Professional Documents
Culture Documents
Cezaevi Şiirleri
•
Derleyen
Refik Durbaş
ADAM YAYINLARI
©
Anadolu Yayıncılık A.Ş.
Cezaevi Şiirleri
•
Derleyen
Refik Durbaş
SUNU
7
8 Refik Durbaş
KARIMA MEKTUP
33- 11 - 11
Bursa
Hapisane
Bir tanem!
Son mektubunda :
" Başım sızlıyor
yüreğim sersem! "
diyorsun.
" Seni asarlarsa
seni kaybedersem;"
diyorsun;
" yaşıyamam ! "
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlılarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgili;
zavallı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nazıma!
Ben,
alaca karanlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim ...
Karım benim!
ı O Nazım Hikmet
İyi yürekli,
altın renkli,
gözleri baldan tatlı anm benim;
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dava ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
bana fanile bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağnsı.
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun kansı.
HATIRALAR
Hapisane
akşam,
bahar. ..
Hatıralar
hatıralar! ..
Hatıraların teker teker
kımıldandıklan yer,
duyuldukları saat
koklandıkları mevsim!
Bir resim :
Ne çerçeve
ne altında bir isim ...
Bakıyor bana :
demirlerin
duvardaki
gölgeleri içinden ...
Belki
bu onundur,
belki ötekisinin.
Nazım Hikmet 1 1
Belki de ikisinin! ..
Biri nerde şimdi?
Öbürü nerde?
Ben nerdeyim?
Görünmeyen kuşlar gibi aşarak
dağı, denizi,
yalnız hatıralar
bağlıyor bizi ...
31/3/934
Güneşte
denizin sonunda mavi bir duman gibi
gözümde tütüyorsun.
Yeşil bir erik dalı yüreğim
sen altın tüylü bir yemiş
sallanıyorsun.
Fakat ben seni böyle bir yemiş ve bir duman gibi görmenin yerine
sahiden görmek istiyorum çıplak ayaklarını
sahiden dokunmak istiyorum uzun parmaklı ellerine! ..
1 938 - 13 İkinciteşrin
İST ANBUL TEVKİFHANESİ
Sevdalınız komünisttir,
on yıldan beri hapistir,
yatar B ursa kalesinde.
21Eylül1945
Oğlumuz hasta,
babası hapiste,
senin yorgun ellerinde ağır başın,
dünyanın hali gibi halimiz...
25Eylül1945
Saat 21.
Meydan yerinde kampana vurdu,
nerdeyse koğuşların kapılan kapanır.
Bu sefer hapislik uzun sürdü biraz :
8 yıl...
Yaşamak : ümitli bir iştir, sevgilim,
yaşamak :
seni sevmek gibi ciddi bir iştir. ..
26Eylül1945
Ufak iş bizimkisi.
Asıl en kötüsü :
bilerek, bilmeyerek
Nazım Hikmet 13
12 Aralık 1945
1
Senin adını
kol saatımın kayışına tırnağımla kazıdım.
Malum ya, bulunduğum yerde
ne sapı sedefli bir çakı var,
(bizlere atatı-katıa verilmez),
ne de başı bulutlarda bir çınar.
Belki avluda bir ağaç bulunur ama
gökyüzünü başımın üstünde görmek
bana yasak...
Burası benden başka kaç insanın evidir?
Bilmiyorum.
Ben bir başıma onlardan uzağım,
hep birlikte onlar benden uzak.
Bana kendimden başkasıyla konuşmak
yasak.
Ben de kendi kendimle konuşuyorum.
Fakat çok can sıkıcı bulduğumdan sohbetimi
şarkı söylüyorum karıcığım.
Hem, ne dersin,
o berbat, ayarsız sesim
öyle bir dokunuyor ki içime
yüreğim parçalanıyor.
Ve tıpkı o eski
acıklı hikayelerdeki
yalnayak, karlı yollara düşmüş, yetim bir çocuk gibi bu yürek,
mavi gözleri ıslak
kırmızı, küçücük burnunu çekerek
senin bağrına sokulmak istiyor.
Yüzümü kızartmıyor benim
onun bu an
böyle zayıf
böyle hodbin
böyle sadece insan
oluşu.
Nazım Hikmet 1 5
Belki bu halin
fizyolojik, psikolojik filan izahı vardır.
Belki de sebep buna
bana aylardır
kendi sesimden başka insan sesi duyurmayan
bu demirli pencere
bu toprak testi
bu dört duvardır. ..
2
Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar.
Dışarda, bozkırın üstünde birdenbire
taze toprak kokusu, kuş sesleri ve saire...
Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar,
dışarda bozkırın üstünde pırıltılar...
Ve içerde artık böcekleriyle canlanan kerevet,
suyu donmayan testi
ve sabahları çimentonun üstünde güneş ...
Güneş,
artık o her gün öğle vaktine kadar,
bana yakın, benden uzak,
sönerek, ışıldayarak
yürür...
Ve gün ikindiye döner, gölgeler düşer duvarlara,
başlar tutuşmaya demirli pencerenin camı :
dışarda akşam olur,
bulutsuz bir bahar akşamı ...
İşte içerde baharın en kötü saatı budur asıl.
Velhasıl
o pul pul ışıltılı derisi, ateşten gözleriyle
bilhassa baharda ram eder kendine içerdeki adamı
hürriyet denen ifrit...
Bu bittecrübe sabit, karıcığım,
bittecrübe sabit...
3
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben . . .
Bahtiyarım ...
1938
Nazım Hikmet 1 7
Saat dört,
yoksun.
Saat beş,
yok.
Altı, yedi,
ertesi gün,
daha ertesi
ve belki
kim bilir. ..
Hapisane avlusunda
bir bahçemiz vardı.
Sıcak bir duvar dibinde
on beş adım kadardı.
Gelirdin,
yan yana otururduk,
kırmızı ve kocaman
muşamba torban
dizlerinde ...
Bir akşamüstü
oturup
hapisane kapısında
rubailer okuduk Gazali' den :
" Gece :
büyük laciverdi bahçe.
Altın pırıltılarla devranı rakkaselerin.
Ve tahta kutularda upuzun yatan ölüler. "
Birikip sıçramalar.
Soğuk
sıcak
serin.
