Professional Documents
Culture Documents
BUZLAR ÜLKESİ
JOHN FLANAGAN
İngilizce a s l ı n d a n ç e v i r e n : Ç a ğ d a ş Ö z k a n
ARALUM ve
KOMŞULARI
MS. 643
KARAKTCRLER VE YARATIKLAR
14
daha kolay manevra yaptığmı fark etmişti. Su, belli aralıklarla
üzerlerine vuruyordu hâlâ ama o, insanı dehşete düşüren geri-
ye kayma olmuyordu artık. G e m i , altından ve yanlarından ge-
çen tonlarca suyun arasından yolunu bulurken, Will de küçük
bir kurtuluş ümidi beslemeye başlamıştı.
Ama küçük bir olasılıktı bu. Üzerlerine gelen her dalgada,
yüreğini ağzına getiren o dehşeti tekrar tekrar yaşıyordu Will.
Her seferinde sonuncu dalgayı atlattıklarını sanıyordu. Kolla-
rını Evaniyn'in beline dolamıştı; kızın da kollarını o n u n boy-
n u n a sardığını fark ediyor, buz gibi çenesini kendisininkinde
hissediyordu. Aradıkları teselli ve cesareti ancak bu şekilde
buluyorlardı. Zavallı Evaniyn korkudan inliyordu. Şaşkınlıkla
fark ettiği üzere Will de farklı bir durumda değildi; tekrar tek-
rar anlamsız kelimeler mırıldanıyor, H a l f a , Çekici'ye, sesini
duyup yardım edebilecek olan herkese sesleniyordu. Ancak
dalgalar birbirini takip edip Kurt Rüzgârı aralarından sıyrıl-
dıkça, yaşadıklan dehşet azaldı ve yerini tedirgin bir bitkinliğe
bıraktı. Böylece Will, bir süre sonra uykuya daldı.
Takip eden yedi gün boyunca güneyin derinliklerine doğru
savrularak Dar Geçit'ten çıktılar ve Sonsuz Okyanus'un kıyı-
lanna ulaştılar. Will ile Evaniyn bu süreyi, birbirlerine sokula-
rak direğin yanında geçirdiler; yorgunluktan harap olmuşlardı
ve sırılsıklamlardı. Üstelik donuyorlardı. Felaket korkusu, zi-
hinlerinden hiç gitmiyordu, ancak gitgide kurtulma ihtimalleri
olduğuna inanmaya başladılar.
Sekizinci gün, güneş nihayet yüzünü gösterdi. Güçsüz ve
silik bir güneşti, ama güneşti işte. Bata çıka ilerlemeleri sona
erdi ve gemi, bir kez daha suyun üzerinde rahatça yol almaya
başladı.
Saçı ve sakalı tuzla kaplanmış olan Erak, yorgun hareket-
lerle dümen küreğine asıldı ve düzgün bir dönüş manevrasıyla
geminin burnunu kuzeye çevirdi.
"Haydi beyler. Shelter B u m u ' n a gidelim," dedi tayfalara.
IKI
W
liyordu.
ill, kumsalda bir tur daha atıp ardından hızla on şinav
çekerken, Evanlyn, onu giderek artan bir hiddetle iz-
Bir kişilik yere iki kişi gelince, tıklım tıkış yaşam şartlan
iyice kötüleşmişti. Ve bu dip dibe yaşam, beraberinde kavgaları
da getiriyordu. U z u n süre hareketsiz kalmaya alışkın olmayan
Skandiyalılar, zamanlarını, içki içmek ve kumar oynamakla
geçiriyorlardı. Belaya davet çıkarmanın en kesin formülüydü
bu. Aynı ekibe dâhil olan tayfalar söz konusu olduğunda, orta-
ya çıkan sorunlar genellikle hızla hallediliyor ve unutuluyor-
du. Ama farklı gruplardan birileri tartışınca sabır tükeniyor,
olaylar büyüyor ve bazen, Erak m ü d a h a l e edemeden, silahla-
rın çekildiği bile oluyordu.
Slagor kavgaları ayırmak için parmağını bile kıpırdatmıyor,
diye düşündü Will. Kurt Dişi'nin kaptanıyla vakit geçirdik-
çe, adamın gerçekten çok az nüfuz sahibi olduğunu ve diğer
Skandiyalılar'dan pek az saygı gördüğünü fark etmişti. Kendi
tayfası bile, a d a m a sadık olduklarından değil, kazanacakları
para için yanındaydı kaptanlarının.
Will İle Evaniyn'in işleri de ilci katina çıkmıştı elbette.
Eskisinin iki katı yemek pişimıeleri, hizmet etmeleri ve te-
mizlik yapmaları gerekiyordu. Onlara yapmaları için görev-
ler veren iki katı Skandiyalı vardı ortalıkta. Ama en azından
yaşam alanlarım korumuşlardı. İkisinin kaldığı kulübe, iriyarı
Skandiyahlar'ın kalmak istemeyeceği kadar dar bir yapıydı.
Devler tarafından tutsak edilmiş olmanın avantajı da bu, diye
düşünüyordu Will.
Ama Will ile Evaniyn'in hayatını zehir eden şey, dövüşler
ve fazla mesai değildi. Ragnak'ın Valla Yemini ettiği haberi,
prensesi harap etmişti. Tehlikedeydi artık; en küçük bir hata,
ağızlarından kaçacak minicik bir kelime, hayatını sona erdi-
rebilirdi. Will'e dikkatli olması, ona gerçek kimliğini açıkla-
m a d a n önceki gibi davranması için yalvanyordu. Will'in gös-
tereceği en küçük saygı belirtisi bile şüphe çekebilir ve kızın
sonunu getirebilirdi.
Will, doğal olarak sırrıni koruyacağına dair temin etmişti
kızı. Kendi kendine onun Cassandra olmadığını telkin ediyor,
düşüncelerinde bile Evanlyn ismini kullanmaya çalışıyordu.
Ama o uzak durmaya çalıştıkça, Cassandra ismi kendiliğinden
dilinin ucuna yapışıyordu sanki. Dikkatsiz davranıp kızin kim-
liğini ele vereceği korkusuyla yaşıyordu.
Can sıkıntısı ve düş kınklıkları sonucunda yaşadıkları tat-
sızlıklar, bu yeni ve son derece gerçek tehlikenin ışığı altında,
kaybolup gitmişti. Eskisi gibi müttefik ve dosttular; birbirleri-
ne Keltika'daki gibi destek oluyorlardı.
Evaniyn'in fidye planı artık paramparça olmuştu elbet-
te. Ailesinin tüm bireylerini öldürmeye ant içmiş bir a d a m a
kimliğini açıklayamazdL Buna bir de mecburen yaptığı kaba,
aşağılık işler eklenince, kızın Skorghijl'deki hayatı cehenne-
me dönmüştü. Hayatının tek aydınlık noktası Will idi. Çocuk
her an neşeli, pozitifti ve kızı yüreklendiriyordu. Evaniyn, oğ-
lanm hiçbir şey söylemeden en beter, en pis işleri m ü m k ü n
olduğunca üstüne aldığını fark ediyordu ve b u n d a n dolayı ona
minnettardı. Birkaç gün önceki tavırlarını hatırladıkça utanı-
yordu. Ama özür dilemeye kalktığında -hatalı olduğunu itiraf
edecek kadar açıksözlü davranmıştı- gülümseyerek geçiştir-
mişti Will.
"Kapalı alan, hepimizin sinirlerini bozdu," demişti kıza.
"Buradan ne kadar çabuk kurtulursak, o kadar iyi."
Hâlâ kaçmayı planlıyordu ve Evaniyn, onunla birlikte git-
mesi gerektiğini fark etti. Will'in bir şeyler tasarladığının bi-
lincindeydi, ama çocuk planı üzerinde hâlâ çalışıyor olmalıydı
ki şimdiye dek pek detaya inmemişti.
Akşam yemeği bitmiş ve bir sürü tahta tabak, kaşık ve bar-
dak, deniz suyuyla temizlenmek üzere bir kenara yığılmıştı. İç
geçirerek bulaşıklara doğru eğildi Evaniyn. Yorgundu ve yağlı
bulaşıkları yıkamak için bileğine dek soğuk suya girme düşün-
cesi, dayanılacak gibi değildi.
"Ben yaparım," dedi Will usulca. Skandiyalılar'dan biri on-
ları izliyor mu diye bakındıktan sonra, ağır çuvalı kızın elin-
den aldı.
"Hayır," diye itiraz etti Evaniyn. "Haksızlık b u . . . " A m a
Will, kızı susturmak için elini kaldırdı.
"Kontrol etmek istediğim bir şey vardı zaten. Bu iyi bir bahane
olacak," dedi. "Hem kötü günler geçirdin. Git de dinlen biraz."
Sonra sırittı. " D a h a iyi hissedeceksen, yarin yıkanacak bol
bol tabak çanak olacağını hatırlatayım. Ve ertesi gün de. Ben
dalga geçerken hepsini temizleyebilirsin."
Kız, yorgunlukla gülümseyerek minnet dolu bir hareketle
onun elini sıktı. Sert yatağında gerinerek hiçbir şey y a p m a m a -
nın düşüncesi bile gerçek olamayacak kadar güzeldi.
"Teşekkürler," dedi sadece. Oğlan gülümsedi. Evanlyn
onun, ilişkileri normale döndüğü için son derece m e m n u n ol-
duğunu biliyordu.
"En azından misafirlerimiz yemeklerini büyük bir hevesle
yiyor," dedi Will neşeyle. "Tabaklarda pek artık bırakmıyor-
lar."
Çuvalı ve tmgırdayan kap kaçağı omzuna atarak kumsala
yöneldi. Kendi kendine gülümseyen Evanlyn, eğilerek kulü-
beye girdi.
Will, k i l e r d e n aldığı y a ğ l a k a p ı n ı n m e n t e ş e l e r i n i y a ğ l a m ı ş t ı .
N e f e s i n i t u t a r a k k a p ı y ı açtı v e e n u f a k bir ses b i l e ç ı k m a y ı n c a
r a h a t l a d ı . G ö k 3 m z ü n d e a y y o k k e n k u m s a l k a p k a r a bir b o ş l u ğ u ,
d e n i z d e y a l n ı z c a y ı l d ı z ı ş ı k l a n m y a n s ı t a n k a p k a r a bir ö r t ü y ü
a n d ı n y o r d u . H a v a , son birkaç g ü n d ü r iyice y u m u ş a m ı ş t ı . Sa-
kin bir g e c e y d i v e r ü z g â r d a o l d u k ç a hafiflemişti. A m a a d a n ı n
e t r a f ı n d a k i sert d a l g a l a r ı n s e s i n i h â l â d u y a b i l i y o r l a r d ı .
S ü r a t l i h a r e k e t e t m e l e r i h a l i n d e g ü r ü l t ü çıkarabilirler, g ö r ü -
lebilirler y a d a y a k a l a n a b i l i r l e r d i . Will, k ı z ı n k u l a ğ ı n a " S a k i n
ol. Ö n c e sıralar, s o n r a k a y a l a r , s o n r a g e m i l e r . B e n i o r a d a b e k -
le," diye fısıldadı.
E v a n l y n , b a ş ı n ı s a l l a d ı . Will o n u n t e d i r g i n l i k l e y u t k u n d u -
ğunu görebiliyordu; kızın n a b z ı n ı n h ı z l a a t m a k t a olduğunu
f a r k etti. U z a n ı p h a f i f ç e o m z u n u o k ş a d ı .
E r a k k u p a s ı n a u z a n a r a k b i r a s ı n d a n d e r i n bir y u d u m aldı.
Y e n i d e n k o n u ş t u ğ u n d a , d e n i z c i d e n sıkılmış gibiydi sesi.
V e b u n u s ö y l e y e r e k , t ü m d i k k a t i n i m a s a n ı n ü z e r i n d e k i fıçı-
ya vermiş n u m a r a s ı yaptı. K a ç ı n ı l m a z olarak salondaki herkes
o n u taklit e t m i ş t i . Will, bir a n için t e r e d d ü t etse d e E r a k ' a g ü -
venebileceğini hissediyordu. S k a n d i y a l ı liderin o n a g ö n d e r d i -
ğ i m e s a j ç o k açıktı. G e r i çektiği k o l u n u h ı z l a i n d i r e r e k b ı ç a ğ ı
d ö n e d ö n e o d a n ı n ö b ü r t a r a f ı n a d o ğ r u fırlattı.
D ö n e n b ı ç a k , g a z l a m b a l a r ı y l a alevlerin kızıl p a n i t ı s m ı y a k a -
l a y a r a k bir an için ışıldadı. Ve gürültülü bir sesle, t a h t a y a - y o n -
t u l m u ş g ö z deliklerinin t a m o r t a s ı n a o l m a s a d a - s a p l a n ı v e r d i .
F ı ç ı , d a r b e n i n etkisiyle e n a z o n s a n t i m geriye k a y m ı ş t ı .
B i r anlik k a r m a ş a n i n a r d ı n d a n E r a k ' ı n a d a m l a r i g ü l m e y e v e
m ü k e m m e l nişancılığı a l k ı ş l a m a y a b a ş l a d ı l a r . Bir süre s o n r a al-
kışa öfkeyle etrafındakilere b a k ı n m a k t a o l a n S l a g o r ' ı m a d a m l a -
n bile katılmıştı. P o p ü l e r biri değildi Slagor. A d a m l a r i n i n o n u n
p e ş i n d e n g i t m e l e r i n i n tek n e d e n i , b a s k ı n l a r a g e m i t e d a r i k e d e -
cek kadar zengin olmasıydı. Şimdiyse, adamlarindan bazılari,
b ı ç a k fıçıya s a p l a n d ı ğ ı n d a attığı k a b a çığlığı taklit e d i y o r d u .
Erak, oturduğu yerden kalkarak m a s a n ı n etrafından dolan-
dı; bir y a n d a n d a k o n u ş u y o r d u .
Will'in y a n m a g e l i p d u r d u . B u n d a n s o n r a b a ş ı n a n e g e l e c e -
ğini b e k l e y e n S l a g o r ' a g ü l ü m s ü y o r d u .
V e Will d a h a d a r b e n i n f a r k ı n a bile v a r a m a d a n , E r a k k a f a s ı -
n a bir y u m r u k p a t l a t ı p o ğ l a n ı y e r e devirdi. Svengal'e bakarak
k u l ü b e n i n k a b a a h ş a p z e m i n i ü z e r i n d e b a y g ı n y a t a n şekli işa-
ret etti.
S ü v a r i l e r , s a v a ş a t l a r ı n ı karşılıklı s ü r e r k e n , atların t o y n a k -
ları y o l u n p ü r ü z l ü y ü z e y i n d e g ü m b ü r d e y i p t o z u d u m a n a kattı.
Ö t e y a n d a n H o r a c e , o r a z u n d a k i k ı l ı c ı y l a atını k e n d i n d e n
emin sürüyor, dövüş vakti gelinceye dek enerjisini s a k l a m a k -
tan m e m n u n görünüyordu.
N e y a z ı k k i ikinci bir k a r ş ı l a ş m a o l m a y a c a k t ı .
H a l t , H o r a c e ' m s a v a ş m a n e v r a l a r ı n ı s e s s i z bir h a y r a n l ı k l a
i z l i y o r d u . M ı z r a ğ ı n d e v r e dışı k a l m a s ı ü z e r i n e H o r a c e , d i z l e -
riyle d i z g i n l e r i t u t a n k a l k a n elini k u l l a n a r a k V u r u c u ' y u d e r h a l
durdurmuş ve Galyalı şövalye daha yanından geçip gitmeden
atını a r k a a y a k l a r ı ü z e r i n d e d ö n d ü r m ü ş t ü .
Seri v e hafif b i l e k h a r e k e t l e r i y l e h â l â m i n i k d a i r e l e r ç i z -
m e k t e o l a n kılıç, b u k e z bir y a r ı m d a i r e d a h a ç i z e r e k g ü m b ü r -
tüyle şövalyenin miğferinin arkasına çarptı.
Ç ı k a n s e s i n zırhlar i ç i n d e k i a d a m ı n k u l a k l a r i n d a n a s ı l bir
etki y a p a c a ğ ı n ı h a y a l e d e n H a l t , i r k i l e r e k geri ç e k i l d i . B i r t e k
darbenin sağlam metali yarıp geçmesini beklemek, iyimser-
lik o l u r d u . B u n u n için b i r d e n f a z l a d a r b e y e i h t i y a ç v a r d ı . A m a
ş ö v a l y e n i n m i ğ f e r i n d e ciddi bir g ö ç ü k o l u ş m u ş v e d a r b e n i n
sarsıntısı d a ç e l i ğ i n i ç i n d e n g e ç e r e k , d o s d o ğ r u ş ö v a l y e n i n k a -
fatasında yankılanmıştı.
Ş ö v a l y e , y a v a ş ç a e y e r d e n k a y a r a k t o z l u y o l a devrildi v e
hareketsiz kaldı. D ö r t n a l a k o ş u s u n a birkaç metre d a h a d e v a m
ettikten s o n r a b i n i c i s i o l m a d ı ğ ı m fark e d e n atı ise y a v a ş l a y a -
r a k k a f a s ı n ı e ğ m i ş v e yol k e n a r ı n d a k i u z u n ç i m l e r i k e m i m ı e y e
başlamıştı.
T e p k i s i z t a v ı r l a r ı y l a gurur d u y a n O r m a n M u h a f ı z ı , y ü z ü n e
yayılan gevrek tebessümü engelleyememişti.
H a l t , o ğ l a n ı n g a l i b i y e t i y l e h i ç d e ö v ü n m e d i ğ i n i f a r k etti.
S a v a ş O k u l u ' n u n H o r a c e ü z e r i n d e ç o k iyi bir etkisi o l d u ğ u
belli oluyordu. Çocuk, kendine gelmeye başlayan şövalyeyi
işaret etti. K o l l a r i v e b a c a k l a r i u ) m m s u z c a k ı m ı l d a n ı y o r , a d a -
m a y a r ı ö l ü bir y e n g e ç g ö r ü n ü m ü v e r i y o r d u .
" O d a b u n u n için e ğ i t i m a l m ı ş o l m a l ı , " d e d i H a l t v e e k l e d i ,
"aferin sana, genç H o r a c e . "
"Öyle."
Ş ö v a l y e bir k e z d a h a a y a ğ a k a l k m a k için ç a b a l a d ı a m a H a l t
onu yine durdurdu.
Y a l n ı z c a Will ile E v a n l y n , g e m i s a k i n l e r i n i n n e ş e s i n i p a y l a -
ş a m ı y o r d u . S k o r g h i j l sefil, ç o r a k v e h i ç d e d o s t c a n l ı s ı o l m a y a n
bir yerdi. A m a e n a z ı n d a n o r a d a g e ç i r d i k l e r i aylar, birbirlerin-
den ayrılma olasılığını biraz olsun geciktirmişti. H a l l a s h o l m ' a
v a r ı n c a k ö l e o l a r a k s a t ı l a c a k l a r ı n ı b i l i y o r l a r d ı v e b ü y ü k ihti-
m a l l e farklı bir e f e n d i l e r i o l a c a k t ı .
Will, bir k e r e s i n d e m u h t e m e l a y r ı h k l a r ı h a k k m d a E v a n i y n ' i
neşelendirmeye çahşmıştı.
" D e d i k l e r i n e g ö r e H a l l a s h o l m p e k d e b ü y ü k bir yer d e ğ i l -
m i ş , " demişti, "yani ayrılsak bile birbirimizi g ö r m e y e d e v a m
edebiliriz. Yedi gün, yirmi dört saat ç a l ı ş m a m ı z ı beklemiyor-
lardır h e r h a l d e . "
K u ş k u s u z ki k ö l e o l a r a k s a k l a y a b i l i r d i ikisini de. A m a
h i z m e t k â r a gerçekten de ihtiyaç d u y m u y o r d u . S k a n d i y a h bir
savaş k o m u t a m olarak, i h t i y a ç l a r ı n ı n e m i r erleri t a r a f ı n d a n
görüldüğü subay kışlasında yatıp kalkıyordu. Araluenlileri
kendine saklaması halinde, b e s l e n m e ve kıyafet masraflarını
karşılaması, ayrıca sorumluluklarını da taşıması gerekecekti.
Başını öfkeyle sallayarak uzaklaştırdı bu düşünceyi aklından.
L i m a n d a k i ç a r ş a f gibi d ü m d ü z d e n i z i n ö t e s i n d e n k a s a b a y ı
g ö z l e y e n Will, z a m a n v e şartlar farklı o l s a , a r k a l a r ı n d a y ü k -
s e l e n k o c a m a n , karlı d a ğ l a r l a d ü z g ü n bir b i ç i m d e s ı r a l a n m ı ş
evleri o l d u k ç a h o ş b u l a c a ğ ı n ı d ü ş ü n d ü .
H alt, " K a l k a n ı n d a k i o s e m b o l ü n y o l c u l u ğ u k o l a y k ı l a c a -
ğ m ı s ö y l e m i ş t i m s a n a , " d i y e hatırlattı H o r a c e ' a .
Z ı r h l a r v e s i l a h l a r l a y ü k l ü s a v a ş atları k o n v o y u , s o k a k l a r ı n -
d a d o l a ş t ı k l a r ı k a s a b a d a e p e y c e ilgi ç e k i y o r d u . H o r a c e , i n s a n -
l a n n her z a m a n k i gibi s a v a ş a t m m ö n ü n d e n a c e l e y l e k a ç ı ş t ı k -
larını g ö r d ü . O n a a t ı l a n k a ç a m a k b a k ı ş l a n fark etti v e y a n l a -
n n d a n g e ç t i k ç e i n s a n l a n n " C h e v a l i e r d u c h ê n e " gibi bir şeyler
fısıldadıklarını duydu. M e r a k l a H a l t ' a d ö n d ü .
H o r a c e k a ş l a r i n ı çattı. B u d u r u m u n o n u m e m n u n e d i p et-
m e d i ğ i n d e n emin değildi.
"İnşallah başımızı belaya s o k m a z , " dedi kararsızlıkla. Halt,
o m u z s i l k m e k l e yetindi.
" B ö y l e k ü ç ü k bir k a s a b a d a m ı ? H i ç s a n m a m . Bence tam
tersi."
G e r ç e k t e n d e bir k ö y d e n ç o k d a farklı o l m a y a n , k ü ç ü c ü k
bir k a s a b a d a l a r d ı . T e k a n a c a d d e s i , n e r e d e y s e a t l a r ı n ı n y a n
yana ilerleyemeyeceği kadar dardı. Kasabalılar yoUanndan
ç e k i l m e k z o r u n d a kalıyor, atlıların g e ç e b i l m e s i için ara s o k a k -
lara g i r i y o r v e atlar u s u l c a ikiliyi t a k i p e d e r k e n , y e r l e r i n d e n
kimildamiyorlardi
S o k a ğ a asfalt d ö ş e n m e m i ş t i ; tozlu yol, y a ğ m u r y a ğ ı n c a hız-
la yapışkan bir ç a m u r a d ö n ü ş ü y o r olmalıydı. G e n e l l i k l e tek
katlı o l a n evler, n o r m a l e v l e r e k ı y a s l a k ü ç ü k gibi d u r u y o r d u .
K ö t ü ş ö h r e t i y l e ü n s a l m ı ş bir a r k a d a ş l a s e y a h a t e t m e k . H a l t
a ç ı s ı n d a n g a r i p bir t e c r ü b e y d i . A r a l u e n ' d e y k e n . O r m a n M u h a f ı -
z ı Birliği ü y e l e r i n i n ş ü p h e v e z a m a n z a m a n k o r k u d o l u b a k ı ş l a r -
l a k a r ş ı l a n m a l a r ı n a alışkındı. G e n i ş kukuletalı a l a c a pelerinler.
K r a l l ı k v a t a n d a ş l a r ı için t a n ı d ı k bir g ö r ü n t ü y d ü . G a l y a ' d a ise,
m e m n u n i y e t l e fark e ü n i ş o l d u ğ u ü z e r e , O m ı a n M u h a f i z ı ü n i -
f o r m a s ı v e u z u n y a y ile çifte b ı ç a k l a r d a n o l u ş a n k e n d i n e h a s
silahları, ya ç o k az ilgi çekiyor, ya da hiç ç e k m i y o r d u .
