You are on page 1of 170

T. C.

GFNELKURMAY ASKERİ TARİH VE STRATEJİK


ETÜT BAŞKANLIÖT TÜRK ASKER
BÜYÜKLERİ VE ZAFERLERİ
SERİSİ NO: 7

BALKAN HARBİ'NDE YANYA


SAVUNMASI
VE
ESAT PAŞA
CKorg. BOLKAT>

A NKARA
Gnkur. Basımevi
1 9 8 3
ÖNSÖZ

Türk Ulusu'nun zihinlerinde 1912-1913 Bal­


kan Harbi yenilgisi her zaman acı bir hatıra ola­
rak yaşayacaktır. Ne var ki bu harp geneli iti­
bariyle kaybedilmiş ve bugün bile Türk Ulusu'
nun içini burkan bir biçimde sonuçlanmış ise de,
cereyanı sırasında hiç de küçümsenmeyecek, her
Türk için övünülecek haşan ve kahramanlıkları
da içermektedir.

Örneğin, Harbin bazı cephelerinde ve sa­


vunulan kalelerinde (Yanya, İşkodra, Edirne)
Türk askerinin gösterdiği kahramanlık her
türlü takdirin üzerindedir.

İ şte bu kitaba konu olan "Yanya Savun­


ması", Balkan Yanrnadası'nın güneybatı ucunda
anavatanla her türlü ilişkisi ve bağlantısı kesil­
miş, her taraftan düşmanla çevrilerek çember
içerisine alınmış bi r avuç asil ve tertemiz Türk
evladının tarihimize al kanlarıyla yazdıkları şan
ve şeref destanıdır. Onlar, ruhlarındaki asalet
ve mertliğin kaynağı ·Tanrı vergisi güçleriyle,
atalarının emaneti olan Yanya'yı ve Yanya Ka­
lesi'ni kahramanca savundular ve bu uğurda

-I-
ölmekten çekiıtmediler. Bu nedenle, Yanya ve
çevresinin her karış toprağı, kahraman Türk
askerinin döktüğü kanla yoğrulmuştur denile­
bilir.

Balkan Harbi'nin nasıl cereyan ettiği, her


geçen gün biraz daha aydınlığa kavuştukça, bu
Harbin kaybedilmesinde Türk evlatlarının de­
ğil, gerçekte yönetimin ve bu arada izlenen po­
litik hataların temel neden olarak yattığı orta­
ya çıkmaktadır.

"Türk Asker Büyükleri ve Zaferleri" seri


yayınlarının bir yenisi olan "Balkan Harbi'nde
Yanya Savunması ve Esat Paşa' ' adlı bu kitap­
ta, Balkan Harbi içerisindeki muharebelere özet
olarak değinilmekte, Yanya çevresindeki muha­
rebeler ile Yanya Kalesi'nin savunması. kitabın
müsaadesi oranında anlatılmakta, bu savaşları
veren kahramanların komutanları olan Esat
Paşa (Korgeneral BÜLKAT) tanıtılmaktadır.

Emekli Tuğgeneral Hamdi ERTUNA tara­


fından yazılan bu eser, Genelkurmay Askeri
Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı'nın yetkili
kurullarınca incelenerek yayına hazırlanmıştır.

Ranüz ERTEM
Hv. Korgeneral
As. T. ve Str. E. Bşk.

-II-
İ Çİ N D E K İ L ER

ÖNSÖZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . I

İÇİNDEKİLER . ........ ...... ......... III

GİRİŞ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1

BİRİNCİ BöLüM

BALKAN HARBİ ÖNCESİNE


GENEL BAKIŞ VE
SİYASİ DU
RUM

1. Balkan Harbi Öncesine Genel


Bakış . . .
. . . . . . .. .. ...
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9

2. Siyasi Durum .... . ............. 13

a. Dış Siyasi Durum ve Balkan


Devletleri Arasındaki İttifak Antlaş-
maları ....................................... 15

b. İç Siyasi Durum ve Balkan


Devletleri İttifakı Sırasında Osmanlı
Devleti'ne Genel Bakış . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20

- m -
İKİNCİ BÖLÜM

BALKAN HARBİ'NDE
YUNAN CEPHESİNDE
TüRK YUNAN KUVVETLERİ,
-

HARBİN İLANI VE 'BAŞLAMASI

1. Balkan Harbi'nde Türk Kuv-


vetleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . 23
2. Balkan Harbi'nde Yunan
Kuvvetleri .......................... ......
. 35
3. Harbin İlanı ..... ...... . . . ...... . 41
4. Muharebelerin Başlaması 43

üÇüNCÜ BÖLÜM

YUNAN CEPHESİNDEKİ
MUHAREBELER VE TÜRK
KUVVETLERİNİN DURUMU

1. Batı Ordusu Harekatı . . . . . . . . . 47

2. 8 nci Kolordu Bölgesindeki


Muharebeler . . . .... . . .... . . . . . ....... . .. .. 49

a. Alasonya Muharebesi . ........ 49

b. Dişkata Muharebesi . . . . . . . . . . . . 50
c. Kırkgeçit (Hayatlar) Muha-
rebesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 51
d. Katerin Muharebesi . . . . . . . . . . . . 52

- IV-
e. Nalbantköy Muharebesi . . . . . . 53

f. Yenice Muharebesi . . . . . . . . . . . . 55

g. Selanik'in Teslimi . . .. .. ....... 56

3. Bozgun Hallerinin Nedenleri 57

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

BALKAN HARBİ'NDE
YANYA SAVUNMASI

1. Yanya Müstahkem Mevkiinin


Durumu .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 60

a. Yanya İli'nin Askeri Coğraf-


yası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 60

(1) Yanya'nın Coğrafi Konumu 60

(2) Y:anya Şehri'nin Stratejik


Önemi ....................................... 62

b. Seferberliğin İlanında Yanya


Müstahkem Mevkiinin Durumu ..... . 63

2. Yanya'nın Savunması, Yanya


Çevresinde ve Kalesi'nde Muharebe-
ler ...................
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 70

a. Kale Muharebeleri Öncesinde,


Yanya Çevresinde Verilen Muharebe-
ler . . . . . .. ...... ...
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 71

-V-
(1) Komçiadis Muharebesi . . . ... 75

(2) Gribova Muharebesi . . . . . . . . . 77

(3) Yanya Kolordusu'nun Geri


Çekilmesi ve Yunan Epir Ordusu'nun
ileri Harekatı ..... . . ....... . .. ... ... ... ...
. 79
b. Yanya Kalesi Muharebeleri . . 83

(1) Birinci Yanya Muharebesi . . 84

(a) Manulasa Muharebesi . .. . . . 86

(b) Lüzeç Muharebesi . . . . . . . . . . . . 88

(2) İkinci Yanya Muharebesi . . . 99


(a) Dristinik Muharebesi . . . . . . . . . 102

(b) Aydonat (Çamlık) Muhare-


besi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 103

(c) Prens Konstantin'in Teslim


Olunması Teklifi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 115

(d) Epir Ordusu Komutanından


Gelen Mektup ............... ...........
. 115

(e) Prens Konstantin'e Verilen


Red Cevabı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 117

(3) Üçüncü Yany:a Muharebesi 122


c. Yanya'nın Teslim Olması ve
Yanya Savunması Hakkında Düşün-
celer .. . .. .. . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 128

- VI -
(1) Yanya'nın Teslim Olması . . . 128

(2) Yanya Savunması Hakkın-


da Düşünceler . . . ....... . . ... . ... . ....... 133

d. Yanya'nın Teslim Oluşundan


Sonra Yunanlıların (Özellikle Kons­
tan tin'in) Kaleyi Görünce Mahcup
Oluşu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 135

e. Sonuç . .. . . . . . . .. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . 137

BEŞİNCİ BÖLÜM

ESAT PAŞA

1. Esat Paşa'n ın Özgeçmişi 139

2. Esat Paşa Hakkın da Ek Bil-


giler ve Ölümü ... ... ... .. . . . .
. . . . . . . . . . . . 150

(Bu Kitap Levazım Malıdır)

- V II -
GİRİŞ

Olaylar ve felaketler hiçbtr vakit oluştulda­


rı zamanlara ait sebeplere dayanmaz1ar. Tarih­
ten kopup gelen olayların derinliklerine inilmez
ve gerekli dersler alınmazsa, yakın bir gelecek­
te, aynı acı sahnelerle er veya geç karşılaşılabi­
lir.

Devlet idaresinde, özellikle Osmanlı Devleti


gibi birçok azınlıklardan meydana gelmiş bir
devlette, toplumda ahenk için hakların dikkat­
le tanınması ve korunması, titiz. bir yönetimin
mevcudiyetini gerektirir. Devlet yönetimi kar­
gaşa içinde, düzen sarsıntılar geçirmekte ve
devlet binası çatırdar durumda oldu mu, sin­
miş bulunan iç düşmanlar kıpırdanmaya baş­
larlar, dış düşmanların da yağma etme ve yut­
ma iştahları gittikçe kabarır.

İşte, 1699 tarihinden itibaren Osmanlı İm­


paratorluğu'nda gerilemenin başlaması, bunu
önlemede bir türlü başarı gösterilememesi, bir
de 1789 Fransa İhtilali'nin olması ve milliyetçi­
lik fikirlerinin gelişmesi yeni yeni dertlere se­
bep oldu. Hele İngiltere'nin Adriyatik Denizi'n-

1
deki Yedi Ada'yı bağımsız hale getirmesi, Os­
manlı İmparatorluğu topluluğundaki Türkten
gayrı unsurları, bu arada başta Balkanlıların
bağımsızlık fikir ve düşüncelerini biraz daha
kamçıladı, .Sonunda, bunlar, birer birer özerk
ve bağımsız devletler oluşturmaya başladılar.

Bir türlü kendisini toparlayamayan Osman­


lı İmparatorluğu'nun durumunu yakından izle­
yen Avrupa Devletleri'nin tutumları gittikçe
ciddileşiyordu. İşi zaman zaman fiili müdahale­
ye kadar va,rdırıyorlardı. Türk ülkesi ,araların­
da pazarlık konusu olmakta, bu sebeple yap­
tıkları gizli görüşmelerini bazen açık olarak bi­
le sürdürmekte idiler.
İngiltere, Fransa ile son zamanlarda birlik
ve bütünlüğünü kurmuş olan İtalya, Osmanlı
İmparatorluğu'nun topraklarına el atarlarken,
Almanya kendi çıkarları doğrultusundaki emel­
leri peşinde koşmakta idi.
Diğer taraftan da, Rusya ve Avusturya -
Macaristan Devletleri, Osmanlı İmparatorluğu
ile iyice yakından ilgilenmeye, özellikle azınlık­
ları kışkırtarak maddi ve manevi destekleriyle
Türk ülkesini parçalamaya yönelmişlerdi. O ka­
dar ki, yoktan bahaneler yaratarak, azınlıkla­
rın veya yeni kurulmuş Balkan Devletlerinin
başarılarını artırmak için Osmanlı Devleti'ne
ısilahlı saldH·ılarda bile bulunuvorla;rdı. Örne­
ğ in, Rusya, 26 Nisan 1828 de, Osmanlı Devleti'

2
ne saldırdı. Kendi topraklarını büyütmekle be­
raber, Balkanlardaki azınlıklara da bir çok ya­
rarlar sağladı. En azından, Osmanlı Ordusu
Ruslarla çarpışmakta olduğundan, azınlıkların
ayaklanmalarını gereği gibi bastıramamasına
sebep oldu.

Yunanlıları destekleyen yalnız Rusya değil­


di, Fransa ve İngiltere de Osmanlı Devleti'ne
müdahaleleri ile bu azınlığa çok şey kazandırdı­
lar. Bu iki devlet, 9 Temmuz 1829'da, Babıali'­
ye (Osmanlı Hükümeti'ne), Mora ile Siklat
(Kiklat) adalarında Yunan Devleti'nin kurul­
ması hakkında bir nota verdiler. Bu notaya
göre, Yunan Devleti'nin hemen hemen temeli
atılıyordu. Osmanlı Devleti bu notayı reddettiy­
se de, bu iki devlet, Rusya'yı da aralarına ala­
rak, düzenledikleri protokola uygun şekilde,
Yunanistan'ı kurdular ve kurulan Yunanis­
tan'ın kuzey sınırını Aspropotamos Nehri'nin ağ­
zından Spercheyos N ehri'nin ağzına uzanan hat
01arak ilan ettiler. (Harita : - 1) Eğriboz, Sky­
ros, Kfülat ve Şeytan Adaları'nı da Bağımsız
Yunan Prensliği'nin mülkü kabul ettiler.

1828 Osmanlı - Rus Harbi'nden bitkin halde


çıkmış olan Osmanlı Devleti için bunları kabul­
den başka yapacak bir şey olmadığından, bu üç
devletin isteğine boyun eğilerek, 24 Nisan
1830'da, Yunan bağımsız devleti, Osmanlı Dev­
leti'nce de resmen tanındı.

3
Dahası, Osmanlı Devleti'nin , Bertin Barış
Antlaşması'nda, mümkün olan fedakarlığı gös­
termesi ve iyi niyetli tutumu da Balkanlarda
kesin bir barış havası sağlayamadı. Her şeye
rağmen Osmanlı Devleti'nin kaygısı eksilmedi.

Özet olarak, yukarıda sözü edildiği gibi, top­


raklanna göz diken düşmanların gizli ve bazen
açıktan açığa siyasi oyunları devam ediyor ve
yağmaları bitmiyordu. Her geçen gün ortaya
yeni yeni sorunlar çıkıyor, büyük devletler,
kendi politikalarına göre bu sorunlardan birini
veya ötekini körüklüyorlardı.

Nitekim, Rusların kışkırtmasıyla Ermeni­


ler de ayaklanmışlardı. Babıali bununla meşgul
bulunduğu sırada Girit Rumları yeniden ayak­
landılar (1896). Bu ayaklanmada Rumların
Türkleri katliamları o kadar büyük oldu ve Yu­
nanlılar işi o kadar azıttılar ki, insanlıkla bağ­
daşmayan bu vahşet karşısında dehşete düşen
büyük devletler, araya girmek zorunda kaldı­
lar. Bunun sonunda da yine Yunanlıları kayır­
dılar ve Ada Rumlarının ayrıcalıkları biraz da­
ha genif;1etildi. Fakat; Girit Rumları, doymak
bilmiyorlardı. Kısa bir süre sükunet saı?;landıy­
sada 1897'de, bir daha ayaklandılar. Yunanlılar
bir bahane ile Girit'e yardım ic;in pervasızca as­
ker göndermeye kadar işi vardırdılar. Bu sefer
de Girit Rumlarının ayrıcalıkları biraz daha
genişletildi.

4
Ne var ki, Yunanlılar, büyük devletlerin sağ­
ladıkları ve Osmanlı Devleti'ne kabul ettirdik­
leri bu kadar ayrıcalıkları da beğenmediler.
Hatta daha ileri giderek büyük devletlere bir
nota da ve:rdiler. Girit'in Yunanistan'a katılma­
sını kabul etmelerini istediler; hem de bu istek­
lerinde direndiler. Bu girişimleri başarısız ka­
lınca, Osmanlı Devleti'ne harp ilan ettiler (18
Nisan 1897).

Ama bu sefer Türk askerinin tokadını su­


ratlarında buldular. Ethem Pasa komutasında­
ki Türk kuvvetleri, Yunan ordusunu, hakettik­
leri yenilgiye uğrattı. Perişan ve yok olma du­
rumuna düşen Yunanistan, bir taraftan dünya
milletlerine yalvarıp yakararak, ateşkes iste­
mek zorunda kaldı. Doğal olarak da koruyucu­
larına başvuruları, cevapsız kalmadı. Bu sefer
de Alman İmparatoru ve Rus Çarı hemen ara­
ya girdiler. Osmanlı Devleti ateşkesi kabule ra­
zı oldu ve ateşkes imzalandı.

Evet, Yunanlıların ağır yenilgiye uğraması,


onun koruyucusu durumunda olan devletleri
hemen harekete geçirmişti. Bu devletler, barış
antlaşması sırasında da bütün güçleriyle Yu­
nanlıları desteklediler. Ne yazık ki, 4 Aralık
1897'dc imzalanan Barış Antlaşması, dökülen
Türk kanlarıyla oranblı olamadı. Yunanistan,
ufak tefek sınır düzeltmeleri ve dört milyon li-

5
ralık harp tazminatı ile kurtuldu. Bu tazminat
da, Rusların Osmanlı Devleti'nden almakta ol­
duğu harp tazminatına mahsup edilerek Türk­
lere ödenmedi.

Bu antlaşmada, Girit sorunu da Osmanlı


Devleti lehine halledilmiş olmadı. Tersine, Gi­
rit Rumlarının ayrıcalıkları ve kendi kendileri­
ni idare yetkileri biraz daha genişletildi.

Yalnız, savaş sonunda önemli bir husus be­


lirgin bir şekilde ortaya çıkmış oldu. "Osmanlı
İmparatorluğu'ndan koparılmış bulunan Hıris­
tiyanla:rla meskün bir bölgenin silah gücüyle
de olsa, tekrar Osmanlı İmparatorluğu'na ka­
tılmasına artık müsaade edilmemektedir... ".
Örneğin; Berlin Antlaşması'ndan sonra Yuna­
nistan'a verilmiş olan Tesalya, bu harpte Türk
Orduları tarafından zapt edilmiş olmasına rağ­
men Osmanlı Devleti'ne bırakılmamış, Antla:?­
mada YunanlılaTa geri verilmesi sağlanm151tı.

Osmanlı İmparatorluğu'nun Batı sınırların­


dan Doğuya doğru toprak kaybı bu tarihten
soııra da devam etti .Avusturya, Bosna ve Her­
sek'i aldı. özerk bir Bulgaristan Prensliği'nin
kabulü ile bağımsız Bulgaristan'ın temeli atıldı
(Bulgaristan'ın tam bağımsızlığının ilanı 5
Ekim 1908'dir).

1004'te Japonlar karşısında ağır bir yenil­


giye uğrayan Rusya., ilk zamaıılarda Balkanlar-
la pek ilgilenemedi. Fakat, geçirdiği harp sar­
sıntısını atlatır atlatmaz IBalkanlarla yeniden
ilgilenmeye başladı ve Balkan siyasetini tekrar
birinci plana aldı. Bu arada İngiltere ile de iş­
birliği yolunu tuttu. Çar Nikola'nın VII. Edvart
ile Reval görüşmesi unutulmayacak bir olaydır.
Çünkü Reval görüşmesi (1908) sonrasında, İn­
giltere, Rusya'nın Makedonya üzerindeki nüfu­
zunu kabul etmiştir.
Bu arada, Osmanlı İmparatorluğu'nun iç
karışıklıklarını fırsat bilen İtalya, güneyinde,
karşı kıyı durumunda bulunan, sömürge ol­
maktan öteye kendisi için stratejik b1r önem
de taşıyan Trablusgarp ve Bingazi'yi ele geçir­
meyi ve buradan da Afrika'nın içerilerine doğ­
ru topraklarını genişletmeyi tasarlamakta idi.
Balkanlarda Osmanlı Devleti aleyhine, yukarı­
da sözü edilen, siyasi ve askeri gelişmeler olur­
ken, İtalya da Trablusgarp için uluslararası
ortamı hazırlamaya çalışıyordu. İtalya 1900 yı­
lı Aralık ayındaki anlaşma ile Fransa'ııın, 1902
yılı Haziran'ındaki anlaşma ile de Avusturya' -
nın destek ve tarafsızlığım sağlamayı başardı.
Almanya, ilk zamanlarda her ne kadar biraz
nazlı davranır gibi hareket ettiyse de sonralan,
Trablusgarp konusunda, İtalya'yı sürekli des­
tekledi. [ 1]

[1] ARMAOGLU, Fahir; Siyasi Tarih 1789-1960,


Sevinç Matbaası, Ankara, 1964, s. 326.

7
Burada en önemli hususlardan birisi, Bal­
kanlar konusunda, Rusların tutumu ve İtalya
ile yaptığı anlaşmadır. Şöyle ki; Torino güne­
yindeki Racconigi Şatosu'nda yazılı hale soku­
lan Rus - İtalyan Anlaşması'nın Balkanlar�a il­
gili maddeleri konumuza önemli ölçüde ışık tu­
tacaktır:

Anlaşmanın Balkanlarla ilgili bölümü;


"1. Balkanlarda statükonun (bulunulan
durumu) korunmasına çalışılacak, statükonun
korunması mümkün olmazsa, Balkan Devletle­
ri'nin milliyetler prensibine göre gelişmeleri
sağlanacak, Balkan Devletlerinin kendi soydaş­
larının bulunduğu Osmanlı topraklarını ele ge­
çirmelerıi için gerekli yardım ana hedef olacak.

2. Taraflardan biri, Balkanlar konusunda,


üçüncü bir devletle anlaşma yaparsa, buna di­
ğer taraf da katılacak ..." idi.

Bunun karşılığında İtalya, Rusya'nın Bal­


kan politikasını desteklemeyi ve Boğazlar'daki
Rus çıkarlarını kabul ediyor; Ruslar da, Trab­
lusgarp konusunda İtalya'nın hareket scrbesti­
sine engel olmamayı vaat ediyordu.

8
B İ R İNC İ BÖLÜM

BALKAN HARBİ ÖNCESİNE GENEL BAKIŞ


VE
SİYASİ DURUM

1. Balkan Harbi öncesine Genel Bakış

Birçok topraklarını kaybetmiş bulunan Os­


manlı İmparatorluğu, Balkan Harbi öncesinde,
iki büyük yanmada üzerinde yayılmış durum­
da bulunuyordu. Biri Anadolu, diğeri Ba;Irnn
Yarımadası.

O sırada tüm Avrupa Devletlerinde genel


düşünce :
- Balkan Devletleri'nin Avrupa kıtasındaki
Türk topraklarını aralarında bölüşmek fikrinde
oldukları

- Osmanlı Devleti'nin, bu devletler karşı­


sında yenilgisi ile, büyük devletlerin öteden he.ri
arzuladıidarı, Türklerin Avnıpa'daki mevcudi­
yetlerine son verilnıesi gayretlerinin tahakkuk
edebileceğiydi.

9
Düşmanların, politikalarımn oluşturulması
için, gerek kendilerini, gerekse destekledikleri
d 2vlei.Jeri hazırlamakla yoğun
, birçalışma için­
de bulundukları bu dönemde, Osmanlı Devleti
iflas etmiş bir pol i tikanın mahkumu halindey­
di; bununla b irlikte onun dışında, devletten
kopmuş, karmaşık ırk ve dinlere mensup, ide­
alleri çeşitli ve biribirine ters düşen insan top­
luluğu halinde oluşu da diğeır önemli zayıf ta­
rafını teşkil ediyordu.
özellikle, Balkanlar'daki toprak ve nüfus
dağılımı çok karmaşık bir görünümde ve oran­
tısızdı. (Harita : 2)

Bu günleri yaşamış, Mareşal Fevzi ÇAK­


MAK, bu konudaki değerlendirmesi şöyledir :

"... Esaslı bir nüfus politikası da yoktu.


1877 - 1878 Osm anlı - Rus Harbi'nden sonra
birçok yerler kaybedilince, Türklerin elinde bu­
lunan topraklara göçeden muhacirler, gelişi gü­
zel iskan e di ldi ler . Şuralara buralara hiçbir
prensibe dayanılmadan, genellikle sınır boyla­
rına serpiştiıildiler. Yakın bir geçmişte harbin
acılarını çekmiş bu yılgın kimseleri böyle yer­
lere yerleştirmek ile büyük bir hata işlenmiş
olunuyordu. İleride vatan s avunmasında bun­
h1rdan layıkıyle faydalanmak mümkün ola­

mazdı. Kaldı ki, gelecekteki bir harp halinde

10
düşmanlara karşı savunma hatları, onların yer­
leştikleri bölgelerin içe risinde değil, daha geri­
lerde planlanmıştı.

Bunun dışında, çeşitli milletlerden oluşan­


lar arasında da bağdaşma ve dengeleme yoktu.
İslam olan Boşnak ve Arnavutlarla Hıristiyan

unsurlar hakkında nasıl bir p o! i tika izleneceği

de belli değildi. O kadar ki, hükümet taraftarı


olanlar ile tarafsız bulunanlardan lıükümetin

haberi bile yoktu, denilebilir. Hükümete dost


ve yardımcı olan Türkten gayri Müslümanlar
ile tarafsız Hıristiyanlan hükümet tarafına

celbetmek, bunlardan faydalanarak düşm anca


davr anışlarda ve faaliyetlerde bulunan Rum,
Bulgar, Sırpları sıkı bir k ontrola tabi tutarak ,

hatta aralarındaki anlaşmalan bozarak yönet­


mek gerekirken tamamen ters bir tutum izlen­

mişti. Batı Rumeli'nin en kuvvetli İslftm unsu­


ru olan ve o zamana kadar hükümetten yana
bulunan Arnavutlar bile milliyet ve din yönün­
den iyi idare edilememiş, Tü rkle rden soğ umala­
rına sebep olunmuştu . Buna karşılık, Bulgar,
Rum ve Sırpların kilise aıılaşmazlıkları da
hal yoluyla ortadan kaldırılmakla Türkler aley­
hine birleşmelerinin kolaylaşması gibi bir idari
hata da yapılmıştı.

11
O tarihte Batı Rumeli nüfusu, 4.200.000 idi.
Bu nüfus : 880.000'ni Türk

1.200.000'ni Arnavut

130.000'ni Boşnak olmak üzere 2.210.000


Müsfüman, yani hükümet taraftarı olanlar ile
250.000'ni Sırp, 620.000'ni Bulgar, 640.000'ni
Rum olmak üzere 1.510.000'ni düşman olanlar
ve 480.000 tarafsız, Müslüman olmayanlardan
oluşuyordu.

Bu rakamların bir manası vardı. O da, ta­


rafsız olanlar hangi terazi kefesinde yer alır­
larsa o taraf ağırlık kazanacaktı. Buna göre
hükümetin tutumu önemli idi.

Ne yazık ki, yukarıda da sözü edildiği gibi,


yanlış nüfus politikası sonucu aleyhte bir du­
rum meydana geldi. Bu sefer, Anadolu'dan,
ÖZiellikle İzmir yöresindeki asker kaynakların­
dan faydalanmak düşünüldü ise de, ulaşım zor­
luğ'U büyük engel teşkil etti. (Ege Denizi Yu­
nanlıların kontrolunda, adeta egemenliği altın­
da olduğundan ve mevcut bir tek demiryolunun
yetersizliğinden) memleket savunmas;ı. sanki
talihe bağlı kaldı..."

12
Mareşal Fevzi ÇAKMAK bu konudaki söz­
lerini :

". .. Bir ulusta birlik ve bütünlük olmazsa,


vücuda getireceği ordunun manevi kuvveti,
güçsüzlüğe mahkumdur. Düşmana yenilme se­
beblerini, ulusların ve hükümetlerin içindeki za­
yıflığında aramalıdır..." şeklinde tamamlamak­
tadır.

2. Siyasi Durum

Bu konuya, her ne kadar genel olarak deği­


nilmiş ise de daha ayrıntılı ele almakta fayda
görülmüştür.

Yapılacak genellemeden sonra, "Dış Siyasi


Durum ve Balkan Devletle;ri Arasında İttifak
Anlaşmaları", "İç Siyasi Durum ve Balkan
Devletleri İttifakı Sırasında Osmanlı Devletine
Genel Bir Bakış" başlıkları altında derinleme­
sine inmek, yakın tarihimize ışık tutma gere­
ğinden doğan bir görev olarak kabul edilmeli­
dir.
Osmanlı Devleti, Girit sorununu çözümle­
meye çalıştığı s1ralarda, Makedonya'da yer yer
kımıldanmalar başlamış, devletin iç ve dış si­
yasetinde ciddi bunalımlar her geçen gün biraz
daha artar olmuştur.

İyice gemi azıya almış olan Etniki - Heteria


Cemiyeti, Balkan Yarımadası'ndaki Rumları

13
kışkırtmakta, bir türlü hazmedemedikleri 1897
yenilgisinin ezikliğinden kurtulmak fırsatları
kollamakta ve her çareye başvurmaktaydı.

İşte giriş bölümünde kısmen değinilmiş bu­


lunulan Balkan Devletleri'nin genel dururnuna
bunlar da dikkate alınarak gözatıldığında gö­
rünüm hiç iç açıcı değildi.

XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar arala­


rında birleşme fikri olmayan Balkan Devletleri
arasında bu tarihten sonra çeşitli girişimlere
şahit olunmaktadır. Balkan milletleri arasında
mevcut birbirlerine güvensizlikler ve özellikle
Osmanlı Devleti'nin işine yaramış bu1unan Bul­
gar - Yunan zıtlaşması, gittikçe uzlaşmaya dö­
nüşmektedir. Hele 1910 Temmuz'unda, yukarı­
da sözü edilen "Kiliseler Kanunu" çıkınca bu
zıtlaşma tam tersine yakınlaşmaya doğru yön
değiştinniş bulunmaktadır. Zamanla bu daha
da ilerleyerek, Bulgaristan - Yunanistan İttifa­
kına yol açacaktır.

İtalya'nın Trablusgarp'a saldırısını iyi bir


fırsat olarak değerlendiren Bulgar ve Sırp Dev­
letleri arasında da başlayan görüşmeler so­
nunda Bulgar - Sırp İWfak'ının temeli de atıl­
dı. 1911 Aralık ayının sonuna doğru, Makedon­
ya'mn paylaşılmasına dair sınır sorunu dışında,
bu ittifakın bütün esasları hazırlandı. İş yalnız
onaylanmasına kaldı. Bu durumu yakından iz-

14
leyen Rusya, her iki devlete baskı yönetimine
başvurdu. Hatta Rus Çarı, kişisel ağırlığını
kullandı. Bu iki devlet arasındaki anlaşma da
13 Mart 1912'de, imzalandı. [2]

a. Dış Siyasi Durum ve Balkaıı Devletleri


Arasındaki İttifak Anlaşmaları

Bulgar - Sırp ittifakı kesin şeklini alınca,


aradaki pürüzler ha1ledilmek suretiyle Bulgar -
Yunan İttifak Anlaşması da 29 Mayıs 1912 ta­
rihinde kesinleşti. Bundan başka 5 Ekim
1912'de, askeri sözleşme de onaylandı. Bu
sözleşmeye göre, Osmanlı Devleti'ne karşı Yu­
nanistan 120.000, Bulgaristan 300,000 kişilik
bir kuvvet ayıracaktı. Bulgar - Sırp - Karadağ­
lıların anlaşmalarına göre de, Sırbistan 120.000,
Karadağ 40.000 kişilik bir kuvveti aynı amaçla
kullanacaktı. Anlaşmalarda ana rofü ve koor­
dinasyonu Bulgaristan üzerine almıştı.

