You are on page 1of 35

ANTON ÇEHOV

Küçük Köpekl Kadın

Çev ren: Müjde Dural


Anton Çehov
Küçük Köpekl Kadın

Çev ren: Müjde Dural

ePub düzenleme ve kapak tasarım: BZ Yayın
B r nc Sürüm: Haz ran 2014
Anton Çehov
(29 Ocak 1860, Taganrog, Rusya - 15 Temmuz 1904,
Badenwe ler, Almanya)

Rus t yatro yazarı ve modern kısa öyküler n kurucularından


olan Anton Pavlov ç Çehov, Rusya'nın güney nde Azak
Den z kıyılarındak Taganrog'da bakkal b r babanın oğlu
olarak Dünya'ya geld . Dört çocuklu b r a len n ortanca
çocuğudur. Babası, t caretten çok d n konulara eğ l mler
olan sert ve otor ter b r adamdı. Babasının baskısıyla k l se
korosunda lah söyleyen Çehov, t carette başarı
sağlayamayan babasının yer ne dükkân şler yle de
lg lend ğ nden l se eğ t m uzadıkça uzadı.

Çehov, b r süre Yunanlı çocukların devam ett ğ yerel b r


okulda okudu. Daha sonra on yıl boyunca l sede Yunan ve
Lat n klas kler yle temel b r eğ t m gördü. Düş gücüne
fazlasıyla olanak tanıyan bu eğ t m Çehov'un yaşamı boyunca
klas klerden hoşnut olamamasına yol açacaktı. "Edeb yat
Öğretmen " adlı h kâyes ün vers te yıllarına a tt r.

1876'da babasının flas etmes üzer ne a les Moskova'ya


göçtüğünde, kend s b r ağabey le b rl kte Tagangrog'da
kalarak l seye devam ett . Üç yıl boyunca, henüz çok genç
olmasına karşın kend hayatını kend kazandı. Zor koşullar
altında geçen çocukluk yılları, h kâyeler nde çocuklara gen ş
yer vermes ne ve hep hüzünlü, nc nm ş çocukları anlatmasına
neden oldu.

1879'da l sey b t rd ve Moskova'ya g derek tıp fakültes ne


g rd ; 1884'te doktor oldu. Tıp öğren m sırasında a len n
geç m ne katkıda bulunmak ç n çeş tl derg lerde yazılar
yazdı. Bu dönemde yazdığı yazılarını "Melbourne'ün
Masalları" adlı k tapta toplayarak ün vers tey b t rd ğ yıl lk
k tabını yayınladı. Çehov, ün vers tey b t r r b t rmez
hek ml ğe başladı. "Cerrahlık", "Cansız Ceset", "Kaçak" adlı
h kâyeler n bu dönemde yazdı. Hek ml k çok vakt n
aldığından yazmasına engel olmaya başlayınca hek ml kten
vazgeç p yazarlığa yöneld . Yazarlığına hek ml ğ n n zler
görülür. Pek çok k mse onun Çarlık Rusyasını anlatışını, b r
doktorun hastalığı teşh s ed ş ne benzet r.

1887'de "Alacakaranlıkta" adlı öykü k tabıyla Rus Akadem s


tarafından ver len Puşk n ödülü nü kazandı. Aynı yıl lk
büyük t yatro oyunu "İvanov", Moskova'dak Korsch
T yatrosunda serg lend .

Ünlü öyküsü "6. Koğuş" 1892'da yayınlandı. Aynı yıl kolera


salgını olan bölgelerde doktor olarak akt f rol oynadı. Merkez
Rusya'da b r Mel khov adını verd ğ b r mal kâne satın alarak
taşındı ve yaşamında "Mel hova dönem " den len yen b r
dönem başladı. Bu dönemde yaratıcılığının z rves ne ulaştı.
Sürekl kend s n z yaret gelen dostlarını mal kânede ağırladı.

1894 yılının b r bölümünü yurtdışında geç rd . Bu arada


vereme yakalandı, tedav ç n Kırım'a geçt .

1895'te "Martı" oyununun lk vers yonunu yazdı. "Sahal n


Adası"nı yayınladı. Tolstoy le tanıştı. Oyunun St.
Petersburg'dak lk göster m başarısızlıkla sonuçlandı.

1897'de Köylüler adlı uzun öyküsünü yayınlattı. 1898'de


Sanat t yatrosunu Stanslavsk le b rl kte kuran Nem rov ç-
Dantçenko Martı’yı sahnelemek ç n Çehov’dan z n sted , bu
arada Çehov, lerde evleneceğ aktr s Olga Kn pper'le tanıştı.
Martı oyunu büyük başarı elde ett . Çehov'un babası öldü.

1899'da Vanya Dayı'nın lk göster m yapıldı, Toplu


Yapıtlarının lk c ld yayımlandı.

1901'de Üç Kızkardeş sahnelend ; Çehov, Kafkasya


seyahat nden sonra b r ev yaptırdığı Yalta'ya döndü ve Olga
Kn pper le evlend .

1904'te "V şne Bahçes " Moskova'da sahnelend . Sağlığı


bozulan Çehov, eş le b rl kte Almanya'ya g tt ve
Badenw ller'da öldü.
Çehov'un bütün yapıtları ölümünden 40 yıl sonra 20 c lt
hal nde yayımlandı. Bu yayının 8. c ld nde Çehov'un sayısı
b rkaç b ne ulaşan mektupları yer alır.

