Professional Documents
Culture Documents
5
haldun
taner �
- .
Düz Yazıları- s
·-
�
c
:Q
Bİ i YAYINEVi
BİLGİ YAYlNLARI: 298
HALDUN TANER, DÜZ YAZlLARI: 5
Birlnd Basım
Temmuz 1960
İkinci Basım
Mart 1987
BILGI YAYlNEVI
Meşrutiyet cad. 46/A
Telf: 3181 22-31 16 65
Yenişehir-Ankara
BILGI DACiiTIM
Babıali Cad. 19/2
Telf : S 2252 01
Cağaloğlu -Istanbul
HALDUN TANER
•• •
Once Insan
Devekuşuna Mektuplar 1
BİLGİ YAYINEVİ
kapak düzeni : fahrl karagözoiJu
Önsöz 7
Bilanço 9
Dört Heceyi Söylememek Inadı Yüzünden 14
Vatandaşa Sahip Çıkmak 17
Fikir YaKmak 20
Beklerken 23
Oç Ihtimal 24
Demokrasimizin Alaturka Tarafları 27
Bari Bugün 30
Muvazene Supabı 33
Yokluicta ... 36
Ramazan Ilaveleri 33
Çarkın Öğüttükleri 40
Susup Susup 44
Yeni Valiye Mektup 46
Asıl Suçlu 50
Iki Mektup 53
Hediyelik Demokrasi 56
Sokratesimiz 59
Kapıdan Dönenler 61
Dünya Ölçüsünde Devlet Adamı 64
Sis 67
Söz Atmak 69
Bir Tarif 72
Profesörler Evinde Yemek 76
Önde Giden Adam 80
Önce Insan 84
Gençliğin Ostonlüğü 87
Çöpçülüğü Tercin Eden Adam 91
Ne Ekersen 94
Pilav 97
Çünkü 101
5
Son Mitingierin Manası 104
Transferler Diyarı 107
Önünü Ardını Gözetmek 1 1O
Brüksel'den Sevgiler 113
Hafifletici Sebepler 115
Gole Gideni Biçrnek 118
Bayrak Adamlarımız 120
Başlarken 124
Köprü 126
Bir Hatıra. . . 128
Ya Ya Ya Şa Şa Şa Demokrasi Çok Yaşa 131
Devridaim . . . 133
Eksiğimiz: Sağlama Basan Aydın 135
Herkesle Gelen Düğün Bayram 139
Herkes Gider Mersine 144
Pusula 147
lik Tepki 150
Ille Bir Kıyaslama Gerekirse 152
Kimin Hesabına 157
Baba Korkusu Ev!at Sevgisi 160
Üniversitenin Cevabı: SSO 163
Asıl O Gün 166
Faydalı Ayaklar 169
Aydın Düşmanlığı i 73
Biraz Ölçü i75
Oy Hazretlerine Secde 178
1960'a Girerken 181
Bir lskandi: ...
183
Okuyucu Mektupları 187
Alaturkalığın Saşı: Yumuşak Aydınlar 190
Akıntıya Karşı 193
Sosyalist Parti Yahut Ikinci Bakkal Dükkanı 196
Tavizler Yokuşu 200
6
ONSOZ•
Haldun Taner
12 Haziran 1960, Cevizlik
7
Bİ LA N CO
10
m i , beklenemez m i ? Elbet beklenemez. Nitekim
olayların , başta «umuld u ğu ndan» bambaşka bir
seyir a lması karşısında başveki l müdahale lü
zumunu duymuş, önce dekanları Ankara'ya ca
ğırtmakla, sonra da senatörlerle birli kte Perapa
las'ta, Profesörler Evi nde, Park Otelde dostea
yemek yemekle, Üniversite i môr Kooperatifi
hakkında onlara kolayl ıklar gösi.ermekle, bozu
l a n havayı yumuşatma siyasetini tercih etmiş
tir.
11
diye kadar olduğu gibi bundan sonra da doğru
bildiğini savu nacağını açı klama ktan kendini
alamamıştıır.
ı.
Sayın Sıddıl: Sami Onar'dan önceki rektör.
12
imkCin ı n ı dahi -tabii yine tesadüfen- sağlamış
buı l un uyor.
13
DÖ RT H ECEYi
SÖYLEM E M EK iNADI YÜZÜNDEN
14
Muhalifler bu kon udan nasıl faydala nacak
ları ha kkında ne kadar kafa yordu la r.
Ta lebeler bu a rada kaç Anayasa H u kuku
dersinden mahrum kaldı lar.
Gizli pol isler ve askeri birli kler üniversite
yi kaç defa kuşattılar.
Kaç gene muhabir, profesörden, vekilden.
rektörden, dekanlardan iki kel ime koparabil
mek icin, kaç defa , kar altında, rüzgôr ağzında.
bekleyip d urdu.
Arabul ucu Prof. G ürkan onları atiatmak
icin, kaç defa espri yapmak zoru nda kaldı.
Kaç yüz bin vata ndaş, radyodan, gazete
lerden, ağızdan , kulaktan, bu yılan h i kôyesini,
kaç gün, kaç hafta, kaç ay, takip edip kaç a ra
ba dolusu ılaf ve zama n harcadı.
Ve n i hayet insanl ığın ölümü, kalımı ile ilgili,
atom silahsızlanması g i bi , füze üsleri nin tak
simi g i bi , önemli meselelerin dü nyayı sardığı bir
anda. bizim asl ı nda pek manasız meselelerle
Bizanslılar g i bi birbirimizin başını yiyiŞimiz kar
şısında, kaç dostumuz bize icin için acıdı, kaç
düşmanımız. icin için sevi ndi.
Bu çocukça çekişme. bu pireyi develeştir
me, l üzumsuz gerg i n l i k neden?
Bütün bu vakit. heyecan, enerj i , kôğıt, mü
rekkep kaybı ne için?
Bir tek kişi n i n çıkıp da, bu g i bi yan l ış
adımlarda bat ı l ı devlet adamları n ı n s ı k s ı k kul
landığı, ve söyleyeni küçültmek şöyle dursun.
tersine h erkesi on u n tolera nsına ve olg unluğu
na i nandıra n , dört hece l i k bir cümleyi söyleme
yi onuruna yed irememesinden ..
15
iş i bu derece şirazes i nden çıkarmadan, da
ha başından bıcak gibi kesecek ola n bu sihirli
dört heceyi, bizi m devlet adamlarından d uyma
ya hic a l ışık olmamam ıza rağmen, belki yine de
hatırlayacaksınız:
«Zuhul ettim.»
Ocak 1957
16
VATANDAŞA SAHiP CI KMAK
17
M üsaadenizle iki örnek vereyim:
Fransa'yı, hatta müttefikleri, i l k Cihan Sa
vaşında galip çıkartan ihtiyar kaplan Cleman
ceau zaferden sonra cumhurreisliğine adaylı
ğ ı n ı koym uştu . Ama son derece m i nnettar ol
ması gereken Fransa parlamentosu çoktan hak
ettiği bu mevkiye onu değ i l de tutup sil ikliğin
den başka bir meziyeti olmaya n Paul Descha
ne'i seçti.
i kinci Cihan Savaşında i ngi ltere'yi uçuru
mun kenanndan zaferin doruğuna çıkaran
Church i l l ' i n zekası, inancı ve iradesi olmamış
m ı idi? Ona min nettar olması gereken i ngiliz
ler, savaş ertesi ilk seçimde aynı Churchill'i
düşürüp i ktidarı i şçi Partisine verdi ler.
Fransızlar kendi leri n i Clemanceau'ya, i ngi
l izler de Ch urch i l l'e borçlu saymıyorl ardı. On
larca bu iki büyü k devlet adamı. tıpkı kendileri
ne veri len işi dürüstçe yapmış m i lyon larca va
tandaşları gibi, tarihin kritik bir anı nda aldık
ları soru m l u ödevi başarı ile yapmış birer in
san d ı lar. O kadar! ..
Bütün bu vata ndaşlar, o topluml arda, gök
lere çıkarı lmaz. onlara mersiyeler yazı lmaz, hey
kelleri dikilmez.
Ne var ki, böylece o m i l letin kıymetli bir va
tandaşı olmak hakkını kazanmak da insana ge
çici mersiyeler toplamaktan daha sağlam bir
garanti temin eder. Nitek im onlara karşı yapıla
cak en küçük bir haksızılık, na nkörl ü k karşısında
sade bir iki cesur taraftarı değ i l , bir iki tirai
meraklısı gazete de değ i l , bütün bir m i l let. on
lara sahip çı kar. kol kanat gerer, kı llarına dahi
doku ndurmaz.
18
Nitekim, i şci Pa rtisinin Maliye Nazırı Sör
Stafford Cri pps bir meclis tartışması sırasında
aynı Church i l l 'e « Korka k» diyecek olu nca bü
tün parlamentcyu, başta kendi partisi üye leri
olduğu halde. bir kaya gibi dimdik karşısına di
ki· l miş buldu. M i l letin vekilie ri particiliği filan
unutmuş. sayg ısızca «Sözünü geri a l>> d iye ba
ğ ı rıyorlard ı .
Dürüst adam ı n , vazifes i n i yapa n. a ç ı k fikri
n i vazife hissi ile ortaya atan adamın m i l letten
bekleyeceği belki biricik ama en büyük m u köfat
da işte budur. bu olma l ıd ır.
Bu konuda biz de m i l letce bir nefis muha
sebesi yapacak olsak acaba kendim ize koc
numara atard ı k dersiniz?
Şubat 1957
19
F I K i R YAKMAK
20
makamlardan özel m üsaade aldıktan sonra
okuyabiliyorlardı .
Shi - Hua ng- Ti'nin. tarih boyunca. ta klitci
si cak oldu .
Hitler d e 1 933'te bu çeşit b i r gösteriye
özen mişti. Nasyonalsosyal izme aykırı sayd ı k
ları bütün Alman kitap, dergi, gazete lerini top
layıp yakan. sonra da alevlerin ışığında barbar
ca gülüp eğlenen bu h ışır fanati kler. Al ma nya'
yı Almanya yapan bütün ma nevi değerleri kül
ettiklerinin farkı na bile varma mışlardı.
I nsanoğlu. demek. gözü kızınca fikirleri bile
yakmaya yelteleniyor.
Bu satırları. bir ic politika haberi yüzünden
yazd ığımızı anlamış olacaksınız. Bir sevim l i vi
layetimizde cereyan ede n o müessif olayla yu
karda anlattıklarımız arası nda elbette ki bir öz
benzerliği bulmaya imkôn yoktur. Ama metot ve
zih niyet, maalesef. aynı: Karşı fikre tahammül
süzl ü k ..
Ya k ılan gazetede ne yazı l ı olduğunu bilmi
yorum . Merak da etmedim. Ama ne olursa ol
sun. bir gazetenin, bir kitabın. bir fikrin yak�l
mak istenmesini kafama sığdıramıyoru m .
Demokrasi. h e r şeyden önce. bir g e n i ş gö
rü rlük. bir tahammül re j i midir. Söze sözle, fikre
fikirle karşılık vermek sabır ve olgunluğunu gös
teremeyip de. vakıcıl ık. yıkıc ı l ı k gibi zorbalıklar
la fi kri sindirip susturacakları n ı sa nanlar her
şeyden önce kendılerine güvensizl iklerini. ve tek
taraf l ı l ı klr.ırını ilan etmiş olu rlar.
Bir i nsan ya n ı l ıvarsa ya nlışını. dönekse iki
yüzl ülüğünü. düze nbazsa foyasını. fikirle. sözle
ortaya koymak gerek . . .
21
Hangi sebeple olursa olsun, kimden, hang i
partiden gelirse gelsin, demokratik b i r rej i mde
yeri ol maya n bu g ib i taşkınlıklar daima geriye,
sa h ibine tepen zararl ı s i l ahlardır.
18 Ekim 1957
22
B EKLERKEN
23
ÜÇ i HTi MAL
24
tarafsızlar oldu. M uhalif, muvafık koc aday ta
nıyorsam -çoğu da eski ku rt hani- başuela
rında Koral, B rom inal, Luminal, uyku verici,
tansiyon düşürücü ilaçlar . . . Seçim heyacanı
eczacı ları Asya gribinden daha çok ihya etmi
şe benzer.
Ama bu kadar telaşı anlam ıyorum doğru-
su.
Seei mierin amacı kaza nmaktır. Kaza nan
muradına erdi demekt i r. O şı kkı bir kalem ge
çelim.
Kaybedeniere geli nce, evvel Allah, onlara
da b i rta kım avuntula r bulunabi l i r. Icabında
fe lsefe ya rdıma cağrı labilir. Atasözleri nden, öz
deyişlerden destek bulunabi l i r.
Sonra Avrupa'da k i n i n tam tersi ne. siyaset
adamları m ızı n zekôları n ı . seciye leri, ne hi kmet
se i ktidarda iken değ i l de, muhalefette iken da
ha bir gösterme imkônı buldukları da su götür
mez bir gerçektir. Hal böyle olunca . oy kaybı
n ı prestij kazancı ile kapatma k imkônı daima
var demekti r. Daha hangi birini saymalı. I ktidar
da i ken kims3n i n sevip okumadığı sade paket
sarmaya yarayan parti gazeteleri, muhalefete
bir geçmeye görsün, tira j ı o saat artar, kapış
kapış okunur olur. Aydınlar düştü diye düşen
partiyi tutmaya başlarlar. I ktidardan istediğini
koparamaya n muha lefete geçer. M uhalefet öy
le kuvvetlenir, öyle kuvvetlenir ki. dört yıl son
ra iktidara yine Koraller, Luminal ler icirtecel<
hale gelir.
Diyeceğim, kaybetmenin de sayısız kazanc
ları vard ı r
Ş u halde �unda da korkulaca k bir taraf yok
25
demektir. Bizim için en kritik d u rum. olsa olsa
bir partinin öbüründen küçük bir farkla i ktidara
gelmesi nden doğabilir. Norma l olara k bunda da
bir risk olmaması gereki r. Mesela, geçen Avus
turya meclisinde Ha l k Parti si. Sosyal istlerden
ya l n ız sekiz mebus fazla çıkarabildiği için i kti
darı dört yıl elinde tuttu. Ne var ki, ora larda, me
.buslar. kör değneğini beliemiş g i bi, bir tek par
t iye g i rer, başka parti yokmuş gibi, öld üm Allah
öm ürleri boyunca siyasi ka naatleri n i değişti r
mezler.
Bizde öyle mi ya? Değ işen memleket men
faatieri n i n seyri ne göre. ittihat Terakkiden, Mü
dafaayı Hukuka, Terakkiperver F ı rkadan, Cum
h uriyet Ha l k Parti si ne, oradan Serbest Fı rkaya
sonra yine Halka, son ra Demokrata, Mıllete.
Hü rriyete. ve sırf mecl iste ka l ı p memlekete.
hizmet düşü ncesiyle bugün de yine şu veya bu
parti l istesine geçmiş nice idealist mebusum uz.
adayımız vard ı r.
Ücüncü ş ı kte ki teh l i ke ancak bunlardan
gelebi l i r.
O radan oraya geçmeye a l ış ı k bu ideal ist
vatandaşların beşi onu bakarsı nız el ele verip
bir şantaj partisi kura rlar. Reyleri n i öbür kefe
ye atı p dört yılda değişen i kt idarı dört saat için
de değiştirme tehdidi i l e her başvekili kalaba l ı k
muhalefet parti lerinden fazla korkuta bilirler.
Biz bu demokrasi yolu nda henüz çok yeni
yiz. Öyle olduğu halde bakın meseleye ne ye
ni perspektifler geti riyoruz. Hele d u run, Avrupa'
nın. Ameri ka'nın yakında bizden çok öğrene
cekleri olacak.
27 Ekim 1957
26
DEMOKRASi M iZiN
ALATURKA TARAFLARI
27
dan pek aiaturka bulduğunu söylüyordu ki,
haklı. Sukuşuna inanırı m . Onun batı ü l ke lerinde
de ka lmışlığı vard ır. Gercek demokrasi nas ı l
olur, ya kından bilir.
Gercek demokraside vata ndaşın olg unluk
derecesi . uyuyup uyuyup uyand ı ktan sonra gös
terdiği fevri şa hlanışla rla değil, hep uya n ı k ka
l ı p, her gün gösterdiği az ama sağla m , ölcülü
ama hic şaşmayan karşı koyuşlada ölçülür.
S u kuşunun özled iği demokrasiye ne za man
kavuşacağız biHyor musunuz?
Dört yılda bir, ya lnız seçim sezonu göster
diğimiz titizlik ve uyanıklığın binde biri n i her
günkü vatandaş l ı k tutumu muzda göstermesini
becerebildiğimiz za man.
Geçen paza rki mektubumda seçim cekiş
meleri n i seviyesiz bulan sözlerime tutulmuşsun.
Ta bii seviyesiz olur. Çü n kü, demokrasimizin bir
i kinci alaturka lığı da pa rtiler dışında kalan ger
cek ve tarafsız ayd ınları hice sayması, onların
hükümleri n i , tepkileri n i , ada let duyg u larını ve
vicda n larını hiç m i hic kaale a lmamasıd ı r.
Başka ü lkelerde, halbuki, bu çeşit olgun ve
vatansever aydı nlar toplumun en itibarlı, e n
sayılan, kendi lerinden en ceki n i lan vatandaşları
sayı 1 l ırlar. M i lletin sağd uyusunu, i l m i , müspet
düşünce yönünü onlar temsi l ederler. Mem leke
tin manevi değerler geleneğini, ve bu geleneğ i n
istikrarını daha çok onlar korurlar. Yoksa i kti
dar çekişmeleri içinde günlük s iyaseti n dar
ufukla rından ötesi n i görecek hal leri olmayan
fa natik particHer deği l .
Bu çeşit tarafsız ve bağımsız ayd ı n lar biz
de ne yazık ki sayı ba kı m ı ndan azı n l ı k la rdan bi-
28
le azınlı ktadırlar. Ve yine ne yazı ktı r ki, oyla
rı. sadece seçim mazbatası n ı bir a rttır·ı p ya da
bir eksiiten herhangi başka anonim bir oydan
fa rkl ı görül memektedi r.
Evet bil iyoruz, demokrasi iki sırık hama l ı n ı n
bir ord i naryüs profesörü, üç carşaflı kadının i k i
ü n iversitel iyi azı nlıkta bırakabi ieceği b i r çoğun
luk egemenl iği rej i m idir. Ne var ki, ayd ına cahi
li aydın latma hü rriyeti tam olarak veri ldikten
sonra. Demokrasiyi demagoj iden ayıran da bu
dur.
Bu vatansever tarafsız ayd ı n ları , s ı rt sayı
ları nın azl ığından ötürü küçümsemek. onları
umursamama k ve herbirine kötü n iyet yorarak
üyey evlat muamelesi yapmak topl umun bu na·
zım unsuru n u sindirip kabuğuna ce kil meye zorla
mak olur ki, i nan bana Devekuşu bu, önünde so
nunda geriye tepecek bir s i lahtır.
istediğimiz büyü k bir şey değ i l . Biz bu yur
d u n politi k cıkarlar d ışındaki tarafsız aydınları na
en az, d i n oltası i le oy aviaya n vaizler, parti pro
pagandasında vazifelandirilen futbolcular ve
kemi kler kadar sayg ı gösteri lmesini bekl iyoruz.
Daha fazla değ i l .
Dü nya tarih i nde Eflatu n'dan. H . G. Wels'e
kadar bilge ayd ı n ı topl u m u n en kuvvetl i dayana
ğı sayıp hatta devletin idaresini bunlara ver
mek tezini savun muş. nice zorl u düşü nürler çık
mış. Öl mez eserl eri, su g ötürmez değerleri mey
donda. Yine dü nya tari h i nde, Neron'dan Peron'a
kadar, ayd ı n ı , bilgini. bilgeyi kend i ne baş düş
man saymış. nice zorba müsveddesi zavallılar
türemiş. Bunların da encamı ortada.
lncm mazsa n Sukuşuna sor.
3 Kasım 1951
29
BARi BUGÜN
30
özürler d i ler, hatasmı nasıl düzelteceğini bile
mez olur.
Atatürk' ü n sözlerine bak:
«Dil ve tarih b i l g i n lerinden olmamak şar
tıyla. herhangi b i r adayı si l i n, yeri ne onu yazın.»
Görüyor musun Devekuşu, bilgini sayma
ve sayd ı rma kayg usu en ya kın a rkadaşı n ı kayır
ma hissi nden de üstü n . .
31
Onun insanlı�ını, efendili�ini anmak ba kar
::ıın, kend imizi, şu son zamanlarda bize a rız olan
küçü klüklerden sıyırmaya ya rayabil ir.
Bu 10 Kası m günü, bu m i l l et babasının ha
tırası, belki de kaybolmuş kardeşl i k duyguları
mızı yeniden uya ndırıp canland ı rabil ir.
Am in de de, öyle olsun Devekuşu.
1 0 Kasım 1957
32
M UVAZENE SU PABI
33
yerine sahneye çıkıp zor bir aryayı söyleyiver
m iş.
34
Meslek dışı amatörce ilgiler ve meraklar
devlet adam ı n ı n m uvaze n e supaplarıdır.
Bak. mesela Hitler' i n böyle bir merakı yok
tu Devekuşu.
17 Kasım 1957
35
VOKLU KTA
36
günlük gazete, birden dümeni kırıp muhalefete
geçince düşük tira j ı üç m isli artmadı m ı ?
H e r iktidara, « i şte i stanbul Paşam» diyen,
yeri nde kalmak için her çareye başvuran zeki ve
sevimli va l imiz bir düşmeye görsün. şimdi on
dan seciyeli bir prensip adamı, ondan mağdur
bir siyaset kurba nı, ondan üstün bir medeni ce
saret kahramanı tanımaz olduk.
G ü l ü ne oluycruz Devekuşu, çok g ü l ü nç ..
Dün ıslıkladığımızı bugün alkışl ıyoruz. Bu
gün övd üğümüzü ya rın yuhal ıyoruz.
Ve işin kötüsü, bütü n bu nları h iç yadırga
mıyor, olağan bu luyoruz.
Sukuşu, geçen g ü n , bunu. bizim ku rbağa
lar g ibi hafızasız bir m i l let oluşumuza, iyi liği ol
sun, kötü lüğü olsun. ça buk u nutuşumuza veri
yordu ki, doğru.
Hafıza gal iba ahiakın ilk şa rtı.
Ama ben, bunu, hafızasızlı kta n çok, başka
bir şeye daha yoruyorum Devekuşu:
Gercek kahraman yokluğunda, eldeki mev
cuttan ya la ncı peh livan yaratma ihtiyacına ..
24 Kasım 1957
37
RAMAZAN i LAVELER i
38
lere «Devrimler elden g id iyor» diye cıkışan bu
gazete ler değiıl .
Radyocia mevlüt yayımlamakla, sütunlarını
vaazlara ayırmak arası n da bilmem sen bir fark
görüyor musun?
Kimin kime ne demeye hakkı var? Biri n i n
gayesi oy, öbürününkü tiraj. Yarı nki seei mierde
oy pusu lası ile beraber bedava bir kısası enbiya
hediye edecek partiyi aynı eseri ramazanda
tefrika ed i p okurlarına sunmuş gazete m i ten
kit edecek?
Oy, tiraj derken g a liba nereye gittiği mizin
farkında değiliz . ..
Atatürk. kald ırıp başını şu hal imizi b i r gör
se idi, rahmetlinin ka l ı n koşları o saat di ken
d i ken olurdu.
Ne den i r? Ne denebiıl i r?
Yaşasın demokras i ! . .
Kasım 1957
39
ÇARKIN ÖG ÜTT Ü KLER I
40
Bu memleket ne Demokrat Partinin, ne de
Halk Partisi ni ndir. Müsaade ederlerse, biraz da
bizimdir, tarafsızlarınd ır. i ki parti birbirinden öc
alacak diye arada memleket me nfaatleri n i n gü
me g itmesini bu tarafsız kütle hic ama hiç iyi
karşıılam ıyor.
41
yor. i şte ün ıversiteyi bıra kıp siyaseti seçen pro
fesörler. Hangisi kürsüsüne dönebildi? Kimi
böyle bir teşebbü ste bul u ndu, ama üniversite
a lmadı. Kimı çıkarıp attı ğı cü ppeyi sırtına geçir
meye utandı. Kimi de günün birinde i l k fı rsatta
yeniden faal politi kaya atılma ihtirasıyla şimdi
l i k, büyü kelçil ik, avukatl ı k, tü ccarl ı k g i bi geçici
bir iş tuttu.
i şte, mühendisliği, daktari uğu bırakıp siya
ı:;et sah nesine atılan uzmanlar . . . Hangisi seç ile
meyi nce eski işine dön mek gücünü kendi nde
buldu. Bir vakitler ve kili olmayı kurduğu ve
kôlei:te k i küçük ama şerefli işinin başına geç
mek tevazuunu ve olgunluğunu gösterebildi?
