Professional Documents
Culture Documents
DOKTORA TEZİ
Gözde ÇOLAKOĞLU
MAYIS 2008
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
DOKTORA TEZİ
Gözde ÇOLAKOĞLU
MAYIS 2008
ii
ÖNSÖZ
iii
Gittiğim bölgelerde beni evlerine, atölyelerine kabul eden, misafirperverlik
gösteren, resim ve kayıtlarını alıp, tezimde kullanmama izin veren Drama’da yaşayan
lyra icracısı ve yapımcısı Ksiropotamas DRAMAS, Selanik’in Langadas köyünde
yaşayan lyra icracısı ve yapımcısı Viannis STRİGOS, Kastamonu’nun İnebolu
ilçesinde yaşayan tırnak kemane icracısı ve yapımcısı Mehmet ÇELİKEL, Şenpazar
ilçesinde yaşayan tırnak kemane icracısı ve yapımcısı Mustafa ÖZKAN ve
Kastamonu alan çalışmam sırasında İstanbul’da bulunduğu için beni İstanbul’da
misafir eden tırnak kemane icracısı Murat TUN’a;
iv
İÇİNDEKİLER
KISALTMALAR viii
TABLO LİSTESİ ix
ŞEKİL LİSTESİ x
SEMBOL LİSTESİ xviii
KAVRAM DİZİNİ xix
EK MÜZİK CD’SİNDEKİ ESER ÖRNEKLERİNİN LİSTESİ xxii
ÖZET xxiv
SUMMARY xxviii
1. GİRİŞ 1
v
4. BALKAN COĞRAFYASINDA ÇALINAN ARMUDÎ BİÇİMDEKİ YAYLI
ÇALGILAR 51
4.3. Değerlendirme 91
5. TÜRKİYE COĞRAFYASINDA ÇALINAN ARMUDÎ BİÇİMDEKİ YAYLI
ÇALGILAR 93
vi
5.2.1. Tırnak Kemane ile İlgili Belgeler 129
5.2.2. Kastamonu’da Tırnak Kemane İcrası 133
5.2.3. Tırnak Kemanenin Yapısal Özellikleri 136
vii
6.2.1.3. Trakya ve Makedonya 186
Nikos Strigos 186
Demetris Reklos 188
6.2.2. Bulgaristan ve Gadulka 188
6.2.2.1.Ruchennitsa Dansı 189
6.2.2.2.Horo Dansı 189
6.2.2.3 Kopanitsa Dansı 190
6.2.3. Kastamonu ve Tırnak Kemane 191
6.2.3.1. İnebolu 191
Mehmet Çelikel 191
Murat Tun 192
6.2.3.2. Şenpazar 193
Mustafa Özkan 193
6.2.3.3. Cide 195
Yusuf Aktaş 195
6.2.4. Teke Yöresi ve Yörük Kemanesi 196
6.2.4.1. Himmet Aldemir 196
6.2.4.2. Musa Güleç 197
6.2.4.3. Bayram Salman 197
viii
KISALTMALAR
Bkz. : Bakınız
İ.T.Ü. T.M.D.K. : İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet
Konservatuarı
ix
TABLO LİSTESİ
x
ŞEKİL LİSTESİ
Sayfa No
xi
Şekil 3.3 Virdung’un Musica Getutscht adlı eserinde verdiği kleine geigen
örneği 35
Şekil 3.4 Kit ve pochette 36
Şekil 3.5 Bizans dönemine ait fildişi kutu 37
Şekil 3.6 Davud’un saz âşıklığı gösterisinde apocalypse sınıfının
büyükleri tarafından çalınan rebec 38
Şekil 3.7 Catalan Psalter’de bulunan akort yapan rebec icracısı resmi 38
Şekil 3.8 Tiberius Psalter’de bulunan rebec icracısı resmi 39
Şekil 3.9 Augustine’nin verdiği rebec icracısı resmi 39
Şekil 3.10 İngilizce bir psalterde bulunan rebec icracısı resmi 40
Şekil 3.11 St. Pierre Kilisesi’nin ana kapısına oyulmuş
rebec kabartmaları 40
Şekil 3.12 Great Canterbury Psalter’de bulunan rebec, arp ve viol
icracıları grubu 41
Şekil 3.13 Rebec çalan Hz. Davud kabartması 41
Şekil 3.14 Venedik Psalter’de bulunan bir rebec icracısı resmi 42
Şekil 3.15a Portada De Las Platerías De Santıago De Compostela
katedraline oyulan rebec çalan Hz. Davud tasvirlerinin
yakın görüntüsü 42
Şekil 3.15b Portada De Las Platerías De Santıago De Compostela
katedraline oyulan rebec çalan Hz. Davud tasvirlerinin
uzak görüntüsü 43
Şekil 3.16 Beverley Yorkshire’daki St Mary Kilisesi’nde Aşıklar Sütunu
üzerine oyulmuş rebec icracısı 43
Şekil 3.17 Minstrel with the legend Nicolo da la viola fiorentino adlı
kitapta bulunan rebec icracısı resmi 44
Şekil 3.18 Smithfield Decretals adlı kitapta bulunan rebec icracısı resmi 44
Şekil 3.19 Lutrell Psalter’de bulunan rebec icracısı resmi 45
Şekil 3.20 Stamford’daki St. John Kilise’sinde bulunan
rebec çalan melek kabartması 45
Şekil 3.21 Rönesans dönemi rebec resimleri 46
Şekil 3.22 Rönesans dönemi sonrasında sarayda çalınan rebec örneği 47
Şekil 3.23 İtalya’daki Parma Katedrali’nin vaftizhanesinde bulunan bam telli
rebec 49
Şekil 3.24 12. yüzyıla ait bir kitapta bulunan bam telli rebec 49
Şekil 3.25 Günümüze uyarlanmış bam telli rebec 49
Şekil 3.26 Viyana’daki Kunsthistorisches Museum’da bulunan, ön kısmı
dağılmış, arkasında Venüs Kabartması olan bir rebec 50
Şekil 3.27 Paul Butler koleksiyonundan alınan yeniden yapılandırılmış
rebec örneği 50
Şekil 4.1 Yunanistan idari bölgeler haritası 52
Şekil 4.2 Yunanistan şehirler haritası 52
Şekil 4.3 Yunanistan adalar haritası 53
Şekil 4.4a 11.07. 2007 tarihinde Girit’in başkenti Herakliyon’un
Dedalu Caddesi’ndeki bir turistik eşya dükkânından
alınan çakmak ve bardak 55
Şekil 4.4b 11.07. 2007 tarihinde Girit’in başkenti Herakliyon’un
Dedalu Caddesi’ndeki bir turistik eşya dükkânından
alınan müzik kutusu 56
Şekil 4.5 Girit haritaları 60
xii
Şekil 4.6 Atina halk çalgıları müzesinde kaydedilen bir düğünü örneği 61
Şekil 4.7 Thunderlyra, Lyra, Lyraki resimleri 62
Şekil 4.8 Girit düğünü örnekleri 63
Şekil.4.9 Kaşot ve Kerpe ada haritaları 65
Şekil. 4.10 Labyrinth Musical Museum’da bulunan konser afişi 66
Şekil. 4.11 Kaşot’lu Nikolaki Veziropulos- 1920 66
Şekil. 4.12 Savvas Perselis 67
Şekil. 4.13 Olimbos Dağı yakınlarındaki bir meyhanede çekilen lyra, lute ve
tsambouna icracıları resmi 67
Şekil. 4.14 Yunanistan Cumhurbaşkanı Karolos Papoulias’ın 5 Haziran
2007’de Olymbos’u ziyaretinden bir görüntü 68
Şekil. 4.15 Makedonya Haritası 69
Şekil. 4.16 Trakya Haritası 70
Şekil. 4.17 Makedonya ve Trakya şehirler haritası 70
Şekil. 4.18a Lindo dansı 71
Şekil. 4.18b Lindo dansındaki lijerica icracısının yakın görüntüsü 71
Şekil 4.19 Tekne haline getirilmiş ve klavye eklenmiş takoz 74
Şekil 4.20 Elle çizilmiş göğüs taslağı 74
Şekil 4.21 Burgular eklenmemiş klavye 74
Şekil 4.22 Tepelik ya da üst köprü 75
Şekil 4.23 Eşik ve can direği 75
Şekil 4.24 Labyrinth Musical Museum’da bulunan lyra yayı 76
Şekil 4.25 Ziller asılı lyra yayı 76
Şekil 4.26a Teknesinin arkası süslü lyra 76
Şekil 4.26b Baş kısmı süslü lyralar 77
Şekil 4.27 Lyrada kuyruz takozu 78
Şekil 4.28 Keman başlı ve klavyeli Girit lyraları 78
Şekil 4.29 Keman şekilli lyra- viololyra 79
Şekil 4.30 Ross Daly lyrasının baş kısmı, gövdesi ve tamamı 79
Şekil 4.31 Bulgaristan şehirler haritası 80
Şekil 4.32 Tzvetanka ve Ivan Varimezova Bulgar halk şarkıları
icra ederken 83
Şekil 4.33 Bulgaristan’da bir mehanada çalışan tapan, accordion
kaval ve gadulka icracıları grubu 84
Şekil 4.34 1969 yılında Trakya bölgesi alan çalışmasında Rice
tarafından çekilen resim 85
Şekil 4.35 1987 yılında Trakya bölgesi alan çalışmasında Rice
tarafından çekilen resim 85
Şekil 4.36 Sweet Voice adlı Amerikalı grubun 1988’de çekilmiş resmi 86
Şekil 4.37 Sofya’nın Dom kilisesi meydanında 1998’de çekilmiş
ayı oynatıcısı gadular ve ailesinin resmi 87
Şekil 4.38 Labyrinth Musical Museum’da bulunan gadulka yayı 88
Şekil 4.39 Georgi Petrov’un kemerine iliştirdiği çalgısını ayakta icra
ederken çekilen resmi 89
Şekil 4.40 1973 yılında Trakya bölgesi alan çalışmasında Rice
tarafından çekilen Trakya gadulkası resmi 90
Şekil 4.41 Labyrinth Musical Museum’da bulunan ve 10 adet ahenk teli olan
gadulka başı 90
Şekil 5.1 Hızır Ağa’nın verdiği Kemân-ı Kıptî resmi 94
xiii
Şekil 5.2 Enderûnî Fazıl’ın Hubanname ve Zenanname adlı eserinde
verdiği kır eğlencesi resmi 94
Şekil 5.3 Blainville’nin verdiği Türk lyrası resmi 95
Şekil 5.4 Niebuhr’un verdiği Türk lyrası resmi 96
Şekil 5.5 Laborde’nin verdiği Türk lyrası resmi 96
Şekil 5.6 Enderûnî Fazıl’ın Hubanname ve Zenanname adlı eserinde
verdiği meyhanede kaba saz icrası resmi 107
Şekil 5.7 Fransız ressam Auguste Mayer’in Café au bord de la
Corne d’Or adlı tablosundaki kahvehanede kaba saz icrası 109
Şekil 5.8a Vasilâki 111
Şekil 5.8b Tanbûri Cemil Bey 111
Şekil 5.9 Osman Hamdi Bey’in İki Müzisyen Kız tablosundan pasajlar 113
Şekil 5.10 Kemençe Beşlemesinin akort sistemi 116
Şekil 5.11 Kemençe Beşlemesinin ses aralığı 116
Şekil 5.12a Kemençe Beşlemesi 117
Şekil 5.12b Alto, Tenor, Bas, Kontrobas kemençeler 117
Şekil 5.13a Baron Baronak yapımı üç telli ve Sefer Yücel Açın yapımı
dört telli kemençe 120
Şekil 5.13b Üç ve dört telli kemençelerde akort sistemi 120
Şekil 5.14a İşlenmemiş takoz 123
Şekil 5.14b Tekne haline getirilmiş ve klavye eklenmemiş takoz 123
Şekil 5.15a Klavye 123
Şekil 5.15b Göğüs 123
Şekil 5.15c Flatolar 123
Şekil 5.15d Tekneye klavye, göğüs ve flatoların yapıştırılması 124
Şekil 5.16a Kemençe burguları 124
Şekil 5.16b Burgu deliklerinin raybayla açılması 124
Şekil 5.17 Eşik ve can direği 124
Şekil 5.18 Kılları takılmış ve henüz bağlanmamış kemençe yayı 125
Şekil 5.19a Yücel Açın yapımı dört telli kemençenin üst eşiği 126
Şekil 5.19b Yücel Açın yapımı dört telli kemençenin klavye kısmı 126
Şekil 5.20 Kastamonu haritası 127
Şekil 5.21 Kastamonu Rum Mektebi 129
Şekil 5.22 Günümüze kalan Kastamonu Rum evlerinden örnek görünümler 129
Şekil 5.23a Kastamonulu tırnak kemane icracısı Mustafa Özkan 131
Şekil 5.23b Kastamonulu tırnak kemane icracısı Mehmet Çelikel 131
Şekil 5.24 Kastamonu Kır Eğlenceleri CD’sinin kapak resmi 133
Şekil 5.25 Kastamonu Kır Eğlenceleri CD’sinden örnek görünüm 134
(Bir İnebolu düğününde meytar takımı)
Şekil 5.26a 2007 Eylül ayında İnebolu’da bir köy düğününde
çekilen resimler 135
Şekil 5.26b Kastamonu Kır Eğlenceleri CD’sinden örnek görünümler 135
Şekil 5.27 Kemaneci Murat’ın meytar ekibinin kartvizitleri 136
Şekil 5.28 Cemal Çelikel yapımı kemaneden örnek görünümler 137
Şekil 5.29 Cemal Çelikel yapımı kemanenin yayından örnek görünüm 137
Şekil 5.30 Mustafa Özkan yapımı kemanelerin takozları 137
Şekil 5.31 Mustafa Özkan yapımı, göğüs takılmış ve tellenmeye
hazır kemaneler 138
Şekil 5.32 Akdeniz Bölgesi ve Teke yöresi haritası 139
Şekil 5.33 Murat Demirci 141
xiv
Şekil 5.34 Himmet Aldemir ve Yörük kemanesi 142
Şekil 5.35 Musa Güleç ve Yörük kemanesi 142
Şekil 5.36 Bayram Salman 144
Şekil 5.37 Ramazan Güngör’in 30 yıl önce yaptığı ve günümüzde
Bayram Salman tarafından çalınan kemane 144
Şekil 6.1a Tanbûri Osman Bey’in Uşşak Peşrevi’nin 1. hanesinden
bir bölüm 150
Şekil 6.1b Tanbûri Osman Bey’in Uşşak Peşrevi’nin 1. hanesinden bir
bölümün Tanburi Cemil Bey tarafından icrası 150
Şekil 6.1c Tanbûri Osman Bey’in Uşşak Peşrevi’nin 1. hanesinden bir
bölümün Tanburi Cemil Bey tarafından icrası 151
Şekil 6.2a Cemil Bey’in Pesendide makamındaki taksiminden
bir bölüm 151
Şekil 6.2b Cemil Bey’in Pesendide makamındaki taksiminden
bir bölüm 151
Şekil 6.3a Tanburi Cemil Bey’in Gayda Havası icrasından bir bölüm 152
Şekil 6.3b Tanbûri Cemil Bey’in Gayda havası icrasından
bir bölüm 152
Şekil 6.4a Kemani Tatyos Efendi’nin Karcığar Saz Semaisi’nin
ilk 8 ölçüsü 153
Şekil 6.4b Kemani Tatyos Efendi’nin Karcığar Saz Semaisi’nin
ilk 8 ölçüsünün Anastas tarafından icrası 154
Şekil 6.4c Kemani Tatyos Efendi Karcığar Saz Semaisi’nin teslimi 154
Şekil 6.4d Kemani Tatyos Efendi Karcığar Saz Semaisi’nin tesliminin
Anastas tarafından icrası 155
Şekil 6.5a Sotiri’nin Hicaz taksiminin girişinden bir bölüm 155
Şekil 6.5b Sotiri’nin Hicaz taksiminin girişinden bir bölüm 156
Şekil 6.6a Aleko Bacanos’un Hüseyni taksiminden bir bölüm 156
Şekil 6.6b Aleko Bacanos’un Hüseyni taksiminden bir bölüm 157
Şekil 6.7a Aleko Bacanos’un Rast Oyun Havası icrasından bir bölüm 158
Şekil 6.7b Aleko Bacanos’un Rast Oyun Havası icrasından bir bölüm 158
Şekil 6.7c Aleko Bacanos’un Rast Oyun Havası icrasından bir bölüm 159
Şekil 6.7d Aleko Bacanos’un Rast Oyun Havası icrasından bir bölüm 159
Şekil 6.8a Lambros Leondarides’n Hicazkârı Kürdi taksiminin girişinden
bir bölüm 160
Şekil 6.8b Lambros Leondarides’in Hicazkârı Kürdi taksiminin girişinden
bir bölüm 160
Şekil 6.9a Lambros Leondarides’in Lefturla adlı şarkıya yaptığı
giriş taksimi 161
Şekil 6.9b Lambros Leondarides’in Lefturla adlı şarkıyı icrasından
bir bölüm 161
Şekil 6.9c Lefturla adlı şarkıda solist icrasından bir ölçü 162
Şekil 6.10 Paraşko Leondarides’in Kürdilihicazkâr taksimi 162
Şekil 6.11 Küçük Osman Bey’in Segah Peşrevi’nin ilk ölçüsünün
Paraşko Leondarides tarafından icrası 163
Şekil 6.12a Kemal Niyazi Seyhun’un Rast taksiminden bir bölüm 163
Şekil 6.12b Kemal Niyazi Seyhun’un Rast taksiminden bir bölüm 164
Şekil 6.13a Şerif Muhittin Targan’ın Ferahfeza Saz Semaisi’nin ilk hanesi 164
Şekil 6.13b Şerif Muhittin Targan’ın Ferahfeza Saz Semaisi’nin ilk hanesinin
Kemal Niyazi Seyhun tarafından icrası 165
xv
Şekil 6.14a Münir Mazhar Kamsoy’un Segâh Saz Semaisi’nin son iki
ölçüsünün Cüneyd Orhon tarafından icrası 165
Şekil. 6.14b Münir Mazhar Kamsoy’un Segâh Saz Semaisi’nin 3. hanesinin
ilk iki ölçüsünün Cüneyd Orhon tarafından icrası 165
Şekil 6.15 Cüneyd Orhon’un Rast taksiminden bir bölüm 166
Şekil 6.16a Tanbûri Cemil Bey’in Ferazfeza Peşrevi’nin 1. hanesi 167
Şekil 6.16b Tanbûri Cemil Bey’in Ferazfeza Peşrevi’nin 1. hanesinin
İhsan Özgen tarafından icrası 167
Şekil 6.16c Tanbûri Cemil Bey’in Ferazfeza Peşrevi’nin 1. hanesinin
İhsan Özgen tarafından icrası 168
Şekil 6.17 İhsan Özgen’in Bestenigar taksiminden bir bölüm 168
Şekil 6.18 Kemençe, Lyra ve Gadulkanın Akordu 169
Şekil 6.19 Modern Lyranın Akordu 169
Şekil 6.20 Tırnak Kemane ve Yörük Kemanesinin Akordu 170
Şekil 6.21 Charilaos Piperakis’in Ahi Lousakiano Kraksi adlı halk
şarkısının aranağmesini icrası 171
Şekil 6.22a Karelaks’ın Stefadionos adlı halk şarkısını icrasından
bir bölüm 171
Şekil 6.22b Karelaks’ın Stefadionos adlı halk şarkısını icrasından
bir bölüm 172
Şekil 6.23a Karavatis’in Syrtos Tou Vrisina (Ithela Na Moun Snefo)
adlı halk şarkısını icrasından bir bölüm bir bölüm 172
Şekil 6.23b Karavatis’in Syrtos Tou Vrisina (Ithela Na Moun Snefo)
adlı halk şarkısını icrasından bir bölüm 173
Şekil 6.24a Giannis Dermidakis’in Ta Mavra Mati Tin Avgi adlı halk
şarkısını icrasından bir bölüm 174
Şekil 6.24b Giannis Dermidakis’in Ta Mavra Mati Tin Avgi adlı halk
şarkısını icrasından bir bölüm 174
Şekil 6.25a Rodinos’un Syrtos Kissamniotikos adlı enstrümantal eseri
icrasından bir bölüm 175
Şekil 6.25b Rodinos’un Syrtos Kissamniotikos adlı enstrümantal eseri
icrasından bir bölüm 175
Şekil 6.26a Manolis Logos’un Darkzo Me Parapono (Varis Rethimniotikos)
adlı halk şarkısı için yaptığı giriş taksimi 176
Şekil 6.26b Manolis Logos’un Darkzo Me Parapono (Varis Rethimniotikos)
adlı halk şarkısını icrası 177
Şekil 6.26c Manolis Logos’un Darkzo Me Parapono (Varis Rethimniotikos)
adlı halk şarkısını icrası 177
Şekil 6.27a Nikos Papadogiannis’in Mathia Pou Efkola Geloun adlı halk
şarkısının aranağmesini icrasından bir bölüm 178
Şekil 6.27b Nikos Papadogiannis’in Mathia Pou Efkola Geloun adlı halk
şarkısının aranağmesini icrasından bir bölüm 178
Şekil 6.28a Skordalos’un Onira Pleko Mistika (Syrtos Tsi Nihtas) adlı halk
şarkısını icrasından bir bölüm 179
Şekil 6.28b Skordalos’un Onira Pleko Mistika (Syrtos Tsi Nihtas) adlı halk
şarkısını icrasından bir bölüm 179
Şekil 6.29a Georgos Kalogridis’in Irakliotikes Kandiles adlı halk
şarkısının aranağmesini icrasından bir bölüm 180
Şekil 6.29b Georgos Kalogridis’in Irakliotikes Kandiles adlı halk
şarkısının aranağmesini icrasından bir bölüm 180
xvi
Şekil 6.30 Kostas Moundakis’in Itia-Itia Enas Ahtos adlı halk
şarkısının aranağmesini icrasından bir bölüm 181
Şekil 6.31a Ross Daly’nin Syrtos Apokoroniotikos adlı enstrümantal eseri
icrasından bir bölüm 182
Şekil 6.31b Ross Daly’nin Syrtos Apokoroniotikos adlı enstrümantal eseri
icrasından bir bölüm 182
Şekil 6.32a Ross Daly’nin Hora del Munte adlı halk şarkısını icrasından
bir bölüm 183
Şekil 6.32b Ross Daly’nin Hora del Munte adlı halk şarkısını icrasından
bir bölüm 183
Şekil 6.33a Demitris Perselis’in Ta Sinefa Fevgoun Makria adlı
halk şarkısını icrasından bir bölüm 184
Şekil 6.33b Demitris Perselis’in Ta Sinefa Fevgoun Makria adlı halk
şarkısını icrasından bir bölüm 184
Şekil 6.34a Michalis Zographidis’in Vradini Melodia adlı
enstrümantal eseri icrasından bir bölüm 185
Şekil 6.34b Michalis Zographidis’in Vradini melodia adlı
enstrümantal eseri icrasından bir bölüm 186
Şekil 6.35 Nikos Strigos’un 5 Pontikoi Kai 18 Skiuroi adlı dans parçasını
icrasından bir bölüm 187
Şekil 6.36 Nikos Strigos ve Demetris Lanstzos’un Anastenarides dansı
melodisini icrasından bir bölüm 187
Şekil 6.37 Demetris Reklos’un Mandili adlı dans parçasını icrasından
bir bölüm 188
Şekil 6.38 Ruchennitsa dansı melodisinin Trakya’lı bir
gadular tarafından icrası 189
Şekil 6.39 Horo dansı melodisinin Trakya’lı bir
gadular tarafından icrası 190
Şekil 6.40 Kopanitsa dansı melodisinin Sweet Voice
grubu tarafından icrası 190
Şekil 6.41a Mehmet Çelikel’in taksiminden bir bölüm 191
Şekil 6.41b Mehmet Çelikel’in taksiminden bir bölüm 192
Şekil 6.42 Mehmet Çelikel’in Huriyem türküsünü icrasından bir bölüm 192
Şekil 6.43 Murat Tun’un Huriyem türküsünü icrasından bir bölüm 193
Şekil 6.44a Mustafa Özkan’ın taksiminden bir bölüm 193
Şekil 6.44b Mustafa Özkan’ın taksiminden bir bölüm 194
Şekil 6.45a Mustafa Özkan’ın Değirmenin Oluğu adlı enstrümantal parçayı
icrasından bir bölüm 194
Şekil 6.45b Mustafa Özkan’ın Değirmenin Oluğu adlı enstrümantal parçayı
icrasından bir bölüm 195
Şekil 6.46 Yusuf Aktaş’ın taksiminden bir bölüm 195
Şekil 6.47 Yusuf Aktaş’ın Üç Ayak Kasap adlı havayı
icrasından bir bölüm 196
Şekil 6.48 Himmet Aldemir’in icrasından bir bölüm 196
Şekil 6.49 Musa Güleç’in icrasından bir bölüm 197
Şekil 6.50 Bayram Salman’ın icrasından bir bölüm 198
Şekil A.1 Arel’in kemençe beşlemesi için bestelediği ve
Beşleme adını verdiği eserinin kendi el yazısıyla yazılmış
notasından bir pasaj 254
xvii
Şekil A.2 Mutlu Torun’un kemençe, ud ve viyolonsel için bestelediği
Köyüm adlı eserinin Cüneyd Orhon’un el yazısıyla yazılmış
notasından bir pasaj 255
Şekil A.3 Teoman Önaldı’nın Saadet Kervanı operası için bestelediği
Bir Gemi Kalkar adlı eserinin notasından bir pasaj 256
xviii
SEMBOL LİSTESİ
xix
KAVRAM DİZİNİ
1
Kız müstahsen akort yıldız adıyla kullanılsa da, bu terim esas olarak 440 hz’i karşılamaktadır.
xx
Glissendo: Kaydırma. Sürterek çalma. Mızraplı ya da telli çalgıların bir sesten
diğerine geçerken aradaki sesleri de kesintisiz duyurması.
Grupetto: Esas notanın bir üst veya alt derecesiyle başlayan üç veya dört notalık
melodik süsleme.
Gusla: Sırbistan’da eski dönemlerden günümüze kadar kahramanlık şiirlerinin
resitatif okunuşlarına eşlik eden çalgı. Boyu 80 cm’ye kadar çıkabilir ve dizin
üzerine dayamak suretiyle çalınır. İcracısına guslar adı verilir.
Haiduk: Bulgaristan’da Türk egemenliği ve özgürlük savaşı gibi dönemlerde yaygın
olan kahramanlık şarkıları.
Horo: (Horo Round) Çiftlerin daire ş eklinde dönmeleriyle icra edilen Bulgar halk
dansı.
İgil/ Knomus: İki telli, göğsü deriden ya da tahtadan yapılan, Rusya
Federasyonu’nun Tuva ve Hakasya cumhuriyetlerinde tellere tırnak teması suretiyle
çalınan, chordophone grubuna giren yaylı çalgı.
Kafes: Haremin içinde bulunan, tahtın varisi olan ş ehzadelerin dışarıyla tamamen
irtibatının kesildiği, fakat eğitim ve özel uğraşlarının serbest olduğu bölüm.
Kastrinos Pidichtos: Doğu ve Batı Girit’te ileri ve geri hareketlerle yapılan dans.
Kemençevî: Kemençe çalan kişi.
Kıl Kopuz/ Kıyak: At kılından yapılan iki teli olan (günümüzde metal teller de
kullanılmaktadır), Kazakistan ve Kırgızistan’da tellere tırnak teması suretiyle
çalınan, alt kısmı deriyle kaplı ve üst kısmı açık bir tekneye sahip, chordophone
grubuna giren yaylı çalgı.
Klarino: Bir çeşit klarnet.
Kleftika- Kleft Şarkıları: Hırsız anlamına gelen kleften kelimesi kökenli olan,
Osmanlı egemenliği sırasında dağlarda yaşayan ve kanunlara uymayanlara karşı
savaşan cesur kişileri anlatan, Girit’in Parnassos, güney Peloponesse ve Pindos
bölgelerine ait şarkılar.
Kübera: Büyükler, ulular.
Lute- Lavta: Arapça lût, Fransızca luth, İngilizce lute, Almanca laute, İtalyanca
luito, İspanyolca port laud adlarıyla bilinen, perdeli bir boyuna ve geniş bir gövdeye
sahip, chordophone grubuna giren mızraplı çalgı.
Luthier- lutiye: Çalgı yapımcısı.
Mantinada: Bugün daha çok Ege Adaları'ndaki halk şairlerinin itibar ettiği tür olan
mantinada dört mısradan oluşur ve Türk manilerine benzer. Fransızca'ya aşk şarkısı
olarak çevrilmiştir.
Mim/ Pantomim: Sözsüz tiyatro oyunu.
Morin Khuur: Moğol müziğinin temsili çalgısı olarak kabul edilen, horse-head
fiddle/ at başlı yaylı çalgı olarak İ ngilizce ve Türkçe’ye çevrilen, at tırnağından
yapılan iki tele ve tahtadan yapılan bir göğse sahip, chordophone grubuna giren yaylı
çalgı.
Naum Tiyatrosu: Mikael Naum adında bir Halepli tarafından 1844’de Galatasaray
Lisesi’nin karşısında (şimdiki Çiçek Pasajı'nın bulunduğu yerde) kurulan tiyatro.
Önce Theatre de Pera, 1849’dan sonra Theatre İ taliane Naum adlarıyla anılan ve
1870’deki Büyük Beyoğlu Yangını’nda yanan binadan günümüze Çiçek Pasajı'na
girerken iki yanda görülen kadın heykellerinden ve üst kısımdaki saatten başka bir
şey kalmamıştır.
Oyun havası: Coşku uyandıran enstrümantal eserler. Genellikle küçük usullerle
ölçülürler. Çiftetelli, zeybek, longa, sirto, köçekçe gibi pek çok şekilleri vardır.
Panpipe- panflüt: Yan yana bağlanmış farklı uzunluklardaki kamış borulardan
meydana gelen, metal, kil ve ahşaptan yapılabilen ve aerophone grubuna giren çalgı.
xxi
Peşrev: Türk sanat müziğinde saz eserleri arasında en büyük form. Kelime kökü
pişrev’den gelir ve önde giden anlamındadır. Fasıl takımları ya da ayinler o
makamdan bir peşrevle açılır. Dört hane ve bir mülazimeden oluşur.
Rizitika: Yunanistan’ın bütün bölgelerindeki halk ş arkılarını birleştiren tek
kategoridir. Kahramanlık öğeleri bu şarkılardaki Bizans etkisini, gerçekçi öğeler ise
Venedik etkisini barındırır. Şiirler kafiyesizdir. Türklerin egemenlik dönemi ve 20.
yüzyıldaki diğer olaylar (Girit savaşı, Alman egemenliği ve direniş, iç savaş, Kıbrıs
olayı) bu şarkıların sınıflandırılmasında alt başlıkları oluşturur.
Ruchennitsa: Bulgaristan’da özellikle düğünlerde icra edilen bir dans türü. Horo
dansındaki el ele tutuşmanın yerine ruchennitsa dansçıları ellerini özgürce hareket
ettirir ve el sallarlar. Dansın ismi Bulgarca el anlamına gelen ruka ile ilişkilidir. Altı
bayan ve altı erkek dansçı, yedi zamanlı melodiye el ve kol hareketleriyle cevap
verirken, dizlerini aşağı ve yukarı doğru hareket ettirler.
Sagija: Türk halk müziğinde çalınan bağlama çalgısının bir benzeri olan ve
chordophone grubuna giren çalgı.
Sarangi: Beşlilerle akort edilen üç teli olan (bazen dört telli olarak da çalınan), ana
tellerin altında on beş- yirmi adet ahenk teli bulunan, tellere tırnak teması suretiyle
çalınan, chordophone grubuna giren Hindistan çalgısı.
Saz semaisi: Türk sanat müziğinde fasılların en sonunda çalınan saz eseri formu.
Dört hane ve bir mülazimeden oluşur. İlk üç hanesi genellikle 10 / 8’lik Aksak Semai
usulüyle ölçülür. Dördüncü hanede başta altı zamanlı Yürük Semai olmak üzere
çeşitli usul geçkileri yapılabilir.
Siganos Pantozalis:. Girit’te dansçıların ellerini birbirlerinin sırtlarında birleştirerek
icra ettikleri özellikle düğünlere yönelik bir dans türü.
Sousta: Bayan ve erkeklerin karşılıklı geçerek icra ettikleri Girit’e özgü bir dans
türü.
Sympathetic Strings (Ahenk Teli): Mızraplı ve telli çalgılarda ana tellerin altında
bulunan, rezonansı kuvvetlendirmek amacıyla çeşitli frekanslara göre düzenlenebilen
ve icra esnasında ana tellerle birlikte mızrap ya da yayın temasıyla ses elde edilen
teller.
Syrtos: Dansçıların kollarını omuz hizasında tutarak, daire ş eklinde icra ettikleri
Girit’e özgü bir dans türü.
Taksim: Bir çalgıyla makamların ses dizilerinde usullü ya da usulsüz olarak
dolaşmak, imrovizasyon. Bir saz eserine veya bir ş arkıya başlanılmadan evvel icra
edilecek makamın seslerinde yapılan seyir.
Tamburica- Tamburitza- Tambura: Bulgaristan, Sırbistan, Hırvatistan ve
Macaristan’da yaygın olan, bağlamaya benzeyen ve chordophone grubuna giren
çalgı.
Trill: Mızraplı ya da yaylı çalgılarda bir sesin yarım veya tam ses üzerindeki bir
sesle birlikte sürekli olarak tekrar edilmesi.
Triole: Üçleme.
Ulema: Osmanlı Devletinde yüksek din bilginlerinden oluşan sınıf. Alim
kelimesinin çoğulu.
Vibrato: Titreşimli çalmak (özellikle yaylı çalgılar için) veya söylemek.
Zourna- Zurna: Tahta, metal ya da kamışla yapılan, genellikle davul ile birlikte
çalınan, yüksek sesi sebebiyle açık havada kullanımı tercih edilen ve aerophone
grubuna giren çalgı.
xxii
EK MÜZİK CD’SİNDEKİ ESER ÖRNEKLERİNİN LİSTESİ
xxiii
28. Eser Ross Daly’nin Syrtos Apokoroniotikos adlı enstrümantal eseri
icrası
29. Eser Ross Daly’nin Hora del Munte Syrtos adlı halk şarkısını icrası
30. Eser Demitris Perselis’in Ta Sinefa Fevgoun Makria adlı
halk şarkısını icrası
31. Eser Michalis Zographidis’in Vradini Melodia adlı
enstrümantal eseri icrası
32. Eser Nikos Strigos’un 5 Pontikoi Kai 18 Skiuroi adlı dans parçasını
icrası
33. Eser Anastresia töreninde iki lyracının icrası
34. Eser Demetris Reklos’un Mandili adlı dans parçasını icrası
35. Eser Ruchennitsa dansı melodisinin Trakya’nın bir köyünde bir
gadular tarafından icrası
36. Eser Horo melodisinin Trakya’nın bir köyünde bir gadulkacı
tarafından icrası
37. Eser Kopanitsa dansı melodisinin Sweet Voice grubu tarafından
icrası
38. Eser Mehmet Çelikel’in taksimi ve Huriyem türküsü icrası
39. Eser Murat Tun’un Huriyem türküsünü icrası
40. Eser Mustafa Özkan’ın taksimi ve Değirmenin Oluğu adlı
enstrümantal parçayı icrası
41. Eser Yusuf Aktaş’ın taksimi
42. Eser Yusuf Aktaş’ın Üç Ayak Kasap adlı havayı icrası
43. Eser Himmet Aldemir’ın Burdur’a ait bir havayı icrası
44. Eser Musa Güleç’in Burdur’a ait bir havayı icrası
45. Eser Bayram Salman Fethiye’ye ait bir havayı icrası
xxiv
ANADOLU’DAN BALKANLARA ARMUDÎ BİÇİMDEKİ KEMENÇELER:
TARİH, TEKNİK VE GELENEKSEL İ CRASINA İLİ ŞKİN
KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ
ÖZET
xxv
Tez çalışmasının birinci yöntemini oluşturan tarihsel incelemede; musiki
risaleleri, edvâr kitapları, Osmanlı döneminin müzik geleneği ve çalgıları hakkında
bilgi edinebileceğimiz ve padişahların hayatlarının anlatıldığı ş ahnâmeler, Osmanlı
düğün ve ş enliklerinin anlatıldığı surnâmeler, Avrupa’dan çeşitli görevler için
Osmanlı topraklarına gelmiş gezgin ve elçilerin eserleri, anı defterleri, resmi
dairelere ait arşiv kayıtları olarak özetleyebileceğimiz kaynaklar ve orta çağa ait
yazma eserler ele alınmış, bulgular ikonografik kaynaklarla da kuvvetlendirilmiştir.
Ulaşılan İngilizce belgeler tarafımızdan çevrilmiştir.
Tarihsel çalışmayla elde edilen bilgi, bulgu ve belgeler tezin ikinci yöntemi
olan alan çalışmasıyla desteklenerek, sosyal kimlik teorisi bağlamında
değerlendirilmiş, müzikal analiz yöntemi arşivlerden ve alan çalışmalarından elde
edilen ses ve görüntü kayıtları doğrultusunda uygulanmıştır. Tüm kayıt ve belgeler
yaylı çalgıların ilk çalındığı dönem olan orta çağdan itibaren tarihsel olarak sıraya
dizilmiş, tezin ana bölümleri oluşturulmuştur.
Orta çağdan 19. yüzyıla kadar Osmanlı-Türk müziğinde icra edilen, küçük
keman anlamına gelen, kemançe terimiyle ifade edilen ve günümüzde rebab adını
alan çalgıyla ilgili tespitler ikinci bölümü, orta çağın Bizans ve Avrupa’sında icra
edilen ve bu tezde incelenen çalgıların atası olarak kabul edilen rebec ile ilgili
tespitler üçüncü bölümü oluşturmuştur. Bu kısımdan sonra bölümlerin sıralanışı
armudî biçimde ve tellere tırnak teması suretiyle çalınan yaylı çalgıların bölgeler
üzerindeki tarihsel geçişlerine göre düzenlenmiş, dördüncü bölümün konusu Balkan
coğrafyası ve beşinci bölümün konusu Türkiye coğrafyası olarak belirlenmiştir. Ana
bölümlerin isimlendirilmelerinde tarihsel süreç boyunca yaşayan halk ve müzik
kastedildiği için coğrafya kelimesinin uygun olacağı düşünülmüş, çalgılar Balkan ve
Türkiye topraklarında yaşanmış sosyal, siyasi ve tarihsel hayat ile demografik durum
bağlamında ele alınmış, coğrafi haritalarla incelenen sınırlar belirtilmiştir.
Balkanlarda lyra ve gadulka, Türkiye’de kemençe, tırnak kemane ve yörük kemanesi
adlarıyla bilinen bu çalgılarla ilgili olarak elde edilen tarihi belgeler, resmî evraklar,
ikonografik ve edebî kaynaklar ve alan çalışmaları tespitlerin referans kaynakları
olarak gösterilmiştir.
Armudî biçimdeki çalgıların atası olan ve orta çağda sanat müziği ve dini
müzikte kullanılan rebec ile ilgili bilgiler sadece ikonografik kaynaklardan ve el
yazmalarından alındığı için, çalgının sesi ve icra tarzına ilişkin herhangi bir kayıt
bulunamamıştır. Rebec çalgısı dışında, Osmanlı döneminde halk müziği olarak da
nitelendirilebilen kaba saz gruplarında ve daha sonraları Osmanlı-Türk sanat
müziğinde çalınan kemençe, Yunanistan halk müziğinde çalınan lyra, Bulgaristan
halk müziğinde çalınan gadulka, Kastamonu ve civarı halk müziğinde çalınan tırnak
kemane ve yakın zamana kadar Teke yöresinde çalınan yörük kemanesi çalgılarının
icraları değerlendirilerek, notaya alınmıştır. Notaların alt ve üst kısımlarında
xxvi
kullanılan işaretler icra tekniğine has özellikleri ifade edebilmek için tarafımızdan
yaratılmış, liste olarak kısaltmalar bölümünde gösterilmiştir. Notaya alınan eserlerin
bölgeleri simgeleyen, kalıplaşmış ezgiler olmasına dikkat edilmiştir.
II. Dünya Savaşı sonrasında sosyal psikolojinin bir ürünü olarak Henry Tajfel
(1919-1982) ve öğrencisi John C. Turner tarafından geliştirilen teoriye göre; sosyal
kimliğin oluşmasında gerekli ş art bilişsel algıyı basitleştiren ve insanın çevresine
uyum sağlayıcı işleyişindeki esas süreç olan sosyal kategorizasyon sürecidir.
