Professional Documents
Culture Documents
ER YAZARI
DEBBIE
MACOMBER
Sonnv & Elysioı
,-v ;
Q \} \. I» M A N I O t f i /
Ç\Çt^^J^ÇİNpç
B İR İN C İ B Ö L Ü M
7
vc bcııi de biraz y ırta c a k şekilde m em nuniyet duyuyor
dum.
Pansiyonu alana kadar Seattle'ın m erkezindeki bir
apartman dairesinde kalıyordum. İşim ve diğer sorum lu
luklarım sebebiyle evcil hayvanım olm am ıştı, küçükken
sahip olduğum evcil hayvanlarım hariç. Am a Sedir Ko-
yu’na taşındıktan kısa süre sonra R over'ı alm ıştım . Sadece
birkaç ay içinde onu başka tü rlü sevm eye başlam ıştım ; be
nim gölgem, sürekli yanımda olan arkadaşım oluverm işti.
Rover, Sedir Koyu kütüphanecisi olan G race H arding
aracılığıyla aldığım bir kurtarıcı köpekti. G race yerel hay
van barınağında gönüllü çalışıyordu ve bir köpek alm a
mı önermişti. Ben Alman k urdu istediğim i sanıyordum .
O nun yerine eve bu kısa tüylü, kırm a köpekle d ö n m ü ş
tüm.
Düşüncelerim gül bahçesi ekm eyi ve sonra da b ir ka
meriye eklemeyi planladığım alandan gelen m ırıltılarla
bölündü. Ses ön bahçede duran tabelayı yapm ası için an
laşma yaptığım usta Mark Taylor’dan geliyordu.
M ark ilginç bir karakterdi. O n a çok iş v e rm iştim am a
henüz beni arkadaş olarak görüp görm ed iğ in i anlayam a
mıştım. Çoğu zaman arkadaşım gibi dav ran ıy o rd u am a
arada sırada huysuz oluyordu, sevim siz, h ırçın , la f anla
maz... liste uzayıp gidiyordu.
“N e var ne yok?" dîye seslendim .
“Hiçbir şey,” diye bağırdı.
Görünüşe göre öfkeli canavar geri d ö n m ü ştü .
Aylar önce M ark’tan gül bahçesi için b a h çe n in b ü y ü k
bir kısmını kazmasını istem iştim . Bana b u p ro je n in iş lis
tesinde küçük bir önem e sahip olacağını söylem işti. N e
8
z a m a n k a fa sın a e sse o z a m a n b u n u n ü z e rin e ç alışıy o r g i
b iy d i ve n c y a z ık ki kafasına ç o k fa 2 İa e s m iy o rd u . Y in e d e
b e n im iç in y a p tığ ı d iğ e r p ro je le rle b e rab e r, b ir ya d a iki
a y ın y e te rli o lac ağ ın ı d ü ş ü n m ü ş tü m . M a rk ’a h a k sızlık e t
m e y e y im , s e r t b ir kış g e çird ik . Y ine d e b e k le n tile rim k arşı
la n m a m ış tı. G ü l fid a n la rın ın şim d iy e k a d a r d ik ilm iş o lm a
sın ı is tiy o rd u m . S e d ir K o y u T ic a re t O d a sı için d ü z e n le
m e y i p la n la d ığ ım d a v e tte b a h ç e n in ta m a m e n ç iç e k açm ış
o lm a s ın ı u m m u ş tu m . S o ru n şu y d u ; ya d a s o ru n la rın e n
a z ın d a n b iri ş u y d u : M a r k b ir m ü k e m m e liy e tç iy d i. S adece
b a h ç e y i ö lç m e k iç in b ir h afta h a rc a m ış o lm a lıy d ı. Ç im le ri
y en i b iç ilm iş b a h ç e n in b ir u c u n d a n d iğ e r u c u n a ç ap ra zla
m a s ın a ip v e te b e ş ir işa re tle r k o n m u ş tu . E vet, M a rk ö lç ü m
y a p m a d a n ö n c e ç im le n b iç m e k k o n u s u n d a ısrarcı o ld u .
N o r m a ld e b u k ad ar sabırsız d e ğ ilim d ir, a m a M a rk b e
c erik li b ir u sta y d ı. H e n ü z o n u n yapam adığı h iç b ir şey g ö r
m e m iş tim . P e k ç o k iş b ird e n g ö re n b ir a d am d ı ve ço ğ u
z a m a n o ç e v re m d e o ld u ğ u için k e n d im i şanslı h issed iy o r
d u m . A n c a k z a m a n geçtik çe o n u n ilg ilen m e sin i g e re k tire
c ek d a h a fazla iş b u lu y o rd u sanki.
B u işte y e n i o ld u ğ u m v e e lle rim le çalışm a k o n u s u n d a
ç o k b e c e rik li o lm a d ığ ım d a n , u fa k ta m irle ri yap m ası için
g ü v e n e b ile c e ğ im b irin e ih tiy a cım vardı. B u n u n so n u c u
o la ra k , g ü l b a h çe si p la n la n so n dakikaya k ad ar ih m al e d il
m işti. M a r k 'ın ç alışm a h ız ın a bak ın ca, k e n d im i b a h ç e n in
P azar a k şa m ü s tü n d e n ö n c e sin e h a z ır olam ayacağı g e rçe ğ i
n e h a z ırla m ış tım . O n u n d o ğ ru lu p kolu y la aln ın ı silm esin i
iz le d im . B aşını k a ld ırın ca o n u hâlâ v e ran d a d an izlediğim i
fa rk e tti. “Y in e şikâyet m i ed ec ek sin ? ” diye so rd u .
“Tek k elim e e tm e d im .” Ruh halini anlayınca, kendim i
9
onu kızdıracak bir şey söylemeden önce dilimi ısırmaya
zorladım. Mark’ın çekip gitmesi ve gün boyu geri dönm e
mesi için bahane olarak sadece benden tek bir kırıcı kelime
duyması yeterliydi.
Mark, “Hiçbir şey söylemene gerek yok,” diye hom ur
dandı. “Kaş çatmalardan da anlayabilirim.”
Rover, Mark’ın mesafeli ses tonunu duyunca başını
kaldırdı ve sanki bu sözlü yaylım ateşine karşılık verm em i
bekliyormuşçasına bana baktı. Yaşadığım hayal kırıklığını
engelleyemiyordum. Aslında iyi seçilmiş birkaç kelimeyle
karşılık vermek kolay olurdu. Ama b u nun yerine dilimi
tutmaya kararlı bir halde u d i tatlı gülüm sedim . Tek söy
leyebileceğim, Mark’ın saat başına değil, iş başına para al
ması iyi bir şeydi.
“Aklında ne varsa söyle,” diye ısrar etti.
Hüsranımı göstermemek için elimden geleni yaparak,
“Sana davetten önce gül bahçesinin ekilmiş olmasını iste
diğimi söylediğimi sanıyordum,” dedim.
Mark, “O zaman bundan daha önce bahsedebilirdin,”
diye çıkıştı.
“Bahsettim."
“Açıkça aklımdan çıkmış."
“Kızma." Bu saatten sonra bunun için kavga etmeye
değmezdi. Davetiyeler poşuya verilmişti ve davet, bahçe
hazır olsa da olmasa da. bu hafu sonu yapılacaktı. M ark işi
o zamandan önce bitirse bu bir mucize olurdu. Şu anda
bunun için üzülmeye gerek yoktu.
Esasında bu gecikmede Mark kadar benim de hatam
vardı. Çoğu zaman işe başlamadan önce onu kahveye da
vet ederdim. Onun huysuz olduğu kadar ilginç olduğunu
10
keşfetm iştim . M ark benim Sedir Koyu’nda en sık görüştü
ğüm insanlardan bin oluvermişti, bu yüzden doğal olarak
onun hakkında m üm kün olduğu kadar çok şey öğrenmek
istiyordum . Sorun onun çok konuşkan olmamasıydı. Sc-
rabble oynarken, onun hakkında sohbet ederken öğren
diğim den daha fazla şey öğrenmiştim. Zeki ve hırslıydı,
ayrıca geniş bir kelime dağarcığı vardı.
Beş aydan sonra hâlâ sorulardan kaçmıyordu ve hiçbir
zaman özel konulardan bahsetmiyordu. Hiç evlenip ev
lenm ediğini veya yakınlarda ailesi olup olmadığım bilm i
yordum . B ütün konuşmalarımıza rağmen, onun hakkında
bildiğim çoğu şeyi kendi kendime çıkartmıştım. Tek başı
na yaşıyordu. Telefonda konuşmaktan hoşlanmıyordu ve
tatlıya düşkündü. Mükemmeliyetçi olmaya meyilliydi ve
projeleri ağırdan alıyordu. Haftada dört ya da beş kere gör
düğüm bir adamla ilgili öğrendiğim şeyler aşağı yukarı bu
kadardı. Sohbetlerim izden keyif alıyor gibi görünüyordu
ama buna kanm ıyordum . O n u ilgilendiren benim zekâm
veya sevimliliğim değildi, ziyaretlerimize çoğu zaman eş
lik eden kurabiyelerdi. Bunu anladıktan sonra kahve m o
lalarımızı azaltmaya ve kısaltmaya başlamıştım.
M ark kısık sesle hom urdanarak çimleri kazmaya ve
açıklığın kenarlarına kareler kümelemeye devam etti. H er
bölüm ü sanki düğün pastasından küçük porsiyonlar dağı-
tıyorm uş gibi kesiyordu.
Gecikm e ve onun titizliği yüzünden yaşadığım hüsrana
rağm en veranda sütununa yaslanmaya ve çalışmasını izle
meye devam ettim.
G üneşli ve parlak bir gündü. Bunca gün ışığının boşa
gitm esine izin vermeyecektim. Cam silmek, özellikle de
dışarıdakileri silm ek en sevmediğim işlerden biriydi ama
w
15
■bc>ylc
17
1
İM
im i asi e n srv dıftı y rıle ıd «'iı b itiy d i I l a l i n d e n ın« u n u m \ \ i\
K a b u l e t m e l i y d i m , H ü ı ( \ n b i t l ı u / u ı s u / l n k M a t k ' l a laı
tışıuam yü/Ondetıdı Ke ş k e d u t u m u laikli i d a m e t s e y d i m
A u t a n c y a p a b i l i r d i m kı? M . n k b e n i m l e t a n ı ş m a y a k a t a t l t
görünüyordu I Ktüıııe gelen uyd u h a d r l e n m ı / ı n çaıpiş-
ı n a s ı t a m a m e n « u t u n d e s p o t v o m h i d c ı r t e m a n t ı k s ı z «il
ınaMudan kayn.ıklanıyoıdu
İnsan tıcdou sırI <am silm ek tçtn m erdivene çıktım diye
bu kadar ö fk elen ird i ki? Kaba, tabpk.’u vo saçma davı an
inişti. Ih n ıa katlatım ayaeaktım O m n i da başkasının da
böyle d av ran m asın a katlaııam a/<bm
Yiııc de işin btı noktaya gelinesi bent üzüyordu
Rover şöm inenin dnündeki yetinden başını kaldırdı ve
çenesini patılcıııun U/erme koydu.
Jjaka yapmak için zayii hır çabayla, "U n ve şoken dalu
az alıp nc kadar para tasarrufu yapacağımı düşünsene," d e
dim.
I lıç kom ik değildi.
T aım ın , kabul etm eliydim . Mark ı ü7İcyrcekum,
Sonny & Elysioıt
f webcanavari.net
İKİNCİ BÖLÜM
22
T
I
Diane Texas’a taşınmıştı, iki çocuklu ve evliydi, Kate de
Kuzey Seattle’da yaşıyordu. Katic üç çocuklu ve evliydi.
Facebook’tan ve e-postalarla iletişim kuruyorduk, fakat bir
araya gelmeyeli çok zaman olmuştu. Kendi kendime kısa
süre içinde Katie’yi Sedir Koyu’na getirmek için çaba har
cayacağıma söz verdim . Pansiyonu ilk aldığımda görmüştü
ve benim kadar çok sevmişti.
Hailey, “Derse gitsem iyi olur, ya da olmayan derse,”
dedi ve kısa bir kahkaha attı. “Akşam üstü görüşürüz.”
“H arika.” Ufak kekler için ihtiyacım olan malzemeleri
çıkardım.
Dışarıda bir ses duyduğum da yemek kitabı önüm de
açıktı ve gerekli malzemeleri çıkarmıştım. Duraksadım,
ama hem en sesi araştırmadım, bunun Mark olduğuna dair
sinsi bir şüphem vardı.
Giriş salonundan dışarı baktığımda haklı olduğum u
gördüm . M ark gül bahçesini ekmek için kazdığı çimlere
bakıyordu. Tahm inim , anlaşmazlığımız yüzünden kendini
benim kadar kötü hissettiği ve işleri düzene koymak iste
diği yönündeydi. Büyük ihtimalle tekrar çalışmaya başla
yacak ve dün yaşananlar hiç olmamış gibi yapacaktı.
Ö z ü r istemeyecektim, gerçi bana bir özür borçlu ol
duğunu düşünüyordum . Belki ben de ona bir özür borç
luydum . O m uzlarım gevşedi ve duraksadım. Anlaşmazlı
ğımızın beni ne kadar gerdiğini fark etm em iştim ve onu
gördüğüm e ne kadar m em nun olduğum u itiraf etm ek is
tem iyordum .
Soğukkanlı davranmaya karar verdim. Birkaç dakika
bekleyip ona bir fincan kahve dolduracaktım. Sonra ona
ufak kekler pişirmeyi planladığımı söyleyip nasıl tepki ver-
23
dlğme bakacaktım. Saate baktım ve çok yavaş geçeıı ^
dahkadan sonra kahve fincanını aldı m, dold u rd u m Vc ^
şan taşıdım. Üst basamakta duraksadım.
Mark görünürde yoktu.
Nereye gittiğim tahmin edem iyordum ama sonra gç
niş alet kulübesinin kapısının hafitçe aralık o ld u ğ u n u ggr
diim. Kulübeye giden basamakları indim , kapıyı açtıu,
ışığı yaktım. Mark orada yoktu. O kısa sü re içinde, sade
dakikalar içinde. Mark gelip gitm iş ve giderken benim ara^
zimde sakladığı birkaç eşyayı almıştı.
; Görünüşe göre anlaşmayı bozm ak k o n u su n d a ciddi
I di. Meseleyi düşünm ek içiıı b ü tü n b ir gecesi vardı Yen'
bir güne başlarken hâlâ aynı şeyleri h issed iy o rsa, bu ban *
onun hiç pişmanlık duym adığını g ö ste riy o rd u . Demek
buraya kadardı.
Uzaktan telefonun çaldığım du y d u m ve aceleyle ev
girdim. Telefona yetişmek için acele ederken dökm e riski
ni almaktansa kahveyi bahçeye döktüm .
Nefes nefese olduğum u belli etm e m e y e çalışarak “Gül
Limanı Oteli,” dedim.
Neşeli bir erkek sesi, “G ünaydın,” dedi.
“Günaydın,” diye yanıtladım.
“Yarından itibaren hafta so n u n u n b itim in e kadar oda
nız var m ı diye sormak için arıyorum .”
Bunu bilmek için rezervasyon d efterim e bakmama ge
rek yoktu. “Sadece bir odam kaldı.”
“Harika, ayırın lütfen. B en K en t’le J u lıe Shivers’ı Port-
land’dan arabayla alacağım. A d ım S u tto n , O liver Sutton,
eski bir aile dostlarıyım. Y ıld ö n ü m ü partileri için orada
olacağım. ”
D eftere göz atarak, “Evet, evet, rezervasyonları b u
rada,” dedim . Aile Sedir Koyu’nda toplanacaktı. N eden
O rc g o n ’dan oııca yolu katedip sakin kasabamıza gelmeyi
seçtiklerini m erak ediyordum ama kısa şiire sonra öğrene
ceğim i düşü n d ü m .
“Slıivers’lara alt katta bir oda verm eniz m üm kün m ü?”
diye sordu, “internette gördüğüm resim nedeniyle pansi
yonda m erdiven olduğunu varsayıyorum?”
“Esasında pansiyonun üç katında birden konuk oda
ları var am a neyse ki giriş katında bir odam var.” Bu en
sevdiğim odaydı, diğer bütün odalardan daha büyüktü, iki
kişilik bir kanepesi ve şöm inesi vardı. Körfezin güzel bir
m anzarasına sahipti ve hava berrak olduğunda arka planda
O lym pic Dağları parlıyordu. Bazı günler dağlar, o kadar
nefes kesici bir güzellikte oluyordu ki bütün gün d u rup
onlara bakm am ak için kendim i zor tutuyordum .
O liver, “Boş m u?” diye sordu.
“E vet.”
“H arika. B u n u asla kabul etm ez ama korkarım bugün
lerde K ent m erdivenlerde biraz zorlanıyor.”
“O daları sorun olm adan değiştirebilirim ama ufak bir
fiyat farkı var.” O n a bunu söylem em gerekiyordu.
“S o ru n değil. M üm künse benim faturama ekleyin.”
“Pekâlâ. Sizin odanız için bir tercihiniz var m ı?” diye
sordum .
D uraksadı. “A nnie Nevvton da pansiyonda bir oda
ayırttı, değil m i?”
“Evet, ayırttı.” A nnie’yle birkaç kere karşılaşm ıştım .
Shivers’ların to ru n u y d u ve evlilik yıldönüm lerini kutla
dıklarını bilm em in sebebiydi. A nnie, Seattle’da oturuyor-
dtı ve pansiyona bakıp aile toplantısı için başk a a y a rla * ,^
lar yapmak üzere gelm işti. M esleğinin o rg a n iz a s y o n i ş ] ^
olduğunu ve bu etkinliği organize e tm e y i ü z e rin e a l d ı ğ a
öğrenmiştim.
“M üm künse A nnie'ninkiyle aynı k atta b ir o d a istiy0
rum .”
“B unu yapabilirim.” Bu, M ary S m ith ’i başka b ir o d jy a
almam dem ekti ama sorun olm azdı.
“M ükem m el. O zam an yarın g ö rü ş ü rü z , y a n ım d a da
Shivers’lar olacak. O n iki civarında g e lm e y i p la n lıy o ru m »
Kredi kartı bilgilerini aldım ve aşağı b a k tığ ım d a du
raksadım. M ary S m ith ’in re z e rv a sy o n u n u K e n t Shivers’m
aradığı günde alm ıştım . İki k o n u şm a da a k lım d a kalmıştı
bu olağandışıydı.
Sabahın ilerleyen saatlerinde m u tfa ğ ım ı h avuçlu ve
ananash ufak keklerin k o k u su d o ld u r d u . B u y e n i b ir tarifti
ve denem ek için sabırsızlanıyordum . M a lz e m e listesinde
ceviz, üzüm ve ketencohum u vard ı. K e k ler m eyveyle, ce
vizlerle ve tohum larla d o lu o ld u k la rın d a n sağlıklıydılar ve
fırından gelen güzel kokuya bakılırsa, lezzetli d e olacaklar
dı. Eğer zam an yeterse kurabiye d e yap acak tım .
Hailey, m utfak tezgâhlarının k u ra b iy e le rle d o lu oldu
ğu, ufak keklerin de ocağın ü z e rin d e d u rd u ğ u zam an, saat
iki civarında geldi.
Sırt çantasını ofisim e k o y d u k ta n so n ra , “N e re d e n baş
lamamı istersin?” diye so rd u .
O n a daha önce yaptığım d etaylı listeyi v erd im . Liste
yi okuyup bana birkaç so ru s o rd u , so n ra işleri bitirmeye
koyuldu. O m eşgulken b e n d e m u tfa k ta çalıştım . Bulaşık
m akinesini d o ld u rd u m ve k u ra b iy e le ri dav et için hava sız
dırm ayan bir kutuya yerleştirdikten sonra tezgâhlan sil
dim.
U fak kekleri hafta sonu kahvaltıyla beraber sunm ayı
planlıyordum . D avet için tatlı pişirmeye yeni başlamıştım.
Bir arabanın yaklaştığını duyduğum da masanın üzerinde
birkaç yem ek kitabı açıktı.
Şoför arabayı park edip dışarı çıktığında, sonra arabanın
öteki tarafına geçip yolcu kapısını açtığında pencereden
dışarı baktım . M ary Sm ith olduğunu düşünebildiğim bir
kadın kayarak dışan çıktı ve pansiyonu inceleyerek d urdu.
Z arif giyinm iş bir iş kadınıydı.
Ö n lü ğ ü m ü çıkardım ve ayağımın dibindeki R over’la,
onu ö n kapıya giden yolda karşıladım.
“M erhaba, hoş geldiniz,” dedim . “Ben Jo M arie Rose.
G ül Lim anı O te li’ne hoş geldiniz.”
H afif bir N e w York aksanıyla, “Teşekkür ederim ,” diye
yanıt verdi.
Şık, pahalı takım ı hem en tanıdım ve bu takım ın onun
için birazcık büyük olduğunu fark ettim. Ancak o zaman
başındaki eşarbın o n u n saçlarını kaybetmiş olduğunu giz
lediğini anladım . M ary Sm ith kısa süre önce kem otera-
pı görm üş gibi görünüyordu. Kanserliydi ve onu N ew
York’tan Sedir K oyu'na ve Gül Limanı O teli’ne neyin ge
tirdiğini ancak tahm in edebilirdim.
27
ÜÇÜ NCÜ BÖLÜM
28
Bildiği kadarıyla George hâlâ Seattle’da yaşıyor olabi
lirdi. Son duyduğunda, on dokuz sene önce- ah, o kadar
uzun zaman olm uş muydu?- o evliydi. Mary onun m utlu
olmasını istiyordu, bu da onunla iletişime geçmeyi diişün-
memesinin sebebiydi. O nun hayatından tamam en uzak
durm uştu ve bu değişmeyecekti.
Telefonundaki uygulama sonraki beş günün hava d u
rum unu gösteriyordu, buna hafta sonu da dahildi. N e
redeyse bir sene boyunca Seattle civarında yaşadığı için
hatırlıyordu; burada neredeyse sürekli yağm ur yağıyordu.
Uygulam a sanki ona karşı gelircesine neredeyse beş gün
boyunca güneş ışığı gösteriyordu, bu beklenm edik bir
sürprizdi. Mary, East C oast’ta bir iş için Seattle’dan git
tikten sonra N e w York’a düşen yıllık yağm ur oranının Se
attle’dan daha yüksek o lduğunu duyunca şaşırm ıştı. Am a
Seattle’da çisenti olu y o rd u ve g ö kyüzünün gri ve b u lu tlu
olduğu g ü n ler daha fazlaydı.
Fakat “Seattle’da, gördüğü en mavi gökyüzü olduğunu”
söyleyen şarkı haklıydı. Havaya rağmen, ne olursa olsun,
Seattle her zaman M ary’nin kalbinde özel bir yere sahip
olacaktı. Burada âşık olm uştu, hayatında ilk defa, tama
men, gerçekten âşık olm uştu.
G üneş varken içeride kalıp uyumaya çalışmak çok saç
ma geliyordu. Az eşya getirmişti, birkaç parçayı şifoniyerin
çekm ecesine yerleştirm esi uzun sürm edi.
İşi bitince odadan çıkn ve yavaşça m erdivenlerden indi.
Alt basamağa geldiğinde otel sahibi m utfaktan dışarı çıktı.
Jo M arie, “U m a rım odanızdaki h e r şey istediğiniz gibi
dir?” diye so rd u ve sonra endişeli bir bakışla, “M erdiven
ler so ru n yaratacak m ı?” diye ekledi.
29
"S o n m d eğ il*
*G|U> U tU lıU İMT . v b \Al AHU m.UİCSıM\İ,»h.» V.Kİ\ ti M a rv d u ra k s a d ı. K esin lik le k em li çav ım k o v m ay ı b e c e
oltv o .vb tv»\ vxV- \v n l m v B i I m ' u I u u . | o M ı r ı c d u r ık rerek d u r u m d a y d ı a m a k ır ın v .m ııu b o lm a sı h o ş u n a g it-
\jhit tm şn "I ü ttc ıı."
M.u\ vlmı kıldırarak o n u d u ıv lu td n " S o ru n değil, i | 0T K ır ç a y d a n lığ ı k a ld ırd ı ve kapağı tu ta ra k n arin tln can ı
gün daha da g ıK İe ım o n m ı" d o ld u r m a k için ç o k b ü y ü k b ir d ik k a tle eğ d i. B u h a r y ü k
seld i v e p a p a ty a k o k u s u M a rv 'v e d o ğ ru yayıldı.
"S ın .U lu u l u t e m ıv h ıh n o k ıçiıt v a p a h ıle c c ğ im h»r şev
M .ırv. "A d ın n e ? " d u r so rd u .
vAt m ı'"
"1 l.ıilev."
M aıv M İKbu ş t\v gvrrk \ o k te şe k k ü r e d e rim ." d i\y
" B u ra la rd a n u y a şıy o rsu n ? "
onu rahatlattı
" F v e ı." 1 la ılc v d u r u l d u v e g eriy e d o ğ n ı b ir a d ım attı.
\ V I vhMm ık ıu o lm u ^ g ü n tn m ü v o f d ıı. " S u c h ır fin c a n
"B u rası b ira* s e rin o lab iliy o r. ö z ellik le d e g ü n e ş b ir b u lu
çav g r m r h ıh t n m m ı* * tu n a rk a sın a g e ç tiğ in d e . S ize şal g e tirm e m i iste r m isin iz?"
"Bu çök ı\ı o l u r ' M a n p e k k o n u şa c a k h av u d a d e ğ ild i, " l ü t f e n , ç o k d ü ş ü n c e lis in ."
Avranduda K e ts e m so ru n o lu r n u ı? " G e n ç kız g ırt t w b irk a ç d a k ik a s o n ra sıcak p astel re n k
" U ta ı U olnuz. Ben size g c u n n m . b o k e r ııtı s u r m ü le rd e e lle ö r ü l m ü ş h ır şalla g e ri d ö n d ü . Ş ah M a ry 'n m k u -
ısteı>anı?** c a ğ ııu s e r d i v c ü z e r in e b ir v a stık k o v d u .
‘ Sade M a r\; " B u ra d a o k u la m ı g id iy o rsu n ? " div ^ so rd u .
v V u d ıtğ u ver M a n \ e ö n d e k o r tc n n p ü r ü z s ü z s u la - 1 laılcv; " E v e t." d e d i. "P a2a r g ü n ü m e z u n o lu y o ru m ."
n \ i * arka pU iv.ii O h ın p tc l ’U js 'm ıt m a n z a r a s ın ı s u n ı m v "T e b rik le r."
d n l e r s a t v karşadavdı \ r o ra d a h ır u ç a k g e m is i ılc b ir k a ç " T e şe k k ü r e d e r in i."
bı^ka u a ç d u ru v o rd u Körfezin s u U n k o v u b i r y e ş ild i, " G e le c e k iç in p la n la rın v a r n u ? "
m a k ta d o n u ttu c n Sır n o k u ş e k h n d r v d ı. H u r i s i h a r ik a H a ıle v h e v e sle b a şın ı salladı. “H iz m e t s e k tö rü n e gir
h*rhoigr\vh m e k w o te l iş in d e ç a lışm a k is tiy o ru m ."
\ ctjovUm çıkan kapı xr ^ S ır k ır S ir ç a v d a n - " H a rik a ."
Vk potNcVo K r niK'in ve ı\ıw d esen d ek i b ir ta b a k ta k u - " S e d ir K o v u 'n u , a ile m i v e b ü tü n ark a d a şla rım ı b ırak
^ahorİcfV J kmu Sır w psnV drşan çıku. Tepsıvı M a r v 'ııın m ak z o r o la c a k a n u b ü y ü m e k bövk* b ir şev d e ğ il m i? Ka
v&ndabcv.ntn vınuviâkı n u sa v ı kovdu. n a tla rım ı s ın a m a z a m a n ım g eld i. A n n e a n n e m ovle d ed i."
VUrs b r ı p ı h ı r ı s o t ı r k ‘ M e rh ab a ." dedu ‘ H a k lı."
•M erhaba k ' \ U n e sırf h u n la n g etirm em i ıs ırd ı * ‘A n n e m b irk a ç s e n e d e v le t ü n iv e rsite sin e g itm e m i ter
“T»>*vk.;r evirtim ’ c ih e d e rd i a n u \V a sh in g to n E v aleı Ü n iv c rs ite s t'n d e n b u rs
* s-* ‘. . '^ '. . T . ı m m ı a n u r * a ld ım ."
v 31
"Tebrikler. M ezun okuı sınıflar kaç kişi?"
“Çok. Altı yüz.'’
"Çok fazlaymış.”
Hailcv başıyla onayladı.
“Benimle beraber mezun olan kişi sayısı da aşağı yu^
öyleydi. Sınıflar içinde birinci olacak kadar şanslıydım *
“Gerçekten mı? En iyi arkadaşlarımdan biri, Manjy
Palmcr da sınıflar arasında birinci. Ç ok zeki. Siz de ftyic
miydiniz?”
Mary gülümsedi. “Öyle olduğunu düşünm ek istiy0.
rum ama iyi not alabilme becerisi her zaman başarılı hû
hayat sürmek anlamına gelmiyor.”
“Mandy sürecektir. O her şeye hâkim durum da.”
Mary, “Eımmnı sen de öylesindir.” dedi.
Haıley, “Keşke," dedi ve kollarını kavuşturdu. “Sizin
için yapabileceğim başka bir şey var m ı?”
“Her şey yolunda. Sadece uzun bir gün oldu ve kendi
mi yorgun hissediyorum.”
"O zaman sizi yalnız bırakayım. Bir şeye ihtiyacınız
olursa lütfen istemekten çekinmeyin. Ben birazdan çıka
cağım am ajo Marie burada. Sizinle tanıştığıma sevindim,
Bayan Srnıth.”
“Ben de seninle tanıştığıma sevindim, Hailcy.”
Genç kız gitti ve Mary uçağa bindiğinden beri ilk kez
kendini iyi hissederek gözlerini kapadı. Ü lkenin öb ü r ucu
na yolculuk etmek saçma bir karar olm uştu. O nkolog ona
bu yolculuğu yapmamasını tavsiye etmişti. D inlenecek za
mana ihtiyacı vardı, vücuduna iyileşme şansı vermeliydi.
Mary’yi şaşırtacak şekilde, bedeni gevşedi ve güneş ışığı
banyosuna teslim oldu. Mary neredeyse bunu fark etm e-
den ünce Ua IU i>ır
^ -^ !.r',.jı hissem, A lduu tie o i
g e'un gelm esini de çok doğal l>ttUlu.
H içbir adam onu (ico ıg e ’un sevdiği gj|>ı sevım ım ş-
ti. C>nuıtli» ilişkisinden ünce ve sonra hayatında eıkekler
olm uştu ama kimse neredeyse yırını yıl öııec Seattle Maki
gem,’ avukat kadar la/la sevgi beslem rm ışti,
lam ştıklan zam anı hatırlıyordu, t atm.ırtcsi akşam üs
tüydü, yaz vakti. I lazırandt ilebil mı? Mvet, I lazırau Arka
daşı Lottise, Seattle m erkezinde öğle yemedi yemeyi öner
m işti ve Space NeedieMa rezervasyon yaptırmıştı. N m l -
le'm altında Intiuşaeaklardı. Mary dışarıda beklemişti ama
arkadaşı gelm em işti.
M ary sabırsızlanarak alanda volta atmaya başlamıştı,
birkaç dakikada bir saatine bakıyordu, lülecine bakmaya
o kadar odaklanm ıştı ki istem eden kaldırımdaki hır adama
çarpm ıştı. O adam (îcorge’du.
Ü st üste ö zü r diledikten sonra adam ona kendisinin de
öğle yem eğinde yalnız bırakıldığını ve kendisine katılmak
isteyip istem ediğini sorduğunda, Mary lıcnı sevinmiş hem
şaşırm ıştı. M ary’nin zaten rezervasyonu olduğundan ve
rezervasyonu harcam ak yazık olacağından, restorana çıkan
asansöre binm işlerdi. Mary, (îcorge’la hem en iletişim ku
rabilm işti, nadir insanla olurdu bu. birbirlerine olan çe
kim leri güçlü ve aniydi. Üç saatlik bir yemeğin tadını çı
karm ışlardı. Sonradan (îeorge ona yalan söylediğini itiraf
etm işti. Ö ğle yemeği için kimseyle buluşmayac.tktı ama
anında M ary’yc* doğru çekildiğim hissetmişti.
Daha sonra M ary arkadaşının acil bir telefon aldığım
öğrenm işti. Babası kalp krizi geçirmişti. Bunlar kişiye özel
cep telefonlarından önceki günlerdi ve Louise’in Mary'yı
arayıp lıaber verm esinin bir yolu yoktu.
V3
\ksatm ı> ok *v H 'V 'f.ı K m M a ı y n m .11 İlk b u n d a n
\v it \o k u t U o ı g e tekıaı o n u g ü tm e k iste m işti. İmi \ u>lt (
kı g ü n b u lu şm u şlard ı, som akı gtıu d e Hıı ,ıy id im le s e v g ^
oltnU vlatdl İlu b u ll'll l^m v*kllliy‘Mİ.IMİl. ill'llll l gll>|
Ij u İi , yanıl» uını^MVoıf.ııtİr Marv t\'m daha ü n ce İıı^
olm am ıştı. t icotge dan <^uv olm am ıştı, so ıııa da.
M a ıv İmi atacı k u ru m d a t,ahşıyoııİH, et k e k i n i n d ü n y .u
Ntıula yabalıyordu ve kendi .ulun d u y ııu ıy o ıd n , S e ,u ı|t.*
taşın m a y ı hıy d ü şü n m e m işti. İşi g e n eld e N e w Y o rk \ı
yahat e tm e sin e sebep o İııyonhı ve M ary iM.ul.ıkı ş n k rtu -k ,
ö n e m li İm pozisyona g ü /ü m l dikm işti
İlk ta n ıştık la rın d a, (İe o ıg e yem ayılm ış ve g itg id e
y ü y e n b it h u k u k bürosun.» o ıta k o lm u ş tu İkiNi d<.- ,,
saatler b o y u n c a yalıştyorlarclı ve lu lta b o y u s ü r e n ayrılık) ıV
/ o n lu . Yine iit' nıüuıküı» o lduğu kadar b e ra b e r o ln ı.m hl
y o lu n u b u lu y o rla rd ı. İlk b u lu şm a la rın d a n üy ay s o n n
(.îeorge o n a e v le n m e tekilli eim ıştt.
Ş im d i inle, o n e a yıl sonra, M ary o n u re d d e ttiğ in d e ( ;c .
o rg e ’u n y ü z ü n d e b e lire n hayal kırıklığı d o lu ifadeyi lı(i.
n rlay a b ıh y o n iu . M ütüu içg ü d ü leri oıia N e w Y o rk ’ıakı ı^i
ala ca lın ı söylem işti. (îe o rg e h u k u k b ü r o s u n d a b ir ovtaktı
ve M ary o n d a n b u n u b ırakm asını is te y e m e /d i. bakar nazik
red d ed işi ( îeo rg e ’u v a /g o y iren ıe m tştı. ( î e o ı g e kesinlikle
ısrarcıydı, M ary o n u n bakış acısını kay k e re s a v u n d u ğ u n u
h atırlayam ıyordu. (îe o rg e o n u se v iy o rd u . M a ry d e (»co-
rg e’u seviyordu. S ürekli kıyılar arası y o lc u lu k yapm aları
gerekse bile, b u n u y ü rü te b ilirle rd i. A şkları o n la rı taşırdı,
diğer h er şey ön em sizd i. Hır y o lu n u b u lu rla rd ı.
M ary b u n u n d o ğ ru o ld u ğ u n a in a n m a k istem işti ama
altı ay b oyunca bir kıyıdan ö te k in e u ttu k ta n s o n ra d ııru -
u u iıı 'k m ,<%m ü«' ,,r k.ul.ıt' /o t o lıln ^ u ıııı gO oml'ıH l Hny~ 1
lı* y a y ın ın .ı/ıh Vc d / r l l i k l r ılr USyU h u aile k m u ln u /< lı I
(;< *< K*** tv ° l is lıy o tılır, ^»h ıık l.m e*»k s e v iy o rd u vc b aba I
a lm a y ı h a k e d i y o r d u U o g ru y ıı sO ylcm ck g erek irse , M ary ş
iyi | mi .ınııı* o l m a / d ı , K e sin lik le a n n e lik ı«,gUüUsl\ue sa h ip J-
d c g ıld ı A n n e lik .ı<,ıkt,a m ıu ılg ılc n d ııım y o rd u M a ry ya- ^
p.»l>üoırgı te k şe y i y a p m ış tı, İmi ila ilişk ile rin i b itirm e k ti. \
isle w Y o rk o li s ı n d e k ı p o z is y o n o n a tc k lıl e d i b in e , te k illi
k a b u l e t m iş . c v ı n ı s.ıtın ı^ vc ( îc o rg c ’u s o n b ıı kez vcıkı h,iii
Ö p m ü ş tü . H u ik i s i n in d e k a lb ım k ırm ış tı, aıııa g e re k liy d i.
(Jeolge hayrete düşmüştü. sessiz kalacak kadar şoke ol
muştu vı* çok kirilimin. Mary oııa bunu yapmaklan nelrel
elim di uu.ı gerçeklen yapacak başka bir şey yoklu.
Ayrılıkları so ru n su z o lm uştu. Ai diydi, ikisi ıçııı de da*
yanılm az dtTcm.li* açılıydı am a hızlıydı İki sene sonra
(Jeorge, M a ry ’yc d ü ğ ü n davetiyesini gönderm işti. Mary
bııııu n . (» co rg c’ım o n d an m okanı alına şekli olduğunu
d ü ş ü n m ü ş tü , o n u n sevecek başka bıı ım b u lm u ş olduğunu
d ir e n m e s in i sak lıy o rd u . O n a bayatta M ary'nm vermeye*
ec£ı h o r şeyi v e rm e k isteyen b u n u . M ary yetişkin bayatın
da iki k e re ağ lam ıştı. Hır kez ü zerinde (îeo rg c’un cly.ı/ı-
sıyla adı yazan d ü £ ü n davetiyesini aldığı g ün anlamıştı ve
dı£ er s e te r d e . .. eli, b u S ed ir K oyu'nda olm a sebebiydi.
<îcorge bayatına devam etm işti ve Mary bunun için her
zamaıı şükredccckti. Cîeorge’ıı çok sevmişti; her zaman
sevecenim d ü şü n ü y o rd u . I;.v\ilij^ı hiçbir zaman düşünme*
inişli am a d ü şünsoydi, tek bir adam olabilirdi, bu da lîe o -
rge’dıı. 1 larıka, tatlı, ilgili (ieorgc.
M ary elini kaldırarak kısa, dik saçlarına dokundu, saçla
rı radyoterapi ve kem o terap id en sonra tekrar yeni çıkmaya
başlıyordu. İçini çekti ve çayına uzandı.
Kanser
TVçlıis havanın altüst etmişti. Hir an. kariyerinin d o r^
noktasındaydı. Diğer an. şüpheli bir nıam ogratiden soılra
dördüncü dereceden göğüs kanseriyle vüz yüzeydi ve kan
ser başka yerlere atlamıştı. Bir gecede dünyası değişmişti
Toplantılara gitmek, karar verm ek, ilgiyi üzerine çekmek
yrnne hır onkoloji merkezindeki sandalyede oturuyordu
ve tıp uzmanlarının ona bıı hastalığı en iyi şekilde nasıl
yenebileceğim anlatmasını dinliyordu. Tavsiye verm ek ye-
nne. tavsiye dinliyordu.
Man- havan boyunca gücü elinde tu ta n b ir kadın ol-
muştu. Hiçbir şev önüne çıkam am ıştı. Z ek i, bilgili ve ka-
riznutıktı. Fııunsal kıırunılara. resm i y etkililere, avukatla,
ra gözünü bile kırpmadan karşı gelirdi.
Şirkette diğer kadınların hepsinden daha fazla yüksel
miş ve ülkenin en büyük aracı k u n ın ıla n n d a n birinde
m üdür yardımcısı olmuştu. B eklediğinden ç o k d a h a zen
gindi. Aııu söz konusu kanser olunca, para p e k b ir anlam
ifade etmiyordu. Kansen korkutam az, o n u kişiliğ in in gü
cüyle voramaz, ona para veremez veya o n u asistanlarından
binne devredemezdi.
Yok sayııası da m üm kün değildi.
Kanser oradaydı, tanı karşısında d u rm u ş, y ü z ü n e bakı
yordu ve ona hiç seçenek bırakm ıyordu.
Hastaydı ve daha da hastalanabilirdi. M ü m k ü n olan her
şey zaten yapılmıştı. Yirmi y İ içinde Mars* bir an yerinde
durmamıştı, hayatı kamerinin etrafında d ön ü yord u . Ş im
di geçmişini analız etmek zorunda kalınca, aldığı kararlar
dizisi onu rahatsız ediyordu... Gcorge u içeren kararlar
Dunıst olma zamanıydı. Başkalarına karşı h ep dobra
.v*
olm uştu ve kendisine karşı aynı şekilde davranmaması çok
şaşırtıcıydı.
Ü lk en in öteki ucuna yolculuk etm esi konusunda ko
layca bîr sürü bahane uyduruyordu.
Yalan. H ep si yalan.
G erçeği kabullenm e zamanıydı. G eorge için Sedir Ko-
yu'ndaydı.
“Mary?"
M ary gözlerin i açtı ve J o Marte'mn karşısında durdu
ğunu gördü. J o e M arie’nin üzerinde önlüğü, rahat kotu ve
kazağı yoktu . Şim di siyah pantolon ve üst düğm esine gül
pem besi bir iğne iliştirilm iş ipek beyaz bir bluz giyiyordu.
“Birkaç iş halletm em lazım."
M ary gözlerin i kırpıştırdı. Jo Marie nin bunu ona ne
den söylediğin i anlamamıştı.
“Telefona bakmana gerek yok."
Tanrı aşkına, neden bunu yapsın ki?
“Pazar g ü n ü bir davet vereceğim v e ..."
M an; “Tamam." diye mırıldandı ama hâlâ bunun on u
neden ilgilen dird iğin i anlayamıyordu.
“Ç o k u zu n süre kalmayacağım ama bir şey istersen H a-
iley burada olacak."
“Bana rapor verm enize gerek yok. Bayan Rose. Bu si
zin evin iz ve istediğinizi yapabilirsiniz."
“A n lıyorum , ama biri gelirse bilm en gerekir diye d ü
şündüm ."
“B irini m i bekliyorsunuz?"
“Tam olarak değil. A m a um arım k ı..." Joe M arie geri
sini söylem ed i. “Bir şeye ihtiyacın olursa-
Mary, "O lm az." diyerek o n u n sözün ü kesti. Pansiyon
tercih ettiği için pişman olm uştu. Pansiyonların sıcak vç
nıisatlrperver olabildiğini duym uştu. İnternette yaptıjv,
jra n u Mary Yi (dül Limanı O ie ln ıi» ınternet sitesine yöı^
leudırıınşü. Pansiyonun hasıl /arateiı ve güzelliği Mary yj
ce/hetnıiştı. Manzaranın internetteki fotoğrafına bakmak
onu olnıak islediği verin burası olduğuna ikna etm işti ve
odu avırtııuştı.
Belki de biraz kulu hır tavırla. “Ü zerim e d ü şm e y in /
detb. Ona özel davranılmasın! istem iyordu. K anser oldu
ğu için. Yu da başka bir nedenle.
Jo Marie başım sallayıp gmı. Ayakkabıları tahta basa*
inaklarda tıkındı sesler çılurdı. M a n gözlerini bir kere
daha kapattı, düşüncelerine dönm evc niyecliydi. Yıllar
boyunca George’a davranış şeklinden ö tü rü ken d in i kötü
hissetmişti, özellikle de ilişkilerinin sonunu d o ğ ru . İkisine
de ivdik yaptığını düşünürken zalim davranm ıştı. Ve şim
di. sıcakgüneş ışığının ulunda, m uhtem elen G e o rg e S eatt-
Ic'dukı Puget Sounddavken, belki de son kez o n u gö rm ek
»çın çok güçlü bir istek duvııvordu.
Bmıu yapamazdı. Yapmazdı. George evliydi. Şim di
oııun hayannı altüst etmek ıkı kat yanlış o lu rd u . K endisi
scçım uu yapmıştı w arak bu seçimle Yaşamak d ışın d a bir
şansı yoktu.
D Ö R D Ü N C Ü BÖLÜM
40
“Evet vc hayır. D ediğim gibi, artık helikopterin dü^tü-
ğiı alana girebiliyoruz. Bir takım bölgeye girip araştırma
yapacak. Araştırma yaptıklarında ve rtaaşlar getirildiğinde,
tabii kı D N A testi yapm am ız gerekecek."
