You are on page 1of 69

Çağdaş Türk Düşüncesi Nasıl Ele Alınabilir?

İ smai l Kara'

HOW TO APPROACH TO THE MODERN TURKISH THOUGHT?


All reform and modernızation attempts ın Turkey In areas Ilke rellgton.
law. morals. social life and scıcnce that took place from the last quar-
tcr of XVIII. century to the prescnt day. can be classlfled u nder the con-
cept Modern Turkısh Thought The works of the scholars. offıcers and
ıntcllectuals that trıed to solvc the problcms orıgınating from the conf-
rontation wllh the Europeaıı ctviltzatıon and from the defcat of Otto-
mans before Europe does not only concern the rclevant perıod and the
future but also the hıstory of lslaıruc clvlllzation as a whole In this res-
pcct. history of modern Turkish lhought can be characterızed asa con-
tınuous debnte over the past preı:;ent and future of Islanııc world. Bul
thrrc ıs no methodological franıcwork on how to rcad this history yel.
Hı•rc . setung out from exemplary texts we try to ıdentıfy and propose
biiSic conccpts. prınciples and axıoms for such a melhodoloızy.
Ke ywo rds: 1llstory of Modern Turkısh Thought. Methodology. Moder-
nızatıon Phtlosophy. Reform . Hclıgıon. Scıence. State.

ÖZET
Osmanlı Devleti'nde ıslahat / modernleşme teşrbbuslerinln başladıgı
XVTil. yuzyılın son çeyregınden gunümuze kadar uzanan din. siyaset.
hukuk. ahlak. sosyal hayat. bilim. medeniyet gıbı konularda ortaya ko
nan butun duşunce faaliyetlerı çagdaş Turk Duşuncesi kavramı altın·
da toplanabllır. Bahsi geçeıı zaman diliınınde ortaya çıkan: başta Os-
manlı ve Islam dünyasının Batı Avrupa'dakl gelışmeler karşısında aldı·
gı yenılgilerln yarattı~ı ınadcli ve manevi/fikri sorunları çözmeye çalışan
u lema. munevver ve burakratların ortaya koydugu u rünler yalnızca ya-
şanılan dönem ıle gclecegı bellrlememış: İslam medenıyetinln tarthint
de sorgulayan bir oıelllk kazanmıştır. Bu açıdan Çagdaş Turk Duşün·
ce tarihi. Islam dunyasının kendislni hem geçmiş. hem şimdı hem de
gelecek açısından krltıge tabi tuttugu. muhtelif alanlarda pek çok so-
runu ele aldıgı. ve yine pek çok kavranıı tartıştıgı bır fikri hareket hali-
nı kazanmıştır. Bu özellikleri haiz çagdaş Türk Düşünce tarihinin na-
sıl okunacagına lllşkın bir metodolajik çerçeve henuz çızilmedlgınden
bu yazıda böyle bır usulun temel kavramları. aksiyomları ve ilkeleri·
nın neler olabilecegl sorularına. örnek metinlerden hareket edilerek .
cevaplar i.ıretllmeye çalışılmıştır.
Anahtar kelimeler· Çagdaş Turk Duşunce Tarihi. Din/Devlet Felsefe/
ılını. lslahat/Modernlcşme, Metodolojı /Usul.

Doç. Dr.. Marmara Unlversıte'>l Ilahiyat F'akultcsı .

1. ,,,,,/· uhıliı; l o•/"·f~ Rtlını -\rıı:lll"•ıl.ırı Da~111, \,m.-1 /.lım :!OO.f • 15Y 2'27
160 /~mm/ Kara

"Orduiarımızm lnhıdamı (agır mağlubiyclll zamanından beri vücudum


mezar. ruhum meyyll haline girdi. Söyledlglm lakırdılar Munkereyn'e
verilen cevaplar kadar zaruridir.( ... ) O zamana kadar her neye
çalışırsam şeıık lle çalışırdırn. şımdi vaz!{e sfııkasıyla çalışıyorum'".
Namık Kemal'

Giriş

1. Çagdaş Türk Düşüncesi adlandırması zaman dilimi olarak hangi dö-


nemleri ve muhteva ltıbariyle hangi konuları. hangi akımları. hangi eoğraf­
yaları. hangi kurumları ve hangi kişileri Içine alır? Tartışmaya açık bu soru-
lar etrafında mustakil babister açmak işimlzl hayli zorlaştıraeak ve uzata-
caktır. Yine de Osmanlı Devleti'nde ıslahat/modernleşme teşebbüslerınln
başladıgı XVIII. yüzyılın son çeyregınden yani magtubiyetlerin icbar ettiği as-
keri ısiahat ve mektepleşme sürecinden, özelllkle de XIX. yüzyılın ikinci çey-
reğinden yanı Tanzimartan Itibaren 1924 tarihine. oradan bugune gelinceye
kadar aynı veya farklı salklerle din, siyaset, hukuk, iktisat. eğitim, dıl. alılak.
adab-ı muaşeret. sosyal hayat, bilim, medeniyet... aJanlarında ortaya çıkan
yeni fikri çabaların, arayış ve tartışmaların, yenı uygulama-muesscsclcşme
gayretlerinin tümünü bir şekilde bu adiandırma çerçevesının içine dahil et-
mek yanlış olmayacaktır.
Siyasi tarihin buyuk kırılma ve farkiılaşmaianna işaret eden kronolojl-
lerle düşunce tarılıinin ciddı dönüşümlerinin kronolOJiSi arasında genelllkle
bir Jrtıbat olmakla beraber bu iki hattın hem zaman hem de derinttk olarak
her zaman tam ortuşmedıgı. bıri diğerının sebebi veya sonucu olmak açısın­
dan da mutlak bir kıstasın olmadıgı hesaba katılınalıdır. Çagdaş Turk Du-
şuncesi ile askeri nıağlubıyetler arasındak.l Ilişki zaruri ve birebir bir ilişkiise
o zaman XVII. yüzyılın son yılına, 1699 tarihli Karlofça Antıaşması'na kadar
çıkabilir ve takibe buradan başlayabiliriz ki bu dönemde LaJe Devri, ilk ter-
cüme encümenlerl diyebileceğimiz teşebbüslerın ortaya çıkması, Avrupa
başşehirlerinde daimi elçilikterin kurulmaya başlaması, Müslümanlar ıçın
matbaanın açılışına rni.ısade edilmesi, bazı askeri ve idari ısiahat tedbirleri...
ilk hatırlayacağımız unsurlar olacaktır2.

Namık Kemal'In 93 harbl sonrası Abdulhak Hamld'e yazdı~ nıektuptan. zikredl"n Su


leyınan Nazif. Namık Kemal. Istanbul. İkdam Matbaası, 1922. s . 22.
Keçecızade !zzet Molla'nın "Ne emel kaldı derunumda ne de sevda-yı mecaz" mısraını
da aynı hat uzertnde anlayabiUrt.ı sanıyorum
2 Modern duşuncenın teşekkulu Için kadim-cedid kavramlarının farklı kullanılınaya
başlanması ınerhıılesıne dikkat çeken ve ·osmanlı ulemac;ı ne zaman kendı biigı çcr·
çevesine kadim olarak bakınaya başladı" sorusunu soran İhsan F'azlıoglu şu deger
lendirmeyi yapıyor: "Sorun XVII yuzyılın başlarına kadar g.ıtmektedlr ve muhtemelen
bizde ilk defa ceciid kavramı tıbbi Uteraturdl' kullanılmıştır. Burada Tanzimat sonra-
sı dönemde Tıbbtye'nln Osmanlı zihniyetinin ıııodcrrıleşınestndekl yerını de hatırla­
ınalıyız. ( ı Osımınlı'dakl dônuşum askeri modernleşmeden çok önce başlamıştı bl-
le. sonuncusu drvlrt tarafından teşkllatlandırıldıgı ve sonuçları agır oldugu Için dik
kat çekiyor'": "Ilim Ilim hllmektır. bilını neyi bilmektir?- (konuşma). Derg(ıh , sayı : 97,
Mart 1998. s . 22.
Çağdaş Tiirk Diişiincesi Nasıl Ele Aluwbilir? 161

Bu süreci baWılaşma-Avrupaileşme olarak adlandırdı~ırruzda, Osmanlı


ve islam dünyasının. maglubiyetlerden kurtulma, kendini tamir ve tadil et-
me istikametinde Avrupa'daki bilimsel ve teknolojik gelişmeleri, modern si-
yasi düşünce ve kavramları, rejim problemi dahil olmak üzere siyasi-idari-
mali yeni uygulama ve müesseseleşmelerı, yenı e~itiın. zihniyet ve hayat
tarzlarıru. hatta sanat dallanndaki gelişmeleri anlama, taklit etme-uyarla-
ma. kendine katma hadiseleriyle karşılaşacağız ki bu aynı zamanda İslam
dünyasının de~işen şartlarda kendiSini tarihin kritik bir döneminde tenkide
tabi tutma, değiştirme ve dönüştürme süreci olarak da anlaşı1abilir3_
2. Modernleşme hadisesi, adı üzerinde, ızdırari veya ihtiyari bir yenileş­
me-değişme veya en munıs tabirle tadil sürecldir, dolayısıyla Çağdaş Türk
Düşüncesi'nde ana hattın yenilikler -değışmeler, tadlller üzerinde cereyan et-
tiği açıktır. Fakat aktüel ihtiyaçlar, zaruretler veya ıcbarJarın eşliğinde orta-
ya çıkan yenilik ve tadil çabaları, var olan bir şeyin yani kadim 1geleneksel
yapıların, teamüllerin ve düşünme-algılama çerçevelerinin üzerinde/yanın­
da/karşısında cereyan ettiği için, yeni olanın tabiatı ve kendini meşrulaştır­
ma araçları kadar geleneksel olanın da o sırada ne olduğu. nasıl algıland.ığı.
hangi vasıtalarla direndiği, kendini ne şekilde yeniledigi. nasıl değiştıgı ve dö-
nüştü~ü de eşit derecede hesaba katı1malıdır4. Ayrıca yeni olan/yenı olarak
tanımlanan şeyin tasviri ve tervici için kullanılan kelime ve ifadeler ile ona
yüklenen değerler de alenen veya zınınen kadim/geleneksel olanda yok/ye-
teri kadar yok şeklinde anlaşılabilir ki bu da moderlcşmenin geleneksel olan-
da bulunmayan müsbetliklerinin düşünülmesi. dillendirilmesi, pcşisıra ha-
yata geçirilmesi ınanasma gelecektir; bir fotoğrafın negatif ve pozitifi gibi.
Bu noktada yeni olanın mutlak iyi, kadim/geleneksel olanın Ise mutlak
kötü (veya tersi) olduğu yolundaki yaygın dar bakışaçılarını, daha so~ukkanlı
değerlendirmelerle ilidal noktasına çekmek gerekecektir. Belki birbirinden ta-
mamen bağımsız ele alınamayacak her iki hattı da kendimize aıt, kendimizde
var olan tecrübeler manzumesirün birer parçası olarak ele almak en dogru ve
emın yol olacaktır. Zaten yeni/modern olan ancak ondan önceki tecrübeler
ciddi olarak hesaba kaWdıgmda üst düzeyde anlaşılabilir ve değerlendirilebi­
lir. Diğer taraftan bugün fJili olarak modernlikten ba~unsız bir gelenekten bab·
sedilemez; bir başka ifade ile modern dönemde yaşayan biri geleneği, modern·
leşme öncesinde "oldu~u gibi" anlama şansını büyük ölçüde kaybetmiştir.

3 Çagdaş Turk Düşüncesi'nin kronolojik ve lematık başlangıç noktalan hakkında bazı


tesbitler ıçın. Ahmet Hameti Tanpınar (XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi) . Hilmi Ziya Ul-
ken (Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi). Niyazi Serkes (Türkiye'de Çağdaş/aşma) ve
Bemard Lewis (Modern Türkiye'nin Doğuşu) gibi genel kaynaklar dışında bk. Orhan
Okay. ··Batılılaşma devri Türk edebiyatı", Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi , (ed.
Ekmeleddin Ihsanoglu). İstanbul. IRCICA. 1998. n. 69 vd.: aynı yazar, "Batılılaşma
devri fikir hayatı üzerine bir deneme". age. ll. 195 vd.
4 Niyazi Serkes'in çagdaşlaşma sı.irecini. "'kutsallaşınış gelenek boyundurugtından
kurtulma", "geleneksel. katılaşmış kurul ve kurallar karşısında zamanın gereklerine
uyan kurul ve kuralları getirme" olarak tanımlaması ve ilerleyen sayfalarda "çagdaş­
laşma olayının incelenmesinde bize daha yararlı olacak kavram din kavramından çok
gelenek kavramı olacaktır" demesi zikre deger. Türkiye'de Çağdaşiaşma. istanbul.
Dogu-Batı Yay .. 119781. s. 17, 29.
162 ismail Kara

3 ...çagdaş Türk Düşuncesi" terkibinde yer alan kelimeler üzerinde az da


olsa durtnanın vuzuha kavuşmak açısından bize bazı tutamak noktalan te-
min edeceği umulablllr.
a) ··çağdaş» veya onun bir önceki aşamada karşılıgı olan "muasır /asri""
keltmeleri. tıpkı ··modern·· kelimesi gıbı bugün için kulturel olarak büyük öl-
çude normal karşılanabilir hatta musbct çağnşımları fazla bir kelime/kav-
ram haline gelmiş gibıdlr. Yakın tarthi sureel hesaba kattıgımızda bugun ge-
linen noktanın taman1en veya kısmen yanıltıcı oldugu mullaka hatırlaWma­
lıdır. Çağdaş ve modern yerine kullanab!Jecegimiz "yeni" (yaygın kuUanunıy­
la cedid) kelimesını öne çıkararal< problemli noktaya Işaret etme imkanımız
artacaktır, çünki.ı dini ve geleneksel küllurde ..yeni"nin ilk ve öncelikli çağrı­
şımlarından biri bidattır ve -bidat-ı seyyie/hasene ayırımları yapılmış olsa
da- esas ttibartyle merdut ve menfur bir şeydir. Nitekim modernleşme teşeb­
buslerlnin degişik aşamalarına, kavramlarına, uygulan1alarına karşı çıkan
kişi ve grupların bidat kelimesini kullanarak muhalif ıddlalarını kuvvetlen-
dirmek Istediklerını ve bu vadide hayli ctk!JI ve tehditkar olduklarını biliyo-
ruz. (Modernıst temayi.ıllcre hayli açık yenı Selefi harekelln. tenkıt ve reddet-
mek ıstedikleri geleneksel dini kabul/Inanç, teamül ve uygulamalar için bl-
dal kelııncsini yaygın olarak kullandıkları da bilinen bir husustur).
Bugün ~değişme .. olarak ifade eltlğiJniz ve ilk çağrışımları itibariyle yine
musbct hale gelmiş hadisenin. yakın ve uzak geçmişte tebeddul. tegayyur. te-
hauutil kelimeleriyle karşılandığını, bunların da -hususen tegayyı.ır·un- nor-
mal/beklenebilir farklılaşma/değişme kadar belki ondan daha ötede bozul-
ma ve çürümeye (tejessüh. irıjisah) vurguda bulundukları da gözden ıra!< lu-
lulmamalıdır5.
Ikinci olarak çagdaş/muasır/asri/modern/yeni kavramlarının neyln,
hangı kavramların zıddı olduğuna, bır başka deyişle "çağdaş .. ın neyin. han-
gl kavramların oturduğuna. hangi kavramları yerinden ettiğine baktı­
yerine
ğımızda da sarahat ortaya çıkacaktır: burada yanı çagdaşın zıdla­
başka bır
rı dunyasında bizi, çok genış ve güçlu anlam daireleri olan kadim, teamiil. to-
re. ananeui, hatta dinı keltmelcrlnin karşılayacagında şi.ıphe olmasa gerek-
Ur6. Çağdaş, genış manada dini ve geleneksel olanın bir bakıma karşıtıdır.

5 Osmanlı iktisadi dunya goruşunün ilkelerı uzennde duran Mehmet Genç. bu ilkeler-
den ikincısı olarak ·gelenekçi/lk'ı. deglşıne ıle ırtıbatlı olarak şoyle tanunlıyor: "Gele-
nekçUik. sosyal ve lktısadi ilişkilerde yavaş yavaş oluşan dengeleri. egilimleri munı­
kun oldugu ölçude muhafaza etme ve değişme eğilimlerini engelleme ue herhangi bir
cteğlşme çıktığı
takdirde tekrar eski dengeye !kanun-ı kacüıne) donrnek uzere değişme­
yi ortadan kaldırmn Iradesinin hakim olması"; Osmanlı Imparatorluğu'nda Deulet ve
Ekonomi. istanbul. Ötuken Yay .. 2000. s 48 Yazar eserının bir başka yerinde (s. 81-
82) şu degerlendlrnıeyı yapacaktır: "Gelenekçllik, çeşitli d uzeylerdeki geleneklerin bir
demet halinde surdurulıneslne alt tutarlı ve ı;!stematik bir ıuturnu Ifade eder Gele-
nekler korurunalıdır. çunku bunlar denenmış 'iyı'lerdir. değişme Ise 'kotu'diır duşun­
cesi Avrupa'da da geçerli Idi. Ama modern zamanıann başından itibaren 'ilerleme·
(progress) fikri dogup gı-lişlikçe önce degışıneııln 'tyi' olabllecegı . yavaş yavaş da 'dt>·
gışmeıne'nin kotu olacagı inancı benimsenmiş ve yerleşmiştir...
6 Bcrnard Lewis'tn, Turkçeye orjinaline uygun olarak Modem Turklye·nırı Doğuşu adıyla
tercunıe cdllen kıt:ıbıııııı F'ransızcaya fslcı111 Pl Lalclıe (IslAm ve Lalkllk) ustbaşlıgıyla
Çağdaş Türk Dii~iiiiCelı Nrwl Ele Alınabilir? 163

("Bir bakuna" diyoruz, çünkü -aşagıda üzerinde durulacagı gibi- İslam dün-
yasında modern olan da bır şekilde dtnileşmışttr). Nitekim çagdaş ve modern
kelimelerinln dünyasında zamansallık/beiU bir zamanla sınırlı olma hali
(temporel ve seculalre) bartz olarak vardır. Halbuki .. kadim kıdeml tızre terko-
lunur"' yani zaman ustudur (Suleyman Kanunnamesrnde geçen ifade daha
nettir: "Kadim oldur ki anın ewelin kirnesne bilmeye").
Özellikle Osmanlı-Turk düşü nceslnde kadim veya kanun-ıkadimin me-
tafııik yerini. statusunu ve sosyal degerinl kavrayabilmek. buna bagıı olarak
modernleşme hadisesının zlhru ve fiili olarak ne kadar ciddi bir degışmc­
farkWaşma-dönüşmcye, sarsıntıya sebebiyet vcrdıgınln ipuçlarını yakalaya-
bilmek için en azından iki kavrama daha bakmak gerekecektir. Bunlardan
biri nizarn veya nizam-ı alem, dıgeıi Ise ebed-muddettlr. Kadiınin karşı h at-
lında yer alan ebed-ınuddet bir manada sonsuzluga. sonsuza kadar devam-
lılıga işaret ederken aynı zamanda kadim gıbı zaınanustü oluş fikrini tahklın
etmektedir. Nizarn ise kadim-ebed hattındaki duzcn. istikrar, ahenk ve uslu-
bun adıdır. Unutmanıak gerekir ki kadim ve ebedı oluş esas itibariyle Allah'a
ait suatlardır ve görunur dunyadakl (şehadet alemindekil karşılıkları ve te-
zahtırleri metafizlk-dini mesnetlerinden müstakll olamaz. Nizarn da her şey­
den önce Allah'ın alcm(lcr)c vaz etttgt ve esas lllbariyle degişmeyen filli veya
kelami "sistem"in bızzat kendisidir. Butün bu flkrlyatın, tezahürlcrın ve sü-
reçlerin mecmuu olan "gelcnek .. ın nerde tse din ilc aynı ınanaya gelmesi bu
seviyede ortaya çıkmaktadır?.
b l Terkibimtzdekl "Turk" keUmesi acaba neyi Ifade ediyor? Bu soruya en
kestirme ve dogru cevaplardan biri Turkçe ve Turk dUl/ külturu öne çıkanla­
rak verilebilir. Çagdaş Turk dllştincesi. XJX ve XX. yuzyıl Türkçeslnin genış­
leyen-daralan imkfmları kullanılarak inşa edilmiş bir dtışüncedtr. Bu dilin
merkezi istanbul ve Anadolu olmakla beraber Türkçe duşuııce ürunlertnin
ortaya çıktıgı cografya ve mekanlar bugunku muhayyilemtzi zorlayacak ge-
nişliktedir: Kazan, Buhara. Taşkent Bal1çesaray. Orenburg. Baku, Kahire,
ıskenderiye, Şam. Bagdat. Paris, Londra. Cenevre. Moskova, Sofya. Selanik ...
Türk kelimesini ittihad-ı Islam ve milliyetçilll< l<avramları açısından ele
aldıgımızda ise XIX. asrın Ikinci yarısından itibaren yenı gelişmeler istil<ame-
tlnde anlam dai relerı surekli değişen, farklılaşan mlllet-kauim-clns ve niha-
yet ümmet kavramiarına dikkatle egilmek gerekecektir. Kısaca belirbnek ge-

tercı:ımeedildigini ve böyle bir tercUnıenin de sozkonusu etmeye çalışbgımız problem


etrafında dogru oldugunu hatırlatalım (lslanı et Latcfli~-La Natssance de la Turqule Mo-
deme. Paris. Fayard. ı 988). Niyazi Serkes'in ıngiliZce si The Development oJSeculartsm
In Turkey adıyla basılan kitabının Turkçeye lntı.kal ederken Turklye'de Çağdaş/aşma
adını alması da benzer ~Ir şeydir. Laiklik ve veya sekularızın tercihler! de din-moder-
leşme-siyaset ilişkilerinin Fransa ve lngiltere'de. bir dl~er ıfade lle Katolik ve Protestan
dünyasında farklı şeklllerde algılandıgtnın açık Işaretlerıdir
7 Askeri di.ızeniemeler başta
olmak tizere ısiahat flkıinln ve tcşebbuslerln!n Nizam-ı Ce·
dld adını alması veya daha sonraki tarihlerde Rusyn'nın hakimlyeti altındaki Mu<~lu ­
man bölgelerde ıııoclerııleşıne taraflan aydınlarm ceclldci. gelenekçi muhaliflerınin ıse
kadlmcı olarak adl:ındırıhnaları anlamlıdır. (Niyazı Berkes·e gore nizam-ı cedld terklbl·
ni ilk kullanan kişi lbrahlnı Muteferrika'dır ve 1 144 / 1732'de ıstabul'da basılan Usulu'I-
Hikemji Ntzanıi'I·Unıem kitabuıda geçmektedir: bk. Turklye 'de Çagdaşlaşma , s 551
164 !smail Kara

rekirse: millet din-mezhep ekseninde, kauim kabile-kan bağı-mahalli kultür


ekseninde. cins Ise ırk ekseninde tanımlanan kavramlard ı . Millet kelimesi
muhtevası ve ıstikamell itibariyle giderek nation karşılığında kaVime doğru
kayarken (eski) mUlet kelimesinin yerini giderek ummet almaya başlayacak,
buna bağlı olarak dini vurguların giderek daha fazla ümmet üzerinden yapıl­
dığı müşahede edilecektir. Fakat İslam dünyasındaki milliyetçilik hareketle-
ri, meşruiyet problemi ve külturel kodlar IUbarıyla -modernleşme teşebbus­
lerinin diğer alanları gibi- aynı zamanda bazı açılardan dini hareketler ol-
duklan için daha "laik" ve kuru anlamlara sahıp olan kavim-kavmlyetçillk
yerıne daha "dini" ve munis anlamlara sahip mUii-ınillet-milliyet-milllyetçlllk
kelimelerinin kullanılınasında siyaseten ısrar edUecektir.
Bu sürecin en tipik göstergeleri Babanzade Ahmet Naıın beyle Ağaoğlu
Ahmet bey arasında geçen ınünakaşada karşımıza çıkacaktır: I 9 ı 4 yıhnda
Naim bey. milliyetçilik (kavmiyetçilik) hareketlerını sıyaseten ve dinen red ve
tenkit için yazdığı makale-risa.Iesinln adını- kavramlardaki kaymalar hesaba
katıldığında haklı olarak- lsldmda Daua-yı Kaumiyet şeklinde koyarken Turk
Vurdu'nda ona cevap yazan Ağaoğlu Ahmet bey. lslamda "millıyet"in redde-
dilen bir şey olmadığını lsbat sadedinde yazısına Islamda Daua-yı Milliyet
başlığını koyacaktır. Kesin olan bir şey varsa o da Türk kelimesinin ırk {cins)
ınanasında anlaşılmasının her zaman marjinal bir fiki r seviyesinde kaldığı ­
dır. Bunun da ana sebebi dinden/İslamdan tecrit edilmiş b ır Türk tanımının
-Imkanı bir tarafa- siyaseten doğru bulunmadığı ve ortaya çıkaracagı prob-
lemlerden ısrarla kaçınıldığıdır.
c ) "Düşünce" kelimesine intikal edildiğinde, nıçın "Çağdaş Turk Felsefe-
si" değil de "Çagdaş Turk Duşuncesi" adlandırmasının tercih edildiği ve yay-
gınlaştığı sorusunu sorarak ilk tesbıtlerı yapmaya başlayabilirız. Ilk bakışta
"duşunce"nin bir anlamıyla felsefeden dal1a kuşatıcı, daha genış. diğer taraf-
tan ise felsefeye göre daha seyreltilıniş, daha az kategorik-metodik zıhni ça-
balar manzumesi olarak duşunüldüğü söylenebılır. Bu manada "felsefe" "dü-
şımce"de mündemiçtlr. Fakat derinlerde daha spesifik ve psikolojik saiklerin
etkili olduğunu zannedıyoruz. Şöyle ki: Modernleşme döneminde sadeec çağ­
daş dönem için değil Osmanlı klasik dönemlerı Için de "Türk Felsefesi" veya
bunu çağrıştıracak başlık ların pek de kullamlmadıgını görüyoruz.
Bu temayülün en belirleyici umumi sebebi, oryantalistik çal ışmaların
yerl eştirdigı, ~İslam duşüncesinin XII. asırdan sonra durduğu. durağanlaştı­
gı, buna bağlı olarak İslam medeniyetinin gerilediği / çöktugü" iddiasının yay-
gın şekilde kabul edilmesi olmalıdır. Çl1nkü Selçuklu ve hususen Osmanlı
tecrübesi bu as ırdan sonra geldiği için guçlu bir alan olarak ''Turk Felscfe-
si"nden bahsetmek bu tezi benimseınemek/reddctmek manasma gelecektır
ki böyle bir iradenın yaslanacağı ilmi !hata ve tecessüs, siyasi ve husustyle
psikolojik güvenlik alanları büyük ölçüde artık kaybedilmlştir. Bir meslekta-
ştmızın yerinde tesbitiyle merkezi problem "Osmanlıda nas ı l bir felsefe faaii-
yeti olduğu değil Osmanlıda niçin felsefe ol madığı"8 şeklinde teşekkül ettıgı
8 Hakan Poyraz, "Var mı yok ınu?-Osmanlıda ' felsefe yoktur· iddiası uzerine", Turk Yurdu.
sayt 148- ı 49. Araiık ı 999-0cak 2000. s. 285 (Mevcut yaygın tezleri ozetleyerek tartı­
şan. tenkıt eden bu yazının taınanu derginın 283-95 sayfaları arasında yer almaktadır)
Çağdaş Tiirk Dilşiincesi Nasıl Ele Alınabilir? 165

için hususlar ve neticeler daha


araştırma-tartışm alar ın ınantıgı. lartışu acal<
baştan dekiare edilmiş olmaktadır. Husus ı sebep ise modernleşme projelerı­
n in temel tezleriyle alakalı olaral< Osmanlı tecrübesinin (tarihin). gerilemenin
sebebi veya ınenşei şeklinde algılanmasıdır: bir başka ifade ile ıs iahat teşeb­
büsleri, Osmanlı tecrübesinin dini, fil<rl, siyasi unsurlarını ladil ve tashill yo-
luyla yenileyerek iade ve ibka etme degil onu aşma ve atlama, en yumuşak
ifade ile sükülla geçme Istikametinde seyreden güçlü ögeler taşımaktadır9.
Böyle bir bakışaçısının Selçuklu-Osmanlı ilnıi-fıkri mirasını sıçramalar
ihliva etmeyen. "şerh ve haşiye"den. "teluar"dan (tekrfrden) öteye geçmeyen,
çıgır açmış kişi, eser ve akımları olmayan bir alan olara!< görmesi/gösterme-
si beklenebilir bir hadisedlr. Yenıden ve çok yönlü olarak ele alınıp şerhedil­
mesi gereken bu sürecin, neticeleri itibariyle Selçuklu-Osmanlı miras ını an-
lamada bir zihln ve ufuk daralması. ideolojil< boyulu da olan bir katılık ve
zaaf ortaya çıkardıgı açıktır to.
Bu meyanda tabip ve bilim tarU1çlsi Adnan Adıvar"ın, başlıgı Osmanlı
Türklerinde İlim olan kitabının daha '"önsöz'"lerinde, -ilmi dayanaklardan
mahrum olmakla beraber- kesin hükümler ifade eden ··rahat"" yonunlarını
veya felsefe ve tasavvuf tarlhçisi Mehmet Ali Ayni'nin mantık ilmi merkezli
ifadelerirıi, dönemsel olarak anlaşılabilecek dcgerlcndirmelere örnek olmak
üzere zikredebiliriz:
"'Maksadım, 'Arapçadaki ilm" denilen ilme vans olan bir millette (Turl<ler-
del. beş asır (XfV-XIX) ıçınde. bu tirnın durumunu kısaca belıı·tmek ve
XIX. asıra. yani modern ilmin Turlciye·ye girdiği tarifte lcadar. inlıitat ede
ede. nasıl deımm ettiğini gösterme/etir": "Bu eseri okuyanlar. Osmanlı
Ti.ırkiye·sınde musbet iliınierin XIX asra kadar ancak 'Arap ve Fars dll-
lerındekı Ilim'in elcsik ve bazan da yanlış bir devamından ibaret olup ne
muhteva ne de metod itibarıyle "Yunan muclzesı"nin şarka ınttkalı ile al-
ctıgı şekilden ayrı bir şekil almadıgını ve mamafih bu illmlerin. garplan
flklr ue metod alarale yenlliğe doğru yürüdüğü nadir sajhalar olmuş Ise.

9 ""Medeniyet-i sabıka" ve "Medeniyet-i cedldenin umem-1 istamı.yeye nakli" konularuıı


Işleyen uzun makalesinde. isUtm medeniyetinin ··munkanz, malıvolmuş , eski. asar-ı
atika ilmine alt" bir medeniyet oldult~Jnu. bugun ve yann için var ve geçerll tek me-
deniyetin Avrupa medeniyet! oldugunu açıkça ve deliller ileri surerek ifade eden Şeın­
seddin Sami. Islam medeniyetinin gelişme ve serpilme dönemlerini anlatırken Selçuk·
lu-Osmanlı tecrübesinden hiç bahsetmedJgi gıbı Islam tarihinde Iliın-medeniyet mer-
kezi olmuş beldeler arasında da istanbul dahil hiçbir Selçuklu-Osmanlı şehrtne yer
vermez Giıneş'ln ··Tarih" kısmında neşredilen (1/ 4, 130 ı, s. ı 7 ı- ı 85) bu makale için
aynca bk. Bulgurlıızade Rıza. Muntehab6t-ı Beddyi'-1 Edeblye. Dersaadet. Sancakcı­
yan Matbaası, 1326, s. 291-306; özelllkle s 29 ı. 296. 298. 300. (Bu makele. Ş Sa-
m!'n!n medeniyeUe alakatı diger uç yazısıyla birlikte Kutadgubtltg'ln bu sayısında neş­
redilmiştlr).
1O Felsefe Lar!hçis! Harun An ay ve felsefe-bilim tarihçisl fhsan Fazlıoglu ile yapılan Iki
uzun konuşma. Osmanlı ilim ve fikir nıırasımn imkanlan ve modem dönemde eksik
ve yanllş algılanışı uzerine önemll tesbitler ve yorumlar Ihtiva etmektedir· "Bır Os-
manlı düşüncesinden bahsetınek mumkun mu?"", Dergah. sayı: 76. Haziran 1996 s
ı 2-14. 22: "İl!ın Ilim bilmektir, biliın ney! bilmektir?" Dergah. sayı: 97. Mart 1998 s
12·14. 22 Ayrıca bk. Dücane Cı.indıoglu. "Çagdaş tefslr tarihi tasawurunun ka~ıp
lıaJka:.ı : Osnıanlı lefsir mirası·. İsl6.nılyal. 11/4. E.kiın-Aralık 1999. s 51·73.
166 l~maıl Kara

onların chemlyetle beUrtUcUgını göreceklerdir. (... ) Bizim gibi bütün mo-


dern ıllm ve tekntgı hazır bulmuş milletler ıçın. o ilim ve teknıgın IAvru-
pa'dakil tarihinı kısaca olsun bilerek beşertyel tarıhinde harp ue siyaset
yanında bir de ilim ue medeniyeun meukli olduğunu oğrenmenin pekfa-
ideli olacagına kan um· ı ı (vurgular bızım).
"Coruluyor kı bizım bırinci devredeki allmlerımızin himmetlerı kendile-
rinden ewelce yazılmış manlık kıtapiarına tercume ue şerhden veya uzer-
lerine lwşlyeler yazmaktan Ibaret kalmıştı Bununla beraber onlılrtnct
asırdan beri bu hlmmct de gevşemlştl. Ç'unku medreselerlmlzde rlyazl·
ye. ulüm-ı akliye lllbardan sılkıt olmuştu (... )Bizde mantık uzcrlııc mu-
him bır kitap yazılmamıştır. Filhal<ika elfğer lllmler uzerine de esaslı bir
kitabımız olmayınca manlıktan oyle bir eser nasıl vücuda gclcblllrdl?
Fazla olarak büyuk ed iplerimizden bazıları halkı hikmet ve felsefeden so-
gutmaya çalışmışlardı"12 (vurgular bizim).
Cumhuriyet devri ınıllıyetçUik politikaları ve temayülleriyle alakaJı da ol-
sa Hilmi Ziya Ulken'lıl lise ve üniversitede okululmak üzere hazırladıgı ve
1933-34 yıllarında basılan iki ciltlik Turk Tefekkuru Tarihi kltabı1 3, adlandır­
ma ve muhtevası ltıbartyle hususiyetler taşımaktadır. Yazarın da bellrttıgı gi-
bi bu kitap. "Turk tarih tezi" çalışmalan çerçcvcsındc Türk Tarihi Telkik Cc-
miyeti'nin (buguni<u Türk Tarih Kurumu) kendisine tcklif ctllgi "Turk lıikme·
tl ve Türl< mıstısıımi" hôlumlerinl yazmal< tçlu yaptıgı araşlırmaların gelişll­
rilmesi neticesinde vücut bulmuştur (bk. ı. 8). Muclllfin sözkonusu cttıgı ça-
lışmalar. "Turk Tarıhınin Anahaliarı Escrının Mıısveddeleri" serisi ıçınde ba-
sılan "Turk misUsızmını letklkc giriş" (seri. ll. no. 32, İstanbul. Akşam Mal-
baası, 1935. 56 ş.) ilc "Turk kozmogonisl. Turk ınıtolojisl. Türk hikmcll, Tek-
nik tefekkur" (nıı. 4 ı. ts. ı 1936 ?), 45 s .. daklllo) başlıklı metinleridir ı-ı .

ı ı Abdulhak Adnan Adıvar Osmanlı Turklerinde Ilim . ı . bs .. Istanbul. Maanf Matba::ısı .


