You are on page 1of 4

TÜRK İDARE TARİHİ

1. ANADOLU
Anadolu’nun Türkleşmesi konusuna başlamadan önce üzerinde yaşadığımız bu topraklar
hakkında biraz bilgi vermek coğrafi açıdan bizlere fayda sağlayacaktır.Anadolu ,Karadeniz’i Marmara
Denizi’ine bağlayan İstanbul Boğazı’nın doğusunda kalan topraklardır.Asya kıtasının batıya doğru
uzanmış yarımada biçimli yayladır.Doğuda İran, kuzeyde Karadeniz , batıda Marmara ve Ege denizleri,
güneyde Akdeniz, Irak ve Suriye ile çevrilidir.734.111 kilometrekare yüzölçümlü Anadolu, günümüz
Türkiye Cumhuriyeti’nin %97sini oluşturmaktadır.

2. TARİH İÇİNDE ANADOLU’DAKİ IRK HAREKETLERİ


Anadolu MÖ. 1000 yıllarında Frigyalılar, Yahudiler, Grekler gibi çeşitli kavimlerin istilasına
uğradığı için kendi kültürel değerlerini kestirmek oldukça güçtür.Hemen hemen hepsinin yerli halkın
kültürel değerlerini benimseyip kaynaştığı düşünülmektedir. Ayrıca evlenmelerden ötürü fiziki bir
benzerlik de söz konusu olmuştur. XI. Yüzyıldaki büyük Türk istilası Anadolu’ya yeni diller, gelenekler
kazandırmıştır. Aynı şekilde Türklerin de yerli gelenekten etkilendiğini söylemek mümkündür.Ancak
Türklerin hepsinin şehir hayatına alıştığını söylemek yanlış olur. Pek çok kazanımları olmalarına karşın
şehir hayatına alışamayanlar dağlık alanlarda göçebe yaşama kültürleri devam etmiştir.Bunlara
Türkmen denmiştir.
3. ANADOLU’NUN TÜRKLEŞMESİ SÜRECİ
O dönemin güçlü devletlerinden olan Sasani Devleti’nin hükümdarı II. Hüsrev’in 621-626 yılları
arasında Anadolu’ya yaptığı akınlar sonucunda Boğaziçi’ne kadar ilerlemiş bir Arap istilası mevcuttu.
Ancak Bizans Kralı Herakleitos bu saldırıları püskürtmüştür. Ancak üç buçuk asır süren akınlarla
Araplar Kayseri’ye kadar birçok şehri harabeye çevirmiştir.

Selçukluların önce Orta Asya’da ardından Ön Asya’da gittikçe kuvvetlenmesi dünya siyasetinde
söz sahibi olmaya başlamıştır.İslamın koruyuculuğunu üstlenmiş ve Bağdat’a kadar ilerlemişlerdir.O
dönemki Bizans İmparatoru’nun müslüman Türkleri Anadolu’dan atma çabası Malazgirt Savaşı’yla
(1071) sonuçsuz kalmıştır.

1071 yılında Muş’un Malazgirt Ovasından yapılan savaşta Selçuklu Hükümdarı Sultan Alparslan,
sayıca Bizans ordusundan çok az olmasına karşın savaş alanından zaferle ayrılmıştır.Bu zafer İslam
dünyasında büyük yankı bulmuş ve takdir toplamıştır. Anadolu’da fethedilen Bizans şehirleri Selçuklu
toprağı sayılmış ve yurt tutmaya başlamışlardır. Zamanla Selçuklu müttefiki haline gelen Bizans
İmparatoru Romanos Diogenes bir iç savaş sonrası gözlerine mil çekilerek öldürülmüştür.

Malazgirt Savaşı Türk ve Anadolu tarihi bakımından büyük değişikliklere sebep olmuştur.Yurt
edinme stratejisi savaş yapıldıktan birkaç yıl sonra Anadolu’da ilk Türk beyliklerinin kurulması bu
stratejinin pratiğe dönmesidir.

Diogenes’in ölümünden çok kısa bir süre sonra Türkler Ege Denizi’ne kadar ilerlemiş hatta
Üsküdar’a kadar gelmişlerdi.

Malazgirt Savaşı kadar önemli olan bir diğer savaş ise Miryekefalon savaşıdır.Selçuklu Sultanı II.
Kılıçarslan ile Bizans İmparatoru I. Manuil arasında yapılan savaşta Selçuklu ordusu galip gelmiş ve
Malazgirt Savaşından itibaren söylenilen “Anadolu’nun kapıları Türklere açıldı” tezi artık “Anadolu
kesin bir Türk yurdudur”a dönüşmüştü.

Malazgirt Savaşından önce planlı bir şekilde iskan ettirilen boylar bu savaştan sonra da sistematik
bir şekilde yerleştirilmeye devam etmişlerdir.Boylar bölünerek iskan ettirilmesini bugün yerleşim
yerlerinin adlarından da anlayabiliyoruz. Anadolu’da birçok yerde Kınık, Beydil (Beydilli),Avşar,
Bayındır isimli yerleşim yerleri görmek mümkündür. XI. Yüzyılın sonlarında başlayan ve 200 yılı aşkın
devam eden haçlı seferleri Anadolu’ya yurt tutmak için gelen Türklerden Anadolu’yu temizlemek için
yapılmıştı ancak başarısızlıkla sonuçlandı.