“Tabii kı."
“B ütü n aileleri gelişm elerden haberdar edeceğim e söz
v e rm iştim ."
“Evet, teşekkür ederim."
“S en in için yapabileceğim başka bir şey var mı, Jo Ma-
ne?"
O na kocam ı bana canlı bir şekilde getirmesi için yal
varmak istedim . O n u n yarım dünya ötede kaybettiğim
her şeyi bana geri getirm esini istiyordum. Ama bu isteğin
hem im kânsız h em de mantıksız olacağının farkındaydım.
Eninde son u n d a Paut'ün hâlâ hayatta olduğuna dair bu
çılgın fikri un utm ak zorunda kalacaktım. Paul’ün naaşı o
dağ yam acında kaldığı sürece, buna inanabilirdim. O ince
cik u m u t dalına tutunacaktım çünkü tutunabileceğim bir
tek bu kalm ıştı.
“Paul R ose iyi bir askerdi vc çok ıyı btr subaydı.”
Yarbay M ılford 'un bana zaten bildiğim şeyleri söyle
m esine gerek yoktu.
“Lütfen sen in için yapabileceğim başka bir şey varsa
söyle." D uraksayıp ekJedi. “Var m ı, Jo Maric?"
“H e n ü z d e ğ il... Aradığınız için teşekkür ederim."
“D aha fazla bilgim olur olm az arayacağım."
İnce bir sesle, “Evet, lütfen,” diyebilm eyi başardım, se
sim e gözyaşlan m ı yansıtmamaya çalışıyordum. “Aramanız
çok nazik bir davranıştı."
“U n u tm a , sorun olursa buradayım."
41
“U n u tm a m .” Telefonu kapadığım da ellerim titred i.
K onu Paul’le ilgili olduğunda, duygularım ı sâkJayam ıy0 r_
d u m . H ayatım ve hayallerim kocam ın e trafında d ö n ü y o r
d u ve o benden alınm ıştı. B ir g ü n hayatım daki b u b e k le n
m ed ik ve trajik değişikliğe alışacak m ıydım b ilm iy o rd u m
O n u n la tanışm ak, ona âşık olm ak ve berab er g eleceğim izi
planlam ak hayatım ın en m u tlu anlarıydı. D o ğ ru erkeği
bulm a üm idim i kesm iştim . Ve o karşım a en b e k le m e d i
ğim anda çıkm ıştı.
T anrı’nın, o n u ellerim den alacaksa P aul’le b e n i n e d en
b ir araya getirdiğini anlayam ıyordum . H e lik o p te rin d ü ş
tü ğ ü haberini aldığım dan beri Tanrı’ya ç o k site m e tm iş
tim .
D e rin bir nefes aldım , k endim i to p arlam akta kararlıy
dım . Bir k o n u ğ u m vardı ve kısa sü re sonra başka k o n u k la
rım gelecekti. D izlerim titrediğinden b ir sandalyeye çök
tü m ve dirseklerim i masaya dayadım .
R over sanki teselliye ihtiyacım o ld u ğ u n u se z m iş gjbj
yanım a geldi. Ö n patilerini bacağım ın y an ların a k o y d u ve
çenesini d e bacağıma dayadı. E lim i başına dayayıp o tu r
d u m ve titrem em geçene kadar d erin n efesler ald ım .
H ailey m erdivenlerden çıktığında k e n d im i to p arlam a
ya zar zor vakit buldum .
O n a , “Birkaç dakikalığına dışarı ç ık ıy o ru m ,” dedim .
“M ary S m ith verandada ve yalnız kalm ak istiyor gibi ama
b ir şeye ihtiyacı olursa rahat ettiğinden e m in ol, o lu r m u ? ”
H ailey ’n in gözleri parladı. Şim diye kadar h iç ondan
b e n yokken pansiyona veya konuklara bakm asını istem e
m iştim . Bu yeni so rum luluğun o n u m e m n u n ettiğ in i gö
rebiliyordum .
42
G erçek b ir hevesle, “M e m n u n iy e tle ,” dedi.
“Ç o k kalacağım ı sa n m ıy o ru m .” R over yola çıkmaya
hevesli b ir şekilde tasm asını zorladı.
Ben b ir elim d e kurabiye d olu b ir tabak, diğer elim de
tasmayla kapıya ilerlerken, Hailey, “Pansiyona göz kulak
o lu r u m ,” diye söz v erdi. Kalan basamakları aceleyle indi ve
benim için ö n kapıyı açtı. “İyi yürüyüşler,” dedi.
“T eşekkürler. İstersen bir iki kurabiye alabilirsin.”
“Tam am . F ıstık ezm elisine bayılıyorum. Bu arada,
IVlark n e red e ? ” diye sordu. “B ugün kesin burada o lur diye
d ü şü n m ü ştü m .”
G enç kıza M a rk ’la ikim izin kavgalı old u ğ u m u zu açık
lam ak y e rin e o m z u m u silktim . “M uhtem elen başka bir işi
vardır.”
“D aveti biliyor, değil m i?”
“B iliyor,” d e d im ve M a rk ’la ilgili hissettiğim hüsranı ve
hayal kırıklığını gizlem eye çalıştım .
H iç b ir zam an öfkesi u z u n süren biri olm am ıştım . M ark
beni ne kadar kızdırm ış olsa da, onu n la yaptığım tartışm a
yü zü n d en gitgide daha fazla pişm anlık duyuyordum .
M a rk ’ın tavrından hoşlanm asam da, anlaşm azlığım ızın
kökeninde b e n im zarar görm em i istem em esinin yattığı
nı kabul etm eliydim . A ncak o n u n d ü şü n d ü ğ ü n ü n aksine,
gerçek b ir teh lik ed e olm adığım ı biliyordum .
A ram ızdaki b u gerginliği halletm eden huzura erem e-
yeceğim i g ö rebiliyordum . Ayrıca aldığım telefon beni
sarsm ıştı ve b ir arkadaşa ihtiyacım vardı. M ark iyi bir d in
leyiciydi. Ç o k şey söylem ezdi am a konuştuğunda bilgeliği
ve içgörüsü beni etkilerdi. Belki de kurabiye tabağı ikim i
zin de ihtiyacı olan zeytin dalıydı.
43
i
Mark’m işe dönmeyi kabuJ edip etm em esi çok öncnj)
değildi ama kabul etmesini um uyordum . N e olursa olsun
önemli olan arkadaşlığımızdı. İkimiz de ahmakça hareket
etmiştik. Birimiz ilk adımı atmalıydı ve hatalı o ld u ğ u n ^
söylemeye niyetim olmasa da, bu görüş ayrılığını geride
bırakmayı önerebilirdim. O nun da aynı şekilde hissettiği,
rıi umuyordum.
Rover tam olarak nereye gideceğimi biliyor gibiydi
çünkü hemen doğru yöne ilerledi. M ark ’ın evi ve işyeri
konaktan sadece birkaç sokak uzaktaydı, son birkaç ayda
bu yolu birkaç kere yürümüştük, am a h e r zam an iş için
yapmıştık bunu.
Mark’ın evde olacağından bile em in olm adığım dan,
eğer evde değilse ne yapacağımı düşündüm . Atölyesi evin
arkasındaydı. Eğer evde yoksa M ark’ın o n la n bulm ası
nı umarak kurabiyeleri atölyede bırakmaya karar verdim .
Bu bir sonraki adımı M arka bırakmak anlam ına gelirdi,
böylece içim rahatlardı. İlk adımı atan olm ak zaten eg o m u
zorluyordu. Gururum u çiğnemem kolay bir şey değildi.
Atölyeye yaklaştığımda radyonun sesim d u y d u m . M ark
anlaşılan atölyesinde bir sohbet program ını d in liy o rd u .
Rover havlayınca onu susturdum, gelişimizi d u y u rm a m a -
yı tercih ediyordum. Ne diyeceğimi pek d ü şü n m e m iştim ;
keşke daha hazırlıklı gelseydim diye geçirdim içim d en .
Om uzlarım ı dikleştirdim ve kapıyı açtım. M a rk d o ğ
ru düzgün bakmadı bile. Bir beşiği zım paralıyordu, dah a
önce bu beşiğin üzerinde çalıştığım g örm üştüm . B u b ü
yüleyici bir el işi eseriydi. O tel için değildi, M a rk b eşiğin
üzennde boş zamanlannda çalışıyordu.
M ark gelenin ben olduğumu görünce, elleri d o n a k a l-
44
di. Kısacık b ir du raksam adan sonra zımparalam a işine geri
dön d ü .
“S elam ," d e d im . A ğzım k u ru m u ş gibiydi. Atölyenin
kapısının h e m e n ö n ü n d e nc yapacağımı bilem eyerek d u r
dum .
“S elam .”
K esinlikle işim i kolaylaştırm ıyordu.
“Bu sabah kurabiye pişirdim ”
“Fıstık ezm eli mi?” diye sordu vc zımparalamaya de
vam etti, elleri tahtanın üzerinde çalışıyor, sert çıkıntıları
pürüzsüzleştiriyordu.
“En sevdiğinden. Sana bir tabak getirdim.”
Mark sanki tabağı ilk defa fark ediyormuşçasına başını
kaldırdı.
“Bu bir zeytin dalı,” diye açıkladım.
Beşiğin öteki tarafına ilerledi ama hâlâ yüzü bana dö
nüktü. “Bu geri dönüp gül bahçesinde çalışmamı istediğin
için mi?”
“H a y ır... tam olarak değil.”
“O zam an n e d e n ? ”
“Ç ü n k ü seni arkadaşım olarak g örüyorum ,” dedim , “vc
aram ızdaki m esele d ü n k ü gibi kalsın istem iyorum .”
“A hm akça d a v ran d ın .”
Aynı inatçılıkla, “M antıksız davrandın,” diye karşılık
verdim . “E n iyisi h e m fik ir olm adığım ızı kabul etm em iz.
Sence b u n u y apabilir m iyiz?”
M a rk iki tü r lü de b u k o n u o n u ilgilendirm ıyorm uşça-
sına o m z u n u silkti am a anlaşm azlığım ızın o n u da rahatsız
ettiğjni a n la ta n h a fif b ir g ü lü m sem e fark ettim .
“K u rab iy eleri b ıra k m a m ı istiyor m u su n ? ”
4S
V
I
B ana k a h v e y i u zattı. k a h v e d e sa n k i «Kakta ç o k u z u n za
m a n d ır d u rm u ş g ib i belirgin h ır y a n ık k o k u su v ard ı “ Bıı
taze m i?" diye so rd u m .
M ark başım salladı. “ D ü n yaptım ."
G ü ld ü m . “Şaka y apıyorsun, değil m ı?”
T ekrar g ü lü m s e d i am a cevap verm edi, b u da şaka yap
m adığına in a n m a m a seb ep o ld u .
Dır y u d u m olarak, “Seni canlandırır, tüylerini d ik en d i
ken ed er," dedi.
“Tanı da ihtiyacım olan şey.” Kahveyi tattım, yüzüm ü
ekşittim ve fincanı bıraktım.
Mark bir tabure çekti, ben de bunu benim de oturm am
için bir davet olarak aldım . O turduktan sonra tabağı sa
ran plastiği çıkardı ve bir kurabiyeye uzandı. “İster m ısın?”
diye sordu.
G ün ün ço ğ u n u tatlı pişirerek geçirm iş olsam da, iste
m iyordum . Z aten o kadar uzun süre mutfakta olup kilo
vermek yeterin ce zordu. “Hayır, teşekkürler ”
Mark ikinci bir tabure çekip karşıma oturdu. Beni bir
an inceleyip kaşlarını çattı. “Barıştık, değil mi?"
"U m arım ." Duraksayıp sordum . “Ya Gül Limanı O teli?
Geri geliyor m usun?"
“İstediğin buysa gelirim , ama nnıcize beklem e. Davete
yetişmez."
“Ben de ö y le tahm in etm iştim .”
Mark kurabiyesini ısırdı. “Şim diye kadarki en iyi kura
biyen,” diye m ırıldandı, ağzının kenarında kırıntılar vardı.
U zun boylu ve zayrf'bir adamdı ve görebildiğini kadarıyla
istediği şeyi yiyip hiçbir zam an kilosu için endişelenm ek
zorunda kalm ayan insanlardandı.
İkinci kur.ıİMVvvc uzanırken. "Eğer barışçıysak. sen» hu
/ıırsu/ eden ne?*’ dı\v sordu.
“Neden hır §cviıı hcııı Im/ıırsuz eıtığım düşünüyor-
mim?"dedim, beni hu kadar kolav anlayabilm esine şaş»,
mıştuıı vc bundan hoşlanıp hoşlanmadığımdan em in de
ğildim.
İlahice kaşlarını çattı w beni dikkatle sü zd ü . Parma
ğıyla güzlerinin arasındaki noktava işaret etti. ' Hır konuda
endişeliyken burada ufak. konuk çizgilerin çıkıyor."
“Çıkmıyor."
“Çıkıyor."
(.Onunla tartışmak istemiyordum. Haklı oldıı^ tıtııı bili*
yordum. “Evdcıı çıkmadan ünce rahatsız edici bir telefon
aldıın."
“Ö yle fiıi?" Kaşlarını kaldırdı ve kahveden bir yu d ıın ı
daha jldı. Bu acı sıvıyı nasıl içtiğini bilm iyordum .
"Paul’üıı birlik komutanı benimle imbata geçti."
Mark kahvesini kenara koydu, “N e konuda?*'
“Helikopterin düştüğü alana artık gırıleb ılıyorn ıu ş."
Ellerimi kucağımda kavuşturdum ve onunla gö z g ö z e g e l
m ekten kaçınarak yere baktım. Bu yeni g elişm e hakkında
konuşabileceğim biri olduğu ıçııı şükrediyordun). “Yarbay
M ıltorJ ordunun naaşları getirmesi ıçııı bir ekip g ö n d e r
diğini bildirdi."
Mark ona söylediğim şeyi sındırırken dizin deki kura
biye kırıntılarım silkeledi. “Paulu gonm ıek istersin sa n
mıştım.*'
“İstiyorum ." dive fısıldadım ve sesim deki h a tif titre m e
b en i şaşırttı, “Tabu kı istiyorum. Kocamın dü nyan ın ö b ü r
ucun dak i bir dağda kalmasını istemiyorum. Paul v c d iğ e r
adam lar gerektiği gibi dctncdihncyı hak ediyor."
“O a h im i ) n e d e n r.ılu iM / ed ici b ir telefo n .ıldığm ı soy-
Uhİm*?"
" ö v l e tın d e d im ? ” Tok haurl.u.U ğtın şey b tr te le fo n .ildi
ğim i sö y le d ığ ııııd ı. U .ılu tsı? e d ic i k ıstm b e n ü r k e tm e d e n
.ığ/ıııui.m k a ç m ış o lm a lıy d ı.
"Ayıky.ı bn kom ıda üzülm üşsü n Bu Rml'le ilgili her
şeyin ıvılcşen bir yarayı deşm ek gibi olm asından mı kay
naklanıyor?"
Som gayet m a k u ld ü vc sa n ırım b u , se b e b in b ir p arça
sıydı- “Belki.
Ama dahası da m ı var?"
Başım» salladın» v e boğazım da o lu şm u ş olan sert y u m
ruya karşı y u tk u n d u m . M ark ın bakışları kucağım da sıkı
sıkı k en etled iğim ellerim e kayınca, ellerim in titrem eye
başladığını fark ettim . E llerim kollarınım altına sok up tep
kimi saklamak istiyord u m ama b u n u açık açık yapm ak is
tem iyordum .
Mark rahatsızlık d o lu bir süre b oyu nca hiçbir şey söy
lem edi, b en d e ö y le . Sanki ikim iz d e n e d iyeceğim izi b ile
miyor gibiydik.
Sessizliği b o z a ıı b e n o ld u m . "Eğer PauVün cesed i b u
lunursa, o n u n hâlâ hayatta o ld u ğ u n a dair hayalim den v a z
geçm em g erek ecek ."
“H ıın u n ih tim a li var mı?"
H aşılın iki yan a sa lla d ım . P aııl'ü n h e lik o p te r kazasından
canlı ç ık m a sın ın e n u fa k ih tim a li olsayd ı, hayat sigortası
parasının v e r ilm e y e c e ğ i k e sin d i. U z u n sü redir P aııl'ü n
birlik k o m u ta n ın ın a ile ü y e le r in e sig o rta paralarının d a ğ ı
tılm asına b a şla n m a sı iç in araya g ir d iğ in d e n şü p h e le n iy o r
dum .
4ü
M ark, " /a m a n ı geldi, sence tlc öyle değil mı?*’ cliyc so r
du.
K endim den em in hır şekilde, “ i l.ıyır," ded im , "I Icııüz
değil. Yapam am.” P a h a önce İnç l*;utl\U'tı b a h se tm em iştik
vc M atV ı arkadaş olarak gürsem d e o n u n asker k ocam a
d a ir hu yeni ve b(ly\lk derişikliğe karşı hissonij^iıtı d u y
g u la n anlam asm a im kân olm adıkım fark e ttim . 'Ic le lb n
k o n u şm a sın d an hiç halısetm em eliydm ı. A rtık g itm ey e
hevesli bir halde tabureden aşağı kaydım . R over isteksizce
ayağa kalktı.
"G eri d ö n m eliy im ,” d e d im , kelim elerim se rt vc resm î
çık m ıştı. “ 1 Lıdı, Rover.’* Köpeğin tasm asını çek in ce R over
h e m e n tepki verdi ve hen atölye kapısından ç ık m a k içm
acele ed erk en tasmayı zorladı.
M ark kapı e şitin e yürüyerek. "K u rab iy eler için te şe k
k ü rle r,” dedi.
" N e d e m e k ... 1 1er zam an .” Veda e tm e k içiıı e lim i kal
d ırd ım .
M a rk da kendi elini k ıld ıra rak karşılık v e rd i. “ 1 lata h ol
d u ğ u n u kabul ettiğin için teşekkür e d e rim .”
X ım o n u n la tartışm aya başlayacaktım ki so n c ü m le n in
şaka olarak söylendiğini fark ettim . “Ç o k k o m ik ,” d iy e m ı
rıld a n d ım .
M a rk kıkırdadı. Yardım e tm e k isted iğ in i a m a b ıım ı na
sıl yapacağını bilm ediğim a n lay ab iliy o rd u m . Ö ğ re n d iğ im
şey h a kkında k o n u şm a k için çok e rk e n d i, h e n ü z b u haberi
k e n d im d c d o ğ ru d ü z g ü n sın d ıre m e m iştim .
A töly en in kapısını açık tvıtan M ark, " G ö r ü ş ü r ü z .” dedi.
B aşım ı salladım . Bu M a rk ’ın bana y a k ın d a etrafım da
olacağını söylem e şekliydi.
5ü
H ovcr'm daha u zu n bir yürüyüş istediğini görebiliyor
dum am a k en d im i pansiyona geri diSnmek zarımda his
sediyordum . 1 lailey'yi u zu n süre yalnız başına bırakmak
istem iyordum .
lUıvcr’a, “Başka b ir g ü n daha u zu n süre yürürüz,” diye
söz v erdim . B u n u n işe yaramayacağım anlayana kadar taş
ınasım çek iştirm ey e devam etti, sonra pes etti vc isteksizce
pansiyona d o ğ ru d ö n d ü .
M ark eşikte d u rm a y a devam etti. Bakışlarını hissede
biliyordum . A rkam ı d ö n d ü ğ ü m d e o n u n pervaza dayanıp
beni izlediğini g ö rd ü m . N c kadar süre orada kaldığını bil
m iyorum .
BEŞİNCİ B Ö LÜ M
53
büyükannenle buvükbabant Oıegon'dan arabavla
çekmiş." BCt’rt-
Annıc duraksadı. “Bu . aile dostu adını söylemedi ^
ğıl mi?'
“Eh. söyledi. rezervasyon defterine adını not a|dlr|)
Deften almam sadece bir dakika sürer.
“Boşver. Önemli değil* dedi ve bu hoş karşıUmad^
yem bir habermişçesine ağır ağır içini çekti.
Söylediklerine bakılırsa. Annie iyi bir gün geçırmty0,.
du. ‘Odan hazu. o yüzden bu akşam gelmek istersen. *>.
run olmaz. Sadece...’
Endişeyle. “Evet?* dedi.
“Akşam üstü bir sûre pansiyonda olmamayı planlıyor-
d um. Saat kaçta gelmeyi düşünüyorsun?
“Ah. sen istedin kadar dışarıda kal... Ben kolayca bir.
kaç saat vakit öldürebilirim.’
“istediğin zaman gelebilirsin. Annie." diye güvence
verdim. Onun kredi kam bilgilerini almış olduğumdan.
“Hana şöyle yapalım, oda anahtarını mutfak tezgâhının
üzerine koyacağım, ben dönmeden gelirsen hemen odana
gidebilirsin.' diye ekledim
“Bunun sorun olmayacağına emin misin?*
"Hiç sorun yaratmaz, gerçi bir konuğum daha var:
onunla karşılaşırsan lam olduğunu açıkla, yeter."
“Açıklarım.’
Hemen sesinin ne kadar hafiflediğim fark ecrim. Eski
nişanlısıyla tartışmasının onu üzdüğünü anlamak için
Sherlock Holmes olmama gerek yoknı. Annie zaten bü
yükannesiyle büyükbabasının yıldönümü detaylarıyla il
gilendiğinden çok fazla uğraşacak şeyi vardı. Daha önce
34
nişanlısından ayrıldığını söylemişse aklımdan çıkmış ol
malıydı. fakat bu kolay kolay unutacağım bir detay değildi
jUınıc'yle ilgili bu detayı öğrenmek onun neden kendini
bu projeye bu kadar hevesle adadığını açıklıyordu. Bu ka
dını sevm eye başlamıştım ve organizasyon yeteneklerine
savği duyuyordum. Bu aile toplantısı için her detayla ilgi
lenmişti. vem ek tedarikçileriyle ve çiçekçiyle çalışmış ve
su kenarındaki kameriyede evlilik yeminlerinin yenilen
mesi seremonisi için belediyeden ızm almıştı. Bana tekrar
tekrar büyükanne ve büyükbabası için her şevin mükem
mel olmasını istediğini söyleyip duruyordu. Anık onun
dikkatini dağıtmaya ihtiyacı olduğunu biliyordum.
Ticaret Odası görüşmesi olmasaydı onunla konuşmak
için fazladan birkaç dakika ayırabilirdim. Zaten Marka
kurabiye götürm eye gittiğimden istemediğim kadar gecik
miştim.
Vedalaştık. Çantamı alıp ön kapıya giderken Rover’ın
kulaklarını sevdim. Rover, onsuz evden çıkmamı sevmi
yordu. G itm eye hazırlandığımı görür görmez başını kaldı
rıyordu vc tasmasını göremeyince yüzüne hüzün dolu bir
ifade yerleşiyordu. Çenesini panlenne dayayıp sızlanıyor
du. Ama eve döndüğüm de bunu atlatmış oluyor ve beni
çok uzun zamandır yokmuşum ve çok. çok fazla özlenmi
şim gibi karşılıyordu.
Sadık arkadaşıma, “Sen daha gımğımı anlayamadan dö
neceğim,'' dedim.
Verandaya çıknğımda Mark ın bahçede hani hani ça-
lışnğmı gördüm. Ü st basamakla duraksadım, durdum ve
gülümsedim, ilk adımı atan ben olsam da anlaşmazlığımızı
çözmek uğruna çaba harcadığım için memnundum.
Mark kapının kapandığını duymuş olmalıydı çünr
şını kaldırdı ve gelenin ben olduğumu gördüğünde tlr
ğına yaslandı. ‘'Nereye gidiyorsun?” diye sordu. ^
“Ticaret Odası tanışma toplantısı,” dedim. P e g g y Bç|
don'ın tavsiyesi sayesinde Sedir Koyu’na gelir gelmez tı
caret odasına katılmıştım ve her toplantıya g id iy o r^
İş sahipleri arasındaki yakınlık hoşuma gidiyordu. Birbj
rimızi cesaretlendiriyor ve birbirimize destek oluyordu
Düşününce. Mark’ı toplantılarda görmemiştim hiç. O ySa
kendi işi vardı ve bu demeğe katılmanın faydasını görür,
dü.
“Neden Ticaret Odası üyesi değilsin?” diye sordum.
“Olmadığımı kını söylemiş?”
Kimse söylememişti. “Seni hiç toplantılarda görme
dim.”
“Gitmiyorum.”
“Neden?” Kendi naçizane görüşüme göre, biraz daha
sosyal olması ona iyi gelirdi.
Om zunu silkti. “Öncelikle, zaten beni meşgul edecek
kadar fazla işim var. Ayrıca gevezelikten ve kartvizit de
ğiş tokuş etmekten hoşlanmanı. Bu insanlar birbirleriyle
geyik muhabbeti yapacakları zamanın yarısını işlerini ge
liştirmeye adasalardı, böyle sosyal ayrıntılara vakitleri ol
m azdı.”
“Sen Bay Şahane Kişiliksin değil mi?”
Sırıtıp başını salladı. “Böyle şeyler için vaktim yok.
Bahçen üzerinde çalışmamı mı istiyorsun, yoksa peynir ve
kraker ikram edilen bir buluşmaya gitmemi mi?”
“Bahçe üzerinde çalış."
“Ben de b unu diyorum işte.”
56
M a rk yine sırıttı. Bir günde iki kere; bu inanılmazdı.
“Ç o k geçm eden döneceğim ,” diye söz verdim . “Aşağı
yukarı bir saat sonra bir konuk daha gelebilir. M utfak tez
gâhının üzerine o n u n için anahtar bıraktım .”
“Peki ya yan verandada güneşlenen kadın? O n u n hikâ
yesi ne?”
“Mary S m ith m i? B ilm iyorum .”
K onuğum a d o ğ ru bakıp kaşlarını çatarak, “İyi m i?” diye
sordu.
“Biraz hasta,” dedim . “O yüzden aksileşirse, üzerine
a l ı n m a . Sanırım uçuş o n u yorgun düşürm üş. Dinlenm eye
58
bitirilm em iş olm asından ötürü büyük hayal kırık
ç e s in in
59
Rover’ın çıkardığı onca ses ona döndüğüm haberin
memişri. Gelenin ben olduğum u görünce g ü lü n ,^
“Erken gelmeme izin verdiğin için teşekkürler." ^
“H iç sorun değil." Çantamı ofisime bırakıp gerj
düm . “Diğer konuğumla tanıştın m ı?” ^
“Mary Smith, değil mi?"
“Evet."
“Kendini yorgun hissettiğini söyleyip yatmaya gjnı
Um arım iyidir.”
“Yemekle ilgili bir şeyden bahsetti m i?" diye sordun,
Eğer isterse ona bir yemek sipariş edip pansiyona getırte*
bilirdim. Hatta kendim de pişirebilirdim.
“Hayır. Sanırım şu anda yemek yem ek istemiyor."
M uhtemelen öyleydi. Uçuş ve saat farkı o n u yormuş
olmalıydı.
“Çay demleyeceğim. Bana katılmak ister m isin?”
Annie bir an duraksadı ve sonra başını salladı. “İsterim.
Teşekkürler.”
Annie koyu kestane saçları ve koyu yeşil gözleriyle çok
hoş bir kadındı. Sırtının ortasına kadar dökülen uzun, gür
saçlarını kıskanıyordum. Eğer isteseydi sırtına şelale gibi
dökülen saçlarıyla muhtemelen şam puan reklamlarından
birinde oynayabilirdi. Beni mutfağa doğru takip etti. Tabu
rede otururken elinde buruşturulm uş bir m en d il olduğu
n u fark ettim. Eski nişanlısından gelen telefonun o n u hâlâ
üzdüğü aşikârdı. Neler hissettiğini çok iyi anlıyordum .
M utfakta zaman geçirmek için oyalandım ve b ir dem lik
çay koydum . Rahat bir tavırla, “Eğer konuşm ak istersen iyi
bir dınleyiciyimdır, Annie,” dedim. O na baskı yaptığımı
düşünm esini istemiyordum ama son altı ayda iyi bir arka
daşlık ilişkisi kurmuştuk.
H)
“A rtık o n d a n vazgeçtim.*’ dedi. “G erçekten vazgeçtim.
Sadece y aşayam adığım ız Üişki için ü z ü lüyorum . A nnem
âşık olm a y a âşık o ld u ğ u m u söyledi ve haklı olabilir.*'
T ezgâhta A n n ic ’nin o tu rd u ğ u yerin karşısına ilişirken.
“A n n eler böyle, değil m i?” dedim . “Bizi kendim izden
daha iyi ta n ıy o r gibiler.”
A n n ie sa n k i içindeki anlam sız dağınık dam ar desenin
de b ir m a n a b u lu y o rm u şça sm a m erm e r tezgâhı inceledi.
“L enny h â lâ fik rim i değiştireceğim gibi yanlış bir görüşe
sahip, d a h a Önce d eğ iştirm iştim , am a b ir daha değiştirm e
yeceğim .” B u n u kararlılıkla söylem işti.
İk im ize b ire r fincan sıcak çay koydum ve A nnie’nin d e
vam e tm e sin i b e k le d im , tabii eğer isterse. M erak etm eden
du ra m a sa m d a , o n u sorularla rahatsız edem ezdim .
Biraz so n ra A n n ie fincana uzandı ve sıcaklığa ihtiyacı
varm ış gibi fin ca n ı iki eliyle sardı. “Çay gibisi yok,"
O n a d ik k atim i verm eye devam ederken çayımı yu
d u m la d ım .
“ L e n n y ’yi se v iy o ru m ... seviyordum . Kom ik değil mi?
O n u karısı o lm a k isteyecek kadar çok seviyordum . Sonra
biz ç ıkarken başka b ir kadınla o ld u ğ u n u öğrendim . O n u n
‘ufak h a ta ’ d e d iğ i şeyi ö ğ re n ir öğrenm ez ilişkiyi tam am en
bitirdim . Z a m a n için d e beni ona bir şans daha verm em
için ikna e tm e y i başardı.”
“ Peki v e rd in m i?”
B aşını salladı. “S o n ra altı ay önce, yine oldu. Bu son
dam laydı. İlişkim iz bitm işti. N işanı attım . İlk seferinde
a n n em lere sö y le m e m iştim . A ilem Lenny’yi severdi. Eğ
lenceli ve c an a yakındır, dışarıdan bakınca m ükem m el er-
kek gibi g ö r ü n ü r.”
61
“Tek bir kusur» hariç.”
Annie çayını dudaklarına götürdü. “Oldukça büyuj. ^
kusur, değil ini? Maalesef Lenııy onunla evlenmeyi , 'f
dettiğimi kabul edemedi."
Benim kulağtına Annie akıllıca bir seçim yapmış v
Lcnny'dcıı kurtulduğu iyi olınuş gibi geliyordu.
“Anlayamadığını. " dedi, fincanına bakıyordu. “],
şeye rağmen onunla olmayı özlüyorum." Güldü. “Bu ^
ıııamen saçmalık, değil mi?"
Ona, “Hiç de değil." dedim ve dirseklerimi tezgâha
dayayıp çay fincanını dudaklarıma yaklaştırdım. “İkim*
beraber çok vakit geçirmiş olmalısınız. Lenny’yle beraber
olmak açıkça bir alışkanlık."
Amıie söylediklerimi düşünürken uzun uzun bana bak
tı. “Haklısın. Onu her gün görüyordum; neredeyse her
şeyi beraber yapıyorduk... ya da ben öyle sanıyordum.”
Son cümleyi alaycı bir gülümsemeyle söylemişti.
“Bence bu keşfi evlendikten sonra yapmandansa şimdi
yapman dalıa iyi olmuş."
“Ben de öyle düşünüyorum. Bunun onun için hiçbir
anlam ifade etmediğine yemin ediyor...” Annie gözleri
ni kapayarak başını iki yana salladı. “Hatta diğer kadının
sırf benimle mutluluğu yakalama şansını bozmak için onu
baştan çıkardığını iddia etti."
“Buııa inanıyor musun?"
Atime elini salladı. “İnanıp inanmamanın önem li oldu
ğunu sanmıyorum. Eğer onu bilerek baştan çıkardıysa, se
bebi ne olursa olsun, Lenny’nin bir seçeneği vardı ve o...
baııa ihanet etmeyi seçti."
“Çok can yakar, anıa sonra daha iyi olursun.” Bir ka-
62
yıptan sonra hayatın kolay olmadığını, ama insanın raman
,çıııdc o acıyla yaşamayı öğrendiğini keşfetmiştim.
“Güvenem ediğim bir adamla evlenmeyi reddediyo
rum.”
Yine onunla hemfikirdim.
"Lenny eğer yeten kadar üzerime gelirse sonunda fik
rimi değiştireceğimi düşünüyor gibi. Altı ay geçli ve hâli
ikimiz için bir şans olduğunu düşünüyor, yaptığım ve söy
lediğim h er şeye rağm en.”
Lenny’den kaçmak için Annie bir gün erken gelmeye
karar verm işti. Eski nişanlısından veya belki de fikrim yine
değiştireceği korkusundan kaçmak istiyordu. Bu açıkça
acılı bir karar olsa da, doğru karara benziyordu. Sadece
pansiyonda o lm an ın bile onun iyileşmesine yardımcı ola
cağını u m u y o rd u m , bana yardımcı olduğu gibi. En azın
dan şim di S edir K o y u n d a olm ak Annıe’yc ihtiyacı olan
uzaklığı ve g ü cü sağlardı.
ALTINCI BÖLÜM
65
Kelimeler sanki görünm ez bir kabloya takılm ış gibi ara_
lannda havada asılı kalmıştı.
“Sana kaç kere b unun onların suçu o ld u ğ u n u söyle_
nıem gerekiyor? Beni baştan çıkardılar.”
Annie, Lenny'nin ihanetinde kendi ro lü n ü bile üstle
nemediği gerçeğiyle boğuştu. “H aklısın, k andırıldın. H e p ,
si bir hataydı; hayat değiştiren, nişan bozan, b ir dah a as|a
seni görmek istemiyorum dedirten bir hataydı.” B u n u son
altı aydır açıkça belirtiyordu ama anlaşılan L en n y b u n u an
lamamıştı.
Lenny itiraz etmek yerine, "N eredesin?” d iy e sordu
“Bir saattir evinin önünde oturuyorum , se n in le konuşm a,
yı bekliyorum. Bunun bana ne yaptığını g ö rm ü y o r m u
sun? Uyuyamıyorum. Yemek yiyem iyorum . B en delirm e-
den bu işi çözmeliyiz.”
Annie’nin parmaklan hüsranla m asa ö r tü s ü n ü kavrayıp
buruşturdu. Lenny’nin söylediği h e r şey kendisiyle ilgi
liydi, kendisinin etrafında dönüyordu. B u n u d ah a önce
görememiş olması Annie’yi hayrete d ü şü rü y o rd u . Bella
de annesi haklıydı ve âşık olmaya âşık o lm u ş tu . Büyükan
nesiyle büyükbabasının y ıldönüm ü p artisi iç in harcadığı
bunca çabadan sonra Lenny’nin o n u n y e rin i ta h m in ede
ceğini sanmıştı. Şükredebileceği b ir şey varsa o da Len
ny’nin kısa süreli, kendine odaklı hafızasıydı. “Seattle’da
değilim.”
“Biliyorum.” Lenny’nin sözleri çiled en çık m ış gibiydi.
“N ereye gittin? Söyle de yanına geleyim v e m antıklı ko
nuşup bunu halledelim. Sensiz p erişan ım , A n n ie . Bana acı
ve beni bu acıdan kurtar.”
Annie’nin yapmak istediği en son şey o n u görmekti
66
1<Lenny, İlişkim iz bitti. B u n u sana daha kaç kere söylemem
^ ,rek b ilm iy o ru m am a ilişkim iz bitti, sona erdi, artık yok.
Evlenm eyeceğiz."
“Ailem, özellikle a n n e m , öğren d iğ in d e...”
‘Yani altı ay için d e hâlâ annene ve kız kardeşine söyle
medin m i?” İn anılm az! E h, A nnie bunu hem en hallede
cekti. “D in le ,” dedi tatlılıkla, “eğer annene ve ailene benim
söylem em i, seni b u zah m etten ve utançtan kurtarmamı is
tersen, b u n u y a p arım .”
“Hayır, y a p m a .”
“O zam an b e n i rahatsız etm eyi bırak.”
“Yapam am ve b u n u konuşana kadar yapmayacağım.”
Lenny h e r z a m a n yaptığı gibi duym ak istemediği, inan
mak istem ediği h e r şeyi duym azdan geliyordu.
A nnie’ye g ö re söylenecek hiçbir şey kalmamıştı. Göz
leri açılm ıştı v e geriye dönm eyecekti. Lenny eğlenceli bir
adamdı, zeki ve etkileyici olduğu için insanların yanında
olmayı sevdiği tü rd e n b ir insandı. M ükem m el bir araba
satıcısıydı ve g e n eld e ayın en çok satanı oluyordu. İlgi oda
ğı olmayı sev iy o rd u am a A nnie’nin fark ettiği gibi, onunla
her şey yüzeyseldi. O n a göre hayat oynanacak bir oyundu.
A nnie’n in b a b asın ın dediği gibi, konuşm ak bir işe yara
mazdı. A n n ie ’n in ç o k daha önce fark etm esi gereken şey,
Lenny’n in b ir d e rin liğ in in olm adığıydı.
“A n n e m se n i ço k sever v e ...”
“E m in im N ic h o le ’u veya Sadie’yi de sever.” Lenn-
my’n in a n n e s in in gö zlerin d e değerli oğlu hiç hata yap
mazdı.
“A nnie, lü tfe n , sadece nerede olduğunu söyle, böylece
yüz yüze k o n u şa b iliriz.”
67
“Nerede olduğum seni gerçekten ilgilendirmez " ^
nie söyleyecek de değildi.
“Benden kaçınmaya niyetlisin, değil mi?"
Sonunda bunu anlamıştı demek! Annie, Lenny j|c ^
lardır iletişime geçmemiş ve telefonlarını açmayı veya
gönderdiği, ona tekrar düşünmesi için yalvaran sayıS(?
mesaja cevap vermeyi reddetmişti. Onunla şu anda ko.
nuşmak muhtemelen bir hataydı ama Annie aile partisine
odaklanabilmek için onun aradan çekilmesini istiyordu.
Annie, bir süre sessiz kaldı.
“Annie?*
“Lenny. Lütfen. Beni dinle." Her kelimeyi belirgin bir
şekilde söylemişti, her birinin ardından kısa bir süre du
ruyordu.
“Tabii ki. Bunu tela/î etmek için her şeyi yaparım. Her
şeşi. Söylediğini yapacağım.'
Annie ona neredeyse inanacaktı, güvenecekti, ama artık
bunu yapmaması gerektiğim biliyordu. “İstediğim, ihtiya
cım olan şey beni dinlemen çünkü söylemek üzere oldu
ğum şey ciddi.’
“Ben de ciddiyim bebeğim.”
“Nişan yüzüğünü kızgın olduğum için geri vermedim.
Ben-’
Lenny. “Biliyorum," diyerek onun sözünü kesti; ace
leyle konuşuyordu. "Gözlerimi ovabılırdın. ama oymadın.
Çok sakın ve duygusuzdun, bu da beni şuna inandırdı-”
"Lenny. sürekli konuşuyorsun. Dinlemiyorsun.”
“Tamam, unum , istediğini söyle, sana bütün dikkatimi
vereceğime toz veriyorum.”
Annie d m n bir nefes aldı ve aklında kelimelerini seçer-
jccn nefesim tu ttu . L en n y ’ye söylediklerim ulaştırabilmen
ve son derece açık olm ası gerekiyordu. “Nişan yüzüğünü
geri verdim ç ü n k ü sen in le, hiçbir koşulda, asb evlenm e
yeceğiz'’ S ö zlerin i bitirdikten sonra Lcnny'nın söyledik
lerini sin d irm esi için on a biraz zaman verdi, “N e söyledi
ğimi anlıyor rnusun, L enny?” diye sordu.
Lenny kısa bir süre duraksadıktan sonra. “Sanırım."
diye m ırıldandı.
| "iyi"
i Lenny, "Seni bir daha ne zaman görebilirim?” diye sor-
! du.
| Annie te le fo n u kapatma isteğine karşı koydu. “Beni
j dinlem em işsin, Lenny. Bir daha asla birbirimizi gormeye-
I cejiz."
I Bu, adamı şok e e tm iş gibiydi. “Asla mı? Ciddi olamaz-
9*
sın.
“Vergi dairesin den g e n d ön en bir çek gibi." Bu Len-
ny’mn vergi dairesiyle tanışm anın iyi bir fıkır olmadığını
öğrendiği zam an bir sen e ö n c e yaşadığı bir sorundu.
‘'Yanı beni görm ek istem ediğini mı söylüyorsun? Hiç
bir zaman?"
Anlaşılan A n n ıe ’nm son altı aydır söylediklerini dikkate
almamıştı. A n n ie, “H içbir zaman," diye tekrarladı, sesi sa
kın ve du ygu su zd u . A m a Lenny bir konuda haklıydı- An-
nıc kızgın d eğild i. Kararlıydı. N e derse desin, Lenny onun
ciddi olduğuna inanam ıyor gibiydi. Annie bu karan daha
açık anlatmak için ne diyebileceğini veya yapabileceğini
bilmiyordu. L enny b u n u n onun son kararı olduğunu an
layamıyor gibiydi. İş araba satmaya gelince insanlın ikna
etmekte o kadar iyiydi ki aynı teknikleri özel hayatında
kullanıp aynı so n u ç la n alabileceğini sanıyordu sanki.
m
Annie, "Seni görmek için nasıl bir sebebim olabi|t
diye sordu. ”
"Ah...'* Lenny bundan kendi de em in değilmjsc
duraksadı. *nc
Annie gülme isteğini bastırdı. Ayrıldıklarından btr
Lenny'nin hiç aşkını dile getirmediğini fark etmişti. gö
rünüşe göre Lenny!nin en büyük endişesi bozulan nı$anı
annesine nasıl açıklayacağıydı.
“Lütfen beni bir daha arama Lenny."
“Hiçbir zaman mı?" Lenny bu söze takılmış gibiydi.
“Evet, doğru anladın. Hiçbir zaman. N işanım ız, ilişfc,,
miz bitti ve bunu içimden gelerek söylemediğimi iddia et
meden önce, kararlı olduğum konusunda seni tem in ede
rim. Beni ve arkadaşlarımı rahatsız etmeye devam eder
sen, bana uzaklaştırma emri çıkartmak dışında bir şans
bırakmayacaksın."
Lenny nefesim tutarak, “Bunu yapmazsın,” dedi.
“Beni sınama. Lenny, yapabilirim ve yaparım .” Annie
daha fazla itiraz duymayı beklemeden telefonu kapattı.
Lenny'nin onu tekrar aramaya çalışmayacağından emin
olmak için birkaç dakika beldedi ve Lenny aramayınca cep
telefonunu çantasına gen koydu, bütün kalbiyle bu tarizin
sona erdiğini umuyordu.
Ayn geçen bu zaman ne kadar zor ve anlı olsa da, ge
rekliydi. Eğer Lenny onu düğünden önce sadece bir kere
değil, iki kere aldaraysa, bunun evlenmeleri halinde onu
bekleyen şeym sadece ukk bir kısmı olduğunu biliyordu.
Lenny’nin flört etmeyi sevdiğini biliyordu ama bu eğilim
kolayca göz ardı edilebilirdi çünkü Lenny dışa dönük ve
arkadaş canlısıydi- Bella de kıskanç bin olmamak Annİe
için kötü bir özellikli.
70
Annie de Jo Marie’nm ilk konuğu gibi akşam yemedi
yemek istemiyordu. Bir süre bir neyler okudu; sonrada bir
arkadaşını arayıp Lcnny'ylc yaptığı konuşmayı değerlen
dirme isteğine karşı koydu. Bunun aksine karar vermesi
uzun sürmedi. Eğer Elisc'ic veya başka biriyle konuşur-
sa, Lenny’yi nc kadar özlediğini ve nişanı atmanın ne ka
dar zor olduğunu itiraf edebilirdi IMkalım büyükanne
ve büyükbabası üzerinde yoğunlaştırması ve bir zamanlar
âşık olduğunu unutması çok daha rahatlık vericiydi.
Lenny’yle yaptığı nahoş konuşmaya rağmen, Annie bü
tün gece deliksiz uyudu. Sanki körfezin temiz havası onu
derin, rahat bir uykuya daldırmıştı. Sabah kendini çok
daha iyi hissediyordu.
Annie, Lenny konusunda son gözyaşlarını dökmüştü.
