You are on page 1of 560

<r - ^

^ ^ rrr^ avv ^ v i V^t ^


•A^ ^ !'i»"‘^r «AVAiv ■moiv

fT ıti'^ 'ıb ı:

üm ^
\î»-fî^rıiT?/irrC‘iı^

1 ^)
S A İD H A V V A

AKSA
YAYIN - PAZARLAMA
Halıcılar Cad. Okumuş Adam Sk. 24
Fatih - İstanbul
Tel: 5 3 1 4 5 86
Aksa Yayın - Pazarlama
San. veTic.Ltd. Şti.

Genel Yayın Yönetmeni


Ahmet Küçükağa

Cİ991
"El EsasFi's Sünne'adtyla Türkçe'ye kazandırılan bu eserin Türkçe’de tercüme
ve yayın haklan naçir ’Darü's Selam' tarafından Aksa Yaym Pazarlama San. ve
Tic. Ltd. Şirketine devredilmiş olup, her hakkı saklıdır. İçinde bulunan yazılar,
izin alınmadan tümüyle veya kısmen yayınlanamaz, kullanılanua.
EL ESAS FI'S SUNNE
İslam iücaidi

Çevirenler
M. Ahmet Varol • Orhan Aktepe
Abdurrahim Ali Ural • H.Ahmet Özdemir
Recep Çetintaş

Redakte ve İmla
Hamdi Çelebi

Dizgi - Mizanpaj
Cafer Petek
El Esas Fi's Sünne'nin yedinci cildinin tercümesi 11-373. sayfalar arası Abdurraltim Ali
Ural, 375-557. sayfalar arası M. Ahmet Varol tarafından yapılmıştır.
ikinci bölüm

İS L A M a k a i d i
t a k d im
Bu eserin birinci bölümünde Siyretin Nebeviyye yer alıyordu. O bölümde
Resulullah (a.s)'m hayatı ve bununla ilgili konularda genel bir fikir vermeye
çabşmıştık. Daha sonraki bölümler için bir bakıma giriş mahiyetinde olan Siy-
retün Nebeviyye’den sonraki bölümleri şu şekilde sıralayacağız. Akaid, İbadet­
ler, Hayatiyyat, Köleleri özgürlüğüne kavuşturma, Hikmetler... (1)
"El Esas Fi's Süme"mn ikinci bölümü, Resulullah (a.s)'ın risaletinin önendi
bir bölümünü kapsayan akaid konulan hakkında olacaktır.
AUah Teala, Hz. Muhammed (a.s)'i, tevhid inancım tebliğ, mbubiyet hakla-
nm ve insamn Allah Teala önündeki sorumluluğunu yerine getirmeye davet
için göndermiştir.
Allah birdir. O halde insana düşen, ibadet ve ubudiyet görevini yerine getir­
mektir. Bu ise tevhid inancımn ilk göstergesidir. Kim tevhidi, ibadeti ve ubu-
diyyeti kabul ederse, cennetle ödUlendirilir. Bunlan reddedenler ise cehennemle
cezalandınlır.
Tevhidin kapsamına, tevhid-i zât. sıfatlar ve fiiller girer. Rabbın birliği, teş-
rî', emir ve hüküm hakkımn O'na ait oluşu bu çerçeve içinde yer alır. Bunlar ise
ibadeti ve teslim oluşu gerektirmektedir.
İbadet mefhumu, namaz ve zekat gibi bilinen ibadetleri kapsadığı gibi, Allah
Teala'nın koymuş olduğu bütün emir ve yasaklan da içine alır. Gerek O'na iba­
detin göstergelerinden, gerekse şeriatın alametlerinden olsun, farz veya vacib,
bütün taaüar, bu mefhumun içine girer. İşte kulluk da budur.

l ) Said H avva'nın elinizde bulunan bu eseri Siyretün Nebeviyye ve İslam AkaicU'rukn


olunuyor. Yazarın yukarıdaki ifadesinde geçen "İbadetler, Hayatiyat, Kölelere Özgür-
/ufc ve H ikm etler" ifadesi, "El Esas F i's Sünne"nin bölümleri içimle bulunmayaadatr.
Bahsi geçen bu baçhklar; "El Esas" serisinin üçüncBsünü oluçturan "Nasstan Bilme
ve Anlamada Esas" adını taçıyan eserinde yer almaktadır.
12 EL ESAS FI'S SUNNE

Akaidin kapsamına giren konular bu bölümde yer alacakür. İbadetle ilgili


konular ise üçüncü bölüme dahil edilmiştir. Ubudiyetle ilgili konulara gelince;
onlan da eserimizin dördüncü ve beşinci bölümlerinde ele alacağız.
Sonuçta bütün bu bölümler, tevhid, ibadet ve ubudiyyetten meydana gele­
cektir. Bu konuluda ilişkili olup, onlardan önce veya sonra yer alması gereken
konular da ilgili bölümlere konulmuştur. Ancak telif usulündeki kolaylık nede­
niyle bu beş bölümü Uıtârleriyle olan özel ilgileri derecesinde peşpeşe sırala­
mış bulunuyomz.
Allah'ın bizi başanh kılmasını dileyeıdc, Akaid bölümüne başlıyoruz.

Said Havva
İSLAM AKAİDİNE GİRİŞ
Akaid kelimesi Resulullah (a.s)'m zamanında kullanılan bir kelime değildi.
Bu, kalbin bağlanarak inandığım ve bu inancında azmettiğini anlatmak için kul-
lamlan yeni bir kelimedir. Bu teıinü esas alarak şunu söyleyebiliriz: Resulullah
(a.s) zamanında yalmzca tabii olunan bir İslam Akaidi söz konusudur. Öte yan­
dan daha sonraki çağlarda yazılan eserlerde ele alınarak şekillenen bir akaid
kavramı bulunmaktadır. Akaid, Resulullah (a.s)'ın zamamndaki t ^ i i haliyle
Islamla ameli biıbirine bağlayan bir esasdı ve iki esası içine ahyordu.
Birinci esas; lisalet, ikind esas ise ğayb mesdderi baklandaki sadık vahyin
öğretileriydi. Bu iki esas zaman zaman Ûıfoiri içine girmekte ve biıbirleıini ta­
mamlamaktaydılar. Kelime-i şehadet işte bütün bu konulan özetliyordu ve akai­
din simgesi de bildiğimiz şehadetti.
Daha sonra telif edilen eserlerde şeklini bulan akaid ise, bu konulan ele
aldığı gibi, bunun dışındaki bir çok meseleye de eğilmiştir. Müslümaidar ile
diğer dinlere mensup olanlar araândaki mücadele de bu kapsama girmiş, dd-i
hak olan doğru yolun mensuplanyla ehl-i batıl olan ve dd-i sünnet v e l conaat
dışında kalan kiınsâer arasındaki çddşme de bu platfoımda değerlendiıilnıiştir.
İşte bu yOzdmı -telif eseilerdeld- akaid konulanna İslam ve imanm tanımı, bu
ikisiiiin oluşturduğu konular, ilahiyyat konulan, nebeviyyat, sem’iyyat ve bun­
larla ilgili m eselder de dahil olmuştur. Dahası, insanm ydnız vahiy yoluyla an­
layabileceği ğaybie ilgili gerekler de akaid ilminin önonli bir bölümünü
oluştuımuş, bu yeni ilim, İslam'ı ve şer*i yükiindtOüldai ana hatlanyla ve bir
bütünlük içinde işlemiştir.
İslam, iman ve şeriat açısmdan insaıdann şu guruplardan Inrine dahil olduk-
lanm görüyoruz. İnançh ve inançlanm yerine getiren müslümaidar, inançh an­
cak inançlanm tam olarak yaşamayan günahkar ve kusurlu mflslümanlar İlk
^ r u p takva sahipleri, ikinci gurap ise isyankar ve fasddardan (duşmaktadır.
Üçüncü gurup, dışanya karşı müdüman gözüküp, adında iman etmeyenleıdir.
14 EL ESAS Fİ S SÜNNE

Bunlara münafık denmektedir. Bunlardan başka bir de kafirler gurubu vardır.


Öte yandan dini anlayışta veya amelde hatalı olan müslümanlara da rastlamak­
tayız. Bunlar bid'at ehlidir. Bazen bid'atler küfre kadar gidebilir, bazen de bid'at
olarak kalırlar. Bunlann iUd müıted, İkincisi doğru yoldan s s ^ ı ş kimsedir. Bu
miislüman, açıktan açığa dinden çıkıp mürdet olabileceği gibi, sözleri ve hare-
kederiyle de iıtidat etmiş olabilir. İşte bütün bunlardan dolayı meselelerine
İslam'dan çıkmaya neden dacak hususlar da eklenmiştir.
Resuluüah (a.s)'ın vefatından kıyamet kopuncaya kadar olacak bazı olaylan,
Resulullah (a.s) bizlere bildirmiştir. Bunlara inanmak da O'nun peygamber­
liğine inamnamn bir parçasıdır. Bu olaylardan bazdan vukubulmuş, bazdan ise
hoıüz yaşanmaımşbr. Bunlardan bir bölümü kıyametten kısa bir süre önce, bir
kısım ise kıyametten bir süre sonra meydana gelecektir. İşte bütün bu bahisler
de akaid konulannda ele aluımaktadır.
Tarih boyunca İslam ümmeti içinde ortaya çıkan ve Kufan ile sünnetin yo-
rumlanmasmda fıtrata aykın hareket eden ekoller meydana gelmiştir. Bu fiıka-
1ar şâz (1) veya küfirü gerektiren bazı görüşler ortaya atmışlar ve yaıdış tutumlar
içerisine giımişletdir. Bu tür ekollerin görüş ve tutumlanndan söz etmek de a-
kaid ilminin bir parçası olmuştur.
Akaid ilminde, bazı konulann düzeltilmesi için çaba sarfedilmeyip susuldu-
ğu takdirde, bazı zararlar doğurabilecek nitelikte bir takım hatalı anlayışlardan
da bahsedilmektedir.
Akaidde görüşler naslara dayanmaktadır. Ancak dinimizde akli ve örfi hük­
mün de kendine göre bir yeri vardır. Bu yüzden beşeri deneylerin ve akli hü­
kümlerin dinddd yerini ortaya koymak bakımından bu konulara da akaid konu­
lannda değinme gereği doğar. Böylece akaid konulai'mda akli, şefi ve örfle ilgi­
li hükümlere de yer verilir ve bunlann aralannda bir çelişki olmadığı ortaya
konulur.
Bu ve benzeri konulann tümünü akaid kitaplannda bulmak mümkündür. Bu
kitaplar, içerik halanımdan bu tür araştırmalann yw aldığı eserlerdir.
Genelde insanlar, inceleme, deney ve tdrrarla biıçıür bilgiye ulaşabilirier.
Allah Teaia kafirlerin durumunu şu ayet-i kerimeyle bildirmektedir:
“Dünya hayatından sadece (görünen) dıg yüzü bilirler; ahîretten ise onlar
tamamen gafildirler.” (2)
Resulullah (a.s) da sahih bir hadis-i şeriflerinde:

1) Şaz: İslam alinüerince kabıd görmeyen m ibferid görüg.


2) Rum Suresi: 7
İSLAM AKAİDİNE GİRtŞ 15

"Siz dünya islerinizi daha iyi bilirsiniz." (1) buyurmuştur.


Bu tür meselelerde şeriat tavsiye ve uyanyı esas almaktadır. Ancak öylesi
konular da vardır ki, vahyin ışığında hareket edilmeksizin bilmdr, ya da o bil­
giden emin olmak m ü m l^ olamaz. İşte bu bilgilerin açıklanması Allah Tea-
la'nın elçilerinin en büyük görevidir. Allah Teala'mn kuUanna faz kıldığı yü-
kUnflülükler de rasuUerin öğretileri çerçevesindedir.
Hükümlere uygun olarak meseleleri yerli yerine oturtmak gerekmektedir.
Böylece insanlık, doğru bir gidişat üzere olur ve asıl yoldan sapmaz. Tabiattan
yararlama, ekonomik hayat, cinsellik ve sosyal ilişkiler gibi konulardaki aydın­
lanma böyledir. Vahiy dışında insanın bilmesi mümkün olmayan konulara
örnek olarak da, gayb haberlerini, Allah Teala'mn müminler ve kafiıler için öte
dünyada hazırladığı şeyleri göstermek mümkündür. Bu ve benzeri bilgileri
açıklamak da rasullerin en büyük görevidir. Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Nitekim kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size kitap
ve hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten resul gönderdik." (2)
Allah Teala'mn zatma delalet eden ayetlerini ancak vahiyle bilmek mümkün­
dür. Ayet-i kerimede geçen "sizi temizleyen" ifadesi, nefislerin Allah'ı tanıma
ve O'na kullak etme neticesinde annacağım vurgulamaktadır. Buıdar da ancak
vahiyle bilinebilecek şeylerdendir. "Size kitabı" yani, size indirdiği ve içinde
kuUanna farz kıldığı hükümleri içeren kitabı öğretti. Kur'an-ı Kerim ve diğer
semavi kitaplar, bu hükümleri kapsamaktıdır. "Ve hikmeti" yani, meselden Ki-
tab'a göre yerli yerine oturtmayı öğretti. Bu ifade Kur'an ve sünnetteki emirleri
ihtiva etmekte, onlara uymayı gerekli kılmaktadır. "Size bilmediklerimzi öğre­
ten" ifadesiyle de, vahiy dışında biimeniz mümkün olmayan şeyleri öğretti an­
lamı vardır.
İşte bu açıdan, ayet ve nefisleri armdıracak şeyleri, fandan ve yükümlülük­
leri bilmek, kainat, davranışlar, anlayışlar, ilişkiler ve siyasi hikmetlere v d af
olmaya çalışmak, vahiy dışında bilinmesi mümkün olmayan şeyleri öğrenme
gayretleri de akaid konulannda yer almaktadır.
Akaidin d e aldığı en önemli konular bunlardır ve îslam davdçileri özellikle
bu konular üzerinde çalışmahdırlar. Zira dindeki en önemli unsur buldandın Al­
lah'ın ayetleri, vacipler, hikmetler ve ancak vahiy kanalıyla bilindıflecdc şey­
ler... Bazı İslam davetçilerinin, bu ana konulan bırakıp td i konular üzerinde
duımalan bir hatadır.

2) Müslim (4/1836) 43-Kitabu’l Fedail 38. Hadisi Hz. A ife (r.a) ve Enes (r.a) rivayet et­
miştir.
3) Bakara Suresi: İSİ
16 ELESASFİ'SSÜNNE

İslam’da olan her şeyin temeli, doğru bir itikad olduğu gibi, doğru bir iti-
kadm temeli de Allah'a ve Resulüne (a.s) olan kuvvetli imandır. Allah'a imamn
temeli ise O'na delalet eden mahlukab ve ayetlerini bilmektir. ResuluUah (a.s)'a
iman etme ise. O'nun gerçek bir resul olduğuna işaret eden delilleri bilmeye
dayanır. Bu konular da akaid bahisleri içinde yer almaktadır.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, akaid konusunda eser veren yazarlarda özel­
likle dd-i sünnet vel cemaat ile diğer İslami Arkalar arasmdaki ihtilailar üzerin­
de durmak gelenek haline gelmiştir. Bu yüzden akaid konusunda yazılan eserler
ya heva ve hevese dayanan görüşlerin zikredildiği, ya da bu tür görüşlere red­
diye niteliğindeki eserler haline gelmiştir. Böylece akaid kitaplarında bid'at eh­
linin görüşleri ve çeşitli nelsani düşünceler de ele alııunış bu da tartışma ve red-
diyderi peşi sıra getirmiştir. Akaid kitaplarına hakim olan genel hava genellikle
böyledir.
Sahih-i Buhari'yi incelediğimizde, bu eserin konu başlıklamun o çağda, ö-
zellikle üzerinde durulan meselelerle olan ilgisini tesbit edebiliriz. Akaid kitap-
lannda da durum aymdır. Akaid kitaplannm konu çeşitliliğine rağmen, eski
müdlifler "Hakimiyet" konusu gibi başka ilimlerle ilgili gördükleri meseleleri,
araştıımalan dışına çıkarmışlardır. Mesela hakimiyetin yalmz Allah'a ait oluşu
konusunu fıkıh usulü ilmiyle bağlantılı bulmuşlardır. Oysa fıkıh usulünü öğre­
nen, az sayıdaki uzmanlardan ibarettir. İslamcı yazarlar, günümüzde bu ktmuda-
ki boşluğu tesbit ederek, bu boşluğu İslami düşünce eserleri adı verilen türdeki
eserlerle doldurmaya çalışmışlardır.
Düşüncemize göre akaid eserlerinde görülen tarzda Mr akaid eğitimi, müslü-
manlar için zorunludur. Bu yüzden bu bölümde, ResuluUah (a.s) zamanında
üzerinde durulan kmudara ağırlık verdik. Her ne kadar, eserimizin akaid bölü­
mü, gerek eski ve gerekse yeni, bu konudaki eserlerin klasik mevzularıyla do­
luysa ve bütün temel akaid mesdeleri bu kitapta ele alınıyorsa da, biz herşeye
rağmen mOslüman kardeşimize, »kaidi, kendi temel kitaplanndan öğrenmelerini
tavsiye ediyoruz.
Bu eserde itikadi meseleler ele alınırken, ResuluUah (a.s)‘m üzerinde durarak
yol gösterdiği konulara da ağıılık verilmiştir.
ResuluUah (a.s)'m zamanmda üzerinde en çok durulan konular, Allah'ın bir­
liği, ResuluUah (a.s)'a, ahiıet gününe ve gaybe iman etme, AUah'a ve Resulü
(a.s)‘ne tam bir teslimiyetri.
Islanıiyete giimek için, kelime-i ş ^ d e t i kabul ve ikrar etmek, İslam'ın ge-
lektûdiği am dloi yerine getirmdt ve cemaatle bütünleşmek gerekir. Bunlanıl
zıttı ise, küiür, nifak ve c a h iliy ^ r. İşte bu yüzden ResuluUah (a.s)'m çağında
bu ve benzeri meselelere ağıılık verilmiştir.
İSLAM AKAİDİNE GİRİŞ 17

"El Esas Fi's Sünne"Tâa ikinci bölümü olan Mam Akaidi bölümünü şu ana
başlıklar içinde ele alacağız:
1- Akaidin temel taşlan
2- Gaybe iman
3- Akaid konulan
Birinci başlıkta Akaidle ilgili temel konular işimecdc, gaybe iman başlığm-
da imaran alb şaıtma ve gaybie ilgili diğer konulara yer verilecektir. Üçüncü
başlıkta da akaidin, itikadı konularla ilgili meseleleri ele abnacaktır.
B İR İN C İ B A B IN B Ö L Ü M L E R İ

B irinci Kısım: Cesed, ruh, akıl, kalp ve nefis.


İkinci Kısım : Yükümlülük ve insanm Allah Teala
karşısmdaki sorumluluğu
Ü çüncü K ısım : İslam ve imanla ilgili bazı konular
D ördüncü Kısım : İslam ümmetine mensup olmanın
üstünlüğü
B eşinci K ısım : İmanm ve müminin üstünlüğü.
A ltıncı K sım : ResuluUah (a.s)'ın daveti ve
o davete icabet edenler
Y edinci K ısım : İslam, rükünleri, şartlan, dereceleri
ve bazı ameller.
Sekizinci Bölüm : İmanm bazı şubeleri.
D okuzuncu K ısım : Müminin inancmm ve teslim iyetinin
derecesini gösteren bazı ölçüler.
O nuncu K ısım : K elim e-i Şehadet'in ve imanm esası olan
K elim e-i Tevhid'in fazileti.
O nbirinci K ısım : Tadına vanlan iman ve karşıbğı.
O nikinci K ısım : ResuluUah (a.s)'m yetiştirdiği altm nesil.
O nüçüncü K sım : İnsana musallat olan vesveseler,
imanm nurunu azaltıp çoğaltan, yenileyen ve silen şeyler.
O ndördüncü K sım : Fıtrat, imanm hakikati, küfür ve nifak.
AKAİDİN TEMEL TAŞLARI
GİRİŞ
Bu sonsuz alem içerisindeki insana hayret etmemek mümkün değildir. Ya
insamn henüz keşfedemediği şeyler? Ya insamn içinde yaşadığı dünya?.. Bun­
lar, hayret edici şeylerdir. Bütün gariplikleri ve hayrete düşürücü görünümle­
riyle dünya, insan için yaraülımştır. AUah Teala şöyle buyuruyor;
"O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı." (1)
"Görmediniz mi AUah, göklerde ve yerde bulunan her geyi size boyun eğdir­
di ve size zahir va batın (dı§ ve iç; görülen, görülmeyen, bildiğiniz ve bilme­
diğiniz) nimetlerini boi bol verdi." (2)
İşte insan, bu konumuyla, varlık dairesinin merkezi haline gelmektedir.
Kainat hakkında biraz okuyan ve biraz bilgilenen kimse dehşete düşer: Mil­
yarlarca ışık yılı, sayısız galaksiler, muhteşem güneş sistenderi, çeşitli gök ci­
simleri, çeşit çeşit ışınlar, her yıldızın ve her gezegenin kendine has özellikle­
ri... İçinde bulunduğu ortama bakıp da dünyaya hayret etmemek elde mi? Ya
dünyanın içindekilere bakıp da, bütün bunlann insamn emrine verilmiş oldu­
ğunu düşünmek?..
İnsan hakkında biraz okuyan bir kimse, binlerce psikoloji kitabıyla karşı
karşıya gelir. Kaldı ki, bu kitaplar künhüne vakıf olmaksızın, insan ruhu hak-
kındaki bir takım soyut gözlemlerden ibarettir.
Otopsi ilmini okuduğumuzda, binlerce sayfayla karşılaşınz. Bu sayMarda
insan cismi, azalan ve guddeleri hakkında bir takım gözlem ve gerçddeıi bulu­
ruz. Bilinen kalıtsal hastalıklan incelediğimizde binlercesine tamk oluruz. Şim-

1) Bakara Suresi; 20
2) Lokman Suresi; 20
22 EL ESAS FI’S SUNNE

diye kadar tespit edilebilmiş kalıtsal hastalıklann sayısı bile yaklaşık 1500 ka­
dardır. Gıdaların ve ilaçların, insan vücudu üzerindeki etkisini araştırdığımızda
sayamıyacağunız kadar özelliklerle karşı karşıya geliriz. İnsan ahlakı üzerinde
araştırma yapbğımızda, insan ilişkilen, insan topluluklan, insanların dinleri, in-
sanlann icad ettiği sistemler, insanla ilgisi olan ekonomik, sosyal ve siyasi ha­
yat hakkında bilmediklerimizden hayretten hayrete düşeriz... İnsan hayatını, in­
san ruhunu, insan kalbini, insamn duygulanm melediğimizde, bunlar hakkında
pek çok şey bilmemize rağmen, onlann meçhul alemler olduğunu göıüriiz ve ne
kadar az şey bildiğimizi anlanz...
Nasıl Zat-ı İlahi, eserleriyle tammyor, O'nu her yönüyle bilip ihata etmek
mümkün olmuyorsa Allah Teala'mn yarattığı ve insamn içine üflediği neflıa da
bıraktığı izlerle bilinir. Yoksa onu her yönüyle tanımak mümkün olamaz. Allah
Teala şöyle bnyurayor.
"O'nu düzenle (yip insan şekline koydujğum ve ona ruhumdan işediğim za­
man..." (1)
Bütün bunlardan sonra insan nasıl olur da Allah Teala'mn kendisine doğra
yola eriştiımek için elçi göndermesini garipseyebilir?
Allah Teala buyumyor ki:
"Şimdi siz bu sözden (bu Kur'an'dan) mı heyret ediyorsunuz? Ve gülüyorsu­
nuz da ağlamıyorsunuz? Ve siz baş kaldırıyorsunuz." (2)
“İçlerinden bir adama; "İnsanları uyar ve inananlara, Rableri katında ken­
dileri için (yüksek) bir doğruluk kademesi olduğunu müjdele" diye vahyetme-
miz, insanlara tuhaf mı geldi?.." (3)
Bu müthiş yaratıhştaki insan Allah Teala'mn kendisine bir takım sorumlu­
luklar yüklemesine, ya da kendisi için bir öte dünya hazırlamasına mı hayret
ediyor? Kendisini bu şekilde yaratan ve hizmetine sayısız varlığı veren Allah
karşısında mı bu hayrete düşüyoı?
Allah Teala yine şöyle buyumyor.
"İnsan, başı boş bırakılacağım mı sanır?" (4)
"Bizim sizi boş yere, bir oyun ve eğlence olarak yarattığımızı ve sizin bize
döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sandınız? Mülkün gerçek hükümranı Allah

1) Hicr Suresi: 29
2) Necm Suresi: 59-61
3) Yunus Suresi: 2
4) Ktytmet Suresi: 36
AKAİDİN TEMEL TAŞLARI 23

pek yücedir..." (1)


Biraz düşünebilen bir insan, yeniden diriltilecegine asla hayret etmez. Olay­
lar, düşünülen şeyi doğruladığında artık teslim olmaktan başka çare yoktur. İşte
birbiri ardı sıra gelen peygamberler kafilesi:
"Sonra biz elçilerimizi ardı ardına gönderdik. Hangi ümmete peygamberleri
geldiyse, onlar onu yalanladılar." (2)
Ancak, akıl, insaf ve düşünce sahibi olmayanlar bu gerçeği yalanlarlar. Akıl
sahipleri ve iman etmişler, Allah Teala'nın risaleüerini yüklenmişlerdir. Allah
Teala şöyle buyuruyor
"Eğer o kafirler, bu verdiklerimizi inkar ederlerse, bunları inkar etmeyecek
bir kavmi o verdiklerimize vekil kılarız." (3)
Elçilerin arasımn kesildiği, sapıklık ve başıboşlukla geçen bir dönemden
sonra, Allah Teala Hz. Muhammed (a.s)'i elçi olarak göndermişti;
"Ey kitap ehli, elçilerin arasının kesildiği, bir boşluk meydana geldiği sırada
size elçimiz geldi, gerçelderi açıklıyor ki, (yarın kıyamette) "Bize bir müjdeleyi-
ci ve uyarıcı gelmedi" demeyesiniz. işte müjdeleyici ve uyarıcı geldi.." (4)
Hz. Muhammed (a.s), ümmetlerin içine düştüğü sapıklıktan kurtulup, doğru
yolu bulma ümidinin olmadığı bir dönemde gönderilmişti. Allah Teala şöyle
buyuruyor:
"Kitap ehlinden ve puta tapanlardan (Hakk'ı) tanımayanlar, kendilerine açık
delil gelinceye kadar (bulundukları halden) ayrılacak değillerdi. (İşte o delil)
Allah tarctfından (genderilnüş) tertemiz sahifeler okuyan bir elçidir. O sahne­
lerde doğru yazılmış hiVcümler vardır." (5)
Allah'ın bütün Resulleri (a.s) dini ayakta tutma ve ondan ihtilafa düşmeme
emrine muhatap olmuşlardı. Nitekim AUah Teala şöyle buyurmaktadır
"Allah'ın Nuh'a emrettiği, sana vahiyle bildirdiğimiz, İbrahim’e. Musa'ya ve
İsa'ya emrettiğimiz: "Dini ayakta tutun. Onda ihtilafa düşmeyin" emrini Allah
size de şeriat kıldı." (6)
Resulullah (a.s) insanlara gönderildiğinde din ayakta değildi. Dinin başı olan

J) Müminim Suresi: 115-116


2) Müminim Suresi: 44
3) En'am Suresi: 89
4) Maide Suresi: 19
5) Beyyine Suresi: 1-3
6) Şura Suresi: 13
24 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

tevhid akidesi değişikliğe uğramış, bunun neticesinde Allah'a kulluk ve ibadet


eden kimse kalmamış, dahası aynlığa düşmüşlerdir.
"Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra sadece aralarındaki çekememezlik
yüzünden ayrılığa düktüler." (1)
Sünnetullah'a göre dinde ihtilafa düşenler, dünyada helak edilmezler.
"Eğer Allah'ın haklıyı haksızdan ayıracak kesin hüküm vereceğine dair vaa­
di olmasaydı, insanlar arasında hemen hüküm verilirdi." (2)
Böylece din zayi olmuş, ihtilaf baş göstermiş ve yakıni iman kalmamıştı.
"İhtilcfa düşünlerden sonra, kitaba varis kılınanlar da muhakkak ki, ondan
şüphe ve tereddüt içindedirler." (3)
Din ve iman kaybolmuştu. İşte böyle bir ortamda Allah Teala Hz. Muham-
med (a.s)'ı gönderdi ve şöyle buyurdu:
"Ey Muhammedi İşte bunun için sen onları hakka davet et. Emrolunduğun
gibi dosdoğru ol. Müşriklerin heva ve heveslerine uyma. Onlara şöyle de: "Ben
Allah'ın indirdiği bütün kitaplara iman ettim. Aranızda adaleti hakim kılmakla
emrolundum. Bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz Allah'tır. Bizim amellerimiz
bize, sizin amelleriniz sizedir. Hak, apaçık artada olduğu için, bizimle sizin
aranızda tartışılacak bir mesele yoktur. Allah bizi bir araya getirip yüzleştire-
cektir. Dönüş ancak O'nadir." (4)
Bundan sonra kim bir takım deliller ileri sürende itiraz ederse, itirazı kabul
edilmeyecektir. Zira onların delilleri geçersiz kılınmıştır.
"İnsanlar Allah'ın dinine uyduktan sonra, O'nun hakkında hala münakaşa
edenlerin delilleri Rableri nezdinde batıldır. Allah’ın gazabı onların üzerinedir.
Onlar için şiddetli bir azap vardır." (5)
Madem ki Allah Teala bu dinin kitabım muhafaza etmiştir, o halde kimsenin
dini ayakta tutmamayı mazur gösterecek bir delili olamaz. Kur'an-ı Kerim dur­
dukça, dinde ihtilafa düşmeye kimsenin hakkı ve hücceti yoktur. Mesele gayet
açıktır. Bize düşen, bu dini anlamak ve paıçalamnamaktır. İlim olmadığında
sapıtır, sağlam bir kalp olmadığında parçalamaz.
Ellerimizdeki Kur’an-ı Kerim'de, Hz. Muhammed (a.s)'in getirdiği dini anla-

1) Şura Suresi: 13
2) Şura Suresi: 21
3) Şura Suresi: 14
4) Şura Suresi: 15
5) Şura Suresi: 16
AKAİDİN TEMEL TAŞLARI 25

mada ihtiyaç duyacağımız her şeyi bulabiliriz. Resulullah (a.s)'m süımeti de


Kur'an-ı açıklamakta, öz olarak Kur'an'da bildirilenleri, aynntılı olarak izah et­
mektedir.
Allah Teala, Hz. Muhammed (a.s)'i İslam diniyle insanlığa gönderdi. O din
ki; Allah ondan başkasını kabul etmiyor. Bu dinin kitabı olarak da Kur'an'ı in­
dirdi üstüne. Açıklaması ve tafsilatını öğretmesi için... Böylece Allah Teala Re­
sulü (a.s)'nü Kur'an'ı açıklayıcı kıldı. Örnek olarak, hal, söz ve hareketleriyle i-
zah edecekti onu. İşte bu yüzden Kur'an ve Sünnet bu dinin iki temeli olmuştur.
Ayetler ve hadisler bu dini açıklamak, tara olarak bu dinde yer alması gere­
kenlerle, olmaması gerekenleri belirtmek için geldi. Nasslar İslam'm temel taş­
lan mesebesindeydi. Müslüman olmak isteyenlere, İslam'a girmenin ne demek
olduğunu bildiren işaretlerdi bunlar. Bu sayede dinde kendilerinden istenen
yükümlülükleri bileceklerdi. Allah'ı birlemek, namaz, zekat, oraç, hac, cihad, i-
yiliği emredip kötülükten sakındırmak... Tabii büyük günahlan da öğrenecek­
lerdi naslarla: Şirk, zina ve içki... gibi.
Allah Teala dinini, akıl, kalp ve mha uygun kıldı. Emirlerini, yasaklannı ve
yüklediği somnüuluklan bedenin ihtiyaçlanyla uyumlu hale getirdi. Z in bu din
fıtrat diniydi. Yaratılış hikmeti ve insanın terkibiyle ahenk içinde olan bir din...
İnsanlardan kimi bu dini kabul ederek müslüman oldu, bu dini kabul ve tas­
dik ettiği için müminler arasına girdi. O müminler, imardan dolayısıyla ilahi
emirlere muhatap oluş dairesinde idiler. İman dairesinde nelerin yer aldığım
açıklamak için naslar gönderildi. İman ehlinden, akaid, ameller, yükümlülükler
ve ilahi derecelere ulaşma bakımmdan neler istendiğini açıklayan naslar... Bu
tür naslar, İslam'ı anlatan naslan tamamlayıcı bir nitelikteydi. İslam'ı anlatan
naslara uygun olarak, imam anlatan naslar gelmişti. Zira iman ve İslam, zaman
zaman mefhum olarak aym anlamı taşıyabilmektedir. Zaman zaman da her biri­
nin işaret ettiği mefhum, diğerim tamamlar bir dumm arzetmektedir.
İslam'ı tam ardamıyla tarif edersek, kalbin ve azalann, Allah'm dininin tesli­
miyetidir diyebiliriz. Naslanna, akaidine ve tüm yükümlülüklerine teslimiyeti...
İman ise gerçek anlamda, kalbin bu dini tasdiki, hal ve gidişatmda da bu tasdiki
onaylamasıdır.Bu açıdan iman ve İslam, birfoirlerina tamamen uygundurlar.
Yani birbirlerinden aynimayan bir bütündürler.
İslam bazen, azalann Allah'a taaüe amel etmesi anlarmna da gelmektedir.
İman ise bazen kalbi tesdik ve göğsün iman num açılıp ferahlaması olarak tarif
edilir. Bu öyle bir ferahlamadır ki, kalp, bu dinin nurayla eşyayı seyredebilmek­
tedir. İşte bu manalarda İslam ve iman, birbirlerini tamamlamaktadırlar.
Bu manada İslam, akli imaıun ve bdiıtisi olan kalbi imana geçişi sağlamak-
26 EL ESAS FrS SÜNNE

tadır.
"Ey Muhammedi Bedeviler: "İman ettik" derler. Sen onlara §öyle de: "Ha­
yır! İmen etmediniz. Siz ancak, müsliiman olduk deyin. Çünkü iman henüz kalbi­
nize girmemiştir." (1)
İslam'ı kabul etmesi ve roüminlerin safında yer almasıyla birlikte, insandan,
bir takım emir ve yasaklara uyması istenir. Farzlar ve nafileler olarak insamn
Uzatihi kendisinin yapması istenen yükümlülükler 70 civanndadır. Bunlara
Şuabul-İman yani imanın Şubeleri adı verilir. Bu şubelerin çoğu, istekler ma­
hiyetindedir ve yapılması gerekmektedir. Örneğin insandan, tevhid inancına sa­
hip olması istendiğinde, bu, şiıkten kaçınmasını gerektirir. Ancak yapılması is­
tenen her şeyin mukabilinde, yapılması emrolunan bir şey bulunması gerekmez.
Böylece yasaklar dairesi gem'şlemekte, küçük ve büyük günahlar adı verilen
pek çok mesdeyi içine almaktadır.
Rabbam* tekh'f yani insamn yükümlü kılınışı dairesi, bu zikrettiklerimizden
daha kapsamhdır. İnsan, imamn bütün şubelerini yerine getirip, büyük ve küçük
gnnahlaidan arınsa İnle, yine de yükümlülüklerini yerine getirmede kusurlu
cdabilir. yükümlülük dairesi bütün bunlardan daha geniştir.
Dini yükümlülüklerini yoine getir»ı insanlarda, Allah'm övdüğü bir takım
yüce sılâtlar ortaya çıkar. Takva, ihsan, iman, İslam, şükür, tevekkül ve sabır
gibi..
İslam'ı reddediş, yükümlülükleri yerine getirmedeki noksanlıklar, farzları ye­
rine getirmeyiş, ameli ve itikadi sapmalar, İslam dışı şeylere İslam'danmış gibi
inanış gibi, İslam'a aykm ameller yüzünden ise insanlar, cürmün şidddetine
göre bir takım çirkin sıfatlan hak ederler. Küfür, nifak, delalet, isyan, fısk, bid-
atçilik, irtidat ve zındıklık gibi... Dini yükümlülüklerini yerine getirmedeki du-
mmuna göre de Allah katında müminin makam ve derecderi vardır: Sıddıklık,
şehitlik, salah, rabbaniyet ve ribbiyyet gibi...
Müminin Allah'ın fazl-ı keremiyle hakettiği derecelerden başka, bir de Al­
lah'ın bazı ikramlan söz konusudur. Bu ikram ve lütuflar, diğerlerinden daha
azamedidir. Diğerlerine gelince; onlar dünyada ve ahirette hakettikleri maddi
ve manevi cezalara çarptınlırlar.
Resulullah (a.s) insanlan İslam'a davet edip anlatıyor, imani bir eğitim verip,
imam her yönüyle açıklıyordu. Davet edilen kişilerin dunımlannın farklı oluşu,
müminlerin aym konumda olmayışı yüzünden, aym konuda değişik hadislerin
bulunması son derece tabiiydi. Onlardan kimileri bir konuyu iyi bilirken, bir
başka konu dikkatlerinden kaçabiliyor ve o konuya yeterince vakıf olamıyorlar-

l ) Hucurat Suresi: 14
AKAİDİN TEMEL TAŞLARI 27

di. Bazılan ise bir konuyu tam anlamıyla bilmiyor, o konudaki bir çok nokta,
onlar için meçhul kalıyordu. İnsanlann bilmedikleri şeyler faiklı farklıydı, İsla-
mi davetin vardığı nokta, bir önceki gün bulunulan noktamn aymsı değildi.
tslaıni yükümlülükler, Resulullah (a.s) zamamnda tedrici idi. İşte bütün bun­
lar, hepsi aym denize akan, aynı nurdan ışığuıı alan pek çok nasla bizleri karşı
karşıya bırakmaktadır. Bu naslarda pek çok durum göz önünde bulundurul­
muştur. Bunlann bazdan birbirinin benzeri, bazdan birbiıiyle ilgili, bazdan ise
birbirini tamamlar mahiyettedir. Hz. Peygamber (a.s) yanlış inançlar yönün­
den, pek çok görünüm arzeden bir cahiliyetle savaşmıştır. Yanlış inançlardan,
yanlış ibadet ve ahlaklar doğmuştur. Hz. Peygamber (a.s) bu yanlış gidişatı
düzeltmiş ve cahiliyet dönemine geri götürecek yollan kesmiştir. "Akaid'in te­
mel taşları "bölümünde, bu ve benzeri bir çok meseleyi ele alacağız.
Birinci bölümü şu şekide sıralamış bulunuyoruz: Akıl, cesed, kalp, mh, ne­
fis. Bunlar, insamn sahip olduğu en önemli şeylerdir. Bunun delili ise, dini yü­
kümlülüklerde bunlann esas alınmasıdır. Akıl olmaksızın yükümlülük olmaz.
Cesed, taşıdığı bütün organlarla birlikte yükümlü kılınmıştır. Kalbin yükümlü­
lüğü vardır, nefsin de öyle. Ruhun ise çeşitli halleri söz konusudur. Bu bölüm­
de, bu alametleri ortaya koyup, taşıdıktan manalan açıklayan nasları zikredece­
ğiz.
b ir in c i KISIM

BEDEN
RUH
AKIL
KALB
NEFİS
BEDEN, RUH, AKIL, KALP, NEFİS
GİRİŞ
Ayet ve hadisleıden anladığımız gibi; insanın ğaybi, yani bilinmeyen bir ta­
rafı vardır. İnsanlar bu gaybi tarafı bir takım belirtiler sayesinde aıflaılar. Bazı
insanlar ise bunu çok kuvvetli olarak hissederler. Hissettikleri şeyin inkan, o-
nun mahiyetinde olur. İnsan akıllı olanla olmayanı bununla ayınr. Nefsin ve be­
denin ihtiyaçlanm hisseder. Göğsünde bulunan kalbiyle bir çok manayı algılar.
İman ehlinin sürekli gelişen bir kalbi duyarhlığı vardır. Ceninin, nıh üflenme­
den önceki haliyle, mh üflendikten sonraki hali arasmda faik vardır. Ruh üflenir
üflenmez hareket başlar. Belirtilerine şahid olduğumuz bu konular hakkında bir
çok nas bulunmaktadır. Böylece bu konular din açısından bilinmesi zomniu
olan meseleler haline gelmiştir. Bu yüzden detayım bilmese ve bu konularda
ortaya çıkan naslann manalanm derinlemesine lâvrayamasa da, hiç bir müslü-
man, bu gaybi meseleleri inkar edemez.
Çağımızda, yapılan imani mücadelelerden biri de bu konuda yapılmaktadır.
Bu mücadele; insanda olan, insanın karşılaştığı ve insanla ilgisi bulunan her
şeyi madde ve materyalizm ile izah edenlerle yapılan mücadeledir.
Materyalizme göre insandaki her şey maddi otomasyona ve maddenin aynn-
tılanna bağlıdır.
Bu hastalık, ne yazık ki, bazı müslümanlara da sirayet etmiş ve kalbi, beyin
olarak tefsir etmeye başlamışlardır. Halbuki onlar bunu yapmalda, müslümamn
maddi kalple bağıntılı manevi bir kalbi olduğunu, bu kalbin imani görevlerinin
bulunup, ilham ve nurun merkezi olduğunu inkar etmiş oluyorlar. Bu kalp, aym
zamanda küflir ve nifakın da mericezidir. Bu kişiler böylece, insandaki gaybi ta­
rafla ilgili varid olan naslan, çeşitli şekillerde tevil etme yoluna gitmektedir­
ler.
32 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

İslam insanlığm deneylerine ve ilmi araştırmalanna gereken önemi verir.


Ancak insan, insanla ilgili bütün somların kesin cevaplannı henüz verebilmiş
değildir. Ve insan hala, bir meçhul olarak karşımızda durmaktadır.
Her halükarda sübutu ve delaleti kafi olan naslar hiç bir ilmi gerçekle çeliş­
mez. Aslolan, müslümanm bütün naslan kabul etmesidir. Bunu yapmadığı tak­
dirde, belirtileri ve alametleri ile bilinen gaybi meselelerle ilgili naslar karşı­
sında ne yapacaktır?
Materyalizm sapık bir düşünce akımıdır ve insanı küfre götürmektedir. Ru­
hu, kalbi, nefsi, aklı ve bedeni inkardır bu. Dahası bu inkar, peşi sıra daha bü­
yük fesadlıklara götümnektedir insanı...
Kalbi, aklı, bedeni, nefsi ve ruhu dikkate almayan bir eğitim, iflas etmiş bir
eğitimdir. Bu yüzden, akaid ve ahlak açısmdan bu konunun araştırmaya büyük
ihtiyacı vardır.
İnsan, beden ve ruhtan oluşur. Allah Teala buyuruyor ki:
"Ona ruhumdan üfledim." (1)
Ölüm esnasında, ruh bedeni terkedip bütün hareketler durduğunda, bunu
görmek mümkündür. Ruh, bedenle birleştiği zaman, nefis ortaya çıkar. Allah
Teala şöyle buyuruyor:
"Allah, nefislerin ruhlarım, ölüm anında alır." (2)
Vefat sırasmda kabzedilen ruhu Allah Teala "N^ıs" olarak isimlendirmiştir.
Nefis kelimesi, ileride göreceğimiz gibi, birden çok anlama gelmektedir.
Ruh ve bedenden, ya da nefis ve bedenden oluşan bu insanda, çok önemli iki
şey vardır. Bunlardan ilki akıl, diğeri kalbtir. Aklın hitabı, i d r ^ merkezidir.
Akim olduğu yerde yükündülUk de vardır. Kalb ise teldifln, yani yükümlülüğün
kabul yeridir. Kabul veya reddetme kararım kalb vermektedir.
Deneyler, naslar. duyular ve hisler göstermiştir ki, hitabın idrak merkezi
olan aklın yeri beyindir. Kebul ediş veya reddedişteki karar m erkeâ olan kalbin
yeri ise göğüstür. Bu kalbin, kam pompalayan maddi kalple irtibatı vardır:
"Ama yalnız gözler kör olmaz-, fakat göğüslerde olan kalbler de körlefir." (3)
"Allah kimin göğsünü İslam’a açmışsa, o, Rabbi katından bir nur üzere ol­
maz mı? Kalbleri Allah'ı anmak konusunda katılaşmış olanlara yazıklar olsun;

1 ) H icr Suresi: 29
2) 2Uimer Suresi: 42
3) Hacc Suresi: 46
BEDEN, RUH, AKIL, KALP, NEFİS 33

İşte bunlar apaçık sapıklıktadırlar." (1)


Beynin de yükümlülükleri vardır. Onun görevi düşünerek sebeplerle müseb-
bibler arasında bir bağlantı kurmaktır. Yine onun görevi delilleri, delalet ettikle­
ri şeylerle irtibatlandırarak gerçeğe ulaşmaktır. Kalbin de yükümlülükleri
vardır. Onun görevi aklın kendisine ulaştırdığı İslam'ı kabul ederek, İslam'ın nu­
ruyla aydınlanmaktır. Nefsin yükümlülükleri ise, "Nefse ve onu şekillendirene,
sonra da iyilik ve kötülük kabiliyeti verene ondolsun ki, nesini arıtan saadete
ermiştir." (2) ayetinde beyan olduğu üzere anndıımaktır.
Kısacası yükümlülük ruh ve bedenden oluşan insan içindir. İnsan, bedenini,
nefsini, akimı ve kalbini Allah Teala'mn emirleri doğrultusunda kullanmakla
yükümlüdür.
Beden hakkmda naslar vardır:
"Bedeninin senin üzerinde hakkı vardır." (3)
Ruh bakında naslar vardır;
"Sana ruhun ne olduğunu soruyorlar. De ki: "Ruh Rabbimin emrinden iba­
rettir. " (4)
Nefis hakkmda naslar vardır:
'We/sc ve onu şekillendirene..." (5)
Kalb hakkmda neslar vardın
"Bedende bir et parçası vardır. O doğru olduğunda, bedenin tamamı doğru
olur. O bozulduğunda, bedenin de tamamı bozulur. İşte o kalptir." (6)
Akıl hakkmda nadar vardın
"Akletmez misiniz?"
Naslar bazen nefis hakkında olur, ama nefisle insanın tümü kastedilin Be­
den, akıl kalp ve ruh..
"Bir cana karşılık olmaksızın masum bir cana mı kıydın?" (7)

1) Zümer Suresi: 22
2) Şems Suresi: 7-10
3) Buhari ve Müslim
4) İsra Suresi: 85
5) Şems Suresi: 7
6) Müslim
7) K elf Suresi: 74
34 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

Bazen de naslaıda kalp, aklın yeri olarak vurgulaıur;


"Yeryüzünde dolanmıyorlar mı ki, orada olanları aUedecek kalpleri, işitecek
kulakları olsun." (1)
Bazen de nadar, nefsin kalbi bir atmosfere bürünen inşam anlattığım hisset­
tirir:
"Ey huzur içinde olan n ^ s..." (2)
"Dikkat edin, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur..." (3)
İnsan düşünce merkezinin beyin olduğunu hissetmektedir. Günümüzdeki bi­
limsel araştıımalar da insan hakkmdald pek çok meçhul karşısmda, bir nokta­
dan öteye gidememektedir. Bu araştırmalar göstermiştir ki, insan, beyninin
büyük bir bölümünü kaybetmiş olması halinde bile hafızasım kaybetmemekte­
dir. Hahza üzerine yapılan araştıımalar, hala bir meçhul dairesi içindedir. Ma­
teryalistler, ruhu tamamen inkar etmektedirler. Kafirler, küfür ve imanm merke­
zi d an kalplerle hissetmemdriedirler. Onlar konuşmalannda, insandaki gaybi
taraftan söz etmezler. Daha önce de belirttiğimiz gibi bazı müslümadar, İslam
dışı fikirloin etkisinde kdmışlar, onlardan bazdan şer'i terminolojide "kalb"-
den kastedilenin beyin olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu söz gerek akide, gerek
terbiye, gerekse ahlak üzerinde büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Zira bu söz,
naslarla açıklanan şeyi inkardır. Çünkü naslarda kalbin yeri olarak göğüs göste­
rilmektedir.
"Fakat göğüslerde olan kalpler de körleşir." (4)
"Kimi de saptırmak isterse, göğe yükseliyormus gibi, göğsünü dar ve sıkıntılı
kılar." (5)
"Allah kimin göğsünü İslam'a açmışsa, o, Rabbi katından bir nur üzere ol­
maz mı?" {6)
Bütün bu naslar, söylenecek sözün suıırım, tartışılmaz bir şekilde ortaya
koymaktadır. Mümin, hitabm idrak merkezi olan bir akh olduğuna ve bu akıl
sayesinde sorumluluk taşıdığma inanmakla yükümlüdür. Yine mümin, tasdik
edecek ve yolunu aydınlatacak bir kalbe, armdırması gereken bir nefse, hede­

fi Hacc Suresi: 46
2) Fecr Suresi: 27
3) Rad Suresi: 28
4) Hacc Suresi: 46
5) En'am Suresi: 125
6) Zümer Suresi: 22
BEDEN. RUH, AKIL, KALP, NEFİS 35

nine Allah Teala'nın yerleştirmiş olduğu bir ruha sahip olduğuna inanmakla
yükümlüdür.
"Ona ruhumdan üfledim..." (1)
Bir çok ayet ve hadis, bu manalan pekiştirmektedir. Ancak yükümlülükler
ve görevlerdeki iç içelik yüzünden, zaman zaman bu arüamlar, naslarda ve in-
sanlann sözlerinde de iç içe olmaktadır. Her müslüman bunlan kabul etmekle
yükümlüdür. Yoksa bir müslüman bütün naslan bilip, her nastan murad olan
manayı derinlemesine bilmekle mükellef değildir.
Kalbin ve nefsin varlığına inanmanm, terbiye ve ahlak üzerinde de büyük te-
seri vardır. Zira müslümanm ilgi odağımn, kalbi ve nefsi olması gerekir. Kalbi
ve nefsi inkar edenler, bunlann işlevini beyin ve düşünceye yüklerler. Mümin­
ler kalpleriyle hisseder ve onun çeşitli makamlan olan tevekkül, korku, ümit ve
muhabbet zevkini tadarlar. İnkarcılar ise bütün bunlardan mahrum kalırlar.
Yaşadığımız çağ, daha bilgili insanlann, daha alçak gönüllü olmalarım zo­
runlu kılmaktadır. İnsan cismindeki bazı hormonlann, küçüklüklerine rağmen,
tesirlerinin büyüklüğü, beyindeki küçük hacimli bazı bölümlerin, vücut üzerin­
deki muhteşem etkileri bilinmektedir. Televizyon, radar, telgraf ve telefon gibi,
dünyamn bütün elektronik cihadan bir araya getirilse, beyin büyüklüğü kadar
küçUltülse bile, beynin işlevini görmesinin mümkün olamayacağı anlaşılır. Bu
gerçeği idrak eden, kayıt olayım ve kayıt yapan cihazlan, elektrik ve otam
eneıjisini tamyan bir kimsenin daha alçak gönüUü olması gerekir. Böyle Inr in-
samn elbette bir bilene teslim olması gerddidir. Allah'tan daha çok ilmi olan
kim vardır?
"Ben onları ne yerin yaratılışına, ne de bizzat kendilerinin yaratılışana §ahit
tuttum." (2)
"Size, ancak az bir bilgi verilmiştir." (3)
Kalp, ruh, akıl, beden ve nefis alemlerini müslünuın gibi basiret üzere tam­
yan kim vardır? Biz bu böjOmde bazı ayet ve hadisleri ele idacağız. Doğrusu
Kurian ve Sünnet'te bulunan ilim, bütün ilimlere hükmetmdctedir. Bu naslar
doğrultusunda şunlan söyleyebiliriz:
Kalp kelimesi, iki anlam taşın Birincisi, insan ve hayvanda bulunan hiss£
kalp, İkincisi, yeri bu kalp olan manevi kalp. Manevi kalbin maddi kalple bir
çeşit bağlantısı vardır. Orası, imaran, kUfiün ve nifidan yeri, hislarin meıkezi-

1) Hicr Suresi: 29
2) K elf Suresi: 51
3) İsra Suresi: 85
36 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

dir. Kalp, insanlar için karar ve irade yeri olduğu gibi, tereddüt, şüphe, atılgan­
lık ve kendini frenlemenin de meıkezidir.
Yine insaran bir beyni vatdır ki, orası düşüncenin ve muhakemenin olduğu
yerdir. Bilgilerin toplandığı bir merkez de olabilen beyin, hitabm idrak edildiği
yer, duyuların ve hislerin toplanma yeri, sinir sistemlerinin düzenleyicisidir.
Beynin bunlardan başka daha bir çok işlevleri vardır. Bedene, kalbe ve beyine
hayat veren bir de ruh vardır...
İnsan, anne kanunda bir ceninken, başlangıçtaki hayatı, armesinin hayatına
bağlıdır. Müstakil şahsiyeti ise cenine ruh üflenmesinden sonra oluşur. Ruh
üflendiği zaman, ceninin hayatı bir nevi bağunsızlık kazanır. Ruh, yaradılışında
Allah'ı tanımakla, fitraten O'na yönelmekt«lir. Bedene ruh üflendiğinde, mane­
vi kalp fıtrat üzeredir ve halis bir nurdur. Beyin ise bilgileri ahp depolamaya
hazu* bir haldedir. İşte doğduğu zaman çocuğun hali böyledir.
Ruh bedene girdiğinde, o bedenin esiri haline gelir. Böylece ruha, bedenin
istekleri, beyinden gelen düşünceler, kalbin ve çevrenin karan tesir edip hük­
metmeye başlar. Bedenin istekleri ve beynin düşünceleri aym zamanda kalbe de
hükmetmektedir. Nefsin, bedenî arzular üzerinde önemli bir tesiri söz konusu­
dur. Ruh, beden elbisesini giydikten sonra, nefis aduu alır. Nefse şehvetlerin te­
siri ve hükmü arttıkça, nefse tesir ederek, bedenin gidişatınm doğru elmasım
sağlar. Bu itibarla insanın içinde hayır ve şerrin mücadele ettiğini söylemek
mümkündür. Ya akıl, ya kalp, ya ruh, ya nefis, ya da beden gah'p gelecektir.
Kalp temizlenip aydınlandığında, ruh da başlangıçtaki kulluk haline döner.
Böylece ruh her türlü güzel ve yüce ahlakın ortaya çıkmasım sağlar. Kalp karar-
dığmda ise bunun aksi olur ve ruh tepetaklak düşer ve alçalır.
tnsam doğm yoldan çıkaran başlıca etkenler ise şunlardır:
1- Telkin,
2 ' Dünyaıun cazibeleri,
3- Bedeni ihtiyaç ve arzular,
4- Şeytan ve vesvesesi.
İnşam doğm yola ileten başlıca etkenler de şunlardır:
1- Allah’a ve Resulüne iman ederek emirlerine uymak,
2- Dehle dayah düşünceler ve bu düşüncelerin üzerine bina edilen kararlar,
3- Zikir,
4- Sahih bilgi va marifet.
BEDEN, RUH, AKBL> KALP, NEFİS 37

5- Hakkı arayışta çaba gösteımek ve nefisle mücadele,


6- Olumlu yönde itici bir güç olacak çevre.
Akıl, yükümlülüğün temeli olup insamn kendisine yöneltilen hitabı aıdama-
sım sağlar. İhsam bilgiye ulaştıran yol akıldır ve fıtraten bazı manaları kavraya­
cak tarzda yaratılmışbr.
Akim, bedihiyet dediğimiz yerleşik yargılan, önceden belirlenmiş kurallan
vardır. Akıl; eğitim, araştırma ve htMm çıkarma yolu ile bilgiye ulaşır. Araştır­
maya ve hüküm çıkarmaya yönelik mantık ilmi de bu noktayı nazan itibara ala­
rak ortaya çıkmıştır. İnsanlar manbk ilmini, aklın kanunlanm, bedihi olan, yani
doğal olarak bilinmesi gerekenleri, sağlıklı hüküm çıkarma ve araştııma yol-
lannı bilmek için öğrenirler. Bu çerçevedeki manbk ilminin İslami açıdan her­
hangi bir mahzuru yoktur. Alimlerin eleştirilerine uğrayan türden bir manbk
ilmi değildir bu. Böylesi Inr manbk, cinlerde doğumdan itibaren başlar. Bu
yüzden cinler, doğar doğmaz yükümlülük altına girerler. İnsanda ise bu yavaş
yavaş tekamüle erer. Bundan dolayı insan büluğa erdikten sonraki davra-
mşlanndan hesaba çekilir. Büluğdan önceki çağın ise kendine özgü hükündeıi
vardır.
Şer'i terminolojide "aktl'' iki şekilde tarif edilir:
Birincisi; Hitabı anlama yeridir. İnsan akıllı olması durumunda mükelleftir.
Ve bu mükellefiyetin belirli şartlan vardır.
İkincisi; Şeriat koyucunun hitabmı, emrettiği şer'i yükümlülükleri kabul ede­
rek onunla amel etmeye denir. Buna "ser'i akıl" denir.
“Eğer kulak vermig veya akletmi§ olsaydık, çılgın alevli cehennemlikler
içinde olmazdık, derler" (1)
"Onları birlik sanırsın, oysa kalbleri birbirinden ayrıdır. Bu aklelmeyen bir
topluluk olmalarındandır." (2)
"Onların kalbleri vardır ama anlamazlar... " (3) ayet-i kerimeleri bu manaya
işaret ebnektedir.
Şer'i temıinolojide "kalb" şu anlamlarda kullanılmaktadır. Şer'i akıl, hissi
kalb (maddi kalp), hissi kalple bağlantısı olan kalp. Bu kalp imanın ve küfrün
bulunduğu yerdir.

1) Mülk Suresi: 10
2) Hagr Suresi: 14
3) A>ctfSuresi: 179
38 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

"Kalblerinde hastalık vardır." (1)


"Allah onların kalplerini ve kulaklarım mühürlemiştir." (2)
"Ama yalnız gözler kör olmaz, fakat göğüslerde olan kalpler de körleşir." (3)
ayet-i terim den de bu manaya işaret etmektedirler.
" N ^s" ise şeı^ tenninolojide şu dört şeye denin
1- Ruh ve beden olarak bütünüyle insana,
2- Yalnız ruha,
3 - Kana,
4- Bedenin kmanan isteklerinin tesiri altında kalan ruhî isteklerine.
Ruh bedenle kanşhgmda "nefis" aduu alır. Bu bölümle ilgili bazı naslan bu­
rada zikretmek isteriz. Bu bölümde söz ettiğimiz konularla bağlantısı olan ayeti
kerimeleri ve hadis-i şerifleri d e alacağız. Önce "beden'le ilgili naslarla başla­
yacağız. Bedenin bazı hak ve ödevlerini ortaya koyarak, bedenin İslam'daki ye­
rini tammaya çahşacağız. Haklan, görevleri, kemalatı ve korunmasınm zarure­
ti...
Bütün bunlar İslam dışı topluluklann nefse eziyet eden ve mübah gereksin-
mderinden alıkoyan tavırlanna bir bakıma cevap niteliği taşımaktadır.

1) Bakara Suresi: 10
2) Bakara Suresi: 7
3) Hacc Suresi: 46
BEDEN
Allah Teala şöyle buyuruyor:
"... Doğrusu Allah size onu seçti, bilgice ve vücutça gücünü artırdı, dedi.”
(1)
"Ey Muhammedi Onlara baktığın zaman cüsseleri ho§una gider, konuşur­
larsa sözlerini dinlersin; tıpkı sıralanmış kof kütük gibidirler..." (2)

BEDEN İLE İLGİLİ RİVAYETLER


jli ilil ^ 3 J jjL i. J S j j —>

rvlli» «Ç j^ı ı^l^îll îl ’i p'î ! li II : -dil ^

clL- jli ^ ^Jj, J,

j i j d k i l k İİ j 3 ■! 013 d k i W 3' i 013 i l k i k İİİ â;j 013

^ ^ ^ ‘.ftfi « 8 ^ j f r A ' İi
V l.jjı j ^ i ı ; :j j ;

,4 li i j l i ^ fç -iır ,.,4 i S|. 4

j , r t ,- iııii i * „ jli

_________________________ . ^ .^ 1

1) Bakara Suresi: 247


2) Münafıktın Suresi: 4
40 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

1- Buhari, Abdullah bin Amr bin el As (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:


"Resulullah (a.s) bana şöyle dedi:
"Ey Abdullah! Sana, gündüzü oruçlu, geceyi ise namaz kılarak geçirmeni
söylememiş nüydim?" Dedim !d:
"Evet, ey Allah'ın Resulü. " Dedi ki:
"Böyle yapma! Oruç tut ve iftar et (bazı günlerini oruçlu geçir, bazı günler
ise tutma) Gece namaza kalk ve uyu (bazı geceler teheccûd namazına kalk, bazı
geceler ise uyu) Doğrusu cesedinin senin üzerinde bir hakkı vardır.
Doğrusu bedeninin senin üzerinde bir hakkı vardır. Doğrusu hanımının se­
nin üzerinde bir hakkı vardır. Doğrusu nüsafirlerinin senin üzerinde bir hakkı
vardır. Her ayın üç gününü oruçlu olarak geçirmen sana yeter.
Senin işlediğin her iyiliğe on misliyle karşılık verilir. Böylece her zaman
oruç tutmuş gibi olursun. Ben kendi nefsime şiddetli (katı) davranınca, bana da
şiddetli davranıldı." Dedim U:
"Ey Allah'ın Resulü! Ben oruç tutacak kuvvete sahibim”
Resulullah (as) buyurdu ki:

"O halde, Allah'ın peygamberi Davud (a.s) orucu gibi oruç tut. Fazlasını
yapma.!" Dedim ki:

"Allah'ın peygamberi Davud (a.s)'ın orucu nasıldı?" Buyurdu ki:


"Zamamn yarısıydı. (Bir gün oruç tutar, bir gün iftar ederdi.)"
Ravi anlatıyor
"Abdullah yaşlandıktan sonra şöyle dedi:

Keşke Hz. Peygamber (a.s) in (hana verdiği) ruhsatı kabul etseydim."

: # .Alil Jll ^ , iJ /J , ^ __y

^ jl'ı rjli' ji .^
5^1 _ lx
.li _
_

,UJi 11'

1- Buhari (4117) 30-Kiiabu's Savm. 55-Oruçta chmin u m . ia - i - rjtsnoı


Kitabu's Siyam. 3S-Zarar görebilecek k ««tenn.
lerini nehiybabı. Z l T butun
t ^ zamanlarını oruçlu geçirme-

BEDEN 41

2- Tirmizi, Ebu Hureyie (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir.


"ResuluUak (a.s) buyurdu ki:
"Kıyamet günü kullar nimetler hakkında ilk olarak söyle hesaba çekilir: "Se­
nin cismini sağlıldt ve sağlam yapmadık mı? Soğuk suyla, susamanı gidermedik
mi?"

aÎJI j O' j ^ j.*jSİ' ıS)J

' ** >' ^
aS Ojs?;-

3- Tirmizi, UbeyduUah bin Muhsan (r.a) kandıyla ResuluUah (a.s)'ın şöyle


buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Kim huzur ve güven içinde sabahlar, bedeni sıhhatli olur ve yanında o
günün azığı bulunursa, sanki bütün dünya onunmuş gibi olur."

: # /î)> Jli :j l i > î ! . > ^33

jt-j c ji» telisi U J e j p jÎJ ş j fjj ^ U lri

.#0^1 Lkj t^iül j» jj AyllS'i ^1 ^ _*JU

4- Tirmizi, Ebi Berze Eşlemi (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:


"ResuluUah (a.s) buyurdu ki:
"Kıyamet günü bir kul, ömrünü nasıl ve nerede geçirdiği, ilmiyle ne yaptığı,
malım nasıl kazanıp nerede harcadığı, bedenini nerede eskittiği (yaslandığı)
konularında hesaba çekilene kadar bir yere hareket edemez."

j ^ 'i ) ; J ^ j Jlİ :Jlî »jij^ ıJ y j ^ 0

2- Tirmizi (51447) 48-Kiiabu Tefsiri'l Kur'an. 89~Tekasür Suresi'nden bir bab. Tirmizi:
"Hadis garib olup, isnadı kuvvetlidir" demiştir. İbn Hibban el İhsan (9/227)
3- Tirmizi (4/547) 7-Kitçıbu'z ZShdBab: 34 Tirmizi, bu hadisin, hasen ve garib olduğunu
söyler. Aynı hadisi İbn Hibban Sahih'inde rivayet eder. Hasen olup olmadığı konu­
sunda ihtilaf edilmişse de, racih olan hasen olduğudur.
4- Tirmizi (4/612) 38-Kitabu Stfatü'l Kıyame. Kıyamet babı. Tirmizi hadisin sahih ve
hasen olduğunu söylemiştir.
42 ELESA SFiSSÜ N N E

^ » lİjjlj ^ i>^ tÂ^ÇâJI j^^L ÎJl

rjli j«j sZ-^—i c<ic^jl.^,;ll Jip -İMj \jjft» (idil Lil-Lj^ l_^il£a^l

.» a X l^ j 4J.İJ 4 j L>_jj j^'Cj JT J - r ^ jf ^_5İ^

5- Buharı, Ebu Hureyre (r.a) kanalıyla ResuluUah (a.s)'ın şöyle buyuraugu-


nu rivayet etmiştin
"Son (ümmet) olan bnler, hyamet günü (cennete giren) ilk ümmet olacağız.
Bize onlardan sonra (risalet) verilmesine rağmen, kitap ehli bizim arkamızdan
gelecek. Bu, kendisi hakkında ihtilaf ettikleri gündür ve Allah bize doğru yolu
göstermiştir. (Cennete girme sırası) yarın yahudiler, yarından sonra hristiyan-
lar içindir." Daha sonra sustu, sonra da şöyle buyurdu:
“Her müslümanın yedi günde bir gusletmesi üzerine haktır. O gün başını ve
vücudunu yıkar."

t JJI İ jj i ıj;^^ t ;JÜ

6- Tirmizi, Bilal (r.a) ve Ebi Umame (r.a) kanalıyla, ResuluUah (a.s)'ın


şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Gece namazına devam ediniz, zira o, sizden önceki salih kimselerin adeti­
dir. Doğrusu gece namazı (taheccüd) Allah'a yakınlaşma vesilesidir ve günah­
tan alıkoyar. Yine o, günahlara keffarettir ve cisnn hastalıklardan korur."

^}s- allı J y - j jl5 ' ;cJl» Â-iJU- ^

ilil ;jlSf ö jl)îl iL llj J, Jt

s- Bıdiari (21328) 11-Kitabu'l Cuma. 12-Cuma'ya gelmeyen kadın ve çocuk gibi kimsele­
rin, gusletmeleri gerekip gerekmediği babı.
6- Tirmizi (51552) 49-Kitabu'd Da’vat. 102-Hz. Peygamber (a.s)'in duası babı. Müsted-
rek (1/308) Zehebi de bu hadise muvıtfakat elmiş ve sahih olduğunu söylemiştir.
Hadis hasen olup, Ahmed ve Beyhaki tarafından da rivayet edilmiştir.
BEDEN 43

7- Tirmizi, Hz. Aişe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştin


"Resulullah (a.s) göyle derdi:
"Allah’ım, bedenimi sıhhatli kıl, gözüme sağlık ver, onu bana bağışla ve
koru. Halik ve Kerim olan Allah'tan başka ilah yoktur. Azim ve arşın Rabbi
olan Allah, her türlü noksanlıktan münezzehtir. Hamd alemlerin rabbi olan Al­
lah'adır."

*i\ Zi- 4İJI ^ —• cSjj —A

İ 5j ; :İJ J lii J İİK i' ^ ili J\


İjf-\ '.Çj\y* J îj l O İ 4^1 c23xi^ ^ jJlj

.♦ •Sl>-I« JU»-1 j-i *Ul«

8- Müslim, Osman bin Ebi'l As Sekafi Taifî (r.a)'den nvayet etmiştir:


"Sekafi Taifî müslüman olduktan sonra vücudunda meydana gelen bir ağrıyı
Resulullah (a.s)'a anlattı. Hz. Peygamber (a.s) bunun üzerine şöyle buyurdu:
"Elini vücudunun ağrıyan kısmımn üzerine kay ve üç dtfa "bisntillah" yedi
defa da, "hissedip, sığınmaya çalıştığım şeyin şerrinden Allah'a ve kudretine
sığınırım" de."
Muvatta'da ise (1) şu lafız yer almaktadır "Hissettiğim rahatsızlığımın şer­
rinden, Allah'ın izzet ve kudretine sığınırım."
Ravi der ki:
"Bu sözleri söyledim, Allah da benden elemimi giderdi. Bu sözleri, hala ai­
leme ve başkalarına tavsiye ederim."

^ > ly j. ^

7- Tirmizi (5/518) 49-Kitabu'd Da'vat Bab: 68. Tirmizi hadisin hasen ve garib olduğunu
bildirerek şöyle der: "Muhammed'in şöyle dediğini işittim: "ffabib bin Ebi Sabit, Urve
bin Zubeyr'den herhangi bir şey işitmiş değildir. Doğrusunu Allah bilir." el Cami'in
muhakkakki, bu hadisin anlamını kuvvetlendirecek başka deliller de bulunduğunu
söyler ve bu deliller arasında Ebu Davud'un 509 numaralı hadisini zikreder. Bu hadi­
sin isnadı hasendir.
8- (4H728) 39-Kitabu's Selam. 24-Ağnyan yerin üstüne eline koyarak dua etmenin müs-
tehab olması babı.
1) Muvatta (2/942) 50-Kitabu'. Ayn. 4-Hastalıkta leavvüz ve rukye babı.
44 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

i j p l j i ^ j <^4^1 ilil ^ jî^ (*^' âİI' 15”

^rî £ lk £ -' U —»j j»j 4 ıjîil'


- t - {
,O İ y < v L 'iÜ d J J i J Â i j < ,i.L İ> ^ J J I U j 5^ _}_j >_sJi U _ jj

9- Buharı, Urve kanalıyla Hz, Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir;


"Hz. Peygamber (a.s) her gece yatağına girdiğinde, avuçlarını kavu§turur ve
nefesini içine çekerek "Kulhuvallahu Ahad," "Kul euzu birabbil felak" ve "Kul
eıau birabbin nas" surelerini okur, sonra da elleriyle vücudunun sıvazlayabil­
diği yerlerini sıvazlardı. Bunu yaparken önce başından ve yüzünden başlar,
daha sonra vücudunun geri kalan kısmını meshederdi. Ve bunu üç kez yapardı."

: <İ)' Jlî :Jlİ li'J/j lSjj —^ •


ı_ s^ fh ^ -iıu u ^ S/_5 S /j S/_) S/_j

Vj tijjİJ S j t _pli j t i l l j î iıiîUf.

^K* *!■ »w ^^ 1 jy ^-3 ’ ^ ^ Â~.li ,ûjA^%J

a,*!3 ^ ,,JLLJİ

10- Buharı ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdir;


"Resuluilah (a.s) buyurdu ki:
"Birbirinize hased etmeyin, kendinizin almak istemediği malı, fiyatını artır­
mak için methedip başkasını zarara sokma yarışına girmeyin. Birbirinize
buğzetmeyin, birbirinize yüz çevirip arka dönmeyin. Sizden biriniz, başkasının
alış verişi üzerine, alış verip yapmasın (yani anlaşan kimselerin alışverişini
bozmasın) Ey Allah’ın kullan kardeş olun! Müslüman, müsliimanın kardeşidir
Ne ona zulmeder, ne de muhtaç haldeyken onu yalnız bırakır, işte takva bur
dadır." Hz. Peygamber (a.s) bu sözleri üç kez göğsünü işaret ederek söylemiş
tir. "Müslüman kardeşini küçük görmesi, bir kimseye şer olarak yeter. Her

9- Buhari (9162) 66-Kitabu Fedaili'l Kur'an. 14-Dua ederek Allah'a sığınmama fazileti
babı.
10- Bu hadisin bir bölümü Buhari’de yer alır. (101481) 78-Kitabu’l Edeb. 57-Birbirine
haset edip, sırt çevirmenin nehyi babı. Müslim (4/1986) 45-Kitabu'l Birri ve's Sılati
vel Adab. 10-Müslümanm müslümana zulmetmesi, küçümsemesi, malına, canına
ırzıne tecavüz etmesimn haramlığı babı.
BEDEN 45

müslümanm, diğer müslümanlara, kanı, malt ve ırzı haramdır."

'ij jlS
” jl «
İil j J
au
îI
İ-j c - ^^
I■ - ' ' ,> i ‘. ' i * 1 s' • ' Î ' - "
S'JLklJ Li_^' lii" Ü9_^' J —îi llb :

oSü_
*
a»Î
j Ç
.L
J
I jıJ ıs
j*-i J
j-is
ILjj Jiîv
*' • - • ,j
. AİS” ?Jİ3!- ^

11- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etmişleıdin


"Hz. Peygamber (a.s) cmüblük nedeniyle yıkandığında, önce ellerini yıkar,
sonra namaz için abdest aldığı şekilde abdest alır, daha sonra parmaklarını
suya sokar ve saç diplerini taraklayarak sıvazlardı. Daha sonra eliyle başına
üç avuç dolusu su döker, ardından suyu cildinin her tarafına dökerdi."
Bir başka rivayet ise şöyledir: (1)
"Daha sonra elleriyle saçım taraklardı, sanki derisine su içirdiği sanılırdı,
zira üzerinden üç kere su dökerdi. Daha sonra da bedeninin diğer kıstmlannı
yıkardı."
Hz. Aişe (r.a) der ki:
"Ben ve Resulullah (a.s) aynı kaptan (su alarak) yıkanırdık. 0 kaptan, bir­
likte su avuçlardık."

• aİ31 j o ' ik İ- aİJi ü î jU ip ^ ^^

.«» jUfel tO JL^ oUUa^ CCjj» yi

12- Müslim, Hz. Osman bin Affan (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir
"Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Kim güzel bir şekilde abdest alırsa, hataları bedeninden sıyrılıp tırnakları­
nın altından çıkar."

11- Buhari (1/360) S-Kitabu'l Gusl. Gusûlden önce abdest alma babı. Müslim (11253) 3-
Kitabu'l Hayd. 9-CUnüblük dolayısıyla guslün nasıl olacağı babı. Buhari (1/382) 5-
Kitabu'. Gusl. 15-Saçı taraklama babı.
12- Müslim (1/216) 2-Kitabu't Tahare. 11-Abdest suyuyla küçük günahların çıkması ba­
bı.
1) Buhari, daha önce zikredilen yer.
46 ELESASFİ'SSÜNNE

j :jii ilil Jjı.a ' j . sjıs ^5 _^r

d j j ^ ji :* :\^ \ jLii tı^iiuı<^ı; ^ ^ ‘^ ' v:;^u'û

J J ^ Û leU l ^ joL- s:-;lj â^u :i^'ıiî ^ j

Vî ciLi ^ :JÛ CÜJİ ^ Jjı ^

— O
l ,-u^ jlT uJl ıjljui jL
Lî U
jIİ tl_,lû; p \l\ I^
*u,

•* * rW Jr^ j I jLİ t Ç . ^ ' :î

13- Ebu Davud, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Sefere çıkmıştık, içimizden bir adamın basına taç isabet etmiç ve yarılmıştı.
O adam ifüilam olmuş ve arkadaşlarına: "Benim için teyemmüm ruhsatı var
mıdır?" diye sormuştu. Onlar: "Suya erişmeye imkanın olduğundan senin için
teyemmüm ruhsatı yoktur" dediler. O çakış bunun üzerine gusletti ve öldü. Re-
sulullah (a.s)'ın yanına geldiğimizde, bu durum kendisine haber verildi.-Bunun
üzerine söyle buyurdu:
"Onu öldürdüler! Allah da onları öldürsün! Madem bilmiyorlardı, sor-
saydılar ya! Bilmezken aciz olmanın çaresi soru sormaktır. Oysa onun teyem­
müm etmesi yeterliydi. Sonra yarasının üzerine bir parça bez sarıp -ya da
örtüp- üstüne mesh verir, vücudunun geri kalan kısmım yıkayabilirdi."

13- Ebu Davud (1193) Kitabu't Tahare. Yaralımn teyemmümü babı. Bu hadis hasen olup
kendisini kuvvetlendiren b a ^ deliller de bulunmaktadır.
RUH
Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Ey Muhammedi Sana ruhun ne olduğunu soruyorlar, de ki: "Ruh, Rabbi-
min emrinden ibaretir. Bu hususta size pek az bilgi verilmiştir." (1)
"Sonra onu şekillendirip, ruhundan ona işeyen Allah'tır." (2)
"Rabbin meleklere: "Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan ya­
ratacağım. Onu yapıp ruhumdan ild iğ im d e ona secdeye kapanın" demişti."
(3)
Bu ayet-i kerimelerde, ruhu yaratmasmdan dolayı Allah Teala ruhu kendi­
sine izafe ederek, kadrini yüceltmiştir. BeytuUah (AUah'ın evi) tabirinde de bu
durum söz konusudur.

RUH İLE İLGİLİ RİVAYETLER

^ y t jî :îıı ^ ^ i

14- İm am Malik, Ka'b bin Malik (r.a)'den şuz şekilde rivayet etmiştin

14- Muvatta (II240) 16-Kitabu'l Cenaiz. 16-Cenazelerin toplanması babı. Nesai (4/108)
Ceraız. 117-Müminlerin ruhları babı. İbni Mace (211428) 37-Kitabu‘z
Zuhd. 32-Kabrı ve imtihanı zikir babı. Hadisin isnadı sahihtir.
1) Isra Suresi: 85
2) Secde Suresi: 9
3) H kr Suresi: 29-29
48 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

"Resulullah (a^yın§öyle buyurduğunu isinim:


"Maminin ruhu, cennet ağacından yiyen kustur. Allah, dirilteceği günde,
bedenine o ruhu iade edene kadar bu durum devam eder."
Bir Açıklama

Kurtubi ve bazı alimler, kıyamet gününe kadar cennette kuş halinde bulunan
luhlann, şehid müminlerin nıhlan olduğunu söyler.
Bazı alimler ise hadisin genel bir anlam taşıdığmı, yalnız şehidlere has bir
durum olmadığım ileri sürerler.

.4 ^ 4 ^ 4 l j j Vl ^ -Jlİ

IS- im am Ahmed ve Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a) kanalıyla Resulullah


(a.s)'m şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:
"Bana birisi salat ve selam getirdiğinde, Allah Teala o selamı ruhuma geti­
rir ki, ben de o selama karşılık vereyim."

^ >L" j î *:e- illi İJ j û ü ' ı^ j3 — '

16- Bubari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir;


"Resulullah (a j) şöyle bıefumaıştur;

"Ruhlar (sıntf sınıf) toplanmış cemaatlardır. Bundan dolayı birbirleri ile


(hak yolunda) tanışardar anlaşmışlardır. Aralarında (hak hususunda) zıdlaşan-
lor ise (dünyada) îhtiUtfa düşmüş, anlaşamamışlardır.”
Ebu Hureyıe'nin Resulullah (a.s)’dan merfu olarak yapmış olduğu bir başka

75- Müsned, İmam Ahmed (2/527) Ebu Davud (2/278) Kitabu'l Menasik. Kabirleri ziya­
ret babı. Hadisin isnadı basendir.
16- Buhari (61369) 60-Kitabu'l Enbiyt. 2-Ruhlar toplanmış cemaatlardır babı. Müslim
(4/2031) 45-Kitabu'l Birri ve's Sılati ve'l Adab. 49-Ruhlar toplanmış cemaatlardır
babı.
RUH 49

rivayet ise şöyledir (1):


" İnsanlar, altın ye gümüş madenleri gibi madendirler. Cahiliye döneminde-
Jd seçkin (hayırlı) kiçiler, müslüman olduktan sonra da, dini emirleri iyi anlayıp
amel ettikleri zaman seçkin (hayırlı) ki§iler olmuşlardır. Ruhlar sım fsım f top­
lanmış cemaatlerdir."

JU :J li U . İ İ 01 i J j C j 'J- ^ j U 4 ' ys'i) — 'V

O/î «ÎSî

oî İjt :Jli :ijü .Sı ;Jli ?û;i


.«İIp 'j İUl Jli :jiî ,_^jljl '

17. Buharı ve Müslim, Rib’i bin Haris (r.a)'den, o da Huzeyfe (r.a)'den şu


şekilde rivayet etmişlerdir:
"Sizden önceki zamanda yasayan adamlardan birinin ruhunu melekler kab-
zederken söyle dediler: "Hayırlı bir çey yaptın mı?" "Hayır" dedi. "Hatırlama­
ya çalış" dediler. "Ben insanlara borç verir, sonra bunları toplayan adam­
larıma: "Fakir olan borçluya ödemesi için mühlet veriniz, zengin olan borçluya
da müsamaha ediniz" diye emrederdim" dedi. Bunun üzerine Allah Azze ve
Celle söyle buyurdu: "Bu kulumdan vazgeçiniz" (ve onu affetti.)"

:jli ıJ İj _ J ‘j f ’j i . i p jy j

ÇsjU^I ^ ijJ r Lİ J L İ ' O'j^r*

ıL^j coî ■* y) Jiî

.«LjJ ^ i î tfrUlo uLî- |iipî c j î j ■- c-jîj

18- İmam Ahmed ve Ebu Davud, Ali bin Semmah (r.a)’dan -Semmas da
denilmiştir- şöyle rivayet etmişlerdir:

17- Buhari (4/307) 34-Kitabu7 Büyü’. 17-Zengin borçluya mühlet verme babı. Müslim
(3/1194) 22-Kitabul Müsakat .6-Fakir borclı^a mühlet vermeninfazUeti babı.
18- Mûsned, İmam Ahmed (2/256) Ebu Davud (3/210) Kitabu'l Centüz. Ölü için dua
babı. Bu hadisi İbn Hacer Askalani 'Emali el Ezkar’da zikretmiş ve kasen olduğunu
belirtmiştir.
1) Müslim, bir önceki hadisin geçtiği yer.
50 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

Mervan m Ebu Hureyre'ye §öyle sorduğunu işittim: "Resulullah (a.s)'ın ce­


naze namazı kılarken ne okuduğunu işittin mi?" Ebu Hureyre: "Onun şöyle
dediğini işittim" dedi:

Allah ım, sen onun Rabbisin, onu yaratan sensin, onu İslam'a eriştirerek hi­
dayet eden sensin, onun ruhunu kabzeden de sensin. Onun gizli ve açık her şeyi­
ni bilen sensin, şefaatçi olarak sana geldik, onun günahım bağışla."

:JIİ t-up ilil 'J, ijıs ^

Jîî'y-*! '-Syh

ı •J>M öSU*Jl ^
J lü ^ ı^ jj '.JLîî t t v ^ i ı

u ii;ıî ûi\ djjUıfv ;jıi jî _ j ji ;Î!i ^ :'v İiij

J lİ j 1.?^ '-Jjf '-r'J

y\ Jlİ (Ijlljl J i A; \^ i \ jLs'j Îİ;-j! :^ :İ1 İJ

19- İmam Ahmed ve Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini
rivayet etmişlerdir
"Resulullah (a.s)'m şöyle dediğim işittim:
"Israiloğıdlım arasında birbirinin arkadaşı olan iki kimse vardı. Onlardan
biri günahkar, diğeri ise ibadete düşkün biriydi. İbadetine düşkün olan, diğeri­
nin günah işlemeye devam ettiğini gördükçe "vazgeç" derdi. Bir gün yine onu
günah işlerken gördü ve "vazgeç" dedi. Bunun üzerine o kimse:
"Rabbimle benim arama girme, bana gözcü olasın diye mi yaratıldın?" dedi.
(Bu söz üzerine diğeri) ona şöyle dedi:

"Vallahi Allah seni affetmeyecektir" -Ya da şöye dedi: "Seni cennete koy­
mayacaktır"- Allak Teala o anda ikisinin de ruhunu kabzetti ve alemlerin Rab-
binin huzurunda biraraya geldiler. Rab Teala ibadetine düşkün olana:
"Sen benim yapmaya muktedir olduğum şeyi değiştirmeye güç yetirebilir
misin ki?" buyurdu. Sonra günahkara: "Git cennete rahmetimle gir" buyurdu.

19- Müsned, İmam Ahmed (21323) Ebu davud (41275) Kitabu'l Edeb. Kötülükten nehiy
babı. Hadisin isnadı hasendir.
RUH 51

Diğeri için ise buyruğu verdi: "Onu ate§e götürün!"


Ebu Hureyre (r.a) şöyle diyor:
"Vallahi o adam öyle bir söz sarfetti ki, o söz yüzünden dünyasınt da, ahire-
tini de mahvetti."
O ibadetine düşkün olan idenin söylediği söz şuydu:
"Vallahi Allah seni ajfetmeyecektir. Seni cennete sokmayacaktır." İşte bu
sözdü, onu onca ibadetine rağmen cdıenneme sokan.

jf- ^ UÎUı ;Jlİ ı-Sjj *

^ M ^ J jjj' J r ^ »ÂÂ

.J lîi ? /-LSI -ü ıju i

l»J i O«Lİ> C—3- 4İ>Jl ^ ^ t ^ Âİli> I

j i ;Jlİi Jjjlisİl ,İJLİJ ı^ jl;

ı ı j j j i i» ?uLi o ijı ^ ^ 3 ,^1

lliî- Jüjj ^

, n \ j ^ J J
p pjl C
i» ^ 1 î^ dll^ ^ Jsi ^

20- Müslim, Mesruk (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:


"Abdullah bin Mes'ud {r.aYa "Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler san­
ma. Bilakis onlar Rableri katında diridirler. Allah'ın lütfü inayetinden kendile­
rin verdiği ile hepsi §ad olarak rızıklanırlar." (1) ayetinin tefsirini sorduk. Ab­
dullah dedi ki:
"Doğrusu biz de Resulullah (a.s)'a bu ayetin tesirini sormuştuk. O şöyle
buyurmuştur:
"Onların ruhları, bir takım yeşil kuşların içindedir. Onlar için arşda asılı
bulunan bir çok kancUl vardır, Orilar cennetin diledikleri yerine uçar, sonra o
kandillere girerler. Rablan onlara bir nazarla bakar ve: “Bir şey arzu ediyor

20- Müslim (3/1502) 33-Kitabu‘l İmare. 33-ŞehüBerin ruMarmın cennette olduğunu be­
yan babı.
I) Ali İmran Suresi: 169
52 ELESA SFİ’SSÜNNE

musunuz?" diye sorar. Onlar ise $öyle derler: "Cennetin dilediğimiz yerine git­
me imkammtz varken, ne isteyebiliriz ki?" Rableri bu şekilde onlara üç kez so­
rar. Onlar kendilerine soru sorulmaktan vazgeçilmeyeceklerini gördüklerin­
de: "Ey Rabbmuz, ruhlakmuzı, bedenlerimize iade etmem isteriz ki, yolunda bir
kez daha şehid olalm ." (Allah Teala) onların bir ihtiyaçları olmadığını görün­
ce, kandi hallerine bırakır,"
Bir Açıklama
Burada belirtmek istediğimiz bir husus var: Şehidlerin ruhlanmn kuşlann
içinde bulunuşu, onlara Rablerinin bir ikramıdır. Zira kuşlar, ruhlar için bir nevi
uçak ve araba görevi görmektedir.

JlSÖ.» liû iî ‘V j * ^ '

21- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:


“Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Müminin ruhu (bedenden) çıktığında, onu iki melek karşılayarak yükseklere
götürürler."
Ravi Hammad: “Kokusunun güzeliğini ve miski, zikretti."demişti.
Dedi ki: "Sema halkı: "Yeryüzünden iyi ve güzel bir ruh geldi. Allah sana ve
(dünyada) imar ettiğin bedenine salat eylesin" derler. Daha sonra Aziz ve Çelil
olan Rabbİne g&üriUür. Ardından: "Onu ecelin sonuna (Sidretü'l Müntehaya)
götürün" buyurur."Resulullah (a.s) sözlerine şöyle devam etti:
"Kefirlerin ruhu (bedeninden) çıktığında, (Ravi Hammad, "kokusunun pis­
liğini ve laneti de zikretti" demiştir.) Sema ehli: "Yeryüzünden habis bir ruh
geldi." Onu ecelin sonuna (Siccinle) götürün" derler."
Ebu Huıeyıe (r.a) d » ki:

"Resulullah (as) üzerinde bulunan ince bir örtüyü (kafirin ruhunun kokusu­
nu duymamak için) burnuna götürerek kapattı."

^ jd
il J
si-
S;c
JlS il'i ^ T

21- Müslim (412202) Sl-Kitabu'l Cenne ve Sıfatı Naimiha ve Ehliha. 17-Ölüye cennete
veya cehennemde oturacağı yerin gösterilmesi, kabir azabının ispatı ve ondan
Allah'a sığınUması babı.
RUH
53

- t f i * ^* t
jj» :Jii p ^ _ UU ji^
'^ y c ji jii Sil , l < ^ ı ^ ı^jjSl# : j û î ı« ^ i ^ ijJ ,^ ı

^ ( ^ j 'j ^ î i ) ;J1İ ^ ^ jj^ jî

^ C ^ '- ’ '^-j'^- ^'j ‘1-iTi^j' ^ >rf^ ilu ij


.((4J• <
’î}

22- Müslim, Ümmü Seleme (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir;


Resulullah (a.s) (Ölümünden sonra) Ebu Seleme'nin yanına girdi. Gözleri
açık idi. Gözlerini kapattı ve şöyle buyurdu:
"Ruh kabzolunduğunda, göz de onu takip eder.” Ev halkından bazılarının
ağlaması üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
Nefislerinize yalnız hayır ile dua ediniz. Zira melekler, söylemiş olduğunuz
sözlere amin derler." Hz. Peygamber (a.s) daha sonra sözlerine şöyle devam
etti:
"Allah'ım, Ebu Seleme'ye rahmet et. Derecesini hidayete erenler içinde yiUc-
selt. Arkasında bıraktığı aile fertleri için ona halef ol. (Onun işim üzerine al)
Ey alemlerin Rabbi, bizim ve onun günahlarını affet. Kabrinde ona genişlik ver
ve orada onu nurlandır."

;JIİ aLi iy'Ji

»'yLİJi Alif- ji ^

.j i i ı j jJ Ij'y -İM jlİT

23- Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:


"Dediler ki: "Ey Allah'ın Resulü, senin için peygamberlik ne zaman takdir
olundu?" Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Adem ruh ile cesed arasında iken."
Bu sözün anlamı: Adem (a.s)'m henüz yaratılmamış ve şekillendirilmemiş,

22- Müslim (2/634) 1-Kitabu'l Cenaiz. 4-Ruhu çıktığında ölünün gözlerini kapatmak ve
onun için dua etmek babı.
23- Tirmizi (5/585) 50-Kit<ü>u'l Menakıb. 1-Resulullah (a.s)'tn fazileti babı. Tirmizi bu
hadisi kasen, sahih garib olduğunu söylemiştir.
54 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

yani toprak halinde olduğu zamanda demektir.

ililip :Jlİ J)ı ^^

jJa,^ ji>- jli) ;J


_j_
U ıa
.J
l JjL^l “
«İ' J^-'j

(»j ü jıi p ıdU i j i f ^İjU- jî* ijî

jÇ» Tiij j,J ^ / 4 ^ 'j c o U i^ (V j^ iSü.» aJI

jj^ L i tAİ>JI ^ 1 J İ jU j l 18^ 4J[N

jllll JİlI J.Lİ; J^JV;» *^1

j.L *j _<üi- j û ı jjki j-âj<j


** o"

24- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmişlerdin


"Daima doğru konudan ve kendisine doğru bildirilen Resulullah (a.s) bize
şöyle dedi:

"(Yaradılışı sırasında) Sizden harhangi birinizin cismi henüz oluşmamışken,


ana ve babadan gelen maddeler kırk gün annesinin karnında toplanır. Daha
sonra o maddeler, bir o kadar zaman zarfında kan pıhtısı halini alır. Ardından
bir o kadar zaman içinde bir çiğnem ete dönüşür. Daha sonra Allah ona bir me­
lek göndererek dört kelime yazmakla görevlendirir. Rızkını, ecelini, amelini,
şaki (cehennemlik) veya said (cennetlik) olduğunu yazar. Sonra da içine ruh
üfler. Kendisinden başka ilah olmayana andolsun ki, sizden biriniz cennet ehli­
nin amelleriyle amel eder ve cennetle arasında (sadece) bir kulaç mesafa kalır,
sonra (meleğin ana karnında yazdığı) yazı o kişinin önüne geçer. Peşi sıra ce­
hennem ehlinin ameli ile amel eder de cehenneme gider. Yine sizden biriniz ce­
hennem ehlinin ameliyle amel eder, cehennemla arasında (yalnız) bir kulaç
mesafe kalır, ancak (meleğin ana karnında yazdığı) yazı, kişinin önüne geçer ve
cennet ehlinin ameliyle amel ederek cennete girer."

24- Buhari (111477) 82-Kitabu'l Kader. Bab: 1 Müslim (4/2036) 46-Kitabu'l Kader.
İnsanın ana karnında nasıl yaratıldığı babı. Ebu Davud (4/228) Kitabu's Sünne. 17-
Kader babı. Tirmizi (4/446) 33-Kitabu'l Kader. 4-Ameller sonuçlartyladır babı. Tir-
mizi hadisin hasen olduğunu söylemiştir.
AKIL
Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Size inanacaklarım umuyor musunuz? Oysa onlardan bir takımı Allah'ın
sözünü işitiyor, ona akılları yattıktan sonra, bile bile onu tahrif ediyorlardı. (1)
Bu ayeti kerimede akü hitabı, idrak yeri anlamındadır.
"Eğer kulak vermig veya akletmiş olsaydık, çılgın alevli cehennemlikler için­
de olmazdık." derler." (2)
"Biz bu misalleri insanlara veriyoruz, onları ancak bilenleri anlayabilir."
(3)
"Sen, sağırlara, üstelik akılları da olmazsa, işittirebilir misin?" (4)
"Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, orada olanları akledecek kalbleri, işitecek
kulakları olsun. Ama yalnız gözler kör olmaz, fakat göğüslerde olan kalbler de
körleşir." (5)
Yukarıda geçen dört ayeti kerimenin hepsinde, şer’i akıl anlatılmıştır. Bunun
yeri de kalbdir.

AKIL İLE İLGİLİ RİVAYETLER

1) Bakara Suresi: 75
2) Mülk Suresi: 10
3) Ankebut Suresi: 43
4) Yunus Suresi: ???
5) Hacc Suresi: 46
56 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

;jL5i leLli'l ^ _ J a i _jl — ^ •*^'’

:Jlİ V^<L'ı : j ü i ujll'* JÂİ ji ^_^_LÎ t^^Iuk; («.Lllil

* JUr v-J-î ■Lf-?) oL isl» c-jljU 4 0 y*^j

SljÂJl rjlî ?<Ul J U L i t - jUiaâi U j ; >U 4«^,S^İJU>-I >*

.ULÎ-ü» :j l i Vji; 4«V ö S l^ ol ^ ; ^Ur

jL-aA> »ÜJjiıı ;JU , ;^Jİ> Vdjt—ûJ i*^ ».1—i>l>- 'i '

25- Buhari, Ebu Said el Hudri (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:


"Bir kurban -ya da ramazan- bayramında Resulullah (a^) namaz kılınan
yere doğru hareket etmiş, yolda bir gurup kadın rastlamış ve onlara söyle hitab
etmişti:
"Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz! Doğrusu bana cehennem ehlinin
çoğu olarak gösterildiniz."
Kadınlar: "Ey Allah'ın Resulü! Bunun sebebi nedir?" diye sordular.
Resulullah (a.s): "Siz çokça lanet eder, kocalarınızın size sağlamış olduğu
nimete nankörlük edersiniz. Sizin gibi dince ve akılca eksik olanların tam akıllı
ve ihtiyatlı erkeklerin aklını çelebileceğim görmüyorum (sanmıyorum)" buyur­
du. Kadınlar:
"Ey Allah'ın Resulü! Dimmizin ve akivmzm eksBdiği nedir?" dediler. Resu-
lullah (aj):
"Kadının sehadeti. erkeğin sehadetimn yansı değil midir?" buyurdu. Kadın­
lar: "Evet" dediler. Resulullah (a.s):
"Bu, aklının eksikliği yüzündendir. Hayız olduğunda da namaz kılmaz, oruç
tutmaz değil mi?" dedi. Kadınlar: "Evet" d e fle r. Resulıdlah (a.s):
"İpe bu da diıûıün eksikliğidir" buyurdu."
Bir Açıklama
Kadın, hitabın idrak yeri olan akıl bakımından erkekle eşit seviyededir. An­
cak kadın dini yükümlülük bakımından hayatta üsdendiği role uygun olan doğal
yapısından kaynaklanan farklar nedeniyle, eıkeğin yükümlülüklerinin tamaımn-

25- Buhari (H405) ö-Kitabul Hayd. 6-Hayız olan kadının orucu terketmesi babı.
AKIL 57

dan sorumlu değildir. Yani yukündüliMerin miktan eıkeğe göre daha az- dır.
Kadının akıl ve din bakınundan eıkeğe nispetle daha alt derecede olmasıran ne­
deni budur.

■d." :Jü aI'i ^ l'L. ^..j'


t\j">Vj A.«Jbs.''

26- Tirmizi, Enes bin Malik (r.a)’den şöyle rivayet etmiştir.


"Resulullah (a.s) akla iyice yerleşmesi için bir sözü üç kez tekrar ederdi."

26- Tirmizi (5/600) 50-Kitabu'l Menakıb. 9-Hz. Peygamber (a.s)'in kelamı babı. Tirmizi
hadisin kasen, sahih ve garib olduğunu söylemiştir.
KALP
İmani kalbin yeri göğüsür.
Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Ama yalnız gözler kör olmaz, fakat göğüslerde olan kalpler de körleşir." (1)
"Allah kimin gönlünü İslam'a açmışsa, o, Rabbi katından bir nur üzre olmaz
mı? Kalbleri Allah'ı anmak konusunda katılaşmış olanlara yazıklar olsun; iste
bunlar apaçık sapıklıktadırlar." (2)
"Allah kimi doğru yola iletmek isterse, onun kalbini İslamiyete açar. Kimi de
saptırmak isterse, göğe yükseliyormus gibi, kalbini dar ve sıkıntılı kılar." (3)
"... Yürekler ağızlara gelmişti; Allah için çeçitli tahminlerde bulunuyordu­
nuz." (4)
"Allah insanın içine iki kalb koymuştur." (5)
"Ey Muhammedi Onları, yüreklerin ağıza geleceği, tasadan yutkunacakları,
yaklaşan kıyamet günü ile uyar." (6)
"... İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalble gelenden başka,
kimseye malın ve oğulların fayda vermeyeceği gündür." (7)

1) Hacc Suresi: 46
2) Zümer Suresi: 22
3) En'am Suresi: 125
4) Ahzab Suresi: 10
5) Ahzab Suresi: 4
6) Mü'min Suresi: 18
7) Şuara Suresi: 88-89
60 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

"İnsanların imanlarını kat kat artırmaları için kalblerine güven indiren


0'dur."İV)
"İbrahim de şüphesiz O’nun yolunda olanlardandı. Nitekim Rabbine temiz
bir kalble geldi..." (2)
"...O’na uyanların kalblerine şeflcat ve merhamet duyguları koyduk." (3)
"İşte bu cennet, Allah’a yönelen, O’nun buyruklarına riayet eden, görmediği
Rahman’dan korkan, Allah’a yönelmiş bir kalble gelen sîzlere, hepinize söz ve­
rilen yerdir..." (4)
"..Allah size imam sevdirmiş, onu kalblerinize güzel göstermiş; inkarcılığı,
yoldan çıkmayı ve baş kaldırmayı size iğrenç göstermiştir..." (5)
"Doğrusu bunda, kalbi olana veya hazır bulunup kulak verene ders vardır.""
m
"inananlar, ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalbleri titrer, a-
yetleri okunduğu zaman bu onların imanını artırır..." (7)
"... Allah'a kim iruınırsa, onun kalbini doğruya yöneltir..." (8)
"...Seni ve inananları yardımıyla destekleyen, kalblerini uzlaştıran O’dur."
(9)
"Bu böyledir; Idşimn Allah’ın nişanelerine hürmet göstermesi, kalblerin Al­
lah'a karşı gelmekten saktnmasındandır..." (10)
"Onlar inanmışlar, kalbleri Allah’ı anmakla huzura kavuşmuştur. DUckat
edin, kalbler ancak Allah'ı anmakla huzura kavuşur. "(11)
"Bu kendilerine ilim verilenlerin Kur'an'ın, senin Rabbinden bir gerçek ol­
duğunu bitip de ona inamudan ve kalblerini bağlamaları içindir." (12)

1) Fetih Suresi: 4
2) SıÇğat Suresi: 83-84
3) Hadid Suresi: 37
4) K<dSuresi: 33
5) Hucurat Suresi: 7
6) K(tfSuresi:37
7) Eırfal Suresi: 3
8) Teğabün Suresi: 11
9} Enfal Suresi: 63
10) Hacc Suresi: 32
11) Ra’d Suresi: 28
12) Hacc Suresi: 54
KALP 61

"Bunlar Kur'an'ı düşünmezler mi? Yoksa kalbleri kilitli midir?" (1)


"Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inanarüar, Reble-
rine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri
gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler."
(2)
"Allah onların kalblerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de perde
vardır ve büyük azab onlar içindir." (3)
"Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden kitab’t mzlerin en
güzeli olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların bu kitab'tan tüyleri ürperir,
sonra hem derileri ve hem de kalbleri Allah'ın zikrine yumuşar ve yatışır.," (4)
"Kalblerinde hastalık vardır, Allah hastalıklarını artırmıştır..." (5)
"inananların kalblerinin Allah'ı anması ve O'ndan inen gerçeğe içten bağ­
lanması zamanı daha gelmedi mi?" (6)
"Hayır hayır; onların kazandıkları kalblerini paslandırıp körletmiştir," (7)
"... İşte Allah imanı bunların kalblerine yazmış, katından bir nur ile onları
desteklemiştir.” (8)
"... Çünkü O, Kur'an'ın Allah'ın izniyle kendinden öncekini tasdik ederek, yol
gösterici ve inananlara müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir," (9)
"Hakkında hiç bir delil indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmalarından ötürü,
inkar edenlerin kalbine korku salacağız..." (10)
"Ey Muhammedi Apaçık arab diliyle, uyaranlardan olman için onu Cebrail
senin kalbine indirmiştir." (11)

KALP İLE İLGİLİ RİVAYETLER

1) Muhammed Suresi: 24
2) Mü'minun Suresi: 57-61
3) Bakara Suresi: 7
4) Zümer Suresi: 23
5) Bakara Suresi: 10
6) Hadİd Suresi: 16
7) Mütaffifin Suresi: 14
8) Mücadele Suresi: 22
9) Bakara Suresi: 97
10) Ali İmran Suresi: 151
11) Şuara Suresi: 193-194
62
EL ESAS Fİ'S SÜNNÎ.

^ Jjı j _^3 ji iİJi 53;;^ ^ jU jı _rv


V3 ıi_ ^ ıî Vj ıij l: u ; Si} İ^ . oaJi ^^îrî ^ 1 Su :j\i
Sı^ t<uJiajSf e |»LlJi (»ı.*>.ji i ( ^ ^ ı l i r aİ isup

li < S^' ‘LIİ U ,LIİ U ''^j c iîlij

,1*4-^' j r 4j»LİJ* J ^ . JÎ : 'j* t-iSy'> <_~İİJ — pjJu?


‘ı ^ j ^ J l t|,rjLo>-ı ^1 jiLv iLı jı ı^uj t.’iJi>°js>} io j ’f'^

.(I(3^U p ' j jt-^_4*

27- Buharı ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:


"Resulullah (as) söyle buyurmuştur:

'Zandan sahnıntz! Zira zan, sözlerin en yalanıdır. Birbirinizin eksikliklerini


ortaya çıkarmaya ve duymaya çalışmayınız. Birbirinizin (özel ve mahrem)
hayatım araştırmayınız. (Mer^aat) yanpna kalkışmayınız. Birbirinize hased et­
meyiniz. Birbirinize buğzetmeyiniz. Birbirinize yüz çevirip arka dönmeyiniz. Al­
lah'ın kulları, size emredildiği gibi kardeş olunuz. Müslüman, müslümamn
kardeşidir. Müslüman müslümana zulmetmez. Yardıma ihtiyaç duyduğu sıkıntılı
zamanda onu tek basına ve yardımcısız bırakmaz. Onu küçük görüp horlamaz.
İçte, takva buradadır. İste takva buradadır. İste takva buradadır. (Bu sözleri
söylerken göğsünü işaret etmiçtir.) Bir insana ser olarak, müslüman kardeşini
küçümsemesi yeter. Bir müslümamn kanı, malı ve ırzı (namusu) diğer müslü­
man için mukaddestir. Bunlara tecavüz etmesi haramdır. Allah sizin cisimleri­
nize bakmaz. Dıç görünüşünüze de nazar etmez. Ancak 0 , sizin kalblerinize ve
amellerinize bakar."

il jjij :3li a s i l İ3 d ı ^ _ ta

•«?r*

28- Müslim, Eğarru'l Müzeni (r.a)’nin şöyle dediğini rivayet etmektedir:

27- Buhari (10148) 78-Kitabu'l Edeb. 57- Hased ve hilenin yasak olanları babı. Müslim
(4Iİ986) 45-Kitabu'l Birr ve'sSıla. 10-Müslümana zulmetmenin, onu küçük düsürme-
mn tahkir etmenin, kamm atatmanın ve ırzına ve malına tecavüz etmenin haramlığt
babı.
28- Müslim (412075) 48-Kitabu’z Ziri Ve'd Dua Ve't Tevbe Ve'l İstiğfar ,12-Sık sık tevbe
ve istiğfar etmeye teşvik babı.
KALP 63

"Resulullah (a.s)'ın göyle dediğim işittim: "Kalbimin örtülüp kaplanmasın­


dan ötürü, Allah'tan günde yüz kere mağfiret dilerim"
Bir Açıklama
İbni Esir bu hadisin anlamı hakkında şunlan söylemektedir:
"Buradaki örtülme ve kaplanmadan maksat unutmaktır. Zira Resulullah
(a.s) zikir, ibadet ve nefis murakebesini sürekli ve fazlasıyla yaptığından, bazı
zamanlar bu fazla ibadetlerin birazını unutup yapmamış olmasını günah kabul
ediyor ve bundan dolayı istiğfar ediyordu."
Bazı kimseler bu hadisin açıklanmasım, Resulullah (a.s)'m görmüş olduğu
bir rüyaya dayanarak yapmaktadırlar. Resulullah (a.s) rüyasını anlatrken "nur­
ların örtüldüğünü..." zikretmektedir. Şüphesiz Resulullah (a.s)'ın kalbirün
örtülüşü, bazı kimseleıin zaımettiği gibi O'nun hakkında bir deşiklik değildir.
Bu hadislerde müminlerin çokça istiğfar etmelerine bir teşvik vardır. Böylece
kalpler cilalanır ve parlamış olur.

:Jlİ iaIc- ■dil OUdl ^

dUSll ıl)' t ‘

. 'jA JA S.^Jİ» J,

ı4»ii dLlSll ıdUS/l ‘ji-

/' ‘-‘' 3 0^ t d p l J.Uİ jd ji' J İ- uy»

>> ^

-1.^1 i\iCj bü I — 4^ j -üfc-î

li iÖ
jİİI U ^ jl ^

>^^3 ^ <y‘- ^ Jt tAiifrİ u lA i^î


j' ^\} cS^ h»L~4 ^

.Libüj Ubü ».i-ıS" Uİ L*lj ıtLS-[Sı


O J1

29- Buharı ve Müslim, Huzeyfe bin Yeman (r.a)'dan rivayet etmişlerdir.
"Resulullah (.as) bize ilâ meseleden söz etti. Ben bunlardan birine şahid ol

29- Buharı (1H333) 8l-Kitabu‘r Rikak. 35-Emanelin kalcUrılmast babı.


64 EL ESAS FfS SÜNNE

dum. Diğerinin ise (olmasını) bekliyorum. (Resulullah (a.s)'m bildirdiğine


göre) emanet önce iyi kimselerin gönüllerine inmi§, sonra Kur'an nazil olmu§
ye onlar Kur’an'dan ve sünnetten (bir çok bilgi) edinmişlerdir. Resulullah (a.s)
daha sonra emanetin kaldırılmasından bahsederek şöyle buyurdu:
"Bir kimse uyur da, o sırada emanet kalbinden alınır ve (kalbinde) emanetin
izi bir leke gibi kalır. Yine bu kimse uyur da uykusu esnasında (geri kalan) ema­
net kalbinden ahnır ve (kalbinde) emanetin izi, nasır gibi kalır. O halde emanet
bir kor parçasının ayağının üzerine düşüp, orada bir kabarcık oluşturmasına
benzer. Sen onu şişnUş olarak görürsün. Oysa bu kabarcığın içinde bir şey yok­
tur." -Resulullah (a.s) bu sözleri söyledikten sonra yerden küçük taşlar alarak,
ayağımn üzerinde yuvarladı- (Sonra sözüne şöyle devam etti):
"Sonra sabah olup insanlar alışverişe başlarlar da, neredeyse onlardan hiç
biri emanete riayet etmez. Öyle ki, "Filanoğulları içinde şöyle bir emin insan
vardı," denilir. O adam için, cesur zarif ve akıllı insan denilirse de, onun kal­
binde hardal tanesi kadar bile iman yoktur."
Huzeyfe bin Yemen der ki;

"Geçnûşte öyle bir devir yaşadım ki, hanginizle alışveriş edeyim diye düşü­
nüp tasalanmazdım. Zira alış veriş yapacağım Idmse müslümansa, onun dini,
beni aldatmasına mani olurdu. Eğer alışveriş edeceğim kimse hıristiyan veya
yahudi ise, onları yöneten idarecileri, beni aldatmalarına engel olurdu. Oysa
bugün tizlerden yalnızfilan vefilandan başka Idmse ile alışveriş edemiyorum."
Bir Açıklama
İbniTîn derki:
"Emanet, mükellefin yam şer'i emirleri ve yasakları uyguUunakla yükündü
olan kûnsenin, Allah'tan başka kimsenin bUmediği gizli kalmış yönleridir."
fimi Abbas'dan nakledildiğiııe göre ise onanet, m redilen veya ndıyedilen
hızlardır.
Ebu Bekir bin Arabi'ye göre bu hadiste geçen emanetin anlamı imandır.
Hadisin devamında imanm laddınlacağınm söylenmesi de bu görüşü destekle-
mddedir. Zira kötü amdler imam zayıflatmaya devam eder ve sonunda imanın
y ^ z izi kalır. 0 iz ise imam yalmz dil ile söylenen ve kalbin zahirindeki zayıf
itikad hdine gedıir. Hz. P^gambm (a.s) böyle bir imanı, bedendeki lekeye
benzetmiştir. Yine iman zayıflığım "uyku" olarak dile getirmiş, imanm kalpten
çıkroasıra, taşın insanm üzminden yuvailamp yere düşmesiyle izah etmiştir.
Bu hadisde emanetin kalpten peyder pey çıkışı vurgulanmaktadu*. Emanetin
ilk paıçasmm kalpten çıkışıyla, nunm yerini karanlık bir leke almakta, m an et-
KALP 65

ten bir parça daha çıktığında ise kalpte uzun süre varlığım komyacak daha derin
bir iz kalmaktadır. Bu yeni karanlık, bir önceki karanlığın üzerine yerleşmiştir.
Yine hadisde kalbe yerleşmiş nurun, kalbten aynlıp yerini karardığa bırak­
ması, ayakta yuvarlanan taşa benzetilmiştir. Zira taş yere düşmüş, geride yalruz
bir şişkinlik bırakmıştır.

cSd 45'ıî ^ J ir :ü ıi lîjı ^ y i

cUj J ü L il j l i Lj.;>—• ^U» n lâill c —»» j»İ ı«c»JiAi

y - ır : y i JlİÎ y* ^ tjLiıV İ ,3^


^L$ OUa—ijl ou ;jLii t^ll 0l>«.^ ıSiLâi ,* ’ı.
=*, ' - ^ o ' . «
— ; J ü ji — U ^ j l î |_jS ıJıIij ji I ^jJl j/*ı

30- Buhari ve Müslim, Ali bin Hüseyin (r.a)'den Hz. Peygamber (a.s)'in eşi
Safiyye’nin şöyle dediğini rivayet etmektedirler.
"Hz. Peygamber (a.s) itilaca idi. Gece, ziyaret etmek üzere yamna gelip
O'nunla konuştum. Sonra geri dönmek üzere kalktım. O da beni yolcu etmek
üzere kalktı. Safiyye'nin kaldığı yer Usame bin Zeyd'in evi içinde idi. Bu sırada
ensardan iki kişi oradan geçiyordu. Hz. Peygamber (a.s)'i görünce adımlarım
sıklaştırdılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Biraz yavaş olun, acele etmeyin, bu kadın Safiyye bintü Huvey’dir." O iki
kişi; "Subhanallah (Allah'ı tenzih ederiz.)" dediler, Hz. Peygamber (a.s) onlara
şöyle dedi. "Şeytan insan vücudunda, kanın dolaştığı gibi dolaşır. Ben şeytanın
kainlerinize şer atmasından korktum." -ya da bir şey atmasından- "

'^ J j^ Lİİ :Jlİ iLı ol?)i —T )

,'- r ^ lsî ^ »y* j y "ilj Âİa^l}


jU l i î u lu > liO ıillj J ^ jıii

iA İU 4-İÎ3 :İU*İU ; ^ Jjl JlİÎ

30- Buhari (41278) 33-Kitabu'l İ'liktrf. 8-İ’tikafa giren kişi ihtiyaçları için mescid kapı­
sına çıkabilir mi? babı. Müslim (4/J712) 39-Kitabu's Selam 9. bab.
66 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

j L^I

31- Tirmizî, Sevbin (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:


“Altın ve gûmiq biriktirip de Allah yolunda sarf etmeyenler..." (1) ayeti nazil
olduğu sıralarda, Resulullah (a.s)'m bazı seferlerinde beraber olmuştuk. As-
hab’tan bazıları:
"Altın ve gümüş hakkında ayet nazil oldu. Hangi malın daha hayırlı olduğu­
nu bilseydik de ondan edinseydik" dediler. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle
buyurdu:
“En üstünü, zikreden bir dil, şükreden bir kalb, kişinin imanına destek ola­
cak dindar bir eştir."

^ iİll —f Y

jü i'y ij U-kUj j l ^ l i tîİU^Sf £ijXt ^

ılL iJl u jy ı-jSa2\ U b j J i i l j âU j j L l l l I j u iljj


•' * * 'İl'. i..,. .o. »î«ı
.(«jOİm Jİ ^yiJI s.;Ju)r,

32- Buharı ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a) kanalıyla, Resulullah (a.s)'m


şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
“İnsanoğluna zinadan nasibi yazılmıştır. Ezelde takdir edilmiş olan bu aki-
bet mutlaka gerçekleşecektir. İki gözün zinası (harama) bakıştır. İld kulağın zi­
nası (harama) kulak vermektir. Dilin zinası (haram) konuşmaktır. Ayağın zinası
(harama atılan) adımlardır. Kalp meyleder ve arzular. Cinsel organlar ise ya
bunu tasdik edip gerçekleştirir ya da (bu günahı işlemeyerek, arzularını boşa
çıkarır) yalanlar."

j î ıc p ilil ‘j . ,^ 1 . ^ 1 3 'x j - i _ r r

3 3' ^ ^ '-ii o },» ‘'jj'

31- Tirmizî (51277) 48-Kiiabu Tefsiri! Kur'an. 10-Tevbe Suresi babı. Tirmizi hadisin
hasen olduğunu söylemiştir.
32- Buhari (111552) 82-Kilabu'i Kader. 9-"Helak ettiğimiz memleket üzerine haramdır"
babı. Müslim (412046) 46-Kitabu'l Kader. 5-İnsanoğluna zinadan nasibi takdir edii-
miştir, babı.
1) Tevbe Suresi: 34
KALP 67

:<tUl jl^ l iaİ ^ Ibj tîU- j i j ‘İ j İ ‘4'^3

’y'^ ^ ^ 013 j;

33- im am Ahmed, Tirmizi ve İbni Mace, Ebu Hureyre (r.a) kanalıyla Re-
sulullah (a.s)'m şöyle dediğini rivayet etmektedirler:
"Kul bir günah i§lediğinde, kalbine siyah bir nokta konulur. Eğer o günah­
tan vazgeçer Allah'tan a f dileyip tövbe ederse, kalbi cilalanıp parlatılır. Şayet
yeniden günah içleyecek olursa, kalbindeki siyah noktalar da artırılır. O hale
gelir ki, sonunda bu noktalar kalbi örter. ݧte bu, Allah Teala'nın "Hayır, hayır;
onların kazandıkları kalplerini paslandırıp, körletmiştir." (1) ayetinde zikretrrûş
olduğu ra'n (pas) tır."

jx S l US” :Jlî ^ Sjli y \ iSy) —iVi

:J lî jp J îlj ^ _ i l l i ^^1 _

o li ^ Î j cU,jü 3 ; ÛJI ;4Ϋ : 4 ^ ı d i j u r :;k; pjj

_;4^U oUİJâjI L^«jj 4 J-«*

tlijlp I—>jj tljjUaJİJ tllpu^l J_5* UJ .lijİJJ tjkaj Uj

.\ıŞf- ûîi^ uisfij 4j»^^ı

34- Ebu Davud ve Hakim, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet et­
mişlerdir:
“Namazda oturduğumuzda ne söyleyeceğimizi bilmiyorduk. Resulullah (a.s)-
’a ise (bizim bilmediğimiz) öğretilmişti (Ravi bundan sonra bir önceki hadisi
zikretmiştir.)"
Şerik derki:

33- Müsned, İmam Ahmed (2/297) Tirmizi (51434) 48-Kilabu Tefsiri'l Kur’an. 75-Mutaf-
fifin Suresi'nden babı. Tirmizi hadisin kasen olduğunu söylemiştir. İbn Mace(2/1428)
37-Kitabu'l Zühd. 29-Günahlan zikretme babı.
34- Ebu Davud (1/254) Kitabu's Sakıt. Teşehhüd babı. Müstedrek (1/265) Hakim, bu ha­
disin Müslim'in şartına göre sahih olduğunu söylemiş, Zehebi ele onu doğruleunışttr.
1) Mutcfffin Suresi: 14
68 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

Cami' -yani İbni Şeddad- Ebu Vail ve Abdullah bin Mes'ud kanalıyla önceki
hadisin aynısını zikretmiştir.
Şerikin nakli ise şöyledir;
"Resulullah (a.s) bize bazı sözleri öğretiyorsa da teşehhüdü öğrettiği gibi
(üzerinde durarak) öğretmiyordu. Bu sözler şöyleydi:
"Allah'ım, kalplerimizi birbirine yakla§tır. Aramızdaki (anlaşmazlıkları) dü­
zelt. Bizi kurtuluş yollarına ilet. Bizi karardıklardan çıkarıp aydınlığa götür.
Büyük günafdann görüneninden ve görünmeyeninden bizleri uzaklaştır. İşitme­
mizde, görmemizde, kalblerimizde, eşlerimizde, çocuklarımızda bereket ve hayır
ihsan et. Günahlarımızı bağışla. Çünkü sen tevbeleri çokça kabul edensiti ve
Rahim'sin. Bizi nimetine şükredip, hamdu senada bulunan va razı olanlardan
eyle. Üzerimizdeki nimetlerini tamamla.”

: l ^ 4İJI cJ* :Jlî (Jjj —1*O

jı r :ijiî j ı r ıSı § mÎ ii S ır u f ı;
u îJ ıı j ^ ; ı ; :'J J J ü ^ 1 5 v jîiîı

^ ^ ili [ i l : f î L'» : j i i ? i J İ

^y•J tflîl j İ İ 44)1

35- Tirmizi, Şehr bin Havşeb (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:


"Ûmmü Seleme (r.a)'ye: "Ey müminlerin annesi! Senin yanında olduğu za­
man Resulullah (a.s)’ın en çok yapmış olduğu dua hangisiydi?" diye sordum.
Ûmmü Seleme (r.a) şöyle dedi:
"En fazla yaptığı dua: "Ey kalbleri çeviren Allah'ım, kalbimi dinin üzere sa­
bitleştir." idi. O'na: "Ey Allah'ın Resulü en çok bu duayı yapmanın sebebi ne­
dir?" diye sordum. Şöyle buyurdu:

"Ey Ûmmü Seleme, her insanın kalbi Allah’ın (kudret) parmaklarının ikisi
arasındadır. Dilediğini (hak yolda) sabit kılar. Dilediğini ise (hak yoldan)
avırır."

o ır u iîıı j ^

35- Tirmizi (4/448) 33-Kitabu'l Kader. 7-Kalpler Rahman'ın parmakları arasındadır ba­
bı. Timizi, hadisin basen olduğunu söylemiştir.
KALP
69

•yjÜİ» ^
36- Buharı, Abdullah bin Amr (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
Resulullah (a.s) m en fazla ettiği yemin, “kalpleri çeviren Allah'a anJolsun
ki, hayır"şeklinde idi."

t j l î t U ^ *i)\ tS jj —TV

fST ı j j l s Ol» ; J_jij -dJl J c _ i ^

j^^l» : «Jj—j ‘KfrLij (»JlİS' I

•SılLs-li’ C--S jlâH ■Lj*

37- Müslim, Abdullah bin Amr bin el As (r.a)'dan rivayet etmiştir:


"Resulullah (a,s)'ın şöyle buyurduğunu işittim:
"Ademoğullarınm kalplerinin tamamı Rahman'ın parmaklarından ikisinin
arasında tek bir kalp gibidir ve Rahman onları dilediği tarıma çevirip döndü­
rür,"
Ravi diyor ki:
"Sonra Resulullah (a,s) şöyle buyurdu:
"Kalpleri çeviren Allah'ım, kalplerimizi taatın üzere sabit kıl,"

^ 4ÎJ1 j _ ^ j o i r : ^ 'i î û\ i i j i i ’j t- « ta

o l i Ll^ IIliiîJI jA J*r^! '(h İ'9

^ : ^ y \ ç>-p
38- Nesai, Hz. Aişe (r.a) kanalıyla, Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu ri-

36- Buhari (1HS13) 82-Kitabu'l Kader. 14-fnsanla kalbi arasına giren şey babı.
37- Müslim (412045) 46-Kitabu'l Kader. 3-Allah'm kalbleri dilediği yöne çevirmesi babı.
38- Nesai (1J51) 1-Kitabu't Tahare. 49-Kar (buz) suyuyla abdest alma babı. İsnadı ba­
sendir. Bu hadisde kar ve doludan maksat temizliğin bunlarda en üst seviyede olma­
sıdır. Zira onlara insan eli değmemiştir. Yere düşmeden onu ayaklar da çiğneyemez.
Bu yüzden Resulullah (a.s) temizliği daha iyi vurgulamak amacıyla bu kelimeleri kul­
lanmıştır.
70 EL ESAS Fİ‘S SÜNNE

vayet etmiştir;

"Allah'ım, günahlarımı dolu ve buz (kar) ile yıka. Beyaz elbiseyi kirden
arındırdığın gibi, kalbimi günahlardan arındır."

Sıyj» 4JJI iS jJ ---T s

(» i-î :J l İ î 'P y^. (^üüİ c Jjl


c p ^ ı:> sj s ıj j\ o u ,nî
*•'' • •i *' -^nı I • ••ti 't- ' ^
csî ~yJ ^ ^ ^(4-U i jus^ı S jy;
^ 13 u :jıii J\ y j. 'j\ > ' j jıi

lîıialp l:.‘J .

39- Tirmizi, Abdullah bin Amr (ra.)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"ResuluUah (a.s) minbere çıktı ve sesini yükselterek söyle buyurdu:
"Diliyle müslüman olduğunu ilan edip de, kalbine iman ulaşmayanlar güru­
hu! Müslümanlara eziyet etmeyiniz. Müslümanlara kötülük isnad ederek kına­
mayınız. Müslümanların avretlerini izlemeyiniz. Kim müslüman kardeşinin av­
retinin (mahrem şeylerinin) peşine düşerse, Allah da onun avretine başkala­
rım musallat kılar. Allah bir kimsenin avretini izleyip (ortaya çıkarmak isterse)
onu evinin ortasında bile rezil eder."
Nafi şöyle anlatıyor:

"İbni Ömer bir gün Kabe’y e bakıp söyle dedi; "Ne kadar azametlisin. Al­
lah ın seni gözetip koruması ne kadar yüce! Ancak bir mümin Allah katında
senden daha çok gözetilmekte ve korunmaktadır."

AİlI ll)i aIJI 4 İjl^ jp ^

Jü '3 :J Ü üUJ J \ ^ â\ ol» : J l î


i i i y i U i ı ^ ;ı : j i i J ü j caj Ijıii ,!y

39- Tirmizi (41378) 28-Kitabu l Birr Ve's Sıla. 85-Müminin yüceltilmesiyle ilgili hadisler
babı. Tirmizi hadisin hasen ve garib olduğunu söylemiştir. Ona göre hadisin isnadı
da basendir. İbni Hibban, Ihsan (71506) Ebu Ya'la da bu hadisi hasen bir isnadla ri­
vayet etmiştir.
KALP 71

40'Tirmizi, Abdullah bin Amr (r.a) kanalıyla ResuluUah (a.s)’ın şöyle bu­
yurduğunu rivayet etmiştir:
"Allah Teala, hakkı Ömer'in dilinde ve kalbinde ortaya çıkarmıştır."
Ravi derki:
"İbni Ömer söyle demiştir: "İnsanların durumu hakkında yeni bir mesele or­
taya çıktığında, bir çok kimse fikrini açıklar, Hz. Ömer (r.a) de fikrini beyan
ederdi. -Ravi şüpheye düşüp Hz. Ömer (r.a) yerine Hattaboğlu kelimesini de
kullanmış olabilir- Sonunda nazil olan ayetler, Hz. Ömer (rayin söyleeliğinin
benzeri olurdu. (Kur’an Hz. Ömer (r.a)'i doğrulardı.)"

J ^ j JU :J lî aUI ^ cSjj —i y

; \ Jlî ^ î‘i J oır ,â ı ^


. 43 y i J û ! ; İÎJI İli ^

41- Tirmizi, Ebu Said el Hudri (r.a) kanalıyla Rasulullah (a.s)'ın şöyle bu­
yurduğunu rivayet etmiştir:
"Kalbinde zerre kadar iman bulunan kimse cehennemden çıkacaktır."
Ebu Said: "Şüphesi olan kimse; "Allah şüphesiz zerre kadar haksızlık yap­
maz, zerre kadar iyilik olsa onu kat kat artırır ve yapana büyük ecir verir." (1)
ayetini okusun," demiştir."

!<Ul J_j *-«j Ij :Jlî ı*if- *111 ^ tSjUJJi i £ j j — 4 T

J jt \jX ^ J C ^ di İJlb İ2J» :JİÎ îjU dl ilîfrllL ^

-^i in * ^ 0
ir; L İ İ İ J Q > Jjjl VI ^IV : j ü

40- Tirmizi (5/617) 50-Kitabu'l Menakıb. 18-lIz. Ömer (r.a)'in menkıbeleri babı. Tirmizi
hadisin hasen olduğunu ve bu vecihden de garib ^Muğunu ^lemistir.
41- Tirmizi (41714) 40-Kitabu Sıfatı Cehennem. 10. bab. Tirmizi hadisin hasen sahih ve
isnadının sahih olduğunu Söylemiştir.
1) Nisa Suresi: 40
72 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

42- Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştin


"Ey Allah m Resulü! Kıyamet günü şefaatinle en fazla hoşnud olacak insan
kimdir?" dedim. Resulullah (a.s): “Hadis (öğrenmeye) ne kadar düşkün olduğu­
nu bildiğimden, bu soruyu ilk olarak senden başka kimsenin sormayacağını tah­
min etmiştim. Kıyamet günü şefaatimle en fazla hoşnud olacak kimseler, kalb-
den ve ihlasla 'la ilahe illallah' diyenlerdir." buyurdu."

:JIİ t Alp * >1, 4İll ^

tsî û u ij aUi ^

• (j «^(4*^ J i j .«ij? y i * Jt-

43- Nesai, Ebu Hureyre (r.a) kanalıyla Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğu­
nu rivayet etmiştin

"Allah yolunda (isabet alan) toz toprakla cehennemin dumanı bir (miislü-
man) kulun kamında bir araya gelmez. İmanla cimrilik de hiç bir zaman
(müslüman) bir kulun hübinde bir araya gelemez."
Diğer bir rivayette "kıü” kelimesi yerine "müslüman” kelimesi kullamlmış-
hr.

:jlii p d l J i İL'Ü- ^ fili i s Vj - i t


ö p :J lii c iliL J ji jıii ^ ili ^ fi^5

l U lİ J lj fU İJlj s t O l ;Jii' ^’p \ : \ p P *J\ p

Jü J ;ri; ^ y i ^ y jj

Jlî /iJy l :JÜ aîl ;c l2 i ıfyİl


s3C' j ^ ' ı r y jü îı p y îı

ü^* • y > . c«L2»^ aJ li^ l <^îj cilSjJ*


j ^ ' ı r ciŞı:^ S p ^

f ı **^^/o* yolunda, yapılan işinfazileıi babı. Tirmizi


J 'm «-AUol yolunda gelen tozun fazileti babı. Tirmizi
hadısmhasenve sahih olduğunu Söylemiştir.
KALP 73

.«iı> ^ u \ i> cçU::

44- M ü s l i m , H u z e y f e b in Y e m a n (r.a)'dan ş ö y le riv a y et etm iştir:

"Hz. Ömer (r.a)'in yanındaydık.; "ResuluUah (a.s) fitnelerden bahsederken


(O'nun yanında olup) igiteniniz var mı?" diye sordu. Orada bulunan bir gurup:
"Biz ifitmiştik" dediler. Hz. Ömer (r.a): "Herhalde kifinin ailesi ve komşusu
kakındaki fitneyi kasdediyorsunuz" dedi. "Evet" dediler. Hz. Ömer (r.a):
"Bu fitneden (doğacak günaha) namaz, oruç ve sadaka keffaret olur. (Benim
sormak istediğim) denizin dalgalanması gibi dalgalanacak olan fitneden söz
ederken Hz. Peygamber (a.s)'i işiteniniz olup olmadığıdır" dedi. "
H u z e y f e d e r ki:

"Bu soru üzerine orada bulunanlar sustular. Ben hemen, "benim" dedim. Hz.
Ömer (r.a): "Babana rahmet sen misin Allah aşkına?" dedi.
"ResuluUah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu işittim" dedim. "Fitneler birbiri peşi
sıra gelen hasır çubukları gibi, kalplerin üzerine konulur. Hangi kalbe o fitne
içirilir (içine girip orada kabul görür) ise, o kalpte siyah bir leke oluşur.
Böylece kalp- ler iki sınıfa ayrılmış olur. (Birinci sınıf) kalpler cilalı beyaz
taşlar gibidir. (Gökler ve yeryüzü var oldukça, o kalplere fitnenin zararı dokun­
maz. (fkinci sınıf) kalpler ise testi gibi meyillidir. Söyleşi kalpler iyiliği bilmez,
kötülüğe karşı çıkmazlar. Bu kalpler, içlerindeki heva ve arzulardan başka bir
şey tanımazlar."
Huzeyfe der ki:
"Hz. Ömer (rxt)'e: "Seninle bu fitneler arasında, kırılmak üzere olan kapalı
bir kapı var" dedim. Hz. Ömer (r.a): "Kırılacak mı dedin? Belki kırılmaz da
açılır, sonra tekrar eski haline dönüp kapanır. Ey babasız kalasıl" dedi. Ben:
"ResuluUah (aj)'dan işittiğime göre o kapı mutlaka kırılacaktır." dedim. Yine
(Hz. Peygamber (a.s)'den duyduklarıma binaen) bu kapının öldürülecek, ya da
ölecek bir zat olduğunu, bu sözün boş ve yalan bir laf olmadığını ve hadis oldu­
ğunu bildirdim."
Rib'i derki:
"Ey Ebu Malik -yani Sa'd bin Tarık- "Esvedu Mirba" ne demektir?" diye sor­
dum. "Siyahın içindeki şiddetli beyazdır" dedi. "Kevzu'l Mecahha ne anlama ge­
lir?" diye sordum. "Altı üstüne getirilmiş testidir" diye cevap verdi."
"Birbiri peşi sıra gelen hasır çubuklar gibi" ifadesi hakkında Humeydi şöyle

44- Müslim (1/128) 1-Kitabu'l İman. 6S-İslam garib geldi, garib dönecektir babı.
74 ELESASFİ'SSÜNNE

demiştin

'Bazı rivayetlerde "hapis yeri" ifadesi yer alır. Bunun anlamı §udur: "Bu fit­
neler, kalpleri adeta kuşatma altına alıp hapsetmektedirler. Arapçada "Hararu-
hu l Kavmu" ifadesi "Kavim onu kuşattı ve sıkıştırdı" anlamına gelmektedir."
Leys derki;

" Hasiru'l Cenb," yandan kann tarafına doğnı inan bir damann adıdır. Fit-
nderin kalbi saınıası, bu damann kamı sarmasına benzetUmiştir. "Avden Av-
den" ifadesinm anlamı, biıbiri peşi sıra, ardarda demektir. Bu "Ade" fiilinin
masdandır.

Bazı rivayefleıde "Avd" kelimesi yerine "Ûd" kullanılmıştır. Buna binaen


"haşir" kelimesinin anlamında da değişiklik olmaktadır.

oLüi 3 ; ^ '*i\ ^ u jj —i o

-rill ûlT

1 > ) I (sli İill Ol

:J lî 0*j J i j : c J i :J ü ^ lö i ^

(*4^ fj*ıı -Jli Uj :c iî 4 j j jU jj

‘(*4^ y lji* (.5^ .'Jlî i j J j Oİj J4*

j î (^» !>U1 :c J » #_^Jı5 1^1

-Jli j_si^jjî Oj U i :*ıJî .IİH .JL

ci^îr j ; i ı diL: j / u , :j b ?; ui V j U u 4 - p ' ^ ou : Ü î

.lü J i vU ı; o p il jjj

45- Buhari ve Müslim, Ebu İdris Havlani (r.a)'nin, Huzeyfe bin Yeman'ın
şöyle dediğini duyduğunu rivayet etmişlerdir:

İnsanlar Resuhdlah (a.s)'a hayır (la ilgili) şeyler hakkında soru soruyor­
lardı. Benim de başıma gelir korkusuyla şerr hakkında Resulullah (a.sya soru

45- Buhari (13135) 92-Kitabu l Fiten. II-Cemaat olmadığında ne yapmalı? babı. Müs­
lim (3/1475) 33-Kitabu l İmare. Müslümanların cemaatından ayrılmama babı Müs­
lim (3/1476) a.g.y.
KALP 75

yöneltiyordum. (Bir defasında):


“Ey Allah'ın Resulü! Doğrusu biz eskiden şiddetli bir cahiliyet ve şer
içerisinde idik. Daha sonra Allah bize bu hayrı (İslam'ı) getirdi. Bu kayıran
sonra (gelecek) bir şer var mıdır acaba?" dedim. Resuhdlah (a.s): "Evet" bu­
yurdu. "O şerden sonra bir hayır var mıdır?" diye sordum. "Evet, ancak bu
hayrın içinde bir bulanıklık olacaktır" dedi. "O hayrın bulanıklığı nedir?" de­
dim. "O devrin (söz sahibi kimselerinden) bir gurup, benim irşadımdan başka­
sına tabi olup (ümmeti benim yolumdan başka yollara) sürükleyecekler. Onları
tanıyıp reddedeceksin" buyurdu, "Bu hayırdan sonra bir şerr gelecek nü?" diye
sordum."Evet, (o zaman) cehennem kapılarına çağıran bir davetçiler güruhu
ortaya çıkacaktır. Onlar, davetlerine icabet edenleri cehenneme atacaklar."
dedi.
"Ey Allah'ın Resulü, o kimselerin vasıflarını bize bildir" dedim. Resulullah
(a.s): "Onlar bizim kavmimizden olup, bizim dilimizle konuşurlar" buyurdu. "O
devire erişirsem, ne yapmamı emredersin?" dedim. "Müslümanların cemaatin-
ten ve imamından ayrılmazsın" buyurdu. "Müslümanların cemaati ve imamı yok
ise (ne yapayım)?" dedim. Resulullah (a.s) Bu durumda, bütün bu fırkalardan
ayrı durmalısın. Ölünceye kadar, bir ağaç kökünü ısırman pahasına bile olsa,
(bu çetin yolda sabredip) kalmalısın."
Müslim'deki rivayette faridı olarak şu ifadeler yer abnaktadın
"Bulanıklığı nedir?" diye sordum. "Benim sünnetimden başka sünnetlere
tabi olanlar... Onların arasında, insan şeklinde, ancak kalpleri şeytan kalpleri
olan inanlar türeyecektir" dedi. "0 devre erişirsem ne yapayım, ey Allah'ın Re­
sulü?" dedim. "Dinler ve itaat edersin. Sırtına vurulup malın alınsa bile dinle
ve itaat et.!"

JÛ <dJl 'JiS ‘v S * C/'

4)1 J y L j Jlî y\

‘ ^ öLlai\
—»ti ' ' . s' ' i,. ' ' ' ' i» ' '
^ fi <.ö^jkı .4)1 Jjjb

.•Olj*>- ı»4A)l Kİ» I» fi*

46- Tirmizi, Ebu Huıeyre (r.a) ve Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet et-

46- Tirmizi (4/604) 37-Kitabu'z Zühd. 59. Bab. Tirmizi hadisin kasen ve garib olduğunu
söylemiştir. ® *
76 ELESASFİ'SSÜN NE

miştir:

“Ebu Hureyre (r.a) dedi ki: “Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Ahir zamanda
dünyayı dinle aldatan insanlar ortaya çıkacaktır. İnsanlara yumuşak görünmek
için koyun derisinden elbiseler giyerler. Dilleri baldan tatlıdır ama kalpleri
kurtların kalbi gibidir. Allah Teala buyurur ki: "Beni aldatmaya mı çalışıyor­
lar? Yoksa bana karşı bir cesaret mi buluyorlar? Kendim üzerine and olsun ki,
onların üzerine kilim sahibi kişiyi bile hayret ve heyecan içinde bırakacak bir
fitne göndereceğim."
İbni Ömer (r.a)'in rivayeti bundan daha kısadır. Onun rivayetine göre Resu­
lullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Allah Teala buyurdu ki: "Öyle bir insan güruhu bıraktım ki, dilleri baldan
tatlı, kalpleri ise sabr bitkisinden daha acıdır. Onlar için öyle bir fitn e takdir
edeceğim ki, içlerindeki hilim sahibi kimseler bile hayret ve dehşet içinde kala­
caklar. (Beni bırakıp da) başkalarına mı aldanıyorlar? Yoksa bana karşı bir
cesaret mi buluyorlar?"

4İ)I ji (İ jj — tV

û Uj VIj Jâip)) :

47* Müslim, Cabir bin Abdullah (ra.)'dan Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurdu­
ğunu rivayet etmiştir;
"Katı kalpler ve kabalık doğudadır. İman ise hicaz halkındadır."

,-diı o ır :jıi ^1 ^ j:d \ ^ y j _ İA

48- Müslim, Ebu Mes'ud Bedri (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir;

"Resulullah (a.s) namaza başlamadan omuzlarımızı sıvazlar ve: "Aynı hi­


zaya geliniz! Ayrı ayn durmayınız ki, kalbleriniz de birbirindan ayrılmasın. Ol­
gunluğa erişmiş olan dirayetli kimseler arkamdaki safta, onlardan sonra gelen-

47- Müslim (1173) 1-Kitabu'l İman. 21-İman ehlinin birbirlerinden (takvaca) üstünlüğü
ve Yemen halkınınfazileti babı
48- Müslim (11323) 4-Kitabu's Salat. Safların düzenlenmesi babı.
KÂLP 77

ler onların arkasında, onlardan sonra gelenler ise onların arkasında dursun­
lar" buyururdu."
Ebu Mes'ud; "Oysa siz bugün şiddetli bir ihtilaf içerisindesiniz" derdi.

C-jiSTj lAif- iS y\ ^

^ AİJi ^ ^^14- vl>S\î 'û'y ‘Jft! :Jlî -dil İJ

.(4İ*

49- Ebu Davud ve Nesai, ResüluUah (a.s)’m sohbetinde bulunan Ebu Ca'd
Damıi (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (as) buyurdu ki:
"Önemsemeyip ve hakir görerek kim üç cuma namazını terkederse, Allah
onun kalbini mühürler."
Tiımizi'nin rivayeti de şöyledir (1)
"Kim hakir görüp önemsememesinden dolayı cumayı üç kez terkederse, Al­
lah onun kalbini mühürler." (2)

( J ^ j Jİ ijt> ^ 4^1 lTİ j M tst' ^ (4*^ ıS jj — 9 •


,ır. #
1 .^ j>- ■Jiî ıj^ _*3^ *U1

JU» .1 ^ 1 ^ Slî i l i ‘ı . rî ^ ı j ^
liîuLı ^

49- £&« Davud (11277) Kitabüs Salat. Cumayı terkedene karşı tenb'ıh babı. Nesai (3/88)
14-Kitabui Cuma. 2-Cumaya gitmeyenleri şiddetle uyan babı. Hadisin isnadı basen­
dir. Timûzi ve başkalan hadisin basen olduğunu söylemiş, bir başka gurup alim ise
hadisi sahih bulmuştur. Bu hadis delilleriyle beraber sahihtir.
1) Tirmizi (2/373) Kitabu's Salat. Özürsüz olarak cumayı terketme babı.
2) Burada kalbin mühürlenmesi ile oraya hiç bir hayrın ulaşamaması kastedilmektedir.
78 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

i i i i sijli ^jj^j y l î ^ j

Ls^ [ 'y '^ ] ‘r ^ i r ^ Ü (^ j> Jt


^ j î Lî ; j .lii ^ ^ dJJÎ > i ' ı ; 0 ;.ij j4 -j

OLJ i j r v*4tf^U t ^ j J L l i t;L^lj 0 ^ ^ l^ li c,^İ2^j t^ > rT j

ît^,:>ı;pi; .>;jı j>.sî n kLJı ur h\ ^ aIp ıL iij> > i'u cisC;


ı>*J 'jî*^ tlÂlii (*^* ‘(*^ jİ ^ Upİ UJl

50" M ü s l i m , E b u Z err (r.a ) k a n a lıy la E b u îd r is H a v la n i ( r .a )'d e n ş u ş e k i l d e


r iv a y e t e tm iştir :

"Resulullah (a^), Allah Teala'dan şu hadis-i kudsiyi bildirmiştir:


"Ey kullarım! Ben zulmü kendi nefsime haram kıldım. Sizin aranızda da zul­
mü haram ettim. O halde birbirinize zulmetmeyin.
Ey kullarım! Benim hidayet verdiğim kimseler dışında hepiniz delalettesiniz.
O halde benden hidayet isteyin ki, sizlere hideyat edeyim.
Ey kullarım! Benim doyurduklanm dışında hepiniz açsınız. O halde benden
yiyecek isteyin ki, sizleri doyurayım.
Ey kullarım! Benim giydirdiklerim dışında hepiniz çıplaksınız. O halde ben­
den giyecek isteyin ki, sizleri giydireyim.

Ey kullarım! Sizler gece gündüz günah işlemektesiniz. Ben ise bütün günah­
ları bağışlarım. Benden mağfiret dileyin ki, sizleri affedeyim.

Ey kularım! Sîzlerin bana zarar vermeye gücünüz yetmez ve bana zarar ve­
remezsiniz. Bana sizlerden bir fayda da ulaşmaz ve bana bir faydanız dokun­
maz.
Ey kullarım! Sizin önce yaşayanlarınız, sonra yaşayanlarınız, insan olanınız,
cin olanınız, içinizden en takvalı kalbe sahip alanınız bile benim mülkümde bir
şey artıramaz.
Ey kullarım! Sizin önce yaşayanlarınız, sonra yaşayanlarınız, insan olanınız,
cin olanınız, içinizden en facir kalbli bir kişi suretinde olsa da bu benim mül­
kümden birşey eksiltemez.

50- Müslim (4)1194) 45-Kitabu'l Birri Ve's Sılati 15-Zulmün haram kılınışı babı.
KALP 79

Ey kullarım! Sizin önce yaşayanlarınız, sonra yaşayanlarınız, insan olanınız,


cin olanınız, bir yere toplanıp benden istekte bulunsa da, ben her insana iste­
diğini versem, bu benim mülkümden bir şey eksiltmez. (Onlara verdiğimin ta­
mamı) ancak dikiş iğnesinin denize daldırıldığında, denizden eksilttiği (su) ka­
dardır.
Ey kullarım! Doğrusu bunlar, yapmış olduğunuz amellerdir. Ben o amelleri
sizin için sayar, sonra da onların tamamını size veririm. Bu yüzden sizden kim
(amellerini) hayırlı bulursa, hemen hamdetsin. Hayırdan başka şey bulanlarsa,
(yapmış oldukları işlerden) dolayı yalnız kendilerini kınasınlar."

OlTj 4 ^ 1 iJ İS J>\ J i . aUI J ^ j ^

Ul^-S ÂJa Aiit

;jVİi 4aU\ j \j 4U İJ ıj*' 3 ^ 4ÛÜjjj J \zJjac>i

4 ^ - i ^ «i J lîIIj 4 ^ â j 'J ^ \ l)1» :3ÛÎ 14*?! ı^j j{ ' 'i»

uij 4i4: ‘'^ 1 3 ^ ' S j

51- Buhari ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmişlerdin


"Resulullah (a.s) ile birlikte Ebu SeyfKayn'ın yanına gittik. Bu zat Hz. Pey­
gamber (a.s)'in oğlu İbrahim'in süt annesinin kocası idi. Resulullah (a.s) oğlu
İbrahim'i, aldı öpüp kokladı. Daha sonra Ebu Seyfin evine bir kez daha gittik.
İbrahim ölmek üzereydi. Resulullah (a.s)'ın iki gözünden yaşlar akmaya
başladı. Abdurrahman bin A yf bunun üzerine (Resulullah (a.s)'ın ağlamasına
hayret ederek):
"Sen de mi (halkın musibetler karşısında ağlaması gibi) ağlıyorsun?" dedi.
Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bu, acıma ve şefkat duygusudur." Resulullah (a.s)'ın gözlerinden tekrar yaş
aktı. Sonra şöyle dedi:
"Göz ağlar, kalb mahzun olur. Rabbimizin hoşnud olacağı sözden başka bir
söz söyleyemeyiz. Ey İbrahim, senin bizlerden ayrılmandan dolayı pek hüzünlü­
yüz. "

Sİ- Buhari (3/172) 23-Kitabu'l Cenaiz. 43 Resulullah (a.s)'m: "Biz senin için çok hüzün­
lüyüz" sözü babı. Müslim (4/1807) 43-Kitabu'l Fedail. IS-ResuMlah (a.s)'ın, çocuk­
lara ve aileye şefkati ve tevazusu babı.
80
EL ESAS Fİ'S SÜNNE

:JB [Hile- 'w» I * Ilı 1*' • ' ^I • ' ' ^ I- ^11 "

,û i ^ « iji; ^ Jjl J _ ^ j İU-U tii i s ' ^ İİU^ fû ^


:J l i î t j ;ÇU Cj- ^ j; J

;ı^; yjsn J v j cj& Jjı ^

4y i ü ı pjA.. Slj v l ; r v aiı Sı ç S % :j u 4 ij^ : ^ y ı

. O ^’J Ş _ 4iU Jı ;ıiîj _ J s i: t^;


52- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Sa'd bin Ubade bir hastalıktan şikayetçi idi. Resulullah (a.s), yanında Ab~
durrahman bin A yfve Sa'd bin Ebi Vakkas olduğu halde, Sa'd bin Ubade'ye
hasta ziyaretine geldi. Sa'd'ın yanına geldiklerinde, aile efradının, etrafını çe­
peçevre sardığım gördüler. Bunun üzerine Resulullah (a.s): "Yoksa öldü mü?"
dedi. "Ey Allah'ın Resulü, hayır ölmedi" dediler. Hz. Peygamber (a.s) bu man­
zara karşısında ağladı. Resululllah (a.s)'ın ağladığını görünce orada bulunan­
lar da ağladılar. Bunun üzerine Resulullah (a.s):

"Allah, gözün ağlamasından veya kalbin hüzünlenmesinden dolayı azdb et­


mez. Ancak bunun yüzünden ya azab eder, ya da merhamet eder" buyurdu."-
Bunu söylerken eliyle dilini işaret ediyordu.-"

Jl iı> î û\ lL:ı^ ^ _or


^ /ÎJI J lii V j cüC ^JI ö j $ ^ 1 :J lİ i 4 ^ 4İJ1

.«ÇvUjî ^ Û\ ö\ İ İ İİÜ* j ‘ ;

53- Buhari ve Müslim, Hz. Aişc (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdir:


"Bir bedevi Resulullah (a,s)'ın yanına geldi ve: "Siz çocukları öpüyormuşsu-
nuz. Oysa biz onları öpmeyiz" dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyur­
du:

52- Buhari (31175) 23-Kitabül Cenaiz. 44-Hastanın yanında ağlama babı. Müslim
(21636) Il-Kitabül Cenaiz. 6-Ölüye ağlama babı.
53- Buhari (101426) 78-Kiiabül Edeb 18-Çocuğa ş^kat gösterip, öpme babı. Müslim
(4/1808) 43-Kitabu'f Fedail. 15-Hz. Peygamber (aj)'in çocuklara şefkati babı.
KALP 81

"Allah kalbinden rahmeti çekip almışsa, ben ne yapabilirim?"

45\ j »
ji3* —
®i

«?04i j ' ‘S tl tS/j* -isi-U


; 3 ^ tU~«^ Jls^\Î jU \j\ :c-l> 3^

ı l r ^ ' j ‘ ıj*^' »ili <İJ' (*-^ ^ o ^ j 'j ‘ ıl)^


oü 4 ^ -u ^ ıiu a iiji

.sıUüiJi c ^ 4 a > '-^ ' *S^

54- Tirmizi, E b u H u r ey r e (r.a)’d en şu şe ld id e rir v a y et etm iştir;

"Resulullah (a.s) bir gün ashabına şöyle buyurdu:


"Kim şu kelimeleri (sözleri) benden alıp (öğrenmek) sonra onlarla amel et­
mek ya da (bu bilgileri) onunla amel edecek kimselere öğretmek ister?" Ebu
Hureyre: "Ben, ey Allah'ın Resulü" dedim. Bunun üzerine elimi tutarak beş şey
saydı. Şöyle buyurmuştu:
"Haramdan korun ki. insanların en abidi olasın. Allah'ın sana taksim ettiği
rızka razıl ol ki, insanların en zengini olasın. Komşuna iyi davran ve ikramda
bulun ki. (gerçek) mümin olasın. Kendi nefsin için istediğini, başka insanlar
içinde iste ki, (gerçek) müslüman olasın. Çok gülme. Zira fazla gülmek kalbi
öldürür."

c _ j ı ^ : j ıî 4-uc. 4İİ1 ^ ^
^0 0
‘ori 3 ^ ' ot» — Ajit j \ ouilıı — 3>: ^ 4ÎJ1 3 r - j

ı^"' ‘,4/*^' 3rî ^ o i ı ^ ^ t O İ 4 ^ jJ>\ 4^' ^ l^ ’l


^ ı^ ır 4 j , çjj oaj
,<^1 ^ üij vt 4^ ^ J50J vî 44J ^ y . 01 i u j ; 4 ^ , 3 -
\İ\* 4Aİ^ « Ja CÂL<» lit 4ÂLÂ4 .1 ".Lll i *,ı -
tiî o ij 'ili

■Î4- TiA/n/z/ r4/557; 37-Kitabu'z 2Md. 2-En abid kimse haramlardan ı ^ ı. 1.


Tirmizi bu hadisin hasen ve garib olduğunu bildirmiştir. kaçınandır babı.
82 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

.«4 İİJ 1 Vî « iîr j j ^ \ ı : i

SS- Buharı ve Müslim, Nu'man bin Besir (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdir;
"-/W parmağı ile kulaklarım işaret ederek- Resulullah (asYın şöyle dediğini
duydum;
"Helal bellidir. Haram da bellidir. Ancak bu ikisi arasında (haram mı helal
mi olduğu kesin belirtilmemiş olan) bazı şüpheli işler vardır. Bunları insanların
çoğu bilmez. Kim şüpheli şeylerden kaçınıp korunursa, dinini ve ırzım kur­
tarmış olur. Şüpheli şeylere düşen kimse, harama da düşer. Böyle kimselerin
durumu, girilmesi yasak olan otlağın çevresinde (koyanlarım) otlatan çobamn
durumu gibidir. Zira çoban çok geçmeden (koyanlarına hakim alamayarak) ya­
sak bölgede otlatmaya başlayabilir. Her hükümdarın kendine özgü bir yasak
bölgesi vardır. Doğrusu Allah'ın haram ettiği şeyler de O'nun (sınırları aşılma­
sı caiz olmayan) yasak bölgesidir. Bedende bir et parçası vardır ki, o iyi ve
düzgün olursa, bedenin tamamı iyi olur. Eğer o bozulursa bedenin tamamı da
bozulur. İşte o et parçası kalptir."

sSOl ;JIİİ jJ r j ,4 ı sSCJI

‘4 ^ ^ -kü l-ü y} ctLUliiU İ i y j} ; J lî ^

0li co4 lO*» 4 ' 34 j


,([ j1)U j VI tÜ J ij l)Ü tjü L lİ J

56- Müslim, Ebu Said el Hudri (r.a) kanalıyla Tank bin Sihab (r.a)'m şöyle
dediğini rivayet etmektedir

"Bayram günü, namazdan önce hutbe okumayı ilk olarak Mervan başlat­
mıştı. Orada bulunan bir adam itiraz ederek: "Namaz hutbeden öncedir" demiş­
ti. Mervan: "Bunun yapılması terkolunmuştur" dedi. Bunun üzerine Ebu Said
şöyle dedi:

"işte bu adam, Resulullah (a.s)'ın duymuş olduğum şu emrini yerine getir­


miştir:

55- Buharı (1/126) 2-Kitabu'l İman. 39-Dinini kurtaran kimse babı. Müslim (3/1219)
22-Kitabu'l MüstAat. 20-Hetallere uyup, haramlardan kaçınma babı.
56- Müslim (1/69) 1-Kitabu'l İman. 20-Kötülüğü yasaklama imandandır babı.
KALP 83

"Sizden biriniz bir kötülük gördüğünde, onu eliyle (fiili müdahaleyle) değiş­
tirsin. Eğer (fiili müdahaleye) gücü yetmezse diliyle (uyararak) değiştirmeye
çalışsın. Eğer eliyle (uyarmaya da) gücü yetmezse, kalbi ile (buğzederek) bu
kötülüğe karşı çıksın. Bu ise imanın en zayıf halidir."

Ol caÎp aLi 4JJI.LP ’j f . ı j j j _® V

Oİ J İİİI :Jlî
Sfii i4ji P Oj^uâJj ı<Lli OjJb^ij

^ ıOjy.Ji VL. Ü jiü ij (Ojliij

V- öî ^ jij

57- Müslim, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan Resulullah (a.s)'ın şöyle buyur­
duğunu rivayet etmiştir;
"Benden önce Allah'ın diğer ümmetlere göndermiş olduğu her peygamberin
kendi ümmeti içinden sünnetine tabi olup, yoluna uyan sahabileri ve havarileri
bulunmaktaydı. Daha sonra onların peşi sıra, yapmadıkları şeyleri söyleyen ve
emrolunmadıklan işleri yapan nesiller ortaya çıkacaktır. Onlarla Idm eliyle (fii­
li olarak) mücahede ederse, o bir mümindir. Onlarla diliyle mücahede eden de
mümindir. Bu iki davranıştan hiç birini gösteremeyenlerin hardal tanesi kadar
b ik olsa imanları yoktur."

Jlî :JÜ ^ 4Ü1 jJ, tyjjjJr jf- —OA

.«aİİ- |»5âİÎs^I 13ü jÇip cJiiSI U ’oT^Î 'j j y b :

58- Buhari ve Müslim, Cundeb bin Abdullah (r.a) kanalıyla Resulullah


(a.s)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:
"Üzerinde kalbleriniz birleşip kaynaştıkça hep birlikte Kur’an okuyunuz!
Şayet ihtilcrfa düşer (münakaşa etmeye başlarsanız) kalkıp dağılınız."

^ o ır j :jü ' f e -J. jiıii _o^

57- Müslim A.g.y.


58- Buhari (91101) 66-Kitabu Fedaili'l Kur'an. 37-Üzerinde kalbleriniz birleştikçe bir­
likte Kur'an okuyunuz babı. Müslim (412053) 47-Kitabu'l İlm. 1-Kur‘an'daki Müte-
şabih'ten kaçınma babı.
84
■Ik g S A S FİIS SÜNNE

, f e :>Jİ jBjÜkii; r3J Ü& :j ü J.1 ^ .ju ^ Jıı


■■ ^ - il İi :J J i’ JIİ f j j : ^ , J„

£i;j’vı ç i l i : ^ J)ı j^ - ji. ^ li:^ I-li ,


i ^ ' ıi . ü x ; ^ j 3 â ı-iiji _„'! jıi ,1; ^
l-İl .î&i^jiu :1ü . § ÜJ J i cü i ^ -
j A i /‘ £ 21İİ İ J î ı l ı ..Ui .raıİL;;, § 1, j^r
İNj'nîj jia^ı C it .3 ^ i , U i> lU 1Î3 û r J i .iy ,-
J jiji Jİ a[ l<4 eîJÎljı : ^ «1)1 jü ^-.ıı'lııj
<3^ -SilC İl i^ o ll u ^

.ol^ ii>Sü «ipü.j 4PÜ !5İ^ı; 4^'j


59- Müslim ve Tirmizi, ResuJullah (a.s)'ın vahiy katiplerinden Hanzala
Useyyid (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdin

"JIz. Ebu Bekir (r.a) benimle karşılanmış ve: "ey Hanzala nasılsın?" diye
sormuştu. "Hanzala münafık oldu" dedim. Hz. Ebu Bekir (r.a): "Ne söylüyor­
sun? Subhanellek" dedi.

"Resulullah (a.s)'ın yanında olduğumuzda bizlere cehennem ve cenneti


hatırlattığında, sanki onları gözümüzle görmüş gibi oluyor (ve etkileniyoruz)
Resulullah (a.s)'ın yanından ayrıldığımızda ise, çoluk çocuğun işlerine ve geçim
derdine düşüyor ve bir çok şeyi unutuyoruz." dedim. Hz. Ebu Bekir (r.a): "Val­
lahi, biz de senin başına gelenler gibi oluyoruz." dedi. Bunun üzerine Hz. Ebu
Bekir (r.a)ie beraber Resulullah (a.syın yanma geldik.

