You are on page 1of 5

YAHYA KEMAL’İN MAHURDAN GAZEL ŞİİRİ ÜZERİNE BİR TAHLİL DENEMESİ

Uğur Yoksul

ÖZET: Yahya Kemal, Türk edebiyatında kendisine ayrı bir yer edinmiş sanatçılardan birisidir.
Şairin şirinde görülen başlıca unsurlardan birisi ahenk oluşturmada ustalığı iken, bir diğer özelliği de
Türk tarihine yönelişidir. Döneminde içtimai hayattan uzak kaldığına dair eleştiriler yapılmış olsa da
nesirlerinde ve bazı şiirlerinde topluma sırtını dönmediğini gösterir. Şiirde geçen Cedvel-i Sim, Mâhur
gibi kavramlarda çalışmada açıklanacaktır. Konuya açıklık getirmesi bağlamında şairin kısaca hayatı
hakkıdna bilgi verilecek ve daha sonra, şairin Mâhurdan Gazel isimli şiirinin tahlili yapılmaya
çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Yahya Kemal, Mahurdan Gazel, Şiir Tahlili

Türk edebiyatının önemli isimlerinden birisi olan Yahya Kemal 1884 yılında Üsküp’te doğmuştur.
Henüz beş yaşında iken Yeni Mektep isimli bir okulda okumuş, daha sonra Mekteb-i Edeb adlı hususi
ve modern olan bir okulda tahsiline devam etmiştir. ‘’Mekteb-i edebi bitirdikten sonra,1895’te Üsküp
idadisine verilmiştir.’’I‘’Bir süre Selânik’te ve İstanbul’da yaşayan, annesinin vefatı ile elden çıkan
Üsküp’ün acısını birleştiren Yahya Kemal, 1901’de ilk şiirlerini yayımlar.’’ II Annesinin ölümü Şair
için düzensiz ve ıstıraplı günlerin başlamasında önemli sebeplerden birisidir. ‘’Babasının yeni kurduğu
hayata tahammül edememiş ve nihayet tahsilini İstanbul’da tamamlamasına karar verilerek 1902
senesinde İstanbul’a annesinin akrabalarının yanına gönderilmiştir.’’ III 1903 yılında Paris’e giderek
Siyasi Bilgiler Serbest okuluna devama başlamıştır. Paris hayatı şair için bir dönüm noktası olmuştur.
Kazım Yetiş’in ifadesiyle,‘’Yahya Kemal için Paris hayatı; öğrenmek, düşünmek, tecrübe etmek,
görmek bakımından bir fırsat olmuştur. O burada kendini yetiştirmiş, hiç acele etmemeyi, sanata derin
hürmeti, sanatkâra sonsuz itimadı öğrenmiştir.’’ IV Bu yıllarda görmüş olduğu savaşlar ve Batı’nın
tarih şuuru şairde bir etki uyandırmış, buna müteakip şairin kendi milli kültürüne ve tarihine
yönelmesine sebep olmuştur.’’Sorel’in dersleri, ona tarih ortasında Türklüğü aramak ve bulmak gibi
sonsuz bir heves vermişti.’’V1912 yılında Paris’ten İstanbul’a dönen Yahya Kemal’in medeniyet tarihi
muallim vekilliğine getirilmesiyle ilk muallimliği de başlamıştır. 1915-1918 yılları arasında
Medeniyet tarihi, Garb edebiyatı ve Türk edebiyatı tarihi kürsülerinde bulunmuştur. Lozan heyetinde
yer alan şair, 1923 yılında Urfa’dan milletvekili seçilmiştir. 1929 yılında Madrid’te elçilik görevinde
bulunmuş olan şair,1934’te Yozgat’tan tekrar milletvekili seçilmiş ve bu görevini 1943 yılına dek
sürdürmüştür. 1947 yılında Pakistan’da elçilik görevini yürüten şair, bir yıllık görev ifa etmiş ve daha
sonra 1949 yılında emekliye ayrılmıştır. 1957 yılında yeniden hastalanan Yahya Kemal, 1958 yılında
vefat etmiştir.


