You are on page 1of 261

KİTABEVİ • 603

Türkler ve Doğa

Yazar
Edward Tryjarski

Editör
Dursun Ayan

İngilizce Metni Gözden Geçiren


Hafize Er-Dursun Ayan

T ürkçe Metni Gözden Geçiren


Reşide Gürses

Son Okuma
Edward Tryjarski

Kapak Tasarım
Onur Sönmez

Kapak Fotoğraft
Dursun Ayan

Dizgi/İç Düzen
Onur Sönmez

Baskı - Cilt
Çalış Ofset
Davutpaşa Caddesi No: 8
Topkapı - İstanbul
Sertifika No: 12107
1. Baskı 600 A det
İstanbul, 2016
ISBN 978-605-4907-65-6

T.C.
Kültür ve Turizm Bakanlığı
Sertifika No: 16450
Online Satış
www.kitabevi.com.tr

. .
Çatalçeşme Sk. No: 46/A Cağaloğlu-İSTANBUL
KiTABEVi Tel:(021 2) 5 1 2 43 28 - 5 1 1 2 1 43 Faks:(021 2) 5 1 3 77 26

Edward Tryjarski

TÜRKLER VE DOGA

Editör
Dursun Ayan

KİTABEVİ
İçindekiler
Sunuş 7

Türk Okuyucuları için Birkaç Söz


Edward Tryjarski • 9

Prof . Dr. Edward Tryjarski: Hayatı ve Eserleri


DursunAyan • 1 1

VARŞOVA'DA TÜRKOLOJİ
Varşova'da Türkoloji 1918-1978
Edward Tryjarski I Çeviren: Dursun Ayan - Reşide Gürses • 81

EVCİL HAYVANLAR
Türk Dünyasında Köpek: Etnolinguistik Bir Çalışma
Edward Tryjarski I Çeviren: DursunAyan • 1O1

Türklerde Arıcılık: Tarihsel ve Dil Bilimsel Bir Kanıt


Edward Tryjarski I Çeviren: Hafize Er • 1 3 5

Türk Çatılarında Güvercinler


Bazı Tarihsel ve Dil Bilimsel Notlar
Edward Tryjarski I Çeviren: Reşide Gürses - DursunAyan • 1 83
XVII . Yüzyılda Türklerin Evcil Hayvanlara Karşı
Tutumu Üzerine
Edward Tryjarski I Çeviren: DursunAyan • 1 99
Ermeni Kıpçakçası Hayvan İsimleri
Gün I şığına Çıkarılan Yeni Bir Liste
Edward Tryjarski / Çeviren: Hafize Er • 209
BİTKİLER
Türk Meyve Yetiştiriciliğinin Tarihi Üzerine Birkaç Söz
Edward Tryjarski / Çeviren: Afet Bal • 225
Mantarlara Dair Türkçe İsimler
Yerli Terimler ve Ödünç Kelimeler
Edward Tryjarski / Çeviren: Reşide Gürses - Dursun Ayan • 243
Çevirmenler • 259
Sunuş
Türkler ve Doğa adlı bu kitap, ünlü Polonyalı Türkolog Prof.
Dr. Edward Tryjarski'nin Türklerin doğa ile ilişkilerini inceleyen
çeşitli bildiri ve makaleleri ile Prof. Tryjarski'nin hayatı ve çalışma­
larını içermektedir.
Türkler ve Doğa, özel olarak Türk kültürünün evcil hayvanlar
ve bitkiler yönünü ele alan farklı tarihlerdeki makale ve bildiri çevi­
rilerinden bir demettir. Bu haliyle araştırmacıların dikkatine sunulan
kitap, Prof. Tryjarski ile Türk okuyucusunu bir başka konuda bu­
luşturmaktadır. Çevirilerden de görüleceği üzere Prof. Tryjarski her
bir yazısında, Türk kültürünün söz konusu unsurlarını bir kuyumcu
titizliğiyle ele almakta, sözcükleri ve kavramları Türk dilinin ince­
likleriyle ortaya koymaktadır.
Bu makaleleri çevirme düşüncemizi destekleyen, bu konuda her
türlü kolaylığı gösteren ve vakit ayırıp tekrar tekrar okumalar yapan
Prof. Tryjarski'ye, ben ve çeviri arkadaşlarım; Afet Bal, Hafize Er
ve Reşide Gürses şükranlarımızı arz etmeyi bir borç biliriz. Türkler
ve Doğa adlı bu kitabın Türk okuyucusuna bilgi ve esinletici bir
hava sağlaması ümidiyle.
Dursun Ayan
Ankara-Ocak 2016
Türk Okuyucular için Birkaç Söz
Türkiye ve Türk halklarının kültür hayatına dair yabancı dil­
lerde basılan bazı makalelerimin geniş bir Türk okuyucu çevresi
karşısına çıkma şansı bulması benim için gerçek bir haz. Bu maka­
lelerin nispeten uzun zaman önce ve yurt dışında yazılmış olmasına
rağmen; doğal bir şekilde, kendi oluştuğu çevresiyle ilgili ayrıntılara
karşı titiz Türk okuyucusuna sunulmaya ve yeniden basılmaya değer
bulunmasından dolayı duyduğum sevinç, daha fazla ve daha yüksek.
Türkler ve Ölüm - Geçmişten Bugüne Türklerde Ölüm Kültürü1 adlı
kitabımı takiben bu ikinci kitabım Türkiye'de Türkçe olarak okuyu­
cu karşısına çıkıyor.
Elinizdeki bu makaleler, belli başlı olarak, bilimsel toplantılar­
da sunulmuş bildirilerdir ve kongre dillerine göre şekillendirilmiştir.
Yani ne lehçe ne de Türkçedir. Bu toplantılar kendi genel konuları
ile devam eder. Sonuçta, sunulan konular kongre tarafından tema
olarak belirlenmektedir. Bu toplantılar aynı zamanda Permenant
Intemational Altaistic Conference (PIAC) örneğinde olduğu gibi
Türkiye'nin de dahil olduğu değişik ülkelerde yapılmaktadır. Bir
sonuç olarak eldeki bu kitabın parçaları farklı görünse de, Türklerin
doğaya bakışını Türk tarih ve kültür gerçeği sınırları içinde ele al­
ması açısından benzerdir.
Diğer yandan kitapta; Polonya'da, iki dünya savaşı arasın­
daki dönemde ortaya çıkan Türkçe çalışmalar üzerine -tema ola-
1
Edward Tryjarski, Türkler ve Ölünı Geçnıişten Bugüne Türklerde Ölünı Kül­
türü (Çev.: Hafize Er), Pinhan Yayıncılık, İstanbul 2012.
10 • Edward Tryjarski

rak farklı- bir metin de var. Tam bu zamanlarda modern Polonya


Türkolojisi'nin temelleri atıldı ki, bu çalışmaların sonraki on yıl­
lık dönemlerde bol meyveler vermesi sevindiricidir. Bu çerçevede
Polonya'da, 1 944- 1 984 yılları arasında, Türkiye ile ilgili 1 546 ma­
kale ve kitabın yayınlandığını söylemek yeterli olacaktır.2
Elimizdeki bu yayının çıkmasında teşvik edici etki, Dr. Phil.
DursunAyan'a ait. DursunAyan sadece seçilmiş makalelerin bir lis­
tesini önermekle kalmayıp aynı zamanda Sayın Hafize Er, Afet Bal
ve Reşide Gürses ile birlikte çalışarak bu yazılara zengin bir lengü­
istik biçim kazandırdı. Çeviriye emek verenler kadar, yayıncı Sayın
Mehmet Varış'tan da derin şükranlarımın kabulünü dilerim.

Edward Tryjarski
Varşova-Temmuz 2013

2 Jerzy S. Lııtka, Turcja. Bibliografia publikacji wydanych w latach 1944-1984,


Krakow 1985 (Türkiye Polonya'da 1 944-1 984 yıllan arasında yayımlanmış
olan neşriyatın bibliyografyası), Ankara'da 1 964 yılında neşredilmiş olan ki­
tabında Jan Reychman, Varşova Üniversitesi, Türk tarihi profesörü, haklı ola­
rak şöyle demiştir: "Polonya ile Türkiye arasındaki münasebetlerin gelişmesi
yalnız diplomatik münasebetlerle değil, aynı zamanda iki memleketin ticari,
ekonomik, ilmi' ve kültürel münasebetlerle teknik iş birliğinde vücut buluyor.",
Polonya Halk Cumhuriyeti Türkiye Büyük Elçiliği, Polonya ile Türkiye Anı­
sındaki Diplomatik Münasebetlerin 550. Yıldönümü, Arkara 1964 (s. 20).
Prof. Dr. Edward Tryj arski
Hayatı ve Eserleri
Dursun Ayan

Giriş

Meslekten Türkolog olmadığım halde Türkoloji'ye yönelmek


içimden geldi. Duygu ve zihin dünyamın bir parçası gibi gördüm.
Yaptığım okumalar, katıldığım bilimsel toplantılar vesilesiyle özel
ve dar anlamda Türkoloji'ye, genel ve geniş anlamda Oryantalizme
[Doğu Araştırmalarına Şarkiyatçılığa/Şarkşinaslığa] merakım oldu.
Mesleğim olan sosyoloji yanında, bu konulara sosyoloji gözüyle
bakmanın faydalı olacağına inandım. Çünkü ankete dayalı nicel
sosyolojik veriler kadar, dil ve edebiyattan, tarih ve etnografyadan
gelen veriler de sosyolojik açıdan önemliydi. Zaten yerli ve yabancı
Türkolog ve Oryantalistlerin de toplumsal konulardan uzak olduğu­
nu söylemek yanlış olur.
On iki yıl tam mesai, zaman zaman misafir olarak çalıştığım
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Y üksek Kurumu ve bağlı kuruluşlarının
(Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, Türk Tarih Kurumu, Türk Dil
Kurumu ve Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı) dört yılda bir
düzenlediği kongre ve sempozyumlarda önemli bilginlerle tanıştım.
Bunlar ilk bakışta "Türkoloji" dediğimiz çok gözlü, geniş bilgi am­
barına bir şeyler korken Oryantalizme meslek olarak bakma olanağı
12 • Edward Tryjarski

sağladı. Ne yalan söyleyeyim her dile gelişinde bir ideoloji çuvalına


sıkıştırılmış "İdeolojik Oryantalizm"den bambaşka bir meslek da­
lının bilimsel varlığı göz önüne geliyordu. Oryantalizm'in zaman
zaman ondan da parlak bir alt dalı saymakta sakınca görmediğim
Türkoloji konusunda yabancı bilginlerin katkısını bir meslek bilinci
ve emeği olarak değerlendirmeyi kendime daha yakın buldum. Bu
beni, sosyo-politik piyasasında şüphe ile baktığımız "İdeolojik Or­
yantalizm" ya da "Amiyane Oryantalizm" dışında çoğu zaman say­
gı duyduğum, hatta teşekkür etme gereğine inandığım bir "Mesleki
Oryantalizm" kavramına doğru götürüyordu. Böylelikle kavram
ayrımına gitme gereği duydum: Amiyane kullanılan "İdeolojik Or­
yantalizm" ve doğu araştırmaları dememiz gereken "Mesleki Or­
yantalizm." Prof. Tryjarski'nin Doğu ve Türkoloji araştırınaları,
bu nedenle mesleki bir gayretin ürünü olarak göründü; ben de öyle
kabul ettim. Mutlaka bir Batılı araştırmacı olarak, kendi görüş çer­
çevesiyle ve de ayrıntıda verdiği bilgilerle onun da kendine has bir
Doğu ve Türk algısının olması doğaldı.
Bazı Oryantalistler, kendi ülkelerinin çıkarları doğrultusunda
bilgileri Doğu'dan Batı'ya aktarmışlardır, ancak bu faaliyetlerin
dışında bugün için pek çok bilimsel araştırmanın, disiplinin teme­
line koyduğumuz, hatta kendi aynamızda kendimize bakmaya ça­
lıştığımız bazı bilgileri "Mesleki Oryantalistler"e borçluyuz. Bunlar
bir ölçüye kadar da vazgeçilmez bilgilerdir. Bu nedenle "İdeolojik
Oryantalizm"in formülasyonunu yaparak çoğu zaman zihinlerimi­
zi "Mesleki Oryantalizm"e karşı olumsuz ön yargılarla dolduran
Edward Said 1 dışında, saygı duyulması gereken araştırmacı diğer
" Edward"ların da olduğunu hesaba katmak gerekiyordu.2 Bu yazı­
nın konusu olan Prof. Edward Tryjarski, Polonyalı bir Ory�mtalist
ve Türkolog olarak bu ilgiyi hak etmiş bir bilgindir. Yabancı Oryan­
talist ve Türkologların emeğine olan dikkatim hiçbir zaman Türk

Dursun Ayan, "Oryantalizm Tutulması ve Edward Said", Düşünen Sİyaset,


Sayı: 23 (Bizim Doğu, Ortadoğu Özel Sayısı), (ss. 37-52).
2
Dursun Ayan, "Edward Tryjarski: Hayatı ve Eserleri," A tatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kummu Bülteni, Cilt: XIII, Sayı: 38, Ocak-Nisan 2000, ss. 61-87;
David A . King ve Georg Saliha, "Prof. Dr., Dr. h. c. S. Edward Kennedy" (Çev.:
Dursun Ayan), AKDTYK Bülteni, Cilt: X, Sayı: 31, Eylül-1997, ss. 57-64.
Türkler ve Doğa • 13

Oryantalist ve Türkologların hakkını inkar anlamında anlaşılmama­


lıdır.
Monografik olarak kaleme almaya çalıştığım Türk bilginle­
ri okuyucularımıza duyurmak, tanıtmak daha kolaydı, ancak ya­
bancı bilginleri okumak ve başkalarına anlatmak zordu. Onlardan
çeviriler yapmak, en azından onlar hakkındaki genel bilgileri di­
limize aktarmak ve eksiğin-gediğin olacağını hesaba katarak yola
çıkmak gerekiyordu. Bunlardan biri olan Polonyalı Türkolog ve
Oryantalist Prof. Dr. Edward Tryjarski'yi; eserleri, biyografisi ve
bibliyografyasıyla meslektaşlarının dışında bir okuyucu öbeğine
tanıtmaya, duyurmaya çalışacağım [çalışacağız]. Ondan çeviriler
yapmak, onu uzman Türkologlar dışında, ortalama Türk okuyucu­
suna tanıtmak istedim. Ancak onun gibi birkaç dilde yazan, hatta
yazdığı bir eserde bile birkaç dilden alıntılar yapan birisini Türk­
çeye çevirmek beni aşıyordu, bu nedenle çeviriyi diğer arkadaş­
larımla birlikte yapıp hazırlayabildim. Dilci ve edebiyatçı başka
arkadaş ve hocalardan da yardım alarak belli bir ölçüde mesafe kat
ettik. Yine de onun sayılmayacak kadar çok eseri Türkçeye çeviril­
meyi bekliyor. Tabii ki, Tryjarki'yi yazdığı dillerde çeviri ihtiyacı
duymadan okuyanlar şanslı insanlar.
Sosyolog olarak benim özel ilgim Prof. Tryjarski'nin çalışma­
larındaki derin Türk kültür birikimine ve toplum hayatının farklı
yönlerineydi. Türkoloji, dil bilimi ve tarihten sosyolojiye açılacak
kapıların aralık tutulması gerekiyordu. Ayrıca, birkaç tanesini di­
limize aktarınaya çalıştığımız eserlerinde sosyo (etno) linguistik
açılımlar olduğu gibi " gündelik hayat"ın temel olguları hakkında
önemli bilgi ve esinlemeler vardı. Disiplinler arası yaklaşım açı­
sından söylemek gerekirse, onun eserlerinde, örneğin ilk bakışta dil
ve etimoloji denebilecek bir çalışmanın derinlemesine katları Türk
toplum hayatının ve tarihinin farklı kesitlerini vermekteydi. O, dil­
ci olarak önemli bir itibara sahipti, ama bir edebiyatçının, sosyo­
loğun, antropoloğun, siyaset bilimcinin onun eserleriyle çıkacağı
yolculuktan eli boş dönmesi de mümkün değildir. Örneğin, Hafize
Er tarafından Almancasından Türkçeye çevrilen Türkler ve Ölüm -
Geçmişten Bugüne Türklerde Ölüm Kültürü eserinde, onun, ölüm
14 • Edward Tryjarski

olgusunun kültürel derinliğiyle, coğrafi yayılma alanıyla, zengin


kaynakçasıyla okuyucuların karşısına nasıl çıktığını okuyucunun ve
Türkoloji öğrencilerinin ilgisine bırakmakla yetineceğim.3
Prof. Tryjarski 'nin adını ilk kez bir arkadaşımın Eski Türk
Yazıtlan ile ilgili doktora tezi çalışması için istediği fotokopile­
ri çektirirken görmüştüm. Daha sonra bu ismi, yazıların hepsini
okuyamasam da büyük bir heyecan ile izlemeye çalıştım: Onun
ismiyle; Türk Dil Kurumu Kitaplığında4 bulunan Oryantalist der­
gilerinin bazı sayılarında, PIAC (Permanent Intemational Altaistic
Conference) bildiri kitaplarında ve Türkoloji ve Asya çalışmaları
ile ilgili diğer yayınlarda karşılaştım. Okuduklarım zihnimi sarmış­
tı ki, bazılarını çevirmeyi aklımdan geçirdim. İlk kez onun "Türk
Dünyasında Köpek" adlı makalesini çevirme isteğimi paylaştığım,
o zamanki Atatürk Kültür Merkezi Başkanı rahmetli Ord. Prof. Dr.
Aydın Sayılı ( 1 9 1 3- 1 993) beni cesaretlendirdi ve bu denememde
içinden çıkamadığım bazı tümceleri çevirmemde yardımcı oldu;
Erdem D ergisi nde çevirinin yayımlanması için Prof. Tryjarski ile
yazışıp izin almamı önerdi. Tryjarski çeviriye izni verip gözden ge­
çirme lütfunda bulunduğu gibi bu kitapta yer alan başka yazıların
çevirisini de önerdi. Türk Dil Kurumunda çalışan Dr. Reşide Gürses
ile birkaç çeviri daha yaptık, ancak Erdem' de yayınlanması işi Prof.
Sayılı'nın vefatından sonra öylece kaldı. Bu kitaba da aldığımız çe­
virimizi Sayın Prof. Dr. Mete Tunçay Toplumsal Tarih dergisinde
yayımladı.5
Atatürk Kültür, Dil ve Tanlı Yüksek Kurumu Bülteni 'nde o
zamanlar Türkologları tanıtıyorduk ve Edward Tryjarski de burada
3
Edward Tryjarski, Türkler ve Ölüm - Geçmişten Bugüne Türklerde Ölüm Kül­
türü (Çev.: Hafize Er), Pinhan Yayıncılık, 2012 İstanbul. Eserin Lelrçe künye­
si şöyle: Edward Tryjarski, Zwyczaje pogrzebowe lud6w tureckich na tle ich
wierzeıi, Prace Odentalistyczne, Cilt: XXXV, Warszawa 1 99 1 .
4
Türk Dil Kurumu Kütüphanesi'ndeki çalışmalarımda; Nesrin İnce, Suzan Gü­
relli, Şenay Yemişçi, Nilberk Yemişçi ve Mehmet Şafak içten yaklaşımlarıyla
katkı verdiler. Kendilerine teşekkür ederim.
5
Edward Tryjarski, "Varşova'da Türkoloj i ( 1 9 1 8- 1 978)", Toplumsal Tadh, Sayı:
23, Kasım 1 995, (ss. 5 1 -56); Edward Tryjarski, "Türk Çatılarında Güvercinler
Bazı Tarihsel ve Dil Bilimsel Notlar", Toplumsal Tarih, Sayı: 25, Ocak 1 996,
(ss. 39-45).
Türkler ve Doğa • 15

yer almayı hak ediyordu. Bülten'de onun emek dolu meslek haya­
tını, yöntemini, farklı arayışlarını ve de çalışmalarının bir listesini,
onu pek çok Türkolog tanısa da öğrencilere ve Türk okuyucularına
sunma olanağımız oldu. Tryjarski'nin Türk kültürünün çeşitli yön­
lerini anlatan güzel yazılarını Türk okuyucularla paylaşma gerek­
sinimi duyduk ve birkaç yazıyı da olanaklar dahilinde çevirmemiz
gerekenler listesine aldık. Çeviri arkadaşlarımız olarak Afet Bal ile
Hafize Er de zaman içinde bize katıldılar.
Türk Dil Kurumu'nun düzenlediği bir toplantıda, daha önce ya­
zılarından tanıdığım Prof. Edward Tryjarski ile 1995'te yüz yüze
tanışma fırsatı yakaladım. Mayıs 2011 'de kendisini Varşova'da zi­
yaret ettiğimde ilerileyen yaşına rağmen hala zindeliğini koruyordu.
Mavi gözlü, sevimli siması ile sarışınlığı zihnimde bir Kıpçak etki
bıraktı. Yaşı kemalini bulmuş biri olarak yüzünden yansıyan pırıltı­
lı bir zekası olduğu, bununla bedensel enerjisini yenilediği kesindi.
Evinden Belvederska Caddesi'ndeki Varşova Üniversitesi Oteli'ne
yürüyerek geldi, hemen yanımızdaki Lazienkowski Parkı'nı oluş­
turan Avrupa'nın en büyük şehir bahçelerinden birini uzun uzadıya
gezdikten sonra bile seksen sekiz yaşındaki birinden beklenmeyecek
kadar dinçti. il. Dünya Savaşı yıllarının yokluklarını, güçlüklerini
atlatmak onun hem beden hem de ruh gücünün ifadesi olarak yüzüne
yansıyor, diye düşündüm.
Akıl dünyası kadar, duygu ve heyecan sahibi olması onun yeni
çalışma alanları aramasında etkili olmalıydı. Varşova sohbetlerimiz­
de çalışması gereken konuların hala onu heyecanlandırdığı, kitap
ve makalelerinin Türkçeye çevirisinin gençliğine gençlik kattığını
anlamak zor değildi. Evinde, yazdıklarını gösterirken yüzünden bü­
yük bir ev ödevini yapmış çocukların heyecanına benzer bir ifade
okunuyordu. Viyana Arşivi 'nden yeni getirttiği Kıpçakça el yazması
kopyalarını, sevinerek "Yeni bir şeyler söylemek gerekir." deyip o
kadar kalabalık kitap ve arşiv içinden çıkartıp gösteriyordu. Bir işi
çocuğun oyunu sevdiği gibi sevmek, böyle bir şey olmalıydı. Esin
verici bir durumdu bu benim için.
İnsanların son zamanlarda duygusal zeka diyerek mal bulmuş
mağribi gibi sevindikleri konu, aslında, durup dururken oluşan bir
16 • Edward Tryjarski

şey değil. Hatta bir kişisel gelişim eğitiminin ücret karşılığı kursi­
yerlere, şirket patronlarına satacağı bir şey de değil; tam tersine bir
konuda emeği, gayreti olanların, o konuya inananların kendiliğinden
içlerinde bulacakları bir özdür; arayış ve heyecanın eylem dünya­
sında somutlaşmasıdır. Prof. Tryjarski'nin duygusal zekası öyle bir
şeydi; muhayyel bir "bilim dervişi"nin vecdi gibiydi. Yoksa gençlik
yıllarında gittiği hukuk fakültesi, sahip olduğu hukuk diploması pek
çok insan için yeter de artardı bile. O, hukuk öğrenciliği ve diplo­
masını aldığı sıralarda dil, Türkoloji, Oryantalist araştırmalar, tarih,
halk bilimi gibi alanlar, kimilerine göre bir arayışa bile değmeyebi­
lirdi. O yıllarda bu ilgi onun içinden gelmiş olmalıydı.
Edward Tryjarski'nin hayatı, bir tür memuriyetten bilim adam­
lığına geçişin öyküsüdür; üniversite dışında üniversite ile ortak gi­
den bir bilimsel hayat. Bazı yazılarımda Türkiye'de üzerinde dur­
maya çalıştığım "üniversite dışı bilim" kavramı açısından da Prof.
Tryjarski'nin görev yaptığı kurumlar dikkate değerdir. Çünkü dö­
nemin Polonya bilim kültüründe bu kurumlar, üniversite olmasalar
da kendini bilim hayatında göstermektedir. Kaldı ki Tryjarski'nin
bilim yönelimli bireysel gayretini, yaşam öyküsünün satır araların­
dan anlamak mümkün. Severek çalışılan disiplinler, konular ve ilgi
alanları sevenlerine her zaman maddi olarak ne kazandırır bilinmez,
ama manevi dünyada haklı ve kalıcı bir orun (entelektüel statü) ve
ruh erginliği kazandırabilmektedir.
Tryjarski, Varşova Hukuk Fakültesi'nde öğrenciyken diğer
dillere olan ilgisi yanına Türkçeyi de koymuştur. O, ilk olarak il.
Dünya Savaşı'ndan önce Varşova Üniversitesinde "Ben Türk'üm."
diyen bir Azerbaycanlı hocadan Türçe dersleri alarak bu dili öğren­
meye başlamıştır. Sonra, uzun zaman, Varşova Üniversitesf'nde ve
Polonya Bilimler Akademisi'nde Tryjarski'nin hocası ve üstadı ünlü
Türkolog Prof. Dr. Ananiasz Zajıtczkowski olmuştur. Evde Lehçe
(Polonya dili) konuşuyordu. Lehçe yanında kızı, damadı ve torunları
Polonya'ya geldiği zaman kullandığı Fransızcayı en iyi bildiği dil
olarak söylemekte; İngilizce, Almanca, İtalyanca ve Rusçayı ikinci
sıraya koymaktadır. Bazı telefon konuşmalarında ve mektuplarında
kullansa da Türkçe bilgisinin ağırlıklı olarak metin okumalarında
Türkler ve Doğa • 17

iyi olduğunu alçak gönüllülükle belirtmektedir. Bir Kuzey Türkçesi


olan Kıpçak Türkçesi onun temel ilgi alanı olmuş, bu dilin Ermeni
harfleriyle kaleme alınan Ermeni Kıpçakçası için hazırladığı söz­
lüğünü Lehçe ve Fransızca yayımlamıştır. Özellikle Ermeni harfle­
riyle yazılan Kıpçak Türkçesi metinlerindeki uluslararası ünü; mes­
lektaşları arasında kabul görmüş, Polonya'da ve ülkesi dışında bir
çalışma geleneği oluşturmuştur.6
Yinelemek gerekirse, Moğolistan'daki Eski Türk Yazıtlanndaki
siyasal içerikli metinler kadar, Türk kültürünün gündelik hayatına
sinmiş ölüm gelenekleri, yaşamak için doğa ile birlikteliğin farklı
yönleri onun çalışmalarında vardır. Meteorolojiyi, ilaç yapma yol­
larını, güvercinleri, arıları, köpekleri, mantarları, meyveciliği Prof.
Tryjarski gündelik hayatın sosyolojisi ve tarihi içine esin verici bir
şekilde yerleştirmiştir. Çalışmalarından bir iki tanesini dilimize çe­
virmenin, zaman zaman kendi kavramları ile sosyoloji yapma sı­
kıntısı olan Türk sosyolojisine daha geniş bir coğrafya ve zaman
içinde bakma ve sosyoloji-etnografya, sosyoloji-dil bilimi etkileşimi
sağlayacağını düşündüm.
Kim diyebilir ki, Eski Türk Yazıtları dil bilimi için önemli de,
siyaset sosyolojisi için önemli değil? Kim diyebilir ki, gündelik ha­
yatın erken dönemlerindeki sözcüklerden çağcıl kavramlara geçişin
imgelem dünyası bir romancı için önemli de sosyoloji, tarih için
önemli değil? Kısaca, Tryjarski, kapsamlı eser veren bilginler gibi,
beşeri (manevi) bilimler (Geisteswissenschaften) bütünlüğü içinde
dil ile toplum hayatının biribirine koşut gelişimini ve oluşturduğu
sarmalları, bunun kuramsal yanına değinmese de dikkate değer bir
olgu olarak vermektedir. Eskilerin deyimi ile "külli ruhun tezahürle­
rini", başka bir ifade ile "tin dünyasının görüngülerini" oıtaya koy­
maktadır.
Henüz Türk Dil Kurumunda bir birim olarak kendini göste­
remeyen çağcıl dil bilimi konularından sosyo-lengüistik ve psiko-
6
Türkçenin kullandığı çeşitli alfabeler arasında; Yunan Kiri! alfabesi yanında,
Ermeni alfabesi de yer almaktadır. Kaldı ki 20. yüzyılda Rus Kirili ile belli
başlı Türk dilleri ve/ya lehçeleriyle eserler vermiş, sözlükler hazırlanmıştır. Bu
konuda okuyucuya Talat Tekin'in Tanlı ve Toplum dergisinde yayımlanan bir
dizi yazısını hatırlatmak mümkündür.
18 • Edward Tryjarski

lenguistik, belki de Tryjarski'nin ve diğer Türkologların eserlerinde


kendini, dil tarihi ve sosyo-lengüistik bağlamında göstermektedir.
Herkesin samanlıkta iğne araması yerine, bazı dilcilerin ve/ya sos­
yologların çağcıl dil bilimi dallarına yönelmeleri, disiplinler arası
yaklaşımların selameti açısından önemli bir gelenek başlatmış ola­
caktır. Türk düşünce dünyası, özellikle dil alanında kendini kuşatan
ideolojik sıkıntılardan sıyrılarak yeni yollar bulup yöntem ve biri­
kim sağlacaktır. Hiilihazırda Türkoloji bunun için önemli bir veri
tabanından çok uzak değildir. Hatta çok büyük bir şansa sahiptir.
Tryjarski'nin hayatı ve eserleri, okuyucu için bir diğer konu­
da da esin kaynağı olabilir. Şöyle ki, Polonya'nın büyük sıkıntılar,
işgaller, sürgünler yaşamasına rağmen insanına verdiği yaratıcı ve
öncü çalışma gayretini burada aramak gerekir. Onun yüzyıl önce­
sinden bir vatandaşı olan Madam Marie Curie, Varşova'daki ismiy­
le Maria Sklodowska, Lehistan'dan (Polonya'dan) Paris'e giderek
orada dünya bilim tarihine önemli katkılar sağlamış, birisini kocası
Pierre Curie ile paylaştığı iki Nobel ödülüyle ödüllendirilmiştir.7 Bir
sohbetinde, Tryjarski, Madam Curie'nin Polonya'ya geldiğini an­
cak, yaşı küçük olduğu için onu göremediğini, o günlerin Polonya'da
yarattığı heyecanı ifade etmişti. Uzun yıllarını ülkelerinde ve yurt
dışında sıkıntılarla geçiren maşekkate dayanıklı Leh insanı, sanıyo­
rum ki gelecekte de bu görevlerinin idrakiyle kendi yollarında ilerle­
yecektir. Murat Paşa, Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa gibi, Osmanlıdaki
Polonyalı seçkinleri de unutmamak gerekir.
Edward Tryjarski'nin ve matematik profesörü olan eşi Maria
Magdalena Piotrowska'nın II. Dünya Savaşı yıllarındaki anıları
önemli sıkıntıları yansıtmaktadır. Öyle ki, Varşova'da Türkoloji'ye
emek veren dönemin tüm bilginleri, sürgün ve kamplarda zaman ge­
çirmiş hatta, üniversiteleri kapatılmıştır. Prof. Tryjarski, "Varşova'da
Türkoloji" başlıklı yazısında buna değinmektedir.
7
Bilim tarihi açısından dikkate alınmasında sakınca görmediğim bir Curie mo­
nografisini, aynı zamanda edebi dili, içeriği ve biyografik samimiyeti, hatta
Türkçeye çevirisi açısından okuyucuya duyurulmaya değer görüyorum. Bkz.:
Eve Curie, Madame Curie, (Çev. : Mebrure Sami Koray), Remzi Kitabevi (ikin­
ci basılış), İstanbul 1 946. Yeni çeviri yayınlar da çıktı.
Türkler ve Doğa • 19

Tryjarski bu anlamda da Türkiye'de eksikliğini gördüğüm önem­


li bir konunun üzerinde durulması için karınca kararınca yol gösteri­
yordu: kitaplar ve onları yazanların öyküleri, dönemin genel olarak
olayları, toplumun genel dokusu. Onun yaşantılarında yazıya alama­
dığımız, hatta bilmediğimiz pek çok şey olmalı. Onun Varşova'da
Türkoloji çalışmalarını anlattığı yazısı da8 bilim, eğitim ve Türko­
loji tarihi açısından, üniversite tarihi açısından, Türkoloji'nin yurt
dışında kurumlaşması bakımından önemli bilgiler içermektedir. Bir
ülke tarihinin, toplumsal sıkıntılarının bilim adamlarına ne şekilde
yansıdığını görmek bilim sosyolojisi açısından da önemlidir.
Kendisiyle yazışıp ilk çevirme izni aldığım günden, bu yayının
hazırlanmasına kadar aradan epey zaman geçti. Ancak Prof. Tryjarski
ile bağımız hiç kopmadı, kendisiyle Türkiye'de katıldığı toplantılarda
görüştük, yazıştık, telefonlaştık. Türkler ve Ölüm - Geçmişten Bu­
güne Türklerde Ölüm Kültürü kitabının çevirisi için Hafize Er ile
çalışmayı kabul etti. Tanrı ömür versin, bu zaman içinde hayatı ve
yayınladığı eserler listesi de uzamıştı. Yeni önerilerde bulundu, ek­
sik kalan bibliyografyayı tamamlamamız onun desteği ile mümkün
oldu. Daha sonra adı "Türkler ve Doğa" olsun dediği bu kitabı ya­
yına hazırlamadan önce kendisini Varşova'da ziyaret ettim. Aslında
önce o bana hoş geldin deme nezaketini, ileri yaşına rağmen genç bir
insan ruhuyla gösterdi. Lazienkowski Parkı'nda uzunca bir gezin­
ti ve yemekten sonra otelde çalıştık, sonra evine kendisini ziyarete
gittim, kütüphanesini gördüm, orada da çalıştık; yemek ve kahve
ikramlarına itiraz etmeden sohbetimize devam ettik.
Prof. Tryjarski zaman zaman yaptığımız çevirilerdeki sözcük­
leri değiştirdi; ilk önce bunu anlamadık, ancak elindeki sözlüklerin
eski olmasını ve Türkçeyi yıllar önce öğrenmiş olmasını hesaba ka­
tınca onun bu tavrına hak verdik ve kendisine Türk Dil Kurumu'nun
yayınladığı 2009 baskısı Türkçe Sözlük'ü armağan ettik. Bundan
memnun kaldı. Kendisi daha çok Lehçe, Fransızca ve İngilizce yaz­
dığı için Türkçenin söz varlığına da göz atma olanağı oldu.
Onun hayatı ile ilgili yazılan Türkiye Ansiklopedisi 'ndeki ve
Prof. Dr. Hasan Eren'in kaleme aldığı Türklük Bilimi Sözlüğilnde-
8 Tryjarski, "Varşova'da Türkoloji ( 1 9 1 8-1 978)" Toplumsal Tarih.
20 • Edward Tryjarski

ki kısa iki yazıdan faydalandım. Kendisi ile yaptığım görüşmeleri


ekleyerek kaleme aldığım aşağıdaki metin, özü itibarıyla, kendisinin
de baş editörlüğünü yaptığı Roczmk Orientalistyczny adlı dergide,
Onursal Komite tarafından kaleme alınmış İngilizce metne ( 1 994)
çok şey borçludur. Aynı dergide yayınlanan Henryk Jankowski'nin
çalışması (2004) da bu konudaki yeni yayınları ve bazı diğer bilgi­
leri ekleme olanağını sağladı ki, Tryjarski de bu metinlerin sağlıklı
olduğunu biliyordu. Bu metin sonundaki listeye okuyucu bakabi­
lir. Polonya'da Varşova kadar Krak6w ve Poznan da Türkoloji için
önemli merkezler. Krak6w'daki Jagiellonian Üniversitesi Filoloji
Fakültesi'nin hazırladığı Oryantalistlerle ilgili bir yayında da Prof.
Tryjarski hakkında bilgiler olduğunu biliyoruz.
Onun hayat hikayesi, hem meslektaşlarına hem de insan bilim­
leriyle uğraşanlara bilgi ve esin verecektir.

Prof. Dr. Edward Tryjarski'nin Hayatı


Prof. Dr. Edward Tryjarski, 3 1 Mart 1 923 'te Polonya'nın baş­
kenti Varşova'da bir ailenin üç erkek çocuğundan biri olarak doğ­
muştur. Kardeşleri Jan ve Antoni'dir. Büyükbaba tarım hayatıyla iç
içedir ve eczanesi vardır; aileden bazıları bu geleneği sürdürınüştür.
Babası Konrad Tryjarski, hep bir çiftçi veya çiftliğin idarecisi ola­
rak yaşmayı düşünse de Varşova'da okuma imkanı bularak oraya
yerleşmiştir. O zamanın şartlarında konut yönetimiyle ilgili bir işte
çalışmış ve yönetici olmuş, konu ile ilgili mahkemede görev yap­
mıştır. Annesi Wanda Zawadzka kız lisesini Zom:Za'da okumuştur.
Wanda'nın babası Varşova'da doğmuş, hukukçu olmuş ve sonra
Zom:Z:a'da ipotek memuru olarak görev yapmıştır. Wanda Zawadzka
ev hanımıdır. Tryjarski, ailesinin yıllar önce Varşova'nın! köylerin­
den göçerek Varşova'ya yerleştiğini, ama Varşova kökenli olduğunu
belirtmiş ve Polonya köy nüfusunun kente göçünün eskilere dayan­
dığını ve bunun da o zamanın Polonya'sı için yaygın bir nüfus özel­
liği olduğunu vurgulamıştır.
Varşova'da Kral IV. Wladyslaw Gimnazjum i Liceum'a (Cim­
nazyum ve Lisesi) gider. 1 939' da II. Dünya Savaşı patlak verdiğinde
dördüncü sınıf öğrencisiyken, Polonya liseleri ile üniversiteleri Nazi
Türkler ve Doğa • 2 1

yöneticileri tarafından kapatılana kadar, eğitimine gizlice devam et­


mek zorunda kalır. Liseden 1942'de mezun olduktan sonra, bir yıl
kendini, Osmanlı Dönemi Türkçesi'nin de dahil olduğu, yabancı dil­
leri öğrenmeye verir. 1943 'te, o zaman gizli eğitim veren Varşova
Üniversitesi'nin Hukuk Fakültesine kaydolmayı başarır. İlk olarak
Krak6w'daki Jagiellonian Üniversitesi'nde sonra, Varşova'da hu­
kuk okur. 1939-1944 yıllarında bu okul The Clandestine University
of Warsaw (Tajny Uniwersytet Warszawski) olarak bilinınektedir.9
Polonya Y üksek Öğrenim Enstitüsü Alman işgali nedeniyle zorla
kapatılır. Bu dönemde öğrenciler, profesörlerin evlerinde gizlice
eğitim görürler. II. Dünya Savaşı devam ederken, sonradan Prof.
Tryjarski'nin eşi olan Prof. Maria Magdalena Piotrowska da altı ay
kadar Almanya'da savaş esirleri kampında tutulur. Tüm bu zorluk­
lara rağmen Polonya'da bir eğitim çerçevesi oluşur. 1945'te Varşo­
va işgalden kurtulup özgürlüğüne kavuşunca Varşova Üniversitesi
(Uniwersytet Warszawski) yeniden eğitime başlar.
Daha sonraki dönemde Maria Magdalena ile evlenmiş olan
Tryjarski'nin Eva Klara ve Dorota adında iki kızı olur. Prof.
Tryjarski'nin birisi Fransa'da, diğeri Polonya'da yaşayan çocukla­
rından Sonia ve Milena adında iki torunu vardır. Torunları da meslek
sahibi olacak yaşa gelmiş olan Tryjarski'nin eşi Prof. Maria Hanım
Belçika'nın Bürüksel kentinde Fransızca eğitim veren Universite
Libre de Bruxelles'de matematik okumuş, mesleğine Varşova
Üniversitesi'nde devam ederek diferansiyel hesaplar dalında, Varşo­
va Teknik Üniversitesi'nde profesör olmuş ve uzun yıllar çalıştıktan
sonra emekliye ayrılmıştır. Edward Bey ve eşi halen (Şubat 2015)
Varşova merkezindeki evlerinde hayatlarını sürdürmektedirler. Bu
yıl torunlarının çocuklarıyla büyük büyük ana ve baba oldular.
9
The Clandestine University of Warsaw, üniversitenin Alman işgali yıllarındaki
adıdır. Bu yıllarda yüksek öğrenim kurumları kapatılmış, Naziler üniver­
site koleksiyonlarını, çağdaş laboratuvarları ve kütüphaneleri Almanya'ya
götürınüşlerdir. Karşı gelenler ölümle cazalandırılma tehlikesiyle karşı karşıya
kalmışlardır. 1 944'te yaklaşık olarak 300 öğretim görevlisi ve 3 .500 öğrenci
eğitimde yer almıştır. Öğrenciler aynı zamanda yeraltı ordusunda görevlidir.
63 profesör öldürülmüş, üniversite binalarının %60'ı yıkılmış, koleksiyonların
%70-80' i tahrip olmuştur.
22 • Edward Tryjarski

Tryjarski 1944 Sonbaharında, II. Dünya Savaşı'ndan sonra ilk


kez günlük bir Varşova gazetesi olan Zycie *1rszauy'da çalışma­
ya başlar. Bu arada, Jagiellonian Üniversitesi'nde başlayıp Varşova
Hukuk Fakültesi'nde sürdürdüğü eğitimini 1948'de hukukçu (ma­
gister iuris/dyplom mgr. prawa) olarak tamamlar. Aynı zamanda,
Tryjarski, Varşova Üniversitesi Şarkiyat Enstitüsü'nde (lnstytut
Orientalistyczny Uniwersytetu Warszawskiego/Oriental Institute of
Warsaw University) doğu dillerinde çalışmaya başlar. Onun burada­
ki öğretmenleri ünlü Polonyalı Türkolog Ananiasz Zajııczkowski ve
Hint-Avrupa uzmanı Zygmunt Rysiewicz idi. 1950'de Türkçe çalış­
malarında uzmanlaşarak mastır derecesi alır. Prof. A. Zajııczkowski,
Tryjarski'nin Polonya sahasındaki Ermeni Kıpçakçası konulu dok­
tora tezini yönetir.
Polonya'da 1945 sonrası Türkoloji okuyan ilk öğrencilerden
olan Tryjarski, Doğu çalışmalarında bağımsız bir araştırmacılığa
doğru gider. Yolu dikenli bir yoldur. 1948'de Polonya Yabancılar­
la İlişkiler Enstitüsü, Doğu Dilleri ve Sorunları Okulu'nda (School
of Oriental Languages and Problems, Polish Institute for Foreign
Relations) asistan olarak çalışmaya başlar. İki yıllık bir eğitim­
den sonra okul kapatılır ve Tryjarski etkinliği devam eden Polon­
ya Yayınevi'nde (Polish Publishing House: Paiıstwowy Instytut
Wydawniczy) editör olur. Burada (1951-1954) dört yıl çalışır, ama
bu onun hiçbir şekilde tamamen bilimsel çalışmalardan uzaklaşmak
zorunda kaldığı anlamına gelmez, çünkü onun buradaki asıl konusu,
yabancı sözcüklerin Lehçe bir sözlüğünün yayınlanması eşgüdümü­
nü sağlamaktadır. Bu dönem Tryjarski'nin yoğun olarak kökenbili­
me (etimoloji) ilgisini belirler. Sonra 1954-1956 yıllarında Polonya
Bilimsel Yayınlar (Paiıstwowe Wydawnictwo Naukowe) biriminde­
ki Doğu çalışmalarına ilişkin yayınların editörü olur.
Tryjarski 1956'daydı ki, Polonya Bilimler Akademisi, Doğu
Araştırmaları Merkezi'nde (Center for Oriental Studies of the Polish
Academy of Science) bir araştırma görevi üstlenir. Burada, belli baş­
lı olarak, Polonya'daki Ermenilerin kullandığı Kıpçak Türkçesi'ne
yönelir ve böylece de şimdiye kadar zar zor yürütüğü Türkoloji'ye
ilgisini daha iyi bir şekilde sürdürmeye başlar. Araştırmalarının
T ürkler ve Doğa • 23

sonucu Prof. A. Zaj&.czkowski yönetiminde yaptığı "Polonya Er­


menilerinin Kıpçak Diyalekti (The Kipchak Dialect of Polish Ar­
menians)" adlı tezidir. Bu çalışma bu dille ilgili olarak Türkologlar
tarafından yapılmış ilk karşılaştırmalı çalışmadır. Bundan sonra Er­
meni Kıpçakçası Edward Tryjarski'nin araştırmalarında gerekli gör­
düğü konulardan birisi olur ve gelecek ilk nokta, mantıksal olarak,
Ermeni Kıpçakçası'nın sözlük bilimsel çözümlemesi olup bu araş­
tırmanın belli başlı sonucu Polonya Bilimler Akademisi'nce 1969-
1972 yıllarında yayınlanan dört bölümlük bir Ermeni Kıpçakçası
Sözlüğü (Dictionnaire amıeno-kiptchak d'apres trois manuscrits des
collections viennoises)' dür. Bu sözlük çalışması, Tryjarski'nin Var­
şova Üniversitesi Filoloji Fakültesi'nce bir "habilitasyon (habilita­
tion)" kazanması için temel olur. Bu çalışma, tüm dünya Türkoloji
merkezlerinde Tryjarski'ye ün kazandıracaktır. Bu eser o zamandan
beri, Türkoloji çalışmalarının her alanında standart bir başvuru kita­
bı olarak yer alır. Bundan sonra, doçentlik görevine gelen Tryjarski
1974'te de profesör olur.
1970'de Polonya Bilimler Akademisindeki Doğu Çalışmaları
Araştırma Merkezi (Polish Academy of Science, Reserch Centre for
Oriental Studies) kapanır ve Prof. Tryjarski aynı akademinin Maddi
Kültür Tarihi Enstitüsü'ne (Institute of Material Culture History) bir
görev için önerilir. Orada profesörlük görevinde kalır ve bir süre
sonra (1978'de) Rocznik Orientalistyczny dergisinin baş editörü
olur. Bu geçiş, Tryjarski'nin çalışmalarının dikkate değer bir etki
yapmasını sağlar.
Daha önceki ilgilerine gelince; o böylece, Türk halklarının kül­
tür sorunlarını genişleterek araştırma alanına ekler. Sonuç olarak Pe­
çenekler ve Proto-Bulgarlar gibi farklı Türk halkları üzerine yapıl­
mış birçok önemli çalışma yayınlar. Bunları Türk maddi kültürünün
farklı yönlerine ilişkin monografık çalışmalar takip eder. Bunlardan
birkaçını belirtmek gerekirse: Avrupa'daki taş babalar üzerine bir
monografi, Türk halklarının defin gelenekleri hakkında bir kitap
ve Kaşgarlı Mahmud'un Divanı'nda yer alan etnografık materyalin
mükemmel bir çözümlemesi.
24 • Edward Tryjarski

Edward Tryjarski, farklı Türk yazılarının sorunlarına da dik­


katle eğilir ve 1962'deki Moğolistan gezisi boyunca Runik Yazıt­
lar hakkında yeni pek çok belge toplayarak bunlardan bazılarını
yayınlar. Sonra dikkatini Murtaflar ve Pliska Yazıtlarına ve Polish
Podeblocie 'de bulunan gizemli yazıtlara yöneltir ve tüm bu yazıtla­
rın hepsi için inandırıcı çeviri ve deşifreler önerir. Onun diyalektoloji
çalışmalarına ayrı bir önem verilmelidir. Romanya ve Bulgaristan'a
yaptığı pek çok gezi süresince dikkate değer sayıda folklor metni
toplar ve kaydeder ki bunlardan bir kısmı yayınlandı; bazıları da
yayınlanmayı bekliyor.
Prof. Dr. Tryjarski'nin kariyeri uluslararası düzeyde dikka­
te değer bir yerdedir. Bu noktada, Tryjarski'nin ortak çalışmaları
yönetmek için yaptığı hazırlıkları da vurgulamak gerekir. Pek çok
metni P. Alto, J. Bielawski, P. Naili Boratav, Sir G. Clauson, J. R.
Dashkevych, J. Deny, J. Hamilton, S. Kaluzynski, S. G. Klyash­
tomy, J. Reychman gibi seçkin bilim adamlarıyla birlikte hazırlayıp
yayınladı. Dünyanın belli başlı bilim kuruluşlarındaki Türkologlarla
da düzenli olarak temaslarını sürdürmektedir. Pek çok çalışmasını
PIAC'a (Permanent Intemational Altaistic Conference) vakfetmiştir.
Türkiye'de, Sovyetler Birliği'nde (Rusya'da) ve Batı Dünyası'nda
Türkologlar tarafından düzenlenen pek çok konferansta yer almış,
pek çok üniversitede de dersler vermiştir. Tabii ki Tryjarski, bilim
adamı olarak uluslararası düzeyde alkışlanmayı hak etmiş, iyi bili­
nen dünya Türkologları arasında yerini almıştır.
Societe Asiatique, Societe Finno-Ougrienne, The Polish Ori­
ental Society (Polskie Towarzystwo Orientalistyczne) dernekleri­
nin üyesi ve ayrıca Türk Dil Kurumu'nun da şeref üyesidir. Onun
Türkoloji çalışmalarına katkısı çok ve çeşitlidir; bunlar sadece katı
dil bilimi çalışmalarını (gramer, sözlükbilim ile özel ilgisi olan di­
yalektolojiyi) değil, aynı zamanda farklı bağlamda (etnoloji, tarih,
din) metinlerin edisyonunu da kapsamaktadır. Türk dibiliminin yeni
araştırma alanlarına açıktır. Tryjarski'nin farklı Türk halklarına ve
onların tarihine ilişkin taslak çalışmaları, bilinmeyen yazı sistem­
leri üzerine araştırmalar, dil bilimi çalışmaları ile eş giden etnog­
rafı denemeleri, farklı malzemeyi aynı çatı altında yeni yöntemsel
Türkler ve Doğa • 25

yaklaşımlarla toplayan Türkoloji'yle ilgili araştırmada yeni ufuklar


açmaktadır, yeni düşünce olanakları yaratmaktadır. Edward Tryjars­
ki için dil sadece kültürel sınırı içinde, uygarlık bağlamında vardır
ve şu onun derin kanaatidir ki "Sadece ve sadece kültürün mümkün
oldukça çok çeşitli yönleri ile bütünleşmiş bir araştırma, önünde so­
nunda bir verim verebilir."
Buraya kadar dil yönüne değindiğimiz Tryjarski, mesleğinin
ilk yıllarında Türkçeden Sabahattin Ali, Orhan Kemal ve Mahmut
Makal'ı çevirmiş olmakla ve Türk edebiyatının Modem Lehçe çevi­
rilerini başlatmakla övünmektedir. Bu Polonya'da çağdaş Türk ede­
biyatının tanıması için önemli bir adımdır. Dönemin siyasal akımları
çerçevesinde Sovyet Bloku'nda olan Polonya'da bu iki yazarımı­
zın ilgi görmesini ve çevirilerinin önerilmesini norınal karşılamak
gerekmektedir. Nazım Hikmet'in de Lehçeye çevirileri bulunmak­
ta, daha sonraki yıllarda, özellikle Orhan Pamuk'un Nobel Ödülü
almasına kadar, başka Türk yazarlar da Lehçeye (Polonya Diline)
çevrilmektedir. Burada sol geleneğin etkisi Polonya'da Türkçe ça­
lışanlar tarafından bilinmektedir. Ancak zamanla Türk edebiyatı
ideolojik belirlemelerin dışında Lehçeye çevrilmeye başlanmış ve
bu konuda önemli bir mesafe de kat edilmiştir. Varşova kitapçıla­
rında Türk eserlerine rastlamak artık şaşırtıcı bir durum değildir.
Prof. Tryjarski kadar Türkçeye gönül veren pek çok tercüman ve
Türkolog, Polonya'da Türkçenin bilinip duyulmasına, Türk insanı­
nın geleneksel doğu insanı olarak tanınması dışında güncel yönüyle
tanınmasına katkı vermektedir.

Edward Tryjarski'nin Yayıncı Olarak Etkinlikleri


Buraya kadar zaman zaman ifade ettiğim üniversite dışı bilimsel
kültür kavramı çerçevesinde pek çok olgu ve kurum Tryjarski'nin
yayıncılığı bağlamında akla gelebilir. Onun dergi yayıncılığı bu
bakımdan genellikle öne çıkmakta, hem kendi gelişimini hem de
Polonya entelektüel kültürünü beslemekte ve çoğu zaman diğer
çalışmaların önüne geçmektedir.10 Bir üniversite kentinin sahafla-

10 Dursun Ayan, "Üniversite Dışı Bilimsel Kurumlaşmalar ve Bilimsel Kültür",


Düşünen Siyaset, Sayı: 3, Nisan- 1 999 (Üniversite Özel Sayısı), (s. 9 1 - 1 0 1 );
26 • Edward Tryjarski

rı, kitapçıları, konferans salonları, müzeleri, matbaaları ve entelek­


tüel sohbet ortamları genelde üniversite ile ilgili olsa da doğrudan
üniversite birimi olmayabilir. Bu olgu içinde belki de çok önemle
belirtilmesi gereken üniversite dışı bilimsel olgu yayıncılıktır. Bu
hem kitap yayıncılığı hem de dergicilik olabilir. Bunu bir kamu ku­
rumunun ya da özel kurumun yapması bir ölçüye kadar aynı dere­
cede önemlidir. Tryjarski'nin yaşam öyküsünde yayıncılığın, dergi
çıkartmanın hep olduğu görülmektedir. Bu yönü ile onun bu etkin­
liğini, hem kendi yaşam öyküsü hem Polonya Türkoloji'si hem de
Polonya'nın diğer entelektüel hayatı açısından önemsemek gekiyor.
Aşağıda onun yayıncı olarak katkısını somutlaştıran yayınların bir
listesi yer almaktadır:
1. Slownik wyraz6w obcych, [Warszawa] 1954. 18+783 pp. [re­
daktörlük sekreteri]
2. Slownik wyraz6w obcych, ikinci kez yayınlanışı, [Warszawa]
1955, 18+783 pp.
3. Slownik wyraz6w obcych, üçüncü kez yayınlanışı, [genişle­
tilmiş ve düzeltilmiş]. Warszawa 1958, 720 pp.
4. Myşli srebme i zlote. Seria wschodnia (Edward Tryjarski re­
daktörlüğünde), Warszawa 1958-1962.
5. Myşli srebme i zlote. Seria wschodnia (Edward Tryjarski re­
daktörlüğünde), vol. 1-X, Warszawa 1967.
6. K. D�browski, T. Nagrodzka-Majchrzyk, E. Tryjarski. Huno­
wie europejscy, Protobulgarzy. Chazarowie, Pieczyngowie,
Wroclaw-Warszawa-Krak6w-Gdansk 1975, [= Kultura Eu­
ropy Wczesnoşredniowiecznej, z. 4. ].
7. "Rocznik Orientalistyczny'', vols. XXXIX-XLIX [baş editör].

Edward Tryjarski ile Yapılan Görüşmeler


* E. Tryjarski ile görüşme. 28 Mayıs. 2011. Varşova-Polonya.
* E. Tryjarski ile görüşme 29 Mayıs 2011 Varşova-Polonya.

Dursun Ayan, "Üniversite Dışı Bilim ve Fikir Dergiciliği İçin Bir Not", Türk
Yurdu, Cilt: 25, Sayı: 2 1 3 (Türkiye'de Fikir Dergiciliği özel sayısı), (s. 35-36).
Türkler ve Doğa • 27

Yazışmalar
3 Aralık 1999; 28 Şubat 2000; 15 Mayıs 2000; 27 Ekim 2012;
27 Kasım 2012; 3 Temmuz 2013; 24 Aralık 2013; 2 Şubat 2014.

Yararlanılan Çalışmalar ve Okuyucu için Bibliyografik


Öneriler11
*
Türk Ansiklopedisi, "Tryjarski, Edward" maddesi. Türk
Ansiklopedisi, Cilt: 31, s. 437.
* Cambridge Dictionaıy ofIntemational Biograplıy, Camb­
ridge. Twenty-Eight Edition.
* Stefan Jakobs, Reportaz posypany piaskiem 6., Polak na
wielblı.ı_dzie, ... Nowa Wieş, 17 (750), 02.04.1963 (s. 8-9).
* Tryjarski Edward, "Spotkanie z przedstawicielami Sejmu
delegacji parlamentarnej Turcji... ", Zycie Jtarszauy, XXI­
II, no. 228 (7129), 22.09.1966.
* Tryjarski, Edward, "Badania nad Azj&. Şrodkowı.ı_... ", Biu­
Jetyn Polskiego Komitetu do spraw UNESCO, no. 8 (163),
1973 (s. 30-31).
* Tryjarski, Edward, "Polonya'nın En Büyük Edebiyat Der­
gisi Türk Edebiyatından Söz Ediyor", Yeni Oıtam, 26 Ara­
lık, 1973.
* Tryjarski, Edward, "Polonyalı Türkolog Edward Tryjarski
İstanbul'da", Yeni Ortam, yıl: 2, Sayı: 401, 21 Ekim 1973
(s. 7).
* Teresa Nagrodzka-Majchrzyk, Bibliographie des travaux
d' Edward Tryjarski pour les annees 1951-1975, dressee
par. ... Pennanent IntemationalAltaistic Conference News­
letter, no. 12, July 1978 (s. 9-25).
* Mentzel, Zbigniew, "O odczytaniu nieznanego alfabetu z
prof. Edwardem Tryjarskim, orientalistı.ı_rozmawia . ", Po­ ..

lityka, yearly XXIII, no. 50 (1189), 15.12.1979 (s. 14).


11
Bu listenin tamamlanmasını Sayın Prof. Dr. Tryjarski'ye borçluyuz.
28 • Edward Tryjarski

*
Tryjarski, Edward, "Warsaw Turkology 1918-1978", Orİ­
ental Studies in Sixty Years ofIndependent Poland (ed.: W.
Tyloch, 1983 (s. 25-34).
*
Markert, Andrzej, "Chrzeşcijaiıska czy turecka zagadka z
Podeblocia", Kurier Polskı; yıllık XXX, no. 78 (8580), 20
04. 1987.
*
Encyklopedia Powszechna, "Tryjarski, Edward", En cy­
klopedia Powszeclma, PW N, 2nct Edition, Warszawa, 1987,
vol. IV (s. 450).
*
Tryjarski, Edward, "Najlepsi spoşr6d najlepszych", Rzecz­
pospolita, no. 10, 13.01.1993.
*
Rocznik Orientalistyczny Honorary Committee, "Biog­
raphy of Edward Tryjarski", Rocznık Odentalistyczny,
Cilt: XLIX, Sayı: 2, 1994 (s. 11-35).
*
Tryjarski, E., "Varşova'da Türkoloji (1918-1978)", (Çev.:
Reşide Gürses ve Dursun Ayan), Toplumsal Tarih, Sayı: 23,
Kasım 1995 (s. 51-56).
*
Eren, Hasan, "Tryjarski, Edward" maddesi, Türklük Bı1imi
Sözlüğü, L "Yaban cı Türkologlar, Türk Dil Kurumu Yayını:
705, Ankara 1998.
*
Ayan, Dursun, "Edward Tryjarski: Hayatı ve Eserleri,"
Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kunımu Bülteni, Cilt:
13, Sayı: 38, Ocak-Nisan 2000 (s. 61-87).
*
Dziekan, M. Marek, "Biography of Edward Tryjarski
1995-2004)" Rocznik Orientalistyczny, Cilt: LII, Sayı: 2,
,'
2004 (s. 9-17).
*
Jankowski, Henryk, "Professor Edward Tryjarski", Rocz­
nık Orientalistyczny, Cilt: LV II, Sayı: 2, 2005 (s. 5-7).
*
Stefan Grudzinski, "Tryjarski Edward", in Gimna�um i
L iceum im. Krala Wfadysfawa IV w ITTırszawie na Pradze,
opracowal Henryk Sowiiıski. Monografıa szkoly, Tom: II,
Warszawa, 2005 (s. 399-401).
Türkler ve Doğa • 29

*
ParrKo CeqnepcKn, "TpmıpcKn E,r:ı;Bap,ı:ı;", in En.aHKJione,l(HX
na H306pa3HTeJibHTe H3KYCTBa B E'hJirapHJI. n'hnrapcKa
AKa,r:ı;eMmı: Ha HayKnTe I1HCTHTYT 3a H3KYCTB03HaHne, TOM
Tpem C-5I, Cocpmı:, 2006.
*
Tryjarski Edward prof. 'ZW. Dr. hab. Zl6ta Ksi((ga Nauki
Polskiej Naukowcy Zjednoczonej Europy, [Gliwice] 2006
(s. 851-852). Helion Polski Instytut Biografıczny.
*
Trzaska, Filip, Sylwetki W ladyslawiak6w Prof. zw. dr. hab.
Edward Tryjarski", Lawy Skrzypi<ı Warszawa, 14. 3. 2008,
(s. 21-24)+15 fotoğraf.
*
Emiroğlu, Öztürk-Majda, Tadeusz, "Edward Tryjarski",
Polska Bibliografia turkologiczna, Warszawa, 2012 (s.
139-154).

Edward Tryjarski'nin Eserleri


Prof. Tryjarski'nin zengin kaynakçası Polonya'da olduğu kadar
dünyanın değişik yerlerinde de farklı dergilerde, kitaplarda ve dizi
eserlerde yer almaktadır. Bu yayınların bazılarının adı, bazılarının
basıldığı kurum aşağıdaki listede gösterildiği gibi kısaltılarak veril­
miştir. Bu liste eserlerin yayın tarihine göre numaralandırılmış ve
ilgili tanıtma yazıları ile çevriler de aynı madde numarası altında be­
lirtilmiştir. Tryjarski'nin başka eserler için yazdığı tanıtma yazıları
ayrıca belirtilmiş ve yayın sırasında yerini almıştır; ortak çalışmaları
kiminle yapıldıysa parantez içinde gösterilmiştir. Ayrıca eserlerinin
çevirileri, yayın tarihi olarak da listede yer almaktadır.
Bu liste yayın yılları itibarıyla bir ölçüye kadar Türkçe eserlerin
Lehçeye ilk çevirilerine ve Varşova (Polonya) Türkolojisi'nin eser
akışına da işaret etmekte, bu kitap içinde yer alan Varşova'da Türko­
loji başlıklı yazıyı, Tryjarski özelinde, tamamlamaktadır. Türkolog
olmayan okuyucular için bu çalışma bir dergi, yayınevi ve kaynakça
adresi verebilecek, Türkoloji öğrencileri ise makalelerdeki kaynak­
çaları bu listeye ekleyerek bir okuma izleği çıkartabilecektir.

Bibliyografyada Kullanılan Kısaltmalar


AO = Acta Orientalia edidernnt Societates Orientales.
30 • Edward Tryjarski

Danica Fennica Norvegica Svecica, Copenhagen.


AOH =Acta Orientalia Academiae Scientiarum Hungaricae,
Budapest.
CAJ =Central Asiatic Joumal, Vienna, Mestre-Venezia.
FO =Folia Orientalia, Krak6w.
HUS = Harvard Ukrainian Studies, Cambridge Massachu-
setts.
JA =Joumal Asiatique, Paris.
JAH =Joumal of Asian Histoıy, Bloomington.
JSFO = Joumal de la Societe Fino-Ougrienne, Suomal-
ais-Ugrilaisen Seuran Aikakauskirja, Helsinki.
JSS =Joumal of Semitic Studies, Manchester.
HAA =Hapo.ıı;hı A3HH n AcppnKH, MocKBa.
NP =Nauka Polska, Warszawa.
OLZ =Orientalistische Literaturzeitung, Berlin.
PO =Przeglıtd Orientalistyczny, Warszawa.
REA =Revue des Etudes Armeniennes N. S., Paris.
RO =Rocznik Orientalistyczny, Warszawa.
SPNWNS = Sprawozdania z prac naukowych Wydzialu Nauk
Spolecznych, Warszawa.
TK =Türk Kültürü, Ankara.
UAJ =Ural-Altaische Jahrbücher, Wiesbaden.
WZKM =Wiener Zeitschrift für die Kunde des Morgenlandes,
Wien.
ın =Makale veya yazının içinde yer aldığı kitap.
p. (pp.) =Sayfa, sayfalar.
s. (ss.) =Sayfa, sayfalar.
Yay. =Yayınları, yayınevi.
Türkler ve Doğa • 3 1

Eserleri, Makaleleri, Bildirileri ve Tanıtma Yazıları

1951
1. [Çeviri] Sabahattin Ali, W 6zki po 5 kuruszy, "Şwiat
Mlodych" 23 (122), 4 VI 1951.
2. [Yaşam öyküsü notu] Sabahattin Ali, Z notatek wiejskiego
nauczyciela [Çeviri:] Budowa drogi, "Wieş" 28 (310), 15
VII 1951.
3. [Çeviri] Sabahattin Ali, Arba, "Nowa Kultara", 48 (88), 2
XII 1951.

1952
4. [Çeviri, S. Kalui:yfıski ile beraber] Mahmut Makal, Nasza
wieş. Notatki tureckiego nauczyciela wiejskiego, Warsza­
wa 1952, 164 pp.
5. [Çeviri, S. Kalui:yiıski ile beraber:] Mahmud Makal, Nasza
wieş, Nowa Kultura, 21 (113), 25 V 1952.
6. [Çeviri ve kaynakça notu] Sabahattin Ali, Moja praczka,
Dziş İ Jutro 30 (348), 27 VII 1952.

1953
7. [Çeviri, J. Bielawski ile beraber:] Sabahattin Ali, Wrogo­
wie. Opowiadania anatolijskie. [Giriş yazısı: Nazim Hik­
met], Warszawa 1953, 242 pp.

Bu çalışma ile ilgili tanıtma yazıları


E. Bora [ = B. Eppel] Sabahattin Ali, Wrogowie, "Nowa Kul­
turd' 24 (168), 14 VI 1953.
J. Reychman, Sabahattin Ali, Wrogowie, PO 4 (8), 1953, pp.
260-262.

1954
8. [Çeviri] Sabahattin Ali, Czajnik. PO 3 (11), 1954, pp. 277-
282.
32 • Edward Tryjarski

1956
9. [Yayın tanıtına] Andreas Tietze, Die formalen
Veranderungen an neueren europaischen Lehnwörtem im
Türkischen, "Oriens" 5 (1952), RO XX, 1956, pp. 361-363.

1958
10. [Giriş ve Türkçe metnin çevirisi] W oazie i na stepie. Myşfi
muzulmaıiskiego Wschodu, (Myşli srebme i zlote serisi
içinde). Seria Wschodnia pod redakcj&. E. Tryjarskiego,
Warszawa 1958, pp. 163-219.
11. XXIV Mittdzynarodowy Kongres Orientalist6w, PO 2 (26),
1958, pp. 161-169.
12. [Açıklama:] O kilku bulgarskich nowoşciach wydaw­
niczych w j((zyku tureckim. PO 1 (25), 1958, pp. 115-116.
13. [Açıklama] Posiedzenie Komitetu Doradczego UNESCO
dla spraw projektu "Wsch6d-Zach6d'', PO 2 (26), 1958, pp.
219-221.
14. [Açıklama] (Stanislaw Kryczynski], PO 4 (28), 1958, pp.
456-457.
15. [Çeviri] Orhan Kemal, Poplamiony plaszcz, PO 2 (26),
1958, pp. 173-l 75+görsel.
16. [Yayın tanıtına] A Turkish-English Dictionary by H. C.
Hony, Second Edition, Oxford 1957, PO 2 (26) 1958, pp.
206-209.
17. [Yayın tanıtına] B. H. l16parnMoBa, KpaTKHH Typeu,Ko­
pyccKHH H pyccKo-Typeu,KHH BHeıırneToproBbIH CJIOBapb,
PO 4 (28), 1958, pp. 453-454.

1959
18. Nowy turecki przeklad Ewangelii, PO 1 (29), 1959, pp. 54-
56. [Karşılaştırın] JSch., "Intemationale Zeitschriftenschau
für Bibelwissenschaft und Grenzgebiete'', VII.
19. "Historii wojny chocimskiej" i autorach ormianskich kro­
nik kamienieckich, PO 2, (30), 1959, pp. 211-214.
Türkler ve Doğa • 33

[Karşılaştırın] G. Petrowicz, I copisti e scrittori anneni di


Polonia nei secoli XV. -XVIII. Melanges Eugene Tisserant,
Vol. III Studi e testi, 233, Citta del Vatıcano, Biblioteca
Apostolica Vaticana 1 964, pp. 1 59- 1 60.
20. [Açıklama] [Sabahattin Ali], PO 1 (29), 1 959, p. 72.
21. [Açıklama] [C. rapHfürn, KpaTKHH Kypc apwrnCKOTO
H3hlKa], PO 2(30), 1 959, p. 229.
22. [Açıklama] [Gerö Gyözö, Buda török müemlekei], PO 2
(30), 1 959, pp. 229-230.
23. [Yayın tanıtma] Andre Faik, Turquie, PO 2 (30), 1 959, pp.
225-226.

1960
24. Aus der Arbeit an einem armenisch-kiptschakisch-pol­
nisch-französischen Wörterbuch, UAJ XXXII, 3-4, 1 960,
pp. 1 94-233+2 resim.
25. Ze studi6w nad r((kopisami i dialektem kipczackim Or­
mian polskich, 1 .0 og6lnej sytuacji j ((zykowej w gminach
Ormian polskich 2.0 nauce j ((zyk6w obcych w Kolegium
teatyiıski we Lwowie, RO XXIII, 2, 1 960, pp. 7-55.
26. Ze studi6w nad r((kopisami i dialektem kipczackim Ormian
polskich, 3 . Katalogi alumn6w Kolegium teatyiıskiego we
Lwowie, RO XXIV, 1 , 1 960, pp. 43-87+tıpkıbasım. pp. 88-
96.
[Açıklama] 51.. ,DIanıKeBHq], I1y6niKaı:ı;Uı: ,D,)l(epen .ıı,o icTOpi"i
y:ıcpaiHcı.Koi IIIKOJIH y XVIII CT., "HayKoBo-impopMaı:ı;iüHHÜ
6ıoneTeHh ApxİBHoro ynpBJIİHHH YPCP" 1 , 1 962, pp. 73-74.
[Karşılaştmnız] 51. ,ll,anıKeBHq, BipMeHo-nonoBen;ı.Ki
,D,)l(epena 3 icTopi iyKpaİHH, "HayKoBo - impopMan;İÜHHÜ
6ıoneTeHh ApxiBHoro ynpBJIİHHH YPCPP", 2, 1 965, pp. 66-
73.
27. Sprawozdanie z podr6:ly do Francji, "Sprawozdania z prac
naukowych WNS", II, 5 ( 1 2), 1 960, pp. 99- 1 0 1 .
34 • Edward Tryjarski

28. [Açıklama:] Literaturoznawcza i j�zykoznawcza tematyka


w Turieckom Sbomikie, PO 1 (33), 1 960, pp. 1 04-1 06.
29. [Açıklama] Rıza Mollov, Edebi Makaleler, PO 1 (33), 1960,
p. 1 08.
30. [Açıklama] S. Üstüngel, İnci Irmağı], PO 1 (33), 1 960, pp.
1 08- 1 09.

1961
31. [J. Reychman ile beraber] Z leksykografıi Ormian polskich
XVII i XVIII w., PO 4(40), 1 9 6 1 , pp. 473-478+5 resim.
32. [Yayın tanıtma] A. G. Abramjan, Rukopisnyje sokrowisz­
cza Matenadarana, Erewan 1 959, PO 2(38), 1 96 1 , pp. 23 1
-232.
33. [Yayın tanıtma] The Literary Review, vol. 4, no. 2,
1 960/ 1 96 1 , New Jersey, PO 4(40), 1 96 1 , pp. 501 -504.

1962
34. O stanie zachowania zabytk6w starotureckich w Mongolii
i potrzebie ich ochrony (Sprawozdanie z podr6i:y do Mon­
golii), SPNWNS V. 5 (27), 1 962, pp. 1 25- 1 45 .
[Karşılaştırınız] N. Diyarbekirli, Halk Sanatlarımızın De­
ğeri, "Akademi Mimarlık ve Sanat", 1 . 1 964, pp. 28-29.
35. Z wizyt� u Ormian bulgarskich, PO 2(42), 1 963, pp. 1 73-
1 74+2 resim.
36. Prasa Turk6w bulgarskich i jej j�zyk, PO 4(44), 1 962, pp.
362-37 1 +2 resim.
37. [Yayın tanıtma] Philologiae Turcicae Fundameuıa... Tomus
primus, A. D. MCMLIX, CAJ VII, 1 , 962, pp. 73-75.
38. [Yayın tanıtma] r. T. KnaccoB-Il. C. IlapyıneB, BoeHeH
TYP CKo-6ı,nrapcKH qıpa3eornqeH peqHHK, Co<t>mı: 1 960, PO
1 (4 1 ), 1 962, pp. 76-77

1963
39. La tete de granite retrouvee en Mongolie Centrale, CAJ
VIII, 3, 1 963, pp. 1 85 - 1 9 1 + 1 resim.
Türkler ve Doğa • 35

[Karşılaştırınız] A. Wiercinski, Typological Affinities of the


Stone Head from Goun-Nariyn (Central Mongolia), CAJ
VIII, 3, 1 963, pp. 1 92- 1 95.
40. Mechitarzyşci wiedenscy, PO 1(45), 1 963, pp. 47-49+2 re­
sım.
41. Z wttdr6wki po centralnej Mongolii PO 2 (46), 1 963, pp.
1 43 - 147+6 resim.
[Karşılaştırınız] S. Jakobs, Polak na wielbhtdzie, "Nowa
Wieş" 1 7 (750), 28 IV 1 963+ 1 fotoğraf.
42. [Yayın tanıtma] Niekt6re wydawnictwa z okazji sesji Mes­
ropa Masztoca, PO 1 (45), 1 963, pp. 55-56.
43. [Yayın tanıtma] Hayriye Memova-Emil Boef, Rodop Ma­
nileri, 1 962, PO 1 (45), 1 963, pp. 5 8-59.
44. [Yayın tanıtma] AMHH arrb-Xoırn, CBH3H Me)KJ[y HmıoM H
BoJiroH: B Xlll-XIV B., MocKBa 1 962, PO 4 (48), 1 963, pp.
337-338.

1964
45. [J. Deny ile beraber] La litterature armeno-kiptchak, in:
Philologiae Turcicae Fundamenta iussu et auctoritate Uni­
onis Universae Studiosorum Rerum Orientalium auxılio et
opera Unitarum Nationum Educationis Scientiae Culturae
Ordinis una cum praestantibus Turcologis ediderunt L. Ba­
zin, A. Bombacı, J. Deny, T. Gökbilgin, F. İz, H. Scheel.
Tomum secundum curavit et auxit, indices adiecit P. N. Bo­
ratav, [Wıesbaden] 1 964, pp. 8 0 1 -808.
46. [J. Deny ile beraber] "Histoire du sage Hikar" dans la ver­
sion armeno-kiptchak, RO XXVII, 2, 1 964, pp. 7-6 1 .

Bu çalışma ile ilgili tanıtma yazıları


A. Martirosyan, Hay-t'fC calaren graken hu8arjana, "Grakan
t'art" 5 (1261), 29 I 1 965.
36 • Edward Tryjarski

E. Schütz, J. Deny et E. Tryjarski, "Histoire du sage Hikar"


dans la version armeno-kiptchak: Rocznik On'entalistyczny
XXVII, 2, 1 964, AOH XIX, 3, 1 966, pp. 365-368.
47. Jean Deny ( 1 879- 1 963), PO 2 (50), 1 964, pp. 1 47- 1 50.
48. [Bir yurt fotoğrafı] 'Akademi Mimariik ve Sanat 1 , 1 964,
p. 28.
49. [Yayın tanıtma] "Aspects of Altaic Civilization." Procee­
dings of the Fifth Meeting of the Permanent Intemational
Altaistic Conference, held at Indiana University, June 4-9,
1 962, CAJ IX, 2, 1 964, pp. 1 52-1 59.

1965
50. L'inscription turque runiforme d' Arkhanen, en Mongolie,
UAJ 36, 3-4, 1 965, pp. 423- 428+3 resim.
51. "Das Pferd in den Armenisch-Kiptschakisschen Texten".
Proceedings of the Vffh Meeting of the Permanent Inter­
national Altaistic Conference, 29. Augustos-3 . September
1 964, CAJ X, 3-4, 1 965, pp. 3 1 6-3 19.
52. VII Sesja Stalej Mittdzynarodowej Konferencji Altaisty­
cznej, PO 2(54), 1 965, pp. 1 5 1 - 1 53.

1966
53. Die heutige Mongolei und ihre alten Denkmaler. UAJ 38,
1 966, pp. 1 54- 1 58.
54. The Present State of Preservation of Old Turkic Relics in
Mongolia and the Need for Their Conservation, UAJ 3 8,
1 966, pp. 1 58-1 73+27 resim.
'
55. Studia turkologiczne w Berlinie wschodnim, PO 1 (57),
1 966, pp. 62-63.
56. Zaglada Ada Kale, PO 3(59), 1 966, pp. 2 5 1 -254+4 resim.

1967
57. [S. KaluZyılski ile beraber] Kobierzec z gwiazd i
p6lksittfyc6w. Fragmenty z tw6rczoşci lud6w tureckich
wybrali i przelozyli... E. Tryjarski, teksty şredniotureckie
Türkler ve Doğa • 3 7

z Turkiestanu, osmaiıskie, gagauskie, azarbajdZaiıskie,


turkmeiıskie, karaimskie, tatarskie, baszkirskie, kazach­
skie, karakalpackie, uzbeckie i nowoujgurskie [translated
from Turkic languages] Myşli srebme i zlote pod redakcj:ı
E. Tryjarskiego, Warszawa 1 967, 1 9 1 pp.
58. Wst@, [Giriş yazısı, in] Myşli srebme i zlote pod redakcj:ı
E. Tryjarskiego, Warszawa 1 967.
59. [P. Aalto ile beraber] Dessins rupestres aux environs
d'Arvaikher (d'apres les copıes de M. Namkhai"dagva),
JSFO 68, 1 967, pp. 3-20.

Açıklama
K. H. M[enges]. UAJ 42, 1 -4, 1 970, pp. 307-308.
60. O projekcie i potrzebie opracowania publikacji "Ludy
ahajskie w polskich �r6dlach pisanych do polowy XVI w. ",
SPNWNS X. 2(45) 1 967, pp. 73-86.
61. IX Sesja Stalej Mü�dzynarodowej Konferencji Ahaistycznej,
PO 1 (6 1 ), 1 967, pp. 64-66.

1968
62. Dictionnaire armeno-kiptchak d'apres trois manuscrits des
collections viennoises, t. I. fasc. 1 , A-H, Warszawa 1 968,
283 pp.
63. Dictionnaire armeno-kiptchak d'apres trois manuscrits des
collections viennoises, t. I. fasc, 2. I-K, Warszawa 1 968,
pp. 285-435 .

B u çalışma ile ilgili tanıtma yazıları


G. Doerfer, Literatur zum Armeno-Kiptschakischen, UAJ
40, 3-4, pp. 250-252.
E. Schütz, Tryjarski, E. Dictionnaire armeno-kiptchak
d'apres trois manuscrits des collections viennoises, t. 1. fasc,
1 , A-H, fasc. 2, 1 -K, Warszawa 1 968, OLZ 64, 7/8, 1 969,
col. 372-374.
38 • Edward Tryjarski

Açıklama
T. N[agrodzka], PO 4(68), 1 968, p. 380.
64. [Türk Edebiyatı üzerine on dokuz makale:] Maly slownik
pisarzy şwiata, Warszawa 1 968.
65. La terminologie des artisans turcs en Roumanie, Actes du
Premier Congres Intemational des Etudes Balkaniques et
Sud-Est europeennes. VI. Sofıa 1 968, pp. 1 6 1 - 1 73.
66. "Zodyak Bölge Burçlarının bir Ermeni-Kıpçak Listesi", Xl.
Türk Dil Kunıltayında Okunan Bilimsel Bildiriler, Ankara
1 968, ss. 1 27- 1 37, [K.arşılaştınn no. 67].
67. Une liste armeno-kiptchak des signes du zodiaque, XI. Türk
Dil Kurultayında Okunan Bilimsel Bildiriler, Ankara 1 968,
pp. 1 39-1 52+ 1 resim [Karşılaştırın no. 66].
68. Turks in Distant Asia, "The illustrated London News'', 6 VII
1 968, pp. 34-35+5 görsel.
69. [5 fotoğraf in:] A la recherche de Gengis Khan. "Science et
Avenir'', 262, XII, 1 968, pp. 1 024- 1 025, cf. No. 68.

1969
70. Dictionnaire armeno-kiptchak d'apres trois manuscrits des
collections viennoises, t. 1 , fasc. 3, X-0, Warszawa 1 969,
pp. 437-603.

Bu çalışma ile ilgili tanıtma yazıları


51. ,Zl,[alllKeBlı:q ], E. Tryjarski, Dictionnaire armeno-kiptchak
d'apres trois manuscrits des collections viennoises, t. l, fasc.
1 -3, A-0, Warszawa 1968- 1969, "Apxisn YKpai1rn" 1 ( 1 05),
197 1 , pp. 98-99.
K. H. Menges, "Zur etymologie des Armeno-Qypeaqischen",
Der Islam 48, 2, 1 97 1 , pp. 298-332.
M. Momıosa, E. Tryjarski, Dictionnaire armeno-kiptchak
d'apres trois manuscrits des collections viennoises, t. I, fasc.
1 , A-H, Warszawa 1 968; fasc. 2, 1 -K, 1968; fasc. 3, X-0,
1969: "BonpOCbl j{3bIK03HaHmı:" 6, 1970, pp. 1 1 8-120.
Türkler ve Doğa • 39

[anonymous] E. Tryjarski, Dictionnaire armeno-kiptchak


d'apres trois manuscrits des collections viennoises, t. I, fasc.
3, "Patma banasirakan-handes llcTopMKo-<tımıononı:qecKMii
)l(ypHan" 3 , 1 969, pp. 265-266.

Açıklamalar
K. H. M[enges], UAJ 42, 1-4, 1970, p. 306.
B. K[ucharska], PO 1 (73), 1 970, p. 66.
71. Some early Polish sources and their importance for the his­
tory of the Altaic World, JAH 3, 1 , 1 969, pp. 34-44.