Birleşmelerinde temel amaç, Balkan ulusla­


rı arasındaki milliyet, din, mezhep ve kilise yü­
zünden olan düşmanlıkhrı ortadan kaldırmak,
uygun zaman gelince Osmanlı Devleti'ne birlik­
te saldı,rarak Balkan Yarımadası'ndaki Osman­
lı topraklarını kendi topraklarına katmaktı.
Hakikatte, Makedonya'daki azınlıkları göç et­
tirmeden, önemli şekilde yerlerini değiştirme-

[2] a. g. e. ; s. 336-338.

15
den, birbirlerini ayıran sınırlarını çizmek ve bu
insanları bir araya getirerek onları yaşatmak
imkansız denilecek derecede zor bir işti. Bu ka­
dar zor bir işe rağmen, bunları birlikte hareke­
te yönelten tek bir nokta vardı; o da, Türk
düşmanlığı idi.

Bu konuda Mareşal Fevzi ÇAKMAK "Garbi


Rumeli'nin Sureti Ziyaı ve Balkan Harbi'nde
Garp Cephesi" adlı kitabında o günkü dış siya­
sal durumu şöyle dile getirmektedir :

... Osmanlı Devleti, Meşrutiyet döneminde


esaslı bir siyaset izleyemedi. Biri Sadrazam
(Başbakan) olur Alman politikasını takip eder,
diğeri gelir İngiliz politikasını güderdi. Alman
politikası güdüldüğü sırada taraftarımız olması
Hizım gelen İttifak-ı Müselles (Üçlü İttifak) bi­
ze zaırar verirdi. Örneğin, Avusturya, Bosna -
Hersek'i ilhak etti. İtalya, Trablusgarp'ı işgal
etti. Görülüyor ki, dış siyas2timizde de emniyet
ve tutarlılık yoktu.

Daha acısı ,Osmanlı Hükümcti, dış düşman­


lıkları daima dikkatle göz önünde tutması laZJm
gelirken, onları göz altında tutamadığı gibi Bal­
kanlıların bile aleyhimizdeki ittifaklarından
haberdar olamadı.

O kadar gaflet içinde bir idare işba'.?ında idi


ki, Sırplar, toplarım Selfuıik yoluyla Türk top-

16
raklarmdan geçiriyor, hükümetimiz de dostluk­
larını kazanmak hülyasıyla buna müsaade edi­
yordu. Halbuki, Sırpların müttefiki olan Bul­
garlar, Sırpların bu silahlarını topraklarından
geçirmelerine müsaade etmemişlerdi. Bunun
sebebi, Bulgarların, Sırpların tam başarısını is­
tememeleri gibi art niyetleri idi.

O kadar ki, harp sırasında bile, her yükü


üzerine alma pahasına Bulgaristan, Batı Ordu­
sunu kendisi karşılamış, Sırbistan ve Yunanis­
tan'ı işe karıştırmadan bölgesindeki Osmanlı­
ları mağlup etmeyi planlamış ve uygulamıştır.
Böylece, müttefiklerine üstünlük sağlayarak
onları Kosova, Epir kuzeyi, Teselya, Girit ve
Adalara razı ve mecbur edip Makedonya'yı
tümü ile zapt ve isti1ayı hedef edinmiştir. Bu
konuda, mevcut belgeler, Bulgarların bu niye­
tini kuvvetle ispat eder.

Bir başka ve önemli büyük gafletimiz de,


Rusyayı dikkatten uzak tutmamız idi. Halbuki,
Balkan ittifakını aleyhimizde oluşturan Ruslar
idi.

Rusyanın Londra Sefaret Katibi Sibert'in


"Rus Diplomasisinin Gizli Vesikaları adlı ese­
rinden alman a�ağıdaki vesika buna güzel bir
örnektir.

17
Rusya'nın Paris Elçiliğine,

Balkanlardaki değ·işikliklerde müşterek c;ı­


karlan korumak ve gerekirse karşı savunmada
bulunmak üzere bilgimiz altında olarak Bulga­
ristanla Sırbistan arasında bir .savunma ittifakı
yapılmıştır. Bunu sözlü olarak Poincar'e ye
(Bakanlar Meclisi Başkanı ve Dışişleri Bakanı)
duyurmakla mes'elenin son derecede gizli tu­
tulması lazım geleceğini ilave etmenizi rica ede­
rim. 30 Nisan 1912

Rusya Dışişleri 'Bakanı

Sasanof

Ruslar, Osmanlı Hükümeti'ni başanyla al­


datmıl'?lardı. Muharebe olmayacağına inandır­
mış güvence vermiş ve Türkleri oyalamak için
ne mümkünse yapmıştı.

Asıl fena tarafı, bu propaganda halk ara­


sında da etkili olmuştu. Bir muharebe olsa da­
hi statükonun muhafaza edileceği üzerindeki
yalan haberlerle kamuoyu aldatılmış ve mevcut
askerin terhisini bile teşvik etmişlerdi.

Ne yazık ki, Osmanlı Hükümeti'de, muha­


rebe olmayacak inancı ile düşmanların istek­
leri doğrultusunda bir gidişte idi. Bu, zihinlere

18
o kadar kök salmıştı ki, Rumeli'de muharebeler
olduğu sırada bile Türk subaylarından bazıları;
" Statüko muhafaza edilecekmiş, niçin kan dö­
küyoruz?" diyorlardı.

Büyük Asker ve birçok olaylara şahit ol­


muş Komutan Fevzi ÇAKMAK, Balkan Harbi.'
ndeki bu propagandalar için şunları da söyle­
mekten kendini alamamaktadır :

"23 Nisan 1328'de ( 7 Mayıs 1912) Ohri'de,


bulunduğumuz sırada, biri İngiliz diğeri Ame­
rikalı iki gazete muhabiri Hacı Adil Bey ile
görüşmelerinde bu sene Rumeli'de büyük bir ih­
tilal olacağını, bunu belki de bir Balkan muha­
rebesine dönüşeceğini haber aldıklarını bildir­
diler ve bu konuda bilgi ve önlemlerimizi sordu­
lar. Bu kimselere, böyle bir halin mevcut olma­
dığı cevabı verildi. Bunun üzerine onlar, elle­
rindeki belgeleri gösterdiler ve bildiklerinin
doğruluğunu ısrarla söylediler ise de, para et­
medi. Çünkü, gaflet uykusu bir kere çökmüştü,
ne yapılsa uyandırmak mümkün olamazdı ... "
l 31

[3] ÇAKMAK, Fevzi ; Garbi Rumeli'nin Sureti Zi­


yaı ve Ballrnn Harbi'nde Garp Cephesi, Kon­
ferans, Akademi Basımevi, İstanbul, s. 7.

19
" ... Unutulmaması gereken bir gerçek var­
dır ki, bu asla değişmez; Siyasal propagandanın
etkisi sinirleri gevşetir, buna aldananlar büyük
felakete düşerler. " [ 4 \ ..

b. İç Siyasi Durum ve Balkan Devletleri


İttifakı Sırasında Osmanlı Devletine Genel Bakış.

O dönemde olanlardan ve g elişmelerden an­


laşılan şu idi; İç Ayaklanmalar ve dışarıdan ya­
pılan siyasal baskılar nedeniyle Osmanlı Devleti
zayıf düşmüştür. Devleti yönetenler de anlaşıl ­

mayacak derecede yanlış bir tutum ic:erisinde­


dirler.

Balkan Devletleri, harp hazıidıklarmı sür'


atle artırırlarken, Osmanlı Devleti, birçok zor­
luklarla karşı karşıyadır ve hocalamalarla vakit
kaybetmektedir. 'Bir tü-ı:-lü kendisini toparlayııt­
mamakta, görülmemiş ölçüde yanlış kararlar al­
makta ve bunun sonucu düşmanları adeta sal­
dırı için cesaretlendirmektedir. O tarihe kadar
Balkanlılar araı:ımda birbirlerine karc;ı mevcut
ve onarılması asla mümkün olmayan düşmanlık­
lar, bu kez yön değiştirmiş ve Osmanlı Devleti
aleyhine dönüştürülmüştür.
Bir diğer önemli hata da , Türk ord usunun
eğitimli ve deneyimli erlerinden 1908 celplilerin

[4] a. g. e.; s. 8.

20
terhis edilmeleridir. Bunların terh1siyle Silahl ı
kuvvetlerin savaş gücü de önemli ölçüde zayıf­
lamıştı. Mevcut olanlar ayaklanmaları bastır­
mak için, konuş ve görev yerleri dışında ve dağı­
nık bir durumda bulunmaktaydılar.

1911-1912 Osmanlı-İtalyan Harbi sırasında


Akdeniz'de ve Ege Denizi'nde hemen hemen hiç
savaş gemisi bulunduramayan Osmanlı Donan­
ması - Mevcutlar Çanakkale Boğazından içeride
ve Marmara Denizi'nde idiler - Ege'de deniz üs­
tünlüğünün Yunanlılarda olmasına sebep ohnu�­
tu. Bu durum , denizyoluyla Anadolu'dan yapıl­
ması planlanan, gereken kuvvet ve lojistik deste­
ğine de imkan bırakmamıştı. Bu yüzden, Garp
Ordusu Komutanlığı daha başlangıçta kaderiy­
le başbaşa kalmış oluyordu.

Bunlarla beraber, ordu temsilcileri ve yö­


neticileri arasında da fikir birliği yoktu. Arala­
rında, İtalya ile savaşın sona ermediğini Arna­
vutluk, Yemen, Asir'deki ayaklanmalar sebebiyle
iç durumun bozukluğunu, devletin mali gücünün
bir harbi sürdürecek yeterlikte olmadığını, özel­
likle subayların politikayla uğraşmalan sebe­
biyle orduda disiplinin bozulmuş bulunduğunu,
bu sıralarda Balkan Devletleriyle bir harbe gir­
meyi kesinlikle arzulamadıklarını ileri sürenler
de vardı. Hatta bu karara bile bağlanmıştı;
şöyle ki:

21
1 - Elden geldiği kadar harpten kaçınmak,
2 - Eğer harpten kaçınılamayacak ise
mümkün olduğu kadar geciktirmeğe çalışmak...

Hatta bu karar üzerine Osmanlı Devleti,


büyük devletlere girişiml erde de bulundu. On­
lardan , Balkan Devletlerine baskıda bulunmala­
rını istedi. Rume�i hakkında ödün vermei�·e, ay­
nca İngiltere ve Fransa'ya, Yunanistan Cman­
larının ablukasını bile önerdi. [ 5]

Sonunda başka ülkelerden medet uman Os­


manlı Devleti, hiçbir devletten beklediğini bula­
madı, siyasi bir yalnızlık içinde kaldı.

[5] Genelkurmay ATASE Başkanlığı; Balkan


Harbi, c. I, s. 52-53.

22
İKİNCİ BöLüM

BALKAN HARBİ'NDE YUNAN


CEPHESİNDE TÜRK-YUNAN
KUVVETLERİ, HARBİN İLANI VE
BAŞLAMASI

l. Balkan Harbi'nde Türk Kuvvetleri


O tarihte, Birinci Ordu Komutanlığı (Birin­
ci Ordu Müfettiı:ıliği) İstanbul'da idi. Bu ordu­
nun dört kolordusu vardı. 1 nci Kolordu İstan­
bul'da 2 nci Kolordu Tekirdağ'ında, 3 neli Kol­
ordu Kırklareli'nde, 4 ncü Kolordu Edirne'de
idi. Tüm birlik olarak 12 Tümen ile Edirne' de
bulunan 4 neli Süvari Tugayı ve 5 nci Hafif Sü­
vari Tugaylarından oluşuyordu.

2 nci Ordu Müfettişliği Selanik'te idi. Dört


kolordusu görünürsede 8 nci Kolordusu Şam'da
bulunuyordu. Avrupa Kıtası'nda ise ayrıca Ba­
ğımsız, 22 nci Tümen Kozana'da, Bağımsız 23
ncü Tümen Yanya' da, Bağımsız 24 neli Tümen
İşkodra'da idi; böylece bu ordunun da Avrupa
kıtasındaki tümen adedi 12 oluyordu. Merkezi
Manastır'da bulunan 6 ncı Kolordu'nun 7 nci
Süvari Tugayı vardı ve konuş yeri Manastır'dı.

23
Merkezi Üsküp olan, 7 nci Kolordu'nun da
teşkilatına dahil 8 nci .Süvari Tugayı'mn konuş
yeri Üsküp idi. (Konuş : 1)

1 nci ve 2 nci Orduların (Ordu Müfettişliklerinin)


Tümen ve Tugaylannın Balkan Harbi Hemen
Öncesindeki Yerleri

1 nci Ordu (Müfettişliği


(1 nci Ordu Komutanlığı) İstanbul
"
1 nci Kolordu Komutanlığı
"
1 nci Tümen
,,
2 nci Tümen
"
3 ncü Tümen
"
1 nci Süvari Tugayı
"
2 nci Süvari Tugayı

2 nci Kolordu Komutanlığı Tekirdağ


"
4 ncü Tümen
5 nci Tümen Gelibolu
6 ncı Tümen İzmir

3 ncü Kolordu Komutanlığı Kırklareli


"
7 nci Tümen
8 nci Tümen Çorlu
9 ncu Tümen Babaeski
3 ncü Süvari Tugayı Çorlu,
Kırklareli,
Ereğli

24
4 ncü Kolordu Komutanlığı Edime
"
10 ncu Tümen
11 nci Tümen Dedeağaç
12 nci Tümen Gümülcine
4 neli Süvari Tugayı Edirne
"
5 nci Hafif Süvari Tugayı

2 ne:i Ordu Müfettişliği


(2 nci Ordu Komutanlığı) Selanik
,,
5 nci Kolordu Komutanlığı
"
13 neli Tümeın
14 neli Tümen Serez
15 nci Tümen Usturumca
6 ncı Süvari Tugayı Selanik

6 ncı Kolordu Komutanlığı Manastır


16 ncı Tümen lştip
17 nci Tümen Manastır
18 nci Tümen Debre
7 nci Süvari Tugayı Manastır

7 nci Kolordu Komutanlığı Üsküp


,,
19 ncu Tümen
20 nci Tümen Mitroviça
21 nci Tümen Yakova
8 nci Süvari Tugayı Üsküp
Bağımsız 22 nci Tümen Kozana
Bağımsız 23 ncıü Tümen Yanya
Bağımsız 24 neli Tümen tşkodra

25
Türk Ordusu Başkomutanlığı, 1912 - 1913
Sefer Planları'nı muhtelif devletlerle girişilecek
ayrı ayrı veya müşterek bir harbin değişik uy­
gulamaları göz önünde tutarak, 12 ihtimale gö­
re hazırlamıştı. Bütün planların yapılışında, 5
numaralı proje esas kabul edilmiş, Bulgar, Sırp,
Karadağ ve Yunan ordularıyla savaşılacağına
göre tertiplenmişti.

Nitekim, Osmanlı Devleti aleyhine Bulga­


ristan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan Dev­
letlerince harp hazırlığı yapıldığı haber alının­
ca, Başkomutanlıkça, 1 Ekim 1912 günü, "5
numaralı sefer planı"na göre seferberlik yapıl­
ması 2 nci Ordu Müfettişliği'ne (Komutanlı­
ğı'na) emredilmişti.

Ne var ki, Başkomutanlık, 5 numaralı sefer


plam'na göre seferberlik yapılmasını emretmek­
le birlikte, 2 nci Ordu Komutanlığı'na 4 numa­
ralı sefer planı'nı göndermiş bulunuyordu. Çün­
kü, Başkomutanlık'ta 5 numaralı sefer planı bu­
lunamamıştı. Gerçekten, adı geçen 5 numaralı
sefer planı ortalıkta yoktu. Plan ne olmu,ştu?
Kimse bilmiyordu. Bu nedenle daha başlangıç­
ta şaşkınlığa düşüldü.

Not : 7 nci Ordunun Kolordularından 8 nci Kolo rdu,


Şam, Halep, Beyrut... böl gesinde idi.

26
Dahası, yukarıda da bir vesile ile sözü edi­
ltıı, Ege ve Akdeniz sorunu da, yeni alınacak
veya eskiden alınmış düzenlere ve önlemlere en
büyük enge1 oluyordu. Yunanistan'ın savaşa
girişi, ortaya içinden çıkılması zor değişiklikleri
zorunlu kılıyordu. Çünkü, bu durumda, bu de­
nizlere egemen Yunan donanması denizyolun­
dan yararlanmamızı da imkansızlaştırıyordu.
Anadolu'dan gelecek takviye birlikleri nakledil­
miyecekti.

Rumeli ordusu için İzmir'den gelmesi plan­


lanan bir Redif Ko1ordusu, Suriye'den gelmesi
planlanan Nizamiye ve Redif kuvvetleri batı
harekat bölgelerine ulaştırılamayacaktı. Oysaki
bu kuvvetler, hiç de küçümsenecek kuvvetler
değildi. Toplam olarak 67 Piyade Taburu ve 90
Top kadardır. Bu kadar kuvvetin, zaten büyük
yük altında bulunan demiryolu ile intikali müm­
kün değildi. Bu durumda, ayrıca Nizamiye bir­
liklerini takviye etmesi .gereken Anadolu erleri-
nin de birliklerine katılmaları zamana muhtaçtı
ve ulaştırılamayacaklardı.

5 numaralı planın gönderilememesi, daha


doğrusu nerede ve ne olduğu bilinmediğinden
Garp Ordusu Komutanlığı'na bir türlü gelme­
meni karşısmda, adı geçen Komutanlık kendi
harekatını düzenleyecre:k bir plan hazırlama zo­
run1uluğunda kaldı. Bu maksatla, 9 Ekim 1912

27
gününden başlanarak, 5 numaralı planın boşlu...
ğunu kapatacak (1, 2, 3 Numaralı Projeler) ha­
zırlandı.

Bu konuda Sayın Mareşal Fevzi ÇAKMAK


"Garbi Rumelinin Sureti Ziya-ı Ve Balkan Har­
bi'nde Garp Cephesi" adlı kitabında, o günkü
eforumu anlatırken içi yanarak şöyle demekte­
dir : (sayfa : 70)

" ... Arnavutluk Ayaklanması ve İtalya Har­


bJ sebebiyle Osmanlı Ordusu 1911 sonbaharın­
dan itibaren yavaş yavaş seferber ediliyordu.
Trab1us Harbi'nin sonuçsuz devamı seferber
kıt'aları maddi ve manevi yönden yoruyordu.
Erler arasında başlayan Sizlanmaları önlemek
için, 1912 Haziran ortalarında iktidara gelen
Gazi Muhtar Paşa kabinesi, Redif ve İhtiyatla­
rın tümünü terhisle yetinmeyerek barış ordusu­
nun önemli kısmını teşkil eden 1324 (1908) do­
ğumlu yetişmiş Nizamiye erlerini de terhis etti.

Balkan Devletleri'nin, bu durumdan fayda­


lanarak, ordularının muharebe hazırfüklarını
daha hızlandırdıkları ve özellikle Karadağ'lı...
ların saldırgan bir tutuma girdiği görülünce, 23
Eylül 1912'de, İşkodra'yı takviye etmek üzre,
Elbasan Redif Tümeni'nin ve iki gün sonra da,
Drama, Siros, İştip, Üsküp, Metroviça Tümenle ­
rinin silah altına alınmaları emredildi.

28
Batı Rumeli'deki Arnavutluk Ayaklanması
sebebiyle bütün bu Tümenlerin çağrıya uymaz
ve savsaklar gibi davrandık.lan bu günlerde,
Balkan Devletleri, 30 Eylül 1912'de, Genel se­
fE:rberlik ilan ederek şimdiye kadar gizli olarak
yaptıkları muharebe hazırlıklarını hızlandıra­
rak açıktan açığa savaş hazırlığı yapmaya baş­
ladılar.

1 Ekim 1912'de, Osmanlı Hükümeti de se­


ferberlik ilan etti. Fakat, siyasi değişiklikler
ve karışıklıklar ile hükümet o derece zayıf düş­
müş; halk ise hükümetin otorite zaafından ötü­
rü felakete sürüklendiğinden o kadar habersiz
ve şımarık idi ki, herkes kendi başına buyruk,
tehlikeli bir hava içerisinde idi. Bazı tutumlar­
da hükümete karşı başkaldırmalar bile oluyor­
du.
Örneğin; İpekliler çağrıya katılmak şöyle
dursun, 37 nci Alay'ın seferberlik hazırlıklarını
yapmak üzre garnizonuna dönüşüne silahla kar­
şı koyarak, direndiler. Metroviça - İpek yolunda
perakende yakaladıkları askerleri avlayan Ar­
navutlar türedi. .. "

Aynı kitabın 71 nci sayfasında Sayın Ma­


reşal, Arnavutların haline değinip şöyle devam
etmektedir : "... İpek ve Yakovalılar Tabur
halinde toplanmayıp, subayları kabul etmeyerek
kendi reislerinin idaresinde başıbozuk toplu­
luk halinde hareket ediyorliardı. Pirzren'de ile-

29
ri gelenler ve reisler fahri bölük ve tabur komu­
tanlıklarına getirilmiş iselerse de bu başıbozuk
topluluğun itaatsiz tutumları karşısında bun­
ların da gerçek bir etkiler görülmemiştir.
Debreli1ere gelince; İşkodra'ya gitmeye
karşı geldiler. Verilen silahları almışlarsa da
gürültü patırtı ederek, bu sefer de, köylerin�
savuşmuşlardır.
Metroviça Redif Kıt'ası da, sınıra yakın
olduklarından çoluk çocuklarını düşmana çiğ­
netmemek bahanesiyle bulundukları yerlerde
kalmışlar, Redif ve ikmal eri olarak plandaki
görev yerlerine gitmemişlerdir.
İşkodra ve İpek taraflarında mevcut kuv­
vetlerden birçok Nizamiye birliklerinin Kara­
dağ sınırında devamlı çatışmaya tutulmaları ne­
deniyle seferberlik için garnizonlarına dönme
imkanı kalmamıştır.

Kısacası, Batı Rumeli'de seferberlik engel­


lere uğrayarak yapılan projeler uygulanamaz
bir hale gelmiştir..."
Sayın Mareşal kitabında, Birinci Ferik
(Korgeneral) Zeki Paşa'nın "HATIRATIM" ad­
lı kitabından bir pasaj alarak, kendi anlattıkla­
rını teyid etmiştir. [6] Zeki Paşa kitabında :

[6] Bi rinci Fe rik Zeki (Vardar Ordusu Komuta­


nı) ; Balkan Harbi'ne ait Hatıratım, Askeri
Basımevi, İstanbul, 1337, s. 6.

30
" Ordu ve halk arasında, Makedonya'nın
ve Arnavutluk'un istiklali bir oldu bitti gibi te­
lakki olunduğundan, harbin lüzumsuzluğuna bi­
le inananlar vardı. Bir taraftan ordu seferber­
likle meşgul iken , diğer taraftan Rumeli'deki ta­
burlara karşı direnildiği ; önce silah altına top­
lanmış olan ihtiyat erlerinin sevkleri sırasında
zorla trenlere bindikleri, bir anlamda başkaldır­
ma hali gösterdikleri de oluyordu... " demekte­
dir. Zeki Paşa'nın bu ifadesi, Rumeli'deki ben­
zeri durumların Anadolu'da da olageldiğini gös­
termektedir.

Mareşal Fevzi ÇAKMAK kitabında (say­


fa : 77) , bu konuda şöyle d evam etmektedir :

" ... Anadolu'dan, planlanan 70.000 er gele­


mediği gibi, Batı Rumeli'de Boşnak ve Arnavut­
lardan 100.000 erde çağırıya katılmamıştı. Ka­
tılanlar da daha ilk çarpışmalar başlarken he­
men hemen tümü dağılıp evlerine savuşmuşlar
ve tüm Rumeli savunması oradaki 120.000
Türkün omuzlarına yüklenmişti. Onlar da şöy­
le idi :
Seferberlik ilanından sonra Anadolu'dan
gelebilen bir kaç bin giysisiz c elp eratının da­
hil edilmesiyle Anadolu tarafı er mevcudu
40.000 ni geçmezdi. Buna Rumeli nüfusunun en
çok 80.000 er'ini de eklersek silah altında, yu­
karıda sözü edildiği gibi, 120.000 er'den fazla
değildi."

31
Mirliva (Tuğgeneral) Emin ( KORAL) ,
"Yanya Müdafaası" adlı kitabında, Yanya Kolor­
du' sunun kuvvet durumundan bahsederken, he­
men savaş öncesi günleri aşağıdaki satırlarla
dile getirmektedir :

" ... Yanya Kolordusu'nun esas kuvvetini


teşkil eden Güney Arnavutluk halkı daha top
patlamadan bölük bölük er meydanını terkede ­
rek memleketlerine kaçmışlardı. Bu durum üze­
rine, gerçek Türk evlatlarından oluşan bir kı­
sım kuvvet, Sırp sınırından alınarak Yanya'ya
yola çıkarıldı. Bunların Yanya Müdafaası'na ye­
tişmeleri de ayrı bir dram idi. Bu Türk evlat­
ları, Sırp sınırından itibaren yuruye yuruye,
takatten düşerek, nerede ise bir deri bir kemik
olmuş, tanınmayacak halde Yanyaya vardılar.
Yolda hiçbir kapıdan bir dilim ekmek bile ala­
madan ALLAH'ın bitirdiği otları yiye yiye Yan­
ya'nın imdadına koştular . " [ 7 ]
..

Seferberlik işlerinin genel durumu böyle


olunca, yığınak planlarının da pek tutarlı olma­
yacağı kanısı kendiliğinden ortaya çıkar.

Seferberlik planına göre bağımsız Yanya


Kolordusu'na bağlı Nizamiye ve Redif Birlik­
leri'nden Yanya bölgesi dışında bulunanlar, altı

[7] Mi rliva (Tuğgene ral) Emin (Koral) ; Yanya


Müdafaası, Askeri Basımevi İstanbul, 1927,
,
s. 1.

32
gün içinde seferberliklerini tamamlayacak ve
yedinci günde Kolordu için planlanmış olan yığı­
nak bölgesi Yanya'da, toplanacaklardı. Sefer­
berlik uygulaması burada da düşünüldüğü gibi
gerçekleşemedi. Seferberlik ve yığınak uygula­
ması, başka taraflarda olduğu şekilde, bu kolor­
duda da birbirine karıştı. Nizamiye birliklerin­
deki olumsuz ve karışık durum, Yanya Redif
Tümen birliklerinde daha da vahimdi. Planla­
nan 17 - 18 Ekim günlerinde Redif Taburları­
nın çoğu mevcutlarını 300 er'e çıkaramamışlar­
dı. Yanya'da görev alacak taburlardan hala yol­
da olanlar bile vardı. Redif Tümeni'nin çaresiz
Yanya'da toplanması istenmekte, bir taraftan
da taburlara muharebe görev yerleri bildiril­
mekte idi.

Buna karşılık, Yunan ordusunun yoğun


savaş hazırlıklarının öğrenilmesi üzerine, Kolor­
du Komutanlığı'nca bazı tedbirler alındı. Sefer­
berliğin ilanından on gün önce Delvina'da bulu­
nan 23 ncü Nişancı Taburu Yanya'ya getirildi.
9 Ekim 1912'de, bu tabura ait bir bölük Meço­
va'ya, bir bölük Konduvraki'ye sınır güvenliği
göreviyle gönderildiler.

67 nci Piyade Alayı, 15 Ekim 1912'de, Be­


rat'tan Yanya'ya getirildi. Alay, seferberlik ve
yığınağını burada tamamlayacaktı.

33
68 nci Piyade Alayı, Arnavutluk olayları'­
nı bastırmak amacıyla Harbiye Nezareti'nin
emriyle 5 Ekim 1912 günü, Tiran üzerine gön­
derilmişti. Harp ilanının yakınlaşmış olduğu
kanısıyla Alay yoldan geri çevrildi. Böylece
Yanya'ya dönen Alay Bijan bölgesinde yığınak
durumuna geçirildi. Bir taraftan seferberlik ve
yığınağını tamamlamaya çalışırken öbür taraf­
tan müstahkem mevki'in tahkim ve engelleme
çalışmalarına yardım görevi de aldı.

Bu iki alay, (67 ve 68 nci Alaylar) , Yan­


ya'da bu çalışmalarını yaparlarken birer (Per­
sonel İkmal Deposu) da hazırlayacaklardı.

Yanya Redif Taburu, şimdilik kaydiyle,


Müstahkem Mevki Komutanlığı'mn emrine ve­
rildi.

Yanya Redif Alayı'nın, Margliç, Rilat, Ay­


donat Taburları, 19 Ekim 1912'de, emir gere­
ğince, Beşpınar Bölgesi'ne doğru yola çıkarıl­
dı. Bu birlikler ertesi gün sa.bahleyin Kumçia­
dis Boğazı'na yaklaşmış bulunuyorlardı. Tüme­
nin diğer taburları bu sırada ancak şu mevki­
lerde idiler :

Ergiri Redif Alayı Ergiri Taburu


Fuat Bey Hanında

Delvina Taburu
Mişo Hanında

34
Pirmedi Taburu
Mişo Hanında

Leskovik Taburu
Pista'da

Avlonya Redif Alayı Avlonya Taburu


Kalıbıki Hanının 10 Km. güneyinde

Fiyer, Malakas Taburları


Berat bölgesinde yolda

Tepedelen Taburu
Ka.libaki Hanında

Daha geniş bilgi için (EK-1) Çizelgeye ba­


kınız.)

Türk tarafı, seferberlik ve yığınak uygu­


lamalarının yetersizliği ve geç kalınmışlığı için­
de çırpınırken, 18 Ekim 1912 günü, Yunan Dev­
leti'yle Osmanlı Devleti arasında harbin başla­
dığı haberi geldi [ 8] .

2. Balkan Harbi'nde Ymıan Kuvvetleri

Yunan Kuvvetlerinin de 1912-1913 Balkan


Harbi öncesinde Kuruluş ve Konuşu Aşağıdaki
gibi idi (Özet) : (Konuş-2)

[8) Ge nelkurmay ATASE Başka nlığı ; Balkan Har­


bi (1912-1913 ) , c. III, Ks . 2, Gnkur. Basımevi,
A nkara, 1981, s. 141.