"Ey Allah’ın Resulü, Hanzala müntrfik oldu!" dedim. Resullullah (a.s): "Bu
ne demek oluyor?" diye sordu. “Senin yanında olup, bizlere cehennem ve cenne­
ti hatırlattığında, sanki onları görüyormuş gibi oluyoruz. Yanından çıkıp çoluk
çocuğun işlerine ve geçim derdine düştüğümüz zaman ise bir çok şeyi unutuyo­
ruz" dedim. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Nffsim elinde bulunan Allah'a andolsun ki, benim yam mda olduğunuz

59- Müslim (412106) 49-Kitabu't Tevbe. 3-Zikre ve tefekküre devam etmettin fazileti ba­
bı. Tirmizi (41666) 38-Kitabu Stfati'l Ktyame. S9-Bişr bin Hilal'in bize haber verdi­
ğine göre babı.
KALP 85

halde ve zikirde (dışarıda da) devam etseydiniz, yataklarınızda ve yoUannızda


melekler sizinle el ele tutuşup musafaha ederlerdi. Fakat ey Hanzala, bir saat
(zaman böyledir) bir saat (ise böyle)" Resulullah (a.s) bu sözünü üç kez tekrar~
ladı."
Müslim’de Hanzala (r.a)'dan yapılan diğer bir rivayet ise şöyledir:
"Resulullah (a.s)'ın yanındaydık. Bize nasihatta bulunarak cehennemi hatır­
lattı. Daha sonra eve gelerek, çocuklarla (şakalaşıp) gülüştük, hanımla oynaş­
tık. Sonra evden çıkar çıkmaz Hz. Ebu Bekir (r.a) ile karşılaştım. Bu durumu
ona anlattım. Bunun üzerine: "Senin söylediğin şeyleri ben de yapmışmdır" de­
di. Ardından Resulullah (a.s) ile karşılaştık. "Ey Allah'ın Resulü Hanzala mü­
nafık oldu!" dedim. Resulullah (.as) "Sus! (O nasıl söz öyle!)" dedi. Bunun üze­
rine meseleyi O'na açtım. Hz. Ebu Bekir (r.a) de: "Ben de onun yaptığı gibi
yaptım" dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ey Hanzala bir saat (öyle olabilir) bir saat ise (böyle). Eğer kalbleriniz zi­
kir esnasında olduğu gibi devam etseydi, yollarda melekler size selam verip,
musafa ederlerdi."

Ol İ ui ^ 3 j 4İJİJU. ^ ju^-ı u Yj _ * v.

•Jİ\j Jı ^ 1 : ^ :jû

ıD i j i ^1^1 ü fd T iiju i

V
-..■Jt ^Ojjiai jl ^ ^

^Ul Vl Jai XŞ’ Cr-^

60- İm am Ahmed, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan Resulullah (a.s)'ın şöyle


buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Sıkıntısı artan kimse şöyle desin: "Allah'ım, ben senin kulunum, erkek ve
kadın kulunun oğluyum. Ben senin kabzan dahilindeyim. Saçımın perçemi elin­
dedir. Benim hakkımda vermiş olduğun hüküm geçmişte takdir olunmuştur.
Hakkımda (ezeli ilminle) takdir etmiş olduğun kaza adaletlidir. Kendine vermiş
olduğun veya kitabında indirmiş olduğun ya da gaybın gizliliklerinde mahfuz
tutup ilmini kendine sakladığın bütün isimlerinle senden istiyorum. Kur'an'ı kal-

60- Müsned, İmam Ahmed (H39I) İbni Hibban da bu hadisi sahih kabul etmiştir. Müs-
tedrek (1/509) Hakim hadisin sahih olduğunu söylemiş, Zehebi de onu doğrulamıştır.
86 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

bım n baharı eyle ve onunla üzüntümü ve hüznümü gider." Hangi kul bu duayı
yaparsa, Allah onun gamını giderip, o sıkıntısının yerine bir çıkış yolu verir."

:Jü ^ Jll d\ '4İİ. ii)l İ'J J , ^ ^

^ vi;;t ’cJ 4 LİİİJ tiîjl V> :üIV :o;^ Jlî U,


U Ji>îl Jl
61- Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Bir kul, kalbinden ihlasla "la ilahe i l l a l l a h " derse, o n a göğün kapıları açı­
lır ve işlemiş olduğu günahlar arşa yükselir.”

lg^\ û' cU4 ip- *ii\ 4 J I X c - —"Vt

Jlî (^lİa£^l U 44^ sUipU liUI :Jü


. d v j ip jly

ilpjj o u J :Jli ? ^ 4ÎİI ^ IJlİ vU i

4^13 cJjı 4^11» j ' ^ \ :Jlî ?j ;Ûj3 ^ ö\ îJjUi ^;ı lîi -.İÜ

. 4U1
tsî
62- Müslim, Abdullah bin Amr bin el As (r.a)’dan rivayet ettiğine göre Hz.
Peygamber (a.s) şöyle büyütmüştür:

"Kim bir imama (müslümanların devlet reisine) biat edip, elini eli üzerine
koymuş ve ona kalbinin meyvesini (ihlasla olan bağlılığını) vermişse, gücü yet­
tiği oranda o imama itaat etsin. (Eğer o imamın ardından) bir başka imam
çıkar da ilk imamla çekişme içine girerse, İkincisinin boynunu vurun."

(Ravi) "Sen bunu Resulullah (a.s)'dan mı duydun?" dedim. "İki kulağımla


işittim ve kalbim de onu iyice anladı."

61- Tirmizi (51575) 49-Kitabu'dDa’vat .127-Ümmü Seleme'nin duası babı. Tirmizi hatü-
sin hasen olduğunu söylemiştir.
62- Müslim (3H372) 33-Kilabu'l İmare. 10 Halifelere sıra tertibine göre yapılan biata
uymanın vacib oluşu babı. Ebu Davud (4196) Kitabu'l Fiten. Fitneler ve işaretleri
babı.
KÂLP 87

"Bu, amcamn oğlu Muaviye bize şöyle şöyle yapmamızı emrediyor" dedim.
"Allah'a itaat ettiği şeylerde ona itaat et. Allah'a isyan edip masiyette bulunur­
sa, ona karşı çık." dedi."
Bu hadiste sözü edilen biat, müminlehn enürine ve adalet ehli sultanlara
(devlet başkanlanna) yapılan biattir. Yoksa, halk üzerinde mutlak hakimiyetleri
olmayan şeyhler ve benzeri kimselere yapılan biat, bu hadisin kapsamında ele
alınamaz.

: j ü C4İP- iUl ^ ( j f iS jj —"M*

‘tS'jA ûjebf- iij

4ÎJ1 j ü ı o L iî c 4Î11 \:^\ > ı i ı^jj

cjİ jli îî^ jı 0*3 ilü ıi^ ‘3 ^

ılrî J4*» 1*JJ' J j - 'j 'i :J ü i


« ?1 ^ j i ı'jü ii i i u î J l 4 j ,İH ;J ü İ j _^'U ,î)|j ;JÜİ

J j jJâJİ» : ^ 1 J j - j Jlİi tl4İ. o â s l j l i '.Jlİi (*i ıÇ-iJü

^ UİU- S j t4)l 4Ülj cSl ; j û i jt»

4Jl J j ^ j 3 ^ 14İİ _ İİU :J J J . J t t _İJi*

«3^ ^ 0 ^ Ol ?21jlj^ ^ l i î U ı :

-5 ^ J > * j «O* ‘f'î 3ü» 'M *iî

• - » " J ‘'^S” :J ü «îpT^ 1 ^ İJÜ lâU» : J lî JU- lÜ» *»

Ü İ tC ^ il» :3 « t,u ' :3 ü I ? i l ^ ^ :Jiî _ U îjip _ liT

.(OTjül ^ iİÜm Im

€3- Buhari ve Müslim, Sehl bin Sa'd Saidi (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

63- Buhari (91131) 68-Kitabu'n Nikah. 14-Fakiri evledirme babı. Müsiim (211040) 16-
Kitabu’n Nikah. 13-Babu's Sadak. Muvasta (21526) 28-Kiiabu'n Nikah. 3-Mehir ve
haya hakkında gelen hadisler babı. Ebu Davud (2/236) Kitabu'n Nikah. Yapacağı bir
işin (mehir olması) hırşılığında evlendirme babı. Tirmizi (3/421) 9-Kitabu‘n Nikah.
22-Kadınların mihri hususunda gelen hadisler babı. Tirmizi hadisin hasen ve sahih
olduğunu söylemiştir.
88 EL ESAS Fİ'S SUNNE

" Resuhdlah (aj)'ın yanım bir kadın gelerek "ey Allah'ın Resulü, sana nefsî-
nü hibe etmeye (hiçbir mehir taleb etmeden evlenmeye) geldim" dedi. Resıdul-
lah (a.s) onu baçtan açağı süzdü, sonra (Resulullah (a j) başını öne eğdi.)
Kadın, Hz. Peygamber (a.s)'in kendi hakkında bir karara varamadığını görünce
oturdu. Bu sırada Resulullah (a.syın ashabından biri ayağa kalkarak:
"Ey Allah’ın Resulü! Şayet (bir eş olarak) bu kadım ihtiyacın yoksa, o m
bam nikahla" dedi. Resulullah (a.s): "Mehir olarak ona verebileceğin bir şey
var mı?" dedi. (Evlenmek isteyen sahabi) "Hayır, ey Allah’ın Resulü" cevabını
verdi. Bunun üzerine Resulullah (a.s): "Ailenin yamna gidip bir bak, bir şeyler
bulabilecek misin?" buyurdu. Sahabi evine gidip, geri geldi, ve: "Hayır! Allah’a
yemin olsun ki, bir şey bulamadım" dedi. Resulullah (a.s): "(İyi) bak, demirden
bir yüzük olsa bile (olur)" dedi. Sahabi tekrar evine gitti, geri geldi ve: "Hayır,
ey Allah’ın Resulü, demirden bir yüzük bile yok. Ancak üzerimdeki izanm (bel­
den aşağısını örten ihram) var. -Sehl der ki: "Bu sahabinin bütün vücudum
örtecek bir ridası dahi yoktu."- Izanmın kumaşının yarısını o m verebilirim" de­
di. Resulullah (a.s): "O senin izanm ne yapsın? O m sen giyecek olsan, kadım
bir pay düşmez. Eğer kadın o m giyecek olsa, sen örtünecek bir şey bulamazsın"
buyurdu.
Bunun üzerine bu kişi oturdu. Uzun bir süre oturduktan sonra kalkıp gitti.
Resulullah (a.s) onun üzüntülü ve ümitsiz bir halde gidişini görünce yanım
çağrılmasını emretti. O sahabi geldiğinde: "Kur’an’dan ezberinde bir şey var
m ? " diye sordu. O kimse "şu ve şu sureleri ezbere biliyorum" diyerek saydı.
Resulullah (a.s): "Sen bu sureleri ezberinden okuyabiliyor musun?" diye sordu.
Adam: "Evet" dedi. Hz. Peygamber (a.s): "Haydi git! Kur’an’dan ezbere bil­
diğin surelerle, o kadım seni malik kıldım (nikahladım)" buyurdu."

S ı r lU' :Î)1 ^ .n t

tiş iijij ısıijî jA j ; i

•.c r iy >ûl J y ^ j J l i i ^ jli

İÎJI a» ı ^ ^
•u JÜ I O ^ l ^ ı : J l î ! J)l y p jlj

# 4Î)I J li :JIİİ ^ İJ
KALP 89

.ajliSi lx.*ı* ^ v jis .

64- Tirmizi, Hz. Ali (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:


"Hudeybiye günü, içlerinde Süheyl bin Amr'ın ve müşriklerin liderlerinin de
bulunduğu bir gurup müşrik karşımıza çıktılar. Dediler ki:
"Ey Allah'ın Resulü! Oğullarımızdan, kardeşlerimiz ve kölelerimizden bir
çok kimse senin yanına geldi. Onların din hakkında bir bilgileri yok. Çıkıp gel­
melerinin sebebi mal ve mülklerimizden (çalışmaktan) kurtulmaktır. Onların
dini anlamamalarından dolayı biz onları din konusunda bilinçlendirmek istiyo­
ruz." Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ey Kureyş topluluğu, ya içinde bulunduğunuz durumdan vazgeçersiniz, ya
da Allah din sebebiyle boyunlarınızı vuracak birini üzerinize gönderir. Allah
kalblerinizi imanla imtihan etmektedir." Hz. Ebu Bekir (r.a) ve Hz. Ömer (rxı):
"Ey Allah’ın Resulü! Bu bahsettiğin kimdir?" diye sordular. "Ayakkabı diken"
buyurdu. Zira (sökülmüş olan ayakkabısını) dikmek üzere Hz. Ali (r.a)'ye ver­
mişti. Daha sonra Hz. Ali (r.a) bize dönerek, Resulullah (a.s)'ın şöyle buyur­
duğunu bildirdi:

"Kim hakkımda yalan söylerse (benim söylemediğim bir şeyi söylediğimi bil­
dirirse) cehennemdeki yerini hazırlasın."

(_siî ^ i Ş ı S j j —"VO
I'»'’ > " ıC'' * u f „' â ^ ^ * û ^ * ^ 9
Üt J]1 J j b j

jA jt ıicİiJa» t4İ)l Vl iJI'll :Jü» c S ji\i

! Jjl : l i î :J ü ? ;â â j İÎJI Sfl W Jlîî, : ^ -dJI ^

« p / fî ^ ^ ^ ^ Sül. :Jli i, Jû û
4 Jlj \i\j JU Î : J ü J ^ ^

Jİ; j û i :J ü _ ; ; l; î

UL-lî
90 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

65- Buhar! ve Müslim, Ebu Zabyan Husayn bin Cundeb (r.a)'den şöyle ri­
vayet etmişlenlin
"Usame bin Zeyd'in söyle dediğini işittim:
"Resulullah (a.s) bizi bir seriyyeye katarak (cihada) göndermişti. Cuheyne
Kabilesinden Hurekata'a sabanleyin baskın düzenlemiştik. Bir adamı tam tutup
yakalamak üzere iken "la ilahe illallah" diye bağırdı. Ben buna rağmen kargım
ona sapladım. Daha sonra bundan dolayı içime bir §üphe düştü. Olayı Hz. Pey­
gamber (a.s)'e anlattım. Resulullah (a.s) söyle buyurdu:
"La ilahe illallah dediği halde mi onu öldürdün?" "Ey Allah'ın Resulü, bu
sözü silah korkusuyla söylemiştir" dedim. Resulullah (a.s): "Bu sebeple söyleyip
söylemediğini bilmek için kalbini mi yardın?" buyurdu. Hz. Peygamber (a.s) bu
soruyu o kadar çok tekrarladı ki, keçke o gün miislüman olmuş biri olsaydım
diye tememi ettim."
Sa'd dedi ki:
"Allah'a andolsun ki, Zu'l-Butayn (Usame'nin lakabı) bir müslümanı öldür­
meye kalkışmadıkça, ben hiç bir müslümanı öldürmem."
Bir adam Sa'd’a: "Allah: "Bir fitne kalmayıncaya ve din tamamıyla Allah'ın
oluncaya kadar onlarla savasın" (1) buyurmadı mı?" diye sorunca, Sa'dçu kar­
şılığı verdi:

"Biz fitneyi ortadan kaldırmald için savaştık. Sen ve arkadaşların ise fitne
çıksın diye savaşıyorsunuz."

15^ ıs 'i) —

^ ^ J İ !*13l ,^ 1 4JJI

0 ^ orU- lili tdİJLJ c îii ÂUI jl» r j l i i v^UıİlL

^ ciCSCiU cJj Ui :Jlî d^LuıiJl ^ (y\

66- Ebu Davud, Hz. Ali (r.a)'den rivayet etmiştir:

65- Buhari (121191) 87-Kitabu'dDiyat. 2-Allah Teala'nın "Kim de onu diriltirse.. " kavli
babı. Müslim (1196) 1-Kitabu'l iman. 41-"La ilahe illallah" dediği takdirde, kafiri öl­
dürmenin haram edilmesi babı.
66- Ebu Davud (31301) Kitabu'l Ahdiye. Hükmetmenin keyfiyeti babı.
1) Ertfal Suresi: 39
KALP 91

"Resulullah (a.s) beni Yemen'e kadı olarak gönderdi. “Ey Allah'ın Resulü!
Genç yaşta olmama ve kadılık konusunda bir bilgim olmamasına rağmen beni
mi gönderiyorsun?" dedim. Resulullah (a.s):
"Allah kalbine doğru yolu gösterecek ve dilini hak özere sd>it kılacaktır. A~
ralarında anlaşmazlık olan Uâ kişi önünde oturduğunda, birinci şahsı dinle­
diğin gibi, İkincisini de dinlemeden sakın hüküm verme. Böyle yapmak mesele­
nin çözümü için daha uygundur." buyurdu."
Hz. Ali (r.a) derki:
"İşte o andan beri kadı oldum." Ya da şöyle demiştir; "İşte o zamandan beri
hiç bir hükümde şüpheye düşmedim."
Tirmizi'nin rivayeti iseşöyledir: (1)
"Resulullah (a.s) bana şöyle dedi:
"Eğer iki adam yanına gelerek aralarında hüküm vermeni isterlerse..." Ha­
dis aynı şekilde devam etmektedir.

J ^ j J ii 'J i i Aİiı iji'ju j ı \ ^ iS jj —i v

İii Sj Sı; > ;îıı j ı î , : ^ Jjı


U jm ü ıJ ^ 3 ^

f ) o* ^

67- B uharı ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdir:


"Resulullah (a.s) bir kudsi hadisinde Allah Tealanın şöyle buyurduğunu bil­
diriyor:
"Salih kullarım için hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın işitmediği ve
hiç bir beşer kalbine gelmeyen şeyler hazırladım."
Resulullah (a.s) buyurdu ki: "Dileyen, "Yaptıklarına karşılık onlar için sak­
lanan müjdeyi kimse bilemez" (2) ayetini okusun."

67- Buhari (J3/465) 97-Kitabüt Tevhid. 35-Allah Teala'nın "Allah Kelamını değiştirmek
istiyorlar..." kavli babı. Müslim (4/2174) 51-Kitabül Cenne. Tirmizi (S/346) 48-
Kitabüt Tefsir. 33-Secde Suresi'n^n babı. Tirmizi, hadisin hasen ve sahih olduğunu
söylemiştir.
1) Tirmizi (3/618) 13-Kifabül Alıkcm. 5-İki hasmı dinlemeden Kadı'nın hüküm verme­
mesi babı. Tirmizi, hadisin hasen olduğunu söylemiştir.
2) Secde Suresi: 117
92 ELESASFİ'SSÜNNE

Jiî :jıî ;î)i 3 ^ 3 î3;3; ^ c^33 - ' ' A

‘i<sî t j i i ı ÎÎ5 ^ ^ 1 İj 3«» ^ î y j j j '» •

jO illj y iill jî^Ulîil 1^ (*4=î;Î j ‘0 V3 ^3

(Ui? ;i^'3 tiL lJ i |H ^ 3 İ

‘■ ^'i s -^ ‘(h 4 ı->!>b>tiSı t j.1 ^ 1 ^,jU)i 6İ33 ^

4 1 ^ 3 v p , 'aÎii
68- Buharı ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmışierau.
“Resulullah (a.s) buyurdu ki:

"Cennete ilk olarak girecek zümrenin yüzleri ayın ondürdü gecesindeki dolu­
nay gibi olacaktır. Onlar (cennette) tükürmez, sümkürmez ve dı§kı çıkarmaz­
lar. Onların cennetteki kaplan altından, taraklan altın ve gümüştendir. Onların
buhardanlıklarında güzel kokulu ûd ağacı vardır. Onların terleri misktir. Her
birinin iki hanını vardır. Bu hanımlar o kadar güzeldir İd, bacak kemiklerinin
iliği dıştaki etin üstünden görülebilir. Cennetliklerin aralannda herhangi bir
atdaşmazlikya da buğzIaşma olmaz. Kalpleri tek bir kalp gibidir. Sabah, akşam
Allah'ı tashih ederler."

DERSLER VE ÖĞÜTLER
Kdp konusunda bir hayli hadis zikrettik. Kalble ilgisi bulunan bu kadar çok
nassı ziıketmenıizin nedeni şudur Nebevi irşad doğrultusunda, kalplerin ıslahı­
na çdışanlar neredeyse yok denecek kadar azalmış ve hasta kalpler çoğalmıştır.
Ayet ve hadislerde zikr^len "şeytan kalpliler", "kurt kalpliler", "sabr bitkisin­
den daha acı olan kalpler" ifadeleriyle anlatılan kalpler giderek artmaktadır.
Kaslarda geçen "kalb" kelimesinin tabii anlamı, zaman içerisinde tam olarak
bulunamaz hale gelmiştir. İşte bütün bu nedenlerden dolayı, kalble ilgili nasla-
ra geniş yer vererek bu hastalıldann habrlanıp, tedavi edilmesinin gereğine
işaret ettik. Bundan sonra ele alacağımız bir çok konunun kalble olan ilişkisi de,
Akaid bölümünün başında kalble ilgili naslara geniş yer vermemizin bir başka
sebebidir. "Kalb" konusundaki naslara geniş yer verdiğimiz gibi, "nefis" konu­
sundaki naslara da geniş yer vereceğiz. Çünkü şeriat doğrultusunda nefislerin
tezkiye edilmesi ve tem^enip anndıniması peygamberierle bitlikte gönderilen
en önemli öğretiler arasında bulunmaktadır.

68- Buharı (61362) 60-Kitabu Ehadisi'l Enbiya. l-Adem ve zürriyetinin yaradılışı babt.
Müslim (412180) 51-Kitabu'l Cenne. 7-Ceımetin ve cennet ehlinin nitelikleri babı.
n e f is
"Nefis” kelimesi, şer'i tenninolojide halkın konuşmalannda ve yazarlann
sözlerinde faiklı anlamlarda kuUaıulmaktadır. Bu yüzden "nefis" kdimesi kul-
lamldığmda h an ^ manamn kastedildiğim birçok kimse bilememektedir.
Biz bu bölümde "nefis" kelimesinin naslardaki ana manalan üzerinde dura­
cağız.
Bu noktadan hareketle "nefis" baklandaki naslan. aşağıdaki başlıklar altında
toplamamız mümkündür:
1- Nefis kelimesiyle "zat"ın kastedildiği naslar.
2- Nefis kelimesiyle "ruh"un kastedildiği naslar.
3- Nefis kelimesiyle, bedenle birleşip onun arzulanna boyun eğen ruhun kas­
tedildiği naslar.
4- Nefis kelimesiyle "kalb"m kastedildiği naslar.

N E F İS K E L İM E SİY L E Z A T ’IN
K A ST E D İL D İĞ İ N A SL A R
Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden bir §efaat kabul edilme­
yeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği gönden koru­
nun." (1)
"Her kişinin yaptığı iyiliği ve yaptığı kötülüğü -ki kendisiyle o kötülük ara­
sında uzun bir mesafe almaşım diler- hazır bulacağı günü bir düşünün..." (2)

1) Bakara Suresi: 48
2) Ali İmran Suresi: 30
94 EL ESAS Fİ S SUNNf

Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan efini v a r eden v e ikisinder,
pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabb'inize hürmetsizlik etmekten sakı­
nın..." (l)

"Kim, bir kimseyi bir kimseye veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olma­
dan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur..." (2)

KONU İLE İLGİLİ R İV A Y E T LE R

69- İbni Mace, Enes bin Malik (r.a)’den rivayet ettiğine göre Resulullah
(a^) şöyle bayuımuştun
"Ruhu'l-Küdüs (Cebrail (a.s)) kalbime şöyle bildirdi:
"Hiç bir nefis (önceden takdir olunmuş) rızkı ve eceli tamamlanmadan ölme­
yecektir."

,Jıı J I İ :JIÎ :ÎJ1 ^ 3 i ; 3 i J \ _ v .

â\ *
‘^
1y'lN:JÛ â\ yiV\\J jk >1 i‘ o>*)) ;

►8AİJ1 Jt-» J ü

70- Buhari ve Müslim’, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir;

69- İbni Mace (21725) 12-Kitabu’t Ticaret. 2-Maişet talebinde iktisad babı. Mecma'u'z-
Zevaid'de Haysemi, bu hadisinisn adının zayıf olduğunu, zira senedde ismi geçen
Velid bin Müslim ve İbm Cureyc'in bazı alitnlerce ledlis edildiğini bildirmiştir. Bu
hadis Ebu Zübeyr’den de rivayet edilmiştir. Ancak musanpifEbu Zübeyr'in Cabir’den
rivayet ettiği hadisle yetinmemiştir. İbni Hibban da Sahih'inde Cabir'den iki isnadla
bu hadisi rivayet etmektedir. Bu hadisin İbni Hibban ve Hakim tarafından tahric
edilmiş olup, sahih olduğu da söylenmiştir.
70- Buhari (131250) 96-Kitabu'l İ'tisam Bi’l Kitabi ve’s Sünne. 2-Resulullah (a.s)‘tn sün­
netine uyma babı. Müslim (1152) 1-Kitabu’l İman. 8-La ilahe illallah deyinceye ka­
dar insanlarla savaşma babı. Nesai (5114) 23-Kitabu'z Zekat J-Zekatı meneden ba­
bı.
1) Nisa Suresi: 1
2) Maide Suresi: 32
NERS 95

"Resulullah (a^) şöyle buyurmuştur:


"La ilahe illallah" deyinceye kadar insanlarla savaşmakla emrulundum. Kim
"la ilahe illallah" derse, benden nuıltnı ve nefsini (canını) korumuş olur. Ancak
İslam'ın hakkı olan kısas bunun dışındadır. Bundan sonra kişinin hesabı Allah’a
aittir."
Diğer bir rivayette ise şu lafızlar vardır:
"... Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet edinceye, bana ve Allah katın­
dan getirdiğim şeylere inanmcaya kadar. Eğer bunu yaparlarsa kanlarını ve
mallarını benden korumuş olurlar. İslam'ın hakkı olan kısas bunun dışındadır.
Artık bundan sonra hesapları Allah'a aittir."

j aÜI Â-İj Ip je- ÛJİS y \ f j j j

iİl jjlî ıtLiSl iû-Usl dJiiJı

J-İ j j i lillîp d L»ûi3 tlii- tLiUifrU

71- E b u D a v u d , H z . A iş e (r.a)'d en riv a y et etm iştir:

"Resulullah (a.s) Osman bin Maz'un'u yanma çağırıp şöyle dedi. "Benim
sünnetimi terk mi ediyorsun?" Osman: "Ey Allah'ın Resulü, vallahi hayır. Ak­
sine sünnetine uymayı istiyorum," dedi. Resulullah (a.s): "Ben bazen uyurum,
bazen namaz kılarım. Bazen oruç tutarım, bazen oruç tutmaz, yemek yerim. Ben
kadınlarla da evlenirim. Ey Osman, Allah'tan kork! Ailenin senin üzerinde bir
hakkı vardır. Nefsinin senin üzerinde bir hakkı vardır. Oruç tuttuğun gibi, iftar
da et. (Oruçsuz geçirdiğin günler de olsun.) Namaz kıldığın gibi uyu da."

J! Jj>. ^

lö i ol 1^1 c-ij >— cJl İ i lijj

^1 j ; \ iÎJi ^ 1 i j r y ^ » -. ^ Jjı jü r»*;.

•!>>;— :ıjuî ,mj

71- Ebu Davud (2/48) Kitabu's Salat. Namazda yapılması emredilen niyet babı. Hadisin
ravileri sikadır. Her ne kadar İbni İshak da rivayet zincirinde bulunuyorsa da, baş­
ka sahih hadisler bu hadisi destekler mahiyettedir.
96 EL ESAS Fİ'SSÜNNE

72- M ü slim , M uham m et! b in A m r bin A ti (r.a)'den r iv a y e t etm iştir;

"Kızıma (ibadet, hakikat ve taat anlamındaki) Berre ismini koymupum. Ebu


Seleme'mn kızı Zeyneb: "Resulultah (a.s) bu ismi taşımaktan menetti. Bana da
Berre adını koymuşlardı. ResuMlah (a.s) dedi ki: "Kendi nefislerinizi tezkiye
etmeyiniz. (Kendinizi iyi ve ibadet ehli olarak görmeyiniz) Allah içinizden Birr
ehlini (gerçek dindarları ve iyileri) daha iyi bilir." "Ona ne isim verelim?" diye
sordular. Bunun üzerine Resulultah (a.s): "Ona Zeyneb ismini verin" buvurdu"
dedi."

^ aÎİI jli ;JÛ 1*1^ ilil iyfjk iS'ij —V f

Oi- Uj ilil At *** JljJ U»;

• « , 4 ^ O*

73- Tirmizi, Ebu H ureyre (r.a)'den R esu lu U a h (a .s )'m ş ö y l e s ö y l e d i ğ in i ri­


vayet etmiştir:

"Mümin erkek ve kadınların nefsinde, çocuklarında ve mallarında bela eksik


olmayacaktır ki, Allah'a kavuştuklarında iterlerinde bir günah kalmasın."

^ : J l î til İUl ^ 3 t5j 3 — v t


^'ı 4c LÎ ^ 4 ! Aili j _ ^ > : ij j û i 3İ İ o l ^

4-^1 ü / l J f - 0,4. ^ y Ij ,

Jliî û i <J\ ^
• o'^î» : ^ İJ
74- B u h a r i, A b d u llah bin H işa m (r.a )’dan ş ö y le riv a y e t e tm iştir :

"Hz. Peygamber (a.s) ile birlikte idik. Hz. Ömer (r.a)'in elini tutmuştu. Hz.
Ömer (r.a j O'na dedi ki:

72- Müslim (311688) 38-Kitabu’l Adab. 3-Çirkin ismin, güzel isimle değiştirilmesi babı..
Ebu Davud (41288) Kitabul Edeb. 71-Çirkin ismin değiştirilmesi babı.
73- Tirmizi (41602) 37-Kitabu'z Zühd. 56-Belaya sabretmeyle uzaklaştırma ile ilgili ha­
disler babı. Tirmizi hadisin hasen ve sahih olduğunu bildirmiştir.
74- Buhari (111523) 83-Kitabu'l İman Ve'n Nuzur. 3-Hz. Peygamber (a.s) nasıl yemin
ederdi babı. ^
NEFİS 97

“Ey Allah’ın Resulü, nefsim dışında bana her şeyden daha sevgilisin." Bunun
üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Nefsimi (kudret) elinde tutan Allah'a andolsun ki. beni nefsinden de daha
fazla sevmedikçe (bu tam bir mönün) olmaz." Bu söz üzerine Hz. Ömer (r.a)
"Doğrusu şimdi vallahi sen bana nefsimden daha sevgilisin" dedi. Hz. Peygam­
ber (a.s):
"işte şimdi oldu, ey Ömer" diye buyurdu."

4Ü1 ^lî :Jlİ iLl ^ t i J ü Ş ts'/j __V»

■^}^y y - J3** ^
. 1 ^ 4ij> ^ tjULÜi 1j > i ı _ U K jî _

uj . \ ^ 'J. ^ ı ^ ı ; c iii Jjı ^ ^

(J-İi Aİtlî Uj . 14i, AİJt 'jA ! <VİİI J ^ j İİP 4*-^*

.«i4 i > ^ ^ ^ îS ı i , ç liu

75- Buharı ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)’den rivayet etmişlerdin


"Allah Azze ve Celle "Ve sen kavmînden sana en yakın olanları uyar” ayetini
indirdiğinde, Resulullah (a.s) kalktı ve şöyle buyurdu:
"Ey Kureyş topluluğu -ya da buna benzer bir ifade kullandı- Nefislerinizi
satın alın! Ey Abdimenafoğullan! Allah'ın azabından sizi kurtaramam. Ey Ab-
dulmuttalib'in oğlu Abbasi Seni de Allah'ın azabından kurtaramam. Ey Mu-
hammed'in halası Safıyye! Seni de Allah'ın azabından kurtaramam. Ey Resulul-
lah'ın kızı Patıma! Malımdan dilediğini isteyebilirsin. Ancak Allah'ın azabından
seni de kurtaramam."
Buna benzer bir rivayette (1):
"Ey Abdimenafoğullan" yerine "Ey Abdulmuttaliboğulları" zikredilmiştir.

: J f i â î j tilp İİ3I ji’ ^ lSj j —Vn

75- Buhari (51382) 55-Kitabu'l Yasaya. ll-Kadmlar ve çocuklar, akrabalar içine girer
mi? babı. Müslim (1119) 1-Kitabu'l İman. 89-Allah Teala'nın "Ve sen kavminden sa­
na en yakın olanlarını uyar" kavli babı.
1) Müslim, a.g.y.
98 .^ E S A S Fİ'S SÜNNE

‘^ ' iİ p j r 'İ ‘ *î'-^ J ! ^ iP i


.«iââ j ^ i i â i' o p P iı Vj ^ ' , jj_ ^ - \jj

76- T irm iz i, H z. A li (r.a)'den rivayet etm iştir:

"Bana hacda ne ile uyarıldın?" diye soruldu. Şu cevabı verdim-


“Dört şeyle uyarıldım. Kabe'nin çıplak olarak tavaf edilmemesi, Hz. Pey-
gamber (aj) ile aralarında anlaşma bulunan kimselere anlaçma sonuna kadar
izin verilmesi, anlaşması bulunmayanların mühletinin dört ay olması. Cennete
ancak müminlerin gireceği ve nuısriklerle müminlerin bu yıldan sonra hacda
bir araya gelmeyeceği."

:Jli ^ AÜ\ ü
l -JJI ^ SjlSP <jyj —VV
> y " • ■**" * y y y y
p- J j ji' c^ıA i y C f - o ı p l j ı Sil)

Si) Sü İjLİjIİ
77- Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
“Resulullah (a.s) çoyle buyurmuştur:
"Şeytanın his ve idraki kuvvetli, (aynı zamanda) çok tamahkar ve açgözlü­
dür. Bu yüzden ondan nefislerinizi koruyunuz. Kim elinde et veya yağ kokusu
olduğu halde geceler de ona bir §ey isabet ederse, nefsinden başkasını kınama-
şın."

pjl Syyj Jlî tjiî *111 Oljyj [ y Jj'3 y\ ıs'{j —V A

A Li JP: 'pŞi Sı İ.Vıî»

76- Tirmizi (31222) 7-Kitabu'l Hacc. 44-Çıplak tavaf etmenin kerahiyeti babı. Tirmizi,
hadisin basen ve sahih olduğunu, isnadının kuvvetli olduğunu söylemiştir
77- Ebu Davud (3/336) Kitabu'l Atime. 53-Yemekten sonra el yıkama babı. Tirmizi (41
289) 26-KitabuT Alime. 48-Elinde et veya yağ kokusu olduğu halde gecelemenin ke­
rahiyeti babı. İbni Mace (4IIÛ96) 29-Kitabu'l Alime 22-EUnde et veya yağ kokusu
olduğu halele geceleyen kimse babı. Taberani de Evsafta bu hadisi Ebu Said el Hud-
ri'den rivayet etmeektedir. Mecma’u'z-Zevaid (5/30) Bu hadis diğer delillerle birlikte
mütalaa edildiğinde basendir.
NEFİS
99

İÜjü jii ji f i ^ J >1' s


,^ ^ ^ -

•“^ - ^ JU : %
78- Ebu Davud, Sevban (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir
"Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Üç şey vardır ki, bunları yapmak bir kimseye helal olmaz. Bir topluluğa bir
imam olup namaz kıldırdığında (o kişi) cemaati dışlayıp yalnız kendine (nef­
sine) dua etmesin. Eğer böyle yaparsa onlara (cemaate) hıyanet etmiş olur Bir
kimse izin almaksızın bir evin içine bakmasın. Eğer bunu yaparsa, izinsiz evin
içine girmiş olur. Yine bir kimse idrarı olduğu halde yapmayıp tutarak namaz
kılmasın. Zira böyle yaptığı takdirde namazı çok hızlı kılar."

ilij: ^ :Jlî tlif- il)' fi> j fi fi


fiy J y bi % H\ ?îL -S u f i J ^ nî coVîı;,, ı j û î
^ ^ ti" ''* ^ •Vl *-'• ** J ^ ^ J
Cj A â t ^ fiji ât fi. J û id Iİ3V»

79- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:


"Hz. Peygamber (a.s) bir gün namaz kılmış, namazı bittiğinde dönüp şöyle
demiştir:
"Ey fulan! Namazını güzel bir şekilde kılsana. Namaz kılan bir kimse nasıl
namaz kıldığına bakmaz mı? Zira bu namazı nefsi (kendisi) için (kendi yararı
için) kılmakladır. Doğrusu ben önümde olan şeyleri gördüğüm gibi, arkamda
olan şeyleri de görürüm."

j f i j Jiî :J ü il)' A - ^ ,â- fi -A *

\fi° ^ ^ 3 f i . \fiji % a ■# A

78- Ebu Davud (J/22) Kitabu't Tahare. 43-Bir kimse abdesti sıkışık halde namaz
kılabilir mi babı. İmam Ahmed de Müsned (SI280)'de buna benzer bir hadis rivayet
etmiştir. Tirmizi (2!189) Kitabu's Salat. İmamın namazda yalnız kendisine dua etme­
sinin kerahiyeli fcafcı. Tirmizi bu hadisin hasen olduğunu söylemiştir.
79- Müslim (1/319) 4-Kitabu's Salat. 24-Nanum güzelce kılıp tamamlama ve namazda
huşu içerisinde olmanın emredilmesi babı. Nesai (IH 19) Kitabu'l İmame. 63-Safın
önünde rüku babı
100 EL ESAS Fİ'ŞŞÜNNE

t jŞ îp LI îri ^j
i^
, <1 ■j? *■>*

80- Ebıı Oavud, Cabir bin Abdulah (r.a)’dan rivayet ettiğine göre Resulullah
(a,s) şöyle buyunnuştun
"Nefislerinize (kendinize) beddua etmeyiniz. Çocuklarınıza beddua etmeyi­
niz. Hizmetkarlarınıza beddua etmeyiniz. Mallarınıza beddua etmeyiniz. Allah
Azze ve Celle'nin, dualarda istenileni verdiği bir zamana rastlar da (bu beddua­
larınız) kabul görür."

!aÎii : 1 ü :Jli' ciİ ^îll ^ ;:p _A ^


iJ;i uı ı;, ;jii ji. .j y '^{

.dil» tiTûiı t^sî; 3


u i^ ı ^ vı liiiij ^ ^ juoiı ı^Jij tl'uî

81- Müslim, Ebu Zeır Cıfari (r.a)’den şöyle rivayet etmiştir


"Ey Allah'ın Resulü! Beni bir emirliğe tayin etmez misin?" diye sordum. Hz.
Peygamber (a.s) eliyle omuzuma vurdu ve şöyle dedi:
"Ey Ebu Zerr! Sen zayıfsın. Emirlik ise emanet işidir. O emanetin hakkım
verip görevini yapanlar dışında emirlik, kıyamet günü zillet ve pişmanlık sebebi
olacaktır."
Bir diğer rivayet ise şöyledir:
"Ey Ebu Zerr! Ben seni zayıf olarak görüyorum. Doğrusu kendi nefsim için
istediğim şeyleri, senin için de istiyorum. Sakın iki kişi üzerine bile olsa emir ol­
ma! Sakın yelim malı idaresini üstlenme."

01 t«p iîll ^ (jjUJİl lSj j —At

SO- Ebu Davud (2188) Kilabu's Salat. İnsanın ailesi ve malına beddua etmesinin yasak­
lanması babı. Bu hadis Müslim'in rivayet ettiği uzunca bir hadisin yalnız bir
bölümüdür. (412301) 53-Kitabu'z Zübd Ve’r Rikak. 18-Cabir'in uzun hadisi ve Ebu'l
Yusr'un kıssası babı. Bu hadisi İbni Hibban da Sahih'inde zikretmiştir. (416)
81- Müslim (3Iİ57) 33-Kitabu'l İmare 4-Zaruret olmaksızın imam olmanın kerdhiyeti
babı. İkinci rivayet Ebu Davud (3llI4)'a aittir. KUabu'l Vasaye. -Vasiyetlere giriş
hakkında varid olan hadisler babı.
NEFİS 101

»
j ir fiT > Sır ^ .j^ 4üt
.«Sfjî jiîı ^ ^\^^^^
82- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmişlerdin
"Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Zulmedilerek (haksız yere) öldürülen hiç bir nefis (can) yoktur ki, Adem
aleyhisselam'ın ilk oğluna (Kabil), o kanın günahından bir pey ayrılmış olma­
sın. Çünkü o, öldürme adetini ilk başlatan kimsedir."

O
' t-
U f
-<Î
5\ 0 ^ (^*^3 iS /' j —
At

.,jjı J y ‘M NI ;iıv öî 1^: ^'Sı, :jû ^


.nlt-ÇJyli JjûJl looj VİŞÎ :^ y î tsâib Vi
83- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet ettiklerine
göre Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim Allah'ın elçisi olduğuma şehadet
eden hiç bir müslümanın kanını dökerek öldürmek helal olmaz. Bu kaideden üç
sınıfınsan müstesnadır. Zina eden seyyib (evli ya da dul kişi), haksız yere cana
kıyan kimse, dinini terkedip İslam cemaati dışına çıkan niürted."

# y ' 'J : ,(). ‘j -


e'. * ^ P t". ^ ^
-i flj

84- Müslim, Cabir bin Semure (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

Kİ- Buhari (6/364) 60-Kitabu Ehadisi'l Enbiya. I-Hz. Adem (a.s) ve zürriyetinin yaradı­
lışı babı. Müslim (3/1304) 28-Kilabu'l Kasame. 7-Öldürme adeiini başlatanın güna­
hını beyan babı. Tirmizi (5/42) Kitabu'l İlm ,14-Bir hayra vesile olan o hayrı işlemiş
gibidir babı. Nesai (7/82) 37-Kitabu Tahrimi'd Dem. 1-Kan akıtmanın haramlığı
babı.
S3- Buhari (12/201) 87-Kitabu'd Diyat. 6-Allah Teala'nın "En nefsi binnefsi" kavli babı.
Müslim (3/1302) 28-Kitabu'l Kasame. 6-Müslümanın kanım mübah kılacak sebepler
babı. Ebu Davud (3/126) Kitabu'l Hudud. Mürtedin hakmü babı. Tirmizi, (449) 15-
Kitabu'l Hudud. 15-İçki içeni dövme babı. Nesai (7/90) 37-Kitabu Tarhimi'd Dem. 5-
Müslümamn kamm mübah kılacak sebepler babı..
102 ELESASFİ’SSÜNNE

Hı. Peygamber (a.s) in yanına sivri uçlu bir demirle (ya da sivri uçlu geniç
bir okla) kendini öldüren birini getirdiler. Resulullah (a.s) onun cenaze na­
mazım kılmadı."
Bir Açıklama
Burada ifade etmek istediğimiz bir konu var. Fıkıh alimleri, intihar eden
Jdmsenin cenaze namazının kılınmasına cevaz vermişlerdir. Resulullah (a.s)'ın
bu kişinin namazını kılmaması hertialde, insanların böyle bir harekete girmeme­
leri için bir uyan niteliği taşımaktadır.

İl ^ :Jlî İl ^ 3 J ^ ^ ^33 _ A û

Ojj-İJ J a # :JU i i

'^Ji J y î -[J^] C/i csLA" ( i ‘r ’j 'î

ilip fjİl Vl IÂaI İ ^ ^ 3İ 1 j ^ l V

‘t î f i ' ‘.M -■J'î


.|J,>1;I CJiT İ4jw .’J j İ J ; c s '^

85- Müslim, Enes bin Malik (r.a)’den rivayet etmiştin


"Biz, Resulullah (a.s)'m yamadayken gülmüştü ve “Neye güldüğümü biliyor
muşuma?" diye sormuştu. "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dediler. Hz. Peygam­
ber (aJ) şöyle buyurdu:
"Kulun, Rabbi ile karşılıklı yapacağı konuşmadan dolayı gülüyorum:
Kul: “EyRabbim, beni zulümden kurtarmadın mı?" der.
Allah Teala: "Evet" buyurur.
Kul: "Doğrusu ben bugün, hakkımda şehadet ederek, şahitin benden olması­
nı isterim," der.
Allah Teala: "Bugün üzerine şahid olarak nefsin, şakidler olarak da Kira-
men Katibin melekleri yeter," buyurur.

84- Müslim (21672) JI-Kitabu'l Cemiz. 37-İntihar edenin cenaze namazım terketme ba­
bı. Nesai (4166) 21-Kitabu'l Cenaiz. 68-İntihar edenin cenaze namazında bulunmama
babı. Tirmizi (Sl$80) 8-Kitabu'l Cemiz. 68-İntihar edenler hakkında varid olan ha­
disler babı.
85- Müslim (412280) 53-Kitabu'z Zühde Ve'r Rekaik
NEFİS 103

Bunun arkasından (kulun) ağzı mühürlenerek azalanna §öyle denilir: "Ko­


nuşun! "Bunun üzerine azalan (o kulun yaptığı) amelleri anlatır. Sonra da o
kul ile kelamın arası boşaltılır. (Allah kelamı kastediliyor) Bunun peşi sıra kul
azalanna şöyle der: "Uzaklaşın! Ötelere gidin! Ben sizi korumak için mücadele
ediyordum."

oÎ ilil t'}'}. —A*!


* î î ^ usî Uilıj ;Jlî
J| Jfj'))] J i y ilil

86- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet ettiğine göre Resütul-
lah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"(Eski ümmetlerden) bir adam elbisesi içinde (gururlanarak), saçları taralı,
çalımlı ve kendim beğenmiş bir şekilde yürürken Allah onu bastığı toprakla be­
raber yerin içine alıverdi. O adam kıyamet gününe kadar yerin dibine gömül­
meye devam edecektir."

<d!l ijy jıj J iî J lî aUI j OUJl ,y. kiıjj- ^

öl I j i U ö lj Öî ö r-â Öl Ijij ö^3 to U Ijid

.« ı^ S

87- Tirmizi, Huzeyfe bin Yeman (r.a)'dan rivayet ettiğine göre, Resulullah
(a.s) şöyle buyurmuştur:
"Sakın sizden biriniz kendi görüşü olmayıp hayır ve şerde başkalarım izle­
yen kimseler gibi olmasın. Böyle insanlar: "Ben insanlarla beraber hareket
ederim. Eğer insanlar iyilik yaparlarsa, ben de yaparım, şayet kötülük işlerse­
ler, ben de kötülük işlerim,” derler. Nesinizi öyle hazırlayıp terime edin ki, in­
sanlar iyilik yaptığında iyilik yapasınız. Kötülük yaptıklarında ise (onlarla be­
raber) zulmetmeyesiniz."

86- Buhari (101258) 77-Kitabu'l Libas. 5-Kibıinden dolayı, uzun elbise giyip yerde sü­
rükleyen kimse babı. Müslim (311653) 37-Kitabu'l Ubas Ve"z Ziyne. lO-Etbisesiyle
gururlanıp çalımlı yürümenin haramlığı babı.
87- Tirmizi (4/364) 28-Kitabu'l Birri Ve's Sıla. 63-İhsan ve affetme konusunda varidolan
hadisler babı. Tirmizi bu hadisin basen ve garip olduğunu bildirmiştir.
104 EL ESAS Fİ'S SUNNE

NEFİS KELİM ESİYLE R U H 'U N


KASTEDİLDİĞİ N A SL A R
Allah Teala şöyle buyuruyor:
Bu zalimleri can çekişirken, melekler ellerini uzatmış, "canlarınızı verin,
bugün Allah'a karşı haksız yere söylediklerinizden, O'nun ayetlerine büyüklük
taslamanızdan ölürü alçaltıcı bir azabla cezalandırılacaksınız" derken bir gör­
sen" (1)
“Rabbin, insanoğlunun sülbünden soyunu olıp devam ettirmiş, onlara: "Ben
sizin Rabbiniz değil miyim?" demiş ve buna ruhlarım şahid tutmuştu..." (2)
"Allah öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları esnasında
ruhlarım alır." (3)

KONU İLE İLG İLİ R İV A Y E T L E R

Jjl Jtt :Jlî 4


' İİI ^ 3 J -A A
U iUlOi Jl bl» ; ^
■( ı *1 <1 ^ ** ^ ^ "51 *I ^1 ^4 "i '' ^ ^

^ Jâİ^u llj l^dLıj^ ö \j

88- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den Resulullah (a.s)'ın şöyle söy­
lediğini rivayet etmişlerdir:
"Sizden biriniz yatağına gireceği zaman elbisesinin bir tarcıfıyla yatağım
çırpsın. Çünkü o (bir evvelld gecede) kendisinden sonra yatağına neyin gel­
diğini bilemez. Bunu yaptıktan sonra da şöyle desin: "Allah'ım, senin isminle
yan tarafımı yatağıma koydum, onu yine senin izninle oradan kaldırabilirim.
Eğer uykum esnasında ruhumu kabzedecek isen ona merhamet et. Eğer serbest
bırakacak (yani ruhumu hayatta bırakacak) isen, onu sallh kullarının ruhlarını
muhııfaza eylediğin gibi muhafaza eyle."

88- Buhari (111126) 80-Kitabu'd Da'vat. 12-Uyumadan önce şeytandan Allah'a sığınıp,
Kur'an okama babı. Müslim (412084) 48- Kitabu'z Zikir.17-Vyumadan önce ne
söyleneceği babı. Tirmizi (51472) 49-Kitabu'dDa'vat. 20. bab.
1) En'am Suresi: 93
2) A'rafSuresi: 172
3) Zümer Suresi: 42
NEFİS 105

Tirmizi'nin rivayeti ise §öyledin


"ResuMlah (a^) buyurdu ki:
"Sizden biriniz yatağından kalkıp sonra tekrar ona dönecek olursa, elbisesi'
nin kenarıyla yalağım üç defa çırpsın ve çöyle desin: "Allah’ım, senin isminle
yan tarrfımı yatağıma koydum. Onu yine senin izninle oradan kaldıracağım..."
Tirmizi'nin rivayetinin sonunda diğer rivayetten şdylelnr faıdahk vardın
"Uyandığında ise şöyle desin: "Bedenimi sıhhat ve afiyet içerisinde kılıp, ru­
humu tekrar bana iade eden ve kendisini zikretmeme izin veren Allah'a hamdol-
sım."

c J İ i î 01 > 1 J4» ^ c i^ ı J a -. ^ *uı

:Jti

89- Buhari, Müslim, Ebu Davut ve Ncsai, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiş­
lerdir:
"Bir adam, Resulullah (a.s)'a şöyle dedi:
"Annemin aniden nefesi kesildi (öldü.) Şayet konuşmaya imkan bulabilse idi
zannımca (vasiyetle) tasaddukta bulunacak idi. Eğer onun yerine ben tasadduk-
ta bulunacak olsam, ona sevabı ulaşır mı?" Resulullah (a.s): "Evet" buyurdu."
Diğer bir rivayette lafız şu şekildedir: "... aniden nefesi kesildi ve vasiyet e-
demedi..."
A
. - t.
J l)1 14» 4İJİ je- jy^uJl ı j j j —T •

LJJ 0^3 ^ J 0^ liı :3 ^ ^1


U j UîoJl

90- Nesai, Abdurrahman bin Ebi Umeyıe (r.a)'den rivayet ettiğine göre Re-

89- Buhari (3/254) 23-Kitabu'l Cenaiz. 9S-Ani ölüm babı. Müslim (21696) 12-Kitabu'z
Zekat. 15-Ölünün yerine sadaka vermenin sevabı babı. Ebu Davud (3/118) Kilabul'
Vasaya. 7-Vasiyet etmeden ölüp yerine tasaddukta bulunulacak kimseler babı. Nesai
(6/250) 30-Kitabu'l Vasaya. 7-Ani ölümlerde, ölünün ailesinin, ölünün yerine tasad-
duku babı.
90- Nesai (6/33) 25-Kiiabu'l Cihad. 30-Allah yolunda öldürülmeyi arzu etme babı. İmam
Ahmed (4/216) Bu hadisin senedi basendir.
106 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

sulullah (ıs) şöyle buyunnuştur;


“Rabbı (arcfindan kabzedilen hiç bir müslüman ruh yoktur ki, tekrar sizin
yanınıza dönüp dünyaya ve içindekilere sahip olmak istemesin. Ancak bundan
şehidler müstesnadır."
Ebu Hureyre dedi İd;
"Resulullah (a.s) §öyle buyurdu:
"Allahyolunda öldürülmem bana çadır halkı (bedeviler) ve taç-çamur halkı­
na (şehirliler) sahip olmatan daha sevimlidir."

:jü ^ 4İİI oî ilil ^ ^syj —^ ^

ıs ^ J\ 'J. ;JUî ail Jü»


Jlji Vj cj,;si Ufljl ly> J\ 4-il
(.r^ 1^1 ( i lS,-U
1 cJT aî-^Î liü
Cısiy Uj tAiOPİ ül; i * s ^ \ OİJ

.«Alim »^1 \i\j o j i l l »3^ ^ ^

91- Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet ettiğine göre Resulullah (a.s) şöy­
le buyunnuştur:
"Allah Teala şöyle buyurdu:
"Kim benim bir veli (Mas ile ibadet edip yakınlığımı kazanmış) kuluma düş­
manlık ederse, ben de ona savaş açarım. Kulumun bana yaklaşmak için yaptığı
şeyler içerisinde en sevdiğim, üzerine kıldığımfarzları yerine getirmesidir. Ku­
lum nafile ibadetlerle de bana yaklaşmaya devam ettikçe ben onu severim. Onu
sevdiğimde ise duyan kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı (yerinde)
olurum. Benden bir şey istendiğinde ona istediğini verir, bana sığırulığında onu
korurum. Müminin ruhunu kabzetmek dışında, yapmayı dilediğim hiç bir şey
hakkında tereddüt etmedinu Zira o kulum ölümden hoşlanmaz, ben de ona hoş
gelmeyen şeyi sevmem."

DERSLER VE ÖĞÜTLER
İbni Hacer, Fethu'l Bari'de bu hadis hakkuıda şunlan söylemektedir;

91- Buharı (III340) 81-Kitabur Rikak. 38-Tevazu babı.


NEFİS 107

"Hattabi der ki: "Allah Teala'nm zatı için tereddüt sıfatım isnad caiz değil­
dir. Yine Allah Teala'nm sonradan bir şeyi bilmesi, ya da hatırına getirmesi
caiz değildir. Bu hadis, iki şekilde tevil edilebilir.
Birincisi: Bir kul, yaşamı sırasında başına gelen bir hastalıktan dolayı ölü­
mün eşiğine gelmiş olabilir. Kul Allah'a dua eder, Allah da şifa vererek onu
ölümcül hastalıktan kurtarırsa kulundan hoşlanmadığı ölümü uzaklaştırmış
olur, işte bu, bir şeyi yapmayı dileyen kimsenin, ortaya çıkan yeni bir durum­
dan dolayı o fiili yapmada tereddüt göstermesine benzer. Ancak o kul, eceli gel­
diğinde mutlaka Rabbine kavuşacaktır. Çünkü Allah Teala yarattığı şeylerin
dünyada ölüp yok olmasını takdir etmiştir. Baki olma sıfatını ise ancak kendine
has kılmıştır.
İkincisi: Bu hadis şöyle bir ardama gelebilir. "Yapmayı dilediğim bir işle
görevlendirdiğim elçilerimi (meleklerimi) müminin ruhunu kabzetme işi dışında
geri çevirdiğim olmamıştır." Musa (a.s)'ın kıssası bu anlama işaret etmektedir.
Rivayet edildiğine göre, Musa (a.s) ölüm meleğine tokat atarak geri çevirmek
istemiş, bu yüzden ölüm meleği ona müteaddit defalar gelip gitmek zorunda
kalmıştı."
Hattabi derki:
"Mananın hakikati iki vecih üzeredir. Allah'ın kuluna acıması ve ona lütufta
bulunup, şefkat göstermesi.”
Kelabazi ise bu konuda şöyle demektedir:
"Buradaki durum fiilin sıfatının, zatın sıfatı ile ifade edilmiş olmasıdır. Yani
Terdit" (geri çevirme) yerine "Tereddüt" kelimesi kullanılmıştır. Ölüm meleği­
nin geri çevrilmesi, kulun zayıflık ve kuvvetlilik gibi durumlarına bağlı kılınmış­
tır, Kulun hayata olan muhabbeti, ölüme olan muhabbete dönüştüğünde ruhu
kabzedilir. Zira Allah, kulunun kalbinde kendi katında olanlara karşı bir istek,
zatına karşı bir özlem uyandırarak, kulda Allah’a karşı kavuşma arzusunu
doğurur. Bu ise kulun ölümden hoşlanmak şöyle dursun, ona özlem duymasına
yol açar. Kul ölümden hoşlanmaz, Allah da onun hoşlanmadığı şeyi yapmak is­
temezken, kulun ölümden hoşlanmayışı ortadan kaldırıldığında, ölüm gel­
diğinde kul ona rıza göstermekte, dahası ona özlem duymaktadır.
Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir."
İbni Cevzi'nin bu konudaki görüşü ise şöyledir:
"Hadiste sözü geçen "tereddüt" ruhu kabzeden meleklerin tereddütüdür. Hak
Teala’nm bu sıfatı kendisine iztfe etmesinin nedeni, meleklerin, kendi emrini
yerine getirmelerindeki tereddütleridir. Bu tereddüt ise ölümden hoşlanmaytşın
108 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

izhar edilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu noktada söyle bir soru sorulabilir:


İnsanın ruhunu kabzetme emrini cddığı halde, melek nasıl tereddüt edebilir? Bu
soru, meleklerin ruhu kabzetme vaktini tam olarak bilmediklerinde ortaya çıkan
tereddütleriyle açıklanabilir. Mesela meleğe, kul razı olmadıkça, onun ruhunu
kabzetmesi söylenmiş olabilir.
Tereddûtûn manası, meleğin kula acıyıp, ruhu kabzetmeyi biraz geciktirmesi
de olabilir. Örneğin camm alacağı müminin derecesi, dünyadaki insanların on­
dan elde ettikleri yarana büyüklüğü nisbetinde ona İhtiram ederek, canını al­
mak için hemen elini uzatmaz. Rabbinin emri geldiğinde ise onu mutlaka yerine
getirir."
Hadiste geçen "tereddüt" kelimesine şöyle bir tevil de getirilebilir; Hadiste
bizim daha kolay akledip, düşünmemiz için bu kelime mecazi olarak kul­
lanılmıştır. Allah Teala bu sözün gerçeğinden münezzehtir. Bu söz bir hadis-i
kudside yer alan "Bana kim yürüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim" ifade­
sine benzer.
Bir başka örnek verirsek; İçimizden biri, çocuğunu teıbiye etmek için döv­
mek isteyebilir. Fakat ona duyduğu sevgi ve şefikat dövmekte tereddüt etmesine
yol açabilir. Halbuki babamn yerinde öğretmen olsaydı, çocuğu terbiye etmek
için hemen dövebilirdi. İşte bu hadisde de tereddüt kelimesi zikredilerek, vdi-
nin muhabbeti anlatılmak istenmiştir.
Kirmani bu konuda bir başka ihtimal daha bulunduğuna dikkati çekerek
şöyle den
"Buradaki tereddütten maksat, müminin ruhunu kabzetmede yavaş ve tedrici
hareket etmeleridir. Halbuki diğer içlerde "ol" emri verildiğinde bu derhal ye­
rine getirilir."

:jli A li Al İ-J-J, J . y ,

.«■UP ^ •- Ifl. t

92- Tirmizi, Ebu Hurcyre (r.a)'den rivayet ettiğine göre Resululah (a.s)
şöyle buyurmuştun

"Müminin cam, yerine getirene kadar borcuna bağlıdır."

92- Tirmizi (31390) 8-Kitabul Cenaiz, 76-Hz. PeygamJıer (as)'den müminin borcunu
ödeyinceye kadar, ruhımun bu borca takılı olduğu hakkuukı varid olan hadisler babı.
Hadisin isnadı hasendir. Tirmizi: "Bu hadis, basendir" demiştir.
NEHS 109

N E FİS K E L İM E SİY L E BED EN E BÜRÜNEN


R U H 'U N K A STED İLD İĞ İ N A SLA R
Allah Teala şöyle buyuruyor;
"Kıyamet gününe ve nedamet çeken nefse yemin ederim ki..." (1)
"Ama kim Rabbinin azametinden korkup da nefsini kötülükten alıkoymuşsa,
varacağı yer §üphesiz cennettir." (2)
"Ey huzur içinde olan nefis! O senden, sen de O'ndan hosnud olarak Rab-
bine dön!" (3)
"Nefse ve onu şekillendirene, sonra da ona iyilik ve kötülük kaabiliyeti ve­
rene and olsun ki..." (4)
"Andolsun ki insanı biz yarattık; nefsinin kendine fısıldadıklarını biliriz." (5)
"Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş
olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler, onlara verilenler kar­
sısında içlerinde bir çekememezlik hissetmezler; ketuüleri zaruret içinde bulun­
salar bile, onları kendilerinden önde tutarlar. Nesinin tamahkarlığından koru-
nabilmis kimseler, içte onlar saadete erenlerdir." (6)
"Ben nefsimi temize çıkarmam; çünkü nrfs, Rabbimin merhameti olmadıkça,
kötülüğü emreder..." (7)
"Üzerine baçka bir kan bulaşmış olarak Yusufun gömleğini de getirmişlerdi.
Babaları: "Sizi nefsiniz bir iç yapmaya sürükledi; artık bana güzelce sabır gere­
kir. Anlattıklarınıza ancak Allah'dan yardım istenir." dedi." (8)
"Kitap ehlinin çoğu, hak kendilerine apaçık belli olduktan sonra, nefislerin­
deki çekememezlikten ötürü, sizi inandıktan sonra küfre döndürmeyi isterler."
(9)
"Nefislerinin hoşlanmadığı bir şeyle onlara her peygamber gelişte, bir kts-

1) Kıyamet Suresi: 2
2) Naziat Suresi: 40
3) Fecir Suresi: 27-28
4) Şems Suresi: 7-8
5) Kaf Suresi: 16
6) Hasr Suresi 9
7) Yusuf Suresi: 53
8) Yusuf Suresi:
9) Bakara Suresi 109
110 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

mim yalanlarlar ve bir kısnum da öldürürlerdi." (1)


"Bizimle Icarpla^mayı ummayanlar: "Bize ya melekler indirilmeli, ya da
Rabbimizi görmeliyiz" derler. Andolsun ki, kendi kendilerine büyüklenmişler,
azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir." (2)

KONU İLE İLGİLİ R İV A Y E T L E R

\ifi> Cıjljli ;Jlî aUI

f \ j;\ J p ^ iîll 01» :Jlî s 01 y \ Jlî C jUIlL

^ I j p d ı ı Lİjj (>!ıı ^

j I liJJi ıJ-LÖi ^JÂİİJ

93- Buhari, İbni Abbas (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir;


"Ebu Hureyre'nin Hz. Peygamber (aj)'den yapmış olduğu şu rivayetteki ka­
dar, küçük günahlara işaret eden bir söze rastlamadım:
"Allah, insanoğlu üzerine zinadan olan nasibini (takdir edip) yazmıştır ve
payına düşen bu miktar mutlaka başına gelecektir. İki gözün zinası (harama)
bakıştır. Dilin zinası (söylenmesi haram şeyleri) konuşmatır. Nefis (zina yap­
mayı) ister ve arzu duyar. Cinsel organ ise bunu (fiili) işleyerek tasdik eder ya
da bufiili gerçekleştirmeyerek (nefsini) yalanlamış olur."

<Ü1 01 tCP iill i'J'j* J ) Vl ;jjj t

4- ^ : C;ÛP 1>%‘ fi: ; i ılı ü i î J j . İ iİ j İ ji 'j^ j ; j ı i ^

(ÖOİP ciA il İHI JâiICl pli cjîjlî J i j a tiJÇip ı \ ^ l ^ âJiÂe- J f ıjia

ı j a i J I u -Js Ik r r' ^ t ^ l i Oü caPip \^ y o li


.«oScr ^ ^ 1 '•^ıj

93- Buhari (1İI502) 82-Kitabül Kader. Bab: 9 Müslim (4/2046) 46-Kitabül Kader. 5-
Ademoğluna zinadan nasibi yazılmıştır babı. Ebu Davud (2/246) Kitabu'n Nikah. 43-
Gözü harumayla ilgili hadisler babı.
1) Maide Suresi: 70
2) Furkan Suresi: 11
n e f is 111

94- Buharı, MûsUm ve Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den Resulullah (a.s)-
m şöyle buyurduğunu rivayet etmiştin
"Sizden biriniz uyuduğunda şeytan onun boynunun dibine üç düğüm atar. Bu
düğümlerden her birine, "Senin üzerinde uzun bir gece var, o halde (rahat)
uyu" telkinini vurur (yerleştirir.) Şayet o kimse uyanır da Allah'ı anarsa, dü­
ğümlerden biri çözülür. Eğer abdest alırsa, düğümlerden biri daha çözülür.
Şayet namaz da kılarsa, düğümlerin tamamı çözülmüş olur. Böylece o kimse
gönlü ferah ve dinç olarak sabahlar. (Eğer bunları yapmayıp uyursa) gönlü pis
(sıkıntılı) ve tembel olarak sabaha girer."

I®-' İl- •'ılı ^^ •'-•ı • » ^1


•V ^^
^ Jr* j^ j' û». —5®
c :j c j \ r _ j ^ ^

^ c ji oT . ^ \ y \is -j

^ Jl J î lUlTj

95- Müslim, ^ y d bin Erkam (r.a)’dan rivayet etmiştir;


"Resulullah (a.s) söyle buyurmuştur:
"Allah'ım, acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, yaşlılıktan do­
layı bunamaktan, kabir •azabından sana sığınırım. Alltdı'ım, nefsime takvasını
ver ve onu temizle. Onu en iyi sen anndırabitirsin. Onun velisi ve mevtası şen­
sin. Allah’ım, faydasız ilimden, huşu duymayan kalpten, doymayan nefisten, ka­
bul görmeyen duadan sana sığınırım."

J ii j i SJLÜ ^ ıSi'j —

94- Buhari (3124) 19-Kitabu't Teheccöd. 12-Gece namazı kılmmadığında seytamn boyun
dibine düğüm atması babı. Müslim (1/538) 6-Kitabu Salati'l Muscfirin. 28-Gece uyu­
yup namaza kalkmadan sabahlayan kimse babı. Ebu Davud (2/32) Tatavvu babları
18-Gece namazı babı. Nesai (3203) 20-Kitabu Kıyami'l Leyi Ve Tetavvuu'n Nehir. 5-
Namaza teşvik babı.
95- Müslim (4/2088) 48-Kitdbu-z Zikir Ve'd Dua. 18-Yapılan ve yapılmayan bazı şeyle­
rin şerrinden Allah'a sığınma babı.
II2 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

96- Tirmizi, Fadale bin Ubeyd (r.a)'den rivayet etti|ine göre Resulullah (a.s)
şöyle buyurmuştur;
"Mücahid, nefsiyle cihad eden kimsedir."

(.5-^ ‘M ^ tölja \ iS\j

cOIİamkm j , y ^ 3 <■9'^ V j) ^ j , Oli) t j l i i t ^1

ı/Li Jy dJJj ou liîiî o d u 51^1 ısû

97- Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir;


"Resulullah (a.s) bir kadın görmüş, bunun üzerine hanımı Zeynep'in yanına
gelnûşti. Zeynep (r.a) bir deriyi terbiye edip tabaklıyordu. Hz. Peygamber (a.s)
ihtiyacını giderdikten sonra, ashabının yanına çıkmış ve şöyle buyurmuştur:
"Kadın (harama davet bakımından) şeytan suretinde gelir ve şeytan sure­
tinde arkasını çevirip gider. İçinizden biri (böyle) bir kadını gördüğünde, ailesi­
nin yanına gitsin. Onun böyle yapması nefsinden (kötü düşünceleri) geri çevi­
rir."

| t /ili ûî c iu iîıı ^

15% ^ 1 ^ 3 :JÛ

98- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:


"Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Zenginlik mal çokluğu ile değil, nefis (gönül) zenginliği iledir."

JÛ :JÛ ia;p iül ^ t s J ^ S ıs 'ij —

96- Tirmizi (41165) 23-Kitabu'l Fedaili'l Cihad. Bab: 2 Sınır beklerken ölenin fazileti
babı. Tirmizi: "Bu hadisin hasen sahih"tir. Ahmed (6120)22) İsnadı sahihtir.
97- Müslim (211021) 16-Kitabu'n Nikah. 2-Sizden kim bir kadın görüp de gönlüne fena
-düşünceler gelirse babı.
98- Buhari (11I27I) 81-Kitabu'r Riketic. 15-Zenginlik gönül zenginliğidir babı. Müslim
(21276) 12- Kitabu’z Zekat. 40-Zenginlik mal çokluğuyla değildir babı. Tirmizi
(4115^) 37-Kitabu'z Zühd. 40-Zenginlik gönül zenginliğidir babı.
NEFİS 113

• ^ <U1 jj-< j

99- Buharı ve Müslim, Sehl bin Hanif (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Sizden biriniz sakın, nefsim habis, pis ve hileci oldu demesin. Fakat nefsim
lakıs oldu (karıştı-bulandı) desin."

N E FİS K ELİM ESİY LE K A L B İN


K A ST E D İL D İĞ İ N ASLAR
Allah Teala şöyle buyuruyor:
"... Allah'ın açığa vuracağı şeyi nefsinde saklıyordun." (l)
"Yusuf bunu nefsinde sakladı, onlara açmadı..." (2)
"... Sana açmadıklarını nefislerinde gizliyorlar." (3)
"Hayır; Rabbine andolsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem
tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü abislerinde (içlerinde) bir sdantı duy­
madan tamamen kabul etmedikçe inanmış olmazlar." (4)
"Nbisleri (gönülleri) kesin olarak kabul ettiği halde, haksızlık ve büyüklen­
melerinden ötürü onları bile bile inkar ettiler." (5)

K O N U İL E İL G İL İ R İV A Y ETLER

J û :J ii '^1 ^ 3 f-j, j ^ ^33 ..

î^tîkJl lilı : ^iJı


ıiir tlir 3^- ^ ^

jk ^ uj

İOO-Nefsim habis oldu demesin babı. Müslim


T Z s ili!!l£ a £ l!b S u ‘^ otdu
1) Ahzab Suresi: 37
2) YustffSuresi: 77
3) Ali Imran Suresi: 154
4) Nisa Suresi: 65
5) Nemi Suresi: 14
114 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

100- Bufaari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdin


"Namaz için nida edildiğinde (ezan okunduğunda) şeytan ezan sesini duyma­
mak için bir ses çıkartarak arkasını dönüp kaçar. Namaz için kamet getirilmesi
bitince yeniden gelir ve insanla n^si arasına sokulur. "Şunu hatırla, gunu
hatırla" diyerek namazdan önce aklına gelmeyen pek çok şeyi hatırına getirir
durur. Öyle ki, sonunda namaz kılan kimse, kaç rekat kıldığım bilemez olur."

J \ J ^ } (.sr^ :J 'i jp jjlS y\ ,S ij — ^ ^


J ^ ji; J \ g : j lLLİ . ^ ıli\

ovı j j S ır 3ü

t <111 J j J j w ' P t c J i j j :Jlİ

101- Ebu Davud, Ebu Rutl' (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:


"Kureyş bem Resulullah (a^yın yamna göndermişti. Resulullah (a.s)'ı gör-
dûğûm de kalbimin içine iman atıldı, (doldu) "Ey Allah'ın Resulü! Allah’a an-
dolsun ki, onlann yamna ebediyen dönmeyeceğim" dedim. Bunun üzerine Resu­
lullah (aj): "Ben yaptığım anlaşmayı bozmam. Gelen elçiyi yanımda alıkoy­
mam. Fakat sen dön! Eğer şimdi nefsinde (kalbinde) olan şeyi orada da nef­
sinde hissedersen hemen geri dön" buyurdu. Ben gittim, sonra tekrar Resulul­
lah yamna gelip müslüman oldum."
Ebu Davud derki:
"Ebu Rafı' Kıbti idi. İslam'ın ilk zamanlarında bu geri çevirme işi olmuştur.
Şimdi ise böyle ynpmak uygun değildir”

JU ;Jtt İÎll 3^‘Lltllj zj\z y \ j ^ t

j* cAilü k! cj \â ji» : /Ilı J y ltj

<Ul J f . jlT D i} iS'Ji j î l J l î .« jû 3 l

100- Buharı (2184) lO-Kitabu'l Ezan. 4-Ezan okumanın fazileti babı. Müslim (11291)4-
Kitabu's Salat. 8-Ezamnfazileti babı ve şeytanın onu işittiğinde kaçması babı.
101- Ebu Davud (3183) Kitabu'l Cihad. ISI İmam'ın anlaşmalara riayet etmesi babı.
Hadisin isnadı basendir.
NEFİS 115

102- Müslim, Ebu Davud ve Nesai, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet et­
mişlerdir;
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
Kim Allah yolunda gaza etmeden ölürse, hayattayken gaza etmeyi kalbin­
den geçirmemiş olur ve nifaktan bir şube üzerinde ölmüş olur,"
İbni Mübarek der ki;
Bu hükmün Resulullah (asfın yaşadığı zamana aİt olduğu görüşündeyiz."

J)i iLı j\ ^ is'ij — y » f

'^1 ‘(^ iiÇ- iîî ^


û lj ‘iî; > ^ o ij J : ı ;r - ^ J

4[ o jsî ö'i 4\
.•îJ3> ; îş İ

103- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdin


"Resulullah (a.s)'tn bir hadis-i kudsisinde Allah Teala şöyle buyurmuştur:
"Ben kulumun bana olan zannı yanındayım. (Kulumun hakkımdaki düşünce­
sine göre muamelede bulunurum) Beni zikrederse, onunla beraber olurum.
Eğer o beni nefsinde zikrederse, ben de onu mefsimde zikrederim. Eğer o beni
bir topluluk içerisinde zikrederse, ben de onu o topluluktan daha hayırlı bir top­
lulukta anarım. Eğer o bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım.
Eğer b a m bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. Eğer o bam
yürüyarak gelirse, ben ona koşarak gelirim."
Bir Açıklama
İbni Hacer Askalani, Fethu'l Bari'de şöyle den
"Eğer bam bir arşın yaklaşırsa, ben om bir kulaç yaklaşırım. Eğer o bam

102- Müslim (3II517) 33-Kitabu'l İmare. 47-Gaza etmeden ya da gazayı hatırından ge­
çirmeden ölen kimseyi zemmetme babı. Ebu Davud (3110) Kitabul Cihad 17-Gazayı
bırakmanın kerahati babı. Nesai (6/8) 25-Kitabu'l Cihad. Cihadı terkedenlere
şiddetle kınama babı.
103- Buhari (131384) 97-Kitabu't Tevhid. Bab: İS Müslim (4/2061) 48-Kitabu’z Zikir. 1-
Allah'ı zikre teşvik babı. Tirmizi (5/581) 49-Kitabu'd Da'vet. 132-Allah Azza ve Cel-
le'ye hüsnü zanda bulunma babı.
116 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

yürüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim" kavli hakkında İbni Battal şöyle de­
mecedir:
"Allak Subhanehu ve Teala, kendinin kuluna yaklaştığım, kulunun da ken­
dine yaklaştığını ifade etmiştir. Gelmek ve koşmak ifadeleri de bu hadisde yer
almaktadır. Bu ifadelerin gerçek ya da mecazi olarak kullanılma ihtimalleri
vardır. Gerçek anlamı göz önüne alınacak olursa, bu mesafelerin katedilmesini
ve cisimlerin birbirine yaklaşmasını gerekli kılar. Oysa bu Allah Teala hakkın­
da muhaldir. Yani böyle bir şeyi Allah Teala hakkında düşünmek caiz değildir.
Hadiste geçen bu kelimelerin, asıl anlamlarında kullanılması mümkün olmadı­
ğına göre arap dilinde yaygın olan mecazi anlamlarıyla kullanıldığı ortaya
çıkmaktadır. Kulun Allah Teala'ya bir karış, bir arşın yaklaşması ya da yürü­
mesi, farz ve nafile ibadetleri yerine getirerek, taatcyla Allah'a yaklaşması an­
lamına gelmektedir. Allah Teala'nın kuluna yaklaşması veya yürümesi ise, ku­
lun taatımn kabul edilerek, ilahi rahmete yakın olacağının ispatı mahiyetinde­
dir. "Ben de ona koşarak gelirim" ifadesiyle Allah Teala'nın kuluna, sevabı sü­
ratli olarak ulaştırması anlatılmaktadır."
Bu konuda tbni Cerir, Taberi'de şöyle bir görüş nakletmektedir:
"Hadiste az olarak yapılan ibadet "karış" kelimesi ile, ona verilecek olan
mükafat da "arşın" kelimesi ile ifade edilmektedir. Bu ise Allah Teala'nın ne ka­
dar “kerim" olduğunun en iyi delilidir. Zira Allah Teala kendisine sürekli yapı­
lan ibadeti, az da olsa fazlasıyla mükafatlandırmaktadır. Bu lütuf Allah'ın tak­
diri nispetinde, yapılan ibadetin sınırlarını kat kat aşabilmektedir."
İbni Tin şöyle der.
"Buradaki yakınlık, Allah Teala'nın "Araları iki yay aralığı kadar belki daha
da yakın oldu." (1) kavlinde olduğu gibi derece olarak ve sevap cihetiyle olan
yakınlıktır. "Koşma" kelimesi ise, Allah'ın kulundan razı olup, hemen rahmetini
göndermesi ve kuluna fazlasıyla sevap vermesi anlamına gelmektedir. "Her-
ve/e" bir çeşit hızlı yürüme şekli olup, koşmadan hız bakımından daha azdır."
Mesank isimli kitabın yazan ise şöyle der:
"Bu hadisde geçen ifadeler, Allah Teala'nın kulun tevbesini süratle kabul
edeceğini veya taat ve hidayet ve teyfık bakımından kulunu tamamına erdirerek
hoşnud kılacağım göstermektedir. Doğrusu Allah Teala, ne murad ettiğini en
iyi kendisi bilir."

fa.
;uı ‘^3* c#:' ıJjj — ^ • t

l)Necm Suresi: 9
NEFİS 117

oi«^ f v>; C)i i »j 4î tsjJ'j»

J î^ 7^* 0^ c -İu J lİ ‘( ^
.J31 .Ü-l J5l .J3I P .UAt P .<ül _J^ J3I ^1
104- Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir;
"Hz. Peygamber (a.s)'in söyle dediğini işittim:
"Nefsim (kudret) elinde olan Allah'a andolsun ki, kendilerini bindirebilece-
ğim binek bulamamamdan dolayı, cihad yolunda (bana katılamayıp) arkamda
kalacak ve bu yüzden gönülleri razı olmayıp incinecek bazı mümin kimseler ol­
masaydı, Allah yolunda gazaya çıkan hiç bir Seriyyeye katılmamazlık etmezdim.
Allah yolunda öldürülmeyi, sonra diriltilmeyi, sonra öldürülmeyi, sonra diriltil-
meyi, sonra tekrar öldürülmeyi, sonra tekrar diriltilip bir daha öldürülmeyi is­
terdim."

AİJl tAip aUI ^ iUİ ^ j,\ *o

JiİJl ;Î3l J L İ 4Âİ^J1 iJ c4^-3 Sili aLi

C A ^ 3? i ' P ^ ı/-
'4^3 ^ fjl (.5®^ '4®^ j' ı)s^ ıj:
^ Oü c>ül ;0^ o)J

105- Ebu Davud, Muaz hin Cebel (r.a)'in ResuluUah (a.s)'dan şu sözleri
işitmiş olduğunu rivayat etmiştir.
"Kim develerin üzerine binmiş olarak Allah yolunda cihad ederse, cennet
ona vacib (hak) olur. Kim Allah'tan, canı gönülden Allah yolunda öldürülmeyi
dilerse, sonra da ölür veya öldürülürse, ona §ehid sevabı verilir. Kim de Allah

104- Buhari (6116) 56-Kitabu1 Cihad. 7-Şehadeti arzulama babı.


105- Ebu Davud (312J) Kitabu'l Cihad. 40-Allah'dan sehadet isteyen kimse babı. Tımûzi
(4/183-185) 23-Kitabu Fedaili'l Cihad. 19-Şehadet isteyen kimse hakkındaki hadis­
ler babı. Nesai (6125) 25-Kitabu'l Cihad. 25-AUah yolunda develer üzerinde sava-
san kimsemn sevabı babı. İbni Mace (2/933) 24-Kilabu'l Cihad. JS-Allah Teala yo­
lunda Savaşma babı. Ibni Hibban da bu hadisi tahric etmiştir. İbni HiNum (7167)
Hakim, Müstedrek (2/77) Hakim bu hadisin sahih olduğunu söylemidir.
118 EL ESAS Fİ S SÜNNE

yolunda yaralanır ya da bir musibetle karşılaşır ise, kıyamet günü rengi zafe-
ran rengi, kokusu misk olduğu halde gelir. Kimin de Allah yolunda bedeninde
bir yara çıkarsa, üzerine şehidlerin mührü vurulur."

BİRİNCİ KISMIN SONUCU


Akaid bölümüne beden, akıl, kalb, ruh ve neEs hakkındaki naslaria başladık.
Zira bu meselelerin akideyle yakm ilişkisi bulunmaktadır. Yine bu naslann. bu
babın ikinci bölümünde yer alacak teklif (yükümlülükler) konusuyla da ilgisi
bulunmaktadır. Çünkü zat ile ilgili tekUf ve yükümlülükler olduğu gibi, bedenle
ilgili yükümlülüûer de vardır. Bu yükümlülüklerin Allah indinde kabul edile­
bilmesi için iman ve niyet şarttır, öte yandan nefisle ilgili yükümlülükler de bu­
lunmaktadır. Hased, kendiiü beğenme ve kibir gibi hastalıklardan nefsi anndır-
mak bu yükümlülüklerden bazdandır. Kalb için de iman ve o imanla aydınlat­
ma gibi bir takım yükümlülükler vardır. Ruh ise bütün bunlarla irtibatlı olup
alemlerin Rabbi olan Allah'a ubudiyetle yükümlüdür.
İnsamn yükümlü olduğu her şey, aslında ruhun, alemlerin Rabbi olan Allah'a
kulluğunun gereği olan yükümlülüklerini yerine getirmesidir. İşte bu ve diğer
sebeplerden dolayı bu bölümü kitabımızuı başına aldık.. S r a bazı kimselerin
şefi terimleri anlamada hata ettiklerini, bu hatalann ise büyük şerlere ve teh­
likeli sapmalara yol açtığma tanık olmaktayız.
Şimdi de ikinci kısma geçerek yükümlülüğün anlamını, mahiyetini ve şart-
laruu öğrenelim. Sonra da Allah Teala'nm kullanm yükümlü kıldığı İslam ve
iman konulanm d e ddım.
İKİNCİ KISIM

m ü k e l l e f iy e t v e in s a n in
ALLAH KARŞISINDAKİ SORUMLULUĞU
MÜKELLEFİYET VE İNSANIN
ALLAH KARŞISINDAKİ SORUMLULUĞU
GİRİŞ
Allah Azze ve Celle insaıüan ve cinleri katında sorumlu kılarak, onlan ken­
dine ubudiyet ve ibadetle yükümlü kılmıştır. Dünyada ve ahirette bu yükümlü­
lüklerin yerine getirilip getirilmemesine göre onlan hesaba çekecek, mükafat­
landıracak ya da cezalandıracaktır.
Allah Teala buyuruyor ki:
"İnsanları ve cinleri acak bana ibadet etsinler diye yarattım," (1)
"Ey cin ve insan topluluğu, içinizden, size ayetlerimi anlatan ve bu gününüz­
le karşılaşacağınıza dair sizi uyaran elçiler gelmedi mi? "Kendi aleyhimize şa­
hidiz" dediler." (2)
tnsan his taşıyan canlılar içerisinde tek mükellef varlıktır. Gnler ise gözle
görülmeyen gaybi canlılar içinde şer'i yükümlülükler taşıyan tek varlıkur.
Şer'i teklif (yükümlülük)'in terim anlamı; Allah Azze ve Celle’nin mükellef­
lerden içinde külfet olan bir fiili işlemelerini veya terketmelerini istemesidir.
Yaptığımız hareket ve davramşlanrmz farz, vacib ve menduplan kapsamakta­
dır. Bir hareket ve iş yapmayı teiketmemiz ise içine haram ve mekıuhlan al­
maktadır.
Bağdadi derki:
"Teklifin lügat anlamı "küffet" kelimesinden gelmektedir. Bunun manası ise
yorgunluk ve meşakkattir. Daha sonra "teklif kelimesi şer'i terminolojide emir

1) Zariyat Suresi: 56
2) En'am Suresi: 130
122 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

ve yasaklar için kullanılmıştır."


Teklil^ akla ve kişiye, İslami davetin ulaşmasına bağlıdır. Zira duyu organ­
ları işleyen akıl sahiÜ bir insan, ilahi hitabı idrak etme yeteneğine sahiptir. Kör
ve sağır olarak doğan, ya da bOluğ çağına gelip, hitabı akledip anlamadan önce
körlük ve sağnlığa uğrayan bir kimse mükellef olarak kabul edilemez. Çünkü
yükümlülüğün şarb ilahi hitabı anlamaktır. Kör, fakat duyabilen ya da sağır, fa­
kat görebilen kimseler ilahi hitabı anlamaya güç yetirebilirler. Akla gelince;
onsuz teklif (yükümlülük) söz konusu değildir. Allah Teala'mn insanlara "Aklet-
miyor musunuz?" hitabım görmüyor muyuz? Akh olmayan kimsenin aleyhinde
bir hüccet (delil) olamaz. Asaletin ulaşması ise mükellefiyetin şartlanndan bi­
ridir. Risalet yani Allah Teala'mn peygamberleri aracılığıyla insanlara gönder­
miş olduğu emir ve yasaklar kendisine ulaşmayan, şerian mükellef değildir.
Allah Teala buyumyor ki:
"(Bunları) müjdeleyici ve uyarıcı elçiler olarak (gönderdik) ki, peygamber­
ler geldikten sonra insanların Allah'a karşı bahaneleri kalmasın." (1)
"Biz elçi göndermedikçe (hiç bir kavme) azab edecek değiliz." (2)
"Bu Kuran bana vakyolundu ki, onunla sizi ve (onun) ulaştığı herkesi uya­
rayım." (3)
Buluğ çağma vanuadan önce insamn şefan mükellef kılınmaması, ona Allah
Azze ve Celle'nin bir rahmetidir. ÇünÛi büluğ çağına ermeyen bir kimse,
mükellefiyeti tam olarak anlayıp, gereğini yerine getirmeye akıl bakımmdan
hazır debidir. Ancak şeriat koyucu, velayet hakma sahip kimseleri, büluğ
çağma geldiklerinde bu kişilerin şefi yükümlülükleri yerine getirebilmelmi için,
onlan eğitip hazırlamakla yükümlü kılmıştır.
Özefle teklifi (yükümlülüğü) şöyle tarif edebiliriz: Allah'ı, Resulünü (a.s) ve
İslam'ı tamyarak, İdam'da mükellefin yapması istenen şeyleri yapmak, böylece
Allah Azze ve Celle'nin kullan üzerindeki kulluk ve ibadet haldanm yerine ge­
tirmektir.
İNSANIN SO R U M L U L U Ğ U
İnsamn Allah karşısındaki sorumluluğu, insanlığın gidişatı üzerinde büyük
etkisi bulunun hassas konular arasındadır. Bu sorurriluluk, insanlann bilmesi ge­
reken en büyük meseledir. Allah kabndald mesuliyetini anlayamayan insan.

1) Nisa Suresi: 165


2) İsraSuresi: 15
3) En’amSuresi:19
MÜKELLEFİYET VE İNSANIN SORUMLULUĞU 123

davranışlarında sınır tanımak istemez. İşte insanın hayvanlaşması bu düşünce­


nin eseridir. Kapsamlı bir anarşi de bu temeller üzerinde yükselir. İnsan, hay­
vanlaşması sonucunda, arzulara boyun eğmeye başlar. Bu ise büyük bir ahlaki
çöküntüyü peşi sıra getirir.
Allah Teala buyuruyor ki:
"Eğer Hak, onların arzularına uysaydı, gökler, yer ve bunların içinde bulu­
nan kimseler bozulur giderdi." (1)
Allah karşısındaki sonımluluğunu itiraf edip, hak din olan İslam'ı kabul e-
den, bir başka hayatta Allah karşısında yargılanacağını bilen insanlardan ise an­
cak hayırlı işler bekleıür.
Allah Teala buyuruyor ki:
"Görmedin mi Allah nasıl bir benzetme yaptı: Güzel söz, kökü (yerde) sabit,
dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir. Ki (o ağaç) Rabb'inin izniyle her za­
man yemişini verir." (2) Allah Azze ve Celle insanlann mesuliyetini, Hz. Mu-
hammed (a.s) üzerine indirdiği, son risalet olan İslam'a teslimiyetle «nıriı
kılmıştan İslam'ı, ayni ibadetler adı verilen ve her müslümanın yerine getirmesi
gereken yükümlülükleri ve İslam ümmetinin bir kısmımn yapmasıyla diğerle­
rinden sakıt olan farz-ı kîfayeleri öğrenip, gereğini yapmak her müslümamn
boynunun borcudur.
Bu m eseleleri "Çağın ihtiyaçlarından geri kalmamak için" adlı kitabımızda
aynntıb olarak e le alm ış, fstz-ı ayn v e faız-ı kifaye olarak yerine germ em iz
g en ken yükümlülüklerimizden g o ıiş ölçüde bahsetmiştik. Y ine bu kitabınuz-
da, müslümaıdarm dinlerim aynntab alarak öğrenip, onun ışığı doğrultusunda
hardcâ etm derinin, Allah'ın izniyle düı^aya hükmetmeleri için yeterli ola­
cağım , dahası buım yapmakla ebedi hayata, Allah'm venniş dduğu nim ederi ve
c e n n ^ kazanacaklarım ihıde ebmştiK Islami yOkümlülükleıin, kolaylık ve
sıkıntıyı giderm e esası ü zo in e Inna edilm iş olm ası ve güç yetiıebilm eye bağh
kılınm ası Allah'm kuUarma olan bir rahmettir. G e n i^ daireaine irm ey en , bir
başka d eyişle insaıdan sıkıntı v e zori.uk içine çdcebilen her konuya, A llah Teala
tarahndan bir kolaylık ve hafifletm e ihsan edilmiştir.

Bu konuyu aynntılanyla d e alarak bütün yönleriyle incelem ek, gem ş U r


araştırmayı geıdctüm dcteU r. B iz bu bahisde mümkün olduğunca, t m d nadar
v e nakiller üzm inde durarak önsözde belirttiğim iz konulan ana h a tla n ^ e le al-
m ^ a çalışacağız.

1) Mü'minun Suresi: 71
2) İlmahim Suresi: 24-25
m ü k e l l e f iy e t
(Y Ü K Ü M LÜ LÜ K )

Allah Teala şdyle buyuruyor:


"İnsan bap boş bırakılacağım mı sanır?" (1)
"Allah, kimseye gücünün üstünde bir ^ey teklif etmez." (2)
"Allah sizin için kolaylık ister, güçlük istemez." (3)
"Bu Kur'an bana vahyolundu ki. onunla sizi ve (onun) ulapığı herkesi uya­
rayım." (4)
"Biz elçi göndermedikçe (hiçbir kavme) azab edecek değiliz." (5)
"Bilmediğin bir şeyin ardına düşme, çünkü kulak, göz ve gönül, bunların
hepsi ondan (o yaptığın kötü işten) sorumludur." (6)

K O N U ÎLE İLG İL İ R İV A Y ETLER

ili oî il ^ 3 î3 ;> J 'j. İ p i U upı

} ı ^ ' p u ı\^ \ A. v lil;. u j h j j i P jUü- i » Su

1) Kıyamet Suresi: 36
2) Bakara Suresi: 286
3) Bakara Suresi: 185
4) En'am Suresi: 19
5) İsra Suresi: ı s
6) İsra Suresi 36
126 EL ESAS FÎ'S SÜNNE

.((t

106- Buharı, Müslim, Ebu Davud, Tiçmizi ve Nesai, Ebu Hureyre (r.a)'-
den rivayet ettiklerine göre ResululJah (a.s) şöyle buyurmuştur
“Allah Teala, küplerinden geçirdikleri (günahları} imlemedikçe veya konuj-
madıkça ümmetimi (içlerinden geçirdikleri bu düşünceler yüzünden} sorumlu
tutmamıştır."
Aynca Ebu Davud'un lafzı şöyledir;
"Allah Teala, ümmetimi, konuşup işlemedikçe, kalplerinden geçirdikleri (gü­
nahlardan) sorumlu tutmamıştır."

'jJ, ;Jİİ iîll J, JjlJİ y \ iS3j *S

(jtJ ûİ ^ ^ '4«î tO-iJ âi

t)! y '* tji ^ ;Jıi» u^U »

\i :JÛi cilri ^ \J ^ j\ :jıii

s— _ ?l^ j> - jp ;iî%‘

;Jlî
107- Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir;
"Hz. Ömer (royin yanına, zina etmiş bir deli kadın getirilmişti. O da bazı
kimselerle istişare etmiş, sonunda kadının recmedilnıesini emretmişti. O sırada
kadının bulunduğu yerden Hz. Ali (r.a) geçiyordu. “Bu kadının durumu nedir?"
diye sordu. "Fiianoğullannm zina etmiş deli kadını, Ömer (r.a) recmedilmesind

106- Bıdıari (1H54B} 83-Kitabu'l Eytnen Ve'n Nuzur. IS-Kişinin unutarak yemin etmesi
babı. Müslim (İH16,117} 1-Kitabu'l İman. 58-Allah Teala kalpten geçenlerden so­
rumlu tutmamıştır babı. Ebu Davud (21264} Kitabu't Talak. IS-Talakta vesvese
babı. "Hmıizi, (31489} ll-Kitabüt Talak. 8-Karısmt boşamaktan söz eden kimse
babı. Nesai (&156) 27-Kitabüt Talak. 22-Boşamayı kalbinden geçiren kimse babı.
107- Ebu Davud (41140} Kiiabül Hudud. 16-Hırsızlık yapan ya da had cezasım gerekti­
ren bir iş yapan mecnun babı. Eserin muhakkiki, hadisi isnadının lıasen olduğunu,
çeşitli takrirlerden gelen diğer rivayetlerle birlikte, hadisin sahih derecesine erişti­
ğini söylemektedir.
MUKELLEnYET 127

emretti" dediler. Hz. Ali (r.a); "Onu tekrar Ömer (r.a)'in yanına götürün" dedi
ve kendisi de Hz. Ömer (r.a)’in yanma gelerek:
"Ey müminlerin emiri! Kalemin üç sınıf insandan (günahını yazmaktan)
kaldırıldığını (geri bırakıldığı) bilmiyor musun? İyileşene kadar deli, -bir riva­
yete göre, ayılıncaya kadar- uyanıncaya kadar uyuyan ve ihtilam oluncaya
(buluğa erinceya) kadar çocuk" Hz. Ömer (r.a): "Evet, öyle dedi." Hz. Ali (r.a)
"Peki bu kadının durumu ne oluyor?" diye sordu. Hz. Ömer (r.a): "Bir şey
olmuyor! Haklısın, onu serbest bırak" dedi."
Ravi diyor ki:
"Hz. Ömer (r.a) o kadını serbest bıraktı ve tekbir getirmeye başladı."
Bu konudaki diğer bir rivayet ise şöyledir:
"Hz. Ali (r.a) dedi ki: "Resulullah (a.s)'ın şu buyruğunu hatırlamıyor mu­
sun? "Üç sınıf insandan kalem kaldırılmıştır, (günahları yazılmaz) Aklı yerinde
olmayan deli, uyanıncaya kadar uyuyan, ihtilam oluncaya kadar çocuk." Bunun
üzerine "Hz. Ömer (r.a): "Doğru söyledin" diyerek, kadını serbest bıraktı."
Bir başka rivayet ise şöyledir:
"Hz. Ömer (r.afin yanına fücur işlemiş (zina yapmış) bir kadın getirilmiş, o
da recmedilmesini emretmişti. Oradan geçmekte olan Hz. Ali (r.a) durumu
görmüş, kadını oradakilerin elinden alarak serbest bırakmıştı. Bu durum Hz,
Ömer (r.a)'e haber verildiğinde, "Ali'yi yanıma çağırın" demişti. Bunun üzerine
Hz. Ali (r.a), Hz. Ömer (r.a)'in yanına gelerek:
"Ey müminlerin emiri, biliyorsun ki Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Kalem
üç sınıf insandan kaldırıldı. Büluğa erinceye kadar çocuk, uyanıncaya kadar
uyuyan, iyileşinceye kadar deli." İşte bu kadın dafilanoğullarının delisidir. Her
halde başına gelen, aklının olmayışındandır."

«o; ^ ‘J -

-4 J - L j l S/j . â i ’jA 1^1

.«jitıı ’jA oır S/ı


108- Müslim, Ebu Hureyre kanalıyla Resululah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu

108-Müslim (İI134) l-Kitabul İman. 70-Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s)'e imamn


vacib oluşu babı.
128 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

rivayet etmiştir:
"Muhammed'in nefsini (kudret) elinde tutan Allah'a andolsun ki, bu ümmet­
ten beni işitmii olduğu halde, gönderildiğim risalete iman etmeden ölen, hiç bir
yahudi veya hıristiyan yoktur ki, cehennemlik olmasın."

DERSLER VE ÖĞÜTLER
ümmet kelimesi burada "davet ümmeti" olarak ifade edilmiştir. Yani insan­
lar ve cinlerden oluşan ve ilahi hitaph mükellef olan herkes, buradaki ümmet
kelimesinin kapsamındadır. Resulullah (a.s)'a inanmadıklan takdirde, asılda se­
mavi bir dinin mensuplan olmalanna rağmen, hıristiyanlar ve yahudiler cehen­
nemlik olacaksa, onlann dışındaki inanmayanlar öncelikle cehennemlik oludur.
Bizzat Hz. Muhammed (a.s)'i duymuş olmak, O'nu işitenin araştınp, iman et­
mesini mi vacib kılmaktadır, yoksa heıhangi bir müslUmandan doğrudan doğ-
nıya, ya da bir başkası aracalığıyla İslam’ı işitmek de Hz. Muhanuned (a.s)’e
iman etmeyi mi vacib hale getirir mi?
İmam Gazali, bir müslümandan doğmdan doğraya, yani karşılıklı konuşarak
veya doğmdan olmayıp, kitap ve hitabet yolu ile İslam'ı duymuş olmamn, Idşiyi
dinden sorumlu kılacağı görüşündedir. Yaşadığımız çağda hemen hemen bütün
insanlar, İslam'ı kabul etmekle yükümlüdürler. Zira hiç bir insan yoktur ki, rad­
yo, televizyon, kitaplar, dergiler ve konferanslar aracıhğı ile ya da doğrudan
doğmya şahsına yapılan davet veya müslümanlarla olan ilişile li sonucunda
İslam'ı duymamış olsun.
Allah rahmet eylesin Hamid hocamız, Hz. Muhammed (a.s)'in getirmiş ol­
duğu ilahi mesajın dünyamn her yanma ulaşmış olmasınd.p dolayı, her insanın
İslam'ı kabul etmekle yükümlü olduğu görüşünde idi. Zira Hz. Muhammed
(a.s)'in peygamber olarak gönderildiğini işiten her insanın, araştırma yapıp so­
rular soıması gerekirdi. Bunu yapmadığında ise görevini yerine getirmemiş
dur.

Burada akla bir soru gelmektedir: Bazı insanlar için, dini sorumluluk açısın­
dan hafifletici bir takım nedenler olabilir mi? Bu hafifletici nedenler, o inşam
tamamen yükümlülükten kurtanp, cezasımn affedilmesini sağlayabilir mi? Yok­
sa bu dummu ona kıyamet günü başka bir yükümlülük mü getirir? Şimdi bu
sorulann cevabını arayacağız:

^ 4İİI Sî .pSıi ^
MÜKELLEFİYET 129

Aij >^j U ‘ jij;.<aiij j ı i ı «—jjU

Os^lî J_^j tiJJ |_jiW ü tJ jiİ Y jâ ^ o U (^İJl L*lj .i4^ JİPİ lij c '^ 'ı ^
c-jlT Uy^î-i ^ #.û( ^ İJİ j» .jlill Jl «•>«.4aJ (»+*!''>•

.« u S c j ıs>: ^

109- im am Ahmed, Esved bin Seri (r.a)'den rivayet ettiğine gOıe Allah'ın
Peygamberi (a.s) şöyle buyurmuştun
"Kıyamet günü dört sınıf insan itiraz eder. (Cezalandırılmamalarmt taleb
ederler.) Hiç bir şey işitmeyen sağırlar, ahmaklar, geri zekalı ya da akıldan
yoksun kimseler, bunaklar ve fetret döneminde yaşayıp vefat etmiş olanlar. Sa­
ğır olan kimse:
"İslam geldi ama ben bir şey işitmedim," der. Ahmak (geri zekalı ya da mec­
nun):
"Ey Rabbim, İslam geldiğinde çocuklar bana hayvan tersi fırlatıyorlardı"
der. Bunak:
"Ey Rabbim, İslam geldiğinde ben bir şey akJedemiyordum" der. Fetret dö­
neminde vefat eden kimseye gelince; o da şöyle der:
"Senin Resulün bana gelmedi."
Daha sonra (Allah Teala) kendisine itaat edeceklerine dair onlardan ahid
alır ve onlara (meleklerini göndererek) "cehenneme girin" der. Nefsim kudret
elinde olan Allah’a andolsun ki, onlar bu buyruk üzere (cehenneme girseler) ce­
hennem soğuyup onlar için bir selamet yeri olacaktır. (Onları yakmayacaktır)"

DERSLER VE ÖĞÜTLER
Bu hadisde geybe imanla yükümlü olmanın ne kadar büyük bir değeri
olduğuna işaret edilmektedir. 7 in gayb açılıp hakikader ayan beyan ortaya

109-lmam Ahmed (4124) Taberani (11287) Mecma'u'z-Zevaid (7/216) Haysemi bu hadisi


İmam Ahmed ve Bezzar'ın rivayet ettiğini söylemiştir. Onların rivayetinde şu ifade­
ler yer almaktadır: "Allah Teala'nın huzuruna hiç bir şey işitmeyen sağırlar, ahmak­
lar (deliler) bunaklar ve fetret döneminde ölenler çıkarılır." Taberani de bu hadisin
benzerini rivayet etmektedir. Bu hadisden sonra Ebu Hureyre'den rivayet edilen bir
başka hadiste Taberani de yer almaktadır. Ancak hadisin sonunda bir değişiklik
vardır. "Cehenneme girerlerse orası onlar için bir selamet yeri olup onları yakma-
yacaktır, (Şayet Allah'ın emrine uymayıp) içine girmezlerse, oraya zorla sürüklenir­
ler." Bu İmam Ahmed'in rivayet ettiği hadisin lafzıdır. Hadisin ricali sahihtir.
130 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

çıküğmda, insan imanını gösterebilmek için, ateşe giımekle emrolunup imtihan


ölmaktadır. Ne şiddetli bir imtihandır bu! İşte gaybe iman eden İdrosenin
imanma, gayb oıtaya çıktıktan sonra, ancak böyle bir iman denk olabilmektedir.
Gaybı imanm mizandaki ağırlığı ise ne kadar fazladır.
Teklifin (ytikümlülüğün) şartlanmn; akıl, biiluğ, davetin ulaşması, hitabı an­
lamayı sağlayan duyulara sahip olmak olduğunu daha önce belirtmiştik.
Şimdi büluğ konusunu daha iyi anlayabilmek için Muhammed Ebu Zeh­
ra'nın "Usuîu'l-Fıhh" adh eserinden bazı ahnblar yapalun:
"O halde çocukluktan ergenliğe adım atarık, yükümlülük taşımanın sının ne-
dir? Denilir ki: "Bu, nikaha, (nikah yapmaya cismen müsait olmaya) ulaşma ile
dur. Kız çocuğun buluğa ermesi hayız ile olur. Erkek çocuk ise ihtilam oldu­
ğunda buluğa ermiş olur. Çünkü Kuran-ı Kerim, büluğun sm n n ın , nikaha
ulaşmaya, yani nikah akdi yapmaya hukuken elverişli olmaya dayandığını bil­
dirmiştir. Nitekim Allah Teala söyle buyurmaktadır:
"Yetimleri, evlenme çağına gelene kadar deneyin; onlarda olgunlaşma gö­
rürseniz mallarım kendilerine verin..." (1)
Nikaha ulaşmanın göstergesi, gözle görülen somut belirtilerdir. Şeriat koyu­
cu da hükümlerinin uygulanmasında, bu somut belirtileri esas almaktadır.
Şayet ergenlUuiöneminde bu somut belirtiler ortaya çıkmazsa, buluğda yaç
itÜHira alınır.'Fıdutha’mn çoğunluğu büluğ yasını 15 olarak kabul etmişlerdir."
Kadında hamile kalma büluğ bdirtisi olarak hayız yerine geçer. Erkdtield
boşalma da (inzal) büluğ belirtisi olarak ihtilam yetine geçer.
Büluğ hakkmdaki aşağıdaki iki rivayet, büluğun yaşla ilgisi olmadığım gös-
taenrivayetierdir

13 î> :Jlî J ^ ub çsjj ^*


a u • -

C.-1»

110. Buharı, muallak olarak Haşan bin Salih (r.a)'in şöyle dediğini livayâ
etmiştir

IJÜ-Buhari (SI276) 52-Kitabu's Şehadet. 18-ÇocuUarm buluğu ve sehadetleri babı. İbni


Hacer, Feıhul Bari’de der ti: "Bu hadisin bir benzerini, Yahya bin Adem kanalıyla
Dineveri de "Mücalese " kitabında rivayet etmiştir. Hamile kalmabilecek en küçük
kasdokuzdur.
1) Nisa Suresi: 6
m ü k e l l e f iy e t 131

"Komşumuz olan bir kadım tanıyorum. O yirmibir yaşındayken nine olmuş­


tu.

:Jlî t4İll ^^
.İ l ; ûîj

111- Buhari, Muğire bin Mikşem Dabbi (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Ben, oniki yaşında ihtilam oldum."

DERSLER VE ÖĞÜTLER
Böylece, ana haüan ile yükümlülüğün şartlan hakkına bir fikir sahibi olduk.
Akıl, büluğa ennek, tebliğ ve tebliği anlayabilmek için gereken duyulara sahip
olmanın, inşam İslam'm emirleriyle m ü k ^ tf kıldığım gördük. Burada bdiıtme-
miz germen bir konu daha var. O da İslam diyarında insamn hükmen mükelle f
olarak kabul edildiğidir. İslam diyan dışındaki bir kimseye doğmdan doğruya
bir müslüman tarafından ya da Gazali'nin zikretmiş olduğumuz görüşüne göre
doğmdan değil de konuşma, kitap ve iletişim araçlan ile tebliğ yapılmadığı za­
man İslam'i davet ona ıdaşamamış (dur. Eğer kendisine bir kafir tarafindan
İslam hakkmda yanlış bilgi verilmişse ve İslam ona saptınimadan olduğu gibi
ulaşamamışsa. Gazali böyle bir kimsoıin tebliğ yapılmamış kimse hükmünde
olduğunu söylemektedir. Elbette bu durum, Dam'I İslam dışmdaki yerler için
geçerlidir.
Bağdadi, ’Usulü'd Din' adlı eserinde şöyle der:
"Ashabımız yanı ilmi konularda istişare ettiklerimiz, farzların tamammtn
şer'an vacibliğinin malum olduğunu belirtirler. Sed arkasında ya da yeryüzü­
nün herhangi bir bölgesinde olup da kendilerine İslâmî davetin ulaşmadığı kim­
selerin durumuna bakılacağını, şayet tevhid ve adalete bağlı olup hakka inanı­
yorlar ancak, şer i ahkam ve peygamberler hakkında hiç bilgileri yoksa, böyle
kimselerin müslüman hükmünde olacağını söylerler. Zira bu kimseler kendile­
rine İslâmî tebliğ ulaşmadığı için şer'i ahkamı bilmemekte mazurdurlar. Eğer
bu insanlar, Allah'ı inkar ediyor ya da Allah'a ortak koşuyorlarsa, itikadda ka­
fir hükmündedirler. Eğer bu Idntselere daha önce gelen peygamberlerden bazı­
larının daveti ulaşmış da iman etmemişlerse cehennemde ebedi olarak kalmaya

111-Bühari (5/276) 52-Kitabu’ş Şehadet. 18-Çocuklann biiluğu ve şehadetleri babı. İbni


Hacer Fethu'l Bari'de der ki: "Bu hadisin benzeri Amr bin el As'dan varid olmuştur.
Oğlu Abdullah bin Amr'la aralarında yalnız 12 yaş olduğu bu hadisde zikredil­
miştir."
132 EL ESAS Fİ'S SÛNNE

mûstehak olurlar. Eğer onlara hiç bir şekilde, bir peygamberin daveti ulaş­
mamışsa dinen mükellef olmazlar. Böyle kimseler için ahirette ne ceza, ne de
mükafat vardır. Eğer Allah, ahirette ona azab edecek olursa, bu Allah'ın adalet­
inin sonucudur. Yoksa bu, onun için bir ceza hükmünde değildir.
Dünyada hiç günahı olmayan hayvanların ve çocukların durumları de aynen
böyledir. Bu onlar için yaptıkları herhangi bir şeyin cezası değildir ve Allah’ın
adaletindendir.
Kendilerine hiç bir peygamberin daveti ulaşmayan bu kimselere, Allah ahi-
rette nimet verecek olursa, bu Allah'ın fazlındandır. Yoksa taatından dolayı
mükafatlandırılmış değillerdir. Buluğ çağına varmadan ölen çocukların cen­
nete girmesi de böyledir. Bu, taatî bir mükafat değil, Allah'ın fazlı kereminin so­
nucudur.
Kendisine Islami davet ulaşmayan kimse ne küfre, ne de tevhide inanan biri
değilse bu takdirde ne mümin, ne de kafir olur. Allah Teala dilerse ahirette om
adliyle azab eder, dilerse de onu fazlıyla nimetlendirir."

BİLMEMEK ÖZÜR SA Y IL IR M I?
Alimlerimiz bu konuyu eserlerinde genellikle, "Bilmemek ne zaman özür
sayılır?" başlığı altında incelemişlerdir.
Muhammed Ebu Zehra 'Fıkıh Usulü' adlı eserinde bu konuyu ana hatlanyla
ele almıştır. Ebu Zehra'nın söylemek istediği özetle şunlardır:
"Kur'an ve Sünet'le belirlenen şer'İ hükümler ve üzerinde ictm bulunan ko­
nuları bir kimse bilmediğini söylerse, gereğini yerine getirememezlik edemez.
Çünkü bilgisizlik, meşru bir özür sayılamaz. Elbette bu hüküm, İslam diyarında
yaşayan kimseler için geçerlidir."
Bu ilim, İmam Şafii (r.a)'nin "Hiç kimsenin bilmemezlik edemeyeceği genel
ilim" adım verdiği bir ilim çeşididir. Zira ilim iki kısımdır. Naslar bu iki eşit
ilmi de açıklamaktadır. Sözü İmam Şafii'ye bırakalım. İmam Şafii 'Resaletul-
Usul' adlı eserinde bu konuda şunlan söylüyor:
"iki çeşit ilim bulunmaktadır. Bunların ilki, Allah Teala'nın beş vakit nama­
zı, ramazan orucunu, gücü yetenin haccetmesini, mallarının zekatlarım verme­
lerini insanlarafarz kıldığını, yine Allah Teala'nın adam öldürmeyi, zinayı, hır­
sızlığı, içki içmeyi yasakladığını ve bunun benzeri emir ve yasaklan bilmesidir.
Bunları bilmemek, hiç bir akıl sahibi için mazeret olamaz. Zira bu ilim , herke­
sin bilmesi gereken genel ilimdir. Bütün bunlar Allah Teala'nın ita b ın d a nas
olarak bulunmaktadır. Yine bu bilgiler müslümanların avam tabakasının nesil­
den nesile birbirlerine Resulullah (a.s)'dan naklettikleri malumatlardır. Bu
m ü k e l l e f iy e t 133

emirlerin fazlalığında herhangi bir şüphe ve tartışma yoktur. Haber ve te'vil O-


larak bu bilgilerde herhangi bir hata ihtimali olmadığından, o konuda tartış­
mak da caiz değildir.
Bundan da anlaşılmakladır ki, bu ilim Kuran ve müte\'atir sünnetten sarih
olarak ve hükümleri üzerinde müslümanların icmai bulunan meşhur hadis-i
şeriflerden elde edilen ilimdir.
ikinci çeşit ilim ise havasa ait olan ilimdir. Bu tür ilim; hakkında Kur’an'dan
ve sünnetten sarih bir nas bulunmayan ve üzerinde icma edilmemiş ilimdir. Bu
ilim, farzların furuu (dallan) ile ilgili bilgileri kapsar vefıkhi araştırmalara za-
manlannı tahsis eden fukahanın bilmesini zorunlu kılar. Böyle bir ilmi, avam
tabakasının bilmemesi mazur görülebilir ancakfukahanın ihmal edip, öğrenme­
mesi mazur görülemez."
Demek ki. İslam diyannda yaşayan kimseler, İslam'ın emir ve yasaklanm
ana esasları ile bilmek durumundadırlar ve bu konudald bilgisizlikleri özür ola­
rak kabul edilemez. Bilgide şüpheye düştükleri bazı işler ise bu hükmün dışın­
dadır.
İslam topraklannda yaşayan zımmiler de bu hükmün kapsaınındadıriar ve
ayn tutulamazlar. Onlar da, müslümanlara olduğu gibi kendilerine tatbik edile­
bilen had kısas, diyet ve benzeri cezalan bilmek dummundadırlar. Çünkü
zımmiler (İslam topraklannda yaşayan gayri müslimler), İslam diyannda ika­
met ettiklerinden, avam tabakasının İslam hakkında temel bilgileri bilmek duru­
mundadırlar. Bu kimselerin zinanın had cazasını gerektirdiği gibi, suçlann
İslam'da ne ile cezalandınidığını bilmeleri gerekir. Çünkü onlar, müslümanlarla
birlikte yaşamaktadırlar. Müslümanlann faydalandıklan nimetlerden yararlan-
dıldan gibi, cezalandıkları cezalarla da cezalanacaklardır.
Kıyas ve içtihadi yollarla çıkanlabilecek tafsili hükümleri de ancak şeı'i
ilimlerde uzmanlaşan alimler bilebilir.
Bazı hüküm naslannı bilmemek mazur görülebilir, ama bazılannı bilmemek
mazeret sayılamaz. Usul alimleri bunu dört sınıfta incelemişlerdir.
Birinci kısım: Bilmemenin kişiyi mazur gösteremeyceği ilim: İman ettikten
sonra dinden dönüp mürted olan kişinin hükmü gibi, kafi nasla haramlıgı
Kufan'da sabit olan şeyleri helal sanmak, kişiyi asla mazur gösteremez,
Mütevatir hadisle sabit olup üzerinde icma edilen hükümler de bu kategoriye
girmektedir. Bunlan bilmemek günahtır. Günah ise bir başka günahı affettire­
mez.
Usul alimleri, gayri müslimlerin Allah'ın vahdaniyyetini, Hz. Muhammed
(a.s)'in peygamberliğini bilmemesini de bu hükme dahil edeiler. Eğer gayri
134 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

müdim olan birJdşiye, doğru bir şekilde Islami davet yapılmış ve yapılan dave­
ti doğrulayan kesin deliller kendisine gösterilmiş ise, böyle bir kimsenin Al­
lah'ın birliğini ve Hz. Muhanuned (a.s)'in peygamberliğini bilmediğini söyle­
mesi, onun için özür sayılamaz.
İkinci kısım: Bilmemenin kişiyi mazur göstereceği ilim; Bunun sebebi hük­
mün delilden açık olarak çıkanlamamasıdır. Üzerinde te'vil ve tefsir yapılarak
anlaşılabilecek meseleler bu sımfa girer. Te'vil ihtimali bulunan bu meselelerin
iyice ardaşılabilmesi için, araştırma ve inceleme yapmak gerekir.
Üçüncü kısım: îçtihadi konulardaki bilgisizlik. Hakkında yeterli bilgiye
ulaşılamayan konular veya içinde cezayı ortadan kaldıncı bir şüphe bulunan
meseleler bu sımfa dahildir.
Dördüncü kısım: İslam diyarmm dışında yaşayan kimselerin İslam’m hü­
kümlerini bilmemesidir. Bu kuvveüi bir cehalettir. Fukaha'mn cumhuru (ço­
ğunluğu) böyle bir yerde, cehaletin şer'i yükümlülükleri sakıt ettiğini söylerler.
Dahası, Dami Haıb'de müslüman olup, Dami İslam'a hicret etmeyen bir
kişinin, namaz, omç ve zekatın, üzerine farz olduğunu bilmemesi ve bu fariza-
lan eda etmemesi dunımunda, bunlann üzerine farz olduğunu öğrendiğinde, bu
ibadetleri kaza etmesi gerekmez. Ancak İmara Zufer, öğrendiğinde, eski borçla­
rını kaza etmesi gerdttiğini söylemiştir, hnam Zufer'e göre bu kişi, müslüman-
Lğı kabulüyle beraber İslam ahkammr uygulamakla yükümlüdür. Bu farzlan
bilmemesi, farzların sakıt olmasım değil, vaktinde eda edilmemesini mazur
lalar. Bu yüzden farzlan öğrenmesi ile birlikte, yerine getirmesi ve eski borçla-
nm ödemesi gerekir.
Fukaha'nm çoğunluğunun ise değerlendirme tarzı şöyledir; Daru'l Harb, şer'i
ilimleri öğrenme yeri değildir ve orada İslam ahkamınm kaynaklan yaygın bir
şekilde bulunmaz. Bu yüzden İslam ahkarm çoğu kimseler tarafmdan bilirunez.
Buradaki cehalet, hükümlerin delillerini bilmemekten kaynaklanmaktadır. Hük­
mün delilini bilmemek ise yükümlülüğü düşürür. Elbette bu durum, kendisine
tebliğ yapılmadığı zaman geçerlidir.
Bu kısmm diğer kısımlardan önemli tnr farkı bulunmaktadır: Zira burada
bilmemek yalmz özür olarak kabul edilmekle kalmayıp, şer'i yükümlülüğü de
Oltadan kaldırmaktadır.

Sonuç olarak burada bdirtmeraiz gereken şudur Bilgisizlik, Kur'an ve sün­


net ile sabit olan tslam'm temel kurallan, emir ve yasaklan hakkmda değil de
fiıkahanm ihtilaf ettiği ictihadi konular hakkında olursa, bu özür kabul edilir.
Ancak müslümanlann Veliyyul Emirleri, alimlerden bazılamun görüşlerini be­
nimseyip,, tebasmdan bu görüşün esas olarak alınmasım isterse, ilamn herkes­
çe duyıdup hüinmesi halinde, böylesi ihtilafiı meseleleri de bilmemek özür
MUKELLEHYET 135

sayılmaz.
Dinin zonınlu olarak bilinmesi gereken bazı bilgileri vardır ki, İslam diya-
n'nda yaşayan bir kişinin bu konulardaki bilgisizliği özür olarak kabul edile­
mez. Bunları inkar eden veya bilmeyen küfre girer. Bu inkar veya cdialeti so-
nucımda o kişi müslüman sayılmaz. Hanefi fukahası, dinin bu zorunlu bilgileri­
ni bilmeyen veya inkar eden kişinin, bunlan ikrar (kabul) etmediği takdirde ka­
fir olacaklannı söylerler. Kendilerine yapılan açıklamadan sonra şayet bu Inlgi-
leri kabul edecek olurlarsa, yeniden müslüman olmuş gibi sayıbrlar. Bu yüzden
nikah!anm tazelemeleri ve yeniden hac yapmalan gerekir. Şafiiler ise: "Cehal­
etten ötürü kefir olunmaz. Eğer kendiâne gerekli açıklama yapıldıktan sonra
durumunda ısrar ederse, o zaman kefir olduğuna hükmedilir”demişlerdir.
Her müslümamn bilmesi gereken faız-ı ayn ilimleri İslam diyarında yaşa-
yanlann bilmemesi, ordann fasıldık içinde olduklanm gösterir. Diıün zorunlu
bilgileri kapsamına girmeyen bilgileri bilmemek, inşam küfre götürmez, ancak
fasıklığa götürür. Günahlar ve kusurlar hakkında tevbenin vacib oluşu, ya da
tevbeyle beraber verilecek cezalar, fetva doğrultusunda hükme bağlamr.
İslam diyarmda yaşamayan kimsenin bilgisidiği ise, günah işlemediği tak­
dirde özür olarak kabul edilir. Farzedelim cahil bir insan, küfür diyannda bir
kafire kelime-i şdiadeti öğretmiş, o kafir de bunu inanarak tekrar etmiş. Şayet
kelime-i şehadeti öğreten kimse, İslam hakkmda bundan başka bir şey öğretme­
miş ise ve bu kişi de bir başka müslüman bulup d a b i l g i l e r i ediruneyi başara­
mamışsa, onun bilmeme Ozrii geçerli sayılır.

Y Ü K Ü M L Ü L Ü K VE BUNA GÜÇ Y E TİR M E


Allah Teala'mn, yükümlülüğü insardarm gücü nisbetinde takdir etmesi, kulu­
na olan rahmetindendir. İşte bu rahmet İdam dirüni, sıkıntdan, zorluklan orta­
dan kaldıran ve kolay uygulanabil^ bir din kılmıştır.
Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Allah kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükler..." (1)
"Allah kimseye verdiği rtzkı asan bir yük yüklemez.." (2)
"Dinde sizin için bir zorluk kılmanustır." (3)
"Allah size kolaylık ister, zorluk istemez." (4)

1) Bakara Suresi: 286


2) Talak Suresi: 7
3) Hacc Suresi: 78
4) Betkeıra Suresi: 185
136 ELESA SFİ’SSÜNNE

"Onlarm ağır yüklerim indirir, zor tekliflerim hafifletir." fi)

KONU İLE İLGİLİ R İV A Y E T L E R

iLî Jll JU ;Jli cU4l^ 'S ^

.l<dp \ji> U j ülllil} ÜaîJl j p ilil 3 3 ^ * - ( ^ i

112- Hakim, İbni Abbas (r.a)'dan rivayet ettiğine göre Resulullah (a.s) şöy­
le buyumıuştur;
"Allah Teala, ümmetimi hata ile imlediklerinden, unutması yüzünden yerine
getiremediklerinden ve bamkası tarafından zorlanarak (gasb ile) yaptığı işler­
den sorumlu tutmamıştır."

■dil Jl -dJI ^ I t ^ l Vl İp Uj >JI i S j j ^f


j\ ^ I^U« tl^-lol <) cj-t>-U jjlîiî

vZ— Ui t î jl j j (j_5 .tl_}Aİ^

113- Buharı ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet ettiğine göre Resu­
lullah (a.s) şöyle buyurmuşRır;
"Allah Teala, yapmadıkları veya konuşmadıkları sürece, ümmetimi kalple­
rinden geçirdikleri şeylerden dolayı hesaba çekmez."
Diğer bir rivayette:
"Kalplerin verdiği vesveselerden" ibatesi kullanılmıştır.
Ebu Davud'un laizı ise şöyledin
"Allahu Teala konuşup işlemedikçe, ümmetimi kalplerinden geçenlerden do-

112-Hakim (21198) Hakim, bu haâsin Buliari ve Müslim'en şartlarına göre sahih oldu­
ğunu ancak oıüartn bu hadisi talıric etmelilerini söylemiştir. İbni Mace (11659)
lO-Küabu't Talak. 16-Ebu Zerr'in rivayet ettiği, unutularak ya da zorlanari
yapılan boşama babı.
İti-Buhari (111548) 83-Kitabu'l İman Ve'n Huzur. 15. Bab. Müslim (1/116-117) 1-
Kitabu'l İman. 58. Bab. Ebu Davud (31264) Kitabu'l Talak. 15-Boşanmada vesvese
babL Tirmizi (31489) Il-Kitabu’t T a li. 8-Kansm boşamayı kalbinden geçiren
kimse bdln. Nesai (61156) 27-Kitabu’t Talak 22-Kalbinden boşamayı geçiren kbnse
babı.
l)A‘r(tfSuresi: 157
MÜKELLEFİYET 137

layı sorumlu tutmayacaktır."


' Bir Açıklama
Söz, yükümlülüğün insamn gücü nisbetinde olmasından ve dinin kolaylığın­
dan açılmışken; y ^ ı ş bir anlayışı düzeltmenin yerinde olacağım' samyonız.
Bazı kimseler, dini yükümlülüğün, nefsin arzulan ve bedenin rahatıyla bağda­
şabileceğini sanıyorlar. Oysa dunun böyle değildir. İslam, nefein aızulanm
frenlemiş, koymuş olduğu yükümlülüklerle insımlara bir takun külfetler yükle­
miştir. Menfi olan yükümlülük, insanm sürekli olarak yapmaya güç yetiremiye-
ceği yükümlülüktür. İşte İslam böylesi bir külfeti insanlara yüklemez.
Muhammed Ebu Zehra bü konuda çok güzel bir araştırma yapmıştır. Bu a-
raştırmamn bazı bölümlerini nakletmek istiyoraz.
"Zorluk ve Yükümlülük:
Zorluk iki kısma ayrılır:
Birincisi; Sürekli olarak yerine getirilmesi mümkün olan zorluktur. Bunun
içinde bir çok zorluk bulunan bir çok dini yükümlülük bulunmakla ve Allah Tea-^
la bu yükümlülüklerden insanları sorumlu tutmaktadır. Oruç ve hac gibi ibadet­
ler bu türdendir. Bu ibadetler, insanlara bir takım zorluklar yüklerse de insan­
ların, bu ibadetleri yerine getirme güçleri bulunmaktadır. Her dini yükümlülük,
beraberinde bir takım zorlukları getirir. Bu zorlukların en azı, nefsi haramdan
uzaklaştırıp meşru olanla yetinmektir. Zira yasak olan her sey, nefse cazib gel­
mektedir. Bir hadis-i serifde söyle buyurulmustur:
"Cennetin etrcfı zorluklarla, cehennemin etrafı şehvetlerle çevrilidir." De­
mek ki, isyana götüren nedenler, şehvet ve arzulardan kaynaklanmaktadır. Hiç
bir utanma ve günah hissi duymaksızın, arzu ve şehvet yollarında yürüyen in­
san, sonunda isyana varır. Taata götüren nedenler ise, şehvet ve arzuları dur­
durma ya da frenlemenin bir sonucudur. Kontrol altına alınmayan ve Allah'ın
koymuş olduğu sınırda durmaya alışmamış bir nefis için, arzularını frenleme
bile açık bir zorluktur. Şayet bütün yükümlülükler külfetsiz ve çok kolay olsa
idi, ne asi ne de bu yükümlülüklere karsı çıkan bulunurdu. Şayet yükümlülükler,
nefsi arzularla yan yana gidebilse idi, belki de düşmanlık ve zulüm olmayacaktı.
Fakat Allah Teala i'.sanları denemekteydi. Bu yüzden insanlara itaat ve isyan
edebilme imkanı verilmiştir. Nitekim Allah Teala söyle buyurmaktadır:
"Biz ona eğri ve doğru iki yolu da göstermedik mi?" (1)
"Kişiye ve onu şekillendirene, sonra da ona iyilik ve,kötülük kabiliyeti ve­

l i Beled Suresi: 10
138 EL ESAS FİS SUNNE

reiK andolsun ki..." (1)


İkincisi: Sürekli olarak yerine getirilmesi zor olan, bir başka deyişle ancak
Tçok büyük çabalar saifedilerek yerine getirilebilecek zorluklar. Allah yolundaki
cihad, işkence edilerek löfrü kabule zorlanmada sabır göstererek istenileni
yapmamak da, bu tür zorluklara girer. Böyle bir sabrı gösterebilmek, normal
ölçülerin çok üzerindeki bir zorluğa dayanabilmeyi gerektirir. Bu yüzden Allah
katında onların derecesi çok yükseldir. Hz. Peygamber (a.s) kıyamet günü böyle
kimselerin makamımn, kendi makamına çok yakın olacağını bildirmiştir.
Zülmün hükümran olduğu bir dönemde hakkı açıkça söylemek de böyledir.
Pesulullah (a.s) buna binaen şöyle buyurmuştur:
"En üstün cihad, zalim sultanın yanında söylenilen hak sözdür." Resulullah
(aj) bir başka hadisinde de;
"Şehidlerîn efendisi, Hz. Hamsa (ra.) ve zalim bir sultanın yanında hak sözü
söylemesinden dolayı öldürülen kimsedir" buyurmuştur. Ancak çok büyük bir
güç saifedilerek dayanılabilecek zorluklar gerektiren yükümlülükler, bu sınırlı
daire çerçevesinde caiz olurlar,
İçinde olağanüstü zorluk ve sıkınîtbulunan yükümlülüklerin şu hallerden bi­
rinde yerine getirilmesi gerekir:
1- Emri bil ma'rufve nehyu anil münker (İyiliği emredip, kötülükten alı- koy­
ma) gibi bir farzı kifayeyi yerine getiren kişinin, bu uğurda canını tehlikeye at­
ması.
2- Cihad gibi, genel ve tam bir yarar sağlamanın, ancak büyük bir feda­
karlıkla mümkün olabileceği durumlar.
3- Sabredip, zorluğa tahammül edilmediği taktirde, Allah Teala'nın ya da
kul hakinin çiğnenmiş olacağı durumlar. Adam öldürmeye zorlanan bir kişinin
durumu böyledir. Kendi hayatı da tehlikede olduğundan, böyle bir kimsenin di­
renerek verilen emri yerine getirmemesi her ne kadar çok zor bir şeyse de, bu
kişirdn sabır göstererek, bir başkasını öldürmemesi gerekir. Eğer öldürecek
olursa başkası tarafından zorlanmış olması, onun için özür sayılamaz. Üstelik
bu insan, büyük bir günaha girmiş olur.
İşte yukarıda ele alınan durum ve benzeri hallerde, insanlardan olağanüstü
zorluklara sabretmeleri istenir.
Yukarıdaki özel durumlara dikkat edecek olursak, hiç birinde asıl amacın
zorluk olmadığını görürüz. Zira zorluk bizatihi yerine getirilm esi gereken bir

JfSems Suresi: 7-8


MÜKELLEFİYET 139

dini yükümlülük değildir. Ruhun temizlenmesi için bedene eziyet etme düşün­
cesi, İslam'la taban tabana zıt bir düşüncedir. Zaman zaman İslam'ın bazı ola­
ğanüstü zorlıddara sabretmeyi öngörmesi, daha büyük zararları defetmek ya da
daha yüce yararlan elde edebilmek içindir. Böylece İslam’ın yüce hedeflerinden
birine ulaşılmış olur. Burada meşakket ve zorluk bizatihi bir amaç değil, o yüce
gayeye ulaştıran bir araçtır.
İslam şeriatında esas olan kolaylıktır. Hz. Aişe (r.a) validemiz Resulullah
(a.s) hakkında şöyle söylemektedir:
"Hz. Peygamber (a.s) günah olmadıkça, iki işten birini tercih etme durumun­
da kaldığında, kolay olamnı seçerdi."
işte bu yüzden Hz. Peygamber (a.s) güneş altında sürekli ayakta durarak
oruç tutmayı adıyan ve bunu yapan bir kişiye engel olmuş ve orucuna son ver­
mesini emretmiştir. Böylesi kimseler için Resulullah (a.s)'m kullanmış olduğu
ifade şöyledir:
"İşte onlar, aştrt gidenlerdir." Buradaki taat oruçdur. Resulullah (a j)‘ın en­
gel olduğu güneşin altında durma işi ise taat değildir. Şer'i bir amaç için olma­
sa da, güneş altında durarak kendine eziyet etmek, dinen haramdır. Hz. Pey­
gamber (a.s) insanların günah işlemeyi adamasını yasaklamış, "Kim Allah için
bir ibadet adarsa, onu yerine getirsin. Kim de Allah'a asi olmayı adarsa, asi ol­
masın" buyurmuştur. Rivayet edildiğine göre ashabdan bazıları geceleri uyu-
mayıp ibadet etmeye, gündüzleri ise nafile oruçla geçirmeye kendilerini kaptır­
mışlardı. Bazıları ise hanımlarından uzak duruyorlardı. Bu durumu haber alan
Resulullah (a.s) efendimiz onlara şöyle buyurdu:
"Şöyle ve şöyle diyen insanlara ne oluyor? Allah'a yemin olsun ki, ben
içinizde Allah'tan en fazla korkanım ve en takva sahibi olanınızım. Ancak ben
bazen ruıfile oruç tutar, bazen ise tutmam. Gece ibadet ettiğim gibi uyurum da.
Kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden ayrılırsa, benden değildir."
Hz. Peygamber (a.s) aralıksız devam etmeye güç yetirilemeyecek, m ^le iba­
detlerden müslûmanları alıkoymuştu. Bu yüzden Peygamberimiz (aj) sürekli
yapılabilecek kolay ibadetleri, sürekli yapılması güç olan zor ibadetlere tercih
ederek şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın en çok sevdiği ibadetler, az olsa da devamlı olan ibadetlerdir." (1)
Yine efendimiz bir başka hadisinde:
"Allah amellerin devamlı olanını sever." buyurmuştur. Bu konudaki bir
başka hadis de şöyledir:

I) Buharı ve Müslim bu hadisi tahric etmiştir.


140 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

"Bu din, kendisini zora koşan herkese galib gelir. Buna göre doğruluktan
ayrılmayın, verilen müjdelerle sevinin. Sabah serinliği ile akşamdan ve gecenin
ilk saatlerinden yararlanın."
Abdulkadir Bağdadi de yükümlülüğün çeşitleri konusunda şunlan söyle­
mektedir
"Bu konuda ilim sahibi arkadaşlarımız farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
Bazıları yükümlülüğün, emir, nehiy ve haber olmak üzere üç çeşitli olduğunu
söylemişlerdir. "Namazı dosdoğru kılın" ayetini emre, "Yalanla Allah'a iftirada
bulunmayın" ayetini ise nekye örnek olarak göstermişlerdir.
"Haber" ile yükümlülük ise kendi içinde ikiye ayrılmaktadır. Bunların ilki e-
mir anlamına gelen haberdir. Allah Tealanın:
"Boşanan kadınlar, kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler" (!) kavli bu­
na örnek oluşturur.
İkinci çeşit haber, nehiy (yasaklama) anlamındaki haberdir.
"Ona ancak arınmış olanlar dokunabilir." (2) ayeti de bu çeşit habere ör­
nektir.
Bazı dlimler ise yükümlülüğün sadece emir ve nehiyleri kapsadığını söyler­
ler. Bir şeyi vacib kılan ya da yasaklayan haberlere gelince; bunlar Allah'ın
emri gereğince asıl anlamlarına yorulur.
Kimi alimler de, yükümlülüğün sadece emirleri içerdiğini söylemişlerdir. Bu
kişiler, nehyin de bir çeşit emir olduğunu, yasaklanan şeyin bırakılmasının em-
redil£ğini savunmuşlardır."
Genel olarak yükümlülüğün kısımları bunlardır. Yükümlülükler daha ayrın­
tılı bir şekilde sınıflandırılacak olurlarsa beş bölüme ayrılırlar;
1- Vacib olan yükümlülülder.
2- Haram olan yükümlülükler.
3- Varid olan şeyin sünnet olduğuna işaret eden yükümlüliUder.
4- Varid olan şeyin mekruh olduğuna işaret eden yükümlülükler.
5- Varid olan şeyin, vacib, haram, mekruh ve müstehab olmaksızın, sadece
mûbahlığm işaret eden yükümlülükler.
Gerçekte vecib, terkedilmesiyle cezayı gerektirecek hareketlerdir. H aran

1) Bakara Suresi: 228


2) Vakıa Suresi: 79
MÜKELLEFİYET U1

ise, yapılmasıyla cezaya müstehak olunan fiildir." (1)


Akaid ve fıkıh usulü ile ilklenen alinderin, yükümlülükler konusunda d e
aldıklan bir çok konu bulunmaktadır. Bunlann en önemlilerinden bazı örnekler
vermek istiyoruz.

M Ü K E L L E F İY E T (YÜKÜM LÜLÜK) ÜZERİNE


BA ZI M ESELELER

BİRİNCİ MESELE: FETRET EHLİ


Bazı peygamberlerin yaşadığı zamanda bulunup da, kendilerine peygamber
gönderilmeyen toplumlara fetret ehli denir. Yine atalanna peygamber gönderi­
len. ancak zamanla ortadan kalkan ya da tahrif edilen bu dinin geride kalan
ümmeti de fetret ehli sayılmaktadır. Dini tahrif edilip ortadan kalktıktan sonraki
Hz. İsmail (a.s)'m zUrriyeti bu kapsama girer. Racih olan kavle göre fetret dili­
nin dirderini uygulayamamalan yüzünden cehennem azabı çekmeyecekleri ka­
bul edilir. Zira heıhangi bir peygamberin lisaleti, onlara sahih bir yolla ulaşma­
mış, bu yüzden üzerlerindoı soramluluk kalkmıştır. Daha önce de belirttiğimiz
gibi bir peygamberin risaleti, aslı üzere kaldığı ve sahih bir yolla mükellef kim­
selere tebliğ edildiğinde, bu kimseler kendilerine ulaşan dinin gereklerini yerine
getirmekle yükümlü olurlar.
Bu ktddeye göre şunlan söyleyebiliriz: Hz. İbrahim (a.s) ve Hz. İsmail
(a.s)'in gönderilmiş olduklan Imvimden, risaletleıi sahih olarak kendilerine
ulaşmış olan kimseler, o dinin gereklerini yerine getirmekle yttkümlU olmuş­
lardır. Bu risolet ortadan kalkıp, onu sahih bir şekilde tebliğ edecek kimse kal­
madığında ise, o peygamberlerin ümmetinden gelen kimseler fetret ehli olurlar.
Alimler arasında ağırlık kazanan görüş, böyle kimselerin dinlerini uygulaya-
madıklanndan dolayı cehenneme girmeyeceğidir. Buna binaen Hz. Muhammed
(a.s)'e peygamberlik gelmeden önceki cahiUyet dönemindeki bazı kimselerin
azab göreceğine ait hadisi şerifleri şöyle yonımlayabiliriz: Putları Arap Yan-
madası'na ilk olarak sokan Amr bin Luhayy'ın yaptığı gibi, böyle kimselere Hz.
İbrahim (a.s) ve Hz. İsmail (a.s) dini sahih olarak ulaşmış, ancak bu kimse- 1er
kendilerine doğru bir şekilde ulaşan dinlerini değiştirip tahrif etmişlerdir.
Bu kurallann ışığında, Resulullah (a.s)'ın anne ve babasımn kurtulanlar,
zümresine dahil olduklarına söyleyebiliriz. Zira onlara, geçmiş peygamberlerin
risaletleıinden hiç biri ulaşmamıştı. Hz. Muhammed (a.s)'e peygamberlik gel­
diğinde ise hayatta değildiler. Bu görüşün aksine dair varid olan haberler, sahih
rivayetlerle çeliştiklerinden kabul gOmıezler. Bu aykın nakiller ya tevil edilir,

I ) Abdulkadir Bağdadi, Usuli'dDin.


142 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

ya da bazı lavilerin vehmi olarak de|erlendiriljr. Müslim'de yer alan: “Babam


ve baban ateştedir" hadisi, bir başka nakilde Buhari ve Müslim'in şartına uygun
bir şddide isnad edilerek faiklı bir ifade ile rivayet edilmiştir. Bu rivayete göre;
ResuluIIah (a.s) soru soran kişinin babasınm cehennemlik olduğunu söyledikten
sonra şöyle doniştin
"Biraz önce bir h ^rin kabrinin yanından geçiyordum. Cehennemlik olduğu­
nu o söyledi."
MOslim'deki hadisi tevil etmek de mümkündür. Zira lügatta, baba kelimesi
dede ve dedenin babası için de kullanılmaktadır.
Fetret döneminin variiğana işaret eden bir hadis-i şerif, daha önceki sayfa-
lammzda geçmişti.
Esved Un Seri' (r.a)'nin rivayet ettiğine göre ResuluIIah (a.s) şöyle buyur­
muştan
"Dört sm 4 insan kıyamet günü itiraz ederek, cezalandınimamalannt taleb
ederler: Hiç bir şey içitmeyen sağırlar, ahmaklar (deliler) bunaklar. Fetret dev­
rinde ölene gelince, o söyle der: "Senin Resulün bana ulaşmadı."
Fetret ddinin kurtulanlar içinde dduldanna aşağıdaki ayeti kerirndm' de işa­
ret etmektedir
"Biz elçi göndermedikçe (hiç birkavme) azab edecek değiliz." (1)
"Geçmiş her ümmet içinde de mutlaka bir uyarıcı bulunagelmistir." (2)
Ebette bu, ResuluIIah (a.s)'dan önce araplara sahih bir diıûn ulaşmadığını
göstemıez. Hz. İbrahim (a.s) ve Hz. İsmail (a.s) araplaım içmişinde yaşamı^ar-
dı. Ancak Allah katından getirmiş olduklan din, zamanla d i ş i m e ve tahrife
uğramıştır.
Buna göre Hz Muhammed (a.s)'e peygamberlik gelmeden önce yaşayanlar,
bir başka ilahi din kendilerine sahih bir biçimde ulaşmadığından fetret eMi
sayıhrlar.

İKİNCİ MESELE: F A R K U GÖRÜŞLER


Akaid'de Matmidi meahebiııe mensup olanlar, kendilerine bir peygamber
gönderilmemiş dsa Ele. bOtOn insaıflann Allah'ı bilmekle mükellef olduklan
gOrflşOndediiler.

1) lsra Suresi: 15
2) FaltrSttresi:24
m ü k e l l e f iy e t 143

Mutezile ekolünü benimseyenler ise, insaıûann kendilerine peygamber gön­


derilmese de aklın, iyi gördüğü şeyleri yapmak, kötü gördüğü şeyleri yapma­
makla mükellef olduğunu ileri sürerler.
Akaid'de Eş'ari mezhebine mensup olanlar ise, kendilerine peygamber gön­
derilmedikçe, insanların ne dinin temel meselelerinden, ne de ayııntılanndan
sraumlu olmayacaklanra söylerler. Eş'aıilerin Kufan-ı Kerim'den delilleri şu
ayeûerdir:
"Biz elçi göndermedikçe (hiç bir kavme) azab edecek değiliz." (1)
"Bu Kur'an bana, sizi ve ulattığı kimseleri uyarman için vahyolundu." (2)
"... insanların Allah'a karp bir hüccetleri olmaması için, gönderilen müjdeci
ve uyarıcı peygamberlerden bir kısmını daha önce anlatmış, bir kısmıı da anlat­
mamıştık..." (^)
"Bekçiler: "Size, belgelerle peygamberleriniz gelmemiş miydi?" derler. On­
lar da: "Evet, gelmişti" derler." (4)
"Bu, indirdiğimiz kutsal kitaptır, onu uyun. "Bizden önce iki topluluğa kitap
indirildi, bizim onların okuduklarından haberimiz yok" demekten veya "Bize ki­
tap indirilseydi onlardan daha doğru yolda olurduk" demekten sakının ki, mer­
hamet olunasınız..." (S)

ÜÇÜNCÜ MESELE: AKILLI OLMAK


Mecnun olarak bUluğa eren bir kimse ölene kadar bu durumda kaldığı tak­
dirde mükellef olarak kabul edilmez. Akıllı olarak büluğa erip de iman etmeden
deliren bir kimse ise mükellef olup, cehennemden kurtulamaz. Zira o buluğdan
sonra delirinceye kadar akıllı olarak geçirdiği süreden sorumludur.

DÖRDÜNCÜ MESELE: GÜÇ YETİRME


Usul alimleri kullann yükümlülüklerinde ancak güç yetirdikleri oranda so­
rumluluk taşıdıkları, yapılması imkansız olan bir şeyden dolayı hesaba çddlme-
lerinin söz konusu olmayacağı üzerinde görüş birliğine varmışlardır.
"İki zıddın birleştirilmesi gibi aklen ve adete imkansız olan bir şeyi yerine
getirmekle zaten mükellef tutulmazlar" demişlerdir.

1) İsra Suresi: 15
2) En'am Suresi: 19
3) Nisa Sures: 165
4) Mü'min Suresi: 50
5) En'am Suresi: 155-156
U4 EL ESAS Fİ'S SUNNE

BEŞİNCİ MESELE: AYRINTILAR


Kaürler, dinin usulü denilen ana ilkelerine ve fuıuu denilen aynntılanna be­
raberce uynıalda nu yükümlüdürler? Yoksa onlardan başlangıçta sadece dinin
usulünü kabul ebndeıi, buna iman ettiklerinle aynntılan uygulamalan mı iste­
mi?
Bu konuda alimlerin iki faridı görüşü buluıunaktadır. Alimlerin çoğunluğu,
karirlerin ancak iman ettikten sonra dinin aynntılanyla yükümlü olduklanm
söyleıler.
“Dinin usulü" ile kastedilaı, Allah'a, peygambere ve ahiret gününe iman gibi
akideyle flgili temel meselelerdir. Fura'u ile kastedilen ise dinin usulünden kay­
naklanan namaz, zekat, oraç ve hac gibi şerii hükümlerdir.

ALTINCI MESELE: MALİ SORUMLULUK


Çocuğun ve delinin mali sorumluluğu
Mümeyyez olmayan (iyiyi kötüyü ayırdedemeyen) çocuk ve mümeyyezlik
Özelliğini yitirmiş olan delinin mali yükümlülükleri var mıdır?
Alimlerin çoğunluğu deli ve çocuğun başkasının malına zarar vermeleri ha­
linde, bu zarann mallarından ödenmesi görüşündedir.
"Çocuk ve deli diyet gerektirecek bir suç işle^ğinde, bu diyet mallarından
temin edilerek ödenir. Alimlerin çoğunluğu çocuk ve delinin m allarına zekat da
dûjtûğû görüşündedir. Hanefiler ise bu görüse katılmazlar.
Delinin ve çocuğun topraklanndayetisen ürünlere zekat düştüğü konusunda
alinderin icma'ı bulunmaktadır. "(1)

YEDİNCİ MESELE: BÛLUĞA ERM EK


Buluğun, yükündülügün şaıüanndan olduğunu göımüştük. Buna göre bülu-
ğa eımemiş kişi mükellef sayılamaz. Buluğdan önce ölen çoculdarm tdıirette he­
saba çddlm^eceği umulur.
Ancak şeriat koyucu bu konuda edeben susmamızı ve işi Allah'ın takdirine
bırakmanuzı istemdctedir. Zira bu konuda susmak, çocuklaım dini eğitim ve
tertnyesine daha çok önem vererek çaba göstermemize neden (dur.
Çocuklar haldcında bir çok nas bulunmaktadır. Bunların bazılarım ele almak
istiyonız;

1) UuhammedEbu Zehra, Fıkıh Usulü.


MÜKELLEFİYET 145

İU
I —Mt

jL
>i il)l jl S
ljl# : *
JJl J^j Jlîî (ju^l jjLÂf-

114- Müslim, Hz. Aiçe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:


"Bir çocuk vtfat etmiçti. "Ona ne mutlu, cennet kuglanndan bir kuj olacak"
dedim. Bunun üzerine Resulullah (a.s) §öyle buyurdu:
"Bilmiyor musun ki, Allah cenneti ve cehennemi yarattı. Sonra bunların her
birinin ehli olacak kiçileri yarattı."
Diğer bir rivayet iseşöyle^r:
"Resulullah (a.s) ensardan bir çocuğun cenazesine çağrılmiftı. "Ey Allah'ın
Resulü! Buna ne mutlu. Cennet kullarından bir ku§ olacak. Ne kötülük isledi, ne
de ona kötülük erişti." dedim. Bunun üzerine Resulullah (aj):
"Yoksa söylediğin gibi değil mi ey Aise! Allah, cennet için oramn ehlini ya­
ratmıştır. Onlar daha babalarının sulblerindeyken. cennet ehli olarak ya­
ratılmışlardır. (yine) Allah cehennem için, onlar babalarının sulblerindeyken,
cehennem ehli olarak yaratılmışlardır."
Ebu Davud ve Nesai de ikinci rivayetin benzerini nakletmişleıdir. Onlann ri­
vayetlerinde: "Buna ne mutlu? Ne kötülük yaptı, ne kötülük bildi" ifadesi geç­
mektedir. (1)
Islami kurallann, ölen çocukların dinen yükümlü olmayacağım belirtmesine
rağmen, edeben ölen kimsenin ahiretteki durumu hakkında konuşmamak, takdi­
ri Allah'a bırakmak en doğru olandır.
Ölen çocuklann ahirette soıumluluğu olmayacağına delil olarak aşağıdaki
hadisi şerifi veımdc istiyoruz:

: JÛ i J î- 01 ^ j'^ 1 ıs 'sj — > y ö

j r .y y i \ j i!^Ji j ı^ ı j i^ ij ^ ı ^

114-Müslim (4I20S0) 46-Kitabül Kader. 6-Her bebekfıtrat üzere doğar hadisinin anla­
mı babı.
J) Ebu Davud (4/229) Kitdbüs Sünne, Müşriklerin zürriyetlei babı. Nesaİ (4/57) 21-
Kilabül Cenaiz. 58-Çocuk mevtanın cenaze namazım kılma babı.
146 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

115- Bezzar, îbni Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir;

"Kimlerin cennette olduğuna dair Hz. Peygamber (a.s)'e soru soruldu. O da


söyle buyurdu:
"Peygamber cennettedir. Şehid cennettedir. Yeni doğan bebek cennettedir.
MeVude (cahiliyet döneminde gömülen kız çocuğu) cennettedir."

J*-* ,0^* ı j '/ j — ^ ^ ^

^ 1»-^* •*1 j SIj l jp

116- Buhari, Müslim, Ebu Davud ve Nesai, İbni Abbas (r.a)'dan rivayet
etmişlerdin

"Hz. Peygamber (a.s)'e müşriklerin ölen çocuklarının durumu hakkında soru


soruldu. O söyle buyurdu:

"Onları Allah yarattı. Ne ile amel edeceklerini de O bilir."

DERSLER VE Ö Ğ Ü TLER
Bu ve daha önce geçoı Hz. Aişe (r.a)'den rivayet edilen hadisler, A llah Tea-
la'nın müslUmaıdan çocuklar konusunda eğitm esine örnek oluşturur. Zira
çocukların akıbeti hakkmda lomuşmamaya teşvikte bir çok hikm etler gizlidir.

Buna örnek olar^, alimlerin vaaz ve ilim edebine olan riayetleri gösterile­
bilir. Vaiz'in uyması gereken edeb, konuşmasının etkisini azaltacak v e halkın
zihninde sondam yol açacak aynntılara girmekten kaçınm asıdır. A na konulan
bırakıp da ayruıhlaıla uğraşmak, cahil halkm akidesine zarar verm eye, onlann
düşünce ve amel bakımmdan fitneye düşmelerine sebep olabilir.

Alimlerin ilim tsdeb eden öğrencileri karşısında uym ası gereken edeb, eği-

IIS -K e^'l Estar (3131) Mecma'u'z-Zevaid (71219) Haysemi, hadisi Bezzar'tn rivayet
ettiğini, Muhammed bin Muaviye dışında, ricalinin sahih olduğunu, onun da sika
dduğmu Söylemiştir. İmam Ahmed ve Ebu Davud bu hadisi Hasna bint Muaviye ve
amcası kanalıyla rivayet etmişlerdir. İbni Hacer Fethu'l Bari'de hadisin hasen
fdduğunu Söylemiştir. Suyuti de hadisin sıhhatine içaret etmiştir. Bazı alimler ise bu
hadisi zayıf bulmuşlardır. Ancak her halükarda bu hadüs anlam olarak sahihıir.
Müsned(5l58)
Ilö-Buhari (31245) 23-Kitabu’l Cenaiz. 92-Müsriklerin çocuüart hakkında söylenenler
babı. Müslim (412049) 46-Kitabu'l Kader. 6-Her çocuk fitrat üzere doğar hadisinin
anlamı bdn. Ebu Davud (3/229) 'Kitabu's Sünne. 18-MüsriUerin zürriyeti babı.
Nesai (4195) 21-Kitdbu‘l Cenmz. 60-MüsrUderin çocukları babı. Şerhu's Sünne
MÜKELLEFİYET 147

timde tedrici bir yol iz le y e ı^ ilm in inçliklerini ve çapraşık m eselderi yavaş


yavaş öğretmesidir.
Vaiz'in edebi v e uyması gereken prensip, "Her bilinen söylenmez" kaidesi­
dir. Alim ise imam lığa hazıriadığı ilim taleb eden öğrencilerine bildiği her şeyi
beUi bir sıra ve zaman içinde tedrici olarak öğretmelidir. Bu usule bir çok ha-
dis-i şerif de ışık tutmaktadır.

Alim lerin bu hadislerden istifade ettikleri bir husus da, akli hüküm ve şer'i
hüküm, akli vacib ve şer'i vacib kavramlandır. Buna bir örnek verelim:

Kafire de mümine de azab etmek, Allah'ın kudreti dahilindedir. Akli vacib


(aklın gereği) de Allah Teala'mn kafire de mümine de azab edebileceğini
gösterir. Fakat Allah Teala'run müminlere azab etmeyeceğine dair şer'i naslar.
bulunduğundan, şer'i vacib, Allah'ın müminlere azab etmeyeceğini, kafirleri ise
azabtan alıkoym ayacağım gerekli kılar. Elimizde bulunan hadisi şerifler de,
Ehl-i Sünnet V e'l Cemaat'ın bu görüşünü doğrulamaktadır. Bu görüşe Mutezile
muhalefet etm iştir. Bu gibi çapraşık meseleleri ancak araştırmacı aliralar ahla­
yabilirler. Bu m eselelerirı bir de aynntüan vardır ki, bunlar akaid kitaplannda,
gayet güzel bir biçim de açıklanmıştır.

M üşriklerin çocukları hakkında alimlerin görüşlerinden bazılan şOyledin

B eğavi şö y le demiştir:

"Onların ne cennetlik, ne de cehennemlik olduğuna hûkmolunmaz. Resıdui-


lah (a.s)'ın fetvası doğrultusunda, onların akıbetleri Allah'ın Ününe havale edi­
lir"
tbni K ayyım e l C evziyyederki:

"Bu hadisin neye ibaret ettiği tartışma konusudur. 2üra Hz. Peygamber (a.s)
susarak onların akıbeti hakkında bir görüş beyan etmemiş, ameUerüün ilmini
Allah'a havale etmiştir. Bunun anlamı sudur: Allah onların yaşasalardı ne yor
pacaUanm, kinün hakkı kabul edip onunla amel edeceğim, kimin de k ^ â ka-
bıd edip o doğrultuda hareket edeceğini bilir... Allah Teala ezeli ünü ile otüann
hayatlarında ne yapacağım takdir eder."
N evevi de şö y le d iyor

"Görüşlerine güvenilen müslüman alimlerin, müslümaıüann biÜuğa örme­


den ölen çocuUanmn cennetlik olduğuna dair icntaı bıdunmakfadır."
Buhaıi’nin k ^ ıd i senedi ile Enes (r.a)'den rivyaet etdğiııe göre ResubıUalı
(a.s) şö y le buyurm uştur

"Bûluğa ermemiş üç çocuğu vefat eden hiç bir müslüman yoktur lU, AtUA o
14S E L E S A S F Î’SSÜNNE

çocuklara otan rahmetinden dolayı onu cennete koymuş olm asın."


Babalanna ve annelerine şefaat edeceklerine dair bir çok hadis bulunduğu-
na göre, çocuklann kendilerinin cennete girmesi elbette dtÂa tabiidir.

Araşörmacdardan Şuayb Arnavut hoca, Şerhu's-Sünne üzerine yapm ış oldu­


ğu yorumda şöyle demektedir;

"Tefsir ve Kelam ilmi ile uğradan muhakkik alimlerce kabul gören sahih
görüş, otdarm cennetlik olduğudur. Bu kimseler görüşlerine d elil olarak, Sa-
hih-i Buhari'de Semure bin Cundeb (r.a)‘den rivayet edilen şu hadisi gösterir­
ler:
"Resulullah (a.s) sık sık ashabına: "İçinizden rüya gören var m ı?" diye sor­
ardı. Rüya gören kimse de görmüş olduğu rüyayı Allah'ın anlatm asım nasip
ettiği şekilde anlatırdı. Bir sabah Resulullah (a.s) bize: "Gece (yanım a) iki kişi
geldi." dedi..." Bu hadisin devamında şu ifadeler yer alm aktadır: "Bahçedeki
uzun boylu adama gelince; o İbrahim (a.s)'di. Etrafındaki çocuklar ise fıtrat
üzere vefat eden bütün çocuklardı." Bazı müslümanlar: "Ey A llah'ın R esulü! Ya
müşreklerin çocukları?" diye sordular. Resulullah (a.s): "M üşriklerin çocuk­
ları da onlarla beraberdi" dedi."

Şuayb Arnavut hoca bundan sonra, büluga erm aniş akıllı olm ayan v e k e d i­
sine tebliğ yapılmamış olan insanlara Allah Teala'nm azab etm eyeceğine dair
ayeder zikretmektedir.

"Biz elçi göndermedikçe (hiç bir kavme) azab edecek değiliz." (1)

“Rabbin kasabaların halkını, onlara ayetlerimizi okuyacak bir peygamber


göndermedikçe onları yok etmiş değildir. Zaten biz yalnız, halkı zalim olan ka-
sdbalan yok etmişizdir." (2)

Bundan sonra da konuyla ilgili zikretmiş olduğumuz hadislere yer vermekte­


dir. (3)

SEKİZİNC İ M E SE L E : F A R Z L A R
İslam uleması farzlan ikiye ayırmıştır:

1 - Farz-ıaynlar.

2 - Farz-ıkifayder.

Faız-ı Idfiayeler, ümmetin yapmakla sorumlu olduğu farzlardır. Fara-ı ayıdar


MÜKELLEHYET 149

ise her ferdin bizatihi yerine getinnek zorunda olduğu yükümlülüklerdir. Farz-ı
ayın ve farz-ı kifayderin neler olduğunu bilmek, müslümanlann üzerine düşen
en önem li görevlerdendir. Bu konuda "Zamanın ihtiyaçlanndan uzak kalmamak
için" adlı bir araştırma yapmış, bu eserde bu konuyu etraflıca ele almıştık. Dog-
msu farz-ı ayn ve farz-ı kifayeler, yükümlülüklerin amelle ilgili olan bülünderi-
dir.
ÜÇÜNCÜ KISIM

İM A N VE İS L A M
im a n v e İSLAM
İmanın lügat anlamı tasdiktir. Allah Teala buyuruyor ki:

"... 'Her ne kadar doğru söylüyorsak da sen bize inanmazsın' dediler." (1)

İslam'ın lügat anlamı ise teslim olma ve boyun eğmedir. Allah Teala buyu-
myor kd:

"Ey M uham m edi Bedeviler: "İnandık" dediler, de ki: "İnanmadınız ama İs­
lam olduk deyin, inanç henüz gönüllerinize yerle§medi; eğer Allah'a ve peygam­
berine itaat ederseniz, işlediklerinizden bir şey eksilmez, doğrusu Allah
bağışlar, merham et eder." (2)

M ükelleften istenen başlangıçtan itibaten, kalbten iman edip teslimiyet gös­


termesidir. tmamn ve İslam'ın özüne girmesi, ancak kalbiyle tasdik etmesi ve
boyun eğm esiyle mümkündür. Allah'a boyun eğmeksiûn iman söz konusu o l­
maz. K albiyle tasdik etmeden de iman ve İslam sahih olmaz.