ı 943. s VII. IX-X Adıvar'ın son cümledeki Osmanlı Turklerının "harp ve siyaset" dı·
şında "Ilim v~ mcdt·ntyc•t Ic lrtibatlaruıın olnıatlı~ı vcva za;'1f oldugu vurgıısuna tekrar
dikkat ç~kı lınclldlr
Adıvar'uı lslfun ve Osnınnlı bUlıni lle ınedresclerlıı modern blllınlerln Turklye'ye gırı­
şine karşı çıl<tıgı nıcselcsı etrafındaki dcgcrlendlrme ve lıukuınlerintn tenkldl Için bk
Ekıneleddın llısaııogıu. "Osmanlı Devleti'ne XIX. yy da bilimin gırış! ve billnı-din lllş­
kısi hakkında bır degerlendlrme denemesı", Toplum ııe Bilim. sayı. 29-30 Bahar-Yaz
ı 985. s. 79- ı 02.
12 "Turk ınantıkçıları" , Dcınılfunun llahtyat F'akııltesı MPcmuası sene· 3. sayı : 10. 1928,
s 55. 62.
13 Istanbul. Matbaa-ı Ebuzzıya. 1. C 1933.254 s .. 2 . C .. 1934.281 s. Galatasaray lkin·
cı Devre Talebesi Neşrıyatı'ndan. Ku n ye sayfasındakı bilgiye göre. henuz soyadı alma-
mış olan m uellif o ı.ırada lise felsefe ve ıctuuaıyat ınualliınıdir.
Hilmi Zl~ıa, Uk cildin onsozunde lurk tefekkur t<ırihl" sahasının mubeşşlrleri olarak
M Şekip Tunç. Şeınsellın Gunaltay. Nevzat Ayasbeyogtu. Isınail Hakkı lzıulrli. rerit
Kam ve Orhan Sadeltin'In Isiınierini zikretınektedlr ls 9).
14 Hilmi Ziya'nın zikredilen ınellnlertne ıekadduın eden. Turklerde dini havat ve tasav·
vuf.zlhnivcı agırlıklı iki uzun makelesi halırtanmalıdır ı "Ortaasya'da Turkıııeıı­
Turknıenın dini". Mllırob. sayı. 8. s. 237-44 sa'll 9 . .s 376-80. sayı; 10. s 313-16.
sayı 1 ı . s 337-4 2 sa~·ı 15· 16. s. 480-88. 1340 119241 (\1akalade tore dini. silılr di·
ni. Şamanızın ve Ilk Musluman Turk dervışler uzcrindc dunılınaktadırl: 2 . "Anadolu
ıarthinde dini rulııyat ınuşahedelert" , Mlhrab . sayı . 13· 14. s. 434-48 \"C s<ıvı : 15-16.
Çağdaş Türk Duşwıcesı Nasıl Ele Almabı/ir? 167

Türk Tejekkürü Tarihi'nin daha önsözü nde. sözkonusu etugimiz kabul ve


temayü!Jere uygun olarak; "edebiyatımızın fikir hayatımızdan daha fazla ori-
jinal oldugu söylenemez", "Türk tarihinde garp mütefekkirleriyle kıyas edUe-
bilecek orijinal büyük bir feylosof yoktur. (... ) F'eylesof ısmile tanılanların ni-
hayet yüksek birer mütercim veya şarlb olmalarına mukabil( ... )" türünden
ifadelerle karşılaşmanuz şaşırtıcı degildlr (1, 7, 8). Bununla beraber Türk te-
fekkür tarihini, ı. Payen Türk tefekkürü. 2. İslruni Türk tefekkürü. 3. Mo-
dern Türk tefckkürü başlıkları altında taksim eden ve ardından. birincısı çok
!usa olmak üzere (l, 26-122) ilk Iki dönemi ele alan müelllf. Farabi ve İbn Si-
na üzerinde durduktan sonra Selçuklu ve Osmarılıların ilk dönemlerini ta-
saWtıf fe lsefesi agırlıklı olmak üzere ış lemelüe ve konumuz açısından daha
da önemlisi İslam felsefesi başlıgı altında ele alınabilecek birçok müelllf ve
eseri "fslaml Türl< tefekkiirü" dalrestnde ele almal<tadır. Hilmi Ziya'nın ese-
rin "Methal" kısmında -daha sonra Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi kita-
bında ele alacagı - "modern Türk tefekkürü" için yaptıgı degerlendirmeler ve
vardığı hükümler zlkre değer:

"Modern tefekkur her şeyden ewel amelidlr. Gayesi. en genış manasıle


dunyeul actiondur. Ahlak. siyaset ve tekmk onun bih'ı-vasıta hedefini teş­
kil eder. Gerek ilim. gerek felsefe olmak ltıbarlle o bunlara temel hazırlar.
O surelle ki artık tefekki.ir alelade bir kafa oyunu, bir 'muakale' olınaktaıı
çıkm1ştır. içllmai actionun ıstinat noktası vazifesını görıneğe başlamıştır
Teknik ilme istinat eder, !Lım usule dayanır. usul kuwettnı felsefeden alır.
Diger cihetten de ahlak ve siyaset de ytne time (ıçtimalyat. iktisat, hukuk).
o da usul ve felsefeye istinat eder. Göruluyor ki tejeklcür artık ne lll< za·
manda olduğu gibi bir 'mııakaıe· sanatı, rıe de orta zamanda (y(tni iimmet
devrinde) olduğu gibi mystıque dünya görüşünün akılla telifi için yapılan
bir celılttir. Tefekkur burada hayat için, cenıtyet için. acuon içindir. Bu se-
bepten o. birinci sqfhada dini tejekkiır ile mücadele ederek başlar. İkincı
safhada kendi prensiplerını ve usulunü araştırmağa koyulur.
''Nitekim modern Turk tefekkuru de Tanzlmattan beri bu iki safhadan
geçmiştir. O ewela medrese ve tekke ile l<arşılaşrmş. onunla mücadele
etmiş, uzlaşmaga çalışrmş, nihayet ona galebe çalarak başlıbaşına uar-
lık olınaga başlamıştır. Modern Türk tefekkurüniın en tam ve inkişaflı
salhası budur. Turk tefekkuru ikinci safhaya çok yakın zaıı1anda geç-
mıştır. Usul ve prensipler üzerinde di.ışunerek orijinal bir tefekkur ola-
bilmek için lazım olaıı çıraklık safhasından geçmemıştlr. Bu sebepten
Türk tefekkilrünün bugün içinde bulunduğu deııre. modern tejekkiirde ya-
ratıcı olablfmek Için geçilmesi zaruri olan ·çırak/ık' deuresidir" (1, 22-23.
vurgular bizim).
Türk Tejekkürü Tarilti Ankara'da da ctddl karşılık bulacak ve müelllfl biz-
zat Mustafa Kemal Paşa'nın hususı övgülerine mahzar olarak 1933 yılında
Edebiyat F'aktiltesı "Türk medeniyeti tarihi" hocalığına tayın edilecel< ve yine

s. 515-30. 13401 1924) (Makalede Barak Baba. Geyikll Baba ve Hacı Bektaş-ı VelJ uze-
rlnde durulınaktadtrl . Bu Iki makale. giriş ve ııotlarla bırlikte Latin harflerine aktan-
larak yayınlanmıştır· Hilmi Ziya Ulken, Anadolu'nun Dini Sosyal Tarihi haz. Ahmet
Taşgın. Ankara. Kalan Yay. 2003.
168 lsmaıl Kara

Paşa'nın emriyle tetkikler yapmak uzere Berlin'e gönderllecekUrl5


Hilmi Ziya'nın ı 935 yılında neşrettiği Turk Feylesojları Anto/ojisi ı ıs Ise
"Önsöz"de lfade edUdiği gıbı Türk Tejekkür Tarihi'nde letkik edilen filozofla-
rU1 eserlerinden alınan parçalardan müteşekkil bir antolojl çalışmasıdır. Me-
tınlerine yer verilen "Ti.ırk" filozoflar: Farabi, lbn Sina. Şihabeddln Suhrever-
di, Kınalızade Ali, Hasan Kafi, Lutfi Paşa. Koca Sekbanbaşı, Mehmed Nahlfi,
Mustafa Nuri Paşa. Mevlana Nahili. Bedreddin Slmavi. Eşrefoğlu Rumi. Er-
zurumlu ısınail Hakkı ve Sursalı Isınail Hakkı'dır.
Hilmi Ziya Ülken'i aynı vadide felsefe ve tasawuf tarıhçisi Mehmet All Ay-
nl'nin çalışmaları takip edecektir. Onun Türk vurgusu taşıyan Uk metni, ma-
kale olarak Iki defa yayınlanan ve HUm! Ziya'nm sonraki metinlerine tekaddum
eden "Türk mantıkçıları"dırı?. Daha sonra 1939 baskı tarHıli Turk AhUikçıla­
rı'nıiB ve TurkAzizleri dizisınııı bırinci eseri Bursevi !smail Hakkı l<ıtabuııırı tc-
llf edecek ve yayınlayacaktır. Muelllfln 1927 yılında basılan Hcıcı Bayram-ı
Veli kıtabını20 "Turk azizlerr dizisinin ınübeşşirı kabul etmek doğru olur21.
Bir tarafıyla dönemin siyasi yönelişlerine ve hissiyatma uygun olarak

IS .. ı 933'te Maarif Ve kaleti'nin lınzırladıgı unlve-rsıtc reforımııırla yenı Eucbıyat Fakıılte ­


si Tıırk rııedeniye/1 tarihi profesortugıını nyin edil•·rek telkık ıçın Berlıı!'t gonderildl
O sıradA Maarif wkllı Reşit Galip'in ısıırası uzeriıw llnıver~itı· reformunda venl karış·
malaı sırasında l<ndro dı~ıncla bırakılan Hilmi Ziya. Atatıırk'uıı Pınrl ile tekrar aynı
kadrova doçent olarak ataıırlı Kendi ınııracaatı ıle vazifesı felsefe ord profesoru Rı:­
ıchenb.ıclı'a baglı Turk tefekkuru tari/ıl doçenıtıgı hatını aldı' H Haluk Erdem. llıl·
ını Zıva Ulken'ııı kl'ndı kalemtnden hayatı ve c~ı·rterı·. Turk \'urdu, s:ıyı : 174. Şulıaı
2002. :;. 7 (ifade lllimi Ziya'ya <ütlir).
16 istanbul, Yenı Kitll.>eı Yay 1935, 159 s. Diger cillll'r yayırılnıııııaınıştır
17 ı. "Turk ınantıkçıları" Darıı!fıınun Ilahiyat Faku/lesi ı\fı•rıııııası sene: 3. sayı : 1O,
1928 ~ ·19-64 2 'Turk nıanııkçıları". Felsefe L'l' fetimaiyat Mecmuası . 11/7. Tf'~riıH
ewel 1928 tartiıli n ushasıııııı eki. ı 4 s
18 lstaı1bul Martfet B:ısımcvi. ı 939 247 s E-;erJn ku nye sayfasında "Cild ı· deıımış ol·
masına ragnıen ıntiteaktp cilıleri telif cdtlmeınış veya yayınianmamıştır (Tarafııııız­
dan hazırlanmış 2 . bs Istanbul KHalX'vl Yay ı 992 Baş kısmında y~r alan degerleıı­
dirnıe yazınuz. "Turk Ahlakçıları ve sıyaseti" başlıgıyla Anı"l Vefterl kitabına da nlın­
ınıştır; istanbul, Kıt alıevi Yay . ı 998, s 176· 79).
HUmı Ziya'nın Turk Feylesojları Anto/ojisi gıbı bır nevi antolojl olan eserde hayal hi·
kayelerine ve seçme ınellnlerine yer verilen Turk ahlakçıları şunlardır Aşık Paşa. Ha-
cıhuscyinoglu Ebulfazl Musa. Eşrefoglu Abdullah. Kınalızade All Çelebi. Bırgıvi Meh·
med. Koca Nişancı Mustafa Pa~a. Durınuşogıu Abdiıliatif. Ortterdar Mehmed. Abdu-
laztz. Sururl Çelebi (Iki ın uellif arasuıdaki ortak. isimler dikkat çekmcktedirl.
19 TurkAzizleri I Isnıall Hakkı-Bursa/ı ve Ruhu'I-Beyan Muell!fl. ıstanbul, Marifet Basıme·
vi, 1944 270 s Kitabın ılk şekli 1926'da Harward Unıversıtı>si'nde akledilen VI Mil·
letlcrarası Felsefe Kongresi'nde tebtıg olarak sumılınuş ve kongre tcbliglerı arasında
Ingilizce basılmış. o;onrak.i aşamalan kitap şeklinde Turk<:e ve Fransızca neşredllmiş­
tır · Ruhıı'I·Beyan Muell!fl Bursa/ı lsmall Hakkı Hakkında Bir TeLiçık Istanbul. Evkaf-ı
Islamiye Matbaası. 1928. 24 s .. lsmallllakkı-Phılosophle Mysllque. Parı~. 1933
Mehmet Ali Ayninın bu dizi Için hazırladıgı fakat yayınlayaınadıgı Aziz Mahmud Hıı­
dai başlıklı bir c;alı~nıası rta vardır
20 Istanbul. Evkaf-ı Islamiye Matbaası . 13·13 , 152 s.
21 Nihat Kektık·ın gayretleriyk ı U Edcbıyaı Fakulte~ı Fetset ı- Boluını ı ıç m de 1971· 72
ders yılında kurıılım ve bır sonraki yıl lt~dris faatıyetıne başlııyan "Turk ıstanı Felse-
fesi Tarihi" kursıısu bu hattın ııctlcelcrınden biri gıbtdlr
Çağda~ Tur/.. Duşiincest Naltl Ele Almabtltr' 169

!ürk'' duşüneesine kuvvetli bir unsur hallnde işaret eden. diger taraftan
tse anakrontzme gömulen Ayni'nin eserlerınde birkaç zavıyeden tetklk edil-
mesi gereken ince bir siyaset barınınaktad ı r: ı. Hilmi Ziya gıbı Mehıned AlJ
Ayni'de de. İslam ilim-kültür tarihi ve ınırası ıçinde, Turk olup olmamaları
zaYiyesinden ele alınmayan birçok muelllfTurkluklerl öne çıkanlarak husu-
sen zikrcdilmektedir ("Turk mantıkçıları" makalesinde geçen ve 'Türkiye
alimlerı uzerine nufuzu cari olan iki allame" diye takdim edilen Taftazani ve
Seyytd Şerif Cürcani buna örnek olarak verilebilir). 2. Türkçe ve Türkçecı­
lik vurgusu, tetkik edilen blrço'k mucllifl, bazı dönemlerı musbet veya men-
rı degenlendirmek Için temel kıstaslardan biri olarak kullanılmal<tadır. Me-
sela:
"Bu Yanyalı fazıiiYanyalı Esad Efendil keşke bunları (Yunancadan Arap
çaya tercume ettıgı Arısto'nun eserlerınil Turkçe yazını~ olsaydı! Fakat o
vakıt llsan-ı tedris Arapça ıdi. Turkçc de yazmış olsa yine Arapça tı>drls
l!dtlmış olacaktı" ("Turk mantıkçıları", s. 57).
··su kitabın !Muzeklci'n-Nüjüs'unl en blıyuk mezıyell ve kıymeti evvela di-
linin halis bir Turkçe olmasıdır. Kendisi. 'bu kitabı sırf Turk dilince cem
eyledim kı ol kitabın faydası umuma şam11 ola' diyor. Eğer Eşrefog­
lu'ndan sonra allınler. edıpler ve katiplcr bu dıb o tabıılıkten çıkarmasa­
lar. Acem edıpkrıne takliden bırçok ıstıareler. mecazlar. cınaslar \'C ına­
nasız terkipler ıle ıfsad etmeselerdı hugun ne yuksek ve tatlı bir edebi-
ytltıınız olacaktı" (Turk Allliikçılan. s. 59-60)
·ısmaıl Hakkı'nın zamanında yaşayan Muslumanlar chl-i Cennetin lisa-
nı Arapça ve Farsça olduğuna Inanıyorlardı. Fakat o )11ıl<sek Türk ınute­
f<'kkırının bu rıvnycti yazarken Turi<Çl'nln de şerefce o dillere müsaVl ol-
dugunu ihtar eylemesi onun harı.m ı vicdanında yaşayan Turkluğe mu-
habbelinın ani bır reveranından ba~ka neye del~ıJet cdebıllr" (!smail Hak-
kı. s. 5).

3. Milliyetçilik temayulleriyle alakalı olarak degeriendirilebilecek ilk iki hu-


sus. onları tamamlayacak olan üçüncü unsur yani "Türk"ün gerçek mana-
sından öte veya onun yanında Müslüman ve Islam yerine kullanılması me-
selesi zikredilmeden bızce butünlük Içinde anlaşılaınaz. Mehmet Ali Ayni.
tekparti yönetiminin Islam ve din imaları taşıyan hemen her şeyden tedlrgın­
lik duydugu bir ortamda Islam kültürunun Turk olan (veya öyle var sayılan)
büyük Isimlerini ve önemli eserlerını böyle bir "siyaset"" uygulayarak yenıden
ele alma imkanını ele geçirmek istemiş gıbtdir. Tasavvuf ve vahdet-i vücut
meselelerine özel bir önem atfeden (kendisi de ehl-i tarlkllr) yazarın. muta-
sawıfve şeyh müelliflerden bahsederken ekserlyetle bu kelimelerı kullanma-
yarak "yüksek manevıyct ve hüviyetlerl herkese hürmet telkin etmiş olan ke-
malat sahibi bazı mustesna zatlar" gıbı ifadeler kullanması da aynı tavrın
uzantısı olmalıdır.
Çagdaş Turk Duşuncesı adlandırması ve ilmi-fikri degeri bahsinde bu
sahada yapılan çalışınalardada benzer problemler ve tasvirler yer almakta-
dır. Şerif Mardin. Jöntürklerin Siyasi Flkirlerf'rıln tkincı baskısına (1983) yaz-
dıgı uzun sayılabilecek ··önsöz'"ün sonlarında. Hllml Ziya'nın daha önce yaz-
170 lsmaıl Kara

dık larını22 bir şekilde tekrarlayarak şu hukme varı r: "19. yüzyıl duşunce ta.-
rihırnız uzerindeki ıncelemelerimin bana ögrettikJeri şunlardır: 19. yüzyıl
Turk duşünce tarihinden bahsetmek mümkün değildir. Ancak bir 19. yüzyıl
'düşünce sosyolojlsi'nden bahsedebllirlz. Bu sosyoloji de bana 'Batılı' ve 'Ba-
tıcı' olmanın başta hiç de kesttremediglmlz zorlukl arı bulundugunu anlat-
maktadır. Bu zorlukların üstesinden gelemeyecegimtzi söylemek Istemem.
fakat konunun herhalde daha yogun bir şekilde araşt ı rılması aydınlarıanızın
ilk hedeflerinden biri olmalıdır~23 (vurgular biZim).
Yeni Osmanlıların ve Jöntu r klerın yuzeyselligının sebepleri olarak yaza-
rın, tarihe uzanarak (kendi Ifadeleriyle "Yeni Osmanlıların siyasi 'program'ı ru
oluşturan yazılardaki yüzcysellik, insanı daha derinlerde yatan. fakat belki
de edindiklerı Batı fikirlerini bile yogurmuş olan bu ·arka plan' unsurl arını
araştırma"k24 babında) zikrettikJeri şunlardır:

"Osmanlı/arda dlni duşunce dışırıdakljelslifenln gemlendiğl. kısır kaldığı


birçok yazar tarafından ifade Pclllıniştlr. Fakat bunun mantıki sonucu
-felsefe geleneği olmayarı bir ülke alcırak Batı'dan aldıgımız fikirlerio kul·
lanımında da aynıyuzeyselligin görulecegi bize agır geldigi ıçin- hemen
hıç kıımw tarafından Ifade edllmcnııştır": ~Jönturklı>r kendı tarilı/erinde
bır latlc:/elseji spelculasyorı ortamı bulamadı/cları i('ln böyle bır duşunce­
nln nasıl yurutult'C'e(!:lnl bılıniyorl,ırdı: daha tlo~rusu bu gıhı duşunce
türleriyle ilgilenmıyorlardı Amaı;ları ve en buyük kayguları. duşüncele­
rının başlangıcı ve '>Onu. 'devleti kurtarmak'lı "Jonturklerın yalınkatlı·
ııgının kendi iradelerı dışında çalıı-jan bazı tarılısel-yapısal wısurların
urunu olduğu açıkça ortaya çıkmaya başlamıştır. Çok yaygm bir kanıya
göre. Osmanlı fmparatorlugu'nda felsejeyi ulema gemlemiştir. Fakatjel-
slifeslzllk aslında Osmanlı deulet yapısına oe tşleulerirıe, bürokralilc durı­
ya görıışune. inglitıce deyimiyle. 'IJir eldioen glbt' uyan bir özellik değil
miydi? Ortaya çıkan sorunları dcvletın çıkarı' açısından dcgerlendlrmek
de. uleınanın baskısı kadar felsefeyı mahkum eden bır unsur olmamış
mıdır?". "[Osmanlı) duşunce[sı)nin belirgin özellıklerınden bırl.
kısa va·
delı, pratik, 'devlet geçerli' çozuın yolları ar<ıınasıdır"; "Aydınlanma
ıçın
çagı fikirlerının etkisi. Türkiye'ye. bu çagın buyı.ik duşünurlcrı yoluyla

22 ·çagdaş dedlgiıııiz fikir hayalı ıctlmai-siyasi buyuk sarsıntılar ıçinde gell~ltığil (...) ba·
tınuı fikir koklerine nufuz etmek ve yenı tikırlerı genış buutlarıyla kavramak lmka.nı
bırakmaldı~ı Içini( ... ) Tanzııııat ve Meşrutlyetın oldugu kadar Cumhurıyetın fikir ra-
rlhiıtin de s;ıtlıl oldugunu belirtmek lazım gelecektir. F'akat konuya başka bir açıdan
bakınca. bu bir asırlık fikir ıııucadeleslnln elegerini tanımamak büyük yanlışlık olur.
( .. .} Turkiye'de çagctaş dıışuııce tarihı orijinal fikirler ve dunya için yeni goruşlerln ta-
rihı degildir fakat bulunu ilc Turkiye ıçın yeni ve gerçek yaradışları hazırlayan eser-
lerin tarihidir", Turkiye'(ie Çağdaş Duşuncı> Tarihi. Konya Selçuk Yay.. 1966. 1. 3·4.
23 Istanbul, lletışiın Yay.. 1983. s. ı 5. Bernnrd Lewis'in, "Butun bu ekollertn bir ortak
özelligı. soı:ıyolojiyi bir tur f(•h;cfe ve hatta dlıı olarak ele almak ve ahlaki. siyasal ve
l1atta dini sorunlar uzerinde sanki vahly kudretinde bir kaymık olarak görmek egııım­
leridir Genç Turkler siyasi\! leoriyle. ondokıızuııcu yüzyıldaki seleflerınden daha az
ılgilenuıış ~orıınuyorlar Muhalefet devresınde karşı çıkınakla olduklan Iktidar göruş­
leri çok kez safca şahsi ldl" ifadeleri ıçın bk Modern Tuıktye·nın Doguşıı . tre. Metin
Kıratlı . Ankara. TTK Yay .. 1970, s . 230-31 .
24 Mardın. age " · ı ı -12.
Çağdaş Tiırk Diişiincesı Nasıl Ele Almabiltr? 171

değil. fakat Batı'dan alınan yeni muesseselerin zorunlu olarak getirdlgi


yeni 'yaşam değerleri' yoluyla olmuştur"25 (vurgular bizim).
Çağdaş Türk ve İslam düşüncesinin bazı alanlarının kendi geçmişine ve
modern Avrupa düşüncesine nisbetle derinlikten yoksuniuğu -!h tırazi kayıt­
lar mahfuz kalmak şartıyla- kabul edilebilecek bir şeydJr, burada beka-kur-
tuluş fikri etrafında ve aciliyet kesbetmJş ihtiyaçlar istikametinde pratik ola-
nın öne çıktıgı da kabul edilebilif26 fakat bunun köklerini Osmanlı düşünce­
sinde ve OsmanWarda "felsefenin yokluğu"nda aramak sadece -yaygın oldu-
ğu için müatearife halini almış- bir ön kabulden ibarettir. Çünkü Selçuklu ve
Osmanlıların ilJm-fikir-fel sefe-mantık-usul (metodolojl)-sanat-dil alanların­
da ne yaptıkları. İslam ve Türk ilmi-felsefi mirasını hangi mantık ve araçlar-
la ne düzeyde sürdürdükleri ilmi olarak bugün bile yeterince çalışılmış ve or-
taya konmuş değildif27. Ayrıca Şerif Mardin'in de yaptığı gıbı Osmanlı örne-
ğinde dini düşünce ilc felsefe arasında tam/katı bir mesafe koymanın ne ka-
dar doğru ve yerinde ol duğu da yeniden tartışılmalıdır. Felsefe ve mantığın
dini ilimterin (hususen kelam, tasavvuf, fıkıh usulü, ahlak, hilafiyat, hatta
mimari, minyatür, müzik ve şUrin) içine çekUmesl vakıasını felsefenin ınüs­
takll bir saha olarak varlığını kaybetmesi şel<linde yorumlamak da daha in-
ce işçiliklerin ve derin talıUllerin. hususen kişi, akım ve dönem merkezli dü-
şünce tariW çalışmaların ötesine geçen zlhniyet tarU1i ve entelektüel tarih
çalışmalarının önünü büyük ölçüde kapamuş gJbldir28. Bilindiği üzere felse-
fe ve düşünce tarihi çalışmalarına h akim olan, kişi, akım ve dönem merkez-
U bakışaçılan ancak çığır açmış kişilerı ve alomları öne çıkarırken, bunları
sürdüren, derinleştiren, ıneczeden, yeni ifade ve açıklama biçimlerine bü-

25 age. s. 13. 14. l6.


26 Ahmet Midhal Efendi'nin ifadeleri ana tercih ve aktuel yönelişler açısından dikkat çe-
kici ve uyarıcı olmalıdır: "Ogluınl Yalnız bir şeyi öğrenıneli, fakat mükemmel olarakl
Yahut ller şeyi ogrenmeli. bittabi mlkıs olarakl Osınanlılıgunızın bugı.inkiı haline nls·
betle şu iki şıktan bence ikincisi müreccahtır. Ben sana onu tavsiye ederim. fakat
bundan sonra birincisi mureccalı olacaktır. Sen de eviadına onu tavsiye eylel": Musta-
fa Refik'in Muslkinin Tesiri terci.ııneslne yaıdıgı takrizden zikreden Orhan Okay. Batı
Medeniyet! Karşısından Ahmed Mld/ıat Efendi. Ankara. Baylan Matbaası. 1975, s. XV.
27 Son yıllarda Ekmeleddln lhsanogıu lle Ramazan Şeşen'ln rıyasetinde yapılan açuda-
malı bibliyografya çalışmalan. "Osmanlı bilimi" salıasında ilim ve fikir dunyasını çe-
peçevre kuşatan önkabullenn ne kadar ilmi dayanaklardan mahrum oldugunu orta-
ya koymaktan öte çalışılması gereken mevzu ların hacmi konusunda da ciddi ipuçla-
rı taşımaktadır: Osmanlı Astronoml Literatüri.ı (2 C .. İstanbul. IRCICA. 1997). Osman-
lı Matematik Literaturu Tarihi (2 C .. Istanbul. IRCICA, 1999). Osmanlı Cograjya Lltera-
tiırti Tarihi (2 C .. Istanbul. IRCICA. 2000).
Cevat ızgi'nin Osmanlı Medreselerinde l/inı çalışması da özellikle medreselerde oku ı u-
lan rlyaıi ve tabii ilimler dersleri ve ders kitaplan konusunda yazmalara dayalı onem-
li bir çalışmadır (2 C .. Istanbul. iz Yay .. 1997).
28 Surnamelerdeki ınlnyaturlerden yola çıkarak Osmanlı siyasi düşi.ınceslni şerhetmeye
çalışan. Bizans siyasi düşuncesiyle farkWaştı~ı noktalara dikkat çeken bır çalışma !çın
bk. Sezer Taıısug. Şenlikname Dtizenl , 2. bs., Istanbul. YKY. 1993 Gulru Necipoglu da
Archltecıure Ceremonıat and Power· The Topkapı Palace ın the Fifteenth and Slxteenth
Centurles (New York, The Architectural History fondatıon.
başlıklı çalışınasında
1991) Topkapı Sarayı'ıun mimari özellikleri ve gelişmesinden yola çıkarak Osmanlı si-
yasi yapısı, siyaset üslubu ve iktidar anlayışı uzerinde durmaktadır
172 /smaıl Kara

ründüren. renklendiren. toplumun alt katmaniarına ve siyasi ve sosyal ya-


pınm farklı alanlarına taşıyan kişi, eser. kurum ve temayülleri geriye !tmek-
te, orjinallikten uzak görerek önemsızleşUrmcktedir29 Erken sayılabilecek
bir tarihte HUm! Ziya Ülken'ln bu hususa Işaret etmesi bizce anlamlıdır:

lefekkur tarlhinln kuşattıgı mevzulardan ikıncisı. cemıyet ıçınde dogmuş


olmakla beraber butun cemıyete degu fakat omayyen bazı şahıslara alt
olan ve onlar tarafından yaratılan fikirlerdir kı bunlara da 'şahsi tefekkur'
dıycbUtru: ll 1 Felsefe. 121 mystlcisme (tasawuf. sırrilik}. 131 edebiyat (flklr
sanatı) bu zumrcye gırer. Bu muhtelif fikir mahsulleri arasında kati hudut-
lar çiZmek kabil degildir. Sırri bir felsefe olabllecegı gibi felsefi edebiyattan
veya edebi lasawufian da bahsedllcbllir. Birçok edipterin escrlerindeki
kudret. sanal kadar cia felsefe veya tasawuftan gelmektedir. Egcr şahsi tc-
fekkurun bu üç şekli arasında geçtlmez duvarlar kabul edecek olursak blr·
çok fikir mahsullerinı hangi zumreye koyacagıınızı tayın edemeyız"30.

4. Çagdaş
Turk Duşuncesi'nin zaman dlHını olarak 1924 sonrası ayagı­
nı şimdilik nisbeten ayrı bir kategori olarak düşiınmemtzin sebebı. bu do-
nemde "çagdaş düşunce" denebilecek unsurların hiç olmayışından degıı Os-
manlı modernlcşmcsinln. -muasır Avrııpa mcdcniyeti vurgusu ve devletin
bekası fikri hariç- ciddı ve derın bir kırı.lınaya ugraması, belki de herhangi
bır duşüncenln usl duzeyde vücut bulabilmesl Için gerekli şart olan belirle-
yici "merkez"ln. "m ii dir flkr"irı ortadan kalkınası 1sönukleşmesl/al<s degiştir­
ınesi veya dalıa yumuşal< bir ifade ile uluslararası şartlar sebebiyle üstunun
örtulmesiclir3ı. Sömıkleşme/al<s degişlirmecleıı kasdettıgimız şeyin ne oldu-

29 Sabrı Ulgener' tıı, Weber'deıı llhaınla lktı&'ldi duşuııcı• agırlıklı zihniyeı talılilleriıı~
kaynak olnr;ık t:ısa\'\ııf kıtapları . ınenakıpnaıııelı'r. nasihatııameler. divanlar. halk kı·
taplan turundekı eserlt:rı almış olması . -vardıj!.ı ııelicelcrin sıhhatindeıı ve açıklayı­
cılıgından bagıııısız olarak- oneınsenınelidir. Ne yazık ki Ulgener'in bu vadidc takipçı­
leri çıkmamıştır
30 Turk T~ekkunı Tcırllıl. 1. 4-5 Hilmi Ziya. Turktyı>'dı> Çagctaş Duşunce Tarl/ıl'ndc, Os-
ınanlılann devlet teşkilatı, hukuk. şlir. mimarı. resim susleıne sanarında "yetkin v,.
olgun eserlcr" vermiş olmakla beraber blUm ve felsefede bunu gcrçcklcşlirenıetllkleri­
nı. şerh ve lıaşiycyc goınulduklertni söyleyeccktlr. ı. 40-41
3ı Ulku dergısı Çf'rçevcstndc "Siyası fikir tarUıl çalışnwlarıııda muhteva analizi" ıızı· rln­
de duran Şerif Mardın'In Ilk lesbıtlerı. Cumhuriyet idaresıyle birlikte fıklr tartışnı;:ıla­
rındak1 temel kavramların. heyecanın ve tecrld teııı;:ıyulunun blr onceki doneme gore
ne kadar soııukleştıgını gosterınesi açısından zlkre deger; "Uiku'nun başyazılarında
seçtigiınız soyut kavramları sembolleştiren kcliınelf'rin frekansı oldukça duşuktur.
Bu soyut kavram kullanma yoklugu aynı zamanda Kcınalizmın bazı temel zaaflanna
işaret eıtıgı Için ıızerinde durmak istiyorum . Ornc~iınızde, mesela. 1933'1e 1948 }ıl­
lan arasında ·eşllllk-musavat' kavramının bir kere bile goıukmemesinl nasıl yonıın­
laınak gerekir? Tum u alımış dort makale olan örnegıınlzden yalnız lkJ makalede 'sos-
yallznı'in gozukııu.: si lsf' CIIP'II seçklnlerln Avrupa'da enikonu tartışılan konulara ol-
dukça yabancı olduklarını gosterıncktedlr. Diger tMaftan 'Işçi' kelimesinin on beş yıl·
da -örncghnizde- ancak iıç kere geçmesını yorumlamak da kolay degildir. Aynı gönış­
ler 'demokrasi', ·cıevlctçllik' , 'Kemalizm·. 'Faşizm· ve 'Marksizm' kelimeleri lçlıı de ge-
çerlidir Ulkıi'mııı stili sanki bır degirnıenln taşları nrasıııda oguıulmuş. sıvrıUkleri çı­
kanlnıış. yeknesak idt·olojik bir lapaya beıızıyor. Bumcia çalışınalara ilişkin tabirler
ancak blr tek yon de ort<ıya cıkınaktadır: Turkiye·nın dış duşmanlanna karşı takınma­
sı gereken tmırda . Çogıı zanıan bu .luşmaıılarııı ariları da zıkredılmedigı içın konu
Çağdaş Türk Düşüııce,si Nasıl Ele Almabılir? 173

gunu daha açıkolarak ortaya koyabilmek ıçın Tanzimat ricalinden ve Os-


manlı modernleşmesinin önemli aktörlerinden Fuat Paşa' nın lfadelerine mü-
racaat edebiliriz. Cevdet Paşa'nın aktardıgına göre Fuat Paşa Cannıng'le yap-
ugı resmi bir görüşmede şunları söylemiştir:

"Devlet-ı Allyye dört esas i.ızre müesses' olup bunlar lle her nasıl ısteni­
lir ise idaresi ve ilerlemesi kabi1 olur ve bunlardan her kangısı oclkıs
olur ise idare kabil olmaz. Dört esas budur: Mi1let-ı İslamiye. Devlet-ı
Türkiye. Selatın-ı Osmanıye. Payitaht-ı istanbul"32.
Modernleşme döneminde kurucu ve devam ettirici unsur kabul edUerek
altı ısrarla çizilen bu dört siyasi ve fikri temelden Cumhuriyet devrine güçlü
olarak intikal eden sadece "Devlet-i Türkiye"dir. Anadolu'nun nüfus itibariyle
Müslümanlaşması açısından Cumhuriyet dönemi önemli bir merhaledir fakat
Milli Mücadele'nın ve I. TBMM'nin hakim ideolojisi ve tstinatgaJ:u olmakla be-
raber "millet-i İslclıniye" vurgusunun 1924 sonrasında fiili ve fikri olarak cid-
di bir geri çekilmeye ve sönükleşmeye ugradıgı açıktır. Diger iki temel unsur
ise tamamen ortadan kalkmış, dal1a da ötede karalanmış/kararWmıştır. Yine
de düşünce tarihi açısından önemsenmesi gereken Türk tarih tezi, Güneş dil
teorisi ve milllyetçilik-türkçülük hatiannda hatta din lasavvurunda ve din-si-
yaset ilişkilerinde farklılaşan unsurtarla birW<te devam eden unsurların var
oldugunu gözden ı rak tutmamak gerekir. Birinci Meclis'in açılmasıyla Anka-
ra'Yl merkez edinen Cumhuriyet tecrübesinin 3 Mart 1924 tarihine kadar uza-
tabilecegimiz yaklaşık 4 yıllık dönemi ise fikir hayatı ve tartışmalarının muh-
tevası itibariyle Osmanlı modernleşmesının tabii bir uzantısı gtbidir.
5 . Çagdaş Türk Düşüncesi ıçın böyle bir çerçeve tayını ister istemez Çağ­
daş İslam Düşüncesi aclJandırmasını ve ikisi arasındaki irtibatları akla getire-
cektir. Mahalli problemler bir tarafa bırakılırsa dönem ve muhteva açısından
Çagdaş İslam Düşüncesi ile Çagdaş Türl< Düşüncesi arasında. ayrı ayrı ele
alınmalarını zaruri kılacak büyük farklılıkların. zıtlıkların olmadıgı, ancak bi-
ze kıyaslama açısından zengın ve mahalli farklılıklar taşıyan bir malzeme ve
büyi.ık bir tecrübe birikimi sagladıgı açıktır. Bir adım daha atarak Çagdaş
Türk Düşüncesi'nin. hilafetin tlgasına kadar Çagdaş İslam Düşüncesi'ni bü-
yük ölçüde tayın ettigini, kapsadıgını söyleyebiliriz. Durumun böyle tezahür
etmesiniri temel sebebJ Osmarılı Devleti'nin İslam dünyasındaki siyasi ve dini
konumundan, hilafet merkezi oluşundan kaynaklarırnaktadır. Farklı cograf-
yalardaki Müslüman aum ve aydınlar -istanbul'la irtibatları mesafeli veya
muhalif bir hat üzerinde cereyan etse bile- payitahtı gözönünde bulund ura-

çok belirsiz bir şekilde işlenmektedir. Bütün ideolojik tartışmalar. böylece. renkten
mahrum siyasi veya klllti.ırel vaazlar havası taşımaktadır": Şerif Mardin. Siyasal ue
Sosyal Bilimler. Istanbul. İletişim Yay .. 1990. s. ı 2-13.
32 Cevdet Paşa. Tezakir, yay. Cavit Baysun. Ankara, TTK Yay .. 1953. ı. 85
1844:te Canning'le görüşen Sadık Rıfat Paşa ise ona şunları söyleyecektir: "Siyasal
sorunlarda tamamen Avrupa'nın tavsiyesine uyacagız. Dini sorunlarda tam hurriyet
Isteriz. Din bizim kanunlarımızın temelidir. Hukümetlmizin ilkesldir. Zat-ı şahane ona
bizden daha fazla dokunamaz": P Graves'ten nakleden Bernard Lewls. Modern Turkı­
ye'nin Doğuşu. s. 103.
174 /smaıl Kara

rak, hesaba katarak fikirler geliştirmiş, munasebetler kurmuştur33. Paradoks


gıbı gözükınesine ragmen Osmanlı Devleti'nin ve hilafet kurumunun kendJ ta-
biiyetlndeki uzak bölgelerde ve sınlrları dışındaki Müslüman cografyalardakl
siyasi-fikri nüfuzu ve etkısı de modernleşme döneminde yanı nisbeten zayıf­
lama çaglarında daha ust duzeylere çıkmış ve daha belirleyici olmuştur.
1870'lerde başlayan. Il. Abdülhamit devrinde aynı zamanda uluslarara-
sı geriltınleri azaltıcı, devletin tehdit gucunu artıncı diplomatik bir araç ha-
line dönuşturülebilen Ittihad-ı islam politıkalarının burada çok etkili oldu-
gunda şuphe yoktur. Çuııku bu polltlkalar sayesinde haberleşme imkanJan
ve etklleşme artmış, haberdarlık ve bilgllenıne seviyesi yukselmiş. neticede
istanbul, İranlılar dahil olınal< uzere Müslüman aydınların tahsil, siyasi ıliş­
kiler. hac, gazetecilik. seyahat vb. sebeplerle hatta kendi ülkelerınde muha-
lefet hareketlerini yurutmek ıızere gellp geçtıgı. kaldıgı. destek aradıgı. basın
yoluyla takip ettıgı bir merkez haline gelmişttr34 . Gittikçe artan ve yogunla-
şan bu ınunasebetlerı sadece siyaset agırlıklı irtlbatlara inhlsar ettırmek el-
bette dogru degildir; istanbul hem geleneksel çerçevede hilafet ve ilim mer-
kezi hem de modernleşme tecrübesını belli ber seviyeye çıkarmış olmak. ha-
sebiyle modern kurumları , mevzuatı ve teaınüllerı ıtıbarıyle Islam dünyası
tarafından takip ve taklit. yer yer tenkıt edilen yenı bir odak noktasıdır.

Dönemler. kışller, akımlar, yayın organları, savunulan fikirler. etkileşlın­


ler, dahili ve uluslararası ırllbat noktaları gıbı birçok açıdan hrua araştırılına­
ya, tartışılmaya deger problemleri ve bakır alanları bulunan Çagdaş Türk
Düşüncesi ıçın metodolojlk bir metin kaleme almak, kemikleşmiş bazı mese-
leleri ve kabulleri yenıden tartışmaya açmak, hiç degllse Çagdaş Turk Du-
şuncesl'nln nasıl ele alınamayacagını ortaya koymak. bu saha lle ııgııenmeye
başlayalıdan beri beni meşgul eden temel meselelerden biridir. Kanaatmuz
odur kı kaynakları daha gcrıye gıtse de buyuk ölçude Cumhuriyet devrlrıde
kemikleşmlş ve ders kitaplarına kadar Inmış blrçok hükllın, kabul. degerlen-
dlrme ve tasnif, yenı bakışaçılarıyla tenkıt suıgecinden geçlrllmedikçe yakın

33 Mesela Tanzimat politikaları ve fikriyatının eşzamanlı olarak Tıınuslu ulema ve ay-


dınlan nasıl etklledl{!.lnl gorınek ıçın bk . Bekir Karlıga, Islahalçı Bir Duşunur Tunus/u
HayretUn Paşa l'e Tamtma ı. Istanbul. 1995. s 69-1 14
Daha sonraki tarihlerde Gaspıralı ısmail Bey. toplamayı duşuııdugu Mu,shımanlar
Kongresı ıçın Sultan ll. Abdulhaınld'e mektup yazarak bilgı \"t:rnıış ve destek istemiş
(25 Raınazan 1325 ıarlltll mektubun orjlnall ve çevırtmyazısı ıçın bk Hakan Kınmlı­
lsınail Turkoglu, isnıall Bey Gaspıra/ı ve Dunya Muslumanları KongrPsl. Tokyo 2002.
s . 5-Sl. Reşld Rıza da merkezi Istanbul'da olmak uzere kurmayı pl:uılactıgı Daru'l-llm
ve'l -lrşad projesini anlatmak ve destek saglamak maksadıyla lstaııbul'a seyahatler
yapmış. ilmiye mensupları ve devlet ricallyle gönışmelerde bulunmuştur (Menar'da
yayınlaıtan Reşld Rıza nın Istanbul seyahat notlan !çın bk "Reşld Rıza'nın gözuyle
1910 Istanbul Ramazanı ve dini hayat", tre. S . Mertoglu Istanbul Araştırma/an . sayı :
4 . Kış 1998. s. 191 -97: "Meşrutıyet Istanbul'una seyahat \'C Danı"l·llın ve'l-lrşad pro-
jesı-. tre ı. Ince. Istanbul Araştırmaları , sayı 5. Bahar 1998. s. 163-87)
34 Harun Arıay'ın ·çagdaş Arap duşuncesı uzerlnt> · başlıklı uzun makalesi (Divan, sayı
ı o. 2001. s. 1-88) bıı konular etrafında hAzı tesbiller de IhtivA etmektedir: öıeiHklc
hk s ı -ı 5. 76-88
Çağdaş Titrk Dı;şımcesı Nruıf Ele Almahıfır? 175

geçmişte cereyan etmiş tartışmaları gerçek yerlerine oturtmak ve fikri çaba-


ların mantıgını çözmek l<onusundayetersizlige düşmekle kalmayacak, bugün
nerede durdugumuzu/nereden başlayacagımızı tesbitte de ciddi zorluklarla
karşılaşacağız. Çunkü bugün sahıp olduğumuz çok katmanlı zihnlyet dün-
yanıızın elemanları arasında modernleşme döneminin mcnfi veya müsbet et-
kileri altında şekillenmış birçok unsur da tabii olarak yer almaktadır. Bu yüz-
den özellil<le Osmanlı modernlcşmcsı ve Turk duşuncesi üzerıne yapı lan se-
mtnerlerle ilgili davetleri ganiınct bilerek bu konu etrafında Ikisi yayınlanan35
dört teblig sundum ve meslektaşlarımla, okuyucularla tartışma Imkanı elde
etlhn. ilerde müstakil bir kitaba dönuşmcsini arzu etugim ellnizdei<J metin
bu araştırma ve tartışmaların şimdilik kaydıyla son halini teşkil ediyor.
ı. Metodotojik Temel P roblemler
Islam dunyasında modernleşmc-din(gelenek) Ilişkilerinin Osmanlı-Tür­
kiye ayağı.
ilmi ve fikri açıdan ciddi ihmallerc ve ıdeolojik saptırmalara ugra-
mış olmasına ragmen bugün Için de problemleri(mizl) daha derinden kavta-
maıruzı mumkun kılacak ve çıkış yolları bulmamıza kapılar aralayacak de·
vasa ve mü n bit. bir o kadar da halledilmesi gerçekten zor. çetrcfil meseleler-
le dolu bir alandır. Türkiye'de siyasi mcrkezın 1924 sonrasında. uluslarara-
sı şartların da zorlamasıyla dini alana karşı takuıdıgı soguk ve mesafeli tav-
rıo ve kendisini İslam dünyasına kapatan tulumunun. ihmal ve saptırmala­
rm başlıca sebeplerinden biri olduğunda şüphe yoktur. Bu tavır alışa. Tür-
kiye'nin kendisini lslfun dünyasının merkezinden lhrac elmesi ve iddial ı ola·
bileceği sahalardan çekilmesi süreci de diyebiliriz. Avrupa ve Amerika aka-
demik çevrelerinin çagdaş Islam duşüneesi çalışmalarında Mısır'ı, Hlndis-
lan·ı. Kuzey Afril<a'yı, Orlaasya·yı. ir an'ı öne çıl<arırken Türkiye'yi nerde ise
tamamen ihmaJ etmesi de bizce masum bir davranış değildir ve Türkiye'y1
Ankara'nın da tercihlerine muvazı duşecek tarzda Islam dünyasının merke-
zlnden çıkarına teşebbüslerlyle paralellik arzetmekledir.
Avrupa merkezli bu tavıraJışın kaydadeğer hiçbir tenkıt suzgecinden ge-
çirilmeden Türk akademik çevrelerince büyük ölçüde kabul edilmesi. bcnlm·
scnmesi ise ayrıca uzerlnde durulmaya değer bir hadisedlr. Halbuki Osman-
lı-Turkiye modernleşmesinin din ekseni ihmal edildiği veya agırlığı gözetilme-
yerck ele alındıgı zaman. bu sadece din-modernleşme ilişkisini tetklk etmek
konusunda zaaflar ortaya çıkarınakla kalmayacak. modernleşme denen şe­
y1n bizzat kendisini anlamayı ve açıklamayı da Imkansız kılacaktır. Çünku
islfun dünyasındaki modernleşme hareketlerı dünyevileşme hattını tahkim
etugı kadar dini hareketler olarak da ortaya çıkmış ve öyle devam etmiş. bir
başka deyişle modernleşme teşebbi.ıslerı dlnln ve dtru yorumlama çabaları-

35 bk ısmail Kara. 'Çagdaş Ti.ırk duşum•esi nasıl ele alınabilir?'. Dergah. sa}ı: 90. Agus-
los ı 997. s. ı 5- ı 7: "Tıırkiye'dc din vc modernleşme yahut modernleşme teşebbusle­
rlnln dtnileşıncst-Metodolojik temel problemler" Derga/ı sayı 136. Baziran 2001. 5 .
ı 5-20 Ilkincı yazı Modernleş mı>. Islam Du n yası ue Turk/ye kıta bı içnlde de ye r aldı,
Istanbul. En sar Neşrtyat. 200 ı. s . 183-205). Ayrıca bk "Islam düşlinC'esınde paradig-
ına degışımı : Hem batılılaşalıın hem de Mushıınan kalalun" Modern Turklye'de Siya-
si Duşunce /ıçınde, Istanbul llctişlm Yav. 2001 s . 234-64
176 /smail Kara

nın bir parçası olmuştur.