Uzakta geçireceği bu birkaç gün tam ihtiyacı olan şeydi.
Bütün bu zaman zarfında çatışacak olsa da, büyükanne ve
büyükbabasının yıldönüm lennı evliliklerinin zirve nok
tası yapmak buna değerdi. Onların elli yıldan uzun süre
dir âşık ol malan A nnic’ye aşkın ve bağlılığın hayat boyu
sürebileceği ve sürdüğü konusunda umut veriyordu. Tek
ihtiyacı olan, iyi bir adam bulmaktı, Şu anda acı çekse de,
Annie doğru karan verdiğini kabullenmişti ve grnye dön
meyecekti.
71
Annie kahvaltı odasına girer girmez, Jo Marıc m,
ve?” diye sordu. Annie bir sıire ışığa alışmak için ^
kapısının hemen önünde durdu. Giincş pencerelerden ^
nldıyor, odayı ışık ve sıcaklıkla dolduruyordu. Bu ^
sonu için alışılmış hır hava değildi, hoş vc çok keyifle
şılanan bir sürpriz olmuştu
Anine parti için bıı haltasomı güneş ışığı olmasını umüt
etmeye cüret etmişti. Şimdi sadece güneş ışığının sonraki
birkaç gün dc kalması gerekiyordu.
Annie kahve fincanına uzanınca, Jo Marie fincanı he*
men doldurdu.
Jo Marie sırayla konuklarına bakarak, “Anladığım kada
rıyla tanışmışsınız.” dedi.
Mary ikisi adına yanıt vererek, “£vet. tanıştık,” dedi.
Jo Marıc, Mary'nın öğrenmesi için. “‘Bugün Annie’nin
büyükannesi, büyükbabası ve bir aile dostlan gelecek,"
dedi.
“Ardından da çok sayıda akrabam gelecek, çoğu Cu
martesi gecesini pansiyonda geçirecek.” diye açıkladı An
nie. “Ama endişelenmenize gerek yok; gürültülü bir grup
değildir.”
Jo Marıc. “Bütün pansiyon dolacak,” diye ekledi.
M ary başını kaldırdı. “Aile toplantısı mı?”
"BüyııkKıbaııılar ellinci evlilik yıldönümleriııi kutlu
yorlar,” diyen Annie arkasından ekledi: “Um arını tanışma
şansınız olur; onları seveceğinize eminim.”
Mary, “Ben de em inim .” dedi ama bunu çok büyük bir
hevesle söylem em işti.
“Beııı hayrete diişiiren şey, bunca yıldan sonra büyiik-
h a b a n ıla n n hâla birbirlerine çok âşık olmaları." Annie bti-
y U İa iın c M m n büyük b ab ası için yaptığı biuün tatlı şeyleri
görm ekte» k e y if alıy o rd u . B üyükannesi, her sabah büyük
babasına ilaçlarını v e riy o rd u . Büyükbabası da büyükanne
sinin yatağı yapm asına yardım ediyor ve kahvaltı tabakları
nı yıkıyordu. A kşam ları yan yana bırbırleriyle aynı desende
koltuklarda o tu ru y o rla rd ı ve büyükanne yun örerken bü
yükbaba d a b u lm a c a ç ö zü y o rd u . B irbirlerine destek olu
yorlar. yardm ı e d iy o r ve cesaret veriyorlardı. Annie şim di
ye kadar tanıdığı e n sevgi d o lu iki kişinin kutlam asının bir
parçası o lm a n ın o n u r v e n c ı o ld u ğ u n u düşünüyordu. Bu
ona, bir g ü n o n ların k i gibi sevgi d o lu bir ilişki yaşayacağı
konusunda u m u t veriy o rd u .
“Elli yıl, öyle m i? Yani bin dok u z yüz altmışlarda evlen
mişler, değil m i? ”
“Evet. Ü n iv e rsite d e sevgili o lm u şlar ama sonra b ü
yükbabam ın para y ü z ü n d e n üniversiteyi bırakması ge
rekmiş.”
“Sedir K oyu’nd a m ı yaşıyorlar?”
Annie, “H ayır, O re g o n 'd a yaşıyorlar,” diye açıkladı,
“ama burada evlenm işler. Büyükbabam askere gideceğini
biliyormuş- bu V ietnam Savaşı sırasındaym ış- o yüzden
deniz kuvvetlerine kayıt olm u ş vc eğitim inden sonra ge
miye çıkacağını ö ğ re n m iş. B irbirlerini bir daha görene ka
dar ne kadar zam an geçeceğini bilm iyorlarm ış.”
Jo M arie, “Peki Jtılie o n u deniz üssünde görmeye mı
gelmiş?” diye sordu.
“Evet ve b ü y ü k kilise d ü ğ ü n ü n ü beklem ek yerine he
men oracıkta e v le n m ey e karar verm işler. Bu duyduğum
1*11 rom antik h ik âyelerden biri.”
“Boşanm aların b u kadar arttığı günüm üzde, evlilikle-
73
roıi devam ettirebilmiş insanlarla tanınmak harika," dedj
Marş-,
“Her zaman kolay olmamış. Büyükbabam inşaat ala
nında çalışıyormuş. Bazen ekonomi yavaşladığında bir.
kaç ay boyunca işi olmuyormuş. Ama zor zamanlar onları
ayırmaktansa birleştiriyormuş sanki."
Jo Marie, "Bu birçok aileye oluyor,” dedi. “Ekonomik
sorunlar ilişkilere ve evliliklere çok zorluk çıkartabil;,
yor."
Mary, 'Kanlıyorum,” diye ekledi. “Ben de bunu pt|_
çok kez gördüm."
Annie, “Evli misin?" diye sordu. Burnunu sokmak iste,
mıyordu ama merakına yenilmişti.
Mary, “Hayır," diye yanıtladı ve başka bir bilgi vermedi
Annie, Mary’nın boşanmış olup olmadığını m erak ettj
Eğer boşanmışsa bu onun için acı verici bir konuşma ol
malıydı.
“Duyarsız davrandıysam özür dilerim, Mary."
Diğer kadın elini kaldırıp onu durdurdu. “Duyarsa
davranmadın. Bence büyükannenle büyükbabanın elli y ı |,
paylaşmış olması harika. Ben hiç evlenm edim ... Bir kere
bu konuda aldım çelinmişei ama bu yıllar önceydi.”
Kadının gözlerinde o kadar yoğun istekle dolu bir bakış
belirdi kı Annie uzanıp onu rahatlatmak için kolunu om
zuna koyma isteğine karşı koymak zorunda kaldı.
“Harika bir büyükanne ve büyükbaban var anlaşılan."
“Evet, harikalar,”
Jo Marie, “Onlarla tanışmak için sabırsızlanıyorum,"
dedi. Sonra gitti ve kahvaltılık ham ur işleri, ev yapımı ufak
kekler, kesilmiş muzlu ekmek, kalın ekm ek dilimleri vt
taze çörek olan bir tepsiyle geri döndü.
oturdu ve ufak keklerden bir tane aldı. Büyti-
'V ,n'Cve büyükbabasını görmek için sabırsızlanıyordu.
5
't**"ie herkesc ger(,ck aşkın nasıl olduğunu gösterecekti.
Y E D İN C İ \\0 \X ) M
y/ı
M ary b a y ın iki yana salladı. “Hayır, teşekkürler, Hır
dire ozan ocağını, o zarnan yeni doğm uş gibi olurum . Mr-
filiz Ç°k fazla ş iir lim yok aırıa birkaç hafta öncesine göre
kendimi çok daha iyi h isse d iy o ru m .”
b u n u d u y d u ğ u m a sevinm iştim ama yine de merdiven*
Jcrin o n a çok y e le ce ğ in d en korkuyordum
bulaşıkları to p la d ık ta n sonra bulaşık makinesini çalış
tırdım ve M a rk ’ı b ıılrna am acıyla pencereden dışarı, bah
çeye d o ğ ru g ö z a ttım . ( m rü n ü rd c yoktu. Aslında, bu sabah
geleceğini sö y le m e m işti a n u o n u sıkı çalışırken görmeyi
um m uştum .
Çalan te le fo n u açm ak için ofisim e geçtim. “G ül lam anı
Oteli,”
“HuyÜn bahçe ü z e rin d e çalışmayacağımı söylemem ge
rek diye d ü ş ü n d ü m .”
I layal k ırıklığım ı bastırarak, “Ah,” dedim . "Ben de tam
seni d ü ş ü n ü y o rd u m .”
Ne diyeceğini b ile m iy o rm u ş gibiydi. “Ö zü r dilerim
ama bildiğin gibi y apm am gereken başka şeylerde var.”
“b iliy o ru m ,” diye fısıldadım .
"Söz v e riy o ru m , bahçeyi öyle darmadağın bırakmaya
cağım. D avetten ö n c e toplayacağım .”
“T eşekkürler,” d e d im , "am a projenin nc zaman bitece
ğini görm em için b ir zam an tablosu çıkartsan m em nun
olııruırı.” Saklam aya uğraşsam da, hüsranım geri dönm üş
tü.
“b u n u y a p am am .”
"(Uil bahçesini m i zam an tablosunu m u?”
Mark a n la m ad ığ ım b ir şey m ırıldandı. “Zaman tablo
su,” dedi, so ru m o ııu hiç eğlendirm em iş gibiydi. "Sana bu
projenin ö n e m sıram da birinci olm adığını söylemiştim."
77
Sanki b una hatırlatmasına gerek varm ış gibi.
‘'Eğer senin zaman tablona göre çalışabilecek başka l
rini bulabilirsen, onu işe alabilirsin." u
“Bu sabah ne kadar sevimlisin,” dedim . ‘‘Gerçekten
Mark, bu kadar huysuz olmana gerek yok."
Bu sözüm ü duymazdan geldi. “Tabağını sonra getırı.
rim."
“İstediğin zaman."
“G örüşürüz.”
Telefonu kapadı, ben de başımı iki yana salladım , onu
neyin bu kadar huysuzlaştırdığım m erak e d iy o rd u m . Mark
kesinlikle keyifsizdi. Artık benim de canım sıkıldığından
mutfağa gittim ve bulaşık bezini tezgâha koyup tencereleri
ve tavaları ovduğum kuvvetle tezgâhı sildim. Son birkaç
günde Mark’la biraz yol katettığımızı um uyordum ama
anlaşılan katetmemiştik.
Rover birinin eve yaklaştığını belirtecek şekilde havladı.
Sadece bir kez havlaması, gelenin Mark olduğunu açıklı
yordu. Mark kapıyı açmamı beklemedi, kendisi kapıyı açıp
içeri doğru tek bir adım attı ve daha fazla ilerlemedi.
“Tabağını getirdim.”
O na götürdüğüm kurabiyelerle ilgili tek kelime etm e
diğini fark etmiştim.
“Kurabiyeleri beğendin mi?” diye sordum.
“İltifat peşinde m isin?”
“Teşekkür-ederim veya ne-kadar-düşünceüsin desen
fena olm azdı.” Söz konusu benim projelerim olunca bu
kadar ağırkanlı olması beni hayal kırıklığına uğrattığından,
alaycılığımı gizlemedim .
B ir eli kapı kulbunda, “İyi, peki. Teşekkür ederim. Şim
di gitm eliyim . Geç bile kaldım ,” dedi.
Rover kalçasının üzerine oturdu vc M arka baktı. İU>-
vCr'ın kulaklarını kaşımasının hır zararının olmayacağını
söylememek için dilim i ısırdım. Sonra ben tek kelime et
meden Mark eğildi vc aynen b u n u yaptı.
R over çenesin» kaldırıp Mark’ın ilgisinin udim çıkardı.
• Seni işe yaramaz tem bel kopek..."
H e m e n aşağılandığımı hissettim. Rover k e s in lik le işe
yaramaz değildi. “O iyi bir k o p e k ," deme ihtiyacı hisset
tim-
Mark yine, “işe yaram az," diye tekrarladı ama M arkın
Rover’ın kulaklarım sevm eye devam ettiğini vc açıkça kö
peğimi çok sevdiğini fark ettim .
“Baııa bahçede ne zaman çalışabileceğin konusunda
bir şey söyleyebilir misin?” Bugünlerdeki bütün
h e rh a n g i
konuşmalarımız gül bahçem in etrafında dönüyormuş gibi
geliyordu bana.
“Yakında.”
“Yarın mı?” diye üsteledim .
“Bilmiyorum.”
Omuzlarım hayal kırıklığıyla çöktü.
“Elimden geleni yaparım .”
“Buna çok m em n u n o lu ru m .”
Mark doğruldu. “Fazla um utlanm a. Senin için bahçeyi
güzelleştirmek adına elim d en geleni yapacağım ama nasıl
olduğunu göreceğiz.”
“Anladım.”
Mark başını bana d o ğ ru eğip çıktı. Kapı kapanırken ha
fifbir tıkırtı çıkardı.
Mark’ı azarlam anın veya o n a en başında işin sadece
birkaç hafta süreceğini söylediğini hatırlatm anın bir fay
79
dası o ln u /d ı. Hıı önceydi. C e sa re tim i k a y b c tn * ,,^
/ordu.
liu kadar canım sıkkın o ld uğunda ö rg ü ö rm e k m0r7
lınıı düzeltirdi. N orm alde giiııün b u kad ar erken saatle
rnıdt* örgü örm ezdiın ama zorlayıcı ko şu llar Innm gerek,
unyordu. Odama gittim ve örgüm e u z a n d ım . Şönuj)C(J|n
omimleki sandalyeme oturdum ve o m u z la rım ı gevşettim
P am uklanın yünle meşgulken, M a rk ’ı d ü şü n m e y e de
vam ettim, aramızda başlayan hır davranış b içim i sezmiş,
tnıı. Ne z.mıan bir bariyeri aşsak, -son tartışm am ız gibi.
Mark bilerek bem kesinlikle kızdıracak b ir şey yapıyor
vey.ı söylüyordu. Hır adım «ne ilerlem işsek h e m e n sonra
geriye doğru ıkı, bazen de üç adım atıyorduk.
Kesinlikle onu kovup başka birini işe a lm alıydım . ‘Teh
likeli alan'a girmeye cüret ettim ve cam ları silm e k için
merdiven kullandım diye bir boğadan daha kızgın halde
gitmeden ünce yapmayı planladığım şey b u y d u , ikim iz
de tartıştıktan sonra biraz beklemiştik ama ona zeytin dalı
uzatan ben olm uştum . Ve m uhtem elen b u n u asla söyle
meyecek olsa da. Mark bent gördüğüne sevinm işti. Aıtıa
bıı gerçeği saklamak ıçııı ne kadar uğraştığını fark e tm iş
tim.
Aramızı düzeltmiştik, ya da ben Öyle sanm ıştım . H e r
şey norm ale dönm üş gibiydi, aramız her zanıaıı olabildiği
kadar normaldi. Ve bıı sabah Mark ın tavrı tam am en değ iş
mişti. I lııysuz ve hırçındı, benden kaçmak istiyor gibiydi.
N iye büyleydı kı? Açıkçası, oını anlamıyordum. Y ü n ü o
kadar seri çektim kı yumak sepetten aşağı düştü ve hah b o
yunca yuvarlandı. ttover anında harekete geçti ve yum ağı
ağzıyla alıp bana gen getirdi.
“Cici k o p e k ," dey ip başım okşadım .
jVhrk’ın R o v c r’m işe yaram az olduğunu söylemesi bel
den aşağ* ^ ır v u rıtStl1 B u n u sadece beni sinir etmek için
söylem^11* E,1‘ ^ a şa n lı o lm u ştu . Şu anda Rover’ı görse ne
derdi m erak e d iy o rd u m .
Röyle zam an lard a Paııl’ü gerçekten öziüyordum. Her
giin bana »e kaybettiğim i hatırlatan bir şey vardı, kalbimin
üzerine baskı yapan b ir şey: bir vuruş, yoksunluk dolu bir
h,s vc kafa karışıklığı d u y g u su . Kendine sürekli acıyacak
biri değildim a m a M a rk la olanlar m oralim i bozuyordu.
Parmaklarım y iin lc uğraşm aya devam etti, fakat hangi
biçimde ö rd ü ğ ü m ü n d o ğ ru d ü zg ü n farkında değildim.
Daha fazla d ik k at e tm e liy d im .
Sanki, M a rk b e n im le ç o k yakınlaşm ak istemiyor gibi
görünüyordu. B u sadece b e n im le değil, herkesle böyleydi.
Ne zaman b aşkalarına o n u n b e n im için iş yaptığını söyle
sem, onu n h a k k ın d a ö v g ü ler duyuyordum . Fakat çok az
ki§i, M ark'ın ken d isi h a k k ın d a bir şey söylüyordu. Adam,
kesinlikle b ir g ize m d i. B eni h e m sinir eden hem de mera
kımı uyandıran b ir b u lm a c a. İnsanları özellikle kendinden
uzakta tu tu y o r gib iy d i. G ö re b ild iğ im kadarıyla yakın arka
daşları değil, b irç o k tanıdığı vardı. N adiren kendi hakkın
da konuşuyordu. D e rin , karanlık bir sırrı olmasından şüp
helenmeden e d e m iy o rd u m . Acaba Tanık Koruma progra
mının parçası m ıy d ı veya saklantp kanundan kaçarak mı
yaşıyordu? M e m en b u fikirleri geniş bir hayal gücümün
olduğuna dair kaııtt o lara k kabul edip aklımdan uzaklaş
tırdım.
Mark ü z e rin d e b ir dakika daha harcamayı reddediyor
dum. O sırayı ö rm e y i b itird im , örgüyü kenara koydum ve
8i
mutfağa döndüm. Fazladan eneğim olduğunda
ırn ıhoyactm olan şeyin hızlı bir yürüyüş olduğu,^''
verdim. Hava hali serindi: bu yüzden bu fırsat, 0|t
bitirdiğim kitabı kütüphaneye geri götürmek içj„
maya karar verip kazağımı aldım. Orada Grace’e rastık
yı umuyordum. ^
Rover kazağımı aldığımı görür görmez tasmasının
lunduğu çamaşırhaneye gitti. Biraz egzersiz yapmak ^
fazlasıyla hevesliydi. Neyse kı kütüphane evcil hayvani^
hoş karşılıyordu.
Tepeden aşağı inerken zihnimin çarkları dönmeye d(.
vam etti. Tekrar Paul’ü düşündüm. İşın doğrusu, Paul hiç.
bir zaman aklımdan çok uzaklaşmıyordu ve Yarbay Mil.
ford’la yaptığım konuşma zihnimde en ön sıradaydı.
Diğer dullarda bunun nasıl olduğunu merak ettim.
Ölümlerinden sonra her gün kocalarını düşünmeye de
vam ediyorlar mıydı? Bu, Grace’e soracağım bir soruydu.
O da benim bazı günler hissettiğim gibi mi hissediyordu
kendini, sadece yarım bir hayat yaşıyormuş gibi? Hiçbir
zaman Paul'ü sevmekten vazgeçmeyeceğimi biliyordum.
Kütüphaneye vardığımda Grace’in akşamüstüne kadar
çalışmayacağını öğrendim. Kitabı bıraktım ve daha önce
ayırtılmış olan başka bir kitabı aldım. Pansiyona gen yürü-
rckıı tepe çok dik geldi vc bana düzenli bir egzersiz rutini
ne başlamam gerektiğini hatırlattı, belki de spor salonuna
yazılmam veya yüzme dersine katılmam gerekiyordu,
Pansiyona yaklaşırken bir arabanın yaklaşıp ziyaretçiler
için ayrılmış yerlerden bırıııe park ettiğim gördüm. Şoför
kapısı açıldı vc yırmılı yaşlarının ortasında, belki otuzları
na yakııı olduğunu tahmin ettiğim oldukça uzun boylu,
H2
formda genç bir jd jm indî. Genç adım durdu, kovu renk
açlarını kıvırarak kulağının arkasına götürdükten sonra
arka kapılardan birini açtı ve yaşlıca bir kadının dışarı çık-
,nasm a yardım etti. H em en onun ne kadar nazik davrandı-
g,nı ve kadına yardım etm ek için elini uzatnğını fark ettim.
Sonra ön yolcu kapısı açıldı ve yaşlıca bir adam dışarı
çıktı, ellerini beline koyup vücudunu sağa ve sola döndür
dü.
Bunlar Kent ve Julie Shivers olmalıydı, yıldönümü çif
ti.
Rover tasmasını zorlarken adımlarımı hızlandırdım.
Y aklaşırken, “M erhaba.” diye seslendim. “Siz Shivers'lar
o lm a lısın ız .”
Kent, “Evet, biziz," dedi.
“Jo Marie Rose.” Elimi önce Kent’e. sonra da Julie'ye
uzattım. “Siz de Oliver olmalısınız?”
“Oliver S utton,” diye doğruladı adam.
“Hoşgeldiniz.”
Julie, “Teşekkür ederim ," dedikten sonra bakışlan pan
siyona kaydı. “N e kadar hoş bir yeriniz varmış.”
“Teşekkürler. Ben seviyorum, sizin de seveceğinizi
umuyorum.”
Kent, “Odalar hazır mı?” diye sordu. “Biraz uyusam
fena olmaz.”
Julie, “Buraya gelirken uyudun,” diye şikâyet etti ve elli
yıllık kocasına kaşlarını çattı.
“Kesinlikle uyum adım .”
Karısı, “Yol boyunca horladın," diye cevap verdi.
“Sana kaç kere horlamadığımı söylemem gerek, bilmi
yorum.”
83
Oliver arabanın arkasına geçti ve bavulları ç ,^
için bagajı açtı.
“J u lie m n hazırladığı bavullara baksan, altı haftalık |
tatil planladığımızı sanırsın.” Bıı söz bana söylenmişti
“Sadece kesinlikle gerekli olan şeyleri ald ım .”
Kent. “O on kitap gerekli m iydi?” diye üsteledi.
•*Bıı yüzden OJivcr’ın bizi getirm esini istedim . Sen dc
hep bir şeyler hakkında şikâyet ediyorsun. I layatm boyu,,,
ca bir kere nazikçe yorumlarını kendine saklayabilir mj.
sin?”
Kent sıkıntılı bir ses çıkardı ve Ju lie o n u n arkasında
daha ağır adımlarla yürürken pansiyona d o ğ ru ilerlemeye
başladı. O liv e ra bavulu için yardım etm eye çalıştım ama
kabul etm edi,
“Ben taşırım , sorun değil.” Bagajı kapadı vc pansiyona
d oğru baktı. “Sizce Annie 11c zaman gelir?”
“A h, şu anda burada.”
“G eldi m i? ” O h v c r’m gözleri şaşkınlıkla b ü y ü d ü .
“D iin akşam geldi ve geceyi burada geçirdi. A m a şu
anda b u ra d a değil.”
‘Yanı kasabada.”
“E v e t.” Saatim e baktım vc on biri geçtiğini g ö rü n c e şa
şırd ım .
O /iv c r çok m e m n u n olm uş gibiydi. “N c zam an d ö n e
ceğ in i b iliy o r m u s u n u z ? ”
“S ö y le m e d i am a u zu n şiire dışarıda kalacağını s a n m ı
y o ru m . Siz b iraz e rk en geldiniz, değil m i?”
" B ir a z,” d e d i O liver. “K ent v c ju lic erken kalkarlar,”
J u lie g ö zle rin i devirdi. “Ç ü n k ü Kent bugünlerde saat
d o k u z d a n so n ra uyan ık kalamıyor, O n u n yüzü n d en en
s e v d iğ im b iitü n te le v izy o n program larım kaçırıyorum .”
gı-nt. " iten y a ttığ ım d a sc ııııı ile yatm an gerek m iy o r ki."
n l,nltJ.ııulı, veran d a b asam ak larım birer birer çık /yor-
|,ç se n d e n k açm aya ç a lıştığ ım akim a g eld i mi?"
lll“İyi. e fe r i li y o r s a n h ayatın b o y u n c a tek başına uyuya-
^lirsin-
Aceleyle* ih tiy a cı varsa K e n t e y a n lın ı etm e k içim ıler-
It'dlîll’
Uover basam akların yu k arısın a k oştu ve h e v e sle o m ka-
İmamı b ek led i. E lim i K en t in d ir se ğ in in altına sok tu m .
Kent g ü lü m sey ip . "Ihı m e r d iv e n le r i gayet g ü z e l çık abili
rim ama e lim i tu tm a k iste rsen b u n a itiraz e tm e m ." dedi.
Bizi rakip e d c ıı j t ı l i e tıra b z a n a t u tu n d u . " O n u d in le
me," dedi- " K e n t’in d iz k a p a ğ ın ın d e ğ in ile s i lazım am a
ahmak a d an ı b ıııııı k a b u l e tm iy o r ."
Kent tü k ü rü k ler saçarak, " H içb ir d o k to ru n ben i kesip
açmasına izin v e r m e y e c e ğ im ," d e d i.
“İnatçı ihtiyar.”
Keııt başını ç ev ir ip , " B u n u d u y d u m ," dedi vc daha al
çak sesle ekled i. " H er şe y e karışan yaşlı kadın."
Julie, “A ynı z am an d a sa d ec e isted ik lerim duyar," dedi
bana.
Son sözü d u y m a m ış g ib i g o r iin e n K cnt’c b.ıktmı,
İkisi de p an siyon a g ird ik ten son ra O lıv c r ’ın iki büyük
bavuldan s o n u n c u s u n u , bir m akyaj çantasını ve daha ufak,
elde taşınabilecek b oyu ttak i iki çantayı çıkarm asını izle
dim.
Rover’ı tasm asın d an çık ard ık tan son ra ö n d en m utfağa
doğru ilerledim . R o v e r h e m e n yatağına gitti ama gözlerim
konuklarımızdan ayırm ad ı.
Kent, N e re y e im z a a ta c a ğ ım ? ” d iy e s u rd u , c ü z d a n ım
H5
bulmak için arka cebine uzanırken biraz paniklemiş ok
, * e0»*),
nuyordıı.
“Ah, sorun değil. Annie her şeyi halletti."
Julie. “Umarım çabuk gelir." dedi.
“Eminim g e l i r , " dedim. “Kahve ister misiniz?"
Üçü de bu teklifi reddetti. Ben de onlara oda anahtar.
Jannı verdim. Kent ve Julie sallana saliana odalarına
dııler. Oliver da onların bavullarıyla beraber arkalarından
gitti. Yıldönümü çiftinin mutfağın arkasındaki koridorda
ilerlerken birbirlerine çıkıştıklarını duyabiliyordum .
Annic'nın övgüyle söz ettiği sevgi dolu çift bu muydıp
Alı, Tanrını
Oliver, Kem'le Julıenin odasından çıktı ve kapıyı ka
padı.
"Her şey yolunda mı?" diye sordum.
“Sanırını. Sadece umanm partiden önce birbirlerini öl
dürmezler."
S E K İZ İN C İ BOLÜM
MK
JferJsit
HÜ
şc boduru olabilirdi. Seattlc avukatları listesini luır)t
menin bir zararı olmazdı, gerçi Mary şimdiye kada/bj,**"
yapmaktan kaçınmıştı. Eğer Oeorge’un adı çıkarsa , ^
man nc olduğunu bilirdi ve kendini biraz rahatlar»^ ^
scdcrdı
Cevabı bulması uzun sürmedi. Georgc’un adı bir tc|c
fon numarasıyla beraber listede yazıyordu.
(^orge Iludvnı. Esquıre.
Mary bir şeyler içme ihtiyacı hissederek bir kafc buldu
vc içen girdi. Java Joım kahve menüsü etkileyiciydi anu
zaten Mary bu bölgede insanların kahveyi ne kadar önem
sediğini biliyordu.
Sidir Kuyu gibi ufak bir kasabada bu kadar fazla lat-
te standının olmasını hayret verici bulmuştu. Otobandan
pansiyona giderken altı tane sund saymıştı. Altı. Kayıtlı
nııfusıı yedi binden az olan bir kasabada. Vc bu sadccc gör-
düklenydı. Çok daha fazlası olabilirdi
Tezgahın arkasındaki genç adam belinden bağlanan be
yaz bir otılük giymişti. İsım etıken onu (Jonncr olarak ta
nıtıyordu On beş yaşında gorünııyordu aına daha büyük
olmalıydı.
Mary yaklaştığında ona. *Nc istersiniz?" diye sordu.
"Sadece kahve "
"Gorilin kabvrsını denemek istemediğinize crnın m ı
sınız?*
“GOrıiuı kahvesi m ı5'
“Mı. tabu, birkaç çeşidin kombinasyonu. Bugün pamuk
şekeri lattrsı var."
"Konuk şekeri ını? İnanılmaz "
"Eıı çok satanlarımızdan hırı."
fişliği VC patlanın nmırla beraber mî?"
0 # net gülerek, “Komik," dedi. 'H enüz onu deneme-
92
“Gelecek C u m a rte si sabahı su kenarında yapılacak. Ç a
r ş ı y l a cn m a rt|y | Çck en kışı kazanacak. Eğer burada
olursam* uğrayabilirsiniz. Ç o k eğlenceli ve çiftçi pazarı da
* * olacak."
“U ğram aya çalışırım .”
“Hailey çoğu C u m a rte si annesiyle pazarda. Ev yapımı
nIarmelat satıyorlar. En sevdiğim çikolata vişneli olan.*'
“M arm elat m ı?" A nlaşılan M ary'nin bir şekilde kaçırdı
ğı bir dünya m arm ela t çeşidi vardı.
•‘Kulağa garip geliyor değil m ı? Ama güvenin bana, cn
iyisi o."
Mary kahvesini yu d u m lad ı. C o n n e r yeni yapılmış bir
demlik kahveyle tezgâhın arkasından çıkıp fincanını dol
durduğunda, M a ry ’n ın fincanı yarı doluydu zaten. Yeni
bir müşteri, yağlı tu lu m lu b ir adam kafeyc girdi. Mary ye
şöyle bir baktı, so n ra h e m e n bakışlarını kaçırdt. Mary
buna alışmıştı. D aha d o ğ ru su tam olarak alışmış değildi
ima başkalarının, saçının eksikliği ve onun kanserle olan
aşikâr savaşı y ü z ü n d e n d u y d u ğ u rahatsızlık artık onu şa
şırtmıyordu. G ü c e n m iy o rd u da.
Adam birkaç dakika içinde b ir paketle çıkıp gitti.
Mary kahveyi yavaş yavaş içti. O lm ası gereken veya özel
olarak gitm ek istediği b ir yer yoktu. Bu da onu diğer her
şey kadar rahatsız ediyordu.
Belki de Seattle bölgesine gelm ek çok da parlak bir fikir
değildi. O , d ü ş ü n m e d e n hareket eden bir kadın değildi vc
bu yolculuğa a n id e n karar verm işti. N e düşünüyordu ki?
Bu delilikti. A m a yin e d e buradaydı işte. Vc suyun hemen
karşısında G eorge vardı.
Pansiyona çıkan d ik yokuşa bakmak içini korkuyla dol-
durdu. Çok dikti. Su kenarına doğru inerken bunu
etmeliydi. Bir araç bulmalıydı, bir taksi veya başka b ^
Telefonu mesaj geldiğini belirterek bipledi. Biri 0n
irtibata geçmişti. Bir arkadaş? İşten bir tanıdık? Cep te|
fonunu çantasından çıkarmaya o kadar hevesliydi kı ner
deyse telefonu düşürecekti. Mesaj, onu hayal kınklığ,^
uğratacak şekilde en sevdiği biftek restoranından ge|en b,r
reklamdı.
Eli cep telefonunu daha sıkı sardı. Tek bir düğmeye ba.
sınca George'un ofisinin telefon numarası ekranda belirdi
George. Maninin bu bölgede veya hatta bu bölgeye yakın
olduğunu öğrenmek isterdi. İstemez miydi?
Mary. “O evli.” diye mırıldandı.
Conner. “Bir şey mi dediniz?" diye sordu.
Marv aniden başını kaldırdı: C onner in sorusu onu pa
nikletmiş ve şaşırtmıştı. “Kendi kendime konuşuyorum,"
derken, gözleri George'un numarasına odaklanmıştı.
“Büyükannem de öyle yapıyor.”
Mary. çocuğun büyükannesiyle aynı yaşta m ı görünü
yordu? Bu genç adam moralini bozmaya başlamıştı.
Conner, “İyi misiniz?" diye sordu.
Mary başını kaldırdı. “Niye soruyorsun?"
“Telefonunuza öyle bir bakıyorsunuz ki... Bilmiyo
rum. sanla telefonunuz size bilmeye ihtiyacınız olan bir
şeyi anlatacakmış gibi."
“Eski bir arkadaşı aramayı düşünüyordum .” M ary bu
kararı daha yeni tanıştığı ergen bir çocukla konuştuğuna
ınarurruyordu.
"Sizi durduran ne'" Conner dirseklerini tezgâha daya
yıp öne eğildi. “Eski bir arkadaştan haber alm ak istem ez
miydiniz?"
94
-D urum a göre değişir.”
Conner o m zu n u silkti. “Hangi durum a?”
-g u arkadaşla çok iyi koşullarda ayrılmamıştık.”
-O zaman b u n u dü zeltin .”
Ergenin h e r şeye hızlı b ir cevabı var gibiydi. O söyle
yince bu kulağa ço k kolay geliyordu.
Mary telefona bakm aya devam etti.
Conner, “A rayın,” diye üsteledi. “Pişm an olmazsınız.”
İddiaya g irm e k ister m isin? M ary uzun çanta askısını
omzuna geçirdi ve kapıya d o ğ ru ilerledi. “Kahve ve sohbet
için teşekkürler.”
C onner k o lu n u uzatarak, “O aramayı yapın ” dedi.
Mary dışarı çıktı ve su kenarına d oğru ilerledi. Belki de
George’u aramalıydı. G erçek ten , kaybedecek hiçbir şeyi
yoktu ve kesinlikle k azanacak b ir şeyi de yoktu. Eğer ken
disine karşı d ü rü st olursa, Seattle’a giden uçağa binmesi
nin sebebinin G eorge olduğunu itiraf ederdi.
Ama tek sebep o değildi.
Mary fikrini değiştirem eden onu George’un ofisine
bağlayacak olan tuşa bastı.
İkinci çalışta telefonu bir kadın açtı. “George H ud-
son’ın ofisi.”
Mary, “M erhaba,” dedi, sesi güçlükle çıkıyordu. Kendi
ni toparlaması u z u n sü rm ed i. D oğrulup omuzlarını dik
leştirdi, tekrar k o n u ştu ğ u n d a sesinde hiç duraksama yok
tu. “Ben M ary S m ith , Bay H u d s o n ’ın eski bir arkadaşıyım.
Kendisi m üsait m i?”
“Ö zür d ile rim Bayan S m ith am a Bay H udson bütün
gün m ahkem ede olacak. M esajınızı iletebilir miyim?”
“Hayır, hayır, teşek k ü rler.”
‘Aradığınızı söyleyeyim m i?”
95
"Hayır, zalımet etm eyin. Ben tekrar d e n e rin i.” j^|
veda etm eden telefonu kapadı. T elefonunu çantasına ge^
koyarken eli titriyordu. G eorge'un m üsait olm am ası ye
terli bir cevaptı. B irdalıa denem eyecekti. B u kaderdi. 7 ^
rar bir araya gelm eleri kaderde yoktu.
Pansiyona çıkan tepeyi tırm anm ak b ü tü n g üciüui tu
keteceğm den, M ary (ava Jo in t'e d ö n d ü ve C o n n e r ’dan bir
taksi çağırm asını istedi.
Beş dakika içinde bir araba kafenin ö n ü n d e durdu
C o n n e r, M ary’yı dışarı çıkardı ve araba kapısını o n u n bin
m esı için açık tuttu.
M ary şoföre adres verm ek için eğildi.
Taksici, “Orası çok yakın hanım efendi,” diye şikâyet etti
Mary, “Size norm aldeki fiyatınızın üç katını öderim •
diyerek adamı rahatlattı.
“Siz bilirsiniz, ama pansiyon sadece d ö rt sokak ötede.”
M ary adam ın konuşm asını bitirm esini beklem edi, arka
koltuğa geçti ve kapıyı kapadı. C ü z d an ın d an yirm i dolar
lık bir banknot çıkarıp taksiciye doğru salladı, taksici de
daha fazla itiraz etm eyip banknotu aldı. Taksi pansiyonun
ö n ü n d e durduğunda, M ary dışarıda bir arabanın daha park
ettiğini gördü. Başka konukların geldiğim d ü şü n d ü .
G ezi o n u tüketm işti. Bir gün önce o tu rd u ğ u sandalye
de ve güneş ışığı altında o turup d inlenm eye hazırdı.
Taksiciye parasını ödedikten sonra pansiyona doğru yü
rüdü.
Telefonu çalınca hiç düşünm eden açtı. “A lo.”
“Mary? G erçekten sen m isin?”
Arayan G eorge’du.
D O K U Z U N C U BÖLÜM
mutfaktan çıktı.
“B üy ü k an n en le b ü y ü k b a b an arkadaşlarıyla beraber gel
di,” dedi J o M arie. “O liv e r onlara salonun yanında bir oda
vermemi isted i.”
O liver o n la rın arkadaşıydı ama kesinlikle Annie'nin
kendi arkadaşı değildi.
“Ah, peki.” O liv e r ’m büyükannesiyle büyükbabasının
merdivenleri ç ık m a k z o ru n d a kalmaması için uğraşması
düşünceli b ir h a rek e tti. A n n ie b u n u kendi düşünm üş ol
mayı diledi. B ü yükannesiyle büyükbabasının komşusunu
sevmediğini d ü ş ü n m e k y e rin e ilgisini yeniden Jo Marie’ye
yöneltti. “B ü y ü k a n n e m le büyükbabam harikalar değil
mi?” diye so rd u , gerçi b ir cevap beklemiyordu. Büyükan
nesiyle büyükbabası o kadar sevgi dolu, samimi bir çiftti
97
ki. Annie, Jo Marie’nin oniaria tanıştığında etkilenmede
edemeyeceğini düşünmüştü.
Joe Marie’nin yanıtı, zayıf bir gülümseme oldu. Mut.
faktaki bir alarm öttü. Jo Marie. “Fırından kurabiyeleri çu
katmalıyım." deyip Annie’nin yanından ayrıldı. Rover da
onu takip etti.
Ailesini tekrar görmeye çok hevesli olan Annie onları^
odasına giden uzun koridoru yürüdü. Tek dileği Oliver’m
büyükannesiyle büyükbabasını Portland’dan arabayla ge»
nrmiş olmasına rağmen yıldönümü partileri için kalmak
istememesiydi. Annie gözlerini tavana dikerek Oliver’m
kısa süre içinde gitmesi için dua etti. Lütfen, Tanrım, d i y e
yalvarırken sert tahta kapıya vurdu.
Büyükannesinin sesi çınladı: “Sen aç, olur m u, Kent?”
“Neyi açayım?”
Annie’nin büyükannesi bu sefer daha yüksek sesle.
“Kapıda biri var,” dedi. “Meşgul olduğum u görmüyor
musun?”
Kent, “Bekleşene.'" diye bağırdı.
Birkaç saniye sonra kapı sonuna kadar açıldı. Annie’nin
büyükbabası ona bakıp gözlerini kıstı. “Annie?” diye sor
du.
Julie, “Tanrı aşkına, gözlüklerini tak,” diye bağırarak
banyodan çıktı. “Ah, Annie, şenmişsin.” Julie aceleyle atıl
dı ve Annie’yc sıkı sıkı sarıldı.
Annie. “Büyükanne,” diye fısıldayıp ona sarıldı. Sonra
da büyükbabasına sarıldı
“Ben de bir kucaklama isterim.”
Annie arkasını döndü. Tabii ki tam korktuğu gibiydi-
Olivcr Sutton. O. bu hafta sonu görm ek isteyeceği en son
9i
nsan<lı G e ç m iş le ri u z u n v e so ru n lu y d u . Bir zamanlar
1 k ö na ç o k âşık tı a m a O liv e r b u aşkı öldürm üştü. Oyi-
xr A n n ic 'n in a ğ a b e y in in yaşındaydı ve büyüm e çağlan
boyunca o n u n la z a lim c e alay e tm işti. A nnie'nin büyükan
nesiyle b ü y ü k b a b a s ın a o la n yakınlığından Ötürü, Oliver
bir şekılde P o rtla n d e v in d e k i h e r tü rlü özel günün bir par-
ça5ı olu v erm işti.
/üınie b eş y a ş ın d a n o n ü ç yaşına kadar O liver’ın onun
kızıl saçlarıyla a lay e tm e d iğ i b ir N o e l veya Paskalya hatır-
I k ı n ıy o r d u ... v e b u n a h o ş geçm işlerinin sadece başlan
gıcıydı- O liv e r m e r h a m e ts iz d a v ran m ışa. Annie’nin nefret
ilebileceği b iri v a rsa, o d a O liv e r S u tto n ’dı.
Annie o n a , “ S a n a k u c a k la m a yok," dedi ve adamın onun
yakınında o lm a k ta n s a b ir kirp iy i tutm ayı tercih edeceğini
anlaması için e lin d e n g e le n i yapn.
B üyükannesi, “O liv e r bizi P o rtlan d ’dan alma nezaketi-
n! gösterdi," d iy e açıkladı.
Kent, “B e n s o r u n s u z a ra b a ktıllanabdirdim ."diye şikâ
yet etti. “A m a O liv e r bizi g e tirm e k istedi, ben de bunu dert
etmedim."
“D o k to ru n u n san a d e d iğ i gibi gözlüğünü taksaydın-"
"G ö zlü ğ ü m ü k a y b e ttim ,” diye m ırıldanan Kent An-
nie’ye b a k ıy o rd u . “ B ü y ü k a n n e n b u n u sürekli unutuyor.
Onlar olm adan h iç b ir şey g ö re m iy o ru m .”
"B üyü k an n em y a n ın d a y ed ek b ir gözlük taşıyabilir-”
Julie, “B ü y ü k b a b a n a a n n e lik etm eyi reddediyorum,"
diyerek A n n ie ’n in s ö z ü n ü kesti. “O yetişkin bir adam.
Gözlüğünün y a n ın d a o ld u ğ u n d a n em in olmak benim so
rum luluğum d e ğ il.”
Oliver, “ B en m ü s a ittim , o yüzden arabayı kullanmayı
99
L ıl'iıl i U im i ." ılıv n r k k « y i A n n ır 'ın n M ly ttk ,,,,
n \ i l-llvilU -ıfu M iH İJlı lu ,k .ı İ mf yom- ı,r k (ı
A ıın ır b.ıpnı y r v ın lı, O l ıv n 'ın b a k ış lın .ılım d a ,,,| U|
m / .I i ı 1 |ı\rı ^ı*/l. ıım t.n .l ııı .ıl.u n ıyn i g ib iy d i. İn i A n ın , -
o lııı.ısi ^ n k ııp ın d riı ^ok d a lu l.ı/la I h i / u i m i / r im ,^
t >lı\rı o im kı n ılın ı lı k ı.n on Uy y aşın d aym ış p .ıh bis\n .
III IŞUldlI
IlılM ik aıııirn , A m ilin in ^n^ınlıp.ıııuı l.ıtkım l.ı
mu pıln ^ o ıü m iık . “O h vrt bankaydı." diye ılrv .u ıı rtl|
Anım- hiylm /aman Inlynk.nm rsiylr büyükbabasının
I i .iim .* film kom şularını ıtedrtı İm kadar lu ıık .ı lmldukl.,.
um .ınl.m um ışn vr Inınn so n ıu y a ıa k ıı da I l.nırl.nJıpı,,.
ıl.nı ln ıı, O livin sa d o r mmii Ito /ııcıı olm uştu . Aıum 'm n
uru ,I(İ.i I h vi vc c ık rk İm k ıı/cm vatdı, kem lisi tek kızdı,
İm da oım ı ık f k lr ıın kont şakjl.n ın m bedeli lu lın e gnır-
ıııi)iı O liver o nlaıın elebaşıydı
t >lıvn oıu, "Ivı ^drünUvotMnı.*' dedi
Popa! tepki oiı.ı teşekkül etmek oluıdıı .mu Anım
hinin \ .ıpnuyı ıcddedıyoıdıı kipiiii.uiiu.muk ı^nı cimden
prlrıtı vaptı <^lıver po/lcnııı ondan alamıyordu Aııntc ile
on.ı Jık ılık bakmamak iyin ehliden pclriıı yapıyoıdu Olı-
vrr omııı krndiMin hty sevmrdıpıııı bılıyoı olmalıydı
IhlvilkbabaM, "Olıvct'a ıllıl.ıt iyin teşekkür etmeyecek
mısın7" dı\r soldu
Aıııur doptu dünisi anlaşılmayan İm rrv.ıp mırıldan-
ııuvı haşarılı Palu om e O lım ın so/dc ıltıt.ttl.ıtuıa kur*
Ivııı ^ıtmi)U \t bunu bıı ıl.ılıa vapııuvacakiı
O lısrı. "Men dr lırp birlikte oplc yenirime yıknuvt
oııncı eklim." drdı
"Ne boş bir likıı " Anını’mıı bm tık.ninesi O hvrnn
ı iıtrıkal.unu kanmaya yok ıncvtllıulı.
ivil* 4»*. " l b '1 hu tıkır kAm\ ne?" drye MiKht.