Yıldız Teknik Üniversitesi Lisans Öğrencisi, Mail:yoksulugur@hotmail.com
I
Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi2, İstanbul,2004, M.E.B Yayınları s.1169.
II
Doğumunun Yüzüncü Yılında Yahya Kemal Beyatlı, Ankara 1994, Atatürk Kültür Merkezi s.52.
III
Age,1169.
IV
Kazım Yetiş, Yahya Kemal Beyatlı, Ankara 2013, Akçağ s.91.
V
Age.1170.
Yahya Kemal’in şiirinde tarihimizi görmemek imkânsızdır. Afet İnan’ın naklettiğine göre, ‘’Atatürk,
şair için geniş tarih kültürünün eseridir’’demiştir. Öyle ki onun şiirinde bir zamandan bir zamana geçer
ve tarihi bir yolculuğa çıkarsınız. Yalnız çıkılan bu yolculuk Türk tarihi ile ilgilidir. Nitekim şair, ‘’Bir
milliyetçi, tarihe değil, milliyetinin tarihine meftundur der’’. VI Bu yönüyle de ‘’ Yahya Kemal’de
vatan, millet, halk bir bütündür’’VII denilebilir. Tarihine ve milli kültürüne bu denli bakan bir şairinde
eserlerinde bu tutumlarda olmamasını beklemek tabii duruma aykırı olacaktır. Fakat onun tarihe bakış
tarzı İnci Enginün’ün belirttiği gibi ‘’destanîdir’’ VIII. Bunun yanında şiirlerinde görülen ahenk, ustaca
dokunuşlar onun bir başka özelliğidir. Devrinde sıkça cemiyet sorunlarıyla ilgilenmediği konusunda
eleştirilere maruz kalan Yahya Kemal’in bu durumunu araştırmacılar şu şekilde değerlendirmişlerdir:
‘’Onun asıl derdi şiirdir. Gününün buhranlarını makalelerinde yazar, özel sohbetlerinde işler. IX
Eserlerinde görülen diğer temalar aşk, ölüm, sonsuzluk ve İstanbul’dur. Vezin olarak Ok şiiri dışında
aruzu kullanmıştır.

Şairin ölümünden sonra Yahya Kemal Enstitüsü tarafından külliyatı yayımlanmıştır. Kendi Gök
Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgârıyla, Rubailer adlı şiir kitapları yayımlanmıştır. Milli mücadele yazılarını
Eğil Dağlar’da toplamış olan şairin tarih sohbetleri, edebî ve siyasî hatıralarını içeren kitapları da
mevcuttur.

Yukarıda şairin kısaca hayatından bahsedilmiştir. Şimdi de Yahya Kemal’in ‘’Mahurdan Gazel’’
adlı şiirini tahlil edilmeye çalışılacaktır.

Mâhurdan GazelX

Gördüm ol meh dûşuna bir şâl atup lâhûrdan

Gül yanaklar üstüne yaşmak tutunmuş nûrdan

Nerdübanlar bûsiş-î nermîn-i dâmânıyle mest

İndi bin işveyle bir kâşâne-î fağfûrdan

Atladı dâmen tutup üç çifte bir zevrakçeye

Geçti sandım mâh-ı nev âyîne-î billûrdan

Halk-ı sa’dâbâd iki sâhil boyunca fevc fevc

Va’de-î teşrîfine alkış tutarken dûrdan

Cedvel-i Sîm’in kenârından bu âvâzın kemâl

VI
Yüzüncü Yılında Yahya Kemal s.59.
VII
Yetiş, age, s.137.
VIII
İnci Enginün, Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları 2, İstanbul 2012, Dergâh,s.275.
IX
İnci Enginün, Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları 1, İstanbul 2012, Dergâh, s. 179.
X
Yahya Kemal Beyatlı, Eski Şiirin Rüzgârıyle, İstanbul 2015, İstanbul Fetih Cemiyeti, s.28.
Koptu bir fevvâre-î zerrin gibi mâhûrdan

Günümüz Türkçesine Aktarımı

1) O ayın omzuna lâhurdan bir şal attığını, gül yanaklar üstüne nurdan bir yaşmak tutunduğunu
gördüm.
2) Bin işveyle porselen bir köşkten indi, bu sırada merdivenler eteklerinin yumuşak öpüşüyle
mest oldu.
3) Eteğini tutarak üç çift kürekli sandala atladı, yeni bir ay parlak aynadan geçti sandım.
4) Sadabad halkı iki sahil boyunca bölük bölük vaat ettiğin teşrifine uzaktan alkış tutarken,
5) Ey Kemal, senin bu avazın Cedvel-i Sîm’in kenarından parlak bir fıskiye gibi mahurdan
koptu.

Şiirin tahliline geçmeden evvel birkaç kelime üzerinde durulabilinir. Bunlardan birisi Mâhur’dur.
Mâhur kelimesinin Türk edebiyatında birden fazla anlamı olmakla birlikte, şiirde makam anlamında
kullanıldığı görülür. Mâhur makamı Türk mûsikîsinin en eski makamlarından biri olup, inişli çıkışlı
özelliğiyle bilinen bir makamdır.