Türkçe yayımlanan başlıca yapıtları:

Besleme (1996)
Korkulu Gece (1995)
Seçme Öyküler (1997)
Kara Keş ş (1999)
Toplu Eserler (2000)
Bütün oyunları (2000)
Marangozun Köpeğ Kaştanka (2001)
Oyunlar (Martı, Vanya Dayı, V şne Bahçes ,
Üç Kızkardeş, Tekl f, Jüb le, Düğün; 2001)
B r Taşralının Öyküsü (2002)
Bütün Oyunları (2 c lt, 2002)
Bütün Öyküler (8 c lt, 2002)
Asma Katlı Ev (2003)
H kâyeler (2005)
Belalı M saf r (2008).
Küçük Köpekl Kadın
I

Sah le yen b r s n n geld ğ söylend : Küçük köpeğ olan b r


hanımefend . İk haftadan ber Yalta’da olan ve orada ev olan
D m tr D m tr ç Gurov, yen gelenlerle lg lenmeye
başlamıştı. Verney salonunda otururken, kumral saçlı, orta
boylu, bere takmış ve peş nde beyaz b r Pomeranya c ns
köpeğ n koştuğu b r kadın gördü.
Ve daha sonra pek çok kez kadına bahçelerde ve meydanda
rastladı. Yalnız başına yürüyor, hep aynı berey g y yordu ve
yanında hep aynı beyaz köpek vardı. K m olduğunu k mse
b lm yordu ve herkes ondan “köpekl hanım” d ye söz
ed yordu.
Gurov “Eğer kocası veya arkadaşları yoksa yalnızsa onunla
arkadaş olmak yanlış olmaz” d ye düşündü.
Adam 40’ın altındaydı fakat y rm yaşında b r kızı ve okula
g den k oğlu vardı. Gençken, k nc sınıftayken evlenm şt
ve ş md karısı da en az onun kadar yaşlı görünüyordu. Karısı
uzun boylu, koyu kaşlı, as l, entelektüel b r yd . Çok
okumuştu, konuşurken fonet ğe d kkat ed yordu, kocasını
Dm tr d ye değ l D m tr olarak çağırırdı. Adam se ç nden
karısının aptal, dar kafalı, ç rk n olduğunu düşünür ve ondan
korkuyordu ve evde durmayı sevm yordu. Uzun zamandan
ber karısına sadakats zl k etmeye başlamıştı ve muhtemelen
bu yüzden kadınlardan hep kötü b ç mde söz ederd . Ve
kadınlar hakkında konuşurken onlardan “ k nc sınıf c ns”
d ye bahsederd .
Ona öyle gel yordu k , kadınlardan yana o kadar acı
tecrübeler gördüğünden, onlar hakkında nasıl sterse o şek lde
söz etmeye hakkı vardı ama y ne de “ k nc sınıf c ns”ten k
gün b le uzak kalamıyordu. Erkeklerle b r aradayken
sıkılıyordu, soğuk davranıyor, konuşkan olmuyordu ama
kadınlarla b r aradayken kend n özgür h ssed yor, ne
söyleyeceğ n , nasıl davranacağını b l yor ve sess z olsa dah
onlarla kend n rahat h ssed yordu. Görünüşünde,
karakter nde, tüm tab atında kadınları cezbeden ve sıkılınca
onları başından savan çek c b r şeyler vardı, bunu b l yordu
ve b r güç sank onu da kadınlara doğru çek yordu.
Tecrübeler, sık sık tekrarlanmış acı tecrübeler ona uzun
zaman önce saygın nsanlarla -özell kle yavaş hareket eden,
tereddüt eden Moskovalılarla- önce çok hoş sam m yet
kurulduğunu, hayata anlam kattığını, ışık kattığını ve güzel
b r serüven olduğunu ama bunun sonradan kaçınılmaz olarak
ç nden çıkılmaz b r probleme, uzun dönemde katlanılmaz b r
duruma dönüştüğünü öğretm şt . Fakat lg çek c b r kadınla
olan her yen karşılaşmasında, bu tecrübeler hafızasından
s l n yor g b yd . Hayatı yaşamaya hazır olup, her şey bas t ve
hoş görünüyordu.
B r akşam bahçede akşam yemeğ yerken, berel hanımefend
yavaşça b t ş k masaya geld .
Görünüşü, yürüyüşü, kıyafet , saçının şekl adama kadının b r
hanımefend olduğunu, evl olduğunu, Yalta’ya lk kez
geld ğ n , yalnız başına olduğunu ve sıkıldığını söylüyordu.
Yalta g b yerler hakkında anlatılan gayr ahlak h kâyeler n
büyük bölümü gerçek dışıydı, adam bu h kâyelerden nefret
ed yordu ve bu tür h kâyeler fırsat bulsa günah şlemekten
memnun olacak k ş ler n uydurduğunu b l yordu. Fakat
hanımefend üç adım uzağındak masaya oturduğunda, bu
kolay fethetme masallarını hatırladı, tatlı aşk maceralarının
kışkırtıcılığını düşündü, an den sm n b lmed ğ yabancı b r
kadınla aşk macerası yaşama f kr kend s n sardı.
Adam tatlı tatlı köpeğ çağırdı ve köpek yanına gel nce
parmağını ona salladı. Köpek hırladı, Gurov y ne parmağını
salladı.
Kadın adama baktı ve hemen gözler n yere nd rd .
“Isırmaz” ded ve kızardı.
Adam “Ona b r kem k vereb l r m y m?” d ye sordu. Kadın
başını sallayınca adam k bar b r şek lde, “ Uzun zamandan
ber Yalta’da mısınız?” d ye sordu.
“Beş gündür…”
“Bense on beş gündür buradayım.”
Kısa b r sess zl k oldu.
Kadın adama bakmadan “Zaman çabuk geç yor y ne de burası
çok sıkıcı,” ded .
“Burasının sıkıcı olduğunu söylemek moda
oldu, Belyoveya J dra’da yaşayan ve sıkılmayan b r taşralı
buraya gel nce, Ah ne sıkıcı! Ah ne toz toprak! D yor. Duyan
da Grenada’dan geld ğ n sanır.”
Kadın güldü. Sonra k s de yabancılar g b sess zce
yemekler n yed ler fakat yemekten sonra yan yana yürüdüler
ve ne tarafa g decekler n n veya ne konuda konuşacaklarının
fark etmed ğ , özgür, rahat nsanlar arasında geçen haf f
espr l b r sohbet başladı. Yürüdüler ve den z n üzer ndek
tuhaf ışık hakkında konuştular: Su açık leylak reng yd ve
üzer nde Ay’ın yaptığı altın reng b r ç zg vardı. Sıcak b r
günden sonra bunun ne kadar çek c olduğundan söz
ett ler, Gurov ona Moskova’dan geld ğ n , güzel sanatlar
mezunu olduğunu ama b r bankada görev yaptığını, opera
sanatçılığı eğ t m aldığını ama bıraktığını, Moskova’da k
ev n n olduğunu anlattı ve kend s de kadının Petersburg’da
oturduklarını ama k yıl önce evlend ğ nden ber S….’de
oturduğunu ve Yalta’da b r ay kalacağını ve tat le ht yacı
olan kocasının da belk gel p ona katılacağını öğrend .
Kocasının Haz ne bölümünde m , Eyalet Konsey nde m
çalıştığını b lm yordu ve bu aldırmazlığıyla dalga geçt .
Ve Gurov, kadının sm n n Anna Sergeyevna olduğunu
öğrend .
Daha sonra, adam otel odasında kadını düşündü, ertes gün
mutlaka ona rastlayacağını düşündü, kes nl kle böyle olacaktı.
Yatağına g tt ğ zaman kadının kend kızı g b ders çalıştığı,
okulda b r kız öğrenc oluşundan ne kadar zaman süre
geçt ğ n düşündü, gülüşünde hala görülen çek ngenl ğ n ,
zayıflığını hatırladı, hayatında lk kez yalnız başına kalıyor ve
lk kez pek tahm n edemeyeceğ g zl b r amaçla tak p ed l p,
bakılıp, konuşuluyor olmalıydı. Kadının zar f boynunu, güzel
gr gözler n aklına get rd . Adam, “ Y ne de hüzünlü b r hal
var” d yerek uykuya daldı.