"Kcııl, Hlltctı iyim e <ı\u;m t uk "
••Oıuu ııclrcl ediyorum. Kulaktanım kayndmyor"
“SOylcdıftun her \c y \ tcV.Mrlam.iW zorunda kalınanın
\*x\\ «e kadar su u r l'tufcm ı biliyorum ."
■■pU*udını?"
j\ı,ıiK 'n ııı b ü yü k an n esi otladı. v‘ H ny/tr"
Kcni, “Aı d u n v «*r » » •" diye surdu "Oftlc yemtfa vak
ti gelmiş o lm alı." A nine’m n hnyükhabiMmu gerçekten o
iyime n h . ı / n u ıhiıy.u i o ld u ğ u çok açıktı.
I julıc. “Ikına on dakik.* ver." dedi. “H ali bavuldan çı-
j t^rmaıu g e rek e n peyler var vc biraz kendime çekidüzen
vermek »su y o ru m .”
Aunıe, "Tabu," diyerek bu n u kabul elti.
Anme ve O h v e r o d a d an beraber çıktılar. Aımtc Oh-
ver'm y ü z ü n e b a k ın ıy o rd u . O n d a n kaçmak istediği ıçm
koridoru y ü rü m e y e banladı, gerekirse bir babanc uydur*
ınaya hazırdı.
i S a ıı k ı O liv c r 'm b a k ı l a n o n u delip a ç ıy o r gibiydi. Hu
ı hep büyle o lm u ş tu . O liv e r S u ttu n , Aımıc'mu umdıjh en
sevimsiz a d aııu lı.
O liver s o h b e t a ç m a k am acıyla. "Sent en son ne zaman
gördüm . A ııııic?* d iy e so u lıı.
"N e z a m a n b ıln ıe m a u ta Ü zerinden yeten kadar vakti
geçm edi.“ A n n ie e n so ıı n e zam an görüştüklerim hatırlı
yordu .una sö y le m e y e c e k ti. E sa sın d ı O liver Suttun hak
lındaki lıc ı şe y i h a tırlıy o rd u , gerçi hatırlamamayı tercih
etlerdi. O m n i b u k a d a r yakışıklı olm ası da İşını kolaylaş
tırm ıyordu. O h v e r ’ın ö z e llik le ri klasikti- uzun, esmer ve
günahkâr o la c a k k a d a r yak ışık lıy d ı. S o ru n onun, bunu bil-
ra rs m i OErvrr'dsıı s<k sık hahsedcn büyükbaba,^
« im oldukça çapkındı. Eh. onunla 'kphnebık!^'
pek çok kacbn olnalntb. W Anme'nin *>üyükbahaj^
osu MQ0 pÜM Oinrt pcoçı her yerde bir grup
bankmasa. bu O h«r için mydı ama Annie bu kadınla
d m Nn ofauanıaıa bnHndL Annie crkrnden dersm, ^
maştı t* bunun tekrarlanmasını istemiyordu.
Ofcvcr sanki Annie şaka yapmış gibi güldü 'Ah.
amjL hâli atkuvruğunu vefamı i n t bana kızgın oU nu^^
Seku \ajndjMhn.’
A m e ona dak dik boku. ‘ Eecr tek yaptığın bu o l ^
di .'* Bvdcn cümlenin ortasında durdu. Geçmişteki ha
taları tekrar ele almanın taydaş) yuknı. O liver onun bun.
tan e k n r etmesi karşısında sadece eğlenirdi ve Annie om
kmdsane karşı kufianabdrceğî böyle bu gücü \xnne\t .
cekn.
Okver kontnu değiştirerek. "Büyfıkhahanbr için Yap.
oğm şey hınka.* dedi. “Jube h am la ra sadece bu yıldönü
mü kudamasmdan hahsetn.*
*fiemm ışan pıra planlamak En azından bu kadarım
yapm alıydın.' Annie kendim bu aile toplantısıyla meşgul
ı n ı n a ve dA k^m ı buna vermenin, onun. L e n n y yle a\-
nldıkaa sa n n b b n r d i zamanı adatmasına yard ım a ok
doğunu sâriemcdL
*K ı görimürorstm. Annie- ciddiyim. H iç bu kadar gü-
a d gânmdâğünü görm cmışam."
O k te r dan bir dafcat daha mı?
Anme kotların) kavuşturup O bver a döndü. "Neden
b u r a d a » '* dne sorguladı
O k m sanki bu soru onu şaşınmış gibi gözlerim kırpış-
ardı "Büyükannen...*
-ş ta in hakkında nc hissettiğimi biliyorsun.'
•£\ct, maalesef biliyorum. Julie onu ve Kent i anbavb
istedi: benim de zamanım olduğundan, buna nasıl
^ edebilirdim fa?' O liver sm tu \ t o d a kolbnnı ka-
^ „ d u . “Bakıyorum da hâlâ kızıl saçlılara özgü mizacın
edış'or.
«Sjçımın renginin tavrımla hiçbir alakası yok.” Annie
kJUnn» serbest bıraka ve ellerini sıkarak yumruk vaptL
OliNcr ın elleri kendim savunur eibı bir poz aldt 'Bana
r^raf vuracağını söylem e.'
çıuue o raman on Oç yaşındaydı ve Oliver bunu hak
'ontşfi- ‘ Beni kışkırtma.'
•Ah. ama sen kışkırtıyorsun-' diye fısıldadı Oliver. 'Her
jjjnan kışkırttın.
Bu cerçek olması pek m uhtem el olmayan bir şeydi. Ob-
yrr jljy ediyordu ama Annie arak buna kadamruvacakn.
-Şçluma çıkma, anlıyor m usun? Düşünm em gereken çok
seninle saçma oyunlar oynayacak vakdm yok.'
Oliver'ın ait dudağı büzüldü. "Çok yazık.'
Annie saatine bakn. Büyükannesiyle büyükbabasının
gdmesi uzun sürecek gibiydi. Para ıçm ber jcyı kontrol
jimtt almış olsa da. bunu bu öğle yemeğinden kaçmak için
tahine olarak kullanabilirdi, özellikle de Oliver orada ol
duğu ıçtn. Bir iki kelim eyle m eseleyi halletmeyi düşünü
yordu b...
Oliver. “Lennv nasıl?" d n e sordu.
Soru Annie’nin beklem ediği yerden gelmişti. “Fam...
Sına b m Lenny'yi anlara?' O ana kadar Annk'mn nişa
na itildiğim büyükannesiyle büyükbabasına söyleme ür
ün olmamışa.
r “Tabii ki büyükannen. Siz nişanlandığınızda LennvM
bahsetti."
“Çok iyi bifdiğin gibi, nişanımız bozuldu...”
Cf>
105
çevirme," diye tavsiyede bulunan büyükannesi A n n ,e'ı;irı
belini hafifçe sıktı. “Büyükbaban n erede? B u adam s ü re li
geride kalıyor."
Kent koridora çıktı ve, “G eliyorum , g e liy o ru m ," d e j.
Odalarının kapısını kapadı, sonra k ilitle n d iğ in d e n enıi^
olmak için kulbu birkaç kere çevirdi, “P ekâlâ, herkes
yem ek istiyor? Bence M eksika yem eği y iy e lim .”
J u /ie inleyerek, “K en t,"d e d i. “M ek sik a y e m e ğ in in ben
d e reflü yaptığını biliyorsun; ayrıca o k a d a r p e y n ir kalbin
için iyi değil. ”
Annie’nin büyükbabasının kaşları çatıldı. “Haftalardır
peynir yemedim. Eğer kendime kıyak yapıp peynir yemek
istiyorsam bunu yapacağım. Diyetimden sen sorumlu de
ğilsin, ben sorumluyum ve ben Meksika yemeği istiyo
rum.”
Amıie, “Tâvuklu salata isteyebiliriz, büyükanne,” öne
risinde bulundu.
“Ah, pekâlâ. Neden herkes kendini bu adamın etrafında
dikkatli davranmak zorunda hissediyor bilmiyorum.”
Büyükanneyle büyükbaba, Annie’yle O liver’ın önün
den yürüdüler. Dışarı, Oliver’ın arabasını park ettiği yere
giderken yeni bir konuda tartışıyorlardı.
Annie onların atışmasından ötürü canı sıkılarak Oli
ver’a, “Portland’dan gelirken hep böyleler miydi?” diye
sordu.
“Korkarım öyle. Yola çıktığımızdan beri birbirlerine çı
kışıyorlar.”
“Ah, Tanrım.”
Oliver, ‘Ateşkese ne dersin, Annie?” diye sordu. “Bizim
aramızda. Eğer biz birbirimize karşı m edeni davranabilir
sek bizi örnek alırlar.”
^ n i e ona güvenm em esi gerektiğini biliyordu. Ama
|ivCr otıa o derin kahverengi gözleriyle batanca Annie
redeyse teslim olacaktı. “Bakarız.”
oliver o m zu n u silkti. “Peki, nasıl istersen.”
jMınıe büyükannesiyle büyükbabasına katıldığında,
Oliver, Jo M a rie ’den b ir M eksika yemeği restoranı tav
siyesi almak için pansiyona geri döndü. Hemen geri gel-
ji ve A nnie’n in büyükbabasının yanma, şoför koltuğuna
yerleşti A nnie ve büyükannesi arka koltukta oturuyor
lardı.
Oliver arabanın m o to ru n u çalıştırırken, “Jo Marie bu
radan çok uzakta olm ayan Taco Shack adında harika bir
yer olduğunu söyledi,” dedi.
A nnie’n in b ü y ü k a n n e s i b ir şeyler m ırıldandı ve yüzünü
ekşitti-
Annie, Ju lie ’n in elini okşadı. “Eminim her şey güze!
olacak.”
Julie yan cam dan dışarı bakıp fısıldadı, “Bence herkesin
büyükbabanın isteklerini yerine getirmesi yanlış. Söylüyo
rum sana, yanlış.”
Kent hırlar gibi b ir sesle, “B unu duydum ,” dedi. “Kim
se benim isteklerim i yerine getirmiyor, özellikle de sen.”
“H atırlam ıyor m u s u n ...”
Kent, O liv er’a do ğ ru yaslanarak, “Julie’de fil hafızası
var,” dedi. “Sanki d ü n olm uş gibi kırk yıl öncesindeki şey
leri gündem e getiriyor.”
Annie ikisi kötü b ir tartışmaya girişmeden önce, “Ben
ce yarın yem in tazelem e töreninde hava çok güzel olacak,”
diyerek araya girdi.
Büyükbabası d ö n ü p ona baktı. “Kim yemin tazeleyece-
ğimizi söyledi kı?" diye sordu. “Büyükannenle gjjj.
za bakılırsa, bu evlilik bir hafta daha sürm ez.” lrn,s
*Elli yıldır beni bırakmakla tehdit ediyorsun.
kadar yapacağım sanırdım." ^
Oliver hafifçe kıkırdayarak. “Çocuklar, çocuklar,” <je(J
Julıe yolda pembe Viktorıa tarzı bir binayı işaret ede t
“Şu tatlı restorana bakın,” dedi.
Annie. “Bıı başta daveti yapmak için bir yer ararken
bahsettiğim çay salonu,” dedi. “Maalesef restoranda davet
verilmiyormuş.”
Büyükannesi yüksek sesle, “M ükem m el görünüyor”
diye düşüncesini dile getirdi. “Eminim harika öğle yemek
leri sıınuyorlardır."
Kent, ‘Beni o yerin on metre yakınma götüremezsiniz,"
diye mırıldandı. “Beni bir çay salonunda serçe parmağını
havada çay yudumlarken göremezsin.”
‘Zaten oraya seninle gitmek istem em .”
Oliver tartışmalarım bölerek. “Ah, işte geldik,” dedi.
Restoran otoparkına doğru sağa döndü. “Burası Jo Ma-
rie'nin dediği kadar iyi görünüyor.” Taco Shack’in hemen
önüne park etti.
Bütün yol boyunca büyükannesiyle büyükbabasının
atışmasını dinledikten sonra, Annie’nin midesi büyük bir
düğüm olmuş gibiydi. Sevgili büyükannesiyle büyükbaba
sına dair bütün hatıraları sevgi dolu bir çifte aitti. Hiçbir
zaman aralarında ten bir laf edildiğini duymamıştı. Elli
yıllık evliliklerini kutlamak üzerelerdi ve şim di sanki bir
birlerini görmeye dayanamıyorlardı.
Bu ne zaman olmuştu? Annie onlar sürekli birbirlenyle
didişirken bu daveti nasıl gerçekleştireceğini bilmiyordu.
Bunun gerginlikten o ld u ğ u n u ve her şeyin yakında nor-
male döneceğini u m u y o rd u .
Oliver gerçek b ir cen tilm en gibi arka yolcu kapısını açtı
vc büyükannesinin çıkm asına yardım etti. Kent bekleme
di, çoktan o toparkı yarılam ıştı bile. Julie ona yetişmek için
acele etti-
Oliver, “H e r şey yoluna girecek,** diyerek Annie*yi ra
hatlattı.
Annie ağlam aya h azır b ir halde, “Bunu nasıl söyleyebi
liyorsun?” diye fısıldadı. “B u tam am en felaket.”
Oliver o n u n gözyaşlarını önem sem eden, “O kadar da
kötü değil,” d ed i. “Sadece yıldönüm leriyle ilgili bunca şa
mata o ld u ğ u n d an stresliler.”
Annie öfkeyle, “B u partiyi planlama zahmetine girme
mem gerektiğini m i kastediyorsun?” dedi. “Bana bunu mu
söylemeye çalışıyorsun?”
“M erak e tm e, h e r şey iyi olacak diyorum .”
Annie o n u n haklı o ld u ğ u n u um arak içini çekti. Eliyle
yüzünü sildi. “Ö z ü r d ile n m , sanınm ben de biraz stresli
yim.”
■ Oliver, “R ahatlam ana yardım edebilirim.” teklifinde
1 bulundu ve elini A n n ie ’n in beline koydu.
- “Ya, tabii.”
“H er zam an seni ö p e b ilirim ... bir kere daha."
1 Annie. “O k o n u y u açm a bile O liver Sutton.” diye mı-
I nldandı ve O liv e r’m elini itti.
“Ah, ama ilk seferinde bu n d an çok keyif almıştım."
109
ONUNCU BÖLÜM
111
"Man: beni duydun mu?"
dne fısıldadı.
George önce tereddüt etti ve sonra yumuşak, hiç oi^
dığı kadar yumuşak bir sesle “Lütfen." diye ekledi.
Maryriin beyazına bir hıçkınk düğüm lendi ve dışan
kaçtı, sanki küçük, yaralı bir hayvanın inlemesi gibiydi
“Man; ağlıyor musun sen?"
Mary ilişkilerinin sonunda bile bir damla gözyaşı dök
memişti ve şimdi yeni doğmuş bir bebek gibi ağlıyor,
yaşlanın yutkunuyordu.
George tekrar konuştu. “H er şeye katlanırım ama senin
gözyaşlarına katlanamam.”
"Ben im im , ben iyiyim," diye ısrar etti Mary. Herhangi
bir zayıflıkla uğraşmak ona çok yabancı olan bir kavramdı
Derin nefesler çekerek birkaç saniye kendine hâkim ol
mak için uğraşa. Doğrulup omuzlarını dikleştirdi. “Emi
nim kann bizim buluşmamızı pek hoş karşılamayacaktır
ve-"
“Ben boşandım.” dedi George onun sözünü keserek.
Bu haber Mary’yi sarstı. Boşanmış mıydı? “N e zaman?’-
“Seneler önce. Ya sen?”
Telefonu açtığından beri ilk kez M ary rahatladı. “Ben
hiç etlenm edim .”
“Hiç mi?"
Eğer hayatını biriyle paylaşmak isteseydi o kişi George
olurdu.
“Ben Kathleen’i hiçbir zaman um olarak sevmedim,”
diye açıkladı George. “Kalbimin sana ait olduğunu bilerek
evlendi benimle.”
Mary bunu duymak istemiyordu ama aynı zamanda her
kelimesine açtı.
112
-Bir süre sorun yaşamadık," diye devam etti George,
-Birbirimizden m em nunduk, ama sonra, birkaç yıl sonra,
^ u e m e m e y e başladık. Boşanmak istediğinde şaşırma-
d illi-"
‘•Çocuk?'’ Sözcük, Marry nın boğazında düğümlen
mişti
“Hayır."
'Eğer baba olmayı hak edecek bir kişi varsa, o da şen
din."
George b u c ü m le y i sin d irirk e n sessiz kaldı.
“Üzgünüm ,” diye fısıldadı Mary. Diğer her şeyle birlik
te onu bu fırsattan da alıkoymuştu.
G eo rg e'u n o n u n n e d e m e k istediğini anladığı gayet
açıktı.
“B iliyorum ,” d iy e fısıld ay arak karşılık verdi.
İkisi de birkaç dakikalığına geçmişi düşündüler. Mary
sessizliği bozmak istemiyordu. İlk andan itibaren onla
rın arasında güçlü bir bağ oluşmuştu. Başlangıçta bu bağ
kendini fiziksel olarak ortaya koymuştu ama bu bağ, bu
ilişki, aralarındaki bu bağlantı aynı zamanda ruhsaldı ve
Mary’nın o ana kadar ailesi de dahil herhangi başka biriyle
deneyimlediğinden çok daha güçlüydü. George’un sesini
duymak bile, arada geçen yirmi yılı buharlaştırıp yok et
meye yetmişti. Sanki hiç ayrılmamış gibiydiler.
“Ne kadar süredir kansersin?” diye sordu George alçak,
endişeli ve korku dolu bir ses tonuyla.
“Birkaç ay önce teşhis kondu.”
Bir sonraki soru “Kanser nerende?” oldu.
Mary biraz tereddüt eni ve George’un en kötü kısmını
da bilmesinde bir sakınca olmadığına karar verdi. “Meme
kanseri. İki kez m em e ameliyatı geçirdim.”
( îe o rg e o n u n göğüslerıııııı ^ıtıııiş olm asın a y o r ıı n ı y.,p
inadı.
Marv bıı U ı,m yok büvük hır k ed erle v erm işti .m u ^
ten yalııı/ca hır tane .ıkla ııyguıı karar vardı: 1 layan.
mm knlav hır kaıaı olm ası g erekirdi. A m a i n l e değile
S.ınkt kadınlığından arındırılm ış gibi hissetmişti kendini
"Hangi acımada?" Mu soru, d u rak say a rak so rulum un.
Sanki (îeorge sorınava korkuyor am a aslın d a cevabı bili,
vor gibiydi.
"P ü n ."
"I lavtalığm sevri?"
"I leniiz belli değil." M a n bıı k e lim e le rle h e r şeyi açık.
Iııv,ı kavuşturduğunu d ü şü n ü y o rd u .
"P em ek bu vilzden buradasın. M enim le b arışm ak için
mı geldin?"
O vüzden mı gelmişti? P aha öncesinde, sahilde suyun
kıvıva vurmasuıı seyrederken M arv (ilkeyi baştan başa geç.
ınrsinııt sebebini» (îeorge o lduğunu kabul etm işti. Eğer
onu yaratanla tanışacaksa. Tanrı nın karşısında dikilm eden
önce hatalarım düzeltm ek ıçııı elinden gelen h e r şeyi yap
tığından enıın olmak istiyordu. (îe o rg e ’a yalan söylemiş
vc onu yanlış yönlendirm iş, sonra da hu su ç lu lu k duygu-
suvla bunca yıldır yaşamıştı. O d ö n em k i k o şu lla r altında
yapılacak en doğru şey gibi g ö rü n m ü ştü bu. O (îeo rg e 'u n
istediği kadın, ihtiyacı olan cş ya da a n n e o lam azd ı. O n la
rın kıyıdan kıyıya siiren ilişkileri başından b eri kaçınılm az
bir sona doğru gidiyordu ve eğer (îeo rg e b u n u (ark etm e-
Jıvsc. kendisi (ark etm işti. İkısm ın arasında d ah a güçlü
olan kendisi olduğu ıçııı de ilişkiyi b itire n o o lm u ş vc bu
süreçte, diğer şeyler hır yatıa. ( îe o r g v u ç o k m e itn ü ştt.
İM
..pvt-t, sa n ırın » s e n i n le b a rış m a y a g e ld im ," d iy c y u n ıu -
^ bil seste k a b u ll e n d i.
* » o lı.»Uic b e n t g ö r m e y i k a b u l edeceksin.*’
İVtjrv. C «eorge m ı b u n d a n v a z g e ç m e y e niyetli olm adı
kın t ü k e t t i .
•Alı G e o r g e , Ih » g e r ç e k te n g e re k li in i? ” O n u n la tekrar
bcnıbcr o lm a y ı ç o k i s t iy o r d u a n u o n u n kendisini bu şe
kilde g ö rm e s in ? i s t e m i y o r d u ,
pli is te m s iz c e k a f a s ın a g itti.
Kel k a fasın a .
liir z a m a n la r s a h i p o ld u ğ u k a lın telli, koyu renkli saç
tırılan g e riy e k a la n tır ç a g ib i b irk a ç sap vardı. İpek bir atkı
ile g ö r ü n t ü s ü n ü d e ğ iş tir m e y e çalışsa da kim seyi kandı
rılm ıyordu. IV r ıık la r o n a h iç y a k ışm ıy o rd u . İlk taftadan
sonrada v a z g e ç m iş ti ta k m a k ta n .
'S eni g ö r m e k i s t iy o r u m ,” d iy e ısrar etti G eorge. “Bana
bu kadarını b o r ç l u s u n . ”
D o ğ ru s u M a r y o n a ç o k d a h a fazlasını borçluydu ama
yine d e t e r e d d ü t e tti. G ö z le r in i k a p attı, kalbi isteksizlikle
ağırlaşm ıştı kı “ S e n i g ö r e c e ğ im .” d iy e fısıldadı.
"Teşekkür e d e r i m . ”
“Ama b u l u ş m a d a n ö n c e b ilm e n gereken birkaç şey var,”
Adam t e r e d d ü t e tti. “T a m a m .’1
“Ö n c e lik le , y i r ın ı s e n e ö n c e g ö rü n d ü ğ ü m gibi görün
m ü y o ru m .”
O g ü n le r g e ç e li u z u n z a m a n o lm u ş tu .
G eo rg e g ü ld ü . “ B e n im ö y le g ö rü n d ü ğ ü m ü m ii sanı
yorsun?”
M ary’m n z ih n i n d e o h iç d e ğ işm e m işti. İlk tanıştıkları
andan kalın a b i r g ö r ü n t ü v a rd ı. G e o rg e genç ve enerjikti
115
J
- en azından onun gözünde. Seneler kendisini olu
anlamda etkilemiş olsa bile. George’un son görüştükT*511*
den daha farklı olabileceğini hayal edemiyordu.
“Beni büyük ihtimalle tanımayacaksın.1’
George hafifçe güldü ve “Seni tanıyacağım Mary” h
karşı çıktı.
“Neyse, dediğin gibi olsun. Artık kapatman gerek Bu
gün mahkemen olduğunu sana hatırlatmama gerek yok»,
herhalde." r
"Bu öğleden sonra gelip seni göreceğim, bana yer Ve
saat söyle." George çok istekliydi ve ne gerekiyorsa yap
maya hazırdı.
"Ben sana gelirim.” diye önerdi Mary, bu en pratik çö
zümdü.
"Hayır. Sen yorulma. Otelinin ismini söyle. Bir otelde-
sin, öyle değil mi?”
Durum gitgide karmaşıklaşıyordu. “Hayır, değilim.”
George, Mary’nin açıklama yapmasını bekledi ama ses
çıkmayınca, “Nerede kalıyorsun?” diye sordu.
“Hiç Sedir Koyu’nu duydun mu?” Mary’nin tek umu
du, nerede olduğuna dair fazla bilgi vermekle bir hata et
miyor olduğuydu.
“Tabii kı Sedir Koyu'nu biliyorum; Puget Sound’un
karşısında. Tanrı aşkına, orada kalmaya nasıl karar verdin?”
“Eğer söylersem bana inanır mısın bilmiyorum.”
“Bir dene bakalım.”
"Ah George, korkuyordum. Ülkenin diğer ucundan
buraya gelirken boşa kürek çekiyordum. Bu delice bir fi
kirdi.”
"Beni görmek için.” Bu George’u hem sevindirmiş
hem de gururlandırmış».
116
“Evet, itiraf ediyorum, senin için geldim.” Ama başka
scbeplcr de vardı, onun hiç bilmediği sebepler.
«Ama bana fazla yakın olmaktan korktun."
George, onun Puget Sound'un diğer tarafında kalıyor
olmasının sebebini açıkladı.
“Evet... Sanırım. Ben senin hâlâ Kathleen le evli oldu
ğunu zannediyordum. Hayatını karıştırmak istemedim.”
“Mahkemedeki işim iki buçuk, en geç üçte bitecek; eğer
bitm ezse iş arkadaşımdan işi devralmasını isteyeceğim.”
Mary saatine göz attı. O n ikiyi biraz geçiyordu. George
mesajlarını alıp o n u öğle yemeği saatinde aramış olmalıy
dı-
“Vapur saatlerine bakayım, eğer uygun değilse Taco-
ma’dan arabayla gelirim .”
“Tamam.” M ary bu buluşm ayı kabul etmekle doğru ka
rarı vermiş o ld u ğ u n u dileyebilirdi ancak.
“Doğruca oteline gelirim.”
“Hayır.” Mary’nin cevabı hızlı ve netti. Sedir Koyu’nda
olduğunu bile söylememesi gerekirdi ve bundan şimdiden
pişmanlık duyuyordu.
“Nereye gelmemi istediğini söyle.”
Sorun şuydu: Mary, JavaJoint dışında bir yer bilmiyor
du. Bu mekân da birkaç nedenden ötürü pek ideal olmaz
dı. Sonra, kasabaya gelirken gördüğü Viktorya tarzı bina
aklına geldi. Bina pembeydi ve pencerelerinde zarif dantel
perdeleri ve çiçeklenmiş bahçesi ile kadınsı bir görünü
mü vardı. Bir vişne ağacı pembe çiçeklerle dolmuş ve tam
kartpostallık bir resim oluşturmuştu.
Mary bu resme kapılmıştı. İki sene önce olsa, bu çay
eviyle ilgili hiçbir şey onun ilgisini çekmezdi.
117
Ama iki scııc öncr göğüslen vardı. İki yıl ftn a .
cn anlıdan kendi kalasında sorgulanm ıyordu. Kalciı(ln' fîl
k ı ve ince topuklar giyiyordu. B ugünlerdeyse I c ı ı l 'i y ^ '
Icrıylc ve kerımtcrapının başka yarı etkileriyle s a v a ş ı y ,^ '
"Kasabada bir çay evi var." 11
"Çay evi mı?"
Mary, G corgc’utı sesindeki şaşkınlığa gülüm sedi “(j
pek benim söyleyeceğim bir şeym iş gibi gelm iyor, defti
mi?"
"Kesinlikle hayır."
“I lem en fark edeceksin -p em b e."
"Pembe bir çay evi," diye tekrar etti G eorge, sanki gül.
ınem ek için kendini zor tutuyor gibiydi. Y irm i sene önce
tanıdığı kadın böyle bir yere gitm ezdi.
"Senin hatırladığın kadın değilim G eorge. B unu aklın,
da tut. yoksa çok fena hayal kırıklığına uğrayacaksın."
"O halde dönüştüğün kadınla tanışm ak için can atıyo
rum ."
Adamın kibarlığı vc anlayışı her şeyi daha da zorlaşm ı
yordu.
“Pembe çay evinde saat dörde yakın b ir saatte buluşmak
Üzere," dedi George.
"Taııum," diye onayladı Mary.
"I loşça kal."
"I loşça kal," Ama Mary telefonu kapatm adı vc bekledi.
Ihı kaç dakika sonra G corgc'un da kapatm am ış olduğunu
fa rk tın
Derken George fısıldadı: "Seni sevm ekten hiç vazgeç
m edim .”
Tek bir damla gözyaşı M ary'm n yanağına süzüldü.
"İleni sevme i »corgc.”
UH
-Artık tjok geç. G erçek ten zam anın u n a kary hissettik-
I değiştireceğini nı* düşünmüştün?"
^ a r y 'n in bir cevabı yoktu.
-Kapat telefo n u ," diye ısrar etti ama sesi titriyordu.
-Mahkemeye geç kalacaksın."
-Önce sen kapat,” diye fısıldadı George.
•Benim m ah k em ey e g itm em gerekmiyor."
•Kapat telefonu Mary."
Mary, G eo rg e o n a başka şans verm ediği için kapattı.
ama telefonu eliy le k av rad ı ve sıkı sıkı tuttu.
Aman Tanrım, ne yapmıştı? Nasıl George’la bağlantıya
geçecek kadar aptal ve zayıf olabilmişti? Bunun sonucun
da «e olacağını d ü şü n m ü ştü ki?
I liçbir şey... 1 Iiç b ir şey o lam azd ı.
Onun için çok geçti, ikisi içinse daha da gpçti.
O N BİRİNCİ l l t t l . Ü M
bitiü r ,lhmU
Mary eve g ir d iğ in d e ın c n lıv e ııl< rdrı» ayağı iniyordun,
,j)raz sarsıl» "* K'*” g ö r f iu tiy o r d ıı I l. ı ne kadar e iıd ıy .
|c(,sci»ı de ,)ir >CV * ü y le m rk ir tered d ü t etim i. Mary turıı-
j Idc »it üzel bir alanı < 1 ;d u ve lıt-n de Imıta vıygı
09213815
^uyuyordum am a yin e de- o n u n için endıylrıııyonlııtn
Onun ne kadar h ızlı y o ru ld u ğ u n u ve /ayıllıklaııııı ne km
j ar fazh kapatm aya çahytığıııı lark ettim Ikr»kı yapmadan
ya da i?}U,c k a rıy n a d a ıı o n u n rah at etm esini saklamayı
umuyordum.
-Odanda taze çiçekler ister mısın?" diye sordum. İki ya
da ÜÇvazoyu dalıa doldurabilecek sayıda orman gülü kes*
mifljtıın.
Mary, saııkı hu çok önem li hır karanın* gibi dı*an baktı.
“Evet, bu harika olur, tefekkür edenin.”
“I leineiı hallederiz, Iia*ka hır *cy ister mısuı?"
“Sanmıyorum,” dedi ve cim i korkuluca koyarak merdi
venleri tırmanmaya hakladı.
"İstersen odana hir d cın lık çay getirebilirim."
“I layır, aıııa tcy ek k ü rler ”
İkrm m e rd iv e n le rd e geçti ve kafasını eğdi. Sanki ağlı
yorum* gibi g ö rü n ü y o rd u a m a M ary kolay kolay güzyap
dökecek k adınlardan değildi.
Mary’n ın o d a sın a ç iç ek le ri g ö tü rd ü k te n sonnı öğle y o
nıeği için fıstık e z m e li ve reçelli sandviçlerim i yedıın. Un-
ver'm yerinde d n ra ın a d ığ n ıı fark e ttim . N c istediğine ka
rar verem iyordu, llirk a ç kez çam aşır odasına gitti vc sonra
hana dikkatli h ır şe k ild e b ak arak g e n d ö n d ü . Yatağına gi
dip iki ya da üç k e z c tra lim la d ö n d ü am a üzerine yatına-
\2\
di. Onun yerine, sanki dışarı çıkmaya ihtiyacı varmış g^.
gidip arka kapıda durdu. Ama kapıyı omııı için 3çtığ,ni(j'
olduğu yerde durup sanki aklını okumanı gerekiyor^
gibi bana baktı.
“Senin derdin ne?” diye sordımı köpek arkadaşıma,
Bir süre sonra tasmasının olduğu çamaşır odasına dön.
dü.
“yürüyüş mü yapmak istiyorsun?”
Arka ayaklarının üzerinde durup patıleriylc kalçam,
uzanırken gözlerinde aynı yoğun bakış vardı. Başka ne ya.
pabilcccğiıni bilemeyerek çamaşır odasına gidip tasmasını
aldım. Onu görür görmez mutlu dansını yapmaya başladı,
ben de yürüyüşün tam da istediği şey olduğunu anlamış
oldum.
“Tamam, tamam ama izin ver de önce öğle yemeğimi
bitireyim.” Kapıdan çıkarken bir tane kurabiye aldım.
Tasmayı taktığım anda Rover arka verandanın merdi
venlerine doğru gitti ve neredeyse beni de sürükledi. Bu
da pek normal bir davranış değildi. “Neler oluyor Rover?"
diye sordum. Onun ne kadar tedirgin olduğunu görünce,
beni istediği yere götürmesine izin verdim.
Çok geçmeden Rover’ın Mark ın evine gidiyor olduğu
anlaşıldı. Bir kez bile alanını işaretlemek için durmadı.
“Rover,”diye ısrar ettim. “Mark evde değil. Bugün baş
ka bir yerde çalışıyor, hatırladın mı?” Mark bana üzerinde
çalıştığı başka bir proje olduğu için müsait olmadığını söy
lemişti. Benim gül bahçemin dışında bir proje!
Rover dinlemeyi reddetti ve beni de onun hızına yetiş
mem için çekiştirmeye başladı. Beni Mark’ın evinin etra
fına, atölyesini kurduğu yere getirdi.
..jlove r,” diy® azarlad ,m » n u . ‘'M ark burada değil*
“Riı11 var ° rad a^ M a rk içeriden bağırmıştı. Sesi giiçsüz
kesik kesi k g eliy o rd u .
* »Mark?”
gapıyı açmak için koştum , tokmağı çevirdim ama kapı
■|jt|iydi. O labildiğince sert bir şekilde kapıyı çaldım,
. ^ d a kınısc var mı? Mark? Mark, iyi misin?"
“Evet.” M ark yine aynı kısık, zayıf sesle konuşmuştu.
-İçen g el"
-gelem iyorum . Kapı kilitli.”
•Anahtar,” dedi ve sesi sanki ç o k acı çekiyorm uş gibi
çıktı. "L av ab o n u n y a n ın d a k i m u tfa k çekm ecesinde.”
“Sen açamaz m ısın?” diye sordum.
“Hayır.”
“Tamam, geliyorum .” Eve koştum ve arka kapıyı kul
l a n a r a k içeri girdim . Rover atölyenin dışında kaldı ve ben
y a n ı n d a n ayrıldığımda havladı.
“Geri geleceğim ,” diyerek onu rahatlattım.
Mark’ın atölyeyi kilitleyip evi kilitlememiş olmasını il
ginç buldum. Belli ki değer verdiği her şey evinde değil de
bu ışyerindcydi. Daha önce lıiç evine girmemiştim. Nasıl
olduğunu merak etm em e rağmen etrafa bakmakla zaman
harcamadım.
Anahtar onun söylediği yerde değildi. Garip görünüm
lü anahtarlardan oluşan bir anahtarlık bulana kadar bütün
çekmeceleri açıp kapattım. Atölyeye geri döndüm vc bir
ya da iki denem e sonrasında kapıyı açtım. Rover benden
önce atölyeye daldı ve kararsız bir şekilde havlamaya baş
ladı.
Mark görünür bir yerde değildi.
123
“Aşağıdayım," dedi istemeye istemeye.
Yerde, bacakları ağır bir masanın altına sıkışmış b ir^
de oturuyordu. İlgilenmesi gereken önemli proje bu 0|
malıydı.
Dizlerimin üzerine çöküp yanına oturdum ve onun bü
yük bir acı içinde olduğunu fark ettim. Suratı bembeya^,'
“91 l ’i arayacağım,” dedim.
“Hayır.” Sesi sert ve ısrarcıydı.
“Mark...”
“Ben iyiyim, yalnızca bu iğrenç masayı üzerimden çek
yeter."
Kim olduğumu düşünüyordu, süper kadın mı? “Ben
bunu kaldıramam." Oturup onunla tartışacak değildim
Benim ona verebileceğimden daha fazla yardıma ih t iy a ç ,
vardı. Neyse ki yanımda cep telefonum u getirmiştim. Ce
bimden çıkarıp yardım istemek için aram am ı yaptım.
“Jo Marie,” dedi Mark, konuşurken yü zünü buruştura
rak. “Sana söylediğimin tam tersini m i yapm ak zorundasın
hep?”
Onu duymazdan geldim ve 911’deki telsizci ile konu
şup durumu anlattım. Birkaç basit soruyu cevapladıktan
sonra yardımın yolda olduğuna ikna olm uştum .
“Kırık var mı?” diye sordum M ark’a.
“Nereden bilebilirim?” diye hom urdandı. “Doktora
benziyor muyum?”
“Beni terslemene gerek yok,” diye çıkıştım ve anında
bu çıkışımdan pişman oldum. K orkunç b ir acı içinde ol
malıydı. “Kırık varmış gibi hissediyor m u su n ?”
“Bunca acıyı sadece dizim çizildiği için çekm iyorum
herhalde.” Gözlerim kapatıp suratını diğer tarafa çevirdi.
124
“Kap» neden kilitliydi?”
“İşim bölünsün istemedim.”
Kilitli k ap ılar a rk a s ın a saklanm asına yol açan bu den-
Uönem li işin n e o ld u ğ u n u hayal bile edem iyordum ama
^ r k zaten ç o k g a rip b iriy d i.
İki eliyle kalçasını tu tup acısını hafifletmeye çalıştı.
“B a c a ğ ı n mı?” diye sordum .
“Evet.” Sesi bir h ınltı ile çıkmıştı, sanki benim sorum
önü çektiği acıdan daha çok rahatsız etmiş gibiydi.
K endim i tam am en ç a re siz h is s e ttim , ona yardım ede
bilmek için ne yapacağımı bilmiyordum.
‘Yapabileceğim b ir şey var mı?”
“Git,” diye m ırıldandı.
“Onu yapmayacağım.”
B u rn u n d a n s o lu y o r d u . “O k a d a rın ı ta h m in ettim .”
İkimiz de birkaç dakika sessiz kaldık. Sonra o “Neden
buradasın?” diye sordu.
“Rover. Tasmayı alana kadar beni rahat bırakmadı ve dı
şarı çıktığımız an b e n i buraya sürükledi.”
Mark kaşlarını çattı. “N ere d e n bildi ki?”
Ben de bunu merak ediyordum. Gerçekten de müthiş
bir köpekti. Eminim Mark artık onu işe yaramaz görmü
yordu.
“Senin bir cevabın var mı?” Mark sertçe sordu.
“Hayır.”
“Hadi artık git buradan! Yardım aracı birazdan burada
olur. Sen görevini yaptın.”
“Seni bırakmayacağım!” diye ısrar ettim.
“Git,” diye bağırdı.
Mark Taylor tanıdığım en soğuk ve değer bilmez adam-
125
di. Benden o kadar çok kurtulmak istemişti ki, ava*. ,
tun. Etrafında olmamı istemediğini anladığım jçj„
onlinc gidip yardım aracının gelip gelmediğine balc^i*^
cegiırıi düğündüm. 111,1
Mark benim onun söylediği şeyi yapıyor olduğm,,,,
rlincc şaşırdı.
“Yardım aracına arka kapıdan gelmesini sdyk-tnjştlr
ama onlara yolu göstersem iyi olacak.”
fillerinin üzerine yaslanarak gözlerini kapattı vc kafa
sıyla onayladı.
Omzunu yavaşça sıktım. “U zun sürm ez.”
Uzakta bir araba kapısının çarpıldığını duydum vc atü|.
ycdeıı lıızla çıkarak onlara seslendim. “Hu taraftan.”
Mark yardım çağırdığım için pek hoşnut değildi ama
aynı zamanda da onun rahatlamış olduğunu biliyordum
Sinirli vc fevriydi ama acı içinde olduğu için böyle davran
dığını düşündüm ve üzerime alınmadım.
Gelen görevliler, Mark’ın ayakları üzerindeki ağır ma-
sayı hemen kaldırdılar. Bacağının ve bileğinin garip bir
açıya bükülmüş olduğu görülüyordu. Belli ki kırılmıştı
Acı dayanılmaz olmalıydı ama yine de Mark kendi başına
ayağa kalkmaya yeltendi.
Görevli oıııı durdurdu vc Mark’ın yüksek sesle itiraz
etmesine rağmen atölyeye bir tekerlekli sandalye getirildi.
“Bu Tanrj'mn helası masa artık üzerimde olmadığına
göre ben iyiyim *
“Bacağın kırılmış," diye işaret ettim. Oraya bakan her
kes htınıı anlayabilirdi.
Mark biraz daha bağırdı ama duym azdan gelindi.
"Siz eşi in is in iz e liy e sordu adam lardan biri b a n a . Yaka
h r tı onu M ark McAfcc olarak tanıtıyordu.
ııu
jytark da soruyu d u y m u ş olmalıydı, sanki bunun dü-
ünccsi bile kom ikm iş gibi yüksek sesle y^iiati.
* •‘Yalnızca arkadaşını," dedi. D ürüst olmak gerekirse, bu
Hababwn sonra M ark ’ııı beni gerçekten öyle görüp güre-
^cyeccğınden em in değildim .
-Onu B rem erto n hastanesine götüreceğiz. Bizimle
orada buluşur m u su n u z ?"
-Jo M aric’n in o h astan en in yakınına bile gelinesim is-
lclT1jyorum," diye ısrar etti M ark, iki adam onu tekerlekli
sandalye ile kapıdan çıkarırlarken.
ben de d u y m azlık tan geldim . “ Benim arabam yok, ya
nımda da kö p eğ im var. Eve gidip arabamı alacağım vc has
taneye oradan g id eceğ im .”
“O nu şans eseri b u lm a n ız isabet olm uş,” dedi $crif
Holiday.
Ona Mark’ı bulanın Rover olduğunu söylemek istedim
ama bana inanacağından em in değildim. Gerçekten kim
inanırdı ki? Bunlar film lerde olurdu, Lassie ya da Uin Tin
Tin’in hikâyelerinde. Rover sihirli güçleri olan bir sokak
köpeğiydi.
Rover’la birlikte aceleyle otele girdik. Bildiğim kadarıy
la Mary odasındaydı ve diğerleri de henüz öğle yemeğin
den dönm em işlerdi. Birkaç saat içinde gelecek konukla
rım vardı vc o zam ana kadar d ö n m ü ş olmam gerekiyordu.
Artık görevi bittiği ıçiıı Rover yatağına kıvrılmış vc bu
kısa yürüyüş onıı yorm uşçasına lıcm en uykuya dalmıştı.
Annie vc ailesi için b ir n o t bırakıp kapıya yöneldim.
Arabayı çalıştırırken kalbim lıızh vc düzensiz atıyordu.
Tüm bunlardan ne kadar etkilenm iş olduğum u fark ettim.
Hastaneye vard ığ ım d a M ark’m röntgene gönderildiğı-
127
/■
I2H
-O n u n y e r in e f e r m u a r ın ı açıp k ırık bacağından çek
lesin» mi te r c ih e d e rd in ? ” B unun n e kadar acı vereceğini
^|rt,zca ta h m in e d e b ilir d im .
* H e m e n c e v a p v e r m e d i v e k o n u ş tu ğ u n d a d a n e d e d iğ in i
ü tn d u y a m a d ım .
“E czan ed e d u r a y ı m m ı? ” d iy e s o rd u m .
K a fa s ın ı s a l l a d ı . “ O n l a r i l a ç l a n t e s lim e d e c e k le r.”
la rd ın m ı ? ”
129
O N İK İN C İ B Ö L Ü M
130
](jnt bir cips alıp salsa sosuna batırdı. “Peynirin benim
;yi olmadığından şikâyet ediyorsun. Ama benim ho-
^îna gidiyor ve eğer peynir yemek istiyorsam sen de beni
^ rd u r m a m a lıs m .”
rün1
“0 halde ye. K esinlikle haklısın, eğer kalp damarlarını
otayıp ölmek istiyorsan, b u senin hakkın. Ben de sigorta
parasını yerken hayatım ın en güzel anlarını geçiririm."
“İyi eğlenceler. Söylediğim gibi, m u tlu bir adam olarak
öleceğim.” B u n u n la b irlik te K ent, yanında pilav ve fasulye
olan üç tane peynirli en eh ilad a sipariş etti.
Annie’nin b ü y ü k an n esi k rem asız am a ekstra avokadolu
taıüklu salata istedi. O liv e r tav u k lu fajita, Annie ise başlan
gıç tabağı istem işti. A n n ie h e n ü z tabağına dokıınm am ışu.