Kategorizasyon bireyin toplum içindeki yerini belirleme ve tanımlama anlamında bir
kimlik işlevi oluşturmakta ve birey diğerlerinden farklılığını ve hatta daha iyi
olduğunu anlama, yani olumlu bir sosyal kimliğe sahip olma peşine düşmektedir. Bu
kimliğin iki önemli kolu bireyi çevresindeki diğer bireylerden ayıran, doğumu
itibarıyla kazandığı, tam anlamıyla kişisel vasıf ve özelliklerle belirlenen kişisel
kimlik ve bireyin özel bir gruba ve o grup üyeliğine bağlanmasıyla oluşan sosyal
kimliktir. Kişisel kimlik bu tezde incelenen çalgının armudî biçimi ve tellere tırnak
teması suretiyle icrası olarak tanımlanırken, sosyal kimlik de çalgının çalındığı
topluma göre aidiyet kazanmasıyla eşleştirilmiştir.
xxvii
neler olduklarını inceleyen semioloji (gösterge bilim) teorisi açısından da önemli bir
gösterge haline gelmiştir.
xxviii
THE PEAR SHAPED KEMENCHES FROM ANATOLıA TO BALKANS: A
COMPARATıVE ANALYSıS REGARDıNG ıTS HıSTORY, TECHNıQUE
AND TRADITIONAL PERFORMANCE
SUMMARY
In order to realize the study, three methods were decided, being; the study of
resources from an historical point of view, field survey and musical analysis, and
these methods were applied in accordance with social identity model, which is a
xxix
theory and approach in sociology. The symbolical traits of instruments in their
respective regions also required that the theory of semiology be taken into
consideration.
For historical study, which forms the first part of the dissertation; musical
pamphlets, Turkish music theory books, şahnâmes, which describe the lives of
Ottoman sultans and from which we can get information about the musical traditions
and instruments of the Ottoman period, surnâmes which describe Ottoman weddings
and festivities, works by European travelers and ambassadors, who came to Ottoman
lands for various assignments, sources, which we can summarize as archival records
belonging to governmental offices and scriptures from the medieval period were used
and findings were supported with iconographical sources. The author translated
documents in English, which could be acquired.
Information, findings and documents that acquired from the historical study
were supported by the field survey, which is the second method used for the
dissertation, and were evaluated in context of social identity theory, and musical
analysis method was applied in accordance with audio-visual recordings from
archives and field survey. All records and documents were put in a chronological
order, beginning from the medieval era, when bowed instruments were played first,
and the main sections of the dissertation were prepared accordingly.
xxx
Since information about rebec, which was the ancestor of pear shaped
instruments and used in medieval art music and religious music, was taken only from
iconographical sources and manuscripts, not a single recording about the sound and
playing style of the instrument could be found. Except rebec, performances of
kemenche, which was played in kaba saz ensembles that could be defined at folk
music during the Ottoman period and later in Ottoman-Turkish art music, lyra,
played in Greek folk music, gadulka, played in Bulgarian folk music, tırnak kemane,
played in the folk music of Kastamonu and its environs and yörük kemanesi, which
was played in Teke region until recent times, were evaluated and notated. Signs used
over and under the notes were created by the author with the intention of expressing
the characteristics of playing technique and were presented in a list in abbreviations
section. Attention was paid to that the notated musical works are cliché melodies,
which symbolize their respective regions.
xxxi
membership, is considered within the framework of social identity theory. In this
respect, the bowed instrument, which is pear shaped and played by contact of
fingernails to the strings, after it melted in a society and music, acquires that identity
and melts in social identity pot, like medieval art music identity, church music
identity, Greek, Bulgarian, Anatolian folk music identity, Turkish music identity of
the instrument. For example, the instrument, which is called lyra dicta in Istanbul of
Byzantine Empire, was used in art music and Orthodox hymns, and entered the social
belonging pot with that identity. That the instrument was an important element of its
era made it an architectural ornament, which embellished large structures and even a
symbol. After this phase lyra dicta began to be played in Europe and even became a
highly important element, which symbolized European medieval age, art music and
church music and came to be known as rebec. In this respect, rebec acquired a
medieval social identity and became an important indicator in terms of semiology
(study of signs in Greek) theory, which was founded in 1930s by American
pragmatist philosopher Charles S. Peirce and Swiss linguist Ferdinand de Saussure,
and studies signs, their meanings and laws that rule them.
The pear shaped bowed instruments which are played in Greece, Aegean
Islands, Bulgaria, Croatia and Kastamonu and have taken shape according to culture
of the respective regions, have been used as dance, wedding and entertainment music
instruments. Yörük kemanesi, which existed in times when nomadic culture was
dominant in Teke region of Anatolia, has taken the identity of an instrument of a
nomadic culture. Within the context of this theory, that kemenche, which was played
in kaba saz ensembles in 18th century Istanbul, soon began to be played in ince saz
ensembles in a totally different manner, has shown that Ottoman-Turkish music
genre has established itself in the instrument and kemenche has taken a new social
identity.
Use of bowed instruments, which are pear shaped and played by contact of
fingernails to the strings, in different geographical regions and different periods, such
as in art music and religious music in the medieval era, later, in dance music,
xxxii
entertainment music, street music and folk music, again, in art music in 20th century
and, recently, in popular music, has ensured the formation of a wide range in terms
of social identity theory.
These methods, used in this dissertation study, was supported by the theory
which holds that the identity of an instrument takes shape according to the society in
which it exists and, information, findings, documents acquired and determinations
made were evaluated on this basis.
xxxiii
1. GİRİŞ
Bu tezin amacı armudî biçime sahip ve tellere tırnak teması suretiyle çalınan
yaylı çalgıların tarihsel gelişimlerini, icra edildikleri müzik türlerini ve icra
tekniklerini karşılıklı etkileşimleri ve kazandıkları sosyal kimlikler bağlamında
analiz etmektir.
1
Şekil 1.1a Igil Şekil 1.1b Kıl Kopuz Şekil 1.1c Endonezya Rübabı
2
Türkçe’ye çevrilmiş isimleri varsa bu isimler (örneğin keman), yoksa bölgelerinde
bilinen isimler (örneğin lyra, lijerica) değiştirilmeden kullanılmıştır. Aynı teknik
ülke, bölge ve müze isimleri için de geçerli tutularak, varsa Türkçe’ye çevrilmiş
isimler kullanılmış, eser, kitap gibi yapıt isimleri italik olarak verilmiştir.
3
Bu doğrultuda, Asya’nın çeşitli bölgelerinde yüzyıllardır çalına gelen kemançe ile
söz konusu çalgı arasındaki isim benzerliğinin kaçınılmaz olduğu anlaşılmıştır. İkinci
bölümün sonunda yer alan ve Asya’daki kemançe varyasyonlarına değinen kısa
bölümün amacı da bu benzerliği ortaya koymak olmuştur. 18. yüzyıl, Osmanlı
dönemi Türk müziğinde çalınan kemençe ve kanun gibi çalgıların, kemançe
(günümüzde rebab), santur, miskal ve çengin yerini aldığı bir dönemdir ve bu
dönemde kemançe kelimesi değişmemişse de, çalgının tamamen farklı bir yapıda
olan (armudî) kemençe ile yer değiştirmesi, söz konusu isim benzerliğinin bir
sonucudur. Bu tespit doğrultusunda armudî biçimde ve tellere tırnak temasıyla
çalınan kemençenin Osmanlı-Türk müziğine girişiyle ilgili tarihsel çalışmalara yön
verilmiş, dönemdeki iki belirgin ve önemli aşama üzerine yoğunlaşılmıştır: kaba saz
ve ince saz.
4
gadulka, kemençe, tırnak kemane isimleriyle varlığını sürdürmesi bu aşamada
tezimiz için önemli bir tespittir.
Tezin ikinci yöntemi ve aşaması olan alan çalışması; tarihsel temelde belirli
bir çerçeveye ulaşılması ve tezin ana bölümlerinin belirlenmesi sonucunda
başlatılmış, yapılan çalışmalar sırasında elde edilen bilgi ve resimlerin kullanılması
konusunda tüm kaynak kişilerden izin alınmıştır.
5
Labyrinth Musical Centre’ın içinde bulunan ve çeşitli yüzyıllara ait çalgıların
sergilendiği müze tezin arşiv materyali olarak önem arz etmiştir. Lyranın geleneksel
ve kemana ait bazı özellikler kazanan modern halini, gadulkayı, kemençeyi ve
dünyadaki çeşitli bölgelere ve dönemlere ait pek çok çalgıyı temsil eden örneklere ve
tarihi belgelere bu müze sayesinde ulaşılmıştır. Seminer ve müze dışında Girit
Üniversitesi’nde bulunan kütüphane arşivi incelenmiş, buradaki tarihi, günlük ve
sosyal yaşamı anlatan eserler ile Herakliyon’un en büyük caddesi olan Dadalu’daki
müzik mağazaları tez açısından çok faydalı kaynaklar olmuştur. Örneğin; Bizans
İstanbul’unda lyra dicta ve Avrapa’da rebec olarak orta çağ boyunca çalınan, 18.
yüzyılda lyra olarak İstanbul’a dönen ve 19. yüzyılda Kastamonu’ya ulaşan çalgının
bu süreç içerisindeki demografik ve coğrafi yayılımını gösteren görsel ve yazılı
belgelere Girit alan çalışması sırasında ulaşılmıştır. Bu belgeler doğrultusunda
İstanbul ve Kastamonu’ya bu çalgıların girişi ve ilk icracıları, ayrıca Avrupa rebeci
ve İspanyol rebabı arasındaki ilişki ile ilgili tespitlere de varılmıştır.
Girit adası alan çalışması sırasında, buraya coğrafi açıdan çok yakın bir
konumda bulunan Kerpe ve Kaşot’lu lyra icracılarıyla görüşme fırsatı bulunmuş,
Girit’ten sonra Atina, Selanik ve Drama’da yapılan alan çalışmaları çalgının
Yunanistan içindeki konumuyla adalardaki konumunun farklılığını göstermiştir.
Girit’in merkezi olan Herakliyon caddelerinde lyra icracılarının konser afişleri ve
onlara ait müzik CD’lerinin tanıtımlarıyla karşılaşılması ve ülkenin başkenti olan
Atina’da lyra icrasının günlük hayata geçmediğinin tespiti, alan çalışmasının gidişatı
açısından önemli bulgular olarak değerlendirilmiştir.
6
Popular Instruments) geleneksel ve modern lyralar müze şartları elverdiği ölçüde
belgelenmiştir.
7
gibi yapılar bölge ve tırnak kemane için tespitlerin yapılmasını kolaylaştırmıştır.
Kemençenin İ stanbul’da ilk icra edildiği dönemlerde kaba saz takımlarında
kullanılması ve Rumlardan oluşan bu takımlarda Kastamonu köçeklerinin bulunması
çalgının bölgedeki varlığı için yeterli kanıt mahiyetinde olmuş, alanda elde edilen bu
bilgiler doğrultusunda kaynak kişilerle görüşmeler yapılmış, ilçelerdeki müzik
mağazaları araştırılmıştır.
8
Yörük kemanesinin yörede Türkmen-Yörük aşiretleri tarafından icra edilmesi
diğer çalgılara göre ilk icracıları farklı bir nüfusu karşımıza çıkarmıştır. Bu bağlamda
konargöçerlik ve Yörüklük geleneğinin yok olmaya yüz tutmasıyla birlikte yörük
kemanesinin de rağbetten düşmesi, çalgının konargöçer bir toplumundan beslendiğini
kanıtlayan önemli bir bulgu olmuştur. Çünkü söz konusu çalgı bu kültürden
gelmesine rağmen, yerleşik düzende yaşamaya alışmış nüfus arasında ilgi
uyandırmamış, “müzelik bir çalgı” haline gelmiştir.
Yapılan tüm çalışmalar sırasında tezin üçüncü yöntemi olan müzikal analiz
gerçekleştirilerek, elde edilen ses ve görüntü kayıtları icra özellikleri açısından
incelenmiştir. İcralar tüm toplumların tarihlerindeki temel ayrım olan sanat müziği
ve halk müziği bağlamında ele alınmış ve bu türler bir bütünün iki temel parçası
olarak analiz edilmiştir.
Armudî biçimdeki çalgıların atası sayılan ve orta çağda sanat müziği ve dini
müzikte kullanılan rebec ile ilgili bilgiler ikonografik kaynaklardan ve el
yazmalarından alındığı için, çalgının sesi ve icra tarzına ilişkin herhangi bir kayıt
bulunamamıştır. Bu nedenle rebec çalgısı dışında, Osmanlı döneminde kaba sazda ve
daha sonraları Osmanlı-Türk müziğinde çalınan kemençe, Yunanistan halk müziğinde
çalınan lyra, Bulgaristan halk müziğinde çalınan gadulka, Kastamonu ve civarı halk
müziğinde çalınan tırnak kemane ve Teke yöresinde çalınan yörük kemanesinin
icraları analiz edilerek, notaya alınmıştır. Söz konusu çalgıların 20. yüzyılla birlikte
popüler ve modern olarak sınıflandırılabilen türlerdeki icrasıyla ortaya çıkan geniş
icra yelpazesi, analiz yapılacak sınırların çizilmesini gerektirmiştir. İ cra analizi
yapılan alanlar tezin başlığında da belirtildiği gibi, “geleneksel” tanımı altında
sınırlandırılmış, ancak çalgıların yakın dönemlere ait farklı türlerdeki icra ve
icracılarına değinilmiştir.
9
müziğinde kullanılan Arel-Ezgi- Uzdilek sistemi olduğuna karar verilmiş ve bu karar
tez izleme komitesince de desteklenmiştir. Notaya alınan eserlerin her birinde en
ince telin ismi kemençe örneği bağlamında neva olarak ele alınmış, bu telin uluslar
arası anlamda ölçüt olan piyanonun hangi sesine göre akort edildiği, bu akortların
Türk müziğindeki ölçüt olan bolahenk nısfiye2 akorttan ne kadar tiz ya da pest olduğu
ve frekansı belirtilmiştir. Ayrıca eserlerin notaya alınmasını kolaylaştırmak için, her
bir eserin Arel- Ezgi- Uzdilek nazariyat sistemine göre hangi makam dizisine benzer
bir şekilde seyrettiği vurgulanmıştır.
Bu bağlamda;
2
Neva perdesinin piyanonun 5. la (440 hz) sesi olarak kabul edildiği akort. Bu akort yerinden olarak
isimlendirilmiştir. Neva perdesinin bu akodun 1 tam ses altına akort edilmesi süpürde,1,5 ses altına
akort edilmesi müstahsen, 2 tam ses altına akort edilmesi kız müstahsen mabeyn, 2,5 ses altına akort
edilmesi kız ve 3,5 ses altına akort edilmesi ise mansur akordu oluşturur. Akort ve frekanslar hakkında
ilgili bilgi sözlük bölümünde verilmiştir. (Bkz. frekans maddesi)
10
Şekil 1.4a Tırnak Kemanenin Akordu (Çargâh- Rast-Neva)
Adı geçen çalgılarda en ince telin neva olarak kabul edilmesi, icraların
karşılaştırılmasında bütünlük sağlamış, karşılaştırma tabloları Ekler bölümünde (A.1
ve A.2) verilmiştir
3
Kelime kökü Yunanca’da kabile ve ırk anlamına gelen ethnos- ethnikos. (Williams, 1976; 119).
11
taşımasıyla kazandığı aidiyetlik bilincidir. Kimlik unsurunun yine ön planda olduğu
ve etnisitenin devletle ilişkisini yansıtan milliyetçilik4 kavramı ise kültürel birliğin ve
kültürel kimliğin üzerinde durarak, siyasi yolla bir ulus bilinci uyandırmayı ifade
etmektedir. Ancak milliyeti belirleyen unsurlar esasen fiziki coğrafya ve biyolojik ırk
değil, etnisitede olduğu gibi kültürel ve tarihi güçlerdir (Hayers, 1995; 25).
Tajfel ve Turner ilk olarak 1979’da bir sosyal kimlik modeli sunmuş ve bu
kimliğin oluşmasında gerekli ş artın sosyal kategorizasyon süreci olduğunu ileri
sürmüştür. Kategorizasyon bilişsel algıyı basitleştiren ve insanın çevresine uyum
sağlayıcı işleyişini ifade eden esas süreçtir. (Arkonanç ve Narter, 1999; 38-39).
Tajfel’in sosyal kimlik teorisine göre kategosizasyon bireyin toplum içindeki yerini
oluşturma ve tanımlama anlamında bir kimlik işlevi oluşturmakta ve bu sayede birey
4
Kelime kökü Latince’de millet ve ulus anlamına gelen natio (Williams, 1976; 119).
12
diğerlerinden farklılığını ve hatta daha iyi olduğunu anlama, yani olumlu bir sosyal
kimliğe sahip olma peşine düşmektedir (Soylu, 1999; 54).
Tajfel’e göre bireyin benlik imajı iki önemli parçayı kapsamaktadır. Kişisel
kimlik bireyi çevresindeki diğer bireylerden ayıran, tam anlamıyla kişisel vasıf ve
özelliklerle belirlenen kimliktir. Bireyin kişisel kimliğiyle birlikte sahip olduğu
sosyal kimliği ise özel bir gruba ve o grup üyeliğine bağlanmasıyla oluşmaktadır
(Vanbeselaere, 1999; 22). Bu tezde kişisel kimlik çalgının armudî biçimi ve tellere
tırnak teması suretiyle icrası olarak tanımlanırken, sosyal kimlik de çalgının çalındığı
topluma göre aidiyet kazanmasıyla eşleştirilebilir. Söz konusu teoriye göre, ayırt
edici grup üyeliğinin ön planda olmadığı bir durumda sosyal etkileşimi kişisel kimlik
düzenleyecektir. Ayırt edici kategori üyeliğinin ön planda olduğu durumlarda ise
bireyler kendilerini ve diğerlerini tek başına bireyler olmaktan ziyade, kategorilerine
göre tarif edici özelliklerinin bir düzeni olarak algılayacaklar ve ortak bir kimlik
oluşturacaklardır (Vanbeselaere, 1999; 30). Aynı ş ekilde bireylerin kendilerini ve
diğerlerini milliyet, din, etnik köken, cinsiyet, yaş, meslek ve örgütsel üyelik gibi
sosyal kategorilere sınıflama eğilimi sosyal kimlik teorisi çerçevesinde ele
alınmaktadır (Soylu, 1999; 54). Bu bağlamda armudî biçimde ve tellere tırnak
teması suretiyle çalınan çalgı da bir toplum ve müzik içinde eriyip, yoğrulduktan
sonra o kimliğe bürünmekte ve sosyal aidiyet potasında erimektedir. Çalgının orta
çağ sanat müziği kimliği, kilise müziği kimliği, Yunan, Bulgar, Anadolu halk müziği
kimliği, Türk müziği kimliği gibi.
13
Rebec orta çağ sosyal kimliğini kazanırken, sembolik özelliği onu semioloji5
(gösterge bilim) teorisi açısından da önemli bir hale getirmiştir. Amerikalı pragmacı
filozof Charles S. Peirce ile İsviçreli dil bilimci Ferdinand de Saussure’nin 1930’lu
yıllarda kurucusu olduğu, Yunanca’da işaret bilimi anlamına gelen ve işaretlerin ne
olduklarını, ne mana taşıdıklarını, bunları yöneten kuralların neler olduklarını
inceleyen bu teoriye göre rebec çalgısı dönemi ifade eden önemli bir gösterge
olmuştur.
5
İngilizce’de semiotic ve Fransızca’da semiologié olarak kullanılmakta, Türkçe’ye gösterge bilim-
işaret bilimi ve semioloji olarak çevrilmektedir (İzbul, 1980; 52).
14
müziğinde, 20. yüzyılda tekrar sanat müziğinde ve yakın dönemde popüler müzikte
kullanılması sosyal kimlik teorisi açısından çok geniş bir yelpazenin oluşmasını
sağlamıştır. Oxford Üniversitesi Sosyal ve Kültürel Antropoloji Profesörü olan ve
çalgıların sosyal kimlikleri üzerinde çalışan Helena La Rue’nun da belirttiği gibi,
çalgılar sosyal statü, kültür ve kimliğin simgesi görevini üstlenebilirler, ikonografik
ve edebi kaynaklarda ve günlük yaşamda bu işlevleriyle karşılaşmak mümkündür (La
Rue, 1994; 189). Bu durum onların çok yönlü işlevselliklerini gözler önüne seren
destekleyici bir unsurdur. Çünkü çalgılar sıvının içine koyulduğu kabın şeklini
alması gibi, çalındıkları kültürlerle özdeşleşerek, sosyal kimliklerine sahip olurlar.
15
2. OSMANLI - TÜRK MÜZİĞİ ORTA ÇAĞ YAYLI ÇALGISI:
REBAB & KEMANÇE
Kemançe kelimesinin tarih boyunca yaylı çalgıları ifade eden bir terim olarak
kullanıldığı bilinmektedir. 18. yüzyıla kadar Osmanlı-Türk müziğinin tek yaylısı olan
bu çalgı; 15. yüzyıla kadar Türkçe bir kelime olan ıklığ, bu yüzyıldan sonra Farsça
bir kelime olan kemançe ve armudî kemençenin fasıl musikisine girmesiyle de rebab
adıyla adlandırılmıştır.
Çalgıyla ilgili tarihsel belgeleri elde edebilmek için döneme ait yazma eserler
incelenmiş, Türk müziği çalgılarından bahseden ilk resimli ve organolojik çalışma
olarak II. Murat Devri ünlü tarihçi ve musikişinaslarından Ahmedoğlu Şükrullah’ın
(1388–1465) Risâle min ilmi’l- Edvâr adlı eserindeki çalgı bahisleri analiz edilmiştir.
Şükrullah tanımını yaptığı dokuz çalgı arasında rebab ve ıklığa da yer vermiştir.
(Diğer yedi çalgı: ud, mizmari pişe, çenk, nüzh, kanun, mugnidir)
16
2.1.1. Ahmedoğlu Şükrullah’ın Rebab ve Iklığ Terimleri
Şükrullah bugün rebab adı verilen çalgıyı ıklığ adı altında ş u şekilde
tanımlamıştır: “Yaylı bir alet olan ıklığın gövdesi bronzdan ve yere dayanmak için
ayak çubuğu çeliktendir. Bu ayak üzerinde ve ayağın alete giriş noktasında iki teli
tespit etmek için iki çengel bulunur. Aletin gövdesine geyik derisi gerilidir. Aletin
sapı badem ve ceviz gibi sert bir ağaçtandır. Sapın abanozdan yapılanı daha çok
tercih edilir. Beşli aralıklarla akort edilen, at kılından yapılan iki teli vardır”
(Şükrullah, 864/ 1459; Yekta, 1986; 84; 1915; 140).
17
Sürelsan, Şükrullah’ın bu tanımına ise aşağıdaki yorumu yapmıştır: “Çanağın
iki yanında birisi dar ve diğeri geniş iki delik bulunuyor, geniş delikten ıklığnın sapı
giriyor ve mukabil tarafta bulunan dar delikten de aynı istikamette olmak üzere bir
buçuk karış uzunluğunda bir demir çubuk çıkıyor. (Bu demir çubuğun ıklığı çalarken
istinad ettirmeye yaradığı anlaşılıyor.) Bunun ortasındaki bir yere de kirişlerin ancak
çanak tarafındaki uçları bağlanıyor. Iklığ gayet sert bir ağaçtan yapılmış ve üzerine
de otuz-kırk adet at kuyruğu gerilmiş bir yay ile çalınırmış. Görülüyor ki bu tarif esas
itibariyle bugün rebab ismini verdiğimiz saza uymakta ve resmi de bunu teyit
etmektedir” (Sürelsan, 1966; 205). (Bkz. Şekil 2.1)
Şekil 2.1 Şükrullah’ın verdiği ıklığ ve rebab resimleri (Kösemihal, 1958; 28)
Şükrullah eserini yazarken 14. yüzyıla ait Farsça anonim bir kaynak olan
Kenzü’t-tuhaf”tan (Kanz al-tuhaf) faydalanmıştır. Bu eserde günümüzde
Özbekistan’da yaygın olan gıcek, gicak veya gijakın Türkçe adı olarak ıklığ terimi
kullanılmıştır ve bahsedilen çalgı yapı ve çalınış açısından ıklığa çok benzemektedir
(Picken, 1975; 192).
18
tekneyi hindistan cevizinden yapar, tel olarak at kılı kullanırlar. Bazılarında ise tekne
oyulmuş ağaçtan olur, göğsüne inek kalbinin zarı geçirilir, ipek tel takılır. En iyi
kemançe bu ikinci türden olanıdır” (Bardakçı, 1986; 104). “Uzun saplı, hindistan
cevizinden yapılmış küre ş eklinde bir teknesi vardır. İpek tellerin daha güzel ses
verdiğine inanılır. İki teli dörtlü aralık ile akort edilirken, diğer tellerinin akordu
icracının isteğine bırakılır” (Farmer, 1997, c.2; 609).
6
1205–1405 yılları arasında hüküm süren Moğol İmparatorluğu’nun bir parçası Timur İmparatorluğu
olmuştur. Harzem, Doğu Türkistan, Horosan, İran, Irak, Suriye topraklarında hüküm süren
imparatorluk, 1507'de Akkoyunlular ve Karakoyunlular'la mücadelesi neticesinde zayıflamış ve
Özbeklerin istilası sonucu yıkılmıştır.
19
2.2. Rebab ile İlgili Belgeler
“Eskiden beri Arap rebabının dört teli varken buyurdu7 altı hane yaptılar”
(Fürüzanfer, 1990; 100).
“ …Bu yeni rebabın her telinden yeni mızrapla yeni ş arkılar çalıyorum”
(Fürüzanfer, 1990; 114).
7
Buyuran kişi, asıl adı Mevlâna Muhammed olan Şems-i Tebrizî’dir (1188-1247). Tebrizî küçük
yaşta Tebrizli Ebubekir Sellaf’a mürid olmuş ve ününü duyduğu bütün meşhur şeyhlerden feyz
almaya çalışmıştır. Manevi bir işaret üzerine Hz. Mevlâna’yı bulmuş, 3–3,5 yıl süren beraberliği
neticesinde onu ilahî aşkın potasında eriterek, kâmil bir Hak aşığı haline getirmiştir. Şems’in Şam’dan
1247’de Konya’ya getirilmesiyle Mevlâna tarikatta bir takım değişlilikler yapmıştır ve bu
değişikliklerden biri de eski ve yeni rebabtır. (Fürüzanfer, 1990; 90)
20
“Bütün sorular, bütün cevaplar ondan; ben sanki bir rebabım/ hadi feryâd et
diye mızrabı vuran, yayı çeken o” (Mevlâna, 1992, c.7; 238).
“Gönül, onun ibrişim tellerinden mekik gibi dönmede; öyle fır, fır dönmede
ki/ ibrişim bükenin gözlerine hem görünmede, hem görünmeme de” (Mevlâna,
1992, c.3; 219).
8
Osman adlı kişinin 13. yüzyılda Hz. Mevlâna’nın semâ meclisinde bulunmuş bir kişi olacağı tahmin
edilebilir.
21
Rebab adlı çalgıyla ilgili olarak Osmanlı- Türk müziğine ait çok sayıda belge
bulunmamaktadır. Fatih dönemi tarihçilerinden Tursun Bey, Tarih-i Eb’ül Feth adlı
eserinde 1457 yılında padişah huzurunda yapılan müzik icrasından şu şekilde
bahsetmiştir: “Ûd ü şeştâr ve tanbûr ü rebâb ve barbût ü nây kânun-ı pâdişâhî üzere
taraf taraf efgâna başladı...” (Tursun Bey, 1977; 90). Adı geçen çalgıların hepsinin
mızraplı olması, rebabın da mızraplı olduğunu göstermektedir.
9
Cevrî İbrahim Çelebi, Dîvân-ı Cevrî, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Emanet Hazinesi/1623
22
Bu belgeler ışığında, Selçuklu ve Osmanlı-Türk müziğinde çalınan rebabın
Mevlanâ ve Sultan Veled’in bazı beyitleri dışında, 18. yüzyıla kadar mızraplı bir
çalgının adı olduğu sonucuna varılmaktadır. Türk müziği çalgıları hakkındaki
araştırmalarıyla ünlü, doğu bilimci ve müzikolog Henry George Farmer’ın (1882-
1965) rebab tanımı yapılan tespiti doğrular niteliktedir: “Rebab Arapça’da yay ile
çalınan tüm çalgılara verilen bir isimdir. Rabba’dan (düzenlemek, bir araya
getirmek) gelir. Bu sözcük ditmelilerdeki (mızraplı-çekmeli) kesik sesleri
birleştirerek, uzun olarak çalınabilen çalgıları, ditmelilerden ayırmak amacıyla
kullanılıyordu, ancak rübab İ ranlılarda ditmeli çalgılara verilen isimdi” (Farmer,
1977, c.2; 645). İran müziği ve makamları üzerine çalışan Fransız akademisyen ve
müzikolog Jean During’in verdiği bilgiler de Farmer’ınkilere benzemektedir: “Rebab
İran’da Sasaniler devrinde ney, tanbur ve barbat ile birlikte çalınan mızraplı bir
çalgıdır” (During, 1991; 123).
10
T.S.M.K.H. 1517'de kayıtlı olan Süleymanname, Arifi tarafından yazılmış bir şahnâmedir. Kanûnî
Sultan Süleyman’ın hayatının büyük bir kısmını anlatan eser, Türk minyatür sanatının en önemli
örneklerinden biridir.
23
Şekil 2.2a Süleymannâme adlı eserde Kanuni’yi fasıl takımını izlerken tasvir eden
bir minyatür (And, 1986; r.29)
Şekil 2.2b Süleymannâme adlı eserde Kanuni’yi fasıl takımını izlerken tasvir eden
bir minyatür (And, 1986; r.40)
1582 yılında III. Murat’ın oğlu şehzade Mehmet’in (daha sonra III. Mehmet)
sünnet düğünü vesilesiyle düzenlenen ve yaklaşık 2 ay süren şenlik gerek uzunluğu,
gerekse yapılan kutlamaların görkemi bakımından Osmanlı ş enliklerinin en
ünlülerinden biridir. Bu görkemli olay tarihçilerin yanı sıra, kutlamalarda hazır
bulunan çok sayıda yabancı konuk ve elçi tarafından da kaydedilmiş, ayrıca pek çok
edebi esere konu olmuştur (Korkmaz, 2004; 1). Şenlik üzerine kaleme alınmış iki
surnâme; Gelibolulu Âli’nin Cami’ü’l- Buhûr Der Mecâlis-i Sûr ve İntizâmî’nin
Surnâme-i Hümâyûn adlı eserleridir ve bu eserlerden 16. yüzyıldaki müzik yaşantısı
ve çalgılar hakkında bilgi edinilmektedir. (Bkz. Şekil 2.3)
24
Şekil 2.3 Surnâme-i Hümâyûn adlı eserde III. Murat’ı fasıl takımını izlerken tasvir
eden bir minyatürün tamamı ve kemançenevazın büyütülmüş görüntüsü
Şekil 2.4 Surnâme-i Hümâyûn adlı eserde III. Murat’ı fasıl takımını izlerken tasvir
eden bir minyatürün tamamı ve kemançenevazın büyütülmüş görüntüsü
25
17. yüzyılda kemançenin ud, çeng, tanbur, ney, çöğür ve miskal ile birlikte
çalındığına (Aslan, 1998; 366–67; Uzunçarşılı, 1977; 84–86) ve ayrıca saray
cariyeleri arasında ney, tanbur, kanun, santur, çeng, çöğür, musikar, keman, daire ve
nefir ile birlikte öğretildiğine ilişkin görsel ve yazılı kayıtlar mevcuttur (Uzunçarşılı,
1977; 90–91). Örneğin çalgı 1600’lü yıllarda III. Mehmet’in saray cüceleriyle
eğlentisini tasvir eden bir minyatürde, ney ve bendir ile birlikte görülmektedir (And,
2002; 201).
Şekil 2.5 III. Mehmet’in saray cüceleriyle eğlentisini gösteren bir minyatür
11
Çelebi’nin bahsettiği çalgı çoğu zaman armudî kemençe ile karıştırılsa da, o dönemde tellere tırnak
teması suretiyle çalınan kemençe henüz fasıl müziğine girmediği için, bu icracıların kemançe ya da
ıklığ çalanlar olduğu kesindir.
26
Çelebi seyahatnamesinde ıklık sazendeleri adlı bir bahis de açarak; “Neferât
100, Mısır’da Mansûr Reşidî buluşudur. Bu saz Arabistan’da ve Türkistan’da çoktur
ama Rumeli’de yoktur. Murad Han alayı için toplanıp, fasletmişlerdir. Bu ıklık
hemen kemençe gibi bir küçük 3 telli sazdır, ama gayet tiz perdesi vardır. Değme
hanende onunla peyrev olup fasl etmez” açıklamasında bulunmuştur (Evliya Çelebi
Seyahatnamesi, 2004; 641).
17. yüzyılda Enderun’da eğitim görmüş olan ve batı notasını ilk kez Türk
müziğinde kullanan Leh asıllı Ali Ufki (Alberto Bobowski), Saray-ı Enderun adlı
kitabının meşkhane ile ilgili bölümünde sarayda kullanılan çalgılar hakkında şu
bilgiyi vermektedir: “Kullandıkları aletler kemençe, şeştar, santur, miskal ve neydir.
Bunlar keman, gitar, psalterion, gayda ve flüt gibidir; ancak Avrupa’daki aletlere hiç
benzemezler” (Behar, 1990; 45). Ali Ufki’nin Avrupa kemanının muadili olarak
gösterdiği çalgının kemançe olduğu kesindir.
Şekil 2.6 1671 yılında sazende ve cariyelerin kızlar ağası ve sarayın gözdesi
tarafından padişaha sunuluşunu gösteren minyatür
27
Şekil 2.7 1671 yılında sazendeler, cariyeler, rakkaseler ve soytarının Valide Sultan’ın
önünde sanatlarını icra ettiklerini gösteren minyatür12
12
(MCC, Memorie di Sultani e cose Turceoche, edi Baili Veneziani e Genevati di Armata Contro il
Turcho adlı el yazması minyatür kitabından.)
28
riayet ettiğinden ve inceliklerini icraya gayret edici olduğundan başka leziz ve letafet
verici kemâni ve neyzen olup tatlı ve üstün derecede ta’lik hattı dahi yazar ve imlâ
ederdi” (Yüceışık, 1990; 157).
III. Ahmet Devri’nde (Lale Devri), Avrupa’da viola d’amore adıyla anılan ve
18. yüzyılın ortalarından itibaren fasıl heyetinde kemançe ile birlikte çalınmaya
başlanan sinekeman13 henüz saraya girmediği için, Esat Efendi’nin bahsettiği
kemanın aslında kemançe olduğu anlaşılmaktadır. Şekil 2.9’da 18. yüzyıla ait olan
ve sarayda kemançe ve sînekeman çalan cariyeleri tasvir eden iki minyatür
görülmektedir14 (Tuğlacı, 1985; 102).
Şekil 2.9a Sarayda kemançe çalan Şekil 2.9b Sarayda sînekeman çalan
bir cariyeyi gösteren minyatür bir cariyeyi gösteren minyatür
Lale Devri’nin en tanınmış minyatür ustası Levnî’ye ait olan (?-1732) ve şair
Vehbî’nin III. Ahmed’in dört şehzadesinin 1720'deki sünnet düğününü anlatan
surnâmesinden alınan ünlü minyatür ş ekil 2.10’da verilmiştir. Bu minyatürde saray
erkânı, ip cambazlarını, kılıç sallayan tahta bacaklı adamları ve kemançe, def ve
miskal çalanların eşliğinde oynayan köçekleri seyretmektedir (Atıl, 1999; r.24).
13
18. yüzyıldan itibaren fasıl heyetinde çalınan sinekemana gösterilen rağbet, 19. yüzyıla kadar devam
etmiş, çalgı sonraları kullanımdan kalkmasa da, eski konumunu yitirmiştir.
14
Le Portraits des Difeerens Habillemens qui sons en Usage a Constantinople et dans Tout la
Turquie, Alman Arkeoloji Enstitüsü Kitaplığı/B15
29
Şekil 2.10 III. Ahmet’in dört şehzadesinin sünnet düğününü konu alan şenliğin üçüncü
gününü gösteren minyatürün tamamı ve kemançenevazın büyütülmüş görüntüsü
Şekil 2.11 Avrupalı gezgin Charlestan Nieburh tarafından 1797’de verilen gravür
15
Antoine-Louis Castellan, Moeurs Usages Costumes des Ottomans et Abrégé de Leurs Histoie, 1812
30
Yukarıda verilen tüm belgelerde kemançe adıyla anılan ve armudî
kemençenin fasıl heyetine girmesiyle rebab adını alan bu çalgı, 20. yüzyılın ünlü
Türk müzikoloğu Rauf Yekta Bey (1871- 1935) tarafından da yeni adıyla
adlandırılmıştır: “Bugün çalınan rebab daha ziyade iki telli olan ıklığa
benzemektedir. Zaten bu çalgı da günümüzde tamamen terkedilmiş olup, bazı
Mevlevîlerce ney ile beraber ayinlerde kullanılmaktadır” (Yekta, 1986; 87).
Bu tez çalışmasıyla yakın bir bağlantısı olmasa da, isim benzerliklerini dile
getirmek amacıyla, çalgının Asya’daki muadillerinden aşağıda kısaca bahsedilmiştir.
16
Fert toplumun pek çok üyesiyle ilişki içinde olabilir ve her fertle bir diğerinden farklı ilişkiler
kurabilir. Böylece ilişki kurduğu her bireyin gözünde farklı bir kimlik kazanır. Bu kimliklerin toplamı
bireyin sosyal kimliğidir (Gordon, 1968; 116).
17
Çalgının kimliğinden bahsederken, Derviş Ali’nin Risale-i Musiki adlı eserinde (1485) kemançeyi
bir bayan çalgısı olarak tanımlandığını da bildirmek gerekmektedir. Ancak yukarıda verilen görsel ve
yazılı belgeler, çalgının iç mekânlarda ve özellikle haremde bayanlar tarafından çalınırken, dış
mekânlarda ve özellikle padişah huzurunda yapılan şenliklerde erkekler tarafından çalındığını
göstermiştir.
31
ya da kemança (During, 1991; 110), Orta Asya’da Taciklerde ghijjak, Özbekler’de
ghijjek ve giccak (Sertkaya, 1982; 194), Türkmenlerde gıjak (gıcak), Endonezya’da
rebab veya rübab, Kuzey Afrika’nın doğu bölgesinde Magrib rebabı, batı bölgesinde
Moorish rebabı ve Türkiye’de rebab olarak adlandırılmaktadır.
Şekil 2.12 İran Rebabı (During, 1991; 124) Şekil 2.13 Afgan Rebabı (Miller, 1999; 60)
18
Rübab Endonezya Gamelan orkestrasında tellere tırnak teması suretiyle çalınır. (Bkz. Şekil 1.1)
32
3. AVRUPA ORTA ÇAĞ YAYLI ÇALGISI: REBEC
19
Remnant, http://www.grovemusic.com/index.html/rebec maddesi
33
Arap egemenliği sırasında (711–1492) Avrupa ile etkileşimde olup, olmadığı konusu
şu an çok net değildir.
20
Bu terim jew’s harp için de kullanılmıştır.
21
Remnant, http://www.grovemusic.com/index.html/rebec maddesi
22
3.2.’deki belgelerde 10.- 13. yüzyıllarda çalınan armudî yaylı çalgı rebec olarak geçmektedir.
Bunun sebebi belgelerin muhtemelen 13. yüzyıldan sonra adlandırılmış olmalarıdır.
34
İngiltere kralı VII. Henry döneminde papazlık yapmış olan John Palsgrave
(1480-1554), Lesclarissement de la langue francoyse23 (1530) adlı eserinde rebec
terimini yaylı çalgıları ifade eden fiddle kelimesinin karşılığı olarak kullanmıştır.
(Bkz. Şekil 3.2)
Şekil 3.3 Virdung’un Musica Getutscht adlı eserinde verdiği kleine geigen örneği
23
Şekil 3.1.’deki resim yazmanın orijinalinden eklenmiştir.
35
Alman besteci, piyanist ve müzik yazarı Michael Praetorius ise Syntagma
Musicum (1618) adlı kitabının ikinci cildine De Organographia adını vermiş ve
burada rebeci kleine posche içinde anmıştır.24 Yazar bu terimle rebecin dekore
edilerek, dansçıların etek ceplerinde taşınmak üzere küçük ve dar kit veya pochette
durumuna getirilmesini anlatmak istemiştir (Sachs, 1992; 278). (Bkz. Şekil 3.4)
Curt Sachs rebeci yaylı çalgıların ilk iki biçiminden biri olarak kabul etmiştir:
“Yaylı çalgıların birinci biçimi uzun ve mantarlı bir şiş eye benzer. Alt kısmı kare
şeklinde kesilmiştir ve baş kısmında muhtemelen üç burgu bulunur. Yayı yarım daire
şeklindedir. Kuzey ve yakın doğuda bu çalgıların benzerlerini bulmak mümkündür.