II
Tanışmalarından ber k hafta geçm şt . Yaz tat l yd . İçer ler
sıcak, dışarısı se rüzgârlıydı, nsanların şapkalarını
uçuruyordu. Kurak b r gündü, Gurov salona g tt ve Anna
Sergeyevna’ya b r şurup veya buz, su get rmek ç n ısrar ett .
İnsan kend başına ne yapacağını b lemez.
Akşamley n rüzgâr b raz azalınca, gem ye bakmak ç n
rıhtıma nd ler. L manda yürüyen b r sürü nsan vardı,
eller nde ç çeklerle b r ler n karşılamaya gelm şlerd , şık
g y nm ş Yaltalı kalabalık arasında k k ş göze çarpıyordu,
yaşlıca hanımlar genç kızlar g b g y nm şlerd ve b rçok
general vardı.
Den z dalgalı olduğundan, vapur geç geld , rıhtıma yanaşması
uzun zaman aldı, ancak güneş battıktan sonra yanaştı.
Anna Sergeyevna dürbünüyle tanıdıklarına bakar g b vapura
ve yolculara bakıyordu. Gurov’a dönünce gözler ışıldıyordu.
Çok konuşuyordu ve b rb r yle alakasız şeylerden söz
ed yordu ve b r an önce ne ded ğ n unutuyordu. Sonra
dürbününü bıraktı.
Coşkulu kalabalık dağılmaya başladı, karanlıktan nsanların
yüzü seç lm yordu, rüzgâr tamamen d nm şt , fakat Gurov
ve Anna Sergeyevna sank vapurdan necek b r n bekler g b
hala orada duruyorlardı. Ş md Anna sess zd ve
Gurov’a bakmadan ç çekler kokluyordu.
Adam, “Bu akşam hava daha y , ş md nereye g del m? B r
yere g del m m ?” d ye sordu.
Kadın cevap vermed .
Sonra adam kadına arzuyla baktı ve b rden kollarını ona
dolayıp, dudaklarından öptü ve ç çekler n kokusunu, nem n
ç ne çekt ve hemen end şeyle b r gören var mı d ye etrafına
bakındı.
Adam yavaşça, “ Hayd sen n otel ne g del m,” ded . İk s de
hızlı hızlı yürüdüler.
Oda gözlerden uzaktı ve kadının Japon mağazasından aldığı
kokular kokuyordu. Gurov, kadına baktı ve “İnsan dünyada ne
kadar değ ş k nsanlarla tanışıyor!” d ye düşündü. Geçm şte
tanıdığı tasasız, y huylu kadınlara l şk n hatıraları vardı, bu
kadınlar ne kadar kısa sürel olsa da, kend ler ne verd ğ
mutluluk ç n adama m nnettar olmuş ve onu sevm şlerd . B r
de karısı g b kend s n gerçekten sevmeyen, gereks z
sözcükler sarf eden, ne aşk, ne tutkuya benzemeyen ama
bundan daha öneml , h ster k kadınlar olmuştu; k ya da üç
tanes se çok güzel, soğuk kadınlardı k , adam onların
gözler nde açgözlü b r anlam yakalamıştı, hayatta az ver p,
çok almak arzusundaydılar ve kapr sl , dom nant, akılsız
kadınlardı. Onların bu güzell kler Gurov’un nefret n
b lem şt ve bu kadınların yatak örtüler ndek danteller adama
z rveye tırmanmak g b gel yordu.
Fakat bu olayda, utangaçlık, gençl ğ n verd ğ zayıflık,
şapşalca b r h s ve sank an den b r s kapıyı çalmış g b b r
afallama vardı. “köpekl kadın” Anna Sergeyevna’nın olanlara
karşı tutumu b raz tuhaftı, sank bu onun düşüşüymüş g b çok
kederl yd , tuhaf ve uygunsuz g b görünüyordu. Yüzü düştü
ve soldu ve yüzünün her k yanında saçları matemdeym ş
g b sarkıyordu, esk tablolardak “günahkâr kadın” g b
düşüncelere dalmıştı.
Kadın “Bu yanlış!” ded . “ Ş md ben küçük görecek lk k ş
sen olacaksın.”
Masanın üzer nde b r kavun duruyordu, Gurov kend s ne b r
d l m kest ve acele etmeden yed , sonra yarım saat boyunca
b r sess zl k oldu.
“Sen nasıl hor göreb l r m? Ne söyled ğ n b lm yorsun.”
Kadının gözler yaşla dolmuştu “Tanrı ben bağışlasın, bu
korkunç.”
“Affed lmeye ht yaç duyuyor g b s n.”
“Affed lmek m ? Hayır, ben kötü, düşük b r kadınım.
Kend mden nefret ed yorum ve kend m yargılamaya
kalkışmayacağım. Kocamı değ l kend m kandırıyorum. Ve
sadece şu anda da değ l, uzun süreden ber kend m
kandırıyorum. Kocam y , dürüst b r olab l r fakat
dalkavuğun tek ! Ne yaptığını, ş n n ne olduğunu
b lm yorum. Ama onun b r dalkavuk olduğunu b l yorum!
Onunla evlend ğ mde y rm yaşındaydım, meraktan acı
ç ndeyd m. Daha y b r şey sted m, kend me farklı b r hayat
tarzı olmalı ded m, yaşamak sted m, yaşamak, yaşamak,
yaşamak! Fakat Tanrı’ya yem n eder m k , kend m kontrol
edemed m, bana b r şey oldu, engelleyem yordum, kocama
hastalandığımı söyled m ve buraya geld m… Ve burada sank
çıldırmış b r yaratık g b , sersemce yürüyordum… ve ş md
herkes n nefret edeceğ ad , rez l b r kadın oldum.”
Adam yumuşak b r sesle “Anlamadım, sted ğ n ned r?” ded .
Kadın yüzünü onun göğsüne sakladı ve sıkı sıkı sarıldı.
Kadın “İnan bana, nan bana, sana yalvarıyorum…” ded .
“Ben bas t, dürüst b r hayatı sev yorum, günah ben m ç n
ğrençt r. Ne yaptığımı b lm yorum, nsanlar bas tçe “şeytan
aklımı çeld ” der ve ben de ş md bunu kend me söylüyorum,
şeytana uydum d yorum.”
Adam, “Sus, sus,” d ye mırıldandı.
Kadının sab tleşm ş, korkmuş gözler ne baktı, onu öptü,
şefkatle, yumuşak b r sesle konuştu ve yavaş yavaş kadın
sak nleşt , neşes yer ne geld ve k s de gülmeye başladılar.
Daha sonra sah le nd ler, k mse yoktu. Selv ağaçlarıyla
şehr n ıssız, ölüm g b b r havası vardı fakat dalgalar hala
sah le gürültüyle çarpıyordu, b r kayık dalgalarla sallanıyordu
ve ç ndek fener mahmurca göz kırpıyordu.
B r fayton bulup Oreanda’ya g tt ler.
“Az önce salonda sen n soyadını gördüm, Von D der ts, kocan
Alman mı? “
“Hayır, sanırım babası Alman’mış ama kocam Rus
Ortodoks’tur. “
Oreanda’da k l sen n yakınında b r kanepeye oturdular, den ze
baktılar, suskundular. Sabahın pusunda Yalta zar zor
görülüyordu, dağların tepeler nde beyaz bulutlar harekets z
duruyordu, ağaçlarda yaprak kımıldamıyordu, çek rgeler
sıçrıyordu ve aşağıdan den z n monoton, yankı yapan ses
gel yordu, huzurun ses , ebed uyku b z bekl yordu. Burada