Kam il bir im an için k^bin tasdiki, dilin ikran ve organlarm o iman doğmltu-
sunda am el etm esi gerekir. Kamil bir İslam, kalbin, alemlerin rabbi olan Allah'a
tamamen teslim iyetini gerektirir. Bunun için kalbin tasdiki ve teslim iyeti
esasdır. D ilin İslâm î, kelim e-i şehadeü ikrar etmesidir. Oıganlann am di, İslam
ahkamım uygulam asıdır. Bu noktayı nazan itibara aldığımızda İdam ve imanm
en alt ve en üst smırlannda birleştiklerini, birbirleriyle tamamen mutabık olduk-
lanm görürüz.

A llah T eala buyunıyor ki:

"Bunun üzerine orada bulunan mûmitüeri çıkardık. Zaten orada bir ev

1) Yusuf Suresi: 17
2) Hucurat Suresi: 14
154 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

halbndan başka müsUimanlardan kim seyi bulm adık." (1)

"Musa dedi ki: "Ey kavmim, eğer A llah’a inandıysanız ve O 'na teslim olduy­
sanız, sadece O'na güvenip dayam n." (2)

Geıçdc mümin aym zamanda gerçek müslüman olur, Kur'an'a ve sünnete


inamr. O, Kur'an ve sünnet kaynaklı 6mir ve yasaklara inanan ve boyun eğen
kişidir. Sözleri, davramşlan, tasdiki ve boyun eğmesi bu doğrultudadır.

Amel bakımından insanlar faiklı faiklıdırlar. Bu yüzden imanın ve İslam'ın


tarifi, imamn ve İslam'ın hakikati hakkında bir çok konu ortaya konulmuştur.
İman ve İslam'ın ne kadan kulun Allah katuıda kurtuluşunu sağlayacaktır?
İman ve İslam ne zaman biıbirinin aymdır. N e zaman birbirleri için e girerier?
Ne zaman birbirlerini tamamlaılaı? İman ve İslam'ın için e neler girebilir? iman
ve İslam'ı kabulün şartlan nelerdir? İslam'la amel etm ede m ükellefler farklı ko­
numlara sahiplerse, kalplerdeki tesdik de birbirinden farklı olabilir mi? Kalpteki
iman nuru faikh £ukh olabilir mi?

İman ve İslam hakkında böyle pek çok m esele bulunmaktadır. Bu m eselele­


rin bazılannda, ehl-i sünnet v el cemaat ile cemaatdan aynim ış bazı fırkalar,
görüş birliği içindedirler. Bazı meşelerde lafzi bir ihtilaf söz konusudur. Bazı
meselelerde ise ehl-i sünnet içerisinde farkh görüşler bulunmaktadır.

Dileğimiz her müslOmamn ehl-i sünnet v e l cemaat akaidini kendine has ki­
taplardan ve ilim ehlinden öğrenmesidir. Burada bütün bu m eselelere geniş yer
vererek, kitabımızr amacı dışına çıkarmak istem iyoruz. Bu yüzden ana m esele­
leri ele almakla yetineceğiz.

İMAN KONUSUNDAKİ FARKLI GÖRÜŞLER


1- Mutezile'nîn förvişüne göre iman; dille söylem ek, am el ve itikaddır. Onla­
ra göre ameli terkeden mümin değildir. Zira imamn bir bölümünü kaybetm iştir.
Bu insan kafir de değildir. Çünkü kalbiyle tesdik etmektedir. M u'tezile'ye göre
böyle Ur kişi kafir ve mümin arasında bir mertebeye sahibfir. Cehennem de ebe­
di olarak kalacaksa da, azabı kafirin azabından daha hafiftir.

2- Hariciler, büyük günah işleyen kimseleri tekfir ederek kafir olduklanm


söylerler.

3> Ehl-i Sünnet ise şöyle der: Kim şer'i ölçülere göre tasdik ederse -ki bu
Allah katından getirdikleri ile birlikte Hz. Muhammed (a.s)'i tasdiktir- v e dinin
zorunlu olarak bilinmesi gereken ilkelerini bilir ve kalben boyun eğerse, onda
İMAN VE İSLAM 155

iman sabit kılınm ış olur. Bu imana amel eklenmese de o insan sonunda cennete
gidecektir. O, ahitette Allah'ın takdirine göte muamde görür. Allah d ile ^
amellerinin noksanlığından ötürü ona azab eder, dilerse onu affedo*.

Allah T eala buyurayor ki:


"Allah, kendisine ortak koşıdmasım elbette bağışlamaz; ondan başka günah­
ları dilediği kim se için bağışlar; Kim Allah'a ortak kasarsa büsbütün sapUnus-
n r ." (l)

Etd-i Sünnet arasında da ihtilaf konusu olan bazı aynntılar bulunmaktadır.

Ehl-i sünnet v e l cemaat muhakkikleri mezheblerini teyiden aşağıdaki ayede-


ri delil olarak gösterirler:

"İste onların kalbine Allah iman yazmış ve katından bir ruh ile onları destek­
lem iştir." (2)

"Henüz iman kalblerinize yerleşmedi." (3)


"Kalbi iman ile mutmain olduğu halde (dinden dönmeye) zorlanan hariç,
kim iman ettikten sonra Allah'ı inkar ederse (ona Allah'ın gazabı vardır.)..." (4)
"Her kim , mümin olarak iyi olan islerden yaparsa, artık o, ne zıdümden ne
de hakkının çiğnenmesinden korkar." (5)
Şart, şart koşulan şeyden faridıdır. Bu da imanın amdden faildi olduğunu
gösterir.

"Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin."


(6)
Bu ayette, aralarında ihtilaf olması halinde bile iki gurap içinde iman sıfatı
ispat edilm ektedir.

A llah T eala buyuruyor ki:

"İman edip salih amel isleyenler..." (7)

Bu sd ih am d imana atfedilmiştir. A uf ise farkhiığı gefekli kılar.

1) Nisa Suresi: 116


2) Mücadele Suresi: 22
3) Hucurat Suresi: 14
4 ) Nahl Suresi: 106
5) Taha Suresi: 112
6) Hucurat Suresi: 9
7) Meryem Suresi: 96
156 EL ESAS FI'S SUNNE

Allah Teala, iman ehline amel etmeleri için hitab etmektedir:

"Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip-geçmiç ümmetlere fa rz kılındığı


gibi, size de farz lalındı." (1)
Bu ayette Allah Teala önce onlann imanlannı ortaya koymakta, sonra amel
etmelerini taleb etmektedir. Bu da iman ve amelin farklı şeyler olduğunu gös­
termektedir.

Ehl-i sünnetle başkalan, ya da ehl-i sünnet'in muhakkikleri ile diğerleri ara­


sındaki ihtilaf, naslann faıidı bakış açılan ile incelenip anlaşılm asından, iman
ve tslam hakkındaki naslarm bu anlayış doğrultusunda yerli yerine oturtulmak
istenmesinden kaynaklanmaktadır. Zira hakikat, mecaz, kemal, noksanlık, en alt
sınır, en üst sımr gibi bazı kavramlar, bu naslann farklı olarak yorumlanmasın­
da etken oluyordu.

4- Teslim olup, boyun eğme olmaksızın sadece kalple tasdik etm enin Allah
indinde kişiye yarar sağlamayacağı açıktır. Allah Teala bazı kafirleri şöyle nite­
liyor:

"Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, haksızlık ve büyüklenm elerinden


ötürü onları bile bile inkar ettiler." (2)
"Kendilerine kitap verdiklerimiz, Muhammed'i, oğullarını tanıdıkları gibi
tanırlar. Onlardan birtakımı, doğrusu bile bile hakkı gizlerler," (3)

5- Kelime-i Şehadeti lafzan getirm em e: Bir insan, kalble tasdik eder, tesli­
miyet gösterir ve boyun eğer de arapça veya başka bir dilde kelim e-i şehadet
getirmezse durama bakılın Eğer bu kişi dilsizlik ya da ani ölüm gibi bir mani
yüzünden kelime-i şehadet getiıemeraişse Allah indinde kurtuluşa erenlerden
kabul edilir. Şayet inadı ve hoşlanmaması yüzünden değil de başka bir sebepten
dolayı kelime-i şehadet g e tin n ^ şse , bazı alim lere göre bu k işi A llah indinde
kurtulnşa eremez. Bazılan ise onun günahkar olmakla birlikte im an ehli
sayılacağuu söylerler. Ancak alimler dünyada böyle kişilere m üslüm an muame­
lesi yapılmaması konusunda icma' etmişlerdir. B öyle kim seler müslüm an
kızlarla evlendirilmez ve müslümanlann mezarlığına göm ülm ez. K alben tasdik
etmeden, nifak için kelime-i şehadet getiren kim seye de bu şehadet A llah in­
dinde bir fayda sağlamayacator. Çünkü o münafıktır. Fakat zahiren k d im e-i
şehadet getirmesinden dolayı bu kim seye dünyevi hükümlerde m üslüm an mu­
amelesi yapılır. înadı ve hoşlanmaması yüzünden kelim e-i şehadet getirm eyen
kimsenin, kalbiyle tasdik etse bile, kafir olacağı icm a ile sabittir.

1) Bakara Suresi: 183


2) Nemi Suresi: 14
3) Bakara Suresi: 146
ÎMAN VE İSLAM 157

AKAİD ÜZERİNE BAZI MESELELER


1* im an ın artıp eksilm esi:
Bu, konunun bazı inceliklen ile ilgili lafzi bir ihtilafdır. Zira îslami yüküm­
lülüklerini yerine getirirken insaıüann amel yönünden eşit olmadığı, yani kişi-
tün takva ve dindarlığına göre az veya çok ibadet yaptığı konusunda herkes
hem fikirdir. İbadet, imanın göstergelerinden biridir. Yine helkesin ortak görü­
şü, amellerin kalpte uyandırdığı manalann, kişiye göre farldılık arzettiğidir. Bu­
nun İslam ve iman ile yakın bir ilgisi vardır. Sıddik kimselerin imanuun başka-
lanndan daha yüksek bir iman olduğu konusu da herkesçe kabul ed ilm ek tir.
Peygamberlerin irhamnın ise diğer bütün insarüann imamndan daha üstün
olduğu açıktır. Kalblerdeki iman nurunun mükelleften mükellefe farklıhk arzet-
tiği konusunda da görüş birliği bulunmaktadır. Haslardan fıtri olarak anlaşılan
şey de im anın artacağına işaret etmdctedir.

A llah Teala şöyle buyumyor;

"İnananlar, ancak o kim selerdir ki, Allah anıldığı zaman kalbleri titrer, a-
yetleri okunduğu zam an, bu onların imanlarını artırır,"(l)

“inananların im anlarını kat ka t artırmaları için, kalblerine güven indiren


O 'dur." (2)

"... İnananların da im anlarım n artmasını sağladık." (3)

"Bir sure inince, aralarında "Bu, hanginizin imanını artırdı?" diyen ila yüz­
lü ler vardır, inananların ise im anım artırm ıpır." (4)

"Bu, onların ancak im anın ve teslim iyetini artırdı." (5)

"İbrahim : "Rabbim ! Ö lüleri nasıl dirilttiğini bana göster" dediğinde, “İnan­


m ıyor m usun?" deyince de, "Hayır, öyle değil, fa ka t kalbim iyice kansın" dem iş­
ti." (6)

KONU İLE İLGİLİ RİVAYETLER

1) E rfal Suresi: 2
2) Fetih Sursei: 4
3) M üddessir Suresi: 31
4) Tevbe Suresi: 124
5) Alızab Suresi: 22
6) Bakara Suresi: 260
158 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

S? ijt İÎJ' 3^*

«.'j U j İ

117- Buharı, Ebu Said el Hudri (r.a)'den rivayet ettiğine göre Resulullah
(a.s) şöyle buyurmuştun

"Sonra Ailah Teala §öyle buyurur: "Kalbinde hardal tanesi ağırlığında intan
bulunan kimseyi'(cehennemden) çıkarın."

3 ü 'J> J i ^>«4» •. ^ ^ is}j — ^ 1A

j j iijı Vı ; jTv jû ^ jUi 'jA ^ ^ '3 lOLLi 'jA ^ İÎh v ı

J1 3ü jlill ^ }y. ö j j

. ü<
DUj I»

118- Tirmizi, Enes (r.a)'den rivayet ettiğine göre ResuluUah (a.s) şöyle bu­
yurmuştun

"Kalbinde bir arpa tanesi ağırlığında iman bulunan ve 'la ilahe illa lla h ' di­
yen herkes cehennemden çıkacaktır. 'La ilahe illaUah' diyen ve kalbinde buğday
tanesi ağırlığında iman bulunan kimse cehennemden çıkacaktır. 'La ilahe illal­
la h '^ e n ve kalbinde zerre miktarı iman olan kimse cehennem den çıkacaktır."

Bu hadis, imanm kalbleıde riıridı ölçülerde olduğuna işaret etmektedir. Zira


zerre, buğday tanesinden daha küçük, buğday tanesi ise arpa tanesinden daha
küçüktür.

2- Kelime-i şehadet getirmek:

Bir kafir İslam'a ^ım ek istediğinde giriş kapısı keliroe-i şdıadet gerilm esi­
dir. Kdime-i şehadtt getiriıken mutlaka ”Eşhedü" (Şdiadet ederim) kelim esiıû
kullanması gmekir mi, ydcsa bunun müradifi (benzeri) bir kelim e kullansa da
olur mu? sorusuna ıdimler "hem olur, hem olmaz" demişlerdir. Fakat ihtiyata 1»-
naen bu kdimenin kullaıulmasımn daha iyi olduğunu beliıtm işleıdir.

117- Buhari (1)72) 2-Kitabu'l İman. 15-İman ehlinin amellerde berbirlerine üstünlüğü
babı. Müdim (11167) l-K itdm 'l İn m . 81-Görme yolunu bilme bedii. Nesai
(81112) ^-K itabu'l İman. 18-İmanm artması babı.
118- Tirmiâ (41711) 4Q-Kiutbu Stfaü Cehennem. 9-Jnsanların iki nefsi vardır bolu. Tır-
nuzi bu hadisin basen v e sahih olduğunu söylemiflir.
im a n v e İSLAM 159

3- Küfür itikadı üzre olmak:


Bazı kafirler tevhidin ve risaletin esasına inandıklan halde, küfür itikadı
üzere kalabilirler. M esela alemin kadim olduğunu, Hz. Muhammed (a.s)'in risa-
leünin yalnız arablara has olduğunu, İslami yükümlülüklerin ilk nesil müslU-
manlar için geçerli olduğunu söylemek, insanı küfre götürür. Bu itikadlara sa­
hih olan bir kimse, kalime-i şehadet getirse bile küfürden çıkmış olmaz.
4- İnancın kelim e-i şehadete ters düşmesi:

Müslüman olduklanm iddia ettikleri halde, akideleri kelime-i şehadete ters


düşen fırkalar olagelmiştir. Bu fırkalar, mUslUman görünerek asıl amaçlanm
perdelemek isterler. Batini taifeler, zındıklar, varoluşçular, materyalistler ve-
benzerleri bu türlerdendir. Bu kimselerin tövbe edip İslam'a girmeleri için, sa­
pık akide ve görüşlerini terketmeleri gerekir.

Geçtiğim iz konulan dikkatle incelediğimizde, iman ve İslam hakkmda üzeri­


mize ne gibi soramluluklar düştüğünü anlanz. İmanı lisanla tesdik etmek ve
amellerle kuvvetlendirmek gereği böylece vurgulanmış olmaktadır.

Kamil bir müslümanlık, kalbi ve ameli iman, üzerinde durulması gereken


m eseleler arasındadır. Çağımız ne yazık ki, fitnderle doludur. Bu yüzden
küfürden ve kelim e-i şehadeûe çelişecek sapık inançlardan korunmak geıddr.
Bunun için müslUman bilgili olmak zomndadır. Naslan asli anlamlanyla kav­
rayabilmek buna bağlıdır. Ayet ve hadisleri anlamamızı sağlayacak ilimleri
öğrenmek. Fıkıh Usülü, Akaid ve Fıkıh gibi temel ilimleri bilmemiz gerekir.
Çünkü insan kendisini küfre götürecek şeylerin saldınsına uğrar da, başına ne
geldiğinin farkında bile olamaz.

Öte yandan bilgisiz bir insan, cahilliğinden dolayı mümin, kimseleri tekfir
edebilir. Ya da bilgisizliğinin sonucu olarak kafir kimselerin mümin olduklanm
söyleyebilir. Masum kimselerin kamnı mübah görüp, öldürülmeleri gereken
kişilerin masum olduklanm söyleyebilir. Bu konudaki ilim; Ehl-i sünnet v e l ce-
maat'm izlem iş olduğu usullerle elde edilmelidir. Çünkü kurtuluş kapısı bura­
dadır.

ALİMLERİN İMAN VE İSLAM HAKKINDAKÎ


GÖRÜŞLERİ
ön cek i sayfalarda ele aldığımız bazı konular hakkında alimlerin görülerine
bakalım:

İmam N evevi derki:

"Zühri'ye gelince, o söyle der: "İslam söz, iman ise ameldir." 2W tri bu görü-
160 EL ESAS Fİ'S SUNNE

güne delil olarak: "Ey Mutyunmed! Bedeviler: “İnandık" dediler, de ki: "İnan­
madınız ama "İslam olduk" deyin; inanç henüz gönüllerinize yerlegm edi." (1)
ayetim zikreder. Başkaları ise İslam ve iman’m aynı şey olduğunu söylemişler
ve görüşlerine delil olarak "Bunun üzerine, suçlu milletin arasında bulunan
müminleri çıkardık" (2) ayetini zikretmişlerdir.
Hattabi der ki: "İlim ehlinin iki büyük aliminden her biri, bu iki fa rklı görüş­
ten birini benimsermşlerdir. Bunlardan İkincisi, birinciye reddiye olarak ikiyüz
sayfaya varan bir kitap telif etmiştir. Bu konuda yapılması doğru olan şey,
sözün mana sımrlannı belli etmek, yani mutlak olarak bırakmamaktır. Çünkü
müslüman bazı durumlarda mümin olduğu gibi, bazı durumlarda mü- min ol­
mayabilir. Mümin ise bütün durumlarda müslümandır. Demek oluyor ki, her
mümin müslümandır, ancak her müslüman mümin değildir. M esele bu şekil- de
kabul edildiğinde, ayetlerin tevilini doğru bir biçimde yapmak mümkün olacak,
ihtilpf edilmeksizin konu itidalli bir şekilde açıklığa kavuşacaktır."
İmamn aslı tasdiktir. İslam'ın aslı ise istislam (teslim olm afdan gelmektedir.
Bir insan dış görünüş olarak teslim olmuş görünebilir ve içten boyun eğmenüş
olabilir. Yine bir insan içten iman etmiş, ancak dıştan boyun eğdiğini gösterme­
miş olabilir."
Hattabi, Hz. Peygamber (a.s)’in "iman yetmiş küsur şubeden oluşur" sözü
hakkında da şunlan söylemdctedin

"Bu hadiste şer'i imamn, en üstü ve en altı olmak üzere bazı cüz ve şubeleri
ihtiva eden bir isim olduğu açıklanmaktadır. İsmin bu manaların tamamıyla il­
gisi olduğu gibi, bir bölümüyle de ilgisi olabilir. Aslolan ise bütün bu cüzlerin
bir araya gelmesidir. Mesela şer'i sakıtın (namazın) birçok şube ve cüzleri
vardır. İsm n bu manaların bir kısmı ile olan ilgisi de aslolan bütün cüzlerin bir
araya gelmesidir. Bunun delili Resıdüllah (a.s)'m "Haya imanın bir şubesidir"
hadisidir. Bu hadiste müminlerin iman derecelerinin birbirinden fa rklı olduğu,
bazılarının imanını diğerlerinin imanından daha üstün olduğu ortaya konmak­
tadır:'
İmam Ebu Muhammed Huseyn Beğavi Şafii (r.a), ResuluUah (a.s)'m Cebrail
(a.s)'e, iman ve İslam hakkında soru sorması ile ilgili hadis hakkında şunlan
söylemektedin

"Hz. Peygamber (a.s) amellerin zahirine (dış görünüşüne) İslam, içteki itika­
da ise iman adını vermiştir. Bu amellerin imandan, kalb ile tasdiğin İslam'dan
sayılmaması anlamına gelmez. Aksine tamamı tek bir şey olan dinin bütününün

1) Hucurat Suresi: 14
2 ) ZariyatSuresi:35
İMAN VE İSLAM 161

tafsilatlı olarak açıklanmasıdır. Bundan dolayı Resulullah (a.s) "O size dininizi
öğretmeye gelen Cebrail (a.s)" buyurmuştur."
İman ve İslam isimlerinin içine, kalble tasdik ile amel, birlikte giımdrtedir.
Allah Teala'mn "Allah katında din, şüphesiz İslam'dır" (1)
"Din olarak sizin için İslamiyeti beğendim." (2)
"Kim İslamiyet'ten başka bir dine yönelirse, onunla kabul edilmeyecektir.”
(3) buyruklan da buna işaret etmektedir. Bu ayeti kerimelerde C»ıab-ı Hak,
kullarmdan din olarak ancak İslam’ı kabul edip nza göstereceğini bUdirmekte-
dir. Dinin kabul ve rızaya müstehak olabilmesi için de imamn amelle failleşmesi
gerdonektedir.

N evevi, Ebu Abdullah Temimi'nin ’Kitabu’t Tahrir fi Şerhi Sahih d-MüsIiın'


adlı eserinden şu nakli yapmaktadır
"İmanın lügat anlamı tasdiktir. Eğer imanın lügat anlamı eses alınacak olur­
sa, eksilip artması söz konusu olmaz. Zira tasdik bölünüp cüzlere ayrılmaz, bu
yüzden de bazen kemale erip bazen eksilmesi diye bir şey olmaz. Şer'i ıstılahta
(terminolojide) ise iman, kalble tasdik, organlarla amel anlamındadır. Eğer bu
anlamda kullamlırsa, ehl-i sünnet'e göre iman artıp eksilebilir. İhtilaf konusu
şudur: Kalbiyle tasdik eden bir kimse, bu imamn gereği olan amelleri işlemez
ise, bu kişiye mümin denebilir mi? Görüşümüze göre böyle bir kimseye mümin
denemez. Zira Resulullah (a.s) "Zina eden bir kişi zina ettiği sırada mümin
değildir" buyurmuştur. Çünkü bu kişi imanının gereğini yerine getirmemiş ve
bu nitelemeye müstehak olmuştur."
İmam Ebu Haşan Ali bin Halef bin Battal Maliki Meğribi ise Sahih-i Buhari
Şeıh'inde şöyle demektedir:
"Selef-i salih ve onları izleyen ehl-i sünnet uleması, imanın hem söz, hem de
amel olduğunu, artıp eksilebildiğim söylemişlerdir. İmanın artıp eksilmesine
delil olarak Buhari'nin de zikrettiği şu ayet-i kerimeleri esas almışlardır:
"İmanlarına iman katsınlar diye" (4)
"Onların hidayetini artırdık." (5)
"Hidayete erenlerin hidayetini artırdı." (6)

1) Ali İmran Suresi: 10


2) Maide Suresi: 3
3) Ali İmran Suresi: 85
4) Fetih Suresi: 4
5) Kehf Suresi: 13
6) Meryem Suresi: 76
162 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

"İman edenlerin imam daha artar." (1)


"Bu hanginizin imanım artırdı (diye sorarlar) inananların ise imamnı
artırnustır." (2)
"... Onlardan korkun dediler. Bu onların imanını artırdı da..." (3)
"... Onların ancak imanlarını ve teslimiyetlerini artırdı." (4)

İbni Battal demiştir ki:


"İmanı artmayan bir kimsenin imanı, eksik bir imandır. Eğer imanın lügat
anlamı tasdUctir denilirse buna su cevabı verebiliriz: Tasdik taatlarla kemale
erer. Bu mümin hayırlı amellerde bulundukça imanı kemale erer. Demek ki,
hayırlı amellerle iman güçlenir, aksi takdirde zayıflar. Hayırlı ameller
azaldıkça imanın kemali de eksilir. Hayırlı ameller arttıkça da imanın kemali
artar. İman hakkında söylenebilecek en mutedil söz budur. Allah ve Resulü
(a.s)’nü tasdike gelince, bunun eksiltibnesi diye bir §ey söz konusu olamaz. Bu
yüzden İmam Malik (ro) bazı rivayetlerdeki eksilmeye dair sözlere fa zla itibar
etmemişti'. Zira tasdikin eksilmesi caiz değildir. Çünkü tasdik eksilince şüphe
ortaya çıkmış demektir ki, bu da insanı iman dairesinden çıkarır.
Bazdan ise imam Malikin imanın eksilmesi meselesi üzerinde fa zla durma­
mayı tercih etmesini, sözlerinin tevil edilerek günahkar müminleri te lfîr eden
Haricilere muvafaktü edermiş giln görünmek korkusuna bağlarlar. Yoksa İmam
Malik, diğer ehl-i sünnet alimleri gibi imamn eksilebileceğim söylem iştir."
Abdürrezzakderki:

"Yasım erişip de görebildiğim büyüklerimiz ve ilim arkadaşlarımızdan S îf-


yan-ı Sevri, Malik bin Enes, Ubeydullah bin Ömer, Evzai, M a'mer bin Rasid,
İbni Cureyc ve S i^a n bin Uyeyne'nin söyle dediklerini işittim:
"İman hem söz, hem de ameldir. Eksilir ve artar. İbni M es'ud, H uzeyfe bin
Yeman, İbrahim en Nehai, Hasen el Basri, Ata, Tavus, M ücahid ve Abdullah
bin Mübarek de bu görüştedir."
Müminlerin dosûuk ve hoşnutluğunu hak etmek için müminin, kalb ile tas­
dik, dil ile ikrar edip, imam doğrultusunda organlan ile amel etm esi gereklidir.
Dil ile imam ikrar edip de, bu ikrara ve Allah'ı tammasına amelleri zıt düşecek

1) Muhammed Suresi: 17
2) Müddessir Suresi: 31
3) Tevbe Suresi: 124
4) Ali İmran Suresi: 173
5) Ahzab Suresi: 22
ÎMAN VE İSLAM 163

olursa mümin ism ine hak kazanamaz.


Yine Allah'ı tamyıp amel eden bir kimse, diliyle inkar edip, tammış dduğu
Allah'ın birliğini yalanlarsa "mutlak mümin" ismine hak kazanamaz. Allah'a ve
peygamberlerine imen etti^ni söylediği halde, yükümlü olduğu fandan yerine
getirmeyen kim seye de mümin adı verilmez. Her ne kadar arapçada tasdik
edene mümin deniyorsa da, böyle kişiler AUah Teala'mn:
"İnananlar ancak, o kimselerdir ki. Allah'ın (adı) anıldığı zaman kalbleri ti­
trer, ayetleri okunduğu zaman bu onların imaniĞrmı artırır. We Rablerine
güvenir- ler; namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan yerU yerince saife-
derler. İşte gerçekten inanmış olanlar bunlardır" (1) buyrağu gereğince bu ismi
taşımaya layık değillerdir. Zira AUah Teala, kendilerinde bu sıfatlar bulunan
kişilerin mümin olduğunu bildirmektedir.
îbni Battal, imamn amel olduğunu söyleyenler hakkında şöyle demektedir
"Eğer "iman, tasdik olarak ele alınmıştır." denilirse tasdik imamn ilk dere­
cesidir denilir. Bu tasdik eden kişinin imana girişini sağlar. Yoksa derecelerini
tamamladığını göstermez. Böyle bir kişiye de "mutlak mümin" denilemez. Bu,
ehl-i sünnet'in "iman, söz ve ameldir" görüşüdür."
Ebu Ubeyd der ki:

"Bu, İmam M alik, Süfyan-ı Sevri, Evzai gibi Hicaz, Şam ve Irak'ın ilim sa­
hipleri, hidayet meşalesi, sünneti seniyyeye vakıf din önderlerinin görüşüdür."
îbni Battal der ki:

"Bu görüş Buhari'nin Kitabu'l-Iman'da ispat etmeyi kasdettiği görüştür ve


kitabındaki bütün bablan, bu bab üzerine bina etmiştir. Buhari bu kitabındaki
batlara, Babu Umuri'l-İman, Babu's-Salati Mine'l-İnuın, Babus-Zekati Mine'l-
İman, Babu'l-Cihadi Mine'l-İman gibi adiar vererek, Murcie ekoiünü reddet­
tiğini göstermiştir. Zira Mürcie ekolü imanın sözden ibaret bulunduğunu ve
amelle ilgisi bulunmadığını söylemektedir. İmam Buhari kitabına verdiği bu
tertible, Kur'an'a, Sünnet'e ve mezheb imamlarına muhalefet eden bu bozuk iti-
kadlı kişilerin düştükleri yanlışı ortaya koymaya çalışmıştır."
îbni Battal bir başka babda da Muhlib'in şu görüşüne yer venniştir:

"İslam, gerçekten lisanın söylediğini tasdik eden kalpten ibaret olan imandır
ki, bunun dışındaki bir şeyin Allah indinde bir yaran olmayacaktır."
Kerramiyye ve Murcie'den bazı kimseler ise imamn kalble tasdik olmasa

1) Erfal Suresi: 2 ,3 ,4
164 EL ESAS Fİ’S SUNNE

bOe, söz ile geçedi olduğunu iddia etmişlerdir. Bu kişilere verilen en iyi cevap,
ümmetin, dıştan kelime-i şehadet getirmelerine rağmen, kalpten inanmayan
münafiklann, kafir olduğunda icma etmeleri olmuştur. Allah Teala buyuruyor
ki:
"Onlardan ölen kimsenin namazını sakın kılma, mezarı basında da durma.
Çünkü onlar Allah'ı ve peygamberini inkar ettiler, fa sık olarak öldüler. Malları
ve çocuJdan seni hayrete düşürmesin; Allah bunlarla dünyada onlara azab et­
mek ve canlarım inkarcı olarak çıkarmak ister," (1)
Merhum İmam Ebu Amr bin Salah demiştir ki:
"Resulullah (a.s)’ın bu hadisine göre İslam, Allah'tan başka ilah olmadığına
ve Muhammed (a,s)’in Allah'ın Resulü olduğuna çehadet etmek, namazı dos­
doğru kılmak, zekatı vermek, ramazanı oruçlu geçirmek, gitmeye gücü yettiğin­
de Beytıdlah'a varıp hac yapmaktır. İman ise, Allah'a, meleklerine, kitapları­
na. Resullerine, ahiret gününe, kader, hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine inan­
maktır. Böylece hadiste imamn esası olan kalbi tasdik ve İslam'ın esası olan za­
hiri boyun eğiç ve teslimiyet ortaya konmaktadır. Kelime-i sehadet getirmekle
kişinin ndislümanlığı hükmen sabit olur. Hadiste İslam'a namaz, zekat, hac ve
oruç gibi ibadetlerin izcfe edilmesi, bu ibadetlerin İslam'ın en büyük ve önemli
şiarlarından olması yüzündendir. Bu ibadetleri yerine getirmesiyle kist Allah'a
olan teslimiyetini göstermiş olur. Bunları terketmesi ise teslim iyet bağlarının
çözüldüğüne veya teslimiyeti ihlal ettiğine bir içaret sayılır.
İman kelimesi bu hadis-i çerifde, İslam kelimesinin tarifinde yer alan ibadet­
leri ve diğer taatlen, imanın esası olan kalbi tesdiğin semereleri bu ibadet ve
taatlardır. Yine bu ibadetler imanı güçlendirip korur ve kemale erdirir. Bu se­
beple Abdûlkays'ın gönderdiği heyet hadisinde, Resulullah (a.s) imanı; kelime-i
sehadet, namaz, zekat, ramazan orucu, ganimetin beste birini verme ile açıkla-
tmstır. İste bu sebepten dolayı büyük günah isleyen ya da bir fa rzı terkeden kim­
seye müımn ismi mutlak olarak verilemez. Zira bir şeye verilen m utlak isim, o
şeyin tamamına aittir. Eksiği olan bir sey için o isim mutlak olarak kullamla-
maz. Ancak zahiri bakımdan kayıt ve şort konulabilir. Resulullah (a.s)'ın hadi­
sinde de buna binaen büyük günah isleyen kimseye, o anda m utlak mümin ismi
verüenüyeceği vurgulanmaktadır: "Hırsız, hırsızlık yaptığı sırada mümin değil­
dir."
İslam ismi, imanın esası olan kalbi tasdik ve taatların esasım oluşturmakta­
dır. Bunların hepsi teslimiyet demektir.
Ele alıp irdelediğimiz konulardan çıkan sonuç sudur: İman ve İslam birlesip
İMAN VE İSLAM 165

aynlabilirler. Her mümin müslümandır, ancak her müslüman mümin değildir.


İslam ve iman hakkında Kur’an ve Sünnet'te yer alan çeşitli naslan, Allah'ın
teyfıkiyle derinleşmesine inceleyip bir neticeye vardık. Bu konulara giren kim­
seler pek çok hata yapmaktadırlar. Bizim araştırıp elde ettiğimiz netice, hadis
ehli ve diğer alimlerin çoğunluğunun görüşüdür."
Selef-i salih ve daha sonrald ilim önderlerinden derlemiş olduğumuz bu gö*
riişler de ortaya koymaktadır id, iman artıp dcsilelnlmdctedir. S defin, muhad>
dişlerin ve bazı kelam alimlerinin görüşleri bu doğrultudadır. Kelamcdann ço­
ğunluğu ise imamn artıp eksilebileceğim kabul etmeyerek şöyle demektedirler:
"İmanın artacağı kabul edildiğinde, bu şüphe ve lUifür olur."
Kelam ilm i ile uğraşan araştırmacı alimlerden bazı arkadaşlarımız ise şöyle
demektedirler:

"Tasdiğin kendisi artıp eksilmez. Semerelerinin yani amellerinin artıp eksil­


mesine göre, artıp eksilen şer'i imandır. Denildi ki: İmanın artacağına işaret
eden naslar selefin sözleri ile imamn lügat anlamı ve kelamcıların görüşleri
arasında bu yorumla bir uyum sağlanabilir. Şayet kelamcılar iman artıp eksil­
mez derken, tasdiği kastediyorlarsa, bu görüş, hasen olarak kabul edilebilir."
En doğmsunu Allah bilir.

Öte yandan tasdik de delillerin belirginliği ve bakış açısuun genişliği nisbe-


tinde artabilir. Bu yüzden sıddıklerin imam, başkalannm imamndan daha kuv­
vetlidir. Zira onlarm imanlarına etki edip, sarsacak hiç bir şüphe ve engd bu­
lunmamaktadır. Dahası başlanna çeşitli haller gelse de onlann kalpleri rahat ve
aydınlıktır. Oysa kalpleri henüz İdam'a ısınmış olan kimseler ve benzerlerinin
durumu böyle debidir. Bunu hiç İdinse inkar edemez. Akd sahiU lûç bir kim se,
Hz. Ebu Bekir (r.a)'in tasdikiyle, herhangi bir insaıun tasdikinin aym olduğunu
söyleyem ez. Buhari Sahih'inde şu habere yer vermektedir:

'76/11 Ebi Muleyke demiştir ki:

"Hz. Peygamber (a.syin ashabından otuz kadarı ile tamştım. Hepsi n iş le r i­


nin nifağa düşmesinden korkuyorlardı. Onlardan hiç biri Cibril (a.s) ile M ikait
(a.s)'in imanı gibi bir imana sahip olduğunu söylememiştir." En doğrusunu Al­
lah bilir.

Am ellere iman ism i verilmeâ konusunda ise Etd-i Hak görüş birliği içinde­
dirler. Kur’an ve SUnnetten görüşlerini destekleyen pek çok delil bulunmak­
tadır. Bu deliller sayılamayacak kadar çok, tek l(k açıklamaya gerek kalmaya­
cak kadar meşhurdur.

Allah Teala buyumyor ki:


166 ELESASFİ'SSUN NE

"Allah im anlanm zt boşa çıkaracak değildir." (1) Bu ayeti kerimedeki iman


kelimesinin "nanun" ya da "ibadet" anlamında kullanıldığı konusunda alimler
görüş biıliğiııdediıler.
£hl-i sünnetin hadis, hkıh ve kelam alimleri, kıble ehlinden olduğuna hük­
medilen bir müminin cehennemde ebedi olarak kalmayacağım, bir kimsenin
kıble ehlinden sayılabilmesi için de, İslam dinine şeksiz şüphesiz, kalpten ina­
narak kelime-i şehadet getiımesi gerektiği konusunda ittifak etmişlerdir. Ke­
lime-! şehadetin bir bölümünü söyleyip diğerini söylemeyen kim se kıble ehlin­
den sayılmaz. Dilinde olan bir hastalıktan dolayı kelime-i şehadet getirme arzu­
sunu yerine getiremeyen bir kimse ise mümin sayılmaktadır.

Bir kimse kelime-i şehadet getirdiğinde artık ondan "Ben İsla m 'd a n başka
bütün dinlerden beriyim " demesi isteıunez. Ancak bu kişinin H z. Peygamber
(a.s)'in sadece araplara gönderilmiş olduğuna inanan kafirlerden olm ası duru­
munda, kelime-i şehadet getirse bile yukanda zikredilen sözü söylem edikçe
müslüman olarak kabul edilmez.

İmam Şafii'nin mezhebini izleyen alimlerden bazıları, bir kişinin kelim e-i
şehadet getirdikten sonra bu sözü mutlaka söylem e şartı olmadığım söylerler.
Bir kimse "la ilahe illallah" der de, "M uham m edun R esu lu lla h " dem ez ise, Şafii
mezhebinin meşhur olan görüşüne ve diğer mezheplere göre müslüman sayıla­
maz. Bazı Şafii alimleri ise, bu kişinin müslüman olacağım, ancak "M uham m e-
dun Resulullah" demesinin talep edileceğini söylerler. Onlara göre, eğer bu kişi
kelime-i şehadetin devamım söylemeyi reddederse mürdet olur. Bu görüşün sa­
hipleri d ^ olarak Resulullah (a.s)'ın:

"La ilahe illallah deyinceye kadar insanlarla savaşm akla em rolundum .


Bunu söyledikleri zam an kanlarını (canlarını) ve m alları b en d en ko ru m u ş o lu r­
lar" hamsini göstermişlerdir.

Alimlerin çoğunluğu ise hadiste geçen kelime-i şehadetin ilk kısm ım n ke­
lime-i şehadetin tamamma işaret ettiğini, Hz. Peygamber (a.s)'in kelim e-i şeha­
detin lafzuun meşhur olması ve birbiri ile irtibatı dolayısıyla birinci kısnum
söylemekle yetindiğini söylerler. En doğrusunu Allah bilir.

Şayet bir kimse namaz ve omç gibi, kendi dininde olmayan ibadetlerin va­
cipliğini kabul ederse, bununla müslüman olur mu? somsunu ilim adamlarımı­
zın bir kısım olundu, diğer bir kısmı olumsuz olarak cevaplamışlardır. İslam'ın
şartlarım kabul eden kimsenin müslüman olacağım söyleyenler, müslümanlann
inkar ettiklerinde kafir olacaklan her şeyin, kafirlerin kabul etm deri dummun-
da, müslüman olmalarına yol açacağı görüşünü ileri sünnüşlerdir.

I) Bakara Suresi: 143


İMAN VE İSLAM 167

Arapça söylem eye güç yetirdiği halde, kelime-i şehad^ bir başka dille
söyleyen kimsenin müslüman olup olmayacağına gelince; bu konuda da ilim
adandanmızın iki farklı göriişö bulunmaktadır. Sıdıih olan görüşe göre, ikrar
sebebiyle bu kişi müslüman olmuş olur. Doğm olan görüş budur ve diğerinin i-
tibara abnmaması gerekir. Bu konu Şeıhul Müzdıeb'de geniş olarak d e alınıp
inceleruniştir. Şüphesiz doğrayu AUah bilir.
İnsamn doğrudan dograya kendisi için "Ben müminim" demesi hakkında se­
le f alim leıinin ve diğerlerinin faiklı görüşleri vardır. Bir gump, kişinin sadece
"Ben mümimm" d on d d e yetinmemesi, hu sözün sonunda "İnsaallah” demesi
gerektiğini ileri sürmüştür. Bu, kdam alimlerinin çoğunluğunun görüşüdür.
Diğer alimler ise "in§aallah" demdrsizin kişinin mümin olduğunu söyleyebi­
leceğini belirtmişlerdir ki, tercihe şayan olan görüş de budur. Araştınnacı alim­
ler de bu görüştedirler. Evzai ve bazı alimler de değişik itihaılaıla h ^ iki
görşün de sahih olabileceğini bildirmişlerdir. İnşaallah demdrsizin "Ben mûslû-
manım" diyen kişinin-durumuna bakılır. İmamn hükümleri onun hakkında
geçedidir.

Öte yandan "Ben müminim" sözünden sonra "inşaattak" diyen kişi hakkında
şöyle denmiştin Burada "in§aallah" sözü ya teberrüken, ya da Allah Teala'nm
tekdir ettiği akıbet itibara alınarak söylenmiştir. Bir insan imam üzere sabit
kalıp kalmayacağını bilemez. İlk iki görüşü nazan itibara alarak ve ihtilafi
bakımından, bu konumm tercihe bırakılması daha doğm olur.
Bilinm elidir ki, ehl-i sünnete göre kıble ehlinden olan hiç bir kimse, güna­
hından ötürü tekfir edilemez. Heva ve bidat ehli de tekfir edilemez. İslam dini­
nin zam ıi olarak bilinmesi gereken hüküm ve ilkelerim inkar eden kimsenin ise
mülteciliğine ve küfrüne hükmolunur. Ancak yeni müslüman olmuş ya da
yerleşim merkezlerinden uzakta yaşayan kimselerin dummunâ bakıhr. Eğer
kendilerine duram açıklandıktan sonra inkarlanna devam edecek olurlarsa, ka­
firliklerine hükmolunur. Zira, içki içme ve adam öldürme gibi haram olduğu ke­
sin olarak bilinen şeylerin, hdal sayılması da insanı küfre götürür.
dördüncü KISIM

M ÜSLÜM AN OLMANIN ÜSTÜNLÜĞÜ


İM AN IN VE M Ü M İN İN F A Z İL E T İ
MÜSLÜMAN OLMANIN ÜSTÜNLÜĞÜ
t a k d im

İslam ümmetine mensub olmaktan daha yüce ve şerefli bir mensubiyet yok­
tur. Zira İslam'a olan bağlılık, peygamberlere ve resullere olan bağlılık demek­
tir. İslam’a intisab etmek, peygamber ve resullerin efendisi AUah'm elçisi Hz.
Muhammed (a.s)'e intisab etmektir. Allah'ın dinine bağlıhktan daha yüce bir
bağlılık olabilir mi?

Çağımızda İslam ümmetine olan bu mensubiyetin ve bagldığın, başka men­


subiyetler ve bağhlıklarla kanştığım görmekteyiz. Bu mensubiyetlerden bazdan
beraberinde aşınlığı getirmemiş olsa caiz olabilirdi. Öte yandan fisk, dalalet ve
dinden dönme sayılabilecek bağlılıklar da bulunmaktadır. Bu yüzden eserimizin
siyret kısmmda, İslam ümmetine bağhlık ile ilgili koymuş olduğumuz bazı ha­
disleri akaid kısmmda da ele almış bulunuyoruz. însanhğa, soya, vatana ya da
bir partiye olan aşın bağidık, müslümanlarm İslam ümmetine olan baglılddanm
zayıflatabilmekte ya da zihinlerinin bulanmasına yol açmaktadır. Dahası bazen
bu çeşit bağlılıklar kişinin hükmen dinden çıkması sonucunu doğurarak helak
olmasına sebep olmaktadır. İslam ümmetinin şerefi ve kerameti hakkında vaıid
olan naslar, bu ümmete mensup kişileri kapsamına dmaktadır. Müıtedler ve on-
lann yolunda giden uzantılannm bu şeref ve üstünlükten bir nasipleri yoktur.
Peygamberlik geldikten sonra kendisine davet ulaştığı hdde, Hz. Muhammed
(a.s)'e inanmayan bir kişi, Hz. Muhammed (a.s)'den önce gönderilen peygam­
berlerden birine bağlı olduğunu iddia etse de, İslam üm m ^ne mensup olamaz.

A llah T eala şöyle buyuruyor:

"D oğrusu te v lü d dini otan m üslünum lık, b ir tek din olarak sizin d in in iz£ r v e
ben d e R a b b in izim , a rtık bana h d lu k e d in " (1)

1) Enbiya Suresi: 92
172 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

"ŞûfAesiz bu nmslümanlık, bir tek din olarak, sizin dininizdir ve ben de Rab-
binizim; öyleyse benden salanın." (1)
"'Doğrusu "ben, kendini Allah'a verenlerdenim" diyen, yararlı iş işleyen ve
Allah'a çağıran kimseden daha güzel sözlü kim vardır?" (2)
"Daha önce ve Kur'an'da, peygamberin size şahid olması, sizin de insanlara
şah'ıd olmamz için size müslüman adını veren O'dur. Artık namaz kılın, zekat
verin, Allah'a sarılın. O sizin sahibinizdir." (3)
"Böylece sizi, insanlara şahid ve örnek olmanız için tam ortada bulunan bir
ümmet kıldık. Peygamber de size şahid ve örnektir." (4)
"Siz, insanlar için ortaya çıkarılan, doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan,
Allah'a inanan hayırlı bir ümmetsiniz." (5)

KONU İLE İLGİLİ RİVAYETLER

•I

119- Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etm iştin

"Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz" ayeti hakkında, Ebu
Hureyre (r.a) şöyle demiştir:

"(Müslüman olmalarına sebep olmalarından dolayı) insanların insanlar için


en hayırlısı (faydalısı) olan im m et sissiniz. Onları boyunlarında zincirlerle
(yani esir olarak) getirirsiniz de, (sonunda) İslam'a girerler."

C f Arf’ C /’ öi W . iS 'İ j —^t *

:Jli c J tjjA Û : ju ,- aJJî J , ^ ^ ^

119-Buhari (81224) 65-Kitabu't Tefsir. 7~"Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir
ünunetsiniz" babı. (6Iİ45) 56-Kitabu’l Cihad. 144-Zincirli esirler babı.
1) Mü’minun Suresi: 52
2) Pusâlet Suresi: 33
MÜSLÜMAN OLMANIN ÜSTÜNLÜĞÜ 173

120- T irm izi, B d ız bin Hakim (r.a)'den. o babasından, o da rfft<ı<»ginrtfn riva­


yet etm iştir
"Hz. Peygamber (a.s)'in "Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsi­
niz" ayeti hakkında şöyle buyurduğunu işitmiştir:
"Siz yetm iş ümmetin tamamlayıcısısıntz. Onların arasındaki en hayırlı ve Al­
lah'ın en çok değer verdiği ümmet sizsiniz."

:J li ^ .'.S. İ l J JllA ? -J . T^

cyt jp ja \ i

121- T irm izi, Abdullah bin Busr (r.a)'dan rivayet etmiştir


"Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet günü, secde etmelerinden dolayı ümmetimin yüzleri parlayacak,
abdest atmalarından dolayı (dbdest uzuvları) beyaz ve güzel bir renk ala­
caktır."

(^ J ^

.* 6 > ' } jû j i s î VI J 4 -; I j i y t :jtt

122- M üslim , Ebu Musa Eş'ari (r.a)'den rivayet etmiştir


"Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Bir müslüman vefat ettiğinde, Allah onun ateşteki yerine bir yahudiyi ya da
hristiyam koyar."

120- Tirmizi (51226) 48-Kitabu T^siri'l Kur'an, 4-AU İman suresinden babı. Tirmizi ha­
disin hasen olduğunu. Hakim ve başkalarının halisi kasen gördüğünü söylemiştir.
İbni Hacer de bu hadisin hasen ve sahih olduğunu söylemiştir.
121- Tirmizi (21506) Küabu’s Salat 427. bab. Tirmizi: "Bu hadis, sahih ve basendir. Bu
vecihden garibdir" denûştir.
122- Müslim (4/2119) 49-Kitabu't Tevbe. 8-Çok kişiyi öldürse bile kailin tevberinin
kabulü babı. Nevevi bu hadisin manası hakkında şunları söylemektedir.: "Hadiste
geçtiği üzere her insanın hem cennette, hem de cehennemde bir yeri vardır. liOmin
cennete girdiğinde, yerini kqfire bırakmış olur. Zira o, küfrü sebebiyle cehennem
haketmistir."
174 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

Ravi derki:

"Ömer bin Abdulaziz, Ebu Burde'ye rivayet etmi§ olduğu hadisi, babası Ebu
Musa'nın Resulullah (a.s)'dan işittiğine dair, kendisinden başka ilah olmayan
Allah adına üç kez yemin etmesini istedi. Ebu Burde de kendisinden istenilen bu
yemini yaptı, Ebu Katade:
"Said (yani İbni Ebu Bürde) Ömer bin Abdulaziz'in ondan yemin etmesini is­
tediğini söylemek, ancakAvn'ın sözünü redde etmedi" demiştir."
Bu konudaki diğer bir rivayet ise şöyledir;

"Kıyamet günü Allah Teala, her müslümana bir yahudi ya da hıristiyan


göndererek: "Bu senin ateşten kurtulman için fidyedir" buyurur."

iî!i J ı s 'i j - > y r

jıp Jtu j (<î) (^^1 ^ ^ 1 IJLf* Cri

jl ^
^ , t A.. . f ^ ,* •'
.iaJumSİ-J A.m\j 4j » İ^ J İ

123- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyıe (r.a)’den rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:


"Biz (kitap ekime msbetle) sonra gelenler, kıyamet günü ise en başa geçecek
alanlanz. Kendilerine kitap verilen ümmetler bizden önce gelm işlerdir. Bize ise
onlardan sonra kitap verilmiştir. Onların ihtilaf ettikleri bu (cuma) gün(ü) var
ya, Allah o güne bizleri eriştirımş, nasib etmiştir. Yarın ise (cumartesi) yahudi-
lerin (ibadet) günüdür. Yarından sonraki gün (pazar) ise hıristiyanların (iba­
det) günüdür." Hz. Peygamber (a.s) bu sözleri söyledikten sonra (biraz) sus­
muş, sonra da şöyle buyurmuştur;
"Her yedi günde bir gün yıkanmak, müslümamn yerine getirmesi gereken bir
haktır. (0 gün) başını ve vücudunu yıkar."
MttsUnıln bu rivayetinde gusül konusu yer almamıştır.
MÜSLÜMAN OLMANIN ÜSTÜNLÜĞÜ 175

Müslim’deki bir başka rivayette (1) ise yıkanma söz konusu edilmektedir.
Buhari'deki bir rivayette (2) "Biz sonra gelenler, en ba^a geçecek olatûa-
rız.." ifadesi, başka bir ilave olmaksızm zikredilmededir.
Müslim'de yer alan diğer bir rivayette ise: "Biz sonra gelenler, kıyamet günü
ilkler olacağız. Cennete ilk girenler biz olacağız..." ifadesi bulunmaktadır.
Yine Müslim'de şu rivayet de yer almaktadır:
"Bizden öncekilere Allah cuma gününe (bir ibadet günü olarak erişmeyi) na-
sib etmedi, Yahudilere cumartesi, hıristiyanlara pazar (ibadet) günü oldu. Son­
ra Allah bizleri getirdi ve cuma gününe (bir ibadet günü olarak erişmeyi) nasib
etti. Böylece cuma, cumartesi ve pazar günlerini (İbadet günleri) kıldı.
İşte onlar kıyamet günü de bize tabi olacaklardır. Dünya (ümmetlerinden)
en sona kalan biz olmuştuk, kıyamet günü ise, bütün yaradılmışlardan önce,
lehlerinde hüküm yerilecek olanlar bitler olacağız."
Buhari, Müslim ve Nesai'deki bir rivayet ise şöyledir:

"Resulullah (a.s)’ın şöyle dediğini işittim:


"Biz sonrakiler, en başa geçecek olanlarız. Onlar, bizden önce kendilerine
kitab verilmesinden dolayı (dünyaya bizden önce gelmişlerdir.) Sonra Allah'ın
bize fa n kıldığı gün (cuma) var ya, ihtilcf etmiş oldukları o günü (ibadet günü
olarak) Allah bize nasip etmiştir."
Nesai'nin rivayetinde şöyle bir fazlalık vardır;

"Yani cuma günü sonra ittifak ettiler. Böylece insanlar bizi izlediler. Yarın
(cumartesi) yahudilerin (ibadet günüdür), yarından sonra (pazar) hıristiyanla-
rın (ibadet günüdür.)"

jy \ ^*1 t S j j — H i

14^ j iŞMı C'^'\ j ı i i ( İ J ’isNj ^ jjij

124* İbni M ace, tbni Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur:

124-İbni Mace (211434) 37-Kitabu'z Zühd. 34-Hz. Muhammed (as) ümmetinin sıfatlan
babı. Haysemi, Mecma'u'z-Zevaid'de hadisin isnadmın hasen, ricalinin sika olduğu­
nu söylemektedir.
1) Müslim (31582) 7-Kitabu'l Cuma. 2-Cuma günü dişlerinifırçalayıp, koku sürme tate.
2) Buhari (JI345) 4-Kitabu'l Yudu. 68-Durgun siya bevletme babı.
176 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

B ü umnetlerin en sonra geleni, (ahirette ise) ilk hesaba çekileniyiz. (Ora­


da) "Unum Ümmet ve peygamberi nerede? diye sorulacaktır. Son ümmet olan
biz (orada ilk olacağız)."

Jıı J _ ^ j j i î ^Iıı o*-, j ! jf- i s t S j j Xo

■i>’l îj L *^ jÎ _ UJI o i ü^Jl :

.1 jâ İ l ÎÜ J ^ \ ljy/> j i - j'

125- Buharı, Sehl bin Sa'd (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:

"Resıdullah (a.s) §öyle buyurmuştur:


"Ümmetimden yetmişbin -ya da yediyüzbin- kişi sorgusuz ve cezalandırıl­
maksam cennete gireceklerdir. İki sa f halinde birbirlerine tutunmuş olarak bi­
rinciden sonuncuya kadar (bu şekilde yib-üyüp) gireceklerdir, onların yüzleri a-
ym ondördü gibi (parlak) olacaktır."

:Jlî <UI J} ^ iS jj — > Y *V


• ** i
1^' — — » j* j 4)1

«yşj ^lii :e^*^ _jjİ JÜ ( ( »İUal^

l»^tı: 411 j Jlii )4)) J j -*Ji ;J)ii


öl > 4)1 !4JI :3 u i ^ j4 -3 fü fe l

.ı 4 iıl^p dJjfyjtj) :Jlİi

126- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"ReaduUah (a sfın şöyle dediğini işittim:


Ebu Hureyre mdattyor:

"Bu söz üzerine, ükkaşe bin Mihsan Esedi, üzerindeki kaplan postuna ben­
zer çizgili bir elbiseyi kaldırıp ayağa kalktı ve:

125- Buhari (111416) 81-Kitabu'r Rikak. 51-Cennet ve cehennemin nitelikleri babı.


126- Buhari (111406) 81-Kitabu'r Rifaik. 50-Cennete hesapsız girecek yetm işbin kişi ba­
bı. Müslim (1U97) 1-Kiltdm'l İman. 94-Başta müslüman gurupların cennete gire-
edderittin deüli babı.
MÜSLÜMAN OLMANIN ÜSTÜNLÜĞÜ 177

"Ey Allah'ın Resulü, beni de anlardan yapması için Allah'a dua et" dedi. Bu­
nun üzerine Resulullah (a.s): “Allah'ım! Bunu da onlardan eyle" diye dua etti.
Daha sonra ensar'dan biri ayağa kalkıp:
"Ey Allah'ın Resulü! Benim de onlardan olmam için Allah Azze ve Celle'ye
dua et" dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s): "Ukkaçe bunda seni geçti." diye
buyurdu."
Müslim'deki bir rivayet (1) ise şöyledir.
“Hz. Peygamber (a.s) buyurdu ki:
"Ümmetimden yetmi§bin kiçi sorgusuz cennete girecektir" (Oradakilerden)
birisi "Ey Allah'ım, bu kimseyi onlardan eyle" diye dua etti. Sonra başka birisi
ayağa kalkıp ve "Ey Allah'ın Resulü, benim de onlardan olmam için Allah'a dua
et" dedi. Hz. Peygamber (a.s ona: "Ukkaşe bunda seni geçti" diye buyurdu."
Müslim'deki rivayet ise şöyledir: (2)
"Cennete ümmetimden yetmişbin kişi, tek bir gurup halinde ve ay suretinde
gireceklerdir."

:JIİ aIii o U» ^ ıSjj tV

(* ^ liil ^ 01 J j :J> îi ^ 4Ü1

Crİ ‘l 'S ü j lUll 0 ^ « ^ JS* tÇılÂfr S j

127- T irm izi, Ebu Umame BahaiU (r.a)'dan rivayet etmiştin


"R esulullah (a .s)'ın şöyle dediğini işittim ;

"R abbim , üm m etim den yetm işbin kişiyi sorgusuz ve azabsız cennete koym ayı
bana v a d etm iştir. H e r b in k i ^ n yam nda yetm işbin kişi daha beraberinde y e r
ala ca ktır. B u n a R abbim in keyfiyetirû anctA A llah'ın bileceği a v u a ^ la , üç
daha ila ve v la c a k tır."

1^1 <İJ1 Jl» :J lî Ya

aL : > ;j j ı i 5 j î î j i j u > ^ a!>âı

127-Tirmizi (4/626) 38-Kitabu Sıfati'l Ktyame. 12. bab.


1) Müslim, a.g.y.
2) Müslim, a.g.y.
178 ELESASFİ'SSÜNNE

:J Iİ^ tV ^ j i :J l İ İ J . ’4 ^

U j :J y j |»Âi J * :J l i ji Â^t c Ü l j !u » Jl

; j; î : j i î » 1 3 İ İ İ ı_^: : i j« :^ ı Sı a ı i ı4 i ı î > >

^ Û l J İP i \ ^ İ İJİJ^ ^ I k - j i i l j;İ'U İ«r :ju -

128- İmam Ahmed, Ebu Said (r.a)'den şu şekilde rivayet etm iştin
"Resulıdlah (a.s) buyurdu ki:
"Bir peygamber beraberinde iki ki§i, bir diğer peygamber beraberinde üç
veya üçten çok ya da az kikiyle beraber gelir. O peygambere: "Kavnüne tebliğ
ettin m ?" diye sorulur. O da: "Evet" der. Bunun üzerine kavmi (oraya) çağrılır
ve: "Size tebliğ etti mi?" diye sorulur. Onlar: "Hayır" derler. O Peygambere:
"Tebliğ ettiğine dair kim sahidlik edecek?" diye sorulur. O da: "Muhammed ve
ümmeti" cevdbım verir. Bunun üzerine Muhammed’in ümmeti çağrılır ve: "Bu
peygamber tebliğ etti mi?" denilir. Onlar da: "Evet" derler. O Peygamber: "Bu­
nu size kim öğretti?" diye sorar. Onlar da: "Peygamberimiz, bütün Resullerin
tebliğde bulunduklarım bize bildirmiş, biz de O'nu tasdik etm iştik" derler. İste
Allah Teala'nın;

"Böylece sizi, insanlara sahid ve örnek olmanız için tam ortada bulm an bir
ümmet kıldık. Peygamber de size sahid ve örnektir." (1) buyruğunda anlatılmak
istenen budur."

^ ;ÎJi ^^-1 p ru Jı ^ y j - > t 5

o îj S \j 4 ^ '4 \ ^ iiî ^ :j ü ^

..ı > L : â î

129' Hakim, İbni Abbas (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:

"Allah Teala: "Bizi sahid olanlarla beraber yaz" (2) kavli celilini indirdi. Bu

128‘Müsned, İmam Ahmed (3/58) Bu hadis sahihtir.


129-Müstedrek (2/313) Hakim, hadisin isnadının sahih olduğunu, ancak Buhari ve
Müslim'in tahric etmediğiıü, Zehebi’nin bunu doğruladığını söylemiştir.
1) Bakara Suresi: 143
2) Ali İmran Suresi: 53
MÜSLÜMAN OLMANIN ÜSTÜNLÜĞÜ 179

ayeti kerimede "gahid olanlar" Muhammed (a.5)'in ümmetidir. Hra ümmeti Mu-
hammed (a j) için ve diğer Resuller için tebliğ ettiklerine dair sehadette bulu­
nacaklardır."

> Ol ;îii

(İrf cyı ^ J*'* •Ji*

../v i

130* İmam Ahmed ve Tirmizi, Bureyde (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdir


"Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Cennetlikler yüzyirmi se f (gurup) olacaktır. Bunlardan sekseni bu ümmet­
ten, kırkı diğer ümmetlerdendir."

u r ;J lî tÜfr ^1 J 'jf. (Îîjû 4' i j Yj —

f L^Jl J n \ \y ^ Ol o ) i y l ı :J ü i ^ Jt ^ ^

tSjıülji :J\Î ;UİS J i î lY li lj» j^ Ol O ^ ^ ı : j lî :lîl»

Ol t5*l JU^<»

. » p v ! p jâ ı j j » j . u s ' ı j ; ;J j ı s - v ı uj .ia :: *ıiı

.ı^ ıv i J İ» ^ ,iip ji

131- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etnüş-
lenlin
"Kırk kişi kadar bir topluluk, bir kubbenin altında Hz. Peygamber (asYin
yanında bulunuyorduk. Resulullah (a.s): "Cennet eUitdn dörtte Inri olmaya razı
nusuuz?" diye sordu. "Evet” dedik. Hz. Peygamber (a.s): "Cennet ehlinin üçte
U ri olmaya razı mtsmız?” dedi. "Evet" dedik. Hz. Peygamber (aa): "Muham-
med’in nefsi (kudret) elinde olan Allah’a andolsun ki, ben, sizin cennet M itûn

130-MSsned, İman Ahmed (5/347-355) Halisin isnadı sahihtir. Timûzi (4/683) 39-
Kitalnı SrfaHI Cenne. I3-Cennet Minin mtehkUri hakkında varid olm hadider
btdn.Tirmiâ, bu hadisin hasendduğunus^demiştir.
W-Buhari (11/3) 81-Kitabu'r Rikak. 45-Haşr babı. Idüdim (1/200) 1-Khabun İm
95-Bu ümmetin cennet ehlimn yarısı dacağt babı.
180 E L E S A S F İ'S S Ü N N E

yansı olmanızı umuyorum. Doğrusu cennete yalnız müslüman nefis girecektir.


Sizin jick ehli ile mukayeseniz, siyah bir öküzün derisi üzerindeki beyaz bir kıl
gibidir. Ya da kırmızı bir öküzün derisi üzerindeki siyah bir kıl gibidir."
Tirmizi'de (1) bu rivayetin ayrası yer almaktadır. Ancak orada ifade şöyle-
din

"Cennet ehlinin yarısı olmaya razı mısınız? Doğrusu cennete ancak müslü'
man n ^ s girecektir.”

* •’Jl • I 'Jlı e 9 f 9 9f 9 ^ M

J\ SJji] U \^ \ill :cJ>- Ci JÛ


:lj)lî ıÇ21lj fy, Ojjjdî» :JÜi ı^
:JÛ ^1 J_^' dJü)» :Jli c ^ l
IİjÜ Jİ ijÜI ^jlJl cL.«i
O ir *^1 i i . s j j I j j l î» : ^ ^ 1 JÛ İ « 3 o

^ J Ç \li\t / ; i ‘ı!üi J d > J ^ ; r **^1 / v i uj

j tı ;jii tij^ ty’l* •J'î («^ «jîç?'


ou aJ I j i p î !y f -jSl J İ | ;J lİ j»j d 3 Jİj 1J O l 1_^

fv ft Jlil :^;î\ Sfj rjU c l j ; ^ « j ^ ’l J il

132- Tirmizi, İmran bin Husayn (r.a)’dan şöyle rivayet etmiştir:

"Ey insanlar! Rabbinizden sakının; doğrusu kıyamet gününün sarsıntısı


büyük şeydir. Kıyameti gören bir emzikli kadın emzirttiğini unutur, her hamile
kadın çocuğunu düşürür. İnsanları sarho§ gibi görürsün, .oysa sarhoç değildir­
ler, bu sadece Allah'ın azabının çetin olmasınd<fndır."'(2) ayeti, Resulıd-
lah (as) sterde iken nazil olmuç, bunun üzerine çöyle buyurmuçtu:

132-Tirmizi (5/322) 48-Kitabu Tefsiri'l Kur'an. 23-Hacc suresinden babı. Tirmizi hadi­
sin kasen olduğunu söylerniftir.
1) Tirmizi (41684) 39-Kitabu Sfati'l Cenne. 13-Cennet ehlinin gurupları hakktndtdâ ha­
disler babı.
2) Hacc Suresi: 1-2
MÜSLÜMAN OLMANIN ÜSTÜNLÜĞÜ 181

"Bilir misiniz bu hangi gündür?" (Sahabiler): "Allah ve Resulü daha iyi bi­
lir" dediler. H z. Peygamber (a.s): "Bu Allah'ta Adem'e 'Cehennemlikleri çıkar'
dediği gündür. Adem (a.s): "Ey Rabbim! Cehennemliklerin çıkarılması nedir?"
diye sorar. Allah Teala: "Dokuzyüzdoksandokuzu cehenneme, biri cennete" bu­
yurur. Bu sözler üzerine müslümanlar ağlamaya başladılar. Hz. Peygamber
(a.s) şöyle buyurdu:
"Orta yolu tutun, adil olun, aşırılığı ve ifratı terkedin! Hiç bir peygamberlik
devri yoktur ki, önünde bir cahiliyet dönemi olmasın. Bu sayı (cehennemlik olan
dokuzyüzdoksandokuz kişi) cahiliyet devri ehlinden olacaktır. Tamamlanırsa
mesele yok, aksi halde münafıklardan tamamlanacaktır. Siz ve diğer ümmetler,
hayvanın iki bacağının iç kısmındaki tüysüz bir boğum veya bir devenin
böğründeki bir ben gibisiniz, (Yani çoğunluk içinde bir azınlıksınız.)" Resulul-
lah (a.s) daha sonra sözlerine şöyle devam etti:
"Doğrusu, cennet ehlinin dörtte biri olmanızı umuyorum." Bu söz üzerine
sahabiler tekbir getirdiler. Hz. Peygamber (a.s): "Öyle umuyorum ki, sîzler cen­
net ehlinin üçte biri olacaksınız," dedi. Bunun üzerine sahabiler yeniden tekbir
getirdiler. Hz. Peygamber (a.s): "Umarım cennet ehlinin yarısı olursunuz," de­
di. Sahabiler yine tekbir getirdiler."
R aviderki:

"Hz. Peygamber (a.s), cennet ehlinin üçte ikisi olacaksınız buyurdu mu, bu­
yurmadı mı bilmiyorum."
Bir diğer rivayet ise şöyledin

"Bir seferde Resıdüllah (a j) ile beraberdik. Yürüyüş sırasında ashabın bir


kısmı önde, bir kısmı arkada kalmıştı. Bu sırada Resulüllah (a.s) yüksek sesle:
"Ey insanlar! Rabbinizdert sakının, doğrusu kıyamet gününün sarsıntısı
büyük şeydir" ayetini "fakat Allah'ın azabı çok şiddetlidir" ifadesinin bitinûne
kadar okudu. Ashabı bunu işittilderinde, Resulullah (aj)'ın bir şey söyleyece­
ğini anlayıp, bineklerini hızlandırmışlardı. (Hz. Peygamber (a j), etrafında top­
landıklarında): "Bu günün hangi gün olduğunu bilir misiniz?" diye sordu. On­
lar: "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dediler. Hz. Peygamber (a.s):
"Bu, Adem (a.s)'e seslenileceği gündür. Rabbi ona şöyle nida edecektir: "Ey
Adenil cehennemlikleri çıkar!" Adem (a.s): "Ey Rabbim cehennemliklerin çıka­
rılması nedir?" diye sorar. Allah Teala "Her bin Idşiden dokuzyüzdoksandokuzu
cehenneme, birisi cennete girecektir," buyurur" dedi. Bunun özerine orada bu­
lunan sahabileri ümitsiziıik kapladı, gUümsemekte olanların bile yüzleri değiş­
ti. Resulullah (a.s) ashabının bu durumunu görünce:
182 E L E S A S F İS S Ü N N E

"Çdkpn ve nUgdeleyin! Mühamnted’in nrfsi, kudret elinde olan Allah'a ye­


min olsun ki, siz iki yaradılnu§ ile berabersiniz. O ikisi ne ile beraber olurlarsa,
onu çoğalürlar. Ye'cûc ve Me'cüc ile Ademoğulları ve İblisoğullarmdan ölen­
ler." Bu sözler üzerine ashabın üzüntüsü dağıldı. Daha sonra Resulullah (a.s)
föyle billurdu:
"Çabpn ve müjdeleyin! Muhanuned'in nrfsi kudret elinde olan Allah'a yemin
olsun ki siz, insanlar arasında, devenin böğründeki bir ben veya hayvanın iki
kolunun iç bsmındaki tüysüz bir boğum gibi (azınlıktasınız)"

c  w :J lİi AİlI û ? ' if"

Jp J \ ^ v t iî^Jı j : jjL : ^

İÜ - İoıam Ahmed, Ali bin Halid (r.a)'den şu şddlde rivayet etm iştir

"Ebu Omame Bahili, Halid bin Yeâd bin Muaviye ile karçılaçmıç ve ona Re-
sulullah (a.ydan içitmig olduğu en yumuşak ve hoş sözün ne olduğunu sor­
muştu. Halid bu soruyu şöyle cevaplandırmıştı:
"Resulullah (as)'ın şöyle söylediğini işitmiştim:
Devenin, sahibine isyan edip kaçam gibi Allah'a asi olanlar dışında hepiniz
cennete gireceksiniz."

A j ı s :j t t ^ J \ - j- jV ! y i ^ ı > ) i r «

A j i i> j J - j. ‘■jı a y ı l U a ' ,,4 ^ i > ; #

ayi y , y ü y :j ı ü t a y ı y j i Ü J ' y , 1A : j i *1 ^ 1

• o a ıı y i jL ii y

134* Taberani, Evsat'ta Ebu Said el Hudri (r.a)'den şüyle rivayet etm iştir

133- Miisned, İmam Ahmed (51258) Mecma'u'z-Zevaid (10170) Haysemi, hadisi İmam
Ahmed'in rivayet elliğim, Ali bin Halid dışında ricalinin sahih olduğunu, onun da
sika olduğunu söylemektedir. Müstedrek (41247) Hakim bu hadis hakkında görüş
biidirmemişiir.
134- Mecma‘u'z-Zevaid (10170) Haysemi hadisi Taberani'nin Evsat'ta rivayet ettiğini ve
ricalinin sahih olduğunu söylemiştir.
Mü s l ü m a n o l m a n in ü st ü n l ü ğ ü 183

"Remlullah (a.s) buyurdu ki:


''Nrfsim kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki, devenin (sahibine) isyanı
gibi, Allah'a isyan edip, cennete girmek istemeyenler dı§ında hepiniz cennete
gireceksiniz." Bunun üzerine: "Ey Allah’ın Resulü! Cennete girmeyi kim red­
deder ki?" diye soruldu. Hz. Peygamber (a.s):
"Bana itaat eden cennete, bana asi olan da cehenneme girer" buyurdu."

Cf ^ İÜ' İ ^ J J . ^^3 ı S jj —

V cr! (^ ' ‘ -5 ^ j^3

• İ îl J uİ :J lî îö ş iji jjils' ^ ^

135- İm am Ahmed ve Ebu Davud, Zeyd bin Eıkam (r.a)'dan şöyle rivayâ
etmişlerdir:

"Jtesulullah (a.s) ile beraberdiL Bir yere konakladtğumzda §dyle buyurdu:


"Siz (kıyamet günü) havuzun başında betam yanıma gelecek olan yüzbin
kısımdan bir kısımsınız." "O gün kaç kişi olacaksınız?" diye soruldu. Hz. Pey­
gamber (a.s): "YeJiyüz veya sekizyüz" diye buyurdu."

4İJI J y - j Vj-İT ^ jSJ.\ iS y j —

İr*İ — ilîN İ -.(sy/y —

i> v i j , p . d l ı j 5 > ’^ î ^

136- İm am Ahmed, Ubeyy bin Kaab (r.a)'dan rivayet etmiştin


"Resulullah (a s) buyurdu ki:
"Bu ümmeti müjdele. -İmamları müjdele, şeklinde de rivayet olunmuştur-
Onlart yücelm e, zafer ve istikrar (beklemektedir.) Kim onlardan ahiret için

135- Müsned, İmam Ahmed (41367.369.371,372) Ebu Davud (41237) Kitabu’s Sünne.
26-Havuz.babı. Müstedrek (1176) HtAim, bu hadisin Buhari ve Müslim’in şartma
göre sahih olduğunu, ancak tahric etmediklerini sâykmiftir.
136- Müsned, İmam Ahmed (51134) Mecma’u’z-Zevaid (10/200) Haysemi, hadisi İmam
Ahmed ve oğlunun değişik tariklerden rivayet ettiğini, İmam Ahmed'in ricalinin sa­
hih olduğunu söylemektedir. Hakim, (41311) Hatüsin isnadının salıüt olduğunu an­
cak Buhari ve Müslim’in tahric etmediğini, Zehebi’nin de bunu doğruladığm söyle­
miştir. İhsan hin Tertibi Sahih bin Hibban (1/311)
184
EL ESAS F Î’S SÜNNE

yapılacak ameli dünya için yaparsa, onun ahirette nasibi olm az."

^ İİ a, ^ :J\İ J hıâ -J. _,y,y

|i j ,4 i ,4 i lûl J i >ui jlî : jtü ii^âjİÂ


■İ3y >Sa*

^ j, j , 4 j .4 ^ '4^ '4 ) 4 p j

• ( ^ j ,4 j 4 ^ 44 j, ( s \j â i j % pj

137- Hakim, Katade (r.a)'den §u şekilde rivayet etmiştir:

"Seni onlardan uzaklanırsak bile, doğrusu biz kendilerinden öc alırız..." (1)


ayeti hakkında Enes fr.öj gunları anlatmaktadır:
"Resulullah (a.ş) (vefat ederek) ümmetinden ayrılmış, geride (zalimlerden)
tınacak intikam kalmıştır. Allah Teala, Peygamberi (a.s)'ne ümmetinin başına
kendisini üzecek bir hadisenin gelmesini göstermemiş, Resulullah ( a j) bu şekil­
de (ahirete) irtihal etmiştir. Peygamberimiz dışındaki bütün peygam berler ise
ümmetlerine verilen cezayı görmüşlerdir."

i, û. j lî ^ ^ .6 > J -J , - l y , ^ 3 ' _ s r K

138- Bezzar, Ebu Derda (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) buyurdu ki:


"Ben sizin peygamberlerden olan nasibinizim, siz de benim ümmetlerden
olan nasibimsiniz."

Jıı p-;UÎı d ; j u çis^jıiı J \ ^ —^ r^

137- Müstedrek (2I4-İ7) Hakim hadisin sahih olduğunu söylemiş. Zehebi de onu doğrula-
mtşur.
138- Mecnu^u’z-Zevaid (10168) Haysemi, hadisi Bezzar'ın rivayet etiğini ve ricalinin Ebu
Habibe Tai dışında sahih olduğunu söylemiştir. Tirmizi ^ rivayet etmiş olduğu bir
b a ^ hadisle, bu hadisin sahih olduğunu bildirmiştir. İbrü Hibban da "es-Sikat"da
âkrelmişlir. Bu hadise şehadet eder mahiyette bir hadis de İmam Ahmed’in Müsned
(31471finde bulunmaktadır. Bu, uzun bir hadisin yalnız bir bölümdür.
I)Zuhrı^Suresi: 41
MÜSLÜMAN OLMANIN ÜSTÜNLÜĞÜ _____________________ 185

' t K, 'a* . >>S a ** » >


L*\ î İİ m ou

;J\İ Sl^ jja- Slj O jA ^U Olj ' j J ^ J

LS’^ ^’ ı>î (HrSİ?^' '.JÜ Ç|iîp Slj jiis^ Slj li* o»^

139- İmam Ahmed, Ebu Derda (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştin


"Kasım'ın babası Resulullah (a.s)'m şöyle dediğini işittim:

"Allah Azze ve Celle, İsa (a.s)'ya şöyle demiştir: "Ey İsa, ben senden sonra
bir ümmet göndereceğim. 0 ümmet, eğer kendilerine hoşlandıklan bir şey isa­
bet ederse (verilirse) hamdederler ve şükrederler. Eğer onlara hoşlanmadıktan
bir şey isabet ederse (musibete uğrarlarsa), ecrini ahirette olmayı umar ve sab­
rederler. Bu, ne kilimlerinden, ne de ilimlerindendir." İsa (a.s): "

fiilim ve ilimleri olmaksızın bu nasıl olabilir?" der. Allah Teala: "Onlara il­
mimden ve hilmimden veririm," buyurur."

l İ j î :JU ^t ♦

lijiı JJJ\ jA c -k î^ Û M-/a j Aİlj aİ p İU\

jıî^ ı c - ^ ^ ÂiJ ı'jÂ-yi- 'jA

ijr ^ f j l C-Âi'i

(4-*i >Jı lii j 3*

> ır (ii^3.4'3 ls^

'H3 ?*3^* »y!


LsMj J lİi 14- r ^ fUjîJjl Ç > 'y ^ CSjOS' Cjj-i» jjt ^

( ^ 3 ,4'j Ls^ j' lyil fjîli :

* ^> 3 , c ' ^ ' i? A ^ i? ^

139-Atüsned (61450) Mecma'u’z-Zevaid (10/67) Haystsni, hatüsi İmam Ahmed, Bezzar ve


Taberani'nitt rivayet ettiğini. Hasen bin Sevvar ve Ebu Haüier Yezid Inn Meysere
dışında, İmam Aluned'in ricalinin sahih olduğunu, bu kişilerin de sika olduğunu
söylemiştir. Müstedrek (l/1 4 ,67)
186
EL ESAS Fİ’S SÜNNP

• • M * k * " * Tvı B ■* ^ ^ - e «B,


• jf - ^ 0 , jjii ^ ^1 . Q ^

'aİj S j } İÎ)I :da J3 UOjjlî» :Jliî 4-ii^


o>U İp U ^ I iL yi J , \ .j y


*.(
4*^ <
>» j? ö
l il)l !İl J^jL' ;U
lî «
U Û
İJ
I

140- Hakim, Avf bin Malik Eşcai (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir;
Resulullah (a j) ile birlikte bir yerde konaklamıştık. Geceleyin uyandığım­
da, orduda devenin semerinin arka tarafından daha yüksek bir şey olmadığını
gördüm. Bütün insanlar ve develeri yere yapışmıştı. Kalkıp insanların arasında
dolaşmaya başladım. Bu arada Resulullah (a.s)'ın yattığı yeri yokladım.
Yatağında yoktu. Elimi yatağın üzerine koyduğumda soğuk olduğunu hissettim.
İnsanların arasında dolaşmaya başladım, bir yandan da "İnna ileyhi raciun
(Biz O’na döneceğiz) Resulullah (a.s) götürülmüş'' diye bağırıyordum. Ordu­
gahın tamamım geçip, çıktıktan sonra bir takım gölgeler gördüm. Oraya taş
fırlattıktan sonra, gölgenin yanına vardım. Muaz bin Cebel ve Ubeyde bin Cer-
rah'la karşılaştım. Değirmen uğultusu ya da rüzgarın çakıl taşlarına vurduğu
zaman çıkardığı sese benzer bir ses duyuluyordu. Bazılarımız, bazılarımıza;
"Sabah oluncaya ya da Resulullah (a.s) gelinceye kadar yerinizde durun," de­
diler. Allah'ın takdir etmiş olduğu bir süre orada kaldık. Sonra Resulullah (a.s)
seslendi:
"Orada Muaz bin Cebel, Ebu Ubeyde bin Cerrah ve A yfb in M alik var mı?"
dedi. "Evet" dedik. Bize doğru geldi. Sonra birlikte yürümeye başladık. O'na ne
bir şey soruyor, ne de bir şey bildiriyorduk. Sonunda yatağına (varıp) oturdu.

"Biliyor musunuz, bu gece Rabbim neler arasında bir tercih yapmamı iste­
di?" buyurdu. "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dedik. Bunun üzerine: "Allah
Teala, ümmetimin yarısının cennete girmesi ile ş^a a t arasında bir tercih yap­
mam istedi. Ben şefaati seçtim." buyurdu. "Ey Allah'ın Resulü! Şefaatine nail
olanlardan olmamız için, Allah'a dua et!" dedik. Resulullah (a.s): "O her müs-
tliman içindir" buyurdu."

aUİ j ^ :J lî ^ t S

140-Müstedrek (1167) Hakim, bu hadisin Müslim'in şartına göre sahih olduğunu, ancak
tahric etmediklerini, hadisin ravileritün tamamının Buhari ve M üslim'in şaurtına gö­
re sika olduğunu ve illetleri bulunmadığm, şefaatle ilgili diğer nakillerde "O bütün
müslümanlar içindir" ibaresimn bulunmadığını söylemiştir.
MÜSLÜMAN OLMANIN ÜSTÜNLÜĞÜ
187

^ llu ^ l C. J - î i l 0^.1 \*\i\ rjliî .J

iji j; ,jjj

141- İmam Ahmed, Ebu Cumua (r.a)'dan rivayet etmiştir;


"Resulullah (a ^) ile birlikte öğle yemeği yiyorduk. Aramızda Ebu Ubeyde
bin Cerrah da bulunuyordu. Ebu Ubeyde: "Ey Allah'ın Resulü, seninle birlikte
mûslüman olup, seninle birlikte cihad ettik. Bizden daha üstün olanlar var mı­
dır?'' diye sordu. Hz. Peygamber (a.s): "Evet, benden sonra gelecek bir toplu­
luk vardır ki, beni görmedikleri halde iman ederler" buyurdu."
Buradaki üstünlük, muüak bir üstünlük değil, görmeden iman etme yönün­
deki üstünlüktür. Çünkü ashabın Resulullah (a.s)'ı görüp dinlemeleri ve ümme­
tin diğer fertlerine ütünlükleri tartışılamaz.

JUJİ ^ 1. : ^ Jlî :JÜ İlil ^ 3 ^^1 ^ ^33 11


;JÛ ;I^Ü \Jı.Ş :Jlî l_j)Ü uflîUıjl
çgV İ ^ :JÜ İ ^ \ :\j« j $ İ ^ '1

•|UU<1 j l i J l ^ UUii 4ı O jijjŞ ^

142-B ezzar,E nes (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir.

"Hz. Peygamber (a.s) "Yaradılnuslardan hangisinin imanı daha çok hayreti


gerektirir?" diye sormuş, sahabiler: "Melekler” denüşti. Hz. Peygamber (aj):
"Melekler nasıl olur da iman etmez?" deyince, sahabiler: "Peygamberlerdir"
dediler. ResıduUah (a.s): "Peygamberlere vahyolunmaktadır. Nasıl olur da
iman etmezler?" buyurdu. Safutbiler: "Sahabilerdir" dediler. Hz. Peygamber
(a.s): "Sahabiler, peygamberlerle beraberdir. Nasıl iman etmezler H? Doğrusu

141- İmam Ahmed (41106) Mecma'u'z-Zevaid (10166) Haysemi, hadisi Ahmed, Ebu Yala
ve Taberam'nin çeşitli isnadlarla rivayet ettiğini. İmam AJmed'in senecüerinden bi­
rinin ricalinin sika olduğunu sâylemekiedr.
142- Mecma'u'z-Zevaid (10165) Haysemi. hadisi Bezzar'm rivayet etliğini, Enes'in garib
hadislerden olduğunu, hadisin isnadında hakkında ihtilaf edilen Said bin Beşir bu­
lunduğunu, bazı kimselerin onu sika görürken, bazılarının ise ta y f görıEiğünit,
diğer hadis ricalinin ise sika olduğunu Inldirmisiir. Yine bu hadisi Darimi tahric
etmiş. Hedcim de sahih olduğunu söylemiş, Zehebi de bunu doğndanuştır.
188 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

f«İd, insanlardan imanı hayrete §eyan olanlar, shlerden sonra gelip vahyolu-
nan ki- tabı bulan (gören) ve ona inanıp uyan kimselerdir. İ^te onlar, hayret
edilecek insanlardır -ya da yaratılmışlardır- ”buyurdu."
Bir Açıklama
Mutlak efdaliyet söz konusu olması için, sadece hususiyet yeterli değildir.
ResuluUah (a.s)'m bazı yönlerden üstün olduğunu zikretmiş olduğu kişiler, her
yönden mutlak üstünlüğe sahip değildirler. Mutlak üstünlük peygamberlere,
sonra sıddıklara, sonra şehidlere, sonra Salih kimselere aittir. ResuluUah (a.s)'ın
ashabı, peygamberlerden sonra yaradılmışlann en üstünüdür. Çünkü onlar, Re-
sulullah (a.s)'ın sohbetinde bulunmuşlardır.

01» ^ y i ^ :J lî oL : y ^ ir

143- Taberani, Sehl bin Sa’d (r.a)'dan rivayet etmiştir:


"Hz. Peygamber {a.syin şöyle dediğini işittim:
"Ashabımdan bazı erkeklerin, sülbünün sulbünün sülbünden cennete hesap­
sız girecek erkek ve kadınlar çıkacaktır." Daha sonra ResuluUah (a.s): "
Onlardan başkalarına da -ki henüz onlara katılmamışlardır- Kitab ve hik­
meti öğret- mek üzere peygamberi gönderen Allah'tır. O, güçlüdür, Hakim'dir."
(1) ayetini okudu."

4İ)I ^ :Jlî âpÜj ^ >t i

^1 J 3 ^ ‘(*4^ OiU J

IyJ-Vl j.iJt ^ J j —j J - i JI j U)) :

UÛm; fjı, dJjjlî-o o}, jjl 3 ^ tlrî ^

t3üj 4JJI İ!^ j Jlİi

143-Mu'cem ül-Kebir (6/201) Mecma’u'z-Zevaid (10/48) Haysemi, hadisi Taberani'nin


rivayet ettiğini ve isnadımn ceyyid (iyi) olduğunu bildirmiştir.
1) Cuma Suresi: 3
MÜSLÜMAN OLMANIN ÜSTÜNLÜĞÜ
189

^ 4jU\j ^ ^ ^ jJ lj
^ lîjı ^ Î i ^ ’ı ji J ' ^

^ 'İ j ' (^-i J i - u ^ i ' S f öî J i j 4 . 11 ^


; a ‘ ;j ü jı j i ) i y j , ^ ,-, . j y < ,

j c . li y ; .j ^ jı ^

J ^ ^ u ı li y ; <f'4 4 . ^ 1 j^ jj, ,'^ ^

^ • «İl ^
.1j ^»m \ ^ J L ^

144- Taberani ve Bezzar, Rifaa bin Arabe (r.a)’den rivayet etmişlerdir


"Resulullah (a.s) ile sefere çıkmıştık. Bazı kimseler ayrılmak için Resulullah
(a.sydan izin istiyor, O da onlara izin veriyordu. (İzin isteyenlerin çoğalması
üzerine) Resulullah: "Size ne oluyor ki, ağacın Resulullah (a.s)'ın ön tarafında
kalan kısmı, arka tarafında kalan kısmına nispetle hoşunuza gitmiyor.” (Yani
Resulullah (a.s) ile birlikte olmayı değil de gerisinde kalmayı tercih ediyorsu­
nuz f) dedi. Bu söz üzerine orada bulunanların hepsi ağlamaya başladılar. Hz.
Ebu Bekir (r.a):

"Bundan sonra benim adıma senden izin isteyen olursa alçaktır!" dedi. As­
habının durumunu gören Hz. Peygamber (a.s), Allah'a hamdu senada bulunup
şöyle buyurdu:
"Allah indinde şehadet ederim ki -daha önce Hz. Peygamber (a.s) yeminle­
rinde, M uhammed’in nefsi (kudret) elinde olan, ifadesini kullanırdı- sizden Al­
lah'a iman edip, istikamet üzere olan kimseler cennet yolunu tutmuşlardır. Rab-
bim, ümmetimden yetnûşbin kişiyi sorgusuz ve azabsız cennete koymayı, bana
vadetmiştir. Siz, eşleriniz ve çocuklarınızdan salih olan kimseler cennetteki ev­
lere girinceye kadar Allah Teala'nın kimseyi cennete girdirmeyeceğini uma­
rım." Resulullah (a.s) daha sonra şöyle buyurdu:
"Gecenin yarısı ya da üçte biri geçtiğinde Allah Azze ve Celle dünya seması­
na iner ve şöyle buyurur: "Kullarımdan kendim dışında bir şey istemiyorum.
Benden isteyen kim dir ki, ona vereyim. Bana dua eden kimdir ki, duasım kabul
edeyim. Benden c f dileyen kimdir ki, onu affedeyim.”Böylece şafak söker

144-Mu’cemu'l Kebir (5149-51) Mecma'u'z-Zevaid (10/48) Haysemi, hadisi T ^ r a n i ve


Bezzar’ın kendi isnadlarıyla rivayet ettiğini, Taberani ve Bezzar'ın ricalinin bazıla­
rının sahih olduğunu söylemiştir.
190 EL ESAS Ft'S SÜNNE

Bir Açıklama

Bu hadiste Hz. Peygamber (a.s)'i görüp, sohbetinde bulunan müminlerin


üstünlüğü vuıgulanmakta, sahaUleıin cennete başkalanndan önce girecekleri
bdirtilmektedir. Bu hadisle sahabeden sonra cennete girecekleri bildirilen yet-
mişbin kişi, Ukaşe bin Mihsan'm da içinde bulunduğu, cennete girecek diğer
yetmişbin kişiden farklıdır. En doğrusunu Allah bilir.

f* A - J iiı : ^ 4İJI J j - j

145- Bezzar ve Taberani, Evsafta, İmran bin Husayn (r.a)'den şöyle rivayet
etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) buyurdu ki:


"Ümmetim yağmura benzer; babının mı, sonunun mu hayırlı olduğu inlin'
mez."

İl 3li' :3 tî j i » 1 U .I ı f j ; _ m

fi ^ i'5 i t s > f K > â y i

V\6- İmam Ahmed, Ammar bin Yasir (r.a)'den rivayet etmiştir:


"Resulullah (a.s) buyurdu ki:
"Ümmetim yağmura benzer; bağının mı, sonunun mu hayırlı olduğu bilin~
m ez"

i j ı i ;3 b « î I« j^ u u ,s ') j - i t v

. ı r i 5 fi : ‘j  jü ı ;

145-MecmaYz'Zevâd (10168} Haysemi. hadisi, Bezzar ve Taberani'nin Evsat'ta rivayet


ettiğini, Bezzar'm isnadının hasen olduğunu, Hz. Peygamber (a.s)'den yapılan riva­
yetler içinde en güzel isnada sahip hadislerden biri olduğunu bildirmiştir.
Idö-lmam Ahmed, Mûsned (4/319) İiecma'u'z-Zevaid (10/68) Haysemi, hadisi Ahmed,
Bezzar ve Taberani'nin rivt^et ettiğini, Bezzar'm ricalinin Haşan bin Rus'a ve
Vbeyd bin Süleyman Eğar dıçında sahih olduğunu, onların da sika olduğunu sâyle-
mistir. Ona güre Vbeyd haUanda sika olusuna bir zarar vermeyecek bir O ait^ da
buunmaktadır.
MÜSLÜMAN OLMANIN ÜSTÜNLÜĞÜ
191

147- Tirmizi, Enes bin Malik (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir.


"Resulullah (a.s) buyurdu ki:

Ümmetim yağmura benzer; sonunun mu. başının mı hayırlı olduğu bilin-


nıez.

^ Ujl; ;Jü J \ ^ İU i
lîlû :Jlî olîî lij jUjuS'j ;J\J Ujblj llİi

^'3 ^ '3 ' L^'-J>^3t :Jiî ».4. Jblî ılii ;Jü i i ü o'ı ULUı
JŞ l j ^ ;J ü ÇİJ liU İ J 4 ' j «İlîJi-ij İJL

v iû l;» 3 iAj 4)1 j ^ ' 1 ; jii * 4 iî-î J ; .

*4 15^ «İJ ı^ji» ^ İJ ,^4» •J'* ^3t p j

148- İm am Ahmed, Ebu Abdurrahman Cuheni (r.a)'den rivayet etmiştir:


"B iz Resulullah (a.s)'ın yanındayken iki binekli çıkagelmiş, onlan gören Re~
sululah (a.s) "Süratle gelen iki Kinde'li" demişti. O iki kişi Hz. Peygamber
(a.s)'in yanına verdılar. İçlerinden biri bey'at etmek için Resulullah (a.s)'a yak­
laştı. Elini tuttuğunda:
"Ey Allah'ın Resulü! Seni görüp iman eden, tasdik edip tabi olan kişiye ne
verilecektir?" diye sordu. Hz. Peygamber (a.s):
"O kişiye ne mutlu" dedi. Adam Resulullah (a.s)’ın elini sıvazlayıp ayrıldı.
Sonra diğeri gelip bey'at etmek üzere Hz. Peygamber (a.s)'in elini tuttu ve:
"Seni görmediği halde, sana iman eden, seni tasdik eden ve sana tabi olan
kişiler hakkında görüşün nedir?" diye sordu. Resulullah (a.s): "Ona ne mutlu,
sonra ona ne mutlu!" buyurdu. Sonra o da Resulullah fajj'ın elini sıvazlayıp
ayrıldı."

^ 4 ' J ^ 3 3 ü : J lî 'c^ İ İ İ 3 İ Î 'İ '.ûA ' c^i3 t ^


^ ^K * ^ \ ''1 ^ ^ ^ •I^ ^I
Ğr" <y' LS^'J

147- Tirmizi (5/152} Tirmizi hadisin hasen olduğunu söylemidir.


148- İmam Ahmed, Müsned (4/152) Mecma'u'z-Zevaid (190/67) Haysemi, haıUsi imam
Ahmed'in rivayet ettiğini, ricalinin Muhammed bin Jshak dışında sahih ohb^unu
söylemiştir.
192 E L E S A S F İ'S S Ü N N E

149- İmam Ahmed ve Taberani, Ebu Umaıtıe (r.a)'den şu şekilde rivayet


etmişlerdin

"ResuMlah (a^) yedi defa söyle buyurdu:


"Beni görüp de man edene ne mutlu! Beni görmediği halde, bana iman ede­
ne ne mutlu."

Jlî :JÜ ^ t j j j —>®*


C İ J ^ ı ^ îr > ; V î Ü 1 1 ^ >

^ P ^ ç4 cj», V jy ^ / P }yt

150- İbni Huzeyme, Sahih'inde Huzayfe bin Yeman (r.a)’dan §u şekilde ri­
vayet etmiştir:

"ResuMlah (a.s) buyurdu ki:

"Diğer isanlara üç konuda üstün kılındık. Bütün yeryüzü bizim için mescid
kılındı. Su bulamadığımızda (teyemmüm etmemiz için de) toprak bize tahir (te-
rm ve temizleyici) kılındı. Sofralarmız da melek sofralarına benzer kılındı. Ba­
kara suresinin son kısmındaki bu ayetler, argın altındaki, Beytu Kenz'den bana
verildi. Benden önce oradan kimseye verilmediği gibi, benden sonra da veril­
meyecektir."
Bir Açıklama

Bu ümmetin ve Resulünün üstün kılınmış olduldan şeyler saymakla bitmez.


Özellikle de sürekli yenilenen ebedi mucize Kuı’an-ı Azim . Daha önce bu
ümmetin fazlı ile ilgili bir çok hadis zikretmiştik. Burada da aym konuda başka
hadisler ilave ettik. Zira akaid bölümünde de bu konuya yer vermem iz gere­
kiyordu. Çünkü bu ümmetin, diğer ümmetlere olan üstünlükleri, dinin zorunlu

149- İmam Ahmed, Müsned (5248) Mücemul Kebir (8/311) Mecma'u’z-Zevaid (10/67)
Haysemi, hadisi İmam Ahmed ve Taberani'nin kendi isnadlart Ue rivayet ettiklerim
ve hadis ricalinin âka olan Malik Eg’ari dışında sahih olduğunu bildirmiştir. Hadis
bütün uuHâyle sahihtir.
150- SahA, İbni Huzeyme (1/132) İmam Ahmed, Müsned (5/383) Müslim (1/371) 5-
KHMmlMesacid ve Mevadiu's Salat, Bu hadis, İmam A hnud ve Müslim'in rivayetle­
rinde az birfarHilık taşımaktadır.
MÜSLÜMAN OLMANIN ÜSTÜNLÜĞÜ 193

olarak biliıunesi gereken bilgilerdendir. Akaid baklandaki eserlerde, kişilerin,


amdlerin ve ümmetlerin birbirlerine olan üstünlüklerine dair konulara ver­
meleri usulü yaygındır. Biz burada bu ümmetin üstünlüğü ile ilgili naslarla ye-
tinmdcteyiz. Bundaki amacunız; müslümamn, İslam'a olan bağlılığı üzerinde
hassas olması ve bu nimetin şerefini hissedebilmesidir.
“Dedi ki: Doğrusu ben müslümanlardanm." (1)

1) FussUet Sureâ: 33
İMANIN VE m üm inin FAZİLETİ
İmandan daha yüce ve üstün hiç bir şey yoktur. Allah katında hiç bir insan,
iman dışında bir şeyden ötürü lutuf görmez. İnsanlar Allah indinde imanlan
nispetinde faıkhlık gösterirler. Cenab-ı Hakk: "Allah yanında en üstün olanınız,
(Allah’ın buyrukları dışına çıkmaktan) en çok korunanızdır." (1) buyunnaktadır.
İmamn yüceliğini ancak ahiret gününe inamp, orada Allah Azze ve Celle'nin
müminler ve kafirler için hazırlamış olduğu cennet ve cehennem bulunduğunu
bilenler takdir edebilir. Allah Teala buyuruyor ki:
"Bu da kentlerin anası (Mekke'yi) ve çevresindeki (kasaba)lan uyarman için
sana indirdiğimiz feyz kaynağı ve kendinden önceki (kitap)ları doğrulayıcı bir
kitabdır. Ahirete inananlar, buna inanırlar ve onlar, namazlarına devam eder­
ler." (2) O halde, ancak kalbindeki zerre kadar imandan ötürü cehennemden
çıkacağım bilen insan, zerre miktan imamn ne kadar önemli olduğunu bilir ve
imamn üştürdüğünü kavrayabilir.
Allah'm bütün maMukatı yaratış hikmetinin, mümin inşam ortaya çıkarmsık
olduğunu bilen insan da, müminin üstünlüğünü anlayabilecektir. Nitekim Allah
Teala:
"O, hanginizin daha güzel i§ yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı ya­
rattı." (3) buyurmaktadır.
Allah T e^a bir başka ayet-i Imrimede de şöyle buyuımaktadın

"De ki; "Allah’ın, kullan için çıkardığı süsü ve güzel nzıklan kim haram et­
ti?" "De ki: "O, dünya hayatı da inananlanndtr, hyamet günü de yalmz anla­
rındır..." (4)

1) H uçura t Suresi: 13
2) En'am Suresi: 92
3) M ülk Suresi: 2
4) A n rfSuresi: 32
196 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

İmanın ve müminlerin üstünlüğünü bilen kimse de Allah Teala'nm elçisi Hz.


Muhammed (a.s)'i göndemnekle, kullarına vermiş olduğu büyük nimeti takdir e-
debilecektir. Allah Teala;
"(Ey Muhammed), biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik." (1)
buyurmaktadır. İşte bu noktadan hareketle mümine düşen, imamn esaslarına
gönülden bağlamp, salih ameller işlemek, birbiıine hakkı ve sabrı tavsiye et­
mek, imanh kişilerle birlikte Allah'ı zikredip tefekkür etmek, Kur*an öğrenip
öğretenlerle beraber olmaya çalışmak ve hakkın yüceltilm esi uğrunda başına
gelecddere tahümmül etmek gibi imanm artmasma sebep olacak amellere yö-
ndmdctir.

"Bir toplulıJc, Allah'ın evlerinden birinde toplanıp, Kur'an okur ve ara­


larında müzakere ederek onu anlamaya çalışırlarsa, mutlaka üzerlerine sekinet
(huzur, itmi'nan) iner..." (2)
Sekinetin imamn artmasına aracı olâcağmın delillerinden biri de Allah Tea-
la'mn; "O, imanlarına iman katsınlar diye müminlerin kalblerine sekinet (huzur,
sebat ve itmi'nan) indirdi." (3) buyruğudur.
AbduDah bin Revaha (r.a), ResuluUah (a.s)'ın ashabından Inriyle karşılaş­
tığında: "Gel, Rabbimize bir saat (süre) iman edelim (zikredelim )" derdi. Bu ha­
beri İmam Ahmed tahric etmiştir. Buhari de bu konuda şu haberi nakleder:

"Muazdediki:
"Bizim mecKsinuzde <dur da bir saat (sûre) iman edelim (zikredip, imammm
artıralım.)"
İbni Hacer bu haberi, İmam Ahmed'in sahih bir senedle rivayet ettiğini bil-

İMANIN VE MÜMİNİN FAZİLETİ


KONUSUNDAKİ RİVAYETLER

.* t t
^ û ir \ y , / \ j u î üjı jji: p ,'û jû\ j I;•tIj^ - ^ İl\ j;î :J b

1) Enbiya Suresi: 107


2) Müslim (412074) 48-Kitabu’z Zikr Ve'd Dua. l l -Kur'an tilaveti için bir araya gebne-
mnfaaBeübaht.
3) Fetih Suresi: 4-İmam Ahmed (31265) Buhari (1/45) 2-Kitabu'l İman 1-Hz. Peygam­
ber (aj)'itt "İslam beş esas üzerine İnna edilmiştir" sözü babı.
İMANIN VE MÜMİNİN FAZİLETİ
197

I j l p ^ 141, v îî

14I 1 y ‘J P ' c J iî U T O p j _ İUU İ L i tîÇAİi jî ^

ısı- B uhari, Ebu Said el Hudri (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir.


"Hz. Peygamber (a.s) buyurdu ki:
"Cennetlikler cennete, cehennemlikler cehenneme girdikten sonra Allah Tea-
la: "Kalbinde bir hardal tanesi ağırlığında iman bulunan kimseleri (ateşten)
çıkarın" buyurur. Bunun üzerine kararmış olarak ateşten çıkarılırlar ve haya ya
da hayat nehrine atılırlar. -Malik, Peygamber (aj)'in hangi ifadeyi kullandı­
ğında tereddüt etmiştir- Orada, su kenarında tohumun boy attığı gibi büyürler.
Bu tohumların iki tarafına salınarak sapsarı çıkışlarını görmez misiniz?”

J f - :3^ ı^ı ^ jp ij I s ts jj «t

*3^ ^ jj "3^ • 4İİ\

*3ö îiiU j*î UAİ)1 ^

152- Buhari ve M üslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:


"Resulullah (a.s)'a hangi amelin daha üstün olduğu sorulduğunda: "Allah'a
ve Resulüne iman" buyurdu. "Sonra hangi amel gelir?" diye sorulunca; "Allah
yolunda cihad" buyurdu. “Sonra hangisi?" denilince de: "Mebrur (gereği üzere
yapılan) hacc" diye buyurdu."
Nesai'nin rivayetinde (1) Hz. Peygamber (a.s)'e:
"Amellerin hangisi daha üstündür?" diye sorulmuş, O da: "Allah’a ve Resu­
lüne iman etmek" demiştir." Bu rivayette bundan başlâ bir fazlalık yoktur.
‘nrm izi'nin rivayetinde (2) ise Resulullah (a.s)'a:

151- Buhari (1/72) 2-Kitabu‘l İman. 15-İman ehlinin amellerde birbirine olan üstünlBüe-
ri babı. M üslim (1/172) 1-Kitabu'l İman. 82-Şefaatın ispatı ve muvahhüBerin edepen
çıkması babı.
152- Buhari (1/77) 2-K itabui iman. 18-İman ameldir diyenler babı. Müslim (1188) Kita-
bu'l İm an. S ^A lla h 'a iman, am ekrin en üstünüdür babı. Nesai (5)113) 24-K itabul
M enasik 4-H accm fazh
1) N esai (8/93) 47-Kitabu’l İman. I-Amellerin ^d a l olanı btdn.
2) Tirm izi (4/185) 23-Kitabu' Fedaili'l Cihad. 22-Hangi amel daha üstündür babı.
198

“Amellerin hangisi daha hayırlıdır?" diye sorulmuştur. Bu rivayette fazlsdık


olarak "Cihad. amellerin zirvesidir" ifadesi bulunmaktadır.

c J L İ :J li iAİt- Jjl ji ’jc . j t Ç i j L î j j — > OT

:c i» u * ^ J , OUiV'» :J 'î ^ *1)1

:Jlî î j i i î |İİ ö 'î : c i i »14^1 Jİf; ıllL‘ USÛl» : J ü

c.Âw» OJ C jljl *UI :c iî j î iliîU»

.ıd L J j ^ l^ l i t ^ ; J ü ? JÜ )i

153- Buhari ve Müslim, Ebu Zerr Gıfari (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Resıdulbh (a j)‘a hangi amelin daha üstün olduğunu sordum. "Allah'a i-


man ve yolunda cihad" diye buyurdu. "Hangi köleyi hürrriyetine kavuşturmak
daha ^daldir?" diye sordum. "Sahibi indinde en iyi ve değerli olanını" buyur­
du. "Ya buldan yapmaya gücüm yoksa?" diye sordum. "Fakire ya da ailesini
kaybetıms düşkün kişiye yardım edersin veya akıl yönünden eksik kişiye isinde
yardıma olursun" buyurdu. "Ey Allah'ın Resulü! Bazı am elleri yapmada acze
düşersem ne yapayım?" diye sorduğumda ise: "İmanlara kötülüğünün dokun­
mamasını sağlarsın. Bu da n^sin için yapmış olduğun bir sadakadır" buyurdu."
Nesai'nin rivayeti ise şöyledin

"Ravi, Hz. Peygamber (a.s)'e "Hangi amel daha hayırlıdır?" diye sormus,
ResuluUah (a.s): "Allah'a iman ve yolunda cihad" buyurmuştur." Bu rivayette
başka bir fazlalık yoktur.

JU İV İ t" ^ y i -> «t

1 ^ jUipSll jîL* ıj-âü iji iİ4*!«)l |*j OLljlı :Jl»

154- İmam Ahmed, Maiz (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir;

153-Buhari (SII48) 49-Kitabu'l Itk. 2-Hangi köleyi azat etmek daha rfdaldir babı. Müs­
lim (IIS9) l ’Kitabu'l İman. 36-Allah'a imanın, amellerin en üstünü olduğunu beyan

154-tmam Ahmed (41342) Mu'cemu'l Kebir (20/344) Mecma'u'zjZevaid (31207) Hayse-


mi, hacüsiAhmed ve Taberani'nin Kebir’de rivayet ettiğini, İmam Ahmed'in ricalinin
sahih olduiunu unvlmi-ı!-
İMANIN VE MÜMİNİN FAZİLETİ 199

"Resulullah Ca.j/fl amellerin hangisinin daha hayırlı olduğu sorulmuş, O


da: "Yalnız Allah'a iman, sonra cihad, sonra mebrur hac diğer amellere Üstün
gelir. Bu üstünlük, güneşin doğduğu yer ile battığı yer arasındaki uzaklık fa rü ı
gibidir" buyurmuştur"

J lî jy . ^ iuA l t s j j . > 0 0

< îj-^ d \y ö[ yijü U aUI

CT tiî *İJ

155- İm am Ahmed, Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a)'dan rivayet etmiştin


"Resulullah ( a j) buyurdu ki:
"Allah Azze ve Celle'nin mümin için takdir etmiş olduğu kazaya hayret ede­
rim. Münûne bir hayır verildiğinde Rabbine hamdeder ve şükreder, eğer ona
bir mûsibet dokunursa, (yine) Rabbine hamdeder ve sabreder. Her şeyde mümi­
ne ecir verilir."

oL>ı ö ij ü:u»ı 01 a i> j J j ^

. | 1 ^ üV>^ fljJ»

156- M üslim , SUheyb (r.a)'den meıfü olarak şu şekilde rivayet etmiştir.


"Müminin işine hayret ederim. Onun bütün işleri hayırlıdır. Bu durum yobaz
mümin için geçerlidir. O sevineceği bir şeyle karşılaştığında şükreder. Bu da
onun için bir hayırdır. Şayet üzüleceği bir iş ile vaya sıkıntı ile karştlaşırsa sab­
reder. Bu da onun için bir hayırdır."

<jî ü* c ft usl* t S i j — ' ®v

155- lmam Ahmed (1U73) Mecma'u'z-Zevaid (10195) Haysani, hadisi AhmeıTin çeşitU
isnadlarla ve Tebaram'nin Bvsat'ta rivayet ettiğini ş&ylemiştir. Tâberani'nin rivaye­
tinde: "Mümine her şeyde, ağzına götürdüğü lokmada bile ecir verilir" fazbdtgt
vardır. Bezzar: "Her işinde ona cevap verilir. Hammımn ağzına koymuş olduğu /ol-
mada bile" demiştir. AhtnecPin isnad ve ricali sahihtir. Bezzar'an ricalinin bir kum
sahihtir.
156- Miislim (412295) 53-Kitabu'z ZShd VieVRekaik, 13-Müminin bütün i^eri h^ırb d u
babı.
200 EL ESAS FÎ'S SÜNNE

JÛ £. ilil S l^ :V J $ l i i ^ ^ :J lî tiû U iV ' <S^

157- Buharı* ve Müslim, Ebu Said el Hudri (r.a)'den merfiı olarak şu şekilde
rivayet etmişlerdir

"Kalbinde zerre ağırlığı iman bulunan kimse cehenem den çıkacaktır."

Ebu Said:

"Bundan kim jüpheye düğerse, "Allah şüphesiz zerre kadar h aksızlık yap­
maz, zerre kadar iyilik olsa onu kat kat artırır ve yapana büyük ecir verir." (1)
ayetini okusun," demiştir."

^ P ;î)l û l :Jli : i J J S J JjİJÛ^ ^ ^ l> ll ^ «A

^ Vj -J .İ -J. juiı A i[3


öî jdb ^ ^ Sujvı iıUî ;Î!i 4^1 bii t4^î ^ Sil oUT^ı
iîıij 'Jıı Sı ijT'y j j i ^ ö î j i i j Sa*u^. o î 5 ^ ı

. <ÜI ûl>>.,.«ıj aU

1S8- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:

"Allah, aranızda rızıklanm zı paylaştırdığı gibi, ahlakınızı da paylaştırm ıştır.


Allah sevdiğine de, sevmediğine de m al verir. İm anı ise ancak sevdiğine verir.
Allah bir kulu severse ona iman verir. C im rilik yapıp da m alını harcam ak is­
temeyen, düşmana karşı cihad etmeyi gözünde büyütüp korkan, gecenin sıkıntı
ve zorluklarına tahammül edemeyen kim seler "la ilahe illallahu vallahu ekber,
elhamdülillah ve sübhanaîlah" sözlerini çokça tekrar etsin ler."

ilil 0 lı : aÜI J 4 ’j d'

157- Buhari (131420-422) 97-Iütabüt TevMd. 24. bab. Müslim (1/167-171) 1-Kitabu'l
iman 81. bdb. Tirmizi (41714) 40-Kitab’u Sıfati Cehennem. 19. bab.
158- Mu’cemül Kebir (9/229) Mecma'u'z-Zevaid (10/90) Haysemi, hadisi Taberani'nin
meı4cuf olarak rivayet ettiğini ve ricalinin sahih olduğunu bildirmiştir. Bazdan bu
hadisi zaytf bulmuşlarsa da bir sonraki hadis onu kuvvetlendirmiştir.
l)NİStt Sureti-Sil
ÎMANIN VE MÜMİNİN FAZÎLETt 201

., 4 ^ : ^ Sil 3 u,vt j a ; v j . 4 ^ ^ ^

159- H akim , İbni Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştin


"Resulullah (a ^ ) buyurdu ki:
"Allah aranızda rızıklartnızı taksim ettiği gibi ahlakınızı da taksim etmiştir.
Allah sevdiğine de, sevmediğine de dünyayı verir. İmanı ise yalnız sevdiğine ve­
rir."

<UJI J j - j ^ iJl lllj ;Jlî ç-»La5l j> «Çf- ^ iSyj —S 1 *


J j 4Îıı< OU^I» ;JÛ JUİVİ *ÎJ1 J^SU' ;3üi il
Oîii ,r^* O'- :3 li j 4-İ5i J j üii ^ 3 al^
> iî)i ;^Sı İUİ ^ iUU 3;;î j ,:jü J 3 Cü „ jüiı ^ 3
öf ''iji >111 Jiî 3* }î^jj {Jij dUû
. 1 3 ^ 1 3 Â^-U^lı :J lî

160- T aberani, Ubade bin Samit (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:


"Ben Resulullah (a.s)'ın yanında iken yanma bir adam geldi ve:
"Ey Allah'ın Resulü! Amellerin hangisi daha üstündür?" diye sordu. Hz.
Peygamber (a.s):
"Allah’a iman, yolunda cihad etmek ve mebrur hac" diye buyurdu. Adam dö­
nüp giderken Resulullah (a.s): "Bunlardan sonra en kolay ve uygun olanı, ye­
mek yedirmen, yumuşak söz söylemen ve güzel bir ahlaka sahip olmandır" bu­
yurdu, Adam (tekrar) dönüp giderken Hz. Peygamber (a.s): "Senin için bütün
bunlardan daha ehveni, Allah'ın senin aleyhinde takdir etmiş bulunduğu

159- Müstedrek (2/447) Hakim, hadisin isnadının sahih olduğunu, ancak Buharı ve Müs­
lim’in tahric etmediğini söylemiştir.
160- Mecma’u’z-Zevaid (5/278) Haysemi, hadisi Taberani'nin iki isnadla rivayet ettiğini,
bu isnadlardan birinde İbni Luheya'nm bulunduğunu, hadisin hasen olduğum,
ancak bu şahısda bazı zayıflıjk belirtileri olduğunu, diğer insadda ise Suveyd bin
İbrahim olduğunu, bu raviyi İbni Muin’in ild rivayette de sika gördüğünü, Nesai'nin
ise onu zayıf bulduğunu ve hadisin diğer ricalinin sika olduğunu bileürmiftir.
202 EL ESAS Fİ'S SÜNly;

şeylerden dolayı Allah'ı itham etmenleridir" buyurdu."


Diğer bir rivayette Hz. Peygamber (a.s)'e gelen adam:

"Ey Allah'ın Resulü! Burulan daha ehven bir amel istiyorum " dem iş, Hz.
Peygamber (a.s) de ."Müsamahalı ve sabırlı ol" diye buyurm uştur."

u r :JÛ İli- iûı ^ >

j r i î JU^NI <i‘ fjijı ^ il ^ J]I J ^ 3 ^ 3 ^' 3^'

j ı i i Jjı j_ ^ 3 ı â l ; j : o ij ;îjı Vı iJıV h\ ^^ji;îı ^ijû ^

.« ^ > jı VI a ^ î vî i ; i î j : ^ î l'Î j ,) : ^ J jı j _ ^ 3

161- İmam Ahmed ve Taberani, Abdullah bin Selam (r.a)'dan şu şekilde


rivayet etmişlerdir

"Resulullah (a.s) ile birlikte (sterd e) yürüyorduk. Bazı kim selerin: "Ey Al­
lah'ın Resulü! Amellerin hangisi daha üstündür?" sorusunu işiten H z. Peygam­
ber (a.s): "Allah'a iman, Allah yolunda cihad ve m ebrur hac" diye buyurdu.
Daha sonra vadiden: "Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yo ktu r ve Mu-
hammed Allah’ın elçisidir," nidast geldi. Bunu işiten H z. Peygam ber (a.s):

"Ben de şehadet ederim, ben de şehadet ederim ki, ancak şirkten artnrtuş bir
kimse böyle bir şehadette bulunabilir" buyurdu."

<y- -ir»-l ı S j j —

kiU ijj LJ» c JS"\ 4İ><JI

162- İmam Ahmed, Abdullah bin Amr (r.a)'m Resulullah (a.s)'dan şu sözle­
ri işittiğini rivayet etmektedir

161- İmam Ahmed (41451) Mecma'u'z-Zevaid (1/59) Haysemi, hadisi Ahmed'in ve Tabe-
rani'nin Evsat'ta rivayet ettiğini, İmam Ahmed'in ricalinin sika olduklarını biMr-
ndfiir.
162- imam Ahmed (21199) Mecma’u'z-Zevaid (101295) Haysemi, hadisi İmam Ahmed'in
uzun bir şekil^ rivayet ettiğini, Bbu Sibre dışında ricalinin sahih olduğunu, onun
da İbni Hibban tarafindan sika görüldüğünü bildirmiştir.
İMANIN VE MÜMİNİN FAZİLETİ 203

"N tfsim kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki. müminler anlara benzer­
ler. Arıların yedikleri tem iz, (kovanlarına) koymuş olduklan (bal) temizdir.
Konduklarında ne kırarak zarar verir, ne de ifsad ederler."

01» ^ aLi ;3iÎ J\ 'J, U -i

O'j ^ *131

jîrf

163- İm am Ahmed, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:


"Resulullah (a.syın şöyle dediğini işittim:

"Allah A zze ve Celle şöyle buyurur: "Mümin kulum benim nazarımda, hayır-
lann tam am ı mertebesindedir. İki tarafı arasından ruhunu kabzederken bile
bana şükreder."

163-İmam Ahmed (21341) Mecma'u'z-Zevaid (10196) Haysemi. hadisi Ahmedün rmayet


ettiğim ve ricalimn sahih olduğunu bildirmiştir.
BEŞİNCİ KISIM

RESULULLAH (A S ) ’IN D AVETİ VE


DAVETE KULAK VERENLER
RESULULLAH (A.S)'IN DAVETİ VE
BU DAVETE KULAK VERENLER
Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Allah'ın ho§ bir sözü; kökü sağlam, dallan göğe doğru olan -Rabbinin iz­
niyle her zaman meyve veren- hog bir ağaca benzeterek nasıl misal verdiğini
görmüyor m usun?" (1)
'A lla h sivrisineği ve onun üstününü misal olarak vermekten çekinmez..." (2)
"Biz bu m isalleri insanlara veriyoruz, onlan ancak bilenler anhyabilir." (3)
Kur'an'daki üslupların Önemli bir yara da sık sık örnek veımedir. ResuluUah
(^ s) da Kuı'an'ın bu üslubuna uymuş, pek çok hadislerinde ömek vererek konu­
lan anlatma yoluna gitmiştir. Örneğin gerçek hakikatini, ancak alim olanlar an­
lar. Sıradan b ir insan da örneği ahlayabilir. Ancak ahlamak ayn bir şey, örneğin
hakikatini idrak etmek ayn bir şeydir. ResuluUah (a.s) yapmış olduğu davet
hakkında b ir çok öm ek vermiştir. Bunlardan bazı örnekler vermek istiyomz:

KONU ÎLE İLGİLİ RİVAYETLER

:JÛ 11)1 J ^

^j i i r c ( ^ 1 j ^ âiı: ^uı j«

1) İbrahim Suresi: 25
2) Bakara Suresi: 26
3) Ankebut Suresi: 43
208 EL ESAS Fİ’S SÜNNB

ilil ^ û u ı ç J m î 4 ^j i =;.Î û irj


J iİ jiJ â i o ^ ' S/j ; u ^ ^ ^

P J^i ‘r^i (^'u :;i'j i» j ^


■f* i
^ ^ '
.t4. ci-;ı ^sp\ 4İ1 ^ai j i : p'j cdj dJüJb
164- Buharı ve Müslim, Ebu Musa Eş'ari (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) buyurdu ki:

"Allah Teala'mn berûrnle göndermiş, olduğu hidayet ve ilim , toprağa düşen


yağmura benzer.0 toprağın bir bölümü iyi cinstir, suyu kabul eder ve (üzerin­
de) çayır ve otlaklar bitirir. Bir kısmı ise sert yapıya sahiptir, suyu emmez, üze­
rinde tutar. A lld ı da bu suyla insanları faydalandırır. O sudan hem kendileri
içer, hem de hayvanlarım sularlar. Bu yağm ur düz ve kaypak b ir cins toprağa
daha düşer ki, bunu ne su tutar ve ne de çayır bitirir. İşte A llah A zze ve C elle’-
nin £ n in i anlayıp, Allah'ın benimle gönderdiği (hidayet ve ilim )den yarar­
lanıp, öğrenen ve öğreten kimse ile, bunun için (kibrinden) başım kaldırmayan
(Allah’ın dinine önem vermeyen) ve A llah katından getirm iş olduğum ilahi hi­
dayeti kabul etmeyen kimseler bu örneğe benzerler."

DERSLER VE ÖĞÜTLER
İmam Nevevi Müslim Şeıhi'nde şöyle demektedir:

"Gays'ın anlamı yağmurdur. Uşb, kele ve haşiş b iM isim leridir. "Haşiş" ku­
ru otlar, "uşb" ve "halâ" yaş otlar için kıdlam lır. H em ze ile ya zılan "kele" ise
hem yaş, hem de kuru otlar için kullanılabilir. "Ecadib" ise üzerinde o t bitme­
yen, çondc araziye denir. ”

İteli Hacer Askalaıü de Fethu'l Bari'de şöyle der.


"Kurtubi ve bazı alimler dem işlerdir ki:

"Hz. Peyğamber ( a j) Allah katından getirm iş olduğu dini, susuz kalan in­
sanların üzerine yağan yağmura benzetm iştir. Zira kendisine peygam berlik ve­
rilmeden önceki insanların durumu da buna benzem ektedir. Yağm ur ölü b ir bel­
deyi nasıl caıüandınyorsa, dini ilim ler de ölü kalblere öyle h ayat verm ektedir.
Hz. Peygamber (a.s) bundan sonra, kendisini dinleyenleri, üzerine yağm ur

164-Buhari (H17S) 3-Kitabu'l İlm. 20-Öğrenen ve öğretem nfazüeti babı Müslim.


(411787) 43-Kitabu1 Fedail. 5-Resulullah (a.s)'la gönderilmiş olan Uim ve hidayetin
misali babı.
RESULULLAH (A.S)’IN DAVETİ VE BUNA İCABET EDENLER 209

yağan değişik cinsten topraklara benzetmiştir. Onlardan kimileri, bilen ve bil­


diğiyle amel edip öğreten kimselerdir. Böyle kimseler, iyi cins toprak gibidir­
ler; hem kendileri yararlanır, hem de verdikleri ürünlerden başkalarım yarar­
landırırlar.
K im ileri ise ilme zamanını verip bilgi biriktirirler. Ancak o ilmin gereği olan
amelleri kendileri islemez ya da toplamış oldukları bilgileri kavrayamazlar. Bu­
nunla birlikte bu bilgileri başkalarına aktarırlar. Böyle kimseler, suyu emerek
biriktiren topraklara benzerler. Hz. Peygamber (aj)'in:
"Benden işitm iş olduğu sözü, işittiği gibi başkalarına aktaran kimsemn Allah
yüzünü ağartacaktır" hadisiyle işaret ettiği kimseler bunlardır. Yine öyle insan­
lar vardır ki; ne ilm i muhafaza edip başkalarına aktarır, ne de kendileri amel
ederler. Böyle kim seler ise suyu tutamayan ya da bozan bir cins toprağa ben­
zerler. Bu m isalde kendilerinden yararlamimasından ötürü övülen iki gurup in­
sanla, kim seye faydası olmayan üçüncü bir gurup insan birlikte zikredilmiştir.
En doğrusunu A llah bilir."
Hadisde geçen "el A rd u l Cedba" ifiadesi ile, suyu tutan, ancak üzerinde bitki
yetişmeyen toprak anlablmıştır. "el-Kâ" kelimesi ile burada kastedilen, ne suyu
tutabilen, ne de üzerinde bitki yetişen topraktır.
Hz. Muhammed (a.s), K ufan ve sünnetle insanlara y d gOstemuktedir.
Yağmur toprak için ne ise, Kur'an ve sünnet de kalpler için odur. MÜslümardar
amelleri bakımmdan çeşit çeşittir. Onlardan bir kısmı Kur'an ve sünneften ne
bir şey okur, ne de dıilerler. Okuyup dinleseler bile ne yaraılamrlar, ne de
başkalarına bir yararlan dokunur. Onlann kalpleri çöller gibidir.
Bazı müslü- manlar da okur, yararlamr ve başkalanm yararlandınrlar. İşte
onlar bu dünyamn bahçeleridir.
Öyle müslümanlar da vardır ki, ilmi ezberleyip öğretirler. Onlar insanlaım
su içtiği havuzlara benzer. Dinleyip de aklında birşey tutmayan, insanlara bir
şey öğretmediği gibi kendi de amel etmeyen kimseler ise elek gibidirler.
Kur'an ve sünnet gibi kalplerin tabiatmı ortaya çıkartan başka bir şey yoktur.
Allah'ın askerleri olan davetçilere düşen, insanlara ayet ve hadisleri okuyarak,
kalplerindeki cevheri ortaya çıkarmaktır. Katılıklan yüzünden kalpleri bahçe
haline gelemeyen kişilere düşen ise, neiislerini cihad edip yenmeye çalışma-
landır.
Allah Teala buyum yor ki:
"Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri biz, elbette yollarımıza iletiriz" (1)

l)A nkebut Suresi: 69


210 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

Sısi ût» j ^ ^33 «.> nö

J s^ Ç \'^\ u 4j 0131S ^ 13 ^ 1 j i , , 11 ^ \L ı>

f O pis J ı j i l î ;İ!ij>^ . 'J > J - j i ^ -4 j j , j

j j j » U 'j ^ ^ J i vljT V Ij 4 . ı « ^ i * ı/,'* W

.‘*îy ö f t/» - 4>U' Jjjb > JLİI ^ ^ ı;dll

165- Tirmızit Nevvas bin Sem'an (r.a)'dan merfu olarak rivayet etmiştir:

"Allah Teala, sırat-ı müstakim (dosdoğru yol) için bir örnek vermigtir. Yolun
iki tarcfmda iki duvar vardır ve bu duvarların her birinde açık kapılar bulun­
maktadır. Bu kapıları perdeler kapatmaktadır. Bir davetçi yolun bağında durup
çağırır, bir davetçi de onun üzerinden davet eder. "Allah, cennete çağırır ve di­
lediğini doğru yola eriştirir." (1)

Yolun iki tarafındaki kapılar, Allah’ın koymuş olduğu sınırlardır. B ir kişi Al­
lah'ın sınırlarım aşacak olsa, kapılan örten perde açılır. Üst tarafından davet
eden bir kişi ise, Rabbimn vaizidir."
Bir Açıklama

Bu hadisde. İslam, Kur’an ve fıtrata işaret edilmektedir, İslam , Allah'm dini


ve doğnı yoldur. Doğru yolda sabit kalmayı sağlayan ise Kur’an ve mümin
kalbte bulunan Allah'm vaizidir. Kalbinde fıtrat ve hayat emareleri bulunan
kimseler Kur’an okuduldannda, Kur’an onlan doğru yola yöneltir. İnsaıdan
doğra yoldan saptıran etkenler ise çoktur. Sapık yollara bir çok kapıdan gi-
n*lir. Ş^tan ve ^ M ete çağıranlar, insrâlan bu kapılara doğru iterler. Maddi ve
maneıd şdıvetim', sapıklıklar ve şü ı^ ler, birer kapıdır. Bu kapılardan girenler,
bir daha dönmedikleri tadirde, sapkınlığa düşmüş duıiar. Sırat-ı müstakim'de
yütüyeıdtf, dd-i sünnet ve'l cemaatm itaatkar ehli^r. Onlar salih inanç ile sahih
ameli inr araya gerirdnlen kimselerdir. Bu İdmsdmin dışındaki m ü k ^ efler, ya
sapıldık ve günah yoluna, ya da küfre düşmüşlerdir. Allah Teala buyuroy(»r ki:

"Bu dosdoğru olan yoluma uyun. Sizi Allah yolundan ayrı düşürecek yollara

165-Timizi(5/J44)45-Kitabu’l Emsal 1 -A lM ’ın kullarına vermiş oludğu misaller babı.


Tirmizi bu hadisin kasen ve garib olduğunu söylemişlrir. İmam Ahmed (41182-183)
Hakim de bu hadisi lahrk em iş ve sahih olduğunu söylemiş, Zehebi de buna muva-
fiıkat emiştir.
1) Yunus Suresi: 25
RESULULLAH (A .S m DAVETÎ VE BUNA İCABET EPEN1.KR 911

uymayın. Allah size bunları sakınasınız diye buyurmaktadır." (1)


"Ey Muhammedi Fırka fırka olup dinlerini parçalayanlarla senin hiçbir
ilişiğin olamaz.” (2)

j j J - 3 Ol ‘«up tül ^ i s 'İj —n n

J ı :jıii i;,;? J\ j£ ;r ;Iıı ^ oiı :J ö ^ Jjl


^ o îiL ^piLıî û u J i ı .oı;;;ii GÎ i i '

tl^ ^ J i i lyÜjaİlî

‘>1 ^ m ^
•*ı5^' ı>; >! ^ 4 '- ^ i D*

166- Buhari ve M üslim, Ebu Musa Eş'ari (r.a)'den rivayet etmişlerdir.


"Resulullah (a.s) buyurdu ki:
"Benim ve Allah’ın benimle gönderdiği şeyin misali, kavmine gelip:
"Ben düşman ordusunu gözlerimle gördüm. Ben elbiselerinden soyunmuş,
(tehlikeyi haber veren) bir uyarıcıyım. Kurtulmaya bakın! Kurtulmaya bakın!"
diyen bir adamın misaline benzer. Kevminden.bir gurup (sözlerine kulak vere­
rek) itaat etmiş ve gecenin basında hareket ederek, gece boyu yol almışlar, za­
manında (harekete geçerek) kurtulmuşlardır.
Onlardan bir gurup ise (o uyarıcıyı) yalanlayarak sabaha kadar bulunduk­
ları yeri terketmemisler ve (sonunda) düşman ordusunun sabah baskınıyla he­
lak olmuşlar, düşman tarafindan ortadan kaldırılmışlardır.
İste bana itaat edip, Allah katından getirdiğim (Kur'an'a) uyan kimselerle,
bana isyan edip getirmiş olduğumu yalanlayanların durumu bu misale benzer."

J66-Buhari (İH 316) 81-Kitabu'r Rikak. 26-Güaahlan terketme babı. Müslim (411788)
43-KitaMı'l Fedail. 6-Hz. Peygamber (asfin ümmetine olan sefluıti babı.
1) En’am Suresi: 153
2) En'am Suresi: 159
Elbiselerinden soyuımuş uyana: Bu badeyle, o vakitler düşmanın geldiğini görüp,
kavmini uyarmdk için elbiselerini çıkarcı salU^tan ya da dUtkati çekmdt için ettûsem-
ni çıkarmış halde uzak bir beldeden gelip kavmini uyaran kimseler anlatılmak isten­
miştir.
212 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

4J1 ^ 4İİ ‘<p aDI ^ ( J j j — *IV

U O tU»l Ü i tljû J î ^ t j4 -j J î ^ t J îij ılıt»

.* 1 ^ i)y»^%İİ |*İİJ i j û l yfS-o, Jb^T Ij Û

167- Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'niii Resulullah (a.s)'dan şöyle işittiğini riva­
yet etmiştir

"Benim ve insanların misali, ateş yakmış bir adanan m isaline benzer. Ate^
etrcfim aydınlatmaya başladığında, kelebekler ve ateşin içine düşmeye meyilli
böcekler, ateşin içine düşmeye başladılar. Adam ise o hayvancıkları oradan
çekip uzaklaştırmaya başladı. Fakat hayvancıklar o adanuı galip gelip (elinden
kurtulup) kendilerini ateşe atıyorlardı. Ben sizin eteğinizden yapışıp, ateşe gir­
menizi engellemeye çalıştyorum. Siz ise kendinizi ateşe atıyorsunuz."

: l e İ ..U Î ^ Jll ^ v ; : j. J ^

lÜi tljlJ â ijL İl 4JUI J J l î

. ^ ^ İ i -4 ^ ^ ,ılJi ^ J\ 4-ijîoı j
tjûı ^ jû ı ; l i j\!iı İ çT b1 ^ ^ â i Jlî

168- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) buyurdu ki:


"Bemm misali,m, ateş yakan adamın misali gibidir. Ateş etrafım aydınlat­
tığında, kelebekler ve ateşe meyleden böceklerin içine düşmelerine neden olur.
Adam onların ateşe girmesini engellemeye çalışırsa da onun elinden kaçartdt,
kenMerini ateşe atarlar. İşte bu misal, benimle sizin m isaliniz gibidir. Ben
aeğinizdeny(qnşıp, "atepen uzaklaşın, ateşten uzaklaşın" diyorum . Siz elimden
kurtulup, kentümzi ateşe atıyorsunuz."

167- Buhari (11/316) 81-Kitabu'r Rikak. 26-Günahları terketme babı.


168- Möslim (411789) 43-Kitabu'l Fedail. 6-Hz. Peygamber (a.s)'in ümmetine olan fc/Sa-
ti ve onları zararlı şeylerden korumaya olan düşkünlüğü babı.
RESULULLAH (A.S)’IN DAVETİ VE BUNA İCABET EDENT FR 213

Titmizi de (1) bu hadisin benzerini tahric etmiştir.

J lî : J lî i İIp iLl ^

‘'4iî cM i tijiî i» jı j } ^ j

t jU l ^ ^ û a t l Ijlj ^ [ ^

169- M üslim , Cabir (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:


"Benim ve sizin misaliniz, ateş yakan bir adamın misaline benzer. Kelebek­
ler ve uçan böcekler kendilerini ate§e atarlar. O adam ise onları uzaklaştır­
maya çalışır. Ben ateşe düşmeyesiniz diye eteğinizden tutuyorum. Siz ise elim­
den kurtuluyorsunuz.”

Jlî ;Jlî tlljip lül y j. Jı\ ^ ^jÛ Jl v«


jUi .«olAîVj JaÂJjS/ i'fS'Ja»- J£» : ^ -dil
. i l i fSı^ Wj c ^ ı ^ :J / \ iî -air i'y S > a i r f;üı
.e î İ ^ I :JÜ î tC~A£JU

170- Buharı ve M üslim, îbni Ömer (r.a)'den rivayet etmişlerdir


"Resulullah (a.s) buyurdu ki:
"Mümin, yaprakları düşüp dökülmeyen, yeşil bir ağaca benzer. "Orada bu­
lunanlar, bu, şu ağaçtır, şu ağaçtır diye, (tahmin yürüterek) konuştular. 0 hur­
ma ağacıdır demek istedim. Ben o sıralar genç bir delikanlıydım. Bu yüzden

169- Müslim (411970) 43-Kitabu'l. Fedail 6-Hz. Peygamber (a.s)'in ümmetine olan şefka­
ti ve onları uyarmadaki hassasiyeti babı. Hadisde aldatılmak istenen şudur: Allah
Teala peygamberini gücü nisbetinde cehalet içindekileri, şirk koşmaları yüzünden
asi olanları, günahları ve şehvetleri yüzünden dünyada ve ahirette AUah'm gazabı­
na ve cehennem azabına müstehak olanları, azcAtan kurtarmaya çalışmak üzere
göndermiştir. Bu insanlar ise ileriyi göremediklerinden ve cehaletlerinden dolayı
adeta ateşe girmeye çalışmaktadırlar. Hz. Peygamber (az) onları durdurmak için
ellerini uzatmakta, onlar ise elinden kurtulup kendilerim kelebeklerin ateşe atlayışı
gibi ateşe atmaktadırlar.
170- Buhari (101523) 78-Kitabu'l Edeb. 79-Dini anlamak için, gerçekten haya edilmez
babı.
l) Tirmizi (H54) 45-Kitabu'l Emsal. 7-Ademoğlunun eceli ve emeli halanda varid olan
misaller babı.
214
_EL ESAS Fİ'S SirNlMP

utamp konuşmadım. Hz. Peygamber (a.s) (sonunda) “O ağaç, hurm adır" dedi."

^1 J\ ;Jli J ^ tsj^\ w ^
^ #
Ç i a i j i<:s\i ûI ^ 1 4 ^ . jU j i;»
rî^ y j ‘
•:iA ;r'ili'-.h iM <

jj-k» C-JUJ
.AjjUJt ^ j r ı ; j;jj

JsiJl Ol :,..fO»»y J l î j t^ 'ü iil - . ( 4 ^ J l i İJU j j j î ;l^ 'û i

^iL l j i i t l i l i i ^0»l ^ :^ 5 fl^ lj t î t y i ; 'I jlJÛ :lJ l i î / İ;İij

Oj» x ^ j t<ui a ü jju A - liut

171- Buhari, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) uyurken melekler yanına gelmişti. Onlardan bazıları:


"O uyuyor" dediler. Bazıları ise: “Göz uyuyor ama kalp uyanık" dediler. Kimi­
leri de: "Doğrusu arkadasınız için verilebilecek bir m isal vardır. Onun için bir
nnsol verin" dediler. İçlerinden bazıları: "O uyuyor" dediler. Bazıları da: "Göz
uyuyor, ama kalb uyanık" dediler. Dediler ki:

"Onun misali bir ev yapan adamın misaline benzer. O adam yaptığı evde bir
ziycfet hazırlayıp, insanları o ziyafete çağırarak bir davetçi göndermişi Da-
vetçinin çağrısına icabet etmeyenler ise, eve girememiş ve ziycfetten yiyeme-
misler." Dediler ki: "Ona bu misali yorumlayın da anlasın." Bazıları: "O uyu­
yor" dediler. Bazıları da: “Göz uyuyor, ama kalb uyanık" dediler. Dediler ki:
"O ev cennettir. Davetçi ise Muhammed'tir. Muhammed'e itaat eden, Allah'a da
itaat etmiş olur. Muhammed'e asi olan, Allah'a da asi olmuş olur. Muhammed
inamları (iyi olanlarını kötü olanlarından, yani müminleri münkirlerden) ayır­
mıştır."

'71‘Buhari (131249) 97-Kitabu‘l l'tisam bi'l Kitabi Ve's Sünne. 2-Resuluüah (aj)'m
sünnetine uyma babı.
ALTINCI KISIM

İSLAM 'IN NASİPLERİ


İSLAM 'IN RÜKÜNLERİ
İSLAM 'IN M AKAM LARI
İSLAM'DA TEMEL AM ELLER
İSLAM’IN NASİPLERİ, RÜKÜNLERİ,
MAKAMLARI VE
BAZI TEMEL AMELLERİ
t a k d im

A llah T eala şöyle buyuruyor:

"Allah katında din İslam ’d ır" (1)

"Kim İslam iyet'ten başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O
ahirette de kaybedenlerdir. (2)
İslam kdim esi, genel anlamda Hz. Muhammed (a.s)'in Allah katından getir­
miş olduğu dinin adıdır. 6 u dinin kitabı Kur’an, o kitabın açıklayıcısı sünnet-i
seniyyedir. Bu itibarla Kur'an'da insanlar ve cinlerin doğra yolu bulabilmeleri
için ihtiyaç duyduklan her şey vardır. Allah Teala:

"Sana her §eyi açıklayan ve mûslümanlara doğruyu gösteren bir rehber,


rahmet ve müjde olarak Kur'an'ı indirdik." (3)
M üdüm an, İslam'ı te ^ n ü y e t, nza ve tasdik ile kabul eden kişidir. 0> Kuı*-
an'a ve sünnete inanıp teslimiyet gösterir. İtikad ve am d olarak o doğnıltuda
hareket eder.
İslam kelimesi kullanıldığuıda bazen, İslam'uı nasipleri, rflkuıdan ya da bazı
amelleri kastedilmiş olabilir. Resulullah (a.s) miislüman olanlaidan İdam ’a
giri^eriyle birlikte bazı amelleri yerine getirmesini istiyordu. Bütün bunlar

1) Ali İmran Sures: 19


2) Ali İmran Suresi: 85
3) Nahi Suresi: 89
218 EL ESAS Fİ’S SUNNE

İslam'ın cüzleri olarak kabul edilir.

Araplann hitabette kullanmış oldukları üsluplardan biri de bütün olarak bu


bütünün bir cüzü ile ifade ederek, o cüzün önemini vurgulamaktır. Resulullah
(a.s) da bu üslubu kullanmıştır. Araplann kullandıklan bu ifade üsluplanm ve
Resulullah (a.s)'m konuşma taızlanm bilmeyen kimseler, İslam'ı b ir bütün ola­
rak kavramaktan yoksun kalırlar. Böyle kimselerin İslam'ın cüzlerini, İslam’m
amellerini belirten ana yapısı içerisindeki yerlerine koyabilm esi de mümkün
değildir. 'İslam' adlı kitabımızı, İslam'ın rükünleri, hayat program ı ve tamam­
layıcı unsuriaruu ana yapısı içerisinde göstermek amacıyla yazmıştık. 'Ruh Ter­
biyemiz' isimli kitabımızda ise Allah'ın dini yolundaki m akam lan açıklamaya
çalışmıştık. Genel anlamıyla İslam, mefhumlan, amelleri hükümleri, akaidi ve
tamamlayıcı unsurlan kapsamakta, bütün banlar ise Kur'an ve sünnet'ten çıka­
rılan sahih istinbatlara dayanmaktadır. Bu mesele oldukça geniş b ir meseledir
ve biz burada İslam'ın nasipleri, rükünleri, m akam lan ve R esulullah (a.s)'ın
yeni müslüman olmuş tdmselere ya da dini öğretmek istediği kişilere yapma­
larım emrettiği temel amellerden söz edeceğiz.

İleride de belirteceğimiz gibi İslam'ın nasipleri sekizdir. B unlann İslam'da


özel bir yeri vardır. İslam'ın rükünleri beştir. Bu beş rükün de İslam 'ın nasiple­
rinden sayılır, ancak İslam binasındaki temeller olm alan dolayısıyla bunlar ol­
madan İslam olmaz. Islam'm makamlan tasdik, amel, tahakkuk, iltizam ve
şükürdür. Bu makamlara şu adlan da verebiliriz:

İman, "İslam’ın amelleri" anlanunda İslam, ihsan, takva v e şükür.

İslam'da ilk şey: İman ve İslam'dır. Bunun göstergesi, kelim e-i şehadet getir-
mdc, Kur'an'a, sünnet'e ve ihtiva ettikleri şeye im an etmektir.

İkind şey ise: Allah'ın farz kıldığı şeyleri yerine getirreek, yasakladığı şey­
lerden kaçınmaktır. Bu özel, yani amel anlamındaki İslam'dır. AUah Teala'nm
oniıleıini yetine getirip, yasaklarından kaçınmak ve bu hal üzere devam etmek,
inşam imaıun hakikatine ulaşbnr. Allah Teala buyurayor ki:

"Ey Muhammedi Bedeviler: "İnandık" dediler. D e ki: "İnanm adınız ama


"İdam olduk" deyin; inanç henüz gönüllerinize yerleşm edi." (1) Yani İslam'ın
ameiDerini yerine getinne nedeniyle, iman da kalbe yerleşm ek üzeredir. İmarım
num kalbe girip aydınlattığında, insan ihsan makamına ulaşır ki, im arım hakika­
ti de budur. İnsan ihsan makamına vardıktan sonra K ur'an ve sünnet’e bağlıh-
ğuu devam ettirir ve eksHderini tamamlamaya çakşırsa, takva m akam m a ıdaşır.
Allah Teala buyuroyor ki:

"Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan R abbinize ku llu k ediniz ki.

'} H uanat Suresi: 14


İSLAM’IN NASİPLERİ. RÜKÜNLERİ. MAKAMLARI VE... 219

O’na karşı gelm ekten korunmuş olabilesimz." (1)


İnsan, Kur'an ve sünnetteki emir ve yasaklara uymaya devam e(Up, daha çok
ibadet ederde ve daha çok sakınarak, Allah Teala'ıun kendisine vermiş olduğu
nimetler için şükrettikçe şükür makamına ulaşır. Bu makam, makamların en
üstünüdür. Allah Teala: "Kullarımdan şükredenler pek azdır" (2) buyurmuştur.
Şükre giden yol takvadan geçer. Cenab-ı Hakk: "Allah'tan sakının ki, şSkrede-
bilesiniz" (3) buyurmaktadır.
Şükredenlerin efendisi de Resulullah (a.s)'dır. 0 kendisine, neden bu kadar
çok ibadet ettiği sorulduğunda; "Şükreden bir kul olmayayım mı?" cevabım ver­
miştir.

İslam'ın temel amellerine gelince; İslam'ın beş rüknünü yerine getirmde,


İslam'ın sekiz nasibinin kapsadığı şu emir ve yasaklara uymaktır. Cihad, iyiliği
emredip kötülükten alıkoymak, müşriklerle dost olmamak, müslUmanlarla iyi
geçinmek, selam vermek, yemek yedirmek, zikretmek, içkiyi terketmek, dilini
kom yup müslümanlara eziyet etmemek, şirk, hırsızlık ve zina adam öldUıme
gibi büyük günahlardan kaçınmak, adil idarecilere itaat etmek, ehil olan kimse­
lerle çekişmemek, güzel söz söylemek, sabretmek, müsamahah olmak, güzel bir
ahlaka sahip olmak, Allah'ın yasakladığı şeylerden kaçınmak, insaidara güvoı
vermek, faizi teıketmek, eşine yiyecek ve giyecek olarak hakkım vermek. Al­
lah'ı dost edinmek, gereken yerde müslUmamn ayıbım örtmek, haramı terket-
m dt, komşuya eziyet etmemek, yedi büyük günahtan kaçınmak.
Bu bölümde bu konularla ilgili naslan ele alacağız.
Önce tslam 'm nasipleri ile ilgili naslara, daha sonra tslam'm rükünleıi ile il­
gili olanlara, sonra İslam'ın makamlan ile ilgili olanlara, sonra da İslam'ın temel
am dleri ile ilgili olanlara y e t vereceğiz. Bütün bunlar İslam'ı özel anlamıyla
kavramamız için olacaktır. Genel anlamıyla İslam'ı Kur’an, sünnet ve bunlann
doğrultusunda telif edilen kaynaklar olduğunu belirterek, konumuza başlaimş
olacağız.

1) Bakara Suresi: 14
2) Sebe Suresi: 13
3) Ali İmran Suresi: 123
İSLAM'IN NASİPLERİ
Sehm'in lügat anlamı nasiptir. Aslolan, Huzeyfe (r.a)'nin rivayet ettiği ha*
dişte zikredilen nasipleri yerine getirerek, miislümamn İslam'dan nasibini al­
masıdır. Eğer o, aşağıda zikredilecek nasiplerden birini ya da bir kaçım yerine
getirmezse, tehlike ve hüsramn eşiğinde olur.

KONU İLE İLGİLİ RİVAYETLER

J. !s ^ 3

.(iJ ^ S f ^

172- B ezzar, Huzeyfe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştin

172-Müstedrek (H21) Bu hadis, tarikleri ve sahidleri ile sahihtir. Kejfu'l Estar (1/415)
M üellif demiştir ki: "Yezid bin Ata dışında senetlerini bilmiyoruz. Şu'be, Ebu
fshak'tan rivayet ederek, hadisi Huzeyfe üzerine mevkuf kılmıştır. Mecma'u'z-Zevaid
(1138) (3/62) Haysemi, hadisi Eezzar'tn rivayet ettiğim, senedimk Yezid bin Ata bu­
lunduğunu, İmam Ahmed'in bu raviyi sika kabul ettiğini, bazı kimselerin ise roviyı
zaytf bulduğunu, hadisin geri kalan ricalinin sika olduğunu bildirmiştir. İmam
Ahm etfe göre bu hadis basendir.
İlmi Receb. Camiu’l Ulum adlı eserimn 23. sayfasında söyle dem ekte^: "Ebu
İshdk'm, Sile Inn Zıtfer kanalıyla Huzeyfe (r.a)'den rivayet ettiği hadiste; "İdam
sekiz nasiptir..." demiştir. Hadisi mevkufolarak zikrettikten sonra ise şöyle demiştir.
"Bezzar bu hadisi merfu olarak tahric etmişse de, mevkufoluşu daha sM htir. Hadi­
si bazıları. Ebu İshak -el Haris- Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a) silsilesiyle rivayet etmiş­
lerdir. Ebu Ya'la el Mavsili ve bazı alimler bu silsileyle tahric etmişlerdir. Darehut-
ni ve başka alimlerin görüşüne göre hadis Huzeyfe üzerine mevkı^ur."
222 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

"Hz. Peygamber (a.s) buyurdu ki:

"İslam sekiz nasiptir: İslam nasiptir, namaz nasiptir, oruç nasiptir, zekat na-
siptir, hacc nasiptir, iyiliği emretmek nasiptir, kötülükten alıkoym ak nasiptir,
Allah yolunda cihad nasiptir, nasibi olmayan kendine yazık etnûçtir."

Böyle bir konuda ravi kendi görüşü olarak konuşamayacağına gö ıe hadis


mevkuf olmasına rağmen, meıfiı hükmündedir.

Resulullah (a.s)'dan varid olan bir başka hadis de, İslam'ın nasipleri ile ilgili
bu hadisi kuvvetlendirir özelliktedir.

fSCjU. Olı : ^ A -J- i'İ } . J } VT

Olj ( ^ lO Ü a^j

'•J>- ^ fil ^ Öîj lil dUiî JU ( Ü


J i ^ ^ ,1 i;: Âii a i i ü i>

173- Hakim, Ebu Hureyıe (r.a)'nin şöyle rivayet etm iştin

"Resulullah (a.s) buyurdu ki:

"İslam'ın, yoldaki alamet ve işaretler gibi, alam et ve işa retleri vardır; A l­


lah'a iman edip hiçbir şeyde O'na ortak koşmamak, nam azı kılm ak, zekatı ver­
mek. ramazan orucunu tutmak, hacc yapm ak, iyiliğ i em redip kötülükten alıkoy­
mak, yanlarına geldiğinde ailene ve b ir topluluğun yanından geçtiğinde o to­
pluluğa selam vermek bu alametlerdendir. K im bunlardan b irin i (ya da bir
hsnum ) yerine getirmezse İslam'ın nasiplerinden birini terketm is olur. Bunların
hepsini terkeden kimse ise İslam'a sırt çevirm iştir."

İlk hadiste (Huzeyfe (r.a)'nin hadisinde) ilk sehm (nasip-pay) olarak gösteri­
len "İslam" ile kasteden, İslam’ı kabul ve ona iman etmektir. Bunun işareti de
kelime-i şehadettir. Bu hadisin özel bir önemi bulunmaktadır. A llah A zze ve
Celle. yahudiler hakkmda şöyle buyurmaktadın

"U yanidıklan şeyden pay almayı unuttular." (1) "Bu yüzden kıyam et gününe

173-MBstedrek(H2l) Hadis teorikleri ve sahidleri ile sahihtir.


l)Maide Suren: 13
İSLAM’IN NASİPLERİ 223

kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık." (1)


B ir A çıklaına

Elimizde bulunan bu h a ^ s de İslam'm naiplerini veya cüzlerini beliıtmdde-


dir. Ş a y ^ İslam ümmeti'nin fertleri, bu cüzleıden birini teikedecdc olsalar, ara-
lanna düşmanlık ve nefiet inm esine müstehak olurlar. Her ne kadar ayeti keri­
mede bu c ü ie r le birlikte, İslam'm vahiyle gelen diğer cüzlerine de işaret edili­
yorsa da, hadisde belirtilen bu cüderin diğer cüder içerisinde çok önemli bir
yeri bulunmaktadır. Arapların ifade üsluplenndan biri olan cüzü dkredip, onun­
la bütünü ifade ederek, o cüzün önemini vurgulamayı aşağıdaki hadisde de
göreceğiz. Zira bu hadiste İslam'm sekiz cüzünden üçü, önemine binaen özellik­
le zikredilmektedir. Hadisin siyakında Allah'ın kuluna olan sevgisi ve yardırm
dkradilm dctedir İd, müslümaıdar bu cüderin tamamını yerine getirme gayreti
içerisinde dsunlar.

^ û\ c iiîj ilsj ^ lu î

c f p i j csSCül ^ J ^

iid ı ijûp

d ili AİJl Ö\ o > j o iu ^ * 1 ^ Vl

.«juUjjı yy, \

174- İm am Ahm ed, Hz. Aişe (r.a)'den merfıı olarak rivayet etmiştin
"Üç şeyin üzerine yemin ederim ki; Allah, İslam’dan nasibini almış kimse
ile, nasibini alamamış kimseyi bir tutmaz. İslam'ın üç nasibi (cüzü), namaz,
oruç ve zekattır. Allah dünyada bir kulu sever ve yardım ederse, kıyamet günü
de ona yardımcı tayin eder.
Bir adam bir kavmi severse, Allah onu o kavimle beraber eyler. Dördüncü
bir şey vardır ki, üzerine yemin ettiğimde günaha girmeyeceğimi umarım. Allah
bir kulunun günahını dünyada örterse, ahirette de örter."

174-Müsaed, İmam Ahmed (6Ü45) Mecma'u'z-Zevaid (1/37) Haysemi, hadisi İmam


Ahmeıfin rivayet ettiğini ve riciditün sika olduğunu, Ebu YaTa'mn da hadisi rivayet
ettiğim bildirmiştir.
1) Medde Suresi: 14
İSLAM'IN RÜKÜNLERİ
Kelime-i şehadet, namaz, zekat, omç ve hacca, hadis-i şerifde belirtildiği
üzere İslam'ın rükünleri denmektedir. Zİtil bunlardan her Üri, İslam'ın bir
bölümünün rüknü (temeli) durumundadır. Kelime-i şehadet Akaid'in temelidir.
Namaz ise doğrudan doğmya yrynlan ibadetlerin temelidir. Omç, nefei Allah'ın
emri doğrultusunda kayıt altına alan amelleıin temeli, zekat ekonomik hayatm,
hacc da siyasi hayatın temelidir.

KONU İLE İLGİLİ RİVAYETLER


„i
JJI J li :J li ^ __W 6

ıs^CaJl jlj iaUI illSl jl


.« o U ij ı ç j ı y . } t î i r ^ ı çiLi3

175- Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:


"Resulullah (a.s) buyurdu ki:
"İslam, bes temel üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka ilah olmadığına ve
Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, namazı dosdoğru
kılmak, zekat vermek, hacc yapmak, ramazan orucunu tutmak."
Diğer bir rivayet ise şöyledir;

"İslam, beş şey üzerine bina edilmiştir: Allah'ı birleme, namaz kılma, zekat

175-Müslim (1145) 1-Kitabu'l İman. 5‘İstam'm rükün ve direklerini beyan bedii. Müs­
lim'de bu hadis bütün tarikleri ile yer almakladır. Buhari, Nesai ve Timûzi’de bu ta­
riklerin bir kısmı bulunmaktadır. Buhari (1149) 2-Kiiabu'l İman. 2-Duamz imam-
mzdır. babı. Nesai (51108} 47-KİuAu'l İman. 13-İslam kaç şey iterine binadır babı.
Tirmizi (5t5) 4J-Kitabu’l iman. 3-İslam beş şey üzerine bina dbmqtarbıdn.
226 EL ESAS Fİ'S SUNNE

verme, ramazan orucunu tutma ve hacc." Bir adam: "Hac ve ramazan orucu
mu?" diye sorunca, ravi: "Hayır, ramazan orucu ve hacc" dem q ve söyle ilave
etmiştir: "Resulullah (a.s)'dan böyle işittim . "
Başka bir rivayette de şu ifadeler yer almaktadır;

"İslam, bes sey üzerine bina edilmiştir: Allah'a ibadet etm ek ve O'ndan baş­
kasının mabudluğunu inkar etmek, namaz kılmak, zekat vermek, hacc yapmak
ve ramazan brucunu tutmak."

"Bu ev sağlam bir temel üzerine bina edilmiştir" denildiğinde, îdtında temeli
olan bir ev anlaşılır. İşte burada da aym şey söz konusudur. İslam beş şey
üzerine bina edilmiştir. Yani bu beş şey İslam'ın temelidir. Ancak bunun üze­
rinde bir de İslam'ın binası bulurmıaktadır. Siyaset, ekonom i, sosyal hayat ve
ahlak gibi hayatın tümünü kuşatan konulardaki Allah'ın hükümleri, İslam'ın bi­
nasını oluşturmaktadır. İslam, akaid, ibadet, hayat programı, şeıiaüer, şiaılar,
haberler, emir ve yasaklar, gayb ve şehadet gibi (şahid olunan, görünen) pek
çok şeyi ihtiva etmektedir. İşte bütün bunlann tem eli bu beş şeydir.

Vl <1Îp I V ü jj Jlİ ^ (Jjj —

^ (^ * , r ^ 7 ' ‘^ 3 ^ ’
tAİJl aJiSI ylİT

j u i' Jü

Z i % ı> x d ü i pi j d ı jjîT ı Z ö .

176- Ebu Ya'Ia, tbni Abbas (r.a)'dan rivayet etmiş, Hammad bin Zeyd (r.a)
de bu hadisin merfu olduğunu bildirmiştir:

"İslam'ın temelleri ve dinin direkleri üçdür ve İslam bunlar üzerine bina


edilmipir. Bunlardan birini inkar eden kimse kafir olur ve kanı helal kılınır. Al­
lah'tan başka ilah olmadığına sehadet etmek, fa rz kılınm ış nam azlar ve rama­
zan orucu."

Bu hadisi zikrettikten sonra İbni Abbas şöyle demiştin

J76-Mecma'u'z-Zevaid (1146-48) Haysemi, hadisi Ebu Ya'Ia ve Taberani'nin Kebir'de jn


lafızlarla rivayet ettiğini bildirmektedir; "İslam bes 5^y üzerine bina edilmiştir.
Allah'tan başka ilah olmadığına sehadet, namaz ve ramazan orucu. Bunlardan biri­
ni lerkeden kafir olta ve kam helal kılınır." Haysemi der kİ: "Hadisle bes tüknün
üçü zikredilnûs ve İbni Abbas'ın mevkuf olan sözüne yer verilmemiştir. Hadisin
isnadı basendir." Bu hadisi bazıları sahih, bazıları ise basen olarak görmüşlerdir.
İSLAM’IN RÜKÜNLERİ 227

"Malı çok olduğu halde zekatını vermeyen kimseler, bu yaptıklarından do~


layı kafir sayılm azlar. Ve kanları da helal kılınmaz. Yine gücü yettiği halde
hacc yapm amtç insanlar da bu yaptıkları dolayısı ile kafir sayılmazlar ve kan­
la n helal kılınm az."
Bir Açıklama
Bu hadis. İslam'm beş ıtiknünden özellikle üç rüknünün önemini vurgula­
maktadır. Bunlar, kelime-i şd ıa d ^ namaz ve omçtur. Çoğunluğun görüşüne
göre, kelim e-i şdıaded kabul etmeyiş ya da kellme-i ş^adeti reddetme ma­
nasına geleb ilec^ bir fiili işlnnek küfre yol açar ve bu kişinin kam, küfrü nede­
niyle helal olur. Yine, namazı teiketmeyi. zekatı vermemeyi, orocu tutmamayı
ya da haccı yapmamayı helal sayan bir mökellifin de küfrüne hükmolunur ve
kara helal sayılır. Hanbeli mezhebinin me^ur olan görüşüne göre tmnbellik
yüzünden b ile olsa namazı teikeden, küfrüne hükmolunarak öldürülse de. fiıka-
haran çoğuıduguna göre tembellik yüzünden namazı teikeden, tedrici bir cezaya
müstehak olur. Kişinin durumuna göre sonunda ölüm cezası bile veıildıilir. An­
cak tbni Abbas'ın görüşü, rivayetin zahirine göre namazı ve orocu terkedenin
kafir olacağı ve kammn mübah kdınacağı şddindedir.