4. MOĞOL İSTİLASINDAN SONRA ANADOLU’NUN TÜRKLEŞMESİ


X. Yüzyılda başlayarak sistematik bir şekilde başlayan akınlar ve göçler XIII. Yüzyıla
gelindiğinde Moğol kaynaklı olmaya başlamıştır.Moğol ordusunun saldırılarından kaçan Türkler
için Bizans’ın doğu sınırlarına doğru gelmiş ve bu bölgenin de Türkleşmesine katkı sağlamışlardır.
Bu dönemde Anadolu’ya sanatçılar, ilim insanları, zanaatkarlar ve çeşitli meslek gruplarından
insanlar yerleşmeye başlamış ve ticarete önemli katkılar sunmuşlardır.

Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat, Moğol istilasını durdurmak için çeşitli anlaşma yolları
denedi diyebiliriz.Ancak bu durum başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Alaaddin Keykubat’ın ölümünden
sonra yerine geçen oğlu II. Gıyaseddin Keyhusrev saltanatının çoğunu sarayda geçirmiştir.Devlet
işlerini Saadettin köpeğe bırakmıştır. Bu dönemde meydana gelen Babaishak İsyanıyla bir hayli
uğraşan Selçuklu Devleti, Moğolların gözünden kaçamamıştır. Kösedağ Savaşıyla Moğol
egemenliği altına giren Anadolu beylikler dönemine sahne olmuştur. 1305 yılında II. Mesud’un
vefatı ile Türkiye Selçuklu Devleti son bulmuştur.

Anadolu’da bulunan aşiretlerden biri olan Osmanoğulları’nın zaman içinde güç ve prestij
kazanması, Moğollardan sonra Anadolu’da siyasi birliğin yeniden sağlanması anlamına
gelmekteydi. Son Türk beyliğini de bünyesine katan Osmanlı Devleti, Anadolu’yu yeniden imar
etmeye çalışmıştır. Muhakkak ki birçok alanda Türk izleri görülmekteydi. 634 yıl süren saltanatın
ardından yıkılan Osmanlı İmparatorluğu yerine Türkiye Cumhuriyeti boy göstermiştir. Halen
ömrünü sürdürmekte olan Türkiye Cumhuriyetiyle beraber şunu söylemek çok doğaldır ki
Kıpçaklar ve Peçeneklerle başlayan Anadolu’nun Türkleşme süreci halen devam etmektedir.

Türkleşme sürecinden kastımız etnik kökenden ziyade kültürlerin sentezlenmesi ve


kültürümüzün baskın bir şekilde bu topraklarda sürdürülmesidir.Malazgirtle başlayan yurt edinme
işlemi bugüne kadar süregelmiştir.Mimari, ekonomik, askeri ve kültürel gelişmeler her
komşumuzu etkilediği gibi her komşunun da bizi etkilemesini sağlamıştır.

DİVAN TEŞKİLATININ SASANİ,TÜRKİYE SELÇUKLU, BÜYÜK SELÇUKLU VE İSLAM DEVLETİ


ZEMİNİNDE KARŞILAŞTIRILMASI

Selçuklu Devletiyle başlayacak olursak, Selçuklu Devleti’nin divan teşkilatlanması konusunda


Gazneliler ve Abbasilerden etkilendiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Hükümdar mutlak ve son
sözün sahibi kişidir. Hükümdarın atadığı başvezir ve vezirler divanda söz sahibidir. Özellikle
Selçuklu Devletinde vezirlerin nüfüzu çok fazladır ve sultan kadar halk üzerinde geçerlidir ve
özenle seçilirlerdi. Divanlarına bakacak olursak Divan-ı Ali günümüzün bakanlar kurulu olarak
sayılabilir. Vezir başkanlığında toplanan bu divana sultanın da teşrif edip başkanlık ettiği
zamanlar olmuştur. Divan- Tuğra ise iç ve dış yazışmalardan sorumlu olan devletin bir diğer
organıydı.Divan-ı İşraf ise mali ve idari işlerin denetiminden sorumluydu.Başkanlığını “baş müşrif”
yapmaktaydı. Divan-ı İstifa, mali işlerin görüşüldüğü, devletin gelir ve giderlerinin tutulduğu
devlet organıydı. Başkanlığını yapan kişiye “agıcı” adı verilirdi.Divan-ı arız ise askeri işlerin
yürütüldüğü bir diğer divandır.Askerlerin ücretleri ve savunma gibi konular burada tartışılırdı.
İslam Devleti’nin etkisini gördüğümüz bir diğer divan ise Divan-ı Mezzalim’dir. Bu divana bizzat
sultan başkanlık eder ve zulme uğramış halkın şikayetleri dinlenir ve çözüme kavuşturuldu.