Bilmiyorum, neden
aklımda hep
ilkönce senden duyduğum
Çankırılı bir cümle var :
" Pamukladı mıydı kavaklar
kiraz gelir ardından. "
Kavaklar pamukluyor Gazali' de,
fakat
görmüyor, üstat,
kirazın geldiğini.
Ölüme ibadeti bundandır.
Aslolan hayattır
Bugün çarşamba :
- biliyorsun -
Çankırı' nın pazarı.
Demir kapımızdan geçip
kamış sepetimizde bize kadar gelecek
yumurtası, bulguru,
yaldızlı, mor patlıcanları...
suda balık
havada kuş kadar
çokturlar,
korkak, cesur,
cahil, hakim
ve çocukturlar,
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
şarkılarımda yalnız onların maceraları vardır. "
Ve gayrısı,
mesela benim on sene yatmam,
lafü güzaf.
1 94 7
[1 94 9]
Nazım Hikmet 25
[Mayıs 1 94 9]
28.12.1 94 9
Bursa Hapisane
Kardeşlerim,
demek istediklerimi doğru dürüst diyemiyorsam
kusura bakmayın kardeşlerim,
azıcık sarhoş gibiyim, birazcık dönüyor kafam,
rakıdan değil
açlıktan hafif tertip.
Kardeşlerim,
Avrupa'dakiler, Asya'dakiler, Amerika'dakiler,
ben, hapiste açlık grevinde değil de
bir kırda yatıyor gibiyim bu Mayıs ayında geceleyin.
Ve gözleriniz ışıl ışıl yıldızlar gibi başucumda;
ve elleriniz tek bir el
anamın eli gibi
yarimin eli gibi
Memed'in eli gibi
hayatın eli gibi avucumda.
Kardeşlerim,
zaten beni hiçbir zaman bir başıma bırakmadınız,
hem sade beni değil
memleketimi ve halkımı da.
Sizinkileri benim sevdiğim kadar
siz de benimkileri seviyorsunuz diye
sağ olun kardeşlerim, teşekkür ederim.
28 Nazım Hikmet
Kardeşlerim,
ölmeğe niyetim yok.
Kardeşlerim,
biliyorum,
yine de yaşamakta devam edeceğim yanı başınızda :
Aragon'un mısraında olacağım
- gelecek güzel günleri anlatan her mısraında -
ve beyaz güvercininde Picasso'nun
ve Robeson'un türkülerinde
ve asıl
ve en güzeli :
Marsilya dok işçilerinden yoldaşımın muzaffer gülüşünde olacağım.
Kardeşlerim,
dolu dizgin bahtiyarım doğrusu.
Mayıs, 1950
1-Uyan ı ş
Uyandın.
Nerdesin?
Evinde.
Alışamadın hala
uyanır - uyanmaz
evinde olmaya.
On üç yıl hapiste kalm:rnın
sersemliklerinden biri de bu.
Yanında yatan kim?
Yalnızlık değil, karın.
Uyuyor melekler gibi mışıl mışıl.
Yaraştı hatuna gebelik.
Saat kaç?
Sekiz.
Demek akşama kadar emniyettesiniz.
Çünkü teamüldendir
polis ev basmaz güpegündüz.
Nazım Hikmet 29
Hapisten çıkmışın,
çıkar çıkmaz da
gebe koymuşun karını,
takmışın koluna
geziyorsun akşamüstü mahallede.
Kamı bumunda hatunun.
Nazlı nazlı taşıyor mukaddes yükünü.
Sen saygılı ve kibirlisin.
Hava serin.
Üşümüş bebek elleri gibi bir serinlik.
Avuçlarına alıp onu
ısıtasın gelir.
Mahallenin kedileri kasabın kapısında
ve üst katta kıvırcık karısı
yerleştirmiş pencerenin pervazına memelerini
akşamı seyrediyor.
Alaca aydınlık, tertemiz gökyüzü,
duruyor orta yerinde çoban yıldızı
bir bardak su gibi pırıl pırıl.
Bu yıl uzunca sürdü pastırma yazı,
dut ağaçlan sarardıysa da,
incirler hala yeşil.
Mürettip Refik'le sütçü Yorgi'nin ortanca kızı
çıkmışlar akşam piyasasına,
parmaklan birbirine dolanmış.
Bakkal Karabet'in ışıklan yanmış.
Affetmedi bu Ermeni vatandaş
Kürt dağlarında babasının kesilmesini.
Fakat seviyor seni,
çünkü sen de affetmedin
bu karayı sürenleri Türk halkının alnına.
Mahallenin veremlileri, yataklara düşenler,
bakıyor camların arkasından.
Çamaşırcı Huriye'nin işsiz oğlu,
omuzlarında keder,
kahveye gidiyor.
Ajans haberlerini okuyor radyosu Rahmi Beylerin
Uzak Asya'da bir memleket,
sarı ay yüzlü insanlar
beyaz bir ejderhayla dövüşmekteler.
30 Nazım Hikmet
3-Gece ni n Saa t Bi ri
Yavrum,
Kız olursa tepeden tırnağa anasına benzesin
istiyorum,
oğlan olursa boyu bosu bana.
Kız olursa ela ela baksın,
oğlan olursa maviş maviş.
Yavrum.
Kız olsun, oğlan olsun,
kaç yaşında olursa olsun,
yavrum düşmesin istiyorum hapislere
güzelden, haklıdan, barıştan yana diye.
Fakat malum,
kızım yahut oğlum,
gecikirse suların ışıması
dövüşeceksin
ve hatta...
Yani haylıca müşkül bir zanaatmış bizde bugün
babalık zanaatı da.
Gecenin saat biri.
Lambayı söndürmedik.
Belki yarım saat sonra, belki sabaha karşı
gene basılabilir evim,
beni alıp götürürler
kitaplarımızla beraber.
Yanımda birinci şubeninkiler
dönüp bakarım :
durur kapıda karım
eşiğin üzerinde,
uçar entarisi sabah rüzgarında.
Yüklü ağır karnında
bebek kıpır kıpır kıpırdar.
4 -Do ğ um
Benim �ğlan
dünyaya geldiği zaman,
çocuklar doğdu Yunan zindanlannda,
babaları kurşuna dizilmiş.
Bu dünyada ilk görülecek şey diye
demir parmaklığı gördüler.
