You are on page 1of 25

Eğitim Sosyolojisi

Turkiye’de Eğitim Sosyolojisinin


Gelişmesine Katkıda Bulunan
Duşunurler ve Eğitim sosyolojisinin
Turkiye’deki ğelişimi
II. Ünite

Dersin Kazanımları:

1- Türkiye’de eğitim sosyolojisinin gelişimine katkıda


bulunan düşünürlerin görüşleri arasındaki benzerlik ve
farklılıkları açıklar.

2- Eğitim sosyolojisinde toplumcu sosyoloji geleneği ile


bireyci sosyoloji arasındaki farklılıkları açıklar.

3- Ünitede görüşleri özetlenen düşünürlerin her birinin


eğitime ilişkin görüşlerinin ayırt edici yönlerini söyler.

Derste Görüşleri Özetlenen Düşünürler:

Ziya Gökalp İsmail Hakkı Tonguç

Ethem Nejat

Prens Sabahattin

Mustafa Satı Bey

İsmail Hakkı Baltacıoğlu


Türkiye’de Eğitim Sosyolojisine katkı yapan
Düşünürler ve eğitim sosyolojisinin Türkiye’deki
gelişimi
Türkiye‟de Eğitim Sosyolojisinin tarihi sosyoloji biliminin
gelişmesiyle paralellik göstermektedir. II. Meşrutiyet döneminde
tüm dünyada yaşanan düşünsel gelişmelerin de etkisiyle sosyoloji
ve eğitim sosyolojisi alanında ilk düşünsel ürünler verilmeye
başlanmıştır. Burada eğitime ilişkin düşünceleri özetlenen
düşünürlerin önemli bir kısmı hem meşrutiyet hem de cumhuriyet
dönemlerinde eserler vermişlerdir.

Türkiye‟de sosyoloji biliminin kurucusudur. Üniversitede Sosyal


Bilimler eğitimini başlatmıştır.
Gökalp‟e göre eğitim, bir toplumda yetişmiş neslin henüz
yetişmekte olan nesle fikirlerini ve hislerini vermesidir.
Gökalp‟in sosyolojik görüşleri büyük ölçüde Emile Durkeim‟den
etkilenmiştir. Ona göre eğitim, toplumsal değerlerin yeni nesillere
aktarılmasıdır. Bir toplum bireylerine dilini, ahlakını, estetik
zevklerini, bilim mantığını ve teknik verilerini aşılamazsa
yaşayamaz. İşte toplumun üyeleri üzerinde tatbik ettiği bu
sosyalleştirme işine terbiye (eğitim) adı verilir.
Gökalp‟in eğitim görüşlerini ortaya koyduğu yıllar, savaş yılları
ve imparatorluktan bir kimliğe dayanan ulus devlete geçiş
sürecidir. Bu nedenle eğitimin ulusal (milli) olmasında
direnmiştir. Millet, dil, din, ahlak ve güzellik bakımlarından aynı
eğitimi almış bireylerden oluşmalıdır. Bu gerekçeyle, “Milletini,
ümmetini ve medeniyetini tanı” demiştir. Gökalp‟e göre milleti
yapan kültür, ümmeti yapan din, medeniyeti yapan bilimdir.
Kültür milli, medeniyet ise evrenseldir (Güvenç, 1999:5-21). Bir
toplum bireylerine, ahlakını, sanatını, teknik ve bilimini
aktarmazsa yaşayamaz.
Gökalp için, dil, din ve sanat kültürü oluşturan ve eğitimi
şekillendiren temel toplumsal kurumlardır. Bu üç unsur milli bir
kimliğin oluşmasında oldukça önemlidir. Eğitim kültürü
bireylerin ruhi melekeleri haline getirir. Gökalp‟e göre dil bir
milleti millet yapan en önemli unsurdur. Bu nedenle milli bir
kimliği inşa edecek olan milli eğitim, dil konusu üzerinde
hassasiyetle durmalıdır. Dilde sadeleşmeye gidilmeli, dil yabancı
sözcüklerden arındırılmalı, ancak dile tamamen yerleşmiş olanlar
Türkçe sayılmalıdır. Gökalp‟te eğitimi şekillendiren bir başka
önemli unsur dindir. İslami unsurlar, Türk kültürünün ayrılmaz
bir boyutudur. Buradaki önemli husus dinin sadece kültürel
alana mahsus bir durum olarak kalması gerektiğidir. Gökalp,
Türklerin çağdaşlaşma adımlarında ise bilim ve teknolojide ileri
olan Batı medeniyetini kendilerine örnek almalarını ister. Bu
durumu şöyle ifade eder: “ Türk milletindenim. İslam
ümmetindenim. Batı medeniyetindenim”. Milli bir kimliğin
oluşmasındaki üçüncü unsur olan sanat, bireyleri güzel
duygularla doldurarak eğitir. Gökalp‟e göre eğitim yoluyla milli
bir sanat oluşturulacak ve bu sanat yoluyla insanların toplumsal
uyumu yüksek ve iyi-güzel duygularla bezenmiş kişiler olmaları
sağlanacaktır.
Gökalp, eğitimin yararcılık ilkesine dayandırılmasına karşıdır.
Eğitim bireylerde, vatanseverlik, fedakârlık gibi karakter
geliştirme özelliklerini aşılamalıdır.
Gökalp, eğitime toplumsal açıdan bakar. Eğitim, bir toplumun
kültürü ve toplumsal yapısı ile tutarlılık göstermelidir. Çünkü
eğitim, toplumun bireylerde uyguladığı toplumsallaştırma işidir.
Eğitim, milli bir kimlik kazanmalı, Türk kültürünü güçlendirmeli
ve çağdaş medeniyetin tüm unsurlarını içinde barındırmalıdır.

