You are on page 1of 39

ÂDEM (A.S.)................................................................................

Âdem Kelimesi: ....................................................................... 2

Hz. Âdem'in Yaratılışı:............................................................ 3

Hz. Âdem'e Ruh Verilmesi: .................................................... 7

Hz. Âdem'e İsimlerin Öğretilmesi: ......................................... 9

Hz. Havva’nın Yaratılışı: ...................................................... 11

Hz. Adem ve Eşinin Cennete Yerleştirilmesi: ...................... 12

Yasaklanan Ağaç: .................................................................. 12

İblisin Adem ve Eşini Kandırması: ....................................... 13

Adem ve Eşinin Tevbesi: ...................................................... 14

Adem ve Eşinin Yerleştirildiği Cennet: ................................ 15

İsrâiliyât ve Kitab-ı Mukaddes'e Göre Hz. Âdem: .............. 19

Hz. Âdem'in Peygamberliği: ................................................. 22

Hz. Adem ve Oğullarından Alınan Misak: ........................... 29

Hz. Adem'in Kur'an'da Anlatılan Kıssasından Bazı Ders ve


İbretler:............................................................................................ 30

Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar ............. 36


ÂDEM (A.S.)

Âdem Kelimesi:

"Âdem" kelimesinin hangi dilden geldiği ve hangi kökten


türemiş olduğu konusu müslüman dilciler arasında tartışmalıdır. Arap
dilcilerinin çoğu, bu kelimenin Arapça asıllı olduğunu, "esmerlik" ve
"ülfet" anlamına gelen "üdme" veya "tip, örnek" anlamına gelen
"edeme" kökünden türediğini savunurlar. Başka bir görüşe göre, "bir
şeyin dış yüzü" anlamına gelen "edîme" kelimesinden türetilmiştir.
Âdem kelimesinin Arapça'ya Süryânîce veya Ârâmîce'den geçtiğini
savunanlar da olmuştur.

İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem'e İslâmî kaynaklarda


insanlığın atası olması sebebiyle "Ebü'l-Beşer", Kur'an'da Allah'ın
seçkin kulları arasında sayılmış olduğundan 1 "safiyyullah"
ünvanlarıyla da anılmaktadır. Âdem kelimesi, Kur'an-ı Kerim'de 25
yerde geçmektedir. 2

İlk insan, ilk peygamber, insanlığın babası. Allah'u Teâlâ Hz.


Âdem'i topraktan (turâbtan) yarattı. 3 Yüce Allah yeryüzünde bir halife
yaratacağını meleklerine bildirdiği zaman; ilim, irade ve kudret
sıfatlarıyla donatacağı bu varlığın yeryüzüne uyum sağlaması için
maddesinin de yeryüzü elementlerinden olmasını dilemiştir:

"Sizi (aslınız Âdem'i) topraktan yaratmış olması onun


ayetlerindendir. Sonra siz (her tarafa) yayılır bir beşer oldunuz." (er-
Rum, 30/20)4

1
Âl-i İmran: 3/33.
2
Ahmet Kalkan, Kur’an-ı Kerim Kavram Tefsiri.
3
Hûd, 11/61; Tâha, 20/55; Nuh, 71/18.
4
Muhittin Bağçeci, Şamil İslam Ansiklopedisi: 35.
İlk insan ve ilk peygambere ait isimdir. Allahû Teâla (cc)'nın
kendisine indirdiği on suhüfla, ilk şer'î devleti kurmuştur. Kur'ân-ı
Kerim'de: "Ey insanlar biz sizi bir erkekle, bir dişiden yarattık."
(Hucurat: 4913)5 buyurmaktadır. Bu âyet-i kerimedeki erkekten
murad Hz. Âdem'dir. 6 Aynca "İnsanlar tek bir ümmet idi" (Bakara:
2/213) âyeti kerimesiyle ilk devletin İslâm devleti olduğu beyan
edilmiştir. 7 Zira ümmet, bir imama bağlanan toplumu ifade eden
eli'timam (uymak) kökünden gelir. Hz. Âdem (as) ve çocuklarının ilk
ümmeti teşkil ettikleri sabittir.

Âdem kelimesi Arapça değildir. Ademeh kökünden geldiğini


kabul edenler, derinin iç yüzü mânâsına geldiğini söylemişlerdir.
"Âdem" kelimesinin edim'den geldiğini esas alan lûgat âlimleri, rengi
sebebiyle bu şekilde isimlendirildiği kanaatindedirler. 8 Edim
Türkçe'de "Sahtiyan" karşılığıdır, bu da boyanmış deri mânâsına gelir.
Âdem'in bu ismi almasının sebebi, deriye benzeyen topraktan
yaratıldığı içindir. Âdemoğlunun renklerinin muhtelif olması
konusunda Resûl-i Ekrem (sav)'in izahı şöyledir:

"Allahû Teâla (cc) Âdem'i yeryüzünün her tarafından aldığı bir


tutam topraktan yaratmıştır. Bu sebeple alınan o toprak ölçüsünde,
bir kısmı beyaz, bir kısmı siyah, bir kısmı kırmızı, bir kısmı sarı, bir
kısmı da bunlar arasındaki renklerdedir. Bir kısmı yumuşak, bir kısmı
kötü, bir kısmı temiz ve hoş olarak dünyaya gelmiştir."9

Hz. Âdem'in Yaratılışı:

5
HBÇ Meâli, İst., 1959, c. II, sh. 949.
6
İmam Kurtubi, el-Camiü li Ahkâmul Kur'an, Kahire, 1967, c. XVI, sh. 340, Hz. Âdem ile ilgili
âyetler: Bakara Sûresi: 31, 33, 34, 35, 37; Âl-i İmran Sûresi: 33, 59; Maide Sûresi: 27; Âraf Sûresi: 11,
12, 19, 26, 27, 31, 35, 172; İsra Sûresi: 61; Secde Sûresi: 26, 33; Rahman Sûresi: 14.
7
HBÇ Meâli, c. I, sh. 57.
8
Mehmed Vehbi Efendi, Hülasatü'l Beyan fi Tefsiri'l Kur'ân, İst.1966, c. I, sh. 364.
9
İmam Burhanüddin ez-Zernuci, Ta'limü'I Mütealim, İst. 1980, sh. 2; ayrıca Hicret Gazetesi 22 Ekim
1979, Sayı 6, sh. 9.
Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler Kavramlar, İnkılap Yayınları: 32.
Kur'an-ı Kerim'e göre Hz. Âdem'in yaratılışının diğer
insanlarınki gibi olmadığı kesindir.

"Allah nezdinde (yaratılış bakımından) İsa'nın durumu Âdem'e


benzer. Allah, onu topraktan yarattı; sonra ona 'ol!' dedi ve oluverdi."
(Âl-i İmran: 3/59)

Bu ayet, bu iki peygamberin yaratılışlarındaki olağan üstü


duruma işaret eder. Allah, Hz. Adem'i topraktan yarattı. 10 Yüce Allah
yeryüzünde bir halife yaratacağını meleklerine bildirdiği zaman; ilim,
irâde ve kudret sıfatlarıyla donatacağı bu varlığın yeryüzüne uyum
sağlaması için maddesinin de yeryüzü elementlerinden olmasını
dilemiştir.

"Sizi (aslınız Adem'i) topraktan yaratmış olması O'nun


âyetlerindendir. Sonra siz (her tarafa) yayılır bir beşer oldunuz."
(Rûm: 30/20)

Genellikle sahih kabul edilen bir hadis-i şerife göre Allah,


Âdem'i yeryüzünün her tarafından alınan toprak örneklerinin
birleşiminden yaratmıştır. Bu toprağın çeşitliliğinden dolayı da
Âdem'in nesli değişik karakterler taşır.

"Allah Teâla Adem'i yeryüzünün her tarafından avuçladığı bir


avuç topraktan yarattı. Bunun için Ademoğulları kendilerinde bulunan
toprak miktarına göre, kimi kırmızı, kimi beyaz, kimi siyah, kimi
bunların arasında bir renkte; (tabiat/huy bakımından da) kimi
yumuşak, kimi sert, bazıları kötü, bazıları da iyi olarak geldiler." 11

Allah Teâlâ, Hz. Âdem'i yaratırken maddesi olan toprağı çeşitli


hal ve safhalardan geçirmiştir:

1- Türâb (toprak) safhası:

"Sizi (aslınız Adem'i) topraktan yaratmış olması O'nun


âyetlerindendir." (Rûm: 30/20)

10
Hûd: 11/61; Tâhâ: 20/55; Nuh: 71/18.
11
Ebû Dâvud, Sünnet: 16; Tirmizî, Tefsir: 1, 3; Müsned-i Ahmed: IV/400, 406.
2- Tîn safhası: Tîn, toprağın su ile karışımıdır ki, buna çamur ve
balçık denilir. Bu safha insan ferdinin ilk teşekkül ettirilmeğe
başlandığı merhaledir:

"O (Allah) her şeyi güzel yaratan ve insanı başlangıçta


çamurdan yaratandır." (Secde: 32/7)

İnsan hayatının ruh üflenmesinden/candan sonra iki temel


unsuru su ve topraktır.

"Allah her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı


üzerinde yürüyor, kimi iki ayağı üstünde yürüyor, kimi de dört
ayağı üzerinde yürüyor. Allah ne dilerse yaratır. Çünkü Allah her
şeye hakkıyla kaadirdir." (Nur: 24/45)

"O (Allah) sudan bir beşer (insan) yaratıp da onu soy-sop


yapandır. Rabbin her şeye kaadirdir." (Furkan: 25/54)

Yeryüzünün 3/4'ü su ile kaplıdır. İnsan vücudunun da % 75'i


sudur. Demek ki dünyadaki bu düzen, aynen insana da intikal
ettirilmiştir.

"Andolsun biz insanı (Âdem'i) çamurdan süzülmüş bir


hülâsadan yaratattık." (Mü'minun: 23/12)

İşte ilk insan, yaratılışının mertebelerinde, önce böyle bir


çamurdan sıyrılıp çıkarılmış, sonra hülâsadan (bir soydan)
yaratılmıştır. 12

3- Tîn-i lâzib: Cıvık ve yapışkan çamur demektir. Toprağın su


ile karıştırılıp çamur olmasından sonra, üzerinden geçen
merhalelerden birisi de "tîn-i lâzib" yani yapışkan ve cıvık çamur
safhasıdır. Hz. Allah, bu süzülmüş çamuru cıvık ve yapışkan bir hale
getirdi.

"Biz onları (asılları olan Âdem'i) bir cıvık ve yapışkan çamurdan


yarattık." (Saffat: 37/11)

12
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur'an Dili, V, 3056-3059, 3431-3432.
4- Hame-i Mesnûn: Sûretlenmiş, şekil verilmiş, değişmiş ve
kokmuş bir haldeki balçık demektir.

"Andolsun biz insanı kuru bir çamurdan, sûretlenmiş ve


değişmiş bir çamurdan yarattık." (Hicr: 15/26-28)

Böylece Allah, Adem'i topraktan yaratmaya başlıyor. Bunu da


su ile karıştırarak tîn-i lâzib yapıyor. Sonra bunu da değişikliğe
uğratarak kokmuş ve şekillenmiş hame (balçık) haline getiriyor.

5- Salsâl: Kuru çamur demektir. Cenab-ı Hak, kokmuş ve


sûretlenmiş çamuru da kurutarak "fahhâr" (kiremit, saksı, çömlek,
porselen) gibi tamtakır kuru bir hale getir.

