Professional Documents
Culture Documents
Zaman Çarkı 2
Robert Jordan
İngilizce aslından çeviren: Gamze Sarı
İthaki Yayınları
İthaki Yayınları - 238
E-kitap:
2. Sürüm, Ocak 2015
Ekim 2013 tarihli 2. baskısı esas alınarak hazırlanmıştır.
İthaki™ Penguen Kitap-Kaset Bas. Yay. Paz. Tic. Ltd. Şti.’nin yan
kuruluşudur.
Bahariye Cad. Dr. İhsan Ünlüer Sok. Ersoy Apt. A Blok No: 16/15
Kadıköy/İstanbul
Tel: (0 216) 330 93 08 - 348 36 97 / Faks: (0 216) 449 98 34
ithaki@ithaki.com.tr - www.ithaki.com.tr - www.ilknokta.com
ROBERT JORDAN, 1948 yılında Charleston’da doğdu.
Dört yaşında okuma yazma öğrendi. Beş yaşına geldiğinde,
Mark Twain ve Jules Verne’in tutkunu olmuştu. Fizik eğitimi
alarak, Güney Carolina askeri okulu The Citadel’den mezun
oldu.
Dans ve tiyatro eleştirileri yazdı. Avcılık, balıkçılık ve
yelkencilik gibi doğa sporlarının yanı sıra, poker, satranç,
bilardo gibi salon oyunlarına meraklıydı ve büyük bir pipo
koleksiyonuna sahipti.
1977 yılından, uzun süredir savaştığı hastalığına yenik
düştüğü 2007 yılına kadar yazmayı hiç bırakmadı.
Ve gün gelecek, insanların yaptıkları yıkılacak ve
Çağın Deseni’ne Gölge düşecek ve Karanlık Varlık, elini
bir kez daha insanların dünyasına koyacak. Yeryüzünün
ulusları, eskimiş kumaşlar gibi yırtılıp parçalanırken,
kadınlar ağlayacak ve erkekler haykıracak. Hiç kimse ve
hiçbir şey ayakta kalmayacak.
Fakat Gölge’nin yüzüne, daha önce yeniden doğmuş
olan ve sonsuza dek defalarca doğacak olan biri doğacak.
Ejder yeniden doğacak ve yeniden doğuşunda haykırışlar
ve diş gıcırtıları duyulacak. Ejder insanları kefen ve
küllerle giydirecek ve tüm bağları kopartarak dünyayı
yeniden kuracak.
Hepimizi şafak gibi körleştirip doğuracak ve
Yenidendoğan Ejder, Son Savaş’ta Gölge ile yüzleşecek
ve kanı bize hayat verecek. Bırakın aksın gözyaşları, ey
dünyanın halkları. Kurtuluşunuz için ağlayın.
Ejder Kehanetleri,
Karaethon Döngüsü’nden.
Arafel Sarayı’nın Baş Kütüphane Memuru
Ellaire Marise’idin Alshinn tarafından
Üçüncü Çağ’ın Yeni Dönemi’nde
231 yılında çevrilmiştir.
Önsöz
Gölgede
Elimizle mühürlenmiştir,
Galldrian su Riatin Rie
Cairhien Kralı
Ejdersuru’nun Savunucusu
Rand inkâr ederek başını iki yana salladı, ama Thom fark
etmemiş gibiydi. “Aynı günde şafağın nasıl olup da iki kez
sökeceğini anlamıyorum, ama ona bakarsan, büyük bir
bölümü de fazla bir anlam ifade etmiyor. Tear Taşı Callandor
Yenidendoğan Ejder tarafından kullanılana kadar asla
düşmeyecek, ama Dokunulamayan Kılıç. Taşın Yüreği’nde
yatıyorsa, Ejder onu nasıl kullanabilir ki? Eh, öyle olsun.