Benim oğlan
dünyaya geldiği zaman
çocuklar doğdu Anadolu'da,
mavi gözlü, kara gözlü, ela gözlü bebeklerdi.
Bitlendiler doğar doğmaz,
kim bilir kaçı sağ kalır mucize kabilinden.
Benim oğlan
benim yaşıma bastığı zaman,
ben bu dünyada olmayacağım,
ama harikulade bir beşik olacak dünya,
siyah,
beyaz,
sarı,
bütün çocukları
sallayan
mavi atlas döşekli bir beşik.
İlhami Bekir Tez (1906-1984)
İKİ LAF
Dedik ki çok
HAPİSHANE ŞARKISI
1.
Göklerde kartal gibiydim,
Kanatlarımdan vuruldum;
Mor çiçekli dal gibiydim,
Bahar vaktinde kırıldım.
( .. . )
36 Sabahattin Ali
( ... )
il.
Burda çiçekler açmıyor,
Kuşlar süzülüp uçmuyor,
Yıldızlar ışık saçmıyor,
Geçmiyor günler, geçmiyor.
( ... )
GURBET HAPİSHANESİ
SİZİN İÇİN
İÇERDE
İçerde üç kişiydiler,
Boşalmıştı obur koğuşları Toptaşı ' nın
Biri geceye dayardı alnını yazılarla,
Biri geceyi saz ederdi,
Biri geceden inerdi yasalara toplum toplum,
İçerde üç kişiydiler,
Dörttük.
İçerde üç kişiydiler,
Küflü taş kokusu büyümüştü çıkanların ardı sıra:
Unutulmuş bıçak, mangal sapından yapılan, parlamaz,
Çorabın tekidir, haykırır yürümediğini, kimbilir kimin,
Daha sarı işte, gidenlerin bıraktığı yarı içilmiş çay.
İçerde üç kişiydiler,
Dörttük.
İçerde üç kişiydiler,
Nice analardan, oğullardan, kızlardan, torunlardan öte,
Karanlık gözdü birine uzun,
Karanlık eldi birine ısınmış,
Karanlık ağızdı birine, soluğu kan
İçerde üç kişiydiler,
Dörttük.
SAVCI' YA
Öğrenme
istemem
bir Eyüp sabrı nedir
Torunlarımın torunu!
Say ki dedelerin bir masal yaşadı
Say ki acılar masaldı
Ve öttür ölümsüzlüğe doğru borunu!
SONNET II
PARMAKLIÔIN ÖTESİNDEN
il
Öğretmeni tanımadan
Öğrendi polisi, jandarmayı,
Koltuğunda babasının çamaşır paketi,
Koynunda köylü sigarası, üç paket,
Bu da kendi armağanı.
Ayıplasalar da mahallede yeridir
Böyle taşınmasını cezaevine,
Parmak kadar çocuğun.
Komşuya düşer dedikodusu elbet
Kitap yüzünden yatanın;
Böylesi hiç geçer mi gazeteye,
Yıl 1 944.
Babasına bakarsan oralı değil,
Varsın diyor, su yolunda kırılsın
Bizim su testisi!
44 Rıfat Ilgaz
III
iV
HÜRRİYET KASİDESİ
Şarkımız malOm;
(Çanakkale içinde aynahçarşı)
ZindaAlar: ayın altında,
Zindanlar: suyun üstünde;
Yandan akar çeşmeleri,
Öpülesi döğmeleri;
İnsanlar doldurur hapishaneleri.
İnsanlar:
Kalebent,
Boynunda lale;
İnsanlar:
Hürdür! . .
HAPİSANEYE DAİR
YARIM ŞİİR
Savcı ağbey;
Kan kokuyor ellerin.
Benim kanım, senin kanın,
insan kanı;
severim.
16.2. 954
A. Kadir (1917-1985)
MAHPUSHANE DÜŞÜNCELERİ
1 938 - Ankara
MAHPUSHANE DÜŞÜNCELERİ
Bilirsin elbet,
içerken cesur değilim,
fakat korkmam.
Ama hurda cesur olmak lazım her akşam.
1 938 - Ankara
MAHPUSHANE DÜŞÜNCELERİ
USTAYA MEKTUPLAR
Seni daima
demirler arkasından görüyorum.
Saçların ateş içinde,
gözlerinde delikanlılığın.
Duruşun hep o:
Gene dağ gibi.
52 A. Kadir
Sen Bursa'da,
hapishanedesin.
Ben Konya'da ikamette.
Bin dokuz yüz kırk beş Türkiyesinde,
B ursa'yla Konya arası ne demek,
biliyorsun elbette.
Yolumuzdur kısalan.
1 94 5 - Kırşehir
A. Kadir 53
USTAYA MEKTUPLAR
Akasyalar,
Beyaz duvar,
kavak ağacı.
Nizamiye kapısındaki jandarma.
Piç Celal'in sadık köpeği.
Avluda bir havuz vardı hani.
Ve biz altı arkadaştık,
dördümüz Harbiyeli.
Ne tuhaf,
elimle koymuşum gibi,
şimdi de aynı manzara.
Masamın üzeri dağınık,
güneş camların üstünde.
Ve hala yalnızım ben.
senin gibi yani, tek başıma.
USTAYA MEKTUPLAR
USTAYA MEKTUPLAR
USTAYA MEKTUPLAR
O zaman,
bize göre her şey biterdi dünyada çabucak,
yağmur yağardı üzerimize,
güneş yükselirdi.
Ceyhun Atuf Kansu (1919-1978)
JOAN BAEZ
GÖMLEGİM
O sabah
İşe giderken
O'nu sen giydinniştin
sırtıma.
Akşam dönüşte
kar yağıyordu...
Masada
Dumanı buram buram
tarhana çorbanı...
Şal örneği
Bir elbise giymiştin
kolları dirseklerinde.
Yaptığın resimler kadar
güzeldin.
Kapı çalınmadan açıldı ...
Ayak gürültüleri
Fem kapıları açık
Thomson'lar. ..
Kitaplar darmadağın
Her yer
darmadağın ...
Ellerim kelepçelenirken
sana baktım,
Duvara dayanmış
Gururdan bir heykel gibiydin
Dimdik...
Gözgöze seviştik...
Motor sesi
ve yollar. ..
Dün iddianame dağıttılar,
Beni de asacaklar...