"O Allah insanı bardak gibi (pişmiş gibi) kuru çamurdan


yaratmıştır." (Rahman: 55/14) 13

Hz. Âdem'in hangi günde yaratıldığı Kur'an'da belirtilmemekte,


ancak hadislerde onun Cuma günü yaratıldığı, o günde cennete
konulduğu, yine Cuma günü cennetten çıkarıldığı, aynı günde
tevbesinin kabul edildiği ve yine bir Cuma günü vefat ettiği haber
verilmektedir. 14

Cenâb-ı Allah böylece Hz. Âdem'i en mükemmel bir şekilde


yarattı. Yaratılışı tamamlandıktan sonra Allahü Teâlâ ona, haydi şu
meleklere git, selâm ver ve onların selâmını nasıl karşıladıklarını
dinle! Çünkü bu, hem senin, hem de zürriyyetinin selâmlaşma
örneğidir. Bunun üzerine Hz. Âdem meleklere: "Es-selâmü aleyküm"
dedi. Onlar da: "Es-selâmu aleyke ve rahmetullah" diye karşılık
verdiler, Âdem, insanların büyük atası olduğu için, Cennet'e giren her
kişi, Âdem'in bu güzel suretinde girecektir. Hz. Âdem'in torunları,
onun güzelliğinden birer parçasını kaybetmeye devam etti. Nihayet bu
eksiliş şimdi (Hz. Muhammed zamanında) sona erdi. (Buhârî, Sahih,

İlgili ayet için bk. Hâzin; Elmalılı Hamdi Yazır, a.g.e., VIII, 4669; Muhittin Bağçeci, Şamil İslam
13

Ansiklopedisi: 35-36.
14
Ebû Dâvud, Salât: 207; Tirmizî, Cum'a: 1; İbn Mâce, İkametü's-Salât: 79, Cenâiz: 65; Ahmet
Kalkan, Kur’an-ı Kerim Kavram Tefsiri.
IV, 102, Halk-ı Âdem, 2 Tecrid-i Sarîh Tercümesi, IX, 76, Hadis no:
1367)

Hz. Âdem'e Ruh Verilmesi:

Cenâb-ı Allah, Hz. Adem'i yaratırken, maddesi olan çamuru,


çeşitli mertebelerde değişikliğe uğratarak, canın verilmesi ve ruhun
nefhedilmesine müsait bir hale getirdi. Nihayet şekil ve sûretinin
tesviyesini/düzenlemesini tamamlayınca ona can vermiş ve ruhundan
üflemiştir.

"Rabbin o zaman meleklere demişti ki: 'Ben muhakkak


çamurdan bir insan yaratacağım. Artık onu düzenleyerek (hilkatini)
tamamlayıp ona da rûhumdan üfürdüğüm zaman kendisi için derhal
(bana) secdeye kapanın.' Bunun üzerine İblis'ten başka bütün
melekler secde etmişlerdi. O (İblis) büyüklük taslamış ve kâfirlerden
olmuştu. Allah: 'Ey İblis, iki elimle (bizzat kudretimle) yarattığıma
secde etmekten seni alıkoyan nedir? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa
yücelerden mi oldun?' buyurdu. İblis dedi: 'Ben ondan hayırlıyım.
Beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın." (Sâd: 38/71-76)15

Cenab-ı Allah, böylece Hz. Adem'i en mükemmel bir şekilde


yarattı. Boyunun uzunluğunun altmış "zirâ" olduğu bazı kaynaklarda
kaydedilir. 16 Yaratılışı tamamlandıktan sonra Allah ona, haydi şu
meleklere git, selâm ver ve onların selâmını nasıl karşıladıklarını
dinle! Çünkü bu, hem senin, hem de zürriyetinin selâmlaşma
örneğidir, buyurdu. Bunun üzerine Hz. Adem meleklere: "Es-selâmü
aleyküm" dedi. Onlar da "Es-selâmü aleyke ve rahmetullah" diye
karşılık verdiler. Adem, insanların büyük atası olduğu için, Cennete
giren her kişi, Âdem'in bu güzel sûretinde girecektir. Hz. Âdem'in

15
Ayrıca bk. el-A'râf, 7/12; el-Hicr, 15/29; es-Secde, 32/8-9.
16
Kurtubî, Tefsir, XX, 45.
torunları, onun güzelliğinden birer parçasını kaybetmeye devam etti.
Nihayet bu eksiliş şimdi (Peygamberimiz zamanında) sona erdi. 17

Kur'an-ı Kerim'de Hz. Âdem'le ilgili ayetlerde üç nokta


dikkatimizi çekmektedir. Öncelikle Adem'in, önemsiz bir madde olan
topraktan başlamak üzere bedenî ve ruhî yönleriyle tam ve kâmil bir
insan haline gelinceye kadar geçirdiği safhalardan söz edilir ve bu
suretle Allah'ın kudretinin üstünlüğü vurgulanmış olur. İkinci olarak
Adem'in varlık türleri arasındaki mevkiinin yüksekliğine işaret edilir.
Bu ayetlerde hem Adem'in hem de onun soyunun yeryüzünün
halifeleri olduğu, Allah'ın kendilerine verdiği aklî, zihnî, ahlâkî
meziyetlerden, dolayısıyla Allah'a ibadet hükümlerinin yerine
getirilmesini sağlayan, ayrıca diğer birçok varlık türlerini kendi
hizmetinde kullanabilen varlık olduğuna dikkat çekilir. Çeşitli
ayetlerde Allah'ın emri uyarınca meleklerin Adem'e secde ettikleri
bildirilmektedir.

Buna göre Allah, Adem'i meleklerden daha üstün ve onların


saygısına lâyık bir mertebede yaratmıştır. Bu meziyet yalnız Adem'e
ait olmayıp aynı zamanda bütün insanlığa şâmil bir şereftir. Kur'an'da
başka vesilelerle de insanoğlunun bu meziyetine işaret edilmiştir. 18

Kur'an-ı Kerim'in Âdem'le ilgili olarak ele aldığı üçüncü konu


onun peygamberliğidir. Hz. Adem'in nebî veya rasül olduğunu açık ve
kesin olarak ifade eden âyet yoksa da yine Kur'an'ın açıkladığına göre,
Âdem Rabbi'nden vahiy (kelimât) almıştır. 19 Allah ona hitap etmiş,
yükümlülük ve sorumluluğunu bildirmiştir. 20 Başka bir ayette de
Allah'ın Nuh, İbrahim hânedanı ve İmran'ın ehli ile birlikte Adem'i de
âlemlere üstün kıldığı belirtilmekte, 21 böylece dolaylı olarak onun
peygamber olduğuna işaret edilmektedir. 22

17
Buhâri, Halk-ı Âdem: 2 (IV/102); Tecrîd-i Sarih Terc. IX/76, hadis no: 1367. Muhittin Bağçeci,
Şamil İslam Ansiklopedisi: 36.
18
bkz. İsrâ: 17/70; Tîn: 95/4.
19
Bakara: 2/37.
20
Bakara: 2/33, 35; A'râf: 7/19; Tâhâ: 20/117.
21
Âl-i İmran: 3/33.
22
Ahmet Kalkan, Kur’an-ı Kerim Kavram Tefsiri.
Hz. Âdem'e İsimlerin Öğretilmesi:

Allah, Hz. Adem'i yarattıktan sonra, dünyaya yerleşip


kendilerinden faydalanabilmeleri için ona eşyanın isimlerini ve
özelliklerini öğretti. İsimlerin delâlet ettiği varlıkları anlama yeteneği
verdi.

"Hatırla ki Rabbin meleklere: 'Ben yeryüzünde bir halife


yaratacağım' dedi. Onlar: 'Biz hamdinle Seni tesbih ve Seni takdis
edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı
mı halife kılıyorsun?' dediler. Allah da onlara: 'Sizin bilemeyeceğinizi
Ben bilirim' dedi. Allah, Âdem'e bütün isimleri öğretmişti. Sonra
onları (onların delâlet ettikleri âlemleri ve eşyayı) meleklere gösterip
sâdıklar iseniz (her şeyin içyüzünü biliyorsanız) bunları isimleriyle
bana haber verin' demişti. (Melekler de:) 'Seni tenzih ederiz; Senin
bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Çünkü her şeyi
hakkıyla bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan şüphesiz ki Sensin Sen'
demişlerdi." (Bakara: 2/30-32)

Bu ayetlerde geçen "halife" vekâlet gibi asaletin karşıtı olarak


başkasına vekillik etmek, yani az veya çok aslın yerini tutarak, onu
temsil etmek demek olan hilâfet masdarından türemiş bir sıfattır. İsim
olarak kullanılır. Aslı "halif"tir. Sonundaki "tâ" harfi mübalâğa içindir.
Birinin arkasından makamına ve yerine vekâlet eden demektir. Bu
niyâbet (vekâlet) ya aslın geçici olarak makamından ayrılması
dolayısıyla verilir veya aslın acizliğinden dolayı yardım etmesi için
verilir. Yahut bunların hiçbiri olmadığı halde asıl, vekiline sırf bir
şeref bahşederek onu yüceltmek için vekâlet verir. İşte Cenâb-ı
Allah'ın arzda evliyasını istihlâfı bu kâbildendir.23

Cenâb-ı Allah: "Yeryüzünde bir halife yaratacağım ve tayin


edeceğim." demişti ki; kendi irade ve kudret sıfatımdan ona bazı
salâhiyetler vereceğim, o bana izâfeten, bana niyâbeten yarattıklarım

23
Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât fi Garibi'l-Kur'an İstanbul 1986, s. 223; Hamdi Yazır, a.g.e., I, 300.
üzerinde birtakım tasarruflara sahip olacak, benim namıma ahkâmımı
yeryüzünde yürürlüğe koyup uygulayacaktır. O, bu hususta asil
olmayacak, kendi zatı ve şahsı namına asıl olarak hükümleri icra
edemeyecek ancak benim bir nâibim, kalfam olacak, iradesiyle benim
iradelerimi, emirlerimi, kanunlarımı tatbike memur bulunacak sonra
onun arkasından gelenler ve ona halef olarak aynı vazifeyi icra edecek
olanlar bulunacaktır. "Verdikleriyle sizi denemek için, yeryüzünün
halifeleri kılan ve kiminizi kiminizden derecelerle üstün yapan odur..."
(el-En'âm, 165) ayetinin sırrı zâhir olacaktır. Bu mana, Ashâb-ı Kirâm
ve Tâbiîn'den uzun uzadıya nakledilegelen tefsirlerin özetidir. 24

Allahü Teâlâ, Âdem'i yeryüzünde halifesi yapacağını


meleklerine istişâre eder gibi tebliğ etmiş, Âdem'i yarattıktan sonra
ona eşyanın isimlerini öğretmiş, eşyanın bilgisini edinme ve beyan
etme kabiliyetini vermiştir. Meleklerin devamlı olarak tesbih ve takdis
vazifesiyle meşgul olmaları ve nefislerinin olmaması sebebiyle
yeryüzünde halifelik ve imtihan keyfiyetlerine Âdem ve evlâdlarının
lâyık olacaklarını Âdem ile meleklerini bir imtihandan geçirerek
göstermiştir. 25

Allah, Adem'i yeryüzünün halifesi yapacağını meleklerine tebliğ


etmiş, Adem'i yarattıktan sonra ona eşyanın isimlerini öğretmiş,
eşyanın bilgisini edinme ve beyan etme kabiliyetini vermiştir.
Meleklerin devamlı olarak tesbih ve takdis vazifesiyle meşgul
olmaları ve nefislerinin olmaması sebebiyle yeryüzünde halifelik ve
imtihan keyfiyetlerine Âdem ve evlâtlarının lâyık olacaklarını Allah,
Âdem ile melekleri bir imtihandan geçirerek göstermiştir.

Hz. Adem ve onun soyunun diğer birçok varlıktan daha üstün ve


değerli sayılmasının 26 temelinde, Allah'ın onlara verdiği bilgi gücü
bulunduğu söylenebilir. Nitekim Kur'an'da meleklerin, insanoğlunu
"yeryüzünde fesat çıkaran ve kan döken" varlık olarak
nitelendirmeleri üzerine Allah'ın Adem'e bütün isimleri öğrettikten
sonra bunları meleklere sorduğu, onlar bilemeyince Âdem'e "Ey
Âdem, onlara eşyanın isimlerini bildir!" dediği ve Âdem'in isimleri
24
Elmalılı, a.g.e., I, 300.
25
Muhittin Bağçeci, Şamil İslam Ansiklopedisi: 36-37.
26
bkz. İsrâ: 17/70.
onlara bildirdiği açıklanmıştır. 27 Tefsirlerde genellikle bu ayetlerdeki
"isimler"in kavram bilgisi olduğu ve meleklerin bilmedikleri şeyler
hakkında Hz. Âdem'in bilgili kılındığı, böylece onun ilimde
meleklerden daha üstün nitelikte yaratıldığı yine bu ayetlerden
anlaşılmaktadır. Söz konusu âyetlerin birinde, "Allah Âdem'e bütün
isimleri öğretti" denilerek Âdem'in bilgisinin genişliğine işaret
edilmiştir. Bilgi gibi bir meziyet ve imtiyaza sahip olmak, meleklerin
bile Âdem'e secde etmesini gerektirdiğine göre, insanoğlu aynı
meziyet sayesinde tabiattaki birçok varlığa ve güçlere hâkim olup
eşyaya şekil verme ve onları kendi yararına kullanma kabiliyetinde
yaratılmıştır.

