You are on page 1of 5

Dengelemek ve doğrultmanın anlamı daha önce geçti.

Her ikisi de birlik, düz olma ve duruluk


cihetine döner. Ayna, parçaları aynı kalitede açık ve duru olmazsa görüntüden bozukluk,
karartı ve buğu (şüphe ve tab) gitmez. Görüntünün doğal biçimde elde edilmesi sağlanamaz.
Rengin hatta zatın yokluğu sayesinde şeklin birliği sağlanamaz. Suretleri gösterecek kabul
edicilik niteliği olmaz. Aynanın aynalığı, su, cam ve demirden olan zatının türsel hususiyetleri
ve derinlikleri için değildir. Bilakis sırf yokluk ve salt fanilik olan veçhi vasıtası ile aynalığını
yapar. Sadece insanı kâmil Nurların Nurunda eriyip onda fani olur. Zâtını mülahaza etmekten
ve kemâli sıfatlarının fiili olmasından geri kalmaz. Yönelinen Kabe tarafında yüzünün
hizasında ve Tapılınan Melik’e ibadet yoluna bütünüyle katılmaktan engelleyen perde onadır.
Bu manada dendi ki: İmkân nispetinin ispatı, abitlerin cehtlerinin kısalığından ve ariflerin
bakışlarının sonlu şeyleri tamah etmiş olmasındandır. Allah Teâlâ’nın buyruğunda buna işaret
edildi: iksir 14- 104

“Sözcüğün tüm işlevi ya da varlık nedeni fikri simgeleştirmektir. Yani sonuçta, onun
olabildiğince algılanabilir ve benzeşik bir temsilini sunmaktır.

Semboller gündelik dilden daha geniş ifade imkânı sağlarlar. (Doğu düşüncesi, 101)

“Vücudun hakikati çoğalma ve artma sıfatı ile bizzat değil ancak bil araz nitelenebilir.
“ mahiyet ve vücudun her birinin hükümleri diğerinde akseder. Vücudî tecellilerde tekrar
olmaksızın her biri diğerinde hükümleri yansıyan bir aynadır. Allah Teâlâ’nın sözünde
buyrulduğu gibi: “ bizim emrimiz ancak göz açıp kapayıncaya kadardır.” “ esfar428

“ Sübhan olan Allah’ın ilmi, irfanî cihetten maluma tabi iken felsefi cihetten tabi olunandır.
Allah Teâlâ, mümkünatın ışığının aynasıdır. Onların görünür hakikatlerinde Allah kendi
vücudunu seyreder.” (Mecmuati resaili felsefi, c. 1, 386)

(“ Dünyaya dair en güzel benzetme aynadır. Öyle ki aynanın yüzü renk açısından parlaklığı dolayısıyla
renksizliktir. (adem) fakat o, parlaklığı ve imkân gücü sayesinde karşısına geçen şekil ve renklerin
mazharı olur. İşte böylece dünyada imkâna ait bir yokluk içeren yokluğu taşıyan ve imkânî bir güçtür.
Ahiret âleminden karşına geçen şeyin mazharı olur. Sabit olan diğer âlemdeki şeylerin suretleri cüzi ve
hissedilir biçimde onda gözükür. Eksiklik ve yokluklar dünyevi mazharları cihetinden bu suretlere yol
bulup ulaşır. Bu âlem vücutta gayb âlemine tabidir. Bu durum tıpkı aynadaki suretin bakanın suretine
tabi olması gibidir.” Esrarül ayet, 128)

“Gizlenme nispî işlerdendir. Örtünen ve kendisine karşı örtülüneni gerektirir. Karşısında örtüye
bürülünen Allah olamaz. Çünkü o kendisi ile zahir ve ebedi ezeli kendini bilendir. O yaratılmışlar da
olamaz. Çünkü yaratılmışlar ezelde mevcut değildi ki Allah onlara karşı örtünsün. Hadiste Allah vardı
beraberinde bir şey yoktu buyuruyor. Örtünme yaratılmışı gerektirir. Halk gizlenme sebebidir, zahir
olma değil. Bu hadisin delalet ettiğinin zıddınadır. Hadisin zahiri Allah ezelde yaratılmışın yokluğunda
gizli idi diyor. Sual budur. (Resail, aştiyani, 394)
Perdeli eksik kişi Hakkı, eşyanın aynasında görür. Gördüğü şeye nazaran bir inanca sahip
olur. İnandığı surete göre tanımayı gerçekleşir. 63 – 55 Kıyamet gününde Hak ona inandığı
suretten farklı tecelli eden de onu inkâr eder ve ondan sığınır.