H a n c ı ile karısı y a ş ı n i b a ş ı n i a l m ı ş i n s a n l a r d ı , k o n u k l a r ı n a
karşı s ı c a k v e g ü l e r y ü z l ü y d ü l e r . Ö z e l l i k l e d e h a n ı n d ı ş ı n a sıra-
l a n a n b i n i c i s i z atların ü z e r i n e yığılı silah v e zırhları g ö r d ü k t e n
s o n r a . G e n ç ş ö v a l y e varlıklı biri h e r h a l d e , diye d ü ş ü n m ü ş l e r -
di. V e t ü m i ş l e m l e r i , grili y e ş i l h p e l e r i n i i ç i n d e k i a s ı k suratlı
u ş a ğ ı n a b ı r a k t ı ğ ı n a g ö r e , o l d u k ç a d a ö n e m l i bir kişi o l m a l ı y d ı .
D o ğ u ş t a n s o y l u kişilerin, g e c e l i k o d a ü c r e t i gibi s ı r a d a n m e s e -
lelerle i l g i l e n m e y e t e n e z z ü l d a h i e t m e y e c e k l e r i n i v a r s a y m a k ,
h a n c ı n ı n z ü p p e l i k a n l a y ı ş ı n ı n sınırları d â h i l i n d e y d i .
K a s a b a d a g a n i m e t l e r i n i p a r a y a ç e v i r e b i l e c e k l e r i bir p a z a r
b u l u n m a d ı ğ ı m ö ğ r e n e n H a l t , seyis y a m a ğ ı n ı n o g e c e l i k a t l a -
rıyla i l g i l e n m e s i n e izin v e r d i . A b e l a r d v e Ç e k i c i d ı ş ı n d a k i -
lerle, elbette. M u h a f ı z atlarını k e n d i s i b e s l e d i . H o r a c e ' m d a
V u r u c u ' y u b i z z a t b e s l e d i ğ i n i keyifle fark etti.
M o r l u k , üst k o l u n u n t a m a m ı n a y a y ı l m ı ş , k o y u t o n l a r d a k i
m a v i - s i y a h l a r d a n u ç k ı s ı m l a r d a k i çirkin g ö r ü n ü m l ü sarılıkla-
r a v a r m c a y a d e k s o l u k renkli bir y a m a l ı b o h ç a o l u ş t u r m u ş t u
adeta. Z e d e l e n e n bölgeyi dikkatle inceleyen Halt, k ı n k k e m i k
b u l u n m a d ı ğ ı n d a n emin oldu.
"Ah!" diye bağırdı H o r a c e , O r m a n M u h a f ı z ı ' n ı n p a r m a k l a -
n morluğun etrafım yoklayıp dürtünce.
H a l t , p e s e t m i ş t i . H o r a c e ' a o n a y a l n ı z c a y a r d ı m e t m e y e ça-
lıştığını s ö y l e y e c e k t i ki, işler k e l i m e n i n t a m a n l a m ı y l a çığınn-
dan çıkıverdi.
H a f i f ç e ç a l i n a n k a p ı , bir a n s o n r a a r d ı n a d e k a ç ı l m ı ş v e ehn-
deki yastıklarla h a n c ı n ı n k a n s ı içeri d a l ı v e r m i ş t i . İ k i s i n e de gü-
l ü c ü k l e r a t a n k a d ı n ı n b a k ı ş l a n H o r a c e ' m k o l u n a t a k ı l m c a , gü-
l ü m s e m e s i bir a n d a yerini e n d i ş e h v e a n a ç b a k ı ş l a r a bıraktı.
K a d ı n , G a l y a d i l i n d e bir şeyler s ö y l e d i k t e n s o n r a yastıkla -
n y a t a ğ ı n ü z e r i n e a t a r a k h ı z l a H o r a c e ' a d o ğ r u k o ş t u . Uzanıp
y a r a l ı k o l u n u t u t a r k e n , ç o c u k o n u k u ş k u l u g ö z l e r l e süzüyor-
du. K a d ı n d u r d u , d u d a k l a n n ı b ü z d ü v e g ü v e n v e r i c i bakışları,
H o r a c e ' m g ö z l e r i y l e b u l u ş t u . G ö r d ü k l e r i n d e n t a t m i n o l a n şö-
v a l y e ç ı r a ğ ı , k a d ı n ı n k o l u n u i n c e l e m e s i n e izin v e r d i .
K a d ı n o n a g ü l ü m s e d i v e o t s t o k l a r ı n a bir g ö z a t a c a ğ ı n ı i ş a -
ret etti. H o r a c e , a y a ğ a k a l k ı p k ı k ı r d a y a r a k o d a y ı t e r k e d e n k a -
d ı n ı n a r k a s ı n d a n e ğ i l e r e k a c e m i c e bir s e l a m v e r d i .
R a g n a k ' i n y e m e k s a l o n u , s o n d e r e c e sıcaktı.
İ ç e r i d e b u l u n a n ç o k s a y ı d a i n s a n l a s a l o n u n bir t a r a f ı m
n e r e d e y s e t a m a m e n işgal e d e n d e v a s a , a ç ı k ş ö m i n e , d ı ş a r ı y a
h â k i m o l a n k a i m kar ö r t ü s ü n e r a ğ m e n ısının f a z l a s ı y l a a r t m a -
sına n e d e n o l u y o r d u .
D e v a s a salon, uzun ve basık tavanlıydı; R a g n a k ' i n m a s a s ı ,
o d a b o y u n c a u z a n a n iki m a s a n ı n u c u n d a , a t e ş i n t a m k a r ş ı s ı n -
d a y d ı . D ü z e n s i z şekilleri i ç i n d e k i b o ş l u k l a r k a y a gibi sert bir
çamur-balçık karışımıyla sıvanmıştı ve kabaca b u d a n m ı ş ç a m
kütükleri, salonun d u v a r l a n m oluşturuyordu.
Yer yer bir m e t r e k a l ı n l ı ğ ı n d a k i sıkıştırılmış s a z l a r d a n o l u -
şan çatıyı t a ş ı m a k için, s a l o n u n k ö ş e l e r i n e ç o k s a y ı d a ç a m k ü -
tüğü yerleştirilmişti. Çatı k a p l a m a s ı yoktu. Sazları taşımaları
için s ü t u n l a r ı n ü z e r i n e k a b a k e r e s t e d e n i n c e çıtalar takılıydı.
Y e m e k y i y e n , g ü l e n v e b i r b i r l e r i n e b a ğ ı r a n y a k l a ş ı k y ü z elfi
S k a n d i y a h ' d a n ç ı k a n g ü r ü l t ü , k u l a k l a r ı sağır e d i y o r d u . E r a k ,
etrafına bakınarak gülümsedi.
Yeniden evde o l m a k güzeldi.
R a g n a k ' ı n s a ğ k o l u B o r s a ' n i n u z a t t ı ğ ı bir d i ğ e r b i r a y ı keyif-
l e k a b u l etti. R a g n a k Y ü c e K o n t ' t u ; y a n i t ü m S k a n d i y a h l a r ' ı n
k ı d e m l i K o n t ' u . B o r s a ise ü l k e n i n g ü n l ü k işlerinin y ü r ü t ü l m e -
sinden sorumlu yöneticiydi. T a r l a l a n n ekilmesini, vergilerin
ödenmesini, baskınlann zamanında yapılmasını ve ganimetler-
d e n R a g n a k ' a d ü ş e n p a y ı n -yani t ü m g a n i m e t l e r i n d ö r t t e biri-
n i n - kurt g e m i s i k o m u t a n l a r ı n c a ö d e n m e s i n i s a ğ l a y a n kişiydi.
E r a k , b a ş ı y l a o n a y l a d ı . R a g n a k , o n u sefer için g ö r e v l e n d i r -
d i ğ i n d e d e aynı şeyi d ü ş ü n m ü ş t ü . A m a Y ü c e K o n t , o n u n ver-
diği t a v s i y e y i d i n l e y e c e k bir r u h h a l i n d e d e ğ i l d i .
" E v e t , e l b e t t e . K o n u p a r a y s a , R a g n a k işini g a r a n t i l e r . S e -
ninle a d a m l a n m n ücretini M o r g a r a t h ' d a n almıştı. Hepinize
ödeme yapılacak."
N i h a y e t , d i y e a k l ı n d a n g e ç i r d i E r a k , s o n b i r k a ç aydır ilk
kez yüzleri gülecekti a d a m l a n m n . A m a B o r s a , hâlâ Araluen
s e f e r i y l e ilgili ş i k â y e t l e r i n i s ı r a l ı y o r d u .
" E n b ü y ü k s o r u n u m u z nedir, b i l i y o r m u s u n ? " d e d i v e E r a k
y a n ı t bile v e r e m e d e n d e v a m etti. " G e n e r a l i m i z y a d a akıl h o -
c a m ı z yok. S k a n d i y a l ı l a r b i r e y s e l s a v a ş ç ı l a r d ı r . Ve o a l a n d a
d ü n y a n ı n e n iyisiyiz. A m a p a r a l ı a s k e r o l d u ğ u m u z d a , bizleri
z a f e r e g ö t ü r e c e k l i d e r l e r i m i z eksik. D o l a y ı s ı y l a b i z d e M o r g a -
rath gibi s o y t a r ı l a r a g ü v e n m e k z o r u n d a k a l ı y o r u z . "
t e r k e d e r e k a k ş a m y e m e ğ i i ç i n h a n ı n alt k a t ı n d a k i m e y -
hane kısmına inmişti.
H a n c ı n ı n karısı, k o c a bir t e n c e r e b a h a r a t l ı g ü v e ç h a z ı r l a -
mıştı. S a l o n u n bir t a r a f ı n ı k a p l a y a n d e v a s a ş ö m i n e n i n ü z e r i n -
d e asılı d u r a n t e n c e r e , ağır ağır k a y n ı y o r d u . Bir h i z m e t ç i kız,
d u m a n ı t ü t e n y e m e ğ i ikiliye g e n i ş t a h t a k â s e l e r d e servis etti.
Y e m e ğ i n y a n ı n d a , H o r a c e ' m d a h a ö n c e h i ç g ö r m e d i ğ i şekilleri
bulunan uzun ekmek s o m u n l a r ı n d a n da getirmişti. Çok uzun
ve inceydi somunlar, ekmekten çok mızrağa benziyorlardı. Dış
tarafları sert v e k a b u k l u , içleri ise s o n d e r e c e y u m u ş a k v e le-
zizdi. V e s a v a ş ç ı ç ı r a ğ ı n ı n k ı s a s ü r e i ç i n d e fark e d e c e ğ i ü z e r e ,
y e m e ğ i n lezzetli s u y u n u s ı y ı r m a k a ç ı s ı n d a n d a s o n d e r e c e i d e -
aldiler.
N i h a y e t s o n a e r e n m ü z i k , s a l o n d a k i l e r d e n y o ğ u n bir alkış
almıştı. H a h ve H o r a c e da coşkulu alkışa katıldılar ve H a l t bu
a n ı , g ö z l e r i n i g i z l i c e s i l m e k için k u l l a n d ı .
A n c a k k a s a b a l ı l a r v e yıllardır k a r ş ı l a ş t ı ğ ı t e h l i k e l e r i n b i -
lediği s e z g i l e r i y l e H a l t , s a l o n u n h a v a s ı n d a k i d e ğ i ş i k l i ğ i n far-
kındaydılar. Müzisyenlerin etrafındaki kasabalılar, endişe ve
k u ş k u d o l u bir tavır t a k ı n m ı ş l a r d ı artık.
G a y d a c ı b a ş m ı k a l d ı r ı p içeri g i r e n a d a m a bir g ö z a t t ı ğ ı n d a ,
m ü z i ğ i n a k ı ş ı n d a bir d u r a k s a m a y a ş a n d ı . Şarkının ritminde,
n e r e d e y s e fark e d i l m e y e n , a m a H a l t ' u n a l a r m a g e ç m e s i n e y e -
t e n bir kesinti o l m u ş t u .
D o n u k b i r ş e k i l d e p a r ı l d a y a n , k a b z a s ı altın k a p l a m a d a n kı-
lıcı, b e l i n e asılıydı. Y u m u ş a k d e r i d e n u z u n b i n i c i ç i z m e l e r i ,
o n u n b i r atlı o l d u ğ u n u g ö s t e r i y o r d u . Ü s t e l i k , t u n i ğ i n d e k i ar-
m a y a bakılırsa bir şövalyeydi. Savaş atının hanın h e m e n dışın-
da bağlı olduğuna emindi Halt; yabancının renk tercihleri göz
ö n ü n e a l ı n d ı ğ ı n d a , s i m s i y a h bir a y g ı r d ı m u h t e m e l e n .
İ ç e r i g i r e n a d a m ı n b i r i n i a r a d ı ğ ı belli o l u y o r d u . H ı z l a s a -
l o n u t a r a y a n g ö z l e r i , a r k a t a r a f t a k i belli b e l i r s i z a d a m ı fark
etmeden H o r a c e ' m üzerine odaklandı. K a ş l a n m hafifçe çatan
ş ö v a l y e , b a ş ı n ı s a l l a d ı . M ü z i ğ i n b ü y ü s ü n e k a p ı l a n H o r a c e ise
ş ö v a l y e n i n içeri g i r d i ğ i n i o n u t e p e d e n t ı r n a ğ a s ü z d ü ğ ü n ü fark
etmemişti.
A m a b u n u u m u r s a y a n b a ş k a birileri v a r d ı . H a l t , işlerin n e -
r e y e v a r a c a ğ ı n ı b e k l e y e n h a n c ı y l a k a r ı s ı n ı n telaşlı tavırlarını
fark e t m i ş t i . K a s a b a l ı l a r ı n b a z ı l a r ı d a , s o r u n ç ı k a c a k m ı ş gibi
davranıyorlardı.
B u k e z s a l o n d a alkış k o p m a m ı ş t ı . Y a l n ı z c a H o r a c e c o ş k u y l a
ellerini ç ı r p ı y o r d u . B i r a n s o n r a , alkış t u t a n t e k kişi o l d u ğ u n u
fark e d e r e k d u r d u . Şaşırmış ve utandığı için y a n a k l a n kızar-
mıştı. D ü ş m a n l ı k sınırlarında dolaşan ifadesiyle onu süzmekte
o l a n , ü ç a d ı m ö t e s i n d e k i silahlı a d a m ı n f a r k ı n d a y d ı artık.
İstifini b o z m a d a n a d a m a s e l a m v e r d i . H a l t , H o r a c e ' m s o -
ğukkanlılığını kaybedip bakışlarını arka tarafa ç e v i r m e m e s i n e
m e m n u n olmuştu. Oğlan tatsızlık y a ş a n m a s ı olasılığını sezmiş
v e a v a n t a j l a n n m , H a l t ' u n gizli k a l m a s ı n d a n g e ç t i ğ i n i fark et-
mişti.
Şövalye, nihayet kalın ve rahatsız edici sesiyle konuştu.
H e m e n h e m e n H o r a c e k a d a r u z u n b o y l u y d u v e ç o k iriyarıydı.
H a l t , a d a m ı n bir s o k a k d ö v ü ş ç ü s ü o l m a d ı ğ ı n a h ü k m e t t i ; tehli-
keli biriydi b u .
Ş a ş ı r a n H o r a c e , k a ş l a r ı n ı çattı. T u h a f bir h a k a r e t d e n e m e -
s i n d e b u l u n m u ş t u a d a m . Bir ş e k i l d e o n u k ı ş k ı r t m a y a ç a l ı ş t ı ğ ı
belli oluyordu. Tek b a ş ı n a bu bile, H o r a c e a ç ı s ı n d a n tahriklere
k a p ı l m a m a k için yeterli bir n e d e n d i .
Y a n i a d a m ı n ç e k i n m e s i n i g e r e k t i r e n h i ç b i r şey y o k t u .
D e ğ e r l e n d i r m e s i n i bitiren ş ö v a l y e , o ğ l a n a bir a d ı m d a h a
yaklaştı.
H a k a r e t l e r i n i n b e k l e d i ğ i etkiyi y a p ı p y a p m a d ı ğ ı n ı a n l a m a k
için d u r d u . A n c a k H o r a c e , s o ğ u k k a n l ı l ı ğ ı n ı k o r u y o r d u . Bir k e z
d a h a o m u z silkti.
" B u n u a k l ı m d a t u t a c a ğ ı m d a n e m i n olabilirsin," d e d i kibarca.
B i r a d ı m d a h a a t a n iriyarı ş ö v a l y e , ç o k y a k ı n m d a y d ı ar-
tık. Y ü z ü , H o r a c e ' m v e r d i ğ i y a n ı t v e h a k a r e t l e r i k a r ş ı s ı n d a k i
u m u r s a m a z tavrı n e d e n i y l e alev alev y a n ı y o r d u ö f k e d e n .
Kasabalılar, g ö z l e r i n i k a ç ı r a r a k h e p bir a ğ ı z d a n i d d i a l a r ı
doğrulayan birkaç sözcük mınidandılar. Şövalyenin bakışları,
bir k e z d a h a m e y d a n o k u r c a s ı n a H o r a c e ' a o d a k l a n m ı ş t ı . O ğ -
lan, aldırış e t m e d e n k a r ş ı l a d ı b u b a k ı ş l a r ı , a m a y a n a k l a n y a v a ş
y a v a ş k ı z a n y o r d u artık.
S a l o n d a u z u n bir s e s s i z l i k y a ş a n d ı . H o r a c e , n i h a y e t c e v a -
bını verdi.
H o r a c e b a ş ı n ı s a l l a d ı . " K e s i n l i k l e hayır. Y a n l ı ş d ü ş ü n d ü ğ ü -
n ü s ö y l ü y o r u m . B e l h k i birileri s e n i y a n h ş b i l g i l e n d i r m i ş . "
D e p a m i e u x ellerini a ç a r a k s a l o n d a k i l e r e d ö n d ü .
" D u y d u n u z ! Y ü z ü m e k a r ş ı bir y a l a n c ı o l d u ğ u m u s ö y l e d i !
B u k a d a r ı d a f a z l a artık!"
E h , k a d e r d e y o l l a r ı m ı z ı n a y r ı l m a s ı d a v a r m ı ş , diye d ü -
ş ü n d ü Will. Evanlyn, götürülürken dönüp omzunun
ü z e r i n d e n y a r a l ı bir b a k ı ş a t m ı ş t ı o ğ l a n a . Will ise kızı c e s a -
r e t l e n d i r m e k için sırıtarak e l s a l l a m ı ş , s a n k i kısa süre s o n r a
g ö r ü ş e c e k l e r m i ş gibi neşeli bir i f a d e t a k ı n m a y a ç a l ı ş m ı ş t ı .
K ı z ı n m o r a l i n i y ü k s e l t m e d e n e m e l e r i , k a f a s ı n a y e d i ğ i sert
bir ş a p l a k l a b o z u l d u . Kulakları çınlayarak birkaç a d ı m öteye
sendeledi.
B u s o r u n u n y a n ı t ı , Will'in d e kısa z a m a n i ç i n d e k e ş f e d e c e -
ğ i ü z e r e , k o c a bir sıfırdı.
Avlu k ö l e l i ğ i n i n r a h a t s ı z l ı k t a n ç o k d a h a ö t e b i r şey o l d u ğ u -
n u fark etti. D ü p e d ü z ö l ü m c ü l bir işti.
H a k s ı z l ı ğ a t a h a m m ü l ü o l m a y a n Will'in K u r u l ' l a s o r u n y a -
şaması kaçınılmazdı. N i t e k i m a v l u d a k i ü ç ü n c ü g ü n ü n d e bir
o l a y y a ş a n d ı . Will, o d u n t o p l a m a g ö r e v i n d e n d ö n m ü ş , a ğ z ı n a
d e k d o l u bir k ı z a ğ ı i n c e kar ö r t ü s ü n ü n ü z e r i n d e s ü r ü k l ü y o r d u .
K ı y a f e t l e r i , ter v e ü z e r i n d e eriyen kar n e d e n i y l e s ı r ı l s ı k l a m
o l m u ş t u , işini bitirdiği a n d a t i t r e m e y e b a ş l a y a c a ğ ı n ı n farkın-
d a y d ı . K ö l e l e r e v e r i l e n a z m i k t a r d a y e m e k v ü c u t ısısını y e n i -
l e m e y e y e t m i y o r , her g e ç e n g ü n g ü ç t e n d ü ş ü p d a h a zor t o p a r -
landığını hissediyordu.
K ı z a ğ ı iki b ü k l ü m bir h a l d e a v l u y a k a d a r g e t i r m i ş , e v k ö l e -
lerinin k ü t ü k l e r i i n d i r i p s ı c a c ı k dev gibi o c a k l a r a t a ş ı y a b i l m e -
leri için m u t f a ğ ı n y a n ı n d a d u r u p , k ı z a ğ ı n a ğ z ı m y u k a r ı d o ğ r u
k a l d ı r m ı ş t ı . T a m d o ğ r u l u r k e n b a ş ı hafifçe y a n a d ö n d ü ; m u t f a k -
taki b ö l m e l e r d e n b i r i n i n a r k a s ı n d a n , ö n c e bir küfür, a r d ı n d a n
d a s ı z l a n m a sesleri ç a l ı n m ı ş t ı k u l a ğ ı n a .
D ü ğ ü m l ü h a l a t ı ç ı l g ı n c a s a v u r a r a k k u r b a n ı n ı n k a f a s ı n a bir
t a n e g e ç i r d i . Will, ç o c u ğ u n y ü z ü n d e c i d d i bir y a r a a ç ı l d ı ğ ı n ı
fark etti. G ö z ü n ü n a l t ı n d a k i k e s i k t e n fışkıran k a n l a r , ç o c u ğ u n
y ü z ü n e a k m a y a başlamıştı. Bir çığlık k o p a r a n U l r i c h , çıplak
k o l l a r ı y l a y ü z ü n ü s a k l a m a y a ç a l ı ş ı y o r d u . İ ş k e n c e c i s i ise i y i c e
ç ı l g ı n a d ö n m ü ş t ü . Will, d u r u m a d a h a f a z l a d a y a n a m a d ı . Ö n e
a t ı l a r a k , bir d i ğ e r sert d a r b e h a z ı r h ğ ı y l a g e r i l e y e n E g o n ' u n
elindeki d ü ğ ü m l ü halatı yakaladı.
Ö f k e d e n d e l i y e d ö n e n E g o n , ö n e atıldı. W i l l ' d e n h e m d a h a
iri h e m d e d a h a ağırdı v e g ö z ü p e k y a b a n c ı y ı c e z a l a n d ı r m a k
için c a n a t ı y o r d u . B i r d e n , y a b a n c ı n ı n g ö z l e r i n d e k i i f a d e v e p o -
zisyon alışındaki rahatlık onu durdurdu. Oğlanm gözlerinde
k o r k u d a n eser y o k t u . Z i n d e v e s a v a ş m a y a h a z ı r gibi d u r u y o r -
d u . H e n ü z a v l u y a y e n i g e l m i ş , d i y e d ü ş ü n d ü E g o n v e sağlığı
y e r i n d e . Z a v a l h U l r i c h gibi k o l a y bir h e d e f değil.
K ü r e k ç i e k i b i n d e g ö r e v a l m a k , avlu k ö l e l e r i n i n e n k o r k t u k -
l a n işti.
Hallasholm'un içme suyu, Ragnak'ın Mekânı'na bakan
m e y d a n ı n o r t a s ı n d a b u l u n a n g e n i ş bir k u j o ı d a n s a ğ l a n ı y o r d u .
Havalar soğudukça, ilgilenilmediği takdirde, kuyudaki su do-
nup kuruyordu. Dolayısıyla Skandiyalılar tarafından kuyuya,
suyu sürekli k a r ı ş t m p buzları s e r t l e ş m e d e n k ı r m a k ü z e r e u z u n
ahşap kürekler m o n t e edilmişti. Suyun içindeki hantal ahşap
k ü r e k l e r i ç e v i r e n k o l l a r i sürekli i n d i r i p k a l d ı r m a k g e r e k i y o r -
d u . T ı p k ı kar k ü r e m e k gibi, n e m l i v e s o ğ u k bir o r t a m d a i n s a n ı
t a k a t t e n d ü ş ü r e n bir işti.
Will, s a b a h ı h e n ü z y a r ı l a m ı ş t ı , a m a y o r g u n l u k t a n ö l ü y o r d u .