Tabiatı ve kalkış noktaları Itibariyle gelenegin temerküz ettigı dini alanı
tahrip etmeye. zaafa ugratmaya, gerllere dogru itmeye. dönüştürmeye müte-
veccih olan modernleşme teşebbüslerirıln nasıl olup·da biZde aynı zamanda di-
ni bir hüviyete bürtindügü sorusu, bugün de dün oldugu gibi hayati bir soru-
dur. Bu soruyu sadece modernleşme teşebbuslerinln dogurdugu tepkisel ha-
reketler veya yonetici tabakanın dinden modernleşme dogrultusunda yarar-
lanma. meşruıyct kazanma gıbı pratik amaçlar gütmelerı ekseninde ccvaplan-
dırmak, meseleyı basite Indirgemek ve hayli sınırlandırmak olur. Siyasi meş­
ruiyet problemini dini unsurları devreye sokarak çözmek çok önemli ve bekle-
nebilir bir husus olmakla beraber meselenin sadece ve cvlevlyetle siyasi çerçe-
vede ele alınması yeterli olamaz. Modernleşme gıbı mevcut olan yapılarla, te-
aınuUerle. degcrlerle farklıJaşan. yer yer zıtlaşan bir çızgı uzerinde toplumsal
hareketliligın ve seferberligın (mobilizasyonun). kaWımın nasıl saglanacagı so-
rusu, idareci zumreyi ve aydıııları daha fazla meşgul etmiş gözükuyor. Bu nok-
tada dinin, İslamın hususcn bu topraklarda kapladıgı alanı ve ifade ctllgi ına­
nayı bir başka şeyle/şeylerle (diyelim ki ırkla. dille, toprakla, Iktisadi menfaat-
la ... ) ikame etmenin lmkansızlıgı. modernleşme teşebbuslcrinin aktorleri tara-
fından üst duzeyde hissedilmiş ve idrak edilm iş gözukmektedir. Ayrıca duşün­
ce yapısı itibariyle hangi gruba mensup olursa olsun modern dönem Türk ve
Müslüman aydınlarının kafalarında şu veya bu ölçüde bir din/İsiarn projesi-
nin güçlü bir unsur olarak yer aldıgı da bir vakıadır. Butun problemlerine ve
zaaflarına ragmcn Islam dunyasındaki modernist duşunceyi aynı zamanda ta-
mamen veya bır nevi dini duşunce haline getiren de bu hususlardır.
Osmanlı-Ttırkiye modernleşmesinin uç örneklerinden Abdullah Cev-
det'in 1905 yılında yazdıklarına ve Celal Nuri'nin ondan naklettiklerıne, söz-
konusu etmeye çalıştlgıınız din-modernleşme ilişkilerinin bizdeki karmaşık
göruntüler veren zavıyelerlnden bakabiliriz:
-uzun tecrubeleriıntzlc bız. Musluman kafasının. dogrudan dogruya Hı­
ristiyan aleminden gcldıgı takdirde aydınlıga butun gırışlerı kapayaeagı­
nı muşahede etmiş bulunuyoruz. Binaenaleyh bizler. Müslüman damar-
larına yenı bir kan nakletme görevını uzerlerinc alan biZler Islf.ımlyette
çok miktarda bulunan terakkiperver prensiplerı arayıp bulmalıyız"36.
"Muslumanlar terakktyat-ı medentyeyi ancak Musluman bir menbadan
istinbat ve kabul ederler. Bu dakikayı [tncehgıJ anlamayan biZinı müla-
hazarnızı abes görur. F'akat aıem-t isıamın l'tlla ve ınkırazı hikmetine
muttall olan vakıfin-t kirarn Isabet-ı flkrlmlzl tasdtkde tereddüt etmezler
ve bizden razı olurlar"37.
Kanaalımız odur ki çagdaş İslam duşuncesi ve bunun önemll/belirleyi-
cı bir parçası olarak Çagdaş Turk Duşunccsi'nin din/İslam etrafındaki ıne­
todolojik problemleri bir şekilde vuzuha kavuşturulmadan Türkiye'de din-
modernleşme Uişkısınının düni.ı ve bugününü derınııgıne konuşmak ve tar-

36 fet/had. nu. 6. s 89 (Mayıs 1905)'den aktaran Şukru Hanıoglu Bir Siyasal Duşıinur
Olarak Doktor Abdullah Ceudet t·e Dönem/. Istanbul. Uçdal Neşrlyat. 198 ı s. 130-3 ı.
37 Celal Nuri. 1111/ıad-ı ls/dm. Istanbul. Osmanlı Matbaası. 1331, s. 378-79
Çağda~ T11rk Dllşimcesı Nasıl Ele Alınabılir' 177

tışmak Imkansız degilse de çok zor bir faaliyet alanı haline gelecektir. Onun
içln bu metodolajik problemler üzerinde evieviyetic durmak istiyoruz.
ı. Metodolajik problemlerden biri Osmanlı-Türk modernleşmesinin din
eksenının batılı araştırmalarda ittihad-ı Islam (panislrunizml. Türkiye'dekı
çal ışmalarda ıse irtica kalıbı etrafında ele alınmış olması ve bu araç kavram-
ların kullanılmasıyla sahanın hem muhteva hem de psikolojik olarak daral-
Wması hatta kendı ıncerasından çıkarılmasıdır. Avrupa mcrkczlı panisla-
mizm vurgusu. ittihad-ı Islam politikalarını ve çagdaş Türk-Islam düşünce­
sini yayılınacı. ümmetçı ve nihayet yürütmektc oldukları sömürge politikala-
rına karşı tehditkar bir hareket olarak görmek suretiyle onun ftkri-dini bo-
yutunu ve derınligini siyasi ve ideolojtk muhtevasının gerilerine dogru itinek-
te ve böyle bir çerçevede devredışı bırakılmasının kolaylaşacagını duşun­
ınektedir (PanlslamiZm vurgusunun yerini yakın senelerdejundamentalizm-
radikalizm. nihayet siyasal Islamın aldıgını bu arada hatırlatalun). Panısla­
mizm iızertne yapılan son kitap çalışmalarından biri, -kitap ve makalelerinin
önemli bir kısmı Türkçeye de çevrilen- Yahudi akademlsyen Jakob Lan-
dau'ya aıttır ve bu zat. XIX. yüzyı lın son çcyrcgınde Inşa edilen Avrupa mer-
kezli panlslamizm vurguianna tanıanıen sadık kalarak XX. yüzyılın son çey-
regindekl Islam Konferansı Tcşkilatı'nı. faizsiz finans kurumlarını ve Erba-
kan hareketini. rahatlılda tehditkar panıslamist politikaların aktüel uzantı­
ları olarak degerlendlrcbilınektedir38.
Kronolojik olarak ıttıhad-ı anasır/ittihad-ı Osmani/Osmanlıcılık politi-
kalanndan sonra gelen ve mlısllm/gaynmusllm bütün Osmanlı tebeasına
dönül< po Illikalardan ziyade Türk/ gayrıtürk Musluman lcbcayı öne çıkaran
ituhad-ı Islam politikalarının Osmanlı toprakları dışma uzandıgı ve bu vası­
ta ile siyasi-dini birliktelikler aradıgı vakıasını inkar etmek elbette mümkun
degildir. Fakat bunun butun lslrun dünyasına döniık bir siyasi birlik arayışı
olmadıgını. halifelik m uessesesi de devreye sokularak içte ortak bir hisslyat
ve dayanışma. dış pallUkada pazarlık ve denge unsuru. nihayet İslam dun-
yasını tehdit eden söınürgecilik ve kısmen pan harekeUerine bir cevap ola-
rak çevre Müslüman bölgeter ınşa etme ve oralardan gelecek talepleri karşı­
lama teşebbüsü oldugunu biliyoruz. Uzun müddel İngiltere'de kalan ve üni-
versite hocalıgı yapan ÇerkcşşeyhiZMe Halil Halld'ln Londra'dan yazdıgı bir
mektubunda yer alan ifadeler, hem bu filJ.j farktıtıga hem de uluslararası ta-
nımın getirdlgi tedlrginllgc işaret etmesi. bak ımın dan manalıdır·

"Ittthad-ı İslam il<> pantslamizm ayrı gayrı şeylerdir. Birlllcısı IM1-yı Mu-
hammediy1 takdıs eden akvam-ı muhlelifenln tevhtd-1 kulubuna [kalple-
rlnln birleştirilmesincı hadım olur. Blnacnaleyh mahiyetinde bir mak-

38 Jacob M Landau. The Politics qJ Pan-lslam-ldeology and Organization. New York. Ox-
ford Universltv Press. 1990 Bu eser N Bulut tarafından Pan-Islam Polltlkalan-Ideol()o
jl ııl! Orgullen~e başlıgıyla Turkçeye tercume edilmiş \'e basılmıştır: Istanbul. Anka
Yay. 2001
sa"tılı akademisyenlerin panlslamizm mesele-sini mısıl ele aldıklarını anahaılanyla
görmek Için 1899-1984 :,ıll;m arasında kaleme alınmış 8 makalenın tercumesını th·
Uva eden şu esere bakılablllr· Mumtazer Turkone-Uınlt Ozdag. Siyasi Islam t•e Panıs­
lamizm. Ankara, Rehber Yayıncılık. 1993
178 isnıail Kara

sad-ı insaniyctkarane mundemlcdir. llalbukt paniılamlzm bir maksad-ı


siyasi lle Aurupa'da Icad o lurınıuştu r ki İslamiyetın ma'kulata müstenlt
bır muessese-1 mukaddese oldugunu anlayamayan garbiyytın naz.arın­
da medenıyet-1 hazıra asar-ı haseneslne karşı ihdas edilmiş . mutaassıp
batıl-ı mezhebiden Ileri gelmiş bir tedblr-1 muzırr-ı siyasi olmak üzre te-
lakkl edilip gıtınektcdir"39 (vurgular bizim).
Daha da önemlisi adı ittihad-ı İslam olan Osmanlıca matbu ilk rı saıe nın
yazarı Esad Efendi'nin, ittihad-ı islamı yenı bir mUle t ve yeni bir Osmanlı va-
tandaşı çerçevesi çizerek Osmanlı siyasi birll~i manasında kuUanmış olma-
sıdır. Amerika. Almanya, ıtalya ve Rusya'nın "ittihad-ı mUel" pre nsibiyle bu-
yük devletler haline geldigıne; Ruslar ve hususiyle Almanlar Için politikadan
başka mezhep ve cinsiyetın yanı Ortodoksluk ve ırkmda bir "vasıta-1 Utihad"
yanı ınUleti oluşturan temel unsur oldu~una Işaret eden Esad Efendi, Os-
manb Devleti ve İslanı dünyası için "vas ıta-1 ıttihad" (siyasi birlik aracı) ola-
rak Is lam m erkezli şu aç ıklamalarda bulunuyor:
''Her devlet ve milletierin husül ve baka-yı saadeli ittihada muhtaçtır. lt·
tihad ı milel maddesi bir zamandan ben Avrupa devlet ve mılletlerince
nazar-ı ıtınaya alın(nıaktadırl (... ) Gelelim bızde olan esbab-ı ıttihada.
malumdur ki ll azretı Kur'an Ilc ehadis-ı nebevıye iktıza-yı eelilince bu-
tun Muslumanların 'ınıanıu'l -muslimin' olan zat-ı hazretı hılaft!tpenahi
ye itaatları fan~dır. Din-I islam uahdet-1 kelimeyi emrettlgl cihetle bizde ua-
sıla-1 illihad cihet-i camla-i İslamiyedır. Ouvel ve milel-I saireden herbiri
dahıl-1 vatandn bulunan ebna-yı vatanına rışte-1 ıttihadı teyide çalışlık­
larından başka hariçteki hem-dın ve hem-mczhepleriyl<' de ittıhada sa·y
ederler Binaenaleyh biz de ciitet-i ccimla-1 isliımiyederı tamamiyle istifo-
deye sa·y ü lllmmet etmeliyiz"40.

Turkıye'de yapılan çal ış malara


hakin1 olan ve din/gelenek-modernleşme
ilişkileri ni an laş ılm az
veya muhteva lllbariyle seviyesi düşük kılan ırtica ka-
lıbına gelince bu konuda fazla söze hacet yoktur sanırım . 3 1 Mart hadisest-
nin akabinde sıyasi lıteraturumüze hakim bir unsur olarak gıren " irtıca". ger-
çek manasıyla mahküm edilmek. devredışı bırakılmak istenen "muhalefet"ln
adıdır ve onun dini-geleneksel unsurlar taşıyıp taşımaması birinci derecede
önem taşımaz. Nitekım ilk kullanımlarda kelimenın "lstibdat devrine dönme

39 Ilalll Halid. "Dersaadet'te Sırat-ı mustaklm rlsale-ı mutel:ıereslne". SM ISırat-ı musta-


ktml. V/125. s. 349 (25 Muharrem-13 K sani 326).
Birincı Dunya Savaşı yıllarında Osmanlı hilafet! lehinde faaliyetlerde bulunan ve Teş­
kilat-ı Mahsusa mensubu Şeyh Salih Şerif et-Tunusi'nln benzer endlşelerle Ittihad-ı
lsl<lını sıyasi muhtevasından uzaklaştırına çabalan iÇin bk Şerhu Desalsi'I-Fransis
Zıdde'I-Isl(ını ue Hal!fetthl, ( 19151. s. 10- 16.
40 Esad Efendi (Mahkeme-ı Ticaret zabıt katibll. Ittihad-ı Islam. (istanbul. 1290/18731.
s 7-10. Esad Efendi. Avrupaltiann Ittihad-ı Islamı. Osmanlı Devleti'nın onculugunde
bultın Islam dunyasının siyasi bırlık arayışı olarak gorduklerlnln tamamen farkında
olarak bu teze ve argumanlanna karşı çıkmaktadır.
Üzerinde basıldıgı yer ve yıl beUrtilmeyen eserin tarihlendirllnıe.sı ve tahlili Için bk.
Muıntazer Turkone Siyasi Ideoloji Olarak İslamcılığın Doğuşu. Istanbul. lletıştın Yay .
1991. s. 234-37
Çaldaş Turlr. Duşiiırcesı Nasıl Ele Alırıabılır' 179

talebi, Il. Abdülhamıt taraftarlıgı ", dolayısıyla "meşrutiyet aleyhtarlıgı" (eski


rejim taraftarlıgı-yeni rejim karşıtlıgı} manalarında geçtıgını ve fakat bütün
bu suçlama ve tanımlamaların arkasında. gittikçe daha müstebit ve gayrı­
meşruti olmaya y ı.i z tutan Ittihat ve Terakki poUUkalarına yöneltilen tenkıt­
lerio yattıgıru göreccgiz. (Sanırım birincı cl kaynakları tetkik eden hiçbir cid-
di siyasi düşünce tarthçisi, 31 Mart facıasının hazı rlayıcıs ı olarak itharn edi-
len Ittihad-ı Muhanımedi Ccmlyeti'nin meşrutiye t ve siyasi modernleşme ta-
leplerinın İttihat ve Terakki CcmiyeU'nin II. Meşrutiyet sonrasındaki taleple-
rinden az ve seviyesiz oldugunu iddia edemez). Turkiye'de modernleşme tc-
şebbüslcnne veya onun zaaf noktalar ına yönelecek ciddi ve hayati tcnl<iller
en geniş manasıyla "dini" olabilecegi veya muhalefete mütedcyyin insanların,
grupların s ıcak bakması muhtemel oldugu için muhalefetin ad ı olarak ırtica­
nın dm-gelenek ekseninde tanımlanması anlaşılabilecek bir şeyd ir.
Fakat matbaanın geç girişi başta olmak üzcrc4ı , ısiahat politikalarının
yeterınce uygulanaınaması . gecikmesi ve tenkitlerc konu olmasının sebeple-
rı olarak " mürtecf' lerı, medrese ve tekkc mensuplarını görmek Çagdaş Türk
Duşüneesi tarihi yazıcılıgının hala tamamen vaz geçcmedıgı problemli a lan-
larından biridir42. Bu noktada Cumhuriyeti kuran ve esas itibarıyle CHP'den
uzak /farklı zihniyct dünyaları olmayan kadroların kurdugu Terakkiperver
Cumhurıyet Fırkası lle Serbest Cumhurıyet Fırkası'nın kapanma/kapatılma
aşamal a rında ( 1926, 1930) Iktidar odak l arınca lrtıca ile suçlanarak mahkum
edilmiş o lmaları ca!lb-i dikkattır. FeUıl Okyar· ın. Ahmet Agaoglu'nun, Kazım
Karabeklr'in , Ali Fuat Cebesoy'un, Adnan Adıvar'ın ... gerçel< manasıyla "!rtı­
ca" ile ne alakaları olabilirdi?
Yine de bir hakkı teslım etmek için 1960 Ihtilali sonrasırıda gittikçe da-
ha da netleşen tki ç ızgıden bahsedileblllr. Biri yakın dönem Turk siyasi dü-
şünces i tarihi ve bu arada lslamcıhk düşüncesi u zerine çalışmaları buluna n
Tarık Zafer Tunaya'nm ve taklpçiJerlnin çizgisidir. Tunaya·nın islamc ılık dü-
şı.incesilçin tetklk cttıgi risale ve mecmualarla derledıgı malzeme. maddeten
musade etmemesine ragmen modernleşme-din ilişkilerini irtıca kalıbı etra-
fında ele alması, dini ögelere karşı ideolojik ve sert tavır takınınası bu saha-
da bir kemlkleşmc meydana getirirkcn43 aynı yıllard a Şerif Mardin'in çalış-

4ı Niyazi Berkes. "Ilk Turk matbaası kurucusunun dinj ve fikri kimllgi" makalesiyle (Bel-
le/en, XXVl/104, 1962. s. 715-37. "Unıtarlanizm ve matbaa" başlıgıyla neşrl Felsefe
ue ToplumbiLim Yazıları içinde Istanbul. Adam Yay .. 1985, s 85-1 03) bu ıneseleyı ay-
dınlatınış ve hadisenın dinle. ulema ile alakalı olmadı~ını ortaya koymuş olmasına
ragınen matbaa konusundaki ırtıca soylemlert hata devam etmektedir Berkes. Turkl·
ye'de Çağdaş/aşma kltabında da aynı meseleye temas etmektedir. s. 50-65
42 MeselA B. Lewts'ln Modern Turk/ye'nin Doğuşu kitabında: Paris seflrl !!alet Efendilçin
"Inanmış bir gerici" (s. 70. 71. 105). siyasi muhalifler ıçin ·gerici kuvvetler" (s 1041
·gericUer Idaresi" ls lll). Reşit Paşa gerıciier tarafındmı birkaç defa yerinden edildi"
(s ı 14). "basll ~ericiler·· (s 168). "bir anlamda Sen•l'l·l Funıin grubu ve kendilerine
verdikleri adla Edebiyat-ı Cedlcle. muhafazacı ve gerici idi Dalıa <illc<'kl dönemde or-
taya çıkmış oları dilin sadeleştırilmesi yonundeki egilinılcrı reddeden•k "(s. 1901. 31
Mart Için ·gerici ayaklanma" (s. 214. 215) gıbı tasvir ve Ifadelerle karşılaşılmaktadır.
43 Tank Zafer Tunaya. isiCimcı/ık Cereyanı. Istanbul. Saha Matbaası 1!=162 Bu esertn Ko-
nur Ertop tarafından sadele~tirilerek (!) hazırlanan ikincı baskısı cıdcll çalışmalarda
180 lımaif Kara

maları din-modernleşme iliş kilerinin daha soğukkanlı ve tanıma-anlama-yo­


rumlama ekseninde ele alınınası gerekliği doğrultusunda yeni bir çızgı baş­
latmıştır-H. (Aslında Weberyen bir bakışaçısıyla dini ve mislik tecrubelerl
sosyal ve iktisadi çözüınlemelerın merkezıne yc rleştı rın cye çalışan Sabri Ül·
gener'in çalışınaları tarih olarak bu iki hattın yaklaşık on sene öncesine gH-
mekle beraber -Iktisadı Inhital Tarihimizin Ahlak ve lihniyel Meseleleri kitabı
ı 95 ı yıl ında basılrnıştır-, bu yakl aşım tarımın eşzamanlı olarak Turkiye'de-
l<ı sosyal ilimlerı usul ve ınuhteva itibariyle ne kadar etkilediği meselesi, -biz-
cc cevabı ınenfi- bir sorudur).
2. Üzerinde durmak ıstediğimiz Ikinci metodolojik problem çağdaş Islam
ve Türk duşüneesi için yerli ve yabancı ilim adamları tarafından yapılmış ve
yine Cumhuriyet devrinde ders kitaplarından başl ayarak yerleştirilmiş tas-
nınerin ortaya çıkardığı mesclclerle alakalıdu·. Bu meseleleri müstakil bir
başlık altında ele alacağımız ıçın Şinldllik zikretmekle yeliniyoruz.
Kısmen harici melodolojık problemler diyebileceğimiz bu iki husustan
sonra dahili yani doğrudan modernleşme problemi etrafında cereyan eden
meUnlere aıt metodolajik problemlere Intikal edebiliriz.
3. Modernleşme teşebbuslcrinin nasıl olup da aynı zamanda dini bir yo-
rum/proje haline geld iği meselesini anlayabilmek için dikkatle bakma ımz ve
şerhetıncmız gereken noktalardan biri devletin gerilernesi ve çöki.ışu ile di·
nin/Islamın gerilemesi ve çökuşunün aynileştırilmesı ve bu ınantıgın tabii
bir sonucu olarak da devleti gerileme ve çökuşten kurtaracağı, kurtuluşu
sağlayacağı (beka ftkrl) kuvvellc lallmin edilen ıslallat hareketlerının. para-
lel olarak dmı de ayağa kaldıracagı. -dini kavramlarla söylersek- dini alanı
ıhya , ıslah ve tccdid edeceğidır (Akifin "O da çignendi mi çignendi dernek
şe r'-i mü bin" rnısraında işgal kuvveUerlıün Osmanlı/ Müslüman toprakları­
na ayak basması Uc dinın ç ıgnenmes ın i aynileştirmesi temsil gücu yuksek
bir örnek olarak verilebillr)45. Modernleşme tcşebbi.ıslcrinin ıslah-ısiahat ve
nlzaın, nizam-ı alem fikrine atıfta bulunan nizam-ı cedid, tanzimat-ı hayriye

kullanılaınayı:~cak olçude tahrif edilmiş kolu bir ncşirdlr Tımaya'nın bu kit<ıbının Ilk
şeklinin makale olarak 1953 yılında yayınlandıgına Işaret edelim· "Amme hukukumuz
bakımından Ikinci Meşruliyetın siyasi teft"kkunıııde ·istanıcılık' cereyanı·. /U. Hukuk
Fakullesi Mecmuası. XIX / 3-4 1953. s. 630-70.
44 Ingilizeesi 1962'de (The Genesis oj Young Ollaman Tlıougllt. Princetoıı University Press).
Turkçesı 1996'da basıttın Yenı Osmanlı Duşuncestntn Doğuşu (Istanbul. iletişim Yay.) Ue
başlayan bu sureç Dtn ı>e ideoloji Ue devam etmiştir (Ankara. SBF Yay 1969).
Şerıt Mardin çizgisinin kuwet ve zaafları konusunda bazı tesbitler Için bk Isınail Ka·
ra. "Şt"nf Mardin ne yaptı ne yap(a)madı?". Biraz Yakın Tart/ı Biraz Uzak Huraje için-
de, Istanbul. KJtabev! Yay. 1998. s. 145-50
45 Aklfln btr vmız metnindeki ifadeten de bu açıdan z!kre deger olmalıdır "Artık gözu-
nuzu ac;oınız, aklınızı başınıza toplayınız: zira taht-ı saltanal gıcırdıyor! Böyle giderse ·
el-ly~ze blllah· o da cleı•rllecek. Eger Rusya'daki Müslümanlar henuz dinlerini muha-
faza cdiyorlarsa. eger Fransızların tahl-ı Idaresindeki dindaşlanmız lıitla ıanassur et-
ıneınışlerse. eger İngiltt:re Hintli kardeş1erım1ze şimdilik ses çıkarnııyorsa . ıyi bllınız
ki hep çuruk çarık ytnc bu hukumet sayesindedir fıfaaıollcıh bu giderse lıepslnln glt-
tigl gundur. Blı bu saltanatı muhafaza eclemıyor~ak cluşuıııneliyiz ki bizim yıııumuı·
den o biçareler ele malıuolacaklor ( . .. )": Mehmcd Akif. 'Me\ize" SR (SebthırreşadJ.
1X t 230 s. 375 (29 Safcr 1331/12 K. sani 1328)
Çağdaş Türk Diişıincw Nasıl Ele Almabilir'! 181

kelimeleriyle dile getirilmesi, modern tarzda teşkilaUandırılan


kurumlara
Asakir-i Mansüre-i Muhammed/ye. Nizam-ı gıbı dini-
Cedid, Nlzami Mahkeme
kültüre] hafızaya uygun isimlerin verilmesi elbette tesadüfi değildir. Bugu·
nün zihniyet kalıplarıyla anlamak ve kavramakta zorlanacağımız dinle dev-
let arasındaki bu karmaşık zaru rı ilişki. aslında Müsluman hafızadakı dln·
devlet ayrılmazlıgıyla alakalı bir tasawurun beklenebilir netlcesldır46.
Bu alanda yazılan rneUnJerın satıraralarında şöyle bir mekanizma Işle­
mektedir: Devleti kurtaracak olan şey dini de kurtaracağı için devletin mo·
dcrnleşmesl istikametinde yapılacak düzenlemeler dlne aykırı bazı unsurlar
taşısalar da esas Ilibariyle meşrudurlar. Küfrlı temsil eden Avrupalıları tak·
lit etmek dinen problem teşkil etmektedir ve fakat burada din i.ı devlet açı·
sından hayat-memat mesclcsı olduğu için zaruret sözkonusudur; zaruret tse
mahzurları ortadan kaldırır, haramları geçıcı olarak helal hale getirir. Ayrıca
bugün Avrupa'dan alınacak unsurlar zaten Islam dünyasından onlara Int!·
kal etmiş veya Kuran'dan ıstihrac edUmiş hususlardır yanı bizilll meşru ma·
lunızdır. Artık bilgi. bilim. teknik olarak da yorumlanan "hikmenn ınumtnın
yitik malı oldugu nerede bulursa onu alnıaya en lavık kışinln kendlsı olaca-
gl mealindeki hadis de bu çerçevede ledavulc girmektedir.
Metinlerin satıraral::ırında ısiahat hareketlerını savunmak için menfl/sl·
yah fotoğraflar da rcsnıcclilmekledir. Bu resiıniere göre modernleşme teşeb­
busleri dini çerçevede ortaya koıunaz ve savunulaınazsa bu durum meşru·
iyet krizi doguracnl<. bu Ise bir tarafıyla ictımaı bunyeyı haleldar ederken di·
ger taraftan dini ve geleneksel yapılardan guç devşıren ınuhalefetm kuvvet·
lenınesiyle nelicclerıcccktır. Muhalefetin guçleıımesi ise siyasi katılımın za-
yıflanıası. toplum~al seferberliğin daha baştan duıniıra uğraması. neticede
ise devletin ve dınln z:aafının devam etmesi demektir.
4 . Modernleşme ~urcci içinde en genış ınan::ısıyla Isianı tarihinin ve ls·
lfuni ilimlerin yenı bır tenkil süzgecinden geçırlldıgıni ve kavramlara. değer·

Yahya Kemal'in ·:w A~ııstos 1922" başlıklı kıt;1sıııııı son nıısraı da "Gallb et c;uııku tm
son ordusudur tsl<lıııııı " ~eklinde inşad edilmiştir
46 Din. millet. devlt>t k:ıvmııılarırıın çagdaş Musluııınıı t•ııtelektuel hafızada nasıl şt>kll·
lendtgi ve bıı t~lakkiııin klasik kaynaklarin irtibatı kunusııııa ornek olmak uzere El·
ınalılı Hamdı Eftııdl'ııln bir yonınıunu aktArmak ı"tiyoruın· "Milliyet. bır heyPI·l ıctı·
maiyenin ına·bıhl'l-ıcliıııaı olan bir nefs bir \1cdan·ı ıctıınai demektir Irk ve kan ıııil·
!etin haddı (nJiıal sının ve larılll degıı. alat ,.e ves.'ııt-1 tezahurudur. Her milletin kobı·
liyet-l ittisa·ıyesı o vicdanın derece-i şumul ,.e kullıyetl ıle ınutenasiptlr. Li 'ian dahi ırk
ve kandan zı.yade bu \1cdanın bır tfadesıdlr Din bu ııicdanın en şumullu mebfıdisirıl,
en buyuk umnlyyeslrıı tazcımmun eder. Bir lıeyettn elini ne Ise L'lcdan-ı iclimaisi de o.
vicdan-ı ictinıcıislue iSe ııciki'dekı dini de odur Dcıılet o nıılletın teşalıhus·ı hukukio;l ııe
faaliyet-l mahsusasıc/ır. Her devletin bır ıniileti vardır velflktn her milletin devleti ol·
ıııayabilır. Oı:vlet. ınilletın ıııısur-ı faalıyet! ıle tekilvvuııı eder. Unsur-ı faalıyetın kıy·
ınetı de vicdan-ı kulliyllıusn·l temsil ilc bcroucı lwııt·cn ve dalıilen haiz olclııgu kııd·
ret-i aınellyl-' ve ınııknveınct-ı maddiyesiyle ıılllll'lli'lslptir Millet henuz faalıyete ,~eç·
ıneyen ve devlet ınrOıuıııunu iklisab eylcnıeym lıJlt·ı ı ıcıım:ıiyeye dt- s.tdık olabUir.fo·
kaL hal-i jacı/iye//ı> olup lf'şcı.lılıus·ı hukukısiili lsllknı(ı/ Pylerııış bulunan rnllleı llsnn·ı
şer·.; ls/dmdo um me ı mejhumuna niCi·scıdok olur": P. ,J;ınet ve G Seailles deıı tre. El·
ınalılı M H.ınıdı , Ttılı/Ili Tnri/H Fels~fe-MeWiib ı•ı• .".le;uilııb-.\lcibcı 'de't-tabicı ı lt" Ft>lo;ıife·l
fl{ıfıtyye, lstmıhul M.ıtbaıı-~, Aınıre. 13-t 1/ 133911!J23l, s 17·18 .
182 Ismaıl Kara

!ere dair hiyerarşilerin altlist oldugunu, en yumuşak ifade Ue degıştıgını gör-


memiz bizi başka bir melodolojlk problemle karşıkarşıya gctırecel<llr. Magıu­
biyetlerin, kötü gıdışın, siyasi. sosyal ve psıkolojlk dagıımanın. izmihlaJ ve
inhltatın faturasını, oryantalistterin yaptıkları gıbı dinin/Islamın bizzat ken-
disine çıkarmak47 ttikaden ve siyaseten mümkün olmadıgı Için, çagdaş Müs-
lüman aydınların fikirleri ve çabaları. İslamın Mi.ıslumanlar tarafından ya-
şanmış şeklinin ve yaşama stirecinin, yani tarihin "yanlış" oldugu/olabllece-
gı noktasında yogunlaşmıştır. Kalıp ifade şudur: "A'sar-ı maztyede (geçmiş
asırlardal te'aliden tekarnule koşan Muslumanlarııı ·run·ı ile bugun inkıraz­
dan izmihlaJe süruklencn İsiarnların 'din'! arasında -ismen illihad varsa da-
haklkatte buyük bir fark mevcuttur" IS. Reşid Rıza'nın. Islam akaldinl konu
edindıgı makalelerin daha başında scrdettıgı şu cumleler de aynı endişe ve
degerlendlrme zemininden hareket etmektedir: "Saadet ve selamete erdir-
mek (Müshıınanların) dinlerinin mefhumunda dallll bulunurken bugun fevz
ü fetaha nail olmuş, yahut saadet ve selamel yollarını anlamış. tam mfına­
sıyla istiklalini muhafaza etmiş hiçbir islam kabilesı. hiçbir Müsluman ınem­
lekelı gönılmuyor-t9. Blnaenaleyh dinln tarıfınin kcndimıze ınuvafık gelme-

47 Mehnu•t Akif "y:ıbancılar"ın bu goruşunu şoyle nkıanyor . "Musluınaııları uyuşturan .


'ılllın·ı hılkate i!labildlg,ıııe lakayd bırakan satk diniertnden h<l'ıka bır f;iey degildir":
'Tefsır - ı şt•rır· SH, IX / 21 O, s. 22 130 Rnınazaıı 1330/ 30 Ağustos 1328)
Bu problrmi tartışan Said Hallııı Paşa sozkonusu hlikıııuıı sebepleri uzcrtnde de du ra·
rak ŞlJ trsbitlerı yapmaktadıı- ·ı Iavfa kı garplılar Muslwnanlara cılt olan hl'r şeye bilhas-
sa dirt-l Islama karşı nıı>ıırıis ııe gaynşuur(i] bir kin ı•e /ıusunıele mubtelc'ı le/ller. Bundan
ınada ıllwtyetlerl de şalıll oldukları vck:'lyi ve hadisatın secaya-vı lıakıklvesl. ıııuvcllidl
olan avaııııJ ve halat-ı nılııye)ı bllıakkırı 1/ıata ederneyecek kadar zıhniyet-ı Isldnılyeden
farklıldl Bundan dola)-ı garplılar -?lllin ve hacllsat-ı şarkıycyi kendi halct t fikriyc ve ru-
lııye1erıııc nazııraıı pek y:ııılış tcf:slr ederek ona göre hukum verdiler ve inllltat-ı /sUimı
şı>r'-ı nıubinin nekfıyıs-ı asliye ı'l' esasiyesine aifeylediler Bu ltikatiarım ıakvıye eden
şey de alem-i Isicimdaki bu marcııırı umumi olması ıdi. Şayan-ı hayret bir vahdet ve umu-
nııyet arzeden bu hadlsc>yl bilcuınle akvaın-ı ıııusllıne arasında mılşterek aym bir anılle
lsnad eylemek ıarurt'tinl his evlt>dıklerınclen ve akucim-ı muslinıe beyninde dinlerinden
başka bir rabıleı-l Iştirak Pe ittihaci bulcımadıklcınndan akvam-ı lslfunjyenın şeriaı-ı Ab·
ınediycyc tabı oldukca ıııllcl-1 lı.ev1ycye msbeten kati bıı madüıılycı lgcrlllk) haliııde ka-
lacaklarmı avaz-ı bulend ile iddiaya kalkı~tılar Dcst-res olduklan bu hukum ve netice
pek s;ıtlıl olmakla bera!Y'r hem tabı olduklan hissı\'3l ve coolılı (batı! ınançlarıl tatıllin
hf'ın d<· mantık ve ınuhakemelerıne tevf.lfuk ediyor ldl. Ilakıkat-ı halde tse zat-ı ınrselc­
yitebdil ve tağylrdcn başka bir şeye htzım·t elmiyor idl 1\kvı:lın-ı musliıııenin dinlerinin
bır netlee-ı zanıriyesı ol:ırak dlıçar-ı ınhltat olduk1aruıı ıddia ede-rek meseleye bir ına­
hıyet-i dıniye ve ınezhebiye verdiler kı bu hal canib-i Isl<iındaıı reddiyat w: Iliraziit-ı şe­
dlde vukı"ıuna. hasmı tarafından Ise aynı şiddette mudt!eiyAt ve ınualıczat sudl1runa
hadi oldu Mus1uınanlar bunu dınlerine karşı Hıristiyanların besledılderl husuınet-ı ir-
sıyeye ve Hıristiyanlar da ıaa~ub-ı Islfunlyeye delil ittihaz eyiediler"; Mchmed. In/ıitat-ı
ls/am lfakkıncln Bir Tecrube-i Kalem/ye. Istanbul. Matbaa·! Amire::. 1334. s 4-5
48 M Şcmseddin !Cunaltay\. Hurcıfaltan Hakikate isıarıbul TevsH Tıbaat Matbaası
1332. s .ı
49 Bu cuııılcyl Rcn..ın'ın -?ll lfadeh·rı:vıe karşılaştırablllriz . "Zamanıınızda olup bilen şey­
lerden azçok haberi olan herkes. Mushınıan nwmlekctlerinin bugünku geriligini Is-
1aınlıkla idare c<hlen ıııeınleketh:rın ıııhıtatını , kulturlerını H terbiyelerini yalnız bu
dinden alan ırkiann flkır bakımından sıfır durumunda oluşlarını a~·ıl(ça görnıekte­
t!ir"; Erncst Reııarı. Nu ltıklar ttl' Konjercınslar. çev Ziy<ı llısan Ankara. Sakarya Bası­
ıııe\; , 1946. s 184.
Çagdaş Türk Dilşıuıce.\ı Nasıl Ele Almabılır? 183

mesJ. kendimiZi o tarifin hartelnde görmemiZ delalet ediyor ki biZ daire-l din-
den hariç bulunuyoruz; gllllğlmt.z yol din yolu değildir. ( ... ) Müslümanlar (... )
din-i kauimin·ahkfımından inhlraj etmişler. dinln iayln etmiş olduğu hudüdun
haricine çıkmışlardır~so.
Gerileme ve çöküşünana sebebi olarak zikredilen. o gunku din anlayı­
şına ve İslamın o günkü yaşanma şekline yönelik tasvir ve tenkitlere bakıl­
dıgında öne çıkan bazı temel başlıklar şöyle özetlenebilır:
al Hurafelere. batıl inançlara. ınenkıbelere. ısrailiyala bulanmış bir
ınançl ar manzumesi ve din;
b) Mi.ıstebıt (otoriter 1lotaliter 1despotiki bir siyasi rejim; buna !<arşılık
ıtaatkar. sesini yükseltmeyen bir toplum:
cı Atıl. hereketsiz. vurdumduymaz. gözü ahirete donuk bir toplumsal ya-
pı ve Ilişkiler agı.
d) Kadınla erkegın. ınüsl imle gayrımi.ıs limin. hurle eslrln hukukcn, siya-
seten ve stalu ttıbartyle eşıt olmadıgı bir sosyal hayal:
e) Sa'y u gayrelı, ictıhadı. iradeyi degu de pasif bir hat uzerinde ccreyan
eden tevekkülü. sabrı. kaderi. kanaatı. bir Iokma bır hırkayı one çıkaran bir
zihnlyct ve yaşama üslübu;
f) Ilmi ve felsefi gelişmesı XII. asırda durımış: şerhlere. haşıyelerc. lekra-
ra, ezbere bogulınuş. taklitlc yuruyen bir ilim anlayışı \C kendınl yenıden
uretemeyen. yenı meseleler vaz edemeyen. bu yuzden de geçmişte kalan bir
tedris tarzı. ..
Çagdaş Müslüman aydınların ıçselleştirdiklcıi ve bugün bize çok tanıdık
ve sıcak gelen bu tesbit ve tenkitlerın anabaşlıkları ve istikaınellerı aslında
ilk defa oryantalısuk çalışmalarda Islam dünyasına dönlık olarak yapılmış
sıyasi ve ıdeolojık baskılardan, Islam ilim ve kültur hafızasını dönuşturınc ve
kendi içiııe çökcrtıne teşebbüslerlndcn. bir tür savaş araçlarından başl<<:ı bır
şey dcglldi. Bu yuzden kendilerine mahsus bir gerçekUI<Icrı olmasma ragmen
hakikatı yansılmadıklarını söyleyebillrız51. Meselcnin sıyasi cephesi ve kro-
nolojisi IJunaJ edllerek/umıtularak ıçselleştlrilen. gıderek savunulan bu ka-
bullcr bugün de arılamakla ve çözmektc zorlandıgıınız birçok problemin kay-
nagını teşkil etmektedir. Bu cumledcn olarak .. tarihi islfun" diye bir kategori
ihdas edip bunun karşısına ·gerçek lslfun~ı koymak ve hakıkı dine tekrar
ulaşmak ıçın "kaynaklara dönuş"ü savunmak; gayrımeşru Ilan edilen hila-