Bilirsin,
Asılanı soymazlar.
Oraya, iki şey götüreceğim.
Üzerinde
Ellerinin izi olan gömleğim
ve DAVAM ...
Ölüm ölümdür,
Nasıl olursa olsun.
58 Seyfi Baba
Fakat
Benim ölümüm
Bayram yerine giden bir çocuk gibi
Sevinçli ölüm .. .
Üzülme gülüm ...
ÜÇÜNCÜ MEKTUP
Ay ışığında
Nazlı gülüşlüm
Parmaklıklar ardında
Yüzünü görebilmek
Sesini duyabilmek
Kadar güç yaşamak.
Yarın...
Çamaşırcı Mehmet asılacak
Toprak yüzünden ...
Enver Gökçe (1920-1982)
DOST
GÖRÜŞ GÜNÜ
NAFİLE
GÖZALTINDA
Selimiye'de
İdamlıkların yanındaki koğuşta
Hep birlikte bitleniyoruz
Ben, dekorcu Haşim, bir boya işçisi
Bir de Ruhi'nin oğlu Ilgın
Onun da adı Ruhi Su
Nasıl maraz
Durmadan hastalanıyor
Sıkıyönetim yasağından gelmiş,
Kızın penceresi önünde
Şarkı söylermiş
Arif Damar (1925)
Asım Ak şar'a
Açıklarım
1974
Unutmamak
Anımsamak için yeniden
Kendi el yazımla üç ayrı yere
Siyah bir mürekkeple
Üç kez yazdım
Üç kez okudum silinmeden önce
SANA NE YAPTILAR
SARDUNYAYA AGIT
MÜDDETNAME
13 Ş ubat1974
DÖRT
OTUZDÖRT
Hapis: nec
i il k
25 Kas ı m , 1973
Metin Eloğlu (1927-1985)
İÇERDE
HASRETİNDEN
PRANGALAR ESKİTTİM
YAŞADIKÇA
oy dağlar dağlar
BURSA HAPİSANESİ
akşamdı
pembeler düşmüştü
keşişdağı da denilen
uludağ'a
şeftali bahçeleri gölgelenmişti
(1978)
Edip Cansever (1928-1986)
4 2 GÜN'den
Dondu çığlık
Lacivert resimler çizerek üstümüze
- Ana o çığlığı nereden buldun?
Düşündü nöbetçi, sirenlerden mi
Martılardan belki
Ama nerde deniz? Deniz olmalı ki
Üstümüzde mavisi kesilmiş soğuk gökyüzü
Altımızda
Altımızda yanımızda ve her yerimizde
Avlu.
Avlu
Kulübeler ve dikenli teller
Pembe ve çatık nöbetçi
Kalan altı günde birikir mi
Kurşuni damdaki deprem öncesi sessizliği
42 GÜN'den
42 GÜN'den
Çatılmış darağaçları
Gelip durmuş kapımıza ölüm
Ses ver sesimize bir ufacık ses
Susarsan
Ya ölüsün ya ölümle birsin
42 GÜN'den
GÖRÜŞMECİ
KAVGANIN UZAÔINDA
Şimdiyse,
Hatırlıyor onulmaz bir hüzünle
Bırakıp geldiği kentin
Geniş alanlarını
İlk Antiemperyalist mücadeleler
İlk gençlik eylemleri...
SORGUDA
Soruyorlar
Söylüyorum budur suçlarım,
Biri bir tokat savuruyor yüzüme
98 Metin Demirtaş
VOLTADA B İR TÜRKÜ
Özgürlük damda mı
İş aş sevgi damda mı
Dostluk kardeşlik
Damda mı çiçekli bahçe?
Ataol Behramoğlu (1942)
GÖRÜŞME GÜNÜ
BİR PAZAR
- JoanBae z'e -
Nisan 1 982
Maltepe Askeri Cezaevi
Kasım 1982
Bayrampaşa Cezaevi
102 Atao/ Bebramoğ/u
TESBİH
- Fatma Arguz'a -
Kasım 1 982
Bayrampaşa Cezaevi
Abdülkadir Bulut (1943-1985)
Dışarda
il
ARKADAŞ ADRESLERİ
(Anamur, 18.7.1982)
1 04 A bdülkadir Bulut
GÖRÜŞMECİLER
HÜCREMDE A YIŞIÔI
VAKTİNİN GELMESİ
Gece: uzun
yol: uzun
nereden geldim gideceğim neresi
hücre: el kadar
Karım hamile
görmedim doğumun
görüş günleri
öptüm kokladım
uzattım boyun
Gün: uzun
menzil: uzun
nelerden geçtim daha geçeceğim
hücrem: el kadar
hani umudum
Düşer yollara,
en uç dallarında
filizleri de yoldadır dutların,
elmaların,
dal karışmak üzeredir yaprağa
Bak sen!
güneş
nasıl da güçlendi
birkaç haftadır,
Nihat Behram 1 09
sürülerle ceylanın
gözleri buluştu sanırsın
göğün boşluğunda,
bir gül sanki kavuşmuş da
sarkıyor bulutlar arasından,
sis dayanmıyor havaya ..
beynimizde
damıtılmış
özlenmiş sözcüklerden
bir fırıldak halinde dünya,
ve görüşme günlerinin
diğer hazırlıkları:
yıllar öncesinin
yıllar sonrasının
derdini
deryasını taşıyan gülümseyişler,
ak bir boynun yamacında
düğmeleri koparılmış bir yaka
Bahar aylarında
bu boş saatlerimi
nasıl doldurabilirim,
acımadan
içimi hırpalayan çaba
dar bir çemberin ortasında
ateşten ayıklıyorken beni,
upuzun bir seyrin berisinde
gün yinnidört saat bir pencereden
bir çift serçenin
bahar sindirişini gözlüyorum,
ve artık
kendime güvenerek
diyebilirim ki:
1 1 0 Nihat Behram
Şuracıkta
arasında parmaklıkların
nasıl da
çatıverdiler çerden-çöpten
ateş yumağı bir yuva
(üstelik
ne kadar da ustaca) ..
kenetlenip
havada birbirine
vay vay
nasıl da fırıl fırıl dönerek
toprağa iniyorlar,
(o ne minik çırpınış
o ne dehşetli buluşma)
yorgun düşüşlerin ardından
küçücük bir çimen telini bile
birlikte büküp
birlikte dokuyorlar,
çiçek saplarıyla
cama da dokunuyorlar ..
bağrındaki
kınadan tanıyorum erkeği
ve zaten belli ki
işveli eşinin
tiril tiril kanat uçlarında
esen rüzgar
onun
bir kurum, bir fiyakayla
daldan dala geçişleridir,
evet evet
en acar kuşlan baharın
mutlaka serçelerdir
Acılarda biriken
tanıdık gözyaşları kadar yumşak
leylak demetimin
alıcı kokusuna
gömüyorum yüzümü ..
dokunsam
sanki çevremde herşey
eriyip
eriyip gidecek avuçlanmda
HAVALANDIRMA
Haziran 973
Ahmet Telli (1946)
VOLTADA
1.