Nasıl doku n ab ilird i ki?
Eğer büyükannesi ve büyükbabası arasında hakemlik
yapmıyorsa, o zam an da O liver’m dik bakışlarıyla başa
çıkmaya çalışıyordu. K endini dizginleyerek onu masanın
altından tekm elemedi ve ona sanki öküz trene bakar gibi
bakmamasını söylem edi. Tabii ki O liver özellikle, onu si
nirlendirmek için yapıyordu. Çocukluklarından beri onun
131
oyun planı buydu. Annie’ye sataşmak ve onu r a i,
mek Oliver'in en sevdiği şeydi. Görüldüğü gj^j . JtSl* tu
değişmemişti. Ir ity
Hesabı ödeyip restorandan çıktıklarında Annie f
di. “Şunu keser misin?” "*■
“Neyi?” diye sordu Oliver masumu oynayarak
“Neden bahsettiğimi gayet iyi biliyorsun. Sana sayı
yorum, buna daha fazla izin vermeyeceğim.”
Oliver’ın gerçekten kafası karışmış gibiydi. “Neye i2j
vermeyeceksin?” diye sordu.
Annie gözlerini kıstı ve bağırdı. “Bana bakmayı bırak •
Sonra arkasını döndüğünde hem büyükannesinin hem
de büyükbabasının ağızları şaşkınlıktan açık bir halde ona
baktıklarını fark etti. Annie açıklamak zorunda kaldı. "Olu
ver beni izliyordu,” dedi kısık bir sesle. O n u n başını bela
ya sokmak isteyen dedikoducu bir liseli gibi hissediyordu
kendini.
“Tabii ki bakıyordu,” dedi büyükanne, Annie’nin ko
luna girerek. “Sen çok hoşsun Annie ve Oliver da güzel
kadınların değerini bilen genç bir adam.”
Annie büyükannesine karşı çıkmak istiyordu ama bu
nun bir işe yaramayacağını biliyordu.
Arabalarına doğru ilerlediler; Annie büyükannesiyle,
Oliver da Annie’nin büyükbabasıyla yürüyordu. Otele
dönüş yolculuğu gergin ve sessizdi. H epsinin aralarında
anlaşmazlık var gibiydi. Kendi adına, Annie, O liver’dan
uzaklaşmak için can atıyordu ve büyükannesi ve büyük
babası da artık birbirleriyle konuşmuyor gibi görünüyor
lardı.
O tele varır varmaz Kem ve Julie odalarına geçtiler. An-
132
. de p cşlcrindetı g id ip b ir şeye ihtiyaçları olmadığından
,nıin o|du'
1 -Büyükbaban artık h e r g ü n b ir öğleden sonra uykusu
(ekiyor-” d ,ye I ş ıld a d ı Ju lie , A n n ie’ye. “Yoksa huysuzla-
133
“Oliver onları arabayla getirdi,” dedi annesi !>an|(
en başından beri buymuş gibi, ' Phıı
Annie nefesini tuttu. “Biliyor m uydun?”
“Eh, evet. Annem dün gece telefon etti ve Olivç,^
onları Sedir Koyu’na getirmesini istediğini söyledi Ba|,,n
gözlüklerini takmamak konusunda ısrarlı, bu yüzden ^
nem de endişelenmişti."
“Sen de bana söylemedin?” Bütün aile Annic’ye arlaM
nı dönmüş gibiydi.
“Önemli olduğunu düşünmedim,” dedi annesi masun,
masum.
“Anne,” diye bağırdı Annie,” O liver’la ilgili ne düşün-
düğümü biliyorsun. Çocukken beni çok korkuturdu,"
Adil olmak gerekirse, annesi olanların yarısını bilmiyordu.
“Ah canım, o seneler önceydi. Artık ikiniz de yetişkinsi
niz ve onu son gördüğünden beri çok vakit geçmedi. Ge
çen yaz değil miydi? Bu arada Oliver nasıl? Yakışıklı bit
genç adam oldu.”
Annie “Hayır, hiç değişmemiş,” diyecekti ki kelimeleri
son anda yuttu. Oliver tam da hatırladığı gibiydi. Onun
'yakışıldı' olmasına gelince, bunun doğru olduğunu kabul
edebilirdi ve hem ailesi hem de ağabeyi onun hakkında iyi
şeyler düşünüyorlardı -büyükannesi ve büyükbabası da.
Oliver ve Annie’nm ağabeyi, Petcr, birlikte bir dağ gezisi
ne katılmışlar ve iki günlük yağmur ormanı turuna çıkma
dan önce onun yanına uğramışlardı. Pcter için büyükanne
ve büyükbabasına gitmenin eğlenceli yanlarından biri de
O liver’la zaman geçirmekti. Elbette en büyük keyifleri de
Annie ile dalga geçmekti.
“ O l i v c r ’a o n u g ö r m e k i s t e d i ğ i m i s ö y l e , o l u r m u ? ”
Ann'f: söyleyeceğine dair söz verm ekte zorlandı.
'Annemle b ab am araba kullanabilecekler m ir” diye sor-
d„ annesi.
Annie te re d d ü t etti, n e diyeceğini bilem iyordu. “İyi gö-
jünüyorlar sa n ırım .”
-B abam ın kalb iy le ilgili b ir s o ru n y ok değil mi?” Anne
si hemen e n d işe le n m işti.
“Yok."
“O halde ne?”
Annie iç in i ç e k ti, “ Ç o k ta rtış ıy o r la r.”
■Ne konuda?”
•Her şey.”
“A h T a n r ı m . B a b a m ı n r u h h a li k ö tü m ü ? ”
A s lın d a i k i s i d e k e y i f s i z g ö r ü n ü y o r d u . “ B i l m i y o r u m . . .
Anlamak z o r . ”
“G e r g i n o l d u k l a r ı i ç i n d i r , t a t l ı m . S e n m e r a k l a n m a . "
A n n i e ’n i n e lin d e d e ğ i l d i , e n d i ş e l e n i y o r d u iş te . İy i iliş
k ile r in b u ş e k ild e y ü rü d ü ğ ü n e in a n m a k is te m iy o rd u . O
la n n ı g ö r ü y o r d u .
“D a h a d a ö n e m l i s i A n n i e , s e n n a s ı l s ı n ? ” d i y e s o r d u a n
n e s i, o n u n d ü ş ü n c e l e r i n i b ö l e r e k .
“B e n i y i y i m a n n e .”
135
“Ah! O ıııın bilm esi seni k ızd ırıy o r m u?"
“.S.uıırıın kızdırm ıyor." Yine d e O liv e r’ın oııını 1 ^
1115.mil o lduğunu d ü şü n m e si A nııie'yİ d .ılu m u tlu ot|çr
di. Atmie içini çekli. “Hu koııuyıı so n ra k onuşsak n h ir nUl
anne? I.eııııy hakkında k o n u şm a k m o ra lim i bozuyor. y*|
nızea sen , babam . b ü y ü k an n em ve b ü y ü k b ab am ın hcııj,,,
kararım ı destekliyor olm anıza m in n e tta rın ı."
“Tabii kı destekliyoruz hay atım .”
“ D ü rü st olm ak gerekirse, a rtık n işa n atıldığı ve herkes
b ild iri için ben d e aylardır h iss e ttiğ im d e n d a h a iyi hisse-
d iy o ru m k endim i," diye devam e tti A n n ie. Bu gerçekti.
Tek ihtiyacı olan, L en n y 'n in d e b ittiğ in i kabullenm esiydi.
O n u n bu kadar inat etm esin e şa şırıy o rd u am a belki An-
ııic'n iıı karar değiştirebileceğini d ü ş ü n e r e k h e n ü z ailesine
.söylem em işti.
I lakkını vermek gerekirse, L enny’n in d e birkaç iyi
özelliği vardı. Cazibeli, arkadaş canlısı ve kom ik ti ama sa
dık olıııa yeteneğinden yoksundu.
“Bu luftasonım daıı sonra daha u z u n k o n u şu ru z ,” dedi
annesi. “U zun zam andır planlarla o kadar m eşguldün ki
doğru düzgün sohbet edem edik."
Annesi haklıydı. Kendini işe verm ek, A nnie için bir ka
çış olm uştu, Bu parti bittiğinde kendini tekrar flört etme
ye verecekti. Lenny’yi onların arasındaki h er şeyin bittiği
n e ikna cdccek bir şey varsa, o da başka b ir adam la çıkmaya
haşlam ası olabilirdi. Aımic’tun sosyal h ay atın ın eksikliği,
L en n y yi hâlâ oıııı sevdiğine inandırm ıştı. A nın L enny ya
n ılıy o rd u . A ım ic’nin b i b i kötü şekilde k ırılm ıştı ve iyileş
m ek için zam ana ihtiyacı vardı.
K o n u y u değiştirm ek isteyerek A n in e “B abam la seri tıc
z am an geleceksiniz?” diye sordu.
•Varın Setin K oyu n d a olacağız, b ü y ü k ihtimalle öğle
m i süiıra gi'Ç h ır saatte. B aban saat üt; civarında buradan
unak istiyor,” d e d i a n n e si. “Ö n c e sin d e yapm am ı istedi-
İM rSC Y v a r,m ? "
"I li^biı şey y o k a n n e . I lo r şey k o n tro l altında.”
Antik' a n n e s in in rah a tla d ığ ın ı hissedebiliyordu.
• linini o r^ am ze e d e b ile c e k e n m ü k em m el kişisin,”
^yc d e v an ı e tti a n n e s i. “ S a n a m innettarız. Annemle b a
b ın ın p a rtis i iç in y a p tığ ın h e r şe y iç in n e k a d a r te ş e k k ü r
Cls c ı i ' a z d ı r . ”
137
"Biraz konuşabiliriz diye d ü ş ü n d ü m , yalnızca ıkjlrıj.
dedi A nnie, ona selam v erm ed en . l>
“Tabii, ne zam an?”
A nm e’ye göre, tem el kuralları n e kadar erken koı,u
şıırlarsa o kadar iyi olacaktı. “Ş im d iy e n e d ersin ?” Kısa
sü re içinde otel arkadaş ve ailelerle dolacaktı. O zanian da
fazla geç kalınm ış olacaktı.
“Tam am . O d am a gelm ek ister m isin ? ”
“İstem em .”
Oliver güldü ve “Senııı için büyük ihtim alle daha akıl
lıca,” diye mırıldandı,
“N e demek istiyorsun?” diye sordu Annie.
“I liçbir şey.”
Annie ısrar etmedi. Bu konuşm ayı olabildiğince arka
daşça yapabilmeyi um uyordu.
“Verandada birkaç sandalye g ö rm ü ştü m ,” dedi.
“İyi fikir,” dedi Oliver ve iki kat m erdivene d oğru yö
nelerek yol gösterdi.
Annie, kafasında ne söylemek istediğine ve konuşmayı
nasıl başlatabileceğine dair birçok düşünce d ö n e rk en onu
takıp etti. N iyeti, O livcr’ı geçmişteki günahlarıyla yüzleş
tirm ek ve bunların tekrar etm em esini talep e tm ek ti. Ama
bu konuşm alarını olum suz bir şekilde başlatm ak dem ekti,
A nnie, yalnızca sınırlı sayıda olum lu şey olsa bile onlarla
başlam asının daha iyi olacağına karar verdi.
Oliver, o n u n ünden geçmesi için ön kapıyı açık tuttu.
Verandadaki iki ahşap koltuğa yerleştiler. G ü n e ş olm asına
rağm en serin bir akşam üzeriydi. G itar O liverT n k u cağ ın
da d u ru y o rd u .
“N e hakkında konuşm ak istersin?" diye sordu O liv er
ın asııın g ö rü n e re k .
. k a iın ifltn ışt* . E ll e n i n k u c a ğ ım la birleştirerek iu -
Wiııc cğ»t<J>- “ S c n ‘ t c k r a r f i « ™ c k g ü z e l.”
^ O I îvct M rıttI * *>c^ iyİ y a l a n a E ğ i l s i n A n n ie .'1
Q ,ıu yakalaHNS41- N e d e n b u n u sö y le m işti kı şim di?
kii h a k lıy d ı, l’ *1 b ü y ü k b i r y a la n d ı. "T am am , sem gür-
^ --m c şa ş ırd ım . N e d e n işte d e ğ ilsin ? " A ıım c, O liv e r’m
tland’n» d ış ın d a b i r t e k n o lo ji firm a sın d a harika b ir işi
b u ğ u n u v c b ilg is a y a r y a z ılım ıy la u ğ ra ştığ ın ı d u y m u ştu .
° -istifa e tm e y e k a r a r v e r d im ."
Bu tam d a O l i v e r ’m y a p a c a ğ ı b ir şeye ben ziy o rd u . Baş
kaları e k o n o m in in k ö t ü le ş m e s i n d e n v e iş aradıklarından
b a h se d e rk e n O l i v e r iy i m a a ş v e r e n b ir işten ayrılm ak is
te m iş ti.
^ iy ıy . ö tü d e ğ ild i, n e d e r s i n ? ” d i y e t i s ü d a d ı O V ı-
a3l!* o ^ da
v e rm e d i, c e s a re t e d e m e d i. O n u n y e rin e
VCV n ,e C eV ^ p ,y ı a r k a s ın d a n ç a rp tı.
^ ç tı ve
O N Û Ç Û N C Ü BÖLÜM
144
✓ V
mak isteyecekti; bu onun geçiştirmek istediği bir
* du
‘R e d e y s e ayığa kalkıp George gelmeden gitmeye ha-
jjgtctkn ama m erakı v e ihtiyacı onu olduğu yere sabit-
"N c k a d a r ? ” d i y e s o r d u G e o r g e .
l>aha h / l a d e ta y v e rm e s in e gerek yoktu. Öngörünün
m' o ld u ğ u n u so ru y o rd u . M.»ry*r?jn n e k.ul.ırlık hir •
L.l...ı«nr n’ra
"K.ır.ır h en ü z verilmedi, b u n u sö y le m e k için çokn
kemniş. Büyilk hir kısm ı da tedaviye nasıl yanır v e rd im i
ilgili.” Mary durakladı, G eorge’a ihtiyacı o la n birkaç tn ı^
bilgiyi verm ek istedi. Am a o n u n la k a n se ri k o n u ş m a y a lı
m enuşu. "I layatıuı b ilg in le r d e s ü re k li te stle rle geçiy0r
I lıçhınm izm p u a n lısı yok, b iliy o rs u n . Y ırın b ir otobiisiin
altında kalıp ö le b ilirim ,"d iy e zo rla g ü lü m s e m e y e çalışarak
ekledi.
George'un eli onunkini daha sıkı kavradı. “ Doktorlar
ne dedi?**
“George. lütfen. Konuşm am ızın odak nokrasının be
nim kanserim olmasını istem iyorum . B enden bahsetme
yelim olıırııııı? Bana kendinden bahset.**
(»eorge içini çekti vc om uzları d ü ştü . “S e n d e n bahset
meyi tercih e d e rim ”
“Başka bir zaman.” diye fısıldadı Mary. “Bana kendinle
ilgili son gidişmeleri anlat.”
(îeorge nereden başlayacağım b ilem iyor gibiydi. “İti
ra f a lıy o ru m kı sen benden ayrıldığında b e n b u n u pek iyi
karşılayamadim.*1
“ Pek iyi d u n u n d a değildik.” dedi M arv isteksizce.
“ Eğer seni gen getiren kanserse, ona m ü te şe k k irlin .”
“(îe o rg e ,” diye uyardı o nu Mary. “O n d a n b a h setm iy o
ruz. hatırlasana.”
G arson elinde çaylar ve iki dilim pasta ile geldiğinde
(îe o rg e ram itiraz etm eye hazırlanıyor gibi g ö rü n ü y o rd u .
G arso n d e n d iğ i m asaya koydu ve pastaları servis etti. Mary,
ü z e rin d e k ren ışan ti olan çikolatalı pastayı aldı ve b iraz da
çekici b u ld u .
,orge b .m h k h n m doldurdu. "liır şey söylüyordun..
-Önemli değil .** M ary önceki konuşmalarına geri dön
e y i tercih ediyordu.
|lW'c;eı>rgc çatalına uzanıp karışık meyve turtasını keserek
,Jın.ıluk tl-
* Mıry o n u l i ^ xt etti vc Çlkolatah pastanın lezzeti-
pişirdi- liır aıı b u n u n tadım çıkardı ve sonra da çayına
“A k ş a m y e m e ğ i n d e n önce b i r a z d i n l e n e b i l i r s e m güzel
almamı istersin?”
Mary te re d d ü t etti. Ç ay evine taksi ile gelmiş ve geri
dönerken de taksiye b inm eyi planlamıştı. “Emin misin?”
diye sordu.
“Evet.”
“Belki de y arın a kadar beklesek daha iyi olur.”
“Hayır,” diye itiraz etti G eorge. “Zaten kısıtlı bir süre
miz var. B ir dakikasını bile harcam ak istemiyorum.”
Kısıtlı süre. N e kadar da doğruydu. “Saat altı o halde?”
dedi Mary.
“Altı o lsu n .” Sanki o n u n kendisiyle akşam yemeği ye
meyi kabul e tm e si u z u n zam andır başına gelen en harika
şeymiş gibi, G e o rg e ’u n gülüm sem esi bütün yüzünü ay-
| dınlattı. G eorge b irço k y ö n d e n çocuk gibiydi. Ufakşeyler-
I den keyif alır ve hay atın basit neşelerinin tadını çıkarırdı.
I Garson hesapla geri d ö n d ü George fazlasıyla cömert bir
I bahşiş bıraktı.
“Seni o telin e b ırak m am a izin verecek misin?” diye sor
du.
“E v e t.”
George, Mary’nin ayağa kalkmasına yardım etti
onun koluna girdi ve çay evinden çıktılar. George’^ 0^
bası, otoparktaki birkaç arabadan biriydi. Mary anindi
nıdı. Üzerinde GGH yazılı gösterişli bir plakası olan
bir modeldi. Mary, George’un ikinci isminin, annesin '
kızlık soyadı olan Gair olduğunu hatırlıyordu. Geor"1
Gair Hudson. ^
George, yolcu koltuğunun kapısını açtı ve Mary oturup
rahat edene kadar şoför koltuğuna geçmeden bekledi.
Mary ona bakıp gülümsedi. "Çürük değilim, b i l i y o r s u n
değil mi?” Fiziksel olarak ne kadar zayıf olursa olsun, içın.
de bolca yaşama ve savaşma gücü vardı.
George’un gülümsemesi soldu. “Seninle ilgilenmek
istiyorum, Mary. Elimden geleni yapmama izin ver, olur
mu?”
Mary onun sözlerinden çok etkilenmişti, sözlü bir ce
vap vermekten kaçınarak başıyla onayladı. Vücudu zayıftı
ama George’la birlikte capcanlı hissediyordu kendini.
Ona oteli tarif etti. George arabayı park edip ona yar
dım etmek için onun tarafına doğru yürüdü.
“Bu gece,” dedi ve sonra tereddüt etti.
"Evet?”
"Akşam yemeğinde, seneler önce olan şeyle ilgili konu
şabilir miyiz?”
Mary’nin keyfi bir anda kaçtı. O na bunu borçluydu
ama bu kadar hızlı bir şekilde geçmişten konuşup konuşa
mayacağını bilmiyordu. “H enüz değil,” diye fısıldadı.
“Ama bunu konuşacağız?”
“Evet,” diye söz verdi Mary.
Konuşacaklardı da.
154
O N D Ö R D Ü N C Ü BÖLÜM
155
zırlandım. O sırada Rover mutfağa gelip bana m
derin kahverengi gözleri ile baktı. Sanki böyle h ı ^
yemeği onsuz keyifle yememi yerer gibiydi bakı§lan b'r
“Tabağında yemeğin var,” diye hatırlattım ona.
Sözlerim onu vazgeçirmedi
“Sen marul sevmiyorsun,” demek zorunda hissetti
kendimi.
Hızlıca çamaşır odasına gitti, ben de onun yemek ta
bağım alacağını düşündüm ama yanılıyordum. Bunun
yerine kalçasının üzerine oturup tasmasına doğru baku
Gitgide akıllanıyordum, bu hareketinin yürüyüşe çıkmak
istediğini anlattığını anladım.
“Rover hayır!” diye ısrar ettim. “Bugün iki kez çıktık,
bu yeterli.”
Onu görmezden gelmek için elim den geleni yaptım ve
leziz görünümlü salatamı yemek için masaya oturdum.
Parlak sarı bir peçeteyi kucağıma serdim. Tâm yemeye baş
layacaktım ki Rover’ın bakışlarını M ark’ın evinin yönüne
diktiğini fark ettim.
“Biliyor musun, Mark’ı bıraktığımda ruh hali pek de
iyi değildi,” diye Rover’a hatırlattım. Tamirci neredey
se beni evinden kovmuştu. Hastaneden döndüğüm üzde
onun merdivenleri çıkıp eve girmesine yardım etmiştim.
Dış kapıdan adımımızı atar atmaz iyi olduğunu ve benden
daha fazla yardım istemediğini söylemişti. Yani başka bir
deyişle benim gitmemi istiyordu ve bunu söylerken pek
de ince değildi.
İlk lokmamı aldım ve çok sevdiğim O regon karidesle
rinden de çatalıma geldiğinden emin oldum. R over bana,
sanki yemeği M ark'm ağzından alıyormuşum gibi kederli
bir bakış attı.
156
u*. k a rid e sim k a lm a d ı,” d e d im ona.
, . .
Mutfakta yefC uzandl v e Çen cs,n * patılennin üzerine
^pbak'51^ ' 111 b a n a d lk t l-
^BirkaÇ lo k m a s o n r a d a h a fazla dayanam adım . “Ah, u -
^ d i m a m a b u k o n u d a m u t lu d eğildim .
^pâha yeni buzdolabına koyduğum her şeyi tekrar çı-
p ikinci bir salata hazırladım . İhtiyatlı davranmak için
157
"S.ııu yemek p e m d ı m . " d e d m ı vc ıtiıntı yuft,,,
ı.ıLvııtıifiı bdİ nırk i(,ju İm n e d e n i m ul dıı ğm ııı fî^rsd"
yemek ^autasMil kaldırdım.
M.nk sim.ılım I m ı ıı y m ı l ıı : " N e d e n ? ”
< >11.1 İminin Kııvrt'ııı n u m s ı (ildııpmııı S(»ylcy,-1||(,,
dini, “Hılını yoı um sa nırını salak «>J<fııkıntı ı^m ;|,M
olabileceğini vc k e n d in e y e m e k y.ıpıiMiıııı <l;ı yor «*l.-ıhîlc^
teftnıı (lll'jlliMiıllfjtnMi,” Al.ıyc ılı^>ifiif sak lam aya (,nlı^ına
ılım K o v n ' ı u isteğine r a/ ı ni dııftımia p i ş m a n d ı m .
Mark sanki k eli m ele rim i s m ı y o r ı ı n ı ş g ı l ’i bana <iik «Jj^
haklı İtinaya ge lm ek ıçiıt başka İm n c d c u ı ı ı ı m olmasın,
li.ııı şüph ele ndi ve sm.ılı cinlin da asıldı.
"Yemeftı verandada mı I m a k a y ın ı ? ” d i y e s o r d u m , lıeraı»
daha da sıım o l u y o rd u m .
ieıe ddill e dip kalasını salladı "İçer i g e le b i li r s i n . "
Vay vay vay, işle İm s ü rp ri z o l m u ş t u . Ö z c i .ilanına beni
kaimi e d iy o r d u Ilı m d a n m e m n u n rntı o l m a l ı y d ı m , pek
e m i n deftıldmı.
M a rk kapıyı açtığı arı. Kovri ko rk um, ' İm tehlikeden
kakıyor m u t a s ı n a hızla içe n daldı. M a r k , b e n i m s a lo n u
na p. ırrhılnicuı ıçııı İ m a / yau.ı kaydı. İ k i m i / için o l d u k la
çalkantılı İm lıalı.ı o l m u ş t u . Ihı no k t a d a , lıâlâ k o n u l u p ko
n u ş m a d ı ğ ı m ı z ı hile b i l m i y o r d u m . l e l r v ı z y o m l a h ı r haber
kanalı açıktı ve ayak r.ıbnıesi s a n d a l y e d e n u z a ğ a mim ikt i
Sa n ki M a r k a y a l ı m y u k a rı kalıbı ıııış ğihı d u r u y o r d u .
" I l ı n ı n m u d a ğ a k o y m a m ı ister m i s i n ? 1* d i y e s o r d u m .
“ I f i d e n . " İte ni t ak ıp elti, k o l tu k d e ğ n e k l e r i m o l d u k ç a
ra h a t k u l i a m y o r ^*ıl*ı g ö r ü n ü y o r d u .
I n a l a l a / l a h a k n u d ı ı n a m a y m e d e helli e t m e m e y e ça-
l ış a ıa k b i ra z p/iz p e z d m h m M e r a k t a n ç a tl a y a e a k t u n . Kisşi-
. ^ b i r şey g ü re ın iy u rd ıım . I « > t < l a r , biblolar yoktu.
* varla' çıplaktı. Hır otel od,ısımla hile tablolar olurdu.
T rk ’trt neredeyse h içb ir şeyi yoktu.
»Kı-ııtlıııi nasıl h issed iy o rsu n ?" diye sordum .
'|s)asıl hissettiğim i d ü şü n ü y o rsu n ?"
-|'cki, saçma hır so ru y d u . I.af açmaya çalışıyordum.”
|r,dıyc katlar M a rk ’ııı sosyal bir ziyarete açık olmadığını
^rkLtııııtı (»hnalıydıırı.
paketi m utfak tezgâhına b ırak tık tın sonra, ellerim ar
g ıda. Ih »ver ayağım ın d ib in d e ona döndüm . Köpeğim,
^,ki uzun zammı b u rad a kalacakm ış gibi yayılarak otıır-
ı « tl1' . . . , ,
“Ağrı kesicim aldın m ı?
“Hayır. O ilaç n u d eıtıi bulandırıyor.”
Artık kay çatına sırası bendeydi ama bu o n u n kararıy
dı bcııım değil. D o k t o r ağrı kesicilerle daha rahat olaca
k ı n ı söylese ben te re d d ü t etm ed en onları içerdim. Belli
159
nc yapışıyordu. “Eğer sen gelmem iş olsaydın nc
bilmiyorum.” ^ ^ ^ iış
Çenemi bu sefer daha da sıktım. “Bunun ıçjn p
teşekkür etmelisin.” 0,*r»
Rover kafasını kaldırıp M arka sanki teşekkürünü
bul edermiş gibi baktı. Rover affedici bir köpekti ama l !"
onun seviyesine gelememiştim.
“Sana biraz salata ve kabak çorbası getirdim,” dedim
dilediği özrün onu rahatsız ettiğini fark ederek.
Mark kaşlarını çattı. “B unun benim en sevdiğim çorbj
olduğunu nereden bildin?”
“Bilmiyordum. Dolabımda biraz vardı. Senin için ısu.
mamı ister misin? Yoksa salatayı mı tercih edersin?"
"Çorbayı tercih ederim .”
“Tamam." Bir mikrodalga fırını olduğunu gördüm, do
labı açınca bir kâse buldum ve çorbayı ısıttım.
“Bunu yapman gerekmiyor, biliyorsun değil mi?”
Bunun kesinlikle farkmdaydım am a bu cümleyi öze
nm e alınmadım. “Salatayı daha sonra yem en için dolaba
koyuyorum.”
“Dışarıda bırakırsan sevinirim ,” dedi.
“Tamam.” Sonra artık gitm em gerektiğini hissettiğim
için Rover'ın tasmasına uzandım . "Seni yem ekle baş başa
bırakıyorum.”
Mark, mutfaktaki sandalyeyi çekip o tu rd u . “Ayağımın
lorık olması senin gül bahçende bir süre çalışamayacağım
anlam ına geliyor, biliyorsun değil m ı?”
Bu besbelliydi. “O kadarını tahm in e ttim .”
“B unun için üzgünüm .”
“Ben d e.”
ikinci kez R o v e r'la b irlik te k a p ıy ı y ö n eld ik
,-pşeİddirler Jo Marie,” diye seslendi Mark arkamdan.
1
. ^ jjy
Tefekkür mü? Mark tan hem de?
Inraf etmeliyim ki b u n u söylemesi hoşuma gitmişti.
_ _ 6nce zannettiğim gibi korkunç bir canavar değildi,
âğındaki korkunç ağrı onun bu kadar suratsız olmasına
y o lm u ş olmalıydı.
* -Sabah sana bakmamı ister misin?” diye sordum. Ancak
jjnhın geç bir saatinde olabilirdi çünkü öncesinde kah-
^ hazırlamam ve yeni konukların gjrişlenni yapmam
^loyordu.
-Haytf*” dedi düz bir sesle.
G ü lü m se m e d e n e d e m e d i m . H e r şe y n o rm a le d ö n m ü ş
tü-
Otele döndüğüm de, Kent ve Julie Shivers’ın orada ol-
duklantıı gördüm.
-A rkadaşlarım ızın bizi alm asını bekliyoruz,” diye açık
l ı Julie.
“Sizin çoktan akşam yem eğine gittiğinizi sanmıştım.”
“Hayır, O liver ve A nnie bizi biraz gezdirdiler, ben de
onlara Kent’in bana ev len m e teklif ettiği yen gösterdim."
Jnlia’nın sesi yu m u şad ı ve gözleri romantik bir şekilde
parladı.
“Sana kaç kez söyleyeceğim, ben sana sahilde evlilik
teklifetmedim,” diye ısrar etti Kent. “Biz sinema salonun-
daydık
“Kesinlikle değildik,” dedi Julie onun sözünü keserek.
‘Bir kadın böyle şeyleri hatırlar ve biz de o çardağın ol
duğu yerde duruyorduk. Yoksa neden Annie bizim evlilik
tazeleme törenim izi burada yapsın ki?"
Kent kollarını kavuşturdu. “Ben Stevc M cQ uc<n ^
kon cesaretimi toplayıp sana evlilik teklif* ettiğim, |1( r,‘
yorum.
Jıılıc gözlerim devirdi. “Sedir Knytı’nda sinemaya h
gitmedik." '*c
“Peki, sen eğer buna inanmak istiyorsan... Demek k
başka bir kızdı." °
Julie güzlerini kıstı. “I Icr zaman başka birisinin olahj|c
ceğıni düşündüm ...''
“Ah Tanrı aşkına," dedi Kent ve yüksek sesle nefes ver
di. “Seninle de konuşulmuyor ki kadın.”
Böylccc mutfaktan çıktı vc odalarına y ürüyüp k a p ıy ı ar.
kasından çarptı.
Jıılic ürktü. “Kocamın yerine ö z ü r d ilerim ,” dedi üzti-
Jcrck.
Hlfı yıl boyunca sağlıklı bir evliliği yürütebilmiş bu m.
sanların bu kadar çatışmaları bana ilginç geliyordu. Annie
bana onlardan ve birbirlerine karşı hissettikleri aşk ve şef
katten bahsederken gözleri parlamıştı. Bir gün evlendi
ğinde, kocasıyla, onların yaşadığı sevgi dolu ilişkiye sahip
olabilmeyi umduğunu söylemişti.
“Sanırım arkadaşlarımızı salonda bekleyeceğim,” dedi
Jıılıc sanki hiçbir şey olmamış vc Kent yalnızca yemekten
önce dinleniyormuş gibi.
“Çay ister misiniz?” diye sordum o y unu devam etti
rerek. Jıılıc saklamaya çalışsa da üzüldüğünü görebiliyor
dum.
“Evet, çok iyi o lu r/ dedi ve asil bir yürüyüşle diğer oda
ya geçti.
Ona çay getirdim. "Annie vc O liver ncrcdclcr?” Fincanı
masaya bıraktım.
U>2
jrçarı <ıktılür. O liv er K e le k le n de çok utlı bir
^B t*0 *ıcr 7*}n;tn söylemedi.
(jrlM nc?H tliye ıs™r t-utrn çünkü onun da benim
. rÖUğüı»dc d ü şü n d ü ğ ü m şeyi düşünüp düşün-
ediyordum .
^ Vrt.ıı O liv e r'la ilgileniyor olmasını umdum."
-Annie,M
İ l e utarigag b ir şekilde. “A nnic'tıın o nu sevmediğini
birse*"
Annic'mn bana anlattığına göre, Julıc’nın tespiti çok
ycrındeydi. Anııie’n in nişanlısının - yani eski nışanlısının-
gerçekten de gözleri dışardaydı. Z o r olmasına rağmen,
onun doğru bir karar verdiğini düşünüyordum vc sanırım
bunda yalnız da değildim .
“Kendinden o kadar e m in d i kı, kendini beğenmiş gi
biydi. Kent benim abarttığım ı d ü şünüyordu ama ben o
satıcının beııinı to ru n u m u m u tlu etm eye dair hır fikri ol
madığım hep b iliy o rd u m .*
“Annıc'yc bu duyguların ızd an bahsettiniz mi?” diye
surdum ona.
“Hayır. Kem b u n u n iyi b ir fıkır olduğunu düşünm ü
yordu, Araya giren yaşlı bîr kadın gibi görüneceğimi söy
ledi, sanırım haklıydı d a .”
İM
* * '« •
164
ız olmaktan m em nunm uşuz gibi hissedebildiğim o
fa n la ra hasrettim. Kelimeler gereksizdi. Birkaç, kez Pa-
varhğ1111 yanımda hissetmiştim. Bu his o kadar kuv-
^ilıyd' ki uzanıp ona dokunabileceğimi düşünmüştüm.
~ i, ilk aldığım zaman Paul bana gehp burada iyileşece-
. mı söylemişti. O n u n avutması ve sevgisi bana hayatıma
jcvam etme cesaretini vermişti. Başkalarının ne düşüne
ceğinden korktuğum için, bu ziyaretlerden kimseye bah
setmedim, tabii eğer bunlar ziyaretse. Doğrusu eğer bu
|ySı bu yakınlık duygusu yalnızca benim hayal gücümse
bile umurumda değildi. Beni rahatlatıyordu. Ağrıyan kal
bimi sakinleştiriyordu. Paul dünya için ölmüş olabilirdi
3ma benim için hayattaydı.
165
O N BEŞİN Cİ BÖLÜM
166
b e n .. A n n ie beceriksiz bir şekilde bir bahane
0CO ama n e b ü y ü k a n n e si ve büyükbabası, ne de Oli-
ır»'11'5" ö n le m işti- O y ü z d e n kapana kısılmıştı.
rcr0J11Jer C o v e’daki D D ’d e y em ek yemelerini önerdi ve
de bu gecen in b ir an ö n ce bitebilm esi için hemen
^ d , G ü v erted e koya d o ğ ru bakan bir masaya yönlen-
^ djkr ve tü m u m arsızlığ ın a rağm en suyun üzerinde
* yarl gü n eş A n n ie ’yi rahatlattı. S enenin bu kadar ba
da böyle güzel b ir akşam yakalam ak zordu.
51 R i n a d a d e m ir atm ış yelk en liler suyun içinde alçalıp
..geliyorlardı: ışık d ire k le rin e asılı rengârenk çiçek se
mtleri de su yun k e n a rın ı noktalarla çiziyordu. Görüm ü
j^ k a rtp o s ta llık tı.
lök
-Görfflüy°r m u su n ? ” dîye sordu Oliver.
-jsleyi?” d c d ’ A n n 'e -
.pflyükannen ve büyükbaban birbirlerinin yanında o
.jr rahatlar ki n e hissediyorlarsa onu söyleyebiliyorlar.
^ burnı m uhteşem buluyorum .”
-M uhteşem?” diye tekrar etti Annie. O ise bunu fazla-
rahatsız edici buluyordu. Çocukluk hatıralan. onla-
^ birbirlerine sevgi d o lu bakışlarıyla ve büyükannesinin
büyükbabasının şakalarına gülmesiyle doluydu. Kilisede el
{|e tutuşur ve ilahi kitabını paylaşırlardı. Şimdi tek yaptık
l a tartışmaktı.
170
*$ajwrfm o to sto p çekm eyi planlıyorsun." N e kadarda
, Nasıl da b o h e m !
’^ l ı r i d a b ir k a m y o n e t kiraladım .”
^ v u s^ ly a ve Yeni Z elanda. Ç ocukken bile bu iki ülke
dic’yi î ok c tk j,c m ,Su Lcnny'yle nişanlıyken balayı içm
^ j Zelanda'ya g itm eyi Önerm işti ama Lenny bunu pek
^ e m i ş t i . O K arayip adalarına gemiyle gitmek isliyordu
’5t aradaki fiyat farkı o kadar çoktu kı Annie kabul etmek
hrunda kalm ıştı. A m a G ü n e y Pasifik’i görmeyi ne çok iv-
terdi-
»G ülüm süyorsun, dedi O liver onun düşüncelerini
bölerek-
»Ben de h e r z a m a n A vustralya ve Yeni Zelanda’yı me
rak e tm iş im d ir,” d iy e fısıldadı A nnie. “Oraya gitmeye nasıl
l^ar verdin?”
»Seninle aynı şekilde sanırım . Merak. Ergenliğimden
beri dünyanın o k ısm ı b e n i hep çok etkilemiştir.”
"Neden şim d i? ”
"Neden o lm asın ?”
Haklı bir soru.
“Ö teleyebilirdim ,” diye devam etti Oliver, “ama gen
cim, bekarım ve e ğ e r b u n u şim di yapmazsam hiçbir za
man yapmayacağım ı d ü ş ü n d ü m .”
“Tek başına m ı g ezeceksin?”
“Birkaç arkadaş da b e n im le gelecek ama Alex yalnızca
üç ay gelebiliyor, S teve altı aydan sonra dönmek zorun
da, o yüzden ö n c e Yeni Z elan d a ’ya uçuyoruz ve sonra da
CookAdaları’n a g id iy o ru z .”
Annie bu adalarla ilgili b ir şeyler okuduğunu hatırlı
yordu. C o o k A d aları’n dakı yerliler Yeni Zelanda’ya yerle-
171
şe nle rd i. S e k i zi n c i s ın ı f l a y k e n İ m i .ul.ı nf tıs u | u ^
»dev yazm ıştı Ihtım şim di hatırlam ası kurnıktr 71^ ^
£1111 kadarıyla t'o o k A J.ıl.ıt 1 h a rika ." dedi vc yüksek'
konuşmuş olmasına kendi ile ısırd ı. Oralarda
g ıi/cllıktc sıyalı medetin olduğu söyleniyord u. ^"1
” B ı/ıın lc ►•el,"
Aınııe güldü. "Ben vc ılı; erkek, iiıı garip olurdu.*
“I layır. olmazdı." diye karşı yıktı Oliver. "\ leııı beni^,
le olursun lıeııı Je oraları yok seversin.*’
Amııe’nın gezmeyi seveceği konusunda şüphesi yokt„
ama eğer yineye inecekse hıı O lıver’la olmayacaktı. An-
me. gaı sonun yemekler ile birlikle gelmesiyle cevap vcn
inekten kurtuldu.
ikisi ile bırkay dakika sessizce yemek yediler ama An-
ıııe’tun başı donuyordu. Tekrar konuşmaya haşladıkların,
da konuşmanın çı^ııtııı Oliver yaptı. Yolculuktan ve nasıl
plan yapıp senelerce para biriktirdiğinden bahsetti. Annie
oııuıı hu gıı ışınıe harcadığı kaba vc özenden etkilenmişti.
Ihınım anlık hıı kaıaı olduğunu düşünm ekle hata etmişti
Hır şekilde politikaya daldılar, lamam en zıt fikirlerde
olmaları sürpriz değildi. Annie, O lıvcr’ın om ı özellikle
gaza getirdiğim fark edene kadar omıııla bırkay dakika tar
tıştı
"Itıım ı özellikle yapıyorsun, değil un?” dedi kaşığını
>ana koyarken. Sipariş verdiğinde ay olmamasına rağmen
her şeyi vemışn, "Öyle değil mı?" diye tekrar etti. I Uyatt
hovuıua. onunla Oliver Sutton kadar tartışan hiçbir er
kekle tanışm am ıştı.
I Yvap olarak Olıver*m tek yaptığı gülüm seıncktı.
•'Hru yok MiiHİeıuluıyorsun ve bunu da özellikle yapı-
- A nine b u n u alll-d cın iy o rd u vc konuyu dcğıştır-
1 (. n t , ı ı ı ı y o r < 1 ı ı "K.ıbııl e t!”
n iÇ'n d cl' o lu y ° rd u m ”
yüzden d e b e n i o rtad a bırak tın .”
,.£vet, ve o g ü n d e n b e ri b u n d a n pişm anım . Başka hiç-
r 5Cy olm asa b ile b u h a fta so n u c n azından beni genç,
b'r i ve tam b ir p iç k u r u s u o ld u ğ u m için affetmem umu-
jptaı
178
un, tılıvevı doldurduğum m Oliver da merdtvenlrr-
tuıla mdı Tersine, o nereli vc uyanık duruyor. sanla
jJ j, hiçbir şeyi umursamıyor rabi gülüvordu Bir fin-
u/andı, onunkini de kahve ile doldurdum. Anme'nin
^ böz temasında bulunmamaya çalıştığını faıketum.
ırıun taralına bakmamak için elinden geleni yaptyordu.
1 -CCinaydm canım." dedi Oliver. Annie'ye ve onu lana-
jndan öptil.
* Çnnie'nin surannın kızarmasını izledim. Opucûğûn
^iUne kadar telaşlandırdığını eören Oliver da güldü.
'Güzel bir gün." dedi Oliver ve fincanını yemek masa-
^ koyduktan sonra kollarını kafasının üzerinde esnetti.
•Çok özel bir gün."
İkisine tasa süre sonra Kent ve Julie de katıldı. Bu ai
lenin parçası olan diğer konuklarımın kısa zaman içinde
tele geleceklerini düşünüyordum . Cumartesi gecesi için
uııumen doluyduk. Çoğu konuk. Shivers'lann yıldönü
mü kudaması için buradaydı - ve bir de tabu Mary Smith
mdı
Onu yalnızca kısa bir an görmüş, zamanının çoğunu
odasında geçirdiği için endişelenmişrim. Ama sanırım Se-
ıttle'a gidip günü bir arkadaşıyla geçireceğini söylemişti.
Bu gezmelerin ona fiziksel olarak fazla g e lm e m e s in i um
dum.
"Fınnda taze çöreklerini var.”
■Çörekler.” dedi Kent ve ellerini ovuşturdu. "Sıcak çö
reklere bayılırım."
"Ne zamandan beri?” dive sordu Julie.
Kent kaşlarını çara ve “H e r zamandan beri!” dedi.
“Bana söyleseydin.”
"Ncdcıı? Baııa yüksek kolesterol seviyelerinde,, e
sefinen için ıııi?" '
"Birisinin senin nc yediğine dikkat etm esi gerek ç
bunu kendin yapamıyorsun. Eğer ben olmasaydın,, ^
'■Söndc
yirmi ilaç içiyor olurdun.”
Kent, Anııie’ye baktı ve kafasını salladı. “Senin hiiyj
kaimen geçinilmesi imkânsız biri.”
'Aıııa sen de öylesin,” dedi Jıılie ve sonra üç hapşı^
devam etti. Bir mendil alıp bunum a tuttu. “Büyükbaba1
pencereler açık uyumamız için ısrar etti. Bütün gece üjjj
dürıı. Belki de zatürree olup öleceğim ama zaten onun is
tediği de bu. ”
“Saçmalık!”
“Neredeyse soğuktan donacaktım .”
"Nasıl olacaktı bilmiyorum, çünkü her fırsatta pence
reyi zatcıı kapatıyorsun.”
“Çünkü sen açmaya devam ediyordun,” diye şikâyet
etti Julie.
Kent onu duymazdan geldi ve sanki inadına yapar gibi
sıcak bir çörek aldı, üzerine tereyağı ve çilek reçeli sürüp
kocaman bir ısırık aldı.
“İki yaşında bir çocuk gibi davranıyorsun,” dedi Julie ve
sonra Annie ve O liver’a bakarak ekledi: “U m arım büyük
babanın öfke nöbetini görm ezden gelirsin .”
Bu atışmalarının bir önceki g ü n o ld u ğ u gibi tam bir
tartışmaya döneceğinden korkarak atıldım , “Portakal suyu
isteyen var m ı?”
“Annie ve O liver hızlıca cevap verdiler. O n la r da benim
korkum u yaşıyor olmalıydılar.
Kent ve Julie arasındaki önceki geceki ateşli atışma be-
v c terliydi- H akem roliinü oynamak hiç bana göre
"""S lic
to ru n u n a baktı. “ Bugün benim yardımıma ihtiya-
nahak
“Gelinliğim, eğer hatırlarsan Bremerton’dakı J.C Pen-
ney’dan o sabah alınm ıştı. G erçek bir gelinliğim yoktu
çiinkü sen evlenm ek için acele ediyordun.”