Yatla yokken, Oreanda da yokken bu ses vardı, öyle
olmalıydı. Ş md de o ses gel yordu ve b zlerden sonra da
gelecekt . Belk de her b r m z n hayata ve ölüme karşı olan
katıksız lg s zl ğ bu sürekl l kte g zl yd , günahlarımızdan
ebed kurtulmamızın tem natı, yeryüzündek hayatın durmak
b lmeyen hareket , mükemmell ğe doğru sürekl lerley ş yd .
Den z, dağlar, bulutlar, gökyüzü… Bu s h rl atmosferde,
şafak vakt çok güzel görünen b r hanımın yanında oturmak,
tesk n ed c ve büyüley c yd . Gurov gerçekte bu dünyadak
her şey n ne kadar güzel olduğunu düşündü: İnsan
asalet m z veya varlığımızın yüce amaçlarını unuttuğumuzda
ne düşündüğümüz ve ne yaptığımız dışında her şey güzeld .
B r adam onlara doğru gel yordu -muhtemelen b r bekç yd -
onlara baktı ve yürüdü g tt . Bu detay da onlara g zeml ve
güzel göründü. Theodos a’dan şafak aydınlığında, ışıkları
parlayan b r vapurun geld ğ n gördüler.
B r süre sess zl kten sonra Anna Sergeyevna “Ç menler n
üzer nde ç ğ taneler var,” ded .
“ Evet eve dönme zamanı.”
Şehre ger döndüler.
Her gün saat on k de den z kenarında buluştular, öğle ve
akşam yemekler n b rl kte yed ler, yürüyüşe çıkıp, den ze
hayran kaldılar. Kadın kalp çarpıntısı yüzünden
uyuyamadığından ş kâyet ett , aynı soruları sordu,
kıskançlıktan ve adamın kend s ne yeter nce saygı
duymadığından dert yandı. Ve meydanlarda veya parklarda,
ortalıkta k mseler yokken, adam an den kadını kend s ne
çek p, tutkuyla öptü, gündüz vakt bu öpüşler tam b r
umursamazlık, adam b r gören oldu mu d ye korkuyla etrafına
bakınıyordu, sıcak, den z n kokusu, önünde oraya buraya
gel p g den şeyler, şık g y nm ş, y beslenm ş nsanlar onu
yepyen b r adam yapmıştı. Anna’ya ne kadar güzel olduğunu,
ne kadar çek c olduğunu söyled . Sabırsız ve ht raslıydı,
kadından b r adım b le uzaklaşamıyordu, ters ne kadın
düşüncel yd ve mütemad yen adamı kend s ne saygı
duymadığını, onu azıcık b le sevmed ğ n , onun ç n sıradan
b r kadın olduğunu t raf ett rmeye çalışıyordu. Her akşam
geç saatlerde şehr n dışında, Oreanda’ya veya şelalelere
g tt ler; bu keş fler başarılı oluyor, güzel ve uçsuz bucaksız
manzara kaçınılmaz olarak onları etk l yordu.
Kadının kocasının gelmes n umuyorlardı ama eş nden b r
mektup geld , mektupta gözler yle lg l b r sorun olduğunu
yazıyor ve karısının en kısa zamanda eve dönmes n
st yordu. Anna g tmek ç n acele ed yordu.
Gurov, “G tmem y olacak, bu Allah’ın ş …”
Kadın faytonla g tt ve adam da onunla b rl kte g tt . Tüm gün
gez nt yaptılar. Kadın tren kompartımanına b n p, çan k nc
kez de çaldığında
“Sana b r kez daha bakayım… b r kez daha bakayım.
Tamam” ded .
Gözyaşı dökmed ama o kadar üzgündü k hasta g b olmuştu
ve yüzü ürper yordu.
Kadın “Sen hatırlayacağım… düşüneceğ m” ded . “Allah’a
emanet ol, ben m hakkımda kötü düşünme, sonsuza
dek ayrılıyoruz… Böyle olması gerekt , h ç tanışmamalıydık.
Allah’a emanet ol.”
Tren hızla hareket ett , az sonra ışıkları gözden kayboldu. B r
dak ka sonra ses de yoktu sank her şey bu tatlı çılgınlığa,
del l ğe en çabuk sürede son vermek ç n b rl kte komplo
kurmuştu. Peronda tek başına kalan Gurov, uzaklardak
karanlığa bakıyordu ve sank yen uyanmış g b çek rgeler n
ses n ve telgraf teller n n vınlamasını d nl yordu ve hayatında
yen b r serüven ya da bölüm yaşamış g b düşünüyor,
h ssed yordu ve bu maceranın da sonu gelm şt , ger ye h çb r
şey kalmamıştı, hatıralardan başka… Kederl ve haf f v cdan
azabı duyarak yürüdü. B r daha asla göremeyeceğ bu genç
kadın onunla mutlu olmamıştı: Adam gerçekten ona karşı
gerçekten sam m ve sıcaktı ama y ne de adamın tavırlarına,
ses tonuna ve okşamalarına haf ften b r alaycılık gölges
düşüyordu, kadının neredeyse k katı yaşta olan mutlu b r
adamın büyük lütfu. Kadın, her zaman onun naz k, mağrur,
özel olduğunu söylem şt , kuşkusuz kadın adamı gerçekte
olduğundan daha farklı görüyordu, bu yüzden stemeden de
olsa kadını yanıltmıştı…
İstasyona ş md den sonbahar havası gelm şt , soğuk b r
akşamdı.
Gurov perondan çıkarken “Kuzeye g tmem n vakt geld de,
geçt b le” d ye düşündü.
III
Moskova’dak ev nde her şey kışın olağan haller ç ndeyd ,
sobalar yanıyordu ve sabahley n çocuklar kahvaltı ed p, okula
hazırlanırken, dışarısı hala karanlıktı. Bakıcı kadın lambayı
yakmak üzereyd . Çoktan don başlamıştı. Kızak kaymaların
lk gününde lk kar düştüğünde bembeyaz yeryüzünü, beyaz
çatıları zlemek, yumuşak, güzel havayı ç ne çekmek çok
hoştu ve bu mevs m nsanı çocukluğuna ger götürüyordu.
Kırağı ve don yüzünden bembeyaz ıhlamur ve huş ağaçlarının
görünümü çok güzeld , bu ağaçlar nsanın yüreğ ne selv ler ve
palm yelerden daha yakındı ve onların yanında nsan den z
ve dağları aklına get rmek stem yordu.
Gurov, Moskova doğumluydu, Moskova’ya güzel, buzlu b r
günde gelm şt , kürk paltosunu ve eld venler n g y p,
Petrovka boyunca yürüdüğünde ve cumartes günü çanların
ses n duyduğunda son seyahat ve gördüğü yerler n tüm
güzell ğ kend s ç n yok oldu. Yavaş yavaş Moskova’dak
hayatın ç ne g rd , her gün hırsla üç gazete okuyordu ve
prens p olarak Moskova gazeteler n okumadığını söylem şt !
Ş md den restoranlara, kulüplere, akşam part ler ne, yıl
dönümü kutlamalarını özlem şt ve seçk n sanatçılarla ve
avukatlarla b rl kte eğlen rken, doktorların kulübünde b r
profesörle skamb l oynarken pohpohlandığını h ssetm şt .
Tabak dolusu tuzlanmış balık ve lahana y yeb l rd .