H içbiri ayıplanamaz. Ded i m ya, politika in
san ı aylaklaştı rıyor. Ondan sonra gelsin, uydur
ma işler. yen i mevkiler mansaplar .. Ama işin acı
tarafı şu ki, elde bulunan az sayıda değerli ay
d ı n da bu yolda harca n ı p gid iyor.
42
bölgede, ka lıcı değerler peşi nde d i rsek cü rüten
bilgi ve ihtisas adamlarının şaşmaz gayretiyle
ka lkınır. Dünyanın her yerinde bu böyle olmuş
tur. Bizim bir türlü kalkınamayışımız da işte
yine bundan ol uyor.
Kasım 1957
43
SUSUP SUSU P
45
YEN i VAL i YE MEKTUP
46
da en ufak yağ murda kablolar bozulur, ele k
trikler kesi l i r. Soka kları nda, otel lerinde, tokal
leri nde dünyanın en çe kici, en pahalı g iyinen
kadınl arı gezinir. Ama evlerinde, apartma nların
da i kide bir terkos kesild iğ inden bunlar çoğu
zaman yalapşalap kolonyalı bir pamu kta s i l i nir.
Işte bu çelişmeler şehri nde yaşayan i s�an
bullu da ister istemez çelişmelerle dol u , öfkesi
burnunda bir vatandaş ol u p c·ı kmıştır. Nasıl ol
masın? Sabahleyin işine gitmek, a kşamieyin
evine dönmek için yaz ı n kızgın güneşin altında,
kışın serpintili ayazı n altında günde i ki öğ ün
tarım saat dol muş kuyruğuna g i rmek, istiap
haddinin üç misli yolcu n u n koyun gibi itiş kakış
tıkıldrğ ı vapurlarda, ayakta, burun burna ıslak
pa lto kokusu. öğürtücü sarhoş netesi koklaya
koklaya her gün muayyen bir eziyet küründen
geçmek zorundad ır. Bürosuna gidince telefonu
işl emez. Trafik tıka n ı kl ığ•ı yüzünden iş ra ndevu
tarı nın hiçbiri zamanınd a yerine getiri l mez.
Bu şehri n esnafı, şoförü de havası gibi
kaprislidir. $oför, yağ m u r olur sizi al maz; esnaf.
molı olur size vermez.
Daha hangi birini sayayım. Heps i n i bireı
birer görü p öğreneceksi niz.
i şte böyle acayip, eserekli bir şehrin orta
sına düştü nüz sayı n va l i . Hemşehrileri nizle işi
niz var. Onl ara kendinizi kolay kolay beğendi
remeyeceksiniz. Onun içi n , müsaadenizle size
bazı acizane tavsiyelerde bulunmak isterim .
Çok çalışkan oldı..:ğ unuz söylen:yor. Ama
günde 24 saat de çalışsanız bu dertterin hepsi
n i birden ka ldıramayacağınıza göre bunun yanı
�ıra başka careler aramak, kestirme yoldan gi-
47
dip, halkın sempatisi n i kaza nmak hic fena ol
maz.
Mesela arada Zeytinburnu gecekondu ma
hallelerine babaca bir ziya ret yapmak neşel i
b i r yüzle s ı k s ı k Gülhane Pa rkı ndaki halk eğlen
celerine katılmak. cuma günü işi gücü bırakıp
cuma narnazına gitmek, denen miş, daima iyi
semereler vermiş usullerdend i r. Hemen fa kir
babası, dini-bütün adam gibi sıfatlar kazanmış
olursunuz.
Gazetecileri. bil hassa foto m uhabirieri n i kü
çük adlarıyla tanımak, basın toplantılarında on
ları kaza nacak espri ler ya pmak da ayrıca fay
dadan hali değildir. Gazetelerin i l k sayfa larında
poz poz gü lec resimleri çıkan bir va l i n i n sern
patisi el bette ki başka olur.
Biyografi nizden öğrendiğime göre hukuk
culuğu nuz. mal iyeci liğiniz ve maa rifci liğiniz de
varmış. Calışma Bakan l ığınız herkesin maılumu.
Aman bun ları iyi kullanın. Biri nci siyle bütün hu
kukçu çevre leri. ikincisiyle bütün memurları.
üçüncüsü ile üniversiteyi . öğretmen leri. bütün
gençl iği. dördüncüsüyle de işei leri kaza nmanız
güc ol mayacaktır. i şci toplantıları nda onların
ba basısınız. Memurlar toplantısında onlarda n
biri, Ü niversitenin acıld ığı ı gün ise müşfik bir ter
biyeci . Her zaman. her yerde nabza göre bir
küçük n utuk atmasını ve a l kış toplamasını be
cerebi lmelisiniz sayı n va l i . Hatta bu n utuklar.
icin küçük bir ses makinesi de tavsiye edi lebi l i r.
Söyleyeceğ i nizi önce ona söyler, kendi sesi nizi
dinler, sonra gereken toplantılarda tekra r
edersi niz. Böylece sevimli sıfatı n ı da kaza nmış
ol uyorsunuz.
48
Divan edebiyatma vukufunuz var mıd ır?
Aruz üzere ş i i r kaleme a labi lir misiniz? Peki siz
den kaside i l e kahve rica edecek edebiyat
profesörü dostlarımza nasıl cevap vereceksi
niz? Kahve dedim de hatı rıma geldi. Carneg ie'
n i n kitabı nda yok ama, ba kın dost kazanma
yollarında n biri de odur. •
Bütün bunlar dışında, iktidarın valisi ola
ra k, i ktidarın gözü nde kalabilmeniz icin za man
zaman zecri tedbirlere başvurman ız, sekiz yılda
bir de eeladet gösterir g i bi yapıp, muhalefeti de
kazanmaya kalkmanız i stanbul gibi her partili
vatandaş ı n bol olduğu b i r diyarda makbul sa
yılan hareketlerdendir. Fakat zinhar bu arada
boş bulunup da Dahi liye Vekil i nizi zor duruma
düşürecek demeelerde bulu n mayı n . Sonra An
kara lara gidip tarziye vermek zorunda kalırsı
n ız.
Yeni sayın va l i miz.
i şte size doğ ma büyüme cet be cet i sta n
bullu naciz bir hemşehrinizin halisane tavsiye
l eri . Ister d i n ler, ister kulak asmazsınıız. Şehri
bu mi nvol üzere idare edenler hiç zarar etme
di ler. Mamafih bütün bunlara başvu rmada n da
iyi bir Istanbul va lisi olu nabi lir. Ö rneği yok ama,
olunabilir. Böyle bir deneme hiç deği lse mera
ka değer. i stanbullular alışıktır. Her iki şı kta da
al kışiarını sizden esirg emezler. Sizi uğ uriorken
de arkanızdan yaşl ı mendil sa'lar, acıklı marsi
yeler düzerler. Seeeceğiniz yolda başarı lar ve
iyi şanslar d i ler saygılarımı sunarı m .
1 Aralık 1957
49
ASIL SUÇLU
50
şünmüş olacak k i , ilkin Re ischtag'ı kundakcı la
ra yaktırıp bu sucu komün istlerin üstüne attı,
halkın nefreti n i onlara yükled i . Sonra kendini
bildi bileli ifrit old uğu Yahud i leri kova ladı. işi
ne gel meyen kitapları toplayıp yaktırd ı . Daha
sonra ne Ya hudi, ne de komün ist olan, l iberal
düşünüşlü tarafsız ayd ı n ları hasta kafasının sa
bit fikirlerine engel bil ip, on ları parmağ ına dola
dı. Öylek i, Thomas Mann g ibi, Berthold Brecht
g i bi yurtları kadar, hatta yurtlarından çok ger
çeğ i seven yiğit düşünürler kurtuluşu kacışta
buldular. Geri ka ' l an ayd ı n ların çoğ u, ya kendi
memleketlerinde suya sabuna dokunmadan bir
yabancı g ibi yaşar old u la r, ya da «vi ran olası
hanedeki evlad-ü ayal» düşüncesi ile ister iste
mez Nazi safinnnda yer al maya başlad ı la r.
H itler Almanya'yı arzuladığı g ibi, kendi
keyfine, esereğ ine, sözümona, Tanrı verg isi ön
sezisine göre yılla rca, rahat rahat idare etd.
Etrafındaki dostları fermanlı deli hazre'derini
gazaba getirmernek icin h içbir hareketini önle
mek, tenkit etmek cesa retini gösteremediler.
Üstelik, «Sen. Nitzche'nin anlattığı üstün i nsa
n ı n ta kendisisin» d iye zaval l,ıya tempo tu:tular.
Dışarıdan çırpınan yurtsever Alman aydın ları
nın i kazı ise ona bir sinek vızıltısı gibi gel iyord u .
Son unda üstün insan, fikirlerinin d e , siya
se�inin de. Tanrı vergisi önsezisi n i n de iflasını
görd ü . Ağzı na S!ktığ ı bir k urşunla hesap dahi ver
meden korkakca sıvıştı g itti ama, olan Alman
ya'ya old u.
Şimdi Alman kabineleri yirmi beş yıl sonra
hôlô o pirincin taşını ayıklayıp duruyorlar.
51
Ben bu Alman hailesindeki büyük sucu o
zava l l ı deliden çok, onu fren lemeyen. üste l i k de
büsbütün zıvanadan c ı kartan etrafında kilerde
bulurum.
Bilmem sen nasıl düşünüyorsun Devekuşu?
8 Aralık 1957
52
i K i M E KTUP
53
ları i le eski l ügatiarda kaldı. Gözünü açıp iyi
ba karsan bugün her m u hal efetin ardında bir
menfaat bulacaksın.
Sizin vatan şa i ri dedi ğiniz Namık Kemal,
Kızıl Sultona H ü rriyet icin m i kafa tutmuştu sa
n ıyorsun? Ziya Beyi paşa yaptı da n iye beni
yapmadı diye. i dealist idi de, neden sonunda
mücadeleden vazgeçip a h ı r ömründe aynı Ab
dül hamit' i n mutasarrıfl ığını kabu llendi.
Jön Türkler Mustafa Fazıl Pa şanın altınia
rına güvenmeseler o kadar eeladet gösterebi
l i rler m i idi? Öyleyd i de paralar suyu n u cekince
niye b i rer i kişer dehalet ettiler.
i lkin l sti brlada son ra da i tti hat - Tera kk!
despotluğuna kafa tutan Fi kret, arkasını Ameri
kan Kolejinin altın iarına daya mamış m ı idi?
i pibullah, sivri külah b i r tek mücadeleci
gösteremezsin bana. Olmaya ki aklından zoru
ola.
En di kbaşlılar, di kkat et bak, i lle bir kapının
kuludurlar. Sırtını böyle bir zorlu kapıya verip
mücadele edenleri bir dereceye kadar anlarım.
Çünkü bir yandan riske gi rer. öte ya ndan pa rsa
topları1ar. Hiç deği lse za hmetleri n i n karşı l ı ğ ı n ı
a l ırlar. Basit b : r denklem meselesi..
Muhal!f pa rtinin gazetecisi topun ağzında
dır, ama bu yüzden ti ra j ı n ı yü kseltir, müşterisi
n i a rttı rır. Hapse g i rse bütün parti teşki latı se
ferber olur, dava sını yüzlerce avukat a l ı r. Mah
kum olsa yine bu teş kilat marifetiyle «martynı
haline getiri l i r. Yarın öbürgün de partisi i ktida
ra geçince hapishaneden omuzlar üstü nde alı
nıp mebusl u k, vek i l l i k sandalyesine geçi ri l i r.
Çekti kleri n i n m Cıkôfatı sekiz on misli öden i r.
54
Peki ya sen ve senin gibi budalalar?
Söyle bana sen k i m i n tekkesini bekliyor.
kimin çarbasını içmeyi kuruyorsun? Kimsenin.
Başına bir ta l!hsizl i k g else kimin um urunda
olur. kim kurtarır seni? Kimse.
Ö yleyse zoru n ne kardeşim? K:m etti sana
bu kôrı tekl if?
5Ş
HED i YEL i K DEMOKRAS i
56
Atatürk'ün demokrasi davası bambaşka,
köklü bir a nlayışa daya nııyordu. O, batı<lı bir top
lum olmak icin, batı n ı n y üzyıllar boyu denenmiş
sosya l müesseselerini kestirme yoldan bu raya
geti rmenin zorunluğuna inan mış bir insandı. Fi
kir hürriyeti, münakaşa h ürriyeti bunların başın
da gel iyordu. Ama bir za man sonra gördü ki,
değil büyü k hal k kütleleri , sofrasına davet etti
ği memle ket i leri gelenleri bile bu işin gerektir
diği olg u n l u kta n hayli u za ktı rlar. Rahmetlinin,
«Ben her şeyden önce b i r i l kmektep hacası ol
mak isterd im» sözü, öyl e san ıyorum ki, bu acı
dan anlaşılmal ıdır.
Atatürk'ten sonra devrin «Tek şef, tek par
ti>> zihn iyeti ni ve bunun a rtık klişe haline gelmiş
kötü örnekleri n i , gel izni nle, tekrar etmeyelim.
8•.! tekelci zilı n iyetle halhamur olan kuşa klar
günün biri nde bir sürprizle karşı laştılar: Hükü
met San F rancisco Anlaşmas ı n ı imza layora k
resmen demokrasiyi benimsediğim izi ilan edi
yordu.
Bunun sonucu olara k, Türkiye'de yapılan
ilk serbest secimde i ktidara başka bir parti gel
di. Ama hu «başka parti» de gökten i nmemişti .
Bunlar da tek şef, tek parti sistem i içinde ye
tişmiş, hatta rol almış, yani aynı zi hniyette i n
san lardı . Nitekim b i r m üddet sonra itha l malı
olara k kabul edilen demokrasiyi onlar da, tıpkı
ağabeyleri qibi, memleket zoruretleri ba kımın
dan kırpmak, budama k , alatu rka laştırmakta n
kendileri n i olamadılar. Ortaya da bugünkü du
rum çıktı.
Bir bakıma bunu da tabii karşılamak lazı m .
Demokrasiye b i r imza i l e ba l ı klama g i ri nce
57
olacağı budur işte. Dikkat et bak, zaten biz her
şeye bir i mza i le girmişizdir Devekuşu. Gülhane
Hattıı Hümayunu, 1 876 Ka n u n u Esasisi, laiklik,
kıyafet devri mi, d i l devrimi, Serbest Fırka tec
rü besi.
Onun icin çoğ u tutmadı. Bir müddet için
tuttu ise b i le sürmed i , soysuzlaştı.
Demokrasi için de öyle oldu. Biz demolua
siyi sosyal bir mücadele i l e değ i l , hediye ola
rak aldık. Onun kodri n i bi l meyişimiz, istendiği
g i bi kesi l i p bi leilmesine ses cıkarmayışımız bun
dan. Devrimlerimizin d e bırtakım demagoji l er
bahasına elden gider oluşu yine bundan.
Biz, b!ze hediye edilmeyen, bizden sımsıkı
esirgenen bir tek şeyi, ca n ı mızı dişi mize taka
ra k, uğrunda en büyük feda kôrlıklara katla na
ra k, ölümü göze a larak, ya l n ız bir şeyi didine
didine kaznndık. Ya l n ız bir tek şeyi layı k ola
rak elde e�tik, o da isti klalimiz . . . O nu n için de
ona böylesine sahip çıkıyor, hassasiyetle üzeri
ne titriyor. e n küçük bir taviz iması n ı dahi hep
birden dimdik reddediveriyoruz.
Devri mlerimiz ve demokrasimiz de uğrun
da didişilmiş, feda kô rl ıklara g i rişiimiş ve nice
zahmetlerden sonra elde edi lmiş şeyler olsa
lard ı , bugün kimsenin eli varıp da onlardan de
ğil koca koca maddeler, bir virgül dahi cıkarma
ya yeltenemezd i . M i ll etçe, kaya gibi, karşısına
d i k i l iverirdi k.
Neylersin Devekuşu. Böyle gelmiş, böyle
gidiyor. Fert olarak, toplum olarak bu nesneleri
canımızın bir parçası sayacak seviyeye gelme
dikce bize her şey meheldir.
5 Ocak 1958
58
SOKRATES i M i Z
59
Bu beyaz saçl ı , olgun görünüşlü ada m ı n
kaderi. halk efkôrını tek seçicinin m i l l i takım
listesi, ya hut Zeki Müren'in yeni filmi kadar ilgi
lend i riyor.
On gündür koca koca resiml eri gazetelerin
ilk sayfasında.
On g ü nd ü r her g i rdiği yerde al kıştan konu
şam ıyor.
Aklı başında kimseler içinde, onu ba ldıra n
otu içmeye zorla nmış Sokrates'e benzetenler
bile oldu .
B u büyük v e eşsiz kahramanın kim oldu -
ğunu merak edersin bel ki..
Hayır. bu bir sputn i k pilotu değ i l .
Bir i l i m . fen ku rba n ı değ i l .
Bir kutup kôşifi; şefi de deği l .
Sadece v e sadece, 1 958 Türkiyesi nde. doğ
ru ya da ya nlış. sam imi kanaatini açıklamış ya
ni verg i ödemek, askere gitmek g i bi en basit
vatandaşl ı k ödevi ni ya pmış. kendi halinde, orta
seviyede bir hukuk hocası.
Bir ya şına daha bastın değil mi Devekuşu.
Bu gidişle biz seni çabuk ihtiyarla tırız.
1 9 Ocak 1958
60
KAPl DAN D Ö NENLER
61
« Fahri başkanımız olan zatıöli nizin huzur
ları bize şans getirdi. Bu sayede şeytan ı n aya
ğını k•ı rd ı k,» demiş.
Bir fahri başkan, bu söz üzerine, ne cevap
verir, başvekil de:
« Memnun oldum. Çocu kların gözlerinden
öperi m, mealinde bir karşı l ı k vermiş.»
Buna da bir diyeceğ imiz yok.
i dareci, fa hri başka nın gercekten şans ge
tird iğine inanmış ve bunu açıklama ktan kend ini
alamamış olabi lir. Fahri başkanın ise bu kornp
limana hatır alıcı bir sempati mesajı i l e cevap
vermes i olsa olsa normal ve nazi k bir hareket
tir.
Ama ertesi günü gazetelerde çıkan resme
ne dersin Deve kuşu .
Resim vilayeti n ka pısında başvekil tarafın
dan kabu l edil meleri ni bütün bir g ü n bekleyen
dört adamı gösteriyor.
Bu adamlar, kabi neleri n i n başkanı ile isti
şareye gelen vekiller deği l , i mar Bürosu i leri
gelenleri, �ıbrıs Türkleri n i n l iderleri de değil,
Arnari kan yardımı tems ilci leri, yabancı devlet
diplamatları da deği l .
B i r g ü n evvel fahri başkanları n ı n mesa jın
dan cesaret alıp başvekile daha yakından hulus
çakmak. e l öpmek, sadakat ye nilernek isteyen
o kulü bli n dört gayretkeş idarecisi.
Bir gün önceki haklı spor başarısını bir an
da hiçe indiren sporla sporcu tevazuu ve ağ ır
başl ı l ı ğ ı ile hiç ilgisi olmayan alelade bir arzı
ubud iyet pol itikası.
Her g ü nkü karışık işleri n i n içinde bir gün
öncenin ne macı nı, ne Recep'ini, ne gol ü n ü hat-
62
ta belki yüzlerce bu g i bi fa h ri baş kanlı ğ ı içinde
bir de bu kull.i bünkünü elbette ki u n u Lmuş olan
başvekil kendilerin i kabul edemem iş, pekôlô
isabet de etmiş.
Söyleyecekleri cümleleri içeri girince nası i
davranacakların ı , a kılla rında tekrar e d e ede
ka pıda dört saat, belki de fazla, bekled ikleri
holde içeri alınmaya n ve elleri boş, tırıs tırıs ev
leri n i n yolun u tutan bu kulüpçüleri düşündükce
i çi m i küçü k bir umut ısıtıyor Devekuşu.
Sade bugün değ il, oldum olası her devirde
«Büyü klenı e her f,ırsattan faydalanarak, h ulus
cakmak sada kat yenilernek için gelen bütün o
h eyetler bugüne kadar o kapıdan o idarecilerin
o gün gördüğ(!, o tesad üfi istis kali görselerd i ,
milletce ruh umuza işlemiş bu ta basbus h uyun
dan acaba biraz olsun kurtula maz mıyd ı k diye
düşünüp duruyorum .
Ama, y i n e de g e ç kahnmış sayılmaz. ben-
ce.
Elverir ki, bu i stiskal tesadüfili kten çıkıp
şaşmaz bir prensip haline gelsin.
O günler acaba çok uzak m ı dersin?
26 Ocak 1 958
63
DÜ NYA Ö LÇ ÜS Ü NDE
DEVLET ADAMI
64
başve kiliere ait nice parlak biyografiler kazan
d ı rm ıştır.
Sayın Ya irnan bu sefer de tutmuş adam
kıtl ığ ında eski i stanbul Va lisi, yeni Bern Elcisini
göklere çıkarıyor. «Gö kay - diplomat» başlığı
ile üç sütu n üzerine yayımladığı yazısında daha
önce bu gibi iyimser biyografi lerinde ku llandığı
övme kalıplarına rastlamamıza şaşmamalı.
Yeni Bern Büyü kelcimiz, «Batı l ı calışma di
siplinini be nimsem iş», «içkiden. kumardan, eğ
lenceden hoşlanmaya n » , «zevkini sade işi nden
C'lamı , «yaman sezişl i » , « derin vu kuflu » , «dü nya
ölçüsü nde b i r devlet adamı» imiş. Üste l i k ba
sınla dostea işbiriiği z i h niyetini daha ucak a la
n ı nda i svicre gazetecilerine de gösterip onların
da ka lbini kaza nmış. Ö yleki, i svicre basını nda
hakk>ı nda yazı lan sütu n l a r dolusu övücü yazıyı
görünce Yairnan üstadımız ı n da «göğsü iftiharla
kabarmış» , «herkesin de kabarmalıymış» . «Gö
kay gercekten dü nya ölçüsü nde bir devlet ada
mı» imiş
Sayın Yai rnan'ın b u iyimserliğini bulan
dı rmaya gönlümüz razı olmaz. Ne den i r. Ö yle
bilsin. Yahut öyle göstersin. Kaldı ki. dü nya ça
pı, ideal devlet adamı, göğüs kabarma meselesi
filan hariç söyled i klerinde bir gercek payı da
yok değ il.
Sayın eski va limizin içkisiz, kumarsız, beş
vakit namazı nda bir vata ndaş olduğunu hep bi
liriz. Yaman sezişini ise. kimse inkôr edemez
sanırım. Bunlar hep doğ ru . Ama ne var ki. Sayın
Yairnan 1919'dan beri ta nıdığını söyılediği Gö
kay'ın hayatındaki zigza kların onda birini Jün
ya ölçüsü nde h erh ang i b i r devlet ada m ı n ı n ha-
65
yatı nda bulmakta hayli zorl uk çekecektir. Yed ı
yıl önce kendini va l i ya pan bi r partinin şefine
« i şte i stanbu l Paşam» d iye göze g i rmeye çalı
şan, i ktidara çıkan öbür parti şeflerine de aynı
huluskörl ı kla « Kader birliğini yaptığım sayın
partimiz» d iye reveran s yapabilen dünya ça
pında bir başka idealist göstermek belki de
m üm kü n ol mayacaktır.
Ama yine de bili nmez. Bu gibi dönekli kleri ,
kaypaklı kları, belki de Yairnan üstad ımız ayrıca
dü nya ölçüsünde devlet adamı meziyetlerinden
sayıyor olabi l i r. Buna da hiç şaşmam. Ama o
takd i rde örnek devlet adamının örnek meziyet
leri olarak bunları yazısında belirtmeden geç
mesi affedilemez bir eksi klik teşk�l eder.
Sayı n Ya irnan'la Sayın Gökay üzeri nde bir
l i k olduğum tek nokta yazısının başl ığ ıdır. O da
küçük bir takd i m teh i r şartı ile. Ben, «Gökay
Diplomat»tC"n çok, « Diplomat Gökay» başl ığı
n ı tercih ederd i m .
Eski sevi m l i va limiz a s ı l şimdi mizacına, ka
bil iyetine en uygun yeri bulmuş oluyor. Bu asıl
mesleği nde başarı kazanamaması içi nse hiçbir
sebep gösterem iyoru m .
Biılmem b u konuda s e n ne düşü nüyorsun
Deve kuşu?
2 Şubat 1958
66
si s
67
sene şehrin ve yurdun üstü ne çökmüş. kal kma
ya n, bambaşka. deva m l ı ve miskin bir sisin m i l
ya rlara varan kaybı n ı bir g ü n olsun hesaplama
yı a k ı l etmeyiz.
Sen tembelliğin, uyuşu kluğun, aylaklığın
bu derece korunduğu, resmi ağızların verdiği
ra kamlara göre. her yüz hemşehrisine bir kah
vehane düşen böyle bir başka şeh ir tan ıyor
musun?
