You are on page 1of 8

ÜMMETİN İÇERİSİNDE BULUNDUĞU ACI GERÇEKLER VE

ONLARDAN KURTULMANIN YOLU

ِ‫بِسممِ الِ الرححممنِ الرححييم‬


Değerli Müslümanlar ! bilinen bir gerçektir ki, bu ümmetin kendisiyle
yoğrulduğu ve onlarla hayat sürdüğü bir çok acı gerçekler vardır…..
Bu acı gerçeklerden bir tanesi ve en önemlisi de bilindiği gibi, düşman-
larının karşısında zelil ve sefil bir durumda olmalarıdır…..
Bu acı gerçek ki, inanın her müslümanın kendisinden nefret ettiği ve bir
an önce de ondan kurtulmayı arzu ettiği bir şeydir.
Ama unutulmaması gereken bir şey var ki ; bu çirkin durumdan kurtul-
mak sadece temennilerle olacak bir şey değildir.
Kitap ve Sünnet konusunda ilim sahibi olmadıkça, ümmetin bu hale
gelişlerine sebep olan problemleri hakkıyla anlayıp kavramadıkça ve bu
problemleri de bahsi edilen bu iki kaynaktan çözme yoluna gitmedikçe,
ümmetin bu derin yarası kanamaya devam edecektir.

Değerli kardeşlerim ! Ne yazık ki bu gün, Allah resulü s.a.v’in bir


hadisi şeriflerinde buyurduğu şu olay sanki gerçekleşmiş durumdadır.

{ … Sevban r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Yakında kafir


milletler, yemek çanağına üşüşen kimseler gibi sizin üzerinize top-
lanıp üşüşeceklerdir. Birisi şöyle sordu :
- Ya resulallah ! bizler o gün azınlık mıyız ki ? Resulullah s.a.v dedi ki :
- Bilakiz siz o gün çoğunluksunuz. Fakat o gün sizler, sel suyunun
üzerinde taşıdığı çer çöp gibisiniz. Allah sizin korkunuzu düşman-
larınızın kalbinden çekip çıkaracak ve sizin kalbinize de vehen
atacaktır. Birisi dedi ki : Vehen nedir ? Ya rasulalah. Resulullah s.a.v :
- Dünya’yı sevmek ve ölümden hoşlanmamaktır, buyurdu. “
EBU DAVUD : 5.C.4297.N – EBU NUAYM : 1/182 – AHMED : 5/278

İşte bu hadiste anlatıldığı gibi zamanımızdaki kafir ve zalim topluluklar


Firavn’dan daha fazla azmış ve ondan daha beter bir vaziyette inanan-
ların üzerine saldırmış durumdadırlar….
Firavn’dan daha azgın ifadesini kullandık…. Nedeni ise :
Çünkü Firavn, inananların erkek çocuklarını öldürüp, kadınlarını sağ
bırakırken bunlar, oğlan kız demeden çoçukları boğazlamakta, erkekleri

1
yakmakta, kadın ve kızların namuslarını kirletmekte, camileri yıkmakta,
kutsal kitaplarını yakmakta ve henüz bir ülkeyi bitirmeden diyer bir ülkeye
saldırmaktadırlar.
Yani değerli kardeşlerim ! şuna kesin olarak inanın ki hiçbir devirde
Müslümanlar, zamanımızdaki kadar düşmanlarının oyununa gelmemiş ve
onların ayakları altında bu kadar inlememişlerdir…. Acıda olsa bu,
kabullenilmesi gereken bir gerçektir.

BU ÇİRKİN MUSİBETİN SEBEBİ MÜSLÜMANLARIN KENDİLERİDİR

Değerli kardeşlerim ! Ne yazık ki zikri geçen bu hadisin içerisinde de


yine bahsedildiği gibi, inananların bu halde oluşlarının sebebi yine
inanananların kendileridirler…. “ … Dünya’ya meyletmişler ve
ölümden de hoşlanmıyorlar …. “ Yani bu çirkin durumun sebebi yine
kendileridirler.

