You are on page 1of 69

ÇOCUK

Düşüncenin Derinliği

İncigül BAYTEN
ÇOCUK - Düşüncenin Derinliği
©Tüm hakları yazarına aittir. Yazarın izni alınmadan kısmen veya
tamamen çoğaltılması ve farklı biçimlere çevrilmesi yasaktır.

Yazar
İncigül BAYTEN

Baskı Tarihi
MART 2022

ISBN
978-605-184-363-6

Yayınevi
Sage Yayıncılık Reklam Matbaacılık San. Ve Tic. Ltd. Şti.

Baskı
1

2
Yolda yürüyene...

3
4
ÇOCUK

5
İçindekiler

Giriş..................................................................................8
Çocuk.............................................................................10
Gökyüzü.........................................................................12
Yaşamak........................................................................13
Mutlak Gri......................................................................14
Biliyordu.........................................................................15
İpler................................................................................17
Yanmak..........................................................................18
Aykırı..............................................................................19
Güç.................................................................................20
Başlangıç.......................................................................22
İnanıyordu......................................................................24
Güneş.............................................................................25
Korku..............................................................................26
Ölüme Dair.....................................................................28
Düşünüş.........................................................................32
İrade...............................................................................34
Amaç...................…........................................................37
Bravo..............................................................................39
Fabl.................................................................................41
Mutlak Kurallar..............................................................45
Ahlak Kuralları...............................................................51
Özgürlük.........................................................................54
İletişim...........................................................................56

6
Sevmek..........................................................................57
Yönlendirmek.................................................................59
Sesler.............................................................................60
O,....................................................................................65

7
Sorgulanmayan hayat yaşamaya değmez.
Sokrates'in Savunması - Platon

Giriş

Çocuk okurdu. Düşünmek için bilmeye, bilmek için


öğrenmeye ihtiyacı vardı.
En iyi öğretmen kitaptı. Sana bilgiyi sunar ve kenara
çekilirdi. Bilgiyi sana dayatmaz, dayatamazdı. Yeterince
düşünenin zihni, başkaları tarafından ele geçirilemez
dostlarım. Ve okuyan düşünür.
Çocuk kitapların giriş bölümlerini okumadan
geçerdi. Önsözler umrunda olmazdı. Mmh, çocuğa çocuk
dememin nedeni deneyimsiz olması değil mi zaten.
Yeterince deneyimi olsaydı öncül bir bilgiye görüşe ihtiyacı
olduğunu bilirdi. Deneyimleyecekti.. Kaldırabileceğinden
büyüğü ile karşılaşacağında hazır olmalıydı. Ne ile uğraştığını
bilmeliydi. Girişi okumalıydı.
Hıh, sevmiyormuş çocuk önsözü! Bir başkasının
yorumuna ihtiyacı yokmuş. Öyle söylüyordu. Kitabı bilen
birinin görüşü çocuk için önemsizmiş. Oysa farkındaydı
kitabı ilk okuyanın o olmadığının.

8
Fakat girişi okumayarak bunu göz ardı ediyordu. Özel
hissetmek istiyordu belki. Yalnız, biricik ve özel. ~değildi.
Önsözün kitabın yazarı tarafından yazıldığını
düşündü çocuk. Ve şöyle söyledi “ben aptal değilim, yorumu
kendim yapar ve anafikri kendi düşünüşüm ile bulurum.”
Sonra kendine baktı. Bu sınırlı yeteneklerinden biriydi. Sanki
ruhu bedeninden ayrılır ve dışarıdan seyreder, düşünürdü.
“tanrı insan ilişkisine ne de benziyor bu saçma durum” Eğer
tanrı var ise bir önsöz yazmış olmalıydı. Kutsal kitaplarda
geçmişten kıssalar vardır, bilirsiniz. Ders çıkarmamız ve
hataları tekrarlamamamız için. Birey(ler)in toplum içinde
hayatını sürdürmektir. Örneğin, göreceksiniz ki çocuk sosyal
yeteneklerinin kısıtlılığını deneyimler ve çıkarımlar ile
kapatmaya çabalıyor. Kutsal kitap diye adlandırdığımız şey
insanların huzur içinde yaşamasının anahtarı olmalı. Öyle bir
kitap ki, muhteşem toplum düzeninin anahtarı..

~Böyle düşündü çocuk!

9
Hassas bir ruh bütün
kaba şeylerin düşmanıdır.
Faust - Goethe

Çocuk

Çocuk gülüyordu. Mutlu olmak için gülüyordu. Yoksa


mutlu filan değildi. Koşuyordu çocuk. Gerçeklikten kaçmak
için koşuyordu. Yaşıyordu çocuk. Nefes almak yaşamak
demek ise tabii.
Çocuk diyorum ama çocukluk çağı sona ereli çok
olmuştu. Ancak benim inancıma göre masumiyet sona erer
ise yetişkin olur insan. Çocuk masumdu. Masumiyetin
tanımı ise sıfır kötülük olamazdı. Bizler insanız. İnsanlar
kötülük yapar.
Çocuk hissediyordu. Acıyı hissediyordu. Merak
hissediyordu. Merak ettiği şey şuydu, daha fazla acı çekse
ne olur? Yine de merakının son bulması istemediği bir
durumdu. Korku hissediyordu. Merakının son bulmasından
korkuyordu.
Öldürmek istiyordu. Diğerlerinin de acı çektiğini görmek
için öldürmek istiyordu. Kendinden de korkuyordu. Kendisi
ile yeniden baş başa kalmak istemediği için arkadaş
ediniyordu.

10
Ağlıyordu çocuk. Çünkü gözlerinden su gelmesi gülünç
bir şeydi. Çocuk deli olmadığını söylüyordu. Sonuçta
delirmek üzere olan henüz deli değildir.
Düşünüyordu çocuk. Bununla o kadar meşguldü ki
konuşmaya vakti olmuyordu. Anlatmazdı çocuk.
Anlayamayacaklarını bilecek kadar akilliydi. Ancak bir aptal
kendini anlamayacak birine kendini anlatırdı. Bağırıyordu
çocuk. Sessiz bir çığlıktan bahsediyorum.
O bir çocuktu ve büyümeyecekti.

11
Çatabiliyorsan önce
fikirlerime çat, sonra bana.
Montaigne

Gökyüzü

" Başa gelen şey beklenmeyendir. Duygularımın


yoğunluğu deli olduğumu zannetmeme yol açıyor. Yanımda
güvenebilecegim kimse yok. Bana güvenen de yok. Zira
saklarım ben gerçekleri. Fakat sakladıklarım onları
ilgilendirmiyor ki! Ben içimde tutarak kendime kötülük
ediyorum, onlara değil. Neden? Demiyorum artık. İsyan
kader değiştirmez. Düşünüyordum sürekli ama korkuyorum
şu an. Sadece cesurlar düşünebilir. Düşünmek başa sarar ve
acı verir, düşünüşler sorunu çözecek olsa bile. Deli değilim
ben.”
Boyle söyledi çocuk gökyüzüne. Hareket eden bulutlar,
ışıyan güneş.. Onu dinliyorlardı. Zaten dinleyecek başkası da
yoktu.

12
Ben..."Geceleri çok düşünmekten
gündüzleri başım ağrırdı."
Yaşamak - Ya Hua (Huozhe 2016)

Yaşamak

Yaşama sevinci yoktu çocuğun. Yaşıyor muydu ki? Çocuk


ne istiyordu? Bunu bilmiyordu. Uzaklara gitmek istiyordu,
belki içindeki bir şeyden kaçmak için. Gitmek istiyordu. Bu
istenmediği lanet yerden defolup gitmeliydi. Evet belki
buydu istediği. Belki de değildi. Cocuk pes etmek istiyordu
ama edemezdi ki. Edemezdi. Komik değil bu, edemezdi.
Öleceği o mutlak güne dek yaşayacaktı. Söz vermişti. Ölüm
meleği ona dünyada ne yaptığını sorunca şöyle demeliydi:
Yaşadım!
Yaşama sevincini boşver. O kadar güçlü olmak zorunda
değiliz. Diğerlerinin beklentisi önemli değil.
Çocuk elinden geleni yapıyordu: YAŞIYORDU!

13
Herkes aynı şeyi düşünüyorsa
hiç kimse fazla bir şey düşünmüyor demektir.
Walter Lipmann

Mutlak Gri

Dünyayı gri görüyordu çocuk. Zevk alamazdı bu yüzden.


