GÜNDEM
Bir seçim yazısı:
‘Biz içerden,
siz dışardan’
zihniyetine dair…
Süleyman Şahin
suleyman.sahin@gercekhayat.com.tr
@__SaHiNBeG__
Neticede biz Osmanlı torunuyuz.
Öyle kolay kolay yıkılıp gidecek
değiliz. Fakat dışardan vuranları
bildiğimiz kadar içerden
vuranları da bilmek ve yolları
tereddütsüz şekilde ayırmak
zorundayız. “Biz içerden, siz
dışardan, ha gayret” zihniyetine
zinhar geçit veremeyiz.
12 GERÇEK HAYAT
Bir suâlle söze girelim ve hep
birlikte cevap arayalım. YSK’nın
İstanbul Büyükşehir Belediyesi
seçimlerini iptal ederek yeni bir
seçim için 23 Haziran tarihini
vermesi üzerine memlekette
kopmayan gürültünün Batı
ülkelerinde kopuyor oluşunu
‘demokratik hassasiyet’ olarak
yorumlamak mümkün mü?
Herkes kendi cevabını veredursun
biz bir batılının, İngiltere eski
büyükelçilerinden Craig Murray’in
cevabı üzerine yoğunlaşalım.
Ne de olsa ‘içerden’ birisi olarak
söyledikleri hepimizin söylediğinden
çok daha değerli, daha aydınlatıcı.
Venezuela bağlamında Batı’nın
‘demokrasi hassasiyeti’ üzerine
bakın Murray ne diyor?
İMAMOĞLU NEVŞIN MENGÜ ILE MÜLAKAT
“Ne tuhaf ama Suudi Arabistan
gibi büyük petrol rezervine sahip
olmakla birlikte Amerikan askeri
varlığına sesini çıkarmayan,
Batı ve İsrail ile aynı hizada
buluşan ülkelerin son derece anti
demokratik olması kimse için
sorun teşkil etmiyor. Fakat Libya,
Irak ve Venezuela gibi Amerikan
hegemonyasına boyun eğmeyi kabul
etmeyenler için hemen rafta hazır
duran ‘liberal demokratik değerler’
gündeme getiriliyor. Venezuela’nın
mükemmel bir demokrasiye sahip
olduğunu zaten kimse iddia etmiyor
ama demokrasi ve insan hakları
konularında bir Suudi Arabistan
kadar felaket durumda olmadığı
ortada. İşte tam da bu noktada
Batı medyası ve Batılı siyasetçilerin
muhteşem ikiyüzlülüğü gündeme
geliyor.”
NAMLUNUN UCUNDA BOL
KÖPÜKLÜ LATTE
‘Muhteşem ikiyüzlülük’... Tabirin
güzelliğine bakın. Muhteşem
ikiyüzlülüğe dair en bariz
örneklerden birini Alman DW haber
portalının Türkçe servisi 8 Mayıs
günü verdi. İstanbul’un ‘şehremini’
sıfatıyla 19 günlüğüne koltukta
oturan ‘FETÖ’den icazetli CHP
namzeti’ Ekrem İmamoğlu’nu
gazeteci Nevşin Mengü’nün karşısına
oturtan Almanların derdi tasası
neydi, az zamanda ayyuka çıktı.
İmamoğlu’na “Tutuklanmaktan
korkuyor musunuz” şeklinde
bir soru yöneltilince mülâkat
olarak başlayan format bir anda
‘kahraman yaratma ritüeli’ne
dönüşüverdi. Fırsatların adamı
İmamoğlu gollük pası almış, fırsatı
kaçırır mı?
AK PARTI’YI IKTIDARA
TAŞIYAN SEÇKINLERIN DEĞIL
HALKIN PARTISI OLMAYI
TERCIH ETMESIYDI. PARTI
LIDERININ KAMYONETTE
TAŞINAN DÜĞÜN ÇEYIZI, EN
FAKIR SOFRALARA BAĞDAŞ
KURUP OTURABILMESIYDI.
KENDILERINE KÖR VE SAĞIR
BIR SISTEMDEN UMUDUNU
KESMIŞ MILYONLAR NEZDINDE
YENI BIR UMUDUN ADRESI
OLABILMESIYDI.
“Ben hiçbir şeyden korkmuyorum.
Evden, çocuklarımdan, eşimden,
annemden, babamdan, kardeşimden
helâllik alıp çıktım. Bunun anlamını,
aslında ne demek istediğimi toplum
anlıyor.”
İşte şimdi oldu. Batının ‘demokratik
hassasiyetleri’ni, nâm-ı diğer
muhteşem ikiyüzlülüğünü tatmin
edecek, gayet kullanışlı bir cevap.
Bunun Batı nezdinde ne kadar iş
yapar cinsten olduğunu tahmin
edebilmek güç değil. Şimdi DW
bu cümleleri özenle seçip alacak,
büyük bir titizlikle önce Almancaya,
sonra yayın yaptığı diğer 30
dilin tamamına çevirecek. Bu
habercilikten nasibini alan dünya
vatandaşları, bilhassa Avrupalılar
“Vay be! Adam evinden helâlleşerek
çıkıyormuş. Ülkeye bak” diyecek
ve sanacak ki, Türkiye’de bırakın
sıradan muhalifi, kamuoyunun
iyi bildiği isimler bile demokrasi
aşkına namlunun ucunda, fedakâr,
can siperane bir hayat sürüyor.