Herhalde Aes Sedailer olayların Kehanetlere olabildiğince
uygun gelişmesini sağlamak isteyecektir. Lanetli Topraklar’ın
bir yerlerinde ölmek, onların dümen suyunda gitmek için
yüksek bir bedel olurdu.”
Rand için sesinin soğukkanlı çıkmasını sağlamak büyük
bir çaba gerektirdi, ama bunu başardı. “Beni herhangi bir şey
için kullanan hiçbir Aes Sedai yok. Sana söyledim, Moiraine’i
en son Shienar’da gördüm. Nereye istersem gidebileceğimi
söyledi, ben de gittim.”
“Peki şimdi yanında hiç Aes Sedai yok mu? Hiç mi?”
“Hiç.”
Thom, sarkan beyaz bıyıklarıyla oynadı. Aynı zamanda
hem tatmin olmuş, hem de aklı karışmış görünüyordu. “O
halde neden Kehanetleri sordun? Neden Ogier’i odadan
gönderdin?”
“Ben... ben onu tedirgin etmek istemedim. Boyu
yüzünden zaten yeterince gergin. Sormak istediğim boydu.
Boru’nun- Kehanetlerde bahsi geçiyor mu?” Hâlâ tamamen
söylemeyi beceremiyordu. “Bütün bu sahte Ejderlerden sonra
şimdi bir de Boru bulunuyor. Herkesin düşüncesine göre
Valere Borusu’nun, Son Savaş’ta Karanlık Varlık’a karşı
savaşmak üzere ölmüş kahramanları çağırması gerekiyor ve...
Yenidendoğan Ejder’in... de Son Savaş’ta Karanlık Varlık’la
çarpışması gerekiyor. Bunu sormak bana çok doğal geldi.”
“Sanırım öyle. Yenidendoğan Ejder’in Son Savaş’ta
çarpışacağını bilen fazla kişi yoktur ve bilenler olsa bile onun
Karanlık Varlık’la aynı safta savaşacağını sanırlar.
Kehanetleri okuyup da bunu öğrenen pek fazla insan yoktur.
Boru hakkında söylediğin neydi? ‘Gerekiyor’?”
“Senden ayrıldıktan sonra birkaç şey öğrendim, Thom.
Boru’yu çalan her kimse ona gelecekler, Karanlıkdostu bile
olsa.”
Thom’un çalıya benzer kaşları neredeyse saç çizgisine
kadar kalktı. “Bak, bunu bilmiyordum işte. Birkaç şey
öğrenmişsin.”
“Bu Beyaz Kule’nin beni bir sahte Ejder olarak
kullanmasına izin vereceğim anlamına gelmiyor. Aes
Sedailerle herhangi bir ilgim olmasını istemiyorum, sahte
Ejderlerle de, Güç’le de veya...” Rand dilini ısırdı.
Sinirlendiğinde zırvalamaya başlıyorsun. Ahmak!
“Bir an, evlat, senin Moiraine’in istediği kişi olduğunu
sandım, hatta bunun nedenini bildiğimi bile düşündüm.
Biliyorsun, hiçbir erkek Güç’ü yönlendirmeyi seçmez. Bu bir
hastalık gibi, ona olan bir şeydir. Bir adamı, seni de öldürse
bile, hastalandığı için suçlayamazsın.”
“Senin yeğenin yönlendirebiliyordu, değil mi? Bize bu
yüzden, yeğeninin başının Beyaz Kule’yle belaya girdiği ve o
zaman ona yardım edecek kimse olmadığı için yardım ettiğini
söylemiştin bana. Erkeklerin başı, Aes Sedailerle tek bir
türden belaya girebilir.”
Thom dudaklarını büzerek masanın üstünü inceledi.
“Herhalde bunu inkâr etmenin faydası yok. Anlarsın, ailede
yönlendirebilen bir erkek akraba olması bir adamın
bahsedeceği türden bir şey değil. Aaahh! Kızıl Ajah Owyn’e
hiç şans vermedi. Onu ehlileştirdiler, sonra da öldü. Yaşama
isteğini kaybetti işte...” Hüzünle soluğunu bıraktı.