Neyse ki artık daha büyüktü. Küçükken daha aptaldı. Siyah
ve beyaz diye renklerin var olduğunu sanıyordu. Fakat şu an
değil. Şu an farkındaydı grinin.
Bir de en aptal halini dinleyin. Gökkuşağına inandığı
zamanları. Tüm renklerin var olduğunu düşündüğü aptal
zamanlar. Acı çekmemişti ki daha. Nereden bilsindi..
Hayır.
Renkler gerçek değil. Gerçek olan, mutlak gri.Ve kendi
de griydi. Görünüşte iyiydi. Ancak düşünceleri kirliydi. Çok
düşündüğündendi belki. Öyle ki düşünmemek için yalnız
kalmıyordu. Gerçi o hep yalnızdı. Ruhsal yalnızlık en kötüsü.
Seni anlayamayanların arasında gülümsemek.. Daha kötüsü
anlamaya bile çalışmamaları..

14
Ama... Nasıl bir cesaret bu böyle?
İnsan nasıl olurda
kendi türüne böyle güven ve inanç besler?
İnsanoğluna bu tür inancı öğretecek
öyle az şey oluyor ki dünyada.
Gazap Üzümleri - John Steinbeck

Biliyordu

Sadece kendinden korkan bir çocuktu o. Çamurlaşmıs


düşünceleri onu içine çekiyordu, bir bataklık misali.
Leeriness istemiyordu, ötekiler anlamazdı. Yalnız kalmak ise
intihar sayılırdı. Çocuğun arzuladıklari kötüydü. Bir başkasını
etkileyen aptalca şeylerdi hepsi. Bana kalırsa hatalar bir
başkasını etkileyince kötülüğe dönüşür.
Çocuk henüz zihnini kontrol edemiyordu. Bütün bunlar
bu yüzdendi. Maddi evrende bir kontrole sahip olmak
yetersizdi.
Çocuğun içi ölüyordu çünkü. Kendine saygısı, yaşama
dair umutları.. Bunları kurtarmak için direniyordu. Bir
bakıma bencil sayılırdı çocuk. Yardım bekliyordu, yardım
etmeden. Ancak canı acıyordu onun. Çok acıyordu canı.
Canını başkası acıtmıştı. Fakat tedavi çocuğun elindeydi.
Yarasını kendi sarmalıydi. Birinden yardım alarak tedavi
olursan o kişiyi kaybettiğinde tedavin yarım kalır. Bir tarafın

15
eksik kalır hep. Biliyordu ve biliyordu. Kimse yardım
etmezdi.
Hikayenin sonunu en çok merak eden de kendisiydi.
Nitekim son paragrafın son noktasını koyacak olanın kendi
olduğunu biliyordu.

16
Ey sıkıntı şiddetlen,
nasılsa geçeceksin.
Nar Ağacı - Nazan Bekiroğlu

İpler

Söyledim ona. “herkes yalnız yaşar, çocuk” dedim.


“herkesin derdi kendi için zordur. Seni kimse tam
anlayamaz. Ben de anlayamam. Senin yaşadıklarını
yaşamadım. Sen de benimkiler gerçekleşirken ben değildin.
Herkes kendi yaşadığını yaşar, onu bilir. Herkes kendi
başınadır bu yüzden. Bu yüzden yardim bekleme çocuk.
Kimse senin kendine edebileceğin yardımdan daha çok
yardım edemez sana.
Yalnız kalmak korkuttu mu seni? Başa çıkamayacağını mi
düşündün? İpler senin elinde çocuk. Ben karışmıyorum,
istersen kendini asabilirsin. Fakat ben salıncak kuracağım..

17
İlimleri elde etmek için kullanıyoruz aklı, oysa aklımızı
olgunlaştırmak için ilimleri kullanmalıyım.
Işık Doğudan Gelir - Cemil Meriç

Yanmak

Çocuk çaresiz.. Çocuk zavallı! Etrafına bakıyor, tek


gördüğü karaltı. Karanlıktı her yer ve hatta soğuktu.
Çocuğun dediğine göre artık bir önemi yoktu. Bu söylem
geçersizdi ama. Laf olsun diye söylüyordu bunu belki.
Bilmesi gerekenler vardı çocuğun. Kendini bilmeliydi. Kimdi
o? Kim olacaktı o? İnsan kendi kimliğini seçebilir miydi, bir
de bu vardı tabii. Bence ışıktı o. Etrafı aydınlatacak olandı.
Karanlıktan aydinliklara çıkartacak olan, yanacak olandı o.
Az miktarda bile ışık saçmayı amaçladıysan yanmaya
razı olacaksın. Çocuğun amacı da belirsizdi gerçi. Fakat
yaratılışı belliydi.
Yanacak olan, aydınlatacak olandı.

18
İnsanlar, kişisel tercihlerine ve
duygularına göre taraf tutarlar.
Özgürlük Üzerine - John Stuart Mill

Aykırı

Yaratılışına aykırı hareket eden tek yaratıktır insan.


Çocuk yaratılışından memnun değildi. Çocuğun içinde
arayış vardı. Arıyordu çocuk işlevli zihni aracılığıyla. Bulacağı
kendisiydi eninde sonunda.
Düşünüyordu çocuk. Özünde düşünmek vardı.
Düşüncesiyle mi bulacaktı? Yoksa bulacağı şey düşüncesi mı
olacaktı?
Durmak istiyordu artık. Duramazdı ama! Lanet olsun ki
duramazdı.
Ona aykırı diyorlardı, düzenbozan! Oysa o özünü
gerceklestiriyordu. Onun perspektifine göre aykırılık
diğerlerinin sıradan bulduğu durumdu. İnsan nasıl
öğrenmeden dururdu? Nasıl dayanırdı bildiğini
paylaşmamaya?!
Yine de bilgi tutsaklıktır. Vicdan etiği insanı doğru bilgiye
tutsak eder.

19
Malda mülkte gözüm yok benim.
Beni çileden çıkaran haksızlık.
Üç Kız Kardeş - Anton Çehov

Güç

Çocuk olgunluk çağından öncesinde – yani yalnızca


zihinsel olarak değil fiziksel anlamda da çocukken- özenirdi
süper kahramanlara. Özel güçleri vardı ve dünyayı
kurtarırlardi. Bunun onlara yüklediği zorlu sorumlulukları
göremezdi çocuk. Çocuktu.
Düşünebiliyordu çocuk. Bazenleri çok düşünüyordu.
Düşünmek ve ötekilerin düşünmesini sağlamak kolay
değildi. Fakat dünyayı kurtaracak olan buydu. Demiştim,
yanacak ve aydınlatacak olandı o. Düşünmek tehlikelidir,
bilgi ise tutsaklık. Ve kimse farkındalık sahibi olanları
sevmez. İtiraz ederler, doğruyu ararlar, doğruyu anlatırlar.
Sevilmezler!
Böylesine bir güce sahip olmak kutsanası bir şeydi. Fakat
çocuk buna lanet okuyordu. Diğerleri gibi olmak varken
niyeydi tüm bu düşünceler ve getirdikleri sorumluluk?!

20
Bilmek tutsaklıktır. Düşünen ise aramaya mahkumdur.
Arayan bulur. Bulan, bilen düzeltmelidir. Duzeltmezlerse
lanetlenirler asıl! Gelecek nesiller onları lanetler “ Tarihi
değiştiren olabilirdiniz, kahraman olup tarihe geçebilirdiniz.
Madem biliyordunuz ne diye korkaklık edip sustunuz?” Tanrı
da lanet eder o korkaklara “ Bilip de susmak ancak
şeytanlıktır.”
Çocuk düşünüyor ve ancak düşünüyordu. Düşünceleri
benimsemez ama farklı bakış açıları ile bakardı.
Düşünüyordu çocuk, bunun için yaratılmıştı.

21
Gerçek bir keşif yolculuğu yeni yerler aramak değil,
yeni gözlerle bakmaktır.
Her Güne Bir Nietzsche - Allan Percy

Başlangıç

Çocuk tüm bu akıntıya kapıldığı zamanların başını


düşünüyordu. Küçüktü ve gerçek anlamda çocuktu. Nefret
doluydu.. Nefret dolu duygular ve düşüncelere sahipti.
“Hayır!” dedi sonra. “Burada böylece oturup karamsar
düşüncelerimin içinde yitemem”
Ama öylece durmaktan başkası elinden gelmiyordu.
Elinden tutan yoktu ve o zamanlar kendi isteği dışında
yalnızdı.
Sonraları yalnız kalmak alışkanlık yapacak ve bu şekilde
daha huzur dolu olabileceğini anlayacaktı. Ne kadar az insan
o kadar az sorun!
Bir şey yapmalıydı fakat ne yapabilirdi..
Hayal etti çocuk. Alternatif bir evren kurdu kendine.
Tüm gerçekliği geride bırakabilecegi ve kontrol edebilecegi
bir dünya. Arkadaşlar buldu orada kendine. Yani o yarattı
onları. Fakat arkadaşlar sohbet eder.. Sohbet etmelilerdi.