K o l l a r ı , sırtı v e b a c a k l a r ı n d a k i b ü t ü n k a s l a r a ğ r ı y o r d u .
H a f i f ç e i n l e y e n Will, k e n d i s i n d e n i s t e n e n i y a p t ı v e p a r m a k
u ç l a r ı n d a y ü k s e l i p t a h t a k ü r e ğ i b u z gibi s u y a d a l d ı r a r a k s u y u
h a v a y a sıçrattı. B u z gibi s u y u n v ü c u d u n a ç a r p t ı ğ ı n ı hissetti.
Sırılsıklamdı zaten. B u r a d a kuru k a l m a k olanaksız gibiydi.
K ı s a m o l a l a r d a k ü r e ğ e a s ı l m a y ı b ı r a k t ı ğ ı a n , b u z gibi k ı y a f e t -
lerinin v ü c u t ısısını e m e c e k l e r i n i v e t i t r e m e n ö b e t l e r i n i n y e n i -
d e n b a ş l a y a c a ğ ı m adı gibi b i l i y o r d u .
Will'i e n ç o k k o r k u t a n şey, ö n ü n e g e ç e m e d i ğ i b u n ö b e t l e r d i .
Vücudu soğuduğu anda titremeye başlıyordu. Kendini kasarak
titremesini durdurmaya çalışsa da, başaramıyordu. V ü c u d u n u n
kontrolünü kaybetmiş olduğu gerçeğini -acı da olsa- kabullen-
di. D i ş l e r i t a k ı r d ı y o r , elleri t i t r i y o r d u v e b u n u e n g e l l e m e k için
y a p a b i l e c e ğ i h i ç b i r şey y o k t u . Y e n i d e n ı s ı n m a n ı n t e k y o l u , ç a -
lışmaya tekrar b a ş l a m a k t a n geçiyordu.
S o ğ u k z e m i n e ç ö m e l e r e k a ğ l a m a y a b a ş l a d ı . Dizlerini k e n d i n e
çekerek, y i t i r m e k t e o l d u ğ u v ü c u t ısısını k o m m a y a çalışıyordu.
E r a k ile a d a m l a n t a r a f m d a n y a k a l a n d ı ğ m d a kaybettiği sıcacık
O r m a n M u h a f ı z ı pelerini geldi a k i m a . T i t r e m e nöbeti b a ş l a m ı ş t ı
işte. T ü m v ü c u d u n u n gevşediğini h i s s e d i y o r d u . S o ğ u k , etinin içi-
ne işliyor, k e m i k l e r i n e , r u h u n u n derinliklerine dek u l a ş ı y o r d u .
S o ğ u k d ı ş ı n d a h i ç b i r şey y o k t u . D ü n y a s ı s o ğ u k l a s ı n ı r l a n -
m ı ş , s o ğ u k . Will o l u p ç ı k m ı ş t ı . O n d a n k a ç a m ı y o r , d a h a f a z l a -
sını k a l d ı r a m ı y o r d u . H a y a t ı n d a e n u f a k bir s ı c a k l ı k t i t r e ş i m i
bile yoktu.
V e b i r k a ç s a n i y e i ç i n d e , dilinin a l t ı n d a k i n e s n e t ü k ü r ü ğ ü y l e
ı s l a n d ı ğ ı n d a , h a r i k a bir s ı c a k l ı ğ ı n v ü c u d u n u s a r m a y a b a ş l a d ı -
ğ ı m hissetti Will. S o ğ u ğ u dışarı a t a n m ü k e m m e l s ı c a k l ı k , d a l -
ga dalga p a r m a k u ç l a r m a yayılıyordu. Hayatı b o y u n c a kendisi-
n i h i ç b u k a d a r iyi h i s s e t m e m i ş t i .
E
vurdu.
ldiveni e l i n d e n k a p ı p g ö t ü r e n o k k a i m m e ş e a ğ a c ı n d a n
s ü t u n a s a p l a n d ı ğ ı n d a , k a r a ş ö v a l y e oklcalı bir k ü f ü r s a -
G ö z l e r i , bir a n için s ü t u n a s a p l a n a n o k a k a y d ı . A r d ı n d a n
onun nereden fırlatıldığını g ö r m e k üzere şüpheyle arkasına
döndü. Salonun arka tarafındaki gölgelere saklanmış duran
karaltıyı y e n i fark e d i y o r d u . H a l t , m a s a n ı n a r k a s ı n d a n ışığa
d o ğ r u ç ı k t ı ğ ı n d a , o n u n ikinci bir o k u n takılı o l d u ğ u u z u n yayı
t u t t u ğ u n u fark etti ş ö v a l y e . O k ç u , kirişi g e r m e ihtiyacı h i s s e t -
m e m i ş t i a m a D e p a r n i e u x o n u n u s t a l ı ğ ı n a şahit o l m u ş t u bir
kere. G ö z a ç ı p k a p a y ı n c a y a d e k n i ş a n alıp o k u n u f ı r l a t a b i l e c e k
y e t e n e k t e biriyle karşı k a r ş ı y a o l d u ğ u n u b i l i y o r d u . Öfkesini
zorlukla kontrol ederek yerinden kımıldamıyordu. Hayatının
b u n a bağlı olduğunun farkındaydı.
Salondaki k ö y l ü l e r d e n biri k ı k ı r d a m a s ı n ı b a s t ı r a m a y i n c a ,
G a l y a l ı ş ö v a l y e i ç t e n içe k ö p ü r d ü . Sese d o ğ m d ö n d ü ğ ü n d e ,
b a ş ı n ı ö n ü n e e ğ e n bir m a r a n g o z a takıldı g ö z l e r i . D e p a m i e u x ,
a d a m ı a k l ı n a n o t etti. B u n u n h e s a b ı n ı s o r a c a k t ı . G ü l ü m s e m e k
için kendini zorladı.
" Ç o k yazık," dedi okçuya, " G e n ç şövalyeyle dostça cenk
e t m e y i u m u y o r d u m ; iyi niyet ç e r ç e v e s i n d e e l b e t t e . "
A n c a k b u u m u d u kısa s ü r e c e k t i . O k ç u n u n g ö z l e r i n d e b e l i -
ren v e ş ö v a l y e n i n o y n a d ı ğ ı o y u n u n f a r k ı n d a o l d u ğ u n u g ö s t e -
ren keyifli parıltıyı fark etti D e p a m i e u x .
" O r a y a b u r a y a , " diye b e l i r s i z bir y a n ı t verdi H a l t . "Sizin
gibi bir ş ö v a l y e n i n ilgisini ç e k e c e k k a d a r ö n e m l i b i r g ö r e v d e -
ğil." Sesinin t o n u şövalyeye, nihai hedefleri, hatta istikametle-
r i h a k k m d a b i l e bilgi v e r m e y e c e ğ i n i a n l a t ı y o r d u .
" S ö r H o r a c e , " diye e k l e d i , o ğ l a n ı n h â l â k a r a ş ö v a l y e n i n y a -
k ı n ı n d a o l d u ğ u n u fark e d e r e k , " n e d e n ş u r a y a o t u r u p k o l u n u z u
dinlendirmiyorsunuz?"
O ğ l a n ı n y a n ı t v e r m e d e n ö n c e yaşlı y o l d a ş ı n a h ı z l a fırlattığı
bakış, bu kez g ö z ü n d e n k a ç m a d ı . "Bir b a ş k a sefere," diyerek
onayladı Horace.
S a l o n d a k i l e r i hafif bir t e b e s s ü m l e s e l a m l a y a n D e p a r n i e u x ,
t o p u k l a r ı n ı n ü z e r i n d e d ö n e r e k k a p ı y a d o ğ r u ilerledi. Kapıya
v a r d ı ğ ı n d a bir a n d u r u p bir k e z d a h a H a l t ' u n g ö z l e r i n e b a k t ı .
T e b e s s ü m ü k a y b o l a n y ü z ü n d e n ç o k a ç ı k bir m e s a j okunuyor-
du. Bir dahaki sefere, dostum. Bir dahaki sefere.
K a p ı ş ö v a l y e n i n a r k a s ı n d a n k a p a n ı n c a , d a k i k a l a r d ı r tutul-
m a k t a o l a n n e f e s l e r bir a n d a b ı r a k ı l d ı . K a s a b a l ı l a n n a r a s ı n d a
mırıhılı s o h b e t l e r b a ş l a d ı . O n l a r a a y r ı l a n v a k t i n s o n a erdiğini
fark e d e n m ü z i s y e n l e r , ç a l g ı l a r ı n ı k a l d ı r a r a k h i z m e t ç i kızın
getirdiği i ç e c e k l e r i m e m n u n i y e t l e k a b u l ettiler.
H o r a c e , ş a ş k ı n l ı k l a b a ş ı n ı iki y a n a s a l l ı y o r d u . " A m a . . . n e -
d e n ? B e n i m o n u n l a bir d e r d i m y o k ki. F a r k ı n a v a r m a d a n bir
kabahat mi işledim acaba? N i y e t i m kesinlikle o değildi," dedi.
H a l t , sertçe b a ş ı n ı salladı.
S a l o n ' u n a ç ı k k a p ı l a r ı n d a n içeri u z u n a d ı m l a r l a g i r e r k e n ,
g ö r e v i n i y e r i n e g e t i r m i ş o l m a n ı n v e r d i ğ i keyifle ıslık ç a l ı y o r -
du. B o r s a o n u , bir k o n t u n ö d e d i ğ i v e r g i l e r d e y a ş a n a n k e s k i n
düşüşleri soruşturmak üzere ülkenin en güneyindeki yerleşim
alanlarından birine göndermişti. Bu durum, dört b e ş s e n e d e n
beri B o r s a ' m n dikkatini çekiyordu. G ö n d e r i l e n vergiler, her
sene biraz daha azalıyordu.
Will'in, t a m d a E r a k n e ş e l i a d ı m l a r l a k a p ı l a r d a n g e ç t i ğ i sı-
r a d a y o l d a k i karı t e m i z l i y o r o l m a s ı , t a m a m e n bir t e s a d ü f t e n
ibaretti.
Erak, k a r ş ı s ı n d a k i i ğ n e i p l i ğ e d ö n m ü ş , b i t k i n o ğ l a n ı ilk
a n d a t a n ı y a m a d ı . A m a o k e ç e l e ş m i ş , kirli k a h v e r e n g i s a ç l a r ı
bir yerden hatırlıyordu sanki. Çocuğa daha yakından bakmak
üzere durakladı.
S ı c a k o t u bağımliliığının belirtilerini t a b i i k i b i l i y o r d u v e
m a d d e n i n a v l u k ö l e l e r i n i k o n t r o l a l t ı n d a t u t m a k ü z e r e kulla-
nıldığından da haberdardı. Birçok kölenin'soğuk, kötü beslen-
me ve sıcakotunun neden olduğu, y a ş a m a isteklerindeki azal-
ma nedeniyle ö l d ü ğ ü n e şahit o l m u ş t u . S ı c a k o t u bağımlılarının
hayattan hiçbir beklentileri olmuyor, sırtlarını d a y a y a c a k l a r ı
k ü ç ü c ü k bir u m u t l a r ı b i l e k a l m ı y o r d u . U z u n v a d e d e ö l ü m n e -
d e n l e r i n d e n biri d e b u y d u .
O ğ l a n ı n d ü ş t ü ğ ü b u d u r u m , E r a k ' ı d e r i n d e n yaralamıştK B i r
z a m a n l a r c e s a r e t ve kararlılıkla dolu o l a n o g ö z l e r , bir u y u ş -
turucu bağımlısının boş ve beklentisiz bakışlarına ev sahipliği
y a p ı y o r d u artık.
Will, k e n d i s i n e bir e m i r v e r i l m e s i için b i r k a ç s a n i y e b e k -
ledi. İ ç i n d e bir y e r l e r d e , bir iki s a n i y e l i ğ i n e , h e m e n ö n ü n d e -
k i a d a m ı n y ü z ü ile b i r a z ö n c e d u y d u ğ u sesini i ç e r e n bir u z a k
bir hatıra c a n l a n m ı ş t ı . A m a s o n r a , eskilere d ö n m e k z o r l a ş t ı v e
z i h n i n i s a r m a l a y a n sis p e r d e s i k a l ı n l a ş t ı . O m u z l a r ı m hafifçe
silkerek E r a k ' a a r k a s ı n ı d ö n d ü v e karları t e m i z l e m e k ü z e r e
a y a k l a r ı n ı s ü r ü y e r e k k a p ı y a d o ğ r u ilerledi. B i r k a ç d a k i k a için-
de terden sırılsıklam olacaktı. Ter damlaları v ü c u d u n a yapışa-
c a k v e s o ğ u k , bir k e z d a h a i ç i n e i ş l e m e y e b a ş l a y a c a k t ı . S o ğ u -
ğ u iyi t a n ı y o r d u Will. E n s a m i m i a r k a d a ş ı y d ı artık. S o ğ u ğ u n
a k l ı n a d ü ş m e s i y l e birlikte, s ı c a k o t u n u n h u z u r u n a k a v u ş a c a ğ ı o
b i r k a ç d a k i k a y a dair b ü y ü k bir ö z l e m hissetti b e d e n i n d e .
E r a k , h a f i f ç e e ğ i l e r e k a c e m i a d ı m l a r l a işine k o y u l a n Will'i
izliyordu. K e n d i k e n d i n e bir k ü f ü r s a v u r a r a k a r k a s ı n ı d ö n d ü .
D i ğ e r avlu k ö l e l e r i , i ç m e suyu k u y u s u n d a k i k ü r e k l e r i n b a ş ı n a
geçmiş, gece b o y u n c a oluşan kalin buzları kırmakla meşgul-
lerdi.
E r a k , y a n l a r i n d a n hızla g e ç t i , d ö n ü p k ö l e l e r e b a k m a d ı b i l e .
Artık ıslık ç a l m ı y o r d u .
E v a n i y n , iki g ü n s o n r a g e c e g e ç v a k i t t e K o n t E r a k ' ı n o d a -
sına ç a ğ n i d ı .
Kızcağız, k e n d i s i n e g e c e b o y u n c a ü ş ü m e m e k için b ü y ü k
firnlara yeterince yakın a m a sıcaktan kavrulmayacağı kadar
u z a k bir d ö ş e k b u l m a y ı b a ş a r m ı ş t ı . U z u n bir g ü n ü n s o n u n d a , h
hasırlarin ü z e r i n e attığı b a t t a n i y e s i n i n i ç i n e k ı v r ı l m ı ş , y a t ı y o r -
d u . Y a s t ı k o l a r a k , y a k a c a k o d u n l a r ı n a r a s ı n d a n alıp e t r a f ı n a
eski bir g ö m l e k s a r m ı ş o l d u ğ u bir k ü t ü ğ ü k u l l a n ı y o r d u . Sırt
ü s t ü u z a n m ı ş , e t r a f ı n d a k i sesleri d i n l i y o r d u ş i m d i ; yılın b u z a -
m a n ı kar ve buzlarla kaplı S k a n d i y a ülkesinde y a ş a m a n ı n ka-
ç ı n ı l m a z s o n u c u o l a n hırıltılı ö k s ü r ü k l e r v e s e s s i z s o h b e t m ı -
rıltılanyla kaplıydı hava. Kölelerin kendi aralarında k o n u ş m a
özgürlüğüne sahip oldukları nadir z a m a n l a r d a n birindeydiler.
Evanlyn, genellikle bu d u r u m u n tadını ç ı k a r a m a y a c a k kadar
yorgun oluyordu.
Ragnak'in M e k â n ı , y e m e k l e r i n y e n d i ğ i v e r e s m i işlerin
yürütüldüğü merkezi Büyük Salon'un etrafındaki geçit v e
o d a l a r l a g e r ç e k b i r t a v ş a n y u v a s ı n ı a n d ı r ı y o r d u . H i z m e t ç i kız
E v a n i y n ' i bir dizi a l ç a k t a v a n l ı , loş g e ç i t t e n g e ç i r d i k t e n s o n r a
ç ı k m a z s o k a k gibi g ö r ü n e n bir y e r e getirdi. O d a k ö l e s i , d u v a -
n n u c u n a y e r l e ş t i r i l m i ş o l a n k a p ı y ı işaret etti.
" İ ç e r i gel, k ı z ı m . B i z e b i r a z ş a r a p k o y v e o t u r b a k a l ı m . K o -
nuşmamız gerekiyor."
S k a n d i y a h k a p t a n ı n k o n u ş m a s ı n ı b e k h y o r d u artık. Erak,
s a n k i nasıl d e v a m e t m e s i g e r e k t i ğ i n d e n e m i n d e ğ i l m i ş gibi t e -
r e d d ü t e d i y o r d u . S e s s i z l i k o k a d a r u z a d ı ki, bir s ü r e s o n r a d a -
yanamadı Evaniyn. Ş a r a b ı n d a n hızlı bir y u d u m d a h a a l d ı k t a n
sonra sordu.
A ğ z ı n a a t a c a ğ ı bir s o n r a k i s ı c a k o t u n a .
D i ğ e r k ö l e l e r d e n biri o l a n y a ş l ı c a bir k a d ı n , o l a n b i t e n e şa-
hit o l m u ş t u . E v a n l y n m u t f a ğ a d ö n d ü ğ ü n d e u s u l c a ş ö y l e fısıl-
d a m ı ş t ı kızın k u l a ğ ı n a : " A r k a d a ş ı n ı u n u t . U y u ş t u r u c u n u n esiri
o l m u ş . Ç o k t a n ö l d ü sayılır."
"Size inanıyorum."
E r a k a y a ğ a kalktı. Sanki hareket ederek Will'le t a n ı ş m a s ı n -
d a n b u y a n a i ç i n d e ç a ğ l a y a n ö f k e y i d i n d i r e b i l i r m i ş gibi, k ü -
çük, sıcak odayı aceleyle adımlıyordu.
" O o ğ l a n , g e r ç e k bir s a v a ş ç ı . B o y u m i n i c i k olabilir a m a
g ö ğ s ü n d e g e r ç e k bir S k a n d i y a h kalbi t a ş ı y o r . "
" O b i r O r m a n M u h a f ı z ı , " d e d i E v a n i y n v e E r a k b a ş m ı sal-
ladı.
" Ö y l e . V e b u n d a n d a h a iyisini h a k ediyor. L a n e t o l a s ı u y u ş -
t u r u c u ! R a g n a k ' m b u n a n e d e n izin v e r d i ğ i n i a n l a m ı y o r u m ! "
Bir a n k o n u ş m a s ı n a ara v e r e r e k ö f k e s i n i k o n t r o l a l t ı n a aldı.
A r d ı n d a n k ı z a d ö n ü p k o n u ş m a y a d e v a m etti.
" İ k i n i z i bir a r a d a t u t m a k için u ğ r a ş t ı ğ ı m ı b i l m e n i i s t i y o -
rum. B o r s a ' m n onu avluya g ö n d e r e c e ğ i n e dair hiçbir fikrim
y o k t u . İtibarlı bir d ü ş m a n a nasıl d a v r a m l a c a ğ m d a n h a b e r i y o k
herifin. A m a n e b e k l e r s i n ki? B o r s a bir s a v a ş ç ı d e ğ i l . H a y a t ı n ı ,
buğday çuvalı sayarak kazanıyor."
"Anlıyorum," dedi Evaniyn dikkatle. Anladığından emin
değildi aslında, a m a o n d a n bir c e v a p beklendiğini biliyordu.
E r a k sert b a k ı ş l a r ı n ı kızın y ü z ü n e ç e v i r d i ; b e n i d e ğ e r l e n d i r i y o r
o l m a l ı , d i y e d ü ş ü n d ü E v a n i y n . K o n t , k e n d i k e n d i n e bir k a r a r
v e r m e y e ç a l ı ş ı y o r m u ş gibi d u r u y o r d u .
" A v l u d a n k i m s e k u r t u l a m a z , " diye e k l e d i u s u l c a . E v a n l y n ,
s o ğ u k bir elin k a l b i n i s ı k t ı ğ m ı hissetti.
" Y a n i , " d e d i E r a k , "bu k o n u d a bir şey y a p m a k b i z i m eli-
mizde."
Y o l a r k a d a ş l a r ı , sırayla n ö b e t t u t a r a k h u z u r s u z bir g e c e
geçirdiler. K a r a ş ö v a l y e n i n k a r a n l ı k t a s i n s i c e geri d ö n -
m e s i o l a s ı l ı ğ ı , ikisini d e e n d i ş e l e n d i r i y o r d u . A m a g ö r ü n e n o
ki, k o r k u l a r ı y e r s i z ç ı k m ı ş t ı . G e c e b o y u n c a D e p a m i e u x o r t a -
lıklarda g ö r ü n m e m i ş t i .
S a b a h l e y i n h a n ı n a r k a s ı n d a k i a h ı r d a atlarını h a z ı r l a r k e n ,
endişe içindeki hancı, H a l t ' a yaklaştı.
" H a n ı m ı t e r k e t t i ğ i n i z için ü z g ü n o l d u ğ u m u s ö y l e y e m e m ,
b e y i m , " d e d i ö z ü r diler gibi. H a l t , a d a m ı n o m z u n a d o s t ç a b i r
ş a p l a k attı.
H a n c ı , birileri o n u g ö r ü r d e s a d a k a t s i z l i ğ i n i D e p a m i e u x ' y e
rapor eder mi diye korkuyla etrafına bakındıktan sonra başını
s a l l a d ı . H a l t , b u tür o l a y l a r ı n k a s a b a d a s ı k ç a y a ş a n m ı ş o l d u ğ u -
nu tahmin ediyordu. Önceki gece kıkırdamasını bastıramaya-
r a k k a r a ş ö v a l y e y e y a k a l a n a n a d a m a a c ı d ı ğ ı m hissetti.
H a l t , a t m a atladı. H o r a c e ç o k t a n a t m a b i n m i ş , g a n i m e t l e r i n
yüklü olduğu atlann dizginlerini tutuyordu. G e c e k i olayın ar
d ı n d a n , k a s a b a y ı bir a n ö n c e t e r k e t m e kararı a l m ı ş l a r d ı .
" G e m i y e y e t i ş e l i m o t a k d i r d e , " d e d i H a l t y ü k s e k sesle.
"Yol, k u z e y e d o ğ r u b i r k a ç k i l o m e t r e gittikten s o n r a ikiye ay-
nlıyor sanırım?"
İki y a d a ü ç yıl ö n c e e m e k l i y e a y i r i m ı ş o l m a s ı g e r e k e n k e -
m i k l i d o m bir a t i n ü z e r i n d e k i ş ö v a l y e , bir g e c e ö n c e y ü z y ü z e
g e l d i k l e r i yerel d i k t a t ö r d e n ç o k farklıydı. Ç a m u r l u t u n i ğ i yır-
tık pırtıktı. B i r z a m a n l a r sarıydı b e l k i , a m a artık kirli bir b e -
y a z a ç a l ı y o r d u rengi. Z ı r h ı n d a b i r ç o k y a m a v a r d ı v e ü ç t e biri
çıkıntılarla d o l u , k a b a c a b u d a n m ı ş bir a ğ a ç dalını m ı z r a k d i y e
t u t u y o r d u . K a l k a n ı n a bir d o m u z k a f a s ı ç i z i l m i ş t i . P a s l ı d o n a -
n ı m ı , yırtık p ı r t ı k kıyafetleri v e kirli v ü c u d u y l a a d a m a ç o k y a -
kışıyordu bu sembol.
M a n z a r a y ı i z l e y e r e k atlarını d u r d u r d u l a r . H a l t , b ı k k ı n l ı k l a
iç g e ç i r d i .
H o r a c e , p e j m ü r d e ş ö v a l y e y l e t a n ı ş m a k ü z e r e atını ileriye
doğru sürerken, eyerine yaslandı. Şu ana dek yolun ortasındaki
ş e k i l d e n ses bile ç ı k m a m ı ş t ı ; b u ç o k g a r i p , diye d ü ş ü n d ü H a l t .
Sokak dövüşçüleri, genellikle hemen meydan okumalarına
b a ş l ı y o r , k o n u ş m a l a r ı n ı sık sık " S e n , g e n ç s o y l u ! " , " G a r d ı n i z ı
alınız, sör ş ö v a l y e " v e b e n z e r i m o d a s ı g e ç m i ş h i t a p l a r l a s ü s -
lüyorlardı.