Açıklama
A. von Gabain, UAJ 45, 1 973, p. 264.
72. Notes on the Turcica in Sir Aurel Stein's Collection, CAJ
XII, 4, 1 969, pp. 322- 328+2 resim.
73. [.51. P. ,[(anıKeBMq ile beraber:] ,[(oroBop H. TopocoBMqa
c JlbBOBCKHMH ii KaMeHeU:KHMH apM�rnaMM 1 627r. KaK
naMjJTHMK apMjJHO-KhrnqaKcKoro jJ3bIKa, RO XXXIII, 1 ,
1 969, pp. 77-92+4 resim.

Açıklamalar
K. H. M. M[enges], UAJ 43 , 1 97 1 , p. 297.
T. Pokora, OLZ 67, 1972, 7-8, p. 425.

1970
74. [.51. P. ,[(aIIIKeBMq ile beraber:] ApMjJHO-KhrnqaKcKMii
.rı:oKyMeHT M3 KoHCTaHTM-HOTIOJijJ 1 968 r., FO XI, 1 , 1 969
( 1 970), pp. 1 23- 1 3 7+ 1 resim.
75. Beekeeping among the Turks. A historical and linguistic
evidence, AO XXXII, 1 970, pp. 241 -277.
[Karşılaştırınız] "Türklerde Arıcılık : Tarihsel ve Dil Bilim­
sel Bir Kanıt'', (Çev. : Hafize Er), Türkler ve Doğa, (ed. Dur­
sun Ayan), Kitabevi Yayınlan., İstanbul 20 1 6, pp. 135- 1 8 1 .
40 • Edward Tryjarski

76. Rangs, titres et fonctions dans certains textes armeno­


kiptchak, in: Proceedings of the IXth Meeting of the Per­
manent Intemational Altaistic Conference, Ravello 26-30
September 1 966, Naples 1 970, pp. 269-272.
77. Armeno-Kiptchak Studies, OLZ, LXV, 1 1/12, 1 970, col.
533-54 1 .
78. Protobulgarskijttzyk, in: Slownik Starofytnoşci Slowianskich.
Encyklopedyczny zarys kultury Slowian od czas6w naj­
dawniejszych do schylku wieku XII, t. IV P-R. Warszawa­
Wroclaw-Krak6w 1 970, pp. 364-366.
79. [51. P. ,ı:ı:anıKeBHq ile beraber:] Apwrno-KbrnqaKcKHe
rıpe.ıı;6paqHbıe .ıı;oroBopbı m JlbBOBa (1598-1 638), RO
XXXIII, 2, 1 970, pp. 67-1 07.

Açıklama
K. H. M[enges], UAJ 46, 1974, p. 206.
80. XIlI sesja stalej Mittdzynarodowej Konferencji
Altaistycznej w Strasbourgu, SPNWNS XIII, 2(57), 1 970,
pp. 1 1 8- 1 22.
81. Bolesna strata turkologii polskiej (Wspomnienie o
prof. Ananiaszu Zaj'lczkowskim). PO 3 (75), 1 970, pp.
2 8 1 -284+2 resim.
82. Badacz Orientu Ananiasz Zaj'lczkowski ( 1 903- 1 970), "Po­
lityka" 19 (688), 9 V 1 970.

1971
83. A Note on the relations between the Pechenegs and Poland,
in: Studia Turcica, edıdit L. Ligeti, Budapest 1971, pp. 46 1-
468.

Bu çalışma ile ilgili tanıtma yazısı


B. ll. AcnaHoB, Studia Turcica, "CoBeTcKaJI nopKonorn.ıı: 1 ,
1 975, p. 1 10.
Türkler ve Doğa • 41

84. "On the Archaeological Traces of Old Turks in Mongolia",


East an d West, New Series, 2 1 , 1 -2, 1 97 1 , pp. 1 2 1 - 1 35+26
resım.

Açıklama
T. Weller, OLZ 7 1 , 2, 1 976, col. 2 1 7.
85. o ,ı:ı;Byx Ha,ı:ı;rrHC.llX IIOJibCKHX apM.llH H3 ropo.ıı;a 3aMOCTbe,
"Patma banasirakan handes- llcTPHKo-qrn.nonornqecKHH
)l(ypHan" 4 (55), 1 97 1 , pp. 255-264+1 resim.

Bu çalışma ile ilgili tanıtma yazıları


H. B[ erberian], E. Tryjarski, Deux inscriptions des Armeniens
de Pologne dans la ville de Zamost'ye, REA IX, 1 972, pp.
488-489.
V. Grigoryan, Norahayt hayeren arjanagrut'yun Zamostye
k'alak'um "Erekoyan Erevakn" 59 (4366), 1 1 , III, 1 972.
V. Grigoryan, Hayeren norahayt arjanagrut'yun Lehastanum,
"Hayrenik'i jayn" 12(348), 22 III 1 972.
86. XIII cecctt.ıı IlocTO.llHHoii Me)l(.ıı;yHapo.ıı;Hoii Kompepemı,HH
(PIAC). "Borrpocbl .ll3bIK03HaHH.ll" 4, 1 97 1 , pp. 1 37-140.
87. Ananiasz Zaj&_czkowski, "Boletin de la Asociaci6n
Espafiola de Orientalistas" Vll, 1 97 1 , pp. 7-9.
88. In memoriam Ananiasz Zaj&_czkowski ( 1 903- 1 970>, "Per­
manent lntemational Altaistic Conference Newsletter"
6, 1 97 1 , p. 3 .
89. [Sir G. Clauson ile beraber:] The Inscription at Ikhe Khus­
hotu, RO XXXIV, 1 . 1 97 1 , pp. 7-33+6 resim.
90. [P. Alto ile beraber:] A Runic Tombstone lnscription Presu­
medly from Minusinsk, RO XXXIV, 1 , 1 97 1 , pp. 35-38+2
resım.
91. 11 Mi�dzynarodowy Kongres Mongolist6w (Ulan Bator,
2-8 IX 1 970 r.). NP XIX, 2, 1 97 1 , pp. 1 20-1 24.
42 • Edward Tryjarski

92. Timofiej lwanowicz Grunin ( 1 898- 1 970), PO 1 (77), 1 97 1 ,


pp. 1 03- 1 04.
93. Gl6wne prace turkologiczne prof. Ananiasza
Zaj�czkowskiego, PO 3 (79>, 1 97 1 , pp. 271-276.
94. [Yayın tanıtma:] ,D,peBHenopKCKHÜ cnoBaph. Jlemrnrpan
1 969, "BorrpOCbl Jl3hIK03HaHIUI" 6, 1 97 1 , pp. 1 3 6- 140.

1972
95. Dictionnaire armeno-kiptchak d'apres trois manuscrits des
collections viennoises, t. 1, fasc. 4, P-Z, Warszawa 1 972,
pp. 605-9 14.

Bu çalışma ile ilgili tanıtma yazıları


Y. Dachkevytch, E. Tryjarski, Dictionnaire armeno-kiptchak
d'apres trois manuscrits des collections viennoises, t. 1. fasc.
1 -4, A-Z, Varsovie 1 968-1 972, REA, lX, 1 972, pp. 466-470.
B. ll. <t>nnoHeHKo, 51. P. ,D,anıKeBHq, E. Tryjarski, Diction­
naire armeno-kiptchak d'apres trois manuscrits des collec­
tions viennoises, t. 1, fasc. 1 -4, A-Z, Warszawa 1 968-1 972,
"CoBeTCKaH nopKOJIOrHH" 1 , 1 974, pp. 1 03-105.
A. von Gabain, E. Tryjarski, Dictionnaire armeno-kiptchak
d'apres trois manuscrits des collections viennoises, Wars­
chau 1 968, 1 969, 1 972, UAJ 45, 1 973, pp. 302-303.
1. Vıisıiry, E. Tryjarski. Dictionnaire armeno-kiptchak d'apres
trois manuscrits des collections viennoises, t. 1, fascicules
1 -4, Warszawa 1 968, 1 969, 1 972, AOH XXVIII, 1 , 1 974, pp.

1 58-1 59.
W. Zaj�czkowski, E. Tryjarski. Dictionnaire armeno­
kiptchak, T. 1, H. 1 A-H, Warszawa 1 968, H. 2. I-K, 1 968, H.
3 X-0, 1 969, H. 4, 1 972, FO XVI, 1975, pp. 305-309.

Açıklama
T. N[agrodzka-Majchrzyk], PO 3 (87), 1 973, p. 259.
Türkler ve Doğa • 43

96. Les religions des Petchenegues, in: Traditions religieuses


et para-religieuses des peuples alta'iques. Communications
presentees aux XIIle Congres da la "Permanent lntemati­
onal Altaistic Conference", Strasbourg, 25-30 Juin 1 970,
Paris 1 972, pp. 1 39- 1 48.
97. Orkun Türklerinin Abidelerine Dair Düşünceler, in: Türk
Kültürü El-Kitabı 11, la, İ stanbul 1 972, pp. 29-34+7 görsel.
[Karşılaştırın no. 98].
98. Some remarks on the monuments of the Orkhon Turks, in:
Türk Kültürü El-/Vtabı 11, l a, İ stanbul 1 972, pp. 35-43 .
[Karşılaştırın no. 97].
99. [Türk Edebiyatı üzerine on dokuz makale] Maly slownik
pisarzy şwiata, wyd. Il. poprawione i rozszerzone, Warsza­
wa 1 972. [Karşılaştırın no. 64].

1973
100. [P. Aalto ile beraber:] Two Old Turkic Monuments of Mon­
golia, in: Commentationes Fenno-Ugricae in honorem E.
Itkonen, Memoires de la Societe Finno-Ougrienne 1 50,
1 973, pp. 41 3-420+4 görsel.
101. HoBbie ıı:ccJie,ı::ı;oBamuı no ,ı::ı;peBHenopKCKHM nawı:THHKaM
B MoHrOJIHH H MeTo,ı::ı;oJiorıuı: H3,ı::ı;aHHH pyttıı:qecKHX
na,L(nHceü, in: ÜJIOH yJIChIH MOHroJiq 3p,ı::ı;3MTHHH il HX
xypaJI, II. YJiaaH6aarap 1 973. The Second lntemational
Congress of Mongolists, II, Ulan-Bator 1 973, pp. 1 70- 1 75 .
102. "Dobruca'dan Birkaç Türkü'', Türk Kültürü, XI, 3, 1 23 ,
1 973, pp. 1 67- 1 76 (39-48).
103. [5!. P. .z:ı:aIIIKeBıı:q ile beraber] ApMHHO-KhımaKCKaH tta,L(nttch
H3 JlbBOBa ( 1 609r.), II BOilpOChI myqeHHH cpe,ı::ı;HeBeKOBhIX
nawı:THIIKOB apMHHCKOH 3nıı:rpaqmKH RO XXXV, 2, 1 973,
pp. 1 2 3 - 1 35+4 fotoğraf.
104. 1 Naukowy Kongres J((zyka Tureckiego w Ankarze (Anka­
ra 27 IX-2 X 1 97 1 r.). NP 1 , 1 973, pp. 1 32- 1 34.
44 • Edward Tryjarski

105. Studia turkologiczne Wladyslawa Kotwicza ( 1 872-1 944),


NP XXII, 2, 1 973, pp. 1 39-145.
106. "Sto pi�cdziesüıt lat po Champollionie", Kultura 37 (536),
1 6 IX 1 973.
107. "Tureckie otwarcie", Kultura 46 (545), 18 XI 1 973 .
[Karşılaştırınız] [Ortak açıklama] , Yeni Ortam, 26 XII 1 973.
108. [İmzasız açıklama:] Badania nad Azjı:t Şrodkowı:ı, "Biu­
letyn Polskiego Komitetu do spraw UNESCO" 8( 1 63), X
1 973, pp. 30-3 1 .

1974
109. Zur neueren Geschichte des Ongin-Denkmals, in: Sprache.
Geschichte und Kultur der altaischen Völker. Protokoll­
band der XII. Tagung der Permanent Intemational Altais­
tic Conference 1 969 in Berlin, Berlin 1 974, pp. 629-630+ 1
resım.
11 o. JieT ( 1 964-
IlüJibCKnıI TIOpKOJIOrmı: 3a IIOCJie,ı.ı;mıe ,ı.ı;ecHTb
1 973), "CoBeTCKaH TIOpKOJIOnIH" 4, 1 974, pp. 97- 1 06.
111. [51. P. �alllKeBHq ile beraber:] ApMHHO KbmqaKcKoe -

3aBenı;aHHe H3 JlbBOBa 1 6 1 7 r. H COBpeMeHHblll eMY


IIOJibCKHH rrepeBo,ı.ı;, RO XXXVI, 2, 1 974, pp. 1 1 9- 1 3 1 .

112. [51. P. �alllKeBHq ile beraber:] ApMHHO KbmqaKCKHe -

,D;OJirüBbie o6sı:3aTeJibCTBa H3 3,ı.ı;HpHe ( 1 609 r.) H JlbBOBa


( 1 6 1 5 r.), RO XXXVII, 1 , 1 974, pp. 47-58+4 fotoğraf.

Açıklama
H. B[erberian] . REA N. S. X, 1 973- 1 974, p. 419.
113. 1 Mi�dzynarodowy Kongres Turkologiczny (Stambul, 1 5-
20 X 1 973), NP XXI, 1 , 1974, pp. 1 50- 1 52.
114. XVII Sesja Stalej Mi�dzynarodowej Konfereneji Altaisty­
cznej (Bad Honnef, 3-8 VI 1 974 r.). NP XXII, 6, 1 974, pp.
1 30-1 32.
Türkler ve Doğa • 45

1975
115. Protobulgarzy, in: K. Dııbrowski, T. Nagrodzka-Majchrzyk,
E. Tryjarski, Hunowie europejscy, Profobulgarzy,
Chazarowie, Pieczyngowie, Wroclaw-Warszawa­
Krak6w-Gdaiı.sk 1 975, pp. 1 47-376, [=Kultura Europy
wczesnoşredniowiecznej, z. 4].

Bu çalışma ile ilgili tanıtma yazısı


Rajko Sefterski, A remarkable work in Protobuigarian Studi­
es, "Palaeobulgarica" V ( 1 9 8 1 ), 2, pp. 1 1 3- 1 1 6.
116. Pieczyngowie, in: K. Dııbrowski, T. Nagrodzka-Majchrzyk,
E. Tryjarski, Hunowie europejscy, Protobulgarzy, Chazaro­
wie, Pieczyngowie, Wroclaw-Warszawa-Krak6w-Gdaiı.sk
1 975, pp. 479-625.

Bu çalışma ile ilgili tanıtma yazıları


H. A. EacKaKoB, "CoBeTcKnıı: TIOpKonormı:" 1 976, 2, pp. 1 06-
1 07.
B. EeI11eBJitteB, "BeKoBe" 5, 1 978, p. 78.
E. Esin, TK 1 85, XVI Mart 1 978, pp. 3 1 5-3 1 6.
V. Kopean, "Asian and African Studies" 1 3 . Bratislava 1 977,
pp. 257-260.
T. Lewicki, "Kwartalnik Historii Kultury Materialnej" XXIV,
3. 1 976, pp. 462-480.
M. Salamon, "Kwartalnik Historyczny" LXXXIII, 1 976, pp.
908-9 1 1 .
117. The Tamgas of the Turkic Tribes from Bulgaria, UAJ 47,
1 975, pp. 1 89-200.
118. [J. R. Hamilton ile beraber: ] L'inscription turque runifor­
me de Khutuk-ula, JA CCLXIIl, 1 -2, 1 975, p. 1 7 1 - 1 82+4
resim.
119. Les noms de personnes dans les ecrits armeno-kiptchak: un
essai da classifıcation. in: Actes du XI� Congres Intematio-
46 • Edward Tryjarski

nal des Sciences Onomastiques, Sofıa, 28 VI-4, VII 1 972,


1 1 , Sofıa 1 975, pp. 365-3 8 1 .
120. Ermeni-Kıpçak dilinde yazılmış olan meteorolojik ve mü­
neccimlikle ilgili tahminler, in: I . Türk Dil Bilimsel Kurul­
tayına sunulan bildiriler (Ankara 27-28 Eylül 1 972), Anka­
ra, 1 975, pp. 309-3 1 5 .
121. [51. P. ,Zl,anıKeBHq ile beraber:] ,Zl,peBHeiinı:ttH: apMHHO­
KbırrqaKCKHH ,rı;oKyMeHT H3 JlbBOBCKHX KOJIJieKI�HH ( 1 583 r.)
H H3yqeHHe 6HJIHHrB npe;:ı;6paqHbIX ;:ı;oroBOpüB JlbBOBCKHX
apMHH, RO X:XXVII, 2. 1 975, pp. 33-46.
122. (H. A. EacKaKoB ile beraber:] IlaMHTH )Vı<epap;:ı;a KnoycoHa
( 1 89 1 - 1 974). HAA 3, 1 975, pp. 246-249+1 fotoğraf.
123. I. Mittdzynarodowa Konferencja w sprawie Studi6w nad
Turcjct Przed-osmanskct i osmanskct (Neapol, 24-26 IX
1 974), NP XXIII, 3, 1 975, pp. 1 02- 1 04.
124. XVII Sesja Stalej Mittdzynarodowej Konfereneji Altaisty­
cznej (Bloomington, 29 VI-5 VII 1 975 r.). NP :XXIII, 1 1 - 1 2,
1 975, pp. 106- 1 07.

1976
125. A Fragment of an Unknown Armeno-Kipchak Text from
Polish Collections, in: Ksittga dla uczczenia pamittci Jana
Reychmana ( 1 9 1 0- 1 975), RO XXXVIII, 1 976, pp. 291 -302.
126. An Armeno-Kipchak Serman by Anton Vertabed from the
1 71h Century, in: Tractata Altaica Denis Sinor sexagenario
optiıne da rebus altaicis merito dedicata, Wiesbaden 1 976,
pp. 647-674.
127. Der zweite Brief des Paulus an die Korinther in armeno­
kiptschakischer Version und seine Sprache, in: Altaica
Collecta Berichte und Vortriige der XVII. Permanent In­
tenıational Altaistic Conference 3.-8. Juni 1 974 in Bonn/
Bad Honnef, Hrsg. von W. Heissig, Wiesbaden 1 976, pp.
267-344.
Türkler ve Doğa • 47

128. "Einige armeno-kiptchakische Ausdrücke der Webekunst:


Namen für Stoffe", in: Hungaro- Turcica. Studies in Honour
of Julius Nemeth, Budapest 1 976, pp. 1 77- 1 84.
129. "Les termes relatifs aux jeux de cartes dans le monde turc
(a paper read in the VI1h section of the XXIXlh International
Congress of Orientalists, Paris 1 973], Türk Kültürü Araş­
tınnaları, XV, 1 -2, 1 976, pp. 3 1 1 -326.
130. Mit(dzynarodowe Kolokwium Turkologiczne (Paryz, 20-23
X 1 975), NP XXIV, 3, 1 976, pp. 92-94.
131. Some Problems of Research on Rumelian Dialects, in:
Studi Preottomani e Ottomani. Atti dal Conveno di Napoli
(24-26 September 1 974) a cura di Aldo Gallotta. Istituto
Universitario Orientale, Napoli 1 976, pp. 2 1 9-224.
132. XVIII Sesja Stalej Mit(dzynarodowej Konferencji
Altaistycznej (Bloomington, 29 Vl-5 VII 1 975), "Etnogra­
fıa Polska" XX. 2. 1 976, pp. 222-224.
133. XIX Sesja Stalej Mit(dzynarodowaj Konferencji
Altaistycznej (Helsinki, 7- 1 1 VI 1 976 r.), NP XXIV, 9- 1 0,
1 976, pp. 1 3 9- 1 4 1 .
134. Ell(e pa.3 o MeTO,ll,HKe H3,ll,aHmı pymıqecKHX Ha,ı:ı,nceH., in:
Turcologica, K ceMH,ı:ı,ecHTHJieTHıo aKa,ı:ı,eMHKa A. H.
KoHoHoBa. JleHHHrpa,ı:ı, 1 976, pp. 325-333.
135. [Stand der Altaistik in Polen], in: Altaica Collecta. Berichte
und Vortriige der XVII. Permanent International Altaistic
Conference 3. -8. Juni 1 974 in Bonn/Bad Honnef, Hrsg von
W. Heissig, Wiesbaden 1 976, p. 4 1 .

1977
136. Turkic Names for Mushrooms: Native Terms and Loan­
Words, in: Altaica. Proceedings of the 1 91h Annual Meeting
of the Permanent International Altaistic Conference held in
Helsinki 7- 1 1 June 1 976, Helsinki 1 977, pp. 24 1 -254. [ =

Memoires da la Societe Finno-Ougrienne 1 58].


48 • Edward Tryjarski

[Karşılaştırınız] "Mantarlara Dair Yerli Terimler ve Ödünç


Kelimeler Olarak İsimler" (Çev. : Reşide Gürses-Dursun
Ayan), Türkler ve Doğa, (ed. Dursun Ayan), Kitabevi yay.,
İstanbul 201 6, pp. 243-2257.
137. The Confession of Anton Vartabed, in: Studia Orientalia
Pentti Aalto sexagenario dedicata Anno 1 977 Collegae
Discipuli Amici, 47. Helsinki 1 977, pp. 271 -279.
138. Bugünkü Moğolistan ve Eski Abideleri, TK XV. 1 7 Haziran
1 977 (Ankara), pp. 5 1 1 -5 1 6 (53-58), Çev. : Dr. Nuri Yüce
[Karşılaştınnız no. 53] .
139. A Few Remarks on the History of Turkish Fruitgrowing,
Matenalia Turcica, 3 . 1 977, pp. 38-5 1 .
[Karşılaştınnız] "Türk Meyve Yetiştiriciliğinin Tarihi Üzeri­
ne Birkaç Söz" (Çev. : Afet Bal), Türkler ve Doğa, (ed. Dur­
sun Ayan), Kitabevi yay., İstanbul 201 6, pp. 226-242.
140. [5I. P. ,[(aınKeBHq ile beraber:] IlnB apM.srno-Kı.rnqaKCKHX
,ı:ı;oKyMeHTOB H3 JihBOBCKHX KOJIJieKU:Hiİ ( 1 599- 1 669) RO
XXXIX, 1 . 1 977, pp. 85- 1 22+facsimile: pp. 1 23 - 1 32.

Bu çalışma ile ilgili tanıtma yazısı


T. Pokora, OLZ 78, 1 983, 3, col. 3 1 8.
141. Confürence des turcologues de İ'U. R. S. S. (Alma-Ata, 27-
29 Septembre 1 976), "Turcica. Revue d'etudes turques"
IX, 1 , 1 977, pp. 272-275.
142. Problematyka mongolistyczna na 18 sesja Stalej
Mi((dzynarodowej Konferencji Altaistycznaj, "Etnografia

Polska" XXI, 1 , 1 977, pp. 1 9 8-203 .
143. Wszechzwi<ızkowa Konferencja Turkologiczna (Alma-Ata,
27-29 IX 1 976 r.). NP XXV, 2, 1 977, pp. 97-99.

1978
144. Deux textes folkloriques de la Dobroudja roumaine: com­
ment construit-on les moulins et comment puise-t-on de
l'eau? in: Quand le crible etait dans la paille. Hommage
Türkler ve Doğa • 49

a Pertev Naili Boratav presente par R. Dor et M. Nicolas,


Paris 1 978, pp. 37 1 -3 8 1 .
145. Eski Türklerin Moğolistan'daki Arkeolojik Eserleri Üze­
rine, Türk Kültürü Araştınnaları, XVI, 1 -2, Ankara 1 977-
1 978, pp. 1 5 1 - 1 84 (26 ill.), Çev. : O. F. Sertkaya [K.arşılaş­
tınnız no. 84].
146. Interjections in some languages of Westem Turkic (Codex
Cumanicus, Arabo-Kipchak, Armeno-Kipchak, Karaim,
and Kazan-Tatar), in: Aspects of Altaic Civilization, II.
Proceedings of the XVIIl PIAC, Bloomington, June 29-
July 5, 1 975, (Ed) L. V. Clark, P. A. Draghi, Bloomington
1 978, pp. 20 1 -2 1 2 ( Indiana University Uralic and Altaic
=

Series, 1 34].
147. Ermeni-Kıpçakçası Sözlüklerinde Türk Dilbilgisi Terim­
leri, in: Ömer Asım Aksoy Annağanı, Ankara 1 978, pp.
237-240.
148. XX sesja Stalej Mi<(dzynarodowej Konferencji Altaistycznej
(Lejda, 1 5 - 1 9 VIII 1 977 r.). NP XXVI, 1 -2, 1 978, pp. 1 55 -
1 56.
149. XXI Sesja Stalej Mi<(dzynarodowaj Konferencji
Altaistycznej (Manchester 26-30 VI 1 978 r.). NP XXVI,
1 1 - 12, 1 978, pp. 1 3 3 - 1 34.

1979
150. The Dog in the Turkic Area: An Ethnolinguistic Study,
CAJ XXIII, 3-4, 1 979, pp. 297-3 1 9.
[Karşılaştırınız] "Türk Dünyasında Köpek: Etnolenguistik
Bir Çalışma" (Çev.: Dursun Ayan), Türkler ve Doğa, (ed.
Dursun Ayan), Kitabevi yay., İstanbul 20 1 6, pp. 1 0 1 - 1 34.
151. [JI. P. ,ı:ı:arnKeBH'f ile beraber:] TpH apMRHO-KhIIT'faKCKHX
3arrncH JihBOBCKoro cy.ı:ı;a 1 625 r., RO XLI, 1 , 1 979, pp. 57-
75+5 fotoğraf.
152. Les babas de pierre de Niebor6w (Pologne et la possible
affınite de l'une d'elles avec les babas de pierre da Zlatna
50 • Edward Tryjarski

Niva (Bulgarie), in: 1 . Milletlerarası Türkoloji Kongresi


(İstanbul, 1 5-20 X 1 975), Tebliğler 3. Türk Sanatı Tarihi,
İstanbul 1 979, pp. 892-9 1 0 ( 1 3 görsel, pp. 90 1 -9 1 0) .
153. R((kopisy i inskrypcje Azji Centralnej o d V d o X I wieku­
Setna rocznica urodzin P. Pelliota (Paryz, 2-4 X 1 978 r.),
NP XXVII, 1 1 , 1 979, pp. 1 1 5- 1 1 6.
154. III. Sympozjum Studi6w Przedosmaiıskich i Osmanskich
(Sarajewo, 1 8-22 lX 1 978 r.), NP XXVII, 1 , 1 979, pp. 1 09-
1 1 1.

1980
155. Un rapport anonyme du voyage diplomatique de
l'ambassadeur polonais W. Miaskowski en Turquie an
1 640, in: III Medunarodni Simpozijum za Predosmanske i
osmanske Studije, Sarajavo, 1 8-22 Septembar 1 978, "Pri­
lozi za Orijentalnu Filologiju" 30, 1 980, pp. 467-479.
156. An Armeno-Kipchak Version ofthe Lord's Prayer, in: Euc­
haristerion: Essays presented to Omeljan Pritsak on his
Sixtieth Birthday by his Colleagues and Students, RUS
1 1 1 /IV, 1 979- 1 980, part 2, pp. 896-90 1 .
157. Nieznany alfabet, "Problemy'' 3 (408), March 1 980, pp.
2-9+görsel.

1981
158. Zur Frage einiger Parallelen zwischen den Bestattungsritu­
alen der Alt-Türken und Chinesen, CAJ XXV, 1 -2, 1 98 1 ,
pp. 1 47- 1 58.
159. Die alttürkischen Runen-Inschriften in den Arbeiten der
letzten Jahre. Befunde und kritische Übersicht, in: Alto­
rientalische Forschungen VIII, Berlin 1 9 8 1 , pp. 339-352,
Schriften zur Geschichte und Kultur des Alten Orients.
160. Etat actuel des recherches sur l'alphabet de Murfatlar et de
Pliska, JA CCLXIX, 1 9 8 1 , pp. 3 6 1 -372.
T ürkler ve Doğa • 5 1

161. XXIII Sesja Stalej Mit(.dzynarodowej Konferencji


Altaistycznej (Wiedeiı, 27 Vll- 1 VIII 1 980 r.). NP XXIX,
3-4, 1 98 1 , pp. 1 3 7- 1 38 .
162. MoHrOJihCKHe 3aHMCTBOBaHmı B apwrno-KbI1IqaKCKOM
H3bIKe, "lfaBeCTHH AKa)WMHH Hayı< Ka3CCP. CepHH
qmnonornqecKaH" 2, 1 9 8 1 , pp. 4 1 -55.
163. [Yaroslav R. Dachk:evytch ile beraber] "La Chronique de
Pologne" un monumant armeno-kiptchak de la premiere
moitie du XVIı< siecle, RO XLII, 1 , 1 9 8 1 , pp. 5-26.
[Yeniden basım] in .5IpocnaB ,Z1;aIIIKeBHq, BipMeHiH i
YKpaiHa. Armenia and Ukraine by Yaroslav Dachk:evytch,
Bm:�aBHHU:TBO M. rr. KOU:b, JlbBİB-HblO HopK. Editions M. P.
Kots, Lviv-New York, 200 1 , pp. 398-419.

1982
164. [.51. P. ,l1;aI1IKeBHq ile beraber:] KaMeHHehıe 6a6bı
rrpHqepHOMopCKHX crerreif KonneKU:HH H3 AcKaHHH-HOBa,
(Baby kamienne step6w nadczamomorskich. Kolekcja z
Askanii Nowej). Wroclaw-Warszawa-Krak6w-Gdatısk­
L6d? 1 982, 230 pp., Polska Akademia Nauk. Instytut
Historii Kultury Materialnej. Zaklad Narodowy imienia
Ossoliiıskich. Wydawnictwo Polskiej Akademii Nauk.

Bu çalışma ile ilgili tanıtma yazıları


)K. AJia;J)KOB ... "Apxeonornıı" (Cocl>HH) 25, 1 983, 1 -2, pp.
1 1 0- 1 1 1 .
R. Dor, "Turcica" 1 6, 1 984, p. 306.
P. Ce<l>TepcKH. IIocTmKeHHH H rrpo6neMbI rra
npa6onrapHCTHKa, "IIpo6neMbI rra KYJihTYPaTa" 6, 1 984, p.
36.
C. ConoBheB, ",l1;eKopaTHBHOe HCCKycrno CCCP" 1 1 , 1 985,
pp. 46-47.
W. Szafraiıski, "Euhemer"3 (26), 1983, pp. 1 12- 1 14.
52 • Edward Tryjarski

J. Voos, Bemerkungen zum Problem der Steinbabas. OLZ


8 1 , 4, 1 986, col. 325-328.
165. How to live to be (at least!) a hundred and twenty? AOH
XXXVI, 1 -3, 1 982, pp. 539-544.
166. [P. N. Boratav ile beraber] Textes de la tradition orale des
Turcs de la Dobroudja roumaine ( 1 ), in: Studia Turcologica
Memoriae Alexii Bombaci dicata, Napoli 1 982, pp. 63-80.
167. Names for Monetary Units, Measures and Weights in Ar­
meno-Kiptchak Texts. "Asian and African Studies", The
Institute of Middle Eastern Studies. University of Haifa,
16. 3. 1 982, pp. 321 -336.
168. La Bulgaria et les Bulgares dans une relation de voyage po­
lonaise en Turquie du xvıı� siecle, in: .z:ı;oKJia)J,H Ha T{)eTmI
KOHrpec Ha IinJirapcKoTo HcTopHqecKo ,rı;pyın:ecrno, 3-5
OKTOM6pH 1 98 1 . Co<Pmı: 1 982, T. 2, pp. 45 1 -454. b'bJirapmı
1 300. I1HCTHTYIJ,HH H )J;npın:aBHa TPa)J;Hıı,mı:.
169. Les Protobulgares dans l'ancienne et nouvelle histori­
ographie polonaise, in: Meın:p,yHapop,eH CHMII03HyM.
YHHBepcHTeTCKH H3CJiep,BaHHH H rrperrop,aBaHHH Ha
bbIJirapcKaTa HCTOpHH y Hac H B qyın:6HHa. IlaMrropoBO
1 98 1 , Co<lJHH 1 982, p. 3 1 6-330.
170. Jubileuszowa sesja Stalej Mil(.dzynarodowej Konferencji
Altaistycznej (PIAC), NP XXX, 3, 1 982, pp. 1 49- 1 50.

1983
171. Analysis of the Kipchak Verbal Forms Contained in a Ma­
nuscript from Matenadaran Collection, in: JPOCI Inter­
national Congress of Human Sciences in Asia and North
Africa, Abstracts of Papers, 1 . Sections 1 -6, Tokyo 1 983,
p. 1 7 1 .
172. A Fragment of the Apocryphal Psalm 1 5 1 in its Armeno­
Kipchak Version. JSS 28. 2. 1 983, pp. 297-302.
173. Vom Biiggü und von der Steinbaba his zum Msan, in: Do­
cumenta Barbarorum. Festschrift für Walther Heissig zum
Türkler ve Doğa • 53

70. Geburtstag, (herausgegeben von) Klaus Sagaster und


Michael Weiers, Wiesbaden 1 983, pp. 390-397+ 1 2 ill.
174. ,[(Be 3ara,ı:ı:oqm,ıe Ha,ı:ı:IIHCH B MaJIOU:3BeCTHOM
a.rrQ:>aBttTe. "Borrpocı.ı BOCToqHoÜ Q:>mıonornü"
[C6opHHK IIOCfülIQeHHbIH rrpoQ:>. 11. ,[()l(HKHH B CBH3H c
BOCbMH,ı:ı:eCTHJieTHeM co JJ:HH ero po)l(,ı:ı:eHHH], v, 1 983, pp.
1 65 - 1 73 .
175. Warsaw Turkology 1 9 1 8- 1 978, in: Oriental Studies in the
Sixty Years of lndependent Poland, ed.: W. Tyloch, War­
saw 1 983, pp. 25-34. [Karşılaştırın. 246]
176. Eugeniusz Sluszkiewicz-najwybitniejszy arınenista polski
( 1 90 1 - 1 98 1), PO 1 -4, 1 983, pp. 1 1 - 1 9 .
177. Şwiatowe spotkanie oriantalist6w, "Biuletyn Polskiego Ko­
mitetu do Spraw UNESCO" 4 (253), 1 983, pp. 23-24.
178. Posiedzenie Zgromadzania Og6lnego Unii Studi6w Orien­
talnych i Azjatyckich, "Biuletyn Polskiego Komitetu do
Spraw UNESCO" 4 (253), 1 983, p. 24.
178. a. XXXI Miıtdzynarodowy Kongres Nauk Humanistycznych
we Azji i Afryce P6lnocnej, PO 1 -4 ( 125- 1 28), 1 983, pp.
1 50- 1 54.

1984
179. A List of Arıneno-Kipchak Verbs Including their Basic
Grammatical Forms, in: "Bulletin of the Institute for the
Study of North Eurasian Cultures" Hokkaido University,
Sapporo, 1 6, 1 984, pp. 69- 1 09 (facs. pp. 87- 1 09).
[Karşılaştırınız] A. fpnropHH, fpaMMaTHKa JiycnKa
CapKaBara B 51rroHHH, "KoMMYHHCT" 174 (1 5553), 28. 07.
1985, p. 1 .
180. [Bir kısa özet] Analysis of the Kipchak Verbal Forıns Con­
tained in a Manuscript from Matenadaran Collection, in:
Proceedings of the Thirty-First Intemational Congress of
Human Sciences in Asia and North Africa, Tokyo-Kyoto,
31'1 August-71h September 1 983, (Ed.) by Yamamoto Tatsu-
54 • Edward Tryjarski

ro, 1 . Tokyo 1 985, p. 328. The Töhö Gakkai (The Institute


of Eastem Culture).
181. IIpo6neMbI amaHCTKHKH Ha XXXI Me)l()zyHapoAHOM
KOHrpecce rro A3HH H CeBepHo:H AcppttKe (Kırnrn, Jlrron:mı),
aBryCT-CeHTH6pb 1 983, "CoBeTCKaH TIOpKOJIOfHH" 2,
1 984, pp. 1 02- 1 03 .

1985
182. Die runenartigen Schriften Südeuropas, in: Runen, Tamgas
und Graffiti aus Asian und Osteuropa. (Hrsg, von) K. Röhr­
bom und W. Veenkar, Wiesbaden 1 985, pp. 1 - 1 5 (9 ill.),
[Veröftentlichungen der Societas Uralo-Altaica, Band 1 9] .

B u çalışma ile ilgili tanıtma yazısı için


[Karşılaştırınız no. 183].
183. Alte und neue Probleme der runenartigen Inschriften Euro­
pas. Ein Versuch der Entzifferung der Texte aus Murfatlar
und Pliska, in: Runen, Tamgas und Graffıti aus Asian und
Osteuropa, Hrsg. von K. Röhrborn und W. Veenker, Wies­
baden 1 985, pp. 53-80 (9 görsel.). [Veröffentlichungen der
Societas Uralo-Altaica, Band 1 9] .

Bu çalışma ile ilgili tanıtma yazıları


H. Jankowski Klaus Röhrbom und Wolfgang Veenker (eds.)
1 985, Runen. Tamgas und Graffiti aus Asien un Osteuropa,
Veröffentlichungen der Societas Uralo-Altaica. Band 19. Wi­
esbaden 1 985, Otto Harrassowitz, pp. IX+ 1 64, "Lingua Pos­
naniensis" XXX, 1 987, pp. 172-175.
P. lvanov, qeTHptt rrpoqnrn Ha eAHH pyttnqecKH HaAnttc,
",ll.o6py.ıı;)KaHcKa Tpn6yna" 17 (5583), 22. 1 . 1993.
Ph. Malingoudis, Ruııen, Tamgas und Graffiti aus Asien und
Osteuropa. Hrsg. von K. Röhrbom und W. Veenker [Veröf­
fentlichungen der Societas Uralo-Altaica, Band 1 9], Wiesba­
den: in Komınission bei O. Harrassowitz 1 64 S., "Byzanti­
noslavica" XLVllI, 1987, pp. 234-235 .
Türkler ve Doğa • 55

184. Altes und Neues zur Entstehung dar türkischen Runensc­


hrift, RO XLV, 1 , 1 985, pp. 59-77.
185. Die armeno-kiptschakische Sprache und Literatur-ein Be­
ispiel für kulturellen Synkretismus, UAJ N. F. 5, 1 985, pp.
209-224.
186. Towards a Better Knowledge of the Turkic Military Termi­
nology, 1 . Weapons of Defence: Cuirass and Coat of Mail,
Helmet and Shield, in: Altaic Studies. Papers presented at
the 25th Meeting of the Permanent Intemational Altaistic
Conference at Uppsala, June 7- 1 1 1 982, (Ed. by) G. Jarring
and S. Rosen, Stockholm 1 985, pp. 1 73- 1 84. [ Konferen­
=

ser 1 2] .
187. Cynı.ecTBOBaııa-n11 rro33IDI H a apMHHO-KhmqaKCKOM H3hIKe?
in: TıopcKoe H3hIK03HaHHe. MaTepHanhı III Bcecoıo3HOH
TIOpKOJiomqeCKOH KOH<jlepemı;HH. TauIKeHT 1 98 5 . 1 985,
pp. 12-19. MHCTHTYT H3hIKa 11 JIHTeparyphı HM. A. C.
ITymKHHa AH Y3CCP
188. [E. Sluszkiewicz ve W. Tubielewicz ile beraber] Potrz(lsanie
karabel<t-Trzej orientalişci o pochodzeniu wyrazu, "Porad­
nik Jttzykowy" 8 (427), 1 985, pp. 5 12-522 [5 1 2-5 1 8] .
189. XXVIII Sesja Stalej Mittdzynarodowej Konferencji
Ahaistycznej (Wenecja 8 - 1 4 VII 1 985 r.), NP XXXIII, 5,
1 985, pp. 227-228.

1986
190. Ein literarisches Portrat des Türken, von Mikolaj Rej ( 1 6.
Jh.) dargestellt, in: Festschrift Andreas Tietze zum 70. Ge­
burtstag, WZKM 76, 1 986, pp. 307-3 1 3 .
191. L a vie et les moeurs dans l'Empire ottoman d'apres une
relation de voyage polonaise du XVIIç siecle (misprin­
ted: XVIW]. in: Dr. Emel Esiıı 'e Annağaır. "Türk Kültürü
Araştırmaları" XXIV, 1 , 1 986, pp. 93- 1 02.
192. XXXI Mittdzynarodowy Kongres Nauk Humanistycznych
w Azji i Afryce P6lnocnej, PO 1 - 1 , 1 986, pp. 1 50- 1 54. Asi­
en
56 • Edward Tryjarski

193. Posiedzenie Zgromadzenie Og6lnego Mi((dzynarodowej


Unii Studi6w Orientalnych i Azjatyckich, PO 1 -4, 1986,
pp. 1 54- 1 56.

1987
194. [P. N. Boratav ile beraber] Textes de la tradition orale des
Tures de la Dobroudja Roumaine (il), UAJ N. F. 7, 1 987,
pp. 1 27- 1 63.
195. New Armeno-Kipchak Lexical Material from the Matena­
daran Collection, RO XLV, 2, 1 987, pp. 35-48.
196. o ,ı:ı,muıeKTHOÜ ,ı:ı,mpqıepem�Har:ı;ım apM.l:!HO-KbIIIqaKCKoro
.1:!3hIKa, "CoseTCKa.s:ı TIOpKOJIOm.s:ı" 4, 1 987, pp. 23-29.
197. The History of Armenian Professional Groups in Poland,
"Armenian Review" 4 ( 1 60), Winter 1 987, pp. 75- 1 20.
198. Methodology and Prospects of the Study of Protobul­
garian Tamgas, in: BropH Meın:,ı:ı,yttapo,ı:ı,eH Kompec rro
n'hnrapHCTHKa. Co<l>H.s:ı, 23 Maü-3 IOHH 1 986 r. ,ı::ı:oKJia,ı:ı,H,
6. n'bnrapcKHTe 3eMH B ,ı:ı,peBHOCTTa. n'bnrapH.s:ı rrpe3
cpe,ı:ı,tteseKoBHeTO, Co<l>H.s:ı, 1987, pp. 64 1 -662. Graffiti
1 99. Sensacja archeologiczna znad Wisly. R((ka pogaiıska ze
Wschodu? "Kultura" 12 (95) 25. 03. 1 987, pp, 1 ve 7.
200. Wok61 sensacji archeologicznej znad Wisly. Şladami turec­
kiego pisma runicznego, "Kultura" 1 3 (96), 1 . 04. 1 987, p. 7.
201. XXIX Sesja Stalej Mi((dzynarodowej Konferencji
Ahaistycznej (Taszkent, 1 5-2 1 . IX. 1 986 r.), NP XXXV, 2,
1 987, pp. 1 82-1 84.

1988
202 lfa HCTOpHH sapuıaBCKHX apM.s:ı:H, "Patma-banasirakan han­
des-lfcTOpHKO-<l>HnonornqecKHÜ ın:ypHan" 1 , 1 988, pp.
37-39 [Ermenice özet] .
203. [Yayın tanıtma] Teresa Nagrodzka-Majchrzyk. Czami
Klobucy [Les Chapeaux Noirs], Warszawa 1 985, "Archeo­
logia Polona" XXVII, 1988, pp. 253-258.
Türkler ve Doğa • 57

1989
204. The Story ofHoly Mariane in the Kipchak Language ofthe
Polish Armenians, in: Gerhard Doerfer Festschrift. Essays
presented to Gerhard Doerfer on his Seventieth Birthday by
His Colleagues and Students. (Managing Editor): Carolyn
1. Cross, "Joumal of Turkish Studies-Türklük Bilgisi Araş­
tırmaları" 1 3, 1 989, pp. 205-236.
205. Legenda o şwit(tej Marianie w jt(zyku kipczackim Ormian
polskich, "Studia Theologica Yarsaviensia" 27. 2. 1 989,
pp. 203-2 1 3 .
206. Der "Englische Gruss" in einer armeno-kiptschakischen
Handschrift wiedergefunden, in: Religion and Lay Symbo­
lism in the Altaic World and Other Papers. Proceedings of
the 271h Meeting of the Permanent Intemational Altaistic
Conference, Walberberg, Federal Republic of Germany,
June 121h to 17ıh 1 9 8 1 , Ed. by K. Sagaster in collaboration
with H. Eimer, Wiesbaden 1 989, pp. 399-420.
207. [Y. R. Dachkevych ile beraber] "La Chronique de Yenise",
RO XLYI, 1 , 1 989, pp. 5-62.
[Yeniden basım] in 5IpocJiaB ,ı::ı:anıKesttq, BipMeHiH i
YKpaiHa. Armenia and Ukraine by Yaroslav Dashkevich,
Btt,ı::ı;aBHHU:TBO M. rr. Koıı:n, Jlı,sis-Hı,ıo HopK. Editions M. P.
Kots, Lviv-New York, 200 1 , pp. 534-6 1 1 .
208. A New Edition of the Armeno-Kipchak "Chronicle" of Ye­
nice'', in: Proceedings of the XXYIII Permanent Intema­
tional Altaistic Conference, Yenice 8- 1 4 July 1 985, Wies­
baden 1 989, pp. 233-239.
209. Eine merkwürdige Umwandlung des protobulgarischen
tagra in den christlichen the6s, in Gedanke und Wirkung,
Festschrift zum 90. Geburtstag von Nikolaus Poppe, (Hrsg,
von) W. Heissig und K. Sagaster, Wiesbaden 1 989, pp.
346-353.
2 10. K rroHHMaHHIO Typerı:KHX 3aHMCTsosaHHbIX CJIOB B
rpy3HHCKOM H 6o;ırapcKOM H3nIKax, in: BocToqHaH
'58 • Edward Tryjarski

p}'KOIIHCHfüı:KHHra H IiaJIKaHı.ı (Te3ttcı.ı .rı;oKJia.rı;oB).


T6mrnctt 1 989, pp. 32-33.
211. Michaila Petkowa Stajnowa ( 1 940- 1 987), PO 1 -2, 1 989, pp.
1 6 1 - 1 64+2 fotoğraf.
212. XXXII sesja Stalej Mi((dzynarodowej Konferencji
Altaistycznej (Oslo, 12- 1 6 VI 1 989 r.), NP. XXXVII, 4-5,
1 989, pp. 1 9 1 - 1 92.

1990
213. Balkan Dialects, in: Handbuch der türkischen Sprachwis­
senschaft, Teil 1 , Herausgegeben von György Hazai, Bu­
dapest 1 990, pp. 4 1 4-453 [ Bibliotheca Orientalis Hun­
=

garica XXXII.
214. A Strange Marriage of Tongues, "Ararat", Autumn 1 990,
vol. XXXI, na. 1 24, pp. 37-38.
215. [A few remarks on the Silk Roads] "Biuletyn Polskiego
Komitetu do spraw UNESCO", styczeiı-grudzien 1 990, pp.
22-25.
216. XXXIII sesja Stalej Mi((dzynarodowej Konferencji
Ahaistycznej (Budapest, 24-29 VI 1 990 r.), NP XXXIX, 5,
1 990, pp. 1 46- 1 48.
217. [S. G. Kljastornyj ile beraber]. An improved edition of the
Arkhanen inscription, RO XLVII, 1 . 1 990, pp. 65-68.
217. a. XXXIII sesja Stalej Mi((dzynarodowej Konferencji
Ahaistycznej (Budapest, 24-29 VI 1 990 r). NP XXXIX, 5,
1 990, pp. 1 46- 148.

1991
218. Zwyczaje pogrzebowe lud6w tureckich na tle ich wierzen,
Warszawa 1 99 1 , 4 1 6 pp., 1 50 fotoğraf, İngilizce özet [ =

Prace Orientalistyczne, Cilt: XXXV].

Bu çalışma ile ilgili tanıtma yazıları


M. Cazacu, Zwyczaje pogrzebowe lud6w tureckich na tle
ich wierzeiı (Coutumes funeraires des peuples turk sur la
Türkler ve Doğa • 59

base de leurs croyances). Academie Polonaise des Sciences.


Comite des etudes orientales. Prace Onentalistyczne22 tome
XXV. Varsovie, Wydawnictwo Naukowe PWN, 1 99 1 , 4 1 6
p., illustrations, indices, bibliographie, resume en anglais,
"Turcica, Revue d'etudes turques peuples, langues, cultures,
etats", XXVI, 1 994, p. 377.
K. Celnarova, Tryjarski Edward, Zwyczaje pogrzebowe
Iud6w tureckich na tle ich wierzefı (Begrabnisbrauche der
türkischen Völker auf dem Hintergrund ihrer Glaubensbe­
kenntnisse). Warszawa, Wydawnictwo Naukowe PWN 1 99 1 ,
4 1 6 S., "Asian and African Studies", 3, 1 994, 2 , p . 2 1 8-2 19.
M. M. Dziekan, "Przegh1:d Religioznawczy" 2(1 64), 1992,
pp. 1 1 3-1 15.
Hasan Avni Yüksel, "Türk Halklarının İnançlarına Göre Ce­
naze Töreni Adetleri", TK, Mayıs 1 992, pp. 3 1 1-3 14.
Mehmet Ölmez, Türk Dillen· Araştınnaları, Cilt: 3, Ankara
1 933, p. 3 16.
M. Stachowski: E. Tryjarski, Zwyczaje pogrzebowe ludöw
tureckich na tle ich wıerzefı [ Bestattungsbrauche der Türk­
=

völker auf dem Hintergrund ihrer Glaubensvorstellungen,


Warszawa: Wydawnictwo Naukowe PWN 1 99 1 , 4 1 6 S., 1 50
Abb., UAJ N. F. 14, 1 996, pp. 290-29 1 .
Seyit Gezer, Tryjarski, Edward, (20 1 2), Türkler ve Ölüm:
Geçmişten Bugüne Kadar Ölüm Kültürü, Turkish Studies,
vol. 8/4, Spring, (pp. 1 503-1 506).
Adnan Şerifoğlu, Türklerde Ölüm, İndigo Dergisi, sayı. 82,
Temmuz 2012.
219. Pigeons on the Turkish Roof. Some Historical and Lingu­
istic Remarks, in: Acta Osloensia. Proceedings of the 32nd
Meeting of the Permanent Intemational Altaistic Confe­
rence, Oslo, June 1 2- 1 6, 1 989, (Ed.) B. Brandemoen [Oslo
1 990], pp. 3 6 1 -370.
[Karşılaştırınız no. 255] Türk Çatılarında Güvercinler.
60 • Edward Tryjarski

220. XXXIV Sesja Stalej Mi�dzynarodowej Konferencji


Ahaistycznej (Berlin, 2 1 -26 VII 1 99 1 r.), NP XXXVIII [ ! ] ,
5-6, 1 99 1 , pp. 1 62- 1 63 .
220a. Eugeniusz Sluszkiewicz-najwybitniejszy armenista pols­
ki ( 1 90 1 - 1 9 8 1 ), in: Eugenıusz Sluszkiewicz, "Literatura
ormiaiıska", Warszawa 1 99 1 , pp. V-X ill. 1 8 publikacja
Kolo Zainteresowaiı Kulturıı Ormian przy Oddziaile Wars­
zawskim Polskiego Tawarzystwa Ludoznawczego. [Karşı­
laştırınız no. 176].
1992
221. Das gemeinsame kiptschakische Substrat des Krimtatarisc­
hen und des Armeno-Kiptschakischen, in: Philosophie­
Philosophy Tolerance volume edite par-volume editors: A.
Theodorides, P. Naster, J. Ries, A. Van Tongerloo (editor­
in-chief), Bruxelles-Louvain-la-Neuve-Leuven, Acta Ori­
entalia Belgica VII, 1 992, pp. 325-349.
222. Medical Terminology in Mahmüd al-Qasyaris Diwan, in:
"Türk Kültürü Araştırmaları", Prof. Dr. Ahmet Temir'e
Annağan, XXX, 1 -2, Ankara 1 992, pp. 25 1 -255, On the
cover: Ankara, 1 993 .
223. Une profession de foi des Armeniens de Pologne formulee
en armeno-kiptchak, in: Melanges offerts a Louis Bazin
par ses disciples, 'collegues et amis (edites par Jean-Lo­
uis Bacque-Grammont et Remy Dor avec le concours de
Frederic Hitzel et Aksel Tibet) et publies par l'Institut
Français d' Etudes Anatoliennes d'Istanbul, Paris [ 1 992],
pp. 57-6 1 . [ Varia Turcica XIX].
=

224. Some Presumable Protobulgarian Rings, Their Signs and


Omamental Motifs, in: Altaic Religions Beliefs and Prac­
tices. Proceedings of the 33rct Meeting of the Permanent
Intemational Altaistic Conference, Budapest, June 24-29,
1 990, Ed. by G. Bethlenfalvy, A. Birtalan, A Sarközi, J.
Vinkovisc [Budapest 1 992], pp. 379-387+2 1 fotoğraf.
Türkler ve Doğa • 6 1

225. Mi((dzynarodowa konferencja "Ukraina i lmperium


Osmaiıskie XV-XVIII w. " (Kij6w-Krym, 20-26 X 1 99 1
r.), NP XXXIX, 3 , 1 992, pp. 1 42- 1 44.
226. iV posiedzenie europejskiego Seminarium Studi6w
Şrodkowoazjatyckich (Bamberg, 8- 1 2 X 1 99 1 r.). NP
XXXIX, 1 -2, 1 992, pp. 1 68- 1 69.
227. Sympozjum "Historia glosek i wyraz6w w j((zykach turec­
kich", Berlin, 7- 1 0 VII 1 992 r., NP XXXIX, 5-6. 1 992, p.
1 93 .
228. On Dialectal Differentation o f Armeno-Kipchak, Türk Dıli
Araştınnaları Yıllığı Belleten 1987, 1 992, pp. 289-296.

1993
229. Kultura lud6w tureckich w şwietle przekazu Mahmüda z
Kaszgaru (XI w.), Warszawa 1 993, 363 pp., 1 fotoğraf, 2
harita, özet. Polska Akademia Nauk, lnstytut Archeologii i
Etnologii, Komitet Nauk Orientalistycznych.

Bu çalışma ile ilgili tanıtma yazıları


M. Ölmez, Türk Dilleri Araştınnaları, Cilt: 4, Ankara 1 994
(5), pp. 223-224.
G. Jarring, Edward Tryjarski, Kultura lud6w tureckich w
şwietle przekazu Mahmüda z Kaszgaru (Xl w.). Warszawa
1993 (Polska Akademia Nauk. lnstytut Archeologii i Etno­
logii. Komitet Nauk Orientalistycznych), 364 pp.+2 harita,
Orientalia Suecana 42-44, 1 994- 1995, p. 22 1 .
230. Marcin Bielski ( 1 6 . Century) on the Turks, in: Richard Nel­
son Frye Festschrift il. Essays presented to Richard Nelson
Frye on his Seventieth Birthday by his Colleagues and Stu­
dents: Joumal of Turkish Studies-Türklük Bılgisi Araştır­
maları 1 7, 1 993, pp. 1 73- 1 85.
231. Religious Terminology in Armeno-Kiptchak, Joumal of
Turkology, lntemational Periodical for Turkic Linguistics,
vol. 1, no. 1 , 1 993, pp. 59- 1 1 1 .
62 • Edward Tryjarski

232. Historia i perspektywy hadan kipczacko-tureckiego Orientu


na Litwie, Wilno, 1 4- 1 5 X 1 993 r., NP XLI 6. 1 993, pp.
1 24- 1 25 .
233. III Naukowa Konferencja Heraldyczna, Lw6w, 4-5 Xl 1 993
r., NP XLI 6. 1 993, pp. 122- 1 23 .
234. Origin o f Royal Sovereignty and Doctrinal Legitimacy of
the Ruler According to Yüsuf Khaşş Hadjib of Balasagun,
in: Altaica Berolinensia, The Concept of Sovereignty in the
Altaic World Permanent lnternational Altaistic Confrence
34ıh Meeting Berlin 2 1 -26 July, 1 99 1 , Ed. by. Kellner-Hein­
kele, Wiesbaden 1 993, pp. 283-293. Harrassowitz Verlag.
234a. ·ıIM BapTo rroBepTaTHCji ,ı::ı;o pyttHqHOH n:opHH rrOJI'hCKHX
H pyc'hKHX H IIIJij!X€TC'hKHX r€p6HB? İn: TP€rn HayKoBa
r€paJI'h,rı;IfqHa KOH<l>€p€Hıı;Ha (JlbBHB, 4-5 JIHCTOrra,ı::ı;a 1 993
poKy). 3bipHHK T€3 rropoBH,rı;OMJIH'h Ta ,rı;OIIOBH,rı;DK, JlbBHB
1 993, CTP. 90-9 1 .

1994
235. "Eitelkeit der Eitelkeiten" oder eine Predigt Anton Warta­
beds zu den Worten Sırachs, in: Armağan: Festschrift für
Andreas Tietze (Heransgeg), 1. Baldaufund S. Faroqhi un­
ter Mitwirkung von R. Vesely, Praha 1 99 1 , pp. 1 83-197.
236. Setna rocznica odczytania tureckiego alfabetu runicznego,
Uroczysta sesja Ankara-Stambul 1 3- 1 8 Xll 1 993, "Nauka"
2, 1 994, pp. 23 1 -232.
237. Has a Key Been Pound to Decipher the Eurasian Script of
the Runic Type", Symposium Laut- und Wortgeschichte
der Türksprachen, Berlin, 1 0. 07. 1 992. Beitrage des Inter­
nationalen Symposiums Berlin, 7. his 10. Juli 1 992. Hera­
usgeg. von B. Kellner Heinkele und M. Stachowski, Wies­
baden 1 995, pp. 1 89-1 98+6 görsel.
238. Znaczenie studi6w kipczackichAnaniaszaZajııcczkowskiego
dla nauki mi1tdzynarodowej, in: KipCiaktı tiurktı Orien­
tas Lietuvoje istorija ir tyrimq_ perspektyva. Tarptautines
mokslines konferencijos, skirtos profesoriaus dr. Ananias-
Türkler ve Doğa • 63

zo Zajıı_czkawskio 90-sioms gimimo metinems, med?iaga.


Vilnius, 1 993 m. spalio 1 4- 1 5 d., Vilnius 1 994, pp. 54-62.
İngilizce özet: The importance of Ananiasz Zajıı_czkowski's
Kipchak studies for the international science. Danielius.
239. Languages along the Silk Road. A Few Critical Remarks
on the Knotty Problem, in: Bamberger Zentralasienstudien
Konferenzakten ESCAS IV Bamberg 8 . - 1 2. Oktober 1 99 1 ,
Hrsg. I . Baldauf, M . Friedrich, Berlin 1 994, pp. 1 23 - 1 32 [ =

Islamkundliche Untersuchungen, Bd. 1 85].


240. Anonimity, Adaptation and Diffiısion of the Asian and Eu­
ropean Runic Scripts, RO XLIX, 1 , 1 994, pp. 89-96 [Karşı­
laştırınız no. 247, 248].
1995
241. In confınibus Turcarum. Szkice turkologiczne. Warszawa
1 995. Polska Akademia Nauk Instytut Archeologii i Etno­
logii.

Bu çalışma ile ilgili tanıtma yazıları

M. N. Dziekan, Edward Tryjarski, In confinibus Turcarum.


Szkice turkologiczne, Polska Akademia Nauk Instytut Arche­
ologii i Etnologii, Warszawa 1995, str. 1 76, PO 1 -2 ( 1 8 1 - 1 82),
1997, pp. 1 1 5-1 1 6.
M. Esperonnier, Edward Tryjarski, In confinibus Turcarum.
Szkice turkologiczne, Varsovie, PAN, Instytut Archeologii i
Etnologii, Turcica 30, 1 998, pp. 4 1 6-41 7.
242. The Geographic and Linguistic Status of the Silk Roads,
"Diogenes" No. 1 7 1 , Yol. 43/3, Fall 1 996, pp. 1 5-24.
243. Status geographique et linguistique de Routes de la Soie.
(İnglizceden çeviren: P. E. Dauzat), "Diogene" 1 7 1 , juillet­
septembre 1 995, pp. 1 9-28. Langues et cultures dos Routes
de la Soie. [Karşılaştırın no. 242].
244. Mıı:xamıa IkrKoBa-CTaÜHoBa ( 1 940- 1 987), in: Mıı:xamıa
CrnifHoBa, OcMaHcKo mKycrno Ha EanKaHHTe XV-XVIII
64 • Edward Tryjarski

BeK, Coqnuı 1 995, pp. 7- 1 1+ 1 fotoğraf. [Karşılaştırınız no.


211 ].
245. J((zyki i kultury na szlakach jedwabnych. Kolokwium w Ni­
kozji, 30 IX- 1 X 1 994, Nauka 1 995, 1 , pp. 253-254.
246. "Varşova'da Türkoloji ( 1 9 1 8- 1 978)", Toplumsal Tarih, 23
Kasım 1 995, ss. 5 1 -55 [Türkçe çeviri: Dursun Ayan-Reşide
Gürses].
[Karşılaştırınız] "Varşova' da Türkoloji ( 1 9 1 8- 1 978)",
(Çev. : Dursun Ayan-Reşide Gürses), Türkler ve Doğa, (ed.
Dursun Ayan), Kitabevi yay., İstanbul 20 1 6, ss. 83-97.
247. Anonimity, Adaptation and Diffussion of the Asian and
European Runic Scripts, in: Türk Dili Araştırma/an Yıllı­
ğı Belleten 1993, Ankara 1 995, ss. 35-42. Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Dil Kurumu Yayınları:
6 1 3 . [Karşılaştırın no. 240, 248].
248. "Asya ve Avrupa'daki Runik Yazıların Anonimliği, Farklı­
lığı ve Yayılımı" (Çev. : Emine Gürsoy-Naskali), in: Türk
Dili Araştırma/an Yıllığı Belleten 1993, Ankara 1 995, ss.
43-49. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk
Dil Kurumu Yayınları: 6 1 3 [Karşılaştırınız no. 240, 247].

1996
249. Kritische Bemerkungen über die neuen Versuche der Ent­
zifferung der protobulgarischen Inschriften, in: Turfan,
Khotan und Dunhuang Vortrage der Tagung "Annemarie
v. Gabain und die Turfanforschung", veranstaltet von der
Berlin-Branderburgischen Akademie der Wissenschaften
in Berlin (9. - 1 2. 1 2 . 1 994). Herausgeg, vo:g. R. E. Em­
merick, W. Sundermann, 1. Warnke und P. Zieme. Berichte
und Abhandiungen. Herausgeg, von der Berlin-Branden­
burgischen Akademie der Wissenschaften, Sonderband 1 ,
Berlin 1 996, pp. 343-352.
250. Polish Authorities on Saint Hyacinth's Missionary Acti­
vity among the Altaic peoples, in: Actes de la 37e PIAC.
Conference intemationale permanente des etudes alta1ques,
Türkler ve Doğa • 65

Chantilly 20-24 juin 1 994, Etudes mongoles et siberiennes,


cahier 27, 1 996, pp. 35-50.
251. Anton Vardapet on the feast of the Assumption of the Mot­
her of God, in: Mappa Mundi: 36ipttiK HaYKOBHX npaıı:h
Ha nonıaHy .5IpocnaBa ,[(anıKeBHqa 3 Haro.rı;H H:oro 70-piqqH
Studia in honorem Jaroslavi Daskevyc septuagenario dedi­
cata, L'viv-Ki"iv-N'ju Jork 1 996, pp. 298-307.
252. Nikolaj Aleksandrowicz Baskakow ( 1 905- 1 996) in memo­
riam, PO 3-4, 1 996, pp. 223-225+ 1 fotoğraf.
253. Problem pochodzenia Turk6w w sto lat po odczytaniu pisma
orchoiıskiego "Oknıgly st6l" w Stambule, 2 pa?dziernika
1 995 r., "Nauka" 1 996, 1 , pp. 1 9 1 - 1 92.
254. V posiedzenie Europejskiego seminarium poşwittconego
badaniom nad Azj� Centraln% Kopenhaga, 2 1 -6 sierpnia
1 995 r., "Nauka" 1 996, 2, pp. 232-233 .
255. "Türk Çatılarında Güvercinler: Bazı Tarihsel ve Dil Bilim­
sel Notlar", (Çev. : Reşide Gürses-Dursun Ayan), Toplum­
sal Tanlı, 25 Ocak 1 996, ss. 39-45 [Karşılaştınnız no. 219] .
[Karşılaştırınız] "Türk Çatılarında Güvercinler: Bazı Tarih­
sel ve Dil Bilimsel Notlar", (Çev.: Reşide Gürses-Dursun
Ayan), Türkler ve Doğa, ( ed. Dursun Ayan), Kitabevi yay.,
İstanbul 201 6.[Karşılaştınnız no. 219] .

1997
256. <PparMeHThl cTaThH 3.rı;Bap.ı:ı;a TphrnpcKoro "lfa HCTopHH
BapnıaBCKHX apMHH" ony6nHKOBaHHOH B pa3HhIX H3.D;aHHHX
Ha TIOJihCKOM, aHrJIHHCKOM, pyccKOM H3hIKax+a photo,
in: IlonhCKHe crpaHHU:hI :ıKypttana "Meıı:eHaT H MHp", 4,
1 996- 1 , 1 997, Cneıı:HanhHhIH BhITIYCK, pp. 1 84- 1 90
257. üne more sermon by Anton Vartabed, AOH L, 1 -3, pp. 3 0 1 -
320.
258. The Unity and Multiplicity of Runic Scripts, An Account of
the Attempt to Isolate a South Yenisei Alphabet in: Procee­
dings of tha 39th Permanent International Altaistic Confe-
66 • Edward Tryjarski

rence (PIAC) Szeged, Hungary, June 1 6-2 1 , 1 996, Ed. by


A. Berta with the editorial assistance ofE. Horvath, Szeged
1 997, pp. 365-374.
259. Coo6nı;emuı nomı:KOB o KaJJMbIKax c 1 870 ro,ua. IlepeBo,u
c aHnmiicKoro .z:ı;eHHca PoMaHoBa, "Me:u;eHaT H MHp.
nHTepaTJPHO-xy,umKeCTBeHHbIH H KYJibTyponornqecKHÜ
:ıKypHan'', 8-9- 1 0 [s. a.; probably 1 997], pp. 3 5 1 -360.

1998
260. A Visit of a Polish Aristocrat to Ottoman Turkey ( 1 883),
RO LI, 1 , 1 998, pp. 1 1 9- 1 34.
261. A Polish Report on the Qalmuqs from 1 870, PO Ll, 2, 1 998,
pp. 5- 1 5+ 1 fotoğraf.
262. Restoration of Oriental Studies in Poland after the World
War II as Reflected in Five Letters by Tadeusz Kowalski,
Studia Turcologica Cracoviensia 5, 1 998, pp. 267-285.
263. 42 sesja Stalej Mi((dzynarodowej Konferencji Altaistycznej,
Helsinki-Majvik, 5-1 O lipca 1 998 r., "Nauka" 4, 1 998, pp.
1 09-203.
264. Towards Berter Mutual Comprehension Among Turkic
Speakers, in: Post-Soviet Central Asia. Ed. by T. Atabaki
and J. O'Kane, London-New-York 1 998, Tauris Academic
Studies, London-New-York in association with The Inter­
national Institute for Asian Studies, Leiden-Amsterdam,
pp. 1 90- 1 1 7.
264a. E. Schütz, Armeno-Turcica. Selected Studies, Indiana Uni­
versity Uralic and Altaic Series 1 64, Bloomington 1 998:

Joumal ofAsian History 34, 1, pp. 1 5-23.

1999
265. Pami((ci Pentti Aalto 20 VII 1 9 1 7-30 XI 1 998, PO 1 999, 3-4,
( 1 90- 1 9 1 ), 1 999, pp. 337-339+1 fotoğraf.
266. Mi((dzynarodowy Kongres Studi6w Tureckich, 1 3 sympoz­
jum CIEPO Wiedeiı 2 1 -29 wrzeşnia 1 998 r., "Nauka" 1 999,
4, pp. 222-223.
Türkler ve Doğa • 67

267. Zachowanie jt(zyk6w i kultur przez ludy azjatyckie. 42 sesja


Stalej Mi{(dzynaradowej Konferencji Altaistycznej, Praga,
2-27 sierpnia 1 999 r, "Nauka" 1 999, 4, pp. 223-225.
268. Some Novelties of the Runica Bulgarica, in: Writing in the
Altaic World. Ed. by J. Janhunen and V. Rybatzki, "Studia
Orientalia" 87, Helsinki 1 999, pp. 263-274.
269. Oyuz (Ottoman) Elements in Armeno-Kipchak, in: Acta Vi­
ennensia Ottomanica. Akten des 1 3 . CIEPO-Symposiums
(Comite International des Etudes Pre-Ottomanes et Otto­
manes) vom 2 1 . bis 25. September 1 998 in Wien. Heraus­
geg. von Markus Köhbach, Gisela Prochazka-Eisl, Claudia
Römer, Wien 1 999, pp. 359-362.
270. [Yayın tanıtma] CpaBHHTeJI1>HO-HcTopHqecKfü1 rpaMMaTHKa
nopKCKHx x1>1KoB. JleKCHKa. Om. pe.ı:ı.. qn. Küp. PAH 3 . P.
TeHmııeB PAH Mtt-T. RhIK03HaHmı MocKBa 1 997, 799 c,
HayKa, "Borrpocı,ı HhIK03HaHHH" 1 999, pp. 1 44- 1 47.

2000
271. "On the Importance of Slavic Elements in Armeno-Kipchak
Texts". FO XXXVI, 2000, pp. 343-3 5 1 . Studia in honorem
Stanislai Stachowski dicata.
272. "Arabic and Persian Loan Words in Armeno-Kipchak", in:
Hasan Eren Annağanı, Ankara 2000, ss. 301-326. Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu. Türk Dil Kurumu
Yayınları: 773 .
273. XLIII Sesja Stalej Mi{(dzynarodowej Konferencji
Altaistycznej. Lanaken. 3-8 wrzeşnia 2000 r, "Nauka" 4,
2000, pp. 245-247.
274. [Yayın tanıtma] Edmond Schütz. Armeno-Turcica. Se­
lected Studies. Indiana University Uralic and Altaic Se­
ries, Vol. 1 64, Research Institute for Inner Asian Studies.
Bloomington 1 998, Xİİ+420 pp., JAH XXXIV, 1, 2000, pp.
72-75. [Karşılaştırınız no. 274]
275. [Yayın tanıtma] Edmond Schütz, Armeno-Turcica. Selec­
ted Studies. Indiana University Uralic and Altaic Series,
68 • Edward Tryjarski

Yol. 1 64, Research Institute for Inner Asian Studies, Blo­


omington 1 998, XII+420 p., "Turcica" 32, 2000, pp. 480-
484 [Karşılaştırınız no. 274].

2001
276. Bestattungssitten türkischer Völker auf dem Hintergrund
ihrer Glaubensvorstellungen. Titel der polnischen Origina­
lausgabe Zwyczaje pogrzebowe lud6w tureckich na tle ich
wierzeiı, Warszawa 1 99 1 . Übersetzung aus dem Polnischen
Christa-Sophie von Schwerin, deutsche Bearbeitung Rein­
hold Schletzer. herausgeg. von Reinhold Schletzer. Rein­
hold Schletzer Verlag, Bedin 200 1 , 446 pp+ 1 50 ils. Studia
Eurasia, Band VII. Monographienreihe zur Anthropologie
und Archaologie der Völker Eurasiens.
277. Ormianie w Warszawie. Materialy do dziej6w, Ormiaiıskie
Towarzystwo Kulturalne, Krak6w 200 1 , 1 52 pp. +82 gör­
sel.

Bu çalışma ile ilgili tanıtma yazıları


Jan Tyszkiewicz: Edward Tryjarski, Ormianie w Warsza­
wie. Materialy do dziej6w. Ormiaiıskie Towarzystwo Kul­
turalne, 200 1 , s. 1 52, il. 82, PIZeg/EfdHistoıycznyXCJIJ, 2,
2002, pp. 244-245.
Marek Jurkowicz, Ormianie w Warszawie, Nowe Kont­
rasty 51101, maj 2002, p. 24.
Marek M. Dziekan, Edward Tryjarski, Ormianie w Warsza­
wie. Materiaty do dziej6w, Ormianskie Towaçzystwo Kul­
turalne, Krak6w, 200 1 , str. 1 52, PO 1 -2 (200-201), 2002,
pp. 126- 1 28.
278. Odnalezienie korony Bilge kagana? PO 3-4 ( 1 98-1 99),
200 1 , pp. 1 53-1 5 8, görsel.
279. O profesorze Wlodzimierzu Zaj�czkowskim i wsp6lnej z
nim podr6zy do Jerozolimy. PO 3-4 ( 1 98- 1 99), 200 1 , pp.
260-265+görsel.
Türkler ve Doğa • 69

280. "On Kirghiz, Bashkirs and Tatars from before a Century.


From Z. D�bicki's Memoirs", Archiv Orientilnf 69, 2,
200 1 , pp. 341 -348. Perspectives on Ottoman Rule and Its
Heritage. Dedicated to the Living Memory of Zdenka Ve­
sela-Pfenosilova (30.09. 1 930-04.03 . 1 998). Edited by Jitka
Maleckova, Petra Sedmikova, and Petr Stepanek.
281. Ifa «MeM)'apoB" 3 . ,z::ı:eM6m:ı;Koro O KHprH3ax. 6anıKHpax,
H Tarnpax Ha py6e)l(e BeKOB. IIepeBo,ı:ı; c aHrJIHHCKoro
CepreH ,z::ı:oHcKoro, "Meıı;eHaT M MHP JlMTepaTYPHo-xy­
,ı:ı;o)l(eCTBeHHbIH M KYJibryponorMqecKMH )l(ypHan",
[PH3aHb], 1 4- 1 5- 1 6. 200 1 . pp. 399-406+2 fotoğraf [Karşı­
laştırınız no. 280].
282. Andrzej Torosowicz et son traite d'alchimie, RO LIII, 1 .
200 1 , pp. 9- 1 9.
283. O poboznym alchemiku lwowskim i znaczeniujego zapis6w
dla badatı j�zykoznawczych, "Biuletyn Ormiaiıskiego To­
warzystwa Kulturalnego" 24/25, 200 1 , pp. 47-59.
284. How to prepare patent infusions of herbs and other med­
icines. Altaica V, 200 1 , pp. 1 79- 1 87. Summary: KaK
roTOBMTb CHJibHo,ı:ı;eH:cTByıorıı;Me pacTBOpbı M3 TPaB M
,ı:ı;pyrnx neKapcrn, pp. 1 86-1 87. A volume dedicated to the
85th anniversary of Professor Denis Sinor.
285. On the kennes and its production in the seventeenth centu­
ry. FO XXXVII. 200 1 , pp. 1 77- 1 86+görsel.
286. Michal Firkowicz ( 1 7. XI. 1 924- 12. X. 2000), PO 1 -2 ( 1 96-
1 97), 200 1 , pp. 1 3 8- 1 39+ 1 fotoğraf.
287. Armeno-Kipchak advices about growing of fruits and
flowers ( 1 71h Century), in: Silk Road Studies V De Dun­
huang a Istanbul. Hommage a James Russell Hamilton pre­
sente par Louis Bazin et Peter Zieme. Brepols 200 1 , pp.
367-378+Planches XXXIII-XXXV.
288. XLIV Sesja Stalej Mi�dzynarodowej Konferencji Altaisty­
cznej (PIAC). Walberberg. 26-3 1 sierpnia 200 1 r., "Nauka"
4, 200 1 , pp. 1 74- 1 76.
70 • Edward Tryjarski

289. About a pious alchemist from Lvov and the signifıcance


of his texts for linguistic studies, Polska Akademia Nauk­
Oddzial w Krak6wie. "Sprawozdania z Posiedzeiı Komisji
Naukowych", vol. XLIV/ l , I-VI 2000. Krak6w 200 1 , pp.
63-64.
289a. Yaroslav R. Dachkevych-Edward Tryjarski, La Chronique
de Pologne" un monument armeno-kiptchak de la premiere
moitie du XVIe siecle reprinted in JlpocııaB .z:ı:amKeBHq,
BipMettüı: i YKpaiHa, JlhBiB-Hbıo-İİopK, 200 1 , pp. 398-4 1 9
ve 726. [Karşılaştırınız no. 1 63].
289b. Yaroslav R. Dachkevych-Edward Tryjarski, "La Chroni­
que de Venise" reprinted in: JlpocııaB .z:ı:amKeBHq, BipMettüı:
i YKpaiHa, JlhBiB-Hbıo-İİopK, 200 1 , pp. 534-6 1 1 . [Karşı­
laştırınız no. 207].
2002
290. The Turkic Philology at the Present Time: Do we still need
it? FO XXXVIII, 2002, pp. 1 93-20 1 .
291. Runes and Runelike Scripts of Eurasian Area (Archivum
Ottomanicum'un gelecek sayısında devam edecek), "Ar­
chivum Ottomanicum" 20, 2002, pp. 5-80. Edited by Györ­
gy Hazai with assistance of G. Hagen. E. İhsanoğlu, H. İn­
alcık. B. Kellner-Heinkele, H. W. Lowry, H. G. Majer, Rh.
Murphey, M. Ursinus and E. Zachariadou. [Karşılaştırınız
no. 303 ve 309].
292. Gunnar Jarring ( 1 2 X 1 907-28 V 2002), PO 3-4 (202-203).
2002. pp. 235-237+2 fotoğraf.
293. In Memory Nikolaj Alexandrovich Baskakov ( 1 905- 1 996).
by. . . (received by the PIAC 09/1 8/97), "Newsletter of the
Permanent Intemational Altaistic Conference" 27, October
2002, pp. 8-9.
294. Czy polscy alchemicy wschodniego pochodzenia czerpa­
li inspiracje takZe ze Wschodu in: inter Orientem et Oc­
cidentem Studia z dziej6w Europy Şrodkowowschodniej
ofıarowane Profesorowi Janowi Tyszkiewiczowi w czter-
Türkler ve Doğa • 7 1

dziestolecie pracy naukowej, DiG, Warszawa 2002, pp.


235-24 1 .
295. A Brief Report on the Pharmacy o f the Turkish Sultan, in:
Scripta Ottomanica et Res Altaicae. Festschrift für Barbara
Kellner-Heinkele zu ihrem 60. Geburtstag. Eds. Ingeborg
Hauenschild, Claus Schönig und Peter Zieme, Harrasowitz
Verlag. Wiesbaden 2002. pp. 3 2 1 -325. Veröffentlichungen
der Societas Uralo-Altaica Band 56.

2003
296. A Prayer and Alchemic Symbols in an Armeno-Kipchak
Text, in: Altaica Budapestinensia MLII Proceedings of the
45th Permanent International Altaistic Conference (PIAC,
Budapest, Hungary, June 23-28, 2002), Budapest 2003, pp.
358-367.
297. Wzmianki dotycz<ıcce Ormian w Studium o kronikarkach
zakonnych w Polsce w XVII w., Biuletyn Onniaıiskiego
Towarzystwa Kulturalnego 32/33, 2003. pp. 29-3 1 .
298. O klopotliwym wyrazie staropolskim w przekazie
ormiaiıskim. "Biuletyn Ormiaiıskiego Towarzystwa Kultu­
ralnego" 34/35, 2003, pp. 35-37.
299. Coming to the Rescue of the Karaims During the Second
World War, RO LVI, 2, 2004, pp. 97- 1 08 .
300. XLV Sesja Stalej Mi�dzynarodowej Konferencji
Ahaistycznej (PIAC), Budapeszt. 23-28 czerwiec 2002 r.,
"Nauka" 3, 2003, pp. 2 1 1 -2 1 3 .
301. [Yayın tanıtma] Ingeborg Hauenschild, Die Tierbezeich­
nungen bei Mahmud al-Kaschgari. Eine Untersuchung aus
sprach- und kulturhistorischer Sicht, Harrassowitz Verlag.
Wiesbaden 2003, str. 295, PO 1 -2 (206+207), 2003, pp.
247-250.
302. [Yayın tanıtma] Ingeborg Hauenschild, Die Tierbezeich­
nungen bei Mahmud al-Kaschgari. Eine Untersuchung aus
sprach- und kulturhistorischer Sicht, Harrassowitz Verlag,
72 • Edward Tryjarski

Wiesbaden 2003, 295 pages, "Turcica" 35, 2003, pp. 327-


3 3 1 . [Karşılaştırınız no. 301].
303. Runes and Runelike Scripts of Eurasian Area Part. 2, "Arc­
hivum Ottomanicum", 2003, Vol. 2 1 , pp. 5-90. [Karşılaştır
no. 291 ve 309].
2004
304. James Russell Hamilton ( 1 92 1 -2003), PO 1 -2 (208-209),
2004, pp. 1 32- 1 34.
305. Vladimir Drimba ( 1 924-2003), PO 1 -2 (208-209), 2004, pp.
1 34- 1 36.
306. Andreas Tietze ( 1 9 1 4-2003), PO 1 -2 (208-209), 2004. pp.
1 36- 1 39.
307. in Memoriam Vladimir Drimba, "Archivum Ottomanicum"
2004.
308. Kamenets-Podolsky in Armeno-Kipchak Texts, RO LVII, 1 ,
2004, pp. 1 57- 1 63 .
309. Runes and Runelike Scripts o f Eurasian Area Part. 3, 11-
lustrations, ("Archivum Ottomanicum", Edited by György
Hazai, 22, 2004, pp. 1 73-2 1 2. [Karşılaştırınız no. 291 ve
303].
310. On the attitude ofTurks towards domestic animals in the se­
venteenth century, in: Zeynep Korkmaz Annağanı, Anka­
ra 2004, ss. 399-406, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu yay. 853.
[Karşılaştırınız 219] "XVII. Yüzyılda Türklerin Evcil
Hayvanlara Karşı Tutumu Üzerine", (Çev. : Dursun Ayan),
Türkler ve Doğa, (ed. Dursun Ayan), Kitabevi yay., İstan­
bul 20 1 6, pp. 1 97-207.
311. Zygmunt Abrahamowicz ( 1 923- 1 990), in: Wşr6djarlyk6w i
ferman6w. Materialy z sesji naukowej poşwitt_coney pamitt_­
ci dra Zygmunta Abrahamowicza 20 kwietnia 2004. Po
redakcjıı Ewy Siemienec-Golaş, Krak6w, 2004, pp. 2 1 -24.
Summary.
Türkler ve Doğa • 73

2005
312. Ewa Siemienec-Golaş, Edward Tryjarski, Armeno-Kipchak
Texts in the Alchemical Treatise by Andrzej Torosowicz
( 1 7th century), "Folia Orientalia" 42/43, 2006/2007, pp.
462-464. Warsawa 2005, Dom wydawniczy ELIPSA.
313. Fish, animals and herbs of Dauria as described by Rev. Fa­
ther Faustyn Ciecierski, in Turks and non-Turks. Studies
on the history of linguistic and cultural contacts. Editid by
Ewy Siemieniec-Golaş and Marzanna Pomorska, Krak6w
2005, pp. 473-479. Studia Turco/ogica Cracoviensia 10, Ja­
giellonian University Institute of Oriental Philology.
3 14. Zgon ks. prof. drae Grzegorza Petrowicza, Biu/etyn
Onnianskiego Towarzystwa Kulturalnego 40141, 2005, p.
69.