Şehri ve mem leketi dold ura n bu kahveha
nelerde sabahın erken saati nden gecenin yarı
sına kadar altmışaltı, pişpirik, aşcı iskam bili.
domino oynayarak vakit öldüren bu kullanı lma
yan kuvvetlerin m em le ket iktisadiyatında actıığı
büyük gediğin iş saati ve gücü ba kımından bir
hesapını cı karacak olsan başın döner. tansiyo
n u n yükselir.
Hesaplanacağı hesaplamamakta. küçük
şeyleri ise kııl ı kırk yarareasma önemsemekte
üstümüze yok.
Sisin zararı her günkü küçük za ra riarım ız
dan sadece biri , belki de en önemsizidir. i ran'
daki ve Avrupa'daki yüksek basınç merkezleri
ile Karadeniz'in kuzeyinde ve Akdeniz'in güne
yindeki a lcak basınç m erkezleri a rasındaki ha
reketsizlik bir atmosfer değişikliği i l e ortadan
kalkı nca bizi sadece beş gün üzen sis o saat
sü prCıldü g i tti. Ama her gün farkında olmadan
bize mi lyon lara mal olan öbür köklü, ağ,ır sis ne
zaman dağılacak. kahveleri dolduran bu uyu
şuk. bu aylak ve parazit alayını hangi rüzgôr
dağ ıtacak. onları calışma gücü hali nde n e vakit
müsbet alan lara savuracak. Bunu soran. he
saplayan henüz yok Devekuşu.
23 Şubat 1958
68
SÖZ ATMAK
69
Kanımıza işlemiş bir kere .. Adeta hep d ışardan
gazel okumak için yaratılmışız.
Çocuklukta, gençlikte bu gelenekle yeti
şen, olg u n l u kta bunu ka nıksamış bir çevrenin
içinde yaşamakta devam eden i nsanda n da
başka türlü bir davranış beklemek elbette hayal
olur.
Böyle bir i nsan, tesad üfen gazeteci olmuş
sa vaktiyle derste hocasına yaptığ·ı gibi e lbette
şimdi de sütununda, ona buna kamış koyacak.
edebiyat eleştirmecisi ise, tıpkı vaktiyle so ka
ğa tükürdüğü gibi ona buna çamur atıp kaça
cak, mebus olup meclise girmişse, si nemoda
yaptığı g i bi. otu rd uğu yerden kürsüdekinin sö
zünü kesip n ü kteler savuracak. daha olmazsa
sırasının kapağ ı n ı vurup işi maçtaki gibi gürül
tüye getirmeye çal ışaca k.
Her şeyi böyie, kestirmeden, bir a lay, bir
küfü r. bir espri i le halletmeye a l ışık olduğumuz.
hallettiği mizi sandığımız, kend imizi buna inan
d ırdığ ımız içindir ki, karşımızdakini bu yoldan
a lt edemey i nce bunların en ya kını ndaki bir o
kadar kestirme ve bir o kadar iptida i vası�aya,
yumruğa, tokata başvurma kta n da çekin miyo
ruz.
Nemize gerek, işin uzununa. zahmetlisine
gitmek, konuyu cidd iye alıp enine boyuna i nce
lemek, hücu mlara dört başı marnur ağ ırbaş l ı
inand ırıcı cevaplar hazırlama k.
Esprinin sağlam muhakemeden, küstahlı
ğ ı n olgun tevazudan kaypak a laycılığın cesur
ca cephe a l ışta n makbul sayıldığı bir çevrede
bunlar a ptnl harcı say ı l ıyor.
Bunun yerine iki a laycı ke lime ile yahut bir
70
galiz küfürle işln içinden çı kıvermekle hem kafa
ütü l ememiş. hem kendimizi yormamış. hem de
zekômızı herkese -ta bii bizim çevremizde
kabul ettirmiş oluyoruz.
Hasılı söz atmada , hazırcevaplıkta . nü kte
danlıkta, bunlar sökmeyi nce de, işi yumruğa
tokata bindirmekte üstü müze yok Devekuşu .
Hav a klımızia bin yaşaya lım e mi?
2 Mart 1958
71
BiR TARiF
72
demektir. Ben bu bil m ez görünürlüğün, okuyu
cumun üslubuna uygun deyi mi i l e, bu tecahülü
arifanenin arkası nda b i r başka maksat sezm i
yor da değ i l i m . Ama madem sorm uş, cevap
verelim:
Bence gercek devlet ada m ı n ı günlük poli
t i kacıdan ayıran en bel i rl i öze l l i k biri n i n dü rüst
lüğüne, seciyeli bir prensip adamı oluşuna kar
ş ı l ı k beri kinin kaypaklığı, oyna klığı, isti krarsız
�ığıdır.
G ü n l ü k poltikacının gözü hep dışa rdadır.
Göze g irmek, yeri nde kalmak, oy avlamak,
kendini kurtarmak mera kındadır.
Gercek devlet ada m ı n ı n ölçüsü kend i vic
danı ve vatan sevgisidir. Ö nce bunun gereğ i n i
yeri ne geti rir. Alkışı, yuhalanmayı hiç düşü nme
den ..
G ü n l ü k pol itikacının kendine güveni yok
tur. Çok konuşur, edebiyat yapar, demagoji ya
par, gerçeği sa kla r, ya ld ızlar, hata ları ona buna
dış kuvvetlere. eski idarelere, karşı partiye, te
sadüfe, kedere yü kler, sorumlulukta n sıyrı lıır.
Gercek devlet adamının kendine güven i
tamdır. Az kon uşur, çok iş görür, gerektiğinde
soru mluluğunu mertce yüklenir, hatası n ı ol
gunca kabu l lenir.
Biri ncisi ya lta klanıcıdır. Büyü kleri vardır.
El öper, ka rşıcı gider.
I kincisi vakurdur. Büyü kleri, küçü kleri yok
tur. Herkese aynı sayg ıyı gösterir. H itaplarında
ya ranma takısı kullanmaz. i şini her şeyin üstün
de tuttuğ unda n , bir protokol zorunluğu olmak
sızın kimseyi ka rş ı lamak icin garlara, limanla ra,
ucak alanlarına koşmaz. Kend ine çok saygısı
73
old uğundan kimseye sifti nmez, insanlığa saygı
sı old uğ undan başkas ı n ı kend isine sifti ndirmez.
Gerçek devlet adam ı n ı eyyamcı politikacı
dan ay ı ran asıl büyük öze l liği en sona sakladım.
Bunu bir örnekle na kledeyim:
i kinci Di"ınya Savaşının en civcivli bir anın
da Churchill'in a klına eser, işi gücü yüzüstü bı
ra kıp şoförü ne,
«Cek savaş pi lotlarını yetiştiren kampa,»
d iye emir verir.
Yağmur altında. Londra ' n ı n ki lometrelerce
uzağ ı ndaki kampa vard ı kları nda kend i n i sırı lsık
lam görüp şaşıran kom utana ilk suali şu olur:
«Siz ilk Cihan Harbinde de Air Force'da
vazife görm üştü nüz. Birinci Cihan Harbinde sa
vaş pi lotlarını d i n lendirrnek için ne yapard ı nız?»
Kom utan,
« i k i taarruz arası d i n ianebi ldi kleri kadar d i n
len irlerdi,» diye cevap verir.
« Öyle değ i l . Başka ne gibi ted birler alırd ı -
n ı z i y i d i n lenmel eri için?»
«Hiiiç. . . . »
ChurchHI,
«Bu mesele çok önemlidir.» der. « bunun
üzerinde ısrarla duru n . » Ve geld i ğ i gibi çıkıp
gider
Bir yıl sonra Britanya meydan m uharebe
si nde. i ngiltere'yi Alman isti lasından kurtaran
bir avuç i ngi liz havacısı bu mucizeyi sade hür
riyet aşkı, vatan aşkı i l e mi yarattı dersin De
vekuşu. Hayır, daha çok Churc h i l l ' i n vakti nde
i kaz' ve o ikazrlan sonra seferber ed i len psi ko
logları n . doktorların yarattığı yeni di nlenme
psikolojisinin �etird iği üstü nlük·le . .
74
Başka bir deyimle g ercek bir devlet adamı
olan Church i l l ' i n günü kaza nma kta n çok uzun
vadeli düşünmeye alışık, ileri görüşlü m uhayyi
lesi sayesin de.
Gercek devlet adam ı n ı küçü k pol itikacıdan
ayıran öze l l i klerin başı nda şu halde ileri görüş
ve i:leri ted !::ı i r geliyor. Avrupa'da işçi sigortala
rını i l k kura n Sismark d a işte bu çapta bir dev
let adamı idi.
Bizde böyle devlet adam ları yetişmedi m i ?
Elbet yetişti .
işte M i<:hat Paşa . . i şte Atatürk . . .
Daha özel alanlard a n ya kın örnekler ister
sen, ilkokul mecburıyeti, köy enstitü leri, klasik
eserlerin tercümesi, geniş çapta yol davası
gibi icraatı gösterebilirim.
Herkesi n kendine göre bazı ölçüleri ve bu
ölçülere daya n a n birtakım tarifleri vardır.
Gercek devlet adamı deyince. benim gözü
mün önüne küçü k g ü n l ü k hesaplar peş i nde ko
şa n , oy avcısı, parlamento takti kçisi, kulis arka
sı cam bazıı, alaturka pol itikacılar değ i l . işte yu
karda a n lattığım çapta , bu tip insa nlar gel iyor
Devekuşu
16 Mart 1958
75
PROFES Ö RLER EV i NDE YEMEK
76
fesörler h erhangi bir tavizde bulundular m ı . bu
lunmadılar m ı ?
Kuvvetle san ıyoru m ki bunların h i çbiri o l
m a d ı . Bu kC'nuya şimd i l i k doku n u lmad ı .
Ç ü n k ü . profesörleri n çoğ unu tanırım. Çatı
ları n ı n altına ya bancı o la ra k gelen bir m isafire
gösterd i kleri iyi kabu lden, yed ird i kleri güzel ye
m eklerden sonra eminim ki, keyif kaçı ncı, haz
mı gücleşti rici. böyle nevra l j i k bir konuyu sofra
ya getirm eyecek kadar ince ve tedbirli i nsanlar
dır. Yine o gazeteci n i n iddia ettiği gibi sade ha
vadan sudan konuşmuş, yahut m isafirlerinin en
sevgi l i teması olan imardan söz açıp kendi yapı
kooperatifleri icin bir vaat koparmış olsa lar bi le,
yine de ayıplanamazlar. işe önce karşısındakini
kolaycc ikna edebi leceğ i konulardan başlamak,
bil iyorsun k: Devekuşu, Sokrates' i n de çok de
nenmiş ve t:�p iyi sonuc vermiş bir usulü id i .
Herhalde orofesörler de, başvekil icin bir
kere bize Içi ısınsı n . ayağı bu raya a l ışsın. biz
den korkmas ın. bizi partici, düşman sanmasın
d iye düşünmüş olacaklar. ö nce bir kere tanış
mak. iyi n iyetini, tarafs ızl ığm ı karşısındakine
i nandırmuk gerek. Bir kere bu denli konuşma
lar gelenek haline gelsin. başvekil mem leketin
beyni dem�� olan ü n iversite çevreleriyle yılda.
iki yılda bir değil de her fı rsatta sık sık görüş
mek ôdetini edi nsin, onla rı hiç değilse mebus
ıları kadar bi raz yakından tanısın, iyi n iyetleri n e
inansın. gerisi kolay. O n d a n sonra en çetin me
seleleri, e n d i kenl i a n laşmazl ı kları d a karş ı l ı k l ı
konuşmak hatta kıyas ıya tartışmak m ü m kün
olur.
Profesörlerin nazi k bir ta nışma yemeğinde
77
biraz güleryi.'ı zlü davranmaları n ı n bence tavizci
l i kle hiçbir Hgisi yoktur.
Bence bir ilim adamı kendi alanındaki bilgi
ve tecrü besini sade öğrencilerine değ i l . vatan
daşlarına da u laştırmalı; hürriyeti n sınırl a nma
sını, budanmasını kabul ettiği gün zaten ilim
adamı olmak dürüstl üğü nden istifa etm iş ve ida
reimaslahatçı bir memur seviyesine düşmüş
olur ki, bunu o toplantıya katıılan profesörlerin
hiçbirine yakıştıramayız.
Öte yemden bir başvekil. ilim adamları n ı n
ille de i l l e kendi icraatı na tempo tutmasını is
ter, karşı düşüncelere ta hammül göstermez,
bunların sahiplerini kötü niyetli saymaya kalkar
sa, bu her şeyden önce kendi kendi siyle çeliş
meye düşmPk, kendini i n kör etm ek olur ki. bu
nu da biz Demokrat adını taş ıyan bir parti n i n
l iderine h i ç yakıştırmayız. H e l e bu başvekil b i r
zamanlar despot bir idareye karşı toleransı n .
fikir hürriyetinin müdataasım ces urca yapmış
biri ol ursa . .
Hükümet idare etm enin kendi icraatına
karşı sandıkl arı n ı bertaraf etmek demek olma
dığını, kend! tec rü beleri ile herkesten iyi bilen
başvekilin, ün iversite çevresi ile yaptığı ve ya
pacağı temasların bu bakımdan çok faydalı ola
cağı ve aradaki anlaşmazl ığın gerçek bir dev
let adamına yaraşır b i r tolera ns zihniyeti i l e
hallolunacağ,ı hususunda, b e n ü m i d i kesmiş
değilim.
Her olayı bir onör ve prestij meselesi ha·line
getirmek kom pleksi. geri , dar ve alaturka bir
anlayışın i�oretidir. Memleket mesel elerinde bu
gibi küçü k l<ompl ekslerden sıyrılıp yanlışını ka-
78
bul etmek ise ol gunluğ u nun belgesini vermek
olur ki, biz, sade bugü n kü değ il bütün gelmiş ve
gelecek devlet odomlorım ızı işte bu çeşit bir
gen işgörü rlük ve suples içinde görmek istey ip
durmuşuzdur.
Öye deç] i l mi Deve kuşu?
23 Mart 1958
79
Ö NDE G i DEN ADAM
80
nun yakasına yapışır. Ama pilot emir kuludur.
Bombayı genera l i n emri üzerine atmıştır. Ge
nera l i ise m üttefi k;lerin Rus roket üslerine karşı
niyetlend i kleri bir baskı nı önlemek icin hücum
e mri vermiştir. Amerikan generaline geli nce, o,
Ruslar hücuma ka lkmadan onlardan önce dav
ra nmak istem iştir. Bütün suc zava l l ı bir Rus
erinde toplan ır. Bu acemi er, mevkii dolayların
da bir i nfi lak olunca ya nlışlıkla « kaza» düğme
sine basacak yerde. « h ücum» d üğ mesine bas
mış ve bu karışı klığa sebep olmuştur.
Asl ında suc bu Rus nöbetçisinde midir?
Hayır. Rus generalinde, Amerikal•ıda mıd ır?
Hayır. Atom masraflarını finanse edebilmek
icin British Museum'u Ameri kal ılara satmayı
düşünen I ng i l iz pol itikacısında mıdır? Hayır, o
da hayır.
Mister D., bütün bu kovuştu rması sonunda
dehşetle görüp anlar ki, asıl suc kendisi ndedi r.
Bu konuya başlangıçta böylesine boş verişinde,
umursamayışında, i nsa n l ığ ı yeryüzünden silip
s Cı pü;ecek bu afeti n önüne gecmek icin en kü
çük bir gayret sarf etm eyişinded i r.
Korkulu rüyasının bu yerinde uya nan Mis
ter D. yeri nden fırlar, şapkası n ı kaptığı gibi ka
rısının ve kızları n ı n peşi nden atom harbi oley
h i ndeki toplantıya koşar.
Biraz seni andıra n bu Mister D'nin h i köye
sinden sonra atom sila hsızla nması topl a ntısı
nın tartışma larına şahit oluruz. Silahianma le
h i nde konuşan iki politi kacıdan sonra buna şid
detle karşı koyan bir rah i p ve bi r i l i m adamını
görür ve dinleriz. Ama burada televizyonun ek
ra n ı na kısa boylu, beyaz saçl ı , gözlüklü bir
81
adam çıkar hatip!eri n söz ünü kesip ha l ka şöy
le seslen ir:
« Bu konu sade bu dört hatibi değ i l , asıl
siz, mi lyon ları ilgi lendirmelidir. Uya n ı n . silkinin,
insan lığı tehdit eden en büyü k teh l i ke i l e karşı
karşıyayız. Bu konu üzerinde ciddi olarak ka
fa yarma n ı n ve harekete geçmenin, cephe al
manın zamanıı dır. »
i n g i l i z devlet radyosu BBC'den d a h a fazla
dinleyicisi olan bu hususi televizyon istasyo
n u nda, i l kin o demi n k i skeci, sonra da bu söz
leri ile altı buçu k m i lyon di nleyi cisi n i uyandıra n ,
gü nümüzün en a ktüel v e kritik b i r konusu üze
rinde cephe a l maya çağıra n ve Da ily Mail'in
yaptığı bir soruştu rma n ı n son ucuna bak ı l ı rsa
d i n leyi cileri n yüzde 67's i n i , iki tarafl ı topyekun
bir atom silahsızlan ması tezi için kaza nan bu
küçücük adam, ne bir demogogd ur, ne bir parti
şefi, ne de bir siyasi.
Piyesleri ve roma n l a rı ile ün yapmış i ng i l iz
yazarı i . B . Priestley'd ir, ya n i sadece uya n ı k ve
düşünür bir i ng i l iz vata ndaşı . i n sa n l ı k ödevini
sonuna kadar savu nmayı kend ine borç bilen,
sorumluluk duygusu ku vvetli bir sanatç ı .
Sanatçınıı n topl uma borcunu sade uzun va
deli eserler ve etki lerden i baret saymayan , her
aktüel konuda da kol ları sıvayıp mil leti n i n önü
ne dCışmesi gerektiğini savu nan ve Hitler afe
tine karşı Avrupa'yı uya ndı rmaya ka-l kan Tho
mas Mann soyu ndan bir kalem sahibi . .
Niteki m onun v e Priestl ey'in örneğine uyan
40 Alman yazarı ve sanatçısı da evvelki hafta
Fra n kfurt'ta atom ha rbi ne karşı bir miting ter-
82
tipleyip seslerini duyurdular. Bu soruml uluğun
şuuruna vard ı kları n ı n belgesini verdi ler.
Bir de bizi düşün Devekuşu.
Sanatçının sa natı ndan, ilim adamının ta k
rirleri nden dışarı çıkmas ı n ı çizmeden yu karı
gitmek sayan bir anlayış açısından yukanki ör
neklere ba kılın ca, hepsine re ngôrenk siyasi
suçlar sıvamak işten bile değiıl .
Günün meseleleri karşısında milletin en
uya n ı k insanların ı n ağzını kapamak. kusura
bakma ama. senin başı nı kurnun altına sakla
mandan farks ız.. Başını kuma sokmak sadece
ya klaşan fela ketleri görmemeye yarar Deve
kuşu. Onları ön lemeye değ i l .
30 Mart 1 958
83
Ö NCE i NSAN
84
bir Macar mültecisi i'l e bir Parisli kacağ�ı ya ka
lamışlar.
Gene kıza gelin ce, o bütün Fransız ü n iver
sitel ileri g ibi, haksız bir dava uğruna e l i n i kana
bu layan hükümetine ve ondan aldığı em irle ma
sum insanları öldü ren Fransız askerlerine n ef
retini g izlem iyor. Fas'ta geçird i ğ i bir yıl boyun
ca islam halkını daha yakından tanıyıp sevmiş.
H ü rriyet davalarına bir kat daha inanmış. Etik
değerlere bağ l ı vicda n ı bu cinayeti bir türlü ka
bul edemed iğinden cek inmeden savaşcılar sa
fında yer aılmış. Besancon'a döner dön mez de
ken d i l iğ i nden gön ü l l ü olara k bir hürriyetci şefin
S . Ali'nin sekreterl iğine ta lip olmuş.
Bir yanda savcı, öte yanda suçl ular.
Asl ında çarpışan iki ayrı zihn iyettir.
Bu yandakiler icin en büyü k gercek m i l l et
tir. Yan i daha geniş anlamıyla sosyolojik grup
lard ı r. Bunların sağ l ı ğ ı n ı , varl ığını korumak icin
başvurulan her vası to mübahtır.
Ö bürküler icin ise. serbest karar babında
insa n ı n m ihenk taşı pol itik icaplar yahut hükü
metin menfaati değil, sadece kendi v icdanıdır.
Ve insa n ı n insan olara k bağ l ı olduğu etik d eğer
ler, çoğ u zama n , sosyolojik ve siyasa l g rupların
menfaatinden daha ağır basabilirler.
Onlar bunu, öbürkü ler onu savu na d u rsun
Besancon mahkemesi,
« Fransa'nın en teh l i kel i düşmanlarından
olan S eyit Al i'yi kocırma ktan dolayı vatan a hi
yan et suçuyla» Francoise Rapine'yi iki yıl, Ra
hip Math iot'yu da yed i ay hapse mahkum etm iş
bulunuyor. Besancon mahkemes inden de başka
türlüsü beklenemezd i doğrusu .
85
Meselan in çözü münü bu emperya l ist zihni
yetin mahkemelerinde a ramak naifliğ ini göster
meyen bizlere ise ü l kücü Fransız kızıyla yiğit
Fransız ra h i bin i uza ktan a l kışlamak düşüyor.
Çağ ımızın gidişi böyle tek tek yiğ itçe ve
insanca hareketleri s i l i p süpü ren bir menfaat
çığ ı na benzeti lebil ir.
« M i l l i menfaatlerimiz » , «devlet görüşü-
müz » , «amme selameti » , «büyüklerin arzusu » .
«politik icaplan> , « idari mü lahaza lar» . «siyasal
gidişimiz ba kı m ı ndan » , «görülen lüzum üzeri ne))
gibi form üllerin ard ı ndaki zihn iyet. her olayı vic
dan ölçüsüne vurma huyundan bizi her gün bi
raz daha uza klaştı rıyor.
insan toplumlarının ka l kı n ması, bu dar zih
niyete ra kip Mathiot, üniversiteli Rapine gibi y i
ğitçe meydan okuyuşların çoğalması, d i renme
si ile olaca ktır g i bime gel iyor.
Sen bu kanıda değ i l misin Devekuşu?
13 Nisan 1958
86
GENÇL i G i N Ü STÜNLÜGÜ
87
sını bir avantaj saymakta n, hele olgu nlaşsı n, şu
kadar yaş daha yaşasın, d ü nya görgüsü, i nsan
bilgisi, tecrübe stoku, yazma a l ışka n lığı, daha
gelişsin, kafası cok daha işleyip duyg u ları daha
deri nleşs i n baka l ı m o zaman neler yapa cak diye
ümitlenmekten kendimizi alamayız. Bütü n bun
lar cok doğru. Genelik sadece bir başlang ıctır.
Gelecek yıllar, ümitler, imkônlarla doludur. Kim
i n kôr edebilir?
Ama biraz di kkat edersen göreceksin ki,
bunlar sade bat ı l ı sa natcı,lar icin doğru olan
şeylerdir. Bizimkiler i ci n , ne yazık ki, iş ta m ter
s i ne tece l l i ed iyor. Türk sanatcısı icin ava nta j l ı
olan o l g u n l u k değ i l gencl i ktir.
Bug ünkü Tü rkiye'de sanat, batıdaki gibi
topl umun vazgeçil mez, onsuz ed i lemez bir mü
essesesi midir, yoksa dostlar a l ışverişte görsün
misa l i , ayıp olmnsın diye müsamaha edi,le n bir
lüzumsuz l ü ks müdür? Acı ama şunu kabul et
meliyiz k i . şu yoksul hayatı mız ortası nda H i lton
atmosferi ne kadar suni ve yaba ncı bir görünüş
se, estetik değerlere sırt dönmüş bir menfaatler
cekişmesi ortası nda sanat da öylece bir zora ki
haya l , bir soyutlaşma, bir kendi kend i n i ka nd ı rış
olma kta n öteye gecemeyecektir. Ünlü bir düşü
nürümüzün, Türkiye'de sanat ya pmaya ka l ka n
insan ları, karş ı ci nsten tatm i n göremeyip kendi
ke nd ine tatm i n araya n ci nsel sa pıkiara benzeti
şi boşuna değiL
Bizde sanat topl u m u n org a n i k bü nyesin
de sağlam yeri ni bulmuş bir faal iyet alanı ol
madıkça birta kım naif dervişleri n kendi ara la
rındaki gafil cırpı nışları olmaktan kurtulama-
88
yacaktır. Bu gibi pir aşkına mücadele ise kabul
edersin ki daha çok toyları n , gençleri n , körıdıır.
Yurdumuzda bu durum devam ettiği müddetçe
sanata gençl erden ve gene ruhlu ka lmış birkaç
yaşl ıdan başka heves l i ve hevesl i bulunamaya
cağı aşikördı r.