Nasıl öyle olmasın ki ; çünkü Allah’u Azze ve celle kimseye zerre kadar
zulmetmez… ve yine kimseye zerre kadar da olsa haksızlık etmez.
Çünkü rabbimiz şöyle buyurmaktadır :
..… ‫إِنح اللهه لر يظقليم ميثققرال ذررحة‬
“ Muhakkakki Allah zerre kadar zulmetmez …. “
NİSA : 40.AY
Ve yine demiyormu ki :

ٍ‫وما أصابكوم منن مصصييبة فربِما كرسبتق أيمدييكومم ويعمفوو عن كرثيير‬

“ Başınıza gelen her hangi bir musibet kendi ellerinizle işledikleriniz


yüzündendir. Allah birçoğunu da affetmektedir. “
ŞURA : 30.AY

..…… ‫وما توجمزومن إِلاا ما كونتومم ترعمملوون‬


“ Siz, sadece yaptığınız şeylerden dolayı cezalandırılıyorsunuz ..… “
SAFFAT : 39.40.AY.

Rabbimizin bu ifadelerinden sonra Resulullah s.a.v de bu gerçekten


şöyle bahsetmektedir :

“ … İbni Ömer r.a şöyle dedi : “ Rasulullah s.a.v’i işittim şöyle buyu-
ruyordu : “ İyne usulü ile alışveriş yaptığınız, öküzlerin kuyruğuna

2
tutunup ziraatçılıkla geçinmeye razı olduğunuz ve cihadı terk etti-
ğiniz vakit, Allah sizin üzerinize öğle bir zillet musallat eder ki artık
dininize dönünceye kadar – yani dinden terk ettiğiniz o şeyleri yerine
getirinceye kadar – o zilleti üzerinizden sıyırıp almaz “

EBU DAVUD : 4.C.3462.N – İBNİ ADİY. KAMİL : 2/22-5/361 – EBU NUAYM . HİLYE : 5/209 – EL-
ALBANİ . S.SAHİHA : 11.N

İyne usulü satış : Herhangi bir tacirin, bir malı veresiye müşteriye
satıp, onu müşteriye teslim ettikten sonra, aynı malı peşin olarak sattığı
fiyattan daha düşük fiyata tekrar satın almasıdır….
Yani burada anlatılan veye verilen mesaj ;
“ İnananlar dinlerini dert edinmez, onun hakimiyeti için çaba
sarfetmez ve onun yolunda mücadele göstermez de sadece
dünyaya razı olur ve o mamur olsunda ne olursa olsun derlerse, işte
Allah’u Azze ve Celle bu şekildeki inananların üzerlerine öyle bir
zillet musallat eder ki, artık – hadiste de denildiği gibi – bu
hallerinden sıyrılıp dinlerine samimi bir şekilde sarılmadıkça, bu
zilletten asla kurtulamazlar. “

Evet değerli kardeşlerim ! İşte bu Ayet ve Hadislerin ifade ettiği gibi


ne yazık ki bu musibet ve belalar, müslümanların kendi ellerinin ürünü
olan şeylerdir…
Müslümanların sergilediği bir takım isyanlar ve cürümler, birbirlerinin
ayağına bağ olmaya vesile olmuş, olmakta ve olmaya da hala devam
etmektedir…
Bakınız yine Allah resulü s.a.v bir hadisi şeriflerinde ne buyurmaktadır :

“ Rabbimden üç şey istedim. Bana ikisini verdi, üçüncüsünden ise


alıkoydu. Rabbimden ümmetimi açlıkla helak etmemesini diledim,
bunu bana verdi. O’ndan ümmetimi suda boğarak helak etmemesini
diledim, onu da bana bahşetti. Rabbimden, onları birbirlerine düşür-
memelerini de diledim. O beni bundan alıkoydu. “
MÜSLİM : 8.C.2889.N – TİRMİZİ : 4.C.2266.N – NESEİ : 3.C.1638.N

Yani senin ümmetin - ben istememe rağmen, bu gibi şeyleri haram


kılmama rağmen - birbirleriyle uğraşacaklardır.
Öyleyse suçu başkalarında aramamak gerekir…. Veya suçu başka-
larının üzerine yıkmamak gerekir…. Çünkü bu ve emsali delillerde haber