Nejat, eğitimin milli olmasından yanadır. Ona göre, gençlerin


kafalarının ruhsuz, salt bilgiyle dolması eğitim değildir. Eğitime
ruhunu verecek değerler, milliyet düşüncesi ve vatanseverliktir.
Ethem Nejat, Osmanlı okullarında Fransız eğitim sisteminin
etkilerinin tamamen ortadan kaldırılarak, Amerikan, İngiliz,
İsviçre ya da Almanya‟ eğitim sistemlerine benzer bir eğitim
sisteminin hâkim kılınmasını ister (Tanzimat dönemi eğitimde
yenileşme hareketlerinde Fransız eğitim sistemi örnek alınmıştır.
Bu anlayış, II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde de etkisini
sürdürmüştür). Ona göre gençlerimize kendi başına hareket
kabiliyeti, vererek, kendi kendisinden sorumlu, özgüveni olan ve
kendi değerini kavratacak bir eğitim sistemi gerekmektedir.
Eğitim sisteminin örnek alınmasını istediği ülkelerde, her genç,
kendine güvenli, ayakları üzerinde durabilen bir kişiliğe sahip
olarak yetiştirilmektedir. İş bulmak, çalışmak ve yeni şeyler
öğrenmek amacıyla dünyanın öbür ucuna gidebilmektedir.
Fransız eğitim sistemine göre yetişen bir gencin bunları
yapabilmesi mümkün değildir (Altın, 2008, 77).
Nejat, eğitimin ilköğretimden başlayarak eğitimin bütün
kademelerinde reformlar yapılmasını savunmaktadır. İlköğretim
okullarında yapılması gerekenler kısaca şöyle özetlenebilir:
1. Öncelikle halkın bilgi ve kültürü yükseltilmeli ve halkın
aydınlanması sağlanmalıdır.
2. İlköğretim okullarında öğrencilere millet bilinci
kazandırılmalı, milli kimliğin oluşturulmasına önem
verilmelidir.
3. Derslerin işlenmesinde ezbercilikten kaçınılmalı, Dersler
kabiliyeti ortaya çıkarmalı ve irade terbiye edilmelidir.
4. İlköğretim okullarında tarım derslerinde önem verilmeli,
öğrencileri köy hayatını modernleştirecek ölçüde
yetiştirmelidir.
5. Zevk ve estetik sahibi bireyler yetiştirilmelidir.
6. Öğrencilere sorumluluk duygusu kazandırılmalı ve
öncelikle insan olma bilinci verilmelidir. (Altın, 2008,77)
Ethem Nejat‟a göre öğrenciler erken yaşlardan başlayarak
tarım, ticaret ve sanayi dallarında mesleklere yöneltilmelidir.
Okullarda kültür derslerinin yanı sıra mesleki ve teknik dersler
de bulunmalıdır. Eğitim bireyi, uygar dünyanın bir üyesi
yapmaya ve iş yaparak mutlu yaşamaya hazırlamalıdır. Her
dönemde eğitim çağdaşı olduğu dünyanın amacına bağlı
olmalıdır.
Tarıma dayanan ve köylerin kalkınmasına katkıda bulunacak
bir eğitimi savunan Ethem Nejat, eğitimde uygulamaya önem
vermiştir. Derslerin okullarda yapılması yeterli değildir.
Öğrencilere geziler yaptırarak, bulundukları çevreyi ve ülkelerini
tanımaları sağlamıştır. Eğitim okulun duvarları dışına taşınmalı,
gerçek dünyada uygulamalı ve halkla ilişkiler içinde yapılmalıdır.
Ethem Nejat‟a göre milletimizin ruh ve beden sağlığı için ,
“Dağlı, bayırlı, ovalı” olmalıyız. Öğrencilerimizi kır gezilerine ve
yürüyüşlere çıkarmalı, doğayı sevdirmeliyiz. “Öğrencilerini
oyundan men eden, onları doğa ve araştırma gezilerine
çıkarmayan ve onları sadece defter-kitap ile yoran öğretmen,
yetersiz öğretmendir, hatta öğretmenliği bilmiyor demektir (Altın,
2008,79).
Ethem Nejat‟ın eğitime getirdiği önemli bir yenilik , “Çocuk
Bahçeleri” adı altında anaokulu eğitimidir.
Tarım kalkınmasını amaçlayan ziraat okulları açılmasını
önermiştir.
Nejat için bazı dersler diğerlerine oranla daha kıymetlidir. En
çok önem verdiği derslerden birisi de beden eğitimi dersidir. Bu
derslerin okullarda en etkili bir biçimde işlenmesine dikkat
edilmelidir.