Kur'an'da belirtildiğine göre, Allah Âdem'i yarattığı ve ona ruh


verdiği zaman meleklere, "Âdem'e secde edin!" diye emretmiş, bütün
melekler bu emre uymuşlar 28, ancak İblis kendisinin ateşten, Âdem'in
ise topraktan yaratıldığını, dolayısıyla ondan üstün olduğunu ileri
sürerek emre karşı gelmiş 29 ve bu yüzden lânetlenerek Allah'ın
rahmetinden uzaklaştırılmıştır. 30 Bunun üzerine, Allah'tan kıyamete
kadar, düşmanı olan Âdem soyunu doğru yoldan ayırmak, kendi
dostlarını çoğaltmak için mühlet istemiş 31, Allah da ona bu fırsatı
vermiştir. İslâm'da Allah'tan başkasına ibadet maksadıyla secde etmek
küfür olduğundan, meleklerin Hz. Âdem'e secdesi İslâm âlimlerince
ibadet secdesi değil; saygı secdesi ve bir nevi biat olarak
yorumlanmıştır. 32

Hz. Havva’nın Yaratılışı:

27
bkz. Bakara: 2/30-33.
28
bkz. Bakara: 2/34; A'râf: 7/11; Hıcr: 15/29-31.
29
bkz. A'râf: 7/12; Hıcr: 15/33; İsrâ: 17/61.
30
bkz. Sâd: 38/74-78.
31
bkz. A'râf: 7/13-18; Hıcr: 15/34-43; İsrâ: 17/61, 65.
32
Ahmet Kalkan, Kur’an-ı Kerim Kavram Tefsiri.
Yüce Allah Âdem'i yarattıktan sonra zevcesi Havva'yı onun eğe
veya başka bir görüşe göre kaburga kemiğinden yarattı. 33 İbn Mes'ûd
ve İbn Abbâs, "Allah Havva'yı, Âdem'i Cennet'e yerleştirdikten sonra
yaratmıştır." demişlerdir. 34

Hz. Adem ve Eşinin Cennete Yerleştirilmesi:

Allah, Adem ve eşini cennete yerleştirdi:

"Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş, otur. Ondan (cennetin


yiyeceklerinden) istediğiniz yerden ikiniz de bol bol yiyin. Fakat şu
ağaca yaklaşmayın. Yoksa ikiniz de kendinize zulmedenlerden
olursunuz." (Bakara: 2/35; A'râf: 7/19)

"Muhakkak bu (İblis) sana ve zevcene düşmandır. Sakın sizi


cennetten çıkarmasın; sonra zahmet çekersin. Çünkü senin
acıkmaman ve çıplak kalmaman ancak burada mümkündür ve sen
burada susamazsın ve sıcaktan bunalmazsın." (Tâhâ: 20/117-119)35

Yasaklanan Ağaç:

Hz. Adem ve eşine yasaklanan bu ağacın ne olduğu kesin olarak


bilinmemektedir. Çünkü Allah, bu ağacın adını bize bildirmemiştir.
Sadece şeytanın Âdem ve Havva'ya çirkin yerlerini göstermek için,
hangi sözlerle kandırıp vesvese verdiği ifade edilmiştir:

"Rabbiniz başka sebepten dolayı değil; sırf melek olursunuz


yahut ebedî kalıcılardan olursunuz diye şu ağacı size yasakladı"
(A'râf: 7/20)
33
Kitabü Mecmuatün mine't-Tefâsir içinde Hâzin, II, 3.
34
en-Nisâ, 4/1; Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, XI, 304. Muhittin Bağçeci, Şamil İslam Ansiklopedisi: 37.
35
Muhittin Bağçeci, Şamil İslam Ansiklopedisi: 37.
"Ey Adem! Sana ebedîlik ağacını ve yok olmayacak bir
hükümranlığı göstereyim mi?" (Tâhâ: 20/120) diyerek şeytanın onları
yanılttığı belirtilmektedir. Bu ağacın mâhiyeti konusunda sahih
hadislerde de başka bilgi yoktur.

Bu ağacın buğday veya üzüm veyahut da incir olduğu hakkında


rivayetler vardır. Biz bu ağacın ne olduğunu bilemeyiz. Çünkü yüce
Allah bu ağacın ismini bize bildirmemiştir. Cenâb-ı Hakk Cennet'te
Âdem'e büyük bir hürriyet vermekle beraber yine de buna bir sınır
koymuştur. Bu sınırı aştıkları takdirde, kendilerine zulüm
edeceklerdir. Cennet'e bu yasak ağaç, yenilmek için değil, insanın
hayatını disipline etmek ve bir sınırlama ve kulluk için konulmuştur.
Bununla beraber biz "Dünyayı sevmek, her bir günahın başıdır"
hadîsinde bu yasak ağacı tayin eden bir dalâlet buluyoruz. Demek Hz.
Âdem o zaman dünya sınırlarına yaklaşmamak emri almış ve bundan
bir müddet fıtratının gereği olarak yememiştir. 36

İblisin Adem ve Eşini Kandırması:

Daha önce İblis Hz. Âdem'in üstünlüğünü çekemeyerek Allah'ın


emrine karşı gelmiş, Âdem'e secde etmeyip, saygı göstermemiş ve
Cennet'ten kovulmuştu. O zaman şeytan'ın Hz. Âdem ve evlâtlarına
musallat olup azdırma imkânı kaldırılmamıştı. Hatta, İblis'e onları
günah işlemeye teşvik etme gücü verilmişti. 37 Çünkü Âdem'in şeref ve
üstünlüğü, nefsine ve şeytana uymamakla gerçekleşecekti. Kendilerine
verilen akıl ve irade sebebiyle Âdem ve soyu, imtihandan geçecekler,
sınanmaları için de peygamberler gönderilecekti.

Vesvese vererek insanları azdırma kabiliyetine sahip olan


şeytan, ne yaptıysa yaptı, bir yolunu bularak Cennet'e girebildi.

"Derken şeytan, onlardan gizli bırakılmış o çirkin yerlerini


(avret mahallerini) kendilerine açıklayıp göstermek için ikisine de
36
Elmalılı Hamdi Yazır, a.g.e., I, 323-324. Muhittin Bağçeci, Şamil İslam Ansiklopedisi: 37-38.
37
Bk. el-A'râf, 7/12-18; el-Hicr, 15/32-42.
vesvese verdi ve 'Rabbiniz size bu ağacı başka bir şey için değil, ancak
iki melek olacağınız yahut ölümden kurtulup ebedi olarak kalıcılardan
bulunacağınız için yasak etti' dedi. Bir de onlara, 'Ben sizin iyiliğinizi
isteyenlerdenim' diye yemin etti. İşte bu şekilde ikisini de aldatarak o
ağaçtan yemeye tevessül ettirdi. Ağacın meyvesini tattıkları anda ise,
o çirkin yerleri kendilerine açılıverdi ve üzerlerine Cennet
yaprağından üst üste yamayıp örtmeye başladılar. Rableri de "Ben
size bu ağacı yasak etmedim mi? Şeytan size apaçık bir düşmandır,
demedim mi? diye nida etti." (el-A'râf 7/20-22)38

Adem ve Eşinin Tevbesi:

"Bundan sonra Âdem, Rabbinden (vahiy yoluyla) kelimeler


belleyip aldı ve şöyle diyerek Allah'a yalvardılar: Ey Rabbimiz
kendimize yazık ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bizi esirgemezsen
herhalde en büyük zarara uğrayanlardan olacağız, dediler." (el-A'râf,
7/23)

"Sonra Rabbi onu seçti (peygamber yaptı) da tevbesini kabul


buyurdu ve ona doğru yolu gösterdi. Allah şöyle dedi: 'Dünyada
birbirinize düşman olmak üzere her ikiniz de oradan (Cennet'ten)
ininiz. Artık benden size bir hidayet (kitap) geldiği zaman, kim benim
hidayetime uyarsa, işte o sapıklığa düşmez ve bedbaht olmaz (ahirette
zahmet çekmez)." (Tâha, 20/122-123)

Böylece Hz. Âdem ve Havva ve nesillerinin yeryüzünde yerleşip


kalmaları ve burada üreyip geçinmeleri, imtihan edilmeleri takdir
edildi ve gerçekleştirildi. 39

Buhârî, Müslim, Ebu Dâvûd, Neseî ve Tirmizî'nin rivayet


ettikleri bir hadîsinde Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu:

38
Muhittin Bağçeci, Şamil İslam Ansiklopedisi: 38.
39
el-Bakara, 2/36-38; el-A'raf, 7/24.
"Âdem (a.s.) ile Musa (a.s.)'ın ruhları Rableri nezdinde
münakaşa ettiler ve Âdem (a.s.), Musa (a.s.)'ı delil getirerek mağlûp
etti. Musa (a.s.) dedi ki:

"Sen Allah'ın eliyle (kudretiyle) yarattığı ve ruhundan üflediği ve


melekleri senin için secde ettirdiği ve Cennet'ine yerleştirdiği
Âdem'sin. Sonra da sen işlediğin suç sebebiyle insanları yeryüzüne
indirdin.' dedi. Bunun üzerine Âdem (a.s.)

'Sen Allah'ın peygamberliğine ve konuşmasına seçtiği ve içinde


her şeyin açıklaması bulunan (Tevrat) levhalarını verdiği ve münacât
edici olarak kendisine yaklaştırdığı Musa'sın. Benim yaratılmamdan
kaç sene önce Tevrat'ı yazdığını gördün?' dedi Musa (a.s.),

'Kırk sene önce' diye cevap verdi. Âdem,

'şu halde içinde 've Âdem Rabbi'ne isyan etti de...' meâlindeki
ayeti gördün mü?' dedi. Musa (a.s.)

'Evet, gördüm' dedi. Âdem (a.s.) 'Allah'ın beni yaratmasından


kırk sene önce işleyeceğimi yazdığı işi işlemem üzerine beni nasıl
azarlarsın' dedi. Resulullah (s.a.s.) neticede

"Âdem hüccet ile Musa'yı mağlûp etti" buyurdu.40

Bundan sonra gelecek hidayet rehberlerine (peygamberlere),


iman ederek uyup bağlanacaklar için, korkup üzülecekleri bir şeyin
olmadığı ve bunların Cennet'e girecekleri bildirildi. İnkâr edip kötülük
yapanların Cehennem'e girecekleri anlatıldı. 41

Adem ve Eşinin Yerleştirildiği Cennet:

Âlimler, Hz. Âdem ve eşinin yerleştirildiği cennet hakkında


görüş ayrılıklarına düşmüşlerdir. Cennet, lügat açısından bağ, bahçe,
40
et-Tâc, I, Hadis no: 40.
41
el-Bakara, 2/38-39, 82. Muhittin Bağçeci, Şamil İslam Ansiklopedisi: 38.
bahçelik yer manasına gelir. Acaba Hz. Âdem'in iskân edildiği bu
cennet, yeryüzünün bağlık, bahçelik ve ağaçlık köşelerinden bir köşe
midir; yoksa dünyadan ayrı ahirette mü'minlere vaad edilen cennet
midir? Kur'an'da buna dair açık ve kesin bir bilgi verilmemiştir. İslâm
âlimlerinin çoğunluğuna göre Hz. Adem'in eşiyle yerleştirildiği ve
içinde yasak ağacın bulunduğu cennet, âhirette mü'minlere ve iyilik
yapanlara vaad edilen, mükâfat yurdu olan cennettir. Çünkü:

a) "Allah dedi ki: 'Kiminiz kiminize (nesilleriniz birbirlerine,


veya mü'minlerle şeytan birbirlerine) düşman olarak inin. Arz'da sizin
için bir zamana kadar yerleşip kalmak ve geçinmek vardır. Orada
(yeryüzünde) yaşayacaksınız, orada öleceksiniz, yine oradan diriltilip
çıkarılacaksınız." (A'râf: 7/24-25)42