50 Rclild Rıza "AJ<aJd-1 lslıiınlye", tre AJ<sekıli Alımed Haındl SR X/237. s. 42 ı 19 R. ahır
1331 14 Man 13291 Re~ıd Rıza dinln meşhur tanımını tefsıri bir ~ekilde şoyle ven·
yor "Din bır k.uıun·ı ilahıelir ki uklıl-1 st>lııne erbabırtı k<'ndi ihliyarlarıyla hal-l hazır­
ekı tekmil hm·t'ı.ylc·l zanlriyPlc>rınl: ıstlkbalde .feuz ıı nPcata. hayat -ı serınedh·e nail ol-
malarını temin edecek ~c~•lere· onları her zaman samJet ve selfunrtt• Pnşlirecf'k yoll::ı·
ra sevk eder'· Illailk kısım klasik tarife ınoııle edilen .ıktue1unsurl.ırdır ve du.den ye-
Ili beklenulerc Işaret etnıekıcdlrl.
51 <,.:ıgdaş Turk Uuşuııcesı ve c;agctaş lsliıııı Duşunce'>ı'nın öne ı;ıkarclıgı \'C ıaruştı~
proulcınJcrııı kullandıgı dil ve mantıgın. vardigı nt•ııct>lerin nı-: kadar Islam dunya!>ı­
ııııı kendi iç problemlerindı:ıı ve dinamiklcrıııdcıı kayııaklanclıgı : bir ba!;-ka ifade Ue
modernleşme cloneıııi du şu ncesi uzerındt• oryantalist lk clllın eıkı..,inlıı hacını "~ dertn-
hgı hala ciddi :ıraşurmalara \'e ız surınciere muhtaç lıir alandır
184 lsmwl Kara

fet-saltanat sistemine karşı meşruli rejimi, ardından demokrasiyi Islamın


öngördüğu sistem olarak öne surmek: ahlak telakkisinin hiyerarştsını ve de-
ğerler dünyasını altust edecek şekilde tevekkül, sabır, kanaat. kadere rıza gı­
bi ust duzey kavramları zaafa ugratınak yahut yeniden tanımlamak, buna
karşılık sa'y ü gayret, azım gıbı tali kavramları yukarı çekmek ... gıbı teşeb­
büsler. tarih ve zaman tasavvuru ile llim anlayışı başta olmak uzere Islam
kultür ve medenıyetine ait birçok hayati unsuru yerinden ctmtştır5 2 .
5. Bir diğer metodotojik problem modernleşme dönemi Müslüman ay-
dınların tedafül/savunmacı bir halet-i ruhıye içinde fikirlerini serdetmelerı
ve bunun neticesi olarak otosansür diyebileceğimiz bir mcl<anizmanın işletil­
mesidir. Bunun takip ve tesbill ancak derin bir dönem bilgisiyle ve blyogra-
fik malumaUa ınuınkurı olabilir. Otosansurun her müellif ve her dönem için
geçerli old u ğu 1olabileceği itırazını ihmal edıyor değiliz; işaret etmek is lediği­
miz husus bu gerçeğin çağdaş Islam ve Turk düşuncesi sözkonusu oldugun-
da unutulması veya yeterince ciddiye alınınamasıdır. Mesela tasavvufi terbi-
ye altında yetişen tarikat mensubu hir Muslüınan aydının, diyelim ki Mu-
hammed Abduh'un daha sonra tasawuf karşıtı fikirler savunması acaba na-
sıl anlaşılmalıdır? Böyle köklu bır dönuşüıne sebep olan esas unsur. tasav-
vur düşüncesinin ve tarikatların modernleşme teşebbüslerlyle birlikte ortaya
çıkan zihntyet clunyası ilim arılayışı ve aktif toplumsal projeler ıçinde ust
duzeyde savunıılınasının zorhıgu ımı yoksa üzerinde çalıştığımız ayclıııın U-
mı ve flkri gelişmesinin beklenebılir. normal bir sonucu mu?
Bizi ilgilendiren elbette öncelikle bir duşununın neleri. hangı hıyerarşl
ve değer duzenl Içinde dile getirdiği ve niçin bunları, bu şekilde ete l<emtge
buründurdugüdur fakat bunları usl düzeyde anlamak ıçin uzcrinde çalıştı­
gıınız zatın/zevalın neleri. nıçın örtlukleri/geri plana itltıklerı. tcvarus ettik-
lerinin bir kısmını niçin tasfiye ettikleri. bir başka ifade ilc neden otosansür
uyguladıkları sorusunu da sormamız ve cevaplandırmaınız gerekır.
Merhum Akırtcn bize intikal eden bazı anel<dolları bu problem etrafın­
da zlkrctnıck uygun olacaktır. Hasan Basri Çantay'ın aktardıgına göre. Akif
Mısır'da geçen munzevi yıllarında yazdığı şiirlerden biri olan Secde'yi Hasan
Basri beyc okuyunca "Üstad. siz vadiyi dcgıştıriyorsunuz sanırım" demiş.
Akifln cevabı şu: "Hayır kardeşim hayır! Benim asıl vadun budur. Neşrcttik­
lerirn cemiyet-t beşertyeye hizmet için yazılmış manzumelerdir"53. Bir başka
zaman Hasan Basri beye şunları söylüyor: "Ben arkadaşlarıma yüzer beyitH
mektuplar yazardım. Ziya Paşa üslubunda terkib-i bendlm, terci-i bendim
vardı. Fakat bugun bunların bir mısraı bile hatırımda kalmamıştır. Kendimi
millelimin huzurunda gördüğüm günden beri sanattan ziyade cemtyett duşün­
rnek istedim. Ne ona yar olabıldiın ne buna . ··s.ı. 6 Nisan ı 925 tarihınde F'u-

52 Modernleşme doneınınde tarih ve zaman tasawurlanııda meydana gelen degışıııe ,.e


farklılaşma konusuııd."' bk. Isınail K<~ra. Tarılı ve Hurafe-Çagdaş Islam duşuncesln­
de tarıh telal<klsr·, D<'rgcıh. sayı· ı 05. Kasım 1998. s ı. 19-26 (Bu yazının blraı da-
ha gelışmış versıyonu Tıırkluk Araştırmalan D~o:rglsı nde ya)'ınlanınıstır -;a}ı ll. Marı
2002. s 31 . 70)
53 bk. llas:U1 Basri Çnııtav. Ak[{ııcime. Istanbul. 1966. s 26 ı ve 25 .
54 age. s 55 A)1ll Akıfıı: kendısını "c('ııııyet-i beşcriyeyr ıdadı~ ~ıUarda yazdıgı takriz
Çağdaş Turk Dllşwıcesı Na~ıl Ele Almabılır? 185

at Şemsi beye gönderdlgl mektupta da Akü şunları söyluyor: "Mahalle Kah-


uesi'ni yazan herille Hlcran·ı nazmeden herlfln aynı herlf olduğ;u güç anlaşı­
lır degil nıi?"55. Buyük şairin hayatında "gönüUu" Mısır surgünu devri olma-
saydı, konumuzia irtıbatlı söylersek kendı toplumsal projclerlnln/"cemlyet-1
beşertyeye hizmenn agır tesiri ştirle rinin şekil ve rengini degiştirecek ölçüde
üzerinde baskı yapmasaydı veya Gölgeler'deki şurl er telif edilmeseydl aktar-
dıgım bu anekdolların bize ifşa etuğ;l zlhni ve fUJi sansürleri arılama ve de-
gerlendirme ihtimalimiz hayli zayıilayacaktı.
Akifin ifşa ettıgi kendisiyle ilgili bu notları çagdaşı birçok Insanın yazıp
savunduklarına tatbik etmemizde veya buna benzer ipuçları araınamızda za-
ruret var diye duşunuyorum. Bu zaruretı tebaruz ettirmek için Babanzade
Ahmet Nalm beyle alakalı bir haltra metnine daha yer vermek gerekiyor. Yah-
ya Kemal 1921-22 yu! arında Teuhid-i Ejkar'da ''Ezansız semller··. "Bir rüya-
da gördugumuz Eyüp'· gibi yazılar neşrediyor ve "hemen hepsi eski ıstan­
burun ruhani semtlerını teşrıh etmeye çalışan bu nesırlerde fetılı hatıraları
ve Istanbul toprağ;ına gömülmuş olan ilk cedlerin mezarları etrafında leşek­
kul etmiş ınahallelerin manaları. bulasa bu topragın uatan toprağı diye te-
kevvün edişinin hlkaye"lcrinl anlatıyordu. Eyüp yazısmı okuyan Ahmet Na-
im bey Darulfunun'da birlikte hocalık yaptıklan Yahya Kemal'le sert bır mu-
nakaşaya gırer ve ·ıslaınıyele sızın cttığ;iıılz zararı bu aralık kimse etmiyor
(... ) Zaten dalalcte düşmuş bu zavallı milleti dalına şaşırlıyorsunuz. Bir za-
man Türkçulükle şimdi de Isliuniyetı efsaneler uzerine kurulmuş bır din gıbı
göstererek. (... ) lslanılyctte ölülere Ibadet. mezarlara ıııahabbel, ölmüş ın­
sanları filan veya falan semtte hazır ve nazır zannetmek gıbı lllkatıara yer
yoktur" yolunda tenkıtler serdcder ve ekler. "Bizim Abdullah Cevdet'In dın­
stzllginden korkumuz yoktur. çunku o sarahalle dinsizdir ve maddidlr; İsla­
mıyeti yıkamaz Halbuki sizin Teuhid-i Ejkar'da bir seneden beri çıkan bu ya-
zLlarınız Islam akatdini ve esasai.Jnı baştan başa tahrif ediyor".
Ahmet Nainı beyin bu sert tenkıtlerinin arkasındaki sruklcr. dagılınaya
yuz tutan Islam dunyasının. bu arada Osmanlı Devleti'nln, uyanış ve kurtu-
luşunu ını.imkün kıJınayacagı var sayılan/l<abul edilen o gunku siyasi ve di-
nı gorunumüyle dogrudan irllbatlı bir mesele olarak bir tarafıyla millıyetçi­
likle alakah menfi goruşleriylc. dığ;er taraftan da dönemin temayüllerıne uy-
gun tarzda selefi ve "kaynaklar"a baglımodern bir Islam tasavvuruyla, daha
dogrusu sıyasetıyle alakalıdır. OsmanlLların veya Turklerın kendilerille mail-
sus bir lslfun anlayışları oldugunu tebaruz etUrmeleri milliyetçi hareketlere
meşruluk kazandınrken. "hurafe ve baW tnançlar" da tevhid edilmek istenen
islam tasawurunu ve lslfunm "doğ;ru aniaşılmasını imkansız hale gelirmek

cumlelı-rı "Edıblertnıız. şaırlcrlıniZ kendılerini


Nedim devruıde sanırken ı 1 yine me·
yus olnıaınak yine hayırlı bir itti beklemek en nıkbin. en mt'tln adaıniann hile karı
olmastı gerekdir" M Şeınseddln IGunaltayJ. Z11lntetlerı Nura. takriz. Istanbul Tevsi·l
Tıbaat Matbaası. h ı J31 s h
55 M Erttıgrul Duzdag. Mehmet Akif Ersoy. Ankara Kultur Bakanlıgı Yav .. 1988. s . 102
Bu nıesele için ayrıca bk. Orhan Okav. "Mehıııcd Aklfln bazı şiirlerinde şekıl-ıntıhıe ­
va mun::ısebetleri". A1C'hmet Kaplan·a Armağan ıcindı- lsıaııbııl Dergalı Yay.. 198-t. c.
213-15.
186 lsmaıl Kara

te. bununla da kalmayarak intibah ve terakki için zaruri olan seferberlikten


alakoyarak Müslüman toplumları atalet ve meskenet içinde bogmaktadır.
1934 yılında vtıkubulan vefatından bir ay kadar önce. Paris'ten yeni dö-
. nen ve tekrar istanbul'un tarihl-manevi semtlerini dolaşmaya başlayan Yah-
ya Kemal'le Vefa'da karşılaşan Naim bey ona şunları söyleyecektir:
"Seninle o kadar sene ewel, Darulfünün'da bir munakaşada bulunmuş­
tum. O mı.inakaşa sonra benim zlhniml senelerce meşgul etu. Son sene-
lerde Ise ben, istanbul'un birçok semtlerinde gezmeyl ve oralarda tıpkı se-
nin usulünde. eski mimari eserlerınin tarihini araştırınayı ıtıyat edindim.
Bu hoş merak beni sardıkça sardı. Senin btr zanıan Tevhid-i Ejkô.r'da çık­
mış yazılarını buldum ve tekrar okudum. Azim bir zevk aldım. Sana bu
yuzden ne kadar haksızlık etttgime. o yazıların bir şair rantezısı olmayıp
hakikaten manevi birer ufuk olduklarına kail oldum. Işte bundan sonra.
bu yüzden seni o vakit gucendlrdıgıme yandım ve bır daha görürsem isti-
fa-yı kusur etmeyi nezr ettim. İşte azizhn söyleyecegım bu ldf'56.

1921-22 ile 1934 arasında 12- 13 yıl gibi tarıh olarak çok kısa ve fakat
olup bitenler açısından çol< uzun ve sıkıntılarla dolu yıllar geçmiştir: Salta-
nat devrilmiş, hilafet ilga edilmiş, Osmanlı Devleti yıkılmış. Türkiye Cumhu-
riyeti kurulmuş, istanbul payitaht olmaktan çıkmış. medreseler ve lekkeJer
l{apanmış. Anl<ara hükümeti lle Diyanel işleri Başkanhgı'nın Tecrld-i Sarlh'l
tercüme teklifi kabul edilmiş. "devletin dini din-i islfundır" ibaresi anayasa-
dan tard edilmiş. Harf lnkılabı yapılm ış. Üniversite Reformu'yla Naim bey de
tasfiye edilerek emekliye sevkedUmiş tir... Na im beyi, ı O küsur yıl önce ner-
de ise küfür gibi gördügü Yahya K~mal'ın izinden gitmeye ve ondan özür di-
lemeye "döndüren" şey. fikirlerini ve davranışlarını sılu sıkıya lrtibatJandır­
dıgı siyasi-ictiına.J projesinin çökmesiyle sansürlerin kalkarak normale/ken-
disine avdet etmesi olarak da görülebi!ir57.
ll. Yerleşik Fakat Problemli Tasnifler
Çagdaş İslam ve Türk düşüncesi için yerli ve yabancı ilim adamları ta-
rafından yapılmış ve yerleşmiş tasnınere bakıldıgında temelde ikili, teferru-
alta üçlü veya dörtlü bir ayrımla karşılaşıyoruz. Esasa mü teailik ayrım şark­
çılar ve garpçılar yahut gelenekçiler 1mulıajazakarlar ve modernlstler1yenilik-
çiler-inkılapçılardır. Hususen II. Meşrutiyetten sonrası için teferruattakl ayı-

56 Yalıya Kemal. Siyasi ue Edebi Portreler. 3. bs. Istanbul. F'etıh Cemiyet! Yay .. 1986. s
57. "Ahmed Naim Bey" yazısı kilabm 51-58. sayfalan arasında yer alıyor.
57 Bu tartışma ve buluşmayı Yahya Kemal'den şifahi olarak aklaran Mualliın Cevdet
önemli ve fakat bizce eksik olan şu degerlendirmeyı yapmaktadır: "( ... ) Naiın, tarihi
şahsiyetlerin mezarianna hörmetı nedense Islamiyetın ruhuna mugayır bulur. Yahya
Kemal'! tenkit ederdi. Ancak bir taraftan Fatıh yangınırun. bir taraftan Belediye ıdare­
lerinin pek nefis abideleric tarihi kıtabeleri mahvetmesi. Turk ve Islam medeniyetinin
en ufak taşına kadar hörmel besleıııııcdikçe Turkiye'de eser kalınayacagını Alunet Na-
iın'e acı a<'ı hissettirmışıı Vefatından bir ay evvel ve ınunakaşadaıı onbeş sene sonra
Yahya Kemal ile tesadlıfen görıışını.iş 'ben eksik duşunını.işuın. sen haklı lnılşsin. be·
nı affet' demiş idi"· M. Cevdet Cııaııçalp, Muclerris Ahmet Na/nı. istaııbul. Ulkü Matba-
ası . i935. s. 8 .
ÇaMaşTıirk Duşrincesr Nasıl Ele Almabilir? 187

nınlar ise Osmaniıcılar. Islamcı lar. Batıcılar ve Tiırkçüier 1Mtlliyetçtler şeklinde


yapılıyor (Meslek-i Ictlmai ve Sosyalist hareketten ayrıca bahsetmiyoruz). Bi-
raz daha detaya inildlginde bu grupları n da muhafazakarlarının. yenilıkçile­
rının oldugunu göruyoruz. Mesela daha eserinin "Girlş"lnde modernleşme
dönemi aydın ve idarecilerını ··modernciler·· ve ··ıslamcılar" diye iki ana gru·
ba ayıran Hilmi Ziya Ülken. ilerleyen sayfalarda Islamcıları 4 gruba ayırarak
ele alacaktır: ı. Gelenekçi lslamcılar: Ahmet Nalm bey gıbı, 2. Medrese ile
mektebl birleştirme egtliminde olan modernıst l slamcılar: İzmirli lsmatl Hak-
kı ve Mehmet Şemsettın (Ounaltay} gibi, 3. GelenekçUlkle moderntım arasın­
da ortayolu tutan İslamcı l ar: Şeyhullslfun Musa Kazım Efendi gıbı. 4. Modcr-
nızme karşı olan l slamcılar: Mustafa Sabrı Efendi gıbı.
Ilk bakışta parlak gibi gözuken bu tasniflcrın dayanaklarının neler oldu-
ğu sorusu ne yazık kı cevapsız kalınaya mahkumdur. Ülken kitabında yal-
nızca ··modernlst İslamcı·· dedıgı İzmirli İsmail Hakkı. Şchbenderzade Fıllbe­
ll A11met Hilmi, ısmail Pennı Ertugrul ve Mehmet AlJ Ayni ile .. modernlst ve
Turkçü İslamcı·· dedıgı M. Şemseddln Günaltay'la Şercfcddin Yaltakaya·ya
yer vermlşllr5B. Mehmet Akif. Elmalılı Harndi Efendi. Babanzade Ahmed Na-
ım 59. Ahmet Harndi Akseki. Salt Haltn1 Paşa. Bcdiuzzaman Said Nursı. Mu-
sa Kazını Efcndı. Pcrid Kam gıbı felsefi yönlerı de olan ıslmler, adı Tıirkiye'de
Çağdaş Duşunce Tarihi olan kitapta mııstakU başlıklar halinde yer almaınış­
lardır. Yazar bu tavrıııı Cumhuriyet devri için de sürdurnıüş: mesela Peyarnı
Safa'ya. Muıntaz Turhan·a. Hasan Alı Yucerc. ısınail Hakkı Baltacıoglu'na
mustakU başlıklar ayırınasma ragınen bilgi ve dcrinlik açısından yakından
tanıdıgı felsefecı ve duşüncc adamı Nurettin Topçu'ya benzer sebepler ve cn-
dişclerle yer vermemlştir.
ll. Meşrutiyet dönemi ıçın yapılan fakat genelleştırllcn bu tasnifler geri-
ye dogru mesela Yenı Osmanlılara veya Tanzimat paşalarına uzalılırsa Ilmi
bir araç olarak kullanılınaları daha da zorlaşacaktır. Cevdet Paşa. Namık Kc-
mal. Ali Su avi. Ziya Paşa gıbı m uellif ve flktr adamlan acaba hangi tasnif gru-
bunun altında ele alımrsa dogru yerde ele alınmış olacaklardır? Osmanlıcı·
lık, İslfuncılık, milllyctçillk. batıcılık veya modernıst, rnuhafazal<ar aymmla-
rı bu ve benzeri mütefekkirlerı tek başına ihata edebilir ml? Mevcut çalışma­
lar göstermıştır ki ll Meşrutiyet sonrasının nisbeten farklı fıkri tcmayullcri
ve grupları blr öneekı mcrhalede aynı kişilerde temsil edilmektedir. Namık
Kemal, All Si.iav1 ve diğerlerı Osmanlıcı oldugu kadar İslamcı. milliyetçi. ba-
tıcı. modernıst ve muhafazakar olarak da mutalaa edilecek metinler kaleme
almış. fikirler serdelmişlerdırso.

58 bk Turklye'de Çcıgclaş Duşwıce Tarihi. Konya Selçuk Yay .. ı 966. ı . 7; ll, 443-93 \"e
649-5 7 (2 bs. Istanbul Ulken Yay . ı 979 s 270-92 ve 388-92). Hilmi Ziya btrkaç say-
fa sonra (1. 9) bu gruplar arasındaki farkların -derece farkı-ndan Ibaret oldugunu soy-
leyece k ll r.
islanıcılık hareketı hakkında bellibaşlı tasnifler Için bk. isnıail Kara. Tıırkiye'de /slônı­
cılık Duşııncesı. Uav..Jı 3 bs Istanbul. Kilabe\.i Yay 1997. ı. s . 36-39 .
59 Hilmı Ziya'nın Babanzade'nın çalışmalarına karşı tutumunun kronolojısl \'e muhte-
vası ıçın bk Isınail Kara. Btr Felsefe Dili Kurmak-Modern Felsefe ı•e Bılırn Tenmlerinin
Turkıye'ye Girişi Istanbul. Dl'rgalı Yay . 2001. s 124-27
60 Hilmi Zlvcfnın All Suavı ıçin \'·lptıgı de~t'rlendirnıeler bu hususun ~sıergesl olarak
188 Jwulll Kara

Din-modernleşme Ilişkilerı açısından bakı.ldıgında bu tasnifler. yukarda


uzerinde durdugumuz lrlica kahbına benzer bir işleylşe. vurguya ve fonksi-
yona sahiptir. Çunkü din alanı, tahmin edilebllecegı gıbi muhafazakar-gele-
nekçi (modernleşme karşılll tarafta kalmaktadır ve bu tarafın menflllgi veya
en yumuşak tablrle zaafı baştan dekiare edilmiş gibldfr6t.
Hem Avrupa ve Amerika universllelerinde hem de Türkiye'de önemli bir
kaynak metin olarak kullanılan Bernard Lewis'ln Modern Türkiye'nin Doğu­
şu kitabında yaptıgı tasnife bu zaviyedcn baktıgımızda durum daha bir net-
lik kazanacaktır:
·aenç Turk döneınlniıı yazılarında bu kultur buhranına tcklif edilen bir-
çok çözuınler araısında ıkı genel t•gilim ayırdcdllcbılır -kendı aralarında ge
n ış bir uzlaşma ve karışıklık silsilesı ıçinde-. İslamcılar ve Bcıtıcılar. Islam-
cılar arasında aşırı mulıcıjazacılar vardı: onlara göre din ve şerint butun
akıllılıgın başı ve sonuydu ve ondan sapma Turkiye'nın butun drrtlerının
sebehıydı. Sessiz kutlclt•r ve aşagı katlardaki dın adamları arasında. yazıp
çizen aydınlara ,göre daim yaygın olan bu goruş, Ş<>yhullslam Musa Kazım
Efendi (ı 858-1 D 19) gibi sırnalann yazılarında dil ıfadesını buldu. Dal1a
onemli olanlar ılım/ı Isliımcılardı Bunların çogu hazı otçulerde lslarrı.lıkla
reform ıhtıyaeı goren ve I slamın elini ve kultilret ınırası ile Islam dunyası
nın birlı~ını t<"hlıkeye sokmaksızın aziınil' bunu lıaşarma yollarını arayan
az çok Batılı e~flımden gt•çmış kıınselenlı !ornek Saıd Ilalım Pa~.ıl (. )
"Batıcılarırı ılınılı kcınac/ı. ılımlı lslfuııeılurdan. gerçek ınulıtcvadan çok
ruh hall ve öneınsemc hakımından ayrılıyorlarclı lornek Celal Nuri]. ( .. J
Aşın Batıcılar ıçın çare daha az ctegıl. fakat dalıa çok batılılaşma tdı tor
nek Kılıçzade llakkıl. Onların ckclıgit1e gore. daha önCl·kı reformcuların
l<usunı. yeter derecede ı lerı gitmemiş olmalarıyclı"G2. (\'Hı ~u lar hızııu).

Halbukı aıalarındaki farklar ne kadar önemlı olursa olsun bu akımlarm


başat özclllgL herbırının modernleşme lıare l<ctlcrinln bir neticesi ve bu se-
beple de modern ve ınodernleştırici olduklarıdır Bir haşka deyışle bu tu n bıı
akınılar ve fikri tartışmalar. devletm bckası merkezlı olmak tıLere tehdit edı­
cl blr varlık olarak kabul edilen Avrupa'nın nası.l karşılanacagı. ne şekilde al-

okunabilir. "Modernleşıntş bir lslaıucılık Ilc batıcılık ve Turkçuluğun bırbırını tamarn-


layan uç goruş oldugunu ilk defa iddin eden All 5uavı oldu"~ "nwdreı,edl·n yı:Uşmı~
ateşlı bir de\'rilllCidlr" JnedrP~f' lahstil yapmış oldugu halde mrore~enın sko)astlk
zıhntyeune huctUn ı-tııliş. fakıh oldugu halde fıklıa isyan <.>derek ılk dc>fa lnlklıgi sa-
vuııınuştur. Onun Tıırkçuluk hareketini tutuşu da Osınanlıcılıga karşı fikrı hlr tepki
sayılabilir" "Namık Kemal ve Zıva Paşıı yeni Osımınlı Devleti'nde ~ı·rtata ctayrıııılını:ı­
sını ı~uyorlilf \'t' fıkhı savunuyoılıırdı A ~uavı ısc dunvanın clıııi kanunlı:ırla ıdare
cdilıııesuıdt: karşı yazıyor ve laıklıgı savunuyordu": hAlı Su;ı\i şark·lsl~un ıltnılrrlne aiı
konuları ıııuıııkun oldugu koıd::ır Balı kulturu ve metotları hakımınclaıı tetklke çaiış­
ıııı~lır Vakıa Hurriyet'! çıkaranlar onun bu gayreıtni kuçuıııseım:kıı ·• ngP. 1. 1O l-07
(2. bs s 77-791
G1 To:ırık Zafer Tunaya'ııın. Islaımılara ıkincı gnıp tçmde Y•'r verdıgı ·cı!'\'fıınulc:r-gcle­
nekçller" t:ısnlll Için bk age. s VIJ-VJII. 1!) . Niyaıı Berkcı.·ııı de Turk/ye'de Çfığdaşlaş­
nıa tarihin ı diııdar-ıııuhafazakar kcsiıııle laik ke.,iııı arasında kı c; 1tışıua Pt rafında Pk
aldıgını bili~ >nız.
62 Rcrııard Lt·wlı.. Modern Turkııw 11111 V01.jıı~u , ~ . 23~·35. AyrıC"a bk cıgt' s. 212- 13
Çağdaş TürJ.. Dıişımcesı Nruıl Ele Almahılır 1 189

gılanacagı. hangi degcrlendirme ve tavırlarla tenkit veya kabul edilecegı so-


ruları etrafında teşekkül etmiştir. Ziya Gökalp'ın, "Memleketımlzde uç fiklr
cercyanı vardır. Bu cereyanların tarihi telkik olunursa görulur ki rnütefek-
kirlcrimiz lbtıda muasırlaşmak' lüzumunu hissetmişlerdir. Uçuncü Sultan
Selim devrinde başlayan bu temayülc inkıJaptan [ll. Meşrutiyet'In ilanından)
sonra ·islamlaşmak' emell iltihak etti. son zamanlarda ortaya bir de 'Turkleş­
mek' cereyanı çıktı"63 Ifadeleri. akımlar arasında sözkonusu etineye çalıştıgı­
mız kronolojik ve temalik irlibaUarı ve moderrıleşme / muasırlaşmanın hepsi
ıçın ortak payda ve ust ayrım oldugunu vurgulaması açısından önemlidir.
Farklılıklara göre leşekkül eden mevcut ayırımların üzerinde durulması ge-
reken problemH bir yönu de gruplar arasındaki Ulşkilerın zıtlık ve duşman­
lık etrafında ele alınması. benzeriikierin hatta aynUiklerin tamamen Ihmal
edilmesidir. Peyaını Safa'nm ilk baskısı 1938'de yapılan ve kemalist ideoloji·
yı savunan Tılrk Inktlabına Bakışlar l<itabı boyle bır bakış açısının Cumhur!·
yel devrinde yerleşmesinde önemli bir rol oynamış gibi gözükmektedirU4. Ta-
rih. Edebiyat kıtapiarı başta olmak uzere ders kitaplarının da bu kemlkleş­
mcdc etkHı oldugu söylenebılir.
Osmaıılıcılıl<. islamcılıl<. Milliyetçilik akımlarının tarihi seyri hesaba ka-
tıJdıgında bir başka önemli hıısus daha farkcdilccektir. Bu üç ccreyan da II.
Mahmut doneminden Itibaren Osmanlı Devleti'nın Avrupa tehdidi altında ye-
ni sıyasi·sosyal birlik ((ttihad) arayışlarının giderek çerçevesi daralan yonc·
!işlerinden lbarettır. Buna yenı bir vatandaş tanımı arayışı da dıyebillriZ. Ilk
yapılma!< ıstencn şey muslim-gayrımuslim Osmanlı tebaası butun vatandaş­
ları kuşatan bir siyasi blrük tecrııbcsidir ki buna ittihad-ı asmanil Ittihad-ı
Anasır veya Osmarılıcılık diyoruz. Balkanlar'daki gayrımuslımlerın giderek
güçlenen milUyctçiltk ve bagımsızlıl< talepleri ve faaliyetleri bu siyaseti im-
kansız ve geçersiz kılınca bir adım geri aWınış ve Osmanlı tebaası Turk-gay-
rıturk Musluman unsurlardan destck alaıı bir siyası birlik peşinde koşul ·
muştur ki buna da IW/ıad·ı İslam veya İslamcılık denmtştır. Hıristiyan Arap·
ların başı çektigi Arap ınllliyetçilik hareketının giderek kuwet kazanması ne-
ticesinde bir adın1 daha geriye atılarak, Müsh.ıman Türk unsuruna dayalı bir
siyasi birlik arayışına gırışilmiştir ki buna da ittihad-ı Elrdk. Milliyetçilik ve
Turkçuluk diyoruz.
Sade bır şekilde özetlemeye çalıştıgımız. tarihi zarureUer eşliginde geli-
şen bu seyir elbette bu üç akımın bütun muhtevasını ve lstlkametlerlnJ açık­
lamaz. Tabii olarak her aşaınanın kendine göre bir çerçevesi yani dışarda bı­
raktıgı ve Içine çekmeye çalıştıgı ögeleri ve bunlara göre oluşmuş kuwet ve
zaaflar taşıyan bir mantıgı vardır. Fakat bu tarihi seyir hesaba katıJınadıgı
zaınan hem bu hareketlerin birbırının Içine giren benzer yönlerini görmek·
ten uzaklaşılacak hem de bugün için ifade ettikleri anlamı yakalayabilmek·
ten mahrum kalınacaktır.

63 Tiirkleşmek Isllinılaşnıak Muc.ısırlaşmak IMakale \'e kitap halindeki neşirlerinl karşılaş·


ıırarak aynen yayıntavan Jbrahım
KutlukJ. Ankara Kultur B<tkanlıgı Yar 1976. s 1
64 Turk Tııkılabıncı Bakışlar'ın 1938 tarihli Ilk baskısı lle 1952 yılından Itibaren yapılan
diger bnskıları arasında duşunce tarıhı açısından ciddiye alınması ı::· reken farklılık·
lar sozkonusııdur.
190 lsmaıl Kara

Bu siyasi ve fikri projelerin ınuhteva detayları geçici bir süre ıçın Ihmal
edildigmde gaye ve hedefierinin hatta metodlannın ayru veya çok yakın oldu-
gunu görmek kolaylaşacaktır. Aslında gaye lektlr: Beka veya kurtuluş. Zaafa
ugrayan. yenik duşen. sosyal çatlakları artan Osmanlı Devleti'nin siyasi bu-
tunlugunu ve hiJafetl korumak. merkezi otoriteyt guçlendirınek. devletin ay-
rılmaz bir parçası olarak telakki edüen Muslunıan beldeleri kurtarmak. kal-
kındırmak ve mumkunse eski itıbarlı ve Ihtişamlı haline irca etmektir. Bu
gayeler aynı zamanda modernleşme dönemı Turk düşünce temayüllerinln
ideolojik boyutunu da ele vermektedir. Böyle bir gayeye nasıl ulaşılacagı ve
belki de modernleşmenın süraU ve öncelikleri konusunda gruplar arasında­
ki tartışma ve farkhlaşmalar öne çıkanldıgında anabaşlık olarak ele alınma­
sı gereken menşc, gaye ve hedef blrligı tali bir mesele haJtne gelmektedir.
Osmanlıcılık. İslam cılık ve Türkçüluk üzerıne ilk toplu degerlendirme
metninin yazan olarak görebüecegimiz Yusuf Akçura·nın l904'te Mısır'da ya-
yınlanan Üç Tarz-ı Siyaset başlıklı ınakale-rtsatesl bu konularda atlanmaına­
sı gereken lpuçlarıyla doludur. Bugün ıçın genel okuyucunun Yusuf Akçura
Ismini oturtacagı yer aşagı yukarı bellidir. Fakat bu rtsatede Akçura uç sıya­
si-fıkri cereyanı da onlara nerde ise özel ve şahsi anlamlar atfetmedcn. mev-
cut şartlarda hangısının Osmanlı Devleti ve lebaası ıçın daha nıerifaatll, da-
ha kabil-i tatbik ve daha işe yarar bir araç proje oldugunu tartışmakta, kuv-
vet ve zaaflarını da bu açıdan şerhetmeye çalışmaktadır.
Risatenın sonunda yapılan özel dcgcrlcndlrme şudur:

"Millet-i Osmanıye Uıdası (İtUhad-ı Osmani) Devlet-i Osmanıye için fcva-


ıdi muştemil Ise de ga~Tı kabll-ı tatblkclır Musluınanların veya Turklerıo
ıtUhadına muteveccıh siyaset. Dcvlt't-1 Osmaniye hakkında siyyan leşlti
denebilecek ınenan· ve mehazirl(fayda ve mahzurları! muhtevtdır Tatbık
lerı cthetıne gelince suhulet ve muşkılat yıne aynı derecede denilebıUr"
"( ... ) llulasa ötedenberi zlhnımi ışgal edip de kenc:lı kendimi ikna edecek
cevabını bulaınadıgım sual ytne önume dikılmlş cevap bekliyor . Muslu-
manlık. Turkluk siyasetlerinden hangisi Derılet-l Osmaniye için dalta n(tjl'
ue kabll-l tatblkld tr?''65.

Ziya Gökalp'ın Akçura'dan yaklaşık on yıl sonra 1913-14 yıllarında Ti.ırk


Yurdu'nda yayınladıgı yazılar da "Üç Cereyan" başlıgını taşıyor. Bu yazıların
1918'de kıtapiaşma aşamasında Türkleşrnek İslamiaşmak Muasırlaşmak adı­
nı aldıguu biliyoruz. II. Meşrutiyet'ın Ufını. Arnavut tsyanı. Trablusgarp Sa-
vaşı ve Balkan Savaşları sonrasında artık Osmanlıcılık'tan güçlü bir şekilde
bahsetmek zorlaşmıştır fakat Akçura'daki diger ögeler. kıtabın adında da gö-
rüldügü gıbı tamamen yerli yerindedir. 1924'tc basılan Türkçuluğün Esasla-
rı'nda çok gerilere ve sıg alanlara çekllecek olan Gokalp, bu yazılarında şu
cumlelere rahatlıkla yer verebUmektedlr:
"Turkluk cereyanı Osmanlıhgın ınuanzı olmak şöyle dursun. haklkaltc
en kuwetll mueyyldldlr. (... ) Ti.ırkluk. kozmopolltllge karşı İslamiyet ve

65 Uç Tarı-ı Siyaset. Istanbul Matbaa-yı Kader 1327, s . 31 . 32: Enver z . Karai'ın aynı ad-
la sadeleştlrınesi. Ankara. TIK Yay. 1976. s. 35, 36.
Çağdaş Türk Düşimcesı Ncuıl Ele Almabılır? 191

Osmaniıiıgın hakiki lstinatgahıdır".


··ı ... ı Türklukle. İslamlık. biri milliyet diger ı beynelmileliyet mahiyetlerin-
de oldukları ıçın aralarında asla tearuz (zıtlıkl yoktur. Turk mutefekkir-
leri. Turklugu inkar ederek beyne'I-edyan bir Osmanlılık tasawur ettik-
lerı zaman Islfunlaşmak Ihtiyacını duymuyorlardı. Halbuki Turkleşmek
mefküresı dogar dogmaz İslamiaşmak ihtiyacı da hissedilmege başladı".
"Lisanımızı mana ltıbariyle muasırlaştırmak. ıstılab clhetıyle İslamlaştır­
mak lazım oldugu gıbı sarf. nahıv. lmla hususlarında Turkleştirmek de
la-buddur".
"Butün Muslümanların uzak bir ıstıkbalde siyasi bir ittihadları Ihtimal
ki mumkundür. Fakat herhalde bu gayenın uzun bir muddet imkansız
kala<:agına şuphe yoktur. O halde bu uzun zaman esnasında Islam ka-
vunlerı milli intıbahlar. milli mucadelelerle rtiladan. hiç olmazsa ıctıami
ıstlklrulerlnl muhafazadan mahrum mu kalsınlar?"66.

Uçlarda görülen yazarların bile bu meseleye nasıl baktıklarını göstermek


için kasd-ı mahsusla örnek olarak Yusuf Akçura Uc Ziya Gökalp'in metinlerini
seçtim. Bu örneklerin benzerlerı mustakil rısa.Ieler halinde olmasa da çagdaş
Türk duşuncesinl inşa eden zevatın yazılarında bol miktarda hulunrrıaktadır6 7 .
lll. Fikirterin ve Metinlcrin Mensubiyeti
Dın-ınoderleşme ilişkilerı baglamında ortaya çıkan dıni goruşler/yorum­
lar ve bunları ihtiva eden metinler Islam tarihinin Içine veya geriye dogru Is-
lam lllm-kültür hafızasının derinliklerine ne kadar götürülebillr? Tarihi bir
tecrubeler hazinesi. toplumun hafızası ve bir saglama yapma imkanı kabul
edersek, Müsluınan aydınların kalemlerinden çıkma çagdaş ınetinlerın gerı­
ye dogru gıden tarihi hat uzcrlndeki kıymet-i harblyeleri, dogruluk derecele-
ri ve seviyeleri acaba nedir?
Bizim çok önemsedigirniz bu soruya cevaplar aramak maksadıyla herke-
sin tanıdıgı isimlerio metinlerinden b~ı örnekler vermek Istiyoruz:
1. Ilk metnimiz Elmaldı Harndi Efendi'ye aıt ve daha ziyade fıkıh usiılüy-
le alakah bir meseleye temas ediyor:
"Malumdur kı şerıat-ı Islcirniyede Iki nevı hukum vardır. Birisı ahkam-ı
mansıisa (nassa dayalı hukumlcrl. cUgerı ahkô.m-ı muctelıedılnjiha (lcu-
hada dayalı hukümlerldır. Alıkam-ı mansusa ınsanların fıma ba'd tegay-
yur na-pczir olan ahvall hakkmdadlr kı 'hüvcllezi ca'aleki.ım halciifc fl'l-
ard' ['O ki sizleri yeryuzunde halifeler kıldı', Fatır. 35/391. 'lnne ekreme-
kum indallcihl etkcikum· ('Allah katında en ltıbarlınız en muttakl olanı­
nııdır'. Hucurat. 49/131 nusüs-ı eelllesinin tayin ettıgı lturriyet ve mıtsa­
vat bu kablldendir. Mesela erkeklerin kadınlara kadınların erkeklere olan
cazibe-ı beşeriyeleri bin sene evvel ne tse kıyamete kadar yine odur İşte

66 Turkleşmek Islamiaşmak Muasırlaşmak. s 7. ı ı. 18. 98-99


Turk milliyetçlllgt hareketi tçertsındekt Osınanlıcılık darnan konusunda yeııt bır de-
gerleııd1rıne tçtn aynca bk Masaını Arat, .. Devlet ve toplum arasında Turk Yurdu der-
gisine yenı bir yaklaşım". tre. K Kahraman. Türk Yurdu. sayı . 109. Eylul 19Q6
67 Mesela bk Şuknı Hanioglu Doktor Abdullah Cevdet ı•P Donenıl. s 209-25'dekl "05-
manlı hanedanına karşı OsmanlıcılıJC başlıklı kısım .
192 lsmaıf Kara

yalnız bu gıbı ahkam-ı şer·ıye bilhassa Kur'an-ı azimü'ş-şanda muhkem


surette beyan olunarak tegayyür na-pezir olmuştur. Maaınafih ahval-i
istisnaiyeden y1ne kurtulmamışur.
"İkıncı kısma gelince: Nesh-1 şerayi'deki hikmet icabınca zaman. mekan
ahvaJ ve eşhasın tefavutuyle mutefa\iL ve bunların tegayyuruyle mute-
gayyir bulunan ahkam-ı mu'allele ve ıctlhadıye örf ve adet ve hacatın
ehemiyetı ttıbartyle ·czmarun tegayyuruyle ahkamm tegayyuru inkar olu-
namaz' kalde-ı kulliyesının medar-ı tedvlnl olan sırr-ı şer'i uzre (... ) bir
felsefe-ı ceclide-ı hakikiyeye rabt olunmuştur"68.