35
Yunan Ordusu Başkomutanlığı
Atina'da

1 nci Piyade Tümeni


Yenişehir (Larisa) , (Tesalya Ordusunda )

2 nci Piyade Tümeni


Atina'da (Tesalya Ordusunda)

3 neli Piyade Tümeni


Misolongi (Tesalya Ordusunda)

4 ncü Piyade Tümeni


Navplion (Epir Ordusunda )

1 nci Efzon Taburu


Korent

2 nei Efzon Taburu


Tırnavo

3 neli Efzon Taburu


Narda

4 neü Efzon Taburu


Tırhala

6 neı Efzon Taburu


Tırnavo

7 nci Efzon Taburu


Narda

36
1 nci Dağ Topçu Taburu
Atina

2 nci Dağ Topçu Taburu


Atina

Ağır Topçu Taburu


Atina

Süvari Tugayı
Yenişehir (Larisa)

2 nci Süvari Alayı


Atina

1 nci İstihkam Alayı


Yenişehir

2 nci istihkam Alayı


Atina

4 ncü Topçu Alayı


Atina

2 nci Dağ Topçu Alayı


Atina

3 ncü Dağ Topçu Alayı


Atina

Yunan ordusu, Megalo İdea (Büyük ülkü) '­


yı gerçekleştirmekle görevlidir. Yunan ordusu,
karada zayıf, denizde kuvvetlidir. Özellikle Türk

37
ordusu karşısında ; en uygun hareket tarzı di­
ğer bir deyimle ana prensip karada savunma,
denizde taarruz kabul edilmiştir. Her iki kuv­
vetin ortaklaşa yapacağı taarruzi bir harekat­
la amaca daha çabuk ulaşılacağı akla gelirse de,
Türkiye'ye karşı böyle bir harekatı başarmak
Yunanistan'ın kudreti dışındadır. Yunan ordu ­
sunun tek başına böyle bir savaşı başarması
mümkün olamayacağına göre, amacının ger­
çekleşmesi için, önce büyük devletlerin garan­
tisini sağlaması, sonra da Balkan devletleriyle
ortak bir harekete girişmesi gerekmektedir. Ni­
tekim bu harp de öyle olmuştur. Bu husus sağ­
landıktan sonra :

Yunan ordusu Makedonya'ya karşı hare­


kata başlayacaktır. Bu harekat, üsküp, Manas­
tır, Selanik illerindeki Türk Kuvvetlerine karşı,
Sırp ve Bulgar ordulariyle ortaklaşa yapılacak­
tır.

Yedi Piyade Tümeni, bir Süvari Tugayı ve


iki Efzon :Müfrezesi toplam 100 bin kişilik bir
kuvvet, Larisa bölgesinde toplanacak ve Ala­
.sonya Ovası'na doğru taarruza geçecektir.

Bu harekatın amacı, Güney Makedonya'­


da Kozana, Serfice. Alasonya bölgelerinde yığı­
nak yapmış olan Türk ordusu birliklerini ez­
mektir.

38
Güçlü Müfrezelerle takviye edilen ve gerek­
li yardımcı birliklerden oluşan bir karışık görev
kuvveti olan yaklaşık 20.000 kişilik bir kuvvet
Narda bölgesinde toplanacaktır. İkinci derecede
bir kuvvet olan bu ordunun görevi :

Narda, Meçova sınırını ve Preveze Körfe­


zi'ni korumak, Epir'deki Türk Kuvvetlerinin
güneye doğru yapacakları harekatı engellemek­
tir.

Yunan ordusu böylece ; biri çok kuvvetli,


diğeri küçük çapta iki kuvvete bölünıni.i;ştür.
Büyük çapta olan "Tesalya ordusu" taarruzi,
küçük çapta olan "Epir ordusu" ise önceleri sa­
vunmada, sonra taarruzi harekatta bulunacak­
tır.

Yunan Donanması'nm görevi ; Anadolu He


Rumeli arasında, Ege Denizi'nde , Türklerin de­
niz ulaşımını engellemektir. Bu maksatla do­
nanma, küçük bir kısmiyle Arnavutluk kıyıla­
rını abluka ederek, Epir ordusu ile işbirliği ya­
pacak ; büyük kısmiyle Çanakkale Boğazı ve
Anadolu kıyıları abluka edilerek, aynı zamanda
Tesalya Ordusu'nun taarruzi harekatını deniz­
den destekleyecektir.

Selanik ele geçirildikten sonra, Yunan or­


dusu, tümü ile, Türk Garp ordusu gerilerine İş­
tip doğrultusunda il:erleyecektir.

39
Gerçek esaslar üzerine oturtulmuş bulunan
bu sefer planı hemen ve aynen uygulanmıştır.
Kuvvet dengesi hesaplarında Yunan Genelkur­
mayı, 1897 Türk-Yunan Harbi'ndeki gibi yanlış­
lığa düşmemiştir. ( Adı geçen Savaş'ta, asıl lrnv­
vet olarak Tesalya'ya 42.000, Epir'e 22.000 kişi­
lik kuvvetler ayırmış ve her iki bölgede de za­
yıf kaldıklarından yenilmişlerdi) .

Yukarıda açıklanan planın yalnız son pa­


ragrafı eksik uygulanmıştır. Yunanlılar Sela­
nik'i aldıktan sonra Bulgar müttefiklerine gü­
venemedikleri için 1, 2, 7 nci Tümenlerini Sela­
nik'te bıra.kmış, ancak kalan kuvvetleriyle Ma­
nastır'a yürümüşlerdir. Bu harpte, Yunanlılar,
yalnız kendi milli amaçları doğrultusunda hare­
ket etmişlerdir. Stratejik kuralları ve anlaşma
esaslarına. göre, Tesalya Ordusu'nun, önce ku­
zeyde, Sırp ve Bulgar ordulariyle çarpışan
Türk Vardar Ordusu gerilerine doğru yürüme­
leri gerekirken, politik bir başarı kazanmak
hırsıyle Selanik'i ele geçirmeyi daha yararlı
görmüşlerdir. [9] . [10]

[9] Genelkurmay ATASE Başkanlığı ; Balkan


Harbi ( 1912-1913 ) , c. III, Ks . 2, s . 114-115.
[ 10] BAYUR, Hikmet ; Türk İnkılap Tarihi c. III,.
,
İstanbul, Maarif Matbaası, s. 2-22.

40
3. Harbin İlam
Balkan Devletleri, ittifaktan aldıkları güç­
ten ve Osmanlı Devleti'nin Türk-İtalyan Harbi
ile de belirgin hale gelen güçsüzlüğünden ya­
rarlanarak, aynı günde ( 30 Eylül 1912) sefer­
berlik ilan ettiler.

Bütün bunlar olurken, Osmanlı Hükümeti,


o kadar gaflet içerisinde idi ld, bu olan biten­
lerden haberdar olmak şöyle dursun, Balkan
Devletleri arasında yapılan ittifak anlaşmaları­
nı bile ancak 5 Ekim 1912'de öğrenebilmişti.
Bütün bunlara ilave olarak, Osmanlı Hüküme­
ti'nce büyük devletlerin Türkiye hakkındaki ni­
yetlerine hala tam bir teşhis konulamamıştı. O
devletler, Osmanlı Devleti'ni oyalar, harp h alin­
de Balkanlarda statükonun değişmeyeceğini sa­
mimiyetten uzak olarak söylerlerken, Balkan
Devletleri, planladıkları hazırlıklarını büyük bir
rahatlıkla tamamlamakta idiler. Nitekim, bü­
yük devletlerin 8 Ekim 1912'de yayınladıkları,
statükonun değişmeyeceği konusundaki dekla­
rasyon gününde, Karadağ Osmanlı Devleti'ne
verdiği bir nota ile hükümetinin harp ilan etti­
ğini bildiriyordu.

Bunu, diğer Balkan Devletleri'nin 13 Ekim


1912 günü, birlikte hazırladıkları ve elçilikleri
aracılığı ile gönderdikleri nota izledi. Osmanlı

41
Devleti'nin egemenliği ile bağdaşmayan istek­
lerle dolu bu nota, Osmanlı Devleti'nin sefer­
berlik emrini geri almasına dair bir maddeyi
dahi içeriyordu.

Diplomasi terbiyesinden yoksun bu nota­


nın yazılış tarzı da, Balkan Devletleri'nin, Os­
manlı Devleti ile savaşmak için kesin kararlı
olduklarını gösteriyordu.

Dört Balkan Devleti'nin bu tutumu, Os­


manlı Devletini İtalya ile barış antlaşmasına
zorladı.

Nihayet durumun nereye sürüklenip geldi­


ğini, bütün politik kapıların kapandığını anla­
yan Osmanlı Hükümeti yetkilileri kaçınılmaz
harbi görüşmek üzere toplantılar yapmaya baş-
ladılar. Arka arkaya yapılan toplantılar sonu­
cunda, 16 Ekim 1912 günü, sınırlarda gittilkçe
artan saldırgan ve tehlikeli gelişmelerin zorla­
masıyla de Bulgaristan ve Sırbistan'a harp ilan
edildi. Bunu, 18 Ekim 1912 günü, Yunanistan'ın
Osmanlı Devleti'ne açıktan savaş ilanı izledi.
işte böylece, 1912-1913 Balkan Harbi'ne sürük­
lenildi. [11]

[11] Genelkurmay ATASE Başkanlığı; Balkan


Harbi (1912-1913) , c. III, Ks. 2, Garp Ordusu,
Yunan Cephesi Harekatı, Genelkurmay Ba­
sımevi, Ankara, 1981, s. 20-26.

42
4. Muharebelerin Başlaması

Yukarıda özet olarak değinilen sebeplerin­


den dolayı Osmanlı Devleti'nin durumunu bir
daha ele geçmez fırsat bilen dört Balkan Devleti
( Bulgaristan, Karadağ, Sırbistan ve Yunanis­
tan ) birbirleriyle yarış edercesine harp hazır­
lıklarını ve planlarını geliştirirlerken, bir taraf­
tan da savaşı başlatmak için bahaneler aramak­
taydılar.

Sonunda, halk hareketlerinin durdurulama­


dığını, taşkınlıkların giderilemiyerek kan dökül­
mesine engel olunamadığını ileri süren BaJ:kan
Devletleri, Osmanlı Devletine verdikleri bir no­
ta ile harbi göze aldıklarını açıkladılar.

Bu nota kapsamını devletin içişlerine ka­


rışma ve milli gururu zedeleme olarak değerlen­
diren Babıali ( Osmanlı Hükümeti) notaya kar­
şılık vermedi. Girişkenliği ( teşebbüsü) ele ala­
rak, 15 Ekim 1912'de, Balkan Devletleri nez­
dindeki elçilerini geriye çağırdı. Sırp, Bulgar
kıtalarının Türk sımrlann:a tecavüze başlama­
ları üzerine Osmanlı ordusunun da karşılık ola­
rak taarruza geçmesine, hükümetçe karar ve­
rildiğini, Başkomutanlığa bildirdi. Başkomutan­
lığın, 16 Ekim 1912 günü saat 07.30'da, Şark ve
Garp ordularına taarruz emrini vermesi üzeri­
ne harp, 16 Ekim 1912 sabahından itibaren baş­
lamış oldu.

43
Bütün bunlar özetlenirse, harbin haşlama­
sı, kronolojik srraya göre, aşağıdaki gibi cere­
yan etti .

8 Ekim 1912 Karadağ harp ilan etti ve sınırı


geçti.
" "
10 Kolaşin Sırp ordusu tarafından
işgal edildi.
" "
15 Bulgaristan, Sırbistan ve Yuna­
nistan harp ilanı kararı aldılar
ve ordularına taarruz etmeleri
emrini verdiler.

" "
16 Osmanlı Devleti, Bulgaristan ve
Sırbistan'la siy asi ilişkilerini
kesti ve harp ilan etti.

" "
16 Yunan çete kolu Velemiş sınır
kara;koluna saldırdı ve kara;kolu

17 Ekim günü el'e geçirdi.


,, "
17 Bulgaristan harp ilan etti.

" "
18 Osmanlı Devleti ile Yunanistan
karşılıklı harp ilanında bulun­
dular.
" ,,
18 Sırp kuvvetleri sınırı tecavüz
etti.

44
Görülüyor ki, Balkan devletleri, genel gö­
rünümüyle baskın denilebilecek bir tarzda, Os­
manlı Devleti'ne saldırmış oluyorlardı. Birinci
Türk Ordusu, Bulgarlara ve Sırplara ; ikinci
Türk Ordusu, Sırp, Karadağ ve Yunanlılara kar­
şı savaşacaktı. İkinci Ordu üzerine -Selanik'i Yu­
nanlılara kaptırmamak için- Bulgarlar da bazı
kuvvetleriyle yürüdüler.

45
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

YUNAN CEPHESİNDEKİ MUHAREBELER


VE TÜRK KUVVETLERİNİN DURUMU

Başlangıçtan beri sunulan bilgilerin ışığın­


da, Balkan Harbi'nin geleceği, diğer bir deyim­
le kaderi, daha haırbin ilanında karanlık görü­
nümü ile ortaya çıkmıştı.

Yalnız sonuç ne olursa olsun, bu savaşta,


Türk evladının kendisine düşen görevi yaptığı­
nı kabul etmek, insanlık iddiasında bulunan her
kişinin vicdan borcudur. Edirne, !şkodra, Yan­
ya Savunmaları bunu ispat etmek için yeterli
örneklerdir.

Kitabın konusu olan Yanya Savunması'nın


hangi şartlar ve nasıl bir ortamda cereyan et­
tiğini değerlendirmek için, harbin ba.'?langıcın­
dan Yarıya Kalesi çevresindeki muharebelere
ve Kale'nin direnişindeki günlere kadar ; özel­
likle Batı Ordusu Harekatı ile 8 nci Kolordu
bölgesinde olan çarpışmalara ve Türkün göz
bebeği illerinden Selanik'in Yunanlıların eline
geçişine kadarki safahata özet olarak, göz at-

46
mak hem faydalı, hem de ibret vericidir. Bu
suretle Yanya Savunm ası'nın büyüklüğü ve an­
lamı daha çok belirecektir.

1. Batı Ordusu Harekatı


Balkan Harbi, bilindiği gibi, Doğu ve Batı
Harekat Alanlarında cereyan etmiştir. (Kro­
ki : 1) Burada, konu gereği olarak yalnız Ba­
tı Harekat Alanı'nda cereyan eden muharebele­
rin kısa bir özetini yapmakla yetinilecektir.

Balkan faciasının batı kesimindeki bölümü


ile Selanik kesimindeki muharebeler özet
olarak açıklandıktan sonra , Yanya savun­
ması'nın nasıl bir ortamda, ne kadar başarılı
bir muharebe olduğu anlaşıla.caktır.

Batı Ordusu (2 nci Türk Ordusu) yığınak


bölgesinde, büyük kısmı ile Koçana-Komanova­
Üsküp-Manastır yörelerinde savunm a yapılacak
gibi tertiplenmişti. 2 nci Ordu'nun diğer kuv­
vetleri, Yunanistan ve Karadağ gibi kesimlerde
bulunuyordu. Mevcutlar, seferberliğin tam ola­
rak yapılamaması ve firarlar nedeniyle % 50' -

nin altındaydı. Buna karşılık Bulgar ordusu ile


işbirliği yapan Sırp ordusu, kuvvet bakımından
hemen hemen yarı misli oranında üstündü.

Bulgar ve Sırp ordularının yaptıkları ilk


günkü taarruzlarını durduran ve onlara ağır
zayiat verdiren Türk ordusu, orduya alınan

4'T
Müslüman olmayanların moral bozucu propa­
gandaları sonucu Redif birliklerinin topluca
firar etmeleri ve haris Arnavut reislerinin
kıtalarıyla birlikte çekip gitmeleri üzerine sa­
vunma hattında meydana gelen gediğin kapa­
tılması olanağı bulamamış, daha gerideki mü­
sait bölgelerde savunmayı sürdürmek için çe­
kilmek zorunda kalmıştır.

Savunmasını, Üsküp, - Köprülü hattında


da sürdüremeyen Batı Ordusu, önce Pilepe'ye
ve kuzeyi hattına, sonra da, Karacaova-Manas­
tır hattına çekilerek muharebeyi sürdürmeye
çalışmıştır.

Çok çetin arazi ve iklim şartları, kuvvet


azlığı ve cephane, malzeme noksanlığının yanı­
sıra iaşe sıkıntısı da çeken 2 nci Türk Ordusu,
arkadan vurmaya çalışan asi Arnavut ç eteleri
ve diğer azınlıkların giriştikleri sabotajlar ne­
deniyle, muharebe ede ede Arnavutluk dağları­
na ve burada da tutun:amayarak kıyı bölgeleri-
ne çekilmek zorunda kalmıştı.

Bu çekHmeden sonra, Türk ordusunun mev­


cudu, kalelerde bulunanlar hariç, 25.000 subay
ve er ile 2.600 hayvana d�5müştü.

Batı ordusunun mevcut bazı subay ve erle­


rinden çoğunun savaşmak istemeyenlerden oluş ·
ması nedeniyle Koma.nova, Üsküp ve Manastır

48
muharebelerinde galip gelmesi, elbette mümkün
olamazdı. Bütün bunlara rağmen yalnız Batı
Cephesi'ndeki muharebeler sırasında, Sırp ve
Bulgar ordularına 65.000'ne yakın zayiat ver­
dirilmişti.

2. 8 nci Kolordu Bölgesindeki Muhare­


beler

Yunanlılar, 16 Ekim 1912 gunu, çoğu eş­


kıya olan küçük kuvvetlerle (80 asker, 300 eş­
kıya kadar bir kuvvetle) sınır karakollarına
taarruza başladılar. Bu saldırılan, gittikçe ar­
tan nizami kuvvetlerin taarruzları izledi. Gün
geçtikçe genel bir taarruz halini aldı. Bu arada,
Yanya Epir Ordusu karargahının da, 18 Ekim
1912 akşamı, Tırnova'ya intikal ettiği öğrenildi.

a. Alasonya Muharebesi (19 Ekim 1912)

Bu muharebe, Türk kuvvetlerinin yenilgisi


ile sonuçlandı. Muharebenin olduğu günlerde,
enteres an ve enteresan olduğu kadar da acı bir
şeye şahit olunm aktadır :

Yunan Tesalya Ordusu Komutanı, tümenle­


rinin taarruzlarını daha yakından izlemek ve
gerekli önlemleri almak amacıyla komuta yeri­
ni Alasonya'nın 6 km. güneyindeki Veleşnik'e
(Velesnikon) yakın bir tepede kurmuştu.

49
Buna karşılık, Mürettep 8 nci Türk Kolor­
dusu Komutanı, göreve başladığı günden beri
yığınak ve muharebe bölgesine gelmemiş , Kolor­
du'nun emir ve komutasını 22 nci Tümen Komu­
tanı'na bırakmıştı.

19 Ekim 1912 tarihli emrinde, karargahı­


nın 19/20 gecesi Kozana'da 20/21 gecesi Serfi­
ce'de, 21/22 gecesi ise Hayatlar'da bulunacağı­
nı, emir ve komutayı da Hayatlar'da yükümle­
neceğini rahatlıkla bildirmişti. Böyle olunca,
başarısızlığın günahı doğal olarak kıtaların ola­
mazdı... [12]

b. Dişkata Muharebesi (19 Ekim 1912)

Alasonya Muharebesi'ni izleyen bu muha­


rebe de yenilgi ile sonuçlandı. Bu muharebe
emir ve komutanının ne hale geldiğini sergile­
meye iyi bir örnektir.

65 nci Alay Komutanı : " ... Keşif kolu ko­


mutaıunm verdiği bilgilerden, düşmanın, Diş­
kata mevzilerini ve kasabayı ele geçirdiği anla­
şılmış, ancak taburun nereye çekildiği hakkında
bir bilgi alınamamıştı... " demekte.

[ 12 ] Genelkurmay ATASE Başkanlığı; Balkan


Harbi ( 1912-1913) c. III, Ks. 2, s. 166-169.
,

50
Tabur Katibi (Hesap görevlisi) 'nin ifade­
sine dayanarak Lojani Jantlarına Karakol Ko­
mutanı : " . . . Efendim, Dişkata teslim oldu, va­
ziyetinizi ona göre alınız ... " şeklinde bir rapor
vermektedir.
65 nci Alay'ın 2 nci Taburu'ndaki Hıristi­
yan erler, Yunanlılar tarafına katılmışlardı.
Alasonyalı Türkler de kıtalarından kaçmışlar­
dı. Bu yüzden bölüklerin mevcutları oldukça
azalmıştı. Ta.bur, savunm asını dört saat kadar
sürdürebilmiş, Yunanlıların bütün kuvvetleriyle
Dişkata doğrultusundaki taarruzları karşısında ,
dağınık bir şekilde çekilmek zorunda kalmıştı .

... Bu çekilmeler sırasında mekkare hayva­


nı ve araba eksikliği yüzünden birliklerin ka­
zan, karavana, çok miktarda yiyecekleri ve eş­
yalarının büyük bir kısmı düşmana terk edil­
mişti. Soroviç Redif Taburlarının erlerinin Üzer­
lerindeki eşyaları yollara attıkları ve bu atma­
larının önlenemediği görülmüş, buna engel olu­
namamıştı. [13]

c. Kırkgeçit (Hayatlar) Muharebesi (22


Ekim 1912)
Kırkgeçit Muharebesi de başarısızlıkla so­
nuçlandı. Türk kuvvetlerinde çekilme hızla de­
vam ediyordu. Bu yenilgi sonucunda Serfice'ye
kadar ricat edildi.

[13] a. g. e. ; s. 168-•171.

51
Lazarat Muharebesi (22 Ekim 1912) 'ndeki
başarısızlık tam bir yenilgi manzarası arz edi­
yordu. Kolordusundan kopmuş, diğer bir deyim­
le kolordusu ile bağlantısını kaybederek adeta
başıboş kalmış müfrezeler, ancak 25 Ekim'de
Soroviç'e ulaşabildiler.

Soroviç'te toplanan birlikler, Garp Ordusu


Komutanlığı'nca verilen emirle 28 Ekim 1912
sabahı, trenle, Karaferye'ye hareket edecek ve
burada Kolorduya katılacaklardı. [ 14]

Buraya kadarki savaşların genel kayıpları


şöyleydi :

8 nci Kolordu ; 500 şehit, 1.000 kadar ya­


ralı vermiş, bölge rediflerinin kaçmaları önle­
nememiş, 21 sahra topunun elden çıkmasıyla
ateş gücü büyük ölçüde yok olmuş, sayısız silah,
cephane ve araç düşman eline geçmişti.

Özet olarak, 8 nci Mürettep Kolordu, daha


ilk çarpışmalarda, muharebe birliği niteliğini
hayli yitirmiş bulunuyordu. [15 1

d. Katerin Muharebesi ( 28 Eldm 191 2 )

Bu muharebede de Türk birlilderi <J'.i�man


karşısında tutunamamış, askerde moral diye

[ 14 ] a. g . e. ; s. 192-196.
[15] a. g. e. ; s. 213.

52
bir şey kalmamış, kolordunun gö�terdiği isti­
kamette (Karaferye'ye doğru ve buna paralel
olarak Karaferye'nin 17 km. kuzeydoğusunda
İnesel istikametinde) çekilmişlerdir. Böylece
Yunanlılar hiçbir engel ile karşılaşmadan rahat­
lıkla en önemli bölgeyi ele geçirmiş oldu.

e. Nalbantköy Muharebesi (29 Ekim


1912)
Garp ( Batı) Ordusu Komutanlığı, Serfice'­
nin düşmesiyle Kozana'nın da yakında elden çı­
kacağını, Yunan Tesalya Ordusu'nun Manastır
doğrultusunda harekata girişeceğini kabul edi­
yordu. Bu takdirde, Kozana bölgesinde Yunan­
lıların kazanacağı başarı Vardar Ordusu'nu da
etkileyecekti.

Bu önemli noktayı göz önünde tutan Garp


Ordusu Komutanlığı, Manastır doğrultusunu
örtmek, Mürettep 8 nci Kolordu'nun sağ (batı)
yanını, Vartlar kuvvetlerinin gerisini korumak
amacıyla, 18 nci Nizamiye Tümeni'ni bu istika­
mette görevlendirdi.

Ne var ki, Garp Ordusu Komutanlığı, as­


lında, kuruluşunda noksan bile bulunan bu tü­
menin bir kısım birliklerini daha alıkoyarak gö­
rev yerine (Soroviç'e) gönderdi.

53
Daha başlangıçta, yenilgiyi kabul eder gibi,
olumsuz tertip ve düzen alış, bozguna neden ol­
muştu. Bu öyle bir yenilgi idi ki, Kozana bölgesi
halkının döküntü er kafileleriyle birlikte göç
edişleri, hele bunların arasında bazı subayların
da görülmesi acı gerçeği iyice gözler önüne ser­
mekteydi. [16]

Evet, çok acı sahnelerle karşılaşılmaktay­


dı. Örneğin, 18 nci Tümen'i takviyeye gelen er­
ler, ellerindeki modası geçmiş tüfekleriyle mu­
harebeye girişemeyeceklerini söyleyerek düzen­
siz bir şekilde çekilmekte olan birliklerin arası­
na katılmışlar, hatta bazıları mekkare (yük)
hayvanlarıyla, Üzerlerindeki yükleri atarak bi­
nip kaçtılar. Bu manzara, emir, komuta ve ita­
atın ne kadar kötü hale geldiğini sergilemek­
teydi.

Garp Ordusu Komutanlığı'nın durumu yan­


lış değerlendirmesinden bu acı sonuçların doğ­
duğu bir gerçekti. Buna başka bir mana verile­
mezdi, olsa olsa düşmanı çok zayıf, korkak gör­
me hatasına da düşülmüştü. Çünkü, son anda
bile bu hata devam etmiş, yukarıda görüldüğü
gibi, görev verilen ve zaten kuruluşunda noksa­
nı bulunan 18 nci Tümen'in bir taburu Manas­
tır' da alıkonulmuştu. Zayıf bir birlik halinde
görev üstlenmiş bulunan bu tümen verilen vazi-

[ 16] a. g. e. ; s. 242-250.

54
feyi yapamayınca, diğer bir deyimle, Soroviç
doğrultusu savunulamayınca, sakıncalı duru­
mun düzeltilmesi için, 6 ncı Kolordu'nun Soro­
viç' e gönderilmesi zorunluğu doğdu.

f. Yenice Muharebesi ( 1-2 Kasım 1912)

Bu muharebe de yenilgi ile sonuçlandı. Ba­


şarısızlıklar zincirine bir halka daha eklenmiş­
ti. Artık bundan sonra, Yunan Ordusu için, Se­
lanik'in teslimine kadar tek bir silah kullanma­
dan amacına ulaşma imkanı doğmuştu.

Yenice Savaşı, bölgedeki Türk kuvvetleri­


nin yitirilen son şansı ve bölge halkının karan­
lıklara gömülen son umuduydu.

Bu sava�ın en acı bir tarafı da, Yunan Or­


dusu Komutanlığı'mn, bu harekat sırasında iş­
lediği hatadan, Mürettep 8 nci Kolordu Komu­
tanlığı'nın beceriksizliği nedeniyle yararlanıla­
maması ve çok değerli bir fırsatın da kaçırıl­
mış olmasıydı.

Artık başarı hayal olmuştur. Hele Kolordu


cephesinde, Yenice'nin daha doğusunda bulu­
nan bölgede cereyan eden Karaazmak (Plati) ,
2 Kasım 1912 Muharebesi de yenilgi ile sonuç­
land1ktan sonra Selanik yolu Yunanlılara iyice
açılmıştı.

55
g. Selil.ııik'iıı Teslimi
Balkan Harbi'nde Mürettep 8 nci Kolordu
nun yaptığı buraya kadarki muharebelerin so­
nuçları özet olarak sunuldu. Bu muharebelerin
en son halkası Selilnik'in Yunanlıların t:line ge­
çişidir.

Batı Cephesi Komutanlığı ve dolayısıyla


kolordu komutanlarıyla tümen komutanları,
birlikleri üzerindeki emir ve komuta güçlerhıi
kaybetmişlerdi. İlk zamanlardaki düzensiz geri
çekilmeler daha sonralan bozgun kelimesinin
bile ifadeden aciz kalacağı hale geliş, yürekler
acısıdır. Ne olduğundan, ne olacağından kimse­
nin haberi olmadığı gibi, acı akıbetin bir an ön­
ce olmasını bekler bir duruma da gelinmiştir.
Ne olacaksa olsun, yeterki bu muharebe bitsin,
sözleri bile ediliyordu. Selanik teslim edilmeye
hazırlanılıyor, ufak tefek direnme fikirlerini or­
taya atanlar da tersleniyor, kısa bir süre sonra
onlar da kadere boyun eğmiş oluyorlardı.

Yunanlılara gelince ; Bulgar ve Sırplar gel­


meden Selanik'e sahiplenme telaşı ve heyecanı
içerisindeydiler. Saatler ve hatta dakikalar on­
larca çok kıymetli idi. Türklere en ufak bir so­
luk aldırmadan dört bir taraftan Selanik'i sa­
rarak ilerliyorlardı. Bir taraftan da görüşmele­
rini sürdürüyor ve Türkleri tehdit ediyor, sı-

56
kıştırıyorlardı. En sonunda her istediklerini ka­
bul ettirdiler. Selanik'te toplanmış olan Türk­
Yunan Temsilcileri, 8 Kasım 1912 günü saat
20.000'de, Selanik'in ve Türk birliklerinin tes­
lim protokolünü imzaladılar. (İmza edenler :
Osmanlı Ordusu Komutanı Hasan Tahsin ; Yu­
nan Prensinin delegeleri, V. Dusmanis ve Jan
Metaksas)

3. Bozgun Hallerinin Nedenleri

Balkan Harbi, acı sonuçlarıyla, Türk Ulu­


sunu öylesine üzmüştür ki, bir türlü zihinler­
den silinememekte, o harpte işlenen hatalar fır­
sat bulundukça, ibret için, nesilden nesile inti­
kal etmektedir.

Sonucu itibariyle "Balkan Bozgunu" deyi­


mini dahi iç sızısı ile kullanan, imparatorluklar
kurmuş bu yüce ulusun evlatları, kendisinden
sonra memleket kaderinde rol oynayacaklara
bunları tekrarlamakla görevini yaptığı kanısın­
dadır.

Buraya kadar bir kısmı yazılan Balkan


Harbi'ne ait muharebelerde, acı mağlubiyetin
nedenleri yeterince belirtilmiş ise de, özet ola­
rak, bir bölümde toplanmasında da fayda mü­
lahaza edilmiştir.

57
Bu mağlubiyetin başlıca sebepleri :

a. Savaş öncesi yapılan siyasi hatalar,.


(1) Politik başarısızlıklar sonucu dün­
yada yalnız kalmak,

(2) Irk, din ve milliyet cereyanlarının


bir gün gelip Osmanlı Devleti'ni de etkileyece­
ğini dikkate alarak hareket tarzını zamanında
düzene koyamamak,

(3) Balkanlardaki azınlıklarla ve özel­


likle Arnavutlarla, ilişkilerde dikkatli bir politi­
ka izlememek,

( 4) Devletlerarası istihbarata layıkıy­


la önem vermemek,

b. Ordunun politikayla uğra.şması, o ka­


dar ki bunun muharebe alanında bile sürdürül­
mesi,

c. Sevk ve idarede hatalar,


(1) Dört Balkan Devleti ile olacak bir
harp halinde uygulanacak 5 numaralı planın
gönderilememesi,

(2) Özellikle 2 nci Ordu'ya Anadolu


yakasından gelecek 71 taburluk önemli bir kuv­
vetin, Yunanistan'ın Ege Denizi'nde duruma
hakim olması nedeniyle, Balkan Yarımadası'na
intikallerinin yapılamaması,

58
( 3 ) Barış zamanı gerekli tatbikatların
yapılmaması,
( 4) Balkan Devletleri savaş hazırlıkla­
rını yaparlarken, aksine Osmanlı Devleti'nin,
en yetişmiş erlerini terhis etmesi, (en iyi eğitim
görmüş (70.000) yetmiş bin er terhis edilmiştir) ,
(5) Harekat planlarının daha barış za­
manında birliklere verilmemesi ve birliklerin
bunlardan habersiz oluşu,
(6) Yığınak bölgelerinde başlangıçtan
itibaren düşmana üstünlük sağlanamaması,
d. Orduda, emir-komuta ilişkileri, disiplin
ve vazife anlayışının zayıflığı,
e. Subaylar arasında, düşman tarafın yap­
tığı "statüko muhafaza edilecek", propaganda­
sına inanılmış olması ve hatta harbin olmaya­
cağına kanmışların bulunması,
f. Savaş gereği çekilen birliklerin mahalli
mürettebatı, duruma güvensizlikleri ve aileleri­
nin başında bulunmak telaşıyla hemen hemen
topluca firar etmeleri,
g. Eğitimleri zaten zayıf olan redif birlik­
lerinin, düşmana karşı direnmemeleri, daha çar­
pışmalar başlamadan mevzilerini terk etmeleri,
bu suretle cephede beklenmedik gediklerin açıl­
ması,
Kısa bir ifade ile, Türk ordusunun, baştan
sona, bir harbe hazır olmayışı.

