You are on page 1of 1

Normalde film ve dizi ile alakalı fikirlerimi kendime saklardım, ama bu seferliğine

yazsam güzel olur diye düşündüm. Son günlerde çokça film ve dizi izlediğim için
zihnim o kadar karmakarışık oldu ki ben bile işin içinden çıkamamaya başladım. Sanki
düşünmemek için, zihnimi rahat bırakmamak için bu tür şeylere sığınıyormuşum gibi
bir his var içimde.
Bugün The Platform adlı distopya olarak geçen bir film izledim. Aslında izlemek
aklımda yoktu ama her zamanki gibi bir anlık gelen dürtüyle izlemiş oldum. Ama
izlediğim zaman neden bunu daha önce izlememişim ki, tam benlik bu diye bir his
oluşmuştu. En azından filmin ortalarına kadar. Çünkü sonlarına doğru çok
sembolleşmeye, izleyiciye hikâye mi demeliyim yoksa mesaj mı demeliyim
bilmiyorum ama bir şeyler aktarmaya çalışmıştı. Bundan dolayı ilk partı sevdiğimi
söyleyemeyeceğim. Özellikle 333 sayısı, 666 kişinin olması (ekşiden okumuştum),
çocuk ve mesih metaforları falan derken bayağı bir şeyler işin içine girmeye
başlamıştı. Distopya filmlerinde gördüğüm kadarıyla yönetim şekilleri ve insanların
aslında nasıl bir doğası olduğunu çokça vurgularlar. Aslında insanların özünde kötü ve
acınası olduğunu, gerçek doğalarının açığa ne zaman çıkacağını ancak belirli şartlar
altında oluşacağını söylerler. Yani, güzel konu aslında.
Filmlerin bir mesaj ya da fikir anlatmasına tabii ki de karşı değilim. Ama bunu açıkça
yapmaları nedense çok banal geliyor. Sanırım bu düşüncem film zevkimden dolayı
böyle. Direkt anlatmasındansa, bana düşünmem için bırakmalı filmin içeriğini ve
mesajını.

You might also like