Erken dönem Türk sosyolojisinin gelişmesinde emeği geçen öncü


bir sosyologdur. Çalışmalarında toplumsal değişme, özel
girişkenlik, idari yerinden yönetim (merkez dışı yönetim), bireyci
eğitim ve bireyci aile konuları üzerinde durmuştur.
Sosyolojide Le Play ekolünün görüşlerinden etkilenmiştir.
Liberal görüşleriyle dikkati çekmiştir. Türkiye‟de bireysel
sosyolojinin kurucusudur. Çalışmalarını, “Osmanlıda toplumsal
değişme ve gelişme nasıl gerçekleşebilir?” üzerinde
yoğunlaştırmıştır. Ülkedeki sorunların kaynağını toplumsal
yapıda görerek bu yapının değiştirilmesi gerektiğine
inanmaktadır. Ona göre toplumsal yapımızda sorun doğuran iki
husus bulunmaktadır. Bunlar merkeziyetçiliğe dayanan yönetim
sistemi ve kişiliğe önem vermeyen eğitim sistemidir. (Tezcan,
2005: 83). Bu iki alanda bütüncü yapıdan bireysel yapıya doğru
gidecek uygulamalar, toplumsal yapıyı değiştirecek ve ülkenin
kurtuluşu gerçekleşecektir. Kamucu toplumsal yapı
değiştirilmeli ve bireysel toplumsal yapıya geçilmelidir.
Toplumsal değişmenin merkezinde eğitim bulunmaktadır.
Sabahattin Bey, “her şeyi devletten beklemenin yanlış
olduğunu” söyler. Ayrıca hem devletin hem de toplumun
kaynağını bireyler oluşturmaktadır. Devlet, bireylerin ortak
başarısı olduğu için bireye yönelmeli ve onun varlık ilkelerine
göre düzenlenmelidir. Devletin görevi bireyin mutluluğunu
sağlamaktır.
Sabahattin Bey‟e göre yönetim sorunu, ülkenin yönetim
yapısının merkeziyetçi yapıdan âdem-i merkeziyetçi yapıya doğru
değiştirilmesiyle çözülebilir.
Merkeziyetçi yapı kendine bağlı olanları üretimden çok
tüketime sürüklemekte ve sosyal yetenek ve kişiliğin gelişmesine
engel olmaktadır.
Âdem-i merkeziyet Türk yönetim biçiminin ıslahı için gereklidir.
Bu yönetim anlayışı, toplumun tek merkezden değil, merkez dışı
idareler yoluyla yönetilmesi ve halkın bu yönetime doğrudan
katılmasını esas alır. Böyle bir yönetim, bireysel girişimciliği ve
yaratıcılığı geliştirir. Birey, geniş bir özgürlük alanına sahip
olmalıdır. Prens Sabahattin sosyolojisinde birey, bir bakıma
toplumsal yapının mimarıdır.
Anglosakson etkisinde olan Sabahattin Bey‟e göre birey toplum
için değil, toplum birey içindir. (Akyüz, 1993:273-274). Osmanlı
toplumu, Anglosakson eğitim yöntemlerinin uygulandığı bir
eğitim anlayışı doğrultusunda değiştirildiğinde giderilemeyecek
sorun yoktur. Osmanlı eğitim sistemi, kişiliğin gelişmesini
engellemektedir. Girişken ve özgür davranışlı bireyler
yetiştirilememekte, özgür davranışa önem verilmemektedir.
Sabahattin Bey, “felaketlerimizin kaynağının cehalet olduğunu”
söyler. “Eğitim alanında reformlar yapıp, halkımızı aydınlatırsak
gelecek kuşaklar, aydın insanlar olarak yetiştirilmiş olacaktır.
Tüketici memur tipi yerine kendi kendine yeten, üretici, kişisel
girişkenlik eğitimi almış kişiler yetiştirmeliyiz. Eğitim sisteminin
temel amacı bugüne kadar memur yetiştirmek olmuştur. Gençler,
zenginliğin kaynağı olan tarım, ticaret ve sanayi gibi alanlara
değil, hiçbir yeteneği ortaya çıkarmayan memurluğa
yönelmektedirler. Eğitim sistemi farklı alanlarda üretici, girişken,
iş bitirici kendi kendine yetebilen bireyler yetiştirememektedir.
Türkiye‟deki eğitim sistemi bireye girişimcilikle yaşamak ve
zengin olmak için bilgi, beceri, deneyim, sabır ve mücadele gücü
kazandıramamaktadır”. (Ege, 1977: 166).
Bireyci eğitim, gözlem, deney, uygulama ve katılıma dayalı
olmalıdır.
Değiştirici, yenilikçi, yerleşik kalıpların dışına çıkabilen,
girişimci ve cesaretli bireyler yetiştirmeliyiz.