3
verildiği gibi, meseleyi içinden çıkılamaz hale getiren ve durumu daha da
karmaşık kılan en önemli sebep, Müslümanların yine kendileridirler..
Yani kendi aralarındaki itikadi karışıklıkları, dağınıklıkları, metot ve
menheçlerindeki tutarsızlıklarıdır.
Daha da doğrusu ; saflarındaki itikadi ve ameli parçalanmışlık … birbir-
lerine karşı katı ve musamahasız tavırları … ve birbirlerini acımadan yeri
geldiğinde boğazlamalarıdır….
İşte bu çirkin durum var ya,onları her konuda yenik düşürmeye mahkum
etmiştir.
Öyleyse sözü daha fazla uzatmadan bir müslümanın şu soruların
cevabını araması ve onları bulması gerekir ;
Bu çirkin durum karşısında müslümanların rolu ne olmalıdır ? Veya en
azından bu çirkin durumun sorumluluğundan kurtulmayı arzu eden
samimi müslümanlar işe nereden ve ne neşilde başlamalıdırlar ? …

PROBLEMİN GERÇEK MAHİYETİ

Değerli kardeşlerim ! unutmamamız gerekirki, teşhis tedaviden önce


gelir. Yani problemin gerçek mahiyeti nedir ? önce bu tesbit edilir daha
sonra bunun tedavisine geçilir.
Müslümanların içerisinde bulunduğu ve zannedersem çoğunun da
farkında olmadıkları problemler gerçekte şu noktalarda saklı bulun-
maktadır : Bunlar ise ;
Birinci olarak ; birçoğunun itikadi problemlerinin olduğundan haber-
lerinin olmadığı ve dolayısıyle de bunu tedavi yoluna gitmemeleridir….

İkincisi olarak ; kendilerinden çok İslâm’ın düşmanlarına zaman ayır-


maları ve en çok onlarla uğraşmalarıdır…Yani, kendilerini ıslah etmeden
önce kafirleri ıslah etmeye yönelmeleri ve bu uğurda çalışmalarıdır. Dola-
yısıyla bu iş,tıpkı hasta olan bir kimsenin diğer hasta olan bir kimseye
yardım etmesine benzediğinden dolayı, sağlıklı bir netice vermemektedir.

Üçüncü olarak ; insanları ıslah etmek için – tebliğden çok – şiddet


kullanma yöntemini tercih etmeleridir…. Ve bu uslüpsüzlüğü başkalarına
kullandıkları gibi, kendi aralarında da kulanmaktadırlar.

Kaldı ki kendisi ıslah olmayan bir kimse bir başkasını nasıl ve ne ile
ıslah edecektir ki ? …..
İşte bahsi edilen bu çirkin arızalar, bu gün bu ümmetin birliğini, dirliğini
engelleyen en önemli arızalardır.

4
ÇÖZÜM YOLU

Değerli kardeşlerim ! öyleyse bu çirkin durumdan kurtulmanın tek


yolu ; Müslümanların öncelikle kendi kendilerini tedavi etmekle işe başla-
malarıdır.
Yani, öncelikle ve özellikle kendi aralarındaki problemlerini çözerek
sıhhatli bir yapılanmayı gerçekleştirmeleri gerekir… Onların evvel
emirdeki yapmaları gereken en önemli şey budur.
Bu da ana hatlarıyla ; inançlarını ve akidelerini tashih etmek, - yani
tevhidi bir birlikteliği sağlamak - zayıf olan imanlarını güçlendirmek,
ibadetlerine önem verip onları gereği gibi yerine getirmek, - yani Kur’an’ın
ve Sünnet’in tarif ettiği şekilde amel etmek - … Bununla beraber, metod
ve menheçlerini nebevi metoda ve menhece çevirmek, söz ve
davranışlarında ise dürüst ve tutarlı olmaktır….
Çünkü Rabbimiz şöyle buyurmaktadır :
“ ….. Allah, kendi nefislerinde olanı değiştirmedikçe, bir toplulukta
olanı asla değiştirmez …… “
RAD : 11.AY.