Düşman ve ilgisiz bir çevrede bu işe devam
eden inatçılar ise akı ntıya karşı yüzenler gibi
er geç yııpranacak, her yıl cesaretleri n i . ideal le
ri n i , diğerkômlıkların ı . a raştırma ve ca l ışma h ız
ları n ı biraz daha yiti recek, açı kgözl üğün, yüze
gülücülüğün, politi kacıl ığın çok daha makbul
sayıldığı bütün parsayı bu hasletlerin toplad ığı
bir acaip değerler sisteminde. ya bu manasız
idealizmden büsbütün vazgeçmek, yahut da
işin ucuzuna çıidip soys uzleşma k zorunda kala
caklardı r.
Bu ba kımda n . ben şahsen, yurdumuz reeli
teleri içinde gençl iğin büyük bir ava nta j olduğu
kanaati ndeyi m .
Dünya n ı n her kültür memleketinde gençli
ğin bir eksiklik ve toyl uğun, olgunl uğun ise mü
kemmeliyete daha ya kmlığın bir tarifi sayılması
na rağmen yurdumuzda bu gerçeği maalesef,
tersine çevirmek gerektiğine inananlardanıım .
Bütün toyluğuna, eksikliğine, acemiliğine
ra ğmen gençliğin h i ç deği lse bir zaman için kir
lenmekten, aşınmakta n , masun kalacağına ve
iyi kötü ortaya cıka racağı eserlerle gerçek sa
natın zirvesine cıkmasa bile, . h iç değilse yoluna
biraz yaklaşacağ ına i n a n ıyoru m .
Sanat a l a n ı n ı sözgelişi seçtim . Bu inancım
toplum hayatı m ızın her a la n ı için de doğrudur.
89
i nsanları yıldan yıla yı pratıp adi leştiren,
kendi carkma a l ı p manen yok eden bir aca i p
devra n i ç i n d e tükenip g idiyoruz.
Hic değilse sen i n böyle bir derd i n yok De
vekuşu . Bi lsen bazen sana ne kadar gıpta edi
yoru m.
2 0 Nisan 1958
90
Ç Ö PÇÜ LÜGÜ TERC i H EDEN ADAM
91
tahkire vard ıktan sonradır ki, mahkemeye inti
kal etmiş.
Tan ı k olara k d i nlenen Zind'in öğrenci leri
el lerinden geldiği kadar hoca larını kurtarmaya
ve onun Yah ud i düşma n l ı ğ ı propagandası yaptı
ğını gizlerneye ça lışmışlar.
Gece kul übündaki tanıklar ise Ya hudi top
ta ncının şikôyetini destekleyici şahadette b u ·
lun muşlar. Hatta , «Tanrı H itler'in belası n ı ver
sin ki sizin kökü nüzü kazıyamadııı ded iğini an
latmışlar.
Buna rağmen davacı suçluyu affetmeye
hazır, eğer tarziye verirse . .
H ô k i m suçl uya soruyor:
«Tarziye verecek misin iz?»
Zind'in ceva bı kesin:
« Katiyel"!,» diyor. « Kendimi bildim bileli
inand ığım bir fi kri şimdi. h ü kümetin ratası de
ğişti diye, inkôr edecek tıynette bir insan deği
l i m . Ben . Hitler gelmeden önce de Yah udi düş
manı idim. O devri l i p gittikten sonra da öyle
ka lacağ ım. Samimi kanaatimi değişti rmektense,
birçoklarının yaptığı g i b i , başka düşünüp baş
ka kon uşmak küçüklüğüne düşmektense, öm
rüm boyunca çöpçü l ü k etmeyi tercih ederi m . »
H ô k i m inatçı suçl u n u n bu d i renişi karşısın
da günah benden gitti demiş. Alma nya 'nın he
nüz küllenmek üzere olan bir yüzkarasını yeni
den tazelerneye ka lkan Kurt Zinder'i n öğret
men l i kten müebbeden aziine ve bir yııl da hapis
cazasıncı çaptı nlmasına karar vermiş.
Hôkim yerden göğe kadar adil ve h a k l ı .
Tapta ncı Y u h u d i tüccar da mağdur ve hak
l�d ı r.
92
Irk a yrılı kiarına ve düşma n i ı kiarına yer
vermeyen yirminci yüzyılda fa nati k bir ırkçıl ığın
mü mess i l i olan Zinder ise el bette geri ve hak
s ızd ır.
Ama her şeye rağmen elini vicda nına koy
ve söyl e Devekuşu.
Fi krinin, kanaati n i n sorumluluğunu erkek
ce. mertce yüklenen, menfaati, mesleği, istikba
l i pahasına en küçük tavize yanaşmayan Zind'in
bu hareketi ve tutumunda karakter bakımından
ibret a l ınacak bir şeyl er görmüyor musun?
Zora geli nce parti yeni leyen, iş ciddileşin
ce tarziye veren, en küçük cıkara karşı dünya
görüşünü değiştiren olgun siyasi lerin Zind'in
m u ha keme önündeki bu eeladetine üç h ecel i k
bir i lave yapaca kları m u ha kkaktır: Enayi . . .
Belki bu mektup da e l i ne geçmez diye fazla
a h kôm cıkarmaya korkuyorum . Hoşça kal
Devekuşu.
4 Mayıs 1 958
93
NE EKERSEN . . .
94
«Nenize laz ım, yine baş ı n ız derde giren> diye
ağabeyl ik etmiş, onu korumuş.
Yaza rın buna verd i ğ i ceva p koskoca bir,
« Hay hay» dır.
Sonra biliyorsun, romanın basılmasından
vazgec i l d i .
N e yazık ki b u paragrafa d a i y i hoş diye
m iyoruz. Çünkü h i kôye n i n burası ne iyi, ne de
hoştur.
Savcının şiddeti, celadeti, sertl iği ne kadar
sindirci yahut ağabeyliği, i nsa n iyeti, i kazı ne
kadar sa mimi ol ursa olsun, yaza rın direnmesi,
kendini savunması, eserinde suc u nsuru bulun
madığını iddia etmesi gerekmez m i idi? Neden
se bu ya pılmamıştır.
Sadece, birkaç gün sonra Dünya Başyaza
rı Falih Rıfkı Atay bu mesele ile ilgili bir başya
zısında romanın Gü ney Amerika d i ktatörlü kleri
n i hicvettiğ i yol unda bir müdafaa yapmıştır.
Ne ya lan söyleyeyi m Deve kuşu, yaza rın su
suşu kada r Atay üsta d ı n bin dereden, bu ara
d a Gü ney Amerika 'dan su getirişi d e hic hoşu
ma g itmed i .
Bence i nsan y a bir işe girişip sonunu geti r
mel i , tevile, i n kôra sa pma malı ya da öyle bir
işe hic kal kmama,l ı , oturduğu yerde oturma l ı .
H e m ra hatına v e cıka rı na yapışmak, h e m d e
ucuzca, kolayca riske g i rmeden ka hraman ol
mak. Nerde bu bol luk!
Gel istersen şimdi sana daha enterasan bir
h i kôye a n latayım:
Ben bir vakitler bugün Dü nya yazarı n ı n
düştüğü duruma düşen bir yazar ta nırım. O da
başka bir töhmet altında bıra kılmış, onun da
95
bir piyesi yasak edilip sah neden i nd i ri lm işti.
I şin t uhafı bir hayırhah vali de onun sırtını ok
şayı p «an layış» göstermesini istemişti. Ne var
ki o, « hay hay» demedi. iste n i len anlayışı gös
termedi. Sonuna kadar mücadele ett i . Ol mayın
ca eseri n i cayır cayır bastırdı. ilk mücadelede
onu destekleyen Dü nya gazetesinin tiyatro eleş
tirmecisi Adnan Benk o l muştu. Dünya 'da acı
lan ka m pa nyaya za manla bütü n öbür gazeteler
de katıldı. Son unda va l i de birtakım karşı ted
birler almak zorunda kaldı. iş, tam kıvamında
i ken bu işten i l k cayan, üste l i k de gazetesinde
bu kon uda tek kel ime dahi yayımianmasını men
eden tek patron kim oldu biHyor musun? Bu
günkü Tekelanya kurba n ı Bay Bed i i Faik.
insan ne ekerse onu biçiyor, Devekuşu .
O zaman bana ya pılan bu oyu nbozanlığ ı n
hatırası n ı ben hafıza mdan çoktan sil m iştim .
Ama koderin şu acayip cilvesi o n u bana ister
istemez hatıriatmış oldu .
Sen yüreğ i m i bilirsin Devekuş u . . . Böyle ko
n uşuyorum ya, yine de kalbirn kon uşturu l mayan
gazeteciden yanadır. Romanıı n ı n bir a n evvel ya
yımlanmasını candan d i l iyoru m . Şahsen bu
uğurda onu nasıl deste klemek gereki rse des
teklemeye bile hazırı m .
Kıssadan h isse:
Ortak dertlerim izde birbirimizi tutacak,
destekleyecek yerde a rkadan celmelemeye de
vam edersek, hatırlar, gönül ler, küçük çıkarlar,
hesaplar uğruna birtakım haksızl ıklara tempo
tutarsa k, günün birinde o h a ksızlığın güm d iye
kendi başım ızda patiayacağ ı n ı u n utmaya l ı m .
1 8 Mayıs 1 958
96
PiLAV
97
Büyü k ed iplik bah çeden içerde sökmez.
Ordinaryüs eşiği aştı mı ortaokul 'Lal ebes i-
dir.
Büyükelçinin borusu sefaretinde öter.
Orgenera l sivil gelse çok daha iyi eder.
Taş yerinde ağır. Rütbeler, sıfa .lar, tavırlar,
böbürler l ütfen gardroba bırakıla. Aksi halde in
sanı hemen h i zaya geti rirl er. H izaya geti rmek
Galatasarayl ı l ı ğ ı n şanmdandır. Daha yurtta de
mokrasinin d'si yokken burada ne şehzadeler.
ne ekabirzadeler, a lay, dayak, yontula törpüle
ne yola geti ri l m iş, adam edilm !şlerdir.
99
bu yolda seve seve ölebildik. Kacımız akıntıya
karşı g itmekte. «doğru bildiğimiz bir yolda>> ,
« kendi Izierim ize basa basa » , «tek başımıza yü
rü mek» te d i rend i k. Ve yine kacımız böylesi da
ha işim ize geldiği icin bütü n bun ları ham bir
genel i k hü lyası sayıp, işin kolayına, cıka rına
kaydı'k. Kaç a ra baya binip kaç ayrı türkü çağ ı r
dık. Kacı m ız bize bu catıda kutsal b i rer varl ı k
d iye öğretilen ilim zihn iyeti, fikir h ü rriyeti, tar
tışmada sportmenlik uğruna savaştık. Kacımız
bunlara ucuzca iha net ettik.
B i r kelime ile, şimdi, kacımız duvardaki ül
kücü müdürü n temiz gözleri ne utanmadan ba
kabil iyoruz, kacımız bakam ıyoruz.
Pi lav gününün bu sathi ve aşırı g ü rü ltüsü
n ü ben bi raz da bazılarımızın için icin duyduğu
bu sinsi vicdan azabı n ı g ü rü ltüde boğmak ihti
yacında bu lur g i bi oluyoru m .
Böyle bir üzüntü duymak o n u g ü rü ltü için
de boğ mak isternek de bir şeyd i r d iyece ksin.
Ona ne şüphe.
Sana her Galatasa rayl ının içinde bir m i ktar
o eski ideal ist gençl iği yaşar demem iş mi idim.
Bu kü çük azap dahi onun temizliğini gösterir.
Yine de ci"ımlemizin pilavı kutlu olsun.
8 Haziran 1958
100
ÇÜNKÜ . . .
101
sında gelmiş gid iyorsu n . Biraz yaşamak da la
zım değil mi beycağızım.
Hem böyle suyuna suyuna gider, hem de
tenhada, dostlar arasında, yine şecaat arz ede
bilirsin. «Ah, ah, biliri m ben yapacağ ımı. Gel gör
ki boynum kıldan ince. Ailevi durumum iflahımı
kesiyor. Kendimi değil, onları düşünüyorum»
diye kahrama nlık kompleksine türlü teviHer ara
yabil irsin.
Neden küçük cıkariara böyle onursuzca
susta duruyoruz.
Neden şahsiyetimizi bozu k para g i bi harct
yoruz?
Neden böyle yapmaya nı, direneni, Don Ki
şot, sivri a k ı l l ı sayıyoruz.
1- Karaktersizliğim izden, öd lekliğimizden,
yüreksizliğim izden,
2- Tembell iğimizden, kuvvetsizliğimizden.
kendim ize güvensizliğim izden.
En küçük. en haksız hötten si nişimiz kendi
m ize g üvensizliğimizden. G üvensizl iğimiz ise ko
raktersizliğimizden i leri gel iyor. Fasit bir daire . . .
Işinden ayrı l ı nca, m evki i nden düşünce, geli
rinden olunca e l i ayağı titreylp teslim bayrağını
çeken. her tavizi. her tarziyeyi, her ü ltimato
mu kabule hazır adam ömrü boyunca bu nasılsa
konduğu işine, mevki ine, geliri ne değ i l de sade
ce kendine g üvenebilse idi. o işi. o mevkii, o ge
liri veya benzerleri n i . s ı rf kendi azm i ve cal ış
ması Be yeni baştan yaratabileceğine ina nsa idi.
yel kenlr:ıri böyle kolayca mayna eder m i idi
dersin?
O evdeki karı. o ihtiya r ana, o tahsildeki
oğu l haysiyetsizlik mahsulü böyle bir rahatı en
102
büyük mahrumiyatl erden daha üzücü bulsay
dılar, vicdan rahatı lafı nı, kendi gözünde düş
mernek kavramını, miadı geçmiş müzelik b i r ro
man ağzı saymasaydı la r, tavize kayan kocayı,
eviadı ya da babayı affetmeyecek kadar ayıpla
saydılar, o koca, o evlat. o baba, bu kadar dü
şer. düşerken de bu derece pişkince sırıtabiıl i r
mi idi?
Teslimiyetimizin sucunu sade bir tarafa.
sindirme. korkutma politi kasına yüklern eyelim
Deve kuşu.
Bu kurşun lşliyorsa zırh ı mızın cürük olu
şundan.
15 Haziran 1958
103
SON M i T i NGLER i N MANASI
104
impa ratorl uklar kurmuşuz. sonra pisi pisine
kaptı rmıışız.
Bir za man dünyanın en teşkilatlı mi Meti i m i
şiz, sonra kırtasiyeciliğ i n en sunturlusuna dalıp
pusalayı şaşırmışız.
Şahlandığımız za man ka rşım ızda kimse du
ramamış. gaflete dalı nca en pısı rık azınlıklar
ka nımızı sömürmüş.
Bu m izacım ıza rağ men bugün dünya üze
rinde yaşayabiliyorsa k, bunu ha g itti, ha gid iyor
durumlarda qösterdiğimiz akıl a·l maz e nerjiye
ve mucizeye, silki nip d i ri l işlere borçluyuz.
Dünyada hiçbir m i l lette olmayan bu hasle
timizle ne kada r övünsek yeri. Yeri ama, acaba
asıl ma rifet bu m u ders i n Devekuşu?
Yoksa kritik anlarda pariayıp sönen o ener
jinin yarısı n ı değil, dörtte sekizde biri n i de de
ğ i l . eliide birini daha baştan ama deva m lıı ama
i natla ama sistemli bir şekilde kullanmasını be
cermek mi?
Bütün bunları sana ne vesile ile söylediğimi
o n la mışsı nr!ır.
Kıbrıs davası ndaki tutumumuz aynı mizac ı n
y e n i bir tezahürü değ i l mi? Kı brıs'ı n ka l leşçe
gürü ltüye getirilmek iste n mesi karşıs ı ndaki hak
lı, asil, yiğit tepkimiz. hayli gee ka lmışa benze
mez m;?
Daha başı ndan. yani Kıbrıs ingi ltere'ye
geçtiği g ünden itibaren bu davaya imanla. i nat
la sa rılsa k. daha i l k gü n ü nden Kıbrıs'la i lgi mizi
hiç eksik etmesek, on yıllar boyunca bu hissi
daimi kültür bağ,ları. toplu konferans gezileri,
Kıbrıs gün leri ile ayakta tutsak bütün hariciye ve
basın ateşel i kleri teşkilatı mızia bu davayı yavaş
105
yavaş, sind ire sindire bütün dü nyaya tan ıtsok,
an latsak, acnba şu son m iting ierin elde edebile
ceğ inden çok fazlasını, hem de kolayca elde
edemez mi idik dersin?
Kıbrıs ıiavasındaki tutumumuz umumi ve
kökleşm iş bir marazımızı n yeni bir tezah ü rü ol
du Devekuşu: B i r davayı prensip meselesi hall
ne gelirip d evamlı ve ısra rl ı bi r şekilde savuna
mama eksiğimiz. Öyle o l masa devlet adamları
mız bugün harici pol itika mızın bir numaralı me
selesi olan Kı brıs davasını bir za manlar tıs ge
çer, zorlandıkla rı zaman da «Kıbrıs meselesi di
ye bir şey yoktur» d iye kesti rip atabi·l i rler mi idi?
Öyle olmasa, dün bu konuda m i l l etin h islerine
tercüman oldukları için takibata uğratıılan, hap
se tıkılan g ençler, bug ü n miting yapmak için
kürsü başl arına çağrılır, dört ay suc sayılan
idea lizmleri bug ü n ta kdir ed i l ir, desteklenir ml
idi?
Kıbrıs davası Insan ha kları bakımından, dev
ıe·bler h u ku k u bakımından, sağduyu ve insanlık
bakım ından Tü rkiye'n i n yüzde yüz haklı olduğu
bir davadır. Ama kabul et ki, bizim bu davadaki
tutumumuz her iki parti devrinde de bermutat
çok ihmalcl ve cok beceri ksizce olmuştur.
Sade hakl1ı olmak marifet değ i l , Devekuşu.
Marifet ha kkı n ı akıl l ıca korumasını, savun ma
sını bilmek . . .
I şte bugün mll letçe bu ihmali ve beceri ksiz·
liği telafi için çabalayıp d u ruyoruz.
Z2 Haziran 1958
106
TRANSFERLER DIYARI
107
Arkasını i ş Ba nkasına dayayan para ba
bası Gü neş Kulübü ilk k u rulduğu zaman, Gala
tasaray'ın as oyuncularını ilk defa para kuvve
ti'(lle bu yeni kul übe apartmıştı.
Para peşi nde idea llerini feda eden bu tüc
car sporcula ra biz Galatasaraylı olara k tam a ltı
yıl selam vermedik. Adamdan, sporcuda n say
madık.
Onlar da bunu bir kara ktersizlik, döneklik,
i mkônsızlık saymış olmalıdır ki, kusurlarını bi
lerek, başları yerde gezip d u rurla rdı. Maddi re
fah babındaki kazançları, manevi prestij kaybı
yanında pek silik kaldı i d i .
Halbuki şimdikiler açık açık bağırıyorla r:
«Ben her şeyden önce profesyone l i m. Kim
daha arttı rırsa onun üstünde kalırım.»
Bu satı rlarla , satılığa çıkan. a rttırılan. ta
kas edilen, karşı taraf kandırmasın diye bucak
bucak kaçırılan futbolcuları yerrnek istediğimi
sanma. Devekuşu. Böyle ucuz yüklenmeler ben
den uzak ..
Hem ne yüzle. kime çatacaksın?
Futbolcular ve idareci leri, yukanki cümle
lerdeki kulüp adlarını parti, sporcu adlarını da
politikacı adları ile değ iştirseler, siyaset alanı
na a kta rılan bu acı g e rçeğe itiraz edebi l i r mi
i dik?
Siyaset piyasamız d a b i r vekôlet, b i r me
busluk, bi r idare aza l ı ğ ı , b i r komi syon üyeliği,
b i r borç affı karşılığı ayartıl1p transfer edilen
menfaat düşkünü dönek profesyonel lerle dol u
değ i l_ m i ?
Bu kerl iferl i , sözü mona şahsiyet ve sosyal
mevki sahibi koskoca yaşlı başlı adamlara çat-
108
maz. catamaz, gördüğü m üz yerde başımızı ce
viremezken . şimdi öcümüzü şu toy ve basit co
cuklardan mı al maya kal kacağız?
Biz, topyekun bir transfer memleketiyiz De
vekuşu. Sporda. siyasette . sanatta. ahlakta .
Durum hep ayn ı .
Sade paralar değişiyor.
13 Temmuz 1 958
109
ÖNÜNÜ ARDIN I GÖZETMEK
110
yor. «Gaza bınız bu tedbirle dahi za i l olmazsa
o zaman yan üstün yatın.»
Kimin yazdığını u n uttuğum şu beyit de ne
açı ktır:
Oniin ardın gözet. fikri dakik et, onda bir söyle
Oğii:me ağzına her ne gelirse asıyap asa (değir-
men gibi)_
Bugü n ü n ilim dili d e bu «Sademeyi ulô»
prensibini sa�ece des�ekl iyor.
Kiiltürlii, terbiyeli. tedbirl i , soğukkanlı dedl
.ğimiz i nsan işte bu ilk atavik şoku hatasız gaf
sızca geçişti rip teh like karşısında aklını. mantı
ğını harekete geçiren i nsandır. Sıra adamı Ise
ilk şokta paniğe kapılan. ana avrat g i rişen. freni
patlamış bir otobüs gibi oraya buraya bindiren.
çok sonra aklı başına oturu nca da kırdığı sayı
sız potlara . devirdiği koca camiara hayıfla nan
ya ratıktır.
Kendine hôkim olma, diline fren koyma her
medeni Insandan beklenen bir hasrettir ya. bunu
bir m i lletin m u kadderatı na tesir edecek d u ru m
da ve sorum luluğu nda o l a n devlet adamların
da n daha da büyü k ölçüde beklemek gerekir.
Devlet adamı herkesten daha ölçü lü. frenleri
herkesten kuvvetli. kendine herkesten hôkim
bir kişi olmak zorundadır. Burnundan kı'l aldır
maya n, ata k. sinirli, esereği cinli. heyheyli kim
selerin devlet adamı kabul m uayenesinde lik
ağ ızda clirüğe çıkmaları gerekir.
Hele bu devlet adamı harlciyeci ise her sö
zünü yedi kere değil, on yedi kere tartma k, önü
nü a rdını gözetmek zorundadır.
Hariciyeciliğin «Olduğundan » . «bulunduğun
dan» ları sırarayıp bir saat konuştuğu halde yine
111
de hiçbir şey söylemem iş olmak sanati olduğu
n u iddia edenler şüphesiz bir kariketür aşırılı
ğına düşmektedi rler. Ha riciyecilik elbette ki bu
değ i ld i r. Ama herhalde o n keli mede dokuz cam
devi rmek de h i ç değ ildir.
isterse üçüncü kôti p olsun, herhangi b i r
hariciyec iliğin başka b i r memlekette ki beklen
med i k bir olay karşısındaki gazabı, Cibali Kara
kolu komiserinin huzuruna geti ri lmiş bir sabıka
l ıya çı kışması nevinden olamaz. Olmamalıdır.
Bir hariciyeci hiçbir zaman, hatta harp halin
de bile ağzı n ı boza maz. Çünkü frensizliğinin ce
zasını kendı değ i l m i lleti çeker. Bunla rı n iye mi
yazıyoru m . Devlet adamı yetiştiren Siyasa l Bil
g i ler Okuluna, öğrenci, Hariciye Ve kôletine de
müsa b(]ka i le genç adaylar a l ı nacağı şu mev
sim bütün bu gerçekleri sana b i r kere daha ha
tırlatma kta fayda gördüm de ondan . .
Başka d a h a nasılsın. Boğaz da b u yaz hayli
rüzgôrlı geçiyc r. Haberi n va r mı?
Yeni I rak Hü kümetini de ta nıdık artık.
Hayırlı olsu n .
3 Ağustos 1958
J1.2
BRÜKSEL'DEN SEVGiLER
113
Ö yle b i r makine ki, buraya gelse Faruk Ye
ner'in «Bilen kazan ıyor» progra mlarında bütün
21 puanları top lar, redyoda firma lara top attırı r.
Biraz terietmek icin makineye güc b i r sual
sordum: 29 Mayıs 1453'te ne olduğunu I laiyon
ca cevaplandırsın, dedim.
Birtakım çarkları n dönmesinden, ışıkların
yan ı p sönmesinden anladık ki, makine düşün
meye haşl ıyor. Bir a ra d u ru r gibi oldu . Tam ton
gaye bastıırd ı m d iye ü mitleniyordu m ki, otoma
tik cevap kôğ ıdını uzattı lar:
« i sta nbul'un Türkler tarafı ndan fethi �
..
114
HAF i FLET i CI SEBEPLER
115
U rus u fırsat d üşmüşken temizleme l i . . . i nd i riyor
baltayı.
Hey koca Hasan. Vatan sana m i n nettard ı r.
Hassas adam milliyetperver adam. o kadar
kendi nden geçmiş ki, yakasındaki ka nları ancak
Beşiktaş'ta fark ediyor.