59
DÖRDüNCü BÖLüM

BALKAN HARBİ'NDE YANYA


SAVUNMASI

Yanya Savunması dendiğinde ilk akla ge­


len, kuşkusuz, Esat Paşa (Korgeneral Esat
BULKAT) dır. Hayatı, askerliğin birçok dal­
larında başarıyla geçmiş bu değerli komutan,
Yanya Savunması'ndaki dirayeti ile düşmanı,
zaman zaman ümitsizliğe düşürmüş ve onlara
harbi kaybedecekleri endişesiyle korkulu rüya­
lar gördürmüştür.

Yanya Savunması, Türk evlatlarının, Esat


Paşa gibi yetenekli ve bilgili komutanların emir
ve komutasında bulundukları zaman, kendileri­
ne düşen görevi muhakkak başarıyla yapacak­
larının gerçek hikayesidir. Diğer bir deyimle de
tarihe geçen destandır.

1. Yanya Müstahkem Mevkiinin Dununu


a. Yanya ili'ııin Askeri Coğrafyası
( 1 ) Yanya'nın Coğrafi Konumu
Yanya, kuzeyden işkodra ili, güneyden Nar­
da Körfezi, doğudan kısmen Manastır ili ve Yu-

60
nan Tesalya toprakları, batıdan Adriyatik De­
nizi ile çevrilmiş, 18.200 km2• genişlikte bir vi­
layet idi. İlin o zamanki nüfusu 650.000, Yanya
Sancağı'nın ( sancak, il ile ilçe arasındaki idari
bölümlere denirdi) 166.691, Yanya şehrinin ise
35.000 kadardı. (Kroki : 2 )

Şehrin, Roma İmparatorluğu'nun gerileme­


si sıralarında, bölgede yaşayan prenslerden Ya­
ni Komninos (1143-1148) tarafından kurulduğu
ve adını prensin adından aldığı söylenir.

İlk olarak Yıldırım Bayezit zamanında


( 1389-1402 ) , barış yoluyla Türk idaresine geç­
miş ise de, sonradan elden çıkmıştır. Osmanlı
İmparatorluğu topraklarına kesin olarak katılı­
şı, H,01 yılında Sultan II nci Murat tarafından
sağlanmıştır.

Coğrafi yapısı itibariyle bölge, enteresan


ve ilgi çekicidir. Pindus Sıradağları, kuzeyden
güneye doğru il sınırlan içinde uzanır ve doğu
sınırını da belirtir.

Bundan ayn olarak , Nemriçka (2674 m . ) ,


İzmolika (2840 m . ) , Oliçka (2120 m. ) , Miçkel
(1950 m . ) , Ksirevon (1739 m. ) ... gibi genellikle
ormanlarla kaplı dağları ve bunların arasında
uzanan ovaları, vadileriyle bu topraklar Balkan
Yarımada.sı'nın kendine has en önemli bir yeri­
ni teşkil eder.

61
Semen, Viyosa , Narda nehirleri ile Loros,
Vuve (Mavropotamo) , Kalamas, Bisterişa çay­
larının vadileri, aynı zamanda bölgenin ana­
yollarının doğrultularını da çizerler. Anayollar,
genellikle kıyıya paralel Kuzey-Güney doğrul­
tusunda uzanırlar. Bölgedeki muharebe alanla­
rını birbirilerine bağladıkları için bu yolların
önemleri daha da artmaktadır. O tarihte mev­
cut yolların en önemlisi Yanya-Manastır şosesi
idi.

(2) Yanya Şehri'nin Stmtejik Önemi

Pindus sıradağlarının batısında, Yunan v�


Adriyatik denizlerinin kıyıları boyunca uzanan
bölgenin ana yaklaşma doğrultuları Yanya şeh­
rinin içinden geçmektedir. Bu sebeple, Yunan­
lılara karşı Epir'i savunmakla görevlendirilen
bir ordunun harekat ve lojistik üssü olmaya
uygun nitelikte bulunan Yanya şehrinin strate­
jik değeri büyüktü. Bu özellik, bölgede harekat
yapacak birlikler için, güneyden kuzeye doğru
gelişen taarruzi bir harekatta bölgenin kilit
noktası olduğundan, Yanya'nın önemi çok bü­
yüktür.

Yanya Şehri, Pindus sıradağlarının batı­


sında, deniz yüzeyinden 502 metre yükseklikte,
dağlarla çevrili bir yaylanın ortasında olmakla

62
ve adını taşıyan "Yanya Gölü" batı kıyısın­
da bulunmakla da kolay savunulacak bir doğa­
ya sahipti. (Kroki : 2)

Bütün bunlardan anlaşılan ; bölgenin ele


geçirilmesi için yapılacak bir taarruzun başarı­
sı, ancak direnecek Yarıya Şehri'nin düşürülme··
siyle mümkün olabileceği idi. İşte tüm bu de­
ğerlendirmeler, Yanya'nın geçilemez bir engel
halinde bulundurulması fikrini oluşturdu ve ona
göre Yarıya kale durumuna getirildi.

b. Seferberliğin İlanında Yaııya Müstah­


kem Mevkiiııin Durumu
1908'de, İkinci Meşrutiyet'in ilanından son­
ra, ikinci kez göreve çağırılan Alman Generali
Von Der Goltz, Yanya'nın tahkimi ile ilgili
"Yanya'nın Tahkim Projesi"ni hazırladığında
ana fikir olarak :

"Epir'in Savunması, Yanya'nın elde bulun­


masına bağlıdır. Bunun için de şehrin müstah­
kem bir ordugah haline getirilmesi gereklidir... "
demiştir.

Tahkimata esas olan son tahkim projesini


yapma görevi, Kurmay Yarbay Ahmet Tevfik
başkanlığında bir tahkim komisyonuna verildi ve
bu komisyon Yanya'ya gönderildi. Bu komisyon,
General Von Der Goltz'un koyduğu esasların
ışığında çalışmalarını sürdürdü. Topçuluk ve

63
tahkimat kurallarında kaydedilen ilerlemeler de
göz önüne alınarak tahkimat hattı belirlendi ; ba­
tarya mevzileri, avcı çukurları, irtibat hendek­
leri ile kışlalar ve araç, gereç depolarının, yer­
leri tespit edildi.

Buna göre, savunma düzeni dört bölge ha­


linde oluşturuldu : Birinci bölgede ; 9 santimet­
relik üç batarya ve bir piyade alayı, İkinci böl­
gede, 9 santimetrelik dört batarya ve bir piya­
de alayı, Üçüncü bölgede ; 9 santimetrelik iki,
12 santimetrelik bir, 15 santimetrelik kısa iki
batarya ve bir piyade ·alayı, Dördüncü bölgede ;
adaya yerleştirilen 9 santimetrelik ikişer toplıı
iki batarya ile üç piyade taburu, dördüncü böl­
geye tahsis edilen piyade alayının 4 neli Taburu
bulunacaktı.

Müstahkem mevkiin piyade kuvveti ; dört


piyade alayından kurulu bir tümenden olu,<ıu­
yordu. Asıl savunma hattı 36 kilometrelik bir
uzunlukta idi. Bu hattın, çoğunlukla kapalı ve
engebeli araziden geçmesi nedeniyle alaylar bü­
tün kuvvetiyle savunma hattına ta11sis edilmiş­
lerdi. Eğer bu kuvvetin altında bir kuvvet ile
savunma zorunluğu doğarsa, bu takdirde, 40
kadar makineli tüfek tahsis edilerek ateş gücüy­
le bu noksanlık giderilecekti.

64
Tahkimatın inşasına 1910 yılı Mayıs ayı
içinde başlanmasına rağmen, 2 Ekim 1912 gü­
nüne kadar geçen iki buçuk yıla yakın süre için­
de neyazık ki savunmaya yeterli bir tahkimat
yapılamamıştı.
Seferberlik ilan edildiği gün Müstahkem
Mevkiin genel görünüşü şöyleydi : (Kroki : 3)
I nci Bölge' de : Altışar toplu üç batarya
mevziinin ince beton döşemeleri, şevleri, 20'şer
er'lik mahfuz mahaller, 120 metre kadar geride
taştan bir cephanelik, her batarya için gizlilik
düşünülmeden birer gereç barakası, bölge için
epeyce geride, taştan bir cephanelik yapılmıştı.
Bölge ile şehir arasındaki ulaşım, kısmen Ma­
nastır-Yanya şosesi ve kısmen ,şoseden batarya­
lara bağlanan basit yollarla sağlanıyordu. Yal­
ruz, topçu erleri düşünülerek, 36 metreküp su
alabilen bir sarnıç yapılmıştı. Bataryadaki mer­
miliklerin, barutların ve erlere ait yapıların
Üzerleri açıktı. Tahkimat olarak, bölgenin yal­
nız kuzey kesiminde ve çökerek ateş edilebile­
cek derinlikte avcı hendekleri hazırlanabilmişti.
II nci Bölge ( Sadoviça) da : Altışar toplu
dört mantelli batarya, beton döşeme ve şevleri,
iki batarya için er sığınağı , Sadoviça Köyü'nün
batısında ve bataryalardan 500-800 metre geri­
de bir bölge cephaneliği, 36 metreküplük birer
sarnıç yapılmıştı. Bölgeyi şehre bağlayan yollar
arabaların işlemesine elverişli değildi. Bu bölge­
de piyade için hiçbir tahkimat yapılmamıştı.

65
III ncü Bölge (Pristera) da : Biri dört top­
lu 12 santimetrelik batarya, öteki altı toplu
Mantelli batarya için iki mevzi ve birer cepha­
nelik yapılmış, ortak cephanelik yapımından
vazgeçilmişti. Topların irtibat hendekleri, avcı
hendekleri gibi tamamlayıcı düzenlerin hiçbiri
yapılmamıştı. Gruptaki bütün tesisler Çuka Te­
pe'sine karşı açıktı. 12 santimetrelik batarya
mevzii ise tümüyle düşman tarafından yan ate­
§ine alınacak durumda idi.

Bijan Grubunda, biri altı toplu mantelli,


ikisi kısa namlulu 15 santimetrelik oniki topluk
üç batarya mevzii, bunların 30-40 metre gerisin­
de birer cephanelik, 35 metreküplük birer sar­
nıç yapılmıştı. 20 kişilik karakol binası bitirile­
memişti (Karakol binası daha sonra tamamlan­
mış bölge hastahanesi olarak kuHanılmak iste­
nilmişti) . Bölge cephaneliği yoktu. Bölge yolla­
rı da ötekiler gibi arabaların işlemesine elverişli
değildi. Piyade savunma mevzileri de yapılma­
mıştı. Bölgeye tahsis edilen 90 santimetrelik
ışıldak için mevzi seçilememişti.

IV ncü Bölge ( Gastriçe) de : Dörder top­


lu üç dağ bataryası için yalnız top mevzileri ve
bazı çukurlar kazılmış, iki de cephanelik yapıl­
mıştı. Diğer hususlar öteki bölgelerdeki gibiydi.

Ada ve Perama mevzilerinde, seferberliğin


ilanından sonra tamamlanması kaydıyla hiçbir
iş yapılmamıştı.

66
Bumda çok önemli bir durum belirtmek ge­
rekir ; Tahkim Projesi'nin araziye tatbiki sıra­
sında, tahkim komisyonunun sütreler gerisin­
den atış yapılmasını esas kabul ederek tespit
ettiği top mevzileri, İstihkam inşaat Komisyo­
nu tarafından değiştirildi. Bu cins topların an­
cak açık mevziden ve görerek atış yapabilecek­
leri dfrşüncesiyle önceden seçilen sütre gerisin­
deki mevziler terkedildi. Böylece, bütün batar­
yaların mevzileri amaca uygun olmaktan uzak,
göstermelik durumuna girmişti.

Miçkel bölgesinde yapılması gereken blok­


havz (bir çeşit korugan) ın temelleri atılmamış­
tı. Bir miktar tel örgü gönderilmiş, ancak bun­
ların nerede kullanılacağı planlanmamıştı.

Seferberliğin ilanından sonra Müstahkem


Mevki'de biraz daha gelişme oldu. Şöyle ki ; 30
Ağustos 1912 günü, Müstahkem Mevki Komu­
tanlığı görevini devralan Kurmay Yarbay Ve­
hip (BüLKAT) [ 17] , Müstahkem Mevki'in is-
tenen görevi yapma niteliğinden uzak olduğu­
nu görerek, ilk günden, yorulmak bHmez bir
gayretle çalışmaya koyuldu. 31 Ekim 1912 gü­
nü, Garp Ordusu Komutanı karargahı ile bir­
likte, Yanya'ya geldiğinde Müstahkem Mevkiin

[ 17] Vehip Bey (Paşa) , 1911'de Yanya Müstahkem


Mevkii Komutanlığına atanmıştır. Esat Pa­
şa'nm kardeşidir.

67
durumunu gözden geçirili. Garp Ordusu Komu­
tanlığı Kurmay Başkanı olan Yarbay Fevzi (Ma­
reşal Fevzi ÇAKTu1AK) bazı noksanları görerek
takviyesi gerektiğini söyledi. Böylece, yeniden
bir savunma düzeni oluştu ve yeni planlamaya
göre çevre, altı bölgeye bölündü. Bu tarihte
Müstahkem Mevki Karargahı Ka çka'da idi.

Ne var ki, dar zamanda çok ayrıntılı ve ağır


tahkim işlerini başaracak sayıda insan mevcut
değildi. Bunun zorunlu sonucu 23 ncü Nizamiye
Tümeni'nin 68 nci Piyade Alayı'ndan, Ekim or­
talarına doğru da Yanya'ya gelen Aydonat Re­
dif Taburu'ndan faydalanıldı. Arazi taşlık ve
kayalıktı, bu sebeble tahkimat zorlukla yürü­
yor, bir türlü gelişemiyordu. Bunun için bazı
yerlerde çeşitli önlemlere başvuruluyordu. Özel­
likle, topçu mevzilerinin önlerine kum torbaları,
uzaktan taşınabilen topraklarla doldurulmuş fı­
çı, sepet, sandık... gibi malzemeden faydalanıla­
rak sütreler yapılıyor, siperlere derinlik sağla­
nıyordu. Hatta bazı bataryalarda yalnız erlere
sığmak yapılabilmiş, cephanelik yapımından
vazgeçilmişti. Avcı hendekleri yerine ön taraf­
lara çalı çırpıdan bir perde, 60-70 santimetre
yüksekliğinde kuru taş duvarlar yapılmıştı. Tel
örgü engeli de, kazık çakılamadığından, bir çe­
şit ayakoltası gibi oluşturulmuştu.

68
Muhabere şebekesi de bir problem olmuştu.
En son anda gelen araç ve gereçlerin tarifna­
meleri Türkçe olmadığından başlangıçta gelişi­
güzel yapılmış, sonradan zamanla düzeltilmişti.
Telgraf merkezi Müstahkem Mevki Karargahı'n
da kurulmuştu. Bu merkez aracılığı ile uzun sü­
re dış merkezlerle bağlantı sağlanabildi. Ada
başta olmak üzere birkaç yere de telefon bağ­
lantısı yapıldı. Telli bağlantı dışında birkaç te­
peye pırıldaklar kondu. Ova bölgesini geceleyin
aydınlatma amacıyla Pristera'ya bir ışıldak
mevzilendirildi. Birkaç ışıldak daha istenmişse
de, Harbiye Nezareti (Savunma Bakanlığı) mev­
cudu olmadığından gönderilemiyeceği cevabını
verince Pristera'daki ışıldak buradan alınarak
daha önemli görülen Gasteriça.'ya nakledildi.

Ne var ki bütün bu çalışmalar, Müstahkem


Mevkiin durumu, ne şekil ve nitelikte yapıldığı,
bölgenin Yunanlı halkı tarafından, Yunan Or­
dusu Komutanlığı'na günü gününe bildirilmiş
idi. Daha da garibi, gerekli telefonları, kablo
ve diğer muhabere araçlarını getirip teslim eden
şahıs bir Yunan casusuydu.

Bunun da ötesinde hem acı, hem de iç sız­


latıcı bir olay da, Müstahkem Mevkiin 'l'ahkim
Projesi'ni hazırlayan kurulun içinde bulunan
yüksek rütbeli bir Alman'ın 200.000 drahmi kar­
şılığında Tahkim Planı'nı Yunan Ataşemiliteri
Frans'a sattığının, sonradan anlaşılmasıdır (Bu

69
husus, Korgeneral Esat BÜLKAT' a Atina'da
bulunduğu sırada bizzat Ataşemiliter Frans ta­
rafından açıklanmıştır) [ 18] .

2. Yanya'mn Savunması, Yanya Çevre­


sinde ve Kalesi'nde Muharebeler

Yarıya Müstahkem Mevkii'nin görevi, bir


sınır kalesi olarak, şöyle sıralanıyordu :

- Yunan ordusuna karşı, Türk ordusu­


nun yığınağını örtmek,

- Muharebe araç ve gereçlerini sağlamak


suretiyle seferberliği çabuklaştırmak,

- Seferberlik hazırlıklarında gecikmeden


doğacak mahzurları önlemek,

- Seyyar ordunun harekatını destekle­


mek,

- Ordunun yenilmesi halinde, Kale'nin sı­


nırları içinde, barınmasını ve toparlanmasını
s ağlamak,

- Parça parça geri çekilecek kuvvetleri


birleştirmek ve takviye etmek suretiyle o kuv­
vetlere yeniden savaşabilecek kudreti kazandır­
mak,

[ 18] Genelkurmay ATASE Başkanlığı A rşivi ; No .


1/216, s. 249.

70
- Toparlanan birliklerin karşı taarruza
geçmesini desteklemek ve kaybedilmiş arazi ke­
simlerini geri almalarına yardımcı olmak.

a. Kale Muharebeleri Öncesinde Yanya


Çevresinde Verilen Muharebeler

Yanya çevresinde Türkler bu hazırlıkları


yaparlarken, Yunanlıların Epir Ordusu birlikle�
ri, 19 Ekim 1912 sabahı, hazırlık mevzilerini iş­
gal etmek üzere yürüyüş halindeydiler. Epir
Ordusu Komutanı, bu kez, sınırı aşma emrini de
vermiş bulunuyordu. 7 nci Efzun Taburu, topçu
ve makineli tüfek ateşleri desteğinde Narda
Köprüsü'nü geçerek bölgenin uygun kesimlerin­
de mevzilendi. Diğer Yunan birlikleri, bunların
himayesinde köprüyü geçmeye başladılar.

Narda Nehri kıyısındaki zayıf Türk sınır


karakolları, fazla bir direnme göstermeden geri
çekildiler. Türk topçusu, tesir mesafesi içine
giren Yunan yürüyüş kollarını ateş altına alın­
ca, o zamana kadar yürüyüş düzeninde ilerle­
mekte olan düşman birlikleri kuzeye doğru açıl­
maya başladılar. Karşılıklı topçu ateşleri karan­
lık basıncaya kadar devam etti.

Saat 18.00'de Yunan birlikleri ele geçirdik­


leri arazi kesimlerine muharebe ileri karakol­
larını yerleştirdiler.

71
23 neli Nizamiye Tümen Komutanı, 19/20
Ekim gecesi, taarruzlarını yinel�yeceklerini dü­
şünerek Redif Taburları dahil bazı kuvvetleri
tehlikeli bulduğu yerlere kaydırarak bazı dü­
zenlemeler yaptı ve önlemler aldı. Kolordu Ko­
mutanlığı da, Tümeni zor duruma düşürecek
düşman saldırılarından korumak için bazı yer­
lere kuvvetler sevketti.

Yunan birliklerinin sınırı geçişini öğrenen


Loros'un güneyindeki Yunan asıllı ova köylü­
leri, bunu fırsat bilerek, ayaklandılar. Bu ayak­
lanma, Yanya - Loros yolunun iki tarafındaki
köylere de yayıldı. Bunun üzerine, bölgedeki
Türk karakolları ile bu Rumlar arasında da.
çarpışmalar başladı. Ayaklanan Yunan ta...
raftan köylülerin saldırılarını düşman topçusu
da desteklemeye başladı. Rum çeteleri de ayak­
lananlarla birlik olunca sınırdaki erler arazi­
nin batı yamaçlarına çekilmek zorunda kaldı­
lar. Durumu yakından izleyen Kolordu Komu­
tanlığı, yayınladığı bir emirle, düşman duru­
mu hakkında bilgi verdikten sonra, gerekli ön­
lemleri ve birlik1erin yeni görevlerini bildirdi.
Kolordu birlikleri geceyi hazırlık yapmakla ge­
çirdiler. Yunanlıların durumunda yeni bir ge­
lişme tespit edilemedi.

Yalnız, Yun·an Epir Ordusu'nun Narda


doğusundaki öteki birlikleri de geceleyin hazır­
lıklarını bitirerek, 20 Ekim 1912 sabahı, saldı-

72
rıya geçtiler. Fakat, bu saldırıları, Türk topçu
ateşiyle panik derecesinde bozguna uğratıldığ1
gibi, bir gün önce taarruza uğrayan Türk Sınır
Karakollarının 30 er'lik küçük bir kuvvetiyle
karşılaşan Yunan kuvvetleri, geri çekilmek zo­
runda da bırakıldı.

O gün ve gece sükunetle geçti. Ertesi gün


h ava sisli ve yağmurlu olduğundan Yunan bir­
liklerinin harekatı Türk gözetleme yerlerinden
ancak öğleden sonra görüldü. Yunan birlikleri
bulundukları yerlerde yoğun bir tahkim faali­
yeti içerisindeydiler.

Türk Ordusu Komutanı, verdiği 20 Ekim


1912 tarihli telgraf emriyle, birliklerin görevle ­

rini ve düşmanın yeni durumunu ve Ko1ordu


Karargahı'nın o akşam Mişo Hanı'na intikal
edeceğini bildiriyordu.

Epir bölgesinde, Yunanlıların, çetelerle kar­


ma halinde, her yönden harekata giriştikleri
öğrenildi. Özellikle, PreV'eze'nin durumu çok
kritik idi. Preveze - Loros arasındaki bölge tü­
müyle Yunan çetelerinin kontroluna girmişti.
Bu durum üzerine Kolordu Komutam, Preveze
Mevki ve Kale Komutanı Kolağam (Kıdemli
Yüzbaı:;ı) Asaf'a : " ... Preveze'nin çevresini sa­
ran eşkıyaya karşı, kuvvete ihtiyaç duyuldu­
ğu kabul edilmekte ise de, gelmesi beklenen
müstahfızlardan (en yaşlı kimselerden oluşan

73
kuvvetlerden) başka, Nizamiye Tümeninden
tek er'in dahi ayrılın.asına olanak yoktur. Bu
nedenle, emrinizdeki Nizamiye Taburu ve katı...
lacak Müstahfız Taburları ile son nefesinize
kadar savununuz . . . " emrini verdi. Bu emrin ve­
rilmesinden kısa bir süre sonra Preveze ile
Kolordu arasındaki fiili bağlantı kesildi.

23 neli ve Redif tümenleri bölgesinde kar­


şılıklı taarruzlar devam ediyor, arazi kesimleri
ve karakollar iki taraf arasında el değiştiriyor­
du.

Yunan Başkomutanl'ığı, beklenmedik bir


di renişle karşılaşınca, bölgedeki kuvvetlerini
artırmak için, tüm imkanları kullanma önlem­
l'f'rini almaya yöneldi. Bu arada, Yarıya çevre­
sindeki diğer Hıristiyan köylülerin de başkal­
dırmak üzre oldukları öğrenildi. Kolordunun
zayıf durumundan yararlanan çeteler bu ke­
simlere sızmış, köylüleri kışkırtmakta ve des­
teklemekteydiler. Bu çeteler yerli halka, Yu­
nan üstünlüğünü ve yenilmezliğini kabul et­
tirmek için, insanlıık dışı saldırılarda bulunu...
yorlar, yangınlar, öldürme ve kaçırma eylem­
leri ile gözdağı veriyorlardı. Güvensizlik art­
tıkça askeri depoların ve cephaneliklerin nöbet­
çileri gittikçe artırıldı. Buralara erler tertip
ettikçe, bu hal, muharip er mevcudu aleyhine
oluyordu.

74
(1) Komçiadis Muharebesi

22 Ekim 1912 sabahı, Yunan Epir Ordusu


Karargahı'nda tereddüt hüküm sürmektedir
Çünkü, bir gün önce Türk birliklerinin sert di­
reniş ve güçlü topçu ateşleri altında birçolr
önemli mevzilerini tahkim etme imkanını bile
bulamamışlardı.

Yunanlıların en güvendikleri Efzun Tabur­


ları karşılaştıkları Türk Redif birlikleri ile bi­
le başa çıkamamışlardı. Topçu desteğinden
mahrum bu Türk birliklerini, her türlü desteğe
sahip ve takviye alınış olarak yaptıkları saldı­
rılarıyla zor duruma düşürmüşler fakat, sonun­
da püskürtülmüşlerdi.

Aynı şekilde, diğer kanattaki Türk Niza­


miye Taburları da üstün Yunan kuvvetleri kar­
şısında sıkıntılı ve bunalımlı durumlara düş­
müşlerdi. Fakat, Komutan'ın karargahıyle mu..
harebenin önemli bölgesi Komçiadis'e gelmesi,
birlikleri moral bakımından güçlendirdi. Bu
suretle, Türklerin inatla savunmaları Yunan­
lıları çok yıprattı ve taarruzları kırıldı. Sonun­
da, Yunanlılar, geri çekilmek zorunda kaldı­
lar. Burada da, kahraman Türk evlatları, top­
çu desteğinden m ahrum olarak bu başarıya
ulaşmışlardı. Buna karşıfak, Yunanlıların,, top­
çu ve makineli tüfek desteği çok yüksek dere­
cede idi.

75
Bu muharebeler sonunda varılan sonuç,
düşmanla karşılıklı kuvvet dengesi kurulduğu
merkezindedir. Düşmanın, Türk subay ve erle­
ri üzerinde bıraktığı izlenim sonucıu Türk Kuv­
vetlerinde korkusuzluk ve çarpışma azmi ve
şevki hakim olmuştur.

Komutanlarca verilen ortak karar, bulu­


nulan mevzilerde savunmaya devam ve fırsat
buldukça taarruz]arla düşmanı yıpratmaktır.
Komutanlar, cesaretle karar verme havası içe­
risindedirler, yağmur, çamur düşünmeden mev..ı
ziden mevziye koşmaktadırlar, erlere, her an
yanlarında oldukları izlenimi vermektedirler.

23 Ekim 1912 sabahı başlayan Türk taar­


ruzu, inatla savunan ve her çareye başvuran
Yunanlıları mevzilerinde tutunamaz hale sok­
tu. Nihayet, saat 14.30 - 15.00 sıralarında en
önemli arazi kesimlerini terk ile geri çekilme­
ye başladılar. Yunan kuvvetleri o hale gel­
mişlerdi ki, Yunan müfrezesi komutanı, birlik­
leriyle bağlantısını kaybetmişti. Kaçışmakta
olan Efzun taburu erleri ile karmakarışık çe­
kilen diğer birliklerin erlerinden bir kısmı, 15
nci Yunan Alay Komutanı'nın aldığı önlemler­
le zor durdurulabildi. Komçiadis Köyü'nü ve
karakolunu işgal etmiş Redif Taburları, Çuka
tepeleri üzerinde tutunabilen Yunan birlikleri­
nin yanma kadar sokulmuş olarak geceyi ge­
çirdiler.

76
Komçiadis Muharebesi'nde Rediflerin sağ­
ladıkları başarı, Yanya Kolordusu Karargahı'n­
da daha güçlü bir atılım heyecanı ve umut ya­
ratmıştı. Bu çarpışmalarda pek etkili görev
yapmamış olan 23 ncü Tümen'e, taarruz için
hazırlık yapılması emri verildi.

Harekat sırasında, Nizamiye ve Redif T ü­


men Komutanlarına yardımcı olmak üzre, Kol­
ordu kurmaylarından ikiSıi Tümen karargahla­
rında görevlendirildi. Kolordu Kurmay Başka­
m Binbaşı Fuat ( General Ali Fuat CEBESOY) ;
23 ncü Tümen'e, Kolordu Kurmay Başkan Yar­
dımcısı Yüzbaşı Kemal ( General Kemalettin
SAMİ) de Redif Tümeni'ne gönderildiler. Asıl
birlik komutan ve karargah subaylarının yeter..ı
sizlik ve kayıtsızlıklarından doğan aksaklıkları
gidermek için bu iki kurmay çok çırpındılar,
yapılacak taarruz için mümkün olanı yaptılar.

(2) Gribova. Muharebesi

Saat 18.50 sıralarında Gribova sırtların­


da çarpışmalar başladı. Uzaklaşan tüfek ses­
lerinden Gribova tepelerinin ele geçirildiği sanı­
lıyordu. Gerçekten de Gribova sırtlan kolay­
ca ele geçirilmiş, nizamiye birlikleri düşmanı
geriye püskürterek ilerlemişlerdi. Bu haber,
komutanlık karargahında sevinç ve umut yarat-

77
mıştı. Kolordu ve Tümen Komutanları, Saat
20.00'ye doğ·ru, Loros kışlasına gelerek hareka­
tı buradan izlemişlerdir.
24 Ekim sabahı, için de piyade ve topçu
takviyesi için gen�kli emirleri verdiler.

Fakat ne oldu ise bundan sonra oldu.


Kolordu Kurmay Başkanı, ortada hiçbir zorun­
luk yok iken, ihtiyatlara da taarruz emri ver­
miş ve karargaha dönmüştü. lhtiyat taburları
sı.rtlara tırmanırken, bundan habersiz, taarruz
etmekte olan ilerideki Türk birlikleri geriden
kuşatıldıklarını zannettiler. Düşman diye, taar­
ruza katılan ihtiyat birliklerine ateşlerini yö­
relttiler. İşte gece muharebesinin en sakıncalı
bir sahnesi oluşmuştu. Sabaha kadar süren bu
çatışma, bütün çabalara rağmen, önlenemedi.
Allah'tan Yunanlılar bunun farkında olamadı...
lar. Zaten onları Türk korkusu sarmıştı. On­
ların da büyük komuta karargahları çekilmeleri
emrini verınişti. Sonuç Türk�er için acı oldu.
Karmaşaya dönüşen, dis.iplinden ve emir komu­
tadan yoksun hale gelen Türk birlikleri kazanıl­
mış bu savaşı kaybettiler.