Bu ayetlerde "hubût" (inmek) tâbiri ve inilecek yer de arz


(yeryüzü) olarak zikredilmiştir. İlk yerleşme noktası yeryüzü dışında
bir yer olmalıdır ki, buradan yeryüzüne iniş söz konusu edilebilsin.
Eğer Hz. Âdem ve Havva'nın yerleştikleri yer, arzdaki bir bahçe
olsaydı "hubût"tan, inişten söz etmek mümkün olmazdı.

b) Tâhâ suresi 118-119'uncu âyetlerde Hz. Âdem'in yerleştiği


cennetin anlatılan vasıfları, yani acıkmamak, susamamak, çıplak
kalmamak, güneşte yanmamak, sevap ve mükâfat yurdu olan,
mü'minlere vaad edilen cennete ait niteliklerdir. Bu özellikte olan bir
cennet (bahçe) dünyada yoktur. Öyle ise Hz. Âdem'in yerleştirildiği
cennet, âhirette mü'minlere vaad edilen cennettir.

c) Bu "Cennet" lâfzının başındaki elif lâm (lâm-ı ta'rîf) umûm


(istiğrak) için değil, ahid içindir. Bu elif lâm, umûm ifâde ederse
Cennetlerin hepsi manasına gelir. Hâlbuki Hz. Âdem'in bütün
Cennetlere (bahçelere) yerleşmesi imkânsızdır. Öyle ise bu Cennet'in
manasını müslümanlar arasında bilinen ve dârü's-sevâb (mükâfat
yurdu) olan Cennet'e hamletmek gereklidir.43

42
Ayrıca bkz. Bakara: 2/36.
43
Âlûsî, Rûhu'l-Meânî, I, 233; Razı, Mefâtîhu'l-Gayb, I, 455; Talat Koçyiğit, İsmail Cerrahoğlu,
Kur'an-ı Kerim Meâl ve Tefsiri, s. 95 vd.
d) Yine bazı hadis rivayetlerine göre, Allah meleklerden birine
dünyanın her yerinden topraklar getirterek Hz. Adem'i cennette
yaratmıştır. 44 Hz. Âdem ile Hz. Musa'nın ruhlarının münakaşa ettiğini
bildiren hadis 45 de bu cennetin sevab yurdu olan cennet olduğunu
açıklar.

Ebu'l-Kasım el-Belhî ve Ebû Müslim el-İsfahânî de "Hz.


Âdem'in yerleştiği Cennet, bahçe manasına olup bu dünyadadır"
derler. Bu zatlar ayette geçen "ihbitû" kelimesine de "giriniz, gidiniz,
konunuz" gibi manalar veriyorlar. "İhbitû mısran = Bir şehre ininiz,
yerleşiniz” (el-Bakara, 2/61) gibi. Bu zatlar Hz. Âdem'in yerleştiği
Cennet'in bu dünyada olduğuna dair şu şekilde delil getiriyorlar:

1) Eğer Hz. Âdem'in yerleştiği bu Cennet, sevap ve mükâfat


yurdu olan Cennet olsaydı, elbette ebedî kalınacak Cennet olurdu. Hz.
Âdem de ebedî kalınacak Cennet'te olduğunu bilir ve şeytan da onu
"Rabbiniz size bu ağacı, melek olmanız için, yahud ölümden
kurtularak ebedî kalıcılardan olacağınız için yasak etti." (el-A'râf,
7/20) diyerek aldatamazdı.

2) Yüce Allah'ın "Onlar (Cennet'te olanlar) oradan


çıkarılacaklar da değildir." (el-Hicr, 15/48) sözünün dalâletiyle
Cennet'e giren bir daha oradan çıkmaz.

3) İblis, Hz. Âdem için secde etmekten kaçınarak


kibirlendiğinden Allah'ın gazâb ve lânetine uğramış ve kâfir olmuştur.
Böyle olan bir kimse Cennet'e giremez.

4) Ahirette müminlere va'd edilen Cennet teklif ve imtihan yeri


olmayıp müminlerin içinde serbestçe dolaşacakları ve bütün
nimetlerinden diledikleri gibi faydalanacakları bir yerdir. Halbuki
burada eşiyle beraber Hz. Âdem'e bir ağacın meyvesi yasaklanmıştır.

5) Allahü Teâlâ "Yeryüzünde bir halife yaratacağım..." (el-


Bakara, 2/30) diye belirttiği için Hz. Âdem'i Arz'da yarattı. Kur'an'da
onu göğe (Cennet'e) naklettiğini zikretmedi. Onu dünyadan semaya

44
bkz. Ebû Dâvud, Sünnet 16; Tirmizî, Tefsir 1, 3; Müsned-i Ahmed, IV/400, 406.
45
et-Tâc, I, hadis no: 40.
nakletmesi, nimetlerin en büyüğünden olduğu için zikredilmeye daha
layık olurdu. Kur'an-ı Kerim'de böyle önemli bir olayı doğrulayacak
kesin ve açık bir ifade yoktur. Öyle ise Hz. Âdem ve eşinin iskân
edildiği bu Cennet, içinde ebedi kalınacak Cennet'ten başka bir
Cennet'tir. 46

Hz. Âdem'in oturduğu Cennet'in mükâfat yurdu olan Cennet


olması veya bundan başkası olması mümkündür. Çünkü bu konudaki
nakli deliller zayıf ve Kur'an'da buna dair kesin bir delil yoktur. Bunu
Allah'tan başka kimse bilemediğine göre, şu Cennet'tir veya bu
Cennet'tir diye kestirip atmamak veya bu konuda tevakkuf etmek
lâzımdır. Nitekim selefi salihîn ve bunlara tâbi olan birçok müfessirler
böyle yapmışlardır. 47

Fakat biz burada hemen şunu kaydedelim: Hz. Âdem ve eşinin


iskân edildiği Cennet'in mükâfat yurdu olan Cennet olduğuna dair
deliller daha kuvvetlidir. Ayrıca Cennet'e girince çıkılamayacağı
meselesi duruma göre değişir. Misafir olarak girmekle mûkîm olarak
girmek aynı değildir. Nitekim Hz. Muhammed (s.a.s.) mi'rac gecesi
Cennet'e girmiş ve çıkmıştır. Hz. Âdem'in Cennet'ten yeryüzüne
inişinin mahiyeti bizce meçhuldür. 48

Bütün bunlarla birlikte, Hz. Adem'in yaratılıp yerleştiği cennetin


mükâfat yurdu olan cennet veya yeryüzü bahçesi olması mümkündür.
Çünkü bu konudaki naklî deliller kesin değildir ve Kur'an'da buna dair
kesin bir hüküm yoktur. Bunu Allah'tan başka kimse bilemediğine
göre, şu cennettir, veya bu cennettir diye kestirip atmamak en
uygunudur. Fakat, Hz. Adem ve eşinin iskân edildiği cennetin mükâfat
yurdu olan cennet olduğuna dair deliller daha kuvvetlidir. 49

46
Râzî, Mefâtîhu'l-Gayb, I, 454.
47
Râzî, Mefâtîhu'l-Gayb, 1, s. 455.
48
Muhittin Bağçeci, Şamil İslam Ansiklopedisi: 38-39.
49
Ahmet Kalkan, Kur’an-ı Kerim Kavram Tefsiri.
İsrâiliyât ve Kitab-ı Mukaddes'e Göre Hz. Âdem:

Müslümanların kültürüne etki eden Hz. Âdem ve onunla ilgili


olarak yaratılış, zelle, cennetten çıkarılma kıssası halka mal olduğu
şekliyle maalesef büyük çapta Tevrat ve İsrailiyât kaynaklıdır. Kısâs-ı
Enbiyâ gibi bazı kitaplarda da bu İsrâiliyât, İslâmî rivayetler gibi
takdim edilebilmiştir.

Kur'an, Âdem kıssasının şekil yönü ve ibret için lüzumlu


olmayan teferruatı üzerinde durmamış; aksine onun, insanlık tarihi ve
insan varlığı bakımından dikkate değer noktalarını belirtmiştir.

Nice insanımızın, Kur'an'ın daha çok ders ve ibret almamız için


anlattığı doğruları bilmediği ve öğrenmek istemediği halde, efsane ve
masal karışımına biraz da yahudilerin uydurmalarını ilâve ederek dinî
kıssa diye öğrenip başkalarına aktarması cidden gülünmekten öte
ağlanacak halimizi yansıtmaktadır. Faydalı ilim sınıfına girmeyen,
kulluğumuz ve imtihanımız ile hiçbir çıkarımı olmayan, mesaj
içermeyen, Kur'an'ın gereksiz görüp anlatmadığı konulara halkımız
merak duyabiliyor ve bu meraklarını uydurmalarla tatmin
ediyorlarsa, bilen insanlara çok büyük görev düşüyor demektir.
İnsanları, masal ve efsane yığını, İsrâiliyâttan nice katmalarla dejenere
edilmiş, aslındaki nice hakikatlerin de yok sayıldığı bir din, dünyada
da ahirette de kurtaramaz.

İsrâiliyât dediğimiz daha çok yahudi kaynaklarına ve


hıristiyanların da kabullerine göre, kır hayvanlarının en hilekârı olan
yılan, Aden'deki bahçede yaşamakta olan Havva'ya yaklaşmış, "Allah
bilir ki ondan yediğiniz gün, gözleriniz açılacak, iyiyi ve kötüyü
bilerek Allah gibi olacaksınız" diyerek onu yasak ağacın meyvesinden
yemeye ikna etmiş, daha sonra Havva, yasak meyveden Âdem'e de
yedirmiştir. 50 Kur'an-ı Kerim'de ve hadislerde yılandan söz edilmez.
Bazı İslâm tarihi kitaplarında geçen bu yılan unsuru tamamen İslâm
dışı kaynaklara dayanmaktadır.

50
Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 1-6.
Yine bugünkü Kitab-ı Mukaddes'e göre yasağı çiğnemelerinin
sonucu olarak ikisinin de gözleri açılır, çıplaklıklarının farkına varırlar
ve incir yapraklarından kendilerine örtü yaparlar. 51 Kur'ân-ı Kerim'e
göre de yasağı çiğnemenin hemen ardından utanılacak yerleri
kendilerine görünmüş ve cennet yapraklarını üst üste yamayıp
üzerlerine örtmeye başlamışlardır. 52 Bundan sonra, müslüman halk
arasında da yer etmiş Kur'an'a ters yorumlar daha önemlidir:
Elimizdeki Tevrat'a göre esas suçlu kadındır, yani şeytan Havva'yı
kandırmıştır; o da Âdem'i. Bundan yola çıkılarak kadınların kötülüğü
ve şeytana meyli vurgulanır. Bu yüzden tüm kadınlar Allah tarafından
cezayı hak eder. Eldeki Tevrat'a göre kadın için asıl ceza gebelik
sıkıntıları, çocuk doğurma sancıları ve erkeğin hâkimiyetinde olmak
şeklindedir. Erkek için de kadının sözünü dinleyip suç işlediğinden
cezalar vardır: Geçim temini için toprakla uğraşmak, toprağa
dönünceye kadar alın teriyle yiyeceğini sağlamak ve sıkıntılı bir hayat
geçirme ceza olarak erkeğe yazılmıştır. 53 Kur'an'a göre ilk suçlu, esas
suçlu olarak Havva validemiz gözükmez. Şeytan her ikisini kandırmış,
her ikisi aynı suçu işlemişler, sonra beraber tevbe etmişler ve
affedilmişlerdir. Âdem ve eşi, içinde bulundukları cennetten, belirli
bir müddet yaşamaları için yeryüzüne indirilmişlerdir. 54 Zaten insan,
yeryüzü için yaratılmıştır; arzda kendileri için apaçık düşman olan
şeytanı ve aldatıcılığını tanıtmak için cennetteki olay yaşanmıştır.