Bereket ki Türk hôkim leri böyle demagoj iye
pabuc bırakmıyorlar.
Ya maazallah h uzurlarına çıkan öbür suc
l u lar da Hasan Kôhyaoğ lu'nun yol u ndan gidip
şu yolda müdataalar yapsalar, halimiz nice
ol urdu.
«Bankanın idare meclisinden aldığım ayl ı k
son günlerde kesi l m işti . Sebebini sord u k d a dü
şen vekilierden biri n i n adamı olduğumu söyle
yerek hakaret ettiler. O s ı rada karım da aksi
gibi kürk istiyordu. Aldı ğ ı m avansların senetle
ri n i muhasehecinin cekmecesi nden aşırıp imha
etmek üzere idim ki, içeri Ahmet g i rdi. Ahmet
bi rkoc ışiiri solcu bir derg ide çıkmış, üstelik ban
ka kentininin yemekleri n i beğenmeyen ihtilalci
m izaclı bir adamdır. Kaptığım gibi iskem leyi ko
tasına gecirdim. Kendime geldiğimde yerde
cansız yatıyordu.»
Ya hut:
«Soka k�a ta nıştığım iki gene kız kütüpha
nemi görmek isted il er. Eve g ittik. Banyo yaptık.
Nasıl olsa bir basın toplantısı yapıp bana iftira
atacakları n ı düşünerek bari boş yere töhmet
altıı nda kal mayayım dedim. Kend ime geldiğ imde
iş işten geçmişti.»
Ya hut·
«Calıştığım şi rket döviz kaçakçılığı yapı
yordu. Üstel i k müdür muav i n i bir ra kı masasın-
116
da büyü kleri m ize de sövm üştü . Buna kızarak . . . »
Yah ut:
«Baca nağ ımı karımla gizli bir lokalde baş
başa ya kalad ı m . G eçen devre Ba l ı kesi r'den
Ha lk Pa rtisi adayı olduğunu da hatıriayı nca ta
bancama sarıl ıp . . . »
Ve n ihayet:
« Bakkal Ta naş borcunu istedi. Ay sonu ol
duğu icin beklemesi n i söyled im. Ağ,ız dalaşına
başladık. Ben, ' Kıbrıs Tü rktür' dedim. O aksini
iddia etti . Tepem iyiden iyiye atmıştı. Kundu
racı bıcağ ı m ı cıka rdığ ı m ı hatı rl ıyoru m. Gerisini
bilmiyorum.»
Şaka bir ya na, öy le bir demagoji havası
i çi nde yaşıyoruz ki dev katil Hasa n Kôhyaoğl u
b i l e iki para l ı k aklı ile bundan faydalanmaya
kalkıyor
Ne demeli.
2 1 Eylül 1958
117
GOLE GI DEN! BICMEK
118
has�anel i k etmişler. Görü rsünüz gunun b i ri nde
sa katlayıp hiç oynayamaya ca k d u ru ma da geti
ri rler. Spordan bezd i ri rl er. Usta lıOa, üstünl üOe
tahammülümüz yok. M i l l i takım zayıf düşenniş
kimin umuru . . .
Meti n'in kaderi ile orta k, her alanda nice
Metinl9rimiz var. Onlar da, işleri n i n eh l i . usta
oldukla rı içın küçük cıkar esnafla rı ta rafından
biçildiler bicil iyorlar. Er alanında yenilerneyi n
ce sinsice hesaplar, tilkice tuzaklario a rkadan
eelmelen iyorla r.
Toplu mu muzda işinin ehli olmanın. ustalı
Oc varmanın. aOzı ile kuş tutmanın deOeri pek
kalmadı dostları m .
Şirret. sinsi, mugalatacı, iki yüzlü pol itikacı
olmadan hiçbir alanda artık kolay tutanomazsı-
nız.
Çevremiz gizli fau l le r, açık fau l lerle dolu.
Ha kem d iye bak ı n ıyoruz. Ortada hakem
kalmamış.
Bilmem dediOiml a nlatabildim mi?
4 ftlm 1 !59
119
BAYRAK ADA MLARl MlZ
120
bu fa rklardan biri , mesela, bizim demokrasi
m izde kralcı ve solcu partilerin kurulamaması
keyfiyetidir. Biz bize benzeriz fe hvas ınca de
mokrasimizi de> kendimize benzettiği mize göre,
bu usulsüzlü l<lere fazla şaşmamak gerek.
Her neyse . Kan unen böyle bir ortak cephe
ye müsaadP ed i l mediğ i n e göre muhalif çevreler
şimr:li IJil hassa iki fikir üzerinde duruyorlarmış:
1
- Bütün parti·lerin kendileri n i feshedip
yeni bir parti !ıalinde birleşmeleri.
2
- Ö bür üc pa rtinin kendilerini feshed i p
CHP çatısı a ltında toplanmaları.
Onlar bu konu üzerinde ta rtışedururken el
bet iktidar da bu yen i teşebbüsleri nasıl önleye
ceğ i n i araştırıp durma ktad ır. Her iki tarafı da bu
gayretleriyle baş başa bırakıp tarafsız bir va
tandaş olarak sana kendi fikri m i açı klayayım mı
Devekuşu?
Ben bu yen i hamlen i n de cıkar yol olmadı
ğ ına inan ıyoru m .
Neden d iyeceksin. Prensipler bir yana i t i l i p
de, iktidar, ne pahasına olursa olsun i ktidar ar
zulanırsa o işten hayır ç ı kmaz da onda n . Fran
sa'daki Halk Cephesi iyi kötü aynı prensipteki
partilerin birleşmP.si idi. Bizde ise M i l let Pa rtisi
ile CH P gibi iki ayrı kutbu secim bir araya geti
riyor. ya h ut getirmek istiyor. Eğer programların,
u mdelerin bir değeri varsa böyle bir şey i mkan
s ızd ı r. Zihniyet ba kımından, hatta Demokrat
Parti nin CMP. yahut Demokrat Pa rtinin CHP ile
birleşmesi bile mantığa bu i l k örnek kadar aykı
rı dağ i ldir denebi lir.
Hadi bunlar da bir yana. i si mleri geçen, ye
ni başkanlar üze rinde şöyle bir d üşünmek bile
121
bu işin ne kadar sakat b i r yolda olduğunu gös
termeye yeter. Yeni cepheye yahut pa rtiye bay
ra k olaca k isimler a rasında Rauf Orbay, Reşat
Nihat Belger, ve F . K. Gökay'ın adları geçiyor.
Rauf Orbay, muvafık muhalif. her Türkün.
vata nperverl iği ne, karakteri ne, i nandığı !htiras
sız. olgun ve tamamen tarafsız bir m ü kemmel
i nsandır. Ama türl ü ihtirası n, küçü k hesapların
mu hatabı olaca k bir acaip ve m uhata ra l ı mev
kii, prensipsiziikten başka bariz b i r prensibi ol
mayacak bir parti n i n liderliğ i n i alacağ ı n ı h i ç
sanmıyoru m. Adı n ı a n a n l a r h erhalde o n u n b ü
yü k prest i j i n i reklam gibi kullanmak isteyenler
d i r. Onun m uhterem a d ı n ı kon umuzun dışı nda
bırakıp, öbür iki isme geli nce, bunlardan biri
n i n adına bugüne kadar yurdum uzda kurulmuş
siyasi parti lerin çoğ u n u n üye l istesinde rastla
yabi!irsin. Korn i l b i r insan olmasına rağ men
herhalde siyasi prensip bakımından çok titiz
olduğu iddia edi l emez. Üçüncüsü ise cevval
zekôsı na, geniş kültürü n e rağmen kü rsüsünü
siyasete feda etmiş, her i ktidarla hoş geci nmiş.
her i ktidara. « i şte i stanbul paşam» demiş, ye
ri nde kalabilmek için b i r i l i m adam ının tenezzül
etmeyeceği tavizlerde bulunmuş. ancak men
kup olunca, büi.ün bunlar u n utulup şimdi b i r koz
sanılmaya başlanmış b i r sevimli, ama herhalde
idealizmden çok oportün izme daha ya kın bir zat
tır.
Beğenmedi kleri i ktidarı n karşısına yine o
i ktidarın gön ü l l ü h izmet karı olmuş b i ri i l e cık
manın sokarl ı ğ ı n ı o nlayamayacak bi r top l u l u k
nası l b i z i m itimadımızı kaza nabi l i r.
Ama , belki de, b i r g ü n orda n öbür gün bur-
122
dan olan i nsan ları ne oradan, ne buradan olan
bir parti n i n başına en uygun lider saym ış ola
caklard ı r.
Ben bütün bunları daha çok asıl ciddi tasa
rıları örtrnek için ortaya atılmış birer şa ka balo
nu saymak tarafl ısıyım. Aksi halde bu, mantığı
ve hafızası yerinde tarafsız vata ndaşiara büyük
bir ha karet onları bir h i çe sayış olurdu.
Bil iyorum. Beni d i n l e rken bıyı k altından gü
ler gibi olduğunu da seziyorum .
Eski Halk Parti l i leri n koyu Demokrat, eski
Demokratların koyu H a l k Pa rtili olabild iği aydın
larının, siyasileri n i n çoğ u yarı gafil, seçmenle
ri n i n büyü k kısmı unutkan bir topl umun kördö
vüşü içinde, varsın muhalefet cephesinin baş
kanı da bu kıratta insanlardan olsun d iyorsun.
Haklısın. Nemiz doğru ki, bu iş eğri olacak.
Biz gerçekten her şeyimizle ya l n ız kendi
m ize benziyoruz Deve kuşu.
12 Ek im 1 958
123
BAŞLARKEN
124
kendi kendisiyle en alay eden m i l letleri nden bi
ri de bizd i k. işte Bektaşi fıkraları. Hoca Nasret
tin, Bekri Mustafa. ineili Çavuş.
Mizah. karanlık gü n leri n ışığı, ümitsiz anla
rı n güneşidir. M iza h ma nevi bir müshildir. Sıh
hatli bir boşalma.
Atatürk. sanatsız m i l leti anadamarlar·ı kop
muş bir uzviyete benzetmişt i . Doğru. Hele m izo
h ı baltaianmış m i l let. kanadı kopmuş kuşa. ya
da mumu sönmüş fenere benzer.
Ben devlet ada m ı olsam. i nsanları cesaret
lendirrnek icin m izah. karamsarları uya ndırmak
icin mizah. ahiokı düzeltmek icin mizah. hata
lara. i htiraslara ayna tutmak icin m izah. yaşayı
şı monotonlukta n kurta rmak için mizah. muha
lefete. düşmana kızıp yorgan yakmamak icin
mizah. kendi kendime. olaylara karşı mesafe
kazan ıp serin kanla sıh hatl i ve özg ü r düşüne
bilmek icin. bol bol bütün stokları m ı piyasaya
döküp, m izah kullan ı rd ı m .
Patron olsam, gündelik gazeteleri n i l k say
faları nı. başmakale. haber vs . yerine karikatürle
doldu ru rdum.
Vali olsam. komedi. sosyal h iciv oynayan
tiyatrolam sübvansiyon verirdim.
M izahı geniş memlekette öc. kin, kardeş
kavgası g i bi kompleksler dikiş tutturamaz.
Bir kahkaha sisleri dağıtı r. ya n l ış i nsanları
h izaya getiri r. topl umu adam ediverir.
Aman mizahı boğmaya lım beyler.
Bilakis. elimizdeki bu yaman devadan ala
bildiğine fayd alanmaya baka lım.
18 Ekim 1958
125
KÖ PRÜ
121
BiR HATIRA
128
Kôğ ıdı kalemi ortadan ka ldırsanız. kanuna
türlü müeyyideler koysanız bu sefer de kulak
yolu ile hükmünü icra eder. Ücüncü Reich'ın
sansürü bu kadar sıkı olmasa, H itler, Göri ng,
Göbels hakkında cıkarı lan fıkraların sayısı bu
kadar yü ksek, alayı bu derece i nsafsız olur mu
idi sanıyorsunuz.
Ücüncü Reich, sansürü ded i m de aklıma
geld i . O ta ri hte Alma nya'da okurken bizzat şa
h id : old uğum bir va kayı ibret için burada nakle
deyim:
Çok sevilen korn i k ierden biri bir monolog
numarası sırasında, Hitler'in m uhafız kıtası olan
SS kıtaları n ı n hep l ü ks otomobiHerde gezme
mera kı na şöyle bir doku nup gecmek icin aynen
şu cümleleri kullanmışt ı :
«0 s ı rada yanımızd a n gıcır gıcır b i r Merce
des geçt i : 3ir de baktım. Tabii içinde SS subay
ları . »
A s ı l h i kôyenin dışında. bir teferruat olara k
veri len ve h a l k ı n hafifçe gülüp geçti ği b u zarar
sız espri bile Gestapoyu o kadar sinirl end i rm işti
ki, hemen o a kşam kom iğin merkeze ca ğrı lıp
bir güzel zılgıt yed i ğ i bütün şeh i rde duyu ldu.
Ertesi gece aynı kem i kten aynı numarayı
d i n lemeye giden mera k lılar içinde ben de var
dım. Hikôyenin orası geli nce adam aynen şöyle
kon uştu :
«0 sırada yan ı m ızdan gıcır gıcır bir Mer
cedes geçt i . Bir de baktım: içinde SS subayları
yoktu beyler. Evet yoktu.»
Salonun bir gün öncekinin on misli ka h ka
halara boğulduğunu bilmem söylemeye lüzum
var mı?
129
Adam bu espri uğruna temerküz kampını
boyladı, ama Alman m izah tari hine de Hitler
den, Gestapolardan cak daha ömürlü, u nutu l
m a z bir hatıra bıra kmış oldu.
Diyeceğim, m izohio hiçbir kuvvet. hiçbir
sansür baş edemez.
Ona karşı en akıllı davranış geniş görüşlü
olmaya ca l ışma ktır.
Hatta icinizden gelmese bile. Sırt mert l i k
bende kalsın d!ye . . .
1 Kasım 1958
130
YA YA YA ŞA ŞA ŞA
DEMOKRASi ÇOK YAŞA!
131
değişti rmek nasıl müba h oldu ise. hele demok
rasi kuruldu kt�n sonra partiden partiye trans
fer olmak bizde bü sbüt ü n meşrulaştı.
Biri çıkıp da.
«Yahu sizde fi kir haysiyeti , vicdan kanaati
yok mu?» d iye kafa tutacak olsa . kon uşan,
«Ya sende?» sorusu ile zınk diye mat et
mek işten deği l .
Tencere d i b i n kara meselesi .
Falan polit i kacının. fi lan gazetecinin siyasi
kanaati ned i r sorusuna. hangi tarihte diye bir
kayıt eklemek zoru nluğu ya lnız bizi m toplumu
m uzda var.
Dü n Köylü Partisi canı çekti M i llet Partisi
ne dehalet ett i . , Bugün H ü rriyetci lerin a kl ı na es
ti CHP'ye katıldıla r. Hepsi aynı hamur değ i l mi.
yarı n bakarsın Yayiacı iarı n ya rısı M i l let pa rtisi
ne. yarısı da Gücbirl i ğ i n e geçebil ir. Bir başka
gün bir yeni duru mdan da usanan gayri mem
n u nlar hep birl i kte yeni baştan Vatan cephesi ne
göç ederler. Başı nız dönmezse seyred ip durun
bu köşe kapmacayı.
Günün biri nde bel ki. bir de gözü nüzü acar
sınız ki Demokratların yeri nde Ha l k Pa rtili ler.
muhalefette Demokratlar.
Hera kl i t ne demiş. Her şey d u rmadan a kı
yor.
Ama bizim nehir de d urmada n a kıyor. Ne
var ki dönüp dolaşıp başlad ığı yere gel iyor.
Son olaylar bir kere daha açı kca gösterdi ki
programlar. prensipler. idealler bizde sadece
göstermel i k birer vasıtadırlar.
Gaye, nasıl olursa olsun i ktidard ı r.
Mü barek olsun.
30 Kasım 1958
132
D!::V R i DA i M
133
ti idaresine bu inh isarcı gidişe karşı koymuşlar
yurdu gezmişler, halkı uyandırmaya ca lışmışlar.
O zaman da bir halk varmış. Vur ensesi ne
a l lokmasını. Mazlum sessiz, mütevekki l . .. Yıllar
yılı çektiği gecim s ı kıntısının, i lti mas ın, baskımn
vurgunculam lokma olmanın, hasılı i nsan yeri ne
konuimamanın öcünü, n i hayet kendi haklarını
savunanların safı na katılıp onları i ktidara ge
tirmekle almış.
Bugün de halkın bezdiği bir idare ve halkın
haklarını savunmayı üzeri ne almış görünen gö
züpek bir muhalefet var. Ayn ı insanlar değ i l ger
ci. Farkı şu ki, yer değ iştirmişler. Aç, herhangi
bir 1948 gazetesi n i oku . . .
i nön ü 'nün 1958 turnesinde i ktidara yaptı
ğı i htarları o zamanki m uhalefet şefleri n i n nu
tuklarında kelimesi kel i mesi n e bulabBirsin.
Yarın bugü n kü h ü rriyetci. yani d ü n kü tek
partici leri n i ktidara gecerse, dünkü ideal ist ya
n i bugünkü oportünistlerin yine aynı celadeti
gösterecekleri nden şüphe olmasın.
Ta rih aslında bir tekerrür değildir, ama onu
tekerrür haline getiren bizim siyasi mayamız.
Bunu görmek icin eski kol eksiyon la rı karış
t ı rmaya lüzum bile yok.
14 Aralık 1958
134
EKS i G i MIZ :
SAGLAMA BASAN AYDIN
135
rarlamayacağı muha kka ktır. Halk Pa rtisi, artık
eski Halk Pa rtisi değ i ld i r. Bütü n ayd ı n la r şimdi
onun safı nda toplanmış gibidir. Liderleri nin
eski h uyları tepse bile, bu şuurlu kitle onu bu
sefer bu yolda n men edecektir. i nkar edemez
siniz ki, bugünün bütün ümidi i nönü'de toplan
mış bulunuyor. Onu desteklemek, iki ya na karşı
da şüphecilik göstermekten eli kolu bağlı pasif
bir tarafsızlı kta n daha ya pıcı bir iş olmaz m ı .
O şöyle bu böyle dersek biz k i m i tuta lım?.»
Bugün birçok ba ğımsız vata ndaşın bu oku
yucum g i bi düşündüğünü bil mez değ i l i m . Böy
lelerine ne ya lan söyleyeyim, aşırı iyimserl ikle
rinden ötürü gıpta bile ed iyorum. Ama ne ya
zık ki, ben.- bu kada r iyi mser ola mıyorum.
Bu memlekette i tti hat Tera kki'den beri her
yen i parti vata ndaşın hep bu kolay inan ırlığ ına
safca sına iyimseııl iğ i ne basa ra k i ktidara yük
selmiş. i ktidarda ka lmış. ama her parti de bir
müddet sonra ayn ı vatandaşı haya l kırıklığına
uğratmıştır. Pol itikadan nefret ettiğim, ne bu,
ne de şu pa rtiden en küçük bir menfaat bekle
mediğim için hamdolsun bugüne kadar kalem i
m i ya lnız kendi görüşüme, düşün üşüme göre
kulla n d ı m . Bunun için kimin i nanarak, kimin
ya rın kapaca ğ ı mevkileri menfaatleri düşüne
rek sırf göze g irmek için muha lefet yaptığını da
çok iyi bi liyoru m . Yine yarın bugünkü imanlı ( ! )
ideal istlerin başım ıza ne bela kesi leceğ i n i görür
g i bi ol uyorum. Okuyucu m u n Halk Partisi kadro
su içinde topland ığını söyled iği ayd ı n lar içinde
bir kı smı maa lesef bu soydan i nsanlard ı r. Ama
kabul ederim ki . coğun luğu memleket hayrı na,
ça lışmak, yurtta gercek demokrasiyi yerleştir-
136
rnek isteyenler teşkil ediyor. Şimdi sorarım si
ze, iktidardakiler muha lefette i ken iyi n iyetıli ide
alist aydın ların çoğu , bu parti saflarında top
lanmış değ i l mi idi ler? Demek ol uyor ki biz i m
aydın lar, hakl•ı olarak, hep gayri memnunların
safın ı terci h ediyorlar. Ama sonra iktidara ge
çi nce ya başları dön üyor, idareimaslahatçı olu
yor, ya da istifa ed i p muha lefete geçiyorlar. Bu
günkü m uha·lefeti n safla rında gördüğümüz ay
dınların yarısı eski demokratlardır. Yarı nki mu
ha lefeti n aydı nları n ı n b i r büyük kısmını şimd i ki
Halk Partisinden ayrı lacakları n teşkil edeceği
gibi.
Bugünün bütün ümidi inönü'dür lafını da
çok alaturka bulduğumu söylemeliyi m . ille bir
put bulup ona sarılmak bizim uyuşukluğumu
zun, şahsiyetsizliğimizi n . sorumsuzluk temayü
l ümüzün bariz bir delilid i r. Biz ancak i nsanları
putlaştırıp her şeyi onlardan be klemek h uyu
muzdan sıyrı l ıp, prensiplere. ideal lere bağlanıp,
onları tek başı m ıza, sonuna kadar savunmak
sorumluluğunun şuuruna vardığımız gündür ki.
i leri bir toplum olmanın eşiğine basmış olacağız.
Okuyucumun. «0 şöyle, bu böyle; peki biz,
kimi tutalımıı sorusuna, iyiyi doğ ruyu demekten
başka bir diyeceğim yok. Bunu pa rtilerden bi
rinde görüyorsa ne ôlô. Yok göremiyorsa, eiıve
nişar düşüncesiyle birine bağ lanması n ı ben d ü
rüstl ükle. batııl ı l ıkla bağdaştıramam. Beni hoş
görsün.
Okuyucumun beni m enfi ve karamsar sanı
şına karşı dn söyleyecek iki lafım var. Ben asıl,
çaresizl ik içinde, bile bi le, tam i nanmad ığı bir
partiyi desteklerneyi üm itsizl ik alameti saya rım .
137
Bana gelince, ben i m tam i nandığım büyük bir
ideal var: Bu yu rtta şu parti nin, bu parti nin, fa
lan paşa nın, filan beyin sözü nün değ i l , i l min,
i l i m görüşünün hôkim olması icin uğraşmak,
pol itika alanının cok üstünde bir tarafsız aydın
lar otoritesinin, kemiyet bakımından ol masa da
keyfiyet bakımından kendini d uyuracağ•ı günü
gercekleş li rmeye çalışmak . . . Bence bir memle
ketin asıl sah ibi ne oy kalabalığı ne şu parU, ne
bu parii, ne o paşa, ne bu beyd ir. O memleke
tin ayd ı n , olgun, i l i m ve sanat adamları, düşü
nürlerid i r. Çünkü zamanla değişen h ü kümetlere,
i ktida ra rağ men, h i ç değ işmeyen, iyiye doğru
yönelmiş bir pusula rol ü oynaya n , yurd u n , asıl
temsilcisi değerler ölcüsünün nazımı, böyle şu
urlu ve bağ ı msız bir ayd ı n lar kitlesidir. Küçük
h esapla rın, egoist menfaatleri n , mü ptezel pol i
tika oyu nları n ı n dışında ve üstünde böyle nazım
bir değerler ölçüsü kuru labilmesi ise bu vasıfta
ayd ı n la rı n bu fikri son una kadar savunması lle
olur. Yoksa parti leri n ökselerine kapılıp eriyişi
ile değ i l .
Bu şuurdaki aydınlarımızın sayısı zaten az
ken onları da türlü yemlerle, ya da en zayıf nok
taları olan ideal lerinden ya kalaya n ve bir bağ ım
sız aydınlar murakabes i n i , otoritesini daha ba
şından baltelayan partilere biraz da bundan kız
gımm. Bil mem maksadımı anlata bildim m i ?
2 1 Aralık 1958
138
HEKESLE G ELEN DÜ G ÜN BAYRAM
139
gun teve kküle adeta zorluyorlard ı . Sağ olsun yi
ne cocuklar ve kad ınlar. Her şeye rağ men te
cessüslerini i l k açı klayan yine onlar oldu lar.
«Ne olmuş kuzum? Niye kal kmıyor bu
vapur?»
işte o zaman anlaşıldı ki. o ol gun tevekkü
le, o çok bilmiş susuşa rağmen bunun gerçek
sebebini pek bilen yoktu .
« Uskuru bozulmuş galiba.»
« H ı rsız a rıyorlarmış teyze.»
« Hayır katil varmış. Jandarmaların e l i nden
kurtulmuş. Sivil polisler girdi bi raz önce.»
«Yok efendim. Onlar l i man sü rvey kurulu
nun müfetti şleri . Bir tanesi bizim hacanağın
komşusu olur.»
« Haddi istiabiden fazla yolcu varm ış. On la
rı i ndirmek istiyorlar.»
«Her Allah'ın günü böyle gitmiyor muyuz?»