İrkilen V u r u c u , d e v r i l e n b i n i c i s i n i n y a n ı n d a ş a h a k a l k a r a k
b i r k a ç a d ı m attı v e t e h l i k e d e o l m a d ı ğ ı n ı a n l a y ı p s a k i n l e ş e r e k
yorgun gözlerle olanları izlemeye başladı.
K i r i ş e bir yay s ü r m ü ş t ü ş i m d i a m a k a d i n i s a v a ş a t ı n ı n ü z e -
r i n d e ses ç ı k a r m a d a n o t u r m a k t a o l a n ş ö v a l y e h a r i ç , g ö r ü n ü r d e
hiçbir hedef yoktu. K u ş k u s u z şövalye de dikkatle hazırlanmış
o l a n t u z a ğ ı n bir p a r ç a s ı y d ı . A ğ H o r a c e ' i n ü s t ü n e k a p a n d ı ğ ı n -
da, hiçbir şaşkınlık emaresi göstermemişti.
" P e k â l â , d o s t u m ; b u a l d a t m a c a d a her n e r o l ü n v a r s a , b e d e -
lini ö d e m e z a m a n m g e l d i , " d i y e m ı r ı l d a n d ı H a l t v e k a l d ı r d ı ğ ı
yayını, okun tüylü u c u çenesine d o k u n a c a k şekilde s o n u n a dek
gerdi.
H a l t i ç i n d e n küfretti. Yayı s o n u n a d e k g e r i l m i ş h a l d e d u r a k -
s a m ı ş t ı ; y o l u n her iki y a n ı n d a k i ç a l ı l ı k l a r d a n g e l e n h a f i f sesleri
d u y a b i l i y o r d u . H e r biri ö l ü m c ü l m i n i k t a t a r y a y l a n t a ş ı y a n e n
a z ı n d a n bir d ü z i n e şeklin ç a l ı l a r d a n ç ı k t ı ğ ı m g ö r ü n c e , y a y ı m
gevşetti.
O k u n u s ı r t ı n d a k i kılıfa k o y a r a k y a y ı n ı i n d i r d i v e b a c a k l a -
rının ü s t ü n e yerleştirdi. H o r a c e ' m , e t r a f ı m s a r m a l a y a n a ğ l a r l a
h â l â m ü c a d e l e e t m e k t e o l d u ğ u n o k t a y a d o ğ r u u m u t s u z bir b a -
kış fırlattı. Y o l u n k e n a r ı n d a k i ç a l ı l a r d a n v e a ğ a ç l a r d a n d a h a
fazla sayıda a d a m çıkıyordu. Ç a r e s i z c e debelenen savaşçı çı-
rağına yaklaştılar ve dört tanesi tatar yaylarını oğlanın üzerine
d o ğ r u l t u r k e n , diğerleri a ğ ı n i l m e k l e r i n i g e v ş e t e r e k k ı p k ı r m ı z ı
k e s i l e n o ğ l a n ı a y a ğ a kaldırdılar.
M e m n u n i y e t l e g ü l ü m s e y e n D e p a m i e u x , k e m i k l i atını s ü r e -
rek yanlarına geldi K o n u ş m a m e s a f e s i n d e y k e n eğilerek üstün-
k ö r ü bir s e l a m v e r d i .
S o n r a d a E v a n i y n ' i n b i t m e k b i l m e y e n ş i k â y e t l e r i n d e n sı-
k ı l a r a k a r k a s ı n ı d ö n m ü ş t ü k a d ı n . A s l ı n d a , belli b i r i n i n k ö l e s i
o l m a n ı n a v a n t a j l a r ı d a y o k d e ğ i l d i ; d a h a iyi b e s l e n i p , d a h a iyi
kıyafetler g i y m e v e d a h a k o n f o r l u d a i r e l e r d e u y u m a i m k â n ı
vardı örneğin.
" K e n d i m i ö l d ü r ü r ü m d a h a iyi," diye s e s l e n d i E v a n i y n , k a -
dının arkasından. K o n t ' a duyduğu 'tiksintiyi' herkes ö ğ r e n m i ş
o l d u ğ u için m e m n u n d u . O s ı r a d a y a n ı n d a n g e ç e n bir m u t f a k
ç a l ı ş a n ı n ı n kızın e n s e s i n e p a t l a t t ı ğ ı t o k a t , k u l a k l a r ı n ı n ç ı n l a -
m a s ı n a neden oldu.
" İ ş i n e d ö n , y o k s a s a n a y a p a c a ğ ı m ı b i l i r i m , t e m b e l şey,"
dedi a d a m . Evaniyn, başını sallayıp nefretle a d a m ı n arkasın-
d a n b a k t ı k t a n s o n r a , R a g n a k v e a r k a d a ş l a r ı n a i ç e c e k servisi
y a p m a k üzere aceleyle koşturdu.
Y e m e k s a l o n u n a R a g n a k ' m b a k ı ş l a n a l t ı n d a g i r e r k e n , her
z a m a n k i gibi k a y g ı l a n d ı ğ ı n ı hissetti. H e r n e k a d a r m a n t ı ğ ı o n a ,
y i y e c e k i ç e c e k servisi y a p a n d ü z i n e l e r c e k ö l e a r a s ı n d a k a y b o -
l u p g i d e c e ğ i n i s ö y l e s e d e , D u n c a n ' i n kızı o l d u ğ u g e r ç e ğ i n i n
o r t a y a ç ı k a c a ğ ı n a d a i r d a i m i bir k o r k u i ç i n d e y d i . A r d ı a r k a s ı
k e s i l m e y e n işler k a d a r , i ç i n d e b u l u n d u ğ u b u e n d i ş e l i r u h h a l i
de yorgun düşmesine neden oluyordu.
K a l b i deliler gibi ç a r p a n E v a n i y n , a y a ğ ı n ı k â ğ ı d ı n ü s t ü n e
koyarak etrafına bakındı. K â ğ ı d ı k i m s e c i k l e r fark e t m e m i ş t i
n e y s e ki, t ü m k ö l e l e r , u y k u h a z ı r l ı ğ ı n d a y d ı . E l i n d e n g e l d i ğ i n -
ce normal davranmaya çalışarak uzandı ve battaniyesini çene-
sine d e k ç e k e r e k , a v u c u n d a t u t t u ğ u k â ğ ı d a bir g ö z attı:
"Bu gece."
B i r k a ç d a k i k a i ç i n d e s a l o n a g e l e n bir m u t f a k ç a l ı ş a n ı l a m -
baları söndürmüş, s a l o n , y a l n ı z c a a l e v l e r d e n g e l e n ı ş ı k l a ay-
dınlanmaya başlamıştı. Bitkin düşen Evanlyn, ardına dek aç-
tığı g ö z l e r i y l e sırt ü s t ü u z a n d ı ; z a m a n ı n g e ç m e s i n i b e k l e r k e n ,
kalbi küt küt a t ı y o r d u .
S a l o n d a k i sesler, y a v a ş y a v a ş a z a l a r a k yerini u y u y a n k ö l e -
lerin d e r i n , d ü z e n l i s o l u k l a r ı n a b ı r a k ı y o r d u . O r a d a n b u r a d a n
hafif h o r u l t u l a r y a d a t e k t ü k ö k s ü r ü k sesleri g e l i y o r d u . Y a ş l ı c a
bir T o t o n k ö l e , u y k u s u n d a a n l a ş ı l m a z bir şeyler m ı r ı l d a n d ı .
N i h a y e t a r a d a n bir saat g e ç m i ş o l d u ğ u n a h ü k m e t t i . D i k k a t l e
b a t t a n i y e s i n i k a l d ı n p a y a ğ a k a l k t ı ğ ı n d a , m u t f a k t a u y a n ı k biri-
lerinin b u l u n d u ğ u n a dair hiçbir işaret y o k t u . Birileri a y a k l a -
n ı r s a , diye d ü ş ü n d ü , t u v a l e t e gittiğimi s ö y l e r i m . B o t l a r ı h a r i ç
kıyafetleriyle y a t m ı ş t ı z a t e n . B a t t a n i y e s i n i etraflarına sardığı
b o t l a n m y a n ı n d a t a ş ı y o r d u . A t e ş s ö n d ü ğ ü için o d a o l d u k ç a s o -
ğ u m u ş t u ; b u z gibi h a v a v ü c u d u n a t e m a s e d i n c e titredi.
E v a n l y n , b ı ç a ğ ı alıp b e l i n d e k i g e n i ş k e m e r e sıkıştırdı. B a -
c a k l a n n ı s ı k ı c a s a r a n bir p a n t o l o n l a g ö m l e k g i y m i ş , b a t t a n i y e -
yi bir p e l e r i n gibi o m u z l a r ı n a s a r m ı ş t ı .
"Will'i ç ı k a r d ı k t a n s o n r a n e y a p a c a ğ ı m ? " d i y e s o r d u u s u l -
c a . E r a k , n h t ı m ı v e H a l l a s h o l m k a s a b a s ı n a i n e n p a t i k a y ı işaret
etti.
" Ş u y o l u t a k i p et. K a p ı d a n b i r a z u z a k t a , s o l a d o ğ r u , y o k u ş
y u k a r ı g i d e n bir b a ş k a p a t i k a var. O t a r a f a s a p . Y o l u n s o n u n a
y i y e c e k v e s ı c a k giysiyle y ü k l ü bir m i d i l l i b ı r a k t ı m . Will'i y ü -
r ü t m e n için ata i h t i y a c ı n o l a c a k . " Bir a n d u r a k s a d ı k t a n s o n r a
ekledi. " E y e r ç a n t a s ı n d a bir p a r ç a s ı c a k o t u d a b u l a c a k s ı n . "
E v a n i y n , ş a ş k ı n l ı k l a b a ş ı n ı k a l d ı r d ı . E r a k , g e ç e n g e c e o ot-
t a n n e f r e t ettiğini s ö y l e m i ş t i o y s a .
T e p e l e r d e , y a z s e z o n u n d a a v c ı l a r t a r a f ı n d a n k u l l a n ı l a n kü-
ç ü k bir k u l ü b e v a r d ı . Bu mevsimde kimse oraya uğramazdı.
B u s a y e d e , kış b o y u n c a ç o c u k l a r a g ü v e n l i bir s ı ğ m a k o l u r d u .
E v a n l y n , p a r m a k u ç l a n n d a y ü k s e l e r e k a d a m ı sakallı y a n a -
ğından öptü.
B i r k a ç s a n i y e s o l u k l a n a r a k k a l p atışlarının n o r m a l e d ö n m e -
sini b e k l e d i v e d u v a r d i b i n d e n k a p ı y a d o ğ r u y ü r ü m e y e b a ş l a d ı .
K a p ı kilitliydi elbette a m a b a s i t bir sürgüyle, d ı ş a r ı d a n kilit-
lenmişti. K ı z , nefesini tutarak metal sürgüyü kendine doğru
çekti v e k a p ı y ı a r d ı n a d e k a ç a r a k içeri s ü z ü l d ü .
Y a t a k h a n e n i n içi, zifiri k a r a n l ı k t ı . E v a n l y n , g ö z l e r i n i n k a -
ranlığa alışmasını bekledi. Birkaç dakika sonra, paçavralarla
b a t t a n i y e p a r ç a l a r ı n a s a r ı n m ı ş h a l d e pis z e m i n d e u y u y a n k ö -
leleri s e ç e b i l i y o r d u . B i n a n ı n k a b a m e ş e d u v a r l a r ı n ı n a r a s ı n d a
yer a l a n ç a t l a k l a r d a n içeri, i n c e ışık h u z m e l e r i s ı z ı y o r d u .
Ve h a n ç e r i .
E v a n i y n , elini b ı ç a ğ ı n s o ğ u k k a b z a s ı n d a g e z d i r e r e k g ü v e n
tazeledi. Birkaç gün önce binada y a p m ı ş olduğu keşif sayesin-
d e Will'in n e r e d e y a t t ı ğ ı m a ş a ğ ı y u k a r ı b i l i y o r d u . Y e r d e y a -
tanların arasından dikkatle geçerek, o tarafa doğru ilerlemeye
b a ş l a d ı . G ö z l e r i , etrafı t a r a y a r a k Will'i arıyor; içini k a p l a y a n
ç a r e s i z l i k hissi d e g i d e r e k artıyordu. B i r d e n o ğ l a n ı n eski p ü s k ü
bir b a t t a n i y e n i n ü z e r i n e y a y ı l m ı ş d u r a n d a ğ ı n ı k saçları ç a r p t ı
g ö z ü n e . H e m e n d e r i n bir i ç g e ç i r e r e k o t a r a f a y ö n e l d i .
E n a z ı n d a n Will'i y ü r ü t m e s i s o r u n o l m a y a c a k t ı . H i s l e r i k ö -
r e l e n v e zihinleri s ı c a k o t u n e d e n i y l e u y u ş a n avlu köleleri, v e -
rilen her e m r e u y u y o r l a r d ı .
Evaniyn, yanına ç ö k t ü ğ ü Will'i omuzlarından sarsmaya
b a ş l a d ı ; ö n c e l e r i n a z i k d a v r a n ı y o r d u a m a bir n o k t a d a n s o n r a ,
o ğ l a n i n b u u y u ş u k haliyle k o l a y k o l a y u y a n m a y a c a ğ ı n ı fark
e d e r e k sert d a v r a n m a y a b a ş l a d ı .
R a h a t l a y a r a k d e r i n bir n e f e s a l a n E v a n l y n , Will'i k o l u n d a n
t u t t u ğ u gibi d ı ş a r ı ç e k t i v e a r k a s ı n ı d ö n e r e k k a p ı y ı y e n i d e n
sürgüledi.
B i r k a ç d a k i k a s o n r a , ikiliyi t a k i p e t m e y e b a ş l a d ı . B u g e c e
y a p a c a k ç o k işi v a r d ı d a h a .
YİRMİ ALTI
K ü ç ü k atlı g r u b u , yol b o y u n c a k u z e y e d o ğ r u i l e r l i y o r d u .
D e p a r n i e u x , a l a y h bir n e z a k e t l e b a ş ı n ı eğdi.
D e p a m i e u x , g ü r ü l t ü l ü v e u z u n bir k a h k a h a attı.
O g e c e , y o l u n h e m e n y a n ı n d a k i m i n i k bir a ç ı k l ı k t a k a m p
kurdular. D e p a r n i e u x , nöbetçileri tayin ettiğinde. Halt k a m p
içindeki nöbetçi sayısının, d ı ş a r ı d a n g e l e c e k bir saldırıya
karşı nöbet t u t a n l a r d a n fazla o l d u ğ u n u fark etmişti. Depar-
nieux, bu topraklarda kendini oldukça güvende hissediyor
o l m a l ı , diye d ü ş ü n d ü . D a h a ö n e m l i s i ise, ş ö v a l y e n i n k a m p
kurulduktan sonra silahlarını teslim etmelerini istemiş ol-
masıydı. S e ç m e şansları yoktu ve isteneni y a p m a k zorun-
daydılar.
H a l t , k e n d i s i n i bir a ç m a z ı n t a m o r t a s ı n d a b u l u v e r m i ş t i . T e k
b a s m a seyahat ediyor olsa, silahlanm da alarak gecenin karan-
h ğ m a karışmak, çocuk oyuncağı olacaktı.
A m a H o r a c e ' i n O r m a n M u h a f ı z l a r ı gibi g ö r ü n m e d e n h a r e -
ket e t m e y e t e n e ğ i b u l u n m u y o r d u , d o l a y ı s ı y l a H a l t ' u n o ğ l a n ı
yanında götürme imkânı yoktu. Tek b a s m a kaçması halinde
ise, H o r a c e ' m u z u n süre h a y a t t a k a l a m a y a c a ğ ı n d a n e m i n d i .
Dolayısıyla bekleyip olacakları g ö r m e k t e n b a ş k a çaresi yok-
tu. E n a z ı n d a n , g i t m e k istedikleri y ö n o l a n k u z e y e d o ğ r u yol
alıyorlardı.
Ayrıca d ü n g e c e h a n d a y k e n , k u z e y d e k i T ö t o n y a ile h e m e n
yukarısında bulunan Skandiya arasındaki yüksek geçitlerin,
y ı l m b u z a m a n ı n d a k a r l a kaplı o l d u ğ u n u ö ğ r e n m i ş t i . Yani as-
l ı n d a ö n l e r i n d e k i bir iki a y b o y u n c a k a l a c a k yere i h t i y a ç l a r ı
olacaktı. M o n t s o m b r e Ş a t o s u ' n u n da onlar açısından herhangi
bir b a r ı n a k t a n farkı y o k t u . D e p a m i u e x ' n u n , m e s l e ğ i y l e ilgili
bir fikir e d i n m e y e b a ş l a d ı ğ ı n a e m i n d i H a l t . D e s p o t ş ö v a l y e n i n
o n u , r a k i p l e r i n e karşı v e r d i ğ i m ü c a d e l e d e k u l l a n m a k istediği
belli o l u y o r d u . Ş i m d i l i k , diye d ü ş ü n d ü , y e t e r i n c e g ü v e n d e v e
d o ğ m y ö n e d o ğ m g i d i y o r o l m a m ı z yeterli.
M o n t s o m b r e , kalın d u v a r l a r ı v e d ö r t k ö ş e s i n d e yer a l a n g e -
niş k u l e l e r i y l e b a s ı k v e g ü ç l ü bir ş a t o y d u . G ö k y ü z ü n e doğru
z a r i f ç e y ü k s e l e n R e d m o n t y a d a A r a l u e n Ş a t o s u ' n a hiç b e n -
z e m i y o r d u . Y a l n ı z c a s a v a ş l a r d a k u l l a n ı l m a k i ç i n inşa e d i l m i ş ,
k a r a n l ı k , sert bir y a p ı y d ı . H a l t , H o r a c e ' a M o n t s o m b r e k e l i m e -
sinin " k a r a n l ı k d a ğ " a n l a m ı n a g e l d i ğ i n i s ö y l e m i ş t i . D o l a m b a ç -
lı, eğri b ü ğ r ü y o l u n s o n u n d a yer a l a n kalın d u v a r l ı y a p ı y a ç o k
u y g u n d ü ş e n bir i s i m d i b u .
T e p e y i t ı r m a n d ı k ç a , ş a t o n u n a d ı , d a h a d a a n l a m l ı bir h a l e
g e l i y o r d u . Yol k e n a r l a n n d a , ü z e r l e r i n e d i k d ö r t g e n şekilli t u h a f
n e s n e l e r a s ı l m ı ş k a z ı k l a r yer a l ı y o r d u . İyice yaklaştıklarında,
H o r a c e d e h ş e t i ç i n d e b u n l a r ı n d e m i r d e n birer k a f e s o l d u ğ u n u
fark etti; y a l n ı z c a bir k u l a ç g e n i ş l i ğ i n d e y d i l e r v e i ç l e r i n d e , in-
s a n k a l ı n t ı s ı n ı a n d ı r a n bir şeyler v a r d ı . Yolla a r a l a r ı n d a e p e y c e
m e s a f e o l a n k a f e s l e r , p a t i k a n ı n üst k ı s ı m l a r ı n ı y a l a m a k t a o l a n
rüzgârda hafifçe sallanıyorlardı.
B e l l i k i birileri m e r h a m e t d i l e y e r e k y a k a r ı y o r d u .
" A m a n T a n r ı m , " dedi H o r a c e usulca ve yanındaki Halt'ın
derin bir n e f e s aldığını d u y d u .
D e p a r n i e u x , icara atını d i z g i n l e y i p ağırlığını e y e r i n bir t a r a -
fına v e r e c e k ş e k i l d e d u r d u .
"Gülen buydu."
D e p a r n i e u x , h a f i f ç e k ı k ı r d a d ı . " A y n e n öyle. E s p r i a n l a y ı ş ı
g e l i ş m i ş bir i n s a n k e n d i s i . O e ğ l e n c e l i r u h h a l i n d e n eser kal-
m a m ı ş o l m a s ı ne garip. Halbuki kalan saatlerini tuhaf şakalar
yaparak geçireceğini sanmıştım."
B u n l a r ı s ö y l e y e r e k d i z g i n l e r i çekti v e y e n i d e n y o l a k o y u l -
d u . A r k a s ı n d a k i kafile d e o d u r d u k ç a d u r u y o r , h a r e k e t e t t i k ç e
h a r e k e t e d i y o r d u . H a l t ile H o r a c e ' ı d a o n l a r a a y a k u y d u r m a y a
zorluyorlardı.
B i l i n ç s i z c e kızı t a k i p e d e n Will, n e r e d e y s e b e l i n e k a d a r g e l e n
k a r ı n i ç i n d e t ö k e z l i y o r d u . Evanilyn d e y ü r ü m e k t e z o r l a n ı y o r d u
a m a yetersiz b e s l e n m e v e b u z gibi s o ğ u k l a haftalardır g ö r d ü ğ ü
ağır işler y ü z ü n d e n b i t k i n d ü ş m ü ş o l a n o ğ l a n ı n işi d a h a z o r d u .
E v a n i y n , bir süre s o n r a d u r u p , E r a k ' i n m i d i l l i n i n sırtındaki ç a n -
t a d a o l a c a ğ ı m s ö y l e d i ğ i s ı c a k kıyafetleri ç ı k a r m a s ı g e r e k e c e ğ i -
ni biliyordu. Ayrıca şafak s ö k m e d e n biraz olsun ilerleyebilmek
için, m u h t e m e l e n Will'i m i d i l l i n i n sırtına b i n d i r m e s i g e r e k e -
cekti. A m a ş u a n için, hiçbir g e c i k m e y e t a h a m m ü l ü y o k t u . T ü m
içgüdüleri ona yola d e v a m etmesini, Skandiya kasabasıyla ara-
lanna m ü m k ü n olduğunca mesafe koymasını ve bunu elinden
g e l d i ğ i n c e hızli y a p m a s ı n ı s ö y l ü y o r d u .
E v a n l y n , h ı z l a e s e n r ü z g â r a karşı b a ş ı n ı e ğ i p bir eliyle m i -
dilliyi, d i ğ e r i y l e d e W i l l ' i n b u z gibi elini ü ı t a r a k d a ğ l a r a d o ğ r u
kıvrılan p a t i k a b o y u n c a ilerledi. Z a m a n z a m a n k a r ı n a l t ı n d a
k a l m ı ş a ğ a ç k ü t ü k l e r i n e v e k a y a l a r a t a k ı l a r a k , d e r i n kar t a b a -
kasının içinde bata çıka yürüdüler.
D i ğ e r n e s n e l e r i n a r a s ı n d a b u l d u ğ u k o y u n derisi c e k e t i tit-
r e m e k t e o l a n W i l l ' e giydirdi. O b u n u y a p a r k e n . Will d e b o ş
gözlerle E v a n i y n ' i izliyordu. B a ş ı n a her ne gelirse kabullenen,
a k ı l s ı z bir h a y v a n gibiydi. E v a n l y n , W i l l ' i n y ü z ü n e bir t a n e g e -
ç i r s e ç o c u ğ u n o n a karşı k o y m a y a c a ğ ı n d a n e m i n d i . O n u n eski
halini hatırlayarak oğlanın b o ş bakışlarını kederle izledi. H e r
n e k a d a r ş i m d i y e d e k ç o k a z s a y ı d a i n s a n b u illetten k u r t u l m u ş
o l s a d a E r a k , Will'in b ü y ü k o l a s ı l ı k l a i y i l e ş e c e ğ i n i s ö y l e m i ş t i .
W i l l ' i n b u k o r k u n ç illetten k u r t u l m a k için d a ğ l a r ı n g ö z l e r d e n
uzcik t e p e l e r i n d e b o l b o l z a m a n ı o l a c a k t ı . Skandiyalı kontun
haklı ç ı k m a s ı v e s ı c a k o t u b a ğ ı m l ı s ı a r k a d a ş m m t a m a m e n iyi-
l e ş m e s i için d u a l a r e d i y o r d u E v a n i y n .
K a r ş ı k o y m a y a n o ğ l a n ı m i d i l l i y e d o ğ r u iterek, hayvanın
sırtına ç ı k m a s ı n ı işaret etti. Will, bir a n d u r a k s a d ı k t a n s o n r a
a c e m i h a r e k e t l e r l e k e n d i s i n i e y e r i n ü z e r i n e attı. D a ğ l a r a d o ğ r u
u z a n a n p a t i k a b o y u n c a ilerlerken, e y e r i n ü z e r i n d e ş a ş k ı n l ı k l a
sallanıyordu.