Bu metinde nassa dayalı hi..ıkürnlerle ıctıhada dayalı


hükümler arasında
yapılanusulle alakalı ayınınlaf've verilen örnekler ancak ll. Meşrutiyet'In dö-
nemsel şartları ıçınde anlaşılabilecek derecede problemli ve düşlık ayarlı bc-
yanlardır. Nassa dayalı hükümlere örnek verlllrken Elmalılı Hamdl Efendi gı­
bı fıkıh usulüyle de özel olarak ilgilenmiş bir ıstidadın 'hurriyet. musavat ve
kadın-erkek arasındaki cazibe' gibi ne ölçüde öncelikli ve ne kadar "muhkcm
huküm"ler oldukları çok tartışmaya açık misallerle sınırlı kalması ve nerde
ise diger bütun hukuınlerın zımnen tctlhada dayalı hukümler arasına yerleş­
tirilmesi ilk bakışta şaşırtıcı olmalıdır. Ahkaın-ı ınanslısa yanı nassa dayalı
hükümler dendlgtnde thatalı ve iddialı bir ımiderrisln aklına ilk önce niçin
hürriyet ve müsavat gelsın? Bir önceki kısınıda üzerinde durdugumuz oto-
sansür problemtyle ırtıballandırırsak. Harndi Efendi'nin siyasi iddialarından
uzaklaşarak evinde inzlvaya çekildigi dönemde telif etugı tefsirlrıde bu tur·
den usulle ilgili zaaflar içine düşmediğini söylemelıyiz.
2. İkinci metnimiz Mehmet Akife alt ve modernleşme dönemi aydınları­
nın ziyadesiylc boğuştukları klasik İslam ahlak anlayışını ve buna baglı ola-
rak toplumun zihniyctinl dönuşturmeye dönuk olmak uzere ahiakla alakalı·
"Yanlış anladıgımız hakayıkdan bıri de sabır Biz zannedıyoruz ki sabır
mezellete tahammuldur. Halbukı sabır katlanmak degıı. şedfud-i hayata
gö~us gernıektır".69
"İy1 ama sabır nedir? Heyhal! Biz Muslumanlar sabır kt::lime-i kudsiyesi -
nin medltıli.ıne sahıp olmak şöyle dursun vakıfbıle degiltz! Evet sabır laf-
zı anıidıgı gıbı zihnlmlzi meskenete. mczellcte yakın bir methum kaplar.
Bize göre sabır suret-i mutlakada 'katlanmak' demektir. Neye katlan-
mak? Her şeye ... Daha ctogrusu katlanılmayacak şeylere! Meselazeili ol-
maya. hakaret görmeye. dögiılmeye. söguımeye. hulasa şeref-ı ınsanıye­
Umizi lekeleyecek musLbetlerin hepsine.
~Aman ya Rabbi! Kur'an ne söyluyor. biz ne anlıyoruz! Sabır katlanmak
değU. göğus germek demektir. Neye gogus germek? Evet sonunda katla-
nılmayacak acılara katlanmak ıztırarına mahkum olmamak ıçin. önce-
den her turlu şedfude. her luriLi meziı.hlme merdcesıne. insancasına gö-
güs germek.
"Allah yolunda. hak yolunda. din ugurunda. millet ugurunda rahatını,

68 Kuçuk Hamdl. "Makale-ı nıuhiınıne". BH (Beyamı"l-hak). 1/18. s 402 (9 Muharrem


1327/19 K sani 13241.
69 Mehmed Akif "Ikinci nıevlze" SR. lX /231. s . 394 (7 R. evvel 1331 /6 K sani 13281
Çağdaş Tiirk Diişiincesi Nasıl Ele Almabilır? 193

uykusunu, malıru. canını feda edivermek yok mu? İşte sabır budur. Yok-
sa bu fedakarlıkların semtine yanaşnuyarak miskin nııskin oturmak:
sonra da hıssesıne düşecek rüsvalıga 'kader böyle imiş! tahammül etme-
li' diye hazma çalışmak hiçbir zaman sabır ile telif olunamaz.
"Ne haceti Zemahşeri gibi ekabir-i müfessirm. sabra tekallf-ı şer'iyeyi
hakkıyla eda etmek manasını veriyorlar( ... ) Şeriatuı en birinci teklifi ilim
degil mldlr? (... ) işte sabır demek ulum-ı nairayı tahsil için her türlü sı­
kıntıya tahammül etmek demektir"70.

Bu örnekte ahiakla alakalı bir kavram olarak sabr ın, yine klasik. ahlak
kaynaklarındaki tarif ve tasvirlerinin içine dogru rahatlıkla uzatamayacagı­
mız şekilde tanunlandıgııu, daha da önemlisi. dönemin talep ve icbarları dog-
rultusunda aktif Müslüman fert/aktif Müslüman toplum tipini ınşa etmek
ve ortaya çıl<arabllmek için sabır kavramıl1ll1 sadece bir yönünun (başarıya
ulaşmak için zorluklara gögüs germek) öne çıkarılarak diger veehelerının
(musibeUere, felakellere kallarımak) gizlendigini. hatta gayrımeşru ilan edil-
digini görmekteyiZ71. (Ahlak meselesine VII. arabaşiLkta tekrar dönecegiz).
3 . Üçüncü örnek metnimiz Bediuzzaınan Said Nursfye aıt ve İslamın te-
rakkiye man! oldugu ve (modern) bilimle barışık ounadıgı iddilarını aşmaya
dönük olmak üzere din-bilim ve yeni tersır hareketiyle alakalıdır:
"Ey arkadaş! Her şeyin Kitab-ı Mübin'de mevcut oldugunu tasrih eden
·vela ratbın vela yabisin illa fi kitabın mi.ıbin'('Yaş ve kuru hiçbır şey yok-
tur ki Kilab-ı mübinde olmasın', Enaro 6/69} ayet-! kerimesinin hukmu-
ne göre. Kur'an-ı Kerim zahlren ve batınen. nassen ve delclleten. remzen

70 Mehıned Akif. "Tefsir-1 şerif'. SR. IX/223. s. 261-62 (9 Muharrem 1331 /6 K. evvel
1328). Akif yazının devamında şu yorumu da yapıyor: "Bir zamandan ber!dlr. diller-
de karakter sôzu dolaşıp gidiyor. Aziın. sebal. secıye. metanet gibi elfaz ile tercüme
edilen bu kelimenin tam mu kabili sabırdır".
Zemahşeri "Sabır ve namazla yarclım isteyin" (Bakara 2/45) ayetini tefsir ederken
"naınazın tekalifine sabrederek ve meşakkatlerine tahaınmul göstererek namaz kıl­
maruz ..... demekte yani sabnn iki yönüne de işaret etmektedir: bk. Zemahşeri. Keş­
şoj. Kahlre. 1977. ı. 66
71 Sözkonusu etmeye çalıştıg:tmız problemin daha ıyı anlaşılınası için Osmanlı düşünce
iklimini ve ahlak anlayışını da çok etkilemiş olan Kınalızade'nln Ahidk-ı Alai'sinden
sabır tariOerlnl aktarmakla yarar görmekteyiz: "Amma sabır oldur ki nefs hevaya
meyl etmeyüb esbab-ı llevaya mukavemet ve mudafa'at ltınege ki:\dir ola, ta kllezzat-ı
kabiha -ki mı.ieddası ziliet ve fazihadır- and'a n sAdır olmaya. PUşide olmaya ki sabır
iki nev'cllr. Birisi sabr ani'l-me'asi ve'l-esdmdlr yani nefs-i emınare ve şeyiitin-ı mek-
k!re ıne'asi ve esam tarafına davet ldlcek lcuvuet-l musiiberet ve takva ile der eyleyüb
rab-ı rastdan çıkmaya. Bu makarııda tarif olan sabır budur. Ve nev'-ı sanı sabr a/e'l-
mes6.1b ve'l-belayd.dır yani nefse mekrühı olan nesne -ki bela vü ınilu1et ve fırak u mu-
sıbettlr- müteveccib oldukda ceze·-ı kabih ıtmeyub tahammullde. Ve ekser avam ara-
sında sabr bu manaya istlmaJ olunur. Ve Iki nev' dahi makbul ve memduh bel!k;il va-
cib ve ınefrüzdur"; Kmalızade AH Efendi. Ahliik·ı Alai, Bulak I 284 ı 1. kitap). s. 59-60
GazaJl'nln sabır kavranıı etrafındaki degerlencllnnelerl için bk. İhya. Daru rhyai Ku-
ttib!'I-Arabiyye neşrı. ts. rv. 59-78 "Sabır bir ordunun başka bir ordu ile karşılaşma­
sında sebat etmesinden ibarettir" (s. 62); "BU ki sabır iki çeşittır Birincisi bedeni sa-
bırdır; meşakkaUere bedenle tahamıntil etmek ve zorluklara karşı sebat göstermektir
(... ) Lakin ôvülmüş ve tam olanı öbur (ikinci) çeşittir. o da insan tab'ının arzularına
ve heva vü hevesin taleplerine karşı gösterilen nejsi sabırdır" (s. 65)
194 lmıwl Kara

ve ışareten her zamanda vucuda gelmiş veya gelecek her şeyi ifade edı­
yor. Buna btnaen gerek enbiyanın kıssaları ve htkayelert, gerek mucize-
leri hakkında Kur'an-ı Kerim'in işaretinden fchmettıgımc göre72 mucl-
zat-ı enbiyadan iki gaye ve hikmet takip edilmiştir:
''Birisi: Nubuwetlerını halka tasdık ve kabul ettlrmekttr.
"Ikincisi: Terakkiyal-ı maddlye Için lazım olan örnekleri neıı-1 beşere gös-
tererek o m uelzelerin benzerlerini meydana getirmek için neu-i beşert teş­
ulk ue teşri etmektir Sanki Kur'an-ı Kerım cnbıyanın kıssaları ve hika-
yeleriyle terakkiyalın esaslarına. tcmellerıne parmakla Işaret ederek. Ey
heşer! Şu gordugün mucizeler, bir takım ornekler ve nuınunelerdlr. Te-
lalıuk-ı efl<arınızla. çalışmalarınııda şu örneklerin emsallerini yapacaksı­
nız' diye ıhtar etmiştir Evet mazl. ıstikbalin aylnesldir: ıstıkbaldc vı.ıcu­
da gelecek tcatlar. maztde kurulan esaslar ve temeller uzerine bina edi-
lir Şu terakkiyaL-ı lıazıra. tamantiyle dinlerden alınan cşaretlerderı. muci-
zelerden lıasıl olan ilhamlar uzerine oucuda gelmişlerdir.
"Birincisi: saat ve seflncnin ilk Icadı muciZe eliyle beşere verilmiştir
Ikincisi. kalnatın ıhtıwı etllgı butun nevilerın Isimlerini. sıfatıarını has-
salarını beyan zımnında beşerın telahuk-ı cfkarıyla meydana gelen bin-
Ieric funün sayesinele ınsan ·ve ;ılleme Adeıne'l-esmae kulleha' ['/\Ilah
tslmlerın bulununu Adem'e ögrelll'. Bakar;~ 2/311 ayetlyle Işaret eelilen
llz Adem'ln (a. s.) nıucızesıne mazhar olmu~lur
"Uçuncusu. bulun sanatların medarı olan dcmırin yuınuşatılıp kullanıl­
ması sayesinde ıcad edilen bu kadar terakkıyatla nev-I ınsan ·ve elenııa
lehu'l-hadid' ('Demlrı onun Için yuımışatlık', Sebe 34/101 ayetıyle Işaret
eelilen Hz Davı.ıd'un (a. s.) muctıcstne ınazhardır.
Dörduncusu. yıne telahuk-ı efkar lle ıcad edılen tayyare gıbı terakkıyal-ı
havaiye sayesinde nev-ı beşer ·guduwuha şehrun ve revahuha şchr'
I'Suleyınan ın emrine de ruzgarı verdik, sabah gidişi btr aylık akşam dö-
nuşti de blr aylık yol alırdı', Scbe 34/ 121 ayctıyle suratı beyan edıLen llz.
Suleyman'm mucızesıne mazhardır
Beşincısı: kıraç ve kumlu yerlerden suları çıkartan santrafi.ıj aleti fe-
kulna'drlb bı-asake'l-hacer· ('Asan lle taşa vı.ır. Bakara 2/601 ayetıyle
Işaret edilen fiz. Musa'nın (a. s.) asasından ders almıştır.
"Altıncısı: tecrubeler ve telahuk-ı efkar sayesıııde husule gelen terakki-
yat-t tıbbıyt' Hz. isa'nın (a s ı mucizesının ılhaınatındandır. Hakıkaten
şu muciZeler lle bu terakkiyat arasında pek buyuk munasebet ve muva-
fakat vardır. Evet dikkal eden adam blla tcreddut o mucizeler bu tcrak-
klyata birer mıkyas ve birer numunedir diye hukmeder
"Ve keza. 'ya naru küni berden ve selamen 1 Ey ateş! Ibrahlm Için serin
ve selamet ol, Enbiya 21/691 ayet-ı kerımesının deliı.letlne göre Hz. lbra-
hlm'lo (a. s.) ateşe atıldıgı zamruı, aleşin hararetilnin} burüdete lnkılap
etmesi. bcşrrtn keşfetugı yakıcı olmayan bir madde, mertcbe-1 nartyeye
örnek ve mchazdır.

72 "Egrr nıuelllfln.Tenzil'in ııazmıııdan çıkardıgı letatfdeıı şuphcn vıırsa. ben derlın ki


Ibnu'l-F'arız kltabıııdan lefe'ul etlik ve şu beylt çıktı . "Kc-cnne ktraınc'l-kiltibine tenez-
zel(ı alA kalbilll vahyen blın<\ fi sahlfetın" [Sankl Kiramen Katibın ıneleklert sahlfcde
olan vahyi O'nun kalbine tndirlyorlar) (Yazarın notu)
Çagdaş TurJ. Diişüncesı Nasıl Ele Almabılir? 195

"Ve keza. 'levla en rea burhane Rabbih' I'Eger Yusuf Rabbinin burhanını
görmemiş olsaydı', Yusuf 12/241 ayet-i kerimesinin -bir kavle göre- Işa­
ret ettıgı gıbı Hz Yusufun (a. s.) Kenan'da bulunan babasının tımsaıını
görur görmez Zeliha'dan geri çekilmesi; hem kervanları Mısır'dan avdet
ettıgınde Hz. Yakub'un (a. s.) ·ınni le-ecldi.ı rlha Yusuf yanı 'ben Yusufun
(a. s.) kokusunu alıyorum· !Yusuf 12/94) demesi; ve keza celb Ilmine
agah bir vczırcnln Hz. Suleyman'a (a. s.) 'gözunü açıp yumuncaya kadar
Belkıs'ın tahtını getirlrlm' demesine Işaret eden ·enc i'ltikc blhi kable en
yertedde lleyke tarfuk' INeıni 27 /40) ayet-i kerimesi. pek uzak mesafe-
lerden savt. suret (ses. görüntul vcsatre gıbı eelbedilen beşerin kcşfettı­
gı veya edccegı Icadata numuneler ve mehazlardır.

"Ve keza 'Hz. Suleyman'a (a. s.) kuş dilini ogrettık' ınanasında olan 'ul-
limna mantıka't-layr' (Nemi 27/161 ayet-i kcrlıne. beşerin keşfıyatından
telefonların ve radyoların. papagan. guvercın gıbı hayvanların konuşma­
larına ve muhım Işlerde kullanılmasına mehazdır. Ve hakeza. beşerin he-
nuz keşfedemediği daha çok mucizeler vardır: istlkbalde yavaş yavaş
keşfine muvaffak olur"73

Bu metnin en ciddi problemi, Insan merkezli akılcılık ve deney merkezli


bilimcilik lemayullerınln guçlu etkisı altmda mucizelerı aklileştırmeye çalış·
ması. başka bir Ifade ilc akılüst u ve insanın gerçeklcştirerncyeceğl alana aıt bir
problemi akıl ve ınsanın yapabllecegı alana ındırgeyerek hafilletıncsi. basltleş­
tirrnesi. bır başka ifade Uc metinlerı yerinden etı11esidir. Kur'an-ı Kerım met-
nirıin edebi bir mucize oldugu ve Bedluzzaman'ın mucizeler için "terald<lyal-ı
maddiye Lçln lazım olan örnekleri nev-i beşere göslerlmekl. o mucizeleriri ben-
zerlerini meydana getirmek Için nev-ı beşeri teşVik ve teşcı etmek" mantıgı he-
saba katıldıgında acaba bizi nasıl bir gayret ve netlee beklemektedir?
4 . Dördüncü örnek metnimiz yirıe Elmaldı Hamdi Efendı'ye ait ve siya-
si-dini bir meselc olarak halifelik-meşrutiyet ikilemi arasında ortaya çıkmış
bir metin:
"Halife bir taraftan kendisine beyat eden i.ımnıetın vekciletını. dıgcr taraf-
tan kendisinın de efrad-ı tebea gibi tebalyet ve tatblke memur ve mecbur
oldugu kanunun vazı' ve şari'lnirı hasebi'l-lcra nlyabetint haiZ bulunur.
Ve hiçbır vakit rc·y-ı musteblddl lle o kanunu leeavuz edemez. Ederse
hakimiyet-l millet hukmunu ıcra eyler lkendisini hal' eder). Blnaenaleyh
Islarruyetteki hilafet. kanun-ı şer'In kuvue-i teraiyesinden başka bir şey
olmadıgı clhet1e rlyaset-1 ruhanlyeye milşabelteli yoktur. Hilafet bir hüku-
met-I meşrüta-1 Isicimiye reisi demektir. Bunun için memeiLik-I ecnebtyede
bulunan Muslumanlara velô.yeti yoktur. Fakat Muslumanlar manevl bir
hiss-I ınerbutıyel duyarlar. Tcgalli.ıb ve tasallut manasım mi.ıtezammın

73 Bedhızzaman Said Nursı. lşaratu'l-l'cliı. lrc. Abdulınccıd Nursı. Istanbul. Tenvtr Neş·
riyat, ts. s 309-12.
Hz Musa'nın asasını Badiuzzaman gibi ve fakat ondan once santrfuj cıletı olarak ıel­
slr eden çagdaş bir mueUlf Için ayrıca bk. Alxhılaziz Çaviş. Esraru'l-Kur·an. Istanbul.
1331 s 169-173 Bu yorum. muhtemelen garip bulundugu Için Sı>bilurreşad'daki
tercunıesıne alınmamıştır. bk SR. XVlll 444 s 14 ve XVlll 445. s 26-27 (:.1uharreın
1338/T. evvel 1335).
196 /smail Kara

olan saltanat meaı lllbariyle istibdadı muşternil oldugundan artık devr-ı


hurriyetle bazı evhamın lafzını meşruuyete namulayim gördügü llllafetin
manasını icabat-ı meşrutıyet tanımak zaruridir. Kanıırı-ı Esasi-i Islamın
musellern ve mukarrer olan acil u musavatı Icabınca lcbeadakt ıhtılaf-ı
mılel u edyan bu esasa hiç mfmıa teşkil edemez (... r7t

İslam siyasi düşüncesi veya İslam tarih inin seyri konusunda belli bir
düzeyde malumatsahibi olan her insana buradaki "vekruet. hakimiyet-ı mU-
liye. riyaset-i ruhanlye. memallk-i ecncbıycde bulunan Musluınanlara veta-
yeti olmamak" gtbi hUafetle alakah birçok ögenın ve yorumun şaşırtıcı ve
beklenmedik geıeccgıru düşuni.ıyorum.
Burada yenı ve cesur yorumlar olarak (gerçek) hilafet sısteminin vekruet
kavramı etrafında ınşa edilmesi; halifenin , Allah'ın ve Peygamber'in dcgıı de
halkın vekili olarak konumlandılması ve nihayet ıneşruti ve demokratik bir
öge olarak gittikçe ltıbar kazanan .. hakimiyet-i mllliyc"nin tayin edicJ bir un-
sur haline getirilmesi fevkalade önemHdir. Bunun kadar önemli bir diger yo-
rum. meşruti blr Idarenın .. hukümct reisi" demek olan halifenin Osmanlı
toprakları dışındaki Müslunıanlara velayetlnin olmadıgı. onların da halifeye
Itaatlarının şart olnıa<lıgının açıkça vurgulanması ve "milli hilafet" dlyeblle-
cegimlz bir fikre açıkça kapı aralanmasıdır.
5. Son metinlerimiz uhuwet kavramı etrafında tcşekkul ermiş yenı go-
ruşler arasından seçilmiştir. Bu metinlerde esas Itibariyle ınuıninlcrin kar-
deşligını Ifade eden uhuvvet ınen1umunun dini alanının. dönemin ihtiyaçla-
rı ve icbarları istikametinde yeni uhuwct daireleri ınşa edilerek nasıl zorlan-
dıgı/ gcnışleWdıgı ve bu ugurda nasların. maksud un dışına çıkacak şekilde
nasıl yorumlandıgını görmek mumkun olacaktır.

"Ulıuwet-t vatanıyc: Bir devlete. bır kanuna tabi olanların dinler!, mez-
heplerı nasıl olursa olsun karındaşhgıdır Bllumum Osmanlılar karın­
daştırlar Osmanlıların anaları da babaları da bırdır Anaları ·vatan-ı
mubarek. babaları şer'-ı eelil-i enverden ınustefad olan kanun-ı ınu­
nırdir. Osmanlılar. ncsebi kardaşl<ırın ebeveynlerı nazariarında ımısava
oldukları gıbı kavanin-1 Osmaniye ve hukuk-ı ınedeniyc> ve sıyasıyt' na-
zarlarında da müsav1dlrler ..75 ıızmlrlı Isınail Hakkıl

74 Kuc;uk Hamdi. "lslı\mıyet ve hilafet ve Meşthat-ı lslanliye", Beyanıi'/-Hak. l/22. s 523


(8 Srucr 327/ ı 6 Şubat 324) Bu yazmııı hilafet tartışmalan etrahnda degerlendlrınesı
Için bk lsma11 Kara. lsliımcılarrn Siyasi Gonışleri. Istanbul lı Yay, 1994 s. 148-50 (2
bs. Istanbul. D~>rgah Yay 2001. s 146-501
75 lsmall Hakkı Bey (lzrnirlil. "Uhuvvet, rnusavat...". Mevalz-1 Diniye 1 kısım ıçinde Is-
tanbul. 1328. s 17 "Kanun-ı ınunif'ten k:ıstedilen Kanun-ı Esasl'dlr.
Beıızl!r ornekler Için bk. Manastırlı Isınail Hakkı. "Mevalz". SM, 1/5. s 79 (1 1 Eylul
324/28 Şaban 326) "Bir toprakta yaşayanlar. bir devletiini zir-1 Idaresinde bulunan-
lar arasında da bir uhuweı vardır. Muslim, gaynınuslıın cuınlesl ı•cııan kardcışı sayı­
lır. Ermeni Rum. Musevi Ht'psi bir hukuıneıe lahıdır 1 1 BiZ neden aşagı duşnıu­
şuz? Hep tebeaııııı hulnıkuııu ihlal etnıı>kt('n (... ) Cililer dolusu ınezal1m iera etınişlz":
agm. 1/ 16. s. 256 ( 16 Zllkadc 326/27 T. sanı 324)· "Uhuwetin bir manası da vcıtan­
daşlıktır. Bizim Hırlstiyanlam. MusevUcrc verecegımız unvan bu manacadır: bir vata-
ııın t'Cıası olmak ltil.ıariylt Vatan çunku ın;1derdir": lı.ktliplı Mehını:d Atıf. "Medcııtyet-1
Çağdaş Türk Dilşiincesı Nasıl Ele Alınabilir? 197

"( ... ) Uhuvvel-i vataniye ile ilivan olan gaynmüslimler ile beyolmizde hu-
kuk-ı selaseye dikkatle cUn ve aytnlerıne müdahale edilmeyerek canları­
nı canuruz ve mallarını malınıız ve ırzlarmı ırzımız gibi bilip dalına mu-
hafazaya sa·y u gayret eylemektir ki hi.ıkm-i şeriat ve mukteza-yı İslami­
yet ve Insaniyel dahi ancak budur"76. [Mehmed fevzi)
··( ...)Vatan kardaşı olanlar; her ne kadar bunların dlnlerı, mezhepleri baş­
ka başka olursa olsun hepsi aynı vatanm evladı. ayn ı topragın sal'libi, ay-
nı devletin tebeası oldukları ıçın bunlar toprak kardaşıdı.rlar. Bunların
milletlerı bir, fakat kavimlerı başkadır. Esas. kavmiyette dcgil n1illiyettedlr.
Onların kavmiyetleri milliyetlerinden sonra gelir" 77 . !Doktor Hazıki
"Bütün Osmanlı/ar din-i ıniıbln-1 İstama mensuptur. bazısı hakil<aten
Müslüman. bazısı Müslüman hükmünde. Degil ml ki hepsi ahkfun-ı İs­
lfunJyeye tabidir; hi.ikmen Müslüman sayılır. Ermeniler. Hırıstıyanlar.
Museviler esasen Müsluman degu. fakat mademki şerfat hükmünü ka-
bul ederler, kanun-ı şerfat ma'delet ıcra edecek diye ltımat ederler. her
ti.irlu mazarrat ve menfaata iştirak ederiz diyorlar: biz de musafaha ede-
llm"7B. 1Manastırtı isınail Hakkıl
Gaynmüslimlerle uhuvvet tesis edilirken genellikle İslam hukukunun
"zimmi"lerle Ilgili hLikümleri delil olarak kullamlmaktadır79. Halbuki "zimmi"
ahka.mında gayrımuslim tebeanın hul<tı ku tanınıp korunınakla beraber mü-
savat sözkonusu degildir. Tanzimat öncesi Osmanlı uygulamasında da yok-
tur. Fakat ll. Meşrutiyet sonrasında birçok konuda olduğu gibi burada da ya
eşıtsizlikleri ve farklılıkları süküUa geçiştirrnek yolu tercih edilmiş veya da-
ha da ileri gidilerek ''Müınınler kardeştir'' ayetindekl "mümin" kelimesinin
"el1.1-i kitab''ı (Hıristiyan ve Yahudileri) da kapsadıgıBO: şeriatın "taht-ı adale-
tinde bulunan mUel-i gayrımüsUıneııin hukuk-ı dünyeviyesini miliet-i İslami­
ye hukukundan ziyade muhafaza"Bı ettiği gibi yorumlar yapılmıştır.
Hülasa bu metinlerin hiçbirinin mantıgı ve muhtevası bir bütün olarak
İslam tarihinin. islam ilim ve kültür mirasının içine dogru rahatlıkla uzatıla­
maz. Bir başka ifade ile hemen hepsi büyük ölçüde dönemsel problemlere ve
ögelere göre şekillenmiş, ·asl'a sadal<ati değil zamanın ilcaatına uygunluğu
önplana çıkarmış, bu yüzden kısmen veya tamamen kendisine ve kaynagına
'yabancılaşınış' ınetinlerdir. İçinde yaşanılan zamanın şartları ve talepleri el-

şer'iye ... ".


Bii. Vll/178. s. 3116 (24 Şevval 1330/23 Eylul 13281: "Uhuvvel-1 vataniye:
Bir şehirli.
bir ınemlekelll olmak veya bir devlete mensup bulunmak demektir". PacU-
şahın nutkuna yansıyan "bü.tiııı Osmanlı eviadımın uhuvvet-i kaınile içinde yaşama­
lan ve teali-ı vatan Için aynı hissıyal ile ınutehassıs bulunmaları" ifadeleri için bk
"Nutk-ı hi.ımayun·ı Hazretı Padişahi". TM. 1/22. s. 1-2 (ıS Zilkade 328/ 4 T. sani 326)
76 Me h med Fevzi. Tebyln-t Hakikat. Istanbul. 1330. s. l 6. Yazar hemen ustte uhuvvet-1
diniyeden bahsederken uhuvvet-ı vataniyeden farklı olarak yalnız "dinini dinimiz bil-
mek" Ibaresine yer verıyor.
77 Doktor Hazık. Din L'e Hurriyet. Istanbul. ı 332. s . 36
78 Manastırlı Isınail Hakkı. "Mevaız". SM. 1/ 18. s . 287 (30 Zilkade 326/ 1 ı K evvel 1324 1.
79 Mesela bk. ömer Zlyaeddln. Mlrdt-ı Knnıın-ı Esnst. Istanbul, 1324. s . 35-37; Doktor
Haıık. age. s . 60-61.
80 Doktor Hazık, age. s. 39-40
81 Hasan Rıza.. Şer'-i Siyasi Şerh-i Karıun-ı Esasi. istanbul. 1326, s lO.
198 lwıail Kura

bette çok önemlidir ve dinler. Ideolojiler, siyasi projeler bunları karşılamak ve


cevaplandırmak zorundadır. Aksi takdirde meşruiyeti ve geçerıuıgı tartışma
konusu olmaya başlar. Fakat zamanın sorularına verilen cevapların ana
mantıgı ile adına konuşulan inancın/metnin ana mantıgı arasındaki ilişki ve
bu ilişkinin seviyesi. duşünce tarihi çalışmaları ıçın her şeyden daha önem-
lidir. Ana mantıktan kopulmuşsa o zaman -kelime ve cumleler tanıdık olsa
da- başka/yabancı bır inancın ve külturün dilinin konuşuldugu meydana
çıkmış olacaktır. Bu noktada Abdullah Cevdet'In söyledıklerinde tam bir vu-
zuh bulunmaktadır· "BiZe dogru olan degU mufld olan lazımdır".
"Şarl< kafasının söyledıgı yanlış degildir. Fakat bize doğru olan değil rııtl­
fid lfaıdeli. pralik geçerllligil olan lazımdır. Bence mufid olan ve muhyi
[dırıllıcil. Insanı hayal ınubarezcsı meydanında azın u iradelle sılahian­
dıran her şey. lıer yalan. ller sahte. her saçma ... mallı-ı lıak. malız-ı lw-
kilwttır. Çunku hayatta en büyuk hakikal hayal knvgasıdır"82.

Mehmet !zzet bey. tatil ıçin geldigl Istanbul'da iyı bir tesaduf eseri ola-
rak Yusuf Akçura lle karşılaşır. Akçura'nın "ne tahsil ediyorsunuz?" sorusu-
na "felsefe" karşılıgını verdlginde aldıgı soguk tepki de aynı pratik ve acil en-
dişclere işaret eder· "Btze filozof degil demırcı lazını"SJ.

IV. Bir Tür Dini Muhtcvanııı Merkezi Yeri


Ana mantıkla da lrlibatlı olarak uzcrınde durmak ıstediginılz ve para-
doksal unsurlar taşıyan bır diger hadise modernleşme donemi Turk aydınla
rının düşuncelerinde ve yazdıklarında Islami/clinı ınuhtcvanın merkezi yerı
ile alakalıdır. Cevabını aradıgımız sorular şunlar: Acaba 1924 yılına kadar ıs­
lfunın merkezi ve belirleyici ver tutması açısından Osmanlıcılık. lslfuncılık.
Millıyetçilik /Turkçulu k ve Batıcılık akımiarına mensup aydınlar arasında te-
mel farklılıklar ve zıtlıklardan bahsedilebılir mi? Bu mesele etrafmda arala-
rındaki farklılık tali veya derece farklılıgına indirgcnebıllr ml? Nihayet bu ko-
nularda yapılan (çogu katı) degerlendirmeler kışılerin yazdıklarından. du-
şuncelerınden mi kaynaklanıyor yoksa içinde yer aldıkları (öyle var sayıldıl<­
ları) gruplardaıı, uzerlerlne bir şekilde kondurulan tanımlamalardan. Jön-
turklere. i ttıhat ve Terakki'ye ve Cumhurıyet Idaresine olan yakınlık-uzaklık­
larından mı besleniyor? Bu soruların butun muhtemel cevaplarını ve muın­
kun delillerını bu yazıya sıkıştırmanın lınkansulıgı ortadadır. Bu lmkfmsız­
Iıgın arkasına sıgınarak birkaç hususun altı çtzilebilir:
1. Çok yakın zamanlara kadar (belki bugun de) Islam dunyasında vi.ıcut
bulan hareketlerin ve savunulan fiklrlerin, esas Itibariyle dini duşunce ve
inançlarla zıtlıklar taşısalar bile dinl/lsl~uni bir muhtevaya büründürüldük-
lerinf ve ancak bu sayede savunulablldlklerlni görüyoruz. Din dışında meş­
rulaştıncı başka araçların olmadıgı veya çok zayıf kaldıgı bir ortamda meka-
nizmanın böyle işlemesi tabiidlr. Nitekim modernleşme tecrübelerinin hemen

82 Abdullah Cevdet. "Qııa vadi& Iran : Iran Jl('reye gıdiyorsun?". /clllıad. nu ı06 . ı5 Ma-
~ıs ı 330, s . ı 06'daıı ııkreden llaııiogıu. Doktor Abrlııllalı Cel'clet s 359-60
83 Mehım:t !zzet , Makcıleler. haz. C Deınirctogıu. Anknra. Kultur Bakanlıgı Yay .. 1989.
'l. ıo2.
Çağdaş Türk Düşüncesi Nasıl Ele Almabilır? 199

bütün aşamalannda ıslahat teşebbü slerlnin cUni düşüneeye ve uygulamala-


ra veya geleneksel kalıplara ters düşen yönleri ya zaruret prensibi devreye
sokularak veya anlamları zorlanan ayet ve hadisler delil getirilerek yani dini
bir çerçevede açıklanmış, savunulmuştur. Burada sözkonusu ettigitniz akım­
ların mayalandıgı zemin olan Yeni Osmanlılar hareketi ıçın daha zor şartlar
sözkonusuydu. Bir taraftan Saray'ın ve devletin başı çekugı modernleşme
hareketlerini benımsıyor. destekliyor ve diger taraftan da daha ileri (rejime
yönelik) istekleri dolayısıyla Saray·a. halife-padişaha karşı siyası aktif bir
muhalefet hareketi yürütüyorlardı. Yani onların ayet ve hadislere, bu tki kay-
nagın yenı yorumlarına olan zaruri ihtiyaçları daha fazla idi84.
Modernleşme dönemı aydınlarının dini metinleri ve dini-geleneksel sem-
boltzmi kullanırken niyetleri, hedefleri ne olursa olsun metnin ve semboller
agının kendisine mahsus bir varlıgı ve mantıgı vardır ve bu mantık kullana-
nın niyeti-hedefinden bagımsız olarak veya ona paralel bir şekilde işler ve
bizzat kencUsini öne çıkarır. Bu da dini merkezi bir konuma yükseltir.
2 . Çagdaş Türk Düşüncesi ve çagdaş İslam Düşüncc:;sı birçok yönüyle
aydın hareketi olara!< adlandırılabilir: Geleneksel düşünceyi ve manlıgını ten-
kit ediyor. geleneksel kalıplara şüphe ile bakıyor, asırlar içinde leşekkül etmiş
hiyerarşileri ve sUsileleri reddediyor. bunları uygun çözümler üretmenın
önünde gerilelici bir unsur olarak telakki ediyor ve bu manzuıneyi de(!;iştir­
meyi. döni.işlürmeyl öngörüyor. kurtuluşun dinamil<lerini. kendisinin ve dü-
şüncelerinin statüsünün giderek güçlenınesini bu degişUrme ve dönüştürme
sürecinin süratinde arıyor... Fakat çıkardıgı dergi ve gazetelerin, yayınladıgı
risalelerın. verdi(!;! vaaz ve nululdarın nıuhatabı (ulaşmak istecUgi kitle) olan
"cikar-ı uımımiye" ise dlnin ayrılmaz bir parçası olarak gördügü. din halinde
yaşadıgı geleneklerle dogrudan münasebel halindedir. Bu boşlugu doldurmak
ve gerilimli alanı aşmak için bulunan en emin yol, yeni düşünceleri dini/ge-
leneksel kalıplar ve kavramlar etrafında ele almak ve sunmak olmuştur85.
Meseleve ınantık yeni fakat dil ve semboller gelenekseldir. ll. Meşrutiyet'in ilk
yıllarında varlık alanına çıkan Osmanlı sosyalist hareketının bile kendisini
ayet ve hadisler cşliginde, zekat ve sadaka mefhumJarına yaslanarak takdim
etmeye çalıştıgını görüyonız86 ki bu, sözkonusu etmeye çalıştıgımız teınayü-

84 Bu noktada Abdullah Cevdet'in yazıp söylediklerini tekrar hatırlayabiliriz: "Uzun tec-


nıbelerimizle biz Muslüınan kafasının dognıdan dogruya Hıristiyan aleminden geldl-
gı takdirde ayduılıga bütün girişleri kapayacagını ınüşahede etmiş bulunuyoruz. Bi-
naeııaleyh bizler Muslumruı dru11arlanna yenı bir kan nakletme gôrevlıu uzerlerine
alan bizler lsla.miyette çok miktarda bulunruı terakkiperver prensipieri ara)'lp bulma-
lıyız"• zikreden Hanioglu. age. s. 130-31.
"Muslumarılar terakkiyal-ı ınedeniyeyi ruıcak Musluınan bir ınenbadruı ıstırıbat \·e
kabul ederler. Bu dakika)'l anianıayan bizim ınulaJıazaınızı abes gorur. Fakat alem-i
Islamın l'tıla ve ırıkırazı hikmetine ınuttall olan vakıfin-I kiraın lsaber-i fikrilllizi tas-
dikde lereddul etmezler ve bizden razı olurlar": Abdullah Cevdet'ten nakleden Celal
Nur!. İWhad-ı Is/anı. İstanbul. Osmanlı Matbaası. 1331 . s. 378-79.
85 bk. Haruogıu , age. s. 129-58 arasındaki "Bır toplumsal ilerleme ve siyasal muhalefet
aracı olarak Isianı din!" başlıklı kısım ile s. 325-56 arasındaki "Meşrutiyet .sonrası
·toplunısal gelişme karşısında Islam dini' Jıakkmdaki duşunceler" başlıklı kısun
86 bk Mete Tunçay. Turkiye·cte Sol Akımlar-I (1908-1925). 4 bs. Istanbul BDS Yay
200 lmıaıl Kara

lün ne kadar yaygın ve güçlü bir egilim oldugunu göstermektedir.