İlk beyit itibariyle şiirde bir anlatıcı ve bir anlatılanın olduğu görülür. Anlatıcı, anlatılanı ilk beyitten
itibaren tasvire başlar. Burada anlatılanın omzu ve yanak itibariyle yüzü tanıtılmıştır. Yine bahsedilen
kişinin yüzü parıl parıl parlamaktadır ve bu parıltıya gül gibi kırmızı yanaklar eklenir.

Yaşmak, baş ile birlikte ağız bölgesini kapatan bir başörtüsüdür. Tanım olarak bazı kaynaklarda
kadınların gözlerine kadar yaşmak tutunduğu yazılsa da, burada yanakların tasviriyle yaşmağın sadece
ağız bölgesini kapattığı düşünülebilir. Bu yönüyle yaşmak tutunan sevgili, kendisini görenlere bir
iyilik bir de kötülük yapmış olur. Başka bir ifadeyle, yüzünü temaşa etmek isteyenleri, yaşmak
tutunmasıyla bir nevi engeller, fakat tutunduğu yaşmak sayesinde temaşa edenlerin, sevgilinin
güzelliği karşısında akıllarını kaybetmesinin önüne geçtiği de düşünülebilir.

İlk beyitte yaşmaktan bahsedilse de bunun hangi renkte olduğu hakkında bir bilgiye sahip değiliz.
Yalnızca nur nitelemesi ile verilmiştir. Burada yaşmağın nur gibi beyaz bir renkte olduğu
düşünülebilir. Ancak, nur saçan yüze gelen yaşmağın rengini sevgilinin yüzünden aldığını söylemekte
mümkün gibi gözüküyor. Bunun yanında ilk beyitte yer alan lâhûrdan ifadesiyle sevgilinin maddi
durumu da ortaya konulmaya başlar. Çünkü bahsedilen kumaş çok değerli bir kumaştır. Ve bu yönüyle
de o kumaşı ancak bu hayal dünyasında varlıklı bir karakter giyebilir.

İkinci kısımda sevgilinin bin işveyle porselen bir köşkten indiğini düşünürüz. Bu sırada merdivenler,
sevgilinin uzun eteğinin dokunuşlarıyla kendilerinden geçer. Merdivenler kişileştirilmiştir. Burada
görünürde sevgilinin eteğinin uzunluğundan bahsedilse de biz olaya bacak unsurunun tanıtılması
olarak yaklaşmayı uygun buluyoruz. İlk kısımda yüz ve omuz, ikinci kısımda da bacak unsuru
tanıtılmıştır.

Sevgili, porselen bir köşkte oturur. Porselen de değerli ve hassas bir alettir. Bu hassaslığa sevgilinin
bin işveyle atılan adımları eşlik eder. Yukarıda merdivenlerin sevgilinin eteğinin dokunuşlarıyla mest
olduğunu belirtmiştik. Burada sevgilinin bin işveyle inmesini merdivenlere yaptığı bir iyilik olarak da
düşünebiliriz. Şöyle ki: sevgili merdivenlerin onun dokunuşlarına biraz daha maruz kalmasını uygun
görmüş ve yavaş yavaş merdivenlerden inmiştir. Kısacası ikinci kısımda yumuşak öpüşler, bin işveyle
inen sevgili, porselen köşk arasında yavaşlık veya hassaslık bakımından bir münasebet olduğu
düşünülebilir. Porselen köşk, masal unsuru olarak şiirde karşımıza çıkar. Yine porselen, nur ve ay da
birbirleriyle ilintili kelimeler olup beyazlığı ifade ederler.

Üçüncü kısımda sevgili eteğini tutarak bir yere varmak için yakınında olan bir kayığa atlar. Buradan
çıkan sonuç, sevgilinin porselen köşkü denize yakın bir yerdedir. İlk beyitte tutunmak, ikinci beyitte
inmek ve üçüncü beyitte eteğini tutmak ifadeleriyle hareket unsurlarından bahsedilebilir.

Dördüncü kısımda sevgilinin daha önce verdiği bir sözden dolayı Sadâbad’a gittiğini düşünebiliriz. Bu
ziyaret Sadâbad halkı için çok önemli olmalı ki bölük bölük teşrif edecek kişiyi karşılamaya çıkarlar
ve ona alkış tutarak sevinçlerini gösterirler.

Sahilin uzunluğu hakkında kesin bir bilgi verilmemekle birlikte bölük bölük ikilemesiyle birçok
insanın orada bulunduğunu düşünebiliriz. Bu kişi öyle bir tasvir edilmiş ki adeta memleketinden
ayrılıp da yurduna bereket getiren destansı bir karakter gibidir. XI Burada vaat edilen teşrif sonrası
halkın mutluluğu da, bu yönüyle anlatılan karakterin memleketine bereket getirmesi gibi düşünülebilir.
Yine bu beyitte verilen alkış tutmak kavramı ile hareket unsuru da devam etmektedir.