B r ay ç nde, Anna Sergeyevna’nın s sler ç ndek hayal
hafızasını kaplayacaktı ve sadece zaman zaman, tıpkı
d ğerler g b gülümseyen b r yüzle adamın rüyalarına
g recekt . Anna le sank daha dün ayrılmışlar g b hafızasında
her şey çok nett ve hatıraları g tt kçe daha canlanmaya
başladı. Akşamın sess zl ğ nde çalışma odasında dersler ne
hazırlanan çocukların ses n duyarken veya lokantada b r
şarkı ya da org d nlerken ya da fırtınanın ses bacada
duyulunca, her şey hafızasında canlanıyordu. Rıhtımda
olanlar, sabahın köründe dağlardak s s, Theodos a’dan gelen
vapur ve öpücükler. Tüm bunları düşünerek odasında uzun
süre yürüyor ve gülüyordu, sonra hayaller rüyalarına g rd ,
geçm ş gelecek olanla karıştı. Anna Sergeyevna onu
rüyalarında z yaret etm yordu ama b r gölge g b her yerde
tak p ed yordu, aklından çıkmıyordu. Gözler n kapattığında
karşısında kadını görüyordu ve adama olduğundan daha tatlı,
daha genç, daha şefkatl gözüküyordu. Ve adam
kend s n Yalta’da olduğundan daha y h ssed yordu.
Akşamları, kadın sank k tapların raflarından, şöm neden,
köşeden onu gözetl yordu, kadının nefes n , elb ses n n
okşayan hışırtısını duyuyordu. Caddelerde kadınlara bakıp
ona benzeyen b r n arıyordu.
Hatıralarını b r s ne açma arzusuyla kıvranıyordu, fakat
ev nde aşktan bahsetmes mkânsızdı ve ev dışında da k mse
yoktu, k racılarına anlatamazdı ya da bankadak çalışanlara.
Hem ne anlatacaktı? Âşık olduğunu mu? Anna Sergeyevna le
olan l şk s nde güzel, şa rane, yüce ya da sadece lg nç olan
ne vardı? Tek yapacağı bol bol aşktan ve kadınlar hakkında
konuşmak olmuştu ve k mse ne demek sted ğ n anlamadı
sadece karısı r s yah kaşlarını kaldırıp,
“Kadın avcılığı sana h ç uymuyor D m tr ,” ded .
B r akşam doktorlar kulübünde b r memurla skamb l
oyunundan dönerken, dayanamayıp söyled :
“Yalta’da nasıl çek c b r kadınla tanıştığımı b r b lsen!”
Memur troykaya b nd ve g derken, an den dönüp bağırdı:
“Dm tr D m tr ç!”
“Ne?”
“Bu akşam haklıydın, mers n balığı çok kesk nd .”
Bu alelade sözler, b r şek lde Gurov’u gücend rd , küçük
düşmüş ve p sm ş g b onu vurdu. Ne yaban tavırlar! Ne
nsanlar! Ne anlamsız geceler, ne kadar sıkıcı günler, tekdüze
günler! Kumar hırsı, açgözlülük, sarhoşluk, hep aynı şey
hakkındak sohbetler. Hep aynı konudak faydasız arayışlar ve
konuşmalar nsanların zamanın en değerl bölümünü
dolduruyor ve gücünün en büyük kısmını tüket yordu. Ve
sonunda ger ye değers z, önems z, kısa ve rez l b r hayat
kalıyordu ve bundan h ç kaçış yoktu. Sank nsan hap shanede
veya tımarhanedeym ş g b .
Gurov bütün gece uyumadı ve öfkeyle doldu. Ve ertes gün
başı ağrıyordu. Ve ertes gece kötü uyudu, düşünerek yatakta
oturdu veya odasında aşağı yukarı yürüdü. Çocukları onu
hasta ed yordu, banka hasta ed yordu, h çb r yere g tmek
stem yor, k mseyle konuşmayı arzu etm yordu.
Aralıkta Noel tat l geld ğ nde seyahate hazırlandı ve karısına
genç b r dostunun menfaat ç n b r şeyler yapmak amacıyla
Petersburg’a g deceğ n söyled . Ve S………’ye doğru yola
çıktı. Ne ç n? Kend s de y b lm yordu. Anna
Sergeyevna’yı görmek ve onunla konuşmak, mümkünse b r
buluşma ayarlamak st yordu.
Sabahley n S……..’ye vardı ve otel n en y odasını tuttu.
Yerler gr , asker kumaşla kaplıydı, masanın üzer nde tozlu,
gr , b blo b r mürekkep hokkası vardı, ata b nm ş, b r el nde
şapkasını tutan ama kafası kopmuş b r adam b blosuydu.
Otel n hamalı gereken b lg y verm şt . Von D der ts Esk
Gonçarnıy caddes nde oturuyordu, otelden çok uzakta değ ld ,
adam zeng nd ve çok y b r yaşam sürüyordu, kend atları
vardı ve şeh rde herkes onu tanıyordu. Hamal adamın sm n
“D rd retler” d ye telaffuz ed yordu.
Gurov acele etmeden Esk Gonçarnıy caddes ne g tt ve ev
buldu. Ev n tam karşısında dem r parmaklıklarla süslenm ş,
uzun, gr b r duvar uzanıyordu.
Gurov duvardan ev n pencereler ne bakarken “İnsan böyle b r
parmaklıktan kaçmak ster” d ye düşündü.
O günün tat l olduğunu d kkate aldı, kocası muhtemelen
evdeyd ve bu durumda eve g d p kadını rahatsız etmek
münasebets zl k olurdu. Kadına not göndermeye kalksa
kocasının el ne geçeb l rd ve o zaman da her şey
mahvolurdu. En y s şansına güvenmekt . Ve ç t boyunca
yukarı aşağı yürüyerek, şansının dönmes n bekled . B r
d lenc n n kapıya yanaştığını ve köpekler n adama doğru hızla
geld ğ n gördü. Yarım saat sonra b r p yano ses duydu, ses
haf f ve seçk nd , muhtemelen p yanoyu çalan
Anna Sergeyevna’ydı. An den sokak kapısı açıldı ve yaşlı b r
kadın dışarı çıktı, peş nden tanıdık beyaz küçük köpek
geld . Gurov tam köpeğ çağıracaktı k , kalb güm güm
atmaya başladı ve heyecandan köpeğ n sm n hatırlayamadı.
Yukarı aşağı yürüdü durdu, gr duvara baktı baktı ve
Anna’nın kend s n unuttuğunu ve belk de çoktan başka
b r n bulduğunu düşündü, sabahtan akşama kadar pencereden
şu kahrolası gr duvarı seyreden genç b r kadın ç n bunun
doğal olduğunu düşündü. Otel ne ger döndü ve ne yapacağını
b lmeden b r süre kanepede d nlend , sonra akşam yemeğ n
yed ve uzun b r süre uyudu.
Uyanıp karanlık pencerelere bakınca, “Ne aptalca ve sıkıcı”
d ye düşündü. “çoktan akşam olmuş, zaten uykumu aldım
geceley n ne yapacağım?”
Hastanelerdek ne benzer ucuz, gr b r battan yen n olduğu
yatığında oturdu, kend üzüntüsüyle dalga geçmeye başladı.
“Köpekl hanım sen n ç n çok fazla… macera da sen n ç n
çok fazla… kend n har ka b r çıkmaza soktun!”