22
Çocuğun tek bildiği önceki (sizin gerçek olarak
nitelendirdiğiniz) evrenindeki iç boğucu olaylardı. Zaten
onlardan kaçmaya çalışıyordu, ne saçma bir çıkmazdı.
Sonra okudu çocuk. Çok okudu çocuk. Her gün saatlerce
okuyordu.. Artık arkadaşları ile konusacak konusu vardı!
Romanlardan sıkıldı çocuk. Benziyorlardı hep. Hakkında
konuşmaya değecek bir şeylere ihtiyacı vardı.
Kavramsal sohbetlere başladı çocuk. Bilmiyordu ki bir
daha buradan çıkış yok. Kavramlar karışıktı.. Kendini
eğlendirmek için düşünmeye başlayan çocuk,
dusunebildigini kesfedecekti..

23
Dünyada sevecen merhametli insanlar olduğunu
anlamak insana ümit ve cesaret veriyor.
Cinayetler Oteli - Agatha Christie

Buna İnanıyordu

Ümit ve ümitsizlik arasında bir yerde yitip gitmişti


çocuk. Fakat artık saklamıyordu. Sorana anlatırdı sanırım.
Hoş, daha soran da olmamıştı.
Korkmuyordu diğerlerinin ondan korkmasindan. Kendini
içten içe dışlıyordu ki dışlandıgı zaman buna alışık olsun.
Gözlemleyerek öğrendiği saçma bir şeydi bu.
Ve konuşurdu insanlar. Boş konuşurlardı.
Çocukta bir tahammülsüzlük hali başlamıştı fakat pes
etmezdi. Öyle bir seçeneğinin bile olmadığını söylerdi
kendine. Artık yalnızca kendi söyledikleri önemliydi. Kendi
düşünüşleri.. Kendini bulması ve kendi olması içindi bu.
Kimseye ihtiyacı yoktu ve bu durum gelecek zamanlar için
iyiydi. Ne zaman ne olacağı belirsizdir, biliyordu. Ve hazırdı
tüm olasılıklara. Yani en azından buna inanıyordu. .

24
Kisilik, sayın bayım, en önemlisi budur işte; insanın
kişiliği bir kaya gibi sağlam olmalıdır.
Çünkü her şey onun üzerine inşa ediliyor.
Babalar ve Oğullar - Turgenyev

Güneş

Aynaya aşık olmuştu çocuk. Ayna dünyayı kurtaracak


olandı. Belki sıcak güneş ışınlarını yansıtacak olan. Ve sonra
tutuşacaktı tam orman. Bunun için gerekli olan ancak
güneşti.
Diyorum ya çocuk arıyordu. Güneşi arıyordu. Bulsaydı
ya artık! Kendini akıllı zannediyordu çocuk, aptallığının
üstünü egosu ile sıvıyordu belki. Ego şeffaftır ama..
Bir anlığına gözlerinizi kapatın okuyan, düşünen ve
anlayan dostlarım. Bilen, bulan dostlarım. Güneşi görüyor
musunuz? Görmelisiniz, göstermelisiniz. Çocuk görmeli
artık. .
Yeniden doğuşa dek SON

25
Affedecek bir şey olmadığı zaman
affetmek kolaydır.
Martin Eden - Jack London

Korku

Çocuğun kurgusal arkadaşlarından bir tanesi fısıldadı.


“Benden korkmuyor musun?”
Kıyafetine bulaşmış kan kuruduğu için rengi
koyulaşmıştı.
“Sen canavar değilsin. Yalnızca acı çekmiş birisin.” Dedi
çocuk ona. Dostunun ürkütücü gülümsemesi çocuğun içini
hoş ediyordu. “Senden asla korkmam. Ne yapmış olursan ol.
Bir zamanlar yapmadığım bir şey yüzünden korkuyla
bakarlardi bana.. Korku dolu bakışlar ve korku midemi
bulandıran olmuştur hep.”
“Benim hiç umrumda olmadı. Bir tek değer verdiklerimi
umursadim. Bundandır sana soruşum. Ve bundandır ancak
değer vermeme çabam.”
“Benden korkanlar da hep değer verdiklerimdi. Fakat
sessiz kaldılar.. Sustular. Gördüler ama sustular.
Benim de başıma gelmesin dediler de sustular.
Korktular..”

26
“Onlara teşekkür etmelisin, evlat. Bunlar olmasa değer
vermeye devam edecektin. Hak etmeyen kimselermiş onlar.
Üzülme. Bulanmasin miden.. Gelecek güzel günleri, inşaa
edeceğin güzel günleri hayal et ve uçuşsun rengarek
kelebekler midende!”
“Her zaman yanımda olacaksın değil mi?” dedi çocuk.
Sanki gözleri dolmuştu.
“Gitmem gerektiginde gitmesini bilirim.” Dedi dostu.
Kalmaya söz vermemişti. Çocuk onun elini tuttu sonra. Kalbi
gibi elleri de buz tutmuştu. Çocuk hiç bir zaman
cekinmeyecekti bu elleri tutmaktan. Birini öldürürken
kullandıkları ile aynı olsalar bile!

27
Ne zaman ne de tembellik yok edebilir
sonsuz hayal gücümü.
Sherlock Holmes
Şüphe Asla Uyumaz - A.C. Doyle

Ölüme Dair

Çocuk düşünmediği zamanlarda dinlerdi. Çevresine


kulak verirdi. Fakat çevredekiler mantık çerçevesinde
konuşmuyorsa içini dinlerdi. İçindeki dostlarını. Kurgusal
dostlarını.
X: Niçin konuşmuyorsun Y? Bir şey düşünüyor olmalısın.
Y: Pek doğru. Çok düşünmek konuşmamı engelliyor.
Sosyal bir aktiviteyi ihmal ederek kabalık ediyorum sanırım.
Sonuçta düşünmek kendi huzurun içindir. Konuşmak ise
karşındaki için.
X: Ancak bencillik değil. Ozbakim demek daha uygun.
Peki ne düşünüyorsun? Ben de seninle düşünmek isterim.
Y: ölüm hakkında düşünüyorum. Ölüm mutlak bir olay.
İnsan varoluşunun ayrılmaz bir parçası. Bu sebepten dolayı
ölüm ve insna ilişkisi ilgi çekici bir konu.
X: kesinlikle. Ölümün bir başkasına devredilemezliği
ölümü varoluşsal bir sorun haline getiriyor. Çözümsüz bir
sorun.

28
Y: Heiddeger’in de dediği gibi insan bir kaygı varlığıdır.
Doğru. Ölüm her an gerçekleşebilecek bir olaydır ve insan
tarafından tehdit olarak algılanır. Hiç ölmeyecekmiscesine
hırs bile ölüm kaygisindan kaynaklanır temelde.
X: temelde! Çünkü çoğu insan ölümü unutur da yaşar.
Başarı için, para için, makam icin yaşarlar. Oysa dünya
uzerindeki tüm canlılar ölmek üzere doğmuştur.
Y: Söylediğin, yanlış anlasilmaya müsait. Ölmek için
doğduğumuzu dusunebilirler. Oysa amaç bu değil.
Anlamamiz gereken dünya hayatının geçici olduğu. Sınırlı
ömrümüz amaç değil araç olduğu.
X: Peki insan ölüm kaygısı çekse de her saniye
düşünmez ölümü. Nedendir bu?
Y: Biz faniler ölümü dislariz. Bir başkasının ölümünü
gördüğümüz zamanlar dışında ölüm yokmuş gibi davranırız.
Epikuros ne der bilirsin –
X: Bunun nedeni “biz varken ölümün olmayışı, ölüm
varken bizim olmayışımız”dır.
Y: Peki öleceğini bilmek özgürlük hissetmemizi sağlamaz
mı bir bakıma?
X: Öyle. Bir yaşanmışlığin üzerinde çok düşünürsek, bu
düşünceye zaman algimizin üzerinde yeni bir boyut
kazandiririz. Belki bu düşünce bizim için her zamana taşınır
ve bizi esir alır.
Y: geçmişte zaten o var. Şimdi de onu düşünüyorsun.
Gelecekte de yakanı bırakmayacak.