Tutukluların iç dünyaları
elle tutulurcasına görülür
günün o en güzel vakti
atılan voltalarda
2.
3.
Ayağına tetiktir
mavraya düşkün olan
tek ciddiye aldığı şey
günlük voltalardır onun
4.
5.
6.
7.
8.
HAVALANDIRMADA
Rüzgarın getirdiği
uzak kır kokuları
genzimizi yakarken
güneşin ve sevginin
gülümseyen sevinci
dolduruyor bengisuyla
yaşamın altın testisini
1 1 6 Ahmet Telli
SEVDADIR
solmuşsun
benzin sararmış
yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün
öyle bükük bakma bana
Dur
akıtma gönlüm yaşını
gözünden öpücek bir yer bırak
oy bana en yakın
bana en uzak
sevgili yar
Hasretine vur beni
kadere inansaydım
sana inanırdım
Düşürmem sigaramın ucundaki külü ben
Elimi tut
tuttururlar, o kadarına izin verirler
kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil bu
Bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımız
sen İçerde
Ben dışarda ...
Oyy mahpusluk mahpusluk...
İsmail Uyaroğlu (1948)
GÖRÜŞMEDEN SONRA
Ali T.'a
Biliyorum beklediğin
İyilikte olmadı bu şiir
Ama sevgili kardeşim
Bağışla, ben kızımı hiç böyle
Ağlayarak sevmedim
1982
Gülsüm Akyüz (1949)
Sarı çiçeğim,
sarı çiçeğim
seninle ben
gece gündüz söyleşirim.
Kimsem yok
senden başka
bu uzak tutsaklıkta.
Bir sen, penceremin kıyısında
bir ben, hücrede tek başına.
Bir de tıkırtısı ara sıra
yan duvarda idamlığın.
Behçet Aysan (1949-1993)
- albümdeki o eski
sararmış yırtık resim.
- albümdeki o eski
sararmış yırtık resim.
- keder günlüğüne.
1 978' ankara
en son okuduğum
romandaki
1 24 Behçet Aysan
ankara'da
oturmuş
bir gürgen
ağacının
altında.
ne cepheye giden
savaş trenleri olurdu
ne
bir dilim kurumuş ekmek
ne ayrılık ne ölüm
güvercin
kanatlı mektuplarda
sararmayan.
gökyüzüne
ve sevgilim
kendine
iyi bak
hani nerde
o kayan mavi yıldız, mavi taslak.
düştü yaprak.
kasım 81
DENİZ FENERİ
terliklerini giyer
kilometrelerce uzakta
ve aynı anda
uçmaya
hazırlanan külrengi bir kuş
girebilirdi.
hasret girebilirdi
direnme girebilirdi
yitirilmiş bir aşk girebilirdi.
zakkumun ve bethoven'in
şiirin ve aşkın
yasak edilişinin gölgesiydi.
oydu
ter ince bir ırmak gibi akarken
spil dağı eteklerinde
ve tırhala'da tütüne koşan
yüzü aynı esmer rençper.
gökyüzüne bakıyordu
ürkek san
kaçak yıldızlara
sadece zeytin
ekmek ve sigara.
yukarda ürkek
sarı kaçak yıldızlar.
tutuklunun adı
takis petrulastı.
o gece yarısı
oturdu ilk şiirini yazdı.
Oktay Akıncı (1949)
GÖRÜŞMECİM
1 973
Ozan Telli (1950)
yürek yanar
üç tel daha koptu gönül sazımdan
acınınm uğunurum sızımdan
ne yaş gelir ne kan gelir gözümden
dosta düşmana karşı
bundan buram buram terler ağlarım
kara kapıları zorlar ağlarım
TÜRKÜSÜ HASRET
ONYIL'dan
Ey sevgili
şiirimin bir yerinde sen
sonsuz tahammülsün
selamını aldım ağır sorgudaydım
hafifledi ağrılarım
sigaranı vermediler ekmeğini
biliyorum büküldü boynun
kuzusu ayrılmış bir koyun gibi
dağıttın saçlarını yoldun
gecelerde is tutmuş gibi düşlerin
hep kara hep korkunç hep koşmaca
yürüyor çocuklarımız yalnızlığa
öfkeni öğrendim gördüm düşümde
kapılan bir bir zincirleri bir bir
kat kokunu da sözcüklerime
şiirim bitmesin sensiz
DALGALAR TUTUKLANAMAZ
Dalgalar tutuklanamaz.
Dalgalar tutuklanamaz.
Dalgalar tutuklanamaz.
Dalgalar tutuklanamaz.
Erol Çankaya (1953)
GÖRÜŞME
Susuyorsun
Uzun ayrılıklar giriyor aramıza
Hurdahaş şehir cesetleri
Asfalt yollar
Serin nehirler dolduruyor gözlerini
Aklın hep kırlarda biliyorum
Susuyorsun
Hep çimenleri özlüyorsun su yollarını
Dört bir yanını sular kuşatıyor
İçinde durmadan bir kasvet büyüyor
Bir ur büyüyor bir yaslı aile
Beyaz yakalı bir kızkardeş
Sarı tahta bavulda bıraktığın kitapların
İçimize birden akşam oluyor
Susuyorsun
Sanki paydos ediyor tütün işçileri
Buruk bir hüzün kuşatıyor gönlünün kal' asını.
Türkü söylemiyorsun
Ağır bir yumruk gibi usul usul türküler
Sevdalısın
Gözün dışarda
Sevdalısın
Yeni bir deniz arıyorsun dökülecek
Sevdalısın
Zulmeti görür yürür gibisin üstüne.