O sabah stasyonda büyük puntolu b r af ş d kkat n çekt .


“Geyşa” lk kez sahnelenecekt . Bunu düşündü ve t yatroya
g tt .
“Oyunun lk gününe onun da gelmes pekâlâ mümkün,” d ye
düşündü.
T yatro doluydu, tüm t yatrolarında olduğu g b av zen n
üzer nde duman tabakası vardı. Salon gürültülü ve kıpır
kıpırdı, ön koltuklarda şehr n züppeler eller arkalarında
oyunun başlamasını bekl yorlardı. Val n n locasında val n n
kızı kürkler ç nde ön koltukta oturuyordu. Val
se mütevazı b r şek lde perden n arkasına g zlenm şt , sadece
el gözüküyordu. Orkestra çalıyordu ve sahne perdes
salınıyordu. Sürekl sey rc ler gel yor, yerler n
alıyorlardı. Gurov merakla gelenlere bakıyordu.
Anna Sergeyevna da geld . Üçüncü sıraya oturdu, Gurov ona
bakınca kalb sıkıştı ve dünyada kend s ne yakın, bu kadar
değerl ve bu kadar öneml b r başka kadının olmadığını
anladı. El nde opera dürbününü tutan ve kalabalık ç nde
kaybolmuş bu küçük kadın, adamın tüm hayatını
dolduruyordu, onun keder yd , neşes yd ve arzuladığı
mutluluktu ve kal tes z orkestranın kahrolası keman
sesler nde kadının ne kadar güzel olduğunu düşündü ve hayal
kurdu.
Yanağında favor ler olan, uzun boylu, omuzları çökük genç
b r adam da Anna le geld ve yanına oturdu; her adımda
başını eğ yor ve sürekl selam ver yor g b yd . Büyük
ht malle kadının Yalta’dayken üzgün b r sesle dalkavuk
ded ğ kocasıydı. Ve gerçekten de adamın uzun boylu
görünümünde, favor ler nde, kafasındak küçük saçsız
kısımda b r dalkavuk görünümü vardı. Gülüşü yapmacıktı ve
yakasının üzer nde b r garson g b seçk n b r rozet vardı.
Tems l n arasında kocası s gara çmek ç n dışarı çıktı, kadın
koltukta yalnız kaldı, koltuğunda oturan Gurov da ayağa
kalktı ve onun yanına g tt , zorak b r gülümsemeyle, ses
t treyerek “İy akşamlar!” ded .
Kadın ona baktı ve bembeyaz kes ld , sonra korkuyla tekrar
adama baktı, gözler ne nanamıyordu, el ndek yelpazey ve
dürbünü sımsıkı tuttu, besbell bayılmamak ç n kend n zor
tutuyordu. İk s de sess zd ler, kadın oturuyordu adam
ayaktaydı ve kadının şaşkınlığından korktuğundan yanına
oturmaya cesaret edem yordu. Kemanlar ve flütler tekrar
çalmaya başladı. Adam b rdenb re korktu, sank herkes onlara
bakıyor g b geld , kadın ayağa katlı ve kapıya g tt , adam da
onun peş nden g tt , k s de kend ler nden geçm ş g b
kor dorda yürüdüler, merd venler çıktılar, nd ler, gözler n n
önünde rozetler n , n şanlarını takmış asker ye, hukuk veya
ün vers te ün formaları ç nde nsanlar gel p geç yordu,
hanımefend ler, askılara takılmış kürk mantolar, s gara
dumanı kokan hava ve kalb del ces ne çarpan Gurov
“Ah Tanrım bu adamlar ve bu orkestra n ye burada!” d ye
düşündü.
Ve tam o anda Anna Sergeyevna’nın stasyondak g d ş n ve
her şey n b tt ğ n ve onu b r daha göremeyeceğ n
düşündüğünü hatırladı. Fakat sona gelmem şlerd .
Karanlık, dar merd venlerdek “T yatro” yazısını görünce
kadın durdu.
Güçlükle nefes alıyordu, yüzü hala solgundu ve allak
bullaktı. “Ben ne kadar korkuttun! Ben nasıl korkuttun! Ah,
az kalsın ölecekt m, n ye geld n, n ye?” ded .
Adam aceleyle, “Fakat anlasana Anna, anlasana… yalvarırım
anla” ded .
Kadın ona ürkmüş, yalvaran, aşk dolu gözlerle baktı, yüz
hatlarını hafızasında daha y tutmak sterces ne d kkatle
baktı.
Adama kulak vermeden devam ett : “O kadar mutsuzum k ,
sürekl sen düşündüm, sadece sen düşünerek yaşıyorum ve
sen unutmak sted m, unutmak, ama n ye geld n?”