Öyleyse hiç vakit kaybetmeden Müslümanlar kendi nefislerinde olanı


değiştirmeleri gerekir…. Yani tedaviye kendilerinden başlayarak nelerin
değişmesi gerekiyor ise onları değiştirmeleri gerekir.

Çünkü biraz önceki hadisi şerifte de bildirildiği gibi : “ …… Allah sizin


üzerinize öğle bir zillet musallat eder ki artık dininize dönünceye
kadar o zilleti sizin üzerinizden sıyırıp almaz “

Yani, terk ettiğiniz o değerlere geri dönmediğiniz müddetçe, Allah sizi


içinde bulunduğunuz bu çirkin durumdan asla kurtarmaz.

DEĞİŞMESİ GEREKEN ŞEYLER

Değerli kardeşlerim ! unutmayalım ki – biraz önce de kısaca


değinildiği gibi - değiştirilmesi gereken en önemli şey, Müslümanların şu
an içerisinde bulundukları itikadi özellikleridir... Yani asrı saadetteki
itikadi özellikler ile kendi itikadi özelliklerinin birbiri ile yer değişmesi
gerekir…. Önce bunun halledilmesi lazım. Çünkü kurtuluş, ancak

5
akidenin sağlamlığı ile mümkündür… Hatırlarsınız Rabbimiz kerim
kitabında şöyle buyurmaktadır :

‫فرإِنم آمنوواق بِميثقلِ ما آمنتوم بِهي فرقردي اهمتردواق وحإِن ترولاوماق فرإِناما همم في<<ي شي<<قراق‬
.……
“ Eğer sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse doğru yolu bulurlar.
Yok eğer bundan yüz çevirirlerse onlar mutlaka anlaşmazlık içeri-
sine düşerler ………… “
BAKARA : 137.AY.

Çünkü Allah resulü s.a.v’in takip ettiği yolun başlangıcında bu vardı. O,


yani s.a.v işe buradan başlamış ve insanların öncelikle inançlarını tashih
etmiştir.
Hepinizinde bildiği gibi Allah resulü s.a.v’in kendilerine elçilik yaptığı
Mekkeliler, inançları olan insanlardı. Dolayısıyla Resulullah s.a.v onları
islama davet ederken, bu topluluğun inançlarına bulaştırdıkları kirlerin
temizlenmesi ile işe başlamıştır…. Çünkü Allah indinde en büyük ve en
çirkin hastalık budur…. Yani itikadi hastalıklar, itikadi kirliliklerdir….
Öyleyse tekrar etmekte fayda vardır ; unutmayalım ki temizlenip ve
değiştirilmesi gereken en önemli şey, Müslümanların şu an içerisinde
bulundukları itikadi kirliliklerdir... Bunu halletmeden başkalarını düzelt-
meye kalkışmaları abes bir iştigal olacaktır…Çünkü yardıma muhtaç olan
bir kimse, bir başkasına asla yardım edemez.
Diğer bir ifadeyle ; insan, kendisinde olandan başkasını karşı tarafa
veremez.. Eğer kendisinde olan da bozuk ise, bu bozuk olanı karşı tarafa
vererek, kendisi gibi karşı tarafı da bozuk zemin üzerine otutturacaktır…
Dolayısıyla bozuk zemin üzerine bina edilen şeyler de ister istemez
bozuk olacaktır.

SAHİH BİR AKİDE NE DEMEKTİR

Değerli kardeşlerim ! mademki tashih edilmesi gereken en önemli


husus akide konusu ise, öyleyse hiç vakit kaybetmeden akidenin tarifini
ve islamın bir müslümandan istediği sağlıklı bir akide nasıl olmalıdır,
bunların izahına geçebiliriz.

Akide : sözlük anlamı olarak akada kelimesinden müştak – yani


türemiş - rabtetmek, bağlamak, sağlamlaştırmak, iyice bağlamak, güçlü
bir şekilde bağlamak, birbirine kenetlemek anlamına gelmektedir.