“İşte buradan insanlar arasındaki ihtilaflar doğar. Çünkü Hakk’ın kendisinde görüldüğü
eşyalar farklı farklıdır. Peygamberin sözünde buna işaret vardır: “Ben kulumun benimle ilgili
zannı ile beraberim.” (inde) İnanan kişi İlahi tecellilerden haline uygun ve münasip olanı
kabul ederken, kendi neşetini doğurmayanları da inkâr eder.

Hakka yol bulmuş, ona ulaşmış, hedefine muvafık olmuş ve Hak’ta fani olmuş kişi
yaratılmışlara nispetten mücerret olarak Hakk’ı müşahede eder.” İkaz, 63-64)

“ buradan, hakikatte mahiyet üzerine verilen her hüküm mahiyetin kendisinden hikâye
edildiği gerçek üzerine verilen hükümdür ve mahiyet için mısdak olur. Mahiyetin kendisi
üzerine hüküm değildir. öyleyse mahiyet dıştaki gerçekliğin hikayesi ve onun için aynadır.
Başka bir ifade ile: Dış gerçeklik zihinde mahiyet olarak zahir olur. buradan asaleti vücut ve
mahiyetin itibarı olması açıklık kazanıyor. Mahiyet gerçeklikten elde edilen zihni bir
hikâyedir. Gerçekliğin kendisi değildir. Çünkü şeyin hikâyesi şeyin kendisi değildir.
Gerçeklik illette şeyin kendi vücudunda özelleşir. Mümkün olan malul, bu gerçekliğin dıştaki
hikâyesi ve tabi olarak bu mümkünün mahiyeti olur. Bu gerçekliğin zihni hikâyesidir. Fakat
dış gerçekliği hikâye edenin vasıtası ile hikâyesidir, vasıtasız olan ile değil. Sadra1, 33-334

“Çünkü diğer ibadet ve itaatlerden hâsıl olan sonuç, kalp aynasının nefsanî sis ve
bulanıklıktan tasfiyesidir. Böylece istenen sûreti yansıtmaya hazır olsun. Araç olmayan ilâhî
ilimlerin ve yakînî marifetlerin gayesine gelince, bunların hâsıl olması kendisi için gayedir.”
İksir, 4. Bölüm, 6. Fasıl
Vücudun hakikati çoğalma ve artma sıfatı ile bizzat değil ancak bil araz nitelenebilir. “
mahiyet ve vücudun her birinin hükümleri diğerinde akseder. Vücudî tecellilerde tekrar
olmaksızın her biri diğerinde hükümleri yansıyan bir aynadır. Allah Teâlâ’nın sözünde
buyrulduğu gibi: “ bizim emrimiz ancak göz açıp kapayıncaya kadardır.”Esfar,c.2, 428

“Buraya kadar ki anlatımlardan ortaya çıktı ki bütün mahiyet ve mümkünler, Hakk


Teâlâ’nın varlığının aynası, kutsal hakikatinin görünürleridir. Fakat filozofların İlki
Aristoteles’in ‘Rububiyet Bilgisi’ diye tanınan Esülücya kitabında zikrettiği gibi onların
kirlenmiş aynaları Hakk’ı tam olarak yansıtamaz. Hak Teâlâ için şeyler üzerine tek bir zuhuru
vardır. Onun kendi zatı üzerine zuhuru gayrına zuhurunun aynıdır. 1 Fakat mazharların ve
aynaların çokluğu itibarı ile onlardan her birinde kendilerince bir zuhur oluşur. 57 - 61ikaz.

