You are on page 1of 2

Ingilizce bir kitaba başladım bugün.

A little book of language adında, David Crystal


adında bir dilbilimcinin yazmış olduğu bir kitap. Küçük hikayelerle insanların dili
nasıl kullandıklarını anlatıyor sanırsam. Bölüm bölüm şeklinde ve hikayelerle
desteklemiş bu dil kullanım sürecini. Bölümleri okuduktan sonraki düşüncelerimi
yazmak istiyorum. Bu şekilde bir kitabı yorumlamayı ilk defa yapıyorum, biraz eksik
ve verimli olmayabilir. Zamanla görürüz ne olduğunu.
Bölüm 1: Baby-talk
Annelerin bebeklerini doğurduktan sonra onlarla nasıl konuştuklarından bahsetmiş
yazar bu bölümde. Ince ve yüksek perdeden bebeklerine tatlı bir şekilde
seslendiklerini, bunu nerdeyse bilinçsiz bir halde yaptıklarını gözlemlemiş. Bunu
bende görüyordum açıkçası, ama nedense hiç gözlemlerimi yazma gereği duymadım.
Bebeklere normal seslerle değil de, yani ciddi ve tatlı değil neden bu şekilde onlarla
konuştuğumuzdan bahsetmiş. Bir fikir ya da teori yok, sadece böyle olmasını
gözlemlemiş. Belirli bir yaşa kadar çocuklarla böyle konuştuğumuzu, bir yaştan sonra
da daha ciddi ve açık bilgilendirici şekilde konuştuklarından bahsetmiş ebeveynlerin.
Bu şekilde sevimli konuşmayı sadece bebeklerle değil, evcil hayvanlarla ve çok yakın
arkadaşlarımızla da konuştuğumuzu söylemiş. Evet, kuşumla konuşurken neredeyse
biliçsizce sesim inceliyor ve onunla daha ince bir sesle konuşuyorum. 😊 Ve nedense
bebeklerle konuşan annelerin bazı kelimeleri ve sesleri tekrarladıklarından bahsetmiş.
Ne kadar tatlısın sen, tatlı, çok tatlısın gibi. Bu şekilde konuşmayı arkadaşlarımızla ve
başkalarıyla yapsak deli damgası yiyebileceğimizi söylemiş hahah :D .

‘’Baby talk is one of the ways mothers and others develop a strong bond with their babies. And it lays
the foundation for the development of language. Without realizing it, by talking to babies in this way
we are beginning to teach them their mother tongue – or tongues, of course, if the baby is in a family
where more than one language is spoken. By repeating the sentences, and making them noticeable, we
are kick-starting the process of language learning. When people start to learn a foreign language,
they know what they need in order to say their first words. They need to hear them said, over and
over, loud and clear, by someone who knows how to do it. It’s the same with babies. If they hear the
same sounds and words and word patterns repeated, they’ll soon pick the language up. But how soon
is ‘soon’? How long does it take babies to learn to talk? And which bits of their mother tongue will
they learn first?’’

Bölüm 2: From Cries To Words


Az önce bölümü bitirdim. Nedense okumam uzun sürdü bu sefer, yavaş yavaş okurum
sorun değil. Bu bölümde bebeklerin ağlama seslerinden bile hangi milletten, ırktan
olduklarını anlayabileceğimizden bahsetti. Belli bir yaş (hatta aya kadar) bebeklerin
istekleri, sesleri aynı, belli bir yaştan sonra da kendi doğdukları millete göre çıkardığı
seslerin farklılaştığından bahsetti. Ilginç geldi bu nokta açıkçası, acaba ne kadar
doğru? Deneyimlemedikçe, gözlemlemedikçe doğruluğundan şüphe etmem gerektiğini
düşünüyorum. Bebeklerin bazı sesleri küçükken çıkarmaları onların dil konuşmasıyla
alakalı olmadığını, sadece duydukları sesleri tekrarladıklarını ya da ilgi çekmek
istediklerini söylüyor. Yani, mantıklı geliyor. Mesela bababa, dadada, mamama
seslerini çıkaran bebekler anne ve babalarına seslenmiyor, sadece bazı sesleri taklit
ediyorlar. Yaşları arttıkça duydukları sesleri yavaş yavaş cisimlerle, durumlarla
ilişkilendirmeye başlıyorlar. Ritim ve ses tonlaması, ses vurgusunun dilin söylenme
biçimine etki ettiğinden de bahsetmiş. Mesela, Yağmur yağıyor? Yağmur yağıyor!
Yağmur yağıyor… Yağmur Yağıyor~ Cümlelerin sonralarındaki işaretlerden bile
tonlama ve vurguları değiştirebiliyoruz. Insanların kelimeleri, cümleleri söyleme
biçimlerinden aslında ne demek istediklerini anlayabiliriz, söylediği şeyler doğru
olduğu halde yalan olabilir bile.
Bölüm 3:

You might also like