«Böyle saçma teftiş mi olurmuş. Bin lerce
kişi yağmur altında sucuğa dönd ük yarım saat
tir.»
«Zannetmem bu işte başka bir iş olacak.»
Hangisinin doğru hangisi n i n yanlış olduğu
kesti rilemeyen bu tahmin lerle kafa ları bir kat
daha karışan ta l i hsiz ve mazlum yolcular orada
üst üste .
Poyrazın ağzıı nda, yağmurun altında, tur
gondaki koyu nlar g i bi bekleşiyoriardı . Bir çey
re k daha beklediler. Yirm i dakika daha.
Ö nden, çok önden camlı kapıdan, vapuru
görebi lecek yerde olanlardan, arkalardaki kader
yoldaşlarıno arada bir gelişmenin safhalarını
bildiren haberler gel meye başladı.
«Başmemur geldi .»
140
« Kaptan gitmem diye ısra r ed iyor.»
«Yolcuları i nd i rmek istiyorlar.»
Arada öten bir düdük. Koşuşan iki insan
büyü k kitlede büyü k b i r ümit dalgalandırıyordu.
Ama sadre şifa verecek bir değişi kl i k olduğu
yoktu.
Bu suratsız kış sa bahı, erken saatte sıcak
yata klarından fırladı kla rına göre hepsinin ışı
vardı. Kimi mektebe koşuyordu. Kiminin davası
vardı. Kimi eksiltmeye g i recekti. Kimi ders ve
recekti . Kimi hayatı n ı n dönem ini teşkil eden bir
önem l i konuşmaya gid iyordu.
i laç icin b i r tek kişi çıkıp da,
«Ya h u nedir bu rezalet?» diye bir tepki gös
termiyordu. Bir ya rım saat daha geei nce telefon
edenler oldu:
«Ben Nuri. Kad ı köy vapuru kalkm ıyor. Sen
Rıza Beyi idare et. Kısmetse öğleye doğru ge
l i ri m.»
«Anneciğim sen soğu kta bekleme. Seferler
d u rmuş. Beni teyzam lerde bekle. i stanbul'a ge
cebi l i rsek sana telefon ederi m.»
Zayıf, beyaz saçl ı , bereli bir zat,
«Böyle bir muamele i le karşılaşan halk dün
ya n ı n hiçbir yeri nde bu miski nce tepkiyi göster
mez» diye m ı rıldandı. « Kendini bilen insan işi ne,
menfaatine gem vuran böylesine karakuşi bir
d u rum karşısında. amme hizmetinin bu a ksama
sı karşısında. ci leden c ı ka r, bağırı r. çağırı r, cın
gar çıkarı r. Biz burada uslu uslu, koderimize ra
zı, boynu bükük bekl iyoruz. Meheld i r ama bize.
Billahi meheldir.»
Böyle dedi ama, ke ndi de hesap sormadı.
141
Bağ ı rıp cağırmadı. Bunla rı söyleyip boşa ldı. Ga
zetesini açtı. Beklerneye koyuldu.
Hası l ı o binlerce kişi orada kırk dakika, elli
dakika, bir saat. bir saat bi r çeyrek bekledi. Li
man sürvey kuru l u müfettişleri olduğu söylenen
kimseler teftişleri n i biti rmiş olacaklar ki, o dolu
vapura I sta nbul'dan ce lp edilen boş bir vapur
yanaştı. Onun yolcuları bu yeni gelene a ktarıldı.
B i ri boş, biri dolu o iki i skeleden uzaklaştı. Ses
siz ve boynu bükük yolcular yine kuzu kuzu bir
yirmi dakika bekledi ler. Yeni bir boş vapur geldi.
O kalaba l ı ğ ı n üçte biri n i aldı gitti. Bi r başka va
pur geldi. Ka lanlar ona bindi.
Dem i n bizdeki miski nce tepkisizli kten yakı
nan zatın iki adım ötesinde d u ran gene bir
adam, herhalde a rada d üşünmüş taşı nmış, me
deni bir i nsan olmanın gerekleri n i onurunun di
binde duymuş olma l ı ki, birden oradaki bir De
nizyolları memurl!nun yakasına ya pışt ı .
« Ne demek» diye bağ ı rıyordu. «Ne demek
ben karışmam. Sen ka rışmazsan kim karışır.
Onu bul getir karşıma. M u hatabım kim bileyim
ba ri. Adam yeri ne koyup özür bile di lem iyorsu
nuz. Neden bekled iğimizi, ne kadar bekleyece
ğ i mizi söylemiyorsunuz.»
Etrafına büyük bir kalaba l ı k toplanmıştı.
Delikanlı büsbütün coştu . Araya g i ren iki kişi
onu yatıştı rmaya ça l ıştı lar. Yatıştıramadılar.
Başka iki kişi geldi koluna g i rip bir yere sürük
lediler. Belki kara kola. Hasılı delikanlı vapura
da binemedi.
Vapur ka l ka rken memurlar bi rkaç yolcuya
delikanlı meselesindeki suçsuzlu kları n ı an lat-
142
maya çalışıyor, yolcular, «Sizin ne kusurunuz
var a canım>) d iye onların gönl ü n ü at ıyorlard ı .
B u n u n giinlük b i r röportaj olmad ı ğ ı n ı sosyal
yaşayışımızın, halk psikolojimizin küçük bir olay
kadranına indirilmiş bir tasviri olduğunu anla
dıınsa Denizyolları n ı n ney i , yolcuların kimi, mıni
danan zatın neyi ve i ş i şten geçti kten son r,J
şecaat arz eden ateşli deli kanıl ının da kimi sem
bol ize ettiğini umarım ki kestirmişsindir.
Hay aklınla yaşa benim akıllı Devekuşum .
1 Mart 1959
143
HER KES GiDE R M ERSiNE. . .
144
Sen de düşün bak, Devekuşu. Hayat ı n her
alanı, her olayı icin doğru . Diyel im ki Beyazıt'ta
sın. Ga latasaray'a gideceksi n. Bu trafi k keşme
keşinde bunun en iyi yolu Galatasaray'a değil.
tam ters yöne, Aksaray'a doğru gitmek, Atatürk
Bulvan Unkapa n ı yol u i-le menzi line varmaktır.
Spor alanından bir örnek: Santroforsun.
ama karşı taraf m üdataası sana gedik vermiyor,
göz actırm ıyor. Taraftarla rının yuhalamasından
sıryrıima n ı n yolu i-leri yerine geri pas vermek,
beceri ksizliğini arkadaşlarına sektirmektir. Hem
bazen geri pasla kendi kalene gol atmak bile
mümkün olur
Diyelim ki. diplomats ı n . Yeni kurulan bir hü
kü meti tanımak için en iyi yol , onu kuranlara
i l k günü veriştirrnek son ra elini yüzü nü yıkayıp
iki gün önce i htilalci, baldırı çıplak sayd ı ğ ı n i n
sanların elini saygıyla sıkmaktır. Böylesi, onları
düpedüz ta nımaktan elbette daha bir değerlidir.
ic pol itikayı, bas ı n temasları n ı a l . Baz ı
meml eketlerde demokrasiyi yerleştirmek ıçın
demokrasiye karşı tedbirler gereki r. Bahar ha
vasına fırtınalardan, anlaşmalara boğ uşma lar
dan, fi kir h ü rriyet i ne hapishanelerden gidi lir,
i-nsan haklarını savu nan Fransa i hti lalini Bastil
le kavramından ayırabi l i r misin?
inceliğin basamağı çoğu zaman kalabalık,
hürriyetin zorbcılık, iyi l i ğ i n fena l ı ktır.
Belki bütün bunlar sana aykırı gelebi lir. Ba
na da aykırı gelebi lir. Ne var ki bize aykırı gel
mesi onlara ayk ı rı gelmeyebilir Doğru doğru
dosdoğ ru, dobro dobra . içi neyse d ış ı da o ta
rafl ısı. bizeeleyin saf ve toy, olayları hep tek
145
hatlı . tek ray üzerinden düşünmeye al ışmış ba
sit vatandaşların avuçiçi kadar küçük mantığı
bunlara ermez, el bette.
Pol itika kolay m ı , ne sandındı sen Devekuşu.
8 Mart ·1959
146
PUSU LA
147
d ı nlar çevresi ndeki tepki leri ni kastederek yaz
d ığ ımız belli bir şeydir. Soka kları al kan ıara bu
laya n deve kurba nları. resmi cami töre nleri ve
başka ld ırmaya yeltenen Attıtürk düşma n l ı ğ ı , acı
söylüyoruz. ama gerçek , bizi yine yeşi l bayrak
ların sakla ndıkları yerlerden çıkarı lmas ı na, bir
yeni Bursa hadisesine, hatta bir Menemen ayak
lanma s ı na bile götürebil ir. Bir zama nlar tek par
ti zorba l ığ ı na ve yolsuzlukianna bir ayd ı nlar
tepk isi olarak ortaya çıkan ve bu yüzden des
tekled iğimiz Demokratlar. büyük kitle n i n sem
patisini kaybetmek korkusu ile bu gerici hare
ketleri önlememek, hatta onları destekler gö
rünmekle tarih önü nde ağ!r bir sorumlu luğa
düşmekte olduklarını a caba ne zaman fark
edecekler?
Onların bu konuda k i tutumları muhalefeti
otomatik olarak Atatürk'ün ve devri m ieri n savu
n u cusu durumuna geti rm iş bulunuyor. Yurd u n
bütün i l eri fikirli ayd ınlarının l a i k l i k konusunda
Holk Partisinin tarafı n ı tutmak durumuna düşüş
leri de i.şte bu yüzden olmuştur.
Zaten ne h i kmetse bizim memle kette her
i ktidar ayd ı nları kücümsemiş, her muhalefet on
ları n sözcü lüğünü yapmaya calıışm ıştır. Bundan
ötürü şimdi bu konuda ve daha başka konular
da muhalefetle ayd ı nların bu arizi birl i ğ i n i bü
yümsememek ona fazla bel bağlamamak da ge
rekir.
«Bütün ayd ı nlar CHP safları nda birl eşi niı»
parolası n ı n savunucuları, bu arizi birl i kten kendi
savunuları na pay cıka rmaya kalkmama l ıdırlar.
Bugün icin Demokrat Pa rtiyi bu teh l i ke l i gi
d işten uyarabi lecek bir önem kazanabilen bu
148
birlik de, ne yazı k ki yine güvenil ir, sağlam, uzun
vadeli bir kuvvet değildir. Bugün devri mler ko
nusunda i nsan hakları, basın hürriyeti konusun
da daha başka i l kelerd e aydın ların tezini sav u
nan bir parti n i n , sırf siyasi gereğ i , sırf parti
özelliği gereğ i . bu ülkülerden ai veya çok uzak
laşacak zamanlar da olabilecektir. Bu bakımdan
bugünkü arizi ve görüşteki birliğin olsa olsa si
yasal bir önemi olabilir. Esasl ı bir etkisi olamaz.
Mesele dön üyor dolaşıyor, yine bizim bu
sütu nlarda h er zaman her fırsatta i leri sürdüğü
müz bir teze dayan ıyor. Biz memleketin ana da
valarında pusula rol ünü şu ya da bu partinin de
ğ i l , yurdun düşünürleri n i n , ilim ve sanat adam
larının en uya n ı k ve ileri fertlerinin oyna masını
savunuyoruz. Bugün pol itik cıkarı gereği nce ay
d ı na uya r görünen partilerin yarın aydına nasıl
sırt cevi rdi kleri, yeter bollukta örnekleri ile önü
müzde değ i l m i ?
Biz, ana davalarımızı, Atatürk'ün devri mle
rini en sağlam en güve n ! i ve isti krarl ı olarak
ya lnız ve ya l n ız partiler içinde erimemiş, bağım
sız, tarafsız, h erhangi b i r siyasal cıkar peşinde
olmayan, serin kafalı ayd ı n ların savu nabilecek
lerine inan ıyoruz.
Her yeni olay bize böyle bir manevi otorite
n i n varlığ ına ne kadar m u htaç olduğumuzu ye
niden duyuruyor.
22 Mart 1959
149
ILK TEPKI
150
kahve aylard ı r -hangi aylard ı r- yıllard ı r kah
ve perh izine al ışmış zava l l ı bü nyemde işte böy
Je bir oyun oynam ı ştı.
Dostum .
«Yurt dışı na çıkıp da bu çeşit kahve vaga
tonisine tutulan i l k Türk sen değilsin!> dedi.
Sonra hüzü nlü bir g ü l ümseme ile,
«Bunların sayısı son g ü n lerde bCısbütürı
arttı.» d iye ekled i .
Tabii ertesi g ü n kahveyi kestik.
Akşam tekrar beni yoklamaya gelen yaba
n ı n doktoru na bunu nasıl iti raf eders i n .
151
aç bıra kmasa lar bu terbiyesizl iği yapa r mı idim?
Günde bir fincan kahveyi bir Türk ayd ı nına çok
görmeseler ben yaban i l i nde rezi lcesine kahve ··
den hasta olur mu idim?
O an içinde bulund uğum ülke harp halinde
m ütareke ha l i nde bir ülke idi. Ama orada ayd ın
lar dünya n ı n dört ya nından gelen kitaplarla bes
len iyor, yemekten sonra şapır şupur kahveleri n i
içebi l iyorlard ı .
Benim ü l kem i k i n c i C i h a n Harbine bi·le g i r
memiş, uzun bir sulhun bütün n imetleri nden tay
da lanmış nad ir mutlu ü l kelerden biri idi. Memle
ketimin bu içinde bulunduğum kaşı k kadar ü l ke
ye kıyasla büyük topra kları, zeng i n madenleri ,
tabii kaynakları vardı. M emleketim durup durup
l ü ks araba ithal i için izin ler bile çıkarıyordu da
bir Türk vatandaşına insanın içini ıısıtan , yaşa
mayı renklendiren o küçük ama vazgeçi l mez
mutl ulukları. mesela bir yaba ncı kitabı bir fin
can kahveyi fazla buluyor, l ü ks sayıyor -ve şu
işe bak- şimdi bunun uta nması bana düşü
yordu .
Kahvenin, kita bın bol olduğu d iyarda b i r
daha ne birine, ne ötekine başımı çevirip d e
bakmadım.
2 6 Nisan 1959
152
i LLE BiR KlYASLAMA GEREKSE
153
iri gövdesi ile Herma n n Göring ve üstağmen
Brücker görülüyordu.
Onlar bu yürüyüşü yaparken pol is kuvvet
leri de boş durmamış. beled iye dairesine giden
yol üzeri nde en stratej i k yer olan Feldherren
hall e'de yeni harp kahramanları anıtının içi nde
ve önünde yer almışlard ı. Son dakika Freiherr
von Godin'in kamutasında yeni bir silah l ı pol is
birliği koşar adım gelerek bunl ara katıldı.
Alay gitgida ya klaş ıyordu. Pol is komutanı
n ı n «silah hazır» kam utası duyuldu. Mermer av
lunun içi bir an şarjör şakırtıları ile ya nkılandı.
Alay alanın başında görünm üştü. Işte bu sı
rada silahlarını doldurmuş bekleyen pol is kuv
vetleri içi nden bir komi ser koptu geldi. En iler
de yürüyen bayrakçının göğsüne ta bancası n ı
dayadı. Adam silah ı şöyle ya na itti. Ta banca bo
şa patladı. Ve işte ne oldu ise o zaman oldu.
Feldherrenhal le'n i n içinde siper alan polisler
göstericiler ii::>:erine yayl ı m ateş actılar. H itler'in
koruyucusu k urşunlardan koru mak için efendi
sine siper oldu.
«Tesl im olun, tesl i m ol un» diye bağ ıran
Scheubner - Richter'in sözleri ağzında kaldı. O
da kalbi nden v umlmuşt u . Düşerken eli nden tut
tuğu Hitler'i de yere çektiğinden Avusturya lı on
başı da bu a rada dir.seğ inden ya ralanmış ol du.
Baldırından önemli bir yara alan Göring sürüne
sürüne kurşun yağmurundan kaçmaya çal ışıyor
du. Tam bir ana baba g ü nüydü bu. Ka hramanlar
çil yavrusu gibi kaç ıyord u . Asfaltın üstü kan l ı
ölüler, inleyen ya ral ılarla dolmuştu. B u karışık
l ı k ortasında yal n ı z bir kişi, bütün bu olan bitene
umursamadan. iki yan ından v ızlayarak geçen
154
kurşu nlam aldırmada n , aynı tempo i le, aynı gü
ven le, hiçbir şey olmamış g i bi yürümesine de
vam ed iyord u : Gen eral Ludendorf.
Polis kom uta n ı ifrit old u :
«Gelmeyin general i m . Gel meyin diyoru m.
Ateş etmek zoru nda ka lacağım» diye bağ ırmaya
başlad ı. Sesinde komutadan, korkutmadan çok
ya karma, hatta isterik bir korku ton u gizli idi.
Ve Birinci Dü nya Savaş ı n ı n a k saç lı Alman ko
mutanı, elinde bastonu, başı nda melon şapkas•ı,
onu adam yeri ne bile kaymada n, söz leri ne pa
puç bıra kmadan i lerliyordu.
Biliyordu ki, şu alanı bir anda kana bu layan
Alman polisleri ona ateş açamazlard ı . Bi·liyordu
ki, aklı, i rısaf ı, sağduyusu, sağlam bir bel leğ i
olan herha ngi bir Alman, insanlıktan çı kmadan,
Alman l ı ğ ı n ı irikôr etmed en, soysuzluğu ve nan
körl üğü göze almadan namlusunu ona çevire
mez, nGmlusu ona çevri l m iş bir :cilah ın tetiğine
eli varıp çekemezd i . Yaşl ı general milleUni iyi
tan ıyormuş. Düşüncesi doğru çıktı. Ve Ludendorf
onların gözünün içine baka baka yürüd ü . Ta
ya nlarına kadar geldi. Kimse silah atmak şöyle
dursun, kılına bile dokunamad ı. H itler ve arka
daşları n ı beşer yıl ağır hapse mahkum eden
mahkeme bile onu heraat ettirmek zorunda koi
dı.
Düşün ki, Devekuşu bu, herhangi bir gös
teri de değildi. Bunun b i r ihtilal, bir h ü k ü met
darbesi başla ngıcı olduğu hükümet tarafından
haber alınmış ve gerektiğinde ateş aç emri ve
ri lmişti . Ona rağmen h i çbir Alman tarih olmuş
bir u l u i htiyara ateş açamamıştı.
155
Demokratik olduğ u n u savunan b i r re1 ı m ı n
içinde, bir muha lefet başka n ı n ı n . kanunların
kendine verdiği en meşru hakka dayanarak par
ti arkadaşları i le yurt i ç i nde bir propaga nda ge
zisine çıkışını Faşistlerin Roma'ya, Nazilerin Mü
n i h'e yürüyüşüne benzetmeye kalkmak hangi i n
safa, hangi an layışa . hangi sağduyuya sığar.
bunun ya rgısını sana bı ra kıyorum Devekuşu.
Ama ille bir benzetme yapmak. bir kıyasla
moda bulu nmak şartsa. bu a nlattığ ı m olayla
bizdek i olaylar arasında başka bir kıyaslama
yapılabil i r.
Orada soysuzlaşmış bir savaş sonu Alma n
yasında bile, b i r ihtilal sırası nda bile yurda bü
yük h izmetleri doku nmuş bir genero l e el kald ı
ramayan bir kad irbil irlik. Uşa k'ta i s e ömrü b u
mil lete h izmetle geçm i ş bir başka tarih olmuş
genera l i n bir eski devlet başka n ı n ı n kafasına
hem de sırf meşru parti ödev i n i ya parken f·ı rla
tılmış bir taş var. Fikirl e gözden düşüremedik
leri bu ak saçl ı i ht iya rı kol kuvveti i le yere düşü
rüp susturacak. elden gelse daha fazlasını da
ya pmaktan çeki nmeyecek kadar gözü nü hırs
bürümüş b i rkaç da olsa . na nkör, soysuz var.
Biz m i l letçe Almanlardan daha mı nankö
rüz? Asla Uşa k olayının fa i l ieri aranıp ortaya
çıkarılacak olsa . bunları n ne Türklükle, ne de
i nsanlıkla i lgisi ol maya n b i rtakım i l kel, zava l l ı .
ümmi yaratıklar olduğ u n u görüp, öğ renip, biraz
olsun ferahlayacağız.
10 Mayıs 1959
156
KiMi N HESABl NA?
157
Partil er, karşı tarafın adamını kol lamaktan
kendi yapacaklarını düşünmeye vakit bulamı
yorlar. Demagoji, alanı boş bulup geliştikce ge
lişti. Artık şefi erin en küçük hareketi l nönü'nün
ramqzan günü sigara icişi, başvekilin elinde
tespih bulunuşu, kitlenin sevgisi ya da nefreti
ni sömü rmek icin silah g i b i kullanıl ıyor.
i şin kötüsü, «Dervişin fikri ndeki ne ise zik
rindeki de odur» gibilerden artık partiler dışın
daki her günkü yaşayışta , her basit vatandaş ı n
her basit hareketinin altında da bir taktik arar
olduk. Ali Bey, gecim sıkıntısı ndan m ı yakı nıyor.
Taktik: Vel i Bey Ameri ka'dan gelen tavu kları mı
beğenmiyor: Taktik . .
H e r hareketi ille bir siyasal cıkar ölçüsüne
vura n bu garip anlayışı n hele geçen hafta şa
heser bir örneği ile karşıl aştık:
Ramazandan cesaret alan bereii i eri n genc
lere büsbütün düşmanca baktığı, spor kul üple
ri n i n önemli maciardan önce, evde kalmış kart
kızlar gibi Eyüp Sultanda adak adadığı, din tö
renleri n i n devlet el iyle camil erden sokaklara.
radyol am taşırıldığı, gericilik ile tanınmış gaze
tecilerin basm alanında yine at oynatmaya baş
ladığı bir anda uyanık Türk genel i ğ i n i n soru m
luluğunu duyup sesi ni işittirmesini b i le bir kış
kırtı sanmak kadar i leri g idenler ol du. Geneler
bu yüzden sorguya çek i l d i . On altı saat ac. uy
kusuz, a i leleri telaş içinde bırakıldı. Kendi lerine
kimin hesabına. ne maksatla böyle davrandıkla
rı soruldu.
Aslı nda bunun da olağan sayılmaması ge
rektir. Ya biz yinP. siyasal partilerin her davra
nışı nda bir cıkar aramavı bir derece anlayalım.
158
Ama ne olur, ne olur, tertemiz pırıl pırıl, taraf
sız olabi lecek kadar kendine güvenli ve ülkücu
Türk gencliğini böyle kışkırt ı lara, cıkar oyu nla
rına, oy avcı l ı klarına pabuc bıra kacak tay bir
sürü san ma kta n vazgeçe lim. On ları olsun, sizi
kim kışkırtt ı . kimin hesabına böyle davran ıyor
sunuz gibi soru larla kirl etmeyelim.
Çünkü her seferinde bu soruların karşılığı
aynı olaca ktır.
Bizi kim m i kışkırttı, Atatürk. Kimin hesa
bına mı ça l ışıyoruz: Bize emanet edi len devri m
leri korumak, ortaçağ geriliğinden sıyrılmış ile
ri bir toplum olma ülküsü hesa bına . . .
159
BABA KORKUSU
EVLAT SEVG i S i
160
i l e i ktidara gelen ama işine gel meyen gazeteci
Ahmet Samim'i köprü başında öldürmekten ce
kinmeyen i ttihat Terakkiye bak.
Düşünce erki nliği yönünden hep bu çeşi t
zorbalıkların at aynatt ı ğ ı geçm işimize bakınca,
Atatürk zamanını yine de bir i nsaflı, geniş görüş
devr1 saymamak elde m i ? i htilal i n i l k yıllarındaki
bazı haksızl ıkkır bir yana bırakılırsa, tek parti
tekeli ne, Takriri SükOn Ka nuniarına rağmen bu
devrin yine de özel bir olgunluğu olduğu, hele
bulunduğumuz acıdan g eri bakılınca, büsbütün
ortaya çıkıyor.
O devir demokrasiye gerçi çok uzaktı, ama
bazı bakımlardan bugünkünden yine de biraz
daha yakındı. Arif Oruc'u düşün Devekuşu .
Adam neler yazardı da yine hapsi boylamazd ı .
Şeh i r Tiyatrosu ne piyesler oynar, Ankara Cad
desinde ne kitaplar bas ı l ı rdı da savcı bana mısın
demezd i .
M ecl iste yumruk kavga n e kelime? Birbi
ri ni senlemek, bel i rl i saygıı sın ırları nı aşmak ki
min haddine? Ö ğrenci kongreleri nde, değ i l bir
biriyle boğuşmak, dış d üşmana bile yüce gön ül
lülük gösteri l ird i .
H i ç u n utmam, Razgrad'daki Türk mezarl ı
ğ ı na saldıran Bulgarlam karşı yaptığımız bir öğ
renci gösterisinde Şişl i 'deki Bulgar mezarl ığına
bir celenk koymuş o ba rbarl ığa bu i neel ikle kar
şılık verip ölülere nasıl devranılması gerektiğini
o sansar ru h l u yaratıklam göstermek istemişti k.