Fakat Onun Zat aynası, mümkünlerin mahiyetlerinde oluşan diğer aynalar ve misal
âlemindeki mazharlar ve cüzi hayal güçleri gibi değildir. Bu hayal güçleri hayali suretlerin
mazharlarıdır.2 Cüzi hayal gücü hayali suretlerin mazharıdır. Gözdeki beyaz su, su, cam,
demir ve diğer parlatılabilen şeyler hissedilebilenlerin mazharıdır. Şu itibar ile ki onlar
kabiliyetleri ölçüsünde görünürler için mazharlardır. Mazharı oldukları varlığa ve onun
görünmesine ayna olabilmeleri keyfiyetlerden boş olmaları iledir. İmkâna ait bu aynalar
görüntüyü vermelerinde her yönden doğru değildirler. Aynı şekilde her yönden yalancı da
değildirler. Öyleyse ayna olmaları ve mazhariyetleri haysiyeti, zat ve vücutlarının haysiyeti ile
aynı değildir. Çünkü vücutları kayıtlı ve zatları da çevrelenmiştir. Eğer sen aynanın zati
özelliğine ve demir, su, cam veya başka bir şeyden olduğuna dikkat eder ve ilgi ile yönelirsen,
bu sureti mülahazadan seni engeller. O zaman o suret için mazhar olamaz. Çünkü o, onu
kayıtlar ve hasreder. (Yani aynayı başka bir görüntü doldurur) Eğer bakışlarını ondan
(görüntüden) alırsan, ona bağımsız bir bakışla nazar edemezsin, bilakis bağıntılı bir irtibatla
nazar edersin, işte o zaman ondaki mütekabil surete bakarsın. Velev ki aynaya yönelmesen de
bu özellik onun kalıcı hükmüdür. Bu nedenden ötürü görüntü, aynadaki bu görüntünün
varlığının kendisi (aynı) değildir. Bu hususiyetin mahiyeti hasebi üzerine hakiki varlığına
perde olur. Görülen olmasa bile. Anla. Üst 53- 65

Harici şeyin suretini idrak bu şeyin aynı ile hakiki idraki değildir. İşte böylece mükaşefe
sahibi arif, kutsal âlem ile birleşmesi vasıtası ile hakikatlerin suretlerini keşfeder. Onun idraki
şeyin hariçteki olduğu hal üzeredir. Onda hata, hayalde canlandırma, rastgelelik ve bölmek
yoktur. Dikkat edin burada başka bir incelik vardır. O da şudur ki eğer sen öğrendi isen
vücudun hakikat ve mahiyetinin her ikisi diğerinin aynasıdır. Perdeli eksik kişi Hakkı, eşyanın
aynasında görür. Gördüğü şeye nazaran bir inanca sahip olur. İnandığı surete göre tanıması
gerçekleşir. 55 - 63 Kıyamet gününde Hak ona inandığı suretten farklı tecelli eden de onu
inkâr eder ve ondan sığınır. İkaz.

Eksik fail, varlığın kendisi ile verildiği faildir. Eksik fail, aynanın ışığı yansıtarak bir
tür fail olması gibi bir faildir. Ayna, kendisinden yansıyan ışık vasıtası ile aydınlanan şeye
1
Feyzi Akdes ve feyzi mukaddes tecellisine telmih vardır. Bu iki tecelli türü vücut ve ayın yönünden aynı iken
çokluğu gerektiren mazharları açısından farklıdır.
2
Esfar’da şöyle geçiyor: “ vücudun hakikati ondan gözüksün diye mümkün mahiyetler ayna gibidir. Külli hayali
güçlerde âlemi misalin mazharı olan aynadır.”
göre ‘onunla vücudun verildiği fail’ gibidir. Güneş ise Tam faile benzetilebilir. Güneş,
vücudun kendisinden olduğu fail gibidir. Güneş ve aynadan her ikisinin şeyin
aydınlanmasında hakiki bir tesiri vardır. Fakat aynanın etkisi, yön ve cihet açısından güneşin
etkisinden farklıdır. Işığı yansıtma kabiliyetine sahip olan aynaya bakan kişi aynadan
yansıyan ışığı görünce ayna sanki bir ışık kaynağı imiş gibi sanır. Şu halde aynanın durumu
feyzin tekrarıdır. Güneşin payı olmaksızın aynaya ait olan yansıtmaktır. İşte bunun gibi
gerçek fail varlık verir. Eksik failler ise ışığı yansıtan bir aynaya benzer.3