Bu hadis, kdim e-i şehadet, namaz ve orucu vurgulamaktadır. İslam'ın en


önemli unsurlun beş rükündür. Bu beş rüknün en önemlileri de kdime-i şdia-
det, namaz ve oruçtur.
İSLAM’IN MAKAMLARI
Allah Teala buyuruyor ki;
"Bedeviler, "İnandık" dediler. De ki, "siz inanmadınız, fakat "İslam olduk"
deyin. Fakat iman henüz kalbinize girmedi." (1)
Demek ki. İslam'la amel etmek insanı kalbi imana götürmekte, kalbi iman da
sıddıtdann makamlarından biri olan ihsana ulaştmnaktadır. Allah Teala şöyle
buyurayor:
"Allah'a ve Resulüne inananlar (yok mu) ijte Rableri yanında olanlar,
sıddikler (çok doğru olanlar) ve §ehidlerdir." (2)
İhsan, ibadetin en yüce mertebesidir. İbadet ise insanı takvaya götürmekte­
dir. Allah Teala şöyle buyuruyor:

"Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki, Al­
lah'ın azabından korunasınız." (3) Takva da insanı şükre sevkeder. Allah Teala:
"O halde Allah'tan korkun ki, şükredesiniz" (4) buyunnaktadır. İşte İslam'ın
makamları bunlardır.

KONU İLE İLGİLİ RİVAYETLER

J ^ ' (jî 3 j' Cf. iS Î j —W V

i' ‘ ^ Cf- c İÎU jÛ Ju ü

1) Uucurat Suresi: 14
2) Hadid Suresi 19
3) Balava Suresi: 21
4) Ali İmran Suresi: 123
230
-İ k E Ş A S F rş Ş Ü N N E

İU JLİ ^ jÜJl J ^ U, w
' *Ȕ| * 1. ^ ,' ' M
- .. .,

Ol c J 3 ü , , R i . , . , --^; .-. . f; i f_

l\ ft ,A^Sâ t ll^\ -aİI ^ ^ ıtf .^r ^ ^ ^ '

•j ^JÜİJLir 4j . Âİ^r /• \ w' ^ j** j • M

' a , - . < '-■ w ‘. ^

^ ^ ^
. ' -j» c^ ü i» y k i J ^ ;jli
't - ? ‘- - ^ f e ı S i c i t İ l . f>: i l i

‘'1^^ J i.-» -! ‘^ y ı jı j i . l i î i sik; .’/ i ı


i f y ^ 'i' Ji ^3i
»>U I ^;ÎJ, t^, ^^

■j» ■ •V .*5! > 1^ 1 ü! İS I ,i i i ; s fk>;3 i3 i


. Jll, dİ :jli JpU,Nİ ^ U :jû ^ j,j

‘«^'^' ‘'*^jj ‘-■^-j ‘-“^ i


itt »1/ İİJ pi OŞ .:i>- ilTlf A ik' dİ :jli lOUİ'JI o i u ik lli :j»
;jtt .t ja il k | i ‘ı, lis U ı;jli îu ik ı ^ l i ;JB .a ;;
;\ p j i â CA'jk iU A İ» J j t l^ 5 zS i\ â b İ î ı : J t t îl^d l^U Î ^

Ii>1 li» :Jı Jli fî lîu ıjüJl tjis tipÇD» üjîjU»: »lljl
^li, :J\î ,p[iı ;j^3j İJ, ^

177- Müslim, Yahya t»n Y ara» (r.a)'üaı rivayet etmiştir.

177-Müstim (1136,40) l-Kitabul İman. I-İman, İslam ve ihsan ile ilgili bab. Ebu Da-
vud (41223) Küabu's Siinne. 17. Bob.
İSLAM’IN MAKAMLARI 231

"Ma'bed el Cuheni, Basra'da kader hakkında konuşan (inkar eden) ilk


kişidir. Ben ve Hunıeyd bin Abdurrahman H inleri hac, ya da umre yapan iki
kişi olarak oraya gittik. "Keşke Resulullah (a.s)'ın ashabından biriyle karşılaş­
sak da şu adamların kader hakkında söylediklerini sorsak" diyorduk ki, Hz.
Ömer (rM)'in oğlu Abdullah (r.a)'ı mescide girerken gördük. Birimiz sağında,
birimiz solunda olmak üzere ben ve arkadaşım onun iki yanına geçtik. Arka­
daşımın sözü bana bırakacağını düşünerek konuşmaya başladım:
"Ey Ebu Abdurrahman! Bizim oralarda Kur'an'ı okuyup ilmin derinliklerine
inmeye çalışan bir takım insanlar ortaya çıktı. -Onların içinde bulundukları
durumu zikrederek- Onlar: "Kader yoktur, işler Allah'ın takdiri olmaksızın, ye­
niden meydana gelir" iddiasında bulunuyorlar" dedim. Abdullah bin Ömer (cm)
"Bu adamlarla karşılaştığın zaman, onlara kendilerinden beri olduğumu,
onların da benden beri olduklarım bildir. Abdulah bin Ömer yemin ederek Al­
lah adına and içer ki, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa da, bu altın­
ları (Allah yolunda) harcasa, kadere inanmadıkça Allah (bu hayrı) kabul et­
meyecektir. Babam Ömer bin Hattab (r.a) bana şunları anlatmıştı:
"Birgün Resulullah (a.s)'ın yanında otururken, yanınıza bembeyaz elbiseli,
simsiyah saçlı, üzerinde yolculuk eseri görülmeyen ve bizlerden kimsenin
tanımadığı bir zat çıkageldi. Sonra Hz. Peygamber (a.s)'in yanına oturdu. İki
dizini O'nun iki dizine dayayıp, iki avucunu kendi dizleri üzerine koydu ve:
"Ey Muhammedi Bana İslam'ın ne olduğunu bildir" dedi. Resulullah (a.s):
"İslam Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi ol­
duğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekatı vermen, ramazan oru­
cunu tutman, gitmeye gücün yeterse Beytullah'ı hacc etmendir," buyurdu. O
zat: "Doğru söyledin," dedi Doğrusu ona hayret etmiştik, hem soruyor hem de
Resulullah (a.s)'ı tasdik ediyordu. "Bana iman'ın ne olduğunu bildir?" dedi. Re­
sulullah (a.s):
"Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve bir de
kaderin hayrına ve şerrine inanmandır" buyurdu. O zat yine: "Doğru söyledin"
dedi. Sonra, "Bana ihsanın ne olduğunu bildir" dedi. Resulullah (a.s):
"Görüyormuşçasına Allah'a ibadet etmendir. Her ne kadar sen Allah'ı gör­
müyorsan da, O seni görmektedir" buyurdu. "Bana kıyamet saatinden (zama­
nından) haber ver" dedi. Resulullah (a.s):
"Bu meselede kendisine soru yöneltilen kimse, sorandan daha bilgili değil­
dir” buyurdu. "O halde bana kıyametin alametlerini bildir," dedi. Resulullah
(a.s):
232 E L E S A S F İ’S SÜNNE

"Cariyenin sahibesini doğurması, yalınayak gezen çıplak ve fa k ir davar


çobanlanmn bina yıkm ada birbİrteriyle yarıştığını görm endir" buyurdu.

Daha sonra o zat gitti. Bir sûre sonra H z. Peygam ber (a.s} bana: "Ey Ömer!
Bu sondan soranın kim olduğunu biliyor musun?" diye sordu. "Allah ve Resulü
daha iyi bilendir" dedim. Resulullah (a.s): ”0 C ebrail fa. 5)'di. Size dininizi
öğretmek için gelmişti" buyurdu."

:Sftt iH jIp <111 ^ ^ i J j j — ^VA


u .<111 :jüi J4-: ijjU ^ <îıı 0\r

d rîj'
V ^\ .ik i a ;<îll XİJ y fSCVl» :J lî U ! <111

U !<U1 Jj-Mj \i :JÜ .«oUaıij ı<-İ>j^iJl îl^ l


3 ^ jİ4 :Jlİ .lîJlji <Jü «y p Ol liliU tîl^ ililT <111 Ol» :JU
(İlîa»-L^ (S^ ^ -J lî ^ !jdll

u"jjj '*[3 i*'^ ı


^ 2JIİİ lOÇull |,4?1 JjU»î iîJlü 4^^âı
^ i'Aifi m 01^: ^ J)1 St ;J lâ i Sfı ^

U} lOÂ b u ;> İÎ UJ Sİ4ÖI J j ^ 3

^1 Jıii .J4.> ;;;ı ;jiî aîjı oı pî?jî <)u ^


^1 Jıii ii4 i ij^ jiii 4 * 1 <«j4-jıı Jip ijljj ;

178- Bubari ve M üslim, Ebu Hureyre ve Ebu Zeır (r.a)'den rivayet etmiş­
led ir. O ikisi şöyle ahlatıyor:

178-Buhari (İI1I4) Z-Küobu'l İman. ^7-Cebrail (a.ş)'in Hz. Peygamber (a.5)'e iman ve
İslam'ı sorması babı. Müslim (1139) 1-Kitabu'l İman. Î-İman, İslam ve ihsanın tarifi
babı. Bu iki rivayet de Ebu Hureyre (r.a)'ye aittir. Nesai ve Ebu Davud'da da benze­
ri rivayetler bulunmakta^. Nesai (8/101) 47-Kitabu'l İman. 6-İmamn ve İslam'ın
niteliği babı. EbuDavud (4/225) Kitabu’s Sünne. 17-Kader babı.
İSLAM’IN MAKAMLARI 233

"Resulullah (a ^) birgün insanların arasına çıbnış otururken bir adam


çıkageldi ve: “Ey Allah'ın Resulü, iman nedir?" diye sordu. Resulullah (a.s}:
"Allah'a, m eleklerine, kitabına, Allah'a kavurmaya, peygamberlerine ve ahi-
retteki dirilişe inanmandır," buyurdu. O zat: "Ey Allah'ın Resulü, İslam nedir?"
diye sordu. Resulullah (a.s):
"İslam, Allah'a ibadet etmen ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmaman, farz na­
mazları dosdoğru kılm an, fa rz zekatı eda etmen, ramazan orucunu tutmandır”
buyurdu. O zat: "Ey A llah’ın Resulü, ihsan nedir?" diye sordu. Resulullah (a.s):
"Allah'a görüyormuşçasına ibadet etmendir. Her ne kadar sen O'nu görmü­
yorsan da, O seni görmektedir," buyurdu. O zat: "Kıyamet ne zamandır?" diye
sordu. Resulullah (a.s):
"Bu m eselede kendisine soru yöneltilen kişi, soru sorandan daha bilgili
değildir. Fakat kıyam etin alametlerinden sana söz edeceğim: Cariye sahibesini
doğurduğunda; işte bu olay kıyametin alametlerindendİr. Çıplaklar ve yalına­
yaklar insanların reisleri olduğu zaman; işte bu da kıyametin alametlerinden­
dİr. D avar çobanlan bina yapmada yarıştıklannda ki, bu da kıyametin alamet­
lerindendİr. Kıyam etin ne zaman olacağı Allah'tan başka kimsenin bileme­
yeceği beş şeyin içerisindedir" buyurdu. Sonra da: "Allah, (işte kıyamet) saati­
nin (ne zaman geleceği) hakkındaki bilgi, O'nun yanındadır. Yağmuru O yağ­
dırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiç
kimse hangi yerde öleceğini bilmez. (Herşeyi) bilen (herşeyden) haberi olan,
yalnız A llah'tır" (1) ayetini okudu. O zat daha sonra arkasını dönüp gitti. Bu­
nun üze- rine Resulullah (a.s): "Bu Cebrail (a.s)'di. Size dininizi öğretmek için
geldi" buyurdu."
Bu rivayetlerin benzeri olan diğer bir rivayetin baş kısmı şöyledir;

"Resulullah (a.s): "Benden sorun" buyurdu. Ancak heybetinden dolayı, O'na


soru sorm aya çekindik. Derken bir zat geldi ve Resulullah (a.s)'ın iki dizinin
yanında oturdu. Sonra da: "Ey Allah'ın Resulü! İslam nedir? diye sordu. Bun­
dan sonrası diğer rivayetler gibidir. Ancak şöyle bir fazlalık vardır.
"O her sorunun sonunda, "doğru söyledin" demiştir. İhsan hakkında ise
şöyle dem iştir: "Allah'tan O'nu görüyormuş gibi korkmandır." Yine bu riva­
yette: "Yalınayak, çıplak, sağır ve dilsiz kişileri yeryüzünün hükümdarları ola­
rak gördüğün zaman, işte bu kıyametin alametlerindendİr" ifadesi yer almak­
tadır. Hadisin sonu şöyle bitmektedir: "Bu (gelen) Cebrail (a.s)'di, sormadığı­
nızdan dolayı, öğrenm enizi istedi."

1) Lokman Suresi: 34
234 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

[ J i ^ <1?'] tsİ* ^ -^ 'İ j Lsİ

« İ a J , VI i a > VI Jaî J

179- Taberani, Kebir'inde İbni Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:

"(Cebrail (a^)) bu sureti dışında, bana hangi surette gelirse gelsin tanır­
dım."
Bir Açıklama

Bu hadiste ResuluUah (a.s) dikkatleri İslam'ın ve imanm rükünlerine, ibade­


tin en yüksdc mertebesi olan ihsana çekmiştir. Bu hadis dinin tem el meselele­
rinden birini ele almaktadır.
Hadisde İslam dininin üç mertebesinden söz edilmektedir. Bir insan müslü-
man olup, kendisinden yapması istenen İslam'ın rükünlerini yerine getirdiğinde,
imanın hakikatine ulaşır. İmanın hakikati ise onu ihsan makamına götürür.
İhsan makamı da onu takvamn hakikatine ulaştırır. Takvanın hakikati ise onu
şükrün hakikatine götürür. İşte İslam'ın makamlan bunlardır. Daha önce zikret­
tiğimiz naslar da buna işaret etmektedir. Şimdi de dördüncü makam olan takva
ile ilgili bir hadise yer verelim:

^ 1 J j- » j tjlî 4İJl

js 4 i ^ O l^V lJ :J j İj

-ili#* 1^4* : J j j ^ j»j :JU

180- İmam Abmed ve Ebu Ya'la, Enes (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"ResuluUah ( aj ) söyle buyurdu:

"İslam zahiren görülebilir (açıkça ilan edilir.) İm an ise kalptedir."

179-Mu’cemu'l Kebir (121430) Mecma'u'z Zevaid (1/40) Haysemi, hadisi Taberani’nin


Kebir'de rivayet ettiğini ve ricalinin sika olduğunu bildirmiştir.
ISO-Müsned, İmam Ahmedf3ll34) Kesfu'l Estar (1119) Mecma'u'z-Zevaid (1/52) Hayse­
mi. haıhsin tamamım İmam Ahmed ve Ebu Ya'la'mn rivayet ettiğini, Bezzar'ın ise
hadisi muhtasar olarak rivayet ettiğini bildirmiştir. Ali bin Mis'ada dışında hadis ri­
calinin sahih olduğunu zikreden Haysemi, bu raviyi İbni Hibban, Ebu Davud Taya-
lisi, Ebu Hatim ve İbni Main'in sika olarak gördüğünü, başkalarının ise raviyi zay^
bulduğunu belirtmektedir. Muhammed Avvame'nin tahkiki ile yayınlanan Takrib'de
(405) ravi için vehimleri olan saduk tabiri kullanılmıştır. "İste takva buradadır" ha­
disi Sahih-i Buharı ve diğer hadis kitaplarında, farklı bir siyakla zikredilmektedir.
İSLAM’IN MAKAMLARI 235

Enes (r.a) dedi ki:


"Hz. Peygam ber (a.s) bu sözü söyledikten sonra, üç kez göğsünü içaret ede­
rek: "İşte takva buradadır. İşte takva buradadır" buyurdu."
'Allah Erinin Ahlak ve Kültürü' adh eserimizde takva konusunu geniş bir
biçimde incelemiştik. Burada ise bazı ayetleri zikretmekle yetiıüyoruz.
Allah Teala buyuruyor ki:
"Hidayet bulanlara gelince, Allah onların hidayetlerini artırnuş ve onlara
takvalarını kendilerini kötü sonuçtan koruyacakları vasıtaları vermiştir."(l)
Hidayet, imanın ve cihadm neticesinde ortaya çıkar. Allah Teala şöyle bu­
yurmaktadır:
"Kim A llah'a inanırsa (Allah) onun kalbine hidayet eder." (2)
Hidayet, Allah'ın fazlı iİQ, insanı takvaya ulaştınr. Takva Allah'm bir lütfü
ve hediyesidir. Takva, insaru şükre götürür. Allah Teala buyuruyor İd:

"O halde Allah'tan korkun ki, şükredesiniz." (4)


Şükür ise m akamlann en yücesidir. Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

"Kullarımdan şükreden az olur." (5)


Çünkü şükür, Allah Azze ve Celle'nin bize vermiş olduğu her şeyi, Allah'm
sev ^ğ i bir biçimde kullanmamızdır. Burada şükürle ilgili bir hadisi zikretmek
istiyoruz:

l' »uJi ^ îjJ û \ > âi :İJ U uoî ^

\'j^ O jfî S ü i :J li

181- B u h arı ve M üslim , Muğire bin Şu'be (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

I8l-Buhari (8İ5&4) 6S-Kitabu't Tefsir. 2-"Allah senin geçmiş günahlarını bağışlat-


mışttr..." babı. Müslim (4/2171) 50-Kitabu Sıfaii'lMünafıkin ve Ahkamihim. 18-Çok
amel yapma ve ibadette gayretli olma babı.
1) Muhammed Suresi: 17
2) Teğabün Suresi: 11
3} Ankebut Suresi: 69
4) A li İmran Suresi: 123
5) Sebe Suresi: 13
236 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

"Hz. Peygamber (a.s) gece namazına kalkar, (ibadetini çok uzun tutması
yüzünden) ayakları çiçerdi. O ’na denildi ki; "Gelmiç geçm iş bütün günahlarım
Allah affetmiştir. (O halde neden kendini bu kadar yıpratıyorsun?)" Şöyle bu­
yurdu: “Çokşükreden bir kul olmayayım m ı?"
D iğer Inr rivayet ise şöyled in (1)

"Hz. Peygamber (a.s) gece namazına kalkar -ya da nam az lalar, ayakları -ya
da bacaktan- şişene kadar ibadete devam ederdi. O 'na d enildi ki: "Neden ken­
dim bu koda'yıpratıyorsun?" Şöyle buyurdu: "Çok şükreden b ir ku l olmayayım
mı?"
B ir ba$ka rivayette de: (2 )

"Ayaklan şişene kadar" iü id esi y er alm aktadır.


D iğer bir rivayette ise ;u lafızlar bulunm aktadır. (3 )

"O, ayaklan şişene kadar namaz kılardı. O 'na: "Bütün günahların affolun­
duğu halde, bu kendini zora koşmak değil m idir?" diye soruldu. O da şöyle
dedi..."
İSLAM'IN TEMEL AMELLERİ
İslam'a girm deriyle birlikte insanlardan bir takım amelleri ve yükiindaiUk-
leıi yerine getiım deri istenir. Islam'm nasipleri, rükünleri ve makamlan ile ilgi­
li tonıdarda bu amellerden kısaca söz etmiştik. Müslüman olmak, ya da İs­
lam'ın amellerini öğıeımıdr isteyen kişileri Resulullah (a.s)'ın nasıl yönlendir­
diği hakkmda doyurucu bir bilgiye sahip olmak amacıyla bu bölüme yer veriyo-
raz.

Hz. Peygamber ef(mdimiz (a.s)'in yeni müslüman olan, ya da dinini öğren­


mek isteyen k i^ l^ le olan ilişkileri ve öğretim metodlanra bu konuda ele ala­
cağız. Buıdar, eğitimcilerin dikkat etmesi gereken nebevi siyasetle ilgili konu­
lardır. Çünkü bu konular, aym zamanda İslam'ın temel amelleri ile igili bazı in­
celikleri de kapsamaktadır.

KONU ÎLE İLGİLİ RİVAYETLER

JA- U î : 3 l i J J -j. M

r. j. e
w :d ü « lU ; jıi
■ ^ 1 Is, ^ îi j ı s

^ V^ J Jl jl»
J l ilL jl İUÎ »İJİİ ^ i j j i l l i İDC! JĞ .lili li; d i ^ 1 :3b
■ ^ 1 .o ijü » 3! a ^ a lîıT :,A , a i L ! 3 b ;3 b

«i i î a > i iLî a iL Î :3ıi :3 b ş ij ij


238 E L E S A S F İ’SSÜNNF.

üxî»ll 4.İA J b t t ol 2J^1 illi tAİlb 3 x x j\ :JÛ ? îU l ^

- l i î :j 4 - > J li . 1 ^ * ^ \ t : # JÛ i
•^ ■' -^T*I * ıCÎ'' ••• *1*' '• '■ I I''
usi* Ol j ^ ‘'“H

,û<l

182- Buharı, Enes bin Malik (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Biz Hz. Peygamber (a.s) ile birlikte mescidde otururken, bir adam devesi
üzerinde mescide girdi. Sonra mescidin içine devesini çöktürdü ve bağladı.
Dcduı sonra (onlara): "Muhammed hanginizdir?" diye sordu. H z. Peygamber
(a.s) sahabilerin aralarında bir yere dayanmış oturuyordu. "(Sorduğun kimse)
şurada yaslanmış olan beyaz (tenli) zattır" dedik. (Adanı) O'na (dönüp): "Ab-
dıdmuttalib’in oğlu mu?" diye sordu. Hz. Peygamber (a.s): "Seni dinliyorum"
buyurdu. Adam Hz. Peygamber (a.s)‘e: "Ben sana bazı sorular soracağım ve
meselenin üzerinde ısrarla duracağım. Bu yüzden bana gönlün kırılmasın" de­
di. Hz. Peygamber (a j): "Aklına gelen şeyi sor" buyurdu. Adam:
"Senin ve senden öncekilerin Rdbbini soruyorum. Allah seni insanların ta­
mamına mı gönderdi?" diye sordu. Hz. Peygamber (a.s): "Allahumme evet" bu­
yurdu. Adam:
"Allah aşkına söyle. Gece ve gündüz beş vakit namazı kılmanı A llah mı sana
emretti?" diye sordu. Hz. Peygamber (a.s): "Allahumme evet" buyurdu. Adam:
"Allah aşkına söyle,yılın bu ayında oruç tutmanı Allah mı em retti?" diye sordu.
Resulullah (a.s): "Allahumme evet" buyurdu. Adam:
"Allah aşkına söyle, bu sadakayı zenginlerimizden alıp, fakirlerim ize bölüş­
türmeni Allah mı emretti?" diye sordu. Hz. Peygamber (a.s): "Allahumme evet"
buyurdu. Adam:

“Ş im ^ Allah indinden getirmiş olduğun dine inandım. Ben kavntimden, ge­


ride bırakmış olduğum Idmselerin elçisiyim. Ben Sa’d bin Bekroğullan'm n kar­
deşi Dımam bin Sa’lebe’yim" dedi."
Müslim'in Enes (r.a)'d«t tahric etmiş olduğu rivayetin lifz i ise şöyledin
"Kur'an'da, Resuluüah (a s fa Inr şey hakkında soru sorm aktan nehyolun-
muşttık. Bu yüzden çöl halkından akıllı bir kimsenin gelerek, Resulullah (a s)‘a
soru yöneltmesi ve onları dirdeoKnuz hoşumuza gidiyordu. B ir gün yine çölde
yaşayanlardan bir adam çticageldi ve:

J82-BıAari (IH48) l-Kitabul İlm. 6-İlim hakkında varid olan hadisler babı.
239

"Ey Muhammed! Bize elçin geldi. Allah'ın seni elçi olarak gönderdiğini
söylediğini ileri sürdü..." dedi. Hz. Peygamber (aj): "Doğru söylemi§" buyur­
du. Gelen adam: "Semayı yaratan kimdir?" dedi. Hz. Peygamber (aj): "Allak"
buyurdu. "Yeri kim yarattı?" diye sordu. Resulullah (a.s): "Allah" buyurdu. "Bu
dağları diken, içlerinde de yarattıklarını yaratan (pek çok mahluk yaratan) kim­
dir?" diye sordu Hz. Peygamber (a.s): "Allah" dedi. "Semayı yaratan, yeryü­
zünü yaratan ve bu dağları diken Allah'a yeminle soruyorum. Allah seni elçi o-
larak mı gönderdi?" diye sordu. Hz. Peygamber (a.s): "Evet" buyurdu. Adam:
"Elçin gündüzümüzde ve gecemizde beş vakit namaz kılmakla yükümlü olduğu­
muzu ileri sürdü" dedi. Hz. Peygamber (a.s): "Doğru söylemiş" buyurdu. "Seni
gönderen Allah'a yeminle söylüyorum, bunu Allah mı emretti?" Hz. Peygamber
(a.s): "Evet" buyurdu. Adam: "Elçin, mallarımızdan zekat vermekle yükümlü
olduğumuzu ileri sürdü" dedi. Hz. Peygamber (a.s): "Doğru söylemig" buyur­
du. Adam: "Elçin geçirdiğimiz her yılın ramazan ayında oruç tutmanuz gerek­
tiğini ileri sürdü" dedi. Hz. Peygamber (a.s): "Doğru söylemiç" buyurdu. A-
dam: "Seni gönderen Allah'a yeminle soruyorum, bunu sana Allah mı emretti?"
dedi. Hz. Peygamber (a.s): "Evet" buyurdu. Adam: "Elçin, içimizden gitmeye
gücü yetenin Beyt-i haccetmesi gerektiğini söyledi" dedi. Hz. Peygamber (a j):
"Doğru söylemiş" buyurdu. Adam: "Seni gönderen Allah'a yeminle soruyorum,
bunu sana Allah mı emretti?" diye sordu. Hz. Peygamber (a j): "Evet" buyurdu.
Daha sonra o adam dönüp gitmeye koyuldu. Giderken de:
"Seni hak ile gönderene yemin olsun ki, bu farzlara ne bir şey ilave edece­
ğim, ne de eksilteceğim" dedi. Bunjun üzerine Hz. Peygamber (a.s): "Şayet doğ­
ru söylüyorsa mutlaka cennete girecektir" buyurdu."
İmam Ahmed ve Taberani'nin rivayetlerinde ise şu fazlalıklar bulunmak­
tadır.
"Dtmam, saçları sık ve iki örgülü bir adamdı. Bütün sorularında; "Allah
aşkına söyle, senin, senden öncekilerin ve senden sonrakilerin ilahına and ol­
sun kİ," yeminini kullandı. "Kendisine ibadet etmemizi, O'na hiç bir şeyi ortak
koşmamamızı, babalarımızın Allah'la birlikte kendilerine taptıkları eşleri (puf­
lan) bırakmamızı bize emretmeni Allah nu sana emretti?" diyor, Hz. Peygam­
ber (a.s): "Allahunune evet" buyuruyordu. Dımam: "Bu farzları yerine geti­
receğim, yapmana yasakladığın şeyleri de terkedeceğim. Ancak bunun ne
fazlasını yapacağım, ne de eksilteceğim" dedi. Dönüp giderken Hz. Peygamber
(a.s): "Şayet saçları örgülü olan adam doğru sözlü ise cennete girer" buyurdu.
Dımam daha sonra oradan ayrılarak kavminin yamna gitti. Onu görünce
etrafında toplandılar. Dımam'ın Uk söylediği söz: “Lat ve Uzza ne kötüdür"
oldu. Kavmi: "Ne diyorsun ey Dımam? Baras (*) ve cüzam hastalığına ydut-

(*)Baras: Vücutta beyaz kabuüarm oluşup, acılı bir kaşıntı veren bir cins haO^tk.
240 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

lannuiktan ve cinnet getirip delirmekten kurkmuyor musun!?" dediler. Dımam:


”Vay basınıza gelenlere. Bu iki put, Allah'a yemin olsun ki, ne zarar, ne de
fayda verirler. Allah Teala içinde bulunduğunuz durumdan sizi kurtarmak için
bir elçi gönderdi ve bir kitap indirdi. Ben Allah'tan baçka ilah olmadığına, Al­
lah'ın hiçbir ortağı bulunmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi oldu­
ğuna sehadet ederim. Size O'nun yanından emirlerini ve yasaklarını getirdim"
dedi. Allah'a yemin olsun ki, o gün orada bulunanlardan kadın olsun erkek ol­
sun müslüman olmayan kalmadı."
tbni Abbasderki:

"Bundan sonra, bir kavmin elçisi olan ve Dımam'dan daha güzel konuşan
bir kimseyi işitmedik."

tJIİ L ^'.P ^İIl f j - f j 4^«Iİ9 jjp

. ^ J iî ^ # İ31 J\ ^rj
Çj.SC'yi y . bü c 4ÎİI ^ b's U Ül- Yj

^ j i :Jlİi .adlîoÂj /dil 3^ 3Vıı jjlî


jlp j i :JlİÎ iirjll *ÎJ1 S^J i :Ju Ol Sil cV» :Jü
Jp Oijl V /dJlj :Jy; jij ;Jiî Ol Vl ıV» :Jlî !U^
Ol İiyi jî cji;, 3ı ^ î, ; ^ Jjl Jüî

183- Buharı ve M üslim, Talha bin Ubeydullah (r.a)'dan rivayet etmişlerdir;

"Necd halkından bir adam Resulullah (a.s}'m yanına gelm işti. Saçı baçı
dağınık ve kirliydi. Sesinin uğultusunu işitiyor, ancak ne söylediğini anlaya-
mıyorduk. Nihayet Resulullah (a.s)'a yaklaştı ve İslam hakkında soru sordu. Re­
sulullah ia.s): "Gündüz ve gece (içerisinde) bes vakit namaz" buyurdu. Adam:
"Bunun dışında kılmam gereken bir namaz var mı?" dedi. H z. Peygamber (a.s):

183-Buhari (İIİ06) 2-Kitabu'l İman. 34-Zekat İslam'dandır babı. Müslim (H41) 1-


Kimbu'l İman. 2-İslam'ın rükünlerinden olan namazlar babı. İmam Malik, Muvatta
(11175) 9-Kitabu Kasri's Salatıfi's Sefer. 25-Namaza te§vik babı. Ebu Davud (İII06)
Kitabu's Salat'm bası. Nesai (H226) 5-Kitabu's Salat. 4-Gündüz ve gece, kaç vakit
namazfa n kılınmıştır babı.
İSLAM'IN TEMEL AMELLERİ 241

"Hayır! Ancak gönüllü olarak kılacağın lurfile namazlar müstesnadır" buyurdu.


Daha sonra Resulullah (a.s): "Ve ramazan orucunu tutman" buyurdu. Adam;
'Tutmam gereken başka oruç var mı?" diye sordu. Hz. Peygamber (aj);
"Hayır. Ancak kendiliğinden tutacağın neftle oruçlar müstesna" buyurdu. Daha
sonra Resulullah (a.s) ona zekattan söz etti. Adam: "zekat dışında beşka bir
(m ali ibadetle) yüküm lü müyüm?" diye sordu. Hz. Peygamber (as): "Hayır. An­
cak gönüllü olarak (vereceğin sadaka ve yardımlar) müstesna" buyurdu. Adam
daha sonra arkasım dönüp gitti. Giderken:-
"Vallahi, ne bundan fazlasını yapacağım, ne de eksilteceğim" dedi Bunun
üzerine Resulullah (a.s): "Doğru söylediyse kurtuldu" ya da "Doğru söylediyse
cennete girdi" buyurdu."

'o i \)i\ j ^ « u i

J liî t ^ 1^1 a i j s» :JIİÎ JÜ ^ iTCİ iÇ\


‘^ 3 • ' f o * j* —
5İİ ^ İ jA ' w İ4ÎJ» :Jlî _ Vj toijîij }

tiî ûl Ul_j ( j\Jf ^ Ij* lÜLjj li:,, jlj 1*4^


Jlî ^ I ^ ‘
U jiı :J lî toJji-j <UU. ûlIiVlj. :Jlî ^

OIJ tiül İ)|S! Ol sSl^iı :JÜ (jlUl İJy ^ j j iilî :ljlü lîoUiNi

iji L«r*3i- IjjJî Olj ıOl*Â^j (yu»y *'^»3 tî^L^l


•— js^Jl •JÛ Jlî — ys^lj t flJjJl ^

«jlâİ>-lı : J t i j

184- Buharı ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet âmişleıdin

184-Buhari (III29) I-Kitabu’l İman. 40-Gammetin beşte birini vermek imandandır babı.
Müslim (H47) 1-Kitabu’l İman. 6-Alİdh'a imam emretme ^ b ı. Ebu Davud (31330)
1-Kitabu'l Eşribe. Kaplar babı. Hesai (8/120) 47-Kitabu'l İman. 25-Beş vakit nama­
zı eda bedn.
Dubba: Testi yerine kullandım boş kuru kabaktır. ■
Hakir: Şıra kurmaya mahsus içi ayıdmuş ağaç parçasıdır.
MBzgffet: İçerden z ^ le sıvanmış testi Mukayyar da aynı anlamdadır.
242 EL ESAS Ft'SSÜNNE

"Ibm Abbas (rjıym yanına bir kadın gelerek, "cerr" denilen testi içinde
yapılan sıranın hakmûnü sormuştu. İbni Abbas:

"Abdulkays heyeti Resulıdlah (a.sya gelmi§, R esulullah (a.s): "Siz kimlerin


heyetisiniz?" ya da "Siz kimlerdensiniz?" diye sorm uştu. O nlar: "Rebia kavmin-
den" demişler, H zJ’eygamber (a.s) de: “Kavim -ya da heyet- hos gelm iş, utamp
pişmanlık duymayacaksımz" buyurmuştu. Onlar:

"Ey Allah'ın Resulü! Biz sana uzak bir yoldan geliyoruz. Seninle bizim
aramızda M udar kabilesinin kebirleri bulunm aktadır. Bu yüzden biz sana ancak
haram ayda gelebiliyoruz. O halde bize kesin ve değiçm ez b ir çey em ret de, ge­
ride bıraktığımız kavmimize bildirelim ve bundan dolayı cennete girelim " dedi­
ler. Bunun üzerine Resulullah (a.s) onlara dört çeyi em retti ve dört şeyi yasak­
ladı Onlara, yalnız Allah'a iman etmelerini em retti ve: "İm an'ın ne olduğunu bi­
liyor musunuz? diye sordu. "Allah ve Resulü daha iyi bilendir" dediler. Hz.
Peygamber (a.s): "Allah'tan başka ilah olm adığına ve M uham m ed’in Allah'ın
elçisi olduğuna sehadet etmek, namazı dosdoğru kılm ak, zekatı verm ek, rama­
zan orcunu tutmak ve ganimetten beste birini verm ektir" buyurdu. Sonra onları
Dubba, Hımten M üzeffet ve Nakir'den nehyetti. Şu'be: "Belki M ukayyar'ı da
Söylemiştir," dedi. Hz. Peygamber (a.s): "Bunları ezerbeyin ve geride kalanları­
nıza bildirin" buyurdu."

Diğer bir rivayette ise ;u fazlalık bulunmaktadır: (1)

"Resulullah (a.s) Esecc'e -Abdulkays'ın E secc’ine söyle söylem iştir: "Sende


Allah Teala'mn sevdiği iki haslet bulunm aktadır: H ilinı ve teanni."

C ); ^ y i ^ c J T ti U İ ^ »J'İj — ' A »

üt UV"’ ü J ji ^ ^
Slj ;4JI ^ tjlSl
% :J lî ||J i C ^ \ tO lskij StiCaJI

;jli !^l ’.iiJıİ ?jj^l *^1^1 iİJJjI

l) Müslim, a.g.y.
Hantem: İçinde şarap saklamaya yarayan, yeşil topraktan yapılmış bir cins Idip. Bu
l^ la r , içerisinde sıra ve serap kurulması adet olan kaplardır. Zira bu kaplarda
içkinin mayalanması daha çabuk olur. Bu yüzden başlangıçta bu kaplarda saklanan
içkiler haram kılınmış, daha sonra, kaplara bakılmaksızın sarhos edici her çey haram
kılınmıştır.
İSLAM'IN TEMEL AMELLERİ
243

j il ^ is u j ;ujı y iı; u r '4 ^*»


,0 ^ M İ jİ r : J U Î 'J ji S t p
5 j;> j ,.J r /M İ İ J /İ I MI, :J ü j j ^;;jMl
«j I ^ i <uiı: s j ' i j t î ^ ı

vlı^ û r » :jü :4Ji j/ 3 i; j ; :<İİî


: JÛ ^ U, 0 jâ > .|) :j lllj ı^^ı J, ,3^

J ^ y J ii j i — Js^ jû \ j j i j jlu iii' »îjiil

'!iII _

185- T irm izi, Muaz (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:


B ir s te r d e , Hz. Peygamber {a.s) ile birlikte idim. Birgün yürüyüşümüzde
O na yakın düştüm ve "Ey Allah'ın Rasulü, beni cehennemden uzaklaştırıp cen­
nete sokacak bir am eli haber ver (söyle)" dedim. Hz. Peygamber (a.s) buyurdu
ki:

"Bana çok yüce bir şeyi sordun. Bu ancak Allah'ın ktüaylaştırdtğt kimselere
kolaydır. A llah'a ibadet eder ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmazsın. Namazı
h la r, zekatı verir, ramazan orucunu tutar ve hacc yaparsın." Daha sonra da
şöyle buyurdu:

"Sana hayrın kapılarını göstereyim mi?" Ben: "Evet, ey Allah'ın Rasulü” de­
dim. H z. Peygam ber (a.s) buyurdu ki: "Oruç (cehenneme girmeyi engelleyen)
bir koruyucudur. Suyun ateşi söndürdüğü gibi, sadaka da günahı söndürür.
Gece (teheccüd) namazına kalkan kimsenin bu ameli, salih kimselerin alametle-
rindendir." Daha sonra şu ayeti okudu: .“Onların yanları yataklardan uzak­
laşır. Korku ve tamahla Rablerine niyaz ederler."
Sonra: "Sana bütün işlerin bapnı, direğim ve (İslam'daki) en yüce derecesi­
ni bildireyim m i?" diye sordu. "Evet, ey Allah'ın Rasulü" dedi. Buyurdu ki:
"İşin başı (en önem lisi) İslam'dır. (Kelime-i şehadet getirmektir) Direği na­
mazdır. En yüce m ertebesi cihaddır." Sonra: "Bütün bunları yapmana ve ta­
mamlamana destek olacak bir şey söyleyeyim mi?" diye sordu. "Evet, ey A l

185-Tirmizi (5H1) 41-K itabül İman. 8-Namazın yüceliği hakkında varid olan hadisler
babı. Tirmizi bu hadisin kasen olduğunu sâylenupir.
244
E L E S A S FÎ'S SÜ N N E

P evo fu n ^ diyerek dilini işaret etti. "Ey Allah'ın


"Anan ^**1, yüzünden hesabe çekilecek m iyiz?" diye sordum,
h r» <y Miiöz (*j/ İnsanların cehennem e yüzüstü -ya da
cudur " d e ^ ^ ^ tUılmaları, ancak dilerinin (konuşm uş olduğu şeylerin) sonu-

J J\ ' i / j i»! iîîl vİJ«:» -/aÜj ^ ^ A*;


j ,0^ ıjs**sl J* ^<.5*^^ İi3l Lİİi

^ oî 1:13 J^ı;:ı Jı (J.31 U) ^ 01 et


ılîi Slj 3î J\;: ;İ5, Jj, .j;^' J jı^ ı ^ J\
Ji J 'ii s^ j ilU lj 4 ı Cr^lj js^l
ı/ai3üja ii ty:\ ^ j'^ i, ^1 Jij
013 b4 j jUlUu ^ yij 1^ Jii ^
Jlsiil I l ı â i j 4 i p J l ^ 3î il

jiir İU> J£j 01 i ı 013 . J J,4 Sû ît;


15» IjJpÎ âîj ^joi. ^ 'l 3u» J /y
r * J J ^ (]/ C ^.j ^5^1ji ör; örî r * J ^ r t * î 'l Ör5* ^3*

‘* . ( > ^ , c T ^ ' '3 ^ «İr*

186- Tirmizi, Hz, Ali (r.a)’den merfu olarak rivayet etmiştir:

Allah Teala, Zekeriyya bin Yahya'yı beş sözle İsrailoğulları'na peygamber


olarak gönderdiğinde: “E y İsa ! Yahya bin Zekeriyya'ya de ki: "Ya sen gönde­
rilmiş olduğun (risaleti) tebliğ edersin, ya da ben." Bunun üzerine Yahya (a.s)
çıkıp Israiloğullart ’nın yanına vardı ve:

"Allah Teala kendisine ibadet etm enizi ve O 'na hiç b ir şeyi orta k koşma­
manızı emrediyor. Bunun m isali şuna benzer:

186-Tirmizi (5/148) 45-Kitabu'l Emsal. S-Namaz, oruç ve sadaka hakktndcdd misaller


babı. Tirmizi, hadisin kasen, sahih ve garib olduğunu söylemektedir. Bezzar da bu
hadisin benzerini rivayet etmiştir.
(*) Bu söz asıl anlamında kultamimayıp, araplarm bir konuşma üslubudur.
İSLAM’IN 'TEMEL AMELLERİ 245

B ir adam kölesini azal eder, ona iyilik ve bağışta bulunur da o köle, efendi­
sinin bu iyiiik ve nimetlerini inkar ederek, bir başkasının dostu olup, onun em­
rine girer. A llah, namazı dosdoğru kılmanızı emrediyor. Bunun misali şuna
benzer: B ir adamı düşmanlar esir olarak öldürmek istemişler, o da: "Beni
öldürmeyin! Kanman fid yesi olarak onu vereceğim," diyerek hâzinesini onlara
vermiş ve canını kurtarmıştır. Allah size sadaka vermenizi emrediyor. Bunun
misali şuna benzer: Bir kimse düşmana giderek, savaş için bir kalkan salın alır
da o kalkanı nereden aldığına aldırmaz. Allah kitab’ı okumanızı emrediyor. Bu­
nun m isali şuna benzer:
B ir kavim kaleler içindeyken, düşman onları kuşatmış, ancak kaUdekiler,
kalenin dört yanını nöbetçilerle kuvvetlendirdiklerinden, düşmanları kalenin
hiç bir tarafından onlara ulaşamamıştır. Zira ellerinde onları kaleden uzak­
laştıracak (silahlar) vardır. İşte Kur'an okuyan kimse de buna benzer. Çünkü o,
Kur'an okuyarak en kuvvetli bir kale içinde olmaktadır."

187- £ b u D avud ve Nesai, Ebu Said el Hudri (r.a)'den rivayet etmişlerdin


"Kim, "Allah'ı Rabb, İslam'ı din, Muhammed'i Rasııl olarak kabul ettim"
derse, cennet ona vacib olur."

*İ)i «jj L ^ ji}- j j —^

ûjf : — lifî 3 ^ ' c -j Ü A U 1*131 :c J î

J li ^ ^ Jij
O i;T U j ; J t t u f S C V l.» : J ü ? d l ; î ll ^ J ry . iiâ l;

.151^1 ı s ^ '} c - ^ î '6 y ü o û :J lî

188- Nesai, Behz bin Hakim (r.a)'dan babası ve dedesi kanalıyla şöyle riva-

187-Ebu Davud (2188) Kitabu-s Salat. İstiğfar babı. Nesai (6/19) 25-Kitabul Cihad. 18-
Allah Azze^ ve Celle yolunda cihad eden kimsenin derecesi babı. Müslim (3/1501)
33-Kitabul Imare. 31-Alldh Teala'mn mücahitler için cennette hazırlamış olduiu
dereceler babı. ^ ^
188-Nesai (5/83) Kitabu'z Zekat. 73-AUah için som soran kimse babı.
yet etmiştin

"Ey Allah’ın peygamberi! Sana gelmeyeceğime, senin dinine gelmeyeceğime


şunlann sayısından fazla (parmaklarım kastediyor) yemin ettikten sonra sana
geldim. Allah ve Resulü bana öğretene kadar, doğrusu ben hiç bir çeyi akle-
demeyen bir adamdım. Allah için sana soruyorum. Allah seni bize ne ile
gönderdi?" dîye sordum. Hz. Peygamber (a.s): "İslam'la" buyurdu. Sonra
"İslam’ın ayetleri (alametleri) nedir?" dedi (ve kendi sorusunu çöyle cevap­
ladı): "Allah için müslüman oldum. (O'nun dışındakilerden kendimi) soyut­
ladım, demen, namazı kılman ve zekatı vermendir."
Diğer bir rivayette şu fazlalık vardır.
"Mûslûmamn mûslümana (kanı, ırzı ve malı) haramdır. İlâ müslüman, bir­
birlerine yardımcı olan kardeşlerdir. Bir müşrik, müslüman olduktan sonra,
müşrikleri terkedip müslümanların yanında yer almadıkça, hiç bir ameli kabul
olmaz."

j î !J]| :Ü î ( ^ 1 o d :) - u n

.1 ^ 1 A jî» jı J

189- Müslim, Süfyan bin Abdullah es Sekafi (r.a)’den rivayet etmiştir:

"Ey Allah’ın Rasulül Bana İslam hakkında öyle bir söz söyle ki, senden son­
ra kimseye o konuda bir şey sormayayım" dedim. Buyurdu ki: "Allah’a inandım,
de. Sonra da dosdoğru ol. (İstikamet üzere ol.)"

190- Nesai, Enes (r.a)'den merfu olarak şöyle rivayet etm iştin

"Namaz kıldığımız gibi namaz kılan, kıblemizi kıble yapıp oraya dönen ve
kestiğimiz hayvanın etinden yiyen kimse var ya, işte o müslünıandır."

â O :, j t t :j i i ^ A ^

IS9-Müslm (1165) 1-Kitabu’l İman. 13-İslam’ın vasıflarım toplayan babı.


190-Nesai (SIJ05) 47-Kitabu'l İman. 9-Müslümamn sıfatları babı. Hadisin senedi hasen-
dir
İSLAM’IN TEMEL AMELLERİ 247

^ AiLJ ^ ^ ç ^ lı : ^ 411

191- Tirm izi ve Nesai, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdir:
"Resulullah {a.s} buyurdu ki:
"Müslüman, dilinden ve elinden miislümanların emin olduğu kimsedir. Mü­
min, insanların kanları (canları) ve malları konusunda kendisinden emin oldu­
ğu kim sedir."

illi jJ . aÎIİJİp İ k j û 4 ' c s jj — H t

j L*Wİ ^jlLLİJI ^ ‘(IllİJI» :Jlî 4lı J o l

'411 U ^
192- B u h ari, Abdullah bin Amrbin el As (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir;
"Resulullah (a.s) buyurdu ki:
"Müslüman, dilinden ve elinden müslümanlann emin olduğu kikidir. Muha­
cir ise A llah'ın yapm asını yasakladığı peyleri (erkedendir."
Nesai'de de lafız şöyledir; (1)
"M üslüman, Allah'ın kendisine haram kıldığı şeyleri (erkedendir."
M ü ^ ro de bu konuda şu rivayeti tahric etmiştir: (2)
"Bir adam Hz. Peygamber (a.s)'e: "Müslümanların hangisi daha hayırlı­
dır?" diye sordu. Hz. Peygamber (a.s): "Müslümanların, dilinden ve elinden e-
min olduğu kim sedir" buyurdu."

is ^ j ^ L lİllj iSjj

191- Tirmizi (5117) 41-Kilabu'l İman. 12-Müslüman, müslümanın dilinden ve elinden e-


min olduğu kimsedir babı. Tirmizi bu hadis için, hasen ve sahih demektedir, fi/esai
(8/105) 47-Ki(abu'l İman. 8-Müminin sıfatları babı. Hadisin senedi kavi (kuvvet-
li)dir.
192-Buhari (1153) 2-Kitabu'l İman. 4-Müslüman. müslümamn dilinden ve elinden emin
olduğu kimsedir babı. Ebu Davud (3/4) Kitabu'l Cihad. Hicret bitti mi babı. Nesai
(8/105) 48-Kitabu'l İman. 9-Müsliimanın sıfatları babı.
1) Nesai, a.g.y.
2) Müslim (1/65) 1-Kitabu'l İman. 14-İslam'm hangi amelleri daha hayırlıdır babı.
248 EL ESAS Fİ'S SÜNNF.

-3 ^ ‘ 3 ^ ^»«4^
* * “ ^*1 j*A ' j' .•'*■ ^* ^ J e\^. f*>LJI
•'Lı ^ İl ?•**1'
ly ij

193- Buhari, Müslim ve Nesai, Abdullah bin Arar bin el A s (r.a)’dan riva­
yet etmişlerdin

"Bir adan Hz. Peygamber (a.s)’e: "Hangi İslam daha hayırlıdır? (İslam'ın
hangi ameli daha hayırlıdır?)" diye sordu. Hz. Peygamber (a.s):
"Yemek yedirmen, tanıdığın - tanımadığın herkese selam vermendir" buyur­
du."

«ıc
*üı a üıı jyıı; J ı ^ i t i? <t
c.A j ,.jU i , i ^ ' l ^ ^ ^ I j C İ.Ö '4 -J . :j s
^ -il -- ^I - ^ -^-’ll -VI - i *- •-

194- İbni Hibban, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Mümin, insanların kendisinden emin olduğu kimsedir. M üslüman, dilinden


ve elinden müslümanların em n olduğu kimsedir. M uhacir kötülüğü terkeden
kimsedir. Muhammed'in nefsi (kudret) elinde olan Allah’a andolsun ki, komşusu
şerrinden emin olmayan kimse cennete giremez."

^ ^ :u= :i3 ^ ı > 3 i

fULjj 44*» •3'î î f S c v î u c J î ti-L p j ; j i i ?^ S fî l i i J p

;3li (J\ iviJî ıi iU -İJlj :J lî Î o U jNI U : c - iî d

*3^ ^ J - ^ ' ‘* 5 ^ 3 cyı ^

0Î| :3 « j> ^ î^ i l : o İ î d O _p İ' 3 > » :3 li ^JJaİİ îS C ıil :1 Ü

o^ U

J93-Buhari (1155) 2-Kitabu'l İman. ö^Yemek yedirmek İslam'dandır babı. Müslim (1165)
1-Kitabu'l İman. I4-İslamin hangi amelleri daha hayırlıda, babı. N esai (8/107) 47-
Kitabu'l İman. 12-Hangi İslam daha hayırlıda-, babı.
Itk JM»».---
İSLAM’IN TEMEL AMELLERİ 249

19S- T ab eran i ve Ahmed Amr bin Abese (r.a)'den rivayet etmişlerdin


"Ey Allah'ın Resulu! Bu işte {İslam’da) seninle beraber olanlar kimlerdir?"
diye sordum. H z. Peygamber (a.s): "Hür ve köle (herkes)" buyurdu. "İslam ne­
dir?" diye sordum. "Güzel söz söylemek ve yemek yedirmektir" buyurdu. 7 -
man nedir?" diye sordum. "Sabır ve müsamahadır" dedi. "Hangi İslam (İs­
lam'ın hangi am elleri) daha efdaldır?" diye sordum, "Müslümanların elinden
ve dilinden emin olduğu kimse(nin İslam'ı) buyurdu. "Hangi iman (İmamn han­
gi tezahürü) daha üstündür?" diye sordum. "Güzel ahlak" buyurdu. "Hangi na­
maz daha efdaldir?" diye sordum. "Uzun olandır" buyurdu. "Hangi hicret daha
üstündür?" diye sordum. "Rabbinin hoşlanmadığı şeyi terketmen" buyurdu."

'ı ' 'fr «


^ 'a ^

İş'^ '-'Sâ, (4^ lir*»

J ^ ) ) ;J lî âbCaJI j i » :Jiî

196* T ab eran i, Ebu Musa (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:


"Hz. Peygam ber (a.s)'e, hangi İslam'ın daha efdal olduğu sorulmuş, O da
şöyle buyurmuştur:

“insanların dilinden ve elinden emin olduğu kimsenin İslam'ı." "Hangi cihad


daha üstündür?" diye sorulmuş, "Alt yaralanıp, kam dökülen kimsenin cihadı"
buyurm uştur. "Hangi namaz daha üstündür?" diye sorulmuş, "Uzun olan" bu­
yurm uştur."

:V b -M i i ) . JÇ , ^ J - j. 'V

iiSj^^ |*j tijü»- liU ıjifi i S ^ «3^J

Oİ_^La)l :J tt t ^ ^ bJI

-A J jj 'J İ J İ Vı ip i 3îi^ı iiisr>

195- İmam Ahmet (41385) Hayserm, Mecma'u'z-Zevaid (J/60)'de. har^i amel daha efdal,
hangi din Allah'a daim sevimlidir babında zikretmiştir. Hadisin isnadında Şehr bin
Havşeb'in bulunduğunu bildü-en Haysemi, bazı kûnselerin, Taberani ve itAoıed^
isnadım hasen bulduklarım sâylemişiir.
196-Haysemi, A.g.e. Hadisi Taberani Kebir'de zikretmiştir, ricali rikadtr.
250 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

197- Nesai, Ebu Said el Hudri (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştin
"Ebu Hureyre (r.a):

"Resıdullah fa,s) bize hitap ediyordu. Öç kez "Nefsim (kudret) elinde olan
Allah'a yemin ederim ki," d e ^ ve başını önüne eğdi. Bunun üzerine içimizdeki
herkes b a şm öne eğip ağlamaya başladı. K im se R esulullah (a.s)'ın neyin
üzerine yemin ettiğim bilm yordu. Sonra başım kaldırdı. Yüzünde m üjde belirti­
leri vardı. O müjde, bizim için kırmızı retddi develerden daha sevim liydi. Bu­
yurdu ki:

"Bir kul beş vakit namazını kılar, ramazan ayını oruçlu geçirir, (m alının) ze­
katını çıkarır ve yedi büyük günahtan korunursa, ona cennetin kapıları açılır ve
şöyle denilir: "Selamla (içeri) gir."

Ai)i Jü :jü ilil ,ıs;!ü i J ^ ^ s j j - > nA

ol 4İ1I U>- Ol^ cli-i o U j tîl^jil tS^LİaJl ^lîl ;

I N Î! aÎii i; ;iıui j o U jî > u (İJ 'jlJ.

6^ ^ ' ji! U i' J 5' tÂst-jj Âj İ» îliJl ^ Ol» :Jlî Îİ4»

JLp ^ 1 Ol V J j j ıjı 1*^1


* ,1, .i . ' ^ ' i,,
IJİİ »JJjJj 4 ^4J»- vjlb- ı_JwUi l» IjAİiıi 0' I»^>-«ıl
*H . <s'
.« J â l ^ U>-l |»j tJ 5 l

198- N esd, Ebu Derda (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) buyurdu ib*;

"Kim namazını dosdoğru kılar, zekatı verir ve A llah'a hiç b ir şey i ortak koş-
maksızın ölürse, onu affetmek AUah'a haktır. H icret etse de, doğduğu topraklar­
da kalmış olsa da bu bâyledir." "Ey A llah'ın R esulü! Bunu insanlara bildirelim
mi, birbirlerine müjdeleyip sevinsinler" dedik. R esulullah (a.s) şö yle buyurdu:

"Cennette yüz derece vardır. İlâ derece arasında gökyüzü ile y e r arası kadar

197-Nesai (518) 23-Kitabu'ı Zekat. I-Zekatm vacM iği babı. Hadis hasemür.
198-Nesm (6120) 2S-K itaM COtad. 18-AUak Azze ve CeUe'ıün yolunda cihad eden
müadüdleriH dereceleri bıÜH. Hadisin isnadı basendir.
İSLAM'IN TEMEL AMELLERİ 251

uzaklık vardır. Allah o dereceleri, yolunda cihad eden mücahidler için hazırla­
mıştır. O nların hepsini taşıyacak kadar binek olmadığı için sefere çıktığımızda
geride kalm aktan hoşlanmayacaklarından dolayı, müminleri meşakkate sok­
mayacağımı bilsem , hiç bir seriyyenin arkasında kalmazdım. Dilerdim ki, öldü­
rüleyim, sonra diriltileyim , sonra tekrar öldürüleyim.”
Resulullah (a.s)'ın "İster hicret etsin, isterse doğduğu topraklarda kalsın" ta­
biri. hicret, faız-ı ayn olmadan önceki dununa hamdedibnektedir. Hicrete gûctt
yetmeyenler de bu kapsama girmektedir. Anlaşdan o ki, bu hadis Mekke'nin Fet
hi'nden sonra söylenmiştir. 23ra Resulullah (a.s) şöyle buyurmaktadır:
"Fetihden sonra hicret yoktur. Ancak cihad ve niyet vardır."

iu- tr/ı Si .ü :îıı J ^


İU i J , lA ı ; ;j i i . ^ Jı

Sfj IÛa

jiâD» J il j4-j Jı 01 ^ ^ '


1 ts*İ ^

.llİA J ı

199- B u h ari ve M üslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdir


"Bir bedevi Resulullah gelip: “Ey Allahın Resulü! Bana bir amel
söyle ki, onu yaptığım da cennete gireyim" dedi. Resulullah (a.s):
"Allah'a ibadet eder, O'na hiç bir şeyt ortak koşmazsın, farz namazı kılar,
fa rz zekatı eda eder, ramazan orucunu tutarsın" buyurdu. Bedevi: "Nefsim kud­
ret elinde olan Allah'a andolsun ki, bu söylediğin şeyden fazlasını da yapmaya­
cağım, eksiğini de yapmayacağım" dedi. Bedevi dönüp giderken Hz. Peyganiber
ia.s) "Kimi cennet ehlini görmek sevindirirse, bu adama baksın!" buyurdu."

- J y J . 0U ii!l J li :J lî lilp iui ^ • •

lii

199-Buhari (3/261) 24-Kitabu'z Zekat. 1-Zekatın vacibliği babı. Müslim (1/44) I-Kita-
buV İman. 4-Cennete girmeye neden olaeak imanın ve emredileni yapanın cennete
gireceğinin açıklanması babı.
252 EL ESAS Fİ’SSÜNNE

JU İ «İUi

200- Müslim, Cabir (r.a)'den§u şekilde rivayet etmiştir;

"Numan bin Kavkal dedi id: "Ey Allah'ın Resulü! Farz nam azları kılar, ha­
ramı haram kılar, helali helal kılar da, bundan fa zla bir §ey yapm azsam , cen­
nete girer miyim?" Hz. Peygamber ( aj ): “evet” buyurdu."

Diğer bir rivayet ise şöyledin (1)

"Bir adam Hz. Peygamber (a j)'e : "Farz nam azları kılar, ram azan orucunu
tutar, helali helal kılar, haramı işlemeyerek haram kılar, bundan fa zla da bir
şey yapmazsam cennete girer miyim?” diye sordu. Hz. P eygam ber (a.s): “Evet"
buyurdu. Adam da: "Allah'a yemin olsun ki, bundan fa zla sın ı yapm ayacağım"
dedi."

*uı j ı iA » illi ili: ^ —t • ^

îis ^ ı '^ i \ tc jijlijı -3^

*j9j (iiC* j\ 1 4JI ^ 4JU1 I __^

j iı : J lii Ljj VI ;jU i J ü (^ '

I4 i;j t ilü l

.«^j-<j3_;İ)l İ3U tîLiJl

201- Tirmizi, Muaz bin Cebel (r.a)’den rivayet etmiştir:

"Resıdttilah (a.s) buyurdu ki:

"Kim ramazan orucunu tutar, nam azları kıla r ve hacc ya p a rsa , ~ravi diyor
ki: Zekatı zikredip zikretm ediğini bilm iyorum - A llah onu affetm eyi kendi için
bir hak kılmıştır. K işi Allah yolunda hicret etse de, doğduğu topraklarda kalsa
da, bu boyledir." Muaz: “Bu söylediğini insanlara bildireyim m i?" diye sorun­
ca, Resululkdı (a j):

200-Müslim (1144) 1-Kitabu'l İman. 4-Cennete girmeye neden olacak imanın ve emredi­
leni yapmamn cennete gireceğinin açıklanması babı.
201-J ln m i (4/675) 39-Kitabu Sfati-Ceane. 4-Cennetin dereceleri babı. Şahidleri ile
birlikte bu hadis, basendir.
İSLAM’IN TEMEL AMELLERİ 253

"Bırak da insanlar am el islesinler. Cennette yüz derece vardır. Her iki dere-
ce arasında, gök ve yer arasındaki mesele kadar fark vardır. Firdevs, cennetin
en üstünde ve ortasındadır. Onun üzerinde Rahman'm ar§ı vardır. Cennetin ne­
hirleri de oradan fışkırır. Allah'a dua edip istekte bulunduğunuzda, Firdevs'i is­
teyin, " buyurdu."

ö\ illi ^>>3 4 ^ ijjj - t • Y

J l i i t jĞ l ^ ^ i/ '

cîS C JI clL i aJl jl L- YÜU 4 -31» ; ^ JUÎ YÜU

.« ^ ^ 1 j - ^ 3 Jyj

202- B uhar! ve M üslim, Ebu Eyyub Ensari (r.a)'den rivayet etmişlerdir;


"Bir adam Hz Peygamber {a.sYe gelip: "Beni cehennemden uzaklaştırıp,
cennete girdirecek bir am eli söyle" deyince orada bıdunanlar: "Buna ne olu­
yor? Bu ne istiyor?" demişlerdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aj):
"Bunlar ihtiyaç sahibidir, nesi olacak" buyurdu (ve soru sorana): "Allah'a
ibadet eder, O 'na hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namazı dosdoğru kılar, zekatı ve­
rir ve sıla-ı rahim yaparsın (akrabalarını ziyaret edersin)" buyurdu."

Diğer bir rivayette şöyle bir ilave vardın (1)


"Arkasını dönüp giderken Resulullah (a.s): "Emrettiklerime yapışırsa, cen­
nete girer," buyurdu."
Bir başka rivayet ise şöyledir:

"Hz. Peygam ber (a.s) bir seferde iken karsısına bir bedevi çıktı, devesinin
dizginlerinden tutarak:
"Ey A llah'ın R asulü! -ya da Ey Muhammed- Beni cennete yaklapırtp, cehen­
nemden uzaklaştıracak şeyi bildir" dedi. Hz. Peygamber ( aj ) hemen kendini
topladı ve ashabına göz gezdirdi. Daha sonra söyle buyurdu:
"M uvc^ak kılındı -ya da hidayete erdirildi-" Daha sonra Resulullah ( aj ):
"Nasıl dedin?" diye sordu. Bunun üzerine o adam söylediklerini tekrarladı.

202-Buhari (31261) 24-Kitabu'z Zekat. 1-Zekatm vacibliği babı. Müslim (1/43) 1-Kita-
bu'l İman. 4-Cennete girmeye neden olacde iman ve emrolunduğu geyi yapmanın
kişiyi cennete girdireceğini beyan babı.
I) Müslim. A.g.y.
254 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

Sonra Hz. Peygamber {a.s} $öyle buyurdu: "Allah'a ibadet eder..." H adisin so­
nunda, Hz. Peygamber (a.s) bedeviye: "Artık deveyi bırak" buyurdu."

:c ii» c JU - J \ î l i ' ^ ^

iili :ci» ^ #*>Ca)İ8 :Jlİ

.dîüUJ ^ »j*»

203- Taberani, Abdullah bin Mes’ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"ResuluUah (a.s)'a: "Ey Allah'ın Resulü! A m ellerin hangisi daha üstündür?"


diye sordum. Hz. Peygamber (a.s): "Vaidinde kılınan nam az buyurdu. "Ey Al­
lah'ın Resulü sonra hangisi gelir?" diye sordum . "İnsanların, dilinden em in ol­
malarıdır," buyurdu."

ji» —Y« t

cyj J*

(4 * ^ \s ^ «U*p İ dr* (ji^^

ilît;: uj :4İÜ uüîi>: -Jk, S j /J u j 'Ş J;.


4 4; (3 ^ drî ( i l İ i â j İL iP * : J l î

Ol 4.;ûı j \ Jilj o ı r '‘^1 o ^ û JU Sfj i i . y, j ! u 4 ; ^

ı>»*4S( d - î ^ ı Ol iîıı

204- İmam Ahmed, İbni Mes'ud (r.a)'dan merfiı olarak rivayet etmiştir:

"Mlah Azze ve Celle aranızda nzıklarınızı paylaştırdığı g ib i a h la kın m da


paylastırnustı. A llah sevdiğine de sevm ediğine d e dünyayı verir. D in i ise sadece
sevıttklerine verir. (Allah) kime din verm işse onu sevm iştir. N efsim (kudret)
elinde olan A llaha yemin otsun ki, b ir kulun kalbi ve d ili (b irlikte) İslam 'ı kabul

2İ0-Haysam, Mecma'u'z-Zevaid (10/301) Haysemi, hadisi Taberani'nin rivayet ettiğim


ve ricdima Amr bin AbrMlah en Nehai dianda sahih olduğunu, onun da sika oldu­
ğunu bildirmiştir.
204-İnum Ahmed (1/3S7)
İSLAM'IN TEMEL AMELLERİ 255

etmedikçe müslüman olmuş olmaz. Şerrinden (kötülüklerinden) komşusu emin


olmayan kimse de (gerçek) mümin değildir."
Dedim ki: “Ey Allah'ın Resulü! (komşunun komşuya) şerri nedir?"
"Zulmü ve eziyetidir. Bir kimse haram mal kazanır da ondan (hayır için)
harcarsa Allah onu mübarek kılmaz. Haram maldan yaptığı tasadduk da kabul
olmaz. (Ö lüp de m iras olarak) geriye bırakırsa (o mallar) kendisini cehenneme
yaklaştırm aktan başka bir işe yaramaz. Allah kötülükleri bir başka kötülükle
silmez. Ancak kötülükleri, iyilik ve sevaplarla siler. Zira habis (pis) olan şeyi,
habis şey tem izleyem ez."
Bir Açıklama
Hanefi fukahası bu ve benzeri hadislerden, haram yolla elde edilmiş bir mala
sahip olan kimsenin, bu malı ancak kurtarmak niyetiyle başkalanna verebi­
leceğini, şayet adak ve hayır niyeti ile bu malı sarfederse küfre girece^ni
söylemişlerdir. Dinden zaruri olarak bilinmesi gereken şeylerden biri de, Al­
lah'ın iyi olduğu ve ancak iyi ve temiz şeyleri kabul edeceğidir. Haram ise iyi
ve temiz değildir. Daha geniş bilgi için el HediyyetU'l Alaiyye adlı esere başvu­
rulabilir.

^ :JU tlif lUl ^ (Jjj —^

S lj tlîjjı <d)lj \ t Çf

VI û\ J\ '^ \ ijÜL' % ci>>- Vj ıiy /i


205- Buhari ve M üslim, Ubade'bin Samit (r.a)‘den rivayet etmişlerdir.
"Bir m ecliste Resulullah (a.s) ile birlikteydik. Buyurdu ki:
"Allah'a ortak koşmamanız, hırsızlık yapmamanız, zina etmemeniz, Allah'ın
haksız yere öldürülm esini haram kıldığı canı öldürmememz üzere bana biat edi­
niz."
Diğer bir rivayet ise şöyledin (1)
"Çocuklarınızı öldürmeyin. Elleriniz ve ayaUanmzm arasında ^ ir a etti­
ğiniz b ir bühtan getirmeyin, M a'rufta (iyilik ve hayırda) bana karşı çıkmaym.
Kim ahdini yerine getirirse, ecri ve sevabı Allah'a aittir. Kime bu günahlar­

205-Buhari (13/203) 93-Kitabül Ahkam. 49-Kadııüann biati babı. Müttbn (3/1333) 29-
K itabül Hudud. 10-Hadler kendine had uygulananlar için ktffarettir.
1) Buhari, A.g.y.
256 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

dan biri isabet eder de, bu günah yüzünden dünyada cezaiandırtlırsa, bu onun
için keffdret ve tem izliktir. Kim de bu günahlardan birini işler de Allah güna-
h m açığa çıkarmaz ise, onun işi Allah'a kalm ıştır. D ilerse onu c^eder, dilerse
azab eder." Ravi der ki: "Bu söylenilenler üzerine biat ettik."

UL'u::Jli 4:1^ :î)l ^ ^ y j -Y . 1

J^J Jt # 4ÎJ1

a ! r uL'ı oî /v î p

■ ry
206* Buhari ve Müslim, Ubade bin Samit (r.a)'den rivayet etm işlerdir

"Resulullah (a.s)’a kolaylıt a ve zo rlu ta , yapm aktan hoşlandığım ız veya


nefsûmze ağır gelen şeylerde, (ganimetten payım ıza düşenin verilm eyip, bir
başkasına verilmesi halinde) başkasını nefsim ize tercih edip sabretm e, ehil olan
yönetici kimseler ile idare ve yönetimde çekişmeme, nerede olursak olalım hak­
kı söyleme, Allah için yaptığımız işlerde, ayıplayanın ayıplam asından korkma­
ma ve emirlerini dinleyip, itaat edeceğimiz üzerine biat ettik."

Bir diğer rivayette ise: (1)

"Bir işi ehliyle çekişmeyiz" ifadesi yer almaktadır.

Resulullah (a.s) buyurdu ki;

"Açık bir küfür görmeniz halinde, onlarla m ücadele edebilirsiniz. O vakit Al­
lah tü m d a bir deliliniz olmuş olur. "

fciJLİU *V

.:Ulİİ 4'^SC'yî Jj- ^ jp j J ^ S


Jı S/3 aii'v :î jlh S;;. V; J ^ vj a d ^ -

206-Buhari (I3II92) 93-Kitabu'l Ahkam. 43-İnsanlar İmam'a nasıl biat eder babı.
Müslim (311470) 33-Kitabu'l İmare. 8-Allah'a asi olmadıkları sürece yöneticilere
itaat etmek, Allah'a asi oldutarında ise onlara itaatin haram oluşu babı. Malik (21
445) 2l-Kitabu1 Cihad. 1-Cihada teşvik babı. Nesai (71137) 39-K itabul Bey'at. 1-
İşitip itaat etme üzerine yapılan biat babı.
İSLAM'IN TEMEL AMELLERİ 257

^ >LLya^j S lj lU ^ jîj 'J^


JJL«jÜ j»-L* \1^ Uj |»j*-j\ JJİ lUİLÂi
4 U»iı :

r ^ 'i j : ^ i? jy ^ \ jı» :jû i c^ı j ; - > '

207- İmam M alik, N«sai ve Tirmizi, Umeyme binti Rukayka (r.a)'dan ri­
vayet etmişlerdir:
"Ensar'dan bir gurup kadın ile birlikte, İslam üzere biat etmek için Resulul-
lah (a.s)'a geldik. D edik ki: "Allah'a hiçbir §eyi ortak kogmayacağmuza,
hırsızlık etmeyeceğimize, zina yapmayacağımıza, çocuklarumzı öldürmeyeceği­
mize, ellerim iz ve ayaklarımız arasında iftira edeceğimiz bir bühtan getirme­
yeceğim ize m arufta (iyilik ve hayırda) sana karşı çıkmayacağımıza dair sam
biat ediyoruz." Bunun üzerine Resulullah (a j): "Gücünüz ve kudretiniz yet­
tiğince" buyurdu. D edik ki: "Allah ve Resulü, bize bizden daha merhametlidir.
H aydi sana biat edelim, ey Allah'ın Rasulü!" Bunun üzerine Hz. Peygamber
(a.s): "Ben kadınlarla musafaha etmem (tokalaşmam) Benim yüz kadına
söylem iş olduğum söz, bir kadına söylemiş olduğum söz gibidir" buyurdu."

^1 ile û ;jı i 4U U ^ -T .A

-j-4^ j ijL ü j î ö 'L iİ Îİ--J


İ İ : d i î ((?AİİI S jL j Vİ» : j û !^ l İJlO ;!; j i : â î i

:IIÜ} \Z ,4 c«?aİİ'

ı / > - Sij allı i j j ^ j j î :jıi fS t iî îa Î ji âî

(d L ^ j^'^İ) .*■■1j î .allj

.« U < J ) d JC i Uİ J i Ü J ^ 1 ,U ld jî iiîî

208- M üslim, A vf bin Malik d Eş'ari (r.a)'den rivayet etmiştir:

207-Malik (2/982) 55-Kitabu’l Bey'at. 1-Biat hakkındaki hadisler babı. Nesai (7/149)
39-Kitabu'l Bey'at. 18-Kadınların biati babı. Tirmzi (4/151) 22-Kitabu‘s Siyeri an
Resulullah (a.s) 37-Kadınların biatına dair hadisler babı. Hadisin stMhlir.
208‘Müslim (2/721) 12-Kitabu'z Zekat. 35-lnsanlardan bir şey istemenin keraheti trb"
Ebu Davud (2/121) Kitabu'z Zekat. Bir şey istemenin keraheti babı. Nesai (1/229) 5-
Kitabu's Salat. 5-Beş vakit namaz üzere biat babı.
2SS E L E SA SF İ’SSÜNNE

"ResultUlah (a.s)’m yamnda idik. D okuz, seH z ya da yedi kikiydik. Bize: "Re-
subdlah (a.s)'a biat etmiyor musunuz?" buyurdu. (O ysa) yeni b ia t edenlerden­
dik. "Ey Allah'ın Resulü! Biz sana biat etm iştik" dedik. (B u sözüm üzden) sonra
Resulullah (a.s): "Resulullah'a biat etmiyor m usunuz?" buyurdu. "Ey Allah'ın
Resulü! Biz sana biat etmiştik" dedik. (Bu sözümüzden sonra tekrar) “Resulul-
lah'a biat etmiyor musunuz?" diye sordu. Bunun üzerine ellerim izi uzatıp; "Ey
Allah'ın Resulü! Biz sana biat etmiştik. Şim di ne üzerine b iat edelim ?" dedik.
Resulullah (a.s): "Allah'a ibadet edip, O'na ortak kosm am aya, be§ vakit namazı
hbnaya, itaat etmeye (alçak sesle bir söz söyledi) ve insanlardan b ir fcy iste­
memeye dair" buyurdu."
Ravidedild:
Doto sonra o kimselerden bazılarını gördüm, bineklerinden kırbaçlan yere
düştüğünde, kimseden istemiyorlar, kendileri inip alıyorlardı."

;J ü tiui ’J - ^

J;\ } ;u ı , g j ^1 ^ .j ^

^ 1 . ! 1/1 ^ j . ^

f ^ i. . , o ı

: ‘L > r j
w . . ^ J - Vî

ıjî * j i r , t , İL*i. •- . ^

İ4 :. ^ ,;r iU

^ 'm ' *-rti-lf


J j >1 (’5L— •' 1 ^*s t i ' . i - - ' JS" ^ >

Hi . p s t j J i . s . ', ^ c r j^ ^ h

i! ^
' ^ s r ,; VJ ^
İSLAM'IN TEMEL AMELLERİ 259

209** Tirmizi, Süleyman bin Amr bin d Ahvas (r.a)'dan rivayet etmiştin
"Bana babam anlatmıştı. O Resulullah (a j) ile birlikte Veda Haca’na salûd
olmuştu. Hz. Peygamber (a.s) Allah'a hamd ve sena etnds, uyan ve vaadda bu­
lunduktan sonra: "Hangi gün daha haramdır? (*) Hangi gün daha haramdır?
Hangi gün daha haramdır?" diye sormuştu. Bunun üzerine insanlar: "Ey Al­
lah’ın Resulü! En büyük Hacc günü!" (*) dediler. Hz. Peygamber (as):
"Sizin kanlarınız (canlannız), mallarınız ve ırzlarınız, {*) bu beldenizde ve
bu ayınızda, bu günün haramlığı kadar (birbirinize) haremidir. Bir kimse suç
islediğinde, bunu ancak kendisi için yapmış olur. Baba oğulun suçundan dolayı
sorumlu tutulmadığı gibi, oğul da babanın suçundan dolayı sorumlu tutulmaz.
Müslüman müslümamn kardeşidir. Gönül rızası olmadıkça, müslümanın bir
başka müslümandan bir sey alması ya da hakkına tecavüz etmesi helal olnua.
Cahiliyye dönemindeki bütün faizleri (ayaklarımın) altına ediyorum. Anapara­
larınız sîzindir. (Böylece) ne zulmetnüs, ne de zulme uğramış olursunuz. Ab-
bas’ın fa izi müstesnadır. (Anaparası da dahil) onun tamamım ayaklar aüma
alıyorum, (kaldırıyorum) Cahiliyye dönemindeki kan davası Haris bin Abdul-
muttalib'inkidir. O, Leysoğullarına, süt anneye verilmiş ve Huzeyl tanım dan
öldürülmüştür. Kadınlar konusunda size hayn tavsiye ederim. (Onların hıA-
lanna riayet etmenizi ve bu konuda Allah'tan korkmamzı tavsiye ederim) Zira
onlar size bağımlıdırlar. Onlar üzerinde bunun dışında başka bir hakka solup
değilsiniz. (Onlara eziyet etmeye hakkınız yoktur.) Ancak açıkça serkeçlih ve
geçimsizlik yapmaları durumu müstesnadır. Şayet böyle bir §ey yeparlarsa, an­
lan (bir süre) yataklannda yalnız bırakmanızda ve şiddetli obnamak şartıyla
hcfifçe dövmenizde bir beis yoktur. Eğer bundan sonra âze itaat ederlerse
(üzerlerine ısrarla giderek) aleyhlerinde bir tutum içerisine girmeyiniz. Sizin,
kadınlannız üzerinde haklarınız bulunduğu gibi, kadınlanmzm da sizin üzeri­
nizde haklan vardır. Sizin onlar üzerindeki haldamz evlerimze ho^nm adığsna
kimselerin ayaklarını basttrmamalan, istemediğiniz kimseleri evlerinize alma­
malarıdır. Onlann sizin üzerinizdeki hakları ise giyimlerini ve yiyeceklerim te­
min ederek onlara iyi davranmamzdır."
Diğer bir rivayet (1) ise şöyledir:

209-Tirmizi (51273) 48-Kitab'u Tçfsiril Kur'an. lO-Tevbe suresinden babı. Tirmizi bu


hadisin hasen ve sahih olduğunu söylemiştir.
1) Tirmizi (41461) 34-Kitabıdi Filen. 2-Kanlarınız ve maUarınız mukadâesür babı. Tir­
mizi bu hadisin hasen ve sahih olduğunu söylemiştir.
(*) En büyük hac günü: Kurban bayramum ütgünü ya da Arafat günü. Umreye küçiBt
hac denmesinden dolayı bu güne büyük hacc denmektedir.
(*) Irzlarına: Canüm m z ya da soylarına anlamındadır.
260 E L E S A S F İ'S SÜNNR

"ResuluOah (a^Yın Veda Haccı’nda insanlara söyle hitab ettiğini i§ittim:


"Bu hangi gündür?" Orada bulunanlar: "Büyük hacc günü" dediler. Hz.
Peygamber (a.s): "Kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız, bu gününüzün haram
(mukaddes) olusu gibi aranızda haram (mukaddes) kılınm ıştır. Oğul babanın
suçundan sorumlu tutulamayacağı gibi, baba da oğulun suçundan sorundu tu­
tulmaz. Şeytan beldenizde kendisine kulluk edilmesinden ebediyyen ümidim
kesndstir. Fakat (yasakladığım bu şeyler dışında) sizin küçük ve önemsiz gördü­
ğünüz islerde ona uymanız, onu memnun eder."
Bir Açıklama
"Sizin onlar üzerindeld hakkınız, evlerinize hoşlanmadığınız kimselerin a-
yoklarım bastırmamaları, istemediğiniz kimseleri evlerinize almamalarıdır.."
sözünün açıklaması Delilu'l Falihin isimli eserde şöyle yapılmaktadır;
'Tabancı bir erkek veya kadın, ya da kadımn mahremlerinin tamamı, ko­
cama, evine gelmesinden hoşlanmadıkları bu yasak kapsamına girmektedir."
Hadisde "Hoşlanmadığınız kimselerin evlerinize girm esine izin vermesinler"
buyurularak, bu yasak özellikle vurgulanmıştır. Erkek olsun, kadın olsun evi­
nize gelmesini istemediğiniz kimselere izin vermesin denmek istoımiştir. Bu
yüzden fiıkaha, kadının kocasının gelmesinde mahzur görmediği kişiler dışında
kimseyi eve almaması gerektiği görüşündedirler. Zira aslolan, izni olmadıkça,
ya da izin hususunda kendisine yeüd verilen kişinin izni olmadıkça bir insamn
evine gitmenin haram oluşudur. Örfün hoş gördüğü kişilerin eve girmesine nza
gösterilmek ise bu mahzum ortadan kaldırabilir.
Eğer bu ktmuda bir ş ö ^ oluşur ve kadın, gelen kişiye, kocasmm izin verip
vermeyeceği konusunda tereddütte bulunursa ve bu konuda heriıangi bir delil
de olmazsa, o kişinin eve almması haram olur.

-Jis ^ 01 iKs- J jı ijL ; ^ ( ijU J J i j >•

p i. 13» iLi\ 'j; ^ jı#

^ İS İ.İ il :iâî , ş ı i i

■Jİ-: A :jli ı j ; .lâi : . t i ^ J l li ^ 'S


Û Jl. : jlS . o i Ö ,ÎIÜ

i ; .- ; , i i :u2 . f l ü ^ = ij.
İSLAM1N TEMEL AMELLERİ
261

.J lİ tj_jL .llii ;jü ı * ^ ' ^

csî (^ ji 4f>> (^ > P İ


v;,^' cijur jo ;; Sıî Sıt ^ -^cş
^ j t ö^_ jî iib ^ ı,:;jii]i İ aiİ ji Sil

'^ h : j l i \’^ :U li , , ? ^ j i Nİ J i Vî» : j l î ^


J ' !^ -J 1
.« İ^ İl
210- Buhar! ve Müslim, Ebu Bekre (r.a)'den şöyle rivayet etmişleıdin
"Zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü ilk durumuna dönmüştür.
Yıl oniki aydır. Bunların dördü haram aylardır. Zilkade, zilhicce ve muharrem
birbiri ardından gelen üç aydır. Cemaziyelahir ile §aban arasında bulunan ve
M udar kabilesinin ayı olan receb (bu ayların dördüncüsüdür)."
Daha sonra H z. Peygamber (a,s): "Bu ay hangi aydır?" diye sordu. Biz: "Al­
lah ve Resulü daha iyi bilendir" dedik. Resulullah (a.s)'ın susması üzerine bu
ayın ism ini değiştireceğini sandık. "Zilhicce ayı değil nü?" buyurdu. "Evet
öyle" dedik. Resulullah (a j): "(İçinde bulunduğumuz) bu belde hangi belde­
dir?" diye sordu. Biz: "Allah ve Resulü daha iyi bilendir" dedik. Resulullah
(a.sYm susm ası üzerine (M ekke’nin) ismini değiştireceğini sandık. "Bu haram
(mukaddes) belde (M ekke) değil mi?" buyurdu. Biz: "Evet, öyledir" dedik. Resu-
luUah (a.s): "Bu hangi gündür?" diye sordu. Biz: "Allah ve Resıdü en iyi bilen­
dir" d ed ik Susm ası üzerine, bu günün adım değiştireceğini sandık. Resulullah
(a.s): "N ah- (kurban) günü değil mi?" buyurdu. Biz: "Evet öyle" dedik. Daha
sonra Resulullah ( a j) şöyle buyurdu:
"Kanlarınız (canlarınız), maUarımz ve uzlarınız; bu ayınızda, bu beldeniz­
de, bu gününüzün haram (mukaddes) olduğu gibi haramdır. (Her türlü te­
cavüzden korunmuştur) Rabbinize kavuşacaksınız ve (Rabbiniz) yapmış olduğu­
nuz am ellerden sizi hesaba çekecek. Sakın benden sonra birbirinizin boyun­
larını vuracak kafirler haline dönmeyin! Burada hazır bulunardannız, burada
bulunmayanlara tebliğ etsin. Zira kendisine tebliğ ulaşan bazı kimseler, bizzat
işiten kim selerin bazılarından anlayışça daha üstün olabilir." Hz. Peygamber
(a.s) daha sonra:

210-Buhari (1017) 73-Kitabu’l Ehadi. 5-Kurban bayramı nahr günüdür, tüyenler babı.
Müslim (3/1305) 28-Kitabu'l Kasame. 9-Kanlarm, ırzların ve mattarm şiddetU Mr
şekilde haram duşu babı.
262 ELESASFİ'SSÜNNE

"Dikkat «din/ Tebliğ ettim mi? D ikkat edin! Tebliğ ettim m i?" buyurdu. Bîz
de: "Evet" dedik. Bunun üzerine Resulullah ( a j): "Allah'ım şa h id o l" dedi."

IMğar tnr rivayette ise şu fazlalık bulunmaktadır;

"Hz. Peygamber (a.s) devesinin üzerinde iken, b ir adam gelip dizginlerinden


tuttu. Sonra s3yle dedi: "Bu ay hangi aydır?" Daha sonra b ir önceki hadisin
benzerini, muhtasar olarak jikıetti.

M ü z m in rivayetinde ise şu ilave bulunmaktadır (1);


"Sonra Hz. Peygamber (a.s} iki beyaz (*) koça doğru g itti ve onları kesti.
Koyundan bir parçayı da aramızda bölüştürdü."

i . i,.
:J B J j - j Ol tAİc 4İJI ^ ı J j j — ^ ^^

SlU aS*J) ' . f . 0 “^ lOÎ*

211- Tirmizi, Ebu Hureyıe (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resululbh (a j) buyurdu ki:

"Maîayani (kendisini ilgilendirmeyen bos isleri) îerketm esi, insanın iyi bir
müslûman olmasının belirtilerİndendir."

j l î :J lî 4aİp aLi l i —t \ t

ıji tU«l ^ ^

212- B uhari ve Müslim Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etm işlerdin

211- Tirmizi (41558) 37-Kitabu’z Ziihd. 11-Süleyman bin Abdulcebbar Bağdadi'nin bize
söyleıüğine göre, babı. Tirmizi: "Bu hadis garibdir. Ebu Seleme'nin Ebu Hurey-
re'den, onun da Hz. Peygamber (a.s)'den rivayetini bu vecih dışında bilmiyoruz. Âli
bin Hüseyin'den dolayı mürseldir" demiştir. İmam Malik de bu hadisi rivayet «imiş*
tâ. (21903) Kitaba Husnu'l Hukuk. J-Güzel ahlak hakkındaki nakiller babı. İmam
Malikin rivayetinde de Ali bin Hüseyin'den olup, İslam adabının temel ilkelerinden­
dir.
212- Buhan (121265) 88-Kitabu İstitabeti'l Mürteddin. 1-Allah'a şirk koşamn günahı,
d ü ı^ ve ahiretteki cezası babı. Müslim (1 /IlJ) J-Kitabu'l İman. 53-Cakiliye amel-
Itrinden Hesaba çeHlirmi? babı. İmam Ahmed (11379)
1) Müslim, A.g.y.
(*) Endah, koyunun beyazına denildiği gibi, beyazı ağır basacak şekilde olan siyah-
beyaz alacalısına da denilmektecür.
İSLAMIN TEMEL AMELLERİ 263

"Bir adam: "Ey Allah'ın Resulü! Cahiliye dönentinde yapukianmızdan hesa­


ba çekilecek m iyiz?" diye sordu. Hz. Peygamber (a j): "Kim iyi bir müslûman
olursa, cahiliye döneminde yaptıklarından hesaba çekilmeyecektir. Ancak
müslûman olduktan sonra da kötülüklerine devam eden kimseler, hem önceki
hayatlarından, hem de (müslûman olduktan sonraki) hayatlarından sorumlu tu­
tulacaklardır," buyurdu."
YEDİNCİ KISIM

İMANIN ŞUBELERİ
İMANIN ŞUBELERİ
t a k d im

Allah Teala şöyle buyuruyor:


"Görmedin m i Allah nasıl bir benzetme yeptı: Güzel söz, kökü (yerde) sabit,
dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir. Ki (o ağaç), Rabbi'nin izniyle her za­
man yem işini verir. Allah, öğüt alsınlar diye insanlara böyle benzetmeler ya­
par." (1)
M eyve ağaçlan, nasıl belli aralıklarla meyve verirlerse, iman ağacı da sürek­
li olarak iyi ve hayırlı yemişlerini verir. İşte bunun gibi imanın da şubeleri bu­
lunmaktadır. Bu şubelerin sayisuun yetmişi aşkın olduğu söylenmiştir. Buha-
li'nin rivayetine göre ise bu sayı altmışın üzerindedir. Bir çoûan Buhaıi'nin ri­
vayetini tercih etmektedirler.
Kalbi imandan bu şubelerin doğması, kalbte imamn olgunlaşıp saf bir nur
haline gelmesine bağhdır. Aynca imamn şubeleri hakkmda bilgi sahibi olmak
gerekir. Kalbin bu olgunluğa erişebilmesi için, virdler, Kurian okuma, ilimle
meşgul olma, Allah'a yönelme gibi bir takım gayretler içerisine girmek zorunlu­
dur. B ir çok kimse, dinin aslım bırakıp, fer'i meselelerle uğraşmaktadırlar. Ma-
rifetullah ehli ise, dinin aslı üzerinde durmaktadır. Onlar aynca feri konular
üzerinde de bilgi sahibidirler.
Bir insamn müslüman olması, Kurian ve sünnet'teki emir ve yasaklara uy­
ması anlamına gelmektedir. Emirlere örnek olarak, fandan, nafile ibadetieri ve
İslam adabım verebiliriz. Yasaklara örnek olarak ise, haramlan, mekruhlan ve
evlamn (efdalin) hilafina hareket etmeyi gösterebiliriz.

i ) İbrahim Suresi: 24,25


268 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

İslam'a giren bir kişi, daha önceki konularda geçen İslam ’ın tem el amellerini
yerine getiımelde yükümlüdür. Bu ameller, imanm ve İslam 'ın ilk şubeleridir.
Ancak imamn yetmişi aşkm şubesi bulunmaktadır. Bu şubelerin bazılarım ye­
rine gerilmek, zıüarmdan kaçınmayı da gerekli kılar. Örneğin kelime-i tevhid,
imanın şubelerinden biridir ve karşısmda zıttı olan şirk vardır. Şirk de İslam'm
yasakladığı bir şeydir. İmamn şubelerinden pek çoğunun karşısında işte böyle
günahlar bulunmaktadır. Günahlar da çeşitlidir; B unlann b ir kısmı büyük
günahlardır ve inşam küfte götürür. Bir kısmı ise büyük günah olduğu halde
küfte g ö tü ım ^ er. Öte yandan bir de küçük günahlar bulunmaktadır. Küçük
günahlar da iki çeşittin

1- Basit günahlar

2- Y ^ılm aya devam edildiğinde büyük günaha dönüşecek olan küçük gü­
nahlar.
İnsan iman dairesine girdiği andan itibaren bazı şeyleri yapm ak ve bazı şey­
leri de terketmekle yükümlüdür. Amel dairesi içerisine öncelikle im am n şubele­
ri girer. Terk dairesine ise, başta büyük günahlar olm ak üzere, dinin tüm yasak­
lan ginnektedir.

İmamn bazı şubeleri, kendi içinde de pek çok şubeye aynim aktadır. Dili
(haram sözlerden, dedikodudan v.s) konımanm içerisinde yirm iyi aşkm şube
bulunmaktadır. Ferci (cinsel organlan) konımanm içerisine de, zinadan koruma,
livatadan koruma gibi bir çok şube girmektedir. Böylece günahlar ve sevıyılar,
imanm şubeleri nazan dikkate almarak belirlenmiş olur. T aaü ar ve salih ameller
imamn meyveleridir. Bunun zıttı olan kötü am eller ise küftün, dalaletin ya da
.ftkhm ürünleridir.

İmam, salih ameller beslemektedir. İman güçlendikçe d e daha çok meyve


vermeye başlar. İmanm şubeleri ile salih ameller arasında yakın bir bağ ve sıkı
tnr ilişki bulunmaktadır.

İmam Nevevi der İd:

"İbni Salah §öyle demiştir:


"Bu alanda pek çok telif eser verilmiştir. Bunlann ilm i bakım dan en faydalı
olanlanndan birisi Buhara'da Şafiiler'in imamlığını yapm ış olan Ebu Abdullah
Halimi’mn ‘Kitabu'l Minhac' adlı eseridir. Ebu Abdullah H alim i, müslümanla-
nn ilimde yücelen imamlârından biridir. İmanın şubeleri hakkında te lif edilmiş
önemli eserlerden biri de, Ebu Bekir Beyhaki'nin pek çok bilgi He dolu olan
değerli kitabı ‘Kitab'u Şuabi’l İm andır."
Yine İmam Nevevi der İd:
ÎMANIN ŞUBELERİ 269

"Kadı İyad söyle demiştir:


"İmanın lügat anlamının tasdik olduğunu, şer'i ıstılahta ise kalbin ve dilin
tasdiki anlamına geldiğini belirtmiştik. Şer'i naslar zahiri olarak amellere de
iman adını vermektedir. Nitekim, bunu burada da tespit etmiştik. Bu amellerin
en üstünü kelim e-i tevhid, en alt seviyesi, insanlara zararı dokunabilecek (taş
gibi...) şeyleri yoldan kaldırmaktır, imanın olgunlaşmasının ameller, sonuca er­
mesinin ise taatler ile olacağından da söz etmiştik. Taatlara riayetle birlikte
imanın bu şubelerinin yerine getirilmesi de tasdikin içine girmekte ve ona işaret
etmektedir. Zira bu fiiller tasdik ehlinin ahlakıdır. Taatler ve imanın şubeleri­
nin, imanın şer'i ve lugavi anlamının dışında kalması söz konusu değildir. Hz.
Peygamber Efendimiz (a.s) imanın şubelerinin en üstününün kelime-i tevhid, en
alt seviyesinin ise müslümanlara eziyet verecek bir şeyi yoldan kaldırmak oldu­
ğunu bildirm iştir.
İm anın şubelerinin bu en üst ve en alt seviyeleri arasında ise pek çok şube
bulunmaktadır. Bunları tespit edebilmek, ancak çok sıkı bir çalışma ve kuvvetli
bir zan ile mümkün olabilir. Nitekim geçmiş alimlerden bazıları bunu yapmıştır.
Zira hadislerden hüküm çıkartırken, bu Hz. Peygamber (a.s)‘in kastetmiş
olduğu m anadır diyebilmek kolay değildir. Öte yandan dinin bütün bu
şubelerini tek tek bilme zorunluluğu yoktur. Bunları bilmemek imana zarar ver­
mez. Zira imanın usulü ve furuu malumdur ve tahkik edilmiştir. Genel olarak
bütün bu şubelere iman, vacibtir."
İmam Hafız Ebu Hatim bin Hibban, uzun bir süre imanın şubeleri ile ilgili
bu hadisin üzerinde durmuştur. Taatlan saymış, ancak hadisde geçen rakamın
bir hayli aştığım görmüştür. Bunun üzerine sü n g e ri taramış ve Resulullah
(a.s)'ın imandandır diyerek bildirdiği taat ve ibadetleri tek tek saymış, ancak
rakamm hadiste belirtilen 'yetmişi aşkın' ifadesiyle belirtilen adetten az oldu-
ğunu tespit etmiştir.
tbnı Hibban bu kez, Kur'an-ı Kerim'e müracaat etmiş ve düşünerdc ayetlerini
incelemiş, Allah Teala'mn, imandan olduğunu bildirdiği taatlan saymış, bu taat-
lann yetmişin altmda olduğunu görmüştür.
îbni Hibban daha sonra Kur'an'da tespit ettiği taaüerle, hadis kitaplannda
tespit ettiği taatleri toplamış, biıbirinin tekran olan taaüeri bu rakamlardan
çıkarmıştır. Böylece AUah Teala'mn ve Hz. Peygamber (a.s)'in bildirmiş olduk*
lan imaıun şubderinin yetmişdokuz olduğunu tesbit etmiştir. Bunun ne fazlası,
ne de eksiği vardır.
Buna göre Hz. Peygamber (a.s)'in hadisde belirtmiş olduğu rakamm Kuı'an
ve sUımetteki taaüarm toplamı olduğu anlaşılmıştır, tbni Hibban, bu bilgilere,
*Vasfııl İman ve Şuabihi' adlı eserinde yer vermekte, imanın altnuşı a ^ n şube
270 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

olduğu hakkuıdaki rivayetin de sahih olduğunu söylemektedir. Zira ona göre,


a r a la r bir şeyin sayısuu beliıtiılcen, çok olduğunu belirtm ek am acıyla bu lak-
anu veririer, ancak bizzat o rakamı önem sm eıder.
İbni K bban, bu görüşüne kitabmda örnekler vermiş, bu m eyanda iman ve
İslam hakkuıdaki bazı hads-i şerifleri zikretmiştir.
İMANIN ŞUBELERİ
Allah Teala, Kur'an'da çeşitli nedenlerle, değişik konular içerisinde imatun
bir çok şubesini zikretmektedir. İyilik ve hayır konusu işlenirken, takva konu­
sundan bahsedilirken -İd takva sözü *La ilahe illallah'dır- Allah Azze ve
Celle'nin hizbi anlatılırken, imamn şubeleri vurgulanmaktadır. Zikredilen bazı
şubeİCT, daha geniş kapsandı bir şubenin ayrıntısı durumunda da olabilmektedir.
İmaıun şubeleri haürkında şumullü bir fikir edinebilmek için, Kur'an'da bu konu­
da yer alan bazı ayetleri zikretmek istiyoruz. Zikredeceğimiz her şubeye bir dizi
rakam vermiş bulunuyoruz.
Allah Teala şöyle buyuruyor:
1- "Bu doğruluğu, şüphe götürmeyen ve Allah'a kar§ı gelmekten sakınanlara
yo l gösteren K itab’d ır." (1)
2- "Onlar gaybe inanırlar..."
3- "Namazı kılarlar."
4- "Kendilerine verdiğimiz nzıktan yerli yerince saifederler." (2)
5- "Onlar, sana indirilen kitab'a da, senden önce indirilenlere de inanırlar."
6- "Ahirete de yalnız onlar kesinlikle inanırlar." (3)

7- "Lâkin iyi olan, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitab'a, peygamberlere


inanan, O ’nun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksul­
lara ve köleler uğrunda mal veren, namaz kılan, zekat veren ve ahidlestikle-
rinde ahidlerine vefa gösterenler..."

1) Bakara Suresi: 2
2) Bakara Suresi: 3
3) Bakara Suresi: 4
8- "Zorda, darda ve sava§ alanında sabredenlerdir." (1)
9
-"İşittik ve itaat ettik dediler." (2
)

10- 'Sabreden ve doğru olan."


11- "Gönülden kulluk eden ve hayra sarf eden."
12- "Seher vakitlerinde bağışlanma dileyenlerdir." (3)
13- "Bu peygambere inanan, hürmet eden."
14- "O'nayardım eden."
15- "O'nunla gönderilen nura uyanlar yok mu?" (4
)

16- "İnananlar ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalbleri titrer."
17- "Ayetleri okunduğu zaman, bu onların imanlarını artırır."
18- "VeRablerine güvenirler." (5)
19- "Ancak akıl sahipleri ibret alırlar. Onlar Allah'ın ahdini yerine getirir­
ler, anlaşmayı bozmazlar. Onlar Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi birleş­
tirirler."
20- "VeRablerinden korkarlar."
21- "Kötühesabtan ürkerler." (6 )
22- "Onlar, Rablerinin nzasım dileyerek sabrederler, namazı kılarlar, ken­
dilerine verdiğimiz nzıktan gizlice ve açıkça satfederler; iyilik yaparak kötülü­
ğü ortadan kaldırırlar." (7)
23- "Kendisine yöneleni doğru yola eriştirir."
24- "Onlar inanmışlar, kalbleri Allah'ı anmakla huzura kavuşmuştur." (8 )

25- "Bu böyledir; kişinin Allah'ın nişanelerine hürmet göstermesi, kalblerin


Allah'a karşı gelmekten sakınmasındandır." ( 9 )

1) Bakara Suresi: 177


2} Bakara Suresi: 285
3) Ali İmran Suresi: 17
4) A r if Suresi: 157
5) Ertfal Suresi: 2
6) Ra'd Suresi; 18-21
7) Ra'dSuresi;22
8) Ra'd Suresi: 27-28
9) Hacc Suresi: 32
İMANIN ŞUBELERİ 273

26- "Müminler kurtuluşa ermişlerdir. Onlar namazda kuşu içindedirler." (1)


27- "Onlar boş şeylerden yüz çevirirler." (2)
28- "Onlar zekatlarmı verirler. Mahrem yerlerini herkesten korurlar." (3)
29- "Eşleri ve ceriyeleri dışında. Doğrusu bunlar yerilemezler. Bu sınırlan
aşmak isteyenler, işte bunlar aşırı gidenlerdir. Onlar emanetlerini ve sözlerini
yerine getirirler." (4)
30- "Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni veren­
ler." ( 5 )
31- "Aralarında hüküm verilmek üzere Allah'a ve Peygambere çağırıldıktan
vakit; "işittik, itaat ettik" demek, ancak müminlerin sözüdür," (6)
32- "Doğrusu Allah'a ve Peygamberine inanan müminler. Peygamberle be­
raber bir işe karar vermek için toplandıklarında, O'ndan izin almaksızın git­
mezler." (7)
33- "Rahman kullan yeryüzünde mütevaziyürürler."
34- "Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman, onlara güzel ve yumuşak söz
söylerler" (8)
35- "Onlar gecelerini, Rableri için kıyama durarak ve secdeye vararak geçi­
rirler." (9)
36- "Onlar, Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar."
37- "Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar." (10)
38- "Onlar ki, yalan şaMtlik etmezler" (11)
39- "Ve onlar Id: "Rabbimiz, bize gözler sevinci (gönüller açan) eşler ve

1) Mu'minun Suresi: 1
2) Mu'minun Suresi: 2
3) Mü'nûnun Suresi: 4-5
4) Mu'minun Suresi: 6 ,7 ,8
5) Mü'nûnun Suresi: 60
6) Nur Suresi: 51
7) Nur Suresi: 62
8) Furkan Suresi: 63
9) Furkan Suresi: 64
10) Furkan Suresi: 68
11) Furhuı Sureâ: 72
çocuklar lutfeyle,.’’ (1)
40~ "... takva sahipleri için hazırlanmış cennete koşun! Onlar bollukta ve
darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutkunurlar.."
41- "Ve insanları affederler." (2)
42- "Ve onlar bir kötülük yaptıkları ya da nefislerine zulm ettikleri zaman Al­
lah'ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler..."
43- "Ve onlar, bile bile, yaptıklarında ısrar etmezler." (3)
44- "Gece saatlerinde ayakta durup, Allah'ın ayetlerini okur ve secdeye
vanriır." (4)

45- "Onlar, Allah'a ve ahiret gününe inamrlar ve iyiliği emrederler."


46- "Kötülükten menederler," (5)
47- "Allah, müminlerden mallarım ve canlarını cennet kendilerinden olmak
üzere satın almıştır. Allah yolunda savaşırlar..."
48- Öldürürler ve öldürülürler. Bu, Allah'ın üzerine bir borçtur. Gerek Tev­
rat'ta, gerek Incil'de, gerek Kur'an'da (Allah, yolunda çarpışanlara cennet ve­
receğini vadetmiştir.)" (6)
49- "(Bu alışverişi yapanlar): Tevbe eden, ibadet eden, hamdeden, seyahat
eden, rüku eden, secde eden..."
50- "İyiliği emredip, kötülükten meneden ve Allah'ın (yasak) sınırlarım ko­
ruyan, (onları çiğnemeyen) insanlardır." (7)
51- “İnananlar ise en çok Allah'ı severler." (8)

52- "Onları sever, onlar da O'nu severler. M üminlere karşı alçak gönüllü."
53- "Kafirlere karşı onurlu ve şiddetlidirler."
54- "Allah yolunda cihad ederler, hiç bir kınayıcının kınamasından kork-

1) Furkan Suresi: 74
2) Ali İmran Suresi: 113
3) Ali İmran Suresi: 135
4) Ali İmran Suresi: 113
5) Ali İmran Suresi: 114
6) Tevbe Suresi: 111
7) Tevbe Suresi: 112
8) Bakara Suresi: 165
İMANIN ŞUBELERİ 275

m a zla r.''(l)
55- “Sizin dostunuz ancak Allah, O'nun elçisi ve nmnUnlenür" (2)
56- "Allah'a ibadet edin, O'na hiçbir §eyi ortak koşmayın, ana babaya, akra­
baya, öksüzlere, yoksullara (nesep yahut evce) yakın komşuya, (nesep yahut
evce) uzak komşuya, yanında bulunan arkadaşa (yahut zevceye), yolcuya, elle­
rinizin altında bulunanlara iyilik edin." (3)
57- “İnsanlara güzel söz söyleyin." (4)
58- “(M alım gereksiz yere) saçıp savurma." (5)
59- Yetimin malına yaklaşmayın, ancak ergenlik çağına erişinceye kadar en
güzel bir tarzda (onun malını kullanıp geliştirebilirsiniz.)" (6)
60- “Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın, doğru terazi ile tartın," (7)
61- "Bilm ediğin bir şeyin ardına düşme." (8)
62- "Yeryüzünde kabara kabara yürüme." (9)
63- "İnsanlara yanağını bükme (kibirlenerek boynunu bir yana bûldip.
yüzünü insanlardan öte çevirme)" (10)
64- "Sesini de kıs." (11)
65- "Bizim ayetlerim ize o kimseler inanırlar ki, onlar, kendilerine hatırlatıl­
dığı zaman derhal secdeye kapanırlar; Rablerini överek teşbih ederler, büyük­
lük taslam azlar." (12)
66- "Yanlan yataklardan uzaklaşır, (gece teheccüd namazı kılmak iftn yan-
lannı yataklardan ayınp kalkarlar) korkarak ve umarak Rablerine duiı eder­
ler." (13)

I) Maide Suresi: 54
2}Maide Suresi: 55
3) Nisa Suresi: 36
4) Bakara Suresi: 83
5) İsra Suresi: 26
6) isra Suresi: 34
7) İsra Suresi: 35
8) İsra Suresi: 36
9) İsra Suresi: 37
10) Lokman Suresi: 18
I I ) Lokman Suresi: 19
12) Secde Suresi: 15
13) Secde Suresi: 16
276 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

67- "..Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar..." (1)


68- "Yalnız onlardan halis (ihlas sahibi) kulları hariç, (onlara dokunmaya­
cağım)" (9) "Biz onları ahiret yurdunu düçünme özelliğiyle temizleyip, kendi­
mize halis (kul) yaptık." (2)
69- "Büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınırlar." (3)
70- "İşleri aralarında şura iledir." (4)
71- "Bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman (kahramanca birbirlerineyar-
dm ederek) kendilerini savunurlar." (5)
72- "Müminler anlardır ki, Allah'a ve Resulüne inandılar, sonra şüphe etme­
diler; Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaştılar." ( 6)
73- "Daha önce biz, ailemiz içinde (iken sonumuzdan) korkardık" dediler."
(7)
74- "Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yük­
seltir." (i)
75- "Allahla ve ahiret gününe inanan bir milletin babaları, oğullan, kar­
deşleri, yahut arkabaları da olsa Allah’a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk
ettiğini görmezsin." (9)
76- "Üstünlük, ancak Allah'a, O'nun elçisine ve müminlere mahsustur." (10)
Bu ayet-i kerim der, imanın şubderinin Kur'an'dald örneklerinden bir bö­
lümdür. Bu konu oldukça geniştir. Zira im am n, yapılm ası em rolunan şubdeıi-
nin aksini yapmak ndıyolunm uş, yani m enedilmiştir. Em redilenler ile yasalda-
nanlan biraraya getirdiğimizde, imamn şubeleri yetm işi aşm aktadır. Konuya bu
şekilde ele alıp inceleyen bir kim se, işaret ettiğim iz bu konunun doğrulu­
ğundan emin olacaktır. B iz burada sadece bazı örnekler verm ekteyiz. İmamn
yapılması emrolunan şubeleri ve bunlann karşıtı olan yasaklan biraraya getir-

1) Ahzab Suresi: 35
2) Sad Suresi: 83
3) Sad Suresi: 46
4) Şura Süresi: 37
5) Şura Suresi: 38
6) Hucurat Suresi: 15
7) Tur Suresi: 26
8) Mücadele Suresi: 11
9) Mücadele Suresi: 22
10) Münafıkun Suresi: 8
İMANIN ŞUBELERİ 277

mek bir uzmanlık işidir. Geçmiş alimlerimizin bazdan bu konuda telif eserler
vermişlerdir.

Şimdi de sünnette yer alan imanın şubelerini ele alalun.

KONU İLE İLGİLİ RİVAYETLER

Jlİ ; Jlİ (.ili- ^ j ’j f . Sil İ p UjîJI ( j j j « .y i T

,(iCxi OUj NI» ; ^1

213- İm am M alik dışındaki hadis imandan Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde


rivayet etmişlerdin
"Resulullah (a.s) söyle buyurmuştur:
“İm anın yetm işi askın (**) subesi vardır."
Diğer bir rivayette ise:

"Altmışı askın subesi vardır. Haya da imanın bir şubesidir" ifadKİ yer al­
maktadır.

Bir başka rivayette de şu fazlalıklar bulunmaktadır


"Bu şubelerin en üstünü "lailahe illallah' sözü, en alt seviyesi, yoldan insan­
lara eziyet verecek bir şeyi kaldırmaktır." (*)

jldî ;<
ÎJİJL
^Jli ;jii ^ _Tu

213-Buhari (1/51) 2-Kitabu'l İman. 3-İman meseleleri babı. Müslim (1163) 1-Kitabu'l
İman. 12-İmanın şubelerinin sayısını, en üstününü ve alt seviyesini beyan babı. Ebu
Davud (4/219) Kitabu's Sünne, Reddu'l İcra babı. Tirmizi (5/10) 41-Kitabu'l İman 6-
İmanın kemale ermesi, artıp eksUmesi babı. Nesai (8/110) 47-Kitabu'l İman. 16-
İmanın şubeleri babı. İbni Mace (1/22) Mukaddime. 9-İman babı,
(*) Burada 'askın' kelimesi ile tercüme ettiğimiz kelime arapça ’bid' kelimesi olup, bir
şeyin parçası anlamına gelir. Sayula ise üç ile dokuz arasındaki herhangi bir raka­
mı 'dade etmektedir.
(*)'İnsanara eziyet verecek $ey' ifadesi ile tas, diken ve benzeri §eyler anlatılmıştır.
Haya İmandandır: Hz. Peygamber (as) bir huy olan hayayı imandan Si^/mısltr.
Zira kaya sahibi bir kişiyi, hayası takva sahibi olmasa da günah islemekten alıkor.
Bu itibarla kendini günahtan ahtkayan iman mesabesinde olmaktadır. Hz. Peygam­
ber (a.s) hayayı imandan saymıştır. Çünkü bir bütün ohmak iman, AUah'ın emirteri-
ne uymak ve yasaklarınndan kaçınmaktan ibarettir. Haya sebebiyle günahlardan
kaçınması sebebiyle, haya da imandan sayılmaktadır.
278 E L E SA SFİ'S SÜNNP.

t I
. 'd r
's
214- Taberani, Alkame (r.a)'den Abdullah'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Sabır imanın yarısıdır. Yakın ise imanın tam am ıdır."

yA L$JJ — y > o

.«İl

215- İmam Ahmed, Enes (r.a)'den merfu olarak şöyle rivayet etmiştin

"Emaneti olmayanın (kamil) imanı yoktur. Ahde vefa gösterm eyenin (sözün­
de durmayanın) dim de yoktur. (Dini kam il değildir.)"

j ^ i .:^ İ l Jjl-J j l i :j l i !J ^ S l ! 4UU J ’J - üij j - T 1^


(M»j jî) jb L j ^ jlLsÜİj tOLijVl JJai

üitaJlj â'iCaJlj OİjUtJl


JÎ tilij jr ji :< *
;;4

216- Müslim, Ebu Malik Eş'ari (r.a)'den rivayet etmiştir:

“Resulullah (a j) söyle buyurdu:

"Tuhur (*) imanın yansıdır. Elham dülillah (H am d A llah'adır) (kıyamet


günü) mizanı dolduracaktır. 'Subhanallahı' ve 'elham dûîillaht' göklerle yer
arasını doldurur. Namaz nurdur. Sadaka burhan (delil)dir. S a b ır ışıktır. Kur'an
senin lehine ya da aleyhine bîr hüccettir. Bütün insanlar sabah vakti (adeta)

214- Mucemu’l Kebir (9H07) Mecma'u'z-Zevaid (H57) Haysemi, hadisi Taberani'nin


Kebir'de rivayet ettiğini ve ricalinin sahih olduğunu bildirmiştir.
215-Müsned (3II35,154,210,251) Mecma'u'z-Zevaid (H96) Haysemi, bu hadisi İmam
Ahmed, Ebu Ya'la, Bezzca ve Evsat'ta Taberani'nin rivayet ettiğini, hadisin senedin­
de bulunan Ebu Hilal'i, İbni Main'in sika bulduğunu, Nesai'nin za yıf gördüğünü bil­
dirmiştir. Beğavi, ’Şerhu's Sünne (ll75)'de bu hadisin basen olduğunu söylemiştir.
Kitabı tahkik eden Şuayb Arnavut da hadisin ceyyid ve kavi (kuvvetli) olduğunu be­
lirtmiştir.
216-Müslim (11203) 2-Kitabu't Tahare. 1-Abdestin fazileti babı.
(*) Tuhur; Lügat alimlerinin çoğunluğu, abdest anlamında olduğunu söylemişlerdir.
Tabur kelimesi ise su anlamına gelmektedir.
İMANIN SUBELERt 279

nefsini satışa sunar. Böylece ya nefsini azad eder, ya da onu helake sürükler."

«Ûl k— Jlî .'liJlî tfiolp jjp t5jj —t ^V


!^l :cJLâ* t««çlİ3 <dll çlîl ı^li) İlil / ■^ı 4UI
4«£JJ-İS^ JrJ# : J ^ l O ^ l 6 ^ U l^

yiî;u. jiJ tîı S13 û;ıi3 iîıı 4-^u ı^ı ;ıîj vU-î Ajtp^jj
.lAclİ) Aİlt A j t^ 4
217- M üslim , Hz. Aişe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir.
"ResuluUah (a.s) buyurdu ki:
"Kim Allah'a kavuşmayı arzularsa. Allah da ona kavu^nayı ister. Kim de Al­
lah'a kavuşm ak istemezse. Allah da onunla karşılaşmayı istemez."
"Ey A llah'ın Resulü! Ölümden hoşlanmayışı mı kastediyorsun? Hiç birimiz
ölümü sevm iyoruz" dedim. Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Bunu dem ek istemedim. Ancak mümin Rabbinin rahmeti, hoşnutluğu ve
cenneti ile müjdelendiğinde Allah'a kavuşmak ister. Ailah da onunla karşılaş­
mayı diler. K afir de Allah'ın azabı ve gazabı ile müjdelendiğinde Allah'a ka­
vuşmaktan hoşlanmaz, Allah da onunla karşılaşmak istemez."

217-MüsUm (412065, 2066, 2067) 48-Kitabu'z Zikir Ve'd Dua Ve't Tevbe Ve'İstiğfar. 5-
Kim Allah'a kavuşmayı dilerse babı.
Namaz nurdur: Namaz günahlardan ve kötülüklerden alıkoyarak inşam doğruya
yöneltir. Nur nasıl insamn yolunu aydınlatır doğru yolu gösterirse, namaz da insa^
nın yolunu aydınlatır.
Sadaka burhandır: Tahrir müellifi, bu sözün anlamı hakkında: "Delillere sarılm-
dığı gibi sadakaya da önem verilmelidir. Kıyamet günü kul malım nerede sarfet-
tiğinden hesaba çekildiğinde, vermiş olduğu sadakalar delili olacak, maltmt tasud-
duk ettim diye kendini savunacaktır" demektedir.
Sabır ziyadır: Şeriatın öngördüğü sabır, Allah'a taatte ve günah işlememede göste­
rilen sabırdır. Dünyada başa gelen sıkıntılara gösterilen sabır da bu babdandtr. Bu­
rada sabırlı kimselerin aydınlık yolda dosdoğru yürüdükleri belirtilmekledir.
K ur’an, lehine ye da aleyhine hüccettir: Bu sözün anlamı açıktır. Okuyup amel
edersen yararlanırsın, aksi halde aleyhine bir delU olur, denmek istenmiştir.
Bütün insanlar sabah vakti (adeta) n ^sb ü saüşa sunan Yani her insan kendi mşfii
için hareket eder. Kimi taat göstererek Allah'a nefsini satmış gibi olur; böylece nef-
sini azaptan kurtarır. Kimi ise şeytana ve arzularına uyarak nesini şeytana satnaş
gibi olur ve bu yüzden kendi helakine sebep dur.
280 EL ESAS FÎ'S SÜNNP

>9 *

■ O^ jtÂL Jlji)

218- Müslim, Abbas bin Abdulmuttalib (r.a)'in Resulullah (a.s)’dan şunlan


işitmiş olduğunu rivayet etmiştir.

"Allah'ı Rabb, İslam ’ı <üıt, M uhammed'i R esul olarak kabul eden kimseler,
imamn tadına varm ışlardır"

Ju :Jlî çjij jf- iSjj —


,((Ud^ <Ndwu JLlo J l ^ o ®

219- Buharı ve Müslim, Ebu Musa (r.a)'dan rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a j) buyurdu ki:

"M ûmnin diğer bir mümine olan bağlılığı, bölüm leri b irb irin e destek veren
bina gibidir."

'jA^ı :JÛS ^ J5l ^ Üll ^ ıj}j —TT‘


jjg il j^:j Jîj :I)1 ’ni av ii iji; J i jş

21S'MösUm (J/62) l~KUabu’l İman. 11-Attdh’ı Rabb, İslam'ı din olarak kabul etme üze­
rine delübcbı.
219~Buhari (U565) S-Kitabu's Salat. 88-Mescidde veya başka bir yerde pamuddarı bir-
bürine kenetleme baln. Müslim (411999) 45-Kitabu'l Birri ve’s Salati v e l Adab. 17-
Müminlerin biıbirlerini sevmeleri, şefkat göstermeleri ve dayanışmaları babı. İmam
Ahmed- (41404-405) Tirmizi (4/325) 28-Kitabu'l Birri ve's Sılati. 18-Müslümamn
tnüslümana olan şefkati babı.
AUtth da onunla karşılaşmak istemez: Bu hadisin sonu bas kısmını açıklamaktadır.
Bu konudaki diğer mutlak hadisler de bu hadisle açıklığa kavuşmaktadır. Hadisde
artık tevbeniu kabul olmayacağı, ruhun kabzedilme anından söz edilmektedir. 0
vakit her kul h^ık olduğu ve kendisi için hazırlanan şeyle müjdelenir ve akibeti ken­
disine gösterilir. Saadet ehli o anda, kendileri için hazırlanan şeylere ulaşmak için
ölüp Allah'a kavuşmayı arzu ederler, Allah da o kulla karşılaşıp lütfuyla ikramda
bulunmak ister. Şakiler (akibeti kötü olanlar) ise, ulaşacakları yerin durumunu
gördülderinden, ölüp Allah’a kavuşmayı istemezler. Allah da onlarla karsılapnayt
istemez. Yani onları rahmetinden ve ikramından uzaklaştırarak, onları bu ilahi ni­
metlerden mahrum bırakır. Allah Teala’mn "istememesi" iste bu anlama gelmekte­
dir.
İMANIN ŞUBELERİ
281

•« A 1
220- T irm lzi, Hz. Ali (r.a)’den şu şekilde rivayet etmiştin
"Hz. Peygam ber (a.s) buyurdu ki:

"Bir kul dört şeye iman etmedikçe, mümin saydmaz: Allardan başka ilah ol­
madığına, benim A llah’ın elçisi olup hak ile gönderildiğime, ölümden sonra di­
rilişe ve kadere..."

: j l İ lAiP İÎ)I ^ ’j , ^

<>4}} »-iJ'i Irî 4 \ 4 ^ ' ^ il

•“O sî^ * V''^"5

221- B u h ari ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s)'ın söyle buyurduğunu işittim:
"Sizden biriniz beni, babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha
çok sevm edikçe (kamil) bir imana sahip olamaz."

^■ 4 ^ j i î :J ü İl > ,:p - t 11

^ \ j jj İy . t j a i f i - l î 4 ^ J , ^ 1 İ i l j î » ;■

222- M üslim , Ebu Hureyre (r.a)'daı şöyle rivayet etmiştir;


"Resulullah (a.s) buyurdu ki:
"Ümmetimden öyle insanlar gelecek ki, bana olan sevgilerinin şiddeti nede­
niyle (beni görm eleri mümkün olsa) aileleri ve mallarım feda etmeye razt ola­
caklar. İste onlar ümmetim içerisinde beni en çok seven kimselerdendir."

220- Tirmizi (4/452) İsnadı sahihtir. İbni Mace (1132) Mukaddime. lO-Kader babı. Ha­
lam (1/32, 33) Halam, haksin Buhari ve Müslim'in şartına göre sahih olduğunu
Söylemiş, Zehebi de bunu doğrulamıştır.
221-Buhari (1/58) l-Kitabul İman. 8-Hz. Peygamber (a.s) sevgisi imadandır babı.
Müslim (1/67) l-KiUd»u'l İman. 16-Resulutlah (a.s)’t sevmenin vaciptiğl babı. Nesai
(8/114) 47-Kitabu‘l İman. 19-İmanın alameti babı.
222-Müslim '4/217) 51-Kitabul Cenneti Ve Stfati Naimiha ve Ehliha. 4-Ailesi ve mab
mukabilinde Hz. Peygamber (aj)'i görmeyi isteyenler babı.
282 EL ESAS Fİ’S SÜNNÎ?

ijUj'yi -li* jjA :J ü i l S —TTf

.jlâ'yi iıiıvij c |Jı;d.ı J ij cI lJ j ^ Ju-vi


223- Buharı, Ammar (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Anunar dedi ki:

“Üç sey vardır ki, onları biraraya getiren, imanı biraraya getirmiş olur. Nef­
sine kar§ı olsa bile insaflı olmak, aleme (herkese) selam vermek, yoksulluk
içinde iken dahi infak edebilmek."

Buhari bu hadisi Ammar’dan cezm sigasıyla muallak olarak tahric etmiştir.


Hadisin raviye nispeti sahihtir. Sahabinin Hz. Peygamber (a.s)’den işitmeksizin
böyle bir konuda fikir yürütmesi düşünülemez. Bezzarim merfiı olarak rivayet
etmiş olduğu diğer bir hadis-i şerifin desteğiyle bu hadis de sahih olmaktadır.

.^■^1 . { . . . . / i \ j ı j i l j JjV ^ JürL-i

224- Tirmizi, Ebu Said el Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) buyurdular ki:

"Bir adamın mescide devam ettiğim görürseniz, onun imanına §ehadet edi­
niz. Zira Allah Azze ve Celle §öyle buyurmaktadır:
"Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman edip, namazı
kılan, zekatı veren ve Allah'dan bankasından korkmayanlar im ar ederler." (1)

Jli rjlî aI)i y JU.ÂLİ1 j —T T 0

223-Buhari (1/82) 2-Kitabül İman. 20-Selamı yaymak İslam'dandır babı. Begavi, Şer-
hu’s Sünne (1152) Bezzar, K e ^ 'l Estar (1125) Mecma'u'z-Zevaid (1156,57) Haysemi
hadisi Bezzar'ın rivayet ettiğini, ancak Bezzar'tn şeyhi olan Hasen bin Abdullah el
lûdi'nin bu hadisi zikretmediğini bildirmi^ir. Taberani de Kebir'de bu hadisi rivay­
et etmiştir. Hadisin senedinde zayıf bir ravi olan Kasım Ebu Abdurrahman da yer
almktadır.
224-Tirmizi (5/277) 48-Kitd>u Tefsiri'l Kur'an. 10-Tevbe suresinden babı. Tirmizi hadi­
sin hasen ve garib olduğunu söylemiştir. İmam Almed (3/68,76) İbni Mace (2/263)
(1) Tevbe Suresi: 18
ÎMANIN ŞUBELERİ
283

\il jî; J ^ S j^ j

fS ^ ^ ^ '- i î ;p » i. il,

225- B uharı ve M üslim, Nu'man bin Beşir (r.a)'den rivayet etmişlerdir


"Resulullah (a ^) buyurdu ki:

"Birbirlerini sevme, merhamet etme ve şefkat gösterme konusunda müminler


bir beden gibidirler. O bedenden bir uzuv hastalandığında, bedenin diğer aza­
lan uykusuzluk çekerek ve ateşlenerek birbirlerini çağm r (hasta '^ ımm elemim
paylaşırlar.)"
Diğer bir rivayet ise şöyledin

"M üminler tek bir sahıs gibidirler. Bası ağrıdığında vücudunun diğer kısun-
la n , uykusuzluk ve ateşi ile birbirlerini çağırarak (hasta basın elemim pay­
laşırlar.)" (1)

Müslim'de yer alan bir rivayette ise şu lafİ2İar yer almaktadır:


"M üslümanlar tek bir sahıs gibidirler. O saksın gözü rahatsızlandığmda bü­
tün (vücudu) rahatsız olur. Bası rahatsızlandığında bütün (vücudu) rahatsızla­
nır." (2)

p -j' ^ p -y ij'S _TTA

iaA İJİ îs» 01» :

^ #V~ail ^ Jip ijjtS'İî iÂiiİAİl Ajj

— c-jb tûjijÂi :Jlî — Sij Uj*)Co Y » «-Îî^3


iiU-ı j r ’iî jî ji, dil jı» ;ju
226- E b u D avud, Evs Evs (r.a)'den rivayet etmiştir:

225-Buhari ('101438) 78-Kitabu'l Edeb. 27-İnsanlara ve hayvanlara merhamet babı.


Müslim (411999,2000) 4S-Kitabu'l B ini ve's Sılali ve’lAdab. 17. bab.
226- Ebu Davud (H275) Kitabu's Salat. Cumamn bablarınınfiiruu babı. Nesai (3191) 14-
Kitabu'l Cuma. 5-Cuma günü Hz. Peygamber (a.s)'e çokça salavat getirme babı. Bu
hadisin isnadı sahihtir.
1) Müslim, A.g.y.
2) Müslim. A.g.y.
"ResuluUah (a.s) buyurdu ki:

"Cuma günü, günlerinizin en hayıritlartndandır. Adem o günde yaratıtnu§ ve


o günde ruhu kabzedilnustir. Nefha ve saike (ölüm ve dirilm e) için sura üfleme
o günde olacaktır. O halde (cuma günü) bana çokça salavat getiriniz. Zira sizin
salavatımz bana sunulmaktadır." Ashabtan bazıları: "Ey Allah'ın Resulü! Senin
vücudundan hiçbir §ey kalmadığı halde mi?" dediler,"
Ravi diyor ki:

"Bu sözleriyle, "Çürüdüğün halde mi?" demek istiyorlardı. Bunun üzerine


ResuluUah (a s) §öyle buyurdu:
"Doğrusu Allah, toprağa peygamberlerin cesetlerini yem elerini menetmiş-
tir."

: ^ aÎİI J _ ^ j jlî :jli cdiJL. J İ U l fUVÎ -YYV


^ VI ' I ** ® '' VI " •' ^ \ \ * K^ m** 'VI

227* İmam Ahmed, Enes bin Malik (r.a)’den rivayet etmiştin

"ResuluUah (a.s) buyurdu ki:

"Bir kulun imanı, kalbi dosdoğru oluncaya kadar doğrulmaz. (Kamil olmaz).
Kalbinin dosdoğru olması ise dilinin dosdoğru olmasına bağlıdır. Komçusu
geninden emin olmayan bir kimse cennete girem ez."

^ aÎji J\ Ç5^> J -TYA

.«AİÎlyf ojU-

228* Müdim, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"ResMBah (a s) buyurdu ki:

"Komgusu şerrinden emin olmayan kimse cennete girem ez."

:j» § A j , ; . j - j. j - j. ^ _T t<

227ddüsned, İmam Ahmed (3f198)


228-Müslim (1168) I-Kitabu'l İman. 8-Komguya eza vermenin haramlığı babı.
İMANIN ŞUBELERİ
285

jir ^3 ji jii

îîJiı Sîİi’ iju :

229- M üslim , Ebu Hureyre (r.a)’den rivayet etmiştir:


"Resulullah (a.s) buyurdu ki:

"Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimse, hayrı söylesin ya da sussun. Al­
lah'a ve ahiret gününe iman eden kimse komşusuna ikramda buiunsun. Allah'a
ve ahiret gününe iman eden kimse misafirine ikramda bulunsun."

: j ıi jjı ^ .iUi; ^ JjiO ı j j ;

(«jW , Jiî jî)

230- B uharı ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmişlerdir:


"Hz. Peygam ber (a.s) buyurdu ki;

"Kendi nefsi için istediğini, müslüman kardeşi (ya da komşusu denüstir) için
istemeyen (kam il] mümin değildir."

5ı\£/
AÜ\ J s ^ j j\i ; jü ^ iSyj — Y f 1

^ L İ Î ı V j o d jb % OliLl,

231- T irm izi, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:


'R esulullah (a.s) buyurdu ki:
"İnsardartn şerefleriyle oynayan, ki^ürbaz, söz ve davranışlarında düsİÜt
kim se (kanal) mümin değildir."

229-Müslim (1/68) 1-Kitabu‘l İman. 9-Komsuya ve miscfıre ikramda bulunma babı.


230-Buhari (1/56) 2-Kitabu'l İman. 7-Kendi nefsi için istediğim müslüman kardeşi için
istemek imandandır babı. Müslim (1/67) 1-Kitabu'l İman. 17-Kendi nefsi için iste­
diğini müslüman kardeşi için de istemek, imamn hasletlerindendir babı. Tirmizi
(4/667) 38-Kitabu Sıfati'l Kıyame. 59. bab. Nesai (8/114) 47-Kitabu‘l İman. 19-
İmanın alametleri babı.
231- Tirmizi (4/350) 28-Kitabu'l Birri ve's Süati. 48-Kü/Srbazlık hakkında varidotan ha­
berler babı. Tirmizi, haıüsin basen ve garib olduğunu ve bu vecUı difinda Abdul­
lah’tan baflca rivayetler de bıdunduğunu söylemiştir.
286 — ------------------------------------------------------ ELESASFİ'SSÜNN r

4î*İ* fji '-ij ^ J j î :JÜ —T f T

j> :JU İ lAja^iJl J j i % ^ î : J l ü .j 4 - j f 'İ i cS'^CaS' j 5

:J ^ J j - j o-*-î-- ,_^vai JLâi ÜKb C\ :-x^ y\ J l i î .JJJUİU

^Je£Lv jJ jli (lî ou to^ t^'j J;*)]


.((OUj VI

232» Mûsliın, Tank bin Şihab (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Bayram günü hutbeye namazdan önce bağlayanların iltd Mervan'dır,
(O'nun bu davranırı üzerine) birisi kaUap: "Namaz hutbeden öncedir" dedi,
Mervan: "Namazın önce blınm ası burada terk edilntij^r" dedi. Bu söz üzerine
Ebu Said: "Bu şahsa gelince, üzerine düşen görevi yapm ış bulunuyor. Zira Re~
sıdullah (a.s)’ın şöyle dediğini işitmiştim:

"Sizden kim bir münker (kötülük yo da yanlışlık) görürse, onu eliyle değiş-
tirsin (düzeltsin). Eğer eliyle değiştirmeye gücü yetm ezse diliyle (uyarıda bulun-
sun), şayet buna da gücü yetmezse kalbiyle (buğzetsin). B u sonuncusu imamn
en zayıf olanıdır."

# il tsjj - r r r
tOjijl^ tÂjAij Oir Sil ^1 iLl ^ U» ;Jlİ
j ^ i f ı S/U Ojj_yL j*j O jA siiJ

•< 4 i> OUj Nİ ^ lU i yi» ^

233- MûsUm, Abdullahbin Mes’ud (r.a)’dan rivayet etmişrir:


"R eaûullah ( o j ) buyurdu ki:

"A llah'ın benden önceki üm m etlere g ö n d erd iğ i h e r p e y g a m b e rin , üm m etin­


den sünnetine ittiba eden ve em irlerine uyan h a v a rile ri v e sa h a b ile ri vardır.
D aha sonra onların ardından öyle in sa n la r g e lir k i, ya p m a ya ca M a n şeyleri

232-Müriim (1/69) 1-Kitabu'l İman. 20-Münkerden nehyetme imandandır babı.


233-Mûslim (1/70) 1-Kitabu'l İman. 20-Münkerden nehyetme imandandır babı.
İMANIN ŞUBELERİ 287

söyler ve emrolunmadıklan §eyleri yaparlar. Kim bu kimselere karşı eliyle


mücadele ederse, işte o kimse mümindir. Kim onlara karşı diliyle mücadele
ederse işte o kimse mümindir. Kim onlara buğzederek kalbiyle mücadele eder­
se, işte o kimse mümindir. Bu (üç mücahededen) hiçbirini yapmayanlarda ise
hardal tanesi kadar bile iman yoktur."

:Jü ç-jü^ J ap ‘jİ- —tf t

cjilİ ‘-İl 'i-, l y ; . \ J U S İ : § i, i - jli :jû

.(1^1 4JJI <u>-l

234- B u h arı ve M üslim, Adiyy bin Sabit (r.a)'den rivayet etmişlerdir:


"Bera bin Azib'in şöyle dediğini işittim:
"Resulullah (a.s) buyurdu ki:
"Ensar, mümin olanlardan başkası sevmez. Münafıklardan başkası da onla­
ra buğzetmez. Onları seveni Allah da sever. Onlara buğzedenlere Allah da
buğzeder."

:jii § Sî İS^’> ^ -tro

235- M üslim , Ebu Hureyre (r.a)'den şu şddide rivayet etmiştir:


“Resulullah (a.s) buyurdu ki:
"Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kimse ensara buğzetmez."

^ aÎJI J ^ j jli :jlî ıs]] - t f l

Sfjî
• *'1. ». > *■'

234-Buhan (7/113) 63-Kitabu Menaküu'l Ensar. 4-Ensar'ı sevmek imandandır babı


M illim (1/85) 1-Küabu’l iman. 33-Ensar'ı ve Hz. au (ra )‘y i sevmek imandandır
babı.
235-MüslimA.g.y.
236* Müslim, Ebu Hureyre (r.a)’den rivayet etmiştir.

"Resulullah (a.s) buyurdu ki:

”İman etmedikçe cennete giremezsiniz. B irbirinizi sevm edikçe de iman etmiş


olmazsınız. Yaptığınız takdirde, aramzdaki sevgiyi artıracak bir şey söyleyeyim
mi? Aranızda selamı yayınız."

Ju J l lîli) : ^ jlİ :jlİ _YrV

aJ p ;Jlİ <J j l S ”
^ ' Vl " '*1"

237- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)’den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) buyurdu ki:

"Bir kul (Rabbine güzelce ibadet ederek) A llah'ın hakkını, (hayrı tavsiye ve
nasihatte bulunarak) kendilerinin hakkını yerine g etirirse, ona iki sevap veri­
lir."

Ravi: "Ka'b bize tahdis ederek söyle bildirdi." dem iştir.

"'0 hesaba çekilmez. Malı olmayan mümin de öyle."

Lî^' lsI' i S y j — YTA

J\j2)\ IJSjSf ı^.^' ^ J -^ J

jT>iı îji; j i d ı J tij , J14 S/j 44, a p ır a, J J uj

} ^ iüil^ır jTjiiı î;iS t^iı jiidı j£;j j: j 4I


•« y '- s f

238- Buharı, Ebu Musa (r.a)’dan şu şeldide rivayet etmiştin

"Hz. Peygamber (aj) buyurdu ki:

236-Müslim (1/74) l-Kitabu'l îman. 22-Cennete yalnız müminlerin girmesi babı.


237-MüsUm (3/1285) 27~Kitabu'l Eyman. ll~Efendisine nasihat eden. Rabbine güzelce
kulluk eden kimsenin ecri ve sevabı babı.
238-Buhari (9/100) 66-Kitabu Fadaili'l-Kur'an. 26-Kur'an kıraati ile gösteriş yapan, yi­
yeceğini onunla tedarik eden ya da onurda fücur eden kimsenin günahı babı.
İMANIN ŞUBELERİ 289

K uran okuyup (içindekilerle) amel eden mümin portakala benzer. Onun


tadı da kokusu da güzeldir. Kur'an okumayan ve amel etmeyen mümin ise hur­
maya benzer. Onun tadı olmakla birlikte kokusu yoktur. Kur'an okuyan münafık
ise reyhana benzer; kokusu güzel tadı ise acıdır. Kur'an okumayan münafık ise
Ebu Cehil karpuzu gibidir. Onun tadı acı. kokusu pistir."

jUlDl^ li

(Ui'jî J> Ji-» :Syi ^


J V 'j j^ [ { Ü ^IJİ; ç ' i i

^ s- o>4^ oı. : j > :

^ îî*

j jJL-f ijlj aÎS^ vI»AJL^ IİI

239- İm am Ahmed, Buhari ve Müslim, Nu’man bin Be§ir (r.a)’den şu şe­


kilde rivayet etnvişlerdir;

"Resulullah (a.s)'ın söyle dediğini duydum:


"Müminler, birbirlerine acımaları, s^kat göstermeleri ve sevmeleri açısın­
dan bir vücuda benzerler. Bir uzvu rahatsızlandığında, bedenin diğer kısımları,
uykusuzluk ve ateşe çağrıda bulunarak (o uzvun elemini) paylaşır."
Yine Resulullah (a.s)'ın şöyle söylediğini işittim:
"Helal (olan şeyler) apaçık ortadadır. Haram (olan şeyler) de apaçık orta­
dadır. Ancak bu ikisinin arasında (haram mı, helal mi olduğu kesin olmayan)
şüpheli şeyler vardır ki, insanların çoğu bunları bilmezler. Kim şüpheli şeyler­
den korunursa dinini ve ırzını emniyet altına alır. Kim de şüpheli şeylerin içine
dalarsa, harama düşer. (Böyle Idmselerin durumu) yasak bölgenin kenar­
larında sürüsünü güden çobana benzer. Her an sürülerinin koruluğa girme teh-

239-Müsned. İmam Ahmed (41270) Zikredilen siyakta yer almaktadır. Buhari ve Müs­
lim'de bu hadis ilâ kez geçmektedir. Birincisi: Buhari (10/438) 78-Kitabu'l Edeb.
27-İnsanlara ve hayvanlara rahmet babı. Müslim (4/1999) 45-Kitabu‘l Birri ve's
Sılati Ve'l Adab. 17-Müminlerin birbirlerine şefkat göstermeleri, sevmeleri ve daya­
nışmaları babı. İkincisi: Buhari (1/126) 2-Kitabu'l İman. 39-Dinini koruyamn fazlı
babı. Müslim (3/1219) 22-Kiudm'l Müsakat 20-Helallere sarılıp, şüpheli şeyleri ter-
ketme babı.
290 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

Ukesi vardır. İyi bilin ki, her melikin bir sının vardır. Allah'ın koymuş olduğu
sımr da haram kılmış olduğu şeylerdir. Dikkat edin, insanda bir et parçası var­
dır ki, o iyi olduğunda bedenin tamamı iyi olur. O bozulduğunda ise bedenin ta­
m a m bozulur. İste o kalbtir."

^ aI ii S j L j J l İ : J l İ ,1'),'}^ j‘ i- J J^ \ j İ U Î _ Y i ,

'r J <J-ji ^ 3 y t i * J jlL J ^ ) lıı :

i-h! Y 3 ^l-î=r

14; ^ o 'ı ^ j i o iî 4^ vj

.«;rı!. S,]: > ^ : ^ 3 Ji: Vj


240- İmam Ahmed, Buhari ve M üslim , Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet et-
mişleıdir

"Resulullah (a.s) buyurdu ki:

"Bir hırsız, hırsızlık yaptığı sırada (kamil bir) mümin olarak hırsızlık yapnus
olmaz. Zina yapan biri de, zina yaptığı sırada (kam il bir) m üm in değildir. İçki
içen biri de içki içtiği sırada (kanül bir) mümin olarak içmemektedir. Mu-
hammed'in nefsi kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki, m evki sahibi biriniz
müminlerin gözü önünde yağmacılık ettiği sırada (kam il bir) mümin olarak
yağmacılık edemez. Herhangi biriniz hıyanetlik (dolandırıcılık) yaptığı sırada
(kanül bir) mümin olarak hıyanetlik yapamaz. Sizi sakındırıyorum ! Sizi sakındı­
rıyorum!"

'i! Sır :J ü 4UU ^ _ y i \

s -îiîi / y . 6 l i JIİÎ tİp C jliij : ^ j4-jll j i î

J\ 6>.U,ı 4 i; ^-1 'Y\ ıJjı j_4jı; :jıiî ^ Jı


v^* j i Î13' ^_^l ^6 jU ii
İMANIN şubeleri 291

241- İm am Ahmed, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmiştin


"Abdullah bin Revaha, arkadaşlarından biriyle karşılaştığında ona: "Gel
Rabbimize bir saat iman edelim" derdi. Yine bir gün aynı sözü bir şahsa söyle­
diğinde o şahıs kızarak, Hz Peygamber fa.jJ7n yanına gitti ve; "Ey Allah'ın Re­
sulü! İbni Revaha'nın senin imanından vazgeçip saate imana döndüğünü
görmüyor musun?" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s): "Allah İbni Reva-
ha'ya rahmet etsin. O melekleri imrendirecek (zikir) meclislerini çok sever" diye
buyurdu."

L'i î I ' i :\J\İ : j l î ;î]l ^ jıjjı _Y4T

)) ;j u 2lu»jli Ijl 21j Up

.((jûii 21li :jli i o ”>lillj JLll ^_5» dJÎ ;l^lî

242- Bezzar, Enes (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir.


"Enes anlatıyor:
"Ey Allah'ın Resulü! Biz senin yanında (meclisinde) iken bir hal ü ze rin i
oluyoruz. Ancak senden ayrıldığımızda başka bir halde bulunuyoruz. (Durumu­
muz değişiyor)" dediler. Hz. Peygamber (a.s): "Peygamberinize karşı durumu­
nuz nasıl oluyor?" diye sordu. Onlar: "Sen alaniyette de (dışa vurduğumuz za­
man) sırada da (nefsimizle başbaşa kaldığımız gizli hallerde de) bizim peygam-
berimizsin" dediler. Bunun üzerine Resululah (a.s): "Bu münafıklık değildir"
buyurdu."

Jli :jli ^ _ttr

.(( ^ j:îı 4 İ Î f>:iı u5ij

243- B uhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:


"Resulullah (a.s) buyurdu ki:

241- Müsned, İmam Ahmed (3/265) İsnadı sahihtir.


242- Keşfu'l Estar (1/34) Mecma'u'z-Zevaid (1/34) Haysemi, hadisi Ebu Ya'la ve Bez-
zar’ın rivayet ettiğini, ancak Bezzar'ın rivayetinde kfzın: "Sizin Rabbinize karşı du­
rumunuz nedir?" "Dediler ki: "Allah gizlide de, açıkta da Rabbimizdir" şeklinde
olduğunu bildirû. Ebu Ya'la'mn ricali sahihtir.
243- Buhari (10/566) 78-Kitabu’l Edeb. 102-Hz. Peygamber (a.s)'in: "Kerm, müminin
kalbidir" kavli babı. Müslim (4/1763) 40-Kitabu'l Elfaz mine'l Edebi ve Gayriha. 2-
Asmaya "kerm" denilmesinin mekruhluğu babı. Müsned, İmam Ahmed (2/239)
292 el esa s Fİ'S SÜNNU

"(Bağa) kerm diyorlar. Kerm müminin kalbidir."

Hadisin anlamı şudur Keım ismi verilmeye layık olan yalnız müminin kal-
bidir. Asma dallanm bu isimle anmak doğru değildir.

j'j^ \ ! ^ l ; J l î J \ J’ . û O L 'J .

:jü p Ji» : jlî tiili.' ili JC.ÎS/ Jt 'yi

Ji ç j i Ş \î !^ L i

244- Müslim, Abdullah bin Süfyan (r.a)’dan, o da babasından rivayet et­


m iştir

"Dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Bana İslam hakkında öyle bir gey söyle ki,
senden sonra onun hakkında kimseye bir soru sorm ayayım ." H z. Peygamber
(a.s): "Allah’a inandım," de. Sonra da dosdoğru ol" buyurdu. "Ey Allah'ın Re­
sulü! Hangi feyden sakınayım?" diye sordu. "
Kavi der İd;

"Hz. Peygamber (a.s) bunun üzerine eliyle dilini işaret etti."

*h\ Oi» : ^ J_^j Jli y. iijlO t ıjjj to

O f j J ' .J ) î j ’

245- Buharı ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etm işlerdir:


"Resulullah (a.s) buyurdu ki:

"Doğrusu Allah, gafur ve hamiyyetlidir. M üminler de gayret sahibi ve ha-


miyyetlidirler. Allah’ın gayret ve İuımiyyeti, müminin A lla h ’ın haram kılmış
olduğu şeyleriyapmanuısı içindir."

# *î)i J ^ j J l i : j ı i iî)t y ^^3 : - r t ı

.jijJ i i i Jjij jli; yj:S\ ,ju ; ^ju:

244- MüsUm (1165) 1-Kiıabu'l İman. 13-İslam'm vasıflarım toplayan babı, Müsnei, /•
mamAhmed(S(4I3)
245- Bıdıari (91319) 67-Kitabu’n Nikah. 107-Gayret babı. Müslim (412114) 49-Kitabıil
Tevbe. 6-GayretullcJı ve kötülükleri haram kılma babı.
İMANIN ŞUBELERİ
293

246- İm am Ahmed, Ebu Hureyre (r.a)’den rivayet etmiştin


"ResuIuUah (a ^) buyurdu Jtı;

"Mümin hamiyyetlidir. Mümin hamiyyetlidir. Mümin hamiyyet ve gayret


gösterir. Allah ise ondan daha hamiyyet ve gayret sahibidir."

^ Oi o j ’j f - ^ I l i i 'li'yi ^ ttV

jî frUî. U di'i ^ oî J ij Ji, .jıjT


jiî jiij ji-sLıî tûj Js'L' 01 loijı j Jruj I4-»
^ jıiî JCj'
«ûi ç ’iiı > 3 /■ i j U lA iU ^

j^ jı; iLul' J; _4î jıü ^ ^1 jji u, 415-3


^ ^ >r^’ 1^9 : ^ 41)1 J ^ j jıiî ıHîö'3 i3ipl
O’^ ' j J_si' 0'<' bUsi vlJS' JJ3 Ü l>J ^*1 ^ «Jb d»lij

013 _ ^jA _ jUji ^19^13 îj 4^3 fr)^*3


. » U'*

247- İm am Ahmed, İbni Ebi Mualla (r.a)'dan, o da babasından şu şekilde ri­


vayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) bir gün söyle hitab etmişti:

"Bir adamdan, Rabbi Azze ve Celle, dünyada istediği kadar yasayıp, dünya
nimetlerinden istediği kadar yeme ile Rabbine kavuşma arasıda bir tercih yap­
ınasım istemiş, o da Rabbine kavuşmayı tercih etmişti."
Ravi dedi ki:

246- Müsned, İmam Ahmad (21235) Müslim (4121J4) 49-Kitabu'l Tevbe. 6-Gayretullah
ve kötülükleri haram kılma babı.
247- İmam Ahmed (31478) Lrtfz kendisine aittir. Buharı (7/227) 63-Kitabu MenakA el
Ensar. 45-Hz. Peygamber (ajıYin ve ashabmın Medine'ye hicreti babı. Müslim
(4/1854) 44-Kitabu Fadaili's Sahabe, Hz. Ebu Bekir (rayinfazüetleri babı. Lapziar
farklı olmakla birlikte her Ud hadis de Ebu Said taretfından rivayet edilmiştir.
294 E L E S A S F t’SSÜNNE

"Bu söz üzerine Hz. Ebu Bekir (rM) ağlam aya badadı. R esulullah (ajtym
ashabı: "Resulullah (a.s) Rabbi Azze ve C elle'nin dünya ile kendisine kavurma
arasında tercih yapmasını istediği salih bir adam dan bahsederken bu şeyhin,
Hz. Ebu Bekir (r.ayin sözüne hayret etm iyor m usunuz?" dediler. H z. Ebu Bekir
(r.a) içlerinde Resulullah (a.sym bu sözleriyle kasdettiğini en iyi bilendi. (Bu
yüzden) Hz. Ebu Bekir (r.a): "M allarımız ve çocuklarım ız sana fa d a olsun ey
Allah'ın Resulü!" demişti. Bunun üzerine R esulullah (a.s):

"Muhakkak ki, arkadaşlığı konusunda da, m alı konusunda da bana insanlar­


dan en ihsanlısı Ebu Bekir'dir. Kendime yakın bir d o st edinseydim , mutlaka
İbra Ebi Kuhafe (Ebu Bekir)'yi dost edinirdim. F akat İslam kardeşliği ve sevgi­
si, şahsi dostlukların çok üzerindedir. -H z. P eygam ber (a .s) bu sö zü m iki ket
tekrarladı- Aziz ve Çelil olan Allah da ben sahibinizi (yakın arkadaş ve dostu­
nuzu) kendine halil (dost) edinmiştir."

y :J ü 1^' 4 ^ ' (J y j — ^ t A

L ir d>ı jî jjj j sjjo: j î % '4 ^ : ^ ; p

. « , ot

248- Buharı ve Müslim, Enes (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir.

"Hz. Peygamber (a.s) buyurdu ki:

"Oç haslet vardır İd, bunlar kimde bulunursa im anın tadına varm ıştır. Bir
kimseye Allah ve Resulü'nün başka şeylerden daha sevg ili olm ası. B ir kimsenin
sevdiği zaman, yalnız Allah için sevm esi. B ir kim se ateşe atılm ayı nasıl istemez
ise aynı derecede, Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre
dönmeyi istememesidir."

p « İ j^ t (jjj —T

Olî ^ aIjI i} j û i y j i j J C j^ \

.«OUj M'

248-Buhari (1160) 2-Kilabu'l iman. 9-Imanın tatlılığı babı. Müslim (1/66) I-Kitabu'l
İman. 15-Kimde bu s fatlar olursa imarnn tadına varır babı.
İMANIN ŞUBELERİ 295

249- B uhari ve M üslim, İbni Ömer (r.a)'d«ı rivayet ebniştenlin


"Ensardan bir adam kardeşine haya hakkında nasihatte bulunurken Resulul-
lah (a.s) yanlarına uğramış, nasihat eden (sahabiye) şöyle buyurmuştu: "Onu
bırak! H aya imandandır."

^*3 tj'jj —To«


.( ,^ :ııj dU l u .i ysu

250- İm am Ahmed, Ebu Davud ve Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet


etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) buyurdu ki;
"imanı en kam il müminler, ahlakı en güzel olanlardır. Onların en hayırlı­
ları, kadınlarına karşı en hayırlı olanlardır."

o!.i) : :c J lî aİ I I p ^s-

dU ıîu,ı ^ ^

251- İm am Ahm ed ve Tirmizi, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:


"Resulullah (a.s) buyurdu ki:
"Ahlakları en iyi olan ve eşlerine en iyi davranan müminler, inmnı en karni
olanlardandır."

Jl.) : ^ 431 j l î :j l î ^1)1 > ) p -to Y

.(isSCallj ^jlajl 4;-jS ^ ^ ^ \ ' J J - S'/) d U lîu.,1 ^ lî!l J j ' i

252- B ezzar, Enes (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

249- Buhari (H74) 2-Kitabu'l İman. 16-Haya imandandır babı. Müslim (H63) 1-KUabu'l
İman. 12-İmanın kaç şube olduğunu beyan babı.
250- İmam Ahmed (21472) Ebu Davud (41220) Kitabu's Sünne. imanın artıp eksilebile-
ceğinin delili.
251- İmam Ahmed (6147) Tirmizi (3/9) 41-Kitabu'l İman. 6-İmanın kemali, artıp eksilme­
si babı. Tirmizi: "Bu, sahih bir hadistir" demiştir.
252- K e ^ ‘t Estar (1/27) Mecma'u’z-Zevaid (1/58) Haysemi, hadisi Bezzar’ın rivayet etti­
ğim' ve ricalinin sika olduğunu söylemiştir.
296 EL ESAS Fİ'S

İm an bakımından en kamil insanlar, onların en ahlaklılarıdır. Güzel ahlak


(rufıle) oruç ve namaz derecesine ulaşır (o miktarda sevaba nail olur.)”

^ ^ »jijt, jf, c^jUjı ijjj —tor

253* Buhan ve M üslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:


"Hz. Peygamber (a,s) buyurdu ki:

"Mümin, bir delikten iki kez sokulmaz (ısınlm az)."

14?» : ^ aÎI' Sy^j Jlî :Jlî «jjjİ y . (^4^İ <Sjj —Yot


: y ’^ û 'j Vl j İ S i 44λ St

:jlij U< J t UJU tjİUolj o d j l ^ tj t jUjlI 1^5 u)


o l^ 1Jİ5* I 1^1 İj^

254- İmam Ahmed ve M üslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir.


"ResuluUah (a.s) buyurdu ki:

"Ey insanlar! Allah tayyibdir (noksanlardan münezzeh ve tem izdir) O, yalnız


temiz ve helal olan (amelleri) kabul eder. Allah, Resullere emrettiğini, mümin­
lere de emretmiş ve şöyle buyurmuştur:

"Ey Resuller! Tertemiz ve helal olan şeylerden yiyin, güzel amellerde bulu­
nun. Çünkü ben. ne yaparsanız hakkıyla bilenim. ”

"Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin (maddeten ve ma­
nen) temiz olanlarından yiyin! Allah’a şükredin. Eğer yalnız O'na kulluk edi­
yorsanız."

:J ü ı-sr" 4^ J i' ^ JwLs-î iS y'j — Y 6 0

253- Btdum (1015629) 78-Kilabu'l Edeb. 83-Miimin tnr delikten iki kez sokulmaz babı-
MüsUm (412295) 53-Kitabu’z Zülıd ve’r Rekaik. 12-Miimin bir delikten ild kez sohd-
mazbabt.
254- fmam Ahmed (221328) Müsiim (21703) 12-Kitabu‘z Zekat .I9-Hel<ü kazançtan yapı­
lacak sadakanın kabulü ve kat h a büyümesi babı.
İMANIN ŞUBELERİ 297

.açO ^ j jr ı; ^ ij j
255- İmam Ahmed ve Müslim, İbni Ömer (r.a)'den rivayet etmişlerdin
"Hz. Peygamber (a.s) buyurdu ki:

"Mümin tek bağırsağı doldurmak için, kefir ise yedi bağırsağı doldurmak
için yemek yer."

•iiH i t i l i *

»1^1 o û tf C J lı jî jJSCLü İyi \i\î ı

j lj c J aİ jl « ^ î ^ Sî

.«I ^ eLJİj ly ^ ^ l Jjj ^ iîTji

256- Müslim, Ebu Huıeyre (r.a)'den rivayet etmiştin


"Hz. Peygamber (a.s) buyurdu ki:

"Kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa; bir ig kargısında ya hayır


söylesin veya sussun.

Kadınlarınız hakkında birbirinize hayrı tavsiye ediniz. Zira kadınlar eğe


kemiğinden yaratılmıgtır.

Eğe kenüğinin en eğri tarcfı üstüdür. Eğer eğe kemiğini doğrultmak islerse-
niz kırarsınız. Haline bıraktığın zaman ise eğri olarak kalmakta devam eder. 0
halde kadınlar hakkında birbirinize hayn tavsiye edimz."

J y - j s _ j ı ^ .j u aUi ^1 jf. 0^1 « .te v

^ J* 3 o U İ ^ÜıSl ^ 3 ^ 3 İ p Uj »J'

Jj*'

257- İmam Ahmed ve Mûslioı, Ebu Huıeyre (r.a)‘den rivayet etmişleıdin

255- İmam Ahmed (2121) Müslim (311631) 36-Kiiabu'l Egribe. 34-Miimin tek mideyle yer
babı.
256- Müslim (2H09I) 17-Kitabu’r Roda. IR-Kadmlara tavsiye babı.
"Resulullah (a.s)'ın 0 y le söylediğini işittim:

"Müminlerin cemaatini terkedip taati terkeden bir kinişe (bu hali üzere),
öldüğünde cahiliye ölümü ile ölmüş olur. Kim ümmetime kılıç çekip, iyisini
kötüsünü ayırmaksızın öldürür, imanından dolayı mümine hürm et etmez, kendi­
leriyle ahidyaptığı kimselerin ahdine riayet etmezse ümmetimden değildir."

»W- :JÛ
vilal* :Jlî ^ ıj^'

4 ^ ' :JÛ •J'î

258* İmam Ahmed, Haşan (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Bir adam Zübeyr bin Avvam'a gelerek: "Senin için A liy i öldüreyim mi?"
diye sordu. Zübeyr:

"Hayır. Onun yanında askerler bulunduğu halde nasıl öldürebilirsin" dedi,


adam: "Onu yakala öldürürüm" dedi. Zübeyr: "Hayır! Resulullah (a.s) buyurdu
ki: (İman öldürmeye engel olan bir bsağdır. Bir mümin öldürülemez)" buyur­
muştur." dedi."

^ '4 ^ v l i j i Âjâpji J ^ j Ü â P j ; J ü ı-'4j^

i» :Jii ,01 lÎLJ ,4; 1^1 J ; ' ı ü

y^UaJl; ^ 3 ^

^ S ıi ^ ' ı r ^ ):]ı u jü ş ^ \ p ı 14^ ijLP 013

.«İIİ’I

257- İmam Ahmed (21306) ütfız ona aittir. Müslim (361476) 33-Kitabu‘l İmare. 13-Müs-
lümanlann cemaatine devam etmenin vacipliği babı. Nesai (7!123) 37-Kitabu Tahri-
mi'd Dem. 28. bab.
258- İmam Ahmed (11166) Ebu Davud (3187) Kitabu’l Cihad. Düşmamn ani hücumu ve
onlara benzeme babı. Ebu Davud, hadisi Ebu Hureyre'den rivayet etmiş olup, haıüs-
de yalnız Hz. Peygamber (ae)'in sözü yer almaktadır.
İMANIN ŞUBELERİ 299

259* İmam Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi ve İbni Mace, Iıbad bin Saıiyye
(r.a)’den rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) bize öyle bir va'zu nasihatta bulundu ki, o vata karsısında
gözler yasardı ve kalpler titredi. Dedik ki:
"Ey Allah'ın Resulü! Bu bir veda vaazı. Bize ne öğütlersin?" Buyurdu ki;
"Sizi, gecesi ve gündüzü bir olan beyaz (lekesiz, tertemiz) bir zemnde bırak­
tım. Bırakmış olduğum (o lekesiz sünnetten) ancak helak olanlar sapar. Sîzlerd­
en ömrü olanlar pek çok ihtiltrfa sahid olacaklar. (Böyle durumlarda) üzerinize
düsen benim, hulafa-i raçidinin ve mehdilerin sünnetine uymaktır. Müminlerin
emirine itaat edin. Emiriniz Habesli bir köle bile olsa, ona sımsıh sarılın.
Mümin (emrine itaatte), ehli bir deveye benzer. Ne tarafa götürülürse, oraya
gider."