Çamaşıra ihtiyacın var mı
Portakal sever misin
Kitapları veriyorum
Bir de fotoğraf
- saçlarını dağıtmış, bir su kıyısında haspa
Öper seni
Kucaklarım seni
Kardeşim
Unutma ama
Yaz bunu hücrene
Bir umut karanfili gibi dursun
Bir kır çiçeği
Aşktan öfkeden bir divitle
Kavganın umuduna ban da yaz
Dikelt başını
Ne olursa olsun unutma ama:
Varsın zulmetin mavzeri örselesin yareni
Zalimin kurşunu değmez adama.
Metin Cengiz (1953)
GÖRÜŞ GÜNÜ
7 Ağustos 1 982
Soysal Ekinci (1954-1994))
FİRAR TÜRKÜSÜ
ıpıltılı gözlerinle
ayşe'yi düşüne çağır
uyan ki ben kuş olmuşum
tetik düşür yardım çağır
karşımda alacaduvar
içimde dost ihaneti
gölgelerden geçeceğim
akbenekli atlar gibi
1988 - Mctri s
Mehmet Çetin (1955)
2.
pirim
alnındaki en güzel ter damlasıydın annenin
nasıl unuturum o yürekalkışı ilk çığlığını
tarihsizliğim olur
sürgünü nasıl yaşadın desem, talihsizliğim
on yıl zindanla gül arasında büyüyen oğlum
3.
unutmam, ırmaklar geçtiydik omzumuzda sen
ağzımızdaki, o en aydınlık şarkıydı sesin
birlikte neşeydik armağan oldun gülüşünle
7.
katıl bir yağmura gel yetimoğlı.(ndan
munzur suyuna ak küçük derecik
düşüne geleyim bir gececik
sarayım hasretini
o incecik
şekok çiçekli dalda yavru kuş sesini
8.
koru ağzında o nevruz ateşini pirim
kiraz gülüşün armağan kaldıkça
yıkandığım sulara
yenilmezim
kalbim kazanır, elbet çıkar gelirim
Mehmet Çetin 1 41
88.
54
Fadıl Öztürk (1955)
BEKLEMEDEYİZ
SOKRATES' İN HAPİSANESİ
BİR DÜŞ
GÖRÜŞMECİLER
GELDİNİZ
geldiniz
ne güzeldiniz
kuşlar gibi şakıdınız çocuklar
geldiniz
bir saate sığdırdık her şeyi
ellerimizi gözlerimizi sözlerimizi
çabuk ve aceleci
ve gittiniz
gözlerim peşinizden koştu
kesip çıkarıldı yüreğim sanki
kanım kilitlere aktı
hasret ne ki
nisan 1987
M. Ender Öndeş (1957)
"MA R T 87 "
Ahın.et Erhan (1958)
GÖRÜŞME Y E Rİ
1983
Emirhan Oğuz (1958)
TAHLİYE
Bir dost şubat'ta çıkacakmış - dedim: anımsadın mı, hani her kuşun
kurşunların erişemediği gizli bir ufku vardır diyen ...
Anımsadım - dedi: elleri midye kesiği, ayak bileklerinde mavi diken
ve saçlarında yosun lifleri vardı; dizkapağında, soğuyan kurşun
Arahk'84 Sağmalcılar
( ... )
gecede ateş aylası var ve ay öksüz bir şarkıcıdır uzun yoldan gelmi
şim
( ... )
uzun açlıkların ortasındayım, kaç gün oldu sanrılar geçiyor gözlerim
den
hep aynı çınıltıyla açılıyor mazgal, açlığımı soruyorlar apoletlerinin
içinden
ekmek kokusu sarmış koridoru ekmeğin mayası toz kabuğu kül
sürükleyerek taşıyor çuvalı gardiyan, hırıştısı midemi deliyor
şimdi gül reçeli mi olur balı damlayan şeftali mi köpüğe kesmiş
1 5 4 Emirhan Oğuz
ayran mı yoksa
bütün anneler iyi aşçıdırlar damağımı yokluyor annelerin gül
desenli sofrası
genzimde kekre bir tad, her yutkunuşta zifiri bir kezzap damlıyor
karın boşluğuma
uzun açlıkların ortasındayım, nöbetçi kulesinin gölgesi düşüyor
duvarlara
uzun açlıkların ortasındayım, kaç gün oldu sannlar geçiyor gözlerim
den
şimdi yağmur esecek diyorum şimdi eylül sağnakları kondu avlula
rında
güçlükle doğruluyorum ranzadan, ağır ağır yürüyorum pencereye
uzanan yolu
gecede kannca yolları var diyorum gökyüzü yıldız gözeleriyle dolu
dirseğimi dayamışım pervazın kıyısına, demire sürtünüyor çenem
şakağımda takılıyor alnımdan süzülen damla, anlıyorum sakalım
uzamış
gecede yıldız düğünü var diyorum ve ay öksüz bir şarkıcıdır şapka
açar yıldızlara
birdenbire parolaların değişme vakti, birdenbire yitiyor ışık
gün ışısa diyorum, parmak uçlarımla dokunuyorum karanlığa
uzun açlıkların ortasındayım, nöbetçi kulesinin gölgesi düşüyor
duvarlara
( ... )
yanıp gelmişim
ölüm' üm ey ateş ülkesi şiiri ölümün kendisiyim ... ölümüm ateş ülke
si
türküsünden
1 983-1 985
Mustafa Doğan (1959)
MACERAM
Henüz on yedisinde
Toy tıir delikanlıydım
Yüz bin yürekli bir yürüyüşün
Ortasında buldum kendimi
İşte böyle başladı benim maceram
Sevdim on sekizimde
Üniversiteli bir kızı
Karlı bir kış günü
takıldı bileklerime kelepçeler
Sonra:
Bir binanın üçüncü katında
onsekiz gün çarmıhta gerili kaldım
Sonra:
Kapandı ardımda on dört demir kapı
Mazgal deliğinde gıyapta
İki satırlık bir telgrafla
İdamdan ömür boyuna
Tutsak edildiğimi öğrendim
Kadınsız, umutlu
Fakat kederli bir hayat
Mektuplar aldım
Tutuktu dilleri
Örselenmiş, hırpalanmış
ve mühürlü.