29
X: eğer yalnızca şimdiki zamanda düşünüp, gelecekte
şimdiki zamanı geçmiş olarak nitelendirecek an geldiğinde
düşüncenin üzerine toprak atabileceksen düşünmen
zararsız.
Y: ben bunu başaramam. Oralarda takılı kalırım.
X: ölümün bilincinde olan insan kafaya pek de takmaz.
Fakat ölüm bilinci kiminde “ne istersem yaparım” algısı
oluşturur. Kafaya takmak istiyorsa takar. İstemezse takmaz.
İstediği gibi yaşar.
Y: Yaşamak istemiyorsa?
X: Kast ettiğin intihar mı?
Y: Kesinlikle. Öleceğinin bilincinde olanı intihardan
alıkoyan ne?
X: Emin değilim. Ama intihar çabalamaya değmez
demektir. İsteyerek ölmek, bir alışkanlıktan, yaşamadan
vazgeçmektir.
Y: Yaşamın yaşamaya degmez olduğunu düşünmek
gülünç bir şey. Diğerlerinin seni hak etmediğini düşünürsen:
sen onları hak etmek için ne bedel odedin?
X: öyleyse yaşamak için ne bedel ödedik de ölmek
istiyoruz.
Y:Bir hediyeyi beğenmesen bile teşekkür edersin. Çünkü
bu hediye için ödeme yapmamissindir. Hediyeyi istemeyip
iade etmek kabalık olur.
X: Tanrı diyorsun. Bize yaşamı hediye ettiği, değer verip
yarattığı için teşekkür etmeliyiz diyorsun.

30
Y: doğru anlamışsın. İntihar saçmadır. İntihar kabaliktir.
Kabalık affedilmez.

31
Bir şeyler düşünmek istyor,
fakat etrafında dolaşan fikirleri
bir türlü yakalayamıyordu.
Kuyucaklı Yusuf - Sabahattin Ali

Düşünüş

Çocuk ders çalışmazdı. Bilgi dayatıldığı zaman, hayır.


Öğrenmek istekle olmalı. Eksiksiz toplum düzeninde insanlar
bilgi için cabalamali ve nasıl ileri gideriz diye düşünmeli.
Çocuk düşünüyordu. Yoruma açık konularda, öznel
düşünceleri inceleyerek düşünüyordu. Nesnel olan zaten
değişmezdi. Çok düşünmene gerek yoktu nesneli. Arardın ve
bulurdun.
“Oznel şeylerde mutlak bir doğru yoktur. Benim için
öyle olan senin için şöyle olabilir. Çünkü bu fikirleri biz var
ediyoruz. Düşünüşlerimiz onları böyle veya şöyle kılıyor. İyi
veya kötünün olmayışı da bunu destekler. Siyah yok. Beyaz
yok. Grinin tonu ise bizim görüş hatta bakış açımıza bağlı. Ve
nesnel şeyler. . Kanunlar, değişmezler. Bizim düşünüşlerimiz
onları etkilemez. Bizim fikirlerimiz değil onları var eden .
Onların varlığı kesin ve biz düşünüşlerimiz aracılığıyla onları
buluyoruz. Anlamaya, kullanmaya çalışıyoruz.

32
İşin öte noktasında onları var eden gücü, gücün
kaynağını merak ediyoruz. Yaratılışın veya varoluşun amacı
bu belki.
Bana kalırsa düşünüşlerimiz bizi var ediyor. Ne kadar
düşünürsen o kadar varsın. Ve ben.. Düşünüyorum öyleyse
varım!”

33
Cahiller cennetten yer beğendi,
arifler son nefesten korktu.
Fabrika Ayarı - Hayati İnanç

İrade

Çocuk okula gitmek zorundaydı. Her ne kadar sosyal


ilişkiler onu endiselendirse de bunu yapmak zorundaydı.
Okula gidersin ve arkadaşların olur. Bu çok korkunç
geliyordu çocuğun kulağına. Onun zaten arkadaşları vardı.
Her teneffüs aynı yere gitmesi bundandı. Onu bekliyorlardı
arkadaşları konuşmak için. Gerçek olarak
nitelendirdiklerinizin aksine saygılı ve dusunceliydiler.

Y: kötü düşüncelerin istilasından korunmak için Tanrıya


sesleniyorum. Bana engel olması için, beni kurtarması için
yalvarıyorum ona. Normal olmak istiyorum artık!
X: sence Tanrı başımıza tüm bunlar gelirken neredeydi?
Senin içindeki kötülüğün engeli Tanrı ise, neden onlara da
engel olmadı?
Y: Yardım istemediler belki.. Hani tanrının biz insanlari
sınadıgını söylerler. İntikam alıp almayacagimiz sınaniyor
olabilir.

34
X: kötü şeyler insanın başına geldiğinde içindeki kötülük
tahrik olur. Onu dışa vurmak istersin.
Y: Sınav bunun hakkındadır işte. Kötülüğe karşı iyi
kalabilmek. Ne de zor bir şey bu.
X: Onlar direnemediler arkadaşım. Kaybettiler.
Y: Bu birbirini etkileyen, birbirini başlatan olaylar
zincirinin ilk halkasını merak ediyorum. Ne vardır, kim vardı
ilk kötü olarak?
X: insanın, ilk insanın öfkesi neye karşı olabilir ki? Mm,
yaratılışa ne dersin? Zira yaratılış zorlu, yaşam cefalı bir
süreç. Bu sürece sebep olduğu için Tanrıya kızgın olan insan
hıncını kötülük ederek çıkarmış olabilir.
Y: ilk kötünün tanrı olduğunu mu söylüyorsun?!
X: öyle söylemedim.
Y: ima ettin..
X: belki!
Y: peki; kaynaklarda geçen, yeryüzündeki ilk çatışma!
Habil ve Kabil. Kabil kıskandı, Kabil öldürdü. Yani kötülük
insanın içindeydi.

X: fakat biz tanrının çocuklarıyız. Kıskançlığı içimize


koyan olmasın asıl kötü?
Y: irade! Seçim denilen bir şey var, dostum. Tanrı
çatışmayı içimize koydu. Seçmenizi emretti. Bilmez misin,

35
Kabil onu öldürecek olsa bile Habil karşılık vermedi!
Kötülüğe karşı iyiliği seçti. Tanrının hoşuna gidecek olanın
bu olduğunu biliyordu.
X: ...
Y: Kendi korkakligini Tanrıya bağlama, pek sevgili
arkadaşım. Tanrının seni ne diye yarattığını unutma.

36
Aman Tanrım! Ne yaman bir gerçek.
İnsan ne alçak bir yaratıkmış.
Suç ve Ceza - Dostoyevski

Amaç

Çocuk koştu ve koştu. Hisleri karışıktı. Arkadaşını görene


kadar koştu. Ve söylemeliyim, burada da aynısı oluyordu,
olacaktı. “deli” “kaçık” Fakat önemsemezdi çocuk. Ne
dedikleri önemli değildi. Çocuk ne olduğunu biliyordu
derdim de, yo. Bilmiyordu.
“umursamazligi seçmezdim elbet, umursamak işleri
duzeltseydi.
Yüksek konumdaki her hangi bir cismin düştüğünü
görebilirsin. Eğer kırılgan ise cisim kırılır! Fakat o andan
sonra ne cisim eski haline dönebilir ne de eski yerinde tekrar
bulunabilir. Hayır, kastım cisim için ah vah etmek değil.
Cismin işi biter, artık işe yaramaz demiyorum. Eskisi gibi
olmayacağını, olamayacağını söylüyorum yalnızca. Kırılan
cismin parçalarından yeni bir cisim ortaya konabilir, neden
olmasın? Ancak once bu cismi keşfetmemiz gerekir.

37
Eskiden neydi, neyden yapıldı; şimdi ne olabilir, şimdi ne
olacak? Benzetmeler den hoslandigim kesin ama gerçekliğe
dönmenin vakti geldi. Ben kırılganım. Ben düştüm. Ben
kırıldım. Eskisi gibi olamam. Hiç bir şey eskisi gibi olamaz.
Ben neydim? Amacım neydi? Şimdi ne olabilirim? Amacım
ve kimliğim ne olacak?”