J ü ;J ü \ «

■«(W 'jli A ^

260* İmam Ahmed, Ebu Davud ve Tirmizi, Ebu Huıeyre (r.a)'den rivayet
etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) buyurdu ki:


"Mümin aldatma bilmeyen, dürüst ve kerem sahibi biridir. Facir ise düzen­
baz ve aşağılıktır."

^ jıî : j ı î İ L ;!;. ^

U /->gi ^ » o » :ju jl' 'yîiî aC d) j i ; ji

261- Tirm izi, Huzeyfe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

259- İmam Ahmed (4U26) Ebu Davud (4/200) Kitabu's Sûnne. Sünnetin lüzumu babı.
Tirmizi (5/44) Kitabu'l İlm. 16-Sünnete yapışıp bid'ati terketme babı. İbni Mace
(1/15, 16) Mukaddime. 6-Hutefa-i Rasidin'in ve Mehdilerin saımefinf ittiba babı.
Bu, hasen ve sahih bir hadistir.
260- İmam Ahmed (3/394) Ebu Davud (4/251) Kitabu'l Edeb. Güzel geçinme babı. Tirmi­
zi (4/344) 28-Kitabul Birrt Ve's Stlali. 41d3imrilik babı. Tirmizt hasen ve
garib oltüığunu söylemiştir.
261- Tirmizi (4/544) 34-Kitabu'l Füen. 67-Muhammed bin BessaRtn bize
göre babı. Tirmizi bu hadisin hasen ve garib olduğunu söylemislir.
300 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

"Resulullah (a j) buyurdu ki:


"Mümin, nefsini zillet içine düşürmemelidir." D ediler ki: "Nefsini zillet içine
düşürmesi nasıl olur?" Buyurdu ki: "Kendini tahammül edip, güç yetiremiyece-
ği bela ve imtihanlara uğratmasıdır."
Bu böIOmde imanın bazı şubelerine işaret eden naslardan bazı örnekler ver­
dik. Kitabın birçok yerinde bu nevi naslara zaman zaman da yer vereceğiz.
SEKİZİNCİ KISIM

İM A N IN VE MÜSLÜMANLIĞIN ÖLÇÜLERİ
İMANIN VE MÜSLÜMANLIĞIN
ÖLÇÜLERİ
MüslUmamn en büyük isteği, A lla h indinde m akbul bir müslüman olabil­
mektir. B u da müslümanın kendini iy i b ir müslüman olup olm adığı konusunda
sürekli kontrol altmda tutmasım gerektirir. D oğra yolda olup olm adığım kendi­
sine gösterecek tek ölçü ise K u ı'a n ve Sünnet'te m üm inlerin sıfaflanm belirie-
yen naslardır.

Allah Teala şöyle buyuruyor:


"Müminler o lUmselerdir fU, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, kendile­
rine Allah'ın ayetleri okunduğu zaman (o ayetler, onların) imanlarını artırır ve
(onlar) Rablerine tevekkül ederler.
Namazlarım kılarlar ve kendilerine verdiğimiz nzıktan (Allah rızası için
yoksullara) verirler.
İşte gerçek müminler anlardır. Onlara Rablerinin katında dereceler, bağıç-
lanma ve tükenmez rızık vardır." (1 )
"Müminler anlardır ki. Allah'a ve Resulü'ne inandılar, sonra çüphe etmedi­
ler; Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaştılar. İşte (iman iddiasında)
doğru olanlar anlardır." (2)

KONUYLA İLGİLİ RİVAYETLER

# M -4^ ‘j f .

1) Erfal Suresi: 2 . 3 . 4
2) Hucurat Suresi: 15
304 EL ESAS Fİ'S SÜNNP

vllijı :Jlî ‘ ^ ■i'J' â :


262* Müslim, Ebu Zetr Gıfari (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Resıdullah (aj)'a: "Bir hayır yapıp da insanlar tarafından şükranla karşı-


lan bir kimse hakkında ne buyurursunuz?" diye sorulmuş, O da: "O, müminin
önceden gelen müjdesidir" denûşti."

■ğ : Jâ :js ^ iîn it > iiu y i ^ 3; _ T i r

lilı : § j ^ ı j l i ' i L i « 3 o L İ İ lil 3 İ İ Î i i J ^ !İl jy jı;

6CÎ iî :S^İ; 'îlj oI->=^î lî


. « o L l JİÎ

263- İbni Mace, Abdullah bin Mesud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Bir adam Hz. Peygamber (a.s)'e: “Ey Allah'ın Resulü! Yaptığım iyi mi, kötü
mü olduğunu nereden anlayayım?" diye sormuş, Hz. Peygamber (a s): "Eğer
komşulann iyi yaptığım söylüyorlarsa, iyi yapmışsın demektir. Eğer kötü
yaptığım söylediklerini işitirsen (bil ki) kötü yapmışsındır" buyurmuştur."

:jlî U !^l j ^ j i ; jlî cÛUÎ jlJ - 1 —f V t


jJ Î İJljiC j İ A ; > lîii)

264- İmam Abmed, Ebu Umame (r.a)'den rivayet etmiştin

262- Müslim (4/2034) 45-Kitabu'l Birri Ve's Sılati vel Adab. 51-Hayrı dolayısıyla övül­
mek müjdedir ve zararı yoktur babı.
263- İbni Mace (211412) 37-Kitabu’z Zühd 25-Hayrı övmek babı. İmam Ahmed (1/402)
Sahih-i İbni Hibban -Mavaridu'z-Zam'an (503) Komşuların şehadeti babı. Mec-
ma'u'z-Zevaid (10/271) Haysemi, hadisi Taberani'nin rivayet ettiğini ve ricalinin
sahih olduğunu söylemiştir.
264- İmam Ahmed, Müsned (5/252) Bu hadisi İbni Hibban, Hakim ve Beyhaki de rivayet
etmişlerdir. Hakim, bu hadisin Buhari ve Müslim'in şartına göre sahih olduğunu
söylemiş, Zehbi de bunu doğrulamıştır. Iraki hadisin sahih olduğunu söylemiştir.
Haysenn, Taberani’nin rkalinitt Yahya bin Ebi Kesir dışında sahih olduğunu, onun
ise müdelles olduğunu söylemiştir. Haysemi, hadisi İmam Ahmed'in Ebu Musa’dan
rivayet elliğini, ricalinin sika olduğunu söylemiş, ancak hadiste inkıta olduğunu zik­
retmiştir.
İMANIN VE MÜSLÜM ANLIĞIN ÖLÇÜLERİ 305

"Bir adam: “Ey Allah'ın Resulü! İman nedir?" diye sormuj, O da: "Sevapla­
rın seni sevindiriyor, günahların seni üzüyorsa sen müminsin" cevabını ver­
miştir."

:jli U : \ J r j j l i : j ü İİUÎ ^ j \ ^ \ _ Y * \o

ojjÇ- ÂJsC- j ^)) ;J li LJÎ :J li «APİj îljJÛtf ^ 2JU- lii)


İl

265- Taberani, Ebu Umame (r.a)'den §u şekilde rivayet etmiştir:


"Bir adam: "Ey Allah'ın Resulü! Günah nedir?" diye sordu. O da: "Kalbinde
sıkıntıya sebep olan (fiili) terket!" buyurdu. Adam: "İman nedir?" diye sordu. O
da: "Günahı kendisini üzen, sevabı kendisini sevindiren kimse mümindir" bu­
yurdu."

4-'' -S ^ —Y l'l

:jıiî J l 'J.

lj[ Ia L 4Ü JİJ İİÂ*

.((jiln ^Uî ^ 'M3 vl'? 34* J=33"

266- Taberani, Evsafta İbni Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:


"Resulullah (a.s) Muaz bin Cebel (r.a) ve Ebu Musa (r.a)'yt Yemen'e gönde­
rirken şöyle buyurmuştu: "Birbirinizle dayanışma içinde olun ve (Allah'a) taat-
le örnek oluşturun, müjdeleyin, nefret ettirmeyin!" Muaz da (bu söze binaen
Yemen'de) insanlara bir konuşma yapıp, İslam'ı, fıkhı ve Kur'an'ı öğrenmeye
teşvik ederek: "Size cennet ve cehennem ehlini bildireyim mi? Şayet bir adam
hayırla anılıyorsa, o cennet ehlindendir. Eğer kötülükleri konuşuluyorsa, o ce­
hennem ehlindendir" dedi."

2 ;» : j ü Ç ^ ’l 2.^ !*I'i J j L j i ; : j j : j l i ,JÎ ^

265- Mu'cemu'l Kebir (8/137) Mecma'u'z-Zevtdd (10/294) IfıMisi Taberam'mn ve Ah-


med'in rivayet ettiğni, Taberani'nin ricalinin salâh olduğunu zikretmiştLr.
266- Mecma'u'z-Zevaid (1(165) Taberani’nin Evsat'ta rivayet ettiğini ve ricalinin güve­
nilir oldouğunu bildirmiştir.
306 EL ESAS Fİ*s jfjr,

J*' Jj lî; 4İ^tLi âIji


>* •' ^ ı
L*^ aa^L.«^ aJl]\ *"
-

267- İbni Mace, tbn Abbas (r.a)’dan şu şekilde rivayet etmiştir:


"ResuluUah (a j) buyurdu ki:

"Cennetlik kimse, Allah'ın, iki kulağım insanların kendisini hayırla anıp 5v


güleriyle doldurduğu ve bunu işiten kimsedir. Cehennemlik kimse ise Allah'ın
üb‘ kulağm, insanların kendisinin kötülüklerini anmalarıyla dolduran ve bunu
işiten kmsedir."

jiu : ^ ^'1 jlî ;jl» ^ ;^ u ^s Yj —.7% v

«13 ^ i ^ aJ ü aÜI "yCt


t , , , ,t . i,, ,
• i y w'"^'

268- Bezzar, Enes (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştin

"Ey Allah'ın Resulü! Cennet ehli kimlerdir?" diye soruldu. Hz. Peygamber
(as):

"Allah, kulaklarım, hoşuna gidecek (hayır) sözleriyle doldurmadan vefat et­


meyen kimse" buyurdu. “Peki cehennem ehli kimlerdir?" diye soruldu.
"Allah, kulaklarım hoşuna gitmeyecek (zemnı) sözler ile doldurmadan vefat
etmeyecek olan kimsedir" buyurdu."

;ç3ı ^ b jıi j j £ i . 'j .

?J.'ı J .L U; :1 Jû a p ’j y jil JĞ j i 'İ U y j 'd 'l ]'

A j :jü

269- Bezzar, Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a)'dan rivayet etmiştir:

267- İbni Mace (2L412) Eserin muhakkiki, Mecmau'z-Zevaid'de hadisin isnadının sahih
ve ricalinin sika olduğunun yer aldığını söylemiştir.
268- Mecma'u's-Zemd (101272) Haysemi, hadisi Bezzer'm rivayet etliğini ve ricalinin
sahih olduğunu, Mbas bin Ctfer'in de sika olduğunu söylemiştir.
269- Mecma‘u't-Zevaid (101271) Haysenu hadisi, Bezzarim rivayet ettiğim, ricalinin sa­
hih olduğunu söyleımştir. Hasen binArafe'nin sika olduğuım söylemiştir.
İMANIN VE MÜSLÜMANLIĞIN ÖLÇÜLERİ 307

"Resulullah (a^Y m Nebat yahut Nebe'de (**) söyle dediğini işittim:


"Neredeyse, cennetliklerin ve cehennemliklerin kimler olduğunu bileceksi­
niz." "Ey Allah'ın Resulü! Onları ne ile bileceğiz?" dediler. "İyiliklerinden söz
edilmesi ya da kötülüklerinden bahsedilmesi ile" buyurdu."

^ J ^ j jlS :J lİ ^ 2 ^ ’j f . _TV.

aJ ^ ÂJJl Jl)) ;

270- İm am Ahm ed ve Taberani, Ukbe bin Amir (r.a)'den şu şekilde rivayet


etmişlerdir:

'Resulullah (a.s) buyurdu ki:

"Allah Azze ve Celle gençlik cahiliyeti (eğlenceye meyli) olmayan gence


teaccüb eder."

:Jıi ^ S î cİ I p 5^ > > i t p i J j u J i ^ 3; - t v ^

\^\ ' L S 1 ^ ' 'aİ5\ 'ÎH

271- B uhari ve M üslim , Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Hz. Peygamber (a.s) buyurdu ki:


"Allah bir kulu sevdiğinde Cebrail (a.s)'e söyle nida eder: "Allah falanı se­
viyor, siz de onu sevin!" Bunun üzerine sema ehli o kulu severler. Akabinde
(Allah tarafından) yeryüzündeki insanların gönüllerine onun için kabul ve sevgi
konulur."
Müslim'deki bir rivayete göre Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştun

"Allah bir kulu sevdiğinde Cebrail (a.s)'i çağırıp söyle der: "Ben fid a n ı se­
viyorum, sen de sev!" Böylece Cebrail (a.s) de onu sever. Daha sonra C ebrail

270-İmam Ahmed, Müsned (41151) Mu'cemul Kebir (171309) Mecma’u'z-Zevaid


(10/270) Haysemi. hadisi İmam Ahmed, Ebu Ya’la ve Taberani'tûn rivayet ettiğini ve
isnadmn hasen olduğunu söylemiştir.
271-Bulmri (6/303) 59) Kitabu Bedi’l Halk. 6-Meleklerin zikri babı. Müslim (4/2030)
45-Kitabu’l Birri ve's Sılati ve'l Adab. 48-Allah bir kulu severse kullarına sevdi­
rir babı.
(*) Taifte bir bölgenin adı.
308 EL ESAS Fİ S SÜNNE

(a.s) semada nida ederek söyle der; "Allah fidanı seviyor, siz de sevin!" Bunun
üzerine o, sema ehli tarafından da sevilir. Akabinde Allah tarafından yeryü-
zündeki insanların gönüllerine onun için kabul ve sevgi konulur. Şayet Allah bir
kula buğzederse, Cebrail (a.s)'ı çağırıp, şöyle der: "Ben fidana buğzediyorum,
sen de buğzet." Böylece Cebrail (a.s) de ona buğzeder. Sonra sema ehline şöyle
seslenir: "Allah futana buğzediyor. Siz de buğzedin!" Sonra da (Allah tarafın­
dan) o kul için yeryüzündeki insanların gönlüne buğuz konulur."
Miislim'ddd diğer bir rivayet ise şöyledir; (1)
"Süheyl bin Ebi Salih anlatıyor:
"Arafat'ta idik. Hac mevsiminde Ömer bin AbdUlaziz gelmişti. İnsanlar ona
doğru bakmaya başladılar. Babama: "Babacığını! Ben Allah'ın, Ömer bin Ab-
dülaziz'i sevdiğini sanıyorum" dedim. Babam; "Bunu nereden çakarıyorsun?"
dedi. "Onun insanların kalplerinde yer eden sevgisinden" dedim. Babam; "Sana
bir şeyi haber vereyim mi? Ben Ebu Hureyre'nin, Resulullah (a.s)'dan şu hadisi
naklettiğini işittim" dedim. Sonra hadisi zikretti."
baam italik Muvatta'da birinci rivayetin benzerini (2) tahric etmiş ve:
"Buğuz için de bunun benzerini söylediğini tahmin ediyorum" demiştir.
Tlmıizi de Müslim’deki rivayetin benzerini tahric etmiştir. (3) Hadisinde
muhabbeti zikrederken;
"inanıpfaydalı işler yapanlar için Rahman, (gönüllerde) bir sevgi yaratacak
(onları herkese sevdirecek)tir." (4) ayetini ilave etmiştir.

jZı jA ^ ^ S/li) :J U î ^

:juî jA Ü J _ ^ j U ^ -.}^J r* J lİİ


c’ \ ' ■«Aj • ' “^ -'J. ' ' - c' ' >t, , , •» », >' ,
•"»r- J*y- ^ J ^ j '•»J^ J * y } '•O j^ ^

272- İmam Ahmed ve Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

272-Tirmizi (4/258) 34-Kitabül Filen. 76-Kuteybe'nin bize takdis ettiğine göre babı. Tir­
mizi, hadisin hasen ve sahih olduğunu söylemiştir. İmam Ahmed, Müsned (21368)
Ibm HibbanSahih'inde, Beyhaki Şuabül fman'da rivayet etmiştir.
1) Müslim, A.g.y.
2) Muvatta (21953) 51-Kitabüs Si'r -Allah için birbirini sevenler babı.
3) Tirmizi (5/317) 48-Kitabu Tefsiri'l Kur'an. 20-Meryem suresinden babı.
4) Meryem Suresi: 96
İMANIN VE MÜSLÜM ANLIĞIN ÖLÇÜLERİ 309

"Resulullah (a.s] oturan insanların önünde durup: "Hanginizin hayırlı, han­


ginizin şerli olduğunu haber vereyim mi?" dedi. Oradakiler sustular. Bunun ü-
zerine bu sözü üç kez tekrarladı. Bir adam: "Evet, ey Allah'ın Resulü, hangimi­
zin hayırlı, hangimizin şerli olduğunu bildir" dedi. Hz. Peygamber (a.s): "Ha­
yırlınız, kendisinden hayır umulan ve şerrinden emin olunandır. Şerliniz kendi­
sinden hayır umulmayan ve şerrinden emin olunmayandır" buyurdu."
Bir Açıklam a

Burada zikredilen hadislerden, insanlann hayırlı olup olmadıldannın, salih


kişilerin övgüsünden ve sevgisinden anlaşılabileceğini anlıyoruz. B u hadisler,
Hz. Peygamber efendim izin insanlan övmede ihtiyatlı davranılmasuu öğütle­
yen, özellikle de övgü işitildiğinde fitneye sebebiyet verecek dummlardaki ih­
tarları ile çelişmez.

Şimdi bu tür hadislerden bazı örnekler verelim:

j' aL'i j —rvr

273- B uha rı ve M üslim , Ebu Musa El Eş'ari (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) bir adamın, diğer bir adama övgüde bulunduğunu işitti­
ğinde: "(Bu adamın gurura kapılmasına sebep olarak) helak ettiniz, -yahut, a-
danun sırtım yardınız" buyurdu."

y>rj âI" jf- ^3J —

_ Ij'yij — ıı,İİ^ U ^ o .j»İj İ tîiiiji) : J l i î t

r. ,'4^ il'i; ;j i i iu-i jjy Sır y.9 :ju


lüi 5^: jır jı lir;, lir J'y,
274- B u h arı ve M üslim , Ebu B ekre (r.a)'den rivayet etm işlerdir:

273- Buhari (101476) 78-Kitabu'l Edeb. 54-Mekruh medihler bab(. Müslim (412297) 53-
Kitabu’z Zühd ve'rRekaik. 14-İfrat derecesindeki medhin nelıyi babı.
274- Buhari. A.g.y. Müslim (412296) Aynı kitab ve bab. Ebu Davud (41254) Kitabu'l E-
deb. Birbirini övmenin mekruhluğu babı.
310 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

“Hz. Peygamber (a^Yin yanında bir adam diğerine övgüde bulunmuştu. Bu­
nun üzerine Resulullah (a j) şöyle buyurdu:
"Yazık sana! Arkadaşının boynunu kestin." (*) -bu sözü üç kez tekrarladı-
Daha sonra şöyle buyurdu:
"Sizden biriniz mutlaka arkadaşını övmek isterse, "Fulanın şöyle olduğunu
zannederim, O'nun hesabım Allah görecektir" desin ve Allah'a karşı hiç kimseyi
tezkiye etmesin. (Temiz çıkarmasın) Şöyle şöyle olduğunu zannederim demesi
de onun gerçekten öyle olduğum bilmesi durumunda caizdir."
Müslim'deki diğer bir rivayet ise şöyledir: (1)
"Hz. Peygamber (a.s)'in yanında bir adamın bahsi geçmiş, oradaki bir
adam: "Ey Allah'ın Resulü! Resulullah (a.s)’dan sonra, şu konuda bu adamdan
daha üstün bir kimse yoktur" demişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s): "Ya­
zık sana! Arkadaşıma boynunu kestin!" buyurdu. -Bu sözü birçok kez tekrar­
ladı-”

Jit ; ^ Jjı J ^ j jl i :j û M Â j i 'j İ J 'i ySjj - T V O


Ijû sLÂİJl ^ ^ «iLjİm J li_

J Â JjS î' :Jü L 'S ü 4^ ' J \ jlî il"

jj. ojJıiuli Ubli ıjÂLi t j i J l î 1-Lp ^><**<1

J ^ Â i S J l î t9_ j-Â L li li'ili

275- İmam Ahmed ve Taberani, Ebu Umame (r.a)'den rivayet etmişlerdir;

"Mikate "Allah Azze ve Celle kattndandır -Şekir, bu kelimenin muhabbet an­


lamında olduğunu söylemiştir- ve insanlar arasında hayırlı bir şekilde ^anılma
da, semadandır. Eğer Allah bir kulu severse Cebrail (a.s)'e: "Ben fulanı sevi­
yorum. Siz de onu sevin" der. Sonra da yeryüzüne onun için muhabbet indirilir.
Eğer Allah bir kula da buğzederse Cebrail (a.s)'e şöyle der: "Ben fulana

275-İmam Ahmed, MUsned (51263) Mucemu'l Kebir (8I14I) Mecma'u'z-Zevaid (191271)


Haysemi, hadisi İmam Ahmed ve Taberani'nin Kebir ve Evsafta rivayet ettiklerini,
ricalini sika bulduklarını söylemiştir. İnsanları sevmedeki salih kimselerin sevgisi
veya buğzu iledir.
I) Müslim, Ag.y.
<*)Arkadaştım boynunu kestin: "Aşın medihle onu öldürdün. Yanımla onu övmen nede­
ni ile kendim beğenme duygusu içerisine girmesini sağladın. Bu ise onun helakine
yol açabilir ve sen de sanki onun boğazını kesmiş gibi olursun" anlamındadır.
İMANIN VE M ÜSLÜM ANLIĞIN ÖLÇÜLERİ
311
buğzediyorum, siz de ona buğzedin!" Bunun üzerine C ebrin (a s)
eder: "Rabbiniz futana buğzediyor. Siz de ona buğzedin!" Böylece nnun M n
vor^m^utıe hueuz indirilir." ***”

:JU ^ J, jU ^‘ ‘J . j

^ J ,> J_^ ;j ü -

J[ iti ^ ^ 1 1 o i ; l u ı Ji>ı ^

J : # 4 j' J jA ; j ü ; î ^ ; S f i
I X '' j '3 j-U - jJ ' ^ jÂsfûIı o U JC flJI 1j L ^ j \

-4 ^ 0^3 S[' öl J i ^ ı ; j i - 3 4^'

^ J ^ ' j ^ ^ '1 âİ L I J ^"3 jS ü J lp yL^Sai- J i ^

Ja^. o '^ Ü J '

276- T ab e ran i, E v safta Sevban (r.a)'dan rivayet etmiştir:


"Hz. Peygamber (a.s) buyurdu ki:
"Kıd. Allah Azze ve Celle'nin rızasını kazanmaya çalışır ve bu hali üzere de­
vam ederken (Allah T eala) şöyle buyurur:
"Ey Cebrail! Fulan kulum beni razı edip, rızamı kazanmaya çalışıyor." B u­
nun üzerine Cebrail (a.s): "Allah'ın rahmeti futanın üzerine olsun" der. Arşı
taşıyan melekler onların altındakiler ve yedi kat göğün sakinleri, hepsi (sırayla)
bu sözü söylerler. Daha sonra yeryüzüne iner." Resulullah (a.s) daha sonra bu­
yurdu ki:
"0 Allah’ın kitabından üzerinize indirdiği "İnanıp yararlı iş işleyenleri Rah­
man sevgili kılacaktır" (1) ayetidir. Yine kul, Allah'ın gazabını celbederek işler
yapar da Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:
"Ey Cebrail! Fulan, gazabımı üzerine çekiyor. Bilin ki, gazabım onun ûstün-

276-Mecma'u‘z-Zevaid (10127) Hissemi hadisi Taberani'nin Evsat'ta rivayet ettiğini ve


ricalinin sika olduğum bildirmiştir.
1} Meryem Suresi: 96
312 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

dedir" Bunun üzerine Cebrail: "Allah'm gazabı fulan üstüne olsun" der. Arp
tapyan melekler, onların altındakiler ve yedi kat göğün bütün ehli (sırayla) bu
sözü söylerler. Daha sonra da yeryüzüne iner."

.« > 3 > İİ5'

277- İbnî Mace,Esmabintü Yezid (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir;


"(Esma) Resulullah (a.s)'ın söyle söylediğini işitnvstir;
"En hayırlılarınızın kimler olduğunu bildireyim mi?" "Evet ey Allah'ın Re­
şidi" dediler. Şöyle buyurdu: "Sizin en hayırlılarınız o (mümin) kimselerdir ki,
görüldükleri zanuın Allah Azze ve Celle hatırlanır."

:J lî aIji ^ y.^ i J j j — t V A
OJ Jj-rfjlJ ;J ü i I, J l i L *y i jj

JUÎ '■^.y ı S - ^ 3 ‘^ 3 * v/*'

J liî ı \ 4 j ^ j j (olfi 'iy " j

.«L]i 14JÛ :JÜ CAİJ» J_^j :İJIİ ı«?ü» :jÛ ciI'' ;dJÛ
278- Ebu Davud, Şeıid bin Suveyid Sekafı (r.a)'den rivayet etmiştir:
"(Şerid'in) annesi, kendi adına, mümine bir cariyeyi azat etmesini vasiyet
etnupi. Bunun üzerine Resulullah (a.s)'ın yanına gelerek: "Ey Allah'm Resulü
Anem ken£ yerme mümine bir cariye azat etmemi vasiyet etti. Benim siyah tenli
Nubiyye isimli bir cariyem var. Onu azat edeyim mi?" diye sordu. Resulullah
(a j): "Onu buraya çağır" buyurdu. Bunun üzerine onu çağırdım ve geldi. Hz.
Peygamber (a j) ona: "Rabbm kim?" diye sordu. O: "Allah" dedi. "Ben ki­
mim?" diye sordu. O: "Resulullah" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s):

277-İbni Mace (211379) 37-Kitabu'z Zühd. 4-Kıymet verilmeyen müminler babı. Kitabın
muhakkiki der ti: "Mecma'ıa-Zevaid'de isnadı basendir. Şehr bin Havseb ve Suveyd
btnSaidhakkmda ihtilafedilmipir. Senedin değer ricali ise sikadır."
278- Bbu Davud (31230) Kitabu'l Eyman ve'n Nuzur. Mümin cariye babı. İsnadı basen­
dir. Nesai (^ 5 2 ) 30-Kitabu'l Vasaya. 8-Ölü yerine sadaka vermenin fazlı babı. Ha­
d im isnadı basendir.
m a n in v e M ÜSLÜM ANLIĞIN ÖLÇÜLERİ 313

"Onu azat et! O mümindir" buyurdu."

jSd> J 'j i *^3 ^ j}\ JlySl jii Jiii) ;jli ^

.{ ( X .a ;^ J ^ t^-Sl jjV İ J iir jiij

279- Buharı ve M üslim , Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:


"Resulullah (a.s) buyurdu ki:

Mümin ekine benzer. Rüzgar onu eğerek (üzerinden geçer, gider) İşte mü­
mine de bela ve sıkıntı isabet eder durur. Münafık ise çam ağacına benzer. O
hasad vaktine kadar rüzgar karşısında (eğilip) titremez."

,»■ 9 f f ^ e ^ ti İl*»

280- Buharı ve M üslim , Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir.


"Resulullah (a.s) buyurdu ki:
"Mümin bir delikten birden fazla sokulmaz."
Bir Açıklam a

Bu söz hakkında Hattabi şunlan söylemiştir:

"Yuldoğu" kelim esi gayn harfinin darameli okunuşuyla rivayet edUdiği gibi,
kesralı okunuşuyla da rivayet olunmuştur. Dammeli okunuş, haber vechinden-
dir ve anlamı şöyle yapar: "Mümin, aklı başında ve ferasetli kişidir. Bu yüzden
onu aynı konuda birden fa zla aldatmak mümkün değildir. O böyle bir gaflete
düşmez." Burada aldatılmaktan kasıt, din meselesindeki aldanıştır. Y oksa kaste­
dilen dünya işleri değildir. Kesralı okunuş, nehiy vechindendir ve anlamı şöyle
yı^ar:

279-Buhari (131446) 97-Kitabu‘t Tevhid. l-Meşiet ve irade babı. Müslim (412163) 50-
Kitabu Sıfati'l Münafıkin ve Ahkamihim. 14-Mumin ekine benzer babı. Tirmizi
(SIİ50) 44-Kitabu'l Emsal. 4-Müminin misali, babı. Hadis kasen ve sahihtir.
280- Buhari (101529) 78-Kitabu‘l Edeb. 83-Mümin bir delilen iki kez sokulmaz babı.
Müslim (4/2295) 53-Kitabu'z Zühd Ve'r Rekaik. 12-Mümin bir delikten iki kez sokul­
maz babı. Ebu Davud (411266) Kitabu'l Edeb. İnsanlara karşı dikkatli olma babı.
314 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

"Mümin sahn aldanmasın. Gıtflete dü^üp de hasa gitmeyen veya kötü bir du~
ruma düşmesin. Uyanık ve dikkatli olsun." Bu ikinci tevil, dünyevi işler için de.
uhıevi meseleler için de geçerlidir.

1^,1 :jö # ^ ÎİUı' U jjijİ J i -TAI


.«^'1 j j L İj I»

281* Taberani, Ebu Umanıe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:


"Hz. Peygamber ia.s) buyurdu ki:
"Mümininferasetinden sakının. O Allah'ın nuruyla bakar."
«

Sil : ^ ÎİJ>S^J jü :JÛ -ÎAT

282- Bezzar, Enes (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:


"RestduUah (a j) buyurdu ki:
"Allah'ın Öyle kullan vardır ki, insanları alametlerinden tanırlar."

28lMucemu1 Kebir (81121) Mecma’u'z-Zevaid (10/268) Haysemi, hadisi Taberani'nin


rivayet ettiğiıU ve isnadının hasen olduğunu söylemiştir.
\82-Mecma'u'z-Zevedd (101268) Haysemi, hadisi Bezzar ve Taberani'nin Evsafta rivayet
ettiğini ve ishadtmn hasen olduğunu söylemiştir.
D O K U Z U N C U K ISIM

K E Ü M E -İ Ş E H A D E T
K E L İM E -İT E V H İD
m
İ i
KELIME-IŞEHADET VE
KELİME-İ TEVHİD
Tevhid herşeyin başıdır, oltasıdır ve sonudur. Tavhidi bilm eyen İslam'ı bi­
lemez. Müslüman kelim e-i tevhidden nasibi kadar İslam'dan nasiÛni alır.

Tevhidin içine AUah'm birliğini tanımak girer, Allah zatında, sıfadannda ve


fiillerinde birdir. Tevhidin için e ibadete y^ n ız Allah'ın layık olduğuna inanmak
ve ibadet için O'na yöndm ek girer. 'Tevhidin içine taat gösterilm eye layık
olamn ancak Allah A zze ve C elle olduğuna inanmak, bu doğrultuda O'nun koy­
muş olduğu hükümlerin tamamına uymak girer. Bu yüzden Allah yolunda
yürüyoı ”hal eMi" k işiler fiilere, iman ile hükümlere iman kavramlaniKİan söz
etmişlerdir. Buıdann iUd, Allah'ın tek yaratıcı olduğunun şuurunda olmak,
İkincisi şeriatın zahirine ve batınına teslim iyet göstermektir.
Allah'a tevekkül, şükür, kaza ve kaderine teslim iyet tevhidin alametlerinden-
dir. Demek ki tevhid, zahirine olsun, batınına olsun insanın bütün fillerine
hükmelmdctedir.
Tevhid, müminin Allah'tan başka ilah olmadığına şehadd etm esidir. "La
ilahe illallah"m ihtiva ettiği anlamlan ve buıdann gereklerini ise ancak H z. M u-
hammed'in Allah'ın Resulü olduğunu ikraıla bilmek mümkündür. Bütün bunlar­
dan da anlaşılmaktadır ki; İslam'a giriş kapısı bu iki şehadet ile mümkündür.
S ra müslüman bu iki şehadeti söylediğinde İslam'm rüküıdeıiıü d e kabul etm iş
olmaktadır. Bu rükünler, Allah'a ve elçilerine iman, Allah'la elçileri arasmdaki
bağa iman, Resullerine indirilen vahye imandır.

Ahiret gününe ve kadere iman da bu saydığım ız rükünlerin şubeleridir. V ah­


ye inanan, Kıır'?j;ı ve sünnet'e da inanır. Kur*an ve sUnet'e inanan ve İslam'm
tamamına ve imam dolayısıyla, müslüman olarak yapması gereken şeylere
inanır. Bu itibarla, kelim e-i şehadet herşeyin başı, ortası v e sonudur diyoruz.
318 EL ESAS Fl'S SÜNNE

Kuı'an ve sünnet'de ısraria kelime-i şehadet üzerinde dumlmasının nedeni de


budur.

Kdime-i Tevhid, takva kdimesidir. O hayırlı bir ağaçtır ve yeıleşip kalbi


aydınlatması nispetinde neticesi alınır. Bütün ibadet ve zildrlerin emrolunuş se­
bebi kalbin aydınlatılmasıdır. Kur'an'ın tamamında kalb, kelime-i tevhidle ay­
dınlatılır.
Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Ailah, kullarından dilediğine buyruğunu bildirmek için meleklerini vahiyle
indirerek şöyle der: "İnsanları uyarın ki, benden başka tanrı yoktur. Benden
sabnm." (1)
Vahyin tamamı tevUd ve takva içindir. Tevhid ve takva ise ancak peygam­
berler aracılığıyla bilinebilir. İşte bu yüzden peygambeilere taat de vacib ol­
maktadır.
"Allah'a kulluk edin; O’ndan sacının ve bana itaat edin." (2)

K O N U İLE İL G İL İ R İV A Y E T L E R

: J j l i <5 İ j — ^
İJLP iJ u ;J J 13 iiip S İ Ü ) VI ;jıv j \

dJl J jîjî j»- p.j* 'İ'İJÎ

283- Buhari ve Müslim, Ubade bin Samit (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"ReaduBah (a j) buyurdu ki:


"Kim, Allah'tan başka ilah olmadığına, O'nun hiçbir ortağı bulunmadığına
ve Mıduunmed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna, İsa’nın Allah’ın kulu, elçisi ve
Meryem'e ilka etmiş olduğu kelimesi ve kendisinden (kendi ta rçın d a n ya-
ratdmış) Mr ruh olduğuna şehadet ederse, (o insan için) cennet de cehennem de
haktır. Allah (o bılu) ameline göre cennete koyacaktır."

283'Buhaıi (61474) 60-Kitabul Enbiya, 47-"Ey kitab ehli dininizde aşırılığa kaçmayın"
<Qwri babı. Müslim (1157) 1-Kitabu'l İman. 10-Tevhid üzere ölen kişinin kesinlikle
cennete gireceğinin delili babı.
yPT İME-İ ŞEHADET VE KELİME-1TEVHİD 319

Diğer bir rivayet ise şöyledir: (1)

"Allah (onu) cennetin sekiz kapısından hangisini isterse, oradan cennete


koyacaktır."
Tiımizi'nin rivayeti ise şöyledin (2)

"Kim, Allah'tan ba§ka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi oldu-


ğuna şehadet ederse. Allah ona cehennemi haram kılar."

üüi Sil jî ^CiJ3i j ^ iJ -î —t A t


. « î i J ı l î 4 ^ j i j j\âı j p ;îjı

284- İm am A hm ed, Süheyl bin Beyda (r.a)'dan merfiı olarak şu şekilde ri­
vayet etmiştir:

"Kim, Allah'tan baçka ilah olmadığına şehadet ederse, Allah ona cehennemi
haram, cenneti vacib kılar."

^1 ıî_j«î »jij* i j j j —tAo


öl j tUİf. liJ li ^ ^ ^1 J ^ ^

aÜI ^ J jl tlîw ü lIîjJ

o jJ li t Ü a î l > -

:JÛ î ^_jİp cJ jP .li oji£> -U _;î! j /î

^ U ^ i 41: d i - :iJ î U» :Jli :iJÜÎ «îsji'ji


^lAII IÎa C-jjîî ^ J jl Uî_ji ^^aeju J\ (UJU oÜoJlî .
^8 rJÛ i tdUı)1 ilil” O j i^ Û
•« ' *
>^1^*' 'j* ş'jj j^ -d ^ jl* ı^ ^ 'i

^84-Müsned, imam Ahmed (31451) Mecma'u'z-Zevaid (1110) Haysemi, hadisi Ahmed ve


Taberani'nin Kebir'de rivayet ettiğini bildirmektedir. İbni Ebi Hatân ise, hadisi Sü­
heyl bin Şeyda'nın mürsel. İbni Abbas'ın muttasıl olarak rivayet ettiğim söylemekte­
dir.
Müslim a.g.y
^) Tirmizi (5/23) 41-Kitabu'l İman. 17-ölürken şehadet getiren kimse babı. İmam A h-
med (51318) Müslim (1/58) a. g. y.
320
- S t ^ F İ 'S ;
j l ;l i U :j l cr
i >
Jy jıö o ili r-.-,, ,s i
■ .. ^ - ' • • ~ ^ '5 = ^ 4 JJ1
1 '*i\y
yjı 4 ^ j Sıiî oij Iâ ;4 J i ^
'jiJÂ ıf\ ı;
'~*j M J:0 j ; ; . ^ 'P * i i^ '
ilil '*^1;jıV
^ y , h j^ ; jı a j;>
'<'' V J! : j l i
^ c J :4 J i c«?5j:;i ı;î ı; ü j u » : ^ ı J ^ j J ı i î j , ,4
' ' rt"
>* ’^!j
JÜ lA^ )1 *,jLü t -* M i * **î 5 - ^ ^ ;
. , ^ ^ ^ İ L i^ > I u
OJl lyjl J_4,'ı; . j j: ^ J)1 j .
'> -J
»jit; ü i 1^ 0^ ili, îy, 4 ,'^ 3 î ^ ^ J
.ı;
^ :.ll!i j f l ' i f J o J ; I ‘ S ^ :J ü ^J^:

•« (^ ^ » : ^ ^ 1 J ^ j jıiî

285- MûsKm, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Hz. Ebu Bekir (rjı) ve Hz. Ömer (r.a)'in de aramızda bulunduğu bir toplu­
luk halinde Resuiullah fa,sym etrqfinda oturuyorduk. (Bir sûre sonra) Resulul-
lahja.s) aramızdan kalkıp gitti. Yanımıza gelmesi geciktiğinden bağına bir
kötiUûk gelmesinden korkup endişe ettik. Bunun üzerine kalkıp harekete geçtik.
Endişe edenlerin başında ben geliyordum. Resuiullah (a.s)’ı aramak üzere yola
çıktım. Ensardan NeccaroğuUarının bostanına gelip bir kapısını bulabilir mi­
yim diye etrafında gezindim, fakat bulamadım. Bir de baktım ki. dışardaki bir
kuyudan küçük bir dere, baştanın içine akıyor. Tilki gibi hızlıca içeri süzülüp
Resuiullah (azfın yanına vardım, Hz. Peygamber (a.s):

"Ey Ebu Hureyre sen misin?" dedi. "Evet ey Allah’ın ResuliU" dedim. “Bura­
da ne işin var?" buyurdu. "Aramtzdayken kalktın, yanımıza gelmen gecikince,
bizden uzakta başına Mr kötülük gelmesinden korkup endişelendik. Bu durum­
dan korkanların başında ben geliyordum. Dosdoğru bu bostana gelip tilki gibi
hızlıca içeri süzüldüm. Diğerleri de arkamdalar" dedim. Hz. Peygamber (a.s):
"Ey Ebu Hureyre!" diye seslenip bana ayakkabılarmı verdi ve: "Bu iki ayak-
kabımı götür. Bostanm dışında, Allah’tan b a ^ ilah olmadığına kalpten şeha-
det eden, ük rasdadığtn kişiye ceımeti müjdele" buyurdu.
İlk hırşılaştığtm timse Hz, Ömer (r.a) idi. "Ey Ebu Hureyre! Bu ayak-

2S5-MilsUm W59,öO) a. g. y.
KELİME-t İŞEHADET VE KELÎME-İ TEVHİD 321

kabılar nedir?" diye sordu. "Bu ayakkabılar Resullulah (r.a)'a aittir. Onları be­
nimle gönderip, A llah’tan ba§ka ilah olmadığına kalpten §ehadet eden, ilk rast­
ladığım kijiyi cennetle müjdeledi" dedim. Bu sözüm üzerine Hz. Ömer (r.a), iki
mememin arasına eliyle vurdu ve oturağımın üstüne düktüm. Hz. Ömer (rM):
“Ey Ebu Hureyre! G eri dön" dedi. Ben de Resulullah ( a j) ’ın yanına döndüm.
Nerede İse ağlayacaktım. H z. Ömer (r.a) de beni izliyormuş. Baktım peşim sıra
geliyor. Resulullah (a j): "Ey Ebu Hureyre! Neyin var?" buyurdu. "Ömer (rM)’e
rastladım. Benimle gönderdiğin haberi kendisine söyledim. O ise göğüslerimin
arasına vurdu ve oturağım üzerine düştüm. Sonra bana: "Geri dön" dedi" de­
dim. Resulullah (a.s): "Ey Ömer! Seni böyle davranmaya sevkeden şey nedir?"
buyurdu. Hz. Ömer (r.a):
"Ey Allah'ın Resulü! Babam ve anam sana feda olsun! Ayakkabılarım Ebu
Hureyre’y e verip, Allah'tan başka ilah olmadığına kalpten şehadet eden kime
rastlarsa, onu cennetle müjdelemesini m i istedin?" dedi. Resulullah (a.s):
"Evet" buyurdu. H z. Ömer (rM): "Böyle yapma, doğrusu insanların (bu
müjdeye) güvenip (ameli) terketmelerinden korkarım. O halde onları bırak ki,
çalışıp amel etsinler" dedi. Bunun üzerine Resulullah (a s): "Onları serbest
bırak" buyurdu."

*• * •• ' ' - ^ ^\\ f •jfı ^ I* " ^'* 1 '* MAM

14; ;î]i VI aiı'v jî ^ :ju î


j-'l ^ liLliîl-lî ^1 ^ .((Âİy'

# İJ' J c i w i c^^llll Jfl: lîl ! L a i j j u i t ^ 4İİ1 J P J

286- İmam Ahmed, Ebu Musa (r.a)'dan rivayet etmiştir;


"Yanımda kavmimden bir gurupla beraber Hz. Muhammed (a.s)'in yanına
gelmiştim. Buyurdu ki;
"Geride bıraktıklarınıza müjde verip sevindirin. Kim sözünde sadık olarak
'la ilahe illallah' derse cennete girecektir." Daha sonra Resulullah (a.s)'ın ya­
nından çıkıp, insanlara müjde vermeye başladık ki, karşımıza H z. Ö m er (r.a)
çıktı. Bizi tekrar Resulullah (a sfın ya m n a döndüren H z. Ömer (r.a) şöyle dedi:
"Ey Allah'ın Resulü! O zaman insardar bu müjdeye güvenip tem bellik eder­
ler." R esululhh (d s) sustu, (cevap vermedi)."

286-Mûsned, İmam Ahmed (4/402) Mecma’u'z-Zevaid (1/16) Haysemi, hadisi Anam


Ahmed ve Taberani'nin Kebir’de rivayet ettiğini ve ricalinin sika olduğunu e k le ­
miştir. Suyuti de hadisin sıhhatine işaret etmiştir: Feydu’l Kadir (1/77)
322
■E L E S A S F İ’S Sü n n î ;

, O i j o iT - . ^ c /- ( 4 ^ - ) iS 3 j — TAV

^3 J i 4 U ,5jX‘ j i !iu ; L'» :J u î ; ; i i X jU '


01 aUçİı J p ^1 J ;; jiîi) : J i . ^ î İJ_ ^ jj iîjî

:c ia î . . ı h 3; i î ili J p .ıJ ı j ıh

ilii 14i j;^ ii :h 'ı Jü . , ı _ ^ :J iî > ;( '^>^1 îİiı Jh > ;



. \L^
**M
bÖ ^-^®' •-bk^
"•

287* Buhari ve MüsBm, Muaz bin Cebel (r.a)'d»ı rivayet etm işlerdin
"Ukayr demkn Ur merkebin üzerinde. Resulullah fa.s)'ın arkasında oturu­
yordun. Ey Muaz, AUah'tn kullan, kullann ise Allah üzerinde hakkının ne
or musun?" diye sordu. "Allah ve Resulü daha iyi bilendir" de-
dim.

"Allah'ın kullan üzerindeki hakkı kendisine kulluk etmeleri ve hiçbir çeyi


O'na oruA konmamalarıdır. Kullann Allah üzerindeki hakkı ise. kendisine şirk
koşmayanlara azab etmemesidir" buyurdu.
Enes (ra) dedi ti: "Muaz bu hadisi ölüm döşeğinde, (ilm i gizlemekten do­
layı) gümdut gireceği endişesiyle haber vermiştir."

!^1 IJ^j Jlî .ı0\^y Oliî» <-^JJ — AA


İl. İl^'V Vİ.U ^3 ıh i l oU :jlî ?0lv^p‘l u
j^ s h

288- Müslim, Cabir (r.a)'den meıfu olarak şöyle rivayet Em iştir.


"Gerekli kdınan iki şey vardtr." Bir adam: "Ey Allah'ın Resulü! Gerekli kılı­
nan iti şeyden kasa nedir?" diye sordu. Hz. Peygamber (a.s): "Allah'a her­
hangi Ur şeyi ortak koşanA ölen timse cehenneme girecekti. Allah'a hiçbir
şeyi ortak koşmadan ölen timse ise cennete girecektir" buyurdu."

287- Buhari (101397) 77-Kitıdwn libas. lOl-Bir adamın başka bir adamın bineğinin
arkastna oturması babı. Müslim (1158) 1-Kitabu'l İman. 10-Tevkid üzere ölen kişi-
ninketinliUe cemetegirmesi babı.
288- Müslim (1194) 1-Kitdbu2 İman. 40-Şirk kornadan ölen tim se cennete girecektir,
babı.
KELİME-t SEH ADET V E KELİM E-1TEVHİD 323

S ;--, ^ js >
A<» ^*)Jo Â*2« * * Î. >' *\|î •' m
^ _ . ' ^ ^ u - 0 \r J ı; ü^e '4\
j\İa/»Nl ys^ L l^ l \ ' u' ' * • t
J ' - , 3 ^ ^ .3 00 4 J C - .' 'sİ V \ i
^i S1 ^. ;. i ' r-T ^«!C- 43\
,*i cJu>» ‘ ' '' î ;. '1 • ^ . ^ ,^, ^

‘^ . :m A J - : Ju i * 2 /1 ' -
% ^1 J ; , ; i i k . û -143, i i , J. ^ f

j ! i,> ıi c r tiii i , j u i ^

^ J J U ;;ijj u lîu ^ ^ ^ ^
oî Jil ^ “« <İ^- -^' i-j-' t s i
U . î‘ ' \ "
^ -J4j ju» ı ç j. /ı ^ *
jg- , iil.^ t d l . •:
\i*L.)' ^'% ^
0^ ,r»ı' sî

ju » . s — , i i ı , 4 ^ - ^ j i i i ' f v H ^

■ J 's . . A iu 4 ı3„ .3 \': ^ jâ

Jûi -^'. Z '" ^ Z ‘^> i î « . : ^ A


•‘f y - j İ mX ^ ' A Nl i v i v
w
7î^' c::I
S jji ^1 ^Af* *U
,îı.1 44
1 . .;, , f ^ «Sî "0V.|;4ŞJ.^1
0\i» : ^ ^v
^“ 3 : J b İ 4.^*i JU ; , 7 -*' : S ^ jıi
jB

İ! ^ A iiiii ^ İA liİk 4 i j .! « J }

•^' J i y ^ i i j S î ^ &

^ ^ ij; 4 i ^ j '- O , ^ ^ f . / ^ f > iü î' ,o j!

■İj ' J j İ î » i û (;<- ■ -'g ^ ^ 'Âlî


324 E L E S A S F İ’S SÜNNF.

289** Buharı ve Müslim, tbni Şihab (r.a)'dan rivayet etmişlerdir:


"Mahmud ve Rebi el Ensari bana söyle bildirdi. O Resulullah (a.s)'ı aklına
getirip, kendi beldelerindeki bir kuyudan Resulullah (a.sym ağzına su alıp,
yüzüne doğru püskürttüğünü hatırlamıştır. (*)
iste sözü geçen bu Mahmud, Resulullah (a.s) ile beraber B edir Savayı’na
katılan Itban bin Malik el Ensari (r.a)’den söyle dediğini isitm istir:
"Salimoğulları'nda cemaatime namaz kıldırırdım. Onlarla aramda bir dere
vardı. Yağmur yağdığı zaman bu dere (dolarak) onların m escidi tarafına geç­
meme engel oluyor ve mesakket veriyordu. Resulullah (a.s)'ın yanına varıp:
"Ben gözümden rahatsızım. Cemaatimle aramda bulunan dere, yağm ur
yağdığında dolup akıyor ve o dereyi geçmek çok zor oluyor. Senin gelip evimin
bir kösesinde namaz kıldırmanı arzu ediyorum. Ben de o zaman orayı namaz­
gah eknirim" dedi. Resulullah (a.s): "(İstediğini) yapacağım " dedi. E rtesi gün,
güneşin sıcağı şiddetlendiği (güneşin tepede olduğu) zaman Resulullah (a.s) ile
Hz. Ebtt Bekir (r.a) bana geldiler. Resulullah (a.s) içeri girm ek için izin istedi.
Ben de O'na izin verdim. Henüz oturmadan:
"Evinin neresinde namaz kılmamı istersin?" buyurdu. Namaz kılm asını arzu
ettiğim yeri gösterdim. Resulullah (a s) namaza durup tekbir aldı. B iz de ar­
kasında scf tuttuk. İki rekat kıldırdıkan som a selam verdi. O ’nun selam ıyla bir­
likte biz de selam vererek namazdan çıktık. Kendisi için hazırlanm akta olan ha-
zir (*) yemeği için O'nu alıkoydum. Belde halkından birçok kim se Resulullah
(as)'ın evimde olduğunu işitince gelerek evi doldurdular. O radakilerden biri:
"Maliki (bin Duhsun) göremiyorum. Acaba ne yapıyor?" dedi. B ir başkası: “O
Allah'ı ve Resulünü sevmeyen bir münafıktı" dedi. Resulullah (a.s): "Böyle
konuşmamalısın. O'nun 'la ilahe illallah' diyerek Allah rızasını elde etm ek iste­
diğini görmüyor musun?”diye buyurdu. O kişi de:

"En iyi bilen Allah ve Resulü'dür. Ancak biz, Allah’a yem in olsun ki, o ada­
mın sevgisinin ve konuşmalarının münafıklardan yana olduğunu görm ekteyiz"
dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s): "Allah, Allah’ın rızasını elde etm ek için
'la ilahe illallah' diyen kimseye ateçi haram kılmıştır" buyurdu."
Mahmud der ki:

289-Buhari (3/60, 61} 19-Kitabu't Tehecud. 36-Nafile namazları cemaatle kılma babı.
Müslim (11455, 456) 5-Kitabu’l Mesacid. 47-Bir özür nedeniyle cemaatle namaz
kılmayı terketmenin ruhsatı babı.
(*) Buhari’de yer alan bir başka hadisten, Resulullah (as) kendisine su püskürttüğü za­
man Mahmud'un bes yasında olduğunu öğreniyoruz. Resulullah (a.s) çocuklarla
şakalaşmayı sevdiğinden böyle yapmıştır.
(*) Hazır: Bot suda kaynatılan etin üzerine un dökülmesiyle yapılan bir cins yemektir.
KELİME-t ŞEHADET V E KELİME-1TEVHİD 325

"Ben bu olayı b ir topluluğa aktarm ıştım . O topluluğun içinde Resulullah


(a.s)'ın dostu Ebu E yyub de bulunuyordu. Ebu Eyyub'un vrfa t etm iş olduğu
Rum diyarındaki bu savaşta, M uaviye'm n oğlu Yezid, onların kom utanlığını
yapıyordu. Ebu Eyyub sözüm ü reddederek: "Allah'a yemin olsun ki, Resulullah
(a.s)'ın, söylem iş olduğun sözleri söylediğini sanmıyorum" dedi. Bu söz bana
ağır gelm iş ve: "Şayet A llah beni sağ bırakır da, bu savaşımdan ölmeden
dönersem, Itban bin M alik de kavm inin m escidinde hala sağsa, bu hadisi kendi­
sine bir daha sorm ak üzerim de A llah'ın hakkıdır" dem eye başlamıştım. Sonun­
da Bizans seferinden döndüm ve akabinde hac ya da umre niyetiyle ihram a gir­
dim. Daha sonra yola koyularak M edine'ye kadar geldim . Salim oğulları belde­
sine vardım. B ir de ne göreyim ; gözleri görmez, çok yaşlı bir ihtiyar olan Itban
hala kavm ine nam az kıldırıyor. Namazı bitirip selam verdiğinde ben de ona se­
lam verdim . Sonra kim olduğum u ona söyledim ve bu hadisi sordum. Bunun
üzerine Itban. daha önce söylem iş olduğu üzere bu hadisi yeniden söyledi."

ju L l 2.^ !<d)i

Oj 'j LÜ JJİ* J jl İJlA ^ jl C ::U JUJ)) ;Jlj

İÎJI Nl İS\y : jlî ^ 2;^

.((«uiî L-allai-

290- B u h ari, E b u H u r e y r e ( r .a ) 'd e n §u ş e k i l d e r iv a y e t e t m iş tir ;

"Ey A llah'ın R esulü! K ıyam et günü şefaatinle en fa zla m esud olacak kim ­
dir?" diye sordum . "Hadis öğrenm eye olan düşkünlüğünü bildiğim den, bu konu
hakkında bana ilk soru soracak olanın sen olacağını tahmin etm iştim . K ıyam et
günü şefaatim le en fa zla m esud olacak kişi halis olarak, sam im iyetle ve kalbten
'la ilahe illallah' diyen kim sedir" buyurdu."

4JJİ Jj jj s— ^^ ^

^ ü j l î ju :-! ü 1^5

.iji % a '

2 9 1 - B u h a r i, V eh b bin M ünebbih (r.a)'den rivayet etm iştir:

290- Buhari (11193) 3-Kitabu'l îlm. 33-Hadis öğrenmeye düşkün olma babı.
291-Buhari (3/109) 23-Kitabu'l Cenaiz. 1-Cenazeler btdn. Kinün son sözü "la üahe illal­
lah" olursa.
326 ELESA SFİ’SSÜNNE

O tta: lo ilaht illalloh ctttneiin unahtan değil nü?” diye sorulduğunda:


Ev^, fakat dişleri olmayan anahtar da olmaz. Eğer dişleri olan anahtar geti­
rirsen. sana kapısı açılır. Aksi takdirde açılmaz”dedi."

'4^\ S Jlî :jlî - t ^r


.((iîıı Ni ;iiN O'

292- İman Ahmed, Mıuz bin Cebel (r.a)'den rivayet etmiştin


”Readullah (aj) buyurdu ki:
”Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet etmek, cennetin anahtarlarıdır."

p j ı b 4İJI, İ1>; ^ oU jjijijı _Y 5r


.« sû ys,

293- Taberani, Cerir (r.a)'den merfu olarak rivayet etmiştir:


"Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmadan ve kendisine haram bir kan hulaşma-
yan (haksız yere adam SldOrmeyen) kimse cennetin hangi kapısından içeri gir­
mek isterse, o kapıdan içeri alınacaktır."

lir lîı § İ!i 4 P J ^ o iı JLAİ jj 5i


^lİî i|ljj J jjj ı^iiî J \ jpl£LJ J14-j J i i j _ Jlî jî —

'4^ ls^'j 4^j


4, diJi i Ip ; ^ Ol > 1 ^ .Jjı j ; : j J '
ijlîj ^jŞ- Jlİj ÜJl AjâU Ujk Jİmj OiliLo (^jJl *4^4 4 ^
4. liV Ol j ^ ; J 13 :î)i Siı öSı 4i 4^ ' 4pit»

292-İmamAhmed (51242) Keşfiıl Esten (ll9) Mecma'u'z-Zevaid (1116) Haysemi, hadisi


imam Ahmed ve Bezzadın rivayet ettiğini, Şehr ve Muaz arasında inbta bulun-
doğunu, Ismail bin Ayyaş'm, hicaz eh lin i yaptığı rivayetlerin zay^ olduğunu,
bunun da o rivayetlerden olduğunu eklemiştir. ^ıcak bundem önceki, hadider, bu
hadisi kuvvetlendûmektedirler.
293-Mu’cemtri Kebir (21309) Mecma'u'z-Zevaid (119) Haysenu, hadis ricalinin sika bu­
lunduğunusövlemittir
gRl.tME-1 SEHADET VE KELİME-1TEVHİD 327

^ J t İ J j û Sıt i j u j ^

U ^ İJS / j ' ')lj 1* . ^ l2î

•“^ ' ,o!î ^ C ^ -1^3

294> İm am A hm ed, Ri&a el Cuheni (r.a)'den rivayet etmiştir;


"Resulıdlah (a.s) ile beraber bir ste rd e idik. Kedid -ya da Kadid- (*) derd-
*len bir yere vardığımızda, bazı kimseler, lâlelerine dönmek özere izin istemeye
başladılar ve kendilerine izin veriM . Bunun üzerine Resulıdlah (a.s) kalkıp A l­
lah'a hamd ve senada bulundu ve:
"Bu adamlara ne oluyor ki, ağacın Resulullah (a.s)'ın önünde kalan kısmı,
arkasında kalan kısmına nispetle kendilerine daha sevimsiz geliyor" buyurdu.
Bımm üzerine orada bulunanlardan ağlamayan kalmadı. Sonra bir adam:
"Bundan sonra izin isteyenler ancak sefih kimselerdir" dedi. Bunun akabinde
Resulıdlah (a.s) Allah'a hamd ederek hayrı söyledi. Sonra da şöyle buyurdu:
"Allah indinde şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim
Allah'ın Resulü olduğuma kalpten ve saminüyetle şehadet edip, sonra da dos­
doğru olan kimseler, cennete gideceklerdir." Resulullah (a.s) daha sonra şöyle
buyurdu:
"Rabhim Azzc ve Celle, hana ümmetimden yetm iştin kişiyi, hesapsız ve a-
zabsız olarak cennete koymayı vaadetti. Siz ve babalarınız, eşferiniz ve züriyeti-
nizden salih kimseler, cennetteki meskenlerinde ikamet edeceksiniz."

;J jit^ >İX»JUil IJL® ^ ^ J' -t*

k j - \jSls: ö\ i j s :JU; J_^ V :J_^ İİil : S ^ -vjUSl


\ju^ S» ipi'j iÎJ» îîvk iJ ^ > 4 .fji» (ûtv iiiî
âJl> ^ îİlîaJI U

294-tmam Ahmed (4116) İbni Mace (2/1432) 37-Kitabu'z Zühd. 34-Muhammed Ümmeti­
nin sıfatı babı. Mecma'u'z-Zevaid (1120) Haysemi, hadis ricalinin sika bulundugunb
bildirmiştir.
(*) Kedid ya da Kadid: Mekke ve Medine arasında bulunan bir mıntıka.
328 EL ESAS Fİ’S Sl IlsiMp

^ lİa î ^ J , iîlkJlj ^ jtUâi'l/ dÜJlİ :J lî ? 0 % ^ İ J |

.(t« ^ J U ; ^1 1^1 ^ j i i ' V i öLkJi ç_U;J o 'i U j j ı

295- Tirmizi, Ibni Arar bin el As (r.a)'dan merfit olarak rivayet etmiştir;
"Allah, ümmetimden bir adamı, kıyamet günü mahlukatm bağları üzerinde
(gözleri dnünde) kurtaracaktır. 0 adamın doksandokuz adet büyük sicil defteri
açılır. 0 d^erlerden her biri göz alabildiğince büyüktür. A llah Teala:

"Bunlardan (bu günahlardan) inkar ettiğini (yapmadım dediğin) hiçbir çey


var mı? Yoksa Kirame'l Katibin meleklerim sana zulüm mü ettiler?" buyurur.
Adam: “HayıryaRabbi" der. Allah Teala: "Yoksa senin bir özrün mü var?" bu­
yurur. Adam: “Hayır ya Rabbi" der. Bunun üzerine Allah Teala söyle buyurur:
"Elbette, bizim katımızda senin bir hasetten (sevabın) vardır. B u yüzden, bu
gün sana zidmedilmeyeceL Üzerinde, "Allah’tan baçka ilah olm adığına. Mu-
hanmıedin O'nun kulu ve elçisi oltuğuna şahadet ederim " yazılı b ir pusula
çıkartılır, 'Tartım getir" buyurur. Adam: "Ey Rabbim, bu büyük sicil d ^ e r le ri
yanında, bu pusula nedir ki?" der. Allah Teala: "Sana zulm edilm eyecek" buyu­
rur, Sonra mizanın bir kefesine sicil defterleri, bir kefesine de o pusula konulur.
Sicil defterlerinin bulunduğu k ^ e haftf kalarak yükselir, pusula daha ağır ba­
sar. Allah'ın ismine, ağır basacak hiçbir şey yoktur."

■ .Ü-, a V a v j i i -.Z ii v j î 'J - - t ^1

J öp <î cjir c jr ^ ijlLaji »İjlIİ!i is lis îl


.((J ^ L ^ I ^ 2^'jî

296- Buhar! ve Müslim, Ebu Eyyub (r.a)'dan merfiı olarak şu şekilde riva­
yet etmişleıdin

"Kim, on d^a, "Allah'tan başka ilah yoktur. 0 , tek ve ortaksızdır. M ülk de.

295- Tirmizi (5124) 41-Kitabul İman. 17- La ilahe illallah diyerek ölen kimse babı. Tir-
ffl/zi bu hadis hasen ve garibdir demiştir. İmam Ahmed (21213) İbni Mace (211437)
37-Kiiabu'z Zühd. 35-Kıyamet günü Allah'ın rahmetim umma babı. Mevaridü'z
Zam'an (625) 40-Kitabu'z Zühd. 32-Korku ve ümit babı. Müstedrek (1/6) Hakim, ha­
disin Müslim'in sam üzere sahih olduğunu söylemiş, Zehebi de onu doğrulamıştır.
296- Buhari (111201) SO. Kitab, 64-Tehlil getirmenin fazlı babı. Müslim (4/2071) 48-Ki-
tabu'z Zikri Ve’d Dua Ve't Tevbe Ve'l istiğfar. lO-TehUl, teşbih ve duanın fazlı babı.
Ebu Malik’in babası: Tarık bin Eyyem bin Mes'ud Escai olup, çeşitli hadisler riva­
yet eden bir sahabidir.
KELtME-İ ŞEHADET V E KELÎM E-t TEVHİD 329

hamd da O 'na aittir. O ’nun herzeye gücü yeter." derse İsm ail (a.s)'in neslinden
dört esir azat etm iş kim se gibi (sevap) alır."

Ş/ı ;iıSı j û 2.^,, duu ^ jii;

'j^ 4^^ ^ İÎU ^ jl JJ 11, j Î T j

297- M üslim , Ebu M alik Eş'aıi (r.a)'nin babasından merfu olarak rivayet
Emiştir.

Kim la ilahe illallah der ve Allah'dan başka tapınılanlara kul olm ayı red­
dederse, onun m ah ve kanı (canı) mukeddestir. (Bu vasfı dolayısıyla kendisiyle
kıtal yapılm az) Onun hesabı A llah Azze ve Celle'ye aittir,"

^ 'i ’J .

:Jlİ tö lU ı ^ ^ ^1 ^

:jU i ö iiİ li jfe :j ü

2
o ; i i i : j ü (.;jıı^ ; î î ü ı ; » :j ı i . JIİİ :[Ijı J i i ; -

f Ji o ^ u lli Jj, 3i 3ı, .


i ı : s i J i i i :jü . .((i;;^ ^ ^

5
c ju ^ :J ıi J i. :j

ciijiS; ^ î_ ;ıjı j u j û :j i i « îd i ç ^ - )

:J \î 01} c 0>j» j i j j ^ : ii^ : . j , *j

cî> u ı 3; ;îjı ^ ^

c jju ı y j i ı 3^;p t j j ^ a iâ , ;j ü o j;^ u

Olj !j , > i ; > 3 ıfe ^ ^

. , ^ , :jB V ) İ!i J :A > : : i ü - jû ,^3 ^,3


• '^ ' V j İ !j i,- Jâ

297-Müslim (1/53) 1-Kitabu’l İman 8-La ilahe illallah htuh


ceye kadar insanlarla savaşma babı. İmam Ahmed ^*«dullah deyin-
330 E L E S A S F Î’SSÜNNE

298- Buharı ve Müslim, Ebu Zer Gıfari (r.a)'den rivayet etmişlerdir:


"Bir gece dışarı çıkmıştım. Resulullah (ajym yalnız başına yürüdüğünü
gördüm. Yanında hiç kimse yoktu. Yürürken yanında bir kimsenin bulunmasım
istemediğim sandım. Aym gölgesinde (ay ışığımn vurmadığı tarafta) yürümeye
başladım. Bir ara döndü ve beni gördü. "OradaU kimdir?" buyurdu. "Ebu Zer!
Allah beni sanafeda etsin" dedim. "Ey Ebu Zer, gel!" buyurdu. O'nunla bera­
ber bir süre yürüdüm. "Allah'ın kendilerine hayır verdiği ve bu maldan sağına
soluna, önüne arkasına boka üğuk ederekmalım hayır ve ibadet yolunda satfe-
denlerin dışında, (dünyada) fazla (mal) toplayanlar, kıyamet günü (sevcdn) az
olanlardır" buyurdu.
Bir süre daha O'nunla beraber yürüdüm. Bana: "Yanına dönünceye kadar
burada otur!" buyurdu. Beni etrafında taşlar bulunan bir düzlüğe oturttu ve:
"Yanına dönünceye kadar burada otur!" buyurdu. Taşlık içinde hızla yürüyüp
gözden kayboldu. Bir süre beni (orada) yalnız bıraktı. Gittiği yerde kalmayı
uzatmıştı. Daha sonra O'nun şöyle diyerek geldiğini duydum: "Hırsızlık ve zina
yapsa da mı?" Yammageldiğinde dayanamayıp sordum:
"Ey Allah'ın Peygamberi! Allah beni sanafeda etsin. Taşlık tartandan ge­
lirken kiminle konuşuyordun? Kimsenin sözüne cevap verdiğini işitmedim."
"O, Cebrail (a.s) idi. Taşlık tarcfmda bana tebliğde bulundu ve: "Ümmetini
müjdele. "Kim Ulah'a ortak koşmadan ölürse, cennete girecektir," dedi. Ben
de: "Ey Cebrmi! Hırsızlık ve zina yapsa da mı?" dedim. O ise, "Evet" dedi" bu­
yurdu.
"Ey Allah'ın Resulü! Hırsızlık ve zina yapsa da mı?" dedim. Hz. Peygamber
(aa): "Evet" dedi. "Hırsızlık ve zina yapsa da mı?" dedim. “Evet, içki içse de"
buyurdu."

^1 :j\î ^ 4İİ1 OUp JuAl —t ^ ^


jlî .IjUl (p- ^ ^
's J bf ^ üîJUî Y\ :yiUJı
Ü i e.

^ >Sit J\ br ci;UuUi_5 iJua; ju îj


îÎ!l Vl 'İ4\y Ol 5ÎLP o p ' ^

29S-Büh^ (111260) 8 1 -K m ^ Rikak. 13- Fazla yapanlar az yıkanlardır, babı. Müs­


lim (21688) )2-Kıiabu z Zekat. 9Sadakayı teşvik baln.
gELİME-İ ŞEHADET V E KELİME-1TEVHİD 331

299* İm am A hm ed, Hz. Osman bin Affan (r.a)'dan rivayet etmiştin


"ResuluUah (a.syın şöyle dediğini işittim:
"Ben bir söz biliyorum ki, o sözü kalbinden içtenlikle söyleyen kula cehen­
nem ateşi haram olur." H z. Ö m er (r.a): "O sözün ne olduğunu sana söyleyeyim
mi7 O, A llah Tebareke ve Teala’nın, M uhamm ed ve ashabım yerine getirm ekle
mükellef kıldığı, ihla s sözüdür. O A llah'ın Peygam beri (a.s)'nin ölüm döşeğin­
deki amcası E bu T alib'e telkin ettiği, takva sözü olan Allah'tan başka ilah ol­
madığına şehadet etm ektir," dedi."

D E R S L E R V E ÖĞÜTLER
Kelime-i tevhidin önemini kavradığımıza göre bu sözün içerdiği anlamlan
da bilmemiz gerekiyon

Kelime-i tevhidin kapsamıdaki ilk mana; Allah'ın, zatında, sıfatlannda ve


fiillerinde tek olduğuna inanmamızdır. O'nun ne zatı başka zatlara, ne sıfatlan
başkalarmın sıfatlanna, ne fiilleri başkalanrun fiillerine benzer. Kulluk edilme­
ye yalmz O'nun layık olduğuna inanmamız dolayısıyla da, ibadetin her türünü
yalruz O'na özgü lulmamız gerddyor.
Allah Azze ve Celle'nin zatını, sıfatlanm , isimlerini ve fiillerini bilerde tara­
yan, üzerinde yerine getirmesi gereken kulluk haklan btdunduğumm İnlincinde
olan kimse tevhid ehlidir.
İbadet hakkım, O'ndan başkasına veren kimse muvahhid değildir. Kanun
koyma ve em ir hakkını O'ndan başkasına vererek, kulluğu yalnız Allah'a özgü
kılmayan kim seler de muvahhid değildirler. Bu konular ilk bakışta, tevhidin
kapsamına giren konulardır. Bazı kim seler bu konulan ele ahılaiken değişik h a­
berler kullanrtuşlardır.

İbadetten sayılan öyle sözler ve davranışlar vardır ki; insan A llah'tan


başkasına bu söz y a d a fiillerle yönelecdr olsa. Allah'a şirk koşm uş olur. N a­
maz, rüku, secde, tavaf, dua, adak, A llahtan başkasına yakınlaşmak için k esilen
kuıban bu tü r davranışlardandır.

Allah T eala buyuruyor ki:

"Ey İnsanlar! Siz ve sizden öncekileri yaratan R abbinize kulluk edin k i, (A l­


lah'ın azabından) korunasım z.." (1)

299-Müsned, İmam Ahmed (1/63) Mecma'uz-Zevaid (HİS) Haysemi. Hz. Ömer (r.a)'in
İbni Mace'de bir b a ş^ siyakla bu hadisin benzerini rivayet ettiğini ve ricalinin sika
olduğunu, bu hadisi İmam Ahmed'in de rivayet ettiğim söylemiştir.
1) Bakara Suresi: 21
332 EL ESAS F İS SÜNNE

"Andolsun biz, her millet içinde: 'Allah'a kulluk edin, çeytan'a tapmaktan
kaçının’ diye bir elçi gönderdik," (1)
Öyle davranışlar ve sözler de vardır ki; bir nevi şirktir. "Allah ve fa la n is­
terse" tabiri bu cümledendir.
Öyle itikad ve inançlar da vardır ki; insan bu inancı nedeniyle müşrik olur.
Uluhiyet ve rububiyet özelliklerinden birinin Allah dışındakilere nisbet edilme­
si. buna tür ömddir. Heriıangi bir kişi, ya da makamın mutlak teşri (yasa koy­
ma yeddsine) sahip olduğuna inanmaic, ya da Allah'm iradesi dışında, başka bir
şeyin işler üzerindeki etkisine iman etmek böyledir.
Selim aldın bedahetle kabul ettiği öyle manalar da vardır ki; bu manalan
reddeden kişinin ^ıke düşmesinden endişe edilir. Öte yandan bir de insamn
duygu ve tabiabyla ilgili konular vardır. Bunlann kendilerine has hükümleri bu­
lunmaktadır. Müslüman, tevekkül, muhabbet, koıku, ümit, şükür, velayat, takva
ve taatm Allah'm haklanndan olduğuna inanmak zorundadır. Sahih bir itikad ile
Inriikte, kişinin kalben bir yaradılmışa meyli ise bazen mübah, bazen de günah
kapsamına giımektedir.

Tevhidi ortadan kaldıran şeylerden biri de ubudiyet makamım ihlal etmektir.


Ubudiyet, emir ve nehiy kaderde Allah'a teslimiyeti gerekli kılmaktadır.

Allah Teala buyumyor ki;


"İyi bilin ki, yaratma ve emir O nündür." (2)
"Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah'adır." (3)

"Hamd, göklerin, yerin ve alemlerin Rabbi olan Allah'adır." (4)


"De İd: "Yol gösterme, ancak Allah'ın yol göstermesidir. Bize, alem lerin
Rabb'ıne teslim olmamız emredildi." (5)

"De ki: benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep alem lerin Rabbi
Allah içindir." (6)

"De ki: Allah'tan başka dost mu tutayım?" (7)

J) Nahi Suresi: 36
2) A 'r(fSuresi: 54
3) Fatiha Suresi: 2
4) Casiye Suresi: 36
51 En’am Suresi: 71
6) En’am Suresi: 162
7) En'amSuresi:14
iCFXÎME-İ ŞEHADET ve KELİME-İ TEVHİD 333

"Ben İslam olanların ilki olm akla emrolundum," ide." (1)

"Allah'tan başka; sana ne fa yd a , ne de zarar veremeyecek olan şeylere ya l­


varma! Eğer böyle yaparsan, o takdirde sen muhakkak zalimlerden olursun."
( 2)

"Haydi, eğer inam yorsanız A llah'a dayanın." (3)

'Yalnız benden korkun." (4)

Bütün bunlann kavranılması halinde kelime-i şehadetin İslam'daki yerini an­


lamak mümkün olacaktır. İslam'm tamamı, bu iki şdiadetten ışığuu almaktadır.
İslam'ın ve im am n tam am ı bu iki şdiadetin kapsamı içindedir. İslam'a giımdc
için yapılan bu şehadeder, Allah'a ve peygambedeıe imam açık olarak ihıde et­
mektedir. Peygam berlere inanan; vahye, meleklere ve kitaplara da inamr. Ka­
dere iman, Allah'a im am n bir şubesidir. Allah'ı tanıyan O'nun adaletini, pey­
gamberleri, kitaplan, yükümlülükleri, insamn sorumluluğunu ve kıyamet günü­
nü de tamr. "İlah" kelimesinini ve bu kelimenin içerdiği, ibadetle ilgili meflıum-
lan bilen istiaze, tevekkül, muhabbet, mbubiyet, malik oluş gibi haklann Allah
Azze ve CeUe'ye ait olduğunu da bilir. Bu haklann Allah'a ait olduğu ancak
peygamberler kanahyla öğıenildıilir. İşte bunlan bUen kimse, kdim e-i şeha-
detten hangi m analann doğduğunu anlar ve bu şdhadeüerin inşam nelerle yü­
kümlü kılıp, nelerden alıkoyacağımn şuumna erer.

"Eşhedü" kelim esinin şehadet ve müşahade kelimesi ile olan ilgisini, “yem in
ederim" anlamında da kullanıldığım ve bu kelimeler arasındaki anlam bağla-
nm bilen bir kim se şehadetinin kesin olması gerektiğini de kavrar. Bu da onu
AUah'ın birliğine olan akli şehadetten, kalbi şehadete yücelmeye yöneltir. Kalbi
şehadet, zikrin, salih amellerin çokluğuyla yakından ilgilidir.

Bu iki şehadetin neden bu kadar üstün olduğunu ve neden İslam'a bu şehe-


deüerle girildiğini bu zikredilenlerden sonra daha iyi kavramış oluyoruz.

KELİME-İ ŞEHADET VE KELİME-İ TEVHİD


HAKKINDA BAZI MESELELER
1- İslam ; vahdet, tevhid ve vahdaniyyet dini olarak tarif edilm iştir. B u sayı­
ca az kelimeler, sayılam ayacak kadar çok anlamı içine almaktadır. B u sösderle,
Allah Azze ve Celle'nin zatında, sıfatlannda ve fiillerindeki birliğini ve vahda­
niyetini ilan ediyoruz. Bütün mahlukatm tek olan Allah Azze ve Celle'nin kul-

1) En'am Suresi: 14
2) Yunus Suresi: 106
3) Muide Suresi: 23
4) NaM Suresi: 51
334 ELESA SFİ’S SÜNNE

lan (ddugunu, insaidann bir (dan Allah'a yönelip kulluk ebnesi gerektiğini or­
taya koyuyonız. Bu söz aynı zamanda; insanlığm yaratnası karşısında aynı is­
tikamete yönelerek biıleşmesi gereğini, O'nun önünde hep birlikte eğilerek
taâtte bulunraalan, AUah'm dinine teslim olmalan gereğini ispat ve ilan etmek­
tedir. Eğer bütün insanlık bu yönde birleşememişse, hiç olmazsa İslam davetine
icabet edenlerin tek bir ümmet ve tek bir vücut olmalan gerekm ^edir.
2- Ehl-i sünnet ve'l cemaate göre yerleşik (doğal) kuvvetler sözü tevhidi
zedder.
Halide'nin müdlifî şöyle demiştin
"Kim yerleşik kuvvetlerden söz ederse o bidatçidir, onunla ilgilenm e!
Yerleşik güçlerden söz etmek pek çok nassın ta'tiline (hükmünün uygulanma­
masına) yol açar. Zat-ı ilahinin birliği, samediyyeti ve kayyum iyetine dair sahih
anlayış ile bu söz çelişmektedir. Zira Kur'an ve Sünnet’te varid olan pek çok
nass yerleşik kuvveti reddetmektedir, Yarleşik kuvvetlerin nefyi ise, herşeyin
başlangıçta, halihazırda ve gelecekte, Allah'ın ilmi, iradesi, kudreti ve yardı­
mıyla meydana geldiğine, Allah'ın iradesi dışında hiçbir varlığın kendiliğinden
bir tesiri olamayacağına inanmamızı gerekli kılmaktadır. Bunun aksini söyle­
mek, herşeyin Allah'a olan ihtiyacını reddetmektir. Yerleşik kuvveti nefyin içine;
hiçbir şeyin ilahi kudretin müdahalesi olmaksızın, kendi başına (doğcd olarak)
bir tesir icra etmeyeceğine inanmak girmektedir. Geçmişte, h ali hazırda ve
gelecekte herşey Allah'ın yaratmasına ve yardımına m uhtaçtır. E h l-i sünnet ile
Mtaezilefırkası arasındaki ih tik ^ı konularm başında bu önem li konu gelmekte­
dir. Bu, "fiillerin yaratılması" meselesi olarak bilinm ektedir. B aşlangıçta ve
sonda herşeyin Allah'm dilemesiyle olduğuna dair p ek çok nass bulunmak­
tadır."
Allah Teala buyuruyor ki:

"Herşeyin yaratıcısı Allah'tır." (1)


"O, her gün (her an) yeni bir iştedir." (2)

"Oysa sizi de, yaptıklarınızı da Allah yaratm ıştır." (3)

"Attığınız meniyi gördünüz m âl Siz mi onu yaratıyorsunuz, yoksa yaratan


biz miyiz?" (4)

1) Zümer Suresi: (S
2) Rahman Suresi: 29
3) S ı ^ Suresi: 96
4) Vaba Suresi: 58-59
tcfxİm e -1 s e h a d e t v e KELİME-1 TEVHİD 335

"Ektiğinizi gördünüz m ü? S iz m i onu bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz m i­


yiz?" (D
"Attığın zam an sen atm adm , fa ka t A llah attı." (2)
“M asaallah (A llah dilem iş de olm uş) kuvvet, yalnız Allah iledir" (3)

"Hastalandığım zam an bana ş ^ a veren O 'dur." (4)


"Allah, öldükleri sırada canları alır." (5)

"Bu senin im tihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırırsın,
dilediğine yo l gösterirsin." (6)

. "Onlarla savaşın ki, A llah, sizin ellerinizle onlara azab etsin." (7)
"Yalnız sana ku llu k eder, yalnız senden yardım dileriz." (8)

Bütün bu ayeüer, Allah Azze ve Celle'nin kanunlar ve sebeplo* koymuş ol­


masını doğrulamaktadır. Ancak, "Bu kanunlar ve sebepler Zat-ı İlahi'nin doğ­
rudan m üdahalesi olm aksızın, doğal kuvvetle harekete geçiyor" denilmesiyle
haşa "Kainatta olup bitenin A llah’ın iradesi dışında m eydana geldiğini, sebeple­
rin sebeplere y o l açtığım " söylemektedir. Halbuki bu söz, Allah Teala'ıun buy-
nıklan ile ters düşmektedir.
Allah Teala buyuruyor ki;

"Rahimlerde size dilediği g ibi şekillendiren O 'dur." (9)


"Eğer, A llah sizi yardım ederse, artık sizi yenecek (kuvvet) yoktur." (10)
Hakim'in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte de Hz. Peygamber (a.s) şöyle bu­
yurm aktadır
"Şüphesiz A llch , her yapıcıyı ve yaptığı sanatı yaratandır."

Şayet, "M adem ki, herşey A llah'ın fiili ile gerçekleşiyor, o halde yûkûndû-

1) Vakıa Suresi: 63-64


2) E tfal Suresi: 17
3) KehfSuresi: 39
4) Şuara Suresi: 80
5) Zümer Suresi: 42
6) A’rc f Suresi: 155
7) Tevbe Suresi: 14
8) Fatiha Suresi: 5
9) Ali İmran Suresi: 6
10} Ali İmran Suresi: 16
336 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

lük ve hesaba çekilme ile bu durumu nasıl bağdaştırılır?" denilecek olursa,


buna şöyle cevap verilin
"Allah'ın kudreti, iradeyi uygun olarak yaratır. İrade ise ilm e uygun olarak
tahsis eder. İlim muhbir olmayıp kaşiftir. Allah Teala, kemalinin bir gereği ola­
rak hiçbir şeye bağımsız fiil kudreti vermemiştir. Ancak Cenab-ı Hak, insanın
neyi seçeceğini ezeli Um ile bildiğinden, kulun amellerini o yönde cereyan etti­
rir ve bu seçimden dolayı kulu hesaba çeker. Bunda ise bir çelişki yo ktu r."
Akaid, tefsir ve hadis şeriıi ile ilgili kitaplarda bu konu aynntüı olarak ele
alınmaktadır. Birçok kimse, naslan unutmalan ehl-i sünnet akidesini kendine
özgü kitaplanndan tahsil etmemeleri yüzünden hislerine kapılıp, bu konuda
yanhş görüşlere sahip olabilmektedir. Müslümaıdarm, sapık fırkalann düştüğü
durumlara uğramamalan için, ehli sünnetin akaid kitaplanndan bu konulan
öğrenmeleri gerekmektedir.
3- İslam'a girmek isteyen kişinin, müslüman olma niyetiyle kelime-i şeha-
deti arapça ya da başka dilde söylemesi, üzerine farz kılınmıştır. M üslüman ola­
rak yetişen ve kelime-i şehadetin manasına inanan bir kimseye ise, İslam'a
girme niyeti ile kelime-i şehadet getirmek farz kılınmamıştır. Ancak bu kişinin
kelime-i şehadeti namazda söylemesi farz ya da sünettir. Zira namazda tahiy-
yatm okımmasuun farz mı, vacib mi, yoksa sünnet mi olduğu fiıkaha arasında
ihtilaf konusu olmuştur. Allahtan başka ilah olmadığına şehadet, bunu lisanla
itilaf etmeyi ve Allahtan başka ilah obnadığma kalben inanmayı kapsar.
Hz. Muhammed (a.s)'in Allah'ın Resulü olduğuna şehadet ise, bunu lisanla
dile getinneyi, Hz. Muhammed (a.s)'in Allah katmdan bütün insanlara ve cin­
lere elçi daıak gönderildiğine, O'nun Allah Azze ve Celle tarafmdan gönderilen
lisaletin tebliğinde sadık olduğuna kalben inanmayı içermektedir. Bu iki şeha­
deti biraraya getirip k ^ u l etmeyen bir kimseyi müslüman olarak görm ek müm­
kün değilir. Müdöman olmayan biri ise Imfir demektir. Böyle birinin kafir
olup olmadığı konusunda şüpheye düşen ya da kararsız kalan kim se de kafirdir.

Daha önceki bölümlerde, kendisine îslam daveti ulaşmayan, aklı olmayan


(mecnun), büluğa eımoniş ya da tebliğden önce küçük yaşta duyıdanm kay­
bederde hitabı idrakten aciz kalan kimselerin dununlan hakkında gereldi bilgi­
leri venniştik.

Bu iki şehadeti kabul etmedoı ne iman, ne de müslümanlık d u r. Salih amel­


lerin kabulu de ancak kdime-i şehadetle mümkündür. B ilinm didir ki, mbubi-
yet haklarından herhangi birinin Allah'tan başka birine nisbet edilerek, ona
yöneUnnıesi tevhid akidesiıü zedeler. Tevhidi z e d d e y ^ bir başka husus da,
zat-t ilahiye karşı e d ^ dairesinden çıkmaktır ki, bu kelime-i şehadeti nakzeder.
Bu konu daha somaki bölümlerde ele alınacaktır.
O N U N C U K ISIM

SATH I i m a n
G ERÇ EK İM A N
SATHİ VE GEÇEK İMAN
Allah Teala şöyle buyuruyor:

"Bedeviler 'inandık' dediler. De ki: 'Siz inanmadınız, fa ka t İslam olduk


deyin'fakat iman henüz kalblerinize girm edi." (1)
Ayeti kerimede, imarun henüz kalplere girmediği fakat girmek üzere olduğu
bir durumdan söz edilmektedir. Bir de imamn hançereleri geçemeyişi durumu
vardır ki, bu dum m dan havarileri ele alilken sık sık bahsedeceğiz.
Hadislerde sözü geçen bir başka durum ise inanmaksızın Kur'an'ı uygula-
makür.

Bütün bu durum ların belirtileri vardır ve bu belirtiler sayesinde bu durumda­


ki kişiler tamnmış olur.

Hançereleri geçem eyen imamn alameti beyinsizlik (akıldaki seviyesizlik) ve


imanın gereği olan ahlaka sahip olmamaktır.

İman olmaksızın, Kur'an'ı uygulamanın alameti, K ufan ayefleri üzerinde


düşünüp ibret almamak, ondan etkilenmemek, ahlaki gidişatı ona uyduram a-
m ^ ır.

İşte bu nedenle kalplere ulaşan iman üzerinde durmanın büyük önem i vardır.
Sahih-i Buhari'de yer alan Heraki'ın sözü buna örnek oluşturur:

"İman n efesi kalplere karıktığında i§te böyledir." (2)

Kalbi im anın belirtilerine gelince; onlan şu şekilde sıralayabiliriz:


1- Allah'm Rububiyetini ve Hz. Peygamber (a.s)'in risaletini kabul etm ek.

1) Hucurat Suresi: 14
2) Buhari (H31) 1-Kitabu Bed'i'l Vahy 7. hadis.
340
Je l e şa şf t ş ^ ünne

2- İslam'ı din olarak kabul etmek,


3- Tevhid,
4- İbadet,
5- Zekat vermek

6- Allah'ı ve Resulü'nii herşeydm fazla sevmek,


7- Allah için kardeş olmak,
9- Küfte tekrar dönmeyi kerih görerek istememek.
Şimdi de bu ve bundan önceki konularla ilgili naslan ele alalım.

K O N U Y L A İL G İL İ R İV A Y E T L E R

^ J 'i» i j j j — V* •

.uALJ cScVuj
3 0 0 - M ü s lim , A b b a s (r.a)'tan m e rfu o la r a k r iv a y e t e t m iş tir ;

"Kim Allah'ı Rab, İslam’ı din ve Muhammed'i Resul olarak kabul ederse,
imanın tadına varmıştır."

J l i : j l î İI p Î J jU İ aÎ î I . ^ ^ S jlS J\ ^ s'/j - t • >


jîipj ^ J

Ja« jJj ( fU j r î i il j Ü«İj 5\^j

oû .^3 ^ ^ 3 îıJıı S3 .Ziup S/3 V3 cî;^‘1


.« o > j p '3 f k i L : 3J âjı

301- Ebu Davud, Abdullah bin Muaviye Gadııi (r.a)'den rivayet etmiştir;
"Resulullah (a.s) buyurdu İd:

300’Müslim (}I62) 1-Kitabu'l İman. Il-Kim Allah'ı Rab. İslam'ı din ve Muhammed’i
Resul olarak kabul ederse onun mümin olduğuna detil babı. Tirmizi (5/14) 41-
Kitabu'l İman. 10-Kuteybe'nin bize tahsis ettiğine göre babı. İmam A lm ed (1/208)
301-Ebu Davud (2/103) Kitabu'z Zekat. Otlak hayvanlarının zekatı babı.
■SATHİ VE GERÇEK ÎMAN 341

Üç şey vardır ki, bunları yapan inianın tadına varmıştır: Yalnız Allah'a kul­
luk etmek, A llah tan başka ilah olm adığını bilmek, her y ıl malının zekatını
gönül hoşluğuyla verm ek. (Zekat olarak) hayvanın yaşlısım , kötûsürm, has-
tasım, ayıplı ve düşüğünü vermemek. Ancak mallarınızın orta hallilerinden
(vermek) A llah m allarınızın en iyisini istem ediği gibi kötüsünü vermenizi de em-
retmemiştir.'"

j p j J lî : j ı i ;i)l J ^ . Y

4^1 o ır ^ ç j u ,'y î ^ aj ir ^ İS Û » : ^ aL i

- j, ûî il o 'ı

ı_^ ^ aÛI «Jlaİİ O'

302- B u h ari ve M üslim , Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmişlerdin


"Resulullah (a.s) buyurdu ki:

"Üç özellik vardır ki, bunlar kim de bulunursa, o imanın tadına varm ıştır:
"Allah ve R esulü kendisine başkalarından daha sevgili olan kim se, bir kulu
yalnız Allah için seven kim se, A llah kendisini küfürden kurtardıktan sonra, tek­
rar küfre dönm eyi ateşe atılm ayı kerih gördüğü nisbette kerih görüp istem eyen
kimse."

Müslim'deki diğer b ir rivayet de şöyledir: (1)

"Ateşe atılm ayı, yahudiliğe ve hıristiyanlığa dönmekten daha çok seven (ter­
cih eden) kim se..."
Kadı Beydavi diyor ki: "Buradaki sevgiden m aksat, akli sevgi yani nefsi hoş­
lanmasa da selim b ir aklın yapm ası gereken tercihtir.

Bünyesi ilaca ihtiyaç duyan b ir hasta da böyledir. N efsi o ilacı luıllanm ak


istemezse de, aklı gereği ilacı kullanm aya m eyleder ve kullanır. Şayet insan d ik­
kat edecek olursa, Şari'nin (şeriatı koyan) bütün em ir ve yasaklarının ya a cil
bir ıslaha, ya da gelecekteki b ir kurtuluşa yönelik olduğunu görecektir. A klın
gereği, tercihin bu yönde kulanılm asıdır. Allah'ın enürlerine uyan insanın, a klı

302-Buhari (1/72) 2-Kitabu'l İman. 14-Küfre dönmeyi kerih gören kimse babı. Müslim
(1/66) 1-Kitabu'l İman. lO-Kim bu sıfatlara sahip olursa, imamn tadına varır bdbt.
Tilmizi (5/15) 41-Kitabu'l İman. 10- Kuteybe'nin bize taiıdis ettiğine göre babı. Tir-
mizi bu hadisin hasen ve sahih olduğunu söylemiştir. Nesai (8/94) 47-Kitabu'l iman
ve Şeraiuhu. 2-İmanm tadı babı.
1) Müslim (1/67) a. g .y.
342 EL ESAS Fİ'S StiMKîp

hevasına değil, hevast aklım tabi olur.

YiUcûmlülûklerini yerine getirmesinden dolayı da akli bir lezzet alır. A kli lez-
zet, hayırb ve karni olanı anlamaktır.''

Şimdi de imandan zevk alamayan kişilerle ilgili hadislere bir göz gezdire­
lim:

oıj ^ ^ iij:jıi ^ jy^ \ ^jj . r


jtüîa ^ îjjUl üUjV'
15*Ji *3Î «ilp ■ââ; j\
^ ıjîî^ OLİj V' ö 'J â)'

•(/^' i*) 4^-^' ı»-%«JÛJ J' Uj ajst-'j Sfj


303- Taberani, îbni Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Vaktiyle öyle bir hayat yaşadım ki (o sıralar) herbirim ize K ur’an'dan önce
iman verilirdi. Bir sure Hz. Muhammed {a.s)'in üzerine nazil olur olm az, o su­
rede yer alan helalleri ve haramlan, üzerinde durmamız gereken yerleri
öğrenirdik. Aynı sizin Kur'an öğrendiğiniz gibi. Sonraları öyle kim seleri
gördüm ki; kendilerine imandan önce Kur'an veriliyor. O da K itab'ın fa ti­
hasından (başından) sonuna kadar okumasına rağmen, em irleri nelerdir, nehiy-
leri nelerdir, üzerinde durulması gereken yerleri nelerdir bilm eden Daki'ın
(Hurma cinslerinden en kötüsü) dökülüp dağılışı gibi K ur'an'ı sadece parça
parça okumakla yetiniyor."

^ji^l J Jir ajİcp J)l ^ ^ ,£


J \ \jj\L. 3 , İ c> ^

»4^^ Ji ^ ıj\ '^3 ‘^ (> 1

303-Mecma'uz-Zevaid (1165) Haysemi, hadisi Taberani'nin Evsat'ta rivayet ettiğini ve


ricıüim sahih olduğunu söylemiştir. Müstedrek (1135) Hakim, hadisin Buhari ve
Müslim’in şartına göre sahih olduğunu, sahih oluşunu etkileyecek herhangi bir illeti
olmadığım, ancak Buhari ve Müslim'in tahric etmediklerini bildirmiş, Zehebi de onu
doğrulamtşiır.
^ at Hİ ve gerçek İMAN 343

'' i ■' ^ "i * ı'' i\I " *1'' ^ ' •*' 'İT ' i-'-'
^ j 'j i J i

•*••• (U ^ ' J ^ ''U İ ' (* ^ N Î

304- M üslim , Zeyd bin Vehb el Cuheni (r.a)’den rivayet etmiştir;

"Zeyd H ariciler'in üzerine yürüyen Hz. Ali (r.a) komutasındaki ordudaydı.


Hz. Ali (r.a) dedi ki: "Ey insanlar! Ben Resulullah (a.s)'ın söyle dediğini işittim:
"Ümmetimden bir topluluk çıkacak ki, onların Kur'an tilavetlerinin güzelliği
yanında sizin tilavetiniz zayıf kalacaktır. Onların namazlarının usul ve erkanına
riayetlerinin güzelliği yanında sizin namazlarınız pek zayıf kalacaktır. Yine on­
ların oruçlarına gösterdikleri titizlik yanında sizin oruçlarınız sönük kalacaktır.
Ancak onlar Kur'an’ı okurlar da, hükümlerinin kendilerini destekler mahiyette
olduğunu sanırlar, halbuki o hükümler aleyhlerinedir (kendilerini teyid etmez).
Onların namazları (duaları) köprücük kemilderinden öteye geçmez. Onlar okun
hızla avı delip fırlam ası gibi İslam ’dan çıkarlar."

İL M Î A Ç IK L A M A L A R
imanın en alt derecesi mukallidlerin imanıdır. Yani hertiangi Inr delile bak­
maksızın başkalannın görüşünü benimseyenlerin imara. O halde akaid konu-
lannda taklidi bir imana sahip olarak benimsediği görüş ile hakka uygun olan
kimsenin durumu ve hükmü ne olur?

Bazı akaid alim leri, böyle bir imanın bir şey ifade etmediğini söylemişlerdir.
Bazı alimler ise, taklid edilen kişilerin masum insanlar olan peygamberler o l­
ması ve taklidin cazim (kesin ve kararlı) olması ya da taklid edilen, görüşünden
dönse de taklid edenin o görüşten dönmeyecek kadar sabit ve kesin bir tavır
i^nde bulunmasım fasıldık olarak görmüşlerdir. Aynca delilini bilm eksizin hak
olan itikadi görüşü ana haüanyla da olsa taklid eden kişilerin fasık olduklarını
söylemektedirler. Çünkü bu kişiler, bilinmesi farz-ı ayn olan Iranulan öğren­
mediklerinden ötücü günahkar olmuşlardır.

İman mertebelerinin ikinci basamağı, delil üzerine bina edilm iş olan akli
imandır. Muteber olan iman da budur. Ancak eğer iman kalbe ulaşıp onu nuruy­
la aydınlatmamış ise, bu iman sahibi de günahkar olur ve fasıldık dairesi için e
girer. Zira insanın yükümlülüklerinden biri de, kalbini imanla aydınlatıp, has-
talıklanndan anndırmaya ve onunla ilgili sonımluluklannı yerine getirm eye
çahşmaktır.

304-Mûslim (2/748) 12-Kitabu’z Zekat. 48-Haricileri öldürmeyi teşvik babı. Ebu Davud
(4/244) Kitabu's Sünne, Haricilerle savas babı.
344 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

Bu nederde imanın üçüncü basamağı, kalbin zevk aldığı imandır. Yani kal­
bin, imanm tadına varmasıdır. İnsanlar bu tür imanda da aynı seviyede değildir­
ler. Sıddikleıin kalpleri derece bakımından faıidılık arzeder. Kalbi imanın da
çeşitleri bulunmakûdır. Murakabe ve müşahade imanı buna örnektir. Bütün
buıdar, kallün hayatta duşunun ve uyamklığtmn belirtileridir. Allah Teala:
"Muhakkak ki bunda, kalbi olan yahut §ahid olarak kulak veren kim se için
bir dğût vardır." (1) buyuımaktadır.
Kalbini aydınlatıp, ıslah etmeye ydıdene Allah Teala'nm lütfetmesi umulur.
Gayret gösterdiği halde bunu başaramadan ölen kimselerin de Allah'ın mağfire­
tine roathar dması bddoıir. Doğrusu kalfder Allah'ın elindedir.
O N B İR İN C İ K ISIM

R E S U L U L L A H (A .S y iN Y E T İŞ T İR D İĞ İ
A L T IN N E S İL
RESULULLAH (A.S)’IN YETİŞTİRDİĞİ
ALTIN NESİL
İslam'ın amelleri ve im am n şubelerinden sonra yedştirilebilecek en yüce ve
sevabı en büyük nesilden söz etmek yerinde olacaktır. Bu nesil sahabe neslidir.
Allah kendilerinden razı olsun. Siyretün Nebeviyye bölümünde Resulullah
(a.s)'ın etrafındaki şeref halkalarından söz edeıken s^abilerin fazlından bahset­
miştik. Bundan sonraki bölümlerde de zaman zaman sahabenin fazlıyla ilgili
naslara yer veraceğiz. Ancak burada bu konuya ümmetin dalalete düşüş ve
bölünüş sebeplerinden birisinin sahabeye bakış açısı ve onlara karşı alınan
tavırdan ötürü değiniyoruz.
Allah Azze ve Celle, ResuluUah (a.s)'ın ashabım en hayırlı ve en güzel sıfat­
larla annuştır. Enfal suresinin baş kısımlannda Allah Teala şöyle buyurmak­
tadır:
"M üminler o kim selerdir ki, A llah am ldtğı zaman yürekleri ürperir, kendile­
rine A llah'ın ayetleri okunduğu zaman (o ayetler, onların) im anlarını a rtırır ve
(onlar) R ablerine tevekkül ederler. Nam azlarını kılarlar ve zekatlarını, ver­
diğimiz rızıktan (A llah rızası için yoksulllara) verirler. ݧte gerçek m üm inler an­
lardır. O nlara R ablerinin katında dereceler, bağışlanma ve tükenm ez n z ık
vardır." (1) Bu surenin sonlanna doğm da şu ilahi buyruk yer alm aktadır

"Onlar ki, inandılar, hicret ettiler, Allah yolunda savaştılar; onlcur k i (göç
edip gelen m üm inleri) barındırdılar ve (onlara) yardım ettiler, işte gerçek
m üm inler anlardır." (2)
Bu ayet-i kerim eler de gösteriyor ki, sahabiler kamil bir im ana sahiptiler ve
AUah Teala sahabe'nin kam il bir imana sahip olduğuna şehadet etm ektedir.

1) Enfal Suresi: 2-4


2) Enfal Suresi: 74
348 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

"Onları takva kelimesine bağladı. Zaten onlar buna layık ve ehil idiler." (1)
"Muhammed Allah'ın elçisidir. O'nun yanında bulunanlar, kafirlere karşı
şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler. Onların rüku ve secde ederek Al­
lah'ın lûtırf ve rızasını aradıklarım görürsün. Yüzlerinde secdelerin izinden
nişanlan vardır. Onların Tevrat'taki vasıfları ve Incil'deki vasıfları şudur: Bir
ekin gibidirler ki, filizini çıkardı, onu güçlendirdi, kalınlaştı, derken gövdesinin
üstüne dikildi, ekincilein hoşuna gider, onlara karşı kafirleri de öfkelendirir
(bir duruma geldi). Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara m ağfiret ve büyük
mükcfat vadetmiştir." (2)
"Allah şu mûnünlerden razı olmuştur ki onlar, ağacın altında sana biat edi­
yorlardı, Allah O lların gönüllerindeki (doğruluk ve vefayı) bildiği için onların
üzerine huzur ve güven indirdi ve onlara yakın bir fetih verdi." (3)
'"Müminlerden ve ensar'dan (İslam'a girmekte) ilk önce geçenler ilk bunlara
güzelce tabi olanlar... Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O'ndan razı ol­
muşlardır. (Allah) onlara, altlarından ırmakları akan, içinde ebedi kalacakları
cennetler hazırlamıştır, işte büyük kurtuluş budur" (4)
Sahabilerin üstünlüğü ile ilgili daha pek çok ayeti kerime bulunmaktadır.
Bütün bu ayetler, onların makamca en yüce nesil olduklarım ortaya koymak­
tadır. Zira onlar ecıi ve sevabı en fazla olan nesildir. Çünkü hayra dikkat eden,
o hayn yapan gibidir. Onlar yükümlülüklerini yerine getirme bakımından da en
üstün nesildir. Kabirleri yeryüzünün dört bir yanına dağılmıştır. Çünkü onlar
Allah'ın sözünü en yüce lulmak için cihad etmişler ve bu uğurda, vatanlanndan
uzak diyarlarda şehid olmuşlardır. Cerh ve ta'dil alimleri, sahabilerin tümünün
adi sıfatına sahip olduklanm söylemişlerdir. Bu alimler, sahabiler arasındaki
çok az sayıdaki münafıklan, sonradan İslam'a girenleri, irtidat edip öldürülen ya
da tevbe edenleri genel değerlerdirmeye tabi tutmamışlardır. Zira onlar, sahabi­
lerin büyük çoğunluğu yanında çok küçük bir azınlıktır.

Bununla beraber bu azınlıktan mürted olup sonradan dine dönenlerin duru­


mu hayır olarak telakki edilir. Sahabiler kendi aralannda ihtilaf edip savaşmış­
lardır, ancak oıdann bu tavn da hayra aykın değildir. Çünkü onların hepsi
müctehiddi. İctihadda hatamn bile sevabı vardır. Fakat sahabilere karşı izledik­
leri tavır nedeniyle pek çok insan helak olmuştur. Onlar bazı sahabileri diğerle-
rindoı üstün tutup bir kısmına karşı tavır alınca hem sapıtmışlar, hem de kendi­
lerinden sonrakileri sapumıışlaıdır. Böylece biıbirlerini tekfir eden sapık firka-

1) Fetih Suresi: 26
2) Fetih Suresi: 29
3) Fetih Suresi: 18
4) Tevbe Suresi: 100
r ESULULLAH (A.SyiN YETİŞTİRDİĞİ ALTIN NESİL_______________ 349

1ar Oltaya çıkmış, bu fırkalar sahabilerin bazılarını hatta, büyük sahabilerin ka­
nını mübah saymışlardır. Bu yaptıklanndan dolayı vay başlanna geleceklere...

Biz burada, sahabiler hakkında daha fa ^ a derinleşmek istemiyomz. Zira on­


lar hakkındaki bilgiler, kitabın bir çok bölümüne dağılmış durumdadır. Bu bab-
da onlarla ilgili hadisler ve bazı naslar zikrettik. İleriki bölümlerde sahabilere
karşı tavır alan bazı sapık fırkalardan söz edilecektir.

Burada o konulara da bir giriş yapmış oluyomz. Kitabın telirinde izlediğimiz


prensiplerden biri, bazı konulara zaman zaman değinmek, ancak tümüyle ele
alıp incelememektedir. Zira o konular kitabın bir çok bölümünde ayn başlıklar
altında İncelenmektir.

Şimdi İslam ’ın ilk dönemlerindeki nesillerin o devirlerde olup bitene ve ara-
lannda meydana gelen olaylara rağmen üstünlüklerini gösteren bazı hadis-i
şerifleri zikredeceğiz.

Evet, herşeye rağm en oıdann üstünlüğü tartışılmaz. Çünkü İslam'ı tamyıp


bize ulaştıranlar ve Allah'ın üzerlerine yüklediği sommIuluklan yerine getiren­
ler onlardır. Sahabilerden sonra ortaya çıkan bazı sapık ve şaz kişiler, ümmetin
çoğunluğu karşısında çok küçük bir azınlığı oluştumrlar.

KONUYLA İLGİLİ RİVAYETLER

aL i J j l j Jıs :J iî jI İJi ’jt- j U I - i j ( İ j ^ ' ( J j j — ^ ®

ı>î ’

ûrî ^ ^

^ ^ :jıij

J* 'jA jlûi j j î j j U j ^

305- B u h ari ve M üslim , Ebu Said el Hudri (r.a)'den rivayet etm işlerdin

"Resulullah (a.s) buyurdu ki:


"İnsanların üzerine öyle b ir zam an gelecek ki; gaza eden b ir gurup insana:

305-Buhari (6/88) 56-Kitabu'l Cihad. 76-Harpte zayıflardan ve salihlerden yardım iste­


me babı. Müslim (4/1962) 44-Kitabu Fedaili's Sahabe. 52-Sahabenih ve sahabileri
izleyenlerin sonra da oıdan İzleyenlerin fazileti babı.
350 EL ESAS F İS SÜNNE

"içinizde ResuluUah (a.s)'m sahabisi olan var mı?" diye sorulacak. Onlar:
"Evet" deyince, o kimilere zafer kapıları açılacak. Sonra insanlar üzerine öyle
bir zaman gelecek ki, gaza eden bir gurup insana: "İçinizde ResuluUah (a.s)'ın
ashabım görüp, arkadaşlık etmiş olan var mı?" denilecek, "Evet" dediklerinde
onlara zqfer kapılan açılacaktır. Sonra insanlar üzerine öyle bir zam an gelecek
İd, gaza eden bir gurup insana: "İçinizde ResuluUah (a.s)'ın ashabının arka-
daşlanyla (tabiin) arkadaşlık eden var mı?" denilecek, "Evet" dediklerinde ken­
dilerine zafer kapılan açılacaktır."
Diğer bir rivayet ise şöyledin (1)
"CaWr (r.a)'den rivayet edilmiştir. Ebu Said el H udri (r.a) zanda bulunarak
şöyle dedi:
"Resulıdlah (as) buyurdu İd:
"İnsaidann üzerine öyle bir zaman gelecek ki; onlardan bir ordu gönderile­
cek, Onlara: "İçinizde ResuluUah (as)'ın ashabından kim se bulunuyor mu?
(var mı?)" denilecek. Sonra o (sahabi) bulunacak ve onun sebebiyle kendilerine
fetih kapılan açılacak. Sonra ikinci bir ordu gönderilecek, onlara da: "İçinizde.
Peygamber (a j)in ashabını gören var mı?" denilecek, sonra onun sebebiyle
kendilerine fetih kapıları açılacak. Daha sonra üçüncü bir ordu gönderilecek,
onlara da: "Bakınız bu ordu içerisinde, Hz Peygamber (ö.s)'in sahabilerim
görenleri gören bir kimse görüyor musunuz?" diye sorulacak. Sonra dördüncü
ordu ortaya çıkacak. Onlara da: "Bakınız! İçlerinde sahabilerl görm üş bir kim­
seyi görüyor musunuz?" denilecek. Sonunda o kimse bulunacak ve onun
yüzünden onlara fetih kapıları açılacak."

:Jıî ilil j ^ ıjjj —r* !


^ jıi
Vj U jî ji _ lîSü Ji j T ii l û i jl p

306- Buharı ve Müslim, İmran bin Husayn (r.a)'dan rivayet etmişlerdir;


"ResuluUah buyurdu kl:

"Ümmetimin en hayırlıları, benim asrımda yaşayanlardır. Sonra onları takip

$06-Btüıari (51258) 52-KitaMs Şehadet. 9-Şahit tutulduğunda yalancı şahitlik etmeven


kimse babı. Müdim (411964) a. g. y. ^
l) Müslim (411962) a. g y.
r ESULULLAH (A.S)'IN YETÎSTİRDtĞt ALTIN NESİL 351

edenler, sonra da onları izleyenlerdir."


İmran der ki:
"İyi bilemiyorum, kendi asrından iki asır sonrası mı, yoksa üç asır sonrası
için mi söyledi. Şöyle buyurdu:
"Sonra onların ardından öyle bir kavim gelecek ki, onlar çaMtlik yapacaklar
da şahitlikleri kabul olunmayacak, hıyanet edecekler, kendileri emin kimseler
olarak görülmediğinden onlara itimat edilmeyecek, adak adayıp adaklarım ye­
rine getirmeyecekler ve (çok yemek yediklerinden) belirgin bir biçimde p ym m
olacaklardır."

D E R SL E R VE ÖĞÜTLER
İbni Hacer, Fethu'l Bari'de şunları söylemektedir:

"Ümmetimin en hayırlıları asrimdir" sözüyle Hz, Peygamber (a.s) "yaşadı­


ğım zamanın insanları," demek istemiştir. "Karn" birbirine yakın bir zamanda
yaşayıp, aynı hedefleri paylaşan insanlara denir. Bazıları "Kam" kelimesinin
özel bir mana taşıdığını, bir peygamberin veya bir reisin emri altında, bir millet
veya bir mezhep halinde, ya da aynı işi yapmak için toplanan kimselere denil­
diğini ileri sürmüşlerdir. B ir zaman parçasına da "kam" denmektedir. Bu za­
man diliminin süresi hakkında ise ihtiUrf edilmiştir. 10 yıl ile 120 y ıl arasında
çeşitli sürelere "kam " denilmiştir. "Kam” kelimesi ile yüzyılın ya^edildiğini
leyid eden deliller de bulunmaktadır. Bu hadisde "Hz. Peygamber (a.syin kam ’ı
sözüyle kastedilen sahabilerdir."
Hadisde geçen, "İhanet ederler ve kendilerine itimat edilmez" sözü hakkında
Nevevi şöyle demektedir
"Açık bir şekilde ihanet ettiklerinden dolayı kendilerine güvenilmez. H albu­
ki bazı kim seler ömürlerinde bir kez emanete hıyanette bulunmuş, sonra bir
daha bu kötülüğü tekrarlamamış olduğu için, onun hıyanette bulunmuş olabi­
leceğini kimse düşünmez ve insanlar nazarında emin olarak kalmaya devam
eder."
"Şişmanlıkları zahirdir" sözü hakkındada Nevevi şunlan söylemektedir:
"Alimlerin çoğunluğu "simen" kelimesi ile bol etin kastedildiğini söylem ek­
tedirler. Yani bu İdinseler etli kimselerdir. Yoksa sütten yağ çıkarırlar an­
lamında değildir. Denilm iştir ki: "Çok yiyerek şişmanlayan kim seler zammedil-
miştir. Yoksa yaradılışça şişman olan kişiler bu kapsama girmez. Burada yem e
ve içmede aşırılığa gidenler kınanmıştır."
Diğer bir rivayet ise şöyledin
352 E L E S A S F İ’S SÜNNE

"Abdullah (r.a)‘dan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (a.s) şöyle bu­
yurmuştur:

"İnsanlarm en hayırim, benim asrımda yaşayanlar ve sonra onları takip


edenlerdir. Sonra bir kavim gelir ki, onlardan şehadeti yem inini, yem ini de
şehadetini geçer." (1)
Ravi İbrahim Nehavi der ki:
"Biz çocukken velilerimiz "Allah'ın ahdi üzerime olsun" veya "Allah adına
şehadet ederim İd” gün tabirleri kullanmaktan m enederlerdi ve bu yüzden bizi
döverlerdi."
"Onlardan birinin, şehadeti yeminini, yem ini de şehadetini geçer" sözü
hakkmda Nevevi şuıdan söylemiştin
"Burada şehadetle yemini bir arada kullananlar zem m edilm ektedir. Bazen
önce yemin edip sonra şehadette bulunmakta, bazen de önce şehadette bulunup
sonra yemin etmektedirler."

İbni Hacer, Fethul Baıi'de "İbrahim dedi ki" sözüyle kastedilenin İbrahim
Nehai olduğunu söylemiştir.
"Şehadet ve ahid üzerine (yemin ettiğimizde) bize vururlardı" ibatesi
hakmda İbni Abdilber şunlan söylemektedir

"Allah adına şehadet ederim ki" ve "Allah'ın ahdi üzerim e olsun" gibi söz­
lerden sahndmlmaktadır. Çocukların ağzı alışıp da olur olm az bu sözleri söy­
lemeyi adet haline getirmesinler diye, bu sözleri söylediklerinde büyükleri ken­
dilerim cezalandırıyordu."

Bir başka rivayet ise şöyledir (2)

"Hz. Aişe (rjı) anlatıyor:

"Bir adam Hz. Peygamber (a.sYe: "İnsanların hangileri daha hayırlıdır?"


diye sordu. Hz Peyganber (a.s):

"Benim yaşadığım zamanda yaşayan kimseler, sonra İkinciler (benden son­


rakiler), somu üçüncüler (İkincilerden sonrakiler)" buyurdu."

A* v y. (4 ^ j — T’ « V

1) Buhari (5/259) 52-Kitabu‘ş Şehadet. 9. bab. Müslim (4/1962) 44-Kitabu Fadaili’s Sa­
habe. 52-SaludHllerin, onlardan sonrakilerin ve onlardan sonrakilerin fazileti babı.
2) Müslim (4/195) a. g.y.
R E S jjy M A H (A.SV1N YETİŞTİRDİĞİ ALTIN
353

:j ü î ^ j û !;u u îl j ü ULL; jj :Uli ^

:liî p ; ^ u t !îîj' J t j U «?l4i


\'j^ Ol^j .j ü jı : j ı î .; q J \

flU l .J ^ ^ ^

ol U ^ 1 ^ 1 J Î J 4 i i lîû b î uij

J^\ J \ lilî

307- M üslim, Ebu B urde (r.a)'den, o da babasından rivayet etm iştir:


Resulullah (a.s) ile birlikte akkanı nantazm kıldık. Sonra, "keşke oturup
yatsı namazını da O'nunla beraber kılsak," dedik. (Bu düşünceyle ^turduk. Bu­
nun ardından Resulullah (a.s) çıkıp geldi ve: "Hala burada mısınız?" buyurdu.
Evet ey Allah’ın Resulü! Senlide akşam namazını kıldık, sonra seninle bera­
ber yatsı namazını kılabilmek için oturmayı düşündük" dedik. "İyi yaptınız" ya
da "isabet buyurdunuz" dedi. Sonra başını gökyüzüne kaldırdı. Çoğu zamanlar
başını gökyüzüna kaldırırdı.
"Yıldızlar göğün em niyetidir. Zira yıldızlar gittiğinde vaadedilen, gökyüzüne
gelecektir. Ben de ashabım ın em niyetiyim (koruyucusuyum) Ben de gittiğim de,
vaadedilen ashabım ın başına gelecektir. Ashabım da ümmetimin em niyetidir.
Ashabım gittiğinde de, vaadedilen ümmetimin başına gelecektir" buyurdu."

î- '■■pA f' :J li Jipr c 5 jj — Î » A

307-Müslim (4II961) 44-Kitabu Fadaili's Sahabe. 51-Hz. Peygamber (a.s) hayatta oluşu
ashabın, ashabın hayatta oluşu ümmetin emniyetidir babı. Hadisin anlamı şudur:
Yıldızlar durdukça sema da duracaktır. Yıldızlar sönüp dağıldığında ise kıyamet
kopmuş olacak, dolayısıyla da gökyüzü yarılıp yok olacaktır. "Ben de ümmetimin ko-
ruyucusuyum" demekle Hz. Peygamber (a.s) ümmetini fitnelerden, savaşlardan, irti-
dat eden bedevilerin irtidadından ve kalplerin ihtilafından koruduğu vurgulanmıştır.
Gerçekten de sonradan bu saytlanlarm hepsi ortaya çıkmıştır.
"Ashabım gittiğinde de vaad edilen ümmetimin başına gelecektir" cümlesinin
anlamı şudur: Ashabımın gidişinden sonra bidatler, dinin aslında olmayan yeni
şeyler zuhur edecek ve fitneler çıkacaktır. Şeytanm boynuzu çıkacak (NeciıYten ya­
lancı peygamber çıkacak) Rumlar müslümanlara musallat olacaktır. MeUee ve Me­
dine’nin harem (mukaddes) bölgeler oluşunun boa dönenderde Itiçe sayılması gWi
pek çok olay da bu hadisin kapsamına girmektedir. Bütün bunlar Hz. Peygamber
(a.s)'in mucizelerindendir.
354 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

^ c«Jjl frLIi Ijû l Xs-

’.Â-jaJ»- oJlİî \ j A !<üjl ^ J İ ;o J lİ .((Ljİ p*j .J^l

Jİ*^' -J^ İ J^' İ ^ U i j \ j V(, 1*1^

.< ^ 1 ^ jJÜ j IJâîI

308- Müslim, Cabir bin AbduUalı (r.a)'dan rivayet etmiştir:


"Ünunû Mub€§§ir'in bana haber verdiğine göre o, Hz. Peygam ber (asYin
Hcfsa'nm yanında şunları söylediğini işitmiştir:
"Ağacın alımda beyat eden ashabtan hiçbiri insaallah cehennem e girmeye­
cektir." Hcffsa: "Evet" ey Allah’ın Resulü" dedi. Hz. Peygam ber (a.s) ise onu
azarladı. Bunun üzerine Hafsa §u ayeti okudu:
"İçinizden oraya gitmeyceek hiç kimse yoktur." (1) H z. Peygam ber (a.s) ise,
"Allah Azze ve Celle şöyle Imyurmuştur diyerek: "Sonra (günahtan) korunan­
ları kurtarırız ve zalimleri öyle dizüstü çökmüş bırakırız" (2) ayetini okudu."

jfiı Jıî :Jii .İIp İÎ)i ^ ijUjı _r.^


il U Ç ij J L JiJı ji jii ! . ^ \ ^ \

,' •
♦((4A*u4J• VJ 'i

309- Buhari, Ebu Said el Hudri (r.a)‘den şu şekilde rivayet etmiştir:


"Hz. Peygamber (a.s) buyurdu ki:

“Ashabımıza kötü söz söylemeyin! İçinizden biri Uhud dağı kadar altın infak
edecek olsa dahi, onların ne seviyesine, ne de o seviyenin yansına erişebilir."

ı ^ ^ ’Vı : L?*' ı*4~~* i S j j — *

-X» U cUij Jî« Jâjt o î jJ !«4d y

JOS’Uüslim (4II942) 44-Kitabu FadaiH's Sahabe. 37-Ağacın, alımdaki rıdvan Matına


katılanlarınfaziletleri babı.
309- Buhari (7161) 62-Kitabu'l Fedail'U Sahabe. 5. Bab.
1) Meryem Suresi: 71
2) Meryem Suresi: 72
r ESULULLAH (A.S)'IN YETİŞTİRDİĞİ ALTIN NESİL 355

310- M üslim , Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) buyurdu ki;


"Ashabımıza kötü söz söylem eyin! Nefsim kudret elinde olan Allah'a andol-
sun ki, sizden biriniz Uhud dağı kadar altın infak edecek olsa, ne onlardan biri­
nin seviyesine, ne de o seviyenin yarısına eritebilir,"

Bir A çıklam a

İbni Hacer Askalani, Fethu'l Bari'de şöyle demektedir

"Şayet sizden biriniz" sözünde, hadisin başındaki "Ashabıma" kelim esiyle


kastedilenin b elirli b ir ashab yani sahabe olduğunda bir işaret vardır. "Şayet
sizden biriniz harcayacak olsa" sözü, "Elbette içinizden (M ekke'nin) Fethi'nden
önce (hak yolunda) harcayan ve savaşan(lar, ötekilerle) bir olmaz." (1) ayetine
benzemektedir.

Hz. Peygam ber (a.s)'in zam anına erişip O'nun hitabına mazhar olan bazı
kişiler, kendilerinden önce yaşam ış sahabilere kötü söz söylem ekten nehyedil-
diklerine göre H z. Peygam ber (a.s)'in zamanına erişem eyip, O'nun hitabına
mazhar olm am ış kim selerin, öncelikle bu yasağa uymaları gerekm ektedir. H z.
Peygamber (a.s)'in hitabının sahabilere olmadığım söyleyenler gaflete düşm üş­
lerdir. Z ira bu haberde H z. Peygam ber (a.s)‘in nehyine muhatap olan kişinin,
Halid bin V elid olduğu görülm ektedir. H alid bin Velid'in o sıralar müslüman
olduğu ve sahabiler arasında bulunduğu üzerinde ise ittifak edilm iştir."

İbni Hacer, bu hadisin söyleniş nedenini açıklayan başka rivayetler bulun­


duğunu belirterek bunlardan örnekler vermiştir. Bu rivayeüerden birinin başın­
da şu lahzlar yer almaktadır:

"Halid bin V elid ile Abdurrahm an bin A y f arasında bir problem vardı. H alid
ona kötü söz söyledi..."
Beydavi der ki:

"Hadisin anlam ı şöyledir; Sizden biriniz (Hak yolunda) Uhud dağı kadar
altın irfa k etse de, sahabilerin bir m üd ya da yarım m üd yem ek infakından elde
ettikleri sevap ve ecri elde edemez. Sevabın farklılığının sebebi niyetteki sıdk ve
İhlasın fa zla lığ ıd ır."

İbni H a c e r "Sahabilerin sevap alm adaki efdaliyetleri, şiddetli ihtiyaç sahibi


olm alarına rağm en infakta bıdım abilm elerinden kaynaklanm aktadır" dem ekte­
dir.

310- Müslim (4/1967) 44-Kitabu'l Fedail'il Saluibe. 54. Bab.


l)H adid Suresi: 10
356 EL ESAS Fİ’S StJNMp

J. (U U _ r> s
•^ r
4 j “^j ‘«.^î^' iri' 'j

311- Müslim, Hişam bin Urva (r.a)’clen, o da babası Urva’den şu şekilde ri­
vayet etmiştin

"Hz. A ije (r,a) bana dedi ki: "Ey bacımın oğlu! Resulullah (a .s)’ın ashabı
için isticar etmekle emrobaıduklan halde, onlara sövüyorlar."

ALİMLERİN
SAHABE HARKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
İbni Vezir Havdu'l Basim' adlı eserinde şöyle dem ektedir
“Deliller, hadis alimleri ve diğerlerinin §u görüşlerini doğrulam aktadır: A-
daleti ile bilinen ya da mechulu'l hal (durumu hakkında fa zla bir bilgiye sahip
olunmayan) sahabilerin kavilleri delil olarak kabul edilir. K ur‘an'dan olsun,
sünnet'ten olsun bu görüşü destekleyen pek çok nass bulunm aktadır."
İmam İbni Hibban 'Kitabul Mecruhin'de şunları söylemektedir:

"Eğer birisi çıkar da; "sahabilerden sonraki hadis ravilerini cerhettim , an­
cak bunu sahabiler için yapmadım, sahabilerden sonraki m uhaddislerde sehiv
ve hata nasıl bulunabiliyorsa, sahabilerde de bulunamaz m ı?" diyecek olursa
ona şöyle denilir:

Allah Azze ve Celle, Resulullah (a.s)in ashabını, kadirlerini ve itibarlarını


düşürecek noksanlardan münezzeh kılmış, onları ışıklarına bakılarak y o l bulu­
nan yıldızlar gibi nitelemiştir. Allah Teala buyuruyor ki:

“Doğrusu, insanların Ibrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, bu peygam ber


ve müminlerdir. Allah da müminlerin dostudur." (1)

"Allah'ın peygamberi ve onunla beraber iman edenleri utandırm ayacağı


günde..." (2) Allah'ın kıyamet günü utandırmayacağını beyan ettiği va h a n if İb ­
rahim milletine tabi olduUanna şehadet ettiği kim seleri yalancılıkla cerhetm ak
caiz olamaz. Allah Teala'mn:
"Allak’m peygamberi ve O'nunla beraber iman edenleri utandırm ayacağı

3Jl-»iüslim (412317) 54-Kitabu't Tefsir 15. hadis.


1) Ali İmran Suresi: 68
2) Tahrim Suresi: 8
RESULULLAH (A.S)’IN YETİŞTİRDİĞİ ALTIN NESİL 357

günde..." dediği kim seler için, Hz. Peygamber (a.sYin: "kim kasıtlı olarak be­
nim söylem ediğim bir sözü bana isnad ederek yalan söylerse, cehennemdeki ye­
rini hazırlasın." (1) dem esi mümkün değildir. Çünkü o takdirde Allah'ın ktyam et
günü utandırm ayacağını söylediği kimselerden bazılarının ateçe gireceğini ha­
ber vernüş olur. D em ek ki, H z. Peygamber (a.s)'in hadisinde hitab etmig olduğu
kişiler, sahabiler değil, sahabilerden sonraki nesiller arasındadır.

Sahabilerin rütbesini düşürm ek helal değildir ve imana ters düşmektedir.


Zira herhangi b ir sahabenin kadrini düşürmek nifak belirtisidir. Çünkü heva ve
nesinden konuşm ayan, söyledikleri vahiy olan Resulullah (a.s) hayatta olduğu
zamandan sonraki en hayırlı zamanın ve en hayırlı kişilerin sahabiler ve onla­
rın yaşadığı zam an olduğu söylenm iştir.

Allah’ın insanlara açıklam akla Hz. Peygamber (’a .i /ı yükündü kıldığı risale-
ti Hz. Peygam ber (a .s)’den sonra taşım akla görevlendirilen kişiler nasıl cerh o-
lunabilir? R esulullah (a.s)'ı görenlerin ve şafdd olanların yani sahabilerin,
gaiblere ya n i onlardan sonraki nesillere tebliğ etm esini em retmiştir. Çünkü on­
lar Hz. P eygam ber (a .s)’in nazarında şahidlikleri caiz olan sadık kişilerdir.
Eğer böyle olm asalardı, kendilerinden sonraki nesillere risaleti tebliğ etm ekle
em rolunmazlardı. Z ira o takdirde risaletinde yara alm a ve değişildiğe uğrama
tehlikesi söz konusu olurdu. B ir kim seyi Resulullah (a.s)'ın adaletli bulm ası,
ona şeref olarak bile yeter.
Sahabilerden sonraki kim selere gelince; onların durumu farklıdır. Çünkü sa­
habilerin kendilerine tebliğ ettiği kişilerin, münafık, bidatçi ve sapmış biri olup,
duymuş olduğu haberi eksiltip artırarak insanları saptırm a ihtim ali bulunm ak­
tadır. İşte bu yüzden sahabiler ile onları birbirinden ayırm ak durumundayız.
H ra A llah Teala, sahabileri bid'at ve dalalete düşmekten korumuştu. A llah bizi
onlarla rahm et m ekanında biraraya getirsin. A m in...”
Hatib Bağdadi de 'Kifaye'de şunları söylemektedir:

"Senedi, ravilerden H z. Peygam ber (a.s)'e kadar kesintisiz uzanan herhangi


bir hadisle am el edilebilm esi için hadis ricalinin (ravilerin) adaletinin sab it o l­
ması ve özel hallerinin araştırılm ası gerekir. Bunun tek istisnası sahabilerdir.
Onların H z. P eygam ber (a.syden doğrudan doğruya rivayet etm iş oldukları,
m etfu hadisler için böyle b ir araştırm aya girm ek gereksizdir. Ç ünkü sahabile­
rin adaleti sabittir. A llah Teala, K ur'an’da onların adalet sahibi ve tem iz kişiler
olduklarını beyan etm iştir."

Eb u Zu r’a da şöyle dem ektedir

1) Müslim (1/10) Mukaddime 2-ResuMlah (as) adına yalan söyleyenin büyük günahı
babı.
358 E L E S A S F İ'S SÜNNE

"Resulullah (a.s)'tn ashabında ayıp arayan bir adam görürsen, bil ki o


zındıktır. Çünkü Resulullah (a j)’ın sözleri haktır. Kur'an da haktır. Kur'an ve
Sünnet bize Resulullah (a.s)'ın ashabı hakkında en doğru bilgiyi verm iştir. As-
hab’ta ayıp arayanların amacı şahidlerimizi cerhederek Kur'an ve sünnet'i işle­
mez hale sokmaktır. Asıl o kimseleri cerhetmek gerekir. İşte onlar zındıklardır."
İbni Salih, 'Ulumul Hadis'te şöyle demiştir;
"Ümmetin, bütün sahabilerin adil kişiler oldukları üzerinde icmai bulunmak­
tadır. Fitne (imtihan) olaylarına karışan sahabiler de bu cüm ledendir. Icnuı
ehli alimlerinin de bu konuda aynı şekilde icmai vardır. Çünkü ehl-i imanın on­
lar hakkında hüsnü zannı bulunmakta, Kur'an ve sünnet'ten naslar da bu zannı
teyid etmektedir. Şeriatı nakleden kişiler olmaları dolayısıyla A llah Sübhanehu
ve Teala onların adaleti üzerine icma edilmesi için gerekli delilleri ihsan etmiş­
tir."
Ebu Ömer bin Abdilberr de ’îstiab’ adlı eserinde şunlan söylem ektedir
"Onların (sahabelerin) hallerim araştırmaktan im tina ediyoruz. Ç ünkü ehl-i
hak olan mûslümanların yani ehl-i sünnet ve'l cemaatin, sahabilerin tamamının,
adalet sahibi oldukları konusunda icmai bulunmaktadır."
Hatib Bağdadi, 'Kifaye'de: "Bu, bütün alimlerin ve sözüne itibar edilen fa ­
tihlerin görüşüdür" demiştir.
Muhammed bin Vezir Yemani, bu konuda yalnız ehl-i sünnetin değil, Z&y-
diyye ve Mutezile hrkalanmn da icmai bulunduğunu söylemiştir. San'ani de
Tehidu'l Efkar' isimli eserinde aym görüşü belirtmektedir.
O N İK İN C İ K ISIM

V E SV E SE LE R
İM A N IN A Z A L M A S I
İM A N IN A R T M A S I VE Y E N İL E N M E S İ
İM A N IN Y İT İR İL M E S İ
VESVESELER, İMANIN AZALMASI
ARTMASI, YENİLENMESİ VE
YİTİRİLMESİ
Bu kısım; insanı meşgul eden vesveseler, iman numnun gizliliği, imamn art­
ması, yenilenmesi ve alınması hakkındadır.
Hayatın değişik dönemlerinde kalpleri meşgul eden bir takım vesveseler or­
taya çıkabilmektedir. K alp bu gibi vesvesdeıe hoş bakmayıp onlara karşı dur­
duğu sürece, bu vesveselerin hiç bir önemi yoktur. Çünkü bunlar dıştan gelmek­
tedir. Tıpkı b ir adamın gelip inşam fenalığa çağırması ve onun da çağnsım ka­
bul etmesine benzemektedir.
Bir de, kalplerin önem verdiği ve etkilendiği bir takım vesveseler bulunmakr
tadır. Bunlar, yerine göre şüphelere ve tereddütlere yol açabilir. İşte bunlar teh­
likeli vesveselerdir, tnsam n zikir ehli ve ilimleriyle amel eden ilim adam lan ile
bir arada oturması ve ordarla fikir abşverişinde bulunması suretiyle bu tü r ves­
veselere karşı duım ası gerekir. Yüce Allah:
"İyi bilin ki, kalpler ancak A llah’ın zikri ile mutmain olur" (1) diye buyuru­
yor.

Bir hadis-i şerifinde ResuluUah (a.s) efendimiz şöyle buyurmuştun


"Eğer siz, benim le b irlikte bulunduğunuz anlardaki halinizi sürekli koruya-
bilseniz, m elekler sizinle m usûfaha ed erler" Bu hadis-i şerifi M üslim rivayet
etmiştir. (2)

B ir de, heıhangi bir olay ve durum dolayısıyla oıtaya çıkan olağandışı ves-

1) Ra'd Suresi: 28
2) Müslbn (4/2106) 49-Kitabu’t Tevbe. 3~Ahiret konulan ile ilgili olarak sürekli zikir ve
fildr halinde olmanın ve murakabenin fazileti, bSyle yapmanm caiz olduğu babL
362 EL ESAS Fİ'S SÜNNb

veselerle karşılaşılır. Nitekim Müslim'in Ubeyy bin Ka'b (r.a)'dan rivayet etmiş
olduğu aşağıdaki hadiste bu tür vesveseye işaret edilmektedir:
"Kalbime öyle bir tereddüt dü§tü ki, cahiUye döneminde bile böylesi bir
şeyle karşılaşmış değildim." (1)
Yüce Allah da, ayet-i kerimesinde bu konuya işaretle şöyle buyurmuştur:
"Allah için çeşitli zanlarda bulunuyorsunuz." (2)
Bu tür vesveselerden korunmanın yolu sadıklar ve doğru yolda olan insan­
larla birarada bulunmaktır.
Bazı duramlarda iman nurunun zayıflaması olmaktadır. Bunun sebebi de in-
samn işlerine dalıp Allah'ı anma ve O'nun sıfatlannı düşünmeden uzak kal­
masıdır. Bütün bu konuların çözüme ihtayacı vardır. Kim kendini zikirlere, ilim
adamlanyla ve salih insanlarla bir arada bulunmaya alıştınr, zikir ve ilim mec­
lislerine devam ederse, imamnın sürekli tazeleneceği ve dolayısıyla tereddüt­
lerden uzak kalacağı umulur.
Kesin delillere dayanan akli imamn azalması söz konusu olamaz. Çünkü
böyle bir imandaki azalma, şüpheden ileri gelir, şüphe ise küfür ifade eder. An­
cak bir de insana hissi bir zevk veren kalbi iman vardır. Bu iman, kalbin nuru­
nun artıp eksilmesine ve yine ihlaslı amellerin artıp eksilmesine göre artıp eksi­
lebilir. İMaslı amel arttıkça, bu iman da artar. İtaat azalıp günah arttıkça, bu i-
man da azalır. İmanın artıp artmayacağı konusu ile ilgili yorumlardan çıkardı­
ğımız sonuç budur. Ebu Hanife: "İman artmaz ve eksilm ez," demiştir. Yüce Al-
lah'm;

"Kendilerine Allah'ın ayetleri okunduğu zaman, bu ayetler onların iman­


larım artırır" (3) ayet-i kerimesinde ve buna benz»- ayetlerde im anın artışı ile,
iman edilen şeyin artmasının kastedildiği ifade edilmiştir.

Anladığumz kadanyla Ebu Hanife burada akli imara kastetmektedir. Çünkü


böyle Inr imamn kesin olması gerddr. İmarım artacağı görüşünde olan ilim
adandan ise, konuyla ilgili ayet ve hadis metinlerine dayanarak kalbi imanın
artmasıru kasdetmişlerdir. Kalbi iman ise hissedilen bir şeydir. Bu açıklamalar
ve anlamlar çerçevesinde konularla ilgili nasslara geçmek istiyoruz.

KONUYLA İLGİLİ RİVAYETLER

1) Müslim (1/562) 6-Kitabu Salati'l Muscfırin ve Kasriha. 48-Kur'an'ınyedi harf üzere


indirilmesi ve bunun anlamı babı.
2) AJıadr Suresi: 10
3) Eıftd Suresi: 2
yF-SVESELER, İM ANIN AZALMASI, ARTMASI... 363

jii) 4-'' j ' '4 ^ İ l i î li ^ j Uj^Î X

lili ?;i'l j U .oİİ ^ Ü iİsl ^ : J y i jU a^ül ı^ JU -'

.«İIp jiJ> j l î JJ;T ; j i İ j^ '

312- Ahmed, Hz. Aişe (r.a)’den rivayet etmiştir;


"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Sizden birine şeytan gelerek: "Seni kim yarattı?" diye sorar. O kişi: "Allah"
diye cevap verir. Bu kez şeytan: "Öyleyse Allah'ı kim yarattı?" diye sorar. Siz­
den biri böyle b ir durum la (vesvese ile) karşılaşırsa "Allah'a ve Resulüne iman
ettim" desin. B öyle dem esi ondan o vesveseyi uzaklaştırır."

jî ^ ^ y ^ ^ _ _ r^ r

O ' Ja ilo j*i/ U J j ;w

jl ’f-

.((JiilİA U j ijiî İJ J j O jJ U-İ Jt^ l jUa^tJl

313- B ezzar, Umare bin Ebi Haşan -ya da İbni Hassan (r.a)'dan-, o da am­
casından rivayet etmiştir:

"insanlar R esulullah (a.s)'a kalplerini meşgul eden vesveseler konusunda


sorular sordular ve içlerinden birinin Süreyya yıldızından düşmeyi bu vesvese­
lerden söz etm eye tercih edebileceğini ifade ettiler. Bunun üzerine Resulullah
(a.s) şöyle buyurdu:
"Bu im anın açıklığındandır. Şeytan kula bu dereceden öncesinde gelir. K işi
burada onun vesvesesinden kurtulursa, o bir başka yönden yanaşır."

.« j Lİj V i iiUîs :jL ü

312- Ahmed (6/257) Keşfu'l Estar (1/34) Mecma'uz-Zevaid (1/32) Haysemi: "Bunu
Ahmed, Ebu Ya’la ve Bezzar rivayet etmiştir ve.ravileri sikadır" E m iştir.
313- Keşfu'l Estar (1/33) Mecma’uz-Zevaid (1134) Haysenü:"Bunu, Bezzar rivayet etmiş­
tir. ravileri hadis ilminde iman (alim) olan sika kişilerdir" demiştir.
364 EL ESAS Fİ'S S Ü N ı^

314* Müslim, Abdullah bm Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:


"Resulullah (a.s)'a vesvese hakkında soru soruldu, şöyle buyurdu:
"Bu imanın sadeliğinden (halisliğinden)'dir."
Bir başka rivayette Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle nakledilmiştir:
"Resulullah (a.sym ashabından bir takım kimseler yanına gelerek şöyle söy~
lediler:
"Bizim zihinlerimize bazen öyle şeyler geliyor ki, birimizin bunlardan söz eu
mesi, kenesine oldukça ağır gelir (zor gelir)." Resulullah (a.s):
"Siz gerçekten bu tür düşüncelere maruz oluyor musunuz?" diye sordu. Ge­
lenler: "Evet" dediler, Resulullah (a.s) da: "Bu, imanın açıklığındandır" diye
buyurdu." (1)

j sU- :Jlî j p i '/ i lS j j -—T y 6

Ol !*Ul J :JÛÎ
İÎİÎ c jrî ;ÎJÎ.); J Ü İ O l O ' ı 4^: î o ^ : OM _

.« ^ jl-jiı j ı o X ^ Vj ;^âjı

315- Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir.


"Bir adam Resulullah (a.s)'a gelerek:
"Ey Mlah'ın Resulü, bizden biri bazen öyle düşüncelere maruz kalıyor ki,
kömür halini alması, onun için bu düşüncelerden söz etmesinden daha sevimli
olur”diye söyledi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Allahu ekbet, Allahu ekber. İmtihanım vesveseye dönüştüren Allahu Tea-
la’ya hamdolsun."
Bir başka rivayette bildirildiğine göre Ebu Zumeyl şöyle doniştir:

”lbm Abbas (rja)'a: "Kalbime ne.gibifikirler geliyor biliyor musun?" dedim.

314- Müslim (11119) 1-Kitabu'l İman. 60-İmanda vesvese ve kendisinde vesvese'bulan


kişinin ne demeti gerektiği ile ilgili bab. Bu durum vesveseyi ve vesvese ile kalbe
doğan düşünceleri sevmeme şeklinde kendini gösterdiğinden, iman sadeliği olarak
kabul edilmiştir.
315- Ebu Davud (41329) KitabulEdeb. Vesvesenin reddi babı.
I) Müslim (11119) Bir önceld ha£sin geçtiği yer.
v esv eseler , İ M A N I N A Z A L M A S I. A R T M A S T ..
365

"Neler geliyor?" dedi. B en: "Vallahi, onları söyleyemem" dedim. İbni Abbas
(r.a): "Şüphe cinsinden bir jcy mi?" diye sordu, sonra güldü ve ardından da
iöyle söyledi: "Bu tü r düşüncelerden kimse uzak kalamamıştır. Hatta yüce A l­
lah şu ayet-i kerim esini indirdi:

"Sana indirdiğim izden şüphede isen, senden önceki (peygamberlere) indir-


dipm iz kitapları okuyanlara sor." (1) Bu ayet-i kerim eyi okuduktan sonra da
şöyle söyedi: "Zihnine bu tür düşünceler geldiğinde: "O Allah iUt ve sondur (ev­
vel ve ahirdir), açıktır, gizlidir (zahirdir, batındır). O her şeyi bilendir" diye
söyle." (2)

^ C J :Jlî ^ luı ^ J;i ^3; _T > 1


aj jii ^ i;a ’> ıJU' J ij
\ '} löi öl ^^ ^ ^

jü J Ua 5*1Jî 1^

^ i i r il S ij ^ ^ ^ ^ J4 J' i î - A i

ji u ^ 4jı J_;-j
> oîjilı yi öl 01 j-i' v l g, jı

•^1 «'j*' Jîl, Sj* t g * ' 0 ', o iij»

Î^J ^ ®'J*I t^
l aj»

İ3lâl oj:llj jiiı jil rviiii îj'L;

^ Jİ^ /iâ
316- M ü slim , U beyy bin KaT) (r.a)’dan rivayet etmiştir:

316-Müslim (JI562) 6-Kitabu'l Musafîrin ve Kasriha. 48-Kur'an't Kerim'in yedi harf


(okunuş) üzere indirildiğinin açıklanması ve bunun anlamı ile ilgili bab. Nesai
(21152) 11-Kitabu'l İfiitah. 37-Kur'an-ı Kerim'de bildirilenleri kendinden toplayan
(öz itip riyle) kısımla ilgili bab. Tirmizi (51193) 47-Kilabu'l Kıraat. 11-Kur'an-t
Kerim'in yedi harf üzere indirilmiş olması ile ilgili olarak gelen rivayetler babı. Tir­
mizi: "Bu hadis hasen sahihtir" demiş, ancak buna yalan bir lafizla Hz. Ömer (rM)‘-
den rivayet etmiştir.
1) Yunus Suresi: 94
2) Ebu Davud (41329) Kitabu'l Edeb. Vesveseyi önleme babı. İsnadı basendir.
366 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

"Mescid'çie bulunuyordum. Bir adam içeri girip namaz kılm aya başladı ve
daha önce duymamış olduğum bir okuyuşla K uran okudu. (Yani bildiğim bir
ayeti veya ayetleri benim öğrenmiş olduğumdan farklı şekilde okudu. -Çeviren)
Sonra bir başkası geldi. Bu, biraz öncekinin okuyuşundan daha fa rklı okuyuşla
okudu. Namazlarımızı bitirince hep birlikte Resulullah (a.sYın yanına gittik.
Ben Resulullah (a.s)'a:
"Şu kişi daha önce duymamış olduğum bir tarzda Kur'an okudu. Bu ise
diğerinden de farklı şekilde okudu" dedim. Resulullah (a.s) her ikisine de oku­
malarım söyledi, onlar da okudular. Resulullah (a.s) ikisinin de okuyuşlarını
doğru buldu. Bu durumda kalbime öyle bir terüddüt düştü, ki, cahiliye döne­
minde bile böylesi bir şeyle karşılaşmış değildim. Resulullah (a.s) benim duru­
mumu görünce göğsüme vurdu. Ben terden sırılsıklam oldum. Kendim i öyle
doğrudan (engelsiz) Allahu Teala’y a bakıyormuş gibi hissettim . Bu sırada Resu­
lullah (a j) şöyle buyurdu:
"Ey Ubeyy, bana: "Kur'an'ı tek harf üzere oku," diye bildirdi. Ben (Allahu
Teala’ya): “Ümmetime biraz kolaylık ihsan eyle," diye niyazda bulundum, ikinci
kez: "İki harf üzere (yani kıraat şekli üzere) oku," diye bildirildi. Ben yine:
"Ümmetim için biraz daha kolaylaştır," diye niyaz ettim . Ö çüncüsünde: "Yedi
harf üzere oku, daha önceki niyazlarının her biri için de sana m utlaka kabul
edilecek bir dua hakkı tamdım," diye bildirildi. Ben de: "Ey A llah’ım , ünm etim i
bağışla, ey Allah’ım ümmetimi bağışla" dedim. Üçüncü duana ise, H z. İbrahim
(a.s) de içlerinde olmak üzere bütün yaratıkların bana rağbet edecekleri (şefaat
için bana yönelecekleri) güne sakladım."

Bir Açıklama

Hadiste, şüphe sebebiyle kalbe gelen çeşitli vesveseler hakkında bir ömdr
verilmededir. Ayıu zamanda hadis, kalplerini sürekli kontrol altında tutanlann
(eld-i kulub'un) Resulullah (a.s)'tan almış olduklan halet hakkında bir fikir ver­
mektedir.

Resulullah (a.s) Ubeyy (r.a)'in gögsüne bir kez vurarak onu vesvese h a in ­
den, yakin derecelerinin en üst derecesine çıkanyor.

Yedi haıf üzere okuma kcmusuna gelince: Resulullah (a.s) Kur'an-ı Kerim'i
okuyuşunda arap lehçderi arasındaki değişiklikleri göz önünde bulundururdu.
Dala sonra İslam ümmeti Hz. Osman (r.a) mushafı ile Kur'an-ı Kerim'in bir tek
yazılış şekli ve o ı ayn dkunuş şekli üzere icma etti. Halen okuyuş şeklinin hep-
â , Hz. Osman (r.a) m u ^ fin a ve Kureyş şivesine göredir.

Anladığımız kadanyla, bu değişik okuyuş tarzlan arasındaki m evcut ihtilaf­


lar, söz konusu yedi harf üzere okuyuştan geriye kalanlardır. Yoksa bizzat o
VESVESELER. ÎM ANIN AZALMASI, ARTMASI... 367

yedi harf üzere okuyuşun kendisi değildir. Yani Allah Resulü (a.s), Kuı'an-ı Ke-
rim’de geçen ibareleri yer yer arap lehçeleri arasındald farklılıklara göre telaffuz
ederdi. İşte bu, Kur'an-ı Kerim'in yedi harf üzere okunuşuydu. Ancak Resulul-
lâb (a.s)'uı Kur'an-ı Kerim'deki bazı ibareleri arap lehçeleri arasındaki farklılık-
lan göz önünde bulundurarak değişik zemaıdaıda, değişik şekillerde okuma­
sıyla ilgili rivayetler, m evcut on kıraat -kıraati aşere- arasındaki ihtilaflara da­
yanak oluşturmuştur. Bu ihtilaflar ise Resulullah (a.s)’m Kur’an-ı Kerim’i yedi
harf üzere okum asından arta kalan şeylerdir, yoksa bizzat kendi harf üzere oku­
yuşun aslı değildir.

J\ j j —r v v

:c i» ?<üİâI>.U Zs. İİ3\ J j i j j ^ y\ :j ü

jL ^ ı!i ji ^ J \ j u .ıj^ r p U ^ ı j sSijS/tj

f e - JiU ^ J ll Jp uU s Üi c J îİıiÛ . i l i

İİoIp !İ)t U> : ^ j ü i .^ 1

^ lîıî ı^ îj ü ı r

jJ OJ, ( .s r^ J_y~'j J l İ i . i j s ^ O b u Ja J'j

-O İj^ .dÂplL<j âpC/

317- M üslim , Resulullah (a.s)'ın vahiy katiplerinden biri olan Ebi R ub'i
Hanzala l»n Rebi' Useyidi el Katib (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir;
"Hz. Ebu B ekir (r.a) ile kar§tla§ttk ve H z. Ebu B ekir (r.a) bana: "H alin
nasıldır, cy H anzala?" diye sordu. Ben: "H am ala m ünafık oldu (nifaka dû^tü)"
dedim. H z. E bu B ekir (r.a): "Sübhanallah, sen ne diyorsun?" dedi. Ben:

"Biz R esulıdlah (a .sym yanında bulunuyoruz. O bize cennetten, cehennem ­


den söz ediyor. B iz bunları adeta gözlerim izle görmüş gibi oluyoruz. Aru:ak R e-

3J7-MüsUm (4/2106) 49-Kitabu't Tevbe. 3-Ahiret konularım sürekli düşünmenin ve ka-


tırlamanın ve kendi kendini kontrol etmetûn fazileti babı.
368 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

subdlah (a.s)'tn yanından çıktıktan sonra hanımların, çocukların, m al ve


mülkün arasına ktmçıyor, Resulullah (a.s)'ın söylediklerinin çoğunu unutuyo­
ruz” tkdim . Hz. Ebu Bekir (r.a):

"Vallahi, bu durum aynen bizim de ha§ınuza geliyor" dedi. Ben ve H z. Ebu


BeUr (r.a) birlikte çıkıp Resulıdlah (a.sytn yanına gittik. Ben: "Ey A llah’ın Re­
sulü, Hamala münafık oldu" dedim. Resulıdlah (a.s): "Bu ne dem ek oluyor?"
diye buyurdu. Ben:
"Ey Allah’ın Resulü, senin yamnda bıdunuyoruz. Sen bize cennetten, cehen­
nemden söz ediyorsun ve biz buraları aynen gözlerimizle görm üş g ibi oluyoruz.
Ancak senin yanından çıktıktan sonra hanımlara, çocuklara, m al ve mülke
karışıyor, çoğu sryi unutuyoruz" dedim. Bunun üzerine R esulullah (a s ) söyle
buyurdu:
"Canım elinde olana yemin ederim ki, eğer siz benim yanım da bulunduğu­
m a andaki halinizi sürdürseniz ve devanüı zikir üzere olsanız (söylenilenleri
sürekli aklınızda tutabilseniz) yataklarınızda ve yollarda m elekler sîzlerle mu-
st^dha ederleri. Ancak ey Hanzalal Saat saat (yani bazen bir hal, bazen bir
hal) üzere olursunuz?" diye buyurdu. Ve bu sözü üç kez tekrar etti."
Bir Açıklama
Hadis-i şeıifte, salihleıle bir arada bulunma ve zikir sebebiyle iman derece-
leıinin yiikselece^ne, imanm ilerleyeceğine işaret edilmiştir. Aynı şekilde ha­
diste, melelder gibi gayb alanine ait tur şeye muttali olmamn (keşfin) imkan
dairesinde olduğuna işaret edilmektedir.
Aynca hadis, kalbin bir halden bir hale geçebileceğini de ortaya koymak­
tadır. Hadiste, sahabilerin Resulullah (a.s) ile bir arada bulunmaları ve O'ndan
Ulgi almalan sonucunda kendilerine hakim olan nebevi hale de işaret edilmek­
tedir. Bu yüzden sahabiler kendilerinden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir
üstünlüğe sahiptirler.

.1^11 \ :j u aJU J

318- Ahmed, Ebu Huıeyre (r.a)'den merfu olarak rivayet etmiştir:

318-Ahmed (2I3S9) Uecmduz-Zevaid (1152) Haysend söyle söylemiştir: "Bunu Ahmed


rivayet etmiştir. İsnadı ceyyiddir (iyidir) Ravüeri arasında Semir bin Nehar bulun-
maktadır. İbm Hibban bunun sika olduğunu bUdirmistir." (19182) de de: "Ravileri
sikadır" diye söylemisth. (21211)'de ise $u açüdamayı yapmıştır: "Bezzar: "Resulul
v esv eseler, İM ANIN AZALMASI, ARTMASI... 369

"ResuluUah (a ^ ) buyurdu:
"İmanlarınızı tazeleyiniz."
"Ey A llah’ın R esulü, im anlarım ızı nasıl tazeleyeceğiz" diye soruldu. Resulul-
lah (a.s) da şöyle buyurdu:
"La ilahe illallah sözünü çokça söyleyin."

# İ)| J j l î :j ü ^ - r >^

oUiVİ j' 1/ c u 4.Jİİ1 j u j u r j j û j S lunî S t » :

J-

319- H ak im , Abdullah bin Am r ben el As (r.a)'dan rivayet etmiştir:


"ResuluUah (a.s) şöyle buyurdu:

"iman, sizden birinin, içinde elbisenin eskim esi gibi eskir. Allahu Teala'dan
kalplerinizdeki im anlarınızı tazelem esini dileyiniz."
Son iki hadiste, im an nunm un gitmesine, zayıflamasına ve bu nurun zayıfla­
masına sebep olacak çeşitli dununlann ortaya çıkmasına işaret edilmektedir.
Hadislerden anladığım ıza göre bunun da ilacı, dua ve tevhid kelimesini çokça
söylemektir. İleride "zikirler bölümü"ndc göreceğimiz üzere kelime-i tevhidin,
müslümamn günlük virdleri arasında yer alması gerekmektedir.

lah (a.sytan sadece bu isnad ile rivayet edildiği anlaşılmaktadır," diye söylemiştir.
Bu hadisle ilgili tartışmaların merkezini Sadaka bin Musa Dakiki oluşturmaktadır.
İbni Mu'in ve daha başkaları bunun zayıf olduğunu ifade etmişlerdir. Müslim bin
İbrahim şöyle söylemiştir: "Bize Sadaka Dakiki hadis rivayet etti. Bu kişi saduk
(doğru sözlü) idi."
Feyzul'I K adir\n m ü e ll^ (3l345)'de şu açıklamayı yapmıştır: "Hakim bunun sahih
olduğunu söylemiş,, ancak Zehebi ravileri arasında Doka bin Musa’mn bulunması
sebebiyle Hakim'e itiraz etmiştir. Söz konusu raviyi zayıfgörmüşlerıür." M unzeri de.
'et Tergib ve’t Terhib’ (2/415)’te şu açıklamayı yapmıştır: "Bunu Ahmed ve Taberani
rivayet etmiştir. Ahmed'in isnadı basendir." Takrib (I/366)’de m üellif şöyle
söylemiştir: "Sadaka bin Musa saduktur. Ancak hakkında bazı tereddütler bulun­
maktadır." Ta'cilu'l Menfa'a (168)'da Semir bin Nehar'ın Şuteyr olduğu ifade edil­
miştir. Onun hakkında da Takrib (ll333)’de "saduk" denilmiştir. Buna göre hadis
inşaallah hasen olur. Bir sonraki hadis de bu hadisin anlamına şeliadel etmekte ve
anlam bakanından desteklemektedir.
319-Müstedrek (1/4) Müellif: “Bu hadisin ravileri sikadır" demiş, Zehebi de onu doğru­
lamıştır. Mecmau’z-Zevcûd (1/52) Haysemi: "Bunu Taberam Kebir'de rivayet eOnîş-
tir, isnadı basendir" demiştir.
370
Jg k E S A S Fİ’S SÜNNE

J j-j Jü :Jü ı*;p *1)1 ' j,' ^

••« * 1 ' ^ M 4 IB - * X -, ^ j j «j,,

320. Ebu Daraıl, Ebu Hureyre (r.a)<len tivaya eonisör.


"Resulıdlah (aj) jöyle buyurdu:

BU- kip zina ettiği zaman, iman ondan (yani onun kalbinden) çıkar ve tıpkı
bir gölgelik gibi üzennde durur. Zinadan geri çekildiği zaman da iman kene­
sine geri döner."

Bir nvayette de şöyle büdiriltnişiin

_ "(Şna ettiğinde) iman kendisinden çıkar ve tıpkı bir gölgelik gibi bajinın
üzerinde durur. Bu ipen çıktığı (geri çekildiği) zaman da iman kendisine geri
döner.” (1)

Muhammed Bakır şöyle söylemiştin

"Kip o haUe imandan çıhpİslam'a (teslimiyet haline) girer."

ili j ^ - ûi I4 ü illi ^ -J. J ^ id ı J j ; _ r T i

3*i 0!^ j ij ^y;J^Slı :jû


^ ^ t e ^ C I -^ ^* #**

321- Buharı, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:


"Resulullah (aj) ^ l e buyurdu:
"Zina eden % /, mü’min olduğu halde zina etmez. İçki içen, mü'm in olduğu
halde (mü'min dardı) içki içmez. Hırsızlık eden, mü'min olarak hırsızlık et­
mez."
İbni Abbas (r.a) bunun tehirinin şöyle olduğuna ifade etm iştir.

320-Elm Davud (41222) KitabA’s Sünne. İmamn artıp eksileceğine delalet eden rivayet­
ler babı. MUstedrek (U22) MüeUîf: "Bu hadis Buhari ve Müslim'in şartlarına göre
sdıihtir" demiş. Zehebi de onu doğrulamıştır.
321‘Buhari (12(81) 86-Kitabu'l Hudud. 6-Htrsıılık etmesi halinde hırsızla ilgili uygula­
ma babı.
I) Timdzi (SUS) 4l-Kitabu1 İman. 11-Zina edenin mü'min olarak zina etmeyeceğine
dair rivayetler babı.
v esv eseler, İM ANIN AZALMASI, ARTMASI... 371

Söz konusu amelleri işlerken kişiden iman alınır. Çünkü iman temizdir. Kul
günah işlediği zaman iman ondan ayrılır. Kötü amellerinden geri durduğunda
da imanı kendisine geri döner." İbni Abbas (r.a) bunu söyleıken, imanın insan­
dan nasıl ayrıldığım ve sonra nasıl döndüğünü göstermek için paımaklanm bir­
leştirmiş ye sonra ayırmıştır. (1)

Nesai'nin rivayetinde de yukanda verilen hadise: "Adam öldürdüğü zaman,


mü'min olarak öldürmez" ifadesi ilave edilmiştir. (2)

4)1 jl İİp. ilil J _ r Yt


y i J jL J t y j ^ :JÛ

c/î' 'J - ^S3}> p . w J i - JB . l i ; ] : ; i i i - ;:4 ji 'v j


/îl ^ ifu ' I " i "i : l' ^ M' * < 'ı> '
îs'I Çfy- ^ « İ ^ «jlj* ^1 »J" J

âe: ^s»
322- B u h a ri ve M üslim , Ebu Hureyıe (r.a)'den rivayet etmişieraır:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Zina eden kişi, mü'min olarak zina etmez. Hırsızlık yapan kişi, çalarken
nü'min olarak çalmaz. Şarap (içki) içerken, mü'min olarak içmez." Hadisi, Ebu
Hureyre (r.a)'den nakleden ravi Ebu Bekir şöyle söylemiştir

"Ebu Hureyre (r.a) bunlara ilave olarak şunları da bildirdi:


"Yine, insanların yağmalama sırasında kendisinin üzerine göz dikecekleri
kıymetli bir şeyi yağmalarken de mü'min olarak yağmalamaz."
Müslim, yukarıdaki m etne şöyle bir ilavede bulunmuştun

"Biriniz hile yaparken de mü'min olarak hile yapmaz. Sakının, sakının." (3)
Tirmizi'nin rivayetinde ise şu şekilde geçmektedir:

322-Buhari (10/30) 74-Kitabu'l Eşribe. 1-Yüce Allah'ın: "Kim bir mü'mini kasıtlı olarak
öldürürse, onun cezası, içinde ebedi kdtmak üzere cehennemdir" sözü ile ilgili bab.
Müslim (1176) 1-Kitabu-l İman. 24-İşlenen günahlarla imanın azalacağı babı.
1) Buhari (12/114) 86-Kitabul Hudud. 20-Zina edenlerin babı.
2) Nesai (8/63,64) 4S-Kitabu‘l Kasame. 48-Yüce Allah'ın: "Her kim bir mü'mini kasıtlı
olarak öldürürse, onun cezası ebedi olarak cehennemde kalmaktır" ayet-i kerimesi­
nin te’vili (yorumlanması) ile ilgili bab.
3) Müslim (1/77) Bir önceki hadisin geçtiği yer.
372 EL ESAS Fİ'S SÜNNP.