Gökhan Cengizhan (1959)
GÖZALTINDA
1980
Ünal Ersözlü
TAHLİYECİNİN NOTLARI
l.
Yarın açılacak demir bir kapı
dostlarım alnı terlemiş bir hamal gibi
taşıyacağım yüreklerinizi
2.
Yarın açılacak demir bir kapı
bir kurşun parçası
gibi karışacağım kente
açın kollarınızı
size getirdim gövdemde
aylar boyu perçinlenen şarkıları
hoşçakalın ey diğerleri
aldım başımı gidiyorum
MAPUSANE GÜNCELERİNDEN
1/
Binlerden
Bir
Avni
Sabahlara bir türkü adamıştı
Söner diyordu
Işığı yıldızların lacivert gecelerde
Yeniden
Günışığı
Yeniden
21
Bu kaçıncı
İlkyaz tomurcuklarını düşürdü fırtınalar
Bahçesiz çiçeksiz
Bu kaçıncı bahar
31
Duvarları şiirlerle doldurdum
yüreğim sıkıntıda
Sabah
Merhaba demesem olmaz mı sana
41
Şimdi nisan serinliğinde
Tomurcuklar uykuda
Mor bulutlarla
Süzülüyor geceye yarasalar
Avludaki akasya
Ne güzel
Ne güzel
Kapıları örttüler ama
51
Işıdı gün
Çıplak denizlerde gökyüzü
Sevgilim
Toprağı
Ağacı
Yosunu topla
Topla gökyüzünü avuçlarıma
Nevzat Çelik (1961)
ŞAFAK TÜRKÜSÜ
DİYARBAKIR ÖLÜLERİ
II
III
Mart-Kasım 1 984
Mecit Ünal (1961)
TANIŞMA
burası yatağım
dün gece kırları taşıdım sizin için
bulutlardan yastık yaptım yaslanasınız
istediğiniz kadar alın götürün
sizin için topladım bu deniz taşlarını
bu vapur düdüklerini de alın
bu martı seslerini de - cepleriniz var mı
bunlar kitaplarım
bunlar da defterler - öğrendiklerimi yazıyorum,
bir türlü bitmiyor öğrenilecekler
o mu - ben bilmiyorum çalmasını, ozanımızın sazı
yüreğimizin tellerine dokunuyor arada
1 66 Mecit Ünal
bu mu...
yeşermiş dallarıyla
bir koltukdeğneğinden başka
ne olabilir.
yemini var
tütün acısı dudaklarımın yemini
ceylan gözlerind�n korkuyu atıp
pınarlarından içeceğiz dallan
Sunay Akın (1962)
TUTUKLU
Oysa el bile
sallayamamıştım ona
kuyrukta saatlerce bekleyip
doldurduğu içme suyunu
dökerken ardıma
Akgün Akova (1962)
AF YOK
ama anlıyorum ki
öğrenememişim gözyaşımı gizlemeyi
"bi tek sana af yok abi " dedikleri bugün
bunu da öğrendim
Hüseyin Alemdar (1962)
1 985
KISA BİYO GRAFİLER
Akay, Oğuzhan (1955). 1990'larda " Adam Sanat " dergisinde sürekli
olarak yayımlanan, ironiye dayalı şiirleriyle tanındı. Kitapları : CinAyet
le r(1990), Ouzak ay(1 994), Com pact ri sk (1 994)
Akın, Gülten ( 1 933). 1950' lerde bireysel duygulara ağırlık veren, ince
likli bir şair olarak dikkat çekti. 1 970' lerde toplumsal sorunlara yönelip,
halkın acılarını yansıtan şiirleriyle büyük bir atılım yaptı. Kadın du
yarlılığının, analığın yapıcı öflcesini yansıttı. Bütün şiirleri Adam Yayın
ları'nca yayımlandı : Se yran (1992), Sev daKal ıc ıdır(1991).
Akıncı, Oktay (1949). Şiire 1 965'te başlamasına karşın ilk şiirini 1 981 'de
yayımladı. Bir yıl süreyle "Yaşam İçin Şiir " dergisini çıkardı. R üz ga r
Yorgun E yl ül den adlı kitabı 1985'te yayımlandı.
Akova, Akgün ( 1962). Şiirlerini üç kitapta topladı. Sans ürtt ürme Şai r
Ab üüü( 1 99 1 ) , Pe pe tye (1992), BabaBanaBağ ırma ( 1 994).
172 Kısa B�yografiler
Akyüz, Gülsüm ( 1 949). 1 971 'den beri şiir yazıyor. İlk kitabı Eylül De
yişleri 1 987'de çıktı. İkinci kitabı: Sevdamız Çiçeklenir Zulada ( 1 990).
Alova, Erdal ( 1 952). 1 970' lerde çıkış yapan şairler arasında başarı çizgi
siyle kendine özel bir yer edindi. Kavafis, Lorca, Neruda, Guillevic gibi
şairlerden yaptığı çevirilerle de tanındı. Kitapları En Son Çıkan Şarkı
lar ( 1 980), Giz Dökümü ( 1 990).
Cengiz, Metin ( 1 953). Dile önem veren, geleneğe bağlı, başkaldırı şiirle
ri yazdı. Kitapları: Bir Tufan Sonrası ( 1 988), Büyük Sevişme ( 1 989),
Zehrinde Açan Zambak ( 1 991 ) , İpek 'A ( 1 993).
Kısa Biyografiler 1 73
Çankaya, Erol ( 1 953). 1 970' lerde siyasal içerikli şiirleriyle tanındı. Ki
tapları : Bilgi Yayınevi'nde Cehennem Biziz ( 1 976), Adam Yayınla
rı' nda Asıl Adı Gökyüzü. (1985).
Çetin, Mehmet (1955). 1970'li yıllarda yazmaya başladı. İlk kitabı Rüz
gar ve Gül İklimi 1988'de yayımlandı. İkinci kitabı : Birağızdan ( 1 988).