3 . Mektep-medrese ııtlaşmasına. yabancı misyoner okullarına ve Avru-
pa'da talim ve terbiye gören talebelere. yeni basın-yayın organlannın farklı
bir bilgi anlayışı ve degeri ortaya çıkarınasma ragmen 1924 yılına kadar he-
men bütün Osmanlı aydınlan ve okumuş yazmışları birbirine çok yakın ve
Islami-geleneksel yönlerı ha.Ia güçlü bir egıumden geçmiş kişilerdi. Mektep
mezunu olsalar da medrese kultüründen habersiz degillerdi. Arapça ve Fars-
ça biliyorlardı. Osınanlıcaya. Osmanlı sanat ve edebiyatma vukufları orta se-
viyenin çok üstünde Idi. Çogu bir tarikala mensuptu veya dervişmeşreptı ...
En geniş mfuıasıylo din ve gelenek açık veya örluk olarak onların vicdanı ha-
linde yaşamaktaydı.
İslamın çagdaş Turk duşüneesi ıçerısındeki merkezi yerini tayin etmek
açısından onemil oldugunu sandıgım bir metnin bazı kısımlarını. yazarının
adını başta belirtıneden vermek isUyoruz:

..(... ) Insan vehlc-ı ulada ·madem ki hangı ırktan olursa olsun dın-ı Islam
ile mutedeyyın olanlar gayr-ı muterakki. cahil. mutaassıp. fakır. iradesız.
ınayetsız. hlınnwtsl.zdlr. şu halde bu maraz-ı lctımai, ırk ve cınsıne veyahul
Iklime. ınuhil-i cografıyaiye merbut degıl belki sebep ve masdar ı maraz
din-i Islamdır w Muslümanlık teraJ<ki ve temcddune manıd!r: hem Muslu-
man hem tic ımıtcmcddın olmak gayru11ümkindır· zu·munda bulunur. F'<ı­
kal ıncsele ta'ınik olununca bu hükmi.ın hata-allıd oldugu anlaşılır.
"Bir dın kı 'lnsnn Için mesaisinden baı;;l<a lstınatgaıı yoktur'87 (Necm
53/391 der. saltklerının tenbeL atıl. bı-ır.ıclc yaşarnalarına nasıl ımk;ın-ı
mantıki bulunabilir'
.. Bır din kı 'Bcşıkten mezara kadar tahsil-ı ullım ve funlına sa'y ct'.
Ullım ve funun·Çın'de bıle olsa lal1sil ıçın Çın c kadar git'. Hıkınet mu-
mının gfub olmuş malıdır. nerede bulursa alır' der. saliklerının 'Adam
sen de! lındı yaşım otuzu tecavuz etti. tahsil-i ılm elmek zamanım geçti'
diyerek cehlu husran ıçınde kalmaya ne hakları vardır? Yalıut 'kasaba-

199 ı. s. 33: "Bu akımın solculugu halka yaklaşiırınak Için duşi.ındugu şeylerden bi-
ri, İslfu:ıılyetlc bir uzlA~ıııa ortaını aramak olmuştur Işiirak'te !Sosyalist! Hilmi'nin illi·
zasını taşıyan tck ynzı 'Şura-yı Ummet'e cevap', boyle bir denemenin aıılalımıdır Hil-
mi bu yazısında. sosyalistilgin lsa ile başladıgını. 'lsiaırııyctte dahi nice ayat-ı kerıınc
ve ehadis-1 şerile lle ıeyfl ve tasdik olunan' sosyalist ılkelerin 'zekat gıbı arneli bir su·
rete dahi ifrag· edildigini soylemektedır. Osmanlı SosyaUst Fırkası çevresinde sosya-
lizmi Islamla bagctaşıırmak yolundaki g!rişlnı. aynı zamanda 'uleınadaıı bir zat' olaıı
Karesi mcbusu Abdulazız Mecdi (Tolun. 1865-19421 efendinin 'Duşun· başlıklı yazı­
sıyla devanı etnıişllr. Asiında 'Cevap'taıı da 'Duşun'dcn de aynı sonucun çıktıgı soy-
lenebtlir· Sosyalist olmak, Muslumaıı olınaııuı bir geregldlr Ancak niyetler açısından
bu Iki yazı arasmda tam btr ıers-slmetrı vardır. Huseytn Hilmi. bilgisınin butun ya-
lınkatlıglyla birlikte Islamdan faydalanmak isteyen bir sosyallstur: Abdulazlz Mecdl
ise sosyalizmi kullanmaya kalkışan bir Mushıınan"
87 "Bu ayei-1 ınaıızunı. bıınc1an onsekiz sene ewel şu suretle Izah ve tefsir edllııılşt!.
Bulmak lsiNsen nıezelletden reha
Bir haklkaltır. bııııa ol aşına:
Kimseden tmrlacla <>lnıe tnllıar
Dereline sen cyl<> teclbır-1 clel'a:
Leyse lı'l-lnscınt 11/fı mci se'ö" (Yazann notu).
Çagdaş Türk Düşüncesi Nasıl Ele Almabilir? 201

mızda mükemmel mektep yok. medrese yok. V1layet merkezine yahut İs­
tanbul'a veyahut Avrupa'ya. Amerika'ya kadar kim gidecek?' demeye, ya-
hut bir ilm-I müfidi, bir ihttra'-ı nafl'L frenk eseri, frenk icadı diyerek is-
tihfaf ve red etmeye nasıl cüretlerı olabilir?
"Bir din ki 'Bir kavmin Lisanını ögrenen o kavmın mekr u hilesinden emin
olur' der. scülklerinin 'kim ki okur Farisi giderdinin yarısı' hezeyarum dili-
ne dalayarak Lisan ögrenmekten !sUğna göstermesi nasıl makul olur?
"Bir din ki 'Tahsil-i ilm u ırfan erkek ve kadın her müsllm üzerine farz-
dır' der ve taleb-I Umin emr-i vücubunda erkeklerı kadınlardan katıyyen
tefrık etmez: tenevvur etmeyi, taallum etmeyi emr eden böyle bir dinin
salikieri geçinenlerin kız çocukları hakkında 'adam sen de kızlar için
ullım ve funun tahsiline ne h.izum var. namaz surelerıru öğrensınler ye-
tişir' gibi bezeyan ender-hezeyanı tekrar ederek ve sadr-ı İslfunda yetiş­
miş şaireleri, edibelerı. fazılaları ve hatta cengaverleri bilmlyerek, unune-
hat-ı müslimini cehl u gaflet zencirlerinde bırakmak gibi hüsran-eogız
bir ma'sıyeti irlikab etmek cüretlerini nereden alırlar?88
"Bir din ki 'Kesb ü tıcaretle meşgul olan kimse Allah'ın sevgıllsidir' der:
terakkı etmeyi. mazhar-ı refah olmayı emr eden böyle bir dının salikieri
ne yüzle ticarete. lstihsalcilige. sanayı·e lstihfaf nazanyla bakabilir?
''Bir din ki 'FakırUk dünyada ve ahıretle yuzkarasıdır' ve 'Az kaldı l<l fa-
kirlik küfr89 olsun· der. böyle bir din ehlinin servet i.ı samanı isUhkar
ederek 'efendim Müsluınan ıçin hutam-ı dünyanın yanı dünya malının
ne ehemmiyeti var. dunya zaten kafıre Cennet mümine zindandır, hem
de bizim PeygambenmiZ degil nudlr ki 'Fal<irlik berum medar-ı lfllharını­
dır !ci-Fakru fahri) buyurmuştur' diyerek ve bunun mana-yı bülendlni
anlamayaral< saçmalamaya ne hal<ları vardır? 'Ounyan ıçın hiç ölmeye-
ceksuı gıbı ça!Jş. ahıretin Için de yarın oleceksın gıhi arnelde bulun yanı

88 "1-larunu'r-Reşid'in zevcesi Zübeyde ki bir edlbe-1 iHiıne ıdi. Masrafı kendi tarafu1dan
tesviye edilmek üzre Mekke'nin el-yevtn Aynu'z·Zl1beyde ısmiyle meşhur suyunu lsa-
le ettıniı. Yunaniler tarafından tahrib olunan İskenderiye şcbrini yeniden yaptırdı.
"Bfıran Hanım ki mellke Zübeyde'nin gelinJ ve Meınun'un zevces! idi. Zckii ve irfanıy­
la mümtaz ldl, Bagdal'ta kadınlara mahsus ınektepler ve hastahaneler yaptırınıştı.
"Sekine bt. Huseyin ki hafıde-i Pcygamberidlr. bir harika-ı Ilm u fetanel idi. Salonun-
da zamanın Ferazdak ve Harir gibi meşahlri ictima ve zat-ı ısmet u irfanından lstlfa-
za ederierdl. Şehdetü'l-Kallbe ki altıncı asr-ı hicride yaşıyordu: edebiyat. tarih. bela-
gaı üzerine konferanslar verirdJ ve birçok ulemaya icazet vermiştir.
"Halife Mansur'un hemşirezadeleri hanımlar zırh giyinerek BiZans ınaherebelerine
gitmişlerdir. Reştd ve Memun'un zamanlannda hanım efendHer uleına ile ınubahese­
Jerde bulumırlardı. ilah ...
"Muallim Melımed Zihni Efendi'nin Meşalıiru'n-Nisa'sında tafsilat ve iddiaınızı ınuey­
yid eınsru ve vesatk çoktur. Tevfik Fikret 'Kızlannı okutmayan millet ogullannı mane-
vi öksüzlulte mahkum etmiş demektir: husranına agıasınl' diyor. Şayan-ı hürmet \'C
ınahabbet şal.rimlz ne dogru ve dogruyu ne gı.ızel söyluyor!" (Yazann notu).
(Yazarın Mehmet Zihn! Efendi ile Tevfik Fikret'i aynı dlpnotta rahatlıkla kullanmac;ı
donemın şartlarında garipsenecek bir şey degil İ.K.(.
89 "Küjr lugaten örtmek. setr etmek demektir. Bugday danelerini toprakla orttugu ıçın
ekinciye kfıflr ve amellne kıifr denilmışur. Ralı-ı hakdan sapanlara kiüır denmesi. ha-
kikatı setr elmelerindendlr fhfa-yı hakikal ve setr-I hakikal nazar-ı lslfunda o kadar
rnekruh ve mustekreh bir ma·sıyel addolunınuştur ki kufr kelimesine eşna·-ı me'fısi­
yi ifade eden bir kuwet ve şiddet-i ınana ilbas edilınişUr" !Yazarın notu).
202 İsmaıl Kara

adl-i ebedinin dıiçar-ı ıtabı olacak efat-ı fasideden ihtıraz et' diyen din
din-i İslam degil midir? Ve 'te'bir-i nahl' yani erkek ve dişi hurma agaç-
Jarının gubar-ı tanerini izdivac ettirerek hurma agaçlarını mahsuldar kil-
mak hususundaki adem-ı vukufunu ba-kemal-1 tevazu itiraf ve eşcar u
nebatatın bu sırrına vakıf olanları tahsin ve takdir ile 'Dogrusu, siz
umur-ı dünyada benden daha ziyade alimsiniz' buyuran Peygamber-i Zl·
şan. peygamber-ı din-i islam degil midir? Hazretı Peygamber (s.a.)'in 'el-
Fakru fahri'90 buyurmuş olmasına gelince: dikkat edilsin 'el-Fakru fahri'
buyuruluyor, 'el-Fakru fahru ümmeti' buyrulmuyor. Fakr O ezkfi.'n-nüfUs
içün medar-ı fahr olabilir. Çı.inkü o kişver·i milneviyat hi.ıkumdarıdır.
Fakr O'nda seha ve kerem burhanıdır. netice-ı ın·am u ihsand.ır. Bizlerde
Ise fakırlik hernan daima tembelligin, teşebbüs-1 şahsiden. azın u iradet·
den malırumiyelin veya israf u sefahetın delil ve netice-i hüzn-engızidir.
"Hür-endişler de tasdik etınektedirler ki bu türlü ahkam-ı münciyeyl
tebllg eden bir din. salikierinin sebeb-i inhitat ve hüsranı olabilmekten
çok uzaktır.
"Biz alem-ı islamın mı.ibtela oldugu maraz-ı inhitatın esbab ını. teşlıısını.
inzannı senelerce taharrı ve mulahazadan sonra başlıca esbab-ı maraz
olarak şunları bulduk:
ı. İslam hukumdarlarının lstibdadı.
2. Gaflet veya mı.imaşat-ı uleına-yı din91.
3. Mestüriyet-1 nısvanın aldıgı surct-i garıbe-i gayrı meşrüa.
4. Aklde-ı kaderin fehnı-i galatı,
5. Tcşekkül-i ictımai92.
"Alem-i İslamın tekrunul-ı fikrisine en vahim darbeyi huınukdaran-ı İs­
lfundan Sultan Mahmud-ı Gaznevi vurmuştur (... )"93.

90 "Bu hadisin. biliriz sıhha ıı ıneşkukdur. Canııu·s-Sağir'de yoktur. Cami'in 67. madde·
sinde 'el-FakT.. .' ilah. hadisiyle bunu takip eden diger bir iki hadis cumleten meşku­
kıi's-sıhhadır; re·y-1 ulema bu nıerkezdedir. 'Fakr'ın tevazu. adeın ·i enaiyet demek ol-
dugu da başkaca cay-ı mulahazadır" (Yazarın notu).
9 ı "U mmetimden iki sınıf iyi olursa ıımmetiın de ıyı olur. bozulursa umıııetim de bozu-
lur. Bu tki sınıf da ulema ve uınera sınıfla ndır" (Yazarın notu).
92 "Alem-ı İslamın esbab-ı inhitatı arasında bu beşincı sebep belki en kuvvetlı alandır.
Bunu genç üstadıınız ve aziz ve ınuhterem muhibbim Prens Sahahaddin beyefcndi.
uluın-ı ictiınaiyedeki bi-manend nufuz·ı nazarı ve vasr ilmi Ue bize Ilk defa göstermiş­
tir. Nokta-i istinatlarını daima mensup oldukları cemaatlarda arayan tecemmü'i ef-
raddan ınuteşekkil ın!lletlerin ergeç lnhitata ugrayacagını muşarun ileyh Türklya Na·
sıl Kurtcırılabilfr? unvanlı kuçük ve fakat pek özlu bır k!lapta pek Iyi şer11 etmiştir. Bir
ına·şcr-1 beşer. nokta-ı lstinadını kendi kendisinde bulan fertlerden muteşekkil olur-
sa ve ancak böyle olursa kavı ve ınuammer olur. Sahahaddin beyefendinin kitabını
tel<rar tekrar okuınayı ve ıyı mu lahaza etmeyi vatandaşlaruna ne kadar tavsiye etsem
yine azdır. Bu manevi nokta-i istinadı ferdin kendisinde veya cemaaıında bulması
keyfiyetieri cemiyetleri Infiradi (partlcularlste) ve leceınınu'i (comnıunautalre) esasla·
rıyla ikiye ayınyor. Birincisinde her fert kendi aleminin padişalııdır. Nokta-ı istiııadı·
nı kendi kendisinde bulur. ikincisinde fertler ancak cemiyet ve teceınmu· halinde bir
kıyınet ve kuvvete ınaliktirler.Buıılarııı nokta-i islinadları harim-i ruhlarında degil ha·
rlcdedir". (Haşiye-ı tab'-ı sani. 1922)" (Yazarın notu)
93 Abdullah Cevdet. Cihan-ı Islama Dair. Istanbul. lctilıadevl. 1922. s. 5-12 Ilik baskısı.
lclılıad dergisinde bir makale olarak yayuılanınıştır: sayı: 26. 1 Tenıınıız 1327) Ya-
Çağdaş Türk DilŞI/IlCesi Nasıl Ele Almabilır? 203

Bu satırlar İzmirli Isınail Hakkı'ya. Elmalılı Harndi Efendf'ye. Mehmet


Şemsettin'e, Şeyhulis lam Muza Kazun Efendfye. Mehmet Ak1fe .. değil Ab-
dullah Cevdet'e aittir. Şaşırtıcı değil mJ? Hem de 1922 yılında!

V. Tarihi/Geleneksel İslfuna Karşı "Gerçek" is lam


islam dunyası ve Osmanlı Devleti. "tarih yaşı"nın ve buna bağlı olarak
genel tarih telakkisinın bir kuwet değil de bir zaaf olarak algılanmaya baş­
lan1ası hadiscsiyle 19. yuzyılda tanıştı . Bu durum. Islam dünyasının kendi
tarihinden şüphe etmesi dcmckti. Bir fert, bir toplum, bir siyasi yapı esas ltı­
bariyle "kencll"nden başka bir şey olmayan tarihinden niçin şüphcye duşsun
ve onu her iki manasıyla da tasfiye etmeye (onu bir saflaştınna-lcmizleme
anıellyeslnc tabi tutmaya ve/ya ortadan kaldırmaya. biçimsizleştırmeye) yö-
netsin? Hele bu tarihin. cşzamanlı olarak mukaycse edildiğinde, dunyanın
herhangi bir bölgesinde ortaya çıkan tarihlerden aşağı kalır herhangi bir ya-
nı yoksa!
Tarihin tasfiyesi şuphesiz bir fantezi. yalnızca bir entelektuel çaba ola·
rak ortaya çıkmış değildir. Bu yönelişin arkasında Islam dunyasının. aske-
rı mağlubiyctler başta olmak uzere son asırlarda karşıkarşıya kaldıgı bir su-
rtl olumsuz ve karmaşık «:'lkenin olması yanında "ilim ve fen" tasawurunda-
ki değişlkllklcrin de etkili olduğu açıktır. Tarihin "hurafclerle agzına kadar
dolu" bir alan. dili anlaşılmaz, nisbeten karanlık bir geçmiş haline gclmesı
Işte sözkonusu etmeye çalıştığımız bu zlhni kaymadan sonradır. Burada. ta-
rihin içinde doğmuş fertlc irtibalı zaruret ilışkisı çerçevesinde }tıruycn. ya-
şanmış ve mevcut (malum) tecrübeler hazinesini. butun kuwet ve zaaflarıy­
la öne çıl<aran ve "organik tarıh tasavvunı" diyebileccglm iz bir idrak blçinlin-
dcn gittikçe uzaklaşılarak ideolojik ve al<tuel çerçevenin tayin etugı. ileriye
(meçhule) dönük "sentetik tarih tasawunı"na doğru suratlı bir seyir. kontrol-
den çıkm ış bir kayış muşahede edılınektedlr. Bir başka ifade ile "tarihimiZ
nedırT şeklinde vaz edılmcsl gereken mesele "tarlhlmiz nasıl olmalıdır / ol­
malıydı?" sorusuna dönuşturulmüştur. Tevfik Fikrct'tn "kitab-ı köhne" dedi-
gı tarihi. hiç zorlanmadan "medfen-J flkr" (fikir mczarlıgıJ olarak adlandıra­
bilmesi. dönemının temsil gucü yüksek bir örnek tavrı olsa gerektir: YırWır
ey ltitab-ı köhne yarın/Medfen-ı flkr olan sahifelenn.
Tarih telakkisini dönuşturen karmaşık etkenler arasında, huvuleylcı ve
kuşatıcı tesırlerı gitukçe artacak olan' "terakki" ve "Avrupa meden-iyeti" kav·
ramlarının Islam dünyasına olumlu bir ınuhteva ilc gırışını hususcn zikret-
ınek gerekir. Çünkü "mazl" (geçmiş - tarih) ve "istikbal 1 atı 1 fcrda" (gelecek)
kavramlarını büyük degtşlme ugratan. halta tersyuz eden etkenler arasında
bunların hususi yerleri bulunmaktadır. Osmanlı d tınyasının yenı tarih telak-
kilerı ve tarıh tenltidJ konusunda ihmal edilmemesi gereken bir lsıın olarak
Şehbenderdıde rilibeli Ahmet Hilmi. daha eserinin önsözünde şunu açıkça
söyleınel<ledir: "Bütün bll mesrudaldan mal<sadımız. uzun ve mahalli bir te-
kamüle mazhar olan AHupalılarla temas ve ihtılata mecbur oldugumuz gun-

ıann lsl<im dunyasınm iııhltatı sebeplerı olarak ıikrettıkleri, bu koııu<l n oryanı.a115-


tık dili ııc k;ıdar payla~tıgıııııı açık bir delililidir
204 ismail Kara

den beri bizim de tekcimül Ue onların seviyesine yetişme k mecburıyetinde l<al-


dıgunızı ve şayet bu ızdırarı tesUro etmezsek payidar olamıyacağımızı beyan-
dır"94. Halbuki hemen bütün geleneksel kültürlerde oldugu gıbı Islam kültü-
ründe de ınsanın kendisini konumlandırması ve gelecegını inşa etmesi süre-
cınde yaslanacagı ve güç devşirecegı temel zaman kavramı mazt yani geçmiŞ­
Ur. Gelecek Ise başta. kutsal metinlerde "yarm" kelimesiyle çokça yakınlaştı­
rılan kıyamet! hatırlattıgı Için ve buna baglı olarak gittikçe seyrelen ve eri-
yen bır dünyayı, bir kayboluşu ifade etUgı için zayıf, emniyet telkin etmeyen,
karanlık ve ürkütücüdür. Tersyüz olma dedıgımiz şey, ışte bu iki zaman
kavramının, taşıdıklan dini ve sosyal dcgcrlcrı itibariyle yer degışurmeleridir.
Hikmet-ı hükümeti (raison d'Etat) çokça kollayan devlet adaını ve büyük
tarihçi Cevdet Paşa. Islam dünyasında .. hurafelerden anndırılıııış ve dili sa-
de'' bir İslfun tarihi yazmaya yönelen ve bu düşüncesini Kısas-ı Enbiya kita-
bıyla büyük ölçüde neticelendirmeyi başaran Ilk ınüeUiflerden biridir. Sultan
Il. Abdülhamid'e sundugu 16 Şevval 1307 tarihli bir ariZada. yalnızca ayet
ve salıilı hadısıerden yola çıkarak bir İsl am tarUıı yazmak Istemesinin -ki bu
mevcut tarihierin muhteva olarak çok büyü!{ bir kısmının, üslup olarak da
nerde ise larnamının devredışı bırakılması. dolayısıyla bir algılama ve ya!Şa­
ma tarzının tcrki. tasfiyesi demekli· gerekçelerini şöyle s ı ralaınaktadır: I.
Peyganıberler tarihi kitaplarına karıştırılan zayıf rlvayetler. (bugunku) Mus-
lwııanların ltlkatlannı ve düşüncelerini zayınatırken Islfun dlnı aleyhinde
neşriyatta bulunan misyonerlerc /şarkıyatçılara da malzeme teşkil etmel<te-
dir. Bu sebeple hem Müslümaııların şüphelerini gidererek akldelerini sag-
lamlaştırnıak, fil{irlerini tashih ve ıslah etmek hem de Avrupalıların islama
yönelik saldır.ılarına fırsat vermemek gerekir. 2. iranlılar nice batı! ve yalan
haberlerle doldurdukları kilapiarı OsmaniJ topraklarında. özellikle de Irak'ta
neşretınekt.e ve bu yolla halkın lUkadmı bozarak Sünnilerı kendi mezhepleri-
ne çekmektedirler. Dolayısıyla Şiaya karşı EhJ-i sünnet ınczhebini savunmak
ve takviye etmek. Şiileşnıe temayüllerlni durdurmak bir veeibedir (Kısas-ı
Enbiya'da Kerbela hadisesinin çok üst düzeyde bir hlssiyaUa yazılmış olma-
sı beli<! bu siyaset.le alakalıdır). 3. Açıkça söyleomeyen esas giZli maksat ıse
nebevi Ililafetin Osrnanlılara nasıl geçugını ve Osmanlı hanedanının bihak-
kın hilafet! haiz olduklarını tnsanlarııı zihinlerlne tedricen yerleşlirmek ve
egitim çagında olan çocuklan bu yolda terbiye etmektir. Bunun ıçin ..saltlh
baber"lere dayanan yeni bir tarıh yazımı gerçekleşlirilmelidir. Çünl<ü ingiliz-
ler son zamanlarda Kureyş kabilcsine mensup olmadıklarını ve hllafeti dev-
ralmadıklarım ilcrı sürerek Osmanlı hilafcU aleyhinde faaliyetlerde bulun-
makta, kitaplar yazmakla ve bu yollarla Osmanlı tcbaası olaıJ Müslüman
halkın zihinlerini karışlırarak İslam siyasi bırligini tfsat ctıneklcdirJcr95. Ari-
zada açıkça ifade edilen bir başka husus devletin de bunu istcdigidir.
Cevdet Paşa'nın bu düşünce ve siyasetle, tesıs edllmekte olan ve başak­
törlerinden biri oldugu yenı tarih tarzını, aynı zamanda, bir toplumu sıkılaş­
tırına/savunına/s iyası manevra aracına dönüşlurınek ve ··ctogru" bilgiyi de

94 Şehbeııclerzacte Filıbell
Ahmed Hllmi. Tarih-i Islam. 1\ostantınıyye. Hlkmet Matbaası.
1326. ı. s 3
95 BOA. Yıldız Esas EvrakJ. K 18. E. 546. Z. J 3. Kr. 32. s 3.
Çagdcış Tur/... Dıişu11cesi Ncuıl Ele Almabılır? 205

"düşman" lara karşı bir guç olarak kullanmak ıstedigi açıktır. Bu niyet ve du-
şu nce Paşa'yı tarü1 kitaplarının dilinin herkesin anlayabılecegı şekilde sade-
l eş tlrilm esı. tabir yerinde tse düz bir lfadenın kullanılması ve "münşiyfme ve
edibanc" uslubun terkedilıncsi. neUce olarak da bilginin halka ulaştırıtma­
sı/halkın din ve dünya tasawurunun ilerlemeye ket vurucak konumdan çı­
karılması gerektigl fikrinin kabulüne de göturmüştür. Aslında daha once de
halka bllgi ulaştırılıyordu, fakat şimdi sözkonusu olan üst bilgiJenme düzeyi
ile halkın bilgileome düzeyının birbirine yak l aştmlması ve tabii olarak fark-
lı derecelerdeki algılaınaların asgariye Indirilmesi, seviyenin di.ışürulmestdir.
Bilindlgi gıbı bu yöneli ş modernleşme hareketlerinin halka ulaştınlması, be-
nırnsetllmcsi, bilginin/siyasi ve dini i.ıst küllürün standart hale gelirilmest.
demokratLkleştlrUmest. daha dogru bir Ifade ile halktan gelebilecek muhale-
fetin zayıflaWması dogrullusunda lşleWmesı zaruri görülen bir mekanizma-
dır ve zaman zaman siyasi merkeze muhallf olsa da ıslahatın ana taşıyıcıla­
rından biri olan gazete neşrlyatı/"gazetecl dili" vakıasıyla kesışmektedir.
Genel temayüllerı gerlde bırakıp Muslüman aydınların yenı tarih telak-
l<ilertnJn detaylarına inlldtglnde birbiriyle bagtantıJı birkaç konu başlıgı he-
men karşunıza çıkacaktır:
ı Çağdaş Müsluman aydınlann. genış manasıyla tarıh noktasında yap-
tıkları en önemli usul hatası. siyasi. askeri başarısızlıkları aynı zamanda Is-
lamın kultürel. sosyal ve kurumsal başarısızlıkları olarak da görmek konu-
sunda. sonradan da tashlh edemedikleri çok aceleci bir tutum takınmaları
ve "kurtulıış ideolojisl''nı aımanlaştıracak bir bitiş ve tükeniş hissiyatma ka-
pıJnıalartd1r. Aynı şekilde ıaferlerle dolu oldugu kadar maglubtyetlerle de ta-
nışmış. onlarca devletin. sullanlıgın. emırııgın. hatta hllafetin çöküşünü, el
degıştırmcsini görmuş geçirmiş Islfurun uzak tarihini yeni bir gözle okuma
ve degcrlcndırme, netice olarak bundan bir guç devşirme zemini ve hareket
noktası çıkarma başarısı da gösterilememlştır. Halbuki çokça tarthi örnek-
te göruldugu gıbı s iyasi başarısızlık her zaı11an o kUltur dalrestnin tükenişi
ve artık çözüm üretemlyeccgı anlamıru taşımamıştır. Bu bJtış ve tükeniş ha-
lct-1 ruhtycslnln, önüne kattıgı her şeyi sUJp süpüren. ınsanları, toplurnları
bogan "scyl-ı huruşan" (coşkun medeniyet/ Avrupa seti} lstlareslyle birleşe­
rek ne kadar tehditkar ve tedirginlik verici noktalara vardıgını birçok metin-
de görcbülyoruz96.
Osmanlı Devleti'nin as ırlarca suren iktidarının zevale dogru gitmesi ve
lslfun dunyasının nerde ise but\ln cografyalarının istila ve işgale ugraması ile
Osmanlıların zevali arasmda dogrudan lrllbatlar kurulması bu tedirgin ha-
Jet-ı ruhlycyi beslemiş gtbldir.
2 . Mııslüman aydınların. kurtuluş ve kalkınma (terakki. teall, ihya, ıs­
lah. tecdid, tekamül, lnttball, tstihlas, necat...) ıçın "parçalanmış ve halkaları
kopuk bir tarih" telakkisinde karar kılmaları. Islam dünyasının gerilemesini
(tereddl. tedenni. ınkıraz. lzmlhlal. inhildl. tejessüh. cümüd. atalet. .). pek de
tartışmadan. bir vakıa olarak kabul edip bunun sebeplerlnf, dogrudan Is-

96 Mes<>ıa bk. Mehmed Akli. 'Mevıze", SR. IX 1 230. s. 375 (29 Safı•r ı 33 ı 1 12 K. sanı
1328)
206

larnda degil Müslümanların yaşanWarında yanı İslamın tarihinde aramala-


rının bir neticesidir (gerçek Islam 1 tarihl Islam ayırımı). M. Şemseddin (Gü-
naltay)ın. başhgı da "Terakkimize mani olan Islamiyel degU biZe ögreUlen
Muslumanlıktır·· olan makalesinde söyledikleri, sözkonusu etmeye çalıştıgı ­
mız bakışaçısının. hususen oryantalistık tezlerin Musluınan aydınlar arasın­
da ne kadar yaygın bir kabule mazhar oldugunun guzel bir örnegı olsa ge-
rektir:
~Terakktyatırnıza manı olan. tedcnnımızı ıntac eden amU-ı esasi acaba
dinimiz midir? Kurre-i arzın kıtaat·ı muhtelifesrnde sakin olan İslamla ·
rın hal·! scfalct-ıştımaııne bakılırsa bu suni öyle kolay kolay reel edıle·
mez gthl gbnılur F'llhaklka bugün dunyanın her tarafındaki İslamların
esarete mahkum. zillet ve sefalete gömulmuş olduklan bır hakikat-ı ka·
tıyyedlr. Bunu hiç kimse inkar edemez. Sefalet ve lnkırazın esbf\bı tc·
harrı edilirse. ulema klsvesıne. dervı~ kıyafeline şeyh libasına burun·
muş fakat lllmden. ırşaddan bihaber oldukları halde hakiki alım ve
murşıdlerın makamlarını gasb etmış olan bır kısım ademierin bu hu·
susta rnuhlm bir rol lfa etnuş oldukları anlaşılır. F'akat gerek dinlll bu ·
gun alınış oldugu şekle gerek bu gıbi cahlllertn telklniH ve tersıralına
bakarak hukum vermek hıçbır vakit dogru ve mantıki bır hareket ola·
maz. Manı-ı terakki olup olınadıgını tilnin kendısinde aramamız ıcab
edecegı gıbı elini anlamak ıçın uc hal<iki allmleri. fazı! şeyhlerl, vasıl
dervişleri dinkıneliyiz. Ancak bu tetebbu'clrul sonradır ki terakktmıze
mfuli olan i.:;l{ımlyet-1/ıakiklye olmayıp lmywıku Muslumatıların rlifl·ıfıt·
r'iden pek wwk olan hurq[e·dliıd akld€'/erl. esatiri ananeleri oldugu ha
kikatı tecelli cder"97

Tablonun geneline bakıldıgında şu turden tasvirlcrc de sıkça raslana·


caktır: Bir zamanlar cıhanın en gtıçlu ve terakki etmiş unsuru olan Muslu·
manlar bugtın sefaJet Içindedir Zamanında herbiri bir medeniyet marnuresi
olan İslam beldelerı bugun harabe ve virane halindedir. Insanlık tanhını gay·
ret. cesaret ve kahramanlık menkıbeler! lle dolduran Müslümanlar bugun
atalet ve meskenet gırclabma duşmüştür... Çi.ınku "evvelki Müslümanlar ha·
kıkatın perestişkarı Idiler, ştmdtki İsirun lar Ise hurafalın eslridir. Evvelki
Müslümanların 'din'i onlara sa'y u ırfan nurları isar ediyordu. şimdiki Miıs·
lllmanların akidelerl ise kendilerini zulmet ve husran uçurumlarına doğru
surüklemektedJr"98. Ilk bakışta tarihin bir dönemini methetıne/benimscme
gibi gözuken bu tasvirler tek başlarına alındıkJarında yanıltıcıdırlar. çunku
ana söyleme bakıldıgında tasvirlerdeki mtısbet tarihi dönemlerin, dönulmek
Istenen yerler olmaktan çok bugüntın kötu durumunu ortaya koyabilmek
ıçın bir araç seviyesinde kullaruldıkları görulecektir; vurgu yapılan esas şey
geçmişteki bazı dönemlerin Iyilikleri ve uslunluklerl degil bugünun kötu ve
zayıf durumudur. Aynca müsbet dönemlerin, tarihin hangı zamanına teka·
bül ettikleri de pek belli değildir.

97 M . Şemseddin IGuııaltnyl. Zıtlmetten Nura. ıstanbul. Tevsi·i Tıbaat Matbaası. 1331 .


s . 91 -92
98 M Şemseddin (Guııalwyl. Hurafaıtan Haklkcıte. Istanbul, Tevsı·i Tıbaat Matbacısı.
1332. s 3·5
Çatdaş Tur/.. Düşuncesı Nmıl Ele Almabılır? 107

Kopuk tarihin, birbirinden uzaklaşmış hatta irtibatsız hale sokulmuş ikı


parçası vardır. Biri asr-ı saadet (altın çagı olarak kavramsallaştınlan Hz.
Peygamber ve 4 halife devri, digeri ··eski rejım·· haline de dönüşturülen Erne-
vilerden itibaren bütün islam tarihi. Bu algılama kalıbı ve davranış tarzı.
geçmişi/tarihi kendine özgü kuvvet ve zaafları oları ve esas itibariyle tasfiye
edilemez bir tecrubeler ve imkanlar hazinesi olarak görmek yerıne onu taşın­
ması guç bir yük ve ışe yaramaz hantal bir yapı. Akifin dılıyle söylersek "te-
kerrur" (olumsuz ve bıktırıcı tekrar) olarak degerlendirmenln uninudür. Ta-
rih oldugu yerde ve oldugu gıbı degil bulunması Istenen/gereken yerde ararı­
maktadır.
Meseleye Türk tarihi açısından bakıldıgında bir başka dikkat çekıcı ha-
dlseyle karşılaşılacaktır. Bu. islam tarihi leeruhesi ıçınde Selçuklu ve Os-
manlı donemlerinin kaydadeger bir yer tutmaması. çok az lstinasıyla bu
uzun ve ilmı. siyasi. kurumsal açılardan ihmal edilemlyecek dönemlerin de
isllbdat (eski rejim) soylcmi içinde. ortulmesı. kaybolup gilmesidir. Yenı Os-
manlılar'da (lmsusen All Suavi ve Namık Kemal'de) kısmen var oları Osman-
lı Devleti'nin bazı dönemlerini. Divan-ı Hümayun, Yeniçeri Ocagı gıbı bazı le-
amül ve kurumlarını Istisna ebne dikkati giderek zayıflayarak ve istisnalar
(tarihin musbet alanları) görulmez hale gelecektir. (ll. Abdtılhamit devrinde
başlayan. ll. Meşrulıyet döneminde daha da canlanan. Cumhurıyet yıllarm­
da ise "Turk tarih tezl"ne dönuşen mılli tarih arayışlarmın. buyuk açıklama
kalıplarına varamayışının ana sebeplerinden biri de Osmanlı tarihini bir şe­
kilde paranteze alma çabalarının giderek artış göstermesi olmalıdır).
irlibatsızlaştırma ameliyeslnin daha bartz bir şekilde ve bütünlük içinde
görulup anlaşılabilmesi ıçın "ideal" tarihin yaşanc:Ugı dönem olarak asr-ı sa-
adet tarihinin. aynı zamanda peygamberler ve hak dinler tarihı olan Islamı­
yel oneesi tarihten koparıldıgının da onemli bir mesele olarak hatırda tutul-
ması gerekir. Koparılan bu alt/arka halkarım adı. yeniden tanımlanan ve sa-
mrım İslam tariliinin hiçbir döneminde göreıniyecegıınız şekilde gerilere lll-
len. olumsuzlaştırılan "israillyat''br. Bu amcllye İslam ilim ve kultür tarihin-
de güçili olarak var olan. tarihe bir ınsanlık tarihi olarak bakma ve tarih ki-
taplarını Hz. Adem'le başlatma geleneginl de ciddi olarak etkilemiştir. Bu Ise
tarihin butünlukten uzaklaşarak küçlılmeslnden ve tarih zavıyesinin. ufku-
nun daralmasından başka bir şey degildir.
Şehbenderzade F'llibell Ahmed HiJml'nln , modernleşme tarihimiZin ye-
nı rejim arayışları çizgisindeki büyülu alanlanndan biri olarak meşruti lda-
reyl meşru !şer'!) hale getirmek ve paralel şekilde "eski rejlm"le aynUeştirl­
leren ıstıbdadı gayrımeşru bir şekle sokmak için yaptıgı yorum ve buna
baglı olarak İslam tarihi sıntOandırması bu açıdan önemli olmalıdır: "Biz ls-
tlbdat dedikçe. hatırımıza yalnız Abdülhamld-1 Sanfntn rub' asırlık salta-
natı geliyor. Halbuki Emevtyenin galebesiyle beraber. yani bin bu kadar se-
nedir. Musltimarılar. pek kısa ve az mustesnasıyla hep lstibdat Ue idare
edilmışlerdir. Kab yalnız istlbdad-ı idarı. kah lstibdad-ı dinı ve bazen her
tkisi birleşerek milleti eslre. vatarı-ı Islamı Ilarabeye çevirmiştir. İşte bu
medld edvar-ı istlbdaddır ki butun Müslümanlara fena istıdadat iras et-
mıştır. F'akr u meskcnctı tebeil. riya vü kUrnanı tecviz. itaat-ı mutavaata
208 ismail Kara

vesaire gibi"99. Şehbenderzade döneminin temsil gücü yüksek bir tercüma-


nıdır ve tahmln edUebUeceği gibi yalnız değildir.
Bu tanımlama ve akıl yürüt:rneler e göre intibah ve necatIçin şimdi yap ıl ­
ması gereken şey, (aktüel) tarihin asr-ı saadete göre tadil edilmesi ve yeni-
den !nşasıdır. "Kopukluk" ve "halka" istiarelerine göre söylersek, islam tarı­
hinin problemli ve çürük gözüken/öyle kabul edilen "bin bu kadar senelik"
çok uzun halkalarını devreden çıkararak yeni halkayı, problemsiZ ve güçlü
kabul edilen ilk halkalara bağlama ve bundan yeterU bır güç devşırme teşeb­
büsü de diyebiliriz. İlk bakışta büyüleyici. parlak ve cazıp gibi gözüken bu
tasarımın mantıken doğru olup olmadığı ve tarihi atlayarak uzun, yüksek
köprü kurma düşüncesinin uyguJanabUırllk derecesi, nihayet yapısal dönü-
şümün imkanı gibi ciddi meselelerio lartış üdığına dair kaydadeğer metinle-
re ve işaretiere rastlamadık Yanı geçmişle ilgtli neyin, niçin gözardı edildiği
ve bunun muhtemel maliyetieri muhasebe dışında kalmış gibi gözüküyor.
Sürekli vurgulanan husus, isıamın bütün iyilikleri (ilerleme. bilim, medeni-
yet.. .) zaten ıçınde barındırdığı. Avrapa'nın islama meydan okuyacak seviye-
ye geUşlni Müslümanlarm terketlikleri isla.mi ilkeleri / Kur'ani hakikatleri be-
nimsemelerine borçlu oldukJan , şairane bir deyişle "bizim dinimizin onlaruı
hayatı , onların hayatının ise bizim diniıuiz" haline geldiğidir. Bu tasVir ve
yargıların esas sebebi, dönemin maddi ve psikolojik ağır şartlarımn tesiri al-
lında "acil ve uygun" çözümler peşinde olmanm getlrdigi -belki de kaç ınıla­
ınıyacak- körlükJer. Ihmaller olsa gerel<tir.
3 . Çağdaş Türk düşüncesinin ve islamcılık harel<etinin önemli kavram-
sal çerçevelerinden biri olan "kaynaklara dönüş" harel<eti de bu yeni tari11 ta-
sarım m m ayrılmaz parçalarından bindir. Kaynaklara dönüşten neyin kaste-
dildiğine bakılelığında asgari iki nokta dikkati çekmektedir: 1 . Bağlayıcı bilgi
kaynağı olarak Kur'an ve Sünnet'i esas almak, 2 . Bağlayıcı uygulama olarak
asr-ı saadet! öne çıkarmak. Bu asgarı iki vurguJu noktanın satıraralarına
nüfuz edildigtnde, örtük olarak dile getirilen geçmişe / tarihi islama yönelik
tenkitlerden"bJri, tarihi tecrübe tçinde bu iki alanın; kaynaklann ve asr- ı sa-
adet uygu lamasının gözard ı ecüldtgt, en hafif tabirtyle ihmale ugradığıdır.
İkincisi tarih Içinde ortaya çıkan anlama ve yaşamaya dönük İslami yorum-
lar asla sadakat aç ısından ciddi problemler taşımaktadır. Üçüncüsü icma,
mezhep. müctebit kavramJarırıa yüklenen anlam ve verilen değer üzerine
yükselen. ıneşruluJ< kazanan u lema ve U1ın hiyerarştsi, giderek kaynakları
perdelemiş, bu ise bir taraftan uJemarun söyl ediğini nas hükmüne çıkarmış
diger taraftan da yeni yorumları imkansız denecek derecede zor hale getir-
miştir.

Akifin "Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp Uhamı/ Asnn idrakine söylet-


meliyiz islamı" mısralarında en üst ifadelerinden birine bürünen bu yöneliş
de tarihi, tarih içinden akarak gelen "kayna.k''ların bizzat kendilerini, yorum-
l arını ve bunlara baglı olarak ulemanın otoritesini paranteze alarak benzer
bir köprü inşası öngörmektedir. Kavisi hayli yüksek . çapı epeyce uzun bu

99 Ahmed Hilmi. "Fenalık nerede?", Hikmet , nu . 34 . s . 1-2 , 5 Zllhicce 1328 1 25 T. sanı


13 26
Çağdaş TurA Dü~ıincesi Nruıl Ele Almabılır? 209

köpru kurma yönelişinin nerelere dogru seyreltiglnl göstermesi açısından


Fazlurrahman'ın düşüncelerine yer verUebillr:
"Burada önerdıgunız tefslr usuli.ı, iki turlu hareketı Içermektedir: Önce
zamanımızdan Kur'an 'ın Indirtldiği zamana gitme lt sonra tekrar oradan.
kendi zamanımıza dönme/iyiz. ( ... ) lkı hareketten birincısı ikı aşama)'l
tçcrir: 1. Bır ayelin tarihı ortamını ve çözum getırdıgı sorunu Iyice araş­
tırarak. onun taşıdıgı oneını veya manasını anlamak (.. ) Şu halde birtn-
cl harekettn Ilk aşaması. hem Kur'an 'ın bır bütün olarak ne demek ıste­
dıgını anlamak ve hem de özel durumlara cevap teşkil eden belli ilkele-
rını kavramaktan Ibarettir. 2. Kur'an'ın bcllrll özel cevapların ı genelleştl­
rerek, onları umumi olan ahlak1 - toplumsal Ilkelerin lfadelert olarak or-
taya koymak. (.. ) Önerdıgtmız tefslr usulundeki ilk hareket. özelden ge-
nele. yanı Kur'an ın bazı ayetlerinden onun genel ilkelerının degerlerlnln
ve uzun vadeli gayelerinın ortaya çıkarılıp sisteınleştırilmesıne yönelık­
tır Ikinci hareket ist• (genelden özele) çıkarılan bu genel goruşten. şimdi
(kendi zamanımızdal formule edilerek uygulaııınası gereken. şu andakl
duruma yonellktır. Yanı çıkarılan genel (ilke). şu anelakl somut toplumsal
· tar/lısel ortanıla uyum sağlayacak bir şekilde birleşlirilmelidlr. Bu da yi-
ne şu andakl durumu çok i)'1 tncelcmemtzi ve onu oluşturan çeşitli un-
!iurları çok ıyı tahlll ctınemızı gerektirir ( .. ) Bu her ıkı hareketı. diger tki
aşama ile bırllklc başarılı olarak uygulayabildıgımtz olçude. Kur'an'ın
emirlerı ve yasakları zamanımızcia yenıden canlılık ve etkınilk kazana-
caktır. Bu durumda ılk hareket temelde tarlhçiyc duşen bır görev oldu-
ğu halde. iktncısı açıkça sosyal bilim('/nın aracılıgını gcrcktirmektedlı
F'akat asıl 'etkin yönlendirme' ve 'alılfık muhendlsligi' görcvı alllakçmın
ışıdir. lklnci hareket. a)'lll zamanda birıncı harekette yapılan çalışmala­
rın. yani anlama ve tcfsır etme çabalarının vardığ;ı sonuçları duzelten (bir
olçu) görevi yapacaktır. Zira tıardığımı?. sonuçlar. şimdi uygulamada ba-
şarısız iseler. o ıamcın ya meucut durumu doğru olarak değerlendiremedlk
ycı da Kur'an'ı anianıada başarısız olduk demektir"IOO.