Türkiye‟de eğitimin modernleşmesine önemli katkılarda


bulunmuş bir eğitimcidir. Özellikle İstanbul Darülmuallimin
(Erkek öğretmen okulu) müdürlüğü yaptığı 1909-1913 yılları
arasında pedagoji, öğretmen yetiştirme ve okul öncesi eğitim
alanlarında eğitimde modernleşmeye eşsiz katkıları olmuştur.
Satı Bey, ezberciliğe karşıdır. Ezbere kazanılan bilgi hem çok
çabuk kaybedilecek, hem de düşüncenin gelişmesine katkı
sağlamayacaktır. Ezberci bir eğitimle yetişen insanlar giderek
düşünce melekelerini kaybetmekte, yetişkin olduklarında doğru
ile yanlışı ayırt edemeyecek duruma gelmektedirler. Öğrenci
merkezli bir eğitimi savunur. Öğretmenler, öğrencilerine bilgiyi
doğrudan vermek yerine bilgiyi keşfetmelerini sağlayan pedagojik
yöntemleri öğretmelidirler. Ayrıca çocukların psikolojik ve
biyolojik gelişimlerine göre eğitim kademelendirilmeli, bu
doğrultuda pedagojik yöntemler uygulanmalıdır.
Satı Bey, insanın yeteneklerinden yola çıkılmasını, bireyin fikri,
bedeni, ahlaki, estetik ve zihinsel güç ve yeteneklerinin iş içinde
dengeli bir biçimde geliştirilmesini savunur. Bu nedenle okullarda
oyun ve el işi derslerinin üzerinde önemle durur.
Satı Bey‟e göre eğitim, insanın bütün güç ve yeteneklerini hem
kendinin hem de toplumun mutluluğuna dayanak olacak biçimde
geliştirmelidir.
Satı Bey İstanbul Darülmuallimin (Erkek Öğretmen Okulu)
müdürlüğü (1910-1913) sırasında Türkiye‟de çağdaş anlamda
öğretmen yetiştirme alanında önemli katlılarda bulunmuştur. Bu
katkılar şunlardır:
 Öğretmen okulu programlarına Öğretmenlik Meslek Bilgisi
Dersleri (Eğitim Psikolojisi, Öğretim yöntemleri vb.) onun
zamanında girer.
 Öğretmenleri iş içinde yetiştirmek için bir uygulama okulu
kurar.
 Önce öğretmen okulu programlarına, daha sonra ilköğretim
okullarına Beden Eğitimi, Müzik, Resim, El İşi dersleri
onun zamanında girer.
 Her yıl öğretmen okulu kongresi düzenler. Sahadaki
öğretmenlerin deneyimlerinden öğretmen adaylarının
yararlanmalarını sağlar.
 Ülkedeki öğretmen okulları arasında koordinasyon ve ortak
tutum geliştirmeye çalışır.
 Çocuk eğitimi ve çocuğun zihinsel pedagojik gelişimi
konusunda öğretmenlerin bilgi ve deneyim sahibi
olmalarına özel bir önem verir.
 Öğretimde oyunu, çocuk şarkılarını ve çocuk edebiyatını
kullanabilecek öğretmen yetiştirmeyi amaçlar.
 Öğrencilerin tarihsel yapılara, müzelere, camilere,
fabrikalara ve doğal çevreye geziler yapmalarını destekler.
 Öğretmen okulu bünyesinde kütüphane ve müze kurar,
okula ait bir dergi çıkarır.
 Öğretmen okuluna seçkin bir öğretim kadrosu oluşturur
(Binbaşı oğlu, 1982:141).

“Benim anladığım pedagoji, atom devrine yakışan, yaratıcı Türk’ü


yetiştiren yaratıcı pedagojidir”.