Merd ven n sahanlığında k okul öğrenc s s gara ç yor ve


aşağı bakıyordu. Fakat bu Gurov’un umurunda değ ld ,
Anna Sergeyevna’yı kend s ne çekerek yüzünü, yanaklarını,
eller n öpmeye başladı.
Kadın korkuyla onu terek “Ne yapıyorsun, ne yapıyorsun!”
d ye bağırdı. “B z del rd k, g t bugün, hemen g t… tüm kutsal
şeyler adına sana yalvarıyorum… bu tarafa gelenler var!”
B r ler merd venlere doğru gel yordu.
Anna, fısıltıyla “G tmel s n, duyuyor musun D m tr D m tr ç?
Gel p sen Moskova’da göreceğ m. H ç mutlu olmadım, ş md
de per şanım ve asla, asla mutlu olmayacağım, asla! Bana
daha fazla acı çekt rme! Moskova’ya geleceğ me yem n
ed yorum. Fakat ş md ayrılalım, ben m b r tanem, kıymetl m,
ayrılmamız gerek yor”
Adamın el n sıktı ve etrafına bakarak, hızla merd venler
çıktı, adam kadının gözler nden onun gerçekten mutsuz
olduğunu göreb l yordu. Gurov b raz durdu, d nled , sonra
tüm sesler kes ld kten sonra paltosunu buldu ve t yatrodan
ayrıldı.