O yıllarda bir gene cekinmeden Atatü rk'e,
«Sa na .i i ktatör d iyor.Janı d iye bir çıkış ya
pa bilir. Atatürk de ona gü lerek, « Öyle olsa sen
şimdi bana bu soruyu soramazdı n ıı diye cevap
161
verebi li rdi. Bütün bunlar bugün mümkün mü?
Neden? O ta rihlerde birden. m i ll etçe, geniş
görüştü, olgun . demokrat birer i nsan m ı ol uver
m iştik? Hiç sanm ıyoru m .
Sadece onu saydığımızdan, onun bizi batı
ölcüaünde t-ir toplu m olma yol u nda görmek is
teğ i n i bildiğ! m!zden.
Dış görünüşü müze, kılığı mızn, nası l onun
hatırı icin çeki düzen veriyor idiysek. i ç hayatı
mıza dn onun gösterd i ğ i yönlerin değer ölçüle
rini yer!eşti rmeye ca l ışıyord u k .
Içimizden geldiği icin m i? Sırf çok sevip
sayd ığ·ı mız babamız bizi böyle görmek istiyor.
kızmasm. kırılmasın d iye . . .
O devrin bu zorlama olgunluğunda onun uc
ları havaya ka l k ı k sarışı n kaşla rı n ı n payı büyük
tür.
O gür kaşlar ortadan ka l kı nca öğretmen
siz kal mış sın ıfta ki ya ramaz öğrenci lere dön
dük . . . Artık birbirimizin kafasına s ilgi fırlatıyor,
iskemieleri ne iğne koyuyoruz. i ç i m izde yerleş
miş bir demokrasi duyg usu zaten bulunmad ığı
icin düşü nce tartışmasını bir yana bı ra ktık, öl
cüsüz, frensiz, bütün i l kel i çgüdülerimizle birbi
rimize saldırıyoruz.
Bizi tutacak baba sayg ısı, baba korkusu
kalmadı ise, evlat sevg isi de m i yok dersin De
vekuşu.
En görgüsüz ana baba bile terbiyeleri bo
zulmasın d iye cocu kları nın önünde kavga et
mezler.
Bizi böy l e görüp böyle yetişecek demokra
siyi bu sanacak ya rınki kuşaklara yazık değil
mi? Bari onları düşüneli m . . .
24 Mayıs 1959
162
ÜNIVERS i TENIN CEVABI : SSO
163
versitenin işl eri di kbaşlılıkla değ i l , olsa olsa
böyle karşı,l ıklı bir dostluk ve uysa l l ıkla yürürdü.
Başba kanın özel doktoru, yakın dostu, yol ar
kadaşı bir rektör, ü niversite icin bulu nmaz bir
nimetti . 1
Buna karş ı l ı k Sıddık Sami Onar'ın rektörlü
ğünü destekleyenler ise, h er şeyden çok onun
kuvvetli kara kteri n i ve seeiyesini göz önünde
tutuyorlard ı . Onar'ın ü n ü ya lnız kendi dalıında
milletlera rası büyü k bir otorite olmaktan gelmi
yordu. O, olduğu günden beri haksızl ıkla, zorba
l ı kla her gördüğü yerde savaşmış, bilimsel ta
rafsızl ığın ve bağımsızl ı ğ ı n vurd umuzdaki baş
savunucusu olmuştu. Üniversiteye yapılan her
karışma, profesörlerin d üşünce bağ ımsızl ığına
yönelmiş her bas kı, karşısında Sıddık Sami
Onar' ı bul uyor, onun olgun kişi liğinden, bükül
meyen seeiyesinden cekin iyord u .
Kubalı meselesindeki usulsüzlük karş ısında
Onar' ı n h ü kü meti dava etmeye kalkışı ve dava
sonunda h u ku ken suçlu düşürme ihtima l i n i n ik
tidarı nasıl korkuttuğu hatırlardadır. O mesele
nin tatı<ıya bağ lanmasında bu vukuflu d i renişin
rol ü pek büyük olm uştur.
işte onun bu hakcı yönünden ötürü, onu tu
ta nlar bil iyorl ardı ki, Sıddık Sami Onar rektör
olursa ü niversitenin bilimse l onurunu her şeyin
üstünde tutaca k, h erhangi bir tavize asla ya
naşmayaca k, yersiz ve ham karışma ları daha
eşikten geri püskürtecektir.
Seçim günü sıra meselesini hiç tartışmayıp,
kend i lerine olup bitti şeklinde sunu lan adayları
oylamaya geçen ve son u nda Sıddık Sami Onar'ı
üstün çoğ u n l u kla rektörl üğe seçen profesörler
164
ü n iversitenin onuru n u , tavize ve oportün ist bir
tutumu yeğ gördüklerini açı kça bel i rtmiş, olgun
luk sı navla rı n ı vermiş ve böylece halk gözünde
de tem ize çıkmış oldular
Prof. Sıddık Sa m i Ona r'm on iki yı l sonra
kendine çok yaraşan rektörlük koltuğuna oturu
şu ya lnız ü n iversiten i n h ocala rı n ı , öğrenc ileri n i ,
hademeleri n i değil, b ü t ü n aydı nları , bütün ul usu
da ne kadar sevindirse ye rid ir.
Rektörlüğe SSO seçi l mese idi. Ya kında bu
biricik fikir ka ıl emiz i n burcundan da acıklı bir
SOS çeki lmesi pek m u htemeld i .
28 Haziran 1 959
1 65
ASIL O GÜN
166
adamları n ı n özrü de Abdülham it' i n k i n i n aynı idi.
M i l letin selameti namına . . .
Görü nüşte b u özürle, ama aslı nda sımsıkı
yapışt·ıkları i ktidarı kaptırmamak korkusu i l e,
i l k ülkücülü klerine taban tabana z ı t bir fikir ta
assub u na kapılan, Prens Sabahattin'i yurt dışı
na kacıran, mizahı dahi hazmedemeyip Refik
Halit'i Sinop'a süren , i sta nbul'da kileri si ndiren,
rejimin kirıl i camaşıriarı n ı korkusuzca ortaya dö
ken tertem iz ülkücü Ahm et Samim'i sokak orta
larında öldürtüp terör yarata n insanlara bol ke
seden Türkiye'de bas ı n h ürlüğünün öncüsü gibi,
ü n ler bağışlamak tarih i kahkahal arla güld ürse
yeridir.
Bu bakımdan 24 Temmuz sadece kurusıkı
bir bas ı n h ürlüğü özlem i n i n belirtilmesinden öte
ye gidemem iştir. Arkası gelmem iştir. Gerçekle
şernemiştir
Sade o devirde değ il bugüne kadar da.
M ütareke devri gazete koleksiyonları n ı n
gravyerpeyniri görü nüşlü makal elerine bir göz
atarsan sansür biti n i n o devirde de fikir ürün
leri ni ncı s ı l kemlrd l ğ i n i anlarsın. Atatürk'ün za
m a n ı n ı , tı Cı1.ü n olumlu devrimlerine rağmen, dü
şünce hürlüğü ba kımından. bas ı n h ürlüğü yö
n ü nden örnek bir devir saymaya ne yazı k ki pek
lmkôn yoktur. Tertipli ve tehl ikesiz Ali Rana Tar
han m u hclefetinden gayrısına tahammül ed il
med iği. örfiidaren i n cart curt gazete kapattığı
Inönü devri de öyles ine.
Va sonra ki·ler? Gercek ve katıksız bir de
mokrasiyi getirecekleri n i umdurup içimizi kal
dırd ı ktan sonra başa geeince ayıpladıkları o es
ki ve aynı yol u n yolcusu olan hatta Türk düşün-
167
ce ve bası n tari h i nde en fazla gazeteciyi hapse
atma rekoru kıran şimd i k i ler mi?
Sen i n anlayacağm sevgili Devekuşum, bi
zim memlekette her re j i m bir öncekini devirmek
için düşünce ve oas ı n hürlüğüne tarafl ı görün
müş, ama bir kere başa geçince «sela meti mil
let» , «u lusal me nfaatlen> , «Türkiye'nin özel du
ru m u » , «içi nde bu l u nduğu muz kritik devir» gibi
sınırlama sebepleri i le o hürlüğü hep kendi cı ka-
rına yontara k kesip kuşa çevi rmiştir.
Oysa ki. basm hürlüğü, dünya n ı n bütün sağ
duyu memleketleri nde bir ve ayn ıdır. Ben i m an
ladığım, bize göre . . . gibi özel yoru m la ra , kısıntı
Icra e lverişl i değildir. Bunun e n basit ölçüsü, ga
zeteci nin, belgesi ni gösterabiieceği her gerçeğ i
e ngelsiz olamk yaza bilme hakkıd ı r. Başta kilerin
işine gelsin ya da gelmesin. Çünkü bas ın geçici
olan başta k i leri n değil ka lıcı ola n kamu n u n .
toplumun h izmeti nded i r.
Gerçe k basm hürlü ğ ü , gerçe k sansürden
kurtu lma bayra m ı n ı biz asıl toplumca bu gerce
ği beni msediğ imiz. kendi kend imizi aldatmak
tan vazgeçtiği miz g ü n kutlayacağız Devekuşu.
2 6 Temmuz 1959
168
FAYDALI ALAYLAR
169
rejimin aksaklıklarıyla, ahlak düşüklükleriyle ve
bilhassa bir toplum için en büyük tehl i ke olan
bireylerin kendi kabuğuna büzü lme ve nemela
zımc ı l ı k tutumu ile savaşmakiır.
Gomulka rejiminin g en işgörürlüğünden fay
dalanan bu gençler, ne yaz·ık ki h ü kü met değişi
m i i le birlikte güçlü k lerle karşı laştı lar. Sansür
tepelerine bindi. Sansüre göre programları pa rti
çevre lerince onaylanamayacak kadar ağ ırdı. Ne
var ki. geneler bu durum karşıs ında u mutlarını
yitirmed i ler. Ikinci programlarını hazırlamış bü
yük masraflara g irmişlerdi. Bunu bir kere parti
temsi lci·leri ve sansür memurları önünde oyna
mayı teklif ettiler.
Bu a laydan a n lamayan, som u rtuk, on. on
beş resmi seyirci önünde bütün prog ram ı olanca
h eves leri, can l ı l ı k!arı, h ızlar·ıyla oynad ı lar. Bü
tün espri ler bir duvara çarpm ış g i bi etkisiz kalı
yordu . Ama i ki nc i kısımda, o asık suratların bile
yüzü yavaş yavaş gevşemeye, azarlamaya a l ış
mış o sert dudaklarda yumuşak kıvrımlar bel i r
meye başlad ı . Bir kahkaha buzları eritt i . Ondan
sonra sa nsür kurulunun da bazı ları robotlardan
değ i l , i nsanlardan kurulu olduğu a n laşıldı. Sa nat
ve m izah sansürü yen m işti.
Şimdi aynı kabare b i rkaç ufak değişi k l i kten
f.onrn programına yeniden başlamış bulunuyor.
lsra i l 'e g ittiğ i mde bende en büyük izienim
bırokan olayinrdan birinin bir kabarede gördü
ğ ü m çok ağır dozlu bir siyasal revü olduğunu
!sra i l no �ları m arasında değerl i okuyucuları ma
bildirmiştim Oranın bamte l i olan tabu kon u, di
ne ve d i n adnmlarına bile d i l uzatan bu revüde
170
günün siyasi olayları ve adamlarıyla da olmadık
alaylar yapılma kta idi.
Gerek bu kabareden, gerek lsraH radyo
sundaki bir m izah yayın ı ndan gocu nan bazı me
busları n h ü kümelin d i kkati n i çekmeleri üzerine
Başvekil Gerian 'un tepkisini burada tekra r et
mekte fayda vard ı r Bunları dinlemediğini, dinle
d i kten son ra bu konuda düşü ncesi n i bildireceği
n i söyleyen başvekil, e rtesi <?tu ru m mebuslara
şöyle demiş: « Di n ledim, aleyh ime olmasına rağ
men cak güldüm. Böyle hoş bir programı kes
meye benim elim varmaz. Va rsın devam etsin
ler.»
M ü n i h'teki Kleine F reiheit (Küçük Hü rriyet)
adlı kabaredeki skecler ise Fransa'daki benzer
leri nden hiç de nşağı kalır soydan değildirler.
Başveki l ieri dantelalı donla sa hneye cıka
ra n Fransız kabare ve revülerini ise hiç anmıyo
rum.
B ı rakın, Fransa g i b i hürriyetin kaynağı ya
da Alma nya gibi hü rriyetten uzun zaman yoksun
kalmış olsa bile yine de Avrupa'nın kültür ve
edebiyat temelleri nden b i ri olan bir ü l keyi, tek
parti i·le idare edi len Polonya'da, israil gibi dört
bir ya n ı teh l i ke i le sarı l ı her an teti kte küçücü k
bir ülkede bile mizahın vazgeçil mez bir ru h su
pabı ve k ı rıoı, yıkıcı tenkidi n ya da sinsi kinleri n
panzeh i ri olduğu, o ksa k hkları düzeltme bakı
m ı ndan ciddi makalelerin yapamadığı n ı yaptıığı
Iki kere i ki dört eder gibi anlaşılmış bulunuyor.
Kendi kendisi i l e alay edebilmek, kendi ku
surılarına karşı tarafsız bir uzaklık kazanabil
mek, daha iyiyi özleyen , daha kusursuza yöne
len bir ru h tutu munun i l k aşamasıd ı r.
171
Te nkidi kald ı ramayanlar. şokayı kakaya
alanlar. hücumdan korkanlar. o layı doğmadan
boğmaya kalkan lar, yal n ı z kendilerine yön vere
cek olumlu b i r ışıktan olmuyorlar. Toplumu da
en fayda l ı bir kuvvetten yoksu n bırakıyorlar.
6 Eylül 1959
172
AYDIN D Ü ŞMANLIGI
1 73
diye hayıflanan Haşim Paşa misali, «ŞU ukala
aydınlar olmasa» yurdu daha iyi idare edecek
leri n i sanıp durmuşlardır.
Köyl ünün gön lünü hoş etmek icin, tücca rın
oıka rını gözetmek icin, zenginin otomobi l i n i yur
da rahat sokabi lmesi, vatandaşı n bol bol i skoc
viskisi icebi l mesi icin sayı l ı dövizi mizi cömertçe
harca ma kta n cekinmeyen hükümetimiz, bir çöl
sessizliği ve hareketsizl i ğ i icindeki kültür cevre
m izde aydının tek gıdası olan yabancı kitabı,
ucuz, ucuzu geçti k, karaborsa fiyatından aşağ ı
ithal etme kon usunda en küçü k bir cabayı lü
zumsuz saymakta d i ren miştir.
Ayn ı makam lar, Avrupa'ya dinlenme gezisi
n e cıkan olaturka ses sa natkö rianna binlerce
lira l ı k dövizi h ediye ederken aydınları n , hele mü
zisyenlerin kaçını lmaz i htiyacla rından olan kla
sik müzik pla kları n ı lüzumsuz bir l ü ks sayıp on
dan döviz esi rgemişlerd i r.
Bereket versin, geçen gün gazetelerde cı
kan bir haber bundan böyle bu sokar yol un i k
tidar tarafından da fark edi ldiğini umduracak
soydandır. Hükümetin klasik plak ithali icin dö
viz ayıraca ğını müjdeleyen bu havadisi şu kitap
karaborsasına da son veri l eceği müjdesi n i n ta
kip etmesi ni dileyel i m .
Ama, aslında b u n l a r şimdiye kadar h içe a l ı
n a n aydına ya pılmış tavi zler olmaktan cok sade
ce bir haksızl ı ğ ı düzeltme yol undaki i l k küçü k
adımlar sayı lmalıdır. Ö nemli olan, tek tek şu ya
da bu icraat değ i l , ayd ı n ı hiçi mseyen tutumun
kökünden değişmesidir.
Büyük u l uslar aydınları lle övü neb i len u l us
lardır.
11 Ekim 1959
174
BIRAZ Ö LÇÜ
175
nu ksever, en an layış l ı u l uslarından biridir, ama
kon uğun bu kadar sayg ısızma da kimsenin ta
hammülü ölcüsüz değ i ld i r.
Ameri kalılar acaba neden böyle davran ı
yorlar?
Bunun i ki sebebi olabil ir:
1
- Ya özellikle bize. Türklere bir h ı ncları .
cocukluktan beri a leyh i mizde aldı kları kötü tel
kinlerin, ana babalarından duyageldik leri yanlış
bilginin etkisi ile bir garezleri var ve şuuraltın
tındaki bu küçü mseme ve kin tortusu bi raz icin
ce yüzeye çıkıp bu gibi aşırıl,ı klara sebep ol uyor.
2
- Ya hut da Türkiye'ye karşı herhangi bir
kuyruk acıları yok da bu onların genel olarak bir
hastalığ ıdır. Belki de, her ü l kede, her u l usa kar
şı aynı şımarıklı kları yapıyor, direkiere tırmanıp
o ulusun bayrağını parcalıyor, can kulelerine fır
layıp o ü l kenin mukaddesatma küfü r ed iyorlar.
Eğer birinci şık varitse, bunun pek yersiz
bir şey olduğunu sevimli dostlarım ıza hatı rlat
mak isteriz Kendileri n i n ki nden cok daha eski
ve köklü bir medeniyeti n varisi olan bir u l usun
insanları n ı . bugün biraz sıkıntıdalar diye hor
görmeye kalkmak pek çocu ksu bir tutum olur.
Evlerinde aldı kları tek tarafl ı kötü propaganda
nın etkisinde kalmış olsalar bile, bunu daha
Türkiye'ye aya k basar basmaz düzeltmemiş ol
ma ları . olsa olsa kötü n iyete ya da i nada yahut
da kötü n iyetli bir i nada verilebi lir. Kendi ü l kele
rinde hôlô yirminci yüzyı l ı n ortası nda, Hitler'de
ayıpladıkları ırkçılığın siyah beyaz çekişmesini
olağan görmeye a l ışmış sevi m l i dostları mızı n . ta
on beşinci yüzyıldan beri bütün azınlı klarla çe
şitli din görüşleri n i n ya n yana kardeşçe yaşa-
1 76
d ığ ı bu genişgörü rl ük ü l kesi ne biraz daha say
g ı l ı olmaları h i ç deği lse, bu saygı ile içlerinden
sökemed i kleri antipati leri n i . sahte de olsa di plo
matik neza ketle pe rdelerneleri gerekmez mi?
Yok, eğer i ki nci şık varitse. ya n i bu ahbap
ıar her gittikleri yerde böyle davranıyorıarsa. o
za man hatı rıatal ım ki. biz herkes değiliz. Ame
rikalıların işgal bölgeleri nde yapt,ıkları n ı Türki
ye'de de yapmaya kalkmala rı saygısızl ığın da
niskası olur. Her ulusun tahammül sın ı rı kendi
n e göred ir. Un utmamalı ki Türkler, m üterakede
işgal a ltı nda i ken dahi bu şekil hareketlere mü
saade etmem iş. her terbiyesizl iğin cezasını ken
di leri vermesini bilmişlerd i r.
Bazı meselelerde, hatta demokratik hak,ları
üzerinde pek titiz davra nmadığı icin pek kalen
der sa nılan bu ulusun. ulusal onur ve kutsal
değerler konusu nda h iç , ama hiç şa kasıı yoktur
Ameri kalı dostlardan ricamız, dışa rı gönde
recekleri askerleri n i hiç değ i lse küçük bir ulus
la rarası adabımuaşeret kursu ndan gecirmeleri.
gittiğ i yerde sekiz yaşında bir cocuk psikolojisi
ne yaraşır şımarıklıkla ra m üsait olanları yu rttan
dışarı sal ıvermemeleridir
1 5 Kasım 1 959
1 77
OY HAZRETLEH i NE SECDE
178
göre Sosya l ist Partinin kuruluşundan bu ya na
100 yıldan beri ancak dört buçu k yıl i ktidara ge
l i p 95,5 yıl muhalefette pi neklemek zorunda ka
lışının sebebi. seçmenierin sosya l istleri de ko
mün istler g i bi Marksizmin, dolayısıyla da sınıf
kavgası ve işçi ihtila l i n i n bir organı görmeleri
imiş. Şimdi bu ideolo j i k i l keleri safra g i bi atıp ha
fifleyince manevra ka biliyetleri genişleyecek, ye
ni ve tavizci bir programla partiye sevki -açık
cası oy- toplamak çok dahC' kolay olacağ ı n ı
san ıyorlar. Nitekim b u ma ksatla ilkin Marks'ın
«afyon» sayıp karşı olduğu, sonra Erfurt tüzü
ğünde dnha hoş görü r g i bi açıda n . herkesi n ken
d i bileceğ i «özel bir vicdan meselesi» olara k
kabul ed ilen d i n kon usu yimi programda büsbü
tün başka bir acıdan ele alınma kta, kilisen i n
faa l iyetine saygı göstermek ve b u n u devletçe de
desteklemek gereği savunul ma ktadır. Bundan
ötürü de Almr.m Sosya l i st Partisi n i n kol ları bü
tün Hıristiyan1nra sevgi ile açılmıştır. Bu kuca
ğın bi rkaç mi lyon oy toplayocağı umulur. Ayrıca
yine bu yeni prog ramda şahsi teşebbüsün des
teklenmesi de karar a r ı na a l ınmış parti orta sı
nıf cıkarla rı n ı n da sözü mona bir sözcüsü pozuna
bürünmüştü r. B! rkac m i lyon oy da bu canipten
ka zanılırsa a kılları nca i ktidar h ü lya larına hayli
ya klaşmış oluca klar.
Bu sade olağan üstü deği l , olağanüstü ga
rip de olan kongrenin hayli i lg i nç geçtiği a n laşı
l ıyor. Bu tra j i komedya nın son perdesi n i n en
sürprizli sahnesi o zamana kada r aşırı Marksist
liği ile ta n ı nmış Herbert Wehner'in Itiraz etmek
Icin çıktığı sanılan kü rsüden:
«Ben yan ı l mışım a rkadaşlar, ya nlışımı şim-
1 79
d i görüyoru m» d iye başlayıp yeni prog ra mı bir
vakitler Marksizmi savu nduğu kadar içten savu
nan acıklı tiradı olmuş.
Yeni prog ram ları. sosyal istler icin bir ikti
dar basamağı olabilecek mi? Laftan çok fiiliya
ta bakan or�a sınıf sanayici leri bu kuru laflara
pabuc bırakacaklar mı? Sosyal ist partinin aç
tığı kucağa dair hölö h erhangi bir yorum yap
maktan cekinen kil ise çevreleri böyle bir işbir
liğinden kendi hesapları na bir menfaat umabile
cekler mi, kesti ri lemez.
Şimd i l i k bu yeni programın ilk tepkisi ku
lakl arı na inana mayan kom ünistlerin büyük şaş
kınlığı olmuştur. Niteki m bu şok geçtikten son
ra o çevreler sosya l istlerin bu yeni taktiğini «iş
ci sınıfına yapılan en büyük ihanet» olarak va
sıfland ırmışlardır.
Bizce önemli olan bu yeni tutumun Alman
ya'daki tepki leri değildir.
Hatta yarın bizde kuru lacağı söylenen Sos
yal ist Pa rtinin bu progra mdan örnek alıp alma
yacağ ı da değ ildir ..
Biz bu yazıyı sırf bizdeki oy tuzakcılarına
bir avuntu vermek, bu alanda tek olmadıkları n ı
belirtmek, icin yazd ık.
Bu gidişle orada d a Cumhuriyetçi Kraliyet
Parti leri n i n . Marksist Klerikal Partilerin zuhuru
nu görmek insanı şaşırtmayacak.
Görüyorsun ya Devekuşu!
Oy hazretleri Avrupa'nın ortas ı nda bile in
sanlara ne taklalar arttı rm ıyor.
6 Aralık 1959
180
1 960'a G i RERKEN
181
kaptanlar. tarziyeciler. pazarlıkçılar. tavizciler,
evet efendimc! ler. etliye, sütlüye karışmayan
çekingenler. yoğurdu üflemeden yemeyen tem
kinliıler. m iskin mutl u l u k ia n na sımsıkı yapışmış
sinameki ler. her rejimde dört ayak üstüne dü
şen açık gözler.
Yeni yılınız kutlu olsun emniyet mensupları.
rıhtım kahrama n ları. cop şampiyonları.
Selam size. kongre kütü kleri nde oyun ya
pıp gelecekteki siyasi h ayatına sta l gören tale
be cemiyeti idareci leri .
Şen ve esen bir yıl. vergi mükel lefleri. dar
gelirli ler, dullar. yeti mler. emekl i ler.
Yeni yılın kutlu olsun. Beyazıt M eydanı. Mo
da Burnu. Golata Kulesi.
Iyi yılla r. i ma r alaca klıları . temizl i k amele
leri . çöp kamyonları.