2006
315. Terminology of family and kinship in Kipchak Texts of Po­
lish Armenians and in the Codex Cumanicus, in: Kinship in
the Altaic World. Proceedings of he 481h Permenant Inter­
national Altaistic Conference, Moscow 1 0- 1 5 July, 2005.
Editid by Elena V Boikova and Rostislav B. Rybakov, Wi­
esbaden 2006, pp. 3 2 1 -327.
316. Consumption of tea and liquors in Dauria at the end of the
l 81h century, in Florilegia Altaistica Studies in Honour of
Denis Sinor on the occasion of his 901h birthday, Edited by
Elena Boikova and Giovanni Stary with the assistance of
Elizabeth and Charles Carlson, Wiesbaden 2006, pp. 22 1 -
226. Asiatische Forschungen, Band 1 49. Harrassowitz Ver­
lag.
3 1 7. [Tanıtma yazısı] N[adejda] Chirli, Algış Bitigi Ermeni Kıp­
çakça Dualar Kitabı (An Armeno Kipchak Prayer Book),
SOTA Publications no 1 2 , Haarlem 2005: xiii+3 1 2 p., Tur­
cica 38, pp. 404-408.
74 • Edward Tryjarski

2007
3 18. On Turkish women in a Polish Work of he 1 71h century,
in: The Role of women in the Altaic World, Permanent In­
ternational Altaistic Conference 441h meeting, Walberberg,
26-3 1 August 200 1 . Edited by Veronika Veit, Wiesbaden
2007, pp. 307-3 1 8 . Asiatische Forschungen, Band 1 52,
Harrassowitz Verlag.
319. O rrpoQ:ıeccope Bııo,ı:ı:3HMe)l(e 3a:üoHqKoBCKOM H coBMecM­
HOM c HHM rryTenıecTBHH B IIepycaııHM. IIepeBo,ı:ı:. Trans­
lated from Polish by Elena Shimanskaja, "MeQeHaT H
MHp" nos. 33-34-35-36 arrpeııı. 2007 ro,ı:ı:a, pp. 397-402+6
fotoğraf ve yazar hakkında kısa bir not.

2010
320. BHecoK ÜMemrna IlpHQaka y BHpMeHO-KHrrqaQhKH
cMy,ı:ı:HH [Omeljan Pritsak' s contribution to Armeno-Kip­
chak studies] [w:] AKMYaJihHH ,ı:ı:HTamı: cxo,ı:ı:o3HaBcTBa,
CJiaBHCTHKH, yKpabIHHCTHKH (IlaMMITH ÜMemrna Ilm:ı;aka),
KHeB 20 1 0, pp. 1 92- 1 96. HaQHOHaJihHH:Ü YHHBepcHTeT
"Km:Bo-MorHJUIHCKa AKa,ı:ı:eMmı:".
321. Names of animals in Armeno-Kipchak: A New List Bro­
ught to Light, [in:] Studies on the Turkic World A Fests­
chrift for Professor Stanislaw Stachowski on the Occasion
of his 801h Birthday. Edited by ElZbieta Maiıczak-Wohlfeld,
Barbara Podolak, Krak6w 20 1 0, pp. 1 57- 1 67.
[Karşılaştırınız] "Ermeni Kıpçakçası Hayvan İsimleri: Gün
Işığına Çıkartılan Yeni Bir Liste", (Çev. : Hafız� Er), Türk­
ler ve Doğa, (ed. Dursun Ayan), Kitabevi yay., İstanbul
201 6, pp. 209-222.
322. Zapisy Sıtdu Duchownego Ormian miasta Lwowa za lata
1 625- 1 630 w j((zyku ormiaiısko-kipczackim, Krak6w
201O, 450 stron, Polska Akademia Umiej((tnoşci Rozprawy
Wydzialu Historyczno-Filozofıcznego Og6lnego zbioru
tom 1 1 1 , Ormiaiıskie Towarzystwo Kulturalne. Redaktor
Türkler ve Doğa • 75

serii Jerzy Wyrozumski, redaktor naukowy Krzysztof Stop­


ka, redactor tomu Jadwiga Pisowicz, 2012.

Bu çalışma ile ilgili tanıtma yazısı


Miron Kapral, Hon&. ,l(JKepe.1ThHe BUaI:VTu3 ncmopMM, .MOBU
Mll KYffhMJPU ffhBHIX;hRUX BHpMeH xvn·ı, Edward Tryjars­
ki Zapisy Sıtdu Duchownego Ormian miasta Lwowa za lata
1 625- 1 630 w jt(zyku ormiansko-kipczackim. Polska Aka­
demia Umiejt(tnoşci Ormianskie Towarzystwo Kulturalne,
Krak6w 2010. 45 1 s. "Cx,ıı;mıü CBiT", The World of Orient,
3, 20 1 1 , pp. 235-237.
323. Vnesok Omeljana Pricaka v virmeno-kipeak'ki studil
(Omeljan Pritsak's contribution to Armeno-Kipchak stu­
dies), w. Aktual'ni pitannja sxodoznavstva, slavistiki,
ukrai"nistiki (Pam'jati Omeljana Pricaka), Kiiv 20 1 0, pp.
1 9 1 - 1 96.

2011
324. Two prayers ofan Armenian alchemist from Lvov, [in:] Life
and Afterlife & Apocalyptic Concepts in the Altaic World.
Proceedings of the 43th Annual Meeting of Permanent In­
temational Altaistic Conference (PIAC), Chateau Pieters­
heim, Belgium, September, 3-8, 2000. Edited by Michael
Knüppel and Alois van Tongerloo, Wiesbaden 20 1 1 , pp.
1 07- 1 2 1 . Tunguso-Siberica 3 1 , Harrassowitz Verlag.

2012
325. Tiirkler ve Öliim - Geçmişten Bugüne Tiirklerde Öliim Kiil­
türii (Çev. : Hafize Er), Pinhan Yayıncılık, 20 1 2 İstanbul.
[karşılaştırınız no. 2 1 8]

2016
326. Tiirkler ve Doğa, (ed. Dursun Ayan), Kitabevi yay., İstan­
bul 2016.
76 • Edward Tryjarski

Baskıda Olan Çalışmalar


*
A Short Polish Report on the Libraries of the Turkish Sul­
tan, J6zef Bielawski anısına hazırlanan kitapta.
*
A Visit of a Polish Aristocrat to Ottoman Turkey ( 1 883).
*
An Account of Turkish Women in a Polish Work from the
Seventeenth Century (PIAC Walberberg).
*
Anton Vardapet on the Feast of the Assumption of the
Mother of God.
*
Arabic and Persian Loan Words in Karaim and Armeno­
Kipchak, "Tatars and Karaims in Lithuania: Past and Pre­
sent" Konferansı'na sunalan bildiri, Vilnius-Trakai, June
25-30 June 1 997.
*
Armeno-Kipchak Alchemical Terminology in a Manusc­
ript from the Seventeenth Century, "Osmanlı Türkçesi Ön­
cesi: Eski Türkiye Türkçesi", Konferansına sunulan bildi­
ri, 3-4 Aralık 1 999, İstanbul.
*
Chuvash and Buriats depicted by Rev. Faustyn Ciecierski
at the Beginnig of the 1 9th Century, Fikret Türkmen Arma­
ğanı için.
*
Kamenets-Podolsky in Arrneno-Kipchak Texts.
*
Kazan in Polish historical consciousnes: Prisoners and
Orientalists. The 50th meeting ofthe Permanent Intematio­
nal Altaistic Conference (PIAC), Kazan and Altaic World,
Kazan, 1 -6 July. 2007.
*
Kolokwium "Jtt_zyki i kultury na szlakach jedwabnych"
(Nikozja, 30.09. 1 994-0 1 . 1 0. 1 994).
*
Kritische Bemerkungen zu neuen Versuchen der Entziffe­
rung der Protobulgarischen lnschriften.
*
Les Bulgares du Danube et les Bulgares de la Volga sur
leurs routes d'acculturation.
*
ln Search of the Earliest Historical and Linguistic Traces
of the Turks, İstanbul 1 995 'te yuvarlak masa toplantısına
sunulan bildiri.
Türkler ve Doğa • 77

*
lnternal and External Sources of Armeno-Kiptchak Litera­
ture.
*
New Data Concerning the Runic texts in the Balkan Area
(Murfatlar and Pliska).
*
O Profesorze Wlodzimierzu Zaj<ı:czkowskim jako ba­
daczu Wschodu, Zlota ksiıtga profesor6w Uniwersytetu
Jagiellonskiego, Krak6w.
* On the Importance of Slavic Elements in Armeno-Kipc­
hak Texts, FO Ksi<tga Jubileuszowa ku czci Prof. Dr. Hab.
Stanislawa Stachowskiego.
* Plays, Games, Sport and Some other Amusements in
Mahmud al-Kasgari's Divan.
*
Polish Authorities on Saint-Hyacinth Missionary Activity
Among the Altaic Peoples.
* Polish Account on the Buriats in the Middle of the 1 9ıh
Century: From Agaton Giller's Memories, The 49ıh me­
eting of the Permanent International Altaistic Conference
(PIAC), Berlin 30.07-04.08.2006.
* Przyczynki do biografıi Zygmunta Abrahamowicza
(The Conference in Memory of Z. Abrahamowicz PhD.,
20.04.2004 (Cracow).
* Religie lud6w tureckich, in the volume 7. Of the series
"Dialog Kultur i Religii", wyd. Verbinum in Pienıtzno.
* Runes and Runelike Scripts of Euroasian Area. Budapest
2000.
* Runik Alfabenin Anonimliği, Yayılması ve Uygulanması.
* Some More Remarks on Arabic and Persian Loan Words
in Armeno-Kipchak, 35th Congress of Asian and North
African Studies (ICANAS), Budapest, 7- 1 2 July 1 997,
Section lV, 1 .
* Some More Remarks on Arabic and Persian Loan Words
inArmeno-Kipchak, 3 5th International Congress of Asi-
78 • Edward Tryjarski

an and North African Studies (ICANAS), Budapest, 7-12


July 1 997, Section IV, 1 .
* Some Novelties of the Runica. Bulgarica, the 4 1 st meeting
ofthe meeting of Permanent Intemational Altaistic Confe­
rence (PIAC), Majvik, July 5- 10, 1 998.
* The Decline of Three Kipchak Languages: Armeno-Kipc­
hak, Polish-Lithuanian Tatar and Karaim 42nd meeting
of the Permanent Intemational Altaistic Conference 'da
(PIAC) sunulan bildiri, Prague, August 22-27 VIII, 1 999.
*
The Decline of Three Kipchak Languages: Armeno-Kipc­
hak, Polish-Lithuanian Tatar and Karaim, a paper presen­
ted during the 42nd meeting ofthe Permanent lntemational
Altaistic Conference (PIAC), Prague, August 22-27, VIII,
1 999.
*
The Turkic Philology at the Present Time: Do we still need
it? "Les etudes turques la fırı du :XXe siecle. Bilan et

perspectives", CIEPO ve 35th ICANAS bildirisi, Buda­


pest, 7-12, 1 997.
* The Present State and Prospects for Armeno-Kipchak Studi­
es, the 47th meeting of the Permanent Intemational Altaistic
Conference (PIAC), Cambridge (Great Britain) 30 th July­
gth August 2004.
*
Towards a Berter Comprehensibility of theTurkic Spea­
kers.
* Towards a Berter Mutual Comprehensibility of the Turkic
speakers, the 5th European Seminar on Central Asian Stu­
dies, ESCAS V Central Asia in Transition bildfrisi, Copen­
hagen 2 1 -26 of August 1 995.
*
Traces of the Turkic Runic Script in Central Poland?
* Tradycje kultury ormianskiej w Alpach francuskich, "Biu­
letyin Ormianskiego Towarzystwa Kulturalnego, s. 29=34.
*
Travelling and transportation terminolgy of the Armeni­
an speaking and Writing Kipchak, The 5 1 st meeting of
Türkler ve Doğa • 79

the Permanent Intemational Altaistic Conference (PIAC),


Bucharest, July 27th August 1 st, 2008.
* Turkish and Tatar Documents Conceming the Crimea in
Polish Collections and the State of their Elaboration. Es­
kij analiz zolotoordynskih documentov, Sankt-Peterburg
2004. Izdatel'stvo S.-Peterburgskogo Universiteta.
* Turkish and Tatar documents conceming the Crimea in Polish
Collections and the state of their elaboration (Ukraine 1991 ).
* Unity or Multiciplity of the Runic Scripts. On Account of
the Attempt to Isolate a South-Yenisei Alphabet.
* K nyqnıeMy ınyqeHıo nopKCKHX 3aHMCTBOBHHii B
6onrapcoM j!3f>IKax.
rpy3HHKOM ı:ı:
* (Yorum) A. P. Grigor'ev, Sbomik hanskih jarlykov russkim
mitropolitam. Istoric
VARŞOVA'DA TÜRKOLOJİ
Varşova'da Türkoloji 1918-1978 *
Edward Tryjarski
Çev.: Dursun Ayan-Reşide Gürses
Polonya'nın bağımsızlığını ilan ettiği 1 9 1 8 'de, Şarkiyat çalış­
malarının Lvov, Vilna ve Krak6w' daki geleneksel merkezleri hızla
iyileşmeye ve gelişmeye başladı. Türkçe ve Altaycaya ait çalışma­
lar önceden Polonya Kraliyet Kongresi dışında çalışmış olan bilim
adamlarının hem bilimsel hem örgütsel alandaki kişisel teşebbüs
ve gayretleri sayesinde başlatıldı; onlar arasında Moskova, Ka-

Yukarıdaki inceleme sadece bir hatırat karakterindedir ve Varşova Türkoloji ta­


rihinin ana hatları olarak addedilmemelidir. Makalenin bütününün oldukça dar
bir alanla sınırlanmaması sebebiyle bu satırları yazanın özel bazı makalelerinin
alınmadığı, notların en az miktarla sınırlandığı, bazı bibliyografya verilerinin
atlandığı söylenebilir. Varşova Türkoloji'si ile ilgili makaleler, öncelikle, A.
Zajııczkowski tarafından yazılmış olan makaleler (Bkz.: dipnot 1 ?'deki bibli­
yografya), J. Reychman (Bkz.: dipnot 2 1 ' deki bibliyografya), (S. Kalufyı1ski
Voprosyjazykoznanija, 1 963, Sayı: 5, ss. 1 08- 1 14 'teki "Sovremennoe sostoja­
nije i blizhashchye perspektivy tiurkologii i altaistiki w Polshe") A. Dubiiıski
(Przeglad Orientalistyczny, Sayı: 3 (79), 1 97 1 ss. 282-285 ' teki "Prof. Anani­
asz Zajııczkowski'nin Karaim dili üzerindeki çalışmaları); Africana Bu/Jetin,
1 966, Sayı: 4, ss. 1 6 1 - 1 63'teki; Les travaux d'Ananiasz Zajııczkowski sur !es
monuments litteraires turcs de l'Egypte") ve E. Tryjarski (Bkz.: T. Nagrodzka­
Majchrzyk, Pemıanent Jntemational. Altaistic Conference Newsletter, Sayı: 12,
Temmuz 1 978, ss. 9-25 ve "Biblographie des travaux d'Edward Tryjarski pour
!es annees 1 9 5 1 - 1 975'', Sovietskaja tiurkologija 1 974, Sayı: 4, ss. 97- 1 06'daki:
E. Tryjarski, "Polskaja tiurkologija za poslednije desjat liet ( 1 964-1 975)'te bu­
lunabilir.
Diğer taraftan, Edward Tryjarski'nin Oriental Studies in Sixty Year.s ofJnde­
pendent Poland da yayınlanmış olan "Warsaw Turkology 1 9 1 8- 1 978" başlıklı
makalesinin bir çevirisini içeren bu yazıda, Sayın Edward Tryjarski tarafından
yapılan düzenlemelere ve ilavelere de yer verilmiştir. Bunlar; 24'üncü paragraf
ve 1 7'nci dipnotun sonundaki ve metindeki birkaç ilaveyle birlikte, 22, 23 ve
24 'üncü dipnotlardır.
84 • Edward Tryjarski

zan, Petrograd ve Paris 'te eğitim görmüş olan Jan Grzegorzewski,


Petrograd-Leningrad'dan tekrar memleketinin vatandaşlığına kabul
edildiği 1 923 yılına kadar yıllarca Rusya' da araştırmalarını sürdür­
müş olan Wladyslaw Kotwicz ve de Strasburg, Viena ve Köln'de
eğitim görmüş olan ve Krak6w'da doçentlik yapmış olan Tadeusz
Kowalski vardı. Bu son iki bilim adamı, ülkenin diğer merkezlerin­
de kişisel araştırmalar yapabilecek Türkçe çalışmalardaki uzmanları
yetiştirmek için her ne kadar büyük bir yetenek ve bağlılıkla yoğun
bilimsel ve pedagojik faaliyetlerini yürüttülerse de, uzun süre başa­
rılı olamadılar. Türkoloji bölümünün II. Dünya Savaşı 'nın çıkma­
sından sadece birkaç yıl önce orada kurulmasından sonra, Varşova
Üniversitesi kendisini çok kötü bir durumda buldu. Mamafih, 1 933
öncesi ve sonrasında olduğu gibi, başkentin akademik ve kültürel
hayatında Türkçe çalışmalarla ilgili belirli konulara ehemmiyyet
verilmesinin faydalı olduğu tasavvur ediliyor gibi görünse de, bu
durum tahmin edilemedi.
Stanislaw A. Korwin Pawlowski 1 923 'te -öncelikle politik ve
ticari nedenlerden dolayı- başlangıçta Wsp6lna Caddesi 34'te ve
daha sonra Zurawia Caddesi 1 'de kurulan bir Polonya-Asya Cemi­
yeti (Polish-Asian Society)1 organize etmeye başladı. Bu Kurum,
Miodova Caddesi 7 numarada2 Teppers 'in sarayında iskan edildi­
ği 1 927 sonbaharınının hemen sonrasında, bir Doğu Enstitüsüne
dönüştürüldü. Kurucusu tarafından; "her ne sebeple olursa olsun3
Doğu'yla ilgilenen insanların bir derneği" olarak düşünülen Enstitü,
daha sonra Dışişleri Bakanlığı, Doğu Dairesi ve Genel Kurmayın
İkinci Dairesi arasında4 ortak çalışma yeri hiiline geldi. Asıl amacı
Doğu'da Polonya'ya hizmet için konsolosluğa memurlar sağlamak
idi. Doğu'daki ülkeler ile kültürel ve bilimsel teşebbiiş zemininde,
S. W. Korwin: Wspomnienia (Hatıralar), Cilt: 2; Wyscig z czasem (Zamanla
Yarış), Varşova 1 966, s. 28. krş.: J. Reychman'ın Przeg!Eıd Orientalistyczny,
Sayı: 3 . (67), 1 968, ss. 271-272'deki incelemesi.
2
Korwin, yage, s. 35
3 yage, s. 38
4 yage, ss. 38-40; J. Gawroiıski. Dyplomatyczne wagary (Diplomatik Firari Oyu­
nu), Varşova 1 965, s. 1 48; krş.: Przeglad Orientalistycznydeki J. Reychman'ın
eleştirisi, Sayı: 3 (67), 1 968, ss. 1 7 1 - 1 72.
Türkler ve Doğa • 85

devlet politikasının tüzüklerini de yürüttü; Doğu'da Polonyalı azın­


lıkların temsilcileri ile birlikte göçmenlerin çoğu da onların menfa­
atlerine uyması ümidiyle o yöne doğru çekildi. O menfaatlerin çoğu
Polonya'nın milli kültüre ve politikaya ait unsurlarıyla birleştirile­
medi. Bir başka deyişle, Krak6w ve Varşova'daki Şark-akademik
toplulukları mevcudiyetinin ilk yıllarında Enstitü'den açıkça uzak
duruyordu. S. A. Korwin-Pawlowski'nin kişisel teşebbüsleriyle,
Enstitü içinde, Dışişleri Bakanlığının himayesinde bir Doğu Öğre­
tim Okulu kuruldu. Öğretim evvela dil kursları ve daha sonra "doğu"
kelimesi vasıtasıyla -bazı politik faktörlerin etkisi altında Rusça,
Sırpça-Hırvatça, Romence ve Macarca gibi kültürleri ve dilleri de
ihtiva etsin diye çok geniş bir yorum yapıldı. Türkçe ilk Michal Do­
maszewicz5 tarafından, l Kasım 1 933 'ten itibaren de Abdullah Zih­
ni Soysal tarafından öğretildi. A. Z. Soysal aynı yıl içinde Jagello­
nian Üniversitesi 'nde, "O listach chan6w Jaymskich wysylanych do
Polskl' (Kırım Hanları Tarafından Polonya'ya Gönderilen Mektup­
lar Üzerine)6 adlı teziyle doktora unvanını kazanmıştır. Türkçe üze­
rine konferanslar Petrograd'da Doğu Enstitüsünde eski bir okutman
olan Saray Shapshal tarafından Vilna'da da verildi. 1 936 yılında
Enstitünün yeni sekreteri Olgierd G6rka tarafından müfredat daha
güçlü bilimsel bir programla benimsendi. Aynı zamanda Türk dili
üzerine başlangıç ve ileri düzeyde dersler okutmanı Doçent Anani­
asz Zajctczkowski, Enstitü'nün Ortadoğu Bölümü'nün Başkanı tayin
edildi. Sonra bu iki düzeydeki uygulama dersleri Musa Kazım Sabri
tarafından öğretildi.7
Doğu Enstitüsü konferanslarını sadece kendi öğrencilerine de­
ğil, aynı zamanda halka da açık tuttu, bu durumda bir kişilik gi­
riş ücreti olarak l zloty talep ediliyordu. Seçkin konuşmacılardan
sık sık konferanslar vermesi isteniyordu; onlar arasında, 1 939
Mart'ında "Problems in Today's Turkey" (Günümüz Türkiye-
5 "Polonyalı uzmanlar tarafından dil teorisi üzerine konferanslar verildi: Türkçe­
Michal Domaszewicz ... Uygulama dersleri yerli konuşmacılar tarafından öğre­
tildi: Türkçe-bir Türk, Varşova'daki Türk diplomatik görevlisi bir Türk memu­
ru (Ki onun adını hatırlamıyorum) . . . " (Korwin, yage, s. 40).
6 Przeg/qd Js/amski (İslam Dergisi). Cilt: 3, Sayı: 1 , 1 934, s. 2 1
7
Wsch6d. Cilt: 4, Sayı: 1 -2 (9-1 0), Ekim 1 932-Mayıs 1 933, s. 97.
86 • Edward Tryjarski

si'ndeki Sorunlar) başlıklı bir konferans veren Prof. Dr. T. Kowals­


ki vardı. Aynı yıl, 1 939'da Prof. Dr. L. Kolankowski, "The Tatars
in Europe" (Avrupa'da Tatarlar) üzerine konuştu, 1 936 Mart'ında,
"National Tendencies among Polish Tatars" (Polonya Tatarları Ara­
sında Ulusal Eğilimler) konusunda tartışan Olgierd Najman-Mir­
za Kryczynski ve 1 936 Mart'ında "The Muslim East and Poland"
(Müslüman Doğu ve Polonya) konusunda konferans veren Prof. Dr.
A. Zajııczkowski vardı. Aynı zamanda yabancı konuşmacılar da var­
dı; seçkin bir Alman tarihçisi ve Osmanlı sorunlarında uzman Prof.
Franz Babinger'in8 1 936 Haziran'ında "Ursprünge und Phasen der
osmanishen Geschichtsschreibung" (Osmanlı Tarihi Olaylarının Ya­
zımının Kaynağı ve Safhaları) ve "Aufgaben der Islam-Forschung
in Südosteuropa mit besonderem bezug auf die Tataren" (Güney­
Doğu Avrupa'da Özellikle Tatarlarla İlgili İslam Araştırmalarının
Gerekleri) başlıkları altında iki konferans verdi.
Enstitü' de, doğu halklarını seven gençlerin yakın ilgi kurma­
larıyla bir Doğulu Öğrenciler Çevresi oluşturuldu ve bunların pek
çoğu hala kolonyal baskı altında yaşamaktalar. Aktif üyeleri arasın­
da Türkologlar da vardı, 1 936 Mart ayında, "Tatarlar ve Karaimlar
arasındaki İlişkiler" üzerine bir bildiri sunan J6zef Sulimowicz ve
aynı yılın Mayıs ayında "XIX. Yüzyılda Leh-Kafkas İlişkileri"9 ko­
nusunda konuşma yapan Jan Reychman burada zikredilebilir.
Yabancı dil dersleri; 1 93 8 'de, Doğu Enstitüsünden, Şarkiyat
Enstitüsünde ayrı bir okul olarak kurulmuş olan Yaşayan Doğu Dil­
leri Okuluna kaydırıldı.
Şunu dikkate değer bir bilgi olarak belirtmeli ki, ne Doğu Ens­
titüsü ne de Varşova Üniversitesi Türkoloji çalışmalarının yük­
seldiği tek yerdi. Burada Polonya Cumhuriyeti, Tatar Kültür ve
Eğitim Birliğinde öbeklenen Tatar Cemiyeti de aktif idi. Birliğin
Varşova şubesi Chmielna Caddesi10 56 numarada kurulmuştu. Bir­
lik halk konferansları, belirli yıl dönümlerini övgüyle anmak için
çeşitli oturumlar, sosyal toplantılar vb. etkinlikler tertip etti. Özel-
8 Przegl4d Islaınskı; Cilt: 5, Sayı: 1 -3, 1 936, s. 1 9.
9
Przegl4d /slaınski, Cilt: 5, Sayı: 1 -3, 1 936, ss. 17-18.
10
Przegl4d Islaınskı; Cilt: 1, Sayı: 1 , 1 930, s. 1 2.
Türkler ve Doğa • 87

likle, Przegl<id Islamskı'nin (İslam Dergisi) yayımcısı olan Kuzey


Kafkasya'dan bir Ingul Vassan-Ghirey Djabaghi, Olgierd Najman­
Mirza Kryczyiıski ve Leon M. Kryczyiıski aktif idiler. Daha sonra,
Doğu Enstitüsünün konukseverliğinden hoşlanan ve en sonda bahsi
geçen Leon M. Kryczyiıski, 1 93 0'da, Türkiye Dostları Derneğini
davet etmek için bir teklif getirdi. Bu teklif kabul edildi. Ara sıra
farklı nitelikteki konferanslar, farklı kişilere sunuldu: "Historical,
Economic and Tourist Relations between Poland and Turkey" (Tür­
kiye ve Polonya Arasındaki Tarihi, Ekonomik ve Turistik İlişkiler)
başlıklı bir tebliğ, 1 930 'da, Varşova Sanayi ve Ticaret Odasında bir
Türk tarihçisi, iktisatçısı ve Meclis Üyesi Reşid Savfet Bey11 tara­
fından verildi.
Bütün bunlar ve benzeri girişimler -büyük ölçüde profesyonel
faaliyetler olmadıkları halde- filolojik ve dil bilimsel bir alan ola­
rak Türkoloji 'nin sistematik bir şekilde araştırılması için belirli bir
birikim sağladı; Hint, Budizm, Sinoloji ve Japon çalışmaları gibi
başka alanlar tarafından, özellikle eşzamanlı yükselmelere karşı be­
ğenilmiş olan Türkoloji'nin, tüm üniversite eğitim sistemi içerisinde
uygun bir düzeye gelmesi kaçınılmazdı.
Şarkiyat Enstitüsü 1 932 Kasım'ında, esasen bir Hindolog olan
Stanislaw Schayer'in12 iyi niyeti sayesinde, Varşova Üniversitesi
Sanat Fakültesi'nde açıldı, ama orada, henüz bir Türkçe bölümü
yoktu. Bununla beraber ertesi yıl, Dr. Ananiasz Zaj ctczkowski do­
çent oldu; oradaki düzenli sözlü sınavlar, Krokov'dan gelen Prof.
Dr. T. Kowalski'nin ve Dr. Ananiasz Zajctczkowski'nin uzun aka­
demik müfettişliği sayesinde mümkün oldu. Aynı yıl, Doçent Ana­
niasz Zajctczkowski kürsü sahibi profesörlüğe ve 1 93 5 'te Eylemli
Profesörlüğe (Professor Extraordinarius) getirildi. Aynı zamanda,
Arap ve Fars dillerini de içeren Türkçe Bölümü başkanı oldu. Böy­
lece Türkoloji'de faal, yeni bir üniversite merkezi açılmış oldu ve bu
merkez şimdiye kadar işlevini yerine getirdi; ancak, merkezin faali-
11
Przegl4d Jslamsld, Cilt: l, Sayı: 3, 1 936, s. 10.
12 Krş.: A. Zajı\_czkowski: "Stanislaw Schayer, organisateur du center orientaliste
varsovien" (Varşova'daki Şarkiyat Merkezinin Organizatörii, Stanislaw Schay­
er).
88 • Edward Tryjarski

yetleri savaş nedeniyle kesintiye uğradı, yapısı ve müfredat progra­


mı çeşitli değişikliklere maruz kaldı.
Sadece 32 yaşındaki genç profesör, titizlikle ve gayretli bir şe­
kilde çalışmaya başladı; o -eğitim, araştırma, halka yönelik bilim ve
yayıncılık- alanlarının çok yönlü çalışmalarında aktifti. Asıl ilgi ala­
nında doğrudan yoğunlaştı, bununla beraber geri kalan iki filolojiyi
ihmal etmedi. 1 93 8/ 1 939 akademik yılında, örneğin aşağıdaki şu
konferansları verdi: "Türkler ve İsliimi Kültür'', "Çin Türkistan'ın­
da Türk Dili" ve "Farsi Mistik Şair (Celaleddin Rumi)."13 Kısa bir
süre sonra, bir Türkoloji semineri de verdi. 1 934 başlarında sınıf­
lar, Şarkiyat Enstitüsünün Kr6lewska Caddesi l O 'daki yeni binasına
taşındı. Aynı zamanda, sözleşmesi yenilenmiş olan dil öğretmeni
-halihazırda bahsedilen Musa Kazım Sabri- haftada dört saat modem
Türkçe öğretiyordu (Bu noktada, kıyıda köşede kalmış bir not olarak
belirtelim ki, Musa Kazım Sabri Bey 1 944 yazına kadar Varşova'da
kaldı. Bütün bu zaman süresince yabancı diller öğretiyordu. 14 Öte
yandan, bu derginin yazarının ilk Türkçe öğretmeni de oldu).
1933- 1 936 yılları arasında ne kadar öğrencinin Türkoloji'de
mastır diploması aldığını söylemek zordur. Kesin olarak bilinen
biriyle birlikte,15 gerçekte onların birkaç tane olduğunu zannediyo­
rum. O zamanlar buradan mezun olanlar için herhangi bir iş alanı
olup olmadığı kimseyi ilgilendirmiyordu.
II. Dünya Savaşı, Varşova Türkoloji'sindeki feci kayıplarla her­
kesi üzdü. Daha önceden Kr6lewska Caddesi'ndeki Şarkiyat Ensti­
tüsünün binası tamamen yanıp yok oldu, kütüphane ve arşiv kolek­
siyonları enkaz altında kaldı. 1 6 Benzer kötü kader, diğer binalarda
13 Spis wyklad6w na rok akademicki 1 938/1939, Uniwersytet J6wfa Pilsudskiego
w Warszawie, (Varşova'daki J6zef Pilsudski Üniversitesi'ndeki Konferanslar
Listesi), Varşova 1 938, ss. 76-77.
14 O Pulawska Caddesi 28'de Wedel'in evinde yaşadı.
1 5 Stanislawa Plaskowicka.
16 Krş .: J. Reychman. "Z dziej6w Instytutu Orientalistycznego Uniwersytetu War­
szawskiego w latach 1 933-1 964" ( 1 933-1 964 Yıllan Arasında Varşova Üni­
versitesi Şarkiyat Çalışmaları Enstitüsü'nün tarihi üzerine), içinde: Sesja Jubi­
leuszowa xxx-lecia Instytutu Orientalstycznego Uniwersytetu Warszawskiego
2-22 I 1 964. Komunikaty naukowe, Varşova 1 964, ss. 7-17.
Türkler ve Doğa • 89

da vardı, onlar arasında, restore edilemeyen Doğu Enstitüsü binası


da vardı. Varşova ayaklanması esnasında Prof. A. Zajıı_czkowski'nin
özel kitap koleksiyonu da, Brzozowa Caddesi'ndeki evinde harap
oldu. İnsanlar talihsizdi, öğrencilerin bazıları hayatlarını kaybetti
ancak, Varşova Ayaklanması'nda vurulup ölen müstesna bir kabi­
liyet Hanna Stefanowska'yı burada zikretmeden geçemeyiz. Di­
ğerleri şahsi hürriyetlerini kaybettiler veya ülkenin çeşitli yerlerine
dağıldılar. O kuşağın olayları karmaşık bir şekilde gelişti; üniversite
öğrenimi 1 938'de başlayan Varşova Üniversitesi Türkoloji Bölü­
mü'ndeki istikbali parlak, birinci sınıf öğrencisi J6zef Sulimowicz,
burada tipik bir örnektir. Nazi işgali esnasında kendini ülkenin
doğusundaki bölgelerde buldu ve Kızıl Ordu'da ve daha sonra I.
Polonya Ordusu'nda savaştı; savaştan sonra sorumlu memurluklar
aldı ve Türkoloji sorunları üzerine birkaç kıymetli çalışmayla bu
alana katkıda bulundu, nihayet, Türkoloji'de ona sadece 1 969'da
bir mastır derecesi -ölümünden çok kısa bir süre önce- verildi. J.
Reychman henüz mastır derecesi almıştı ki, kendisini Romanya ve
Macaristan'daki temerküz kamplarında buldu; bu arada, keza mastır
derecesini Türkoloji' de almış olan S. Plaskowicka, Ravensbrück'te­
ki imha kampına gönderildi. Varşova'da Belediye'ye ait bir ofiste
katip olarak çalışan ve araştırmalarını gizlice sürdüren Prof. Dr.
A. Zajıı_czkowski, Nazi işgali altında daha fazla kaldı. Varşova'da
şehrin eski Merkezinin yıkılmasından sonra, bütün malzemelerini
kaybettiği zaman, başkent dışındaki Pruszk6w' daki geçici kampta
hapsedildi. Kamptan kaçmayı başardı ve Krak6v' da sığınak buldu.
Orada en erken 1 945 Mayıs'ında Jagellonian Üniversitesi'nde ders
vermeye başladı.
Küller arasında yükselmiş olmasına rağmen Varşova'nın 1 945 'te
hürriyetine kavuşmuş olması, bölümün nispeten hızlı olarak onarı­
mına izin verdi. Prof. Dr. A. Zajıı_czkowski, üniversitenin viraneliği­
ne rağmen geri dönen profesörlerden biri idi. Halihazırda Türkoloji
bölümü, onun gayretleri sayesinde 1 945'te açıldı. Onun bir seferlik
çalışma arkadaşları -Y.M.C.A. (=Young Men Christian Associati­
on) İmha Kampı'nda daha fazla kalan ve sonra İsviçre'de tıbbi te­
davi altına alınan- S. Plaskowicka ve J. Reychman ile beraber bir
avuç yeni öğrenci, yavaş yavaş geri döndüler. Bunların sayısının
90 • Edward Tryjarski

ne kadar az olduğunu gösterınek için size söyleyeyim ki, Prof. A.


Zajcıczkowski'nin muhtelif zamanlarda olan, mamafih 1 947 ya da
1 948 'deki konferansında, bir tek öğrencisi bendim.
1 948/1949 öğretim yılında Prof. A. Zajcıczkowski aşağıda sı­
ralanan şu dersleri okuttu: "Osmanlı-Türkçesi Betimsel Grameri",
"Altınordu Diplomatiği", "Bir Türkoloji Semineri", "İslami Kültüre
Giriş", "Arap Dili Grameri" ve "Firdevsi'nin Yeni Fars Destanı".
Prof. Dr. A. Zajcıczkowski, en büyük başarısını inceleme ala­
nında kazandı. Makalelerini 22 yaşında yayımlamaya başladı ve
1 940'a kadar 76 makale yayımladı.17 Onun toplam bilimsel eserleri,
334 yayını ve onlar arasında birkaç kitabı ihtiva eder. Onun savaş
öncesi makaleleri bilimsel değeri çok az olan birkaç fikri -yazılar,
eleştiriler, raporlar- içerir. Ve yine onlar arasında, aynı zamanda
profesörün akademik mevkiini kuvvetlendiren ve hem Polonyabi­
limine hem de uluslararası bilime katkı sağlayan birkaç önemli ça­
lışma daha vardır. Haddizatında konu edinilmiş olan Eski Osmanlı
Metinlerinin baskısı ve Prace Komisji Orientalistycznej PAU'nun
(Polonya Eğitim Akademisinde, Şarkiyat Komisyonu'nun Yazılan)
serisinde bırakmış olduğu Batı Karaimcesi'nin morfolojisi üzerine
çalışmalardır. O zamanlar onun sık sık iktibas edilmiş olan birçok
makalesi zaten vardı. Keza onun araştırına işinde başlıca temayü­
lü, Polonya Halk Cumhuriyeti'ndeki meşguliyetlerin devam etmesi
işinin ana hatlarının onun tarafından çizilmesiydi; o zaman üniver­
sitelerde, Polonya Bilimler Akademisi ve sosyal bilimlerde sağla­
nan uluslararası bağlantılar ve sağlanan yayın imkanları ile birlikte,
Doğu Çalışmaları üzerine bu çeşit faaliyetler için güzel bir atmosfer
yaratıldı.
1 7 A. Zajllczkowski'nin yazılarının bibliyografyası aşağıdaki üÇ yerde yayınlan­
mıştır: O Pritsak, Uml-Altaische Jahrbücher. Cilt: 36, Sayı: 3-4, 1965, ss. 234-
2 5 1 ; A. F. Karamanlıoğlu, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Cilt: XIX, 1 97 1 , ss.
6-34; M. E. Hensel (Supplements) Przeg/fid OnentalistycznySayı : 3 (79), 1 97 1 ,
,

ss. 286-288. Onun hatırasına yepyeni, ayrı bir kitap sunuldu: Kipciakıj Tiurkıı
Orientas Lietuvoje Jstorija ir fyrİl11lf perspektyva. Tarptautines mokslines kon­
ferencijos, skiıtosprofesoriaus dr. Ananiaszo Za)ficzkowskio 90-sioms gimimo
metinems, madZiaga Vilnius, 1993 m. spalio 1 4- 1 5 d., Sudan� T. Bairasauskaite,
H. Kobeckaite, Vilnius 1 994.
Türkler ve Doğa • 9 1

Bir bilim adamı ve Varşova Türkolojisi 'nin kurucusu olarak


hem ülkede hem de yurt dışında çıkmış olan dergilerde, makalelerde
ve biyografilerde ve Polonya Şarkiyat Toplumu'nun özel bir oturu­
mundan malzemelerde,1 8 Prof. Ananiasz Zajııczkowski'nin faaliyet­
lerinin ve başarılarının tamamen özel olan kısmına dikkat çekildi.
Şimdi yer darlığı sebebiyle, sadece onun yazılarında tartışılmış olan
çok önemli noktalar zikredilebildi. Böylece, onun erken Eski Os­
manlı çalışmaları, Marzuban-name'nin Türkçe versiyonu üzerinde­
ki; Şeyhf'nİn Osmanlı Türkçesİ Versİyonundakİ İran Şılrİ Hüsrev ü
Şirıiı ve Aşık Paşa 'nın Beyit Şeklıiıdekİ Şıii-led adlı çalışmasında,
sürekliliğe erişti. Uluslararası eleştiriciler, Rusça ve Türkçe baskıla­
rı son zamanlarda parça parça Almancaya çevrilen Kutb 'un Hüsrev
u Şİrıiı' ıiıİn En Eskİ Türkçe Versİyonu başlığı altında İran şiirinin
Türkçe versiyonunun üç ciltlik yayınını, onun şaheseri olarak takdir
ettiler. Bununla beraber Prof. A. Zaj�czkowski ismi, Kıpçak olarak
isimlendirilen Batı Türkçesi'ndeki incelemelerle birlikte birleştiri­
lir gibi görünür. Bu alanda A. Zaj�czkowski, T. Kowalski şahsiye­
tinde bir selefe, bununla birlikte birkaç halefe sahipti. Bu, yabancı
eleştirmenler için bu alandaki kıdemlilik sırasında Polonya araştır­
malarının kabul edilmesi ve Türkoloji çalışmalarında bir Polonya
okulundan bahsedilmesi demektir. Halihazırda bu devrin geçmişe
ait olduğu esefle kabul edilmelidir.
A. Zajııczkowski şüphesiz Mısır ve Suriye Memlfıklülerinden
kalma Kıpçakça el yazmalarının yayını ve yorumunda en büyük bi­
lirkişi olarak düşünülür. Onun bu alandaki en önemli eseri, ilk bö­
lümü savaştan önce ve ikinci bölümü savaştan sonra çıkan Slownık
arabsko-ldpczackİ z okresu Paıistwa Mameluckİego' dur (Memluk
Devleti Dönemi'nin Bir Arapça-Kıpçakça Sözlüğü). Türk dilinden
aynı aileye mensup olan Karaimlerin dili, onların kültürüyle bera­
ber, Polonyalı bilim adamlarının ve Polonya bilimine ihtişam getiren
bilimsel aktivitelerin ikinci önemli alanını meydana getirir. Burada
onun iki dil bilimsel çalışmasından mesela Sufiksy imienne i cza­
sownikowe w j�zyku zachodniokaraimskim (Batı Karaimcesi'nde
İsim ve Fiil Yapan Son Ekler) ve de Karaim edebiyatındaki çalışma-
18 Przeglq_d Onentalistyczny, Sayı: 3(79), 1 97 1 , ss. 271 -288.
92 • Edward Tryjarski

larla beraber Moskova' da çıkan ve onun katılımlarıyla yayımlanan


Karaimsko-mssko-polskfj slovar (Karimce-Rusça-Lehçe Sözlük),
msl., uluslararası boyutta Wiesbaden'de basılan bir edebiyat taslağı
Phılologiae Turcicae Fundamenta 'da Karaim edebiyatı üzerine bir
makale ve son olarak farklı etnografık-dilbilim ve etnogenetik ma­
kalelerden bahsedilmiştir. Son zikredilenler aynı zamanda, Hazarla­
rın dili ve kültürü problemini de kapsar.
Prof. A. Zajıtczkowski herhangi bir değerdeki ilmi personelin
sayısını artırma taraftarı değildi. Bir varsayım gölgesi altında çalışan
Polonya Türkologlarının istekleri asla o kadar büyük sayılmazdı. O
araştırma çalışmalarındaki yaratıcılığın ve niteliğin önemini ortaya
koymak için çaba sarfetti. Onun politikası herkes tarafından kabul
edilmiyordu çünkü, o zamanlar; hem bir görev hem de bir sosyal ih­
tiyaç olan, gençlerin kitleler halinde eğitimi zamanıydı. Bu ümit edi­
liyordu, -Gerçi sonradan değiştiği gibi tümüyle devam etmedi.- bazı
Doğu Bilim dalları açıldı; burada Sinoloji'deki birinci sınıf öğrenci­
lerin Çin' de çalışacaklarını zikretmek gerekir. Hem Türkçe konuşan
Sovyet Cumhuriyetlerinde hem de Türkiye Cumhuriyeti'ndeki ça­
lışmalar hususunda Türkoloji, geçmişte böylesi imkanlara asla sahip
olmadı ve ne de bu alanda günümüzdeki kadar çok şey yapıldı. Bu­
nunla beraber savaş sonrasındaki şansızlıklar içinde, öğrencilerinin
uygun bir şekilde eğitilmek ve yeni araştırma elamanlarını seçmek
için götürülmediği görünür, bu zaafların sonuçları hala hissedilebi­
lir. Rakamlar bu alandaki durumu en iyi olarak gösteriyor. Przegl4d
Orientalistyczny (Şarkiyat Dergisi) verilere dayanan -her ne kadar
bazıları yanlış ve düzensiz olsa da (bazı yıllar mesela, 1 953 ve 1 962
gösterilmiştir.)- 1 953 yılında, Varşova Üniversitesinde, Türkçe ça­
lışmalarda sadece 1 kişinin master derecesi aldığı v� 1 959/1 960,
1 964/1 965, 1 967/1968 ve 1 969 için de benzer durumlar görüldüğü
söylenebilir. Prof. J. Reychman Türkoloji bölümü başkanı olduk­
tan sonra ani bir değişiklik vuku buldu: 1 9 7 1 'de Türkoloji' de 1 4,
1 976'da 619 master sahibi vardı. Bununla beraber, bu dönemde elde
edilen temel derecelerde, şimdiye kadar tarih, çağdaş edebiyat ve
etnografı tezleri dil bilgisi ve dil bilimi alanlarındaki tezlerden daha
19 Przegllld Orienta/istyczny, Sayı: 3 (83), 1 972, ss. 303-304.
Türkler ve Doğa • 93

çoktur, demek ki tarih, edebiyat vs. disiplinlerdeki tezlerin miktarı,


dil bilimi tezlerinin miktarından daha fazla idi. Otuzlu yıllar boyun­
ca, savaş sonrası dönemde ( 1 945-1 975) yaklaşık olarak 45 kişinin
Türkçe çalışmalarda, üniversite derecesi aldığı kabul edilebilir. Aynı
zamanda Türkoloji bölümü, -daha sonra Türk ve Fars Çalışmaları
Dairesi, bir Arap Filolojisi Bölümü kurulmadan önce- Arap ve İslam
çalışmalarında mastır derecesi verdiği gibi, İran çalışmalarında da
mastır derecesi verdi.
Türkçe çalışmalarla ilgili problemler, önce Prof. Marian Lewic­
ki tarafından ve daha sonra Prof. Stanislaw Kaluzynski'nin başkan­
lığına getirildiği, Üniversitede 1 950'de kurulmuş olan, Orta Asya
Filoloji Bölümü'nde çözülmeye çalışıldı. Prof. M Lewicki birkaç
yıl mübadeleyle Krak6w' dan gelip Eski Türkçe metinler üzerine
dersler verdi. O aynı zamanda, Ermeni-Kıpçak metinleri üzerine,
Polonya'da sistematik çalışmaları yürüten ilk kişi idi, tanıtma saf­
hasındaki bu çalışmalar, maalesef onun ölümüyle kesintiye uğradı.20
J. Reychman'ın 40 yıl süren yoğun ve bilimsel faaliyetleri neti­
cesinde elde etmiş olduğu Türkoloji alanındaki başarılarının tam ve
özlü bir şekilde değerini vermek zordur. Bu sadece onun yayımlan­
mış yazılarının yaklaşık 400 kadar bibliyografyayı içermesinden de­
ğil, aynı zamanda gerçekte Türkoloji'de yayımlanmış çalışmasının
birkaçında, bilimin diğer alanlarıyla mesela; Macarca, Romence,
Balkan çalışmaları veya dağcılıkla bile kaynaştırmasındadır.21 Bir
tarihçi olarak eğitilmiş olan o, canla başla çalışan birisiydi. Yine o,
Türk dili ve edebiyatı üzerine ikinci dereceden değere sahip muh­
telif yazılar da bıraktı. O, her zaman için ilk defa geniş olarak ele
alınmış olan Leh-Türk ilişkilerinin ve Türkiye' deki Polonaylıların
ıo A. Zajııcczkowski, "Wspomnienie o Marianie Lewickim" (Marian Lewicki Ha­
tırası) Przeglqd Orientalistyczny, Cilt: 3 ( 1 9), 1 956, ss. 29 1 -298; S. Kalu:i:ynski,
"Marian Lewicki ( 1 5. VIII. 1 908- 1 3 . XI. 1 955", ss. 299-3 12.
2 ı J. Reychman'ın yazılarının bibliyografyası dahildir. İçinde: A. Dubinski ve R.
Dubinski, "Bibliographie des oeuvres orientales du professeur Jan Reychman"
(Prof. Dr. Jan Reychman'ın "Doğu'ya Ait Eserlerinin Bibliyografyası"), Roc­
znik Orientalistyczny, Cilt: 37, 1 976, ss. 1 5-29, ve Supplements (Ekler), Cilt:
40, 1 , 1 978, ss. 5-8.
94 • Edward Tryjarski

faaliyetleri ve Türkleri kapsayan Polonya'daki Şarkiyat Çalışmaları


tarihinde en iyi uzman olarak kaldı.
J. Reychman kendisini aşağıda adı geçen kitapların yazan
olarak meşhur etti; Zycie polskie w Stambule w XVIII w. (XVII.
Yüzyılda İstanbul'da Leh Hayatı); Orient w kulturze polskiego Od­
rodzenia (Leh Rönesansı'nın Kültüründeki Doğu); Znajomosc i na­
uczanıe;�zk6w onentalnych w Polsce w XVIJJ w. (XVIII. Yüzyıl­
da Polonya'da Doğu Dillerinin Bilim ve Öğretimi). Özellikle onun
Dzieje Turcji odkoıica XVJJI w. (XVIII. Yüzyıldan İtibaren Türkiye
Tarihi); Historia Turcji (Türkiye Tarihi) ve A. Zaj&cczkowski ile bir­
likte yazmış olduğu ve İngilizceye tercüme edilen Zarys dyplomaty­
ki osmaıisko tureckiej(Osmanlı Türk Diplomatiği'nin Ana Hatları)
- -

faydalı oldu. Onun Jan Grzegorzewski üzerinde etki yapan ve hoşça


vakit geçirtmeyi amaçlayan romanları okuyucuları arasında, Peleıy­
na, cuipaga i znak ta;enıny (Bir Pelerin, Bir Dağcının Bastonu ve
Esrarengiz Bir İşareti) ona popülarite sağladı. J. Reychman, şimdiye
kadar farklı Türk boylarına, onların kültürlerine, dillerine hasreden
makaleleri, burada zikredilen: "Piosenka baszkirska zapisana na
wygnaniu przez Tomasza Zana" (Tomasz Zan Tarafından Sürgünde
Yazılmış Olan Bir Başkırt Şarkısı); "Albina Kohna r((kopismienny
slowniczek wyraz6w czuwaskich z lat szescdııziesiatych xıx w."
(Çuvaşça kelimelerin, Albin Kohn Tarafından XIX [ 1 860'lara] Yüz­
yıla Ait Elle Yazılmış Bir Sözlüğü); "Notatki ksi((cia A. K. Czar­
toryskiego dotycz&cce jego studi6w nad j((zykiem tureckim" (A. K.
Czartoryski'nin Türk Dillerindeki Çalışmalarına Dair Notlar) ve
"Wplywy tureckie na sztuk(( polsk&c w epoce rococo" (Polonya Ro­
koko Tarzı Sanatta Türk Etkisi) gibi makaleler, ansildopedi mad­
deleri, geniş çaptaki bilimsel çalışmalarıyla bile hem çağdaşlarının
hem de geleceğin bilim adamlarının şükranlarını hak etti. Jan Reyc­
hman pek çok incelemesiyle ve eleştirel notlarıyla Türkoloji'ye ait
çalışmalar üzerine önemli bir etkiye sahipti. Yine o, genç akademik
personelin eğitimi üzerine derin Türkoloji incelemelerinin ve araş­
tırmalarının faaliyet alanının genişletilmesi için yüksek bir değere
sahiptir.
Türkler ve Doğa • 95

Dr. Stanislawa Plaskowicka-Rymkiewiczowa'nın Varşova Üni­


versitesi'ndeki pedagojik faaliyeti, onun araştırma çalışmalarına
paralel gitti; ikincisi, sayfa sayısı açısından çok heybetli olmama­
sına rağmen bu çalışmalar, sağlam ve çok iyi dengelenmiş olarak
dikkatlice düzenlendi. Onun ilgilendiği ana konu, hem yazılı ede­
biyat hem de halk edebiyatı olarak Türk edebiyatıydı. Yazılı ede­
biyat hususunda Dr. Stanislawa Plaskowicka-Rymkiewiczowa, Os­
manlı şiirinin en eski dönemine özel bir dikkatle eğildi, her şeyden
önce de kafiye ve üslup problemleri üzerinde durmuştur. Böylece
o, değerli çalışmalarının birkaçında; Sultan Veled, Şeyyad Hamza
ve Ahmet Fakih'in edebi verimlerini tartıştı. Bir başka deyişle Türk
halk biliminde çalışan o; masal, sözlü bilmeceler, atasözleri ile ilgi­
li bazı problemeleri ortaya koydu, genel bir karşılaştırmalı zemine
aykırı olarak dikkatlice gözden geçirdi. Burada uygun olarak zik­
redilen makaleler mesela: "O stanie badar nad folklorem w Turc­
ji" (Türkiye' de Halk Bilimindeki Araştırmaların Durumu Üzerine);
"Zagadki tureckie (Türkçe Sözlü Bilmeceler); Etat des recherches
concemant la paremiography" (Türk Paremiografı ve Paremioloji­
sindeki Araştırmaların Durumu Üzerine) vs.dir. Tanınmış Türk ede­
biyatı çevirmeni ve Türk tiyatrosu araştırcısı Münevver Borzl(cka
ve Malgorzata Labl(cka-Koecherowa'nın birlikte yazdıkları "Locu­
tions turques formees avec le mot. 'ağız'" ('Ağız' Kelimesi Yardı­
mıyla Türetilmiş Türkçe Terimler Üzerine) geniş bir makale olma­
sına rağmen, buraya dahildir. Bu üç yazar, çok yararlı bir kitap olan:
Histona literatuıy tureckiej (Türk Edebiyatı Tarihi) adlı kitabı da
tamamladı.
Varşova Türkolojisi'nin bugünü ve geleceği, her şeyden önce
Türkçe çalışmaları içeren Ortadoğu Bölümünün Başkanı Prof.
Stanislaw Kalufyiıski'nin faaliyetlerine bağlı olduğu kadar, Tür­
koloji ve İran Çalışmaları Bölümüyle birlikte böylesine değerli Dr.
Aleksander Dubiiıski, Prof. Dr. Tadeusz Majda ve Dr. Wojciech
Hense} gibi şimdilik diplomatik hizmetlerde bulunan bilim adamla­
rının faaliyetleriyle de bağlantılıdır.
Prof. S. Kalufyiıski, Moğolca ve Altaistik çalışmalarında sık sık
Türkçe ile ilgili problemlerle uğraştı. Yakutların dili ve kültürü üze-
96 • Edward Tryjarski

rindeki çalışmalarında tüm onları azami derecede verir. Onun aşağıda


zikredilen: Mongolische Elemente in der jakutischen Sprache (Ya­
kutçadaki Mogolca Unsurlar) bir monografi; "Jakutische Wortfors­
chungen" (Yakut dili kelime hazinesi üzerine çalışmalar); Miejsce
j((zyka jakukiego w grupie tureckiej i jego stosunek do pozostalych
j((zyk6w altajskich" (Türk Dili Ailesinde Yakut Dilinin Yeri ve Onun
Altay Dilleriyle Olan Akrabalığı), "Issledovanija po morfologii jac­
kutskogo jazyka" (Yakut Dilinin Yapısı Üzerine Çalışmalar), "Polskie
badania nad Jakutami i ich kultun!:" (Yakutlar ve onların dili üzerine
Polonya' daki çalışmalar) ve "Die jakutische Literatur" (Yakut Edebi­
yatı) gibi makaleleri de buraya dahildir.
Dr. Dubiiıski'nin makaleleri her şeyden önce karşılaştırmalı ze­
minde Türk dillerinin yapısı, Karaim dili, Karaim edebiyatı ve folklo­
ru ve de Litvanya Tatarları üzerine araştırmaları ihtiva eder. Aşağıda­
ki çalışmaları burada zikredilmeye değerdir: "Zagadnienia infinitiwu
w j((zykach tureckich" (Türk Dillerinde Mastarlar); "Über die sla­
wischen Einflüsse in der karaimischen Sprache" (Karaim Dili Üze­
rine Slavca'nın Etkileri); "Phonetische Merkmale des Luck-Halicz
Dialekten der karaimischen Sprache" (Karaim Dilinin Luck-Halicz
Lehçesinin Fonetik Unsurları); "Pogovorki trakaiski karaimov" (Tro­
ki Karaimlerine Ait Masallar ve Atasözleri); "Pewna legenda Tatar6w
polskich (Polonya Tatarlarının Bir Efsanesi) vs. Türkçe-Lehçe Bir
Cep sözlüğü Dr. Dubiiıski ve Lucyna Antonowicz-Bauer tarafından
derlenmiştir.
Prof. Majda'nın araştırma faaliyetleri, Osmanlı dili ve edebi­
yatı üzerinde yoğunlaşmıştır. Onun asıl ilgisi Arap alfabesi dışın­
da yazılmış eski metinler üzerine odaklanır; bu çalışmalar Osmanlı
Türkçesi'nin tarihsel fonetiği için özel bir değer taşımaktadır. O za­
mana kadar ele alınmayan yepyeni bir konuya değinen bu tez, Polon­
ya koleksiyonlarında bulunan bir metnin edisyonunu içeren "Rozw6j
j((zyka tureckiego XVII w. (r((kopis z 1 6 1 1 r., z((zbior6w Biblioteki
Uniwersyteckiej we Wroctawin, sygn. M. 529)"22 (Türk Dilinin XVII.
Yüzyıldaki Problemleri), önemli bir nokta olarak belirtilmelidir. Son­
ra Katalog rekopisow tureckich iperskich (Bir Türkçe ve Farsça Yaz­
malar Kataloğu) gelir. Prof. Majda'nın ilgi alanı aynı zamanda; Türk
22 Warszawa 1 985. Diseıtationes Universitatis Varsoviensis, Sayı: 1 8 1 .
Türkler ve Doğa • 97

sanatı, öncelikle de kılık kıyafet bilgisini içerir. Onun mesela; Present


State and Perspectives ofthe Studies ofOttoman Turkish Linguistic
Monuments in Phonetic Transcnption (non-Arabic Scripts) Şimdi­
ki Zaman Kipi ve (Arap Harfli Olmayan) Fonetik Transkripsiyonlu
Osmanlı Türkçesi Dil Bilimsel Eserleri Hakkındaki Çalışmalara Bir
Bakış]; A Jetter by Sultan Mehmet 111 to King Sigismund111in Po/ish
Transcription [Leh Transkripsiyonuyla III. Mehmet tarafından Kral
il. Sigismund'a yazılmış bir mektup]; iki cildini Alina Mrozowska
ile birlikte hazıladığı: Rysunki kostium6w tureckich z ko/ekcji kr6/a
Stanislawa A ugusta w Gabinecie Rycin Biblioteki Uniwersyteckiej
w Warszawie [Varşova Üniversite Kütüphanesi'nin Özel Resim Oda­
sı'ndaki Kral Stanislaus'un Koleksiyonu'ndan Türk Giysileri Taslak­
ları) gibi vs. yayınlarından burada bahsetmeliyiz.23
Dr. Hensel'in araştırmalarındaki başlıca ilgi alanı Türkiye tarihi
ve Leh-Türk ilişkileri üzerine yoğunlaşır. Onun Jasyr z ziem dawnej
Rzeczpospolitejna Rymie i w Turqji; 11polowa XV-XV11 w. (Polonya
Topraklarından, XV. Yüzyılın İkinci Yarısından XVII. Yüzyıla Kadar
Türkler Tarafından Kırım'a ve Türkiye'ye Götürülen Esirler) adı ve­
rilen bilimsel incelemesine de özel dikkat gösterilmelidir.
Varşova Üniversitesi'nin Türkoloji Bölümü'nde çalışan Dr. D.
Chmielowska'nın Türk yüksek zümre edebiyatı ve eski ve modern
toplumda Türk kadınlarının statüsü üzerine araştırmaları vardır. Bir­
kaç ilginç makale, mesela; "Poczııtki tureckiej tw6czosci prozators­
kiej w XIX w." (XIX. yüzyılda Türk Nesir Eserlerinin Başlangıcı),
Emancypacja kobiety tureckiej" (Türk Kadınlarının Her Türlü Bas­
kıdan Kurtulması) ve La femme turque dans J'oeuvre de Nabi, Vehbi
ve Vasif (Nabi, Vehbi ve Vasıfın Eserlerinde Türk Kadını) başlıklı
değerli bir monografi neşretmiştir.
Prof. A. Zaj:ıczkowski'nin 1 952- 1 969 yıllarında başkanlık ettiği
Polonya Bilimler Akademisi 'ndeki Şarkiyat Merkezinin iskeletinin
sınırları çerçevesinde çalışmalarına devam etmiş olan Türkoloji' deki
araştırmaların uygun bir takdimini yapmak için yeterli bir yer yoktu.
Ancak, çalışmaların aşağıdaki yayınlar üzerinde yoğunlaştığının ha-
23 Mesela T. Majda, A. Mrozowska, Costumes et moeurs turques de la collection
du roi Stanislas A uguste. Catalogue de dessins. Warszawa 1 99 1 . Acta Biblio­
thecae Unirersitatis Varsoviensis, XI.
98 • Edward Tryjarski

tırlanması gerekir: Polonya Ermenileri tarafından yazılmış Kıpçakça


metin incelemeleri, bir Memlük-Kıpçakçası sözlüğü derlemesi, Mo­
ğolistan'daki Runik harfli anıtlar çalışması, Bulgaristan' daki Rume­
li Lehçeleri ve Türkçe kitabeler, Polonya koleksiyonlarındaki Altay
halklarının tarihine ait Polonya kaynaklan, Polonya'daki Türkçe ve
Tatarca elyazmalannın sınıflandırılması. Polonya Bilimler Akademi­
sinin birçok üyesi tarafından ve ihtimal politik hedeflerden birinci­
si olan merkezin kapatılması Varşova Türkolojisi için ağır bir darbe
idi. Onun aksi tesirleri şimdiye kadar hissedilebilecek derecededir.
Kararların sonuçlan olarak asla yeniden başlatılamamış olan çalış­
maların çoğu ile organize başarılarla birlikte kullanılmayan malzeme
ve üzerinde durma imkanı kalmayan edebiyat tasarılarının birçoğu
engellendi. Üstelik Türkologlar, Türkoloji'nin dil bilgisi ve dil bilimi
alanlarından; tarihin, arkeolojinin ve etnografyanın sınırlarına kadar
uzanan bir perspektif içinde incelendiği diğer işlere gönderildiği üni­
telerde istihdam edildi. Kuzey Rusya steplerinde, göçebe Türk ka­
bilelerinin tarihi ve kökeni ve de özellikle Hazarların kültürü, İsliim
öncesi Türk kasabalarının doğuşu üzerine araştırmalar yapan Doçent
Teresa Nagrodzka-Majchrzyk'in faaliyetleri, Doğu'ya doğru yönel­
miş yeni araştırmalarla yakından ilgilidir. Her şeyden önce, Geneza
miast u daWJJych Jud6w tureckich VII-XII w. (VII-XII. Yüzyıllarda
Eski Türklerce Kurulmuş Olan Kasabaların Oluşumu), Hazarların ta­
rihi ve kültürünün bir taslağı olan Chazarowie (Hazarlar) ve Czamik
/obucy(Kara-Börklüler)24 onun burada zikredilmeye değer monogra­
fıleridir.
Varşova'daki Türkoloji'nin tarihinin bu çok kısa incelemesini
bitirirken Polonya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü bünyesinde kurul­
muş olan - 1 948- 1 950 yıllan arasında, çok kısa ömürlü- Doğu Dilleri
ve Sorunları Okulunun müfredatına, Türkiye tarihi ve coğrafyası ile
beraber çağdaş Türkçenin de dahil edildiğini ilave etmek isterim. Bu
okulun kuruluş amacı, uygulamaya yönelikti ve programı, Paris'teki
Yaşayan Doğu Dilleri Okuluna (Ecole Nationale des Langues Orien­
tales Vivantes) yaklaşmıştı.

24 Warszawa 1 985.
EVCİL HAYVANLAR
Türk Dünyasında Köpek
Etnolenguistik Bir Çalışma*
Edward Tryjarski
Çev.: Dursun Ayan
Kurt teması; bazı popüler mitler abartılı, yaldızlı taraflarından
arındırılarak Eski Türklerin totemik inançları ve etnik kökenleri ile
ilgili özenli incelemelerin ve çalışmaların konusu haline gelirken,
örneğin V. A. Gordlevski'nin "Yalın Ayaklı Kurt" üzerine yazdığı
makaleden1 ve Sir Gerard Clauson'un "Turks and Wolves (Türk­
ler ve Kurtlar)" hakkında yazdıklarından,2 Türk Dünyası'nda köpek
temasının hak ettiği şekilde dikkate alınmadığı anlaşılıyor. Köpek
konusu tek bir araştırmacının ve kısa bir bildirinin kapasitesinin çok
çok üzerinde ve şüphesiz burada ele alınan sınırlarıyla karşılaştın-
Bu çeviri Prof. Dr. Edward Tryjarski'nin Central Asiatic Joumal, Yol. XXIII,
1 979, (ss. 297-322)' de yer alan "The Dog in Turkic Area: An Ethnolinguistic
Study" başlıklı çalışmanın çevirisidir. Çevirisi yapılan metinde bazı alıntıları
yazar, farklı dillerden olduğu gibi almıştır. İngilizcesi verilmeyen bu alıntıların
Türkçeye çevirisinde katkı verenler oldu. Almanca alıntıları ve metnin sonunda
yer alan A. v. Gabain'in ek yazısını Dr. Eldem Balkan ve Prof. Dr. Kemal Bal­
kan, İtalyanca alıntıları Prof. Dr. Mahmut Şakiroğlu, Fransızca alıntıları Ord.
Prof. Dr. Aydın Sayılı, Rusça alıntıları Muvaffak Duranlı ve Dimitri Peskov
Türkçeye kazandırdılar. Kendilerine teşekkür ediyorum. Söz konusu alıntılar
aynı dilde verilmiş, Türkçe karşılıkları da köşeli parantez içinde gösterilmiştir.
B. A. ropıvıeBCKHH, qTO TaKOe "6ocbIH BOJIK"? Ifa6paHHbie coq11HeH11, il,
1 96 1 , (ss. 482-504).
2
Sir G. Clauson, "Turks and Wolves", Studia Orientalia, XXVIII, 2, ss. 3-22.
102 • Edward Tryjarski

lamayacak kadar geniş; oysaki yukarıda belirttiğimiz araştırmacı­


lardan Clauson, bu hayvan için sadece yarım sayfa ayırmıştır. 3 Bu
konunun pek çok yönünün bilincine varmak için-, örneğin çeşitli
Türk kavimlerinin ve onların dillerinde köpeğin bilinen 1 50 çeşidi**
ile ilgili olarak onların neler dediğini karşılaştırmaya elverişli bilgi
birikimine sahip olmak ve elde edilen bilgileri Türk tarihinin birçok
yüzyılı hatta gerekirse tarih öncesi ile zenginleştirmek gerekmekte­
dir. Durumun, böyle olunca tabii olarak yalın bir soruyu, diyelim ki
Türklerin çağlar boyunca bu hayvana karşı tutumlarının olumlu mu
yoksa olumsuz mu olduğu sorusunu bile cevaplandırabilmekte bizi
yetersiz bırakmasında şaşılacak bir şey olmamalı. Öyle gözüküyor
ki cevap müphemdir; zamana, bölgeye, inançlara ve kişilere bağlı;
bazı dönemlerde köpek dini kült objesi olarak kullanılırken bir di­
ğer dönemde hatta aynı dönemlerde husumete, aşağılayıcılığa işaret
ediyor. Köpeğin dini kült objesi olması, oldukça sarih olarak, yazılı
ve arkeolojik kaynaklardan anlaşılmaktadır, aşağılayıcılığı ifade et­
mesi ise dil ve folklor geleneği içinde dikkate alınabilir - bir adamı
"köpek" diye çağırmak, bir kadına "kancık" demek, diğer kavimler
arasında olduğu gibi Türkler arasında da ciddi bir hakaret olarak var
olagelmektedir.
Bu çalışmada takdim edilen vurgulamaların amacı, biyolo­
jik hususları tamamen bir kenara koyarak ama, Türk kültüründeki
rolünü dikkate alarak ve de vurgulayarak sadece Türkçe "köpek"
kelimesi üzerine belli başlı kanıtlan bir araya getirip sergilemek­
tir. Bununla beraber öyle görülüyor ki, Türkologlar bu problemin
kompleksliğine rağmen, göğüs genneye veya en azından birbirleri
3
Sir G. Clauson, "Some Old Turkish Words Connected with Hufıting", Die Jagd
bei den altaischen Völkem, Vortrage der VIII. Permenant Intemational Altaistic
Conference vom 30. 8. bis, 4. 9. 1965 in SchloB Auel. Asiatische Forschungen,
26, Wiesbaden, 1 968, ss. 1 6- 1 7) Keza problemin saf dil bilimsel bir analizi A.
M. Scerbak ve G. Doerfer tarafından önerilmiştir.
Genelikle "breed" sözcüğü "çeşit" ve "tür" olarak çevrilmiştir, ancak Türkçe
cins terimi "çeşit"e karşılık gelecek şekilde de kullanılmaktadır. Oysa cins ve
türtam anlamıyla Linne'nin numenklatöründe biyolojik bir ayıraçtır. Bu biyo­
loji teriminin ilk bakışta hatalı gelen gündelik dil kullanımı, çevirinin anlaşılır­
lığını sağlamak içindir [çevirenin notu]
Türkler ve Doğa • 103

ile yardımlaşmaya yükümlüdürler. Şu bir gerçek ki, paleozoologla­


rın, arkeologların, etnografların Asya dinleri ve sanatları ile uğraşan
tarihçilerin ve dil bilimcilerin bu noktada ortak çalışmaları olmadan
bu araştırmalar yapılamaz.
Sorunun paleozoolojik yönünü kısaca tartışmaya çalışırken çok
genel vargılara gitmek için temel verilerden noksanlarımız olduğunu
belirtmek zorundayız. Cevaplandırılması mümkün olmayan sorular
var; örneğin Türklerin köpeği evcilleştirme süreci nerede oluyor ya
da çok muhtemelen Türklerin ataları bu süreçte nerede yer alıyor;
Türkler diğer insanlardan ne çeşit köpekler aldılar, Türkler arasında
sıklıkla hangi çeşit köpekler görülmüştür?4 Konuyu dikkate almada
4
"(Danimarka' da bulunan bir köpeğin) bu kemikleri belki MÖ 6000-8000 yılla­
nna kadar gerilere tarihlendi. Kısa süre sonra köpekler Mezopotamya vadisin­
de ve Yakın Doğu'da görüldü. Köpeğin ilk defa tam nerede evcilleştirildiğini
yer olarak belirlemek için kanıtlar henüz çok eksik, fakat bu yer muhtemelen
Merkezi Avrupa' da bir yerdir. ( . . . ) Tazılar veya iz süren köpekler orijin olarak
Mezepotamya veya Yakın Doğu'dan gelir, buralarda bu tür hiilii Arap köpeği
(saluki) veya ceylan avında kullanılan köpekler olarak yaşamaktadırlar. ( . . . )
Köpeğin iki antik tipi olan, önce bahsettiğimiz Arap köpeği ve Kürt çoban kö­
peği Irak'ta hiilii vardır. Çok üreyen bu Kürt çoban köpeği bir dereceye kadar
Babilonya sanatında resmedilen (MÖ 2000) mastıları ve savaş köpeklerini an­
dırmaktadır. Encyc/opaedia Britannica, 'Dog" maddesi, Cilt: 7, ss. 542-543.
-
•... il Cane niger Sclater ed il Cane laniger Hodgson del Tibet e della Mongo­
lia, il Cane pallipes Sykes dell'India e d'altre regioni deli' Asia sudoccidentale,
il Cane simensis Rüppel deli' Abissinia, sono forse i progenitori di altrettante
razze di cani domostici . ... Cani domostici vivevano con l'uomo nell'era neoli­
tica... Nell'eta di bronzo appaiono forme nuove e variamente conformate, ehe
erano probabilmente venute dall'Oriente e sembrano rappressentare gli antenati
preistorici degli odiemi cani da pastore .... Nell'Asia Minore ed in Persia, donde
sono stati diffusi nelle Indie e nella Birmania superiore, sono stati molto usati
per la caccia alle antilopi, ai cervi ed alle !epri, i tasi .. Cani-lupo, piu o meno
.

modifıcati per l'allevamento, si trovano frequentemente in Asia. I. Samoiedi


e i Tungusi ne allevano una razza piccola ... Anche il cane chow, ehe i Cinesi
allevano, ingrassano e usano come animale da macello, appartiene a questo
gruppo," art. "Cane" in: Encic/opedia ıtaliana di scienze, lettere ed arti, t. VIII,
[1 939], (s. 7 1 6, 7 1 7).
...
[" Ehlileştirilmiş ev köpekleri neolitik dönemin insanıyla birlikte yaşadı. Bronz
devrinde yeni formlar bazı değişikliklerle kendini gösterdi ise de bunlar belki
de doğudan gelmekteydi ve belki de günümüz çoban köpeklerinin tarih ön-
104 • Edward Tryjarski

olası birkaç yönelim belirir ama bunu yaparken aynı zamanda Asya
kıtasının evcilleştirilmiş köpeğin beşiği olduğu varsayımı hesap dı­
şında bırakılacak apriori bir bilgi olmamalıdır. T'u-Küeler/Türklerle
ilgili olarak birisi şu tahminde bulunabilir; Bazı efsane tipi masal
kayıtlarına göre T'u-Küeler, Çin köpeklerinin bazı çeşitlerini tanı­
yor olabilirler ki, bu köpek çeşitleri MÖ 3500 yıllarında İmparator
Fo-Chi (?) saltanatı süresince Çin'e ithal edilmiştir. Diğer bir kayıt,
bağlılığın bir nişanesi olarak köpeklerin An-Ahsi Tatarlarınca Çin'e
verildiğini söyler.5 Diğer taraftan kahverengi veya siyah tüylü Çin
köpeğinin (chow-chow) Tibet'ten Çin'e ithal edilmiş olduğu bili­
niyor, kaldı ki Tibet'te diğer bir çeşit veya büyük kurt köpeği de
vardı; Hindistan'da büyük vahşi bir köpek çeşidi sürüsü yaşamak­
taydı; çok eski zamanlardan beri Babil, Mısır, Suriye, İran ve diğer
ülkelerde köpek bililinirdi. Yenisey Kırgızları, Tuva ve Asya'nın
kuzey grubuna ait bazı başka kavimler dikkate alınırsa onların kö­
peklerinin Eskimoların kızak köpeklerini andırdıklarını varsaymak
akla yatkın olur.
Maalesef bu veriler bile Altaik bağlamda hiila az bir netlik sağ­
layacak durumda, özellikle Türk kavimlerinin sarih olmaktan uzak,
etnik kökeni konusu da işe karışınca. Bu ilişkilendirmede pek öğre­
tici, bilgi verici unsur Hunların, Moğolların ve diğer Altaik kavimle­
rin uzun geleneğinde köpeğin konumunu belirtmek gibi görünüyor.
Biz burada konuyu detaylı olarak gözden geçirmeye gücümüzün
yetmeyeceğinin üzüntüsü içindeyiz.
Altaik söylencede (mitolojide) köpeğin önemli yer tuttuğu bi­
linmektedir. Bu noktada, iki söylence öbeğine ayırmak mümkündür:
Birincisinde, yaratan Tanrı, yarattıklarından birisi ile heajiz mükem-
cesi dönemlerdeki atalarıydı . ... Anadolu'da ve İran' da av köpekleri kullanılır
ve bunlar antilop, geyik ve tavşanlara karşı Hindistan'daki ve Yukarı Birman­
ya'daki gibi kullanılırdı . ... Kurt köpeği, nisbeten beslemeden az çok değiştiril­
miş olan kurt köpeği ehlileştirildikten sonra Asya' da kullanıldı . Samoyedlerle
Tunguzlar bunun küçük bir cinsini yetiştirmişlerdir. . . . Chowköpeğini de Çinli­
ler yetiştirip, şişirip, geliştirdikten sonra kasaplık et olarak kullanırlardı ki, işte
bu gruba girerdi."]
5
H. Bauer, Seine Ahnen waren Wölfe, Ben Z psem przez stulecia, Warszawa
1 964, ss. 33-34, başlıklı Lehçe bir tercümesini kullandım.
Türkler ve Doğa • 1 05

melliğe erişmemiş bir köpek ile yer alır, köpek bekçi olarak görev
yapmaktadır. Fakat hayvan, şeytan ruh tarafından yanlış yola sap­
tırılır; şeytan ruh ona üryan gövdesini kıllarla kaplamayı vadeder,
o da Tanrının düzenini unutur. Böylece burada köpek Cennet'ten
kovulmuş bir melek rolündedir. Bu aynı entrika konusu Şeremiler,
Burgatlar ve diğer bazı kavimler arasında olduğu gibi Yakutlara ve
Altay Tatarlarına ait hikayelerde de bulunabilir.6 İkinci öbek söylen­
celerde; bir hanedanın atası ve bir kabile reisi hatta sonuçta tümüyle
bir kabile, fiziksel olarak bir köpekten geldiğine inanır. Bu hikayenin
bir diğer varyantında, olağanüstü nitelikleri olan bir mucizevi köpek
kabile reisinin önünde belirir; genellikle beyaz tüylüdür ve kabileye
yol gösterici olarak hizmet görürken var olduğu söylenir. Bu kö­
peğin Cengiz Han'ın bilinen mucizevi orijin hikayesini çağırıştıran
diğer bazı Altaik kavimlerin söylencelerindeki kurtla aynı rolü oy­
nadığına dikkat çekilmiştir. 7 Türk kavimlerine yol gösteren ve onları
6
"Quand le grand Pajana, dans un mythe des Tatars forestiers, forma !es pre­
miers hommes, i l ne put leur procurer l'esprit vivifiant, ce qui l'obligea a aller
chercher !' ame au ciel. Pendant son absence, il laissa un chien pour proteger
l'homme. Entre temps survint le diable Erlik qui dit au chien encore nu a ce mo­
ment: «Tu n' as pas de poils, mais je te donnerai une toison en or si tu m' aban­
donnes ces hommes sans ame.» La proposition du diable agrea au chien qui
remit a Erlik !es creatures confiees a sa garde".
["Ormancı Tatarlarına ilişkin bir efsanede, Ulu Pajana, ilk insanları yarattığında
onları canlandırıcı ruhla donatamadı ve bu durum onu gerekli ruhu aramak için
göğe çıkmaya mecbur etti. Onun yokluğu esnasında yarattığı bu insanı koru­
mak için yanına bir köpek bıraktı. Bu arada 'Erlik' adlı şeytan ortalıkta göründü
ve o anda henüz tüysüz olan köpeğe şunları söyledi: "Senin kılın yok ama bu
ruhsuz adamları bana terk edip gidersen ben sana bir kürk veririm." Şeytanın bu
teklifi köpeğin hoşuna gitti ve o korumakla görevlendirilmiş olduğu bu ruhsuz
insanları 'Erlik'e teslim etmiş oldu."]
u. Harva, Les representations religieuses des peuples altaiques. Trad. de alle­

mand par J. L. Perret, Paris 1 959, s. 83. Karşılaştırın: J.-P. Roux, Faune et flore
sacrees dans /es societes a/taiques, Paris 1 966, (s. 82-83).
7
" . . . chaque nuit, un homme jaune brillant, entrant par l'ouverture, superieure
de la tente, par l'interstice lumineux du linteau, frottait ınon ventre et son eclat
lumineux s' enfonçait dans mon ventre. Quand il sortait, il sortait en raınpant,
tel un chien jaune, dans les rais du soleil et de la lune. "
[" . . . her gece parlak sarı renkte bir insan çadırın üstündeki açık yerden girerek,
1 06 • Edward Tryjarski

tehlikeden koruyan bir mucizevi köpeğe ilişkin olarak yapılan atıflar


Suriyeli Mihayıl ve Bar Herbaus' dan kaynaklanmaktadır. 8 Biz aynı
senaryoyu Oğuzname' de bulmaktayız, fakat Clauson şöyle düşünü­
yor: " ... bazı hararetli Türkmen milliyetçileri aynı türden bir Moğol­
ca menkıbeyi ele almış ve Cengiz Han yerine Oğuz Kağan'ı ikame
etmek için Türkçeye çevirmiştir. Bu durumda, kurtlara ve Türklere
bu tür kaynaklarda gösterilen söz konusu referansların, elde mevcut
Moğolca malzemenin bir parçası olduğunu varsaymamız akla yatkın
görünüyor. "9
Qiryiz adının kaynağını ( qfrq qi'z "kırk kız" olarak açıklamaya
çalışan bir Kırgız hikayesi bu bağlamda ilginçtir. Bu hikayenin Rad­
loff tarafından verilen versiyonuna göre bu kızlar, uzun bir geziden
geri dönerken çok büyük ümitsizlik içindeydiler. Kendi aullarını
[köy] ayrıldıkları gibi bulamadılar, çünkü onların yokluğunda aulla­
rı düşmanlarınca yağmalanmış ve yıkılıp harap edilmiştir. Etrafları­
na baktılar, ancak bir kırmızı köpekten başka kimseyi göremediler.
Kızlar bu köpeği sevdiler. Bu gelenekte iddia edildiğine göre bir yıl
içinde erkeklerden mahrum kalan bu kızların beldesi daha öncekinin
iki katı daha fazla insan tarafından mesken edilmiştir. 10
Köpeğin Eski Türklerin mitolojik atası olarak ele alınması zım­
nen bazı sonuçlar ortaya koydu, en önemlisi bu hayvanın kutsallaş­
tırılması ki, gerçek boyutları tarafımızca bilinmeyen bir fenomendir.
lentonun ışıklı gözeneklerinden geçerek karnımı ovuyordu ve onun ışıklı şavkı
karnımın içine işliyordu. O çıktığı zaman güneşin ve ayın ışıkları içinde sarı bir
köpek gibi gövdesi üzerine sürünerek çıkıyordu."] bunu J. P. Roux'tan yage, s.