İsmail Hakkı Baltacıoğlu


Baltacıoğlu 1900‟lerde ortaya çıkan “Reformcu Eğitim” adlı
akımın Türkiye‟deki temsilcisidir. Türkiye‟nin politik ve
toplumsal tarihi ile Baltacıoğlu‟nun uzun yaşamı görüşlerini
yakından etkilemiştir. Baltacıoğlu hem meşrutiyet hem de
Cumhuriyet döneminde eğitim görüşleriyle etkili olan bir
sosyologdur.
Baltacıoğlu‟nun dünya görüşü ve olaylara bakışı, üniversiteden
mezun olduğu 1908‟den itibaren II. Meşrutiyet döneminde
şekillenmeye başlamıştır. Düşünür, sosyolog, eğitim bilimci ve
sanatçıdır.
Türk eğitim tarihinin en önemli düşünürü ve eylem
insanlarından birisidir. Türkiye‟de Ziya Gökalp‟in sosyoloji
alanında yerine getirdiği işlevleri, eğitim alanında Baltacıoğlu
yerine getirmiştir.
Baltacıoğlu‟nun bilimsel görüşlerini belirleyen üç isimden söz
etmek mümkündür. Bu isimler, eğitim alanında J.J. Rousseau,
felsefe alanında H. Bergson ve sosyoloji alanında E.
Durkheim‟dir. Bu isimlere dördüncü isim olarak Ziya Gökalp‟i de
eklememiz gerekmektedir. Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk
düşünce ve eylemleriyle onun en çok etkilendiği kişidir.
Baltacıoğlu, sosyolojide Durhkeim okuluna mensup bir
sosyologdur. Mesleğinin ilk yıllarında Osmanlı Eğitim
Politikasını belirleyen Osmanlıcı, bireyci ve kozmopolit eğitim
anlayışının karşısına toplumcu bir eğitimden yana olmuştur.
Durkheim ve Gökalp gibi Baltacıoğlu‟na göre de eğitim,
“yetişkinlerin çocuk ve gençleri (yeni nesilleri toplumsal hayata
hazırlamasıdır”. Eğitim medeni bir muhite uyum için bir
vasıtadır. Eğitim öncelikle çocuğun içerisinde yaşadığı toplumun
değerlerini, kültürünü ve uygarlığın gereksinimlerini ona
kazandırmalıdır. Yetiştirilen insan tipi yaşanılan çağa ve
toplumun gereksinimlerine uygun olmalıdır.
Baltacıoğlu, eğitimde toplum ve birey arasında bir denge
kurmaya çalışır. Eğitim hem topluma uyum ve toplumu geliştirme
hem de bireysel gelişimin en iyi düzeyde sağlanması içindir.
Baltacıoğlu‟na göre eğitimin amacı bireylerde var olan
potansiyeli (hafıza, zekâ, yetenekler vb. ) geliştirmek ve onları
hayatta başarılı olacak şekilde yetiştirmektir. Eğitim insanları
hayata kolayca uyum sağlayacak şekilde gerekli niteliklerle
donatmalıdır. İnsanlarda toplumsal kişiliği geliştirmelidir.
Eğitimin ikinci amacı ise kişileri meslek sahibi yapmaktır. Çeşitli
uzmanlık alanlarında ehliyetli kişiler yetiştirmektir. Bir başka
ifadeyle eğitim bireylerde mesleki kişiliği geliştirmelidir.
Baltacıoğlu‟na göre:
 Eğitim, bireyin bir yeteneğini değil, tüm kişiliğini
geliştirmelidir.
 Kişilikler sadece gerçek ortamda ve gerçek çalışmalar
yoluyla gerçekleşir.
 Okullarda gerçek çalışmaya dayalı üretici bir eğitime
geçilmeli, suni el işlerine dayalı eğitim terk edilmelidir.
 Okullar birer sosyal kurum olarak demokratik bir yapıya
kavuşturulmalıdır. ( Aytaç K. „den aktaran Altın, 231).
Baltacıoğlu, eğitimi sadece okullarla sınırlandırılmış bir kavram
olarak görmez. Ona göre halk eğitimi de çok önemlidir. Çünkü
Adam yetiştirmek için yapılacak iş, adamın yetişeceği çevreyi var
etmektir.
Baltacıoğlu ezberci eğitime karşıdır. Eski eğitim anlayışı
bireylerin girişimci olmalarını engellemekte, onları ezberciliğe ve
tembelliğe itmektedir. Bu anlayış, girişimciliği ortadan kaldıran,
azim ve cesareti yıkan bir eğitim anlayışıdır. . Bu sorunun ortadan
kaldırılması için eğitim, öğrenci merkezli olmalı, eğitimde
yaparak yaşayarak öğrenme ilkesi temel alınmalıdır. Eğitim,
yaşam için en önemli sermayedir. Bilgilerin en büyük önemi bile,
karakterin öğelerine kuvvet ve gelişme sağlayan bir araç olmak
içindir”. (Binbaşıoğlu,2005).
Baltacıoğlu, yaparak yaşayarak, keşfederek ve üreterek
gerçekleşecek bir öğrenme-öğretme sürecinde Güzel Sanatlar