"Zina eden, mü'min olarak zina etmez. Yine mü'min olarak hırsızlık etmez.
Ancak /«vfce yolu açıktır." (1)

Nesai'nin rivayetine göre ise Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:


"Zina eden, mü'min olarak zina etmez, yine mü'min olarak hırsızlık etmez.
Aym şekilde mû'nün olarak çarap (içki) içmez." Ravi: "Resulullah (a.s) burada
dördüncü bir şey daha zikretti, ama ben unuttum" diye söylem iştir. Resulullah
(a.s) sözüne daha sonra şöyle devam etti:
"Bu fiillerden birini işlediği zaman İslam halkasını boynundan çıkarmış
olur. Eğer tevbe ederse, Allahu Teala da onun tevbesini kabul eder." (2)

\ 3 l ; : j \î c'aİp ilil jd ı ^ - r r r

c J j j l'liVİ O Î c J ' j ^ ^

l î d ^ .Ai-jı ^ toT^*ı ^ yÂi' J j j (*j -4 ^ ^ * 1_5»

JL liyî j j i j ^ ÂjUVİ ’• ^

ji. u ji ^ kV İ Ji c ç İT jîı jî
tf, 1^ ^ # w . e yOf k. k ■'11* 1^ •«' I * (i aı
^ ^ ® cJstİi#
^,r : » .9,, f • $: ,♦ X» ^

U4»jLî-1U:J^-jİİ ^ Oj, :Jlİi tiluSll


S\i} > j\ 4S> ^ ^ jû L î 3 ^

y yj-*' l*L~* Uj
.UStij bSi Sil (lİU; ^UÎ 4JT Ui C\j Ju
323- Buhari ve Müslim, Huzeyfe bin Yeman (r.a)'den rivayet etmişlerdir;

323’Buhari (11/333) 81-Kitabu'r Rikak. 35-Bmanetin kcddtrılması babı. Müslim (1/126)


l-Kitabul İman. 64‘Bazı kalplerden emanetin ve imanın kaldırılacağı babı. Tirmizi
(4/474) 24-Kitabu’l Filen. 17-Emanetin kaldırılması ile ilgili rivayetler babı. Hadi­
sin son paragntfmda ifade edilmek istenen şey şudur: Kastedilen dönemde müslü-
manlar doğruluk ve emaneti muhafazaya önem veriyorlardı. Yöneticiler de adaletli
kişilerdi. Bu yüzden kiminle muamelede bulunduğuma aldırmazdım. “Eğer müslü-
man İu , İslam'm gereğine göre amel etme düşüncesi onun bana haksızlık etmesine
engel olur. Eğer müsliiman değilse o zamanda yöneticisi bana haksızlık etmesini
v esv eseler. ÎM ANIN AZALMASI, ARTMASI... 373

"Resulullah (a.s) bize iki peyden haber verdi. Bunlardan birinin gerçekleş­
tiğini gördüm. D iğerini de bekliyorum . Resulullah (a.s) emanetin kişilerin kalp­
lerinin tizlerine (derinliklerine) yerleştirildiğini, sonra Kur'an-ı Kerim'in indi­
rildiğini ve (kalplerine yerleştirilen şeyi) K ur’an-ı K erim den ve sünnetten öğ­
rendiklerini bildirdi. Sonra emanetin kaldırılmasından söz etti ve şöyle buyur­
du:
"Kişi bir uykuya dalar, bu sırada kalbinden emanet alınır ve geride bir nok­
ta gibi izi kalır. Sonra yine bir uykuya dalar ve o sırada da kalbinden emanet
alınır, geriye p işik izi g ibi iz kalır. Tıpkı bir korun bacağın üzerinden yuvarlan­
masından sonra geriye bıraktığı izler gibi. Bu kor, bacağının üzerinde ufak te­
fek şişkinlikler yapar am a bunların içinde bir şey yoktur." Resulullah (a.s) bu
sözünü söyledikten sonra yerden çakıl taşı alarak bacağının üzerinde yuvarladı
ve sonra şöyle devam etti:

"insanlar birbirleri ile alışveriş yaparlar ama nerdeyse hiç kimse emaneti
yerine ulaştırm az. Ö yle !d 'Filanca oğullarında güvenilir (emin) bir adam
varmış' diye söylenilir. (Y ani em in insanların sayısı bu kadar azalır -Çeviren)
Hatta bir adam için: "Ne kadar güçlü, ne kadar zarif, ne kadar akıllı b ir adam"
denilir ama kalbinde b ir hardal tanesi ağırlığında bile iman yoktur."

Ebu H uzeyfe (r.a) dedi ki:


"Ben öyle bir zam anda yaşadım ki, kiminle alışveriş yaptığıma bakmazdım.
Çünkü alışveriş yaptığım kişinin müslüman olması halinde dininin kendisini
(hile yapm aktan) alıkoyacağını, hıristiyan olması halinde ise bana karşı (hile
yapm aktan) onu yöneticinin alıkoyacağını düşünürdüm. Ama bugün içinizden
filanca ve fila n c a (yani belli kişiler) dışında kalan kimse ile alışveriş yapam ı­
yorum."

engeller diye düşünürdüm.


1) Tirmizi (5115) 41-Kitabu'l İman. 11-Zina edenin mü'min olarak zina etmeyeceğine
dair rivayetler babı.
2 ) Nesai (8/65) 46-Kitabu'Kat'i's Sarık. 1-Hırsızlıketmenin büyük günahlığı babı.
"Zina eden m ü'm in olarak zina etmez” sözü ile ilgili açıklama
Bu söz ile kastedilen zina edenin kamil bir iman sahibi olarak zina etmeyeceğidir. Bu
sözün, şehevi arzuların imanı örteceği anlamına geldiği de söylenmiştir. Buna göre,
şehevi arzular imanı örtünce, arzuların peşine düşen kişi, bunlardan başka bir şeyi
göremez. Kendisini fena işleri işlemekten hehyeden imamna da bakmaz. Artık bu du­
rumda iman tamamen yok olmuş gibi bir hal alır. İbni Abbas da şöyle söylemiştir:
"İman temizdir, kul fenalık işlediği zaman ondan ayrılır, fenalıktan geri durduğu
zaman iman da geri döner." İslam halkası ile. İslam'm (Mumu ve koruması kastedil­
mektedir. Kul İslam'ı kabul ettiği zaman adeta kendisim İslam'm getirdiği hidcümlere
göre hareket etmeye zorlayan bir halkaya bağlamaktadır. Kendisini İslam'ın dairesin­
den uzaklaştıran bir harekette bulunduğun zaman da bir bakıma o halkayı boynundan
çıkarmış olmaktadır.
:v-' »'■î

v , 4 i . . ••‘^
O N Ü Ç Ü N C Ü K ISIM

F ITR A T, İM A N V E N İF A K
FITRAT, İMAN VE NİFAK
Yüce Allah şöyle buyuruyor

"Ey M uham m ed, H akk'a yönelerek, kendim Allah'ın insanlara fıtra tta ka­
zandırmış olduğu dine ver. işte dosdoğru din budur. Allah'a yönelerek O'na
karşı gelm ekten sakınınız. Namaz kılınız. Dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka
olan, her fırka sın ın da kendisinde bulunanla sevindiği müşriklerden olmayınız."
( 1)

Fıtrat, yaratılıştaki asıl ve özdür. İnsan, yaratılıştaki aslı nedeniyle Allah'a


kul olma Âtratına sahiptir. Dolayısıyla insan Allah'a kulluk anlayışından uzak­
laştığı ölçüde kendi fıtratından uzaklaşmaktadır.

Yüce Allah şöyle buyuruyor

"Rabb'in insanoğlunun sulbünden soyunu alıp devcun ettirm iş, onlara: "Ben
sizin R abb'iniz değil m iyim ?" dem iş ve buna ken elerin i şaM d tutm uştu. O nlar
da: "Evet şahidiz" dem işlerdi." (2)

İhsan, fıtrat üzere olduğu sürece hidayet ve doğruluk çizgisi üzre olur. Fıtra­
tından uzaklaştığı zaman da st^ıkhğa düşer. Hidayet ise kalpteki b ir nurdur.
Bunun gerçek m ahiyetini ise ancak Allahu Teala bilir. Hidayetin bu özelliğine
aşağıdaki hadis-i şerif de işaret etm ektedir

"Allahu Teala insanları karanlıkta yarattı, sonra üzerlerine kendi nurundan


bir m iktar nur saçtı. İşte bu nuru bulabilenler doğru yolu (hidayeti) bulm uş

1} Rum Suresi: 30-32


2) A 'ref Suresi: 172
378 EL ESAS Fİ Ş SÜNNE

olurlar, bunu şaşıranlar (bu nuru bulamayanlar) ise sapıklıkta kalırlar." (1)
Kim salim bir şekilde iman nuruna kavuşursa, bu onun için hidayet ve doğ-
nıluk çizgisi olur. İnsanm fıtrat nuru sönmediği sürece onun hidayete ulaşması
ümit edilir. Böyle biri için ümit ışığı sönmemiştir. Ama fıtrat nuru söndüğünde,
artık kesin olarak da kafir olur. Böyle birinin hidayeti bulabileceği ümit edile­
mez.

Şeriatın hükümlerine göre amel etmekle fıtrat nuru da artar. Kişinin ihlaslı
ameUeri aıthğı ölçüde nuru da artar ve hatta gün gelir insan bütünüyle nur hali­
ni alır. Bundan ddayıdır ki, ResuluUah (a.s) bir duasında: "Ey Rabb'im beni nur
eyle" (2) diye buyurmuştur, tnsanlann çoğu, bu gibi şeylerin mecazi anlam
taşıdığım sanırlar. Oysa bu düşünce hatalıdır. Bunlar mü'minlerin fiilen tattık-
lan zevk ve hisleıdir.
Bize görünmeyen, ancak kalpte mevcut olan bir şey vardır İd o, fitrat num-
dur. Yine kalbe giıen bir takım nuılar bulunmaktadır. Bunlar da halis ilahi
lütuflarm ya da salih amelin izleridir. İşte bunun etkisi ile insan, etrafındaki
şeyleri gerçek mahiyeti ile görebilir. Böylelikle zinayı zevk verici bir şey olarak
d c ^ , kanmhga itici bir çirkinlik, pislik olarak görür. Dünyaya dalmayı da bir
fitne darak görür. Gelişmeler ve durumlar, başkalarım karanlığın içerisinde
bııaksa da, sözü edilen özellikleri kazanan insan, yolunu Allah Azze ve Cel-
le'nin num ile görür.
önemli olan, bu sayılan şeylerin gerçek bir varlığa sahip hakikatler olduğu­
nu bilmemizdir.

Yüce AUah'm şu ayet-i kerimesi üzerinde iyi düşüıunemiz gerekiyor:

"Rabb'imn katından bir belgesi ve onun arkasından da b ir şahidi olanlar,


önlerinde de Musa'nın kitabı önder ve rahmet olarak bulunanlar ki, işte onlar
Kur'an’a inanırlar." (3)

Kurtubi bu ayet-i kerimenin tefsiri konusunda şöyle söylemiştir:

"Ayet-i kerimede geçen (mealinde "belge" dediğimiz) "beyyine" kelim esi kai­
lle r i aydınlatan Allahu Teala'yı bilme ve tanımadır. Otum arkasından gelen
şakid ise, beyne yerleşmiş olan ve nurunu da göğse ulaştıran aksidir."

1) Ahmed (21176) Tirmizi (5126) 4l-Kitabu'l İman, 18-İslam ümmetinin ayrılığa düşece­
ği ile ilgili rivayetler babı. Tirmizi bu hadisin hasen olduğunu söylemiştir. Müsted-
rek(H30)
2) Müslim (11529) 6-KitabuSalati'l Muscfırin. 26-Gece namazı ve ibadeti sırasında dua
babı.
3) Hud Suresi: 17
FITRAT. ÎMAN VE NİFAK 379

Yine Allahu Teala’nın şu ayet-i kerimesi üzerinde de düşünmemiz gerekiyor


"Allah göklerin ve yerin nurudur. O'nun nuru, içinde ıp k bulunan bir kandil
yuvasına benzer." (1)
Kurtubi şöyle söylemiştin
"Ubeyy (r.a) ve İb n i Abbas (r.a) bu ayet-i kerimenin tefsirini yaparken, A lla­
hu Teala'nın m ü m in kalbindeki nurunun bir kandil niteliğinde olduğunu ifade
etmişlerdir."

tşte m ü'minin kalbindeki bu num, Allahu Teala'mn şeriab destekler.

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"0 ışık, bir cam içindedir. Cam ise sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır. Bu,
yalnız doğuda ve yalnız batıda bulunan bereketli zeytin ağacından yakılır."
Kurtubi burada bereketli ağaç ile kastedilen şeyin vahiy olduğunu söylemiştir.
Öyleyse im an etmiş k ^ p te gerçek bir nur bulunmaktadır. Yine salih amelin
izi olarak kalbe ulaşan nurani bir destek bulunmaktadır. Bunun etkisi ile insanm
hayat çizgisi belirginlik kazamr.

Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyurayon

"Allah kim in gönlünü İslam 'a açm ışsa o, Rabb'i katından bir nur üzere ol­
maz m ı?" (2)

"Ölü iken kalbini diriltip, insanlar arasında yürürken önünü aydınlatacak


bir nur verdiğim iz kim senin durumu, karanlıklarda kalıp çıkamayan kim senin
durumu gibi olur m u?" (3)

"Ama bizim uğrum uzda cihad edenleri elbette yollarım ıza eriştireceğiz. A l­
lah şüphesiz iyi davrananlarla beraberdir." (4)

"Ey im an edenler, A lla h ’tan sakım rsanız, O size iyiyi kötüden ayırm anızı
sağlayacak b ir anlayış verir." (5)

"Ey im an edenler. A lla h ’tan sakının, peygamberine inanın ki. A llah size rah­
m etini iki ka t versin, size aydınlığında yürüyeceğim z b ir nur versin." (6)

1) N w Suresi: 35
2 ) Zümer Suresi: 22
3) En’am Suresi: 112
4) Ankebut Suresi: 69
5 ) E rfalSuresi:29
6) Hadid Suresi: 28
380 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

Bütün bunlara dayanarak Allah'a yönelmiş kişiler, kalbde oluşan nurani du­
nunu virdlerin ve salih amellerin izi olarak gönnUşlerdir. Yüce Allah bir ayet-i
kerimesinde şöyle buyuruyor:
"Doğru yolu bulanların ise Allah doğruluklarım artırır. O nlara (fenalıklar­
dan sakınmalarını sağlayan) takva verir." (1)
Kalb halis (has) nur olursa onun sahibi de halis (has) mü'min olur. Ancak
kalpte nur ile karardık birbirine kanşnuş olursa, bu tür kalbin sahibinde de iman
ile nifak birbirine kanşmış olur. Öte yandan sahibi her nekadar kendini îslam
dairesi içinde göstermeye çahşsa da, bir kalpte şayet hiç nur kalmamış ise onun
sahibi halis münafık olur. Böyle bir kalbin sahibi, kendini îslam dairesi içinde
göstermeye çalışmıyor ve inkarcılığını açıkça söylüyorsa, o da halis kafirdir.
İmandan dışa yansıyan bir hayat çizgisi vardır. Bunlar daha önce gördüğü­
müz üzere imanın kollan olarak kendini gösterir. Bunun gibi nifaktan da dışa
yansıyan bir hayat çizgisi vardu*. Bunda ileride göreceğimiz üzere nifakın kol­
lan kendini gösterir. Aym şekilde küfrün de kendine göre çizgileri, dışa yansı­
yan yanlan bulunmaktadır.
Kur’an-ı Keıim'in bize bildirdiğine göre, küfiün dışa yansıyan yönlerinden
biri ahiret azabuıdan haber veren korkutmalara aldırmamak, eğlence ve oyuna
dalmak, arzulara göre yaşamak ve dünyamn zevklerine kapılmaktır.
Yahudiler ve hıristiyanlar da küfre düştüler. Bunlann kendilerine göre bir
takım yaşayış şddDeri ortaya koymalan nedeniyle Kur'an-ı Kerim, onlarla ilgili
bir talom özd açıklamalara yer vamiştir. Nifakın da pdc çok kolu yani görün­
tüsü bulunmaktadır. Başta gelenleri; yalancıhk, aldatmacılık, aşın kincilik, içi
dışı farklı olmak, fenahk ve aldatmacılıkta içinde olam dışa yansıtmamak, küfie
i l ^ duymak ve ortalığı kanştuarak fesat çıkarmak için gayret göstermektir. Bir
kimsede nifak bulunursa, bu gibi özellikler o insande kendiliğinden oluşur. Do­
layısıyla bu gibi özellikleıie karşılaşbğırarz zaman, bunları tedavi etm ek için
üzerine ^ tm d i ve bu özelliklerin asıl kaynağı olan lüfak fikrini yok etmeye
çalışradıyız.

Bu giU konular, çağımızda ihsanların o ı çok yamidıklan konulaıdu*. Kurtu-


bi, yüce AUah'm; "Allah kimin gönlünü İslam ’a açmışsa,' o R abb’ı katından bir
nur üzere olmaz tm?” ayet-i kerimesi ile ilgili olarak şöyle b ir rivayet naklet-
miştin

"Murre, İbni Mes'ud (ra )’un şöyle söylediğini rivayet etndştir:

"Biz Resulullah (ajs)’a. yüce Allah’ın: "Allah kim in gönlünü İsla m ’a açm ışsa.

l)Muhammed Suresi: 17
FITRAT, İM AN VE NİFAK 381

o Rabh'ı katından bir nur üzere olmaz mı?" diye buyurduğunu hatırlatarak,
"İnsanın gönlünün açılm ası nasıl olur?" diye sorduk. Resulullah (a.s) da:
"Nur kalbe girdiğinde o da açılır, inşirah eder" diye buyurdu. Biz: "Ey A l­
lah'ın Resulü, bunun belirtisi nedir?" diye sorduk. Resulullah (a.s) da şöyle ce­
vap verdi: "Bunun belirtisi sonsuzluk yurduna gönül verip, gurur (aldanma)
yurdundan uzak durm ak (bu yurdun zevklerine meyletmemek) ve ölüm gelme­
den önce, öUivn için hazırlanm aktır." (1)

Yine Tirmizi, Hakim'in Nevadiru'l Usul'de İbni Ömer (r.a)'den rivayetle şöy­
le bildirdiğini rivayet etmiştir:

"Bir adam R esulullah (a.s)'a gelerek: "Mü'minlerin en akıllısı kimdir?" diye


sordu. R esulullah (a.s) da: "Ölümü en çok ananları ve onun için en çok hazırla-
nanlandır. B ir de nur, bir kalbe girdiği zaman, o kalp açılır ve genişler" diye
cevap verdi. "Ey A llah'ın nebisi, bunun belirtisi nedir?" diye sordular. Resulul­
lah (a.s) da şöyle cevap verdi:
"Bunun b elirtisi, sonsuzluk yurduna meyledip aldanma (gurur) yurdundan
kendini çekm ek ve ölüm gelm eden önce ölüm İçin hazırlanm aktır." (2)

Bütün bunlardan anlıyoruz ki, insanın dünyadaki gidişatı, kalbinde bulunan


şeyin dışa yansıyan yönüdür. Bunun yanısıra insanın kalbinin doğru çizgide o-
labilmesi için gidişatım düzeltme yönünde nefsini zorlaması, nefsi mücahedede
bulunması gerekmektedir. Kalb düzelir ve doğmya yönelirse diğer organlar da
düzelir. Nitekim "Tesulullah (a.s) şöyle buyurayor:

"İnsan bedeninde b ir çiğnem lik bir et parçası vardır ki, bu sağlam olursa
bütün beden sağlam olur. B u bozulursa bütün beden bozulur, işte bu şey kalp­
tir." (3)

1) Bu hadis değişik tanklarla İbn Mes'ud ve İbn Abbas (ra)'tan rivayet edilmiştir.
Hasan~ı Basri ve Ebu Cafer Medaini bunu mürsel olarak rivayet etmişlenür. Iraki
de, İhya'daki rivayeti konusunda herlumgi bir açıklamada butunmanuştır. Suyıdi,
'Durrld'l Mensur'da bu hadisle ilgili olarak şu açıklamada bulunmuştur: "Bunu İbni
Ebi Şeybe, İbni Ebi’d Dünya, ibni Cerir, Hakim ve Beyhaki Şi'ab'da ve daha
başkaları rivayet etmişlerdir." İbni Kesir de şu açıklamayı yapmıştır: "Hadis gerdi
mürsel, gerek muttasıl bir çok tankla rivayet edilmiştir. Bu tankların banlan
bazılarını desteklemektedir." İbni Kayyım da buna benzer bir açıklamada bulunmuş.
İbni Kesir Şevkani de Inınu doğndamıştır. Alusi de bunu tasdik etmiştir. Bunlara
göre hadis hasen derecesine çıkm ışadır. Sayılanların dışında kalan hadisçiler ise
bu hadisi zayıf göt müşlerdir.
2) Bunun bir kısmını İbni Mace (211423) 37-Kitabu'z Zühd. 31-Ölümü anmak ve onun
için hazırlanmak babında rivayet etmiştir.
3) Müslim (3/1219 *22-Kitabu'l Musakat. 20-lldali alıp ^p h eli şeylerden kaçınma babı.
382
--------------------- EL ESAS Fl'S Si^M^ıp

^e^e. . . .

K O N U İL E İL G İL İ R İ V A Y E T L E R

AİJ' jlİ ; j l i ^ ; üİ J ^ j ^ ^ _t'Y t

ji- Jü^ı ^ijljt J l ^ .^'jî ^


4 -i^ s-iîJ' ı^îî v lü j 4 js 3 ^«s^.

vllî» ^ \ C\j ij\^\ 4Jui ıju'vi JJüı ı^ij cJj_y' o


'i}'^'^' Jî^j ‘JÛij OUjİ^o ı .^ ^Loil) 4-iî' jii v_ijp
lix»j li-ySJ' JÎİS' vi (JÛJI J i i j cı,_4W' iUİl U İİ j iiİüi J iiT ö

.« a ^ ^ cJp J ıî

324-im am Ahmed, Ebu Said (r.a)'dmı rivayet etmiştir:


"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kalpler dört türlüdür:

1) Sade, art kalp. Bu kalp kandil gibi parıldar.

2) Üzerinde hltfbıdunan kalp. Bu kalp, kılıfı ile bağlantılıdır.

3) Ters çevrilmiş kalp ve bir halden bir hale dönüşen kalp. M ü m inin kalbi­
nin kandili onun içindeki nurdur. K ılıflı kalp kafirin kalbidir. T ers çevrilm iş
kalp tam anlanuyla m ûntfık (halis münttfık) olan kişinin kalbidir. B u kişi hakkı

324-Ahmed, Müsned (3117) Mecma’uz-Zevmd 1163) Haysenû, "Bunu Ahmed ve Taberam


Sağjr'de rivayet etnuştir. Rarileri arasında Leys lûn Ebi Selim'in adı geçmektedir"
diye söylemişlir. İbni Kesir de şöyle söykmişirir: "Bunu İmam Ahmed ceyyid, hasen
i a a i ^ rivayet etmiştir.
Sade, an ludp: Hadiste de açtidandığı üzere, içerisinde herhangi bir fitne-fesat dü­
şüncesi olmayan bdptir. Bu ktdp,fıtrattaki aslını muhttfaza etmektedir.
KahfU kalp: Hadiste de açıklandığı üzere, üzerinde bulunan şüphe kılıfı nedeniyle
hakla duymaz ve kediul etmeye yanaşmaz.
T en çevrilmiş kalb: Bunun mahiyeti de hadiste açddanmtştır. Burada ters
çevrilmelde kastedilen, anlamının değişdrilmesi ve asıl şeklinin bozulmasıdır.
Dönüşen kalp: Bunun hakkında da hadiste bilgi verilmiştir. Bu değişken kalbin,
dışa akseden yöıderinden biri kidur eMi ile buluşmasında bir şekilde, iman ehli ile
buluşmasında ite başka şekilde görünmektir.
ttt r a t . İ m a n v e n i f a k 383

taradıktan sonra inkar eder.

4) B ir halden bir hale dönüden kalp ise içerisinde hem iman, hem de nifak
bulunan kalptir. B öyle bir kalbin içindeki iman, bakla tanesine benzer, tem iz su
ile onu destekler (güçlendirir) onun içindeki nifak ise çıbana benzer. Bunu irin
ve kan destekler (güçlendirir) A rtık bu iki destekten hangisi ağır basarsa, onun
beslediği gey üstünlük kazanır, diğerini yener."

Bu hadisin ifade ettiği anlam doğmdur ve doğnıluğunu gösteren, Kuı'an-ı


Kedm'de yirmi kadar ayet-i kerime buluıunaktadır. Bu ayetlerin ilki Bakara
suresinde bulunm aktadır. E l Esas Fi't Tefsir adlı eserimizde de bahsettiğimiz gi­
bi kalplerin anlaşılması, nasd bozulduğunun ve düzeltilmesinin nasd olacağmın
bilinmesi oldukça önemlidir. Aym şekilde, hakka yönelenler için salih amel­
lerden ve gayretlerden kalbe doğan izler şeklinde beliren duygular ve kavra­
yışlar konusunda da delil niteliği taşımaktadır. Yüce Allah şöyle buyuruyor.
"Bizim yolum uzda cihad edenleri (cehd ve gayet gösterenleri) yollarım ıza
erittireceğiz." (1)

Hasen olarak rivayet edilen bir hadis-i şerifte de Resulullah (a.s) şöyle bu­
yurmuştun

"M ücahid A llah'ın zatı hakkında cihad edendir." (2)

# aL i Jii :-jii ^ C5İJ - r t o

M J Aül % iJ r ’j ' ■

iiİlI dJÜ> Jll J-Ö l

^ m i^ 0^

325- M üslim , Ebu Huıeyre (na)'den rivayet etmiştin

"Resulullah (a.s) göyle buyurdu:


"Fıtrat üzere doğm ayan bir çocuk yoktur. (Hangi çocuk doğarsa m utlaka

325-Müslim (2047, 2048) 46-Kitabu'l Kader. 6~Her çocuğun fıtrat-üzerine doğmasının


anlamı ve kefirlerin çocuklarımn küçük yasta ölenleri hakkmdcûd hükümle ilgili
bab.
1) Ankebut Suresi: 69
2) Ahmet (6/20) Tirmizi (4/165) 23-Kitabu Fedaili'l Cihad. 2-Sımr gözcülüğü yaparken
(murabıt olarak) vefat eden biritün fazileti babı.
384 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

fıtra t üzere doğar.)" Resuhdlah (a.s) bunu söyledikten sonra §öyle buyurdu:
"Yüce Allah'ın §u ayet-i kerimesini okuyun:
"Ey Muhanuned, Hakk'a yönelerek kendini, A llah’ın insanlara fitra tta vermiş
olduğu dine var. Zira Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din
budur."(l)

"Buharı, Resulullah (a.s)'ın yukarıdaki sözüne ilaveten şunu da söylediğini


bildirmiştir:
"Daha sonra anne ve babası onu yahudi, hırıstiyan ya da m ecusi yapar.
Tıpb bir hayvamn bütün organları sağlam oleuak doğması gibi. B öyle bir hay­
vanda herhangi bir organ eksikliği görür müsünüz?" (2)
Bir rivayette Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğu bildirilmiştir:
"Fıtrat üzere doğmayan bir çocuk yoktur. Ancak anne ve babası onu yahudi
ya da hıristiyan yapar. Tıpkı sizin develerden yavru alm anız gibi. B u yavrular­
da daha sonra herhangi bir organını eksik hale getirinceye kadar herhangi bir
eksikliği görüyor musunuz?" Orada bulunanlar Resulullah (a.s)'a: "Ey Allah'ın
Resulü, eğer küçük yaşta ölürse?" diye sordular. Resulullah (a.s) da: "Onların
ne yaptıklarını (veya yapacaldarım) en iyiAllahu Teala bilir" buyurdu." (3)
Bir Açıklama

Resulullah (a.s)‘m "fıtrat üzere doğmayan çocuk yoktur" sözü ile ilgili olarak
İbni Kesir şu açıldamada bulunmuştun

"Fıtrat kelimesi sözlükte "yaratılış" anlamına gelir. En yaygın olan görüşe


göre bununla kastedilen şey İslam'dır. İbni Abdilberr şöyle söylem iştir:

"Selef alimlerin geneli tarafindan fıtra t İslam i ıstılahta bu anlam da anla­


şılırdı. Yüce Allah'ın: "Allah'ın insatüara fıtratta verm iş olduğu dine yönel" (4)
ayet-i kerimesinde kastedilen dinin İslam olduğu konusunda bütün ilim adam­
ları icma etmişlerdir."

İnsan kalbi, has nur olarak doğar. Sonra kendini has iman çevresinde bulursa
ve onunla uyum sağlarsa kalbi has nur olarak k ^ r . Aksi halde çevresinden tt-

1) Rum Suresi: 30
2) Buhari (3I2J9) 23-Kitabu'l Cenaiz. 79-Çocuğun müslüman olması halinde üzerine
cenaze namazı kılınıp kılınmayacağı babı.
3) Buhari (1U493) 82-Kitabu'l Kader, 3-Onların ne amel üzere olacakları (veya olduk­
larım) en iyi Allahu Teala bilir, babı. Müslim (412048) Bir önceki hadisin geçtiği
yer.
FITRAT, İM AN VE NİFAK 38S

kilenir. A rtık ya tam kafir olup çıkar, ya tam münafik olup çıkar, ya da kalbinde
iman ile nifak birbirine karışır. Çocuk büluğ çağına eriştiği zaman kendi neftin­
den sorumlu dununa gelir. Bu çağda sağlam bir imana ulaşması gerekir. Böyle
bir imana ulaştığı zam an ancak kallnni fitrattaki asd haline kavuşturmuş d u r.
ResuluUah (a.s)*m kafirlerin çocuklanndan küçük yaşta ölenler hakkmda
"Otüann ne am el üzere olduklarım en iyi Allahu Teala bilir" diye buyurması
hakkında, daha önce geçmiş olan konularda şerait koyucunun bizi bu konuda işi
Allahu Teala'ya havale etmeye teşvik ettiğini öğrenmiştik. Şeriat bize bu gibi
konulan Allahu T eala'ya havale etmeyi tnr edeb ölçüsü olarak öğretmiştir. Bu­
nunla birlikte söz konusu kişilerin ahiıetteki durumlannm ne olacağı konusunda
da bazı nasslar bırakmıştır. Şeriatın genel kurallanndan öğrendiğimize göre söz
konusu çocuklar, büluğ çağından yani sorumluluk altma girme çağuıdan önce
ölmüş olduklanndan dolayı kurtuluşa eıecdder ve azaba uğramayacaklardır.
ONDÖRDÜNCÜ KISIM

KÜFÜR
Ş İR K
BÜYÜK G Ü NAH LAR
KÜFÜR, ŞİRK VE BÜYÜK GÜNAHLAR
Bütün iyilikler tevhid kelimesinden çıktığı gibi, bütün fenalıklar da şiddn iz-
lerindoı çıkmaktadır. Yüce Allah şöyle buyunıyor

"Çirkin bir söz de yerden kopanlmtş kökü olmayan kötü bir ağaca benzer”
(1)
Şiık, insan şahsiyetinin deriıililderinde kökleri bulunmayan bir şeydir ve on­
dan sadece çiridn fenalıklar doğar. İnsamn ibadet mahiyeti taşıyan herhangi bir
uygulama ü e Allah'tan başkasma yönelmesi, şirkin kavraraimn içerisine girer.
Aym şekilde yalm z Allah'a has olması gereken bir şeyin, Allah'tan başkasına
nisbet edilmesi de şirk kavramının içerisinde bulunur. İnsamn, Allah'tan baş-
kasınm yaratm a gücüne sahip olduğuna inanması da şirke giımddedir. Kısaca
tevhid anlayışına ters düşen her şey şirktir.
Şiık iki türlüdür: Gizli şirk ve açık şirk. İnsamn yalnız Allah nzası için ya­
pılması gereken b ir işi, O'ndan başkası için yapması gizli şirktir. İslam, insam n
nıhundan, kalbinde, uygulam a ve tavırlairuıdan şirkin gizlisini de açığım d a ta-
mamen silm dc için gelmiştir. Şirk, küfrün türlerinden biridir. Hatta küfrün h er
türünün aym zamanda şirk olduğu da söylmebilir. Şirk, küfür ve din sid ig in
kendilerine göre arüayı^an vardır. Kur’an-ı Kerîm bu konuda ayrıntdı bilgiler
içeımektedir. A yet ve hadislerde büyük günahlar ve fuhşîyaflar, çoğu zam an
şirkle bir arada ele alınmaktadır. Çünkü insanlar içinde, büyük günafalan ve
fuhşiyattan sayılan hareketleıi işlemeye en çok cür'et edeıiler kafirler ve m üş­
riklerdir. B ununla birlikte müslUmanm da şirke girmeden, büyük günahlardan
herhangi birini işlem esi sözkonusu olabilmdriedir.

Küfür ile fiıhşiyat arasındaki yakınhk dolayısıyla bunlan tek b ir b a şlık


altında ele alımş bulunuyoruz. Fuhşiyattan saydan hareketlerin başta g d eıd e-
line, "helake götürücü fiille r (mubikat)" adı verilmektedir. Bunlara bazen büyidc

1) İbrahim Suresi: 26
390 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

günahlar sayıca çok olmakla birlikte, en tehlikeli olanlarından özellikle söz edil­
miş ve bunlann üzerinde özellikle dunılmuştur. Yerine göre de genel ifade kul­
lanılarak, bu gend ifade ile belli bir bölüm kastedilmiştir.
Küfrün dışında kalan her şeyin bağışlanması mümkündür. Bu bağışlama Al-
lahu Teala'mn ilahi iradesine bağlıdır. Allah dilediğiıü bağışlayandır. Yüce Al­
lah şöyle buyuruyor;
"Allak kendisine ortak konulmasını elbette bağı§lamaz. Bundan bankasını di­
lediği için bağınlar." (1) Ehl-i sünnet mezhebine göre, bir kişi herhangi bir
günahı hdal saymadığı ve iki şehadet kelimesine ters bir tutum içine girmediği
sürece günah işemekten dolayı kafir olmaz.
Ancak hariciler bazı nasslaım zahiri anlamlanna dayanarak müslümamn
günah işlemekten dolayı küfie düşeceklerini söylemişlerdir. Bizim ilim adam-
lannuz bu gürüşe karşı çıkmışlardır.
Mürcie mezhebine mensup olanlar ise: Küfür ile beraber itaat bir işe yara­
madığı gibi iman ile beraber günahm da bir zarar vermeyeceğini söylemişlerdir.

Mu'tezile mezhebi mensuplan ise, büyük günah işlem ekten dolayı kişinin
imanımn gideceğine fetva vermişler, ancak böyle bilinin iki m enzile arasında
bir menzilede bulunacağım söylemişlerdir. Yani bunlara göre, büyük günah
işleyaı kişi imandan çıkar ama küfre düşmez. Mu'tezile m ensuplan büyük
günah işleyenlerin ebe^ azapta kalacaklarım söylemişlerdir. Haricilere göre
büyük günah işleyen imandan çıkar ve küfre düşer. Ehl-i sünnet aliralerinin or­
tak görüşlerine göre büyük günah işleyen kimse imandan ve İslam'dan çıkmaz,
küfre düşmez ve kafirlerle birlikte abedi azabı da haketmiş olmaz. Kalbinde bir
zerre agıılığmda bile iman bulunamn azaptan çıkanlacağına ddir b ir çok nass
nakledilmiştir. Bunlardan bazılan daha önceki kısımlarda geçmişti. (2)

Bunun gibi nasslar, imamn emir ve ndıiylerden önce sabit olacağına işaret
etmektedir. Aynı şekilde nasdar, iman ile salih amelin birbirinden ayn ayn ele
ıdındıklanm gösteımddedir. Çünkü salih amel imane atfedilmiştir. A b f ise
fiııklılığı gerektirir. Asd olan ise bunlann bir arada bulunmalandır. Y üce Allah
ayet-i kaimesinde:

"Ey iman edenler, üzerim e oruç tutmak farz kilindi." (3) diye buyumyor.
Bu ifilde, imamn oraç emrinden önce sabit olduğunu göstermektedir. B ir ayet-i
kaimesinde yüce Allah: "İman edip de salih ameller inleyenler..." (4) diye bu-

1) Nisa Suresi: 48
2) Tahaviye'nin ta umdun ma'naya açıldık kazandırdığı konusunda şerhi.
J) Bakara Suresi: 8J
4) Bdkara Suresi: 277
KÜFÜR. SİRK VE BÜYÜK GÜNAHLAR 391

yürüyor. Burada atıf ifadesinin kullanılması ikisinin birbiıindm faiklı olduğuna


işaret eder. B ir ayet-i kerimesinde de yüce Allah; "İman edip de imardanna
zulüm karıştırm ayanlar." (1) diye buyuruyor. Burada zulüm ile günahm kaste­
dildiği farzedileıek bu ifadeden çıkarılan anlama göre, iman ile günahm bir
araya gelmesi mümkündür. Ayette zulüm ile şirkin kastedildiği de söylenmiştir.
Rivayete göre bu ayet inince sahabüer oldukça zorluk çdctiler ve kendilerini zor
bir şeyin karşısında hissettiler ve: "Bizden kim kendi nefsine zulmetmemiş olabi­
lir?" diye sordular. Onlarm bu sonılanna karşı Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Bu sizin sandığınız g ibi değildir. Bu, Lokman (a.s)'ın oğluna verdiği öğü­
dünde söylediği gibidir: "Ey oğulcağızm , A llah’a ortak koşma, çünkü şirk (Al­
lah’a ortak koşm a) büyük bir zulümdür." (2)

Bu durum da yukandaki söz konusu ayetin aıdaımnm şu ayetin anlamına


benzediği görülür:

"Onların çoğu ortak koşmadan A llah’a inanmazlar." (3) Burada iman ile
mutlak anlam da doğm lam a (tasdik) kastedilmiş olmaktadır. N itddm yüce Allah
bir ayet-i kerim esinde de şöyle buyurayor:

"Ey im an edenler, öldürm elerde sizin üzerinize kısas fa rz kılındı." (4)

Burada öldüren için iman geçerli sayılmıştır. Bir başka ayet-i kerîmede şöyle
buyuruluyor:

"Eğer m û’m inlerden ild gurup birbirleri ile çarpışırlarsa..." (5)

Bir başka ayet-i kerîmede:


"Mü’m inler ancak kardeştirler" (6) diye buyurulmaktadır. Burada hem iman,
h ^ kardeşlik iki sıfat şeklinde zikredilmiştir. Kardeşlik ile kastedilen şüphesiz
iman kardeşliğidir. Yüce Allah bir ayet-i kerîmesinde de:

"Allah, kendisine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz. Bunun dtşındakile-


rini dilediği için bağışlayabilir." (7) diye buyuruluyor. Bu ayet, bu konu ile il­
gili tem el ayettir. Zahirî anlamlan itibariyle, bu ayetin hükmüne aykın gibi
görünen diğer nasslar ise bu ayete göne te'vil edilirler.

1) Y u sıf Suresi: 82
2) Buhari (6/465) 60-Kitdbu’l Enbiya. 41-Yüce Allah’ın: "Biz Lokman’a hikmeti verdik"
ayet-i kerimesi ile ilgili bab.
3) Yusuf Suresi: 106
4) Bakara Suresi: 178
5) Hucurat Suresi: 9
6) Hucurat Suresi: 10
7) Nisa Suresi: 48
392 EL ESAS F İS SUNNE

K O N U ÎL E İL G İL İ R İ V A Y E T L E R

^ ;ÎJ1 fî ^ ^5

J ^ t ; j l î ]ı _ ,;î)ı SjiL' oî ^ J r » :J_ ^ ; ^ j^ ı ;J_^;

ı i .; : ^ 3* , \ r ; s j ; ^ ‘•yi _ oî iîjı

326- Eb u D a vu d , Ümmü Derda (r.a)’nın şöyle söylediğini rivayet em iştin


"Ben Ebu Derda (r.aynın şöyle söylediğim duydum:
"Resulullah (a j) şöyle buyurdu:

"Allahu Teala'nm bütün günahları bağışlaması mümkündür. Sadece müşrik


olarak ölen ve bir mü’mini kasıtlı olarak öldüren bundan m üstesnadır."


sr^ J^* ıS y j —TX V

J â jV İ S * o U -

327- Bezzar, Ubade bin Samit (r.a)'ten rivayet etmiştir:


"Resulullah (a j) şöyle buyurdu:

"Allahu Teala'nm bütün günahları bağışlaması mümkündür. Sadece müşrüt


olarak ölen yahut bir mû’mini kasıtlı olarak öldüren bundan m üstesnadır."
B ir Açıklama

Bu hadisin zahiri anlamuıdan, bir mü'nrim kasıtb olarak öldürorin bağışlan­


mayacağı anlaşılmaktadır. Buna şu ayet-i kerim oıin zahiri anlamı da işaret e-
der

"Kim bir mû'mni kasten öldürürse cezası, içinde temelli kalacağı cehennem­
dir." (i)

326-Ebu Davud (41103) Kitpbu'l Fiten ve’l Melahim. Mü'mini öldürmenin oldukça büyük
bir günah olduğu ile ilgili bab. Buradaki hadisin isnadı basendir. Ahmed (4199)
Müstedrek (41351) Müellif: "Bu hadisin isnadı sahihtir, ancak Buharı ve Müslim ki-
taplcuına almamışlardır" demiş, Zehebi de onu doğrulamıştır. Nesai (7/81) 37-
Kitaba Tahrinü'd Dem. 1-Harun bin Muhammed'in konuyla ilgili rivayeti babı. Bu
ran, hadisi Muaviye UnEbi Sinan'dan nakladen son üç tdşinin içerisindedir.
m -K e ^ lE sta r (4/124) MikB^: "Kavileri sikadır" demiştir.
') Nisa Suresi: 93
KI'IFÜR. SİRK VE BÜYÜK GÜNAHLAR 393

İbni Abbas (r.a) bu nasslann zahiri anlanüanna dayanarak mü’mini kasten


öldürenin bağışlanmayacağını söylemiştir. Ancak selef im le rin in büyük ço­
ğunluğu ve ehl-i sünnet alimlerinin tamamı, söz konusu hükmün, bir mü'mini
öldürmeyi helal sayarak yahut işkence baskı ve aşın zorlama yoUanna baş vura­
rak öldürme fiilini işleyen için söz konusu olduğunu ifade etmişlerdir. Çünkü
şirkin dışında kalan büyük günahlann. bu günahlan işleyen kimse tevbe etme­
den önce bile, AUahu Teala tarafından bağışlanması mümkündür. Ehl-i sünnet
alimleri adam öldürenin de tevbesinin kabul edilebileceğini söyleyerek, yüce
Allah'ın yukanda geçen ayet-i kerimesindeki: "Onun cezası, temelli kalacağı
cehennemdir" ifadiesini "eğer A llah onu işlediği günaha karşılık cezalandırmak
isterse" anlamına almışlardır. Bunu söylerken de yüce Allah'm;

"AUahu Teala kendisine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz, bunun


dışındakileri dilediği için bağışlayabilir" (1) ayet-i kerimesine dayanmışlardır.
Bu konuda îsrailoğullarm dan bir kişinin doksandokuz kişiyi öldürdükten sonra,
kendisinin bağışlanmayacağım söyleyen bir rahibi de öldürmek suretiyle
öldürdüğü kişilerin sayısım yüze tamamladıktan sonra bağışlandığım bildiren
hadis-i şerifi de delil göstermişlerdir. Şöyle ki, bu ümmetten öncekiler için böy­
le bir durumda a f m üm kün olabildiğine göre, bu ümmet için öncelilde mümkün
olur. Çünkü AUahu Teala önceki ümmetlerin üzerinde bulunan bazı yükleri bu
ümmetten kaldırarak bu ümmetin yükünü hafifletmiştir. Aynca bu konuyla ilgi­
li daha başka pek çok nassın bulunması da dayanak kabul edilmiştir. (2)

İncelem e sonunda, ö l d ü r ^ üzerinde, üç hak bulunduğu anlaşılmaktadır: Al-


lahu Teala’m n hakkı, öldürülenin hakkı, öldürülenin aile ve yalonlanmn hakkı.
AUah dilerse, tevbe, kısas yahut tevbe ve diyet ü e AUahu Teala’mn hakkı düşer.
Yani AUahu Teala, öldüren kişiyi işlediği fenalıktan dolayı ahiıette ceza-
landırmayabiUr. Bıi iki şey ile, öldürülenin yakınlannm haklan da düşmüş olur.
Geriye öldürülenin hakkı kahr. AUah dilerse öldürüleni (herhangi bir kanşık-
lıkla) hakkından vazgeçmeya razı eder, dilerse de onu ödüreni b d li Inr süreye
kadar azaba uğratır.

Sı ı ı 4 ^ iîıt ^ -.r t a

328- B u h ari, AbduUah bin Amr bin As (r.a)’dan rivayet etm iştin

328-Buhari (111555) 83-Kitabu'l İman ve'n Huzur. 16-Başkasınm mahnt haksızlıkta


almak için yalan yere yemin etme (yemin-i gamus) babı. Tirmizi (5/236) 47-KiuAu
Ttfsiri'l Kur'an. 5-Nisa Suresi ile ilgili bab. Nesai (7189) 37-Kitabu Tahrimi’dDem.
3-Büyük günahlarla ilgili bab.
1) Nisa Suresi: 48
2) Bu konuda (4/176)'da "Ma’budun Yardımı" konusuna bakımz.
394 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

"ftesubdlah (a s) föyle buyurdu:


"Büyük günahlar: Allaha ortak koşmak, anne babaya isyankarlık etmek, bir
cam ^dürm ek ve yalan yere yemin etmektir."
Bir b a ^ rivayette de şöyle bildirilmiştin
"Bir bedevi Resulullah (a s)’a gelerek: "Ey Allah'ın Resulü, büyük günahlar
nelerdir?" diye sordu. Resulullah (a.s): "Allah'a ortak koşm aktır" diye buyurdu.
Bedevi: "Sonra ne gelir?" diye sordu. Resulullah (a s): "Günaha batırıcı yemin
(el yeminu'l ğamus)" diye buyurdu Ben: "Günaha batırıcı yem in nedir?" diye
sordum. Resulullah (a s): "K endiyle bir müslümamn m alı haksız yere alınan
yemin" £ y e btyurdu. -yani, içerisinde yalan bulunan b ir yem inle müslümamn
malının haksız yere alınması-” (1)

4 ^ ' oIp ^ iîll J\ ^ JjUj'l


:Jli .İ!l JL'ili- _ lîSü_ ^ 1' Slîı :Jlİi ^ I'i'
^ ıkS oırj jjî} tjjjıı Sfî
İD :IIÜJ:^ Jlj d _
329* Buhari ve Müslim, Ebu Bekre (r.a)'den rivayet etm işlerdin
"Biz Resulullah (a.s)'ın yamnda bulunuyorduk. Resulullah (a.s) şöyle buyur­
du:

"Size gmuMarm en büyüğünü bildireyim m i?" B u sözü üç kez tekrar etti.


Biz: "Evet, bildir ey Allah'ın Resulü" dedik. Şöyle buyurdu:

"Allah'a ortak koşmak. Anne babaya isyankarlık etm ek. DUdutt edin b ir de
yalan şahitik yapmak ve yalan söylemek." Resulullah (a s ) daha önce yaslanm ış
haldeytü. Bu sözü söylemeye başlayınca doğruldu ve bu sözü o kadar tekrar etti
U, biz (kendi kendimize) 'keşke artık bilirse' dedik."

:Jli lif. 4İI1 ji ^ j (Sjj —T f •

329-Buhari (5J261) 52-Kitabu'ş Şehadet. 10-Yalan yere şahitlik etmekle ilgili olarak
söyknîlenUr babı. Müslim (H91) 1-Küabu'l İman. 3S-B^ıûk günaUarm ve bunlarm
en büyütierinin açıklanması babı. Tirmizi (51235) 48-Kİtıdıu Tefsiri’l Kur'an. 5-Nisa
suren btdn.
1) Buhari (121264) SS-Kitabul İsdtabetn MurtedcUn ve'l Mucanidin ve Kıtaluhum. 1-
Alldh'a ortak koşanın günahı babı.
KÜFÜR. SİRK VE BÜYÜK GÜNAHLAR 395

— — Or~^' C^U :Jüi iy\^\


.I jjl :jü jî _ Jjj)i ç^'Ç^’ı S}\

330- Buharı ve Müslim,Enesb


inMalik(r.a)'d
enrivayetetmişlerd
in

"Resulullah (a^) büyük günahlardan söz etti ve şöyle buyurdu:


"(Bunlar) Allah’a ortak koşmak, anne babaya isyankarlık etmek ve bir can
öldürmektir." BurJan saydıktan sonra da şöyle buyurdu:
"Size büyük günahların en büyüğünü söyleyeyim mi? Yalan söz söylemek­
tir." Yahut "yalan yere şahitlik etmektir" diye buyurdu."
BirbaşkarivayettebildirildiğinegöreResulullah(a.s)şöyleb
uyu
rmu
ştu
r:

"Şunlar büyük günahlar arasındadır: Allah'a ortak koşmak, ana babaya is­
yankarlık etmek, bir can öldürmek ve yalan yere şahitlik etmek." (1)

ü c ;jiî ^ ^ 3 JjuJı -r r >


.«dJİlsi J i j l i; <U J İ jİJ Jİ» : J li v^'Jül <^1 : <ül J _ ^ j

i c j l .(lıiü * il)' üU».» İİJiIj J sSj Jl# : j l i ^ tiJiJi


•f
.«iJjU- İU^ OÎD :JİÎ î j t

331- Buhari veMüslim,AbdullahbinMes'ud(r.a


)*u
nşöylesöylediğini ri­
vayetetmişlerdin

"Resıdullah (a.s)'a: "Allah katında en büyük günah hangisidir?" diye sor­


dum. "Allah seni yaratmışken, senin O'na ortak koşmandır" diye buyurdu.
"Bu gerçekten pek büyük bir günahtır. Bundan sonra gelen günah hangisi­
dir?" diye sordum. "Senitüe birlikte yemek yiyecek diye çocuğunu öldürmen-

330- Buhari (101405) 78-Kitabu1 Edeb. 6-Anne babaya isyankarlık etmenin büyük gü­
nahlardan olduğu babı. Müslim (1/92) Bir önceki hadiân geçtiği yer.
331- Buhari (8/163) 65-Kitabu’t Tefsir. 3-Yüce Allah’ın: "Bile bile Allah’a ortaklar koş­
mayın" sözü ile ilgili bab. Müslim (1/90) 1-Kitabu'l İman. 37-Şirkin günahlaın en
çir/âni olduğu ve ondan sonra gelen günahın açıklanması ile ilgili bab. Tirmizi
(5/326) 48-Kitabu Tefsiri’l Kur'an. 26-Purkan suresi üe ilgili bab. Nesai (7/89) 37-
Kitabu Tahrimi’d Dem. 4-Günahların en büyüğünün zikri babı.
1) Tirmizi (/235) bir önceki hadisin geçtiği yer. Nesai (7/89) 37-Kitabu Tahrinü'de Dem.
3-Büyük günahlar babı.
396 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

dir" diye buyurdu. Ben: "Bundan sonra hangisidir?" diye sordum. "Komşunun
hanımı ile zina etmendir" diye buyurdu."
Bir rivayette bildirildiğine göre Resulullah (a.s) büyük günahlarla ilgiU ola­
rak şu ayet-i kerimeyi okudu: (1)
"Onlar, Allah'ın yanında başka tanrı edinip ona yalvarmazlar. Allah’ın ha­
ram bidığı cana haksız yere İaymazlar. Zina etmezler. Bunları yapan büyük
günaha girmiş olur. Kıyamet günü azabı kat kat olur. Orada alçaltılmış halde
temelli kalır." (2)

ji» ^ î ÎJ' 01 J J u J iı —r r r

c5ir> cîSC j i ^ V j ;ÎJi

tUOı Js'j ‘i>'yîı :jıiî ^ «/ci İJ ûir


fj; jı> 3

332-Nesai,EbuEyyub£nsari (r.a)’den şu şekilde rivayet etmiştir:


"Resulullah (aj) şöyle buyurdu:
"Kim Allah’a kulluk ederek, O'na hiçbir şeyi ortak koşmaz, namazı kılar, ze­
katım verir ve büyük günahlardan kaçınarak Allah’ın huzuruna çıkarsa, cenneti
hakeder." Orada bulunanlar; "Büyük günahlar nelerdir?" diye sordular. Resu­
lullah (aj) şöyle buyurdu:

"Allah’a ortak koşmak, müslüman bir canı öldürmek ve düşmanla karşı


karşıya gelindiği anda geri kaçmaktır."

^ Ol -ut 4ÜI î j i'ji ^ 1 ı J j j — T'T’Y'

jy iij jTij i j ^ \ ju jf ij Vı iljı ^1 ^jJlıı j » j jjAİJij


o ^ I aİI oU.<9>tb« 11

332-Nesai (7/S8) 37-Kitabu Tıdırinü' Dem. 3-Büyük günahların sıralanması ba- bında
rivayet edilmipir ve isnadı basendir.
1) rımizi (5/337) Bir önceki haksin geçtiği yer. Nesai (7/90) Bir önceki hadisi geçtiği
yer.
yİ)FÜR. SİRK VE BÜYÜK GÜNAHLAR 397

333- B u h arı ve M üslim , Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişleıdiı:


"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Helake götürücü yedi şeyden kaçının." "Ey Allah'ın Resulü, onlar neler­
dir?" diye soruldu. R esulullah (a.s) şöyle cevap verdi:

"Allah'a ortak koşm ak, sihir (yapmak, yaptırmak), bir hak karşılığı olmadan
Allah'ın haram kıldığı canı öldürmek, yetimin malını yemek, fa iz yemek, düş­
manla karşı karşıya gelindiği günde geri kaçmak, imanlı gafil (yani bir fenalık
düşüncesi olm ayan -Ç eviren) hanımlara iftirada bulunmaktır."

j iî :jıi J -rrt
AiJb oÎ ^

4^ .^ Vj ly p S j Sil

S? îju r ii;

.« o y ı 4İJ1 ı b . İJJ>

334- T a b e ra n i, Evsat'ta Abdullah bin Amr (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) ashabına şöyle buyurdu:


"Sizinle, Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmamanız, bir hak karşılığı olmaksızın
Allah'ın haram kıldığı cam öldürmemeniz, zina etmemeniz, hırsızlık etmemeniz
ve sarhoşluk verici şey içmemeniz üzere bey'at ediyorum. Kim bunlardan birini
işler ve kendisine had cezası uygulanırsa, o, ceza işlediği günaha keffaret olur,

333- Buhari (5/393) 55-Kitabu'l Vesaya. 23-Yüce Allah'ın: "Yetimlerin malarını haksız
yere yiyenler var ya..." ayet-i kerimesi ile ilgili bab. Müslim (1/92) 1-Kitabu'l İman.
38-Bûyük günahların ve bunlarm en büyüklerinin açıklanması babı. Ebu Davud
(3/115) Kitabu'l Vesaya. Yetim malım yemenin ne derece büyük günah olduğu kano­
sunda gelen rivayetler babı. Nesai (6/257) 30-Kitabu'l Vesaya. 12-Yelim malı ye­
mekten kaçınma babı.
334- Mecma'uz-Zevaid (1/104) Haysemi: "Bunu Taberani. Evsat'ta rivayet etmiştir. Kavi­
leri sika görülmüşlerdir. Ancak hadis, Ömer bin Şu'ayb'ın babasından, onun da
kendi babasından (Ömer'm dedesinden) rivayeti ile nakledilmiştir" tüye söylemiştir.
Ancak taMcikçiler bunu hasen görmüşlerdir.
M uhsene: "İmanlı, gafil hanım" diye türkçeleştirdiğbmz hammlara iftira atmak:
Muhsene, evli ve namuslu bir kadına denilir. Böyle bir kadına iftira atmakla kastedi­
len anlam, onu zina etmiş olmakla suçlamaktır. Ancak haMs metninde geçen muhse-
nat kelimesi, evli olsun olmasın namuslu bütün kadınları içine alan genel bir ifade­
dir.
398 E L E S A S F t'S SÜNNR

Kinûn günahım Allah örterse, onun hesabı Allah'a kalm ıştır. Kim de bunlardan
herhangi birim işlemezse, ona, Allah'ın cenneti vereceğine kefil olurum ."

İÇsS': # # j;-j JB:jıi }î'A J J’ - j'P 'Jij -rr»


;fji j'Â İ , 1 ^ JM J " ' } y -â ' J^ i

335- Bezzar, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir;

'Hesıdullah {a.s) şöyle buyurdu:


"B ^ü k günahların başta gelenleri, Allah’a ortak koştruik, haksız yere bir
cam öldürmek,fa iz yemek, yetimin malım yemek, düşmanla karşılaşıldığı günde
geri kaçmak, namuslu kadınlara iftira atmak ve hicretten sonra (m üşrik) bede­
vilerin arasına geçmektir."

# j j;i> -rr'n
.« ^ p îl ^ 1 3 AİİU^ ‘Jpulî ^9 : j l î ijî ^

336- Taberani, Evsat'ta Abdullah bin Enis Cuheni (ra.)'den rivayet etmiştir:

"Resutullah (a.s) şöyle buyurdu:


"Allah'a ortak koşmak ve günaha sokucu (yalan yere) yem in etm ek büyük
günahların en büyüklerindendir.”

u lu : ^ J;.j jü ;jü ^ « rrv

^ fj4 ^

335- Keşfiı'l Estar (1172) Mecnufm-Ievaid (1/103) Haysemi: "Bunu Bezzar rivayet
enmşiir. Ravileri arasında Ömer bin Ebi Selem vardır. Onu Şu'be ve daha başkaları
zayıf görmüş, Ebu Matem, İbni Hibban ve daha başka bazı alimler ise onun sika
olduğunu sâylemişlenür”denûştir. Taberani de bunun bir benzerin SeU bin Ebi Ha-
seme'nin babasının rivayeti tankıyla Mu'cemu'l Kebir (6/)103)'de rivayet etmiştir.
Taberani'mh verdiği rivayet senedinde de İbni LehVa'nın adı geçmektedir.
336- Mecma'uz-Zevaid (1/105) Haysemi: “Bunu Taberani Evsat'ta rivayet etmiştir, ravi­
leri de sika görülmüşlerdir" demiştir. Bunun bir benzerini de Tirmizi (5/236) ve Bu-
hari (11/555) rivayet etmiştir. Ancak Buhari'nin rivayeti Abdullah bin Amr bin As
(rM)'tandtr.
k i )FÖR. SİRK VE BÜYÜK GÜNAHLAR 399

337- Taberani, Seleme bin Kays (r.a)'tan şöyle rivayet etmiştir:


"Resulullah (a.s) §öyle buyurdu:
"Bunlar dört tanedir." Ben bunları Resulullah (aj)'dan duyduğum gün, bun­
lara kargı son derece temkinli olmaya bağladım. Resulullah (a.s) göyle bildirdi:
"Allah'a hiçbir geyi ortak kogmayın. Herhangi bir hak kargdtğt olmaksam
Allah'ın haram kıldığı cam öldürmeyin. Zina etmeyin ve farsalıkyapmaym."

:J\i ç;*ı;âlu !^ı ■:ju S)î ^ y^\ ^siJ-r r A


.«4lı ^ ^1 ^ llj-îJ'»

338- Bezzar, îbni Abbas (r.a)'tan şu şekilde rivayet etmiştir:


"Bir adam Resulullah (a.s)'a: "Ey Allah'ın Resulü, büyük günahlar neler­
dir?" diye sordu. Resulullah (a.s) göyle cevap verdi:
"Allah'a ortak kogmak. Allah'ın yardımından ve Allah'm rahmetinden ümit
kesmektir."

P o t ’c p ' } J ^ J İJ - r r 'i

J i '.M -J. - J â , M UİJ i;» -, M

339- Taberani, îbni Mes'ud (r.a)'un şöyle söylediğim rivayet etmiştin


"Büyük günahlar, Allah'a ortak kogmak, Allah'ın azabından emin olmak
(kendisine Allah'ın azabının dokunmayacağı kanaati tagımak), Allah'ın rahme­
tinden ümit kesmek ve Allah'm yardımtmn gelmeyeceği zannma kapılmaktır."
Bir rivayette de bu hadiste "büyük günahlar" yerine "büyük günahların en
büyükleri" ifadesinin kuUamldığı bildirilmiştir.

337-Mu'cemu'l Kebir (7/39) Mecma (ItlO)'da Haysemi: Bunu Taberani Kebir'de riva­
yet etmigtir. Ravileri sikadır" demigtir.
33S-Kegfu'l Estar (1/71) Mecma (l/104)'da Haysemi: "BunuBezzar ve Taberani rivayM
etHÜ^rdir. Taberani’nin rivayetindeki raviler sika görübnügtür" demipir.
339-Mu'cemu'l Kebir (9/171) Kegfu'l Estar (1/71) Mecma (l/104)‘da Haysem: "Bu ha­
disin isnadı sahihtir ve hadis basendir" dampir.
400 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

; ; j li * Î J '^ j p J i ' v i İ j —'I* ^ *

.« 4 ^ 1 » i i l j t j aj)l , i i ^ J u l Lİ J > i . ' Ot ! v > 't v;U;ti' ».^>3' ÇUjU»

340- Taberani, Abdullah bia Yezid (r.a)’den rivayet etmiştir;


"ResuhıUah (a j) söyle buyurdu;

"Ey araplarm taşkınlan, ey araplann taşkınlan, sizin için en çok korktuğum


Sey, zina ve gizli şehvettir."

^ :/■ C/- C /' '

> 3 tjıi .«îi’-tJ'3 j;i:i :y:ı;^’ı ^ 01» rjıi ^ i l j > ; o‘


..uîj ;ı;î 4 jlİ ,İi: î3 ı;î ç

341- Buharı ve Müslim, Abdullah bin Amr bin el As (n a ld a n rivayet et-


inişlerdin

"Resulullah (a.s) §öyle buyurdu:

"Bir kimsenin anne babasına küfretmesi büyük günahlardır." (B iri); "Kişi


ana ve babasına küfreder mi?" diye sordu. Resulullah (a.s) söyle cevap verdi:

"Biri bir kimsenin annesine ve babasına küfreder, o da birinci s^^hsın anne’


sine ve babasına küfreder."

Bir başka rivayette ise şöyle geçmektedir:

"Resulullah (a.s) söyle buyurdu: "Kişinin anne ve babasına lanet etmesi


büyük günahlardandır..." H i^ ^ â e v m ıı yukandaki gibidir." (1)

340- Mecma'uz-Zevaid (61255) Haysemi: "Taberani, bu hadisi iki ayrı isnadla rivayet
etmiştir. Bunlardan birinin Abdullah bin Bedii bin Verka dışında kalan ravileri. Bu-
hari'nin Sahih'inde isimleri bulunan ravilerdir. Söz konusu kişi ise sikadır" demiştir.
341- BıAari (101403) 78-Kitabu'l Edeb. 4-Kisirün ana babasına sövemeyeceği babı.
Müslim (H92) J-Kitabu'l İman. 28-Büyük günahların ve bunların en büyüklerinin
açücIanması babı. Tirmizi’(41312) 28-kitabu'l Birr ve's Sıla. 4-Anne babaya isyan
em e konusu ile ilgili rivayetler babı. Ancak Tirmizi'nin rivayeti Abdurrahman bin
Amr bin As (r.a)'tandır.
1) Ebu Davtıd (41336) Kilabu'l Edeb. ^ b a b a y a iyilik babı.
"Ey Arapların taşkınlan" sözü, biraz azarlama anlam taşıyan ve üzerlerine dikkat
(ekme manası olan bir frdedir.
"Gizli şehvet" kadınlara karsı duyulan yakınlıktır.
m'TFÖR. SİRK VE BÜYÜK GÜNAHLAR
401

jÜa^i i[i) : jlî :jü ^ Jıjjı —T*11


iî ^ 3 y j;Ii j ^

342- B ezzar, Ebu Derda (r.a)'dan rivayet etmiştin

"Resulullah (a.s) söyle buyurdu:

“Şeytan a rtık arap yarım adasında kendisine kulluk edilmesinden üm it kes­


miştir, Ancak küçük gibi görünen şeylere razı olmuştur,"

jiiaiJ'’ ^ aLi J_^3 jii :jii V)/}. J\ ^ jıjjı


J j 9 j Ai <j' J r i ' Jîi

343- B ezzar, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir;

“Resulullah (a.s) söyle buyurdu:

“Şeytan, sizin su toprağınızda kendisine kulluk edilmesinden artık ümidini


kesmiştir, ancak küçük görünen (basite alınan, önemsenmeyen) bir takım islere
razı olm uştur,"

^ aÎii J j L j d ili ^ ,^33 iSjj —t*11


İJÜ jîi Ujil jİJj l i İ lîli U> aJj ^ ^ pu ^ J ,\ jljîS lı ;

*1)1 Jl

344- A hm ed, Resulullah (a.s)'m hammı Meymune (r.a)'den rivayet etmiştin

"Resulullah (a,s) söyle buyurdu:

342- Kesfu’l Estar (3/322) Haysemi, Mecma (10/54)'da: “Bunu Bezzar rivayet etmiştir,
isnadı basendir" demiştir.
343- Kesfu'l Estar, bir önceki geçmiş olduğu yer. Haysenü de, Mecma (10/54yda: "Bunu
Bezzar rivayet etmiştir. Ravileri Buhari’nin Sahih'inde isimleri bidunan ravilertür"
demiştir.
344- Ahmed (6/333) Mu'cemu'l Kebir (24/23) Haysemi, Mecma (6/254)'da şöyle söyle­
miştir: "Bunu Ahmed. Ebu Yala ve Taberani rivayet etmiştir. Bunların r iv a y e tin /^
senedle Muhammed bin Abdurrahman bin Lebibe'mn adı geçmektedir. Bu kiçiyi İbni
Hibban sika kabul etmiş, İbm Mu'in ise z a y f görmüştür. Muhammed bin İdıak, ha-
diâ duyduğunu duyma yoluyla anlamış olduğunu ^ade etmiştir. Bu itibarla kodu
sahih ya da basendir.
402 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

"Ümmetim, içlerinde zina çocukları yayılmadıkça hayır üzeredir. İçlerinde


eğer zina çoaddan yayılırsa, Allah'ın üzerlerine genel b ir azab göndermesi
muhtemel olur"
Taberani'nin naldetmi^ ddugu meün ise şöyledir:
"İçlerinde zina çocukları ortaya çıkmadıkça, ümmetim hayır üzeredir ve
içleri de yolunda gider. Bunlar (zina çocukları) ortaya çıktıkları zam an, Allaku
Teala'nın üzerlerine genel bir azab göndereceğinden korkarım ."

j : j ı i 41 )1; ; ; J -j- ^ j. - r t»

14^1 jiTi oısTlii tjUî» :Jûî ı^j


345- Taberani, Mu'cemu' Sağir ve Mu'cemu'l-Evsat'ında Enes bin Malik
(r.a)'ten şöyle rivayet etmiştin
"Reatlullah (a j) zamanında, doğu taraflarında bir yerde b ir toplum un yere
geçirilmesinden söz edildi. Resulıdlah (a.s)’a: "Ey A llah'ın R esulü, içerisinde
müslûmanlann da bulunduğu bir yerde insanlar yere geçirilir m i?" diye sorul­
du. Resulullah (a.s) da çöyle cevap verdi:
"Evet. Eğer halhnın çoğu pislik olurlarsa (müm kündür)."
Yakanda geçen nasslarda büyük günahlardan örnekler sunulmuştur. Bu
nasslar aym zamada, her bir günah için ya hadd cezasınm konduğu veya karşılı­
ğında cehennem azabı, la'net ve ilaÛ gadab cezalanmn verileceğinin bildirildi­
ğini öğretmektedir. İbni Abbas ve Hasan-ı Basri bu yönde görüş belirtmişler­
dir.

BÜYÜK VE KÜÇÜK GÜNAHLAR KONUSUNDA


ALİMLERİN GÖRÜŞLERİ
Aşağıda bazı ilim adamlannm "büyük günahlar" konusundaki açddamala-
nna yer veımdc istiyoruz.
İmam Nevevi şöyle söylemiştin
“Ebu Hamid Gazali 'Basit' adlı Htabında şöyle söylem iştir:

145-Ravdu'dDani (HSZ) Haysemi, Mecma'uz-Zevaid (7/269)'de şöyle söylem ştir: "Bu­


nu Ttdteram Sağir ve Evsat'ta rivayet etmiştir. Havileri Buhari'nin Sahih'inde isimle­
ri bulunan ravilerdir."
KÜFÜR. SİRK VE BÜYÜK GÜNAHLAR 403

"Büyük günahın belirlenm esi konusundaki en geni§ ve §ümullu tanıma göre,


kijinin herhangi b ir korku ve pişm anlık duygusu hissetmeden islediği fenalık
büyük günahtır. G ünahı islem eyi basit bir sey gibi gören ve sık sık bir fenalığı
islemeye cür'et gösterenin yaptıkları da bu tanıma girer. Bu günahı islemeyi ha­
fife alma ve b a sit görm e bizzat büyük günahtır. Ancak nefsin yanılmaları ve dil
sürçmeleri türünden sayılan ve takva gözetiminden anlık kopmalar seklinde or­
taya çıkan ve bununla birlikte günah islemekten dolayı haz duyulmayan hare­
ketler bunun dışındadır. Pişm anlık duygusundan kopmayan tutumla islenen
yanlış fiille r kişinin adalet sıfatını bozmaz ve büyük günahlardan sayılmaz."
Şeyh îm am Ebu Amr bin Salah (r.a) da 'Fetavi'sinde şöyle söylemiştir.

"Büyük günah, büyük görülen, kendisine büyük fenalık ismi verilebilecek,


günah türündeki her bir harekettir. Bu türdeki günah mutlak anlamda büyüklük
özelliği taşım aktadır. Bu, büyük günahın genel bir ölçüsüdür. Bunun yanısıra
bir fiilin büyük günah olduğunu gösteren çeşitli emareler bulunmalıdır. Örne­
ğin o fiild en dolayı şeriatta had cezasının konulması, isleyenlerinin, kitap ve
sünnette cehenem azabı ile benzer cezalarla korkutulmuş olmaları, yine ayet ve
hadis m etinlerinde isleyenlerinin fa sık olarak adlandırılmaları, "Şam yüce olan
Allah, yerin ta b ii yapısını bozanı lanetlemistir" gibi A llahın laneti ile tehdid
edilmiş olm ası, b ir fiilin büyük günah olduğunu gösterir."

îlim adanılan şöyle söylemişlerdir:

"Küçük b ir gibuzhı sürekli islem ek de onu büyük gûnüh yapar."

Hz. Ö m er (r.a), İbni Abbas (r.a) ve daha başkalannın: "İstiğfarla birlikte bir
günah büyük olm az, sürekli islendikçe de bir günah küçük olmaz" diye söyle-
dilderi rivayet edilmiştir. Bunun anlamı şudur Büyük günah istiğfarla yani Al­
lahtan m egfiıet v e bağış dilranekle silinir. Sürekli işlendiği takdirde de küçük
günah büyük günah hıdine gelir.

Şeyh E bu M uhammed bin Abdussdam, 'Haddul Israı* adlı kitabında şöyle


söylemiştin

"Kişi b ir küçük günahı sık sık içledi nü, bundan ileri gelen 'dinin hüküm leri­
ne uymayı p e k önem sem em e' duygusu onun, büyük günah isleme konusunda da
cür'etkarlık gösterm esine neden olur. Bunun gün değiçik türdeki küçük günah­
lar da biraraya geldükleri zam an, bunların tümü bir arada büyük günahların en
küçüğünün y o l açacağı durum a neden olabilirler." (1)

Alimlerin sultam Izz bin Abdusselam küçük ve büyük günatdann tanınma-


suu sağlayacak b ir ölçü ortaya koymaya çalışmış ve bu konuda şunlan söyle-

1) Nevevi, Sahih-i Müslim Şerhi.


iniştir.

"Küçük günahlar ile büyük günahları tanımak istersek, günahın ortaya


çıkardığı bozulma ile haklarında nass bulunan büyük günahların yol açtığı bo­
zulmalar arasında karşılaştırma yaparız. Küçük mü, yoksa büyük mü olduğunu
bilmek istediğimiz günüh, haklarında nass bulunan büyük günahların yol açtığı
bozulmadan daha az bir bozulmaya yol açıyorsa, o küçük günahlardandır. Eğer
söz konusu büyük günahların en küçüğünün dahi yol açtığı bir bozulmaya ne­
den oluyorsa, o zaman da büyük günahtır.
Rabb'e yahut peygambere sövmek, peygamberleri küçümsemek, yahut onlar­
dan harhangi birini inkar etmek, mushafi pisliklerin arasına atmak büyük
günahların en büyüklerindendir. Ancak şeriatta bu günahların büyüklüğüne ait
l»r nass yoktur. Ayrıca namuslu bir kadım, zina yapacak birinin eline teslim et­
mek yahut bir müslümam, öldürecek kişinin eline teslim etmek de büyük günah­
lardandır. Çünkü bu hareketlerin yol açacağı bozulma yetim malım yemekten
doğacak bozulmadan daha ileri bir günahtır. Yetim malım yemek büyük günah
olduğuna göre, im fuller de büyük günahlardandır.
Yine herlerin müslümanlara fenalık yapacaklarım, onlan topluca ö l ç e ­
ceklerim, eslerine ve çocuklarına kiffredeceklerim, mallarını yağmalayacak­
larım, hanımlarına tecavüz edeceklerini ve yurtlarım yıkıp harap edeceklerim
bile bile, müslümanlann gidiliklerim kefirlere bildirmek de büyük günahlar­
dandır. Kişinin bu gibi durumlara neden olması, düşmanla karsı karçıya geli­
nen günde özürsüz olarak geri kaçnuısından daha kötüdür. Düşmanla karçı
karstya gelinen günde, özürsüz olarak gen kaçmak da büyük günahlardandır.
Şeriatta yalan yere şahitlik yapmanın ve yetim malı yemenin haram olduğu
bildirilmiştir. Bunlardan daha kötüsü haram mal yemektir ve bu da büyük gü­
nahtır. Ancak tıpkı şarabın bir damlasını bile içmek büyük günah sayıldığı gibi
haram mal yemekten tamamamiyle uzak durmak gerektiği prensibinden hare­
ketle basit bir yolla haram elde etmek de büyük günahlar içinde yer almaktadır.
Şarabın bir dandastm içmekten dolayı harhangi bir fesa t (bozulma) ortaya
çıkmıyorsa da, bu fiil büyük günahlardan sayılmıştır... Bozulmaların eşitliğini
ve farklılığını anlamak, ancak Allahu Teala’nın kendilerini m uvaffak kılacağı
kimselerin başarabileceği zor bir istir. Eşitliği anlamak, farklılığı anlamaktan
daha zordur. Yararların ve bozulmaların tesbiti, ancak luırsılastırma ile müm­
kündür.

Bazı ilim adamlan büyük günahların tesbiti konusunda da şu açıklamalarda


bulunmuşlardın
"Hakkında hadd cezası konulan, yahut isleyeni cehennem azabı ile korkutul-
mus veya lanetlenmiş olan her günah, büyük günahlardandır. B ir m ü’mini öl-
KÜFÜR. SİRK VE BÜYÜK GÜNAHLAR 405

dürmek büyük günahtır. Çünkü bu işi işleyen kimsenin azaplandırılacağı bildi­


rilmiş ve lanetlenm iştir. İslam i yönetime karşı savaş, zina, hırsızlık, iftira hep
büyük günahlardandır. Çünkü bunların hepsi hakkında hadd cezası konul­
muştur. Bunun gibi, hakkında hadd cezası konulmuş veya işleyeni cehennem
azabı ile korkutulm uş ya da lenetlenm iş günahlardan birinin yol açacağı bozul­
ma veya daha fa zla olan günahlar da büyük günahlardandır." (1)
Gazali, bazı dum m laıda küçük günahlann da büyük günah özelliği kazana­
cağını söylemiştir. Ona göre bir günahı önemsemeden işlemek ve haıhengi bir
rahatsızhk duym adan işlemeye devam etmek, o günahm büyük günah halini al­
masına neden olur.

Bumm gibi ilim adamlan kıyas ve karaşılaştırma metodlanm kullanarak,


haklarmda nass bulunan büyük günahlara bazı ilavelerde bulunmuşlardır. Bu
konuda, bir günahın hakkında nass bulunan günahın yol açtığı bozulmaya denk
ya da daha fazla b ir bozulmaya yol açmasına bakmışlar ve şer*! nasslan yoıum-
lamada geniş çaplı b ir tüm evanm metoduna başvurmuşlardır.

Büyük günahlar konusu ile ilgili yazılar yazan birçok ilim adamı vardır.
Bunlardan İm am Zehebi, 'Kebair' adıyla bu konuda özel bir kitap yazmıştır. Ze-
hebi bu kitabında yetmiş kadar büyük günahtan söz etmiştir. Aynca İbni Hacer
de konuyla ilgili olarak 'Zevacir İktiraii'l Kebair* isimli Û r kitap yazmış ve bu
kitabmda büyük günahlann sayısım 467'ye çıkarmıştır. İbni Haceı'in bu kita-
bmda zikredilenlerden bazılan, ilim adamlanmn tümünün büyük günah olduğu
üzerinde icm a edip görüş birliğine vaıdıklan türden olmakla birlikte, bazılan
ilim adam lanm n hakkında değişik görüşler belirttikleri fiillerdir. Bazılan ise
mahiyet yönünden günah sayılanlardır.
M üdüm an, Allah'a itaat yoUanm ve günahlan öğrenip farz kılınan fiilleri
işler, günahlardan kaçım r, nafile olanlardan da gücünün yettiği kadanıu yerine
getirirse, Allah'ın izniyle, Allah dostluğu (velayetullah) kapılarına ulaşmış d u r.

Büyük günahlann sayılarmm artıniması ve azaltılması, bir takım faikh de­


ğerlendirmelerden ileri gelmektedir. Şeriatte emirler ve nehiyler, diğer bir ifade
ile itaatler ve m a'siyetler bulunmaktadır. Emiileri terketmek ve itaatlere uym ak
ma'siyet sayılmaktadır. B u türdeki ma'siyeüerin (yani emri teiketme türünddd
masiyeüerin) bazılan büyük günah derecesine ulaşmaktadır.

M a'siyeüerin (fenalıklar, günahlar) de, açık ve gizli olanlan vardır, llira


adandanndan, günahlan, haklarmda nass bulunan büyük günahlarm yol açhgi
durumlara ve bozulm alara göre degeriendirip kıyaslarım buna göre yapanlar.

l)K a v a id u ’l A hkam , C.1, sh. 23-24


406 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

ma'siyet türünden sayılan pek çok fiili "büyük günahlar" sınıfina dahil etmiş­
lerdir. Bu Idtapta yeri geldikçe, itaatler ve ma'siyeüer hakkında bilgilere yer
verileceğinden burada daha fazla aynntıya girmiyoruz.
Burada yüce Allah'm mağfireti ile ilgili ayet-i kerimeyi yeniden belirtmek is­
tiyoruz:
"Allah kendisine ortak konulmasını elbette bağı§lamaz. Bunun dışında kalan­
ları dilediği için bağışlayabilir." (1)
AUahu Teala'nm büyük günahlara ait koıkutmalanmn mutlaka yerini bula­
cağım, bağışın söz konusu olmadığım, büyük günahı işleyen kimsenin kesinlik­
le cehenneme gireceğini ve böyle birinin mü'min olmadığı gibi kafir de ol­
madığının, iki menzile arasmda bir menzilede yer aldığım söyleyen mutezile
mezhebi mensuplan, ehl-i sünnet ve'l cemaat mezhebinin görüşüne ters düş­
müşlerdir. Aym şeküde büyük günahlan işleyenlerin kafir olduklanm ileri sü­
ren hariciler de ^ - i sünnet vel cemaat mezhebinin görüşüne aykın düşmüş­
ledir.
Ehl-i sünnet ve 1 cemaat mensuplan şöyle söylemişlerdin

"AUahu Teala’nm, kendisine ortak koşmayanı bağışlam ası m ümkündür. Bu,


AUahu Teala'nm iradesi dahilindedir. Ancak böyle bir bağışlam a A llah için bir
gereklilik değildir. Bu O'nun ilaU ihsanmdandır. Yüce A llah'm günah işleyen­
ler hakkındaki korkutmaları, yine O ’nun Uahi iradesi içinde bazıları için mutla­
ka yerini bulacaktır. Bu uygulama da O'nun adalet sıfatının ya h u t fa zlın ın bir
tezahürüdür. Bunun yanı sıra yerine göre AUahu Teala yin e kendi ilahi irade­
siyle işlemiş oldukları bir takım iyilikler nedeniyle yahut kendilerinde gûnah-
larm bağışlatmaya neden olacak bir takım özelliklerin bulunm ası sebebiyle
bazılarmm günahlarım bağışlayacaktır. Takdir O'nundur."

İmam Nevevi, Sahih-i Müslim Şeıiıi'nde şu açıklamalara yer vermektedir

"Resulullah (a ^ftn , Allah’a ortak koşarak (m üşrik olarak) ölenin cehen-


n m e gireceğini, Allah'a ortak koşmadan (m üşrik olm aksızın) ölenin de cennete
gireceğini bildirdiği konusunda bütün iUm adandan icm a etm işlerdir. M üşrik­
lerin cehenneme ginnesi ile ilgili hüküm geneldir. M üşrik cehennem e girer ve
orada ebedi olarak kalır. Cehenneme girme yönünden ehl-i kitap sayılan yahu-
diler ile krisliyanlarla, puta tapanlar ve diğer h e r le r arasında fa r k yoktur.
Hak ehline göre, inatla kefftr olan ve başkaları ile İslam üm m etine nm halefet
eden ve İslam ümmetine bağlandıktan sonra herhangi bir hükm e karşı çıkm a­
sından dolayı veya başka bir nedenle kafir olduğuna hükm edilen arasında da
KÜFÜR. SÎRK VE BÜYÜK GÜNAHLAR 407

fark yoktur.
Allah'a ortak ko§m akstzm (müdrik olmayarak) ölenin cennete girmesi kesin­
dir. Ancak b ir büyük g ü n a h imlemede tsrarh olmaksızın yani büyük günah
imlemeden veya i§lemi§ olduğu büyük günahlarına tevbe edip ve pişman olarak
ölen, öncelikle cennete girer. B ir büyük günah işlemede ısrarlı olarak ölürse
onun durum u A llah'ın iradesine bağlıdır. Eğer bağışlanırsa doğrudan cennete
girer. Yoksa azabını çeker, sonra cehennemden çıkarılır ve ardmdan cennete
girerek orada ebedi hayata kavuşur.

Resulullah (a .s)‘ın: "Zina etmiş olsa da, hırsızlık etmiş olsa da..." hadisi,
ehl-i sünnet m ezhebinin, büyük günah işlemeyenlerin cehennem azabına çcaptı-
rtim alanm n kesin olm adığı ve bu gibiler cehennem azabına çarptm lsalar bile
sonradan oradan çıkarılacakları ve cennette ebedi hayata kavuşturulacakları
yolundaki görüşüne d elil oluşturm aktadır," (1)

1) Nevevi, Sahih-i Müslim Şerhi, C. 2. sh. 97


O N B E ŞİN C İ KISIM

N İF A K A LA M E TL E R İ
N İF A K IN ŞU BELERİ
NİFAK ALAMETLERİ VE ŞUBELERİ
Nifak, esasta, dıştan miislüman görünme, içten ise kafir olmaktır. Kişi baş­
langıçta m ünafık olabileceği gibi, iman ettikten sonra da nifaka düşebilir. Nifa­
ka düşmenin sebebi îslam hakkındaki şüphe ve tereddüt olabilir. Bazdan
tümüyle m ünafık yani halis nifak sahibi olurlar. Bazı kalplerde ise iman ile ni­
fak birbirine kanşabilir.

Nifakın insanın yaşantısına yansıyan belirtileri ve görüntüleri bulunmak­


tadır. Nifakın, tehlikeli b ir hastalık olması nedeniyle, Allahu Teala Kuı'an-ı Ke-
rira'de, onun insan hayatm a yansıyan belirtilerinden ve görüntülerinden sıkça
söz etmiştir. Sünnette yani ResuluÜah (a.s)'ın hadislerinde de bu konu ile i l ^
aynntılı bilgilere yer verilmiştir.

Bazı ilim ,adandan, nifakın iki ayn türünden söz etmişlerdir. İnançta nifak
ve am d d e nifak. B u taksim e göre nifakın değişik şekilleri ortaya çıkmaktadır.
En çirkin şekli de inançta nifaktır. Bunun dışa yansıyan belirtileri da yalan, ver­
diği sözde durmamak, ardaşmaya bağlı kalmamak, kin beslemede aşın gitm dr,
yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, kafirlere sevgi beslemek ve onlara yakırdık
duymak ve buna benzer şeylerdir.

Nifakın b ir başka şekli daha vardır ki, bu İslam hakkındaki şüpheden ileri
gelmez, bazı kim selerin yaşantı ve gidişadannda nifak sahiplerinde bulunabile­
cek tavırlar şekUnde kendini gösterir. Bozuk niyet taşıma, çevreyi bozma, boz­
gunculuk yapm a, kalpte cehalet ve kısmi zulüm (karanlık) bunun görüntüleri­
dir...

B ir diğer şekil daha vardır ki, bu da kalpte tereddüt ve nifsdon bulunmasıdır.


Ancak bu şüphe ve nifakı kalbinde taşıyan kişi, kendini sıkı tutarak bazı küçük
hatalar dışm da nifakım yaşantı ve tavırlanna yansıtmaz.

Her ne şekilde olursa olsun, bizim kalplerimizi ve amellerimizi nifMctan v e


ile rin d e n tenüzlenıenıiz gerdonddedir. Başkalarında nifak hissettigirmz za-
412 ELE SA SFİ'SSÜ N N E

man da ^atanmalı ve O insanlan içine düştiilderi dunundan iaırtaımaya çalışma­


lıyız. Bir insamn mtinafik olduğuna hükmetmek ise açık deliller ortaya çıkoğın-
da ve dunun tamamen açıklık kazandığında mümkün olabilir.
ÇagımiTita nifakm en çok dışa yansıyan yönü, açık ya da gizli ve gönüllü o-
larak kafirlere sevgi beslemektir. îşte bu gönüllü sevgi ve yakınlığın en tehlikeli
görüntüsü ve küfie hizmet edeni. İslam'a inanmayan ve îslam'm hükümlerine
bağlanmayan, Islami amaçlan kendisine amaç edinmeyen partilere bağlan-
makbr. Böylelerinin tavırlanna ve sözlerine bakarak münafiklıklanna ya da
mürtedliklerine hükmetmemiz mümkündür. Dolayısıyla böyle biri ile ilişkileri­
mizde iman sahiplerine karşı davrandığımız gibi davranamayız ve öldüğünde de
üzerine cenaze namazı kılamayız.
Çağmuzda pek çok işler biıbiıme iyice kanşmıştır. Ortada avamdan olan
müdümanlar açısından tehlike arzeden bir takım içtihadlar bulunmaktadır. Bu
içtihatların sahipleri müslümanlann maâahatlarmın (çıkarlanmn) herhangi bir
partide olabileceğini söylüyoıiar.
Yine dünyadaki mevcut durumun, bazı tutumlan gerekli kıldığıru ileri sürü­
yorlar. Bu gibi konularda ehil kişiler tarafindan verilmiş, sağlam ve tutarh fet­
valara dayanmak gerekir.

Özel duruma sahip olan kişi, fetvaya ehil imamlardan heıhengi bitine, kendi­
siyle ilgili konulan kimseye söylememesini isteyerek durumunu bütün açıklığı
ile anlabr ve ondan fetva alırsa, bu fetvaya göre hareket etmelidir. Ancak bu is­
tisnai bir fetvadır. Normalde ise esas olan, kişinin kalbiyle de bedeniyle de
müslümatüann safinda ve iman sahipleri ile birlikte b ulunmasıdır. B u da doğra
inanç ve uygun amel ile birlikte ölmahdır. îşte halis (has) im an budur.

Nifakm ve münafiklaruı şekilleri ile ilgili tara bilgi elde etm ek isteyen U y,
mutlaka Kuriatı-ı Kerira'de yer alan nasslan incelemelidir. B iz 'Allah Erinin Ah-
M ye Kültürü' adlı kitabımızda bu konu ile ilgili geniş açıklamalar ve detaylı
bilgilere yer verdik. Bu nedenle burada sadece Resulullah (a.s)’m konuyla ilgili
bazı hadislerini naklatmekle yetineceğiz.

NİFAK İLE İLGİLİ RİVAYETLER

1^ ^ ^ isjj —r t ı
« İV .İJU âfi. ^ - -i, . ^ j,: :j^
Û . İ lilj ,0i a ^ ^ ^
NtFAK a l a m e t l e r ! VE ŞUBELERİ 413

346- Buhari ve M üslim , Abdullah bin Amr bin As (r.a)'tan şu ş ^ d e riva­


yet etmişlerdir;
"Resulullah (a s) söyle buyurdu:
"Dört ö zellik vardır ki, bunlar kimde bulunursa o halis mûmrfıktır. Kimde bu
özelliklerden herhangi biri bulunursa bu özelliği bırakmcaya kadar kendisinde
münttfıkhktan bir özellik bulunur. Bu özellikler: Kendisine güvenildiği (bir sey
emanet edildiği) zam an hıyanet eder. Konuştuğu zaman yalan söyler. Anlaşma
yaptığı zam an anlaşm aya uymaz. Birisi ile arasında problem çıktığında (hasım-
laçtığında) taşkınlık eder."

Ivaz'ın rivayetinde ise: "Kendisine bir sey emanet edildiğinde hıyanet eder,
söz verdiği zam an sözünden döner" şddinde geçm ^edir. (1)

Tinnizi şöyle söylemiştir;


"İlim sahiplerine göre bu, ameli nifak türüne girmektedir. Resulullah (a.s)
döneminde özellikle (kalben) yalanlama türündeki nifak bulunuyordu."

Kalben yalanlama nifakı Resulullah (a.s)'dan sonra da bir çok kez ve değişik
ş ^ lle ıd e ortaya çıkmıştır. Zındıklar ve Hatmiler ile nifak daha da yaygınlaş­
mıştır. Çağımızda da siyasi alanda çalışma gösteraüerin çoğunda ve daha baş-
kalannda bu tür nifak bulunmaktadır.

Jli :JIİ JS Ü» ^ -rtv


djS i- JlaIp I jlj ı l jj j - lj\| _ \jjcs ^ __

.« o u ^ lilı

347- Buhari ve M üslim, Ebu Hureyıe (r.a)'den rivayet etmi^erdir:


"Resulullah (a.s) söyle buyurdu:
"Müncfığın belirtisi üçtür. (Bu arada Müslim: "Oruç tutsa, namaz kılsa ve
kendini müslüman sansa da" ifadesini ilave etmiştir): Konuştuğu zaman yalan

346-Buhari (1/89) 2-Kitabu'l İman. 24-Müm0ğın alametleri babı. Müslim (1/78) 1-Ki-
tabu’l İman. 25-M üntfığın özettiklerinin sıralanması babı. Ebu Davud (4/221) Kıta-
bu's Sunne. İmanın artıp eksileceğine işaret eden rivayetler babı.Tinnizi (5/19) 4I~
Kitabu'l İman. 14-M ün^ığın alametleri ile ilgtti rivayetler babı.
347~Buhtri, bir önceki hadisin geçtiği yer. Müslim, Mr öncdıi hadisin geçtiği yer.
l)N esai (8/116) 47-Kitabu'l İman. 20~Müntfiğın alametleri baht.
414 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

söyler. Söz verdiği zaman sözünde durmaz. Anlaşma yaptığı zam an anlaşmaya
uymaz.”

Üçüncü bir rivayette: "Kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder" i-
fadesi geçmektedir. (1)

iji —y tA

^ ^ I
)
aIS y ^ A
ile
- li^ v

L>-
l

J\ ^ A (î4^i^

348- Taberani, îbni Mes'ud (r.a)’un şöyle söylediğini rivayet etm iştin
"Münafıklan üç şeyle tamyınız: Konuştuğu zaman yalan söyler. Söz verdiği
zaman sözünde durmaz. Anlaştığı zaman anlaşmaya uymaz. Allaha Teala bunu
bildirmek üzere kitab'ında şunları vahyetmiştir:
“Onlann içinde 'eğer Allah bize kendi ihsanından verirse...' diye ahidde bu-
lunanlar vardır."

Hadiste işaret edilen ayet-i kerimderin tamamı şöyledin

"Aralannda: 'Allah bize bol nimetinden verecek olursa, and olsun ki sadaka
vereceğiz ve iyilerden olacağız' diye O'na ahidde bulunanlar vardır.

Allah onlara bol nimetinden verince cimrilik ettiler ve yüz çevirdiler. Onlar
zaten sözlerinden dönücüdürler. Allah'a verdikleri sözlerinden caydıkları ve ya­
lancı oldukları için O'nunla karşılaşacakları güne kadar A llah kalplerine nifak
soktu." (2)

‘J - y İSli. :jli İİ jljil Ls',j _ri^


j.^ 1 Ij^ kİı-tA- jÛ Jl ^ 0 ^ ı3 î^ ^

SÂ j Olîi’

349- Bezzar, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:

348-Mu‘cenıu'l Kebir (9/252) Haysemi de, Mecma (l/108)'da şöyle söylemiştir; "Bunu
Taberani, Kebir'de rivayet etmiştir, ravileri de Sahih'te isimleri bulunan ravilerdir."
)49-Keş^l Estar (1/62) Mecma'u'z-Zevaid (I/I08). Haysemi: "Bunu Bezzar rivayet et­
miştir, ravileri de Sahih'te isimleri bulunan ravilerdir" demiştir.
1) Müslim, bir önceki hatüsin geçtiği yer.
2) Tevbe Suresi: 75-78
NİFAK ALAM ETLERİ VE SUBKI TOt 415

"ResuluUah (a.s) şöyle buyurdu:

"Üç özellik vardır ki, bunlar kimde bulunursa o münafıktır. Kimde de bun­
lardan herhangi b iri bulunursa, onda münafıklıktan bir özellik bulunur: Konuş­
tuğu zaman yalan söyler, kendisine güvenildiği (kendisine bir şey emanet edil­
diği zaman) hıyanet eder, söz verdiği zaman sözünden döner."

j *

j» Îî»
350- N esai, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un şöyle söylediğini rivayet etmiştin
Uç ö zellik kim de bulunursa o münafıktır: Konuştuğu zaman yalan söyler.
Kendisine güvenildiği (kendisine bir şey emanet edildiği) zaman hıyanet eder.
Söz verdiği zam an sözünde durmaz. Kimde bu sayılanlardan herhangi bir özel­
lik bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendisinde münafıklıktan bir haslet vardır
demektir."

^ -I)' Jlİ :jlî Üp.ijjl ^ lijj —T® '


^ : i Sj J’ J . J O U ^ 'SI ^ lİ^ . :
3S1- T irm izi, Ebu Hureyre (r.a )'d ^ rivayet etmiştin
"ResuluUah (a.s) şöyle buyurdu:
ik i ö zellik vardır ki, bunlar bir münafıkta bir araya gelmez: Güzel gidişat
ve dinde kavrayış (fıkıh)."

Jü :JÛ i - ^ -r»Y

'i f y , J ı\jâ JllJuç- 'ja

fS jij İ ^ y tS lj»

352- B u h ar! ve M üslim , E bu Hureyıe (r.a)'den rivayet etmişlefdir:


"ResuluUah (a.s) şöyle bıçfurdu:

350- Nesai (8H I7) 47-Kitabu’l İman. 20-Münafiğın alameti babı. İsnadı sahihtir.
351- Tirmizi (3149,50) 42-Kitabu'l İlm, 19-Fıkh (dini konularda bilgi edinmenin) ibadet­
ten daha üstün olduğuna dair rivayetler babı. İsnadı hasendir.
416
ELESA SFİ'SSÜ N N R

. *5^; en fen a insanlann. iki yû zM er olduklanm


Bunlar bırdenne bir yüzleriyle, birilerine diğer yüzleriyle görü-

Bir rivayette de Ebu Huıeyıe (r.a)'nin şöyle söylediği bildirilmiştin


"Ben Resulullah (ojsYm 0 y le söylediğini duydum:

"İnsanlann enfenalan iki yüzlülerdir" hadisin devamı yukandaki gibidir.


(1)

# J tt :J ii ^ ^ ^ « ro r

• ' V »4* J l3 ‘V ?4* ^ 3 i' 5>:uÎ! j i l i ı r J&»:

353- Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:


"ResıduHah (ajs) jöyle buyurdu:

"Müntfiğm örneği, iki kcyun arasındaki §aşkın koyun örneğidir. B u koyun


bir berikine Inr diğerine gider, durur."

Nesai'ıdn rivayetinde şöyle bir ilave vardır;


"Hangisine uyacağını biiemez." (2)

> ■ j l i :j l î ; s S» ^ -r » t

lil vJbUv i' J Îİ

• U> liu :Jlİi


354- Buhari, Zeyd bin Abdullah hin Ömer (r.a)'dM rivayet etm iştin

"İnsanlar İbm Ömer (rM)'e: "Biz yöneticilerim izin yam na g iriyo r ve onun

352’Buhari (10/474) 79-löudm'l Eddf. 52-İki yüzM er hakkında sâyUtaleniar babı.


Müslim (4I20IJ) 45-Kitabul Birr ve's Sıla v e t Adab. 26-İki yüzlünün yerilm ek ve
böyle bir günahı ifUmenin haram olduğuna ait btA. Muvatta (2/991) 56-Kitabu'l
Kelam. 8-Malın zayi edibned ve iki yüdü hakkında gelen rivayetler babı.
353- MOslim (4/2146) SO-Kitabu SfatiTM ünı^nveA hkam ihim . Onyedinci hadis.
354- Buhari (13/170) 93-Kilabu’l Ahhm . 27'Bir yöneticiyi yanında övüp de yanından
çAtddan sonra bundanfarklı şeyler söylememn hoş karşılanmadığı babı.
1) Müslim, bir öneki hatüsin geçtiği yer.
2) Nesai (8/124) 47’KUabu’l İman, 31 -Münafığın örneği babı.
1.JİFAK ALAM ETLERİ VE ŞUBELERİ 417

yarımdan dışarı çıktığım ızda konuştuklarımızdan farklı şeyler söylüyoruz" dedi­


ler. İbni Ömer (r.a) de söyle söyledi: "Biz bunu Resulullah (a.s) zamanında ni­
fak olarak görürdük."

:Jlİ jUlJl Jj îiJ ii ^ tSjj —.f®0


y jikii [ji ı;!ü]
355- B u h ari, Huzeyfe bin Yeman (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etm iştir
"Resulullah (a.s) zam anında münafıklık vardı. Bugün ise o. imandan sonra
küfürdür."

Bir rivayette de şu ifade geçmektedir:

"O küfür veya im andır." (1)


Bir başka rivayette ise Huzeyfe bin Yeman (r.a)'m şöyle söylediği bildiril­
miştir:

"Bugünkü m ünafıklar Resulullah (a.s)’ın döneminde yasanus olan m üm fik-


lardan daha fen a d ırla r. O zamanda müncfıklar, münofiklıklarınt gizliyorlardı,
bugünküler ise açığa vuruyorlar." (2)

aLi j_;-j Sır :jü ^ lu î t?33 -r o l


^ 'ı jk jui J L ) i j ı r iî
İU-S ^ iTj d i J j j * J 4.3 :j\İ i _ ^ î j liji

ur :jü ? ^*î :Ju


iül 1*4^ ‘'3^
.iN l > î J l O j i u ; UST 4İ O j i u i

356- A hm ed, İbni Abbas (r.a)'m şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

355- Buhari (13/68) 92-Kitabu1 Fiten. 21-Bir topluluğun yanında lâr §ey söyleyip
çıktıktan sonra, içerde söylediğinden farklı şeyler söylemekle ilgili bab.
356- Ahmed (1/350) Kesfit'l Estar (3/74)
1) Buhari, bir önceki hadisin geçtiği yer.
2) Buhari, bir önceki hadisin geçtiği yer.
418 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

"Resulıdlah (a ^), odasının gölgesinde oturuyordu. Gölge üzerinden çekil­


mek üzereydi. Ashabına şöyle söyledi:

"Yamnıza bir adam geliyor, o size şeytanın gözleri ile bakacak. Onu gördü-
ğünüzde kendisiyle konuşmayın." Biraz sora, mavi (giyim li) bir adam geldi. Hz.
Peygamber (a.s) onu görünce yanına çağırdı ve: "Sen ve arkadaşların neden
dolayı benim hakkımda ileri geri konuşuyorsunuz?” diye sordu. Adam : "Sen
olduğun yerde dur, arkadaşlarımı yanına getireyim " dedi. Adam g itti ve arka­
daşlarım getirdi. Bunlar, iddia edilenleri söylem edikleri ve yapm adıkları üzere
yemin ettiler. Bunun üzerine yüce Allah şu ayet-i kerim esim indirdi:
"Allah onların hepsini tekrar dirilttiği g m . size yem in ettikleri g ib i O 'na da
yemin ederler. Bu yeminin kendilerine bir yarar sağlayacağını sanırlar. D ikkat
edin onlar şüphesiz yalancıdırlar." ( 1 )

Taberani'mn rivayetinde ise şu ifade geçmektedir;


"Adamlar geldiklerinde iddia edilenleri söylem edikleri ve yapm adıkları ko­
nusunda yemin etmeye başladılar. Bunun üzerine Resulıdlah (a.s) kendilerini
bıraktı." İD
Bir başka rivayet de şöyledir.

"Resulullah (a j); "Birazdan yamnıza şeytanın gözleri ile bakan b ir adam


gelecek" diye buyurdu. Az sonra mavi (giyimli) bir adam geldi ve: "Ey Mu-
hammed, bana neden dolayı kötü söz söylüyorsun?" ya da "kızıyorsun?" diye
söyledi. Yahut buna benzer bir söz söyledi. Sonra da yem in etm eye başladı. Bu
olayın ardından Mücadele suresindeki "Bile bile yalan üzere yem in ediyorlar"
(3) ayeti ile diğer ayet-i kerime indi." (4)

U» ; ^ jpl Jli ^ _roV

357* Buhari, Hz. Aişe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir.

"Resulullah (a j) şöyle buyurdu:

357-Buhari (1ÖI48S) 78-Kitabu'l Edeb. 59-Zan konusunda neyin caiz olacağı babı.
1) Mücadele Suresi: 18
2) Mu'cetmı'l Kebir (1217) Taberaninin rivayetinin kalan kısmı Ahmed'in rivayetindeki
güıidir. Mecma (7ll22)'da bütün bu rivayetlerde geçen ravileri. Sahihte isimleri bu­
lunan ravHenÜr" diye söylenmektedir.
3) Mücadele Suresi: 14
4) Mecma'uz-Zeavid, yukarıda zikredilen yer.
NİFAK ALAM ETLERİ VE ŞUBELERİ 419

"Filancanın ve filancanın bizim dinimizden bir gey bildiklerini sanmıyo­


rum"
Leys şöyle söylem iştin

"Söz konusu iki kişi m ünafiklardandt"

Bir başka rivayette ise Hz. Aişe (r.a)’nin şöyle söylediği bildirilmiştin
"Bir gün R esulullah (a.s) yanıma girdi ve şöyle buyurdu:

"Ey A işe! F ilanca ile filancanın bizim üzerinde olduğumuz dininüzi bildikle­
rini sanm ıyorum ." ( 1 )

Söz konusu iki kişi AUahu Teala'nın haklarında şöyle buyurduğu kimseler­
dendi.

"Ey M uham m edi Putperestlerin içinde seni dinleyenler vardır. Sonra senin
yanından çıkınca bilg ili kim selere "Az önce ne demişti?" diye sorarlar. İşte
bunlar, A lla h ’ın kalplerini mühürlemiş olduğu, kendi heveslerine uyan kimseler­
dir." (2)

Jj^J ^ lîü :JÛ Z i İ l jfV l

İ'j ;jiî .If>;; ^ aL i

K Ç ilı f j ; ı> i i 'ı , V!, : ^ i ı j ; . - ju i ,ı> l ı î V iJ

d iiii

358- M üslim , Selem e bin Ekva (r.a)'mn şöyle söylectiğiıü rivayet etmiştin

"Resulullah (a.s) ile ateşli bir hastalığa tutulmuş bir adamı ziyaret ettik. E l­
lerim i hastanın üzerine koydum ve:"Vallahi, bugün gördüğüm kadar, yüksek
ateşi olan b ir adam görm üş değilim " dedini. Bunun üzerine Resulıdlah (a.s)
şöyle buyurdu:

"Kıyam et gününde bundan daha şiddetli ateşe tutulacak olanları sana bildi-

358-Müslim (412146) 50-Kitabu Stfati’l Münafikin ve Ahkamihim. Onyedinci hadis. I4e-


vevi, Müslim'in şerhinde şöyle söylemiştir: "Hadiste söz konusu edilen iki kişinin,
kendilerini müslüman olarak göstermeleri ve sahabeden saymaları sebebiyle Resu­
lullah (a.s) onları ashabı arasında zikretmiştir. Gerçekte ise onlar sahabiliğin fazi­
letine ve üstünlüğüne ermiş kimseler değillerdi.
1) Buharı, bir önceki hadisin geçtiği yer.
2) Muhammed Suresi: 16
420 _EL ESAS Fl'S SÜNNF

reyim mi?" Şu arkalarmı sana dönmüş ve binek üzerinde giden iki adam ."
Kasdettiği kimseler o zaman ashabı içinde yer alan iki kişiydi.

J :jli J .J . p v ı ^

fy lS^ lilijl J - lİI :J ü (*j ı\lŞe- ^li i ü j Jl»-

^ j i i ı j_ % : S jk > il)' o ıî 411 :d ii

y ijj flî* , _ r ^ J C^İJLC- ^_p»

U Jiîj ^ .'üij.»- jli* ctL-<a>JL;

■ |» 4UI ı^liî \jj\j j*j ^^Js- (jlİUl J ^ l j İJ ( c J i

359- Buhari, Esved bin Yezid Nehai (r.a)'den rivayet etm iştin
"Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un sohbet halkasında bulunuyorduk. O sırada
Huzeyfe (r.a) geldi, bizim yanımıza y a n a lı, selam verdi ve: "N ifak (hükm ü) siz­
den daha üstün (hayırlı) bir topluluğa indi" diye söyledi. B iz: "Subhanallah,
nasıl olur? Yüce Allah: "Şüphesiz ki, münafıklar cehennem in en a lt taba-
hasındadırlar" (1) diye buyuruyor" dedik. Abdullah (r.a) gülüm sedi. Huzeyfe
(r.a) de mescidin bir ta n ım a oturdu. Sonra AbduUah (r.a) kalktı, sohbet hal­
kasına toplanmış olanlar da dağıldılar. Abdullah (r.a) bana küçük b ir çakıl taşı
attı. Ben yamna gittim. Huzeyfe (r.a) şöyle söyledi: "Ben onun (Abdullah
(rjıYm ) gülmesine hayret ettim. O benim ne kasdettiğim i anlam ıştır. N ifak
(hükmü) özden daha üstün (hayırlı) olanlara indi, onlar sonra tevbe ettiler, A l­
laha Teala da tevbelerini kabul etti."
Bir Açıklama
İbni Esir şöyle söylemiştir.

"Ayette geçen "edderku’l-eşfel" ibaresi, "cehenemin en a lt tabakası" an-


lamınadır. Cehennem tabakalar halindedir ve bu tabakalar üstüste sıralanm ış
durumdadır,"

"Nifak (hükmü) sizden daha üstün (hayırlı) olanlara indi, onlar sonra tevbe
ettiler, Allahu Teala da tevbelerini kabul etti" sözü ile kastedilen anlam şudur:

Münafıklardan bir gurup durumlarını düzelttiler, doğruluk üzere hareket et-

359-Buhari (81266) 6S-Kital»ı't T^sir. 4-Nisa suresi. 25-"Münafıklar cehennemin en alt


labakasındadtrlar" ayet-i kerimesi ile ilgili bab.
J) Nisa Suresi: 145
NİFAK ALAM ETLERİ VE ŞUBELERİ 421

meye başladılar. B öylelikle (Abdullah (a.syın) kendilerine sohbet ettiği tabiile­


rin seviyesinden daha üstün bir seviyeye ulaştılar. Çünkü onlar Resulullah
(a.s)'ın sohbetinde bulunm uş kişilerdi ve doğrulukta da o derece bir seviye ka-
zanabilmişlerdi. M ucem m i, Yezid ve Cariye bin Amir 'in iki oğlu önce müna­
fıkların arasında bulunuyorlardı. Daha sonra durunüanm düzelterek doğruluk
üzere hayatlarını düzenlem işlerdi."

Yukandaki hadiste yüce Allah'ın kalpleri değiştireceğine, kalplerin bir hal­


den bir hale dönüşebileceğine dikkat çekildiği anlaşılmaktadır.

aIJ' .1)' ifi ^ •

^ ^ ^ -laAj <üÜ ^Juai ^ 9 JÜ

[»j ^ Jjl :JÜ

i JU j :Ldiî cü ^ Jji

:JÜ

360- M üslim , Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etnüştin

"Resulullah (a s ) şöyle buyurdu:


"Kim S en iyyetu l M urar yoluna tırmanırsa, onun üzerinden İsrailoğıdlanntn
üzerinden kaldırılan şey kaldırılır (veya giderilir -yani günahları bağışlanır).”

Bu yola ilk tırm anan bizim atlarım ız, yem Hazrecoğullarının atları oldu.
Sonra insanlar birbirlerini takib ederek birbirleri peşinden bu yola tırmandılar.
Bunun üzerine R esulullah (a.s):

"Kırmızı deve sahibi dışında hepiniz bağışlandınız" diye buyurdu. B iz onun


(kırm ızı deve sahibinin) yam na gittik: "Gel, Resulullah (a.s) senin için m ağfiret
dilesin" dedik. Adam : "Vallahi, kaybetttiğinü bulmam, arkadaşımzın bana m eğ-
fire t dilem esinden daha sevim lidir" diye söyledi. Baktık adam kaybettiği şeyi
soruşturup duruyor."

h ö\ :î)i > s jis c s jj - r * u

360-Müslim (4/2144) 50-Kitabu Stfati'l Münaftkin ve ahkamUtim. Onikinci hadis.


422 EL ESAS F t’S SÜNNE

361- Ebu Davtıd, Buıeyde bin Hüseyb (r.a)'den rivayet ebniştir:


"Resulullah (a.s) jöyle buyurdu:
"Mûncfığa seyyid (efendi) demeyin. Eğer o seyyid (efendi) olursa, Allahu
Teala'yı hzdırm ıy o lw .“

S j ^ j y ÜÜ ’j f - ^ j V İ > jyj —

^ ^ Ji» (_sf' ^

j j i î j d ü j î c ^ İ j : [Jjl JÎ] aI iIjl ^ D .J lİ i

0 ^-

362- Taberani, Evsafta Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:


"Abdullah bin Ubeyy bin Selul gölgede dururken, Resulullah (a.s) yanından
geçti. İbni Ubeyy: "Ebu Kebşe'nin oğlu üzerimizi tozlattı." dedi. Bunun üzerine
oğlu Abdullah (İbni Ubeyy'in oğlu) Resulullah (a.s)'a: "İstersen sana kafasını
getireyim" dedi. Resulullah (a.s) ise çöyle buyurdu:
"Hayır. Ancak sen babana iyilik et ve onunla iyi geçinm eye bak."

oUS^p :Jlİ JjiJl ^ |_jjj je- ijjj —fM*


”U \ *"•"Sf t ^^9 A o4/,>-T ^ £ I' V

361-Ebu Davud (41295) Kitabu'l Edeb. Kölenin sahibine "rabbim" ("rabbi" ya da "rab-
beti") demesinin gerektiği ile ilgili bab. İsnadı sahihtir.
^62-Mecma'uz-Zevaid (11109) Haysemi çu açıklamayı yapmıytır: "Bunu Taberani riva­
yet etmiş ve şöyle söylemiştir: "Bunu Zeyd bin Bişr el-Hadrami fe rd olarak rivayet
etmiştir (yani bir önceki raviden nakleden bir tek o vardır, ondan başka bu hadisi
nakleden biri olmamıştır)" demiştir. Söz konusu kişiyi İbni Hibban sika görmüştür.
Hadisin kalan ravileri ise sikadırlar."
"Eğer o seyyid olursa Allahu Teala’yı kızdırmış, olursunuz" sözü hakkında: Yani
o, kabilesinin yahut halkının efendisi, başkanı ve lideri olursa, münafiğt böyle bir
makama getirmekten dolayı Allahtı Teala’y ı kızdırmış olursunuz. Çünkü münafiğm
böyle bir göreve getirilmesi, onun büyütülmesi ve kendisine hürmet ve itibar
gösterilmesi anlamı taşır. Münafık ise böyle bir hürmet ve tazime layık değildir.
Eğer kelimenin ifade ettiği anlamda "seyyid" (yani efendi, lider, başkan) değilse o
zonan ona "seyyyid" denilmesi nasıl hoş karşılanır? Bu kez yalan söylenilmiş ve
ikiyüzlülük edilmiş olur. Bu koıuıda şöyle bir açıklama da yapılmıştır: Eğer m ütufık
seyyid (ba^uın) olursa, bu sefer ona itaat etmeniz gerekecektir. Ona itaat etm em
halinde ise Alİahu Teeda’y t kızdırmış olursunuz." (Avnu’l Ma'bud, 41453)
MfFAK a l a m e t l e r ! VE ŞUBELERÎ 423

* Jt *
jiıg s ^ j; T, ö ji0 *V[ i S û j ı i / ı ; V j
, ^Öı, ^ ^ i
'-V

363* A hm ed, Ebu Hureyre (r.a)’den rivayet etmiştir:


"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"M ünaflklann, tanınmalarmı sağlayan bir takım belirtileri vardır. Selamlan
lanetlidir. Yedikleri yağmadır, ganimetleri aşırmaktır. Mescidlere ancak istek­
sizce ve zoraki yaklaşırlar. Namazı ancak kibirle ve arkada kılarlar. Kendileri
ile yakınlık kurulamaz ve kendileri de baskalan ile yakınlık kurmazlar. Geceleri
odun halindedir ve geceleri de çığırtkandırlar."

4» j ; . j -.lUJUl :j ü ^ _T 1t

•ii!} S ; ^ ‘ ^ î^’ < iA j ^ ^

364- B ezzar, İbni Abbas (r.a)'m şöyle söylediğini rivayet etmiştin


"Onlardan biri "Babam, Resulullah (a.syın sohbetine katılmış, 0 ‘nunla bir
arada bulunmuştur" diyor. Eskimiş bir çarık, onun babasırulan daha hayırlı­
dır."
B ir A çıklam a

Bu söz münafıklar hakkmda söylenmiştir. Onlar dıştan Resulullah (a.s) ile


birlikte, içlerinde bulunup sahabileri arasına girmiş olmakla birlikte, içlerinde
küfür inancı taşıyorlardı. Böyleleri azınlıktaydı. Resulullah (a.s), onlann İslam
açısından tehlike arzedecek bir noktaya gelmeleri halinde dunımlannm açığa
çıkması için Hz. H uzeyfe (r.a)'ye İsndüerini tanıtmıştı. Bundan dolayı sahabile-
rin tümünün adil oMuklan hülonü, içlerinde böyle kimselerin bulunmasmdan

363- Ahmed (21293) Kesfu'l Estar (H61) Haysemi de Mecma (U102Yda söyle söyle­
miştir: "Bunu Ahmed ve Bezzar rivayet etmiştir. RavHeri arasında Abdulmelik bin
Kudame Cumhi'nin adı geçmektedir. Bu kişiyi Yahya bin Muin ve onun dışında ban
ilim adamları sika görmüşlerdir. Darekutni ve daha başka bazı ilim adamları ise
zayıf görmüşlerdir." Buna göre Yahya'nın metodu itibarıyla hadis hasen derecesi
kazanmıştadır.
364- Kesfiı'l Estar. Bir önceki hadisin geçtiği yer. Haysemi de, Mecma (llllS y d a çu a-
çıklamayı yapmıştır: "Bunu Bezzar rivayet etmiştir. Kavileri Sahih'te isimleri bulu­
nan ravilerdir"
"G ündüzleri çığırtkandırlar": Yani gündüzleri ötede beride bağırıp çağırırlar, o-
nunla bununla münakaşa ederler.
424
EL ESAS Fİ'S SÜNNE

dolayı bozulmaz. Çünkü ResuluUah (a.s) onlar hakkında gerekli tedbirini almış,
Hz. Huzeyfe (r.a)’ye kendilerini tanıtmıştı.

'4^ Ü 'İ ^ y\ ^ T \0

.JÛJÎ tjû jî :I^Ü Uj# :Jlî v jj !^i ^


o‘j ;] ix. ijj.} iiiSı j ' ^ 1 » :Jü
!^l i; :\J\^ bilil Ijllp :Jü «Jûlil 3 ii :JIÎ .JL; :iyiî
ji jillJI# :Jli .JlİJÎ ijûilî :i_^ü . (i?2Jlj Uj» :Jlî . b ^ '
j4» tjü .Jb; -.lyii ÎJLP libb: jîj iJ İ l,^ V iîıı vı aı'ıSı
:jlİ . ^ l b ; j ilkli îil i; :l_^'lii bilil Ijll^ p ;Jlİ .«JlİlIl 2İIÎ
^ ii;>ı lîij 4U- J lİ lir ajilp lir liı ılı :i_^'ıs . jûlıı :iyu .«?aıî u>
i; Js. lil ^ - î > :Jlî .ll_^îj üill u iti ^4^
& S uı p :^ \:J 4 ^ p ’t

36S- Ebu Ya’la,Enes bin Malik (r.a)'in şöyle söylettiğini rivayet etmiştir.

"Resulullah (asYm ashabı yanına toplanarak: "Ey Allah'ın Resulü, Kabe'nin


Rabb'ine yemin olsun ki, biz helak olduk" dediler. ResuluUah (a.s): "Bu da ne
demek oluyor?" diye sordu. Sahabiler: "Nifak, nifak" dediler. ResuluUah (a.s):
"Siz Allah'tan başka ilah olmadığına, O'nun tek olduğuna ve ortağı olmadı­
ğına, Muhammenin de O'nun kulu ve peygamberi olduğuna şehadet etmiyor
musunuz?" diye buyurdu. Sahabiler: "Evet, ediyoruz" dediler, ResuluUah (aj):
"Artıkbunda bir nifakyoktur" diye buyurdu.
Sonra sahabiler ikinci kez ResuluUah (a.s)'ın yanma giderek: "Ey Allah'ın
Resulü, Kabe'nin Rabbi'ne yemin olsun, biz helak olduk" dediler. ResuluUah
(aj) yine: "Bu da ne demek oluyor?" diye sordu. Sahabiler: “Nifak, nifak" dedi­
ler. ResuluUah (aj) tekrar:
"Siz Allah'tan başka ilah bulunmadığına, O'nun tek olduğuna ve ortağı bu-

365-Mecma'u'z-Zevdd (101310) Haysemi burada şu açıklamayı yapmıştır: "Bunu Ebu


Ydla rivayet etmiştir. Gassan Inn Berzin dışında kalan ravileri, Sahih'te isimleri bu­
lunan ravilerdir. Bu kişi ise sikadır" Takrib (2ll05)'te de müeliif Gassan bin Berzin
hakkında; "Saduktur, ancak hata etmiş olabilir" demiştir.
NtFAK ALAM ETLERİ VE ŞUBELERİ 425

lunmadığma, M uham m ed'in de O'nun kulu ve peygamberi olduğuna gehadet et­


miyor m usunuz?" diye buyurdu. Sahabiler: "Evet, ediyoruz" dediler. Resulullah
(a.s): "Artık bunda bir nifak yoktur" diye buyurdu. Sahabiler üçüncü kez yeni­
den Resulullah (a.syın yanına giderek: "Ey Allah'ın Resulü, Kabe'nin Rabbi'ine
yemin olsun, biz helak olduk" dediler. Resulullah (a.s): "Bu da ne demek olu­
yor?" diye sordu. "N ifak" dediler ve sonra da sözlerine jöy/e devam ettiler:

"Biz senin yaranda bulunduğumuz zaman bir fud üzere oluyoruz. Sonra se­
nin yanından çıktığım ızda, dünya ve ailemizin düçûncesi bizi kaplıyor." Bunun
üzerine R esulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Eğer ki, siz benim yanım dan çıktığınız zaman, benim yanımda iken bulun­
duğunuz hali koruyabilseniz, M edine’nin sokaklarında melekler sizinle musafa-
ha ederler."

LİJl»: ^1 Jlî :Jlİ üjjji ^ jljjt


fLİU J îj

• »U jj « jli J i- aI'I

366- Bezzar, Huzeyfe (ra.)'den şu şekilde rivayet etmiştir:


"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Sizin için şöyle birinden korkarım ki, Kur'an-ı Kerim’i okur, Kur'an'ın
güzelliği kendisine gösterilinceye kadar devam eder. Bundan önce ise müslü-
manlığı z a y ıf biridir. Söz konusu durumdan sonra Allah’ın dilediği kadar bir
süre uzlete çekilir. A rdından da kılıcını alıp komşusunun karşısına çıkar ve onu
m üşriklikle suçlar."

iıüi j ^ j c J U :- : j i î J > jc J-i -rn v

(^ 3 ^
367- A hm ed, Abdullah bin Amr (r.a)'dan rivayet etmiştir:

366- Keşfu'l Estar (1/99) Mecma'u'z-Zavaid (11187) Haysemi: "Bu hadisin isnadı basen­
dir" demiştir.
367- Ahmed (2/175) Mecma'u'z-Zevaid (6/229) Haysemi: "Bunu Ahmed ve Taberarü ri­
vayet etmiştir. Taberani'mn ravileri sikadır. Ahmed’in iki isnadından Inrinin ravileri
de sikadır. Ah ued bu hadisi, ravileri sika ve sağlam olan bir senetle Akabe bin A-
mir'den de ı ivayet etmiştir.
426 EL ESAS FÎ'S SÜNNP

"ResuluUah (ajı) $öyle buyurdu:


"Bemm ümmetmin mibu^iklanmn çoğu Kur'an okuyucular arasındadır”
Bir Açıklama
Bu hadis-i şerif, Allah'ın ayeûeri ile dünyalıktan az bir mal satın alan ve hak
ile batıh biıtûrine kanştııarak hakkı gizleyen kimseler hakkında söylenmiştir.
Böylelmi zalindeıe ve kafideıe yakınhk gösterirler. Dıştan ilim sahibi görün­
seler de içlen miinaiiktırlar.

^ AİH :j\î ^ ^ - .r ^ A

ı!^ j y L ' J j l i o i ; ^ ı ı _ ^ i j o ijlU ii 'j l ^ \ ü ; J U »

Jlî .1 Jljiîl y ıJ>ls“

J H s > û i 'i ^ ••J 's -ü jlj d l i i

ü^,y-

368- Ahmed, Ebu Sa'id el Hudri (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştin

"Ben ResuluUah (aj)'ın göyle söylediğim duydum:


"Altmış yıl sonra namazları yitiren, heveslerine uyan bir topluluk gelecek.
Onlardan sonra bir toplulıdc gelir ki, Kur'an-t Kerim'i okurlar ama, Kur'an-ı
Kerim onların derecelerini artırmaz. Kur'an-ı Kerim’i üç Uşi okur: Mü'min,
müm^kvefacir."
(Hadisin ravilerinden olan) Be§ir söyle söylemiştir: "Ben Ebu Sa’id (r.a)'e
"Bu üç kişinin durumları nedir?" diye sordum. Şöyle cevap verdi: "Münafık onu
(yani Kur'an-ı Kerim’i) inkar eder,facir zoraki kabullenmeye çalışır (veya haz­
metmeye çalışır), mü'min ise gönülden inanır."

Jiı ; ^ Jlî :J\i JljİP iSjj —

.lO iu jı pjtf. j r ö ia ti

369- Taberani, İmranbin Husayn (r.a)'dan rivayet etmiştin

^68’Ahmed (3138) Mecma'u'z-Zevaid (61231) Haysemi: "Bunu Ahmed rivayet etmiştir,


ravileri sikadır. Bunu aynı şekilde Taberani de Evsat'ta rivayet etmiştir" demiştir.
'69-Mu’cemu'l KtMr (18/237) Kesful Estar (1/97) Haysemi de, Mecma (l/187)'da söyle
Mylenû^r: "Bunu TiAerani Kebir'de ve Bezzar rivayet etmiştir. Bezzar'ın rivayetin­
de geçen raviler, SaUh'te iânderi bulunan ravilerdir.
^ A K ALAM ETLERİ VE ŞUBELERİ 427

"Resulullah (a.s) §öyle buyurdu:

"Benden sonra sizin için en çok korktuğum sey. Um sahibi dili ile konuşan
her bir münafıktır."

aÎ3' J_ ^ j Mjjf- :jü yILyi ^ ^ jui-i (jjj V•

.ÇjdÛl ^

370- Ahmed, Hz. Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştin


"Resulullah (a.s) bizi, ilim sahibi dili ile konuçan her bir münafıktan sakın­
dırdı."
B ir Açıklama
Son beş hadis, İslami kisve taşıyan, Kur'an okuyan amamünahklaFdan olan
ve böyle olduğunım da farkında olmayan kimselerden sakmdnmaktadır. Yüce
Allah şöyle buyumyon
"Onlara: "Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın," denüdiği zaman "Biz ancak
ıslah edicileriz" derler. Dikkat edin, onlar bozguncuların ta keneleridir, ama
bunun farkında değildirler." (1)
Yukarıdaki beş hadisin üçOncOsO, söz konusu kişilerin özellMetim Inze l»l-
dlrmektedin "Kur'an-ı Kerim’i okurlar ama, okudukları Kur’m -ı Kerim onların
derecelerini artırmaz." Çünkü okuduldan Kuı'an-ı Kerim kalplerine ulaşmıyor
ki, üzerinde düşünsöııler ve etkilaısinler. Yüce Allah şöylebuyuruyor
"Onlar, Kur'an üzerinde düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler
mi var?" (2)

^•İJİ c i î :J b _ rv ^

^3 ^ı!)i J \ p'-ıbi ^ J d i ı^ujûî ? ^ JÎji

jyU^JbV tUilî» Jîîl İÛ p Î ^1 J (1)1 iii İ

370-Ahmed (2122) Keğit'l Estar (1197) Haysemi de, Mecma (lll87yda söyle söylmistir:
"Bunu Taberani Kebir'de ve Bezzar rivayet elmipir: Bezzar'm rivayetinde geçen ra-
viler. Sahih'te isimleri bulunan ravilerdir.
1) Bakara Suresi: 11-12
2) Muhammed Suresi: 24
428 E L E S A S F İ'S SÜNNF

^ j»-^ J>, J ^ ' ^ ^

371* Müslim, Kays bin Ubbad (r.a)‘dan rivayet etmiştir:

"Ammar (r.a)'a; "Hz, Ali (r.a)'ye karşı yaptığınız bu hareketinizin sebebi ne­
dir? Kendi tesbitiniz olan görüşten mi, yoksa Resulullah (a.s)'ın sizden aldığı
birahidden mi ileri gelmektedir?" diye sordum. Ammar (r.a) şöyle cevap verdi:
"Resulullah (a.s) (bu konuda) bizden herhangi bir ahid alm ış değildir. Diğer
insanların hiçbiri ile de bu konuda bir ahidde bulunmuş değildir. Ancak Hu-
zeyfe (rM), Resulullah (a.s)'m kendisine oniki münafığı tanıttığım ve bunlardan
sekiz tanesinin, deve, iğnenin deliğinden geçm edikle cennete girem iyeceklerini
bildirdiğim söyledi."
Hadisin ravilerinden Esved bin Amin "Şu'be'rûn diğer dördü hakkında ne
söylediğim aklınula tutamadım" diye söylemiştir. ( 1 )
Bir başka rivayette de şu i&de geçmdaedin
"Onlardan sekiz tanesine, arkadan, kürek kem iklerinin arasından girip
göğüslerinden çıkacak olan ateş korları (çıralar) yetecektir." (2 )

f i '. J i ; i ır :jıi ü» j,î ^ _ rv r


OlS* tiUl İİ-UİJİ .'JUİ Ü jJL>- 'rtl)
^ ;JÛî ji öj^\ .‘^^1 aJ JlİÎ :Jlİ
Ö' t j i p Âİ.1^ ^jİJl JIST JLİ»

:lj3lî tilbü j j i - j cUîJİJl SU^İ ^

jj» :jis i iijf ^ OlT i »3 i\j\ U j S /j t AİSi

^3 U y .((JL>-İ ^

371-Müslim (412143) SO-Kitabu Sıfali'l Miinafıkin ve Ahkamihim. Dokuzuncu hadis.


1) Esved bin Amir, bu hadisi Şu'be bin Haccac'dan rivayet eden ravidir. Hadisi Esved
bin Amir'den de Ebu Bekir bin Ebi Şeybe rivayet etmiştir ve Müslim bu hadisi ondan
almıştır. Esas'taki metinde Esved bin Amir’in adı geçmemektedir ancak "Şu’be’nin
diğ& dördü htüdanda ne söylediğüıi aklımda tutamadım" sözünü Esved bin Amir'e
aittir. (Çeviren)
2) Müslim (4/2144) Bir önceki hadisin geçtiği yer. Onuncu hadis.
NİFAK ALAM ETLERİ VE ŞUBELERİ 429

372- M üslim , Ebu Tufeyl (r.a)'den rivayet etmiştir;

"Akabe ehlinden olan bir adam ile Huzeyfe (r,a) arasında, insanlar orasında
zaman zam an ortaya çıkabilen bir durum (kırgınlık) vardı. Adam, Huzeyfe
(r.a)'ye:
"Allah için konuşm anı istiyorum, Akabe ashabı kaç kişi idi?" diye sordu. İn­
sanlar, H uzeyfe (r.a)'ye: "Adama sorduğu sorunun cevabım ver" diye söyledi­
ler. H uzeyfe (r.a) de şöyle cevap verdi:

"Bize onların ondört kişi oldukları bildiriliyordu. Eğer sen de onlardan idiy­
sen o zam an onbeş kişiydiler demekki! Allah önünde şehadet ederim ki. onlar­
dan onikisi dünya hayatında Allah ve Resulü ile savaş halinde idiler, şahidlerin
şahitlik edecekleri günde de (yevmu'l eşhad'da, yani kıyamet gününde) öyle
olurlar. Üç tanesi ise m azur sayılm ıştır. Onlar :"Biz Resulullah (a.s)ın münadi-
sinin (çağırıcısm ın) sesini duymadık, etrafımızdaki insanların da neyi kasted-
diklerini anlayam adık" diye mazeret beyan etmişlerdi. O zanuın Resulullah
(a.s) siyah kayalık bir yerde bulunuyordu ve: "Su azdır, kimse benden önce
suyu kullanm aya kalkışm asın" diye buyurmuştu. Ancak bazı kimselerin kendin­
den önce suyu kullanm aya gittiklerini görmüş ve onları o zaman lanetlemişti."

Bir A çıklam a

İbnül Esir şöyle söylemiştin


"Bilgi yönünden za yıf olan bazı kimseler, yukarıdaki hadiste geçen Akabe
ashabı ile kastedilenlerin, İslam'ın İlk dönemlerinde Resulullah (a..s)‘a beytd
etmiş olan Akabe ashabı olduklarım sanmaktadırlar. Onlar böyle bir şeyden
uzahırlar. Burada kestedilen kişiler, Resulullah (a.s), Tebük savaşından dö­
nerken tırmanmış olduğu bir geSkte (Akabe'de) karşısına çıkmış olm kimseler­
dir. Resulullah ( a j ) orada münadisine: "Kimse gediğe (Akabeye) çıkmasın"
diye seslenmesini emretmiş, o da seslenmişti. Daha sonra Resulullah (a.s) ora­
ya çıktığında söz konusu kişiler ağızlarını (yüzlerinin alt kısımlarını) bağlamış
. halde karşısına çıktılar. Böyle yapmakla tanınmamak istemişlerdi. Resulullah
(a.s)'a bir fenalık niyetinde idiler, ancak Allahu Teala kendilerini bu niyetle­
rinde başarılı kılmamıştı." (1)

372-Aiüslim (4/2144) 50-Kitabu Sıfati'l Münafikin ve Ahkamihim. Onbirinci hadis. Bu


hadiste kendilerinden söz edilen Akabe ehli ile ilgili olayın hikayesini Haysemi daha
detaylı bir şekilde vermiştir.
1) Burada sözü edilen gedik (Akabe), Tebük yolu üzerinde bulunmaktaydı. Orada müm-
fıklar Resulullah (a.s)'a karşı bir sıûkastte bulunmak istemişler, ancak başarılı ola­
mamışlardı. Yokta buradaki Akabe'nin ensar ile Resulullah (a.s) arasında bey'at'uı
yapıldığı Mina daıd Akabe ile ilgisi yoktur. Olay bir sonraki hadisle biraz daht
ayrıntılı anlatılmıştır. (Çeviren)
430
EL ESAS Fİ'S SÜNNE

î3 > w-^ ^ Ai!i J _ ^ j j j î ci :jıi _ rv r

jp j ^ Sü î;iJı ^ J^j

h ij j ? ' j! iA -ii ; lU lijk ^ İn


J l-j j u Sj4.' J ıU j i î } t ^ İl J ^ ' ^ ' ,j^ ^

J '; § İ t J ^ j k i ll ü ^ it J ;-j k i J i . , ü ' JU, : ^ il

f j^*'İ ‘wh'İ-)i’ İJ * > j î :Jtî J â j t o » ; jÛ i t j v l i ^ J 3


i tjil> ;jii i î :jü u jig .J;:
^ lk .î ^ il 4, k :Jli ^ i t 4; - ;
;Jlİi ÜJj! ; J j ? ik ll k-<L>k' jlT l> aUIj Ü7.LiJ : j l i i 4^'

İt} ^ SjLj lii tJ U t ^ ı r Jûi cJt i

^Vt jî 4^1 :jtlp-jtiî- .^ ^ '1 jijî ti luip Lij 4Jt Jk"} ilik ^

-^' ’^j^. ^jiîj t?'ü' â t k ' ^ i. v j ^


^ Jt^ İt i. ? j k ' Jİ^^t jji -44}^*
» jjji < if «tlt it J k j ^ i

•k>4 î^' J>**j (k * ^ ^ ' k j Jüi-}* İt Jk j

373- Ahmed, Ebu Tufeyl (r.a)’in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:


"ResuHuüah (aj) Tebük Gazvesi'nden döndüğü sırada, münadisine emretti.
O da: "ResuMlah (aj) gediğe çıkacak, O'ndan önce kimse çıkmasın" diye ses­
lendi. ResıduUak (a.s), önünde Ammar (r.a), arkasında da H uzeyfe (rxı) olarak
gediğe doğru ttrmamrken, ağızlarına (yüzlerine) bağlar bağlamış bir takım
kimseler karpsına çıktılar. Bu kişiler Ammar (rM)'m üzerine yüklencUler. Am­
mar (ra) ResuluUak (a^yın önünden gitmekse idi. Ammar (r.a) karstlanna
pkanlann yüzlerine vurmaya başladı. Resulullah (a.s) Huzeyfa (r.a)’y e: "Öne
geç, öne geç" tüye buyurdu. Daha sonra Resulullah (a.s) geri çekildi. Geri
çekiiince de açağı İndî. Arkasından Ammar (r.a) da geri döndü. ResululUüı (a.s)

İ73-Ahmed (51453) Haysemi de, Mecma (6/J95)’da şöyle söylemiştir; "Bunu Ahmed ri­
vayet eimipâ. Ravileri Sahih’te isimleri bulunan raviler^r."
NİFAK ALAM ETLERİ VE ŞUBELERİ 431

Ammar (r,a)‘a: "Ey Am m ar, kar§ırmza çıkan insanlan tamdın mı?" diye sordu.
Ammar (r.a): "K arşım ıza çıkan insanlar ağızlarım (yüzlerim) bağladıkları
halde ben onların tüm ünü tanıdım " diye cevap verdi Resulullah (a s): "Sen on­
ların neyi am açladıklarını biliyor musun?" diye sordu. Ammar (r.a): "Allah ve
Resulü daha iy i b ilir" diye cevap verdi. Resulullah (a.s):

"Onlar, A llah'ın peygam berini bir yere kaçırıp yok etmeyi amaçlamışlardı”
diye buyurdu. D aha sonra Ammar (ra ), Resulullah (as)'ın ashabından birini
kenara çekerek:

"Allah için konuşm am istiyorum, Akabe ashabı (yani söz konusu gedikte Re­
sulullah (a ..s)'ın karşısına çıkan kişiler -Çeviren) kaç kişiytüler?" diye sordu O
şahıs; "O ndört kişiydiler" diye cevap verdi. Bunun üzerine Ammar (ra ): "Eğer
sen de içlerinde idiysen onbeş kişiydiler. Resulullah (a.s) onlardan:

"Vallahi, biz R esulullah (a s)'ın münadisinin sesini duymadık, yanımızdaki


insanların da ne yapm ak istediklerini bilmiyorduk” diye söylemiş olan üç kişi­
nin adını saydı. Yem in ederim ki, geriye kalan oniki kişi, dünya hayatında da,
şahitlerin şa h itlik edecekleri günde de Allah ve Resulullah (a j) ile savaş halin­
dedirler" diye söyledi."

Ebu V elid şöyle söylem iştin


"Ebu T ufeyl bu gazve ile ilgili olarak şunları söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'a suyun az olduğu hatırlatıldı. Resıdullah (a.s) da durumu


çevresindekilere bildirm ek üzere mmuulisine-seslenmesini emretti. M ünadi de:
"Kimse R esulullah (a .s)’tan önce suyun yanına gitmesin" diye seslendi. Resulul­
lah (a.s) suyun yanına gitti, bir takım kimselerin kendisinden önce oraya gitm iş
olduklarım gördü. Burum üzerine R esululbh (a s) o gün onları lanetledi."

j , jiL ' S' > -rv t


.«Sır u ıL^ır ^ıiu iiLi jjr 4.1; ^
y j4 - A hm ed, Ebu Sa'id (r.a)'doı meıfiı olarak rivayet etmiştin
"Biriniz her tarafı kapalı, b ir kapısı ve de bir yarığı bıdunmayan taşın içinde
bir iş işlese, işlediği iş her ne olursa olsun, öylece insanların karşısına çıkar."

374-Ahmed (3128) Mûstedrek (41314) M üell^ burada: "Bu hadisin imadt sahihtir" de­
miş, Zehebi de onu doğndamıştır. Haysemi de Mecma'u'z-Zeavid (J0/25)’de fit açık­
lamayı yapmıştır: "Bunu Ahmed ve &nt Yala rivayet etmiştir, her ikisinin de isnad-
lan İutsendir."
432
---------------------------- -----------E L E S A S F İ’SSÜNMF

>^1 v l ^ i ^ J - j i ^ ^

^■^,"^' 1 ^ ^ i ^ ' i^î; ‘^ iı v i JıiSı J i i ; ,:4Îr §


**-^ -ğ -^ ' ^ J s -ij j,> ^ ^ a
:j u i A jjiı ,yjî ^ ^ ^1 jiis \,j

.< ^ 5 ^ ' ijit\i J fi i j j ^

375- Buhari, muallak olarak şöyle rivayette bulunmuştur;


"İbrahim Teyyimi söyle söylemiştir:

"Her ne zaman sözünü amelime arzetti isem, yalancı olm aktan korkmusum-
dur." Ibni Ebi Muleyke dedi ki:

Resulullah (as)'ın ashasından otuz kadar kişiyle görüsm üslüğüm var. Bun-
tann hepsi de kendi nefsi hakkında nifaktan korkuyordu (ve dini hakkında bir
oyuna düsûriUemeyeceğinden emin olamıyordu). Onlardan hiçb iri C ibril (a.s)
ya daM ikail (a.s)'in imam itere olduğunu söyleyem iyordu."

Hasan-ı Basri (r.a)'nin şöyle söylediği bildirilmiştir:

"Nfaka düşmekten, ancak mü’ntin olan korkar. N ^aktan em in olabilen de


sadece münafık olandır. Nifakta ve tevbe etmeksizin isyanda ısrarlı olm aktan
kaçınan da ancak mü'min olandır. Çünkü yüce Allah, onların hakkında: "Bile
bile isledikleri bir hatada ısrar etmezler" (1) diye buyuruyor."

Hasan-ı Basri (r.a) yukandaki sözü ile, mü'minin hem nifaktan korktuğunu
ve hem de nifaka düşmekten ve tevbe etmeksizin günahta ısrarlı olmaktan ka-
çındıgmı anlatmaktadır.

:Jii ^ 'J 'J itjLP jü ^ ^ iju J ı -rvı


Ja i: cjU'Nİ 4J - i;*» ;jü ^ ^

.« j U J S Î

375-Buhari (11109) l-K itabul iman. 36-hiü'nûnin kendisi farkında olmadan amelinin
bosa gi^bileceğindı
l ) Ali İman Suresi: 135
N İF A K A L A M E T L E R İ V E Ş TTRFT .F R t
433
376- B uharI, Şu’be (r.a)’den, o AbduUah bin AbduUah bin Cahiru
da Enes (r.a)'den rivayet etmiştin ^ °
"Resulullah (a.s) söyle buyurdu:

"İmanın belirtisi ensan sevmektir, nifakın belirtisi ensara kin beslemektir "

Jlî :Jlî 4İP aİ)I ^ JjU jl __fVV

377- B uhari ve M üslim , Ka'b bin Malik (r.a)'ten rivayet etmişlerdir.


"Resulullah (a.s) §öyle buyurdu:

MU'minin örneği, ekin başağının örneğidir. Rüzgar bazen onu yana yatırır,
ama daha sonra doğrultur. H asat zamanı gelinceye kadar bu hali devam eder."
Bir başka rivayette ise şu şekilde bildirilmiştir;

"Eceli gelinceye kadar bu hali devam eder. M ütufığın örneği ise, kökü üzere
sabit duran pirinç örneğidir. Kökünden sökülüp çıkarılıncaya kadar lUç K r jey
onu bir tartrfa yatırm az ve bir defada sökülüp çıkarılır." (I)

^ yu oU jaH.<«»j —“VA
^ ^ oU

378- M üslim , Ebu Hureyre (r.a)'den merfiı olarak rivayet etmiştin


"Kim savasa çıkmadan ve gönlünden savasa çıkma arzusu geçirmeden ölür-

376- Buhari (1162) 2-Kitabu'l İman. 10-Ensart sevmemn, imanın alametlerinden olduğu
babı
377- Buhari (101103) 75-Kitabu'l Merda. 1-Hastanın (yerine getiremediği görevlerinin)
keffareti ile ilgili olarak gelen rivayetler babı. Müslim (412163) 50-Kitabu Sıfati’l
Müncfıkin ve ahkamihim. 14-Mü'minin örneğinin buğday, münafığın örneğinin ise
pirinç sapı olduğu ile ilgili bab.
378- Müslim (311517) 33-Kitabu'l İmare. 47-Savas (gaza) etmeden ve kalbinden gaza
etme arzusu geçir,meden ölenin kınanması btün. Ebu Davud (3110) K itabul Cihad.
Savası tamamen terketmenin (savas konusu ile ilgilenmemenin) mekruh olduğu
babı. Nesai (6/8) 25-Kitabül Cihad. 2-Cihadı terkOmeninfenahğı Be ügüi bab.
1) Müslim (4/2164) Bir önceki hadisin geçtiği yer.
434
ESAS Fİ'S SÜNNE

se, nifakın bir çeşidi üzere ölmüş olur."

il ^ ile :Jıi ^ Jil


— ^ ÖILVİ ! Î|I J^>: :Jiİİ ^ ^1
a c

.%û *'^1;İjı j r j ; Sij _ «jii» j ı j i i i j _ jıiS ıj _ • j i j^ îj

îîijîi- o c j ^ 4
j ıı İ5İ-Ü lîî;j:;. ^ ^üi> j» jJC -i

-^ 3 ls^=n v ^ i w5^ ^ j j 'i d îj üjl :^ aııj ;[j j j ^ ı j _ ^ ı „ .j ı ^

rH ^ ı^'ij^l J , Ol !aÎii j_ ^ ji; ;îi.ji. ju - .«^ * ı J \ j p

Üp£.l Uİ" 4j j p î L .1 u r Uçl4- J ^ l Jlii

. | l ^ ai-l .Jp 3 j ^ V j P j î lûiî J[^ p ,l

379- Taberani, İbni Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:


"Resulıdlah (a-sfın yanında bulunuyordum, H arm ele bin Z eyd gelerek Resu-
luUah (a jym önüne oturdu. Eliyle diUne işaret ederek: "Ey A lla h 'ın Resulü,
iman buradadır" diye söyledi. Sonra göğsüne işaret ederek: "N ifak da burada­
dır, Allah'ı çok az zikreder" dedi. Resulullah (a.s) onun bu sözü karşısında sus­
tu. Harmele aynı sözü tekrar söyledi. Bu kez Resulullah (a.s), H arm ele'nin dili­
nin biryamndan tutarak:

“Ey Allah’ım, ona doğru söyleyen dil ve şükreden kalp ver. O na benim sevgi­
mi ve beni sevenlerin sevgisini kazandır. İşini de hayra çevir" diye buyurdu.
Bunu üzerine Harmele:
"Ey Allah'ın Resulü, benim münafık kardeşlerim (yani arkadaşlarım ) var.
Ben onlara başlık ediyordum. Onların kimler oldıdilarını sana bildireyim mi?"
diye sordu. Resulullah (a.s): "Kim senin geldiğin gibi bize gelirse, senin için
mağfiret dileSğim iz gibi onun için de m ağfiret dileriz. Kim de günahında ısrar
ederse onun işi Allah'ladır. Biz kimsenin örtüsünü yırtm ayız" diye buyurdu."

179-Mu'cemu1 Kebir (415) Haysemi (9l410)'de: "Ravileri, Sahih'ie isimleri bulunan ra-
vilerdir" demiştir.
O N A LT IN C I KISIM

ŞEHADETİ BO ZAN H ALLER


ŞEHADETİ BOZAN HALLER
Yüce Allah: "Biz seni insanların tümü için müjdeleyici ve korkutucu olarak
gönderdik" (1) diye buyuruyor. Değişik dinlerin mensuplarma veya başkdanna
İslam hakkında bilgi ulaşbğında, bu dinin içine ginneleıi gerekir. Bu dine gir­
meyi kabul â m e y a ı temelde kafirdir. 1 ^ de görünüş olarak İslam'a girer
ama kalbi ile kabul etm ezse o da münafıktır. Böylesi, kafirler gumbunun en
fenalanndandır. Yüce Allah;

"Şüphesiz ki, m üncfıklar cehennemin en alt tabakasmdadırlar. Onlar için


bir yardım cı da bulam azsın" (2) diye buyurayor. Ancak Idm İslam'a girer, sonra
da şehadetini bozacak bir hardcette bulunur veya bu bağlamda lur söz söylerse,
o da mürted olur v e d in d ^ çıkar. Böyle Inrinin üzerine düşen, yaptığı hareke­
tinden veya sözünden dolayı tevbe etmdctir. Eğer tevbe etmezse, öldürülmesi
hak olur.

Şehadeti bozan şeylerin bazılan söz, bazdan düşünce ve görüş, bazdan da


hareket olur. K işinin kendisinin İslam'dan çıktığım yahut kafir olduğunu söyle­
mesi ya da İslam'a veya Kurian'a küfietmesi, söz türünden olanlara örnektir. D i­
nin kesildikle haram kddığt bir şeyi helal kabul etmek, yahut dinin tem el kay-
naklanndan zo n n iu olarak bilinen bir bilgiyi kabul etmemek de düşünce ve
görüş türünde olardara öm ddir. Bir put için secde etmek, yahut k âfilin in
yaptıklan gibi ibadet yapmak veya Kur'an-ı Keıim'i pisliklerin içine atmak ise.
hareket tarzında olanlara örnektir.

Dinden dönen bazı kimselere, aleyhlerine kesin delil sayılabilecdr lûr duru­
mun ortaya çıkabilm esi için, yaptddan hatalanm tartışmak üzere belli bir fiısat
tanımr. Bundan sonra da tevbe ve yeniden dine dönmek üzere fiısat verilir.
Tevbe edip dine dönmeleri halinde bagışlamrlar. Ancak veliyyül emr yani

1 ) Sebe Suresi: 28
2) Nisa Suresi: 145
438 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

yönetici isterse böyle birini azarlayabilir. Fakat bazı durumlar vardır ki, onlarla
ilgili ö zd hükümler bulunmaktadır. Dinden dönme hareketinin tekrar etmesi,
dinden dönme hareketinin özel bir şekilde meydana gelmesi, yaptığı hareketin­
den ötürü dönden dönmenin yamsıra başka bir hareketin de ortaya çıkması -
ResuluUah (a.s)’a sövmek gibi - halleri böyledir. Bunlar için tek seçenek vardır,
o da ölüm cezasıdır.
Bütün durumlarda İslam şeriatı, temelden kafir olanlar, m ünafıklar ve din­
den dönenler için belidi hükümler koymuştur. Dinden dönen (müıted) tevbe et­
mediği takdirde, ölüm cezasım hakeder. Böyle biri eşinden ayırdedilir, kestiği
yenmez ve kendisi ile evlenmek caiz olmaz.
Konuyla ilgili olarak üzerinde bütün ilim adamlanmn görüş birliğine vanp
icma ettikleri konular bulunduğu gibi, ihtilaflı meseleleler de buluıunaktadır.

Dinden dönme (riddet) konusu çağınuzın en kanşık konulanndan biridir.


Bugün babalan dinden dönen ve bundan ötürü de kendileri de babalanmn
çizgileri üzere giden bir çok mürted bulunmaktadır. Bu gibilerle ilgili, özel
hükümler söz konusudur. Yine ortalıkta, benimsemiş olduklan siyasi görüşle­
rinden ötürü mürted olan bir sürü insan vardır. Aym şekilde felsefi düşünceleri
nedeniyle mürted olanlar bulunmaktadır.

Bugün İslam zayıf durumdadır. îslami tebliğ hareketinin bütün bu insanlar


hakkmda nasıl muamelede bulunacağı kunusu zihinleri çok fazla m eşgul etmi­
yor. Ancak yönetimde siyasi bir güce sahip olduğumuzda yahut yönetim
dışında siyasi bir gücümüz olduğunda bu konu iyice karmaşık bir hal alacaktır.
Dolayısıyla çeşitli meselelerle ilgili fetvalann, buna tam anlaımyla ehil olan ki­
şilerden alınması gerekmektedir.

Kitab ve süıuıetin incelenmesi halinde, şehadeti bozan şeylerle ilgisi bulunan


birçok nassla kaşılaşılır. Yine ilim adamlanmn kitaplanndaki dinden dönme
(riddet) konusu ile ilgili araştırmalanmn ve bu konuda özel olarak yazılmış ki-
taplan inceleyen kişiler, konuyla ilgisi bulunan yüzlerce mesele ile karşılacak-
tır. Çünkü her zaman ve zeminde cahiller, riddet (dinden dönme) ile ilgisi bulu­
nan, şehadeti bozan çeşitli anlayış, uygulama, söz ve fiillere yenik düşmüşler­
dir. Her neslin kendi dönemi ile ilgili meseleleri olmuştur. Yine h er çağda,
farklı bölgelerde faiklı meseleler ortaya çıkmıştır. Bütün bölge, nesil ve zaman-
lann meseleleri bir araya getirilince, şehadete ters pek çok şey karşunıza çıkar.

Çağımızın, geçmiş çağlardan tamamen farklı, kendine has özeOilderi bıdun-


malriadır. Günümüzde ortaya çıkan dununlar son derece tehlikelidir. Artık her
müdümana döşen, kendini dış baskılann etkisinden kurtararak bütün sözleri,
uygulama ve hareketleri konusunda nefeini hesaba çdonektir. Bazı büyükleri­
miz, insanlaruı, tehlikesinin farkında olmadan işlediği herhangi bir iş ya da
ŞEHADETİ BOZAN HALLER 439

söylediği b ir söz dolayısıyla dinden çıkmış olabileceği korkusuyla, hanımlardan


vekalet alarak nikah ve iman tazeleme işini sıkça yapbnrlardı. Nefislerimi^
sUrekli gözetim ve denetleme altında tutmamızın ne derece önemli olduğuna
işareti açısından şu sahih hadis-i şerih aktarmamız yeterli olacaktın
"Kul, hiç önem sem eden AUahu Teala'yı kızdıracak bir söz söyler, ancak bu
yüzden yetm iş güz cehennem de kalır." ( 1 )

Bu hadisi şerifin anlamı içerisine giren ilk şeyler, bizim burada üzerinde dur­
duğumuz meselelerdir. Yani bizim burada dikkat çektiğimiz şekilde, insanlann
dinden çıkm alan konusu, bu hadisin işaret ettiği konulann başında gelmektedir.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"iman ettikten sonra küfre duçüp sonra küfürlerinde ileri gidenlerin tevbele-
ri kabul edilm ez." ( 2 )

"Onlar yoldan sapınca, Allah da onların kalplerini saptırmıştı." (3)


"Onunla saptırdığı yalnız fasıklardır ki, onlar Allah'la yapılan sözleşmeyi
(ahdi), kabulden sonra bozarlar. Allah'ın birleştirilmesini buyurduğu şeyi ayı­
rırlar ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. Zarara uğrayanlar işte anlardır."
(4)

Biz bu bölüm de konuyla ilgili temel ölçüleri belirleyen, yani şehadeti bozan
şeyler hakkında temel ölçüler veren hadis metinlerini aktaracağız. Daha sonra
şehadeti bozan şeylerden özet halinde söz edeceğiz.

KONUYLA İLGİLİ RİVAYETLER

j j t 4.1P 4İİ1 l/i' ^ *

tü ^ jî jlj :ju î

dl>L|j :Jlİ <?^\ İUl>Ll UU'y d j İî

1) Buhari (111308) 81-Kitabu‘r Rikak. 23-Dilin korunması ve "Kim Allah'a ve ahiret


gününe inanıyorsa ya hayır söylesin ya da sussun" hadisi ile ilgili bab. Müslim
(412290) 53-Kitabu'z Zühd ve'r Rekaik. 6-Kişimn cehenneme gitmesine sebep olalnle-
cek söz söylemekle ilgili bab. Tirmizi (41557) 37-Kitabu‘z Zühd. lO-İnsaıdan
güldürecek bir söz söyleyen kişi ile ilgili bab.
2) Ali İmran Suresi: 90
3) S c ^ Suresi: 5
4) Bakara Suresi: 26-27
440
EL ESAS Fİ'S SÜNNF

^ .,y 'y

‘.r*^ ,r* ^ ıjs^ o*' '?• Js=^ İJ ^U-J o ' jJ d J ' j î » ; j ı î


lîtj w_^p’l ^ 3 4 ^ ^ ijt 3_4*ı; :jû .^ 1 J ^ j i ; .)^'â .jçü;^

‘J ^ ' js«3i j l i i UT jp j V j jS iiŞ ^ (^ ji

.«û a ::- cÛa l ; j / ü ? i j i ; ; .ı_^'i: â î |:4 ji : J ı i 5 ''yi

380- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) bir mezarlığın yanına gitti ve söyle buyurdu:


"Ey mü’min irtsatdar yurdundaki topluluk, size selam olsun (es selam u aley-
kum), inşallah biz de size kavuşacağız. İsterdim ki, biz de kardeşlerim izi gör­
müş olsaydık." Yanındakiler, Resulullah (a.s)'a: "Biz senin kardeşleriniz değil
miyiz, ey Allah'ın Resulü?" diye sordular. Resulullah (a.s) söyle buyurdu:
"Siz benim ashabımsınız. Kardeşlerimiz ise henüz gelm em iş olanlardır."
Sahabiler: "Senin ümmetinden henüz gelmemiş olanları nasıl tanıyorsun,.gy A l­
lah’ın Resulü?" diye sordular.

"Şimdi bakın, bir adamın, başka hiç bir renk kansmamts çoldlde tamamen
a yd ı atlann arasında, d id o n ak ve ayaklarında beyazlık bulunan atlan olsa,
budan tanımaz mı?" diye sordu. Sahabiler: "Evet, tam r ey Allah'ın R esdü"
diye cevap verdiler. Bunun üzerine Resulullah (a.s) da söyle buyurdu:
"İpe onlar da, aldıklan abdest dolayısıyla a b d a n ak ve ayakları beyaz ola;
rak (kıyamet gününde) gelirler. Ben onlardan önce Havz'ın (’Havz-ı Kevser’in)
basına giderim. Bazı kimseler yolunu kaybetmiş hayvanların uzaklastırılm alan
gibi, Havz'm basından uzaklapınbrlar. Ben: "Nereye, gelin" derim. Bunun üze­
rine: "Onlar senden sonra (dini) değiştirdiler" denilir. Bu kez ben de: "Uzak­
lasın, uzaklasın" derim."
BmA!iâ"değipirme," sonradan dinde bid'at çıkamta anlamına o la b fle c ^
gibi, amelde fişka düşme ya da dinden dönme (riddet) anlamında da cdalHİir.
Buradaki nass bütün ümmet için söylenmiştir.

Muhammed (as) ümmetinin geneli içerisinde bit'adçiler de, fasıldar d a


müıtedler (dinden dönoder) de oıtaya çıkmıştır.

3S0-Müslim (JI2I8) 3-KiUüm't Tahare. 12-Abdest esnasında yüzü ve ayakları yıkamada


özen göstermemn müstehab olduğuyla ilgili bab.
^ hadetî b o za n h a ller 441

lljic- aİH ^ tUl-î ^ |î4^3 l i —t*a ^


^b' -İs^^İ JU Jy, JiJÎ ^ ^ Jy-J jli
i A,.
*\ • ' * ^ 'i' . \ *\' >*
•®LS^' y t3 ı / î

381- B u h a ri ve M üslim , Esma bintü Ebu Bekir (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Ben H avz'ın (H avz-ı Kevser'in) başında durarak sîzlerden kimlerin yanm a


geldiklerine bakarım . Bazı kim seler önümden alınırlar. Ben: "Ey Rabb'im onlar
benden, benim üm m etim dendir" derim."