322'den alıntıladım.
Roux, yage, s. 141.
9
Clauson, "Turks and Wolves" ss. 1 8- 1 9, Rasid-ad-Din'in yazdığı Oğuzlann
Tarihinde kurtlarla boğuşan "Qara Baraq" adlı cesur bir köpeğin hikayesi ile
birlikte, köpekleri andıran insanların yaşadığı bir yerin adı olan "Qıl Baraq"ı
"a shaggy dog" [kıllı köpek] buluyoruz. Rasid-ad-Din Fadlallah, Geschichte
der Oğuzen (Übers. von K. Jahn) Wien 1 969, ss. 24-25 ve resim 2 1 . Rasid-ad­
Din'in kitabındaki bu bölümlere dikkatimi çektiği için Bayan Emel Esin'e çok
müteşekkirim.
ıo Roux, yage, s. 330.
Türkler ve Doğa • 1 07

Bununla beraber köpeklerin konu edilişinin, tasarımlarının ongunlar


ve simgeler olarak kendini gösterebildiğini bilmek mümkündür. 1 1
Kaldı ki köpek, birkaç şekilde kurban edilmek için kullanıldı.
Bunlardan birisinde köpek, yapı kurbanı olarak sunulmaktadır. Ör­
neğin Tatarlar arasında bir köpeğin kafatasım veya tümünü bir evin
temelleri altında feda etmek geleneği vardı. Bu geleneğin bazı izle­
ri bir Tigaşev Kalesi'nin harabeleri içinde yer almış durumdaki bir
ibadet yerinde, bir kale duvarı altında günışığına çıkarıldı. Konuya
ilişkin geleneğin bir diğer kanıtı da Kazan'ın temeli ile ilgili men­
kıbede yaşayagelmektedir; menkıbe şöyle der: Onun temelleri içine
bir canlı köpek gömüldü. 12 Diğer bir olay da ölmüş bir adam için bir
köpeğin öldürülüp leşi uzatılarak ya da tüm vücudu yakılır vaziyet­
te kurban edilmesidir. Bu bağlamda bir köpek çenesinin VIII-IX.
yüzyıllara kadar gerilere tarihlenen bir Tarkan mezarlığının kazılan
sırasında bulunması buradaki bilgilere ilave edilebilir. 13
Köpek öldürmek muhtemelen iki amaca hizmet ederdi. Bunlar­
dan biri -Wo-Han örneğinde açıkça görüldüğü gibi- köpeğin, adam
öldüğünde onun ruhuna refakat etmesi, 14 ikincisi de ölen için öte
11 " . . . coq, poule, chien, grue, yagru (selon al-Mada'ini). Il est fort possible que,
comme chez !es Oghuz, ce soient des animaux emblematiques, des ongon,
et que leurs qualites remarquables soient celles de chacune des tribus, parce
qu'elles en descendent."
(". .. horoz, tavuk, köpek, turna, yagru (al-Meda'ini'nin ifadesiyle) bunların
Oğuzlarda olduğu gibi amblematik, orunsal, ongunsal hayvanlar olması çok
kuvvetle mümkündür ve yine kuvvetle mümkündür ki, onların dikkati çeken
nitelikleri her kabilenin niteliğinin aynısıdır. Çünkü onlar bunlardan türüyor­
lardı."] J. P. Roux, yage, s. 402. Yakutlarda, koruması altında köpeklerin oldu­
ğu bir tanrı vardır: 1t ayi"ıb"ita, "6o:ıKecrno, rroKpOBJı:Teırncrnyıo�ee co6aKaM"
[köpeklerin koruyucu tanrısı], Sleptsov, 53 1 . Diğer taraftan Yakutlar belli
köpeklerin insanları kötü ruhlardan koruyabileceğine inanırlar: i:mfüaaz it "a)
3a�Jı:�eHHıuı: (OT 3JIMX ı.ı;yxoB) co6aKa. [Kötü ruhlardan koruyan köpek]'', "b)
co6aKa, He rroı.ı;rrycKaıo�aıı K ı.ı;oMy 3JibIX ,ı:ıyxoB" [kötü ruhları eve sokmayan,
yaklaştırmayan köpek]", Sleptsov; 53 1 .
12 TaTapbı cpeı.ı;Hero. IloBOJI:ıK'blI Q IlpQypanb.ıı: , MocKBa, 1 967, s. 353.
1 3 yage.
14 "Chez !es Wou-houan, "!es chiens etaient destines a escorter l'ame decedee a la
montagne rouge". ["Wou-houanlara göre "köpekler ölenlerin ruhunun kırmızı dağa
göç edişinde ona eşlik etmekle görevlendirilmiştir."] Roux, yage, s. 142 ve 209.
1 08 • Edward Tryjarski

dünyada köpeğin bu dünyadaki bilinen dünyevi görevini yapması


yani, sahibinin malına, davarına bekçilik etmesi.
Kırım'da ve Güney Rusya Steplerinde yapılan bazı arkeolojik
kazıların (aşırı derecede sevilip) putlaştırılmış atanın taştan veya
ağaçtan yapılmış heykelleri önünde köpeğin törensel şekilde kur­
ban edildiğini göstergelediği ortadadır. Nitekim 1 933 'te P. N. Sults
tarafından Kırım'da Çokrak köyü yakınlarında bulunan bir mezar
(kuryan) iki savaşçı heykelini içermektedir, ancak mezarda insan
yoktur. Taştan döşemenin altındaki bir hendekte bir köpek yatmak­
tadır. Benzer bir durumu I. M. Sulim ve V. A. Gorodtsov da belirt­
miştir. Bunların referansı Srednjaja Ajula' da vadide olduğu belirti­
len, içinde bir çocuk ve dört ayakta durur vaziyette ağaçtan yapılmış
heykel içeren bir mezardır. Onların arkasında bir çukurda koyun
kafatası ve diğer koyun kemikleri olduğu gibi bir köpek kafatası da
bulundu. G. A. Fedorov-Davydov'a göre bunlar köpeklerin dini tö­
renle gömüldüğü yerlerdir. 1 5
Bazı Türk halklarının köpeğe karşı gösterdiği tapınma Bizans
yazarlarınca da açıkça belirtilir. Nitekim Okhird piskoposu Theoph­
ylact Proto-Bulgarlar hakkında şöyle yazıyor: "Onlar arasında bazı­
ları vardı ki köpekleri kurban ederlerdi". 16 Türklerle ilgili benzer bir
IS "PJI):IOM C JIAMOH ITO):\ KAMEHHOH 3AKJIN\KOH JIElKAJI KOCTJIK COJiAKll. ""C3A):IH CTA­
TYH B JIAME Jib!JIH HAH):IEHbl 4EPEII H COJiAKH qEPEII Ii KOCTH OBU:bl XAPAKTEPHO,
qyo B OliOHX KYPI'AHAX HMEIOTCJI PHTYAJ!bHbIE BH):IHMO, IIOlPEliEHHJI COJiAKn,"
[Taş temelin altındaki çukurun yanında köpek kemikleri de yer almakta, hey­
kelin arkasındaki çukurda köpek kafatası ve koyun kafatası ve kemiklerinin
bulunması her iki kurganda da ayinle yapılmış köpek definlerini göstermesi ba­
kımından ilginçtir. ], r. A. <l>E):IOPOB-)J.ABbl):IOB, KoqEBHU:KI.\ BocrnqHoi1 EBPOIIbl
IIO):I BJIACTIO 30JIOTOOP):lb!HCKI1X XAHOB, APXEOJI01H4ECKHE IIAMJIATH}iKH. MOCKBA,
1 966, s. 1 9 1 - 1 92. [S. A. Pletneva Cokrak'daki köyde at, koyun, Öküz ve köpek
kemiklerini ve Srednjaja Ajula vadisindeki köpek ve davar kemiklerini liste
halinde verir. C. A. IIııeTHesa, IIoııoBeU:Ku:e KaMeHHhıe H3Baırnmı. Apxeoııor11a
CCCP Csoı:ı apxeoııornqecKHX HcToqHHKOB, sı.ın, E 4-2, MOCKBa, 1974, s. 73.
Türkler arasında görülen bazı köpek defini olaylarına aynca F. H. Arslanova
da deyinir, Kyııbzypa ı:ıpeBHHX CKOTOBoı:ıos, Karşılaştırın G. Glaesser, East and
West, 25, 3-4, s. 493.
1 6 Teophylactus Historia martyrii XV martyrum in: Patrologia graeca, (Ed.:
Migne), t. 1 26, 1 89, 28; alıntı Besevlijev, Beparn Ha rrnpB06ı.ıırap11Te, Die
religion der Protobulgaren, Coqıın, 'Toı:ı11ııııı:K Ha Coqı11iicKmıa YHHBepc:ırreT
Türkler ve Doğa • 1 09

kanıtı Aziz Nikolas vermektedir. 17 Proto-Bulgarlar arasında köpek­


lerin çok rol oynadığı ciddi bir arkadaşlık yemini ile de izlenebilmiş­
tir. "Theophanus Continuatus'a göre Bizans İmparatoru ile Bulgar­
lar arasında yapılan bir anlaşma sırasında tüm iyi isteklerin nişanesi
olarak köpekler kesilip parçalandı. 18 V. Beşevlijev'in görüşüne göre
bir köpek kurban etmek başlangıçta kutsal bir anlam taşıyordu, fa­
kat sonraları tam anlamıyla büyüsel olarak açıklanır hale geldi. Yani
şöyle, köpeğin başına gelen bu akibet bir hainlik durumunda hainin
de başına gelmeliydi. Ve çok büyük ihtimalle bu niteliği ile aynı
gelenek sonradan Kumanlar arasında gözlemlendi. 1 248'de Aziz
Lui'nin yaptığı Haçlı Seferi'ne katılan ve 1 254'te Fransa'ya dönen
Jean de Joinville ilginç detaylarla ilgilenir. 19 Bu adam Philippe de
Toucy ile Kumanlarla yapılan bir anlaşma ile ilgili şunu anlatır. Bi­
zans İmparatoru kendine eşlik eden aristokratlarla beraber kanları­
nı şaraba, suya ve Kuman soylularının kanlarına kattılar. Sonra bir
köpeği kılıçlarıyla parçaladılar; tüm bu uygulamalar onların kendi
yandaşlarına ihanet ettiklerinde köpekle aynı akıbeti kabul etmeye
hazır olduklarının nişanesiydi.20
lfcTOpHKO-<l>HJIOJIOfHqecKH <l>aı<yJI'bTeT", xxxv, 1 , 1 939, ayn basım s. 32.
17 Nicolai Constantin, archiep. Epistolae in: Patrologia graeca (ed. Migne) CXI,
Parisiis 1 863, s. 264; Besevlijev, yage, s. 42'den aktarıldı.
18 Besevlijev, yage, s. 54. Ayrıca karşılaştırın; B. 3ııarapcKH, KmıaTBa y M3hıqecKHX
6oıırap, in ııpo<P. BacHıı 3.D;arnpcKH, lf36paHH ııpomse,D;eHHM, I, Co<l>ffjj, 1 972,
s. 1 8 1 - 1 89.
19 Besevlijev, yage, s. 54.
20
"En outre, ils fırent passer un chien entre nos gens et les leurs, en decouperent le
chien avec leur epees, et nos gens aussi; et ils dirent qu'ainsi fussent ils decou­
pes s'ils fallaient !'un a l'autre". ["Öte yandan bir köpeği bizim adamlarımızla
kendi adamları arasından geçirdiler, köpeği kılıçları ile kestiler ve bizim
adamlarımız da kesti; dediler ki böylece onlar eğer güveni bozmak gerekiyorsa
bozmuş olsunlar"].
D. Sinor, "Quelqeus passages relatifs aux Comans, tires des chroniques fran­
çaises de l'epoque des Croisades", Si/ver Jubilee Volume of the Zinbun­
Kagaku-Kenkyusyo Kyoto University, Kyoto 1 954, s. 37 1 . Karşılaştırın. Roux,
yage, s. 208. " . . . . L'institution de la 'fratemite par le sang" rite qui fait de deux
etrangers de freres, anda en mongol, qan qardesi en turc." [" . . . kan kardeşliği
geleneği düşüncesi yani, iki yabancıyı gerçek kardeş yapan tören; Moğolcada
anda, Türkçede kan kardeşliği], Roux, yage, s. 1 25.
1 10 • Edward Tryjarski

Köpeklerin söz konusu kutsallaştırılması bir tuhaf olayla, İbn


Fadlan tarafından konuyla ilişkilendirilen Bulgarların köpek uluma­
sını iyiye yormaları söylencesi ile ilgili olabilir.21 Bununla beraber
biri kesinlikle bu bilginin kesin olup olmadığından ve gerçekte kö­
peklerin değil de -Z. V. Togan'ın düşündüğü gibi- kurtların bu pasaj­
da ima edildiğinden fazla emin olamaz.22
Aslında köpeğin bazı şamanistik uygulamalarda da ortaya çık­
masında kesinlikle olağanüstü bir şey yoktur. Bazı eski Türk halkları
şamanlarının köpek gibi nasıl havladıklarını bildikleri belirtilmiştir.
Keza Yakut şamanlarının aralarında küçük köpeklerin de bulunduğu
bazı yaşayan canlıları doğurur gibi yaptıkları da bilinmektedir.23
Köpeğin insana yaklaşmadaki, yumuşak başlılığındaki özel
durumu ve köpeğin zekası teşvik edildi. Köpekler alemi ya da
Cynocephali'nin hikayeleri tahminen Avrupa'ya Orta Asya'dan gö­
türülmüş bir hikaye; kaldı ki hikaye Çin'de de biliniyordu.24
Türk ikonografisinin konusu olan köpek ayn bir çalışmayı ge­
rektirecek ve her ne hacimde olursa olsun, burada ele alınamayacak
kadar çok geniş bir konu durumundadır. Buna rağmen belirtelim
ki köpeğin kısmen Türk kavimlerine mal edilmiş tarih öncesi ya­
pılan birçok kaya resminde az çok net durumda sık sık tasvir edil­
diği ortadadır.25 Bir Proto-Bulgar atlısı ile birlikte bir köpek tasviri
Preslav' da bulunan X. yüzyıla kadar gerilere tarihlenen bir taş bloka
21 ÜHH C'-IHTaIOT OJieHb xopoınHM rrpe3HaMeHOB3HHeM wııı cefüı 3aBbIBaHHe co6aK
pa.ı:ı;yıoTcıı eMy H rosopııT o ro.ı:ı:e mo6HJIHl! 6narocnaseHHıı H 6naroprrony�'-1Hl!,
A. II. KosanescKHii, KHHra AxMe,ı:ı:a H6H <I>a.ı:ı:naHa o ero rryre111ecTBHH Ha Bon­
ry s, 92 1 -922. aphKOB, 1 956, s. 135. [ . . onlar köpek ulumasını kendileri için
.

iyiye delalet ettiğini kabul ederler, ulumaya sevinirler ve bolluk ve bereketten


bahsederler. ]
22 Roux, yage, s. 72.
23 W. Sieroszewski'ye göre "Certains (chamans yakoutes) accouchment de petits
chiens, de cannetons, de vanneaux" [ . . . bazı şamanlar (chamans akoutes) köpek
yavrular, güvercin büyüklüğünde bir kuş ve vanneaux (kış kuşu) doğururlar. ]
24 Roux, yage, s. 249, 332-334.
25 Radloff, Okladnikov, Grac, Lauer ve diğerleri tarafından verilen sayısız repro­
diiksiyona bakabilirsiniz. Bozkır sanatları içinde tasvir edilen hayvanlar J. Au­
boyer tarafından liste olarak verilmiştir; "Les Syctho-Sarmates, Les Altaiques",
Histoire generale de religions, Paris 1 948. Karşılaştırın. Roux, yage, s. 8.
Türkler ve Doğa • 1 1 1

oyulmuş bir resimde izlenebilir.26 Köpek sık sık Osmanlı sanatçıla­


rınca da resmedildi. Örneğin Mehmet Siyah Kalem'e atfedilen XV.
yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilmiş güzel bir minyatürde, bazı
avcılarla birlikte bir köpek kolayca görülebilir.27 Bu köpek oldukça
zayıf bir köpek, çok büyük bir olasılıkla bir tazıdır; aynı zamanda
Rus tazısına (borzoi) veya Arap tazısına (saluki) benzemektedir.
Bu son görüntü bizim Türklerin köpeklerden pek çok yönlü fay­
dalar sağladığını düşünmemizi sağladı. Bir kural olarak denebilir ki
onlar diğer halkların köpeklerden sağladığı benzer faydalardan da
farklı faydalar sağlamadı. Bu konuda genelleyeceğimiz bilginin özü
şu; köpekler Türkler tarafından yaygın olarak yapılan av eğlence­
lerinde önemli bir rol oynadı ve bu amaca hizmet eden özel cins
köpekler vardı. XI. yüzyılda böyle bir av köpeği olarak muhtemelen
baraq vardı.28 (Yukarıdaki bilgilerle karşılaştırınız.) Köpek sürüleri
ile avlanmak sarayda Osmanlı sultanlarınca çok tutuldu. Köpek eti
tüketimi ve kürk olarak köpek derisi kullanımından ise ayrıca bahse­
dilmeli. Zaten Marco Polo (konu başlığı, LXIX) ve Parisli Matthiev
Moğolların köpek eti tüketme alışkanlıklarını ve bu uygulamanın
bazı Türk halklarında görüldüğünü belirtmişlerdi.29 Nestor Kroniği
ve Bar Hebraeus Kumanların ölü hayvan eti tükettiklerini söyler.30
Bundan başka, Altınordu Tatarlarının da kıtlık dönemlerinde köpek
eti yedikleri bilinmektedir.31 Türkische Turfan Text IVte okuduğu-
26 B. n03eJieB, KHıı3 EopHc IlbpB , Coqmıı, 1966. s. 72-73 'te yeniden çoğaltıldı
27 R. Ettinghauen, Miniatures turques, Le Grand art en edition de poche, Flam­
marion en accord avec l'UNESCO 1 965, plate 8; "L'Album dit du Conquerant.
Attribue a Mehmet Siyah Kalem. Seconde motie du XVe siecle". Chasseurs en
route (Hauteur: 1 7,8 cm).
28 "Kfişgarlı Mahmud'un tercümesi şöyle: "baraq uzun tüylü bir köpektir. Türk­
ler inanırlar ki bir akbaba yaşlanınca iki yumurta yumurtlar ve onlar üzerine
kuluçkaya yatar. Kuluçkadan çıkanlardan biri baraq diye bir köpektir ve tüm
köpeklerin en hızlısı ve en iyi av avlayanıdır. Diğeri de bir civcivdir; bu kuluçka
akbabanın son kuluçkasıdır. "Clauson, Some Old Turkish Words, s. 1 7.
29 Roux, yage, s. 385-386; E. Tryjarski, "Pieczyngowie", K. Dıtbrowski, T.
Nagrodzka-Majchrzyk, E. Tryjarski, Hunowie europtjscy, Protobulgarzy, Cha­
zarowie, Pieeczyngowie, Warszawa-Karak6w-Gdaiısk, 1 975, s. 548.
30 Roux, yage.
3 ı " . . . IIOJIOBllhl . . . ll.!\YIIH Meprse11Hy H BC!O Hel.IHCTOT)' XOMeKH H cycoJibl . . . "
IIosecTh BpeTeHHhIX neM. qacTh rrepsaıı. Ilo,!\r. TeKCTa ,L(. C. JlHxaqesa, rrepe-
1 12 • Edward Tryjarski

muza göre muhtemelen profesyonel olarak köpek eti tüccarları ve


satıcıları vardı; it atin satyucl boltumuz iirsiir "wenn wir Hundef­
leisch Verkaufer geworden sein sollen" [köpek eti satıcıları olmak
zorunda kalırsak] . 32
Bazı dil bilimsel ve özellikle ad bilimsel [onomastik] sorunla­
rı atlayarak J. Marquart tarafından yıllar önce cesurca geliştirilmiş

bir varsayımı belirtmek zorundayız; bu varsayıma göre Hioungnu


adının transkripsiyonu Hint-Avrupa dillerinde köpeğe delalet eden
bir anlamı göstermektedir. Bunun doğruluğunun tespit edilmesi ve
bu insanlar hakkında yazı yazan Çinli yazarların "köpek"e delalet
eden bir anahtarı (bir yazı işaretini) bunların isimlerinden önce koy­
mayı alışkanlık edinmiş oldukları meselesi incelenmeye değerdir.33
"Köpek"in bilinen anlamının, Uygurlar arasında bir özel isim ola­
rak kullanımda olduğunu biliyoruz. 34 Keza aynı şekilde Cengiz Han
BOA )],. c. JlHxeqeaa H E. A. PoMaHoBa, rıo,ı:ı pe,ı:ı. B. rr. Aı:ıpHaHOBOH. -IlepeTQ,
MocKBa-JleHmpa,ı:ı, 1 950, s. 1 6, ve 2 1 2. "In Zeiten der Not aBen die Tataren
auch kleinere Feldtiere, Miiuse . . . sowie Hunde", B . Spuler, Die Goldene Hor­
de. Die Mango/en in RuB/and 1223-1502, von . . . , 2. erweiterte Auflage, Wies­
baden, 1 965, s. 440.
32 SEdTF, Bd. 2, s. 86-87.
33 Pelliot'un gözlemi, karşılaştırın Roux, yage, s. 264.
34 "it 'YT chien, nom de persone" [insan adı olarak it], Hamilton s. 1 05 . Dr. P.
Zieme, içinde it sözü geçen bazı Uygurca metinlere dikkatimi çekme lütfunda
bulundu ve bu metinler sadece yayınlanmış aşağıdaki şu metinler değildi: it
ördüki "des Hundes Bellen" [it ürümesi], A. V. Le Coq, Türkische Manichiii­
ca ous Chotscho il, SEdTF, 507, it süti 'Hunde-Milch" [it sütü], qa/ it "toll­
wütiger Hund" [kudurmuş it], it üzümi "Hunde Trauben"? G. R. Rachmeti,
Zur Heılkunde der Uiguren, aynı zamanda aşağıda yayımlanmamış metin ve
elyazması parçalarıydı: iikiiC it, BTT VIII, s. 36, ki tonguz yog cijıay qodiqf
yavTz aZuıı "nichtswürdige, armselige, niedere und schlechte Existenz von Hun­
den (oder) Schweinen" [değersiz, fukara, aşağılık kötü varlık köpeklerin kötü
varlığı], öngdünki kidin-ki biilgül iirtii iö yuüzlüg tamlr iirür "in den vorderen
und hinteren Zeichen ( Geschlechtsteilen) ist die hundegesichtige Alder" [kö­
=

pek görünüşlü damar ön ve arka işaretlerde (cinsel organ) aynıdır.], G. Kara, P.


Zieme, Ein uigurisches Totenbuch. Naropas Lehre in uigurischer Übersetzung
von vier tibetischen Traktaten nach der Sammelhandschrifl aus Dunhaung Bnt­
ısh Museum, Or. 8212 ( 109), (basımda), it adin biswyuef 'tlie Hundefleisch
kochenden", [it eti pişirenler], Berlin Turfan kolleksiyonunudan yayınlanmamış
metin T II Y 3 1 (U 5000), qaneuy-lany; it-ijı; Berlin Turfan kolleksiyonundan
Türkler ve Doğa • 1 13

ve haleflerinin egemenliği altındaki bir sahada yaygın bir terimi,


"köpek" terimini Moğalların özellikle tercih ettiklerini söylemeden
geçmek zor. Bu terim erkekler için kullanıldı, fakat her şeyden önce
bu bir Moğol kabilesinin, Kırım kabilesinin ve Kubanlı bir soyun
adı olarak hem de Kazaklar arasında ad olarak bilinirdi.35 Köpek
isminin aynı zamanda Kitanlılar arasında yaygın olarak var olduğu
düşünülür. Türkçe ad bilgisinde köpek ismi üzerine dikkat edile­
cek bazı şeyleri V. A. Gordlevski göstermiştir. Kendisine teşekkür
ederiz. Böylece biz Türk boyları arasında aile ve kabile adı olarak
çeşitli köpek isimlerinin nasıl yaygınca kullanıldığını biliyoruz. 36
Ak Nogaylar arasında kiibiik diye çağrılan bir soy biliniyor (White
Köpek).37 Aynı terim Küçük Asya'da da görülebilir veya Anadolu
Selçukluları arasında Sadettin Kobjak (Köpek) diye bir vezir bu­
lunmaktadır. Ankara Savaşı'nda kiipek adlı bir Türkmen lideri ke­
sin olarak büyük bir rol oynamıştır. Zaten I. L. Brezin de Koneak
[kancık] "bitch" adını Osmanlıca koncekolarak açıklamıştı. 1 793 'te
"Koncak Paşa" adlı bir serasker Türkiye'de vardı ve ilk vilayetler­
den (gubernia) Riazan'da (Ryazan) "Kobjak" ve "Koncak" adlı iki
de aile vardı.38 "Köpek" isminin boyları ayırt etmek için kullanılma­
sı olgusu diğer Türk halkları arasında da görülebilir. Bu cümleden
olarak Çernevye (Kara) Tatarlar (Tuba-kizi) ağzında "Ity D'üs" de­
nilen bir soyun varlığı örnek verilir. 39
Türk dillerinde köpek anlamına gelen iki temel sözcüğün var
olduğu çok yaygın bir bilgidir; bu sözcükler it ve köpek'tir. Bazı
dillerde (örneğin Osmanlıcada) bu iki sözcük bir arada, bazıların-
yayınlanmamış metin T I D 667 c/TM 261 c (Mainz 2 1 2). Dr. P. Zieme'ye bu
bilgileri verdiği için ve kardeşçe yardımları için müteşekkirim.
35 Roux, yage, s. 265.
36 Roux, yage, s. 262.
37 H. EacKaKOB, HoralicKHH H3hIK H ero ,ı:ı:mUieKThI, MocKBa-JleHHHrpa.ı:ı;, 1 940, s.
1 35; Gordlevskj, yage, s. 490'dan alıntılıyorum.
38 Gordlevskj, yage, s. 491 ve not 6 1 . Türk orijinli bir isim koymuş Rus aileye
tahsis edilmiş bir dizi belge N. A. Baskakov tarafından yayınlandı.
39 Baskakov, 1 965, s. 1 8.
1 14 • Edward Tryjarski

da ise tek başına kullanıldı. Bu terimlerin yayıldığı alanın semantik


(anlama ilişkin) sınırlarını belirlemek oldukça zordur.40
lt (it, lt, at) yazılışları Bilge Kağan Yazıtı'nda ortaya çıkacak
kadar çok gerilere tarihlenmekle beraber, burada sözcüğün ilk harfi
sonradan düzeltilmiş olmalı. Bu sözcük on bir aylı Türk Takvimi'nin
ilk ayının ismi olarak kendini gösterir. [qanüıı qayan i]tyi1 onum: ay
aiti' otuzqa uca bardi' "(my father, the kağan) passed away on the
twenty-sixth day of the tenth month of the Year of Dog (734, AD)",
[(Babam, Kağan) köpek yılının onuncu ayının 26'ncı gününde dün­
yadan göçtü, (MS 734)] (Talat Tekin, A Graınmer ofOrhon Turkic,
s. 246, 279). Radlof iti asıl form olarak gösterir ve aşağıda belirtilen
dil ve lehçelerdeki (i:t, it, at) şeklinde ortaya çıkan varyantlarını açık­
lar. Bu dil ve lehçeler şunlar: Azerbaycan, Çağatay, Tarançi, Türki
(Doğu Türkistan), Kuman, Altay Türkçesi Teleüt, Lebed dilleri Kır­
gızca (yani Kazakça), Kara Kırgız (yani Kırgızca), Sagay dili, Çulim
dili, Uygurca, Osmanlıca (Arap, Ermeni ve Yunan harfleriyle yazılan
metinlerde), Lutsk (=Luck) ve Karaimcenin Troki lehçesi. Baraba
lehçesinde bu, at şeklinde seslendirilmiş olmalı. Orhon Kitabelerine
ait bazı yayınlar ünlü harf i'yi ilk ses olarak gösterir (Orkun, Tekin,
Aydarov), diğerleri de (Malov ve Radloff gibi) (i)'yi ilk ses olarak
gösterir. Kiişgarlı da bu sözcüğü pek çok vesileyle kullanır ve aynı
zamanda i't şeklinde verir, fakat Uygurca metinlerde her ikisini de
buluyoruz. Örneğin Radloff'un Uigurische Sprachdenkmiilerinde,
Tezcan' ın Insadi Sutra'sı veya Hamilton'un Conte Bouddhique du
Bon et du Mauvais Pıince'inde olduğu gibi Uygur metinlerinin son­
raki edisyonlarında rt olarak bulunurken Bang ve von Gabain'in
Analitischer Index der Türkishen Turfan- Texte' inde rt şeklinde
dikkati çekmektedir. Kıpçak grubu dillerde genellikle it'tir. Örnek:

40 "Auch im Osmanischen (Schriftsprache) tinden sich einige Synonymenpaa­


re, bei denen eine der Entsprechungen als oghusisch -oder als regional- gelten
kann, wiihrend die andere entweder ein gesamttürkisches oder mindestens über­
regionales Wort darstellt: z. B. köpeh'it"Hund" um nur das bekannteste dieser
Paare zu erwiihnen. "[Osmanlıca (yazı dilinde) de birtakım sinonimler vardır
ki, bunların bir tanesi Oğuzca ya da bölgesel bir dildedir, diğeri de genel olarak
Türkçede, hiç olmasa bölgeler üstü bir dilde bir kelimeyi gösterir. köpek/it] W.
Brands, Studien zum Wortbestand der Türksprachen. Lexikalische Dıf!eren­
zierung. Semasiologie, Sprachgeschichte, Leiden 1973, s. 1 17.
Türkler ve Doğa • 1 15

Houtsma, Caferoğlu, Zaj&:czkowski 1 95 8, İzbudak ve Grnnbech


Codex Cumanicus için genel form olarak it verir, fakat metinde rt
de görülür. Karaimceye bakılırsa, Mardkowicz Lutsk lehçesi için,
Kowlalski de Troki için irşeklinde yazımı gösterir (burada daha çok
damaksıl '-t izlenmiş oldu). Ermeni Kıpçakçasında da it olarak var
(aynı zamanda it' olarak da var, ama bu yazılış şekli okunuşa ilişkin
bir sesçil birikimi gösterir nitelikte değildir, TDic, 299). Yakutçada
eski dönem için rtÇuvaşçada ylttii, yirolarak var. Doerfer' e göre (il,
1 73 - 1 74) her ne kadar geç dönem Ortaçağ metinlerinde her iki form
birden ve yeni modern tüm lehçelerde de sadece it biçimi görünse
bile, kaçınılmaz bir şekilde, eski dönem için ir şeklinin olduğunun
doğruluğunu kabul etmek zorundayız. Benzer bir sonuca Sevortjan
(38 5 'te) da varır. Sevortjan söz konusu terimin tarihi ve yayılması
hakkında ilginç diğer bazı izlenimlerde de bulunur.
"Köpek"e delalet eden diğer temel sözcük köpiikçok büyük bir
olasılıkla daha yakın zamanlarda oluşmuştur ve sadece Karahanlı
Türkçesi'nde bilinir. Kutadgu Bilig' in XIV. yüzyılın ikinci yarısın­
dan daha önceye kadar gerilere tarihlenen bir Kahire kopyasında
köpek sözcüğü var: Köpiik teg üriirliir "naıoT KaK co6aKtt" [Köpek
gibi havlarlar] (DS, 3 1 7). Her ne kadar, doğruluğunu açıkça gös­
termek çoğunlukla zor olsa da örneğin Oğuz ve Kıpçak grubu dil­
lerde her iki sözcüğün de kullanılmasıyla anlam farklılaşmasının
kendini göstermesi çok ilginçtir. Bu cümleden olarak, Osmanlıca
ve Osmanlıcanın Kırım lehçesinde köpak "dog" [köpek], kısmen
"a hunting dog". Azerbaycan Türkçesi'nde genel anlamda "a dog"
[köpek]; Karakalpakçada "a small dog" [küçük köpek] anlamına
gelir, fakat Houtsma'nın edisyonunda köpek it tam tersi bir anlam­
dadır. "Hirtenhund, groBer Hund" [Çoban köpeği, iri köpek] Bu/yat
al mustiiq (Zaj&:czkowski 1 958, 3 1 ) aynı sözcüğün erken zamanlar­
daki anlamlarının her ikisini de birlikte göstermiştir: "it nev'in iri
ve tüylü nev' i" (İzbudak, 32) Pavet de Cowteille 'in Dictionnaire
Türk-Orientale'ine göre aynı sözcük, "chien de grande taille . . . " [iri
köpek. .. ] (Zaj &:czkowski, 1 958, 3 1 ; Doerfer, III, 6 1 7). Köpak sözcü­
ğünün etimolojisi şimdiye kadar oluşturulamadı, Korsch ve Gom­
bocz tarafından önerilen diğer şüpheli bazı Hind-Avrupai ve Ma-
1 16 • Edward Tryjarski

carca referanslar sonradan, neticede, Doerfer tarafından eleştirildi.


(Doerfer, III, ss. 6 1 6-6 1 7).
Her ne kadar "köpek"i tasrih eden bu türe ait isimlerin Türk
dillerinde derin kökleri olsa da bunlardan bazıları ödünçleme olgu­
su olmadan ele alınmazdı. Bu cümleden olarak, örneğin, "Hund"
[köpek] anlamına gelen ve Çulim (Küur?) dilinin Küarik lehçesinde
kullanılan sübiik Radloff a göre (R IV, 850) Rusça sobaka "id"den
[it] ödünçlemedir. Farsça "köpek"e işaret eden seg sözcüğü aynı
zamanda Tarançi dilinde (yukarıya bkz.) ve Osmanlıcada bazı bi­
leşik kelimelerde kullanıldı: segb:Iz "an exhibitor of trained dogs"
[eğitilmiş köpekleri teşhir eden kimse] veya segb:In "a keeper of
the hounds; especially, . . . the keepers of the Sultan's hounds, incor­
porated later with (sic!) the janissaries, as a division of thirty-four
regiments" [tazı bakıcısı, özellikle Sultanın tazılarının (aynen alın­
mıştır) 34 bölüklü askeri düzenin bir bölümü olarak sonradan Ye­
niçerilerle birleştirildi] . (Redlıouse, 1921, 1 065).41 Ara sıra Arapça
kelb de Osmanlıcada görülür.
Bu noktada "kancık" ve "enik"ten de bahsedilmeli. "Dişi kö­
pek" için cinsiyet adı olarak qan?iq "die Hundin" [dişi köpek] Os­
manlıcada ve qaniiq da Tobol dili ve Kazan Tatarları dilinde var­
dır (R. III, 1 27, 1 30). Kaşgari'de (Besim Atalay, Divan-ı Lügat-it
Türk) kançik "dişi köpek" Codex Cumanicus'ta qoncyq, Bulgat
al-mustiiq 'da qoncyq, (Zaj&,czkowski 1 958; 37, Doerfer III; 5 1 9).
Kazakçada qal]S"i "der weibliche Hund die Tuffe" [dişi köpek] ve
m:rasni' "die Hündiıi' [dişi köpek] (R. I; 1 666, II, 87) sözcükleri­
ni buluyoruz. Kazan Tatarcasında (başıboş köpek) ana it (ata it ile
birlikte "der Köter" (başıboş köpek]) Yakutça tihlii'"cyKa" [kancık
köpek] atiTr ii'"Ko6eJio" erkek köpek (Slepsov, 5 3 1 ). '

"Enik" sözcüğünü netleştirmek için az sözcük var. Biz bura­


da sadece Cumhuriyet Türkiye'si Türkçesi'nden köpek yavrusu ve
41 Zira orada "Seimen Bachi, Segban Başı, Seğmen Başı, chef de la sardre de
Gamison, ou Brigadier des Janissaires" denen bu subayı gösterir bir resim var­
dır. A. Mrozowska, T. Majda, Rysunki kostium6w tureckich z kolekcji kr6la
Stanislawa Augusta w Sabinecie Rycin Biblioteki Uniwersyteckiej w Warsza­
wie, I. Katalog, Warszawa, 1 973, s. 62 (N2 82).
Türkler ve Doğa • 1 1 7

Clauson'un belirttiği kiçig'i aslında Sanglax adlı çalışmada kiçig,


"small" [küçük], puppy ve küçük (spelt) sag-i haçça "puppy" [kü­
çük] gibi bazı genişlemiş anlamlar ile Türkmence kiCicük 'ü alıntılı­
yoruz (Clauson, 1 972; 696). Doerfer'in inandırıcı bir şekilde belirt­
tiği gibi Osmanlıcada iki farklı sözcük ile ilgilenmeliyiz: KüCük <
kiCicük ve kiCi eski Türkçede kiceg. "Küçük, ufak, genç" ve "enik,
yavru" arasındaki ayının günümüzde diğer Türk dillerinde de izle­
nebilir. Örneğin Azerbaycan dilindeki kiCi ve küCük (Doerfer III;
628-630) Doerfer'in görüşü şöyle; biz van Windekens'in Türkçe
sözcük [yavru] 'yu "puppy" çıkarsamamız için Toharcadan ku'yu
"dog"u [köpek] önermesini onaylayamayız, ancak bu bir önerme­
den çok kendiliğindenlik, doğal sesleri yansılayan kelimleri kullan­
ma ve ifadeye ilişkin gelişme olmalıdır (yage). Yavru için üç ayrı
sözcük daha var. Bunlardan birisi Kaşgarlı Mahmud'un da bildirdiği
ve sadece bazı dillerden, örneğin Osmanlıcadan, kalan iinük, enük,
anük tür. Bu sözcük, esasında, genişlemiş bir anlamda kullanılır
"the young of a carnivorous animal, cub, puppy ete. " [yeni doğmuş
bir etobur hayvan, yavru, enik vb.] (Clauson, 1 972; 1 83) "designa­
zione generica dei piccoli delle belve" [yırtıcı hayvan yavrularının
jenerik tasviri], (Zaj�czkowski, 1 940; 1 5 5 - 1 56) Bu sözcüklerden
ikincisi yukarıda belirtilen umq' dur (keza büyük bir olasılıkla uıy uq
da); aşağıya bkz.: Üçüncüsü ise Yakutça it oyoto'dur (Sleptsov 53 1).
Köpek için kullanılan Türkçe isimler genellikle çok çeşitli me­
tinlere dağılmıştır. XIV. yüzyılda Suriye'de tamamlanmış bir Kıp­
çak sözlüğü olan Kitaö at-tuh.ta 'az-zakiya fi lügat at-turkiya kita­
bının Arapça "Ko6erı;b" giriş maddesi altında yer alan köpeğin 1 5
adını içerdiğini bilmek ilginçtir. Bu adlar şunlar: it, tazi; iiniir (anar),
baraq, köbiilak, arylmaq, qutur, quturyan, barla, qonclq, uryuq, iinük,
umq, kücük ve ilaveten de it ballqi: Bu sözcükler A. Zaj�czkowski
tarafından çözümlemeye tabi tutulmuştur. (Zaj�czkowski, 1 940;
1 50- 1 5 7).
Türk dillerinde köpeklerin birtakım sınıflandırılması vardır ki,
bunları daha çok türlerin formal isimlerinden ayırt etmek güçtür.
Bunları aşağıdaki gibi listeledik:
1 1 8 • Edward Tryjarski

ac köstü it : Altay Türkcesi, "ein Hund mit gierigen Au-


gen" [aç gözlü köpek], (R. I; 502).
alinyan it : Şor (?) dilınde, "ein toller Hund" [delişmen,
hiddetli köpek], (R. I; 377).
folaq it : Tarançi dilinde, "ein schwanzloser Hund"
*
[kuyruksuz köpek ] , (R. III; 2023).
itcak : Troki Karaimcesi, "ein kleiner Hund,
Hündchen" [küçük köpek, enik], (R. I;
1 506).
öiranmıs it : Osmanlıca "ein dressierter, abgerichteter
Hund" [Terbiye edilmiş, eğitilmiş köpek],
(R. I; 1 1 74).
Qitmir : Osmanlıca, "ein kleiner Hund" [küçük kö-
**
pek] , (R. II; 790).
qutur, quturyan : Kıpçak Grubu dillerde, "cane rabbioso; cane
arrabiato" [kuduz köpek, kudurmuş köpek],
(Zajcı_czkowski, 1 940; 1 50), Karşılaştırın:
kuduz it "kuduz köpek, kudurmuş köpek"
(Kaşgari; 390).
salyin köpak : Osmanlıca "ein wütender Hund" [saldırgan
köpek], (R. IV; 364).
saq it : Kazakça "ein wachsamer Hund" [uyanık
köpek], (R. IV; 240).
saq qulak it : Kırgızca "cTopü)KKfüı: co6a!<a" [bekçi
köpeği], (Judakhin, 622).
toro it : Teleutça ve Altay Türkçesi'nde "ein hun­
griger Hund" [aç köpek], (R. III; 1 1 1 8).

"Çolak" sözü günümüz Anadolu Türkçesi'nde kolu olmayan ya da kolundan


engeli olanlar için kullanılmaktadır [çevirenin notu].
Kıtnıir, Yedi Uyurlar olarak bilinen Mağra Dostlarının köpeğidir. Kur'an'daki
Kehf Suresi (XVIII) bu konu ile ilgilidir [çevirenin notu] .
Türkler ve Doğa • 1 1 9

tudayan it : Şor dilinde "ein Hund, der sich auf die Men­
schen wirft und beiBt" [insanların üstüne
atılan ve ısıran köpek], (R. III; 1 493).
Yukarıda belirtilen yazarlar gibi uzmanlaşmamış biri için tüm
çağlar boyunca Türkçede varolan belli başlı köpek cinslerini sap­
tamak olanaksızdır, ancak onların isimlerinin bazıları dil bilimsel
kayıtlarda izlenebilir. Bakalım neler var:
a11ar a11ar it : Teleutça, "der Jagdhund, Hühnerhund" [av
köpeği, tavuk köpeği], (R. I; 7 1 1 ) . Kuman­
du, Lebed Şor dillerinde "der Jagdhund" (R.
I; 695). anar (afiar ?) "cane da caccia" [av
köpeği] "appunto questo termine afiar (an­
tico cuvas. ( * agar e passato nell 'ungherese
agar, e forse e passato nel polacco ogar)"
[Özellikle bu afiar terimi (antik Çuvaşça
agar) Macarcaya agar olarak geçmiş,
belki Lehçeye de ogar olarak geçmiştir.],
Zaj'lczkowski 1 940, 1 50.
aryan : Bulğat al-mustaq' da (Zaj'lczkowski,
1 95 8 ; 8) "chien domestique" [ev köpeği]
muhtemelen Kitab at-tuhfat az-zakiya'da
bulunan argimaq ile ilgili. (Zaj<tczkowski,
1 940; 1 50).
baraq (baraq it) : Kazakçada "ein Hund mit krausem Haare"
[Kıvırcık tüylü köpek], (R. IV; 1 477). Aynı
sözcük Kaşgari'nin eserinde (Kaşgari 69)
"çok tüylü köpek" olarak ve bazı Kıpçak
sözlüklerinde de bulunabilir ve "il cane
di pastore, di pecoraio" ["çoban köpeği"
anlamına gelir.], (Zaj<tczkowski, 1 940,
1 50) Kırgızcada ve Osmanlıcada da "a
long -haired dog" ["uzun tüylü köpek"tir.],
(Clauson, 1 972; 360, Doerfer II; 280).
1 20 • Edward Tryjarski

bulcut 'it : Yakutça "oxoTHH%51 cBaKa" [av köpeği],


(Sleptsov, 53 1 ).
ıstaci it, y'itc'i it : Teleutça "ein Jagdhund, Spürhund" [av
köpeği, iz bulan köpek], (R. I; 1498).
kirınaax 'it : Yakutça "oBqapKa" [çoban köpeği], (Slept-
sov; 53 1 ).
kölüür 'ita : Yakutça "6op3a51 (6bICTpOHora51, B
yrrp51)l(Ke)" [tazı, koşuda hızlı koşan],
(Sleptsov; 53 1 ).
kuobaxcıl: il: : Yakutça ''rottqa51" [av köpeği], (Sleptsov; 531).
kuseut it : Yakutça "co6aKa c KOTpo:H oxorn HYTOK"
[ördek avında kullanılan köpek], (Sleptsov;
53 1).
xarabil it : Yakutça "ll;BOpH51)l(Ka" [belli bir cinsi olma-
yan köpek], (Sleptsov; 53 1 ).
qaciraci it : Teleutça "ein Windhund" [tazı], (R IV;
1498).
qara baraq : Osmanlıca "eine Race von Jaghunden" [bir
av köpeği ırkı], (R. IV; 1477).
qarabas : Osmanlıca "Anatolian sheep dog" [Anado-
lu çoban/koyun köpeği], (Redhouse, 1968;
60 1). *
saxa ita : Yakutça "51KYTCKa51 co6aKa" [Yakut köpeği],
(Sleptsov; 53 1 ).
saskir it : Teleutça "ein Spürhund" [iz bulan köpek],
(R. IV; 489).
taiqan, taiyan : Altay Türkçesi'nde, Teleut, Tarançi ve
Çağatay dillerinde "der Windhund" [tazı],

Anadolu çoban köpekleri içinde ünlü olan Kangal ırkı da bu genel grup içinde
anılmaktadır [çevirenin notu].
Türkler ve Doğa • 121

(R. III; 768).


taiyi'l : Teleutça "grof3e Hund der Tschuja-Race"
[Çuya ırkı büyük köpek], (R. III; 768).
tayaxsit it : Yakutçada "co6aKa c KOTOpll: OXOT051TC51 Ha
nocH" [mus * avlamada kullanılan köpek],
(Sleptsov; 53 1 ).
tazı, tazi : Osmanlıca ve Kazakça "greyhound sleuth"
[tazı, av köpeği], (Redhouse 1 968; 1 1 1 0)
"geyhound, borzoi (Rusian species] or
Russian wolfhound, foxhound, beagle,
bread of dogs (used for hunting who by
scent find the animal)" [tazı, (Rus cinsi)
av köpeği ve kurt köpeği, bir çeşit küçük
av köpeği, bir köpek cinsi (avda kullanıldı,
koklayarak hayvan buluyor.)] (Shinitnikov;
1 90), (R. III; 928)' de tazı "Winhund" [tazı]
ve (Zaj&:.czkowski, 1 940; 1 5 0).
tiiııl]it it : Yakutça "co6aKa c KOTopll: oxoTOHTCH aH
6enKy" [sincap avında kullanılan köpek],
(Sleptsov; 53 1 ).
töböt : Kazakça "ein Art grof3er Hunde, Schafer­
hund" [bir cins iri köpek, çoban köpeği],
(R. III; 1 272).
tüpi it : Osmanlıca "der hofhund" [avlu köpeği],
(R. I; 1498).
Bu durumda, bir cinsin ayrımı mı ya da bir köpek türü mü kas­
tediliyor bilmek güç.
Türk dilleri, köpeğin davranışları ile onun doğasından olan huy­
ları ve sonradan edindiği alışkanlıklarıyla ilgili olarak, zengin bir
söz varlığına sahiptir:

Sığın (alageyik) veya sığın geyiği de denilen hayvan. Yaşayan geyik türleri
içinde en iri olan tür [çevirenin notu].
1 22 • Edward Tryjarski

adai ealyap alar qani11i: Şor ve Sagay dilinde "der Hund wird
dein Blut lecken" [köpek senin kanını yalayacak], (R. III 1 886).
adaidin qustiin cimizi polip alyanim yadip qaldi: Sagay di­
linde "meine Frau ist liegen geblieben, als Speise für Hunde und
Vögel" [Benim karım kurtlara, kuşlara yem olarak yatıp kaldı], (R.
III; 2 1 59).
ani it taladilar: Altay Türkçesi'nde "die Hunde haben ihn zer­
rissen" [köpek onu parçaladı], (R. III; 878).
ani it talayan: Kazan Tatarcası, "der Hund hat ihn gebissen"
[köpek onu ısırdı], (R. III;878).
akki it yoldo kildi, siyindi tistanıp alip kildi: Teleut dilinde,
"auf dem Wege karnen zwei Hunde, die das Maral im Munde tru­
gen" [yoldan iki köpek geldi, ağzında da maral vardı], (R. III; 1 405).
it arqasi qurustii: Kazakça, "die Haare richteten sich auf dem
Rücken des Hundes auf' [köpeğin tüyleri sırtının ortasından yukarı
doğru kalktı], (R. II, 935).
it mani tuttii: "der Hund hat mich gebissen" [köpek beni ısır­
dı], (R. III; 1 479).
ıtnin qöloyi saliinyan: Kazakça, "dem Hunde hangen die Oh­
ren herab" [itin kulağı düşük olur], (R. IV; 356).
it qoyanga zetti: Kazakça, "der Hund hat den Hasen eingeholt"
[köpek tavşana yetişti], (R. IV; 8 1 ).
it til sala11dap Züpödil: Kazakça, "der Hund Hiuft mit
herabhiingender Zunge" [köpek dili sarkmış koşuyor], (R. IV; 35 1).
it ügrayadir: Kuman dilinde, "der Hund knurrt" [köpek hırlı­
yor], (R. I; 1 498).
it üradir: Kuman dilinde, "der Hund. B ellt" [köpek ürüyor]
(R. I; 1 498)
it yalair qani yog: Teleut dilinde, "es war kein Blut (übrig), das
der Hund auflecken konnte" [köpeğin yalayacağı kan bile kalma­
mıştı], (R. III, 1 54).
köpak salta durdu: Osmanlıca, "der Hund stand auf den
HinterfüBen" [köpek arka ayakları üstüne kalktı], (R. IV; 369).
Türkler ve Doğa • 1 23

köpaklar gibi yarlara earpiına earpiına gabardiler: Osman­


lıca, "sie schleppten sich an der Erde entlang wie Hunde und kre­
pierten" [köpekler gibi yerlerde çırpına çırpına geberdiler], (R. III,
1 872).
Ve bunun tam tersine, köpeğe benzer insan davranışlarım be­
timleyen uzun sözcükler ve ifadeler listesi var:
birini köpaya paralatti: Osmanlıca, "er lieB einen von den
Hunden zerreiBen" [birisini köpeğe paralattı], [R. IV, 1 149).
iki qara adaini qir eadir: Sagay dilinde, "er ruft seine beine
beiden sewarzen Hunde" (iki kara köpeğini çağırıyor], (R. I; 477).
itti: Kazakça, "einen Hund hebend" (bir köpeğe sahip olan],
(R. I; 1 505).
köpaklarini saldird"i: Osmanlıca, Kazan Tatarcası, Teleutça,
Altay Türkçesi, "erhetrzte seime Hunde" [köpeklerini saldırttı], (R.
iV; 3 7 1 ).
köpek qurda saldi: Osmanlıca, "er hetzte den Hund auf den
Wolf [köpeği kurda saldırttı], (R. IV; 346).
Gerçekten tek tek Türk dillerinin her birinde çeşitli seslenme ve
emir verme komutları olmalı, fakat bunları ortaya koymak şimdilik
güç. Burada sadece Radloff'un verdiği örnekleri aktarıyoruz:
kör-kör: Soyon dilinde, ""itfi sürza öska carga kör-kör! mai mai !
soq" Tar. "wenn man einen Hund an eine andere stelle treibt, so sagt
man: kör kör! mai mai! soq" [bir köpeğe "başka bir yere git" dendiği
zaman söylenir: kör, kör! mai, mai! soq] (R. I; 1 380).
mai-mai: bakınız: kör kör.
q"ici: Osmanlıca "so ruft man einen Hund" [bir köpek böyle
çağrılır], (R. il; 792).
soq: bakınız: kör-kör
Köpeklerle ve köpek türleriyle ilgili nesnelerin bazılarının isim­
lerini öğrenmek ilginç olabilir:
it öyos"i: Kazakça "das Hundehaus" [köpek kulübesi], (R. I;
1 3 1 6).
1 24 • Edward Tryjarski

köpak tasması veya tasma: Osmanlıca, Kırgızca, Türkmen


dili, Çağatay dili, Kazan Tatarları dili, Tarançi dili "das Halsband
des des Hundes" [köpek tasması], (R. III; 924).
yalaq: Osmanlıca ve Çağatay dilinde yalay"eine Holzschüssel,
Hundeschüssel " [tahta çanak, köpek çanağı], (R. III; 1 56, 1 57).
yoltar: Osmanlıca "die Hundeleine" [köpek bağı], (R. III, 437).
Burada belki it vatuvcu "köpek yakalayıcısı, yüzücüsü" anla­
mına gelen Halicz'de kullanılan Karaimce bir sözcük de alıntılan­
malıydı (bu bilgi için Dr. Dubiiıski'ye minnettarım).
Diğer bir sözcük öbeği Türk kültürünün çeşitli yönleriyle bir
köpeğin ve onun isminin ne kadar derin bir şekilde bütünleştirildiği­
ni gösterir. Şimdi burada it xiyar'i "der bittere Kürbis, die Koloquin­
te" ve it papadiyas'i "die Hundskamille (Anthemis arvensis) gibi her
ikisi de Osmanlıcada olan botanik terimleri (R. 1; 1499, iV; 1208) ve
Kazakçadaki it bal'iq "der Seeshund" Kıpçakçadaki it baliqi "cane
marino, foca" (Zajııczkowskiy, 1 940; 1 56), Osmanlıcadaki it shıagi
"eine Fliegen-art" (R. I; 1499) ve bir de evvelce de bahsedilen ast­
ronomik terim olan it y'il'i sözcüklerini hatırlayalım. Farsça sözcük
segban ile açıklık kazandırıldığı gibi Osmanlı İmparatorluğu'nun
Sarayı'nda özel bir yere sahip olan köpekler avlanmak için kullanıl­
dı. Buraya Osmanlıca zayadi da "ein Ragiment (orta) der Janitscha­
ren, des die jagadhunde des Sultans zu beanfsichtigen hatte" (R. iV;
860), [Sultanın av köpeklerine nezaret eden Yeniçeri Alayı dahildir] .
Moğol dillerinde olduğu gibi Türk dillerinde de bir insana aşa­
ğılayıcı maksatta köpek hitabında bulunulması durumu vardır.42 Bu
amaçla it lafının köpak lafından daha çok kullanıldığı �çıkça belli­
dir. Bu cümleden olarak Kitab-ı Dede Korkut da itum kafir "köpe­
ğim" hitabının bir imansıza yapıldığını okuyoruz, J. P. Roux bu ifa­
denin İslamiyet'in etkisiyle ortaya çıkmış olamayacağını düşünür.43
Osmanlıcada Radloff tarafından kaydedilen it oylu it "Hundessohn
(Schimpfwort)" ve Troki lehçesinde iki Karaimce lanetleme; it'niii
42 Karşılaştırın: Roux, yage, s. 23 1 .
43 yage.
Türkler ve Doğa • 1 25

balası (daha sık kullanılan) ve it'nin suratı da buraya dahil (bu


açıklamalar için de Dr. A. Dubinski'ye minnettarım).
Bir kişinin özelliklerini bir köpeğinkiyle karşılaştırmak nadir
görülen bir şey değildir. Örneğin al-Mada'ini (ölümü: 840) dinleme
hassasiyetinin Türkler tarafından istendiğini bir ordu komutanının
"bir insan bir köpek kadar sabırlı olmalıdır" demesinden akta­
rır. 44 Şimdi diğer Türkçe dillere gelelim:
anlng mangzaki it mangzaki tag "the likeness of him is as
the likeness of a dog" [onun görünüşü bir köpeğinki gibidir], ( Eck­
mann; 49).
it disli: Osmanlıca "lange Vorderzahne habend" [ön dişleri
uzun olan adam], (R. I; 1 499).
sizi11 taburdaki ita ba11zar: Kırım Türkçesi, "er gleicht eurem
Hunde bei einer Wagenburg" [sizin taburdaki ite benzer], (R. III;
978).
ul it törmösö bila töro: Kazan Türkçesi, "er hat ein Hundele­
ben" [köpek gibi bir hayatı var], (R. III; 1 278).
Bir insanın çok kötü bir hareketi Kazakçada ittik, Erme­
ni Kıpçakçası'nda itlik olarak belirtilir (R. I; 1 505, TDic; 300)
Benzer bir hareket Kazakçada ittik qll- (ittik qllma) "hand­
.le nicht hündisch, schlecht" [köpek gibi hareket etme] ve Ermeni
Kıpçakçası'nda itlik'et- (R. 1 . c., TDic. 1. c.) olarak adlandırılır.
Troki Karaimcesi'nde it'las- "sich wie ein Hund benehmen" [köpek
gibi hareket etme] şekliyle vardır (Kowalski; 1 96).
Köpek, Türk halkları arasında var olan pek çok atasözü ve ata­
sözü kabilinden ifadeye konu oldu. Bu konuyla ilgili olarak eldeki
mevcut halihazır malzemenin tamamı buraya aktarılamayacak ka­
dar çoktur. Burada sadece Eski Uygurcadan, Osmanlıcadan, Cum­
huriyet Dönemi Türkiye Türkçesi'nden (Radloff'un ve Kerimofun,
Bulgaristan'dan Şişmanoğlu'nun da gösterdiği gibi), Yakutçadan,
Troki' deki Karaim lehçesinden ve bazı diğer dillerden birkaç örneği
kanıt olarak getireceğiz:
Turfan metinlerinde aşağıdaki atasözlerini buluyoruz:
44 yage, s. 233.
1 26 • Edward Tryjarski

it qari bolsar yatıp ürür [it yaşlanınca yatarak ürür] : "wenn


der Hund alt geworden ist, so belt er liegend" (Karşılaştırın Clauson,
Some Old Turkish Words. . , s. 1 7). Osmanlıcada içinde it, köpak,
.

sag ve qalb [ kelb] sözcüklerinin kullanıldığı atasözleri buluyo­


=

ruz. Bunlardan bazılarını sıralayalım (basit bir çeviri yazısıyla):


ac köpek tuğlayı yer: "ein hungriger Hund friBt sogar Ziegels­
teine" [aç köpek tuğla yer].
fayi'rilmayan yere kedi ile köpek kelir: "an einem Ort, wohin
man nicht gerufen ist, kommt nur der Hund und die Katze" [çağrıl­
mayan yere kedi ile köpek gelir].
düyun pilavından (!) köpek karini' doymaz: "vom Pilaw des
Hochzeitsmahles werden die Hunde nicht satt" [düğün pilavıyla(!)
köpeğin kamı doymaz] .
iki köpek bir kemiği paylasmaz: "zwei Hunde teilen sich
nicht in einen Knochen" [iki köpek bir kemiği paylaşmaz].
köpeği öldürene sürükletirler: "den Hund hetzt man auf den
Mörder" [caninin üstüne köpeği sürmek] .*
ittinrı basın altin tabikka salsa o sorsun tüsör: "legt man
einen Hundekopf auf eine goldene Schüssel, so schnellt er in die
Höhle und füllt herab" [Köpeğin başı altın kaseye de konsa oradan
yukarı fırlar, yere düşer] .
Buraya bazı diğer örnekleri de ekleyelim (tercüme etmeden):**
Köpeğin duası kabul olsa, gökten pastırma (kemik) yağar.
Köpek aç kalınca, parmaklarını yermiş.
Köpek ağzına kemik uzatılmaz.
Köpek bile kendine ekmek vereni tanır.
Köpek havlamakta deniz murdar olmaz.
Köpeknin başın tirkire koyganlar, bu benim yarim deyil,
deyi katalap düşmüş.
"İti öldürene sürütürler" atasözünü hatırlamak mümkündür [çevirenin notu].
Buradaki alıntılar günümüz Türkçesiyle olduğu için uluslararası fonetik harfle­
re kullanılmamıştır (çevirenin notu].
Türkler ve Doğa • 1 27

Köpek olalı bir av tuttu.


Köpek sahibini tanır.
Köpek örmekle hava bulanmaz.
Köpek tüyünü değiştirir ama huyunu değiştirmez.
Köpek ürür, kendini yorar.
Köpek yavramak ile deniz murdar olmaz.
İte dolaşmaktan, çalıya dolaşmak evladır.
İti an değneği yanına koy.
İtin çakşırı olmaz.
İt ite, it de kuyruğuna.
İt izi at izine karıştı.
İtle çuvala girilmez.
İt ürür, kervan yürür.
İt yatağında kemik ufağı olmaz.45
Radloff'a göre toltra alô qattin maqtalr, toltra oilô idin maq­
tair "der ganz Dumme lobt seine Frau, der ganz Kluge lobt seinen
Hund" [En akılsız adam hanımını, en akıllı adam köpeğini över.]
atasözü de Teleut dilinde görülür.
Yakutçada "köpek" ile ilgili dikkate değer sayıda ifade ve atasö­
zü vardır. Burada (Sleptsov; 53 1 -532'den) iki tane aktaralım:
it kurduk lmsli ")l(a,ı::ı;eH KaK co6aKa" [köpek gibi açgözlü, cim­
n"?. ]

it uunu salaablttlgar dlll: "cnoBHO co6aKa naKana Bo,ı::ı;y" [suyu


köpek gibi lap lap içiyordu].
Son zamanlarda A. Dubinski tarafından yayımlanan Kara­
im dilinin Troki lehçesinden alınan bir dizi atasözü:
it' it'ni afamast: "co6aKa co6aKy c'hecT" [it iti yer].
it' it'ni aseyt, b'ofu aseyt eksind'e: " C06aKa C06aKy rpbI3eT,
sonK o6eHx " [it ite hırlar kurt ikisine de].
45 Y. Keıimov, B. Şişmanoğlu, Atasözleri ve Özlü Sözler, Sofya 1 960.
1 28 • Edward Tryjarski

it it'ni kip tislamit' : "co6aKa co6aKy KperrKo He KycaeT" [it iti


zorla ısırmaz].
it'kibik kusxusun yaleyt: "KaK co6aKa o6mnbrnaeT 6neBonrny"
[köpek gibi kusmuğunu yalar] .
it' t'opk'ey ayay'iba! "BOTrp;e co6aKa 3apbna!" [it işte burada
yatar], (Bu kesinlikle bir tercüme), "Da liegt der Hund begraben"
[ile karşılaştırın: meselenin özü nerede?] .*
it' toymi't yalamayin t'epsisiıi' : "hı6oKa MecHo HaecTC51 He
rroJIH3aB MHCKH" [it çanağını yalamadan karnı doymaz] .
it üfat' - ayni k'ofat' : "co6aKa naeT nyHy BH)J;HT" [it ürür ay
görür].
toy it'-az üfat': "cbITa51 co6aKa Mano naeT" [tok köpek az hav­
lar] .
Farsçadan ödünçlenen sag sözcüğü aşağıda verilen Tarançi leh­
çesindeki atasözü kullanılmaktadır: Bu alamni11 baglari kiamatni11
saglari "die Bege dieser Welt werden Hunde im Jenseits sein" [bu
dünyanın beyleri, kıyametin itleri olarak]. Arapça kalp de aşağıdaki
Osmanlıca atasözünde bulunabilir: yay yiyen kelp tüyünden belli­
dir. "der Hund, der sich von Fett nahrt, ist an seinem Felle zu erken­
nen" (R. IV; 445 ve III; 3 8-39).
Diğer Türk dillerinde de köpekle ilgili bolca atasözü ve deyim
bulunur. IIocnOBHIJ;hl H rroroBOpKH Hapop;OB BOCTOKa46 başlıklı Rus­
ça bir kitapta, aşağıda belirtilen dillerde ve sayıda bir dizi atasözü­
nün Rusça çevirisini buluyoruz: Azerbaycan Türkçesi: 3, Başkırça:
1 , Karakalpakça: 6, Kazakça: 4, Kırgızca: 6, Osmanlıca: 6, Tatarca:
9, Türkmence: 8, Tuva dilinde: 2, Özbekçe: 4.
Burada karşılaştırma amacıyla Osmanlıcadan iki ifadeyi gös­
terelim; bu diyarda it gezmez "hier lauft nicht einmal ein Hund
umher, hier ist keine lebende Seele zu tinden" (R. I; 1 499).

Bu deyimin anlaşılmasını sağlayan Sayın Dimitri Peskov'a ayrıca teşekkür edi­


yorum [çevirenin notu].
46 10 .bpereJI'b, ön söz B. rr. AHHKHHa tarafından yazıldı, edisyon H . c .
.

.bparnHcKnü, l'v1ocKBa, 1 96 1 .
Türkler ve Doğa • 1 29

tabanı yanmış "it gibi kacmak: "davonlaufen wie ein Hund


dem die Sohlen verbrannt sind" (R. III;963).
"Köpek" sözcüğü şu ya da bu şekilde, Türk bilmecelerinde de
kendini gösterir. Bunlardan birine Codex Cumanicus'tan bakalım:
oy otemis otemis/jiy kolda kıslamıs: Cevabı, "azığını sırtına
koyarak uyuyan bir köpek". Buna paralel bir cevap da bilinen bir
Yakut bilmecesinde vardı (Tietze; 98-99).
* * *

Die positive Bewertung des Hundes durch die Türken,


die Herr Tryjarski erarbeitet hat, dürfte eine bisher offene
Frage beanworten. In "Indologentagung 1 9 7 1 " (Wiesbaden
1 973; S . 4 7-7) habe ich illustrierte, chinesische und uigurisc­
he Texte zum Ksitigarbha-Kult interpretiert: Nachdem ein
Verstorbener anı Richtertisch von zehn Unterweltskönigen
sich seiner begangenen Sünden bewul3t geworden ist, sieht er
sich entsetzt vor dem Höllentor und er fürchtet seine Verurte­
ilung. Aber (Fig. 80 A. v. Le Coq, "Chotscho", Tafel 47e)
=

dann kommt ihm ein mönchs-oder nonnengestaltiger Bodhi­


sattva Ksitirgarbha, uig. Yer ayiliyi; Erdspeieher' entgegen,
und dank der Gnade von Buddha Anıitabha geleitet er ihn ins
Westliche Paradies. Anders als auf Bildrollen mit chinesisc­
hem Text kommt auf einem Bildfragnıent mit uigurischem
Texte ein Hund vor dem Höllentor dem Bodhisattva und dem
angstvollen Versforbenen Freundlich entgegen. Dieser Ums­
tand ist echin. Text nicht vorhanden, der ui. Text ist zu frag­
mentarisch, als dal3 über eine Erwahnung des Hundes etwas
zu sagen ware. Zufolge Herrn Tryjarskis Forschung dürfte er
naclı türkischer Meinung der Begleiter eines freudigen Ereig-
. .

nısses sem.
Auf dem in der Rolle vorhergehenden Bild, Fig. 77,
namlich neben dem 1 O. Richterkönig, sind die sechs Existenz­
formen dargestellt, die dem Verstorbenen in seiner nachsten
Existenz bevorstehen können. Anders als die vier bekann­
ten Buchrollen aus Tunhuang mit ehin. Text (die aus Turfan
130 • Edward Tryjarski

stammenden sind nur fragmentarisch und diese Szene gehört


nicht zu den <lort erhaltenen, die Togushi und Ogawa - s. S.
48, Anın. 3- veröffentlicht haben), wird die Tierexistenz auf
einem Fragment mit uig. Beschriftung durch eine daherra­
sende Ziege und einen Wolf symbolisiert. Die Ziege war den
Zarwanisten heilig, der Wolf galt den animistischen Türken
als edles Totemtier. Im budhistischen Bereich mag die Bewer­
tung dieser beiden Tiere ins Gegenteil gekehrt worden sein,
und so wurden diese beiden Zentralasiatischen einst "elden"
Tiere die Vertreter dieser "schlechten" Existenzform.
Dem betrachtenden Uiguren mag also der Hund als etwas
Schlechtes erschienen sein.
Wir meinen, die Anwerndung dieser drei Tiere in solc­
hen Rollen ist ein Beweis dafür, daB diese Illustrationen von
Buchrollen mit uigurishem Text nicht von Chinesen, sondern
von Uiguren gemal worden sind.
A. von Gabain,
Anger

Yukarıdaki Metnin Çevirisi


Tryjarski'nin işlediği bu konu yani "köpek"in Türk­
ler tarafından pozitif olarak değerlendirilmesi bugüne kadar
açık kalan bir soruya cevap vermiştir. Ksitigarbha kültü ko­
nusunda Çin ve Uygur tasvirli metinleri ben 1 9 7 1 İndoloji
Toplantısı'nda (Wiesbaden 1 973; s. 47-7 1 ) yorumladım: Ölü
bir kimse, bir hakim masasında on yeraltı kralı tarafından
kendisine işlediği günahlar hakkında bilgi verildikten sonra,
cehennemin kapısı önünde dehşete kapılır ve hüküm giymek­
ten korkar. Fakat (Fig. 80 A. V Le Coq, "Chotscho", Tafel
=

47e) daha sonra ona bir rahip veya rahibe kılığında Bodhi­
satva Ksitirgarba, Uygurca Yer ayi1iyi; "yeryüzü ambarcısı"
(Almanca: Erdspeicher) karşı gelir ve Budha Amitabha'nın
lütfu ile onu Batı Cennetine sevk eder. Üzerinde Çince me­
tin bulunan resim rulolarından (tomarlarından) farklı olarak
Türkler ve Doğa • 1 3 1

üzerinde, Uygurca bir metin bulunan resim fragınentinde ise


cehennem kapısı önünde: Bodhisattva ile korkmuş halde bu­
lunan ölü ile bir köpek hoş bir şekilde sevimli bir halde kar­
şılaşır. Bu durum Çince metinde bulunmamaktadır. Uygurca
metin ise köpekten bahsedilmeyecek kadar parçalanmıştır.
Bay Tryjarski'nin araştırmasında refakatçi (Almanca; der
Begleiter) hoş bir olay (Almancası: Ereignisses) teşkil eder.
Önceki resimde (Resim 77) yani l O'uncu Yargıç-Kralın
yanında, ölünün yakın zamanda bürünebileceği kılığı gösteren
altı oluş şekli (Almancası: Existenzformen) bulunmaktadır.
Tunhuang' da bulunmakta olan Çince metni ihtiva eden bili­
nen dört kitap rulosundan farklı olarak Bu metinler Turfan'da
bulunmuştur ve ancak parçalar halindedir ve bu sahneler ora­
da korunanlara ait değildir. Bunları Togushi ve Ogawa bkz.:
s. 48, alt not: 3 yayımlamıştır.) bunlarda hayvan varlığı, bir
parça üzerine Uygurca ile yazılı bir biçimde, süratle koşan bir
keçi ve kurt sembolize edilmiştir. Keçi Zarvanistlerce kutsal
idi, kurt ise animist Türkler için asil bir totem hayvanı idi. Bu­
dist çevrelerde bu iki hayvanla ilgili olarak yapılan değerlen­
dirme tam tersine çevrilmiştir ve böylece Orta Asya'ya mah­
sus olan ve bir zamanlar asil (necip) olan bu hayvanlar şimdi
"kötü" varlık biçiminin (Existenzform) temsilcisi olmuştur.
Durumu gözlemekte olan Uygurlar için köpek; sevimli,
dostça, yakın bir mahlük olmuş, keçi ve kurt kötü mahhlklar
olmuş olabilir.
Biz şu fikirdeyiz ki; bu üç hayvana izafe edilen değer­
lerde kullanılışı şu hususta bir kanıt teşkil etmektedir: Uygur
metinlerini içeren ilüstrasyonları olan kitap ruloları, Çinliler
tarafından değil, bilakis Uygurlar tarafından resmedilmiştir.
A. von Gabain,
Anger

Makalede Geçen Kısaltmalar


Ajdarov
= r. A:ll.ı:ı;apoB, H3bIK opXOHCKHX rraMHTHHKOB
.ı:ı;peBHeTIOpKCKOH IIHCMeHHOCTH vııı BeKa, AnMa-aTa, 1 97 1 .
132 • Edward Tryjarski

Baskakov 1 965 = H. A. EacKaKoB, ,z::ı;ttaneKT qepHeBhlX


mmp (TyM-amırn). TeKCThı H nepeBOAhI. CeBepHbıe ,rı:ttaneKThı
anTaÜcKoro (oüpoTcKoro H3hJKa, MocKBa, 1 965.

Bang and v. Gabain = Analitischer Jndex zu den fiinf ersten


Stücken der Türkischen Turtan-Texte, von W. Bang und A. v. Gab­
ain, SEdTF, 2, pp. 133- 1 89.
Caferoğlu 1 93 1 A. Caferoğlu, Abu Hayyan, Kitab al-İdrak
=

fi-lisan al-Atrak İstanbul, 1 93 1 .


Caferoğlu 1 934-3 7 = A. Caferoğlu, Uygur Sözlüğü, İ stanbul,
1 934- 1 937.
CC = Codex Cumanicus, bkz . : Gnmbech.
Clauson 1 972 Sir G. Clauson, An Etymological Dictionaıy of
=

Pre-Thiıteenth-Centuıy Turkish, Oxford, 1 972.


Doerfer = G. Doerfer, Türkische undmongolische Elemente im
Neupersischen Unter besonderer berücksichtigung a1terer neuper­
sischer Geschichtsquellen vor ailem der Mongolen-und Tiinunden­
zeit, Bd. I-IV, Wiesbaden 1 963-1 9 7 5. Akademie der Wissenschaften
und der Literatur. Voröffentlichungen der orientalischen Kommissi­
on. Bd. XVI, XIX, XX, XXI.
DS = CnoBapo, B. M. Ha,rı:enHeB , ,z::ı; . M.
,z::ı;peBHenopKCKHÜ
HacttnOB, 3. P. TeHmııeB, A. M. W:ep6aK, neHHHrpa,rı:, 1 969.

Eckmann J. Eckmann, Middle Turkic Glosses ofthe Rylands


=

Interlinear Koran Translation, Budapest, 1 976.


Gnmbech K. Grnnbech, Komanisches Wöıterbuch. Türkisc­
=

her Woıtindex zu Codex Cumanicus, Kopenhagen, 1 942.


Hamilton J. R. Hamilton, Le Conte bouddhique du Bon et
=

du Mauvais Prince en version ouigoure, Texte etabli, traduit et


commente par . . . , Paris, 1 97 1 .
Houtsma = M . Th. Houtsma, Bin Türkish-arabisches Glossar,
Nach der Leidener Handschrift herausgegeben und erlauter von . . .
Leiden 1 894.
Gabain = A. Von Gabain, A., Alttürkische Grammatık, (2°a ed.),
Leipzig, 1 950.
Türkler ve Doğa • 133

İzbudak = V. İzbudak, El idrak haşiyesı; İstanbul, 1 936.


Judakhin = K. K. 10,z:ı;aKXHH, Kwpn.ıc1cKo-pyccKwii cnoBapı.,
MocKBa, 1 965.
Kasgari = B. Atalay, Divan-Ü Lugat-it Türk Dizini "Endeks':
Ankara, 1 943 .
Kowalski = T. Kowalski, Karaimische Texte im Dialekt
von Troki, Eingeleitet, erlautert und mit einem karaimische-pol­
nisch-deutschen Glossar versehen, Krak6w, 1 929.
Malov = S. E. Malov, Pamjatniki drevneijurkskojpis 'mennosti,
Moskva-Leningrad, 1 95 1 .
Mardkowicz = A . Mardkowicz, Kara} Sez-Bitigı: S!ownikkara­
imiskı: Karaimisches Wöıterbuch Luck 1 93 5 .
Orkun = Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları. ( 4 cilt),
İstanbul, 1 936-1 94 1 .
Radloff = W. Radloff, Versuch eines Wöıterbuches der Türk­
Dialekte von ... ., 4 vols., Sanktpeterburg 1 893- 1 9 1 1 .
Radloff = W. Radloff, Uigurische Sprachdenkmiiler. Materia­
lien nach dem Tode des Verfassers mit Erganzungen von S. Malov
herausgegeben, Leningrad, 1 93 8 .
Rasanen = M. Rasanen, Versuch eines etymologischen
Wöıterbuchs der Türksprachen. Helsinki, 1 969.
Redhouse 1 92 1 = A Turkish and English Lexicon, by Sir J. W.
Redhouse. Constantinople 1 92 1 .
Redhouse 1 968 Redhouse Yeni Türkçe-İngilizce Sözlük New
=

Redhouse Turkish-English Dictionaıy, 1 968.


SEdTF = Sprachwissenschafiliche Ergebnisse der deutschen
Turtan-Forschung. Text-Editionen und Jnteıpretationen von A. A.
Um Le Coq, F W K Müller, W Bang, A. von Gabain, G R. Rach­
matı: W Thomsen. Gesammelte Berliner Akademieschriflen 1908-
1938. Mit Vorwort von G. Hazai, Bd. I, mit 24 Tafeln, Bd. 2. mit 1 5
Tafeln, Leipzig, 1 972.
Sevortjan = 3. B. CeBopnrn 3TttMonornqecKHH cnoBapı.
nopKCKHX H3bIKOB, MocKBa, 1 974.
1 34 • Edward Tryjarski

Sleptsov = 5IKyrcKo-pyccKHM CJIOBaph, 25.300 cJioB, Ed. TL A.