B u s ı r a d a y o ğ u n kar y a ğ ı ş ı d e v a m e d i y o r d u .
E r a k , y o l a y r ı m ı n d a n t a r i f e t m i ş o l d u ğ u t a r a f a s a p a r a k or-
m a n ı n k a r a n l ı ğ ı n a k a r ı ş a n ikiliyi i z l i y o r d u . D o ğ r u y o l d a iler-
l e d i k l e r i n d e n e m i n o l a r a k a y n ı y o l u t a k i p etti, a m a d ö n e m e c e
g e l d i ğ i n d e d ü z d e v a m e d e r e k r ı h t ı m ı n y o l u n u tuttu.
Yılın b u z a m a n ı B ü y ü k S a l o n ' a nöbetçi k o n m u y o r d u . Etraf-
l a r ı n d a k i d a ğ l a n k a p l a y a n k a r l a r h e r h a n g i bir n ö b e t ç i d e n d a h a
etkili o l d u ğ u i ç i n , saldırı i h t i m a l i g ö z ö n ü n e a l ı n m ı y o r d u b i l e .
A n c a k rıhtıma y a k l a ş m a k t a olan Erak, tedbiri elden b ı r a k m ı -
y o r d u . K u r t g e m i l e r i n i k o r u m a k a m a c ı y l a r ı h t ı m d a bir n ö b e t ç i
ekibi t u t u l u y o r d u . A n i bir fırtına, g e m i l e r i n k a r a y a o t u r m a s ı n a
n e d e n olabilirdi; dolayısıyla tehlike halinde görevli tayfaları
u y a r ı p u y a n d ı r m a l a n için r ı h t ı m d a b i r k a ç n ö b e t ç i g ö r e v l e n d i -
rilmişti.
N ö b e t ç i l e r o n u k o l a y l ı k l a g ö r e b i l i r v e g e c e n i n bir yarısı
o r a d a n e işi o l d u ğ u n u m e r a k e d e b i l i r l e r d i . B u n e d e n l e e l i n d e n
geldiğince gölgelerden ayrılmamaya dikkat ediyordu Erak.
Hafif adımlarla iskeledeki gemisi Kurt Rüzgârına çıktı;
g e m i d e görevli tayfa olmadığını biliyordu. H a v a d u r u m u tah-
m i n c i l i ğ i n d e k i ş ö h r e t i n e d a y a n a r a k , b u g e c e ş i d d e t h bir r ü z g â r
e s m e y e c e ğ i n i i d d i a e t m i ş v e g e m i d e k i n ö b e t l e r i b i z z a t kaldır-
m ı ş t ı . A r k a t a r a f t a k i k o r k u l u ğ u n ü z e r i n d e n eğildi v e a r a d ı ğ ı
şeyi b u l d u . G ü n ü n e r k e n s a a t l e r i n d e y a n a ş t ı r d ı ğ ı f i l i k a , b ı r a k -
tırdığı y e r d e d u r u y o r d u .
D ö n ü p a r k a s ı n a b a k t ı . Ağır a d ı m l a r a t a r a k i n a t l a y o l u n a d e -
v a m eden midilli, b a ş m ı önüne eğmiş, soğuktan etkilenmiyor
gibiydi. K o y u n derisi c e k e t e s a r m a n Will, m i d i l l i n i n sırtına y a -
pışmıştı. H a f i f hafif i n l i y o r d u s ü r e k h .
E v a n i y n , bir a n için y ü r ü m e y e ara v e r d i ; hırıltılı n e f e s l e r
alıyor, b u z gibi h a v a y ı i ç i n e ç e k i y o r d u . A l d ı ğ ı h e r n e f e s , b o -
ğazını yakıyordu. Bel hizasına gelen karin içinde verdiği m ü -
cadele sonucu, b a c a k l a r ı a ğ n y o r ve titriyordu. A n c a k yorgun-
luktan t ü k e n i n c e y e d e k y ü r ü m e s i g e r e k t i ğ i n i n d e f a r k ı n d a y d ı .
R a g n a k ' m M e k â n ı ile a r a l a r ı n d a k i m e s a f e y e dair hiçbir f i k r i
y o k t u a m a p e k fazla y o l kat e d e m e m i ş o l m a l a r ı n d a n k o r k u y o r -
du. E r a k ' m s a h t e a y a k izi d e n e m e s i n i n b a ş a n s ı z o l m a s ı h a l i n -
d e , g ü ç l ü kuvvetli S k a n d i y a l ı l a r ' i n , Will ile aştıkları m e s a f e y i
bir s a a t t e n a z s ü r e d e kat e d e c e ğ i n d e n k u ş k u s u y o k t u .
B a c a k l a r ı n d a k i t ü m k a s l a r ı n i s y a n e t m e s i n e r a ğ m e n , aldır-
m a z a d ı m l a r a t a n m i d i l l i e ş l i ğ i n d e , p e r i ş a n bir h a l d e y o l u n a
d e v a m etti. B i r a n , m i d i l l i n i n sırtına a t l a y ı p W i l l ' i n a r k a s ı n a
geçmeyi geçirdi içinden. A m a bu fikri h e m e n aklından uzak-
laştırdı. Y a n l a r ı n d a k i k ü ç ü k bir m i d i l l i y d i s o n u ç t a ; h e r n e k a -
d a r Will ile e ş y a l a r ı n ı ş i k â y e t e t m e d e n t a ş ı s a d a ikinci bir b i n i -
ci, h a y v a n ı n ç a b u c a k y o r u l m a s ı n a n e d e n o l u r d u . K a r ı ş ı k t ü y l ü
m i n i k y a r a t ı ğ ı n o n l a r için n e k a d a r ö n e m l i o l d u ğ u n u b i l d i ğ i n -
den, isteksizce de olsa, yoluna yaya d e v a m etmeye karar verdi.
H a y v a n y o r u l u r s a , Will'in ö l ü m f e r m a n ı n ı i m z a l a m ı ş b i l e o l a -
bilirdi. O ğ l a n ı b u b i t k i n v e g ü ç s ü z h a l i y l e a s l a y ü r ü t e m e z d i .
A ğ ı r a k s a k a d ı m l a r l a y ü r ü m e y e d e v a m etti; a y a k l a r ı n ı k a r -
dan çıkarıp havaya kaldırıyor, a d ı m a t m a y a çalışırken hafifçe
k a y ı y o r d u . G ü v e n l i bir n o k t a b u l u n c a y a d e k d i m d i k d u r m a y a
ç a l ı ş ı y o r d u . S o l . S a ğ . S o l . S a ğ . A ğ z ı iyice k u r u m u ş t u . Verdiği
s o l u k l a r , h â l â ortalığı b u h a r a b o ğ u y o r v e s a k i n g e c e n i n i ç i n d e
ilerledikleri p a t i k a y ı belli b e l i r s i z i ş a r e t l i y o r d u . D ü ş ü n m e k s i -
zin attığı a d ı m l a r ı s a y m a y a b a ş l a m ı ş t ı . B u n u n belli bir n e d e n i
yoktu. M e s a f e y i ölçüyor falan da değildi. M o n o t o n yürüyüş
t e m p o s u n a v e r d i ğ i bir t e p k i y d i y a l n ı z c a . İki y ü z e v a r ı n c a t e k -
rar s a y m a y a b a ş l a d ı , s o n r a y e n i d e n . B ö y l e bir s ü r e d a h a d e v a m
ettikten s o n r a , b i r d e n k a ç k e z iki y ü z e d e k s a y d ı ğ ı n ı b i l m e -
d i ğ i n i fark e d e r e k s a y m a y ı kesti. Y i r m i a d ı m s o n r a , y e n i d e n
s a y m a y a b a ş l a d ı . O m u z silkti. B u k e z , b a ş a d ö n m e d e n ö n c e
d ö r t y ü z e k a d a r s a y m a kararı aldı. Yeter k i d e ğ i ş i k l i k o l s u n ,
diye d ü ş ü n d ü sinirli sinirli g ü l e r e k .
K o c a m a n kar t a n e l e r i d ü ş m e y e d e v a m ediyor, Evaniyn'in
jmzüyle saçlarını beyaza buruyordu. Kız, uyuşmaya başlayan
y ü z ü n ü sertçe o v u ş t u r u r k e n elinin d e u y u ş t u ğ u n u fark e d e r e k
d u r d u v e ç a n t a n ı n içini bir k e z d a h a karıştırdı.
Evanilyn d u r u n c a , m i d i l l i de d u r m u ş t u . O h a r e k e t l e n i n c e ,
h a y v a n d a sabırla a r k a s ı n d a n i l e r l e m e y e b a ş l a d ı .
K ı z , dört yüze gelince durdu ve s a y m a y a baştan başladı.
YİRMİ SEKÎZ
Halt, o n l a r a g ö s t e r i l e n g e n i ş d a i r e b o y u n c a e t r a f ı n a b a -
kındı.
Ç a n t a s ı n ı y e r e fırlatan H o r a c e , keyifle a t e ş i n b a ş ı n d a k i a h -
şap koltuklardan birine gömüldü. H e n ü z öğleden sonra olma-
s ı n a r a ğ m e n , p e n c e r e d e n içeri r ü z g â r e s i y o r d u . G e c e l e y i n b u -
rası s o ğ u k v e r ü z g â r l ı o l u y o r d u r h e r h a l d e , d i y e d ü ş ü n d ü . A m a
s o n u ç t a , ş a t o d a i r e l e r i n i n ç o ğ u s o ğ u k o l u r d u . B u r a s ı d a farklı
değildi.
Bir şey a n l a m a y a n H o r a c e b o ş b o ş y ü z ü n e b a k ı n c a , d e v a m
etti. " Y a n ı m ı z d a t e n e k e c i kafilesi gibi t m g ı r d a y a n z ı r h l a r l a
y ü k l ü , y a r ı m d ü z i n e s a v a ş atı v a r d ı . T a h m i n i m c e o tıngırtılar,
D e p a m i u e x ' n u n a d a m l a r ı n ı n ç ı k a r d ı ğ ı sesleri b a s t ı r d ı . "
H o r a c e , k a ş l a n m çattı. B u n u d ü ş ü n m e m i ş t i . " Y i n e d e a t l a r ı n
a d a m l a r ı n kokularını almaları g e r e k m e z m i y d i ? " diye sordu.
" R ü z g â r d o ğ m y ö n d e e s e r s e , evet. A m a h a t ı r l a r s a n , o a n b i z -
d e n o n l a r a d o ğ m e s i y o r d u . " A t l a n n b ö y l e s i n e k ü ç ü k bir g ü ç l ü -
ğün bile ü s t e s i n d e n g e l e m e m e l e r i n d e n dolayı hayal kırıklığına
u ğ r a m ı ş o l a n H o r a c e ' a ş ö y l e bir b a k t ı . "Bizler bazen," diye
d e v a m etti, " O r m a n M u h a f ı z ı a t l a r ı n d a n f a z l a şey b e k l i y o m z .
Onlar da birer hayvan s o n u ç t a . " D u d a k l a r ı hafif bir t e b e s s ü m l e
kıvrıldı a m a H o r a c e b u n u n f a r k ı n a v a m ı a d ı . Y a l n ı z c a b a ş ı m
s a l l a m a k l a y e t i n e r e k bir s o n r a k i s o m s u n a g e ç t i .
"Peki," dedi, "şimdi ne y a p a c a ğ ı z ? "
O r m a n M u h a f ı z ı , o m u z silkti. Ç a n t a s ı n ı a ç m ı ş , b i r k a ç p a r ç a
e ş y a s ı n ı ç ı k a r ı y o r d u ; t e m i z bir g ö m l e k , tıraş b ı ç a ğ ı v e t e m i z l i k
malzemeleri.
H o r a c e , b o t u n u ç ı k a r d ı v e b u ani ö z g ü r l ü k h i s s i n d e n h o ş l a -
n a r a k keyifle a y a k p a r m a k l a n n ı o y n a t t ı .
A k ş a m y e m e ğ i n i , G a l y a l ı d e s p o t l a b i r l i k t e yediler. Masa,
otuz ya da daha fazla sayıda insanın y e m e k yiyebileceği b ü -
yüklükteydi. H i z m e t ç i kızlarla oğlanlar telaş içinde ortalıkta
d o l a n ı y o r , i s t e n d i ğ i n d e y e m e k v e ş a r a p servisi y a p ı y o r l a r d ı .
Y e m e k n e iyi n e d e k ö t ü y d ü ; b u , H a l t ' u ş a ş ı r t m ı ş t ı . G a l y a
m u t f a ğ ı n ı n e g z o t i k bir ş ö h r e t i v a r d ı . A n c a k servis e d i l e n b a s i t
yiyecekler, bu şöhretin asılsız o l d u ğ u n u gösteriyordu.
B u k a b a t a v n n k a r ş ı s ı n d a h a f i f ç e k ı z a r a n H o r a c e , H a l t ' a bir
bakış fırlatınca O r m a n M u h a f ı z ı ' n ı n başını hafifçe salladığını
fark etti. Saygınlığını m u h a f a z a edip şaşkınlığım Galyalı şö-
v a l y e y e belli e t m e m e y e ç a l ı ş a r a k a y a ğ a kalktı.
K ü ç ü k bir h a k a r e t , d i y e d ü ş ü n d ü H o r a c e , d a i r e s i n e ç ı k a n
merdivenleri tırmanırken. M u h t e m e l e n ç o c u k ç a y d ı da. A m a
yine de, m a s a d a n aynlırken M o n t s o m b r e Ş a t o s u ' n u n efendi-
sini s e l a m s ı z b ı r a k m ı ş o l m a s ı , k e n d i s i n i b i r a z d a h a iyi h i s s e t -
mesini sağlamıştı.
D e s p o t ş ö v a l y e n i n y ü z ü n ü i n c e bir t e b e s s ü m k a p l a d ı . " E ğ -
l e n c e l i bir k o n u k o l a c a ğ ı n ı z b e l l i , " dedi. "Söyleyin bakalım,
tam olarak kimsiniz siz?"
U f a k tefekti d e . K a r a ş ö v a l y e n i n o m z u n a a n c a k g e l i y o r d u
b o y u . A m a her şeye r a ğ m e n kaslı bir v ü c u d u v a r d ı v e s a ç ı y l a
s a k a h n d a k i kırlıklara r a ğ m e n , formunun zirvesindeydi. A m a
k a r a n l ı k , s a k i n ve k u r n a z c a b a k a n o gözler, i d d i a ettiği gibi
s ı r a d a n biri o l m a d ı ğ ı n ı belli e d i y o r d u . Depamieux, komuta
etmeye alışkın olan insanların bakışlarını t a n ı m a yeteneğiyle
ö v ü n ü r d ü ; b u a d a m ı n g ö z l e r i d e k e s i n l i k l e öyle b a k ı y o r d u .
A d a m ı n s i l a h l a r i d a bir g a r i p t i . B i r k o m u t a n o l d u ğ u b u k a -
d a r a ç ı k o l a n bir a d a m ı n zırh g i y m e m e s i , hiç d e a l ı ş ı l a g e l m i ş
bir d u r u m d e ğ i l d i . O k v e yay, D e p a m i u e x ' n u n g ö z ü n d e çiftçi
silahlarıydı; k ı n l a r ı n ı n i ç i n d e k i çifte b ı ç a k l a r a ise d a h a ö n c e
hiç r a s t l a m a m ı ş t ı . Y e m e k ö n c e s i n d e , fırsattan i s t i f a d e e d e r e k
bıçakları incelemişti. G e n i ş olan bıçak ona, Skandiyalılar'a
ö z g ü k a b a saks b ı ç a k l a r ı n ı a n ı m s a t ı y o r d u . T ı p k ı diğeri gibi j i -
let k e s k i n l i ğ i n d e o l a n k ü ç ü k b ı ç a k ise, s o n d e r e c e d e n g e l i bir
fırlatma bıçağıydı. Bir k o m u t a n için g e r ç e k t e n d e o l a ğ a n d ı ş ı
silahlar, d i y e d ü ş ü n d ü D e p a m i e u x .
B i r ç o k h e m ş e r i s i gibi D e p a m i e u x d e b a t ı l i n a n ç l ı biriydi.
Pelerinin bu garip niteliklerinin, bir çeşit b ü y ü o l d u ğ u n d a n
şüpheleniyordu.
Halt'a karşı biraz belirsiz davranıyor olmasının altında
yatan neden de bu düşünceydi. D e s p o t şövalye, büyücülerin
kızdırılmaması gerektiğini biliyordu. Dolayısıyla, bu ufak te-
fek g i z e m l i a d a m ı n n e l e r e k a d i r o l d u ğ u n u t a m o l a r a k ö ğ r e n -
m e d i k ç e , k a r t l a r ı m dikkatli o y n a m a y a k a r a r v e r m i ş t i . K a r a n -
lık g ü ç l e r e s a h i p o l m a d ı ğ ı o r t a y a ç ı k a r s a , diğer y e t e n e k l e r i n i
D e p a m i u e x ' n u n ç ı k a r ı n a k u l l a n m a y a i k n a edilebilirdi H a l t .
B u d a o l m a z s a , t u t s a k l a r m ı istediği a n ö l d ü r e b i l i r d i d e s p o t
şövalye.
H a l t ' u n , s o n s ö z l e r i n i n a r d m d a n bir süredir k o n u ş m a d ı ğ m ı
fark etti. Ş a r a b m d a n bir y u d u m a l a r a k H a l t ' u n dile getirdikleri
k a r ş ı s m d a b a ş m ı iki y a n a s a l l a d ı .
" H i ç d e s ı r a d a n biri d e ğ i l s i n i z b a n a k a l ı r s a , " d e d i . " E n t e r e -
san birisiniz. Halt."
O r m a n M u h a f ı z ı , y e n i d e n o m u z silkti. " N e d e n öyle d ü ş ü n -
d ü ğ ü n ü z ü a n l a y a m ı y o r u m , " diye yanıtladı kibarca.
D e p a m i e u x , ş a r a p k a d e h i n i p a r m a k l a r ı n ı n a r a s ı n d a çeviri-
yordu. K a p ı hafifçe v u m l d u ve baş kâhya, korku dolu a d ı m -
larla ö z ü r d i l e r c e s i n e içeri girdi. E f e n d i s i n i n n e z a m a n n e y a -
p a c a ğ ı b e l i r s i z , tehlikeli bir a d a m o l d u ğ u n u acı t e c r ü b e l e r l e
öğrenmişti.
" N e v a r ? " dedi D e p a m i e u x , rahatsız edildiği için sinirlenerek.
" A f f ı n ı z a s ı ğ ı n ı r ı m , l o r d u m , b a ş k a bir i s t e ğ i n i z v a r m ı y d ı
a c a b a diye s o r a c a k t ı m ? "
D e p a m i e u x , t a m a d a m ı g ö n d e r e c e k k e n a k l ı n a bir fikir gel-
di. B u t u h a f A r a l u e n l i y i k ı ş k ı r t m a k için g ü z e l bir d e n e m e olur,
diye d ü ş ü n d ü . N e t e p k i v e r e c e ğ i n i g ö r m ü ş o l u r a m .
" E v e t , " dedi. " A ş ç ı y ı b u r a y a g ö n d e r i n . "
Şaşıran kâhya, duraksadı.
" A ş ç ı m ı d e d i n i z , l o r d u m ? " d i y e t e k r a r etti. " Y i y e c e k bir
şey m i i s t i y o r d u n u z ? "
" A ş ç ı y ı i s t i y o m m , seni g e r i z e k â l ı ! " diye b a ğ ı r d ı D e p a m i e -
ux. K â h y a , h e m e n geri a d ı m attı.
" D e r h a l , l o r d u m , " dedi endişeli adımlarla gerileyerek. K a p ı
arkasından kapanınca, Galyalı despot, Halt'a gülümsedi.
" B u g ü n l e r d e iyi bir ç a l ı ş a n b u l m a k n e r e d e y s e o l a n a k s ı z , "
dedi. Halt, a d a m a küçümseyerek bakarak "Sizin açınızdan hiç
b i t m e y e n bir s o r u n o l m a l ı , " d e d i . î m a l ı ifadeyi a n l a m a y a ç a l ı -
şan D e p a m i e u x , keskin bakışlarla süzdü onu.
K a p ı ç a l ı n ı p k â h y a geri g e l i n c e y e d e k k o n u ş m a d a n o t u r -
dular. A ş ç ı k a d ı n , a d a m ı n b i r k a ç a d ı m a r k a s ı n d a n geliyor, e n -
dişeli h a r e k e t l e r l e ellerini ö n l ü ğ ü n ü n k e n a r ı n a siliyordu. Orta
yaşlı bir k a d ı n d ı ; D e p a m i u e x ' n u n y a n ı n d a ç a l ı ş m a k t a n d u y d u -
ğ u gerginlik, y ü z ü n d e n o k u n u y o r d u .
D e p a m i e u x , b u y u r g a n bir h a r e k e t l e s a l l a d ı ğ ı eliyle k a d ı n ı
susturdu.
" B e n i h a y a l kırıklığına u ğ r a t t ı n v e b u y ü z d e n c e z a n i ç e -
keceksin," dedi. K a d ı n ı n yüzü, korkudan b e m b e y a z olmuştu.
C e z a m e s e l e s i , M o n t s o m b r e Ş a t o s u ' n u n s ı n ı r l a n i ç i n d e hafife
a l ı n a c a k bir k o n u değildi.
" L ü t f e n , l o r d u m . L ü t f e n , d a h a iyisini y a p a r ı m . S ö z v e r i y o -
m m , " d i y e lafı g e v e l e y e r e k c e z a s ı n ı n r e s m e n ilan e d i l m e s i n i
e n g e l l e m e k için ç a b a l a d ı k a d ı n . Y a l v a r ı r c a s ı n a H a l t ' a b a k t ı .
D e p a m i u e x ' n u n k a f a s ı , b e k l e n t i y l e eğilmişti ş i m d i .
" Y o k s a ? " diye m e y d a n o k u d u . T u t s a ğ ı n ı n g ü c ü n ü -ya d a
g ü ç s ü z l ü ğ ü n ü - d e ğ e r l e n d i r m e fırsatı g e ç m i ş t i işte eline. H a l t ,
eğer g e r ç e k t e n bir b ü y ü c ü y s e , k e n d i s i n i a ç ı ğ a v u r m a fırsatını
yakalamıştı.
Halt, karşısındaki adamın düşüncelerini okuyabiliyordu.
Onu dikkatle i z l e r k e n b e k l e n t i d o l u bir tavır i ç i n d e y d i D e -
pamieux. O r m a n M u h a f ı z ı , t e h d i t s a v u r a c a k bir p o z i s y o n d a
o l m a d ı ğ ı n ı n f a r k ı n a v a r d ı . F a r k l ı bir y ö n t e m d e n e m e y e k a r a r
verdi.
B a k ı ş l a r ı k â h y a s ı n a çevriliydi artık. D u v a r a k a d a r g e r i l e m i ş
olan a d a m , t ü m bu konuşmalar sırasında m ü m k ü n olduğunca
gözden uzak durmaya çalışıyordu.
K â h y a , m ü t e v a z ı b i r s e l a m verdi. " E v e t , l o r d u m . E l b e t t e ,
l o r d u m . K a d ı n c e z a l a n d ı n l a c a k , " d e d i . D e p a m i e u x alaylı bir
şaşkınlıkla kaşlarini kaldırdı.
" G e r ç e k t e n m i ? " dedi. "Peki, cezası ne o l a c a k ? "
S o n b i r k a ç g ü n d ü r etkili o l a n k u z e y r ü z g â r l a n , ç a m a ğ a ç -
larının rüzgâra açık kısımlarını karla d o l d u r a r a k diğer yan-
larında derin oyuklar oluşmasına neden oluyordu. Büyük
ağaçların alçak dalları, bu ojoıklarm ü z e r i n d e n dallanıp b u -
d a k l a n ı y o r v e k a r m h e m e n a l t ı n d a k o r u n a k l ı bir a l a n o l u ş t u -
ruyordu. Bu alan, h e m kar y a ğ a r k e n o n l a r a b a r ı n a k o l a c a k
h e m de derin çukur sayesinde patikadan geçenler tarafından
görülmeyeceklerdi.