Şişe ş eklindeki bu yaylı çalgılar hala Gürcistan, Kafkasya ve komşu ülkelerinde
panduri ya da fandur olarak kullanılmaktadır” (Sachs, 1992; 274–275). Bu çalgının
Karadeniz kemençesi olarak bilinen çalgının bir benzeri olduğu açıktır.
24
Remnant, http://www.grovemusic.com/index.html/rebec maddesi/ terminoloji.
36
Yaylı çalgıların ikinci biçiminden olan rebecle ilgili tarihi belgeler25
incelendiğinde, en eski kaydın 1000 yılına ait olduğu anlaşılmaktadır. Çalgı bu
dönemde Bizans sarayında yapılan dini ve din dışı törenlerin önemli bir öğesidir.
Şekil 3.4’de Bizans dönemine ait fildişi bir kutunun kapağı görülmektedir.
Çalgının tını deliklerinin olmadığı ve diz üzerinde çalındığı ilk göze çarpan
özelliklerdir.
25
Bahsedilen belgeler İngiliz edebiyatı mezunu, gazeteci, arşivci ve yazar Paul Butler’ın arşivinden
alınmıştır. Butler bu görsel belgelerin bir kısmını kendisi kaydetmiş, bir kısmını da müze ve
kütüphanelerden alarak, arşivine eklemiştir. Rutgers Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde
okutmanlığını sürdüren Paul Butler, grafik tasarımı üzerine de çalışmaktadır.
37
Rebecin semiolojik unsur olarak kullanıldığı ikonografik ve edebi kaynaklar,
onun tarihsel serüveninin araştırılmasında yol gösterici bir nitelik taşımaktadır. Şekil
3.6’da görülen 1025 yılına ait resimde, Davud’un saz âşıklığı gösterisinde
apocalypse26 sınıfının büyükleri rebec çalmaktadır. Rebec iki telli olarak, omuz
üzerinde görülmektedir.
Şekil 3.6 Davud’un saz âşıklığı gösterisinde apocalypse sınıfının büyükleri tarafından
çalınan rebec (Sarı, 1985; 196)
Şekil 3.7’de görülen, 1050 yılına ait Catalan Psalter’de bulunan resimde, Hz.
Davud’un müzisyenlerinden biri olan rebec icracısı çalgısını akort etmektedir. Rebec
üç telli olarak, omuz üzerinde çalınmaktadır.
Şekil 3.7 Catalan Psalter27’de bulunan akort yapan rebec icracısı resmi
(Bibliotheque Nationale, Paris, 11550/7)
Şekil 3.8’de görülen, 1050 yılına ait Tiberius Psalter’de bulunan resimde,
Hz. Davud’un müzisyenlerinden biri rebec çalmaktadır. Çalgı dört telli ve omuz
üzerindedir.
26
200–350 yılları arasında oluşan ve ilahi amaçları açığa çıkarmakla görevli Musevi ve Hıristiyan
sınıflarının her biri (http://dictionary.reference.com/browse/apocalypse).
27
İlahiler kitabı.
38
Şekil 3.8 Tiberius Psalter’de bulunan rebec icrası resmi
(British Museum, Londra, 6/30)
Şekil 3.10’da görülen, 1125-1150 yıllarına ait İngilizce bir psalterde bulunan
resimde, çalgının kuyruk takozu ve eşiği diğer örneklerden daha uzun ve belirgindir.
Üç telli olarak, omuz üzerinde çalınmaktadır.
39
Şekil 3.10 İngilizce bir psalterde bulunan rebec icracısı resmi
(St. John's College Library, Cambridge, 18/1)
Şekil 3.11 St. Pierre Kilisesi’nin ana kapısına oyulmuş rebec kabartmaları
40
Şekil 3.12 Great Canterbury Psalter’de bulunan rebec, arp ve viol icracıları grubu
(Bibliotheque Nationale, Paris, 8846/54)
Şekil 3.13’de Fransa’nın Vienne Katedrali’nde bulunan 12. yüzyıla ait bir
kabartma görülmektedir. Burada Hz. Davud üç telli rebeci omzunda çalmaktadır.
Şekil 3.14’de görülen, 1270 yılına ait Venedik Psalter’de bulunan bir
resimde, rebec icracısı ilahiye eşlik etmektedir. Çalgı üç telli olarak, omuz üzerinde
çalınmaktadır.
41
Şekil 3.14 Venedik Psalter’de bulunan bir rebec icracısı resmi
(Biblioteca Nazionale Marciana, Venedik, I.77/115)
28
Remnant, http://www.grovemusic.com/index.html/rebec maddesi/ tarih
42
Şekil 3.15b Portada De Las Platerías De Santıago De Compostela katedraline oyulan
rebec çalan Hz. Davud tasvirlerinin uzak görüntüsü
Şekil 3.16’da İngiltere Beverley Yorkshire’daki St Mary Kilisesi’nin Âşıklar
Sütunu (Minstrels Pillar) ve penceresine 14. yüzyılda gaida ile birlikte beş telli
olarak oyulan rebec tasviri görülmektedir. Bu tasvir çalgının Rönesans döneminde
fiziksel değişimlere uğradığını ve yeniden düzenlendiğini göstermektedir. 29
Şekil 3.16 Beverley Yorkshire’daki St Mary Kilisesi’nde Âşıklar Sütunu üzerine oyulmuş
rebec icracısı
İspanyalı yazar Juan Ruiz (1283-1350), Libro de Buen Amor (Güzel Aşkın
Kitabı) adlı eserinde (1299), rebec çalgısından gitarla birlikte bahsetmiştir: Rabé.
Rabel, instrumento músico pastoril. El rabé gritador con la su alta nota (Ruiz, 1967;
97).
29
Remnant, http://www.grovemusic.com/index.html/rebec maddesi/ tarih
43
Şekil 3.17’de 14. yüzyıla ait Minstrel with the legend Nicolo da la viola
fiorentino adlı bir el yazması kitaptaki rebec tasviri görülmektedir. Çalgı dört telli
olarak, omuz üzerinde çalınmaktadır.
Şekil 3.17 Minstrel with the legend Nicolo da la viola fiorentino adlı
kitapta bulunan rebec icracısı resmi
(Biblioteca Ambrosiana, Milan, 128/3a)
Şekil 3.18 Smithfield Decretals adlı kitapta bulunan rebec icracısı resmi
(British Library, Londra, 10/71)
44
Şekil 3.19 Lutrell Psalter’de bulunan rebec icracısı resmi
(The British Library, Londra, 42130/149)
45
Şekil 3.21 Rönesans dönemi rebec resimleri
Rönesans döneminde rebecin yaşadığı fiziksel ve işlevsel değişimle ile ilgili
olarak, ressamların tabloları ve müzikologların verdiği bilgiler önem taşımaktadır.
Örneğin Richard Gibson’ın Revels Accounts (1513) adlı eserinde bir dağ etrafındaki
töreni tasvir ederken altı saz aşığı arasında rebec icracısına da yer vermesi, çalgının
saray ve dini müzikten başka, halk arasında çalınmaya başlandığını göstermektedir.30
Bu duruma bir başka örnek; İskoçya kraliçesi Mary’nin 1561 tarihinde Fransa’dan
Edinburg’a döndüğünde uyumaya çalışırken, kasabadaki sokak serserilerinin ona
keman ve küçük rebecleriyle detone bir şekilde serenat yapmalarıdır (Boyden, 1965;
59). Bu olay rebecin sokak çalgıcıları tarafından çalınmaya başladığına önemli bir
kanıt olmuştur.
30
Remnant, http://www.grovemusic.com/index.html/rebec maddesi/ tarih
46
göğüs kısmı yükseltilmiş, tını delikleri 3 şeklinde olan, rebec ve keman karışımı bir
çalgı çizmiştir. (Bkz. Şekil 3.22)
İncelenen belgeler ışığında, rebecin orta çağı temsil eden semiolojik bir unsur
olduğu ve saray müziği ile dini müziğin en önemli yaylı çalgısı kimliğine büründüğü
tespit edilmiştir. Bununla birlikte rebec, Rönesans döneminden sonra fiziksel ve
işlevsel bir değişim yaşamış, boyutu küçülmüş, klavye kısmı göğüs (kapak)
hizasından daha yukarıya monte edilir olmuş, akordu pestleşmiş, halk arasında şiir
ve dansa eşlik amacıyla çalınmaya başlanmıştır. 16. yüzyılda sopranodan basa kadar
çeşitli boyutlarının yapıldığı bilinmektedir. 18. yüzyılda kemanın gölgesinde kalan
31
Rebecin 15. yüzyılda tiz bir sese sahip olduğunu şair Aimeric de Peyrac’ın Lamentacio cantorum
adlı şiiri kanıtlamaktadır. Fransa’nın Saint Nicolas de la Grave sarayındaki olaylar hakkında tarihsel
bilgiler veren bu şiirde rebec sesi kadın sesiyle karşılaştırılarak, yüksek perdeler işaret edilmiştir:
‘Quidam rebecam arcuabant muliebrem vocem confingentes’. (Bec, 1992; 139).
32
Darmouth College Library Web Sitesi
http://dictionary.oed.com/entrance.dtl,http://www.dartmouth.edu/~milton/reading_room/l'allegro/inde
x.shtml
47
rebec, kit ve pochette olarak bir süre çalındıktan sonra, zamanla ortadan
kaybolmuştur (Ana Britannica, 1986, c.18; 320-321).
Rebecin orta çağı temsil eden saray müziği ve dini müzik kimliğinden
sıyrılması, onu artık icra edilmeyen bir çalgı konumuma sokmuştur. Ait olduğu ve
aidiyetiyle kimlik kazandığı müzik türlerinden kopması sebebiyle rağbetten düşen
çalgı; zaman içerisinde farklı kültürlerde, farklı müzik türlerinde, farklı kimliklerle
ve farklı isimlerle (lyra, gadulka, kemençe ve tırnak kemane, yörük kemanesi)
kendisine yer edinmiştir. Bu durum W. James'in bireyin doğduğu kimlikten (self-
identity) sonra aidiyet duygusunun bulunduğu çevreyle karşılıklı etkileşimi
vasıtasıyla ş ekillenmesini temel alan sosyal kimlik modelinin (Hess, 1993; 116.)
rebec için de geçerli olduğunu vurgulamaktadır. Çalgı başka bir toplumda var olmak
için, orayla etkileşmiş ve bu etkileşim sonucunda farklı bir kimlik/ kimlikler
kazanmıştır.
Fiziksel Özellikleri
Boyu 50 cm, eni ise 14-15 cm civarındadır. Armut ş eklinde kesilmiş bir
takozun içi oyularak oluşturulan teknenin bölümleri; gövde, sap (boyun) ve
burguluktur (kafa). Göğüs (kapak) kısmındaki tını delikleri yukarıdaki örneklerden
de anlaşılacağı üzere C, S, D ve 3 biçiminde olabilir. Çalgı genellikle sert ağaçlardan
yapılır. (Bkz. Tablo B.1)
48
Şekil 3.23 İtalya’daki Parma Katedrali’nin Şekil 3.24 12. yüzyıla ait bir kitapta
(1180) vaftizhanesinde bulunan bam telli rebec bulunan bam telli rebec
(Bibliotheque Municipale, Lunel, I/6)
İcra Özellileri
Rebecin genel olarak omuzda, bazen de diz üzerinde çalındığı eldeki belgeler
vasıtasıyla tespit edilmiştir. Rahat bir icra tekniğinin sağlanması için, çalgı
omuzdayken teller üzerine parmak uçlarıyla basılması ve diz üzerindeyken ise tellere
tırnakların teması söz konusudur.
33
http://www.trombamarina.com/unprofitable/waisted_vielle.htm
34
d G g d d’: neva, rast, gerdaniye, neva, tiz neva / d G g d’ g’: neva, rast, gerdaniye, tiz neva tiz
gerdaniye/ G c g d’: rast, çargah, gerdaniye, tiz neva.
49
Akademisi Arkeoloji Enstitüsü’nde rebec örneklerinden elde kalan bazı parçalar
sergilenmekte (Crane, 1972; 16), Viyana Kunsthistorisches Museum’da ön kısmı
dağılmış, arkasında Venüs Kabartması olan bir rebec bulunmaktadır. (Şekil 3.26)
Şekil 3.27 Paul Butler koleksiyonundan alınan yeniden yapılandırılmış rebec örneği
35
Remnant, http://www.grovemusic.com/index.html/rebec maddesi/ tarih
50
4. BALKAN COĞRAFYASINDA ÇALINAN ARMUDÎ BİÇİMDEKİ YAYLI
ÇALGILAR
4. 1. Yunanistan ve Lyra
Yunanca yayla çalınan telli çalgı anlamına gelen lyra, tarihte ilk kez 10.
yüzyılda Fars kökenli İbn Kurdadhbih tarafından Abbasi halifesi Al-Mutamid’e (870-
892) ithaf edilen Bizans çalgılarıyla ilgili bir yazmada kullanılmıştır. İbn Kurdadhbih
lyrayı bir Bizans çalgısı olarak göstermiştir (Farmer, 1925; 299).
36
Lyra çalındığı her bölgenin ismini almaktadır. Örneğin Traya’da Thracian Lyra ya da Lyra
Trakyotiki, Drama’da Lyra of Drama, Girit’te Cretan Lyra- Lyra Kritiki, Kaşot (Kasos) Adası’nda
Lyra of Kasos, Kerpe (Karpathos) Adası’nda Lyra of Carpatos gibi. Ayrıca İstanbul’da çalınan
kemençeye Politiki Lyra yani Polis Lyrası denildiği bilinmektedir. Buradaki polisin anlamı şehirdir ve
Bizans İmparatoru Constantin’in şehri anlamına gelen Constantinopolis’ten türemiştir. Yunanistan’da
bu hitap halen kemençe için kullanılmaktadır.
51
Şekil 4.1 Yunanistan idari bölgeler haritası
52
Şekil 4.3 Yunanistan adalar haritası
4.1.1.1. Girit
Mansel’in belirttiği gibi ada pek çok uygarlıkla37 etkileşim içinde olmuş,
hatta onlara ev sahipliği yaptıktan sonra, 1669 yılında Türk hâkimiyetine girmiştir.
Osmanlı İmparatorluğ u Akdeniz’de egemenlik kurma sürecinin son halkasını Girit
37
İlk çağlarda “Minos” uygarlığının (M.Ö. 3500- 1400?) beşiği olması nedeniyle bu isimle anılan ada,
sonraları batı dillerinde Krete, Creta, Crete olarak adlandırılmış ve bu isim Arapça’ya Akritis şeklinde
geçmiştir. Adanın merkezi olan Kandiye şehrine atfen, bir dönem bu isim de kullanılmıştır. Adanın
Yunanca adı Kritis’dir (Adıyeke, 2000; 8). Milattan önce 1400’den itibaren Dorlar, Eteogiritliler,
Kidonyalılar ve Pelasgi kabilesinden olanlar Girit halkını oluşturmuşlardır (Atlas of Classical History,
1985; 155). Büyük Roma İmparatorluğu Yunanistan ve Makedonya’yı birer Roma eyaleti haline
getirdiği halde Girit bir süre daha bağımsızlığını korumuş, adanın Roma İmparatorluğu egemenliği
altına alınması M.Ö. 69–67 yıllarına rastlamıştır (Adıyeke, 2000; 10-11). Roma İmparatorluğu’nun
bölünmesiyle Ortodoks Bizans’a (Doğu Roma İmparatorluğu) kalan ada, 1204 yılında 100.000 gümüş
mark karşılığında Venedik’e satılmıştır (Banoğlu, 1991; 15–17). Venedik egemenliği altındayken
Katoliklilik ve İtalyan kültürü burada yayılmaya çalışılmış, ancak bu etki Venedikler ile birlikte yok
olmuştur (Tukin, 1945; 24, 174).
53
adasıyla tamamlamış, adanın bu egemenlikten çıkması ise 19. yüzyılda çeşitli
bunalımlar ve isyanlar sonucu gerçekleşmiştir (Adıyeke, 2000; 15). Bu dönemde
milliyetçilik fikri, bağımsızlık bilinci ve sanayi devriminin yarattığı ortam içinde
Osmanlı egemenliği altında yaşayan Rumlar arasında da filizlenmeye başlamıştır.
Adadaki Rum halk eski Yunanistan Başbakanı ve politikacısı Elefterios Venizelos’un
(1864-1936) Megali Idea (Büyük Fikir)38 fikri ile ayaklanmış, Venizelos 1897’de
Girit’in Yunanistan ile birleştiğini İngiltere, Avusturya, Fransa ve Rusya’dan oluşan
Büyük Devletlere (kutsal ittifak) ilan etmiştir (Adıkeye, 2000; 181). Bu ilandan sonra
Büyük Devletler- Osmanlı ve Girit üçlüsü arasında çeşitli diplomatik ve siyasi olaylar
yaşansa da, ada Yunanistan’a bağlanmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında kısa bir süre
Almanya egemenline giren Girit, müttefiki olan İtalya’nın savaştan çekilmesiyle zor
durumda kalan Almanlardan geri alınmıştır (Yakut, 1999; 145).
38
Yunanistan yalnızca Yunanistan’da yaşayan halk değildi, Yanya, Serez, Edirne, İstanbul, İzmir,
Trabzon, Girit ve Yunan tarihi / Yunan ırkıyla bağlantılı her yerde yaşayan herkesti. Venizelos’un
ülküsüne göre Bizans İmparatorluğu bir Helen – Yunan İmparatorluğu idi ve Yunan milliyetçileri
eskiden Bizans’a ait olan tüm toprakları geri alarak, Constantinopolis olarak adlandırdıkları Büyük
Helen İmparatorluğu'nu yeniden kuracaklardı (Özhan, 2005, c.2; 1136).
39
Bu dönemde Girit halkı büyük çapta Ortodoks Rumlardan ve Osmanlı’dan gelmiş Müslümanlardan
oluşmaktaydı, hatta Müslüman olmuş Rum kökenli aileler de vardı (Tukin, 1945, s. 24; 174). Bu
bağlamda Rum halkını Hıristiyan Ortodoks mezhebinden olan ve Yunanca konuşan kimseler şeklinde
tanımlamak doğru olacaktır. İngilizce’ye The Greeks, Yunanca’ya Έλληνες-Elines şeklinde geçen bu
terim etimoljik ve tarihsel kullanışlarıyla Roma’dan kaynaklanmıştır. Bu sözcükle Roma
İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu’nda Yaşayan Kimse, Anadolulu gibi anlamalar kast edilir
(Erendil, 1986; 109). Ünlü tarihçi İsmail Hami Danişmend’in konuya yaklaşımına göre; Yunanlılık
fikri Rumluk fikri ile başlamıştır. Kuzey Yunanistan’la Mora çevresine münhasır olan Yunanlılığa
mukabil, Batı Anadolu, Adalar ve Rumeli’nin çeşitli taraflarına yayılmış olan Rumluk daha geniş bir
camiadır (Danişmend, 1955, c. 4; 104). Yine ünlü bir tarihçi olan İlber Ortaylı’ya göre; Rum halk
Bizans İmparatorluğu zamanından itibaren Constantinopolis’te yani İstanbul’da ve Anadolu’da
yaşamaya başlamış, Osmanlı döneminde devam etmiştir. Hatta Anadolu’ya Rum Diyarı denilmesinin
sebebi budur. Bu camia günümüzde genellikle Balkan yarım adası, Yunanistan adaları, Kıbrıs ve
Türkiye’de yaşamaktadır (Ortaylı, 2006; 85).
40
Müslümanların Rum kadınlarla evlenerek doğurdukları çocukların sadece Rumca konuşmalarına
izin verilmişti. Bu nedenle adada Müslüman halk dahi Rumca konuşmakta idi (Tukin, 1945, s. 24;
196).
54
yılı mayıs ayı içinde Rodos ve İ stanköy’e gelen Müslüman sayısı 40–50 nüfustan
ibaret iken, 1898 sonlarında 1500 nüfusa ulaşmıştır. Adalardan göç eden Girit
Müslümanlarının yerleştirilmesi ve iadelerinin sağlanması Cezair-i Bahr-i Sefid41
Vilayeti’nin olanaklarıyla gerçekleştirilmeye çalışılmıştır (Adıkeye, 2000; 271).
Şekil 4.4a 11.07.2007 tarihinde Girit’in başkenti Herakliyon’un Dedalu Caddesi’ndeki bir
turistik eşya dükkânından alınan çakmak ve bardak
41
Barbaros Hayreddin Paşa’nın Osmanlı Devleti hizmetine girmesiyle (1533) evvelce Derya Beyliği
seviyesine göre olan Gelibolu Sancağı çevresinin genişletilmesi icap etmiştir. Anadolu
Beylerbeyliği’nden Kocaeli, Sigla, Biga ve Rumeli Beylerbeyliği’nden Eğriboz, İnebahtı, Mezistre,
Karlieli ve Midilli sancakları alınmak suretiyle Kaptan Paşa Eyaleti (Cezayir-i Bahr-i Sefid, Cezair)
adıyla yeni bir eyalet teşkil edilmiştir (Ünal, 2002, s. 12; 251).
55
Şekil 4.4b 11.07.2007 tarihinde Girit’in başkenti Herakliyon’un Dedalu Caddesi’ndeki bir
turistik eşya dükkânından alınan müzik kutusu
42
Armudî biçimdeki yaylı çalgıya rebec atfının yapıldığı örneklere üçüncü bölümde yer verilmişti.
56
çaldığı gibi oynuyorsa, buraya gelsin ve bu hikâyeyi dinlesin” (Papadimitriou, 1896;
16). Paignotis nişancı ya da çalgıcı için kullanılan Girit deyimidir ve şair döneminde
Girit köylerinden birinde lyra çalan bir paigniotise gönderme yapmaktadır. Girit
müziği üzerine uzman Prof. Nikolaos Panagiotakis bu göndermenin antik Yunan
çalgısı olan lir ya da harpa değil, armut şeklindeki yaylı çalgı olan lyraya olduğunu
bildirmiştir (Panagiotakis, 1988; 20).
18. yüzyıl sonlarına ait tarihi bir belgede, Haniya bölgesinde yaşamış olan ve
lyra çalan Thodoromanolis’in “Girit halkının birçok arzusu ve sevincini lyrasında
yaşattığı ve melodilerinde ezilenlerin ayaklanışına gönderme yaptığı” bildirilmiştir.
Fakat Epanohori Emin Vergeri adındaki yeniçeriyi lyrası, kız kuzenleri ve dul
halasıyla birlikte eğlenmeleri için evine çağırmasından sonra tutuklanarak,
öldürülmüştür (Deidakis, 1999; 40-43).
Ünlü Giritli ş air Giorgis Skatovergas’a ait bir ş iir Fransız tarihçi ve yazar
Fauriel (1772-1844) tarafından kaydedilmiştir. Burada lyraya atıf yapılmaktadır:
“Herakliyon bardının43 elinde lyrayı görürüz: Öyleyse benim bu hikâyeyi yazan ve
lyramı konfor için çalarım…” (Fauriel, 1999, c.1; 342).
Avusturyalı turist F.W. Sieber Siteia Karidi (1817) adlı eserinde, dört telli
lyra çalan genç bir icracıyı ve onunla konuşmasını belgelemiştir (Sieber, 1994; 232).
43
Arp ve lyra gibi çalgılar çalarak, kahramanlık şiirleri besteleyen ve söyleyen kişi.
57
en az bir ya da iki lyra icracısı olmayan bir köyle karşılaşmak çok nadir bir
durumdur....Giritliler dansetmeyi çok sevmektedirler; hatta isyancıların koyulduğu
kamplarda bile kesinlikle lyraları vardır” ifadesini kullanmıştır (Byzantios, 1842;
30-31).
Alman turist Liheras, Giritli okçuların 1790 yılı civarında yaptıkları pidihtos
dansından şöyle bahsetmiştir: “18. yüzyılın sonlarına doğru Giritliler hala ırklarının
savaşçı danslarını icra ediyorlardı.... Phormixsin44 vurucu, sert ve neşeli sesine karşı
çalıyorlardı” (Vassilis Psilakis, 1909; 471- 472).
44
Eski dönemlerde çalınan ve çağdaş versiyonuyla bağlantılı bir çeşit lyra.
58
Yukarıda tarihsel bütünlükte sıralanmış olan bu belgeler, adada 11. yüzyıldan
itibaren semiolojik bir özellik taşıyan ve Girit kültürünü, Girit müziğini, hatta Girit
adasını temsil eden lyra çalgısının varlığını vurgulamakta ve kanıtlamaktadır.
45
Bizans’ın genel anlamda Yunanistan ve özel anlamda Girit için önemi tarihten gelmektedir.
Yunanistan tarihi içinde M.Ö. 750–550 yılları arasına rastlayan dönem Koloniler Kurma Çağı olarak
bilinir ve bu kolonilerden biri de Byzantion’dur. M.Ö. 416’da Atinalılar tarafından ele geçirilen
Byzantion, Roma İmparatorluğu’nun genişlemesiyle İmparator Constantin tarafından Consantinopolis
olarak adlandırılmış, bu imparatorluğun M.S. 395’de ikiye bölünmesiyle, Constantinopolis Doğu
Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) merkezi olmuştur (Erendil, 1986; 107-108).
46
Bu örnek Greek Federation of Producers (IFPI) üyesi, yapımcı, yayıncı, müzisyen ve arşivci
Stelios Aerakis tarafından kurulan Cretan Traditional Workshop’un hazırladığı Masters of Cretan
Music adlı setten (10 CD ve 1 kitap) alınmıştır. Kitaptaki maddeler konu üzerine uzmanlaşmış
akademisyen, besteci, yazar ve müzisyenlere aittir.
59
sağlamıştır. Söz konusu unsurlardan birkaçının Bizans müziği etkisi, Girit’e taşınan
Bizans lyrası ve çalgının adada çaldığı ezgi ve dans türleri olduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır. Bu bağlamda adanın şekil 4.5’deki haritada görülen 4 idari eyaletinin47
kendine özgü müzik türleri, enstrümantal melodileri ve ş arkıları da tarih boyunca
varlığını koruyarak, sosyal bir aidiyette birleşmeye vesile olmuştur (Amarianakis,
1994; 18–19).
47
Haniya (Chania), Rethimnon (Rethymno), Herakliyon (Iraklio-Heraklio), Lasiti (Ag. Nikolaos-
Lasithi).
48
(http://www.explorecrete.com/crete-maps/crete-maps.html, Herzfeld, 1988; 5)
49
Rizitika şarkıları tis tavlas (masada) ve tis stratas (yolda). olarak sınıflandırılabilir. Tis tavlas
sınıfındaki şarkılar resmi ziyafetler sırasında, partilerde, vaftiz törenlerinde ve daha mütevazı
toplantılarda eşliksiz olarak icra edilmiştir. Tis strats şarkıları ise lyra ve lute eşliğinde bir yerden bir
yere gidereken (yol esnasında) söylenmektedir (Daly, 2007).
50
Hırsız anlamına gelen kleften kelimesi kökenli olan, Osmanlı egemenliği sırasında dağlarda yaşayan
ve kanunlara uymayanlara karşı savaşan cesur kişileri anlatan bu şarkılar; Parnassos, güney
Peloponesse ve Pindos’da çalınmaktadır (Daly, 2007).
51
Fransızca’ya aşk şarkısı olarak çevrilen mantinadalar dört mısradan oluştuğu için, Türk manilerine
benzerliğiyle bilinmektedir.
60
9–14 Temmuz 2007 tarihleri arasında adada yapılan alan çalışmasından elde
edilen bilgilere göre; dans antik dönemlerden itibaren Girit toplumunun temel
düşüncesini ifade etmiş ve geleneğin devamının en otantik kanıtı olmuştur. Ada
halkı sosyal olaylar, düğünler ve festivallerde saatlerce dans edebilmekte ve bu
danslar beş türde toplanmaktadır. Syrtos, Kastrinos Pidichtos, Siganos Pantozalis,
Girigoros Pentozalis, Sousta. Syrtos genellikle Rethimnon ve Haniya’da revaçta
iken, Kastrinos Pidichtos, Sousta, Siganos Pantozalis ve eşi olarak kabul edilen
Girigoros Pentozalis dansları Girit’in her bölgesinde icra edilmektedir.
Lyra Girit’te yukarıda sözü geçen ş arkı ve dans türlerinde, çeşitli sosyal
olaylar, düğünler ve festivallerde önemli bir eşlik çalgısı (Bkz. Şekil 4.6 ve 4.8) ve
ayrıca enstrümantal müzik ve doğaçlamalarda vazgeçilmez bir solo çalgı
konumundadır. Düğünlerde ayakta da çalınabilen lyranın lyraki (lyranın küçük
formu) ve thunderlyra (lyranın büyük formu) olarak ikiye ayrıldığı adanın yerli halkı
tarafından bildirilmekte, kaynaklardan elde edilen tarihi belgeler de bu bilgiyi
doğrulamaktadır. (Bkz. Şekil 4.6 ve 4.7)
Şekil 4.6 Atina halk çalgıları müzesinde kaydedilen bir Girit düğünü örneği
61
Şekil 4.7 Thunderlyra, Lyra, Lyraki resimleri (Hopkins, 1977; 125)
Dans ve eğlenceye eşlik çalgısı olan lyranın, akor ve ritim veren mızraplı ve
vurmalı çalgıların (lute, boulgari, daouli) Girit’te çalınmasından önce, yayına ziller
takılarak icra edildiği bilinmektedir. Bizanslıların av şahinlerinin arkalarına taktıkları
ve grekokoudouna adını verdikleri bu ziller, bir tel vasıtasıyla lyra yayı üzerine
iliştirilerek, o dönemde çalgının kendi ritmik eşliğini sağlaması amaçlanmıştır52
(Bkz. Ş ekil. 4.25) (Sbokos, 1994; 24). Giritli yazar Nikos Kazantzakis Yunan
klasikleri arasında yer alan, 1930’lu yıllarda Girit’teki sosyal hayatı anlatan ve filmi
de yapılan Alexis Zorbas (İngilizce’de Zorba The Greek) adlı romanında, lyra ve
yayındaki zillere çeşitli atıflar yapmıştır. Örneğin bir pasajda, roman kahramanı
Zorba ile yazar içki içip, yemek yerken uzaktan arı vızıltısına benzetilen lyra sesi
gelmektedir. Zorba bu ses için köyde düğün var, oynuyorlar ifadesini kullanmıştır.
Başka bir pasajda ise; Paskalya şenliğini yaşayan bir köyde, bayram çığlıkları, tüfek
patlamaları ve maniler arasında, lyracı Fanurios çalgısını dizinin üzerinde tutup
çalmakta ve hızla hareket eden sağ eliyle gök gürültüsü gibi ses çıkaran çıngıraklı
yayın denemesini yapmaktadır (Kazantzakis, 1963; 190-195). Bu örnekler çalgının
kullanım alanını hakkında yapılan tespitleri de doğrulamaktadır.
52
1920’lerde çalınan violo lyra, 1950’lerden itibaren yerini keman başı ve klavyesi monte edilmiş
modern lyraya (Girit Lyrası) bırakmıştır. Bu çalgıyı ilk düzenleyenlerden biri Rethimnon’lu çalgı
yapımcısı Manolis Stagakis’dir (Sbokos, 1994; 25-25; Daly, 2007). (Bkz. 4.1.4. Lyranın Tarihsel
Süreç İçindeki Değişimi).
62
Şekil 4.8 Girit düğünü örnekleri (Herzfeld, 1988; 17, 64)
Söz konusu dönemlerden günümüze doğru gelindiğinde ise; II. Dünya Savaşı
sonrasında Skordalos ve Mountakis’in çaldıkları lyra ile zirveye çıktıkları ve
toplumsal yaşamın sembolü oldukları görülmektedir. (Bkz. bölüm 6.2.1.1. ve şekil
6.28- 6.30) Günümüzde Psarantonis, İrlandalı Ross Daly, Anogeia’lı besteci
Loudovikos halkın beğenisini kazanan lyra icracılarıdır.53
53
http://stigmes.gr/br/brpages/articles/cretan_music.htm) (Antonis Liatsikas, Web Dergi, Stigmes,
Mazagine Of Crete)
63
batı dillerine bu ş ekliyle geçmiştir (Taşkıran, 1996; 6). Ancak terim on iki adayı
değil, Güney Ege kıyılarında bulunan irili ufaklı yirmiden fazla adayı ifade etmekte
ve Osmanlıların bu bölgede uyguladıkları on iki üyeli mahalli meclisten gelmektedir
(Taşkıran, 1996; 8). Osmanlı yönetimi altında iken Gökçeada’dan itibaren güneye
kadar uzanan tüm adalar Cezayiri- Bahr-i Sefid (Akdeniz Adaları) olarak anılmış, on
iki üyeli mahalli meclisle yönetilmiş (Yavuz, 2003; 11) ve Balkan savaşı öncesinde
İtalya’nın işgaliyle birlikte On İ ki Ada ismi kullanılmaya başlanmıştır (Taşkıran,
1996; 9). (Bkz. Şekil. 4.3 ve dipnot 40)
On İki Ada denilen adalar grubu Ege’deki Antik Yunan’ın gelişimiyle birlikte
bu egemenliğe girmiş, Makedonya Kralı Büyük İ skender’in (M.Ö. 336- M.Ö. 323)
Yunan hâkimiyetine son vermesiyle M.S. 50’li yıllardan 645 yılına kadar Roma
egemenliğinde kalmış, Arap hâkimiyetini de yaşadıktan sonra 700 yılında Bizans
egemenliğine geçmiştir (Yavuz, 2003; 12). Çanakkale boğazı civarında bulunan
adaların Cenevizliler, Yunanistan’a yakın olan adaların Venedikliler, Rodos ve On
İki Ada’nın ise Rodos Ş övalyeleri hâkimiyeti altında olduğu Kanuni Sultan
Süleyman Dönemi’nde (1520–1566) adaların tümü Osmanlı topraklarına katılmış ve
on iki kişiden oluşan bir meclisle buranın yönetimi sağlanmıştır (Turan, 1965, s.113;
80; Taşkıran, 1996; 47).
64
a) On İki Adalar’da Müzik ve Lyra İcrası
Coğrafi konumla birlikte bir toplumun diğer bir toplumu hâkimiyeti altına
alması durumunda geleneksel özelliklerin birbirine karışması muhtemel bir olaydır.
İtalyan düşünür (1891–1937) Gramsci’nin sosyal kimlik modelinde, içinde yaşanılan
toplumsal, kültürel ve ekonomik ilişkilerin geçmişin konjonktürünü ortaya
çıkardığını ve var olan her durumun yalnızca var olan ilişkilerin sentezi değil, aynı
zamanda bu ilişkilerin tarihinin de bir sentezi olduğunu belirtmesi gibi (Gramsci,
1988; 326), 1911–1947 yılları arasında On İ ki Adaları egemenliği altında
bulunduran İ talya’nın Yunanistan adalarına yakın olan güney kısmında lyranın
çalınması da tarihteki toplumsal ve kültürel ilişkilerin bir konjonktürüdür. Bunu ispat
54
Hakli (Chalke) adasında kemanla birlikte lyra da çalınmaktadır.
55
http://en.wikipedia.org/wiki/Dodecanese
65
eden konser afişi Girit’teki Labyrinth Musical Museum’dan fotoğraf makinesi ile
kaydedilmiş ve şekil 4.10’da sunulmuştur.
Tarih, coğrafya ve Rum nüfus açısından Girit’le maddi ve manevi bağı tespit
edilen Kaşot ve Kerpe adalarındaki müzikal türler, danslar ve çalgılar Girit adasıyla
hemen hemen aynıdır. Kaşot’ta düğün ve festivaller müzik icrasının en önemli
sebepleridir. Örneğin her yılın eylül ayında yapılan, yakın adalardan çeşitli yaş
gruplarına ait lyra icracılarının katıldığı lyra festivalleri müzikal açıdan birleştirici
bir özelliğe sahiptir. Girit adasında geleneksel olan mantinadaların ve Kaşot halkının
skopoi56 adını verdiği şarkıların icrasında lyra ve lute kullanılmaktadır. Günümüzde
bu çalgılar arasında gitar da kendisine yer edinmiştir (The Hellenic Music Archives,
1998; 23). Ş ekil 4.11’de 20. yüzyılın başlarında Kaşot’ta lyra icracıları arasında
önemli bir yere sahip olan Nikolaki Veziropulos’un resmi görülmektedir.
Şekil 4.11 Kaşot’lu Nikolaki Veziropulos-1920 (The Hellenic Music Archives, 1998; 78)
56
Adlarını bir bölgeden, yaratıcısından ya da söz öbeğinden alan, Kaşot’a özgü halk şarkıları.
66
Şekil 4.12’de de 5 kasabadan oluşan Kaşot adasının Aiga Marina kasabasında
yaşamış olan, adanın en ünlü lyra icracısı olarak bilinen ve geçen yıl vefat eden
lyranın patriği lakaplı Savvas Perselis, Girit’te 1950’lerden sonra kullanılmaya
başlanan ve 1970’lerden itibaren Kaşot’ta rağbet gören keman salyangozu ve
klavyesi eklenmiş modern lyrasıyla birlikte görülmektedir (Daly, 2007). (The
Hellenic Music Archives, 1998; 23). (Bkz. 4.1.4. Lyranın Tarihsel Süreç İçindeki
Değişimi)
On İki Adaların en büyüğü olan ve tarımsal bir ekonomiye sahip Kerpe’de ise
ada kültürü ve geleneksel özellikleri kuzeyde bulunan Olimpos (Olymbos) dağının
çevresinde şekillenmiş tir. Burada yaşayan halkın ikinci mesleği müziktir ve köyün
erkeklerinin en önemli işi lyra çalıp, şarkı söylemektir (Bayram, 2008).
Kerpe’nin üç ana çalgısı ş ekil 4.13’te görülen ve yerel sanatçılar tarafından
çalınan lyra, lute ve tsambouna’dır. Burada lyranın Girit lyrasına çok benzeyen bir
versiyonu çalınsa da, Girit’te 1950’lerden, Kaşot’da 1970’lerden itibaren kabul gören
modern lyra- Girit lyrası popüler olamamıştır. Kerpe’nin Kaşot’a göre yerel
özelliklerine daha çok bağlı olması, dansa eşlikte önem kazanan ve yayın üzerine
takılan grekokoudouna adlı zillerin de halen kullanılmasını sağlamaktadır.
Şekil 4.13 Olimbos Dağı yakınlarındaki bir meyhanede çekilen lyra, lute ve tsambouna
icracıları resmi (The Hellenic Music Archives, 1998; 75)
67
Kerpe’de lyra, Girit ve Kaşot’ta olduğu gibi mantinada şarkıları ve sousta
dansı icralarında, kafeneino adı verilen tavernalarda, festivallerde, düğünlerde ve
kültürel törenlerde çalınmaktadır.
68
4.1.2. Makedonya ve Trakya
Bu tez çalışmasında lyra çalgısının icra edildiği ve şekil 4.15’de beyaz renkle
işaretlenmiş olan Yunanistan Makedonya’sı incelenecek, Yugoslav
Makedonyası’ndaki lyrica/ lijerica çalgısına da kısaca değinilecektir.
57
Encyclopædia Britannica Online. 9 Aug. 2007 <http://www.britannica.com/eb/article-4411
58
http://en.wikipedia.org/wiki/Macedonia_%28region%29
69
Trakya terimi, Makedonya’da olduğu gibi Güneydoğu Avrupa'daki geniş bir
coğrafi bölgeyi ifade etmekte, Bulgaristan’ın güneyi, Yunanistan’ın kuzeydoğusu ve
Türkiye’nin Avrupa kıtasındaki topraklarını içermektedir.
5. yüzyılda Bizans, 9. yüzyılda Bulgaristan Krallığı ve 972 yılında tekrar
Bizans egemenliğine giren Trakya toprakları diğer bölgelerde olduğu gibi 14.
yüzyılda Osmanlı Devleti’ne katılmış (Hoddinott, 1981; 15), 1878’de imzalanan
Ayastefanos (Yeşilköy) antlaşmasına kadar Osmanlı egemenliğinde kalmıştır
(Bıyıklıoğlu, 1955; 9-10). Kuzey Trakya 1885 yılında Bulgaristan’a geçmiş, geri
kalan kısım Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sonunda Bulgaristan, Türkiye ve
Yunanistan arasında paylaşılmıştır (Hoddinott, 1981; 15). Ş ekil 4.16’daki haritada
Yunanistan, Bulgaristan ve Türkiye sınırlarında bulunan ve Trakya adı verilen bölge
farklı renkle (kahverengi) belirtilmiştir.