CJiennoB, MocKBa, 1 972.
TDic. = E. Tryjarski, Dictionnaire amıeno-kiptehak d'apres
trois manuscrits des collections viennoises, t I, fasc. 1 - 4 (A - ?),
Warszawa 1 968 - 1 972.
Tekin = T. Tekin. A Grammer of Orkhon Turkic, lndiana Uni­
versity, The Hague, 1968.
Tezcan = S . Tezcan, Das uigunsche lnasadi-Sütra, Berlin, 1 974.
Tietze = A. Tietze, The Koman Riddles and Turkic Folklore,
Berkeley and Los Angeles 1 966.
TTT Vll = Türkische Turfan- Texte Vll 42 Texte. Von G. Rach­
rnati mit sinologischen Anrnerkurngen von W. Eberhard und lndex,
in: SEdTF, 2, pp. 290-4 1 1 .
Uigurica Il = Uigurica II, von F. W. K. Müller, in SEdTF, 1 , pp.
6 1 - 1 68 .
Zajq_czkowski 1 958 = A . Zajq_czkowski, Vocabulaire arabe-kipt­
chak de l'epoque de l'Etat Mamelouk Bulgat al-mustaq fi Jugat at­
Turk wa-1-Qifi:aq. 1-ere partie, Le nom. Warszawa, 1958.
Zajq_czkowski 1 940 = A. Zaj q_czkowski, Note complementari
sulla lessicografıa arabo-turca nell' epoca dello Stato Marnelucco,
«Annali» Nuova serie, Vol. l., Scritti in onore Luigi Bonelli, Roma,
1 940, pp. 149-1 62.
Shnitnikov = B. M. Shnitnikov, Kazakh-English Dictionary,
with a preface by Nicholas Poppe, London-The Hague-Paris, 1 966.
Türklerde Arıcılık
Tarihsel ve Dil bilimsel Bir Kanıt*
Edwarda Tryjarski
Çev.: Hafize Er
1
Türk halkları arasındaki arıcılık ve bal tüketimi hakkında çok
az şey biliyoruz. Çeşitli kaynaklarda zaman zaman bulunan yetersiz
ve dağınık referanslar kuşkusuz bu probleme layık olduğu dikkatin
ve monografık özenin gösterilmemesi nedeniyledir. Bütünüyle bu
konuya adanmış tek makale, bildiğim kadarıyla, A. Samojlovich'in
XIV. ve XVII. yüzyıllarda Kırım'daki arıcılığı ele aldığı çalışması­
dır. 1 Bazı Han fermanlarına dayanan bu makale, otuz yıldan fazla bir
zaman önce yayımlanmıştır. Makale, bal (iki anlamda) sahd, qovan
ceten ve buna benzer bazı terimlere dikkat çeker. S. 1. Rudenko'nun
Başkurtlarda arıcılık üzerine yaptığı gözlemler önemlidir.2 Uçsuz

Bu çalışma aşağıda künyesi verilen metnin çevirisidir: Edward Tryjarski, "Bee­


keeping Among the Turks. A Historical and Linguistic Evidence", AO (Acta
Orientalia edidemnt Societates Orientales Danica Norvegica Svecica, Copen­
hagen), XXXII, 1 970, (ss. 241 -277).
A. Samojlovich, "Beitriige zur Bienenzucht in des Krim im 14.- 17. Jahrhun­
dert", Festschrifl Georg Jakob zum siebzigsten Geburstag 26 Mai 1932 gewid­
met von Freunden und Schülem. Herausgegeben von Theodor Mentzel, Leip­
zig, 1 932 (ss. 270-275). Aynı metin için Bkz.: Zapiski lnstit vostokov. Ak. N.,
Vol. l .
2
S. I. Rudenko, Bashkiıy. lstoriko-etnograficheskije ocherki, Akademia Nauk
SSSR. Bashkirskij fılial, Moskva-Leningrad, 1 955 (s. 96-1 03).
136 • Edward Tryjarski

bucaksız konuyu görmezden gelmekten uzak olan aşağıdaki değer­


lendirmelerin amacı, bu alandaki tarihi bilgimizi özetlemek ve bazı
yeni referanslara dikkat çekmektir. İkinci bölümde, konuyu dilbi­
limsel bakış açısından ve arıcılıkla ilgili şimdiki temel sözcükler
bakımından ele almaya çalışacağım. Konuyu derinlemesine ince­
lemenin tarihçilerle, etnograflarla ve filologlarla iş birliği yapmayı
gerektireceği açıktır.
Ana zorluk sadece problemin (biyolojik, ekonomik, etnografik,
teknik vb.) çeşitli alanlarla karşılaşan yönleri değil aynı zamanda
coğrafi ve kronolojik boyutu ile de ilgilidir. Genellikle balansının
(Apis sp.) Asya ve Avrupa'nın pek çok kısımları dahil olmak üzere
dünyanın çok geniş alanlarında yaşadığı ve arıcılığın insanların en
eski uğraşılarından biri olduğu bilinmektedir.
Diğer yandan, açıkça görülür ki, tarihlerinin erken dönemlerin­
de Türk halklarının göçebeliği, hayvancılıkla uğraşları ve genellikle
kendi yiyecek hazırlama yöntemleri kesin olarak arıcılığın tam ter­
sidir ve arıcılığı imkansız hale getirmiştir. Bu doğrudur, fakat aynı
zamanda yabani arılar tarafından üretilen balın veya özellikle ne il­
kel inançların ne de dini emirlerin balı tüketmeyi yasakladığı diğer
bölgelerden ithal edilen balı tüketmiş olmaları olasılığını göz ardı
etmemeliyiz. Tam tersine Müslüman Türkler bu bakımdan, bilhassa
Kur'an tarafından teşvik edilmiş olabilirler ki, orada sadece arılara
dikkat çekilmekle kalınmaz, aynı zamanda bal "insanlara şifa veri­
ci" olarak övülür.3
İklim de önemli bir rol oynamış olmalıdır. İlk izlenimimiz, arı­
cılığın sadece göçebe yaşamın geleneksel resmine uymaması değil,
aynı zamanda Moğolistan'ın ve diğer bozkır ve çöllerin biyolojik
ve coğrafi koşullarının da problemin çözümünde başatısız olduğu­
dur. Türk kavimlerinin ilkel yerleşimleri ormanlardan, kayalardan
ve çiçekli çayırlardan yoksun değildir ve günümüz Moğolistan'ının
ormanlarında yaşayan arı kolonilerinin var olduğu hatırlanmalıdır.
Türklerin de benzer bir şekilde bu civarda veya başka bir yerde arı­
larla ve onları ehlileştirme sanatına alışkın olmalarının kanıtı olarak
3
Sure XVI, 70-7 1 . "Karınlarından insanlara şifa olan çeşitli renklerde bal çıkar."
(Nah!: 69), [çevirenin notu].
Türkler ve Doğa • 137

muhtemelen saf bir Türkçe kelime olan balı kullanmaları gösteri­


lebilir. Bu kelime Moğolcada da bulunur (karştlaştmntz. khalkha,
buriyat, bal, ordos bal id. ), fakat bu kelimenin bazı Türk dillerinden
ödünç alınmış bir kelime olduğu göz ardı edilmemelidir.
Balın şifa verici olarak ve balmumu yapımında kullanıldığını
ve de toplama metotları gibi bazı bilgilerin Orhun Türkleri tarafın­
dan Hindistan, Çin veya İran' daki diğer halklardan elde edildiğini
düşünmek gerçekçi olabilir. Dikkat edilmelidir ki, Hindistan belirli
bir dereceye kadar balarılarının ana vatanıdır. Arıların dört türünden
üçünün [dev arısı (Apis dorsata), cüce arı (Apis Dorea), Hint arısı
(Apis indica) ana vatanı Hindistan ve Güneybatı Asya'dır.4 E. V.
Sevortjan'a göre- aynı anlama gelen aıi"ve orta Hindistan'daki alib
arasındaki etimolojik ilişki ihtimalini gözden uzak tutmamamız ge­
rektiğini öğrenmek ilginçtir. 5 Diğer yandan bu durumda diğer pek
çoklarında olduğu gibi Çin etkisi ihtimaline de eşit önem verilme­
lidir.
Arıcılık ve ürünlerinin Çin' de eski zamanlardan beri bilindiği
gözlemlenebilir. Balarıları orada evcilleştirilmiştir ve ilk üç hane­
danın hüküm sürdüğü zamanlarda da arıcılık çok sayıda yapılmıştır.
Çinliler arıların larvalarını (pupae) da tüketmeye alışkın oldukların­
dan bunlar kıtlık zamanında tam ve gerçek anlamda ek besin olarak
kullanılmışlardır. Çinli bilim adamları, arıların pek çok türü arasın­
da renklerine, şekillerine, tarzlarına ve yaşadıkları yerlere göre ayı­
rım yapmışlardır; bu bilim adamlarının bazıları arıların genellikle
üç türünü isimlendirdiler: Evcilleştirilmiş arılar, orman arıları ve
kaya arıları. Sonuncusu deniz kıyılarında yaşayanlarıdır. Şeker ka­
mışının ilk ekim yerleri üçüncü yüzyılın sonlarında bal tüketiminin
büyük ölçüde azaldığı Çin'in güneyindeki taşra bölgelerinde kurul­
muştur. 6 Burada Orhun Türkleri ve Uygurların Çin ile aralarındaki
ilişkinin bu bilinen dönemine dair bir kaynak vardır. Esasen T'ang
4
Encyclopaedia Britannica, "Beekeeping" maddesi.
5 E. V. Sevortjan. Probnye slav'ik "Etimologicheskomu slovaiju {jurkskiklıjazy­
kov''. Moskva 1 966, "ari"' maddesi.
6
Chine modeme ou description historique, geographique et litteraire de ce vaste
empire d'apres des documents chinois. Seconde partie par M. Bazin. Paris
1 853, (s. 572-574), (Premiere partie par M. G. Pauthieur. Paris 1 844).
138 • Edward Tryjarski

Dönemi'nde (6 19-907) Çin'de balmumunu7 ağartmanın iki yönte­


minin var olduğunu söyleyen bir not vardır.
Runik yazılı hiçbir kitabe dil bilimsel kanıtlar veremeyeceğin­
den, Orhun Türkleri üzerindeki yabancı etkisinin bu bakımdan adeta
iyi kurulmuş bir hipotez olabileceğini eklemeye gerek yoktur.
Sonraki yüzyıllarda Uygur ve Karahanlı Devletlerinin kurul­
muş olduğu bölgelerde, farklı ve daha net bir durum varmış gibi
görünmektedir. Vahaların sıcak iklimi ve verimli vadiler bereketli
bitki örtüsü için elverişlidir. Yılda iki kez ürün alınan buğday ve
diğer tahılların üzüm ve ipek böceği yetiştiriciliğinin yapıldığı Tur­
fan Vadisi 'nde ve Kaşgar vahalarında bulunan kültür bitkileri için
özellikle elverişli şartlar vardır. Meyve ağaçları çok eski zamanlar­
dan beri orada yetişmektedir. Bu biyolojik koşullar ilgili terminolo­
jiye yansıtılır: bay 'meyve bahçesi', borluq 'üzüm bağı', ciiciiklik
'çiçek bahçesi' vs.8 Bu bölgelerin de arıcılık için çok uygun old­
uğunu varsaymak makı1ldür ve Uygur hukuk belgelerinde arılar, bal
ya da balmumu ile ilgili kayıtlar bulma konusunda başarılı olama­
mamız yalnızca kötü şans sonucudur. 9
Nitekim bu genel çıkarımlar doğrudan dil bilimsel kanıtlarla
yani, Uygur halk hekimliğine ilişkin eserlerde net olarak doğrulan­
mıştır. Rahmeti Arat10 tarafından düzenlenen çeşitli hastalıklara kar­
şı reçetenin ikinci bölümünde ise bal 24 kez, evrensel olarak kabul
gören çare olarak geçer! 'Bal'ı belirtmek için kullanılan her ikisi de
yabancı kökenli iki kelime vardır: mlrlmir (A. v. Gab., Eski Türk.
Gram.: mii) ve pani't. İlki 1 8 kez, ikicisi ise 4 kez kullanılmıştır.
7 yage, s. 574.
8
Bkz.: A. L Tikhonov, Khozajstvo i obshchestvennyj stroj ujgurskogo gosudarst­
va, Moskva-Leningrad, 1 966, s. 70.
9
Buraya kadar durumu belirleyebildiysek de aslında ne W. Radloff, Uigurische
Sprachdenkrnaler. Materialien nach dem Tode des Verfassers mit Ergiinzungen
von S. Malov herausgegeben, Leningrad 1 928; A. von Le Coq, Hand�schriftli­
che Uigurische Urkunden aus Turfan, "Turan" 1 9 1 8, adlı yayınlarda ne de An­
alytischer Index zu den fünf ersten Stücken der türkischen Turfan-Texte von W.
Bang und A. von Gabain, Berlin 1 93 1 , adlı yayında aracılık ile ilgili terminoloji
vardır.
ıo Zur Heilkunde der Uiguren il, von Dr. G. R. Rachmeti, Sitzungsber. der Preus­
sischen Akad. der Wissensch. Phil. - Hist. Klasse, XXIL Berlin 1 932.
Türkler ve Doğa • 139

Ayrıca, bir örnekte, her iki kelime mlrpanil'kombinasyonu ile muh­


temelen anlamı pekiştirmek amacıyla eşanlamlı olarak ya da belki
de tesadüfen yan yana kullanılmaktadır. Buna ek olarak punil' suvl
'bal suyu' ifadesi kullanılmaktadır. A. von Gabain muhtemelen Uy­
gurca mirile Çince miid. (ib.) arasındaki olası ilişkiye dikkat çeken
ilk kişidir. M. Vasmer'in ünsüz bir ögeyle desteklenen eski Çince
("urchines. ") formunu yeniden yapılandırdığı da eklenınelidir: * mit
(Russ. etym. Wt., II, p. 1 1 0). 'Bal' için kullanılan Eski Çince bir
isim güncel ortak Çincede varlığını sürdürmüştür: fynmi ve mitan
'bal' ve mifan 'arı' (Chen' Chan-Khao - A. G. Dubrovskij - A. V.
Kotov, Russko-kitajskij siovar', Moskva, 1 95 1 ).
Burada diğer önemli metin referanslarına gelelim: Kaşgarlı'nın
sözlüğünde üç giriş kaydedilmiştir: ari'balarısı' ve 'bal' için iki keli­
me: balve aıi"yayi:U Burada önemli olan bu son kelimelerin dağılımı
ile ilgili bulgularıdır. Ona göre diğer dillerde arlyaylkullanılırken,
baJSuvarinler, Kıpçaklar ve Oğuzlar (guzz) tarafından kullanılmak­
tadır. Ne yazık ki, Suvarinler hakkında çok fazla bilgimiz yok, ancak
bu alanlarda geleneksel olarak Kıpçak ve Oğuzlara atfedilen arıcı­
lığın geniş yayılımı sonraki bazı verilerle yeterince pekiştirilmiştir.
A. Samojlovich tarafından da belirtildiği gibi XIV. ve XVII.
yüzyıllarda Kırım'da arıcılığın varlığı hem edebi eserler hem de
resmi belgelerle açıkça kanıtlanmıştır. Ayrıca Kırım balı, yarımada­
nın çok ötesinde Altınordu'nun doğu bölgelerinde iyi bir üne sahipti
ve Harezm12 kadar uzağa ihraç edilmişti. Bal muhtemelen Yahudiler,
Hazarlar veya Karaimler gibi gayrimüslim tüccarların ticaret objesi
olmuştur. Mengli Giray 1485 tarihli fermanında (V. D. Smimov ta­
rafından yayınlanan), belli bir İbrahim'i, genellikle şarap, tuz, renk-
1 1 Besim Atalay, Divam Lügat-it-TürkDizini "Endeks''. Ankara 1 943, (ss. 3 1 -32).
Bkz.: C. Brockelmann, Mitteltürkischcr Woı1schatz nach MafJmüd al-Kii§yafı's
Divan Luyiit at-Turk, Budapest-Leipzig 1 928, s. 1 0.
12 "Auf dem Krim spielte die Imkerei und der Honig eine bedeutende Rolle (er
wurde bis nach tlörizm ausgeführt", B. Spuler, Die Goldene Horde. Die Mon-
golen in Ru/Jland 1223-1502. (2"d ed.), Wiesbaden, 1 965, s. 42 1 . Ortaçağ'da
Anadolu' da bal hakkında verilen şüpheli bilgiler için Bkz.: W. Heyd, Geschich­
te des Levanthande/s im Mittelalter, vol. II., Stuttgart, 1 879, s. 673 .
140 • Edward Tryjarski

ler ve bal 13 gibi ürünlerin üzerine alınan vergilerden muaf tutar. Bal
ve sarab kelimeleri 'bal' ve 'bal likörü' için kullanılır.
Zaten uzun yıllar önce Volga Bulgarları ve Hazarların bal ve
balmumu baş üreticileri oldukları gerçeğine dikkat çekilmiştir. 14 Bu
açıdan en önemlisi İbn-i Fadlan'ın kanıtıdır. Volga Bulgarlarının bu
oluşum ile ilgili ilişkisi hakkında bilgi veren iki ana pasajı vardır.
Bunlardan birinde, İbn-i Fadlan şöyle diyor: "Orada, yaşadıkları
yerlerde, ormanlarında bolca bal vardır ve onlar oraları (bu yerleri)
bilirler ve oralara bal toplamak için giderler... "15 Bir başka pasajın­
da ise, İbn-i Fadlan misafirlere sunulan baldan [liköründen] bahse­
der. 16 Çok eski zamandan beri arıların damızlık ve çoğaltılmasına
başlayan Mari, Udmurt veya Mordvin'in atalarından arıcılığın ana
metotlarını öğrenme olasılığının burada bir Fin-Uygur mirasının söz
konusu olması olasılığından daha fazla bir durum olduğunu itiraf
etmeliyiz. (bkz. : Bölüm II).17
Hazarları ilgilendirdiği kadarıyla bu gelenek onların kendi ta­
rihlerinin çok çok eski muhteşem dönemine kadar gider. Persli ta­
rihçi, Mirkhand (Mir Khwand 1 498 yılında Herat'ta ölmüştür!), Ha­
zar halkının kökeni hakkında bir soy efsanesi ortaya koyar. Efsane,
Yapfes'in oğullarından biri olan Hazar'ın İdil kıyılarına ulaşana ka­
dar kuzeye gittiğini söylüyor. Arıları ilk bulanlar onun torunlarıdır.
Mağarada buldukları balla tatlı yapmışlardır. 18 Başka bir Persli ya­
zar, Gardizi ( XI. yüzyıl), Hazarların ülkesinde çok bal bulunduğunu
ve bu nedenle oradan bazı çok özel balmumu çeşidi ithal ettikleri-
13 Saınojlovich, yage, s. 27 1 .
14 Bkz.: A. Zajıtczkowski, Ze studiôw nad zagadnieniem chazarskim. Etudes
sur le probleme des Klıazars. Krak6w, 1 947, s. 68. dipnot 3 'teki referansta G.
Jacobs'un çalışması verilmektedir.
1 5 Puteshestvie Ibn-Fadlana na Volgu. Perevod ikommentarij. Pod redakciej akad.
I. Ju. Krachkovskogo, Moskva-Leningrad, 1 939, s. 74.
1 6 yage, s. 73, f" 206 b.
1 7 Tatary srednego Povolzh 'ja i Pniıralj' a. ed. N. 1. Vorob 'ev-G. M. Khisamutdin­
ov, Moskva, 1 967, s. 68.
1 8 Zajıtczkowski, Ze studiôw, s. 68 ve P. Smimov, Volz'kij shljakh i slurodavni
Rusi Kiev 1 928, s. 84'ten alıntı yaptım.
Türkler ve Doğa • 1 4 1

ni açıklamıştır. 19 Bazı Arap otoritelere göre bal Hazar Bölgesinden


İran'a ihraç edilmiştir.20
Karaimlerin arıcılığa olan ilgisi literatürde sıkça dile getirilmiş­
tir. Geleneğin çok eski olduğu tahmin edilmektedir ve günümüze
kadar da devam ettirilmiştir. Örneğin Luck Karaimlerinin ipek, tü­
tün ve balmumu işiyle uğraştıkları B . Janusz'un 1 927 tarihinde ya­
yınlanan araştırmasında yer almaktadır.21 Bir başka yayında Troki
Karaimlerinin I. Dünya Savaşı'ndan önceki döneme kadar bal arı­
cılığı yaptıklarını okumaktayız.22 Hazarların etnik ve kültürel miras
unsurlarından biri olan arıcılığa Karaimlerin bu ilgilerini ve onların
ilgili terminolojilerinin kalanını görmeye meyilli A. Zaj'lczkowski
tarafından konuyu aydınlatmak açısından tarihi bir girişimde bulu­
nulmuştur. Yazar, 'arı', 'bal', 'balmumu' ve 'kovan' kelimelerinin
varlığına vurgu yapmaktadır.23
Volga Tatarları arasında çok popüler olan ve günümüze kadar
gelmiş, Bulgar dönemlerinde bilinen ve halen günümüzde de uy­
gulanan yaygın bir gelenek vardır. Volga Tatarları ve Mişarlar her
daim bal aracılığı yapmak istekleriyle ün kazanmışlardır. Önceleri
yaban arılarının ballarını toplamışlar ancak çok daha eski zamanlar­
dan beri ağaç kovukları ya da içi boş kütüklerden faydalanmışlardır.
İstatistiki veriler ve alan araştırmaları sonuçlarının gösterdiği gibi,
Tataristan' daki çeşitli yerlerde arıcılık biraz daha farklı özelliklere
sahiptir. Böylece, neredeyse oradaki tüm orta büyüklükteki çiftlik­
lerde, bazen de oldukça büyük bağlarda ( 1 0 veya daha fazlasında)
çiftçilerin boş zamanlarında severek uğraştıkları bazı arı kovanları
bulunurken, Kama Nehri'nde (Predkam'e) önceki yerleşim bölgele­
rinde, ormanda orta ve büyük ölçekte arıcılık yapmak sadece birkaç
çiftçinin tasarrufunda idi. Kama Nehri'nin (Zakam'e) öbür tarafında
yer alan bölgelerde ve Volga'nın sağ tarafında ve Mişarlar arasında
arıcılık nispeten çiftlik evlerinde daha az sayıda yapılmaktayken or-
19 A. Zajıı_czkowski, Ze studi6w, s. 68.
20 A. Zajıı_czkowski, Khazarian Culture and its Inheritors, Acta Orient Hung. XII,
1 -3 ( 1 96 1), s. 300.
21 B. Janusz, Karaici w Polsce, Krak6w, 1 927, s. 67-68.
22 J. Krywko, O og6rku trockim, Wilno, 1 926, s. 8.
23 Zajıı_czkowski, Ze studi6w, s. 68-70.
142 • Edward Tryjarski

manlarda yaygın şekilde yapılmaktaydı. Bazı çiftçiler için arıcılık


onların yegane uğraşlarıdır. Bal ve balmumu kısmen o civarda kul­
lanılıyor, kısmen de satılıyordu. Bu geleneğin devamlılığı modem
verilerle pekiştirilmiştir: 1 920 yılında Tatar arıcıların her biri 4, 8 arı
kovanına sahipti. 24
S. I. Rudenko sayesinde Başkurtlarda arıcılık konusunda detaylı
ve ilk elden bilgilere sahibiz. Başkurtlar hakkındaki monografile­
rinde bu konuyla ilgili tarihi, etnografık ve teknik açıdan güvenilir
bilgiler mevcuttur.25 Bu bilim adamına göre Başkurdistan her biçi­
miyle klasik bir arıcılık ülkesidir ve Bulgar Dönemi 'nde jasaq bal ile
ödenirdi. 1 627'ye ait Rus tarihi kaynaklarından biri Başkurtlar "Bal,
hayvan ve balık tüketirler." demektedir.26 XVIII. yüzyıla dayanan
belgelerde, Başkurdistan ormanlarında ağaç kovuklarındaki arı ko­
vanlarıyla ilgili referanslar yer almaktadır. Onlardan biri olan 1 7 1 6
tarihli belge, bir mülk sahibinin elinde bu şekilde 600 kovan oldu­
ğundan bahseder;27 1 762 tarihli bir başka kaynak, 2000 veya daha
fazla sayıda kovana sahip Başkurtların olduğunu aktarmaktadır.28
XVIII. yüzyılın ikinci yarısında bahsedilen tipte bir arı kovanının
fiyatı 1 O Kapik iken arılı bir kovanın :fiyatının bir Ruble olduğundan
bahsedilmektedir. 29
Rudenko'nun 1 908- 1 909 tarihlerinde yaptığı Başkurtlarla ilgi­
li keşif araştırmasında ancılık ormanların kesilmeye başlamasıyla
yavaş yavaş azalmış, ancak şu boylar arasında hala popülerliğini
sürdürmektedir: Bürçenler, Kıpçaklar, Tanıyan-tabın, Yurmatlar,
Kataylar, Aylınlar, Küdeyler ve Bol'shekushchinler. Uralların do­
ğusunda arıcılar ortalama 50-80 ağaç kovuğu şeklinde kovanlara
sahipti. Kovan için kullanılan Başkurtça isim soloq (Eski Rusya' da
olduğu gibi) arıların yaşadığı her bir ağaç kovuğunu pelirtmekte­
dir. Beyaz Rusya ve Ukrayna'da içi boş kütük parçalannın ağaçlara
bağlanması kastedilmektedir). Başkurtlar böyle ağaç kovuklarından
24
Tatary, yage, s. 68.
25
yage,
s. 96- 1 03.
26
yage, s. 96.
27
yage.
28
yage.
29
yage.
Türkler ve Doğa • 1 43

bal toplamışlardır, ancak çok daha öncesinde ağaçlarda yapay ko­


van yapmaya başlamışlardır. Bu durum arıcılığın gerçekten başla­
ması konusunda bir dönüm noktası olmuştur. Muhtemelen XVIII.
yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleşmiştir. Arıcılığın geliştirilmesinin
diğer aşamaları; içi boş kütüklerin tek bir yerde büyüyen ağaçların
gövdelerine bağlanmasından ibarettir. Bir sonraki aşama, bu boş kü­
tüklerin toprağa konulmasıdır ki, buna utar veya umartaliq denmek­
tedir. İçi boş kütüklerin ağaçların gövdelerine bağlanması bu yüz­
yılın başlarında Başkurtlar tarafından halihazırda uygulanmaktaydı.
Başkurtlardan adapte edilen bu yöntemin muhtemelen diğer pek çok
Türk coğrafyasında tekrarlandığını varsayabiliriz.
Rudenko, Başkurt arı ustalarının en tipik uğraşılarını tanımla­
maktadır. En ilginç yöntemler ise anların ve balın soğuktan, ayı­
lardan, kötü adamlardan ve kötü ruhlardan korunması için alınan
önlemlerdir. Kış aylarında ağaçlardaki kovuklar altı samanla destek­
lenmiş dal ve sak liflerinden yapılmış minderler vasıtasıyla korun­
muştur. Evin yakınında bulunan kolonilerden evcilleştirilmiş arılar
özel bir bodruma ya da yer altında soğuk depolara konulmaktaydı­
lar. Arı ·oğullarını ayılardan korumanın üç yolu vardır. Bunlardan
bir tanesi, ayının tırmanmasını zorlaştırmak için ağacın gövdesinin
alt kısımlarına kaygan sak liflerinin bağlanmasıdır. İkincisi, dipleri
sivriltilmiş küçük ağaçların gövdeye bağlanmasıdır. Üçüncüsü, ko­
vanın girişinin hemen altında pervazlı bir platform yapılmasıdır.
Ormanlardaki kovanların diğer insanlara karşı korunması her
ağacın damgalanmasından ibaretti. Daha sonraki zamanlarda kovan­
lar tek bir merkeze toplanmış ve toprağın üzerine konularak bazen
de etrafı çitle çevrilmiştir. Öte yandan, "bal çalmak" gibi yanlış bir
suçlamaya karşı savunma zorunluluğuyla bağlantılı olarak mal sahi­
bini korumak adına, bal toplarken kendisine eşlik etmek üzere bazı
komşuların veya akrabaların davet edilmesi gibi bir gelenek ortaya
çıkmıştır.
Kovanların bulundukları yerleri kötü ruhlardan korumak ve on­
ları kovmak için çitlere veya yakındaki ağaçlara at kafatası yerleş­
tirilmiştir.
144 • Edward Tryjarski

Güney grubu Türkleri tarafından işgal edilmiş bölgelerde arıcı­


lık ile ilgili hizmetimize sunulan önemli referansların olduğu da ilave
edilmelidir. Meşhur lJudüd al- 'Alam' da ilgili bir pasaj bulunmuştur.
Bir bölümün başlığı şöyledir: "Adharbadhagan, Arminiya, ve Arran
bölgelerinde ve onların illerinde"; bu bölümde şunu okuruz: "Bu üç
il birbirine komşudur... Bölge, akarsuları ve güzel meyveleri ile çok
müreffeh ve hoştur... Bu şehirler koyu kırmızı boya (qinniz> "ker­
mes"), şalvar-kuşakları (shafvar- [band]), yün ürünleri, kökboyası (?
rüdiiıa), pamuk, balık, bal ve balmumu üretirler."30
Osmanlı İmparatorluğu'nda arıcılığın tarihinin ana hatları­
nı yazmak cazip ama, çok zor bir görev olacaktır; ancak amacım
o kadar ileriye gitmek değildir. Bu arada yeni ortaya çıkarılmış el
yazmalarına dayalı kısa bir süre önce N. Beldiceanu tarafından edite
edilmiş olan ÖrfiHukuk Kanunu'nda önemli bir kanıtın sağlandığı­
na işaret etmek isterim.31 1477 ve 148 1 yılları arasında yazılan Ka­
nun, Rumeli ve Anadolu' da yaşayan çeşitli nüfusun vergileri, öşür
vergileri ve diğer görevlerini listeler ve tanımlar. Bazı yerlerde de
arıcılılardan alınan vergilerden bahseder: ' ösr-i qovan, 'ösr-i 'asel,
qovan haqqlya da qouan [resmi] . Bu, Osmanlı İmparatorluğu'nda
arıcılığın geniş dağılımının kanıtını göstermektedir. Metin, aru,
'asel, bal, balğı: qovan (sonuncusu 'bal anlamına da gelmektedir'),
qougi; ayac delügive qaya gibi bazı kelimelerin tekrarını içerdiğin­
den diğer bazı dil bilimsel materyallerin takibi yapılabilir. Son üç
kelime ağaç kovuklarında, muhtemelen de an kütüklerinde ve kay­
alarda oğul veren anlardan balın nasıl toplandığının bilgisini verme­
ktedir. 32
Türk halk biliminde yer alan kanıtlara dikkat çekmek ilgi çekici
olabilir. A. Eberhard ve N. Boratav'ın kitaplarında yer alan Türk
halk masallarında arı 3 kez, bal 4 kez ve balmumu 6 kez geçmiş-
30 }judüd aPAlam 'The Regions ofthe World'. A Persian Geography372 A. H. -

982 A. D. Translated and explained by V. Minorsky. With the Preface by V. V.


Barthold translated from the Russian, London, 1 937. s. 142, f" 32 b.
31
Code de lois coutumieres de Melııned11, "f(jfiib-i Q:ı vi'ınin-i 'örfiyye-icosmi'ınf,
Ed.: N. Beldiceanu. Wiesbaden, 1 967. Index, ss. 25-39. Bu metne dikkatimi
çektiği için Profesör A. Zajıtczkowski'ye minnettarım.
32 Maalesef indekste örneğin delüg gibi bazı maddeler unutulmuş.
Türkler ve Doğa • 1 45

tir.33 Arı ve balın pek çok Türk, ama belki de özellikle Osmanlı
atasözlerinde temsil edildiği genel olarak bilinmektedir.54 Anadolu
lehçelerinde arıcılık üzerine ("erkek arı" ve "arı"nın popüler isim­
leri de dahil olmak üzere) kapsamlı bir söz varlığı bulunmaktadır.35
Romanya Dobruca'daki bu söz varlığının güncel haline yapılan yeni
katkı III. bölümde yer almaktadır.
Arıcılığın ve bal tüketiminin sadece uygun iklim şartlarına
değil, aynı zamanda hayvancılık ve genelde bir tüketim modeliyle
ilişkili olarak bazı geleneklere de bağlı olduğu görünmektedir. Buna
örnek olarak Yakutları göstermek faydalı olabilir. Kuzeye doğ­
ru göçlerinde devam eden bazı göçebe yaşamına dair gelenekleri
onların gerçek ortamlarında büyük ölçekte arıcılık yapmayı hiçbir
zaman öğrenememiş olduklarını göstermektedir. XIX. yüzyılın
sonunda gözlemlerini Yakutların ülkeleri ve yaşamları hakkında ya­
pan W. Sieroszewski ne arılardan ne de baldan bahsetmektedir.36
Diğer yandan; güzel, beyaz balın XVIII. yüzyılın başlarında
Sibirya'ya kadar satıldığını biliyoruz. Balın fiyatı bir Rus Pud'u
( 1 6.38 kg'a eşit Rus ağırlık birimi) için 70-80 Kapik'tir ve usule
uygun görünmektedir. Bu, bana balın uzak bölgelerden ithal edilme­
diğini düşündürüyor. Bu bilgiler, güvenilir bir uzman olan ve tüm
Türkologlar arasında en tanınan Ph. Johann von Strahlenberg tara­
fından verilmiştir. 37
33 W. Eberhard - P. N. Boratav, Typen Türkischer Volksmiirchen. Wiesbaden,
1 953. Bu eser aynı zamanda Türk halklarının edebi çalışmalarında arı ve
bala verilen belli başlı referansları listelemek için de kullanışlı; örneğin Ha­
rezmi dilindeki ağiq sahdi. qirim sahdiga o/:ısar gibi (Samoj lovich tarafından
aktarılmaktadır, yage, s. 27 1 ; Ben şu eserden aldım: T. Gandjei, fi "Mul:ıabbat
niime" di fjöraznii, in "Annali deli' Jnst Univer. Or. di Napoli, New series,
vols. VI-VII. Roma 1 958, s. 1 50). Ayrıca şöyle bir alıntı; Qutb: iCib özi saıii b
özgiinükiir ba/(Samojlovich, yage; Zajıtczkowski, Najstarsza wer�ja. Ill, s. 26).
34 Örneğin Bkz.: Ömer Asım Aksoy, Atasözleri ve Deyimler, Ankara, 1 965; veya
Y. Kerimof - B. Şişmanoğly, Atasözleri ve Özlü Sözler, Sofıa, 1 960.
35 Bkz.: Türkiye 'de Halk Ağzından Söz Derleme Dergisİ, A. Caferoğlu'nun Ana­
dolu Ağız Araştırmalarına da bakınız.
36 W. Sieroszewski, 12 lat w kraju Jakutow, Warszawa, 1 900.
37 Das Nord-und Ostliche Theil von Europa ıındAsia . . von Philipp Johann von
.

Strahlenberg, Stockholm, 1 730, s. 373. Rusya ve Litvanya'daki ancılık ile ilgili


1 46 • Edward Tryjarski

il
Bundan sonra Türkçe sözlükte yer alan arıcılıkla ilgili 8 temel
kelimeyi ele almaya çalışacağım. Bu o kelimelerin kökenini açıkla­
ma, geçmişte ve günümüzde yaygınlıklarının şemasını çıkartma gi­
rişimidir. Bu kelimelerin daha ayrıntılı tarihlendirilmeleri konusu
gelecekte başka araştırmalar gerektirecektir.
Bal Arısı: ' bet-' için kullanılan geleneksel Türkçe isimler: art
ve onun labial varyantı olan arü (örneğin Buly. al-must., Al-Qavanin
vs.de) ve qurt, ;rurt, qort vs. (Moğ. farklı zögiy [�ôgeı] veya [rare]
keteyene, Ordos. Ge 't'egene id., Mostaert, Dict. ordos). Bu iki ke­
limenin zamanda ve mekanda yaygınlığı oldukça değişken bir eş
dillilik çizgisi göstermektedir ve kural olarak tam kronolojisini
oluşturmamız mümkün değildir. Bu iki kelime ile birlikte, büyük
bir olasılıkla daha geç orijinli ve ağırlıklı olarak açıklayıcı, kendine
özgü karakter içeren yan yana bazı başka kelimeler de vardır. Bun­
lardan bazılarına aşağıda değinilecektir. t. aıi"kelimesinin etimolo­
jisi kesin olarak oluşturulmuş değildir ve bu kelimede Arapçadan
(Arap. <.Ş) 'arı (honey)' , hem de Farsçada) veya Hintçeden ödünç
alınan bir kelimenin (< m. ind. alil:ı id., Sevortjan, Probnye stati, s.
96) izlerinin aranması için öneriler yapılmaktadır. Qurtkelimesi söz
konusu olduğunda ise bu tartışmasız gerçek bir Türkçe kelimedir.
Runik yazı literatüründe 'arı' veya 'bal' için henüz bir kelime
ortaya çıkmış değil ancak, bu durumda bile, aksine kanıt eksikliğine
dayalı nihai bir sonuç çıkarmamak yararlı olacaktır.
Diğer yandan aıikelimesi Uygur Kağanlığı literütüründe de or­
taya çıkmaktadır. Esasen Uygur ve Arap alfabesiyle yazılmış bir el
yazmasında bulunmuştur ve S. K. Malov tarafından erken XII. ya da
X. yüzyıla tarihlendirilmektedir. Yükneki (muhtemelen Semerkant
bölgesinde bir yerleşim bölgesi) Ahmet tarafından yazılmış ahlaki
ve öğretici bir çalışma (Malov, Pomjat drevnet pis., s. 3 16, 3 2 1 ).
Eserin 446. satırında şunu okuyoruz: asal qayda bolsa bı1a arist 'arı­
nın olduğu yerde bal da vardır' .
olarak aynı zamanda Bkz.: s. 333.
Türkler ve Doğa • 147

Kaşgarlı'da 'balansı' türüne rastlıyoruz. Qurfu da buluruz


ancak bu kelimenin ' arı' mı, yoksa sadece 'böcek, kurtçuk' anla­
mına mı geldiğini gösteren kanıtlar yoktur.38 İkinci anlamı SuvaJ?l
aprabhiisa' da kanıtlanmıştır.39 Qurt kelimesinin çift anlam sorunu­
nun günümüze kadar bir çözüme ulaşmadığı genel olarak bilinmek­
tedir.40 Aıikelimesi Zemahşeri'de (Ed. : Poppe, s. 402) de verilmiştir.
Lakin bu kelime girişinin Moğolca çevirisinin olmadığı gözlemlen­
melidir. Ancak bildiğim kadarıyla bu ve diğer pek çok durumda bu
sözlükte Moğolca sözcüklerin eksikliğini açıklayamıyoruz. Tahmi­
nimce bir yazar için bu amaçla eşdeğer bir alıntı yapmak çok zor
olmuştur.
Bazı Türk dillerinde "arı" için kullanılan kelimeler terk edilmiş
ve tamamıyla veya kısmen yeni alıntı kelimelerle yer değiştirmiştir.
İlk durumda, Lehçe pÇola/piÇola (pszczoÇa) kelimesinin kullanıl­
dığı Ermeni Kıpçakçası 'ndan gelen kelime söz konusudur ve söz
varlığında şimdiye kadar incelenmiştir (örneğin; esak pÇolasl osa;
at Çİbİnİ osa pÇola at tenıiıdan etılgan, Tryjarski, Dict.). İkincisi,
Rusça Me�oBhıii'den (möt bal'+-Hg) alıntı-çevirisi yapılan ilk ke­
lime olan Hakasça nılJttİg ardır. Aşağıda atıfta bulunulan Yakut
dizelerinden biri buraya aittir.
Var olmaları halinde, hangi arı türlerinin eski Türkler tarafından
ayırt edildiklerinin belirlenmesi için yeterince bol malzeme yoktur
(Bu genel isim 20.000 böcek türünden, Encyclopaedİa Bntannİca,
1 964, s. v. "arı", herhangi biri için kullanılmıştır.) ve bir sonraki dö-
38 Besim Atalay, Divanü Lı1gait-it-Türk Dizini "Endeks'� Ankara 1 943, s. 3 1 -32 ve
383. C. Brockelmann, Mitteltürkischer Wortschatz nach Mafımı1d al-QiiS;aris
Diviin Luyiit at-Turk, Budapest-Leipzig, 1 928, s. 1 0 ve 1 65 .
3 9 qamll'j qurtlammg qunyuzlamiiıg tirgini "an agglomeration o f ali worms and
beetles" S. Çağatay, Altum Yamk'tan İki Parça. Ankara 1 945, s. 84; Malov,
Pamjat drevnet pis., s. 1 75.
40 Oğuzların bir kurt (bön), [için] hüsnü tabirle, şefkat sözcüğü kullanımıyla veya
nükte yollu olarak solucan ( quri) demeleri şeklindeki bu merak edilir durumu
açıklamak mümkündür; çünkü bu isim [kurt/böri] kabilenin genel kullanımına
avcılar tarafından kurt (böri) hakkındaki tabunun bir sonucu olarak sokulmuş­
tur; Bang'ın Kör. Cs. Arch. XII'deki bir bildiıisinden ve G. Clauson, "Turks
and Wolfs", Studia Orientalia, XXVIII, 2. Helsinki, 1 964, s. 4'teki yazısından
alıntı.
148 • Edward Tryjarski

nem için bunu oluştunnak da kolay değildir. Orada burada Çuvaşça


hura hurt 'qepHa5I rrqena' (Aslım.) ya da kuzey grubunda olduğu
gibi söl iir ' die Feldbiene' ve taiya iir ' die Waldbiene' (orman arısı)
gibi kelimelere rastlarız (Radloff, Wb. I, 244). Erken dönemlerde
hem Türklerin hem de Moğolların tam olarak ne 'kurtçuk' ve 'arı'yı
ne de 'arı' ve 'eşek arısını' , 'öküz sineğini' veya 'yaban arısını' vs.
birbirinden ayırmaları mümkündü. Eğitici örnekler Yakut ve Moğol
dillerinde (bkz. : aşağı) verilmektedir. Diğer yandan Çuv. vaıii hurt
(horah hart) 'hırsız arı ('rrqena -BopoBKa', Aslım. ; karşılaştır Genel
Türkçe. oyri': Ramstedt, Studies in Kor. Etym., s. 1 76. Bu kayna­
ğı Doç. Dr. S. Kalufynski'ye borçluyum.) gibi ifadeler daha ziyade
halk edebiyatına aitmiş gibi görünmektedir.
Ba�ı Türk dilleri ari've qurt kelimeleri anlamlarını pekiştirmek
için önlerine sıfat koyarlar ya da tamlama yapısından faydalanırlar.
Bu kullanım muhtemelen pratik bir önem taşımaktadır, özellikle de
' qurf kelimesi söz konusu ise, sadece ana kelimenin kullanılma­
sı bazı tehlikeli yanlış anlamalara yol açmış olmalıdır. Ancak ben
bunun gerçekten büyük bir tehlike olabileceğine inanmıyorum. Bu
bağlamda 'bal' ve 'kovan' anlamına gelen kelimelere de başvurul­
maktadır: Kazakça, Tatarca umarta qortl veya bal qortl (Balint),
Başkurtça. umarta qorto veya bal qorto, Kaz. bal ara, Kırg. bal arisi;
Türkm. bal arisi; Osmanlıca bal ansı, Hak. m8tting iir, Özb. asalari'
(karş . . Ordos Bam Ge 't 'egene id., Mostaert, Dict. ordos). Bu yapı
bazı Avrupa dillerinin etkisine, hatta modern bilimsel bir termino­
lojiye (bkz.: Örneğin Yeni-Latince. Apis mellifera, İng. honeybee,
Alın. Honigbiene, vs.) yakından işaret eder; ancak daha uluslararası
bir terminolojinin (tam olarak Rusçanın), ender durumlarda da bu
cümlelerin büyük çoğunluğunun eski tarihlere ait görünmesi nede­
niyle daha yeni dillerin etkisini varsayabiliriz.
Yukarıda bahsedilenlerden farklı olarak Türk dillerinde 'arı'
için başka isimler bulunmaktadır. Bunlardan bir grubu nitelikli bir
sinek ismine dayanır ve hem Batı Grubu'nda, bir dereceye kadar da
Merkez Grup'ta temsil edilmektedir: Haliç ve Luck Karaimcesin­
de balcibin (Mard.), Karaçay-Balkar bal cibin, Kumukça balğibin
(bal:Jıbin), Nogayca bal sibiiı.
Türkler ve Doğa • 1 49

Çuvaşlar söz konusu olduğunda ise diğer dillerden pek de far­


kı olmayan yapılar buluruz. Bunlar: hurt, hort (Aslım.) pil hufte
ve velle huffe. Hufte farklı bir kayıt olarak ne Ashmarin tarafın­
dan listelenmiştir ne de Egorov tarafından kendisinin Etimoloji"
Sözlüğitnde açıklanmıştır. Bununla birlikte, öyle görülüyor ki, or­
tak kökün sonuna eklenen iyelik (ya da küçültme eki?) ekiyle karşı
karşıyayız. Velle, çok iyi asimile olmuş Rusça y.lleu 'kovan' kelime­
sidir (bkz.: Rasanen, Tschuv. Lehnw. im Tscher., s. 1 20).
Karakalpak ve Yeni Uygurların 'arı' için kullandıkları biçimler
ilginçtir: Karakalpakça bal xiiITesi veya xiiıre (Baskakov, Karakalp.
faz., I, s. 1 3 7, 392), Yeni Uygurca hara: bal hanisi (Russ.-uyg.sl.).
Bu kelimenin açıklanması oldukça zahmetlidir. Belki de iki olasılık
vardır: İ lki bu kelimeyi doğal bir gelişimin sonucu olarak görmek
(ön ek h-, -r-'nin tekrarı), diğeri yabancı etkisinin varsayımı. Birin­
cisi, arl ile benzerlik gösterdiği emarelerini bulan Radloff (Wt. II,
1 787) tarafından önerilen sanki çözümmüş gibi görünmektedir, ikin­
cisi her iki dilde h- ile başlayan uzun kelime listesindeki girişlerin
genel olarak yabancı menşeli olduğunun desteklenmesidir.4 1
Yakutçada 'arı' için sıradışı kelimeler bulumnaktadır. Temel bir
kelime iljlria'dır '6opTeBa51 mrn ,ıı;ıKı M rrqeJia', ifadeler şunlardır:
toyon iljiifa ve müöttiix iljiifa. (bkz.: Rusça Me,rı;oBb!H "bal ile ilgi­
li" ve Hakasça biçimi yukarıda alıntılanmıştır.) 'rrqeJia, Me,rı;yHKa' .
ilj �3BYKb MbJqaHİ51, MbIKb" ilji"r- '3BaTb (II03BaTb) rrpHrJialllaTh,
BhI3bIBaTb' ; iljiran- 'o CKOTe: MhıqaTb IIOCT051HHO H3)J;aBa51 3BYKb ilj,
MhıqaTh THXOHhKO, He OTKphIBa51 pTa qepe3b HOCOBYIO IIOJIOCTb' vs.
gibi ilgili kelimeleri şüphesiz biliyor olmamız nedeniyle bu kelime­
nin etimolojik kökeni oldukça açıktır (Pekar. sl. III, 3 802-3). Tüm
bunlar bizi, daha sonraları böcek vızıltılarını da kapsayacak şekilde
bazı büyükbaş hayvanların seslerinin taklit edilmesi temeline götür­
mektedir. 'Arı' ismi için benzer bir temel, bildiğim kadarıyla, Ya­
kutlara özgüdür. Etnolojik gözlemler Yakutların o denli büyük arı
ustaları olmadıklarım göstermektedir (bkz.: Bölüm 1). Bu durum
dil bilimsel bir kanıtla doğrulanmıştır. Yarım yüzyıl önce Yakutların
'arı', 'erkek arı' ve 'kraliçe ari' arasında bir ayrım yapmadıkları,
41 Bu konuya dikkatimi çektiği için Doç. Dr. S. Kalunzyiıski'ye minnettarım.
150 • Edward Tryjarski

1 895 veya 1 900'da (Pekar. sl. age) yayınlanan bir metinde de gös­
terilmiştir. Bundan başka onlar 'eşekansı' ( tigiir veya tigiir [ tigerj
ÖJİİfa) ve yabanarısı için aynı kelimeyi kullanmışlardır (bkz. yukarı).
Radloff tarafından Troki (Wt. III, 2 1 76) için listelenmiş arı için
varsayılan bir isim, yani Karaimce culu muhtemelen yanlış anlama
sahiptir (A. Zaj<ıcczkowski42 tarafından gösterildiği gibi) ve 'ko­
van' olarak çevrilmelidir (Luck ve Haliç Karaimcesi culu 'arı ko­
vanı gibi, Mard. ), ayrıca Kazan Tatarlarında ve Başkurtlarda (bkz.:
EK) buna uyan bir yapı bulunmaktadır. c'uluv 'arı, kovan' kelime­
si Polonya Ermenilerinin Ermeni lehçesinde vardır ve hiç şüphe­
siz Türkçe menşelidir. 43 Diğer dillerde de gözlemlenmesi nedeniy­
le kovan-+oğul-+anlar-+an dizisinde anlam kaymasının kuvvetle
muhtemel olduğu unutulmamalıdır.44
Kraliçe: Bir dizi Avrupa dilinde sahip olduğu bir parça şiirsel
cazibeye rağmen bu kelime, gerçekte daha ziyade arı ustalarının dar
alanına hapsedilmiş teknik bir terimdir. Türk bölgelerinde kullanılan
geleneksel bir isim de ' bey' dir. Örneğin bu bireyin arı toplumunda
oynadığı biyolojik rolü besbelli göz ardı eden Osmanlıca ari' beyi
kelimesi. Türk dilleri genel olarak bakire bir kraliçe arı ile bir oğul
anası arasında ayrım yapamaz gibi görünmüyor. Bu nedenle bu ikin­
ci işlev bir dizi benzer isimlerle vurgulanmıştır: Özbekçe ona asa!ari;
Kazakça ana ara, Kırgızca ene liri' (ve iirlniiı urgiiClsı), Çuvaşça hurt
(horf) amiveya hort amii.se (Aslım.) vs. İ stisna olarak Tuvacada ki's
ari''bakire arı 'yı buluruz.
Yakutlar; "kraliçe", "erkek arı" ve "işçi arı" arasında ayrım yap­
mazlar.
İşçi Arı: Bu terimin kullanılması hiç şüphesiz arı. topluluğu­
na titiz bir bakışın sonucudur ve Radloff'unki de dahil olmak üzere
özellikle eski tarihli sözlüklerde yer almaması nedeniyle yeni ta­
rihlere ait olmalıdır. Sovyetler Birliği'ndeki Türk Cumhuriyetleri­
nin dilleri söz konusu olduğu sürece Rusça pa6oi/aR n1Jena, bkz.:
42 Ze studiow, s. 70, not. 2.
43 E. Sluszkiewicz, Remarques sur la /anguge turque des Anneniens et sur fes
empmntus turcs de /'annenien, III, R. O, vol. XV, ss. 282-283.
44 yage.
Türkler ve Doğa • 1 5 1

Başkurtça esse qort, Çuvaşça esl'eken h urt (Aslım.) also Kazakça


?İllılssl ara, Kırgızca ?lJmuscu (bal ?lynöcu) an; Türkmence isci bal
arisi; vs. modeli örnek alınmış olmalıdır.
Erkek Arı: Türk dillerinde 'erkek arı' için kullanılan isimle­
rin, 'arı' için kullanılan isimlerden daha sonraki tarihlere ait olma­
ları doğaldır. Bu çok özel kelimenin varlığı sadece keskin biyolojik
gözlemlere değil aynı zamanda ileri düzeyde arıcılık yapma şartına
bağlıdır. Bu nedenle, daha önceki hiçbir belgede bulunmadığının
doğrulanması gerçeğinden hareketle, bu kelimenin gelişme süreç­
lerinin göçebelik aşamasında Türk boyları tarafından bilinmediğini
varsayabiliriz. Her ikisi için de tek kelimenin, lgirla kelimesinin kul­
lanılması Yakut dilinden de bilinmektedir (Bkz.: Pekar. Krat nıss. ­
jak. sl, s. 1 63 ve 2 1 6, ayrıca bakınız: yukarı). Erkek arıyı ve onun
arı toplumundaki diğer arılardan farklı olarak oynadığı rolü ayırt
edememeleri, tıpkı diğer Avrupa dillerinde olduğu gibi Türklerin
erkek arıya, metaforik anlamda asalaklık ve ya aylaklık yakıştırma
fikrine çok yakın tarihlerde varmış olmasıyla ilgili olmalıdır. Bu,
tıpkı Osmanlıca gibi hem çok iyi gelişmiş hem de dış elementlerden
çok etkilenmiş bir dil için bile böyledir (bkz.: erkek adfakat: tem­
bel adam, tufrylivs.). Bazı istisnalar, örneğin Kazan Tatarlarında ve
Başkurtlarda bu nadirdir.
İ simlerden ilk grubu; kendi içlerinde 'erkek arı' için bir kelime­
ye sahip olmadıklarından başta Rusça olmak üzere başka dillerden
ödünç almak zorunda kalan diller oluşturur. Hakas ve Nogay örnek­
leri tnıten < Rusça -rpyreHh id. diğerlerinden daha önce verilebilir.
Örneğin Karaimce, Karakalpakça veya Ermeni Kıpçakçası gibi bazı
diller hakkında benzer bilgilere sahip değiliz.
En zengin ikinci grubu, böyle bir isim yaratan ve muhtemelen
de bunu günümüzde yapmış olan Türk dilleri oluşturur. Genel ola­
rak erkek arının biyolojik işlevinin farklılığına dayanan bir ifade
böylece gramatikal cinsiyetin nitelenmesine ve "he-bee" (erkek arı)
modelinin kabul edilmesine öncülük eder. Bir kez oluşturulduktan
sonra bu model daha sonraları tekrarlanmış ve mekanik olarak taklit
edilmiştir. İlk ögeyi belirgin hale getirmek için erkek, nadiren de
er kelimesi kullanılırken, ikinci kelime için an kelimesi kullanıl-
152 • Edward Tryjarski

maktadır. Sonuç olarak elimizde Osmanlıca erkek ari; Türkmence


iirkak bal arlsi; Kazakça erkek ara, Karaçay-Balkar erkek bal cibin,
Özbekçe erkak asaları; Tuvaca. iir arlvs. İ sim tamlamasına dair di­
ğer biçimler Kırgızca ariiıiiı iirkegi ve Yeni Uygurca bal Jıiirsinig
iirkigı' <lir.
Halen Kazan-Tatarcasında sorlqoıt, Başkurtçada Jıoro qoıt, Çu­
vaşçada hart sam (Ashm.), sara huıt(Egorov) gibi başka yapılar bu­
"

luruz. Daha ziyade dış görünüşe dayalı olup kelimenin tam anlamı
'gri (Başkurtçada, bronz) arı'dır.
Ayrıca, Kazan-Tatarcası'nda, bu dile özgü olmasa da çok nadir
görülen sepsa 'heremeh/Brutbiene (damızlık arı), erkek arı (Balint)
kelimesini bulmaktayız.
Osmanlı-Türk halkları arasında Anadolu ve Rumeli lehçelerin­
de, etimolojisi çok açık olmasa da 'erkek arı' (SDD, 3, 1 1 80) için
var olan kelimelerden biri de saka 'erkek arı' dır ve halen Dobrucada
kullanılmaktadır (bkz.: Bölüm 111). Ancak CC'daki saqa 'stieglitz­
cardarina' ve Kazan Tatarcası'ndaki saqa 'saka kuşu' na vurgu yapı­
labilinir (Radloff W. IV, 242). Saka kuşunun kanadındaki sarı lekeye
mi atıfta bulunulmaktadır acaba?
Kovan: 'Kovan' için Türk dillerinde sayısız isim vardır, ancak,
kovanın konumu, kenarları ve işleviyle ilgili olarak farklı fikirlerin
ortaya çıkmasıyla bu durumun esas olarak özel objenin belirlenme­
sindeki yetersiz hassasiyetin sonucu olduğu açıkça görülmektedir.
Son iki unsur özellikle önemlidir. Bir sözlükbilimci için en sıkıntılı
durum pek çok Türk dilinin arı ağacı ve vahşi arıların yaşadıkları
ağaç kovuğu (Rusça 6opTb, (Lehçe ban5, Çekçe brl), a�aca bağlanan
ya da ayrı olarak yerde duran içi boş ağaç kütüğü ve Asya' da orta­
ya çıkan ve muhtemelen günümüzden eski olmayan modem zaman
buluşu olan özel kenarlı kutular arasında bir ayrım yapmamasından
kaynaklanan ortak uygulamadır.
Günümüze değin; 'yuva' ve 'kovan' arasında bu dillerde, ör­
neğin Karakalpakça balziinenİl) uyasi; Özbekçe asalarl uyasi; Yeni
Uygurca balhiirisinig uvisı; Hakasça iir uyazl bir ayrım yapılmama­
sı hala çok karmaşık bir durumdur.
Türkler ve Doğa • 153

Sovyetler Birliği'ndeki pek çok Türk dili, Rusçadan ödünç


alınan yJieif "bee-hive" veya JIII.fHK "kovan" kelimelerini kullanır.
Bunlar sıklıkla yerel ifadelerle yan yana yer alırlar; örneğin: Türk­
mence bal iiri1ariiıi"ıj yasCigi (veya bal ari1ariiıi"ıj öy?fjgı), Kumukça
balğibin yasCık (veya balğibin ceten), Tuvaca uley (veya arl o,
arl ba?i!Ji). Ayrıca Rusça Koııo.ı:ı;a kelimesi, örneğin Hakasçada ar
kolodasi:
'Ev' kelimesinin ödünç alınmış gibi göründüğü "arı evi" ya da
"arıların evi" biçimleri oldukça nadirdir. Örneğin Tuvaca arla (bkz.:
bur. [zügiiı] giii) veya Özbekçe arfxona (ve de quvı; asalariyasigı).
Radloff'a göre kovan kelimesi Osmanlıcada [qovan, arlqovanı]
ve Çağataycada görülmektedir.
Türk alanının ötesine de oldukça yaygın olanlar şunlar­
dır: Kazan-Tatarca umarta, Başkurtça umarta/omarta, Kazakça
omarta, araniiJ omartasi; Çuvaşça marta/marda 'yııeü, poü rrqeıı"
(Aslım.) "kovan, yuva, arı" < Kazan-Tatarca umum- 'bTJiaMhIBaTh,
OTJiaMaTh, pa1ııaMbIBaTh, po1ııaMaTb" ( Tatarca- Rusça sl), Kırgızca
omur- 'pa3BopornTh, pa3pyıınITb" (Jud.), Kazakça omİİ'- " 1 . ko­
parmak, 2. parçalamak, parçalara ayırmak (bir yapı için)" (Shnit. =

Shnitnikov, Kaz. -kiry . Dict[?}), tel. omur- '�bbrechen" [Türkçe =


koparmak, kırmak-çevirenin notu] [vom Rande = kenarından-çeviri
notu]" (Radloff, Wt I, 1 1 68). Bu kelime Çeremiş/Marilerden ( omar­
ta 'arı kovanı; Perm lehçesinde 'içi oyulmuş ağaç kütüğü [arılar ve
kuşlar için] ') ve Votyaklardan ( umarta) ödünç alınmıştır (Rasanen,
Die tatar. Lehnw. im Tscher., s. 43).
'Kovan' anlamındaki bir Kırgızca kelime hem nesnenin biçi­
mine hem de tatlı içeriğine atıfta bulunmaktadır: bal ciiliik, ciiliik
'tahta (güney lehçesinde de metal) bir kova' (Jud.), Osmanlıca ciiliik
'kova' (Radloff, Wt., III, 2 1 40).
Cetenlseten kelimesinden özel bir kovan türü, yani bükülmüş
dallar vs. gibi şeylerden yapılan bir sepet anlaşılmaktadır: Nogayca.
bal seten, Kumukça balğıbin ceten, Karaçay-Balkar bal eeten, bkz.
Osmanlıca. Çfl'/, Yeni Uygurca Cit "çit" < Osmanlıca, Cit- 'birbiri­
ne bağlamak, örmek, birleştirmek' (Radloff, Wt, III, 2 1 40). XVII.
yüzyıl gibi erken bir tarihte Kırım' da kullanılan bir ifadeye dikkat
154 • Edward Tryjarski

edilmelidir: qovanlçeten (Samojlowich tarafından, Beitriige, s. 27 1 ,


yorumlandığı gibi Bienenstock-Korb [arı kovanı - sepeti]). 'Ko­
van' için kullanılan qurt sepet kelimesinin Samojlowich tarafından
Bakhchiseraj 'da (Bahçesaray) işitildiğini eklemek gerekir.
Karaimlerde nadir kullanılan çulu kelimesi (bkz. : Halicz ve
Luck Karaimcesi solak 'bal' [Mard.]) bir kanıt olarak ilginçtir.
Radloff ( Wt. III, 2 1 40) muhtemelen bu kelimeyi 'arı' (bkz.: "ba­
lansı" paragrafı) olarak açıklamakla yanılmıştır. Bu terim Başkurt­
çada da vardır: soloq kelimesi yakın bir tarihte Rudenko tarafından
yeniden kanıtlanmıştır (bkz. : Ek). Osetya'da da kanıtlanmıştır (A.
Zajııcczkowski tarafından gözlemlendiği gibi): gul "poeBHHK- arı
oğulu" (Miller, Osset -mss. -deutsch. Wt, 1 057). Çift anlamlı ola­
rak aynı zamanda Polonya Ermenilerinin Ermeni lehçesinde ortaya
çıkar: chıluv 'abeille; ruche' (arı, kovan). E. Sluszkiewicz'e göre
(Remarques, s. 282) burada Türkçeden ödünç alınan bir kelime söz
konusudur (" ... toujours est-il que c 'uluvremonte a un mot turc").
Luck ve Halicz Karaimlerinde -lık yapım ekiyle oluşturulan
başka bir isim daha vardır, yani balcibıiılilç nesnenin kendisinin ye­
terince açıklanmamış olması nedeniyle bu kelimeyi analiz ederken
dikkatli olunmalıdır. Mardkowicz bu kelimeyi Lehçede 'pasieka'
(kovanlık) ve Almancada 'Bienenstock' (arı kovanı) olarak çevirir,
ancak her iki çeviri arasında çok fark olduğu ortadadır.
Bal: Çok geniş bir zamana ve mekana yayılmış olan ve en po­
püler isimler arasında yer alan bal için kullanılan temel bir isimdir
ve 'bal' kelimesini başka terimlerle değiştiren diller nadirdir. Bu
tek heceli kelime, başka herhangi bir mantıklı morfolojik analize
tabi tutulamaz ve genellikle yerel bir Türk ismi olarak kabul edilir.
Diğer yandan Erken Moğolcada da bu kesin olarak kanıtlanmıştır
(Zemahşeri'de 5 kez adı geçmiştir); ancak bazı tarihi ve etnografik
veriler Moğolca bal'ın Türkçeden alıntı bir kelime olduğu yönünde
bizi ikna etmektedir.
Bal için en eski kanıt Kaşgarlı 'ya aittir (bkz.: Bölüm l), ancak
aynı yazarın söz öbeği düzlemindeki karşılıklarını tam olarak ari'
YEi'/i' "arı yağı" şeklinde listelediği de unutulmamalıdır.
Türkler ve Doğa • 155

BalBatı ve Orta grup Türk dillerinde yaygın bir şekilde temsil


edilmiştir: CC bal, Al-Qaviinfn bal (anı balı), Buly. al-must bal,
LATr. bal, Ennenice-Kıpçakça. bal, bay, Karaçayca bal, Kazan-Ta­
tarcası bal, Kumukça bal, Kazakça. araniy bali; Karakalpakça pal,
Nogayca bal, Başkurtça bal, Özbekçe bol, Kırgızca bal, Arapça fılol.
bal, Azerice bal (ali balı), Türkmence bal, Osmanlıca bal, Gagavuz­
ca bal, Çuvaşça pil (pil-huri).
Yukarıda değinildiği gibi (bkz. : Bölüm 1), Uygurların yazı dil­
lerinde Hintçe etkisini çağrıştıran bir grup tıbbi metinde bal için iki
alıntı kelime kullanılmaktadır: panit (muhtemelen daha ender ola­
rak) < Sanskritçe phiit;ita ve muhtemelen Çinceden alıntı, ancak,
Sanskritçe madhu 'bal, bal likörü' (Vasmer, Russ. etym. Wt) veya
mifhai (Prasad Mişr, Trilıiıg Dict., p. 492) kelimesiyle ilişkiliymiş
gibi görünen mlr/mir.
Çok sayıda dilin Arapça (ve de Farsça) kelimeyi kullandıkları­
na dikkat edilmelidir. Örneğin Yeni Uygurca hiisiil id., Azerice esef
id. vs.
Sadece birkaç Türk dili bazı bal tür ve çeşitlerini kıvamı ve ren­
gi, tüketim için hazırlanma ve toplanma tarihine bağlı olarak ayrıma
tabi tutınaktadır. Bu uygulama söz konusu alanlarda arıcılığa olan
ilginin seviyesine veya bala olan yoğun ilgiye tanıklık etınektedir.
Ayrım (kesinlikle tutarlı olmayan) her şeyden önce içilmek üzere
fermente edilmiş ya da kaynatılmış bal; örneğin bal likörü ve ko­
vandaki ham bal veya yenilmek için sıvı biçimi arasında yapılmak­
tadır. ' Ham bala Tatar Karaimcesi'nde cyj-bal 'bal, ham bal', cyjbal
"yemeklik bal" (Kowalski, Texte, s. XXXII, 1 64, 1 79), cijbal 'bal'
"Honig" (Mard.) "bal", Ermeni Kıpçakçası Çibal, Çibal"işlenmemiş
bal" (prasniy Çibal,· bisirgan asfx_ Çibal bila; Çibal sakar ki Çibaldan
da tuvzıdan tuzalir;prasniyÇibalplastlr, Tryjarski, Dict; ÇibalDeny ­

Tryjarski) "çiğ bal". Bu anlamda bazı diller Arapça � (sehd) keli­


mesini kullanır, örneğin Azerice sehd "san hali"''.
Kovandaki bala Kazakça-Tatarcada kiiriizle bal ' lepesmez - pe­
tek balı' (Balint 48), Çuvaşçada karaslii pil 'tornBı.ıii Me,ı:ı;" (Sirot)
denmektedir. Bu kelimenin etimolojisi için kovan paragrafına ba­
kınız.
156 • Edward Tryjarski

Zemahşeri'de de (Ed. : Poppe) bal kelimesinin, hepsi de önemli


çerçevelerde olmak üzere, beş kez geçmiş olması dikkat çekicidir.
Burada quyuq bal 'rycToH. Meı:ı,' ve mumluk bal 'Meı:ı, c BOCKOM' a
rastlarız. Diğer örnekler balın toplanması ve tüketimiyle ilgili bil­
giler verir: balnr terdi 'co6ttpa.ıı Meı:ı,' bal bıla yasaqan gül 'po3hI
ııpttroTOBJieHHhie c Meı:ı,oM' ['ballı gül' çevirenin notu] ve talqannr
bal birle bulyadi"'3aMecırn TOJIOKHO Meı:ı,oM' [ 'ballı yulaf ezmesi' çe­
virenin notu].
Özel bir öneme sahip ıhlamur balı için bu dillerde bazı özel
isimler vardır: Başkurtça yukii bali; Kazakça zo"Ke balive Türkmen­
ce lipa bali(<Rusça mma ' ıhlamur ağacı'), Çuvaşça saka pile. Bu
ifadelerden bazılarının yabancı etkisi altında yapılmış en yeni ifade­
ler olduğu açıktır.
Karaimcede 'bal' veya 'kovan' için İbraniceden alıntı kelimenin
biraz daha farklı iki anlamı vardır: nobat Karaimce Troki'da 'ham
bal, tatlı, özsu' (Kowalski, Texte) anlamına gelirken, Luck ve Halicz
Karaimlerinde aynı nowad kelimesi 'petek' anlamındadır (Mard.).
Son olarak Osmanlıca oyul arisf ' der Honig junger Bienen'
(genç arıların balı) (Radloff, Wt, I. 266) ve oyul bali 'beyaz bal'a
da (Radloff, Wt., I, 1 0 1 5) değinilmelidir.
Türklerin antik çağlarda bile bu sıvıya aşina olduklarını açıkça
gösteren 'bal likörü' için farklı isimlere de bakmak faydalı olacaktır.
Bazı Türk dilleri 'ham bal' ve bal likörü için tek bir kelime kulla­
nırlar. Örneğin ijusriiv u Sir. bal 'bal (şarabı)' , Başkurtça balher iki
anlamda. Halicz ve Luck Karaimleri 'ham bal' için ayrı bir kelimeye
sahiptirler, 'bal'ı, 'bal likörünü' ifade etmek için kullanırlar: 'Trin­
konig' (içme hali) (Mard.). Diğer pek çok dil bu keli!I!eler için iki
ayrı isim kullanmaktan vazgeçmişlerdir, ancak aynı zamanda bunu
şarap, bira ve hatta likör gibi kendilerince daha iyi bilinen içkiler­
le karşılaştırırlar: fJusrav u s1r. caqlr bal "miod pitny" (bal şara­
bı), (caqlr 'şarap'), Kazakça bal slra 'M:eı:ı, (ttaıımoK)" (slra 'bira",
Shnit.), Kırgızca acltqan bal "Me)J, (ttqKHJIHK)" (aclt- "kaynatmak
[iyi bir şekilde], mayalamak"), Türkmence baldan adilen serep, Öz­
bekçe asaldan tayyarfangan sarob, Kırgız halk dili broga, medovoe
pıvo, vs.
Türkler ve Doğa • 157

Bal Mumu: Türk bölgesinde balmumu için iki eski isim vardır:
avus, uvus, ous vs. ve mum her ikisi de Hakanilerde kanıtlanmıştır:
Kaşgarlı'da avus 'reçine' (daha doğrusu: 'balmumu'?; Brock.) yer
alırken Kutatgu Biligde mum (Vienna 394, Malov. Pamjat drev­
net pis.) vardır. Hakaniye lehçesinde Farsça bir kelimenin varlığı
İran' dan ithal edildiği veya İranlı tüccarlar aracılığıyla geldiği so­
nucunun bir kanıtı gibi görünmektedir. T. avus'un kökeni ve Hint­
Avrupa kelimesiyle ilişkisi kökenbilimciler için çözümü zor bir
meseledir. Bunun nedeni, sırasıyla, her iki kelimenin de kökeninin
çok eski olması ve karşılıklı olarak bir ödünç alıp verme durmu­
nun gözardı edilemez olmasıdır. T. avus kelimesinin Slav menşeli
(bkz.: Rusça eocK, Ukraynaca visk, Lehçe wosk, Bulgarca eocbl<,
Litvanyaca viiskas, Letonyaca vasks, Arnavutça vashtinevb.) olabi­
leceği varsayımları yapılmıştır (bkz.: Buly. a/-must, s.v. uus). Slav­
ların arıcılıkla ve bal likörü yapmakla ün salmış olmaları nedeniyle
etnografık-tarihi bir açıdan bakıldığında bu oldukça mümkündür,
ancak nihai çıkarımlar için hala dil bilimsel kanıtlara ihtiyaç duyul­
maktadır.
Çoğunlukla Batı Grubu'nda olmak üzere Codex Cumanicus'ta
(CC) var olan bal-avuz ifadesi çok yaygındır: CC ba/avuz, balauur
"balmumu", Kazan-Tatarca balaulz (Balint), Nogayca balauiZ, Ka­
raçay-Balkar ba/auz, Kumukça balayuz, Abu Hayyan balavus, Buly.
al-must uuş (uvuş) "cire, bugie, cierge" (balmumu, kalın mum), Ha­
licz ve Luck Karaimcesi balawuz, Kazakça balaulzvb.
Çuvaşçası biraz eksantriktir: hurt avase(Ashm.) veya karas (Si­
rot.).
Kutatgu Bılig çizgisi şu diller tarafından devam ettirilmiştir:
Kırgızca mum, Karakalpakça aq mum, Özbekçe mum, Türkmence
mum, Yeni Uygurca mum.
Bazı editörler, her iki kelimenin sanki anlam kaymasıyla kulla­
nılmış gibi olduklarını açıklamaktadırlar; öm. Buly. al-must mum
"cire, bugie" (balmumu, mum) ve uuş "cire, bugie, cierge" (balmu­
mu, mum).
'Balmumu' için hala Karaçay-Balkarcada qavuz, Nogaycada
kaviZ, kullanılan kelime vardır, ancak bu kelime daha ziyade 'petek'
158 • Edward Tryjarski

(bkz.: Nogayca kaviZ"menyxa npoca" (Nogayca-Rusça Si.) anlamı­


na gelmektedir. Bu kelimelerin anlamları daralmış olmalıdır, ancak
ilk oluşumları hakkında kesin bir şey söylenemez.
Kuzey grubuna ait bazı diller Rusça kelimeleri doğrudan alın­
tılamıştır; örn. Hakasça vosk, Tuvaca vosk (arl onüg cugu). Aynı
alıntı kelimeyi Buryatçada da göıiirüz.
Petek: Pek çok modern Türk dilinin Rusçadan etkilenerek
(Rusça COTbI) çoğul biçimini kullanmaya başlamasından beri 'petek'
ya da tercihen 'petekler' için pek çok isim vardır.
Bazı Türk dilleri 'petek' ve 'balmumu' arasında bir ayrım gö­
zetmeksizin her ikisi için de aynı kelimeyi kullanırlar; örneğin Ka­
zakça ba/aulz, Karakalpakça bal aulz, Nogayca ba/aviz (ve kaviZ),
(bkz. : yukarı). Farsçadan da aynı yapıya sahip kelimeler alıntı yapı­
labilir: Özbekçe asal mumi (ve de asalari inı:· 'yuva, ağaç kütüğü'),
Yeni Uygurca hiisiil mumu.
Kazakça-Tatarca kiiriiz 'mezlep - petek' (Balint), Başkurtça
kiirii<5, Çuvaşça karas, pil,· karase, hurt karase; (Aslım.), pil-karas
'Me,rı; H BOlll;HHa' (Sirot.) kelimelerinin hiç şüphesiz Fin-Uygur kom­
şu dillerle yakın ilişkisi vardır (bkz. : Çeremiş/Marice karas 'petek',
Votyakça karas, Mordvince k'iir'iis), ancak bazı ayrıntıların ve bir
dereceye kadar da ödünç almaların tam yönü hala belirsizdir. M.
Rasanen'e göre Çuvaşça ve Tatarca yapılar Fin-Uygur dil grubundan
alınmıştır (fonetik olarak onları etkilemiştir), ayrıca Eski Farsça'nın
( *karas) etkisi de mümkündür (Die Tschuw. Lehnw. im Tscher., s.
245; krş.: Egorov, Etıinol.SI. Chuv.Jaz., s. 90).
Semantik açıdan çok açık olmasa da Hakasça könekter(çoğul),
( Chuv. -Rus. si.) kelimesinden söz etmeye değerdir (könçk
' 'Be,rı;p o' -
küçük kovalar veya bulaşık?).
Objenin göıiintüsüne atıfta bulunan Karaçay-Balkarca bal
taraqllyapısı eksantriktir (Bkz.: Osmanlıca taraqll 'çizgili (kumaş­
lardan)' vs. Radloff, Wt III, 840). Bir başka göıiiş de Türkmencede
ariiıt öyzükleri ( öyzük 'küçük delik, hücre') temsil edilmiştir.
Bazı Türk dilleri 'petek'i ya unutmuşlardır ya da bu kelime hiç
olmamıştır. En azından metinlerde böyledir, Ermeni Kıpçakçası'nda
Türkler ve Doğa • 159

Lehçe plastlr (aslında plastel) 'petek' kelimesi kullanılmıştır (bkz.:


Bu yazının 'bal' ile ilgili paragrafında örnek verilmiştir). Diğer yan­
dan Tuvaca bu kelimeye ihtiyaç duyarak Rusçadan ödünç almıştır:
Tuvaca sotl(arlonün ütten) < Rusça COTbI.
Yukarıda bahsedilen ögelerin arıcılıkla ilgili zengin Türk ter­
minolojisinin en tipiklerinin olduğu ama, tabii ki tamamı olmadığı
kaydedilecektir. Bazı diğer terimlere de değinmek gerekirse ancı:
Halicz ve Luck Karaimce balcibinci, Karaçay-Balkar bal cetenei
(balCibineı) Kazakça arasl(ara ba yusı), Özbekçe asalarici, Yeni Uy­
gurca hiirii baqquei, Kırgızca an bagücu ( bal celekCı), Türkmence
ba!Ci' (aıiCilik isi bilen mesgullanyan), Hakasça arlar köıtetken kizi
(;Xelovod< Rusça rrqeJIOBo,ı:ı;) veya oğul(çoğunlukla arı yuvası veya
arı kolonisi kastedilmektedir): Ermeni Kıpçakçası royu peolamiiıg
(Lehçe r6j'oğul'), Karaçay-Balkarca üyür(balCibin üyüriı), Kazan­
Tatarca küC, Kazakça aralardiiı omartasl (araniy üyası), Özbekçe
oıla (in, yuz-yuz asalari - yansıma ikilemeleri), Yeni Uygurca bal
hiirisinD; uvisı; Kırgızca ariiıiiı uyugu, Hakasça roy ( < Rusça pou),
Tuvaca or ari; Osmanlıca arlsürüsü.

Atıfta Bulunulan Eserler


Abu Hayyan, Kitfib al-İdrak li-lisfin al-Atrfik. (Ed.: A. Caferoğ­
lu), İstanbul, 1 93 1 .
Akabirov, S . F. - Magrufova Z . M. - Khodjakhanova A. T., Uz­
beksko-msskf.islovar: Moskva, 1 959.
Ashmarin, N. 1., Thesaums linguae Tschuwaschorum, Kazan -
Cheboksary, 1 928-1 950.
Balint, G., Kazan- Tatar nyelvtanulnianyok, Budapest 1 875-
1 877.
Bang, W. - von Gabain A., AnalitischerIndex zu den fiinfersten
Stücken der türkischen Turtan-Texte, Berlin, 1 93 1 .
Baskakov, N . A., Karakalpakskjjjazyk, Moskva, 1 9 5 1 - 1 952.
Baskakov, N. A. - Inkizhekova-Grekul A. 1., Khakassko-msskf.i
slovar: (Ed. : N. A. Baskakov), Moskva, 1 95 3 .
160 • Edward Tryjarski

Bashkirsko-russkjj slowar: (Ed. : Akhmedov, K. Z. Baishev,


-

T. G. - Bikmurzin, A. M. - Kajumova, U. M. - Sajagalaev, B . S. -


Teregulova, R. N.), Moskva, 1 958.
Brockelmann, C., Mitteltürkischer Wortschatz nach Mal;miid
al-Kiisyaris Divan Luyat at-Turk, Leipzig, 1 928.
Chen' Chan Khao - Dubrovskij , A. G. - Kotov, A. B., Russko­
kitajskij slovar: Moskva, 1 95 1 .
Chuwashsko-russkij slovar'. (Ed.: M. Ya. Sirotkin), Moskva,
1 96 1 .
Deny, J. - Tryjarski, E., "Histoire du sage Hikal' dans la version
anneno-kiptchak, R. O., Vol. XXVII, 2, (ss. 7-6 1).
Egorov, V. G., Etimologicheskij slovar' chuvashskogo jazyka.
Cheboksary, 1 964.
Gabain, A. von, Alttürkische Grammatik, (2nd ed.), Leipzig,
1 950.
Grnnbech, K., Komanisches Wörterbuch. Türkischer Wortiiı­
dex zu Codex Cumanicus, Kopenhagen 1 942.
Iliev, A. - Kibirov, Sh. - Ruziev, M. - Tsunvazo, Yu., Russko­
ujgurskfj slovar' (Ed. : Rakhimov), Moskva, 1 956.
Judakhin, K. K., Kirgizsko-russkij slovar: Moskva, 1 965.
Karakalpaksko-russkfj slovar ' (Ed. : R. Rakhimov), Moskva,
1 956.
Kowalski, T., Karaimischc Texte im Dialekt von Trokı; Krak6w,
1 929.
Makhmudov, Kh. - Musabaev, G., Kazakhsko-russkij slovar:
Alma-Ata, 1 954.
Malov, S. E., Pamjatniki drevneyurkskojpis 'mennosti Teksty i
issledovanija, Moskva - Leningrad, 1 95 1 .
Mardkowicz, A., Kara} Sez-Bitigı; Luck, 1 93 5 .
Melioranskij, P. M., Arab filolog o turetskomjazyke, Sanktpe­
terburg, 1 900.
Türkler ve Doğa • 1 6 1

Miller, W., Ossetisch-Russisch-Deutsches Wörterbuch,. (Ed.:


A. Freiman), Leningrad, 1 927- 1 929.
Mongol oros tol: (Ed.: A. Luvsandendev), Moskva, 1 957.
Mostaert, A., Dictİonnaire ordos. Peking , 1 94 1 - 1 944.
Nogajsko-russkjj slovar: (ed. : N. A. Baskakov), Moskva, 1 963.
Pekarskij , E. K., Kratskjj russko-jakutskjj slovar: Petrograd,
1 9 1 6.
Pekarskij, E. K., Slovar' jakutskogo jazyka. St. Petersburg
1 907- 1 930 (photomekanik tıpkıbasım), 1 958- 1 959.
Philologiae Turcicae Fundamenta (ed.: J. Deny-K. Grnnbech -
H. Schell - Z. V. Togan), Vol. I. Wiesbaden, 1 959.
Poppe, N. N., Mongolskij slovar' Mukaddimat al-Adab, Mosk­
va-Leningrad, 1 938- 1 939.
Prasad, Misr, Trilingual Dictionary (a copy s. a. and s. 1.).
Radloff, W., Versuch eines Wörterbuches der Türk-Dialekte. St.
Petersburg, 1 893- 1 9 1 1 . (fotomekanik tıpkıbasım 1 960).
Rasanen, M., Die tatarischen Lehnwörter im Tschercmissi­
schen. Helsinki, 1 923.
Rasanen, M., Dİe tschuwassİschen Lehnwöiter İm Tschercmİs­
sİschen, Helsinki, 1 920.
Rasiinen, M., Studİes İn Korean Etymology, Helsinki, 1 949.
Russko-buıjat-mongolskfj slovar(Ed.: Ts. B. Tsydendambaev),
Moskva, 1 954.
Russko-chuvasİshkfj slovar ' (Ed. : N. K. Dmitrievna), Moskva,
1 95 1 .
Russko-karachaevo-balkarskij slovar' (Ed. Kh . Sujunchev - I .
Kh. Urusbieva), Moskva, 1 965.
Russko-kazakhskjj slovar' (Ed.: N. T. Sauranbaev), Moskva,
1 954.
Russko-Jdrgizskjj slovar'(Ed.: K. K. Judakhin), Moskva, 1 957.
Russko-kuınykskjj slovar' (Ed.: Z. Z . Batmanov), Moskva,
1 960.
162 • Edward Tryjarski

Russko-khakasskij slovar'(Ed. : D. I. Chankov), Moskva, 1 96 1 .


Russko- nogajskij slovar' (Ed. : N . A. Baskakov), Moskva,
1 956.
Russko-turkmenskij slovar' (Ed. : N. A. Baskakov - M. Ja.
Khamzaev), Moskva, 1 956.
Russko-tuvinslaj' slovar' (Ed : A. A. Pal'mbakh), Moskva,
1953.
Russko-uzbekskij slovar' (Ed : Abdurakhmannov), Moskva,
1951.
Saffev, S., Russko-karakalpakskij slovar'(Ed.: A. T. Turabaev),
Moskva, 1 962.
Sevortjan, E. V., Probnye stat'i k «Etimologicheskomu slovaıju
(jurkskikhjazykov», Moskva, 1 966.
Shnitnikov, B. M., Kazakh-English Dictionary, with a preface
by Nicholas Poppe, London-The Hague-Paris, 1 966.
Tatarsko-msskij slovar', Moskva, 1 966.
Telegdi, S., Bine türkische Grammatik in arabischer Sprache
aus dem XV. Jhdt, Kör. Cs. Arch. 1 937. Erganzungsband. 3 Heft,
pp. 282-326.
Tryjarski, E., Dictionnaire amıeno-kiptchak d'apres trois manu­
scrits des collections viennoises. Vol. I. Fasc. 1 -3 . Warszawa 1 968-
1 969.
Tsydendambaev, Ts. - Imakhanov, M. N., Kratkij mssko-bur­
jatskij slovar', Moskva, 1 962.
Türkmen dilining sözlügı: (Ed. : M. Ja. Khamzaev), Moskva,
1 962.
Vasmer, M., Russisches etymologisches Wörterbuch, Heidel­
berg, 1 953- 1 958.
Zajıı_czkowski, A., Ze studi6w nad zagadnieniem chazarskim.
:Etudes sur le probleme des Khazars (avec resume français), Krakow,
1 947.
Türkler ve Doğa • 1 63

Zaj�czkowski, A., Vocabulaire arabe-kiplchak de l'epoque de


l'Etat Mamelouk Bulgat al-mu:itq fi luffit at-Turk wa-1-Qifjzaq,
1-ere partie, Le nom, Warszawa, 1 95 8 .
Zaj�czkowski, A . , Najstarsza wersja turecka "Husrav u Sifiiı"
Qutba. Part III, Dictionary. Warszawa, 1 96 1 .
Zaj�czkowski W., Vocabulaire gagauze-français, Folia Or., vol.
III, 1 966, pp. 29-73 .
Türk isimlerinin ve dillerin isimlerinin kısaltma sistemi Phİio­
Jogiae Turcicae Fundamenta, Vol. I ' deki gibidir [Philologiae Tur­
cicae Fundamenta. (Ed. : J. Deny - K. Gronbech - H. Schell - Z. V
Togan)] . Bu çalışmayı hazırlarken şu eserden faydalandım: Slownik
tennin6w pszczelarskich angielski-francuski-niemiecki-czeski-pol­
ski-rosyjskiz indeksem laciıiskim - Dictionaıy ofBeekeeping Tenns
with Allied Tenns. Volume lifgiving translations from and into En­
glish-French-Gennan-Czech-Polish-Russian with Latin Index. Ed. :
E. E. Crane. Warszawa, 1 964.

EK

Başkurtça Arıcılık Terimleri


Bu liste Latin harfleriyle yazılmış ve alfabetik sıra ile S . I .
Rudenko'nun kitabında yer alan arıcılıkla ilgili tüm terimleri içer­
mektedir (Bashkiry, ss. 96- 1 03).
ayas ayaq - 'a support for feet, a piece of wood fastened to
the trunk' [ayaklar için bir destek, ağaç gövdesine tutturulmuş tahta
parçası].
ana qort 'a queen' [kraliçe arı].
-

ana qort sitlek 'a queen-cell' [ana arı-hücresi, arı evi].


-

arqatau 'a rope or string for lifting up a batman' [bal peteği


-

olarak kullanılan kabı yukarı kaldırmak için kullanılan ip veya ha­


lat].
arya, mooya, qort tubal 'a device for gathering and transpor­
-

ting a swarm, a skep for taking swarms' [arıları toplamak veya bir
yere nakletmek için kullanılan bir cihaz, bir aygıt].
164 • Edward Tryjarski

bayau - ' a hatchet fumished with a bent lame and a long handle,
usually carried in a case made ofhom' [genellikle boynuzdan yapıl­
mış bir mahfazada taşınan bükülmüş bir plaka ve uzun saptan oluşan
keski, sır bıçağı].
balau"iö - honeycomb [bal peteği].
bal qalaq - 'a small shovel made of wood for cutting out honey­
combs' [bal peteklerini çıkarmak için yapılmış küçük bir kürek].
balta - 'a hatchet fumished with a long handle for cutting out a
hollow in the trunk' [ağaçta oyuk açmaya yarayan uzun saplı balta].
balta q"in 'a birch bark case for a hatchet' [huş ağacının kabu­
-

ğundan yapılan balta kabı, balta kını] .


batman - 'a vessel for honeycombs' [petek için kullanılan kap].
baö - 'a basement, an underground cool room where bee swarms
are placed for winter' [yeraltında bulunan ve arı kümesinin kışı ge­
çirdiği soğuk oda, bodrum].
b"isaq - 'a knife (of a beemaster)' [bıçak (arıcılar için)].
boroö - ' an iron chisel, usually carried in a case made ofhom'
[genellikle boynuzdan yapılmış bir kında taşınan demir keski].
keya 'a square opening, an entrance for bees in a hive' [kovan­
-

da arılar için olan kare menfez, giriş].


keya qalay"i - 'a wooden cleat or wedge protruding outside, pla­
ced in the opening of the hive' [kovanın girişine yerleştirilen, dışa
çıkık ahşap takoz veya çivi].
kiram 'a belt. 5 cm broad and ca. 5 m long made of braided
-

horse leather straps or of bast for climbing the trunk [ağaca tırman­
mak için 5 cm genişliğinde, yaklaşık 5 m uzunluğunda haşır lifinden
veya at derisinden yapılan kayıştan örülmüş kemer].
küölek, küöelderek - 'a net' [ağ].
küöelderek bakınız: küölek.
-

moöya bakınız: arya.