Hıristiyanlar Âdem'in yasak ağaca yaklaşmakla büyük bir günah


işlediğine, Allah'ın gazabına uğradığına, onun bu günahının kıyamete
kadar her yeni doğan çocuğa geçtiğine, dolayısıyla onların da
günahkâr olarak doğduklarına, ancak vaftiz edilmek suretiyle
cehennemlik olmaktan kurtulabileceklerine inanırlar. Bu aslî günah
inancı, hıristiyan kültür ve felsefesinin ana fikridir. Hıristiyanlıkta
insan, kötülüğün içinde rehbersiz bırakılmış, günahı ile baş başa
kalmıştır. Hıristiyanlıkta insan, dünyaya artılarla (fıtrat üzere ve en
şerefli varlık olarak) değil; eksilerle başlamaktadır, daha doğuştan
günahkârdır. Dünyaya gözlerini açar açmaz sırtında, utanıp ezilmesine

51
Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 7.
52
bkz. A'râf: 7/22; Tâhâ: 20/121.
53
Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 16-19.
54
bkz. Bakara: 2/36, 38; A'râf: 7/24, Tâhâ: 20/123.
sebep olan bir kambur bulunmaktadır. Bundan daha kötüsü, bu
kambur bazı insanların aracılığı olmadan insanın sırtından
düşmemekte, Allah'a kendi başına tevbe ederek temizlenememektedir.
Bu demektir ki, insan hiçbir zaman kendi imkânlarını kendisi
kullanabilen hür bir benlik olamayacaktır. Bu kapı ona ezelden
kapatılmıştır. Batı insanının dine açtığı savaş sebepleri arasında birinci
sırayı, insan yaratılışına ters düşen ve insanı sahip bulunduğu
soyluluğundan mahrum bırakan bu anlayış gelmektedir.

İslâm'a göre ise Allah yol gösterici, bağışlayıcı ve yardım


edicidir. Zaten Âdem de cennetten çıkarıldıktan sonra birtakım
kelimeler almış ve tevbesi kabul edilmiştir. 55 İslâm'a göre suç ve ceza
ferdî/kişiseldir; kimse kimsenin günahından sorumlu değildir. 56
Kur'an'da, hıristiyan itikadının aksine, Âdem'in hatasının ve cezasının
ferdîliği/kişiselliği, Allah'ın insanlara yönelttiği şu hitapla da
belirtilmiştir:

"Yalnız size benden bir hidâyet geldiği zaman, kimler benim


hidâyetime uyarsa artık onlara bir korku yoktur ve onlar
üzülmeyeceklerdir; inkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlar ise ateş
ehlidir, orada ebedî kalacaklardır." (Bakara: 2/38-39; Tâhâ: 20/123)

İslâm âlimleri Âdem'in yasak ağaçtan uzak durması yönündeki


ilâhî emre uymamasının Allah'a bir isyan ve büyük günah sayılıp
sayılmayacağı konusunu tartışmışlardır. Ehl-i sünnet âlimlerinin
çoğunluğu, bunun bir günah olduğunu, yani Adem ile Havva'nın
yasağı çiğnemek suretiyle emre karşı geldiklerini ve bu yüzden âsi
olduklarını kabul etmişlerdir. Ancak bazı âlimler, "Andolsun ki biz
daha önce Âdem'e emir vermiştik; ancak o unuttu ve biz onu azimli
bulmadık." (Tâhâ: 20/115) mealindeki ifadeyi göz önüne alarak,
Adem'in yasaklanmış ağaca günah işleme azmi olmaksızın dalgınlıkla
yaklaştığını belirtmişlerdir.

Nitekim Tefsir-i Kebir'de Fahreddin Razi'nin aktarmasıyla


Hasan-ı Basrî, "Vallahi, o unuttuğu için âsi oldu" demiştir. Ayrıca
İslâm âlimlerinin kanaatine göre bu olay, Adem cennette iken, yani
55
bkz. Bakara: 2/37.
56
bkz. En'âm: 6/164.
peygamber olmadan önce cereyan etmiştir. O zaman ne ümmet, ne de
cemaat vardı. Adem'in kasıtsız olarak işlediği bu hata, tevbe etmesi
üzerine Allah tarafından bağışlanmış, yeryüzüne indikten bir müddet
sonra da kendisine peygamberlik verilmiş, böylelikle o ilk insan, ilk
baba ve ilk peygamber olmuştur. Aslında Hz. Adem ve eşinin şeytanın
iğvâsına kapılmaları, pişmanlık duymaları gibi hâdiseler, onların
soyunun dünya hayatına ait macerasının bir özeti gibidir. Bu ilk günah
ve daha sonraki gelişmelerin, yeryüzünde insanlar da haramlara
yaklaştıktan sonra ataları Adem gibi tevbe ederlerse tevbelerinin kabul
edileceğini, günah karşısında insan için bir tevbe ve af müessesesinin
daima işleyeceğini, insanın böylelikle kemale ereceğini gösterdiği
düşünülebilir.57

Hz. Âdem'in Peygamberliği:

Hz. Âdem, ilk insan olduğu gibi aynı zamanda ilk peygamberdir.
Hz. Adem, yeryüzüne indirildikten sonra, Cenab-ı Allah, insan
nesillerinin hepsini onunla eşi Havva'dan türetmiştir.

"Ey insanlar! Sizi tek bir candan (Âdem'den) yaratan, ondan da


yine onun zevcesini (Havva'yı) yaratan ve ikisinden pek çok erkekler
ve kadınlar türetip yayan Rabbiniz'e ittika edin, O'na karşı gelmekten
sakının." (Nisâ: 4/1)

Bir hadîs-i şerîflerinde Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyuruyor:

"Allah'u Teâlâ Âdem'i (a.s.) yeryüzünün her tarafından


avuçladığı bir avuç topraktan yarattı. Bunun için Ademoğulları
kendilerinde bulunan toprak miktarına göre, kimi kırmızı, kimi beyaz
kimi siyah, kimi bunların arasında bir renkte; (tabiat bakımından da)
kimi yumuşak, kimi sert, bazıları kötü, bazıları da iyi olarak
geldiler."58

57
Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, c. 1, s. 362
58
Tirmizî, Tefsir: 3. Bu hadisi Tirmizî sahih bir senetle rivayet etmiştir.
Allah, insanı nefsinin şehvet ve şeytanın vesveselerine maruz
kalacak şekilde yaratmış, ona bunlara karşı koyacak akıl, hayır ve şerri
birbirinden ayırt edecek vicdan (kalb gözü) vermiştir. Cenâb-ı Allah
böylece insanı bu dünyada imtihan alanına koyduğu için, hikmet ve
rahmetinin gereği olmak üzere hayır, fazilet, şer ve rezalet yollarını
gösterecek, hak ile batılı öğretecek, hayır ve kemâl yollarına irşad
edecek peygamberler göndermiştir. Cenâb-ı Hakk peygamberler
göndermekle, insanın tabiatına ve halîfeliğine uygun imtihan şartlarını
tamamlamıştır. Neticede insan bu dünyada yaptıklarının hesabını
öldükten sonra diriltilince verecek, imanlı olup iyilik ve sevap
terazileri ağır gelenler Cennet'e girecektir. Bunları kendilerine öğretip
ikaz etmek için peygamberlere ihtiyaç vardır. İlk insanlara peygamber
olmaya en lâyık olan zat, Allahü Teâlâ'nın doğrudan doğruya vasıtasız
konuştuğu ataları Hz. Âdem'di.

Hz. Âdem'in peygamberliği kendisine emir ve nehiy olunduğuna


dalâlet eden Kur'an ayetleri ile sabittir. Çünkü onun zamanında başka
bir peygamber yoktu. Bu duruma göre kendisine gelen o emir ve
nehiyler, vahiy vasıtasıyla olup başka bir vasıta ile değildir. Kur'an'da
geçen Hz. Âdem'in iki oğlunun Allah'a kurban takdim etmeleri,
ikisinden birinin kurbanının kabul olunduğunun bildirilmesi 59 Hz.
Âdem'e vahiy ile bildirilmiştir. Kur'an'da Hz. Âdem'in peygamberliğe
seçildiğinin anlatılması için "Istafâ"60 kelimesi ile "İctebâ"61
kelimeleri kullanılıyor. Kur'an'da diğer peygamberler için de ıstıfâ' ve
ictibâ' kelimelerinden müştak kelimeler kullanılıyor. 62 Öyle ise Hz.
Âdem de peygamberdir. Hz. Âdem'in peygamber olduğunu açıkça
bildiren hadisler de vardır. Ebu Ümame (ö. 81/700) rivayet ediyor

"Ebu Zerr (ö. 32/652) Peygamberimize:

'Ya Nebiyallah, peygamberlerden ilk peygamber kimdir?' diye


sorduğunda, Peygamberimiz (s.a.s.):

59
el-Mâide: 5/27.
60
Âli İmrân, 3/33.
61
Tâhâ, 20/122.
62
el-A'râf, 7/144; el-Bakara, 2/130; el-Hac, 22/75; Sâd, 38/47; en-Nahl, 16/121; Âli İmrân, 3/79;
Yusuf, 12/6; el-En'âm, 6/87; eş-Şûrâ, 42/13; el-Kalem, 68/50.
"Âdem'dir." dedi. Ebu Zerr,

"Ya Rasûlullah o, Nebî oldu mu?" diye sorunca Hz. Peygamber


(s.a.s.),

"Evet o mükellem bir Nebî (Allah'ın kendisiyle vasıtasız


konuştuğu peygamber) idi." dedi." 63

Diğer bir hadîste de Kıyamet gününde, diğer Nebiler gibi Hz.


Âdem'in de bir peygamber olarak, Hz. Resulullah'ın sancağı altında
bulunacağı haber verilmiştir. 64 Hz. Âdem'in peygamberliği hususunda
bütün müslümanlar ittifak etmişlerdir. 65

Hz. Âdem'in evlâdları onun irşâdı ile Allah'a iman etmiş,


zamanlarındaki maddî ve manevî ihtiyaçlarını temin eden ahkâmı
ondan öğrenmişlerdir. Ebû İdris el-Havlânî'nin, Ebû Zerr'den rivayet
ettiği bir hadîste Hz. Peygamber (s.a.s.) Hz. Âdem'e on sahifelik bir
kitap indirildiğini söylemiştir. 66

İnsanların dinden ayrılarak ihtilâf etmeleri, hak dinin izini


kaybederek batıl itikatlara saplanmaları sonradan çeşitli sebeplerle
meydana gelen kötü bir durumdur. Böylece beşeriyetin başlangıcının
bir vahşet devri olmadığı anlaşılır. Hz. Âdem'den sonra yeryüzünün
çeşitli bölgelerine dağılan insanlar doğru yoldan ayrılmışlardır. Allah,
onlara zaman zaman peygamberler göndermiştir. Şu ayet bu hakikati
ifade eder:

"İnsanlar (ilk önce) bir ümmetti (onlar ihtilâf ettiler). Allah da


müjde verici ve azabının habercileri olarak peygamberler gönderdi..."
(el-Bakara, 2/213)

Yukarıda gördüğümüz gibi Yüce Allah, ilk insan Hz. Âdem'i


bizzat doğrudan doğruya çeşitli safhalardan geçirerek yaratmıştır.
Darwinist olan tekâmülcülerin iddia ettiği gibi, insan maddenin
kendiliğinden gelişerek tek hücreli canlı olması ve bunun da gelişerek
63
Ahmed b. Hanbel, V, 265.
64
Tirmizî, II, 202.
65
Teftâzânî, Şerhu'l-Akâid, s. 62; Devvânî, Celâl, s. 71; Aliyyü'l-Kârî, Şerhu'l-Fıkhı'l-Ekber, 101.
66
Abdurrahman Hubneke'l-Meydânî, el-Akidetü'l-İslamiyye ve Usûsuhâ, II, 260.
çeşitli hayvanlar ve maymunlar oluşması ve maymunların da insana
dönüşmesi yoluyla meydana gelmemiştir. Uydurma ve yakıştırmadan
ibaret olan bu nazariyenin doğruluğuna, deney ve gözlemlerde ve delîl
olarak kabul ettikleri materyal fosillerinde, en ufak bir ipucu bile
yoktur. Bunun aksini isbat edecek fosil ve deliller pek çoktur. Mendel
ve Pastör kanunları gibi.