59
http://en.wikipedia.org/wiki/Trakya
70
4.1.2.1. Makedonya ve Trakya’da Lyra İcrası
Şekil 4.18b Lindo dansındaki lijerica icracısının yakın görüntüsü (Divic, Özel Ariv)
Bu bölgede lyranın bir eşi olan ve lyrica ya da lijerica olarak bilinen çalgının
varlığı, Tajfel ve Turner’in 1979’da sosyal kimlik teorileri çalışırken üzerinde
durdukları ilk konu olan ve insan organizmasının çevresine uyum sağlayıcı
60
Hırvatistan 1991 yılında Yugoslavya Krallığı’ndan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmiştir.
71
işleyişindeki esas süreç olarak tarif edilen kategoriszasyona bağlanmalıdır. İngiliz
sosyal psikoloji profesörleri Michael Hogg ve Dominic Abrams da kategorizasyon
tanımlarında bireyin doğduğu kimlikten sonra çevresinin kimliğine büründüğünü
işaret etmişlerdir (Hogg and Abrams, 1999; 9). Bu durumda Makedonya toprakları
olarak da tanımlanabilen coğrafi konumdaki ortaklık, çevre kültüründeki lyra
çalgısının Adriyatik denizi kıyısında lyrica ya da lijerica olarak var olmasını
sağlamıştır.
72
doğaldır. Doğu Makedonya’nın Drama ş ehrine komşu olan ve ş ekil 4.16’da kare
içine alınmış olarak görülen Trakya’daki müzik kültürü incelendiğinde; II. Dünya
Savaşı’na kadar Meriç’in kentsel bölgelerinde halk müziği ve popüler müzik icra
eden orkestralarda lyra, floyer, zourna gibi geleneksel çalgıların kullanıldığı tespit
edilmiştir (Liavas, 1999; 252). Ancak 1997 yılında Meriç merkez alınarak yapılan
bir alan çalışmasında, halk danslarına eşlikte ve tavernalarda gaida, floyera, klarino-
folk clareinet, keman, lute, accordion, tıubeki, zourna, daouli ve def’e rastlansa da,
lyra çalgısıyla karşılaşılmamıştır (Liavas, 1999; 249). Günümüzde bu gelenek
Selanik’e bağlı Langadas kasabasında, Serez ve Drama ş ehirlerinde devam
etmektedir (Liavas, 1999; 265).
Fiziksel Özellikleri
Yapımı
73
Çalgının yapımı 5 aşamadan oluşmaktadır. Takozu oyarak tekneyi
oluşturmak, göğsü (kapağı) oluşturmak, klavyeyi (tırnak tahtasını) oluşturmak,
burguları oluşturmak, eşik ve can direğini oluşturmak. (Bkz. Tablo B.1)
Şekil 4.20 Elle çizilmiş göğüs taslağı Şekil 4.21 Burgular eklenmemiş klavye
Bu tellerin dışında geçmiş yılların lyra icracıları çalgıya temel tellerle aynı
sesi veya bir oktav pest sesi veren ahenk (sympathetic) telleri eklemişler, burgularını
çalgının 3 temel burgusunun etrafına takmışlardır. Bu ek teller ana tellerin altında
74
bulunup, aynı yoldan çalgının alt kısmına uzanırlar. Günümüzde Ross Daly’nin
tasarladığı Girit lyrasında ve zaman zaman Makedonya ve Trakya’da çalınan
lyralarda bu teller kullanılmaktadır. Ş ekil 4.21’de ahenk tellerinin burgu delikleri
görülmektedir.
Teller konusunda başka bir önemli nokta da; yakın zamanlarda tepelik ya da
üst köprü adı verebilen bir eşiğin lyranın baş kısmına eklenmesiyle orta telin
desteklenmesi ve böylece çalgının üç telinin aynı hizaya getirilmesidir.
(Annoyanakis, 1991; 260). (Bkz. Şekil 4.22)
Beşinci aşama lyranın en can alıcı öğeleri olan eşik ve can direğinin
oluşturulmasıdır. Can direği keman ailesinde olduğu gibi çalgının göğsüne
sıkıştırılmadan, eşik altına yerleştirilir (Annoyanakis, 1991; 260). (Bkz. Şekil 4.23)
75
Şekil 4.24 Labyrinth Musical Museum’da bulunan lyra yayı
Şekil 4.25 Ziller asılı lyra yayı (The Hellenic Music Archives, 1998; 76)
Lyranın tekne kısmının arkası ve baş kısmı ş ekil 4.26’da görüldüğü gibi
çeşitli motifler, oyulmuş geometrik şekiller, çiçek şekilleri, kabartmalar (çiçekli gemi
ve süs) ve bazen heykel formları (kuş ve at kafası, nadir olarak insan kafası) ile
süslenebilmektedir (Annoyanakis, 1991; 260).
76
Şekil 4.26b Baş kısmı süslü lyralar (Atina Halk Çalgıları Müzesi, 2007)
İcra Teknikleri
Lyra sol diz üzerine ya da iki bacak arasına yerleştirilmek suretiyle icra edilir.
İcracı yürüdüğü zaman çalgıyı göğsüne dayar veya belindeki kemere iliştirir. Lyra
icrasına lyraris, lyratzis, liritzis ve liritis adları verilir (Annoyanakis, 1991; 262).
İcra esnasında yay, ilk telle birlikte ikinci tele ya da ikinci telle birlikte
üçüncü tele aynı anda sürtülerek armonik eşlik sağlanır. Çalgının eşiği de bu armonik
çalış tekniklerine katkıda bulunabilecek bir şeklide eğimlidir ve icracıya kemençede
olduğu gibi iki teli aynı anda çekme imkânını verir. Bu özelliğiyle lyra, eşlik çalgısı
olmadan çalındığı dönemlerde armonik ve ritmik eşliğini sağlamış, yayın üzerine
asılan ziller ve icracının sağ ayağını yere vurması önemli ritmik unsurlar olmuştur
(Annoyanakis, 1991; 263).
77
4.1.4. Lyranın Tarihsel Süreç İçindeki Değişimi
78
Kemanın teknik imkânlarından yararlanılarak imal edilen, 1920-1950 yılları
arasında Yunanistan ve adalarda ilgi gören, ancak ş ekil 4.28’de görülen modern
lyranın kullanılmasıyla birlikte rağbetten düşen viololyra örneği ise ş ekil 4.29’da
verilmiştir (Annoyanakis, 1991; 264).
Modern lyradan sonra Girit’te rağbet görmüş bir lyra türü de Labyrinth
Musical Centre ve Museum’u 1982’de Herakliyon yakınlarında Houdetsi köyünde
kuran Ross Daly63’nin tasarımıyla oluşturulmuştur. Daly geleneksel lyra ve modern
lyra ile birlikte kendi tasarımı olan lyrayı icra etmekte ve öğretmekte, şekil 4.30’da
görülen çalgısını modern lyranın yirmi-yirmi iki ahenk telli ş ekli olarak
tanımlamakta ve ahenk tellerinin çokluğu sebebiyle Hindistan’da çalınan sarangiye
benzetmektedir. (Daly, 2007)
63
Daly bu amacını “kültürler arası müziksel ve çalgısal etkileşimi incelemek ve farklı kültürlerden
gelen çalgıların ortaya çıkmasını sağlamak” şeklinde ifade etmektedir. Çünkü bu kurum, konser,
seminer, work shop, atölye gibi etkinlikler aracılığıyla çeşitli ülkelerden gelen misafirlere müzik ve
çalgılarını tanıtma imkânını sunmaktadır (Daly, 2007).
79
Türk müziği akort sistemine göre geleneksel lyra re-sol-re (yegâh-rast- neva)
olarak akort edilirken, modern lyra ve Ross Daly lyrası do-sol-re (kaba çargâh-rast-
neva) ş eklinde düzenlenmekte ve ahenk telleri icracının istediği frekanslara göre
akortlanabilmektedir.
64
Şekil 4.31 Bulgaristan şehirler haritası
64
http://en.wikipedia.org/wiki/Bulgaria (Haritadaki bölgeler tarafımızdan renkli hale getirilmiştir.)
80
7. yüzyılın ikinci yarısında Tuna deltasının kuzeyine doğru Bulgarlara ait bir
boy yerleşmiş, dönemin güçlü imparatorluğu olan Bizans dahi bu boyla 681’de barış
yapmak zorunda kalmıştır (Todorov, 1977; 15). 1018’de Bizans egemenliği altına
giren Bulgar İmparatorluğ u 1185’de tekrar bağımsızlığını kazanmıştır (Todorov,
1977; 31). İ kinci Bulgarların yaşadığı parlak dönem 1389 yılında sınırlarını
Balkanlara kadar genişleten Osmanlı Devleti egemenliğine girilmesine engel
olamamış ve ülke 19. yüzyıla kadar bu egemenlik altında kalmıştır (Todorov, 1977;
41). Fransız ihtilalinden sonra 1821’de Balkan yarımadasında başlayan
ayaklanmalara Bulgar halkı sempati göstermiş, Ruslarla Osmanlılar arasında yaşanan
1877/1878 savaşı ve Ayastefanos Antlaşmasıyla Osmanlı Devleti Makedonya ve
Trakya'yı içine alan Büyük Bulgaristan Prensliği’nin kurulmasını kabul etmiştir.
1879’da Bulgaristan’da başlayan kapitalizm ise arka arkaya gerçekleşen Balkan
savaşları sonrasında yara alsa da, kısa sürede toparlanmayı başarmıştır (Torodov,
1979; 80-82).
65
10 Kasım 1989’da komünist lider Todor Zhivkov’un emekli olması, komünizmi kapatan ve
demokrasiye dönüşü sağlayan olaydır. Böylece ülke çok partili seçimlere girmiştir (Dimitrov, 2001;
ix).
81
4.2.1. Bulgaristan Müziğinde Gadulka İcrası
66
Doğu ve Güney Doğu Avrupa’da yaşayan etnik bir grup olan Slavlar, Ortodoks, Katolik ve
Müslüman olabilmektedirler. (Batı Slavlar: Çekler, Polonyalılar, Slovaklar, Doğu Slavlar: Beyaz
Ruslar, Ruslar, Ukraynalılar, Güney Slavlar: Bosnalılar, Bulgarlar, Hırvatlar, Makedonyalılar,
Karadağlılar, Sırplar ve Slovenyalılar (Barford, 2001; 3).
67
Bir araştırmaya göre 15. yüzyıl itibariyle Rumeli topraklarında yaşamış 340 Türk aşireti vardır
(Bayar, 2001; 27). 1878 Osmanlı-Rus savaşı sonundan 1900 yılına kadar ise Türkiye’ye göç edenlerin
sayısı 3 milyona yakındır (Alagöz, 2001; 36).
68
Rum asıllı bir baba ve Bulgar kökenli Slav bir anneden doğmuş Cyril ve Methodius adlı iki kardeş
Bulgar Krallığı döneminde alfabelerini yayma fırsatı bulmuş, onlar hayatta iken alfabeye Constantine
ve Roma’da ölmelerinden sonra Cyril adı verilmiştir. 9. yüzyılda yaşamış olan papaz, teoloji ve dil
uzmanı olan bu iki kardeşin cyril alfabesi, Doğu ve Güney Doğu Avrupa’da yaşayan etnik bir grup
olan Ortodoks Slavlar tarafından hala kullanılmaktadır. Katolik ve Müslüman Slavlar ise Latin
alfabesini tercih etmektedir (Lang, 1976; 102).
82
Bulgaristan’daki ideolojik ve kültürel yapının ve performansın önemli bir
öğesi olan çalgılarla ilgili yapılan ilk tespitler, panpipe, gaida ve citharayı
göstermektedir. 14. yüzyıldan itibaren Balkan çalgıları bölgede yayılmaya başlamış,
örneğin Sırbistan’ın kolo dansı Bulgaristan dans ve müziğini etkilemiş, bu dansta icra
edilen çalgılar Bulgar halk müziğine girmiştir. El ele tutuşup, daire şeklinde yapılan
kolo dansında accordion, frula, tamburica, sagija, harmonica ve tupan
çalınmaktadır. Bu nedenle tambura ve tupanın Bulgar halk müziğine girişi kolo dansı
sayesinde gerçekleşmiştir (Lang, 1976; 144). 14. yüzyıldan sonra Sırbistan’da
çalınan gusla adlı çalgının bölgeye girişi de aynı ş ekilde olmuştur. Döneme ait
kaynaklarda armut biçimindeki lyranın Bulgaristan’daki versiyonu olarak kabul
edilen gadulkadan bahsedilmemesi (Lang, 1976; 145), çalgının o dönemde henüz
çalınmıyor olduğuna işarettir.
69
Şekil 4.32 Tzvetanka ve Ivan Varimezova Bulgar halk şarkıları icra ederken
69
Varimezova, Bulgarian National Ensemble of Folk Song and Dance’ın da içinde olduğu pek çok
grupta profesyonel olarak korist ve solistlik yapmış, halk çalgıları üzerine uzmanlaşmıştır. Eşi Ivan
Varimezova ile birlikte UCLA Balkan Ensemble’ı kurmuş, dünyanın pek çok yerinde konserler
vermiştir. Elde edilen bilgiler Varimezova ile yapılan özel görüşmeden alınmış, şekil 4.32’de görülen
resimler, Girit’teki Rusos (Türkçe ismi) adlı tavernada Bulgar şarkıları icrası sırasında tarafımızdan
çekilmiştir.
83
Gadulkanın bölgede çalınmasıyla ilgili en eski kaynaklar 19. yüzyılı işaret
etmektedir. Çalgı Dobruca bölgesinde (şekil 4.31’de pembe renkle gösterilen bölge)
harmonika ve gaida birlikte ve Trakya bölgesinde (şekil 4.31’de yeşil renkle
gösterilen bölge) kaval, gaida ve tupan ile birlikte çalınmaktadır (Kachulev, 1978;
14; Buchanan, 1991; 155). Gadulkanın gaida, accordion, tupan ve kaval gibi
çalgılarla birlikte, genellikle yeni yıl törenleri, festivaller, düğünler, gece kulüpleri ve
eğlence yerleri olan mehanalarda70 dansa eşlik amacıyla icra edildiği bilinmektedir
(Ivan Varimezova, 2007). (Bkz. Şekil 4.33)
Şekil 4.33 Bulgaristan’da bir mehanada çalışan tapan, accordion, kaval ve gadulka icracıları
grubu (Daly, Özel Arşiv)
70
Türkiye ve Balkan bölgelerinde alkol (rakı, şarap, votka, bira) ve meze servisinin yapıldığı
mekânları tarif eden kelime, Farsça şarap anlamına gelen mey ve ev anlamına gelen hanenin
birleşiminden oluşmuştur. (Meyhane)
71
Rice, Bulgaristan’da aralıklı olarak uzun yıllar alan çalışmaları yaparak, May it Fill Your Soul:
Experiencing Bulgarian Music ve Music in Bulgaria adlı kitaplarını yazmış, Bulgar müziği üzerine
uzmanlaşmıştır.
84
Şekil 4.34 1969 yılında Trakya bölgesi alan çalışmasında Rice tarafından çekilen
resim (Rice, 2004; 33)
Şekil 4.35 1987 yılında Trakya bölgesi alan çalışmasında Rice tarafından çekilen resim
(Rice, 2004; 34)
72
Çiftlerin daire şeklinde dönmeleriyle icra edilen ve gadulka çalgısının en popüler olduğu Bulgar
halk dansı (Rice, 2004; 35; Petrov, 2006).
85
Partisi amaçları doğrultusunda köy müziğini Bulgar milli kimliğinin bir sembolü
olarak kabul etmiş, profesyonel toplulukları halk müziği sunumu için
görevlendirmiştir. Köy geleneğini canlı tutmak amacıyla bu müziğin performansı
için yeni kuruluşlar yaratmış, konser, festival ve milli tatiller organize ederek, ödüller
sunmuştur (Rice, 2004; 26, 55). Bunlar arasında işlevsel açıdan önemli olan ve devlet
düzeni içerisinde Bulgar kültürel performansını en iyi şekilde temsil eden kuruluşlar
devlet destekli halk orkestraları olmuştur (Buchanan, 1991; 66). İ lk orkestra
1951’de Philip Kutev73 tarafından kurulmuş, halk melodilerini temelini koruyarak
armonize eden bu orkestrayı Bulgarian State Television Female Vocal Choir, Tedora
ve Trio Bulgarka gibi gruplar takip etmiştir. İşte bu gruplarda gadulka çalgısı kaval,
gaida, tambura ve tupan ile birlikte icra edilmiştir (Buchanan, 1991; 195).
Komünist dönem boyunca yeni geleneksel müzik bir çeşit meta haline gelmiş,
devlet toplulukları bir yandan bu görevle yurt dışını gezip, para kazanırken, bir
yandan da devletin ideolojik mesajını dağıtmıştır. 1989’da world music74 sektörünün
oluşması sebebiyle bazı Bulgar müziği kayıtları uluslararası piyasada yer almış, bu
evrensellikle birlikte çaldığı eserlerde Bulgar müziğinden parçalar kullanan ve hatta
Bulgar müziği yapan gruplar ortaya çıkmıştır (Rice, 2004; 74-75). Bu gruplarda
gadulka çalındığı bilinmekte ve Sweet Voice adlı Amerikalı grubun resmi şekil
4.36’da görülmektedir.
Şekil 4.36 Sweet Voice adlı Amerikalı grubun 1988’de çekilmiş resmi (Rice, 2004; 84)
73
“Bestecilik eğitimini Dobri Khristov ve keman eğitimini Hans Koch ile 1929’da tamamlayan Phillip
Kutev’in (1903-1982) kurduğu senfonik Bulgar halk orkestrası dünya çapında ün yapmış, Bulgar
müzik kültürünün sembolü olmuştur. İlk profesyonel Bulgar halk müziği orkestrasının kurucusu
olması, onu dünya çapında en temel ve etkileyici Bulgar müzisyen olarak üne kavuşturmuştur.” Bu
bilgiler Bulgarian National School of Folk Arts’ın web sitesinin ana sayfasında bulunan ve patron
başlığı altında yazan bölümden alınmıştır (http://www.nufi-kotel.com/bul/index.html).
74
Batılı olmayan ülkelerin yerel ve geleneksel müzikleriyle batılı ülkelerinin yerli sayılabilecek
müziklerinden oluşan ve geniş kitlelere hitap eden dünya pazarı.
86
Komünist rejimin 1989’da düşüşü; ülkede kültürel, sosyal ve sanatsal alanda
pek çok değişimin yaşanmasına sebep olmuştur. Timoty Rice bu dönemden sonra
sanattaki devlet desteğinin ideolojik anlamının kaybolduğunu ve devlet destekli halk
orkestraları ile düğün müziklerinin politik özelliğini yitirdiğini vurgulamıştır.
Bununla birlikte 1989’dan sonra Rum, Makedon, Sırp, Türk ve Yunan hit şarkılarına
Bulgarca sözler yazılmaya başlanması, farklı türlerin Bulgar müziğine girmesine
vesile olmuş, popfolk tarzı oluşmuştur (Rice 2004; 87).
Şekil 4.37 Sofya’nın Dom kilisesi meydanında 1998’de çekilmiş ayı oynatıcısı gadular75 ve
ailesinin resmi (Sarı, Özel Arşiv)
75
Gadulka çalan kişi
87
Yapılan incelemeler ışığında, gadulkanın birden fazla icra türünde, birden
fazla işlevi olduğu tespit edilmiştir. Köy ve kasabalarda halk müziği icrasında
görülen çalgı, bir yandan Kutev orkestrasında kemanın yerini alırken, bir yandan da
sokak müziği çalgısı olarak kullanılmakta, dünya müziği gruplarındaki varlığı da
başka bir işlevini oluşturmaktadır. Bu veriler sosyal kimlik teorisi bağlamında
değerlendirildiğinde ise; W. James’in bireylerin zihinlerinde kendileri ile ilgili olarak
şekillenen imajların sayısı kadar sosyal benliğe sahip olmaları modelinde olduğu gibi
(Hess, 1993; 116), gadulkanın da kullanıldığı icra türü kadar farklı sosyal ve işlevsel
kimliğe sahip olduğu sonucuna varılabilir. James’e göre birey toplumun pek çok
üyesiyle ilişkiye girerken, her üyeyle diğerinden farklı ilişkiler kurabilir. Böylece
ilişki kurduğu her bireyin gözünde farklı bir kimlik kazanır ve bu kimliklerin toplamı
bireyin sosyal kimliğini oluşturur (C. Gordon, 1968; 116). Bu model doğrultusunda;
gadulkanın halk müziği, dans müziği, orkestral müzik, sokak müziği ve world
musicteki farklı işlevleriyle, aynı ülke toprakları içinde farklı kimliklere büründüğü
ifade edilmelidir.
Fiziksel Özellikleri
Yapımı
88
İcra Teknikleri
Şekil 4.39 Georgi Petrov’un kemerine iliştirdiği çalgısını ayakta icra ederken çekilen resmi
(Petrov, Özel Arşiv)
Gadulkanın tarihsel süreç içindeki değişimi tekne boyu, metal tel takılması,
akordu, ahenk tellerinin eklenmesi ve gadulka ailesinin76 oluşturulması bağlamında
gerçekleşmiştir.
Dobruca bölgesinde icra edilen gadulkanın akordu yüksek bir frekansa göre
yapılırken, Trakya bölgesine ait gadulka daha büyük bir tekneye, daha pest ve geniş
bir sese sahiptir. Halk orkestralarında ikinci tür olan Trakya gadulkasının kullanıldığı
bilinmektedir. (Bkz. Ş ekil 4.40) Bu orkestralarla birlikte bölgedeki barsak teller de
metal olanlarla yer değiştirmeye başlamıştır (Bunchanan, 1991; 199).
76
Kemençe beşlemesi göz önde bulundurularak tarafımızdan yapılmış bir nitelendirmedir.
89
Şekil 4.40 1973 yılında Trakya bölgesi alan çalışmasında Rice tarafından çekilen
Trakya gadulkası resmi (Rice, 2004; 36)
Şekil. 4.41 Labyrinth Musical Museum’da bulunan ve 10 adet ahenk teli olan gadulka başı
Tekne boyu, metal tel, akort ve ahenk teli gibi değişimlerle birlikte
gadulkanın yaşadığı en önemli evrim gadulka ailesidir. Bulgar halk orkestraları
üzerine çalışmış ve yönetmiş Kutev; orkestrasında keman ailesi yerine, geleneksel
90
Bulgar çalgısı olan gadulkayı kullanmak istemiştir. Kutev’in beşinci bölümde
incelenecek olan kemençe ailesinin mudici Hüseyin Saadettin Arel’i tanımadığı
eldeki kaynaklardan anlaşılmaktadır. Böyle bir fikri gadulka çalgısı için
düşünmesinin sebebi ise kendi geleneksel çalgısıyla çok sesliliği sağlayabilmektir77.
4.3. Değerlendirme
77
Orkestrada iki gadulka aynı sesi çalarken, viola, viyolonsel ve kontrobas gadulkalar melodiyi bir
oktav pestten çalmış ve bas çizgisindeki zenginliği sağlamıştır. Bununla birlikte, gadulka ailesi çok
seslendirilmiş eserlerde de amacına ulaşmıştır. (Buchanan, 1991; 218).
91
çalgısı Girit’te halk danslarına ve özellikle syrtolara eşlik amacıyla çalınırken,
Osmanlı Türk müziğinde de önce lyra ve daha sonra kemençe adıyla, kaba saz
denilen gruplarda dansa eşlik amacıyla çalınmıştır. Tüm bu veriler çalgının Osmanlı
egemenliğindeki Ege adalarından İstanbul’a, icra tarzı ya da müzikal işlevi ile
birlikte göç ettiğini kanıtlamaktadır.
92
5. TÜRKİYE COĞRAFYASINDA ÇALINAN ARMUDÎ BİÇİMDEKİ YAYLI
ÇALGILAR
Şekil 5.1’de görülen bu resimde göre çalgı tek telli ve tek burguludur78, D
şeklindeki tını delikleri yoktur, yapı ve görünüm olarak ilkel olduğu söylenebilir. Bu
özellikteki bir kemençe resmi divan ş airi Enderûnî Fazıl’ın (1759–1810)
Hubanname ve Zenanname adlı eserinde de görülmektedir. (Bkz. Şekil 5.2)
78
Çalgı bu özelliği ile 4. bölümde adı geçen Balkan çalgısı guslaya çok benzemektedir.
93
Şekil 5.1 Hızır Ağa’nın verdiği Kemân-ı Kıptî resmi (Hızır Ağa, 1749, v21b, 28a)
94
hindistan cevizi kabuğundan yapılan, göğsü ince bir deri ya da zarla kaplanan
çalgıdan bahsedilmiştir (Aksoy, 2003; 309). Bu belge o yüzyıla kadar surnâme ve
minyatürlerde kemançe olarak bilinen çalgıya, yazarın bugün kullanılan adıyla hitap
ettiğini göstermektedir. Blainville Türk lyrası adı altında açtığı pasajda ise kemençeyi
ele almış, çalgının üç telli olduğunu ve kol üzerine yerleştirilmeden açığa tutularak
çalındığını bildirmiştir. Verdiği örnek resimlerde de bugünkü kemençenin daha
büyük bir biçimi görülmektedir (Aksoy, 2003; 309). (Bkz. Şekil 5.3)
Şekil 5.3 Blainville’nin verdiği Türk lyrası resmi (Aksoy, 2003; 111)
95
Şekil 5.4 Niebuhr’un verdiği Türk lyrası resmi (Aksoy, 2003; 124)
Çalgılar üzerine çalışmış diğer bir seyyah olan Laborde ise Türk lyrasını
şöyle açıklamıştır: “Yunanların lyra dedikleri çalgı yayla çalınır. 3 kiriş teli vardır.
Dıştaki iki kiriş göğüsten oldukça yükseğe gerilmiştir. Ortadaki tel öbür iki telden de
yüksektir. Tırnakların tellere yandan değmesiyle çalınır” (Aksoy, 2003; 321). (Bkz.
Şekil 5.5)
96
5.1.2. Türk Müziği ve Kemençe İcrası
5.1.2.1. Osmanlı Tarihi ve Toplumsal Yaşantısı İçinde Türk Müziği, Kaba Saz
ve İnce Saz
Kemençe 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın ikinci yarısında daha çok çalgılı
kahvehanelerde ve meyhanelerde icra edilen, eğlence müziğinde, özellikle
köçekçeler, tavşancalar ve Rumeli havalarında kullanılan bir kaba sazdır (Aksoy,
2003; 110). Kaba saz icrasını da kemençe, lavta, zurna, klarnet, zilli maşa, def gibi
çalgıların kullanıldığı, İ stanbul ve Rumeli türkülerinin, zeybeklerin, sirtoların,
köçekçelerin, tavşancaların çalındığı, köçeklerin danslarıyla eşlik ettiği, eğlenceye
yönelik bir müzik türü olarak tarif etmek doğru olacaktır (Özgen, 2006). 20. yüzyılın
ünlü teorisyen ve müzikoloğu Rauf Yekta Bey (1871-1935) kaba sazı “kahvelerde
icrayı sanat eden topluluk” ş eklinde tanımlarken, bu gruplarda kemençeden başka
eskiden ince saz dışında bırakılmış olan lavtanın da önemini vurgulamıştır (Yekta,
1986; 87). Aynı dönemde yaşamış ve kemençe beşlemesinin mucidi, teorisyen ve
müzikolog olarak ün kazanmış Hüseyin Saadettin Arel’in (1880-1955) öğrencisi Dr.
Rıza Zühtü Tinel ise Asri Kemençe ve Kemençe Beşlemesi Üzerine Düşünceler79 adlı
eserinde kaba saz ve ince saz için ş u açıklamaları yapmıştır: “Saraylarda ve kibar
zengin meclislerinde yapılan musikide birinciliği tanbur, ikinciliği sinekemanı yada
kemançe, üçüncülüğü nay almıştır. Ekseriyetle bir veya iki tanbur, bir veya iki
sinekemanı, bir veya iki kemançe, bir çeng, bir veya iki nay, bir veya iki daire ve
hanendelerden müşekkel bu musiki grubuna “ince saz” derlerdi. Yaptıkları musiki,
zamanın ince ve yüksek musikisinden (peşrevler, nakışlar, karlar, ağır ve yürük
semailer, saz semaileri ve ağır şarkılar..) müşekkel olurdu….İnce saza mukabil kaba
saz namıyla bir saz cümlesi daha vardı. Bu da bir veya iki kemençe ve bir veya iki
lavtadan ibaret idi. Kaba saz cümlesinin revacgahı olan yerler en ziyade Galata
meyhaneleriydi ve sazendeleri ve rakkaseleri de Rumlardandı. İşte bu heyet, bugün
tevarüs edebildiğimiz80 köçekçe havalarını terennüm eder, usul ve tempoya riayetkâr
olarak raks ederlerdi” (Tinel, 1926).
79
Bu bilgiler Dr. Rıza Zühtü Tinel’in Asri Kemençe ve Kemençe Beşlemesi Üzerine Düşünceler adlı
yazma eserinin Dr. Ayhan Sarı tarafından yapılan çevirisinden alınmıştır. Eserin çevirisi henüz
basılmamış, ilk kez bu tez çalışmasında çevirenin izniyle kullanılmıştır.
80
Günümüze gelebilen (Çevirenin notu).
97
Yukarıdaki verilerden de anlaşılacağı üzere kaba saz bir eğlence türüdür.
Toplumsal hayatta meyhane ve kahvehane kültürleriyle birlikte var olmuş, bu
mekânlardan saraya taşınmıştır. Bu nedenle Osmanlı toplumunun eğlence
kültüründe, sarayda, kaba saz ve ince sazda kemençenin varlığı incelenmeden önce;
dönemin tarihî, sosyal ve müzikal yaşamı üzerinde önemle durulması gerekmektedir.
Bölüm içinde sunulan kemençe ile ilgili belgelerin Osmanlı padişahlarının
dönemlerine göre sınıflandırılması da, Osmanlı’nın 19. yüzyıla kadar yaşadığı idarî
ve sosyal yaşamın incelenmesi ihtiyacını doğurmuştur.
Osmanlı 1299 yılında gelişme politikası üzerine kurulmuş küçük bir beyliktir.
Bu siyasal tarih boyunca birbiriyle ilişkili iki ana temel ise; iç siyasal düzende
hükümdarın ve merkezin gücü ve dış siyasal ilişkilerde devletin askeri gücüne
dayanan gelişme geleneği olmuştur (Kunt, 1997; 64). Söz konusu politikası
sayesinde, Osmanlı’nın 16. yüzyılda bir cihan devleti özelliğini kazandığı
bilinmektedir. Bu görünüş, siyasi, askeri ve mali yönden olduğu kadar hukuki
yönden de desteklenmiş, varılan sonuç çağa damgasını vurmuştur. 16. yüzyıla
Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) çağı denilmesi de bu anlayışı gözler önüne
sermektedir (Emecen, 1995; 43). Bununla birlikte Kanuni’nin babası I. Selim (1512-
1520) döneminde Osmanlı, orta çağın batısı olarak kabul edilen Bizans’ın en geniş
sınırlarına zaten ulaşmış, Bizans’ın yerini tutan ve bütün bu ayrı cinsten kavimleri
yönetme işini üzerine alan Osmanlıların siyasi ve kültürel kaderi iki yöne
çevrilmiştir: Doğu Roma’yı eski kanun ve geleneklere uygun bir tarzda yönetmek ve
Abbasi halifeliğinin yıkılışından beri açıkta kalan İslam hegemonyasını ele geçirmek.
İşte I. Selim ile birlikte Osmanlı padişahlarının Sultan-ı İklim-ir Rum ve Halife-i Rûyi
Zemin unvanları, oldukça ayrı olan bu iki kaderi boş yere birleştirmeye götürmüştür.
Osmanlı İmparatorluğ u 16. yüzyılda Viyana’ya kadar ilerlemiş olmasına rağmen,
manen ş arka çekilmiş ve şarklılığ ı tercih etmiştir. Eğer bu yüzyılda Rönesans
doğmuş, batının ufukları birdenbire okyanuslara genişlemiş olmasaydı, Abbasilerin
halefi olmak Osmanlılar için büyük bir talih kapısı olabilirdi (Ülken, 2001; 24).
98
mutlak gücünden ve ne de dışa dönük genişleme siyasetinden söz etmek mümkün
değildir. 18. yüzyıldan sonra Osmanlı Devleti bambaşka bir değişim içine girmiş ve
bir zamanlar baş edemediği Avrupa’nın karşısında tutunabilmek için gittikçe
Avrupalılardan daha çok ş ey öğrenmeye, Avrupa kurumlarını kendine mal etmeye,
kısacası Avrupalılaşmaya- Batılılaşmaya başlamıştır (Kunt, 1997; 64). Osmanlı eski
gücünü yeniden kazanmak için batılılaşma yoluna gitmiştir.
Osmanlı tarihinde batılılaşma çalışmaları Lale Devri, III. Selim Devri, II.
Mahmut Devri ve Tanzimat Devri gibi dört ayırt edici devrede toplanabilir ve bu
devreler dönüm noktası olarak kabul edilebilir.
81
Yeni düzen anlamındaki Nizam-ı Cedid, dar ve geniş olarak iki durum için kullanılmıştır. Birincisi
(dar anlamda) III. Selim devrinde Avrupa usulüyle yetiştirilmek istenen talimli askeri, ikincisi (geniş
anlamda) ise III. Selim’in Yeniçeri’lileri kaldırmak, ulemanın nüfuzunu kırmak, Osmanlı Devleti’ni
Avrupa’nın ilim, sanat, ziraat ve ticaret yönünden ilerlemelerine ortak yapmak için teşebbüs ettiği
yenilik hareketlerinin bütününü ifade eder (Karal, 1988, 61).
99
karşılaşmış, devlet içinde hala büyük ve etkili bir siyasi güç olan Yeniçeri Ocağı,
âyânların yardımını ve ulemânın meşrutiyet desteğini alarak ayaklanmıştır.
Şeyhülislamın fetvasıyla III. Selim’in tahtan indirilmesi, bu döneme son veren olay
olmuştur (1807) (Okumuş, 2005; 24).
100
Abdülmecid’den sonra tahta çıkan Abdülaziz (1861–1876), idarî ıslahatı
önemsemiş, merkeziyetçiliği hafifleterek, yerel halka idarede sınırlı ve kurumlaşmış
bir söz hakkı vermiştir. Sadece âyânın yararlanabileceği bu gelişme, yine de
demokrasi yönünde atılmış önemli bir adımdır (Kunt, 1997; 146). İ ç isyancılar
tarafından tahtan indirilen Abdülaziz’den sonra, yeğeni V. Murat (1876- 3 ay) ve
ardından Murat’ın kardeşi II. Abdülhamid (1876–1908) Osmanlı tahtına oturmuştur.
Abdülhamid döneminde Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu ekonomik bunalım
ve milliyetçi akımların etkisiyle Balkanlar’da baş gösteren ayaklanmalar yurt
içindeki meşrutiyet yanlısı görüşleri güçlendirmiştir. Abdülhamit bu sorunların
çözümü olarak Mithat Paşa'ya82 verdiği sözü tutmuş, 23 Aralık 1876'da ilk Osmanlı
anayasası olan Kanun-ı Esasi'yi ilan etmiş, 19 Mart 1877'de Meclis-i Mebusan’ı
açmış ve I. Meşrutiyet dönemini başlatmıştır. Padişah ile meclisin ülkeyi birlikte
yönetmesi ilkesine dayanan anayasa doğrultusunda, yargı bağımsızlığı ve temel
haklar güvence altına alınsa da, egemenliğin tek kaynağı yine padişah olmuştur. Bu
olaydan sonra padişahın 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve Osmanlılar için çok ağır
koşullar içeren Ayastefanos Antlaşması’nı gerekçe göstererek Meclis-i Mebusan’ı 13
Şubat 1878'de kapatması (Bkz. sayfa 69-70), Rusya’ya toprak verilmesi, Romanya,
Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan ve Yunanistan’ın bağımsız hale gelmesi gibi olaylar
dönemin siyasî durumunun bozukluğunu göstermektedir (Kunt, 1997; 154-165). Bu
bağlamda, 17. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğ u’nda yaşanan tüm
gerilemelerin, yönetim, askerî, sosyal ve ekonomik hayatta açık bir ş ekilde var
olduğu tespit edilebilir (Kunt, 1997; 275).
101
Paşa, Ş eyhülislam Feyzullah Efendi, Ş eyhülislam Esat Efendi gibi sadrazamların
aynı zamanda bestekâr olmaları, dönemin musiki açısından ne kadar zengin
olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte I. Ahmet döneminden itibaren şehzadeler
arasında meydana gelebilecek taht kavgalarını önlemek amacıyla, kafes hayatının
oluşturulması, Osmanlı padişahlarının sanatla uğraşmalarını adeta bir gelenek haline
getirmiştir (Beşiroğlu, 1993; 1). Müzikteki bu atılımlar, tabi ki devletin üst
düzeyinde yaşanan sorunlara ve Patrona Halil İsyanı’na engel olamamıştır.
Lale Devri’nden sonra ikinci bir ekol olarak bilinen III. Selim dönemi, müzik
hayatı açısından geçmişten gelen klasik üslubu günümüze taşıdığı ve yenilikçi
üslubun da başlangıç devresi olarak bir köprü görevini üstlendiği için, Türk müziği
tarihi içinde önemli bir yere sahiptir. Bu dönemdeki form, makam, nota ve nazariyat
konusundaki geniş kapsamlı çalışmalar dikkat çekicidir (Beşiroğlu, 1993; 29).
Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Abdülbâkî Nâsır Dede ve Ermeni kilise hanendesi
Baba Hamparsum gibi ünlü teorisyenlerin de yaşadığı III. Selim döneminde, Türk
müziğine destek verilirken, Fransa’dan operet toplulukları getirilip, sarayda piyano
ve arp konserleri düzenlenmesi ayrıca önemli olaylardır (Beşiroğlu; 1993; 15).
Şiirlerinde adli mahlasını kullanan II. Mahmut (Kunt, 1997; 93), bir batı
dilini (Fransızca) bilen ilk padişah olarak nazik, zarif ve merhametli bir kişiliğe sahip
Abdülmecid (Kunt, 1997; 122), besteleri bulunan, edebiyat, mimarî ve resimle
ilgilenen Abdülaziz dönemlerinde de (Kunt, 1997; 137) zengin bir müzik yaşantısı
gözlenmiştir. II. Mahmud döneminde Yeniçeri ocağı ile birlikte kapanan (1826)
Mehterhane'nin yerine Muzika-yı Hümayun’un kurulması ilk resmi batı müziği
öğrenimini başlatmış, ders vermek üzere yurt dışından müzisyenler getirilmiş,
gelenekten gelen ve İ smail Dede Efendi, Ş akir Ağa, Sadullah Ağa gibi büyük
besteciler tarafından izlenen üslupla birlikte sarayda batı müziğine de yer verilmiştir
(Mantran, 2000; 190). Ancak yönetim ve saray zamanla musikiyi teşvik işlevini Batı
müziğini daha çok teşvik ederek yerine getirmeye başlamıştır. Ünlü musikişinas
Dede Efendi'nin Abdülmecid'den hacca gitmek için izin alarak saraydan ayrılması,
bir bakıma Osmanlı-Türk müziğinin buradan gördüğü desteğin zayıfladığını
simgelemektedir (Pekin, 1999). Buna bağlı olarak 1839’da İstanbul’da açılan Fransız
Tiyatrosu’nda sarayın dışında da müzikli oyunlar ve operetler oynanmaya başlanmış,
batıdan gelen sanatçıların bu temsilleri çoksesli müzik dünyasını zenginleştirmiş ve
ardından 1840’lı yıllarda Naum Tiyatrosu’na gelen İ talyan opera kumpanyaları
102
gündemdeki ünlü İ talyan operalarını sahnelemiştir. II. Abdülhamit’in de bu amaçla
Yıldız’da bir tiyatro yaptırdığı bilinmektedir (Manrtan, 2000; 190).
İnce saz olarak tabir edilen klasik fasıllardan başka halkın musiki isteğine de
karşılık verebilecek olan kaba saz takımlarının kurulması iki önemli olgunun
etkisiyle şekillenmiştir. Bunlardan birincisi meyhane ve kahvehane kültürlerinin
gelişmesi, diğeri ise Ege adalarıyla karşılıklı kültürel etkileşim ve göçün
yaşanmasıdır. Özellikle Osmanlı’nın bu adalardaki gücünü kaybetmesiyle ortaya
çıkan göçler, kaba saz kültürünü şehir halk müziği ihtiyacı içinde İstanbul’da var
eden önemli bir unsur olmuştur. Bu nedenle öncelikle kemençenin ilk icra edildiği
mekânlar olan kahvehaneler ve meyhanelere, ayrıca kaba sazın öğeleri olan çengi,
köçek ve tavşanlara kısaca değinmek gerekmektedir.