Rand ürperdi. Moiraine neden bana bunu yapmadı? “Bir
şans mı, Thom? Bununla baş edebilmesinin bir yolu olduğunu
mu söylüyorsun? Delirmeden? Ölmeden?”
“Owyn bunu neredeyse üç yıl dizginlemişti. Kimseye
zarar vermemişti. Mecbur kalmadığı sürece asla Güç’ü
kullanmamış, kullandığı zaman da bunu yalnızca köyüne
yardım etmek için yapmıştı. O...” Thom ellerini havaya
kaldırdı. “Herhalde başka çare yoktu. Orada yaşayanlar bana
o son yılın tümünde tuhaf davrandığını anlattılar. Bu konuda
fazla konuşmayı istemiyorlardı ve onun amcası olduğumu
duyunca beni az kaldı taşa tutacaklardı. Sanırım gerçekten de
aklını kaçırıyordu. Ama o benim kanımdandı, evlat. Ona
yaptıkları şey yüzünden Aes Sedailere sevgi besleyemem,
buna mecbur olsalar bile. Moiraine senin gitmene izin
verdiyse, bu işten paçayı sıyırman iyi olmuş.”
Rand bir an sessiz kaldı. Aptal! Elbette bununla başa
çıkmanın bir yolu yok. Ne yaparsan yap aklını kaçırıp
öleceksin. Ama Ba’alzamon demişti ki- “Hayır!” Thom’un
dikkatli bakışları altında kızardı. “Demek istediğim... paçayı
sıyırdım, Thom. Ama Valere Borusu hâlâ bende. Düşünsene,
Thom. Valere Borusu. Diğer âşıklar onun hakkında hikâyeler
anlatabilir, ama sen onu elinde tuttuğunu söyleyebilirsin.”
Selene gibi konuştuğunu fark etti, ama bu yalnızca Selene’in
nerede olduğunu merak etmesine yaradı. “Yanımda olmasını
senin kadar istediğim kimse yok, Thom.”
Thom bunu düşünürmüş gibi kaşlarını çattı, fakat sonunda
başını kararlılıkla iki yana salladı. “Evlat, seni severim, ama
sen de benim kadar iyi biliyorsun ki, sana daha önce yardım
etmemin tek nedeni işin içine bir Aes Sedai’nin karışmış
olmasıydı. Seaghan beni beklediğim kadar fazla
dolandırmıyor ve buna Kralın Armağanı da eklenince,
köylerde asla kazanamayacağım kadarını kazanıyorum. Beni
son derece şaşırtan bir biçimde Dena beni seviyor görünüyor
ve –aynı derecede hayret verici bir biçimde– ben de ona karşı
aynı duyguları besliyorum. Şimdi, neden bunları bırakıp
Trolloclar ve Karanlıkdostları tarafından kovalanmaya
gideyim? Ah, kabul ediyorum, insana çekici geliyor, ama
hayır. Hayır, bu işe tekrar karışmayacağım.”
Eğilerek tahtadan uzun ve dar enstrüman kılıflarından
birini aldı. Açtığı kılıfın içinden sade, ama gümüş işlemeli bir
flüt çıktı. Kılıfı tekrar kapayıp masanın üzerinde itti. “Bir gün
yine yemeğini kazanmak zorunda kalabilirsin, evlat.”
“Bu doğru,” dedi Rand. “En azından konuşabiliriz. Benim
kaldığım yer-”
Âşık başını iki yana sallıyordu. “En iyisi kesin bir ayrılık,
evlat. Sürekli gelip durursan, hiç lafını etmesen bile Boru’yu
aklımdan asla çıkaramam. Ve bu işe karışmayacağım.
Karışmayacağım.”