-

qapqas, qapqaq 'a bar made of wood for closing the entrance
-

of the hollow' [ağaçtaki oyuğun girişini kapatmak için kullanılan


tahtadan yapılmış engel].
Türkler ve Doğa • 1 65

qasiq 'a small bucket or ladle made of bark, fumished with


-

a long handle for gathering swarmed bees' [oğulu toplamak için


kullanılan ve ağaç kabuğundan yapılmış, uzun saplı küçük bir kova
veya kepçe] .
qin - 'a knife case' [bıçak kını, bıçak kabı].
qolaq 'a loop by means of which a hive is fastened to the
-

trunk of a tree or to a pale' [bir kazığa veya ağaca tutturulmuş olan


kovanın düğümü].
qort hariyis bakınız: qort qarasqihi.
-

qort qarasqihi - , qort hariyis ' "receivers", small plates of


-

bast, or pieces of bark, placed on four pegs in an inclined position


for the swarmed bees to alight on' [ 'alıcılar' kovanı terk etmiş olan
arıların üzerine konması için oluşturulan dört kazık üzerine eğik po­
zisyonda yerleştirilen ağaç kabuğundan plakalar veya ağaç kabuğu
parçası] .
qort seprage ' a linen stuff for binding up a swarm box' [bir
-

oğul kutusunu bağlamaya yarayan bez bir şeyler].


qort simlld'iy'i ' a small linen tent for the queen, a queen cage'
-

[kraliçe arı için küçük keten çadır, kraliçenin kafesi].


qort tubal bakınız: arya.
-

rata, tayarau 'one of two or three hars inside the hive for sup­
-

porting combs' [petekleri desteklemek için kovanın içine konan iki


üç çubuğun her biri].
s'iraq 'a piece of rotten wood for smoking bees' [arıları du­
-

manlamada kullanılan bir parça çürük tahta].


si"rpi" 'a mat made of twigs or bast for covering the logs' [kü­
-

tükleri örtmek için dallardan veya hasır lifinden yapılmış minder,


paspas].
soloq 'a bee tree, each tree in the hollow of which wild bees
-

are living' [vahşi arıların yaşadığı oyukların bulunduğu ağaçlardan


her biri, arı ağacı].
söy - 'a peg for fastening a qapqaq' [qapqaq 'ı (qapqas) tuttur­
mak için kullanılan tahta çivi].
166 • Edward Tryjarski

tayarau - bakınız: rata.


taöyaq - 'a platform, built all around the trunk, for securing the
hive from bears' [ayrılan kovanları arılara karşı korumak amacıyla
ağaç gövdelerinin çevresine inşa edilen platform).
tanıya - a property sign made on a bee tree' [arı ağacına konul­
muş özel işaret).
terpe - 'a hive tool, like a bent rasp for cleaning a hollow or
a hive' [kovan veya oyuğu temizlemeye yarayan, eğri bir törpüye
benzeyen kovan aracı, el demiri].
firma - ' small wooden 'rakes' inside the upper part of the hive
for supporting combs' [petekleri desteklemek için kovanın üst kıs­
mının içine yerleştirilen tahta taraklar, tırmıklar].
umarta - 'hive, log' [kovan, kütük] .
umarta aJt'i tası 'a stone stand put on the ground on which
-

a log is placed' [kütüğün yerleştirildiği zemine konan taş ayaklık].


umartal'iq, utar - ' a real apiary in the forest' [ormanda bulunan
taşınmaz kovanlık] .
utar - bakınız: umartal'iq.
yi'sqi' 'a tool like a spokeshave, fumished with a curved lame
-

and two handles' [parmaklık rendesine benzer, iki kulplu ve kavisli


plakadan yapılmış bir araç].

111
Romanya Bilimler Akademisi Doğu Dilleri Bölümünün verdi­
ği destek sayesinde ve 1 965 yılında Polonya Bilimler Akademisi
Doğu Araştırmaları Merkezi tarafından organize edilen Romanya
Dobruca'daki ağız araştırmaları keşif gezim sırasında45 diğerlerinin
yanı sıra ağırlıklı olarak Türkler tarafından yerleşilmiş, içine kapalı
coğrafi konumunun bir sonucu olarak pek çok eski giyim-kuşam ge­
leneğini, mimarisini vs. korumuş olan Başpınar köyünü (Romencesi
Fintina Mare) ziyaret etme şansım oldu.
45 Bkz.: Przeg/qd Orientalistyczny, 1 (57), 1 966, (ss. 83-84); E. Tryjarski,
"Zaglada Ada Kale", Przeglqd Orienlalistyczny, 3 (59), 1 906, (ss. 25 1-254).
Türkler ve Doğa • 167

Bu köyün sakinlerinden biri olan bilgi kaynağım, deneyimli bir


arıcı olarak da ün yapmış, çok yönlü zanaatkar İskender Ağa' dır.
Kaset kaydından sonra aşağıda deşifre ettiğim konuşmasında mu­
hatabım, arıların yaşamıyla ve bir arıcının teknik uğraşları ile ilgili
ayrıntılı bilgiler de ekleyerek modem arıcılığın nasıl olduğu ve balın
çeşitleri hakkındaki görüşlerini dile getirmiştir.
Kısalığı ve doğal eksikliği göz ardı edildiğinde metin bizim sa­
dece bu bölgede konuşulan Osmanlı lehçesi ile ilgili bazı gramer
özellikleri hakkında bir fikir edinmemize değil,46 aynı zamanda
Dobruca'daki Türklerin arıcılıkla ilgili birkaç teknik terimi güncel
kullanmalarını keşfetmemize imkan verir. Bu açıdan bakıldığında
metin önceki iki bölümde tartışılan konulara ilginç bir katkı sağla­
maktadır.
Kasetin deşifre edilmesinden sonra yazdığım metni tekrar göz­
den geçiren Ankara Üniversitesi'nden Prof. Hasan Eren'e minnet­
tarım. Romanya Bilimler Akademisi'nden Vladimir Drimba'dan
aldığım yardımı burada birkaç kelime ile belirtmeliyim.

Romanya Dobruca Başpmar (Fintina Mare)


Köyünden Derlenen Metin
*eve] zamanda kqtancılıkpdmitiv sepetler içinde demek
biidan 2önnii sepetler içinde yapılırıs bizim yetiştlmis l)akıtta
demek 3sepetler içinde. şindi kqtannar modifikat oldu. şindi
sistematık 4sandıklar yapılıyi, onnara güzel rtima yapılıyi, uo
onun içine tutuluy 5kuJ;tannar, onun içinde tii güzel işleyler.
bir kqtan demek ül vennii 6başladıktan sonra uo ilkin ilk bey
evini kapadıktan sonra sora uo kart 7bey çıkiyı yaunılarınnan
demek dışarı, onun yerine başka bey çıkıyı. ikinci 8ülda çıldyı
tii çok bey, üş döıt tane bey birden çıkıyı, onu tutuysu 9tu­
tarlar, onu sanda koyduktan sora uo üş döıt tane beyden bir
46 E. Tryjarski, La temıinologie des artisans turcs en Roumanie in: Proceedings of
the I. Intemational Congress on Balkan and South-Eastem Studies, Sofıa 1 965.
Sofıa 1 968, (ss. 1 61 - 1 73).
Cümle başlarındaki numaralar özgün metindeki satır numaralarını göstermekte­
dir. (Ed.: Rem).
1 68 • Edward Tryjarski

tanesini 10ayınp bırakırlar. söna öbürlerini öldürür anlar, bir


bey bırakır sade. 11söna uonda -bis saka deris (iki çeşit arı var­
dır: birisi saka birisi 12balyapan soyu, işleyiin soyu} - {tO saka
dediklerı· onnar yannıs beyler neşlenmek için. yo ül verdikten
söra ne zaman uçuyu uo yakıt o 14bey eşleniye dışarıda, söna
gelip giriye sepede. söna o tırıntorları 15demek onnar öldürüy­
ler. ağustos ayı giıldikten söra onnar kıra gidip 16bal getinney,
onnar hazırdan yiler sade. bir saka günde bir arının 17demek
bir sakanın yedini on arı yiyi demek o kadar balyiyebıliy bir
18saka. onnar çalışmadı zebebi için onnar tutup tunıp öldüriy
onnar 19dışarı saka maka bırakmayi iç. söna bittii arılar, çalış­
kan arılar 20kalıyor arda, onnar bal yapıylar ramalara. "o ra­
malar dolduktan sora 21çıkariysın ramayı, kayısın çentrifukta,
balı çıkarı'ysın. balı çıkardıktan 22söra "o ramayı gene getürüp
koyisın orayı, "o gene doldumy bal 23orayı, söna gene ardan
çıkarı'ysın, gene koyisın orayı, büylelıkle. 24ama şindi evvelki
gibi ül yapilmayı, şindicik ül artifiçyel 25yapılıy tii hiş dışan
çıkmadıktan söra demek ne zaman sandıkta 26bey evi koyı­
yı. bey evini kaydıktan söra onu kuancı gözlediyi bey 27evini
kaydıktan söra ne zaman bey evini kapaycak"o yakıt uondan
artifiçyel 28yapılıy bir kzn:..mdan ıki tane üş tane de yapabıli
demek "o beyliramayı 29alıyı söra yardımnarı ımparçıt edide­
mek onnara bir de birramada 30beylıkkoyıyı "o kendikendine
çıkıyı orada, kendi kendine söna 31 eşleniy, geliy orayi büyle
yapılıy demek şindiki zamanda, artifiçyel 32yapılıy, -yapilmayı
evelki gibi ül versinde takışecan 33arkasında, tutacan ya tu­
tacan ya tutaymacan o kaçıp gidiy, o sinek o. 34şindi büyle
yapılıyi kuJtancılık 35balın olur iki üç çeşindi bal en isl'a de­
mek bal olur bu 36kıral çiçli.nde, söna bir de uslanbtlr çiçJnde,
bir de gündöndüde, ama 37gündöndüde demek en isl'a ballar,
en isl'a temiz bal demek kıral38çiçJnnen uslaburçiçJnde olur.
Türkler ve Doğa • 169

Romanya-Dobruca'daki Başpınar (Fintina Mare)


Köyünden Derlenen Metnin İngilizceye Çevirisi

Translation of the Collected Text from


Romania-Dobruca
District Başpınar (Fintina Mare) Village
in early times we did beekeeping in primitive baskets
(skeps), that is to say, made of[straw-j bands, in the time we
are grown up, that is to say, in the baskets (skeps). At pre­
sent, the. hives have been modified, atpresent shapely (stan­
dard) boxes are made, tine frames are made /ör them, hives
(swanns) are kept inside and they work veıy well Having
started on making a hive, that is to say a swann, at first the
fbnner queen closes its celi (ev). After this the old queen, just
after having laid (or: with its young bees?), gets out, that is to
say, outside, and another queen emerges in itsplace. in the se­
cond swann also manyqueens emerge, three or /bur ata time.
They are seized and after theirplacing in a box out ofthese
three orfour queens, one is selectedandleft (to live). Next, the
others are killed by the bees, only one queen is left (to live).
Next - we call it 'drone ' (there are two kinds ofbees: one is a
drone, the other a honey manufiıcturing kind, a working kind)
- those which we cali drones are only /ör mating with the qu­
eens. Being admitted to the swann, the queen, whenever she
flies, mates outside and then comes back to the basket (skep).
Next those drones are kılled When August comes, they do
not go in the field nor bring honey, they only eat out of what
is ready. A drone eats (as much as) a bee (worker) (is able
to gather), that is to say, what a drone eats is a poıtion often
bees, that is to say a drone so much honey can eat. Since the
drones do not work, they (i e. the workers) seize them, (cany)
out andkill ali ofthem, they leave none. Next, having come to
an end, the bees, the working bees, remain inside and manu­
fiıcture honey into frames. ıtJıen the frames are filled up, you
take out the frame, you put it into a honey extractor andyou
ta.ke out the honey. Having taken the honey out, you bring that
1 70 • Edward Tryjarski

frame again and you place it there. it is filled up with honey


again, you take it out from there, you place it again and so on
in the same way. At presen� however, a swann is not made
in the same way as it was before. Nowadays a swann is made
artificially- quite withoutgetting ou� that is to say, each time
the queen 's celi (house) isplaced in the box. After the queen 's
cell (house) isplaced, the beekeeper watches for it. Each time
the queen closes its cell (house) out ofone, two or three hives
(swanns) can be made artificially, thatis to say, he (the beeke­
eper) takes that frame with the queen, next divıdes the Jarvae,
that is to say, he places again a [queen-] celi (? beylik) into a
frame. it gets out there on its own, next mates, flies there and
this is made this way. That is to say, in our times this is made
artificially. This is made not as it was before when in making
a swann you (had to) persue it -you seize, you seize andyou
are not able to seize this "fly" which is flying away. Atpresent
the beekeeping is done this way.
There are two to three kinds ofhoney. The most genuine
honey is that (found) in acacia. Next comes that which is in li­
me-tree flowers, anotherkind is alsa foundin sunflowers, yes,
in s1m-flowers. That is to say, the most genuine honey (Pi.),
the most genuine, pure honey is, that is to say, that which is
foundin acacia flowers and in lime-tree flowers.

Romanya-Dobruca'daki Başpınar (Fintina Mare) Köyünden


Derlenen Metnin Türkçeye Çevirisi
Eski zamanlarda arıcılığı basit sepetlerde yapardık yani
önne sepetler içinde. Bugün kovanlar değiştirildı: şimdi stan­
dart kutularda yapılıyor, onlara güzel petekler yapılıyor, ko­
vanlar (oğullar) onun içinde tutuluyor, arılar orada iyi çalışı­
yor. Bir kovan oğul venneye başladıktan sonra yani, bir oğul
ilk önce önceki kraliçe arı hücresini kapatır. Sonra bu eski
kraliçe yumurtladıktan hemen sonra dışarı çıkar. Diğerkraliçe
arı onun yenile içerigirer. İkinci oğulda da pek çok kraliçe çı­
kar, bir defada üç veya dört kraliçe. Bunlaryakalanır ve hepsi
de kutuya konur. Birisi seçilir ve bırakılır. Sonra anlar diğer-
Türkler ve Doğa • 1 7 1

/erini öldürür. Sonra biz ona "saka " deriz (ıki çeşit an var: biri
erkek arı, diğeri bal yapan, çalışan cins)-erkek an dediğimiz
arılaryalnız kraliçe ile çiftleşmek içindir. Oğula kabul edilen
kraliçe an, her uçtuğunda dişarida çiftleşir ve kovana geri dö­
ner. Sonra bu erkek anlar öldürülür. Ağustos aYJ geldiğinde
erkek arılar ne kirlara gider ne de balgetirir, hazir bal tiiketir­
ler. Bir erkek an on işçi arınm yediği ba/J yer yani erkek arı
çok fazla balyiyebilir. İşçi anlar, ça/JşmadiğI için erkek arılarI
öldürür. Daha sonra içeride işçi arılar ka/Jr ve çerçevelere bal
yaparlar. Çerçeveler dolduğu zaman, çerçeveyi ÇJkarırsm, bal
süzme aletine koyarsm, balı Çikarırsm. Ba/J çikardiktan sonra
çerçeveyi a/Jr, yerine yerleştirirsin, gene bal doldurur, oradan
Çikarırsm, yine koyarsm yerine. Bu hep aynı şekilde devam
eder. Ama şu an eskisi gibi oğul yapilmiyor. Ar!Jk bir oğul
suni olarak yapI/Jyor - hiç dişan çikmadan yani her defiısm­
da kraliçe ar111111 hücresi kutuda yapihyor. Kraliçe arI111n evi
yapiidiktan sonra, ancilar onu izler. Kraliçe an hücresini her
kapattJğmda, bir kovandan iki, üç kovan yapay olarak yapila­
biliryani ancI kraliçenin olduğu çerçeveyi a/Jr, sonra larva/an
böler, tekrar bir çerçeveye bir [kraliçe} eviyerleştirıi: Kraliçe
arı oradan kendi kendine Çikar, sonra çiftleşir, oraya uçar, bu
böyle yapilır. Şimdi bu yapay olarakyapilıyor. Eskisigibiya­
pilmiyor, oğul verdiği zaman onu takip etmek zorundaydim.
Onu yakalarsm, onu ya yakalarsm ya da uçup giden sineği
tutamazsm. Şimdi aricilık bu şekilde yapI/Jyor.
İki üç çeşit bal vardir. En hakiki bal akasya111nkidir. Son­
ra Ihlamur çiçeğinin balı gelir. Diğer bir çeşit de ayçiçeğinde
bulunur, evet ayçiçeğinde. Demek ki en hakiki bal (Pi.), saf
bal akasya çiçeğinde ve Ihlamur çiçeğinde bulunur.

Glossary/Sözlük
a
ağustos 'august' [Ağustos] 1 5; TS.
al- 'take' 29; HRhod. al- 'enlever' [almak].
ama 'but, still' 24, 36. N. a'ma 'aber'. HRhod eme 'mais, 'tou­
tefois' [ama].
1 72 • Edward Tryjarski

arı '(honey-[bal]) bee [arı] ' 1 0, 1 1 , 1 6, 1 7, 1 9; [arı] TS (Apis


mellipca).
arka 'back, back part' 33; [arka, arka bölüm] TS.
artifiçyel 'artificial' 24,27,3 1 . rum. artificial 1. HCKycrneHHbIÜ.
2. HeecTecrneHHbIM, ,ı::ı;enaHHbitt ... ' Rum.-russ. 58 [yapay].
ay 'month' 1 5; N. ay 'Mond, Monat' [ay].
ayır- 'separate, set apart' l O; N, ayır- 'trennen'. HRhod. aylr­
separer' [ayırmak] .

b
ba 'bundle, straw-band' [bağ, deme, kamış bağ] 1 ; TS bağ. Cf.
N. bagli 'gebunden' [bağlı] .
bal 'honey' [bal] 1 2 , 1 6, 1 7, 20. 2 1 , 22, 35, 37; TS.
başka 'other, another, different' [başka, bir diğeri, farklı] 7; N.
başqa. [başka]
başla- 'begin' [başlamak] 6; N. başla- [başlamak]
bey 'bee-queen' [kraliçe arı] 6, 7, 8, 9, 1 0, 1 2, 1 4, 26, 27; TS
arı beyi 'her kovanda bir tane bulunan ana arı [ana arı].
beyli "having (possessing) a bee-queen' [kraliçe arısı bulunan]
28.
beylik ' queen's nest, queen cell, queen's excluder'? [kraliçe
arının yuvası, kraliçe arının hücresi] 30.
bırak- ' leave, abandok' [bırakmak, terk etmek] 1 0, 19; N.
braq- (seltener bıraq-, barq-) 'verlassek'. [bırakmak] HRhod. brak­
'laisser' [bırakmak] .
bir 'one, a' [bir] 5, 9, 1 0, 1 6, 1 7, 28, 29; birisi 'one of them'
[onlardan biri, birisi] 1 1 ; bir de 'once more' [bir de] 29, %; birden
8; N. bir 'eins' , biri, birisi; bir-da 'noch einmal' [bir daha] .
bis 'we' [biz] 1 1 ; HRhod. bis 'nous'; TS biz [biz] .
bizim 'our' [bizim] 2.
bit- 'finish, come to an end' [bitmek, sona ermek] 1 9; TS bit­
mek [bitmek, sona ermek].
bu 'this' [bu] 35.
Türkler ve Doğa • 1 73

büyle ' such; so, thus' [böyle] 3 1 , 34; N. böyle, bole, TS böyle
[böyle].
böylelikle ' in this manner' [böylelikle] 23; TS böylelikle [böy­
lelikle].

ç
çalış- 'to work' [çalışmak] 1 8; çalışkan arılar '(bee-) workers'
[(arı-) işçiler)] 1 9; TS çalışmak [çalışmak] .
çentrifuk ' (honey-) extractor' [(bal-) süzen alet]; çentrifukta
2 1 ; < rum. Centrifuga 'ıı:eHTpmpyra', Rum. - russ. 1 48 . [çıkartıcı,
santrifüj].
çeşint ' sort, variety' [tür, çeşit] 1 1 , 3 5 ; TS çeşit [çeşit].
çık- ' go out, get out, emerge' [çıkmak, dışarı çıkmak] 7, 8, 25,
30; N. çik- çiq 'hinausgehen' [çıkmak]; HRhod. ç'ik- ' sortir' [çık­
mak].
çıkar- 'take out, remove' [çıkarmak] 2 1 , 23 ; HRhod. ç'ika- 'en­
lever' [çıkart].
çiçek bakınız: kıral, uslanbur [çiçek].
çok 'many, numerous' [çok, çok fazla] 8 ; HRhod. eok 'beauco­
up' [çok, sayısız].

d
de- ' say, tell' [demek, söylemek] 1 1 , 1 2 ; N. de- (y- Priis. dey)
'sagen'. HRhod. de - 'dire' [demek].
demek ' that is to say, that means' 1 , 2, 5, 7, 15, 1 7, 25, 28, 29,
3 1 , 3 5 , 37; HRhod. demek ' done' [anlamına gelmek] .
dışarı- 'out, outside' [dışarı] ?, 1 9, 25; dışarıda 'outside' [dışarı­
da] 1 4; N. dişarda ' drauBen' [dışarda]; dişari 'hinaus' [dışarıda].
dol- 'fıll, become full, be completed' [dolmak] 20; HRhod. dol­
's'emplir' [dolmak].
doldur- ' fıll, complete' [doldurmak] 22; N. doldur- 'füllen'
[doldurmak]. HRhod. doldur- 'remplire' [doldurmak].
1 74 • Edward Tryjarski

dört- 'four' [dört] 8, 9; N. dört 'vier' [dört]. HRhod. dört 'qua­


tre' [dört] .

e
en 'most' [en] 35, 37. N. en 'beim Superlativ' [üstünlük dere­
cesi] .
eşlen- 'to mate' [eşlenmek] 1 3 , 14, 3 1 Radloff aslan- ' sich
paaren' [çiftleşmek].
ev 'cell?, nest' [hücre?, yuva] 6, 26, 27; krş. : Moran ev 'pi­
geon-hole' [güvercin yuvası] .
evel 'former; earlier' [önce, evvel] 1 ; HRhod. evvel 'd'abord,
auparavant' [önce, evvel]. KKaz. evel, evvel 'premier, commence­
ment, avant' . [önce, önceki, evvel, evvelki].
evvelki 'fırst, former' [ilk, önceki, evvelki] 24, 32; N. ewelki
' in alter Zeit gabraucht, altmodisch (in gutem Sinne)' [eski moda,
evvelki].

g
gel-, gal- 'come' 14, 1 5, 3 1 ; N. g'al 'kommen'. HRhod. gel­
'venir' [gelmek].
gene 'again' 22, 23; N. gene 'wieder, aber' [yine].
gelir- 'bring, gather' 1 6; getürüp 22; N. getir- 'bringen' [ge­
tirmek].
gibi 'similar, like' [benzer, gibi] 24, 32; TS [gibi].
gir- 'go into, enter' [girmek, içeri girmek] 14; N. gir- (Aor. gi­
rer) 'eindringen' [girer]. HRhod. ger- 'entrer, penetref' [içeri gir­
mek].
git- 'go, go on, go away' [gitmek, devam etmek] 1 5, 3 3 ; N. git­
'genug sein, dauem' [gitmek, devam etmek].
gözle- 'to watch far, to keep an eye on' [gözetlemek] 26; TS.
Cf. N. göz 'Auge' [göz] .
gün 'day' [gün] 1 6; N. gun 'Tag' [gün].
Türkler ve Doğa • 1 75

gündöndü 'sunflower' [gündöndü, ayçiçeği] 36, 37; N. gu n­


dundi ' Sonnenblume' . [gündöndü, ayçiçeği] SDD gündöndi
[gündöndü, ayçiçeği].
güzel 'nice, pretty; good, fıne, nicely' [güzel, hoş, iyi] 4, 5; N.
giızal, giızal, güzel ' schön' . HRhod. gözel 'beau'[güzel].

h
hazır ' (this what is) ready or prepared' [hazır, hazırlanmış] 1 6;
krş.: TS hazır, hazırlık, [hazır, hazırlık].
hiş, iç 'not at all, nothing, no, none' [hiç, hiçbir şey] 1 9, 25;
HRhod. hic 'rien'. TS hiç [hiç].

ı
ımparçıt et- 'divide' [bölmek] 29; < rum. impartit 1 .
pa3�eJIHBIIIHHCR, pa3�eııeHHhIH 2 . pacrrpe�eneHHhıii' Rum.-russ.
433 [bölündü].

iç bakınız: hiş [hiç]


için 'for, in order to, on account of' [hiç] 1 3, 1 8; N. için ' für,
wegen, usw' [için].
içinde 'inside, within' [için] 1 , 2, 3, 4, 5; N. için 'für, wegen,
usw' [için].
iki 'two' [iki] 1 1 , 28, 3 5 ; TS.
ilk 'fırst, initial' [ilk] 6; krş.: N. ilk-yaz Frühling (im Lied) '
[ilkyaz].
ilkin 'fırst, in the fırst place' [ilk, ilkin, ilk sırada, önce] 6. TS.
ikinci ' second' [ikinci] 7; TS.
isl'a 'good, true, genuine' [iyi, doğru, ıslah] 3 5 , 37; N. isla,
islah 'gut, richtig, ja' [iyi, dogru, ıslah] .
işle- ' to work, to functiok' [çalışmak, işlemek 5, 12. HRhod.
isle- ' travailler' [çalışmak, işlemek].
1 76 • Edward Tıyjarski

k
kadar bakınız: o kadar.
kal- 'remain' [kalmak] 20; TS kalmak. HRhod. gal- 'rester'
[kalmak].
kapa- ' shut, close' [kapamak] 6, 27; HRhod. kapa- 'fermer'
[kapamak] .
kart 'old, former' [kart, yaşlı, önceki] 6; TS.
kendi ' self [kendi]; kendi kendine 30; N. kendi 'er selbst ' ;
ihn selbst, dich selbst' ; gewöhnlich kendıni, seltener kendini;
'mich selbst' [kendini]; kendimi, kendımi.
kır 'fıeld, country' [kır, taşra] 1 5 ; HRhod. gir ' champ; tout lieu
situe en dehors de la maison' [alan, evin dışındaki herhangi bir yer,
kır].
kıral 'acaccia' [akasya, akasya ağacı]; kıral çiçönde 36, 37-
38; SDD kıral 'akasya ağacı' .
koy- 'put, place' [koymak] 9 , 2 1 , 22, 2 3 , 26, 27, 3 0 ; N. qo­
(Aor. qor) und qoy- ' legen'. HRhod. go- 'mettre, placer' [koymak],
goy- 'mettre, placer' [koymak] .
kuu;ın ' (bee-) hive' [(arı-) kovan] 3, 5, 28; KKaz. kuan
'ruche' [kovan]. HRhod. quvan 'banne, panier, ruche a panier' .
[tente, sepet, kovan sepeti, kovan]
kuuAancı 'bee-keeper, apiarist' [arıcı, arı yetiştiren kimse] 26.
kuuAancılık 'beekeeping' [arıcılık] 1, 34.

m
modifikat ol- 'to be modifıed' 3 ; < rum. modificat ' 1 .
BH,lı;OH3MeHHbIH, H3MeHeHHbIH. 2 . HCIIpaBneHHbIH' [değişikliğe uğ­
ramış], Rum. - russ. 545.

n
ne 'what, what?' [ne, ne?] 1 3 ' N. ne 'was, was?' [ne, ne?].
ne zaman bakınız: zaman [ne zaman].
Türkler ve Doğa • 1 77

o
o, 00, 'he, she, it; that' [o] 6, 9, 1 2, 1 3 , 1 4, 20, 22. 28, 30, 33;
onun 4, 5, 7; onu 8, 9, 26; 0onda 1 1 ; 0ondan 27; onnar 12, 1 5, 1 6,
1 8, 20; onnara 4, 29.
o kadar ' as much as' [o kadar] 1 7; N. oq(q)adar, o qada'r ' so
ein; sehr groB, kolossal'. [o kadar, çok, devasa] .
ol- 'be, become, happen' [olmak]; olur 35; N. ol- 'sein' [ol­
mak].
on 'ten' 1 7; HRhod. on ' dix' [on].
orada, orda 20, 30; 'there' [orada, orda]; orayı, 22, 23, 3 1 'to
that place, thither' [oraya, o yöne]; ordan ' from there' [ordan] 23.

ö
öbür 'other' [diğer, öteki, öbür] l O; RHhod. öbür 'l'autre' [di­
ğer, öteki, öbür].
öldur- 'kill' [öldürmek] 1 0, 1 5 , 1 8. N. uJdur- 'töten' [öldür­
mek] . HRhod. öldür- 'tuer' . [öldürmek]
ör- 'twist', make; make (baskets)' [bükmek, yapmak, yapmak
(sepet), örmek] 2; N. ur- 'flechten' [örmek].

p
primitiv 'primitive' [ilkel, basit] l ; < nım. primitif ' l .
rrpHMHTHBHhIH, nepB06bITHbIH. 2. rrpHMHBHTHhIH, rrpocTo:H' [ilkel,
basit], Rum. - nıss. 675.

r
rama 'frame' [çerçeve] 4, 20, 2 1 , 22, 28, 29; < nım. rama
'paMa, paMKa' [çerçeve], Rum. - nıss. 698.

s
sade 'simple; merely, just' [sade, sadece] 1 0, 1 6; N. sade, sade;
sade git- 'nur sollst du dich entfemen' [sade sizi kaldımak için var].
saka 'male bee, drone' [erkek arı] 1 1 , 12, 1 6, 1 7, 1 8 ; SDD saka
'erkek arı '.
1 78 • Edward Tryjarski

saka maka ' all drones' [tüm erkek arılar] 1 9.


sandık 'box, chest' [sandık] 4, 9, 25; N. sandıq 'Truhe (zum
Aufbewahren der Kleider)' ; HRhod. sandık ' caisse' [sandık].
sepet ' skep, basket' [sepet] 1 , 2, 3 , 14; HRhod. sebet ' corbeille'
[sepet]; TS sepet 2. ince dallardan örtülerek yapılmış: sepet sandık'.
sinek ' fly, female bee' [sinek, dişi arı] 33; N. sinek 'Mücke,
Fliege' [sivrisinek, sinek]; TS sinek çifte kanatlılardan, altı ayaklı
birtakım uçucu böceklerin genel adı ' .
sistematık ' shapely, standard' [düzgün, sistematik] 3 ; < rum.
sistematic ' 1 . cHcTeManıqecınıH., cHCTeMaTH3HpoBaHHhIH', Rum. -
russ. 777.
söna, sonra ' after, afterwards, next' [sonra, sonraki] 1 0, 1 1 , 1 4,
1 9, 23, 29, 30, 36; söra 6, 9, 1 3, 1 5, 20, 22, 26; N. sora, sora, söra
'nach' [sonra], HRhod. söra ' apres, plus tard' [sonra, daha sonra] .
soy 'kind, sort, race' [soy, tür, ırk] 1 2 ; TS.

ş
şindi 'now' 3, 24, 3 1 ; N. şindi 'jetzt' . HRhod. şindi 'mainte­
nent' [şimdi].
şindicik 'this very moment, now' [hemen şu anda, tam şu anda,
şimdi] 2 1 ; N. şindicek 'jetzt' [şimdi]; HRhod. sindidzik 'juste ma­
intenent' [hemen şu anda].
şindiki ' actual, contemporary, modem' 3 1 ; TS şimdiki 'şimdi
olan' [güncel].

t
ta ' so, so that; and' [taki; ve] 5 , 8, 25; Mor. ta ' and' [�e].
takış- 'persue, follow' [birbirine takılmak, takip etmek] 32; TS
takışmak 'birbirine takılmak' .
tane 'piece, a single piece' [tane, bir tane] 8, 9, 28; N. tane tane
' Stück' [parça]; HRhod. tane 'piece' [tane, adet].
temiz ' clean, pure, genuine' [temiz, saf, hakiki] 37; N. temiz,
temis 'rein, neu gekauft'. [temiz, yeni satın alınan]
Türkler ve Doğa • 1 79

tırıntor 'male bee, drone' [erkek an] 1 4 ; < rum. trintor age,
Dicfionarul limbii romfne modeme, 1 958.
tut- ' catch, seize' [tutmak, yakalamak, ele geçirmek] 8, 9, 1 8 ,
3 3 ; HRhod. tut- 'prendre, attraper' . [tutmak, yakalamak].
tutul- 'be caught, be seized' [yakalanmak] 4; TS.

qakıt 'time' [zaman, vakit] 2, 1 3, 27; N. vaqıt 'Zeit, Gebetzeit,


Vermögen' [zaman, vakit, namaz vakti, namaz zamanı]; HRhod.
vakit 'temps'. [vakit, zaman]

uç- 'to fly' [uçmak] 1 3 ; TS.


uslanbur 'lime-tree' [ıhlamur ağacı]; uslanbur çiçande 36,
3 8; TS ıhlamur ' ... (Tilia)' . [ ... ıhlamur] HRhod. ohlamır 'tilleul'
[ıhlamur]; KKaz. alambur 'tilleul' [ıhlamur].

üş 'three' [üç] 8, 9, 28; üç çeşindi 3 5 ; N. uç 'drei' [üç]; HRhod.


üc ' trois' , Caf. Kuzey-Doğu üş 'üç' [üç] .

ül ' swarm (of bees)' [oğul (arının)] 5 , 7, 1 3 , 24, 32; Hony arı
oğulu ' swarm of bees' [arı oğulu]; oğul arısı 'young bee' [genç arı,
oğul].

v
var 'there is, there are' [var] 1 1 ; HRhod. var 'il y a' [var].
ver- ' give, produce' [vermek, üretmek] 5, 1 3 , 32; N. ver- ' zu­
lassen, erlauben' [izin vermek] . HRhod. vir- (ver-, ver-) 'donner'
[vermek].
180 • Edward Tryjarski

y
ya ... ya 'either ... or' [ya...ya ... ] 33; N. ya - ya "entweder -
...

oder'. [ya - ya, ya - ya da... ]


yannıs 'error' [hata, yanlış] 12; TS yanlış; HRhod. yaln'is 'er­
rone' [yanlış, hata].
yap- 'do, make, construct" [yapmak, inşa etmek] 1 2, 20; N.
yap- 'machen, tun' [yapmak]. HRhod. yap- 'faire' [yapmak].
yapıl- 'to be done, to be made, to be constructed' [yapılmak,
oluşturulmak, inşa edilmek] 2, 4, 24, 25, 28, 3 1 , 32, 34. HRhod.
yapil- ' se produire, etre produit, construit' . [yapılmak, oluşturul­
mak, inşa edilmek] .
yardım [larva] 29; SDD yardım [beyaz kurt şeklinde olan yav­
ru arı].
yaurula- 'bring forth young' [yavrulamak] 7; N. yawrila­
'Junge werfen' [yavrulamak].
yetiş- 'reach, have lived enough to have seen' [yetişmek,
görünecek kadar yaşamak] 2; TS.
yer 'ground, place, space' [zemin, yer, mekan, alan] 7; N. yer
'Erde, Boden, Stelle, Heimat, Art und Weise' [yer, toprak]; HRhod.
yer 'endroit'. [yer, zemin]
yı- 'eat, feed, consume' [yemek, beslenmek, tüketmek] 1 6, 1 7;
yiyebil- 17; N. ye- 'essen' [yemek], HRhod. yi- 'manger' [yemek] .
KKaz. yi-, ye- 'manger' [yemek].

z
zaman 'time, peri od' [zaman, vakit, devre] 1 , 1 3, 3 1 . ne zaman
25, 27; N. zeman, zeman, zaman 'Zeit' [zaman, vakit] .
zebep 'reason, cause' [sebep, neden] 1 8; Cf. TS sebep.

Alıntı Yapılan Eserler için Kısaltmalar


Caf. Kuzey-Doğu = Caferoğlu, A., Kuzey-Doğu İllerimizAğız­
lardan Toplamalar. İstanbul, 1 946.
Türkler ve Doğa • 1 8 1

Hony A Turkish-English Dictionaıy by H. C. Hony with the


=

Advice of F. İz. 2nd ed., Oxford, 1 957.


HRhod Hazai, G., Textes turcs du Rhodope. AOH, Vol. X, 2
=

( 1 960), (s. 1 85-229).


KKaz = Kakuk, S. Texten turcs de Kazanlyk, II. AOH, Vol.
VIII, 3 , ( 1 958), (s. 24 1 -3 1 1 ) .
N Nemeth J . , Die Türken von Vidin. Sprache, Folklore, Reli­
=

gion. Budapest, 1 965.


Rum. - russ. Rumynsko-russkij slovar'. Ed. Adrianova, B . A.
=

and Mikhal'chi, D. E., 2nd ed., Moskva, 1 954.


SDD Türkiye 'de Halk Ağzından Söz Derleme Dergisi. İstan­
=

bul, 1 939- 1 957.


TS Türkçe Sözlük 4ıh ed., editör: M. A. Ağakay and N. Ar­
=

tanı, H. Eren, S. Sinanoğlu, F. Devellioğlu. Ankara, 1 966.


Türk Çatılarında Güvercinler
Bazı Tarihsel ve Dil Bilimsel Notlar*
Edward Tryjarski
Çev.: Reşide Gürses-Dursun Ayan
Bu oldukça gösterişli başlığın, çok eski zamanlardan itibaren
çeşitli Türk topluluklarınca bilinen ve nesli ıslah etmek için yetiştiri­
len güvercinler veya kumrularla ilgili bir dizi dil bilimsel ve tarihsel
olaya dikkatinizi çekmekten başka bir amacı yoktur. Ben yıllarca
bu konuyu araştırmak için niyetlendim, fakat bu konuyu ele almam,
ancak 1 988 yılında yani, Konya Selçuk Üniversitesi Türkologların­
dan Mehmet Özmen' in Türk güvercinleriyle ilgili olarak yazdığı,
1 98 1 ' de' basılmış olan önemli bir makaleden haberdar olduktan
sonra gerçekleşti. Söz konusu makale, sadece Konya ve civarındaki
güvercinleri tanıtan sınırlı bir nitelik taşıdığı için ben bu yazıda ona
birkaç yeni gözlemle ilavede bulunmayı ümit ettim.
M. Özınen'in bu makalesi, konuyu açıklayıcı nitelikte bir dizi
vurgulamayı ve 296 dil bilimsel girişi kapsar. Biz bu makalede böl-
Bu yazı, Edward Tryjarski'nin Altaica Osloensia, Proceedings from 32'h the
Meeting of the Pennanent Intemational Altaistic Conference (PIAC). Oslo,
June 1 2- 1 6, 1 989, Oslo 1 990, ss. 3 6 1 -370'te çıkan "Pigeons on the Turkish
Roof. Some Historical and Linguistic Remarks" adlı makalesinin çevirisini
içermektedir.
M. Özmen, "Konya' da Güvercincilik'', Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Dergisı; 1 98 1 , ss. 1 57-1 88.
1 84 • Edward Tryjarski

gede ve kısmen de bölge dışında oluşan güvercin çeşitleri ve türle­


ri ile ilgili birinci elden bilgiler buluruz. Bu makalede onların dış
görünüşü; gövdelerinin boyutları, tüylerinin nitelikleri ve renkleri,
üreme fizyolojileri, zeka, hüner ve bazı türlerin ıslahı ile ilgili sırlar
vs. de verilmektedir. Gözlemlerinden ayrı olarak yazar bu makalede,
Mehmet Ali Apalı ve Mahmut SuraF gibi bazı Türk meraklılar ve
kuş uzmanlarının fikirlerine de müracaat eder. Herhangi bir kimse,
söz konusu makalede verilmiş olan pratik bilgilerden Konya' da bu­
lunabilen güvercinlere ait bir alışveriş merkezinin nerede olduğunu
ve kuşların fiyatlarını vs. tek tek öğrenebilir.
M. Özmen'in makalesinde; Selçuklu, taklambaç, Mardİnliveya
Çorumlu-Mardİnlı; gut, demkeş, Musullu ve gannk olarak adlandı­
rılan Konya bölgesindeki başlıca güvercin türlerine yer verilmiştir.
Son zamanlarda orada, genellikle Almanya kuşu veya Almanya gü­
vercıiıi olarak adlandırılan Almanya'dan getirilmiş güvercinler de
görülmeye başladı.
Evcilleştirilmiş güvercinlerin Türkçe isimlerinin kökenini;
l . Kuşun dış görünüşünden (mesela: tahta kuynık"tahtaya ben­
zer kuyruklu", genıŞ göz "geniş gözlü"),
2. Tüylerinin renklerinden (mesela; lımonlu "limon renkli",
kara kuyruk "siyah kuyruklu"),
3 . İç özelliklerinden (mesela; salma güvercİnİ " l 50 km'lik bir
mesafeden bile evine dönen posta güvercini"),
4. Çıkış yeri veya başlıca yetiştirme merkezinden ve de (mesela;
Mardıiılİ "Mardin şehrinden gelen", Musullu "Musul şehrinden
veya o bölgeden"),
5. Bir tarihi aile veya hanedan isminden (şu veya b\} şekilde
Selçuklulara bağlanmış olan Selçuklu) ve diğer özelliklerinden alır.
Son iki madde, özellikle kültürel ve tarihsel görüş açısından ilgi
çekicidir. M. Özmen, çeşitli renklerde olup Selçuklu olarak adlandı­
rılan güvercinlerin Konya'da yerel bir ırk olduğunu ve -bazı uzman­
ların iddia ettiği gibi- onların Selçuklular tarafından Orta Asya' dan
2 agm, ss. 1 59- 1 60.
3 agm, s. 163.
Türkler ve Doğa • 1 85

getirildiğini iddia eder. Aynı şekilde, Musullu olarak adlandırılan ve


günümüzde artık yetiştirilmeyen güvercinlerin Musul' dan getirildi­
ği söylenmekte, Çorumlu, Çorumlu Mardinli diye adlandırılanların
da, Hitit zamanında bile Nikonia adı altında mevcut olan Çorum
şehri kaynaklı olduğu farz edilir.
Bu tipteki güvercin isimlerine; Gy. Nemeth'in4 Vidin'e
dair yazısında belirtildiği gibi, Balkanları da içeren, Osmanlı
İmparatorluğu'nun diğer bölgelerinde çok iyi bilinen, "Mısır'dan
gelen bir güvercin" Mısırlı ismi de eklenebilir. Söz Balkanlarda
iken, Gy. Nemeth'i izleyerek güvercinler için verilen bazı diğer
isimleri de ekleyelim: sakızlı "bu sakızlı güvercini renkleri bakımın­
dan dikkati çeker (başı, arkası, kuyruğu siyahtır.)", gut, gutmaq' "bir
nevi güvercin, uçma esnasında daireler çizerek süzülmez" (Evliya
Çelebi'nin bildirmiş olduğu çaqşırlı-gut, sade gut, taçlı-gut gibi, yu­
karıdakilerle krş. ), qula "koyu sarı bir güvercin çeşidi" ve abraş "bir
çeşit güvercin (birçok renkleri vardır)". demkeş"çok kıymetli bir tür
(beyaz, ayakları duman rengi)" gibi Konya' da da bilinen bazı başka
çeşitler, Vidin bölgesinde de bulunur. Gy. Nemeth, güvercinlik an­
lamına gelen kümes ("güvercin kafesi", Redh. kümes, "evcil kuşlar
kafesi" krş. : güvercinlik) kelimesini de kaydetmiştir.
Ayrıca burada, M. Özmen'in Türkiye'nin başka bölgelerini de
kapsayan, önce Adana-Çukurova'da zikredilen, Konya bölgesine
komşu birkaç yerdeki Türk güvercinleri üzerindeki çalışmalarını
sürdürmek niyetinde olduğunu da belirtmek gerekir.
İnsanoğlunun boynu halkalı kumru ve güvercinle teması, çok
eski tarihlere kadar gider, çünkü bu kuşlar, muhtemelen paleolitik
çağın sonunda, yani Anadolu bölgesinde evcilleştirildi. Bazı uzman­
lar, güvercinlerin insanoğlu tarafından evcilleştirilen ilk canlılardan
olduğu fikrini kabul ederler ve bu bağlamda konuyu kitabi bir ef­
sane olan Hz. Nuh'un ve onun dişi güvercininin kıssasına dayan­
dırırlar. Bazı çivi yazılı metinlerin İsa' dan yaklaşık üç bin yıl önce
evcilleştirilmiş güvercinlerden bahsettiği bilinir. Genellikle güver­
cin yetiştirme faaliyetinin Anadolu'da başladığı ve oradan Mısır'a,
Kıbrıs'a, Roma İmparatorluğu'na yayıldığı ve böylelikle doğuya;
4 J. Nemeth, Die Türken von Vidin Sprache, Folklore, Religion, Budapest, 1 965.
1 86 • Edward Tryjarski

İran'a, Hindistan'a ve bazı başka ülkelere kadar ulaştığı sanılır. So­


nuç olarak güvercinler bugün, Hint Okyanusu ve Polenezya'daki5
birkaç takımada hariç, yeryüzünün tamamında bulunur. Bu hayvan­
lar dünyanın çok soğuk bölgelerinde yoktur, fakat bununla beraber,
Sibirya'daki bazı tecrit edilmiş bölgelerde de bulunur.
Güvercin çeşitlerinin ve türlerinin çoğu, doğu halkları arasın­
da bilinmektedir. Güvercinlerin Altaik boylara ve her ne kadar yarı
göçebe bir hayat tarzı sürseler de, kısmen Türk boylarına kadar ge­
rilere tarihlenen erken zamanlarda bilindiğini farz etmek doğaldır.
Türklerin uzak ve yakın komşuları arasında güvercinlerin önemi­
ni fark etmek dikkate değer bir noktadır. Çin' de posta hizmeti için
güvercinlerin yetiştirilmesi işinin, tarihin bilinmeyen çok eski bir
zamanından beri var olduğu ve bunun daha sonra tüm Orta ve Ya­
kın Doğu'ya6 yayıldığı bilinmektedir. Bu bağlamda, G. Jarring'in,
Sincan'ın güney kısmında (Doğu Türkistan)7 konuşulan bazı Türk
lehçelerindeki bed3in kepte "Pekin güvercini" terimini kaydettiğini
müşahede etmek dikkate değer bir noktadır.
Suriye'nin güçlü hükümdarı Nureddin ( 1 1 46- 1 1 74), özellik­
le Mısır' da, yıllarca, çok mükemmel bir şekilde işlevini sürdüren
güvercinlerden oluşmuş bir posta sistemi kurmuş olmasıyla ün ka­
zanmıştır. Bu amaç için kullanılan Sultan kuşlan, ayak ve gagala­
rı üzerine kendi şifreleriyle işaretlenirdi. Bu görevdeki en değerli
güvercinler, Irak'tan getirilen boyunları renkli benekli, çok hünerli,
kolay bir şekilde eğitilmeye yatkın beyaz güvercinlerdi.8 Özellikle
Sultan Selahaddin Eyyübi tarafından, Haçlı Ordusu tarafından zapt
edilmiş olan şehirleri kuşatma esnasında güvercinlerin askeri amaç­
lar için kullanıldığı çok iyi bilinir. Torquato Tasso, Kudüs'ün kuşa­
tılması esnasında posta güvercinlerinin bir hizmetinden bahseder:
5
"I colombi sono cosmopoliti. Dalla Siberia alla Tasmania, attraverso la Cina.
l'India. le isole Malesie 1'Australia, dall 'Inghilterra al Capo di Buona Speranza.
<lali' America del Nord alla Patagonia, dovunque se ne trovano specie piiı o
meno numerose ...", A. Gh(igi) "Colombi", art. in Enciclopedia /taliana di sci­
ence, Jettere edarti X. 1 93 1 - 1 939, s. 779.
6
Grand Dictionnaire Universel XII, Paris, s. a., s. l 002.
7
G. Jarring. An Eastem Turki-English Dialect Dictionary. Lund, 1 964, s. 1 67.
8
Grand Dictionnaire Universel aynı sayfa.
Türkler ve Doğa • 187

"una colomba per l'aeree strade vista a passar sovra lo stuol


francese . . . "9
Ortaçağ'da doğu insanları arasında güvercinlere ait bir başka
kayıt Moğollarla ilgilidir. Biz, Cengiz Kağan kumandasındaki Mo­
ğol ordusunun bu kuşları hızlı bir askeri haberleşme sağlamak için
kullandığını biliyoruz. Onların bu hizmetleri, karargahlara, bozkırlar
boyunca posta yollarını (Moğ. örtöö zam)10 geçerek dağıtım yapan
geleneksel posta vasıtasıyla kazanılabilmiş olandan daha hızlı, em­
salsiz bir bilgi akışı temin etti. Ama gene de hem Ortaçağ Moğolları
hem de günümüz Moğolları arasında güvercinler meselesi detaylı
bir çalışmayı gerektirmektedir.
Bazı önemli kaynaklar, ekseriya Asya seyyahlarının raporları,
çeşitli çağlarda Türk dünyasına ait bölgeler üzerinde güvercinlerin
varlığını tasdik eder. Bu kayıtlar prensip olarak eksik ve yüzeyseldir
fakat, böyle olmakla beraber gene de konumuz için önemlidir. Diğer
taraftan onları listelemek de sıkıcı bir iştir. Birkaç örnek verelim:
Polonya Kralı'nın 1 640'ta Osmanlı Devleti'nde Bab-ı Ali'deki
büyükelçisi Wojciech Miastkowski, Burgaz'da, camilerin yakınla­
rında yuva yapan pek çok boynu halkalı güvercinden bahseder:
"Camilerin yakın çevresinde, hemen hemen her yerde; bir çeş­
me, leylek ve boynu halkalı güvercin bolluğu vardır."11
Keza onun arkadaşlarından biri de İstanbul' da Sultan bahçele­
rindeki boynu halkalı güvercinleri belirtir:
"Öylece, üzerinde boynu halkalı güvercinler bulunan (görü­
lebilen) ıhlamur ve kestane ağaçları, incir ağaçları, selvi ağaçları,
portakal ağaçlan, limon ağaçları vs. (diğer) ağaç çeşitleri arasında
yürüdük."12
9
Torquato Tasso, Gemsalenıme liberata . A cura di L. Bonfıgli. Bari, 1 930, s.
408, XVIII 49.
10 Tlıe New Encyclopaedia Bdtamıica. 30 Vols. Micıvpaedia. VII, 1 973- 1 974, s.
1 00 1 .
11
Wielka legacja Wojciecha Miastkowskiego do Turqji w 1940r. Ed.: A . Przyboş,
Warszawa-Krak6w, 1 985, s. 55.
12
yage, ss. 145- 1 46.
188 • Edward Tryjarski

Ünlü Orta Asya kaşifi Bronislaw Gnıbczewski ( 1 855- 1 926),


(Rus servisinde görevli bir Polonyalı) Kaşgar'da kaldığı esnada
Kum-Ravat bölgesindeki gözlemlerini rapor eder:
" ... Hz. İmam Şakir'in türbesi etrafında uçuşan on binlerce
güvercin."13
Bu gün Özbekistan' da birçok güvercin türü ve çeşidi yetiştiril­
mektedir ve muhtemelen bu olgu diğer Orta Asya Cumhuriyetlerini
ve bölgelerini de kapsar. Yüksek kayalar üzerinde yuva yapan bü­
yük vahşi güvercin sürüleri Kazakistan'ın14 birçok ilinde bulunur.
Güvercinler, hatta Bizans döneminden önce de, şüphesiz tüm
Anadolu'ya yayıldılar ve Selçuklu ve Osmanlı Türkleri ile bir arada
yaşadılar. Kur'an öğretisine tamamen itaat eden Anadolulu Müslü­
man Türkler, tüm diğer mahlukata davrandığı gibi ev güvercinlerine
de itinalı davrandılar.
Ünlü Fransız yazan M. Alphonse de Lamartine, Türkiye'yi zi­
yareti sırasında bu hususta şunları yazdı:
"C'est partout de meme en Turquie; maitre et peuple, grands
et petits, n'ont qu'un besoin, qu'un sentiment dans le choix et
l'arrangement de leurs demeures: jouir de l'oeil, de la vue d'un bel
horizon; ou, si la situation et la pauvrete de leur maison s'y refuse,
avoir au moins un arbre, des oiseaux, un mouton, des colombes,
dans un coin de terre autour de leur masure"15 (Türkiye' de her yerde
aynıdır. Efendi olsun, halktan olsun, büyük olsun, küçük olsun bir
arzuları, bir duyguları var ki, bu duygu onların göze hoş gelecek
şekilde oturdukları yerleri tanzim etmeleri ve güzel manzarası olan
bir yeri seçmeleri gerekir. Yahut, eğer durum ve evin fakirliği bu işe
mani oluyorsa, hiç olmazsa bir ağaç, birçok kuş, bir koyun, birçok
güvercin onların oturduğu yıkık dökük bir kulübede dahi bulunma­
lıdır).
Ve başka bir vesileyle de o, şunları ilave etti:
13 B. Grıtbczewski, Podrözepo Ai{fi srodko wei,Warszawa, 1 958, ss. 1 92-193.
14 Prof. Dr. K. M. Musaev'e bana gönderdiği bu bilgiler için çok minnettarım.
1 5 Souvenirs, impressions, pensees et paysages, pendant un voyage en Oıient
(1832-1833) ou notes d'un voyageur, par M. Alphonse de Lamartine, membre
de l' Academie, t. 3, Bruxelles, 1 835, s. 327.
Türkler ve Doğa • 1 89

"Les Turcs . . . respectent tout ce que Dieu a fait... et ils font quel­
quefois, en mourant, des fondations pieuses pour qu'on jette du gra­
in aux tourterelles qu'ils nourissaient pendant leure vie"16 (Türkler...
Allah'ın yarattığı her şeye hürmet ederler... Onlar bazen ömürleri
boyunca besledikleri kumrularına buğday atanlar için ölmeden önce
dini bir vakıf kurarlar).
Hem vahşi hem de evcil olarak yaşayan sayısız miktardaki gü­
vercinin İstanbul panoramasının en tipik özelliği olduğu yaygın bir
bilgidir. Şimdi, son yüzyılın başlarında Türkiye'yi ziyaret ettikten
sonra yazan bir diğer ünlü Fransız yazarı F. A. Chateaubriand'dan
buraya bir alıntı yapalım:
"Nous abordames a Galata... Les cimetieres sans murs et places
au milieu des rues, sont des bois magnifıques de cypres: les colom­
bes font leurs nids dans ces cypres, et partagent la paix des morts"17
(Galata'ya yaklaştık. .. Caddenin ortasına konmuş olan duvarsız
mezarlıklar. Bu mezarlıklar muhteşem selvi ağaçlarıyla donatılmış­
lardır. Güvercinler bu selvilerin üzerine yuva yaparlar ve ölülerin
duyduğu sulhe ortak olurlar).
Ondan yirmi yıl sonra İstanbul'u ziyaret eden M. A. Lamartine
de benzer gözlemlerde bulundu:
"Nous entrames de la dans une longue rue, solitaire et etroite,
qui monte par une pente escarpee au-dessus de la coline de Pera;
... Des colombes blanches et bleues sont eparses sur les fenetres et
les toits des maisons et remplissent les rues silencieuses de leurs
melancolique roucoulements"18 (Biz uzun, kimsesiz, tenha ve dar
bir yola girdik, bu yol Pera'daki (Beyoğlu) dik bir tepeye çıkmakta­
dır; . . . Beyaz ve mavi renkli çeşitli güvercinler dağınık olarak evle­
rin çatılarında ve camlarında bulunurlar ve melankolik üveymeleri,
ötüşleri ile caddeleri doldururlar).
1 6 age, s. 359.
17 Itineraire de Pads ti Jemsalem et de Jemsa/em ti Pads en al/antpar la Grece, et
revenantparl 'Egypte, la Barbane et l 'Espagııepar F. A. de Chateaubriand, t. 1 ,
2 . ed., Paris, 1 8 1 1 , ss. 65-66.
18 Lamartine, yage, ss. 23 0-23 1 .
1 90 • Edward Tryjarski

"Les collines de Galata, de Pera et trois ou quatre autres collines


... ; des nuees de tourterelles et de pigeons blancs nagent dans l'air
bleu au-dessus de ces jardins et de ces toits, et se detachent, com­
me des fleurs blanches balancees par le vent, du bleu de la mer qui
fait le fond de l'horizon"19 (Galata ve Pera tepeleri ve üç dört başka
tepe ... ; kumru sürüleri ve beyaz güvercinler; mavi gökte, bahçelerin
ve çatıların Üzerlerinde süzülürler ve rüzgar tarafından dengelenmiş
beyaz çiçekler gibi ufkun fonunu teşkil eden mavi deniz üzerinde
birbirlerinden ayrılırlar).
Ve bir başka vesileyle de:
"Non loin du harem est un vieux et magnifıque palais de Ba­
jazet...; il n'a que des vastes jardins, ou les arbes croissent libres et
eternels comme dans une foret vierge, ou les eaux murmurent, ou
les colombes roucoulent"20 (Harem'e çok uzak olmayan bir yerde,
Beyazıt'ta eski ve muhteşem bir saray vardır... ; burada geniş bah­
çeler bulunmakta olup orada ağaçlar, serbest olarak ve ebedi olarak
birbirlerine dolaşırlar, bir balta girmemiş ormanda olduğu gibi bura­
da sular şırıldar, güvercinler ötüşürler [dem çekerler]).
Kural olarak evcil güvercinler her ne kadar çoğunlukla estetik
nitelikleri sebebiyle yetiştirilmiş olsa da, vahşi güvercinler daha çok
faydacıl bir amaçla eğitilmek için kullanıldı ve nadiren olmakla be­
raber bazı Türk kabilelerinin avcılık meraklarının bir objesi haline
geldi. Bu tamamıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin güney bölgesinde ya­
şayan Yörüklerle ilgilidir. J. - P. Roux onlar hakkında aşağıdaki şu
satırları yazar:
"Les Yörük ... pratiquent librement le sport cynegetique et ils
y initient leurs enfants, des qu'ils ont atteint l'age de six ans. La
grande saison de chasse est l'hiver, ou comme disent les İlomades
la periode du sejour en kişlak On tire alors les perdrix, les lievres,
les canards, les oies et les pigeons sauvages ... "21 (Yörükler... Serbest
olarak avlanma sporları üzerinde pratik yaparlar ve buna çocuklar
19 Lamartine, yage, ss. 261-262.
20 Lamartine, yage, ss. 325, 327.
21 J. P. Roux, Les traditions des nomades de la Turquie men'diona/e, Paris, 1 970,
-

s. 276.
Türkler ve Doğa • 1 9 1

altı yaşına bastıklannda başlarlar. Büyük av sezonu kışın olur. Gö­


çebe halk bu sezona kışlak zamanı der. O zamanda keklik, tavşan,
ördek, kazlar ve yabani güvercinler avlanır).
Şimdi yeniden, dil bilimsel bir karaktere birkaç hususta deği­
nelim. Türk boylarının büyük bir çoğunluğunun bir güvercin veya
kumruyu ifade etmek için çok eski asli bir terim kullandığı dikka­
te değer bir noktadır. Bu terimin birçok fonetik varyantı mevcuttur
ve onun ilk asll şeklini ayrıntılarıyla incelemek zordur. Bu kelime­
nin en erken şekli, tarihi muhtemelen X. yüzyılın ilk yarısına kadar
giden, Suvamaprabhasa veya A/tun Yamq'ta bir defa kullanılmış
olan kökürçkiin idi. Biz orada: "üç kökürçkiin adayl Jaçlnqa qavltur
erkiin: "Üç güvercin yavrusu bir şahinle karşılalaştığı zaman" (Suv.
620, 20),22 cümlesini okuyoruz. Muhtemelen daha sonra Mahmut
Kiişgari'de yazılmış olan şekil gelir şöyle; Arapça a/-haman keli­
mesinin yazar tarafından çevrilmiş şekli olan kögürçglln. Zamahşed
aynı kelimeyi köverçken olarak not eder. Aşağıdaki cümlede Kiişgad
tarafından kullanılmış olan kögürçg!ln!e.S: fiil şekli oldukça ilginç­
tir: "ol miinig bir/a oynadı kögürçgilnliişi/';23 (B. Atalay'a göre) "o
güvercini ödül koyarak yarışa girdi". O bir hepax legomenondur
ve Sir Gerard Clauson bu ortak zarf şeklinin muhtemelen "sadece
gramere ait bir örnek olarak zikredilmiş"24 olduğunu yazdığı zaman
elbette haklı idi. Diğer yandan dilbilgisi bakımından doğru şeklin,
kögürçg!ln şeklinin kökünü tespit eder gibi kullanıldığı yolundaki
bir bilgidir. Yukarıdaki cümle, aynı zamanda etnografık bir müj­
denin yani, güvercinlerin o çağda paha biçilmez bir kuş olduğu ve
ona sahip olmanın arzu edildiği yolundaki haberin ilginç bir yönünü
gösterir.
Söz konusu kelime, çağdaş Türk lehçelerinin çoğunda yaşa­
maktadır ve oldukça çok fonetik varyanta sahiptir. Güney-Batı
22
Arka arkaya alıntı yapıldı. Drevnetiurkskiy slovar' Red. V. M. Nadelayev, D .
M . Nasilov. E. R . Tenisev, A. M. Scerbak, Leningrad, 1 969, s. 3 1 3 .
23 Mahmud el-Kaşgari, Türk Şiveleri Lügati (Diviinü Lugii t-it-Türk). İnceleme,
Tenkıdli Metin, İngılizce tercüme. Dizenler R. Dankoff, J. Kelly, II. Kısım
1 984, s. 75, Harvard Üniversitesi, Türkçe Kaynaklar YIL
24 Sir Gerard Clauson, An Etymological Dictionary of Pre-Thıiteenth-Centuıy
Turkish, Oxford, 1 972, s. 7 1 4.
192 • Edward Tryjarski

Grubu dikkate alınırsa, kelime aşağıdaki şekillerde bulunur: Azer­


baycan Türkçesi'nde: köiirçİn,25, Osmanlı ve Türkiye Türkçesi'nde:
güverçİn,26 Gagavuz Türkçesi'nde: güverğİn,21 Türkmencede:
gögerçİn.28 Kuzey-Merkez Grubu: Kırgızcada: kögürçkön,29 Ka­
zakçada: kögerşıll3° şeklinde buluruz, Kuzey-Batı Grubu: C. Cum
(Codex Cumanİcus [Kodeks Kumanikus])'da kugrçıiı,31 Kazan
Tatarcası'nda: kükiirçen,32, Ermeni-Kıpçakçası'nda: kugurçıiı,33
Arap-Kıpçakçasında: kügerçıiı,34 köviirçıiı,35 Karaimcede: kugurçun
(T.),36 kİgİrçıiı, (L.),37 aynı zamanda kögürçİn, kyogürçüıi, kİgİrçıiı,
kögirçıiı, kögürçan, kügürçün, tİgircıiı, 38 Başkırtçada: kügiirsen, 39
Çuvaşçada: kavakarçan.40
25 V. C. Egorov, Etimologiçeskij slovar' çuvvaşskogojazıka, Çeboksary, 1964, s.
97.
26 New Redhouse Turkish-English Dictionary. İstanbul, 1 968.
27 Gagauzsko-mssko-moldavskij slovar'. Sost. G. A. Gajdarzi, E. K. Kolca, L. A.
Pokrovskaja, B. P. Tukan, Pod red. N. A. Baskakova, Moskva, 1 973.
28 Russko-turkmeniskijslovar', Pod obscej red. N. A. Baskakova i M. J. Khamzae­
va, Moskva, 1 956.
29 Kırgizko-msskij slovar', Sost. K. K. Judakhin, Moskva, 1 965.
30 G. Begaliev, Kh. Makhmudov, G. Musabaev, Kratkjjmssko-kazakhskijslovar'
Pod. red. Kh. Kh. Makhmudova, Alma Ata, 1 959.
31 Codex Cumanicus, Haz.: G. Kuun. L. Ligeti'nin geniş bir ön sözüyle birlikte,
Budapest, 1 9 8 1 , s. 265.
32 Egorov, yage.
33 E. Tryjarski, Dictionnaire anneno-kiptchak d'apres trois manuscrits des collec­
tions viennoises, t. I, fasc. 2, Warszawa, 1 968, s. 430.
34 A. Zajııczkowski, Vocabulaire arabe-kiptchak de l'epoque de l'Etat Mamelouk
Bulgat al-musfiiq fi lugat at-Türk wa-1-Ql!Zaq, I-ere partie. Le nom, Warszawa,
1958, s. 32.
35 M. Th. Houtsma, Fin Turkisch-Arabisches Glossar, Leiden 1 894, � 99.
36 T. Kowalski, Karaimische Texte im Dialekt von Troki Eingeleitet, erliiutert und
mit einem karaimisch-polnisch-deutschen Glossar versehen, Krak6w, 1 929, s.
225.
37 A. Mardkowcz, Karaj-sez-bitigİ, Slownik karaimski Karaimisches Wöıterbu­
ch. Luck, 1 935, s. 43.
38 Karaimsko-mssko-polskij slovar', Pod. red, N. A. Baskakova, A. Zajonçkovs­
kogo, S. M. Sapfala, Moskva, 1 974, s. 336 vd.
39 Russko-baskirskij slovar', Moskva, 1 964.
40 Russko-Cuvasskij slovar', Pod. red N. K. Dimitrieva, Moskva 1 95 1 .
Türkler ve Doğa • 1 93

Bu kelimenin etimolojik tahlili, on yıllar önce M. Pallô41 tara­


fından teklif edildi ve prensipte, Hasan Eren,42 V. G. Egorov,43 ve G.
Clauson44 gibi uzmanlar tarafından kabul edildi. Onların fikirlerine
göre kelime, Türkçe kök kelimesinden türer; esasında gökyüzü bu­
radan "gök renkli, mavi, mavi-gri" (Clauson). G. Clauson " ... pro­
bably connected with kök (sky. ete.)" (muhtemelen kök [gökyüzü
vs.] ile ilişkili olduğunu) yazdığı zaman haklı idi ve o, "morphologi­
cally obscure" (morfolojik olarak yapısının karanlık)45 olduğunu ek­
ledi. O bu ayrımında, gökyüzü rengi ve güvercin ismi arasındaki an­
lam ilişkisini, Rusça golup "güvercin" kelimesinin goluboj "mavi"
kelimesinden, Ossetic axsinaeg "vahşi güvercin" kelimesinin cexsin
"koyu gri" kelimesinden, Farsça kabütar kelimesi, kaboo "mavi" ke­
limesinden vs.den çıkması gibi diğer dillerle46 çok açık bir şekilde
ispatladı. Hatta Çuvaşça kavakarçan "güvercin" kelimesinin kavak
"mavi, gri"den47 geldiği de söylenmelidir.
Bazı Kuzey Türk halklarının başlıca iklim şartları nedeniyle hiç
güvercin yetiştirmediği ve onların isimlerini bile bilmediği, genel­
likle bilinir. Diğer Türk halkları güvercin yetiştirmeyi ve buna bağlı
olarak da güvercinlerin isimlerini komşularından aldılar. Bu suretle
Farsça kabutar "güvercin" kelimesinden çıkan kaptar48 ödünçlemesi
Özbekçede bulunur. kepter49 kelimesi Karakalpakçada, kepteri "gü-
41 M. Pallô, NyelvtudomtinyiKözlemenyekde, XLVI, ss. 1 54-1 58 karş. H. Eren,
"Türkçe gök kelimesinin türevleri" (Jean Deny Armağanı) Melanges Jean
Deny, Hazırlayanlar: J. Eckmann, A. S . Levend, M . Mansuroğlu, Ankara, 1 958,
s. 85.
42 Yukarıdaki eserde belirtildiği gibi.
43 Egorov, yage.
44 G. Clauson, An Etymological Dictionary ofPre-Thirteenth-Centuıy Turkish .
Oxford, 1 972, s. 7 1 3.
45 Egorov, yage.
46 M. Fasmer, EtimologiCeskıj slovar' russkogo jazyka Perevod s nemeckogo i
dopolnenija O. N. Trubaceva. Pod. red. i s predioslovem B. A. Larina, t. I,
Moskva, 1 986, ss. 432-433.
47 Egorov, yage.
48 Uzbeksko-russkıj slovar: Pod. red. S . F. Akabirova Z. M . Magrufova - A. T.
-

Khodjakhanova. Gl. red. A. K. Bolovkov, Moskva, 1 959.


49 Russko-karakalpakskij slovar: Pod. red. N. A. Baskakova. Moskva, 1 967.
1 94 • Edward Tryjarski

vercinlik, güvercin evi"50 kelimesi Türkmencede, kaptar kelimesi


de51 Yeni Uygurcada bulunur. Aynı zamanda Kuzey Grubu dillerin­
de nihayet Rusçadan alınmış kelimeler kullanılmaktadır: Yakutçada:
golüj:ı, guoup, goluup52 ve Hakasçada: golup'un küçültme ekli şekli
golubok bire bir çevrilirse "küçük güvercin"53 anlamında.
Türkmencede, her biri bir başka anlama gelen "vahşi güvercin"i
tanımlayan gögerCin ve "ev güvercini"ni ifade eden kapderi olmak
üzere, yerli ve yabancı iki terimin yan yana bulunduğunu hatırlamak
önemlidir.
Güvercinler için kullanılan ana terim, güvercinlerle ilişkili bir
grup kelimeye temel oluşturur. Bu cümleden olarak örneğin Osman­
lı ve Türkiye Türkçesi'nde dişi güvercin'in (kumru) Kumukçadaki
karşılığı tişi gyagyurrun, Nogaycada kögersin urgasi, Başkırtçada
ina kügörsen, Kırgızcada kögüiköndün mekiyani, Özbekçede ur]'O Ci
kaptar vs. şeklindedir.
Bunun gibi dikkate değer bir başka nokta da; "güvercinlik"
veya "güvercin evi"ni karşılayan isimlerin Osmanlı ve Türkiye
Türkçesi'nde: güverçinlik, Gagavuzcada: guverğinnik Nogaycada:
kögerşin uya, Kırgızcada kögüçkön tepesi veya kepterkana, Baş­
kırtçada kügarsen ketaga, Türkmencede: kepderi keteti veya kep­
deri öwürigesi, Kumukçada: gyögyurcyun uya, Yeni Uygurcada:
kapterxana, Hakasçada: golubok uyazi vs.nin farklı oluşudur.
Türk dilleri, "posta güvercini" kavramını karşılamak için anlam
taklitleri (Türkçeye ödünçleme çeviri) kelimeler veya yarı ödünç
kelimeler kullanılır. Bu suretle Osmanlı ve Türkiye Türkçesi'nde
bilinen posta güvercini kelimesi, Kırgızcada: postaii kögüikön,
Özbekçede; pocta kaptari veya xat tasugi kaptar, Çuvaşçada: poşta
süreteken, kavakarcan vs. karşılıklar bulur.
50 Russko-turkmenskijslovar: Pod obscej red. N. A. Baskakova i M. J. Khamzae­
va, Moskva, 1 956.
51 Russko-turkmenskfjslovar'. Pod obscej red. N. A. Baskakova i M. J. Khamzae­
va, Moskva, 1 956.
52 E. K. Pekarskij, Slovar'jakutskogo jazyka, t. I. 1 958. Repr. Jakutsko-mssk(j
slovar'. Pod. red. D. I. Slepcova, Moskva, 1 972.
53 Russko-khakasskij slovar: Pod red. D. I. Cankova, Moskva, 1 96 1 .
Türkler ve Doğa • 195

Türk halkları arasında onların her birinin geçmişteki ve bugün­


kü kelime hazinesinde güvercine ait terminolojiyi tek tek dikkate
alarak çok yönlü bir çalışma yaygınlaştırılmalı ve sürdürülmelidir.

EK
H. Ex. Gunnar Jarring ve Prof. Dr. Robert Dankoff'un içten
davranışları sonucunda bazı bilgileri sözlerime ekleyebildim. Bu
suretle G. Jarring, Doğu Türklerine ait bilgiler çerçevesinde, Ma­
terials to the Knowledge ofEastem Turki Ta/es, Poetıy, Proverbs,
Rıddles, Ethnological and Historical Texts from the Southem Parts
of Eastem Turkestan with Translation aud Notes. IV Etnological
and Histoncal Text From Gumma, Lund 1 95 1 . (Doğu Türkistan'm
Kuzey Bölgesi'nden; Hikayeler, Şiirler, Atasözleri, Bilmeceler, Et­
nolojik ve Tarihsel Metinlerle İlgili Malzemeler, Çeviriler ve Notlar
ile, Guma'dan IV Etnolojik ve Tarihi Metinler, Lund 1 95 1 .) adlı
eserinde, iki noktaya dikkatimi çekme nezaketinde bulundu. Sayfa
on altıda aşağıdaki pasajı buluyoruz: "Kentte ve köyde, kış ve yaz
mevsimi boyunca görülen hayvan isimleri şunlar: kara karga ve üve­
yikler,. . . " on yedi ve on sekizinci sayfada sadece bölgesel bazı yeni
güvercin isimleri değil, aynı zamanda Guma güvercinlerini uçuran
(kepterbaz)ların ilginç uygulamalarına da yer verilmiştir.
Güvercin uçuranlar -mevsim eğer kış ise- 1 O veya 20 Pekin
güvercinini bir güvercinliğe koyarlar, kafesleri de çatıya koyarlar
içine de karakargaya benzer bazı Pekin güvercinlerini borul-Peking
güvercinlerini ve alacalı karga (güvercin) sürülerini. "Beyaz kağıt
oyun güvercini" olarak isimlendirilen megiz oyun güvercini ve "si­
yah pars oyun güvercinleri" diye adlandırılan iki veya üç çeşit oyun
güvercini vardır. Bu oyun güvercinleri diğer güvercinlerden daha
yüksekte uçarlar ve takla atarlar. B ir güvercin uçurucusunun 5 veya
1 O güvercini bazen diğer uçurucunun güvercinleriyle karışır. Bu du­
rumda güvercin uçurucu hemen buğday saçar ve tüm güvercinleri
kafeste toplar ve bu güvercinleri beraberinde getirerek geride kalan
güvercinleri toplar. Güvercin uçurucunun oraya getirdiği güvercin­
lerin kuyruklarında düdükleri de vardır. Düdükler kamıştan yapılır.
Su kabağının ağzından incecik keserek kamışa benzer hale getirir-
196 • Edward Tryjarski

ler ve bir yerinden de küçük bir dikdörtgen şeklinde delik açarlar.


Güvercinler uçarken, hava bu delikten içeriye girer ve böylece ses
çıkarır.
Prof. R. Dankoff, Evliya Çelebi Seyehatnamesi'nin ilk cildinin
Bağdat Köşkü 304'te kayıtlı elyazmasına ait 1 90b ve 1 9 1 a varakla­
rının iyi bir kopyasını (ss. 585-587 İstanbul baskısı) bana gönder­
di. Ben yukarıda belirtilen aynı parçanın J. von Hammer tarafından
İnglizceye çevrilen Narrative ofTravels in Europe, Asia and Africa
in the Seventeenth Century, By Evliya Efrndi (Evliya Çelebi'nin,
XVII. Yüzyılda Avrupa, Asya ve Afrika'daki Seyahatlerinin
Hikayesi). adlı eserin Türkçeden tercümesi ... , Londra 1 846, ss. 1 98-
1 99. sayfalardan [Bahse konu pasajın çoğaltılmış kopyalarını bana
sağlayan Prof. Jens Peter Laut'a içten teşekkürler]): "Kuş tüccar­
ları (Kushbazan), elli dükkanlı iki yüz kişi idi ve onların patronları
yoktu. Babalarımız "Kuş tüccarı ve kumarbazı öldürene kahraman
denilebilir (Kushbıizi, kı.lmarbıizi anlari katleden ghıizi)" anlamında
bir atasözü söylerlerdi. Kuş tüccarları makbul tutulmayan insanlar­
dı fakat, genç çelebiler ve İstanbul'un varisleri, güvercinlerin altına
koymak için bir yumurtaya 50 kuruş verirler ve yavru kuşlar gök­
yüzüne süzüldüğü ve tekrar yere indiği zaman bu çelebiler, onların
peşinden koşarlar ve etrafını çevirip bazılarını öldürürler. Bu oyun
takla olarak isimlendirilir. Bu takla oyuncuları, Pal, Shebr, Jowe­
izı; Shami, Mısırlı, Bağdatlı, Munakkı� Alehreh, Martolos, Dem­
keş, Saba, Talazli, Pelenk, Jebar, Kızıl Aleh, Kara Aleh, Tekir Aleh,
Chakar Aleh, Char Aleh, SadekU� Ta?lıkut ve Caksi'rlfkut gibi tüm
çeşitlerden çok sayıda güvercin yetiştirirler. Güvercin tüyleri ok­
çular için bazen gerekli olurdu, güvercin bakıcıları, güvercinlerin
kanatları alabildiğince açık, testi kulpu gibi, ayakları halkalı olarak
güvercinleri başları üzerinde tutarak kendilerini eğitirler. Yukarıda
zikredilen tüm güvercin türlerinin en kıymetlisi Bağdadi (Bağdatlı)
isimli güvercin türüdür. Çünkü o asla yolunu kaybetmez, çok uzak
mesafede olsa ve çok zaman geçse de yuvasına döner. Bu türün me­
raklılarından olan arkadaşlarımdan bazıları, ben oraya varmadan bir
gün önce Bursa' da güvercinleri salıverdiler, onlar oradan eşlerini
aramak için doğruca İstanbul'a gittiler.
Türkler ve Doğa • 197

Bir hikaye: En büyük güvercin meraklılarından ve mirasyedi


genç çelebilerden en ünlüsü, Bursalı Sa'di-zade miskle sarıp sarma­
ladığı ve nar taneleriyle beslediği 1 .000 adetten oluşan güvercinlik
koleksiyonu için on bin kuruş harcamıştı. Bir gün bu güvercin ko­
leksiyonu (özel adı Rumma idi) süzüle süzüle uçarken bütün ka­
sabayı şaşkınlığa düşüren çok korkunç bir fırtına koptu ve 24 saat
sürdü. Sa'di-zade'nin güvercinleri gözden kayboldu ve dönmedi.
Sa'di-zade aklını kaybetti. O ümitsizlik içinde Arabistan'a ve İran'a
gitti. Bu veçhile Cezayir' e gitti. Bir gün orada bir saraya giderken
sevgili güvercinleri büyük bir şaşkınlıkla gördü. Onlar hakkında
gizliden gizliye araştırma yaptı. Sarayın sahibi ona güvercinlerin
yedi yıl önce, büyük bir fırtınanın ortasında geldiğini ve geldiklerin­
den beri orada bulunduklarını anlattı. "Evet" diye cevap verdi Sa'di­
zade, "Tüm bu Rummaların hepsi benimdir; ben onları yedi yıldır
aramaktayım ve Allah'a hamdolsun nihayet onlarla karşılaştım." Ev
sahibi kanıt istedi ve Sa'di-ziide söylediğini doğrulamak için çabu­
cak hazırlandı: Acele pazara gitti, bir miskal misk ve bir yük nar
aldı. Güvercinleri bir gece miskte yatırdı. Sabahleyin güvercinlerin
kendine ait olduğunu ispat etmek için ev sahibini şahit olarak davet
etti. Güvercinliğe arkadaşlarıyla birlikte geldi ve kapısını açtı, nar
tanelerini etrafa saçarak güvercinlerine alışılmış şekilde seslenme­
ye başladı. Bir anda kanat çırpan güvercinler arasında bundan önce
hiç şahit olunmayan bir şekilde bir gürültü koptu ve sonra onlar,
yiyecekleri açgözlülükle yedikten sonra havaya süzüldüler ve bir
daha görünmediler. Ev sahibi onların döneceğini umdu. Fakat Sa'di
Çelebi: "Tanrı 'm sana şükürler olsun, onların benim olduğunu ispat­
ladım." dedi. Yetmiş gün içinde Cezayir' den Bursa'ya döndüğünde,
orada sevgili güvercinlerini, eski güvercinliklerinde yavru çıkarmak
üzere kuluçkaya yatmış buldu. Onların aynı gün, Cezayir' den ayrıl­
dıktan sonra, 8 saatlik bir süre içinde, Cezeyir' den ayrılıp Bursa'ya
ulaştıkları iddia edildi. Bu Bağdadi (Bağdatlı) olarak isimlendirilen
kuş çeşidinin harika ve zeki kuşlar olduğu gerçekten de doğrudur.
Güvercinleri beslemek kötü şeydir, fakat, kırmızı başlı, pantolonlu
olan ve Kut-güvercin olarak isimlendirilen güvercinler bunlardan
hariç tutulur. Ali'nin oğlu Hasan ve Hüseyin'in anısına bazı insanlar
beneksiz horoz-güvercinleriyle kırmızı başlı, pantolonlu güvercin-
198 • Edward Tryjarski

leri besliyor, fakat onların beslenmesinin kanunsuz olduğu bir ger­


çektir, çünkü çocuklar onları aşağı yukarı döndürebilirler. Oysaki
bu güvercinlere yukarıda da belirtildiği üzere büyük bir özen gös­
terilmesi gerekir. Bu nedenle bu tür güvercinlerin beslenmesi isten­
mez çünkü, onları beslemenin töreye aykırı olduğu bir gerçektir (J.
v. Hammer'in notu: Öyle görülüyor ki, sadece zevk için Bağdadi
(Bağdatlı) adlı posta güvercini sürülerinin beslenmesinin kanun dışı
olması mantıklı görünmektedir, çünkü onları beslemenin maliyeti
güvercin meraklıları için çok külfetlidir).
XVII. Yüzyılda, Türklerin
Evcil Hayvanlara Karşı Tutumu Üzerine*
Edward Tryjarski
Çev.: Dursun Ayan
Osmanlı Türklerinin bazı inanç ve adetleri ile ilgili Lehçe kale­
me alınmış bir kaynaktan ve bir ölçüye kadar da XVII. yüzyılın ilk
yarısı İstanbul'daki gündelik hayattan kaynaklanan bu mütevazı kat­
kıyı, tanınmış bilim insanı Prof. Dr. Zeynep Korkmaz'a sunmaktan
onur ve memnuniyet duyuyorum.
Aşağıdaki satırlarda yer alan izlenimler kısmen Türklerin, özel­
likle [XVII. yüzyıl] başkentte [İstanbul'da] yaşayanların ağırlıkla
evcil olan birkaç hayvana karşı tutumlarını içermektedir. Şu bir ger­
çek ki -İslam dini antropologları ve tarihçileri sayesinde- konuyu
genel anlamıyla biliyoruz, bununla beraber tarihi bakış açısından
ilginç bir çift ayrıntı ya yeni veya yeterince çözümlenmemiş görün­
mektedir.1
Bu çeviri aşağıda künyesi verilen metnin çevirisidir: Edward Tryjarski, "On the
Zey­
Attitude ofThe Turks Towards Domestic Animals in the Seventeenth Century'', in:
nep Korkmaz Aımağam, Ankara 2004, ss. 399-406, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları, 853.
İlk sırada Jean-Paul Roux tarafından yapılan çalışmalar belirtilmelidir: Jean­
Paul Roux, Faune et fiore sacres dans fes societes altalques, Paris 1 966; Jean­
Paul Roux, La religion des Turcs et des Mongols, Paris 1 984; Jean-Paul Roux,
La mort clıez fes peuples altaiques anciens et medievaux, Paris 1 963; Jean­
Paul Roux, Les traditions des nomades de la Turquie meridionale, Paris, 1 970.
Aynca Bkz. : Uno Harva, Les representations religieuses des peuples altaiques.
(Traduit de l'allemand par Jean-Louis Perret), Paris, 1 959.
200 • Edward Tryjarski

Bundan sonraki bölümler The Court of the Turkish Emperor


and His Residence in Constantinople, [Türk Hakanm İstanbul'daki
Sarayı ve İkametgahı] olarak İngilizceye [Türkçeye] çevrilebilecek
1858'de Krak6w'da Szymon Starowolski tarafından yayımlanan
Lehçe bir yayından alınmıştır.2 1 646'da ilk kez basılan bu kitabın
Polonya'da çok ünlü olduğunun kanıtı bu yüzyılda ve sonraki yüz­
yıllar boyunca yayınlanan çeşitli yeni baskılarıdır. 3 Bu kitap aynı
zamanda Polonya dışında Rusya'da ve Slavca konuşulan ülkeler­
de yaygın olarak bilinmektedir. Bununla ilgili olarak Daniel Clarke
Waugh şöyle yazar: "Tarihi ve betimsel çalışmalar var, bunların en
yaygın olanlarından biri -birkaç İtalyanca baskının birinden Szymon
Starowolski tarafından Lehçeye çevrilen ve Polonya'da birkaç kez
yayımlanan bir küçük kitap- (ki) sayıları altıdan aşağı olmamak
üzere, XVII. ve erken XVIII. yüzyıl Lehçesinden farklı Rusça çe­
virilerin yapıldığı bilinmektedir. Karakteristik olarak, bu çevirilerin
ilki (zannediyorum ki geriye kalanların bazıları) diplomatik elçilik
çalışmasıydı ve kitabın 1 640'lardaki ilk Lehçe baskısından sonraki
birkaç yıl içinde ortaya çıkmıştır.4
Aynı zamanda bu kitap Batı' da ve kısmen de Türkiye' de ye­
terince biliniyor görünmemektedir. Bu bağlamda yazar ve kitabın
kaynağı üzerine kısa bir bilginin istenildiğini zannediyorum.
Szymon Starowolski, XVII. yüzyıl Polonyası'nın değerli,
okunmaya en çok layık olan yazarlarından birisi olarak değerlendi­
rilmektedir. XVI. yüzyılın ikinci yarısında Volhynia bölgesinde doğ­
muştur. Öğrencisi olduğu Krak6w Akademisi'nden mezun olmuş ve
bir süre de [burada] ders vermiştir. Hetman Karol Chodkiewicz' in
sekreterliğini yapmış ve Türklere karşı yapılan Khotin askeri seferi
2
Dwôr cesarza tureckiego i rezydencya }ego w Konstantynopolu opisarİy przez
Szymona Starowolskiego nauk wyzwolonych i fılozofıi bakalarza. Wydanie
Kazimierza Turowskiego, Krak6w, 1 858.
Szymon Starowolski ve çalışmalarının baskısı hakkında Bkz.: Gabriel Korbut,
Literatura Polska odpocZ4_tk6w do wojnyş wiatow<i, t L Od wieku X do kai:ıca
XVJJ, 2. ed., Warszawa 1 929, s. 275-278.
4 Daniel Clarke Waugh, Tlıe Great Turkes Defiance. On the History of the
Apocryphal Correspondence ofthe Ottoman Sultan in its Muscovite andRussi­
an Variants,(Dmitrii Sergeevich Likhachev'in "Önsözü" ile), Columbus, 1 978,
ss. 9-1 0.
Türkler ve Doğa • 20 1

süresince onun yanında bulunmuş, aynı zamanda genç bir aristok­


rat olan Aleksander Koniecpolski 'nin öğretmeni olmuştur. Alman­
ya, Hollanda, İspanya, Fransa, İtalya gibi batı ülkelerini gezmiş,
1 643 'te Polonya'ya dönerek canlı, yaratıcı edebiyat etkinliğine
devam etmiştir. 1 639'da ellisinden daha yaşlı birisi olarak Katolik
papaz olmuş, kısa bir süre sonra Tamow' da kilise korosunun şefi ve
Krak6w Katedrali'nde özel heyet üyesi olarak görevlendirilmiştir.
1 656'da vefat etmiştir.5 Rev. Szymon Starowolski hukuk, siyaset,
askeri sanatlar, gelenekler, Polonya ve Kilise tarihinin önemli so­
runlarını tartışarak Latince ve Lehçe yaklaşık yetmiş çalışmanın ya­
zarıdır. En az üç çalışmasında kanıtladığı gibi, aynı zamanda doğu
konularıyla da ilgilenmiştir: Letters of tlıe Great Turke, (Osmanlı
diplomatik yazışmalarından oluşan bir seçki 1 6 1 8 'de yayımlandı.),
A Reveİl/e, or a Good Counsel How to Smaslı tlıe Tatars ofPerekop
( 1 6 1 8' de yayımlandı.), 6 ve halihazırda burada bahsedilen Tlıe Court
oftlıe Turkislı Emperor and his Resıdence in Constantinople. Tarihi
ve siyasi konuları ele alan çalışmalarının çoğu hem çağdaşları hem
de tarihçiler tarafından olumlu bir şekilde takdir edilegelmiştir. Aynı
zamanda, doğu üzerine kitapları bazı usta uzmanlarca keskince eleş­
tirilmiştir. Onu eleştirenlerden birisi olan Bohdan Baranowski XVII.
yüzyıldaki Doğu üzerine tüm Lehçe yazıları çok düşük bir düzeyde
addeder. 7 Baranowski 'nin eleştirileri, "süprüntü" olarak değerlender­
diği Tlıe Court oftlıe Turkislı Emperor andHis Resıdence in Cons­
tantinople ile de ilgilidir. . . 8 Aslında Rev. Szymon Starowolski'nin
bu kitabı özgün bir eser olmayıp daha ziyade şüphesiz İtalyanca bir
raporun veya raporların yeniden bir kaleme alınışı veya kısmi bir
çevirisidir ki, bu durum bugün de böyledir. 9 Starowolski'nin metnin­
de İtalyan dilinin etkisi olduğu tartışma götürmez ki bu ilk etapta,
S. Orgelbranda, Encyklopedia Powszechna z ilustraqami i mapami, t. XIV,
Warszawa, 1 903, ss. 58-59.
6
Pobudka albo rada na zniesienie Tatarôw Perekopskich, Krak6w 1 6 1 8 . Bu eser
ikinci kez 1 67 1 'de basıldığı gibi aynca, 1 858'de bir baskı daha yaptı.
7 Bohdan Baranowski, Znajomoc Wschodu w dawntj Polsce do XVIII wieku.
La connaissance de J'Orient en Pologne avant le XVIII-eme s., t6d?, 1 950, ss.
1 54- 155.
8
yage, s. 1 55. "Cette description sans aucune valeur. . . ", s. 245.
9 Starowolski çalışmasına yazdığı önsözde genel bir ipucu verir: " . . . Roma'da
yeni yayımlanmış İtalyanca bir metinden (yazılı, baskı)".
202 • Edward Tryjarski

İtalyanca söylenişleriyle verilen Türkçe terimlerle ilgilidir: ba!tagi


(= baltacı), eschioda!ar ( eski odalar), bustangiler ( bostancılar),
= =

Cheathane ( Kağıthane), bolachibassi ( bolakı başı) ve benzerleri.