Meyhane ve Kahvehane
103
Meyhane83 kültürü eski dönemlerde seyyahların dinlendiği hanların, şehir lerdeki
gelişmiş hallerinden oluşmaktaydı. Babiller ve Asurlular için bu hanlar, devletin
idaresinde olan uzak mesafe ticaretini desteklemişti. Hititler hanları seyahat edenler
için dinlenme ve eğlence yerleri olarak gördüğünden, bu mekânlarda ş arap, müzik,
eğlence ve oyun da bulunmaktaydı. Benzer ş ekilde yakın doğudaki Helen dönemi
sırasında Yunan kültürünün bir parçası haline gelen bu mekânlar, Büyük Roma’da
orta sınıf için bir gelenek haline gelmişti. 1453’de İ stanbul alındığında meyhaneler
birçok yerde halen bulunmaktaydı (Sağbaş, 1999; 79). Meyhanelerde
kahvehanelerden farklı olarak alkol içilir, musiki dinlenilir ve raks seyredilirdi.
Dönemin en gözde meyhaneleri Galata’daydı. Profesyonel saz takımları
meyhanelerde sazlı ve sözlü musiki icra ederek, oyunlar oynarlardı. Bu çalgıcılar ve
oyuncular müşterilerin kendilerine verdikleri parayla geçinirlerdi (Aksoy, 2003;
262).
İşte meyhane ve kahvehane kültürü içinde bir eğlence ve hafif müzik türü
olarak yer alan kaba sazda; müzik ve raks bir bütün haline gelmiş, köçek ve tavşanlar
raks etmiş, çalgı icracıları köçekçe, tavşanca ve Rumeli havaları ile bu raksa eşlik
etmiştir.
83
Meyhane (Bulgarca’da mehana) kelimesinin kökeninin Farsça (mey: şarap) ve (hane: ev)
kelimelerinden türediği dördüncü bölümde açıklanmıştı. (Bkz. Dipnot 69)
104
kaynaklar Arap terimi olan rakkas (erkek dansçı) ve rakkaseden (kadın dansçı)
bahsetmektedir. Osmanlı’nın son dönemlerinde kadın dansçılara çengi, erkek
dansçılara köçek, özel bir kıyafetle farklı bir raks icra edenlere de tavşan84 ismi
verildiği kaynakların değerlendirilmesi sonucunda çok net olmasa da, belirlenmiştir.
Ayrıca çengi ve köçek ayrımında zaman zaman yaşanan ifade karışıklığının sebebi;
köçeklerin, çengilerin de danslarını icra etmiş olmaları ve müzisyen gruplarıyla
değil, temaşa sanatlarında görev alan komedyen ve mim sanatçılarıyla lonca
oluşturmuş olmalarıdır. Tavşanların ayrımı ise daha nettir (Beşiroğlu, 2006, c. 12;
112).
19. yüzyılda meyhanelerde başlıca eğlence unsuru olarak göze çarpan öğe
köçek oyunculardır. İ stanbul’un en namlı köçekleri meyhanelerde oynatılmıştır.
Hemen her meyhanenin namlı bir köçek oğlanı vardır (Koçu, 1947; 17).
Bayramlarda, hünkâr ve sultan saraylarında, padişahların ziyafet ve düğünlerinde,
sair cemiyetlerde ve kış gecelerinde köçekler raks etmiştir (Ali Rıza, ?85; 286).
Köçeklerin kaba saz takımın köçekçeleri86 (Beşiroğlu, 2006, c. 12; 122), tavşanların
ise kaba saz takımın tavşancaları eşliğinde dans ettikleri ve tavşan raksı denen
oyunlarında yüzlerini buruşturarak, tavşanlar gibi hareket ettirdikleri, küçük adımlar
attıkları ve zıpladıkları bilinmektedir (Sağbaş, 1999; 80).
84
“Kemençenin diğer bir ismi de tavşancadır. Bu sonraki isim çalgının tavşankulağına benzemesinden
yahut oynayan kişilere tavşan ismi verilmesinden ileri gelmiş olsa gerektir” (Tinel, 1926).
85
İstanbul’un tarih, kültür ve folkloru hakkındaki en önemli kaynaklardan biri olan ve 1920’lerde
Tercüman gazetesinin sayfalarında yer alan Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey’in İslam Araştırmaları
Kütüphanesi’nde bulduğumuz Bir Zamanlar İstanbul adlı 309 sayfalık eserinin yayın yılı
belirtilmemiştir.
86
Müzikal bir form olan köçekçe halk dansı, taverna dansı ve çengilerin yok olan dansını içinde
barındırır (Beşiroğlu, 2006, c. 12; 122 ).
105
çok dansçının Yunan takımadalarında doğan genç erkekler olduğunu ve Sakız
adalıların çoğunun dans ve meyhane görevlerinden biriye ilgilendiğini tespit
etmişlerdir (Beşiroğlu, 2006, c.12; 122). Örneğin Rum asıllı, Sakız Adalı Pandeli
ömrü İstanbul meyhanelerinde geçmiş bir rakkastır (Koçu, 1947; 17). Söz konusu
durumla ilgili olarak Umur-ı Mülkiye Nazırı Pertev Paşa'nın torunu Abdülaziz Bey
(1850–1918), Osmanlı toplumunda günlük yaşam, törenler, gelenek ve görenekler ve
kullanılan tabirler üzerine bilgi ve gözlemlerini kaleme aldığı 14 defterden oluşan
eserinde şu bilgileri vermiştir: “Yüzyılın başında halk arasında ve özellikle kübera
düğün ve ziyafetlerinde en büyük eğlencelerden biri, belki de başlıcası köçek
oynatma idi....Köçeklerin ekserisi Sakız, Midilli Adaları, Marmara sahilleri (Kapıdağ
ve havalisi gibi) ve İzmir’den gelmiş Rum delikanlılarıyla Tatavla (Kurtuluş Semti)
ve Yeniköy Rumlarından, bir kısmı Akkerman, Siroz, Selanik, Edirne ve İstanbul
Kıptîlerinden, bir kısmı da Kastamonu ve Sivas halkından olurdu. Adalardan gelen
Rum delikanlılarına, ada tavşanları beyaz ve pek sevimli oldukları için Rum
Tavşanları denirdi” (Abdülaziz Bey, 1995; 390).
106
ve cariyelere oyun talim eden bir Frenk ve bu Frekin vasıtasıyla da bir kemençe
ustası alınmıştır... Bunlardan başka cariyelere lavta ve kemençe talim eden maaşlı
tavşan (Rum) ustalar da vardı” (Uzunçarşılı, 1977; 109-110).
107
herkesin aklını başından aldı” ifadesini kullanması, çalgının icra edildiği ortam
hakkında ipucu vermektedir (Hızır İlyas, 1987; 161).
87
Bu anılar 1920’li yılarda yazılmıştır
108
aldılar ve kemençenin başlattığı havayı izleyen öteki oyunları oynamaya başladılar”
(Borak, 2004; 97). Bu anılar kemençe ve lavta icracıları ile tavşan ve köçek
oyunculardan oluşan kaba saz takımının sarayda yaptığı icrayı kanıtlamaktadır.
Şekil 5.7 Fransız ressam Auguste Mayer’in Café au bord de la Corne d’Or adlı tablosundaki
kahvehanede kaba saz icrası (Hitzel, 2002; 183)
109
Sultan Mahmut Han haremlerinden baş ikbal Hüsnümelek Hanım’ın yalısında meşk
edip, törene yakın saray-ı hümayuna aldırılmışlardı. O akşam onlar da çaldılar, raks
ettiler” (Borak, 2004; 187; Saz, 2000; 197).
Kaba saz ile ilgili olarak maddeler halinde verilen tarihsel belgeler, bu
topluluğun vazgeçilmez lavta ve kemençe ikilisinin tavşan ve köçek raksına eşlik
ettiğini doğrulamıştır. Çalgının bu takımlardan ince saz takımlarına geçişi, 19.
yüzyılın sonlarına doğru musikiye klarnet çalarak başlayan ve kaba sazdan yetişmiş
bir icracı olan Rum asıllı kemençe üstadı Vasilâki’yle (1845–1907) gerçekleşmiştir
(Aksoy, 2003; 110). Vasil ile birlikte dönemin İ stanbul’unda musiki meclislerinde
kemençe çalan Tanbûri Cemil Bey’in (1871–1916) icra açısından getirdiği yeni ekol,
kemençenin kaba sazdan ince saza geçiş sürecini başlatmıştır.
110
kemençenin rast kirişini çargâh perdesine çekerek bin türlü kıvrak ve oynak
hareketler yapardı. Cemil de buna bayılır ve Vasil’in elini öpmeye çalışırdı….Bugün
artık onlar dinlenmez; şimdi dinlediklerimiz ne tempo bakımından, ne de nağmelerin
insicamı noktasından köçekçe değildir. Vasil’in aklım olsaydı alafranga keman
çalar, böyle meyhanelerde kemençe ile ekmek kazanmaya uğraşmazdım sözünün
sebebi de budur” (Cemil, 1947; 82, 85).
20. yüzyıl kemençe icrasında önemli bir isim olan Cüneyd Orhon (1926–
2006) kaba sazdan ince saza geçiş yapan kemençe ile ilgili olarak hocası Kemal
Niyazi Seyhun'dan (1885–1967) aldığı bilgileri şöyle aktarmıştır: “Kemal Niyazi
Seyhun’un söylediğine göre, eski devirlerde kemençenin yalnız iki teli icrada
kullanılır, pest taraftaki üçüncü kaba tel bir tür ahenk teli görevi yapar, bu haliyle
kemençe sadece köçekçe, tavşanca, semai, destan gibi halk tarzı oyunlu musikide yer
alırmış. Üçüncü tel yegâh sesine akortlanıp, o telde de parmaklarla perdeler
kullanılmaya başlandıktan sonradır ki; kemençe sınırlı icradan çıkıp, klasik
musikimizde yerini almış, itibar gören, sevilen bir saz hüviyetine kavuşmuştur”
(Orhon, 1985; 3).
Kemençe Tajfel’in sosyal kategorizasyon modelinde bireylerin kendilerini
milliyet, din, etnik köken, cinsiyet, yaş, meslek ve örgütsel üyelik gibi sosyal
kategorilerde sınıflama sürecine benzer bir süreci İ stanbul’daki ilk icralarıyla
yaşamıştır. Fasıl müziğine girişi ise ikinci bir kategorizasyon sürecini beraberinde
getirmiştir. İş levsel olarak bir değişim yaşayan çalgı, dansa eşlik eden eğlence
müziği çalgısı kimliğinden bağımsız, yeni bir kimliğe bürünmüştür. Kemençenin bu
yeni işlevi ve kimliğiyle saray fasıl heyetinde çalındığına dair belgeler aşağıda
maddeler halinde verilmiştir:
111
II. Mahmud Dönemine Ait Belgeler: (1808–1839)
• II. Mahmud dönemi saray sazendeleri arasında yer alan ve sarayın ilk
kemençe icracısı olarak bilinen Tahir Ağa’nın (İrtem, 1999; 27) sarayda çalıştığına
ilişkin bir belge Hızır İ lyas tarafından verilmiştir: “Bağlı olduğu İ brahim Ağa
silahtarlıktan azlolunca, bu günlerde açık bulunan Yedi Kule Dizdarlığı ile çırağ
edilmesini istedi ve yükümlü olduğu görev Seyit Mehmet Ağa’ya verildi” (Hızır
İlyas, 1987; 145).
• Julia Pardoe, İngiliz Kraliyet ordusunda binbaşı olarak görev yapan babası
Thomas Pardoe ile birlikte 1835 yılında 9 ay İstanbul’da yaşamış ve anılarını City of
the Sultan adlı kitabında (Şehirlerin Ecesi İ stanbul: Bir Leydi’nin Gözüyle 19.
Yüzyılda Osmanlı Yaşamı) toplamıştır. Bu anı kitabında yer alan kemençeyle ilgili
pasajlar aşağıda verilmiştir: “Bir kâtibenin dairesindeyken, solgun ziyaretçisinin
ricası üzerinde, Nazif Habı bir halayığa kemençesini getirtti. Küçümsenmeyecek bir
beceri ve tatlılıkla çalıp, şarkı söyledi. ….Firuze Hanım kemençe çalan bir halayığa
kendi eserlerinden birini söyleyerek, daha doğrusu uyarak eşlik etti. Ardından
haremin gözdesi de çaldı ve gruptan biri ona defle eşlik etti. Bu arada yarım düzine
kadar ses aynı zamanda bir ş air olan padişahın ş arkılarını koro halinde söylediler.
Padişah sık sık soylu ablasının ev halkını kendi eserlerini söylerken dinleme
mutluluğu tadarmış” (Pardoe, 2004; 179-180). Bu pasaj kitabın 2004 yılında yapılan
çevirisinden nakledilmiş, kitabın aslında ise kemençe yerine zebec terimi
kullanılmıştır (Pardoe, 1854; 114-115). Pardoe’nin bir batılı olarak, gördüğü çalgıyı
armudî biçimdeki rebece benzettiği ve zebec terimine göndereme yaptığı kesindir.
Kitabı çeviren Banu Büyükal da kemençe teriminin altına dipnot düşerek, “Yazarın
zebec olarak aktardığı çalgı muhtemelen rebec olmalıdır. Rebec, Klasik Türk
müziğindeki kemençeyle akraba olan bir yaylı çalgıdır” açıklamasını yapmıştır
(Pardoe, 2004; 179).
88
Rum asıllı kemençe icracısı. (-1915?)
112
tanzim ettirilerek irsal buyrulması ...” (Başbakanlık Arşivi, 1871; .43289; Arşiv
Vesikaları, 1973a; 21).
• “V. Murad (1876) Efendi iyi piyano çalardı…. Sultanefendiler de iyi piyano,
kemençe ve lavta çalarlardı” (Borak, 2004; 106). “Leyla Hanım; I. Abdülmecid’in
oğlu ş ehzade Murat Efendi’yi iyi tanıdığını, piyanodan başka flüt ve alaturka
kemençe ile uğraştığını da söyledi” (Kösemihal, 1939; 145- 146).
Şekil. 5.9 Osman Hamdi Bey’in İki Müzisyen Kız Tablosundan pasajlar
(Cezar, 1995, c.1; 371)
113
ilk çeyreğinde Türk müziğinin “asil” çalgılarından biri olarak kabul görmüş, gerek
şekil-biçim-görünüm, gerekse tını açısından Osmanlı-Türk müziğine özgü bir kimlik
kazanmaya başlamıştır. Kısa süren (ortalama 25 yıl) bir dönem içerisinde, işlev ve
icra tarzında önemli bir değişim yaşayan kemençenin bu geçişi ve değişimi hiç
şüphesiz geleneksel Türk müziğinin virtüöz icracıları sayesinde gerçekleşmiştir. Bu
icracıların ve icralarının kronolojik listeleri ile çalgının eğitimine ilişkin metotların
listesi EK’ler bölümünde tablo olarak (Tablo B.2, B.3.1, B.4) verilmiş, 6. bölümde
ünlü kemençevîlerin icralarından pasajlar notaya alınmıştır
89
Cemil Bey’in çok yakın dostu olan ve Abdülaziz döneminde üst düzey devlet yönetiminde çeşitli
görevlerde bulunmuş Ferik Yanalı Mustafa Paşa’nın (1904) Cemil Bey’in hayatında önemli bir yeri
vardır. Paşanın oğlu Mehmet Demirhan babasının Cemil Bey’le hatıralarını bir mektupta toplamıştır.
Bu mektup Vasilâki ve Cemil Bey ile ilgili gizli yönleri açığa çıkarmaktadır.
114
Bu iki belge, adı geçen iki kemençe icracısının çalgıya dördüncü teli
eklediğini göstermektedir. Ancak onların kullandığı dört telli kemençe için 20.
yüzyılın müzikolog, besteci ve ud icracısı Cinuçen Tanrıkorur ş u bilgileri
vermektedir: “Cemil Bey normalden 1-2 cm daha büyük olan kaba (büyük)
kemençeyi yaptırmış ve sazda hiçbir değişiklik yapmadan kemençeye dördüncü (kaba
rast) teli ilave etmiş, plağa çaldığı Pesendide makamındaki ünlü taksimini bu dört
telli kemençeyle yapmıştır” (Tanrıkorur, 2001; 175). (Bkz. şekil 6.2 ve CD. 2 Eser)
Arel ve bu yeni oluşumda onunla birlikte çalışan öğrencisi Dr. Rıza Zühtü
Tinel (Bkz. Sayfa 97) kemençede yapılan değişimi şöyle ifade etmişlerdir : “Öteden
beri kemençenin musikimizde değeri ile mütenasip bir mevki almadığını görür, bu
sazın (hususiyeti bozulmaksızın tekemmül edilecek olursa) mühim vazifeler
yüklenebileceğini düşünürdüm. Mini mini bir cüsseden çıkan hiç unutulmayacak bir
gürlükte tok ve donuk sesteki cazibe, çalınırken tellerine parmakla basmayıp tırnakla
temas edilmesinden doğan güzellik, kah neşeli, kah hüzünlü ifadelere muktedir
oluşundan sezilen gizli kabiliyet her zaman beni ilgilendirdi. Gönlüm diyordu ki bu
saz yegâh, neva ve rast seslerine düzenlenen üç tanecik telin mahdut imkânları içinde
sıkışık kalmasın da, hem telleri kemanda olduğu gibi dörde iblağ edilip, kaba rast,
yegâh, dügâh ve hüseyni seslerine düzenlensin, hem de yine keman nevinde olduğu
gibi birbirinden büyük beş kemençe vücuda getirilerek, takriben beş sekizli
genişliğinde ses servetine ve o nispette bol imkanlara sahip polifoniye elverişli bir
saz heyeti ortaya çıkarılsın” (Arel, 1948; 3-5). “Muhterem hocam Hüseyin Saadeddin
Bey kemençe kuvatorunu (dörtlemesini) imale karar verdiğini ve imalci
aramaklığımızı emretmiştir. Mesud Cemil Beyefendi Radyodaki Udi Cevdet Bey’in
115
mükemmel bir imalci olduğunu ve kemençeci Ruşen Bey’e yaptığı kemençenin çok
güzel ve sesli olduğunu methetmesi üzerine Cevdet Bey’e müracaata karar verdik.
Kemençe hakkındaki bu eseri Cevdet Bey’e verdim. Tadilatla okumasını ve
kendisinin ayrıca bir itiraz ve mütalaası olup olmadığını bilahare kendisine sordum.
Tamamıyla benim mütaalatımla hemfikir olduğunu söylemesi üzerine, Hüseyin
Saadeddin Beyefendi’nin nezdinde götürdüm. Pazarlık yapıldı. Soprano, alto, tenor,
viyolonsel ve bas kemençeler sipariş edildi” (Tinel, 1926).
“Kemençe beşlemesi kaba kaba aşiran ile tiz muhayyer arasında 5,5
sekizliden fazla bir ses sahasını içine almaktadır. Soprano ve altosunda kemanda
olduğu gibi gövdenin yarısına kadar uzanan siyah tahta destek yoktur. Yalnız tenor,
90
Türk Müziği’nde piyanonun beşinci la sesi (diyapazon sesi) re (neva) olarak kabul edildiği için;
soprano kemençe (dört telli kemençe) bugün batıdaki sol-re-la-mi akort sisteminin karşılığı olan do-
sol-re-la şeklinde akort edilmektedir.
116
bas ve kontrbas kemençelerde mevcuttur. Yine yalnız soprano ve alto kemençe dizde
çalınabilmekte, diğerleri ise viyolonsel gibi madeni ve ince bir çubuk ile zemine
dayanarak icra edilmektir” (Öztuna, 1990, c. 1; 443-444).
Şekil 5.12b Alto, Tenor, Bas, Kontrobas kemençeler (Arel, 1948, s. 6; 5-8)
117
Dört telli soprano kemençeyi Arel’den sonra tekrar canlandıran Cüneyd Orhon
konuyla ilgili ş u bilgileri vermiştir: “Kemençe beşlemesi, Dr. Zühtü Tinel ve
Hüseyin Sadettin Arel tarafından yapılmıştı. Maksadı ise Batı’daki keman ailesinin
karşıtı olan Türk yaylı çalgılarını yani kemençe ailesini meydana getirmekti. Batıda
soprano keman ile alto keman arasında bir beşli ve alto keman ile viyolonselin
arasında bir sekizli bulunmaktadır. Bir sekizli aralığının büyüklüğü nedeniyle, bu
aralıkta bulunan ikinci bir çalgının görevini ikinci keman üstlenmektedir. (keman –
viyola – viyolonsel - kontrbas) Arel ise soprano kemençe- alto kemençe- tenor
kemençe - bas kemençe ve kontrbas kemençeyi düzenleyerek, bu eksikliği de
gidermeye çalışmıştır….. 1922 yılında Arel’den armoni dersi alan Dr. Zühtü Tinel
armoninin Türk müziğine tatbiki için kemençe beşlemesinde hocasına yardım etmek
istemiş, kemençe ailesi ikisinin çalışmalarıyla oluşmuştur” (Orhon, 1999). Cüneyd
Orhon’un bu konuda verdiği bilgileri öğrencisi İ TÜ TMDK Öğretim Üyesi Prof.
Nermin Kaygusuz şöyle bildirmektedir:
118
kemençe hakkında şunları yazmıştır:“...Sol-re-la-mi düzeni sayesinde sazın pest tarafı
yegâhtan kaba rasta kadar bir beşli genişletilmiş oluyor. Tiz tarafta da neva düzenine
nispetle bir ses daha kazanıyor. Şu suretle dört telli kemençenin üç telli kemençeye
nazaran altı perde fazla zenginliği var demektir” (Karabey, 1952; s. 48; 25-26).
“Kemençenin birbirinden kaba beş saz olarak çoğaltılması bir ilerilik adımı olmakla
beraber, geriliğe bağlı kalanlar için dahi bir ihtiyaca tekabül eder” (Karabey, 1960, s.
74; 56).
Hem üç telli, hem de dört telli kemençeyi icra etmiş olan Cüneyd Orhon’un
şu yorumu yukarıdaki tartışmalara da yön verir niteliktedir: “Dört telli kemençe üç
tellinin bir alternatifi değildir. Bu iki çalgı birbirlerinin farklı işlevlere sahip
versiyonlarıdır” (Orhon, 2006). Bu tespit ışığında, Arel ile birlikte dördüncü tele, üst
eşiğe, keman akorduna ve keman tellerine kavuşan kemençe çeşitlerini ve üç telli
kemençeyi birbirinin alternatifi olarak değil, Türk müziğinde çalınan farklı
özelliklere sahip kemençe türleri olarak kabul etmek gerekmektedir. Şekil 5.13’te üç
telli ve dört telli kemençelerin özel arşivlerden alınan resimleri ve akort düzenleri
görülmektedir.
119
Şekil 5.13a Baron Baronak91 yapımı üç telli ve Sefer Yücel Açın yapımı dört telli kemençe
(Özgen ve Açın, Özel Arşiv)
91
Ermeni asıllı, ünlü kemençe yapımcısıdır (1834-1900). Şekilde görülen üç telli kemençe, Baronak
tarafından yapılmış ve Cemil Bey tarafından icra edilmiştir.
120
Şekil 5.13b Üç ve dört telli kemençelerde akort sistemi
92
Terim kemençenin bu tarz icradaki önemli bir temsilcisi olan İhsan Özgen’e aittir ve çalgının diğer
müzik türlerinin icralarında bulundurulabileceğini, orkestra uyarlarına katılabileceğini, güzel
tınılarının modern müzik türlerinde yer alabileceğini ve güncelleşebileceğini ifade etmektedir.
(Özgen, 2006)
121
görüşmede, yukarıda bahsedilen türlerin kapsamına girebilecek icralarından örnekler
vermiş93, bu örnekler EK’ler bölümünde (Tablo B.3.2) “Modern İ cra Diskografisi
Örneği” başlığı altında gösterilmiştir. Klasik icralarının yanı sıra, çok sesli
orkestralarda94 ve özel çok sesli çalışmalarında kemençe icra eden diğer önemli
isimler arasında Prof. Nermin Kaygusuz, Fatoş (Önüter) Aşçıoğlu, Lütfiye Özer,
Mahinur Özüstün ve Neva Özgen yer almaktadır.
Yukarıda adları maddeler halinde verilen türlerden biri olan popüler müziğin
kemençedeki ilk temsilcisi de 6. bölümde geleneksel icraları analiz edilen ve dört
telli kemençenin öncüsü olan Cüneyd Orhon’dur. Orhon, 1970’lerden sonra Türk
popüler müziğinin önemli bir ismi ve Anadolu rock müziğinin mihenk taşı Barış
Manço’nun (1943-1999) 1970 yılında çıkardığı Dağlar Dağlar adlı 45’lik plaktaki
kemençe taksimi ve solo eşliğiyle çalgıyı popüler müzikte icra eden ilk kişi olmuştur.
Bu icradan sonra kemençenin çeşitli popüler müzik şarkılarında bazen renk, bazen de
ezgi çalgısı olarak tercih edilmesi halen süregelmektedir. Bu tarz icranın
günümüzdeki en belirgin iki örneği, müziklerinde Türk ve Batı müziği çalgılarını
daimi grup üyesi olarak kullanan Yeni Türkü ve İnce Saz grupları olup, kemençe
icracıları ise Derya Türkân, Cengiz Onural ve Furkan Bilgi’dir.
Fiziksel Özellikleri
“Boyu 40-41 cm, eni ise 14-15 cm civarındadır. Armut şeklinde kesilmiş bir
takozun içi oyularak oluşturulan teknenin bölümleri; gövde, sap (boyun) ve
burguluktur (kafa). Göğüs (kapak) kısmında D biçiminde, 4 cm boyunda, 3 cm
eninde ve birbirine 25mm uzaklığında 2 adet delik vardır. Gövdenin alt ucunda
tellerin takılması için yapılmış kuyruk takozu bulunur. Teller üst eşikle eşitlenmez.
Kemençenin üç telinden ikisi (rast ve neva) bağırsaktan yapılır, diğer tel ise (yegâh)
93
Söz konusu kayıtların bazıları kemençede modern icralar üzerine çalışan Neva Özgen tarafından icra
edilmiştir.
94
Kemençe için özel olarak yazılmış çok sesli orkestra eserlerinin en sonuncusu İTÜ TMDK Öğr.
Gör. Oğuzhan Balcı’nın Derya Türkan'a ithaf ederek bestelediği ve 28 Nisan 2008’de İstanbul Büyük
Şehir Belediyesi Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda Orkestra İstanbul ve solist Derya Türkan
tarafından icra edilen Kemençe ve Yaylı Sazlar için Konçertino’dur.
95
Bu bölümde verilen resimler 29 Mart 2007 tarihinde, kemençe yapımcısı Fehmi Kılınçer’in
atölyesinde Prof. Ş. Şehvar Beşiroğlu ve tarafımızdan çekilmiştir (Çolakoğlu, Özel Arşivi).
122
gümüş sargılıdır. Üst ve alt tel 25.5-26, orta tel 29.2-29.5 cm uzunluğundadır.
Günümüzde ses çıkartmak kolay olduğu için raket telleri de kullanılmaktadır. Teller
yılan, fildişi, abanoz, pelesenk, zerdali, badem veya akgürgen gibi ağaçlardan
yapılan 14–15 cm uzunluğundaki burgulara takılır” (Tanrıkorur, 2003; 166-167).
(Bkz. Tablo B.1)
Yapımı
“En güzel ses veren ağaçlar abanoz, pelesenk, kan ağacı, karadut, Hint gölü
ve ardıçtır. Ünlü kemençe yapımcıları olan Baron ve İ zmitli’den sonra ceviz, maun
ve kelebek gibi ağaçlar da kullanılmıştır” (Menemencioğlu96, 1970, s. 260; 5).
Şekil 5.14a İşlenmemiş takoz Şekil 5.14b Tekne haline getirilmiş ve klavye
eklenmemiş takoz
“İkinci aşama göğüsün oluşturulmasıdır. Göğüste ancak bir tek ağacı tanır ve
düşünebiliriz. O da rakipsiz ve istisnasız servidir. Eski mutaassıp ustalar göğüs
imalinde servi kullanmışlar, bundan başka ağaca el sürmemişlerdir. Fakat daha sonra
yapılan bazı kemençelerde yüksek bir ses elde edebilmek için çam, lâdin, köknar dahi
kullanılmıştır” (Menemencioğlu, 1970, s. 260; 5). Serviden yapılan göğüsün kalınlığı
96
Kemençe yapımı ve icra tekniğiyle ilgili bilgilerin önemli bir kısmı, ünlü kemençe yapımcı ve
icracısı Haldun Menemencioğlu’nun (Haluk Recai- 1912-1972) Kemençe Hakkında Etüd adlı
makalesinden alınmıştır.
123
4,5-5 mm’dir. Bu ölçü yukarıdan aşağıya doğru 1 mm’ye kadar incelir. Uzunluğu 26
cm’dir ve D şeklindeki delikler göğüsün 16. cm’sine denk gelir (Kılınçer97, 2007).
.
Şekil 5.15d Tekneye klavye, göğüs ve flatoların yapıştırılması
97
Ahmet Fehmi Kılınçer (1948- ) 32 yıldır profesyonel olarak kemençe imal etmektedir. Kemençe
yapımını anlatmak için kullanılan örnekler onun koleksiyonundan alınmıştır.
124
Şekil 5.16a Kemençe burguları Şekil 5.16b Burgu deliklerinin raybayla açılması
Beşinci aşama lyrada olduğu gibi kemençenin en can alıcı öğeleri olan eşik ve
can direğinin oluşturulmasıdır. Eşik genellikle kelebek ağacından yapılır, can direği
lyra ve gadulkada olduğu gibi eşik altına yerleştirilir. (Bkz. Şekil 5.17)
İcra Teknikleri
“Kemençe sol diz üzerine dayanmak suretiyle çalınır. Yayı tutan sağ el bileği
supleksini hiçbir zaman kaybetmemelidir. Sağ kol gövdeye yarı yapışık haldeyken
bilekle yay çekilmelidir. Bir telden diğerine geçerken, kolu ileri geri hareket
ettirmeyip, diz üzerinde duran kemençeye mihveri etrafında bir hareket vermek
gereklidir. Yayın eşiğe olan mesafesi en fazla 4-5 cm’yi aşmamalıdır. Hatta 3,5
125
cm’de ton bakımından daha sıhhatli bir ses bulmak kabildir. Bu sayede kemençenin
bünyesinde gizli olan ses ortaya çıkar. Kemençenin dizde teşkil ettiği açı ise 75-80
derece arasında olmalıdır” (Menemencioğlu, 1970, s. 260; 7).
Fiziksel Özellikleri
“Üç ve dört telli kemençelerin klasik armudî biçimi ve ses haznesi gerek
biçim, gerekse hacim olarak aynıdır. Sesin dışarıya yayılması için göğse açılan
delikler yine aynı yerde, aynı biçim ve büyüklüktedir. Üç telli kemençenin orta teli
dışında, iki çalgının tel boyları da simetriktir” (Orhon, 1985; 10). Dört telli
kemençede çoğunlukla keman telleri kullanılmakla birlikte, icracının isteğine ve
çalınan kemençenin yapısına uygun olarak bağırsak ve nadiren de raket tellerinin
kullanıldığı bilinmektedir.
“Dört telli kemençenin sap kısmında üç telliye ek olarak klavye yer
almaktadır. (Bkz. Ş ekil. 5.19) Klavyesiz kemençede parmak doğrudan perdeliğe ve
göğse basar. Kemençe boylamasına bir eğim çizdiğinden, teller akort burgularından
alt eşiğe kadar göğüsten yükselerek uzanır. Neva teli örnek alınırsa, hüseyni
perdesinde telle perdelik arasındaki ortalama yükseklik 7-8 mm iken, tiz nevada 10-
11, gerdaniye'de 12-13 mm’yi bulur. Bu rakamlar boylam eğimi çok iyi dengelenmiş
sazlarda böyledir, sıradan sazlarda yükseklikler daha da artabilir. İcracının ortalama
tırnak yüksekliğinin 11 mm olduğu düşünülürse, tiz seslerde telin parmağın etine
değmesi sağlıklı bir icranın engellemesine sebep olur. Aynı zamanda parmak
dördüncü pozisyondan itibaren göğse bastığından, ses titreşimlerini bir ölçüde ezer,
sesin devamlılığı azalır. Hâlbuki kemençeye klavye takıldığında parmaklar bütün
pozisyonlarda aynı yükseklikte telle temas ettiği için, icra rahatlar” (Orhon, 1985;
11).
126
Şekil 5.19a Yücel Açın yapımı dört telli Şekil 5.19b Yücel Açın yapımı dört telli
kemençenin üst eşiği kemençenin klavye kısmı
İcra Teknikleri
Dört telli kemençenin tel boyları üst eşikle eşitlendiği için tellerdeki çalış
pozisyonları paraleldir. Bu paralellik teller arasındaki geçişleri de rahat bir hale
getirmektedir. Dördüncü tel olan muhayyer teli tiz perdeleri doğru bir şekilde
basmayı kolaylaştırmakta ve teknik anlamda zor olan eserlerin icrasına yardımcı
olmaktadır, ancak aynı sesler neva teli üzerinde (kapalı olarak) çalındığı zamanki ses
kalitesini koruyamamaktadır.
Armudî biçime sahip ve tellere tırnak teması suretiyle çalınan tırnak kemane;
Kastamonu ilinde Şenpazar, Azdavay, İ nebolu, Safranbolu ve Cide merkez olmak
üzere, komşu iller olan Zonguldak, Bartın ve Karabük’te de icra edilmektedir.
(Harita için bkz şekil 5.20)
127
1935; 13), İran-Arap ve Bizans Devletlerinin egemenlik savaşlarından sonra, 922
yılında Bizans İmparatorluğ u’nun bir eyaleti olarak kalmıştır (Yaman, 1935; 45).
Bizans’tan sonra sırasıyla Oğuz Türklerinden Anadolu’da hükümdarlık kuran
Danişmentliler, Selçuklular, Candaroğulları ve 1462’de Osmanlı egemenliği altına
giren bölge, bu tarihten itibaren Anadolu Eyaleti’nin bir sancağı olmuştur (Yaman,
1935; 180). II. Mahmud döneminde yeni bir yönetsel düzenlemeyle Ankara
Vilayeti’ne bağlanmasının ardından, 1846’da vilayet merkezi durumuna getirilmiş ve
bu statüsü cumhuriyete kadar sürmüştür (Eyüpgiller, 1999; 43).
98
Osmanlı döneminde yayınlanan resmi ya da özel nitelikli yıllıklar.
99
T.C. Başbakanlık Devlet Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan, 1836–1837 yıllarına ait olan ve
idari amaçlı tutulan Mürûr Tezkireleri Defterleri / Jurnal Defterleri (Kastamonu Jurnal Defteri (1252-
1253/ 1836-1837) bölgede yaşayan halk ve onların meslekleri hakkında bilgiler vermektedir
(Hazırlayanlar Prof. Dr. Abdülkerim Abdulkadiroğlu, İ. Hakkı Aksoyak, Necip Fazıl Duru, Ankara,
1998).
128
mezkûr ve Voyvodası hacegân-ı divan-ı hümayun Mehmed Tahir Efendi’nin
yanında kethüdası Abdullah Efendi……” (Abdülkerimoğlu, 1998; 204).
Şekil 5.21 Kastamonu Rum Mektebi (Sağdaki büyük bina) (Eyüpgiller, 1999; 154)
129
Şekil. 5.22 Günümüze kalan Kastamonu Rum evlerinden örnek görünümler
Tırnak kemanenin halk arasında ve eğitim düzeyi yüksek olmayan bir çevrede
çalınması, onun hakkında tarihsel kayıtların oluşmasını engellemiştir. Yöredeki
tarihiyle ilgili kesin kayıtlara ulaşmak güç olsa da; fiziki - işlevsel özellikleri, icra
tavrı100 ve Rum nüfusun varlığı bölgeye girişi hakkında ipuçları vermektedir. Çünkü
tırnak kemane, icrası ve fiziksel özellikleri açısından lyraya çok benzemektedir ve
muhtemelden Rum nüfus tarafından bölgeye getirilmiştir.
100
Düğün ve eğlencelerde davul ve zurnayla birlikte köçeğin raksına eşlik etmesi.
130
20. yüzyılın ortalarında yaşamış kemane icracıları hakkında verdiği bilgiler
bulunmaktadır. Ataman Eski Safranbolu Hayatı adlı eserinde iki tırnak kemane
icracısından bahsetmiştir. Bu icracılardan ilki Bostanbükülü Kemaneci Ahmet’tir:
“Bostanbüklü Kemaneci Ahmet, bildiğimiz kemandan daha büyük ve sapı daha kalın
bir çalgı çalardı. Bağdaş kurup çalgıyı kucağına dikine oturtur, yarım ay biçimi ile
son derece kıvrak ve güzel çaldığı kemaneyi adeta konuştururdu. Kemaneci
Ahmet’in düğünlerde ve kız oynatmalarda başköşede yeri vardı. Arada bir yayı
kemanenin göğsüne vurup tempolu ve ayrıca çalgısına akrobatik hareketler
yaptırarak oynak çalışı, ustalığını, ruh zenginliğini ve sanatındaki dinamizmi
göstermesi bakımından hayli ilgi çekiciydi. Bir Gelin Havası çalışı vardı ki, bir gelin
alayının bütün hareketlerini, tüfek sesinden at kişnemelerine, gelinin yas etmesinden
davul-zurna gümbürtülerine kadar bütün efektleriyle dile getirilirdi” (Ataman, 2004;
38).
Ataman’ın verdiği bilgiler çalgının icra tarzı ve icra edildiği mekânları tarif
etmektedir. Bağdaş kurup dikine tutulan ya da yürürken kemere sıkıştırılmak
suretiyle çalınan çalgı, günümüzde ş ekil 5.23’te101 da görüldüğü gibi oturur
pozisyonda ve bacak arasına yerleştirilmek suretiyle icra edilmektedir. Bununla
birlikte düğün alayında yürürken çalındığı da görülmektedir.
Şekil 5.23a Kastamonulu tırnak kemane Şekil 5.23b Kastamonulu tırnak kemane
icracısı Mustafa Özkan icracısı Mehmet Çelikel
101
Resimler Eylül 2007’de Kastamonu Şenpazar ve İnebolu’da tarafımızdan yapılmış alan çalışması
sırasında çekilmiştir.
131
Sadi Yaver Ataman’ın verdiği bilgilerde kemanenin düğünlerde canlı
havalarda çalındığı, zaman zaman yayın çalgıya vurularak ritim sağlandığı
belirtilmiştir. Bu icra tavrına da günümüzde halen devam edilmektedir. Ataman
Bostanbüküklü’den sonra, Eğriboyun Kemaneci Ahmet Ağa ile ilgili anılarını
anlatmaya ilginç bir noktadan başlamış, alıntı bozulmadan aşağıda nakledilmiştir:
“Cumhuriyet öncesi taassup çağlarında, özellikle para ile çalgı çalmak ayıp, hatta
günah sayılır, kınanırdı. Eski deyimle let-i leviv yani kişileri baştan çıkaran anlamına
gelen çalgıcılıkta, âşık sazı olduğu için bağlama ve düğün dernek çalgıları olan
davul-zurna dışındaki çalgılar bu tip çalgılardı. Parayla çalgı çalanlar, genellikle ya
çingene yada gezici Rum102 çalgıcılar idi….Eğriboyun Ahmet, çingene değildi ama
düğünlerde kemane çalıyordu. Kasaba ve köy düğünlerinin daima aranılan ve hiç
eksik olmayan baş çalgıcılarındandı. Safranbolu dışında da adı bilinen bir sanatkârdı.
Boyun tutukluğu hastalığından dolayı boynu daima eğik duran, hoş sohbet, tuhaf
sözlü, nükteli bir adam olan Eğriboyun Ahmet aynı zamanda bir hafız idi. Çalgısı
bildiğimiz kemandan biraz daha büyüktü. O da Bostanbüküklü gibi kemanesini
dizlerine oturtarak, kucağında çalardı. Yayı bildiğimiz keman yayı idi. Memleket
havalarını da kendine has üslubu ve boğuk sesine çok yakışan bir eda ile okurdu.
Askerlikte öğrendim dediği İstanbul türkülerini ilk defa Eğriboyun’dan dinlemiştim.