Bu muharebede her iki tarafın kayıpları :

Türklerin ; 2 subay, 120 er şehit ; 5 subay,


120 er yaralı,

78
Yunanlıların ise ; 1 subay, 3 er ölü ; 2 su­
bay, 38 er yaralı, oldu.
Türklerin bu zayiatının çok oluşunda ge­
ceki olayın büyük etkisinin olduğu kuşkusuzdu.

Emir ve komuta aksaklığ1, alakalı alakasız


kişilerin muharebenin cereyanına müdahaleleri,
emirlerin -özellikle gece muharebelerinde- en
küçük ayrmtılarma kadar verilmesi gerekirken
gelişigüzel ve noksan verilmesi , son basarna·
ğma erişilmiş bir başarının elden kaçırılmasma
ve savaşın Yunanlılar lehine dönüşmesine sebep
o�du.

( 3) Yanya Kolordusu'nun Geri Çekilme­


si ve Yunan Epir Ordusu'nun neri Harekatı

Gribova Muharebesi'nin sonucu Kolordu'


nun bundan sonraki kararına büyük etki yaptı.
Taarruz fikri, tedbirli ve çekingen bir tutuma
dönüştü. Zaman kazanmak ve toparlanmak için
geri çekilme düşüncesi hakim oldu.

Yanya Kolordusu'mm geri çekilmesi gelişi­


güzel bir geri çekilme olarak anlaşılmamalıdır.
Burada, emir ve komutada, üzerinde dikkatle
durulmasını gerektiren hususlar vardır. Bu
nedenle konu böyle bir başlık altında sunulmuş­
tur.

79
Gribova Muharebesi her ne kadar yenilgi ile
sonuçlanmışsa da , Türk kuvvetlerinde çöküntü
oluşmuştur denilemez. 24 Ekim 1912 günü saat
14.30 sıralarında Gribova sırtlarında hala mev­
zilerini koruyan Türk kuvvet grupları vardı.
67 nci Piyade Alayı.'nın 1 nci Tabur Komutanı :
" . . . Asker tümüyle geri çekildi. Burada 8 _, 10
kişi ile kaldım, emirlerinizi bekliyorum . . . ' ' diye
rapor göndermişti.

Yunan birlikleri, yendikleri Türk kuvvet­


lerinin korkusunu bir türlü Üzerlerinden ata­
mıyorlardı. O kadar ki, boşaltılmış Türk mev­
zilerine yaklaşmaya korkuyorlardı. Ancak saat
15.00 den sonra yaklaşma hazırl!ıklarına başla­
dılar.

Kolordu Karargahı, bundan sonraki hare­


kat için henüz bir emir vermemişti. Ancak
24/25 Ekim tarihli ve 7 No. lu kolordu emri
saat 18.15'te yayınlandı. Kolordu Komutanlı(:ı
bu emrinde, geri çekilmenin istekle ve üst ko­
mutanlığın verdiği önemli bir görevi yerine ge­
tirmek maksadıyla yapıldığı anlatıldıktan son­
ra ; " . . . Daha çok başa.rı sağlayacak böyle bir
görevi kabul ettim . . . " demekte, ayrıca : " . . .
Emirlerime tamamiyle uyacağımzı bildiğim içi n
icra edeceğim hareketten son derece eminim.
Bunun için yarın kolordu . . . hattını işgal ede­
Ctktir . . . " denilmektedir.

80
Kolordu Komutanı paniğe dönüşmeyi ön­
lemek için, soğukkanlı ve güvence verıcı bir
ifade kullanmaktadır. Halbuki, gerçekte, Garp
Ordusu Komutanlığı'ndan çekilme değil taarruz
için yeni bir görev alınmıştı. Fakat, gerek Ni­
zamiye Tümeni'nin gerekse Redif Tümeni'nin
mevcutlarının çok düşük oluşu, ikmal erlerinin
ötedenberi bilinen durumları, sahra topçusunun
hareket kaabiliyetinin olanak dışı bulunuşu, dağ
topçusunun yokluğu . . . gibi nedenlerle stratejik
değeri takdir edilen hareketlerin bile şimdilik
yapılamayacağı. . . cevabı verilmiş ve kolordu"'
nun kararı bildirilmişti.

Nitekim, Kofordu Komutanı, sonraları du­


rumu yakınlarına anlatırken " . . . En güvendi­
ğim Nizamiye Tümeni'nin düzensiz çekilişini,
halkın ve Yanya'daki birliklerin gözünden sak­
lamaya çalışarak, kolordunun, yukarıda adı
geçen emre göre hareket ettiğini, çekilişin bu
nedenle Yanya'ya doğru yapıldığını göstermiş­
tim ... " diyerek gerçeği açıklamıştır. [ 19]
Burada dikkati çeken husus, Ordu Komu­
t:mlığ·ı, Kolordu Komutanlığı'ndan, Kolordunun
durumundan habersizmiş gibi kudreti üstünde
görevler istemektedir. Halbuki Kolordu, kendi
gücü orantısında elinden geleni yapmaya çırpın-

[ 1 9] Genelkurmay ATASE Başkanlığı; Balkan


Harbi (1912-1913) c. III. Ks. 2, s. 423-424 .

81
maktadır. Doğal o�arak, tüm iyi niyetlere rağ­
men, yukarıdaki bölümlerde sözü edilen neden­
lerle, başarısızlıklar birbirini izleyecıektir.

Bu son gelişmeler, Yunan Karargahı'nı şa­


şırtmaktadır. Türkleri takipten çekinmektedir­
ler, durumu bir türlü kavrayamamaktadırlar.
Epir Ordusu Komutanı, "Beklenmedik bir olay' '
olarak nitelendirmekte, bir tuzak mıdır ? diye
Türk birliklerini izlemeye cesaret edememekte�
dir. Ezelden beri içlerine Türk korkusu sinmiş
olan Yunanlılar, her yerde hala Türklerin bu­
lunduğunu sanarak ilerleyememektedirler. Evet,
Yunanlılar, gerçekle ilişkisi olmayan bir korku
içindeydiler. Halbuki Türkler, daha geceleyin
bölgeden tamamiyle uzaklaı:ımış bulunuyorlar­
dı.

Bu psikolojik hava, ister istemez o yanlış


uygulanan taktikler sonucunda verilen savaş­
lar başarısızlıklarla sonuçlanmakta, savunulan
mevziler ve eldeki topraklar parça parça düş­
man eline geçmektedir.

Bu arada, bir anlamda Yanya Müstahkem


Mevkii'nin ileri sürülmüş mevzii olarak kabul
edilen Preveze de 3 Kasım 1912 günü saat 09.00'
dan itibaren, Yunan egemenliği altına girdi.
810 kişiden oluşan savunucular, harp gemileri­
ne bindirilerek, Lefke'ye götürüldüler. Bunu,
Beşpınar (6/7 Kasım 1912) , Konduvraki ve

82
Drisko Muharebeleri (10-11 Aralık 1912) , Aya
Saranda (7-11 Aralık 1912) , Pista (11-12 Aralık
1912) gibi başarısızlıkla sonuçlanan muharebe­
ler izledi. Bundan sonra, Türk Kuvvetlerinin
Yanya Kalesi'nde toplanmasıyla Kale'nin sa­
vunması safhası başladı. Bu suretle Yanya çev­
resindeki muharebeler dönemi kapanmış olu­
yordu.
Yanya Müstahkem Mevkii, Türk yığınağını
örtmek, seferberliğin tamamlanmasını emniye­
te almak ve kolaylaştırmak, seyyar ordunun
harekatını desteklemek görevlerini, gücü ora­
nında yapabilmiş, ordunun yenilmesiyle şim­
di sıra Kale sınırları içinde savunmaya gel­
mişti.

Doğal olarak, her savunmanın sonunda


başarılı bir taarruz ile sonuca ulaşıldığı takdir­
de görev yapılmış olacağına göre, böyle bir
görevi de yerine getirmek Yanya Müstahkem
Mevki kahramanları için bir amaçtı.

b. Yanya Kalesi Muharebeleri

Yanya Kalesi Muharebeleri ve bu muhare­


belerdeki Türk askerinin kahramanlığı, Bal­
kan Harbi'nin hiç beklenmedik bir yenilgi ile
sonuçlanması sebebiyle büyük bir olasılıkla, ta..ı
rihin karanlık sayfalarında adeta unutulup git-

83
miştir. Halbuki, o1uşumu itibariyle, Yanya Mü­
dafaası hemen hemen Plevne Müdafaası'nın di­
ğer bir örneği gibidir denilebilir.
Genel harekat bakımından, Yarıya Kale­
si'nin savunmasına kadar olan safha ile Plevne
Şehri savunmasına kadar olan safha birçok ba­
k;mdan birbirine benzemektedir. Emir komuta
kargaşalığı, sevk ve idare aksaklıkları ve düzen­
sizliği, muhabere noksanlığ·ı ve birbiriyle ilişkisi
oLan diğer çeşitli bağlantısızlıklar . . . burada da
aynen olmuştur.
Hele Selanik'in Yunanlıların eline geçişine
kadarki muharebeler, Tuna Nehri'nin Ruslar
tarafından aşılmasından, Plevne kapılarına da­
yanmalarındaki muharebelerin adeta bir benze­
ri gibidir.
Kader bakımından da a.şağı yukarı aynıdır
sanki. Şu farkla, Yanya Kalesi çevresinde Plev­
ne'deki gibi köklü ve yeterli bir tahkimat oluş­
turulamamıştır ve bir de Yanya Kalesi bir hu..
ruç (çıkış) harekatı sonucu teslim olmamış ; sa­
vunma, çekilebilen kuvvetlerden artakalan kuv­
vetlerin teslimi suretiyle son bulmuştur. Sonuç
ne olursa olsun, Yanya Savunması ve Esat Pa­
şa'nın ba�arısı da, övgüye değer niteliktedir.

(1) Birinci Yanya Muharebesi


Pista'dan çekilen Yanya Kolordusu birlik­
l1::·ri, Kolordu Komutam'nın şifahi verdiği çekil-

84
me emrine göre Müstahkem Mevki çevresinde,
önceden belirtilmiş yerlerde toplanmışlardı.
13/14 Aralık 1912 gecesi, Müstahkem Mevki
Komutanlığınca, bölgenin komutanlarının ala­
cakları düzeni belirten emir verildi. Kolordu
birlikleri tü mi.i.yl e Müstahkem Mevki çevre sa­
vunmasına dağıtılmıştı. İ leri karakollar kendi
bölgeleri içindeki önemli yolları ve arazi kesinı­
lErini devamlı gözaltında tutacaklar, aralıksız
keşifte bulunacaklar, düşmanın küçük taarruz­
hıxını defedeceklerdi. Topçu da karşı taarruz
gruplarının harekatını destekleyecek gibi mev­
zilenecek, önemli istikametleri ateş altına ala­
caktı.

Bu emi rl e r
14 Aralık 1912 günü uygula...
,

maya başlandığında, Yunan birliklerinin de kar ­

şı tertiplenmeleri tamamladığı öğrenildi.

Nihayet, beklenen Yunan taarruzu başladı.


Türk kuvvetlerinden birine Yunanlıların yaptığı
saldırıda 70 kişilik Türk karakol birliğinden
40 er şehit oldu. Diğer taraflardan da Yanya
Kolordu Karargahı'na pek iç açıcı raporlar gel­
miyordu.

Bunun üzerine birlik komutanları, Müs­


tahkem Mevki karargahında toplandılar. Du­
rum tartışmasından sonra düşmanın eline geçen
ve Müstahkem M:evkii tehdit eden mevkilerin
geri alınması i çin taarruza karar verildi.

85
( a) Manulasa Muharebesi
Tarihe Manulasa Muharebesi olarak geçen
bu düşman üzerine atılış, 15 A ralık 1912 sabahı
erkenden başladı . Geçmiş günlerdeki çarpış­
malarda moral çöküntüsüne uğramış askeri,
düşman üzerine atılmaya yöneltmek pek de ko­
lay olmadı. Her ne kadar ilerleniyorsa da, sayı­
ca azlık ve kendine güvensizlik harekatın geliş­
mesinde etkili oluyordu. Askeri gayrete getir­
mek için komutanla r ellerinden geleni yapıyor­
lardı. Örneğin, 21 nci Tümen Komutam Tuğ-'
general Cavit, erlerin moralini yüks eltmek için,
taarruzu geliştirmek amacıyla, kılıcını çekmiş,
ileri atılmıştı. Muharebe alanında adeta kükrü­
yordu : "ASKER, BAKINIZ ŞU KORKAK
DÜŞMANIN KURŞUNU BANA DOKUNUYOR
MU ? ALLAH AŞKINA SİZ DE KALKIN,
KORKMAYIN, HÜCUM EDİN . . " diye haykı­
.

rıyordu. Bu kahramanca atılış, hemen etkisini


göstermiş, duraklamış olan hücum yenilenmiş­
ti. Ne varki, bu kahraman Türk Komutanı, as­
kerinin başında, hedefe doğru yıldırım gibi ko­
şarken, kalbine isabet eden bir kurşunla Hak­
kın rahmetine kavuştu. Tümen Komutanı şe­
hit olunca, Müstahkem Mevki Kurmay Başka­
n . komutayı ele aldı.

Askerler, komutanlarım kaybetmişlerdi


ama artık taarruz hızını almıştı. Kahraman Türk
evlatları, büyük kayıplarının hıncı ile daha da

86
coşkulu olarak düşman üzerine atılıyorlardı.

Aslanlar gibi muharebe ediyorlardı. Nitekim

akşama do ğru, düşmanın elindeki sırtlan ele

geçirdiler ve Yunanlıları çok zor duruma sok­

tl.Iar.

Türk askeri, şanına yakışır şekilde vazife­

sini yapıyordu ; ama saatler geçtikçe de azalı­

yordu. Yunanlılar ise aksine, durmadan takvi­

ye almakta, kuvvetlerini tazelemekteydiler. Ni­

tekim, 21 nci Tümen, karanlık basıncaya kadar

süren bu çarpışmalarda birçok yaralı ve şehit

vermişti. Akşam üzeri, Tümen'e komuta etmek­

te olan Müstahkem Mevki Kurmay Başkanı da

yaralanarak savaş alanından ayrılmış olanlar

a rasındaydı.

Birliklerin maddi ve manevi gücü hayli

zayıflamıştı. Bu hal akşam karanlığından ya­

rarlanılarak, istemeye istemeye, tekrar eski

mevzilerine çekilmelerine sebep oldu.

Manulasa Muharebesi'nde' 21 nci Tümen

Komutanı dahil, Türk birlikleri ; 60 şehit, 150


:kadar yaralı verdi. Yunanlıların kayıpları ise ;

33 ölü, 325 yaralı olup, yaralıların sekizi su­


baydı.

87
(b) Lüze� Muharebesi
15 Aralık 1912 günü fecirle başlayan bu
muharebe 25 Aralık 1912 tarihine kadar ara­
lıksız denilebilecek gibi çet;n çarpışmalarla geç­
ti. Bu savaşta, bir önceki muharebenin olumlu
e tkisiyle de, özellikle Niw miye birlikleri, çok
başarılıydılar ; adeta harbin kaderini değiştire­
cek gibi döğüştüler. Ne yazık ki, sava ş ö:�.�esin­
den başlayan aksaklıklar, emir ve kcmuta, ast
ve üst ilişkileri ve eğitim. n oksanl,ğı kendini gös"'
teriyor, beklenmedik anlarda herşcyi akyhe
döndürüyor, tüm çabalar boşa gidiyor, dökiilen
kanlarla hiçde orantılı olmayan bir sonuca sü­
rükleniliyordu.

Burada dikkati çeken gerçek, Türk komu­


tan ve erlerinin canlarını vermekten asla kaçın­
machklarıdır. Vazifeyi namus bilen büyük Türk
Ulusunun asil evlatları, görev sorumluluğıı id­
raki içerisinde olduklarındandır ki, el!lerinden
geleni fazlasıyla yapmışlardır. Fakat, gereken
harp sanatını barışta öğrenmenin, savaşa ha­
zırhldı bulunmanın ihmali, muharebe alanında
kendini göstermiş , zafer sevinçleri yok yere
ıstıraba dönüşmüş ve boş yere çok kan dökül­
mesine sebep olmuştur.

Buna karşılık köklü bir ulus ve yüzyıllar


boyunca zafer tacını taşımış bir ordu duşun
yine de izleri görülmektedir. En zayıf durum-

88
larda dahi biraz olsun iyi bir sevk ve idare ile
bir karış vatan toprağı düşmana çok pahalıya
mal edilmektedir ve bu savaşta da aynı durum
görülmektedir.

Tarihin bu savaş günlerine ait sayfaları


çevrilirken, küçük Türk birliklerinin bile, her
türlü imkan ve silah desteğine sahip Yunan
kuvvetlerini nasıl püskürttükterini, kendilerin­
den çok üstün düşman kuvvetlerini zor durum­
lar� soktuklarını görmek mümkündür. Örne��in,
15 Aralık 1912 günü saat 16.00'da, Lüzeç mev­
zilerine, çok üstün insan ve ateş gücüyle saldı­
ran Yunan kuvvetleri, 57 nci Türk Piyade Ala­
yı'nın 3 ncü Taburu'nun giriştiği karşı taarruz
karşısında çok zer duruma düşmüştü ve Yunan­
lılarda moral diye bir şey kalmam1ştı. Durum
böyle iken, ne yazık ki eğitim denilen şeyden
yoksun denilecek kadar zay:f bulunan Redif
Taburlarının hiç gereği yok iken geri çekilme­
leri, Yunanlıların çökmüş olan morallerinin tek­
rar düzelmesine neden oldu ve kendilerini to­
parlamalarına fırsat verdi. Devamlı takviye
alan ve gittikçe artan Yunan kuvvetleri karşı­
sında yalnız kalan Türk taburu çekilmek zorun­
da kaldı. Çekildi ama Yunan kuvvetl�rini de
akşama kadar sürdürdüğü muharebede hayli
hırpaladı. [20]

[20] a. g. e.; s. 536-537.

89
16 Aralık 1912 günü, çok çetin çarpışma­
larla geçti. Bu çarpışmalar gece de sabaha ka­
dar devam etti. Bu geceki muharebede 67 ve
69 ncu Piyade alaylarının taburları giriştikleri
taarruzlarla Yunanlıların saldırılarını durdur­
dukları gibi, en önemliİ. arazi kesimini elinde
bulunduran Yunan müfrezesini de kuşatır ha­
le geldiler. Bundan başka, diğer Yunan kuv­
vetleri de başarısız kaldılar ve bu arada Yunan
Müfreze Komutanı yaralandı ve 10 ncu Efzun
Taburu Komutam O'nun görevini üstlendi. Yu­
nanhlar ne kadar saldırdılarsa da tüm kuvvetle­
ri püskürtüldü, sabaha karşı muharebe alanın­
dan dağılmış olarak geri çekildiler. Bu muha­
rebenin sonunda Yunan birliklerinden 1 nci Gi­
rit Taburu, muharebe gücünü kaybettiğinden,
başka birlikle değiştirildi.
Yanya Cephesi'nde kanlı çarpışmalar tüm
çevreye yayılmıştı. Saat 15.00'e geldiğinde Yu­
nan birliklerinde çözülmeler başladı. Yunan ko­
mutanları şaşırmış durumdaydılar. O kadar ki,
dağ bataryaları geri çekilmekte olan kendi bir­
liklerini düşman sanarak ateş altına aldılar.
Çarpışmaların en kritik döneminde 3 ncü Yu­
nan Alayı Komutanı görevini 1 nci Tabur Ko­
mutanı'na bırakarak savaş alanından kaçtı.
Yunan mevzilerine yerleşen Türk 21 nci Tümen
birlikleri, çok yorgun olduklarından, gerekli ol..ı
duğu halde, Yunan birliklerini takip edemediler.

90
Bu takip edememe, düşmana, toparlanma olana­
ğı sağladı. Kendine çeki düzen veren Yunan
birlikleri, diğer taze kuvvetlerin de katılmasıyla
Türklerin bu yorgunluğundan faydalandılar ve
karşı taarruza geçtiler. Türk birlikleri, iste­
meyerek eski mevzilerine çekilmek zorunda kal­
dılar. Buna rağmen, ufak da olsa, yer yer başa­
rılı savaşlar vermekteydiler. Örneğin, Zagor
bölgesindeki Yüzbaşı Bekir (Grebeneli ) Seyyar
Müfrezesi bugün iki köyü işgal etıniş bulunu··
,
yordu.

17 Aralık günü, bütün cephe boyunca yo­


ğun sis olduğundan, iki taraf da piyade har e ­
katı yapmadı, gün karşılıklı topçu ateşleriyle
geçti.

Dört günden beri süregelen muharebelere


rağmen, taraflar kesin bir sonuca ulaşamamış­
lardı. Yanya Kolordusu ve Müstahkem Mevki
Komutanları kendi aralarında bir toplantı ya­
parak, Yanya'nın kurtulabilmesinin ancıak ya_
pılacak bir taarruza bağlı olduğu kararında bir­
leştiler. Böylece 18 Aralık harekatı başladı. Bu­
gün de başarılı geçti denilebilıirse de düşmanı
takip gücü olmadığından eski mevzilerde ka"'
lındı.

18 Aralık gününün önemli bir olayı, iki


Yunan uçağının muharebe bölgesi üzerinde uçu­
şu ve ova bölgesine üç bomba atmalarıdır.

91
Türk komutanlarını düşündüren diğer bir
husus da, dolaylı veya doğrudan doğruya çar­
pışmalarda etkili olan Rum çetecileriydi. Garp
Ordusu Komutanlığı, çeteler üzerine Nizami­
ye birlikleri göndermeyi öngörmekte fakat
kuvvet tertip etmeyip bunu Yanya Kolordusu'
nun yapmasını istemektedir. Yanya Kolordusu
Komutanlığı zaten yetersiz miktarda olan bu
birliklerinden kuvvet ayıramamakta, mütema­
diyen ordudan yardım istemektedir. En so­
nunda, Vardar Ordusu'na bağlı kalmak şartiyle
13 neli Tümen bölgeye gönderildi.

19 Aralık 1912 günkü harekat, Türk taar­


ruzlarıyla başladı. 19 ncu Tümen , bugünkü
taarruzun yükünü üzerine almıştı. Çarp1şmalar
geç saatlere kadar devam etti. İki günlük mu­
harebelerde tümenin zayiatı, mevcudunun üçte
biri oranında olmuştu. Yalnız son gün, 2 yüz­
başı, 4 üsteğmen, 244 er şehit, 300'e yakın ya­
ralı verilmişti.

Bugünkü muharebede, 2 nci Mürettep Tü .


men de, karşısındaki düşmanın güçlüğüne ve
yoğun ateşlerine rağmen tepelere tırmandı. Fa..
kat, Yunan1'ıların elindeki en önemli arazi ke­
simini ele geçirmek için hayli zayiat da verdi.
Hele 63 ncü Alay Komutanı Binbaşı Şevki, Yu­
nan mevzilerinin kilit noktası olan Aya İlya Te­
pesi'ni ele geçirmek için birliğinin önünde örnek
bir cesaretle ileriye atılmıştı.

92
Heyecanları volkan haline gelmiş erler, yal­
çın yamaçlara doğru dalgalar halinde saldırdı­
lar. Ne varki, buraları her ne pahasına olursa
olsun elden çıkarmama önlemleri almış düşman
karşısında, o kadar can kaybına rağmen, ba­
şarılı olamadılar. Olamadılar ama, Yunanlıların
da kollarını kanatlarını kırdılar, taarruz cesa­
retlerini iyice kaybettirdiler.

Özellikle bugünkü muharebe, Yunan birlikle­


rinde genel bir telaş ve korku yarattı. Epir
Ordm:u Komutanı, bu durumu Milli Savunma
Bakanı na bildirerek, Türklerle mutlaka ateşkes
yapılması teklifine bulundu. [21]

Muharebeler böyle cereyan ederken, doğal


olarak, Yanya Türk Kuvvetlerine, Yunan Milli
Savunması'nın yaptığı gibi, takviyeler gön­
derilmesi gerekiyordu. Üst makamdan isteklerde
bulunuluyordu. Her ne kadar ilk zamanlarda az
veya çok Yanya'ya kuvvet ve malzeme yardı­
mı yapılmışsa da son günlerde hiçbir şey gel­
miyordu.

Garp Ordusu Komutanlığı, Esat Paşa'nın


komutasındaki Yanya Kolordusu'nun bölgesin­
deki başarılarını kesin sonuca doğru olumlu bir
yaklaşma olarak kabul ediyordu. 23 Aralık
1912 günü alınan bir teLgrafta : "Yanya çevre-

[21] Genelkurmay ATASE Başkanlığı Arşivi ; No.


5/8538, Kls . 689, Dos . H-6 , Fih. 1-20, 21-23.

93
sinde başarıyla gelişen muharebenin yakında
bir kat'i neticeye ulaştırılması gayret ve hiz­
metinizden önemle beklenmektedir. . . " denilerek,
yalnız bu umut ve kanaat açıklanıyordu.

Köklü bir ölçüde takviye ve destek olma­


dan kolordudan istenen ve beklenen sonucun
sağlanamayacağı aşikardı. Bu tür yazılar, Ko­
lordu Komutanı'nın gayretini artıracağına ak­
sine üzülmesine sebep oluyordu.

Nitekim, Esat Paşa ; ' ' . . . Esas emelim ve


bütün gayretim düşmanı bir an önce sınırımı­
zın dışına atmaktır. Bu konuda, yol gösterme
ve teşviklere ihtiyacım yoktur... " demekten ken...
disini alamamaktadır. Kolordu Komutanı, ken­
di yağıyla kavrulmaktan başka çare olmadığı
bilinci içerisinde görevini yapmaya çalışmakta­
dır ve emirlerini vermektedir.

25 Aralık günü de, yapılan taarruzda, Yu­


nanfalar takviye birlikleri almalarına rağmen
hayli sarsıldılar. Savaşmalarından, güvensıiz­
lik ve umutsuzluğun kafalarında iyice yer aldığı
anlaşılıyordu. Bu durumdan yararlanmak için,
G arp Ordusu Komutanlığı'nın, Yanya Kolordu­
su'na yardımcı kuvvetler göndermesi zamanı
henüz geçmiş sayılmazdı. Kolordu Komutanı,
bu maksatla, insan, silah ve m ühimmat istek­
lerinde bulunmaya adeta yakararak devam edi­
yordu. Ancak, bütün bu istekler olumsuz cevap­
larla bir türlü yerine gelmiyordu.

94
Yunanlılar, Meçova bölgesinde, uğradıkları
yenilgiler ile iyi'Ce şaşkın bir hale gelmişlerdi.
Durumu yerinde incelemek üzere Fransız Askeri
Kurulu Başkanı Genera1 Edu ve aynı kuruldan
Albay Bornto Meçova'ya gönderildiler.

25 Aralık 1912 günü de, başta 2 nci Yunan


Tümeni olmak üzere, bütün düşman kuvvetleri­
nin çözülmeleri devam etti. Mürettep 2 nci
Türk Tümeni birliklerinin küçük çapta yaptık­
ları gösteriş taarruzları bile Yunan birlikleri­
nin çöküntüsünü sürdürmeye yeterli oldu. Düş­
man, dağılan ve kaçan kuvvetlerini toplamanın
telaşı içerisindeydi. Önemli arazi kesimleri de­
vamlı olarak Türk kuvvetlerinin eline geçmek­
teydi.

Epir Ordusu Komutanlığı, birliklerinin tak­


viyesi için büyük çabalar harcamaktaydı. So­
nunda Yunanlılar, parça parça gelen kuvvetler­
le kısa sürede kuvvet dengesini, Yanya Kolor­
dusu aleyhine sağlamaya muvaffak oldu. Bun­
dan başka, yurt içinden de önemli miktarda
piyade kuvveti gelmeye devam ediyordu.

Bütün bunlara rağmen, Türklere yönelti­


len saldırılar başarısız kalıyor, ellerindeki bazı
arazi kesimleri Türk birlikleri tarafından zapt­
ediliyordu. Örneğin, Zagor'daki Seyyar Müf­
reze Komutanı Yüzbaşı Bekir, iki köyü ele
geçirmiş ; 67 nci Piyade Alayı 3 ncü Tabur Ko-

95
mutanı Yüzbaşı Ahmet, bölgesindeki dengeyi
fıağladıktan başka Yunanlıların elindeki bir kö ...
yü de işgal etmişti.

Fakat gerçek oydu ki, bütün bu çarpışma­


lar Yanya Kolordusu'nun içinde bulunduğu kri­
tik durumu düzeltmede istenen yararı sağla­
yamayan yü�eysel ve geçici atılımlardı. Türk
kuvvetleri her gün biraz daha erimekte, buna
karşılık Yunan kuvvetleri devamlı aldıkları
takviye ve yardımlarla güçlenmekteydi. Bu hu­
sus, her vefıile ile Garp Ordusu Komutanlığı'na
Esat Paşa tarafından yansıtılıyor, kuvvet gön­
derilmesi, ilgi gösterilmesi için adeta tekrar
tekrar yalvarıp yakarılıyordu. Çekinmeden du­
rumun vahametini anlatmaya çalışmak eorum··
lu bir komutanın görevi olduğu bilincıi içerisin­
de, Kolordu Komutanı ; yaptıklarını, yapacak­
larını, zayiatını, m evcut gücünü , düşmanın ni­
yet ve maksatlarını, kısa sürelerle Garp Ordusu
Komutanlığı'na bildirmekte, her seferinde yar­
dım isteğini tekrarlamaktaydı.

Ne yazık ki, bütün dilek ve teklifler, Garp


Ordusu Kamutanlığı'nca verilen cevaplarda bcş­
lukta kalıyordu. Yardım ve kuvvet geleceğine,
tersine Yanya Kolordusu'ndan bir kısım kuvvet-

96
lere daha başka görevler de yüklenmekte, Ko­
lordunun istekleri dışında emir ve talimatlar ve­
rilmekteydi.

Sabır ve tahammül sınırlarını aşan üst ka­


rargahın bu tutumu karşısında Yanya Kolordu
Komutanı yine de askeri terbiye ve nezaket çer­
çevesinin dışına çıkmamakta, soğukkanlılıkla
cevaplar vermekte ;

" . . . Her gün çok sayıda şehit ve yaralı


verilmektedir ve buna rağmen her türlü olanak­
la ra ve kaynaklara sahip düşmanla yineı de
kahramanca muharebeye devam edilecektir. . . "
diye yazılar yazmaktaydı.