= =

Bazı tarihçilerin Starowolski'nin kitabı hakkında getirdikleri suçla­


manın bu dönemde Avrupa'da çok popüler olan "Anti-Turcica" tü­
rüne diihil edilmesi gerekir ki bu gidişatta haksız ve sıklıkla fanatik
görüşler sergilenmiştir. Bununla beraber, Starowolski'nin kitabına
model olma işlevi gören İtalyanca metni veya metinleri bilmediği­
miz sürece, kısmi parçalardan metnin özgünlüğünü ve gerçek de­
ğerini takdir etme yeterliğine sahip değiliz. Genel kanı bunların bir
öznel karaktere sahip olduğu ve Sultan'ın Sarayı'nın topoğrafyasını
ve zamanında gözlemlenmiş geleneklerini şahsen iyi bilen kimsele­
rin raporlarına dayandığıdır. Starowolski'nin Eski Lehçe ile yazıl­
mış kitabıyla ilgilenmiş olabilecek tüm uzmanlara fayda sağlaması
amacıyla buradan itibaren kitabın 24 bölümünü başlıklar hiilinde
aşağıda veriyorum:
I) İstanbul şehrinin durumu; II) Türk ibadethaneleri ve camiler,
III) Hristiyan kiliseleri hakkında; IV) Surlar, kapılar, pazar yerleri
ve tüccarlar hakkında; V) Hükümet tarifeleri ve şehir vergileri; VI)
Binalar ve gelir getirmeyen kar amacı gütmeyen yerler; VII) Mah­
kemeler ve Türk yargılama sistemi; VIII) Saray ya da Türk Sultan'ın
Sarayı; IX) Sultanın odaları ve oda hizmetçileri; X) Bahçeler ve
Sultan'ın kütüphanesi; XI) Türk Sultan'ın eczanesi hakkında, XII)
Sultan'ın sofrası ve mutfağı hakkında; XIII) Şehir dışındaki ahırlar
ve bahçeler hakkında; XIV) Silahhane ve Türk ordusu hakkında;
XV) Sultan'ın darphanesi ve kıymetli metaller hakkında, XVI) Türk
sultanın gezi ve eğlenceleri; XVII) Sultan'ın saray içi eğlenceleri;
XVIII) Sultan'ın hanımları ve diğer kadınlar; XIX) Sultan'ın sada­
kaları ve pagan inanışları; XX) Sultan'ın rahatsızlıkları ve ölümü,
XXI) Yeni Sultan'ın seçilmesi; XXII) Türk inanışları ve İslam hu­
kuku, XXIII) Hz. Muhammed'in kabrini ziyaret; Hac, XXIV) İslam
inancındaki bayramlarda kutlama merasimleri.
Starowolski'nin metninde bizim vurgulamalarımıza konu olan
parçaları, alıntı yapılan kitabın 79-8 1 sayfalarında basılıdır. Bunlar­
dan ilki köpeklere ayrılmıştır:
Türkler ve Doğa • 203

"Salgın yaklaştığında [Allah' a dua ederler ve camilere giderler.]


ancak, bazı başka yerlerde (bölgelerde) ahmakça ve aptalca şeyler
yaparlar. Bulabildikleri tüm köpekleri öldürürler ve ticaretle uğraşan
herkes dükkanının kapısının önüne köpek ölüsünü asmakla mükel­
leftir (ancak bunu İstanbul'da değil, başka illerde yaparlar). Bazen
zengin insanlar da kapılarının önlerine köpek ölüsü asarlar ki; Tanrı
köpeğin ruhuyla yetinsin, gazabını ona yönlendirsin ve kendisinin
sağlıklı kalmasını sağlasın; ve o zamanlar Yüce Tanrı 'nın binler­
ce ruha ihtiyaç duyduğunu söyledikleri zamandan beri -ki bunların
hepsi Türklere ait olmak zorunda da değildir- Yüce Tanrı'ya yeterli
sayıda ruh teslim edebilmek için araya pek çok köpek ruhu karıştır­
mışlardır." (s. 39)
Nispeten biz, Türk halkları, hatta daha da eski dönemlerde Hun­
lar ve diğer Orta Asya halkları arasında köpek hakkında çok şey
biliyoruz. Burada Jean Paul-Roux, 10 Edward Tryjarskiıı ve Jason
Goodwin'in çalışmalarını belirtmek zorundayız.12 Köpeğin Kur'anf
gelenekteki rolü bilinmektedir. 13 İlahi nitelikli hayvanların Tanrı'nın
10
Onun çalışmalarına 1 numaralı dipnottaki listeden bakınız .
ı ı Edward Tryjarski, " The Dog in the Turkic Area: An Etlınolinguistic Study',
Central-Asiatic Joumal XXIII, 3-4, 1 975, ss. 297-3 1 9. Bu metnin Türkçe çevi­
risi elinizdeki bu kitapta "Türk Dünyasında Köpek: Etnolenguistik Bir Çalış­
ma" başlığıyla s. 1 0 1 - 1 34 yer almaktadır [editörün notu].
12
Jason Goodwin, Lords ofthe Horizons. A Histoıy oftlıe Ottoman Empire. A
John Macrae Book. Henry Holt and Company, New York 1 998 (Originally
published: London: Chatto & Windus, 1 998), (ss. 322-323) Bu kitap Ufiıklann
Efi:ndisi OsmanlIIar (Bir İmparatorluğun Gayriresmi Tarını), Turkuvaz kitap,
2007, İstanbul adıyla Türkçeye çevrildi [editörün notu].
13 İslam uygarlığında köpek iki anlam taŞJr. Bir yanda köpek murdar bir hayvan
olarak dikkate alınır ve etinin yenmesine müsaade edilmez, diğer yandan kö­
peğin bazı iyi nitelikleri olumlu kabul edilir. Kuran'da bir kafir bir köpekle
karşılaştırılır, ona eş tutulur. (VII Araf/1 76) Köpek sıklıkla şeytanın yeniden ten
bulması (enkarnasyonu) olarak dikkate alınır. Aynı zamanda bir av ve savunma
hayvanı olarak değerlendirilmektedir. (V Maide/4) Köpeğe Kur'an' da bir sure
olan "Ashab-ı Kehf (Mağara Dostları)" kıssasında olumlu bir rol atfedilir, adına
Kıtmir denilir ve bu isim sıklıkla muska ve tılsımlarda yer alır. Bkz. : Marek M.
Dziekan, Symbolika arabsko-muzulmaıiska. Maly slownik, Warszawa 1 999, s.
83-84. Evde kedi bulundurma ve Hz. Muhammed tarafından kedinin okşanması
Hadis literatüründen bilinmektedir. Örneğin Bkz.: "Ibn Umar şöyle dedi: Pey­
gamber bir kadının bağladığı bir kedi yüzünden ateşe (Cehenneme) atıldığını
204 • Edward Tryjarski

teveccühünü kazanmak ve tövbe için bir adak olarak sunulması işi


pek çok kadim dinde delil olarak gösterilmektedir. Türk köpekleri
söz konusu olduğunda Osmanlı sokak köpeklerini seven birisinin,
Jason Goodwin'in bakış açısından ifade edilen ve yukarıda bahsedi­
len, geçenlerde Büyük Britanya' da ve Amerika' da yayımlanan mo­
nografılerinde de yer alan usta görüşlere özel bir önem verilmelidir.
Yazar, verilen bu gözlemlerin ana noktalarını teyit etmektedir: "Os­
manlılar köpekleri murdar sayar, fakat onların ilahi plandaki yerle­
rini kabul ederler, onların alışkanlıklarının farkındadır ve asla onları
yanlış yola sapmış olarak çağırmazlar. Köpek eti yüzyıllarca müte­
deyyin insanlara dağıtmaları için şişe geçirilmiş sakatatlar olarak sa­
tılmıştır ve yavrulamış dişi köpekler artık da olsa şehrin en karanlık
köşelerinde bile olsa yallarını alacaklarının farkındadırlar. Bir Türk
için sokaktaki köpekleri beslemek üzere küçük bir bağışla vasiyette
bulunmak görülmedik şey değilse de Ermeniler ve Rumlar sıklıkla
gizliden gizliye köpeklere zehirli et verirlerdi [ . . . ] Geç XIX. yüzyıl­
da sadece İstanbul'da 1 50.000 köpek olması bunu destekleyecek bir
kanıttır, yani orada yaşayan her sekiz kişiye bir köpek. Fakat köpek­
ler insanlara ait değillerdi; sadece birkaç parseli, sokağı ve evleri sa­
yarlardı. 14 Aynı zamanda, köpeklerin öldürülerek dükkanların önüne
veya ikamet edilen yerlere bırakılmasının Türklere isnat edilmesi
etnograflarca bilinememiştir. Aynı zamanda, gözü doymaz Tanrı'nın
sıra ile dolaşarak insan ruhlarından hisse istemesi ve onun ancak
kendi ruhları yerine köpeklerin ruhlarını teslim etmeye hazır kurnaz
insanlarca aldatılabileceği inancı özgün yerel bir keşif karakterine
sahiptir.
Szymon Starowolski tarafından uzunca bir bölüm de kedilere
hasredilmiştir:
Yine şu bilinmelidir ki, Türkler kedileri öldürmez, bilakis Hz.
Muhammed'in kedileri çok fazla sevdiğini söyleyerek el üstünde tu-
söyledi; bu kadın o kediye ne [bir şey] verdi ne de onu dünya nimetlerinden fay­
dalanması için serbest bıraktı. "Sahih Bukhari, translated by Muhsin Khan, Vol.
4, Book 54, No. 535. Ayrıca Bkz.: Nasa'i, Sunan, hadith 67, Kitab at-tahara,
Hadith Encyclopedia, Version 2. 1 , 1 998. Bu iki kaynağı bana gösterdiği için
Varşova Üniversitesi'nden Prof. Marek Dziekan' a müteşekkirim.
14 Goodwin, yage, ss. 322, 323 .
Türkler ve Doğa • 205

tarlar, çokça evde bulundururlar ve okşarlar. Böylece Türkler müm­


kün olan en iyi şekilde kedileri beslerken köpeklerin ruhlarını yok
etmektedir. Ve Arabistan' ın bazı yerlerinde, Şam, Yerusaleın (Ku­
düs) ve Kahire' deki bazı saraylarda onların kedilere tapınan Eski
Mısırlıların alışkanlıklarını halen devam ettirdikleri kedi dolu büyük
kafesleri vardır. Bu amaçla, ölürlerken beslenecek kedileri ve onla­
ra bakacak kişiler için hayırsever bir davranış biçimi olarak hiç de
kötü kazançlar miras bırakmamışlardır. Halk arasında II. Süleyman
zamanında padişahın karar verme yetkisi olan büyük bir yarışına
ortaya çıktı. Bunun nedeni kendi iyilikleri için ahali tarafından veri­
len sadakaları kabul etmeyen, belirli bir gelir karşılığında kedilerin
bakımı için barınak yapan kimselerdir. Padişah, Cuma günlerinde
[Müslümanlarda Pazar tatili yerine geçer.] halkın, Kurban ve Rama­
zan bayramlarında kedilerin varlığını sürdürebilmesi için vereceği
sadakanın kabul edileceğine dair böyle bir ferman yayınladı; diğer
günlerde ise padişah ve paşaların sağladığı vakıflarla kediler hayatta
kalabiliyorlardı. Şu gerçek (doğru) ki, İstanbul'da kediler için oluş­
turulmuş bu gibi evler yoktu, fakat onlar bu hayvanlara karşı duy­
gularını ve salih amellerini ifade edecek başka yollar buldular veya
daha iyi bir ifadeyle söylersek; halk kendi batıl inançlarını koruma­
nın yolunu böyle buldu. İşin özü şu ki, şehirdeki pek çok yerde ve
özellikle Beyazıt Camisi etrafındaki pazar alanlarında, çeşitli hay­
vanların akciğerlerini közleyen, kızartmak için ağaç şişlere geçiren
pek çok insan bulabilirsiniz. Ve o zaman Allah'ın yardımı fazladır
ve Türkler aldıkları bu yarı kızarmış akciğerleri aynı zamanda pazar
yerinde sürüler halinde gezen kedilere dağıtıyorlar. Türkler, salgın
olmaması koşuluyla, keza aynı şekilde köpek de beslerler, bunu bir
hayırseverlik ameli ve çok büyük bir sadaka sayarlar.
Müslümanların kedilere karşı samimi tavırlarının olduğu genel
bir bilgidir. Bu durum hadis geleneğine dayandırılmaktadır. Eski
Mısırlılar arasında bu hayvan kültünün bir yansıması olan Türkle­
rin kedilere gösterdiği saygı -sınamayı gerektiren- bir hipotezdir. Bu
aynı zamanda Rev. Szymon Starowolski'nin kendisinin bir keşfi ola­
bilir ki kendi alimliğini önemsemesi için iyi bir fırsattır. Kediler için
barınaklarının vakfiyesi ve bir meblağın bu iş için vasiyet edilmesi
kolaylıkla bugüne kadar yaşayagelen köklü bir gelenek olarak algı-
206 • Edward Tryjarski

!anabilir. II. Süleyman tarafından hükme bağlanan [yarışma] tahmin


edilebilir. Bu yarışın tarihi bir olay mı, yoksa yaygın bir anekdot mu
olduğunu belirleyebilmede kendimi yeterli hissetmiyorum. Her ne
oranda olursa olsun bu, Rev. Szymon Starowolski ya da onu bilgi­
lendiren İtalyan tarafından kurgulanmış bir hikaye olamaz. Beyazıt
Camisi yakınında boylu boyunca, çeşitli kebap satış yerleriyle dolu
olarak betimlenen pazar alanı yapay bir kurgu değil, şüphesiz biz
onu gerçek bir yer sayıyoruz. Şu açık olarak görünüyor ki, Türklerin
kedileri kızartılmış akciğerle beslemeleri, hayvan bedeninin bu kıs­
mını büyük ölçüde kendileri yemediklerindendir. Jason Goodwin'in
kediler konusundan bahsetmediği, bununla beraber, daha çok kö­
peklere dikkat çektiği gözlenebilir.
Rev. Szymon Starowolski'nin kitap çalışmasındaki diğer pasaj
yabani kuşların halk tarafından zevk için yakalanıyor olması konu­
sudur. Şöyle ki:
Onlar kafeslerde satılan küçük kuşları kullanıyorlar ve alela­
cele onları salıveriyorlar, "çünkü kuşları havaya uçurmak, mahkf:ım
birini serbest bırakmak gibidir, diyerek bu yolla Hz. Muhammed'i
mutlu ediyorlar". (s. 80-8 1)
Ve burada Rev. Szymon Starowolski yapmaması gereken aktüel
politik bir konuya dikkat çekiyor:
"Acaba onlar, Tatarların Rusya' dan getirdikleri binlerce tutsa­
ğımızı bedelini ödeyip aynı şekilde serbest bırakmaya hazır mıydı­
lar"? (s. 8 1 )
Diğer alıntı hayvan istismarı ve Türklerin onları koruyan çaba­
larına ayrılmıştır:
Türkler eğer hayvana fazla yük yüklüyor ve onu gücünün üs­
tünde zorluyorlarsa ve acımasızca dövüyorsa, bu durum merha­
metsizce ve acımasızca değerlendirilir ya da o insanı hapse atarlar
veya üzerine yük yüklerler ve ona taşıtırlar ki, hayvanlara karşı daha
müsamahakar olsun. Şu da sağlanırdı; hayvanlara karşı acımasızca
olan, kendi işi için onları istismar eden bir adam kadıya (mahkeme­
ye) celp edilirse, kadı onu kızgın demir ile dağlama, burun deliğinin
Türkler ve Doğa • 207

yırtılması, şehirden kovulma, her iki eli ile atın kuyruğuna bağlanıp
kıçına vurularak kırbaçlanma şeklinde cezalandırır. (s. 8 1 )
Lehçe yazılmış bu kitapta bulunan fakat az çok İtalyanca ra­
pordan alınan ayrıntıların son değerlendirmesi, o çağın uzmanlarına
ait. 15 Kebapçıları ile birlikte resmedilen XVII. yüzyıldaki Beyazıt,
muhtemelen tüm kedi severler kadar eski zaman İstanbul severler
tarafından da kabul görebilecektir.

15 Bu kitaptan konu ile ilgili olarak alınan birkaç kısım baskı aşamasındadır:
E. Tryjarski, On Turkish Women in a Polislı Book from the 1?11 Centuıy; E.
Tryjarski, The Role ofWomen in the Altaic World. Permanent Altaistik Confe­
rence 99•h Meeting, Walberbeng, 26-3 1 August 2001 . Ed. By Veronika Veit, Wi­
esbaden, 2007, ss. 307-3 1 8 ; E. Tryjarski, A Brie[Repoıt on the Pharmacy ofthe
Turkish Sultan; Scnpta Ottomanica etRes Altaicae Festsehrifi fiirBarbara Kell­
ner-Heıiıkele zu ihrem 60. Seburtstag. Herausgeg. Yon Ingeborg Hageuschield,
Claus Sohönig und Peter Zieme. Wiesbaden, 2002, ss. 3 2 1 -325; E. Tryjarski, A
Shoıt Polish Repoıt on the Libranes ofthe Turkish Sultan (basılmakta).
Ermeni Kıpçakçası Hayvan İsimleri
Gün Işığına Çıkarılan Yeni Bir Liste*
Edward Tryjarski
Çev.: Hafize Er
Türk Halkları arasında kullanılan hayvan isimleri Türkçe söz
varlığının, çok önceden ve dikkatli bir şekilde çalışılmış olan mevcut
bölümlerine aittir. Aslında bu kelimeler hem yüzyıllar boyu Türkler­
le temas içinde olmuş farklı insanların hem de birkaç nesil araştır­
macı, antropolog ve dil bilimcilerin ilgi objesi olmuştur. Zoolojik
terimlerin listesini ve XIX. yüzyılda ve XX . yüzyılın başlarında J.
Von Hammer-Purgstall, Falkenldee, bestehendin drey ungedruckten
Werken über die Falknerey, 1. Biizname das ist: das Falkenbuch,
Pesth 1 840; J. Scully, "Turkic Names of Birds", R. B. Shaw, "A
Sketch of the Turkic Language as Spoken in Eastem Turkistan",
Calcutta 1 878, Joumal oftheAsiatic Society ofBengal, 47 (ss. 209-
2 1 5), gibi bilim adamlarının özel çalışmalarını içeren yayınlarını
hatırlatmak yeterlidir. XX. yüzyıl, dünyanın pek çok merkezinde ve
Türkiye' de olduğu gibi Sovyetler Birliği'nin Türkçe konuşan Cum­
huriyetlerinde hem zoologlar hem de uzman Türkologlar açısından
yeni araştırma metotları getirmiştir. O zamanlar sorun hem listenin

Bu çeviri, aşağıda künyesi verilen İngilizce metinin çevirisidir: Edward Tryjar­


ski, "A Names of Animals in Armeno-Kipchak: A New List Brought to Light",
Studies on the Turkish WorldA Festschıift for Profrssor Stanlslaw. Stachows­
ki on the Occasion ofHis 801' Birtlıday (ed.), E. Maiıczak-Wohlfeld and B.
Podolak, Krakow, 201 0, s. 1 57- 1 67.
2 1 0 • Edward Tryjarski

genişletilmesi hem de zoolojik bir terimin etimolojisi, coğrafık sını­


n, konuya ilişkin kültürel ve lengüistik araştırmalar hakkındaki bil­
ginin derinleştirilmesidir. Bu araştirmalar pek çok zoolojik terimin
etimolojisine açıklık getirmiş, iç ve dış ilişkilerini geliştirmiş aynca,
etnik ve dini anlamlan üzerinde durmuştur. Bazı örnekler verebil­
mek için aşağıdaki çalışmaları da ilave edelim: W. Bang, 'Über die
türkischen Namen einiger Grosskatzen", Keleti Szemle, 1 7, 1 9 1 6-
1 9 1 7, ( s. 1 12-1 46). A. v Le Coq, 'Bemerkungen über die türkischen
Falknerei", Baessleı; Archiv, 4, 1 9 14 (s. 1 - 1 3).
XX. yüzyılın ikinci yansı hatırı sayılır miktarda benzer karak­
terde eser ortaya çıkarmıştır: L. Bazin, "Noms de la 'chevre' en turc
et en mongol'', Studia Altaica, Wiesbaden 1 957, (ss. 28-32); L. Ba­
zin, "Les noms du 'yak' chez les peuples turcs et mongols", Beitriige
zur alten Geschichte und deren Nachleben, 2, Berlin 1 970, (ss. 2 1 3-
22 1 ); L. Bazin, "Note sur *arıy'irt, nom turco-mongol d'une variete de
'canard", Studia Turcica, 1 97 1 , s. 35-59; L. Bazin, "Les noms turcs
de l'aigle", Turcica, 3, 1 97 1 , (s. 1 28-1 32); L. Bazin, "Les noms turcs
et mongols de l' 'ours' : Quand le crible etait dans la paille. Homma­
ge a Pertev NailiBoratav, Edisyon R. Dor ve M. Nicolas, Paris 1 978,
(ss. 83-93); L. Bazin, "Note sur le turc suğur (soğur!) 'marmotte"',
Jounıal Asiatique, 272, 1 984, (ss. 339-341 ) ; A. Zajıtczkowski, "Sta­
ropolska nazwa 'fyrafy' samap;i', Jt;zyk Polskı� )G'{VI, styczen­
-

luty 1 946, (ss. 1 9-23); J.-P. Roux, "Le cha-meau en Asie Centrale.
Son nom, son elevage, sa place dans la mythologie", Central Asiatic
Joumal, 5, 1 959, (ss. 35-76); I. Hauenschild, "Türksprachige Be­
nennungen für den Maulwurf , Orientalia Suecana, ss. 45-46, 1 996-
1 997, (ss. 63-80); I. Hauenschild, "Türksprachige Benennungen für
Eidechsen", Acta Onentalia Academiae Scıentiamm HuJlgaricae,
5 1 , 1 998, (ss. 1 3 1 - 1 58); I. Hauenschild, "Krimtatarische Tierbeze­
ichnungen", Orientalia Suecana, 47, 1 998, (ss. 29-54); E. Tryjarski,
"The Dog in the Turkic Area: An Ethno-linguistic Study'', Central
Asiatic Joumal, 23, 1 979, (ss. 279-3 1 9).* A. M. Scerbak tarafından
yapılan "Nazvanija domasnih i dikih �ivotnyh v tjurkskih jazykah",

Bu makalenin Türkçe çevirisi elimizdeki bu kitapta yer almaktadır: "Türk Dün­


yasında Köpek: Etnolenguistik Bir Çalışma" [editörün notu].
Türkler ve Doğa • 2 1 1

lstoriceskoe razvitie Jeksiki (/urkskih jazykov, Moskva 1 96 1 , (ss.


82- 1 72), Izdatel'stvo Akademii Nauk SSSR başlıklı bir araştırma
çok özel bir öneme haizdir. J.-P. Roux'un özellikle Faune et Dore
sacrees dans fes societes altaiques, Paris 1 966 eserindeki Moğollar
ve Türkler arasında hayvanlar dünyasının geniş mitolojik ve dini
arka planı, Adrien Maisonneu tarafından çok değerli monografi­
ler içinde gösterilmiştir. E. Tryjarski 'nin, "Pigeons on the Turkish
Roof Some Historical and Linguistic Remarks": Altaica Osloensia.
Proceedings from the 32'i Meeting of the Pennanent Jntemational
Altaistic Conference. Oslo, June 12-16, 1 989, ed. by B. Brendemo­
en [Oslo 1 99 1 ] , (ss. 3 6 1 -370), Universitetsforlaget; adlı çalışması
kültürel ve tarihsel bir karaktere sahiptir. Türkçe çevirisi: "Türk Ça­
tılarında Güvercinler. Bazı Tarihsel ve Dil Bilimsel Notlar", Top­
lumsal Tarih, 25, 5, Ocak 1 996, ss. 39-45.*
Bu yüzyılın başı söz konusu sorunla ilgili olarak büyük çapta
öneme sahip birkaç çift eser ortaya çıkarmıştır: The King's Dicti­
onaıy The Rasulid Hezaglot: Fourteenth Centuıy Vocabularies in
Arabic, Persian, Turkic, Greek, Annenian and Mango], çeviri T.
Halasi-Kun, P. B. Golden, L. Ligeti ve E. Schütz. P. B. Golden ve
Thomas T. Allsen, tanıtım yazılarıyla Brill Leiden-Boston-Köln
2000. Handbuch der Orientalistik Achte Abteilung. Zentralasien,
vierter Band, transliterasyon ve çeviri Arap harfli birçok Türkçe zo­
olojik terimleri içermektedir. İkincisi I. Hauenschild'dir, Die Tier­
bezeichnungen bei Mahmud al-Kaschgari Bine Untersuchung aus
sprach- und kulturhistonscher Sicht, Wiesbaden 2003, Harrasso­
witz Verlag Divan lugat it-türk' de yer alan hayvan isimleriyle ilgili
yetkin ve ayrıntılı, ilgilenen her kişi için oldukça vazgeçilmez bir
çalışma. Üçüncüsü geçenlerde son yazar tarafından yayınlanmıştır:
I. Hauenschild, Lezicon jakutischer Tierbezeichnungen, Turcologi­
ca, 77, 2008, Harrassowitz Verlag. Burada ayrıca E. Tryjarski tara­
fından verilen bir bildiriden "Fish, animals and herbs of Dauria as
described by Rev. Father Faustyn Ciecierski", Studia Turcologica
Cracoviensia, 1 0, 2005, (ss. 473-479), söz edilebilir.
Bu makalenin Türkçe çevirisi aynca elimizdeki bu kitapta yer almaktadır:
"Türk Çatılarında Güvercinler: Bazı Tarihsel ve Dil Bilimsel Notlar" [editörün
notu].
2 1 2 • Edward Tryjarski

Çoğu zoolojik terimlerin, özellikle Türk dillerini kapsayan ge­


nel ve uzmanlaşmış sözlüklerde veya terimler sözlüklerinde buluna­
bileceklerini söylemeye gerek yok.
Aynı derecede önemli, mevcut jübilenin kutlayıcısı olan Pro­
fesör Dr. S. Stachowski'nin kendisinin zoolojik terimlerin orijini ve
etimolojisi konusuna çok değerli katkılarda bulunduğunu eklemek
gereklidir, özellikle de Türk-Slav dil sınırında gezinenleri (örneğin
çok nadir şu kelimeler gibi: alabali"g ' levrek, bass', aqqu 'kuğu',
bostoryay 'tarla kuşu, duduqus'papağan', isan 'fare' , ôpôp ' ibibik' ,
qarslya 'atmaca', slğavil 'akbaba' ve diğerleri Dobruca Tatarlarının
dilinde. Onun zengin bibliyografyasına bakınız).
Ermeni Kıpçakçası zooloji terimleri söz konusu olduğunda,
onlar gerekli malzemenin eksikliği nedeniyle, esasen herhangi özel
bir ilginin odağı olmamışlardır. Gerçekte söz konusu terimler sade­
ce tek tük yayınlanmış metinlerde ortaya çıkmaktadır. Örneğin, J.
Deny, Wiesbaden, 1 957 tarafından yayınlanan L 'armeno-coman et
fes "ephemerides" de Kamieniec (1604-1613)'da şu ortak kelimele­
ri bulabiliriz: at ' cheval', buğay 'boğa; öküz', çulu 'arı', dçanavar
'hayvan' , hoy koyun' , hozu 'kuzu' , inak ' inek', it 'köpek', oğuz
'öküz', sarança 'çekirge' , tonğuz 'domuz' . T. I. Grunin (ed. by E. V.
Sevortjan, Stat'ja J. R. Daskevic, Moskva 1 967) tarafından yayın­
lanan, Dokumenty na polovetskom jazyke XVI v. (Sudebnye akty
kamenets-podol'skoj armjanskoj obSciny) 'ı:k bulunan hükmi ey­
lemlerde şu kelimeleri bulabiliriz: at 'kon', losad", bajtal kobyla'
gaCi (giicı), 'koza, kozij ', inak 'korova', tulku ' lis'ja skurka', xoj
'baran, ovtsa'. Ortak hayvanlarla ilgili birkaç isim xoy 'sheep, ram',
oğuz 'ox', aslan ' lion', xisyac ' crab ' , baliz ' fıslı', eÇk 'i (munguzi)
\ınicorn' ve isÇeriçay ' lizard' E. Tryjarski tarafından slfnulan bir
bildiride zikredilmiştir. "Une liste armeno-kiptchak des signes du
zodiaque", XL Türk Dili Kurultayında Okunan Bılimsel Bı1dirı1er
Ankara 1 968, (s. 1 40- 1 52).
Ayrıntılı ilk Ermeni Kıpçakçası sözlüğü (E. Tryjarski, Diction­
naire armeno-kipchak d 'apres trois manuscits des collections vien­
noises l, 1 -4, Warszawa 1 968- 1 972) önemli sayıda zoolojik terimler
içerir: ad.rdaxa ' dragon', anky, angy, 'vautour' , at 'cheval' , ayuv
Türkler ve Doğa • 2 13

'ours' , baya, baha ' grenouille', baran 'belier, mouton' , bayta/ 'ju­
ment', bazilisek "basiiic, crocodile?' , bedana, bfedana ' caille, rale
des genets', bit 'pou', bizov 'veau', boÇan 'cigogne' , bom ' 1 . loup.
2. ours?', buya 'taureau' , burÇa,_ barÇa, 'puce', buyvol'buffie' , Çap/9,
'heron, aigrette', Çibiq 'mouche', Çipcj,r' (petit) oiseau, moineau',
dana 'veau; genisse', deva 'chameau', deva ;rusu 'autruche ', dudok '
'huppe' , d?anavar'bete (füroce)', d?zand.p'fn 'mouche' , eÇk 'i, ek'Çi,
'chevre, bouc' , esak " iine' , grir ' griffon' , hayvan, hayman 'animal,
bete (de trait)' , hnida 'lente' , horliÇk'a 'tourterelle', huınri 'tourte­
relle' , ıiıak "vache', it, ıt"chien' , ız 'herisson' , jaloviça ' genisse',
iastremb 'autour', iasÇurk'a 'lezard' ıednorozeç, ıendorozeç, '(ani­
�'

mal) unicome', ıelen 'cerf, ıeleniça 'biche, famelle du cerf, ıllan 'ser­
pent', k'ania 'milan', suv-k'aniasr 'eau-milan?', k 'ark'ardan 'ani­
mal unicome, rhinoceros', kawk 'a 'choucas', kazan 'bete füroce',
k 'ek'lik' 'caille', k'iyik " 2. bete füroce, cerf?', k 'obalak ' papillon',
k 'omar'cousin, moustique' , k 'oza 'chevre' , k'"ret'taupe', k 'rok'6dil
'crocodile' , k 'ruhlik' 'lapin' , k 'ugurÇıiı 'pigeon', zara ;rus ' aigle' ,
xaz 'oie', züntrstxa 'fourmi' , xoroz 'coq', zoy 'mouton, agneau ' ,
xoyan 'lievre' zoyun 'brebis, mouton' xoyungina 'petite brebis, ou­
' '
aille, agneau', zozu 'agneau, agnelet', ,rrusc 'hanneton', ;rurt 'ver',
;rurtk 'ina petit ver, vermisseau' , ;rus 'oiseau', laglag 'cigogne', lania
'biche', Jasiça, lasiça 'belette', Jastuvk 'a hirondelle' , lebed'cygne' ,
fos ' elan', maÇi, masi 'chat', maymud ' singe' , müıd?ier 'mousti­
que, cousin' , mol 'mite' , niedopfr ' chauve-souris' , nied?viadek:
nied.zviadok "ourson; Scorpion (astr.) ' , norok "oiseau, representant
de la famille Podicipedidae ' oguz 'boeuf, osa 'guepe' , oseniça
'chenille', . ovieÇk 'a, . ovecka 'brebis, ouaille', pawuk ' 'araignee',
ola, pÇola, piÇolq,c 'abeille', pelik'an 'pelican', piawk 'a 'sangsue',
pok'lunk 'a 'huppe (nom d'oiseau)' .puhac 'grand-duc' , rarog 'la­
naret' , rls ' lynx', scurok: 'raton, petit rat', semp, siemp 'vautour',
senak' 'vespe, frelon' sema 'chevreuil' sinak' 'espece de mouc­
' '
he' , sivri siniag 'moustique, cousin' , . siczan, ÇiÇk'an 'souris' , slyfr
'boeuf, sk 'op 'mouton (chiitre)', smodyerine smok "dragon' , sova
'hibou', soyk ';f 'geai, Ganulus glandan"us L. ', strus 'autruche', suv
as/ani" 'lion marin, phoque?', suv k 'anıasr 'foulque (Fulica atra),
milan marin?', suvzara ;rusu 'aigle marin?' , suvs'Cyüi 'buffie? ', sadi
2 1 4 • Edward Tryjarski

'espece de singe' , tavzzx 'poule, coq', txor 'belette, putois', tulk 'u
'renard', tuvar' [ ... ] taureau [ ... ] ' , vjelorib 'baleine' , vorobıy ' moine­
au', zayjec ' lievre', zaba 'grenouille', zerebia 'poulain, poulichon',
:iuraw 'grue' .
Yukarıda, göreceli olarak, ayrıntılı verilmiş listenin araştırmacı­
lara kapalı olduğu varsayılabilir ya da sonuçta [konu] bir hayvanlar
alemi atlasıyla, bir zooloji okul kitabıyla veya benzeri bir şeyle ile
günışığına çıkarılarak desteklenebilir. Son zamanlarda, bizim için
sürpriz bir şekilde, önemli sayıda hayvan isimi dini ve felsefi karak­
terli bir metinde saptanmıştır.
A. Garkavets tarafından yayınlanan Enneni Kıpçakçası
Sözlüğiı nün etkili bir bölümünde (Qypchaq Wdtten Heritage, U:
'

Monuments of Spiritual Culture, Almaty 2007, (ss. 895-90 1 ) Er­


meni-Kıpçakçasında "Dialogi iz posobija Avedika po gramınatike,
teologii, fılosofıi i sistematike" başlıklı Ermenistan'da çok ilginç
bir metni bulabiliriz. Bu metin 1 634 yılında Lviv'de yazılmış bir el
yazmasıdır ve Erivan'da koruma altındadır (Matenadaran Ms. No.
3522). Bu temel Ermenice metin çok özenle yapılmış bir Kıpçakça
çeviriyle devam etmektedir. Eser soru ve cevaplardan oluşmaktadır.
Bütünden iki katman ayırt edebiliriz: İlki Hristiyan inancının bir te­
mel ilmihıllini ortaya koyarken ikincisi okuyuculara Klasik Yunan
felsefesinin yani teolojinin, tabiatın özü ve yapısının, öncelikle de
sistematiğin ve taksonominin bazı temel unsurlarını vermeye yön­
lendirilmiştir. Bu öğretilerin temel bir kaynağı olarak Platonik ve ilk
alanda Aristotelyen düşüncelerin unsurları kullanılmıştır.
Oldukça kesin görülüyor ki, onların kaynağı ağırlıklı olarak
ikinci filozofun ünlü: Generation of animals, Parts of animals or
Movement ofanimals başlıklı eseridir. 1 Sadece bu bağlamd(\ çeşitli
hayvanların isimleri hem Ermenice hem de Kıpçakça Awedik me­
tinlerinde yaşayan yaratıkların kainatın felsefi sınıflandırmasının
unsurlarının örneği olarak görülmektedir.
Felsefi ve zoolojik terimlerin ortaya çıkarılmasının Ermeni
Kıpçakçası'nda1 hangi yöntemle yapıldığını daha kesin olarak bil-
1
Rev. Awedik tarafından kullanılan bazı Ermeni Kıpçakçası felsefi terimlerin
kendisi tarafından icat edildiği oldukça kesin göriinmektedir.
Türkler ve Doğa • 2 1 5

mek çok ilginç olurdu. Her halükarda, Aristo'ya ve onun eserlerine


olan ilginin Ermenistan'da çok erken dönemlerde gözlemlenebil­
diği ve bu durumun ana risalelerinin çevirilerinde kendisini açıkça
gösterdiği hatırlanmalıdır. Eserlerinin bilinen ilk çevirisi Edessalı
Yakup tarafından yapılmıştır ve VII. yüzyılda ortaya çıkmıştır. X.
ve XI. yüzyıllarda Gregory Magistros Platon'un bazı eserlerinden2
çeviriler yapmıştır.
Her iki filozofun felsefi fikirleri yüzyıllar boyunca akademik
tartışmaların ve öğretinin bir nesnesi olmuştur. Diyalogların yazarı,
bizce pek tanınmayan bir kişiyi halihazırda hatırlatan ve büyük bir
olasılıkla bir rahip olan Awedik, muhtemelen eğitim görevini yerine
getiren, iyi eğitimli bir kişi olmalıdır.
Asıl niyetinin; kadim mantığın ve taksonominin temel prensip­
leriyle birlikte, bir dizi dini ve felsefi özellikte bilgiyi öğrencilerine
aktarmak değil, aynı zamanda bu alanla3 ilgili Ermeni Kıpçakçası
terminolojiyi öğretmek olduğu açıkça görülmektedir.
El yazmasında kullanılan zoolojik terimler söz konusu oldu­
ğunda4 bunlar hem vahşi ve evcilleştirilmiş hem de ara sıra yani,
2 "Ce furent !es Syriens d'en deça de l'Euphrate qui subirent !es premiers l 'ascen­
dant de la Grece [. . . ] Les livres de liturgie, !es decrets des conciles furent egale­
ment traduits du grec en syriaque, par des fonctionnaires de l'Eglise aflectes
specialement a ces traductions, et qui furent designes sous le titre d' "interpretes
ou traducteurs". On cite parmi eux [. . .] Jacques d'Edesse, au septieme siecle,
qui, outre ouvrages des Peres, traduisit plusieurs Iivres d'Aristote, notamment
!es Categories, !es In terpretations, !es Analitiques, et le Compendium de la
philosophie aristotelique de Nico!as [... )", Victor Langlois, Collection des his­
toriens anciens et modemes de !' Armenie publiee en français sous !es auspices
de Son Excellence Nubar- Pacha [... ], tome premier, Paris MDCCCLXXX. Li-
brairie de Firmin-Didot et Cie, ss. XVIII and XIX-XX.
3
"Elyazması metin bütünüyle geniş bir okuyucu çevresine kolayca ulaşılabilir
hale getirilmelidir" diye not düşen Tryjarski son okumada metnin yayınlandı­
ğını ve künyesini belirtmiştir. Bkz. Edward Tryjarski, "Dialog z podr((cznika
gramatyki teologii, fılozofıi i systematykl spisane przez Awedyka (XVII w.)
" (red. Krzysztof Stopka), Historia Jage/lonica Towarzystwo, Lehahayer 2, (s.
9-80). [editörün notu].
4
Herhangi bir yanlış anlamayı önlemek için bu Ermeni Kıpçakçası zoolojik
terimler A. Garkavets tarfından onun yeni transkripsiyonunda, benim Dicti­
onnaire anneno-kiptchak çalışmamda kullandığım eski sisteme olabildiğince
2 16 • Edward Tryjarski

yarı mitolojik hayvanlara atıfta bulunmaktadır.5 Kendi dil dağılım­


larıyla ilgili olarak hiçbir mantıklı sonuç çıkarılamaz. Diğer yandan
mevcut kökenleri ortada görünmektedir: Onlar ya orijinal Kıpçak
asıllı ya da Osmanlıca, Ermenice ve Lehçeden (birkaç tanesi de Eski
Ukraynaca) gelmektedir. Tüm materyalleri aşağıdaki gibi sınıflan­
dırdım: Memeliler, kuşlar, balıklar, sürüngenler, amfibiler (yüzebi­
lirler), eklem bacaklı kabuklular, böcekler, yarı mitolojik hayvanlar.

Memeliler
aslan 'lion' [aslan] KlhM arslan 'Lowe' ; HauMK arslan 'Lowe
(al-asad)' [aslan].
aslangina 'a small lion' or 'lion's cub' [yavru aslan].
at 'horse' KlhM at 'Pferd'; CCG at 'Pferd-equus' ; HauMK at
'Pferd (al-faras)' [at].
ayuv 'Biir' [ayı] KlhM aju w 'Bar'; CCG aju 13ar-ursus' [ayı].
borsuk' 'badger' [porsuk] HauMK borsmuq � borsuq 'der
Dachs Meles meles' [porsuk] .
uyumlu bir şekilde yeniden şekillendirilerek verilmiştir. Dictiannaire annena­
kiptchak. . . adlı çalışma yukarıda belirtildi.
Kısaltmalar

CCG K. Gnınbech, Kamanisches Wöıterbuch Türkischer Waıtindex zu Ca­


=

dex Cwnanicus, Kopenhagen 1 942. Manwnenta Linguanım Asiae Maians.


HauMK I. Hauenschild, Die Tierbezeichnungen bei Mahmud al-Kaschgari
=

Eine Untersuchung aus sprach- undkulturhistanscher Sicht, Wiesbaden, 2003.


Turca/agica 53.
HexaGol The King's Dictianaıy. The Rasulid Hexag/at: Fauıteentlı Centuıy
=

Vacabularies in Arabic, Persian, Turkic, Greek, Annenian and Mangal Trans­


lated by Tibor Halasi-Kun, Peter B. Golden, Louis Ligeti and Edmop.d Schütz
with introductory essays by Peter B. Golden. Ed. with notes and commentary
by Peter B. Golden, Leiden-Boston-Koln, 2000. Handbuch der Orientalistik.
KlhM =A. Mardkowicz, Karaj sez-bitigi. Slownik karaimski. Karaimisches
Wörterbuch, Luck, 1 935.
OttRed = New Redhause Turkısh-Englısh Dictianaıy, İstanbul, 1 968.
PoissonsN M. Nicolas, Paıssans etpeche en Turquie, Langues et Civılisatians
=

Orientales, Paris, 1 974, Editions du Centre National de la Recherche Scienti­


fıque.
Türkler ve Doğa • 2 1 7

bom 'wolf [böri, kurt] KlhM beri 'Wolf ; CCG bön: börü
'Wolf-lupus' ; HauMK böri 'Woif (afi-fii'b)' [böri, kurt] .
Ça,ral 'jackaI' [çakal] HexGol cagal 'jackaI' [çakal].
Çaravurtc 'grazing (animal)'? [ot obur hayvan] krş.: Ot­
tRed çerahar, çerahur ' grazing (animal), herbivorous' [ot obur
hayvan] .
deva 'camel' [deve] KlhM tewe 'Kame!' ; CCG töve 'Kamel­
gamellus' ; HauMK tewe(y), tiivii, diivii 'Kame! (al-ibil)' [deve].
eÇk'i, ek'Çi 'goat' [keçi] KlhM eeki 'Ziege' ; CCG ecki 'Bock-
betus' ; tisi ecki 'Ziege-capra'; HauMK ackü 'Ziege (al-anz')' [ . . . ]
das bei den Oyuz durch Metathese zu [ . . . ] kiici umgeforrnt ist [ ... ] '
[keçi].
esek' 'ass, donkey' [eşek] CCG esek 'Esel-asinus' ; HauMK
iiSgiik 'Esel (al-fıimiir), eine von zwei Dialektvarianten, die andere
ist iisyiik' [eşek].
fi/'elephant' [fil] KlhM fi/'Elephant' ; CCG fil'Eiefant; pil(p.)
'Elefant-alofans' [fil].
it 'dog' [köpek]KlhM it, ]İt 'Hund' ; CCG it 'Hund-canis';
HauM it 'Hund (al-kalb)' [köpek].
k 'iıpi'hedgehog' [kirpi] KlhM kyıpy'Igel' ; HauMK kiıpi'lgeI
(al-qunliıçl)' ; OttRed kiıpi ' 1 . hedgehog zool Erinaceus europaeus.
2. porcupine zool. Erethizon dorsatum [kirpi] .
k ret 'tap' [pençe] < Pol. kretkrş.
,rap/an 'tiger, panther' [kaplan] KlhM kaplan 'Tiger' [kaplan].
,ratk 'mule [katır] CCG qafy'r 'Maultier-mulus'; HauMK qatir
'

'Maultier (al-bagl)' [katır].


,ratlrgina 'small mule' or 'mule's cub' [yavru katır].
,royan 'hare' [tavşan] KlhM. kojan 'Hase' ; CCG qopn
'Hase-lepus' [tavşan].
,royiiı 'sheep' [koyun] HauMK qoy 'Schaf (al-ganam). . Im .

Krimtatarischen fındet sich neben qoy auch [ ... ] qoyun :· HexaGol


qoyın, qoyun 'koyun, 'sheep, ewe or lamb'dişi koyun veya kuzu'
[koyun].
2 1 8 • Edward Tryjarski

maCi 'cat' [kedi] KlhM Kater' ; HauMK mfls Katze (al-hirra),


Cigil-Dialekt [ ... ] Bine weitere Benennung für die Katze ist der
seit dem 1 3 . Jahrhundert bezeugte Ternıinus macı: den Clauson zu
müsükund pisıK stellt'.
siczan 'mouse' [sıçan, fare]; HexaGol . sıcan, sicqan hıouse;
rat'; OttRed sıcan tat mouse' [sıçan, fare].
siÇzangina 'küçük fare ya da küçük sıçan' [yavru fare].
siyk 'ox, steer' [öküz] KlhM syhyr Kuh, Ochs' ; CCG syyyr
'Ochs - bos'; HauMK. siyir 'Rind (al-baqar)' [sığır] [öküz].
sima 'roe-deer' [karaca] < Pol. sama, sam Ukr. sama
suv sipr 'water buffalo?' [su sığırı] CCG su-syyyr 'Büffel-bu­
farus' [su sığırı]; HauMK süw
siyin"Büffel (al-ğfimüs)' [camız, manda]; 'das ist das Wasser­
rind'.
tozlu 'yearling lamb' [toklu]; HauMK toqli 'ein junges Schaf
(al-ğada' mina d-da 'n j, das sechs Monate alt ist' [toklu] .
tiılk'u 'fox' [tilki] KlhM tilki 'Fuchs' [tilki]; CCG tülkü 'Fuchs;
Fuchsfell-(pellis)' [tilki] 'vulpe' ; HauMK tılkü 'Fuchs (a/-ta 'Jab:J '
[tilki].
vielorib 'whale' [balina] < Pol. wieloıyb.
vevurk 'a 'squirrel' [sincap] < Pol. wiewi6rka, err. wewi6rka. <
Lat. Viverra.
yunuzbalijl'porpoise' [yunus balığı] OttRed Yunus balığı 'por­
poise Phocaena phocaena; common dolphin; grampus, Delphinus
delphis' [yunus balığı].

zuratay 'giraffe' [zürafa] OttRed. zürata, zürafr 'A girafte zool


Gırafflı camelopardalis' [zürafa].

Kuşlar
ank '?HauMK al) 'Name eines Vogels, dessen Fett als Medizin
gebraucht wird [ ... ] mit 8lJ eventuell die Wasseramsel gemeint ist'
[deve kuşu].
Türkler ve Doğa • 2 1 9

bedana 'quail' [bıldırcın] KlhM bedene 'Wachtel'. Cf. OttRed


bedenos G[ree]k 'kind of grouse'; HauMK 'Bei einigen Türkvöl­
kem wird die Wachtel mit dem mongolischen Lehnwort bödüna be­
nannt [ . . . ] ' [bıldırcın].
cf?alam 'wren' [çit kuşu] krş.: Ar. ğallam"" ' strigal', strigal'scik'
and Pol. s tızyzyk 'wren', from stızyc 'cut, shear' [çit kuşu].
gak'aro?"?Düz gagalı bir kuş.
lırivaÇ 'kind of pigeon' 'güvercin türü' [tahtalı] < Pol. (golq_b-)
grzywaczthrough Ukr.
indik' 'turkey' [hindi] < Pol. indyk <Lat. Gallus indicus [hin­
di] .
k 'az 'goose' [kaz] KlhM kaz 'Gans' ; CCG qaz 'Gans-ocha' ;
HauMK qaz 'Gans (al-baff}, eigentlich Ente' .
k 'eklik' 'partridge' [keklik] HauMK kiiklik ' Steinhuhn (al­
qabğ)' ; OttRed keklik 'partridge Perdixperdix' [keklik].
k ugurÇi[n?j 'pigeon, dove' [güvercin] KlhM kigircin 'Taube,
'

Taubin'; CCG kügürCin 'Taube' [güvercin]; HauMK kökörcgiln


Taube (al-hamam)' [güvercin] .
zarazus 'eagle' [kartal] KlhM karakus 'Adler'; CCG qara-qus
'Adler-aquila' ; HauMK qara qus Adler (al- 'uqab)' [kartal).
'

zomz 'cock, rooster' [horoz] CCG zoroz (p.) 'Hahn-galum' ;


OttRed Jıoroz 'cock, rooster' [horoz] .
zumri 'turtledove' [kumru] OttRed. kumnı (Arabic kumri)
turtledove zool Strep-topelia turtur; ringdove zool Columba pa­
lwnbus' [kumru].
laglag 'stork' [leylek] OttRed Jaklak 'stork'; cf. laklak 'cluc­
king noise made by storks' [leylek].
Ordak"duck' [ördek] KlhM erdek 'Ente' ; HauMK ördök 'Eııte
(al-iwazz, eigentlich ' Gans')' [ördek].
pava pea-cock' < Old Pol. pava id. < Lat. pavo krş. [tavus
kuşu]
p 'umg?Düz gagalı bir kuş.
220 • Edward Tryjarski

salam ' snipe, long-bill'? [çulluk] belki Polonya dilinde slomka


(properly slonka 'Scolopas nısticola ') 'dan çevrilmiştir 'snipe'. Pol.
slomka 'small straw' farklıdır, ancak cf. CCG (r) salam ' Stroh-palia'
[çulluk] .
salam k 'ek 'lik "straw-partridge'? [bataklık çulluğu] krş. : CCG
(r.) salam ' Stroh-palia'+ k 'ek'lık' 'partridge'? Or names of two
birds? [bataklık çulluğu] .
turad.i'francolin' [turaç, çil kuşu] OttRed. turaç 'francolin zool
Francolinus francolinus [turaç, çil kuşu] .
tuma 'crane' [turna] KlhM tuma 'Kranich' ; CCG tuma Kra­
nich - grua'; HauMK tuma Kranich (al-kurki)' [turna] .

Balıklar
zilicbaliz/ 'swordfısh' [kılıç balığı] OttRed kılıc balığı 'sword­
fısh zool Xiphias gladius; PoissonsN kılıç balığı 'L' Espadon (Xi­
phias gladius L., Xiphiıdes) est le plus majestueux des poissons mi­
grateurs. II porte le nom populaire de kılıç balığı "poisson-epee"
[ ... ] a cause du rostre, en forme d'epee, qu'il possede a la machoire
superieure et qui est generalement aussi long que les deux tiers de
son corps' .
zfzilalacf?abaliz? zfziTred'+alad.ia 'motley, particoloured' [kı­
zıl alaca balığı], (CCG alaca 'scheckig, gestrift')+balıx 'fıslı' [kızıl
alaca balığı].
sarl'k'obak'balız 'a yellow shark'? [sarı köpek balığı] sarf
'yellow'; 'Squales et requins sont consideres comme des "pois­
sons-chiens" (köpek) [ .. ] pour les zoologists, le köpek balığı pro­
.

prement dit est 1 'Emissole (Mustelus mustelus L.), tachetee ou


lisse' PoissoinsN, p. 34 [sarı köpek balığı] .
Tek 'irbaltji, 'striped goatfısh' [tekir balığı] OttRed tekirbalığı
'striped goatfısh Mullus suımuletus'; PoissonsN tekir balığı 'le Sur­
mulet Mullus suımuletus L. [ ... ] du grec ı:iypıc; tigre' [tekir balığı].
yf'lanbalfzr'eel' [yılan balığı] OttRed yılanbalığı 'eel zool An­
guilla anguilla L.' [yılan balığı].
Türkler ve Doğa • 2 2 1

usgumbm 'mackerel' [uskumru] OttRed uskumm Gk 'macke­


rel 'zool Scomber scom-ber; PoissonsN uskumru balığı 'Le Maqu­
ereau (Scomber scomber L.) a en turc un nom d'origine grecque:
az6µ/Jços [uskumru] .
zeyra.k' ulu-baliyJar? 'zeki büyük balık? whales?' [zeki büyük
balıklar, balina?] .

Sürüngenler
tozbaya 'tortoise; turtle?' [kara kaplumbağası] OttRed tosbağa
'tortoise' [kara kaplumbağası] krş.: TlhM baha 'Frosch' [kaplum­
bağa] .
yq§Çeriça bakınız: yasÇurk Q '

yasÇurk'a yasÇceriça 'lizard' [kertenkele] < Pol. jaszczurka,


Old Pol., ayrıcajaszczerzyca [kertenkele].
yi1an 'snake, serpent; viper?' [yılan] KlhM )ilan ' Schlange' ;
CCG jylan, ylan 'Schlange-serpens', 'Natter-bixia' ; HauMK yilôn
' Schlange (al-Jıayya)' [yılan].

Amfibiler (Yüzebilirler)
;rurbaza, yurbaya 'frog' [kurbağa] HauMK qürbaqa 'der Frosch
des Landes (aç! -çlifda 'al-bani} ; OttRed kurbağa ' 1 . frog. [kurbağa]
2. stargazer, Uranoscopus scaber.' [kurbağa balığı]

Eklem Bacaklı Kabuklular


xrsxaç 'crab' [yengeç] HauMK qisyiic 'ein schwarzes kleines
Tier, das die Menschen beiBit; Dialekt der Oyuz' ; HexaGol qişqac
'crayfısh' [yengeç].

Böcekler
xarüıdza 'ant' [karınca] HauMK qannca 'Ameise (an-nam/);
Dialekt der Oyuz'; OttRed kannca 'ant, zool Fonnica' [karınca] .
pawuk " spider' [örümcek] < Ukr. pawukkrş.
sarüıÇza 'locust' [çekirge] CCG saıyncqa ' Heuschrecke­
hoysrekke' ; HauMK sarieya 'Heuschrecke (al-ğariid)' [çekirge].
222 • Edward Tryjarski

Yarı Mitolojik Hayvanlar


adzdaha 'dragon' [livyatan] KlhM acdaha Vrache, Schlan­
6
ge' [ejderha]
lowiat an ' leviathan, Tevrat'daki yılan, timsah veya balina gibi
efsanevi yaratık'; KlhM liu:fatan 'Walfisch' [liviatan].
-gina/k na son ekleriyle bitten küçültme biçimleri belirten isim­
leri tespit etmek zordur. Örneğin: aslangina, zatirgina, siÇzangina.
Aslında genç, olgunlaşmamış bir hayvanın (aslan yavrusu, katır
tayı, fare yavrusu) ya da belli bir türe ait tamamıyla yetişkin bir hay­
vanın kesin olmayan tanımının söz konusu olup olmadığını bilmek
oldukça zordur.

6
Bazı araştırmacılara göre, Grekçe bir terim olan drako "dragon" Aristoteles
kullanımında; "bir tarihi kahraman, yaratık" anlamında değil, "bir balık" veya
"yılan" anlamındadır.
BİTKİLER
Türk Meyve Yetiştiriciliğinin Tarihi
Üzerine Birkaç Söz*
Edward Tryjarski
Çev.: Afet Bal
Türk halklarının meyve ürünlerinin yanı sıra, çağlar boyu
mükemmel meyve yetiştiricileri, tüketicileri ve ihracatçıları olarak
kabul görmeleri bilinen bir gerçektir. Bununla birlikte bu fikir, bü­
tün Türk halkları için ne dereceye kadar doğrudur? Türkler düzenli
meyve yetiştiriciliğine ne zaman ve nerede başladılar? Ne zaman ve
nerede meyve ağaçları ve fideleri dikmeye başladılar? Çağlar bo­
yunca Türklerin maddi kültür tarihinde meyve yetiştiriciliğinin yeri
neresi olmuştur? Dil bilimi, halk bilimi ve arkeolojik kanıtlar bakı­
mından ne sonuçlar çıkarılabilir? Bunlar ve benzer sorular muhte­
melen monografik bir çalışmayı gerektirecektir. Ben burada sadece
birkaç noktaya dikkatinizi çekebilirim 1 •

Bu çeviri, Edward Tryjarski'nin "A Few Remarks on the History of Turkish


Fruitgrowing", Matena/ia Turcİca, 3. 1 977, ss. 38-5 1 . künyeli makalesinin
çevirisidir.
Birkaç yıl önce K. M. Musaev ağaçlara verilen isimlerin ayrıntılı ve kullanışlı
bir analizini yaptı ve bunlar arasında Batı Kıpçak Grubu'na ait meyve ağaçları
da vardı. Onun listesi aşağıda verilen meyve ağaçlarının isimlerini de içerir;
kayısı ağacı, erik ağacı, portakal ağacı, (ekşi) kiraz ağacı, nar ağacı, armut
ağacı, şeftali ağacı, elma ağacı, dut ağacı ve aynı zamanda kestane ağacı, ba­
dem ağacı, ceviz ağacı ve zeytin ağacı. Bkz.: K. M. Mycaes, JleKCHKa nopcKHX
Jl3bIKOB B cpaB-HIJTCJibHOM OCBeII(eHHH (3aIIa,!IHOKbIIIqaKCKaH rpyrrrra) MOCKBa,
1 975, ss. 1 85-209.
226 • Edward Tryjarski

Pek çok tarihi otorite ve onlar hakkında hala devam eden sayı­
sız araştırmalarda tabiata karşı tutumundan, Türklerin tabiat ananın
cömertliğinden faydalanma girişimlerinden, günlük meşguliyet­
lerinden ve her şeyden önce at ve sığır yetiştiriciliğinden bir Türk
göçebe imajı ortaya çıkmaktadır. Toprağı belli şekilde işleme bi­
çimleri erken Türklere dahi yabancı olmadığından, aynı zamanda
Türk tarihinin uzak bir dönemini ele alırken yalnızca "göçebelik"ten
ziyade "yan göçebelik" döneminden de bahsetmemiz gerektiğini,
aynı zamanda biliyoruz. Diğer yandan, sosyal ve ekonomik olmak
üzere, erken Türklerin karşı karşıya kaldıkları iki önemli sürecin
yani göçebelikten, yarı göçebeliğe ve yarı göçebelikten, yarı yer­
leşik bir yaşam biçimine geçişin gerçek tarihi rotasının, pratikte,
araştırmamızın dışında kaldığını unutmamalıyız. Altay göçebeleri
ve yarı göçebeleri arasındaki tüketim meselesi tartışılırken, pek çok
yazar et ve süt ürünleri konusuna vurgu yapmışlardır ve haklıdırlar
da. Bu bağlamda, daha kesin olmak adına çeşitli vesilelerle kendime
sorular sordum: hiç şüphesiz orman ve bozkır sakinleri olan erken
Türkler ne dereceye kadar bitkisel besinde bulunan protein zengini
vitaminlerle ne dereceye kadar gıdalarını takviye etmişlerdir? Biz
burada yabani ve bahçe meyvelerinin eski Türk topluluklarının ya­
şamlarındaki rolü üzerinde duracağız.
Türk göçebelerinin bazı meyvelerden (mantarlar gibi) hoşlan­
madıkları varsayımı bana çok inandırıcı gelmiyor ve tahminimce
onlar meyveleri elde edebildikleri sürece onları yemeye alışkındı­
lar. Yenisey Kırgızlarının ve muhtemelen diğer bazı Türkçe konu­
şan toplumların ormanlarda yaşadığını ve hatta Kök Türklerin Orta
Moğolistan' daki Altay ve Khangai Dağlarında ormanlarla kaplı bazı
bölgelerde kısmen yerleştiklerini biliyoruz. Türklerin erken �bir ev­
rede yenilebilir türleri ve çeşitleri yenilemez olanlardan ayırt etmeyi
öğrenmiş olmaları doğaldır. Şunu söylemeliyim ki kadınlar ve ço­
cukların yanı sıra yetişkin erkekler de farklı türlerdeki yabani mey­
veleri toplamaktan kaçınmıyorlardı. Oldukça tekdüze yiyecekleri
hatırlandığında ya da nerede veya ne zaman yaşamış olurlarsa ol­
sunlar tüm çobanların muhtemel davranışları değerlendirildiğinde:
açık alanlarda sürüleri otlatmak oldukça sıkıcı bir iştir ve onlara ba­
rınak, dinlenme serinlik ve yenilebilir bazı şeyler sunan yerin orman
Türkler ve Doğa • 227

olması benim tahminimi onaylamaktadır. Bu nedenle temel sorun şu


olabilir: varsa ve eğer öyle ise, yabani büyüyen meyve bitkilerinin
hangi türleri ilk Türkler için kullanıma elverişli olmuştur? Cevap
ayrıntılı bir araştırmayı gerektirir, fakat yapılmış olan bazı botanik
ve coğrafi araştırmalar sayesinde şimdi bile, bütünüyle karanlıkta
değiliz.
Eğer ilk Türklerin yerleşmiş oldukları alanlardaki bitki örtüsü­
nün çağlar boyu köklü bir değişikliğe uğramadığını kabul edersek,
Kök Türklerin ve sonuç olarak Uygur ve Kırgızların da bu durum­
da olduklarını farz etmemiz gerekir ki, bunlar bugün Moğolistan'ın
olduğu yerin merkezi kısmında birbiri peşi sıra yer almışlar ve ger­
çekten doğal meyveleri tüketme fırsatına sahip olmuşlardır. Step
bitkileri arasında halkın kullanmaya alışkın olduğu bazı bitkilerin
olduğunu biliyoruz. Bunlar genellikle step soğanları ve sarımsakla­
rının bazı türleri veya çeşitleridir. Hatta kelimenin genel anlamıyla,
meyveleri yenilebilen ekilip dikilmeyen bitkiler de var mıdır? XX.
yüzyıl için ve muhtemelen XIX. yüzyıl için de cevap olumludur.
J. Schuberts' in Moğolistan'daki belli başlı bitkileri içeren listesine
göre, badem ağaçlarıyla (Amygdalus mongolica maxim., Moğolca
builsya da büils) birlikte, kayalık ağaç çileklerini (ahududu) ("echte
Steinbeere, Felsenhimbeere", Latince Rubus saxatilis Moğolca bö­
örölgönô), siyah frenk üzümlerini ("schwarze Johannisbeere", L.,
Ribus nigrum, Moğolca uxriiiı nüd), kırmızı çilekleri veya bataklık
kızılcıklarını ("Preiselbeere, Kronsbeere, Steinbeere", L., Vaccini­
wn vitis idaea, Moğolca alirs) zikredebiliriz. 2 Bu liste muhtemelen
tamam değildir. Gerçekte, E. M. Murzayev'den öğreniyoruz ki,
Bogdo Ula Vadilerindeki Tola Irmağı'nın güneyinde, sadece çilekler
değil, aynı zamanda kuş kirazları (Prunuspadus), berbery ( Berberis
vulgans) sarı çalı ve mayıs çiçeği ( Crataegus) akdiken de vardır.3
2
J. Schubert, Paralipomena ınongo/JCa. Wissensclıafiliche Notizen über Lan4
Leute und Lebensweise in der Mongolischen Volksrepublik, Berlin 1 97 1 , (s.
5 1 , 52, 54). Ayrıca, s. 50-5 1 'de Moğolistan'ın bitki örtüsü üzerine botanik
çalışmalarla ilgili bibliyografik notlar yer almaktadır.
3
M. Myp3aes, MoHroıı1>cKruı Hapo.ı:ıHruı Pecrry6ııttKa, M ocKBa, 1 952. Lehçe
çevirisinden alıntı yaptım: E. Murzajew, Mongo/ia, Opis fizyczno-geografic­
zny, Warszawa, 1 957, s. 394.
228 • Edward Tryjarski

Yaklaşık 1 3- 1 5 . yüzyıl önce bütün bu bitkilerin yetiştiğini varsay­


mak çok da küstahlık olmayacaktır ve bunlar et yiyen ve kımız içen­
lerin ardışık nesillerine bazı ek gıdalar sağlamış olabilirler.
Zaten Kök Türklerde, en azından onun üst sınıflarında meyve
yetiştiriciliği sistemini Çinlilerden öğrenmek için pek çok fırsata sa­
hip oldukları gözlemlenmektedir. Çok iyi bilindiği gibi, Kök Türk­
lerle Çinliler arasındaki ilişkiler sadece silah zoruyla yapılan saldı­
rıları değil, aynı zamanda; mal, kadın ve esir değişimi vb. ilişkileri
de içeriyordu. Bu şekilde Türklerin çoğu kısa veya uzun dönemler
boyunca, görünüşte hakir gördükleri ve reddettikleri ancak gizli
gizli (içten içe) hoşlandıkları ve gıpta ettikleri Çin medeniyeti ve
sağladığı faydaları ile temas halindeydiler. Gerçekte Çinliler, tarihin
bilinmeyen dönemlerinden beri mükemmel çiftçi, bostan üreticisi ve
meyve yetiştiricisi idiler. M. Granet' e göre, Çin' d� kayısı ağaçları,
şeftali ağaçlan, armut ağaçları, kiraz ağaçları, incir ağaçları, yenile­
bilir kestane ağaçları, erik ağaçları ve hünnap ağaçları gibi, büyük
bir çeşitlilik içerisinde nasıl yetiştireceklerini bildikleri yemiş bah­
çeleri vardı. Onlar hünnapları, erikleri ve kestaneleri yiyecek hazır­
lamada kullanıyorlardı. Hatta doğada kendiliğinden büyüyen belirli
üzüm çeşitlerini tüketmeye alışkındılar. 4
Uygurlara gelince, 744'ten önce Uygurlar "yerleşik bir nü­
fusa sahip değildiler, su ve otlak araştırmak için gelişigüzel
dolaşıyorlardı".5 Fakat yerleşik hale geçer geçmez, "gittikçe artan
sayıda kişi ziraatla uğraşmaya başladı".6 Tamim İbn Bahr'a göre,
"Karabalgasun tarım bakımından zengin ve büyük bir kasaba idi".7
Arkeologlar burada sulama yapıldığına dair kanıtlar buldular... Hat­
ta bazı Uygurların cesetleriyle beraber gömülmüş darı gibi hubu-
4
M. Granet, La civilisation chinoise, 1 929 ve 1 968. Ben Lehçe baskısını ter­
cih ettim: M. Granet, Cywilizacja chinska. (çevirisi ve sinolojik açıklamalar J.
Künstler), Warszawa, 1 973, s. 1 5 1 .
5
Chiu T'ang-shu'ya göre, (karşılaştırın) C. Mackerras, The Uighur Empire Ac­
cording to the T'ang Dynastic Histories. A Study in Sino-Uighur Relations,
744-840, Canberra, 1 972, s. 1 3 .
6 Mackerras, yage.
7 yage.
Türkler ve Doğa • 229

bat izleri buldular. 8 1 949 'da Karabalgasun kalıntılarını keşfeden


S. V. Kiselev'e göre, orada "Kale duvarları boyunca Orhun'a ka­
dar uzanan, çitlerle düzenlenmiş arazi parçaları üzerinde meyve
bahçeleri kalıntıları hala durmaktadır".9 Şaşırtıcı bir keşif de Orta
Moğolistan'da bir dizi kurgan ve levha mezarları inceleyen L. A.
Yevtyukhova tarafından yapılmıştır. Cargalantu (Djargalantu) böl­
gesinde muhtemelen bir Uygurun cesedi bulunan mezarlardan birin­
de iki meyve çekirdeği bulunmuştur. Bunlardan biri muhtemelen bir
kuru kayısı çekirdeği, diğeri ise şaşırtıcı bir şekilde kabuğu koruna­
rak iyi bir durumda kalmış olan bir erik çekirdeğidir. 10
Bütün bu kanıtlar kuşkusuz gözden uzak tutulamaz (ihmal edi­
lemez). Fakat Uygurların o zamanlarki meyve bolluğuyla düzenli
meyve üreticileri olmuş olduklarını zannetmiyorum. Sebep sadece
deneyim eksikliği ve onların hiila daha çok geleneksel işlerle uğraş­
maları değil, aynı zamanda da iklim şartlarıydı. Bu durum bozguna
uğrayıp Moğolistan' dan çıkarıldıktan sonra köklü bir şekilde değişti,
kaçtılar ve yavaş yavaş Türkistan'ın değişik kısımlarına yerleştiler.
Tam bu sırada, kendilerini ırmakların etrafında bulunan vahalarda
gerçek bir meyve krallığında buldular ve doğrusu adım adım mey­
veleri nasıl yetiştireceklerini öğrendiler. Gerçekten de, ülke sadece
sıcaklığın güneşte 64 santigrad dereceye kadar yükseldiği Kaş gar' da
ve Turfan vadisinde değil, aynı zamanda yakınında çöller olan hatta
geniş ormanları ve su alanları olan Cungarya'da (Dzungharia) da
bitkiler için mükemmel iklim koşullarına sahipti. D. İ. Tiklıonov,
Uygurların IX. yüzyıl sonunda Tien Şan Dağlarına doğru hareket
etmeden önce toprak işlemeye aşina olduklarını tahmin ediyor. 1 1 Ça-
8
Mackerras, yage'den alıntı: JI. P. Khı3ııacos, Hcrnpmı TyBhI B cpeıı;HHe seKa,
MocKsa, 1 969.
9
"3a BOpOTaMH KpeIIOCTH K OpxoHy TJ!ttyJIHC'h caıı;hI OT KOTOph!X OCTaJIHC'h rrpa­
BHJihHO pacrrııaHHposaHHhre pell(eTKoil: KBapTaııhr. "C. B. Kuceııes, .Z:WeBHHe
ropoıı;a MoHroJIHH, "CoseTcKaıı ApxeoııorHıı", H. 2, 1 957, s. 94.
ı o " ... ıı;Be IIOJIOBhie KOCTOqKH-0,ll;Ha, ITO BH,ll;HMOMy, OT ypıoKa ıı;pyraıı OT CJIHBhI,

rrpHqeM Ha rrocııeıı;Heil: coxpaHHJiach ıı;a:JKe Ko:JKHıı;a" JI. A . EBTıoxosa, O rrııeMe­


Hax ıı;eHTpaJihHOH MoHroJIHH B IX B, CoseTcKaıı ApxeoııorHıı", H. 2, 1 957, s.
2 1 0, ve şekil 5, 1 3 .
1 1 ,n .
H . THXOHOB, Xo3ııil:cTBO H o6Il(ecTBeHHhIİİ cTpoif yifrypcKoro rocyıı;apcrna,
X-XIV, BB., MocKBa-JleHHHrpaıı;, 1 966, s. 63.
230 • Edward Tryjarski

ğımızın en erken yüzyıllara uzanan asma kültürü ve şarap üretiminin


Türkistan' da olduğunu biliyoruz. 12 Arkeolojik kazılar, Nil nehri kı­
yılarında kayısı, şeftali, dut yetiştiriciliği gibi gelişmiş meyve tarı­
mının varlığını ortaya çıkartmıştır.13 Bazı Çin kaynakları Turfan'da
çok ılık bir iklim ve verimli bir toprak olduğunu söyler. Onlar yılda
iki kere buğday ve darı mahsulü alırlar. Büyük miktarda üzüm asma­
sı vardır. 14 Yaklaşık 98 1 yılında Koço'yu (Qoeo) ziyaret eden Wang
Yan-te, ırmak sularının başkentin çevresinde aktığını, otlakların ve
meyve bahçelerinin sulandığını yazmıştır. 15 Hotan (Khotan) Vahala­
rı hakkındaki 1 04 1 'den önceki raporda Gardızı, orada yeryüzündeki
pek çok meyveden ve buğday, arpa, sukabağı, darı, susam, limon ve
incirden çok miktarda bulunduğunu söyler. Hatta büyük miktarlarda
üzüm ve farklı çeşitlerde armut olduğunu söyler. 1 6
Von Gabain'in derinliğine çalışmalarından dolayı, lezzetli mey­
veleriyle ünlü olan Koço'daki Uygur meyve ziraatının çok net bir
göıüntüsüne sahip olduk. Diğerleri arasında sarir iirük (sarı erik)
kayısı, tülüg iirük(tüylü erik) şeftali, üzüm (üzüm) vardı ve bu mey­
velerden üzüm kum üzüm olarak da tüketildi ve bunlardan zorunlu
vergi ve ticaret objesi olan bor (şarap) (Orta Farsça kelime) da üre­
tildi. Bu üzüm asru üzüm (asma üzümü) olarak isimlendirildi. Hatta
üzümlerden sücük (üzüm suyu)* ürettiler (veya üretmiş olmalılar).
12 T. Burrow, A Translation ofthe KhorosthiDocuments From Chinese Turkestan,
Landon 1 940, Tikhonow, yage, ss. 64-65'ten alınmıştır. "Şarap ve üzüm" için
kullanılan Çince sözcüğün kökeni ve Orta Asya ve Çin üzümcülüğünün bazı
sorunları tartışıldı: Bkz.: J. Chmielewski, The Problem ofEarly Loan-Words in
Chinese as Illustrated by the Word p'u-t'ao", Rocznik Orientalistyczny, XXI 1,
2, s. 1 1 ve devamı.
13 JIH Cıo3-xya 3ara,ı:ı:Ka Meprnoro ropo,ı:ı:a, ",l(pYJK6a'', no. 1 5, IIeKHH 1 960. Alıntı
Tikhonov, yage, s. 65.
14 H. 51. hH'ıypHH (lfaKHHcjı), Co6paHHe cBe,ı:ı:eHHii o Hapo,ı:ı:ax 06HTa10ll\HX B cpe,ı:ı:­
Heii A3HH B ,ı:ı:peBHHe BpeMeHa s. 249-250. Karşılaştırın Tikhonov, yage.�
15 Bkz. : Tikhonov, yage, s. 66. Ayrıca Bkz.: St. Julien, "Les Quigours", Joumal
Asiatique, 1 847.
16 Karşılaştır: Tikhonov, yage, s. 69.
Buradaki sucukla bir içecek olarak değil üzüm suyu ile un karışımından yapı­
lan ve içine ceviz konularak sucuk şeklinde sıkılarak yapılan yiyecek [köme]
kastedilmiş olabilir [editörün notu]. Aueb stellte mana us den Trauben süCük
'Most und bor sirka Weinessing' herr v. Sabus 66. [Prof. Tryjarski'nin Alman­
ca düzelti notu]
Türkler ve Doğa • 23 1