Ahmet Ağa son derece mutaassıp bir aile ve çevrede yetişmişti. Çalgı giren yere
melaike girmez, çalgıcıya kız vermek caiz değildir, çalgıyı çingeneler, elekçiler çalar
gibi inanç ve telakkilerin kuvvetle yaşatıldığı bir ailenin çocuğu olmasına karşın,
içinde yanan ateşi, istiratı, kabiliyeti ve çocuk yaşında gelişen çalgı çalıp, türkü
çığırmak hevesi, onu düğün çalgıcılığına kadar götürmüştü. Kaldı ki o devirlerde
düğün çalgıcılarına iyi gözle bakılmazdı” (Ataman, 2004; 38).
102
Bu bilgi kemane çalgısını daha çok Rumların çaldığını gösteren önemli bir ipucudur ve çalgının
Rumlar tarafından bölgeye getirilmesi konusunda geçerli bir kanıt niteliğindedir.
132
zannederek, evlerinin önüne çıkar. Babanın bu olaya cevabı, “Ula Ehmet, banğa
çalgucu oğlu vaa deyecekle, emme desinlee vâsınla, sen bildüğünü işle, emme ve
lâkin benim yanımda bi daha çalıyın deme ha!...” ş eklinde olur. Kemaneci Ahmet
Ağa o geceden sonra kemaneyi bucak bucak saklamaz ama yine de aleni çalamaz.
Babası ölünce de düğün çalgıcılığına başlar (Ataman, 2004; 38).
Eğriboyun Ahmet Ağa, Bostanbükülü Ahmet ayarında usta bir çalgıcı olmamakla
beraber, özüne has kıvrak çalışı ve türkü okuyuşuyla, efe toplantıları103 için olmasa
da, düğünler için tercih edilen bir halk sanatkârı olduğunu kanıtlamıştır (Ataman,
2004; 38-39).
103
Efe ve yaren dernekleri çalgı çalıp türkü çağırmanın günah ve ayıp sayıldığı bir taassup devri
içinde gelişmiş, en hareketli folklor kaynaşma yerleri ve bir çeşit eğitim-öğretim ocaklarıdır (Ataman;
2004; 41)
104
1976 İnebolu doğumlu Mehmet Çelikel, asıl mesleğinin marangozluk olduğunu ve kemane
icrasının hobisi ya da ek geliri olduğunu söylüyor. 1992 yılında kemaneyi bir iddia sonucu kendi
kendine çalışmaya başlıyor, çalanları izleyerek ve dinleyerek öğreniyor (Çelikel, 2007).
105
1939 Şenpazar Güllü Köyü doğumlu olan Özkan, 1951’den 1965’e kadar köçeklik yaptığını, 1965-
1970 yılları arasında davul çaldığını ve 1970’de kemane çalmaya başladığını söylüyor. Ağrıt’lı Kara
Ali, Kara Veli ve Yusuf ile çalışmasının onun için bir gurur kaynağı olduğunu, 37 senedir kemane
çaldığını ve tek başına plak çıkardığını da belirtiyor (Özkan, 2007).
133
Şekil 5.24 Kastamonu Kır Eğlenceleri CD’sinin kapak resmi
106
Ahmet Baha iki davul, iki zurna, bir keman ve bir köçeğin oluşturduğu düğün ekibinden
bahsetmiştir. Elimizdeki tüm kaynaklarda davul, zurna ve köçeğe eşlik eden çalgı tırnak kemane
olduğu için, burada keman olarak tanımlanan çalgının da tırnak kemane olması muhtemeldir (Baha,
1930; 23). Bartın Ulus Ulukaya Köyü Muhtarı Sadık Özkan da 2007 Eylül ayında tırnak kemane için
keman terimini kullanmıştır (İTÜ TMDK Müzikoloji Bölümü son sınıf öğrencisi Eray Cömert’in
bölgede yaptığı alan çalışması).
107
Düğünlerde ve şenlik günlerinde yerli ve milli kılıklar giyinerek, silahlar kuşanıp, oyunlar yapan
efeler alayı (Ataman, 2004; 38-39).
108
Bartın/Ulus/Ulukaya Köyü Muhtarı Sadık Özkan’la yapılan görüşmeyle o yörede iki davul, iki
köçek, bir zurna ve bir tırnak kemaneden oluşan çalgı gurubunun bir takım meyter (mehder) olarak
adlandırıldığı tespit edilmiştir (Cömert, 2007).
134
bulunmaktadır. Düğünlerde çalan bir meyter grubu birer adet davul, zurna, kemane
ve köçekten oluşmakta, yakın zamanlarda bu çalgıların çiftlenmesiyle ekip
tamamlanmaktadır. Kemaneci Mehmet Çelikel içkisiz düğünlerde hepsinden birer
tane olmasının yeteceğini, içkili düğünlerde ikişer tane olmasının daha uygun
olduğunu ve parayı kazandıran unsurun köçek olduğunu belirtmiştir (Çelikel, 2007).
(Bkz. Şekil 5.25)
109
Küçük yaşta oğlan çocuklarının ilginç bir yetiştirme tarzı vardı. Neyrenli Deli Mehmet, Kadırgalı
Mehmet Ali gibi köçeklikten yetişmiş davulcu ustalar aynı zamanda erbab köçek yetiştirici idiler.
Küçük yaşta çocukları tavana astıkları zembiller içinde fırıl fırıl döndürerek, ayaklarından tutup iki
yana savurarak, köçeklikte önemli figür olan dönmelerde, başlarının dönmemesi için son derece güç
talimler ve uygulamalar yaparlardı. Köçeklik babadan oğla, ustadan çırağa aktarılan bir meslekti
(Ataman, 2004; 229).
135
Şekil 5.26a 2007 Eylül ayında İnebolu’da bir köy düğününde çekilen resimler
136
Şekil 5.27 Kemaneci Murat’ın meytar ekibinin kartvizitleri
137
Şekil 5.28 Cemal Çelikel yapımı kemaneden örnek görünümler
110
Mehmet Çelikel ekonomik olması için, uzun süren düğünlerde bağırsak yerine raket teli
kullanmakta, yine aynı sebeple yaya kıl olarak 0.15’lik misina takmaktadır (Çelikel, 2007).
138
sırasında süreli olarak çekilmektedir. Akordunun Türk müziği ses sistemine göre do-
sol-re (çargâh- rast- neva)111 şeklinde olduğu söylenebilir.
Şekil 5.31 Mustafa Özkan yapımı, göğüs takılmış ve tellenmeye hazır kemaneler
111
Burada modern lyranın (Girit lyrasının) akordunun da kaba çargâh, rast ve neva şeklinde olduğu
hatırlanmalıdır.
139
Şekil. 5.32 Akdeniz Bölgesi ve Teke yöresi haritası112
140
Korkuteli’nde 1, Elmalı’da 3, Finike’de 4, Alanya’da 1 olmak üzere toplam 28
Türkmen çadırı bulunduğu ve bu çadırlarda yaşayan halkın kışı daha çok Merkez,
Serik, Manavgat ve sahil kışlaklarında, yazı Akseki, Elmalı, Eğrdidir, Bozkır ve
Yalaç’da geçirdiği tespit edilmiştir (Atabeyli, 1940; 214-215). Bu araştırmadan 13
yıl sonra Fethiye savcılığı yapmış olan Mustafa Sabri Livanelioğu’nun “ilçede 15-20
köyün sahil ve yayla olmak üzere iki ayrı bölgeye yerleşmiş olduğunu ve bu
köylülerin kışın sahilde, yazın yaylarlardaki köylerde oturduklarını, mevsimlere göre
iki ayrı yerden geçimlerini sağladıklarını” belirtmesi, yöredeki Yörük yaşamı için
önemli bir bilgi niteliğindedir (Livanelioğlu, 2000; 73). Bununla birlikte, Yörükler
üzerine araştırma ve kitaplarıyla bilinen Musa Seyirci’nin Antalya Yörüklerinde
1980’li yıllarda yaptığı alan çalışması, yakın zamana dek konargöçer yaşayan
Yörüklerin günümüzde toprağa yerleştiğini kanıtlamıştır. Seyirci geçmiş dönemlerde
Antalya’nın Elmalı, Korkuteli, Akseki, Gündoğmuş ve Alanya, Burdur’un Tefenni,
Afyonkarahisar’ın Sultandağ, Konya’nın Akşehir ve Beyşehir, Isparta’nın Sütçüler,
Eğridir ve Şarkikaraağ aç ilçelerinin yaylalarında yazları geçiren Yörüklerin, kışı
Antalya çevresinde kışlayarak geçirdiklerini, 1980’li yıllardan itibaren
hayvancılıktan vazgeçerek çiftçiliğe başladıklarını ve yerleşik düzene geçtiklerini
belirtmiştir (Eren ve Seyirci, 1987; 109).
115
Yörede eğit ya da hegit adı verilen ve su kabağından yapılan teknenin göğsüne deri geçirilmesiyle
imal edilen çalgı, tezin ikinci bölümünde açıklanan rebab/ kemançeyi andırmaktadır. Araştırmacı ve
yazar Ali Rıza Yalgın çalgının günümüzde (1940) sadece Afyon civarında Sarılar Obasında bir Yörük
tarafından çalındığını bildirmiştir (Yalgın, 1940; 37-38). Bu bölümde adı geçen ve İzmir radyosunda
kemane icrası olan Bayram Salman ise Yörük kemanesini hegit olarak adlandırmaktadır (Salman,
2008). Bu terimsel karışıklığın başka bir türü Macaristan’da Magyar hegedü (Macar vieli) ve Lengyel
hegedü (Leh rebeci) adlı iki çalgının var olmasıyla yaşanmaktadır. Lengyel hegedünün tırnakla
çalınması ve hegedü teriminin Macar dilinde yaylı çalgıyı ifade etmesi, söz konusu çalgının orta çağ
Avrupa’sının rebecine dayandığını göstermektedir. Martin Agricola, Macarların dar uzun biçimde,
armudî biçimde ve ıklığ/kemançe biçiminde üç tür yaylı çalgıya da hegedü ismini verdiğini bildirerek
konuya açıklık getirmiştir (Kösemihal, 1958; 52).
116
Yörede Rum azınlıkların varlığı çeşitli anı defterleri ve resmî evraklarla tespit edilmiştir. Örneğin
Fethiye’nin Gökben köyünden 1911 doğumlu Şakir Seyirci Rum azınlık için şu açıklamayı yapmıştır:
“Rum ustaları iyi ustaydılar, yörede en güzel evi onlar yapar, en iyi çatıyı onar çatar, dostluklarına
diyecek yoktur” (Seyirci, 2004; 15). Çalgının Rum azınlığıyla ilişkisinin bulunmadığı düşünülse de;
bu konu şu an için netlik kazanamamaktadır.
141
kemane/ Toros Kemanesi) günümüzde rağbet kalmadığı tespit edilmiştir (Yalgın,
1940; 3; Eren ve Seyirci, 1987; 113,119; Salman, 2005; 3; Salman, 2008).
Elde edilen tarihsel belge ve alan çalışmaları sonucunda, yakın zamana kadar
Burdur’un Kemer ilçesinin Akçaören köyünde ve Merkez ilçesinin Aziziye köyünde
çalgının çalıcı ve yapımcılarının bulunduğu, ancak bu kişilerin oldukça yaşlı olduğu
tespit edilmiştir. 1925 yılında Aziziye köyünde doğan ve geçtiğimiz yıllarda vefat
eden yöredeki tek kemane yapımcısı Musa Güleç; Mehmet Candan, Hasan Kozak,
Musa Ölmez ve Mehmet Bozca adlı Yörük kemanesi icracılarından bahsetmiş ve
kendisinin bu çalgıyı çalan son temsilci olduğunu belirtmiştir. 1960 yılında
Muğla’nın Fethiye ilçesinde doğan, 9 yaşında kemane çalmayı babasından öğrenen
ve 21 yaşından itibaren İ zmir radyosunda kabak kemane, Yörük kemanesi ve ses
117
Seyirci Yörük kemençesi tabirini kullanmaktadır.
142
sanatçılığı yapan Bayram Salman’ın118 (Bkz. Ş ekil 5.36) verdiği isimler ise Salih
Salman, Konyalı Mehmet, Mustafa Bıçakçı, Yusuf Durmaz, Kilimci Mehmet, Ömer
Aydilek ve Cemal Bıçakçı’dan oluşmaktadır (Güleç, 2001; Salman, 2005; 3;
Salman, 2008; Emnalar, 1998; 74). Burdur’un Kemer ilçesinin Akçaören köyünde
Yörük kemanesi çalan Himmet Aldemir’in ve kemanesinin ş ekil 5.34’te görülen
resmi Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Müzik Kültürü Araştırma ve Uygulama
Merkezi’nin 06.03.2006 tarihli alan çalışmasında ve Burdur Merkez Aziziye
köyünde kemane yapan ve çalan Musa Güleç’in ve kemanesinin şekil 5.35’te görülen
resmi aynı merkezin 30.08.2001 tarihli alan çalışmasında kaydedilmiştir.
118
Yörük kemanesiyle TRT arşivine 14 eserlik albüm hazırlayan ve yurt dışında konserler veren
Salman, 1989’da TRT İstanbul ve İzmir televizyonunun hazırladığı belgesellere ve İstanbul
televizyonundan Ali Gürlü’nün hazırladığı Bengi programına bilgileri ve icracıyla katkıda
bulunmuştur.
143
5.3.2. Yörük Kemanesi İcrası
Korkuteli ilçesinde kemane icracısı olan Murat Demirci’in Yörük kemanesi ile
Adanalı, Konyalı, Harmandalı, Cepken Zeybeği, Menevşe, Teke Zortlaması,
Karaardıç gibi yöresel havaların çalındığını belirtmesi, çalgının daha çok kırık
havalarda kullanıldığının bir göstergesidir. Salman da çalgının Fethiye, Antalya ve
Burdur Yörüklerinde Gurbet, Zeybek ve Teke havalarında icra edildiğini ve genç
kızların başparmaklarını gırtlaklarına dayayarak çaldıkları boğaz havalarında119
ezginin süslenerek Yörük kemanesiyle tekrarlandığını vurgulamıştır (Salman, 2008).
Çalgının uzunluğu 40-45 cm, genişliği Demirci’ye göre 10-13, Salman’a göre
11-12 cm arasındadır. Teller koyun ve keçi bağırsağındandır. Ancak Güleç
gerektiğinde tel olarak misinanın kullanılabileceğini ve Salman günümüzde
bağlamanın sırma tellerinin kemaneye takılabileceğini belirtmiştir (Eren ve Seyirci,
1987; 112; Salman, 2005; 2). Çalgının 45 cm uzunluğundaki yayı ise eğilmiş ağaç
çubuğundan yapılmakta ve bu eğik çubuğa diğer çalgılarda olduğu gibi at kılı
takılmaktadır.
119
“Yörük kızlarının, kadınlarının veya on - on iki yaşlarındaki erkek çocukların parmaklarını
boğazlarına bastırarak çıkardıkları seslerin bütününe Muğla Fethiye’de, Antalya’da, Mersin Silifke’de
Boğaz Havası, Mersin’in Mut ilçesinde ise Gırtlak Havası adı verilmektedir. Bu geleneğin Yörük
çalgılarının dağda, bayırda, yazda, kışta, yağmurda taşınması kolay çalgılar olması zorunluluğunun
doğal bir sonucu olarak ortaya çıktığı düşünülmektedir” (Seyirci, 1989; 155-156).
144
Şekil 5.36 Bayram Salman
Seyirci çalgının en kalın teliyle orta teli arasında 4 ses, orta teliyle en ince teli
arasında 5 ses olduğunu ve kara düzene göre akort edildiğini belirtmiştir. (do-sol-re/
kaba çargâh- rast- neva) Bu akordun modern lyra ile aynı olduğu ve tırnak
kemaneyle benzerlik gösterdiği söylenebilir. Salman ise akordun re-sol-re (yegâh-
rast- neva) ş eklinde olduğunu bildirmiş, ancak 2008’de yapılan alan çalışmasında
şekil 5.38’de görülen re-do-re (yegâh- çargâh- neva) akortlu çalgısını kullanmıştır
(Salman, 2005; 2; Salman, 2008). Bir başka kaynakta da akordun mi- la - re (hüseyni
aşiran- dügâh- neva) şeklinde düzenlendiği görülmektedir (Emnalar, 1998; 76). Bu
verilerden Yörük kemanesinin akordunun Kastamonu kemanesi gibi sabit olmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
145
Şekil 5.37 Ramazan Güngör120’ün 30 yıl önce yaptığı ve günümüzde Bayram Salman
tarafından çalınan kemane
5.4. Değerlendirme
146
başlanması ve bu kimliği kazanması, ardından Cüneyd Orhon ve İ hsan Özgen gibi
icracılarla modern ve popüler müzikte kullanılması, kemençenin çoklu kimliğini
gözler önüne sermiştir.
147
6. ARMUDÎ BİÇİMDEKİ YAYLI ÇALGILARIN İ CRACILARI VE İCRA
TARZLARI
Armudî biçimde ve tellere tırnak teması suretiyle çalınan yaylı çalgının icra
edildiği müzik türleri sanat müziği ve halk müziği olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Bu iki tür kavramsal açıdan çok tartışılsa da, tüm toplumların tarihlerinde sanat ve
halk müziğinin temel ayrım olduğu kabul edilmesi gereken bir gerçektir.
Almanca’daki kunst music, Fransızca’daki art music veya İngilizce’deki folk music
terimleri hep bu ayrımı ifade etmektedir. Kanaatimizce bu iki tür bir bütünün iki
temel parçasıdır. Tarihsel süreçte de bir ulusta saray müziği ve halk müziği
kültürlerinin olması, bu kültürlerin aynı müzik anlayışını farklı form ve çalgılarla
icra etmesi sonucunu getirmiştir.
Bu bağlamda bir aile olarak ele alınan rebec, lyra, gadulka, kemençe, tırnak
kemane ve yörük kemanesi çalgılarının icralarında da bahsedilen ayrımın söz konusu
olduğu görülmektedir. Örneğin armudî biçimdeki çalgıların atası sayılan rebec, orta
çağda sanat müziği ve dini müzikte kullanılmıştır. Ancak rebec ile ilgili bilgiler
sadece ikonografik kaynaklardan ve el yazmalarından alındığı için, sesi ve icra
tarzına ilişkin herhangi bir kayıt bulunamamıştır.
148
kısımlarında kullanılan işaretler icra tekniğine has özellikleri ifade edebilmek için
tarafımızdan yaratılmış, liste olarak sembol listesi bölümünde verilmiştir. Notaya
alınan eserlerin bölgeleri simgeleyen, kalıplaşmış ezgiler olmasına dikkat edilmiştir.
Vasilâki’nin icrasıyla ilgili elde edilen bilgiler, Cemil Bey’in oğlu Mesut
Cemil’in anılarından aktarılmıştır: “Ne Cemil’den, ne Vasil’den birbirinin aleyhine
söylenmiş hiçbir söz ve tenkid işitmiş değilim. Vasil onu pek çok sevdiği gibi, o da
Vasil’e bayılırdı…. Gözlerini kemençeden, yay çekişlerinden ayırmaz, bütün
dikkatiyle her tavrını ve parmaklarının kirişler üzerindeki hareketlerini tetkik ederdi.
Cemil Bey onun izinde yürümüştür… Vasil’de de Cemil Bey’den bazı parçalar
bulmak mümkündür. …. Birbirlerini kıskanmamışlardır. Cemil onun yanında
kemençe çalmamak suretiyle hürmet ve asil bir tevazu gösterirdi..Cemil, son
nsenelerde bütün varlığını kemençeye vermişti… Yalnız kendine mahsus bir tavrı
vardı; kulaklarımız Vasil’in ağır, temkinli nağmeleri ile doluydu. .… O Vasil’in
tavrını daha güzelleştirdi; yay çekişleri harikalaştı” (Cemil, 1947; 81-83).
149
yaylarla121 çalınan üslubu Cemil Bey’in icralarına hâkim olsa da, ince saz ile birlikte
düz yay tekniği kullanılır olmuştur.
Türk müziği çalgıları üzerine çeşitli makale çalışmaları yapmış olan, udî ve
müzikolog Cinuçen Tanrıkorur Cemil Bey’in icrasıyla ilgili şu bilgileri vermiştir:
“Cemil’in bir eseri icra ederken müzik cümlelerini her çalışında farklı bir
121
Kırık yayın manası notaları yayın ucuyla seslendirmek ve arka arkaya bütün notalarda aynı tekniği
kullanmaktır. Bu durumda el ve bilek hareketinin çabukluğuyla “kesik kesik” bir hareket oluşur. Bu
çalım tekniğine kırık yay adı verilir (Özgen, 2007). Kırık yay tek bir notanın tek bir yayda çekilmesi
demek değildir. Bir yayda iki ya da üç nota çalınsa bile, yayın bütünü değil, ucundan ortasına kadar
olan kısmı kullanılır. Bahsedilen icra tavrı bu tez çalışmasında kırık yay olarak adlandırılacaktır. Düz
yay tabiriyle ise yayın tümünün kullanıldığı icra tarif edilecektir.
150
varyasyonla çalması, tremolo, üçleme, senkop, beşleme, glissendo, tril, çarpma gibi
nüansları icrasına katması, kusursuz sağ ve sol el teknikleri, taksimlerinde orijinalite
ve soru-cevap motifleri kullanması, taksimin usulsüzlüğü içinde yer yer tempo
yaratması onun ekolünün teknik özellikleridir. Taksimlerinde adeta konuşur, sohbet
eder, tablolar, manzaralar çizer, ders verir, isyan eder veya şakalaş ır. Anlatmak
istediği konuya göre özel bir akort, perde sistemi ve ritim dengesi seçer. Zaman
zaman birkaç tele birden (açık veya belli akort düzeninde basılı) aynı zamanda
vurarak, bağlamadakine benzer çok sesli bir derinlik arayışının öncüsü olmuştur
(Tanrıkorur, 1998; 235).
Şekil 6.1a Tanbûri Osman Bey’in Uşşak Peşrevi’nin 1. hanesinden bir bölüm
151
Şekil 6.1b Tanbûri Osman Bey’in Uşşak Peşrevi’nin ilk ölçüsünden bir bölümün
Tanbûri Cemil Bey tarafından icrası
Şekil 6.1c Tanbûri Osman Bey’in Uşşak Peşrevi’nin ilk ölçüsünden bir bölümün
Tanbûri Cemil Bey tarafından icrası
Aynı taksimden bir vibrato örneği şekil 6.2b’de bağ işaretiyle gösterilmiştir.
Bu örnek yalnızca uzun seslerde yaptığı vibratoyu vurgulamaktadır. Neva teli
piyanonun 5. si bemol sesi olan 466,16 frekansına göre (bolahenk dâvud mabeyn
nısfiye) akort edilmiştir. (CD 2.Eser)
152
Şekil 6.2b Cemil Bey’in Pesendide makamındaki taksiminden bir bölüm
Şekil 6.3a’da Tanbûri Cemil Bey’in Gayda Havası icrasının bir kısmı notaya
alınmıştır. 5. bölümde de belirtildiği gibi Cemil Bey tasvir özelliğini kullanarak,
kemençesinden gaydaya benzeyen bir tını duyurmak istemiş ve yaptığı doğaçlamaya
bu adı vermiştir. Uzun notalarda vibrato yaparak, uzun ve düz yaylar, çarpmalar
kullanarak, duyulan sesin yaylı bir çalgıdan değil de, üflemeli bir çalgıdan geldiği
hissini uyandıran Cemil Bey, piyanonun 5. si sesini (frekansı 493,88) karar sesi
olarak almış ve büyük ihtimalle havayı neva teli üzerinden çalmıştır. (dâvud nısfiye)
(CD 3. Eser)
Şekil 6.3a Tanbûri Cemil Bey’in Gayda Havası icrasından bir bölüm
153
Şekil 6.3b Tanbûri Cemil Bey’in Gayda Havası icrasından bir bölüm
Tanbûri Cemil Bey’in kemençenin ince saza girmesinde büyük bir ekol
olması ve kendisinden sonra gelen tüm icracılar üzerinde etkilerinin bulunması, bu
çalışmada onunla ilgili incelemelerin de kısmen daha derin olmasını sağlamıştır.
Rum asıllı icracıların başında Tanbûri Cemil ile aynı dönemde yaşamış olan
Anastas gelmektedir. Anastas, Paraşko Leondarides ve Lambros Leondarides
kardeşlerin babasıdır. İ ki kız kardeşinden birinin çocukları kemençeci Aleko ve ûdî
Yorgo Bacanos kardeşler, diğer kız kardeşininki ise Sotiri’dir. Rum asıllı
kemençeciler ekolü bu beş kişiyi ifade etmektedir (Erdoğru, 2006).
154
Şekil 6.4a Kemani Tatyos Efendi’nin Karcığar Saz Semaisi’nin ilk 8 ölçüsü
Şekil 6.4b Kemani Tatyos Efendi’nin Karcığar Saz Semaisi’nin ilk 8 ölçüsünün
Anastas tarafından icrası
155
Şekil 6.4c Kemani Tatyos Efendi Karcığar Saz Semaisi’nin teslimi
Elimizde Sotiri’ye ait az sayıda ses kaydı bulunsa da, üslubunun kuzeni
Aleko Bacanos’a benzediği tespit edilebilmektedir (Erdoğru, 2007). Şekil 6.5’de
Sotiri’nin Hicaz makamındaki taksiminin girişi notaya alınmıştır. Bu taksimde Cemil
Bey ve Anastas’ta görülen kırık yaylardan ziyade, Kemal Niyazi Seyhun’la birlikte
bir ekol haline gelen düz yay tekniği hâkimdir. Ayrıca Sotiri, Cemil Bey ve
156
Anastas’ın aksine vibrato hareketini sıklıkla kullanmış, neva telini piyanonun 5. si
sesi olan 493,88 frekansına göre (dâvud nısfiye) akort etmiştir. (CD 5. Eser)
157
Şekil 6.6a Aleko Bacanos’un Hüseyni taksiminden bir bölüm
158
Şekil 6.7a Aleko Bacanos’un Rast Oyun Havası icrasından bir bölüm
Aleko Bacanos eseri son derece yürük bir metronom hızıyla (dakikada 137
dörtlük) çalmış, dörtlük değeri tek bir yayda çekerek, taksiminin aksine kırık yaylar
ve çarpmalar kullanmıştır. Bu üslubunun sebebinin metronom hızı olması
muhtemeldir.
Şekil 6.7b Aleko Bacanos’un Rast Oyun Havası icrasından bir bölüm
Oyun havasının şekil 6.7c’de görülen ikinci bölümünde kaba rast ve kaba
segâh perdeleri kullanılmıştır. Üç telli kemençede bu sesler bulunmadığı için,
Aleko’nun eseri neva perdesi üzerinden (5 ses yukarıdan) çaldığı ve kaba rast sesini
yegâh perdesiyle karşıladığı tespit edilmiştir. Neva teli piyanonun 5. la sesi olan 440
frekansına göre (bolahenk nısfiye) akortlanmıştır ve metronom yukarıda da
belirtildiği gibi dakikada 137 dörtlüktür.
159
Şekil 6.7c Aleko Bacanos’un Rast Oyun Havası icrasından bir bölüm
Şekil 6.7d Aleko Bacanos’un Rast Oyun Havası icrasından bir bölüm
160
Şekil 6.8a Lambros Leondarides’in Hicazkârı Kürdi taksiminin girişinden bir bölüm
Şekil 6.8b Lambros Leondarides’in Hicazkârı Kürdi taksiminin girişinden bir bölüm
122
http://www.medimuses.gr/cd/great_masters.html
161
Türkçe olup, Lambros tarafından düzenlenmiştir. Lambros Leondarides’in Lefturla123
adlı bu ş arkıyı icrasından bir kısım ve yaptığı giriş taksimi şekil 6.9’da notaya
alınmıştır. (CD 9. Eser)
Şekil 6.9a Lambros Leondarides’in Lefturla adlı şarkıya yaptığı giriş taksimi
Şekil 6.9b Lambros Leondarides’in Lefturla adlı şarkıyı icrasından bir bölüm
123
Şarkının sözleri İ.T.Ü. S.B.E. Müzik Tarihi Doktora Programı öğrencisi Miltiyadis Pappas
tarafından çevrilmiştir: Lefturla buraya gel, kalbimi yaktın/ Seviyorum seni söylemeye utanıyorum/
Seni seviyorum, delirecek gibi oluyorum/ Tatlı gözlerin meraklandırdılar beni
162
Lambros’un eşliği solistin okuyuşuna son derece uyumludur. Glissendo ile
sesleri derinleştirmiş, düz yaylar kullanmış, her dörtlük için bir yay çekmiştir.
Yaptığı tek bir süsleme dışında solistin okuduğu melodileri aynen çalmıştır. Bu
süsleme dokuzuncu ölçüdeki glissendodur. Solist o ölçüyü aşağıdaki gibi okumuştur:
163
Şekil 6.11 Küçük Osman Bey’in Segâh Peşrevi’nin ilk ölçüsünün
Paraşko Leondarides tarafından icrası
Rum asıllı kemençe icracıları arasında Anastas’ın Cemil Bey’in kırık yay ve
bol süslemeli icrasını devam ettirdiği ve Anastas’tan sonra üslubun sadeleştiği tespit
edilmiştir.
Keman çalarak musikiye başlamış olan Kemal Niyazi Bey, keman sesinin
Türk müziği için biraz sert olduğunu düşünerek kemençeye yönelmiştir (Orhon,
2004).
Kemal Niyazi Seyhun düz ve uzun yay tekniğiyle, yalın ve fazla süslemeden
uzak bir üslubun temsilcisi olmuştur ve bu özelliği şekil 6.12’de notaya alınan Rast
makamındaki taksiminde göze çarpmaktadır. Neva telini piyanonun 5. la sesi olan
440 frekansına göre (bolahenk nısfiye) akort etmiştir. (CD 12. Eser)
164
Şekil 6.12b Kemal Niyazi Seyhun’un Rast taksiminden bir bölüm
Şekil 6.13a Şerif Muhittin Targan’ın Ferahfeza Saz Semaisi’nin ilk hanesi
Kemal Niyazi Bey’in bu eserde yaptığı tek süsleme notaların sürelerini yarıya
bölerek, o değerde geçit notaları eklemesidir. Diğer hanelerin icrasında süsleme
kullanmamış, eseri olduğu gibi düz ve uzun yay tekniğiyle icra etmiş ve neva telini
piyanonun 5. do sesi olan 523,25 frekansına göre (şah nısfiye) akortlamıştır.
Metronom dakikada 120 sekizliktir.
165
Şekil 6.13b Şerif Muhittin Targan’ın Ferahfeza Saz Semaisi’nin ilk hanesinin
Kemal Niyazi Seyhun tarafından icrası
Şekil 6.14a’da 20. yüzyılın ünlü saz eseri bestekârı Münir Mazhar
Kamsoy’un Segâh Saz Semaisi’nin son iki ölçüsünün Cüneyd Orhon tarafından icrası
notaya alınmıştır. Orhon’un bu eseri icra ederken yaptığı tek süsleme çarpmadır.
Neva telini piyanonun 5. la sesi olan 440 frekansına göre (bolahenk nısfiye) akort
etmiştir. Metronom dakikada 120 sekizliktir. (CD 14. Parça)
Şekil 6.14a Münir Mazhar Kamsoy’un Segâh Saz Semaisi’nin son iki ölçüsünün
Cüneyd Orhon tarafından icrası
Şekil 6.14b Münir Mazhar Kamsoy’un Segâh Saz Semaisi’nin 3. hanesinin ilk iki ölçüsünün
Cüneyd Orhon tarafından icrası
166
Orhon’un taksimlerinde süslemeler daha belirgin olmakla birlikte, yine düz
ve uzun yaylar hâkimdir. En çok kullandığı süsleme vibratodur. Neva telini
piyanonun 5. la sesi olan 440 frekansına göre (bolahenk nısfiye) akort ettiği ve dört
telli kemençeyle yaptığı rast taksiminin girişi şekil 6.15’de notaya alınmıştır. (CD 15.
Eser)
167
Şekil 6.16a Tanbûri Cemil Bey’in Ferazfeza Peşrevi’nin 1. hanesi
168
Şekil 6.16c Tanbûri Cemil Bey’in Ferazfeza Peşrevi’nin 1. hanesinin
İhsan Özgen tarafından icrası
169
6.2. Bölgesel Halk İcrası
170
Tırnak kemane ise belirli bir frekansa göre akortlanmamakta, icracı çalacağı
esere göre zurnadan aldığı herhangi bir ses üzerinden akordunu yapmaktadır.
Bununla birlikte çalgının kendi içindeki akordu modern lyra ile aynıdır. Sadece en
pest tel olması gereken tel, bir oktav tize akort edilerek ahenk teli görevi
görmektedir. Yörük kemanesinin akordu ise icracılarına göre farklılıklar
göstermektedir. (Bkz. Şekil 6.20-6.21)
6.2.1.1. Girit
171
Şekil 6.21 Charilaos Piperakis’in Ahi Lousakiano Kraksi
adlı halk şarkısının aranağmesini icrası
Piperakis rast telini eşlik amacıyla kullanmış, sekizlik her değeri tek ve kırık
yayda çalmış, neva telini piyanonun 5. la sesi olan 440 frekansına göre (bolahenk
nısfiye) akort etmiştir. Metronom dakikada 96 dörtlüktür.
Şekil 6.22a Karelaks’ın Stefadionos adlı halk şarkısını icrasından bir bölüm
172
Şekil 6.22b Karelaks’ın Stefadionos adlı halk şarkısını icrasından bir bölüm
124
Girit’in etrafını çevreleyen irili ufaklı adalar gerek coğrafi, gerekse idari açıdan Girit’e
bağlanmıştır. Bunların çoğu genellikle kayalıklardan oluşur, pek azı güzel meralara sahiptir ve bu
sebeple Girit’ten adalara koyun naklolur. Bu küçük adaların en önemlileri Granbosa, Suda, Dia
(Prldimrdia-Tavşan), Gavdos ve Todoro’dur (Adıyeke, 2000; 9).
173
Karavatis çarpmalarla icrasını süslemiştir. Yay tekniği diğer icracılara göre
karmaşıktır. Yayları kısa ve bir biri içine geçmiş olduğu için, eserin ölçüleri tam
olarak belirginleşmemektedir. Bununla birlikte muhtemel olabilecek yay bağları
notada belirtilmiştir. İ cracı rast telini armonik eşliği sağlamak amacıyla kullanmış,
neva telini piyanonun 5. la sesi olan 440 frekansına göre (bolahenk nısfiye) akort
etmiştir. Metronom yaklaşık olarak dakikada 270 sekizliktir.
Lyra ve keman icracılığı, solistlik ve şairlik gibi pek çok yeteneği üzerinde
toplayan Dermidakis’in kitle iletişim araçlarındaki varlığı, döneminde çok tanınan
lyra icracılarından biri olmasını sağlamıştır. Girit müziği ve ruhunu çok iyi yansıttığı
ve yayının teller üzerinde asilce dans ettiği onun için yazılanlar ve söylenenler
arasındadır (Manolis Doulgerakis, 1994; 101). Şekil 6.24’de Ta Mavra Mati Tin Avgi
adlı halk ş arkısı Dermidakis’in icrasından notaya alınmıştır. Eser makamsal olarak
Segâh dizisiyle seyretmektedir. (CD 21. Eser)
174
Şekil 6.24a Giannis Dermidakis’in Ta Mavra Mati Tin Avgi
adlı halk şarkısını icrasından bir bölüm
İcracının rast telini eşlik amacıyla kullandığı ve her sekizlik değeri tek yayda
çaldığı görülmektedir. Çarpma ve vibrato gibi süslemeler yerine, kırık yay hareketi
ve rast teli eşliğiyle icrasını süslemiştir. Neva telini piyanonun 5. la sesi olan 440
frekansına göre (bolahenk nısfiye) akort etmiştir. Metronom dakikada 110 dörtlüktür.
175
Andreas Rodinos (1912–1934)
Rethimnon’lu lute icracısı Yiannis Bernidakis ile (The Man With The Golden
Voice) yaptığı albümler sayesinde genç yaşta bir ekol yarattığı Rodinos için
yazılanlar ve söylenenler arasındadır (Aerakis, 1994; 44). Şekil 6.25’te Syrtos
Kissamniotikos adlı enstrümantal eserin Rodinos tarafından icrasından bir bölüm
notaya alınmıştır. Eser makamsal olarak Kürdî dizisiyle seyretmektedir.
Şekil 6.25a Rodinos’un Syrtos Kissamniotikos adlı enstrümantal eseri icrasından bir bölüm
Şekil 6.25b Rodinos’un Syrtos Kissamniotikos adlı enstrümantal eseri icrasından bir bölüm
176
Manolis Lagoudakis (Logos) (1910–1981)
177
Şekil 6.26b Manolis Logos’un Darkzo Me Parapono (Varis Rethimniotikos)
adlı halk şarkısını icrası
Rethimnon’a bağlı Agia kasabasında doğan Nikos genç yaştan itibaren lyra
çalmaya başlamış, onun için “annesinin karnında lyra çalmayı öğrendi” benzetmesi
yapılmıştır. Logos gibi lyra icracılığı ikinci mesleğidir. Yunanistan devlet
bankasında memurluk yapmış ve milli radyo istasyonunda (IER) görev almıştır.
Şekil 6.27’de Mathia Pou Efkola Geloun adlı halk ş arkısının aranağmesi
Papadogiannis’in icrasından notaya alınmıştır (Aerakis, 1994; 161-162). (CD 24.
Eser)
178
Şekil 6.27a Nikos Papadogiannis’in Mathia Pou Efkola Geloun
adlı halk şarkısının aranağmesini icrasından bir bölüm
Her sekizlik için tek bir yay çeken Papadogiannis, glissendo ve vibrato
süslemelerini kırık yay tekniğiyle birlikte kullanmıştır. Metronom dörtlük kısımlarda
dakika 128, sekizlik kısımlarda ise dakikada 242’dir. Neva telini piyanonun 4. sol
diyez sesi olan 415,30 frekansına göre (süpürde bolahenk mabeyn) akort etmiştir.
Eser makamsal olarak Kürdî dizisiyle seyretmektedir.
179
meyhane ve kahvehanelerinde icra edilen kaba saz geleneğiyle örtüşmesi; 20.
yüzyılda Girit’te ve bu icracıların yurt dışı konserlerinde kaba saz geleneğinin hala
yaşatıldığı tespitini doğrulamaktadır. İ ncelenen diğer icracılar için de aynı sonuç
geçerlidir.
Şekil 6.28’de Onira Pleko Mistika (Syrtos Tsi Nihtas) adlı halk şarkısının bir
bölümü Skordalos’un icrasından notaya alınmıştır. Eser makamsal olarak Kürdî
dizisiyle seyretmektedir. (CD 25. Eser)
Şekil 6.28a Skordalos’un Onira Pleko Mistika (Syrtos Tsi Nihtas) adlı halk şarkısını
icrasından bir bölüm
180
Georgos Kalogridis ( 1923-?)
181
olarak yayılmıştır. Haniya bölgesinde kendi açtığı tavernada da lyra çalan
Moundakis, Girit’te tüm lyra icracıları arasında en fazla albüme sahip olan ve
günümüzde halkın sembolü olmuş bir icracıdır.
182
Ross Daly
Şekil 6.31a Ross Daly’nin Syrtos Apokoroiotikos adlı enstrümantal eseri icrasından bölüm
Daly vibrato ve glissendo tekniklerine yer verirken, diğer telleri eşlik amaçlı
kullanma ihtiyacı duymamakta, kendi tasarımı olan çalgısının ahenk telleri bu görevi
görmektedir. Neva telini piyanonun 5. la sesi olan 440 frekansına göre (bolahenk
nısfiye) akort etmiştir. Metronom dakikada 272 sekizliktir. Eser makamsal olarak
yegâhta Hicaz Hümayun dizisiyle seyretmektedir. (CD 28. Eser)
Şekil 6.31b Ross Daly’nin Syrtos Apokoroniotikos adlı enstrümantal eseri icrasından bölüm
Ross Daly’nin 7 Nisan 2006 tarihinde Cemal Reşit Rey konser salonunda
katıldığı Balkan Renkleri adlı konserde Hora del Munte adlı halk ş arkısını icrası
kaydedilmiş ve şekil 6.32’de bu icradan bir bölüm notaya alınmıştır. Eser makamsal
olarak Kürdî dizisiyle seyretmektedir. (CD 29. Eser)
183
Şekil 6.32a Ross Daly’nin Hora del Munte adlı halk şarkısını icrasından bir bölüm
Daly’nin bu icrası süsleme tekniklerinden uzak olsa da, ahenk telleri eserin
birden fazla yaylı çalgı tarafından çalındığı izlenimini vermektedir. Metronom
dakikada 96 dörtlüktür.