6
Akd, aynı zamanda çözmenin zıttıdır. Mesela ukdetu’l-yemin ile
ukdetu’n-nikâh – yani yemin akdi, nikâh akdi – denilen ifadeler
buradan gelmektedir.
Nitekim yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır : ” Allah sizi yeminleri-
nizdeki lağv’den dolayı sorumlu tutmaz. Fakat bağlamış olduğunuz
yeminlerinizden dolayı sorumlu tutar.”
MAİDE : 89

Akîde ıstılahi anlamda : İtikad edilen şeyin hak mı batıl mı olduğuna


bakmaksızın, ona bağlanma ve ona inanmak demektir…. Diğer bir
ifadeyle : insanın şüpheye düşmeden kalbinin bağlandığı her şeydir…
Bu, hak ta olabilir, batıl da olabilir.

İslam akidesi ise : Allah’u Azze ve Celle’nin Rububiyeti, isim ve sıfatları


ve Uluhiyeti ile alakalı kalbin doğrulaması, nefsin huzur ile kabul etmesi
ve istenildiği manada onlara sıkı sıkıya bağlanılması gereken husus-
lardır…. Bunlar, en ufak bir şüphenin dahi yer almadığı ve herhangi bir
tereddüdün karışmadığı sapasağlam kesin bir bağlılıkla inanılması
gereken şeylerdir.

Daha tafsili bir ifadeyle İslam Akidesi : Yüce Allah’a, Meleklerine,


Kitaplarına, Rasûllerine, Ahiret Gününe, Hayrı ve Şerri ile Kadere, Gaybi
olarak haber verilmiş ve sabit olmuş bütün hususlara, Dinin esaslarına,
kesin olarak inanmak ve hükümleri, emirleri ve nehiyleri konusunda Yüce
Allah’a tam teslimiyet ve Rasûlüne de ittiba etmek demektir.

Değerli kardeşlerim ! İslam akidesi mutlak olarak kullanıldığı zaman,


ehl-i sünnet ve’l-cemaat’in akidesi anlaşılır. Çünkü Allah’ın kulları için
din olarak beğenip seçtiği İslam odur.
Sahabenin, tabiînin ve onlara güzel bir şekilde tabi olanların
oluşturdukları fazilet sahibi bu üç neslin kabul ettiği akide de işte bu
akidedir….. Dolayısıyla, biraz önce de zikrettiğimiz gibi eğer onların
inanıp bağlandığı gibi bir akide sözkonusu olmazsa, kurtuluş mümkün
değildir.

..… ‫فرإِنم آمنوواق بِميثقلِ ما آمنتوم بِهي فرقردي اهمتردواق وحإِن ترولاوماق فرإِناما همم فيي شيقراق‬
“ Eğer sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse doğru yolu bulurlar.
Yok eğer bundan yüz çevirirlerse onlar mutlaka anlaşmazlık içeri-
sine düşerler ………… “
BAKARA : 137.AY.

7
İşte bu ifadeler bizlere ; onların inandığı gibi inanırsanız ancak kurtula-
bilirsiniz mesajını vermektedir.

Öyleyse bu konuda sözü daha fazla uzatmaya gerek yoktur…. Müslü-


manlar henüz hayat sermayeleri ellerinde iken hiç vakit kaybetmeden
kendilerinden istenen sahih akidelerini Kur’an ve Sünnet ışığında
öğrenmeleri ve ona uygun hayat sürdürmeleri gerekir….

Unutmamaları ve akıllarından da asla çıkarmamaları gerekir ki, tekno-


lojinin göz boyadığı ve kafa bulandırdığı içerisinde bulundukları şu hayal
çağında en önemli noksanları ve en önemli sorunları, akidevi noksan-
lıklar ve akidevi sorunlardır.
Dolayısıyla Müslümanlar, İslam akidesini istenildiği mana ve mahiyette
öğrenip ona uygun bir hayat yaşamadıkları sürece, içinde bulundukları
bu kargaşadan, bu fitneden ve bu zilletten kurtulmaları asla mümkün
değildir……

Rabbimden niyazım ; bizlere, İslam akidesini hakkıyla öğrenen ve sonra


da ona uygun bir hayat süren kullarından olmamızı nasip eylesin…

TACUDDİN EL- BAYBURDİ

You might also like