IV
Ve Anna Sergeyevna onu Moskova’da görmeye geld . İk
veya üç ayda b r, kocasına hasta olduğunu ve doktora
görüneceğ n söyleyerek S………’den ayrılıyordu. Ve kocası
ona nandı, ya da nanmadı. Moskova’da Slav ansk y
Bazaar otel nde kalıyordu. Kırmızı b r faytonu Gurov’a
gönderd ve Gurov onu görmeye geld . Moskova’da k mse
bunu b lm yordu.
B r keres nde b r kış sabahı kadını bu şek lde görmeye
g d yordu. (mesajcı akşamdan gelm şt ) Kızı da yanında
yürüyordu, onu okula bırakacaktı, yolunun üzer ndeyd . Kar
lapa lapa yağıyordu.
Gurov kızına “Isı sıfırın üstünde üç derece y ne de kar
yağıyor” ded . “buzlar sadece yeryüzünün üzer nde er yor,
atmosfer n yüksekler nde bambaşka b r ısı dereces var.”
“Pek kışın n ye h ç gök gürültüsü olmuyor baba?”
Babası bunu da açıkladı. Konuşurken, sürekl kadını görmeye
g tt ğ n düşünüyordu ve bunu k msen n ruhu b le
duymuyordu ve muhtemelen duymayacaktı. İk hayatı vardı:
Açık olan, herkesçe b l nen hayatı, görece gerçekl k ve
görece sahtekârlıkla dolu, tıpkı arkadaşlarının ve ahbaplarının
hayatları g b . Ve d ğer hayatı g zl l k ç nde sürüyordu. Ve
bazı tuhaf, tesadüf olayların kes şmes yle, gerekl olan, değer
verd ğ , lg duyduğu her şey, sam m olup kend s n
aldatmadığı her şey, hayatının özü olan her şey başka
nsanlardan saklıyordu. Ve hayatında sahte olan şeyler,
gerçeğ g zlemek ç n g yd ğ kılıf -mesela bankadak
ş , kulüptek sohbetler , “ k nc sınıf c ns” , yıl
dönümler , bayramlarda karısıyla görünmes - tüm bunlarsa
açıktı. Ve başkalarını da kend s g b yargılıyordu,
gördükler ne nanmıyordu ve her erkeğ n gerçek ve lg nç
hayatının saklı olduğuna, karanlıklar altında olduğuna
nanıyordu. Tüm özel hayatlar sırlar ç ndeyd ve muhtemelen
bu yüzden uygar erkek, özel hayatın mahrem yet ne saygı
duyulması konusunda bu kadar s n rl ve end şel yd .
Kızını okula bıraktıktan sonra Gurov, Slav ansk y Bazaar’a
g tt . Kürk paltosunu aşağıda bıraktı, merd venler çıktı ve
yavaşça kapıyı çaldı. Anna Sergeyevna en sevd ğ gr
elb ses n g y yordu, seyahat ve meraktan b tm ş tükenm şt
ve b r öncek akşamdan ber adamı bekl yordu. Solgundu,
adama baktı ve gülümsemed ve adam gel r gelmez göğsüne
sokuldu. Sank k yıldır görüşmem ş g b , öpüşler yavaş ve
uzundu.
Adam “Ee, burada nasılsın? Ne haber?” ded .
“Bekle söyleyeceğ m… konuşamıyorum!”
Konuşamadı, ağlamaya başladı, adamdan uzaklaştı ve
mend l n gözler ne bastırdı.
Adam “Bırakayım ağlasın, oturup bekleyey m,” d ye düşündü
ve b r koltuğa oturdu.
Sonra adam z l çaldı ve çay get rmeler n söyled , adam
çayını çerken, kadın sırtı adama dönük halde penceren n
önünde duruyordu. Duygusallığından ağlıyordu, hayatlarının
çok zor olduğu gerçeğ k , bu rez ll ğ n b l nc ndeyd
yüzünden ağlıyordu, ancak g zl ce buluşab l rlerd ,
nsanlardan saklanarak, hırsızlar g b ! Hayatları paramparça
değ l m yd ?
Adam, “Hayd , dur” ded .
Adam ç n şu açık seç kt k , aşkları yakın zamanda
b tmeyecekt , bu aşkın sonunu da kest rem yordu. Anna
Sergeyevna g tt kçe ona daha bağlanıyordu, kadın ona
hayrandı ve bunun b r gün b tmes gerekt ğ n kadına
söylemek düşünülemezd , kaldı k , o da buna nanamazdı.
Kadının yanına g tt , omuzlarından tutup sevg dolu ve
neşelend recek b r şeyler söyleyecekt k , aynada kend s n
gördü.
Saçları ş md den beyazlaşmaya başlamıştı ve son yıllarda ne
kadar yaşlandığını, ne kadar görmek onu şaşırttı, eller n
üzer ne koyduğu omuzlar sıcaktı ve t tr yordu, hala çok sıcak
ve sevg dolu bu hayat ç n şefkat duyuyordu fakat onun
hayatı da kend s n nk g b çok zaman geçmeden solacak ve
saçları beyazlaşacaktı. Kadın onu n ye bu kadar çok sevm şt ?
Kadınlara karşı her zaman olduğundan farklı görünmüştü ve
kadınlar onu değ l de, ömür boyu aradıkları, kend kafalarında
yarattıkları hayale âşık olmuşlardı ve sonradan hatalarını fark
ed nce, onu y ne aynı şek lde sevm şlerd ve h ç b r onunla
mutlu olmamıştı. Zaman geçt , ahbaplıklar kurdu, ayrıldı ama
b r kez b le âşık olmadı, hoşlanılan fakat sev lmeyen herhang
b r şey g b yd .
Ve ş md , ancak saçları beyazlaştığında gerçekten, düzgün
şek lde, hayatında lk kez âşık olmuştu.
Anna Sergeyevna le b rb rler n çok yakın nsanlar g b , karı
kocalar g b , sam m dostlar g b sev yorlardı. Onlara kader
k s n b rb r ç n uygun görmüş g b gel yordu ve kadın n ye
b r kocasının olduğunu, adam da n ye b r karısı olduğunu
anlayamıyordu. Yakalanıp, ayrı kafeslerde tutulmak zorunda
kalmış kuşlar g b h ssed yorlardı. Geçm şler nde yaptıkları
her şey ç n b rb rler n affett ler, bugündek her şey de
bağışladılar ve bu aşkın k s n de değ şt rd ğ n h ssett ler.
Geçm şte, depresyona g rd ğ anlarda aklına gelen her hang
b r konuyla kend s n rahatlatmıştı fakat artık konu umurunda
değ ld , büyük b r sevg , şefkat duyuyordu, sam m ve sevg
dolu olmak st yordu…
“Ağlama sevg l m, yeter nce ağladın bu kadar yeter… ş md
konuşalım, b r plan yapalım” ded .
Sonra b rb rler ne danışarak epey b r süre konuştular, gerekl
g zl l kten nasıl kaçınacakları, aldatma, farklı şeh rlerde
yaşama ve b rb rler n uzun süre görememeler üzer ne
konuştular. Bu dayanılmaz esaretten nasıl kurtulacaklardı?
Adam başını kavrayarak “Nasıl? Nasıl? Nasıl?” d yordu.
Ve sank kısa b r süre sonra b r çözüm bulunacak g b
göründü ve sonra yen ve har ka b r hayat başlayacaktı ve
şurası açık seç kt , k s ç n de önler nde uzun, uzun b r yol
vardı ve bunun en karmaşık, en zor kısmı daha yen
başlıyordu.
SON

You might also like