Zaman Türk kuvvetlerinin zararın:a geçi -


yordu. Yunanlılar bir taraftan tedhişe başvu­
rurlarken, diğer taraftan da Türklerin elindeki
köylere haberciLer göndererek teslim olmaları­
m ir:tiyorlardı. Bu arada, Yunan taraftarı Ar­
navut militanların kışkırtmalarıyla Türk birlik­
lerindeki Arnavut İkmal ve Redif erleri manga,
hatta bölükler halinde kaçmaya başlam1 şlardı.
Örneğin Yarıya Redif Taburu'nun çoğunluğu
silahlariyle kaçmış, 2.033 mevcuttan çok azı ta ­
burda kalmıştı.

Bugünlerde bir Arnavut Beyi ile Türk Ko­


m utanı arasında geçen konuşma i lginçtir :

97
Türk Komutanı'nın : "Biz, askeri namu­
sumuzu, siz de vatanınızı kurtaracaksınız . . . "
demesi üzerine Arnavut Beyi : "Avrupa bi­
,
zim sınırlarımızı temin etmiştir ve bizim döke­
cek fazla kanımız yoktur . . . " cevabını vermiştir.

Bu nankörlüğün açık bir ifadesidir. Yüz­


yıllar boyu Türk evlatlarının ne amaçla ve ki­
min için kanlarını akıttıkları adeta. cevapsız kal­
maktadır.

Artık bu günlerde Yanya Kalesi ; muhare­


be kayıpları, besinsizlik, ağır hayat şartları,
araç ve gereç noksanlıığı ile bunalmış durum­
dadır. Devamlı firarlarla da hayli zayıf düşmüş­
tür. Kalenin savunmasında ancak 22.000 kadar
er kalmıştır.

Garp Ordusu'nun durumu da pek iç açıcı


değildi. O da, her taraftan düşmanla kuşatılmış,
lojistik imkanlardan yoksun bir durumdaydı.
Her haliyle geleceği acı, bir yıpranma savaşı
içinde bulunuyordu.

Sonuç olarak Birinci Yanya Muharebesi


için ; genel görünüşü ile başarılı, feragat ve fe­
dakarlık örnekleriyle dolu fakat, olumlu so­
nuca ulaşılamadan dökülen kanlar dönemidir,
demek doğru olur. [22]

[ 22] Genelkurmay ATASE Başkanlığı ; Balkan


Harbi, (1912-1913) , c. III. Ks. 2, s. 562-573.

98
( 2) İkinci Yanya Muharebesi (20-23
Ocak 1913)

25 Aralık gününe kadar Yanya Müstahkem


Mevki çevresinde yapılan muharebelerde Yu­
nanlılar bir kazanç sağlayamamışlardı. Buna
karşılık Birinci Yanya Muharebesi başlığı altın­
da toplanan savaşları, kesin sonuçlu olmamak­
I::ı beraber, Yanya Kolordusu'nun kazandığının
kabul edilmesi normal bir değerlendirmedir.

Görüldü ki, Birinci Yarıya Muharebesi adı


altında cereyan eden muharebelerde Yunan Epir
Ordusu çok kritik durumlara d üşmüştür. An­
cak bu muharebeler sonunda Yunanlılar, bu
yenilgilerden ve hırpalanmalardan çok etkilen­
mişlerse de niyetlerinden vazgeçmemişlerdir.
Tutumlarından, silah bırakma yoluna gitmeyip,
tersine, yedikleri darbelerin öcünü almak, her
ne pahasına olursa olsun Yanya'yı ele geçirmek
azminde oldukları anlaşılıyordu.

Nitekim, bu amaçlarına erişmek ıçın, her


türlü fedakarlığı göze aldıkları ve hazırlıklarda
bulundukları haberleri geliyordu.

Yunan kuvvetlerinin, 26 Aralık 1912'den


20 Ocak 1913 tarihine kadarki süreı içinde tak..ı
viye edilmeleri ve hazırlıkları sürerken, bugün­
lerde, Türk tarafı pek bir şey yapıyor sayıla­
mazdı. Ancak elindeki kısır olanaklarla faaliyet
gösteriyor ve bazı önlemler almaya çalışıyordu.

99
Halbuki, Birinci Yanya Muharebesi sonra­
sı durum Türkler için oldukça müsaitti. Yunan­
lılarda moral diye bir şey kalmamıştı. Birlik­
lerindeki yılgınlık görüntüsü açık bir şekilde se­
zi liyordu.

Şöyle ki, Epir Ordusu Komutanlığı, geri


bölgelerde bulunan küçük, büyük bütün kuvvet­
lerini cepheye gönderirken, genellikle Batı ke­
simine tertip edilen birlikler gerilere kaçıyor­
lardı. Buna mukabil Yunan Komutanlığı, Türk
taarruzlarının eski şiddet ve etkisini kaybetti­
ğini fark etmiş, ona göre harekete geçmişti. Fa­
kat, Yunan birliklerinin sarsılmışlığı, örneğin,
2 nci Tümenlerinin bulunduğu cephedeki kritik
durumu düzrJtmeye bir türlü muvaffak oluna..ı
mıyordu.

Buna çare arayan Yunan Savunma Bakan­


lığı, Preveze'ye ağır top ve personel gönde rildi­
gını bildirmek suretiyle Epir Ordusu Komu­
tanlığı 'mn moralini yükseltmeye yöneldi.

Gerçekten, bütün noksanları tamamlanmış


Selanik'teki 6 ncrı Yunan Tümeni, 110 subay,
7.400'den fazla er, 1.800 hayvan ile Preveze Li­
manı'na çıkmış, Epir Ordusu'na katılmıştı.

Bu Tümen, 18 Ocak 1913 günü, muharebe


görevini yerine getirmeye hazır şekilde Yanya
cephesindeki mevzilerine de yerleşmiş bulunu­
yordu.

100
Bundan başka, Sakız Adas.ı'ndan, 28 subay,
4.475 muharip er de aynı yol ile gelmiş, bu ta­
rihte onlar da muharebe alanındaki yerlerini
almış, göreve hazır durumdaydılar.

Yunanlılar, insan, silah ve malzemece güç­


lenirken , bu gibi desteklerden mahrum Yanya
Kolordu Komutanlığı ancak Türk subay ve er­
krinin meral gücünü ayakta tutmak ve müm­
kün olduğu kadar artırmak için yüzeysd çaba
iprisindeydi.

Bu arada, o günlerde, kadirbilirlik örneği


olan, gayret artırıcı bir olaya tanık oluyoruz,
�öyle ki ;

1:viuharehelerde, doğ·aı bir kale halind2 yük­


selen Aya İlya Kifüıesi'nin bulunduğu plato 63
neli Piyade Alayı tarafından zapt edilmişti
(Kroki-2 ) . Komutanları Şevki B ey alayının
,
başında, büyük bir ce�aretle düşman üzerine
atılmış, insanüstü bir gayretle taarruz edile­
rek bu çetin hedef ele geçirilmişti. İşte bu kah­
ramanlığın anısını sonsuza dek yaşatmak için,
Kolordu Komutanlığı'nca bu tepeye "ŞEVKİ
BEY TEPESİ" adı verilmişti.

Genel görünümü ile 20 Ocak tarihine ka­


darki devre sükunetli geçti deniliyorsa da bu
süre içerisinde, Yunanlılarla hiçde küçümsenme­
yecek çarpışmalar da olmuştur.

101
5 Ocak 1913'de başlayıp beş gün, 9 Ocak
tarihine kadar süren Dristinik Muharebesi ile
6-8 Ocak tarihi arasında cereyan eden Aydo­
nat ( Çamlık) Muharebesi örnek olarak gö::tc ri­
Iebilir.

(a) Dristinik Muharebesi (5-9 Ocak 1913)

Bu muharebe, Yunan kuvvetleriyle Yüzbaşı


Bekir Müfrezesi arasında olmuştur. Yunan
kuvvetleri, Türk kaynaklarına göre 4.000 mev­
cudunda idi. Yun:anlılar, her ne kadar 2. 175 dc­
mektelerse de' sonradan katılanlarla 4.000'in
üstüne bile çıkmışlardır. Hele daha sonraları,
topçu ve piyade ağır silahlarıyla da takviye edi­
lince, Türk müfrezesinin çok üstünde bir kuv­
vet durumuna gelmişlerdir. Buna karşılık, Yüz­
başı Bekir Müfrezesi ; 900 er, iki makineli tü­
fek, üç adi ateşli top idi.

Yunanlılar, 5 Ocak 1913 günü, Türk kuv­


ı;-etlerine saldırdılıar. Çarpışmalar gün boyun­
ca sürdü. Düşman bir kısım araziyi ele geçir­
diyse de büyük kısmının güveillSizlik duygusuy_,
la geri çekildikleri öğrenildi.

6 Ocak sabahı, Yüzbaşı Bekir'in müfreze­


siyle giriştiği karşı taarruz Yunanlıları perişan
hale soktu. Yunanlılar, 300 ölü ve yaralı (kendi
kaynaklarına göre 30 ölü, 14 yara1ı) , çok sayı-

102
da araç, gereç, cephane ve hayvan bırakarak
kaçtı�ar. Takip sırasında iki subay ve bir er
de e f:ir alındı.

Birliklerini yeniden düzene sokan ve 1.000'


in üstünde takviye alan Yunanlılar, 8 Ocak
1913 günü öğleden sonra yeniden taarruza geç­
tiler. Çarpışma 9 Ocak 1913 günü de devam
etti. Bu saldırılarında da başarı sağlayamayan
düşman yeni kayıplar vererek daha gerilere çe­
kildi .

Durumdan telaşlanan Yunan Milli Savun­


ma Bakanlığı, bu bölgedeki kuvvetleri Make­
donya Ordusu Komutanlığı emrine vermek zo­
runda kaldı.

Bu muharebede, Yüzbaşı Bekir müfrezesi­


nin toplam kaybı ; 18 şehit, biri üsteğmen ol­
mak üzere 45 yaralı idi.

(b) Aydonat !(Çamlık) Muharebesi (6-20


Oeak 1913)
Yunanlılar, Aydonat bölgesini savunmaya
çalışan zayıf Türk birliklerini, 25 Aralık 1912
gününden beri sıkıştırmaktaydılar. Bu nedenle ,
buradaki Türk kuvvetleri, emirlerine iki maki­
neli tüfek ve bir top verilen iki piyade taburu.
ile takviye edildi.

103
Yunanlılar tam bunu öğrenmişti ki, 26
Aralık 1912 günü, Arnavut çetelerinin de Yu­
nan mevzilerini yararak ordularının güneybatı
doğrultusunu tehdit ettiği haberi geldi. Bu du"'
rum üzerine Epir Ordusu Komutanı hayli te­
laşlandı ve o bölgeye takviyeler göndermeye
başladı.

Aydonat bölgesi, Yunanlılar için, büyük


önem taşıyordu. Ne olursa olsun Yunan müfre­
zelerinin uğradıkları yenilgilere son vermek,
derlenip toparlanmalarını sağlamak gerekiyor­
du (Aydonat bölgesi Yanya'nın kuzey batısın­
dadır) ( Kroki : 3 ) .

Alınan öntemlerle, 31 Aralık 1912 günün­


den sonra, bölgedeki düzenli Yunan askerleri
ile çetelerinin bir Yunan komutanlığı emrine
bağlandığı ve disiplin altına alındıkları görülür.

Bütün bunlara rağmen, bir avuç Türk as­


keri, bu Yunan kuvvetleri üzerine taarruz etti­
ler. 6 Ocak 1913 günü başlayan, arallıksız 16
saat süren çarpışmalar sonunda, bölgedeki Yu­
nan kuvvetleri bozguna uğradı ve geriye atıldı.

Türk Garp Ordusu Komutanlığı, Yunan ko­


mutanlığının bölgeye büyük önem verdiğini an­
layınca, yeniden bir dağ topu ile takviyeli iki
tabur kuvveti bu bölgeye yola çıkardı (Bu
kuvvet ancak 16 Ocak 1913 günü Aydonat ka­
sabasına ulaştı) .

104
Türk Ordu Komutanlığı tarafından takvi.ı
ye birlikleri gönderildiğini haber alan Epir Or­
dusu Komutanlığı buradaki Yunan kuvvetlerini
takviyeye devam etti. Bu takviyeler gönderilir­
ken Türklere taarruza devam edilmesi talimatı
da verildi.

Yunan birlikleri, 12 Ocak 1913 günü sal­


dırılarını sürdürdüler. Bugünkü taarruzun ilk
saatlerinde Türklerin bazı dayanak noktalarını
ele geçirdiler. Muharebe ; 13, 14, 15, 16, 17 gün­
leri devam etti. Arka arkaya sürdürüle n bu
saldırılarında, Türk kuvvetleri çekilmek zorun­
da kaldı.

Fakat, 18 Ocak günü, katı bir Türk dire­


nişiyle karşılaştılar. Bu arada, zayıf bir Türk
birliğine yaptıkları taarruzda beklemedikleri bir
yenilgiye de uğradılar ve akşama kadar süren
çarpışmalarda geri atıldılar.

Bugün, kolorduya sığınan içinde beş san­


dık topçu mermisi de bulunan bir Yunan kam­
yonunun şoförü, sorgulanması sırasında ; Epir
Ordusu'nda durumun, pek iyi olmadığını, pek­
simet ve peynirle idare edilmeye çalışıldığını,
hasta sayısının gittikçe arttığını, özellikle di­
zanterinin salgın halde yaygınlaştığını, sadece
Preveze'de 8.000 hastanın bulunduğunu söylü­
yordu.

105
Bütün bunlara rağmen, Yunanlılar, aralık_.
sız Türk kuvvetlerine yükleniyorlardı. Ne varki,
tüm gayretleri sonuçsuz kalıyordu. 19, 20 Ocak
günleri bir harp gemisinin topçu ateşi desteğin­
de yapılan taarruz da neticeyi değiştiremedi.

Ö zet olarak, Aydonat Muharebesi'nde Yu­


nanlılar, u:mduklarını sağlayamadılar. Yanya'
ya yapılacak taarruz için bir anlamda hazırlık
mahiyetinde olan Dristinik ve Aydonat muha­
rebelerinde başarısız kaldılar, diğer bir deyim­
le, Epir Ordusu Komutanı'nın Yanya'ya taar­
ruz öncesi düşündükleri ve hazırlıkları planla­
dığı şekilde yerine getirilememişti. Bütün bun­
la rdan anlaşılan Epir Ordusu'nun bir bocalıama
döneminde olduğu anlaşılıyordu. Buna rağmen,
Yunanlılar, aksayan yönlerini maskelemek için,
Türk mevzilerini ve şehri devamlı topçu ateşi
altında tutmaktaydılar.

Evet, düşülen bu durumdan yalnız Epir


Ordusu değil, Yunan Komutanlığı da şaşkınlık
ve bunalım içerisindeydi. O kadar ki, Milli Sa­
vunma Bakanlığı , Epir Ordusu Komutanı'ndan
artık ümidi kesmiş, yerine Prens Konstantlıı'i
atamıştı. Yeni komutan göreve başlayıncaya
kadar yeni bir taarruz harekatına girişmemesi
içlıı de emir verilmişti. Epir Ordusu Komutanı­
nın Atina'ya döneceği, aynı emirle bildirilmişti.

106
Epir Ordusu birlikleri arasında da, komu..ı
tanlan Sapuncakis'e karşı hoşnutsuzluk ve gü­
vensizlik hakimdi. Özellikle, tümen komutanla­
rıyl::ı� Epir Ordusu Komutam ara2mda gorus
ayrılıkları ve uyuşmazlık had safhadaydı.

Bu durumu yerinde görmek üzere gönderi­


len tahkik kurulları, Milli Savunma Bakanlı­
gı'na sundukları raporlarda tüm aksaklıkları
belirttikten sonra, yapılacak taarruz harekatı­
nın hatalı olacağını açıkça belirtmişlerdi.

Bütün bu olanlara rağmen, her nedense ve


ne gariptir ki, komutanlığa atanan Prens Kons­
tantin'den vazgeçildiği haberi yayıldı. Gerçekten
Korgeneral Sapuncakis'in göreve devamı uygun
görülmüş, tekrardan komutanlık yapma mü­
saadesi çıkmıştı.

Bu durum, Yunan büyük karargahının ka­


rarsızlığını iyice ortaya koymaktaydı.

İşte tam bugünlerde, Türk Ordusu Komu­


tanı Yunanlılara bir taarruz yapılmasını di:i.ş ün­
nıekte ve istemektedir. Bu karar yerindeydi ve
bu taarruzun zamanıydı. Ne yazık ki bu taar­
ruz gerçekleştirilemedi. Çünkü, o günlerde, ArJ
navutlar arasında, Osmanlı Devleti'ne karşı, kış­
kırtmaLar devam ediyor ve menfi propaganda­
ların her gün biraz daha etkisi artıyordu. Ni­
tekim, bazı bölgelerdeki Arnavut subay ve er­
ler mevzilerini bırakıp kaçmaya başlamışlardı.

107
Dahası, Arnavutların Yunanlılarla anlaşma im­
zaladıkları da öğrenilmişti. Bu durumda, Yan­
ya Kolordusu için, emrinde bulunan Arnavut­
lardan yararlanma oLan:ağı kalmıiimış, kuvvet
yönünden zayıf düşülmüştü. Doğal olarak taar­
ruz fikri de tahakkuk edememişti.

Halbuki, yılgınlık, kararsızlık içerisinde


olan Yunanlıların Epir Ordusu kuvvetlerine, bu­
günlerde Yanya Kolordusu düşünülen taarruzu
yapabilseydi, Yunanlıları çok kritik durumlara
sürükleyebilirdi. Türk Komutanını kararından
dönme zorunluğunda bırakan Arnavut asıllı su­
bay ve erlerin bu hıyanetleri ve firarları çok
hassas bir zamana rastlatılmıştı. [23] Osmanlı
Devleti'nin kaderiyle oynamışlardı.

Ayrıca, mevsim şartları da gittikçe ağır­


foşıyordu. Çadır, kaput, hatta elbise yokluğu
nedeniyle Türk birliklerinin maddi ve manevi
güçleri günden güne sarsılıyor ve her gün çok
sayıda er donarak ölüyordu. Mevzilerin açıkta
olması yüzünden düşman topçu ateşinden de
çok kayıplar veriliyordu.

Yiyecek sıkıntısı da çekilmekteydi. Günde


er başına 600 gram mısır ekmeği ile bir parça
et verilebiliyordu. Piyasadan mübayaa için pa­
ra da kalmamıştı. Hastahaneler hastalarla do...

[23] a. g. e. ; s. 584-•590.

108
luydu. Yeni hastalar için yer kalmamıştı. Kısa­
cası, Yanya Kolordusu ve Yanya birlikleri güç­
lenme bakımından gelişme göstereceğine, gün­
den güne erimekteydi. Bunlar da birliklerin
taarruz azmini zayıflatmış ve komutanın kara­
rını etkilemişti.

19 Ocak 1913 günü, görevi yeniden devra­


lan Komutan Sapuncakis, 20 Ocak 1913 sabahı
başlatılacak topçu ateşinden sonra Yanya Müs­
tahkem Mevzilerine taarruz edilmesi emrını
verdi. Yunanlıların 48 ağır topuna karşılık Yan­
ya Müstahkem Mevziinde bu toplardan bir tane
dahi yoktu.

Türklerin elindeki topların çoğu mantelli


t oplardı ve mermi miktarı da sınırlıydı. Bu mik­
tar her geçen gün biraz daha eksilmekte, yeri­
ne yenileri konulamamaktaydı.

Nihayet, 20 Ocak 1913 günü sabahı, yoğun


topçu ateşiyle düşman taarruzu başladı. Bir
anda muharebe alanı karıştı. Türk tarafı he,..
men karşılık verdi. Özellikle, Bijan Bataryala­
rı (Mevki bölgesinden ötürü bu adı alıyorlar)
vakit geçirmeden ateşe başladılar. Bu batarya...
ların ateşleri Yunan piyadesini yıldırıyor, kor­
kularından bir adım ileri atamıyorlardı.

Epir Ordusu Komutanı, başlarına geleceği


ıyı biliyordu. Bu nedenle, önce bu bataryaları
flusturmak için, bütün topçusu ile, bu batarya-

109
farın üstüne yüklendiler. Saat 11.30'a kadar bu
bölgeye atılan binlerce mermi yeterince tahri­
bat yaptı. Müstahkem Mevki Topçusunun su­
bay ve ederinden % 75'i şehit ve yaralı olarak
n�uharebe dışı ka�dı. Her bataryada ancak bir
top ateş edebilecıek durumdaydı. Türk tarafı­
nın topçu ateşi hayli zayıflamıştı. Bütün bun­
hıra rağmen, sağ kalanlar paniğe kapılmanrş ,
lardı, kalan toplar ile atışlarım sürdürüyorlar­
dı.

Türk topçusunun yeterince susturulduğu


kanaatine varan Epir Ordusu birlikleri, aralıklı
zaman kademeleriyle ilerlemeye başladılar.
Fakat, Türk savunma hatlarına gelince, karşı­
laştıkları direniş ve karşıt taarruzla rla geri
çekilmek zorunda kaldılar. Yunan birlikleri de­
vamlı takviye ediliyorlardı. Fakat, kendi t.opçu­
larının beceriksiz atışları yüzünden kendi mer...
ttıilerinin kendi başlarına yağdığı da oluyordu.

Bu durumda Yunan kuvvetleri karı :;ıyor­


sada toparlanıp tekrar saldırıya geçiyorlardı.

Ne varki, bu saldırıları, ya zor oluyor, ya


da büyük bir topçu ateş hazırlığından sonra
yapılmamna rağmen başarısız kalıyordu. Örne­
ğin, 2 nci Yunan Tümeni, saat 13.30'da verilen
taarruz emrine uyamamış, zor kullan ılarak,
ancak 14.45'de harekete geçirilebilmişti. Saat
14.45'teki bu ilerlemede Bijan bataryalarından

110
atılan birkaç mennmın yakınlarına düşmesi
üzerine yerlerine yapıştılar ve bu korku ile 2
nci Yunan Tümeni bir daha taarruza geçemedi.

Özet olarak, Yunanlılara korku hakimdi.


Ne kadar üstün olurlarsa olsunlar saldırıların­
da başarıs' z kalıyorlardı. Başarılı oldukları za­
rna�n bile daha fazla ileri gidemiyorlar, hemen
kuvvetli er:ıniyet birlikleri çıkararak olilııkları
yerde kalıyorlardı. Halbuki bu sırada, Türkle­
rin topçu mermisi ve piyade cephanelerinin tü­
kendiğinden çekildiklerini bilselerdi, ellerine ge­
çen bu fırsatı kaçırmazlardı.

Bundan şu anlaşılıyordu, Türk kahraman­


ları, Yunanlıları iyice hırpalamakta::l.ırlar ve
ondan scnra çekilm2ktedirler.

Düşman, kuvvetlerinin büyük kı�mmı 2 ııci


Türk Tümeni bölgesinde kullanıyordu. O yüz­
den bu tümen, insan, silah ve malz2mece çok
zayiat verdi. Fakat, Yunan taarnızlarmı da kır­
dı ve onlara da büyük kayıphr verdirdi.

4 ncü Türk Tümeni karşısında da Yunan


birlikleri büyük kayıplar verdiler. Çok üstfüı
kuvvetlerle bu tümen üzerine yüklenen Yunan
kuvvetleri tehlikeli bir durum yaratmışlar.sa da,
4 neli Tümen Komutanı, Yunanlıların bu ta'.:lr­
ruzunu durdurmuş, tek başına yakaladığı Yu�

111
nan 38 nci Piyade Alayı'nın 3 neti Taburu'nun
büyük bir kısmını karşı taarruzla süngüden ge ­
çirmişti.

Savaşın büyük bir dikkat ve uyanıklık iste­


diği bilinen bir gerçektir. İhmal: ve kayıtsızlık
büyük can kaybına ve maddi zararlara sebep
olur. Örneğin bu muharebede , bir teğmenin yap­
tığı hatadan Türk birliği çekilıneye, kazandığı
arazi kesimini terke mecbur kalmıştı. Bunu
önlemek için 40 kişilik bir kuvveti emrine alan
63 neti Alay Komutanı Binbaşı Şevki, çekilen
kuvvetlerin karşısına çıktı. Çeki düzen verdik­
ten sonra, aynı çekilen kuvvetlerle yeni bir kar­
şı taarruz başlattı. Ne varki bu, kahraman ko­
mutanın, başından ağırca yaralanmasına mal­
oldu. Komutansız kalan Türk kuvveti daha faz­
la ilerleyemedi. Ancak ele geçirdikleri yerlerde
kaldılar.

Birkaç defa Yanya Savunması'nı sona er­


dirme şansı ellerine geçmişken bu fırsatı kulla­
namayan Yunan kuvvetlerini perişan etmek
mümkündü. Fakat, Türk Komutanının elinden
tutmak, biraz da O'nun teklif ve isteklerine ku­
lak vermek gerekirdi. Bu, bir türlü ol!amıyor...
du. Halbuki düşmanın, Epir Ordusu'nun planlı
olarak uygulayacağı bir saldırı, Yanya'nın, do­
layısıyla Onu savunan Türk Kuvvetleri'nin, hat­
ta, Türk Garp Ordusu'nun kaderi üzerinde çok
acı sonuçlara sebep olabilirdi.

112
Bu acı gerçeği Garp Ordusu karargahına
yansıtan Yanya Kolordu Komutanlığı, her za.
man olduğu gibi, bu sefer de üzücü bir karşılık
aldı. 22 Ocak 1913 tarihli Garp Ordusu Komutan­
lığı'nın verdiği cevap, Balkan Harbi sonucunu
hazırlayan zihniyeti belirtmesi açısından il­
ginçtir.

Garp Ordusu Komutanlığı : "... Yarıya Sa­


vunmasına olanakların en yüksek oranında kuv­
vet gönderilmiştir. Kale muharebelerinde başa­
rı sağlamak için huruç (çıkış) harekatı gerek ­
mektedir. Kale dışındaki alanlar için elde kuv­
vet bulundurulması zorun1'uğu nedeniyle daha
fazla birlik gönderilmeyecektir... " demektedir.

Buna karşılık Kolordu Komutam, Garp Or­


dusu Komutanlığı'na :

" ... Düşmanın gücü en yüksek düzeye eriş..ı


miştir. Büyük bir kuvvet haline gelen çete top­
luluklarının da katılmasıyla Epir Ordusu, 19 ki­
lometrelik cepheyi kuşatmıştır. Kale Cephesi­
nin her metresine üç er hesabiyle kuvvet tak­
di ri esasına göre Ko�ordunun kuvvetinin 57.000
muharipten oluşması gerekirken, gerçek muha­
rip sayısı 10.000 er'i geçememektedir. Buna
karşılık Yunan Ordusu'nun cephede 30 - 40 bin
muharibi bulunmaktadır. Bu durumda, Garp Or­
dusu'nun öngördüğü Huruç Harekatının yapıl-

113
ması gücüne Kolordu sahip değildir. Son atım
ve son ere kadar savunmaktan başka çare yok­
tur. Eğ·er Garp Ordusu Komutanlığınca duru­
ma uyarlı bir başka çözüm görülüyorsa "hun u
gerçekleştirecek komutanın hemen gönderilme­
si..." cevabı verildi. f 24)
Her geçen gün şartlar ağırlaşıyordu. Kış
iyice bastırmış, her taraf kar, çamur ve batak
halindeydi. Barınma yetersiz, birlikler kar ve
sularla do1u siperler içerisindeydiler. İhtiyatta
birlik olmadığından, biraz istirahat etsinler di-'
ye yetiştirme de yapılamıyordu. Bir aydan beri
sıcak yemek verilemiyordu. Ekmeklik un kal­
mamıştı. Yakın köylerden zorlukla sağlanabi­
len mımr (koçanı ve sapı ile) öğütülerek ekmek
ihtiyacı karşılanıyordu. Mühimmat başta topçu
mermisi olmak üzere iyice azfllmıştı. Durum her
yönüyle acıklıydı.

Bütün bunlara rağmen, Kolordu Komutanı ,


Esat Paşa mümkün olan her tedbire başvuru­
yor, kuvvetlerini en iyi şekilde kullanarak Yu­
nanlıları başarısızlığa uğratıyordu.

30 Ocak 1913 günü saat 16.30 sıralarında


beyaz bayrak çekmiş olarak, Yunanlı bir subay
ile iki er Türk siperlerine doğru yaklaşıyorlardı.

[ 24] a. g. e.; s. 606-607.

114
( c ) Prens Konstantin'in Teslim Oluıııniası
Teklifi

Bu gelenler Prens Konstantin'in bir mektu­


bunu getirdiler. Mektup 69 ncu Alay Komutanı
tarafından teslim alındı. Saat 17.50'de Kolordu
karargahına ulaştırılan zarf, General Cevat, AL
bay Hasan (Tosun) ve karargah subaylarınL11
da hazır olduğu bir toplantıda Kolordu Komu­
tanı tarafından açıldı.

(d) Epir Ordusu Komutanından Gelen


Mehfop

"Yanya Osmanlı Ordusu Başkomutanı Esat


:t a;;ıa
Hazretlerine
Paşa hazretleri,
İnsanlık ve medeniyet adına, kati ta:arruz­
dan önce, birçok kahramanların kanlarını akıt .
maktan korumak ve aynı zamanda şehrin kapı­
larında verilecek bir muharebeden sonra ortaya
çıkacak tahribattan şehri kurtarmak için zatı
devletlerine teklif ediyorum. Yanya'nın z aptı için.
gerekli önlemleri aldım. GörU.ce'deki ordum, or­
dunuZlın kesin esirlikten kurtulma ümidini orta­
dan kaldırmaktadır. öte taraftan, Londra Kon­
feransı'nm başından beri, hükümetimizin Trakya
ile Adriyatik Denizi arasındaki topraklardan
vazgeçtiğini, kuşkusuz duymuş�11uzdur. Bu ne­
denle Yanya Şehri, Osmanlı Hükümeti için her

115
yönden yitirilmiştir. Bu durumda, şehrin savun­
ması için ısrara sebep görmüyorum. Eğer bu
husus, silahın şan ve şerefi için ise, kati taar­
ruzdan önce, şehir orduma teslim edildiği tak­
dirde, ordunuz bütün şan ve şeref-i harbiyesiy­
le, silahları ve askeri eşyasıyla şehirden çıkma­
sına ve uygun bir noktaya nakledilnıesine mü­
saade etmeye hazırım. Aynı zamanda, Müslü­
manların din, can ve mallanna saygı gösterile­
ceğine kefil olurum. Barışın yakın olduğu ümi­
diyle o zamana kadar Yanya'yı elde bulundur­
mak hususundaki ısrar boşunadır. Haber aldığı­
ma göre, barış görüşmeleri kesilmiş ve İstan­
bul'da baş göstermiş olan son olaylar, barışıLl
yakında yapılıp onaylanacağı zan ve ümidini
vermemektedir.