38
Seni bir makine biçimine sokmuşlar.
Seçme hakkını elinden almışlar.
Otomatik Portakal - A. Burgess

Bravo

Nasılsın? Diye sorarlar. Kötüyüm derse çocuk, nedenini


sorarlar. İyiyim derse yalan olur. Normal olduğunu söyler
çocuk. Ne yapıyorsun? Diye sorarlar. Çocuk söyler:
düşünüyorum. Cevap vermez kimse buna. Fakat geçenlerde
birisi şöyle dedi “tebrikler” . Kafası karıştı çocuğun bu
beklenmedik söz karşısında.
“ Düşünceler takdir edilir mi? Bravo denir mi onlars?
Düşüncelerim onları ilgilendiriyor mu? Onları etkiliyor
muyum? Asıl soru düşünceler davranışı etkiler mi? O değil
de davranışlar düşünceleri etkiliyor, biliyorum bunu
deneyimlerle. Başkalarının sana karşı davranışları senin
düşüncelerini etkiler. Çok iyi biliyorsun bunu. Eğer
düşüncelerin de davranışları etkilediğini varsayarsak,
düşüncelerin bir başkasınınkini etkiler. Sen düşünüyorsun,
sen davranıyorsun, o hissediyor, o düşünüyor – düşüncesi
değişiyor. Düşünceler takdir edilir o zaman.
Başkalarınınkileri olumlu etkiliyorsa. Fakat nedir olumlu
olan? Ve neye göre değerlendirilir bir olgunun iyilik
derecesi..”

39
Ben de bu sayfaya düşüncelerimi ekleyeyim.

40
Sanki ahmaklık yarışında arkalarda kalmak
bağışlanamayacak bir cürümmüş gibi...
Deliliğe Övgü - Erasmus

Fabl

Çocuk yazıyordu da. Düşündüklerinin hepsini yazsaydi


keşke. Ama yazacakti. Zorundaydı. Bilen anlatmalı!
Edebiyat dersi ilgi çekici değildi yazma ödevi
verilmedikçe. Fakat ödevler çocuk için kıymetli birer fırsattı.
Fabl yazacakti çocuk. Ödevdi.
Zamanin birinde bir koyun sürüsü varmış
Demokratik düzenin seçmenleri onlarmış
Köpeğin baskısından sıkılan sürü, oy birliği ile kurdu
seçmiş
Bu ilk hatalarıymış..
Koyunlar birer birer eksilmeye başladığında kurt demiş:
“Ey, halkım! Gelin beraber olalım.
Güzel sürümüzü düşmanlardan kurtaralım.
Kendilerine keçi diyorlar. Bizi bölmeye çalışıyorlar.
Belki içimizde, bizimle yaşıyorlar!”
Biraz geç kalınsa da, bilge koyunun biri anlamış olanları
Uyanmaya hazır, cehaleti yenebilecek olanlar anlatmış
her şeyi.

41
Planlamışlar işlerini.
Önce tüm sürüye anlatmalıydılar gerçeği.
Farkındalık en önemlisiydi.
Ardından ayrılacaklardı sürüden.
Amaç isyan değildi
Anarşi çözüm olamazdı.
Hatadan dönmeyi amaçlıyorlardi.
Çabaları bundandı.
Kurt her şeyden haberdardı.
Yönetmek bunu gerektirirdi.
Bilge koyunun sözleri kabul gördü.
Haklılığı şüphesizdi.
En koyunu bile görebilirdi.
Fakat ayrılmaya sıra gelince katılmadı diğerleri.
“N’olacak” dediler “kurt bulursa bizi!!”
Ayrıldılar cehaleti yenenler.
Bazı şeyleri sadece düşünenler görürler.
Kurt konuştu tekrardan,
“sürümüzün başına ne geldiyse onlardandır.
Keçiler onları kullanmıştır.
Tek doğru benimdir.
İnkar eden kesilecektir.”
Bilirsiniz,
Yöneticilerin silahı korkudur.
Umarım düzen bir gün son bulur.
Sürünün geri kalanı,

42
Cehaleti yenenleri dışladı.
“Siz belki de keçisiniz.
Az daha kandıracaktı bizi sözleriniz!”
Kurt kanun çıkardı,
“Koyunlar kurda sadıktır.
Kurtun yönetimi sorgulanamazdır.”
Koyun da olsalar
İnanmazlardı kurda.
Dedim ya,
En koyunu bile bilir.
Bize gereken günah keçisidir.
Fakat ses çıkarmadılar.
Sürüye sessizlik hakimdi
İçlerinden biri göz yumarken:
Bal tutan parmağını yalan dedi.
Ayrılan koyunları teker teker avladı kurt
Geriye kalanlar dedi,
Elbet onlar da suçludur!
Sürüden ayrılmak akıl kârı mıdır?
Avlanmaktan korkan koyunlar
Sürüye geri döndüler.
Kefaret olarak,
Kurda, ayrılanların yerini söylediler.
Hikayenin sonunu bilmiyorum.
Bu aptal sürüye güzel son öngörmüyorum.
Onlara dokunmayana

43
Uzun ömür duaları
Ama kurt hala aç
Bunu unutmamalı!

44
Halkın bütünü için hiç bir temel yasa yoktur ve olamaz,
hatta toplum sözleşmesi bile.
Toplum Sözleşmesi - J.J. Rousseau

Mutlak Kurallar

Ve çocuk yazmaya karar verdi. Maddeler halinde.. Her


hafta farklı bir konu belirleyecek ve yazacaktı.

1- Giriş
Yönetim biçimi olarak çoğunluğun düşüncelerini
uygulamak bazı koşullarda hata olur.Eğer çoğunluk aptal ise
aptalca kararlar alınır
Eşitlik,fikrimce, sosyal anlamda en önemli anahtar
kelimedir

2-Bir Fikre İtiraz


Egitim seviyesi düşük kimselerin seçme hakkına sahip
olmaması gerektiğini savunan biri ile
karşılaşmıştım.Uygulamak istediği saçma hatta gulunctu.
Bakın dostlarım, toplum üç gruptan oluşur. Seçen, seçilen ve
yönetilen. Şu an uygulanan sisteme göre seçen ve yönetilen
grup aynıdır. Fakat egitim görmemiş kimselere seçim hakkı
tanimazsak yönetilebileceklerini kim söyledi? Bu haksızlık

45
olur! Yönetim biçiminin ve yöneten kimselerin seçiminde
katkıları olmadığı için bu insanlara anarşi çıkarma hakkı
doğar. Madem onlar vatandaş olarak görülmüyor, fikirleri
sorulmuyor; o zaman yönetimin yapacaklarıbu kimseleri
etkilememeli. Vatandaş olmamalılar. Öte yandan bu
kimseler seçen olamıyorsa seçilen olmak isteyecektir.
Eğitimlerini tamamlayıp hayata erken başlamaları onlar için
avanataj olacaktır. Zaten her tür insan ile karşılaştıkları için
toplumdaki insan gruplarını yönetmeleri zor olmayacaktır.
Neyse ki bu aptal düşünce aciz bir insancığa aitti.

3-Mutlak Kurallar
Yönetici kavramı, fikrimce, saçmadır. Bir ülkeyi,
toplumu, ırkı yönetmek bir beşerin ya da beşeri grubun
görevi olmamalı. Daha tanrısal bir şey gerek. Mutlak Kurallar
dan bahsediyorum. Elbet bu kurallar de beşer sözü olacak.
Ama değişmez olacaklar. Ülkeyi seçimle başa gelmiş bir
beşer değil, doğrudan Mutlak Kurallar yonetecek. Bahsi
geçen yönetim sisteminde elbet bir seçim söz konusu. Fakat
yönetici değil yürütücü seçilecek. Paraları yürütmekten
bahsetmiyorum (kimseyi güldürmeyi başaramayan bu
latifeyi bir kenara bırakalım) Mutlak Kuralları tüm insanların
benimsemesini sağlayacak birinden bahsediyorum. Ama bir
yürütücü olması durumunda eşitlik ilkesi tam uygulanmamış
oluyor. Ki zaten eşit bir dünya mümkün değil. Denklik
mümkün ama eşitlik imkansız. Yine de hayal etmeye devam

46
edelim. Peki tüm insanların yürütme işinde rolü olsa ne
olurdu? Herkesin kendinden sorumlu olması gibi bir
durumdan bahsediyorum.
Mutlak Kurallarin ilahî bir güç gibi görünmesi için etkili
yaptırımlar gerekli. Kuralların tanrı yerine geçmesi gerekli.
Dinden çıkmak büyük bir yaptırım. Tanrıyı inkar edersen
dinden çıkarsın. O zaman Mutlak Kuralları inkar edersen de
vatandaşlığın elinden alınmalı. Burada yol ikiye ayrılıyor.
Mutlak Kuralların gücünü ve doğruluğunu inkar edersen mi,
kuralları uygulamazsan mi inkarcı olursun? Ama tanrı
günahları affeder. Günah işlemek bizi dinsiz eylemez.. Bu
sorunun cevabı açık.
Kurallar tanrı mi yoksa tanrının sözleri mi? Kural
koyucuları tanrilastirmamak için tanrının kurallar olduğunu
söylemeyi seçiyorum.