Mahiyetler ve imkânî ayınlar için hakiki bir vücut yoktur. Onların mevcudiyetleri vücudun
nuru ile boyanmalarıdır. Onların akledilir olmaları da vücudun zuhurunun yönlerinden ve
tecellisinin tavırlarından birisidir. Her iş ve taayyündeki mazhar, mahiyet ve görünenlerin
hepsinde zahir olan ancak vücudun hakikati hatta Hakkın vücududur. 426 Hakkın vücudu
mazharlarının farklılaşması ve işleri ve haysiyetlerinin çoğalması hasebincedir. İnsan ve
hayvan gibi özel mümkün mahiyetlerin -anlamı imkân ve şey ile bu ikisinin oluşta
benzerlerinin mefhumunun hali gibidir- ayan olarak vücutta bir aslı yoktur. İki kabul
arasındaki fark şudur. İki yüklemeden bahsedeceğiz. Birincisi, bir zat üzerine özel bir
mahiyetten bir şeyin yüklenmesindeki misdak, ayni ve zihni mevcudiyeti şartı ile bu zatın
kendisidir. İkincisi, bu ibarelerin yüklenmesi, şart olmaksızın özel şeylerin mefhumlarıdır.
Özel mahiyetlerin hizasında bizce mevcutların kendisi olan ayni işler bulunur. Mümkünlük,
şeylik ve mahiyetin mefhumunun hizasında dışarıda bir şey bulunmaz. Hâsılı, özel mahiyetler
vücutların öykülenmeleridir. O ikisinde kabul edilen ortaklık ayni zatlar değildir. öyle ki bu
zatlar görülenle ilgili olsun ve onlardan akıllara ve hislere etki geçsin. Bilakis mümkünler
zatları batıl, ezel ve ebeden helak olmuşlardır. Mevcut olan daima ve sonsuza kadar Hakkın
zatıdır. Tevhit vücut için, çokluk ve temyiz ise ilim içindir. Öyleyse vücudun bir yönünden
çok anlamlar ve pek çok mefhumlar anlaşılır. Hakkın Vücudu için zatında zatı için zuhur
vardır. bu zuhur bilinmezlerin bilinmezi (Gaybül guyup) diye isimlendirilir. Fiili için zatının
zuhuru ile göğün ruhları ve yerlerin gölgeleri aydınlanır. O vucüdi tecelliden ibarettir. Nur
ismi ile isimlendirilir. Onunla mahiyet ve ayanların hükümleri zahir olur. mahiyetlerin
ayrılması onların var kılındığı anlamına gelmez. Onların farklılıkları yaratma ve tesirle
ilgisizdir. Bu daha önce geçmişti.427 Vücudun hakikati çoğalma ve artma sıfatı ile bizzat
değil ancak bil araz nitelenebilir. “ mahiyet ve vücudun her birinin hükümleri diğerinde
akseder. Vücudî tecellilerde tekrar olmaksızın her biri diğerinde hükümleri yansıyan bir ayna

3
Muhammed Kazım Mustafavi, el-Hikmet’ül Müteâliye, Şerh’ül Manzume, Tuhfet’ül Hakim, Lil Allame
Kumpanî,s. 62-63.
oldu. Allah Teâlâ’nın sözünde buyrulduğu gibi: “ bizim emrimiz ancak göz açıp kapayıncaya
kadardır.” Sayı ve tekrar aynalardaki mazharlardadır; tecelli ve fiilde değil. Bilakis onun nuru
mahiyetleri açık kılan - ancak yaratmayan ve tesir etmeyen - tek bir nurdur. Mahiyetlerin
çoğalması ile bu nur çoğalır. Bunun örneği güneşin ışığının kandil ve pencerelerin çoğalması
ile çoğalması örneğindeki gibidir. Keşif ve şühud ehli imkanî mahiyetlerin yokluksal işler
durumlar olduğu hususunda ittifak etti. Kelimenin olumsuz anlamında mefhum manasında
değil ve ona dahil olan benzerleri değil. Veya zihindeki ikinci makullerin itibarları manasında
değil. Bilakis o mevcut değildir ancak zatlarında ve vakıada bulunma hasebince kendindeki
tanımında değil. Çünkü vücudu olmayan kendi tanımında mevcut olamaz. Başkasının tesir ve
feyiz vermesi ile mevcut olması mümkün değildir. bilakis mevcut, vücudun tavırları, iş ve
yönleridir. Mevcut mahiyetler vücudun mertebelerindeki aklın vasıtası ile bil arazdırlar.
Vücudun tavırları mahiyetin tavırlarına göredir.

Mümkünlerin hakikatleri ezeli ve ebedi olarak yokluk üzere bakidir. Onun vücuttan istifadesi
hakiki vücuda sıfat olmak yönünden değildir. evet o hakiki vücut için ayna ve mazharlar olur.
şu sebeple ki zatî yokluğu üzerinde baki olmakla beraber vücudun inişlerinde imkânı
husulünün içeriğinde bir araya gelir. Esfar, hasazade c. 2. 428

You might also like