Oysa bilmiyor ki o sırada bahsi
geçen vatandaş muhtemelen hoş
bir mekâna kurulmuş, hafif müzik
eşliğinde bol köpüklü lattesini
yudumlayıp goygoy yapıyor.
BATI MENŞELI VIRÜS YINE AKTIF
Evet, muhteşem ikiyüzlülük Batı
menşeli, bulaşıcı bir virüstür ve
bilhassa Batı ana akım medyası
tarafından müntesiplerine özenle
zerk edilir. Türkiye söz konusu
olduğunda bu ikiyüzlülüğün tavan
yaptığını da ayrıca belirtmek
gerekir. O nedenle Batı’nın en
ücra kırsalında karşılaştığın ilginç
tiplerin “Türkler Ermenileri doğradı”
kabilinden bin türlü zırvasına ne
söyleseniz kar etmez. Ortalama
Batılı tip, virüsü çocukluğundan
beri damardan öyle bir yemiştir ki,
artık bilinçaltına işlemiş, fikriyatı
‘kılıç kesmez keçe’ misali katılaşıp
tortu bağlamıştır.
Türkiye’de yapılan mahalli
seçimlere Avrupa Konseyi Genel
Sekreteri Thorbjorn Jagland’dan
Avrupa Parlamentosu Türkiye
raportörü Kati Piri’ye, AB Dışişleri
ve Güvenlik Politikaları Yüksek
Temsilcisi Federica Mogherini’den
AB Komisyonu Genişlemeden
Sorumlu Üyesi Johannes Hahn’a
değin herkesin koro halinde
müdahil oluşunu “muhteşem
ikiyüzlülük” virüsünün aktifleşmesi
olarak görmek lazım.
İÇERDE DURUM NE MINVALDE?
Ateşin yakması tabiatı gereğidir.
Elini yakan kimsenin ateşe kabahat
bulması bu nedenle saçmadır. Batı
hakkında yukarıda ifade edilen
gerçekler de bir serzenişin ifadesi
değil bir durum tespitidir. Atacağı
adımı çevre kontrolü yapmadan
atmaya kalkan kişi ya duvara
toslar, ya da bir şey gelip kendisine
toslar. Durum tespiti yapmak, çevre
kontrolü anlamına geldiği için
mühimdir, üstünkörü geçilemez.
Evet, görüldüğü üzere seçimlerden
bahis geçtiği vakit dışarısı bu
minvalde. Peki, içeride vaziyet ne
arzediyor? İşte asıl mevzu bu. İçerde
durumun hangi minvalde olduğunu
bilmeden, ‘etrafını cami’ bir durum
tespiti yapmadan adım atmaya
kalkmanın nelere mal olduğunu
son seçimler herhalde yeteri kadar
gösteriyor.
13 - 19 M AYIS 2 0 1 9 13
 GÜNDEM
İşte size bir durum tespiti.
Koltuğu bu seçimde kaybetmiş eski
bir ilçe belediye başkanı sosyal
medyada bir paylaşım yapıyor.
Paylaşım üzerine halktan gelen
mesajlar ise çok şey söylüyor.
 “Problem biz vatandaşta değil
sizdedir.”
 “Yanlışınız burada başlıyor zaten.
Haktan, hukuktan yana değil de
adamın adamı olmak için çaba
sarf etmenizden kaybetmektesiniz
vesselam.”
 “Başkan bol keseden atıyor.
Halkın içinde gören varsa haber
versin.”
 “Başkan biraz seni şöyle halkın
içinde görsek bence iyi olur. Halktan
kopmanın bedeli belediye oldu.”
 “Başkan liderin gölgesinde artık
kimse siyaset yapamaz, yapmamalı.
Herkes kendisini hesaba çeksin.
Vatandaş ahmak değil.”
 “Peki, sayın başkanım seçimden
beri neredeydiniz. Usulen de olsa
teşkilatla bir araya gelip helâllik
almanız gerekmez miydi? İki dönem
ilçe başkanlığı, bir dönem belediye
başkanlığı yaptınız ve bu kadar
süredir neredesiniz, kiminlesiniz,
hiç kimsenin bilgisi yok.”
 “Ne zaman yanına gelip derdimi
arzetmeye kalksam hemen sekretere
yönlendiriyor. Ne dinliyor, ne
görüyor. Halktan daha ne bekliyor
acaba?”
 “Partinin oylarıyla seçim kazanıp
görev süresi bittiğinde partiye oy
kazandıran bir başkan görecek
miyiz Allah’ım?”
İnsaf sahibi herkese soruyorum.
Bu sadece bir ilçenin fotoğrafından
ibaret midir?