Ayrıca bor-sirka (şarap sirkesi) ürettiler. Qabaq ve qayun (kavun­


karpuz) gibi uzun ve yuvarlak olanlar da vardı. Diğer yandan bu
meyvelerden nara (nar), it burun (mayıs çiçeği, akdiken) ve armut
da zikredilmelidir. 1 7
Bu bilgiler Türkistan'ın diğer kısımlarıyla ilgili bilgilerle des­
teklenmelidir. Eski Çağda ve Ortaçağ'da bu bölgede Uygur yöntem­
leriyle yapılan ve çok gelişmiş olan meyve ziraatı modern zamanla­
ra kadar devam etmiştir. 1 89 1 'de N. F. Katanoff Doğu Türkistan' da
aşağıdaki bilgiyi kaydedebilmişti: 4. ayın 20. günü olgunlaşan şey
kayısıdır. 5 . ay geldiğinde yaz elması olgunlaşır. 5. ayda ayrıca ka­
yısı, kavun ve üzüm olgunlaşır. Olgunlaşmamış meyveyi xiinı (ham)
olarak isimlendiririz, hafifçe olgunlaşana az az pisqeni, yarım ol­
gunlaşana aram pısiptyderiz, biraz daha fazla olgunlaşana (yani he­
nüz olgunlaşmamış) artuq pısqeni, fazla olgunlaşmış olana yaman
pisipityderiz. 1 8
Kaşgar'da elde edilen fakat, Hotan'da da bilinen ve G. Jarring
tarafından hazırlanan alegorik "Meyveler Yarışması"ndan ( dzelJ İ­ -

mi-v&) söz eden bir el yazması ile kuşkularımız tamamen gideril­


miştir. Bu anonim ve eğlenceli edebiyat çalışmasında birkaç meyve
konuşur ve iyi özellikleri ile insana hizmetlerinden dolayı kendileri­
ni överler. Burada yarışmada yer alan meyvelerin isimlerini buluruz.
Şöyle ki: alma (elma), aniir (nar), bi:& (ayva), cı1an (bir çeşit iğde,
hünnap), engur (üzüm), en?ir (incir), ;runna (hurma), nesbet (bir
çeşit küçük armut), cayan (kavun), saftalu (Şeftali), uruk (kayısı),
Ü?IJl& (dut), yanaq (ceviz), und ?İ nesle (Çin erik kirazı), ve badem,
balkabağı, kuş üzümü (frenk üzümü), karpuz, şanı fıstığı gibi diğer­
leri. 19
Kuman-Kıpçak Medeniyetinde, daha sonra Altınordu Devleti'nde
ve varisleri arasında olan Volga Tatarları, Mişarlar, Karaimler ve di­
ğerlerinde de ayrıca meyve yetiştiriciliği ve meyve tüketiminin izle-
17 A. v. Gabain, Das Leben im uigurischen Königreich von QCX:o (850-1250),
(Textband), Wiesbaden, 1 973, Sayı: 6, s. 65-66.
18
[K. H. Menges], Volkskundliche Texte aus Ost-Türkistan, II. Aus dem NachlaB
von N. Th. Katanov herausgegeben, Berlin 1 943, s. 8-9.
19 G. Jarring, The Contest oft/ıe Fmits. An Eastem Turki Allegory, Lund 1 936.
232 • Edward Tryjarski

rini incelemek enteresan olabilir. Oldukça muhtemeldir ki, Kumanlar


Güney Rusya steplerindeki yerleşim bölgelerine ulaşmadan önce bazı
meyve çeşitlerini biliyorlardı. Onların gelişmiş bir bahçeciliğe sahip
halklarla sonraki temasları, meyvelere dair bir dizi Farsça ödünç keli­
me ile Kumanca Codex'te bulunabilen bazı eşdeş kelimelerin varlığı
ile kanıtlanabilir. Annut (armut) ve beğuda (nar) ilk kategoriye ait­
tir, ikinci olarak kertme ve armudun ikisinin de armut anlamında ve
birbirinin yerine geçebilecek şekilde kullanılışını delil olarak göste­
rebiliriz. Muhtemelen Kırım' da yazılmış olan Codex Cumanicus bazı
diğer meyvelerin isimlerini ve bahçecilikle ilgili diğer terimleri kay­
detmiştir. Örneğin: alma 'tlma", badam "badem", catlavuq "fındık",
enk "erik", zomıa " hurma'', incir "incir", kiras 'kiraz", mismis "ka­
yısı", naniıc "portakal", nardan "nar", (daha açık olarak nar suyu ve
çekirdeği), qabaq "balkabağı, kabak " qovun-xovun "kavun", qoz-xoz
"ceviz fındık", salqum "üzüm", sa.fialu "şeftali". Burada özellikle bay
ve borla "üzüm bağı", bayca "bahçe", baqcaô "bahçeci " kelimelerine
dikkat çekmek istiyorum.20
Bu kelimeler aynı zamanda Memlük Kıpçakçası'nda da buluna­
bilir. Şöyle ki: Tarğumiin turki wa ' 'arabl [adlı Türkçeden Arapçaya
Sözlük] alma, inğir, qabaq, ğavun, qaıpuz, qonna, qoz, kiirtmii, nar,
sam iirik, yüzüm ve ek olarak alu, 'trik, şeftali, kayısı (ziird alu),
qomg "yeşil hurma, yabani bir hurma ağacının meyvesi" ve kökiin
(?) . . erik, şeftali, kiraz.21 Abu Hayyan'ın Kitiib al-Idriik li-lisiin
.

al-Atrak'ında alma, ayvaliiyva: aıiik, borla, ciitlavük vb. kelimeleri


buluruz.22
Aynı şekilde Ermeni Kıpçakçası metinleri alma, badem,

Çetlevuk, İn?İr, zoz, ;ı:unna, ;ı:uvunl;ı:ovun, nar, salyiin, hatta borla,
20 K. Grnnbech, Komanisches Wörterbuch. Türkischer Wortindex zu Codex Cu­
manicus, Kopenhagen, 1 942.
21 M. Th. Houtsma, Bin türkisclı-arabisches Glossar. Nach der Leidener Hand­
schrift herausgegeben uııd erlautert von . . . , Leiden 1 894. A. K. KypbllDKaHoB,
Hccne,ı:ıoBaHHe rro neKCHKe crnpoKbIII'IaKCKOro IIHCbMeHHoro rral\uıTHHKa XIII,
B. <<TıopKo-apa6cKoro cnoBapıı>>, ArıMa Arn 1 970.
-

22 A. Caferoglu, Abu-Hayyan, Kitab al-İdrak Ji-Jisan al-Atriik, Istanbul 1 93 1 .


Türkler ve Doğa • 233

borla Çı; borlaliy gibi kelimelerin çoğunu muhafaza etmektedir. Di­


ğer yandan burada pomagrana ve aSI� (aşılama)yı bulabiliriz.23
Söz konusu kelimelerin çoğu Karaimler arasında hala kullanıl­
maktadır ve gerçekten de bu kelimeleri onların üç ana diyalektinde
de çok ufak şekil ve anlam farklılıkları ile bulabiliriz. Böylece, ör­
neğin alma "elma"yı hem Kırım diyalektinde hem de Troki ve Luck­
Halicz diyalektlerinde bulabiliriz. Diğer yandan, annut 'lırmut" sa­
dece Kırım diyalektinde bilinir. Oysaki Troki diyalektinde gert'm 'a,
Luck-Halicz diyalektinde gertmiidir. Troki ve Luck-Halicz diyalek­
tinde badiim kullanılırken, Kırım diyalektinde blidam vb. kullanılır.
Hatta bu isimlerin bazıları anlamca da farklılaşmıştır. Mesela Luck­
Halicz ve Troki diyalektinde üzüm asması anlamına gelen bor/ali'q,
Kırım diyalektinde üzüm bağı anlamına gelir. Bütün bu üç diyalekt­
te borla'nın anlamı 1 . üzüm bağı 2. üzüm ve kuru üzüm olarak kul­
lanılır; fakat Troki'de ise üzüm borlaô�olarak bilinir. Diğer meyve
isimleri arasında da arbuz (T) "karpuz", ind?ir, ind?iir (C), ind?ir
(T), İJJ?İr (H) "incir", zımzım (T) "şanı fıstığı" ve diğerlerini sıra­
layabiliriz. Sınıflandırılan meyvelerin sayısı nispeten azdır. Mesela,
yuv'us borla "taze üzüm", qum borla "kuru üzüm" yat borlaliq "ya­
ban üzümü", gert'm ' aCik (T) "küçük bir armut", qaramClq (H) "ol­
gunlaşmamış üzüm". Aynı zamanda şu gözlemlenebilir: Osmanlıca
ve onun diyalektlerinde olduğu gibi, Karaim dili pratik olarak belirli
meyve çeşitlerinin isimlerini kaydetmemiştir.24
Geçmişe ve maddi kültüre doğru geri gidersek, Aşağı Volga'da
ve orada bulunan Ektuba'da, bir ölçüye kadar, Moğol istilasından
önce bir sulama kanalının ve [uygun] hava koşullarının var oldu­
ğunu gözlemleyebiliriz, ancak, sadece Harezm, Volga Bulgarlarının
ülkesi, Kuzey Kafkasya ve Kırım gibi ülkenin bazı kısımlarında
kaydedilmiş olan daha yüksek hava sıcaklıkları meyve yetiştiricili­
ğine izin vermektedir. Sonuç olarak, üzümün de dahil olduğu meyve
23 E. Tıyjarski, Dictionnaire amıeno-kiptchak d'apres trois manuscrits des collec­
tions viennoises, t. I, tasc. 1-4 (A-?), Warszawa 1 968-1 972.
24 KapaHMCKo-pyccKo-rroJI1>cKHii CJIOBapı., 1 7400 CJIOB rro;:ı; pe;:ı;. H. A. BacKaKoBa,
A. 3aiioHqKoBcKoro, C. M. IllarnnaJia, MocKBa 1 974.
234 • Edward Tryjarski

bitkileri, Spuler tarafından da gözlemlendiği gibi, kıt Kıpçak arazide


de vardı.25
Volga Bulgarlanndan bahsederken, en azından X. yüzyılda ül­
keyi ziyaret eden İbn Fadlan'ın bilmediği lezzetli meyveler veren
küçük bir bitkinin yetiştiğini gözden uzak tutamayız. Arap gezgin­
ler onları "imlisi-nar" olarak tanımlamıştır, fakat biz bu kelimenin
gerçekte ne anlama geldiğini bilmiyoruz. Bazı yorumculara göre bu
çileği ifade ediyordu. Aynı yazar, yemyeşil rengi ve ekşiliğiyle ayırt
edilen, bağ üzümüne benzeyen ve genç kızlar tarafından tüketilen
elmaların varlığını hatırlatır.26
Günümüzde, Kazan Tatarları ve Mişarlann bahçecilikleri üze­
rine, göreli olarak, oldukça detaylı bilgiye sahibiz. Tatarlar elma ve
çeşitli çilek (küçük ve sulu taneli meyveler) türlerini -ahududu (ağaç
çileği), yabanmersini, çilek, böğürtlen, kiraz, üvez, kuş üzümü, hat­
ta ceviz ve fındık- büyük bir incelikle değerlendirmişlerdir. Fakat
geçmişte Tatarların bahçeciliği ve meyve yetiştiriciliği bütün nüfu­
sun ihtiyacını sağlayamadığı için halkın büyük çoğunluğu temelde
yabani meyveleri ve yabani fındık ve cevizleri tüketmişlerdir. Bu
çilekler sadece taze olarak değil, onların beğenilen tatlarından biri
2 5 "Obschon das Land nicht unfruchtbar war, pflanzte man etwas Hirse-aber kaum
Weizen-, dazu Obst und Gemüse, für dessen Anbau z. B. an der unteren Wolga
und an der Achtuba (Aq tepe) eigene Bewiisserungsanlagen vorhanden waren,
die teilweise auf turkestanischen EinfluJ3 zurückgingen und bis zu einem gewis­
sen Grade auch vor der Tatarenzeit schon im Qypcaq bekannt waren. Trotzdem
wird das Ertriignis an Obst und Trauben (schon wegen des Klimas) als gering
bezeichnet, und es waren auch nur einige Gegenden, wie Hörizm, das Wolga­
bulgarische Land, der Nordkaukasus und die Krim, die wiirmere Temperaturen
aufwiesen'', B. Spuler, Die Goldene Horde. Die Mongolen in RufJland 1223-
1502. 2. erweit. Auflage, Wiesbaden, 1 965, ss. 420-42 1 .
26 " . . . fil'O�hl. Kro HX ecT, He COMHeBaeTCJI, qrc 3TO rpaHaT HMJIHCH . HTaK, Mhl
ııoeııH HX H y6e�HJIHC'h, qro OHH (�OCTaBJIJllOT) 6om,IIIoe Y�OBOJI'hCTBHe, TaK
qro MhI He ııepecraııH HX HCKaTh H ecrh" A. II. KoaaııeacKHÜ, KHHra AxMe�a
l16H- cpa�ııaHa o ero ııyreIIIecTBHH Ha Boııry a 92 1 -922 rr., XaphKOB 1 956, s.
1 36, 207-208. "5[ BH�eıı y HHX ıı6ııOKH, OTJIHqaıo�Hecıı 6oJI'hIIIOÜ 3eııeHhlO H
e�e 6oJihIIIe:il: KHCJIOTOH, II0�06HOH BHHHOMy YKCYCY, KOTOphıe eMT �eByIII­
KH", yage. s. 1 36.
Türkler ve Doğa • 235

olan macedoine marmelat (=Makedon marmelatı) yapılarak da tü­


ketilirdi.27
Mişar Tatarları arasında bahçecilik eşit düzeyde az gelişmişti
ve köylülerin ev idaresinde iktisaden asli bir rolü olmamıştı. Önce­
ki Penza resmi idare biriminde (gubemia) yer alan Krasnoslobotsk
Bölgesi'nde pek çok yemiş bahçesi vardır. En çok yetişen ürünler
elmanın yerel çeşitleri, vişne, ağaç çileği (ahududu) ve kuş üzümü
idi (Ribes L.).28
Osmanlı Türkleri bahçecilikte çok yüksek bir düzeye erişmiş­
lerdi. Bu sadece onlar tarafından yönetilen bölgelerdeki uygun ik­
lim koşullarının değil, aynı zamanda aynı alanda uzun bir geleneğe
sahip olan Yunan, Arap, Ermeni ve hepsinin ötesinde İran halkla­
rıyla sürekli ilişkide olmanın da bir sonucuydu. Osmanlı İmpara­
torluğunda bahçeciliğin gelişmesinin, sultanların sarayından lezzetli
meyveler için gelen sürekli taleple de yakından ilgili olduğu açıktır.
Meyvenin evrensel tüketimi, meyve yetiştiricileri ve satıcıları tara­
fından oluşturulan manav "meyve satıcısı, sebzeci adam'', meyvll1i
"meyve satıcısı" nıeyva-fiin1S, meyve satıcısı, turfanda?i "ilk çıkan
meyve ve sebzeyi toplayan ya da satan kişi'', üzüm?fi "üzüm satıcı­
sı'', yemisci "meyve yetiştiricisi veya satıcısı" vb. gibi çok sayıda
isimle kanıtlanmıştır. Bununla bağlantılı olarak peknıeZ?İ, "üzüm
melas satıcısı'', serbetci 'tatlı meyve suları yapan ya da satan kişi"
gibi nomina agentis (isimler) de alıntı yapılabilir.29
Osmanlıda bahçeciliğe, ürünlere ve yabancı kökenli meyve
isimlerine geniş bir ilgi görüyoruz. Bu durum Osmanlı Türklerinin
diğer ülkelerden sadece isimleri değil, esasen meyveler gibi pek çok
objeyi ödünç almış olmaları gerçeği ile kolaylıkla açıklanabilir. Pek
çok durumda meyve tanımlamalarının Arapça ve Farsçadan ödünç
27 Tarnphı Cpe�Hero IToBOJDKhJı: H ITpırypaJihJı:. OrneTCT. pe�. H. H. Bopo6heB H
T. M. XncaMyr�HHOB, MocKBa, 1 967, s. 1 62-1 63.
28 P. r. MyxaMe�oBa, Tarnphl-MH!llaph!. HcTOpHK0-3THOıpacpHqecKOe HCCJIOe�o­
BaHHe, MocKBa, 1 975, s. 47.
29 Buradaki ve de yukarıdaki Osmanlıca sözcükler için Bkz.: Redlıouse Yeni
Türkçe-İngilizce Sözlük-New Redlıouse Turkish-Eng/ish Dictionaıy, İstanbul,
1 968.
236 • Edward Tryjarski

alınması, Türkler arasında bu dillerin ayrıcalıklı bir konumu olması­


nın bir sonucu veya adeta bir moda meselesi olarak görünüyor.
Elma için Osmanlı' da temel isim olarak elma 'yı, onun özellik
gösteren türleri ve çeşitleri için; qis elmas1 "kış elması", .ranik elma­
s1 "küçük güzel kokulu bir elma" (?[Cjanik, merkezinde Samsun'un
yer aldığı coğrafi bir isim) gibi isimleri görürüz, (kiraz elmas1, küçük
bir elma türü). Hatta (Farsça) s1b "elma" ve (Arapça) tüffah "elma"
kelimeleri kullanılmıştır.
Edebi Osmanlıcada armut için nispeten birkaç isimlendirme
vardı. Temel amıut"armut" isimleri arasında aqca amıudu (çok tatlı
yaz armudu), (Farsça) abdendan "lezzetli bir armut çeşidi" ve (Arap­
ça) ahlat 1 . "yabani armut" 2. "yabani armut ağacı"nı sayabiliriz.
Türk dillerinin gelişiminin erken safhasında "kayısı" ve "erik"
isimleri arasında çok fazla karışıklık vardı, aynı zamanda "kiraz"
veya "kuş üzümü" (frenk üzümü) gibi diğer meyvelerde de böyle
bir durum vardı. Bu olgunun bazı izleri sadece Uygur ve Kıpçaklar­
da (yukarıdakiyle karşılaştırınız) değil, aynı zamanda Osmanlıda da
gözlenebilir. "Küçük erik, kiraz, yaban eriği, mavi siyah acımsı erik,
Frenk üzümü anlamına gelen aluce buna iyi bir örnektir. Temel erık
"erik" kelimesinin bir dizi isimlendirmesi vardır. Bardaq eriyi"kayı­
sı şekilli büyük bir çeşit erik", "Z;aneriyi "bir çeşit yeşil erik",** qlziJ
erık "kızıl erik, kırmızı yumurta eriği", mürdüm veya damson eriyi
"mürdüm eriği", Pmnus instititi;i' yaban eriyi "yaban eriği, mavi
siyah erik" gibi. Farsça kökenli alu "erik-erik ağacı", alubuhara "ku­
rutulmuş İran veya Buhara eriği", ve Arapça kökenli üıyanf "ince
soyulmuş bir çeşit erik veya soyulmuş ya da kurutulmuş erik"tir.
Kayısı için Osmanlıcada temel kelime etimolojisi oldukça şüp­
heli olan qaysilqayfsldir.30 Bunlarla birlikte berquq "kuru erik, ka­
yısı", (<Ar.) mismis "kayısı (<Ar.), sekeI]Jare (şekerpare) "bir çeşit

Can eriği [çevirenin notu].


30 Bu sözün kaynağına gelince genel bir anlaşma söz konusu değil ve S. Kakuk
gözleminde haklı. "Mot dit d'origine turque par les dictionnaires mais qui, ce­
pendant, manque dans les autres langues turques." S. Kakuk, Recherches sur
l'histoire de la /angue osmanlie des XVI e et XVII e siecles. Les e/6ments os­
man/is de la Jangue hongroise, The Hague-Paris, 1 973, s. 23 1 .
Türkler ve Doğa • 23 7

kayısı"(<Farsça), zerdali/zerdalu "yabani kayısı, Prunus annenia­


cd', Cir "kurutulmuş erikler veya kayısı (<Ar.) gibi ödünç terimler
kullandılar.
"Şeftali" genellikle seflalılseflalu (<Farsça) olarak isimlendi­
rilir. Burada ölkersiz seflali (nektarin-tüysüz şeftali), yanna seflali
"çekirdeksiz, kolay ayrılan şeftali" ve sarfpapa 'güzel, sarı bir şeftali
çeşidi" sayılabilir.
"Kiraz için kullanılan temel kelime, Yunanca kökenli olan ki­
raz/kirez' <lir. Burada kus kirazl "yabani kiraz", "C erasus Padus ve
benzer anlamda kiraz eıiyi"eksi kiraz, Pmnus cerasus' ve de yaba­
ni kiraz "yabani kiraz, Cerasus aviuni'u da sayabiliriz. Ek olarak
lezzetlendirici olarak kullanılan mahleb "mahaleb" (avnıpa kirazı)
prunus maha/eb "mahlep meyvesi" (<Ar.) gibi bazı ödünç kelimeler
kullanımdaydı. yabani af{} "erik, erik ağacı (<Pers.) alubalu "vişne
(<Pers.) kelimelerini yukarda zikredilen af{} ile de karşılaştırınız.
Ağaç çileği için aşağıdaki isimleri buluruz: A yaccileyi 'ağaç­
çileği, Rubus idaeus', ahududu "ağaç çileği, Rubus ideaus, izmav/a
"kırmızı ağaç çileği, Rubus ideaus' ve ulleyk "genel böğürtlen ça­
lısı, böğürtlen, Rubus fhıticosus, ağaç çileği, Rubus ıdaeus' (<Ar.).
"Çilek" genellikle sadece bir isimle adlandırılmıştır. Cilek "çi­
lek", Fragaria vesca". "Böğürtlen" için kırsal bölgelerde qaramuq
ismi kullanılmıştır.
Osmanlıda üzümün farklı türlerini ve çeşitlerini göstermek
için çok sayıda isim kullanılmıştır. Bu gelişmiş terimler listesi ke­
sinlikle burada yapabileceğimizden daha yetkin bir çalışmayı ge­
rektirir. Burada sadece birkaç örnek vereceğiz. Üzümün temel
ismi olan üzüm ile beraber alaca "alacalı bir çeşit üzüm" (taşrada
kullanılan bir kelime), asabiülazara "uzun üzüm çeşidi'', (<Ar.),
engur "üzüm"(Fars.), engurek "küçük bir üzüm", gur? "olmamış
üzüm, olmamış hurma"(<Fars.), ineb "üzüm"(<Ar.), inebe "tek
bir üzüm"(<Ar.), qabaqlq üzüm çeşidi" (taşrada kullanılır), qadin
pannayi "kadın parmağı"(bir çeşit üzüm), keci memesi "bir çeşit
üzüm" (taşrada kullanılan), qomq "ham üzüm, ekşi üzüm, koruk),
meme üzümü"parmak şekilli bir üzüm çeşidi", misket 'inisket üzü­
mü" (<French), müsküle "bir üzüm çeşidi (sonbaharın sonlarında
238 • Edward Tryjarski

olgunlaşan), pannak üzümü "uzun bir üzüm çeşidi", razaqiJrazfkf


"beyaz bir üzüm türü" (en iyi kuru üzümün yapıldığı üzüm), sulta11f
"çekirdeksiz üzüm, sultani kuru üzüm" [İzmir üzümü] gibi pek çok
başka isimler vardır. Üzüm yetiştirmede ve şarap ve diğer ürünlerin
üretiminde kullanılan pek çok terim bu isimlerle ilgilidir. Burada
kanıt olarak şu örnekleri verebiliriz: Asql üzüm "salkımlarından
asılarak muhafaza edilmiş üzüm'', ?İbre "sıkılmış üzüm veya diğer
meyvelerin kalıntısı" (<Yun.), ?İ11gil "bir üzüm salkımının sapı"
(<Yun.), eeıtik "üzüm salkımının bir bölümü" (taşrada kullanılır),
citmik" 1 . üzüm salkımının bir bölümü olarak şekillenmiş küçük sap
2. Hasattan sonra üzüm bağında kalan küçük üzüm salkımları (taş­
rada kullanılır), ficl üzümü "fıçılarla pazarlanan üzüm, fiıta 'Şarap
yapımı için yüksek varil", taşınan üzüm için açık varil'', 11ekriye
"çok küçük üzüm salkımları, gelişmemiş salkım", salqlm "asılı du­
ran üzüm salkımları, çiçekler vb.". Buraya pekmez, slra, üzüm suyu
vb. çok iyi bilinen kelimeleri de alabiliriz.
Sadece Osmanlı yazı dilinde değil, onun çeşitli ağızlarında da
pek çok meyve ismi vardır. Bunlar yukarıda "Taşrada kullanılır."
ibaresiyle verilmiştir. Burada, yani, özellikle Ada-Kale'de ve Ro­
manya Dobruca'da, Rumeli ağzından birkaç örnek verebiliriz. Bu
yüzyılın başlangıcında Ignas Kunos tarafından bildirildiğine göre,
Ada-Kale'de her evin kendi yemiş bahçesi vardı. Elma, armut ve
üzümler o kadar çok çeşitli ve miktar olarak o kadar elverişli durum­
daydı ki, civarda yaşayan Sırp, Romen ve Macarlar tarafından bura­
ya �etirilen bütün meyve ürünlerine üstün geliyordu. Orada aynı za­
manda kiraz, viş11e, erik, fi11dık, yabaıımersi111; şeflalı; çilek.., dut ve
incirde yetişiyordu. Armudun en bilinen çeşidi kirez annudl"kiraz
armudu'', guveJ?ıiı budl "güvercin budu", be11ek annudl "benekli
armut", Hüs11ü Yusuf Hüsnü Yusuf armudu", qabaq annudl"kabak
"

armudu", tas annudi"taş-armudu" ve Avrupa dillerinde isimleri bu­


lunmayan diğerleri. Aşağıda adı geçen üzüm isimleri kullanılıyordu:
çilek, bar üzümü (bağ üzümü), hirsiz calmaz(hırsız çalmaz üzümü),
keci memesi (keçi memesi), qus üzümü (kuş üzümü), qadiiı pannayl
Türkler ve Doğa • 239

(kadın parmağı) ve tilki quyruyl (tilki kuyruğu). Bunların yanı sıra


on tane tercüme edilemeyen isim kullanılmıştır.31
Bazı diğer isimler W. Radloff tarafından onun sözlüğün­
de kayda geçirilmiştir. Örnek olarak: biztfınnaz üzüm (sehr dicht
zusammengedrangte) cavus üzümü ( eine vorzügliche Sorte von We­
intrauben), ciildrdiiksiz üzüm (eine Sorte Weintrauben ohne Keme),
diskamlrti'ran üzüm (sehr saure Weintrauben), gürüd üzümu (razaki
üzüm, qis üzümiı), (Weintrauben, die sich für den Winter aufbewah­
ren lassen), kismıs üzümü (kleine Weinbeeren ohne Steine), yavru
üzüm (Weinbeeren ohne Keme). Radloff aynca aşağıdaki çeşitle­
ri de belirtir. Miskiit (misket üzümü) (der Muskat), qadin pannak
üzüm (mit Ianglichen Beeren) hatta guru üzüm (die Rosinen), qus
üzümü (die Korinthen). Üzüm kelimesinin diğer asma çeşitleri, ol­
dukça farklı bitkiler ve cumhur üzüm (die Frucht des wilden Wei­
nes), biiktasi üzümü veya dikiin üzümü (die Stachelbeere), fiiriink
üzümü (der schwarze Johannisbeere) gibi onların meyvelerini kas­
tetmek için de kullanıldığı gözlemlenebilir.
1 965 'te Romanya Dobruca'ya yaptığım ağız araştırmaları se­
yahatim esnasında bahçecilikle ilgili bazı metinleri kayda geçirme­
yi başardım. Kobadin'de bana bilgi veren 68 yaşındaki Salim Bey
aynı yerde doğmuştu ve iyi bir meyve yetiştirici olarak tanınıyordu.
Orada yetiştirilen birkaç meyve arasında annut (yazl'ikta var, yaz
ortasında düzlükte var), elma (yazlik güzel tatl'i var, eksi soyu da var
elmasın, en tatl'i hem eksi, sora düzlük elmas'i var), enk (dört çeşit
erik büyük topalak da var, söbi uzun da var, bunar renklere beyas,
qara da var, öle göksü de var yeSil gibi), çilek, hatta kara, beyaz,
keçi memesı� hafis ali gibi değişik üzüm çeşitlerine verilen isimler
de dikkat çekti. Tulcea'da bana bilgi veren 57 yaşındaki, Issaccea'da
(Sakea)'da doğmuş fakat 9 yıldır Tulcea'da yaşayan Saaniye Musta­
fa Hanım sayesinde kires, ayva, üsüm, gibi meyvelerin genel isimle­
ri ve aligant, hambur diller, hafis ali, quydfıfq ve umiuna gibi üzüm
çeşitlerinin isimlerini kaydetme imkanı buldum. Açıktır ki bunların
31 I. Kı'.ınos, Materialien zur Kenntnis des rumelischen Türkisch. Tei/ l Türkische
Volksmiirchen aus Adaka/e. Gesammelt in transk., herausgeg, und mit Einlei­
tung versehen von . . . , Leipzig-New York, 1 907, s. XIII-XIV.
240 • Edward Tryjarski

bazıları Batı Avrupa kökenlidir ve çok muhtemelen Rumenlerden


ödünç alınmıştır.
Meyvelerin ve meyve yetiştiriciliğinin Türk halkının folklorun­
da sahip olduğu yere işaret etmek yararlı olacaktır.
Meyvelerle ilgili tabirlerin ve atasözlerinin birçok Türk dilinde
derin köklere dayanması, özellikle Uygurca ve Azerice ve Osman­
lıca gibi güney bölgedeki [dil] grubu meyve[ciliğin] çiftçiliğinin et­
kisini ve Türklerin özel ve sosyal hayatlarında meyvelerin oynadığı
rolü kesinlikle gösterir. Biz bu atasözlerini üç gruba ayırmayı öne­
riyoruz. Birincisi, bir meyve ağacının hatta kendiliğinden yetişmiş
(yabani) bir meyve ağacının sadece gözlenmesine dayanan atasöz­
leridir. Keza bunlar pratik veya ahlaki hükümler içerir, fakat bunun
şu an bizim için bir önemi yoktur. Bu atasözlerine şu örnekleri ve­
rebiliriz:
Ayas noyiiıiiı üriininiin tanilii: (Ağaç meyvesiyle tanınır.)
Annudun iyisini ayi" (veya domuz) yiıf. (En iyi armutlar ayılar
[veya domuz] tarafından yenir.)
Annut ara?l elma vermez. (Armut ağacı elma vermez.)
Annut, ara?iiıdan uzaq düsmez. (Armut, ağacından uzağa düş-
mez.)*
Qunı arCJ?dan yemis ummaq. (Kurumuş ağaçtan yemiş ummak.)
Qunı ara?İİJ miviisı yoq (veya bolmaz). **
Yemis kiimalii gelin?iia kiıiıdıliyindiin düsiir. (Meyve olgunla­
şınca kendiliğinden düşer.)
Yemısi yeti/at- t'efakt' aıi Ü?Uiat: (Troki Karaim Türkçesi),
(Meyve olgunlaşır ve ağaçtan düşer.) "Yetişkin çocuklar ailelerin­
den ayrılır".
Yetılgan yemis efagin tasleyt(Troki Karaim Türkçesi). (Olgun­
laşmış meyve ağaçtan kopar.)
"Armut dibine düşer." [çevirenin notu].
"Kurumuş ağacın meyvesi yoktur (olmaz)." [çevirenin notu] .
Türkler ve Doğa • 24 1

Diğer grup, meyvelerin şekli, tadı, vb. gibi çeşitli niteliklerini


tanımlayan atasözlerini içerir. Aynı zamanda, bu gruptaki atasözleri
farklı bir temsili anlama sahiptirler. Buna birkaç örnek verelim:
Annudun sapl var üzümün cöpü var (Mecazi anlam: Çok zor
memnun olmak, her şeyde hata bulmak.).
Bir qoltuqta iki qaıpuz tasınmaz veya 1ki qaıpuz bir qoltuya
slymaz.
Kabak baştan patlar, baiik baştan kokar ile aynı anlama geliyor
olabilir.
Kabak çiçeğigibi aç1ldJ.
Üçüncü grup, insanların meyveleri kullanmalarıyla, onlara ne
kadar ihtiyaçları olduğu vb. konularla ilgili yorum yapmalarına iliş­
kin atasözlerini içerir. Bu gruptaki bazı atasözlerinde meyveler sade­
ce genel gözlemleri ve ülke gerçeklerini formüle etme vesilesidirler.
Annutpiş, ağz1ma düş.
Bağa üzüm getinnek
Beysiz bağın üzümü tatiI olur.
Bos bayca-yoq azca (Troki Karaim Türkçesi) Boş bahçe-yok
akçe.
Dadesi yora yasa balesinin ti.si qamayd& "Dedesi koruk yese to­
rununun dişi kamaşır".
Maiviis1z ayaza balta vurulur "Meyvesiz ağaca balta vurulur".
Qol yiitmagiin saptol acCig (Kol yetmeyen şeftali acır/El eriş­
meyen şeftali acır).
Yamls olmlyan ayaza tas atmazlar "Meyvesiz ağaca taş atmaz­
lar. "*
Yiimisya ayll?iiılsonna (Veya Üzümü ya da bayiiı sonna) "Ye­
mişini ye ağacını sorma, üzümünü ye bağını sorma. "
Üzüm hlrslzlgözünden belli olur.
Tersinden bir okumayla "Meyveli ağacı taşlarlar." [çevirenin notu].
242 • Edward Tryjarski

Üzüm üzüma baqa baqa qarari'r (Üzüm üzüme baka baka kara­
rır). (Kötü toplum iyi bir insanı bozar.)32
Yukarda belirtilenler Türk meyve yetiştiriciliğini izah etmek
için yeterli olmaktan uzaktır ve bu çalışmalar gelecekte Azeri, Türk­
men, Özbek, Kırgız, Kazak vb. geride kalan Türk halkları ve dille­
rini de kapsayacak şekilde derinleştirilmeli ve geliştirilmelidir. Türk
dillerinin kuzey grubunda mevcut olan terminolojinin analizi çok
öğretici olabilir. Söylemeye gerek yok ki, gelecekte Türk halklarının
maddi kültürünün karakteristik bir özelliği olarak Türk meyve yetiş­
tiriciliği ile ilgili diğer uzmanların iş birliği ile yapılacak araştınna­
lar çok yararlı olacaktır.

32 Yukarıdaki atasözleri aşağıda belirtilen eserlerden alınmıştır: Radloff, ftrsuch


eines Wörterbuches der Türk-Dialecte, St. Petersbourg 1 893- 1 9 1 1 ; A. V. Mo­
ran, Türkçe-İngilizce Sözlük-A Turkish-English Dictionaıy, İstanbul 1 945; Y.
Kerimov, B . Şişmanoğlu, Ata Sözleri ve Özlü Sözler, Sofya 1960; Sözler, So­
fya 1 960: A. ,ny6HHhCKH, "IIocJIOBHilhI H rroroBopKH rpaKaiicKHx KapaHMOB",
Rocznik Orientalistyczny, XXXVIII, 1 976, (ss. 1 1 7- 127). Bu tür atasözleri şu
çalışmada da bulunabilir: E. Sluszkiewicz, "Sto przysl6w tureckich w tran­
skrypcji ormiaiıskiej", Rocznik Onentalistyczny, XXXVIII, 1 976, ss. 229-245.
Meyvelerle ilgili yaklaşık 75 Türk atasözünü toplamayı başardık, ancak bizim
gözden geçirmediğimiz diller de hesaba katılırsa iki veya üç misline çıkabilir.
Mantarlara Dair Türkçe İsimler
Yerli Terimler ve Ödünç Kelimeler*
Edward Tryjarski
Çev.: Reşide Gürses-Dursun Ayan
Bildiğimiz kadarıyla, Türkçe mantar isimleri, günümüzde
Türkiye'de basılmış bazı botanik tanımlamalardan başka hiçbir Tür­
kolojik çözümlemenin konusu olmadı. Gerçekte Türkologlar, bu
konuyla çok az ilgilendiler, W. Radloff bile, Versuch adlı eserinde,
sadece "ein Pilz (mantar)" veya "ein Pilzart (mantarlar)" gibi genel
açıklamalar yapmakla yetindi. Bunun nedenlerinden bazıları orta­
dadır ve bu nedenlerden dikkate değer ve en önemli olanı, mantar
tüketiminin Eski Türklerin hayatında çok az yer tutmasıdır.
Asyalı göçebeler, ormanlarda ve steplerde yetişen yabani bitki
ve meyvelere karşı anlaşılması güç bir tutum gösterirler. Bir yanda,
normal ihtiyaçların yokluğunun hissedildiği -muhtemelen çoğun­
lukla kadınlar ve çocuklar arasında- özellikle kıtlık dönemlerinde,
fakir bir beslenme biçimini zenginleştirmek ve Uygurlar arasında
halk hekimliğinin zengin geleneğinin örneklendirdiği gibi birçok

Bu çeviri, Edward Tryjarski'nin, "Turkic Names for Mushrooms: Native Terms


and Loan Words", Altaica, Proceedings ofthe 191' annual meeting oftlıe Per­
menant Intemational Altaistic Conference held in Helsinki, 7-11 June 1976,
MSFou, 1 58, 1 977 (s. 24 1 -245) künyeli yazısının Türkçeye çevirisidir.
244 • Edward Tryjarski

bitkinin tedavi amaçlı olarak kullanılmış olduğu farz edilebilir.' Di­


ğer yanda, orada, insanlar üzerinde zararlı etkileri kanıtlanmış olan
meyve ve bitkilere karşı kaygı ve nefret hakimdi.2 Yabani bitkiler
konusunda, Ortaçağ Türk kabileleri tarafından gösterilen ilginin bir
örneği olarak Volga Bulgarlarının ülkesinde yetişen ve bazı yorum­
culara göre ya "nar" veya "yabani çilek" olan im/isi isimli, lezzetli,
hoş kokulu bir meyveden bahsedilebilir. 3 Diğer Asya kabilelerini iz­
leyen Türklerin bazı mantar bitki ve meyvelerinin şaşırtıcı özelliğe
sahip olduğu ve de insan sağlığı ve yaşamı için bir tehlike olabildiği
gibi sonuçlara ulaştığını farz etmek akla uygundur. Mantarlar, zehir­
li meyve ve bitkiler listesinin en başında gelmiş olmalı. Türk halkla­
rının bu hoşnutsuzluğu sadece mantar türlerinin ve onları gösterme­
ye hizmet eden zayıf terminolojilerinin yetersiz bilgisini değil, aynı
zamanda onların genel tutumları dahilinde, hayatlarının biçimsel
ilgisizliği gibi görülen belirtileri de yok etti. Bir başka deyişle bazı
Türk halklarının başka amaçlar için mantarları kullandığı biliniyor.
Örneğin Çuvaşlar, salgın çiçek hastalığı sırasında çiftlik hayvanla-
T'u-küe'lerin ve Eski Uygurların mantarlar için kendi kelimeleri olup olmadık­
larını bilemiyoruz. Bildiğimiz kadarıyla, bu gibi isimler Uygur tıp terminoloji­
sinde, sadece çeşitli ilaçlarda değil, aynı zamanda pek çok hastalığın nedenin­
de sıklıkla refere edilen terminolojide de görülmez. Bkz.: G. R. Rahınati, Zur
Heilkunde der Uiguren, il, Berlin 1 932. Alar Buriats'ın halk hekimliği reçe­
telerindeki zehirli unsurlar arasında da mantarlar belirtilmez. II. II. BarnpoB,
MeTepmillhI ITO Hapo.n;HOH Me.n;ım:ırne aııapCKHX 6ypın in Hapo.n;Hfö! Me,D;Hl..(HHa
6ypın CTaThH, T. B., II. II. BarnpoB, H II. II. Xopoıımx 1 926, (s. 6- 1 4). Eypıı­
TOBe.n;qecKHll: c6opmı:K hypl!T-MOHfOJihCKOH ceK!l,HH Bcoro, Bh!II. 1 , s. 30-45'ten
(ayrı basım).
2
"L'animal souffreteux et maladif, la plante qui vient mai, l'arbre ra bougri,
quand ils ne sont pas sacralises par leurs anomalies, doivent etre tenus en sus­
picion (Nous ne le perçevons pourtant que tres mal)" J.-P. Roux, Faun� et flore
sacrees dans fes societes altaiques, Paris, 1 966, s. 1 84- 185. Uygurların halk
hekimliğine göre bu adam, ki o yarasmaz as suv icar 'tmgeeignete Speisen und
Getriinke isst und trinkt (uygun olmayan yemekleri yer ve içecekleri içer)",
çıbandan etkilenecektir. Rahmati, yage, s. 22 ve 23.
3
" ... ıı:ro.ıı;ı.ı. KTo HX ecT He COMHeBaeTCll, qTo 3TO rpaHaT HMJIHCH fHTaK, Mhl
rroeJIH HX H y6e.n;HJIHCh qTo OHH/.n;ocTaBJil!IOT 60JihIIIIOe y.n;oBOJihCTBHe TaK �o
MhI He rrepecTaıııı: ıı:x ncı<aTh ıı: ecTh" H . II. KoBaııeBCKHH, KHHra AxMe.n;a ıı:6H
<l>a.ıı;naHa o ero IIYTeIIIecrnıı:ıı: Ha Bonry B 92 1 -922 rr., Xapı.KoB, 1 956, s. 136,
207-208.
Türkler ve Doğa • 245

nnı, odaları ve insanları buharla dezenfekte etmek için mantarların


bazı çeşitlerini kullanırlar.4
Bir şey unutulmamalıdır ki; buradaki esas nokta, Eski Türklerin
hayatındaki doğal şartlarda yatmaktadır. Gerçekte, Türk kabileleri­
nin yerleşik hayat sürdürdüğü hem Moğolistan stepleri ve orman­
larında hem de Avrasya'nın diğer bölümlerinde, şimdi olduğundan
daha bereketli ve verimli çeşitli mantar türleri bulunabileceği biraz
şüphelidir. 5 Maalesef, mantarlarla ilgili olarak uzak dönemlere ve
hem 'I"u-küe'lerin hem de Uygurların uygulamalarına ait elimize
hiçbir referans ulaşmadı.6 Fakat etnologların tereddütlerine rağmen,
mantar yerken yaşanan tüm şanssız tecrübeler nedeniyle mantar vb.
bitki türlerine karşı bir tabunun hızlıca oluştuğunu tahmin etmek
çok riskli değildir. 7 Bu tabunun, mantarlar için az sayıda yerli isim
önerilmiş olması nedeniyle modern zamanlarda bile unutulmadığı
görülmektedir. Öyle görülüyor ki, sadece, bitkilerin dağılımıyla il­
gili çevrelerin (phytogeographical [bitkisel-coğrafya]) değişmesinin
bir sonucu olarak diğer halkların etkisi altında mantar korkusunu de­
netim altın almış olan Türkler, mantarların yenilebilir türlerini ayırt
etmeyi öğrendiler -bunun dışında- ancak, mantar türü bitkilerden sa­
kınmadaki önceki içgüdüsel tavırlarını da tamamıyla bırakmadılar.
Bu bağlamda, mantarlara dair hem eski hem yeni, hemen he­
men tüm genel ve bazı özel Türkçe isimlerin ödünçleme olması
doğal görünmektedir. Yüzyıllar önce başlayan ödünç kelime alma
süreci, çeşitli Türk dillerinde günümüze kadar devam etmektedir.
4
Krş.: Asmarin, Thesaums, VII, s. 144.
Akademisyen Rinchen Moğolistaıi'da hem ormanlarda hem steplerde büyüyen
çeşitli mantar türleri hakkında beni yeterince aydınlattı, ancak Moğollar yalnız
(rro. ıı:araaH MOor) 'white mushrooms (ak mantarları)' tüketirlermiş.
6
Doktor P. Zieme'ye minnettarım, 1 4 Nisan 1 976 tarihli mektubuyla beni
aydınlattı. Şöyle, zannımca, bu metinde buraya kadar, mantarlara dair hiçbir
Eski Uygurca isim ortaya konmamıştır.
7
Altaik sahada, özellikle Türkler arasında yasaklar ile ilgili literatür şu eserler­
de sıralandı: M. Mollova, "Contribution aux etudes de tabous linguistiques,
Rocznik Orientalı; (XXIV, l , 1 960, ss. 27-41 ), ve Roux tarafından hazırlanan,
yage, Bkz.: "Index''. Laude-Ciıtautas tarafindan yapılan son çalışma olan Alta­
ica Collectada, (Wiesbaden, 1976, ss. 1 73-190) adlı eserde yasaklı bitkilerden
bahsedilmez.
246 • Edward Tryjarski

Bu ödünçlemeler Yunancadan, Slav dillerinden, kısmen Rusçadan,


Litvanya dilinden, Çinceden ve muhtemelen diğer başka dillerden
yapılmıştır.
Osmanlı Türkleriyle ilgili olarak, Yunan halkıyla temas, bü­
yük olasılıkla da Anadolu'da; temel standart bir terim olarak sadece
Osmanlı ve Türkiye Türkçesi'nde değil, aynı zamanda diğer bazı
Türk dillerinde de yerleşik hale gelen "mushroom (mantar), fungus
(şapkalı mantar); toadstool (zehirli mantar)" anlamındaki mantar
kelimesinin ödünç alınmasıyla sonuçlandı. Osmanlı Bölgesi'nde bu
kelime üç şekilde yazılır: j»J..o ve J\k.il.A, p fakat bunların hepsi
(mantar gibi bitmek, mantar gibi meydana çıkmak vb. yaygın de­
yimlerde de kanıtlanıldığı gibi) Türk toprağında kök saldı. Diğer
dillerde, sadece birkaç fonetik ve morfolojik varyantı vardır ve o
nedenle, bu dildeki temel bir form olarak sadece Gagavuzcadaki
mantara sözüne işaret edebiliriz. Daha önce G. Meyer,8 W. Radloff,9
A. Tietze, 10 M. Rasanen,ıı ve son olarak da M. Nicolas 12 tarafın­
dan incelenmiş olan bu kelime Yunanca aµaurnipı' dan gelmektedir,
fakat bu ödünçlemeye ilişkin ne kati bir kronoloji ne de coğrafya
bilinmektedir. A. Tietze'nin işaret ettiğine göre, Anadolu'da Türk­
ler ve Yunanların birbirleriyle doğrudan doğruya kurduğu kültürel
ilişkilerin sınırı, XI. yüzyılın sonudur. 13 Diğer taraftan, mantar, "Pilz
8 G. Meyer, Türkische Studien I, Die griechischen und romanischen
Bestandtheile im Wortschatz des Osmanisch-Türkischen, Sitzungs­
berichte der K. Akademie der Wissenschaften, phil-hist. C l . , 1 2 8 ,
Wien, 1 8 9 3 , 3 2 .
9
Radloff, IV, 2 02 1 .
1 0 A . Tietze, "Griechische Lehnwörter im anatolischen Türkisch", Ori­
ens, 8, 2, 1 955, s. 209.
11 Bkz.: Riisiinen, yage, s . 3 2 6 .
12 M . Nicolas, " L e s composantes d u vocabulaire botanique turc",
A paper presented at the session "L 'acculturation turque dans la
Mediterraııee. Emprunts et apports", Paris, 1 97 5 , s . 1 2 .
13 "Die Einwanderung türkischer Stiimme i n Klainasien und damit die
Zurückdriingung des byzantinisch-griechischen S iedlungsraumes be­
ginnt in den letzten Jahrzehnten des 1 1 . Jahrhunderts. Dies ist der
einzige sichere Terminus a quo, den uns die historischen Gegebenhe­
iten für den Anfang der unmittelbaren türkisch-griechischen Kultur­
berührung in Anatolien l iefert. ---Innerhalb dieser, 8. Jahrhunderte,
Türkler ve Doğa • 247

(mantar), Schwamm (sünger)" anlamıyla Kitiib al-idriik li-lisiin al­


atriik adlı eserin, Veled İzbudak baskısına temel olan ve 1 402'de
yazılmış olan İstanbul nüshasında bulunmaktadır.14
Osmanlıcada; ak mantar 'kaKOH TO rpH6 ein Pilz (mantar)",
-

R. 1., 9 1 ; diili mantar 'iıecne�OBbIH rpH6 - ein nicht essbarer Pilz


(yenmeyen mantar)", R. III, 1 679; şapkalı mantar "ryrnecrn rpHa"
Bulg.-tur. söz., 1 57; yalancı altın mantar 'MyxoMop", Russ.-tur.sl.,
476, zehirli mantar, 'tnpoBHH rpHH", Bulg.-tur. söz., 1 57. gibi bazı
birleşik isimler vardır. Bu kısma; çayırmantarı "rroJicKa rn6a", Tur. -
bulg. rec., 3 5 1 , qurt mantan "KaKoH-TO rpH6 eine Pilzart (mantar­
-

lar)", R. II, 946; kuzu mantarı (= damlak) "6eJibIH rpH6" Russ.-tur.


si., 1 6 1 de dahildir.
Gagavuzca için biz burada, e8ek mantarasl veya köpek
mantaraslhı, "rroraHKa" Gag-russ.-mold. sl., 325. belirtebiliriz.
Mantar kelimesi, bazı dillerde* "cork (tıpa, tıkaç)" (Bu, Azeri
Türkçesi 'ndeki anlamlarından sadece biridir.) ve ayrıca Karaimce­
nin Luck-Halicz lehçesinde de "pigweed (domuzotu; kazayağı ya
da yabani ıspanak)" anlamlarıyla da mantar corbasi; mantar tarlasi;
mantar hastaliklari; mantarll (m. yemek), mantarlik, mantarcl (m.
kadin) vb. akraba kavramların üretilmesine hizmet eder.
Temel anlamıyla mantar kelimesinin, sadece edebi Türkiye
Türkçesi 'nde değil, aynı zamanda Anadolu ve Rumeli ağızlarında da
kullanıldığı kesin görünmektedir. İlk şeklinden anladığım kadarıyla
'gürgenlerin dibinde veya alanlarda bulunan yemesi tatlı bir çeşit
mantar', THASDD, 1 , 1 939, 9 1 , anlamına gelen ve Kastamonu'da
kaydedilen alantın sözünün özel bir isim olarak burada zikredil­
mesi gerekir. A. Tietze, bu kelimenin diğer bir Yunanca şekil olan
aµavınipı sözünden geldiğini varsayar.15
so müssen wir annehmen und darauf weist unser Material, haben die
Einwanderer viel von den Wirtschaftsformen der Ansiissigen über­
nommen, gleichzeitig mit der darauf bezüglichen Terminologie", Ti­
etze, yage, s . 2 5 0 .
14 Bkz.: Riisiinen, }'oge.
Türk dillerinde [editörün notu].
1 5 yage, s. 209.
248 • Edward Tryjarski

Mantarların tehlikeli niteliğiyle birlikte, çok büyük olasılıkla


da onları toplayanların ve satanların sahte doktorluğu, temel keli­
me olan mantar ile birlikte gerçekte bugün mecazi yan anlamları
ifade eden türevleri de yerleşmiştir. Örneğin mantar "a lie (yalan)"
mantarcı "liar (yalancı), swindler (dolandırıcı)" mantar at- "tell lies
(yalan söylemek)" mantara bas- "to be duped (mantara basmak, kan­
dırılmak" mantarlamak "to lie (yalan söylemek), to deceive (aldat­
mak), to swindle (dolandırmak)" mantarcılık, mantaracılık, mantarı­
cılık 'lying ()ralan söylemek), swindling (aldatmak)' vb.
Uzak bir benzetme temelinde mantarın, hayvanların burunla­
rı ucundaki tüysüz yeri (a featherless place at the end of a beak),
('hayvanların burunları ucundaki tüysüz yer', ( THASDD, 3, 1 947,
1 039) ifade eden 'İsim'in Anadolu ağzında özel bir anlamı olduğu
da burada ilave edilebilir: 'Mantar' kelimesinin Türk folklorunda
çok yaygın olmadığı görülmektedir ve bu bağlamda sadece bir ata­
sözünü örnek verebiliriz: "Mantara kabak bağlanmaz." (Atasözleri
ve Özli Sözler, Sofya, 1 960, s. 1 1 2).
1 965 'te, Romanya Dobruca'ya yaptığım diyalektolojik uzun
yolculuğum sırasında, mantarla ilgili bir iki çift isim kaydetme fır­
satı yakaladım. Bilgi (derleme) kaynaklarım Fintina Mare (Türk­
çede: Başpınar), Babadag, Cobadin ve Mangalia'dan (Pangalia/
Panglicara) Tatarlar ve Türklerdi. Araştırmamın devam ettiği süre
içinde, renkli resimler sunan, mantarın pratik el haritasını yapıyor­
dum ve kaynak kişilerden, haritada çizilmiş örneklerin isimlerini
bana söylemeleri istedim. Öyle çok sayıda mantar çeşidini bir arada
gördüklerinde onlar zor durumda kaldılar ve şaşırdılar, bu tür man­
tarlar için Türkçede her hangi bir isimin olmadığını oy birliğiyle
belirttiler. Fakat resimleri yakından incelediklerinde doğaçlama
olarak belirli isimler önerdiler ki, bu öneriler hem bu alandaki halk
terminolojisiyle uyumlu, gerçeğe dayalı bir boşluğu hem de keskin
bir gözlem duygusu ve keskin bir kavrayışı ortaya koydu.16 Verdik-
16
Türklerin bilinmeyen bitkilere anında bir isim bulmadaki bu dikkate değer yete­
neği Modern Türkiye' de yerleşenler de dikkate alınarak M. Nicolas tarafından,
son zamanlarda vurgulandı: "Il arrive aussi qu'en presence d'une plante incon­
nue ou peu familiere, les indigenes improvisent malgre tout un nom, ce qui rend
parfois difficile le releve exact', yage, s. 1 .
Türkler ve Doğa • 249

leri cevaplarda özel bir mantarın rengine, onun biçimine ve tahmin


ettikleri niteliklerine veya kaynağına referansta bulundular. Aynı
zamanda, mantarların zehirli niteliklerine gelince kaçınılmaz, esaslı
hatalar da yaptılar. Bu nedenle olgun görünen bir mantar örneği ile
bazı küçük mantarları birlikte gösterip hemen kardaş mantar adını
verdiler; uzun saplan üzerinde bazı küçük mantarları yaşlık mantar
diye, yer mantarlarını (domalan) kara mantar diye vb. İki vakada
roman mantaradını kullandılar ki, bu mantar türü açıkça belirtilerek
önerildi, çünkü bu mantarlar esasen ya da özel olarak Romanyalılar
tarafından tüketilmektedir. Kısaca, bir sonuç çıkarıcı veya tatmin
edici olacak şekilde kanıtlara ulaşmayı hesaba katmak oldukça güç
olmalı ve onu kullanırken oldukça ihtiyatlı olmalıyız. Ama yine de
bu alandan çok kesin verilere sahip değilsek de, bir merak ve belki
de aynı zamanda, gelecek çalışmalar için bir çıkış noktası olarak
burada mantar isimleri sıraladık:

Amanita muscaria (L. Ex. Kırmızı mantar, zehirli şeytan


Fr.) Quel mantari (Kaynak kişi bir Tatar
Cob. [Kobadin])
Armillariella melea (Vahi. Fışkılık mantar (FM) [Fintina
Ex. Fr.) Karst Mare Başpınar]
=

Boletus impolitus Fr. Mor mantar (Bab.) [Babadağ]

Choiromyces maeandri- sar [sağır] mantarı (Tuz.) [Tu­


formis Vittr. zla]
Coprinus atramentarius Roman mantar (Cob.) [Cobadin]
(Bull. Ex. Fr.) Kalpak mantar (Bab.) [Babadağ]
Craterellus comucopioides köpek mantar (Bab.) [Babadağ]
(L. Ex. Fr.) Pers.
Hydnum (Sarcodon) imbri­ Fışkı (Cob.) [Cobadin]
catum (L. Ex. Fr.) Quel. Bokluk (Cob.) [Cobadin]
Leccinum scrabrum (Bull. Türk mantar (Cob.) [Cobadin]
Ex. Fr.) S . F. Gray
250 • Edward Tryjarski

Marchella conica (Pers. Ex. Yakma mantar (FM) [Fintlnii


Fr.) Mare Başpınar]
=

kozu göbek, (Cob.) [Cobadin]


kozı göbege (Cob. ] [Cobadin]
Marchella esculenta (Pers. Orman mantar (Cob. [Cobadin)
Ex. Fr.)
Paxillus atrotomentosus su mantar (Cob. [Cobadin),
(Batsch Ex. Fr.) Fr. kuzu göbe (Bab.) [Babadağ).
Peziza aurantia (Pers. Ex. sar kulak (FM) [Fintinii Mare =

Fr.) Başpınar]
Phallus impudicus (L. Ex. sütlü mantar (Cob.) [Cobadin]
Fr.)=

Suillus Grevillei (Klotzsch) kuzu gebe (Bab.) [Babadağ]


Sing.
Tricholoma (Rhodopaxillus) Romen mantar (Cob.) [Cobadin]
nudum (Bull. Ex. Fr.) Maire
Tuber aestivum Vitt. kara mantar (FM) [Fintinii Mare
= Başpınar]
Xerocomus subtomentosus Yabani mantar, zehirli (Man.)
(L. Ex. Fr.) Quel [Mangalia]

Bu noktada, Türk dillerinin çoğunda temel bazı isimler var


olmakla birlikte, onların çoğunluğunda olduğu gibi bu betimleyi­
ci terimler yapay isimlerdir. Nitekim, Tatar Grubu dillerinde buna,
Çuvaşça da dahil, mantara dair genel bir ismin yaygın olarak kulla­
nıldığı görülür. Örneğin; gömbii, kiimpa. Bu, Kazan Tatarfası'nda
(Tat.-russ.sl., 1 2 1 ) ve Çuvaşçada (kampa, Russ.-cuv.sl., 1 1 8) fazla­
sıyla kendini gösterir. Mantarların çeşitlerini ve alt türlerinin uzun
bir listesini oluşturmaya hizmet eden bu Çuvaş terimi oldukça yay­
gındır.
akgömbii '6e11b1H: rpH6' , Tat.-russ.sl., 1 2 1 , algömbii 'cbıpoeJKKa'
yage; iitiiC gömbii '.ııHcHqKa' , yage; cf.?iriin gömbii, bkz.: aşağıda
cİrsf gömbiise; katf gömbii 'BeJibIH rpH6', yage; kügarek gömbii
Türkler ve Doğa • 251

'mıecHeBoH: rpu6oK' yage; mayfi"gömbii 'MacJieHeK' yage, sagglrau


gömbii ):ı,o)J(,ı:ı:eBttK' , yage; sarfgömbii �eJITHK'.

Aynca üçüncü teklik şahıs iyelik eki ile:


büriinii gömbiise ',ı:ı:peBeCHbIH rptt6' , yage; ci'rsi' gömbiise
' pbDKHK' , yage; elangömbiise ' noraHKa' , imiin gömbiise ):ı.y6oBHHK'
yage; kaen gömbiise 'no.n.6epe3oBHK' , yage; kiicf.?ii gömbiise
' cMopqoK' , yage; narat gömbiise İJJY3.D:K ', yage; usak gömbiise
"no.n.ocHHOBHK" yage.

Mantarların isimlerinin pek çoğunun Çuvaşçada da var olduğu


görülür, veya en azından, N. I. Aşmarin'in Thesaunıs i.ından (VII,
1 42- 144) böyle bir sonuç çıkartılabilir. Çok veya az yaygın olan
Rusça terimlerin anlamlarıyla tanımlanan mantarlar birinci gruptur,
bkz.: hiilha-kiimpi ( slrkampı) ):ı,o)J(,ı:ı:eBHK qopHoBaTMH:' , hi'r-kiimpi
=

Pl>I*HK' , hurama-kampi, 'amuettttK' ; huriin-kampi 'Bomı<aHKa',


}aka-kampa 'cbıpoe*Ka' , karta-kiimpi 'oneHeK' , kiitra-kiimpa
'cMopqoK', mifntar-kifmpa ' MaCJieHHHK' , sefe-kifmpi '6yJiaBHH�a' ,
si'r-kampi ):ı.o)J(.D:eBHK qopHoBaTl>IH' , şerem-kiimpi 'oneHOK', şula­
kiimpa ( küpceme) ' MaCJieHHHK', sana-kifmpi }J:yXOMOp ' , surif­
=

kifmpa '6opoBttK' , tislek-kiimpi iıoraHKa' , tiiıkata kiimpi 'oneHOK,


usa!- kampa iıoraHKa'.
Kısa tanımlamalarla anlamlandırılmış belirli çeşit man­
tarlar ikinci gruptur, örneğin: hor-kajlik kiimpi 'bir mantar adı
(bunlar her yerde biter)', juman-kampi 'uzun saplı bir mantar
adı, navuz-klimpi 'gübrede büyüyen mantarların adı', slirSJii­
kampa 'çiçek hastalığı salgınında dezenfektan olarak kulla­
nılan mantar adı', sl'ap-kiimpi 'yenebilir bir mantar adı', taka­
kiimpi 'yenebilir iri mantar türü', tani.a-kampi yenebilir sapı
olan bir mantar adı ' .
Tanımlanmamış mantar isimleri üçüncü gruptur, örn.: herl<J­
kiimpa, i'raS-kiimpı:· jüş-klimpa; kaska-klimpi,· fasa-kampı:· şiika­
kampi,· şer-kamp; seske-kampi
Yeri gelmişken ana isim kampa hın; 'bir insanın başı üzerin­
deki siğil', 'ineğin cinsel organı' veya 'buzağı hastalıği' gibi bazı
geleneksel anlamlarıyla Çuvaşçada da yaşadığını ilave etmeliyiz.
252 • Edward Tryjarski

Burada bir sıfat kaydedebiliriz Kaz.-Tat. giimbiile - Çuv. kampalla


'rptt6HOH, C rptt6aMH' .
Gömbii/kampa da yine Slavca ödünç bir kelimedir. V. T.
Egorov'a göre bu ödünçlemenin kaynağı Doğu Grubu Slavcası'dır
ve belli belirsiz "Bulgarca dönemi", diye tanımlanan bir dönemde,
Slavca konba '<lan ödünçlenmiş olmalıdır. Bu durumun oluştuğu dö­
nemde Doğu Slavcada zaten bir nazal ünlü ses vardı - a great yus.17
Son zamanlarda, büyük bir olasılıkla birkaç dönem önce Slav
kökenli diğer mantar isimleri Türk bölgelerinden ödünç alındı. Genel
Slavca grib (hrib, grzyb vb.), ben esas olarak Kuzey Slav dillerinde
görülen ve etnolojisi belirsiz olan (krş.: Proto [Eski]-Slavca Man­
tar ismi, *gliwa ve onun kökü olan 'birkilerden akan yapışkan sıvı
veya sümük ile kaplamak. ' anlamındaki *gli-, *glei- krş. Slaw. I, 285,
373) Ortak Slavcadaki grib (hnb, gızyb vb.), kelimesine başvurdum.
Rusça isim rptt6, Nogaycadan ödünç alınmıştır. (sayfan kulak, grib,
Russ.-nog.sl., 1 3 8). O, kökün alındığı Yeni-Uygur Türkçesi'ni (rptt6
�J Russ.-uyg.sl., 22 1 ) de etkiledi, sıfat şekli grıblikyage. Bir başka
deyişle Rusçada küçültme şekli rptt6 - rptt6oK Kırgızca tarafından
ödünç alınmıştır, ki orada genel bir biyoloji terimi olarak hizmet verir
(Russ.-kirg. sl., 1 43). Bitkilerin yapısına ait Rusçadaki diğer bir te­
rim 'yumurta mantarı' anlamındaki rptt6umı;a, Kazakça (Russ.-kaz.
sl., 1 40) ve diğer dillerin çoğu tarafından ödünç alınmıştır.
Genel olarak bilindiği gibi bir ödünç kelimeye bağlı kazanım
süreci, çoğu zaman, daha çok kaynak dilin prestijine veya birbiriyle
temas halindeki iki dilin yakın, doğal komşuluğuna bağlıdır. Kara­
imcenin Troki ağzı yoluyla (Kow. yıybus 'grzyb/ein Pilz (fI!antar)' ;
rnphı6yc 'rptt6/grzyb' , Kar.-russ.-pol.sl., 1 65).18 Litvancadaiı 'man­
tar' anlamına gelen yrjbas kelimesinden ödünç alınmasını etkile­
yen son sebep olduğunu farz etmek mantıklıdır. Litvanca yrjbas'ın
17 B. T. Eropos, 3THMonorHqecKHH cnosaph qysaıııcKoro JHl3hIKa, qe6oKcapı..ı,
1 964, s. 99.
18
Ayrıca Bkz.: W. Zajıı.c zkowski, Zapozyczenia litewskie w j çzyku Ka­
raim6w trockich', Sprawozclonio Polsi-ir(/ AK. OmiqÇtnofri, XLIX,
1 948, s . 3 6 0 - 3 6 2 .
Türkler ve Doğa • 253

(Letoncadaki grlbas ile aynı olmakla birlikte yage) Slavca kaynaklı


olduğu genel bir bilgidir (Krş.: Slav. I, 374).
Türkçenin söz varlığının bu bölümünde Slavca etkinin resmini
tamamlamak için Kazan Tatarları arasında kullanıldığını gördüğü­
müz Rusça bir isim olan biliinkiiadına bakmamız gerekir, Radloff ta­
rafından not edildiği üzere: biliinkii [� � (Kas.), (Russ.) '6emrnKa
(rptt6) - der weiBe Pilz (ak mantar)', R. IV, 1 763].
Radloff tarafından '3eııeHqaK - ein Pilz (Russula virescens [bir
tür mantar])' R. IV, 479] olarak açıklanan Teleütçe sii/iinsii kelime­
sinin etimolojisi bildiğimiz kadarıyla henüz yapılmadı. Çünkü ön
sesler nedeniyle, bu kelimeyi ' sallanmak, asılmak, sarkıtmak' vb.
anlamlarındaki safin- fiiliyle ilişkilendirmek zor olacaktır, buna ek
olarak Rusça bir ödünçlemeyi, muhtemelen bunun dışında tutamayız
(Krş.: Hem Rusça bir terim hem de Rusça bir fiile karşılık olan 'Ye­
şil görmek, yeşil noktalara dönüştürmek. ' anlamındaki 3eııeHeTbCH).
T. R. Rakhimov'a çalışmaları için müteşekkiriz. Mantara dair
Türkçede Çince bir terim bulabildik. Genelde (rptt6 ./y Russ.­
uyg.sl., 22 1 ) 'mantar' anlamına gelen ve Çince mogu kelimesinden
ödünçlenen bu kelime, Modem Uygurcadan kaydedilmiş olan mogu
veya mögu'dür (Rakhimov, 256).
Türk dillerinde, mantara dair diğer terimler de ödünç alınmış­
tır, fakat bunların kaynaklarını belirlemek her zaman için kolay de­
ğildir. Radloff tarafından Osamanlıcada zamarux (tJ.rj) olarak ve
Çağataycada zamarq (J.rlj) olarak (R. IV, 88 1 ) kaydedilmiş olan
Özbekçe zaınburuy kelimesini (Öz.-russ.sl., 1 62) burada zikredebi­
liriz. Radloff'un tanıklığında konunun tek bir tür veya türlerin ismi
ile ilgili olup olmadığını söylemek imkansızdır ('KaKoÜ-TO rptt6 -
ein Pilz (mantar)'). Aynı kelime, genel anlamıyla zamanfq şeklinde
Karakalpakçada bulunabilir (Aynı zamanda: aq zamaniq ' 6eııbIÜ
rptt6', Rus.-karakalp.sl. , 1 69). Kural olarak Öz Türkçe kelimeler z­
ile başlamadığı için bu kelimenin dışarıdan, yani İran bölgesinden
gelmesi muhtemeldir. 19 Hem Özbekçe hem de Karakalpakçada bir-
19 Prof. N. A. Baskakov, bir iyi niyet göstergesi olarak 7 Nisan 1 974 tarihli
mektubuyla beni bilgilendirdir ki o, bu kelimenin kökeninin aslını kurmakta
başarısızdı.
254 • Edward Tryjarski

leşik ve türemiş şekilleri kullanılmıştır. Örneğin Özb. zamburoyca


'rpH6ox', zamburoyı1isi 'rpH6m�a' (Rus.-uzb. sl., 44), qqlp.
zamarriqll'rpH6Hoü', zamarriq teriüsi rpH6HHK (Russ.-karakalpak.
sl., 1 69).
Ne etimolojik sözlükler, ne de monografık araştırmalar bize
Krç.-Blk. d�ua ' 'rpH6' (aynca <f.?uuaCiq 'rpH6ox' Rus.-karac.­
balk. sl., 1 25) kökeni ile ilgili hiçbir bilgi vermez. Nitekim bu keli­
meyi de yabancı bir kaynak kabul edemeyiz. 20
Kuzey Türk dillerinde bulunmuş olan bu gruptaki bir başka
kelime; asıl Altay'da (veya Oryat'ta), Lebed' Tatarlarının, Tobol
Tatarlarının, Teleut, Şor ve Küiirik 'rpH6, 6epe3oBruı: ry6Ka - der
Pilz, der Schwamm' dilleri ve lehçelerinde; Teleüt'te de yiirmiiskiisi
('rpH6 - der Pilz (mantar)', R. IV, 1 258, 2 1 1 5) kaydedilmiş olan
'polypore (katran köpüğü)'* anlamındaki maska: piiskii, Altayca ile
akrabalığı oldukça açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Hakas, Sa­
gay ve Koybal' da bu kelime miskii olarak bilinmektedir (Krş.: ax
miske '6eıı1>1ü rpn:6', Rus.-khak.sl., 1 66) A. J. Joki'nin gözlemle­
diğine göre, bu kelime beskii 'Pilz (mantar)' şeklinin tespit edildiği
Kamas/Kamasin dilinden (Güney Samoyed dilinden) ödünçlendi.
Diğer yandan G. J. Ramstedt tarafından kaydedildiğine göre bu
kelimenin 'Zunderschwaınm (kav mantarı)' anlamına gelen beska,
böska şekilleri Kalmukçada da bulunur (Krş. : Riisiinen, 72).
W. Radlo:ff, çok muhtemeldir ki Moğolca qLJ?İr 'tuz (salzJ,
Kalmukça xud?, 'soda - und salzhaltige Erde, Salzerde (soda - ve
tuzluk bölge, tuzluk yer)', [Riisiinen, 296] ile karşılaştırdığı mantara
dair Şorca genel bir tanım olan qo?lriq 'rpH6 - der Pilz (mantar)' (R.
il, 649), kelimesini kaydetmiştir.
Mantarlara dair diğer isimlerin Türkçe kökenli olduğu görü­
lüyor, mesela Azeri Türkçesi'nde kiibiiliik (Russ.-azer. sl. I, 233),
Baş. biismiik (Russ.-bas.sl., 1 52), Kaz.-tat. sipkan (� 'pbDKHK
20
Prof. N. A. Baskakov bana bahsetti (krş.: dipnot 1 9) Kazan Tatarcası ve Ka­
zakça lyı:- (telaffuzu fouva (=cuva) '.LIHKHÜ .ı:ıyK' (krş. : Budagov'un sözlüğü,
1, 443), ve ilginç bir açıklama yaptı: "Mushrooms are often named after plants
(Mantarlar çoğu kez diğer bitkilerden sonra belirtilir".
Bir cins şapkalı çayır mantarı [editörün notu].
Türkler ve Doğa • 255

[rpH6] - ein Pilz (mantar)', R. iV, 1 094). Kırım Tatarcası'nda iibiim


kömiigi 'rpH6, rnaMilHHbOH - ein Pilz (mantar), Champignon (man­
tar)', R. 1, 926 kelimesinde olduğu gibi birkaç birleşik kelime bulun­
maktadır. Mantara dair diğer öz Türkçe isimler arasından alıntılar
yaptık: Osm. dam/ak t>eııbIÜ rpu6', Russ.-tur.sl., 1 6 1 , Osm. doma­
lan 2. 'KaKoÜ-To rpH6' - ein weisser Pilz (ak mantar)', R. 111, 1 726,
Kırg. tuzyan ):{o)l(:,ı:ı,eBHK (BbICOKbIÜ ,ı:ı,mK.ı:ı..z:ı;eBoÜ rpH6) - eine Art Pilz
(mantar türü)', R. 111, 1 5 06, Yak. Cins isim tiı1Jiiy 'rpH6, rpH6uoü',
Yak.-russ.sl., 425, Piek. 111, 2629.
Özel bir alt grup; iki unsurun birleştiği kelimelerden oluşur,
'ear (kulak)' anlamındaki qulaq kelimesiyle oluşturulanlar gibi:
Kaz. keregqülaq 'rpH6' Russ.-kaz. sl., 1 40, edb. "kadın kulağı";
Kaz. saglran-qülaq 'rpH6', yage; Krç.-Blk sangii1iı qulaq 'rpH6',
Russ.-karac.-balk. sl., 125, edb. 'a deaf ear (ağır işiten kulak, sa­
ğır olmuş kulak)'; Nog. saytankulak 'rpu6', Russ.-nog. si., 1 38, 'a
devil's ear (şeytan kulağı)'; veya diğer unsurlarla: Kkpk. qara bas
'rpH6oK', Russ.-karakalp. si., 1 69; Özb. quziqorin 'rpH6', Rus.-uzb.
sl., 1 44; Kırg. kozukarin, Kirg.-russ. sl., 392; Özb. qurbaqa sal/asi
'rpH6 noraHKa', Uzb.-russ. si., 3 5 1 , edb. "a frog's chalma (kurbağa
sarığı), (türban, sarık çeşidi)" Kmk. Qolqotur Russ.-kum. si., 1 63,
ki "a pimple (derenin kabarcığı) or crust (veya tortusu)" anlamıyla
( qol 1ırrn (kol)', çok az bir ihtimalle burada olabilir gibi görünüyor.)
etimolojisi yapılabilir.
Yukarıda bahsedilen temel isimler, kural olarak, diğer anlam
birimlerinden meydana gelir. Öm. : Kaz. aq sagi'rauqülaq t>eııhıÜ
rpu6', Kaz. sl., 1 40, Kırg. ak kozu kariiı t>eııbIÜ rpH6', Rus.-kirg.
sl., 1 43, Kaz. sagi'rauqülaqti' 'rpH6uoü', Rus.-kaz. si., 1 40.
Yakutçada ötöx tiilliiyii 'rnaMIIHHhoH' . edb. "a manur mush­
room (gübre mantar)", ara.yas tiilliiy 'pbI)l(:HK', (krş. arayas 1ight
yellow (açık sarı)'; ardax tiilliı'y (ardax 'rain (yağmur)' veya ' mil­
dew (küf)' qizil tiı1liı'y (Veya kizil kuniix); 'pbI)l(:HK'; sasarxay tiilliiy
'MacmrnuHK'; si'tigan
' tiı1liiy 'norauKa', t!llax tiilliı'y 'pbI)l(:HK', Yak.­
russ. sl., 425 ; Piek. 111, 2629 gibi bir dizi tanımlayıcı şekiller bula­
biliriz.
256 • Edward Tryjarski

Yukarıdaki açıklamaların, Türk dillerinde mevcut mantar isim­


lerinin tamamını kapsamadığı ve de özellikle de Çuvaşçayı ilgi­
lendirdiği kadarıyla da bu kelimelerinin etimolojileri ile ilgili özel
sorulara ayrıntılı bir şekilde değinilmediği ortadadır. Gelecekteki
araştırmalar, bu konuya kesinlikle pek çok yeni ayrıntı ilave ede­
cektir.

Kısaltmalara göre Çalışmadaki Alıntılar*


Asmarin (Aşmarin), The­ = H. II. AIIIMapHH, Thesaurus lin­
saurus guae tschuvaschorum, 1 -7, Ka3aHh,
1 928- 1 950.
Bas.-russ. sl. = EaIIIKHpcKo-pyccKHH cnoBapb,
(Baş. Rus. Söz.) OK. 22000 cnoB, MocKBa, 1 958.
Bulg.-tür. söz. EnnrapcKo-rypcKH peqHHK.
(Bulg.-Tür. Söz) CocT. H. EattqeB, IO. KepHMOB, r.
KnacoB, CTP. HHKOJIOB, Tp. IlorroB.
Pe,ı:ı:. CT. PoMaHCKH, CT. lfnqeB, T.
,ı::ı:enttopMaH, Coqm.sı:, 1 96 1 .
Egorov = E . r. EropoB, 3THMOJIOrHqecKHH
CJIOBapb qyBaIIICKoro .sI3bIKa,
1Ie6oKcapb!, 1 964.
Gag.-russ-mold. sl. faray3CKO-pyccKO-MOJI,ı:ı:aBCKHH
(Gag.-Rus. Mold. Söz.) CJIOBapb, 1 1 500 CJIOB. CocT. r.
A. faü,ı:ı:ap)lm, E. K. Komı;a, JI. A.
IloKpOBCKa.sı:, E. rr. TyKaH. Ilo.ı:ı: pe,ı:ı:.
H. A. EacKaKoBa, MocKBa, 1 973.
Karakalp.-russ. sl. KapaKanrraKcKo-pyccKHH
(Karakalp.-Rus. Söz.) cnoBapb, Ilo.ı:ı: pe,ı:ı:. H. A. EacKaKoBa,
OK. 30000 cnoB, MocKBa, 1 9�.
Kar.-russ.-pol. sl. = KapattMCKo-pyccKo-ponHCKHH
(Kar.-Rus. Söz.) cnoBapb, 1 7400 cnoB. Ilo.ı:ı: pe,ı:ı:. H.
A. EacKaKoBa, A. 3ai1:oHqKoBcKoro,
C. M. IIIarrIIIana, MocKBa, 1 974.

Bu kısaltmaların Türkçe şekilleri, parantez içinde olacak şekilde hemen altında


verildi [editörün notu].
Türkler ve Doğa • 257

Kirg.-russ. si. = KHprH3CKo-pyccKHH CJIOBapı,, OK.


(Kırg.-Rus. Söz.) 40000 CJIOB. CocT. K. K. IO.z:ı;axHH,
MocKBa, 1 965.
Khak.-russ. si. = XaKaccKo-pyccKHH cJioBapı,,
(Hak.-Rus. Söz.) CocT. H. A. BacKaKOB H A. H.
lIHKmKeKoBa-rpeKyJI. Ilo.ıı; pe,ı:ı;.
H. A. BacKaKoBa, OK. 1 4000 CJIOB,
MocKBa, 1 95 3 .
Kow. = T. Kowalski, Karaimische Texte
im Dialekt von Troki, Krak6w, 1 929.
Kum.-russ. si. = KyMMKcKo-pyccKHH cJioBapı,,
(Kum.-Rus. Söz.) OK. 1 3000 CJIOB. Ilo.ıı; pe.ıı; . 3. 3.
BaMMaToBa, MocKBa, 1 969.
Uzb.-russ. si. = Y36eKcKo-pyccKHH CJIOBapı,,
(Özb.-Rus. Söz.) Ilo.ıı; pe,ı:ı;. C. <I>. AKa6HpoBa, 3. M.
Marpy<l>oBa, A . T. Xo,ı:ı;ın:axaHOBa.
rJiaB. pe.ıı; . A. K. BopoBKOB, CBbIIUe
40000 CJIOB, MocKBa, 1 959.
Yak.- russ. si. (Yak. Rus. = JlKyrcKo-pyccKHH CJIOBapn, 25300
Söz.) CJIOB. Ilo.ıı; pe.ıı; . II. A. CJiem:ı;oBa,
MocKBa, 1 972.

Diğer Kısaltmalar*
Bab. (Bab.) - Babadag; Cob. (Koh.) - Cobadin (Kobadin); euv.
(Çuv.) - Chuvash (Çuvaş); FM - Fintina Mare (Türkçesi: Baş
=

Pınar); kaz.-tat./kas.-tat., (Kaz.-Tat.) - Kazan Tatar; Kiry. (Kırg.) -


Kirghiz (Kırgız); man. (Man.) - Mangalia (Mangalia); qaz. (Kaz.)
- Kazak (Kazak); qmk. (Kmk.) - Kumük (Kumuk); qqlp. (Kklp.) -
Karakalpak (Karakalpak); qrc.-blq. (Krç.-Blk.) - Karachay - Balkar
(Karaçay-Balkar); Tuz. (Tuz.) - Tuzla (Tuzla); uzb. (Özb.) - Uzbek
(Özbek); yaq. (Yak.) - Yakut (Yakut).

Bu kısaltmaların Türkçedeki şekilleri, parantez içinde olacak şekilde hemen


yanında verildi [editörün notu].
Çevirmenler
Afet BAL: Trabzon'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini
Samsun'da yaptı. Gazi Üniversitesi, Basın Yayın Yüksek Okulun­
dan mezun oldu. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstisünde yük­
sek lisans eğitimini tamamladı. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi
Enstitüsünde 5 yıl uzman olarak çalıştı. Ardından Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna geçti. Yurt Dışı İlişkiler ve Basın
Yayın Şube Müdürlükleri görevlerini yürüttü. Halen bu kamu ku­
rumunda görev yapmakta olan Afet Bal evli ve bir çocuk annesidir.
Dursun AYAN: 1 957 yılında Sivas Gölova' da doğdu, ilkoku­
lu Gölova'da, ortaokulu ve liseyi Ankara Atatürk Lisesi'nde oku­
du. Hacettepe Üniversitesi 'nde sosyoloji lisans ve doktora, Gazi
Üniversitesi'nde siyaset-sosyolojisi yüksek lisans eğitimini tamam­
ladı. Uzun yıllar Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu uz­
manı olarak çalıştı. Dil ve tarih konularına genel ilgisi bu Kurumda
başladı. Sosyoloji ile diğer beşeri bilimlerin kesiştiği alanlarda ya­
yınları ve çevirileri olan Dr. Dursun Ayan halen Ankara' da bir kamu
kurumunda uzman olarak görev yapmaktadır.
Hafize ER: 1966 Niğde doğumlu. İlkokulu Niğde Gümüşler
kasabasında okudu ve ortaokula orada başladı, ancak tamamlama­
dan Berlin' e ailesinin yanına gitti. Orta ve lise öğrenimini Berlin' de
Carl Diem Oberschule'yi iyi bir dereceyle bitirerek tamamladı.
Türkiye'ye döndü. Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Cografya Fa­
kültesi, Alman Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. 1 988 'de Kültür
Bakanlığı, Milli Kütüphane Başkanlığında mütercim olarak göreve
260 • Edward Tryjarski

başladı, 1992-2002'de Bakanlığın Dış İlişkiler ve Avrupa Topluluğu


Genel Müdürlüğünde mütercim olarak çalıştı. Kısa bir dönem Bakan
Özel Kalem Müdürlüğü ve TBMM' de iki dönem siyasi danışman­
lık görevini yürüttü. Halen Milli Kütüphane Dış İlişkiler Dairesinde
çalışan Hafize Er, evli bir çocuk annesidir. 20 1 0 yılında da Edward
Tryjarski'nin Türkler ve Ölüm - Geçmişten Bugüne Türklerde Ölüm
Kültürü adlı eserini Almancadan Türkçeye çevirdi.
Reşide GÜRSES: 1 96 1 yılında Ankara'nın Beypazarı ilçesinde
doğdu. İ lk, orta ve lise tahsilini Ankara'da yaptı. Yüksek öğrenimini
Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde tamam­
ladı. Gazi Üniversitesi'nde; Dede Korkut'ta Fiil adlı teziyle yüksek
lisans, Azerbaycan Türkçesi'ni, Türkmen Türkçesi'ni ve Gagavuz
Türkçesi 'ni Konuşanlara Türkiye Türkçesi 'nin Öğretilmesi adlı tezi
ile doktora unvanını aldı. Türk dili, Türkçenin eğitimi ve öğretimi
konularında çeşitli yazıları ve bildilerileri bulunan Dr. Reşide Gür­
ses, halen Türk Dil Kurumunda uzman olarak çalışmaktadır.

You might also like