Tekâmül nazariyesi bilim ve akıl nazarında muhaldir. Şöyle ki:


Madde ve enerjide "emtropi" vardır: Gözlenen bütün tabii sistemlerde
düzensizliğe doğru, yani dağılıp saçılmaya doğru bir eğilim vardır. Bu
gerçek, hem mikro ve hem de makro seviyelerde olmak üzere
geçerlidir. Madde parçacıkları dağılıp saçılır gider. Enerji de akıllı
birisi tarafından plânlı ve düzenli olarak kapalı duvarlar arasında ve
borular içerisinde kontrol altına alınmazsa dağılır gider. Dışarıdan
gelen güneş enerjisi de, bunu alıp kullanacak çok muazzam bir makina
sistemi yoksa boşlukta dağılır. Bu bir fizik kanunudur. Aklı başında
olan bir âlim bu kanuna karşı gelecek cesareti gösteremez.

Madde âtıldır (eylemsizdir) kendiliğinden bir gücü yoktur


(fizikteki atâlet prensibi). Allah'tan başka hiçbir şeyin kendiliğinden
hiçbir gücü, düzen ve nizâmı yoktur (ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ
billâh). Akıllı ve şuurlu birisi tarafından plânlı düzenli bir makina
sistemiyle kontrol edilmeyen enerji de her şeyi dağıtır, yakar ve yıkar.
Meselâ nükleer bir santralda kontrol altına alınamayan bir atom
enerjisi her şeyi yakar ve yıkar, dağıtır ve boşlukta dağılır gider. Öyle
ise basit bir otomobilin bir yapıcı mühendisi olmadan demir yığınları
arasından güneş enerjisi veya herhangi bir enerji ile meydana gelmesi
imkânsızdır. Deney ve gözlem ve akıl bunu kabul etmez. En basit bir
canlının organizmasının (cesedinin) yanında, mükemmel bir otomobil
veya en ileri seviyede yapılmış bir elektronik beyin, çocuk oyuncağı
gibi kalır. Bir elektronik beyin bozulduğu vakit kendi kendisini tamir
edemez, kendi mislini ve benzerini, maddelerini dışarıdan toplayarak
yapamaz. Çünkü âtıldır ve şuuru yoktur. Bunlar akıllı birisinin
yapacağı hesap ve plân işidir. Akılsız ve cansız madde kendiliğinden
bir makina veya bir elektronik beyini yapamayınca, ya bunların
yapıcısı olan insanı nasıl yaratabilir? İnsanın yaptığı en mükemmel bir
elektronik beyin, insan tarafından tamir edilip kontrol edilmezse,
kendisini tekamül ettirmek şöyle dursun madde yığınları arasında
dağılıp gider.

Bir eser müessirinden (yaratıcısından) üstün olamaz. Bir eserde


yapıcısında bulunmayan vasıflar bulunamaz. Netice sebebinden üstün
olamaz. Taş sebep olursa, parçacıkları taşın eseri (neticesi) olur.
Maddede can yoktur; insanî ruh ve bunun özellikleri olan şuur ve akıl
hiç yoktur: vicdan ve bunun özellikleri olan sevgi, nefret ve üzüntü de
yoktur. Bir maddenin, pek çok mükemmel makina sistemi olan bir
canlının vücudunu meydana getirmesi ve ona kendisinde hiç
bulunmayan canı, hele akıl, irade ve vicdanın kaynağı olan ruhu
vermesi ne kadar muhal ve imkânsızdır. Can enerji değildir. Can,
canlının duymasını ve gayeli hareket etmesini sağlayan, vücudunu
tamir etme, kendisini koruma ve neslini devam ettirme vazifesini
üstlenen manevî bir cevherdir. Bir canlı sisteminin meydana
gelebilmesi için mutlaka şu şartlar gereklidir:

1- Sistemin gelişigüzel değil, enerji ve besinleri dönüştürecek


mükemmel mekanizması ve makina sistemi olmalıdır.

2- Otomobilin çalışması için nasıl petrol lâzımsa, bunun da


kullanılabileceği bir enerji kaynağı yani besinler bulunmalıdır.
Canlıların besinleri, bitki ve hayvan organizmalarıdır.

3- Bu enerjinin dönüşüm mekanizmalarını idare edip devam


ettirmek ve çoğaltmak için bir kontrolcü bulunmalıdır. Çünkü
Termodinamiğin ikinci kanunu olarak ifade edilen ve kâinatta geçerli
kanuna göre sistemlerin düzensizliğe doğru tabii bir kaymaları vardır.
Otomobilde bu kontrolcü şoför, elektronik beyinde kontrol
mühendisidir. Otomobilin şoförü veya elektronik beyinin kontrolcüsü
ölmüşse bunlar kendi kendilerine gayeli ve düzenli çalışamazlar.
Kendilerinin benzerlerini meydana getiremezler ve kendilerini tamir
edemezler. Az bir zaman sonra çürür, dağılır ve saçılıp giderler.
Canlıların mekanizma ve makinalarının kontrolcü ve idarecisi candır.
Canlının canı çıkmışsa, bunca muazzam zekâsına rağmen insan dahi
ona canı veremez.

4- Canlı bir sistemin mutlaka akıllı ve âlim bir yaratıcısı


olmalıdır. O da Allah'tır. Otomobilin yapıcısı akıllı bir insandır. Öyle
ise canlıların organizmalarını, o akıllara durgunluk verecek çok
muazzam makina sistemlerini, oksijen, hidrojen (yani su), fosfor,
kükürt, azot, karbon, kalsiyumdan yaratan ve bunlara canı veren
Allah'tır.

İnsanla hayvan arasında mahiyet farkı vardır. İnsanlarda akıl,


irade ve vicdan vardır. Hayvanlarda bunlar yoktur. Bunların kaynağı
da Allah'ın insana verdiği ruhtur. Bu insanî ruh hayvanda yoktur.

Buna göre tekâmül nazariyesi (Darwinizm) muhaldir


(imkânsızdır).

Darwinizme inananların, insanın maddeden kendiliğinden


tekâmül ederek meydana gelişini "Akılları mı emrediyor, yoksa bunlar
azgın kimseler midir?" (et-Tûr, 52/32)

Vahyi inkâr eden, bilimin kaynakları arasında Allah'ın kitabını


kabul etmeyen câhiliyye anlayışına göre ilk insan, yarı hayvan yarı
insan ilkel mağara adamıdır. O ne konuşma, ne ateş yakma, ne dünya
rızıklarından yeterince yararlanabilme ve tabii ne de okuma yazma
biliyordu. Bütün bu özellikler, insanın tekâmülü ve gelişmesi sonucu
çok sonraları insan tarafından keşfedildi... vs.

Allah, yaratma, peygamberlik, halifelik, meleklerin bile saygı


duyduğu yaratıkların en şereflisi... yoktur bu câhiliyyenin bilim diye
takdim ettiği tarih kitaplarının, sosyal bilgilerin bilimsel(!)
hükümlerinde. Hz. Adem'le ilgili olarak bir müslümanın tartışmasız
kesin doğru kabul ettiği Kur'an'a dayanan ilimle; müslümanlara,
müslümanların çocuklarına bilim diye öğretilen câhiliyyenin bu tavrı
arasında cennetle cehennem kadar fark vardır. Vahye tümüyle ters
düşen bu anlayışlara ve dayatmalara tepkisiz kalması müslümanların
ihmal, gaflet ve hatta ihânetiyle ilgilidir. Kâfirler, müslüman
mahallesinde salyangoz satabilmekte, hatta dolma yaparak bu
salyangozları müslüman çocuklarına yutturabilmektedirler. Kur'an'a
dayalı ilim ile, câhiliyyenin bilim anlayışlarının arasındaki uçurum
için küçük bir örnektir ilk insan konusu. Bir de bilim seviyesinde
olmadığı kendilerince de kabullenildiği halde insanımızın inancını
zehirlemesine göz yumulan ilk insanın menşei ile ilgili nazariye/teori
var ki evlere şenlik! 67

Muharref Tevrat ve İncil'de de, Hz. Âdem ile ilgili bilgiler


mevcuttur. 68 Dolayısıyla ilk insanın Hz. Âdem (as) olduğunu kabul
etmeyen kimse müslüman olamadığı gibi, hıristiyan ve yahudi de
olamaz. Bu noktada başta Darwin nazariyesi olmak üzere değişik
ideolojilere inananlar, "Dehriyyûn" hükmündedirler. Dehrîler, bütün
peygamberleri ve kitapları inkâr ettikleri için kâfirdirler. Çünkü
peygamberleri inkâr etmek, onları vazifelendireni de, (Mürsil'i) inkâr
etmeyi beraberinde getirir. Brahmanistler de, peygamberlik
müessesesini kabul etmedikleri için Hz. Âdem (as)'i inkâr ederler, bu
sebeple kâfir hükmündedirler. 69

Resûl-i Ekrem (sav)'in Veda Hutbesi'inde: "Ey İnsanlar!


Hepiniz Âdem'in çocuklarısınız. Âdem ise topraktan yaratılmıştır."70
buyurduğu hadis mecmualarında kayıtlıdır. Bu noktada, bütün insanlar
eşit olduğu için kavmiyet gururuna kapılmaları mümkün değildir.
Eğer kapılırlarsa kitap, sünnet ve sahabe-i kirâm'ın icmaı ile sabit olan
bir gerçeği inkâr etmiş olurlar. Kur'ân-ı Kerim'de "Andolsun ki, biz
Âdemoğullarını üstün bir izzet ve şerefe mazhar kılmışızdır. Onlara
karada, denizde taşıyacak vasıtalar verdik. Onlara güzel güzel rızıklar
verdik, onları yarattığımızın bir çoğundan cidden üstün kıldık" (İsra:
17/70) buyurulmaktadır. Müfessirler insanoğlunun izzet ve şeref
sahibi olduğunun bu âyetle sabit olduğunu, dolayısıyla onun bu vasfını
hakir görmenin haramlığı üzerinde dururlar. 71 Türkiye'de orta öğretim
sıralarında "İnsanın maymundan geldiği teorisi" halen
tekrarlanmaktadır. Bu başta Hz. Âdem (as) olmak üzere, bütün
insanlara yapılan en büyük hakarettir. Çünkü insanlar, yeryüzünde
Allah (cc)'ın halifesi hükmündedirler; emanet'i yüklenerek bu şerefe
haiz olmuşlardır. 72

67
Ahmet Kalkan, Kur’an-ı Kerim Kavram Tefsiri.
68
Tekvin, bab: l, cümle: 27, bab: 2, cümle: 21-23, bab: 9, cümle: 1-617.
69
Gazzalî, Faysalu't Tefrika Beynel İslâm ve'z Zındıka, Mısr,1319, sh.27 vd.
70
Ali b. Muhammed Kari el-Hirevi, Şerhu'ş Şifa, İst.1309, c.II, sh. 515.
71
Ebu'l Bereket en-Nesefi, Medarikü'l Tenzil, c. II, sh. 322.
72
Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler Kavramlar, İnkılap Yayınları: 33-34.
Kur'an, sahih hadisler ve bunlara dayanan diğer güvenilir İslâmî
kaynakların Hz. Adem hakkında verdiği bilgilerden çıkan sonuca göre
Hz. Âdem topraktan yaratılmıştır. Konuyla ilgili âyetlerden, bu
yaratılışın belli bir gelişme seyri takip ettiği ve süresi bilinmemekle
birlikte belli bir zaman içinde tamamlandığı sonucu da çıkarılabilir.
Ancak bu gelişme, hiçbir zaman ilâhî irâde ve kudretin tesiri
olmaksızın doğal bir evrim şeklinde anlaşılamaz. Bütün ilgili
âyetlerde Hz. Adem'in herhangi bir başka canlıdan tekâmül suretiyle
değil; topraktan ve tamamıyla bağımsız bir canlı türün atası, öteki
bütün canlı ve cansız varlıkların aksine, yeryüzünde halife kılınarak,
yükümlü ve sorumlu tutulan ve bunun için gerekli manevî, ahlâkî,
zihnî ve psikolojik kabiliyetlerle donatılmış bir varlık olarak
yaratıldığı, tartışmaya yer vermeyecek şekilde açıklanmıştır. Bu
sebepledir ki insanın yaratılışının bu özel yanını bütünüyle reddederek
onu bayağı canlılar seviyesine indiren teorileri İslâm inançları ile
bağdaştırmak mümkün değildir. 73