4-Karşılaştırma
Kurallar, anayasalar ile benzerlik taşıyor. Ancak bizim
yeni yasa üretme yetkisine sahip insanlarımız var.
Kararnameler, Kanun Hükmünde Kararnameler çıkarma
yetkisine sahip olanlar var . Oysa Mutlak Kurallara yenisi
eklenmez, olan değiştirilemez. İnsanlar eşit yetkiye sahip
olduğundan dokunulmazlık da söz konusu değildir. Evet,
belki Mutlak Kurallar baskıcı ama esitlikcidir.

47
5-İnsanlar
İnsanların ne yapacağını biliyorum. Dürüst
olmayacaklar. Kendi kusurları görmezden gelindi diye
diğerlerininkilere göz yumacaklar. Peki yürütücü bir
kuruldan bahsetsek? İnsanların yaşam standartları çok
değişken. İnançları, kültürleri ve yaşamlarını sürdürdükleri
coğrafyalar; eşitlik kavramının asla mümkün olmayacağını
söylüyor. Bu koşullar eşit olsaydı bile kişilik ve psikolojik
yapıları benzer olmadığından insanlar arası bir eşitsizlik yine
söz konusu. Yürütücü kurulun her kesimden insan
barındırmasını düşünürsek bir bakıma eşitsizliği dillendirmis
oluruz “her kesim”

6-Parseller
Yönetimini belirleyecegimiz bölgeyi ortak özelliklere
sahip olan parsellere ayırmak nasıl olurdu? Kültürleri,
gelirleri belki dinleri benzer olanlar aynı parselde yaşardı.
Her parselin kuralı başka olurdu. Fakat insanları
sınırlandırmıs olurduk. Doğduğun parsel kaderin olurdu.
Aslına özgürlük umrumda olan bir ilke değil. Ben eşitlik
istiyorum. Yani herkesin özgürlüğü kısıtlanmış olacağından
eşitlik hâlâ mevcut.

7-Yasacı
Mutlak Kuralları kimin koyacağı da tartışmalı bir konu.
Ben yasacı değilim. Lider de değilim. Ben sadece

48
düşünürüm. Bu yüzden yasacının kim olması gerektiğini
düşünecegim.
Yasalar demokratik düzende toplumun genel
istemleridir. Eşit olunması için tüm vatandaşlar kurallara
katkı sağlamalı. Bunun çok aptalca olduğu açık. Çünkü birisi
şöyle diyebilir:
“Günlük süt alınması zorunludur.”
Bu kuralı koyan Kişi sütçüden başkası değildir.
Bu basit benzetmeden de anlarız ki kurallarin kimsenin
özel istemine hizmet etmemesi için herkese kural koyma
yetkisi verilemez. Genel istemler toplumun geneline hizmet
etmeli. Belki kural önerileri yapılabilir ve bir seçim ile
bunlardan bazıları benimsenebilir. Şimdi biraz daha aptal bir
çocuk olsam derdim ki seçim yapildigi takdirde kiminin
istediği olacak kimininki olmayacak. Eşitlik nerede? Fakat
bunu sormam çünkü biliyorum ki eşitlik herkesin
memnuniyeti demek değildir. Herkesin tek oy kullanma
hakkı var ve bu oyların değeri eşit..

8-Fikrin Saçmalığı
Henüz geliştirme aşamasında olan, detaylı
dusunebilmek için yazıya geçirdiğim bu sistem eksik ve
yanlış. Bu ne cüret, diyorsanız da bilin ki 3 sene sonra oy
kullanma hakkina sahip bireylerden olacağım. Oy kullanmak
demek söz sahibi olmak demek. Vatandaş olmak demek.
Vatandaşlık ise vatanını en yüce konuma taşıyacak fikirleri

49
söyleyebilmen demek. Birey olunca insan olursun ancak. Ve
insan düşünmelidir.
Mantıklı konuşsaydim bile , ki ileride bunu yapacağım,
kurallar gerçek hayatta uygulanamaz. Değiştirilemezlik
mümkün değil. Başlangıçtan beri olmayan sonsuzluğu
yakalayamaz. Başlayan son bulur. Tanrı yaratılamaz.

Kuralların yönetime geçtiği tarih başlangıç olsaydı ne


olurdu ? Başlangıçtan öncekilere ait kanıt bırakmamak
gerekirdi. Yazıtlar, belgeler ve kitaplar.. Katilam! (
Fahrenheit 451)

9-Bitiş
Zıtlıklara dayalı bir dünyada yaşadığınızdan iyi ve kötüye
dayalı anlaşılır bir sistem ile yönetiliyoruz. Korku ile
yönetiliyoruz. Bazı kimseler diğerlerinden daha eşit.
Çelişkiler ile dolu bir sistem bizi yöneten. Herkes diğerinin
konuşmasını beklediği için, yılanın tekrar acıkmayacağını
sanıp, bana dokunmuyorsa yaşasın dediğimiz için HAK
EDİYORUZ!

Diye düşündü çocuk!

50
Bilinçsizce yaşanan ahlak erdem değildir.
Olsa olsa güdüsel taklitçiliktir.
Aşkın Gözyaşları - Sinan Yağmur

Ahlak Kuralları

Çocuğun sosyal ilişkilerde kendini yetersiz görmesi aşırı


derecede düşünceli olmasindandi. Nazikti, kirilgandi ama
kirmazdi. Fakat çok düşünürdü “kırdım mı?” diye. Çocuk
aynı zamanda kendini aşağılardı. Arkadaşları ona ne kadar
mükemmel olduğunu söylerdi fakat görmezden gelirdi
çocuk. Eleştirin beni, derdi. Eleştirsinlerdi ki çocuk
düzeltebilsindi. Çocuğa “terbiyeli, ahlaklı” dedi birisi. Ve
çocuk onu dinlemeyi kesti. Belki sosyal anlamdaki en önemli
sıkıntısı buydu. Bir şey söylerler, çocuk düşünür, çocuk
dinlemez. Fakat çocuğun şimdiye kadarki en uzun düşünüşü
beş dakika sürmüştü. Evet evet. Büyük kabalıktı. Ama o
aptal çocuk kendini kibar zannediyordu.
“Ahlak kurallarının gelişigüzelligi kafamı karıştırdı.
Sanırsam anahtar kelime empati. Etik olmayan bir davranışı

51
gerçekleştirmememizin yegane nedeni empati. Öldürme
eylemi kötü gelir bizlere. Çünkü ölen kişi olmak istemeyiz.
Öldürülenin yakını olsaydık neler hissedeceğimizi biliriz.
Tamam ama öldürme eylemi gerçekten de kötü mü? Benim
yanlış bulmam, öldürme eyleminde bulunan birini
yadırgamam, öldürme eyleminin yanlış olduğunu
kanıtlamaz.
Şimdi ben ahlaki nihilizmi savunsaydim: dünyada
ahlakın olmadığını söylerdim. Dünyanın ahlaksız olduğunu
söylemezdim zira ahlak kavraminin varlığını kabul etmek
olurdu bu.
Eğer herhangi bir tanrnın kitabını kabul etmiyorsa o bir
referans noktamız olmayacağından iyi ve kötü sıfatları
geçersiz olur.
Ahlaki değerler değişmez ve doğuştan olmadığına göre
insanlarin sosyal yaşamda birbirlerinden öğrendikleri ahlâkî
bilgiler mevcuttur sadece.
Kanaatimce eğer ahlâkî değerler bütünü asılsız ile bile
etik, bireylerin toplum olabilmesi için gereklidir.
Yasaların toplumun yazılı genel istemleri olması gibi
ahlaki değerler de toplumun davranışsal genel istemidir. Her
ikisinde de kültürlere göre değişen kurallar mevcutken,
temel maddeler benzerlik gösterebilir. Bu kurallar
bütününün yaptırımları vardır. Etik olmayan davranışları
sergileyen kişi kınanır hatta dışlanır.