Kahramanlık ve cesurluğuna rağmen, ordu­


nuz her halde kaçınılmaz bir surette esirliğe ve­
ya yok olmaya mahkfundur. Yanya'nın kaybedi­
lişi zatı devleti için bir sorumluluk sebedi olma­
yacaktır. Çünkü Hükümetiniz her surette Yan­
ya'dan vazgeçmiştir ve ben de bütün güçlüklere
rağmen şehri ele geçirmek için sarsılmaz bir
kuvvet ve istek taşıyonım .Eğ·er zatı devletleri,
esas itibariyle tekliflerimi kabul buyururlarsa,
sözleşme ayrıntıları hakkında görüşmede bulun­
mak üzere ileri karakollarıma doğru, ana cadde
doğrultusunda bir subay göndermeleri rica olu­
nur.

116
Üstün saygılarımın kabulünü dilerim Paşa
hazretleri." [25]
Makedonya ve Epir Orduları Genel Başkomutanı
Isparta Dükü
Konstantin

(e) Prens Konstantin'e Verilen Red Cevabı

Bağımsız Yanya Kolordusu, Müstahkem


Mevki Komutanlıkları Karargah subayları tara­
fından bu mektuptaki teklif ve istekler, düşma­
nın durumu, Müstahkem Mevki savunmasının
durumu uzun uzadıya tartışıldı. Sonunda, Prens
Konstantin'in tekliflerine cevap verebilmek için
hükümetle muhabereye girişilmesine, bu süre
içerisinde Yunanlılara geçici bir ateşkes tekli­
finde bulunulmasına, karar verildi. Durum Garp
Ordusu Komutanlığı'na anlatıldı. Garp Ordusu
Komutanlığı, Yanya Kolordusu Komutanlığı'na ,
mütareke (ateşkes) teklifinin Yunanlılarca ka­
bul edileceğine dair bir delil veya ihtimalin olup
olmadığını Kolorduya sordu. Kolordu Komutan­
lığı, Garp Ordusu Komutaıılığı'na : " ...Bunun
Yunan'.ılara ait bir tasarruf olduğunu, Yanya'da
Genel Başkomutanlık'tan izin alma olanağı bu­
lunmadığ·mdan, Garp Ordusu Komutanlığı ara-

[ 25 ] Genelkurmay ATASE Başkanlığı Arşivi ; No.


5/8538 Kls. 689, Dos . H-12, Fih. 1-12, 13.
,

117
cılığıyla müracaat ed:Jmesini, Hükümetç2 barı­
::;m onaylanmasına kadar ateşkesin uygun görü­
lüp görülmediğinin açıkça bildirilmesinin bek­
lendiğfai.." bildirdi.
Garp Ordusu Komutanlığı'ndan "Prens
Konstantin'in teslim teklifinin kabul olunması
kabil değildir. Genel Başkomutanlıkla muhabere
edilememektedi r. Bundan ötürü, teklifin Başko­
mutanlığın mütalaasına bırakılması d�ğru de­
ğildir. Buna göre Yunanlılara cevap verilmesi ... "
karşılığı geldi.

Kolordu Komutanlığı'nca hazırlanan ve Garp


Ordusu Komutanlığı'nca da uygun görülen Fran­
sızca cevabın özeti şöyleydi :

YUNAN BAŞKO�IDTANI, ISPARTA DÜKÜ


KONSTANTİN CENAPLARINA

Prens Cenapları ;

İnsanlık ve medeniyet adına yapılan asil tek­


lifleri, aynı önem ve titizlikle inceledim. Derin
saygılarımla bildiririm ki, cesur ordunuzun he!'
ciddi teşebbüsüne ( girişimine) karşı Tanrı'nm
yardımıyla Yanya'yı savunmak için gerekli ön ..

lem ve araçlar mevcuttur.

Askeri şeref ve namusun, bir kalenin savunu­


cularına yüklediği görevin amacı, tek bir ere,
tek bir atıma kadar uygulamada ısrar edileceği -

118
ne inanıldığından dolayı, özellikle teşekkürleri­
mi belirtirim. Ancak, zatı asilaneleri gibi, ben de
bir görev almış, her ne pahasına olursa olsun,
onun yapılmasına ve bitirilmesine karar vermiş
ve azmetmişimdir. Cesur ordunuzla çarpışmayı,
scnuna kadar sürdürmek, şerefim gereği'.:lir. Dö­
külen ve dökülecek o1an kanlardan dolayı, insan­
lık ve medeniyet, beni ve ordumu kınamaz. İlalıi
adalet ( Aflahın adaleti) bu sorumluluğu savaşa
sebep danlara yükler. Yüksek nezaketinize te­
şekkür eder, derin saygılarımın kabulünü rica
ederim.

Yanya Ordusu Başkomufam


Esat

Cevabi mektup, 1 Şubat 1913 günü saat 19.00


sıralarında bir subay (Sadrazam Tevfik Paşa'nın
oğlu Üsteğmen İsmail Hakkı) ve üç atlı er ile
götürüldü.

Bu götürme esnasında şöyle ilginç bir olay


oldu :

Yanya - Loros şosesi üzerindeki Kamkara­


kolu geçilirken, Anadolulu bir çavuş, Üsteğme­
nin atının dizginlerini tutarak : "Nereye ve niçin
g:diyorsu nuz ?" diye sordu. Üsteğmen bu dav­
ranışın sebebini anlamıştı, vakarla : "Atımı bı-

119
rak, biz teslim olmayacağız... " cevabını verdi.
Çavuş bu cevaptan sonra saygıyla subayı selam­
ladı : "Biz de bunu öğrenmek istiyorduk. .. " dedi.
Bu kısa kornışına, Yanya için çarpışanların,
en umutsuz bir dönemde bile ne kadar üstün bir
morale ve bağımsızlığa olan tutkularına güzel
bir örnek teşkil etmektedir. [26]

Subay ve erler arasında yanlış yorumlara


neden olmaması için, karşılıklı gönderilen bu
mektuplar hakkında Kolordu Komutanlığı, bir
yazı yayınlandı. 1 Şubat 1913 tarih ve 108 sayılı
bu yazıda : " ... Epir Ordusu Komutanlığı'nca,
Yarıya Kalesi'nin muharebesiz teslimi istenil­
miştir. Buna cevap olarak, ordunun başından so­
nuna kadar herkesin şeref ve şanına yaraşır şe­
kilde çarpışacağı, savunma görevini yapacağı
cevabı verilmiştir. Durumda bir değişiklik yok­
tur. Düşman her takviye alışında birer defa şan­
sını denemekte, Türk askerinin çetin direniı:ıi ve
karşı taarruzlarıyla perişan olmaktadır. Subay­
farında ümit, erlerinde moral diye bir şey kalma­
mıştır. Yaralanma, kayıp ve hastalıklar nedeniy­
le Yunan Ordusu sarsılmış haldedir. O kadar ki,
mevzideki topçu erlerini kaçmamaları için top
tekerlerine bağfamış bulunmaktadırlar. . . ". de­
mekteydi.

[ 26] Genelkurmay ATASE Başkanlığı ; Balkan


Harbi, (1912-1913) , c. III, Ks. 2, s. 621-623.

120
Gerçekten de, yaptığı teklife olumsuz cevap
alan Epir Ordusu Komutanı, ordunun sıkışık du­
rumunu Krala, Milli Savunma ve Dışişleri Ba­
kanlarına bildirmişti. Bu arada, genel bir taar­
ruza kalkacak güçte olmadığım, sağlık, beslenme
ve cephane ikmali... gibi ihtiyaçlarının iyi yürü­
tülemediğini, araç yetersizliğinden dolayı ikmal
aypılamadığını, özellikle taşıt hayvanlarının so­
ğuktan büyük ölçüde ölmüş bulunduğunu, bu
maksat için mekkare ve kamyon gibi taşıt araç­
larının gönderilmesini... bütün ayrıntılarıyla
açıklamıştı .
Bu gösteriyor ki, İkinci Yanya Muharebesi
diğer bir deyimle muharebeleri , Yunanlıların ba­
:?arısızhğı ile sonuçlanmışb. 30 Ocak 1913 günü
Yarıya Kolordusu Komutanlığı'na gönderilen
teslim teklifini kapsayan mektup, bu muharebe
de Yunan yenilgisini maskeleme çabasının kur­
nazca düzenlenmiş bir belgesiydi. Tesalya ve
Makedonya'da kolay ve çabucak gerçekleşmiş
başarılara alışmış olan Yunanlılar, Yarıya Mu­
harebelerinde olumlu sonuç alamamanın telaşı
ve huzursuzluğu içerisindeydiler.
Özet olarak, denilebilirki, İkinci Yanya Mu­
harabesi'ne katılan Yunan kuvvetleri , Birinci
Yanya Muharebesi'ne katılanın iki katından çok
olmasına, rağmen, bu muharebelerin sonunda
Yunanlıların elinde başarısız, hiçten ibaret bir
sonucun şaşkınlığı kalmıştır.

121
(3) Üçüncü Yanya Mulıarebesi (5 - 6
Mart 1!113)

3 Şu"tat - 3 Mart 1913 günlerini ka,psayan bir


aylık siire, Yunanlıların en yüksek düzeyde ve
tüm kaynaklarını zorlamaya varan hazırlı.klan
ile geçm i ştir. Epir Ordusu'nun kesin sonuca ııla­
şabilmesi için ne mümkünse yapılmış, hiçbir
şeyden kaçınılmamıştır. Bütün bunh ı ra p:l rak�l
olarnk gerekli politik, as"!.reri ve ekon ou ik (�alu;­
malar da tam anlamıyla yürütülmüştu r.

funanlıları bu kadar kamçılayan nedenlerin


başında, Yanya Kolordusu Komutanı'nın teslim

teklifini red etmesi gdm ektedir. Bu adeta bir


olay olmuştur. Yunanlıları büyük bir hayal kı­

rıklığına u ğratm ıştır. Çünkü, her taraftan ku­


şattıkları, ikmal, muhabere ve yardım olanakla­

rım sıfır ettikleri bir müstahkem mevki, bunal­


mış bir halde kıvranırken bile direnmeye devam

edeceği cevabını vermişti. Yunan kamuoyu bek­


lediğini bulamamıştı, hayal kırıklığı büyük bo­

yutlara ulaşmıştı. Halbuki Selanik ne kadar ko­

lay teslim olmuştu ve onlar, Selanik'in akibeti


gibi bir sonuç beklemekteydiler .

Bunun üzerine Epir Ordusu Komutanı, Hü­

kümetine dayatmıştır. Verdiği 7 Şubat 1913 ta­

rihli raporunda

122
" ... Yanya'ya karşı uygulanacak bir taarrm:
için gerekli insan ve ateş gücü yetersizdir, Yapı­
lan stratejik, taktik, teknik. .. destekler bir p1a11
dahilinde değildir. Hükümet Yanya'nın silah zo­
ruyla zaptını istiyorsa -ki bundan bac:;ka hal tar­
zı olmadığı meydandadır-, ciddi ve ayrıntılı bir
planla gerekli yardım yapılmalıdır. Bugünkü
durumuyla Epir Ordusu'nun istenilen sonuca
erişmesi olanaksızdır. Kötü hava ı;artları, başa­
rısız savaşlar nedeniyle verilen kayıplar, baş ·
gösteren olaylar, muharip sayısının hayli azal­
masına, moral ve disiplin çöküntüsüne sebep ol­
muştur. Bütün bunlar düzene konmadan yeni bir
harekata girişilemez... " demektedir.

İşte, bütün bunları dikkate alarak hazırlıkla­


ra girisen Yunanlılar, deniz ve karayollarrnm
tüm olanaklarından yararlanarak ordularının
her tü.�lü gereksinmelerini sağladılar. O kadar
ki, mermi harcamasında sınırlandırmavı dahi
kaldırdı1ar.Örneef-in, 12 Şubat 1913 gününe ka­
dar Preveze'ye değişik çap ve cinste 28.665 adet
top mermisi yığdılar. Bu sayı 28 Subat aksamı­
na kadar (o güne kadar sarfedilenler hariç)
48.000'e ulaştı. Eminağa Hanındaki cephanelik­
te bulunan 10.000 mermi buna dahil değildi.

Buna karşılık 'l'ürk tarafı, her gün siirdürü­


len Yunan topçu ateşleri, bölgeyi kasıp kavuran
soğuk, kar, tipi, ayrıca yiyecek sıkıntısı ile eri-

123
mekteydi. Buna bir de firarlar eklenirse Kolor­
dunun gücü zaman geçtikçe azalmakta, başvu­
rulan bütün önlemler etkisiz kalmaktaydı. Her
ne kadar genel kuvvede 28.000 kadar muharip
görülmekteydi ise de, bunun yarısı takatsız has­
ta, büyük bir kısmı da muharip değildi. 28 kilo­
metrelik cephe ancak 10.000 piyade ile savunul­
maktaydı.

Yanya Kalesi'nin savunmasma gelince ; doğu


ve kuzeydoğu cephesinden endişe edilmekteydi.
Elde ihtiyat bulunmadı,ğından başta güney cep­
hesi olmak üzre diğer cephelerde uygulanacak
savunmaya mevcut bütün kuvvetler tahsis edil­
mişti.

İşte, bu sebeplerle, muharebenin kaderine,


doğal olarak, Kolordu ve Müstahkem Mevki Ko­
mutanlarınca etkili olma olanağı daha başlangıç­
ta yoktu denilebilir. Bu durum, Garp Ordusu K o ­
mutanlığı'na bütün açıklığı ile bildirilmiş, hiç
olmazsa ihtiyatını teşkil edecek kadar bir kuv­
vetin tertibi yalvarıp yakanlarak istenmişti. Bu
yalvarıp yakarma da fayda etmedi. Üst komu­
tanlıktan yapılan kuvvet isteği yerine getirilme­
dikten başka, Kolorduya daha da ağır görevler
yüklenmişti ve bütün bu düşman kuvvetlerinin
durdurulması da Kolorduya emrediliyordu. Zaten
bundan sonra gönderilmeye kalkışılsa da çok geç
kalınmış olacaktı.

124
Garp Ordusu'nun durumu da pek iç açıcı de­
ğildi ; günden güne fenalaşmaktaydı. Bu günler­
de görüşülmekte olan, diğer devletlerle ateşkes
anlaşması, olumlu bir sonuca bağlanamamış.
böyle olunca Garp Ordusu'nun diğer bölgelere,
bu arada Yanya'ya kuvvet kaydırma olanağıda
kalmamıştı.

özet olarak, bu çok kritik dönemde Yanya


savunma kuvvetlerinde bir artış olamadığına
ve olamayacağına göre, her geçen gün Yunanlı­
lar lehine,Türkler aleyhine idi.

Yunanlılar, Birinci Yanya Muharebesi'nde


olduğu gibi, çetelerle birlikte, belirli bir plan da-·
bilinde, karadan, denizden ve havadan saldırı­
larını sürdürüyorlardı. Bu saldırıların bir hede­
fi Türk kuvetlerini yıpratmak ve mevzilerine
bağlamak idiyse de, diğer hedefi ; yapmayı ta­
sarladıkları bir genel taatruzun hazırlıklarını
gizlemekti.

Fakat, Türk Komuta Karargahı, bir genel


taarruzun başlamak üzere olduğunu değerlendir­
miş ve bir bekleyiş içerisindeydi.

Yunanlılar, bu hazırlık dönemi içerisinde, bir


taraftan da saldırılarını sürdürüyorlardı. Bun­
ların başlıcaları, Ziça Bölgesi Harekatı, Zagor
Bölgesi Harekatı, Çamlık Bölgesi ve Yunan De­
nizi kıyılanndki harekattı. Bütün bu saldırılar

125
püskürtülmüştü ve hayli de zayiat verdirilmişti.
Ne var ki, Yunan Kuvvetleri bir takım arazi ke­
simlerini ele geçirmeye de muvaffak olmuşlardı.
Türk Kuvvetleri artık büyük kısmı ile Kale'
ye çekilmişti . Bundan sonraki mücadele Kale'nin
savunması için verilecekti. 1 - 3 Mart 1913 gün­
leri Yunan Denizi trafiğinde olağanüstü hare­
ketlere de şahit olunmaktadır. Örneğin, Yu­
nan kruvazörleri, Türk Kuvvetleri üzerine, ate�;
yağdırmış, taşıt gemileri de kıyıya kuvvet, si­
lah, araç ve gereç çıkarmışlardır.
Yunan birlikleri ayrıntılarıyla tasarlanan bir
plan dahilinde, yerlerini aldılar. Yine bu plana
göre , 4 Mart 1913 günü, Yanya Türk mevzilerinı
akşama kadar topçu ateşi altında tuttular. Bu
suretle Türk mevzileri çökertilecek, tahrip iyi­
ce gerçekleşince 5 Mart 1913 günü taarruz baş­
latılacaktı. Her türlü imkandan mahrum 10.000
kadar Türk kahramanı üzerine (çeteler hariç)
40.000 Yunan askeri saldıracaktı.

4 Mart 1913 günü sabahı saat 07.0J'de düş­


man topçu ateşleriyle Üçüncü Yanya Muharebe­
si başladı. O sırada Kaçka'da bulunan Kolordu
Karargahı'ndan bakıldığında, patlayan binlerce
merminin alev dumanları altında tepeler bir ya­
nardağ görünümündeydi. O kadar ki, Türk Kol­
ordu Konıutanı, bu şiddetli bombardımanın so-

126
nunda o bö'.gede canlı ve iş yapabilir bir varlığın
kalmadığı endişesine kapıldı. Fakat, sonu� hiç
Je kcrkulduğu kadar olmadı. Gün süresince Yu­
nanlıların attığı yaklaşık 10.00D kadar mermi
ve y.sr yer açılan piyade atef;le!'i altında, ölüm ü
hiçe sayan, korkusuz Türk eviatlarının kayıpları
pek büyük olmamıştı. Bütün kayıplar, tamir edil­
mesi mümkün 10 mantelli, iki 150 milimetrelik
top, içinde 10 mermi bulunan bir sahra topuydu.
tnsan olarak da, 11 şehit (biri subay) , 53 yaralı
(ikisi subay) dan ibaretti.

Gece yarısına kadar süren Yunan ateş yağ­


muruna karşılık, Türk Müstahkem Mevki Top­
çusu, mermi sınırlaması sebebiyle ancak gerek­
tiğinde karşılık vermiş ve daha çok düşman pi­
yadesini ateş altına almıştı.

Yunanlıların böylesine yoğun ateş hazırlı­


ğından sonra genel taarruza geçmesini bekleyen
Türk Komuta Karargahı, saldırının ba�lamadı­
ğını görünce, düşman durumunu değerlendirme­
de adeta kararsızlığa düştü ve beklemeyi tercih
etti.

Yalnız bugün, saat 19.00'da bir bağımsız ta­


bur, iki piyade bölüğü ve çetelerden oluşan bir
Yunan kuvveti, hava karardıktan sonra bölge­
sindeki Türk mevzilerine nizami birlikleriyle cep­
heden, çetelerle ku§atıcı, bir taarruz keşfimb
bulunduysa da, Türk savunucularının uyanık ve

127
inatcı direnişleriyle karşılaştı, Yunan müfrezesi
çekilmek zorunda kaldı ve gerisindeki ormanda
kayboldu.
En nihayet beklenen Yunan Genel Taarruzu,
5 Mart 1913 günü, erken saatlerde, bütün cephe­
de, yoğun topçu ateş desteğinde başladı. Düşman
üç koldan saldınya geçmişti. Hava açık ve ol­
dukça ılıktı. Düşman bu yönden şanslı sayılırdı.
Yukanda belirtildiği gibi, insan, ateş ve ha­
reket gücü çok üstün, savaş inisiyatifi elinde
olan Yunanlılar, her şeyden yoksun, yalnız iman
gücüyle direnen Türklere saldırmış bulunuyor­
lardı. Adeta gözleri dönmüş bir canavar gibi,
hasta, yaralı, yaşlı, çocuk demeden, her önlerine
geleni öldürüyor, yakıp yıkarak ilerliyorlardı.
Ama, her kanş toprak kendileri için çok pahalı­
ya mal oluyor, yer yer perişan da ediliyorlardı.

c. Yanya'mn Teslim Olması ve Yanya Sa­


vunması Hakkında Düşünceler:

(1) Yanya'nın Teslim Olması


5 Mart 1913 akşamı, güneş batarken, Müs­
tahkem Mevkiin geceli gündüzlü 138 günlük in­
sanüstü direnişi sona ermekteydi. Türk birlik­
leri son mermilerini atmış, son yiyeceklerini tü­
ketmiş, son güçlerini de yitirmişlerdi. Her ta�af­
la bağlantısı kesilmiş Yanya Kalesi karanlık bir
geleceğe hazırlanmaktaydı.

128
Bütün bunlara rağmen, Yanya kapılannı tu­
tan Yunan taarruz kolları henüz şehre gireme­
mişlerdi. Diğer bir deyimle, şehre girme cesa­
retleri yoktu, çevrede ordugaha geçmişlerdi.

İyice azalmış, çoğu yaralı bir avuç kahraman­


dan oluşan Türk kuvvetleri, Kolordu Komutanlı­
ğı'nın emriyle şehirde toplanmışlardı. Bütün su­
bay ve erler Dalyana (Konuş krokisine bakınız,
Manastır'ın 70 Km. kuzeybatısındadır ) doğrul­
tusunda kuzeye gönderildiler. Şehirde yalnız asa­
yiş görevlileri ile, Yanya hastahanelerinde bu­
lunan 6.697 hasta, yaralı subay ve er kaldı Kaç­
ka'daki Müstahkem Mevki karargahı da terke­
dilerek o sırada açık kalmış olan Göl Yolu adın­
daki yoldan ve kayıklarla Yanya'ya taşındı.
[2 7 ]

Kolordu ve Müstahkem Mevki Komutanları


arasında yapılan ortak bir görüşme sonunda,
Kolordu Sağlık Başkanı Doktor Yarbay Süley­
man (Nl.ThfAN) , yabancı konsolosların karar­
gaha çağırılması göreviyle, Rusya, Avusturya,
Fransa ,Romanya Konsolosluklarına gönderildi.
Konsoloslar, saat 19.00'da, karargah salonunda
toplandılar. Onlardan, Yanya Kolordusu ve
Müstahkem Mevki Komutanlık görevlerinin so­
na erdiği belirtilerek, boş yere kan dökülmemesi,
şehirde yapılması muhtemel bir katliamın önlen-

[27] a. g. e. ; s. 665.

129
mesi ,Epir Ordusu Komutanı ile Türk Komu­
tanları arasında görüşme sağ'lanması için aracı
olmaları istendi.

Konsoloslar Epir Ordusu Komutanına bir


mektupla : " ... Geceleyin Yunan Ordusunun �eh­
re girmesi halinde bir katliama sebebiyet verme­
lerinden çekinildiğini, bu nedenle bizzat TUrk
Kclordu Komutanlığı ile teslim şartlarının görü­
şülmesi için bir Yunan heyetinin beklendiğini... "
bildirdiler.

Mektup Yanya Metropoliti ve iki Türk suba­


yı tarafından, 5/6 Mart 1913 gecesi saat 04.00'
de Emina�a Hanı'ndaki Eoir Ordusu Kararga­
hı'na teslim edildi. 6 Mart 1913 sabahı güneş do -

ğa,rken Yanya'ya gelen iki Yunan Subayı, Kolor­


du Komutanına bir mektup getirdiler. Epir Or­
dusu Komutanı tarafından kurşun kalemle ve
Fransızca yazılmış mektupta :

"... Kurmay Yüzbaşılardan Metaksıa.s (Ge­


neral ve Yunanistan Başbakanı) ve Stratigos,
Yanya Kalesi'yle 'Başkomutan Esat Paşa'nın
emirleri altındaki Osmanlı Ordusu'nun silah­
larını bırakma ve teslim hususlarını görüşmek
üzere tam yetkili kılınmışlardır."

Eminağa 21 Şubat (6 Mart) 1913


Konstantin
Isparta Dükü

130
Yunan topçu ve piya::1c ate?_;leri 6 Mart 191'.J
sabahı saat 05.30'da verilen emirle durdu ve tüm
cephede silah sesleri kesildi. Saat 11.0D'de G2-
neral Suços komutasındaki Yunan Süvari Aiayı
Yanya'ya girdi. Bu g::neral Yanya Askeri Vali
görevini de üstlendi.

9 Ekim 1431 yılından beri Hükümet Kona­


ğı'nda dalgalanan Türk Bayrağı indirildi, yerine
Yunan Bayrağı çekildi. [28 1

Şehir içinde ve dışındaki Türk subayları


( hastahanelerde görevlerine müsaade edilen
doktor ve eczacılar hariç) Hükümet Konağı'na
getirildiler. Kolordu ve Müstahkem Mevki Ko­
mutanları kendi evlerinde, üst rütbeli subaylar
büyük bir evde göz altına alındılar.

Burada, Yunan karakterinin hiçbir zaman,


ne kadar söz; verirlerse versinler, asla değişme­
yeceğ'ini ortaya koyan bir olay oldu. Hasta ve
yaraılılardan ve takatsizlerden oluşan bir Türk
birliği çekilirken, bu çekilmeyi haber alan askeri
vali, kuvvetli bir süvari müfrezesini bu birliğin
peşine gönderdi. Liskotoma Köprüsü bölgesinde
ağır ağır yürüyüşte olan bu 2.300 kişiyi yakalat­
tı. Bunları geri döndürdü. Hasta, halsiz ve yara­
lı olduklarından yürüyemeyenler, bu dönü-ş esna-

[ 28] a. g. e. ; s. 665.

131
sındada süngülenerek yol kenarındaki hendekle­
re atıldılar. O kadar insandan, sağ olarak üç su­
bay, 1.997 er ancak Yanya'ya dönebildi.

Bundan başka, hapishaneden serbest bırakı­


lanlarla Yunan çeteleri, birlikte büyük bir soy­
guna giriştiler. Başta varlıklı Türk aileleri olmak
üzere bütün şehri yağma ve talan ettiler.

Bütün bunlar olurken, saat 12.30 sıralarında


iki ordunun temsilcileri eski Kolordu Kararga­
hı'nda toplanmışlar, Yanya savunma kuvvetle­
riyle şehrin teslimine dair, (Türkçeleştirilmişi
aşağıya çıkarılan, ) protokolu onaylamaktaydı­
lar : [29 ] .

" PROTOKOL

1 Yanya Kalesi Yunan Ordusu'na teslim


-

edilmiştir.

2 Bugün, Kalede bulunan birlikler


- harp
esiridir.

3 Sancak, silah, harp gereçleri gibi bütün


-

maddeler ve hayvanlar şu anda bulundukları du­


rumlarıyla Yunan Ordusu'na teslim edilecektir.

4 - !Bütün subay, er ve yaralılara harp ka­


nunlarına göre işlem yapılacaktır.

[29] a. g. e. ; s. 668.

132
6 Mart 1913 (21 Şubat 1328)

Yanya Müstahkem Mevki Komutanı


Vehip
Yüzbaşı Yüzbaşı
Metaksas Stratigos

(2) Yanya Savunması Hakkında Dü-


şünceler

Yanya Muharebeleri, kısa da olsa değinildiği


gibi, hem çetin, hem kanlı, hem de iki tarafın
taktik değerlendirme ve uygulama hatalarını
içermektedir.

Bu muharebeler, Kale muharebesinden çok,


sahra muharebelerini hatırlatmaktadır. Yanya
Savunması'nın dikkati çeken en önemli özelliği,
Yunan Ordusu'nun insan, silah ve lojistik imkan­
larmm ç ok üstün oluşu k arşısında, savunan Türk
kuvvetlerinin, tam tersine, Yunanlılara nazaran
çok az insan gücüne ,silah ve harp gereçlerine,
giyim, kuşama sahip bulunuşu, sert geçen kış,
sefalet derecesinde açlık ve buna eklenen ve her
gün biraz daha artan hastalar ve yaralılar. . . gi­
bi ağır şartlar altında, Türk Komutanı (Esat
Paşa'nın) görevini yi.i.riitebilmesidir. Bunların
dışında, daha acı bir husus da, Arnavut asıllı
erlerin, savunmanın en kritik bir döneminde kaç­
maları, mevzilerini terketmelerinden başka si­
lahlarını da beraber götürmeleriydi.

133
Çeşitli sebeplerle, Yanya Savunması'nda Türk
kuvvetleri mevcudunda zaman zaman artış ve
eksilmeler olmuşsa da, kesin bir adet vermek ge­
rekirse, Türk birliklerinin toplam mevcu:ln or­
talama 15.000 insandan fada değildi. Buna kar ­
şılık, Yunan kuvvetleri (diğer cephel2rden geti­
rilen kuvvetle,,., Giritliler, Epirli çeteler, gönül­
lüler, Garibaldilerin katılmasıyla ) , en az 60.000
mnharipti.

Yanya Savunması, böyle anortnal bir denge­


sizlik sonucu çökmüştür.

Ne var ki bu çöküş, düşmana çok pahalıya


mal olmuş, çoğu zaman düşman komutanları
ümitsizliklere kapılmışlardır. Epir Ordusu'nun
insan kaybının 15.000 kadar olduğu tahmin
edilmektedir. Bu yüksek kayıpları hemen ihtiyat
kaynaklarından tamamlanmış, kuvvet üstünlük­
leri devamlı olmuştur.

Özet olarak, denilebilir ki, bütün doğru ve


yanlış uygulamalara rağmen, Balkan Harbi'nin
en kanlı muharebeleri dönemini ve alanını kap­
sayan Yanya muharebeleriyle, başta Esat Pao;a
olmak üzere, her kademedeki komutanların üs­
tün nitelikleri ve emirleri altında bulundukları
ve komutanlarına çok bağlı olan w� güvenen
Türk evlatlarının verilen emirleri hiç tereddüt
etmeden yerine getirmeleri sayesinde, Yunan

134
Ordusu uzun süre Epir'e bağlanmış, maddi ve
manevi yönden yıpranmış, Yunanlıların genişle­
me ve yayılma ihtirasları dizginlenmiştir.

Şöyle ki, Yanya direnmesi, Yunan kuvvetle­


rinin gemilerle Çanakkale Boğazı'nı zorlaması­
na, Bulgarlarla Çatalca önünde işbirliği yapma­
larına engel o�muştur.

Sonu yenilgi ile kapanmış olsa da, Yanya Sa­


vunması, Türk Harp Tarihinde parlak ve şerefli
bir bölüm olarak kalacaktır. [30 ]

tl . Yanya'nın Teslim Oluşundan Sonra Yu­


nanlıların (Özellikle Konstantin'in) Kaleyi Gö­
rünce M'ahcup Oluşu

Yanya Kalesi önünde saldırıları kırdıkça, ba­


şarısızlık!arına bahaneler icat eden Yunanlılar,
Kale'nin çok üstün bir düzeyde tahkim edildiğini,
zırhlı tabya ve kulelerden oluştuğunu yaymak­
taydılar. Yanya teslim olunca, Prens Konstan­
tin, Kale'nin düşürülmesini büyük bir başarı
olarak ilan etmiş, yaptığı yazılı yayınla herkesi
görmeye davet etmiş ve bu arada subay ve er­
lerin bu büyük başarıyı görmelerini istemişti.

[30] Genelkurmay ATASE Başkanlığı Arşivi; No.