Will, b a ş ı n ı ç e v i r i p k ı z a b a k t ı . B i r a n i ç i n o n u n , s ö y l e d i k -
lerini a n l a d ı ğ ı n ı z a n n e t t i E v a n l y n . A m a h e m e n s o n r a o ğ l a n ı n
yalnızca duyduğu seslere tepki v e r m e k t e olduğunu kavradı.
Will b i r a z ı s ı n ı p t i t r e m e n ö b e t l e r i s o n r a e r d i ğ i n d e , E v a n l y n ,
örtülerin altından çıkarak midillinin eyer çantasını çözdü.
Vücudunu saran kayışlardan kurtulan hayvan rahatlayarak
h o m u r d a n d ı ve barınağın içine u z a n a b i l m e k üzere dizlerinin
üzerine çöktü.
B e l k i d e , b u k a r l a k a p l ı d i y a r d a k i a t l a r a b u ş e k i l d e bir eği-
tim veriliyordu. E v a n i y n ' i n bu k o n u d a hiçbir fikri yoktu. A m a
b o y l u b o y u n c a u z a n a n m i d i l l i , Will ile ikisi için s ı c a k b i r yer
hazırlamıştı. Karşı koymayan oğlanı ağacın gövdesinden uzak-
laştırıp a t m s ı c a k k a r n ı n a y a s l a d ı . Y e n i d e n b a t t a n i y e l e r i n a l t ı n a
g i r e r e k y a n m a kıvrıldı. H a y v a n ı n v ü c u t ısısı, içlerini ısıtıyor-
d u . S a a t l e r d i r ilk k e z ı s ı n ı y o r d u E v a n i y n . B a ş ı W i l l ' i n o m z u n a
düştü ve uykuya daldı.
D ı ş a r ı d a tipi t ü m ş i d d e t i y l e d e v a m e d i y o r d u .
O t u z d a k i k a i ç i n d e , t ü m a y a k izleri s i l i n m i ş t i .
E r a k , k a ş l a r ı n ı çattı. A l d ı ğ ı h a b e r d e n ö t ü r ü keyfi k a ç m ı ş
gibi g ö r ü n m e s i g e r e k t i ğ i n i d ü ş ü n ü y o r d u .
B u h a b e r ü z e r i n e E r a k , i ç i n d e n r a h a t bir n e f e s aldı. P l a n ı n ı n
b u k ı s m ı b a ş a r ı l ı o l m u ş t u . A n c a k a ğ z ı n d a n ç ı k a n s ö z l e r , gizli
m e m n u n i y e t i n i hiç de y a n s ı t m ı y o r d u .
A r k a s ı n ı d ö n e r e k hızlı a d ı m l a r l a u z a k l a ş t ı . N e d e o l s a , ü s t
d ü z e y bir k o n t v e bir k o m u t a n d ı . Borsa, Ragnak'ın kıdemli
idarecisiydi belki, a n c a k varlığını savaş üzerine kuran bir t o p -
l u m i ç i n d e , E r a k ' i n rütbesi B o r s a ' n m k i n i ç o k a ş ı y o r d u .
B o r s a o n u n a r k a s ı n d a n b a k a r a k küfretti. A m a s e s i n i f a z l a
y ü k s e l t m e m i ş t i . R ü t b e l e r i a r a s ı n d a k i farkın b i l i n c i n d e y d i ; ay-
rıca K o n t ' a yüzüne karşı ya da arkasından hakaret etmenin
hiç de akıllıca o l m a y a c a ğ ı n ı n da farkındaydı. Erak, en ufak
bir t a h r i k k a r ş ı s ı n d a s a v a ş b a l t a s ı n ı s a v u r m a y a b a ş l a m a s ı y l a
t a n ı n a n bir s a v a ş ç ı y d ı .
E r a k ' i n , kızı A r a l u e n ' d e n getirişini d ü ş ü n d ü ğ ü n d e , a k l ı n a
diğer köle -şu O r m a n M u h a f ı z ı çırağı- geldi. K ı z ı n birkaç gün-
d ü r etrafta o n u n h a k k m d a s o r u l a r s o r d u ğ u n u d u y m u ş t u . K a l ı n
k ü r k l ü p e l e r i n i n i v ü c u d u n a s a r a r a k k a p ı d a n çıktı v e avlu k ö l e -
lerinin k a l d ı ğ ı b a r a k a y a y o l l a n d ı .
Y ı k a n m a m ı ş b e d e n l e r d e n ç ı k a n leş gibi k o k u l a r k a r ş ı s ı n d a
y ü z ü n ü b u r u ş t u r a n B o r s a , avlu k ö l e l e r i n i n kışla k a p ı s ı n d a d u -
ruyor ve ona yaltaklanan K u r u l üyesini inceliyordu.
E r a k ' ı n içi r a h a t l a d ı . K a ç a k l a r , e n a z ı n d a n b a h a r a d e k g ü -
vendeydiler artık.
B i r a n d a b a s t ı r a n y a ğ m u r , r ü z g â r ı n d a etkisiyle bir s a a t b o -
j m n c a şakır şakır y a ğ d ı . Y a ğ m u r d a m l a l a n , ş a t o s a k i n l e r i n i n
tahta panjurlannı kapamayı unuttukları açık pencerelerden
içeri g i r e r e k ortalığı ı s l a t ı y o r d u .
K a r a n l ı k b a s m a d a n bir s a a t ö n c e , r ü z g â n n b u l u t l a r ı g ü n e y e
d o ğ m sürüklemesiyle birlikte y a ğ m u r da durdu ve güneş, dağı-
lan fırtına b u l u t l a n y l a h a r i k a bir m a n z a r a o l u ş t u r a r a k b a t ı d a n
b u m u n u uzattı.
Tutuklular, aşağıda k o p a n gürültü e s n a s ı n d a teraslarında
d u r m u ş , güneşin batışını izliyorlardı.
B i r atlı t e k b a ş ı n a a n a k a p ı d a d u r m u ş , d e v a s a p i r i n ç zili
çalıyordu. B i r ş ö v a l y e gibi g i y i n m i ş t i ; k ı l ı ç , m ı z r a k v e k a l -
kan taşıyordu. G e n ç biri o l d u ğ u a n l a ş ı l ı y o r d u ; muhtemelen
H o r a c e ' d a n y a l n ı z c a bir y a d a iki y a ş b ü y ü k t ü .
Y a b a n c ı , a n i d e n b a ğ ı r m a y ı k e s e r e k atını çevirdi v e k a p ı d a n
uzaklaşarak olacakları beklemeye başladı. Birkaç dakika bo-
y u n c a hiçbir şey o l m a d ı ; sanki H a l t v e H o r a c e d ı ş ı n d a o l a n
b i t e n i u m u r s a y a n y o k gibiydi. A m a h e m e n s o n r a s ı n d a k a l ı n
d u v a r d a k i bir k a p a ğ ı n a ç ı l m a s ı y l a , s i m s i y a h s a v a ş atı ü z e r i n -
d e k i k a r a zırhlı ş ö v a l y e o r t a y a çıktı.
H a l t ise k a ş l a n m ç a t m ı ş , b a ş ı n ı iki y a n a s a l l ı y o r d u .
D e p a m i e u x , d ö v ü ş ü y e t e r i n c e u z a t t ı ğ ı n a k a r a r v e r m i ş gibi
d u m y o r d u . Araluenliler, a d a m ı n darbelerinin hızlanıp güçlen-
diğini fark ettiler. G e n ç ş ö v a l y e , h a m l e l e r k a r ş ı s ı n d a s a r s ı l a r a k
geri ç e k i l i y o r d u . A n c a k k a r a zırhlı ş ö v a l y e , a c ı m a s ı z c a r a k i b i -
nin üzerine gidiyordu; kılıcına, kalkanına ve miğferine darbe
ü s t ü n e d a r b e i n d i r i y o r d u o ğ l a n ı n . D e p a m i u e x ' n u n kılıcı, n i h a -
yet r a k i b i n i n b o y n u n u k o m y a n z i n c i r d e n z ı r h t a s a v ı m m a s ı z bir
n o k t a b u l d u ğ u n d a , b o ğ u k bir ses d u y u l d u .
K a r a ş ö v a l y e , ö l d ü r ü c ü bir v u r u ş y a p m ı ş o l d u ğ u n u n f a r k ı n -
d a y d ı . Y ü z ü n d e k i k ü ç ü m s e m e d o l u i f a d e y l e atını ş a t o n u n k a -
p ı l a n n a d o ğ r u s ü r d ü ; bir k e z o l s u n a r k a s ı n a d ö n ü p a t sırtında
k ı v r a n a n r a k i b i n e b a k m a m ı ş t ı . Yaralı ş ö v a l y e y e r e d e v r i l i p h a -
reketsiz kalırken, kale surlan da tezahüratlarla inliyordu. K a p ı ,
galibin arkasından gürültüyle kapandı.
H a l t , d ü ş ü n c e l i bir i f a d e y l e s a k a l ı m s ı v a z l a y a r a k " L o r d D e -
p a m i e u x ile s o m n u m u z u çözecek anahtarı bulduk sanırım,"
dedi.
OTUZ BÎR
T u t u l a n k a s l a r ı n ı g e v ş e t e r e k e t r a f ı n a b a k ı n d ı . Will d e u y a n -
mış ve doğrulmuştu. Saatlerdir o k o n u m d a oturuyor da olabi-
lirdi, E v a n i y n ' d e n b i r k a ç s a n i y e ö n c e u y a n m ı ş d a . B u n u b i l -
m e n i n bir y o l u y o k t u . A r d ı n a d e k a ç t ı ğ ı g ö z l e r i y l e o t u r m u ş ,
ileri geri s a l l a n a r a k ö n ü n e b a k ı y o r d u .
B o ş m i d e y l e b i r k a ç s a a t d a h a i d a r e e d e b i l e c e ğ i n e k a r a r ver-
di, y a l n ı z dilini d a m a ğ ı n ı k u r u t a n s u s u z l u ğ u n u n ö n ü n e g e ç -
mesi gerekiyordu. Bir a v u ç k a n a ğ z ı n a g ö t ü r d ü v e e r i m e s i n i
b e k l e m e y e b a ş l a d ı . B i r iki a v u ç d a h a attı a ğ z ı n a ; kar eridik-
çe ortaya ç o k az su çıkıyordu. Will'e de bu şekilde su içmeyi
ö ğ r e t m e k g e ç t i a k l ı n d a n , a m a b i r d e n b i r e y o l a k o y u l m a k için
k a r ş ı k o n u l m a z bir istek d u y m a y a b a ş l a m ı ş t ı . E ğ e r s u s a d ı y s a ,
d i y e d ü ş ü n d ü , n e y a p a c a ğ ı m k e n d i k e n d i n e d e bulabilir.
E y e r i y e n i d e n m i d i l l i n i n sırtına g e ç i r i p , k a y ı ş l a r ı e l i n d e n
g e l d i ğ i n c e sıkı b a ğ l a d ı . T ü r ü n ü n zeki b i r ö r n e ğ i o l a n m i d i l l i ,
n e f e s v e r d i ğ i n d e k a y ı ş l a r ı n g e v ş e m e s i için i ç i n e h a v a ç e k e r e k
kamını şişirmeye çalışıyordu. A n c a k Evaniyn, o n bir y a ş ı n -
dayken öğrenmişti bu numarayı. Dizini midillinin böğrüne
nazikçe geçirerek, yuttuğu havanın çıkmasını sağladı; hayvan-
cağız o l d u ğ u yerde kasıhrken, kayışları sıkıca bağlamıştı bile.
Midilli, sitemkâr bakışlarım kıza çevirse de kaderini kabullen-
m i ş gibi d u m y o r d u .
D i z l e r i n i n ü z e r i n e ç ö k ü p s a n i d ı ğ ı Will ile k o n u ş a r a k o n u
y a t ı ş t ı r m a y a çalıştı. A m a kızın e l i n d e n k u r t u l a n o ğ l a n , y e n i -
den çırpınmaya başlamıştı; Evanlyn, Erak'ın çantaya koymuş
o l d u ğ u s ı c a k o t u n u k u l l a n m a k t a n b a ş k a ç a r e s i o l m a d ı ğ ı n ı fark
etti. S ı c a k kıyafet v e b a t t a n i y e a r a r k e n g ö z ü n e ç a r p m ı ş t ı k ü -
ç ü k p a k e t . B i r k a ç p a r ç a k u r u y a p r a k , yağlı b i r k e s e n i n i ç i n e
konmuştu. K o n t E r a k o n u , Will'in s ı c a k o t u n d a n öyle h e m e n
k u r t u l a m a y a c a ğ ı n a dair u y a r m ı ş t ı . F i z i k s e l bir b a ğ ı m l ı l ı k s ö z
k o n u s u o l d u ğ u için, W i l l ' i n b ü n y e s i a c ı l a r i ç i n d e s ı c a k o t u n u
arıyordu.
A m a ş u haliyle o ğ l a n a y a r d ı m e d e b i l e c e k d u r u m d a d e ğ i l d i
v e g ö n ü l s ü z c e d e o l s a , k ü ç ü k bir s ı c a k o t u s e a n s ı n a izin ver-
m e k z o r u n d a k a l d ı ; k e s e y i y e r i n e k o y a r k e n Will'in g ö r m e m e s i
için v ü c u d u n u a r a y a s o k m a y ı i h m a l e t m e d i .
O r m a n M u h a f ı z ı ç ı r a ğ ı , a z s a y ı d a k i y a p r a ğ ı a ğ z ı n a tıktı v e
y a n a ğ ı n a sıkıştırıp t ü k ü r ü ğ ü y l e ıslattı. B i r süre s o m a t i t r e m e
n ö b e t l e r i a z a l d ı v e o ğ l a n , y o l u n y a n i n a ç ö k e r e k ileri geri sal-
l a n m a y a , kıstığı g ö z l e r i y l e acı d o l u d ü n y a s ı n d a i n l e m e y e b a ş -
ladı u s u l c a .
K e l i m e l e r a ğ z ı n d a n ç ı k a r k e n , avcı k u l ü b e s i n d e n ç o k d a h a
uzak mesafeleri kastettiğinin farkındaydı.
A l ç a k bir s e s l e k e n d i k e n d i n e m ı r ı l d a n a n Will, y o l u n b a ş ı n ı
çeken Evaniyn'i takip etmeye başladı.
B u n i r e n g i n o k t a l a r i n k a f a s ı n d a n sayıyor, ağaçlarrin ü z e r i n -
d e n etrafı s a r m a k t a o l a n k a r a n l ı ğ ı n i ç i n d e n y o l u n u b u l m a y a
ç a l ı ş ı y o r d u . A n c a k o r t a l ı k t a k u l ü b e y e d a i r h i ç b i r işaret y o k t u .
S o n u n d a k u l ü b e n i n d ı ş a r ı d a n k u l ü b e gibi g ö r ü n m e y e c e ğ i
g e r ç e ğ i d a n k etti k a f a s ı n a . Ü z e r i tabii k i k a r l a k a p l ı o l m a l ı y d ı .
Bu basit gerçeği kavradığı an, on metre ötesindeki geniş t ü m -
sek ç e k t i d i k k a t i n i . M i d i l l i n i n d i z g i n l e r i n i b ı r a k ı p ö n e atıldı v e
elleriyle y o k l a y a r a k d u v a r l a r ı , e ğ i m l i çatıyı v e k u l ü b e n i n kar
t a r a f i n d a n g i z l e n m i ş sivri k ö ş e l e r i n i b u l d u .
G e n i ş t ü m s e ğ i n e t r a f m d a n d o l a n d ı ğ m d a , Iculübenin otelci
t a r a f m m b i r a z d a h a a ç ı k t a o l d u ğ u n u fark etti; k a p ı ile t a h t a
p a n j u r l u k ü ç ü k p e n c e r e a ç ı k ç a g ö r ü l e b i l i y o r d u . K a p ı n ı n kasıtlı
bir ş e k i l d e a r k a t a r a f a k o n d u ğ u n u d ü ş ü n d ü . Ş i d d e t l i r ü z g â r l a r ı n
estiği k u z e y y ö n ü n e k a p ı a ç m a k , y a l n ı z c a a k ı l s ı z bir m i m a r ı n
y a p a c a ğ ı işti.
T e k o d a l ı k ü ç ü k bir y e r d i b u r a s ı ; h e m e n o r t a s ı n d a k a b a bir
m a s a v e her iki t a r a f t a d a ikişer sıra d u r u y o r d u . A r k a d u v a -
rın k e n a r ı n a , i ç i n d e hasır k a p l ı d ö ş e k b e n z e r i bir n e s n e n i n b u -
l u n d u ğ u a h ş a p bir k a r y o l a y e r l e ş t i r i l m i ş t i . İ ç e r i s i n e m v e k ü f
k o k u y o r d u . E v a n i y n bir a n için b u r n u n u t ı k a d ı ; b a t ı d u v a r ı n ı
k a p l a y a n taş ş ö m i n e y i y a k m a s ı h a l i n d e , k o k u l a r ı n ö n ü n e g e ç e -
b i l e c e ğ i geldi a k l ı n a .
Ş ö m i n e n i n y a n ı n a , ç a k m a k t a ş ı v e k a v l a bir m i k t a r o d u n is-
tiflenmişti.
H e l e k i Will s ı c a k o t u n d a n k u r t u l u p eski y e t e n e k l e r i n e k a -
v u ş u r s a . . . Z i r a k a p ı n ı n a r k a s ı n d a asılı d u r a n k ü ç ü k avcı y a y ı y -
l a deri o k kılıfını g ö r e b i l i y o r d u E v a n l y n . K a r a k ı ş ı n o r t a s ı n d a
b i l e a v l a n a c a k b i r k a ç kar t a v ş a n ı b u l u n u r d u . M e v c u t e r z a k l a r ı -
n a bir d e a v l a d ı k l a r ı h a y v a n l a r e k l e n e b i l i r s e , ç o k iyi o l u r d u .
M i d i l l i y e v e r e c e k suyu y o k t u a m a E v a n i y n , h a y v a n ı n g ü n
b o y u n c a karları y a l a d ı ğ ı n a şahit o l m u ş v e bir ç ö z ü m b u l u n -
c a y a d e k b u ş e k i l d e i d a r e e d e b i l e c e ğ i n e ikna o l m u ş t u . A h ı r d a
bulunan az miktarda arpa, bahara kadar yetmeyecekti ve şu an
daha ç o k y e m e k meselesiyle m e ş g u l d ü kafası. Acil ç ö z ü m bu-
l a m a y a c a ğ ı sıkıntıları k e n d i s i n e dert e t m e m e y e k a r a r v e r d i .
Ş ö m i n e n i n ü z e r i n d e k i k o l a asılı d u r a n eski p ü s k ü t e n c e r e y i
a ğ z ı n a d e k k a r l a d o l d u r a r a k y e r i n e astı v e k o l u ç e k e r e k t e n c e -
reyi a l e v l e r i n ü z e r i n e u z a t t ı . E r i y e n kar s o n u c u o r t a y a ç ı k a n su,
yavaş yavaş k a y n a m a y a başladı. Kilerdeyken içinde çay yap-
r a k l a r ı n ı a n d ı r a n bir şeyler b u l u n a n k ü ç ü k bir k u t u g ö r m ü ş t ü .
Soğuk ve nemin etkisinden t a m a m e n kurtulmamızı sağlayacak
s ı c a k bir şeyler i ç e b i l e c e ğ i z e n a z ı n d a n , diye d ü ş ü n d ü .
Y ü z l e r c e k i l o m e t r e g ü n e y d e k i H a l t ile a y n ı s ö z l e r i s ö y l e d i -
ğinden haberi yoktu.
OTUZ İKİ
M u h a f ı z k o m u t a n ı n ı n , t e k taraflı d ü e l l o y u t a k i p e d e n g ü -
nün a k ş a m ı n a doğru yanlarına gelip D e p a m i u e x ' n u n
onları o gece y e m e k salonunda beklediğini söylemesi, Halt
ile H o r a c e ' ı p e k d e ş a ş ı r t m a m ı ş t ı . B i r d a v e t d e ğ i l , e m i r d i b u .
H a l t ' u n d a bir d a v e t e k a t ı l ı y o r m u ş gibi d a v r a n m a y a niyeti
yoktu. Ç a v u ş u n söylediklerini d u y m a z d a n gelerek, bakışlarını
k u l e n i n p e n c e r e s i n e ç e v i r d i . Ç a v u ş , o n u n b u tavrını u m u r s a -
m a z bir i f a d e y l e k a r ş ı l a d ı . A r k a s ı n ı d ö n e r e k y e m e k s a l o n u n a
açılan döner merdivenin tepesindeki nöbetine döndü. Mesajı
iletmiş, yabancılar söylediklerini duymuşlardı.
D e p a m i e u x , y e m e k b o y u n c a k ü ç ü m s e m e dolu, iğneleyici
bir dil t a k ı n a r a k fırtına gibi e s m i ş , h i z m e t k â r l a r ı n ı n s a k a r l ı k -
ları v e a p t a l l ı k l a n y l a m e ç h u l ş ö v a l y e n i n bir g ü n ö n c e sergi-
lediği a c e m i g ö s t e r i y e atıflarda b u l u n m u ş t u . Â d e t l e r i o l d u ğ u
ü z e r e . H a l t y e m e ğ i n y a n ı n d a ş a r a p içiyor, H o r a c e ise s u y u ter-
cih e d i y o r d u . Aşırı y a ğ l ı , ağır y e m e ğ i n s o n u n a g e l d i k l e r i n d e ,
h i z m e t k â r l a r e l l e r i n d e k a h v e s ü r a h i l e r i y l e içeri girdi.
B u a n l a m d a k e n d i s i n i artık g ü v e n d e h i s s e d e n D e p a r n i e u x ,
alay ve hakaretleriyle H a l t ' u yerden yere v u r m a fırsatmı ka-
çırmıyordu. Bir süredir k o r k u s u n d a n b u l a ş a m a d ı ğ ı sakallı ya-
bancıyı, fırsattan istifade h u z u r s u z e t m e y e çalışıyordu. K a r a
şövalye, i n s a n l a r l a o y u n c a k gibi o y n a m a k t a n h o ş l a n ı y o r d u .
O n l a r ı ç a r e s i z b ı r a k m a y ı seviyor, a l a y c ı sözleri k a r ş ı s ı n d a ç e k -
tikleri ıstırabı y a d a i ç i n e d ü ş t ü k l e r i ö f k e n ö b e t l e r i n i i z l e m e y e
bayılıyordu.
A ğ ı r s a n d a l y e s i n i a r k a y a d o ğ r u iterek sol e l i n d e k i g ü m ü ş
k a d e h i k a f a s ı n a dikti. D i ğ e r elini d e k ü ç ü m s e r c e s i n e o ğ l a n a
doğru salladı.
"Hayır."
B u t e k s ö z c ü k , a r a l a r ı n d a asılı d u r u y o r d u ş i m d i . D e p a m i e -
u x , o ğ l a n ı n i s y a n ı n a b a y r a m etse d e b u n u dışarı y a n s ı t m ı y o r -
du. M e m n u n i y e t s i z l i ğ i n i ortaya k o y a c a k şekilde kaşlarım çat-
m a y ı t e r c i h etti. Y a v a ş ç a g e n ç a d a m a d ö n d ü . N i h a y e t b e k l e d i ğ i
a n g e l d i ğ i için k a n ı k a y n ı y o r , H o r a c e ' m n e f e s alış v e r i ş i n i n d e
hızlandığım görebiliyordu. '
" H a y ı r , m ı ? " diye t e k r a r l a d ı , k u l a k l a r ı n a i n a n a m a m ı ş gibi.
" B u ş a t o n u n l o r d u b e n i m v e b u r a d a b e n i m d e d i ğ i m olur. Sö-
züm kanundur. K e n d i şatomda b a n a 'hayır' deme kabalığında
mı bulunuyorsun?"
" S ö z ü n ü z e s o r g u s u z s u a l s i z u j m I d u ğ u z a m a n l a r g e r i d e kal-
d ı , " diye d i k k a t l e c e v a p v e r d i H o r a c e ; H a l t ' u n ezberlettiği
metne kelimesi kelimesine sadık k a l m a y a çalışırken kaşları
çatılmıştı. "Şövalyeliğe yakışmayan hareketlerinizden dolayı
bu topraklarda h ü k ü m sürme hakkını kaybettiniz."