Sela m s ize . döviz kaçakçıları. karaborsacı
lar. Lüks Nerm i n . Copkın Hırsız. Berbat Süley
man.
Yeni yı·!ıınız uğurlu olsun Turgay, Can . Lef
ter. M Cızeyyen Senar. Ah met üstün. halk türkü
leri Sad i Yaver Ataman.
G üzel yıl lar. sağcı la r. solcular. yobazlar,
snoplar.
Iyi seneler Saidi Nu rsi. Bedi üzza ma n.
Böyle gelmiş böyle gider Devekuşu. Her·
kesle gelen düğün bayram.
1 Ocak 1 960
182
BIR ISKANDIL
183
ten i n güdümü nde ada mda n sayılıp oyları a l ı n a n
doçent ve öğretim görevlil eri, fakü lteleri n bu e n
faa l . d i n a m i k . ül kücü ve g e n e elemanları bir ka
ıl em idari bakımdan bartaraf edilmelidir. )
B ) Deka n ları profesörler kuru l u n u n aday
ları aras ı ndan Maarif Ve kili seçmelidir. (Bu su
retıle profesörler arasından bir deka n seei l mesr
usulüne son veri l i p profesörlere b u ndan böyle
deka n değ i l . olsa olsa i ki deka n adayı seçmek
yetkisi tan ı n ma ktadır. Bu iki aday muhakka k or
dinaryüs rütbesi nde yahut da böl üm başka n ı
olacaktır.
Bu iki adaydan biri n i , kendine ve şüphesiz
partisine en uyg u n ola n ı n ı seçmek ise Maarif
Ve ki l i n i n bi leceği iştir.)
C) Rektörü ise profesörl er kuru l u üyel eri
arasından doğ ruda n doğ ruya Maarif Veki l i se
çecektir. (Rektörl ük konusunda profesörlere
aday seçme yetkisi dahi bırakılmam ıştır. Veki l .
profesör l istesini şöyle bir torodıktan sonra be
ğendiğini ü niversitenin başına rektör yapacak.
hizmeti nden memnun kal ırsa . dört yıl sonra ay
nı zatı n rektörlüğünü bir dört yıl daha uzatabile
cektir. Ne hi kmetse. deka n l ı k için ord inaryüslü
ğ ü ya da böl ü m başka n l ı ğ ı n ı şart koşan tasarı
rektörl ü k konusunda bu kadar i nce eleyip sık
dukunmuyor.)
i lk ağ ızda acayipl i ğ i , mantığa aykırı l ı ğ ı , Na
zi ve total iter ü n iversite a nlayışları dışı ndaki
ü niversite kavra m ı ile bağdaştırılamayacak tek
ta rafl ılıı ğ ı , dar sınırl ı l ı ğ ı s ı rrtan bu tekl ifieri n giz
li siyasal niyeti n i perdelemek, hafifletmek için
tasarı geniş çapta bir maddi tatm i n planı i leri
sü rmeyi elbet ihmal edemezdi. Asista n ların ha-
184
len aldığı tazmi natı 200 ,liradan 600'e; doçentle
ri nkini 300'den 900'e; profesörleri n k i n i ise 400'
den 1 200'e cömertçe çıkartmakla üniversite
mensupları n ı n ağzına b i r parmak bal çalan ta
sa rı sah i bi n iyetinin pek belirli olmasına rağ
men yine de kurnaz sayı labilir.
Başveki l i n üniversitede yemek yediği gün,
profesör evleri için bazı ya rdım vaatlerinde bu
lunuşunun o zaman bazı profesörlerin tutu muna
yine de biraz tesir ettiğini çok iyi bi len iktidar
mebusu şimdi de ma n evi alandaki bazı kısıntı
�arı mJddi ale ndaki bazı önemli tatminlerle sa
tın alabi leceği zehabına kapılmakta kendine gö
re haklı sayılabil ir.
Bu tasarı mecl iste nasıl karşı lanacak, ne
şekilde sonuçlanacak kestiremem. Basının, ka
munun bu konudaki tepkileri de belki Şah'la
Diba'nın. Fener'le Nice' n i n karşı laşma ianna kı
yasla pek büyü k bir yer de tutmayabilir. Buna
da karışamam.
Ama ben i m bu konuda asıl merak etti ğim
m uhtariyeti bir nevi m üzayedeye çıkarı l m ış üni
versitenin bu biraz kaba taktiğe karşı göstere
ceği şiddeti n derecesidir. Bu tepki yeteri kada r
sert ve enerj i k olmazsa, Türk ilim adamları a ra
sında maddi çıkarını ma nevi değerlerden üstün
tutanlar bulunur da muhtariyet konusunda ta
vizlere taraftar görü n ürlerse ve bu g i biler ger
cek ilim adamları n ı azı n l ı kta bırakırlarsa, o za
man hiç üzü lmeye değmez, böyle bir ü n iversite
zaten muhtar olacak i l m i ve ahlaki seviyede de
ğil demektir. Kendi ölümünü kendi i mzalar. Bize
de sadece acımak, çektiği miz nice yazıkiara bir
çok tiraklı «Yazık» daha katmak düşer.
185
Bu iskand i l i n sonucu ilgi i l e beklenmeye de
ğer.
Ne var ki Türkiye acısından ba kılı nca Ta
ra kcıoğlu'nun tasarısı b i r batılı -ya görü nebi
leceği kadar manasız da değ i ldir- tasa rı sah i
bi ilim zih niyetini ilmin gel işmesi icin gereken
hürriyet havasının cah i l i olsa bile de hiç değilse
Türkiye'yi ve Türkiye'deki etki usul leri n i olduk
ca iyi bilmekted ir.
Bekleyelim.
3 Ocak 1 960
186
OKUYUCU M EKTUPLARI
187
maya, partilere karşı sağlam ve isti krarlı bir
manevi muraka be kurm aya davet eden ısra rl ı
yazılarımı i l k i n tasvip etmezken son olayların
ışığ ı nda -sağ olsun- bana hak verd i ğ i n i bil
dirdi kten sonra, « i ki nci Meşrutiyet esnası nda
bir ara istisna edilirse, Tü rkiye 'de hiçbir zaman
tam bir hürriyet re jimi kurulamad ı ğ ı n ı , bunun
ancak prensip ve program partileri kurulduğu
gün mümkün olabi leceğ i n i » söylüyor.
Sizce Türkiye'de gerçek bir demo krasi n i n
kurula mayışı, demokrasi hevesleri n i n hep şe kil
ve satıhta kalıp deri ne, insana i nerneyi şinin ve
bu mucizeyi hep d ışta n, şekilden, kalıpta n bek
:leme gafl eti mizin bir sonucudur. Siyasal kadro
hiç değ işmed i . CH P'yi i l k kuranların büyü k kısm ı
ya i ttihatçı id iler. ya da onları n görgüsü ile ye
tişmiş olanlard ı . Serbest F ı rka n ı n l iderleri Halk
Partisinden. Demokratla r Halk Partisinden çık
tıl ar. M i llet Partisi bayra ğ ı altında toplana nlar
ise Demokrat Part i n i n b i r vakitki en ateşli parti
zanları id i . Hürriyet Pa rtis i n i Demokrat Part i n i n
eski ve kil ieri kurd u . Son u nda bunlar da dönüp
dolaşıp yine Ha l k Pa rtisinde kara r kıldılar. Siya
si tari h i nde bizim pol i ti kacılar kadar kısa za
manda bu kadar parti değiştiren. program ay
rı l ı klarına rağmen yine aynı anlayışta kalan baş
ka örnekler bulmak güçtür. Parti adları , parti tü
zü kleri değişiyor, ama insanlar maa lesef hep
aynı kolıyor. Bundan ötürüdür ki bu çekişme bir
re j i m , bir hürriyet, bir prensip çekişmesi değ i l .
b i r iktidar ya rışı ol uyor. Rana Tarhan muhale
feti, Serbest Fı rka muh alefeti , hatta kurulacağı
söyl enen Sosyal ist Parti denemesinin bir danı
şıklı dövüş hcline gelmesi ve geleceğ i n i n sebe-
188
bini de yine başka yerde aramamalı. Sayın
okuyucu mun uzun uzun ba hsettiği otomobi l da
vası bu acı gerçeği n sadece bir küçük görü nü
şüdür.
Türkiye'de gercekten b i r demokrasi doğa
caksa bu, partiler arası ndaki mücadeleden de
ğ i l , tam tersine, bütün düşmaniı kiarına rağmen
aynı yol u n yolcusu. ayn ı anlayış,ın temsi lcisi bu
i ktidar yarışeılan ile gercek demokrasiyi , fi kir
hürriyetini ben i msemiş aydınlar cephesinin
carpışmasından doğacaktır Ta m bir demokrasi
eğitimi görmüş yeni bir pol itikacı kuşağ ı n ı n ye
tişmesi ise, ancak bundan sonra mümkün olur.
10 Ocak 1 960
189
ALATURKALI G I N BAŞI :
YUMUŞAK AYDINLAR
190
Katı ldığım baz ı ayd ı n toplantılarına ba kıye
ru m da, gitgide umutsuzlaşıyoru m. Bunlara ka
bla n lar. gözleri ni itiraz bürümüş pol itikacı lar,
ya da progrcmları n ! n h ızına ka pılmış pa rti ciler
deği l . Çoğ u beyaz saçlı, durmuş oturmuş, ağ ır
başlı. i ki üç batı d i l i bilen, kendi bilim, ya da
sanat alan larında otorite sayılan bu memleke
ti n ünlü ve saygıdeğer en süzme aydınları. Ne
var ki, kon uşmalarına, ta rtışmalarına, a l ı ngan
lıkla rına, saldırga nlı kianna ba kı nca onlarda da
basit ve ham kişilerde görüp ya kındığımız a latur
ka lıkların hemen hepsini -belki biraz daha ör
tü l m üş. bel ki b!r nebze daha nazik ka l ı bo dökül
müş olarak- çıörebi·liyors u n . Konu , sanat veya
bilim olduğu za man bile. politika kuralları hôkim
ol uyor. Akademi sayıla bi lecek bu kurarnlarda
bile. fa lan bey darı l ı r. filan zat gücenir d iye
prensip fedakôrl ı kları. karar düzeltmeleri yapı:ı
yor. Orada da gruplar. peşi n düzenler. sa hte
bir tevazu maskesi altında nice i htiraslar göre
bilirsi n . Aklı başında olgun bir üyen i n başka bi
rinin ya p�ığı muga letayı deste klediğini görüp şa
şıvorsun. Sebebini araştı rmca. o üyen i n . o muga
lataemın ya nında bir mem u riyeti, ya da herhangi
bir cı karı olduğunu görüyorsun. Falan patron u n
g azetesinde yazı ların ı n çıkması. fa lan beyin cı
karccağı antoloj iye girernernek korkusu. bir üye
den. gelecek oturu mda kendini ilgi lend iren bir
önergeyi desteklemesi vaad i n i almış olması. bu
süzme nyd ı n l a rın elini kol u n u bağlayıp kişili kl eri
n i ortadan ka ldırmaya yetebiliyor. Hatta bu g i bi
toplantılarda . konuşurken bir tezi tutup oyl ama
ya geçince. o tezin al eyh ine el kaldıra n insanla
ro bile rcıst.larsa n . yine h i ç şaşma.
191
Fi kirler bir sigara içimlik a rada değ i şebi li
yor. Hası lı, pol itikada neden nefret ediyorsa k,
hepsi bu politika d ışı, sözümona kü ltürel top
lantı larda da var.
Bu aydınla r topl u l u kları nda hiç mi olumlu
kişHer yok, h i ç mi iyi n iyetli, d ü rüst, cı kışiara
ra stlanmaz. Bunu demek istem iyoru m. Bild iğim
bir şey varsa, dost kaybetme korkusu n u n, işi
ol u runa bağlama rahatl ığının en d ü rüst ve ta
rafsız olanlrırımızı bile gerekli cıkışiardan engel
leyecek. hiç değilse çeki mser yapaca k bir kuv
vette old uğudur Durum böyle olduktan, aydın
lar, süzme ':'!üşü nürler, böyle davrandıktan son
ra gerisinden ne bekleyebilirsin?
1 4 Şubat 1960
192
AKl NTlYA KARŞI
193
bazen tek başına kalan i nsana ya paca k bir şey
kalmıyor g i bi gelebilir. Vurdumuzda ki çoğu ay
dınların bugü nkü tutumu ne yazık ki bu.
Bence en küçü k yanlış bu kötümserl i kte.
Küçü k azınlığın, hatta tek i nsanın caresizlik
içinde bu kuru gürü ltüye pabuc bırakması, k>u
sürü psikolojisine uyması kadar ma nasıızl ı k ola
maz. Bu i nsanl ıktan istifa etmek gibi bir şey.
Oylamaya geçil ince yenileceğ imizi bilsek
bile kararı n ya nlış olduğunu, günün biri nde bu
ya n l ışın ortaya çıkacağını bir kere daha bütü n
kuvvetimizle bağı rıp karşı m ızdakHeri uyandır
maktan vazgeçmemek gerek. Bu çeşit direnişler
hiç değilse iz bırakır. Bunun ya n l ış olduğunu bi
le bile yapa nları n , eğer kalmışsa v icda nlarına,
küçü k bir tortu cöktü rü r. Ka ldı ki, bu kendimize,
i nsan sorumluluğu muza karşı da bir borctur.
Topl u bir ya n l ışın ortas ı nda doğruyu görmüş ve
direnmiş olanların varl ığını, bir zaman sonra,
tari hin gözü ne serer, u l usun kendi şuuruna gü
venci ni sağlar.
Bencil acıdan bakı nca da bu dire n iş kişiyi
kişi l iğini bulmaya, onu bu keşmekeş içinde pe k
leşti rmeye yarar. H ux ley'i n dediği g i bi i nsan
kend i n i anca k a kı ntı karşısında yüze yüze kuv
vetlendiri r. Insa nlığın, doğruluğun. iyinin, güze
lin yol u nda yürü mekte olmanın eşsiz huzuru ve
benzersiz sev i nci ise, bütün rikslerine, bütü n
zarariarına rağ men bence hiçbir şeyle değişi le
meyecek kadar büyı.i ktü r, başka dır. Bu yüce
mutluluğu. yaşa manı n a macını her rüzgôra uy
mak, her kuvvete tempo tutup parsa toplama ktc
bulanların sınırl ı haya l g ücü tasavvur bile ede
mez.
194
Yurdum uzda, bil:m, sanat. siyasal alanların
da cok az da ka lmış olsa böyle insanlar yok de
ğil. Bunlar ne d u rumda olurlarsa olsunla r, in
san l ı k gereğ i n i yeri ne geti rmeye çal ışıyorlar.
Ama bir toplumun değeri bu nların sayısı ile
orantılıdır. Kendileri n i çevrenin bu yıpratıcı,
aşı ndmcı, yum uşatıp kendine benzetici etki
lerinden beri t utabilen bu ü l kücü ayd ı nların
varl ığı cok daha um utlu bir ya rın icin tek
dayanağımız.
Bütün d i k katim iz, özenimiz bu ceşit i nsan
ların bol yetişeceği kişi l i kleri n i n daha rahat ge
l işeceği imkô n ları sağ lamak olma lıd ır.
21 Şubat 1960
19ö
SOSYALIST PARTI YAHUT
IKINCI BAKKAL DÜKKANI
196
yan ı sıra bir öze l l i ğ i de kendini korumuş, tut
muş, Dışişleri Bakan l ı ğ ı n a kadar cıkarm ış olan
l nö!lü'ye karşı büyük bağ l ı l ı ğ ı ve m i nnettarl ı ğ ı
idi. Bir partici ya da bir i n s a n olara k o n u n ka
rakteri lehine yazı labilecek bu özelli k ne yazık
ki onun iyi bir sosyalist parti l ideri olması n ı en
gel leyecek en büyü k sakı nca idi. Nitekim, belki
de bu duygunun etkisiyle, bu teşebbüs toh um
halinde öldü. Sadok d a hayatını M i l l i Şefine
bağ l ı bir Halk Partili olara k bitirdi.
CHP'nin çok tartışma götüren, devletcilik
umdesine dayanan bazı partili ler, sosyalist eği
limde bir parti oldukl arın ı zaman zaman savun
muşlard ır. Bu tavizci , lastikli acayip devletçilik
umdesi dışında, gercek bir sosyalist partisine
saldırı hedefi olacak başka nice umdeleri bulu
nan Halk Pa rtisini sosyal ist ya da sosyalizan bir
parti saymak eğer safl ı kta n deği lse, m u hakkak
bir özenti hevesinden i le ri gel iyor olma l ı idi.
Kaldı ki, CHP'nin sol kanadı sayılan bazı
şah siyetlerin sosyalizmden ne anladı kları, Al
m anya'daki Carlo Schm idt'in sosyal izmden baş
ka her şeye benzeyen son tavizci progra m ı n ı a l
kışla onaylamalarından da yeteri kadar beiH ol
du . . .
Demokrat Partiye gelince, o dü pedüz bir l i
bera l partidir. Böyle söylemekle onu büyü mse
diğim sanılmasın, Halk Partisi nde olduğu g ibi
bu partinin de fi i l iyatma göre değ i l , a ncak ya
z ı l ı programına göre konuşuyorum.
Görünüşteki bütün catışmalarına, oy ce
kişmelerine rağmen, iki büyük partimiz de as
l ı nda aynı yolu n yolcusudurlar, aynı ortak de
ğer ölçülerine dayanırlar. Türkiye'de kurulacak
197
gercek bir sosya l ist parti bu bakımdan er gee
bu iki partiyi tek cephe teşki l etm iş ol arak kar
şıısında bul maya mahkumdur. Bu ise siyasi tar
tışmaları mahalle kahvesi adi l i ği nden prensip
tartışması seviyesine c ı karabi l i r.
Gercek bir sosya list partinin kurulması.
yal nız işçi l erin, calışan sınıfın haklarını savu n
maktan, yurtta bir sosyal düzen ve g üven i n te
essüsüne çal ışmaktan öteye, bizde demokrasi
ye benzer bir demokratik hayatı n yerleşmesine
de yarayabilir.
Fikir özg ü rlüğünü. d emokrasinin çok taraf
l ı l•ığını bel irtecek pol itik alanın renk pal eti ni zen
ginleştirecek olan her yeni prensi p partisini.
sağ sol ayrı m ı yapma ksızın sevi nele karşılama
lıyız.
Ama şunu da önemle bel irtelim ki. eğer
bunlar salt bir göz boyayıcılık ya da danışı klı
dövüş deği lse . . .
Biz. bu memlekette öylesine tertipli muha
l efetler görd ü k ki. şimdi kolay kolay herkesi n
samirn iyet i ne de inanam ıyoruz.
Böyle durumlarda ben hep bizim eski ma
hallenin hakka l ı n ı hatı rlarım.
Bütün mahaMenin tek bakkah olduğu ıçın
bakkal•ımızın işl eri tıkırında idi. Günün biri nde
köşede başkn hir bakkal dükkônı açıldı. Eski
bakkal ı n yüzü nden düşen bin parça olmalı idi .
Oysa onu çok neşel i gördüm:
«Rekabetten korkm uyor musun?» dedim.
«Nasıl korkmam bey» ded i . «Gece uyku
kalmadı. Korktuğum için o dü kkônı da ben aç
tım ya. Hem yabancı g el emez artık. hem oğlan
da ekmek yer.»
198
Seçimlere g i rmeyeceğ ini, ı l ı m l ı b i r yol tu
tacağını bildiren bu yen i sosyal ist part i n i n i kin
ci bakkal dü k kônı olup olmad ığını icraatı gös
terecek ..
Hayı rl ı sı.
24 Ocak 1960
199
TAVI ZLER YOKUŞU
200
nu daha ne zamana kadar muhafaza edebi le
cek?
Bağımsızlık derken, ne yazık ki, tam anlamı
ile bir bağımsızl ık kasdedemiyorum. Aktif bir ba
ğımsız l ı k artık yurdu muzda nadirattan oldu . Biz
pasif bir bağımsızlığa bile razıyız. Cephe alacak,
doğruyu d i k sesle hayk ı racak yüreklilikten geç
tik. Bir vatandaşın yalana, yan lıışa, haksıza ka
pılmaması bile şu i çler acısı duru m umuzda bi
ze büyük bir meziyet g i bi görün üyor.
Yüzyıllar boyu çok çekmiş, kös dinlemiş ol
manın a l ışkan l ığı, doğ uştan yumuşak başlı lığı
mızın ve ezel i uyuşukluğ umuzun ürünü olan ne
melazımc ılığ ımızla birl eşince, medeni cesaret
şampiyonlarının neden bu cılız tarlada yetişme
diğine hiç şaşmamalı.
O'<uryazar ta kımının çoğunluğunu teşkil
eden memur kitlesi n i alın. Yıllar yı,l ı nice çaba
i le u laştığı mevki i n i , maaşını, gelecek güven i n i
h e p başta kilere nahoş görü nmemek taktiği i le
sağlamış memur kuşakları n ı n bugünkü halkası
da mecburen -atavik bir duygu i le diyelim: var
lığını koruma i çgüdüsü i l e diyelim- tuttuğ u ay
n ı yoldan bir gerçek aşkıı, bir haksızl ık isya n ı ,
bir prensip dovası uğruna kolay kolay ayrı l ı r m ı ?
ı<Viran olası h anedeki evlad ü aya l » heyu lösı bu
memlekette yüzyıllar boyu kaç m i lyon i nsana
siyaha beyaz ded i rtmiştir.
Bırakın evladü ayal sahibini. itaatli memur
ları, sanki serbest meslek sahi pleri, sanki be
karlar. ba5larına buyru k olanlar daha mı cesur
davran ıyorlar. Herkes şu ya da bu çıka rı He ete
ğini bir kapının arasına kaptırmıış. i stediği gibi
201
rahat ve bağımsız konuşamıyor, hareket edemi
yor.
Günlük hayatımızın küçük küçük ne sayısız
tavizlerle örülü olduğunu bi r düşündünüz mü?
24 saat içinde kaç ya lancının, kac döneğin bile
bile elini sıkıyoruz, yüzüne gülüyoruz b i r hesap
ladınız mı? Kac haksızlıığ ı , o s ı rada cok daha
önem l i işl erle meşgu l m uşuz, dalgınlığı içinde
görmeme�liğe gelip kücümsediğim izin farkında
m ıyız?
Bize doğrudan doğruya zararı yok sana
rak, Devekuşu misali, göz yumduğu muz bu ta
vizlerin bi ri ke' birike bizi nerelere götürebi lece
ğini, götürdüğünü hiç düşündük mü?
B i r kere dürüstl ükten, gercek kişiliğimizden,
özg ürlüğü müzden kayd ı k mı, bunla ra aldırmaya
cak, umursamayacak kadar nasırlaştık m ı , a r
tık i rademiz günden g ü ne fire vermeye başlaya
caktı r.
Eş dost a rasında kişiliğini böyle bir taviz
yokuşu nun son unda yiti rmiş örnekler bulmaktan
kolay bir şey yoktur.
17 Nisan 1960
-·-
202
Devekuşuna Mektuplar 1, Haldun Taner'in düz yazılarını topladığı ilk kitapla
rındandır. Taner'in bütün yapıtlarının yayımını sürdüren yayınevimiz, ÖNCE iNSAN
(Devekuşuna Mektuplar 1) adıyla, yapıtın 2. baskısını da okurlarımıza sunuyor.
Okurların da göreceği gibi, yazılarındaki kişilerin bugün birçoğu aramızda de
ğil. Ancak aktanlan olaylar, sorunlar yazık ki, bugün de yaşanıyor. Taner, bir ede
biyatçı, ülke sorunlarını bilen bir aydın gözü ve duyarlılığıyla ÖNCE iNSAN'da
eğitimci, politikacı, yönetici birçok insana eleştiriler yöneltiyor. Aynı duyarlılıkla
doğrudan, güzelden yana sesini duyurmaya çalışıyor.
"Haldun Taner Türk kültür hayatmda bir fenomendir.
Yaztlannda kul/andtğt dil, gazetedeki sütununda bile görülebilen, yüksek sevi
yede, sanatsal ve biçimsel bir değer taşmlt. Aynt zamanda, üniversitedeki dersle
rinde olduğu gibi, eğitici ve öğretici özellikleri de içerirdi.
Kendisinin edebiyat a/antnda benimsediği rol, ne okurlar önünde gereksiz tar
ttşma/ara girişmek, ne de edebi gruplar oluşturarak on/an düşünsel yaşamm kav
ga cephelerine sürüklemelcti. Eserlerinin değerlerini burda aramamak gerekir.
Haldun Taner, mümkün olduğu sürece çekişmelerden uzak durdu. Ama inan
dtğt ve eserlerinde derin bir insan/tk sevgisiyle iç içe yoğunluğunu gördüğümüz
fikirlerinden asla ödün vermedi. Namus/u bir aydm tavnyla bunun sorumluluğunu
hep taştdt. "
Gyorgy l'iKLA·
.. ." - ı � ·.
1 • . .