alanından yararlanılmasından yanadır. Tiyatro, resim, heykel,
dans, mimari ve edebiyat gibi Güzel Sanatlar dallarından
öğrenme-öğretme sürecinde yararlanılmalıdır. Öğrenci bu yolla
bir yandan aktif olarak öğrenirken, öte yandan yeteneklerini de
ön plana çıkararak kendini geliştirir. Güzel sanatların eğitimde
kullanılması, bireyin çok yönlü gelişimini sağlar, duygu ve
düşünceyi birlikte geliştirir. Yaparak yaşayarak, üreterek ve
yaratarak öğrenme gerçekleşir. Estetik boyutu gelişmiş kültürlü
insanların sayısı artar. Baltacıoğlu bu konuda şöyle
söylemektedir:” Milletim kitapsızlıktan değil, duygusuzluktan
ölecek.” İşte bu nedenle güzel sanatlar eğitimine özel bir önem
verilmelidir. Güzel sanatlar bireye sevdirilmeli,
yaygınlaştırılmalı, “yeni insan” sanatsal bilinci ve sevgisi yüksek
insan olarak yetiştirilmelidir.
Baltacıoğlu, kendi eğitim anlayışını “İçtimai Mektep” isimli
eserinde açıklamıştır. İçtimai Mektep, onun ideal okul tipidir ve
üretici ve demokratiktir. Bu okulda “yeni insan” yetiştirilecektir.
Bu okulun pedagojisi şahsiyet (kişilik) pedagojisidir. Şahsiyet
pedagojisinin beş temel ilkesi vardır:
Kişilik İlkesi: Eğitimin amacı çocuğu mesleki kişilik
kazandırmaktır. Çocuk ve gençleri toplumsal hayata
hazırlamadır. Kişilikli birey, çevresine uyum sağlamış, iyi, doğru,
güzel, teknik, iktisadi cinsten toplumsal eserler meydana getiren
kişidir.
Çevre ilkesi: Kişiliğin oluşmasında çevre önemlidir. Eğitim
herhangi bir derslik değil, çocuğun doğal çevresini esas almalıdır.
Burada eğitimin çevresi, toplumsal yaşam alanıdır. Bu çevre
yaşamın kendisidir. Yani, su, hava, toprak, atölye, marangozhane,
matbaa, bahçe, fabrika vb. hepsi eğitim çevresidir. İçtimai
mektep bir üretim okuludur. Dersler kuram ve uygulama olarak
bir ikilik biçiminde değil, bütünlük halinde işlenmektedir.
Öğrenciler okulda sorumluluk sahibi, çok yönlü ve üretici kişiler
olarak yetişmelidir. Bu nedenle öğrenciler okulda gerçek işler
yapmalıdır. Örneğin, tavuk beslemek, bahçe işleri yapmak, çeşitli
malzemelerle basit araç-gereçler yapma, yaptıklarını satma vb.
Okul, gerçek yaşama yakın bir özellik taşımalıdır. Öğrenci okulda
kendisini yaşamın içinde hissedebilmelidir.
Çalışma (etkinlik) İlkesi: Bu okulda çalışma oldukça önemli bir
pedagojik ilkedir. Öğrenciler, ilgi ve yetenekleri doğrultusunda
meslek ve sanat öğreneceklerdir. Her sanat ve meslek, kendi
gerçek teknikleriyle öğrenilecektir. Ayrıca bu okul, öğrencilerde
özgür düşüncelerin gelişmesini temel alır. Öğrenci tam bir
özgürlük duygusu içinde çalışır ve üretir.
Verimlilik İlkesi: Gerçek verim, toplumsal faydası olan verimdir.
Eğitimli kişi çalışarak toplumsal değeri olan eserler üretmelidir.
Çocuğun göstermiş olduğu etkinlikler sonucunda ekonomik ve
toplumsal değeri olan bir iş çıkmalıdır.
Başlatma ilkesi: Çocuk yönlendirilmeli ve etkinliğe
alıştırılmalıdır. Bu ilke çocuğun okulda edindiği yaşam
deneyimleriyle ilgilidir. Okul eğitimi sadece bir başlangıçtır.
Çocuğu hayata hazırlar, hayatın kendisi değildir. Ancak
çocuklar bu okulda üretici işler yaparak, bu işleri gerçek hayata
uygunluk içinde öğrendikleri için zorluk çekmeyeceklerdir.
Yaratıcı yeni insanı yetiştiren üretici bir eğitim sisteminden yana
olan Baltacıoğlu, öğrencilerini çevre inceleme gezilerine çıkarmış,
okul tiyatrosu kurmuş, açık hava okulu yoluyla doğayı
tanımalarını, doğal ortamlarda öğrenmelerini, üretici etkinlikler
ve güzel sanatlar yoluyla çok yönlü yetişmelerini-gelişmelerini
sağlamıştır. Türkiye‟de ilk karma eğitimi başlatan kişidir.
Baltacıoğlu’na göre Türk Eğitiminin temel amacı bilen,
duyan, isteyen, yaratıcı, girişimci, cumhuriyetçi, milliyetçi,
halkçı, devletçi, laik ve devrimci Türk kişilikleri
yetiştirmektir.