52
Ahlaki değerler tarihin ilerleyişine gore de farklılıklar
gösterir. Bir çok kural denatüre olur, eskiden katı biçimde
yasak olan durumlar gelecekte hoş görülür.
İnsanlar uyumlu olmak için ahlaki değerlere uygun
davranıyorlar.
Kendimi kontrol ettiğimde gördüm ki nezaket benim için
çok önemli. Açıkça nazik biriyim de. Ancak bunun nedeni
diğerlerinin bana nazik davranmasını istememdir. Yalnızca
ben değil, birey(ler) bencildir. Birey(ler) sosyal ilişkiye
mecburdur.
Toplumsal ahlakı oluşturan, bireysel ahlak mıdır peki?
Tilkiler ve farelerin oluşturduğu bir toplumda fareler
çoğunluktadır. O zaman genel ahlak yargısı şu olur: Fare
avlamak kötüdür! Bu çoğunluğun perspektifidir. Güçlü
olanın, tilkiler in söylemi ise fare avlamakta bir sorun
bulunmadığı yönündedir. Ortada bir etik kurallar savaşı..
Birey(ler) kendi çıkarları için çabalar. Bu çaba belki bencillik
olarak adlandırılamaz
-dogru kelimeyi bilmiyorum ama eminim bencillik değil-
Etik, birey ve genelin çıkarlarının uyumunu garanti
etmeye çabalayan kurallar bütünüdür.

53
Kimsenin düşüncesine müdahale etmek istemem,
Yeter ki beni de
keyfince düşünmekte özgür bıraksınlar.
Felsefe Konuşmaları - D. Diderot

Özgürlük

Özgürlüğü sordular çocuğa. Ne yazık ki bu onun


üzerinde düşündüğü kavramlardandı..
Dedi ki, sunulan seçenekleri kenara itip kendi seçeneğini
yaratmak, yaşamaktır.
Kendin olmaktır
Sorulmayananı sormaya cüret etmektir.
Sonra bir şey belirdi kafasında.. Tarif etmemesi gereken
bir kavramdı özgürlük. Zira tanımı yapılırsa sınırları çizilmiş
olurdu.
~Umursamadı
Özgür olmak değil özgür hissetmektir gerçek olan. Ve
özgürlük arzusu bir koşum haline gelirse özgür olamaz insan.
İsteğinin tutsağı olur ancak.

54
Özgürce düşünün. Düşüncelere kelepçe takılmaz,
söylemedikçe. Fakat kendiniz olun. Düşünmeyi veya
düşünmemeyi özgürce seçin.. Özgürlük budur.
Özgürlük kazanılması mümkün olmayan ama uğrunda
belirli miktarda çabalanmasi gerekendir. Özgür birey
mümkün olsaydı toplulugu yonetenlerin vaatlerinden
vaatlerinden olmazdı bu kavram.
Özgür insan yoktur. Özgür olmak dış etkilerden,
baskılardan bağımsız eylemlerde bulunma, düşünme
özerkliğini kazanmaktır. İnsan ise sosyal bir varlıktır.
İletişime ihtiyaç duyar. Sözlerin etki alanı ve kapasitesi
oldukça geniştir, bilirsiniz. Farkında olaraktan veya
bilincsizce bir başkasını etkiliyoruz her gün. Düşünceleri
onlara dayatiyoruz. Yapmaları gerekeni söylüyoruz.
Kendileri olmalarını engelliyoruz. Fakat insanın karakteri bu
biçimde oluşur.
Hayatlarındaki insanlar, başlarından geçen olaylar,
karşılaştıkları durumlar kendilerini bulmalarını sağlar. Belki
de her olgu, özümüzü bulmada bizi özgür kılıyor.. Özünü
bulan kişi ise özünü aramaktan azad olur..

55
Bir genç ancak konuşmak ve kendini ifade etmekle
sağlıklı bir benlik duygusu geliştirir.
Yavaşla - Kemal Sayar

İletişim

Benzetme yapmayı çok seviyordu çocuk, evet. Aptallara


anlatmak ancak böyle kolay olurdu. O anlatmazdi
sorulmadikca. Anlamaya çalışırdi. Kısacası kendisi pek
aptaldi.
Sosyal ilişkilerde kalemin arkasında silgi yoktur.
Yazdığınızı ancak karşılayarak düzeltebilirsiniz. Bu da
düzeltme değildir, kağıttaki çirkin görüntü baki kalır. O
sayfayı koparıp yenisine de yazamazsınız. İletişimin öbür
ucundaki, izin verecek değildir buna. Ve sosyal anlamda
hatalar, hep birbirine sebep olur. Affetme kavramı ise
gerçek olamaz. Affetme, bağışlama adı altındaki bitiş; bir
başlangıca gebedir elbet. Başka bir hatanın başlangıcına!
Düşünceli olan ise kaybeder hep..
Bunlara kafa yormak yerine insanlarla etkileşimde
bulunsaydı o aptal çocuk, sanırım sevilen biri olabilirdi..

56
Sevmek ile beğenmek arasındaki farkı
biliyor musun Pooh?
-Hayır Piglet. Anlatsana.
-Eğer bir çiçeği beğenirsen onu koparırsın.
Ama onu seversen hergün gelir sularsın.
Winnie The Pooh

Sevmek

Saygın yoksa sevemezsin de. Bence ince fikirli biriysen


sevme zaten. Saygı kafî. Değer vermek ise hak edene olmalı.
Söylemeye değer bir lafın varsa konuş.
Karşındaki anlatmaya, paylaşmaya değer ise konuş.
Çocuğun susuşları bundandır. Biri ile sohbet ediyorsa
çocuk nedeni ancak değer veriyor olmasıdır. (Defterinden
bölüm okuyana ise aşk olsun! ) Sohbet etmek karşılıklı, iki
taraflı bir eylemdir. Nitekim bir takım gevezeler yalnızca
kendilerini dinleyeni muhabbeti iyi diye niteler. Çocuğun
çevresinde onu seven var ise yarısından çoğunun geçerli
sebebi bu saçmalıktır.

57
Ölümü düşünmek yenilmek,
Sevmek ölümü yenmektir.
Yalnızlık Paylaşılmaz - Özdemir Asaf

Kendini sevmezse çocuk, başkalarının ona olan sevgisini


göremeyecek. Kendini keşfetmeli, sevmesi için. Tüm arayışı
bundandır belli ki. Sonu gelmeyen düşünüşlerinin
merkezinde bencillik var.

Aşk, insanın kendisi içindir. Saf bir duygu değil,


bencilcedir. Sevmeye ihtiyacı vardır insanın. Nedensizce
hissedilen aşk bundandır. Öylesine seversin. Çünkü yaşamak
için bir sebebe ihtiyacın vardır. Sevdiğine sahip olmadığı
nitelikler yüklersin bazen. Onun eksiksiz olduğunu
düşünürsün. Oysa senin gözünde ancak harikadır. Seni
seveni sevmek daha kolaydır, bazıları ise senin onu sevmeni
sever. Aşk bu kadar karmaşıktır.
Aşık olduğun kişi hep kendindir. Sevdiğinde kendi
yansımanı görmüşsundur.
Çocuk, hikayesi olanı seviyor. Geçmişi acı, geleceği
intikam olan ona uygun geliyor. Biliyor ama ne kadar bencil
olduğunu. Demişti çünkü onu anladığında: böylesini sevmek
yakışır bana!

58
Hepimiz aynı şeye bakıyoruz
ama herkes farklı bir şeyler görüyor.
Sürü - Frank Schatzing

Yönlendirmek

Çocuk aptal olduğu kadar da düşünüyordu. Yani


haddinden fazla.. Düşündü yine.
Eğer azıcık aklın var ise herhangi bir ortak paydası
bulunan bir topluluğa yön verebilirsin. Önemli olan, ortak
paydayı kavramak. Yok ise eğer.. Belki yaratabilirsin! Ne
yazık ki topluluğun içinde de aklı başında insanlar olacak ve
görecekler. Bu noktada ayrıştırmalisin. Önce kendi kafanda..
Basit olarak; cahil(fikirsiz) , taklitçi (boyun eğen) ve ötekiler!
Ötekiler diyorum çünkü bu kesmin üyeleri çok çeşitli. Lider
ruhlular, isyancılar, görüp de susanlar(…) Ayrıştırma
sürecinin ikinci aşaması olarak ötekileştirmelisin. Sana zararı
dokunabilecek kapasiteye sahip olanları hoş olmayan bir
sıfat ile nitelendir. Topluluğun sahip olduğu ortak payda işte
bu noktada önemli, gerekli. Ötekileştirdiklerine kullanacağın
sıfat herkesçe kötü olmalı çünkü.

59
Kalabalık içinde yalnız yaşamak,
kalabalık içinde gezip beraber bir köşeye kaçmak,
işte asıl zevk budur.
Eylül - Mehmet Rauf

Sesler

Çocuk suskun değildi işin aslı. Kafasının içi gürültülü


hatta kalabalıktı. Sosyal anlamda kalabalığa
tahammülsüzlüğü bundandı.
Hep konuşurdu o. İçinden ve sessizce. Onun gibi olan
duyabilirdi onu. Ve o da onun gibi olanı duyardı. Ama
konuşmazlardı. Ne lüzum vardı, zaten gürültü hep
onlarlaydı.