Bu kısma kadar hareket eden sürekli anlatılan sevgili olmuştur. Ancak burada anlatılan karakterin
açıkça bir hareketi görülmüyor. Yalnızca teşrif etmek adı altında bir durumdan bahsediliyor. Burada
hareket eden ve sahneye de ilk kez çıkan Sadâbad halkıdır. Bir diğer ilgi çekici durumda bu kısma
kadar görünürde anlatan ve anlatılanın olmasıdır. Dolaylı olarak sandalı süren hizmetçiden vesaire
bahsedilebilse de görünürde yalnızca anlatan ve anlatılan vardır. Sadâbad halkıyla birlikte anlatıcı ve
anlatılan arasına başka kişiler de açıkça girmiş olur. Şiirde geçen Sadâbad, bugün Kâğıthane
taraflarında bir yerdir. Bu yönüyle de sahilden kastın Haliç olduğunu görürüz.

Anlatılan kişinin porselen köşkte oturması, değerli kumaş giymesi, bir yeri şereflendirmesi onun
saygıdeğer ve varlıklı bir kimse olduğunu doğrular niteliktedir.

Son kısımda, ‘’Ey Kemal senin avazın Cedvel-i Sîm’in kenarından parlak bir fıskiye gibi koptu’’
denir. Cedvel-i Sîm, Lale devrinde Kâğıthane’de açılan suni bir deredir. Mahur, klasik Türk musikisi
makamlarından birisidir. Sadâbad ve Cedvel-i Sîm bu yerin Kâğıthane olduğunu doğrular niteliktedir.

Burada dikkat edilmesi gereken durum şiir boyunca susan anlatıcının durumudur. Anlatıcı son kısma
kadar hep susmayı tercih etmiş ve uzaktan izlemeyle yetinmiştir. Ancak son kısımda anlatıcının sesi
fıskiye gibi bir anda çıkar. Fıskiyenin özelliği suyu tazyikli olarak vermesidir. Anlatıcı da susup susup
bir anda sesini çıkarır. Bu yönüyle fıskiye ve anlatıcının sesi arasında bir münasebet kurulmuş olur.
Yine mahur makamı da bir anda yukarı çıkışıyla bilinen bir makamdır. Bu durumda anlatıcının sesiyle
bütünleşmiştir. Şiirin başlığından da anlaşılacağı üzere, şiirin son kısmına kadar susan ve bir anda
yükselişe geçen bir karakter karşımıza çıkar. Son beyitte renk olarak gümüş görülür ve daha önce
şiirde geçen, aydınlık belirten renklerle uyum içerisindedir.

Şiirde dördüncü beyit dışında görülen geçmiş zaman eki kullanılmıştır. Yine yalnızca dördüncü
beyitte görülen bir diğer özellik de cümlenin bitmemesidir. Bunun aksine dördüncü beyit beşinci
beyitle bütünleştirilmiş ve cümlenin bitimi de bu yönüyle beşinci beyite akmıştır.

Sonuç olarak, şiirde ilk beyitten itibaren güzelliğiyle, zenginliğiyle, masalsı ve destansı özellikleriyle
anlatılan bir karakter karşımıza çıkar. Anlatılan bu karakterin yanında bir de onu izleyen son ana kadar
sessizliğini koruyan ve en sonunda avazı çıktığı kadar sesini yükselten bir karakter vardır. Yine son

XI
Saim Sakaoğlu-Ali Duymaz, İslamiyet Öncesi Türk Destanları, İstanbul 2015, Ötüken Yayınları
kısma kadar anlatılanın özelliklerinin verildiği, son kısımda ise anlatıcının özelliğinin yer aldığı bir şiir
görülmüştür.

BANARLI, Sami, Nihad, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi 2. İstanbul: , 2004, M.E. B Yayınları, 11.Baskı

Doğumunun 100. Yılında Yahya Kemal Beyatlı. Ankara: , 1994, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Sayı
72

ENGİNÜN, İnci, Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları 1 İstanbul:, 2012, Dergâh Yayınları, 7.Baskı
…………………….. Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları II. İstanbul: , 2012, Dergâh Yayınları, 1. Baskı

YETİŞ, Kazım, Yahya Kemal Beyatlı, Ankara: , 2013, Akçağ Yayınları, 1. Baskı

Yahya Kemal Beyatlı, Eski Şiirin Rüzgârıyle, İstanbul: , 2015, İstanbul Fetih Cemiyeti, 15. Baskı

You might also like