Eğitim Bakanlığı Bünyesinde ilköğretim genel Müdürlüğü


yapmıştır. Bakanlıkta görev yaptığı sürede “Köy Enstitülerini
uygulamaya geçirilmesini sağlamıştır. Gerek ülke eğitiminin
içinde bulunduğu durumu, gerekse çeşitli Batı ve Doğu Avrupa
ülkelerinin eğitim sistemlerini çok iyi bilen Tonguç, yaşamı
süresince “Nasıl bir insan yetiştirmeliyiz?” ve “Ülkenin
gereksinim duyduğu insanı yetiştirecek eğitim sistemi hangi
özelliklere sahip olmalıdır?” sorularının cevaplarını aramıştır.
Yaşadığı dönemde ülke nüfusunun %80‟i köylerde ya da köy
benzeri yerlerde yaşamaktaydı. Bu durum ilköğretim
kurumlarının ivedilikle tüm köylerde yaygınlaştırılmasını zorunlu
kılıyordu. Aydınlanma köylerden başlayacaktı. Ülkenin
kalkınabilmesi ve aydınlanma hareketinin başarıya ulaşabilmesi
için ülkenin her yerinde köy enstitüleri kurulmalıydı. Köy
enstitüleri başlı başına bir aydınlanma hareketi ve aydın
yetiştirme projesiydi. Bu enstitülerden çağdaş ve ülke
gerçekleriyle bütünleşmiş, bilimsel bilgiye sahip, kültürlü
öğretmenler yetişmiştir. Köy enstitülerinde yetişen binlerce kişi
tüm yaşamlarında üretim ve tutarlı davranışlarıyla ülkenin
gerçek aydınlar ordusunu oluşturmuştur.
Tonguç, okulla toplumsal dönüşüm arasındaki bağı fark eden ve
eğitimle ilgili görüşlerini, bu doğrultuda oluşturan bir eğitimcidir.
Ona göre okullar, toplumsal ilerlemeyi sağlamanın aracı
olmalıdırlar. Toplumun dönüşümünü sağlayamayan okullar
faydasızdır.
Gerçek bir aydın olan Tonguç, demokrasiye ve halk yönetimine
inanan bir demokrat devrimcidir. Aydınlanma hareketinin
başarıya ulaşabilmesi ve halkın çağdaş değerlerle eğitilerek,
demokratik bir idarenin kurulabilmesi için yoğun bir çaba
harcamıştır. Çözümü Köy Enstitülerinde bulmuştur. Köy
enstitüleri, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür aydınlar ordusunu
yetiştiren büyük bir eğitim devrimidir.
Tonguç, öğrenci merkezli bir eğitimin savunucusudur. Eğitimi
“bir insanın biçim kazanması” olarak tanımlar. Ona göre kişi
kendi eğitimini sağlayabilir. Tonguç aynı zamanda “sanat eğitimi
hareketinin Türkiye‟deki temsilcisidir. Bu dönemde, eğitim
psikolojisindeki gelişmelerin de katkısıyla “yaratıcılık” ve
“kendini ifade etme” kavramları ön plana çıkmış ve çocuk
duyarlılığının eğitilmesi önem kazanmıştır. Tonguç, eğitim
sorunlarının çözümünü bilimsel eğitim ve güzel sanatlar
eğitiminin birlikteliğinde arar. Bilimsel ve sanatsal çalışmalar
ezbercilik yerine işe ve ürüne değer vermeyi öğretir.
Programlarda yaratıcılığın geliştirilmesi, kültürel birikim ve
estetik eğitime elverişli derslerin yanı sıra pratik değeri olan iş
çalışmalarına da yer verilmiştir. Bu alandaki görüşlerini Tonguç,
“üretim için eğitim” olarak özetler.
Enstitüler, öğrencilerin ilgi, yetenek ve yönelimlerini ortaya
çıkaran, bu özelliklerini eğitimde ön plana alan, el ve beyin
ilişkisini kuran, kuram ve uygulamayı birleştiren ve üretim yapan
kurumlardır. Tonguç bu kurumlardaki eğitimi, bilimsel bilginin
yanında iş, güzel sanatlar ve üretimle harmanlamıştır.
Tonguç‟a göre eğitim, çocukları yaşamdan kopuk duvarlar
arasında yetiştirme yerine gerçek yaşamın içinde yetişkinlik yetki
ve sorumluluklarıyla yetiştirmelidir.