Boş konuşur insanlar. Konuşmaları gerektiğinde


susarlar. Çok konuşur insanlar. Fakat korku onları susturur.
Dinleme onları. Çoğu aptal zaten. Bir kafaları var ama
kullanmıyorlar. Uzatıyorlar kafalarını, eğiyorlar boyunlarını
mezbahadaki koyunlar misali. Kendini önemsemelisin.
Önemsediğin tek kişi olmalısın. Eğer nedenini sormayacak
olsalardı üzüntümü yaşayabilirdim. Çünkü gülmek mutlu
etmez ki, için hüzün doluyken..
Anlatmazsam anlamazlar ki..

60
Yalnızlığa mahkum olmak sorun değil. Peki bu pozitif bir
düşünce mi?

Nefes alan her insanın kıyaslanamaz sorunları var. Kıyas


yapılamaz, seni aptal insan yavrusu! Çünkü insan(lar) tam
anlamıyla empati yoksunu. Fakat suçlama bunun için onları.
Herkes yaşadığını yaşar. Herkes yalnız yaşar. Ve ilk
izlenimler sahtedir çoğu zaman. İzlenimler sahtedir direkt
olarak.

Kırmızı ne kadar da çekici bir renk. Verdiği tarih


edilemez haz.. Ben mavi severdim eskiden. Özgürlükmüş..
Gökyüzüymüş.. Ah, korkardım ama mavi giyimli
adamlardan. Zıtlık insanıyım ben. Ama kırmızı beni
korkutmuyor. Vahşilik değil bu, içgüdü. Özümüz bu belki.
Dur, korkma benden. İpucu vererek hamle yaparım ben. Siz
sessiz olandan korkun. Sinsi olan, rol yapandan. Maviden
veya kırmızıdan değil, mordan korkun. Karışık olandan..

Neden kendimden kötü durumdakine bakıp


şükredeyim? Bencil miyim ben!

Dünya değil adaletsiz olan. İnsanlardır ancak adaletsiz


davranan.

61
Konuşmalarım olgunca değil miymiş? Seni aptal!
Çocuklar depresif olmaz ki : )

Bir düşün içinde bir düş. Gördüklerimiz bundan ibaret.


Kurgusal bir evrenin insanlarıyız biz. Ve Olmayan Ülkede
yaşıyoruz. Herkes Peter Pan olmak istese de kayıp çocuklara
da ihtiyacımız var. Ayrıca kızamayız kalbi kirli olanlara.
Kaptan Kanca olmasa, Peter Pan iyilik timsali olur muydu
hiç? Korsanlar olmasa macera nedir bilmezdik. Kötüler
olmasa iyi olanları fark etmezdik. Bazen bu kadar basittir
her şey. Bir karşıtlık olmak zorundadır. Tom Jerry’yi kovalar.
Jerry Tom’dan kaçar mesela..

Hataların ne zaman ki çevredekileri etkiler, bir sıfat


kazanırsın. “kötü”

Senin katlanamadığın yaşam belki ötekinin hayali.


Yanından geçip gider ve söylemez. Bilmezsin!

62
Tahammülsüzlük, kargaşa ve kaos. Vakit kaybı, gereksiz
paylaşım ve lanet baş ağrısı. Sosyal kavramlar, ilişkiler ve
iletişim. Tüm bu gürültü beni çıkarıyor. Neden
uzaklaşamıyorum tüm bu kalabalıktan? Yalnızlık değil
korktuğum. Gerçek manada yalnız kalamamam sorun.
İçimdeki o şey ile baş başa kalmak beni ürküten. Bu
çekilmez gürültü canavarın sesini bastırıyor. Bana canavar
olmadığımı söylüyorsun. Yalnızca kafam karışıkmış. Kafamı
karıştıranın lanet bir canavar olduğunu biliyorsun. Öyle işte.
Canavarı yaratanın ben olmamam canavarın benim
olmamam anlamına gelmiyor. Evet, işte. Bu kadar karışık
her şey. Canımı acıtıyor, dostum! Beni kurtarmanı değil
onları korumanı istiyorum. Bunu benim için yapar mısın?

Bir derdimiz olmalı, hikayemizin hikaye olabilmesi için.

Psikopat sıfatı zihni hasta olanlara mı kullanılır? Zihin


hasta olursa davranışlar da mı hasta olur? Peki ya engel
olabiliyorsan.. Göründüğün gibi olamıyor fakat öyle
görünmeyi başarıyorsan..

63
Çocuğun yaşamı buydu. Bu durum çocuğun elinde
olmayan bir şeydi. Öylesine konuşuyordu kafasının içindeki.
Bir şeytan olsaydı konuşan, daha kolay olurdu çocuk için.
Çocuğun cesaretlendirilmeye ihtiyacı vardı. Fakat
yönlendirilmiş ve düşünülmüş bir kötülük etmek için
çocuğun işinde iyi bir şeytana ihtiyacı vardı.. Konuşan zaten
şeytan değildi. Vicdan da vardı arada çünkü. Ve çoğu zaman
iyi olarak nitelendirileni bulurdu çocuk. Düşünen bulur..

64
Sevgi, ayrılık saati gelene kadar
bilmez kendi derinliğini.
Ermiş - Halil Cibran

"O"

Ve bir gün “o” elinden alınmış.. Lanet bir veda sözcüğü


bile kullanmadan, gitmek zorunda kalmış. Çocuğun tek
arkadaşı..Tek gerçek arkadaşı.. Onu gerçekten kabul eden
tek insan. Onun gibi olan ve onu anlamaya çalışan.
Birbirlerine sürekli şöyle söylerlermiş,
Seni anlamaya çalışıyorum
Bütün taneciklerimle deniyorum.
Fakat yapamam ki bunu.
Ben sen değilim.
Yaşadıklarını senin gözünden görmedim
Hissettiklerini ancak tahmin edebilirim .
Oysa aynı kategorideymiş sıkıntıları. Aynı yolun
insanlarıymış onlar. Ama bilirlermiş, koşulları farklı. Daha az
sıkıntısı olan diye bir şey yokmuş. Sadece ikisi varmış ve
arkadaşlarmış. Çocuk temas sevmezmiş, insanlardan
tiksindiği için.. Fiziksel alemden kaçma çabası da insan
olmaktan tiksinmesindendi belki.. Ama “o”na sarılırmış. “o”

65
bambaşkaymış. “O” gidince her şey daha zor gelmiş çocuğa.
Yazmış çocuk.. Başka ne gelir ki elinden!
Ayrı
Görürdüm, anlardım gözlerinden
Yüreğin acırdı.
Umarsızca ağlamak gelirdi içinden

Belki köşene çekilip ağlardın


Gözyaşlarını saklardın herkesten
Belki de kederlenmezdin hiç;
Gözyaşı acıya yardımcı olmaz, bilirsin.
İnanaraktan söyleyemem ama:
Acılarımızı anılara dönüştüreceğiz.
Düşünceler doldurmuş kafamın içini
Sanki onlar da ağrıyor.
Ama suskunluk elden gelen.
En güçlü tepkimiz, baş çevirmek!
Takvim yaprakları gidiyor birbiri ardında
Ama sanki her gün bir öncekinin aynısı.
Bulamam ki ben huzuru
Akıp giden dakikalar senden ayrıysa..

Çocuk bir hikaye okudu sonra. Mevlânâ ve Şems’in


hikâyesi. Ne de benziyordu onlara.
Kalpleri acı, zihinleri intikam dolu iki çocuk varmış.
Biri diğerinden akıllı, daha inançlıymış

66
Öfke dolmuşlar tüm ülkeye
Aynıyız demişler, lüzum yok kibre.
Ötekileştirilenlerin çocukları onlar.
Bir damga taşıyorlar!
VeBu bizim direnişimiz,
Bize direnemezsiniz!

Böyle başlıyor hikayeleri.. Ama anlatamam geri kalanını.


Çocuk kızar buna.. Paylaşmak ister mi ki, “o”nun sayesinde
inandığını.. İnsanın inanmaya ihtiyacı olduğunu “o”nda
gördüğünü.. Sanmam. Çocuk hazır değil o kadar..Şöyle
demiş arkasından: sen beni ben ettin..

67
Çocuk bu kadardı. Birkaç kitap sayfasında anlatılabilecek
kadar aşağı. Anlatılmaya değecek kadar yüce.

SON

değil, bu bir başlangıç...

68
69

You might also like