B ir rivayette de şöyle bildirilmiştir:

“B en: "O nlar benim ashabımdır," derim. "Sen onların senden sonra neler
işlediklerim b iliyo r m usun? Vallahi, onlar ökçeleri üzere geri dönmekten geri
kalm adılar" denilir." ( 1 )
Bir Açıklama
Resulullah (a.s)'ın vefatından sonra, bazı kimseler dinden dönerek bu hal
üzere öldürüldü veya öldüler. Nassda kastedilenler işte bunlardır. En dogmsunu
ancak AUahu Teala bilir. Gerçek sahabilerden hiç İdmse dinden dönmüş değil­
dir. Sadece bedevilerin cahU kesiminden bazı kimseler dinden dönmüşlerdi. Bu­
nunla birlikte dinden dönenlerin çoğu, sonradan tekrar İslam'a giımişlerdi. Bazı
ilim adanılan ise "ayaklan üstüne geri gitme"yle kastedilen anlamın şu olduğu­
nu söylenişlerdir:

Bazı kim seler, Resulullah (a.s) zamamnda ulaşmış olduğu dereceden daha
aşağılara indiler. Böylelikle bir takım insanlar, Havz-ı Kevser'in başına
ulaşm alanna engel olacak bir durumun içine düşmüş oldular.

Jjl j d J L i . :1S\İ ^ -fAt


4 , ^ JÎp iy ^ J t - J\ t :^.IAݻΠ'J s j i j

381-Buhari (11/466) 8I-Kiuıu'r Rikak. 53-(Havz-t Kevser) ve Allahu Teala'mn: "Biz


sana Kevser'i verdik" ayet-i kerimesi ile ilgUi bab. Müslim (4/1894) 43-Kitabu'l Fe­
dan. 9-Hz. Peygamber (a j)'in Havz'ımn hak olduğu ve bu Havz'ın öullikleri ile ü-
gtli bab.
1) Buhari v e M üslim , bir öneki hadisin geçtiği yer.
442 EL ESAS Fİ'S SÜNNF

382- Müslim, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir;


ResuluUah (a.s)'ın, ashabının a r a s ı n d a ik e n § ö y le s ö y le d iğ in i d u y d u m :

Ben Havz ın babında durarak sizden yanıma gelecek kim seleri beklerim.
Vallahi, bazı kimselerin bana kadar ulaşmalarına engel olunacaktır. Ben de:
“Ey Rabbim , onlar benden ve benim ümmetimdendirler" diyeceğim . H ak Teala
da: "Sen onların senden sonre neler işlediklerini bilm iyorsun. O nlar hemence­
cik ökçeleri üzerine geri döndüler" diye buyuracak."

:Jlİ J j - j ji i S j j —TAT

^ ^ 1) : j ü _«1 — J/» JaAJ J yj!

Uj İJj aJi ;J _ ^ •'

.11^

383- Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir;

"ResuluUah (a.s) şöyle buyurdu:

"Kıyamet gününde ashabımdan -veya 'ümmetimden' diye söyledi- b ir toplu­


luk bana gelir. Bunlar Havz’dan uzaklaştırılırlar. Ben: "Ey R abb'im , onlar be­
nim ashabmdır" derim. Hakk Teala: “Onların senden sonra neler çıkardıkla­
rından haberin yok. Onlar arkalarını dönüp irtidat ettiler" diye buyurur."
B ir Açıklama

Bu nasstan anlaşıldığına göre Havz'dan uzaklaştırılacak kim selerle ilgili ri-


vayeûerin bazıları mana itibariyle nakledilmiştir. Bu rivayetlerin bazılarında
"ümmet," bazılannda ise "ashab" kelimesi geçmektedir. Bazı ilim adanılan
tiiıııevanın metodu ile, bu konu ile ilgili nasslarda tüm üm m etin yani kıyamete
kadar bütün ümmetin içinden çıkabilecdc müıtedlerin kastedildikleri nftt«Vps?ni
çıkarraışlatdır. Ancak kalplerinde tereddüt bulunan bir takım kim seler, nasslar­
da geçen "ashab" kelimesine dayanarak, ResuluUah (a.s)'ın ashabını -Allah ken­
dilerinden razı olsun- kötülemeye kalkışmışlardır. Biz sahabenin tüm ünün adil
olduğuna inanına. Yukanda geçen nasslarda sahabeden de bazı kim selerin kas-

3S2-Müslim, bir önceki hadisin geçtiği yer.


383-Buhari (11(465) Bir önceki hadisin geçtiği yer.
ŞEHADETİ bo za n haller 443

tedilmiş olabileceğini farzetsdc bile, onlar ıstılah! anlamda sahabilik şaıüanm


tam olarak taşım ayan kimselerdir. Çünkü sahabeden sayılmak için Resıdıillah
(a.s) ile m ü'm in olarak görüşmüş olmak ve iman üzere ölmek şartı aranmıştır.
Dinden dönüp de küfür üzere ölen kimse sahabeden sayılamaz. Ancak Resulul-
lah (a.s) oıüann dünyadaki durumlan ile ilgili bilgisine binaen, durama göre
kendilerini sahabiler olarak adlandırmıştır.

Biz bazı kim selerin İslam'a girdikten sonra şehadeti bozan bir hata işleyebil-
diklerini anlatm ak amacıyla söz konusu nasslan "şehadeti bozan şeyler" konusu
arasında zikretmeyi uygun gördük.

Buhari'nin rivayetine göre ResuluUah (a.s) şöyle buyurmuştur.

"Ben H avz'm başında dururken, bir topluluk gelir. Ben onları tanırım. O
arada benim le onların arasından bir adam çıkıp: "Geliniz" diye seslenir. Ben:
"Nereye?" diye sorarım . Adam: "Vallahi, cehenneme" der. Ben: "Kabahatleri
nedir?" derim . Adam : "Onlar arkalarım dönüp irtidat ettiler (dinden çıktılar)"
der..D aha sonra çobansız develerden kurtulan deve sayısından fazla kimsenin
kurtulduğunu görem em ." ( 1 )

M üslim'in rivayetine göre de ResuluUah (a.s) şöyle buyurmuştun

"Ümmetim, H avz'a yanım a gelirler. Ben de bir adamın, başkasına ait deve­
leri kendi deve sürüsünden uzaklaştırması gibi onları uzaklaştırırım." Sahabi­
ler: "Ey A llah'ın R asuulü, sen bizi tanır mısın?" diye sorarlar. Ben: "Evet sizin,
sizden başka kim sede olmayacak bir simanız olacak. Abdest izleri ile alınlarıntz
ve ayaklarınız beyaz olarak gelirsiniz. Sizden bir gurup benden uzaklaştırılır ve
bana ulaşam azlar. B en: "Ey Rabb'im , onlar benim ashabımdandırlar" derim.
B ir m elek bana cevap verir ve: "Sen, onların senden sonra neler çıkardıklarını
biliyor m usun?" diye söyler." ( 2)

B ir başka rivayette ise ResuluUah (a.s)'m şöyle söylediği bildirilmiştir:

"Benim H a v z'm , E yle ve Aden arasındaki uzaklıktan daha geniştir. Kardan


daha beyaz (suyu) sütlü ve baldan daha tatlıdır. Kaplarının sayısı, yıldızların
sayısından fa zla d ır. Ben, bir adamın, develeri kendi havuzundan uzaklaştırm ası
gibi insanları ondan uzaklaştırırım ." Sahabiler: "Ey Allah'ın Resulü, sen o gün
bi- zi tanıyacak m ısın?" tüye sordular. ResuluUah (a.s) şöyle cevap verdi:

"Evet, sizin başka ümmetlerden hiçbirinde olmayacak bir sim am z olacak.


A bdest izleri dolayısıyla alınlarım z ve ayaklarınız beyaz bir şekilde benim

1) Buhari, (1121465) Yukarıdaki hatüsin geçtiği yer.


2) Müslim (217) 2-Kitabu'l Tahare. 12-Abdestte yüzü ve ayaktan yıkamaya özen göste-
rilmesitûn mûstehabhğt babı.
E L E S A S F İ 'S S Ü N I ^

yanıma geleceksiniz.” ( 1 )

C-»lî j î İ j ^ j_j>Î j İ- __V A t

1 -i» : j u ^ 4JI !)ij c 5 > i j ı ^ :5ı :> L i

-v-^ J â t j ı i UİT ı5 jir f ^ V ' ^ ^ «-iu-

. ( J 4 ^ S i iL i jâ ; J:e_pı ^ J~ I)j ıy l^ "l o d<ûc- ş j d j

384- Buhari ve Müslim, Ebu Kılabe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Sabit bin Dehhak'm bildirdiğine göre Sam it (r.a), ağacın altında Resulul-
lah (a j)’a bey'at etti. Resulullah ( a j) da jöyle buyurdu:

“Kim, İslam'dan ba§ka bir din için, kasıtlı ve yalan üzere yem in ederse, o ay­
nen söylediği gibidir. Kim de kendini bir çeyle öldürürse, kıyam et gününde o
öldürdüğü §eyle azab edilir. İnsanın güç yetirem eyeceği b ir şeyde nezir borcu
olmaz fyani güç yetiremeyeceği bir şeyi yapmak üzere adakta bulunursa bunu
yerine getirmek, üzerinde vacib olmaz.)"

Bir rivayette şöyle bir fazlalığa yer verilmiştir

"Bir mü'mini lanetlemek, onu öldürmek gibidir. Kim b ir m ü'm ini kafirlikle
suçlarsa, onu öldürmüş gibi olur. Kim kendini bir şeyle keserse, kıyam et günün­
de onunla kesilir." (2)

Bir başka rivayette de şöyle bir fazlalık vardır

"Kim dünyalığım artırmak amacıyla yalan bir iddiada bulunursa, Allahu


Teala ona darlık verir." (3)

rıımizi'nin ri\ayetine göre ise Resulullah (a.s) şöyle büyütmüştür:


"Kişinin güç yetiremeyeceği bir şeyden dolayı nezir borcu olm az. M ü'm ini
lanetleyen, onu öldüren gibidir. Kim bir mü'mini küfürle itham ederse, onu
öldürmüş gibi olur. Kim kendini bir şeyle öldürürse, A llahu Teala kıyam et günü

384-Buhari (10/464) 78-Kitabul Edeb. 44-Sövmenin ve lanetlemenin yasaklanmış olam


Müslim (11104) 1-Kitabu'İİman. 47-Bir insamn kendi kendini öldürmesinin kesinlik’
le haram olduğuna ait bab.
1) Müslim, aym yer.
2) Buhari (101514) 7ö’Kited)u'l Edeb. 73-Bir dayanağı olmadan kardeşini k i ^ l e itham
edenin kendisinin öyle olacağı babı..
3) Müslim, eym yer.
ŞEHAPETt BOZAN HALLER
445

ona, kendim öldürdüğü §eyle azab eder." ( 1 )

jli iji» : ^ jV - j ;Jlî jp jıjjı —fA »

^\Tu: J 4.^ı

385- B ezzar, İm ran bin Husayn (ra.)'dan rivayet etmiştir:


"Resulıdlah (a.s) şöyle buyurdu:

"Bir adam kardeşine 'ey kafir' diye hitab ederse, onu öldürmüş gibi olur."

4)1 ^ İÎji J jü J l j i 'J . (ijU 4 ' iS 'ij —T A '\

^ ^ i' jij ^

386- B u h a ri, Ebu Z err Gı£aıi (ra.)'den şu şekilde rivayet etmiştin


"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Bir adam , b ir adamı kafirlikle ya dafosıldılda itham ederse, eğer itham edi-^
ten kişi öyle değilse, söyleyen kişi o sıfatı kazanmış olur."

:Jjk # «İl ^ S ji ^ ı^ İJ - f AV

. l i u i f v r C » İ S İ p ' İ ! i f e ö i j ı ‘v ı v j ı i ^ l â ı , '- » i ;

387- A hm ed, Ebu Zer (r.a)'dat rivayet etmiştin

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Bir a d a n , b ir adam ı fa sık olartA sıklarsa, yahut kafirlikle itham ederse,


eğer o kişi öyle değilse, söyleyen adam ke n fi söylediği duruma düşer."

385- K eşful Estar (21431) Haysemi de, Mecma (8l73)'da şöyle söylemiştir: "Bunu Bezsar
rivayet etmiştir, ravileri akadır."
386- Bühari (10/464) 78-KiuAu'l Edeb. 44-Sâvmenin ve lanetlemenin yasakbtnauş akut­
lan babı.
387‘Ahmed ((5/181) K eşfiıl Estar (2/431) H ibem i de. Mecma (8/73)'da: "Bunu Ahmed
ve Bezzar rivayet etmiştir. (Bezzar’m) ravileri. Sakih'te isünleri bulunan ravilerdir"
<üye söylemiştir.
1) Tilm izi (5/22) 41-Kiuüm'l hum . 16-Kardeşini kSfiirle itham eden U fi htddandıdi r i­
vayetler babı. Tilmizi: "Bu hadis hasen. sahUıtir" demiştir.
446 E L E S A S Fİ'S SÜ N N F

t •
jAH : J li :J li ^r>* ^ j\k ^ \ , j j y ^ T A k A >

388- Buharı, İbni Abbas (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir;


"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Kim dinini değiştirirse, onu (müslüman iken başka dine geçerse) öldürü­
nüz."

lî^ıu o i r j i j cjiî u r ; ; î Ç iir S \r o ii ^Sc n Î ^ J t jii

.((U jc f S c v i O l ju ; p

38S1- Ebu Davud. Abdullah bin Bureyde (r.a)'den, o da babasından rivayet


etmiştin

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Kim, "ben İslamiyet'ten uzağım" derse, eğer bu sözünde yalan ise (yani öy­
le olmamakla birlikte iş olsun diye söylemiş ise -Çeviren) aynen söylediği gibi
olur. Eğer sözünde doğru ise, o zaman da m üslüm anlık ona salim sade bir
şekilde dönmez."

O ' Jy-oj J li 1^-' (jyj •

.(illj ^ ^ S C JI UİU j U ^ 2r*» • ^

390- Buharı ve Müslim, Ebu Musa Eş'ari (r.a)"den rivayet etmişlerdir:

"Resulullah ( aj ) şöyle buyurdu:

388- Buhari (61149) 56-Kitabu'l Cihad. 49-Allab'ıa azabı ile azab etmenin caiz olmadı­
ğına dair bab. Ahmed (11217) İbni Mace (2/848) 20-Kitabu'l Hudud. 2^Dininden
dönenle ilgili btd>.
389- Ebu Davud (3/224,225) Kitabu'l Byman ve’n Nuzur. Kişinin İslam'dan uzak olmak
üzere yahut İslam dışındaki bir dine göre yemin etmesi konusunda gelen rivayetler
babı, ibni Mace (1/679) 11-Kitabu'l Kcffaret. 3-İslam'dan başka bir din üzere yemin
edenle ilgili bab. Müstedrek (4/298) İsnadı pek fena değilSr.
ŞEHADETİ BOZAN HALLER 447

"Kim bize karşı silaha sarılırsa, o bizden değildir."

İleride beşinci kısımda, "dinden dönmenin cezası (haddu'r ridde)" başlıklı


bölümde, riddet (dinden dönme) ve onunla ilgili hükümler hakkmdaki nasslara
yer verilecektir.
ŞEHADETİ BOZAN ŞEYLER VE
BUNLARIN SIRALANIŞI
l* in san ı küfre ve riddete (dinden dönmeye) götüren şeylerle ilgili olarak
çok sayıda kitap yazılmıştır. Derli toplu herhangi hkıh kitabı d e alınsa, içerisin­
de (riddet) dönden dönme ve hükümleri ile inşam riddete götüren şeyler üze­
rinde uzunca dum iduğu görülür. Biz "İslam" adlı kitabımızda şehadeti bozan
yaklaşık yirmi unsum sıralamıştık. İnsanlar tekfir (başkalarım küfürle itham
etme) konusunda o kadar ileri gittiler ki, bu konuyla ilgili ilmi ve fıkhi sımrlan
çok aştılar. Bu durum insanların bu konuda uyanimasmı gerektirmektedir. Çün­
kü başkalarını küfürle itham etme konusunda acelecilik, ehl-i sünnet ve'l cemaat
mezhebinin m etoduna uygun değildir. Ehl-i sünnet vel cemaat mensuplan, bir
kimsenin küfürle itham edilmesini gerektirecek kesin delil ortaya çıkmadıkça,
tekfirde bulu n m ad an Tekfir konusunda ileri gitmek çok tetdikdidir. Sadece,
hiçbir yom m a yol bırakmayacak şekilde gün gibi ortaya çıkan bir durum
olduğunda, yahut fetvaya ehil kimselerin riddet (dinden dönme) olduğunda
hükmettikleri konularda tekfir yoluna başvumlur.
Tasdik (hakkı doğrulama, iman), Resulullah (a.s) tarafından bildirildiği ke­
sin delil ile sabit olan her şeye inanmaktır. Küfür ise bunun tersidir. Buna göre
Resulullah (a.s) tarafından bildirilmiş olan ve bize de yakıni (kesin) bilgi ile
ulaşmış olan tek b ir şeyi dahi kabul etmemek küfürdür.

Razı, T eisiri'inde ^ y l e söylemiştin

"KiyUr, R esulullah (a.$ydan bize kesin bilgi ile ıdaşnuş olan herhangi bir
şeyi tasdik etm em ek ve kabul etmemektir.”
2- Ş ehadeti bozen şeyler çeşit çeşittir. Bunlardan bazdan inançla, bazılan
hareket ve işle, bazılan da sözle ilgili^r.

Şehadeti bozan şeylerden inançla ilgili olardann, Allah inancma girerden şu

390-Buhari (13/23) 92-Kiteüm'l Filen. 7-Resıdullah (a.5)in; "Kim, bize karşı silaha sa­
rılırsa bizden değildir" diye buyurması Ue ilgili bab. Müslim (1198) 1-Kitabu'l İman.
42-Resulullah (aj)'ın: "Kim, bize karşı silaha sarılırsa bizden değildir" tüye buyur­
ması ile ilgili bab. Tirmizi (4/59, 60) 15-Kitabu'l Hudud. 26-Kitabul'l HudtuL 19-
Silaha sarılanlarla ilgili bab. İbni Mace'nin rivayetinde, yukarıdaki hasidin metnin­
de geçen "men hamele" ibaresinin yerine "men şehere" ibaresi geçmektedir.
448 EL ESAS Fİ'S SÜNNOE

şdcflde sifalayabiliriz:

Şanı yüce d a n yaratıcıyı inkar etmek; O'nun kemal sıfaüanndan heıiıangi


birini kabul etmemde; u z ^ olduğu bir şeyle Oriu vasfetmde, Allah'ın 'üçün
iiçüncüsü' olduğunu, yahut O'nun maddi bir bedeni olduğunu veya ilmi ile her
şeyi kuşatamadığını. ya da çocuğunun, eşinin, ortağııun ve yaıdımcısımn bulun­
duğunu ileri süımek; Hakk Teala'yı cdialet. acildik, yorulma gibi şam na yakış­
mayacak heıfaengi t»r sıfaûa vasfetmek gibi. Hak Teala bütün bu iddialardan
uzak ve pek uludur.
Şehaddi bozan şeylerden inançla ilgili olanların, peygamber inanema ait
dlanlan arasında da şuhlan zikredebiliriz;
Haklannda, peygamberlikleri konusunda kesin bilgi ulaşmış olan peygam­
berleri veya bunlardan sadece birini inkar etmek. Hz. Muhammed (a.s)'in insan­
ların tümüne gönderilmiş bir peygamber veya peygamberlerin sonuncusu oldu­
ğuna inanmamak...
Şehadeti bozan şeylerdoı inançla ilgili olanların, vahiyle bildirilenlere inan­
ma konusuna ait olanlar arasmda da şunlan sıralayabiliriz:
Kıyamet gününde yeniden dirilme dacağım , bu dirilmenin hem ruh, hem
beden ile olacağmı inkar etmek. Ahiretteki nimetlerin de, azabm da ruha ait
olduğunu, bunlarm bedenle bir ilgisinin olmayacağım ileri süım ek. M delderi,
cinleri ve vahiy yoluyla bildirilmiş semavi kitı^lan, Kur*an-ı K eıim 'in tama­
mım veya Kur'an-ı Kerim'den sadece bir ayeti inkar âm ek...

Namaz ve oruç gibi, İslaro'm beş faizi arasında yer idan şeylerden birini in­
kar etmek de şdiadeti bozan şeylerin inançla ilgili olardan arasındadır.
3- Dinimizden zorunlu olarak bilinen, yani seçkin tabakam n da, ümmetin
genelinin de bilebildiği dine ait olduğu kesin olan herhangi b ir şeye karşı çık­
mak da şehadeti bozan unsurlar arasmdadır. Bu tür bilgiler de, K uı'an-ı Ke-
rim'de yer alıp nasıl bir anlam taşıdığı, neyin kastedildiği açık seçik U r şddide
anlaşılan, ardaım ve delaleti hakkmda bir ihtilaf bulunmayan nasdardır. Delaleti
kesin olan hadisler yoluyla elde edilen bilgiler ya da bütün sahabenin sukuti o-
larak d e p de kavli olarak (yani bir konuda susmak bir görüş beyan etmemde
fddinde d e p de görüş bildirmek şddinde) üzerinde icm a ettikleri, bu icm alan
da mütevadr l i v ı ^ ^ e ^ bildirilmiş d a n hükümlerle ilgili olan b i l p e r de bun­
lardandır. Buna gike, icma ile haramhğına hükmedilmiş olan bir şey, dinden zo ­
runlu olarak Ulinenlff araşma girer ve böyle bir şeyi helal saym ak d a şaheddi
bozar.

İmam Nevevi şöyle söylemiştin


ŞEHAPETİ bo za n haller 449

''Bütün üm m etin, üzerinde icma ettiği ve yaygın olarak bilinen hükümleri ka­
bul etmemek de §ehadeti bozan unsurlar arasındadır. Beş vakit namazın, rama­
zan orcunun, cünüblükten dolayı gusletmenin farzlığı, zinanın ve içki içmenin,
muharremattan biri ile evlenmenin haramlığı ve benzeri hükümlerden birinin
inkarı da böyledir. Ancak kişi İslam'a yeni girmiş ve İslam’ın hükümlerini henüz
tam olarak öğrenm em iş olursa mazur sayılır. Böyle biri, İslam'ın hükümlerin­
den henüz öğrenm em iş olduğu bir şeyi inkar ettiğinden dolayı tekfir edilmez.
Ancak bir kadınla teyzesini ya da halasını aynı nikah altında birleştirmenin ha-
ramlığı, birini kasıtlı olarak öldürenin Öldürdüğüne mirasçı olamayacağı, dede­
nin m irasta altıda bir hisse (babanın bulunmaması durumunda -Çeviren) ala­
cağı ve buna benzer hüküm ler gibi üzerinde icma vuku bulmuş olmakla birlik­
te, yaygın olarak bilinm eyen, sadece ilimle ilgilenenler tarafından bilinen hü­
kümlerden birini inkar eden tekfir edilemez. Bu gibi hükümleri inkar eden kişi,
bu hüküm ler hakkındaki bilgilerin pek yaygın olmaması sebebi ile mazur
sayılır."

4- İn san ı k ü ire götüren sö 2İerin başında AUahu Teala hakkında düşünülmesi


mümkün olmayan bir şey söylemek gelir. Örneğin AUahu Teala'nın bilgisiz
olduğunu ileri sürmek veya bu türde sözler safretmek. Yine imaıun ve İslam'ın
esaslarından biri ile alay etmdc de küfür sözlerindendir. Aynı şekilde örneğin
zekata pek anlam veremediğini veya İslam'ın insanlığa muUuluk getireceğine
inanmadığım ve İslam'ın bir hayat nizamı ortaya koyamayacağı düşüncesi
taşıdığım söylem ek de küfür sözlerindendir. Küfür inançlanm kabul ettiğini
söylemek de inşam küfre götürür. AUahu Teala'mn adaletine, hükmüne, gücü­
nün her şeyi kapladığına itiraz etmek ve AUahu Teala'nın zulmettiği iddiasında
bulunmak da küfürdür.

5- İn sa n ı küfre götüren hareketlere örnek olarak şunları söyleyebUiriz:

Herhangi b ir zorlanmaya uğramadan ve benimseyerek küfre işaret eden bir


sembolü üzerine takmak. Mushafı küçümseyerek parçalamak ve pisliklerin
içine atmak. Y ahut bir puta secde etmek...

6- Ş eh ad et davasına ters düşen konular


a) İtik a d ı anlamda, AUahu Teala'dan başkasına tevekkül edip güvenmek.
Yüce Allah şöyle buyuruyor;

"Eğer m ü'm inler iseniz, yalnızca AUahu Teala’y a tevekkül ediniz." (1)

b) K işinin görünen ve görünmeyen, hissedilen ve edUmeyen, üzerinddd


tüm nim etlerin AUahu Teala'mn bir İhsam olduğunu, başımıza gelm şeylerin

I ) Maide Suresi: 23
450 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

Allah'tan olduğunu ve AUahu Teala'mn dilediğine verme, dilediğine vermeme


gücüne sahip olduğunu kabul etmemesi.

c) A llah'tan başkasmın, mutlak anlamda emir ve yasak koyma, helal ve ha­


ram kılma, mutlak manada bir şeriat (hayat düzeni) belirleme hakkımn olduğu­
nu ileri sürmek.
Yüce Allah şöyle buyuroyor
"İyi bilin ki, yaratma ve em r yalnız Allah'ındır." (1)
"Hüküm ancak Allah'ındır." (2)

d) Dünya hayatuu ahirete tercih etmek, ahireti inkar anlamında tek gaye ola­
rak dünyayı seçmek. Yüce Allah şöyle buyumyon
"Uğrayacakları çetin azaptan dolayı vay kafirlerin haline. O nlar dünya
hayatım ahirete tercih ederler." (3)
e) Allah'ın haram kıldığı bir şeyi helal saymak, helal olmasım istem ek veya
mflctehid imamlar arasında helal olduğu konusunda herhangi bir ihtilaf bulun­
mayan bir şeyi haram saymak.

Yüce Allah şöyle buyuroyor

"Dilinizin yalan üzere vasfetmesiyle, "çu haram, bu helaldir" dem eyin.


Çünkü Allah'a karp yalan uydurmuş olursunuz." (4)
f* Küfür ve nifak ehline sevgi besleyip iman ve tevhid ehlinden hoşlanma­
mak.

Yüce Allah şöyle buyuruyor

"Ey iman edenler, yahudileri ve hınstiyanları kendinize dost edinm eyin. On­
lar ancak birbirlerinin dostudurlar..." (5)

?• Fıkıhçılann konu ile ilgili açıklamalarına göre, Allahu Teala'nm indir­


diğinden başka bir şey ile hükmetmek de şehadete ters düşen şeylerdendir. Ha­
n d ı alimleıinden olan İbni E bil Izz, Tahavi'nin yazmış (dduğu akaid kitabına
yazdığı şedide konuyla ilgili d arak şöyle dm dctedir.

"Kişinin Allah'ın indirdiği ile hükmetmesi m eselesi, hakim in (hükm ü vere-

1) Arttf Suresi: 54
2) Yusttf Suresi: 67
S) İbrcüüm Suresi: 2-3
4) Ndhl Suresi: J16
5) Maide Suresi: 51
şehadetİ b o z a n h a ller 451

nin) in a n a ile bağlantılıdır. Eğer Allah'ın indirdiği ile hükmetmenin üzerine


farz olm adığı ve kendinin istediği şekilde hükmetmekte muhayyer olduğu inancı
ile yahut A llah tarafından bildirilm iş bir hüküm olduğunu bile bile basite ala­
rak hükm ünü verirse, bu en büyük küfürdür.”

îbni K esir d e yüce Allah'ın:

"Yoksa onlar cahiliye hükmüne m i meylediyor.” ( 1 ) ayet-i kerimesinin tefsi­


rini yapaıkra şöyle söylânektedin

"Yüce A llah, kesin ifadeli (muhkem), bütün hayırları içinde toplamış olan
ilahi hükm ünü terkederek, insanların Allahu Teala'nın şeriatından bir dayanak
aram aksm n kendi kafalarına göre uydurmuş oldukları görüşlere, ibarelere ve
arzulara yönelenin bu işinin meşru olmadığım bildirmektedir. Nitekim cahiliye
dönemi in sa n fâ n da kendi -görüşlerine ve arzularına göre uydurmuş olduUan
bir takım sa p ık ve-dayanaksız hükümlerle hükmetmekte idiler.

Tatarlar (M oğolliar) da benzer şekilde, kralları C engk Ttan'ın kafasına göre


uydurmuş hüküm leri ihtiva eden Yasik prensiplerine göre hüküm vermekte ve
bu\çerçevede kraliyet polüikaları gütmekte idiler. Söz konusu Yasik adlı kitapta
yer alan hüküm ler^ ço k değişik dinlerin hükümlerinden iktibaslar içermektedir.
İçerisinde yahudilikten, hınstiyanlıktan, müslümanlıktan ve daha başka din ve
inançlardan alınm ış hüküm ler bulunmaktaydı. Bunun yanısıra bu kitabın için­
deki p ek çok hükm ü de Cengiz Han kendi kafasından uydurmuştur. Bu kitap
daha sonra C engiz H an'ın oğullan tarafından uygulanması gerekli sayılan ve
Allah’ın kitabı ile Resulullah (a.s)'ın sünnetine tercih edilen bir şeriat (hayat ni­
zamı) haline getirilm işti. İşte bu anlayış ile hüküm veren kaşi, kafirdir ve böyle
düşünenlerle, A llah'ın kitabına, R esululbh (a.s)'ın sünnetine dönünceye kadar
savaşm ak gerekir. Resulullah (a.s)'ın sünnetine dönünceye kadar savaşmak
gerekir. A zda da, çokta da Allah'ın hükmü dışında bir şeyle hükmedilemez."

Şehadetin bozulm ası konusu oldukça geniştir. Biz bu konuyu bütün incdik-
leri ile d e alm aya kalkışırsak, kalın bir cilt kitap yazmamız gerekir. Bu yüzden
yukanda vermiş olduğumuz örneklerle yetiniyoruz. îlim öğrenmek isteyenin bu
konuyu inceyerek, iş ve inançlanndaki yanlışlıklan düzeltebilmek için konuyla
ilgili aynntılı bilgileri elde etmeye çalışması gerekir. Çağımızda, inanç, uygıda-
ma ve sözlerinde, ilmi dikkati gösterebilen insanlann sayısı oldukça azdır. Hat­
ta, değişik hatalar içinde olan hatiplere, konferansçılara, öğretim görevlilerine
ve davetçilere rastlamaktayız. Bazen de bu inançlann hatalan inançla ilgili ol­
maktadır. Yüce Allah'tan bizleıi konunasmı ve selamet üzere kılmasuu diliyo-
mz. Ehl-i sünnet ve'l cemaat mezhebinin ölçülerini gözeterek yazılmış d a n aka-
id kitaplanra okuyup incelemek mutlak surette gerdeli ve şarttır.

1) Maide Suresi: 50
O N Y ED İN C İ KISIM

KUR 'AN VE SÜNNETE YAPIŞM AK


BİD 'AT V E B İD 'A T E H L İ
KUR*AN VE SÜNNETE YAPIŞMAK
Kitap v e sünnet, esasta İslam ve imamn kendisidir. Bu ikisi imamn temel
ölçülerinden (erkamndan) iki ölçü (ıüku)'dür. Kim kitabı ya da sünneti inkar
ederse, İslam iyeti tümüyle inkar etmiş olur. Her müslümana düşen, kitap ve
süımete inanm ak, bu ikisini yüceltmek ve bunlara hürmet etmektir.

Yüce Allah şöyle buyumyon

"Bu böyledir; kişinin A llah’ın nişanelerine hürmet göstermesi, kalplerin tak­


vasından (A lla h ’a karsı gelmekten sakınmasından)’A r." (1) Allah'ın nişande'
rine hürm et gösterm ek böyle olunca, AUah'm kelamına (sözüne) hürmet göster­
menin yerinin n e olacağım anlamamız geıddr. Artık Allah'ın vahyinin yerinin
ne olacağım da buradan çıkarabiliriz.

H er müsdümamn kitap ve sünnete bağlanmanm gerddiliğine inanması esas


alınır. B u inançta olmayamn, kafir olacağuıa hükmedilir. Ancak sünnetin müte-
vafir olam v e bu dereceye ulaşmamış dam vardır. Yine kesin 0aıwetU) d r ri­
vayet ile g d m iş olam, zayıf rivayetle gelmiş olara vardır. Yine kesin anlam or­
taya koym akla birlikte (delaleti kati) rivayeti şfiphdi (zanni, kati olmayan) olan­
lar v ard r. Bunun tersi şekilde rivayeti kesin olmakla biriikte, delaleti zanni,
kesin b ir anlam ortaya koymayan, d ^ ş i k anlamlar çıkarılmasına uygun d a ıd a r
vardır. B unun yam sıra hem deMeti, hem de livayati zanni olanlar vardır. Yani
hem anlamı itibariyle kesin bir hüküm ortaya koymayan, hem de rivayeti sd u h
olmayıp zayıf ya da hasen olanlar vardır.

Kur'an-ı Kerim'in tümünün rivayeti kesindir. Ancak içerisinde adam yönün-


d o ı kesin bir hüküm ortaya koyadar, deldeti kati olanlar bdunduğu g id , kesin
bir hüküm ortaya koym ayadar, delaleti zand olanlar da bulunmaktadır. B ir
kişinin kafirliğine hUkmedImesi, temelde Kuı'an ve sünnete bağlanm anın g e ­

zi Hacc Suresi: 32
456 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

rckIi olmadığını ileri sürmesi halindedir. Yine hem rivayeti kesin, hem de dela­
leti kesin olan bir şeyi inkar edenin de küfrüne hükmedilir. Bunun ötesindeki
konular tafsilata dayarar. Bu yüzden diyomz ki: Kur'an'a ve sünnete bağlanma-
mn gerekliliği hükmü, her bir nass baklanda tefsir, hadis ve akaid alimlerinden
içtihad derecesinde olaıdann yaptıktan tefsirlere göre değerlendirilir. Bu ilim
adanılan, nasslaıdaki anlamın, aynntılı olarak nelere işaret ettiğini ortaya koy­
muşlardır. Bunların dışında bu mesele ile ilgili olarak söz söyleyenler, yahut o
iUm adamlannm içtihadlanna aykın iddialarda bulunanlar, sözleri derecesinde
ya yanılgıya düşerler, ya doğrudan uzak kalırlar, ya da tamamen sapıklığa
düşebilirler.
Akaid, fıkıh, fdcıh usulü tefsir usulü ve hadis usulü kitaplarında ilim adara-
lanmn kitap ve sünnete bağlanmanın gerekliliği konusu ile ilgili açıklamala-
nna geniş yer verilmiştir. Sayılan tüm ilimleri, bütün incelikleri ile bilen bir
ilim adamı, "kitap ve sünnete bağlanma" ile kastedilenlerin inceliklerini de bi­
lir. Kitap ve sünnete bağlanma, icma, kıyas, uygun ö rf ve üm m etin maslahatına
imkan verebilecek dununlar, istihsan ve ıstıshab esaslanna göre belirlenmiş
hükümlere uymayı da gerektirir. Bazı kurallar vardır İd, konulmuş olan hüküm­
lerin anlaşılması ile ilgili ölçüleri ortaya koyar. Bazı kurallar da vardır ki,
hüküm çıkarmamn ölçülerini verir. Bunlarm yanısıra bazı kurallar da, değişik
deliller arasmda nasıl tercih yapılabileceğine dair ölçüleri bildirir. İşte bütün bu
kurallarla ilgili açıklamalar, ilim adamlanmn, "Kur'an ve sünnete bağlanm a" ile
ne kastedildiği konusu üzerindeki inceliği açıklamaktadır.

Hariciler, "Hüküm ancak Allah'a aittir"- esasına dayanarak bazı iddialarda


bulunmuşlaidır. Bu esas doğrodur ve yerindedir. Ancak onar bu esastan yola
çıkarak sapıklığa düşmüşlerdir. Bunun gibi, "kitap ve sünnete dönm e" esasım
öne çfkaran bir takım insanlar vardır. Ancak buıdar, bü iddiaları ile ilm in ve
hkhi blHkimin üzerine bir çizgi çekme gibi bir taşkuüığa düşmektedirler. On-
lann bu tutundan, ümmet ve ilim adandan hakkında şüphe uyandırmaktadır.
Bu konuya özellikle dikkat çekmek istiyoruz.

Kur’an ve sünnette, bu ikisine uymanın gerekliliği ile ilgili pek çok nass bu­
lunmaktadır. Konuyla ilgili Kurian-ı Kerim ayetlerinin bazıları şöyledir:

"Allah’a itaat edin, Resulullah Cö.jj'ö ve içinizden em ir sahiplerine itaat e-


dinJ'İD

"De ki: Allah'a veResulullah'a itaat edin." (2)

"Size peygamber neyi verirse onu alın, sizi neden alıkoyarsa ondan da geri

1) Nisa Suresi: 59
2) Ali hnran Suresi: 32
KUR'AN VE SÜNNETE YAPIŞMAK 457

durun." İD
"Hep birlikte A llah'ın ipine sarılın ve dağılmayın." (2)

"Size A llah'tan bir nur ve apaçık bir kitap gelmiçtir. Allah, rızasını gözeten­
leri onunla selam et yollarına eriştirir." (3)

"Size ansızın, fa rkın a varmadan, azab gelmeden önce Rabbinizden size indi­
rilen en güzel söze, K ur'an'a uyun." (4)
"Sana indirdiğim iz bu K itap mübarektir. Ayetlerini düşünsünler, aklı olanlar
da öğüt alsın la r." (5)

Hasan-ı Basri bu ayetle ilgili olarak şöyle söylemiştir:

"Kur'an-ı K erim 'in ayetlerinin düşünülmesi ile kastedilen, onlara uymak, ge­
tirdiği ilm e göre am el etm ektir,"

M ücahid de, jTice Allah'ın: "kitabı gereğince okuyanlar var ya.." (6) ayet-i
kerimesi ile ilgili olarak şöyle söylemiştir:

"Bunlar, o ayetlerin hükümlerine gerektiği şekiide amel ederler."


Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Rahman olan A llah'ı zikirden yüz çevirene, yanından ayrılmayacak bir şey­
tanı m usallat ederiz." (7)

Bu ayet ile kastedilen anlamın şu olduğu söylenmiştir:

Kim AUah'm kitabı olan Kur'an'dan ve onun içindeki hükümlerden yüz çevi­
rerek saptırıcıların bozuk ve saçma sözlerine itibar ederse, ceza olarak onun
başına bir şeytanı musallat ederiz ve bu şeytan onu iyice yoldan çıkarır, üstelik
sürekli beraberinde bulunarak yanından hiç aynlmaz.

Yüce Allah bir ayet-i kerimesinde de şöyle buyuruyor:

"Allah ve peygam beri bir şeye hükmettiği zaman, iman sahibi erkek ve kadı­
na artık işlerinde başka yolu seçmek yaraşmaz," (8)

1 ) Haşr Suresi: 7
2) Ali İmran Suresi: 103
3) Maide Suresi: 15-16
4) Zümer Suresi: 55
5) Sad Suresi: 29
6) Bakara Suresi: 121
7) ZuhrufSuresi: 36
8) Ahzab Suresi: 36
4S8 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

İslamiyet, başlangıç ve sonuç itibariyle kitaba ve sünnete teslim olmaktır.


Kitab ve sünnet, yükümlülük altındaki insamn ihtiyaç duyacağı her şeyi içine
almaktadır. Yüce Allah şöyle buyumyon
"Sana her §eyi açıklayan ve müslüntanlara doğruyu gösteren b ir rehber,
rahmet ve müjde olarak Kur'an’ı indirdik" (1)
"Kur'an, kenenden önceki kitapları tasdik eden, intan sahibi m illete her şeyi
açıklayan, doğru yolu gösteren bir rehber ve rahm ettir." (2 )
Kitap ve sünnet ve bu ikisinden doğm bir şekilde çıkarılan anlamlar, sıhhatli
yoUaıla bu ikisinden çıkarılmış olan hükümlerin tümü İslam'dır. İslam oldukça
goıiş çaphdır. Çünkü insan hayatı ile ilgili hangi mesele varsa, AUahu Teala
onun haİdonda bir hüküm koymuştur. İslam, bütün yönleri ile hayatuı kendisi­
dir. Yüce Allah şöyle buyumyon
"Ey iman edenher, Allah ve peygamber sizi, hayat verecek şeye çağırdığı za­
man icabet edin." (3)
İslam’a ^rnıenin anahtan geçmişte olduğu gibi şimdi de şehadettir. Resulul-
lah (a.s) İslam'a girenlere temd ölçüler üzerinde rehberlik ediyor ve onlann
İslam içindeki hayatlamun başlaması, sonra da kitap ve sünnet prensipleri
doğrultusunda ileıiemderi için yol gösteriyordu. Dinin tümünün bu gibi nasdar
olduğunu sananlar hata etmektedirler. Bir yerde, özel bir m eseleden söz edilir
ama onunla genel anlam kastedilir, bir başka yerde genel bir konu üzerinde du­
rulur ama özel anlam kastedilir. Yine cüz'i bir ifade ile külli anlaram, külli
ifilde ile de cüz'i anlamın kastedildiği durumlar olmaktadır. Bu gibi şeylar arap-
lann b ^ bir yetişme süresi sonucunda edindikleri kabiliyete göre, anlayabile­
cekleri hitabet usulleridir, Üimde rüsuh sahibi olan yani meseleleri
ile kavrayabilaı ilim sahipleri ise, her şeyi yerli yerine koyarlar. Aşağıda kitap
ve sünnete bağlanmamn gerekliliğinden söz eden bazı nasslar veriyoruz:

KONUYLA İLGİLİ RİVAYETLER


. i l 4 ^1^ ^ . ^ ‘ı : Jıs ^ \
KUR'AN V E SÜNNETE YAPIŞMAK 459

391- B u h ari, İbni Mes'ud (r.a) 'un şöyle söylediğini rivayet etmiştin

"Sözlerin en güzeli, Allah'ın kitabıdır. Hidayetlerin (doğru yola eriştiren


şeylerin) en güzeli M uhammed (a.syin hidayetidir. İslerin en fenaları dine son­
radan sokulan şeylerdir. Size bildirilen şeyler mutlaka gelecektir, siz buna en­
gel olam azsınız."

.«İÎJ'

392- T irm lzi, Mukdam bin Ma’d Yekris (r.a)'in merftı olarak şöyle söyledi­
ğini bildirmiştir:

"D ikkat edin b ir adama benden bir hadis ulaşır, o da koltuğuna dayanmış
şekilde: "Sizinle bizim aramızda Allah'ın kitabı vardır. Onda neyi helal kılındı­
ğını görürsek, onu helal sayarız" diye söyler mi? Şunu bilin ki, Allah Resulü'-
nün haram kıldığı da, A llah'ın haram kıldığı gibidir."

Ebu Davut'un rivayetinde de şu ifade geçmektedir


"D ikkat edin, bana kitap ve onurda birlikte bir benzeri verildi. Bakın, olur
ki, b ir adam ka m ı tok, koltuğa yaşlanmış halde..." ( 1 )

^ JLâj p j . ) : i ; î j .lijlJ i > li-u ^ - r ^ r

.« :ıp u j^ J 3 a :;o >

391- Buhari (13/249) 96-Kitabu'l İ'tisam bi'l Kitabu ve's Sünne. 2-Resulullah (a.s)'ın
sünnetlerine yapışmak ve Allahu Teala'nın: "Ey AUah'm, bizi takva sahiplerine i-
mam (önder) eyle" ayet-i kerimesi ile ilgili bab.
392- Tirmizi (5/38) 42-Kitabu'l İbn. 2-Resulullah (a.s)'ın hadislerine karsı söylenilmesi
yasak olanlarla ilgili bab. T im izi: "Bu hadis, bu rivayeti ile kasen, garibdir" demiş­
tir.
1) Ebu Davud (4/200) Kitabu's Sünne. Sünnete bağlanma babı. Tirmizi'de de bu rivaye­
tin benzeri bir rivayet nakletmistir. İbni Mace (1/6) Mukaddime. 2-Resulullah (a.s)
’m hadisini yüceltme ve ona karsı duranın hatalığı babı. Ebu Davud'un rivayeti. Tir-
mizi ve İlm i Mace'rûn rivayetinden daha ayrıntılıdır.
460 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

393- İbni Mace, Ebu Derda (r.a)'den merfu olarak rivayet etmiştin
"Allah’a yemin ederim ki, sizi gecesi ve gündüzü de bir olan beyaz gibi bir
şey üzere bıraktım."

C-Tyn :Jli ^'1 j ' t-uL' İj I <d!' İJJU 1

394- İmam Malik, Enes (r.a)'den rivayet etmiştir:


"Resulullah (a j) şöyle buyurdu:
"Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sarıldığınız sürece sapıklığa düşm ezsiniz:
Allah'ın kitabı ve Resulünün sünneti."

j ‘■ Jn J * ' *

395- Tirmizi, Zeyd bin Erkam (r.a)'dan rivayet etmiştir;

"Resulullah (a j) şöyle buyurdu:

"Size kendilerine yapıştığınız sürece sapıtmayacağınız şeyler bırakıyorum .


Bunlardan birisi diğerinden daha üstündür. O da A llah'ın kitabıdır. B u, gökten
yere uzatılmış bir iptir. Benim soyumdan olan ehl-i beytim . B unlar benim H avz-
’ın (Havz-ı Kevser'in) başına gelinceye kadar birbirlerinden ayrılm azlar. A rtık
bunların haklarım ne şekilde gözettiğime bakın."

393'İbni Mace {JI4) Mukaddime. J-R esM lab (a.s)'ın sünnetine uymanın önemi babı.
Ravileri sikadır.
394‘Mumtta (21899) 46-Kitabu'l Kader. 1-Kader konusunda konuşmama yasak olduğu
ile ilgili bab. Hakim'in (l{93)'de İbni Abbas (r.a)'tan rivayet etmiş olduğu hadis bu
hadise şehadet etmekte, dolayısıyla bu hadis onunla kuvvetlenmektedir.
395-Tirmizi (51^3) 50-Kilabu'l Menahb. 32-Resulullah (a.s)'ın ehl-i beytinin menkıbe­
leri babı. Tirmizi: "Bu hadis hasen, garibdir" demiştir.
tfl rR’AN VE SÜNNETE YAPIŞMAK 461

iJjîi U ü ' ^ h lj# J ■} y>j ÂijU-


ÜIİj ' ililij tb.eJu—
1 je^l»^î l* Jbf’İV CJ6 ^

y. ^ '• * y ^ t

L ^ oir^j^ O-^ji «ilip^ iJip »i

tAİS' ^ j i j jv^s-^y» ;JU ?llj' 'iUi iiâf-y* »jji jl5* !y]ı

^ > ^ . J La 3 ıS j— si .%-^-^ ’f ^ â
I \ - -/•*' ^ , w '" w ^ -^ • • -y ^

j»-^y_* ıL^ 1 «Lolavil A^ ı

.llÂİ"!>Cj!> Â
i PJu ıs”J1 kAp-b', Â
sJ.X?xA wıs” 0li
'' tıy*'^l
‘t OljJb>ı^
' >•

396- E b u D avud, Abdurrahman bin Amr Şulemi ile Hucr bin Hucr (r.a)'un
şöyle söylediklerini rivayet etmiştir;
"Irbad bin Sariye (r.a)'nin yanına gittik. Bu kişi yüce Allah'ın haklarında:

"Binek verm en için sana geldiklerinde, "size binek bulamıyorum" dediğin za­
man, sarfedecek birşey bulamadıkları için üzüntüden gözyaşı dökerek geri
dönenlere de sorum luluk yoktur" (1) ayet-i kerimesini indirdiği kimselerdir.
Yanına girince selam verdik ve: "Biz seni ziyaret etmek ve senden ilim almak
için geldik," dedik. Irbad (r.a) şöyle söyledi:

"Bir gün R esulullah (a.s) bize namaz kıldırdı. Sonra bize yüzünü döndü ve
açık beliğ (edebi) b ir şekilde vaaz etti. Bu vaaz nedeniyle gözler, hep yaşlar
akıttı, kalpler huşu doldu. B ir adam: "Ey Allah'ın Resulü, bu vaazın tehlikeli bir
geleceğe karşı hazırlıklı olmayı öğütlediği anlaşılıyor. Peki bize ne tavsiye edi­
yorsun?" diye sordu. Resulullah (a.s) da:

"Size A llah'tan korkm ayı, hakkı dinlemeyi ve itaat etmeyi tavsiye ediyorum.
B aşındaki haheşi b ir köle olsa itaat et. Sizden yaşayacak olanlar pek çok ih tila f
ile karşılaşacaklardır. Size düşen benim sünnetime ve insanları doğru yola ile­
ten raşid halifelerin sünnetine uymaktır. Buna sımsıkı bir şeldide, ısırırcasına

396-Ebu Davud (4/201) Kitabu's Sünne. Sünnete bağlanmanın gereği babı. Tirmizi,
(5144) 42-Kitabu'l İlm. 16-Sümete yapışmak ve bidatlerden kaçınmakla ilgili ola­
rak gelen rivayetler babı. Buradaki rivayette hadisin sonunda takdim te'hir vardır,
(yani hadisin son cümlelerinin bazıları öne alınmış, bazıları arkaya bırakılmifiu)
Bunu aynı şekilde, Ahmed (41126,127)'de rivayet etmiştir ve isnadı sahihtir.
1) Tevbe Suresi: 9'1
462
E L E S A S F İ'S S Ü N > y

yapı- sın. Dine sonradan sokulan şeylerden de kaçının. Sonradan sokulan her
şey bid’attir, her bidat da sapıklıktır.”

;;su ijiî oTjiiı ;jû j jıjji _r<w


. Jâu ujlİ u ü aL<i l'sî; j J x j\ ^ ı ikil
397- Bezzar, İbni Mes'ud (r.a)'un şöyle sÖyledi|ini rivayet etmiştir:
"Siz bu Kur’an'a sarılın. Bu, Allaha Teala'nm ziyttfet sofrasıdır. Kim Allah'ın
ziycfet sofrasından alabiliyorsa alsın. İlim ancak öğrenmekle olur.”

j_>{ — t*^A

<liJ' Aj O J l*_« KL;» ^ ) *İ

k y '^3 jy > '’• î 'j A ' ^ ' 3 s- ^ ^ J ' i JV }

vî-ûa» U^U^ «jlîr* ^ * 0 'y5il .fîî^'

j ^ 'ı S j^ kî /y i ^ k ^ î3

.eÂÜU LduLeJl • t ^ y J' kU>«j

398- Taberani, Ma’kıl bir Yesar (r.a)'in merfu olarak şöyle söylediğini bil­
dirmiştir
“Kur'an'a göre amel edin. Onun helal olarak bildirdiğini helal görün, haram
olarak bildirdiğini de haram görün. Ona uyun, ondan hiç bir şeyi inkar etme­
yin. Üzerinde s>vheye düştüğünüz bir şeyi Allah'a ve benden sonra veliyyiü
emre (ümmetin islerini üstüne almış olan müslüman yöneticiye) havale edin.
Veliyyul emrin, siâ şüphelendiğiniz konuda aydınlatmasını isteyin. Tevrat'a, İn-
cil'e, Zebu/a ve bütün paygemberlere Rabbleri tarafından verilm iş olan kitap­
lara inanın. Kur'an-ı Kerim ve içerisinde bulunan açıklamalar sizin için şifadır.
0 srfaat edicidir ve kendisinden şefaat istenilir. Doğrulanmış bir nizamdır.
Onun her bir ayetinin kıyamet gününe kadar uzanan nuru bulunmaktadır. Bana
Zikir'den Bakara suresi, Musa (r.a)'nın levhalarından Taha ve Tur sureleri.

397- K e^l Esiar(1192)Hissemi de Meana (JJ129)'da: "Havileri sika görülmüştür" de-


nûstir.
398- Mu'eemu'lKebir (20)255)
^UR'AN VE SÜNNETE YAPIŞMAK
463

Arsın a ltın d a ki^zin ed en Fatiha suresi ile Bakara suresinin sonlar, verildi,
fazlalık olarak da açıklayıcı şeyler verildi."
Bir rivayette de şu ifade yer almaktadır:

"Bir konuda şüpheye düşerseniz, onu ilim sahiplerine sorun onlar size ee-
rekli bilgiyi verirler." (1) ' *

^ ^ iiJt J ’J . J ^

J\ !,fjile' :J l i î a :;? J\ ^ ^ ;î)l Jsj ^ Ûj I» :j l i ^

tA^jî ^ Âiîli, ;^ü,ü u\ J i j 4 ^ c j ‘j

iÂîÛ, cJöTj l^iîUJÛ


^ J^ i t^ ü .i ^ jt; dili
* 'î ı ' *• . *' . ^
^ Llj (^ U aP

399- Buharıve Müslim, EbuMu


saEş'ari(r.a
)'d
enrivayetetmişleıdir:

"Resulullah (a.s) söyle buyurdu;


"Benim ve Allahu Teaîa'nın benimle birlikte göndermiş olduğu şeyin durumu
söyle bir kişinin durumuna benzer: Bu kişi bir topluluğun yanma giderek:
"Ey insanlar ben orduyu gözlerimle gördüm. Ben sizin için apaçık bir
uyarıcıyım. A rtık kurtuluşa gelin.” Bu kişinin kendilerini uyardığı topluluktan
bir gurup, onun sözlerine-, uyar. Sabaha doğru yola çıkarak mümkün oldukça
yol alırlar ve kurtuluşa ererler. İçlerinden bazıları da bu kişinin söyledilderini
yalanlarlar, olduktan yerde sabahlarlar. Sabah vakti ordu baskın yapar. Bura­
da kalanları helak eder, yurtlarından çıkarır. İste bana itaat ederek getirdiğime
uyan ile bana isyan edip hak olarak bildirdiklerimi yalanlayanın durumu da
beyledir."

399-Buhari (131250) 96-Kitabu'l hisam bi’l Kitabu v^s Sünne. 2-Restdullah (a j/ın
sünnetlerine yapışmak ve Allahu Teala'mn: "Ey Allah'ım, bizi takva sahiplerine
imam (önder) eyle” ayet-i kerimesi ile ilgili bab. Müsiim (411788) 43-Kitabu'l Feda-
il. 6-ResuluUah (a.s)'ın ümmetine sejkati ve onlara zarar verecek şeylerden kendile­
rini sakındırma konusunda son derece gayretli olması ile ilgili bab.
I) Mecma'u'z-Zevaid (1II70) Haysemi: "Bunu Tabercuû Kebir’de rivayet etmiştir. Ravi-
leri arasında Ubeydullah bin Ebi Hamid bulunmaktadır ki, bu kişinin zayıfM uğu ko­
nusunda icma vardır" demiştir. Ancak hatüsin Inrdenfazle rivayeti olması dolaymykt
bu hadis hasen derecesinde sayılmaktadır.
464
------------------------ ----------------—---- —______ EL ESAS Fİ'S S Ü N ı^

y - y y o y . ^ j^ î ^^

y \ jlii ^ İJI ^ J^ * | ^

U js^T J i r Jjl Ol '\ J i i i ^ ij^ ^ y ~ \O e Ol :,ç L «

'y '•y vİ-4^1 Oyşy, ^ Jl O ^ ^ j 4^1 ,^İÇU» :Jü Ol öl


.«5J ^ i d i p \ ^ j i 'î p 'ı; jy

400; Ahmed, Yahya bin Meymun Hadrami (r.a)'den rivayet etmiş, o da Ebu
Musa Ğafiki’den nekletmiştir. Ebu Musa Ğafiki kendisinin. Akabe bin Amir
Cuheni'nin, minberden ResuluUah (a.s)'tan bazı hadisler naklettiğini duyduğunu
ifade ederek şöyle söylemiştin

”Sizin şu arkadasınız, ya hakkı hıfzeder, ya da helake gider. ResuluUah


(a.s)'ın bize en son ahdi (bizimle yaptığı en son ahid) §öyle buyurması olmus~
tur:
"Allah'ın kitabına iyi sarılın. Siz benim hadislerimi öğrenmeyi seven toplu­
luğa ulaşacaksınız. Kim benim söylemediğim bir §eyi bana nisbet ederse, ce­
hennemdeki yerini hazırlasın. Kim de bir şeyi hıfzederse onu bildirsin."

ilil y \ i;» : ^^^1 S y Jü :Jü ^ jljİl _4 . >


^10^ ı .y iîc- uj ^ uj y ^
.^Çi iljj ^ j} y .«ib y n l y ajl ou

401* Bezzar, Ebu Deıda (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Resulullah (aj) söyle buyurdu:


"Allahu Teala'nm kiudnnda helal kıldığı §ey helaldir. Haram kıldığı da ha­
ramdır. Herhangi bir şey hakkında bir şey bildirmemişse,-o da O'nun bir affi-
dır. Allah TeaUt'nm ihsanmt kabul edin. Allahu Teala herhangi bir şeyi unut­
muş değildir." Resulullah ( aj) böyle söyledikten sonra su ayet-i kerimeyi oku-

400-Ahmed (41334) Ke^u'l Estar (1/118) Haysemi de Mecma (1/143,144)’da söyle söy­
lemiştir: "Bunu Ahmed, Bezzar ve Taberani Kebir’de rivayet etmiştir. Taberani’nin
raviteri sikadır."
40J-Kesfu‘l Estar (3/58) Hissemi, Mecma (1/181)'da söyle söylemiştir: “Bunu Bezzar ve
Taberani Kebir'de rivayet etmiştir, (Taberani'nin) isnadı basendir, ravileri de sika
gmübnüslerdir."
iflJR'AN V E SÜNNETE YAPIŞMAK
465

du:" Senin R abb'in unutkan değildir.” (1)

ûl» : J l i <Ü1 JÎ ^ ^îjjı; —t » t

3li . ı b i Vj i 3ı , iîSü |;5:j

J j 1* ^ Ja>wo_j j/»l 4Jl j OÎj tl«5^ 4)1 lj«»;,a.i)c

.ıjıjijı î;irj ^jdı i^ı^'i

402- Malik, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştin


"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Allahu Teala sizin için üç şeye razı olur, üç şeye da kızar (ğadab eder) S/-
zin için: K edine hiç bir şeyi ortak koşmadan kulluk etm em e, hep birlikte Al­
lah'ın ipine sarılm anıza ve Allahu Teala'nın işlerinizi kendisine verdiği (ve-
liyyül em r kıldığı) kim se ile uyuşmanıza razı olur. Dedikodu ile uğraşmanıza,
malı za yi etm enize ve çok soru sormanıza da kızar."

^ dü d j U ’Vı > ji)> )) is Yj - t »t

ly^-' ü^- ^

ly ^ İ

403- Taberani, Ebu Eyyub Ensari (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiş-
tir:
"Resulullah (a.s) korkuya kapılmış bir halde yanımıza çıktı ve şöyle buyur­
du:

"Aranızda bulunduğum sürece bana itaat edin. B ir de Allah'ın kitabına sım­


sıkı sarılın. Onun helal kıldığım helal, haram kıldığını da haram sayın."

^ ^1 ;Jlî Jplj^l d' c/ (^ii —t *t

402- Muvatta (21990) 56-Kitabu'l Kelam. 8-Mah zayi etme veiki yüzlü hakkında gelen ri­
vayetler babı. Müslim de bunun bir benzetini (311340) 30-Kitabu'l Akdiye. 5-Gerek-
siz yere çok soru sormaktan nehiy babında rivayet etmiştir.
403- Mecma'u'z-Zevaid (J/170) Haysemi: "Bunu Taberani, Kebir'de rivayet etmiştir, ra-
vileri sika görülmüşlerdir" demiştir.
1) Meryem Suresi: 64
466 EL ESAS F t’S SÜNNP

Ol» :Jü .Jı; :\)\î J13 ilil Nl liİlS öî jŞh :jliî


.»ijji »Alu ı “Si o'jÂji

404- Taberani, îb n i Ş e r ih H u z a i (r .a )'d e n r iv a y e t e t m iş t ir :

"ResuM lah (a.s) yanımıza çıktı ve §öyle buyurdu:


"Allah'tan başka ilah olmadığına ve benîm de O'nun peygam beri olduğuma
şahadet etmiyor musunuz?" Orada bulunanlar “Evet, şehadet ediyoruz," dedi­
ler. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Şu Kur’an'ı Kerim bir yanı Allahu Teala’nın elinde, bir yaıu da sizin elleri-
nizdedir. Ona iyi sarılın. Böyle yaptığınız sûrece artık katiyyen sapıklığa düş­
mezsiniz ve halaka gitmezsiniz."

SÜNNETE YAPIŞMAK İLE İLGİLİ RİVAYETLER

Iaİ Ü ‘J ») < İ j^ * iS jj
4, >•
. İ S j yi»

405- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe ir.aj'den merfu olarak rivayet etmişlerdir:

"Kim bizim bu işimizde (din konusunda) ondan olm ayan b ir yen ilik çıka­
rırsa. o kabul edilmez."

1
Sh j i-JÛ V j 1 :jli i j Z J . aÎİIa;^. ^ 1
^ > J I t i j j - t * ■V

406-Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un şöyle söylediğini rivayet et-

404- Mecnu^uz-Zevaid (III69) Haysemi: "Bunu Taberani, Kebir'de rivayet etmiştir, ravi-
leri Sahih'te isimleri geçen ravilerdir" demiştir.
405- Buitari (5130i) 53-Kitabu's Sahih. S-Tarafların haksızlık getiren bir barış yapma­
ları halinde bu barışın geçersiz olacağına dair bab. Müslim (3II343) 30-Kitabu'l
Ahdiye. 8-Batıl hükümlerin bozulması ve sonradan çıkarılan işlerin r e ^ d ilm e s i ile
ilgili bab. Ebu Davud (41200) Kitabu's Sünne. Sünnete bağlanmanın gerekliliği
babı. Müçlehid imamların, yaluıt onlardan birinin caiz gördüğü bir şey, bid'at
sayılmaz. Aynı şekilde ilimle rusüh sahibi (meseleleri derinlikleri ile bilebilen) ilim
adamlarının kitap ve sünnet nasslarından çıkardıkları anlamlara dayanan uygula­
malar da bid'at olandı değerlendirilemez.
İ06-Mu'cemu'lKebir (9/168) Haysemi, Mecma (1/181 )‘da şöyle söylemiştir "Bunu Tcdte-
raıti, Kebir'de rivayet etmiştir, ravileri Sahih'te isimleri bulunan ravilerdir."
tr’a n v e Sü n n e t e y a p iş m a k
467

mişti'':
"Size bildirilene uyun, yeni bir §ey (bid'at) çıkarmayın. Size yetecek kadan
verilmiştir."

f . ^ S .

\p j^ \ ^ U ^ l5j j —t *V
^ U î • I **1'"l ' - •
Vî^ i J îsî

407- T a b e ra n i, İbni Abbas (r.a)*m şöyle söylediğini rivayet etmiştir.

"İnsanlar her yıl geçirdikçe mutlaka bir bid'at uydurur ve bir sünneti öldü­
rürler. Sonuçta tama nüyle bid'atler hayatiyet kazanır ve sünnetler ölür."

^ il j j ı i :jıi y iy J v -js ; j , jııjjı _ t.\


.((^1 Jr ^ 4^;: ün ob :

408- T a b e ra n i, Mu'cemu’l-Evsat'ta. Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştin

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:


"Allahu Teala, bid'at sahibi her kişiye tevbenin önünü kapamıştır."
Bid'at sahibi kişi, öncelikle bid'atinden tevbe ederek onu bırakmadıkça diğer
günahlarından dolayı olan tevbesi kabul edilmez.

dj: ^ j jLj d ;jâ ^ - t *^

dİA» :Jlî p .«yji l-UB :JÜ


'U J sİ İ i l i d lj^ J î .«*5l / j - : O l k i ^

.<^4»:;- J jö j j j ı iji^ llj

409- A hm ed, İbni Mes'ud (r.a)'un şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

407- Mu'cemu'l Kebir (10319) Haysemi de Afecma (lllSSyda şu açıklamayı yapmıştır:


"Bunu Taberani, Kebir'de rivayet etmiştir, ravileri sika görülmüşlerdir.”
408- Mecma'uz-Zevaid (101198) Haysemi burada şu açıklamayı yenmiştir: "Bunu Tabe­
rani, Evsat'ta rivayet etmiştir. Havilerinin de Harun bin Musa Ferevi dışında kalan­
ları. SalıUTte isimleri bulunan ravilerdendir. Bu kişi de sikadır."
468 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

"Resulullah (a.s) bir gün bizim önümüzde bir çizgi çizdi ve sonra: "Bu A l­
lahın yoludur" diye buyurdu. Sonra bu çizginin sağında ve solunda değiçik
çizgiler çizdi ve şöyle buyurdu:

"Bunlar da farklı yollardır. Bu yollardan her birinin başında, kendisine


çağıran (insanları kendisine davet eden) bir şeytan bulunm aktadır." Resulullah
(a.s) böyle söyledikten sonra şu ayeti kerimeyi okudu:

"Benim dosdoğru olan yolum budur. Sîz bu yola uyun. Farklı yollara uyar­
sanız, Allahu Teala sizi kendi yolundan uzaklaştırır."

f i i yL- ^ ; J \İ j t - -Lİ»-' ı S j j — t ^ *

.« ü ü l-L* J ü Jy -j ’.J l î ^

410- Ahmed, Mücahid (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir;


“Bir yolculukta İbni Ömer (r.a) ile birlikte bulunuyorduk. B ir yere uğradı ve
oranın kenarından geçti. Kendisine: "Niçin böyle yaptın?" diye soruldu. O da
şöyle cevap verdi'

"Ben Resulullah (a.s)'ın böyle yaptığını gördüm, oram için böyle yaptım ."

ı'^ j , 3ır îuı Sı ^ jıjpı


.ijıj J;^' Sır ^ jpı Sı ^ s;:
411- Bezzar, Mücahid (r.a)'den rivayet etmiştir:
"İbni Ömer (ruı) Mekke ile M edine arasında bir ağacın altına geldiğinde
kaylule uykusu uyurdu ve Resulullah (a.s)'ın da böyle yaptığını bildirirdi."

409- Mmed (11465) Mecma’uz-Zevaid (7122) Haysemi burada şu açıklamayı yapmıştır:


"Bunu Ahmed ve Bezzar rivayet etmiştir. Ravileri arasında A sm bin Behdele bulm-
maktadır Bu kişi sikadır, ancak zafiyeti de yani zayıf olduğu kanaati de vardır."
Müstedrek (21318) Hakim, bunu sahih olarak kabul etmiş, Zehebi de kendisim
doğrulamıştır.
410- Ahmed (2122) Keşfu'l Estar (1181) İsnadı ceyyid (iyi)'dir. Haysemi Mecma'uz-
ZevcUd (lll74)'de: "Bunu Ahmed ve Bezzar rivayet etmelerdir. Bezzar'm ravileri
sika görülmüşlerdir" demiştir.
411- Keşfu’l Estar. Bir önceki hadisin geçtiği yer. İsnadı pek fena değildir. Haysemi
Mecma (lll7S)’da: "Bunu Bezzar rivayet etmiştir, ravileri sika görülmüşlerdir" de-
miştir.
KUR'AN V E SÜNNETE YAPIŞMAK

Lj-» 4JU JI 14^ ^ ö ^ Sjlj y \ ^^

; ^ ı j cj ^ j ı j l;;iı j c s î p i j j 4 - > j . j i i d i j ^ j : j ı ;y * j;

(U U j ÇoTjİîl o l j î i i j ^ l ! ü u :j ^ ' öl

‘r ^ ' t '^ '' ‘»jj^ ,141


i u r J iU lît i i 'j t ( ,^ ^ 1 j U x j^ jlj

4 < ;^ y i a r J ^ ' J i ^1 Öı :;î)i a a ^ j u j :iu a d J j :jıi , j j ı

p l^ ^ £ U l ( » - ^ 1 y!AT 'j* . ^ 1 ı j ; :jû . Jilrijj ö ij

t - c i ^ bi J a jI Jİjj ^ a ii a ^ V j ? » a u :jı^ ^ 1

• b ^ J ^ ' ^J^ o u
412- E b u D avud, Muaz (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Sizin arkanızda (yani gelecek zaman içerisinde!) çeşitli fitneler bulunmak­


tadır. O zam an m allar çoğalır. Kur’an-ı Kerim, mü'nünin de müncftğm da,
kadının da erkeğin de, hürün de kölenin de alacağı şekilde açılır. Olur ki, o za­
manda biri çıkar:

"insanlara ne oluyor da, ben Kur'an okuduğum halde bana uymuyorlar?


Ben onlar için bundan ayrı olarak bidatler uydurmadıkça, onlar bana uymaz­
lar" diye söyler. Onun ortaya atacağı bid'atten mutlaka sakının. 0 bid'at sapık­
lıktır. B ir ilim sahibinin yanılgıya düşmesi konusunda da sizi uyarırım. Şey­
tanın bazen sapıklığa götüren bir sözü, hikmet ehli (ilim sahibi) kişinin dili ile
söylem esi müm kün olabilir. Bazen bir münafık da hak sözü söyleyebilir.”
Ravi şöyle söylemiştir:
"Ben M uaz (r.a)'a: "Allah sana rahmet eylesin, hakimin (İlim saldbimn) sa­
pıklığa götürücü sözü söyleyebileceğini, münafiğın da hakkı söyleyebileceğini
düşünm üyor m usun?" diye sordu. O da söyle cevap verdi:
"Aksine düşünüyorum . Hakim 'in, hakında "bu da neyin nesi?" diye söyleni­
len ünlü sözlerinden kaçın. Ancak bu seni ondan uzaklaştırmasın. O lur ki, bu

412-Ebu Davud (41202) Kitabu’s Sunne. Sünnete bağlanmamn gerekliliği babı. Isnaıü
sedıihtir. H a ^ te , ilim sahibinin yamlgıyadiişmesi, (zeyğatu'l hakim) ile irfan soIüIh
bir ilim adamının hataya düşmesi, yanılması yahut dini hamasetinin azlığı nedeniyle
kasten bir hata işlemesi kastedilmiş olabilir.
470
E L E SA SFİ'SSÜ N N F

sözünden dönebilir. Hakkı duyduğun zaman da onu al. Çünkü hakda nur var*
dır."

^ ilil» ; J lî - J ü ^ Ju^î i s Yj — t^ T '

ÂİîSli

413- Ahmed, Sevban (r.a)'dan şu şekilde rivayet etm iştin


"ResuluUah (a.s) söyle buyurdu:

"Ben ümmetim için sapıldığa götürücü önderlerden korkuyorum ."

^ Jjı j ; - j j ı y ı k i i Si’ :r^ - i >t

^^Jüi ıŞUw>i jl-i îüjip Ij» :üoUJJıi

414- Taberani, Mu'cemu's Sağir'inde Hz. Ömer (r.a)'den rivayet etm iştin

"ResuluUah (a.s) Hz. Aiçe (r.a)’ye söyle buyurdu:

"Ey Aise! "Bölük bölük olup dinlerini parçalayanlarla senin hiçb ir ilişiğin
olamaz" (1) ayet-i kerimesinde kastedilenler, bid’atlerin peşinden gidenler (as-
hab-ı bidat) ve arzuların peşine takılanlardır. O nlar için tevbe yoktur. B en on­
lardan uzağım, onlar da benden uzaktırlar."

:Vli llf iî ıs 'y j — t ^ ®

.^4:;

415- Darimi, Haşan (Hasan-ı Basri) ve İbni Şirin (r.a)'in şöyle söylediklerini

413- Ahmed (51278) Haysemi Mecma (5l239)'da: "Bunu Ahmed rivayet etmiştir, ravileri
de sUcadtr" demipir. Timuzi (41504) 34-Kitabu'l Fiten. 51-Sapıklığa götürücü ön­
derlerle ilgili olarak gelen rivayetler babı. Tim izi: "Bu hadis kasen, sahihtir" de-
mistir. Suyuti de bu hadisin İmsen olduğunu söylemiştir.
414- Ravdu'd Dani (1/338) İsnadı ceyyid (iyiydir. Haysemi Mecma (l/188)’da f«
açıklamayı ytgtmıstır: "Bunu Taberani Sağir'de rivayet etmiştir. Ravileri arasında
BaHyye ve İiikalid bin Sa'id vardır. Bunların her ikisi de zayıftırlar."
415- Darimi (IIIIO) Mukaddime. Arzularına uyanlardan (ehl-i heva'da) bid'atçilerden
ve husumetçilerden uzak durma babı. İsnadı basendir.
KUR’AN V E SÜNNETE YAPIŞMAK
471

rivayet etmiştir:

"Arzularının peşine takılanlarla oturmayın, onlarla münakaşa etmeyin ve


onların sözlerini dinlem eyin."

'ü*. cj- ^ j‘f- ^syJ- t ^%


Jü J, : j ü î ı^ı;;Vİ

cJl <ı$*j ly, (^1 iliî ^


416- D arim i, Öm er bin Abdulaziz (r.a)’den rivayet etmiştir:

"Bir adam ona, hevai (bid'at türü) şeylerden biri ile ilgili soru sordu. O da
şöyle cevap verdi: "Sana düşen bedevinin ve Kuttab'dald kölenin dini üzere ol­
maktır. Bunun dışındakilere gidene yazık."

Ebu M uham m ed şöyle söylemiştir:

"insanların b id ’a tler arasında dolaşmaları iyice çoğaldı. Bir görüşten diğer


görüşe geçip durur oldular."

Jli :Jü y JjjVÎ tjjC» J\ y cjjj — t ^V


(Jij jJ j 'y , Jl ilAİllT y-Ul \yS'
I . 14.. 3 i i I > L : ^ ; j ı ^ j u ;iiı

v l i T l U i j i l j ol*

417- D arim i, Ebu Sadık Ezdi (r.a)'den, o da Rabi'a bin Naciz'den şu şekilde
rivayet etmiştir:

"Hz. A li (r.a) şöyle söyledi:


"İnsanların arasında, kuşların arasındaki arı gibi olun. Kuşlardan, bu arıyı
küçüm sem eyen yoktur. Am a, eğer kuşlar, o arının içinde taşıdığı bereketi bilse-

416- Darimi (1191) Mukaddime. "İlim, haşyet ve Allah'tan korkmaktır (takvadır)" diyenle
ilgili bab. İsnadı basendir.
417- Darimi (1/92) Mukaddime. Arzularına takılan sapık görüşlülerden uzak durma ba­
bı. İsnadı fena değildir.
B ir görüşten diğer bir görüşe geçip dururlar; Arzularının peşine takılan sapık
bid’atçilerin sözlerine kulak asanlar, bir batıl mezhepten başka bir batıl mezhebe
geçip durmaktan kendini kurtaramaz. Belli bir görüş üzere istikrar sağlayamazlar.
472 EL ESAS FÎ'S SÜNNf

lerdi böyle yapmazlardı. Dillerinizle ve bedenlerinizle insanlara kandın. Çaltg-


m alanm zla ve kalplerinizle onlarla ilişkiler kurun. K işi için ancak kazandığı
vardır. Kıyamet gm ünde de sevdiği ile birlikte olacaktır."
BID’AT VE BİD'AT EHLİ
Sünnete uym anın gerekliliği, İslam'uı en açık prensiplerindendir. Nasıl böyle
olmasın? Y üce AUah ayet-i kerimesinde:

"Allaku Teala'yı ve ahiret gününü arzulayan ve Allah'ı çokça zikredenler


açısından sizin için A llah'ın Resulünde, güzel bir örnek (ölçü) vardı." (1) diye
buyurayor.

Bid'aÜerden kaçınmak ve onlan hoş karşılamamak İslam'ın apaçık prensiple­


ri arasındadır. A ncak cahiller topluluğu bu konuda müslümanlann kafalanna
şüpheler sokmaktadırlar. Bu yüzden bu konulann tam bir açıklığa kavuşturul­
ması gerekmektedir.

Külli v e cüz'i (grael ve özel) konularda Resulullah (a.s)'ı örnek almak,


sünnete uym akla ilgili b ir konudur. Resulullah (a.s)'ı örnek almak, O'nun sireti-
ni ve sünnetini bilmeyi gerdrtirir. Ancak buradaki bağlanmaran derecderini
içtihad ehli v e fetva vermeye yetkili ilim adanılan beliılemektedirler. Şimdi,
adetten olan sünnetler var, ib ad etle araşma giren sünnetler var, sürekli uygu­
lanması gereken veya geçici bir süre için konulmuş olan sünnefler ve hükümler
var. B ir müslüman, içtihad etdi ile imama ve güvenilir bir ilim adamına uyduğu
sürece, İslam üzere sayıhr ve sünnet çizgisinde olur. Böylesi bir müslüman ^
alt derecede veya en üst derecede Resulıdlah (a.s)’ı kendisine örnek almış d u r.
Müslünıan, kitab ve sünnette açık şekilde bildirilen akdd prensiplerini kabul
ettiği, şüpheli konularda da ilimde msuh sahibi yani meselelerin inceliklerini iyi
bilen ilim adamlarının açıklamalanna dayandığı sürece, sünnet özetedir. Kesin
olarak bildirilen hükümlerde kitap ve sünnetin ölçülerine uyan, anlaşılması zor
m üteşabih ya da şüpheli meselelerde de ehl-i sünnet ve'l cemaat m e^eb i üzere
olan ilim de rusuh sahibi imanüann mezheblerini esas alan kimse, bid'at ehli
sayılamaz. Bu iki durumda, söz konusu müçtehid imamlara uyanlan sapıklıkla

1) Ahzab Suresi: 21
474 EL ESAS Fİ S SÜNNE

itham eden kişi, kendisi sapıklığa düşmüş olur. Çünkü o, ümmeti, cahiliyenin
kucağına itmek ve imamları da itham etmek istemektedir. Bu imamlar ise onun
iddialanndan uzaktırlar.
Bid'aderin en tehlikelisi, kişiyi kurtuluşa eren gum p (fırkay-ı naciye) mensu­
bu olmaktan çıkararak, Resulullah (a.s)'ın cehennem azabım hakedeceklerini
bildirdiği yetmişiki fırkadan biri içerisine sokan itikadi bid'attir. Ameli yönden
uydurulmuş şeyler de bid'aderin arasına girer. Ancak, müteşabih yani anlaşıl­
ması zor olan konularda, ilimde rüsuh sahibi olan ilim adamlarının yaptığı açık-
lamalan esas alan kimseyi itikadi yönden bid'at ehli sayamayız. Yüce Allah
şöyle buyuruyor
"Oysa onların yorumunu (yani müteşabih m eselelerin yorum unu) ancak Al­
lah Teala ve ilimde rusuh sahibi olanlar bilir." ( 1 ) Bu ayet-i kerimenin oku­
nuşunda "ve'r-rasihune fi'l Um" ibaresinden sonra vakfe (duruş) yapan kıtaatla­
ra göre ayet-i kerime açıkça yukanda üzerinde durduğumuz anlamı vermekte­
dir. Bir amelin bid'at olduğu konusunda içtihad ehli ilim adamları ya da fetvaya
ehil ilim adamlan icma etmedikçe, o amelin haram bid'atlerden olduğuna hük­
medemeyiz. Eğer bu özelliğe sahip ilim adamlan arasında bid'at ve haram olup
olmadığı konusunda ihtilaf çıkarsa, mesele avamdan olan kişi açısından daha
geniş çerçevede ele alımr. Ancak meselelerle ilgili delilleri değerlendirebile­
cek derecede bilgi sahibi olanlar açısından çerçeve daha da daralır. Böyle biri
kuvvetli olan delilin, ihtilaf konusu amelin bid'at olduğuna işaret ettiği sonucu­
na varırsa, bu amelden kaçınması gerekir. Ancak bu kişinin, içtihad sahibi ya da
fetva venneye ehil imamlardan birinin görüşünü esas alarak bid'at olmadığı id­
diasında bulunanlara karşı durmada katı davranmaması gerekir. İçtihad sahibi
imamlardan yahut kendilerine güvenilebilecek, fetva vermeye ehil ilim adam­
larından birinin fetvasına göre hareket etmek, haram ya da m ekruh sayılabile­
cek heıhangi bir bid'atın günahından inşam kurtanr. Ancak delilleri ele alıp
değeriendirebilecek seviyede bilgi sahibi olanlar için durum biraz faridıdır.
Bunlar hakkmda mesele daha sıkı tutulmuştur. Ama belirtildiği üzere, böyle bi­
rinin de, güvenilir ilim adandanndan birinin fetvasına göre hareket ettiği sürece
kendisine muhalefet edenlere karşı katı bir tutum sergilemesi doğm olmaz.

K O N U İL E İ L G İ L İ R İ V A Y E T L E R

1) Ali Imran Suresi: 7


BİD’AT VE BİD'a t e HLİ

. . . . , . • ^ ^ Cr! j j r İ J ^
tf. J> > ; ^ ıjıır , f i ;J ı ^ ^ -.'...

^ ^ o lj VI a o ıj VI ^ ^

• v jill ts » i v i : ; j j ' x a J l J _ i ö a l i l i l j ,£■ ^

eJserto'’’'" ®’“'^“““ "™>«


R e s u lu lla h (a .s) şö y le buyurm uştur:

"H e la l açıktır^ H a ra m da açıktır. (Yani açık olarak bildirilmiştir.) Bunların


a ra sın d a b a zı şü p h e li m eseleler vardır ki, insanların çoğu bunları bilm ezler.
K im ş ü p h e lile rd e n kaçınırsa, dinini ve namusunu korumuş olur. Şüphelilerin
içine ü şe n , a ra m ın içine düşer. Tıpkı bir koruluğun çevresinde hayvanlarını
o tla ta n ç o b a n g ib i, h er an için hayvanlarını koruluğun içerisine düşürm esi ihti­
m a li v a rd ır. Ş u n u bilin ki, her m elikin (padişahın) bir koruluğu olur. D ikkat
edin, A lla h 'ın k o ru lu ğ u da haram kıldığı şeylerdir. Bakın bedenin içinde b ir
ç iğ n e m lik e t p a r ç a s ı va rd ır. 0 sağlıklı olduğunda , bütün beden sağlıklı olur. O
b o zu ld u ğ u n d a d a b ü tü n beden bozulur. D ikkat edin, işte o kalptir."

418-Buhari (1/126) 2-Kitabu'l İman. 39-Dinini dış etkilerden koruyanın üstünlüğü babı.
M üslim (311219) 22-Kitabu'l Musakat. 20-Helali alıp şüphelileri bırakma babı.
A ç ık (beyyin): A yni helal ya da haram olduğu hususunda Kur'an-ı Kerim'de yahut
sünnette açık ve kesin nass bulunan, ya da müslümanlartn üzerinde icma ettikleri
şey.
Ş ü pheliler: H elal m i, ydcsa haram mı olduğu hususunda açık bir ifade bulunma­
m ası ya h u t hakkındaki delillerin birbirlerinden farklı manalar içermesi dolayısıyla
yerine göre helal, yerine göre de haram olduğuna dair hüküm çıkarılanlar.
D in in i ve n a m u su n u korum uş olu n Dinini (dini yaşantısını) koruyan, şer'i açıdan
kınanrnaktan, namusunu da insanların hakkında ileri geri söz söylemelerinden koru­
m uş olur.
Şü p h elilerin içine düşm ek: Bu gibi hareketleri işlemeye cür'et etmek. Böyle bir
tutum, yerine göre açıkça haram kılınmış bir şeyi işlemeyi de basit görme anlayışına
ve dolayısıyla haramları işleme cür'elkarlığına götürebilir.
K o ru lu k: Sahipleri ya da ilgilileri dışında girilmesi yasak kılınmış olan bölge. Ko­
ruluğun, yönetici tarafından korunan ve içine giren kişi cezalandırılan otlak olduğu
da söylenmiştir.
H a ra m kü d ığ t şeyler (meharim ): Allahu Teala tarafından işlenilmesi haram edilmiş
olan fenalıklar (ma'siyetler). Kişinin bunları işlemesi, şahsına, namusuna ve malına
karşı su ç işlem esi anlamına gelir. Adam öldürme, hırsızlık, zina ve benzeri fe n a ­
lıkların işlenm esi böyledir.
476 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

DERSLER VE ÖĞÜTLER
Bu hadis ortaya koyuyor ki, helaller ve haramlarla ilgili bazı meseleler
şfiphdidir ve insanların çoğu onu bilmezler. Öyleyse bu konulan bilenler
azudıktadır ve onlar da kitap ve sünnet nasslanm iyi kavrayabilen, bu kaynak­
lardan hüküm çıkarma kabiliyetine sahip müçtehid imamlardır. Buna göte,
içtihad derecesinde olduğu düşünülen ilim adamlanndan biri, sübutu ve delaleti
kesin yani hem sahih bir rivayetle gelmiş, hem de kasdettiği anlam, ortaya koy­
duğu hüküm açık şekilde anlaşılan kitap ve sünnet nasslarından birine ters
düşmeyen bir görüş ortaya koyduğunda, müslüman bu görüşe göre hareket
edebilir. Bunda herhangi bir mahzur yoktur. Bu görüşe uymaktan dolayı da
bid'at sahibi olmaz. Bid'at sahipleri, itikadi meselelerde ilimde derinleşmiş ru-
suh sahibi ilim adamlannın görüşlerine ters görüşleri tercih edenlerdir. Furuata
yani aynnüya ait konularda da müçtehid imamlann görüşlerine aykırı hareket
edenler bid'at sahibi sayılırlar. Bunu helaller ve haramlarla ilgili yukandaki ha-
dis-i şeriften ve şu ayet-i kerimeden anlıyoruz:
"Sana kitabı indiren O'dur. Onda kitab'ın tem eli olan kesin anlam lı (muh­
kem) ayetler vardır. Diğerleri de çeşitli anlam lıdırlar, (m iiteşabih ayetlerdir)
Kalplerinde eğrilik olan kimseler fitn e çıkarmak, kendilerine göre yorum lam ak
için bu ayetlerin müteşabih olanlarına uyarlar. Oysa onların anlam larını ancak
Allah ve ilimde rusuh sahibi olanlar bilir. İlim de rusuh sah ib i olanlar: "O'na
inandık, hepsi Rabb'imizin katindadır" derler. Bunu ancak a kıl sahipleri düşü­
nebilirler." ( 1 )

İmam Ahmed, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resıdullah (a.s): "Sana kitab'ı indiren O'dur. Onda kitabın tenteli olan
(muhkem) ayetler vardır, diğerleri ise m ütesabihtirler" ayet-i kerim esini sonuna
kadar okudu. Sonra söyle buyurdu:

"Bu ayetlerle ilgili münakaşaya dalanları görürseniz bilin ki, onlar Allahu
Teala'mn kasdettiği kimselerdir, onlardan sakınınız." (2)

Yine Buhari, Müslim ve Ebu davud, Hz. Aişe (r.a)’den şöyle bir rivayet nak-
letmişlerdir

"Resulullah (a.s): "Sana kitabı indiren O'dur. Onda m uhkem ayetler vardır"
ayet-i kerimesini; "Bunu ancak akıl sahipleri düşünebilirler" sözünün sonuna
kadar okudu ve sonra şöyle buyurdu:

"Kur'an-ı Ker'm'deki mütesabih ayetlere takılanları görürseniz b ilin ki, on-

1) Ali Imran Suresi: 7


2) Ahmed (6/48)
BİD’AT ve BID'AT EHLİ 477

larAllahu Teala'nın söz ettiği kimselerdir. Onlardan sakınınız." ( 1 )

Muhkem ayeti bırakarak, mviteşabihlerin peşine düşenlerin tümü bu hükme


girmektedir.

Yine ilerideki bölümlerde göreceğimiz üzere, sapık fırka ve mezheplerin


tümü bu hükm ün içindedirler.

M üteşabih ayetleri, muhkem ayetlere göre açıklayan ve ilimde msuh sahibi


olan ehl'i sünnet ve'l cemaat alimlerinin peşinden gidenler ise, kesinlikle bid'at
eldi olmaktan uzaktırlar.

Bazıları, bir takım yanlış anlamlar sonucu, bid'at konusunda çok kah bir tu­
tum ortaya koymuşlardır. Bundan dolayı müçtehid imamlann tamamının ya da
bazılarmm caiz gördükleri bir takım fiilleri, yoldan çıkancı bid’aûer olarak
görmüş ve bunlan işleyenleri de sapık olarak telakki etmişlerdir. Oysa böyle id­
diada bulunm alan uygun değildir. Onlar Resulullah (a.s)'ın:
"Bizim em rim iz (koyduğumuz ölçüler) üzere olmayan her §ey reddedilir" (2)
hadis-i şerifini bu konuda yanlış değerlendirerek yanlış anlamaktadırlar. Resu-
lullah (a.s)'ın em ri, kitab ve sünnete uygun düşendir. Kitab ve sünnetin meşra
saydığı kıyas, icm a, -bir metod olarak kabul edenler nazannda- istihsan, yine
bir metod olarak görenler nazannda, şefi nassın üzerinde hüküm koymadığı
konularda örfe göre hüküm verilmesi, hep Resulullah (a.s)'ın emrine yani belir­
lemiş olduğu m eşmiyyet dairesine girmektedir. Ancak içtihad derecesine yahut
fetvaya ehil imamlık derecesine ulaşmamış olanın, Resulullah (a.s)'ın emrine
uygun diye hüküm çıkarma yoluna gitmesi uygun değildir. Ancak içtihad ve
fetva ehli olanlar, gerek itikadi konularda, gerekse ameli konularda neyin Resu­
lullah (a.s)'ın ve ashabımn emrine ve ölçülerine uyduğunu, neyin uymadığım
belirleyebilirler. Dolayısıyla böylelerinin yahut böyle olanlardan bir kişinin, bir
şeyin Resulullah (a.s)'ın emrine uygun düştüğüne dair fetvası, o fetvaya göre
amel edenleri bid'at ehli olmaktan çıkarır. Bizim bu söylediğimizin doğruluğu­
na sahabilerin amelleri de işaret etmektedir. Herhangi bir sahabinin, AUahu
Teala'nın şariatından anladığına göre amel ettiğine yahut görüş belirttiğine ait

1) Buharı (81209) 65-Kitabu't Tefsir 1-"Onda muhkem ayetler vardır..." ayet-i kerimesi
ile ilgili bab. Müslim (412053) 47-Kitabu'l İlm. I-Kur'an-ı Kerim'in müteşabih ayetle­
rine takılmaktan nehiy ve bunlara takılanlardan sakındırma babı. Ebu Davud (41198)
Kitabu's Sunne. Arzularımn pe§ine takılanlar (ehli hevadan, yani bid'at ehlinden)
uzak durma babı.
2) Buhari (51301) 53-Kitabu's Sulh. 5-Zulüm üzere sulh anlaşması yapılması halinde bu
anlaşmanın geçirli olmayacağı babı. Müslim (311343) 30-Kitabu'l Ahdiye. 8-Batıl
hükümlerin kaldırılması ve sonradan çıkarılan içlere karçı durulması babı. Ebu
Davud (4/200) Kitebu's Sünne. Sünnete bağlanmama gerekliliği babı. İbra Mace (117)
Mukaddime. 2-Resulullah (a.s)‘ın hadisinin yüceltilmesi ve ona karçt çıkanlara karsı
sert davranılması babı.
478 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

çok sayıda rivayet bulunmaktadır. Sahabiler, yaptıkları işler ve ortaya koyduk­


tan görü^erie b zd bir nass olmadığı hidde, diğer nasslardan çıkardıktan
anlamlaıa göre vardıktan neticeler sonucunda amel ederlerdi. Resulullah (a.s)
U r Idrosenin bu tarzda, içtihad yoluyla çıkardığı hükm e göre ameli kendi emir
ve ölçüleri dairesine uygun düştüğünde hoşlamrdı, aksi halde düzeltir ve
doğrasunun ne olduğunu beyan ederdi. İşte sahabiler, nasslardan anladıklanna
göre bu şekilde hareket ediyorlardı. Resulullah (a.s) da böyle davranmalannı
kabul ediyor ve hoşlanıyordu.
İşte bu durum, bizi şöyle söylemeye yöneltmektedir: Resulullah (a.s)'dan
sonra yapılmış içtihadlann içinde, O'nun ölçüler dairesine uygun düşenler
olduğu gibi, uygun düşmeyenler de olabilir. Aııcak bunlardan hangisinin uygun
düşüp hangirinin uygun düşmediği konusunda hükmü kim verecdctir? Şüphesiz
İd, Resulullah (a.s)’ın emrine uygun d ü ş ^ ile düşmeyeni ayırm aya ehil olan
içtihad ve fetva ehli imamlar karar ver^ilirier. 6 u imamlar, b ir şey üzerinde
icma ettikleri zaman, artık müslümarun böyle bir icm aya m uhalefet etmesi söz
konusu olamaz. Ama ihtilafa düştükleri zaman durum genişlik kazanmaktadır.
(Yani amel ve tercih alam genişlemektedir.) Bazen ilim adamları arasında bir
konuda tartışma çıkmakta ama daha stsıra ümmet arasında belli b ir konuda itti-
â k sağlanarak görüş b i r l i ğ e varılmaktadır. Böyle bir birliğin sağlanm ası ve
ümmetin işinin i s t i ^ kazanmasmdan soma muhalefette bulunulm ası uygun
değildir. Böyle bir muhalefette bulunan kimse bid'at sahibi olur.
Bazdan, özel bir durum olmaksızın, sahabilerin başlangıç itibariyle işledik­
leri ve Resulullah (a.s)'uı da kabul etmiş olduğ fiillere uyabilirler. Buıüarm
tümü bizim söylediklerimizin doğruluğuna işaret eder. Aşağıda bu konu ile ilgi­
li meselelere yer vereceğiz:

djl oî iui ^ iS jj — t s \

^ 4 S ü J lî ^ j 4 İj

iS -ik J r '} u :ja J ^ J ı- J,

•kJ- ^ C-ICp Vl jLJj y 4 ^ ^ 11 , J t \ j ^ p

419- Buharı ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)’den rivayet eünişlerdir;

Teheccüd. I7-Cece ve gündüz temizlenmenin (taha-


«««ÖZ kılmanın fazileti
44-/:/ra6« Fedaili's Sahabe. 21-Bilal (r.a)'infaziletleri babı.
BİD’AT v e BtD 'A T EHLİ 479

"Resulullah (a ^ ) B ilal (rM )’e sabah namazı sırasında şöyle buyurdu:

"Ey B ilal, senin İslam iyet'te (mûslüman olduktan sonra) işlemiş olduğun en
çok üm it verici am elden söz et. Ben cennette senin nalinlerinin şahrtılartm
duydum." B ila l (r.a) de şöyle cevap verdi:

"Ben şu am elden daha çok ümit verici bir amel işlenûş değilinu Gece ya da
gündüzde herhangi zamanda temizlendi isem (gusül ya da abdest aldı isem) bu
temizlenme ile benim için mukadder kılınan namazı eda ettim."
Tirmizi'nin rivayetine göre ise Resulullah (a.s) Bilal (r.a)'e şöyle buyurdu:

"Sen ne ile benden önce cennete girdin?" Bilal (r.a) de şöyle cevap verdi:

"Her ne va kit ezan okudu isem, mutlaka iki ker'at namaz kılmışımdır. Her ne
zaman abdestim bozuldu ise, ardından hemen abdest almışımdır ve bunun
ardından A llaha Teala'nın üzerimde iki rak'at namaz hakkının olduğunu
düşünm üşüm dür." Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"İşte sen bununla o dereceye kavuştun." ( 1 )

D ERSLER VE ÖĞÜTLER
Hafız İbni Hacer, Feth'de bu hadisle ilgili olarak şu açıklamada bulunmuş­
tun

"Bu hadisten, nafile ibadetlerin vakitleri konusunda içtihadda bulunmanın


caiz olduğu anlaşılm aktadır. Çünkü Hz. Bilal (r.a) sözünü ettiği konuyu istinbat
yani hüküm çıkarm a ve içtihad yoluyla belirlemiş ve Resulullah (a.s) da doğru
olduğunu ifade tem iştir. (2) Buhari'nin rivayet etmiş olduğu Hubeyb hadisi de
bunun gibidir. O rada şöyle deniliyor:
"O (H ubeyb) öldürülen bir kişi için iki rekat sabır namazı kılmayı başlatan
ilk Idşidir (yani öldürülm esine hüküm verilenin bu Mkrnün infazından önce iki
reka t nam az kılm asını ilk başlatan kişidir. -Çeviren)" (3)

Bu hadisler, H z. B ilal (r.a) ile Hz. Hubeyb (ruıfin nafile ibadetlerin vakitleri
konusunda içtihadda bulunm uş olduklarını açıkça göstermektedir. ResuluUah
(a.s) genel b ir istek dışında bu konuda özel olandı bir söz söylemiş ya da iş
yapm ış değildir. H adiste bildirildiği üzere namaz hayır getiren bir tem el olarak
konulm uştur. İsteyen nafile olarak az kılar, isteyen de çok kılar. Ancak bir kim-

1) Tırmizi (51620) 50-Kitabu'l Menakıb. IS-Hz. Ömer (r.a)'in menkıbeleri babı. Tirndzi:
"Bu hadis sahih, garibdir" demiştir. Müstedrek (31285) Hakim: "Bu hadis. Buharı ve
Müslim'in şartlarına göre sahihtir" demiş. Zehebi de bu açıklamayı doğruhmuşttr.
2) FetIm'I Bari. C. 3, s. 34
3) FelIm'I Bari, C. 7, s. 379
480 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

se, namaz hlm anın yasaklandığı vakitlerden birinde nam az kılm a işi başlatırsa,
söz konusu yasağın genel olduğu görüşünde olanlara göre bir bid'at başlatmış
olur. Ancak yasağın mutlak anlamda nafile ibadetlere ö zel olarak konulmuş
olduğu görüşünde olanlara göre ise bid'at başlatm ış olm az. Ş afii alim leri (Al­
lah kendilerine rahmet eylesin) herhangi bir sebebe dayanm ayan vakitsiz nafi­
lelerin özel olduğu görüşündedirler. Şcfii alim leri abdest alm ak dolayısıyla
kılınan sünnet konusunda ihtilafa düşmüşlerdir. İm am G azali bu sünnetin söz
konusu vakitlerde yerine getirilmesine karşı çıkmakta ve şöyle söylem ektedir:

"Kişi namaz kılmak için abdest alır, yoksa abdest aldığından dolayı ruımaz
kılmaz. Dolayısıyla bu namaz herhangi bir sebebe dayanan nam az değildir."
Her bir ilim adantınm kendine göre bir metodu, çınlayış biçim i ve kavrayış şekli
vardır. Allah Teala hepsinden razı olsun."

iîjı j^ ı Jû j jj - t r »

Jiî .«îv- İÎJI :j\î ^ ıS 43 4^


: j ü J > î l illi . aJ iTjUİ C Ş )j L U Ju ^ İI J İ j UÎj

.Il4 ± ^ 5 ^ :JÜ cUl :Jlî

420- Buhari, Rifa'a bin Rafi (r.a)'den rivayet etmiştin


"R^a'a bin R efi' (rju) şöyle söylem ipir:

"Resuhdlah (a s fın arkasında namaz kılıyorduk. R esulullah (a.s) rükudan


başını kaldırmca “Semi'allahu limen hamideh" dedi. B u sırada arkasındaki bir
adam: "Rabbena v t leke'l hamd hamden kesiran tayyiben m ubareken" dedi. Re-
sullah (a j) namazı bitirince, ”0 sözü söyleyen kim di?" diye sordu. Adam :
"Ben" defü. Resıdullah (as) da şöyle buyurıh:

"Otuz küsur ekğin, bu sözün sevabım hangisinin yazacağı üzerinde ara­


larında nUbu. aşa ettiklerini gördüm."

D ERSLER VE ÖĞÜTLER
Hafiz ll»ü Hacer, Feâı'de bu hadisle ilgili şu açddamada bulunmuştun
"Bu hadis, namazda, rivayetlerde gelm iş olan zikirlerden b irin i söylem enin,
rivayetlerdeki uygulamalara ters olmaması halinde caiz olacağını gösterm ekte-
dir. Yine bu hadis, insanların namazlarını karıştırm a ihtim ali olm am ası halinde

420-Buhari (21284) 10-Kitabu‘l Ezan. 126-Mııaz bin Fedale'nin rivayeti babı.


BİP'AT v e BİD'AT EHLİ 481

namazda zikir esnasında sesi yükseltmemn caiz olduğunu gösteımebedir.


San'ani Abdurrezzak'm, Musannet'te İbni Ömer (r.ayden rivayet eüni§ oldu­
ğu hadis de bunun benzeri bir özellik tanımaktadır. Orada rivayet edildiğine
göre İbni Ömer (r.a) söyle söylemiştir:
"İnsanlar namazda iken bir kişi gelip safa durdu ve: "Allahu ekber kebiran
ve7 hamdu lillafü kesiran ve subhanellahi bukreten ve esila (Allah'ın sanı pek
yücedir, Allahu Tealaya pek çok hamdolsun, sabah ve aksam Allah'm sanının
yüceliğini anarım)" diye söyledi. ResuluUah (a.s) namazını tamamlayınca: "O
sözleri söyleyen kişi kimdi?" diye sordu. Adam: "Bendim, ey Allah'ın Resulü"
dedi. ResuluUah (a.s) da: "Ben göklerin kapılarının o söz için açıldığını gör­
düm" diye buyurdu. İbni Ömer söyle söyledi: "Ben bunu duyduktan sonra o
sözleri söylemeyi hiç bırakmadım." (1)
Bu hadisi N esai de rivayet etmiş, ancak o, rivayetinde şöyle bir ifadeye yer
veiTOiştir:

"Oniki melek bu sözler için (yani bu sözlerin sevabını yazmak için) münaka­
şaya girdi." (2)
Bir başka rivayette ise; "Bu sözler pek hoşuma gitti" ifadesi ile "onun için
göğün kapılan açıldı" anlamına gelen ifadeler yer almıştır. Yine bu rivayette
İbni Ömer (r.a)’in şöyle söylediği bildiıilmiştin

"ResuluUah (a.s)'ın böyle söylediğini duyduktan sonra, o sözleri tekrarla­


mayı bırakmadım" (3)
Allah bizi hakka ulaşmaya muvaffak kılsm. Namaza başlama konusunda
daha önce kendisi tarafından söylenmemiş Mr zikir ilavesini ResuluUah (a.s)
nasıl geçerli saym ış ve bunu yapan için de en yüksek derecelerden ve nzadan
söz etmiştir. Bu, yukandaki iki olayın gerçekleştiği yerin, namazda AUahu Tea-
la için hamd ve senada bulunulacağı yer olması dolayısıyladır.

1) Musannef (2/76)
2) Nesai (2/125) 11-Kitabu'l İftitah. 8-Namaza girilirken söylenecek sözle ilgili bab.
S) Nesai, yukarıda belirtilen yer. Bu hadis, Müslim, Nesai ve Ebu Davud tarafından
Enes (r.a)'ten rivayet edilmiştir. Rifa'a bin Rafı Zerki'rün hadisi de yine Ebu Davud
tartandan rivayet edilmiştir. Yine Ebu Davud'un rivayetine göre Abdullah bin Amir,
babasının söyle söylediğini bildirmiştir: "Ensardan bir genç ResuluUah (a.s}'m
arkasında namaz kılarken susadı ve: "elhamdu lillahi hamden kesiren, tayyiben, mu-
bareken fihi, hatta yurdiye rabbena min emri'd dunye ve'l ahire (Allah'a çokça, güzel
şekilde ve mübarek ve Hakk Teala'yı gerek dünya isinde, gerek ahiret içinde razı ede­
cek hamdler olsun" diye söyledi. ResuluUah (a.s) namazını bitirince: "O sözü kim
söyledi?" diye sordu." Bu rivayette ResuluUah (a.s)'ın bir de söyle buyurduğu bltdirU-
mistir: "Rahman Tebareke ve Teala'nın arşının altında durmadı (yani bu sözler oraya
kadar ulaşmadan durmadı.")
482
E L ESAS Fİ’S SÜNNE

Burada üzerinde dunıbn^ı gereken Resulullah (a.s)'ın, iki sahabinin, namaz-


k e s in d e n n^edilm em iş olan zik ir sözleri ilavesinde bulunmalannı ye­
r in ^ bulınasıdir. Daha önce geçtiği özere buradald uygulam a bir istidlal (bir
ddile dayanarak hököm çıkarma) hadisesidir. Söz konusu iki sahabi, kendi
içinde içtihad ve istinbaflan ile bu uygulamayı yapmışlardır.

ü t j ^ j ' İB " ■■ji ^ A i i J^u4 ı _ ı T>

îbLaiı ^ ^ ıji' sjji, ulr jı


ıllJi tsjjîl ijjl- j j - î 3
*Ji

Ljjl ( jjîV |«j

UtU:j'Ûi î;İ?j h\ C\j î>‘ öl


‘ihP**' it (^i' *^'3
;Jıii îj>î ^Lj i İuı J;. j^ı piuı ı:ii ci> öi ı>/3
»i* ^jjJ ı£lL»y U j ^ ^ U Ol !O ^U >

li^ı i4i. 4i jıa .liî-î j ! :Jlü <«5"; .K j


d iU iî

421- B uharı, Enes (r.a)'inşöyle söylediğini rivayet etm iştir:

"Rivayete göre Enes fr.a) söyle bildirmiştir:


"Ensardan bir adam, kendilerine Küba Mescidi'nde imamlık yapıyordu. Her
rdt'atta braatta bulunurken önce bir sure okuyor, onu okuduktan sonra "kul
huvellahu ehad" suresini bastan alıp somuta kadar okuyordu. Ardından da bir
başka aureyi okuyordu. Bu hareketi her rek'atta tekrarlıyordu. Arkadaşları ken­
disine: "Sen başlangıçta bu sureyi okuyorsun, sonra onu yeterli görmeyip bir
başka sureyi okuyorsun. Ya çu sureyi oku, ya da onu bırakıp diğerini oku" de­
diler Adam: "Ben bu uygulamayı bırakmam. Ama böyle istersem z size imamlık
ederim, istemezseniz sizi kendi halinize bırakınm" dedi. Arkadaşları bu Idsirûn,
en faziletlileri (ûstSnleri) olduğuna inanıyorlardı. Bunun için baskasm n ima­
mete geçmesini uygun görmediler. Resulullah (a.s) gelince durumu kendisine
bildirdiler. Resıdullak (a j):

"Ey filanca, seni arkadaşlarmm söylediklerini yapmaktan alıkoyan nedir?

421-Butum (H255) 10-Küabu‘l Ezan. 106-Bir rek’atta iki sureyi birlikte okuma babı.
BÎD’ATVEBİD'ATEHLÎ 483

Seni her rekatta §u sureyi okumaya yönelten sebep nedir?" diye sordu. Adam:
"Ben onu seviyorum" dedi. Resulullah (a.s) da: "Senin ona olan sevgm, seni
cennete sokar" diye buyurdu."

D ERSLER VE ÖĞÜTLER
H a fiz. Feth'de şu açıklamayı yapmıştır;
"Resulullah (a.s): "... seni alıkoyan ve seni yönelten nedir" sözleri ile iki şeyi
sormuş, adam da "Ben onu seviyorum" diye cevap vermiştir. Bu, iki sorunun ce­
vabıdır, ancak içine aldığı bir başka şey ile birinci soruyu da bağlamaktadır.
İçine aldığı şey ise namazda, önceden belirlemiş (ma'hude) sünneti yerine getir­
mektir. Buna göre orada imamı, arkadaşlarının söylediklerim yerine getirmek­
ten alıkoyan şey, sevgi ile bağlantılıdır ve kabul edilmiş bir şeydir. Söz konusu
uygulamaya sevkeden ise yalnız başına sevgidir. Rivayetten çıkarılan anlama
göre söz konusu imamın hareketinde, Resulullah (a.s)’ın yaptığına ilave uygu­
lamalar bulunmaktadır. Bununla birlikte Resulullah (a.s) onun hareketinden
memnun olduğunu ifade ederek cennetle müjdelendiğini açıklamıştır:"
Nasım ddin bin M üm r ise bu hadis ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmışbn

"Amaçlar fiillerle ilgili hükümleri değiştirir. Çünkü hadiste kendisinden söz


edilen imam, mesela eğer "0 sureden başka sureyi ezbere bilmediğini" söylemiş
olsaydı, Resulullah (a.s) daha başka sureleri de ezberlemesini emredebilirdi.
Ancak o, bu sureye olan sevgisini sebep olarak göstermiş, böylelikle amacının
doğruluğu ortaya çıkmıştır. Ve Resulullah (a.s) da bunu tasvib etmiştir."
B u hadis, aym zamanda, kişinin gönlünün meyletmesi nedeniyle Kur'an-ı
Keıim 'in herhangi b ir bölümünü özellikle okumamn ve çokça tekrar etmenin
caiz olduğuna, böyle bir şeyin diğer sureleri tamamen teıketme anlamına gel­
meyeceğine işaret etmektedir. Bununla birlikte Resulullah (a.s)'m, söz konusu
imam ın harelcetini yerinde bulmasına ve kendisini cenneüe müjdelemesine
rağmen, ilim adamlarından veya sahabilerden herhangi bili bu hareketin sabit
bir sünnet olduğunu söylememişlerdir. Çünkü Resulullah (a.s)'ın devam ettir­
diği uygulam ayı esas alıp ona göre hareket etmek daha uygundur. Ancak bu
olay b ize şu konuda bir delil teşkil etmektedir:

Görünüş itibariyle bütün halinde Resulullah (a.s)'ın uygulamasına ters gibi


görünse de mesele oldukça geniş kapsandıdır ve yapılan uygulama meşruiyyet
sım rlan içinde olduğu sürece geçerhdir. Olay bazılanmn zannettiği gibi değildir
ve konu şeriatın genel ölçüleri içinde değerlendirilir.

jij ^ iUl Ol İUI İiîU - ^ J j ^ l ıS y j — t X t


484 E L E S A S F İ’SSÜNnsrF

i* (» ^ yj, Û lTj ^ %Ç.J ^

; j L , : j û i c f L j A)ij İLH J : ; . d u i ijjr S ı ^ j ı l îî , i i î

jüi Îjî Öîvi^l Ulj t/V :Jüi «/ci .«?İJÜİ ,Ji


.94^ <ÜI ot : ^ j ^ttj ^ aUI

422* B u h ar!, H z. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) bir adamı bir seriyyenin ba§ında gönderdi. Bu ki§i arka­
daşlarına namaz kıldırır, namazda kıraatlarım hep "kul huvallahu ehad" suresi
ile.bitirirdi. Seriyyede bulunanlar döndüklerinde, durumu Resulullah (a.s)'a bil­
dirdiler. Resulullah (a.s): "Kendisine niçin böyle yaptığını sorun" diye buyurdu.
Sordular. "Çünkü bu surede Rahman'ın sıfatından söz ediliyor. Ben de onu oku­
mayı seviyorum" diye cevap verdi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) söyle buyur­
du: "Ona, kendisini Allahu Teala’m n sevdiğini bildirin."

DERSLER VE ÖĞÜTLER
Hafız Feth'de şöyle söylemiştir:

"îbni Dakik el lyad söyle bildirmiştir:


"Hadisin metninden anlaşıldığına göre söz konusu kişi, her rek’atta, önce
başka bir sureyi okuyor, daha sonra bu sureyi (ihlas suresini) okuyordu. Bu an­
lam metnin zahirinden anlaşılmaktadır. Ancak buradaki ifade ile, onun kıra­
atim bu sure ile tamamladığı, yani en son rek’atta bu sureyi okuduğu anlamı
kastedilmiş de olabilir. (1) Yani bu iki uygulamanın hiç biri, daha önce Resulul­
lah (a.syın yapmış olduğu uygulamalardan değildir. Buna rağmen Resulullah
(a.s), söz konusu sahabinin uygulamasını, en yüksek derece ile müjdeleyerek,
kendisini Allah'ın sevdiğini bildirmiş ve bu uygulamayı yerinde bulmuştur."
Bununla birlikte ilim adamlarından, bu uygulamamn müstehab olduğunu
söyleyen olmamıştır. İlim adamlarından herhangi biri, daha önceki hadiste ge­
çen olaydaki gibi, ihlas suresini namazın başlangıcında okumamn, yahut bu
ikinci hadiste geçen olaydaki gibi sonunda okumamn müstehab olduğunu söyle­
yen olmamıştır. Çünkü Resulullah (as)'ın devam ettirdiği uygulamayı esas ıd-
mak daha rfdaldîr. Ancak Resulullah (a s)’ın bu uygulamayı yerinde bulması.

422-Buhari (I3I347) 97-Kitabu't Tevhid. 1-ResuluUah (a.s)'ın Allah Tebareke ve Tea-


la’yı birlemeleri (tevhid üzere olmaları) için ümmetine dua etmesi. Müslim (1/557)
6-Kitabu Saleun Muscfırin ve Kasriha. 45-İhlas suresini okumamn fazileti babı.
l)Fethul Bari (131356)
BİD AT VE BİD’A T EHLİ 48S

itaat ve ibadet konusunda bu tür ttygulamalan kabulle ilgili sünnetine açtkbk


kazandırmaktadır. Bu gibifiilleri isleyenleri bid'atçilikle ve sapıklıkla suçlamak
konusunda birbirleriyle yançanlar olmuştur. Fakat bu giln fiiller zemmedülnüs
bid'atlerden değildir.
Yukarıdaki iki hadisin zahiri anlamından anlaşıldığına göre ortada iki me­
sele vardır. Enes (r.a)'ten rivayet edilen birinci hadiste bildirildiğine göre zam-
mi sure olarak sürekli aynı sureyi okuyan kişi, Küba mescidinde bulunan toplu­
luğun imamıdır. H z. Aise {ruıYden rivayet edilen ikinci hadiste kendisinden söz
edilen kiçi ise, bir seriyyenin emiridir. Bu ikinci kişi her rek'atta veya en son
rek'atta zammı sureleri "kul huvellahu ehad" suresi ile tamamlıyordu. Birincisi
ise başlangıcında bu sureyi okuyordu. Bunlardan birini Resulullah (a.s), Al­
lah'ın kendisini sevdiği haberi ile, diğerini de cennet ile müjdelemiştir. Burada
birbirinden fa rklı çok sayıda uygulamamn gerçekleşmiş olduğu görülmektedir.
Bunların aralarım bulma veya bir te'vil yoluna gitme söz konusu değildir.
Görüldüğü üzere yukarıda geçen hadislerin tamamı, namazla ilgilidir. Bu ise
bedeni ibadetlerin en önemlisidir. Üstelik Resulullah (a.s) bununla ilgili olarak:
"Beni namaz kılarken nasıl gördü iseniz öyle namaz kılınız." (1) diye buyur­
muştur. Bununla birlikte Resulullah (a j) söz konusu içtihadları kabul etmiştir.
Çünkü bu içtihadlar, şeriatın belirleims olduğu sınırların dışına çıkmış değildi.
Ayrıca bu içtihadlar şeriatın asıl itibarıyla güzel göstermiş olduğu ve teşvikte
bulunduğu genel ölçülere de uymaktadır.
Belirlenmiş olan her sınıra mutlaka uyulması gerekir. Bu sınır asılmadıkça,
aslen kabul edilmiş ölçüler dahilinde kalındığı sürece uygulama alanı geniştir.
İste Resulullah (ü.syın sünneti ve yolu budur. Bunun böyle olduğu gayet açıktır.
İlim adamlarının, şeriatın kabul etmiş olduğu bir temde dayanan, herhanp bi'^
nassa açıkça ters düşmeyen ve herhangi bir bozulmaya yol açmayan ı^gıdama-
lann bid'at sınırları içine girmeyeceği seklinde ifade edilen temel prensipleri de
iste buraya dayanmaktadır. Aksine daha ^ k a s ı ondan daha üstün olsa da, bu
kurala uygun hareket etmek sünnettir, ibadetlerin içerisinde m tfdil ve fadıl
olan, yani en faziletli ve faziletli olmakla birlikte en faziletlinin altında ola uy­
gulamalar vardır. B ir uygulama, aslen ibadet kavramı içerisine girdiği sürece,
bir kimse mefduk ya da fa d ıl olandan herhangi birini seçmesi nedeniyle kınan­
maz ve bid'atçilikle suçlanam az."
Şimdi, Resulullah (a.s)’m içtihadlan nasıl kabul etti^ni gömemiz için, na­
maz dışındaki bazı içtihadlan yerindebnlıııası ile ilgili tnr takım rivayederi ve-
riyonız:

IjB u h a ri (2/11J ) 10-K itabül Ezan. 18-Yoladann cemaat olmaları halinde ezan ve ka­
m et okumaları babı. Ahm ed (5/53) Darimi (1/286) Kiudm's Salat. Kinün kamet oku­
maya daha layık olduğu babı.
486
E I.H S A S F İ’SSÜNNE
* İl * ' * *

j - İ - ^ '> 2 ü ( i - j îijj J i â l J : » J ^ ı y i ^ i
J=^'İJÜİJL^ î a k •!• ' m i *'iI •' 'ı' '• ı' "U r * î * *'
, ' * C .^ *^' < ^j» U is« ıU v * J ^ ' ı>î
ıÂ, J/ uiı ii>yv]; jj - ,^ jûi Js, s
V -> y IJ Ç ,y ; ! İ ; ^ , |j j u p;j=;r ^ Ûî

^ y « y ! M i , - ^ jû i ^ J i j ii j j i js; a

13 I j û * J i ^ ı;î u i ,.^ ^ ıt r ıiiiC .ı -İÜ â l j


J i .^ U i 4 ,j ,!^ J J i ; ^ ^ ^ j i

.f i .İŞ J U Jjşş jış, ^ i i - ufıSi


^ Jj^ J l İ İ S / : ^ j Û İ j B j ,I .^ J l : p i : j l i î . - k

î^' <i>-'j ^ jlâîî» ûis^ ti.^1 Jj jiTJu» ^

'A-*> .ü j ı^î d L jj; uj» :J ıii ij I j j r ii ^ j ^ iîıı J:;..»

423- Buhari, Ebu Sa'id el Hudri (r^)*den şu şekilde rivayet etmiştir:


"ResuluUah (a j)’fn ashabından bir gurup yolculuğa çıktı. Bedevi mahallele­
rinden bir mahalleye verip buranın halkından kendilerinin misedir etmelerini
istediler. Ancak onlar, bunları misefir etmek istemediler. Sonra bu mahaUemn
seyyidini (balkanını) yılan ısırdı. Adamı tedavi etmek için ellerinden gelen her
geyi yaptılar ama fayda vermedi. Bazdan: "Şu yakına konaklayan adamlara bir
bagvursamz belld içlerinde bu konuda bir şeyler bilen bîri bulunabilir" dediler.
Sonra bu sahdbilerin yamna geldiler ve:
"Ey topluluk, oizim seyyi^m izi yılan ısırdı, biz elimizden geleni yaptık (ama
fayda vermedi), içinizden bu konuda fayda sağlayacak biri var im ?" diye sordu­
lar. Orada koruÂlanuş olan sahabilerden birisi: "Evet ben rukye (1) yaparım.

423-Buhari (101209) 76-Kitabu't TM . 39-Rukye yı^ma (okuyarak tedavi etme) esna­


sında if/lemekle ilgili bab.
1) Hadiste geçen olaydan da anlaşıldığı gibi okuyarak tükürük vs. ile tedavi etmeye ruk­
ye denilir. (Çeviren)
B İD 'A T V E B Î D 'A T E H L İ 487

Ancak vallahi, biz sizin bizi misafir etmenizi istedik, siz kabul etmediniz. Şimdi
bir kargılık verm eden bu rukyeyi yapmam" dedi. Sonra bir koyun sürüsü kargı­
lığında arda§tılar. Sonra o rukye yapacağım söyleyen ki§i gitti, ağzından tü­
kürüğünü çıkarıp sürmeye ve bu arada "elhamdüiillaM rabbi'l alemin"i oku­
maya bağladı. Bu okum alar sonunda adam kendine gelmeye başladı ve bilahare
üzerinde hiçbir şey yokmuşçasına kalkıp yürüdü. Mahalleli de, daha önce
üzerinde anlaşm ış oldukları karşılığı verdiler. Bazıları: "Bunu aranızda pay-
la ştırm z" diye söylediler. Rukyeyi yapan kişi ise:

"Resulullah (a .s)‘ın yanına gidip olanları kedisine anlatıncaya ve bize ne


buyuracağını öğreninceye kadar herhangi bir şey yapmayın" dedi. Daha sonra
Resulullah (a .syın yanına gelerek durumu kendisine bildirdiler. Resulullah (a.s)
da şöyle buyurdu:

"Sen onun rukye olduğunu nereden biliyordun? Yerinde bir iş yapmışsınız.


A ldığınız karşılığı paylaştırın ve bana da bir hisse ayırın."

D ERSLER VE ÖĞÜTLER
Hafız îbni Hacer, Feth'de ve Kitabul îcare'de şu açıldam^aıda bulunmuştur;
"... nereden biliyorsun?" sözü, herhangi bir şeye hayret etme ytdıut bir şeyi
gözünde büyütm e halinde kullanılır. Hadiste geçen uygulama gerçekten böyle
bir soruya la yık uygulamadır. Şu'be, bu hadisi rivayetinde: "Resulullah (a.s)‘m
bu uygulam ayı (rukyeyi) nehyettiğine dair bir şey söylemedi" ibaresini ilave
etm iştir, Süleym an bin K atte de bu hadisi rivayetinde, Resulullah (a.s)'tn: "Sen
onun rukye olduğunu nereden biliyordun?" sorusuna karşılık, rukyeyi yapan
kişinin "kalbim e doğdu" cevabını verdiğini bildirmiştir." (V)

Bu hadis açıkça gösteriyor ki, söz konusu sahabi fatiha suresi ile rukye yap­
manın meşru olduğuna dair önceden herhangi bir şey bilmiyordu. Ancdr bunu
kendi içtihadı ile tesbit etti. Bu uygulamada şeriata aykın bir şey bulunmadı­
ğından dolayı da Resulullah (a.s) kabul ederek yerinde buldu. ÇUıddl hayır ihti­
va eden ve heıhangi bir şerre yol açmayacak olan uygulamalan kabul etmek,
O'nun sünneti ile yolu idi. Kendisinin bu konuda herhangi bir şey y^ıbğma dair
nass bulımmasa dahi, belirttiğimiz sıfab taşıyan hareketleri Resulullah (a.s) uy­
gun görür, kabul ederdi. Hahz'm da işaret ettiği üzere, Resulullah (a.s)'m: "Ye­
rinde b ir iş yapm ışsınız. A ldığına karşılığı paylaştırın ve bana da bir hisse
ayırın" diye buyurması, konuya çok ilgi göstermesinin ve oldukça samimi dav-
ranmasının bir işaretidir.
Akli dengesizlik içinde olan bir adama sahabilerin fatiha suresini ntamMiaın

DFethıd Bari (4/457)


488 E L E S A S F İ ’S S Ü N N E

ve bunun tizerine adamın iyileşmesi ile ilgili de bir rivayet vardır. Bu rivayet
şöyledir:

^3^-, j* 0^. * ^ jy - jA j j i i j)\ i j j j —. t Y t


• •ıT •< l î ' ,* * •' îl?l İti-» ■'İl ^ ^ I»
4^ (jf i l i ;lyU> cJ jo A jI
,î >
•l4< İÜ Q

424> Ebu Davud, Harice bin Salt (r.a)'m amcasmdan rivayeti tankıyla şu
şekilde bildinniştin
"Bu faji (Harice’nin amcası) bir topluluğa uğradı: O rada dem ir bağlanmış
deli bir adam vardı. Etrqfındalâler: "Sen şu Idşinin (yani R esulullah (a ^y m )
yanından hayırla geldin. Şu adamı bizim için bulunduğu halden kurtar" dediler.
O da, söz konusu sure (fatiha suresi) ile rukye yaptı."

c f c ? iJ

::JÛı?oî> U» ^ iJü J i> Sî JlİÎ cjuû y}\

425* Ebu Ya'ia, İbni Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir;


"İbni M es'ud (r j), rahatsızlığı olan birinin kulağına b ir şeyler okudu, adam
iyileşti. Resulullah (a.s) kendisine: "Ne okudun?" diye sordu. İb n i M es'ud (r.a)
da: "Bizim sizi boşuna mı yarattığım ızı sanıyorsunuz?" ayetini başından, sure­
nin sonuna kadar okudum" diye cevap verdi. Bunun üzerine R esulullah (a.s)
şöyle buyurdu:

"Eğer ki, bunu muvaffak (başarılı, gereken şartları üzerinde taşıyan) bîri
dağa okusaydı, dağ yerinden kaybolurdu."

424- Ebu Davud (4U4) Kitabu't Tıbb. Rukyenin nasıl yapılacağına dair bab. Bkz. Fethu'i
Bari (41455)
425- Mecma'uz-Zevaid (5/115) Haysemi burada şu açıklamayı yapmıştır: "Bunu Ebu
Ya'ia rivayet etmiştir. Ravileri arasında İbni Lukey'a vardır ki, bu kişi biraz zayıftır.
Onun rivayet etliği hadisler basen görülmüştür. Hadisin geriye kalan ravileri,
SrMHte isUıderi bulunan ravilerdir." Bunun bir benzerini Hafiz İbni Hacer, 'Metali-
bu'l Aliye'de rh/ayet etmiştir.
BİD'AT v e BİD’AT EHLİ ________________ 4S9

B ir A çıklam a

Hadiste, ResuluUah (a.s)'m, tbıü Mes'ud (r.a)W. Mû'minun suıeânin son


kısmım rahatsızlığı olan Idşiye okumasım yerinde bir hareket olandc göıdfigO
(ikrar etri^) bildirihnektedir. Oysa İbni Mes'ud (r.a) bu konuda ResduUah
(a.s)'tan herhangi Ur şey duymuş değildi. Aksine bunu kendi içtihadıyla (istin-
bat yoluyla) çıkamuştır. ResuluUah (a.s), şeriat ölçiUerine aykın ddşmeyaı ve
hayır g ^ ıe n hm- şeyi kebul ederdi. Nitddm Buhari'nin Sahih'inde ve sünen sa­
hiplerinin kitaplannda, kendilerinden söz edilen rukyecilerin uygulamalarım da
kabul etmişti. Rukye olaylannm Uri Ebu Sa'id el Hudri' (r.a)'nin. diğeri de Ha­
rice bin Salt (r.a)‘m amcasınm başmdan geçmişti. Bu üçüncü rivayette lukye
yaptığı bildirilen k i^ ise tbni Mes'ud (r.a)'tur. Rukye Ue i l ^ dördüncü bir ri­
vayet daha bulunmaktadır ki, bunu da İbni Hibban, Baka bin Suhar'dan rivayet
etmiştin Biz bu rivayeti de aşağıda veriyoraz.:

J ş î (J Aiij ^

Ü-İap 13ji^ Aİ ;4İ*1 J lîî

( İ - i ^JÎj ^ ilîıı Jb» j^ ı iS j ii «lî


«Irı İÜjjjh' üj) Jrî ^ :Jiü
426- İbni Hibban, Baka bin Suhar Suleyti Temimi (r.a)'den rivayet etmiştir.
"Rivayete göre Ilaka (r.a) ResuluUah ('a.sj'ın yanma gitti. Sonra yanından
ayrılarak geriye döndü. Dönücünde bir topluluğa uğradı. Bunların aralarmda
dem ire bağlanm ış b ir adam vardı. Ailesi kendisine: "Bize, arkadaşınızın (Resu-
lullah (a. 5)'ın) hayır getirdiği bildirildi. Sen su adamı tedavi etme konusunda
b ir §ey biliyo r m usun?" diye sordu. Ilaka §5yle bildirdi:
"Ben bu kişiye Fatiha suresi ile rukye yaptım. Adam iyileşti. Ailesi bana yüz
koyun verdi. D aha sonra ResuluUah (a.s)'ın yanına gittim. ResuluUah (a.s)
bana söyle buyurdu:
"Sen onu al. öm rüm için, bir çoklan batıl rukye Ue mal alıp yiyor. Sense
bunları ha k rukye ile yem iş olacaksın."

426'İbni Hibban tertibi (düzenlemesi) ik Ihsan (71636} Kitabu'r Rika ve't Temam
Sözünü ettiğimiz şekilde rulye yapanın, yediği rukyeye karp ücret a^lnkceimea
bab.
490 EL ESAS Fİ'S SÜNNT?

jî 2^ iSj\J>r^\ ^Y j _tYV

J jTöi ^ij ^ *1)1 ^ 1 ^'| JU-i İJüı j i

^ ! î-^: i5T^' ls-ü'İ» -(^3 îi’i ^ J^ J ^ tLjJlii J^î-jiı o îrj viuî


.« ü ! ; s3) ü J oü'

427- Buhari, Ebu Sa’id el Hudri (r.a)’den §u şekilde rivayet etmiştir:

"Bir adam, bir adamın yanında "kul huvallahu ehad"ı sürekli tekrar ettiğini
duydu. Sabah olunca Resulullah (a.syın yanına giderek, durumu söyledi. A-
dam sadece bu surenin okunulmasını az bir §ey olarak görüyor gibiydi. Resulul­
lah (a.s) da:
"Canım elinde olana yemin ederim ki bu sure, Kur'an-ı Kerim’in üçte birine
denktir" diye buyurdu."
*• w ••

d ersler v e ö ğ ü tle r
Hafız, Feth'de şu açıldamalaıda bulunmuştur:
"Burada kendisinden söz edilen "kul huvallahu ehad” suresini okuyan kişi.
Kotada bin Nu'man (r.a)'dır. Okuyanın o olduğuna dair rivayeti Ahm ed bin
Tarif bin Heysem, Ebu Said (r.a)'den rivayet etmiştir. Onun rivayetine göre Ebu
Sa'id (r.a) şöyle söylemiştir:
"Katade bin Nu'man bir gece, bütün gece boyunca "kul huvallahu edah"ı
okudu. Buna ilaveten herhangi bir şey okumadı. Onu duyan kişi ise muhteme­
len, onun anadan kardeşi olan Ebu Sa'id’di. Bu ikisi komşu idiler." Ibni Abdil-
berr duyan kişinin Ebu Sa'id olduğunu bildirmiştir. Darekutni de, Ishak hin
Tıba’ın Malik’ten rivayeti tankıyla bu hadisi rivayetinde şu ifadeye yer ver­
miştir:
"(Duyan kişi) "Benim bir komşum var, geceleri ibadete kalkıyor. Ancak "kul
huvallahu ehad"dan başka bir şey okumuyor" diye söyledi."
Hadiste Resulullah (a.s)'ın, sOz konusu kişinin gece ibadetlerinde sadece bu
sureyi okumasını ve (zammi sureyi) böyle kısa tutmasım kabul ettiği bildirili­
yor. Oysa Resulullah (a.s) zammi sure olarak sürekli aym sureyi okuduğu ol­
mamıştı. Bu had^s aynca, daha önce üçüncü ve dördüncü hadiste de geçtiği
üzere, kişinin gönlünün arzulaması sebebiyle sürekli Kur'an-ı Keıim'in aym

427-Buhari (9158,59) 66-Kitabu'l Fedailil Kur'an. 13-"Kul huvellahu ehad"tn faziletle­


ri babı.
BİD AT VE BİD'AT EHLİ 491

bölümünü okumasının ve bu bölümü çokça tekrar etmesinin caiı


işaret etmektedir.

Bu uygulama Kur'an-ı Kerim'in diğer bölümlerini tamamen bırakma anlami'


na gelmez. Bütün bunlara rağmen, ilim adamlaimdan gece ibadetinde (zamım
sure) olarak yalmzca ihlas suresini okumamn daha efdal olduğunu söyleyen ol­
mamıştır. Ancak bu ve benzeri uygulamalar, sünnet daired içeriândedir. Bunun
içerisinde zammedilen bir şey yoktur, aksine övgüye layık bir uygulamadır. Bu
rivayet de, daha önceki ha^sler gibi bir takım fiUleri bilgisizce bid'at dairesine
sokarak batıl sayanlara bir cevaptır. Bundan sonra da bu konuda delil teşkil
eden hadisler gelecektir.

^ JÛ o l ^ ^ i j j j —i T A

1^1 İJıTCl J \ J L ' j 4 j liiî i ^ ’ı j ^ :ÎJt


I j i r İJ P 'j İL' p ' c JÎ Sil iİlS 1^11 d J l

‘lİ ' J l l - -İİJ »Uj cS-İJlj* - ( ^ 3 4 'i

.«vUr-î ^ J p j Ij^j (jjapi Jsü» lil (JiÂSi

428- İb n i H ibban, İbni Bureyde (r.a)'den rivayet etmişür.


"Ibni B ureyde babasının şöyle söylediğini bildirmiştir:
“R esulullah (a.s) ile birlikte Mescid'e girdim. İçerde bir adam namaz kılıyor
ve söyle dua ediyordu:

"Ey A llah'ım ! Tek ve samed olan, doğurmamış ve doğurulmamts olan, bir


dengi de bulunm ayan senden baçka ilahın bulunmadığına sehadet ederek sen-
den diliyorum ." Resulullah (a.s) bunu duyunca söyle buyurdu:

"Canım elinde olana yem in ederim ki, bu kiçi Allahu Teala'ya O ’nun ism i
azam i (en büyük ismi) ile dua etmiştir, O isinde kim isterse verir, kim dua eder­
se kabul eder."

D ERSLER VE ÖĞÜTLER

428-İbni Hibban (2/125) KiuAu'r Rekaik. Anlatılan şekilde yapılan duanın ism-i a'zam
ite yepümıs dbıa olduğuna ait bab. Ahmed (5(349) Ebu Davud (2179) Kitabu's Sedat.
Dua babı. Tirmizi (5(515) 49-Kistdm'd Da'avat. 64-Hz. Peygtanber (a^Yden mdde-
elilen dualar babı. İbni Mace (2/1267) 34~Kitabu‘d Dûa. 9-ismi A’zam babı. Bunu
Neseu de Kubra'da Kitabu't Trfsir'de rivayet etmiştir.
492 EL ESAS Fİ'S SÖNNE

Metinden aıdaşddığına göre bu duayı, söz konusu sahabi kendisi tesbit et­
miştir. Dua, makbul olan ve hoş karşılanan şekle uygun olduğundan dolayı Re-
sahdlah (a.s) en güzel şekilde ve memnuniyetle (nza ile) bunu kabul etmiş, uy­
gun görmüştür. ResıduUah (a.s)'m bu kişiye öyle bir dua öğrettiği konusunda
heıhangi bir bilgi mevcut değildir.
Şeriatm nasslan içinde özde tahsis edilmiş genel hükümler içerenleri olduğu
gibi, gend anlam taşımakla bitlikte kendisi ile özel nass kastedilmiş olanlar da
bulunmaktadır, Yine hakiki anlamda ve mecazi anlamda olanlan da vardır.
Nasdar arasında bir anlam uyuşmazlığı olduğunda, mecaz konusuna başvurul­
ması gerekmekted ir Hükümlerin çıkaniması konusunda nasslann değerlendiril­
mesi ile ilgili buna benzer çeşidi kurallar konulmuştur. Bu çerçevede ilim
adandan: "Herhangi genel esas varsa, mutlaka tahsis edilm iştir" demişlerdir.
Kur’an-ı Kerim ayeûeıinde de geçtiği üzere "tüm" kelimesinin bulunması
hükmün tahsisi İçin engellik oluşturmaz.
Yukanda geçen bütün rivayeüer gösteriyor ki, şeriatın genel hükümleri içine
giidnIen, yahut temel ilkderinden herhangi bir ilkeye dayanan, yahut böyle bir
ilkeden harekede belirlenmiş olan, yahut kitap ve sürmetten benzerlikleıin tesbi-
ti yolu ile hüküm çıkaıma yani kıyas metodu ile çıkarılmış olan hükümlere
göre yapılan uygulamalar bid’at değildir. Ancak uygulamayı, şeriatın genel hü­
kümlerinden birine dayandırmadaki metod hatah olabilir, yahut tem el ilk d ere
dayanarak hüküm çıkarmada sağhkh bir yol M enilm iş olabilir. V e özelin, ge­
n d e uygulanmasmda hatah davraıulmış olunabilir. İşte bu yüzden içtihad ehli­
nin yahut içtihad ehli olanlann bir kısmının uygun görmesi m uüaka gereklidir.
Onlarm muvafakati olmahdır ki, yapılan uygulama zemmedilen bid'at çerçevesi
dışına çıkarak sünnet çerçevesi içine girebilsin.

Pek çok kimse bidi'at konusunda yanılgıya düşmüşlerdir. Bunlardan bazıla-


nnm niyederi iyi ise, bu niyederinden dolayı sevap kazanabilirler. A m a çoğu­
nun hdake götürücü dairenin içine girmiş ohnalanndan korkuyoruz. Hatta
bazılamun sapıldık dairesi içine gimiş ohnalanndan endişe ediyom z.

Ortada itikadi yöndra bid'at üzere olanlar vardır. Burdann bid'at üzere ol-
duklan konusunda ilimde rüsuh sahil» olanlar (meseleleri bütün incelikleri ile
bilen ilim adanılan) icma etmişlerdir. Böylelerinin bid'at üzere olduldan konu­
sunda herhangi bir şüphe de söz konusu değildir.

Bazı kimseler vardır ki, ilimde rüsuh sahibi olanlann caiz gördükleri bazı
şeyleri sapıklığa götürücü bid'at olarak değerlendirmektedirler.

Aynca bazı müçtehid imamlann yahut fetva ehli alimlerin caiz görm elerine
rağmen, bazı uygulamalan sapıklığa götürücü bid'at olarak değerlendiren ve
bunlan işleyenlere karşı oldukça katı davrananlar bulunm aktadır. B urdann
B İDAT V E B İD ’ATEH Lİ 493

tümü büyük hatadır. Sadece ikinci dununa yani müçtdüd alimlerden bazdan-
ran fetva verdikleri uygulamalar konusunda karşı çıkmamn bir mahzura yoktur.
Ancak kabul edilmeyen bu tür uygulamalan yapanlara karşı sert ve ksm dav-
ranılmaması gereldr. Bunun yerine güzelce açıklamada bulunulmalı, ddiUer or­
taya konulmalı ve fatva ehli imamlardan hangilerinin buna cevaz verdildeıi be­
lirtilmelidir.

Bizim burada serdettiğimiz fikirler ve temel ölçüler, bir araya getirici nite­
liktedir. Nasslara, sahabilerin tutumlanna ve kendilerine itibar edilen fetva ehli
ilim adamlarının, üzerinde icma etmiş olduklan esaslara uymaktadır. Hz. Ömer
(r.a)'in insanlan teravih namazı için bir imaımn arkasında toplaması yani tera­
vih nam azımn cemaatle kılınması uygulamasım başlatması ve bu namazı yirmi
rekat olarak kıldırmasııun yerinde olduğu konusunda sahabiler icma etmişlerdir.
Hz. Ö m er (r.a)'in; "Bu uygulama (teravih namazı) ne güzel bir bid'attir (yenilik­
tir)" diye söylemiş olmasına dikkat etmek gerekiyor. Bu konu ile ilgili bütün ri-
vayefler Hz. Ömer (r.a)'den ve diğer sahabilerdoı sahih olarak rivayet edil­
miştir. (1) Hz. Ömer (r.a)'i bu uygdamasmdan dolayı sapıklıkla itham edenlerin
bizzat kendileri sapıldığa düşmüşlerdir. Hz. Ömer (r.a), doğra yola yOneltici ve
bizim kendisine uymakla, g&terdiği yolu takib etmekle emrolunduğumuz raşid
halifelerden b irisi^r. Resulullah (a.s)'m ashabuun tümü de adildir. Ordar, insan­
ların içinde Allah'ın kitabını en iyi şekilde ve incelikleri ile anlayabilmiş olan­
lardır. Taşkınlık dairesi içine düşüp de oradan çıkamamış olanlann dışındaki
bütün üm m et de, sahabilerin yapmış olduklanna, itiraz etmeden yapmaya de­
vam etmektedir.

Aşağıda ilim adamlanndan, bizim yaptığımız açıklamalan açıklığa kavuştu­


ran ve destekleyen bir takım nakiller yapacağız:

İm am Şafii şöyle demiştir:


"Bid'at iki türlüdür. Övülen ve zemmedilen bid'at. Sünnete uygun düdeni ö-
vülen (m ahm ude), sünnete ters düşeni ise zemmedilen (mezmune) bid'attir."

M üslim 'in Sahih'inde yer alan ve Cetir (r.a)'den rivayet edilen hadis-i şerif
de sözün doğruluğuna işaret etmektedir. Söz konusu hadis şöyledir

"Kim İslam 'da güzel bir uygulama başlatırsa, bu uygulamanın ve kendinden


sonra bu uygulam ayı devam ettirenlerin sevabını kazanır. Üstelik uygulamayı
devam ettirenlerin sevabından herhangi bir şey eksilmez. Kim de İslam'da fen a
b ir uygulam a başlatırsa, bu uygulamanın ve kendinden sonra bu uygulamayı
sürdürenlerin günahı verilir. Üstelik uygulamayı sürdürenlerin günahlarından

1) Bkz. Şerhu's Sürme (4U16-125) Üstad Şu'ayb Arnavut'un gerçekleştirmiş olduğu ince­
leme ve tedkik ile birlikte.
494 E L E S A S F İ'S S Ü N N E

da bir §ey eksilmez." (1) Aynı konu üzerinde duran bundan başka da çeşitli ha-
di^er bulunmaktadır. Müslim'in Sahih'inde, İbni Mes'ud (r.a)'dan rivayet edil­
miş olan şu hadis buıdaıdandın

"Kim bir iyiliğe öncülük ederse, kendisine o iyiliğ i yapam n sevabı kadar se­
vap yazdır." Çi)
Yine Müslim'in Sahihinde Ebu Huıeyıe (r.a)'den şöyle bir hadis rivayet edil­
miştin
"Kim doğruluğa öncülük ederse, ona kendisine uyanların sevabı yazılır. Bu­
tumla birlikte uyanların sevaplarından da herhangi b ir şey eksilm ez. Yine kim
de sapıklığa öncülük ederse, ona da peşinden gidenlerin günahı ya zılır.." (3)
Ortaya çıkarılan yenilik, şeriat ölçüleri ve nasslarm ışığm da değerlendir­
meye tabi tutulur. Şeriatm güzelliğe şahitlik ettiği şey, g ü z d v e makbuldür.
Şeriatm kendi ölçülerine aykın olduğuna şehadet e tti^ ise çirkin ve merduddur.
Bu nedaüe böyleâ, zammedilmiş bid'atlerden olur. Birinci türdeki uygulama-
lan, yenilik olması itibariyle dil yönünd«ı bid'at-ı hasene (g ü z d bid'at) olarak
adlandınhr. Ancak esasmda bu, şer'i anlamda bir bid'at değildir. Bilakis ölçü­
leri makul olduğuna delalet ettiği sürece bu, kıyas yolu ile tesbit edilm iş bir
sünnettir. Burada bid'at kelimesinin sözlük anlamı ile kullam im ası, Hz. Ömer
(na)*»! teravih namazı ile ilgili olarak "Bu ne güzel b ir b id'attir" sözüne dayan-
dıgmdandır.
Resulullah (a.s)'ın özellikle işlemiş veya hakkında özellikle em irde bulun­
muş olmasa da, şeriatm özel ya da genel hükümleri içinde doğru olduğuna ait
bir delil bulunan uygulamalar Ind'at değildir.

İmam Nevevi, Resulullah (a.s)'ın "her bid’a t sapıklıktır" (4) sözü ile ilgili o-
larak şu açıklamayı yapmıştın

"Bu genel bir ifadedir. Ancak bununla kestedilen anlam özeldir. O da şeri­
atta doğruluğuna delalet eden bir şey bulunmayan yeniliklerdir. B u g ib i yeniUk-

1) Müslim (4I20S9) 47-Kit(dm'l İlm. 6-Güzel ya da çirkin bir uygulama başlatanın yahut
doğruluğa ya da sapıklığa çağıranm durundan ile ilgili btdt.
2) Müslim (311506) 33-KiuAu’l İmare. 38-Allah yolunda savaşa çıkan kimseye binek
temin etmek yoluyla yardımda bulunmanın ve onun yokluğunda ailesine iyilikle bakıp
ilgilenmeninfazileti babı.
3) Müslim (412059) 47-Kitabu‘l İlm. 6-Güzel ya da çirkin bir uygulama başlatamn doğ­
ruluğa ya da sapıklığa çağuanm durundan ile ilgili bab.
4) Ahmed (41126) Müslim 521592) 7-Kitdbu'l Cuma. 13-Namaz ve hutbenin kısa tutul­
ması babı. Ebu Davud (4I20I) Kitabu's Sünne. Sünnete bağlanmama gerekliliği babı.
Tİrmizi (5144) Kitabu'l İlm. l^ ü n n e te bağlanmak ve bid’atlerden sakınmak konusun­
da gelen rivayetler babı. Timdzi: "Bu hadis hasen sahihtir" demiştir.
BÎD'AT v e B tD ’AT EHLİ 495

ler bid'atlerden sayılm aktadır." ( 1 )

Hafız E bu Bekir bin Arabi de. Sünen-i Tirmia’ye yazdığı şeıhte şöyle söy­
lemiştin
"Sonradan çıkarılm ış işlerden kaçınınız. Bilin ki, Allahu Teala size, sonra­
dan çıkarılan işlerin iki türlü olduğunu öğretmiştir. Arzudan başka dayanağı ol­
mayan ve s ır f isteğe dayalı olarak çıkarılan yenilikler kesinlikle batıldır ve
sapıklığa götürücü bid'attır. Bir de iki şey arasında benzerlik kurıdnudc sure­
tiyle ortaya çıra h ln a ş olan yenilikler vardır. Bu tür yeniliklerin çıkarılması, fa ­
zilet sahibi halifelerin ve imamların yoludur. Her yenilik mutlaka zemmedilmiş
bid'atlerden değildir. Yenilik ve bid'at, mutlak anlamı ile ele alınmaz. Yüce Al­
lah ayet-i kerim esinde şöyle buyurmuştur:

"Rabblerinden kendilerine gelen her yeni ihtarı mutlaka gönülleri gaflet


içinde eğlenerek dinlerler." (2) Hz. Ömer (r.a) de: "Bu uygulama ne güzel bir
bid'attir" (3) diye söylem iştir. Bid'atlerin (yani yeniliklerin) sünnete aykırı olan­
ları ve sapıklığa götürenleri zemmedilir." (4)
Şafii'den sonra yine Şafii ilim adamlanndan, alimlerin sultam İzz bin Abdus-
selam, İm am Nevevi, îbni Esir, Maliki ilim adamlanndan İbni Arabi, Karrafi ve
daha başkalan, Hafiz İbni Hacer Askalani ve daha pek çok ilim adanu, sonra­
dan icad edilen şeylerin iyi ve kötü diye ikiye aynldığmı söylemişlerdir. Bu
ilim adam lanna göre sonradan icad edilen şeyler dayanak olarak kabul edilen
beş temel esasa, gerek lehlerine, gerek aleyhlerine delil olan nasslara, insanlar
için bir m aslahat mı, yoksa fesat mı getirdiğine ve şeriat hükümleri ile çatışıp
çabşmadığma bakılarak değerlendirilir.

Bütün bunlann yam sıra bid'atlerin bir başka taksimi daha bulunmaktadu*. O
da şöyledir; Sahibini küfre götüren bid'at, haram olan bid'at, tahrimen mekruh
olan bid'at ve tenzihen mekruh olan bid'at
İlim adam lannm çoğunluğu bid'atlerin bu şekilde sımflandınimasım kabul
etmişlerdir. İmam Nevevi, İbni Arabi ve hafızlann sonuncusu İbni Hacer bu
sımflandırmayı yapanlar arasındadır.

Hadisi şerifte üzerinde durulan, insanı sapıklığa götüren bid'at; şeriat i l k l e ­


rinden birine tümüyle ters düşen ya da şeriatın gerçekleştirilmesini istediği şey­
lerden olm ayan genel, ya da özel delille tesbit edilen bit'atür. Şeriattan olan

1) Bkz. Suyuti'nin Sunen-i Nesai'ye yazmış olduğu haşiye. C 2, sh. 234.


2) Enbiya Suresi: 2
3) Buhari (4/250) 31-Kitdbu Salati't Teravih. 1-Ramazanı ibadetle geçirenle ilgili bab.
4 ) 2 nolu dipnotta geçen yer.
496 EL ESAS Fİ'SSÜNNE

gend, ya da özel delille şeriatın gerçekleştirilmesini istediği uygulamalardan


olduğu belirlenen yenilik, hadiste kastedilen şerii anlamdaki bid'at değildir. Ke­
limenin södük anlamından hareketle, bid'atierin "güzel" ve "çirtân" olarak iki­
ye ayrılması esasma dayanılan söz konusu uygulamalar, bid'at olarak adlandı-
nlsa bile, hüküm a ç ı s m ^ bid'at sayılm alar.
Abdullah I»n Mes'ud (r.a)*un şöyle söylediği rivayet edilmiştir:

"AUalm Teala kulların kalplerine baktı. Hz. M uhammed (a .s)’in kalbini, kul­
ların kalplerinin en üstünü olarak gördü. Bundan dolayı O 'nu, kendi zatı için
seçti. Onu peygamberlikle görevlendirdi. Daha sonra H z. M uham m ed (a.syin
dı^ndald hdlanm n kalplerine baktı. O ’nun ashabının kalplerinin, diğer insan­
ların kalpleri içinde en üstün özelliğe sahip olduklarını gördü. D olayısıyla on­
ları da peygamberinin yardımcıları kıldı. Onlar, A llah’ın dini için çarpışırlar.
Müslümanların güzel gördükleri, Allah katında da güzeldir. M üslüm anların
fena gördükleri, Allah katında da fenadır." (1)
IIhü Teynûyye'nin de Cevabu ehlil llm ' adh eserinde loMiuyla ilgili açıkla­
ması yer dmalctadır. Bu açıklamadan İbni Teymiyye*nin, satudıe v e ta b iin d e
olan selefin ve müslümanlann, roüçtehid im andann bir konu ile ilgili olarak
söylemiş olduMan sözlerin delil sayılabileceği ve bu tü r sözlerden herhangi bi­
rini işleyenlen bid'at ehli olmaktan çıkaracağı görüşünde olduğunu göstermek­
tedir. İbni Teynüyye -Allah kaidisine rahmet eylesin- şöyle söylem iştin

"Kastedilen şudur: B ir kimse, bu iki sözden birini seleften olan herhangi bir
kimseden naJdedemez. Selef derken sahabileri, onlara iyilikle ı^m u ş olan tabii­
leri, ilim ve dinde vera hasibi olmaları, ümmet içinde de hakkı söylem eleri ile
bilinen imamları kastediyorum. Bu imamlarla kastedilenler, A hm ed bin H anbel,
Şcfîi, Ebu H enfe ve onlardan önce yaşam ış olanlardır." (2)

İmam İzz bin Abdusselam, regaib namazı ile ilgili olarak İbni Salah'm gö­
rülerine c e v ^ niteli^nde yazmış olduğu eserinin 'takdiminde bid'atten v e kı-
sımlarmdan söz etmiş ve şöyle demiştir;

"Bid’at üç çeşittir:

1- M iibah olanJaru Yiyecek, içecek ve giyecek m addelerini artırm a, nikah


konularında rahatlığı sağlayacak im kanları elde etm e gibi.

2- G üzel olanları: Teravih namazı gibi, şeriatın herhangi U r hûkm ûna ters
düşmeyen ve temel ilkelerine uyan yenilikler. Sınır gözetim m erkezleri, hanlar

1) Ahmed (H379) Mecma (ltl7 7 )’da da şöyle denilmektedir: "Bu h a ^ i Ahmed ve Mu-
cemu'l kebir’inde taberani rivayet etmiştir, ravileri sikadırlar."
2) Bkz. Cevalnı ehl-il İlm, sh. 23
BİD'AT v e BİD'AT EHLt 497

ve m edreseler in§a edilmesi gibi. İslam'ın ilk döneminde onaya çıkmamış olan
iyilik türündeki bütün uygulamaları, bu sınıf içinde sayabiliriz. Bu uygulama­
lar, şeriatın ve iyiliğin öne çıkarılmasını ve iyilik ile takva üzerinde yardımlajil-
masını öngören ilkelerine uymaktadır. Arap dili ile ilgilenmek de sonradan or­
taya çıkm ış b ir şeydir. Kur'an-ı Kerim üzerinde düşünebilmek ve manalarındaki
incelikleri kavrayabilm ek için, bu dil ile ilgilenmek gerekiyor. Dolayısıyla bu
yöndeki yenilik, bize Kur'an-ı Kerim üzerinde düşünebilmeyi ve anlamlarını an­
lamayı em reden hükümlere uymaktadır. Hadislerin tesbiti, Idtaplar içerisinde
derlenm esi, hasen, sahih, mevzu, zayıf gibi sınıflara ayrılması da sonradan or­
taya çıkm ış bir uygulamadır. Ancak bu güzel bir yeniliktir. Çünkü bu yöndeki
çalışm alar, Resulullah (a.s)'dan rivayet edilen sözlerin arasına O'nun söyleme­
miş olduğu sözlerin birbirine karışmasını ve Resulullah (a.s)'a ait olan bir
sözün kaybolm asını önlemektedir. Fıkıh ve usulü ile ilgili kuralların belirletm e­
si de güzel yeniliklerdendir. Bunlar şeriat temellerine uymakta ve ondan her­
hangi bir esasa aykırı düşmemektedir.

3- Şeriata a ykırı olanları: Bunlar şeriata muhalefeti gerektirenlerdir. (1)


Şehid İm am Haşan el-6 enna (r.a) bağlılannı izafi anlamdaki bid'adere karşı
mücadeleye girişmekten sakmdırdı. Çünkü gerçek bid'aderle uğraşmak bir
meşguliyet gerektirir. İmam Haşan el Benna'mn gerçek bid'aüe kasteddikleri
fena, dine zararlı ve müslümanlar açısından da tehlikeli olduğu konusunda ilim
adamları arasmda herhangi bir ihtilaf bulunmayan dine aykın şeylerdi. İzafi an­
lamdaki bid'atlerle kasteddikleri ise, dinin genel mahiyetteki teşviklerinin içeri­
sinde sokulabilecek türden olan, ancak istinbat yolu ile çıkanhnış diğer uygu­
lam alar gibi alışılmış şekilde olmayan yeniliklerdi. Bu anlamda bid'at olup ol­
madığı konusunda fikıhçılar arasında ihtilaf bulunan yenilikleri de izafi bid'at-
lerden saymaktaydı. Onun bu konu ile ilgili açıklamalan, gerçek bid'atlerin ve
onlar karşısında susup diğerleri ile uğraşmanın ne derece tehlikeli olduğunu or­
taya koymaktadır.

M ezhepler arasındaki görüş aynlıklan, kaçuıılmaz bir durumdur. Zaten fe d


meseleler üzerinde bütün ilim adamlarımn icma etmesi oldukça zordur. Buna
göre üzerim ize düşen, bize ulaşan gerçeklere aynen inanmak ve bir takım fe d
meselelerde bizim gibi düşünmeyenleri mazur görebilmektir.

Bu tü r görüş aynlıklan, kalplerin birbirine bağlanması, karşılıklı sevgi besle­


nilmesi ve hayır üzere yardımlaşılması için bir engel değildir. (2)

Aşağıda, ilim adamlanmızın bu konuyu doğnılayan ve onlann neyi bid’at

1) Dr. A li Fakir'in "el 'zz bin Abdusselam ve İslam Fıkhındaki Yeri" adlı kitabından.
2) Bu konu ile ilgili kaynaklar arasında, eski Hadramevt şer'i mahkeme başkanı Seyyid
Abdullah bin M alfuz ile Hüseyni Hadrami'nin kitabı zikredilebilir.
498 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

saydıkları konusunda daha net bir şekil ortaya koyan iktibaslar yapacağız:
Sözük anlam ı ile bid'at: İster güzel, ister çirkin olsun, daha önce benzeri
bulunmayan ve sonradan ortaya çıkanlan her yeniliğe bid'at denilir.

Bid'u ( d Bid*u): Bir konuda ve bir alanda ilk olan şey. Aşağıdaki ayet-i ker­
imede bid*u kelimesi o anlamda geçmektedir
"De ki: "Ben pegamberlerin ilki değilim ." (1) Yani vahye m uhatap olan ilk
k iji değilim. Yahut: Ben söyledikle- rinü ilk kez ortaya atan b ir ki§i değilim ."
Allaha Teala'nm ilahi isimlerinden birisi de Bedi'dir. AUahu Teala, ya-
rattıkannı herhangi bir örneğe dayanmaksızm ve ilk olarak ortaya çıkardığından
ddayı zatım bu isimle isindendiımiştir. Hakk Teala bu sıfatı ile mubdi yanı her
şeyi yoktan veren olmaktadır. Allah Teala, yaratmayı da bir örneğe dayanmak-
sızm ve ilk olarak ortaya çıkardığından dolayı zatım bu isim le isimlendirmiştir.
Hakk Teala bu sıfatı ile mubdi yam her şeyi yoktan var eden olmaktadır. Allah
Teala, yaratmayı da bir örneğe dayanmaksızın.
Bede'a kiaâinden türetilen kdim eler ilk olarak ortaya çıkarma» icad etm e an-
lamlanna gelmdctedir.

Istılah! anlamda bid'at: .İlim adamlan, bid'atm ıstılah! anlamı üzerinde


değişik görüşler belirtmişlerdir. Bazılan bid'atm sım rlanm oldukça geniş tutark­
en bazdan da dar tutmuştur.

1. İmam Şafii (r.a):

İmam Şafii, bid'aü iyi ve kötü ya da yerilen ve övülen diye ikiye ayınr. Bu
niteliği ile kelime Resulullah (a.s) ve raşid halifelerin çağlanndan sonra ortaya
çıkmış olan bütün yenililderi içine ahr.

Harmele bin Yahya'mn şöyle söylediği bildirilmiştir:

"Ben Şafii'nin söyle söylediğini duydum:

"Bid'at iki kısımdır. Övülen bid’at ve yerilen bid'at. Sünnete uygun dü§eni
övülen, sünnete aykırı düzem de yerilendir." (2 )

Rebi de Şafii (r.a)'nin şöyle söylediğini bilidirmiştif;

"Sonradan ortaya çıkarılan isler iki türlüdür. B irincisi, kitab'a, sünnete ic-
maya ve rivayetlere aykırı olarak çıkarılan islerdir. ݧte bu sapıklığa götüren

1) AhkafSuresi: 9
2) Ebu Şa'me'nin Bais adlı eseri, s. J3. Fethu'l Bari, C. 17, s. 10 İbni Hacer: "Bu riva­
yeti Ebu Nu'aym anlam itibariyle İbrahim bin Cuneyd'in belirtilen raviden rivayeti
tankıyla nakletmipir" demiştir.
BİP'AT ve BÎD’AT e h l î 499

bid'attir. İkin cisi, hayır olarak ortaya çıkarılmış olan ve hayır olduğu konusun­
da herhangi bir ih tila f bulunmayan yeniliklerdir. Bunlar da yerilmeyen yenilik­
lerdir." ( 1 )

im am Şafii (r.a) yukanda nakledilen her iki sözünde de Hz. Ömer (r.a)'in:
"Bu ne güzel bir bid'attir" (2) sözüne dayanmıştır.
2- İbni H azm (r.a):

İbni Hazm 'a göre bid'at, Kur'an'da bulunmayan ve Resulullah (a.s)'tan da


hakkında bir rivayet gelmeyen tüm işlerdir.
İbni Hazm şöyle der:

"Arıcak bunların içinde sahibinin sevab alacağı türden olanları bulunduğu


gibi, sahibinin hayır niyet taşıması sebebiyle mazur görüleceği türden olanları
da bulunm aktadır. Sahibinin sevap kazanacağı türden olanları hasen (iyi)
bid'attir. B u bid'at aslı itibariyle mubahtır. Nitekim Hz. Ömer (r.a)'in de: "Bu
ne güzel bir bid'attir" (3) diye söylediği rivayet edilmiştir. Bu sınıra giren uygu­
lam alar hakkında herhangi bir özel nass bulunmasa da şeriatın genel anlamda
m übahlık ifade eden bir nassı bulunmaktadır. Bid'atlerin bir de yerilen ve ma­
zur görülm eyecek türden olanları vardır. Bunlar bozgunluığa neden olan ve
hakkında d elil bulunan uygulamalardır. Bu türden uygulamaların, yerinde
olduğunu söyleyenler hataya düşmüşlerdir."