Şekil 6.32b Ross Daly’nin Hora del Munte adlı halk şarkısını icrasından bir bölüm
184
Şekil 6.33a Demitris Perselis’in Ta Sinefa Fevgoun Makria
adlı halk şarkısını icrasından bir bölüm
185
Michalis Zographidis (Kerpe)
Kerpe’de halk arasında çok rağbet gören ve günün çeşitli saatlerini ifade eden
ezgilerden Vradini Melodia (Gece Melodisi) adlı enstrümantal eser, ş ekil 6.34’te
Michalis Zographidis’in icrasından notaya alınmıştır. (CD 31. Eser)
186
Belirtilmeyen kısımlarda sekizlik değerler bir yayda çekilmiştir. İcracı glissendo
hareketini kullanmış, aynı melodiyi ikinci dönüşünde farklı süslemelerle çalmış, neva
telini piyanonun 5. do sesi olan 523,25 frekansına göre (şah nısfiye) akort etmiştir.
Metronom dakikada 84 dörtlüktür.
Bölgedeki lyra icrasını temsil eden ses kayıtları Society for the Dissemination
of National Music (SDNM)’in Songs of Thrace adlı CD’sinden alınmıştır.
Nikos Strigos
187
Şekil 6.35 Nikos Strigos’un 5 Pontikoi Kai 18 Skiuroi
adlı dans parçasını icrasından bir bölüm
Strigos tüm icrası boyunca rast telini eşlik amaçlı kullanmış, her dörtlük için
tek bir yay çekmiştir. Farklı olarak çektiği yaylar bağ ile notada belirtilmiştir. Neva
telini piyanonun 5. la’sı olan 440 frekansına göre (bolahenk nısfiye) akort etmiştir.
Metronom dakikada 160 dörtlüktür. Eser makamsal olarak nevada Rast dizisiyle
seyretmektedir.
Lyra icracılarından biri üçüncü ölçüye bir dörtlük erken girdiği ve diğer icracı
da ona uyduğu için, ikinci ölçü bir dörtlük değer eksiktir. İ ki icracının varlığı
sebebiyle yay bağları tam olarak anlaşılamamakta, ancak dörtlük değerlerin tek bir
yayda çalındığı ve yayların kırık olduğu tahmin edilmektedir. (CD 33. Eser)
188
Demetris Reklos
Drama halkı tarafından çok rağbet gören Mandili adlı dans parçası şekil
6.37’de Demetris Reklos’un icrasından notaya alınmıştır. Bu icrada Reklos neva
telini piyanonun 5. la sesi olan 440 frekansına göre (bolahenk nısfiye) akort etmiştir.
Metronom dakikada 324 sekizliktir. Eser makamsal olarak nevada Uşşak dizisiyle
seyretmektedir. (CD 34. Eser)
Demetris Reklos her sekizliği tek yayda çekmiş ve tüm icra boyunca rast
telini eşlik amacıyla kullanmıştır. Süslemelerden uzak, yalın bir üslup göze
çarpmaktadır. Kırık yaylar icranın en belirgin özelliğidir.
Şekil 6.37 Demetris Reklos’un Mandili adlı dans parçasını icrasından bir bölüm
189
6.2.2.1. Ruchennitsa Dansı
Şekil 6.38’de notaya alınan ruchennitsa dansı icrası, Rice’ın 1969 yılında
yaptığı Trakya bölgesi alan çalışmasında kaydedilmiştir. Kitapta icracının ismi
belirtilmemiş, ancak bölgenin Trakya’nın bir köyü olduğu bildirilmiştir (Rice, 2004;
35). Neva teli piyonun 5. la sesi olan 440 frekansına göre (bolahenk nısfiye) akort
edilmiştir ve metronom dakikada 392 sekizliktir. Eser makamsal olarak Hicaz
dizisiyle seyretmektedir. (CD 35. Eser)
Şekil 6.38 Ruchennitsa dansı melodisinin Trakya’lı bir gadular tarafından icrası
İcracı glissendo ve vibrato gibi süsleme teknikleri yerine, kırık yaylar ve düz
sesler kullanmış ve tüm sekizlik değerler için tek bir yay çekmiştir. Ayrıca ahenk
telleri diğer tellerin eşlik amaçlı kullanılma ihtiyacını da ortadan kaldırmıştır.
Şekil 6.39’da notaya alınan horo dansı icrası da Rice’ın 1969 yılında yaptığı
Trakya bölgesi alan çalışmasında kaydedilmiştir. Eser gaida, kaval ve gadulka
tarafından çalınmış, tupan dans başladığı zaman icraya katılmıştır. Gaida ve kaval
icracıları melodiyi gadulkaya göre bir oktav pestten çalmışlardır. Neva teli piyonun
5. la sesi olan 440 frekansına göre (bolahenk nısfiye) akort edilmiştir ve metronom
dakikada 432 sekizliktir. Eser makamsal olarak Rast dizisiyle seyretmektedir. (CD
36. Eser)
190
Şekil 6.39 Horo dansı melodisinin Trakya’lı bir gadular tarafından icrası
Şekil 6.40’ta notaya alınan icra, 4.2.1. Bulgaristan Müziği ve Gadulka İcrası
bölümünde bahsi geçen ve ş ekil 4.36’da resmine yer verilen Sweet Voice125 adlı
grubun icrasından notaya alınmıştır. Melodiyi çalan çalgılar gaida, gadulka,
tambura, tarambuka ve accordion’dur. (CD 37. Eser)
Şekil 6.40 Kopanitsa dansı melodisinin Sweet Voice grubu tarafından icrası
125
İcracıları Amerikalı olan ve Bulgar müziği yapan bir world music grubu.
191
frekansına göre (bolahenk nısfiye) akort edilmiştir ve metronom dakikada 176
sekizliktir. Eser makamsal olarak Buselik dizisiyle seyretmektedir.
6.2.3.1. İnebolu
Mehmet Çelikel
192
Şekil 6.41b Mehmet Çelikel’in taksiminden bir bölüm
Kemaneci Mehmet şekil 6.41’de görülen yay bağları dışında tüm notaları tek
yayda çalmış, glissendo ve vibrato gibi süslemelere yer vermiş ve kırık yaylar
kullanmıştır. Taksim makamsal olarak nevada Uşşak ve nevada Hicaz dizileriyle
seyretmektedir. Şekil 6.42’de ise Mehmet Çelikel’in kendi kemanesi eşliğinde
okuduğu Huriyem adlı türküyü icrası notaya alınmıştır. Eserin makamsal seyri
çargâhta Rast dizisiyledir. (CD 38. Eserin Devamı)
Çelikel sekizlikleri tek bir yayda çekerken, tüm icrası boyunca do telini ahenk
için kullanmış, ilave ve oktav notalarıyla icrasını süslemiştir. Metronom hızı
dakikada 72 dörtlük ve yayları kırıktır.
Murat Tun
İnebolu’lu ünlü kemaneci Murat Tun ile 9 Eylül 2007’de İstanbul’da yapılan
röportajda elde edilen ses kaydı şekil 6.43’te notaya alınmıştır. Tun Huriyem
türküsünü kırık yaylarla icra etmiş, neva telini piyanonun 4. sol diyez sesi olan
415,30 frekansına göre (süpürde bolahenk mabeyn) akortlamıştır. Metronom
193
dakikada 96 dörtlüktür. Eser makamsal olarak çargâhta Rast dizisiyle seyretmektedir.
(CD 39. Eser)
6.2.3.2. Şenpazar
Mustafa Özkan
194
Şekil 6.44b Mustafa Özkan’ın taksiminden bir bölüm
Şekil 6.45a Mustafa Özkan’ın Değirmenin Oluğu adlı enstrümantal parçayı icrasından bir
bölüm
195
Şekil 6.45b Mustafa Özkan’ın Değirmenin Oluğu adlı enstrümantal parçayı icrasından bir
bölüm
6.2.3.3. Cide
Yusuf Aktaş
196
Şekil 6.47’de Yusuf Aktaş’ın Üç Ayak Kasap adlı havayı icrası notaya
alınmıştır. Aktaş taksimindeki sade üslubunun zıttı olarak, bu icrasında do telini
ahenk amaçlı kullanmış, kırık sayılabilecek yaylara yer vermiştir. Metronom
dakikada 96 dörtlüktür. Eser makamsal olarak nevada Rast dizisiyle seyretmektedir.
(CD 42. Eser)
Şekil 6.47 Yusuf Aktaş’ın Üç Ayak Kasap adlı havayı icrasından bir bölüm
6.2.4.1.Himmet Aldemir
197
Aldemir’in rast telini eşlik amacıyla kullandığı, yaylarının kırık olduğu ve
dörtlük değerleri tek bir yayda çektiği tespit edilmiştir. Bağ işareti görülmeyen
pasajlarda sekizlik değerler tek bir yayda çalınmıştır.
Güleç’in de rast telini eşlik amaçlı kullandığı ve yaylarının kırık olduğu tespit
edilmiştir. Sekizlik değerleri tek yayda çekmiş, icrasını kırık yaylarla süslemiştir
Şekil 6.50’de notaya alınan icra İ zmir radyosu kemane sanatçısı Bayram
Salman’dan, Dr. Ayhan Sarı’nın 07.05.2008 tarihli alan çalışmasında kaydedilmiştir.
Salman neva telini piyanonun 4. sol sesi olan 392 frekansına göre (süpürde) akort
etmiştir ve metronom dakikada 99 dörtlüktür. (CD 45. Eser)
198
Şekil 6.50 Bayram Salman’ın icrasından bir bölüm
Bayram Salman dem sesi vermek ve ahenk sağlamak amacıyla orta telin eşlik
amaçlı kullanıldığını bildirmiş ve icrasında da baştan sonra kadar rast telini ahenk
teli olarak kullanmıştır. Yaylarının kırık ve icrasının süslemeden uzak olduğu
görülmektedir.
6.3. Değerlendirme
Elimizde kaba saza ait ses kayıtları olmasa da, bu toplulukta çaldığı bilinen
Vasilâki ile ilgili belgeler ve onun çağdaşı, arkadaşı ve öğrencisi Tanbûri Cemil
199
Bey’in icraları kaba saz hakkında tespitler yapılmasında yol gösterici olmuştur. Tüm
veriler ve ses kayıtları kemençenin Osmanlı- Türk müziği, saray müziği yani sanat
müziğinden önce lyra ve tırnak kemaneye çok benzer bir üslupla icra edildiğini
göstermiştir. Girit ve adalardan İ stanbul, İ zmir ve Kastamonu’ya göçmüş Rum ve
Türklerin çalgıyı dansa eşlik amacıyla icra etmesi, kemençenin 19. yüzyıl
İstanbul’unda kaba sazdaki üslubunu belirlemiştir.
• Yunanistan’a bağlı adalardaki (Girit, Kaşot, Kerpe) lyra icrasında genel bir
birlikteliğin hâkim olduğu görülmektedir. Temel icra özelliği melodinin kırık ve kısa
yaylarla çalınmasıdır. En çok yapılan süsleme glissendodur. Melodide daha kuvvetli
ya da daha sönük olarak vurgulanmak istenen perdeler glissendo ile belirtilmiştir. Bir
icrada vibrato ve glissendo gibi süslemeler çoksa yaylar kısmen düz, fazla süsleme
yoksa kırık olarak çekilmiştir. Eşlik çalgısı genellikle lutetur.
Lyranın birbirine coğrafi açından çok yakın konumda olan Girit, Kaşot ve
Kerpe adalarında temsili özelliğinin olması, hatta kitle iletişim araçlarında bu
özelliğiyle tanınması; Trakya ve Makedonya’da ise yerel karakterini koruyarak, ayin
ve düğün çalgısı olarak kalması bölgeler arasında kısmî farklar yaratmıştır. Bununla
birlikte adı geçen tüm bölgelerde kırık yayların hâkimiyeti ve iki telin aynı anda
armonik ve ritmik eşliği sağlayacak şekilde çekilmesi lyra çalgısının genel icra
tekniğidir.
200
Girit, Makedonya ve Trakya’ya ait incelenen kayıtların yüzde 90’nında
çalgının neva telinin piyanonun 5. la sesi olan 440 frekansına, Kaşot ve Kerpe’ye ait
kayıtların hepsinde neva telinin piyanonun 5. do sesi olan 523,25 frekansına göre
akort edildiği tespit edilmiştir.
• Tırnak kemane icrası kırık yaylar ve tek telin çekilmeyip, eşlik olarak diğer
tellerin kullanılması açısından lyra icrasına çok benzemektedir. En solda bulunan ve
bu tezde do teli olarak adlandırılan tel, icracının el çabukluğuyla sürekli olarak
çekilerek, eşlik teli görevini görmektedir. Hatta çalgıya yeni başlayan bir icracının
en sağdaki tel ile en soldaki teli aynı anda çekebilmesi uzun uğraşlar sonucu
kazandığı bir hünerdir. Söz konusu icra özelliğine yörük kemanesinde de
rastlanmaktadır, ancak bu çalgıda eşlik amaçlı kullanılan tel orta teldir. Yörüklerde
çalınan kemane dansa eşlik etmek gibi bir işleve sahip olmasa da, ahenk teli ve yay
kullanımı açısından tırnak kemane ile benzerlikler göstermektedir.
201
ekolünden Cemil Bey’in çağdaşı Anastas, Cemil’in üslubunu aynen devam ettirirken,
Bacanos, Sotiri ve Leondarides kardeşlerin icraları sade ekolün başlangıcı olmuştur.
Bu ekol Kemal Niyazi ve Cüneyd Orhon’la devam etmiş, çalgıya Osmanlı-Türk
müziğinin sade ve ince üslubu yerleşmiştir. Söz konusu üslup, çalgının Türk
müziğinde kazandığı yeni kimliğin de en önemli göstergesi olmuştur.
20. yüzyılın son çeyreğinde İ hsan Özgen, çalgıda bir takım yeni arayışlara
girerek, Cemil Bey’in süslü icrasını Türk müziğinin kendine has üslubuyla
birleştirmeye çalışmıştır. Bununla birlikte 1980’li yılların başında Cüneyd Orhon
(kemençe), Mutlu Torun (ud) ve Necati Giray’dan (viyolonsel) kurulu çok sesli Türk
Müziği Triosu ve İ hsan Özgen’in modern müzik olarak adlandırdığı icraları
kemençenin güzel tınılarının çeşitli müzik türlerinde yer almasını sağlayan önemli
olaylar olmuştur. Ayrıca Cüneyd Orhon, Türk popüler müziğinin önemli bir ismi ve
Anadolu rock müziğinin mihenk taşı Barış Manço’nun (1943-1999) 1970 yılında
çıkardığı Dağlar Dağlar adlı 45’lik plaktaki kemençe taksimi ve solo eşliğiyle
çalgıyı popüler müzikle tanıştıran kişidir. (Bkz. 5.1.3.2. ve Tablo B.3.2.)
Sonuç olarak armudî biçimde sahip ve tellere tırnak teması ile çalınan yaylı
çalgı; orta çağda sanat müziği ve dini müzikte, daha sonraları eğlence müziği, dans
müziği, sokak müziği ve halk müziğinde, 20. yüzyılda tekrar sanat müziğinde ve
yakın dönemde modern ve popüler müziklerde kullanılmış, çalındığı her toplum, her
bölge ve her müzik kültürü ona farklı bir sosyal ve işlevsel kimlik kazandırmıştır.
202
7. SONUÇ
Bu tezde armudî biçime sahip ve tellere tırnak teması suretiyle çalınan yaylı
çalgıların tarihsel gelişimleri, icra edildikleri müzik türleri ve icra teknikleri
karşılıklı etkileşimleri ve kazandıkları sosyal kimlikler bağlamında analiz edilmiştir.
Yaylı çalgılarla ilgili olarak elde edilebilen en eski kaynaklar orta çağa ait
olduğu için, öncelikle bu dönemde icra edilen rebab, kemançe ve rebec çalgıları
irdelenmiş, tezin bölümleri armudî biçimde ve tellere tırnak teması suretiyle çalınan
yaylı çalgıların coğrafi bölgeler üzerindeki tarihsel geçişleri doğrultusunda
düzenlenmiştir. Rebab ve kemançenin incelendiği ikinci ve rebecin incelendiği
üçüncü bölümü; dördüncü bölümde Balkan coğrafyası ve beşinci bölümde Türkiye
coğrafyası takip etmiştir. Altıncı bölüm icra tekniği açısından yapılan analizler ve
karşılaştırmalardan oluşmaktadır.
Tezin ikinci yöntemi ve aşaması olan alan çalışması tarihsel temelde belirli
bir çerçeveye ulaşılması ve tezin ana bölümlerinin belirlenmesi sonucu başlatılmıştır.
Yunanistan’ın Girit adasında, Atina, Selanik ve Drama ş ehirlerinde, Kastamonu ve
çevresinde alan çalışmaları yapılmış, elde edilen ses ve görüntü kayıtları müzikal
analiz yöntemiyle karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırmalar ve icra üzerine yapılan
analizler tez çalışmasının üçüncü yöntem ve aşamasını oluşturmuştur.
203
Tezi oluşturmada kullanılan bu üç yöntem uygulanırken, çalışmanın kuramsal
temeli olarak kabul edilen sosyal kimlik teorisi incelenmiş, elde edilen bulgular bu
teori bağlamında değerlendirilmiştir.
• Kemançe tarih boyunca yaylı çalgıları ifade eden bir terim olarak kullanılmış
ve bu işlevi sebebiyle Osmanlı- Türk müziğinde 19. yüzyıla kadar bugün rebab adı
verilen çalgıyı ifade etmiştir. Şükrullah’ın ıklığ, Merâgi’nin kemançe adıyla
bahsettiği ve “Kenzü’t-tuhaf”ta gıcek olarak geçen çalgıya günümüzde rebab adı
verilmektedir. Türkçe yay anlamındaki ok, ık ve ak köklerinden türeyen, kelime kökü
sebebiyle yaylı çalgı anlamına gelen ıklığ ya da ıklık terimleri 15. yüzyıldan itibaren
Farsça kökenli kemançe terimiyle yer değiştirmiştir. 18. yüzyılda armudî biçimde ve
tellere tırnak teması suretiyle çalınan çalgının Osmanlı- Türk müziğine kemençe
adıyla girmesi ise kemançenin Arapça kökenli rebab terimiyle adlandırılmasına
sebep olmuştur.
204
psikolog William James’in (1842-1910) sosyal kimlik modelinde olduğu gibi,
çalgının çoklu bir işlevsel kimlikten, tek bir kimliğe büründüğünü göstermektedir.
205
Semiolojik bir özellik olarak;
• Rebecin orta çağı temsil eden saray müziği ve dini müzik kimliğinden
sıyrılması, onu artık icra edilmeyen bir çalgı konumuma sokmuştur. Ait olduğu ve
aidiyetiyle kimlik kazandığı müzik türlerinden kopması sebebiyle rağbetten düşen
çalgı; zaman içerisinde farklı kültürlerde, farklı müzik türlerinde, farklı kimliklerle
ve farklı isimlerle (lyra, gadulka, kemençe, tırnak kemane ve yörük kemanesi)
kendisine yer edinmiştir. Bu durum W. James'in bireyin doğduğu kimlikten (self-
identity) sonra aidiyet duygusunun bulunduğu çevreyle karşılıklı etkileşimi
vasıtasıyla ş ekillenmesini temel alan sosyal kimlik modelinin rebec için de geçerli
olduğunu vurgulamaktadır. Çalgı farklı bir toplumda var olmak için orayla etkileşmiş
ve bu etkileşim sonucunda farklı bir kimlik/ kimlikler kazanmıştır.
206
Girit adasını elinde bulunduran Bizans’tan göçler vasıtasıyla taşındığı ve özellikle
İstanbul’un düşüşünden sonra çok sayıda yüksek rütbeli kilise müzik hocasının
Girit’e sığınarak lyrayı buraya getirdiği anlaşılmaktadır. Çalgının Bizans ve Avrupa
ikonografik kaynaklarındaki varlığı da Bizans egemenliğinin hem Girit’e, hem de
diğer adalara lyrayı kazandırdığı tespitini doğrulamaktadır.
İcra yönünden;
207
ziller takılı yayla icra edilmesi ve böylece kendi ritmik eşliğini sağlaması, adadaki
konumunu ve her dönemde var olduğunu kanıtlamıştır.
208
• Lyra tıpkı rebecin orta çağda sarayı, Hz. Davud’u ve dini müziği temsil
etmesi gibi, halk arasında ve turizm sektöründe geleneksel Girit ruhunu vurgulayan
temsili bir unsurdur. Girit kültürünün simgesi olarak lyra motifinin kullanılması,
herhangi bir unsurun belirli bir ş eyi, belirli bir çerçevede temsil etmesi olarak
tanımlanan gösterge kavramını ortaya çıkarmaktadır. Geleneksel Girit işlemelerini
süsleyen lyranın günümüzde turizm amaçlı hazırlanan pek çok eşyada temsili olarak
kullanılması da gösterge değerinden bir şey kaybetmediğinin kanıtıdır.
209
edici olanın sosyal gücü önemlidir. Bu modele göre, Girit adasındaki lyra geleneği
prototip çoğunluk ve ikna edici grup iken, Kaşot ve Kerpe adalarındaki lyra geleneği
azınlık ve ikna edilen grup olmuştur. Bununla birlikte 1950’lerden itibaren Girit’e
yerleşmiş keman başı ve klavyesi eklenmiş lyranın (Girit Lyrası) Kaşot’u etkilerken,
Kerpe’de ikna edici olamaması; çoğunluk gruplarının farklı azınlıklar üzerinde etkili
olamamasından, yani Kerpe’nin yerel özelliğini korumasındaki ısrarından
kaynaklanmaktadır.
• Bu bölgede lyranın bir eşi olan ve lyrica ya da lijerica olarak bilinen çalgının
varlığı, Tajfel ve Turner’in sosyal kimlik teorileri çalışırken üzerinde durdukları ilk
konu olan ve insan organizmasının çevresine uyum sağlayıcı işleyişindeki esas süreç
olarak tarif edilen kategoriszasyona bağlanmalıdır. Hogg ve Abrams’ın
kategorizasyonu bireyin doğduğu kimlik dışında çevresinin kimliğine bürünmesi
olarak tanımlaması gibi; Makedonya toprakları olarak bilinen coğrafi konumdaki
ortaklık, çevre kültüründeki lyra çalgısının Adriyatik denizi kıyısında lyrica ya da
lijerica olarak var olmasını sağlamıştır.
210
İcra yönünden;
• Komünist dönem boyunca yeni geleneksel müzik bir çeşit meta haline gelmiş,
devlet toplulukları bu görevle yurt dışını gezip, para kazanırken, devletin ideolojik
mesajını dağıtmıştır. 1989’da world music sektörünün oluşması sebebiyle bazı
Bulgar müziği kayıtları uluslararası piyasada yer almış, bu evrensellikle birlikte
çaldığı eserlerde Bulgar müziğinden parçalar kullanan ve hatta Bulgar müziği yapan
gruplar ortaya çıkmıştır. Bu gruplarda gadulka çalındığı görsel ve yazılı belgelerle
tespit edilmiştir.
211
yazılmaya başlanması, farklı türlerin Bulgar müziğine girmesine vesile olmuş,
popfolk tarzı oluşmuştur. Gadulka günümüzde bu tarzın önemli bir çalgısıdır.
• Dansa eşlik, gece kulüpleri, halk orkestraları, world music ve popfolk tarzı
dışında, çalgının büyük ş ehir sokaklarında para kazanma amacıyla da icra edildiği
alan çalışmaları ve görsel kayıtlarla tespit edilmiştir.
• Gadulkanın bölgeye geliş yoluyla ilgili olarak kesin bilgilere sahip olunamasa
da; ülkenin Yunanistan ile paylaştığı Trakya ve Makedonya topraklarının lyra ile bir
etkileşimi açığa çıkarmasının muhtemel olduğu söylenebilir. Rebec ailesindeki
çalgılardan farklı olarak sadece en ince teline tırnak teması suretiyle çalınan
gadulkanın; Bulgaristan’da halk müziği, dans müziği, orkestral müzik, sokak müziği,
world music ve popfolk tarzı müzikteki farklı işlevleri, onu diğerlerine göre daha
fonksiyonel bir çalgı konumuna sokmuştur. Köy ve kasabalarda halk müziği icra
ederken, Kutev’in orkestrasında keman ailesinin yerini alan, bir yandan sokak müziği
çalgısı ya da world music çalgısı olarak kullanılan gadulkanın birbirinden farklı
işlevleri; W. James’in sosyal kimlik modeline göre bireylerin zihinlerinde
kendileriyle ilgili olarak ş ekillenen imajların sayısı kadar sosyal benliğe sahip
olmalarıyla bağdaştırılabilir. Çünkü çalgı kullanıldığı icra tarzı kadar farklı sosyal ve
işlevsel kimliğe sahiptir. James’e göre birey ilişki kurduğu herkesin gözünde farklı
bir kimlik kazanır, bu kimliklerin toplamı onun sosyal kimliğini oluşturur. Gadulka
da bu modelde olduğu gibi; farklı müzik türlerindeki farklı işlevleriyle, aynı ülke
toprakları içinde farklı kimliklere bürünmektedir.
212
• 10. yüzyıldan itibaren Bizans’ta icra edilen lyra, savaşlar ve göçler vasıtasıyla
15. yüzyılda İstanbul’dan Girit’e ulaşmış ve 18. yüzyılda yine aynı yolla İstanbul’a
geri dönmüştür. Girit’in Türkler tarafından işgali 1699 yılı iken, Osmanlı’da
kemençenin çalınmaya başlanması 18. yüzyılın ortalarına rastlamaktadır. Girit’te
halk danslarına ve eğlenceye eşlik amacıyla kullanılan lyra, Osmanlı İstanbul’unda
da önce lyra ve daha sonra kemençe adıyla kaba saz denilen gruplarda icra edilir
olmuştur. Avrupalı gezginlerin İstanbul’da gördükleri kemençe için Ege Adalarında
Rumlar tarafından çalınan lyra, Yunanlıların lyra dedikleri ve tellerin tırnaklara
değdirilmesiyle çalınan çalgı, İstanbul Lyrası (Politiki Lyra) değerlendirmeleri;
çalgının burada ilk olarak kimler tarafından icra edildiğinin tespitinde önem
kazanmaktadır. Tüm işlevsel ve isimsel benzerlikler kemençenin Osmanlı
egemenliğindeki Ege adalarından İstanbul’ a icra tarzı ve müzikal işlevi ile birlikte,
bir halk çalgısı olarak göç ettiğini kanıtlamaktadır.
İcra yönünden;
• 19. yüzyılın sonlarına doğru musikiye klarnet çalarak başlayan Rum asıllı
kemençe üstadı Vasilâki (1845-1907) kemençeyi kaba sazdan ince saza sokmayı
başarmış, kaba saz takımlarından yetişmiş bir musikici olarak çalgısını saraya ve
213
seçkin bir musiki çevresine sevdirmiştir. Onunla birlikte dönemin İstanbul’unda özel
musiki meclislerinde çalan Tanbûri Cemil Bey’in (1871–1916) icra açısından
getirdiği yenilikler ve bıraktığı plaklar da yeni bir ekolün yaratıcısı olduğunu kanıtlar
niteliktedir.
214
kimliğiyle birlikte, popüler müzik ve modern müzik çalgısı kimliğiyle, üç telli ve
dört telli olarak icra edilmektedir.
• Tırnak kemanenin bölgeye geliş yoluyla ilgili net kayıtlar olmasa da; yapılan
araştırmalar bir takım tespitlere ulaşılmasını sağlamıştır. Kastamonu’nun demografik
yapısı hakkında elde edilen bilgiler, çeşitli resmî belgeler ve bölge nüfusuna ait
mimari yapıların görsel kayıtları buradaki Rum azınlığın varlığını kesinleştirmiş,
Yunanistan’dan ve adalardan göçen Rum ve Türk halkın İstanbul ve İzmir’den sonra
özellikle Kastamonu’ya sığındığı belgeler ışığında ortaya çıkarılmıştır.
Kastamonu’daki Rum nüfusunun varlığının kesinleşmesi, İstanbul’daki kaba saz
takımlarında Kastamonu köçeklerinin bulunması, adalardaki ve kaba sazdaki icra
tarzının Kastamonu’daki tırnak kemane icrasıyla benzerliği ve fiziksel yönden
çalgının lyra ile benzerliği bölgeye Rum nüfusuyla geldiğinin tespit edilmesini
sağlamıştır.
İcra yönünden;
215
• Kemençenin İ stanbul’da ilk icra edildiği dönemlerde kaba saz takımlarında
Rumlar tarafından çalınması ve tırnak kemanenin meytar takımlarının vazgeçilmez
elemanı olması çalgıların kaderini lyra ile birleştirmekte, bu birlik üç çalgının işlevi
ve icra tarzından kaynaklanmaktadır. Günümüzde varlığını sürdüremeyen kaba saz
takımları ve hala varlığını sürdüren meytar takımlarının ortak özelliği köçek ve tırnak
teması ile çalınan armudî biçimdeki yaylı çalgıdır. Bu ortak özelliklerin menşeinin de
sunulan belgeler doğrultusunda Rum geleneği olduğu açıktır.
216
bölgedeki varlığıyla ilgili olarak kesin tespitlerde bulunulamasa da, Türkmen çalgısı
olması bölgeye Asya’dan gelmiş olabileceği izlenimini uyandırmaktadır. Yörük
kemanesinin Asya coğrafyasında tellere tırnak teması suretiyle çalınan igil/knomus,
kıl kopuz, Endoneya rübabı, morin khuur ve sarangi ile etkileşimde bulunduğuna ya
da sadece Yörüklere mahsus olduğuna, hatta bölgeye yerleşmiş olan Anadolu
Rumlarına ait olduğuna dair varsayımlar olsa da, bunlar kesin kanıtlarla tespit
edilememektedir. Kanımızca çalgı kimliği doğrultusunda Türkmen aşiretlerine
mahsus olup, bölgeye onlar tarafından getirilmiş ya da burada yaşayan Rum nüfusla
etkileşim sonucu göçebe halk arasında var olmuştur.
İcra yönünden;
• Yörük kemanesiyle ilgili olarak elde edilen tüm bilgiler armudî biçimde ve
tellere tırnak teması suretiyle çalınan yaylı çalgının Yörük çalgısı ve göçebe toplum
çalgısı kimliğiyle de var olduğunu kanıtlamıştır. Bu bağlamda, çalındığı toplumun
göçebe kimliğiyle bütünleşen ve göçebe kültürü yerini yerleşik hayata bırakınca
kullanımdan kalkan kemanenin sosyal kimliğinin bu kültür bağlamında oluştuğu
tespit edilmiştir.
• Armudî biçimde ve tellere tırnak teması ile çalınan yaylı çalgıların icra
edildiği müzik türleri sanat müziği ve halk müziği olmak üzere iki bölümde
değerlendirilmelidir. Kanaatimizce bu iki bölüm bir bütünün ayrılmaz parçalarıdır.
Tarihsel süreçte de bir ulusta saray müziği ve halk müziği kültürlerinin olması, bu
kültürlerin aynı müzik anlayışını farklı form ve çalgılarla icra etmesi sonucunu
getirmiştir.
217
• Armudî biçimdeki çalgıların atası sayılan rebec, orta çağ ve Rönesans
döneminde sanat müziği ve dini müzikte kullanılmıştır. Bu dönemden sonra rebec
benzeri çalgılar genellikle halk müziği icrasında ya da ş iir ve dansa eşlik amacıyla
icra edilmiştir. Ancak rebec ile ilgili bilgiler ikonografik kaynaklardan ve el
yazmalarından alındığı için, sesi ve icra tarzına ilişkin herhangi bir kayıt
bulunamamıştır.
218
• Lyranın birbirine coğrafi açından çok yakın konumda olan Girit,
Kaşot ve Kerpe adalarında temsili özelliğinin olması, hatta kitle
iletişim araçlarında bu özelliğiyle tanınması; Trakya ve
Makedonya’da ise yerel karakterini koruyarak, ayin ve düğün çalgısı
olarak kalması bölgeler arasında kısmî farklar yaratmıştır. Bununla
birlikte adı geçen tüm bölgelerde kırık yayların hâkimiyeti ve iki telin
aynı anda armonik ve ritmik eşliği sağlayacak şekilde çekilmesi lyra
çalgısının genel icra tekniğidir.
• Girit, Makedonya ve Trakya’ya ait incelenen kayıtların yüzde
90’nında çalgının neva telinin piyanonun 5. la sesi olan 440
frekansına, Kaşot ve Kerpe’ye ait kayıtların hepsinde neva telinin
piyanonun 5. do sesi olan 523,25 frekansına göre akort edildiği tespit
edilmiştir.
• Tırnak kemane icrası kırık yaylar ve tek telin çekilmeyip, eşlik olarak diğer
tellerin kullanılması açısından lyra icrasına çok benzemektedir. En solda bulunan ve
bu tezde do teli olarak adlandırılan tel, icracının el çabukluğuyla sürekli olarak
çekilerek, eşlik teli görevini görmektedir. Hatta çalgıya yeni başlayan bir icracının
en sağdaki tel ile en soldaki teli aynı anda çekebilmesi uzun uğraşlar sonucu
kazandığı bir hünerdir. Söz konusu icra özelliğine yörük kemanesinde de
rastlanmaktadır, ancak bu çalgıda eşlik amaçlı kullanılan tel orta teldir. Yörüklerde
çalınan kemane dansa eşlik etmek gibi bir işleve sahip olmasa da, ahenk teli ve yay
kullanımı açısından tırnak kemane ile benzerlikler göstermektedir.
219
eşlik amacıyla kullanılma gereksinimini ortadan kaldırdığı için, teller genellikle aynı
anda çekilmemektedir.
20. yüzyılın son çeyreğinde İ hsan Özgen, çalgıda bir takım yeni arayışlara
girerek, Cemil Bey’in süslü icrasını Türk müziğinin kendine has üslubuyla
birleştirmeye çalışmıştır. Bununla birlikte 1980’li yılların başında Cüneyd Orhon
(kemençe), Mutlu Torun (ud) ve Necati Giray’dan (viyolonsel) kurulu çok sesli Türk
Müziği Triosu ve İ hsan Özgen’in modern müzik olarak adlandırdığı icraları
kemençenin güzel tınılarının çeşitli müzik türlerinde yer almasını sağlayan önemli
olaylar olmuştur. Ayrıca Cüneyd Orhon, Türk popüler müziğinin önemli bir ismi ve
Anadolu rock müziğinin mihenk taşı Barış Manço’nun (1943-1999) 1970 yılında
çıkardığı Dağlar Dağlar adlı 45’lik plaktaki kemençe taksimi ve solo eşliğiyle
çalgıyı popüler müzikle tanıştıran kişidir. Günümüzde klasik icralarının yanı sıra,
çok sesli orkestralarda, özel çok sesli çalışmalarında ve popüler müzikte kemençe
icra eden diğer önemli isimler arasında Prof. Nermin Kaygusuz, Fatoş (Önüter)
Aşçıoğlu, Lütfiye Özer, Mahinur Özütsün, Derya Türkân, Cengiz Onural, Neva
Özgen ve Furkan Bilgi yer almaktadır.
220
düzenlendiği tespit edilmiştir. Bu durumun sebebi ince sazdaki diğer
çalgılarla bütünlüğün sağlanmasıdır.
Sonuç olarak; armudî biçime sahip ve tellere tırnak teması suretiyle çalınan
yaylı çalgının, 10. yüzyılda Bizans’ta lyra dicta adıyla icra edildiği, 13. yüzyılda
rebec olarak Avrupa’ya taşındığı, 15. yüzyılda lyra adıyla Girit’e ve civar adalara
geldiği, 18. yüzyılda Osmanlı İstanbul’unda önce lyra, sonra da kemençe olarak var
olduğu, 19. yüzyılda gadulka olarak Bulgaristan’a göç ettiği, Kastamonu ve
çevresinde tırnak kemane adıyla varlığını sürdürdüğü, Teke yöresinde ise yörük
kemanesi olarak çalınsa da artık kullanımdan kalktığı tespit edilmiştir. Bu trafiğin
yegâne sebepleri; nüfus değişimleri, mübadeleler, göçler, farklı topraklarda kurulan
hâkimiyetler, coğrafi yakınlıklar ve kültürel etkileşimlerdir. Çalgının çeşitli coğrafi
bölge ve dönemlerde, örneğin orta çağda sanat müziği ve dini müzikte, daha
sonraları eğlence müziği, dans müziği, sokak müziği ve halk müziğinde, 20. yüzyılda
tekrar sanat müziğinde ve yakın dönemde popüler müzikte kullanılması, işlevsel
açıdan çok geniş bir yelpazenin oluşumunu sağlamıştır.
Bu çok yönlü işlevsellik, tezde adı geçen çalgılar bağlamında dünyadaki tüm
çalgıların kimliklerinin; çalındıkları her toplum, her bölge ve her müzik türü
doğrultusunda ş ekillenmesine sebep olmaktadır. Çalgılar farklı coğrafi bölgelerde,
farklı ya da benzer özelliklerle, farklı ya da benzer adlarla ve farklı ya da benzer
işlevlerle çalınabilmektedirler. Bireyin doğduğu kimlikten sonra aidiyet duygusunun
bulunduğu çevreyle karşılıklı etkileşimiyle oluşması ve ilişki kurduğu her bireyin
gözünde farklı bir kimlikle var olması gibi, çalgılar da çalındıkları bölgelerin
müzikal kimlikleriyle aidiyet kazanmaktadırlar.
221
Bu doğrultuda, çalgı üzerine çalışan kişilerin yaklaşımı bir çalgının milliyeti
yönünde değil, aynı aileye mensup çalgıların dünyanın çeşitli bölgelerinde farklı ya
da benzer işlevlerle çalınabilmesi yönünde olmalıdır. Çünkü bir çalgı iş gördüğü
müzikteki kimliğiyle kendine has özellikler kazanmakta ve o yöre/ bölge/ müziğin
ayrılmaz bir öğesi haline gelmektedir. Kısaca çalgı nerede, nasıl ve hangi işlevle
çalınıyorsa oraya aittir.
222
KAYNAKLAR
Abdülaziz Bey, 1995 -1910. Osmanlı Adet Merasim ve Tabirleri (haz. K. Arısan, D.
A. Günay), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul.
Abdülkadiroğlu, A., Aksoyak H., ve Duru N., F., 1998. Kastamonu Jurnal Defteri
(1252-1253/1836-1837), T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü, Ankara.
Adıyeke, N., 2000. Osmanlı İmparatorluğ u ve Girit Bunalımı, Türk Tarih Kurumu
Basım Evi, Ankara.
Aerakis, S., 1994. Kostas Moundakis, in Cretan Musical Tradition The Masters, pp.
163-168, Aerakis Cretan Musical Shop, Crete.
Aerakis, S., 1994. Alekos Karavatis, in Cretan Musical Tradition The Masters, pp.
60-63, Aerakis Cretan Musical Shop, Crete.
Aerakis, S., 1994. Andreas Rodinos, in Cretan Musical Tradition The Masters, pp.
44-47, Aerakis Cretan Musical Shop, Crete.
Aerakis, S., 1994. Antonis Karelaks, in Cretan Musical Tradition The Masters, pp.
156-157, Aerakis Cretan Musical Shop, Crete.
Aerakis, S., 1994. Charlios Piperakis, in Cretan Musical Tradition The Masters, pp.
154-155, Aerakis Cretan Musical Shop, Crete.
Aerakis, S., 1994. Manolis Logos, in Cretan Musical Tradition The Masters, pp. 74-
77, Aerakis Cretan Musical Shop, Crete.
Aerakis, S., 1994. Nikos Papadoyiannis, in Cretan Musical Tradition The Masters,
pp. 161-162, Aerakis Cretan Musical Shop, Crete.
Aerakis, S., 1994. Thasanss Skordalos, in Cretan Musical Tradition The Masters,
pp. 132-135, Aerakis Cretan Musical Shop, Crete.
Ahmedoğlu Ş., 1459. Risale-i ilmü’l- edvâr, İSAM Kütüphanesi, no: 864/ 1459.
Aksoy, B., 1999. Osmanlı Musiki Geleneği’nde Kadın, Osmanlı Kültür ve Sanat
Ansiklopedisi, 10, s. 788-800.
223
Aksoy, B., 2003. Avrupalı Gezginlerin Gözüyle Osmanlılarda Musiki, Pan
Yayıncılık, İstanbul.
Akşin, S., Kunt, M., Toprak, Z. ve Ödekan, A., 1997. Türkiye Tarihi III-
Osmanlı Devleti 1600-1908, Cem Yayınevi, İstanbul.