“Benim hatırladığım kadarıyla, bu acele içm bir nedeııi-
mjz vardı. Ben uzaklara gönderiliyordum ve sen de hamile
olabileceğini d ü şü n ü y o rd u n .”
Bariz bir şekilde u tanan Julie yutkundu.
Ben de ne yapacağımı bilem eyerek mutfağa dönüp por-
nkal suyu sürahisini aldım ve yemek masasına getirdim.
“Büyükbaba,” dedi A nnie, “partide bundan bahsetme
yeceksin değil mi?"
“Sırf beni tü m aile ö n ü n d e utandırm ak için bahseder.”
Keııt gözlerini kıstı. “N e dedin sen?”
“Onunla sonra k o n u şu ru m büyükanne," dedi Annie.
“Meraklanma, seni utandıracak hiçbir şey söylemeyecek.”
“Eğer söylerse yem in ederim onu öldürürüm .”
“Merak etm e,” dedi A nnie tekrar v e ju lie ’nin elini ok-
"Mırıldanmayı bırakır mısınız?” diye sordu Kent
Mutfağa döndüm ve sosis, pastırma ve konukl
hep beğendiği peynirli yum urtayı aldım. Mutfak^"11"1
baklan getirip masanın ortasına koydum ama ne v **"
kimse bu özenle hazırladığım yem ekle ilgilenmiyor^ ^
Tanrım, bugünün Annie ve ailesi için bir felaket olrtı ^
sim umuyordum. 3tTls'
Annie ve Oliver masayı ilk terk edenler oldular An
birkaç son dakika detayına bakm ası gerektiğini söyledi”1*
Oliver da yardım etm eye gönüllü olarak onu takip etti
Annie’nin “T ören için büy ü k salonu hazırlamama y,
dım edebilirsin,” dediğini d u ydum .
“Seve seve.”
Julie’nin bakışlarının onları izlediğini gördüm. Sotııa
ona baktığımı fark etti, “ikisinin bir çift olmasını çok js
terdim.”
“Julie, buna karışma,” dedi Kent. “Onların arasında
olan şey seni ilgilendirmez.”
“İstediğimi yaparım!” A nnie’nin büyükannesi döndii
ve elli senelik kocasına ters ters baktı.
Kent hom urdanıp kafasını salladı. “Nasıl olsa yapacak
sın. Sen her şeyi m ahsus yapan inatçı bir kadınsın.”
“Mahsus yapan inatçı bir kadın m ı? Ü zü m üzüme baka
baka kararır.”
İkisi de parktaki çocuklar gibi birbirlerine sataşıyorlar
dı.
“Boş ver. Artık seninle k o n u şam ıy o ru m bile,” dediJu-
Jie. “N eden denediğim i bile b ilm iy o ru m .”
“N e dedin?” diye so rd u K ent.
Ju lie sinirle derin nefes alıp uzaklaştı. Biraz sonra Kent
de onun peşinden odalarına gitti.
Sjj t dokuz c iv a rın d a kahvaltı odası neredeyse bomboş-
perken Mary yavaşça merdivenlerden inerek geldi.
: iyiydi VC ona günaydın dediğimde gülümsedi.
^■‘Teşekkürler, sana da günaydın.”
yenıek odasına gitti ve bir sandalye çekti. Masada yerim
, ,, ona kahveye tercih ettiğini bildiğim için bir bardak
3flV
İ‘ngötürdüm .
-Teşekkürler,” dedi Mary.
-Yeııi pişmiş çöreğe ne dersin? Hâlâ fınndalar ve sıcak-
18J
Telefonu o kadar sıkı tutuyordum ki parmakla
lııssı kaybettim. Bir anda beynim onlarca soru ilc
Ne kadar denesem de bir tanesi bile boğazımdaki cja°l<J'1-
çitten çıkamıyordu. Gözlerimi kapattım. Kocamın ka r ^
sağ çıkmış olabileceğine dair um u d u m gerçeklerin ke^k"
(iğiyle paramparça olm ak üzereydi. Kendimi toparlad "
“Ve?” diye sordum. "t1.
Yarbay tereddüt etti. “Seni tem in etm ek isterim ki ly
mahalline daha önce girilm em iş.”
‘A l ı . ” Y a k ın la rd a k i s a n d a ly e y i ç e k tim , a rtık d iz i»
b e n i d e s te k le m e d iğ i iç in ü z e rin e ç ö k tü m .
ş a n s ım o la c a k tı. H iç k im s e g e rid e b ı r a k ı l m a y a c a k t ı . Bu
P au l ö zel k u v v e tle re g ir d iğ in d e D e n n is M ı l f o r d ’u n ba n a
ve o rd u n u n d a P a u l ’e s ö z ü o lm u ş tu .
“ T e ş e k k ü r le r ,” d iy e f ıs ıld a d ım .
Duraksadı.
Daha fazlası vardı, bana söylemediği bir şey vardı. His
sedebiliyordum. Bütün hücrelerim de hissediyordum.
“Başka?” diye sormayı biraz zorlanarak da olsa başardım
“Sana bunu söylemekte tereddüt ediyorum Jo Marie."
“Lütfen, ne olursa olsun bilm em gerekiyor.” Kulağım
telefonun baskısından acımıştı.
“Helikopter altı adamla birlikte d ü ştü .”
“Evet,” diye fısıldadım .”
“Yalnızca beş kişinin kalıntılarını bulabildik.”
Gözlerim faltaşı gibi açıldı. “Y anı..."
“Bu hiçbir şey dem ek değil. S on kurbanın helikopter
den düşüp hayvanlar tarafından g ö tü rü lm ü ş olması müm-
pmıl’ün hayatta o lduğunu düşünm eni istemiyorum.
< j( gün ü kabullen.”
i ğ i m i n cesedinin orada olmadığını biliyor musunuz?”
»plcnüz değil. B u n u sana söylcmemeliydim,”
-Hayır, hayır, söylediğine sevindim.” Nabzım deli gibi
vo r d u . H er zam an hissettiğim bir şey vardı, bu belki ıç-
31 dü idi ya da başka bir şey am a bu his, helikopter kazasını
Oyduğumdan beri bcnım leydi. Paul ün bir şekilde yaşa
d ı n bir y o lu n u b u ld u ğ u n u ve bana zihinsel mesajlar
eöııdererek hayatım a o gelene kadar devam etmemi söyle
d i hissediyordum .
Belki de bu aşkım ız çok yeni olduğu ve birbirimizi âşık
olmayı en az beklediğim iz anda bulduğumuz için olabilir
di. Her zam an Paul’ün öldüğünü hissedebileceğimi dü
şünmüştüm. Bir parçam Paul’ün bana döneceğini söylü
yordu. Ö te yandan, zam an zaman yanıma gelmiş ve beni
sevgisi ile sarm ıştı. B ü tü n bunlar çok akıl karıştıncıydı.
Sorun aslında inanm ak istem iyor olmamdı, kocamın öl
müş olduğunu kabul edem iyor olm am ... Böyle bir haberi
duymak her şeyi değiştiriyordu.
Helikopter kazasını ilk duyduğum da yaşadığım şoktan
s o n r a k i haftalar beni uyutmayan, yemeden içmeden ke
sen korkunç bir yasla dolup taşmıştım. Geceleri uyanık
b ir halde uzanıp Paul’ün gelmesini, rüyalarıma girmesini
beklerdim. Am a gelm iy o rd u ... En azından ilk başta.
Sedir Koyu’na taşınana kadar onun varlığını hisset
memiştim. O telde uyuduğum ilk geceydi. Hayatımı de
ğiştiren anı ilk günkü kadar net bir şekilde hatırlıyorum.
Çardakta yarı uykulu oturuyordum ve şöminedeki alev
yavaşça titriyordu. O cak ayının başında yıldızlı bir gecey-
185
ı l ı . İlli anda l’-ıııl orada gOrllndU. o n u l<;ıiıılıııhft,,,,,
gerçekli. O nun varlıklı" »anki y.-ıı11111<İn " " i n i y o r ,,,,^ 1
yıı/Smı hissemin.
O m ni yok ııl.ıea£ıııı dllş(lııd(lgüm Kin
ıııakl.ııı korktuğum u hatırlıyorum , çilııkll lıııııa dııyı,,^
ıııa/dım. Ihı ana olabildiğince ıızını ım ınuııak istedi,,, (j
gece l’ana İm otelde iyileşeceğimi ve buraya gelen lıc-rkesj,,
iyileşeceğini söyledi.
“Jo Marie.”
Yutkundum. “Evet." diye (ışıldadım.
“Katıl arıık yok.”
“Evet,” diye fısıldadım tekrar ama kalbını huııa jy
çıktı. Huna inanmak istemiyor ve binin gerçek kabul ede-
iniyordum.
O N Y E D İ N C İ B O l ÜM
188
* sakin bir tavırla, sanki bu vapur yolculuğu onun
parçasıym ış gibi. “Seninle gcçirebilece-
( | r dakikayı seninle geçirm ek istiyorum."
Şiın
’eorge h er zam an fazlasıyla romantik olmuştu. Bu
•.»in ona bu kadar âşık olmasının nedenlerinden bi-
fcjlıfY
,x "Buraya nasıl geldin?" diye sordu Mary arabayla gel-
'1’J?olcIııfr,|lu d ü şü n e rek .
fl “fsjasil gelm iş o lab ilirim ?” dedi George, “Seatte’dan va-
bindim , indim vc tekrar bindim .”
P kahkahasını bastırdı. “Deli misin?"
“Senin içi» deli olm aya razıyım." George onun yanın
daki koltuğa o tıırd ıı ve k o lu n u omuzlarına aup hafifçe sık-
IfN
bııgün onunla vakit geçirm ek isteyen George’üu
dün akşamki harika yem eğim izden sonra bir ay
cağımı düşünüyorum .” G eorge o n u n ana yemekte ***'
deniztarağı çorbasını denem esini istem işti, sonra
bir ekmek tatlısını paylaşmışlardı. G eorge onu şişm ^
mak istediğini sakJamamıştı. H e n ü z geçm işle ilgüj ^ ,u
mamışlardı. M ary yorgun ve gergin olduğu için Q°nüî'
konuyu ertelem işti ve M ary de b u n a m innettardı. ^
“Bugün için birkaç p lan ım var,” dedi George
M ary’nin elini iki eli arasına aldı. “Ö n c e seni ofısime *
türm ek istiyorum .”
“İyi fikir.” Eskiden olsa ofisi M ary’nin ilk görmek’
teyeceği yer olurdu. İş onun hayatı ve ilgisinin odagiyü,.
kendini en rahat hissettiği yer ofisiydi. Ofis NewYork’un
tüm gökdelenlerinin siluetlerine bakıyordu ama burası
onun kraliyetini yürüttüğü yer olduktan sonra Mary matı
zarayı çok nadir fark etm işti. K anser o n u n sürdüğü salta
nata son vermişti.
“Sonra da seni evime g ö tü rü rü m diye düşündüm.”
“Harika.” George ne kadar da düşünceliydi, onu turis
tik faaliyetlerle yorm ak istem em işti. M ary parmaklarını
sıkıp onu onayladığını hissettirdi.
“Öğle yemeğini evde yem eyi p lanladım .”
“Harika.”
“Manzaram çok güzel ve b ü y ü k ihtim alle Seatde’da se
nin görm ediğin bir şey yoktur.”
“D oğru.”
“Eğer başka bir ş e y ... ”
“H ayır,” dedi Mary. G e o rg e ’u n planları ona uyuyor
du. Ç ok fazla fiziksel faaliyet için en erjisi yoktu. Ne ka-
190
[ıizl, y o r u l d u ğ u n a şaşırıyordu ve sınırlarını hatırlamak
^ dcp re sify aPjy ° rciu. Kanser hayatının bir sürü alanını
00 dit ediyordu ve G e o rg e ’la birlikte oldukları bir günde
v e rm e y e li.
“Biraz dışarı çıkm ak istiyorum ,” dedi vapur yolun ya-
rtl geldiğinde. S eattle’m m anzarasını vapurdan izleme
r ,sin<* b ^
L satım k a ç ı« m a z d l-
G e o r g e te re d d ü t etti. M ary o n u n endişelendiğini fark
vardı.
Yolculuk altm ış dakika sürm ek yerine saniyeler gibi
hızlı geçti. Seattle’a yanaştıklarında arabalar vapurdan, bi
nerlerken çıkardıkları sesleri çıkartarak indiler. Georgç ve
Mary yürüyerek ram padan çıkan yolcuları izlediler ve is
tasyona doğru ilerlediler.
Caddeye çıktıklarında sahilde kısa bir tur attılar. Geo
rge, Mary’n in koluna girerek onu yakınında tuttu. Mary
191
hcıncn uzakta olduğu senelerde değişmiş şeyleri
Yeni işyerleri vardı ama her şey aslında aynı gibiyi ^ ,t|
bucks yakındaydı ve Seattle akvaryum u da bir cadde •
rindeydi. Pike Place M a rk ete tırm anış onun içjn ç ^
olurdu. ***
Marketin onun için önem i büyüktü. Gcorgc’un0na,
hafta Pike Place M arket’ten bir b u k et çiçek aldığm, ^
ladı. Çiçekler yedi gün dayanırlardı vc buketler çoğunluk
la, kimsenin isimlerini söyleyem ediği egzotik çiçeklerde
oluşurdu. M ary onları ışyerindeki m asasında tutar vc b ”
baktığında G eorge’u n aşkını hatırlardı.
“Tahmin ettiğim şeyi m i d ü şü n ü y o rsu n ? ” diye sordü
George. M ary’nin yorulm am ası için ağır ağır yürüyordu
“N e düşünüyorm uşum ?” diye so rd u M ary ona baka
rak.
“Pike Place M arket.”
“Çiçekler.”
George güldü. “Balık satıcısının kafana somon attığ,
günü hatırlıyor m usun?”
Bu Mary’nin kolay kolay unutabileceği bir şey değildi.
Sihirli bir andı. Bütün gün öyle olm uştu. Ve o günün ge-
cesinde bebeğine hamile kalmıştı.
Bir anda içini üzüntü ve pişm anlık kapladı. Zorla yut
kundu. Onun ruh halini her zam an anlayan George da
bunu hemen fark etti.
“İyi misin?” diye sordu.
“İyiyim. Şimdi, hani bana ofisini gösterecektin?”
George o n u vapur iskelesinin dışındaki taksi sırasını
götürdü vc arka kapıyı açtı. B indiklerinde George şofö
re ofisinin adresini verdi. Taksi şofbrü gaza bastı ve araba
Dördüncü C idde'ye d oğru ilerlem eye başladı.
George’un ofisini gezmek Mary’ye çok şey ifade etti.
5corge un d u ru m u iyiydi- Şık ofisi, kiraz kestanesinden
3Sası ve rafları ile orijinal sanat eserleri onu etkilemişti,
adamla gu ru r duyarak gülümsedi.
«0u oda tam senlik,” diye yorum yaptı Mary.
-N asıl?"
«0ilgjsayanna bak.”
“N esin e?”
“T ertem iz, te k b i r to z y o k v e . .
“B u n u n g ib i ş e y le rle ilg ile n e n b ir te m iz lik çim var.”
Mary devam etti. “Sen h er zaman dikkatli ve zeki biri
oldun. H er m üvekkil senden akıl almaktan mutluluk du
yar.”
G e o r g e onun ö v g ü l e r i k a r ş ı s ı n d a u t a n m ı ş t ı , u z a k l a r a
193
Mary Kışını salladı. "İçcm cm ... İlaçlar.”
-Çay?”
“Harika!”
“H emen geliyor.” George salondan biiyük bir
ayrılmış olan mutfağa doğru yürüdü.
“Sana yardım edeyim .”
Bunu önerse bile Mary, G eorgc'ıın buna izin verı^
j ceğini biliyordu ve yanılm am ıştı.
I “Sen rahatına bak. Seni yorm ak istemiyorum.”
Mary oturduğu yerden G eorge u çay hazırlarken ^
biliyordu. G eorge m utfakta dolaşıyor vc dolapları açıp^
patıyordu. B iran d u rd u ve tezgâha tu tu n d u . Maryjçjn^
duraklam anın ve hu zu rsu zlu ğ u n nedeni açıktı. Onucvjne
getirmişti çünkü on d o k u z sene öncesinin pişmanlıkların,
sorgulam ak istiyordu.
Mary bundan korkuyordu ama anlatması ne kadar zor
olacaksa da George’un, bunu bilmeye hakkı vardı.
“George," dedi yavaşça.
George arkasını dönüp ona baktı.
“Gel, yanıma otur." Mary yanındaki yastığı gösterdi.
“Ç ayın...”
“Sonra içerim .”
George, Maryanın o turduğu yere döndü ama oturma
dı. Bunun yerine yürüyüp ellerini ovuşturdu. “Söyle bana
Mary, neden benim le evlenm edin? B unu yürütebilirdik.
Senin çocuğunu büyütm ek ve seni sevm ek dışında bir şey
istemedim ben.”
M ary bakışlarını kaçırdı ve d o ğ ru kelimeleri bulmaya
çalıştı. “D enedik, ikim iz d e d en ed ik ama ben sen görme
sen bile b u n u n im kânsız o ld u ğ u n u görüyordum ” Ha-
194
rktciı b a h se tm ed i... Bahsedecekti ama henüz değil.
< 'ü ç l ü hır zam anında G eorge’un kızgınlığı ve hayal
195
George kafasını salladı. “B una inanm ıyorum g
inanamıyorum.” Yum ruklarını sıktı. “Değdi mi (v/'^
Bebeğimizi öldürm ene değdi m i?" Acısı sesine yansım^'
“O bebeği istiyordum ,” dedi, sesi titriyordu. Kızgmi,?'
ve yürek burkan acısını kontrol etm eye çalışıyordu.
Mary’nin gözleri doldu, o n u ne kadar incittiğini bi|
yordu. “Ü zgünüm .”
“Üzülmelisin zaten.”
Mary çantasını açıp bir m endil çıkardı ve ellerinin ara
smda tuttu. “Kürtaj kliniğine g ittim -”
“Bunu duymak istem iyorum .” G eorge uzaklaşıp
başladı. Arkası dönük, om uzları dikti ve pencereden dışar,
bakıyordu.
Mary gözlerini kapadı. Anlatm ası gerekiyordu. “Geor
ge, beni dinle... Sana b u n u u z u n zam an önce söyletneliy.
dim. O kliniğe gidip doktorla tan ıştım -”
“Bunu duymak istem iyorum ,” diye bu defa daha yük
sek bir sesle tekrar etti George.
“Yapamadım George, yapam adım .”
George donup kaldı ve sonra ağır ağır arkasına döndü.
Yüzünde bir şok ifadesi vardı. “N e dedin sen?”
“Ben doğum kontrol hapı kullanıyordum ... Hamile
kalma şansım yüz binde birdi. İlaçlarım ı unutmadım. Her
sabah onları aldım ama yine de ham ile kaldım. O klinikte
otururken bu bebeğin bir kaza olm adığını düşündüm. Bu
bebeğjn doğması gerekiyordu.”
George’un tek yapabildiği ağzı açık bir halde ona bak
maktı.
“Bir kızımız oldu,” diye fısıldadı Mary.
George uzun bir süre sessiz kaldı; sonra bir anda keli
meler ağzından döküldü: “Bana neden söylemedin?”
196
-Ben■■■ S ö y le y e m e d im . G ittim ve bağım ızı kopardım,
daha fazla in c itm e k is te m e d im .”
^ "in c itm e k m i? B e n i in c itm e k iste m ed in m i?” diye tek-
ctti G eo rg e v e o n a k o c a m a n açılm ış, suçlayan gözlerle
baktı- “D alga m ı g e ç iy o rs u n sen ? B e n im kızım ı doğurdun
bana h ab er v e r m e d in . B u n c a y ıl b e n i ken d i kanım dan,
£jnlln d an y o k s u n b ıra k tın v e b u n u n sebebi b en i incitm ek
“ t e ıııe m iş o lm a n m ı? ”
“G e o rg e ...”
George e lin i k a ld ırıp M a r y ’yi su stu rd u . “Seni sevmeye
devam e tm e k is te m e d im . T a n rı biliy o r, ki seni sevm em ek
için uğraştım . B a ş k a b ir iy le s e n i u n u tm a y ı um arak evlen
dim. U n u tm a d ım . K a th le e n d e b u n u b iliy o rd u . İnkârlan-
ına rağm en s e n i s e v m e k te n asla v a z g e ç m e d im .”
Mary ağzını kapattı ve hıçkırıklara boğuldu. “Ah Geo
rg e ...”
George k o ltu ğ a g ö m ü l d ü v e elleriy le y ü z ü n ü kapattı.
‘Şimdi, ç o c u ğ u m u d o ğ u r u p b u n c a yıl b o y u n ca benden
saklamış o l d u ğ u n u ö ğ r e n i n c e . . . ”
“Onu senden saklamadım.” Mary ayağa kalktı ve Geor-
ge’tın yanına gidip elini onun omzuna koydu.
Dokunduğu anda George ondan uzaklaştı. Kafasını kal
dırdı; gözleri yaşlarla dolmuştu.
Mary, tüm kalbiyle gerçekten doğru olan şeyi yaptığına,
kendisi ve kızı için yapabileceği en iyi şeyi yaptığına inanı
yordu. “Kızımızı evlatlık olarak verdim.”
George bakışlarını ondan kaçırdı ve yüzünü avuçlarıyla
kapatıp kalbinden kopan hıçkırıklara teslim oldu.
Onun bu acısına dayanamayan Mary yanma çömeldi ve
ellerini onun om uzlarına koydu. Yavaşça “Özür dilerim,
197
çok özür d ile r im " d iye fısıld a rk e n
dan süzülüyordu . k ° z y a ş /a r j ^
George uzandı ve o m ı b e lin d e n
um a gö m d ü . Vrayıp
O N S E K İZ tN C » BÛI.ÜM
203
büyükbabasının gcrçcktı-ıı lıa.su o ld u ğ u n u lı.ıtırlıy0r(j
"Büyükbabamın apandisiti p atlam ıştı. A n n e m onun<j) "
sinden k orku yo rd u." "It'
“Büyükannen de tabii k i. B ir in in b üyükannenin sev»,
sıniıı onu hayatta tu ttu ğ un u sö y le d iğ in i duym uştum bj
redeyse yedi gün y irm i d ö rt saat o n u n la b irlik te yd i.” '
Annie o tatilde b ü y ü k a n n e sin i g ö rd ü ğ tiııii hatırlayarn
yordu.
"O kadar güçlü b ir aşk d e ğ işm e z A ı ı n i c .”
Annie, Oliver'm söylediklerine gerçekten inanmak is
tiyordtı. “Buna inanm ak zor, özellikle de birbirlerine nas,|
saldırdıklarını gördükçe daha da zo r.”
“Büyükbaban bunalm ış ve b ü y ü k an n en de ilgi 0dağ
olmaya alışık değil. İkisi de gergin ve bu gerginlikle baş
etme şekilleri de karşılıklı birb irlerin i rahatsız etmek."
“Keşke bilseydim... Oliver, sanırım onlara büyük kö
tülük ettim.” Annie kendini çok kötü hissediyordu; sanki
ikisinin de istemediği bir durıım a onları zorlamış gibiydi
Bu partiye her şeyini vermişti. Kendini küçük detaylarda
kaybetmişti çünkü bu ona L enny'nin yarattığı duygusal
acıyı unutması için iyi geliyordu. M idesi düğümlendi. Bü
yük bir yıldönümü partisi yapma fikrini ortaya atan kendi-
siydi. Her şeyi o hazırlamıştı ve onların bu kadar zahmete
gerek olmadığına dair yorum larını dinlem em işti, belki de
gerçekten söylemeye çalıştıkları ufak bir organizasyon is
tedikleriydi.
“Alı Oliver, ben her şeyi k arıştırdım !”
“Hayır, karıştırmadın. H e r şeyi onları sevdiğin için yap
tın.”
Amıic ayağa fırladı “H e r şeyi d ü z eltm e li ve onları ra-
2f»4
lıa|ıyın>- Eğer isterlerse her şeyi iptal ederim!' Bıı-
' 1(.jlUlen çıkmanın bir yolunu bulacaktı, nasıl yapaca-
,|UjZ bilmese de. Ceketini vc çantasını alıp kapıya
pııi,u
""•Onlara ne söyleyeceksin?”
-Ilılnııyortm' " Oraya gidince düşünürüm.”
Oliver da arkasından gitti. “Seninle gelmemi ister mi-
?*
* Annie katasım salladı. “Senin burada durman ve...' Sa
lona baktı. “Sandalyeleri k urup arkalarına balonları bağ
lamaya devam et. Ben sana aksini söylemedikçe planımız
aynen geçeriıvnuş g ib i düşünebilirsin "
•Tam am . Sana bir şans öpücüğü v e rm e m i ister m isin?”
-H ayır.” Annie bu konuda duygularına söz bırakmadı.
•Tabii istersin,” dedi Oliver arkasından. “Ama o öpücü
ğü sonra vereceğim.”
Annie ona eliyle d ur işareti yaptı. Oliver her zaman dal-
gacı olmuştu. Hayatının büyük bölümünde, bu Annıc’nın
hoşuna gitmemişti. Ama bugün farklıydı. Oliver’m bü
yükannesi ve büyükbabası arasında olanları ona anlatmak
ıçiıı zaman harcamasına sevinmişti.
Otele döndüğünde Annie merdivenleri hızlıca çıkıp
giriş kapısından içeri daldı. Rover ona kızgın bir şekilde
havladı.
“Benim Rover,” dedi Annie.
Köpek onu tanır tanım az bir kez daha kısaca havlayıp
mutfaktaki yerine d ö n d ü . Jo Marie diğer odadan çıktı ve
Annie’nin çok sıkıntılı göründüğünü fark etti.
“Bir şey mi o ldu?” diye sordu Jo Marie.
“Büyükannemle büyükbabam ın nerede olduklarım bi
liyor musun?”
2«5
(o M.ırıı- kalasını sallad ı "< fv.ılı\-.ıln(jJ n ^
m etilin." ^'
Aım ıe hır .111 o n la r ın k a ç m ış y ı ıl ı k a y h o ln u ıj n|
ıck le /m ı ılıIşıİMcIıl. ( .ir is k a lın d a k i o d a la r ın a Bll|, r 'J'-
rım o lab ild iğ im e sı-n lııı ş e k ild e . ı lı .ıc ıy.ııı.ı k.ı,|Jr ^ *'
rim "
1111K- o n u n n c d ü ş ü n d ü ğ ü n ü anla m a k u,ııı k ısasın a
lukıı. " N c d ü ş ü n ü y o r s u n K e n t? "
“Aslimin İni f ik r e a lış ttın b ile . .1111.1 scıı n ey in d o ğ ru o l
duğunu d ü ş ü n ü y o r s a n ö y le y a p a lım ”
"Hir s ü r ü i n s a n n / a k t a n ğ c liy o r," diy e m ırıld a n d ı Julie.
İle tty ve V erıı C iiiııe y I b ık o t a 'd a ı ı ğeld iler. K n ıııık lan ıııu ı
urk c tm e ııu z y a k ış ık a lıııa z .”
“K a tılıy o ru m ." d e d i K e n t, “ lle ııc e partiy i y a p ııu lı vc
ııık.ilııınm t a z e l e m e li y iz ."
A nine r a h a t la m ış d a o ls a h ı r şe y da lıa y apınası ğercktığı-
n iılilş rm liy o rd ıı. “ S iz i r a lıa t e tt i r m e k iyin n e yapabilirim ?"
“Alı tathııı. lıiz iyiyiz." Jıılie kolunu Keııf e uzattı. “Öyle
değil 1111 hayatım?"
“lâhıı kı iyiyiz," dedi Kem. Koltııııı Jııhc'nııı beline do
la d ı.
“Çok kötü davrandık," dedi Julie. "Mı Aıınıe, ilz.ğtı-
nliııı.”
?ın
“Benden de özür dileyebilirsin istersen, biliyordun
stil mi?" ***'
fıılıc, elini Kent'nı penesine dayadı. "Biz bir çift
.thmjgız Kent Shivers." ^
.Amıie'nin büyükbabası kıkırdadı ve karısının eliniS)^
"Evet. bumınla lu\letî on ikiden v u rd u n ."
Julie gülümsedi ve Annie ye "H adi şim di. işlerine rw-
dön." dedi.
“Emin misiniz?"
"E m ." d ive ekledi büyükbabası.
“Sen git, ben de giyineyim ."
.Anine arkasını d ö n ü p gidecekti ki büyükbabası onu
durdurdu.
“Annie. büyükannenin yeni göğüsleri destekleyen sut.
veni hakkında ne düşünüyorsun?"
“Kent!"
Büyükbabası kıkırdadı. "Ben sevdim . Kızlar böyle dalu
güzel görünüyor."
“Kent." diye karşı çıktı Julie tekrar. “İkizler bövledaha
güzel görünüyor dem ek istiyorsun.” dedi ve sanki yirmi
vaşmdaymış gibi kıkırdadı.
Kendini çok daha iyi hisseden A nnie oteli terk etti
kabul salonuna döndü.
Döndüğünde O liver’ın b ü tü n sandalyeleri yerleştirdi
ğini gördü. “Nasıl gitti?" diye sordu O liver.
‘Sanırını iyi," dedi A nnie ceketini çıkarıp çantasını ke
nara koyarken, "ikinci kez kaçm aları için bir fırsat verdim
onlara ama partiyi yapm ak istediklerine karar verdiler."
"Ben de öyle olacağını d ü şü n m ü ş tü m ."
Annie. O liver’a teşekkür b o rç lu y d u . "Teşekkür ede-
3»
n •' (<!>■*■' t»*1id a d i. " E ğ e r b ir şey söylem em iş olsaydın.
° m erilli bir felaket olacaktı.“
O h v c r o ı m u s ilk ti.
.^neıuh değil"
^rabnıtda b üyük bir elektrik vardı. Annie uzaklaşmak
lStcd' -»uu başaramadı. Bu duygunun minnet olduğuna
lair kendim ikna etm eye çalıştı. Teşekkür. Oliver a karşı
lıztksd bir yekim hissediyor olamazdı. Tekrar onu öpme
mi arzuluyor olam azdı, olam azdı...
Antik' kalfasında b u düşüncelerle ona doğru uzandığını
ürk etti.
Oliver'm daha fazla teşvike ihtiyacı yoktu. Annie du-
1ıklarım ona d o ğ ru ıızanı. Tam o sırada salonun kapısı
iyikh
■‘Annie. sana nasıl yardım edebilirim?**
Annie ve Oliver ayrıldılar ve Annie hemen kapıya doğ-
m dündü. "P.ıtty Teyze’ Merhaba. Geldiğin için teşekkür
ler..-’
ON D O K U Z U N C U BÖLÜM
212
jjdaki en üst basamağa geçtim . Rover gelip yanıma uzandı
bu özel arkadaşta b u ld u ğ u m avuntuyu hissederek elim-
le onu sevdim.
“pekâlâ, neler oluyor?” diye sordu Kent her zamanki
gibi açtkça.
K e n d i ihtiyacım dan çok, onların akıllarını dağıtmak
için konuşmaya başladım , “Bu sabah kocamın birlik ko
mutanından bir telefon aldım . Afganistan’dan dönmüş.
Kocamı taşıyan h elikopter yere çakıldığında kaza alanına
erişim yoktu,” diye açıkladım . Sonra da o sabah öğrendik
lerimi onlara anlattım .
“Henüz b u lu n m am ış olan kişinin Paul olduğunu ve
onun hayatta kaldığını m ı düşünüyorsun?” diye sordu Ju
lie. gözleri büyüm üş ve um utla dolmuştu.
“Kendime o n u n öldüğünü kabul ettirmeye çalışıyo
rum.”
“Ama onun b u kazadan sağ çıktığına inanmaktan başka
ı bir şey yapam ıyorsun,” dedi Kent.
| Ben de kafamı salladım. Kimsenin bana bunun saçma
! olduğunu söylem esi gerekm iyordu. “H er eş, her anne be-
I nim düşündüğüm şeyi düşünüyordur. Hepimiz o buluna
mayan kişinin sevdiklerim iz olmasını ve bir mucize eseri
oğlumuzun ya da kocam ızın hayatta olmasını umuyoruz.
Hepimiz onun dağlarda yaşadığına ve sonunda medeniye-
! te ulaşacağına inanm ak istiyoruz.”
I “Bu um uda sarılm am ak m üm kün mü?” dedi Julie.
Kent de onayladı. “D ü rü st olmak gerekirse, bence eğer
bunu hâlâ u m u t ediyor olmasaydın insan olmazdın. Sev
diğin birinden vazgeçm ek hiçbir zaman kolay değildir.”
Onların bu kadar sevecen olması bu sabahın sıkmtısı-
213
m üzerimden atmama yardımcı oldu. “Paul ve benim
kısa bir zamanımız oldu,’’ dedim koyun sakin sular, Î01'
karak. “Eğer kurtulmuş olsaydı, bir gün bizim dç (.(J1”'
yıldönümümüzü kutlama şansımız olurdu diye dfi
yorum.
“Kent Vietnam’dayken ben de çok endişelenmi§tifll.
dedi Julie. “Kocamı kaybedeceğim diye çok endişelerim
tim. Her gece haberlerde kaç kişinin öldüğünü söylerle^"
Benim en büyük korkum da bir gün K ent’in eve dönn,
yecek olduğunu öğrenmekti. Bu düşünceye dayanamıy0r
dum."
K e n t k a rıs ın ın e lin e u z a n d ı v e b a k ış tıla r .
“J u l i e h e r g ü n b a n a m e k tu p y a z d ı , ” d i y e h a t ı r l a d ı K e n t.
“M e k t u p l a r ı b a n a g ü ç v e r d i . E ğ e r o n u n m e k t u p l a r ı o lm a ,
214
filik le helikopter kazasını öğrendikten hemen sonraki
atalarda Bazılarını ezberlemiştim. Çıktılannı alıp dos-
^ya koym uştum . Bugünlerde onları yalnızca kendimi çok
! Jrıız hissettiğim zam anlarda çıkarır olmuştum. Rover'la
| 5 yana o tu ru p onları tekrar tekrar okurdum. Belki de bu
tfCC de yapm alıydım . B unun iyi bir karar olup olmadığına
j jjııin değildim. O e-postalar bazen beni avutuyor, bazen
ı j e feci bir yas dalgasına boğuyordu. Bu akşamı bekleyip
I ^ a r verebilirdim .
j “Oüver geldi galiba,” dedi Kent ve caddeyi işaret etti.
Ayağa kalktı, a rdından Julie de kalktı.
"Annie ile birlikteym iş, kabul salonundaki her şeye yar
dım etm iş,” dedi Ju lie bana. “Eminim çok yardımı olmuş
tur”
"Biliyor m u su n , belki de haklı olabilirsin,” dedi Kent,
julie’ye bakarak.
“Hangi konuda?
“O liver’m A n n ie için doğru kişi olduğu konusunda.”
Julie daha fazla sevinem ezdi. “Bunu senelerdir söylü
yorum. O liv e r’ın ailem izin resmi bir üyesi olmasını çok
isterim.”
“Z aten aile g ib i,” dedi Kent. “Kendi ailesiyle harcadığı
kadar bizim le d e zam an harcıyor.”
“Kent, bu d o ğ ru değil. O liver yalnızca torunlar bizi zi
yaret ettiğinde g elird i.”
“Ve o nlar yoksa d a b ir bahane bulup uğrardı,” diye ek
ledi Kent, b u h o şu n a gitm iş gibi.
“O liver se n e le r b o y u n ca bize çok yardımcı oldu, o yüz
den şikâyet e tm e y i b ırak .”
“Şikâyet e tm iy o ru m ," diye ısrar etti Kent. “Yalnızca yo
rum yapıyorum , o kadar.”
215
''O liver k ald ırım ım ızd an k arları tennW L-aı
tık yapam adığı b ir şey o ld u ğ u n d a , k en d isi 0 jŞj n' 'n at.
G üney Pasifik’e g ittiğ in d e o n u ö z le y e c e ğ iz .” y<i|sleH.
“K esinlikle d o ğ r u ,” d ed i K en t.
“K e ş k e ..." J u lie s ö z ü n e d e v a m e tm e d i.
“N e isterdin h a y a tım ? " d iy e s o r d u kocası.
“B iliy o rsu n ... O liv e r ve A n n ie ."
“İtiraf ediyorum, güzel olurdu ama bunu bizim
mimiz olmadan keşfetmeleri lazım. Julie, çöpçatana'1''
ne kadar hoşlandığını biliyorum ama genç insanların h*"
yatlarına karışamayız.”
“B iliy o ru m , b iliy o r u m .” A m a J u l i e p e k d e mutlu
T ünm üyordu.
O liv e r h ız la geld i. “A ra b a n ız s iz i b e k liy o r,” ded i gûliim
seyerek.
“Hazır mısın?” diye sordu Kent, Ju lie ’ye.
Julie içini çekti ve kafasını sallayarak “Sanırım. Ya sen?"
diye sordu.
Kent de ağırbaşlı bir şekilde onayladı. Sonra uzanıpJu.
lie’nin elini tuttu ve ikisi birlikte verandanın merdivenle
rinden indiler.
Her şeyin iyi olacağını biliyordum. Kent vejulie aile ve
arkadaşlarıyla çevrili olacaklardı. Bugün, onların evlilikle
rini ve birlikte hayatlarını kutladıkları gün olarak hatırla
nacaktı.
Araba uzaklaştıktan sonra verandada oturmaya devam
ettim. Shivers’lardan önem li bir ders almıştım. Eğer Paul
hayatta olsaydı, bizim de elli yıl sonra onlar gibi olacağı
mıza emindim.
Ama bizim bu fırsatımız olmayacaktı.
216
Ona bakılırsa, ben hiçbir zaman evleneceğimi yada âşık
j ırnı da düşünm em iştim . Paul Rosc’u tanıyıp ona
° ı- olmayı hayattaki başka hiçbir şeyle değişir miydim?
J b im cevabı biliyordu.
Hayır-
Onu kaybetmenin bana her gün verdiği acıya rağmen
rii tanımış olduğum için pişman değildim. Umutla-
,ma rağmen biliyordum ki kocam benden fiziksel olarak
a y r ı l m ı ş t ı ; ama yine de her zaman benim bir parçam olarak
kalacaktı.
Eve doğru yürürken bir arabanın bahçeye girdiğini
ju y d u m . O m zum dan arkaya doğru baktığımda gelenle-
nn Peggy Beldon ve C orrie McAfee olduklarını gördüm,
ptggy ve kocasının kasabada bir pansiyonları vardı. Corrie
emekli bir Seattle dedektifiyle evliydi. Bir an düşününce
Mark’a yardım etm ek için gelen itfaiye görevlisinin de adı-
nın McAfee olduğunu hatırladım. Acaba akraba mıydılar?
İki kadın iyi arkadaştılar ve ayda en az bir kez birlikte
yemek yediklerini biliyordum. Beni de davet etmişlerdi
ama yalnızca bir kez gidebilmiştim.
Peggy ve kocası Bob bana işletme konusunda birçok
konuda yardımcı olmuşlardı. Beni başka otel sahipleriyle
tanıştırmışlardı ve ben de onlann rakip olarak görebilecek
leri birine bu kadar yardımcı olmalarına şaşırmıştım. Dav
ranışları cana yakındı. Peggy bütün pansiyon işletmecile
rinin birbirlerine destek olmaları gerektiğine inanıyordu.
Shivers ailesinin bir kısm ının bu gece Tide’da kalacakla
rını biliyordum. O n la n n pansiyonlarını tavsiye etmekten
mutluluk duym uştum . Peggy ve Bob bütün konukları çok
iyi ağırlarlardı.
217
Peggy ve Carrie'yi dışarıda karşıladım.
“Merhaba,” dedim onların gelmesine sevinerek.fi
kafamı dağıtacak bir şeyler istiyordum. “Ne yapıyors^"
bakalım?”
“Yfemeğe gideceğiz: durup sana bakmak ve yardınıj^
tiyacın var mı diye sormak istedik,” dedi Peggy.
“İşte arkadaşlık bu.”
“İyi arkadaşlık,” dedi Corrie.
“Haklısın. Biz öyle herkese yardım etmeyiz,” diye eye
di Peggy. Etrafa bakıp yan bitm iş gül bahçesini gördüğün.
de kaşlarını çattı. “M ark’m şim diye kadar bitirmiş olacağı,
m söylediğini sanıyordum ?”
“Evet, öyle dem işti.” Bu kim seyi benden daha fazla ha-
yal kırıklığına uğratmamıştı. “A m a olm adı ve şimdi de ba-
cağım kırdı.”
“N e kadar süre yatacak?”
“Bilmiyorum.” M ark pek bilgi verecek biri değildi,
özellikle de kişisel konularda.
“Umarım sana onu tavsiye ettiğim için bana kızmadın,'
dedi Peggy.
“Tabii ki hayır,” dedim ona. “Harika iş çıkarıyor ve fi
yatları da gayet uygun.” Çoğunlukla M ark bir nimetti. So
murtkandı ama birçok alanda insana yardımcı oluyordu.
“Benim için birkaç proje yaptı ve her zaman yaptığı işten
memnun kaldım.”
“Bunu duyduğuma sevindim .” Peggy rahatlamıştı.
“Söylediğim gibi, biraz değişik biridir.”
Mark’la ilk tanıştığımda ben de böyle düşünmüştüm.
“O nun hikâyesini biliyor m u su n u z?” diye sordum iki
kadına da bakarak.
.•Hayır,” d ed i Peggy ve heyecanla sordu, “ya sen?”
Kafam) sallad ım . M a rk ilk tanıştığımızdaki kadar esrat-
■ı Belki d e d a h a fazla. O n u n hakkında ne kadar çok şey
T en sem , o n u aslın d a h iç tanım adığım ı daha iyi anlıyor-
Scrabble o y n a m ış tık ve b u oyunda çok iyi olduğunu
rm iişdim ; b a n a b irk a ç k itap tavsiye etmişti.
«'[■eğ bildiğim, onun iyi iş çıkardığı.”
Ben de katılıyordum.
‘‘İçeri g elip k a h v e iç m e k ister m isiniz?” diye sordum.
Kaldırımın o r ta s ın d a d u r u y o r olm am ız kom ik gelmişti.
“Sağ ol ama b u gün olmaz. Senin tabelanı gördüğümüz
de yemeğe gidiyorduk ve daveti hatırladık. İhtiyacın olut-
sa sana yardım edebiliriz,” dedi Peggy. “Gerçekten, daveti
öneren ben olduğum a göre en azından bunu yapabilirim.
İstersen sana birkaç başlangıç tabağı hazırlayabilirim."
Tekrar teşekkür ettim ama kurabiye yapmaya karar ver
miştim ve bitirm iştim bile. İnsanların yemek yemek yeri
ne otelle ilgilenm eleri için basit bir şeyler yapmayı tercih
etmiştim.
İkisi birkaç dakika içinde gittiler. Keyfim biraz yerine
gelmişti. Kocamı sevmiştim ve şimdi de özleyecektim.
Yavaş yavaş kendim için bir hayat kurmayı öğreniyor
dum.
Paul’süz bir hayat.
Y İR M İN C İ B Ö L Ü M
220
|,jlyiidüğünü h issetm ey e tJ.ı-jl.u 11111. Nc kadar dı-ıtcsnıı de
^llciHİuma o lan la rı, kalbim e olanları yok sayamıyordum."
George biraz d ikleşti vc sanki dalıa iyi duymak ısu-r gibi
•■zamlı.
(lı ı a d ‘ ' A r "
222
cakt' vc tü m d c n e Y’n ıi y a5arnak istem işti. Yaşamıştı. Faz-
lasiy'3-
“Scnın y a n ın d a o lm a k için h e r şeyimi verirdim,” dedi
Gc°rf?e'
“H ayn\ G e o rg e , o ra d a olm ad ığ ın için memnundum,
gen ^ k ö tü k ir h a s ta y d ım .’*
“Kötü m ü y d ü ? ”
Mary o m u z la rın ı silk ti. “ Bariz nedenlerden dolayı nor
mal d o ğ u m d e r s le ri a lm a m ıştım . Birkaç film izleyip birkaç
kitap o k u d u k ta n s o n ra h a z ır o ld u ğ u m u sandım."
“Değil m iy d in ? ”
M ary kısa b ir k a h k a h a ile cevap verdi. “Hiçbir şey bir
kadını d o ğ u m a h a zırla y a m a z. Saatler sonra bunun nor
malden d a h a u z u n s ü r d ü ğ ü n ü düşündüm ve doktordan
hızlandırm ak iç in b ir şey yapm asını istedim. Doğumdaki
hemşire b u n u n d a h a h iç b ir şey olmadığım ve saatler boyu
süreceğini sö y le d i.”