Eğitim Sosyolojisinin üniversitede bir ders olarak yer alması,


Sosyolojinin akademik bir disiplin haline gelmesinden hemen
sonra gerçekleşmiştir.1914 yılında Darülfünun‟da (İstanbul
Üniversitesi), Sosyoloji dersleri ilk olarak Ziya Gökalp tarafından
okutulmaya başlanmıştır.
Cumhuriyet öncesi dönemde Batılı sosyologların eğitime
sosyolojik yaklaşımlar içeren görüşleri dönemin Türk aydınları
üzerinde etkili olmuştur. Ali Suavi, Prens Sabahattin ve Ziya
Gökalp gibi aydınlar toplumun eğitim yoluyla ve iyi yetişmiş
kadrolar aracılığıyla düzeleceğine inanıyorlardı. Bu nedenle
Eğitim Sosyolojisi alanında ilk olarak akla gelen isimler, Ziya
Gökalp ve Prens Sabahattin gibi düşünürlerdir. Sosyoloji
biliminin Batıdaki gelişimine paralel olarak önce Darülfünun‟ da
bir Sosyoloji kürsüsü kurulmuştur. Sosyoloji derslerini ilk olarak
okutan kişi Ziya Gökalp‟tir. Hatta bu kürsünün kurucusu olarak
kabul edilir. Ziya Gökalp‟in Sosyoloji alanında yapmış olduğu
birçok çalışma doğrudan Eğitim sosyolojisi konularıyla ilgilidir.
Kültür, eğitim, aile ve grup yaşamıyla ilgili konular Eğitim
Sosyolojisinin de temel konularını oluşturur. Gökalp‟in
“Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri” adlı çalışması yine
Eğitim Sosyolojisi konularını içermektedir. Ardından 1917‟de
“Eğitimsel Sosyoloji” dersi üniversiteye (Darülfünun) girmiş ve
bu dersi İsmail Hakkı Baltacıoğlu vermeye başlamıştır. Bu
şekilde üniversite programında yer alan Eğitim Sosyolojisi 1933
yılında üniversite programından kaldırılmıştır.
1950‟li yıllarda Nusret Köymen Gazi Eğitim Enstitüsünde
Eğitim Sosyolojisi dersleri vermeye başlamıştır.
1965 yılında A.Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi bünyesinde açılan
Eğitimin Sosyal ve Tarihi Temelleri Bölümü, Eğitim
Sosyolojisinin akademideki konumunu güçlendirmiştir. Bu
bölümde Eğitim Sosyolojisi ile ilgili araştırmalar yapılmaya
başlanmış ve bu alanda değerli isimler yetişmiştir. Eğitim
Sosyolojisi, Eğitim Bilimlerinin dört temel disiplininden biri
haline gelmiştir.
Günümüzde öğretmen yetiştiren kurumlarda zorunlu
öğretmenlik bilgisi derslerinden birisidir. Öğretmen adaylarını
eğitimin toplumsal temelleri konusunda geliştirmeye,
bilinçlendirmeye devam etmektedir.
1- Aşağıdakilerden hangisi Ziya Gökalp‟in görüşlerine göre
eğitimin amaçlarından değildir?
A) Bireyi sosyalleştirme
B) Kültürün milli unsurlarını ruhi melekeler haline getirilmesi
C) Teknolojinin bilgisinin öğretilmesi
D) Bireysel girişkenliği geliştirmek
E) Vatanseverlik ve fedakârlık vb. duyguları bireye aşılamak
2- Aşağıdaki önermelerden hangisi Prens Sabahattin‟in
“Toplumsal Değişme” anlayışı ile örtüşmez?
A) Türkiye‟nin eğitim ve yönetim gibi iki sorunu bulunmaktadır.
B) Kamucu toplumsal yapıdan bireyci toplumsal yapıya geçilmesi
halinde Türkiye‟nin pek çok sorunu çözülecektir.
C) Yurttaşlarımız Anglosakson eğitim yöntemlerinin uygulandığı
bir eğitim anlayışı doğrultusunda yetiştirildiğinde
giderilemeyecek sorun yoktur.
D) Kamucu yapıyı, özel bireysel hayata üstün tutan bütüncü-
cemaatçi yapılarda, yönetim şekli mutlakıyet, meşrutiyet ya da
cumhuriyet, hangisi olursa olsun sonuç hep aynı; siyasi baskı ve
sosyal yoksunluktur.
E) Yönetim sorununun çözümü, ülkenin idari yapısının
merkeziyetçi bir hale gelmesinden geçmektedir.
3- Bireyci eğitim anlayışı hangi özelliklere sahip insan
yetiştiremez?
A) Girişken
B) Özgüveni yüksek
C) Geleneksel değerlere ve ailesine sıkı sıkıya bağlı
D) Yaratıcı
E) İş Bitirici
4- Aşağıdakilerden hangisi İsmail Hakkı Baltacıoğlu‟nun eğitim
ile ilgili görüşlerinden değildir?
A) Eğitim ulusal ve üretime dönük olmalıdır.
B) Eğitim sistemi, bireyin sadece yeteneklerini değil tüm kişiliğini
geliştirmelidir.
C) Eğitimin amacı, Türkleştirmek, İslamlaştırmak ve
uygarlaştırmak olmalıdır.
D) Güzel sanatlar eğitimi önemsenmelidir.
E) Eğitim bireyin topluma başarılı bir şekilde uyumuna yardım
etmelidir.
5- Ethem Nejat‟ın eğitim alanındaki yenilikçi görüşleri nelerdir?
Açıklayınız.
6- Satı Bey‟in öğretmen yetiştirmeye yaptığı katkılar nelerdir?
Maddeler halinde yazarak açıklayınız. Bu katkılar konusunda siz
neler düşünüyorsunuz? Eğitim fakültelerinde bu uygulamalar
bulunsa sizce nasıl olurdu?
7- Bu bölümde gözden geçirdiğimiz düşünürlerin eğitime ilişkin
görüşleri arasında ne tür benzerlikler buldunuz? Maddeler
halinde yazarak açıklayınız.
8- Bireyci eğitim konusunda düşünceleriniz nelerdir?
Akyüz, Y., Türk Eğitim Tarihi, Pegem Akademi, Ankara 2019
Altın, H., “Ethem Nejat ve Eğitim Tarihimizdeki Yeri”, Turkish
studies (International Periodical for the Languages, Literature
and History of Turkish, Volume 3-4, Summer 2008, s. 73-96
Altın, H.,” II. Meşrutiyetten Cumhuriyete İsmail Hakkı
Baltacıoğlu ve Onun Eğitim ve Eğitimci Kavramları İle İlgili
Düşünceleri”, Tarih Araştırmaları Dergisi, xxx111-55, s.219-251
Aybek, Ş., “Milli Eğitim Sorunlarımızı İlk Kez Sistemli Olarak
Ortaya Koyan Ziya Gökalp”, Cumhuriyet Gazetesi, 23 Temmuz
2019
Aytaç, Ö., “Türk Sosyolojisinde Bir Öncü isim: Prens
Sabahattin”, Çekmece İZÜ. Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 6, Sayı
12, 2018, s. 75-120
Binbaşıoğlu, C., Eğitim Düşüncesi Tarihi, Binbaşıoğlu Yayınları,
Ankara 1982
Celkan, H. Y., Ziya Gökalp‟in Eğitim Sosyolojisi, MEB Yayınları,
İstanbul, 1989
Doğan İ., Türk Eğitim Tarihinin Ana Evreleri: Kurumlar, Kişiler,
Söylemler, Nobel Yayıncılık, Ankara 2012
Ege, N. (Haz.), Prens Sabahattin‟in Hayatı ve İlmi Müdafaaları,
Güneş Neşriyat, İstanbul 1987
Ergün, M., II. Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri (1908-
1914), Ocak Yayınları, Ankara 1996
Güvenç, B., Ziya Gökalp‟in Eğitim, Toplum, Kültür Üzerine
Düşünceleri, Toplum-Bilim, Sayı 36, 20.11.1999, s. 5 ve 21
Kaçmazoğlu, H. B., Türk Sosyoloji Tarihi: II. Meşrutiyetten
Cumhuriyete, Anı Yayınları, Ankara 2003.
Özdemir, Ç. (ed). Türk Düşünürleri, Anadolu Üniversitesi A.Ö.F.
Yayınları, 2016
Polatlı, M., ve Arabacı, İ., “Emrullah Efendi ve Satı Bey‟den
Günümüze: Eğitimde Yenileşme Sorunsalı”, Pamukkale
Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı 1, s. 35-43
Sencer, M., “Mehmet Ali Şevki”, Türk Toplum Bilimcileri 2 (ed.
Emre Kongar), Remzi Kitapevi, İstanbul 1988
Tezcan, M., Eğitim Sosyolojisi, Anı Yayıncılık, Ankara 2005
Tozlu, N., İsmayıl Hakkı Baltacıoğlunun Eğitim Sistemi Üzerine
Bir Açıklama, M.E.B. Yayınları, İstanbul 1989
Ülken, H.Z., Türkiye‟de Çağdaş Düşünce Tarihi, Ülken Yayınları,
İstanbul 1979

You might also like