H o r a c e , k e l i m e l e r i d o ğ m h a t ı r l a d ı ğ ı n d a n e m i n o l m a k için
bir k e z d a h a d u r a k s a d ı . H a l t ' u n üzerine basa b a s a söylediği
ü z e r e , b u işte titizlik s o n d e r e c e ö n e m l i y d i . H a t t a v e h a t t a artık
H o r a c e ' m d a ç o k iyi a n l a d ı ğ ı ü z e r e , bir ö l ü m k a l ı m m e s e l e -
yiydi.
" O h a k k ı n s o r g u l a n m a z a m a n ı g e l d i , " d e d i H o r a c e k ı s a bir
a r a n ı n a r d ı n d a n . K o y u renkli y ü z h a t l a r ı n a v a h ş i bir g ü l ü m s e -
m e y e r l e ş t i r e n D e p a m i e u x , s a n d a l y e s i n d e n kalktı v e iki eliyle
birden çıplak ahşap yüzeyine tutunduğu m a s a d a hafifçe öne
d o ğ m eğildi.
G a l y a l ı , b a ş ı n ı çevirdi.
D e p a m i e u x , kaşlarinı çattı. A d a m l a r i n ı n ö n ü n d e y a p ı l a c a k
d ü e l l o teklifini, n e olursa o l s u n kabul e t m e k z o m n d a k a l a c a ğ ı n ı n
f a r k ı n d a y d ı . O n altı y a ş ı n d a bir ç o c u k t a n bile k o r k a n bir savaş-
çı, d ö v ü ş ü k a z a n s a bile e m r i n d e k i a d a m l a r d a n saygı g ö n n e z d i .
D e p a m i e u x , O r m a n M u h a f ı z ı ' n ı n ihtiyatlı s ö z l e r i k a r ş ı s ı n d a
tiksintiyle h o m u r d a n d ı . " G e r ç e k y ü z ü n ü artık g ö r e b i l i y o r u m ,
o k ç u e f e n d i , " diye y a n ı t l a d ı . " S e n i n bir b ü y ü c ü o l a b i l e c e ğ i n i
d ü ş ü n m ü ş t ü m . A r t ı k k e l i m e o y u n l a r ı n d a n h o ş l a n a n p i s bir laf
e b e s i n d e n b a ş k a bir şey o l m a d ı ğ ı n ı b i l i y o r u m . "
U s u l c a g ü l ü m s e y e n H a l t , b a ş ı n ı ö n ü n e e ğ d i . B i r süre s e s -
siz k a l d ı l a r . D e p a m i e u x , y e m e k s a l o n u n u n g e n i ş k a p ı l a r ı n ı n
h e m e n i ç t a r a f ı n d a b e k l e y e n iki n ö b e t ç i y e d o ğ m bir b a k ı ş
fırlattı. Adamların yüzleri, önlerinde sahnelenen olaylara
k a r ş ı ilgilerini ele v e r i y o r d u . Meydan okumayı reddetmesi
ya da oğlan karşısında haksız avantaj kazanmaya çalışması
halinde, haberler t ü m şatoya yayılacaktı. Adamlarının onu
s e v m e d i k l e r i n i v e b u d ü e l l o teklifi k a r ş ı s ı n d a adil bir tavır
t a k ı n m a m a s ı halinde onları kaybedeceğini biliyordu. H e m e n
d e ğ i l b e l k i a m a z a m a n i ç i n d e , b i r e r ikişer e m r i n d e n a y r ı l ı p
düşmanlarına katılacaklardı. Depamiuex'nun çok sayıda
d ü ş m a n ı vardı üstelik.
"Kabul."
H e r ş e y i n p l a n l a d ı k l a r ı gibi g i t m e k t e o l d u ğ u n u fark e d e n
H o r a c e , b a ş m ı şövalyeye d o ğ m kaldırdı.
K ü ç ü k bir ışık l i u z m e s i , k u l ü b e n i n i ç i n e d o ğ r u s ü z ü l ü -
yordu. Sandalyenin üzerinde kestirmekte olan Evanlyn,
güneşin sıcaklığını y ü z ü n d e hissedince farkında o l m a d a n gü-
l ü m s e d i . D ı ş a r ı y a h â l â k a l ı n bir kar ö r t ü s ü h â k i m d i a m a ö ğ l e -
d e n s o n r a g ö k 5 m z ü b u l u t s u z , m a s m a v i bir r e n g e b ü r ü n m ü ş t ü .
B i r d e n g ö r ü ş ü k a r a r d ı v e g ö z l e r i n i açtı.
O ğ l a n ı n d u d a k l a r ı , k o y u r e n k g ö z l e r i n e y a n s ı r m ı ş gibi d u -
r a n bir g ü l ü m s e m e y l e h a f i f ç e kıvrıldı. E v a n l y n , b i r k a ç g ü n d ü r
İ ç i n d e y e ş e r t t i ğ i u m u t f i l i z i n i n c a n l a n d ı ğ i n ı hissetti. Will, y a v a ş
y a v a ş a m a fark edilir bir b i ç i m d e d e ğ i ş i y o r d u . İlk g ü n l e r d e , o
k o r k u n ç t i t r e m e n ö b e t l e r i n i n p e n ç e s i n d e k ı v r a n m ı ş , a n c a k sı-
cakotunu e m m e y e başladığında kendine gelebilmişti oğlan.
A n c a k d o z l a r ı n a r a s ı u z a y ı p a ğ z ı n a attığı y a p r a k l a r ı n sayısı
a z a l d ı k ç a , o ğ l a n i n e r y a d a g e ç i y i l e ş e c e ğ i n e dair u m u t l a n m a -
y a b a ş l a m ı ş t ı E v a n i y n . T i t r e m e n ö b e t l e r i , g e r i d e k a l m ı ş t ı artık.
S ı c a k o t u ö z l e m i y l e y a n a n v ü c u d u t a r a f ı n d a n y ö n e t i l m e k yeri-
n e , artık k ü ç ü k bir d o z l a y e t i n m e s i n i b i l i y o r d u Will. O t a h â l â
i h t i y a ç du3aıyordu g e r ç i , ama yalvaran, ç o c u k s u tavırlarıyla
dile g e t i r i y o r d u b u i s t e ğ i n i .
H i ç b i r şey o l m a s a b i l e , diye d ü ş ü n d ü , s ı c a k o t u n a y e n i d e n
b a ğ ı m l ı h a l e g e l e c e k . B u d u r u m u n m u h t e m e l e n kalıcı -hatta
ö l ü m c ü l - y a n etkileri d e o l a c a k t ı . W i l l ' i n t ü m s ı c a k o t u z u l a s ı m
eline g e ç i r i p bir a n d a t ü k e t m e s i h a l i n d e , h a f t a l a r c a k a s ı l m a v e
titreme nöbetleriyle u ğ r a ş m a k zorunda kalacağından emindi.
E h , b u d a bir b a ş l a n g ı ç t ı r , d i y e d ü ş ü n d ü .
A v u c u n u u z a t t ı v e h e v e s l e ö n e a t ı l a n o ğ l a n , bir t e k y a p r a ğ ı n
b i l e z i y a n o l m a m a s ı için iki elini b i r d e n u z a t t ı . K ı z , grili yeşilli
o t l a r ı n t e k e r t e k e r e l i n d e n d ö k ü l m e s i n e izin v e r e r e k , b u n u iz-
l e y e n ç o c u ğ a bir g ö z attı. W i l l ' i n dili, i ç g ü d ü s e l bir ş e k i l d e d u -
daklarını yalıyordu. Sıcakotu t a m a m e n el değiştirip Evaniyn
a v u c u n a y a p ı ş m ı ş kırıntıları t e m i z l e d i ğ i n d e , b a ş ı n ı k a l d ı r ı p bir
k e z d a h a g ü l ü m s e d i Will.
Bu k e z bana g ü l ü y o r , d i y e d ü ş ü n d ü E v a n l y n .
T o p u t o p u bir k e l i m e y d i a ğ z m d a n ç ı k a n a m a bir b a ş l a n g ı ç t ı
işte. K u l ü b e n i n k ö ş e s i n e y ı ğ ı l a n o ğ l a n ı n a r k a s ı n d a n g ü l ü m s e d i
E v a n l y n . S ı c a k o t u n u eline g e ç i r i n c e , bir h a y v a n gibi u z a k l a ş a -
r a k o n u e l i n d e n alırlar k o r k u s u y l a ç ö m e l m i ş t i Will.
" H o ş g e l d i n Will," d e d i E v a n l y n u s u l c a .
İlk o k u n m u a z z a m bir g ü ç v e h ı z l a h a r e k e t l i h e d e f e d o ğ r u
fırlatılışını izledi. H e m e n a r k a s ı n d a n , H a l t ' u n elleri i n a n ı l m a z
bir h ı z l a ikinci o k u y o l l a d ı .
H a l t m i ğ f e r i e l i n e a l ı r k e n , H o r a c e d a atın s ı r t ı n d a n iniyor-
du. K ı r s a ç l ı O r m a n M u h a f ı z ı , atış t a l i m i n i n s o n u ç l a r ı n ı i n c e -
leyerek b a ş ı m salladı.
D i z g i n l e r i e l i n d e n b ı r a k a n H o r a c e , V u r a c u ' n u n k o ş u p git-
m e s i n e v e t u r n u v a a l a n ı n d a k i k ı s a , kalın otları k e m i r a ı e s i n e
izin v e r d i . H a l t ' u n tavırları k a r ş ı s ı n d a ş a ş k ı n d ı v e a r k a d a ş ı için
endişeleniyordu. ' •
D e p a m i e u x , d ü e l l o d a v e t i n i k a b u l ettikten s o n r a , ikisinin
s i l a h l a r ı n ı geri v e r m e y i k a b u l e t m i ş t i . H a l t , h a f t a l a r d ı r t e k bir
o k b i l e a t m a d ı ğ ı n ı v e d ö v ü ş için h a z ı r l ı k y a p m a s ı g e r e k t i ğ i -
ni iddia ediyordu. Her gün düzenli talim y a p a n D e p a m i e u x ,
onun bu talebini normal karşılamıştı. B ö y l e c e s i l a h l a n geri
verilmişti; a n c a k idmanları sırasında en az yarım düzine asker
tarafından izleniyorlardı.
H a l t , ü ç g ü n d ü r H o r a c e ' i n atını d ö r t n a l a k o ş t u r u r k e n t a -
şıdığı m i ğ f e r e o k a t a r a k i d m a n y a p ı y o r d u . Her denemesinde
o k l a r d a n e n a z biri h e d e f i n i b u l u y o r d u . Ç o ğ u z a m a n h e r iki
oku birden hedefteki minik deliklerden geçirmeyi başarıyordu
Hah.
H o r a c e , o k l a r ı m m i ğ f e r i n i ç i n d e k i deri v e s ü n g e r k a p l a m a -
dan sökmekle meşgul olan Halt'u huzursuz bakışlarla süzdü.
K e l i m e l e r , a p a ç ı k bir İ b e r y o n a k s a n ı y l a ç ı k m ı ş t ı a ğ z ı n d a n .
H o r a c e , ş a ş k ı n a d ö n m ü ş t ü , H a l t ' u n asil bir s o y d a n g e l d i ğ i n i
b i l m i y o r d u . D e p a m i e u x d e gafil a v l a n m ı ş t ı . Söylediklerinde
h a k l ı y d ı elbette. H i ç b i r ş ö v a l y e , alt sınıftan b i r i l e r i n i n m e y -
d a n o k u m a s ı n ı k a b u l e t m e k z o m n d a d e ğ i l d i . A n c a k kır s a ç l ı
o k ç u n u n soylu kanı iddiaları, olayın y ö n ü n ü değiştiriyordu.
D ü e l l o d a v e t i n i n , d i k k a t v e s a y g ı y l a ele a l ı n m a s ı g e r e k i y o r -
du. Depamiuex'nun görmezden gelemeyeceği bir meydan
o k u m a y d ı bu; özellikle de adamlarının gözü ö n ü n d e yapılmış
o l d u ğ u için. B u d a v e t i r e d d e t m e s i , ş ö v a l y e n i n o t o r i t e s i n i c i d d i
a n l a m d a sarsacaktı.
Ş ö v a l y e l i ğ i n katı g e l e n e k l e r i n e u y u l m a m a s ı n ı n y a n ı sıra,
H a l t ' u n d ü e l l o d a k u l l a n a c a ğ ı taktikleri r a k i b i n e a ç ı k e t m e s i d e
endişelendiriyordu Horace'ı. Savaş Okulu'nda almış olduğu
eğitimde, şövalyeliğin gelenek ve sorumluluklarına çok bü-
yük ö n e m atfediliyordu. On sekiz ay b o y u n c a , H o r a c e ' a bu
kurallann kesin ve bağlayıcı oldukları öğretilmişti. Şövalye
olacaklara sorumluluklar veriliyor ve b ü y ü k imtiyazlara sahip
olmalarına r a ğ m e n , şövalyelerin b u n l a n hak etmeleri gerektiği
ö ğ r e t i l i y o r d u . Bir ş ö v a l y e , k u r a l l a r a d i k k a t e t m e l i y d i . O n l a r l a
y a ş a m a l ı , g e r e k t i ğ i n d e o n l a r için ö l m e l i y d i .
G ö z l e r i n i o ğ l a n i n k i l e r d e n a y ı r m a d a n sustu. H o r a c e , b a ş m ı
s a l l a d ı . H a l t , o ğ l a n ı n b ü y ü k saygı d u y d u ğ u R o d n e y v e A r a i d ' ı
ö m e k vermişti. A m a c ı n a ulaştığını anlayan O r m a n Muhafızı,
d e v a m etti. " A n c a k D e p a m i e u x gibi k o r k a k bir k a t i l e , o a d a m -
larla a y n ı d ü s t u r a s a h i p ç ı k m a izni v e r i l e m e z . A d a m ı o n u n l a
d ö v ü ş e b i l e c e ğ i m -ve ş a n s ı m y a v e r g i d e r s e alt e d e c e ğ i m - n o k -
t a y a ç e k m e m e faydası o l a c a k s a eğer, y a l a n s ö y l e m i ş o l m a k t a n
dolayı hiçbir pişmanlık h i s s e t m i y o r a m . "
H â l â h u z u r s u z olsa d a e s k i s i n e g ö r e r a h a t l a m ı ş g ö r ü n e n yü-
züyle H a l t ' a d ö n d ü H o r a c e .
"İyi d e , t a k t i k l e r i n i n h e p s i n i ö ğ r e n m i ş k e n , o n u nasıl y e n e -
c e k s i n k i ? " diye s o r d u ç a r e s i z c e . O m u z silken H a l t , c i d d i bir
i f a d e y l e c e v a p verdi.
" K i m bilir, b e l k i d e ş a n s ı m y a v e r g i d e r . "
OTUZ Beş
E v a n l y n , k ü ç ü k y a y ı a c e m i c e t u t u y o r d u . K i r i ş e yerleştir-
m e y i bir türlü b e c e r e m e d i ğ i o k u , ö n d e k i a ç ı k l ı k t a y ü -
rüyen minik tavşanı gözleyeyim derken elinden düşürüyordu
neredeyse.
K ı z , f a r k ı n d a b i l e o l m a d a n ö f k e l i bir ses ç ı k a r d ı v e t a v ş a -
nın birden arka ayaklarının ü s t ü n d e d o ğ r u l m a s ı n a n e d e n oldu;
h a y v a n ı n k u l a k l a r ı , y a b a n c ı sesi t a k i p e d e b i l m e k için s a ğ a s o l a
seğiriyor, h a v a y ı y o k l a y a n b u r n u ise o y n a y ı p d u r u y o r d u .
O an üç şey b i r d e n o l d u .
E l i n d e n s a v r u l a n yay, o k u h e d e f i n d e n a z ü ç m e t r e s a p t ı r d ı .
Yaydan ayrılan ok, deliciliğini kaybederek ortalığa savruldu
v e geri t e p e n y a y ı n kirişi, E v a n i y n ' i n k o l u n u n i ç t a r a f ı n d a k i
deriyi yırtıp g e ç t i . E v a n l y n , a c ı y l a çığlık a t a r a k y a y ı e l i n d e n
d ü ş ü r d ü . Bir a ğ a c ı n g ö v d e s i n i sıyırıp g e ç e n o k , a ç ı k l ı ğ ı n ö t e -
s i n d e k a y b o l u p gitti.
A v l a n m a y ı ikinci k e z d e n i y o r d u v e ilk d e n e m e s i d e h a y a l
kırıklığıyla s o n u ç l a n m ı ş t ı . Will'in - s a ğ l ı k l ı o l s a - y a y l a a v l a n -
m a k t a hiç d e z o r l a n m a y a c a ğ ı n ı d ü ş ü n e r e k , b e l k i ellinci k e z i ç
geçirdi.
K u l ü b e g ö r ü ş a l a n ı n a g i r m i ş t i artık. B a c a d a n y ü k s e l m e k t e
olan ince d u m a n ı görünce rahatladı. O gün a y n i m a d a n önce
k o n t r o l a l t ı n a aldığı a t e ş i n , o y o k k e n d e y a n m a y a d e v a m etti-
ğini u m u y o r d u . K e ş f e t m i ş o l d u ğ u ü z e r e , ü ş ü m ü ş v e ıslak bir
h a l d e eve d ö n ü p d e , s ö n m ü ş bir ateşle k a r ş ı l a ş m a k k a d a r m o -
ral b o z u c u bir şey y o k t u .
E v a n l y n , ö l ç ü p b i ç t i ğ i p i r i n c i d i ğ e r bir t a v a y a k o y m a k ü z e -
r e y k e n , a r k a s ı n d a n hafif bir g ü r ü l t ü g e l d i . D ö n ü p baktığında,
W i l l ' i n , artık t ü m ö ğ l e d e n s o n r a b o y u n c a o t u r d u ğ u n o k t a d a ol-
m a d ı ğ ı n ı fark etti. K a p ı n ı n y a n ı n d a o t u r u y o r d u artık. E v a n l y n ,
o ğ l a n ı n n e d e n yer d e ğ i ş t i r d i ğ i n i m e r a k etse d e , b u n u n r a s t g e l e
bir d e ğ i ş i m d e n ibaret o l d u ğ u n d a k a r a r kıldı.
K ü ç ü k yay, h â l â k a p ı n ı n y a n ı n d a k i d u v a r a d a y a l ı y d ı . A m a
kiriş s i c i m i ç ı k a r ı l m ı ş t ı .
O T U Z ALTI
D e p a m i e u x , ö ğ l e d e n s o n r a bir s u l a r ı n d a , bir ö n c e k i d ü e l l o
s ı r a s ı n d a k u l l a n m ı ş o l d u ğ u çıkış k a p ı s ı n d a b e l i r m i ş t i . Halt'u
alt e d e c e ğ i n d e n h i ç k u ş k u s u y o k t u . A n c a k u f a k t e f e k y a b a n c ı -
y ı hafife d e a l m ı y o r d u . H a l t ile H o r a c e ' m i d m a n l a r ı n ı i z l e m i ş -
t i v e A r a l u e n l i y a b a n c ı n ı n n a d i r b u l u n a n bir o k ç u o l d u ğ u n u n
f a r k ı n d a y d ı . R a k i b i n i n u y g u l a y a c a ğ ı stratejiyi adı gibi biliyor-
du. D e p a m i e u x , k e n d i k e n d i n e g ü l ü m s e d i . H a l t ' u n p s i k o l o j i k
o y u n l a r ı ilgi ç e k i c i , diye d ü ş ü n d ü . H a r e k e t h a l i n d e k i m i ğ f e r i n
g ö z d e l i k l e r i n d e n içeri y a ğ a n oklar, b i r ç o k h a s m ı n ı n c e s a r e t i n i
kıracak nitelikteydi. A n c a k D e p a m i e u x , H a l t ' u n yeteneklerin-
d e n ş ü p h e e t m e d i ğ i gibi, k e n d i n i n k i l e r d e n d e e t m i y o r d u . B i r
k e d i k a d a r k e s k i n refleksleri v a r d ı v e k a l k a r ı y l a H a l t ' u n o k l a -
rmı savuşturacağından emindi.
Kır saçlı Araluenli, r a k i b i n i iyi d e ğ e r l e n d i r e m e m i ş gibi
duruyor, diye d ü ş ü n d ü ; bu gerçek karşısında belli belirsiz bir
hayal kırıklığı hissetti. Yabancıdan çok büyük beklentileri
vardı aslında. A m a fazla iyimser izlenimlere kapıldığı ortaya
çıkmıştı. Halt, çok yetenekli bir o k ç u y d u , o kadar. D o ğ a ü s -
t ü g ü ç l e r i y a d a gizli y e t e n e k l e r i y o k t u . Ü s t ü n e ü s t l ü k , d i y e
d ü ş ü n d ü ş ö v a l y e , kısıtlı v e k e n d i s i n i bir şey s a n a n sıkıcı b i r
a d a m d ı . O k ç u n u n kraliyet s o y u n d a n geldiğine dair iddiaları-
n a p e k i n a n m ı y o r d u a m a a r t ı k b u n u n bir ö n e m i y o k t u . H a l t ,
ö l m e y i h a k e d i y o r d u v e D e p a m i e u x d e b u n u o n a keyifle b a h -
şedecekti.
D e p a m i e u x , k a r a a y g ı n ü z e r i n d e ağır a d ı m l a r l a s a v a ş a l a -
n ı n a g e l i r k e n , etrafta a l ı ş ı l a g e l d i k b o r a z a n v e t r a m p e t g ü r ü l t ü -
l e r i n d e n eser y o k t u . T ö r e n y a p ı l a c a k bir g ü n d e ğ i l d i b u ; k a r a
ş ö v a l y e için s ı r a d a n bir i ş g ü n ü y d ü y a l n ı z c a . Birileri, o n u n
otoritesini ve bölgedeki hâkimiyetini sorgulamıştı ve bu tiple-
rin b a ş l a r ı n ı n ç a b u c a k e z i l m e s i g e r e k i y o r d u .
A t ı m d u r d u m p sağ e l i n d e k i m ı z r a ğ ı n d e n g e s i n i k o n t r o l etti.
A l a n ı n ö t e t a r a f ı n d a k i r a k i b i , y a v a ş v e s a ğ l a m a d ı m l a r l a iler-
l e m e y e d e v a m e d i y o r d u . A r k a s ı n d a a t s ü r e n k a s l ı g e n ç l e dev
savaş a t m a kıyasla m i n i c i k g ö r ü n ü y o r d u Halt.
H o r a c e , m u t s u z bir t e b e s s ü m t a k ı n m a y ı b a ş a r d ı . " Ö y l e d i -
yorsan öyledir Halt."
O r m a n M u h a f ı z ı , b u k o n u ş m a l a r s ı r a s ı n d a k ı l ı f ı n d a k i iki
d ü z i n e o k t a n ü ç ü n ü , u ç l a r ı a ş a ğ ı b a k a c a k ş e k i l d e sağ ç i z m e -
sine sıkıştınyordu. Bu, H o r a c e ' ı şaşkına çevirmişti. H a l t ' u n
o k l a r ı m o ş e k i l d e s a k l a m a s ı n a g e r e k y o k t u ki. K ı l ı f t a n çektiği
t e k o k u a t m a s ı , s a n i y e n i n o n d a birini b i l e b u l m u y o r d u .
M e r a k edecek zamanı da yoktu zaten. D e p a m i e u x , alanm
öbür tarafmdan onlara sesleniyordu.
" L o r d H a l t , " diye s ö z e b a ş l a y a n a k s a n l ı sesi, atları y a n t a -
rafa çeken H o r a c e ' m k u l a k l a n n a kadar geliyordu. " H a z ı r m ı -
sınız?"
K o n u ş m a y a t e n e z z ü l b i l e e t m e y e n H a l t , c e v a p o l a r a k elini
k a l d ı r d ı . B u d a n m ı ş a l a n ı n o r t a s ı n d a tek b a ş ı n a d u r m u ş , d e v a -
s a s a v a ş a t m m sırtındaki k a p k a r a ş ö v a l y e n i n ü s t ü n e g e l m e s i n i
b e k l e r k e n , a m m a d a k ü ç ü k v e s a v u n m a s ı z g ö r ü n ü y o r , diye d ü -
şündü Horace.