1/217, s. 717 , 726, 728, 754, 761 , 847, 955, 963 ,
999, 1007, 1019, 1021, 1031 , 1063, 1064 a.

135
Yanya Kalesi'nin düşmesinin ertesi günü,
Yunan Ordusu Karargahında bulunan ve Yan­
ya'ya gelen tarafsız devlet ataşemiliterleri, ba­
sın mensupları, Yunan Komutanlarının sözünü
ettikleri hayali zırhlı tabya ve kuleleri görmeye
gittiler . Onların gittiğinin ertesi günü de Prens
Konstantin buraları gezdi. Gördüğü basit siper­
lerden utanarak, değil yabancıların, kendi su­
baylarının bile gezmesini yasakladı. Çünkü, taş
ve topraktan oluşan siperler arkasına sığınmış
bir avuç Türk karşısında üç ay hareketsiz kal­
mışlardı ve başarı sağlayamamışlardı. [31]

Bu konuyu, Korgeneral Emin KURAL, "Yan­


ya Müdafaası" adlı kitabında şöyle anlatmakta­
dır :

" . . . O tarihte, Yanya Müstahkem Mevkii' nde


kurmay başkanlığı görevini yapmaktaydım. Kı­
demli Yüzbaşıydım, Yanya'nın tesliminden son­
ra dokuz ay kadar esarette kaldım. Bu esare­
tim sırasında Yunan ordusunda İstihkamcılık
öğretmenliği yapmakta olan bir Fransız istih­
kam binbaşı ile arkadaş olduk. Adı geçen
Fransız subayı, Yanya Müstahkem Mevkii'n­
den şöyle bahsetti :

[31] ILGAR, İhsan; Esat Paşa'nın Çanakkale Anı­


lan, Baha Matbaası, s. 298, 306 .

136
" - Yanya Kalesi daimi değil, geçici değil,
hatta sahra usulü ile bile yapılmış istihkamlar­
dan uzak bir tahkimat idi. Böyle taş toprak ar­
kasında yapılan kahramanca bir savunma önün­
de Yunan kuvvetlerinin aylarca duraklaması,
öğretmeni olduğum Yunan Ordusu için yüz ka­
rasıdır. . " [32 ]
.

e. Sonuç
İtiraf etmek gerekir ki, !Balkan Harbi yenil­
gisinde, Türk Ordusu, çöküntü derecesinde bir
sarsıntı geçirmiştir. Bu çöküntü tarif edilmeye­
cek kadar büyüktür.
Bu harbin sonunda, Balkanların zengin, ve­
rimli toprakları kaybedilmiş, çok sayıda Türk
topluluğu anavatan toprakları dışında kalmış­
tır.

Daha acısı, stratejik önemi büyük olan Bal­


kan Yarımadası elden çıkmıştır.

Düşmanı yenmek esastır. Fakat, şu asla unu­


tulmamalıdır ki, savaşın kaderinde yenilmekte
vardır. Yalnız, yenilmeyi düşmana pahalıya mal
etmek önemlidir. Bu, ileride düşmanı, yeniden
yapacağı saldırılarında veya savaşımlarında dü­
şündüreceği gibi, yenilen tarafın da kayıplarını
tekrar kazanmak ümidine ve moral yüksekliği-

[32) a. g. e. ; s. 298-306.

137
ne, kısa bir deyimle ; gelecekteki başarılarına
temel olabilir. Nitekim, Balkan Harbi'ni izleyen
Birinci Dünya Harbi'nde Türk Ordusu , Çanak­
kale'de, Galiçya'da... bu düşüncenin güzel örnek­
leırini vermiştir.

Burada acı bir gerçeği vurgulamakta yarar


vardır :

Balkan Harbi'nde destanlaşan o ölüme atılış


ve kahramanlıklar, bugüne kadar Türk Ulusu,
nun gözleri önüne layıkiyle serilememiştir.
Çünkü, yenilgiyi takip eden günlerde , birçok
belgeler ve hatta cerideler yakılarak yokedi1.­
miş, mevcutlar da zor faydalanılabilecek gibi da­
ğılmıştır. Elde kalan harp cerideleri ve belge­
ler, ancak raporlar ve emirler toplamından iba­
rettir denilebilir. Fakat buna rağmen, tüm gay­
reEer sarledilerek bu konu, her geçen gün, biraz
daha şehitlerimizin ruhları şadolacak ve tek
tük kalmış gazilerimizin gönüllerine su serpe­
cek gibi aydınlığa kavuşmaktadır.

Bu savaşta, gerçek Türk Komutanları ve on­


ların emk ve komutalarındaki Türk evlatları
vazifelerini yapmışlardır ; canlarını, kanlarını,
hiçbir millette eşine rastlanmayacak gibi, feda
etmişlerdir. Eğer Türk Milleti'ne yaraşır sonucu
sağlayamamışlarsa bundan, onlar değil !BAHT
UTANMALIDIR, demek yerine olur.

138
B E Ş İ N C İ B Ö L Ü M

ESAT PAŞA

1. Esat Paşa'mn (Kendi kaleminden) öz­


geçmişi
1456 tarihinde Selanik' e gelmiş olan Taş­
kentli Mehmet Kaçı'nın alıfadındanım. Mehmet
Kaçı, Sultan II. Murat zamanında Y anya'yı tes­
lim alan kimsedir. Dedem Yanya İlçesi Emlak
Müdürü Vehib Efendi'nin torunu ve Yanya Be­
lediye Başkanı Mehmet Emin Efendi'nin oğlu­
dur.

Ben Mehmet Esat, 18 Ekim 1862 Pazartesi


günü, Yanya'da Kale içinde bulunan ecdadımın
konaklarında doğmuşum .

İlk ve orta öğrenimimi Yanya'da yaptım.


1879' da Manastır Askeri Lisesi'nin giriş sınıfına
kaydedildim . Bir yıl sonra İstanbul'da Kuleli As­
keri Lisesi'ne nakledildim. Türkçeyi henüz tama­
miyle öğTenmemiş olduğum için -Yanya'da
Türkçe biJen Müslüman hemen hemen yok gi­
biydi. Bütün din kaideleri kitapları Rumcaya
çevrilmiş, Arap harfleriyle yazılmıştı-, bu yılın
genel sınavlarında her dersten iyi ve pekiyi not

139
aldığım halde, Genel Tarih'ten sıfır aldım ve sı­
nıfta kaldım. Fakat bundan sonra, üç yıl lise
sınıflarını birincilikle bitirerek 1884'de Pangal­
tı'da (Harbiye) bulunan Harp Okuluna geçtim.
Askerliğim bu tarihten itibaren başlamıştır.
Harp Okulu smıflarını yine birincilikle geçe­
rek, Teğmen rütbesiyle Kurmay sınıfına geç­
tim. Bir sene sonra Üsteğmenliğe yükseldim.
İki sene sonra Harp Akademisi sınıflarındaki
öğrenimimi de birincilikle bitirerek 1890'da
Kurmay Yüzbaşı olarak okuldan çıktım ve
Kurmay Vazifeleri öğretmen Muavinliğine atan­
dım.
Bu yıl içerisinde, Edirne ve Kırca'lı tarafla­
rında yapılan kurmay gezilerine katıldım. Bil­
gimi artırmak için, Almanya'ya gönderildim.
IBerlin'de altı ay kadar kısa bir sürede, oldukça
bildiğim Almancayı kuvvetlendirdim.
1890 yılı Haziranı başında Strazburg'da 138
nci Prusya Alayı'nın 12 nci Bölüğünde ; Yüzbaşı­
lık rütbem Alman Hükümeti'nce kabul edilme­
yerek ve Hükümetimin de onayı ile, Alman Or­
dusunda bulunduğum süreye mahsus olmak üze­
re, Alman uyruğuna girdim ve Alman Teğmeni
rütbesiyle takım komutanı olarak atandığım­
dan, vazifemi takım komutanı olarak yaptım.
Bir sene süren bu vazifem sonunda -1891 yılı
Haziran ayı başında- Alman Üsteğmeni rütbe­
sine yükneldim. Aynı günlerde, yine Strazburg'

140
da bulunan 15 nci Topçu Alayı'na, topçuluk için
piyade üniformamı muhafaza etmek şartiyle,
nakledildim.

Bu Alayın 9 ncu Bataryasında yıl sonuna ka­


dar takım komutanlığı yaptım. 1892 yılı başın­
da 31 nci Prusya Tümeni'nin kurmaylığına atan­
drm. Bu tümen de aynı şehirdeydi. Bir yıl kur­
may olarak bu tümende hizmet ettim. Bu sene
içerisinde yapılan Kolordu Kurmay Gezisine ve
Alman manevralarına (Kayzer Manevralarına)
iştirak ettim.

Alaylarda ve tiimende tıpkı bir Alman suba­


yı gibi, bilfiil hizmetlerimi bitirdikten sonra
1893 yılı başında, Berlin'de Genelkurmay Baş­
kanlığı'mn, demiryolu şubesine nakledildim. Ay­
nı zamanda Harp Akademisi'nde kurmay görev­
leri derslerini de takip ettim.

Almanya'da bulunduğum sırada Osmanlı Or­


dusu'ndaki usule uygun olarak haiz olduğum yüz­
başılık rütbesi, 30 Temmuz 1892'de kıdemli yüz­
başılığa yükseltildiğinden 1893 Temmuzunda İs­
tanbul' a Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) olarak
döndüm.

Almanya'dan başarıyla dönenlerin, Padişah


tarafından terfileri yapıldığından, ben de 5 Ka­
srm 1893'de Binbaşı oldum ve Genelkurmay 2 nci
şubesinde görevlendirildim. Bununla beraber,
Goltz Paşa'nın muavinliğine de tayin olundum.

141
1895 senesi Eylül ayının ortalarında, Fran­
sa' da 5 nci Fransız Kolordusunun Sonbahar Ma­
nevrasında bulundum. İstanbul'a dönüşümdeı
Milli Savunma Bakanlığı'na, raporumu takdim
ettim.

Goltz Paşa'nın, Almanya'ya dönüşüne rast­


layan 1 Aralık 1895 tarihinde, yarbaylık rütbe­
si verildi. Aynı tarihte Harp Okulunda Kurmay
Görevleri Öğretmenliğine atandım.

Osmanlı - Yunan Harbi çıkınca, 18 Nisan


1897'de, Yanya Kolordusu emrine verildim. Bu­
rada l nci Tümenin kurmaylığında, özellikle
Tümenin öğretim ve eğ·itimiyle meşgul oldum.
Hizmetlerim takdir olunarak 31 Ocak 1898'de,
riitbem albaylığa yükseldi.

Barış yapılmasından sonra İstanbul'a dön­


düm. Harp Okulunda eski görevime devama
başladım. İlk yetiştirdiğim talebeler arasında
Fevzi (KAVAK) (Sonradan Mareşal Fevzi
ÇAKMAK) bulunmaktaydı.

1899'da Ders Nazın ( Öğretim Kurulu Baş­


kanı) oldum. Okul idaresinin evvelce Almanya,
Fransa ve Belçika'dan getirtmiş olduğu Alman­
ca ve Fransızca ders proğTamlarından da fay­
dalanarak, Harp Okulunun ders prog­
ramlarını ıslah ederek dergiler halinde

142
bastırdım. Karmaşık bir halde bulunan özel ve
genel sınavların uygulanması hakkında yöner­
geler hazırladım ve yayınladım.
Harp Akademisi sınıflarında kurmay deyi­
minin namzete değiştirilerek o vakte k adar her
biri en çok 15 okuru geçmeyen kurmay sınıfla­
rının mevcutlarının 40'a kadar çıkarılması sağ­
landı. Bu namzetlreden ordunun ihtiyacı ora­
nında kurmaya ayrıldıktan sonra gerisi "MüM­
TAZ" unvaniyle ve yüzbaşı rütbesiyle kıtalal'a
gönderildi. Bu suretle bilgili subay yetiştirme
mümkün oldu. Kurmayların iki sene çeşitli sı­
nıflarda bilfiiJ bölük komutanlığı yaptıktan
sonra Kolağasılığa (Kıdemli Yüzbaşılığa) terfi
ettirilmesi gibi önemli bir yeni düzenleme yapıl­
dı. Eğitim ve öğretimi yetersiz kılan Pangaltı
Harp Okulu'nun kalabalığını önlemek ve daha
bilgili subay yetiştirmek maksadiyla İstanbul
dışındaki ordularda (Edirne, Manastır, Erzin­
can, Şam ve Bağdat'ta) birer Harp Okulu ac;ıl­
dı. Bütün bunlar, sekiz yıl devam eden Ders Na­
zırlığım (Öğretim Kurul Başkanlığım) zama­
mna ait faaliyetim meyanındadır.
Öğretim Kurulu Başkanlığım zamanında
yetişmiş olan birçok kurmay, nıümtaz ve mu­
harip subaylar arasında ATATÜRK ve İNÖ­
NÜ gibi... dahiler de vardır. Mümtaz subaylar,
sonraları tümüy1e yeteneklerini ispat ettirerek
kurmay olmuşlardır.

143
Hizmetlerim takdir olunarak rütbem 27 Ka­
sım 1902'de Mirlivalığ·a (Tuğgeneralliğe) ve 17
Ocak 1906'da Ferikliğe ( Tümgeneralliğe) yük­
seltildi.

15 Temmuz 1907'de Üçüncü Ordu Müşir Ve­


killiğine ( O tarihlerde bir unvandı , bugün kar­
şılığı yoktur) atandım. Jön Türkleri takip ve
tenkilde göstermiş olduğum ayrı muamele, Sul­
ta..n Hamit'in meşhur hafiyesi ve güvendiği İs­
mail Mahir Paşaca (Bu Paşa Meşruiyeti izle­
yen günlerde Sultan Mahmut Türbesi civarında
bir Jön Türk kurşunuyla öldürülmüştür) sebep
olarak gösterilmiş olduğundan, 13 Haziran
1908 günü, gözden ve mevkiden düşürülerek
gözetim altında İstanbul'a getirildim. Her gün
sabahleyin Mabey'in Başkatibi Tahsin Paşanın
dairesinde görünerek, akşamüstü doğruca git­
mek şartiyle evimde ikamete memur oldum. 10
Temmuzda Meşrutiyet'in ilanı üzerine bu gi­
dip gelmek zorunluluğu kendiliğinden kalktı.

10 Ağustos 1908 tarihinde Dördüncü Ordu


Kurmay Başkanlığına ve 13 Nisan 1909 günü
Genelkurmay İkinci Başkanlığına, bir süre son­
ra Levazımat-ı Umumiye Riyasetine (Genel Le­
vazım İşleri Başkanlığına) atandım.

22 Eylül 1909'da, rütbem, Feriklikten


(Tümgenerallikten) Mirlivahğa indirildi . Leva­
zımat-ı Umumiye Riyasetinden istifa ettim. Bu

144
istifam üzerine 16 Martta, Piyade Müşavirler
Kurulu Başkanlığına, 1911'de Gelibolu'da 5 nci
Nizamiye Tümeni, çok geçmeden Tekirdağ'ında
2 nci Kolordu ve 12 Temmuz 1911'de İskodra
Mürettep Kuvvetler Komutanlığına atandım.
İtalya'nın harp ilan etmesi üzerine , 16 Eylül
1911'de, Yanya Bağımsız Tümen Komutanı ve
seferberlik projesi gereği olarak 10 Ekim
1911'de Yanya Kolordusu Komutanı oldum.

Balkan Harbi'nde, 5 Mart '913 gününe ka­


dar, Yanya ve civarını, düşmanın üstün kuvvet­
lerine karşı, canımı siper ederek savundum. Bu
tarihte Yanya'mn düşmesi sonucunda Yunan
Ordusuna esir düştüm. Askerimin azlığına rağ­
men, gösterilmiş olan kahramanca direnişi tak­
dir eden Yunan Başkomutanı (sonradan kral
oldu ) Konstantin kılıcımı almadı ve beni esir ad­
detmemiş gibi davrandı. Atina civarında Kifisya
mesiresinde 11ela Oteli'nde ikametime müsaade
etti. Esaretim zamanında bütün esirlerimize
nezaret etmek ve gerekirse denetlemede bulun-
mak ve Milli Savunma Bakanımla açık ve şifre­
li muhabere etmek hak ve yetkisini verdi. Kral
Konstantin'in belkide tarihte görülmemiş olan
bu kadar müsaadeleri ileride vukuunu tasarla­
dığı ve veda ziyaretimde bahsettiği Türk - Yu­
nan dostlu,ğuna bir basamak yaratmak fikrin­
den ileri geldiğine hükmolunabilir.

145
Barış Antlaşmasını müteakip, Milli Savun­
ma Bakanımdan, esirlerimizin sevk ve nakli
emrini aldım. Bana güvenerek göndermiş oldu­
ğu 15.000 liranın 13.800 lirasıyla ve Yunan Hü­
kümetinin de yardımıyla 30.063 er, üçü Tuğge­
neral olmak üzere 1.448 üst rütbeli subayın 17
gün içerisinde rahatlıkla anavatana taşınması­
nı başardım. Ben de İstanbul'a ge1dim ve elim­
de kalmış olan 1.200 lirayı, fatura, makbuz ve
sair harcama belgelerini mazbata karşılığında
Genel Levazım İşleri Başkanlığına verdim .

16 Ocak 1913'te, Tekirdağı.'nda 3 neli Kolor­


du Komutanlığı'na atandım. Birinci Dünya
Harbi'nde Gelibolu Yarımadası'nda 3 neli Kol­
ordu ve Arıburun Kuzey Grubu Komutanı sıfa­
tıyla, ilk zamanlarda iki tümen ve gittikçe beş
tümene kadar yükselen kuvvelterimle Çanak­
kale Boğazı'nın Kilidi sayılan Conk Bayırı'm,
büyük fedakarlıklara katlanarak savundum.
Düşman donanmasına Boğaz'a yaklaşmak ve
Boğaz'ı zorlayıp İstanbul'a gelmek fırsatını ver­
meyenlerin ikincisi olmak şerefini kazandım
(Düşman Donanması'nın Boğazı yarıp İstan­
bul'a gelmesine engel olanların birincisi Çanak­
kale Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa,
üçüncüsü ve kesin sonuç sağlayanı Anafarta­
lar Kahramanı Mustafa Kemal Paşadır) .

146
Şimdiye kadar ki hizmetlerime ödül olarak,
15 Eylül 1915'te Ferikliğe (Tümgeneralliğe)
yükseldim.

Goltz Paşa'nın Bağdat Komutanlığı'na git­


mesi üzeırine, 3 Kasım 1915'de Birinci Ordu Ko­
mutanl�ğına atandım. Almanyanın doğu ve ba­
tı cephelerini görmek üzere , 7 Ağustos 1917 de ,
Berlin e'gittim. Doğu Cephesi'ni, kuzeyden gLi­
neye kadar gördüm ve inceledim. Batı Cenhe­
sinde, Sedan'a vardığımda ; İstanbul'a gelecek
olan Almanya İmparatoruna mihmandarlık et­
mek için İstanbul'a dönmek emrini aldım. Kay­
zer İkinci Vilhelm' e, Almanya'ya dönünceye
kadar, mihmandarlık yaptım.

Yıldırım Ordusu'na giden Liman Fon San­


ders'in yerine, 21 Şubat 1918'de, Bandırma'da
Beşinci Ordu Komutanılğına ve Genel Karar­
gah emrine verilmiş olan Vehip Paşa'nın yerine
de 22 Haziran 1918'de Batum'da Üçüncü Ordu
Komutanlığı'na atandım.

Atmanya'nın yenilmesi üzerine, Batum'dan


İstanbul'a getirildim ve yeniden kuru' an ,ancak
kuvveti, Karadeniz'den Saroz Körfezi'ne kadar,
parmaklık gibi d:ığılmış, bir alaydan ibaret olan
Birinci Ordu Komutanlı[':ına atandım. Mütare­
kenin ilanı ile bu Ordu da lağvedilmiştir.

Bundan sonra, Askeri Okullar ve nihayet


İkinci Ordu Genel Müfettişliğine atandım. As-

147
keri Okulların adları var kendileri yoktu. İkin­
ci Ordu Genel Müfetitşliği de mevcut olmayan
kıtalardan müteşekkildi.

Bu sebeple, son memuriyetim olan İkinci


Ordu Genel Müfettişlğinden istifa ettim ve di­
l ekçe vererek emekliliğimi istedim.

22 Kasım 1919'da emekliliğimi aldım. S alih


Paşa kabinesinde 15 günlük Bahriye Nazırlığı
(Deniz \Bakanlığı) yaptım. Bir aralık şehzade­
le rin ders nazırlığı da ve rilmişti. Fakat ; şehza­
deleri biraraya getirip bir şey öğretme imkanı
bulamadım.

Bugüne kadar özel işlerle ve hatıratımı


yazmakla vakit geçirdim. 1897 Osmanlı - Yu­
nan Harbi'nde Yanya Kolordusu hakkındaki ha­
tıratımı içeren kitabı ( içinde pek çok hakikat­
ler ve belgeler vardır) harita ve fotoğraflarıy­
,

le beraber 19 Kasım 1943'te Mareşal Fevzi


ÇAKMAK'a takdim ettim ve her hakkımı Ge­
nelkurmayımıza verdim. Bu kitap bugün An ­

kara'da Genelkurmay Kütüphanesi'nde saklıdır.


Geometri ve Matematik ile ilgili dört çeşit ba­
sılmış kitabım da vardır.

Harp Okulu Öğretim Kurulundan ayrılma­


dan Balkan Harbi'nin sonuna ve Barış Antlaş­
masına kadar özgeçmişimi (Avni BARİ ile) ki­
tap şeklinde bugiln, 10 Temmuz 1946'da ta­
mamlamaya muvaffak oldum.

148
Kısaca görevlerim :
1 Osmanlı - Yunan Harbi'nde Tümen
-

Kurmayı,
2 Harp Okulu Öğretim Kurulu Başkanı,
-

3 Üçüncü Ordu Müşir Vekilli (O tarih-


-

lerde bir unvandı, bugün karşılığı yoktur) .


4 Dördüncü Ordu Kurmay Başkanı,
-

5 Dördüncü Ordu Müşir Vekili,


-

6 Genelkurmay İkinci Başkanı,


-

7 Genel Levazım İşleri Başkanı,


-

8 Piyade istişare Kurulu Başkanı,


-

9 5 nci Tümen Komutanı,


-

10 2 nci Kolordu Komutanı,


-

11 İşkodra Mürettep Kuvveti Komutanı,


-

12 Yanya 23 ncü Bağımsız Nizamiye Tü-


-

meni Komutanı,
13 Balkan Harbi'nde
- Yanya Bağım.sız
Kolordu Komutanı,
14 - Tekirdağ'ında 3 ncü Kolordu Komuta-
nı,
15 Birinci Dünya Harbi'nde Çanakkale'de
-

Kuzey Grubu Komutanı,


16 istanbul'da Birinci Ordu Komutanı,
-

17 Bandırma'da Beşinci Ordu Komutanı,


-

18 Batum'da Üçüncü Ordu Komutanı na-


-

mıyla ve Mütareke (Ateşkes) devresinde Bahri­


ye Nazırı (Deniz Bakanı) sıfatıyla hizmet etmiş
olduğum halde, karnın gereği 5.000 kuruş maaş­
la emekli oldum.

149
Maaşımın azlığını gözden uzak tutmayan
Ü İ
ATAT R'ün, emriyle , stanbul Sigorta ve da­
ha sonra Tramvay Şirketi Yönetim Kurulu Üye­
liğ-ine, MiUet Meclisi Başkanı Mustafa Abdül­
halik Renda'nın isteğiyle Göçmen Olmayanlar
Komisyonuna ve nihayet Cumhurbaşkanımız
İsmet İN ÖNÜ 'nün büyük lutuflarıyl:a Cam ve
Şişe - Fabrikaları Yönetim Kurulu Başkanlığına
atandım. Bugüne kadar geçim sıkıntısını du-
yurmamış olan adı geçenlerin şükran borçlusu
ve ezeli 'minnettarıyım.

Kadıköy'ünde, Ambadem'de, Esat Paşa


Sokağı'nda 2 No : lu köşkte oturan
Emekli Korgeneral, Yanyalı

Esat BüLKAT
26 Haziran 1946 i 33 1

2. Esat Paşa Hakkıında Ek Bilgiler ve


Ölümü

Yanya çevresindeki muharebelerde ve özel­


likle Yanya Kalesi'nin savunulmanında ün yap­
mış olan Esat Paşa (BÜLKAT) , Çanakkale Sa­
vaşlarında da baştan sona kadar bulunmuş ve
bu savaşın yükünü omuzlamış bir kimsedir.

[33] Genelkurmay ATASE Başkanlığı Arşivi ; No.


1/216 , Dos. 113-D, Fih. 16, 629/635.

150
Bir süre Mustafa Kemal Paşa (ATATÜRK)
ile birlikte, bazen da emrinde bu muharebeler­
de, çeşitli kademelerde komutanlık yapmıştır.

"Çanakkale Hatıraları" adlı dört ciltlik eseri


de vardır. Bu eseri, kendi kaleminden, 1 nci mad­
dedeki yazısında da belirttikleri gibi, daktilo
edilmiş, ciltli h:aldedir ve Askeri Tarih ve Stra­
tejik Etüt Başkanlığı'ndadır. [ 34]
Yine Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Baş­
kanlığı'nda Esat Paşa tarafından yazılmış
( 1912 - 1913 Balkan Harbi) adlı es::ri vardır.
Daktilo edilmiş ve ciltli bir halde olan bu ese­
rin) 5 nci kısmı (Balkan fıarbi'nde Yar:ya Kolor­
dusu) bölümüdür. [ 35] Altı kısımdan olu şan bu
kitabını 28 Haziran 1946'da bitirmi�tir. Esat
Pa�a'n . n yazdığı Özgeçmişi bu cilüerin rnn bö­
lümündedir.

Esat Paşa, her haliyle, Eazik ve kibar bir


komutandı. Buna, Çanakkale J'viuharebelerinde,
Atatürk ile aralarında geçe;ı bir yazışma örnek
olarak verilebilir :

Çanakkale Muharebelerinde, ATATÜRK, 19


ncu Tümen Komutanı'dır. Rütbesi Kurmay Al­
bay'dır. Esat Paşa, Şimal (Kuzey) Grubu Ko-

[34] Genelkurmay ATASE Başkanlığı Arşivi ; No .


1/217 Dos. 15.
,
[35] Genelkurmay ATASE Başkanlığı Arşivi : No.
1/216, Dos. 15.

151
mutanı bulunmaktadır. Ferikliğe (Tümgeneral­
liğe) terfi etmiştir. Mustafa Kcemal Bey (ATA ...
TÜRK) , Esat Paşa'yı tebrik etmiştir. ATA­
TÜRK'ün bu tebriki için Esat Paşa : "Rütbe ter­
fiimi en evvel tebrik eden 19 ncu Tümen Ko­
mutanı Mustafa Kemal Bey'dir." demekte, Fe­
rikliğimi, şu telgrafla kutladı, diye telgrafı her­
vese göntermektedir. ATATÜRK'ün telgrafı
şöyledir :

"Şimal Grubu Komutanı Ferik Esat Paşa


Hazretlerine

Mazide (geçmişte) olduğu gibi halde de ( bu­


günde) Osmanlı Milleti'nin, namus ve haysiye­
tini bülent kılan (yücelten ) asarı aliye hidema­
tının (büyük hizmet eserlerinin) istihkak kes­
hettirdiği (kazandırdığı ) rütbe-i cedide-i sami�
ye1erinden ( yeni rütbenizden ) dolayı arzı tebri­
kat eylerim (tebriklerimi arz ederim) . 6 Tem­
muz 1915."

19 ncu Tümen Ifomutanı


Miralay (A�bay)
Mustafia Kemal

Ernt Paşa'nın Mustafa Ksmal Bey'e (ATA­


TÜRK'E) cevabı :

"19 ncu Tümen Komutanı Miralay Mustafa


Kemal Beyefendiye,

152
Mahza (özellikle ) sizin gibi faal, cesur silah
arkadaşlarımın gösterdikleri fedakarlık ve kah­
ramanlık neticesidir ki bugün bu rütbeyi ihraz
eyledim (bu rütbeye ulaştım ) . Bu bapta (bu
hususta) en büyük medar'ı iftiharım (iftihar
vesilem) 19 ncu Tümen ve muhterem müteşeb­
bis komutanıdır. Tebrikat'ı vakıanızdan ( kutla­
malarınızdan ) dolayı teşekküratı samimanemin
(içten teşekkürlerimin) kabulünü rica ederim.

Şimal Grubu Komutam


Ferik (Tümgeneral)
Esat

Esat Paşa'nın, bu Ferikliğe yükselişi ikinoi


defa olmaktadır. Yukar1d:a da söz konusu olan
bu terfiini , Esat Paşa şöyle anlatmaktadır :

" . . . Rütbelerin tasfiyesi kanununun uygula­


masına memur komisyon üyelerinden 2 - 3 kişi­
nin hiçbir dayanağı olınayan mütalaalarıyla,
,
haksız olarak Livalık (Tuğgenerallik) rütbesine
indirilmiş olan Korgeneralliğim bu kere harp
cephesinde iade edilmek suretiy�e hak yerini bul­
muş oldu . .. "

Kafası bilgi, tavır ve tutumu, nezaket ile


süslü bu kıymetli Türk Komutanı, 90 yaşına ka­
dar (89 yıl, 11 ay, 14 gün) yaşadı. 2 Kasım
1952'de fani dünyaya gözlerini kapadı. Halen
Karacaahmet Mezarlığı'nda ebedi istirahatga­
hında yatmaktadır.

153
YARARLANILAN KAYNAKLAR

1
J.. , Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt
(ATASE ) Başkanlığı Arşivi. [ * ]
2. ARMAOGLU, Fahi r ; Siyasi Tarih 1789-
1960, Sevinç Matbaası, Ankara, 1964.
3. BAYUR, Hikmet ; Türk İnkılap Tarihi ; c.
III, İstanbul, Maarif Matbaası.
4. Birinci Ferik Zeki (Vardar Ordusu Komu­
tanı) ; Balkan Harbi'ne Ait Hatıratım, As­
keri Basımevi, İstanbul, 1337.
5 ÇAKMAK, Fevzi ; Garbi Rumeli'nin Suret-i
Zıyaı ve Balkan Harbi'nde Garp Cephesi,
Konferans, Akademi Basımevi, İstanbul.
6. GeneLkurmay ATASE Başkanlığı ; Balkan
Harbi, c. I.
7. Genelkurmay ATASE Başkanlığı ; Balkan
Harbi (1912-1913) c. III, Ks. 2, Gnkur. Ba­
sımevi, Ankara, 1981.
8. ILGAR, İhsan ; Esat Paşa'nın Çanakkale
Anıları, Baha Matbaası.
9. MİRLİVA Min (Tuğg. Koral) ; Yanya Mü�
dafaam, Askeri Basımevi, İstanbul, 1927.

[*] Belge numaraların a ilgili dipnotlarda değini! ..


miştir.

154

You might also like