“D oğum n e kadar sürdü?”
M ary h a tırla y ıp g ü lü m s e d i. G eorge’un ne kadar hassas
olduğunu b ild iğ i iç in k o rk u n ç detayları anlatmamaya ka
rar verdi. D o ğ u rm a y a h a z ır olana kadar bütün küfürleri
kullanmıştı. N o r m a l d o ğ u m , hanım evlatları için değildi.
Mary çekeceği acıya ra ğ m e n , ilaçların bebeğe yapabilecek
lerinden k o rk a ra k n o rm a l d o ğ u m yapma konusunda ısrar
etmişti. Ve b a şa rm ıştı da. G eçm işe baktığında bütün dene
yimin o la ğ a n ü stü o ld u ğ u n u düşünüyordu.
“U zun... K ız ım ız o ld u ğ u yerde kalmakta kararlıydı.
Belli ki orası y e te rin c e ra h at ve sıcaktı ve o da parmağını
em ebiliyordu.”
“Parm ağını m ı e m iy o rd u ? ”
“Sürekli!”
223
“K a rtn n d a v k e n m i r "
“ B irk a ç b a tta b o y u n c a g e ce u y u y a m a d ım ve |y r
“N e o ld u ? "
j i l e o n a A m a n d a E l i z a b e t h a d ı n ı vermişti.”
“A h M a r y . ”
77 Q
y u i ı l ı ı , Y ı ı ı i | i .11,11111; i . i I i mi i i i i mi d o p .n i ı ^ l . ı , | t|) ^
ıl.ıvi'lıyı'siyılı Isın ıln ı o koı o k ı / i ' . f l l d ı n . , , - , | 1())
A l >1ıy Kıııı .nıl, AIıl>y. n iı lı l n .ık 'ı.ı <l<-vı-ılılıy,l(1
ilim li’ kimi İm sllu- k.ıl.ııı ilk k o n u k la t ııın l.u , |, , M 11 b
lıcyıııııı d llp lln ll 11,111 y,ı lım ı,11 v r 1,ı k, 111)-t l, _(/ ^ Va
lım m iM i/ I>11 mı- h n ı / ı y o ı d ı ı , K1..1 İm m | |, . ( I H ||( ll" '<|ı.
I l m v r r s ı ı r In ııııı 1 M iııll.ıy k c ıı m ı iyi a ık .ıd .ıy ı A ııp ıl;,’ .
dll/>ll .m ıha k.ı/.ısııııl.ı <111ı knıyı 1111111 k ı y ı n l a o l,|n c,||,
1cı 1111111. (> 11111 İn 11 m •111 ■1 A l >1>y’ı 1111 İ n in i n k ı y a n , |M|| *’
S a n k i.n a lla y .ıy y n ı y.ıln. .11 kad.ı.yl.n 1 ve mimI .ııkaılm .
illin ilm iy im k ııi’.ıı ım y ı ''
llıı ılllğ liu ıla v e lıy e s ıın İm k.ııl.n y l l / r l k ılan , |ı;M||.(|
11,111.1 Im ıa y a ilk ı.ı y n d ıp ı ıı ıd a s ıly lm lıy ı y y ı u -y» cılıy ı,,tl|
m a şıy d ı. llıı |>.nısly<>11 in s.iiil.it 111 ly ıle y tıf ı h ır y,., ıılnıaklı-
lım ıln ı iyiıı v r Im ıa y a f ;e li|i k a la n l a r ic,i 11
A lılıy iyin S e tlil K ııy ıı'n a af>,.ıheyııım d ü ğ ü n ü n e nclıml
s o n ra k i o la y la rı h a ş la ta n ilk a ılıııı n l n m ^ t ı ı . D llııyadı m
,\ım Im lıııııııa k is le d iğ i y c ı lııı k a s a b a y d ı y ü ıık O kanjilay.
2.30
... ,r n |ı ır ı I l.ıl" t v r ı r ı ı k y.ıtııı/< .1 I ,,, ,,, |,„ ıy n
Irl1’" '1
^îı/lok l''!1' 1" " " " rlr,,, yM' V,».V- •".'i
,|,y .
» I jy k ııın b ö l ü m ı n V-»'İn ı yıy<lıı 11. I!ıı ıpıı ııı, ,ıpıı
( ||| , ,, i MM . iii in l i n r d ı y o ı ı ı m lir in u y u lu y o rla r”
' «Ozpünüm. ‘irili 11y.ııX111<İl■11 İlli?" diye vırıltını sm.lıl
lıık lıı»siylı*-
,'Scı, ııyamlıı m adın, Irlrlm ı ııyııııılııılı. Ncnlılıı?”
“Al'lıy K ın ı ııi'l'ılrıı lı.ılırr aldım . "
'•Kını?”
“Al’l’y ( ,( ,ık aynıdaki ıkı koııupıımdaıı imiydi.”
Alıcvrl, hatırladım . ( / ık scssj/dı... Apııhryimu ılllpll-
,,11 ,(,111 buradaydı, ılrp.ıl m ı?”
“livcl. linplin onıl.ııı lıır dllpliıı davetiyesi aldım."
Mırk'ııı ıır kadar lıııysıı/ olduğunu lark ettiğimde bu ha
kiri onunla paylayım hevesim kısm iyi.
“( İÜ/el," ılrdı yayının hir yckılde. “Apa beyinin clüpü-
ndııde tanıytıpı adamla mı? Apabeyııüıı üniversiteden ar-
luılayydı sanırım ?"
Ilıınıı nereden Inldıpı hakkında yalııı/ca tahminde htı-
231
I k ıheı a lm a ıt ııy i ım . " M u lıc l l e 'ı y .ık ııı /.m e n i
k e l l e y / i n l l l ı n . ı ı ıı.ı l o s a d l l l ı t l . " ll|iı.
“I ÎV İ c ' U c ' f t ' k i ( ’ l , ı t r i l i M a l k s a k ı n h ı ı ç e k i k l e
" A lı O y l c m ı ? ( i ö ı ı d l iyicil ko n u şlu n la n / n l;ı||
S l'U ?” ,||l'll|
Kıkırdadı.
M a rk fjiT erklcu ile e p .lc m y o ı ıııııyd ıı? Ilu y
lin k liyd i S e s i h e m >11511 I l ı l e k y . i | i a h ı l ( l ı f ; ı m , k.«rs ı|, «
y.U/ıııck o l d u . " I)
“ ( ^yle f 'ö r ü ı ı l l y o ı l a l d ı , * 'd ı y r a y ı k l a d ı M a ı k ,
"N asıl?"
'■/oslı ıııııin a ld ı- p l a n la d ığ ın d a n lıırk a y f;llıı , |:l|, . ..
kalm adı 1111?” ' "
“ K aldı.” M a ık 'm in sa n i.ııl.ı ilg ili lııı k a d a r detaycı oldu
£111111 lııy b ilin iy o r d u n ] ,
“ İ l e n ılı - ö y l e d O ş t l u ı n ı l ş l O ı n . ”
n / l a r k k ı k ı r d a d ı . “ S a n ı n ı n İ n i l ı l r ı l n k ı n u l ı ı ı m a . ’'
“ I I a l 11 • U n l u n g ü lü m se y e re k .
“ D i n i l - , l > ıı a l ç ı ç ı k a r ç ı k ı n a - / m - i i İ i i (1,(11 İ m l e n i l I m ı r r -
ccğinı."
" İ liliy o r u m ." H u ıy k u ım s m n la M in im in ilik I m s c it lğ i
ig ıı m i n n e t t a r d ı m . “A k ş a m ü z e r i u y , r a r , s a ı ı a y ı ı ı ı r k g ı- ti-
ririııı.”
“(ii'rrk yıık. Fıstık ezmesi vc reçelim var."
“Sana g e rç e k y e m e k g e tir e c e ğ in i," diye ısrar etlim .
“ Fişlik e / ı ı ı e s ı ile g e rç e k y e m e k ."
“ lalın,” ıliye onayladım, onunla tanıyarak hır yere vara
mayacağımı biliyordum. "Altıdan sonra uğrarım ”
Sanki benimle tartışmaktan çok yorulmuş gibi içini
çekli, “ lamanı, pes ediyorum. Nasıl istersen üylc yap,”
K.ıiamı sallayarak telefonu yerine koydum vc Abby'ınıı
(İliğiin davetiyesini elime alıp ikinci kez okudum, Düğün
Ağııstos’taydı ve Florida'du olacaktı. Kendime bir fincan
kahve yaptım vc m utfaktaki kliçlik masaya oturdum.
Alılıy ile konuştuğum günü hatırladım, bana cn yakın
arkadaşının bayatına mal olan araba kazasından bahsetmiş
ti. Hu kaza A bby’nıtı geleceğini altüst etmişti. O sıralarda
Steve I looks’la çıkıyordu ve kazadan sınıra, suçluluk his-
seçtiği için ondaıı ayrılmıştı. Aııgpla öldükten sonra nıUt]
olmayı, âşık olmayı ve hayatına devam etm eyi lwkctnıç<j.*
ğini düşünüyordu.
Kapı çaldı ve Rover havlayıp ön kapıya koştu. Gelen
yan binadaki kadındı. Yaklaşık seksen yaşında, tatlı b ir^ '
din olan Bayan Coryelle. Kızıyla birkaç kez konuşmuş ve
yaşlı kadını kontrol etm ek için de birkaç kez onlara uğı(V
mıştım.
“Bayan Coryelle, içeri gelseııize,” B enim evime gclniç.
si pek normal değildi.
“Hayır, hayır, geri dönm em gerekiyor. Kablolu ka
nallardan biri benim en sevdiğim televizyon programım
bütün gün yayınlıyor ve ben de kaçırm ak istemiyorum.”
Kafasını kaşıyıp güldü. “H epsini daha ö n ce izledim biliyo
rum ama yemin ederim sonlarını hatırlam ıy o ru m . Hafı
zamın kötüleşmesinin en iyi yanı h e r şeyi ilk seferm iş gibj
keyifle yaşayabilmeni.”
“Sizin için ne yapabilirim?” diye so rd u m . Buraya kadar
gelmesinin sebebi bana televizyon p ro g ra m ın d a n bahset
m ek değildi herhalde.
‘Ah evet, neredeyse u n u tu y o rd u m ,” d e d i g ü lere k “Pos
tacı bu m ektubu benim posta k u tu m a k o y m u ş am a mek
tup sana.” M ektubu cebinden çıkardı ve b an a verdi.
“Teşekkür ederim ,” diye m ırıld a n d ım ve zarfa baktım.
İlk bakışta tanıdığım bir isim değ ild i, b u y ü z d e n kenara
koydum , zaten yaşlı k o m şu m h a k k ın d a m e k tu p ta n daha
endişeliydim .
“Sizi evinize bırakayım ,” d e d im .
“G erek yok.”
“Israr ediyorum , R over da ö y le.” V eran d ay a ç ık tım , Ro-
n„td a p e ş im d e n geleli. E v lerim iz arasındaki kısa nıe-
',L-. , y ü r ü m e k u z ıııı s ü r m e d i. B ayan G oryellc konuşkan
vc b;in a te le v iz y o n m a n to lu m u , dizi karakterleri
hır. i k cn d i a rk a d a ş la r ıy m ış g ib i anlattı. Ö zellikle de baş-
^ o y n a y a n M a r k l la r m o n ’a h ay ran d ı, sürekli ondan
” , sCd ıy o r v e ııe k a d a r y a k ışık lı b ir adanı old u ğ u n u soy-
! ordu- " S e k s e n ü ç y a ş ın d a o la b ilirim am a yakışıklı bir
'd lm g ö r d ü ğ ü m d e ta n ır ın ı."
“Ben d e ,” d e d i m , ilk ta n ış tığ ım ız d a F a u ld e n ne kadar
u l a n d ı ğ ı m ı h a tır la y a r a k .
Bayan C o ry c lle evine girdikten so n ra Rover’la birlikte
rj d ö n d ü k . D a v e t iç in g e re k e n h e r ş e y i y a p m a m ış tım .
SevgiliJ o M arie,
Beni affet. P aul A fg a n ista n ’dayken ona bir şey oluna bu mek-
lubusana verm em i ritem/$ri. Bw kadar süredir bendeydi m a sana
göndermeyi u n u tm u şu m . S en in için beklenmedik bir sürpriz ola-
ta k m m m , bu yüzden ü zg ü n ü m .
Say/ânın akında belli belirsiz b ir isjj^
İlk sayfayı çevirdiğim de, k o c a m ın el V3rd'-
ben yazılmış rek sayfalık m e k tu b u c ö r d - ^ 2lS,^ a
M ektup P aıı/'dendil Urî1,
Y İR M İ İK İN C İ BÖLÜM
237
m ,v ,lr ı, g e lm e y e y ılla n i s le d i ğ i k a ıt.» k o l.ıy
»İn hıı
d ı ş l ı f*ı-.l»-r İ lli ıl'ıiK İ ı " h a şin i L il.ln .li v e k ı ğ m , |()
2W
^l.ır.ık k .ıl'o ı^ lı. I ) İ İ v i t ‘ i i i evrendeki ı lı lallı çırnık
,■> d ö ş ü n m ü ş vc b ü tü n yıız. boyunca otunt lıasreti-
' A"r,n' ' ' l*"ın k i'd arın öpücü klerim kalplerine yakıtı
,,l.ıı.ık d ü şü n d ü k le rim varsayıyordu. Oliver o anı
lıil
|,vi H.III m ah v etm işti vo hu yüzden d r Amile onu şıı
(,ıd.ıı a lh n ıırm ış tı. A m a şim di nasıl aflclmcycerktı.
k.ılpu-ı. w iÇtctuli.
( )|jvrı »ııııııı «İn ilk ö p ü c ü ğ ü o ld u ğ u n u söylenildi. Atı-
. „ıııııı g ö zlerim ü zerim le hissetm iş vc gençlılcnınn
,jl ıı ı in 111mlı h alitaların a rağm en oııuıı bakışına kargılık
vermiş11- A ralarım la e lek trik varili ve n yaz gecesi olduğu
ludargiKhivc y o ğ u n d u .
Olıvcı nıı.ı m - kınlar körü dav ranm ış olursa olsun. <mtı
tekrar öpebilm ek istiy o rd u . O ıı iki sene geçmiş ve lıtçhır
^ydcğişnıcıııışu. ( 'lizlcriııi kapam ak ve oııuıı öpücüğünü
kabul etm ek isliy o rd u . T ö re n devam erlerken bakışmaya
devam eltiler. O liv e r o ııu ıı ne istediğim biliyordu.
Aııııie d erin b ir nefes alıp, dudaklarını oııuıt dudakla
rına doğru u zattığ ın d a büyükbabası bağırarak “Kesinlikle
evet!” dedi.
liıımıııla b irlik te b ir k ahkaha dalgası patladı ve Anııie’yi
romantik rü y asın d an u y an d ırd ı. A nnie kendine gelerek
rliııı O liver'm e lin d e n çekti ve l’ed er D oııovan'm son söz
lerini u ru n u / u n alkışladı.
Oliver da alkışladı am a o, Aııııie katlar heyecanlı değil
di. bitirdiği zam an k o lu n u A ım ic'uiıı beline sardı vc onu
kendine d o ğ ru çekti. A n n ie ona rahatsız olm uş gibi bir ba
kış attı ama O liv e r b u n u g ö rm ezd en geldi.
Hu çekim g erçek d eğ ild i. O lam azdı. O liver'la ar,ilamı
zın
dakı bu şey Lenny ite nişanlanın atm alarının yatı uruna
dii. Annie'nin egosu, çekici v e b e ğ en ilen biri olduğu^
hissetmeye ihtiyaç d u ym u ştu . O liv e r yakınlardaydı ya}nn
ca. Aııme buna inanmak iste m iy o rd u am a anlamlı ge|en
tek açıklama buydu.
Davetliler dağılmaya başladı ve O liv e r isteksizce
rüeııin yanından ayrıldı. “B ü y ü k a n n e n le büyükbaba,
kabul salonuna gö tü rü y o ru m ," d e d i A rd ın d a n Annie’n^
c/ini tutup dudaklarına g ö tü rd ü v e “S o n ra konuşuru* -
diye üsı/dadı.
‘Hayır, konuşm ayacağız/ diy e cev a p verd i Annie ania
Oliver eğer duyduysa bite d u y m a m ış g ib i yaptı.
Annie, aralarında ne o ld u ğ u n u a n a /iz e d ecek zamanı
bulamamıştı. Ayrıca o n u n için h iss e ttik le rin i düşünüp
aklının asıl Önemli olandan, yani b ü y ü k a n n e ve büyükba
basının evliliklerim k u tla m ak tan başka tarafa çeiinmesinı
istemiyordu.
Davet, çardaktan biraz aşağıdaki y a t k u lü b ü n d e olacak
tı. Bu kısa mesafeyi y ü rü m e k , o ra d a p a r k y e ri bulmaktan
daha kolaydı. Ama y ü rü y ü ş b ü y ü k a n n e v e büyükbabası
için fazla geleceğinden, O liv e r o n la rı g ö tü r m e y e gönüllü
olmuştu.
Sahildeki otoparka d o ğ ru g id e r k e n “H e y , O liv e r "la se
nin aranda ne oluyor?” diye s o rd u A n n i e ’n i n ağabeyi Peter.
“Hiçbir şey,” diye cevap v e rd i A n n i e fa zla neşeli bir
tonda.
“Peki* eğer öyle diyorsan. A m a b e n d e k ö r d e ğ ilim . İki
nizin büyükannem ve b ü y ü k b a b a m y e m i n l e r i n i okurken
birbirinize nasıl baktığınızı g ö r d ü m . B ir a n iç in herkesin
önünde öpüşeceğinizi s a n d ım .”
240
I
••Senin hayal gücünm üş o," dedi Annie ve daha hızlı
• grncye başladı. Başkalarının da onlan izlediğini bilmek
^ çüj4 korkuttu. Başka kaç aile dostunun onun Oliver’a
bıkJŞ"11vC neredeyse öpülm ek için yalvarışım görmüş ola-
bileceği'11 düşündü.
.•Oliver iyi b ir ç o c u k ,” d e d i Peter o n u n adım lanna ye
derek- “O n u n la e v le n m e y e karar verirsen b en im için so
rtin y°k ”
-O liv e r’la e v l e n m i y o r u m .
peter bir anda d u rd u . “D oğrusu bence Lenny’den çok
daha iy> bir koca o lurdu," dedi u m ut dolu bir beklentiyle.
“Kes sesini Peter," diye bağırdı Annie.
“A m a b u doğru. Lenny zavallının tekiydi.”
“Bunu ben de keşfettim .” Ailesinden kimsenin nişanı
atana kadar ona L enny hakkındaki gerçek görüşlerini söy
lememiş olm ası A nnie’yi şoka uğratmıştı.
“Neyse ki doğru zamanda akıllandın. Çok üzgün gö
rünmüyorsun,” diye devam etti Peter onun hızında yü
rürken.
“Altı ay o ld u .”
Annie, Lenny’ye karşı duygularını ve artık onun haya
tında olmayacağını düşünemeyecek kadar meşguldü. O
anda Lenny’yi tam am en unutm uş olduğunu fark etti, yok
sa Oliver’a karşı böylesine güçlü bir çekim hissetmezdi.
“Peki ya sen ve O liver?” diye sordu Peter. ‘‘Yani küçük
lüğümüzden beri o sana tutkundu.”
“Oliver m ı?” A nnie şaşkınlığım gizleme ihtiyacı hisset
medi. “Şaka yapıyor olm alısın.”
“Gerçekten bilm iyor m uydun?”
“Hayır.”
241
“Tâıırım, sen kör müsün? Neredeyse her yaz seı(]1]
kandan ,15i hastası bir köpek gibi dolandı ama sen onuT
hiç alakadar olmadın. Ben de senin akıllandığını ve
den kesiştiğinizi düşünüyordum .”
“Kesişmek mi?" diye tekrar edip güldü Annie. Bu S(s2il
yıllardır duymamıştı.
“İnkâr edemezsin. Ah hayır, sanının ettin. HcrneySe»
“Her neyse,” diye tekrar etti Aıınic.
“Senden tek istediğim, çocuğa bir şans verm en.”
“Unut bunu Peter.”
“Evet, belki de haklısın,” dedi Peter. “Senden ümidini
kestiği için Güney Pasifik’e gidiyor zaten. N e üzücü. Bij.
yük ihtimalle orada bir kızla evlenip asla geri gelmeyecek"
Annie umursamazca, “İyi,” dediyse bile midesi bu dü
şünce ile düğümlendi.
Peter davet salonunun kapısını açtı ve Annie içeri girdi
Gözlerinin ışığa alışması birkaç dakika aldı ve alıştığında
da görüş açısına ilk giren büyükanne ve büyükbabasına
yardım etmekte olan Oliver oldu. G enç adam o kadar şef
katli, sabırlı ve özenliydi ki... Annie’nin büyükbabası ona
aynı hikâyeleri on kez anlatmış olmalıydı. Vietnam’dayken
gemisinde olan bir kazayla ilgili hikâyeydi bu. Annie nere
deyse kelime kelime hatırlıyordu ama O liver her seferinde
sanki ilk kez dinliyor gibi dikkatli dinlem işti.
Sonra sanki Annie’nin bakışını hissetm iş gibi Oliver
dönüp ona baktı. O nu gördüğünde de gülümsedi. Julie
bir şey söyledi ve Oliver hem en ilgisini A nnie’nin büyü
kannesine çevirdi.
Annie ağabeyinin söylediklerinin do ğ ru olduğuna ina-
namıyordu. Gerçekten de O liver o n u bunca yıldır sevmiş
242
J j ? 1 1er yaz o n u n la konuşm ak için çaba harcamıştı
243
“K arn ın d a y k e n m i ? ”
“Evet,” dedi Mary ve açıkladı: “O n u n ritmik
ni hissediyordum ve bu da beni çoğu gece uyanık teknı'leri.
tutu
utuVor
'M *
ve ben uyumak için en rahat pozisyonu bulmaya ça|1§1^
aslında ne olduğunu fark ettim .” c"
George gülümsüyordu. “Ben parmağımı beş
gelene kadar emdim,” dedi. “H e r gittiğim yere götürdü1
ğüm bir yorganım vardı. Babam sinir olurdu. Ama annem
akıllıydı. Yorganı her hafta yıkayıp bir kısmını keserdi so
nunda küçücük bir şey kaldı geriye.”
“Onun bunu yaptığından şüphelendin mi?”
“Şüphelerim vardı. A nnem yorganın çektiğini söylü
yordu, birkaç ay sonra da çam aşır m akinesinin onu yedi,
ğini söyledi.”
“Akıllı kadın.”
“O çamaşır m akinesinden nefret ettim ,” dedi George
kıkırdayarak. “Yıllarca ona vurup d u rd u m ama sonra ma
kineyi incitmekten çok ayağımı incittiğim i fark ettim.”
Mary gülümseyerek onu ne kadar tatlı olduğunu dü
şündü. Kalbi onun için ve hiç tanım adıkları kızları için
aşkla doldu.
George’un gülümseyişi silindi. “N asıldı?”
Mary kafasını salladı. ‘Yeni doğan bebekler herkesin
bildiği gibi çok çirkindirler. Kim se d o ğ u m u n çocuk için
kolay olduğunu söyleyem ez.”
“Kızımız çirkin m iydi?”
“Hayır. H er şeye rağm en o çok güzeldi George, gerçek
ten çok güzeldi. Ç ocuk odasının penceresinden ona saat
ler boyunca baktım .”
“Peki, sen*"- - George söylemek istediğini anlatanke-
eVi bulmaya çalışarak tereddüt etti. “Ağrın var mıydı?"
“Hayıf- Aslında kendim i harika hissediyordum. Tarzan
bj göğsüme v u rup “Bakın ne yaptım!” diye bağırmak
fiyordum. H iç doğ u m u n bana hissettirdiği kadar güçlü
'^etm edim k endim i.”
George bir kez daha kıkırdadı ve sonra düşüncelere
(jaldı. “Sen... O n u kucağına aldın mı, yoksa hemen ver
e m i gerekiyordu?”
“Elime geçen h e r fırsatta on u kucağıma aldım. Doğru
kararı verdiğime em in olm am gerekiyordu. Bu dünyaya
bir hayat getiriyordum . S enin ve benim bir parçam olan
bir hayat. O n a sahip olabileceği en iyi geleceği sunmak be
nim elimdeydi ve b u geleceğin benim yanımda olmadığını
kabul etm em gerek iy o rd u .”
George, M ary’nin elini tuttu.
“Bu ham ilelik, b u b eb ek senden ve benden daha büyük
bir şeydi,” dedi M ary o n u n gözlerine bakarak.
“Onu kimin evlatlık aldığını biliyor musun?”
“Evet, aileyi kendim seçtim.”
George’un gözleri büyüdü. “Sen mi seçtin?”
Mary haftalar boyunca başvurulan değerlendirmiş ve
son kararı alm adan her şeyi incelemişti. “Özel bir evlatlık
verme kurum u ile görüştüm . İyice araştırdığım, çok say
gın bir kurum .”
“Aile ile tanıştın m ı?”
“Hayır, yüz yüze değil. Benim kararımdı ama kapalı bir
evlat edinme sürecini tercih ettim. Geriye dönüp baktı
ğımda bunun doğru karar olduğunu düşünüyorum.’’
“Neden?”
Mary gözlerini yere dikti. “Eğer kim olduklarım bilsey-
ve hâlâ kullandığına inanmamıştı. Annie onları da h
yi verenlerin isimleri ile birlikte sergilemişti. Annie'ed'yc-
sevdiği, elma görünümlü bir kurabiye kutıısuydu Ka "'tl1
üzerinde Peter’ın oraya beş yaşındayken kurabiye ça|^®"
çalıştığında koyduğu ufak bir çentik vardı. i;,i
Annie insanlarla konuşmakla o kadar meşguldü ki Q|-
ver’a pek ilgi gösterememişti. Artık dayanamayıp da 0 '
aramaya başladığında O liver’ın konuklara kendilerini ra
hat hissettirmek için elinden geleni yaptığını gördü H
zaman bu kadar yardımsever m i olm uştu? Merak ediyot
du Annie.
Yemekleri kontrol etm ek üzere mutfağa gitti. Tam içerı
girecekti ki Oliver onun yolunu kesti.
‘Yapmam gereken şeyler var,” dedi A nnie onun etrafın,
dan dolanmaya çalışarak.
“Tamam ama bugün bitmeden konuşmamızı istiyo
rum.”
“Ah...”
“Bugün bitmeden Annie.”
Annie karşı çıkmak istiyordu ama fırsatı olmadı. Oliver
çoktan gitmişti.
YİRMİ ÜÇÜ NCÜ BÖLÜM
M ary y o rg u n d u . H e m duygusal h em d e f iz ik s e l o la ra k
„e k a d a r g ü ç te n d ü ş tü ğ ü n ü s a k la m a k is tiy o rd u a m a G e o
rg e b u n u b i l i y o r d u . İ k i s i d e ö ğ l e y e m e ğ i i ç i n f a z la b i r ş e y
y e m e m iş le r d i. G ü z e l b i r ş e k ild e h a z ır la n m ış o la n y e m e k
le rin e n e r e d e y s e h iç d o k u n m a m ı ş l a r d ı . M a ry iş ta h ı o lm a
y a ra ttığ ı ş a ş k ı n l ı k t a n d o l a y ı y i y e m e m i ş t i .
M a ry g ö z le r in i a ç ık t u t m a k t a z o r l a n a r a k , " A r tık v a p u r a
g its e m iy i o l a c a k , ” d e d i .
247
'Y o lu n ııe kadar u zu n o ld uğ u u m u ru m d a değil
b in m iyo rsu n .” ’ VaP<ıra
“George, lü tfe n .” G e o rg e b u n u n M a ry iç jn
zor olduğunu a n lıy o r o lm a lıy d ı; kan serd en bahsetm
du. O n u n la o lm ak, o n u bu şe k ild e se vm e k bu ziyaret
verici ve zo r k ılm ış tı. ^
“Seni b ırak am a m ,” dedi G e o rg e . “ H e n ü z değil Anu
da hakkında ö ğ ren m ek iste d iğ im b u n ca şey varken olma2»
M a ry bundan k o rk u y o rd u . G e o rg e ona sormaması
reken soru ları soracak ve b u n u da M a r y duygusal olan),
en z a y ıf n o k ta s ın d a y k e n y a p a c a k tı.
“P e k i ş e n . . . O n u u n u ttu n m u ? ”
250
.•g en im şiş k o a y a k p a rm a k la rım var.”
-Hiç fark e tm e d im .”
-G üzel- S a n ır ım b e n im fevkalade yakışıklı yüz hatla
r l a o k a d a r k ö r o l m u ş t u n ki ayaklarım a pek bakam adın"
“D e m e k k i,” d e d i M ary. A rtık G eorge onu güldürebi-
Hyordıı.
“B unu k o m ik b u lu y o rsu n , öyle mi?”
“ E v e t.”
“S e n i g ü ld ü r e c e k başka n e s ö y le y e b i lir im ? ” d iy e s o r d u
G eo rg e- “B u ö ğ le d e n s o n r a p e k az g ü ld ü n .”
, h a rc a m a k is te m iy o rd u . B ir a n ı n ı b i l e . N e w Y o r k ’a
d ö n d ü ğ ü n d e b u g ü n ü h a tır la y a c a k v e k a fa s ın d a d e fa
c a te k ra r la y a c a k tı. G e o r g e 'u n , o n u n b e b e k l e r i n i a ld ır -
a d tğ J ™ s ö y l e d i ğ i a n d a k i i f a d e s i n i d ü ş ü n e c e k t i h e p . S a n k i
n ııııa d a n g e ç e n o n c a y ıl iç in a c ı v e k ız ın ı d o ğ u r m u ş o k lu
sunu ö ğ r e n m e n in s a f s e v in c i.
r ık a n b i r s e s l e .
“Evet?”
“Yakınlard a b ir ç ık ış v a r m ı? ”
George h e m e n e n d iş e le n d i. “ S o ru n ne? Hastaneye mi
gitmemiz g e re k iy o r? ”
“H a y ır.”
Telaşla M a r y ’y e b a k tı. “ K e n d in i hasta m ı hissediyor
sun?”
“ İy iy im .” M a r y iy i d e ğ ild i am a b u n u n kanseriyle alakası
yoktu.
George iki şeritli trafik te o kadar keskin döndü İd başka
bir sü rü cü n ü n ö n ü n ü kesti ve birkaç araba ona korna çal
dı. “N e y ap m am ı istiy o rsu n ?” diye sordu.
“George. Panik yapma. Yalnızca seninle konuşmak is
tiyorum.”
“K onuştuğum uzu sanıyordum .” George’un sözleri sa
bırsız ve telaşlıydı.
O nun sesindeki telaşa rağmen Mary sakindi. “Konuşu
yoruz ama daha fazlası da var.”
"N cyh' ilgili?”
"Atıı.ııiıl.ı lilı/n h c ilı."
G eo rg e ilk çıkışı.»! s a p lı v e n e re d e y s e h ız sıınru,,.
kılı hızla ilerledi, k ırın ız ı ışık la ılu r d u ğ ıu u l .ı ji||(ı 1
ilerken nııl.ııı e m n iy e t k e m e r le r i y e r le r im le tımıy()| (| ?'
b u ld uğ u l'.ırk y e r m e g itti, |>ark e lli v e m o to r u kapağı
“ lama nı, anlat h a k a l m ı . " d e d i . " İ l e r ııe ise, hj||„(
h a kk ım var.”
"H eıı...” M ary 'ım ı boğazı d ü ğ ü m le n d i ve hir kezdal
pencereden dışarı hakıp k e n d im to p a rlad ı.
“N e olursa olsun b ilm e m g e re k iy o r."
M ary lekrar y n lk ım d ıı ve b o ğ a z ın ı ıslattı. “ K a n s e r 0|
« A u ı.ı1 î e o r g e . b e n i m t a t l ı l ı . ı r i k a C '. c ı ı r g c ’ n ı ı ı , s e n i n l ı i l l
(a ir .n l'1 y a s a d ı ğ ı n ı ö ğ r e n m e k İ H - ııi m i ç i n h ı r i k i n i , h ır h c -
jiyı-yıl'-
( Î e o r g e b i r s ü r e s e s s i z k a l ıp M a r y m ıı n e a n la tm a y a ç a
l ı ş t ığ ım d ü ş ü n d ü .
S f j t ı l e 't l a y a ş a d ı ğ ı n ı ı ı n s ö y l ü y o r s u n ? ”
i la y ır ."
( Î e o r g e g ü l ü m s e d i v e M a r y ’n ü ı e l i n i d a l ı a d a s ık ı t u t t u .
“D a h a ö n c e s ö y l e d i ğ i m g i b i , a n n e s in e ç e k m iş .”
“ K ıv ır c ık s a ç la r g itııu ş ve ta n ı d a ta h m in e ttiğ im g ib i
g ü z le ri m a v i ”
“N e re d e ? ”
257
dim. U m ut ca2İpti ve çaresizce ona sarılmış,
olduğu ve PauPün yaşamayı başardığı hayaline tutun***1'
tum. ^
Komodinin yanından uzaklaşarak ellerimi birleşti^
y{ ve titremelerini önlemeye çalıştım. D erin bir nefes a|<j ^
\ gözlerimi kapattım ve kendim i dengelemeye çalıştım ^
i nuklarla dolu bir otelim vardı am a şıı an evin bomboş^
ması için her şeyimi verirdim.
Sanki bana duygulanm a teslim olmamamı söyler gj[>
telefon çaldı ve sesi beni gerçek hayata döndürdü.
“Gül Limanı O teli,” dedim çarpan kalbimin izin verdi
ği ölçüde sakin bir şekilde.
“Jo M arie?”
Mark. “Evet.”
“Sesin iyi gelmiyor. Bir şey m i o ld u ?”
“Hayır.”
Mark tereddüt etti ve sesini alçaltıp mırıldandı, “Yardı,
ma ihtiyacım var.”
Sesi iyi gelmeyen biri varsa, o da M ark’tı. Sesi alçakve
pürüzlüydü, hayal kırıklığı ve korku doluydu.
“Sorun ne?”
Tekrar durakladı. “Bu lanet olası koltuk değnekleri ile
yürürken düştüm ve yerden kalkam ıyorum .”
Kendi dertlerimi bir kenara bırakıp bir arkadaşa yardım
etme vaktiydi. “Hem en geliyorum .”
“Gerekli olmasaydı aram azdım .”
“Biliyorum.”
“Sen hayatıma b urnunu sokan kişisin, o yüzden düşün
düm d e ...”
“Yardımımı istiyor m usun, istem iyor m usun?” diye ba
ğırdım ona karşı sabrımı yitirerek.
258
*Ya $en 6 ^ Yz ce^ rar 91 arayabilirsin."
**GeHyo ru rn ” D a ^ a ^az*a tartışmak için ağzını açama*
faü telefonu k apattım . G erçekten de hayatımda hiç bu ka-
m antıksız b ir adam la tanışm amıştım. En azından bu
sefer cep te le fo n u n u yanında tutm uştu. M arkın dediğine
^ re doktor cep te le fo n u n u böyle bir şey olursa diye ya-
n,nda tutm asını söylem işti ona. Bu iyi bir Öneriydi.
“Hadi,” d e d im R o v e r’a. “Bay Önem li Kişi düşmüş ve
lalk am ıy o rm u ş.”
Rover kafasını kaldırıp sanki sözlerim onu şaşırtmış
gibi bana baktı. Y ine de beni takip etti. Çamaşır odasına
girdiğimde d ışarı çıktığım ızı anladı ve kapıya koşup benim
tasmasını tak m am ı sabırla bekledi.
Caddeye ulaştığım ızda hangi yöne gittiğimizi anlayan
Rover tasm asıyla beni çekm eye başladı. Markı seviyor
du ve bu da ben i şaşırtıyordu çünkü Mark hiç sevimli bir
adam değildi. K öpeğim in ona karşı özel bir ilgisi vardı ve
bunu anlam ak ban a zor geliyordu. Normalde Rover hep
durup tuvalet ihtiyacını giderm e telaşı içinde olurdu ama
benim hissettiğim aciliyet duygusunu hissetmiş olmalı ki
beni sürükledi.
M arkın evine ulaştığım ızda kapıyı çalmadım. Markın
kapıyı açma ihtim ali yoktu. Ancak kapıyı açmaya çalıştı
ğımda kilitli o ld u ğ u n u fark ettim. Aman ne güzel! Bunu
tekrar m ı yaşayacaktık?
Kapıyı çaldım . “O rada mısın?” diye bağırdım.
“Hayır, dışarıda oyun oynuyorum ,” diye seslendi Mark
diğer taraftan.
“Kapı kilitli. D ışanda bir yerde saklı bir anahtann var
mı? Çiçek saksısı filan?
259
Normal saklama yerler» b u lm a k için etrafım a halg^
ama veranda boştu. ^
“Hayır."
Eğer M ark bir p en cere açıp k e n d im i içen ata c^
düşündüyse yanılıyordu. N e k a d ar istem e se de daha iw*'
o tu yardıma gelen görevlileri arayacaktım .
"Ark.» kapı açık olabilir." d iy e b a ğ ırd ı M ark.
"lamanı, orayı deneyeyim .”
Rovcr’la birlikte atölyesinin d u r d u ğ u arka tarafa yönç|
dik. Ç im entodan hır yol ıkı b in a a rasın d a dönerek uzjn,
yordu. D ört adım da evine u laşıla b ıliy o rd u . Arka kapıda
yalnızca bir kez g irm iştim ve o da a n ah tarla rı bulup kap,,
sıııı açmak için acele ettiğ im g eçe n seferd i.
Neyse k» kapının kolu ç ev rild i v e g irişe ad ım atom, bu-
rayı ilk gelişimde fark e tm e m iştim .
'‘N eredesin?" diye b ağırdım g iriş te n m utfağa yürürken
"Koridorda."
Bu tek kelime kesik ve sa b ırsızd ı, sanki M ark bu b*
d ır uzun zam an harcam am a s in irle n m iş gibiydi. Kondur,
da yere serilmişti. K oltuk d e ğ n e k le ri o n d a n birkaç met*
uzakta garip açılarla d u ru y o rlard ı. K aşlarım ı çattım ve oıu
doğru eğilip ahşap yerde yanm a o tu r d u m .
"Bana bunun nasıl o ld u ğ u n u söyleyecek inisin?"
"Hayır."
“N eden?”
"Böbürlenirsin.”
“Öyle mi?"
"Kadınlar genelde b u n u yapıyorlar. E rk ek lere 'Ben süu
demiştim’ dem ekten k e y if alıyorlar.”
"Gerçekten mi?" D avranışını ra h atsız edici değil de efc-
2H)
^ | , buldum ama yine dc o yerdeydi ve kalVammjnJu.
^ ıisC ıs(c d ığ ım g ib i h a re k e t ed eb iliy o rd u m
-İnkâr etm eye çalışm a." Bana, sanki bunun sorumlusu
Knnı,$ı«" P hl scrt haktl
-K adınlarla e n g in d e n e y im le rin sonucu, bunu bir haki
k i o lara k ı n ı k a b u l e d iy o r s u n ? "
'E v e t. Şimdi, bana yardım edecek mısın?'*
“D ü ş ü n ü y o r u m ." Bu olması gerekenden daha çok ho>
«ima g iu n ıştı.
Nc kadar acımasız olduğum u ispat etmek ister gjbı Ro-
vrr NAark’a do ğ ru yürüyüp onun suratım yaladı. Tamir
cinin onu itm esini beklerdim ama öyle yapmadı. Bunun
vrnne Mark boşta olan kolunu Rover’a dolayıp onu ken
d in e yaklaştırdı. “En azından erkekler birbirlerine güvene
bilirler."
ftk zarif olm ayan bir şekilde ayağa kalktım ve onun
koltuk değneklerim aldım . Sanki onlan kondorda sınıtlc
atmış gibi geliyordu bana am a ne kadar mızmız olduğunu
gördüğüm için b u d ü şü n ced en vazgeçtim.
‘Onları kaldıraç gibi kullanarak kalkamıyorum’ dedi
Mark kaşlarını çatarak. “Birkaç kez denedim ’
‘Yanı g erçek ten d e d ü ştü n ve ayağa kalkamıyorsun ’
Dayanamamıştım.
Bakışları d ah a sertleşti. "Eğer bun u komik buluyorsan
hemen eve g id ebilirsin."
“Aksilik y ok," d iy e m ırıld an d ım parmağımı ona doğm
sallarken. A rkasına g eçtim ve kollarım ı kollarının alnndan
geçirip o n u k ald ırm ay a çalıştım . M ark cüsseli bir adam de
ğildi ama h a fif d e d eğ ild i.
“Dur," d iy e b ağ ırd ı. "B u şekilde belini inciteceksin *
26!
“D aha iyi b ir fikrin v a r m ı? ” d iy e s o rd u m .
Y orgunlukla o n u n y a n ın a ç ö k tü m . E lim i aln ın ,,,
on u k a ld ırm a n ın en iyi y o lu n u n n e olabileceğim
m eye çalıştım . Sn.
"İyi m isin ? ” diy e s o rd ıı b e n i in c e le y e re k .
“Evet. Bunu bir dakika düşünm em e izin ver.” ,
li bakışları rahatsız ediciydi. Sanki içimi görebilip
bakıyordu. Yorgun ve fevriydi. B irden onun için
istemenin ne kadar zor olduğunu anladım. 11,1
“Seni aradığımda sesin bir garip geliyordu,” diyeyo
yaptı beni dikkatle izlemeye devam ederek. “Ben bir ^
mi böldüm?” ^
“N e gibi?”
O m zunu silkti. “Bilm em . Bir ziyaretçi?”
“Hayır.” Genelde daha fazla bilgi verirdim ama Paııl'm,
mektubundan bahsetm ek istem edim .
Mark kaşlarını çattı.
“N e?” diye sordum h e r şey yolundaym ış gibi.
“Bir sorun var. H issedebiliyorum ,” diye ısrar etti.
“N esin sen, m edyum m u ? ” diye kızdım , rahatsızlığım,
saklayamamıştım.
Kızgın cevabımı duyunca gözleri büyüdü. “Hayır.”
Kendimi ele verdiğimi biliyordum ama bir bahane ile
üzerini örtmeye çalıştım. “B üyük ihtim alle davetten do
layı... Daha önce hiç böyle bir şey yapmadım ve samnm
biraz keyifsizim.”
“Biraz mı?” diye tek kaşını kaldırarak sorguladı.
Koluna vurdum . “D inle do stu m , şu an buradan gidip
seni önüm üzdeki yirm i d ö rt saat burada bırakabilirim. Bü
yüzden biraz m innet göster lü tfe n .”
Tehdidim i c id d iy e alm adı. “B unu tekrar deneyelim,"
di ditde§e rc k - “B en ı kaldırm aya çalışmak yerine, kollan-
kaldıraÇ gibi k u lla n m am a izin ver.”
0u fikir işe yaradı am a kolay değildi. Mark ayaklannın
gerine kalkana kadar ikim iz de o kadar yorulmuştuk kı,
bjrj görse b izim dağa filan tırm anm ış olduğumuzu düşü
nürdü-
Mark du v ara yaslan m ış dururken, ona koltuk değnek
l i n i u zattım . A ksayarak salona yürüdü ve kendini kol
tuğuna bıraktı. B e n im de dinlenm eye ihtiyacım vardı ve
Itcndimi b ir k o ltu ğ a bıraktım . Rover atlayıp çenesini be
nim bacağım a k o y d u . N efesim i düzene sokmaya çalışır
ı n onu okşadım .
Mark’ıtı san d a ly e sin in yanındaki küçük masada bir bı-
çak ve birkaç o d u n parçası duruyordu. Mark’m yontma
yaptığına d a ir h iç b ir fikrim yoktu. Üzerinde çalıştığı şey
epey çetrefilli g ö rü n ü y o rd u .
“N e olacak b u ? ” diye sordum . Belli ki ağaç dalı üzerin
de oturan b ir k u ştu .
“Bir kartal.”
Sedir K oyu’n d a b u n lard a n çok vardı. “Çok güzel, bun
ları satıyor m u s u n ? ” O dam daki kütüphanede çok güze!
dururdu.
“O se n in ,” d e d i M ark, “senin için yapıyorum.”
Kafamı k a ld ırd ım ve ne söyleyeceğimi bilemedim.
“Bir şey y a p m a m gerekiyor, yoksa delireceğim. Bütün
bu süreç b o y u n ca bana çok yardımcı oldun ve ben de çok
kötü davrandım sana. T eşekkür etmek istedim.”