3- İm a m G azali (r.a):

İm am Gazali İhya adlı eserinde sofra üzerinde yemek yemek konusu ile ilgi­
li olarak şunları söylemektedir:

"Bir şeyin R esulullah (a.s)'dan sonra İcad edildiği söyleniyorsa, bunların


tüm ü ya sa k türden değildir. Yasak olan uygulamalar, sabit bir sünnete ters
düşen, ya h u t şeriatın illeti (yani meşru kılınış sebebi) devam eden bir hükmü or­
tadan kaldıran bid'atlerdir. Zira şartların değişmesi bazı yenilikler yapılmasını
zorunlu kılm aktadır." (4)
4- İb n i E s ir (r.a):

İbni E sir şöyle d e r

"Bid'at iki kısım dır: Doğruya yönelten bid'at, sapıklığa yönelten bid'at. A lla-

1) Yukarıda belirtilen ilâ kaynak. Bunu ayrıca Suyuti. Havi, C. I, s. 539'da nakletnûştir.
2) Buhari (4/250) 31-Kitabu Salati't Teravih. I-Ramazan'ı ibadetle geçirmenin fazileti
babı.
3) Yukarıda geçen yerler.
4) İhya, C. 2, sh. 3, T. İsa Halebi.
500 EL ESAS Fİ S SÜNNE

hu Teala’mn ve Resulullah (a ^ym entrine a y h n dü§en b id ’at, yerilen ve kabul


edilmemesi mümkün olmayan bid’attir. D iğer yanda Allaha Teala'nm yahut Re-
suhdlah (a.sym hoş gösterdiği ve teşvik ettiği genel konuların içine girebilecek
türden olan yenilikler ise övülenlerdir. Daha önce benzeri görülm em iş türdeki
bir cömertlik, eli açıklık yahut bir İyilik övülen hareketler arasına girer. Ancak
bu tür uygulamaların da şeriata herhangi bir rivayete ve nassa ters olmaması
gerekir. Çünkü Hz. Peygamber (a.s) bir iyiliği ilk başlatanın sevap kazanacağı­
nı bildirmiş ve şöyle buyurmuştur:

"Kim güzel bir sünnet (bid’at) başlatırsa, ona kendi sevabı ile birlikte bu işi
devam ettirenlerin de sevabı verilir." (1) Bunun tersi hakkında da şöyle buyur­
muştur:
"Kim fena bir adet başlatırsa, ona kendi günahı ve bu adeti sürdürenlerin
günahı vardı." (2) Bu durum, başlatılan adetin Allahu T eala’nm ve Resulullah
(a,s)'ın emrettiğine aykırı düşmesi halinde olur. B id'at-i hasene (güzel bid'at)
örneği üzerinde Hz. Ömer (r.a) "ne güzel bid'at" diye söylem iştir. B u uygulama,
gerçekte Resulullah (a.s)'ın: "Benim ve raşid halifelerin sünnetine yapışın." (3)
ve "Benden sonra gelen iki kişiye: Ebu Bekir ve Ö m er'e uyun." (4) hadisleri
gereğince sünnet sayılabilecek türden bir uygulamadır.

Bu yorumlamaya (tevile) göre; “Her yem lik bid’attir" (5) anlam ındaki hadis,
şeriatın temel ilkelerine aykırı düşen ve sünnete uym ayan uygulam alara ham-
ledıiebilir." (S)

5* Şeyh Abdullah Dihlevi (r.a):

Şeyh Abdullah Dihlevi 'Şehral Mişkat'ta şöyle söylemiştir.

"Bil H, Resulullah (a.s)'tan sonra ortaya çıkm ış olan her şey bid'attir. Arutak
O'nun sünnetinin ilkelerine ve kurallarına uygun düşen, ya h u t sünnetinden her­
hangi bir şeye kıyas edilebilecek olan bid'at-i hasene (güzel bid'at)dir. Sünne-

I) Müslim (412059) 47-Kitabu'l İlm. 6-İyi ya da güzel bir adet başlatan veya iyiliğe ve
fenalığa çağaaıüa ilgili bab.
2} Müslim, aym yer.
3) Ebu Davud (4l20J) Kitabu's Sunne. Sünnete bağlanmanın gerekliliği babı.
4) Ahned (5/3S5) Timuzi (51609) 50-Kitabu'l Menaktb. 16-Hz. Ebu Bekir (r.a) ve Hz.
Ömer (ra fin menkıbeleri babı. Timuzi bu hadisin hasen olduğunu söylemiştir.
5) Ahmed (41126) Müslim (21592) 7-Kitabu'l Cum'a. 13-Namazı ve hutbeyi kısa (hafif)
tutmakla ilgili bab. Ebu Davud (41201) Kitabu's Süime. Sünnete bağlanmanın ge­
rekliliği babı. Tirmizi (5/44) 42-Kitabu'l İlm. 16-Sünnete bağlanmak ve bid'atlerden
uzak durmakla ilgili olarak gelen rivayetler babı. Tirmizi: "Bu hadis hasen, sahih­
tir" demiştir.
6) Nihaye, C .l,s . 79
BİD’AT V E B İD ’A TEH Lİ 501

tine aykırı düşen ise fen a bid’at ve sapıklıktır. Şeyh İzzeddin Abdusselam, Neve-
vi ve Ebu Şam e de bu görüştedirler." (1)

6- İb n i R eceb H anbelı (r.a);


İbni R ecep Hanbeli de şöyle söylemiştir:

"Bid'at ile kastedilen, şeriatın temel kaynaklan içinde, hakkında delil bulun­
mayan yeniliktir. Şeriatın temel kaynaklarında hakkında delil bulunan bir yeni­
lik, sözlük anlam ı itibariyle bid'at olarak adlandırılsa da şer'i anlamda bid'at
değildir." (2 )

7- İb n i H a cer Askalani (r.a):

İbni H acer Askalani de şöyle söylemiştir:


"Bid'at, kelim e anlamı itibariyle önceden bir örneği bulunmayan ve sonra­
dan ortaya çıkarılan şeydir. Şeriatta ise sünnete karşıt anlamda kullanılır. Bu
anlam ıyla yerilen bir uygulama sayılmaktadır."

İbni H acer bir başka yerde de şöyle söylemiştir:

"Sonradan çıkarılan işler ile ne kastedildiği konusunda hadis-i şerifte şöyle


buyurulm uştur:

"Bizim bu işim iz (dinim iz) konusunda kim ondan olmayan bir yenilik çıkarır­
sa kabıd edilm ez." (3) Şeriatta dayanağı bulıamıayan bir yenilik ortaya çıkarı­
lırsa. buna şeria t ıstılahına göre bid'at denilir. Ancak herhangi bir şer'i daya­
nağı bulunan yen ilik bid'at değildir."
8- İb n i H a c e r Haysem i (r.a):
Hayserai de şöyle söylemiştir:

"Bid'at. sözlük anlamı itibariyle icad edilen, benzeri olmaksızın ortaya


çıkarılan şeye denilir.

Şeriatta ise: Şeriat h o lü n e , genel ve özel nitelikteki delillerine aykırı ola­


rak sonradan ortaya çıkarılan uygulamaya denilir." (4)

1) Keşşaf. Istdahatu'l Funun. C.1


2) Cami'u'l Ulum ve'l Hikem.
3) Buhari (5/301) 53-Kitabu's Sulh. 5-Tarafların haksızlığa götüren bir barışı kabul et­
meleri halinde bu barışın geçerli olamayacağı babı. Müslim (3/1343) 30-Kitabu'l Ah­
diye. 8-Batıl hükümlerin bozulması ve sonradan çıkarılan işlerin kabul edilmemesi
babı. Ebu Davud (4/200) Kitabu's Sürme. Sünnete bağlanmanın gerekliliği babı.
4) Tebyin bi Şerhil Erba'in, s. 221
502 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

9- Zerkeşi (r.a):
Zerkeşi ise şöyle söylemiştir
"Şer'i anlamda bid'at, yerilen nitelikieki yeniliktir," ( 1 )

10- Şeyh M uham m ed Bahit (r.a):

Muhammed Bahit bid'at ile ilgili risalesinde şu açıklamalan yapmıştır;


"Bid'at, ser’i ıstılahtaki anlamı itibariyle sapıklıktır ve yerilen b ir şeydir.
İlim adamlarının vacib, haram vs. gibi kısımlara ayırdıkları bid'at ise, kelim e­
nin sözlük anlamıdır. Bu anlam, şer'i ıstılahtaki anlam ından daha geniştir.
Çünkü şer'i anlamdaki bid'at bunun sadece bir sınıfıdır."

11. D r. Abdullah Draz (r.a):

Abdullah Draz konuyla ilgili olarak şöyle söylemiştir:

"Bi'dat kelimesi, şer'i ıstılahta, sözlük anlamı ile kullanılışından daha özel
bir anlam kazanmıştır. Bu itibarla İslam 'ın ilk dönem inde bid'atm şer'i m ahiye­
ti ile ele alınışında daima batıl olarak anlaşıldığını görürüz. B u yönü ile bid'at,
kitap'ta sünnette ve bu ikisinden çıkarılan delillerde kendisine dayanak bulun­
mayan yenilikler ve yem uygulamalardır." (2)

BÎD’ATIN KISIMLARI
Bid'at, değişik yönlüden kısunlara ayrılmıştın

1. BİD'ATIN N O RM A L İŞ L E R L E V E İB A D E T L E R L E İ L G İL İ
OLMASI
Şeriatta normal iş (el em m i adi) ile, dünya çıkaılanm n sağlanm asına ve
dünyadaki varlıklann değerlendirilmesine imkan veren karşılıkh ilişkiler, insan­
lar arasındaki çeşidi uygulamalar kastedilir. Tanm ve sanayi işlerinin düzenlen­
mesi ve buna benzer çeşitli dünya ilişkilerinin düzene konulm ası, norm al işler­
dendir. Bütün bu işlerde ve ilişkilerde iyi niyet beslenirse, bunlar da ibadet
niteliği kazanır ve karşılığında sevap alınır.

İbadet ve kullukla ilgili işlere gelince: Esasta kişinin Allah'a yaklaşm ası için
vesile edinilmesi amacıyla konulmuş uygulamalar, bu sımftandır. Bu sım fa gi­
ren uygulamalann belirlenmesinde ilk bakışta, kişiyi asıl konuluş amacından
uzaklaştıran bir takım arizi durumlar göz önünde bulundumimaz. Z ikir, namaz,
hac gibi uygulamalar bu sımfa girmektedir.

1 ) İbda',s.22
2) Mizan beyne’s Sunne ve'l Bida, s. 5
BİD A T V E B İD ’A T E H L Î 500

İster inançla ilgili olsun, ister kalbin amdleri ile ilgili olsun ve isterse bedeni
amellerle ilg ili olsun, ibadetle ilgili uygulamdaıda bid'at çıkaımamn meşru 61-.
mayacağı konusımda ilim adandan ittifak etmişlerdir. Bid'aüerin nomud i^ eıle
ilgUi olm ası konusunda bir takım görüş ayrdıklan bulunmaktadır
2. B İD 'A T İN G E R Ç E K VE İZ A Fİ OLMASI
Şatibi, bid'ati "gerçek ve izcfı" diye iki sınıfa ayımuştır.

Gerçek bid’ati, "hakkında gerek kitaptan, gerek sünnetten, gerek ümmetin


icma'ından ve gerekse ilim adamları nazarında geçerli sayılabilecek temel kay­
naklardan delil çıkarılması, genel ya da özel nitelikte bir delil bulunmayan uy­
gulama" diye tarif etmiştir. Böyle bir delili ortaya çıkaran, ya da onun peşinden
giden kişiler, bunun istinbat (delil çıkarma) yoluyla belirlenen hükümlere
uyduğunu ileri sürseler bile, ilim adandan nazannda geçerli bir dayanağı ol­
madıkça meşru sayılamaz. Çünkü söz konusu bid'ati ortaya çıkarardarm ileri
sürdükleri delil, herhangi bir değeri .olmayan şüpheli ve zayıf bir delildir. İşte
bu nitelikteki bid'at, gerçek bid'attir. Bu sıfatta olmayanlar ise mecazi (izafi)'dir.
Gerçek bid'ate örnek olarak şunlan sayabiliriz:

1- Herhangi bir zayıf delile dayamlarak ve şer’i bir mazeret ve geçerli bir
amaç olm aksızın helalin haram, haramın da helal sayılması.

2- Şer'i dayanağı olmayan yeni ibadetler ortaya çıkaniması.


3- Sünnetin geçerli delil olduğunun inkar edilmesi.

Şatibi, izafi bid'ati açıklarken de iki yönünün olabileceğini ifade etmiştir:

1. Şer'i deliller arasında bağlantılı bir delil bulunan uygulama. Bu uygulama


bu yönden bid'at sayılamaz.

2. Hakkında gerçek bid'at için ileri sürülen zayıf delile benzer bir delil bulu­
nan uygulama.

Buna göre izafi bid'at, birinci yönü, heıhangi Inr delile dayanması itibariyle
sünnet telakki edilebilir. İkinci yönü itibariyle ise bid'attir. Çünkü bu İkincisi
gerçek anlamda bir d d ile değil de bir tereddüte ve şüpheye dayanmaktadır. Bu
bakımdan esasta herhangi bir dayanağı yok demektir.

Bu sım ia giren uygulamalar, yukanda belirtilen iki yönden biri ile “açık mu­
halefet (aykırılık)" ya da "açık muvcfakat (uyumluluk)"tm birine girmediğinden
dolayı "izafi bid’at" olarak adlandırılmıştır.

Şatibi, izafi bid'ati de ikiye ayırmıştın


1. Neredeyse gerçek bid'at sayılabilecek kadar gerçek bid'ata yakın nlun
504 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

2. Tam bir sünet sayılabilecek kadar gerçek bid'atten uzak o la a (1)


3. BiİD’ATİN GÜZEL VE ÇİRKİN OLMASI
Yukanda da işaret ettirin iz üzere bid'at kelimesinin iki ardamı bulunmak­
tadır. Sözlük ve şer^ aıdaım.

Sözlük anlamı yönünden, ister övülen türden olsun, ister yerilen türden ol­
sun, ister ResuluUah (a.s)'ın çağından önce, isterse sonra ortaya çıkanlm ış ol­
sun, bütün yenilik ve icadan içine alır.
Şeı'i anlamı konusunda, yukanda da belirttiğimiz üzere, ilim adandan ara­
sında görüş aynlıklan ortaya çıkmıştır.

Şafii'nin ve ona uyanlann görüşlerine göre bid'at, güzel olsun çirkin rdsun
ResiduUah (a.s)'tan sonra ortaya çıkmış olan bütün yenilikleri içine alır.
Bazı ilim adandan ise bir uygulamamn bid'at olmasım, ResuluUah (a.s)'tan
sonra ortaya çıkarılmış ve sünnetine de aykın olması şartına bağlamışlardır.

Şadbi ise, şeriatın, hüküm koyarken birbirine benzer fiiUeıin tüm üm ü kas-
detmesine dayanarak, bir şeyin bid'at olmasım , sonradan ortaya çıkanlm ış ol-
masuıa ilaveten şeriata aykın düşmesi şartma bağlaımştır.

Bütün bu görüş ve düşüncderden, bid'atm güzel ve fena olarak sım flandınl-


masınm, kelimenin sözlük anlamı itibariyle olduğunu anlıyoruz.

Kelimenin beliıtilen sözlük anlamından hareketle bid'at beş kısm a aynlm ış-
ür:

1- Vacib olan bid'at: Bir şeyin vacib olması ile ilgili kuraUara uyan v e hak-
kmda, konu ile ilgili şer'i deliUerin ortaya çıktığı uygulamalar. D inin korun­
ması, hükümlerinin açıklanması ve benzeri konularla ilgili tüm aygulam alar bu
türdendir.

Örnekler:

Kuı'an ayetlerinin bir mushafta toplanması ve insanların bu m ushaf etrafında


birleştirilmeleri. Din düşmanlannm Kur’an-ı Kerim'i tahrif etm e amacı taşıyan
tüm faaliyetlerine karşı durulması ve bu tür faaliyetlerin birbiri ardından orta­
dan kaldıniması.

2- H aram olan bid'at: Haramlık kurallanna uyan ve hakkında, b u konu ile


ilgili şer'i deliUerin onaya çıktığı uygulamalar. Bu türden olan bid'atlerin pek
çok örneği bulunmaktadır. Bunlar bid'atı çirkin gösteren deUUerce kastedilen

l) Şatibi, el ’ltisam. C .l,s . 179


BİD’AT VEBİD’ATEHLİ 505

uygulamalar olduğu konusunda ilim adandanmn götü; bidiğiııe vaidıUan


gerçek bid'aûerdir.
Örnekleri;

Haricilik mezhebi gibi Kur'an ve sünnete aykm boyuncu mezhepler de


M u'tezile.mezhebinin bazı görüşleri de bu türdendir. Allahu Teala’nm maddi bir
varlık olduğunun ileri sürülmesi ve Allahu Teala'mn yaratılmışlara benzetiltneâ
ve buna benzer iddialar.

3- M en d u b olan b id'atler: Mendubluk kurallanna uyan ve bakında, bu


konu ile ilgili delillerin oluştuğu uygulamalar.
Örnekleri:

a) Ram azanda teravih namazımn camide cemaatle kılınması.


b) Y ollann planlı bir şekilde yapılması, sağlam ve geniş binalar inşa edilme­
si, buralare elektrik, su verilmesi suretiyle refahın sağlanması ve buna benzer
kolaylıklar gibi, İslam'ın ilk döneminde ortaya çıkmamış olmakla bitlikte şeriat
hükümlerine de aykın olmayan iyilik türünden bütün yenilikler.
c) D in eğitiminin düzene konulması, en iyinin seçilmesi için uygun sistemle­
rin uygulam aya konulması: İmtihan sistemi ve benzeri gibi.
4- M e k ru h o lan b id 'a t: Mekruhluk kurallaruıa uyan ve hakkmda, konu de
ilgili deliller tahakkuk eden uygulamalar.
Örnekleri:

"Sım rlan şeriat tarahndan belirlenmiş olan mendub (güzd) amellerin artınl-
ması. N am azlarduı sonra otuz üçer te re söylenilmesi gereken “subhanallah. el­
ham dülillah ve Allahu ekber" zikirlelinin, şeriatın ölçüsünü önemsemene ve
sünnete uym am a niyeti olmaksızm sayılanıun artırılması. Çünkü bu hareketle
kişi niyeti iyi olsa da ResuloUah (a.s)'ın belidemiş olduğu sımn aşmaktadır.
Böyle yapılm ası ise mekruhtur. Büyükler bir saat belirledikleri zaman, bu
sım ra gelindiğinde durulması gerddr ve bu sımnn aşdması uygun değildir.

5- M ü b a h o lan b id 'a t: Mübahlık kurallanna uyan ve hakkmda, konu ile il­


gili şer’i deliller oluşan uygulamalar.

Örnekleri:

Haram ve mekruh sımrlan içine girmemek şartıyla insan nefsine hoş gelecdt
yiyecek vs. türü şeylerin artırılması. Yine insamn, arzuladığı giyecek ve mesken
tülü dünyalıklar edinmesi. Kanafi'nin de söylediği gibi bundaki kural; Sonra­
dan ortaya çıkanlan şeylerin şeriatm tem d ilkeleri ve delilleıi açnandım b ir
S06 E L ESAS Fİ’S SÜNNE

d^edendûm eye t:d)i tutulmasıdır. Eğer sonradan ortaya çıkarılan şey. (bid'at)
vaciblik kurallaıma uyuyorsa vacib, haramlık kurallanna uyuyorsa haramdır.
Diğer hOkiimleıden herhangi birinin kurallanna uyuyorsa, o da böyledir. (1)
4. BİD'ATİN İŞİ YAPMAK YA DA BIRAKMAKLA İLGİLİ OL-
MASI
Bid'at kavramı, sünnete aykın bir şeyin işlenmesi anlamım içerdiği gibi,
sünnete aykın şddide heıhangi bir uygulamayı bırakma anlamım da içermek­
tedir. Bir mfidüman, hastsdığm daha da artması ya da herhangi bir zarann or­
taya çıkması gibi geçerli bir sebebe dayanmaksızın, mübah kıhnan nimetlerden
Inrini teikederse, haıam bir şey işlemiş olmaz. Çünkü bu nim etlerden birini al­
ması halinde de herhangi hir veb^ altına girmiş olamaz. Zira m übahlan, almak­
la bırakmak bir tutulmuştur.

Ama kişi mübah bir şeyi nefsine haram kılarsa, yahut belli bir süre için
mübah olan bir nimati almamak üzere adakta bulunursa, bu hareketi ile bid'ate
düşer ve ResıduUah (a.s)'ın sünnetine uymayanlann arasına girer. Nitekim Re-
sulullah (a.s) hiç bir gününü oraçsuz geçirmemek üzere sürekli oruç tutmayı,
hiç uyumamak üzere bütün geceyi ibadetle geçirmeyi ve ham m lardan uzak dur­
mayı düşünenler hakkında şöyle buyurmuştur:

"Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir." (2)


Mübah bir şeyi kendine haram kılamn yahut m übah bir şeyden yararlanm a­
mak üzere nezirde bulunanm durumu Ebi İsrail'in durumu gibidir. B u kişiye Re-
suluUah (a.s), mübah bir şeyi terketme üzere adakta bulunm asımn doğru ol-
madığuu, bu fenahğı bıratoasm ı ve söz konusu adağım bozm asım , om ç tut­
mak ve (meşru) adaklara bağlı kalmak şeklindeki taatlanm da sürdüım esini em­
retmişti.

Çağımızda "bir ameli terketmek" şeklindeki bid'aüerin en açığı, dinin getir­


miş olduğu hükümlere ve ortaya koymuş olduğu nasslara göre hükm etm enin
teikedilmesidir. Yine müslümanlann örtünmeyi, mallarındaki zekat paylanm
çrkarmayı bırakmalarım, yöneticilerin zekat toplama işini durduım alan ve bu iş
için görevliler tayin etmemeleri bu türden bid'aüer arasmdadır.

Yukanda sayılanlar, çok sayıda süneti bırakarak, yerine bid'at türünden adet­
leri uygulamaya koymalaruun dışındadır. Terketmek türünde değil de uygula-

1) K am ^,Furuk,C .4,s. 191


2) Bubari (9II04) 67'Kitabu'n Nikah. 1-Nikaha teşvik babı. Müslim (211020) 16-Kita-
bu’n Nikah. 1•Nefisleri çeken ve gerekli imkanlara da sahip olan kimselerin nikah
ytpmdlanmn müstehab olduğu, nikah için yeterli imkana sahip olamtyanlann da
oruç ile iştigal etmelerinin gerektiği konusu ile ilgili bab.
B İD 'A T V E B ID 'A T E H L t 507

maya koym ak türündeki bid’aüer (fiili bid'aûer) ise gayet çoktur. ResıdüUah
(a.s) hakkında yalan hadis uydurmak, namazın lek'atlaruu aıtmnak, omç tutma
süresini uzatmak, namaz kılmamn yasak olduğu vakiûerde namaz kılmak, oruç
tutmamn yasak olduğu vakitlerde omç tutmak gibi, şeriatta yeri olmayan lûr
takım hükünüerin şeriatın içine sokulması, yahut dindoı olmayan bir takım
görüşlerin v e uygulamalann dinin içine sokulması bu tüldendir.

5. B İD 'A T İN İT İK A D I, KAVLİ VE AM ELİ OLMASI


B id'at inançla, sö d e ve amelle ilgili bid'aûer şeklinde de sımfiandmlmakta-
dır.

E ğer bid'at, Resulullah (a.s)'ın getirmiş olduğu inanç ilkelerine aykın Inr
inam ş şeklinde ortaya çıkmış ise, inançla ilgili bid'ader sımfina girer. Mücessi-
m e fırkasım n. Haricilerin ve benzeri fiıkalann bid'aüeıi böyledir.
E ğer bid'at, ResuluUah (a.s)':n sözlü olarak bildirdiğini de^ştiımek şeklinde
yahut süimetine ters bir söz söylemek şeklinde ortaya çıkarsa, sözle ilgili (kavli)
bid'aûer arasına girer.

Bid'at, Resulullah (a.s)'dan rivayet edilenden farklı bir namaz gibi, açık bir
amel şeklinde ortaya çıkarsa, amelle ilgili (ameli) bid'ader suufina girer. Mtt-
m inlerle ilişkilerinde nifak üzere olmak, sevgi >ve ihlas yönünden İslam'ın
kardeşlik ilkesine uymamak gibi gizli aroeler de bu türdendir.

Burada, inançla ilgili (itikadi) bid'adeıin, en tehlikeli bid'ader olduldanna


dikkat çekm ek istiyomz. Şer’i kaynaklarda bid'adeıi kötüleyen nasslann ço­
ğunda d a bu tü r bid'ader kastedilir. Bid'atin şer'i anlamı, bid'atçi yahut ehl-i he-
va (arzulanm n peşine takılanlar) denilince de ilk akla gelen bu tür bid'atleıdir.

6. B İD 'A T L E R ÎN K Ü L L İ VE G Ü Z'İ OLMASI


B id'ader, yol açtığı durumlar ve şeriata verdikleri zarar açısından faildi dere­
celer arzeder.

B id'atin zaran, sadece o bid'ati çıkarana değil de başkalanna da ulaşıyorsa,


külli bid'ader arasına girer. Çünkü bu tür bid'ader, bir çok konu üzerinde eddsi-
ni gösterecek, yahut birden fazla kişi üzerinde zaran görülecektir. Bir şeyi güzel
ya da fena görm ekte şariat ölçülerini değil de sadece aklı esas alma Ûd'aü, bir
kişi tarafından rivayet edilmiş olan hadisin delil olacağım inkar ederek, böyle
bir haberin hükm ü ile amil etmenin gerekliliğine karşı çıkma bid'ad ve benzer­
leri gibi.

A ncak bid'atin zararian, sadece onu ortaya çıkaranla ilgili ise ve başkalanna
ulaşm ıyorsa bu zaman cüz'i bid'at olarak adlandırdın Heıhangi bir şeyin
ölçüsünde g ü z d görülen işlerdoı olduğu zanrayla sünnete aylan iş yapan
508 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

adamın dummu böyledir. Onun bu muhalefetinin zaran sadece kendisinedir.


Çünkü ortaya artıklan göriişleıi yahut yaptıkları hareketleri yönünden kendile­
rine uyulan kimselerden değildir.

7. B İD 'A T LE R İN YALNIZ VE B A Ğ L A N T IL I O L M A S I
Eğer b ir bid'at, sadece bir konuda aykınlık taşıyıp muhalefet ediyorsa ve
daha başka muhalefetleri ardından getirmiyorsa, basit (yalmz, tek) bid'at olarak
adlandınhr.

İçiçe girmiş, birbirleri-ile bağlantılı halde olan, ancak tek bir konu etrafında
toplanan birden çok muhalefeti içine alıyorsa, bağlantıh bid'at olarak adlandı-
nlır.
Biz konunun çok fazla inceliklerine dalan bazı kimseleri ikna edebilmdc
amacıyla bid'at konusunu oldukça geniş bir şekilde inceledik. B iz h er zaman
m esdderin, kitap, sünnet, ResduUah (a.s)*m ve ashabımn sireti ışığıpda bir in­
celemeye tabi tutulmasım tavsiye ediyoruz. ( 1 )

Yukanda yaphğmuz açıklamalan, teldd amacıyla aşağıdaki nasslarla nok-


tdıyoruz;
îbni Abbas (r.a)'a bir şey sorulduğu zaman onunla ilgili Kur'an-ı Kerim'de
bir açıklama ve hüküm bulunursa, onunla cevap verirdi. Kurian-ı K erim 'de bu­
lunmaz da ResuluUah (a.s)'ın sünnetinde bulunursa, onunla cevap verirdi. Resu-
luUah (a.s)’ın sünnetinde de konuyla ilgili bir şey bulamadığı takdirde Hz. Ebu
B ddr (r.a) ve Hz. Ömer (r.a)'den nakledilen sözlerle cevap verirdi. Onlardan ri­
vayet edilen sözlerde de bulamadığı taktirde kendi görüşünü ortaya koyardı. ( 2)

Ubeyy bin Ka’b şöyle söylemiştir

"Sünnette kanaatkarlık (yahut itidal) bir yol, sünnete aykırı içtihadda bulun­
maktan daha hayırlıdır."
İbni Mes'ud (r.a)'dan da buna benzer bir söz nakledilmiştir:

İbni Avn da şöyle söylemiştin

"Kendim ve kardeşlerim için en çok sevdiğim (arzuladığım) üç şey vardır:


Şu sünneti öğrenmeleri ve onun hakkında soru sormaları, şu Kur'an'ı anlama­
ları ve onun hakkında soru sormaları. Hayır amel dışında, insanları kendi

1) Dr. İzzet Ali Atiyye'nin bid'atın tanımı ve sınıfları ile ilgili el Bid'a: Tahdiduha ve
Mevkiful İslam minha (Bid'atin ölçüsü ve İslam'ın konuya bakışı)" isimli bir kitabı
bulumaktadır.
2) Darimi (H59) Mukaddime. 19-Fetvalar ve fetvalardaki katılık konusu ile ilgili bab.
p i n'A T VE BİD'AT EHLİ

h a lle r in e b ır a k m a la r ı."

Evzai de şöyle söylemiştir.

" R e s u lu lla h ( a . s ) ’ı n a s h a b ı s u b e s ş e y e ö ıe lU lr } ^

m a k , s ü n n e te b a ğ la n m a k , m e s c id le r i im a r e tm e k f C u ^ ^
la n d a c ih a d e tm e k ." v e A lla h y o -
ONSEKİZİNCİ KISIM

H R İST İY A N L A R IN FIRKALARA AYRILM ASI


YAH U D İLERİN FIRKALARA AYRILM ASI
İS L A M ÜMMETİNİN İHTİLAFA DÜŞM ESİ
VE FIRKALARA A YR ILM A SI
SAPIK FIRKALARIN TANINM ASI
FIRKALARA AYRILMA
GİRİŞ
Yahudiler ve hıristiyanlar gibi İslam ümmeti de Arkalara ayrılmış ve bu üm­
m etin içinden çıkan Arkalar, diğerlerinden çıkmış olanlann sayısından daha faz­
la olmuştur.

Kurtuluşa ereceği bildirilmiş olan ehl-i sünnet vel cemaat mezhebine bağla­
narak, sapık mezheplerden uzak duımamn gerekliliği vardır.

K O N U Y L A İL G İL İ R İV A Y E T L E R

ili fli :Jli OlX ^ SjlS j:\

Lsî yV lî «1 * Ol.j 4İİ;

.nîpliyi J*j t ^ l ^_ji ÎÂ*::'}}

429- E b u D avud, Muaviye bin Ebi Süfyan (r.a)'dan rivayet etmiştir:


"Resulullah (a.s) aramızda durdu ve jöyle buyurdu:
"Bakın, sizden önce gelnıiy olan ehl-i Idtap. yeintij iki millete (fırkaya) ayrıl­
dı, Bu ümmet de yetmişüç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan yetnüsikisi cehen­
neme, biri cennete gidecektir. Cennete gidecek olan ise cemaattir (yani cemaate
bağlı kalan, ümmetin temel çizgisinden ayrılmayandır. Çeviren)"

429-Bbu Davud (41198) Kitabu's Sunne. Sünnetin gerlü babı. Ahmed, İiüsned (4U02
İsnadı sahihtir.
514 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

Bir başka rivayette ise ResuluUah (a.s)’ın şöyle buyurduğu bildiriliTliştir;

''Ümmetimin içinden, hastalığa müptela olmuş kimsenin vücuduna kuduzun


yayıldığı gibi, arzuların hakim olacağı bir takım guruplar çıkacaktır. Söz konu­
su hastalıktan etkilenmeyen hiç bir damar ve eklem de kalmayacaktır."

:JÛ ^ ili JjLj öt İIp illi ’jfr —t r *

430* Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a) den rivayet etmiştir:

"Resulullah ( a j) şöyle buyurdu:

"Yahudileryetmişbiryadayetmişiki fırkaya ayrıldılar. Hıristiyanlar da aynı


şekilde (veya aynt sayıda) fırkalara ayrıldılar. Benim ümmetim de yetmişüç
fırkaya ayrılacaktır."

Ebu Davud’un Sünen’inde yer alan bir rivayete göre de Resulullah (a.s) şöyle
buyurmuştur:

"Hıristiyanlar da yetm iştir veya yetmişiki fırkaya ayrıldılar.."

Hadisin kalan kısmı yukandaki gibidir. (1)

jjL ; :Jlî iiUÎ ^ j jjljİJl ^İT\

s tp t jiât ^ ^ ü ji

431- Taberani, Evsat ve Kebir'de Ebu Umame (r.a)'den rivayet etmiştir:

430-Tirmizi (5125) 41-Kitabu1 İman. 18-Bu ümelin fırkalara ayrılacağı ile ilgili olarak
gelen rivayetler babı. Timizi: "Ebu Hureyre'den rivayet edilen hadis, imsen sahih­
tir" demiştir. Cami'in ttMikçisi de şöyle söylemiştir: "Hadis, TirmizTnin söylediği
gibidir. Bu konuda Sa'd (ro), Abdullah bin Amr (r.a) ve Avfbin Malik (r.a)'den ha­
disler nakledilmiştir.
43J-Mu'cemul Kebir (8I32J) Bunu Haysemi, Mecma'u'z-Zevaid (7/258)'de rivayet etmiş
ve şöyle söylemiştir: "Bunu, Taberani Evsat'ta, bir benzerini de Kebir'de rivayet
etmiştir. Ravileri arasında Ebu Ğalib bulunmaktadır ki, bunu İbni Mu'in ve daha
başkaları bazı ilim adamları sika görmüşlerdir. Evsat'taki rivayetin geriye kalan ra­
vileri sikadır. Kebir'deki iki rivayetten birinin isnadı da böyledir.
1) Ebu Davud (41198) Kitabu's Sürme. Sünnetin açıklanması babı.
FIRKALARA AYRILMA 515

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:


"Israiloğullan yetnıişbir fırkaya ayrıldı. Hıristiyanlar da yetmişiki fırkaya
ayrıldılar. Benim ümmetimin arasından'çıkacak fırkaların sayısı otdarınkinden
fazla olacaktır. En kalabalık cemaat (sevad-ı a'zam) hariç, hepsi cehenneme
gideceklerdir."

Y ukandaki nasslara dayanarak biz bu konu ile ilgili üç bölüm açacağız.


B irinci bölüm : Yahudilerin en çok bilinen fııkalan,

İk in ci b ölüm : Hıristiyanların en çök bilinai fııkalan,


Ü çüncü bölüm : İslam ümmetinin arasından çıkmış olan fırkalar.
YAHUDILEMN FIRKALARA AYRILMASI
Bütün tarihçilerin ortak görüşüne göre Tevrat'ın oıjinal şekli kaybolmuştur.
Yahudilerin bizzat kendi kitaplan da bunun doğruluğuna tamklık etmektedir.
Tevrat'ın oıjinal nüshası kaybolduktan sonra, BabU esaretinin arduidan Hz.
Musa (a.s)’ıun beş kitabı yaaalmıştır. Bundan dolayı, bugün Samira yahudileri-
nin elinde bulunan Tevrat'ın, Hz. Musa (a.s)'mn beş kitabmdan faiklı olduğunu
görürüz. Ancak yahudüer ve hıristiyanlar bu Tevrat'ı gerçek Tevrat olarak kabul
etmektedirler. Ahd-i Kadim kitaplarmda, kitaplann en önemlisi olan Tesniye
kitabının kaybolduğu ve yüzyıllar sonra bulunduğu ifade edilmektedir. Bu, Tev-
rat’m diğer bölümlerinin Hz. Musa (a.s)'ya indirilen Tevrat olduğu imajı ver­
meyi amaçlayan bir ifadedir. Yine Ahd-i Kadim kitaplannda çok sayıda yalancı
peygamberin geldiğinden ve komşu beldelerde yaşayan insaıüann ibadet
şeÛUerinin yahudilerin ibadetleri arasına kanştıgından söz edilmektedir. Bu tür
gelişmeler, yahudüer arasında bir çok fiıkamn ortaya çıkmasına neden olmuş­
tur.
D aha sonra yahudüer dünyamn değişik bölgelerine dağıldılar ve yaşadıldan
çevrelerden etkilendiler. Bu durum onlann arasından çıkan fırkaların sayısuun
çokluğunda etkili olmuştur. Çağımızda bu dağılmanm ne derece etidli oldu­
ğunu görmekteyiz. Filistin'e göç eden yahudi gumplaruun her birinin, diğerie-
rinden faiklı yönleri b u lu n m a k tır. Yahudüerin yaşadıldan çevrelerden etki­
lenmelerine örnek olarak, Osmanlı topraklarında ortaya çıkan "dönmeler" fır­
kası ile Habeşistan topraklannda ortaya çıkan Jalasalar" firkasımn dununu
gösterilebilir.
Yahudi firkalanm n tarihi gelişmelerini incelemek ve aralanndaki aynlıklan
ortaya koym ak bu eserin asli amacı arasmda değUdir. Çünkü bu konuyla ü ^
rivayetlerin kuUamlabilmesi için ilmi bir değerlendirmeye ve incelemeye ih­
tiyaç vardır. Ahd-i Cedid kitaplan, örnek olarak yahudilerin Hz. Musa (a.s) ile
karşüaşm alan sırasında Ferrisüer ve Sadukiler diye iki hıkaya aynlmış dm a-
518 EL ESAS Fİ S SÜNNF.

lanndan söz etmektedir. Ahd-i Kadim kitaplanm inceleyenler, bu kitaplann


d ^ ş i k zamanlarda, değişik kalemler tarafından yazılmış olduklarım ve kitap­
lann yazılmasmda södü nakillere dayanıldığım söylemektedirler. Bütün bu
konular değişik görüş aynlıklanna ve bölünmelerine neden olmuştur.
Malik bin Nebi, ’Zahiıe'l Kuı'aniyye' adb kitabında, bazı tarihçilerin, Er-
meya kitabmdan başka hiç bir kitabın asıl nüshasımn bulunmadığım, sadece bu
kitaba güvenmenin mümkün olabileceğim söylediklerim belirtmektedir. (1) Er-
meya kitabı ise, yalan yere kitap oluşturan kalemleri laneüemektedir.
Yahudilerin hrkalannm çok olmasma neden olan unsurlardan biri de Tel-
mud ve onun Tevrat'm yanındaki yeri ile ilgili tutumdur. B azdan Telm ud'u da­
ha üstün tutaıken, bazdan onu Tevrat'tan sonra gelen b ir kitap olarak değerlen-
diıroektediıler. Yahudilerin bölünmelerinde etkisi olan bunun gibi pek çok ne-
do) bulunaİMİir. Biz aşağıda Dr. Şelbi'nin, yahudilerin bazı fiıkalan hakkında
Inlgi veren ve paıçalanmalannm sebepleri üzerinde duran bir kitabm dan bazı
bilgiler aktanyoruz:

Dr. Şelbi söz konusu kitabmda şöyle diyor;

"Ahd-i Kadim'in düzenlenmesi ijine çok sayıda yazıcının katılm ış olması


nedeniyle içerisine pek çok yanlışlık girmiştir. Örnek olarak bu yanlışlıklardan
bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
"Ahd-i Kadim kitabmda geçen rakamlar dikkatlice incelenip yazılm ış ol­
madığından bu konuda yanlılıklar olmuştur. Mesela, Huruç (çıkış) kitabında
İsrailoğullarının Mısır'da kalış sürelerinin 430 yıl olduğu ifade edilmektkedir.
Gerçekte ise bu süre 215 yıldır. Ahd-i Kadim'in tefsirini yapanlar bu sayımn
yanlış yazıldığını itiraf etnüşlerdir. Hz. Musa (a.synın çıkışından hemen önceki
dönemde Mısır'da yirmi yaşına ulaşabilmiş erkeklerin sayıları ile ilgili olarak
Aded (sayı) kitabında verilen rakamın doğru olması da aklen mümkün değildir.
Israiloğullan Mısır'a girdiklerinde yetmiş kişi idiler. Bunların iki asır içinde
yüzbinleri yahut milyonları bulmuş olması imkansızdır.
Tevrat lâtaplannda oğulların, babalarının işledikleri hatalardan dolayı ce-
zalandırdacakları ifade edilmektedir. Hatta üç dört nesil önceki dedelerinin
günahlarından bile sorumlu tutulacaUan belirtiliyor. Bununla ilgili ifade şöy-
ledir:

"Babaların günahları, oğullara yüklenir. Yine oğulların oğullarına da yükle­


nir. Hatta üç dört nesil sonrasına kadar sürer.” Hazekyal kitabında ise bunun

I) Aluü Kadim ile kastedilen bugün yahıuUlerin elinde bulunan Tevrat, Ahd-i Cedid ile
kastedilen ise hıristiyanlarm elindeki Incil'dir. Ahd-i Kadim ve Ahd-i Cedid kitapları
denilirken de buralarda yer alan bölümler kastedilmektedir. (Çeviren)
YAHUDİLERİN nR K A LA R A AYRILMASI 519

tam tersi bir iddia yer almaktadır. Oradaki ifade de şöyledir:

"Hatayı imleyen can, kendisi ölür. Oğula babanın günahından bir şey yüklen­
mez. Baba da oğulun günahından bir şey yüklenmez. İyilik işleyenin iyiliği ken­
dinedir. Fenalık işleyenin fenalığı da kendinedir.”Bu iki ifade arasında açık bir
tenekuz bulunmaktadır.

Hükümler bir kitaptan diğerine farklılık arzetmekte, değişik kitaplardaki


hükümler arasında gayet açık ayrılıklar görülmektedir. Aded (sayı) kitabının
yirmisekizinci \e yirmidokuzuncu ayetleri ile Hazekyal kitabının kırkdördüncû
ve kırkbeşinci ayetleri karşılaştırıldıklarında, bu farklılık açık bir şekilde görü­
lür."

Ahbanı'l Eyyami's Sani (İkinci Gün Haberleri) kitabında ise şöyle bir ifa­
deye yer verilmiştir:

"... çünkü Rabb İsrail kralı Ahaz sebebiyle Yehuza'yı zelil eyledi." Burada
"İsrail" ifadesi kesinlikle yanlıştır. Çünkü Ahaz, İsrail'in değil, Yehuza'nın kra­
lıydı. Buna benzer bir yanlışlık aynı kitabın son ayetinde de görülmektedir.
Orada Nebubez Nasr'ın Yehuyakin'i görevden alarak yerine kardeşi Sıdkiyya'yı
kral yaptığı ifade edilmektedir. Gerçekte ise Sıdkiyya, Yehuyakin'in kardeşi
değil amcası idi. Bu nedenle Ahd-i Kadim'i tercüme edenler, bu iki konunun
gerçeğe ve tarihi bilgilere uygun düşmasi için düzeltme yapmışlardır."

Y ukanda verilen bilgilerin yer aldığı bölümlerden önceki bölümlerde, Nebu-


hez Nasr'ın, Yehuyakin'i Babil'e esir olarak gönderdiği ifade edilmektedir. Tari­
hi gerçeklere göre ise, Nebuhez Nasr onu Orşelira (Kudüs)'de öldürmüş ve ce­
sedinin sur dışına ablmasını emretmiş, gömülmesine engel olmuştur. Bu bilgile­
ri ise yahudi yazar Yusifas nakletmektedir.

Beşinci Zebur’un İbranice nüshasımn 128. fıkrasında "onun sözüne karşı is­
yankarlık etmediler" ifadesi geçmektedir. Yunanca nüshasında ise bu ifade:
"Onun sözüne karşı isyan ettiler" şeklindedir. Bu iki ifadeden birisi mutlaka
yanlıştır. Bu yanlışlığı batıdaki Ahd-i Kadim tefsircileri de kabul etmişlerdir.

Bunlar Ahd-i Kadim'de yer alan yanlışlıklann ve tenakuzlann çok az bir


kısm ıdır. B iz burada söz konusu yanlışlıklann tümünü sıralamayı amaçlamadı­
ğım ız için sadece bazı örnekler sunmak istedik.

İlim adamlan, Tevrat kitaplarının en önce yazılanınuı Tekvin kitabı olduğu


üzerinde görüş birliği içindedirler. Bu kitabın bir kısmı Yehuza'da, bir kısmı da
İsrail'de yazılmış, daha sonra yahudüerin devletlerinin yıkılmasının ardından
Yehuza'da ve İsrail'de yazılanlar arasmdaki aynlıklar gidailmiştir. Kesin olan
görüşe göre Tesniye kitabı Azra tarafmdan yazılmıştır. Tevrat'ın beş kitabuun
bugünkü şeklini ise milattan önce 300 yılında aldığı anlaşılmaktadır
520 EL ESAS FÎ'S SÜNNE

Well, Ahd-i Kadim kitaplarmın ilk olarak Babil'de bir araya getirildiğini ve
M.Ö. 5 yılında ortaya çıkanldığım belirtmiştir.

Bunlar, Tevrat kitaplannm hangi şartlarda düzenlendiği konusunda özet bil­


gilerdir. Bu kitaplan yazanlann sayısı ise hayli fazladır. Tevrat yazıcılan içinde
en çok bilinenleri kahin Azra'dır, Tevrat'm tedvini konusunda en çok onun
admdan söz edilir. Hosmer, Azra'mn M.Ö. 5. yılın ortalarında yahudilerden bir
gurubu Filistin’e nakleden kişi olduğunu ifade etmiştir. Bu kişi söz konusu ya-
hudi gurubunu Filistin'e naldetmekle orada yeniden yahudilere hayatiyet ka­
zandırdı. Daha sonra Ahd-i Kadim olarak adlandırılan kitabm bir çok bölümünü
de bu kişi ortaya çıkardı. Azra adh kahinin başlattığı işi, ondan sonra gelen ka­
hinler tamamladılar. Mukabin döneminde Ahd-i Kadim'in hem en hem en hepsi
bütün bölümleri ile ortaya çıkarılmıştı, ancak bugün bilinen düzeni içerisine so-
kulmaımştı.
Yahudiler arasmda çok sayıda fırka mevcuttur. Bu fırkalar tem el ilkelerde,
hayat ölçülerinde ve varlıklar alemine bakışta bile birbirlerinden aynldılar. Biz
aşağıda İm hıkalann ileri gelenlerinden söz edecek ve biıbirleriyle birleştikleri
ve ayıddıkûan noktalan açıklamaya çalışacağız.

F E R R İS İL E R
Ferrisiler, hahamların yüksek bir konum sahibi cüduklanm, m a'sum günahsız
dduklannı, onların sözlerinin Allah'ın sözü telakki edileceğini v e onlardan
ktnfananın Allah’tan korkma anlamına gdeceğini ileri sürmüşlerdir. Sözlerin­
den bazdan şöyledir

"İnançlı kikinin hahamların sözlerim çeriat (din düzeni) olarak kabul etmesi
gerekir. Çünkü onların sözleri diri olan Allah'ın sözüdür. Haham, senin sağ eli­
nin gerçekte sol el olduğunu veya bunun tersini söylerse, sen onun sözünü doğ-
nda ve tartılmaya girme..." Bo görüşleri nedeniyle ferrisiler herhangi b ir içtiha­
da başvuımamışlardır. Haham kutsal, ma'sum ve günahsız sayıldıktan sonra
içtiha- da niçin gerek duyulsun ki? Haham bütün sorulara cevap verebüir...

Papaz Bukes şöyle söylemiştin

"Ferrisiler dinde ferdiyetçilüc düzenini kurmuşlardır. Bunlar tamamen ruh­


larla ilgili törenler icad etmiş, ahiret inartcı konusuna iyice dalm ış ve a şın ke-
henuta karşı laiklik düzenini savunmuşlardır."

SADDUKÎLER
Bazı araştırmacılar bu adm, Hz. Süleyman (a.s) zamamnda yaşam ış olan
büyük kahin Saduk'a yahut aym adı taşıyan ve M.Ö. üçüncü asırda yaşam ı;
(dan bir başka k ^ e nisbetle verildiği görüşündedirler.
YAHUDÎLERİN FIRKALARA AYRILMASI 521

Bu guruptan olanlar, ölümden sonra dirilmeyi, ahiıet hayaüm, hesabı, cenne­


ti ve cehennemi kabul etmezler. Bunlann görüşleıine göre insamn yaptığı amel­
lerinin karşılıkları dünyada iken verilir. Güzel amel, sahibi için hayır ve bereket
getirir. K ötü amel ise sahibini sıkıntılara ve zorluklara düşürür.
Şaddakiler, Talm ud’un şifahi öğretilerini kabul etmezler. Hatta Tevrat'ın bile
mutlak anlam da b ir kutsaUıgımn bulunduğuna inanmazlar. Şeytanlann ve me­
leklerin varlığım inkar ettikleri gibi, bir kişinin sonsuz hayata kavuşmasma da
inanmazlar. K aza ve kadere inanmayıp, herkesin seçim özgürlüğüne sahip
olduğunu yani dünya hayatında istediği gibi hareket etme konusunda bir seçim
özgürlükleri olduğunu ileri sürerler. Bunlar işleıin Allah tarahndan d e p , insan
tarafından yaratıldığım söylerler. Gelmesi beklenen Mesih'i de inkar ederler ve
onun gelmesini beklemezler.

KURRALAR
K urralar yahudiler arasmda azınlığı oluştunnaktadırlar. Ferrisiler zayıfladık-
lannda, Kurralar diye bir gump ortaya çıkrmş ve Ferriâlerden ölaıılaıın yerine
geçerek onlann prestijlerine kavuşmuşlardır.

K urralar kutsal kitap olarak Ahd-i Kadim'den başka bir kitabı kabul etmez­
ler. H aham lann birbirlerinden alarak naklettikleri ileri sürülen şifahi rivayetler
bunlarda yoktur. Dolayısıyla Kurralar, Talmud'u da kabul etmezler.

K urralar içtihadı kabul ederler. Buna göre sonradan gelenler, öncekilerin bir
yanlışlığım tesbit ettiklerinde bunu düzeltme haklan bulunmaktadır. Onlara
göre kendileri ile evlenilmesi yasak olanlar (muharremat) ile ilgili yanlışlıklar
bu niteliktedir ve bu yanlışlığı sonradan gelenler tesbit ederek düzeltmişlerdir.
Söz konusu hata şudur: Kendileri ile evlenilmesi yasak olanlarla ilgili ayetlerin
beşincisine göre babamn hamnunın bir başka kocadan olma kızı ile evlenmesi
açıkça yasak kıluımışken, öncekiler bunu helal saymışlardır.

Y A Z IC IL A R
Bu isim , yahudilik ahkamı ile ilgili somlar soranlara bilgi vermede yazı yaz­
m a m etoduna güvenen bir yahudi gumbuna verilmiştir. Bunlann durumu Idtap
nesihcilerinin durumuna çok yakındır...

B unlar bazen düşünürler, bazen de seyyidler olarak adlandınimakta idiler.


B unlann herhangi birine hitab edilirken "baba" denilirdi. Siyesi nühız, burdarm
dışındaki din adamlaruun eline geçince, bunlar şeriat sancağuun taşıyıcılan ola­
rak kendilerini gösterdiler. O zaman, İran, Grek ve Roma düşünürleri ile bağ­
lantı kurarak dini alara "ketebenin (yazıcılar gurubunun)" kapmasını «ağladılar

Y azıcılann durum lanm iyileştiren ve konumlarını yükselten bir ikinci gdiş-


522 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

me de, bu gomptan olaıdann her birinin bir okul inşa ederek, bu okulun yöneti­
cisi Ve öğreticisi olması oldu. Böylelikle bunların her birinin öğrettikleri bilgile­
ri alan ve onlan çevreye yayan öğrencileri yetişti.

TUTUCULAR
Bunlar yahudi fukalanndan bir hıkadır. ’Guignebeıt' adlı kitapta bilhassa bu
fiıka hakkında bilgilere yer verilmiştir. Söz konusu kitabın bazı önemli parag-
raflannm tercümesini aşağıda veriyomz:

"Filistin'de, diğer fırkaların arasında ferrisilerle yakın bağlantısı bulunan


bir fırka vardı. Bunlar inanç esaslarının çoğunda ferrisilerle birleçiyorlardı.
Beklenen Mesih'e inanıyor, vatana bağlılığı öne çıkarıyor ve ibadete meyledi­
yorlardı. Ancak hu gurup, bağnazlık ile kendini gösterdi. Hatta dinsizlikle yahut
yahudi olmayanlara yakınlık göstermekle itham edilen vatandaçlarına karşı
düşmanlıkları ile tamndılar.”
M.S. 8. yüzyılda Şirin adh beldede, yahudilerden bir adam ortaya çıkarak
kendisinin beklenen Mesih olduğunu ileri sürdü. Bu adam ken d iân in lîlistin 'i
geri ^ a mudzesini göstereceği va'dinde bulundu. Yine aym yüzyılda, İsfa­
han'da, Ebu İsa adında ferrisilerden bir başka adam ortaya çıkarak kendisinin
Mesih olduğunu ileri sürdü. Bu adam, Hlistin'in ancak oklarla geri alınabi­
leceğini ileri sürerek, yahudi topluluklardan onbin kişilik b ir ordu hazırladı. Bu
olaym ardından, Emeviler devletinin çökmesi ve yerine AbbasoğuUan devleti­
nin kurulması ile bütün İslam dünyasım sarsan çalkantılar dönemi başladı. Bu
çalkantılar döneminde Ebu İsa hareketi belli bir süre varlığım sürdürdü. Çünkü
kan dökücü Ebu Abbas Seffah, Abbasi devletinin yeni kum im uş olm ası nede­
niyle ortaya çıkan çeşitli problemlerle ilgilendiklerinden Ebu İsa hareketi ile il­
gilenmedi. Ancak daha sonra yönetim, halife Mansur’un eline geçince, yahudi-
leıin ordusuna çek ağır bir darbe vurdu ve bu orduyu tamamen dağıttı. Ebu İsa
da kuzeye doğm kaçtı. Bu tarafa kaçarken, orada yahudilerin gizlenm iş liderle-
rinden biri ile buluşacağım ve Rlistin'i geri almak için onunla yardımlaşacağım
söylüyordu.

Onyedinci yüzyılda da Selanik'te Sabetay Zifi adında bir yahudi ortaya çıktı.
Bu kişi yahudi kültürü hakkmda geniş bilgiye sahipti. Yjüıudilerin beklenen
M esM e ilgili bütün rivayetlerini ve söderim incelemişti. Zifi, yahudilerin Av-
rapa'da otuz savaşında neler çektiklerini görmüştü. Çocukluğunu ve gençliğini
bu savaşm devam ettiği yıllarda geçirmişti. Sabetay Zifi kendim , beklenen M e­
sih olarak ilan etmek üzere hazırladı. İbadet ve oraca ağırlık verdi. D eğişik bel­
deleri dolaşmaya başladı. Yahudileri etrafinda toplamak için davet çalışm alan
yapıyor ve beklenoı Mesih'in ortaya çıkma zamammn yaklaştığım söylüyordu.
1666 yıh girinci Zifi, yahudilere yönelik ilk mektubunu açıkladı. B u açıklama
YAHUDtLERtN FIRKALARA AYRILMASI 523

için de yahudilerin oruç ve hüzünle geçirdikleri bif günü seçti. Çünkü bu günün
üzüntü verici anılarla bağlantısı vardı. Bu mektubunda şuıdan söylüyordu:

"Allah’ın ilk öğlu, Mesih ve İsrail halkının kurtarıcısı olan Sabetay Zifi'den
bütün İsrailoğullarına... Selam... Allah'ın, oğullarına vadiidn gerçekleşeceği
büyük günü görmeye layık olmanın mukadder kılındığına göre mutlaka hüzün­
lerinizi ferahlığa, orucunuzu da ziycfete çevirmeniz gerekir. Çünkü siz artık
bugünden sonra ağlamayacaksınız. Artık nimetlerden yararlanın ve zengin
olun. Bundan önce üzüntü ve elemlerle geçirmekte olduğunuz günlerinizi de
artık bayram gününe çevirin..."
Sabetay daha sonra büyük bir gayret içinde değişik yeileri dolaşarak çağn-
sıra ulaştm na çalışmalanna başladı. Yahudi hahamlan, bütün yahu^ler arasm-
da h ıd a yayılmaya başlayan bu hareketin önüne geçemediler. Böylelikle Sabe­
tay Zifl'nin doğu memleketlerindeki taraftariannın yanısıra Arosterdam, Ham­
burg v e Londra gibi batı şehirlerinden de taraftaılan oıtaya çıktı. Ona inananlar,
kendilerini onun davasma öylesine vermişlerdi ki, mallarım satıp, varhklanm
toparlayıp gurbet illerinden, yeniden Filistin topraklanna dönmek için
hazırhklara başlamışlardı. İran'da yahudi işçiler, patronlarmın sözlerine karşı
gelerek ziraat işlerini durdurdular. Yahudiler her tarafta adeta çarpılmışa dön­
m üş ve Sabetay Zifı'nin yeniden gündeme getirmiş olduğu fikrin köleleri hıdine
gelmişlerdi.

2Sfi, gerçekleştirmiş olduğu haşandan dolayı iyice gayrete geldi. Yahudile­


rin gelenek ve yaşayışlarında cür'etkarca değişiklikler yapmaya başladı. Yu-
kan d a işaret ettiğimiz mektubunda geçen ifadelere göre, yahudilerin oruç ve
bayram günlerini değiştirdi. Gelişmeler onu o kadar gayrete getirdi ki, kendisini
büyük bir güç ve yetki sahibi insan olarak gömıeye başladı. Buna binaen kar­
deşlerini ve etrafına toplanan yandaşlanm ve dosüanm kendi hakimiyeti altına
gireceğini ileri sürdüğü beldelerin herbirine kral tayin ettikten sonra onlara taç­
lar dağıtm aya başladı. Kendi şahsı için de "krallar kralı" ünvanım seçti.

Sabetay Zifî davet çalışmalan sırasında müslümanlann hilafet mericezi olan


İstanbul'a da girdi.

Araştırmalardan anlaşıldığma göre müslüman halife de, ilk çıkış dönemle­


rinde Sabetay Zifi hareketine karşı bir tavır almamıştı. Çünkü o, başlangıçta
'Sabetay' ism i etrafında ortaya çıkan hamaset ve tarafgirliği direk karşısma al­
m ak istememişti. Müslüman halifenin bu hıtumu ise, Sabetay'a hilafet merke­
zine kadar giim e cesaretini verdi. Fakat halife onu burada tutuklattı, hapsedil­
m esine karar verdi ve Çanakkale boğazı kalesindeki hapishaneye gönderdi.
H alife belli bir süre sadece bu kadaritk bir uygulama ile yetindi ve barşketin
üzerine daha fazla gitmedi. Bu tutukluluk sırasmda Sabetay'ın yahudiler
524 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

arasındaki kıymet ve derecesi daha da arttı. Çok sayıda yahudi, liderlerinin ne


durumda olduğunu öğrenmek amacıyla İstanbul'a gitti. Ancak PolonyalI yahudi
hahamlardan birisi bu sıralarda Sabetay'ın yalancı olduğunu açıkladı ve onun
hareketinin banş ve güvenliği tehdid ettiğini ileri sürdü.
Sultan 4. Mehmet bu ayrılığı bir fırsat olarak değerlendirmek istedi ve Sabe-
tay'ı kalabalık bir topluluğun önünde karşısına çıkardı. Başanlı birkaç askeri de
onu Öldümıeleri üzere yanına aldı. Sultan 4. Mehmet bu sırada, k en e sin in Al-
lah'm oğlu ve kurtancı Mesih olduğunu ileri süren Sabetay'ın üzerine kurşun
girmesini önleyebilmesi halinde yahudiliğe gireceğini açıkladı. B u arada, böyle
bir şeyi başaramayacağma kanaat getirmesi halinde kendisinin yalan söylemiş
olduğunu açıldayarak İslam'a girmesi için fırsat tamdı. Sabetay hem en kurtuluş
tarahm seçti ve kendisinin daha önce yalan söylemiş olduğunu itiraf etti ve
başka bir Imrtuluş yolu görmediğinden dolayı müslümanltğı seçti. Bundan son­
ra Mehmed Efendi adım aldı. Böylelikle bu kişinin başlatmış olduğu çalkantı
sona emıiş oldu. Yahudiler bugün hala Mesih'in gelişini beklemektedirler.
HRISTIYANLARIN FIRKALARA
AYRILMASI
Çağım ızda yaşamakta olan hıristiyan fırkalanmn en meşhurlan katoliklik,
ortadoksluk ve Protestanlıktır. Bu mezheplerin tümü de dört Incil'i kabul etmek­
tedir. B u dört Incil'in hepsi Hz. Mesih (a.s)'in dinini değiştirmiş olan Pauls
ekolünün ürünleridir. Protestanhk diğer iki mezhebe göre daha çok ilgili
görmektedir. Katoliklik, ortadokduk ve protestaıüık mezheplerinin herbiıinin
m ensuplan da çok değişik fırkalara aynlmışlardır. İleride göreceğimiz gibi,
hınstiyanlar dört încil'i kabul etme karan almadan önce, çok sayıda İncil ortaya
çıkmıştı. H er bir hinstiyan Bıkası, bu İncirlerden birisini kabul ediyordu, ilk
dönem hıristiyanlan arasmda pek çok aynlıklann ortaya çıkması ile, Nikiya
konsili toplandı. Daha sonra gelen hıristiyanlar arasında çılouı çok sayıdaki ih­
tilaflarla ilgili olarak da pek çok konsil toplanmıştır. Hıristiyanlar arasında ne­
den bu kadar çok ayrılık ve ihtilaf çıktığım anlamak için Dr. ŞeM'nin eserinden
hıristiyanlık ve konsOleri ile ilgili bilgileri vermek istiyomz. Başlangıçta
hıristiyanlık düşmaıdaruun hıristiyanlara, daha sonraki dönemlerde de huisti-
yaıdarm biıbideıine nasıl zulüm va baskı yaptıktan hakkında da aşağıda yaptı­
ğım ız iktibaslarda bilgiler bulacaksımz. Bu bilgilerin ışığmda, çok sayıda
hıristiyan mezhebinin ortaya çıkmasına ve soma da bunların çoğunun variiğım
sürdürm esine etki eden unsuılar hakkında fikir edinmdc mümkün blalHİecdctir.

K O N S İL L E R
KonsiUer iki türlüdür: Uluslararası m'telikte olanlar ile bölgesel rûtdikte
olanlar. M ilattan sonraki ilk yüzyıllarda biricaç kez uluslararası nitelikte konsil
toplandı. Bu konsillere bütün bölgelerden kilise temsilcileri katıldılar. Bu kon-
sillerin toıdanmasuun birinci nedeni bir takım ilginç dini mezheplerin ortaya
526 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

çıkması, bu gibi mezhepler hakkında incelemede bulunulması ve bu mezhepler


ve çıkaranlan hakkında kararlar alınması idi. Bu dönemlerde uluslararası nite­
likte sekiz konsil toplanmıştır.

Bugünkü hıristiyan mezheplerinin taraamınm üzerinde birleştiğini gördüğü­


müz temel inanç kurallan bu konsillerde belirlenmiştir. M esih (a.s)'in ilah
olduğunun ileri sürülmesi, Ruhu'l Kuds'ün ilah olduğu iddiası, bu iddialarla tes­
lis -üçleme- inancımn kesin şeklinin belirlenmesi bu toplantılarda olmuştur.

Bölgesel nitelikte ise çok sayıda konsil toplarunıştır. Kiliseler inançla ilgili
herhangi bir iddiayı kabtd edip etmeme konusunda konsiUer toplam akta idiler
ve bugün bu uygulama hala sürmektedir. Bu gibi konsillerde, herhangi b ir inanç
ilkesinin kaldırılması, yahut bölgesel nitelikte konuların görüşülm esi konulan
da gündeme getiriliyordu.
Burada hıristiyanlann konsiUerinden söz ederken bu konsiUeıin, gerek ulus­
lararası, gerekse bölgesel nitelikte olanlanmn önemlilerinden kısa ve özlü şekil­
de bahsetmemiz yerinde olacaktır.
1. Nikiya (Nicaea: İznik) Konsili: 325 yılında toplarunıştır. B u konsil Are-
ous*un savunduğu sanılan vahdaniyet (Tamının birliği) inancım reddetm ek
amacıyla toplanmıştır. İznik konsili, hıristiyanlann en önemli konsUi olarak bi­
linir. Çünkü bu konsilde hııistiyanlık inancı ile ilgili en önem li kararlar
alınmıştır. Konsil, İmparator Büyük Konstantin'in emriyle toplanm ış ve 2048
adet nÂani papaz katılmışb. Bu toplantıda Mesih (a.s)'in tann olup olmadığı
tonusunda şiddetli tartışmalar çıkmıştı. Hatta bu tartışmalar kavgalara dönüştü.
Büyük çoğunluk Areosu'n görüşünü savundu. Gelişmeler üzerine İm parator
kopsilin dağılmasım emretti. D ^ a sonra konsil yeniden toplandı. A ncak bu
ikinci toplantıya sadece teslis (üçleme) inancmda olan ve M esih (a.s)'in tann
olduğu- nu Heri süren papazlar katıldılar. Bu ikinci toplantıya katılan papazlaım
sayısı 318 idi. İmparator kendisi de bizzat bu toplantıya katıldı. B u konsilde
hıristi- yanlığm temel inanç ilkeleri ile ilgili oldukça tehlikeli kararlar alındı.
Halen günümüzdeki kiliseler^ bu ilkeleri benimsemektedirler. Söz konusu karar­
ların önemlileri şûrdardır.

a) Mesih (a.s)'in tann olduğu ve insanlığm işlediği günahlann bağışlatılm ası


için yeniden çarmıha g e rilm e üzere yeryüzüne ineceği ilkesi.

b) Elçi Pauls'un "sadece l»r tek kadımn kocası olma" sözüne uyularak, k a ­
hinlerden (papazlardan) ikinci bir kadınla evlenmdk isteyenlere izin verilm em e-

c) Konsil, Incil’lerden sadece yukandald ilkeleri kabul edenlerin baıim senip,


budann dışında kalan bütün Incil’lerin ve mektuplann im ha edilm esine karar
HRİSTİYANLARIN FIRKALARA AYRILMASI 527

verdi.
Böylelikle Pauls ekolü, Hz. îsa (r.a)'nın havarilerinin insanlara taıutmış ol-
duklan hidayet çizgisine karşı üstünlük sağladılar. O dönemde tevhid inancı
daha kuvvetli olduğu halde, Bizans yönetimi Pauls’un ortaya attığı sapık inancı
resmi m ezhep olarak benimsedi. Bunun sonucunda uğradıklan baskılar nede­
niyle içe kapanmayı ve gelişmeler karşısında suskun kalmayı tercih ettiler.

2. Bölgesel S u r Konsili: Bu konsil, yukanda sözü edilen İznik konsilinden


birkaç yıl sonra toplanmış ve bu konsilde Allah'ın tek olduğu, Mesih (a.s)'in de
onun elçisi olduğu yolunda karar almmıştır. Böyldikle vahdaniyet inancındaki
Areous'un görüşlerine yeniden hayatiyet kazandmlmıştır. Ancak bu konsil res­
men kabul edilmemiştir.

3. B irinci K onstantiniyye Konsili: 381 yılında toplanmıştır ve bu konsilde


Ruhu'l Kuds’un ilah olduğuna karar verilmiştir.

4. B irinci Efes (Ephesus) Konsili: 431 yılında toplanmış olan bu konsilde,


M esih'in tek tabiatlı ve tek meşietli olduğuna, (kendisi ile hiç cinsd ilişkide bu­
lunulmamış) Hz. Meryem'in ilah doğurduğuna, bu yüzden "ilah anası" olarak
adlandm lacağm a karar verilmiştir. Bu konsilin kararlan Nestur'un iddialanm
reddetme amacı taşıyordu.
5. İk in c i E fes Konsili: 449 yılmda toplanmış olan bu Iransilin toplanmasuu
İskenderiye Patriği Deskoris istemişti. Deskoris bu konsilin, Kurş ve tbrina pa­
pazı Sazorisus ile Sur papazı Nestuı'un görüşlerini yeniden diriltmeyi amaçla­
yan davet çalışmalaruu red amacıyla toplanmasuu istemişti. Bu konsilde söz
konusu iki papazm safdışı edilmesi yolunda karaılar alınmıştır. Ancak Roma
kilisesi bu konsili taıumanuştır.

6. C halecodon Konsili: Bu konsil 451 yılmda toplanmış ve Birinci Efes


Konsili karariann te'yid ederek, İkinci Efes Konsili kararlaruu reddetmiştir. Bu
konsilde, N estur ve Diskoris ile bunlann peşinde gidenler lanetlenmiştir. Bu
konsilin açılışı Konstantiniyye'de yapılmış, sonra Chaiecodon'a geçUmiştir.
Konsile, Rom a papazlannm yamsıra, Iskenderiyye Patriği Diskoris ve ona bağlı
p iy azlar d a katılm ı^aıdı. Birinci gün taraflar arasmda şiddetli tartışmalar
olmuş, bu gelişmeler üzerine ikinci gün Patrik Diskoris ile papazlan zor kul-
lam larak oturum a alınmamışlardır. Toplananlar, Mesih'in iki tabiatı ile iki
m eşieti olduğunun kabul edilmesini istediler. Diskoris, İmparatoıun bununla il­
gili kararın kabul edilmesi yönünde isteğini reddetti. Bunun üzerine İmparator
da onu M ısır dışma sürdü ve o da süıgüne gittiği yerde öldü. Mısır kıptileri bo­
ğun hala. Chalecodon Konsili kararlanna kaı^ı çıkmakta ve tskenderiyye Pat­
riği D iskoris'e yakınlık duymaktadırlar.
528 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

7. İkinci Konstantiniyye Konsili: Bu konsil 553 yılında toplanmış, İznik,


Birinci Konstantiniyye ve Chalecodon konsillerinde alınan kararlan te’yid
etmiştir. O sıralarda ortaya çıkmış olan ruhlann tenasühü (halden hale dönüşe­
bileceği, bir bedenden başka bedene geçebileceği inancı) ve M esih'in bir haki­
kat değil, hayal olduğu yönündeki fîkirleri ortaya atanlar bu konsilde lanetlen-,
roiş ve kovulmuştur
8. Üçüncü Konstantiniyye Konsili: 680 yılında toplanmış olun bu konsilde
Mesih'in iki tabiatı ve iki meşieti olduğuna karar verilmiştir. Bu yöndeki karar,
Mesih'in sadece bir tabiatı ile bir meşieti olduğunu iddia eden M anini mezhe­
bine bir cevap anlamı taşıyordu.
9. Roma Konsili: 869 yılmda toplanmış olan bu konsilde şu kararlar alın­
mıştın
a) Ruhul Kuds'un baba ve oğuldan neşet etmiş bir varlık olarak kabul edil­
mesi.
b) Hıristiyahhkla ilgili bir konuda dava açmak isteyenin Rom a kilisesine baş
vurması gerektiği.
c) Bütün dünyadaki hııistiyanlann, Roma kilisesinin kararlanna boyun
eğmeleri gerektiği.

10. İstanbul Konsili: 879 yıhnda toplanan bu konsil, o zamanki Konstanti-


niye Patriği Fosiyus'un başkanlığında bir araya gelmiştir. B u konsilde Ruhu'l
Kuds'un sadece babadan neş'et etmiş olduğuna karar verilmiştir. B u konsil ve
bir önceki konsil ile, hıristiyan kilisesinin Batı ve Doğu diye ikiye aynim ası ke­
sinlik kazanmışhr. Böylelikle konsiUer artık bu kiliselerden sadece birine özel
oluyor, bir kilisenin konsili, karşı Idlisenin kararlarmı reddediyor, beri tarafın
kararlan da karşı tarafça kabul eıhlmiyordu.

11. Roma Konsili: 1225 yılındaki bu konsilde Rom a Papalığının insanlan


bağışlama yetkisinin olduğuna ve bu bağış yetkisini istediği gibi kullanabilece­
ğine karar verildi.

12. Rom a Konsili: 1869 yılmdaki bu konsilde de Papa'm n m asum (günah­


sız, günahlardan korunan) olduğuna karar verilmiştir.

Hıristiyanlıkta çok sayıda fırkanm ortaya çıkışımn sebepleri üzerinde fikir


edinmek için Ferid Vecdi'nin yazmış olduğu ansiklopedide, Protestanlığın en
büyük guruplarından sayılan Luther gurubunun ortaya çıkışına z o n in hazırla­
yan gelişmelerle ilgUi olarak yukanda verdiğimiz bu bilgileri aktarm am ızın ye­
terli olacağım umuyoraz.
HRİSTİYANLARIN FIRKALARA AYRILMASI 529

PROTESTANLIK
Bu mezhep, katolik mezhebindeki bozulmaları düzeltmek amacıyla onbeşin-
ci yüzyılda ortaya çıkmış olan bir mezheptir. Protestanlık kelimesi, mensuplan
nezdinde onaltmcı yüzyılda ortaya çıknuş olan rönesans hareketini benimsemiş
bütün dini m ezhep ve ekollerin dini inanç sistemlerini içine ahr. Bu guruplar is­
ter söz konusu yüzyılda İncil ve akla dayanarak Roma kilisesinin iddialanna
karşı durarak bu kiliseyi protesto etmek suretiyle ortaya çıkmış gumplar olsun,
isterse sonradan bizzat protestanlığm içinde değişik amillerin etkisiyle ortaya
çıkmış guruplar olsunlar, aym isim altında incelenirler.
Avrupa, Rom a kilisesinin taşkınlıklan yüzünden, onikinci yüzyıldan itibaren
genel bir dini ıslah (rönesans) hareketine hazırlamyordu. Kilise akıl hürriyetini
kısıtlamak amacıyla her ne zaman yeni bir karar alsa, hıristiyanlığm manevi ve
ahlaki anlamlardan yoksun, geleneksel bir takım törenlerden oluşan bir dinden
başka b ir şey olmadığı yönünde görüşler ortaya çıkıyordu. Kilise, Idüder
üzerindeki dünyevi saltanatmı korumak amacıyla ileri gidip, halklar üzerin­
deki baskısım artırdıkça ve kendi maddi gücünü korumak için topluluklara
baskı yaptıkça, yeni yeni ayrılık hareketleri ortaya çıkıyor, ancak buıdann hür­
riyetleri engelleniyordu. Bununla birlikte bu hareketler, kalabalıklann ilgisini
çekiyordu. K ilise ise toplumlann nazannda, ruhani saltanatuı zirvesinden bir
takım m addi tartışm alann yol açtığı bataklığa düştüğünün farkma varamıyordu.

Rom a kilisesine karşı ortaya çıkan fikıi hareket, bir bilginin yahut bir guru­
bun ürünü değildi. Aksine değişik çevrelerde aym anda ortaya çıkmış bir hare­
ketti. Yani bu hareketi çeken güç, toplumsal bir güçtü. İşte böyle bir ortamda
Em aleric D ubin adlı bilginle, onun öğrencisi David de Dinan ortaya çıkarak
Paris okuUannda "varlığın tekliği" görüşünü savunan mezhebi yaymaya
başladılar. Aym dönemde faiklı görüşlere sahip muhtelif dini guruplarda ortaya
çıkmışlardı. Bu guruplann tümü, 'Roma kilisesine karşı çıkma' çağasından etki­
lenm işlerdi. B unlann arasında onikinci yüzyılda İtalya'da ortaya çıkmış, kendisi
için özel kilise kurmuş ve Fransa'mn güneyine kadar uzanmış olan Kanar ce­
maatini özelikle zikredebiliriz.

Y ine kendisinin konum itibariyle İsa'ya denk bir ilah olduğunu ileri süren
Tatşelim adlı kişi de bir cemaat kurmuş ve çok sayıda insan onun aıkasma takıl­
mıştı. K ilise ve devlet yönetimi bu kişinin üzerine giderek onu Enür şehrinde
tutuklatmış ve 1124 yılında da idam etmişti.

Yine kendisinin bizzat İsa olduğunu ve insanlan içerisine düşmüş olduklan


bataklıktan çıkanp onların gözlerini açmak amacıyla ortaya çıktığım ileri süren
Odon adlı kişi de bir cemaat kurmuştu. Bu kişi 1148 yılında tutuklanmış, hapse
kapatılnuş ve kapatıldığı hapishanede ölmüştü.
530 E L E S A S F İ 'S S Ü N N E

P iene de Pervise adb kı'si de bir cemaat kunnuştu. Bu kişi de tutuklanarak


papaziann özel sır sahibi olduklan, Tann'nın kiliselerde bizzat hazır bulunduğu
inancını kabul etmediğinden, ruhbanbğa, ölüler için duaya, haça ibadet edilme­
sine ve burada sayamayacağmuz bazı içlere kaıçı çıktığından dolayı 1124
yjimda F ransa^n Toulouse şehrinde diri diri yakılmıştı.
Yine kilise mensuplanna karşı aşın derecede kin besleyen Honorisyan ce­
maati Oltaya çıkmış, Pataran cemaati de bunlara katılmıştı.

Bunlardan başka Publicans firkası, Temiz Adamlar gurabu ve benzeri deği­


şik fiıkalar ve gumplar ortaya çıkmıştı.
İSLAM üm m etinin FIRKALARA
AYRILMASI
S A P IK FIRK ALARIN ORTAYA ÇIKIŞ SEBEBİ
1. D aha önce, yahudilerle hıristiyanlann yetmişten fada fııkaya aynimış ol-
duklannı bu ümmetin de yetmişüç h ± aya aynlacağmı bildiren hadisleri ak­
tarmıştık. Yahudileıin ve hııistiyaıüann htkalanm tanımak, bizim için çok ge­
rekli değildir. Bu konu, daha çok o dinlerin bağlılannı ilgilendirir. Ancak Omi
açıdan konuya yaklaşılırsa, Kur'an-ı Kerim'in, yahudi ve hıristiyanlardan ycdu
şaşıranların ne derece sapıklığa düştükleri ve onlann içerisine düştükleri durum­
lardan n e derece sakımiması gereldiği konusunda yeterince bilgi verildiği görü­
lür. İşte konunun önemli ve pratik yönü de budur. Yani müslüman, Yakabiler,
Deysaniler, Aryusiler, Katolilder, Ortodokslar, Protestardar, Angilikaıilar gibi
hıristiyanlann mezheplerini inceleyerek bunların her birinin görüşlerini, her bi­
rinden ortaya çıkmış gumplan öğrenme sorumluluğunda değildir. Yahudi firka-
lan açısından da aym durum söz konusudur. Ancak müslüman, bu tür medıep-
leıin, içine düştükleri sapıklıklaıdan uzak kalmakla soruiriludur. Kur'an-ı Kerim
m eselenin bu yönünü bütün açıldığı ile ortaya koymuştur.
A ncak müslümanm, bu ümmetin içinden çıkımş olan sı^ık fiıkidan da. on­
lardan herhangi birinin sapık görüşlerine kıpılmamak için Öğrenmesi önoıdi U r
görevdir. B unlann biliıunesi farz-ı ayn derecesinde bir görev değilse de, ehl-i
siiımet v e l cemaat mezhebinin itikad prensiıdeıini ve kitap ile süıuıet'ten, ken­
dini sapık mezhq>leıin aldatmalanna dflşmdden korayacak kadar bir şe ^ e r
öğrenmesi m utlaka gereklidir. Sapık fııfcalann tanınması ve bunlann saşuldığa
düşmelerinin bilirunesi, £uz-ı kifaye hükmündedir ve ilim adamlarının da s^pık
f iıl^ a r m gidişatlarım bilerek müslümanlan söz konusu sapık fiıkalarm çağa­
larına karşı korum alan gerekmekledir. İlim adamlamun doğrudan ya da drdaylı
532 E L E S A S F İ’SSÜNNF.

yoUaıla bu sapık fiıkalan tanımalanna ihtiyaç vardır. Bu tanıma bir yerden bir
yere ve zamandan zamana farz-ı ayn hükmü kazanmaktadır.

Günümüzde ilim adandan, belki geçmişte yaşamış olan ilim adamlanndan


daha büyük bir soraraluluk altında bıdunmaktadırlar. M üslümanlar da çeşitli
sapık mezhq)lerin, sapık firkalann ayakta kalanlan ile iletişim araçlaruun geliş­
mesi doğrultusunda, dünyaya yaydan muhtelif sapık felsefî ekoller ve mezhep­
ler kaışısmda mücadele veımdc durumundadırlar. Söz konusu bozuk fiıkalar ve
ekoller, sahip olduldan imkanlan, insanlann zihinlerine şüphe ve tereddüt sok­
mada kullanabilmektedirler. İşte bu gelişmeler karşısında m üslüman ilim adam-
lan, müslümanlann doğm inançlanm, sapık inançlara karşı korum akla görevli­
dirler. İlim adandannın müslümanlan, sapık m e ^ e b in ve felsefî ekolün, dinin
yahut firkalann etkilerine karşı korumalan gerekmektedir. D iğer görevlerinin
yamsıra, bu yöndeki görevler de ilim adamlanmn üzerinde önemli bir sorumlu­
luktur.
Buradan hareketle diyoruz ki: Farz-ı kifayeler, durum ve sayı itibariyle za­
mandan zamana ve mekandan mekana değişiklik arzetmdctedir. Ayra şekilde
müsdümanm üzerindeki ilmi ve ameli yönden farz-ı aynlar da zam ana ve m eka­
na göre değişiklik arzetmektedir. Hatta bu tür farz-ı aynlann kişiden kişiye
değişiklik aızettiği bile söylenebilir.

Bizim üzerinde durduğumuz konu, yani İslam üm metinin değişik firkalara


ayrılması konusu, üzerinde durulması gerdrra konuların en önem hlerindoıdir.
Ortaya çıkan firkatim bir tanesi ahirctte kurtuluşa erecdc, diğerleri helak olacak­
lardır. Bu firkalann, hak olan itikadi yapıya uzakhk ve yakınlıklanna göre ahi-
retteki helak dereceleri de farkh olacaktır.

Sapık fiıkidann ortaya çıkmasının sebepleri ndm dir?

Çeşidi naslann bizzat söz etmiş olduklan fiıkalar nelerdir?

Bu firkalann haklarmda bir çok nass bulunan önmıdileri hangileridir?

EU-i sünnet mezhebi alimlerinin, sapık olduklan ya da kfifie düştükleri ko­


nusunda icma ettikleri (görüş birliğine vaidıklan) fiıkalar hangileridir?

Bu gibi fiıkalann öne sürdükleri iddialann önendileti nelerdir?

Şimdi bütün bu sorulara cevap arayahm:

Geçmişte ortaya çıkmış firkalann bazılan bugün yok olmuştur. A ncak ye-
nidoı ortaya çıkalnlecek durumdadır. Bazı fırkalar ise halen varhldanm sürdür-
mdktedirler. Bu gibi fırkalar ümmet açısmdan önmnli problem ler oluşturm ak­
tadırlar. Bunun yam sıra bazı fiıkalar, eski dönemlerde ortaya çıkm ışken bazıla-
n yalan zamanlarda ortaya çıkmışlardır. Bazı akımlar ise h er yeni nesille bir­
İSLAM ÜMMETİNİN FIRKALARA AYRILMASI 533

likte tekrar tekrar ortaya çıkabilmektedir. AUahu Teala’mn hidayetinden sonra


ilim, insanm kurtuluşunu sağlamada benzeri olmayan bir ölçüdür. Bütün sayılan
konularla ilgili çok sayıda kitap yazılmıştır. Bu kit^lann kimilen esld, kiınileıi
ise yenidir. Bu kitaplardan bazılan sırf itikadi mezheplede ilgili içeriklere sa­
hiptir. Allah'ın kitabmdan ve ResuluUah (a.s)'m sünnetinden sonra tartışmasız
kabul edilm esi gereken hiçbir kitap yoktur.
İtikadi m ezhepler konusuyla ilgili yazılmış eski kitaplann en çok bilinenleri
şunlardır:

Ebu'l Haşan el Eş'ari’nin ’Muakalatu'l îslamiyyin',

Abdulkadir Bağdadi'nin 'el Fark beyne'l Firak',

Şehristani'nin 'el Milel ve'n Nihal',

îbni Hazm 'ın 'el Milel ve'n Nihal.'

Son dönemlerde ortaya çıkmış olan Kurratiyye. (İran'ın Kurratu'l Ayn şeh­
rine nisbetle bu adı almıştır).

Bahailik, Kadiyanilik, vs. gibi akımlarla ilgili olarak da son dönem ilim
adamları b ir takım eserler yazmışlardır. Biz bu bölümde bütün bu Arkalarla ilgi­
li bazı ö d ü bilgilere yer vereceğiz.

2. Geçmiş ümmetlerin ve özellikle haklannda Allahu Teala'nm bize bazı bil­


giler verdiği yahudilerle hıristiyanlann arasından çıkmış fııkdar üzerinde geniş
çaph düşünürsek, sapıklığa neden olan faktörlerin şunlar olduğunu görürüz;

B irincisi: Kalp hastalıklan, kin, haset haksız uygulamalara ve atzulann pe­


şine takılm ak gibi kalp hastalıklanndan meydana gelen dunımlar.

Yüce Allah bununla ilgili olarak şöyle buyuroyor:

"Kendilerine ilim geldikten sonra ayrılığa düşmeleri, ancak birbirlerini


çekememekten oldu." ( 1 )

İkin cisi: İnsanlar, uygulamalar ve konumlar konusunda taşkınlık etmekte­


dirler. İnsanlarm derecelerini, uygulamalann mahiyetlerini ve bunlara bağlı ko-
num lann belirlenmesi konusunda ölçünün kaçırılması ve aşmya gidilmesi.

Yüce A llah bu konuda şöyle buyunıyor

"Onlar A lla h ’ı bırakıp, hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu M esih'i


kendilerine rab edindiler. Oysa tek Tanrı’dan başkasına kulluk etmemekle em-
rolunmuşlardı." ( 2)

1) Şuara Suresi: 14
2 ) Tevbe Suresi: 31
534 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

"Ey kitap ehli, haksız olarak dininizde taşkınlık etmeyin. Daha önce sapıklı­
ğa düşen, pek çok kimseyi doğru yoldan saptıran ve doğru yoldan ayrılmış olan
birnûlletin heveslerine uymayın." ( 1 )
Üçüncüsü: Hak olan şeyleri bilgisizce te'vil etmek ve bazı hakikatleri unut­
mak, uygulamadan kaldırmak suretiyle unutulmasım sağlamak.
Yüce Allah bu konuda şöyle buyumyor:
"Onlar sözleri yerlerinden değiştirdiler. Kendilerine belletilenin bir kısmını
unuttular." (2)
Dördüncüsü: Vahiyden kaynaklanmayan şeyleri, vahiy ürünleri arasına
sokmak.

Yüce Allah bununla ilgili olarak da şöyle buyuruyor:


"Onlardan bir takımı, kitap’tan olmadığı halde kitap'tan zannedesiniz diye
dillerini eğip bükerler." (3)
Beşincisi: Üzerinde icma edilerek görüş birliğine varılan şeyleri bırakarak,
bunlara ters olanlan öne çıkaımak.

Yüce Allah bu konuda şöyle buyumyor:

"Ama kendilerine kitap verilenler, onlara apaçık belge geldikten sonra


ayrılığa düştüler. Oysa onlar doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a has kıla­
rak, O'na kullak etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı.
Dosdoğru olan din de budur." (4)

Altmcısı: Allahu Teala hakkında bilgisizlik ve O'nu zatına layık olmayan


şeylede vasfetmek.

Yüce Allah bu konuda şöyle buyurayon

"Yahudiler, “Allah'ın eli sıkıdır (cimridir)" dediler. Dediklerinden dolayı el­


leri bağlansın ve lanet olsunlar. Hayır, O'nun iki eli açıktır, nasıl dilerse öyle
saifeder." (5)

"Andohun ki, Allah; "Allah fakirdir, biz zenginiz" diyenlerin sözlerini işit-
mişdr. Dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürdüklerini elbette yaza-

1) Maide Suresi: 77
2) Maide Suresi: 13
3) Ali İmran Suresi: 78
4) Beyyine Suresi: 4-5.
5) Maide Suresi: 64
İSLAM ÜMMETİNİN FIRKALARA AYRILMASI 535

cağız. "Yakıcı azabı tadın" diyeceğiz." (1)

Geçm iş ümmetlerin içerisine düşmüş olduğu hatalara, bizim ümmetimiz de


düştü. Bu dum m un ortaya çıkacağuu Resuluüah (a.s) önceden bildirmişti. Bu
ResuluUah (a.s)'m mucizelerindendir. Bizim içimizden peygamber olmayan
bazı kim selerin de masum olduklarım, hatta buıiLann nassa aykın düşen sözle­
rinin bile reddilemeyeceğiıü ileri sürerek taşkınlık edenler oldu. Nitekim şiilerin
bazı guruplan böyle bir inanca sahiptirler.

Nusayriler, Durziler ve İsmaililer gibi, insanlan tannlaştıraıdar çıktı.

Yalancı Müseyleme ve Gulam Ahmed Kadıyani gibi, kendilerinin peygam­


ber olduklannı ileri süren ve bu iddialannda kendilerine uyanlan bulabilenler
oldu.

M u 'teâ liler gibi bilgisizce teViIde bulunanlar oldu.

M uşebbihe mezhebi mensuplan gibi, teşbih yaparak Allah'ı yaratılmışlara


benzetenler çıktı.

H ariciler gibi, taşkınlıklan benimseyenler oldu.

M urcie mezhebi mensuplan gibi, şeriatın hükümlerine göre amel etmeyi ge­
reksiz görenler ortaya çıktı.

İbahiler gibi, AUah'm haram kıldıklarmı helal sayanlar ortaya çıktı.

L aikler gibi, şeriat hükümlerine göre hükmetmeyi gereksiz görenler ortaya


çıktı.

Bütün bu yanılmalann ve sapıklıklann özü, Kur’an-ı Kerim'in muhkem ayet­


lerinde ym* alan anlamlan bıralrârak müteşabih ayeüere dayanmak suretiyle, ar­
zuya göre hüküm ler çıkarma uygulamasma dayanıyor.

Bu noktada müteşabih nisbi bir mahiyet ve izafiyet aızeder. Değişik yorum­


lara göre müteşahib olduğu ileri sürelen ayetleri de içine alır. Pdc ç o ^ n belirli
bir m uhkem ayete nisbefie, müteşabih sayılabilecek ayetlerden hareket ederde
sapıkhga düşmüşlerdir. Bu mesele oldukça tehlikeli bir meseledir ve mutlaka
kavranm ası gerekmdetedir.

A slında Kur'an-ı Kerim, mahiyet itibariyle bütünüyle muhkemdir ve kesin


bir anlam ortaya koyar.

Yüce A llah şöyle buyurayor

"Bu kitap hakim ve habîr (her feyden haberdar) olan Allah tartımdan. Al-

I) AHİmran Suresi: 181


536 EL ESAS F fS SÜNNE

lah'tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayetleri kesin kılınmış, sonra da uzun
uzadıya açıklanmış bir kitaptır!" ( 1 )

Ayetlerin kesin kılınması Kur'an-ı Kerim'in bütünü için geçerli bir özelliktir.
Ancak Kur'an-ı Kerim bir başka yönüyle de tümüyle müteşabihtir.
Yüce Allah şöyle buyumyon

"Allah, ayetleri birbirine benzeyen (mütesabih olan) ve yer y e r tekrar eden


kitab'ı sözlerin en güzeli olana indirmiştir." (2)

Kur'an-ı Kerim'in ayetleri, hakikat, mucize ve daha başka yönlerden birbirle­


rine benzerler. Ancak Kur'an-ı Kerim'in ayetleri içinde delaleti kesin olanlar
yani nasıl bir hüküm ortaya koyduğu herhangi bir tereddüte yer bırakmayacak
şekilde kesin olan ayetler bulunmaktadır. İşte bu gibi ayetler, diğerlerine nisbet-
le muhkemdir. Bunun yanısıra Kur'an-ı Kerim'de belirtilen fazla anlam ortaya
koyabilen ayetler bulunmaktadır. İşte bu durum sebebi ile usûl alimleri, nass-
lann (Kur'an ve sünnet metinlerinin) değişik kısımlan olduğunu’söylemişlerdir.
Bunlardan bazılan;
Te'vil edilen (mûevvel nasslar): Bunun değişik şekillerde te'vili ihtimali
bulunmakla birlikte, bu te'villerin yalmz biri sahih olur, diğerleri ise sahih ol­
maz. Müteşabih olan nasslar te'vil edilen (müevvel) nasslaıdandır.

Genel anlam ifade etmekle birlikte özele tahsis edilebilecek ve özel anlam
ifade etmesi halinde de te'vil edilebilecek türde olmasıran yam sıra, kastedilen
belli bir anlama işaret ettiği anlaşılan neslar.

Z ahir (açak) naslar: Bunla da, siyakmdaki aıdamm dışındaki b ir anlam a


işaret edoı ve başka anlara tercih edilen, ihtimalle muhtemel olan lafızlardır.

Tefsir edilen (müfesser) naslar: Y ^ z başına neshedilmesi ihtim ali ile bir­
likte vazt bir anlama işaret eden lafızlardır.

M uhkem naslar: Başka bir ihtimale yer vermeyecek şekilde v a z î anlam a


işaret ettiği anlaşılan lahdaıdır.

İşte bu kısımlardan hareketle, ilim adamlanmn m üteşabih diye adlandırdık-


lan naslan tesbit edebilmektedir önemli olan.

Ancak ortada bir de, bilgisizler açısından müteşabih olan naslar bulunm ak­
tadır. Bir çoklan bunlardan hareketle sapıklığa düşmüşlerdir. M esela yüce Al­
lah'ın:

1) Hud Suresi: 1
2) Zümer Suresi: 23
İSLAM ÜMMETİNİN FIRKALARA AYRILMASI 537

"Allah yeri canlı varlıklar için meydana getirmiştir.." (1) ayet-i kelimesin­
den hareketle bazılan, yeryüzünde kimsenin mülk edinemeyeceğini, çünkü Al­
lah'ın bunu bütün insanhğm mülkiyetine sunduğunu, dolayısıyla ferdi mülkiye­
tin geçerli olamayacağım ileri sürmüşlerdir. İşte bunlar şeriatm, yeryüzünde fer­
di m ülkiyet edinmeye cevaz veren muhkem ayetleriıû terkederek, böyle bir
müteşabih metni kendilerine dayanak edinmişler ve düşüncelerini bu metin
üzerine bina etmişlerdir. Ancak söz konusu ayet, ferdi mülkiyeti geçerli say­
mayanlar açısından müteşabihtir, yoksa ilira adamlan nezdinde müteşabih bir
durumu yoktur. Buradan hareketle diyomz ki:

Bu üm m etin içinden çıkan sapık ve hakikatten uzaklaşmış fırkdar, müteşa­


bih nasslara dayanmalan ve muhkem olan naslan da müteşabih naslara göre
açıklamaya kalkışmalan nedeniyle sapıklığa düşmüşlerdir. Bunlar yerine göre,
ilim adam lanm n belirlemiş oldukları ıstılahi anlamı yerine göre müteşabih olan
ayetlere, yferine göre de kendilerinin bilgisizlikleri nedeniyle müteşabih sandık­
lan ayetlere dayanmışlardır. Bazen de arzulanm gerçekleştirmek için ayetlere
farklı anlam lar vererek müteşabih bir mahiyete sokmuşlardır. Esasta ise müslü-
m am n muhkem ayetleri dayanak edinerek sadece ilimde riisuh sahibi olan ilim
adam lanm n anlayabileceği türden ıstılahi anlamda müteşabih ayetleri veya in­
sanlardan bazılanm n anlayamamalan nedeniyle müteşabih olan ayetleri, muh­
kem ayetlere göre açıklaması gerekmektedir. Biz buradan müteşabih ayetlerin
kısım landınlm asm dan hareketle, mu'tezile gibi ilim adamlanmn belirlemiş ol-
duklan ıstılahi anlamda müteşabih olan ayetlere dayanarak sapıklığa düşen
fırkalar ile. Hariciler, Mürci'e ve Batımlerin bazı gumplan gibi cehalet yüzün­
den b ir takım konulan karıştırmak suretiyle sıpıklığa düşen Arkalan birbirlerin­
den ayırmaktayız.

T em elde küfre düşüp de müslümanlan kafirlikle itham eden bir takım insan­
lar vardır. B unlar kûÂirleıinde bazı müteşabih naslan kanştıımayı, değişik an­
lam lara çekmeyi esas alıyorlar. Ama bunlar temdde kafirdirler ve k ed ileri
küfre düştükleri halde, başkalanm da kafirlikle itham etmektedirler.

3. Sapıklığa düşmekten korunmanın yollan şunlardır. Kurian-ı Kerim'e ve


sünnete yapışmak, bizim selef-i salibimizin (sahabe ve tabiin gibi doğnı çizgi­
de olduklan kesin olan geçmişlerimizin) yollanm izlemek, doğru bilgiye ve
çağlar boyunca İslam ümmetinin içinden çıkmış olan ilim adamlanmn çoğun­
luğunun (sevad-ı a'zamının) ortaya koymuş olduklan ilmi delillere dayanmak
ve söz konusu sevad -1 a'zami oluşturan ilim adamlanndan rüsuh sahibi olanlan
izlem ek... H er çağda İslam ümmetinin içerisinde ilimde rüsuh sahibi olan ilim
adam lan yetişmiştir. Dört mezheb imamı, İmam Nevevi, İbni Hacer Askalani,
Suyuti, İzz bin Abdusselam ve bunlann benzerleri, ilimde rüsuh sahibi d a n ilim

J) Rahman Suresi: 10
538 EL ESAS F İ’S SÜNNE

adanüanndandır.

4. İlimde rlisuh sahibi olan ilim adamları bazı fırkalann sapıklık dairesi içine
girdikleri, bazüannın da tamamen küfre düştükleri konusunda icm a etmişlerdir.
Bir takım fiıkalann sapıklığa düşmelerine neden olan bazı önemli meseleler
şuıdardın
a- Kur*an-ı Kerim in zahiri anlamından farklı olarak, batmi bir anlam içerdi­
ği iddiası.

b- Sünnet nadarmın (hadis metinlerinin) hüküm çıkarm ada esas alımp


alınmayacağı ve sünnetin (hadis naslannın) ne derece bağlayıcı olduğu konusu
etrafındaki tartışmalar.
c- Teşbih. Ayetleri farklı anlamlara çekme.

d- Bilgisizce te'vil.
e- Kişinin günah işlemekten dolayı kafir olduğu iddiası.

f- İmamet ve hilafet konusundaki tutum.


g- Sahabiler hakkmda ortaya çıkanlan tereddütler, onlardan bazdanna
küfiedilmesi (sövülmesi) ve kafirlikle itham edilmeleri.
h- Kaderin inkan.

1- Cebrilik. İnsarun yaptığı işleri, kaderin zorlaması ile yaptığı iddiası.


i-Taşkınhk.

5. Tabanlık, peygamberin göstermiş cdduğu hidayet çizgisinden uzaklaşm a


ve sapıldığa düşmedir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

'"Eykitap ehli, haksız olarak dininizde ta§hnhk etmeyin. Daha önce sapıtan,
çoğunu saptıran ve doğru yoldan ayrılan bİr nûlletin heveslerine uymayın” de"
( 1)
“Ey kitap ehU, dimnizde taşkııüık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği
söyleyin...”Ç)
Taı^cııdığın değişik görüntüleri olmaktadın

Bunlardan biri kişiler konusundaki taşkınlıktır. Yüce Allah buyuruyor.

”Oıdar Allah'ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem'i kendilerine


İs l a m ü m m e t î n î n f i r k a l a r a a y r il m a s i 539

rab edindiler." ( 1 )
B ir şekli de dinin uygulaması konusundaki taşkınlıktır. Helalin haram sayıl­
ması ya da Allah'ın faiz kılmadığım faiz kabul edeıdt katılık göstermdt. Başka­
larım küfürle itham etme konusundaki acelecilik de bu türdeki taşkınlıktır.
Taşkınlığın bir şekli de amelde aşırılıktır. Ruhbanlık ^ b i nef% kaldıramaya­
cağı b ir yük yüklemektir. Kitap ve sünnet, taşkııdıkla il^Ii bütün mesdderin
çözümlerini ortaya koymuştun

KONU ÎLE İLGİLİ RİVAYETLER

^ oir ^ dili ıJû giİJi j , ;JrûJ

432- İm a m Ahm ed, İbni Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir:


"Dinde taşkınlık etmekten mutlaka sakının. Sizden öncekiler, dinde taşkınlık
etmeleri nedeniyle helak oldular."

14112 p! ^ iid J -J. ^lİJi c(); -trr


JT j fjip fiil

433- T a b e ra n î, Ebu Umame (r.a)*ıün meıfiı olarak şöyle söylediğiıd rivayet


etm iştin
“Ümmetimden iki sım f vardır ki, bunlara benim şefaatim ıdaşmayacaktur Za­
lim, gaddar bir imam (yönetici) ve hareketlerinde ölçüsüz taşkın kişi."
6. İhsanlan sapıldıktan hidayete yönelten nasslann gayet açık bir anlam or­
taya koyduğu bilinmâdBdir. Bu ayetlerin ışığuıda, insaf sahibi bir ilim ada-
m ım n, hidayetin ve sapıldığm g e tç ^ mahiyetini anlaması zor olmayacaktır. Re-
sulullah (a.s) kendinden sonra ümmetin içerisinde ne ^ b i gelişmelerin ortaya
çıkacağından söz etmiştir. 0 *nun sözettiği gelişmeler içerisinde, ihtilaflar,
fiıkalara a)rıılmalar ve çaıpışmalar bulunmaktadır. Resulullah (as), ümmetinin

432- Ahmed. Mûsned (H 2I5,347) Nesai (51268) 24-Kitdbu1 Menasik. 217-Şeytan taşla­
ma babı. İbm Mace (211008) 25-Kitabu‘l Menasik. 63-Şeytan taşlamada aidtKok
taşların mahiyeti ile ilgili bab. İsnadı ka se n i.
433- Bunu Haysemi, Mecma'm-Zavaid (5/235)’de rivayet etmiştir. İsnadı basendir.
1) Tevbe Suresi: 31
Taşbnidt: Bid'at, ya da küfür yabala sının aşmak.
540 E L E S A S F İ'S S Ü N N E

yetmişüç firkaya aynlacağını, bunlardan yalnız birinin kurtuluşa ereceğini,


diğerlerinin ise cehenneme gideceklerini bildirmiştir.

Kuı'an-ı Kerim bize, sapık Arkalan tanımamıza imkan sağlayacak ölçüyü


vermiştir. Bu ölçüden anlaşıldığına göre sapık Aıkalann m ensuplan, müteşabih
ayetleri kendilerine dayanak edinip muhkem ayetleri bunlara göre açıklamayı
prensip haline getirerek müteşabih ayetleri bunlara göre açıklama prensiplerini
reddetmişlerdir. Kurtuluşa erecek olan Arkamn özelliği muhkem ayetlere göre
' am d etmesi, müteşabih ayetlere inanması ve bunlan muhkem ayetlere göre
açıklamasıdır. Bu ölçüye göre insan, ehl-i sünnet ve'l cemaat mezhebinin hak
çizgi üzere olduğunu anlayabilir.

7. Sahabiler arasında bazı parçalanmalar oldu. Hz. Ali (r.a) ile Hz. Muaviye
arasında bazı çarpışmalar meydana geldi. Bunun yamsıra, bir yanda Hz. Ali
(r.a)'nin, diğer yanda da Hz. Aişe (r.a), Talha (r.a) ve Zübeyr (r.a)'in yer aldığı
çarpışmalar oldu. Bunlann tümü, naslann şehadeti ile ehl-i sünnet ve'l cemaat
çizgisi üzereydiler. Hz. Ali (r.a) haklıydı ve doğruluk üzereydi. D iğeıleri ise
hata etm işleı^. Bu konunun dar bir alana sıkıştınlması, halkın genelinin kalble-
rinde bazı şüphe ve tereddütlere yol açar. Bu nedenle ilim adam lan, sahabiler
arasmda meydana gelen söz konusu çatışmalann gündem e getirilmesini hoş
karşılamamışlardır.

Bu çatişmalarda taraf durumunda olanlarm tümü, com etle m üjdelenm iş kim ­


selerdi ve gerekli yerlerde te’vil yapabilecek derecede ilim sahibiydiler. B un­
lann tümü de aym zamanda kendilerinin hakh olduklanna inamyorlardı.

Hz. Ali (r.a) ile Hariciler arasında da çatışmalar olmuştu. B u çatışm alarda
Hz. Ali (r.a)'nin hakh'olduğu, Haricilerin ise Hz. Ali (r.a) ve Hz. Osm an (r.a)'ı
küfürle suçlamalan nedeni ile hata üzere olduklan, naslardan bütün açıkhğı ile
anlaşılmaktadır.

Bazı kimseler, hilafette Hz. Resulullah (a.s)'ın ehl-i beytinin hak sahibi oldu­
ğuna inanmışlardır. Bu inançtan teşeyyü (Şiilik) fırkası doğmuştur. A ncak ehl-i
beyt şiası (ehl-i beyt yanlıları) aralannda gumplara aynlm ı^ardır. B unlann
içinde orta yolda olanlan olduğu gibi, fazla aşırıya gidenleri de olm uştur. M uh­
kem olan naslar, herkes için geçerli olan hükümler ortaya koym aktadır. Hz. Ali
binEbi Talib (r.a)’in şöyle söylöliği rivayet edilmiştir:

"Resulullah (as) beni yanma çağırdı ve şöyle söyledi:


"Senin durumun biraz Hz. İsa (a.s)’nın durumuna benzer. Ona yahudiler
öylesine bir kin beslediler ki, anasına iftira attılar. Hıristiyanlar da onu öylesi­
ne sevdiler ki, kendisinde olmayan sıfatlarla onu tarif ettiler."

Bakın, benim hakkımda iki kişi helake gidecektir: Beni sevip sevgisinde aşırı
İS L A M Ü M M E T İ N İ N F IR K A L A R A A Y R IL M A S I 541

giden, bende olmayan sıfatları bana nisbet ederek övgüde bulunan ve bana
ağırı kin beslemekten dolayı özelliklerimi beni kötülemek için kullananlar. İyi
bilin ki, ben bir peygamber değilim. Bana vahiy gelmiyor. Ancak Allah'ın kitabı
ve peygamberinin sünneti ile gücüm yettiğince amel etmeye çalınıyorum. Size
Allah'a itaat konusunda bir şey emrettiğim zaman, hoslansantz da hoşlanmasa-
nız da bu konuda itaat etmeniz üzerinize bir hak (görev)'dır." (1)
İşte ilk dönemlerde ortaya çıkmış olan iki büyük fırka bu olaydan meydana
gelmiştir. Yani Hz. Ali (r.a) ile ilgili anlayıştan...
D aha sonraki dönemlerde bu iki büyük fırkadan çok değişik fırkalar doğ­
muştur. Bazı insanlar, Hz. Ali (r.a) ile ona karşı çıkanlar arasında ortaya çıkan
ihtilafla ilgili olaylan anlayamadıklarından, değişik yorumlarda bulunmuşlar­
dır. Ardından M sefı bir takım görüşler ortaya atılımş ve bunlara dayamlarak
yoldan sapılmıştır. Hep te'vil cihetine meyletme sonunda. Mutezililik ortaya
çıkmıştır. îşte bütün bu gelişmeler, ilk dönemin dört büyük fııkasmı ortaya
çıkarmıştır; Şi'a, Hariciler, Mutezile ve Mürcie... Bütün bu fırkalardan yeni y«ıi
guruplar doğmuştur. Daha sonraki dönemlerde sünneti bırakıp da her şeyde
yalm z Kur'an-ı Keıim'e dayanan hrkalar meydana gelmiştir. Yine sufflerin
bazdan gibi, insaıun üzerinden yükümlülüğün (nasslara göre amel etme
yükümlülüğünün) kalktığım ileri sürenler türemiştir. Zaman ilededikçe de yeni
yeni fırkalar ortaya çıkmaktadır. Kadiyanilik ve Bahailik gibi hıkalar geçtiği­
m iz yüzyılda ortaya çıkmıştır. Basiredi bir ilim adamı ve hak üzere olaidarla
ilişkide bulunanlar, Kur'an ilimlerinden yararlanabilen kimseler ile sapıklan he­
m en tamyabilmeleri mümkündür. Haricilerin durumlanndan söz eden nasslann,
diğer fırkalardan söz eden naslardan sayıca daha çok olduktan görülür. Bunun
çeşitli hikmetleri bulunmaktadır:
Birincisi: îslam ümmeti içinde ortaya çıkmış hrkalann iUd Haricilerdir. Ha­
riciler ortaya çıktıklannda, insanlar ResuluUah (a.s)'ın hadislerini şifahi olarak
birbirlerine aktanyorlardı.
İkincisi: Burüar, katılıklan ve taşkınlıklan sebebiyle halkın avam kesimini
aldatabiliyorlardı.
Üçüncüsü: Halkın çoğunluğunun yönetime karşı olan eğilimleri nedeniyle
H ariciler pek çok kimseyi kendilerine çekebiliyorlardı.

1) Haysemi, Mecma'u'z-Zevaid (9üS3)‘te rivayet etmiş ve söyle söylemstir:"Bunu Ab­


dullah ve Bezzar muhtasar olarak, Ebu Ya'la ise daha geniş Stilde rivayet etmiştir.
Abdullah ve Ebu Ya'la'mn rivayetindeki senetlerde Hakem bin Abdulmelik'in adı
geçmektedir ki, bu kigi zayıf biridir. Bezzar'm rivayetinde de Muhammed bin Kesir
Küresinin adı geçmektedir ve bu IçiSİ de zayıf biridir." Hadisin rivayetinde bir
zayıflık olduğu anlasıltyorsa da anlam açısından doğrudur. Çünkü burada bUdiriien-
ler gerçekleşmiştir.
542 E L E S A S F İ 'S S Ü N N E

Yönetime karşı olma, çeşitli şekillerde ortaya çıkmaktadır. Bu konuda isyan­


karlık vasfı kazananlar (bağiler), hak olan imama haksız bir iddiayla karşı du-
raıüardır. Bunlann dışında kalanlar, karşı çıkışlannda haklı olabilecekleri gibi,
zulmedenler de olabilirler.

8. Ortalıkta, ehl-i sünnet ve'l cemaat mezhebinin geneli ile ilim ehU tarafin-
dan bilinen, sapık yahut ka5r bir takım fırkalar bulunmaktadır. Özellikle ilim
sahipleıi tarafından tamnan, sapıklığa götürücü bazı önderler ortaya çık- mışbr.
İlim sahibi olmayanlar, sapıkhğa götürücü öndederle kim lerin kastedildiğini bi­
lemezler.

tekadi firkalann bazılaruu, tek bir bünye içerisinde incelemek mümkündür.

Şeyh Abdulkahir Bağdadi yirmi kadar Harici firkasmdan söz etmiştir. Aslm-
da butdann tümünü tek bir fnka içinde ele almak mümkündür. Şeyh Bağdadi,
Mu'tezile firkiilannm sayisuun da yirmiyi bulduğunu bildirmiştir. Burdarm da
tümü g ^ d d e tdc bir fırkadan ibarettir. Böyle b ir tdc Arkaya m ensup değişik
guraplarm, ayn ayn ele ahnması sonucunda, geçmişte itikadi Arkalarla ilgili o-
larakyazdrmş e s le r d e yetmişin üzerinde Arkadan söz edilmiştir. D aha sonraki
dönem im e ise yeni bir takun Aıkalar ortaya çıkrmştır. Biz, bu üm m etin içinden
çıkacağı bildirilen yetmişüç fırkanın tümünün, şimdiye kadar çıkm ış olduğu
görüşü ile hareket edilmemesi gerektiğine inamyomz. G elecek yüzyıllarda yeni
yeni Arkalar da ortaya çıkabilir. ResuluUah (a.s), bu üm m etin içinden, kraıdisi-
nin peygamber olduğunu ileri süren otuz kişinin, çok sayıda deccalîn ortaya
çıkacağım bildimiiştir. Bunlardan bazılanmn şimdiye kadar çıkm anuş olm alan
mümkündür. Buna binaen biz bu bölümde, ^ - i sünnet ve'l cem aat mezhebi
alimleri ve mensuplannm, sapık ya da kaAr olduklan konusunda icm a ettikleri
tnr takım Arkalardan söz edeceğiz.

Geçmişte ortaya çıkmış olan söz konusu firkalann bazdan halen varhldaruu
sürdürmektedirler. Bazılan ise tarihe kanşmıştır. Çağımızda varhklanm sürdü­
ren Arkalar da çeşitlidir. Bunlann içinde hiç tereddüt etm eden küfürle itham
edilecekler olduğu gibi, haklanndaki bazı dayanaklardan hareketle im an sahibi
olduklarına hükmedebileceğimiz Arkalar da bulunmaktadır. B uıdaım yam sıra
bağh bulunduklan A rkların görüşlerinden ne kadarım kabul edip, n e kadanm
kabul etmediği konusunda k e a n bir bilgi sahibi olmadan, haklarında herhangi
bir hüküm verm eyeceğim iz kimseler bulunmaktadır.

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için bu tür Aıkalan daha geniş U çim de ele
alacağız. Bu bölümde aşağıdaki konular yer alacaktır:

Bilinci konu: Sapık Aıkalann tamnmasımn zorunluluğu ve bunuıda ilgili


h a v ı « « M V In rM n İM a *
t S L A M Ü M M E T İ N İ N F IR K A L A R A A Y R IL M A S I 543

İkinci konu: Sapık firicalann ilen gelenlerinden söz eden naslar.

Ü çüncü konu: Ehl-i sünnet ve'l cemaat mezhebine aykın olarak tslami çev­
relerde ortaya çıkmış olan fııkalann ileri gelenleri.
Dördüncü konu: H aridleıin özdi olarak ele alınması.

Beşinci konu: Cemaate (yani ümmetin geneline) uymanm ve kuıtuhışa ere­


cek olan fırkayı tammanm zorunluluğu. Şimdi bu başlıldan t ^ e r tdcer ^ ala­
rak inceleyelim .
SAPIK FIRKALARIN TANINMASININ
ZORUNLULUĞU
ResuluUah (a.s), ashabına herhangi bir fitneyi ortaya çıkaran kişimn üçyüz
ve daha fad a insanı etrafına toplayabileceğinden söz etmiştir. Huzeyfe bin Ye-
man (r.a)’dan rivayet edilen konuyla ilgili hadiste Hz. Huzeyfe (r.a)'nin şöyle
söylediği bildirilmişir;

"Vallahi bilmiyorum ki, ashabım unuttu mu, yoksa unutkanlığa mı düştüler?


ResuluUah {a.s)'ın, dünyanın sonu gelinceye kadar ortaya çıkacak olan ve etra­
fında üçyüz ve daha fazla insan toplayabilecek olan fitne öncülerinden herbirl-
nin adını, babasının adını ve mensup olduğu kabilenin adını bize bildirdi." (1)
Bu hadisten anlaşılacağına göre müslümanın, sapıklık öndederini tanıması
son derece önemlidir. Sapıklık önderlerinin tamtılmasımn ResuluUah (a.s)'ın
sünneti olduğu da bu hadis-i şeriften anlaşılmaktadır. Bundan dolayı bu bölü­
mün önemli bir lesmı bu konuya aynimıştır.

Doğm itikaddan uzaklaşan fırkalar çeşididir. Bunlann içinde, kendisine da­


yanak olarak İslam'ı, görüşlerine delil olarak da îslami naslan gösterenler ve
İslam dairesinden tamamen çıkmış olanlardır. Bu gibi firkalan acaba İslam
ümmeti içinden çıkacağı bildirilen yetmişiki firkamn içine sokacak mıyız, yok­
sa sokmayacak mıyız? Tercih edilen görüşe göre yahudi ve hıristiyanlann
arasından çıkmış fırkalann tümünün, bir arada ele alınması, Islara ümmeti için­
den çıkmış olan bu gibi fırkalann da yetmişiki fırkaya sokulmalarım geıeküıir.
Bunlann yanısıra, mutlak anlamda küfür dairesi içine giımiş olmayanlar da bu-
lunmaktadu'. Bunlar bid'at üzere olan sapık fiıkalardır. Bunlarm bazdan sapık­
lık konusunda, diğer bazdanndan daha ilerdedirler. Bazılannm bid'atleıi hafit
bazdarınınfci ise sert ve katıdır. Bid'atleıin ise değişik türleri bulunmaktadır. Bu

I ) Ebu Davud (4195) K itıA ul Fiten ve'l Afelahim. Fitneler ve bunlara işaret eden ala
metlerle ilgili bab. Hadisin İsnadı sahihtir.
546 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

gibi bid'atlerin raeknıh, haram ve caiz olanları vardır. Bu konularda eM kişile­


rin fetvalarına baş vurulmalıdır.

Doğru olan bazı fikirlerde taşkınlığa giden bir takım Arkalar bulunmaktadır.
Buıdann içinden, taşkınlıkta daha ileri giden guruplar çıkmıştır. Bu şekilde, ha­
fif bir taşlanlıktan hareketle, aşın taşkınlığa giderek küfre götüren sapıklığın
içine düşenler olmuştur. Mesela ehl-i beyti sevmek, esasta şeriatın hoş göster­
diği ve kabul ettiği bir şeydir. Yine Hz. Ali (r.a)'nin raşid halifelerden olduğu ve
hilafeti süresince hak ve doğra çizgi üzere olduğu yolundaki düşünceler de ye­
rinde ve doğra düşüncelerdir. Ancak bir kimse; daha önceki halifeleri de kabul
etmekle birlikte Hz. Ali (r.a)'nin onlardan Önce halifelikte hak sahibi olduğunu
ileri sürerse, bir bid'at ortaya atmış olur. Bu iddia, sahabenin üzerinde birleştik­
leri duruma karşı çıkmakla birlikte hafif bir bid'attir. Ama önceki üç halifenin,
halifeliklerini kabul etmemek sapıklığa götürücü bir bid'atin peşine düşmdc
olur. İlk üç halifeyi küfürle lüıam etmeleri halinde ise, kendileri küfre düşmüş
olurlar. Niteldrabu konuda Şeyh Abdulkahir Bağdadi şöyle söylemiştir:

"Hz. Ali (r.a) ve ehl-i beyte ilahlık sıfatı verecek kadar ta§kınlık edenlerse,
bu yaptıkları, açıkça küfrün içine dalnmk olur. Bu tür küfür düşüncelerine, ruh­
ların tenasüh ettiği (bir bedenden başka bedene geçtiği) Kur'an-ı Kerim'in bi­
linen zahiri anlamından başka bir de batini anlamı olduğu, bu batini anlamı sa­
dece imanun bilebileceği gibi iddialarını da ilave ederlerse ve imamlarından
kendilerine ulaşan, şeriata aykırı fikirlerini aynen kabul ederlerse, o zaman
küfür üstüne küfür işlemiş olurlar. Ve birbiri üstüne sıralanmış karanlıklar (zu-
lumat) tabakalarının içerisine düşmüş olurlar."

İtikadi fiıkalann tarihlerinin incelenmesi sonucunda hafif taşkınlıklann, ço­


ğu zaman aşın taşkınlıklara yol açtığı görülür. Bazen de, aşın taşkııüıklan belli
bir dengeye indirerek hafifletme yollarına da başvurulur. Mesela, Mutezililer,
kaderin tümüyle inkan konusundaki iddialan ile, belli bir dengeye indirme gay­
retleri içine girmişlerdir. Bütün bu gibi gelişmeler sonucunda, bir ana fırkadan
değişik guraplar türemiştir. Bugün ümmet içerisinde fiili varlıklanra sürdür­
mekte olan fıricalann belli başlıları arasında şunlan sayabiliriz:

îsna aşeriyye şiası (oniki imam şi'ası), İsmaililer, Dürziler, Nusayriler, Caru-
diler. Şeytana tapmakta olan Yezidiler gurubundan Suriye ve Irak’ta halen
varlıklanra sürdürenler bulunmaktadır. Mutezililer. Bunlann da bazı itikadi gö­
rüşleri birtakım insanlar arasında ilgi görmektedir. Kadıyaniler, Bahailer. tnsa-
nm üzerinden yükümlülüğün kalktığım ileri sürenler, Müşebbihler (Allah'ı yara­
tıklara benzetenler), Vahdet-i Vücud iddiasını ortaya atanlar, din ve devlet işle­
rinin bitbirinden aynlması gerektiğini ileri süren laikler. Bunlar geniş bir Idüe
üzerinde etkilerini gösteımiş, bir akım olarak müıted (dinden dönme) ö zd liğ i
taşunaktadırlar.
SAPIK FIRKALARIN TANINMASININ ZORUNLULUĞU 547

Ortaya çıkacağı bildirilen yetmişiki fırka ile ilgili hUkürnler, bir fırkadan
diğerine değişiklik arzetmektedir. Bu yetmişiki fırkadan bazılarına dünyevi uy­
gulamalarda tamamen müslüman muamelesi yapılmaktadır. Bu fiıkalann bazı
mensuplan hakkmda ise dünyevi uygulamalann sadece bir kısmında müslüman
muamelesi yapılmaktadır. Bunun yanısıra bazı fırkalann mensuplan hakkında
da hiçbir şekilde müslüman muamelesi yapılmadığı gibi, ehl-i kitap muamdesi
de yapılamamaktadır. Çünkü bunlar mürted hükmündedirler. Yahud müıtedlik
üzere devam eden topluluklar hükmündedirler. Dolayısıyla bunlar hakkında
özel hükümler buluıunaktadır. Zira bunlar bir riddet hareketini nesilden nesile
sürdürmektedirler. Bu gibi mürtedlerle ve onlann riddet (dinden dönme) hare­
ketlerini benimseyenlerle evlenilmesi, kendilerine kız verilmesi, kestiklerinin
yenilmesi, ölülerinin müslüman mezarlığına gömülmesi ve üzerlerine cenaze
namazı kılınması caiz değildir.
Abdulkahir Bağdadi bu konuda şu açıklamalarda bulunmuştur:
"Bir kimse, imamlarının tiiniiinün ya da bazılarının ilah olduklarım iddia
eden Batim ler, Beyaniler, Muğayyirler, Hattabiler gibifırkalardan birine,
Yahut Allah'ın ruhunun bazı insanların bedenlerine gireceği iddiasında bu­
lunan hulul mezheplerinden birine.
Yahut tenasüh (ruhların bir bedenden diğerine geçeceği) görüsünde olan
mezheplerin birine veya Haricilerin, oğullarının ve kızlarının kızları ile evlen­
menin caiz olduğu iddiasında bulunan Meymunilerfırkasına,
Yahut İbadilerin, şeriatın ahir zamanda neshedileceğini iddia eden Yezidi-
ler koluna mensup olursa veya Kur'an-ı Kerim'in açıkça haram kıldığı bir şeyi
helal sayarsa, ya da te'vile yol bırakmayacak derecede açık bir nassıh helal
olduğunu bildirdiği bir şeyi haram sayarsa, bu kimse İslam ümmetinden değil­
dir ve İslam 'ın kazandırdığı üstünlüğe de sahip değildir. Ancak bir kimse,
M u'tezile, Hariciyye, İmamiyye, Zeydiyye, Neccariyye, Cehmiyye, Darrariyye
ve bazı hükümler yönünden İslam ümmetinden sayılabilen Mücessime fırkala­
rının bid'atlerine uyarsa, bunun müslümanların mezarlığına göm ülesi caiz
olur. Böyle biri, müslümanlarla birlikte savasa çıkarsa fey ve ganimetten hisse
almasına engel olunamaz. Aynı şekilde müslümanların mescidlerinde (camile­
rinde) namaz kılmasına engel olunamaz. Ancak diğer konulanda ümmetle ilgili
hükümlerin aynılarına tabi değildir. Yani cakasında namaz kılınması, kestiğinin
yenilm esi, sünni bir hanımla evlenmesi caiz olmaz. Sünni bir erkeğin de söz ko­
nusu mezheplerin itikadlarım benimsemiş olan bir kadınla evlenmesi caiz
değildir. H z. A li (r.a). Haricilere karsı söyle söylemiştir:
"Biz üç şeye dikkat edeceğiz: Size karsı çarpışmayı ilk olarak biz başlatma­
yacağız. Sizi A llah’ı anmana için Allah'ın mescidlerine girmekten alıkaymayth
548 EL ESAS F fS SÜNNE

cağız. Sizin elleriniz bizim ellerimizle birlikte oldukça (yani bizimle birlikte
savaçlara katıldığınız sûi'ece) ganimetten hisse almanıza engel olmayacağız."
(1)
Konunun aynntısı hayli fazladır. Fıkıh alimlerinin bu konularla ilgili değişik
içtihadlan olmuştur. Bazen bir fırkaya mensup kişinin, o fırkanın benimsediği
itikadi anlayışının tümünü kabul etmediği olabilir. Böyle biri için özel hüküm
bulunmaktadır. Buna binaen her kişi ile ilgili tutumda, o kişinin kendi benimse­
diği anlayışa bakılmalı ve bu konularda fetvaya ehil basiretli kişilerin vermiş ol-
duklan fetvalara göre amel edilmelidir.
Bu Idtapta, öğrenilmesine ihtiyaç olan konularm dışında kalan meselelerin
aynntısma girilmemesi esas alınmıştır. İtikadi fırkalar konusu ise ayrıca kitap
yazdmasım gerektiren geniş bir alandır. Bu yüzden biz burada sadece her bir
fiıkatun tanınmasma imkan veren belli şeylerden kısa ve özlü şekilde söz ediyo­
ruz. Aynca bu konuda Şeyh Abdıükahir Bağdadi'nin açıklamalanm esas aldığı­
mızı da ifade edelim. Bağdadi, 'el Fark beyne'l Firak' adlı kitabım hicri beşinci
yüzyılda yazmıştır. Bu kitaptaki bilgilere ek olarak, daha sonraki dönemlerde
yazılmış kitaplarda yer alan bilgilerden de istifade ettik. Bu kitaplar itikadi
fiıkalan tamtııken, yerine göre onlarm taşkınlıklanm aynen vermiş, yerine göre
biraz abartmış ve yerine göre biraz önemsiz göstermiş olabilirler.

SAPIK FIRKALARIN BELLİ BAŞLILARINDAN


SÖZ EDEN NASLAR
İdam'm ilk dönemlerinde İslam ümmeti içerisinde dört büyük fiıka ortaya
çıkmıştır. Bunlar:

Hariciler, Şiilikte (taraftaılıkta) ileri gidenler, Mürcie ve Mutezile'dir.

Hariciler, insanları küfürle itham etme konusunda taşkınlık etmişlerdir. Şii­


likte Heri gidenler ise Hz. Ali (r.a) ve etü-i beyt hakkında taşkınlık ederek saha-
bilerin çoğuna karşı kin beslemeye yönelmişlerdir. Mürcie fiıkasmdan olaıilar
ise çeşitlidirler. Bunlann en önemli özellikleri, imanla birlikte ma'siyetin (gü­
nah işlemenin) kişiye zarar venneyeceğini iddia etmeleridir. Mutezile mezhebi
mensuplan ise, kader inancı ile ilgili naslarm ortaya koyduğu aıdanüan gözden
uzak tutarak, bu inancı, inanç ilkeleri arasından çıloırmışlardır.

Bu fi ikalar erken dönenderde ortaya çıkacaklanndan ve Resulullah (a.s)'m


yaşadığı dönem de kısa bir süre sonra kendilerini gösterecddeıinden dolayı,
naslarda bu fırkalar üzerinde özellikle dunılmuştur.

l ) et Park Beyne‘1Firaktan.
SAPIK FIRKALARIN TANINMASININ ZORUNLULUĞU 549

Bu bölümde, söz konusu fııkalardan bahseden naslann bazılanm vereceğiz.


Çünkü çağımızda sapıklık harekeûerinin çoğu dinsizlik mahiyeti taşıyan kûklik
fikrini kendilerine dayanak etmektedirler. Bu düşünce ise saf ve yalın akli araş­
tırmalar sonunda belirlenen hükümlerin, uygulamaya konulması anlayışına da-
yandınlmaktadır. Biz aşağıda bu konu ile iigili bir nassı nakledeceğiz. Bazı
sapıklık hareketleri de, iktidara sahip güçlerin anlayışlannı benimsemeyi ken­
dilerine dayanak edinmektedirler. Hidayet üzere olanlann, bu gibiler karşısm-
daki konumlanndan söz eden bir nassı da aşağıda vereceğiz. Yanlış ve sapıklığa
götürücü bir içtihadın (yani hüküm çıkarmamn) yol açtığı fitneden kaynaklanan
bir takım bölünmeler de bulunmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak da iki nas ve­
receğiz.

KONUYLA İLGİLİ RİVAYETLER

:jâ § v;ı>ıı -tn


ı ; : ü i .»>, 3 , ^ 3 j i

434- Taberani, Avf bin Malik (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:


"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Ümmetim yetmiş küsur fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan en büyük fitneye yol


açacak olanları, meseleleri kendi anlayış ve yorumlarına göre değerlendire­
rek, haramı helal ve helali de haram sayanlardır."

D ERSLER VE ÖĞÜTLER
Hadis-i şerifin işaret ettiği bu tür insanlardan, îslam ümmeti hala etkilen­
mektedir. Zaman zaman İslam ümmeti içerisinde bu gibi kişilerin yol açQ^
şiddetli dalgalanmalar olmaktadır. Bu dalgalanmalann en önemli iki tanesi şun­
lardır:

İmam Gazah'nin Tehafutu'l Felasife' adlı kitabı ile son vemıiş olduğu dalga­
lanma ve çağımızda 19. ve 20. yüzyılda ortaya çıkmış olan dalgalanma. Bu stm
iki asırda, ilericilik, gericilik, sağcılık, solculuk, İmklik, akılcıbk, realizm, mad-
decih'k, din-devlet işlerini birbirinden ayırma, ilim ve aklı dine karşı gösterme
hareketi gibi, çok değişik fikirler ve akımlar ortaya çıkmıştır, İslam ümmeti

434-Mu'cemul Kebir (18150) Bunu Haysemi de, Mecma'uz-Zevaid (ltl79Yde riyayı


etmiş ve şöyle söylemiştir: "Bu hadisin ravileri, Sahilı'le İsimleri geçen raviler^r."
550
.JL E Ş A Ş F T Ş Ş Ü N N E

bütün bu akuttlardan ve diiçüncelerden önemli ölçüde eüdlenmi^ür. Ancak bu


fildiler ve akımlar, zaman içerisinde yavaş yavaş gerilemeye ve zayıflamaya
başlamıştır. İçerisinde bulundu|umuz şu yiıminci yüzyılın başlanndan itibaren
arok bu fikiıleıin ve akımlann. dünyadan çekilme eğilimi gösterdiklerini görü­
yoruz. Allah'a şükürler olsun.

Hadiste geçen kıyas ile kastedilen şey, bazı cahillerin ileri sürdükleri gibi,
fikıh usulünde bilinen şer'i kıyas değildir. Bu kıyas dinden olan bir yoldur. Ve
bazı şerî hükümler bu metod üzerine bina edilmiştir.

Ijj : j l i i :J lî ^ J i 'p a J ' l$ j j —i TO

«fjCâîî Jt :J\i .lîSü 14JU .^ 1 îÇ Ş

OÛ» :Jlİ .|JpÎ ÜJÎ :c-îî


.'C-İ* .«hjtıLS b'» :JÛ^
JJi^l lîi Sı» ;Jlî .(Oi-I İS jL y j
(jis* 4>* ^ <-i>-ji DİT û i j i j l a i i ü\5' O 'j

^ j l ü j i ! i p \ c .) \j Ü ji iA lij ySü 141^ U J a j i ^ j J j.

[şS iji :^ î]

Cj'li S j ÂÎÜ» j;4J ^ y jij ^

;Jü iv ı J I/Lİ P ^ jı
iUşT ^ uı^ u u>ai:ı > ;Lı Jû
Lilfrj l ü ^_5. ,yT ^ 0 ; ^

435- Taberani, İbni Mes'ud (r.a)’un şöyle söylediğini rivayet etmiştir;

43^-Bım M ecm (7l260yda rivayet elmiş ve söyle demiştir: "Bunu Taberani


İki ayrı senetle rivayet etmiştir. Bu isnadlardan birinin Bukevr bin 1
kalanları, Salıih’te isimleri bulunan ravilerdir. BukeyPi Ahmeds L ^nh> İ ^ 1
^ m m .. «M ü! .o r m M S t t iS İ
aeIbm Cerır nvayet etmişlerdir." Ibni Jiacer söyle söylemiştir- "BukÂr h r
sadukur, ancak kendisinde Un (gevseklik) vardır." ^ t^ b ın M a rıtf
SAPIK FIRKALARIN TANINMASININ ZORUNLULUĞU 551

"Resulullah (a.s) (yarama) girdi ve: "Ey İbni Mes'ud!" diye buyurdu. Ben:
"Buyur, ey Allah'ın Resulü" dedim. Bunu üç kez söyledi: "İnsanların hangisi
daha üstündür biliyor musun?" diye sordu. Ben: "Allah ve Resulü daha iyi bi­
lir" diye cevap verdim. Bunun ardından Resulullah (a.s):
"İnsanların en üstünü, dini hakkında bilgi scdûbi olarak amelde üstün olanı­
dır" diye buyurdu. Sonra: "Ey İbni Mes'ud!" diye seslendi. Ben: "Buyur ey Al­
lah'ın Resulü!" dedim. "İnsanların hangisi daha bilgilidir?" diye sordu. Ben:
"Allah ve Resulü daha iyi bilir" dedim.
"İnsanların er. bilgilisi, insanlar ayrılığa dü§tüklerinde, hakkı en iyi şekilde
görebilendir. Amelinde kusur ediyor olsa da ve kıçmın üstünde sürünecek kadar
düşkün olsa da. Benden önceki ümmetler, yetmişiki fırkaya ayrıldı. Bunlardan
sadece üç tanesi kurtuluşa erdi, diğerleri helak oldu. Bir fırka krallarla karşı
karşıya geldi. Bunlar kendi dinleri ve İsa bİn Meryem dini üzere çarpıcılar.
Krallar diğerlerini yendiler, onları öldürdüler, testerelerle bedenlerim biçtiler.
B ir gurubun ise krallara karşı duracak gücü yoldu Artık onlarm aralarında
yaşayarak, onların durumlarını ve İsa bin Meryem dininin korunmasım Allah'a
havale etmekten başka yol bulamadılar. Böylelikle beldelerde dolaşarak kendi­
lerini ruhbanlığa verdiler. İşte onların bu durumuna yüce Allah'ın şu ayet-i ke­
rimesinde işaret edilmektedir:
"Meryem oğlu İsa'yı da ardlarından gönderdik ve ona Incil'i verdik. Ona u-
yanlann gönüllerine şefkat ve merhamet duyguları koyduk. Üzerlerine bizim
gerekli kılmadığımız,fakat kendilerinin güya Allah'ın rızasını kazanmak için or­
taya attıkları ruhbaniyete bile gereği gibi uymadılar. İçlerinden iman etmiş
olanlara ecirlerini verdik. Ama çoğu yoldan çıkmışlardır." Resulullah (aj) bu
ayet-i kerimeyi okuduktan sonra şöyle buyurdu:
"Kim bana inanır, beni doğrular ve bana uyarsa, bunun (yani ruhbaniyetin)
gereğine hakkıyla riayet etmiş olur. Kim de bana uymazsa, işte bunlar helake
uğrayacak olanlardır."

B ir rivayette de şöyle geçmektedir

“B ir fırka , krallara ve diktatörlere karşı durarak onları Hz. İsa (aji'nın di­
nine çağırdı. Ancak bunlar (diktatörler tarafındım) tutuklandılar, testerelerle
kesildiler ve ateşlere atılıp yakıldılar. Ancak Allah'a kavuşuncaya kadar sab­
rettiler."
552 EL ESAS Fİ’S SÜNNE

onlan fenalıktan nehyeden fırka ile kendisini ruhbanlı|a veren fırkadır.


İfadeden çıkardan sonuca göre, üçüncü fırka ise Hak'ka yapışmakla birlikte
yukarıda zikredilen iki işten hiçbirini yapmaya güç yetirememiş olan fırkadır
Bunlar, fenalığı kalpleri ile reddetmişlerdir. Bizim ümmetimizin mensuplan da
bu yönden üç derecede sayılmışlardır. Bu üç derecedekilerin hepsi de kurtuluşa
ereceklerdir. Bunlar: Güçleri yettiğince fenalığı elleri ile değiştirenler, bunlann
hiç birine güç yetiremediklerinde ise fenalığı kalpleri ile reddedenlerdir.

# Jjl-J jıi ^ y -'i :? J - i'r t

436- Taberani, Mu’cemu'l Evsafta Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir:

"Resulullah (as) şöyle buyurdu:


"Kaderiler (Kaderiyye mezhebi mensuplan) ve M ûrcie bu ümmetin mecusi-
leridir. Onlar hasta olduklarında ziyaretlerine gitmeyin, öldüklerinde cenazele­
rinde bulunmayın."
Bir Açıklama
Hadiste mecusiler ile kastedilenler, farisilerin içindeki ateşe tapanlar ve on-
lann peşlerinden gideıderdir. Mecusiler, bir ışık tannsı, bir de karanlık tannsı
dduğıınu ileri sürerek, iki ayn yaraücımn bulunduğunu iddia ederler. Kaderiler
ise Allahtan başka yaraücının varlığını kabul etmişlerdir. Bu yönleriyle Mecu-
silere benzemişlerdir. Yine Mecusiler, şeytana kısmen itaati gerekli görürler.
Mürcie mezhebi mensuplan, insanın üzerinden yükümlülüğün kalktığmı ileri
sürmekle şeytana itaat etmiş ve bu yönleri ile Mecusilere benzemişlerdir.

.ijOİÎl j i î j tli-jVİ J il (JÎ (İr? :

436-Haysemi (71205) "Bunu Evsat'ta (Taberaıû) rivayet etmiştir ve Harun bin Musa Fe-
revi dışında kalan ravileri, Sahih'te isimleri bulunan ravilerdir. Bu kişi ise sikadır"
demiştir. Bu hadisi. Ebu Davud (4/222) da Kitabüs Sürme, Kader babında İbni
Ömer (ral'den rivayet etmiştir. Ancak Ebu Davud'un rivayetinde mürci'eden söz
edilmemektedir. Müstedrek (I/8S) Buradaki rivayet hasenıür.
SAPIK FIRKALARIN TANINMASININ ZORUNLULUĞU 5S3

437- T ir m iâ , İbni Abbas (r.a) ve Cabir bin Abdullah (r,a)'tan §u şekilde ri­
vayet etmiştir:
"Resulullah (a ^) şöyle buyurdu:
"Ümmetimden iki sınıf vardır ki, bunların İslam'dan nasibi yoldur, irca ehli
(Mürcie) ve kader ehli (Kaderiyye)."

j’A J jL j jli :jü ^ —tt'A

,«âIj Jİİ\3 ^ î4*

438- T irm izi, îbni Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir:


"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bu ümmetin içinde iki sınıf vardır ki, onların İslam'dan nasipleri yoktur,
M ürcie ve Kaderiyye."

^ ujs' :jli ^ JjljİJaJl LSjj —t f ^


j? ^ V İİ J, ijltb'ı : ^ jû î

.lu jS^ *1 ' * . 1*11 •*' *

439- T ab e ran i, İbni Abbas (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştin


"Resulullah (a,s)'ın yanında bulunuyordum. Yanında Hz. Ali (r.a) de vardı.
Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ey A li, ümmetimin içinde ehl-i beyt sevgisini kendilerine prensip edinen bir
topluluk olacak. Bunların bir lakapları olacak, Rcfıza (reddedenler, karşı du­
ranlar) diye adlandırılacaklar. Onlara karşı savaşınız, onlar müşriktirler."

437- ‘r irmizi (41454) 33-Kitabu'l Kader.13-Kaderiyye hakkında gelen rivayetler babı.


İbni Mace (1128) Mukaddime. 9-İman babı.
438- Tirmizi (4/454) 33-Kitabul Kader. 13-Kaderiyye hakkında gelen rivayetler babı.
İbni Mace (1/24) Mukaddime. İman babı. Tirmizi: "Bu hadis garib, hasen, sahihtir"
demiş, gerek o, gerek ondan önceki ilim adamları bu hadisi zayıf görmüşlerdir."
demiştir.
439- Mu'cemu1 Kebir (12/242) Bunu Haysemi de, Mecma'uz-Zevaid (I0/22)'de rivayet
etmiş ve "isnadı basendir" demiştir.
554
EL ESAS F t’S SI JNNTP

,:r -. . „ . t *
bÜ UUajJi . 7T ı 'i ^ l Olİ , - ' ' -. <
■ ,'• ^ .' J ! : > sV j
^ ^ liJ ı -J . ; .- ,, ^ j , r , , - , _ ,, , , , ,.

V J\ :Jİİ ur iy y
y !Î)i( j j i i t j U i .j B ,y g ı y ;,

440- Hakim, İkrime (r.a)'den rivayet etmiştir;

Ibni Abbas (r.a) kendisine ve oğlu A liye §öyle demiştir:

Ebu Sa id in yanına gidin, ondan Hariciletin durumu ile ilgili hadisini din­
leyin, İkisi çıkıp Ebu Sa'id (r.a)'in yanına gittiler. Vardıklarında Ebu Sa'id
(r.a) kendisine ait bir bahçeyi düzenliyordu. (Bunlar şöyle bildirdiler:) "Ebu
Said bizi görünce ridasını üzerine alıp bir yere çömeldi. Sonra bizim le konuş­
maya başladı. Hatta sesi Mescid'den bile duyulabiliyordu. Şöyle söyledi:
"Biz teker teker kerpiç taşıyorduk. Ammar ise ikişer ikişer taşıyordu. Bu
sırada ResuluUah (a.s) kendisini gördü. Resulullah (a.s), Am m ar ın başındaki
tozları temizleyerek şöyle buyurdu:

"Ey Ammar, neden arkadaşların gibi teker teker kerpiç taşımıyorsun?" A m ­


mar: "Ben Allah katında ecir almak istiyorum" diye cevap verdi. Resulullah
(a.s) Ammar'ın başındaki tozları temizlemeye devam ederek şöyle buyurdu:
"Vallahi Ammar’ı, onu haddi aşan (isyancı) bir gurup öldürür."

Ravi şöyle söylemiştir:

"Ammar (r.a): "Fitnelerden Allah'a sığınırım" diye söylerdi."

Bir Açıklama
Ammar (r.a)'ı Muaviye'nin gurubu öldürdü. Bu olay Muaviye gurubunun.
Hz. Ali (r.a)'ye karşı isyan etmiş bir gurup olduğuna işaret etmektedir. Ammar

440-Miistedrek (21149) Hakim: "Bu hadis, Buliari'mn şartına göre sahihtir, ancak bu
şekli ile kitabına almamıştır" demiştir. Bulpıri bunun bir benzerini Cihad (6/30)'da
rivayet etmiştir. Hadisin metninden anlaşıldığına göre Ebu Said (r.a), söz konusu iki
kişiye Mescid-i Nebevi'nin inşa edilmesi olayından, bu olay sırasında Ammar bin
Yasir (r.a)'in yaptığından ve Resulullah (a.s)'ın kendisine neler söylediğinden bah­
setmiştir.
SAPIK FIRKALARIN TANINMASININ ZORUNLULUĞU 555

(r.a), Hz. Ali (r.a) ile birlikte idi. Bu durum aym zamanda Hz. Ali (r.a)'nin hak
ve doğruluk üzere olduğunu göstermektedir. Bununla bitlikte lûz, Muaviye ve
askerlerinin de Hz. ^ ş e (r.a) ile onun yanmda yer alaıdann tUmUnün de sünnet
ve cemaat ehli (ehli sünet v el cemaat) olduManna hükmedeıiz. Bu noktada
kendilerini sapık hıkalardan kılmayacak hatalı bir içtihat yapmışlardır. Buna bi*
naen biz diyoruz ki: Bir kimsenin itikadı sahih (doğm, hak) olarak görülürse, o
ehli sünnet ve’l cemaat (sünnet ve cemaat ehli) olarak kabul edilir. Eğer bir ko­
nuda hatalı bir içtihat yapılırsa, o zaman bu hatalı içtihadın üzerine hatalı bir
amel bina edilir. Ancak isyan işlendiği görülse bile, hatalı içtihaddan dolayı bir
kim se küfürle yahut sapıklıkla itham edilemez.
B u konuyu takib eden konu içeriânde. Haricileri tamyacak ve sapık bir fırtaı
olduklanm göreceğiz. Yukanda geçen hadisten anlaşıldığma göre İbni Abbas
(r.a), İkrime (r.a) ve diğer oğlunu Hariciler hakkında soru sormalan üzere
göndermiştir. Ha'tisin devamında ise Hz. Ammar (r.a) ve onun isyancı bir gu­
rup tarafından öldürülmesi olayı ile ilgili hadis geçmektedir. Ammar (r.a)’ı Mu-
aviye'nin gurubu öldürmüştü. İsyancılar ise hak imam halife Hz. Ali (r.a)'ye
karşı haksız yere isyan edenlerdir. Bunlar ise iki guruptur. Binncisi yanhş bir
inançtan hareket ederek karşı çıkanlar, İkincisi yanhş bir içtihaddan hareket
ederek karşı çıkanlar. Birinci guraptan olanlar Hariciler, ikinci gunıptan oiımlar
ise isyancılardır. İkinci guruptan olanlar, günah işlemiş olabileoekleri gibi,
içtihadlannın durumuna ve karşı çıkmalanna sebep olarak gösterdikleri (İdil­
lere göre ecir almaları da söz konusu olabilecektir.

j , ju -j. j j öır ü ü ^ İÂ _ t »<


J p J ı ^ > 4 ? i; ai jJ ü J i ^
^ »ÜCİ ^ \1^\ Ujil Jj

1 'i' o* üî cM iî ^
j X ^İ) ( ij' ûTjiİl ÜÎ3 jlîi j} 2ı
W J ^ isû :J û ; sî -.îj

ılü îli Çij 01 Jj aUIİ^ ^

lyty- ^
441- M üslim , Yahya Wn Ya'mer (r.a)'den rivayet etmiştir:
556 EL ESAS Fİ'S SÜNNE

"Basra'da kader konusunu ilk gündeme getiren ki§i M a'bed el Cunehi'ydi.


Ben ve Humeyd bin Abdurrahman Himyeri hacc ya da umre yapm ak amacı ile
yolĞ çıktık. "Ke§ke ResuM lah {a.sym ashabından biri ile kar§ıla§sak da, §u
kişilerin kader konusunda ileri sürdükleri şeylerle ilgili olarak bu sahabiye
soru sorsak" dedik. Tavafuken tam Mescid'e gireceği sırada Abdullah bin Ömer
bin Hattab (r.a) ile karşılaştık. Ben ve arkadaşlarım hemen yanına yanaştık. Bi­
rimiz sağında, birimiz solunda durduk. Ben arkadaşımın, sözü bana bırakaca­
ğını düşündüm. Ben:

"Ey Ebu Abdurrahman, bizim aramızda bazı tümseler ortaya çıktı. Bunlar
Kur'an-ı Kerim'i okuyor, ilmi konulaıia ilgileniyorlar. (Bu arada söz konusu
kişilerin daha baçka özelliklerini de saydı). (1) Ancak bunlar kaderin olmadığı
inancındalar. Bunlara göre isler, harhangi bir takdire göre değil d e şartlara ve
durumlara göre ortaya çıkıyor," dedim. Bunun üzerine Abdullah bin Ö m er (r.a)
söyle cevap verdi:
"Onların yanlarına gittiğinde kendilerine de ki: "Ben onlardan uzağım. O n­
lar da benden uzaktırlar. Abdullah bin Ömer'in kendisine yemin ettiği zata ye­
min olsun ki, eğer onlardan birinin Uhud dağı büyüklüğünde altını olsa ve ta­
mamını Allah yolunda harcasa, kadere inanmadıkları sürece Allah onların iyi­
liklerini kabul etmez."

Bir Açıklama
Kaderiyye ismi, kaderi inkar edenlere verilir, Kaderiyye m ensuplan ise iki
türlüdür;

441-Müslim (H36) Kitabu'l İman. 1-İman, İslam, ihsan vs. açıklanması babı.
Nevevi bu hadisle ilgil olarak §u açıklamalara yer vermiştir;
"Kader komtsunu ilk gündeme getiren kişi denilirken kastedilen, kaderin inkarı
bid'atini ilk başlatan ve böylelikle hak çizgide olanların kabul ettikleri doğruya ilk
muhalefet eden kişi kastedilmektedir. Şunu bilmemiz gerekir ki, hak çizgide olan­
ların mezhebine göre, kaderin varlığına inanılır. Kaderin anlamı, Allahu Tedla'nın
geçmişte olacakları takdir etmiş olmasıdır. Allahu Teala, bu olayların kendi
katındaki ilimde belirli zamanlarda ve yine kendi katındaki ilimde belirli şekillerde
gerçekleşeceğini önceden biliyor idi. Netice olarak olaylar Allah Subhenehu ve
Teala'mn takdirine göre gerçekleşir.
Olayların şartlarına ve durumlara göre ortaya çıkması: Yani bu gibi olayların
gerçekleşeceğine dair önceden herhangi bir takdirin olmaması ve Allahu Teala'mn
bütün olanlar hakkında gerçekleştikten sonra bilgi sahibi olması. Yani bu iddiaya
göre, Allahu Teala önceden bir kader belirlemiş değildir ve olaylar hakkında ön­
ceden de bir bilgi sahibi değildir.
l )Bu ifade, hadisbı ravilerinden Yahya bin Ya'mer'den sonraki ravilerden herhangi biri­
ne aittir. Yani, Yahya bin Ya'mer, bu arada kendileriıulen söz ettiği kişilerin daha baş­
ka özelliklerini de saydı. İlim ve içtihad konusunda belli dereceler kasbetmis olduk­
larına ilmi konulara özen gösterdiklerine dikkat çekti. (Nevevi'nin Müslim Şerhi'nden)
SAPIK FIRKALARIN TANINMASININ ZORUNLULUĞU 557

B irincisi: Yukandaki rivayette ken<Ulerinden söz edilenler. Buıdar kaderi


cümleten ve tafsilen (bütün olarak kader kavramını ve tek tek fiillerin kadere
göre tahakkuk ettiğini) iıikar ediyorlardı. Anlaşıldığına göre bunlar, devlet
yöneticileri ile içli dışlı ölmalan sonunda yayılmışlardır.
İkincisi: Ehli sünneti ve'l cemaat mensuplanmn kendilerine Mu'tezile dediği
gurup. Bunlar, olaylan belli bir takdire göre meydana getiren gücün varlığım in*
kar ederek, kişinin kendi fiillerini kendisiıün yarattığım ileri sttıüyoılaıdı. Bun­
lar dünyadaki gelişmeler konusunda şu şekilde bir açıklama yapıyoılaıdı;
"Dünyada bir sebepler, bir de bu sebeplere binaen gerçeklesen olaylar (müseb'
bibler) vardır. İlahi irade, yahut ilahi kader doğrudan müdahalede bulunmaz."
B u iddia ise kaderin bir nev'i inkandır.
Kader, her şeyin AUahu Teala'nın bilgisi dahilinde, O'nun iradesiyle ve
gücüyle gerçekleştiğine, bütün olanlann ve olacaklann levh-i mahfuzda ön­
ceden kaydedilmiş olduğuna inanmaktır.
Bu konularla ilgili aynntılı bilgilere, eserimizin sekirinci cildinde yer ve­
receğiz.
İÇİNDEKİLER
T akdim ......................................................................................................................... 11
İslam Akaidine g iriş...................................................................................................13
Binci Babın bölüm leri............................................................................................... 19
Akaidin Temel T aşları..............................................................................................21
BİRİNCİ KISIM
Beden, Ruh, Akıl, K alp ve Nefis hakkında genel b ilg iler................................. 31
Beden............................................................................................................................39
Beden ile ilgili rivayetler...................................................................................... 39
R u h ...............................................................................................................................47
Ruh ile ilgili rivayetler.......................................................................................... 47
A kıl...............................................................................................................................55
Akıl ile ilgili rivayetler......................................................................................... 55
K alp ............................................................................................................................. 59
Kalp ile ilgili rivayetler......................................................................................... 61
N efis............................................................................................................................ 93
Nefis kelimesiyle Z af m kastedfldiği naslar........................................................ 93
Konu ile ilgih rivayetler........................................................................................64
Nefis kelimesiyle Ruh*un kastedildiği naslar................................................... 104
Konu ile ilgili rivayetler......................................................................................104
Nefis kelimesiyle bedene bürünen Ruh'un kastedildiği naslar...................... 109
Konu ile ilgili rivayetler...................................................................................... 110
Nefis kelimesiyle Kalb’in kastedildiği naslar................................................... 113
Konu ile ilgili rivayetler.................................................................................... 113
İKİNCİ KISIM
Mükellefiyet ve İnsanın Allah K arşısındaki S o ru m lu lu ğ u ............................121
İnsanın sorumluluğu............................................................................................. 122
M ükellefiyet/Yükûm lülük...................................................................................... 125
Konu ile ilgili rivayetler...................................................................................... 125
Yükümlülük ve buna güç yetirm e...................................................................... 135
Konu ile ilgili rivayetler...................................................................................... 136
Mükellefiyet üzerine bazı meseleler...................................................................141
Birinci mesele: Fetret ehli.................................................................................... 141
mesele: Farkh görüşler.............................................................................. 142
Üçüncü mesele: Akılh olm ak.............................................................................. 143
Dördüncü mesele: Güç yerirme........................................................................... 143
B e ^ i mesele: A ynntdar— ............................................................................ 144
Altıncı mesele: Mali sonım luluk___ ................................................................. 144
Yedind m esde: Biduğa ermek.......................................................................... ...
Sekizinci mesele: Farzlar.................................................................................... ...
---------------------------------------------------------------------------------------------- S5İM

ÜÇÜNCÜ KISIM
iman ve İslam............................................................................................. ..
İman konusundaki faiklı görüşler........................... ...............................I 5 4
Akaid üzerine bazı meseleler...................................................................I 5 7
Konu ile ilgili bazı rivayetler...................................................................I5 7
Alimlerin İman ve İslam hakkındaki görüşleri........................................ I5 9
DÖRDÜNCÜ KISIM
Müslüman Olmanm Üstünlüğü.......................... 171
Konu ile ilgili rivayetler...........................................................................172
İmanın ve müminin fazileti......................................................................... 195
Konu ile ilgili rivayetler...........................................................................196
BEŞİNCİ KISIM
Resulullah (a.s)’ın Daveti ve Bu Davete Kulak Verenler..........................207
Konu ile ilgili rivayetler.......................................................................... 207
ALTIN C I KISIM
İslamm Nasipleri, Rükünleri, Makamlan ve Bazı Temel Ameller...........217
İslamın Nasipleri..........................................................................................221
Konu ile ilgili rivayetler...........................................................................221
İslamın Rükünleri........................................................................................225
Konu ile ilgili rivayetler...........................................................................225
İslamın Makamları......................................................................................229
Konu ile ilgili rivayetler...........................................................................229
İslamın Temel Amelleri...............................................................................237
Konu ile ilgili rivayetler...........................................................................237
YEDİN C İ KISIM
İmanın Şubeleri hakkında takdim.............................................................267
İmanın Şubeleri........................................................................................... 271
Konu ile İlgili rivayetler...........................................................................278
SEK İZİN C İ KISIM
İmanın ve Müslümanlığın Ölçüleri............................................................ 303
Konuyla ilgili rivayeüer........................................................................... 303
D O K U Z U N C U KISIM
Kelime-i Şehadet ve Kelime-i Tevhid........................................................ 317
Konu ile ilgili rivayetler................................................................ 318
Kelime-i Şehadet ve Kelime-i Tevhid haldanda bazı meseleler................333
O N U N C U KISIM
Sathi ve Gerçek İman...................................................................................339
Konu ile ilgili rivayetler___________ 340
İlmi açıklamalar.................................................................... 343
O N B İR İN C İK ISIM
Resulullah (a.s)'ın Yetiştirdiği Altın Nesil........ ........... 347
Konuyla ilgili rivayetler............................................................................ 349
560

Alimlerin sahabe hakkındald görüşleri......................................................... 356


O N İK İN C İ K ISIM
Vesveseler, İmanın Azalması, Artması, Yenilenmesi ve Yitirilmesi........ 361
Konuyla ilgili rivayeöer................................ 362
O N Ü Ç Ü N C Ü K IS IM
Fıtrat, İman ve Nifak........................................................................................ 3 7 7
Konu ile ilgili rivayetler................................................................................ 382
O N D Ö R D Ü N C Ü K IS IM
Küfür, Şirk ve Büyük Günahlar..................................................................... 3 8 9
Konu ile ilgili rivayöler................................................................................ 3 9 2
Büyük ve küçük günahlar konusunda alimlerin görüşleri............................ 4 0 2
O N B E ŞİN C İ K ISIM
Nifak Alametleri ve Şubeleri.............................................................................
Ififak ile ilgili rivayetler............................................................................... ...
O N A L T IN C I K ISIM
Şehadeti Bozan Haller...................................................................................... 4 3 7
Konu ileilgih' rivayetler................................................................................ 4 3 9
Şehadeti bozan şeyler ve bunlann sıralanışı................................................. 4 4 7
O N Y E D İN C İ K ISIM
Kur'an ve Sünnete Yapışmak.......................................................................... 4 5 5
Konuyla ilgili rivayetler................................................................................ 4 5 8
Sünnete yapışmak ile ilgili rivayetler............................................................ 466
Bid'at ve Bid'at Ehli......................................................................................... 4 7 3
Konu ile ilgili rivayetler................................................................................ 4 7 4
Bid'atin kısmılan.......................................................................................... ...
O N SE K İZ İN C İ K ISIM
Fırkalara Ayrılma........................................................................................... ...
Konuyla ügili rivayetler............................................................................... ....
Yahudilerin Fırkalara Ayniması......................................................................... 5 1 7
Ferrisiler........................................................................................................ ...
Saddukiler..................................................................................................... ...
Kurralar....................................................................................................... ’_5 2 i
Yazıcılar...... ..............................................................................................* _5 2 i
Tiıtucular....................................................................................................’ _5 2 2
Hristiyanlann Fırkalara Ayrılması...................................................................
Protestarihk...................................................................................................... 5 2 9
İslam Ümmetinin Fırkalara Ayrılması....................................................... “ 5 3 1
Sapık fiıkalann ortaya çıkış sebebi.............................................................’ 5 3 1
Konu ile ilgili rivayetler.............................................................................. 5 3 9
Sapık Fırkaların Tanınmasının Zorunluluğu............................................" 5 4 5
Sapık hıkalann bdli başlılanndan söz eden na^ar.............................. [ ’ ^ 5 4 g
Konuyla i l ^ rivayetler............................................................................. ' * 5 4 9
jöndekiler................................................................................................................ *5 5 g

You might also like