G a l i p ç ı k a c a k m ı ş gibi d u r d u ğ u n d a n d e ğ i l y a . T o p r a k , k a r a
savaş atının toynakları altında gümbürderken H o r a c e ' m m a -
hir g ö z l e r i , G a l y a l ı ş ö v a l y e n i n i n a n ı l m a z t e c r ü b e l i v e d o ğ a l
y e t e n e ğ e s a h i p bir s a v a ş ç ı o l d u ğ u n u g ö r e b i l i y o r d u . A t i n i n
sırtına m ü k e m m e l bir dengeyle oturmuş' uzun, ağır m ı z r a ğ ı
k ü ç ü k b i r t a h t a p a r ç a s ı gibi r a h a t l ı k l a k a l d ı r m ı ş t ı . M ı z r a ğ ı -
n ı n u c u gri y e ş i l p e l e r i n l i u f a k t e f e k r a k i b i n e y a k l a ş ı r k e n ,
üzengilerinin üzerinde yükselerek öne doğru yaylanmaya
başlamıştı.
A m a b u p o z i s y o n d a y k e n kısa b o y l u rakibini g ö r e m i y o r d u ;
h ı z l a k a l k a n ı indirdi.
O k , b o ş l u ğ u k a p a t a n z i n c i r d e n zırh t a r a f ı n d a n d u r d u r u l m u ş
a n c a k sivri u c u zırhı h a f i f ç e d e l e r e k e t i n e s a p l a n m a y ı b a ş a r -
m ı ş t ı . D a y a n ı l m a z bir acı d e ğ i l d i s o n u ç t a ; a n a kas v e t e n d o n -
l a n n ı n z a r a r g ö r ü p g ö r m e d i ğ i n i a n l a m a k için k o l u n u h ı z l a h a -
r e k e t ettirdi. D ö v ü ş ü n u z a m a s ı h a l i n d e , s e r t l e ş e n k o l u k a l k a n
s a v u n m a s ı n a katkıda bulunabilirdi bile.
Şu haliyle, y a l n ı z c a ö n e m s i z bir y a r a y d ı . A c ı v e r i c i v e
ö n e m s i z , diye düzeltti, k o l u n d a n d a m l a y a n sıcak kanı hisse-
derek. B u n u n hesabını s o r a c a ğ ı n a söz verdi kendine. H e m de
ne hesap.
Z i r a D e p a m i e u x , artık H a l t ' u n p l a n ı n ı k a v r a m ı ş o l d u ğ u n a
inanıyordu. Okçu, üzerine g e l m e y e d e v a m eden şövalyeyi,
kalkanım kaldırıp görüş alanını sıfırlamaya zorlayacak ve D e -
p a m i e u x geçerken de yana kayacaktı.
Ş ö v a l y e n i n b u o y u n u o y n a m a y a h i ç niyeti y o k t u . M ı z r a k l a
y a p t ı ğ ı süratli s a l d ı n y ı , y a v a ş v e ihtiyatlı bir s t r a t e j i y l e d e ğ i ş -
t i r e c e k t i . H ı z l ı b i r s a l d ı n n ı n y a r a t a c a ğ ı etkiye i h t i y a c ı y o k t u n e
d e o l s a . O n u a t s ı r t ı n d a n d e v i r m e y e ç a l ı ş a n zırhlı bir ş ö v a l y e
y o k t u k a r ş ı s ı n d a . M e y d a n ı n o r t a s ı n d a a y a k t a d u r a n , s a b i t bir
savaşçıyla dövüşüyordu.
P l a n ı a k i m a y a t ı n c a , u z u n v e h a n t a l m ı z r a ğ ı u z a n ı p kırdığı
o k l a b i r l i k t e y e r e fırlattı.
K ı l ı c ı n ı ç e k e r e k atını y a v a ş a d ı m l a r l a H a l t ' u n o n u b e k l e -
mekte olduğu noktaya doğru sürmeye başladı.
K a l k a n ı n ı n o k l a r ı s a v u ş t u r a b i l e c e k p o z i s y o n d a k a l m a s ı için
H a l t ' u sol t a r a f ı n d a t u t u y o r d u . S a ğ e l i n i n m ü k e m m e l bir d e n -
geyle kavradığı u z u n kılıcıyla h a v a d a z o r l a n m a k s ı z ı n daireler
çiziyordu.
U f a k t e f e k r a k i b i n e d o ğ m y a v a ş a d ı m l a r l a i l e r l e y e n atlı ş ö -
v a l y e y l e H a l t ' u n a r a s m d a y a l n ı z c a kırk m e t r e v a r d ı artık. A z
ö n c e o l d u ğ u gibi, y a y h a v a y a kalktı v e o k h e d e f i n e g ö n d e r i l -
di. D e p a m i e u x , b e c e r i k l i , h a t t a n e r e d e y s e r a k i b i n i h o r g ö r e n
b i r h a r e k e t l e k a l k a n ı n ı k a l d ı r d ı . D a r b e n i n tıngırtısını d u y u n c a
k a l k a n ı y e n i d e n indirdi. K a f a s ı n ı h e d e f a l a n bir s o n r a k i o k u
g ö r e b i l i y o r d u . O k ç u n u n eli o y n a y ı p o k h a v a d a s ü z ü l m e y e b a ş -
l a d ı ğ ı a n k a l k a n ı n ı bir k e z d a h a k a l d ı r d ı .
A m a ö n e m l i bir şeyi g ö z d e n k a ç ı r m ı ş t ı .
Bu, Halt'un çizmesine saklamış olduğu üç oktan biriydi.
Ucu, ateşte sertleştirilmiş çelikten yapılmış, özel bir oktu. Uç
kısmı, Halt'ın normal savaş oklan gibi geniş ve yassı değildi;
Depamiuex'nun zırhını delip etine saplanmasını sağlayacak
olan dört minik uzantıyla çevrilmişti.
Halt, zırh delici okların sımnı, yıllar önce doğu steplerinde-
ki vahşi atlı okçulardan öğrenmişti.
Ok, hedefine gönderilmişti. Depamieux kalkanını kaldınr-
ken, okun, ucunda yer alan ağırlıklar sayesinde, nişan alınan
bölgenin altına çarptığım göremedi. Eğik kalkanın altma doğ-
m bir yay çizen ok, tüm hızıyla şövalyenin açıktaki göğüs zır-
hına isabet etti.
Depamieux, bir ses duydu. Metalin metale çarpış sesi; tan-
gırtıdan çok gümbürtüyü andınyordu. Neler olup bittiğini me-
rak etti. Birden yoğun bir acının, bir ıstırap dalgasının sol tara-
fmdan başlayarak hızla tüm vücudunu kapladığmı hissetti.
Çimlerin üzerine devrildiğini fark etmemişti bile.
Halt, yayını indirdi. Kirişi gevşetti ve hazır beklettiği ikinci
zırhdelici okunu kıhfina geri koydu.
Montsombre Şatosu'nun lordu yerde hareketsiz yatıyordu.
Dövüşü izlemek üzere şatodan dışan çıkmış olan küçük izleyi-
ci gmbunun üzerine, şaşkın bir sessizlik çökmüştü. Hiçbiri ne
tepki vermesi gerektiğini bilmiyor, bu sonucu beklemiyordu.
Hizmetkârlar, aşçılar ve ahır çalışanları ihtiyatlı bir memnuni-
yet içindeydiler. Depamieux, hiçbir zaman sevilen bir efendi
olmamıştı. Canını sıkan her hizmet kân kırbaçlatıp kafeslere
kapatmasının da bunda etkisi büyüktü. Ama biraz önce onu
öldürmüş olan adamdan da fazlasmı beklemiyorlardı. Doğal
o l a r a k , sakallı y a b a n c ı n ı n e f e n d i l e r i n i , M o n t s o m b r e ' m y ö n e -
t i m i n i ele g e ç i r m e k için ö l d ü r d ü ğ ü n ü s a n ı y o r l a r d ı . Galya'da
işler b u ş e k i l d e y ü r ü r d ü v e t e c r ü b e l e r i o n l a r a , e f e n d i d e ğ i ş i k -
liklerinin hiçbir o l u m l u g e l i ş m e sağlamayacağını göstermiş-
ti. Z a t e n D e p a m i e u x d e b i r k a ç yıl ö n c e bir diğer z o r b a y ı alt
e d e r e k e f e n d i l e r i o l m u ş t u . D o l a y ı s ı y l a , m e r h a m e t s i z v e sadist
k a r a ş ö v a l y e n i n ö l ü m ü n d e n h o ş n u t o l m a l a r ı n a r a ğ m e n , halefi-
ne de pek iyimserlikle baktıklan söylenemezdi.
D e p a m i e u x ' y e h i z m e t e t m i ş o l a n a s k e r l e r i n d u r u m u ise,
b i r a z d a h a farklıydı. Ölen efendileriyle aralarında en azından
bir b a ğ v a r d ı ; gerçi b u y a k ı n l ı k s a d a k a t o l a r a k n i t e l e n e m e z d i .
A m a yıllardır D e p a m i u e x ' n u n y a n ı n d a s a v a ş a r a k b i r ç o k z a f e r
k a z a n m ı ş v e ö n e m l i m i k t a r d a g a n i m e t ele g e ç i r m i ş l e r d i . Ş i m -
d i a r a l a r ı n d a n ü ç ü , elleri k ı l ı ç l a n n m k a b z a s ı n d a , H a l t ' a d o ğ m
yürümeye başlamışlardı bile.
G e n i ş s a v a ş ç ı g r u b u n u n i ç i n d e n y a n zırhlı, i r i y a n bir a d a m
çıktı ö n e . H a l t , bir a n a d a m ı s ü z d ü k t e n s o n r a y e n i d e n seslendi:
"Admne? "
K o m u t a n , duraksadı. O l a y l a r n o r m a l bir ş e k i l d e g e l i ş m i ş
o l s a , b u tür bir d ü e l l o y u k a z a n a n k i ş i n i n , her ş e y i n o l d u ğ u gibi
kalmasını talep edeceğini ve M o n t s o m b r e ' d a k i hayatın, pek
d e ğ i ş m e d e n d e v a m edeceğini biliyordu. A n c a k k o m u t a n aynı
z a m a n d a y e n i bir e f e n d i n i n , bir ö n c e k i y ö n e t i m e ait ü s t d ü z e y
s u b a y l a r ı n r ü t b e l e r i n i i n d i r e b i l e c e ğ i n i n , h a t t a b u kişileri i d a m
e d e b i l e c e ğ i n i n d e f a r k ı n d a y d ı . Y a b a n c ı n ı n e l i n d e k i yay, o n u
tedirgin ediyordu. A m a kimliğini açık e t m e m e y i de gereksiz
buluyordu. D i ğ e r askerler, ö n l e r i n i n a ç ı l m a s ı i ç i n o n u tecrit
etmekten hiç de çekinmeyeceklerdi. Kararını verdi.
E v a n i y n , k e n d i n e bir s a p a n y a p ı y o r d u .
Y i n e d e , d i y e d ü ş ü n d ü , b i r a z a h ş t ı r m a y l a m u h t e m e l e n işi-
me yarayacak kadannı hatırlarım.
S a p a n ı d o ğ r u d ü r ü s t b a ğ l a y a b i l i r s e tabii. Y u m u ş a k deri p a r -
çayı g e n i ş , y u v a r l a k t a ş ı n e t r a f ı n a g e ç i r i p b a ğ l a d ı v e deriyi sı-
k ı c a ç e k e r e k t a ş ı n e t r a f ı n d a b i r tür k e s e o l u ş m a s ı n ı s a ğ l a d ı .
B a ğ l a m a ve serbest b ı r a k m a işlemini defalarca tekrar ederek
deriye taşın şeklini veriyordu. Harcadığı emekten dolayı elle-
ri ağnyordu artık. Küçük bir çocukken, hizmetkârların bunu
onun için yaptıklarını hatırlar gibiydi.
"Pek bir işe yaramıyorum, değil mi?" dedi kendi kendine.
Aslında kendisini hafife alıyordu. S o n derece cesaretli,
azimli ve sadık bir kızdı, becerikliliği de cabasıydı.
Bu şartlar altında yaşamak zorunda bırakılan herhangi biri
gibi, her defasında en doğru çözümü bulamıyordu belki. Ama
bir şekilde, bir çözüm buluyordu işte. Asla geri adım atmazdı.
Araluen'e dönebilmesi halinde onu büyük bir hükümdar yapa-
cak olan şey de bu azmiyle yeni koşullara uyum sağlayabilme
yeteneğiydi zaten.
Birden arkasında bir ses duyarak döndü. Will'in hemen ya-
nında durduğunu görünce, içi burkuldu. Oğlanın gözleri, yine
boş boş bakıyordu. Bir an sıcakotu istediğini sanarak korkuya
kapıldı Evaniyn. Will'in otu son alışından bu yana iki hafta
geçmişti. Yaprakları oğlana verdiğinde, paketin içi neredeyse
boşalmıştı. Bir sonraki kriz geldiğinde neler olacağına dair
hiçbir fikri yoktu.
Günlerini, oğlanm sıcakotu isteğiyle yanına gelmesinden
korkarak ve bağımlılıktan kurtulmuş olmasını umarak geçiri-
yordu. WiU yayın sicimini çözdüğünden bu yana, onun başka
şeyleri de hatırlamasını umutla bekliyordu Evaniyn. Ama bek-
lediği, bir türlü olmuyordu.
Will, sıranıin üzerindeki su testisini işaret edince derin bir
nefes alıp, çocuğa bir bardak su doldurdu. Will, aklı hâlâ yal-
nızca madde bağımlılarının bildiği, uzaklardaki o noktaya
takılı halde, ayaklarıinı sürüyerek uzaklaştı. İyileşmedi, diye
düşündü Evanlyn, ama en azmdan korktuğunun basma gelme-
sine daha vardı.
Y a ş l a r l a d o l a n g ö z l e r i n i silerek, işinin b a ş ı n a d ö n d ü . Ö n c e -
d e n eyer ç a n t a s ı n ı n u c u n d a n k e s m i ş o l d u ğ u i n c e u z u n şeritle-
ri, k e s e n i n her iki t a r a f ı n a t u t t u r d u . T a ş ı d e r i n i n i ç i n e k o y a r a k
s a p a n ı d e n e m e a m a c ı y l a ş ö y l e bir s a v u r d u . U z u n z a m a n g e ç -
m i ş t i a r a d a n , a m a n e y a p a c a ğ ı n ı belli b e l i r s i z h a t ı r l a r gibiy-
di. T a ş , d e r i n i n i ç i n e g ü v e n l i bir b i ç i m d e y e r l e ş m i ş t i . W i l l ' e
bir g ö z attı. K u l ü b e n i n d u v a r ı n a y a s l a n a r a k ç ö m e l m i ş , k a p a l ı
g ö z l e r i y l e b a ş k a bir d ü n y a y a g ö ç e t m i ş t i . Ç o c u ğ u n s a a t l e r c e o
pozisyonda kalacağım biliyordu.
D a h a f a z l a z a m a n k a y b e t m e n i n bir a n l a m ı y o k , d e d i k e n d i
k e n d i n e v e W i l l ' e s e s l e n d i . " B e n ava ç ı k ı y o r u m . Will. Bir s ü r e
burada olmayacağım."
Y ü r ü r k e n bir y a n d a n d a p r a t i k y a p m a fırsatını d e ğ e r l e n d i -
riyor, t u h a f bir u ğ u l t u sesi ç ı k ı n c a y a k a d a r b a ş ı n ı n ü z e r i n d e
ç e v i r d i ğ i s a p a n ı , etraftaki a ğ a ç k ü t ü k l e r i n e n i ş a n l ı y o r d u .
İlk b a ş l a r d a , p e k b a ş a n l ı d e ğ i l d i s o n u ç l a r . T a ş y e t e r i n c e h ı z -
lı gidiyordu a m a Evanlyn'in nişancılığı yerlerde sürünüyordu.
A m a p r a t i k y a p m a y a d e v a m e t t i k ç e , eskisi gibi attığını v u r m a -
y a b a ş l a d ı ğ ı n ı fark e d i y o r d u .
S a p a n a iki t a n e taş k o y a r a k ş a n s ı n ı a r t ı r m a y ı d e n e d i ğ i n d e
ise ç o k d a h a iyi s o n u ç l a r a l m a y a b a ş l a d ı . N i h a y e t h a z ı r o l d u -
ğuna kanaat getirerek harekete geçti. D e r e kenarındaki açıkh-
ğa doğru gidiyordu; tavşanların açıklıktaki sıcak kayalıklara
u z a n ı p b e s l e n e r e k g ü n e ş l e n d i k l e r i n e şahit o l m u ş t u .
Ş a n s l ı y d ı . G ö z l e r i k a p a l ı k o c a m a n bir t a v ş a n k a y a l a r m ü z e -
rine oturmuş, güneşin ve altındaki sımsıcak kayanın tadını çı-
karıyordu.
T o p l a d ı ğ ı b ü y ü k t a ş l a r d a n ikisini s a p a n a k o y u p k a f a s ı n ı n
üzerinde çevirmeye başlayan Evaniyn'i heyecan basmıştı.
H ı z l a n a n s a p a n ı n ç ı k a r d ı ğ ı u ğ u l t u d a arttı v e sesi d u y a n tav-
ş a n ı n g ö z l e r i bir a n d a a ç ı l ı v e r d i . A m a bir t e h l i k e s e z m e d i ğ i
için y e r i n d e n k ı m ı l d a m a m a y ı t e r c i h etti. Hayvanın gözlerini
a ç t ı ğ ı n ı g ö r e n E v a n l y n , t a ş l a r ı h e m e n f ı r l a t m a i ç g ü d ü s ü n e kar-
ş ı k o y d u . S a p a n ı iki ü ç k e z d a h a d ö n d ü r d ü k t e n s o n r a k o l u n u n
t ü m gücüyle hedefine doğru savurdu.
A c e m i ş a n s ı y a d a n e d e r s e n i z d e y i n , t a ş l a r ı n ikisi d e h e d e f -
lerini b u l m u ş t u . B ü y ü k o l a n ı a r k a a y a ğ ı n ı kırdığı için, z a v a l l ı
hayvanın elinden, k a r m ü s t ü n d e hafifçe t o p a l l a m a k t a n fazlası
g e l m i y o r d u . A n i bir z a f e r h i s s i y l e ö n e a t ı l a n E v a n i y n , c a n h a v -
liyle ç ı r p m a n h a y v a n ı y a k a l a d ı ğ ı gibi b o y n u n u kırıp a c ı l a r ı n a
bir s o n v e r d i .
T a z e et, y e t e r s i z ö ğ ü n l e r i n e ö n e m l i bir k a t k ı o l a c a k t ı . C o ş -
kudan kıpkırmızı kesilen Evaniyn, avlanmaya d e v a m ederek
şansının yaver gidip gitmeyeceğini g ö r m e y e karar verdi. Bu
g e c e , iki katı e t y e m e y i t e r c i h e d e r d i .
D i k k a t l e ilerledi; a y a k l a r ı n ı n a l t ı n d a k i y u m u ş a k kar, ses ç ı -
k a r m a d a n yürümesini sağlıyordu zaten. Bir s o n r a k i a ç ı k l ı ğ a
yaklaştığında, minicik adımlarla yürümeye başladı. Adımları-
nı atacağı noktayı özenle seçiyor ve y a n l a n n d a n geçtiği ağaç
d a l l a r ı n ı eliyle k a l d ı r ı p , eski h a l i n e g e t i r i y o r d u .
A ğ z ı k u r u y u p , k a l p atışları h ı z l a n a n E v a n l y n , o l d u ğ u y e r d e
d o n a k a l d ı . S o n r a , Will'in o n a S k o r g h i j l ' d e v e r m i ş o l d u ğ u tali-
matları hatırladı.
K ü r k l e r e sarılı a d a m , y a s s ı bir k ü r k ş a p k a t a k ı y o r d u v e y a -
yını sol o m z u n a g e ç i r m i ş t i . E v a n i y n , o n u n y ü z ü n ü net bir ş e -
k i l d e s e ç e b i l i y o r d u ; g ü n e ş t e n y ı p r a n m ı ş , k a h v e r e n g i bir cildi
v e g ö z l e r i n i m i n i c i k g ö s t e r e n y ü k s e k , çıkıntılı avurtları v a r d ı .
B i n e ğ i gibi k e n d i s i d e u f a k tefek, s a ğ l a m g ö r ü n ü m l ü y d ü v e b i r
ş e k i l d e tehlikeli bir h a v a y a y ı y o r d u etrafına. Sağ tarafındaki
a ğ a ç l a r a b a k m a k ü z e r e b a ş ı n ı ç e v i r d i ğ i n d e , fırsatı d e ğ e r l e n d i -
r e n E v a n i y n o r m a n ı n i ç i n d e iyice gerileyip b ü z ü l e r e k g ö z d e n
u z a k l a ş t ı . E t r a f t a k i m s e o l m a d ı ğ ı n a i k n a o l a n atlı, ö n e d o ğ r u
birkaç a d ı m atarak açıklığın ortasına kadar gelmişti şimdi.
U y k u s e r s e m i bir h a l d e a y a k l a n d ı v e a n l a m a d ı ğ ı bir n e d e n -
d e n ö t ü r ü , y e r e o t u r u p sırtını d u v a r a v e r e c e k ş e k i l d e u y u y a k a l -
m ı ş o l d u ğ u n u fark etti. K u l ü b e d e k a b a bir d ö ş e k l e iki s a n d a l y e
bulunmasına rağmen neden yerde uyuduğunu anlamıyordu.
Ayağa kalktığında, k u c a ğ ı n d a b u l u n a n bir n e s n e tıngırtıyla
yere düştü. K ü ç ü k bir avcı yayıydı b u . M e r a k l a n a r a k h a v a y a
k a l d ı r d ı ğ ı yayı i n c e l e m e y e b a ş l a d ı . U z u n y a y a ö z g ü g e n i ş k a -
n a t l a r d a n y o k s u n v e e ğ i m s i z bir silahtı. U f a k t e f e k işler için
k u l l a n ı ş l ı , diye g e ç i r d i Will a k l ı n d a n . Eğimli yayının nerede
o l d u ğ u n u m e r a k etti. E l i n d e k i b u o y u n c a ğ ı n o n a ait o l d u ğ u n u
sanmıyordu.
V e s o n r a . . . s o n r a s ı n d a hiçbir şey y o k t u .
B u n l a r ı d ü ş ü n ü r k e n , k u l ü b e n i n k a p ı s ı k a b a deri m e n t e ş e -
leri e t r a f ı n d a d ö n e r e k a ç ı l d ı . İşte o r a d a y d ı E v a n i y n ; n e k a d a r
y a ş a r l a r s a y a ş a s ı n l a r , k a ç y a ş l a r ı n a gelirlerse gelsinler Will'in
hatırlayacağı nefes kesici güzelhği, dışarıdaki kardan yansıyan
parlak güneş ışıklanyla çevrelenmişti.
H o r a c e , h a f t a l a r d ı r h a p s e d i l d i k l e r i çirkin b i n a y a d ö n ü p bir
k e z d a h a b a k t ı . D a h a iyi g ö r e b i l m e k için elini g ö z l e r i n e siper
etmişti.
" H a l t , " d e d i , " ş u n a bir b a k s a n a . "
Halt, Abelard'1 durdurarak geriye döndürdü. Şato duvarla-
r ı n d a n y ü k s e l e n gri d u m a n , o n l a r i z l e r k e n k a l m l a ş ı p k a r a r ı y o r -
du. U z a k l a r d a n , P h i l e m o n ' u n a l e v l e r l e m ü c a d e l e v e r e n a d a m -
larının s e s l e r i n i d u y a b i l i y o r l a r d ı .
" B a n a k a l ı r s a , " d e d i H a l t d ü ş ü n c e l i bir s e s l e , " d i k k a t s i z b i -
r i l e r i y a n m a k t a o l a n bir m e ş a l e y i b o d r u m k a t t a k i d e p o d a , yağlı
paçavra yığınının ortasına bırakmış."
H o r a c e sırıttı. " T ü m b u n l a r ı bir b a k ı ş t a s ö y l e y e b i l i y o r s u n ,
ö y l e değil m i ? "
M u z i p ifadesini koruyan Halt, başını salladı.