Hz. Adem ve Oğullarından Alınan Misak:

Allahû Teâla (cc), Hz. Âdem ve onun nesli olan bütün


insanlardan "misak" almıştır. Bu bir anlamda, Allah (cc) ile insanlar
arasında tahakkuk eden mukaveledir. Kur'ân-ı Kerim'de:

"Hani Rabbin Âdemoğullarından (insanlardan) onların


sırtlarından zürriyetlerini çıkarıp kendilerini nefislerine şâhid tutmuş:
`Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' demişti. Onlar da: `Evet,
(Rabbimizsin) şâhid olduk!' demişti. (İşte bu şahidlendirme) kıyamet
günü: `Bizim bundan haberimiz yoktu' dememeniz içindir." (A'râf:
7/172) buyurulmaktadır. İşte, Allah (cc) ile insanlar arasında tahakkuk
eden bu mukavele sonucu insanlara hürriyet, mülkiyet, akıl ve diğer
nimetler bahşedilmiştir. 74 İslâm hukukundaki umumi kaidelerden

73
İslâm Ansiklopedisi, T. Diyanet Vakfı Y. c. 1, s. 359
74
Molla Hüsrev, Mir'at el Usul fi Şerhi Mirkat el Vüsul, İst.1307, c. I, sh. 591.
birisi de: "İnsan için asıl olan hürriyettir" 75 şeklinde ifade edilmiştir.
Çünkü "misak" hürriyetin teminatıdır. Eğer İslâm'a karşı savaşırsa,
Allah (cc) ile olan mukavelesini bozduğu için kölelik ortaya çıkar.76
Her insanm doğuştan zimmetinin (mukavelesinin) bulunması,
lehlerindeki ve aleyhlerindeki haklara sahip olmada eşitliği gerektirir.
Resûl-i Ekrem (sav)'in "Hiçbir çocuk yoktur ki, İslâm fıtratı üzerine
doğmuş olmasın. Sonra onu annesi ve babası, ya yahudileştirir, ya
hıristiyanlaştırır, ya mecûsileştirir, ya müşrik yapar. Nihayet o çocuk
bunu dili ile açıklar; ya şükredenlerden ya küfredenlerden olur."77
buyurduğu sabittir.78

Hz. Adem'in Kur'an'da Anlatılan Kıssasından Bazı Ders ve


İbretler:

Hz. Adem topraktan yaratılmıştır. İnsanın topraktan yaratılması,


bir yönüyle Allah'ın yüce kudretine delil olurken, bir yönden de insana
bir hatırlatmadır: "İşte senin aslın, hakir/âdi bir çamurdur.
Büyüklenmeye hakkın yoktur." O yüce kudret olmasaydı, çamur nasıl
insan haline gelebilirdi? O çamura üflenen ilâhî ruh onu canlandırıyor,
hareketli ve şuurlu hale getiriyor. Bu, insanın iki boyutlu olduğunu da
gösterir: Topraktan meydana gelen maddî ve beşerî boyutu, ilâhî
ruhtan üflenen ve Allah'ın isimleri öğretmesinden oluşan manevî, ruhî
ve ilmî yönü, halifelik boyutu. İnsan, kendine verilen yetenekler
sayesinde mayasındaki çamurluğu, yani değersizliği, düşük bir
seviyeyi de seçebilir; kendisine üflenen ilâhî ruh yönüne meylederek
yüceliği, üstünlüğü, ilâhî ahlâkı da seçebilir.

Çamur, durağanlığı, hantallığı, bir yerde çöküp kalmayı; ruh ise


hareketi, canlılığı, çabayı ve gayreti işaret eder. İnsan mayasındaki
75
İbn-i Hümam, Fethu'l Kadir, Beyrut: 1316, c. IV, sh. 417; Aynca İmam-ı Kasani, el-Bedai, c. VI. sh.
196.
76
Sava Paşa, İslâm Hukuku Nazariyatı Hakkında bir Etüd, Ank.1956, c. II, sh. 339.
Zebidî, Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhi, Ank.1976 (4. bs c. IV, sh. 529,
77

Had. No: 644; ayrıca Sahih-i Müslim, K.Kader, c. IX, sh.6854, Had. No.2658.
78
Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler Kavramlar, İnkılap Yayınları: 32-33.
çamur alçaklığa, ruhu ise yüceliğe meyillidir. İnsanı ancak ilâhî ruhtan
gelen bilinç, olgun harekete yöneltebilir. 79 İnsanlar arasındaki mesafe,
çamur ile ilâhî ruh arasındaki mesafe kadar olabilir.

Meleklerin Hz. Adem'e secdesi, insana verilen değerin


göstergesidir. Başta melekler olmak üzere yeryüzünde hemen her şey
insanın hizmetine verilmiştir. Her şey, insanın önünde âdeta melekler
gibi secde etmektedir. Bu hizmetten ise yalnızca İblis kaçınmaktadır.
O, bu evrensel değerleri ve nizamı inkâr ederek bu âhengin dışında
kalmıştır. Avrupa'da ortaya çıkan Hümanizm, insana verilen bu ulvî
değerin yanında hiçbir anlam ifade etmez.

Hz. Adem'in Kur'an'da anlatılan kıssası, bütünüyle yaratılışın ve


insanlığın hikâyesidir. İnsan hayatının nasıl başladığını, nasıl devam
etmesi gerektiğini ve nereye varacağını haber veriyor. Âdem kıssası,
insanın yüksek mertebesini, kendisine melekler dahil bütün yerdeki
varlıkların hizmet ettiği yeryüzü halifeliğini ve bunun sorumluğunu
hatırlatıyor. Yeryüzünde halife kılınan insan, ancak emanet yükünü
hakkıyla taşırsa bu görevini hakkıyla yerine getirebilir. Adem kıssası,
insanı Allah'ın emrine uymaya, yasaklarından kaçmaya alıştırıyor,
İblis'in düşmanlığını hatırlatıyor.

Eşyanın isimlerini insan kendiliğinden bilip öğrenmiş değildir.


Meleklerin ve insanın Allah'ın öğrettikleri ve öğrenme kabiliyeti
verdiklerinin dışında kendiliklerinden bir ilimleri yoktur.80 İnsana,
Allah ilim öğrenme yeteneği vermemiş, onu vahiyle desteklememiş,
ona eşyanın isimlerini öğretmemiş olsaydı, insan dünyada hiçbir
ilerleme gösteremez, yeryüzünün efendisi, halifesi de olamazdı.
Öğretilen isimler sayesinde bilgiye, bilince, adlandırmaya, bilmeye,
idrâk ve ifade etmeye kavuşmuş bulunuyoruz. Bunlarsız hayat olur
mu?

İlimlerin kaynağı olan Kur'an'ı öğreten O olduğu gibi Beyanı,


açıklama yeteneğini de Allah öğretmiştir. "Rahmân, Kur'an'ı öğretti.
İnsanı yarattı. Ona beyanı/açıklamayı öğretti." (Rahmân: 55/1-4)

79
Ali Şeriati, İnsan, s. 15-16.
80
bkz. Bakara: 2/30-33.
Meleklerin Allah'ın öğrettiğinden başkasını bilmemeleri, gaybın
Allah'a ait bir sır olduğunu ortaya koyar. Rabbimiz, bizim bilmemizin
faydalı olmadığı gaybı kendine saklamıştır. Bu anlamda gaybı bildiği
zannedilenler, falcılar, kâhinler, medyumlar, cinciler, üçkâğıtçı
sihirbazlar yalancıdır.

Hz. Adem'in cennete konulmasının hikmetini en iyi Rabbimiz


bilir. Onun cennet hayatının, Allah'ın nimetlerinin büyüklüğünü
görme, O'nun koyduğu sınırları tanıyıp onlara uyma, insana kötülük
yapabileceklere karşı dikkatli olma amacı taşıdığı söylenebilir. Bu
cennet, insanlar için bir örnektir ya da dünyayı nasıl cennet gibi
yapabileceklerinin metodunu göstermedir. Kişi kendi hayatını dilerse
cennet gibi ve ölümden sonrasını da cennet yapar; dilerse hayatı
kendisi ve çevresi için cehenneme çevirir. Allah'ın bir emrine isyan
insanın Cennetten uzaklaşmasına sebep olmaktadır. Yapılan isyana,
hatayı kabul edip tevbe edilmez ve Allah'ın emrine karşı bir mantık
yürütülmeye, hataya te'vil bulup kılıf uydurmaya kalkılırsa Allah'ın
lânetine uğranılan şeytanlaşma söz konusu olacaktır. Hz. Adem'in
cennet hayatı bu esprileri hatırlatıyor.

Kaybedilen cenneti yeniden bulmanın yolu, İslâm'ın tanımını


yaptığı takva elbisesini kuşanıp müttakîlerden olmaktır. Bu ahlak,
yeryüzünü de insan için cennet haline getirecektir. Müttakîlerden
kurulu bir toplum, saadet/mutluluk toplumudur. Takva sahibi
mü'minler, her devirde asr-ı saadeti yaşayan, saadeti asra taşıyan kutlu
insanlardır. Müttakîler için hazırlanmış olan ebedîlik cenneti, geçici
olan dünya cennetinde kazanılır. Dünyayı kendisi ve çevresi için
cennet gibi yapanlar, Ahiret cennetine adaydırlar. Ebedîlik cenneti,
ancak bir bedel karşılığı kazanılır. Bu bedeli mü'minler nefisleriyle,
İblisle ve Allah'ın düşmanlarıyla, her şartta ve her imkânda mücadele
ederek, hiç kimsenin kınamasına aldırmadan Allah'ın emrini yerine
getirerek öderler. Hz. Adem'in cennet hayatı, bu gerçeklerin
işaretlerini vermektedir.

Hz. Âdem, cennette olmasına rağmen yasak ağaca yaklaşmama


emri ile denendi. İnsan orada bile başıboş, kuralsız ve sorumsuz
değildi. İnsan yeryüzünde, İblis'in serbestçe faaliyet yapabildiği,
nefislerin hoşuna gidecek sayısız çekici zevklerin olduğu,
saptırıcıların kol gezdiği bir ortamda başı boş olabilir mi? Kuralsız ya
da şeriatsiz kalabilir mi? Sorumluluk, hayatın anlamıdır ve devamını
sağlayan en önemli ilkedir. Sorumsuzluk kişi için yokluktur. İnsanın
yokluktan kurtulup var olmasını isteyen Yaratıcı, onu yaptıklarından
ve emaneti taşıma görevinden sorumlu tutmuştur. Bu, ona değer
vermedir, bir başka deyişle adam yerine koymadır.

Yasak ağaç -Allah daha iyi bilir- yeryüzündeki


yasakları/haramları sembolize etmektedir. Rabbimiz bununla insanları
kendi haram sınırları konusunda duyarlı olmaya davet ediyor. Yasak
ağaçtan yemek, Hz. Adem'in şekavetine/bedbahtlığına sebep oldu.81
İnsan tıpkı atası Adem gibi, ister bilerek, ister unutarak Rabbinin
yasak ağaçlarından yerse, O'nun sınırlarını çiğnerse ya da hükmüne
uymazsa; şekavete düşer, mutsuz olur, hüsrâna uğrar, çok şey
kaybeder.

Günümüzde ne yazık ki İblisin yandaşları yeryüzünün her


tarafını, işledikleri şerler, sebep oldukları fesatlar, yapageldikleri
günahlar yüzünden yasak ağaçlarla doldurdular. Onlar, sürekli yasak
ağaç üretmekte ve onu reklâmlayarak pazarlamaktadırlar. Şimdilerde
asıl mesele, yasak olmayan ağaçları bulup onların meyvesinden
yemek ya da cennetin helâl ağaçlarını yeryüzünde yetiştirmek ve diğer
insanlara sunmaktır.