Dağlarca, Fazıl Hüsnü (1914). Sayısı elliyi geçen kitabıyla 20. yüzyıl
Türk şiirinin en üretken şairi. 1935 'de yayımlanan ilk kitabı Ha vaya Çi
zilen Dünya ve ardından Çocuk ve Allah (1 940) ile kişiliği ve şiiri çevre
sinde uyandırdığı ilgi günümüze dek sürdü. Şiirlerinde mağara devri in
sanlarından günümüz insanına dek, kişioğlunun iç ve dış dünyasını çok
yönlü davranış ve çatışmalarıyla, kendine özgü, benzersiz anlatımıyla iş
ledi. Başlıca kitapları: Daha ( !943) , Çakırın Destanı (1945), Toprak
Ana (1950), Aç Yazı (195 1 ), Asa ( 1 955), Türk Olmak (1963), Haydi
(1968), Horoz (1977), Nötron Bombası (198 1 ), Uzaklarla Giyinmek
( 1 990).
Damar, Arif ( 1 925). 1 940 toplumcu şairler kuşağı içinde yoğun içeri k l i ,
biçimde titiz şiirleriyle tanındı. Toplu şiirleri Can Yayınları 'nda iki c i l t
olarak yayımlandı: Alıcı Kuşu Kardeşliğin, Ay Kar Toplamaz ki. Yeni
şiirleri Onarırken Kendini ( 1 992) adıyla Varlık Yayınevi'nde çık t ı .
Ergün, Ersin ( 1 957). Şiir yazmaya 1 980'den sonra yazmaya b�şladı. İlk
kitabı Bir Avuç Şiir'den sonra ikinci kitabı Gülyangını Omrümüz
1 990'da basıldı.
Günçe, Ergin ( 1 938-1 983). İkinci Yeni şairlerinden ögeler taşıyan şiirle
rinde kendine özgü, bir renk ve imge dünyası yarattı. Çocukluk dünya
sından, doğadan çıkarılmış ilginç ve özgün imgeler şiir dilinin başlıca
özellikleridir. Ölümünden sonra bütün şiirleri Can Yayınları 'nca Türki
ye Kadar Bir Çiçek ( 1 986) adıyla yayımlandı.
Kuyumcu, Namık ( 1 961 ). Şiirleri ve düzyazıları ilk kez " Dönemeç " der
gisinde yayımlandı. Talan Bir Ömrün Ortasında, adlı kitabı 1 989'da çık
tı.
Mehmed Kemal ( 1 920). 1 940'lı yılların toplumcu şairleri arasında yer al
dı. Sonraları gazeteci yönüyle tanındı. Bütün şiirleri Tükenmez ( 1 990)
adıyla yayımlandı.
Orhan Veli ( 1 91 4- 1 950). Öncülüğünü yaptığı " Garip " akımıyla Türk şii
rinde ölçü, uyak, imge, ses, müzik vb. kuralları tümüyle kaldırıp şairane
liğe sırt çeviren, sokaktaki adamı ön plana çıkararak çoğunluğa seslenen
yeni şiir anlayışının kurucusudur. l 940'lı yıllarda şiirleri ve yaşam biçi
miyle büyük yaygınlık kazanan Orhan Veli, genç yaşta ölümüne karşın
ününü günümüze dek sürdürdü. Şiirleri ülkemizin en çok satılan şiir ki
tapları arasında yer alır. Şiir kitaplarının toplandığı Bütün Şiirleri Adam
Yayınları 'nca yanlışlarından arındırılarak yeniden yayımlanmıştır.
Öndeş, M. Ender ( 1 957). Eylül, Yarın, Gerçek Sanat gibi dergilerde yaz
dı. Şiirlerini l 988'de İnce Yazılar'da topladı.
Özer, Kemal ( 1 935). İlk üç kitabında biçime aşırı düşkün bir şairken
l 970'lerde toplumsal sorunları yalınlıkla işleyen bir şiir geliştirdi. Bütün
şiirlerinden seçmeler Can Yayınları ' nca Çağdaş ve Boyun Eğmeyen
( 1 985) adıyla yayımlandı.
Öztürk, Aydın ( 1 955). Yanardağ Sıcağında adlı şiir kitabı var. Bilirim
Dayanır Yürek adında bir romanı yanı sıra denemelerini Derin Nehirler
Gibi'de topladı.
Öztürk, Fadıl ( 1 955). Şiir yazmanın yanı sıra karikatür de yapıyor. 1 988
yılında Suyu Uyandırın Sesim Olsun adlı kitabı yayımlandı.
Taşan, Berin ( 1 928). Toplumcu temaları inançlı bir ses tonu ve lirik bir
coşkuyla söyledi. 1 960'ta El/erim, Gözlerim, Yüreğim; l 969 'da Yüzünün
Bir Yanında kitapları çıktı. Bu iki kitabından seçmelerle yeni yazdıkları
nı Önce 'de topladı ( 1 986).
Tez, İlhami Bekir ( 1 906- 1 984). 1 920' Icrin sonunda yayımladığı ki tapla
rıyla " serbest şiir"e yönelen bir şair olarak bilindi. Toplumsal -gerçe kçi
şiirleriyle ilgiyle izlenen bir şair oldu. 1 927'den 1 960'a kadar yazdığı se
kiz şiir kitabı 197 1 'de Şiirler adıyla basıldı. 1 975'te Yetmiş Yaşııı Mc/;ın
kolisi, 1979'da Unuttum çıktı. Unuttum daha sonra kendi el yazısıyla da
basıldı ..
1 78 Kısa Biyografiler
Ünal, Mecit ( 1 961 ). Sesini Sesimin Yanma Koy adlı ilk şiir kitabı Al
mancaya da çevrildi. Yeni şiirlerini 1 991 'de Requiem'de topladı.
Yücel, Can ( 1 926). 1940'1arda şiire başlamış olmasına karşın asıl ününü
1 970'1erde yayımlanan siyasal şiirleriyle kazandı. Konuşma diliyle söz
cük oyunlarını kullanmadaki başarısı ve keskin yergi gücüyle, çağdaş
Türk şiirinin çok sevilen, benzersiz şairlerinden biri oldu. Bütün şiirleri
Papirüs Yayınlan' nca yayımlanıyor: Yazma-Sevgi Duvan, Bir Siyasinin
Şiirleri, Ölüm ve Oğlum-Gökyokuş, Rengahenk, Canfeda.
İÇİNDEKİLER
A. KADİR (1917-1985)
Mahpushane Düşünceleri 50
Ustaya Mektuplar 51
ÜNAL ERSÖZLÜ
Tahliyecinin Notları 160