Açıkça gön.ildügü gibi F'azlurrahman'ın çözüm olarak tcklif ettigı


Kur'an'ı anlama ve yorumlama çabası (kaynaklara dönüş) Iki zaman kaidesi
üzerıne oturuyor: Biri Kur'an'ın indirildigı dönem. dıgerı şlrndl ıçınde bulun-
dugumuz zaman. Mctodolojl u zerine de metinJer kaleme alan bir bilun ada-
mı olarak F'azlurrahnıan'ın, tcfsır ve ilgili Ilimlerdeki hala kuşatanıadıgınuz
tarthi birikimi ve tecrübeyl bu kadar kolay aUarnası ve bu atlamanın ırnka­
nı/lmkansızl.ıgı problemi uzcnnde nerde Ise hiç durmaması. ancak kaynak-
lara dönüş hareketinin tabialı doğ;ru ve derinllgtne tanındığ;ı zaman normal
karşılanabilir. İktıbas etilgimiz bu satırlar arasında yazar. 14 asır gibi uzun
bir zaman diliıni içinde Kur'an'ı anlama ugrunda gösterUen devasa çabaları
çok cılız ve ve sönuk ifadelerle geçiştıriyor. aUıyorıoı. Tefsir ilmini tarihçi.
sosyal bilimci ve ~akçıya bırakması kadar "uyum" ve "başarısız"lık uzerin-
de vurgu yapması da nasıl bir halet-i ruhiye içinde bulundugunu gösterme-

ı 00 Fazlurrahnıan,
Islam t'(" Çngctaşlık, çev. A Açıkgrnç - M. H l<ırb:ışo~lu. Ankara. Fecr
Yay 1990, s. 73 - 76
101 age. s. 75
210 lmıail Kara

sı açısından kayda deger olsa gerektir.


4 . Parçalanmış ve kopuk tarihin tezahür alanlarından biri de XIX ve XX.
asrın bityült.i kaVTamlarından ··medeniyet"' ve "terakki"ye eşlik eden "ulum ve
fünun " etrafında halelenmiş görünmektedir. Çağdaş Türk düşüncesinde
ulum ve fun un'un hangi anlamları taşıdığı. hangi Ulmlerı ve bilimleri ifade
ettiği ve neleri dışladığı henuz anallUk olarak yelerince ortaya konmuş olma-
makla beraberi02 konumuz Ilibariyle üç yönünün çok bariZ olduğu söylene-
bilir: Birincisi, isiarn dunyasında çok köklü bir geleneği olan ve birbiriyle ir-
tıbatlı fakat farklı çokça disiplin içinde ele alınan "ilimJer tasnlfl" dalresini kı­
rarak anlaşılmaz. h atta önemsiz hale getirmesidir. Bu da Ister Istemez ilim
kaVTamını ve llimlcr hlyerarşlSinl zayıOatan. belirsiZleştıren. netleeleri ltıba­
riyle de neyin. hangı çerçevede söylendiğini ve mantıgını anlan1ayı zorlaştı­
ran bir fonksiyon ıcra etmıştır. Ikincisi, felsefi arkaplanı. tarim macerası ve
ana hedefieri çok all duzeydc kavranan. bu yüzden de Islam kültüründekJ
"ilim" kavramıyla nerde ise aynileşUrilen modern bilimin ve onun verilerinin,
"bilim fetlşi.Zmlne" varacak ölçude mutlaklaştırılarak tefsir ve kclarn başta
olmak uzere btitun Islami ilimiere bulaştınlmasıdır. Dlnin yerini alına Iddi·
asında olaıı ınsan mcrkezlJ ve akılcı modern blllınin. Islam dininln, hususen
Kur'an'ın muciZeliginin. XIX. asrın pozitiv1sl mantığı içinde savunulması Için
uygun bir araç olduğuna/olabllecegıne dair guçlu bir kanaat oluş(turul)ınuş
ve "Islamın mfuıi·i terakkl" olduğu, bilimle, akılla barışık olmadığı yolunda-
kl oryanlalistık tezleri çürütmek veya bu agır yükten nisbi de olsa kurtulmak
doğrultusunda çokça çaba sarfedllmlştir. Tarih. hadis. siyer. ilmihal, tera·
cinı-i ahval ve menakıp kitaplannda öııemU bir unsur olarak yer alan mucl·
ze. keramet türünden rivayetlerin gerilere dognı Jtilmesi, toplumsal haf1zada
itibar kaybına uğratılması: bir kısmının reddedilmesi. bir bölumllnitn agır
tenkiUere konu olması. buyuk bir yekuııunun da mevzu hadis, uydurma ha·
ber. lsrailiyat. hurafe. balı! ınanç... seviyesine Indirtlerek tasfiyesi. gıttıkçe
hakimiyetını artıran bu biltın fetişiZminin bı>klenebllir ağır bedelli neticeleri-
dir.
Tarihteki kopukluk açısından daha da önemlJ olan üçuncusti. Islfun
dunyasında Umin XII. asırdan sonra durdugu, geriledtği şeklindel<l oryanta-
listik kanaatleri bir şekilde benlmsemış. kuweUendlrmtş ve yerleştirmiş ol-
masıdır. Hemen hiçbır ikna edici delil ileri surmeden ilim ve fen açısından
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerini geri plana Iten. dışlayan ve alt bir katego-
riye indiren bu görüşün, çagdaş Mllslüman aydınlar tarafından kolaylıkla ve
nerde ise ittifakla benimsenmesi tesadufi degildir. Burada Müslllman aydın­
ların. bir kısmını yukarda vermeye çalıştığımız ve tevarüs mekaniZmalarını
işlemez hale getiren parçalı tarih telakkilertyle zımnl bir uyum arayışı sözko·
nusudur. XH. asır sonrasında İslam dunyasında Umin durdugu tezinin, aka·
demik olarak birçok açıdan tenkit edilip geçersiz kurnmasına rağmen Mus·
lurnanların zihnlnde hclla ltıbarını koruyor olması da ancak bu "uyum" an·
layışıyla ırtıbatlandırıldıgında anlaşılabU!r.

102 Bu konuda bk ısmaıl Kara 'Modernleşme dönenıi Turklyesi nde 'ulunı. funıin' ve 'sa·
nar k:ıvramiarının algıJamşı uzerine birkaç not" Kutadgoblltg-F'els~fe·Bfllm Araştır·
ma/arı. sllyı: 2, Ekim 2002. s 249-78
Çagdaş Türk Dıişunce.ıı Na.nl Ele Almabilir? 211

Vl. Hilafel-Saltanattan Meşrutiyete


Çagdaş Islfun ve Turk düşüncesinin evieviyelle siyasi düşünce veya si-
yasete bagunlı bir duşunce agırlı.klı oldugu rahatlıkla söylenebilir. Siyası ak-
lın ve Mı.isluman aydınların esas olarak çözmek Istedıklerı problemin, devle-
Un nasıl fiili ve psikolojik çökı.işten kurtulacagı: dini kelimelerle söylersek
Müslümanların kufnın (Avrupa'nın, Rusya'nın) karşısındaki maglublyellerı ­
nin nasıl durdurulacagı meselesi oldugunu billyoruz. Isiahat hareketlerının
askeri alanla ve buna baglı olarak mektepleşme süreciyle (ordunun donanı­
mıyla alakah teknık ve mühendislik egı timiyle) başlamış olması, buyük ölçü-
de askeri yeterslzllklerlc s ımrtı görülen maglublyet problemini çözmekle dog-
rudan irtibatlıdır. Bu aşamada askeri modernlzasyonun ve modern egıtımın
aynı zamanda ciddi siyasi, dini, sosyal ve kulturcl altust oluşlara. kurumsal
degişmelere. zihnlyet zıtlaşmasına sebebiyet verecegı gerçeginin yeten kadar
farkedilmemiş oldugu söylenebilir.
Isiahat harekeUerıne yönelen açık veya örtuk muhalefetin. -din kaynak-
lı olsun olmasın- dinı bır muhteva taşıması, özellikle de "gavur" vurgusu (ll.
Mahmut için gavur padişah. Ali Paşa için gavur paşa. modern okullar ıçın
gavur mektebi, Avrupa'dan muktebes yeni kurumlar, tavırlar ve sosyal un-
surlar için gavur Icadı. .. ) tehditkar ve ıslahalı önleyici/ gecikliricl ciddi potan-
sıyel unsurlar laş ıyordu. Bu gerilimi aşmak Için başvurulan en emın yol. ta-
rihi tecrübe içinde de var olan bir usul olarak, yapılacak olanları bir şekilde
dinileştirmektir. Islam dunyasında ve Osmanlı Devleti tecrübesinde ıslaha­
tuı baş ıcracısı ve savunucusunun bizzat "din u devlet''! birlikte temsil eden
halife-padişah oluşu da önemliydi: padişahın yapacagı şeyler bir taraftan
devletin/kendisinin varlıgını garanti edecek. d iger taraftan da devlete ve ha-
Hfeye meşruluk kazandıran dlne uygun olacaktı. Zaman zaman zor ve prob-
leınlJ Işleyen bu çift taraflı mekanizma Cumhunyel Idaresinin kuruluşu da-
hil olmak uzere bulun Turk modernleşmesı tarıhı boyunca bazan sadece
söylem olarak bazan da hem söylem hem icraal olarak i şleyecektır. Meşru­
Iyet kazandırmadaki zorluk. ısiahat hareketlerinin hemen her büyitk aşarna­
sının (Tanzimat ve Isiahat fermanlarının, Birincı ve İkinci Meşyrutiyet'ln ila-
nı vb.) fiilen gündense gelen veya kapıyı çalan güçlü blr dış müdahalenin ar-
kasından gelmiş olmasındadır. Yenı kavramiara Intikal edersek:
1. Yeni rejlm arayışları olarak meşrutiyet taleplerinin öncesinde. Os-
manlı Devleti'nin ve aydınların gayrımuslim tcbeasının hukuki ve siyasi sta-
tüsunu dönüşturme baglamında müsavat politikalan ve Avrupa dengelerı
arasında bir yer arama çabaları bulunmaktadır. Islamcılık hareketı bUe bu
çerçevede Tanılınal politikalarının ve Yeni Osmanlılar'ın yer yer farklılaşan,
belki bazı alanlarda dini vurguları/dini muhtevası artan, derinleşen bir dc-
varnından başka bir özellik taşımaz. Öncelikle çözüme kavuşturulması gere-
ken problem taklit mesclesidir. Modernleşme döneminin Müslüman aydınla­
rı, hem yenı fikirlere, lctıhaUara kap ı aralamak hem de mczheplerin, tarıkat­
ların dagıttıgını savundugu İslam birligini (illlhad) yeniden kurmak için bır
taraftan kendi ilmi-kulturel çizgisi içinde meşru olan mezhep imarnlarına.
ulemaya, şeyhlere "körukörunert takUdi. itaat! tenkıt edip buna karşılık lctt-
212 fiiiıati Kara

hadı, ictü1at kapısının açılmasını yani gelenekten. ulemanın otorHesinden


bagımsız ferdi yorumların ıneşruıugunu savunurken diger taraftan da para-
doksal olarak Avrupa'nın bir şekilde taklit edilmesini savunacaktır. Halbuki
şeklen bile olsa "kaflrln taklidi/ katlre benzemek" dinen gayrımeşrudur. (Mu-
halefetin. "kim bır kavme benzerse o onlardandır" hadisini sürekli gündeme
getirmesi bu çerçevede önemsenmelidır). Avrupa'nın taklite konu olması an-
cak ftkhi/hukuki bır kavram olarak haramları geçici bir sure için helal kılan
ıaruret prensibi devreye sokularak aşılabilecekllr. Kufrü temsil eden Avrupa
bu aşamadan itibaren bir tarafıyla amansız duşman diger tarafıyla da taklit
mercii olma vasfııli açık veya örtük olaral< birlikte kazanacaktır.
Müsavat (cgaııtc) ve bununla birlikte uhıwvet (fraternite) kavramiarına
getirilen yeni dini yorumlar İslam siyasi düşuncesının degışmesl/modernleş­
mesi tarilii açısından Ilk adımlar olmalıdır. Fransız Ihtilali'nin getirdigı -aynı
zamanda masonik uındelerden biri olarak- musavat prensibinin bir şeklide
kabulü Osmanlı-lslam dunyasında siyası. dlnı. sosyal problemlere kaynak-
lık etmiş ve maşeri hissıyatın rencide olmasına zemin hazırlaınıştır. Bu prob-
lem, eşıtlige vurgu yapan müsavat kavramının. gavrunuslimler lehine Imti-
yazlar. Mi.ıslumanlar aleyhine eşıtstzllkler dogurduğu şeklinde özetlenebilir.
Nitekim Namık Kemal başta olmak üzere blrçol< Osmanlı aydını musavat po-
litikalarının getırdıgı bu eşıtstzlige işaret etmiştir. Burada, degerler sisternı­
nin ve geleneklerının bcklenebllir bir sonucu olarak tebeası oları gayrıınus­
limlertrı haklarmı. eşitlik ilkesine göre degilse de adalet prensibi geregı cm-
niyet altına alan. şımdı Ise buyük ölçüde harici sebeplerle onlara ımtiyaz ka-
billnden müsavat verme zorunda kalan bır siyası yapının zaafa ugraınası lıa­
disesiyle karşılaşıyoruz.
Islam dunyasının buyuk eografyaları olarak Osmanlı, Mısır ve Hındıs­
tan'da yanyana yaşayan Muslumanlarla zlmınlllk hakları korunan. adaletle
davranılan gayrımusllmlerın hukuken-siyaseten ve sosyal statu ttıbartyle
eşit (müsavt) olmadıklarını biliyoruz. Zaten fıkıh ve tarihi tecrübe de böyle bir
eşıtlige cevaz vermiyor, imkan tanımıyordu. Ayrıca Osmanlı tecrübesınde ol-
duğu gibi gayrımüsllmler de kendi aralarında mutlak bir eşitliğe sahıp değil­
lerdi. Onları kendi aralarında eşitsiZ kılan şey hukuk veya nüfus değil siya-
si ve sosyal 1e<l.!11üller. cografi farklılıklar ve gündelik hayatın akışında tezn-
hur eden kabillyetıerı. meşrepleri ve mesleklerı ldl. En üst tabakada Rumlar
(Ortodokslar). en alttabakada ise YahudUer şeklınde tezahür eden gayrımus­
llrnlertrı kendi aralanndaki bu eşitsiZlikler yuzündcn Isiahat Fermanı'run ar-
dısıra Rumların MDevlet biZI Yahudilerle beraber (musavil etti. biZ I slamıarın
tefevvukuna [ustünlüğünel nlıı idlk" türunden şıkayetlerde bulundukları
kaynaklarda yazılıdır.
Osmanlı s iyasi aklının müsavat politikalarını bcntrıısemek ve savunmak
noktasına nasıl geldiği meselesi konumuz olmamakla beraber Sultan ll.
Mal1mud'un. hayatının sonlarına dognı Reşid Paşa'nın ısteklerı doğruau­
sunda yabancı sefirlcrtn huzurunda söyledıgı "Ben lebeamın Müslumanını
camide. Hıristiyanını klliscde, Musevtsinl de havrada fark ederim. araların­
da başka güna bir fark yoktur" sözüyle dekiare edilen. Gi.ılhane Hatt-ı Hü-
mayiınu ve ardından Isiahat Fermanı'yla resını belgelere ve mevzuata sara-
Çağdaş Tiirk Dü~iincesi Nasıl Ele Alınabılır? 213

haten veya zımnen girmeye başlayan. daha sonra siyasi muhalefet hareket-
lerı olarak Yeni Osmanlılar ve İttihat ve Terakld hareketlerinin de muhalif
kanadı genişletmek, gayrımüslimlerı haberleşme ve yasak yayınları edinme-
dagıtma kanalı olarak kullanmak ve Avrupa'da itibar görmek gibi birçok sa-
ik eşligınde kısmen veya tamamen beniınslyecegı müsavat meselesi. öncelik-
li olarak üç hedefe yönelikti:
Hedeflerden biri devletin sınırları içinde, özellikle Balkanlar'daki milli-
yetçi ve ayrılıkçı temayülleri durdurmak veya tehdit edici olmaktan çıkar­
mak ve dinlere/mezheplere göre şekillenmiş milletler sistemini bir şekilde
ayakta tutmakur. Bilindiği gibi İtlihad-ı Anasır 1ittihad-ı Osmani politikası bu
siyasi kararın neticesi idi ve dönemin şartlar ının icbar ettigi yeni bir Osman-
lı vatandaşı çerçevesi ve yeni bir siyasi birlik (ittihad) anl ayışı inşa etmek pe-
şinde idi. Isiahat F'ermanı'nın Müsli.imanlarla gayrımüsllm ler arasındaki
münasebetlerı yenıden tarif ederken •·ravabıt-ı kalbiye-i vatandaşi"den yani
kalbi/hissi vatandaşlık baglarından bahsetmesi bu zavıyeden manalı olma-
lıdır. İkinci hedef Rusya'dan sonra gayrımüslinılerin hamisi konumuna yük-
selen Avrupa'nın dogrudan veya dalaylı müdahalelerini azaltınale hafiflet-
mek veya bütünüyle ortadan kaldırmakur. Üçüncüsü ise Avrupa'nın Os-
manlı ve İslam dünyası için giderek daha fazla ınenfi vurgular yaptıgı ve or-
yantalislik çalışmalarla akademik olarak da beslediği üç eşitsizlik (hurle kö-
le. erkekle kadın, Müslünıanla gayrınıüslim arasındaki eşitsizlik) alanının
yükünden nisbi de olsa kurtulmaya yöneliktir.
Müslüman aydınların mi.isavat kavramını nasıl, hangi çerçevede anla-
dıkları ve ne tür araçlar kullararak müsavat politikalarını meşrulaştırdıkla­
rı meselesi uzerine yogıı nlaştıgırruzda şu noktaların altı çizilmelidir:
a) Müsavat problemi, dini olmaktan ziyade milletlerarası siyasi nıünase­
betlerin ve belki dönemin ana teınayüUerlnin Osmanlı Devleti'ne dayattıgı
politik bir mesele olmasına ragmen dini bir çerçevede inşa edilmiş ve sunul-
muş yani ayetler ve hadisler delil getirilerek Müslümanlada gayrımüslimle­
rin eşitliginin Kur'an ve hadisiere uygun oldugu. hatta nasların müsavau
emreuıgı savunulmuştur (bugun de savunulmaktadır). İsianı ve Osmanlı ta-
rih tecrübesi ise müsavat kavramı etrafında yeni ve zaruri yönelişlere yol ver-
medigi. müsait olmadıgı ıçın. bu yeni metinlerde çogunlukla bır kenara illi-
miş. görmezden gelinmiş veya bu mümkün olmadığı zaman tenkit edUerek
baglayıc ı olmaktan çıkarılmıştır. Müslümanlarla gayrunüslimlerin eşitUgi
manasında müsavalın , Kur'an ve hadısler açısından "caiz" hatta "farz" oldu-
gunu savunabilmek, bir başka ifade lle siyasi zaruretleri dini zaruret haline
yüksellmel< için ilmiyeye mensup zevat da dahil olmak üzere Osmanlı aydın­
lannın kaleminden çıkan metinlerde birçok ayet ve hadisle karşılaşıyoruz.
Çagdaş İslam düşüncesinde önemli bir yeri olan "kaynaklara dönüş hareke-
ti"nin aynı zamanda ne kadar problemli ve sıkıntılı. bir manada kaynaklar-
dan uzaklaştırıcı bir alan olduğunu göstermesi açısından da. zahiri ve batı­
ni manaları müsait olmadıgı halde nıüsavatı savunmak için serdedilen \'e
nihayetlerinde "nazar-ı şerialta herkes ınüsavidir" hük ımı yer alan bu ayet
ve hadislerin nasıl seçlldıgıne ve nasıl tercüme edUerek yoruınlandıgına baJ.;-
mak gerekmektedir.
214 lsmaıl Kar.::

b) Dindar bir kişinlıı veya dini temel referans aldığ;ı iddiasında olan bir sı·
yası yapuun farklı dinlere mensup kişileri (bizim örneğ;imizde Mllslümanlarla
gayrımüslimleri) eşıt hale getirmesi dinen. şer'an hatta zihnen mümkün olma·
sa gerektir. Çünku hangi dıne mensup olursa olsun, böyle bir yöneliş felsefi·
itikadi duzcydc ya kişının ve siyasi yapının kendJ lllkadının doğ;ruluk ve hak-
Wığ;ından şüphe etmesi ınanasma gelecek veya ikinci ve uçuncü taraflara kar·
şı kendi lehine ışieyecek bir manevra alanı açmak Için bilerek tavizler vcrdigı
kabul edilecektir. Kalkış noktası hangisi olursa olsun (bize göre şüphe ile ta-
viz/manevra şıklarının Ikisi birlikte Işlemektedir). şartların zarurl kılrrıasıyb
benimsenen müsavat duşüneesi bir nevi laik hukukun ve zihniycun gelişme·
sine yol açacak, en hafif tabiriyle siyasetle. örfi hukuk ve hikmet-i hlikümeı
alanını normal sınırlarını aşacak şekilde genişletecektir. Cevdet Paşa'nın Me-
celle Için kullandıgı "mesall-i şer'iye cem· olunaral<. ehl·i Islama göre 'allk6.m-1
şer'lye' olup tebea-i gayrımüsllmeye göre dahi 'kanun' itibar olunmak (... r iba-
resindeki "ahkfun-ı şer'lyc" ve "kanun" ayırınu vurguları, Osmanlı devlet rica-
linin ne yaptığ;ının tamamen farkında oldugunu göslcrdJğ;l kadar sckülerleşmt
ve zihin parçalanması duzeyinde ne kadar problemli bir alanın ıçınde olduğ;u­
muza da işaret etıneklcdır. Bır aşama sonra değ;erler ve sosyal hayat duzeyin·
de MüsllimanJarla gayrunüsliınler arasındaki farkın bu dunya Uc değ;U ahırer­
le alakatı bır mesele oldugu vurgulanacak. bu mantık giderek din-dunya. dun-
ya-ahırel ayırunına yani laik/sckuler tasavvurun merkezıne varacaktır.
Bu noktada Manaslırlı Isınail Hal<kı'nın Ayasofya Camii kursusunden
ceınaata soyledıklerinc ve daha sonra şeyhulislamlık ınal<amına oturacak
olan Mustafa Sabri Efendi'nin yazdıklarına bakabiliriz:
"Dın ve mczhcbın dunyaya. husn-ı muaşerct ıfasına htç taalluku yoktur
Ahırctte hallert ne olun:ıa olsun. Onelan sana ne! (... } Adem-ı musaval
ahıretccdır. (... ) Hele sıvaselen bu tesavi lmusavatl ve ıttifak bugun ne
kadar lazımdır ı . .ı Esasen aramızda uhuwet var; uhuwct-1 ınsaniye
uhuwet·l vataniye (.. .rıo3.
"llayır hayır bu 'hurriyet ve meşrutlyelle İslam ve Hırıstiyan bir olacak-
mış. dinler birbırine karışacakmış. yahut hepsı ortadan kalkacakmış· gı­
bi cvhama kapılmak kar-ı akıl degildir. Mcşrutıyetle Islam tıe Hıristiyan
hukuk-ı dunyeviyece nıusavi olacak demektır (... } Muameleit-ı dunyeviye-
yc ait olan bu gıbı hususatta ınusavatı gözetmek lazım olup umılr-ı dini·
ye ve Ltikadiyeye gelince elbette muslim başka gayrunuslim başkadır.
Alıcak bu yoldakı Isianılık ve HıriStiyanlıkfarkı yalnız cami/erde. kiliseler-
ele zalıir olmak( ... ) lazım gelir"l04.

Mustafa Sabri Efendl'nin, lJ. Mahınud'a ait son cumleyi. bilerek-bilme-


yerek ne kadar rahatlıkla tekrarladığ;ına dikkat edilmelldirıos.

103 ·Mevaiz", SM. 1/13, ı. 207 (24 Şewal 326/6 T sanı 324).
104 Mustafa Sabrı. "Taşracla irad olunmuş bir nutukdaıı" Beyanu'l·hak, 111 / 56 s. i 152.
(7 R ahir 1328 5 Nısan 1326)
ı 05 Genış bilgi için b k. lsıııı.ıil Kara. "Musavat yahut M11slııınanlara eşıtsizlik-Bir kavra·
ının sıyaseten / clınen Inşası vt' donuşturucu gucu". Osmanlı Del'ietl'nde Dın l'!! Vicdan
lfurrlıJeli ıçinde Istanbul. E:nsar Yay .. 2000. s 307-47
Çajda~ Türk Dıt.şiuıcesi NaJıl Ele Almabılır? 215

2 . Müsavatı, yine Fransız IhtilaH menşeU ve masonik bir umde olan hür-
riyet (liberte) kavramı takip edecektir. Hurriyet kavramıyla alakalı iki temel
problemden biri, İslrun ve Osmanlı siyasi kültüründe hürrlyeUn siyasi degu
hukuki bir kavram oluşu ve fıkıh nazar ın da bir Müslümanın fiilen esir olsa
bile hukuken köle (esir) statusünde olaınayacagı hükml1 idi. Bu yüzden Os-
ınanlılar dahil olmak uzere Islam dünyasında, siyasi özgurlugü ifade eden
bUberte" kavramı uzun sayılabilecek bir muddet, daha çok tıcari-iktisadi bir
terlm olan serbestiyel kelimesiyle karşılanmıştır.
Ikincı problem İslilin ve Osmanlı siyasi düşunceslnln itaat temel kavra-
mı etrafında şekillenmış olmasıdır. Burada AJ!ah'a itaalla padişal1-halifeye
itaatın aynı kelimelerle Ifade edtlmiş olması (itaat. taat), hatta ayette Allah'a,
Peygamber'e ve ulu'l-emre ilaatın birlikte/peşpeşe zikredilmesi (Nisa 4/59)
önemli bir husus olarak zlkredilmelidırı06. DolaJ1sıyla siyasi hurriyetlerln,
bir bakıma da muhalefetin meşru ve anlaşılablli.r hale gelmesi ıtaat dairesi-
nin daralması ve anlam kaybına ugramas ıyla mumkun olabllmiştir. (Hemen
Işaret edilmelidir ki bu söylemlerin üzerinden uzun seneler geçmiş olmasına
ragmen Islilin dünyasında hurriyet ve itaatsizlik talebi bir muhalefet söyle-
mldir ve iktidara gelen, bir önceki aşamada bel bagladıgı bu kavramları gay-
rımeşru ve isyan kabul etmeye mütemayildir).
Hem gayrımüslimlerle Muslumanları hukuken ve siyaseten eşit hale ge-
tiren hem de siyasi hurriyeUere, muhalefete Imkan tanıyan yeııı rejim. hila-
fet-saltanat sisteminın yerıne geçecek olan mecUsU ve anayasalı meşruti re-
jim olabilirdi.
3. islam siyasi duşiıncesı, fıkıh hukümlerl, siyasetname gclenegi ve ku·
rumlar tarihi yenıden yoruınlanarak islami bir rejim hüviyetınde savunulan
meşruti idareyle ilgili göruşlerde birçok problem ve tartışma bulunmaktadır
Temel problem alanlarından biri Erneviierden Itibaren islilin dunyasında ha-
kim yönetim biçimi olan ve Osmarılıların da devralarak, Islclmiyet öncesi
Turk siyasi geleneklerıyle bir şekilde uzlaştırarak sürdlirdl1klerl hilafet kuru-
mu ve halifenin konumu Uc aJakalıdır. Bu noktada çagdaş Musluman aydın­
ların birbiriyle irUballı Iki mekanlımayı devreye sokarak probleme yaklaştık­
ları ve meşruiyet zemininde meşruti rejime çıkış yolu aradıkları söylenebilir.
Mekanizmalardan biri islilin tarihini yenıden yorumlamakla alakalıdır ve
bu çerçevede Hz. Peygamber ve dört halife dönemiyle Emcvilerden itibaren
başlayan ve Osmanlıların da surdürduklerl dönem arasında biz uzlaşmazlık
ve sapma çizgisi koyma teşebbüsleri görulmektedir. Metinlerde karşılaşılan
mantık kabaca şöyledir: Hz. Peygamber Ilahi vahye mazhar olmasına ragmen
devJel ve kamu işlerini meşveretle yürütmüş, dahası "Allah'a ısyanın oldugu
yerde k ula ıtaati" yasaklamıştır. Dolayıs ıyla yönetıciye (halifeye) Itaat mutlak
degil şarta baglıdır (meşrüt'tur). Ayrıca Hz. Peygamber yerıne bir "veliabt" bı·
rakınamış. yönetici seçme ışlni Müslümanların serbest tercihlerine veya ıc-

106 Mızraklı Jlmlhafde geçen şu ifadeler tam da bu ırliban ve htyerarşl}i verınekıedır:


"Cııınle nasın uç lrncımı vardır ki onları bilmek farzdır· Emirde. ne-hlyde tmamumz
Kur'an-ı aziınu'ş-şan. şerıatıa ımamııııız Rcstilullah salJallahu alcyhi ve sellem haz·
re-ıleri. nizam-ı aleıııde tınanııııııı padişah·ı Alenı-penah hazretlertchr" Mızraklı 1/nıl­
lıal. haz ı. Kara. gözden geçtrllmış 5. bs Istanbul. Dergah Yay .. 2001 s . 81
216 l~maıl Kara

maya terketıniştir. Nitekim dört halifenin hepsi aralarında tarz farklılıgı olsa
da bir bakıma ümmetin seçimi ve ardından itaat edeceklerine daır beyatıyle
hilafete gelmiş; Hz. Ebubekir'den başlamak uzcre de herbiri "dogru"da ol-
dukları muddctçe kendilerine Itaat edUrnesini. aksi takdirde karşı çıkUması­
nı ısteınışlerdir. Nctıcede halife varlıgı kendinden olmayan. ummelin vekale-
tiyle işbaşma gelen ve ıcraatta bulunan. Müslümanların luzum ve ihtiyaç
görmesiyle de vazifesinden alınabilen bir "memur"dur. Geçmışe dönük ola-
rak resmedilen bu tablo meşr uti rejimin kcndisınden başka bir şey degildir.
Emevılcrlc başlayan ve "kalır u galcbe" ilc iktidarı ele ~eçirlp hanedanlık ve
veliahtiılda devam eden. "istibdat"la ıcraatta bulunan saltanat sıstemı i5e is-
lamın temel ilkeleriyle çelişen gayrımeşru bir rejimdir
Elınalılı Haındl Efendi'nin ll. Meşrutiyet'in ilk yılında kaleme aldıgı ve bi-
zim yukarda "Flklrlerln ve metinlerın mensubiycti" arabaşlıgında son örnek
olarak aktardıgımız hılafetle alakalı bir yazı. donemine tercuman olarak hem
öne çıkardıkları hem de zımııcn reddettikleri açısından revkalade önemlı ve
temsil gücu vüksck bir metin olarak tekrar okunabilırıo7.
Ikinci mekanizma kaynaklara dönüş hareketiyle ala l<alı olarak
Kur'aı1'da ve hadislerde geçen meşueret. şüra kavraınlannın yeniden yorum-
lanmasıyla meşruti rejimin temel kurumlarından biri olarak Meclis fikrine
meşruluk kazandırınalttadır. Bu yorumclal<l tartışmaya açık nokta Kur'an \'C
sunneıte bır ta,·sıvc (suıınet. müstahap) duzcyinde yer alan ve meşvcrette
bulunanı baglamayan ıncşverct ve ştıranın mutlak bir emir (farz) seviyesine
çıkarılması ve baglayıcı niteliklere burünclürulmcsicllr. Beyarın scçım. meş­
veret'in haklıniyet-ı milliye ve fikr-I ümınct. lema nın meclis. clıl-i hall tı
akd'in milletvekili. emr-I bfl-ınaruf ve nchy-i ani'l-ınunker'ln mtırakabc ve
nczaret (denctinl) .. şekilnde yorumlanması da ne kadar yaygın olursa olsun
zayıf ve zorlama yorumlardır. Klasik anlayışta devletle halk arasında konum-
landırılan. bu sebeple de halkın taleplerını siyasi merkeze taşıyan, siyasi
merkezin meşruiyetini saglayarak halka indtren. hepsinin ustundc devleti de
dogrudan ve dalaylı olarak baglayan ilmi, fikri. ahlaki zihniyct dunyasını in-
şa eden ulamanın fonksıyonlarındaki zayıflama ve slltkleşmeye ozcllıklc işa­
ret edllmelıdir. Buyük ölçüde ulcma Için kullanılan ehl-1 hall ü akd (problem-
leri çözc::n ve baglayan zumre) kavraınının parlamenterler tçin kullanılmaya
başlaması ulemanın statusundekı dcgışme ve yerınden olma açısından dik-
kat çekicidir. Müsavat ilkesi dolayısıyla Muslümanlarla eşit hale gelen gayrı­
musllmlerın "meşveref' kavraınına ve bunun tabU blr neticesi olarak Meclis
fikri ve kurumu tçıne dahil edilmesi de ancak nasların maksadı aşacak şe­
kilde zorlanmasıyla mumkün hale gelebilecektır
Temel problem alanlarından Iki ncısı islam siyasi düşüncesinin ve ku·
rumlarının kavram dunyasıyla ve hlyerarşisiylc alakalıdır ve burada da bu-
gun ıçın bile ciddiye alınması gereken bir kayma müşahede edilmektedir. is-
lam siyasi duşüncesindeki ana kavram hukuki ve ahlaki manaları bırlıkte
ihtiva eden adalettir (hukuken; hakkı lanımak ve gerçekleştirmek: ihkak-ı

107 Kuçuk llaıııdı. lslamtyct ve hilafet ve Meşlhat-ı Islnnıiyf!". Beyarııı'l-hak. 1/22. s . 523.
!8 Safcr 327 i 16 $ubat 3241
Çağdaş Türk Diişiinces1 Nasil Ele Almabilir? 217

hak, herkese hakkını vermek. zulmetınemek ve ahJaken; lstikamet/ltidal sa-


hibi olmak). Adalet iktidarın menşelnden çok ıcraatını öne çıkarır; iktidarın
meşruluğu esas itibariyle nasıl geldiğiyle değil ne yaptığıyla alakalıdır. Bu se-
beple kalır u galebe yoluyla iktidara gelmek, yönetimi elinde tutmak (istibdat)
tekbaşlarına olumsuz siyasi eylemler. tavırlar değildir. Adaletin yerine birinci
kavram haline gelen meşveret ise iktidarın nasıl geldiğini öne çıkarmakta ve
meşruluğu öncelikle burada aramaktadır. Ayrıca naslar ltıbariyle bakı.lırsa
adaleti yerine getirme farz düzeyinde bir emirken meşveret sünnet ve müsta-
hap düzeyinde bir tavsiyedir. Bu önemli değişme ve hiyerarşi bozulması islam
dünyasında ha.la lam bir karşılık bulamamJştır yani Müslüman halk nazarın­
da haia iktidarın kaynağı değil ıcraalı önde ve belirleyici gözl)kmektedir.
Üzerinde durmak istediğimiz üçüncü temel problem alanı kanun-şeriat
ekseninde cereyan etmektedir. Meşru tl rejim arayışlarının ana ayak.larından
biri olarak Karıun- ı Esası (anayasa) ve genel kanun fikri ilk balnşta halife-
suıtanın haklarını ve yetkilerini diğer vatandaşlar gibi sınırlandırma/tayin
etme şeklinde gözü kse de esas mesel e şartatın hangi hiyerarşide ve nereye
oturlulacağı meselesidir. Müslüman aydınlarm Kanun-ı Esasi'nin şeriattan
başka bir şey olmadığı yolundaki açıklamaları kanun fikrinin açıkça veya ör·
tük olarak şeriatın sınırlarını da tayin ettiği ve hiyerarşik olara!< kanunun al-
tına yerleştirdiği gerçeğini ortadan kaldırmaz. Halbuki Osmanlı tatbikatında
önemli bir yer tutan örfı-sultruıi hukuk ne kadar yaygın ve mert olursa olsun
şeriatın altında. dalıa doğru bir tabirle şeriatın meşru hale getirdiği ve sınır­
larmı çizdiği bir alandır. Şeriat vurgulu bir muhalefet yurüten Yeni Osınan­
Warın "conslltution", .. loi fondamentale", .. fundanıental law.. (anayasa) karşı­
lığında "laik.. çağrışunları olan kanun kelimesiyle yapılmış lerkipler yerine
düstur, nizamat-ı esasiye kelime ve lerkiplerini tercih etmeleri sebepsiz de-
gildir. Çünkü kanun, meşn.ıtl rejim talepleri dolayısıyla karşı çıl<tlkları örfi
hukuku ve şeriat karşıtı Avrupa'dan tercüme karıunları çağrıştırmaktadır.
islamcıların Kanun-ı Esası için "Kanun-ı Esası şeriatın fezlekesidir", .. Ka-
nun-ı Esası ki kanun-ı ilahi demektir" (Manastırlı İsmail Hakkı), "şeriat-ı
mutahhara-yı islfun.iyenln ını.istelzinl bulunduğu Kanun-ı Esası" (İtlihad-ı
Mulıammed:ı Cemiyet!), "Kur'an'ın bazı ahkamım beyarıdan başka bir şey ol-
mayan Kanun-ı Esasi.rn.iz·· (Musa Kaırm Efendi). "ahkfun- ı şeriyemtı!lnl şerh
u tafslli oları Kanun-ı Esasimlı" (Elmalill Harndi Efendi), "Kanun- ı Esasi şe­
riata temessükün bir sened-i kavimi{dir)" (Cemiyet-i İlıniye-i İslamiye) gibi
beyanlarda bulunmalan da bir taraftan arıayasayı şeriata yakıniaştırma gay-
reti gibi gözükürken diğer taraftan da Kanun-ı Esası'ye müteveccih şeriat ta-
lebinde bulunan muhalefeti susturmaya döntiktürlOS.
Vll. Pasif Toplumdan Aktif Topluma
İslam dünyasında aktif insan ve aktif toplum arayışları, öncelikle oryan-
talıstik dllde üzerinde çok durutarı dogu/Müsliiman toplumların ve Müslu-

108 Islamcıların Meşrutiyet, lstıbdaı. Hilafet. Meşveret-Meclis, Kanun-i Esasi, iıaal-Fırka­


Muhalefel kavramlarını nasıl anıayıp yorumladıkları ve bu alanlardaki tartışmaları
için bk. lsnıaıı Kara. Islamcıların Siyasi G6ruşleri . 2 bs .. Dergah Yay. istanbul. 2001 .
218 ismaıl Kara

man bireylerin pasif/atıl/vurdumduymaz bir karakter gösterdıgı tezinin bir


şekilde kabulü ve lçseUeştirilmesi manasma geliyor. Fakat bu tezi kabul edi-
lebir kılan husus elbette sadece bir tesbıt oluşu degil ayru zamanda çöküşü n
sebeplerinden birinin bu karakter oldugu ve kurtuluş için terkedllmesi ge-
rekUgi kanaatına varılrruş olmasıdır. Modernleşme istikametinde bir toplum-
sal seferberligin (mobillzasyonun) ve katılımın saglanabilmesı ve sosyokültü-
rel dönüşümün teminl Için geçmiş ve şimdiki toplumsal kabulleri ve yaşama
tarzını degiştirmek, en yumuşak tabirle tadil etmek gerekiyor, bu da dogru-
dan dogruya bir ahlak ve zihnlyet degişikligi teklif etmek hatta geneUikle da-
yatma!< manasma geliyordu. islam dünyasında ahlak ve zlhniyet dünyası ,
yaşama tarzı hatta gündelik dU büyük ölçüde tasavvuf ve tarikatlar etrafın­
da ete kemıge büründügü için degişim talepleri aynı zamanda ahlak ve ta-
savvuf tenkiUeri şekline dönüşmüş. bu süreç neticeleri itibariyle ahlak kav-
ramlarının hiyerarşisinin bozulmasını, bazı kavramların dönemin lcbarları
dogrultusunda azmanlaştınlarak , bir kısmının içi boşallılarak yeniden ta-
nımlanmasını getirmtşlir. Zaman zaman ttikal (inanç) alanlarına da Intikal
eden bu tcnklUertn aktif insan / aktif toplum arayışlarıyla lrUbalı açısından
bazı örnek konular üzerinde durulabUtr.
Tenkitlerio yogunlaştıgı alanlardan biri ttikat meselelertyle alakalıdır. Bu
tenkiUere bakılırsa lasavvuf ve larikaUar ayrı bir ınançlar sıstemı oluştur­
muş; tevhid anlay1şını zedeleyen bir uluhlyel (tanrı) telakl<ist geUştırJlmlş ,
valı.deH vücut anlayışı tecslnıe ve teşbihe (tanrının varlıklara benzetUmesi,
onlarla aynilcştirilmesine) varmış . kaza ve kader inancı insaruıı irade-i cüzi-
yesını ortadan kaldıracak şel{Ude muUaklaştınlmış. rıcalü ' l -gayb, hatm-i ve-
layct , insan-ı kamil gibi kavramlarla akaid konul~rımn çerçevesi delinmış.
ilikat ve ibadet dalresini tahrip eden, ınsan ve toplumu pasifleştiren bidal·
lar, hurafeler, batıl inanışlar bu düşünce ve kurumlar sayesinde yaygınlaş­
mış. İslam öncesi ve harici kultürlere ait inanışlar bu yoUa yeniden hayai
bulmuş ... neticede "Müslüman cem aatın üzerinde Ittifak edecegt esaslar" dan
uzalUaşıldıgı için siyasi ve dini birlik (ituhad) ortadan kalkmış. her manada
tefrika hakim olmuştur.
Tasavvuf ve tekke hayatının önemli kavramları olarak şeyhlerden. tür-
belerden istimdal (medet umma) veya onları uesile ittihaz etme ile rabıta me-
seleleri, çagdaş islam mütefekkirlerine göre İslamın sınırlarını sıkı bir şekil­
de çtzdigı uluhiyet telakkisini en hafif tabiriyle aşmakta. bazan da şırke dö-
nüşmektedir. Savaşta zafer kazanmak. bir Işte başarılı olmak, bedeni ve ru-
hi hastalıktan şifa bulmak. çocuk. evlenme, nazar gibi bazı konularda ihti-
yaçların karşılanması için evliya türbelerine gitmek. yatırlara adakta bulun-
mak gibi. Allah'tan gelene razı olmak ve O'na tam teslim olmak manasında­
kj rıza ve teslimiyet kavramları etrafında farklı bir şekilde yorumlanan ve
mutlalUaştınlao kaza-kader inancı ve bununla irtlbatlı olarak irade mesele-
si. aktif bir insan ve toplum inşa etmenin önündeki önemli engellerden biri
olarak o kadar işlenmiştir ki her türlü zulüm ve haksızlıgı pervasızca irtıkap
eden padişahlara. devlet memurlarına "zelüane·· ve tam bir teslimiyetle itaat
ediliyor oluşu da kaza ve kadere karşı boynu bükük. nefsinin mutlak aczine
inanmış , "itimad-ı ncfs"i olmayan ve "Allalı ile aralannda mezarlar vasıta
Çağdaş Türk Diişiincesi Na.11l ele Almabılır? 219

olan" insan ve toplum yap ısının tabii blr nelicesi olarak yorumlanmıştır. Bu
gör üşlerde kadcrı n. tevekkülün zebunu olan insanların kendi nefls lerıne
karşı pasif tavırlarıyla devletin/padışabın tasarrufları ve düşmanın fikri ve
fiili saldırıları karşısındaki vurdumduymazlıgı ve tepkistz!igı aynı hat uzerin-
de ele alınmaktadır kı bu degerlendlrmenin yukarıda özetledigimtz oryanta-
Ustik dilin müstcbll Idare-pasif toplum paralel ligını buyuk ölçilde paylaştıg.ı
açıktır.
Ehl-i tarik ve ilmiyeden Musa Kazım Efendi demüstebit idarelerle tasav-
vur arasında tersten benzer blr ilişki kurmaktadır. Ona göre zalimlertn zul-
münden korkanla rdan "ktmısı'şeyh oldu, All alı Allah ... diye tekyelere çekil-
di. kimisi terk-ı dar ü dtyar etti". Kamus-ı Felsefe'sine "kader·· maddesin i yaz-
maya teşebbus eden Rıza Tevfik'in. metninin nerde Ise yarısını "Avrupalıla­
rın ls13.miyete hasren kaderi isbat ederek muclb-1 ataJet oldugu iddiasıyla
din-i Muhammediyi ta'n ile telakki etmeleri" probleminin teşkil etmesi ben-
zer bir örnektir. Yazarın hem Islamı savunabilmek hem de Avrupalıları ce-
vaplandırabılmek ıçın bulabildıgı çözuın. bugunun MuslumanJarı arasında
yaşayan (ve mcnfi Işleyen) kader anlayışının Islamın ongördugu (ve musbel
işleyen) kader inancı olmadıgını vurgulamaktırl09. Akseki'nin kaza-kader
meselesini bu zavlyclerden ele alırken "Islamın ınani-ı terakki" oluşumı gün-
deme gelirerek zıınnen oryantalist dile at ı fta bu l unmas ı da bizce anlamlıdır ·
"Müslunıanlara ne oluyor ki her şeyde lccıza ve kaderi one surtıyorlcır?
Başka taratlara yukletemediklerı felaket w meselibi kadere tahmil et-
mek ıstıyorlar? ( .ı Muslurnanlar lıer şeyi kadcre tahmil etmekle oyle bır
derekeye suklıt ettıler ki hem kendılerıni hem de Muslumanlığın evsa-
fı(nı). pak olan akıdesinl adeta ınılei-f sairenın maskarası yaptılar:
'Muslümanların terakki edememesi kaza ve kadere olan ıtıkatlarıdır:
Muslumanlar bu akideyi telkın eden dini bırakroadıkça tcıneddun cdc·
ınezler' diye dini, Kur'anı tahktre kadar vardılar~ııo.