YÜZÜNÜ HALKA DÖNMEYEN
TASFIYE EDILMELI
AK Parti’yi iktidara taşıyan
seçkinlerin değil, halkın partisi
olmayı tercih etmesiydi. Parti
14 GERÇEK HAYAT
liderinin kamyonette taşınan düğün
çeyizi, en fakir sofralara bağdaş
kurup oturabilmesiydi. Kendilerine
kör ve sağır bir sistemden umudunu
kesmiş milyonlar nezdinde yeni
bir umudun adresi olabilmesiydi.
Yıllar geçtikçe bu görüntünün yerini
yukarıda verilen fotoğraf almaya
başladı. Kifayetsiz muhterislere
sonuna dek açılan kapılardan
hücum borazanları eşliğinde
sökün eden akınlar, partiyi kuran
değerlerin güneş görmüş kardan
adam gibi erimesine yol açtı.
Halkla kurulan kontağın yerini
yeni yetme seçkinler grubu almakta
gecikmedi. Dar kafalı adamların
dar çevreleri önceleyen yaklaşımları
makasın iyice açılmasına neden
oldu. Bu makası tekrar kapatacak,
halkı yeniden sımsıcak bir şekilde
kucaklayacak bir formatın atılması
gerekiyor. Evet, belki her şeyi
yeniden sıfırlayacak bir format.
Eskilerin dediği gibi: Bu hal muhal.
Ya yeni hal, ya izmihlal...
KRALDAN ÇOK KRALCI TUZAKTIR
Çoğu kez farkında olunmaz ama
bir organizasyon için en büyük
tuzaklardan biri de kraldan
daha fazla kralcılık yapmaya
yeltenen tayfaya alan açmaktır.
Niçin tuzaktır? Zira kraldan
daha fazla kralcılık özü itibariyle
sahteliği içinde barındırır.
Nitekim bu tayfanın en büyük
özelliği organizasyonun tohum
evresinde, tutup tutmayacağı belli
ORGANIZASYONUN EN
VERIMLI IMKÂNLARINA
YAPIŞIP KARŞILIĞINDA
KEÇIBOYNUZU GIBI KIRK
SAAT ÇIĞNESEN BIR
GRAM BAL ÇIKMAYACAK
ICRAATLARA IMZA ATANLARIN
ORGANIZASYONDAKI ÖMRÜ,
ORGANIZASYONUN ÖMRÜNÜ
BELIRLER. BU ASALAK
TIPLERI BÜNYESINDEN
UZAKLAŞTIRAMAYAN BIR
ORGANIZASYONUN GELECEĞI
HIÇ DE AYDINLIK SAYILAMAZ.
olmayan o çileli dönemde ortada
gözükmeyenlerden oluşmasıdır.
Kraldan çok kralcı kesilenden
hiçbir vakit ‘dava adamı’ çıkmaz,
mümkün değil çıkaramazsınız. Bu
tipler, organizasyonun palazlanma
evresinde kendileri açısından
istikbal keşfedip katılım yapar.
En büyük becerileri de budur
zaten. Ortamı çok iyi koklar,
hangi taraftan menfaat geleceğini
mükemmel şekilde hesaplamayı
gayet iyi bilirler. Organizasyonun
en verimli imkânlarına yapışıp
karşılığında keçiboynuzu gibi
kırk saat çiğnesen bir gram bal
çıkmayacak icrâatlara imza atarlar.
Bu tiplerin organizasyondaki
ömrü, organizasyonun
ömrünü belirler. Bu asalakları
bünyesinden uzaklaştıramayan bir
organizasyonun geleceği hiç de
aydınlık sayılamaz.
BIZ IÇERIDEN,
SIZ DIŞARIDAN OLMASIN
Kıssadan hisse babında bir latifeyle
söze nokta koyalım. Devir, Padişah
Abdülaziz devri. İlk Avrupa
seyahatini gerçekleştiren Sultan
Abdülaziz’e Hariciye Nazırı Fuat
Paşa eşlik ediyor. Paris’e gelinmiş.
Fransız İmparatoru III. Napolyon
Osmanlı Hariciye Nazırı ile
başbaşa oturuyor. III. Napolyon
hazırcevaplığıyla meşhur Fuat
Paşa’ya soruyor “Dünyanın en
güçlü devleti hangisi” diye. Paşa
tereddüt etmeden “Osmanlıdır”
cevabını yapıştırınca İmparatorun
yüzünde bir şaşkınlık ifadesi
beliriyor. Bunun üzerine Paşa taşı
gediğine koyuyor:
“Elbette Osmanlıdır Haşmetmeap.
Başka bir devlet var mıdır, üç yüz
sene boyunca siz dışarıdan, biz
içeriden yıkmaya çalışalım da
hâlâ ayakta kalabilsin!”
Evet, neticede biz Osmanlı
torunuyuz. Öyle kolay kolay yıkılıp
gidecek değiliz. Fakat dışardan
vuranları bildiğimiz kadar içerden
vuranları da bilmek ve yolları
tereddütsüz şekilde ayırmak
zorundayız. “Biz içerden, siz
dışardan, ha gayret” zihniyetine
zinhar geçit veremeyiz. 