Anadolu Selçukluları’na baktığımızda ise Büyük Selçuklu Devletinden farklı olarak Pervane Divanı
karşımıza çıkmaktadır. Bu divanda has ve dirliklerle ilgili kararlar alınır ve uygulanırdı. Başındaki
kişiye “Pervaneci” adı verilirdi. Vezaret Divanında devletin iç işleri görüşülüp karara bağlanırdı.
Bu divana da başvezir başkanlık eder ve sultan da isterse katılabilirdi. Bunların dışında İşraf
divanı, Tuğra divanı, Arz divanı ve İstifa divanı da Büyük Selçuklu Devletiyle paralellik
göstermektedir.

Sasaniler ve İslam Devletleri’nin divanlarına bakacak olursak Sasaniler’de devlet işleri divan adı
verilen kurullarda görüşülmekteydi. Pehlevice idare anlamına gelmektedir. Sasaniler divanı ilk
olarak mali işlerin görüşülüp karara bağlanması amacıyla oluşturmuşlardır. İslam sonrası divan
müslümanlara “devain” olarak geçmiştir. Sasaniler’de devletin her türlü yazışmaları ilgili
divanlarda toplanır ve bunlarla ilgili fihristler tutulurdu.

İslam Devleti’nde Hazreti Ömer’in “fey” gelirlerini paylaştırmak amacıyla kurulan mali divan ile
birlikte müslümanların divan geleneği başlamıştır. Bu divanın başındaki kişiye” debir” denmiştir.
Sasaniler döneminde ise bu kişiye “diphar” adı verilirdi.

Sasaniler döneminde yedi büyük divandan söz edebiliriz. Dad diphar, adli divan olarak
kullanılmaktaydı.Şahr amar diphar ise mali işlerin yürütüldüğü divandır. Gadhak (gezek) amar
diphar, saray hazinesiyle ilgilenen divandır.Genc amar diphar ise devlet hazinesinden sorumlu
olan bir diğer divandır. Devlet ağılları ve tahıllarından sorumlu divana ise akhor amar
diphardır.Adhur amar diphar ise tapınak ve din işlerinin yürütüldüğü,ravangan amar diphar ise
sosyal işler ve yardımlaşmayla ilginen divandır.

Bunların yanı sıra Sasani hükümdarlarının ayda bir topladığı Mezalim mahkemesi de
mevcuttu.Bizzat hükümdarın başkanlık ettiği mahkemelerde adli divanın başı olan dad diphar da
hazır bir şekilde mahkemede bulunmaktaydı.İslam sonrası bu uygulamayı Divan- Adl ve ya Divan-
ı Mezalim şeklinde görmekteyiz.

Sasaniler’in Mali divanının başında tarım ve ziraat işlerine bakan çiftçilerin reisi anlamına gelen
“vesteryuşansalar” ya da “satrayoşansa” adı verilen bir vezir bulunmaktadır. Bu vezir tarım
faaliyetlerinin takibi ve tarım gelirlerinin hazineye sorunsuz aktarımından sorumluydu. İslam
döneminde bu kişilere “sahib-i divan ve haraç “ denmiştir.

Sasaniler’de adli işlere dadhvaran adı verilen din adamları bakmaktaydı. Yargı erkinin başında ise
dahdvaran-ı dahdvaran adı verilen yine bir din adamı mevcuttu.Ayrıca Sasaniler’de yargı askeri
ve sivil yargı olmak üzere ikiye bölünmüştür.Sivil yargının başında” şahrdazur” adı verilen din
adamları bulunmaktaydı. Bu mahkemelerin saray ve divan yazışmaları işini yapan kişilere ise
“debir” adı verilirdi. Askeri yargı ise “hirbad” adı verilen din adamları arasından seçilen
“sepahdazur”lar tarafından yürütülmektedir.

İslam sonrası sepahdazurlara kadıyü’l-cündün denmiştir.İslam Devleti’nde ilk askeri kadı ataması
Hazreti Ömer tarafından Suriye ordusuna yapılmıştır.Yine Hazreti Ömer döneminde yakın
bölgelere asker kadı gönderildiği bilinmektedir. Bu uygulama Osmalı Devleti’ne kadar devam
etmiştir (Kazasker).

Sasani Devleti’nde hükümdarın yanında yedi adet vezir mevcuttur.Bunlara “vazurg” denirdi.
Müslümanlarda ise “vezir” olarak devam etmiştir.Bu vezirler her iki devlette de önemli sorunlarla
ilgilenmişlerdir.Abbasiler’in vezir sistemlerinin Sasani’lerden etkilendiği apaçıktır.

Genel olarak ve kısaca divan teşkilatlarını incelediğimizde, birbirinden farklı dönemlerde var
olmuş bu devletlerin ayrılma ya da birleşmeyle beraber birbirlerinden ne kadar etkilendiğini
görmek çok da zor değildir.

YAHYA ÖZAYDIN/20180506003/KAMU YÖNETİMİ LİSANS PROGRAMI. 14.04.2020

You might also like