Tasawufve tarikat merkezli blr diger tenkit grubu, dünya hayatuıı ve dun-
ya Için sa'y ü gayreti önemstzleştlrdigı . gerilere doğru ltltigı iddiasıyla ahırel
inancı ve kıyamet. hususen kıyametln yarın gıbı yakın oluşu etrafında şekille­
niyor. Bu tür melinlere bakıJdıgtnda ahıretin dımyaya lerelli edilişinin ve kıya­
metin yakırılıgı vurgusunun, Müslüman fertlerı ve İslam dunyasıru hayattan.
hayatı sevmekten. dunya iŞlerine ve elliada sarılmaktan. terakkiden uzaklaş·
tırdıgı. bu sebeple de gerilemenin funlllerlnden blrl oldugu şekilnde akıl yurut-
meJerle karşılaşıyoruz Ilmiyeden Manastırtı IsmaJJ Hakkı Efendi. Ayasofya kur-
susunden halka vaaz ederken. Kur'an'da geçen kıyametln yarın kadar yakın
oluşunu "50-1 00 bin sene" gibi çok uzak mesafelere taşıma gayreti gösterırken
bu sahadaki hadislerı de blr çırpıda "zayıf. mevzu" derekesine ındlrmektcdir .
Yogunluk. kapsayıcılık ve malzeme açısından oldugu kadar dini kültü-
rün ve yaşama tarzının yeniden yorumlanınası ve dönüştür ülmesi bakınıın-

109 Abdullah Uçman. "Mulassal Kaınus-ı Felsefe'nin 'knder' maddesi" Tari/ı ı·e Toplum.
sayı: 133. O<: ak 1995, s. 9-1 1
ll O Aksekili Ahmed Haındl . " Muslumanların ugradıkları lclakcUer kendi nefıslertndaı­
dir~ SR. Xl /282. s. 338 19 R evvel 1332/23 K . <;anı 13291
220 l\mwl Kara

dan da en derin ve genış tenkıt alantnın ahicik ve sosyal yapı-ı/llniyet mese-


leleriyle alakah oldugunda şuphe yoktur Bu konudaki tenkıtler şöyle özetle·
nebUlr: Islamın öngördugü '"aktlf insan" tıpı tasawufla, tckkclcrlc, ahlak an-
layışıyla birlikte "pasif ııısan"a dönüşmi.ış, dcrv1şlik, mlskinlik. fakirlik yaşa·
ma tarzı olmuş. tevekkuL kanaat. sabtr gibi ahlaki kavramlar asillanndan
saptınlarak "bir lokma bir hırka" anla)'lşını besieyecek şekle sokulmuş. tem-
bellik (atalel), zillet. yeb ıncskcnet. fakr gibi menfl huylar lrtıfa kaydedip
müsbetllk kazantrken vakar. izzetinefis. azinı. sa·y u gayret... zayıflanuş; "uç-
buçuk günluk hayatın ne dcgcrı var!"' , ··eıı. kader böyle Imiş. ölunılu dımya"
diyenler buyuk ve etkili çogunlugu oluşturmuş. bu da servet tcmerkuzuni.t
engclleycrck İslam dunyasının gerilemesini, çöküşünü hazırlamıştır.
Manastırlı ısmail Hakkı Efendi'nin tasavvufun besledıgı mevcut ahlak
anlayışı ve Muslumanların havata bakışı / yaşayış tarzı ile askeri maglubiyet-
ler. yabancıların Islam dunyasına nufuzu ve Muslümanlarm esarel altına
duşmelcrı arasında nasıl doğrudan ilişkiler kurctugunu gorınek ıçın şu met-
ne bakılabllir:
"Btzıın bu hai - IArıflet ve iakaydımiz clev,ıııı edecek olursa duııyanın hc:r
tarafında bulunan ah<ılı ı altlıH lsliırntyc p;lbı tlalnl.l e('ftC'/Jiflı!{UZ ve ta·
lıakkumu altırırlcı l'sir olup kalacugız . Oılcumle hadıın ı ı.ıbııye [ tabıi
k.ıyn.ıklarımız J \'l~ menafi'·i mılliycnıtzı ( mıllı nıenraallarımızıJ agyarc
(başkalarına , tlu~ın;minraJ kaptıracagız ( .) Bırçok ~fmclımız ise gece>
gııııcluz iltizanı-ı
at<ilct/e pek zıyrıclc> mlslwınne. gayet 7.l'liUıne ynşıyor­
lcır. Bunlar bir tnkım telkirıciı-ıjasfdc>rıl' kapılarak /m /ın/ı zillel ı•e se.fn-
lcll" zulıd u rePrkku/ wwanını Periyor/M . J lrubukl şer'-t pal< u enverımı ­
zin sena cıtıgı zuhd u kaııaat ve tergilı eylt'dıgi tcvekkul u teslııniycl
hiçbır surellt atitlei Vl mczelleı ıı.inck ~-a~atmaga bacli olacak nüinala-
ıa m,lhmul olrunaz"ll ı .
Tasawuf ve tarikatlar sozkonusu oldugunda tenkit konusu olarak çok
vurgulanan kelime gruplarından biri -miskin, miskinlik ve meskeneCtır. Bu-
rada önemli bir mana kay(dır)masından bah:.etmek yerinde olacaktır: Klasik
Arapçada miskin, muhtaç. çol< fakir ve dü.şkun aıılamına geliyor. Kur'an bir-
çok aycttc bu anlamı vurguluyor ve miskinlerın ihtiyaçlanyla (ôzcllikle de ye-
me-ıçınelcrıyle) ilgilı>rııncycnlcrı lakbih ediyor Tcvbe suresinde (9/60) zekat
verilccek sekiz sınıf insan sayılırken ilk sırayı fakirlcr. ikmcı sırayı miskinler
alıyor. Tefslrlerde ihtiyaçlarını karşilayacak ölçude yeterli gelıri veya malı ol-
mayanlara fakir. buguııden yarma malı. parası olmayanlara da mıskın deni-
yor. Kelimenın Ikinci kar~ılıgı "zillet içınde olaıı" ~eklinde veriliyor ama yakm
zamanlara l<adar (sözluklcı ıtıbarıyle ei-Mu'cemu'I·Vasit'e. J<amus-ı Türlci'ye
kadar) ınlskln ilk anda menfi çagrışrmlar taşımıyor. Tasawuf tcıınlnolojisiıı·
de Ise durıım daha da farklı: derviŞ. fakir gıbı ust anlamlarda geçiyor ve bi·
lindlgl gıbı '"Miskin Yunus" başta olmak llzere lakap. sıfat. malıtas olarak
kullanılıyor. Osmanlılara has bir adiandırma olan "Miskinler Tckkesi" de Iş·
siz, guçsuz, pısınk. pejınurrtc. tembel insanların bir sıcak çorba ıçınck aşkı-

1 11 M;uuıstırh l~illıaıl Hakkı. "Vucub-ı lntibalı" , SM, Vl /1 36. s. 85-86. 13 H ;ılur / 31 Marı
1~26
Çağdaş Tiirk Diişiince~ı Nasıl Ele Alınabilır? 221

na barındıkları loş. ru tubetli bir yer degU doğrudan doğruya dervişterin de


hizmetkarlık yaptıkları cüzzaın hastahanesictir (Böyle bir gelenek belki de Hı­
ristiyan misUklerinden Müslüman sılfUere geçmiştir). Ama günümüzde yay-
gın kullanıma mazhar olan Ferit Devellioğlu veya Mustafa Nihat Özön'ün ha·
zırladığı Osmanlıca süzlüklere bakı.ldığında miskin için "aciz, zavallı, bece-
riksiz. hareketsiz. acınacak halde ... " gibi anlarnların öne çıktıgı, birinci anla-
mın Ise hemen bütunüyle ihmal edildtgı görülecektir. Miskinler Teleleesi ro-
manıyla işin içine giren profesyonel dilencilik de cabası. Yunus Divanı'nı oku-
maya kalkan insanlar tedavüldeki sözlüklere de bakarak "Miskin Yunus"u
doğru aniayabilirler mi? sorusu çok anlamlı bir soru haline geliyor.
Milli Mücadele dahil olmak üzere İslam dünyasının yakın tarihindeki is·
Uk.laJ savaşlarının. sömürgeetiere karşı mücadelelerln hemen hepsinde tari-
katiarın ve şeyhterin çok üst düzeyde fonksiyonlar ıcra etmiş olmaları da la-
savvuf ve tekkelerle irtıbatlı bu miskinlik ve ataJet tezini çürüten en önemli
delil olmalıdır.
Yeni ve aktif bir insan ve toplum telakkisi doğrultusunda, lasawufla
doğrudan irtibaUı olarak ela alınan ahlak kavramlarının hiyerarşisinin bo-
zulması, buna baglı olarak da dünya tasavvurunun. davranış kalıplarının
degiştirilmesi önemli bir meseledir. Birkaç örnek vermek gerekirse. birinci sı­
rada ahlak ve lasavvuf kavranlları olan tevekkul. zühd ve kanaatın muhte-
valan yeniden tayin edilerek aşağılara çekilmesine karşılık üst bir kavram ol-
mayan sa'y ü gayreUn. var gücüyle çalışma manasına cehdin yukarılara çı­
karılması: aynı şekilde üst manası Allah'a muhtaç olma demek olan faknn
(fakirliğin) zemmedtierek menfi bir kavram haline getirilmesi. buna karşılık
zenginliğin. servet ü saman sahibi olmanın tamamen müsbet bir alan hall·
ne dönüştürülmesi: aziın sal1ibi olma, irade ve mesuliyet kavramlarımn nza
ve teslimiyet karşısında daha güçlü bir şekilde yeniden inşa edilmesinden
bahsedilebilir.
Çağdaş Müslüman aydınların metinlerinde, tasavvufta da a111ak gıbı üst
iki kavram olan zühd ve takvartın nerde ise dini idrak ve yaşamadaki ifrat-
lar çerçevesinde ele alan ve bunlardan vaz geçmenin/uzaklaşmanın dini ya-
şantıyı daha sağlıklı ve doğru bir zemine oturtacağı yolunda kanaatler ve
açıklamalar yer almaktadır. Burada dönemin temayüllerine uygun olarak
züht ve takvanın, ibadete aşırı düşkünlügün. lfrat perdesi arkasına saklanı­
laral< menfi bir durum. hatta "bela" olarak ele ahndığına dikkat çekmek is-
teriz. Mesela Manastırlı İsmail Hakkı Efendi bir vaazında "Birçok yerleri kay-
betmişlz. (... ) Hep tefrikadan, görenek belasından, ifrat ve tefritten. (... ) Bir
fırkamız var ki bize yalnız ahiret lazım diyorlar; başka hiçbir şey lazım degU.
Erbab-ı zühd ü takva yolu[nul tutarlar. Bunlar filhakika gulat-ı mutasauvife-
dir. Bu yol doğru yol degildir. Tenbellik diye işlerine öyle geliyor. Onun naza-
rında çalışınarıın, kazarımanın hiç ehemiyett yok. Elde ne bulunursa o kafi.
Tevekkül, kanaat... TevekküJü, kanaab da bUmez[lerı. Haşa İslamiyet atale-
tl kabul etmez" derken böyle bir tavır sergiliyor• ız. Akifin ifadeleri de aym
hissiyat etrafında teşekkül etmiş gözüküyor: "Din namına, zühd namına es-

112 "Mevaiz". SM. 1/22. s . 351-52 !28 Zillticce 1326/ 8 K sani 13241
122 llmaı/ Kara

ki püskü paçavralar içine gömülerek hem Müslümanları hem Müslümanlığı


terzU etmek o kadar seffi bir harekettlr"lt3.
Tasavvuf ve ahlak merkezli tenkitlerde en çok i.ızerlnde durulan ve yeni-
den tarif edilerek, h1yerarşilerı bozularak, dönüştürulerek, gerilere doğru iti-
lcrek tayin edici otorıtelerlnden kurtulmaya çalışılan kavramlar arasında te-
vckkül, kanaat. sabır ve fakrıo (fakirliğin) hususi yerlerının olduğu rahatiık­
la söylenebilir. Çunkü genel yaklaşıma göre bu kavramlar yanlış anlaştlmış
ve Mushımanlar arasında yanlış tatbik edilmiş. neticede pasif ınsan/pasif
Musluman tıpinin oluşmasına zemin hazırladıklarından Islam dunyasırun
gerilemesine sebep olmuşlardır. Namık Kemal'in ifadeleriyle söylersek:
"Elden gelen sa'yı fiile getirdikten sonra muyesscr olan kesb Uc lktıfa de-
mek olan kanaat başka manaya hami olunmuş. Bir hırka ile bir lokma
nastp oldu mu bir kcnz-i la-yefnaya mcllikıyct zeha.bı hasıl olarak ten-
perverlik peygiılesınde yan gelip zrvkr bakmak sevap hukmunde tutulu-
yor. 1-IC"r turlu lkbal u mcncllin bekasına gururdan tahzır için nazar-gfı.h-ı
lbrete vaz' olunan fena-yı alem butun bütün hilaf·ı maksat bir talom fi-
kirler tevlıdtne medar edtlmış. insan bir kere ölecegtnı bildi mı ölunceye
kadar kendının ve ondan sonra eviadının nasıl yaşayacagıru hiç duşün­
rnek lazım gelmez ltıkadında bulunuluyor. Kırmızı yemeni veya tek yel-
kenh çırnık yapmak illkadtyiH hukmunu bulmuş. Bir botin imal eyleme-
ge veyo bir vapur pcyda ctmege çalışmaktan ılhadı mücib olacak haller
kadar tevakki ediliyor. 1-Ialkta bu fikirler mevcut Iken hemen hiç kımse­
nın çekmccesınde havclıc-i zarunyesinl idare edecek miktardan ziyade ve
belki o kadar para bulunabilmek ve hemen htç kimseye eecldınden ·ta-
mir lhllyacından varcste- bır kargir hane kaJmak thtiınaJI yoktur" 1 H.
Bereketzade İsmail llal<kı Efendi "Bir de azınettin mi artık Allalı'a tevek-
kul et, çünkü Allalı ml.ıtevekk il olanları sever" (Alt irnran 3/ 159) ayetını tef-
slr ederken lslrun dlnl aleyhinde çalışanların Itirazlanndan bir! olarak tevek·
kul kavramını mustakil arabaşttk balinde e le alır ve Islamın emrettıgı tevek-
kulün iddia edildiği gıbı "Insanları atalete kesaıete, Ihmal-ı nefse, körukörü-
ne hareket etmeye sevk eden" bir unsur olup olmadıgını tartışır. "Tcvekkül
talil-l unıfır degildir, belki Insanın lşledigi ışte Mat-ı seınaviye ve arziye vesa-
irc gibi ledblr ve mukavemele kudreti taalluk etmeyen ahvfı.Jden naşl Cena-
bı Rabb-l miıstcanın avn u mededilll temenni eylemcklir: lutf u nusret-i
Hakk'a bel bağlayarak IŞ görmektir; imdad-ı Rabhaniye itimaden muşkilata
iktiham eylemekllr; Cenabı Hakk'ın kifayetıne itımat ederek O'na tefviz-1 emr
eylcmektlr" tartnerini verdikten sonra vardıgı netlee hem tenkitleri cevapla-
maya hem de yenı tevekkül tariflertnı benimsemeye dönukttir: " İşte teuekkül
atalet. meskenet değfljaaliyet. hamlyet. uluuu-l himmettir"ll5.
Manastırtı ısmail Hakkı Uc Musa Kazını efendilerin kanaat kavramı et-
rafında yaptıkları yorumlar da benzer endişelerden yola ç ıkarak aynı netice-
lere vanyor:

113 SR, lX I 211 s. 4217 Şevval 1330/6 Eylul 1328).


"Tcfsır·ı şerır·.
1 14 Namık Kemal. '"Terakki. ll>ret. nu 45. s 3 (3 Ramazan 1289/23 Teşriıı·i ewel 1288)
115 "Neciub·ı Kur'an tye·. SM 1/ 13. s. 194·95 124 Şevval 1326/6 T. sıinl 1324).
Ça*daş Türk Düşiincesı Nasıl Ele Almabilır? 223

·-·Artık ne çare? Ahır zaman geldi ne kadar çalışsak boştur' [diyorlar!.


Böyle diyerek meskenetle yaşamalı. öyle mi? Hükümet- ı müstebidde böy-
le işa'a etmJşlerdir. Elbet böyle olacakmış. HUkm-i zaman Imiş, Müslü-
manlar ezilecekrnlş. (... ) Bôyle[cel kanaa(ı ataletle tejsir ederler... Kanaat
bu demek mi? Kanaat demek ıllemin malına hırs etmemek, nasibine ka-
ni olmak. (... )Yoksa meskenet demek degildir. (... ) Nas Içinde ahıreti dün-
ya için terketmişler var: Dünya yeter bize! diyorlar. Bir kısmımız böyledir.
Asıl fenalık budur. Lakin öbürleri de fena. Onlar şöyle diyorlar: Bize alıı­
ret lazım. di.ınya nemize lazım? Tenbellik ederler, Işten çekillyorlar. haln-
Iere meydan veriyorlar. Ne yaparlar? Kimi tekkeye çekiLir. kimi Mekke'ye
çekilir. Bazıları da evinde oturur. (... ) İşi gücu terk ile kuşe-i inzlvaya çe-
kilmek hamlyelsizUkUr. (... ) Bu gıbıinsanlar cemiyet-i beşeriyeden sayıl­
maz. Onlara 'insan' ıtlak etmek abestlr. Ne cismen, ne fikren lnsanlıkta bir
alakaları yoktur. Onlar bu cemiyet efradından ma'dıld degildir" ı ıs .
"-İyi ama. bu dünyaya bu kadar ehemlyet verilir ml? (diyorlar!. Evet. ve-
rilir. Çünkü verilmezse mahvoluruz. Ba-husus bu asır asr-ı terakkldir.
Katıyen Lhmal etmemeil. Zaten dünya olmazsa ahıret de hiç olmaz. Zira
dünya ahıretten mukaddemdir. (... ) -Adam ... bugun rızkım var. yarın Al-
lah kerim... [diyorlar]. Bunlar saçma şeylerdir. Böyle şeyler olmaz. Çun-
kü bu gıbı fikirler hayatı, daha dogrusu İslfuniyetı mahva sebep olur.
Onun Için hem dunya hem ahıret IÇin çalışacagız. Fakat eııvelô. di.ınyayı
(... }lnıar lazım. (... ) Bir de dünya marnur olmazsa memleket batar. O vakit
ne din kalır. rıe namus. ne lman. Demek oluyor kı di.ınyaya çalışmak farz-
dır"! 17_

VIII. Degerlendirme
Türkiye'de Çagda§ Türk Düşüncesi , buna bagb olarak Çagdaş İslam Dü-
şüncesi çalışmalarının metodolojik problemlerden öte bugün ulaştığı hacım,
seviye, derinlik ve kuşabna/yorumlama kapasitesinin yetersiz oldugunu
hatta muhteva ve ıstıkarnet itibariyle düşük derecelerde seyrettigini itiraf et-
memiZ lazım. Blllnmedigi veya önemsenmedigi. farkeclilmedigi için hala
önemli bir kısmı sis perdelerinin arkasında duran malzeme bollugu ve Tür-
kiye'nin tarihi, siyasi. sosyal ihtiyaçları/zımni talepleri hesaba katıldıgında
bu yetersizlik ve düşüklük daha da belirgin hale gelecektir. BelkJ daha da
önemUsi Çağdaş Türk Düşı.i.ncesi'nin bütün problemlerine rağmen bUfiil ya-
şayan ve bugünü/bizi inşa eden bir varlık olarak değil de "tarih" olmuş. ba-
şansızlıga uğramış/bizi başarısızlıga ugratmış bir alan veya sadece Cumhu-
rıyet idaresine kavuşmamızın yolunu açan bir süreç olarak kabul eclilmesı,
böyle bir muarneleye tabi tutulmasıdır.
Söz buraya intikal ettiglnde -metodolojik problemlerden ayrı olarak- ala·
mn, Ilmi ve fikri ne tür çabalara ve çalışmalara ihtiyaç gösterdiği üzerinde de
bir nebze durulmalıdır:

116 Manastırtı İsmail Hakkı. "Mevalz", SM. 1/23. s. 366-67 (5 Muharrem 327/15 K. sanı
324).
117 Musa Kazım. "Kuwet hazırlaınak-2". SM. Ul/59. s. 100 (6 Şewal 1327/8 T ewel 1325)
224 lsmml Kara

L Her şeyden önce Çngdaş Ti.ırk Düşüncesi çalışmalannın zarurlirllbat-


Lı oldugu alanlarla Ulşkilcrlnln bugün oldugundan çok daha üst bir seviyeye
çıkarılınası gerekiyor. Asgarı olarak modernleşme dönemı tarih, felsefe gru-
bu, edebiyat. dini duşunee (kelam. tasavvuf, ahlak), siyasi düşünce, hukuk,
egitim, bilim tarihi. tarikatlar. basın ve müesseseler tarihi alarıları arasmda-
ki akışkanlık mutlaka saglanınalıdır. Mesela rahmetli Mehmet Kaplan'ın aka-
demlsyen talebelenyle gerçekleştirdlgi ve ne yazık ki onun vefatıyla beşincı
cildinin yayınıyla lnkılaa ugrayan Yeni Tı.i.rk Edebiyatı Antolojisi sadece cdc-
blyatçıların degil saydığınıııı: bütün alanlarda çalışına yapacakların müstagnı
kalamayacakları temel bir kaynak olmasma rağmen belki de adında "edebi·
yat" geçtigi için (!) çok çok sın ırlı bir kullanıma mazhar olabilmişllr. ısmail
Habip Sevük. Fuat Köprulü ve Ahmet Harndi Tanpınar'ın, düşünce tarihi ça-
lışmaları için de vazgeçilmez olan muhalied eserlerı Türk Teceddüd Edebiyatı
Tarihi. Edebiyat Araştırmaları ve XIX. Asır Turk Edebiyatı Tarihı. hatta Kenan
Akyü.z'un Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri ve Mehmet Kaplan'ın ŞIIr
Tahlllleri 1: Tanzimat'tan Cumhuriyet'e. Agah Sırrı Levend'in Turk Dilinde
Gelişme ve Sadeleşme Evreleri için de benzer şeyleri soylcyebilinz.
2 . Bugun Için gü\'enlllr metin neşırleri hala çok sınırlıdır. Namık Keınal.
Ahmet Milhal Efendi, Ali Suavı. Ziya Paşa. Şemseddin Sami, Suleyman Na-
zif. Abdullah Cevdet. Ziya Gökalp. Celal Nuri, Mehmet Akif gtbi Çagdaş Turl<
Düşüncesi dendiği zaman ilk akla gelebilecek zevatın fikir dünyalarını ele VC·
recek büti.ın mal<alelcrinln metinleri bile araştırınacıların kolaylıkla ıılaşabl­
lccekleri ve güvenilir tarzda oriJinal dilleriyle ııeşredllmcınlştir. Kişilerle Ligili
tck tek neşirler kadar en azından Osmanlıcılık, Milllyctçillk/Türkçuluk. Ba-
tıcılık. Adeın-i ıncrkczıyctçilik. Sosyalıst hareket gıbı -çerçeveleri çok sagıam
çizilmiş olmamakla beraber bir şekilde sınırları çizilebilecek- çagdaş sıyasi­
flkri akımlar: Servet-i Funlın. Fecr-i Ati. Milli Edebiyat gibi edebi-fikri cere-
yanlar içtn güvenillr antolojller hazırlanıp yayınlanablltrııs.
Kişi ve akımlardan ayrı olarak Çagdaş Tur k Düş u ncesi' nın- temel meselc-
leri etrafında telıf edilmiş rısalelerin. layilıaların, sefaretname ve seyallatname-
lerin kronolojik ncşirlerl de ilmi usullerle m11Uaka yapılmalıdrr. Isiahat layiha-
lan nın neşrl teşebbuslcrl erken başl adıgı Için güntımüze kadar hayli mesafe
katedilmJştir denebilir (Bu salıada Tarih-i Osnıanl Encumenl. Enver Ziya Ka-
ral ve Kemal Beydilli'nin öncu çalışmalan ılkre şayandır). Faik Reşil Unal'ın
araşlırmalarıyla Ivme kazanan sefaretname ncştr ve dcgerlendirmelerl de yer-
ll-yabancı akademisyenlerin çabalanyla iy1 sayılabilecek bir noktaya gelmiştir.
Fakat herbiri birkaç cililik neşirlere konu olabıJecek Ittihad-ı rslam (panisla-
mizm), meşrutiyet. cihad, mıJUyetçilik. maarıf-ulum-fünün. felsefe grubu ı ıs.

ı~ 8 Bu satıriann yazarı tarafından hazırlanan uç c:-Utllk Türkiye'de Islamcılık Duşunresl


başlıklı antolojl çalışınası (genışleUlmış 3 . bs Istanbul. K.ltabevl Yay.. ı 998) geniş bir
okuyucu Ilgisine ımızhar olmasına ragmen diger çalışmalarla desteklcnmedtgı Için ye·
rini ve karşılıgını tnın olaralt bulamamıştır
Beşir Ayvazogıu Turktyı·'de ınillfyetçilik düşuncesı lçtn bfr antoloji lıazırlamaktarlır.
ı 19 Ducane Cu ndiogıu XIX yuzyılın son çeyregı lle XX. asrın Ilk çeyreginde telif veya tcr-
cume edilmiş 20 rıvarındn Turkçe mantık kltabıııı / rısfıleslııı kronolojik olarak ııcşrc
hazırlama çalışıııalarını surdurınektedir.
Ça.~daş Türk Duşımccsi Nemi Ele Almahı!tr' 225

ilahiyat (İslam felsefesi. kelam. tasawuf. fıkıh usfılü, sıyer), medeniyet. mek-
tep-medresc. (b)illm-dln. modern hukuk ve tarıh telakkilcrine dalr metinler
araştırıcıların ı beklemektedir ııo.
3 . Düşünce tarlhl çalışmaları açısından bırınci derecede önemli olan
~kavram~lann dünyasına kronolojik ve tematık olarak henuz hiç gırUmemış­
tir diyebiliriz. Modernleşme döneminin ana belirleyici ve bir o kadar da tak ı ­
bl ve deşifresı zor kavramlarından. diyelım ki ··mcdenıyct" (Avrupa medeni-
yet! 1islam medeniyet!). "terakki". "asrüeşmek -m uasırlaşınak" (m u asır mede-
niyet seviyesi). "hürriyet", "tccdld'', "ulüm ve fi.ın(ın", "hilafet", "meşrutiyet".
··asr-ı saadet", "miUet-mllliyet". "irlica", "lttıhad" (ltlihad-ı anasır. Ittihad-ı Is-
lam. Ittihad-ı etrak). "musavaC. "kaynaklara dönuş", "ş(ıra-meşveret-mec­
lis". "hurafc" ... gibi kavramların XIX ve XX. yuzyıldaki hikayelerinl, modern-
leşme öncesi ile karşılaştırıldığında ne tür anlam kaybına-genişlemesine­
kaymasına uğradıklarını kronolojik ve mukayeseli olarak yeterli duzeyde bil-
miyoruz. Bırkaç istisna hariç tutulursat2t. bugune kadar yapılanlar. ancak
bu kavramlardan bir l<ısmının belli bir yazara veya belll bir yayın organına
göre -çok.Jukla kronolojl gözetmeden- ne an ianı Ifade ettiklerinin tesbiti Uc sı­
nırlı gibidir. Karşılaştırma çiZgisını Osınanlı-Turklye tecrubesinden aynı dö-
nemlcrdekı Islam dünyasının degişik coğrafyalarına, özelllkle Mısır. Hindis-
tan, Kırım-Kafkasya-Ortaasya. Kuzey Afrika ve Iran·a uzattığımızda bizi da-
ha buyük zorlukların ve boşlukların beklediğinde şüphe yoktur.

ı 20BIZim edıtörluguıııuzde neşirlerıne başlanan ve 1877-1927 yılları arasında telıf ed ll


mişveya basılmış 80 elvanncia ınelnl kronolojik ol<ırak Ihtiva edecek olaıı Hllajei Rl-
salelerl'ıılıı ilk 3 cildi yayınlaıınıı~tır (Ist ın bul, Klastk Yayınları < I ve ll. 2002; C lll
20031
121 lstısnalar<ı bir ikı ornl'k. Cemi! Meriç. "Eski bir put Tl'rakki" Mngaradnkller. 2 hs
Istanbul. ötukeıı Yay.. 1980. s 206-20: aynı yazar. "1 turrlyl't peşinde" , age. s 220·
36. aynı y::ııar. ''Felsefenin paslı killdi· Hurriyet". Kırk Ambar Istanbul ötuken Ya~
1980. s . 417-24 (Ceınil Meriç kavramların baudakl hikayesine agırlık vermektedir);
Bernard Lewis. M~veret". Tarih Enslllusu Dergisi. XIII. 1981 -82. s , 775-82: a~ıuya­
zar. "Serbcstiyet". lU. Iktisal Fokultesl Dergisi XLI / 1-4. 1985. s . 47-58; nyru yazar.
"L'Idee de llbert~ dans la pensee pollllque lslamıqtıt' ınoderııe" ve "La RHorıne Otto-
mane et l'egalite socıale". Le Rf'lour de 1'/slam Içinde, Galllınard. 1985, s . 99-129
(ikinci ınakalenm Turkçesı : "Tanzimat ve sosyal eşitlik", çev. Mine Yazıcı, Bellecen. sa-
yı LXll / 234. Eylul 1988 s. 577-88); aynı yazar. "Les Lımııes de l'obelssance", L.cı
L.angage Pollilque de l'lslam Içinde. Galllmard. 1988 , s . ı 39-75 ( 164-75 sayfaları mo-
dern dönemle Ugllldlr): Şerlf Mardin "Osmanlı bak-ışaçısından hl.lrrlyet" Turk Mo-
dernleşmest içinde. Istanbul. lletışım Yay .. 1991 . s I 03-22 (lng1Uzce yayını. 1988)
Tuncer Baykara. "Bir kelime-ıstılah ve zlhniyet olarak medeniyet'in Türkiye'ye girişi".
Osmanlılarda Medeniyet Kavrarııı ve Ondokuzuncu Yuzyıla Dair Araştırmalar Jçlnde,
ızmir, Akademi Kltabevl 1992 s. 15-32 (Ilk neşri: Hareket. sayı 25. Mart 1982. s 3-
13); Johann Strauss. ·ouomant<;ıne et 'ouoınanıu~·: le u~molgnage linguistıque". Ecu-
des Turques et OttomanE>s. nu . 8 . Deceınbre 1999 s 20-34. ısmaıl Kara. "Musavat ya-
hut Musluıııanlara eşıtsizlık-Bır kavramın sıyaseten/dlnen Inşası ve donuşlürucıı
gücıi~. Osriıanlı Deı•letl'nde Din Pe Vicdan HurrlyeU Içinde, Istanbul. Ensar Neşriyat.
2000. s. 307-347. aynı yazar. "Modemle.şme donemt Turklye~i'nde uluın funı:ın· \'C
san ar kavramlarının algılanışı uzerine bırkaç not . Kııtadgobılig-Felsıife-BIUm Araştır­
maları. sayı. 2. Ekim 2002. s. 249-78. Islômcılann Siyasi Gorıişlr>rl'nde de "Meşnıtlyel",
"İstıbdAt", "MecLis", "Kanun·ı Esasi'·. "Itaat ve Muhalefet'', "F'ırka" kavramlannın te-
şckkulu \'{" seyrluzerlnde durnıuştuk .
226 IJmail Kara

Kronolojik ve ihatalı kavram çalışmalarının öncelikle genış bir süreli ya-


yın (gazete. dergi. mevzuat. ders başlıklan ve programları) laramasına ihti-
yaç gösterdiği açıktır. Sureli yayınları, degişik alanlarda ve çok sayıdak i rısa­
lelerin ve kitapların taranınası takıp etmelidir. Gazete ve dergUerle belli alan·
lardaki rısrueler-kitaplar üzerine yapılmış blbllyograftk çalışmaların giderek
artmakla beraber teknik olarak mükemmel olanların sayısı ne yazık ki hala
çok azdır.
4 . Çağdaş Türk Düşüncesine can vermiş kişiler ve kurumlarla Ilgili mo-
nografik çalışınalann yetersiZliği bir başka ciddi ekslkllktir. Bir kişı. bir yayın
organı. bir grup üzerıne kaleme alınmış mukemmel monografllertn, bıyografi­
Jcrin sayıs ı gerçekten azdır. Fikir tarihi içinde de ele alınmaları gereken ede-
biyatçılar ve edebi akımlar uzerine yapıJan ve sayıca fazla akademik çalışma­
larda duşünce boyutu ne yazık ki ihtiyaçlara cevap verecek duzeyln hayli ge-
risindedir (bu alanda Tanpınar çtzgisl ileri mcrhalelcre taşınaınanııştır). ki bi-
raz önce bahsettiğimiz mücavir alanlar arasuıdaki akışkanlık yetersizliğiyle
alakalı olmalıdır. NezareUerin. oda ve kalemlerin, eneumenlerln. cemiyetlerin,
fırkaların. malbaalann. mekteplerin tarlhlerıne. birimlerine. fonksiyonianna
dair bildiklerlmız hala smırlıdır.
5 Mukayeseli çalışınaların olmayışma hususen işaret cdilmelldır. Mese-
la son y ıllarda Çağda.ş Türk Düşüncesi çalışmaları açısından önemli bir alan
olarak cedidçillk hareketı uzerındekı araştırmalar hem sayı hem de kalıte
olarak artmakla beraber Balıçesaray, Kazan. Taşkent Buhara. Orenburg,
Ufa gıbı merkezlerde neşvunema bulan ve siyasi. fll<ri açıdan istanbul'la ir·
Ubatları tahmin edilenden çok fazla olan bu akımın Türkıye ayağı. millivet-
çılık çalışmaları kısmen hariç olmak uıere- mukayeseli bir şekilde telkik edi-
lip ortaya konmuş degildir. Aynı ciddi eksiklik Arapça. Farsça ve Urducanın
Ihmal edilmesiyle de irtlbatlı olarak Mısır. İran. Suriye Kuzey Afrika. Hindis-
tan çalışmaları için de vari ttır.
6. Çağdaş Turk Duşüncesi'nin ahlak. tasavvuf-larikal. sosyal "gtzli" ya-
pılar. halk kültiırü/halk zihniyeti gıbı alt ve derınden akan katmanları. -Şe­
rif Mardin'in bazı temasları istisna edilirse- henüz çalışılnıadı.
Ahmet BedeVi Kuran, Milhat Cemal Kuntay, Yusuf Hikmet Bayur, Tani<
Zafer Tunaya ve Şer1f Mardin'In önci.ı çalışmalarıyla başlayan cemıyetleşme­
partileşme sureçlerı uzerine araştırmalar Ramsaur. Feroz Ahmad. Çetin
Özek. Mete Tunçay. Sina Akşin, Şükrü Hanıoglu. Ali Birinci, Tevfik Çavdar,
CemU Koçak. Eric Zurcher vb.; bilim-tıp cemiyetlerı ıçın Ekmeleddin İhsan­
oğlu ve tasawuf-tarıkat cemiyetleri ıçın Mustafa Kara·nın tetkiklerıyle sayı ve
muhteva olarak belli bir hacme ve seviyeye ulaşmış kabul edilebilir.
Son yıllarda bir diğer canlı araştırma alanı kadın-feminizm hareketle-
rl/cemlyetleşmeleri olmakla beraber bir tarafıyla uyarılıruş konular olmaları
Itibariyle hissi ve saVtınmacı kalmış. diğer laraftan modernleşme öncesi Os-
manlı hayatındaki konumları yeterince billnmediğl veya beyilk Ifadelerle ge-

122 Modern donemi de Içine alan ilk blbliyografya df'neınelerlnden biri Turkkaya Ataov·t>
alt olmalıdır· "Osmanlı lınp:lraıorlugu nun yan sonıur~eleşmesı BtbiJyografya"
Sıyasal Bilgller Faktılte>sı Dergısı . xxrv /2, 1969, -.. 53-98
Çağdaş Tiirk Duşımcesı Nasıl Ele Almabılir? 227

çiştirUdigi için zaaflarla malül bırakılmış gözi.ıkmcktcdir.


7 . Çagdaş Türk Düşüncesi tarihi yaz ıcıJıgını bir problem olarak ele al-
mak ve hiç degııse yaygınlık ları ve etkilerı ltıbariyle bazı kitapları ve müellif-
lertru (Peyamı Safa. Ahmet Harndi Tanpınar. Hilmi Ziya Ülken. Yusuf Hikmet
Bayur, Tar1k Zafer Tunaya. Bernard Lcwis. Niyazi Berkes. Şerif Mardin ... )
kronolojik olarak ele alıp tetkik ve tenkıt suzgeclnden geçirmek. bugun ıçın
yapıJması gereken en öncelikli çalışma aJanı olmaJıdJr. Bu tetklk ve tenkıt
arneliyesi yeni ve daha derin düşünce tarihi tellf çabalannın önunü açacak.
bizi de daha sahih ve mutedil noktalara taşıyacaktır.

You might also like