Alagöz, S., İ., 2001. Bulgaristan Tük Folkloru’nda Rumeli’den Anadolu’ya Göç, II.
Uluslararası Bulgaristan Türk Halk Kültürü Sempozyumu Bildirileri,
Kültür Bakanlığı, Ankara, 11-12 Ekim, s. 35-47.
Ali Rıza Bey (Balıkhane Nazırı), ?. Bir Zamanlar İ stanbul, (haz. Niyazi Ahmet
Banoğlu, Tercüman 1001 Temel Eser; 11, Tercüman Gazetesi
Yayınları, İstanbul.
Alkan, M., 1998. İ stanbul’da Sivil Toplum Kurumları 1856–1945, Tarih Vakfı
Yayınları, İstanbul.
Amrianakis, G., 1994. The Musical Tradition of Crete, in Cretan Musical Tradition
The Masters, pp. 17-22, Aerakis Cretan Musical Shop, Crete.
And, M., 1982. Osmanlı Şenliklerinde Türk Sanatları, Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Ankara.
And, M., 2002. Osmanlı Tasvir Sanatları: Minyatür, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, İstanbul.
Aslan, M., 1998. Cevrî Divanında Mûsikî, Türk Kültürü, Haziran, 361–71.
Atabeyli, N. K., 1940. Teke (Antalya) Yürükleri Hakkında Notlar, Maarif Matbaası,
İstanbul.
224
Ataman, S.Y., 2004. Eski Safranbolu Hayatı, (haz. Süleyman Ş enel) , Gürmen
Group Yayınları, İstanbul.
Atanasov, V., 1976. Bulgarian Folk Musical Instruments, in The Folk Arts of
Bulgaria, s.188-213. Pittsbugh, Dutifa.
Atıl, E., 1986. Süleymanname: The Illustrated History of Süleyman the Magnificent,
National Galllery of Art, New York.
Baines, A., 1992. The Oxford Companion to Musical Instruments, Oxford: Oxford
University Pres, London.
Barford, P. M., 2001. The Early Slavs. Ithaca, Cornell University Press, New York.
Bec, P., 1992. Vièles Ou Violes? Variations Philologiques Et Musicales Autour Des
Instruments À Archet Du Moyen Age, Xie–Xve Siècle, Paris.
Bennet, J., 1996. Minoan Civilization, Oxford Classical Dictionary, (3rd ed. Simon
Hornblower Antony Spawforth), England.
Bıyıklıoğlu, T., 1955. Trakya’da Milli Mücadele, Türk Tarih Kurumu Basım Evi,
Ankara.
225
Borak, S., 2004. Haremin İç Yüzü, Kırmızı Beyaz Yayınları, Ankara.
Boyden, D. D., 1965. The History of Violin Playing from Its Origins to 1761 and Its
Relationship to the Violin and Violin Music, Oxford University Press,
London.
Buchanan, D., 1991. The Bulgarian Folk Orchestra: Cultural Performance, Symbol
and The Construction of National Identity in Socialist Bulgaria, Ann
Arbor : U-M-I., Texas.
Calkı, A., A., 1989. Kemençe Beşlemesi, Lisans Bitirme Ödevi, İ stanbul Teknik
Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı, İstanbul.
Cezar, M., 1995. Sanatta Batı’ya Açılış ve Osman Hamdi, Erol Kerim Aksoy
Kültür Eğitim Spor ve Sağlık Vakfı Yayınları, Paris.
Crane, F., 1972. Extant Medieval Musical Instruments, University of Iowa Press,
Iowa City.
Danforth, L. M., 1991. The Resolution of Conflict through Song in Greek Ritual
Therapy, in Gender and Kinship in modern Greece, pp. 98-113,
Princeton University Press, Princeton.
Danişmend, İ . H., 1955. İ zahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi 4, Türkiye Basım Evi,
İstanbul.
Diagram Group, 1976. Musical Instruments of the Word, Pattington Pres, New-
York.
Downie, M., 1981. The Rebec: an Orthographic and Iconographic Study, Ph.D.
Dissertation, Morgantown: West Virginia University, Virginia.
During, J. and Mirabdolbaghi, Z., 1991. The Art of Persian Music (trans. M.
Anvar), Mage Publishers, Washington D.C.
226
Emecen, F., 1995. Kanunî ve Kanunnâmeleri: Bir Mit’in Doğuşu: Cihan
Devleti’nde Hukuk, Tarih ve Medeniyet, 14, 42-45.
Emnalar, A., 1998. Tüm Yönleriyle Türk Halk Müziği ve Nazariyatı, Ege
Üniversitesi, Basım Evi, İzmir.
Eriksen, T. H., 2002. Etnisite ve Milliyetçilik. Çev. Ekin Uşaklı, Avesta Yayınları,
İstanbul.
Evliya Çelebi, 1969. Evliya Çelebi Seyahatnamesi (haz. Mehmet Zillioğlu), Zuhuri
Danışman Yayınları, İstanbul, c.II.
Eyüpgiller, K. K., 1999. Bir Kent Tarihi: Kastamonu, Eren Yayıncılık, İstanbul.
Farber, C., 1983. High, Healthy and Happy, Ontario Mythology on Parade, in The
Celebration of Society: Perpectives on Contemporary Cultural
Performance, pp. 33-50, Eds. Frank E. Manning, Ohio, Bowling
Green University Popular Press, Ohio.
Farmer, H.G., 1925. Byzantine Musical Instruments in the Ninth Century, Journal
of the Royal Asiatic Society, April, 299-304.
Farmer, H.G., 1997. Studies in Oriental Music (ed. E. Neubauer, F. Sezgin), Institut
für Geschichte der Arabisch-Islamischen Wissenschaften, Frankfurt.
Fauriel, C., 1999. Greek Folk Songs 1, University of Crete Press, Heraklion.
227
Fındıkoğlu Z. F., 1958. İçtimaiyat, Hukuk Sosyolojisi, İstanbul Üniversitesi İktisat
Fakültesi Yayınları, İstanbul.
Füruzanfer, B., 1990. Mevlâna Celaleddin, (çev. Feridun Nafiz Uzluk), Milli Eğitim
Bakanlığı, Ankara.
Gramsci, A., 1988. Notes for an Introduce on and Approach to the Study of
Philosophy and History of Culture , ed. David Forgacs, Lawrence
Wishart, Londra.
Gürtuna, S., 1999. Osmanlı Kadın Kıyafetleri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Hayers, C., 1995. Milliyetçilik: Bir Din, Çev. Murat Çiftkaya, İ z Yayıncılık,
İstanbul.
Herzfeld, M., 1988. The Poetics of Manhood : Contest and Identity in a Cretan
Mountain Village, Princeton University Press, Chichester- West
Sussex- America.
Hess, B. B., Markson, E. and Steşn, J., 1993. Sociology, , Macmillan Pub. Co.,
New York.
Hızır Ağa, 1749. Tefhîm-ül Makâmât fî Tevlîd-in Nagamât, Topkapı Sarayı Müzesi
Kütüphanesi, Hazine/no.1793.
Hızır İ., 1987. Târih-i Enderûn (haz. C. Kayra), Güneş Yayınları, İstanbul.
Hitzel, F., 2002. Couleurs de la Corne D'or: Peintres Voyageurs à la Sublime Porte,
ACR Édition, Courbevoie.
Hogg, M. A. and Abrams, D., 1999. Historical Background and Current Trends, in
Social Identity and Social Congnition, pp. 1-25, Eds Eds. Abrams D.
& Hogg M.A., Blackwell Publishers, Malden, USA.
Hopkins, A., 1977. Crete : Its past, Present and People. Faber and Faber Limited,
London.
Ivanov, L., 2007. Essential History of Bulgaria in Seven Pages, Bulgarian Academy
of Sciences, Sofia, Yayınlanmamış Ders Notu.
228
İntizâmî, 1588. Sûrnâme-i Hümâyûn, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi,
Hazine/no.1344.
İrtem, S. K., 1999. Osmanlı Sarayı ve Haremin İ ç Yüzü, (haz. Osman Selim
Kocahanoğlu), Temel Yayınları, İstanbul.
İstanbul Ticaret Odası Yayınları, 1984. Yunanistan: Ülke Etüdler Dizisi 30, Evin
Maatbaacılık, İstanbul.
İzbul, Y., 1980. İş aret Bilimine Toplu Bakış, Genel Semioloji Kuramı, Hacettepe
Beşeri Bilimler Dergisi, 3, 52-71.
Kachulev, I., 1978. Bulgarian Folk Musical Instruments, (trans. Thomas Roncevic),
Tamburiztza Press, Pittsburgh.
Karabey, L., 1960. Dört Telli Kemençe Hakkında, Musiki Mecmuası, 74, 56.
Karal, E.Z., 1988. Osmanlı Tarihi, Nizam-ı Cedid ve Tanzimat Devirleri (1789-
1856), TTKY, Ankara. c.5.
Kazantzakis, N., 1963. Aleksi Zorba “Zorba The Greek”, (çev. Ahmet Angın), Ataç
Kitap Evi, İstanbul.
Kazantzakis, N., 1966. Freedom or Death, (trans. Jonathan Griffin), Bruno Cassier,
Oxford.
Koçu, R. E., 1947. Eski İstanbul’da Meyhaneler Meyhane Köçekleri, Tan Matbaası,
İstanbul.
Korkmaz, G.E., 2004. Sûrnâmelerde 1582 Şenliği, Yüksek Lisans Tezi, Bilkent
Üniversitesi Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
229
Kösemihal (Gazimihal) M. R., 1939. Türkiye-Avrupa Musiki Münasebetleri,
Numune Matbaası, İstanbul.
La Rue, H., 1994. Music, Literature and Etiquette: Musical Instruments and Social
Identity from Castiglioneto Austen, in Etnicity, Identity and Music, s.
189-205, ed. Martin Stokes, Berg Publishers, New York.
Lang, D. M., 1976. The Bulgarians: From Pagan Times to the Ottoman Conquest,
Thames and Hudson, Great Britain.
Liavas, L., 1999. The Musical Instruments of Evros: Tradition and Modernity, in
Music of Thrace: An Interdisciplinary Approach:Evros, pp. 249-318,
Co-ordination: Droulia&Liavas, Friends of Music Society, Atina.
Mansel, A. M., 1988. Ege ve Yunan Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
Mantran, R., 2000. Osmanlı İmparatorluğ u Tarihi II, (çev. Server Tanilli), Adam
Yayınları, İstanbul.
Markopoulos, Y., 1994. Forward, in Cretan Musical Tradition The Masters, pp. 4-6,
Aerakis Cretan Musical Shop, Crete.
Menemencioğlu, H., 1970. Kemençe Hakkında Etüd, Musiki Mecmuası, 260, 4-13.
Miller, L.C., 1999. Music and Song in Persia, Curzon Press, Surrey.
Norwich, J.J., 2006. The Middle Sea : A History of The Mediterranean, Chatto &
Windus, London.
230
Oikonomakis, I.G., 2003. Tracking the Paths of Musical Tradition – Eastern Crete,
Athens.
Okumuş, E., 2002. Osmanlı Ş ibih Laik Tanzimat Devleti’nin Oluşumunda Hukuk
Alanında Kendini Gösteren Laikleşmenin Belirtileri, Kamu Hukuku
Arşivi Dergisi, Eylül, 103–120.
Okumuş, E., 2005. III. Selim Dönemi Yenileşme Çabaları, Kamu Hukuku Arşivi
Dergisi, Mart, 20–24.
Olcay, S., 1966. Doğu Trakya’da Yerli Ağzı, Atatürk Üniversitesi Basım Evi,
Ankara.
Onaran, A., 1959. Kemençe Seslerinin Armonik Analizi (Bilim Doktora Tezi),
Berksoy Matbaası, İstanbul.
Orhon, C., 1985. Tel Boyları Eşitlenmiş 4 Telli Klasik Kemençe, İstanbul Teknik
Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı II. Türk Musikisi
Sempozyumu, 16 Nisan, s.3.
Ögel, B., 2000. Türk Kültür Tarihine Giriş 9, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Özel, A., E., 2006. Üç Telli Klasik Kemençe Eğitimine İlişkin Bir Yöntem, Sanatta
Yeterlilik Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İstanbul.
Özgen, N., 2007. Klasik Kemençede Eğitim Yöntemleri ve Modern İcra İçin Etütler,
Sanatta Yeterlilik Tezi, İ stanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul.
Panagiotakis, N., 1988. Music in Crete During the Venetian Occupation, Crete,
History and Culture, Local Union of Cretan Municipalities and
Communities, Crete.
231
Pardoe, M., 1854. The City of Sultan, George Routledge and Sons, London.
Pardoe, M., 2004 -1854. Ş ehirlerin Ecesi İ stanbul (The City of Sultan) (çev. B.
Büyükkal), Kitap Yayınevi, İstanbul.
Pekin, E., 1999. Sultani Bestekarlar, CD/ Kitap, Kalan Müzik, İstanbul.
Pekin, E., 2003. Surnâme’nin Müziği: 16. Yüzyılda İstanbul’da Çalgılar, Dipnot, 1.,
s.32
Picken, L., 1975. Folk Musical Instruments of Turkey, Oxford University Press,
London.
Psilakis, V., 1909. History of Crete from the Ancients Until Our Own Time,
Minatoaur Press, Athens.
Rasim, A., 1969. Muharrir Bu Ya, (haz. Hikmet Dizdaroğlu), Milli Eğitim
Bakanlığı, Ankara.
Rice, T., 2004. Music in Bulgaria, Oxford University Press, New York.
Ruiz, J., 1967. El Libro de Buen Amor, Edic: Critica de Joan Corominas, Madris,
Gredos. Alicante: Biblioteca Virtual Miguel de Cervantes, Paris.
S.B., 1953. Kahvehaneye ve Kahveye Dair, Resimli Tarih Mecmuası, 46, 2656-
2660.
Sachs, C., 1992. The History of Musical Instruments, W.,W. Norton Company, New
York.
Sağbaş, R., 1999. Osmanlı Türk Müziği Antolojisi, İstanbul A.Ş., İstanbul.
Salman, B., 2005. Tırnak Kemane, TC İzmir Türk Halk Müziği Şube Müdürlüğü,
İzmir.
Salman, B., 2008. Dr. Ayhan Sarı tarafından yapılan Kişisel Görüşme, İzmir.
Sanal, H., 1994. Musiki Tarihi Ders Notları, İ stanbul Teknik Üniversitesi Türk
Musikisi Devlet Konservatuarı Çalgı Eğitim Bölümü. İstanbul,
Yayınlanmamış Ders Notu.
232
Sarı, A., 1985. Geleneksel Türk Sanat Müziği Çalgıları Her Yönleriyle Ud, Tanbur,
Kanun, Kemençe, Ney, Kudüm, Lisans Bitirme Ödevi, Dokuz Eylül
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Müzik Bilimleri Bölümü,
İzmir.
Saussure, F., 1959. A Course in General Linguistics, ed. Charles Bally and Albert
Sechehaye in collaboration with Albert Reidlinger, (trans. Wade
Baskin), Philosophical Society, New York.
Savas I. S., 1965. Byzantine Music in Theory and in Practice, Zeno Booksellers&
Publishers, Boston.
Saz, L., 1974 -1920. Haremin İçyüzü (haz. S. Borak), Milliyet Yayınları, İstanbul.
Saz, L., 2000. Anılar- Ş air Leyla Saz Hanım ve 19. Yüzyılda Saray Haremi,
Cumhuriyet Yayınları, İstanbul.
Sbokos, G., 1994. The Musical Instruments od Crete, in Cretan Musical Tradition
The Masters, pp. 23-42, Aerakis Cretan Musical Shop, Crete.
Sertkaya, O. F., 1982. Eski Türkçe'de Mûsikî Terimleri ve Mûsikî Âlet İsimleri,
Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, İstanbul.
Seyirci, M., 2000. Batı Akdeniz Bölgesi Yörükleri, Derin Yayınları, İstanbul.
Seyirci, M., 2004. O Güzel İnsanlar, O Güzel Atlar, Derin Yayınları, İstanbul.
Seyirci, M., ve Eren, N., 1987. Antalya Yörüklerinin Kullandığı Çalgılar, Türk
Folkloru Belleten, 1-2,109-120.
Sieber, F.W., 1994. Traveling on the Island of Crete in 1817, (trans. D. Moustris),
Istoritis Press, Athens.
Society for the Dissemination of Natonal Music (SDNM), 2001. Songs of Thrace,
Greece.
Stevens, J., 1961. Music and Poetry in the Early Tudor Court, Methuen and Co
LTD, London.
233
Stokes, M., 1994. Ethnicity, Identity and Music, in Ethnicity, Identity and Music,
s. 1-28. ed. Martin Stokes, Berg Publishers, New York.
Sultan V., 1976. İbtida – name, (çev. Abdülaki Gölpınarlı), Konya Turizm Der.
Yayınları, Ankara.
T.C. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 1920. Osmanlı Arşivi Katalogları, DH.
EUM. AYŞ, 33/43_3, no: 1-3.
Taşkıran, C., 1996. Oniki Ada’nın Dünü ve Bugünü, Genelkurmay Basım Evi,
Ankara.
Tinel, R. Z., 1926. Asri Kemençe ve Kemençe Beşlemesi Üzerine Düşünceler, Çev.
Dr. Ayhan Sarı, Yayınlanmamış Çalışma.
Tosunoğlu, A., 1993. Tapu Tahrir Defterlerine Göre XVI. Yüzyılda Kastamonu
Sancağı, Doktora Tezi, İ stanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul.
Tukin, C., 1945. Osmanlı İmparatorluğ u’nda Girit İ syanları ve 1821 Yılına Kadar
Girit, Belleten, 24, 136-206.
234
Turan, Ş., 1965. Rodos ve Oniki Ada’nın Türk Hâkimiyeti’nden Çıkışı, Belleten,
113, 77-119.
Tursun Bey, 1977-1490. Târih-i Ebü’l Feth (haz. M. Tulum), İ stanbul Fetih
Cemiyeti, İstanbul.
Uludağ, S., 1992. İslam Açısından Musiki ve Sema, Uludağ Yayınları, Bursa.
Ülken, H.Z., 2001. Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, Ülken Yayınları, İstanbul.
Van Knippenberg, D., 1999. Social Identitiy and Social Cognition Mediators, in
Social Identity and Social Congnition, pp. 280-314, Eds. Abrams D.
& Hogg M.A., Blackwell Publishers, Malden, USA.
Yakut, K., 1999. İkinci Dünya Savaşı, Çağdaş Dünya Tarihi, Anadolu Üniversitesi
Yayınları, Eskişehir, No: 1078.
235
Yapı Kredi Yayınları, 2000. Bin Bir Gece Masalları, (çev. Alim Ş erif Onaran),
YKY, İstanbul.
Yavuz, C., 2003. Menteşe Adaları (Oniki Ada)’nın Tarihi, Deniz Harp Okulu Basım
Evi, İstanbul.
Yekta, R., 1986 -1922. Türk Musikisi (çev. O. Nauhioğlu), Pan Yayıncılık, İstanbul.
Yüceışık, Z., S., 1990. Şeyhülislam Esat Efendi, Atrabü’l-Âsâr fî Tezkreti Urefâi’l-
Edvâr, Doktora Tezi, İstanbul Ünivirsitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İstanbul.
Alan Çalışmaları127
Özel Arşivler
127
İ.T.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Yazım Kılavuzu’nda alan çalışmaları, özel arşivler, internet
kaynakları ve diskografiye dair bir kaynak gösterim tarzı belirtilmediği için, bu kısımlar diğer
kaynaklardan ayrı olarak sınıflandırılmış, metin bölümünde yer alan internet kaynakları dipnot
çekilerek gösterilmiştir.
236
İnternet Kaynakları
Liatsikas, Antonis
Web Dergi, Stigmes, Mazagine Of Crete
http://stigmes.gr/br/brpages/articles/cretan_music.htm/ 20.08.2006
Remnant, Mary
http://www.grovemusic.com/shared/views/article.html?section=music.23000.2#
music.23000.2 / 20.08.2006
http://cografiegitim.blogcu.com/8007091/ 11.05.2008
http://dictionary.reference.com/browse/apocalypse / 20.03.2007
http://en.wikipedia.org/wiki/Bulgaria/ 12.01.2007
http://en.wikipedia.org/wiki/Macedonia_%28r%29/ 09.08.2007
http://en.wikipedia.org/wiki/Macedonia/Greece 01.08.2007
http://en.wikipedia.org/wiki/Greece/ 28.07.2007
http://en.wikipedia.org/wiki/Aegean_islands/ 28.07.2007
http://www.in2greece.com/english/maps/maps.htm/ 28.07.2007
http://www.medimuses.gr/cd/great_masters.html/ 20.06.2006
http://www.muspe.unibo.it/period/MA/index/number3/magrini/magr4.htm/
30.07.2007
http://www.nufi-kotel.com/bul/index.html/ 04.11.2007
http://www.explorecrete.com/crete-maps/crete-maps.html/ 30.07.2007
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ege_Adalar%C4%B1/ 28.07.2007
http://www.zargan.com/sozluk.asp?Sozcuk=prefecture&x=1003/ 09.08.2007
237
Diskografi
Kalan Müzik, 2005. Türk Müziği Ustaları (Masters of Turkish Music): Kemençe,
İstanbul.
Society for the Dissemination of Natonal Music (SDNM), 2001. Songs of Thrace,
Greece.
The Hellenic Music Archives, 1998. Songs and Dances of Dodecanese, Athens.
Ünlü, C., Kişisel Arşiv Kayıtları (Tanbûri Cemil Bey Kovan Kayıtları)
238
EKLER
239
şarkılarının icrasında dansa eşlik yüzyıldan eşlik amacıyla,
soliste eşlik amacıyla ve günümüze dek - Halk
amacıyla halk İnce Saz ve türkülerinin
kullanılmış/ şarkılarının Türk icrasında soliste
kullanılmakta. icrasında Müziğinde, eşlik amacıyla
-Adalarda sembolik soliste eşlik - 20. kullanılmış/
bir özelliği var. amacıyla, yüzyıldan kullanılmakta.
- Çok sesli halk günümüze dek
orkestralarında, Modern ve
- Dünya Popüler
müziği müzikte
gruplarında, kullanılmış/
-Sokak müziği kullanılmakta.
çalgıcıları
arasında
kullanılmış/
kullanılmakta.
240
Tablo A.2 İcra Tablosu
LYRA GADULKA KEMENÇE TIRNAK YÖRÜK
KEMANE KEMANESİ
Tel: Geleneksel Tel: 3 tel (Tel Tel: 3 tel (Tel Tel: 3 tel (Tel Tel: 3 tel (Tel
Lyra: 3 tel. (Tel boyları üst eşik boyları eşit boyları eşit boyları eşit olan
boyları eşit değil) ile eşitlenmiş) değil) değil) örnekler de var)
Modern Lyra Arel
(Girit Lyrası): 3 Kemençesi: 4 tel
tel (Tel boyları (Tel boyları eşit)
eşit) (Dört Telli
Kemençe)
Tutuş Pozisyonu: Tutuş Tutuş Tutuş Tutuş Pozisyonu:
Sol diz üzerinde, Pozisyonu: Pozisyonu: Sol Pozisyonu: Düşey konumda
burguları göğse Omuza ya da diz üzeride, Düşey konumda tutulur veya iki diz
yaslanarak düşey bele bağlanan burguları göğse tutulur veya iki arasına yerleştirilir.
konumda tutulur kemer üzerine yaslanarak düşey diz arasına İcracı düğünde ya
veya iki diz yerleştirilerek konumda tutulur yerleştirilir. da şenlikte
arasına çalınır. veya iki diz İcracı düğünde çalıyorsa yürüyerek
yerleştirilir. İcracı arasına ya da şenlikte icra yapabilir.
düğünde ya da yerleştirilir. çalıyorsa
şenlikte çalıyorsa yürüyerek icra
çalgısını kemerine yapabilir.
dayar ve
yürüyerek icra
yapabilir.
İcra tekniği: İcra tekniği: İcra tekniği: İcra tekniği: İcra tekniği:
Tellere tırnak En ince tele Tellere tırnak Tellere tırnak Tellere tırnak
teması suretiyle tırnak teması, teması suretiyle teması suretiyle teması suretiyle
çalınır. diğer iki tele çalınır. çalınır. çalınır.
parmak ucuyla
basmak
suretiyle
çalınır.
Telden Tele Telden Tele Telden Tele Telden Tele Telden Tele Geçiş
Geçiş Pozisyonu: Geçiş Geçiş Geçiş Pozisyonu:
Çalgı icracının Pozisyonu: Pozisyonu: Kol Pozisyonu: Otururken yapılan
alıştığı çalma Çalgı beldeki ileri geri hareket Otururken icralarda çalgı
pozisyonuna bağlı kemer üzerine ettirilmez. yapılan icralarda bacak arasına
olarak, bir taraftan yerleştirildiği Çalgıya mihveri çalgı bacak yerleştirildiği için
diğer tarafa ya da için kol ya da etrafında bir arasına bilek hareketiyle
ileri ve geri çalgı ileri geri hareket verilir. yerleştirildiği geçiş sağlanır.
eğilerek tutulur. hareket Bu şekil telden için bilek Aynı hareket
ettirilmez. tele süratli bir hareketiyle geçiş ayakta yapılan icra
Gerekli geçişi sağlanır. Aynı için de geçerlidir.
hareketi bilek kolaylaştırır. hareket ayakta
sağlar. yapılan icra için
de geçerlidir.
Melodi Çalımı: Melodi Melodi Çalımı: Melodi Çalımı: Melodi Çalımı:
Üç tel de melodi Çalımı: Üç tel Üç tel de melodi Melodi için 2 tel Melodi için 3 tel
çalımında de melodi çalımında vardır. En solda vardır. Orta tel
kullanılır. çalımında kullanılır. bulunan tel ahenk için de
kullanılır. ahenk için kullanılır.
kullanılır.
241
Armonik Eşlik: Armonik Armonik Eşlik: Armonik Eşlik: Armonik Eşlik:
İcra esnasında ilk Eşlik: Özellikle İcracı en solda İcracı orta teli
elle birlikte ikinci Çalgının ahenk Tanburî Cemil bulunan teli melodi çalımı
tele ya da ikinci telleri olduğu Bey’in melodi çalımı sırasında sürekli
telle birlikte için diğer kayıtlarında icra sırasında el çeker. Armonik
üçüncü tele yay tellerin esnasında diğer çabukluğu ile eşliği de bu şekilde
aynı anda sürtülür. armonik eşlik tellerinin sürekli çeker. sağlamış olur.
Eşiğin hafif eğimli için armonisinden Armonik eşliği
şekli iki ya da üç kullanmasına yararlanıldığı de bu şekilde
teli aynı anda gerek kalmaz. görülmektedir. sağlamış olur.
çalma imkânını Eşiğin hafif
verir. eğimli şekli iki
ya da üç teli aynı
anda çalma
imkânını verir.
Ritmik Eşlik: Ritmik Eşlik: Ritmik Eşlik: Ritmik Eşlik: Ritmik Eşlik:
İcracı ritmik eşliği İcracı ritmik İcracı ritmik İcracı ritmik İcracı ritmik eşliği
telleri aynı anda eşliği telleri eşliği telleri aynı eşliği telleri aynı telleri aynı anda
ritimli bir şekilde aynı anda anda ritimli bir anda ritimli bir ritimli bir şekilde
çekerek ritimli bir şekilde çekerek şekilde çekerek çekerek
sağlayabilir. şekilde sağlayabilir. sağlayabilir. sağlayabilir.
Ayrıca sağ ayağını çekerek
yere vurarak ve sağlayabilir.
(eğer zil
kullanıyorsa) yaya
bağlı zilleri
şıngırdatarak ritim
tutabilir.
242
Tablo B.1 Kemençe Terimleri Tablosu
128
REBEC LYRA129
1 numara: Kafa /Head 1 numara: Kafa /Head
2 numara: Üst Eşik / Upper Bridge 2 numara: Üst Eşik / Upper Bridge
3 numara: Burgu / Peg 3 numara: Burgu / Peg
4 numara: Klavye- Tırnak Tahtası/ 4 numara: Klavye- Tırnak Tahtası/
Fingerboard Fingerboard
5, 7 ve 8 numaralar: Teller / Strings 5, 7 ve 8 numaralar: Teller / Strings
6 numara: Tekne- Gövde-Ses Kutusu / 6 numara: Tekne- Gövde-Ses Kutusu /
Soundbox Soundbox
9 numara: Göğüs Tahtası- Kapak / 9 numara: Göğüs Tahtası- Kapak /
Soundboard Soundboard
10 numara: Eşik / Brige 10 numara: Eşik / Brige
11 numara: Göğüs deliği/ Soundholes 11 numara: Göğüs deliği/ Soundholes
12 numara: Tel Takozu/ 12 numara: Tel Takozu/
Stringholder Stringholder
13 numara: Kuyruk Takozu / Tailpiece 13 numara: Kuyruk Takozu / Tailpiece
128
Paul Butler’ın çizimi rebec örneği.
129
(Annoyanakis, 1991; 261)
243
GADULKA130
1 numara: Kafa /Head
2 numara: Üst Eşik / Upper Bridge
3 numara: Burgu / Peg
4 numara: Klavye- Tırnak Tahtası/ Fingerboard
5, 7 ve 8 numaralar: Teller / Strings
6 numara: Tekne- Gövde-Ses Kutusu / Soundbox
9 numara: Göğüs Tahtası- Kapak / Soundboard
10 numara: Eşik / Brige
11 numara: Göğüs deliği/ Soundholes
12 numara: Tel Takozu/ Stringholder
13 numara: Kuyruk Takozu / Tailpiece
130
(Diagram Group, 1976)
244
KEMENÇE131 YÖRÜK KEMANESİ132
a) Tekne- Gövde- Ses Kutusu 1: Yörük Kemanesi
b) Göğüs Tahtası- Kapak A: Kafa
c) Göğüs Deliği B: Burgu (Tırnak Kemane: Kulak)
d) Eşik C: Sap
e) Can Direği D: Göğüs
f) Sırt Oluğu E: Eşik (Tırnak Kemane: Köprü)
g) Kuyruk Takozu F: Tellik
h) Burgu G: Tel
ı, j, k) Teller 2. Yay
3. Eşik Kazığı (Tırnak Kemane: Köprü Ayağı)
131
(Özel, 2006; 8)
132
Bolu’lu resim öğretmeni, folklor araştırmacısı ve Yörük kültürünü inceleyen Naci Eren (1932-
1986) tarafından çizilen Yörük kemanesi. (Eren ve Seyirci, 1987; 111).
245
Tablo B.2 Kemençe İcracıları Tablosu
Adı Doğum ve Ölüm Tarihi Çalıştığı Kurum
Enderuni Tahir Ağa (?-1828) Enderun-ı Hümayun Has
Oda (Albay Rütbesi)
Vasilaki Çantalı (1845-1907) Kaba saz ve saray
kemençecisi
Nikolaki Çantalı (?-1910) Kaba saz ve saray
kemençecisi
Ruhsar Kalfa (1876-1908 döneminden Sultan Abdülaziz’in
sarayda kalfalık yapmış) kalfalarından
Andelip Kalfa (1876-1908 döneminden Sultan Abdülhamit’in
sarayda kalfalık yapmış) kalfalarından
Nedim Şükrü Bey (?-1920) Piyasa
Ali Rıfat Çağatay (1867-1935) İstanbul Konservatuarı
Hüseyin Saadettin Arel (1882-1955) İstanbul Konservatuarı ve
İleri Türk Müziği
Konservatuarı
Hasan Fehmi Mutel (1885-1964) Musik-î Osmanlı Cemiyeti
ve Ankara Radyosu
Suphi Ziya Özbakan (1887-1966) Türkiye Milli Bankası
Devlet Daireleri
Anastas (?-1940) Piyasa ve İstanbul
Radyosu
Sotiri Çantalı (1874-1939) Piyasa ve plak kayıtları
Aleko Bacanos (1888-1950) Piyasa ve plak kayıtları
Kemal Niyazi Seyhun (1885-1966) Şark Musiki Cemiyeti
Gevherin Sultan (Fatma (1904-1980) Sultan Abdülaziz’in kızı
Osmanoğlu)
Fahire Fersan (1900-1997) İstanbul- Ankara Radyosu
Ruşen Ferit Kam (1902-1981) Ankara Radyosu
kemençe icracılığı ve
şefliği
Hafid Göktekin (1912-1939: Çalıştığı Darü’t Talim-ı Musiki
dönem)
Hadiye Ötügen (?-1963) İstanbul Konservatuarı ve
İstanbul Radyosu
Haluk Recai (Haldun (1912-1972) Ankara- İstanbul Radyosu
Menemencioğlu)
Paraşko Leondarides (1912-1974) Piyasa ve İstanbul
Radyosu
Lambros Leondarides (1912-?) Yunanistan’da kemençe
icracılığı ve plak kayıtları
Vedia Tunççekiç (1914-1983) Ankara Radyosu
Kamran Erdoğru (1924-) İstanbul Radyosu ve İTÜ
Türk Musikisi Devlet
Konservatuarı
246
Cüneyd Orhon (1926-2006) İstanbul Radyosu ve İTÜ
Türk Musikisi Devlet
Konservatuarı
Reşat Uca (1933-) İstanbul Devlet Klasik
Korosu
İhsan Özgen (1942-) Ankara- İstanbul Radyosu
ve İTÜ Türk Musikisi
Devlet Konservatuarı
247
Tablo B.3.1 Kemençe İcra Diskografisi Örneği
Tanburî Cemil Bey Kovan Kayıtları / Orfeon Record
1. Bestenigâr Peşrevi
2. Bayati Peşrevi
3. Çoban Taksimi
4. Eviç Taksim
5. Gayda Havası
6. Gülizar Peşrevi
7. Hicazkâr Peşrevi
8. Irak Taksim
248
23. Tahir Buselik Saz Semaisi
249
47. Hüzzam Taksim Ruşen Kam
63. Yegâh Pesrev (i. Hane, teslim) - Tanburî Buyuk Osman Bey
250
Cüneyd Orhon /Kalan Müzik
71. Yegah'ta Rast'tan Irak'ta Segah'a taksim
251
94. İsfahan Saz Semaisi
252
116. Nefesler/ Nefesses
133
06.03.2006 tarihide yapılan kişisel görüşmede, İhsan Özgen’in modern icra olarak
sınıflandırdığı türler, bu türlere kendi icralarından verdiği örnekler ve yorumları
tabloda görülmektedir.
253
Tablo B.4 Kemençe Metotları Tablosu
Yazarı Kitap Adı ve Yılı Kurumu
Hasan Esen Klasik Kemençe Metodu, Eyüp Musiki Vakfı Yayın
2007 Evi, İstanbul.
Aslıhan Eruzun Özel Üç Telli Klasik Kemençe Sanatta Yeterlilik Tezi,
Eğitimine İlişkin Bir İstanbul Teknik
Yöntem, 2006. Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İstanbul.
Neva Özgen Klasik Kemençede Eğitim Sanatta Yeterlilik Tezi,
Yöntemleri ve Modern İstanbul Teknik
İcra İçin Etütler, 2006. Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İstanbul.
Beril Çakmakoğlu- Kemençe Metodu, 2006. Ege Üniversitesi Devlet
Mehmet Yalgın Türk Musikisi
Konservatuarı, İzmir.
Beril Çakmakoğlu Kemençe Eğitimi, 2003 Yüksek Lisans Tezi, Ege
Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İzmir.
Haldun Menemencioğlu Kemençe Hakkında Etüd, Musiki Mecmuası, 260
(Haluk Recai) 1970
Dr. Rıza Zühtü Tinel Asri Kemençe ve Çeviren: Dr. Ayhan Sarı,
Kemençe Yayınlanmamış Çalışma.
Beşlemesi Üzerine
Düşünceler, 1926
254
Şekil A.1 Arel’in kemençe beşlemesi için bestelediği ve Beşleme adını verdiği eserinin
255
kendi el yazısıyla yazılmış notasından bir pasaj (Sarı, Özel Arşiv)
Şekil A.2 Mutlu Torun’un kemençe, ud ve viyolonsel için bestelediği Köyüm adlı eserinin
Cüneyd Orhon’un el yazısıyla yazılmış notasından bir pasaj (Sarı, Özel Arşiv)
256
Şekil A.3 Teoman Önaldı’nın Saadet Kervanı operası için bestelediği
Bir Gemi Kalkar adlı eserinin notasından bir pasaj (Sarı, Özel Arşiv)
257
ÖZGEÇMİŞ
1979 yılında İ stanbul’da doğdu. 1990 yılında İ .T.Ü Türk Musikisi Devlet
Konservatuarı Çalgı Eğitim Bölümü Hazırlayıcı Birimi’ne 3 Telli Klasik Kemençe
öğrencisi olarak girdi. 1994 yılından itibaren Japonca dersleri almaya başladı. 1996
yılında İ .T.Ü. Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Çalgı Eğitim Bölümü Lisans
devresine kabul edildi.
1999–2000 bahar yarıyılında İ.T.Ü. Türk Musikisi Devlet Konservatuarı ikincisi ve
Çalgı Eğitim Bölümü birincisi olarak, dereceyle mezun oldu. 2000–2001 öğretim
yılında İ.T.Ü Yabancı Diller Yüksek Okulu’nda bir sene İngilizce eğitim gördükten
sonra, yılsonunda yapılan “İngilizce Yeterlilik Sınavı”nı (Proficiency) geçerek
yüksek lisans yapmaya hak kazandı. 2002- 2003 Bahar yarıyılında “XX. Yüzyıl Türk
Müziğinde Prof. Dr. Selahattin İçli” başlıklı teziyle yüksek lisans eğitimini
tamamladı. 2003–2004 güz yarıyılında Müzikoloji ve Müzik Teorisi Anabilim Dalı
Müzikoloji ve Müzik Teorisi doktora programına kabul edildi.
Bu dönemden itibaren İ TÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Müzikoloji
Bölümü Müzikte Temsil ve Müziksel Temsil Sempozyumu, Kocaeli Üniversitesi ve
Motif’in hazırladığı Halk Kültürlerini Koruma–Yaşatma ve Geleceğe Aktarma
Kongresi ve Halk Müziğinde Çalgılar Sempozyumu, Aberden University North
Atlantic Fiddle Convention, Uluslar arası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları
Kongresi (İCANAS), İ TÜ Müzik Bilim Kulübü Folklor ve Etnomüzikoloji
Sempozyumu gibi uluslar arası ve Y.T.Ü. Müzik ve Bellek Sempozyumu gibi ulusal
kongre ve sempozyumlara bildirileriyle katıldı. Bu bildirilerden birkaçı yayınlandı.
Folklor- Edebiyat, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Saz ve Söz ve The Strad gibi
dergilerde yayınlanmış makaleleri bulunmaktadır.
258
BIOGRAPHY
She was born in İ stanbul in 1979. She was accepted to The State
Conservatory of Turkish Music, Instrument Education Division ‘Preparatory Unit’ as
a Classical Kemenche student in 1990. She started to study Japanese language in
1994. She was accepted to The State Conservatory of Turkish, Music Instrument
Education Division in 1996. She graduated from the University as a “runner up” of
the I.T.U. State Conservatory of Turkish Music and “Gold Medalist” in Instrument
Education Division in 1999-2000 School Year. After she graduated from The
Preparatory Class of I.T.U. “School of Foreign Languages”, she entered The English
Competence Examination (Proficiency) at the end of the 2000-2001 School Year and
she was entitled to Master’s Degree. She completed her master’s degree in 2002-
2003 Spring Semester with the thesis titled "Prof. Dr. Selahattin İçli in 20th Century
Turkish Music" and was accepted to the Musicology and Music Theory doctorate
program in the Musicology Department of Istanbul Technical University Turkish
Music State Conservatory in 2003-2004 Fall Semester.
Since then she participated in I.T.U. Turkish Music State Conservatory
International Representation In Music and Musical Presentation Conference,
International Symposium for Preservation, Conservation and Transmission of Folk
Cultures In Cooperation of Motif Folk Dances Training Socıety & Kocaeli
University, Aberdeen University North Atlantic Fiddle Convention, International
Congress of Asian and North African Studies, International Symposium for
Instruments in Folk Music In Cooperation of Motif Folk Dances Training Society &
Kocaeli University, İ.T.U. Science of Music Club Musicology Club, 1st International
Folklore and Ethnomusicology Students Symposium and Y.T.U. National Music and
Memory Conference. She has published articles on music theory, ethnomusicology
and fiddle at Folklor- Edebiyat, Electronic Social Sciences Periodical, Saz ve Söz
and The Strad, etc.
She completed the doctorate dissertation titled “Pear Shaped Kemenches from
Anatolia to Balkans: A Comparative Analysis Regarding Its History, Technique and
Traditional Performance” in 2007-2008 Spring Semester.
259
260