İnsan, diğer varlıklardan üstün kılınmasına rağmen 82, hem


unutkan ve zayıftır, hem de yaratılışında olan çamur ve ilâhî ruha
meyillidir. 83 Hz. Adem, cennette olmasına ve Rabbinin uyarılarına
rağmen yasağa uymayı unuttu.84 İnsan, unutarak veya aldanarak hata
yapabilir. Mü'min insana düşen, hatasını İblis gibi savunmak değil;
Âdem ve eşi gibi hatasını anlayıp Allah'tan bağışlanma dilemektir.
Çünkü Allah, şirkin dışında bütün günahları affeder. 85

81
bkz. Tâhâ: 20/117.
82
İsrâ: 17/70.
83
Nisâ: 4/28.
84
Tâhâ: 20/115.
85
Nisâ: 4/116; Mâide: 5/40; Zümer: 39/53 vd.
Hz. Âdem ve Hz. Havva, hatalarını anladıktan sonra şu duayı
yapmışlardı:

"(Âdem ile eşi) dediler ki: 'Ey Rabbimiz! Biz kendimize


zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan
edenlerden oluruz." (A'râf: 7/23)

Yaptıkları bu dua, tevbe edilmeyen küçük günahların bile


karşılık göreceğinin, cezaya sebep olacağının delilidir. Öyleyse bütün
günahlara tevbe etmeli, sürekli Allah'a istiğfârda (bağışlanma
dileğinde) bulunmalı. Peygamberimiz bile her gün sayısız çoğunlukta
istiğfâr ederdi. 86

İblis, Ademoğluna duyduğu haset yüzünden iğvâsını, her zaman


ve her şartta sürdürecektir. İblis de, onun askerleri ve yardımcıları da
tatil yapmayacaklar. 87 İblis ve yandaşları en çok müslümanlarla
uğraşırlar. Onları Allah'tan, O'na ibadetten, O'nun yolunda harcama
yapmaktan alıkorlar. Onlar, müslümanların bütün hayırlı işlerine engel
olmaya çalışırlar.

Allah, Adem'i ve eşini affetti. Çünkü onlar günahlarını itiraf


ettiler, hatalarının bağışlanmasını istediler. Yaptıkları yanlışı
savunmadılar, Allah'ın emrini beğenmezlik etmediler, O'na karşı
kibirlenmediler. İblis ise af dilemediği gibi hatasını da kabullenmedi,
Allah'ın emrine karşı istikbar etti. Allah'ın İslâmla gönderdiği
hükümlere/ölçülere teslim olduğu ve onları kabul ettiği halde hata
edenler, sonra da günahlarına tevbe edenler, tıp Hz. Adem gibi
affedilirler. İmanda, ilâhî yasaklarda, Allah'ın hükümleri konusunda
pazarlık yapanlar, sonra kendi görüşlerini daha doğru ve üstün
görenler, İblisin arkadaşıdırlar.

Hataya düşmenin, günah işlemenin sebebi, başkasının teşviki


olsa bile, insanın bizzat kendisi esas suçludur; esas sebep, insanın
kendi arzusu, kendi hevâ ve hevesidir. Kimse kimsenin günahından
sorumlu olmadığı gibi, kimse bir başkasının yerine kulluk da
yapamaz. Herkesin yaptığı kendisine aittir.

86
bkz. İbn Mâce, Edeb 57, hadis no: 3815-3817.
87
bkz. Yâsin: 36/60; A'râf: 7/16-17; İsrâ: 17/64 vd.
Kadın, insanın asırlar boyu çektiği çilenin sebebi değil; onun
yaratılışta kardeşi, insan olmada eşi veya annesidir. Üstünlük
cinsiyette veya rütbelerde aranmamalıdır.

Çıplaklık şeytandandır. O, Hz. Adem'i ve eşini cennette


kandırarak onları elbiselerinden soydu, ayıp yerlerini ortaya döküp
onları utandırdı. Bu olay, aynı zamandan hem günah işlemenin insanı
sıkıntıya sokacağına, hem de şeytanın insanı elbiselerinden soyarak
ona daha rahat hâkim olabileceğine işaret etmektedir. Bu nedenle
Kur'an insanları bu konuda uyarmaktadır:

"Ey Âdemoğulları, şeytan, anne-babanızın ayıp yerlerini


kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırarak, onları cennetten
çıkardığı gibi sakın sizi de bir belâya uğratmasın." (A'râf: 7/27)

Bilinmeli ki, avret yerlerini örtmek ve namusu korumak ölçüsü,


insana verilmiş önemli nimetlerden ve yüceliklerden biridir. Değerini
anlayanlar için böyledir ama, hayvanlar örtünme gereği duymazlar.
Hz. Ömer'in rivayetine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:

"Kim (uygun) bir elbise bulursa onunla (gereği gibi) örtünsün.


(Giyerken), elbise köprücük kemiğine gelince; 'Beni giydiren,
kendisiyle avret yerimi örten ve hayatıma (o elbise ile) güzellik kazan
Rabbime hamdolsun' desin."88

İblis, çıplaklığı insanları avlamak için bir tuzak olarak


kullanıyor; ağına düşürdüğü kurbanlarının da takvâ elbisesinden
sıyrılıp ayıplarının ortaya dökülmesine çalışıyor. Onları Rablerinin
huzurunda, insanların içerisinde rezil ediyor. Mü'min, takva elbisesi
ile ruhunu, hayatını ve edebini koruma altına alır. İman ve takva ile
Allah'ın istediği gibi bedenini örtüp, haysiyetini, iffetini, şerefini ve
fıtrattaki yüceliğini korur.89 İblis ve yandaşları İslâm'ın getirdiği
tesettür/örtünme ölçüleriyle savaşırlar. Çünkü örtüsüzlük, insanları,
toplumları ve nesilleri bozmaya götüren önemli yollardan biridir.
Günümüzdeki İblis askerlerinin de belirttiği doğru olabilir; "tesettür

88
Tirmizî, İbn Mâce ve Ahmed bin Hanbel, naklen: İbn Kesir, 2/12.
89
A'râf: 7/26.
siyasal ve dinsel bir simgedir." Tamam da, açıklık ve çıplaklık da
şeytanî bir simge ve haram tanımazlığın, ahlâksızlığın alâmetidir. 90

Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar

1. Fi Zılâli'l-Kur'an, Seyyid Kutub, Hikmet Y. c. 1, s. 111-124

2. Hak Dini Kur'an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, Azim Y. c. 1,


s. 265-283

3. Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, İbn Kesir, Çağrı Y. c. 2,


s. 255-290

4. Mefatihu'l-Gayb (Tefsir-i Kebir), Fahreddin Razi, Akçağ Y.


c. 2, s. 262-268; 334-337; 386-436

5. El-Mîzan Fî Tefsîri'l-Kur'an, Muhammed Hüseyin


Tabatabai, Kevser Y. c. 1, s. 163-178

6. Min Vahyi'l-Kur'an, Muhammed Hüseyin Fadlullah,


Akademi Y. c. 1, s. 151-170

7. Kur'an Ansiklopedisi, Süleyman Ateş, Kuba Y. c. 1, 105-


145

8. İslâm Ansiklopedisi, T. Diyanet Vakfı Y. c. 1, s. 358-363

9. İslâm Ansiklopedisi, Şâmil Y. c. 1, s. 35-40

10. Kur'an'da Temel Kavramlar, Ali Ünal, Kırkambar Y. s.


240-244

11. Kelimeler Kavramlar, Yusuf Kerimoğlu, İnkılab Y. s. 32-34

12. Kur'an'da Anlamı Kapalı Ayetler, Hüseyin Yaşar, Beyan Y.


s. 260-262
90
Hz. Adem, Hüseyin K. Ece, s. 243 ve devamı
13. Hz. Adem Kıssası ve Düşündürdükleri, Adnan Adıgüzel,
Haksöz sayı 44, Kasım 94

14. İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Abdullah Aydemir,


T. Diyanet Vakfı Y. s. 19-41

15. Kur'an Cevap Veriyor, İzzet Derveze, Yöneliş Y. s. 235-275

16. Ana Konularıyla Kur'an, Fazlur Rahman, Fecr Y. s. 67-103

17. Hz. Adem, Hüseyin K. Ece, Denge Y.

18. Hz. Adem (İlk İnsan) Mustafa Erdem, T. Diyanet Vakfı Y.

19. Adem'in Vârisi Hüseyin, Ali Şeriati, Akademi Y.

20. Adem ile Havva, Naci Kasım, İstanbul Maarif Kütüphanesi


Y.

21. Peygamberler, Safvet Senih, Nil A.Ş.Y.

22. Peygamberler Aydınların Önderleri, Abdülkerim Süruş,


Kıyam Y.

23. Peygamberler Tarihi, M. Âsım Köksal, T. Diyanet Vakfı Y.

24. Peygamberler Tarihi, İlhami Ulaş, Osmanlı Y.

25. Peygamberler Tarihi, Bünyamin Ateş, Nesil Basım Yayıyn

26. Peygamberler Tarihi, Mustafa Necati Bursalı, Ölçü Y.

27. Peygamberler Tarihi, Mehmet Dikmen, Cihan Y.

28. Peygamberler Tarihi, 1, 2, 3, Ahmet Lütfi Kazancı, Nil A.


Ş.

29. Peygamberler Tarihi, Ahmet Behçet, Uysal Kitabevi Y.

30. Peygamberlerden Kıssalar, Muhammed el-Habeş, İklim Y.

31. Peygamberlerin Hayatı, Seyyid Kutub, Ravza Y.


32. Peygamberlerin Hayatı, S. Kutub-Abdülkadir Cûde es-
Sahhar, İslamoğlu Y.

33. Peygamberlerin Hayatı, Ebu'l Hasan en-Nedvî, Risale Y.

34. Peygamberlerin Kıssaları, Ebu'l Hasan en-Nedvî, Arslan Y.

35. Peygamberlerin Mucizeleri, H. İbrahim Acıpayamlı, Tuğra


Y.

36. Peygamberlik ve Peygamberler, Muhammed Ali Sâbûni,


Kültür Basın Yayın Birliği Y.

37. Kur'an-ı Kerim'e Göre Peygam. ve Tevhid Mücadelesi, 1, 2,


3, M. Solmaz, İ. L. Çakan, Nesil/Ensar

38. Kur'an'da Peygamberler ve Peygamberimiz, Afif


Abdülfettah Tabbara, Gonca Y.

39. Rasullerimiz Diyor ki, Harun Yahya, Vural Y.

40. Rasullerin Mücadelesi, Harun Yahya, Vural Y.

39. Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamber'in


Hayatı, Mevdudi, Pınar Y.

40. Kur'an Kıssaları, Bahaeddin Sağlam, Tebliğ Y.

41. Kur'an Kıssaları Üzerine, İdris Şengül, Işık Y.

42. Kur'an Kıssalarına Giriş, M. Sait Şimşek, Yöneliş Y.

43. Kur'an Kıssaları Üzerine Bir Araştırma, Mehmet Faruk


Bayraktar, Mar. Ün. İlahiyat Fak. Vakfı Y.

44. Kur'an'ın Tanıttığı Peygamberler, A. Lütfi Kazancı, Nil A.


Ş.

45. İnsanın Yaratılışı, M. A. el-Bâr, Çev. A. Öztürk, T. Diyanet


Vakfı Y.
46. Kur'an'da Yaratma Kavramı, Veli Ulutürk, İnsan Y.

47. Yaratılış Olayı, M. Sait Şimşek, Beyan Y.

48. Kur'an Işığında Yaratılış Konuları, Sakıp Yıldız, D.İ.B. Y.

49. Yaratılış ve Ötesi, Gazi Ahmed Muhtar Paşa; Sadeleştiren:


Ali Turgut

50. Yaratılış ve Kader, Safvet Senih, Nil A.Ş. Y.

51. Yaratılış ve Darwinizm, Abdullah Aymaz, T.Ö.V. (Akyol


Neşriyat)

52. Yaratılış ve Evrim Teorileri, H. Mustafa Genç, Beyan Y.

53. Evrim Anaforu ve Gerçek, Heyet, Çağlayan Y.

54. İsmet İnancı, Mehmet Bulut, Risale Y.

55. İslâmî Hareketin Tarihî Seyri, Beşir İslamoğlu, Denge Y.

You might also like