Ne diyeceğim i bilem iyordum . Bu düşünceli Mark’ı
daha önce h iç g ö rm em iştim . “Teşekkür ederim.”
263
m
“H em e n y u m uşam a. B öyle b ir şey yapalı ç0k
m an o ldu, o y ü zd e » nasıl g ö rü n e c e ğ in e dair hçrhT***'
garanti yok.” n&bjr
“B enim için ç o k d e ğ e rli.”
Cevabı aksi, ilgisiz b ir h o m u r d a n m a idi, sanki
gibiydi. ’ Utan'1"!
“G itm e d e n sen in için y ap a b ile c e ğ im b ir sev
j
diye so rd u m .
' ar
Kafasını salladı.
“Ya akşam yemeği? Senin için hazırlamamı ister m isı„>
“Hayır, teşekkürler.”
Gitmek için yürüm eye başladım ama mutfağa ulaşt,
ğımda Mark beni d urdurdu. “Bana ne olduğunu söylem
yeceksin, değil m i?”
Geri döndüm.
“Paul’le ilgili, öyle değil m i? Tahm inim o ki subay arka,
daşından tekrar haber aldın.”
Sertleştim. “Hayır.”
“O halde haber almadığın için böylesin.”
“Bunun hakkında konuşmak istemiyorum tamam mı?
Ben senin özel hayatına burnum u sokmuyorum.”
İki kolunu da sanki ona doğrultulm uş bir silah varmış
gibi kaldırdı. “Ü zgünüm .”
“Seni ilgilendirm ez,” diye devam ettim sesim titreye
rek. “Rahat bırak b en i.” Yanım da R over’la mutfakta yü
rüdüm .
Gidişimi vurgular gibi, Rover geri dönüp Mark’a bir
kez havladı ve sonra peşim den hızlıca koştu.
Eve ulaştığımda Paul’ün m ektubunun beni ne kadar
sarstığını fark ettim. M ark özenerek benim için bir hedi-
264
haz, r ^ y ° r ^u v e ^ e n o n a ^a8l n P b u rn u m d a n soluyarak
265
endişeliydi, onları daha fazla en d işe le n d irm e y e gerep
tu. Seatt/e’da iyi arkadaşlarım o lm a s ın a rağm en b u n u ^ '
iarla konuşm ak isteyebileceğim b ir k o n u olduğuna °n'
değildim. Itl'11
Elim de telefonu sıkıca tu ta ra k m u tfa k ta volta atn,a
devam ettim . D ü şü n c e le rim , b e n e n iyi ey lem planın, bı^
maya çalışırken in a n ılm az b ir h ız d a d ö n ü y o rla rd ı.
Birden aklıma geldi. Sedir Koyu’ndan tanıdığın, birı
Beni anlayacak biri. Buraya taşındıktan kısa bir süre sonra
tanıştığım bir kadın. Çok sevdiğim ve benim yaşadıklar,,
ma benzer şeyler yaşayan bir kadın. Kocası kaybolmuştu
ve bir seneden fazla süre onun nereye gittiğini ve ne yap.
tığını öğrenememişti. Belki de bana bir şey önerebilirdi
Onu aramalıydım.
Numarayı tuşladım. Telefon hem en açıldı. “Sedir Koyu
Kütüphanesi.”
“Grace Harding lütfen."
Y İR M İ B E Ş İN C İ BÖLÜM
268 269
banladı. Annie şarkının ağır bir aşk şarkısı olduğp
yunca sızlandı. Bu hızlı bir şarkıdan daha da kötüyü ^ '
Oliver ona uzandı ve bir k o lu n u beline dolayıp ri-Ü*
ie de elini tutarak onu kollarına aldı. Birkaç dakika V'
kulağına “Rahat ol, seni ısırm ayacağını,” diye fısıld ad ^
Bu lıcr ne kadar doğru olsa da, O liv e r’m mesela
kulak memesini ısırması şaşırtıcı olm azdı. Yine de
hissettiği gerginlikten kurtulm aya çalıştı. Birkaç dauT
içinde rahatlamayı başardı. **
“Bak. çok kötü değil, öyle değil m i?” O liver tekrar fi
sıldadı.
“Ç o k kötü değil,” diye tek rar etti A nnie. Oliver onun
takip etm esini kolaylaştırm ak için tem el dans adımlarln,
yapıyordu.
“H azır m ısın?” diye so rd u m ü z ik hızlandığında.
“N e için hazır m ıy ım ?” A n n ie n ered ey se sormaya kor
kuyordu.
O liver o n u n belini d ah a iyi kavrayarak dönmeye baş
ladı.
A nnie soluk soluğa kaldı v e O liv e r ’a daha sıkı tutundu
“N e y ap ıyorsun?” diye s o rd u p a n ik h a lin d e .
“Dans ediyorum .”
“Peki, e tm e o z a m a n .”
Oliver, o n u n b u y o ru m u y la e ğ le n m iş gibi güldü. “Ha
rika g id iy o ru z .”
Şarkı devam etti ve A nnie şark ın ın başındaki yavaş ve
karmaşık olmayan adım lara geri d ö n d ü ğ ü için sevindi.
O liver’a uyum sağlam ak z o r değildi. G e n ç adam onun
kollarında fazlasıyla rahat olab ilm esin i sağlıyordu.
A nnie, “O d ö n m e h a rek e tin i n e re d e n öğrendin?” diye
sordu.
270
«Söylersem bana in an m a zsın .”
.•Qaııs<ters le r' m i aldın?" Bu pek O liver’ın tarzı değildi.
,y ir anlam da e v e t.”
gir a n la m d a m ı? Ya alm ıştı ya da almamıştı. Annie ona
ttfkn vc gözlerin in m u z *PÇe parladığını gördü. “Bana an-
„ocakm ı$m ?"
“Eğer b ilm en gerekiyorsa, bana bu numarayı öğreten
ki§i senin b ü y ü k b a b a n .”
»Büyükbabamla m ı dans ettin?”
“Haym” O liv e r g ü ld ü . “O n a göre bu. büyükannenin
ayaklarını y e rd en kesen tek n ik ti.”
»Bu dans n u m a ra sın ı daha önce de m asum partnerler
üzerinde ku llan d ığ ın ı ta h m in edebiliyorum ,” dedi Annie
onunla dalga g e ç m e n in keyfîni sürerek.
Oliver’ın p a rm a k la rı A n n ie ’n in yanağına değdi ve onun
y ü z ü n ü k en d in e d o ğ ru çevirdi. “Hayır.”
“Hayır m ı?”
‘Yalnızca se n in le A n n ie , yalnızca seninle.”
Annie b u n u d u y m a k istem iyordu. Başka bir yöne bakıp
dinden geldiğince o n u n beden in d en yayılan rahatlatıcı sı
caklığı yok saym aya çalıştı. A nnie, son on senesini nefret
ederek geçirdiği b u g e n ç adam için bir şey hissetmek iste
m ese de, h isse d iy o rd u . A ralarındaki cinsel çekim kuvvet
liydi ve yok sayılm ası im kânsızdı. O n üç yaşında ona çok
âşık olm uştu, şim d i ise b ir yetişkin olarak içini kıpır kıpır
eden duygu tek ra r o n u ele geçiriyordu.
Şarkı bitti ve O liv e r o n u isteksizce bıraktı. Annie bu
fırsatı kullanıp o n d a n uzaklaştı. Tam Oliver bir şey söyle
yecekti ki u zak b ir akraba hızla ona yaklaştı.
“Benim le d a n s e t o lu r m u ? ” diye yalvardı Tammy Lee
271
gibi hem de d oııdur.
Oliver kıkırdadı vc “lîıı honıtıı itiraz cdcrncvTccgn^ ^
teklik" dedi.
"Soıır-ı J j sini bende.1" d iye K ığırdı başka hır kuzin
Birkaç dakika N n ıın v j O liv e r m m e şg u l olacağı b*|.
Iıvdı. .Annie hu ara Km m in n ettard ı v e m in n e tta r lığ a
nedeni soluksuz kalması d eğ ild i. O liv e r la aralarında olan
şevden Kışı donuyordu ve n e sa p a ca ğ ım bilem iyordu.
Biîsukanııe w büyükbabası m asaların da oturuyorlardı
Onlan valmz gördüğü için A ıııııe d e yanların a gitti.
"Alı-Annie." dedi b ü yü k an n esi y a n ın d a k i b o ş sa n d a ly e
göstererek. "Birkaç dakika b iz im le otur.
B ü n ik b a b a sıd -io n la ra v u k laşn . K o n u ş m a m başladığın,
d i h ık ışla n sıcak \~e iç te n d i: " B u ç o k g ü z e l b i r p a rti oldu *
"G erçekten d e m ü k e m m e l d i .'' d i y e k a tıld ı o n a bûs-ü-
kaimesi. "K en t ve b e n im h a y al e t t i ğ i m i z d e n ç o k d a h a ^
zel... B ü tü n b e k le n tile rim iz in ü z e r i n d e . "
"Sizin için b u n u y a p m a k b e n i m i ç i n g u r u r v e ric i." dedi
A nnie, g e rç e k te n d e ö y le y d i. B u p a r t i n i n h a z ırlığ ı için
u z u n saatler w y o ğ u n b ir ç a lış m a g e r e k m i ş t i . H e r detayla
ilgili strese g irm işti. A m a b ü ş ü k a ı ı n e s i v e b ü y ü k b a b a s ı sa
lona g ird ik le rin d e g ö z le r in in n a s ıl p a r l a d ı ğ ı n ı g ö m ıe k her
şe \e değ m işti. Ş a şırm ış v e b u k a d a r a r k a d a ş v e a ile dostla
rın ın gelm iş o lm a s ın d a n e t k i l e n m i ş l e r d i .
Ju lie . K e n te b a k tı. “N e d e n b u k a d a r e n d iş e le n d iğ im iz i
a n la m a d ım ."
“Bir çift yaşlı ahm ağız da o n d a n ," d ıv e m ır ıld a n d ı bü
yükbabası Annie Ye toklaşarak.
"Kendi adına konıış." d iy e o n a ta k ıld ı lu lie .
^ ,ıio 4’T1' ınn f e r i n i kabul çıtı. "Bvı ırada ikinizin
ı »d ır «vı dansçı olduğunuz konusunda hiçbir fikrim
v M
“Aslında ıvı olan K em ur." dedi. “Eskiden.
Kı/lar onunla dans e tm e k isterlerdi.”
^'\ıiım 'nm bakışları farkında olm adan dans pistinde ona
yıllıkl ı bakan küçü k k u zin i ile dans e d en O lıver'a kav-
274
£VCt Mesel.» J ııUe’yi kendim e âşık, etmek için nc yap-
cbı. Nen dans edişim olduğunu zannediyordum
MH'
m r
,.l y a n » l« » § , m -
yaşlı ahm ak, o n d an çok daha fazlasıydı. Sen dü-
,.ılCCli ve sevgi doluydun."
«Ve k»z kardeşim de. Tanrı rahm et eylesin, sana gizlice
! lVc r i y o r d u . “
«^nnie’n in --
İkisk A nnie'niıı y an ların d a o tu rd u ğ u n u unutm uş gibi
birbirlcriyle k o n u şu y o rlard ı.
«Hey ikiniz, beni hatırladınız mı?"
^Tabii," dedi büyükanne ona bakmadan. Uzanıp An-
nie’rıin dizini okşadı. “Büyükbaban ve ben bunun çaresi
ne bakarken biraz sabırlı ol lütfen. Kent Shivers, bana öyle
geliyor ki sen biraz ikiyüzlülük yapmışsın.”
Kent hiç suçluluk duym uyor gibiydi. “İkimiz de aynı
şeyi istiyoruz- yalnızca yöntem lerim iz farklı.”
B ü y ü k a n n e s i ve büyükbabası tartışmaya d e v a m eder
ken A n n i e m üziğin d u rd u ğ u n u fark e t t i . Kafasını kaldır
d ı ğ ı n d a Oliver yanında duruyordu.
275
O lrv e r o n u a ln ın d ın ö p tü . N e s o r d u ^
m
(jface ,n durumu benimkinden tamamen U l n d ı s m
n vaşadığı duygular. neye inanması gerektiğini bileme-
çok unıdıku. Yarbay Mılford'dan o telefonu akhğmv-
berı benim yaşadığım kâbus da böyle bir şeydi.
^Tekrar kaybolduğunda daha uzun bu töre yok oldu,
kez eve gelip gitmiş. Kısa bir ture içerisinde eve iki kez
^ d û - İkisinde de ben işteydim.'
-.M e re d e n anladın? Evde bu şe yle T mı cktıku?'
«İslında fark etm edim , yani hemen değil.”
g u n u n onu n için zor olduğunu fark ediyordum, Gra-
•jn unutm ak istediği hatıraları canlandırıyordum ve ona
Iralan tekrar yalattığım için üzgündüm. “Eğer konuşmak
g^m ıyorsan...
-Hayr. sorun değil.”
Ona bir gülücükle teşekkür ettim.
-Aslında kom ik,” dedi. "Yanı trajikomik. Eve girdiğim
Ui Oan’in orada olduğunu hissettim. Hatta arka tarafta ol
duğunu düşünerek ona seslendim bile. Odanın ortasında
durup cevap vermesini bekledim. Birkaç gün ortadan kay
bolur, sonra bir anda gelir ve hiçbir şey olmamış gibi, iki
gecedir orada olmayan o değilmiş ve onun ortadan kaybol
muş olduğunu unutm am gerekiyormuş gibi davranırdı.”
'Peki, uzun bir süre gittiğinde, birkaç günden daha
uzun bir süre, nereye gittiğine ya da ona ne olduğuna dair
bir şey biliyor m uydun?”
Gülümsedi ama neşeli bir gülümseme değildi bu. “Beni
başka bir kadın için terk ettiğini düşündüm .”
'Bunu düşünm ene ne sebep oldu?”
"Birkaç şey. Öncelikle alyansını buldum. Arkasında bı
rakmıştı, sanki benden kurtulm ak ister ya da evlilik ye-
279
tüm lerim izi bozar gibi. Son g id iş in d e n b ir ay ^
tanım adığım bir m ü c e v h e rc id e n k re d i kartı,Tllz|
alındığını /ark ettim . Ç o k sin irliy d im . M ücevher ^ ^
dım ama bana tek sö y ley eb ild ik leri satın alınan ^ M*'
olduğuydu: bir yüzük. Bu m ü c e v h e rin b a şlu bir l ^ " 1
olduğunu d ü şü n d ü m . B eni in c ite n , ö d e m e y i ban ı" ^ 11
ımş olm asıydı.” ^
“Başkası için m iydi?”
Grace ellerini b irb irin e k e n etled i. “Sonradan ö ğ ^
ki kendine bir alyans daha alm ış. B üyiik ihtimalle Ç
bulduğum yüzüğü kaybettiğini sa n m ıştı ve kendim öldı^
düğünde parm ağında alyansı o lsu n istem işti. Geriyi- b,
kınca bunu benim , kızlarım ızın vc evliliğim izin şerefin"
yapmış olduğunu a n lıy o ru m .”
Bunlardan k o n u şm a n ın a rk ad aşım için nc kadar acı vc
rici olduğunu fark ederek o n u n e lle rin i sıktım . “Dahafa*.
la anlatman gerekm iyor.”
“Bana bunları sorm ak için b ir n e d e n in olduğunu dü
şünüyorum ve D an ’d e n b a h se tm e k iyi geliyor. Alyansını
bulmak ve m ücevherci ile k o n u şm a k beni aldattığını dü
şünm em e yol açan tek n e d e n d e ğ ild i.”
“Ö yle m i?”
“Kaybolduktan bir sü re so n ra , b e n kütüphanede ça
lışırken biri koşarak geldi ve D a n ’i kasabada gördüğünü
söyledi. A rabasındaym ış ve yalnız değilm iş. Yanında bir
kadın varmış. O n u n beni kasabaya rezil etm esine dayana
mazdım.
“Bana ve kızlara verdiği a cıd an dolayı onunla yüzleş
meye kararlıydım. H âlâ ne kadar kızgın o lduğum u hatırlı
yorum. O n u bulm ak için k ü tü p h a n e d e n deli gibi fırladım
D üşüp dizim i yaraladım , sonra d a o tu ru p ağladım.
2H0
" p atı in iy d i p e k i ' Maçka birisiyle m i birlikteydi?”
“I |a y 'r - ° ‘d u n ıa z d ı. C esedi bulunduğum la bıı olaydan
j a|ıa ö n ce ö lm ü ş o ld u ğ u n u söylediler.”
3 -K ızgın m iy d in ? ”
-K ızgın m ı? " d iy e te k rar etti. “N c kadar öfkeli olduğu-
^(1 jn la tm a m m ü m k ü n d eğ il. Kısa bir süre sonra bir çey l
sjnir krizi g e ç ir d im . K o m şu la r o kadar endişelenm elerdi
ki â z la r ım ı a ra d ıla r.”
G racc’in yaşadığı acı ve kızgınlığı yalnızca hayal edebı-
|irdim- “ N c o ld u ? ”
G ü ld ü . “Dolaptan D an’in eşyalarını boşalttım. Kucak
|<ucak kıyafetlerini alıp pencereden dışarı attım. Bana göre,
çğer beni terk etm ek istediyse, her şeyi almalıydı."
“Senin için cehennem gibi bir dönemdi, değil mı?”
Grace boş gözlerle uzağa baktı. “Dan Vietnam’dan gel
dikten sonra bambaşka birine dönüşmüştü. Travma sonra
sı stres yaşadığına emindim ama o da ben de bilmiyorduk ”
“Ona nasıl yardım edeceğimi bilmiyordum. Evliliğimiz
mükemmel değildi ama kötü de değildi. Birbirimizden
memnunduk. Dan elinden geldiği kadarıyla beni ve kız
larımızı seviyordu. Maalesef geçmişi unutamıyordu. Geç
miş ona işkence ediyordu.”
Okuduğum makalelerden savaşın içindeki ve dışındaki
askerlerin gerilim ve stresten ne kadar derin etkilendiğini
biliyordum. Yardım sağlayabilecek programlar vardı ama
yeterli değillerdi ve bunların çoğu Dan gibi adamlara yar
dım edebilmek için fazlasıyla geç hayata geçirilmişti.
“Senelerce b u n u n acısını çekti. Hiçbir değeri olmadığı
nı düşündü hep. b ir keresinde ona kızlarla birlikte vermiş
olduğumuz N o el hediyesini garajda buldum. Hediyeyi
parçalamış vc h e r nedense oraya saklamıştı.”
(.Y.ııv’m ük fciH-INJIIIM ÎMİytlk bir ısm.<p c ifm iş
. I " '
Ç l»k .İÇ İM İ .
"(')IOın orııın için bir r.tlı.ılkını.) itli- S;tva^t.t olan hjr ^
y.ıd.ın dolayı hüyıik sıı<lııhık v r ı»t.ınç duyuyordu, ( ) s '
laroıı dokıı/ yaşındaydı vc olanları asla 1111111.1111^1111.'*
"Artık lııı/ıırlıı." diye fısıldadım . I Icr nc kadar hul'ij,
hayatta oIiii.'immi orzıı l.i.s.ı 111 da o ım n da tinimin vc
olııınsmı istiyordum.
"Darı lı.ıkkuıd.ı kı»rnı^m.Hit s.ııu y a rd ım cı oluyor nu,>
diye sordu Grace.
( iiMi’cV ikilemimden b a h se tm e lim z a ıım ıı gelinip
Mayan (.'oryclle bu öğleden sonra b a m u ğ ra d ı." dedin,
“Marioiı Goryelle nü?"
"Kvel. Yııı k oıı^m n." Aslııukı t.ıın da yan kom şum de-
fildi ama tepenin biraz aşağısında o tu r u y o r d u veço k y a^
oldnfıi için ona göz ^1.
“Omni evden çıkam adığım s a n ıy o r d u m . Kızı arada bir
kütüphaneye uğrayıp o n tın için In iy iik lıa rili kit;ıplnr al]r
Okumayı çok seviyor.’*
“fc'vcr. iyi bir k o m şu ... O n u n p o s ta k u tu s u n a bana ge
len bir mektup karışm ış ve o da m e k t u b u b an a getirdi."
“Sem bu kadar (izen de o m e k tu p m u ? ”
Sesim titrem eden devanı e d e m e y e c e ğ im d e n korkarak
uzağa baktım. “M ektup P a ııl'ü n b ir a rk a d a ş u ıd a n d ı.”
Grace bana biraz dalıa yaklaştı.
“Göriiniişc göre Paul ö ld ü ğ ü n d e b a n a v e rilm e s i için bir
mektup bırakmış. A rkadaşı m e k t u b u u n u t t u ğ u n u ve dalıa
yeni gönderebildiği için ö z ü r d ile d iğ in i s ö y le m iş M
"Alı Jo Marie, ned en ü z ü ld ü ğ ü n ü a n la y a b iliy o ru m .”
llıı yetersiz bir ifade idi.
2H2
“ M e k t u b u o k u d u n m u ? ’*
•*| la y ır,"
“O k u r k e n yafıııtıi;ı o lm a m ı iste r inisin?*’
” 1 layır. O k u m a y ı r e d d e d iy o r u m ..."
“Ö n c e b e n im o k u m a m ı iste r m is in ? ” (» ra c e 'in sesi y u -
tniı^ık ve n a z ik ti.
“O k u m a y a c a ğ ım ... P a ııl'ü n ö ld ü ğ ü n e d a ir k a n ıtım o l
m adan o k u m a y a c a ğ ım ," S o n ra h ıç k ırık la ra b o ğ u ld u m vc
Kover d:ı m ız m ız la n ıp y ü z ü m ü y alam aya haşladı. O n u k u
cağım a a ld ım .
Cİrace k o lu n u o m z u m a d o lad ı. “C e s e d in in İnç b u ia iıa -
tuanıa ilıtim a lm i k a b u lle n m e lis ın .”
O a n d a Y arbay M ilf o r d ’u n te le fo n u n d a n o n a b a h se t
m em iş o l d u ğ u m u fark e ttim . B u r n u m u ç e k ip d o ğ r u ld u m
ve ra h a tla m a k için d e rin b ir n e fes aldım .
“O rd u d a k i Y arbay M ilfu rd h afta b aşın d a b e n i aradı,"
diye d e v a m e ttim . “ I le lik o p tc rin d ü ş tü ğ ü alan tesp it e d il
m iş ve c e s e tle r ç ık a rtılm ış . I le lik o p te rd c altı a d am vardı vc
yalnızca b e ş a d a m ın k a lın tıla rın a u laşm ışlar. O r d u şim d i
lerde O N A te s tle rin i yapıyor. O la sılık n c k adar az da olsa
bir adanı h a y atta k a lm ış olabilir.*’
“ B u Paul olab ilir. O hay atta olabilir. B en u m u d u m u
kesm eyi re d d e d iy o ru m . E ğer ölseydi b u n u h isse d e rd im .
H iss e d e rd im b iliy o ru m .” N e d e n sanki G ra c c ’î k o çan ın ı
hayatta o ld u ğ u n a ikna e tm e m ö n e m liy m iş gibi bu kadar
katı ve in atçı b ir şe k ild e k e n d im i sa v u n u y o rd u m b ilm iy o
rum .
G race u z u n b ir sü re b ir şey sö y le m e d i, k o n u ştu ğ u n d a
sesi ço k alçaktı. “ O a triıı kayıp o ld u ğ u o b iitü n seııe ben de
ölm ü ş olsaydı h issed eceğ im i d ü ş ü n d ü m . H issedeceğim e
e m in d im .”
283
“Hissettin mi?” diye sordum .
"Onu mutlu edebilecek başka birini b u ld u ğ a
meınirı bir nedeni de buydu.” Grace öne doğrü
Jerini kolları ile kavradı. “K endini öldürm esi h iç b j^ '* '
ifade etmiyordu. Kesinlikle anlam sızdı. İlk toru
doğacaktı ve Kelly babasıyla çok yakındı.” nu,1»n*
“Hissetmedin m i?”
“Hayır, senin de Paul için hissetm eyeceğini bjj
Ben Dan’i ne kadar sevm iş olsam da, o n u n k e n d i ^ '
çizeısi vardı. Sen onu ne kadar sevm iş olsan da Po, ı>. ^
. , „ auı un de
oyle.
Beni çekmecede bekleyen m ektubu düşündüm
Grace uzanıp koluma dokundu. “Mektubunu ’
okuman gerekmiyor. İstersen bekle. N erede olduğun^'
liyorsun ve kalbin sana doğru zam anı söyleyecektir *
Verdiği öğüt iyiydi. Sözlerindeki bilgeliği fark ettin,
Başka sorularım da vardı ama nasıl soracağımı tam bilemi
yordum. “Peki sen nasıl... Nasıl devam ettin?”
Daha önce fark ettiğim düşünceli bakış yerleşmişti yü-
ziine. “Eş ya da çocuk gibi bize yakın birinin ölümü daya
nılmaz acı veriyor. Bu acı bir insanı Öldürebilecek kadar
kuvvet/i ve bunu şahsen yaşam adıysan asla anlayamazsın.
Dan’in kayboluşu ve ö lü m ü n d e n sonra arkadaşım 01i-
via’nın bana ne kadar yardım e tm e k istediğini biliyorum,
O da oğlunu kaybetmişti, bu y ü z d e n de anlıyordu ama
insanı avutacak hiçbir kelim e y o k ve kim se acını azaltabi
lecek bir şey söyleyemez. B u n u n için h içb ir kelime yeterli
değil.”
Yutkundum ve kafamı salladım .
“Derin bir yara ama fiziksel y aralar gibi değil, acıyı azal
284
tacak b ir ^ Va da iyileşmesi için belirli bir süre yok. Bir
yCrifli kırdığında, tekrar kaynam asının yaklaşık altı hafta
s i i r e c e ğ i n i biliyoruz. Ö lü m le baş etm ek böyle bir şey de-
285
;m hissettiğim , b u n u n im k â n s ız o ld u ğ u y d u , ,
ya tercih ed ileb ilird i. ,l Scu
"Kişisel deneyimim sonucu söyleyebilirim ki
çeksin jo Marie. Puul’ü kaybetm enin yarası kalbın^'*6**
cek ama iyileşeceksin." '^Ye-
Merkes kocamın bayatta kalm ış olamayacağı k0tu
tin ısrarcıydı. Kalbim de bana b m ıu söylüyordu
dmı inanmayı kabul elnıiyor ve u m u t parçalarına tun'11'1,
yordu. Yine de Grace’in söylediği lıcr şey doğm
Zamanla, oııuıı gibi ben de iyileşecektim . O teli aldıg,,^'
gece Paul bana gelmişti. G race gibi o da burasının i '
yeri olacağım söylemişti bana.
"Hırgün belki tekrar âşık bile o lu r s u n ,’’ diye devam .
G ra c e .
286
YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM
287
rendıgıııde yatımda olmuştu. nuesı onunla gUru
hak ediyordu ve şüphesiz gurur duyuyorlardı. yi%
“Mezuniyet törenine gidebiliyoruz, değil
sordu George ciddileşerek. '■ diye
“Biletler yalnızca aile ve arkadaşlara veriljyor
rans salonuna biletsiz hiç kimseyi almıyorlar.” ^
“O halde bilet alırız.”
“Sorun da bu George. Bilet kalm am ış j
.
inan bana. „ denedim “n,
“Bunun seni durdurm asına izin m i vereceksin?»
meydan okudu George ve sonra düzeltti. “Bizi durd
aurnıa.
sına!
Normalde Mary bu törene gitm esini engelleyecekh
kesi ve her şeyi aşardı ama kanser ondaki savaşma ^
sunu azaltmıştı.
“Kızımızın konuşmasını dinleyeceğiz,” diye ısrar ettj
George.
“Giriş kapısında olay çıkarmaya dayanamayabilirim ”
diye fısıldadı Mary. “Ve fark edilm eden girebileceğimi de
sanmıyorum.” Maalesef kalabalığın içinde kel kafası ilc
göze batıyordu.
“Endişelenme,” dedi George sakince. “Benim bağlan
tılarım var. N e olursa olsun, yarın öğleden sonra için iki
bilet bulacağım.”
Mary bunun m üm kün olduğuna inanamıyordu. Yal
nızca kızının yakınında olm anın yeteceğini düşünüyor
du. Jo Marie’nin yanında çalışan genç, Hailey Tremont
ona Amanda ile ilgili en iyi dedikoduları vermişti, kafeden
Connor da öyle. M ary her detayı dikkatlice dinlemiş ve
daha fazlasını um ut etmişti.
288
Mary b ir sonraki Pazartesi gazetesinin okul birincisinin
korü‘Şrnasınl yay 'n >ayacagını öğrenmişti. Kızının düşün
ü le rin ' okuyabilm ek M ary için en büyük nim etti. Bir de
George ‘*e A m anda’yı görüp dinleyebilirlerse ne m uhte-
eIîl olurdu.
George o n u serbest bıraktı ve yanaklarındaki ıslaklığı
slldı M ary de aynısını yaptı ve birbirlerine bakıp gülmeye
başladılar.
“Şu halim ize bak,” dedi George.
“İki yufka y ürekliden başka bir şey değiliz.” Mary, G e-
orge’ıı sevm ekten hiç vazgeçm emişti ama onu görm ek,
0nunla birlikte olm ak duygularını güçlendirm işti. Ancak
b rk sekiz saat içinde o n d an ayrılm a cesaretini tekrar ken
dinde bulm ası gerekecekti.
İkisi de k endi d ü şüncelerine dalmışlardı ki George ara
bayı çalıştırdı ve tekrar otobana çıktılar. M ary uyanık kal-
mak için elin d en geleni yaptı ama başaramadı. Gözlerini
kapattığını hatırlam ıyordu ama kendine geldiğinde G eor
ge, Tacoma N a rro w s K ö p rü sü ’nden geçiyordu.
“U yanık m ısın?” diye sordu fısıldayarak.
“E vet... Ö z ü r dilerim . Bu kadar kötü bir yol arkadaşı
olmak istem ezd im .” Saat öğleden sonra üçtü ve M ary göz
lerini açık tutam ıyordu.
“Rica ederim . U ykuya ihtiyacın vardı. Bana otelin ad
resini söyler m isin?”
“E fendim ?”
“Gül Lim anı? G P S ’e yazacağım, sonra dinlenm eye de
vam edersin ve yol k o nusunda endişelenm ene gerek kal
maz.”
“Ah doğru, sen bu y ö n d en gelm em iştin değil m i?” Mary
çantasını karıştırdı. “A dres burada bir yerlerde olacak.”
289
“B ü yü k ihtimalle bulabilirim. Aşağı yu karı nc
olduğunu biliyorum ama ad re sle d ah a k o la y olur -
M ary daha dün sabah ona k a ld ığ ı oteli söylemeli,
çınmıştı değil mi? Şimdi bu ço k saçma geliyordu ^ ***
Mary, Georgc’a Am anda’dan bahsetm eyi düşümce
n. Bu habere verdiği tepkileri gördükten sonra ne m-
bencil davranmış olduğunu fark etm işti. Bu biltj
iu bl|giyib!ar
ca yıl kendine saklaması ne kadar da acımasızcayd, f*
gerçeği, George’un hayatına m ü d ah ale etm ek istemem ^
etmek istememişti. N e de olsa G eo rg e evlenmişti vcT
karısı için hiç adil olm azdı. 11
“Ö zür dilerim ,” diye fısıldadı Mary.
“Her şeyin daha farklı olmasını dilemiyor muym„>
Tabii ki. Ama benim çocuğum u dünyaya getirdiğin içjn
her zaman sana m innettar olacağım. O n u , bir ailenin evlat
edinip ona iyi bir hayat sunm asına izin verecek kadar çok
sevdiğin için de. Bunun için benden ö zü r dileme Mary
ama bütün bunlara rağmen bana nasıl söylemedin? Benim
de bilmeye hakkım yok m uydu?” G eorge durdu, derin bir
nefes aldı ve kontrollü bir sesle ekledi: “O lan oldu, sonuç-
ta sen de doğru olduğunu d ü şü n d ü ğ ü n şeyi yaptın.”
Mary’ye k rş ı ^az^a iyiydi- H atta inandırıcı olamayacak
kadar iyiydi. O nu tüm bunlardan sonra hâlâ seviyor olma
sı, Mary’nin beklemediği bir m u cize idi.
Sedir Koyu’na geldiklerinde M a ry yolu ta rif edecek ka
dar uyanıktı, Sahili ve oteli kolayca bulabildiler.
George m otoru kapattı ve sert b ir ses to n u ile, “Oldu
ğun yerde kal,” dedi.
Mary gülüm sem esini bastırdı. G e o rg e bazen çok otori
ter olabiliyordu.
290
c.co rg c a ra b a n ın ark asın d an d o la n ıp Ön kapıyı açtı vc
in m e s in e y a rd ım e tti. K o lu n u b elin e dolayıp, o n u
n d a n ,n Va m n a u z a n a n k a ld ırım a çıkardı.
^ -S o n i*41 g ü n d ü r d ış a rıd a o tu r u p g ü n c e n altında d in le -
^ ı m . " B a h a r ın b e k le n m e d ik sıcaklığı, e tra fın d a açan
fiiV İdcr ve o n la r ın h av a y a k arışa n k o k u la n ile d in le n m iş ti
vv ' * *
rv G ü l L im a n ı ç iç e k le r aç tığ ın d a sih irli b ir y e re d ö n ü -
y\3*ı-
çüyordu.
- ş im d i d e a y n ıs ın ı y a p a lım m ı?" diye s o rd u G e o rg e ,
Mary’nın hızında verandanın basamaklarım çıkar
ken “Sevdiğim kadınla beraber güneşin altında oturmak
isterim”
-Zamanın var mı?
“Mary, eğer bu n u şimdiye kadar anlamadıysan söylcye-
. ben birlikte olduğum uz her anın tadını çıkarıyorum.”
“O halde beraber oturalım burada,”
“Çok yorgun değilsin değil mi?”
Mary yorgundu ama George gibi o da birlikte oldukları
zamanın tadını çıkarm ak istiyordu ve onun gitmesini iste
miyordu.
George o n u verandanın kenarına götürdü» Mary ahşap
koltuğa oturdu. Evin içinde bir köpek havladı ve birkaç
dakika sonra Jo M arie yanında köpek ile dışan çıktı.
“D önm üşsün,” dedi M ary’ye ve George’a baktı. “Bîr
şey ister m ısınız?”
“George H u d s o n d e d i G eorge kendini tanıtm ak için.
“Sanırım M ary b ir battaniyeye hayır dem ez.”
“H em en,” ded i J o M ary ve içeri girdi. Ç o k geçm eden,
Mary’n in Önceki gece k ullandığı el örgüsü battaniye ile çı
kagelmişti.
291
George, Mary’nin yanındaki koltuğa oturdu
bir sehpa vardı.
“Buradan manzara harika," dedi M ary tT,av;
ııii, Olympic Dağlan’ııııı tepelerini ve uzaktak
sanesinin görüntüsünü seyrederek.
“Öyle,” diyerek ona katıldı George da ama
bakıyordu.
Mary iltifatlara alışık değildi. Oıııı rahatsız ederd'
likle de şimdi neredeyse kel ve fazlasıyla zayıf Vc So|°îc|-
ken. Duymamış gibi yapmaya çalıştı. hiın.
“Olympic Dağları çok etkileyici değil mi?” de ,.
yu değiştirerek. 0I,U'
“Çok güzel,” dedi George da manzaraya bakarak
“Hiç Hurricane Ridge’e gittin m i?”
“Hayır ama duydum .”
“Ben de,” dedi Mary biraz efkarlı bir şekilde.
Mary, Bremerton vapuru için beklerken aldığı dergj|c
rin birinde görmüştü Ridge’i. A rtık şansı yoktu. Bu uzun
yolculuğu yapma şansı kalmamıştı. H urricane Ridge sc.
attle’dan iki saate yakın uzaklıktaydı ve Olympic Dağlj.
rı’na ve kır çiçekleriyle dolu çayırlara bakıyor ve harika
yürüyüş patikaları barındırıyordu. Mary, buradaki doğal
parkla ilgili bir şeyler okum uş ve zam an ayırıp orayı gör
müş olmayı dilemişti.
Pişmanlıklar. Kanserle birlikte çok fazla pişmanlığı
oluşmuştu.
Birkaç dakika M ary ve G eorge karşılıklı konuştular.
George’ıın kıvrak bir zekâsı ve d ü ş ü n d ü rü c ü bir mizah
yeteneği vardı, M ary de onu n la şakalaşm ayı seviyordu.
Yarım saat sonra G eorge “Sen y o rg u n s u n ,” dedi
292
Mary itiraz etm edi. Yine gözlerini açık tutmakta zorla-
y^rdı*' ^ bt,yunca y*ln ,*c* birkaç dakika dinlenm işti
n enerji seviyesi neredeyse sıfıra yaklaşmıştı.
VC »setli odana götüreyim .”
Mary. kendi başına yukarı çıkıp çıkamayacağını dtişü-
rCk kafasını salladı.
1 Gcorgc u lıun üzerindeki battaniyeyi kaldırıp katladı ve
nara koydu, sonra da eğilip M ary’nin ayağa kalkmasına
Edirne' oldu. Koluna girm ekten daha fazlasına ihtiyacı
^ d o ğ u n u a n |ayınca o n u daha yakınına çekti.
M erdivenler korktuğu gibi zor gelmişti M ary’ye. G eor-
sabırhydı ve her basamakta onu bekliyor, dikkatli davra
M ary odasının anahtarını çantasından çıkarttı ve
n ıy o r d u .
293
“Çok yorgunum,” diye fısıldadı.
“Diliyorum. Üzgünüm. U zun hir sl'ırc (ina ,
man için bırakmalıydım." t" '
‘■Hayır... " Mary yatağa göm ülüp ceketim ç,k.lr„t
George onun ayakkabılarını çıkarttı vc ayaklarım
kaldırdı, yatağın altında katlı duran yorganla Üstüm)
Eğilip alnından yavaşça öptıi. Ul
“Seni sonra ararını tanıaın mı?” dedi.
“Tabii ki.”
Mary çok bitkin olduğu için George odanın kap»lt|
kapamadan derin bir uykuya daldı, liır saat sonra uya„
dığında kendini çok daha iyi hissediyordu. Birkaç dakıfe
sonra tuvaletten çıktığında kapısının çalındığını duydu
“Kim o?” diye sordu Mary.
“Jo Marie. Sana bir tepsi hazırladım.”
Mary şaşırmıştı. “Ben sipariş vermedim.” Bildiği kada-
rıyla otelde oda servisi yoktu.
Mary kapıyı açtı vc elinde bir tepsi ile Jo Marie içeri
girdi. Tepside bir demlik çay ve bir tabak kurabiye, parlak
bir elma ve onun en sevdiği çikolatadan vardı.
“Arkadaşın sen uyanır uyanmaz bunları sana getirmemi
istedi."
Mary'nin en sevdiği yiyeceklerdi bunlar. George bunu
bile hatırlıyordu, her detayı...
“Akşam yemeğinin de saat yedide sipariş edilmesini
istedi. Senin için bir şeyler hazırlayabileceğim» söyledim
ama o bunda ısrar etti.”
“Acılı noodle ile tavuk,” diye fısıldadı Mary.
*Evet,”Jo Marie onun bilm esine şaşırmıştı.
Çoğunlukla M ary ve George bir kâseyi paylaşırlardı. En
sevdikleri restoran Seattle’ın m erkezindeydi.
•<Safl>rırn b eni Y*m:<nlatrnaya çalışıyor," dedi Mary ve
^oUtay 3 uyandı.
“A^yc t 1° Marie. “liır şeye ihtiyacın olursa
beiıi a r a "
«Tamam, teşekkürler,"
Mary. i ° M a rie ’nin m erdivenlerden inmecini bekledik-
p sonra k e n d in e b ir bardak çay koydu. Nane çayı. Buna
da baydırdı.
İlginÇ b ir şekilde M ary bir kurabiye vc yarım çikolata-
, yemeyi başarm ıştı; elm adan bir ısırık alıp yarım dem lik
^3yi da içm işti. i laftalardır bir oturuşta bu kadar yem e
mişti. I larta aylardır. G eorge’un yanında yemeye çalışmıştı
ama aslında iştahı yoktu.
Saat yedi buçukta cep telefonu çaldı. George’un aram a
lını beklediği için telefonu kom odinin üzerine koymuştu.
“Mary? Seni uyandırdım mı?"
“I layır, saatlerdir uyanığım , kitap okuyorum . İkindi
sonrası abur cu b u rlarım ve akşam yemeğim için tefekkür
ederim.”
“N oodle nasıldı?”
“M uhteşem .”
Bu adam inanılm azdı. M ary birden durgunlaştı çünkü
Georgc’un davranışları o n u n N e w York'a dönüşünü daha
da zorlaştırıyordu. D ö n m e k dışında bir şansı yoktu. “Beni
şımartma.”
George duraksadı. “O halde lise m ezuniyet törenine iki
bilet bulmayı başardığım ı da sana söylememeliyim sanı
rım.”
Mary ona inanm aktan neredeyse korkuyordu. “Benim
le dalga geçm iyorsun değil m i?”
295
“H ayır.”
“Nasıf? Nereden?”
“Sana bağlantılarım olduğunu söylemiştim değj|
“Evet ama bunun olabileceğini düşünmemiştim ^
lona bir kişi daha dalıil etm enin imkânsız o ld u ğ u ’’ S)'
muştum.” d“V-
"Ama içeri iki kişiyi daha sıkıştırabildiler. KızımiZ(
zıın olurken izleyeceğiz.” ****
“Teşekkürler,” diye fısıldadı Mary, o kadar c o ş k u l^
ki konuşmakta zorlanıyordu.
“Seni almak için saat birde orada olacağım. İyi UyUa
kim." h
“Sen de,” demeyi başardı M ary ve telefonu kapadı.
YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM
297
rt| 'Harika bir iş çıkarttın Aııııie. Baban ve beıı scnin|
ru r d u y u y o ru z ." e Bu.
“Teşekkürler anııe.” Annesinin takdiri Aıınie'n
ısıttı. m,^i
Aııııie ve annesi birbirlerine sarıldılar. Şehir dı
gelen çoğu konuk otele dönüyordu ama Annie'ııin *"
babası Seattle'a geri döneceklerdi. anı>t
Annie yemek şirketi ve ıniizik gruplarına çeklerj
yazmak için biraz dalıa oyalandı. Çalışanlar sandalye|c '
katlayıp, masaları temizleyip salonu boşaltırken Annie d
başlarında durdu. Yit kulübünün kapısı açıldı ve parlakb
güneş ışığı içeri girdi.
Aııııie, Oliver’ın içeri girişini izledi. Oliver üzerini
değiştirmiş ve dalla ralıat bir pantolon ile hafif bir ceket
giymişti. Annie’ııin kalbi hızla atmaya başladı. Bu güçlü
çekim oııu habersiz yakalamıştı. B ununla baş etmeye hazır
değildi ve ne kadar denese de gülüm sem esini saklayamı-
yordu.
“Seni burada yalnız bırakacağımı düşünmedin değil
mi?”
Annie, onun sorusunu yanıtlam ak yerine kendi de bir
soru sordu.
“Büyükannem ve büyükbabam nasıllar?”
“Bitkin, heyecanlı, m innettar, m u tlu . Gördükleri arka
daşlarından ve gelen insanlardan bahsediyorlardı sürekli."
“Bu harika.” A nnie’nin onların hissetm elerini umduğu
duygulardı bunlar.
“Sürekli senden de bahsediyorlardı, partiyi ne kadar ha
rika bir şekilde planladığın filan.”
Annie, Oliver’m bunları d in le m ek zorunda kalmasına
üzülmüştü.
298
" M u h te ş e m b ir partiydi ve bahse girerim ki sen de bit-
(•iıısindır.
“Ç o k k ö tü d eğ ilim .” A nnie artık her i ey bittiği için
pıııın sö y le y e b ilird i. A nnesi ve teyzesi b u noktadan so n
rasını h a lle d e c e k le rd i. Pazar akşam ı A nnie’n in ailesinin
eVindc b ü y ü k b ir aile yem eği organize etm işlerdi.
O liv e r. A n n ie ’n in yazdığı çeklerden b irin i aldı. “Yardım
ed e b ilec eğ in i b ir şey v a r m ı?”
“H e r ş e y k o n tr o lü m altın d a am a teşekkür ederim . B u
g ün ç o k y a r d ım c ı o ld u n .”
“E lim d e n g e ld iğ i k ad a r y ap tım .” O liv e r kalkıp A n
nie’n in y a n ın d a k i m a s a n ın ü z e rin e o tu r d u ve ayaklarım
aşağıya s a lla d ı.
“Y arın a k ş a m s e n d e aile y e m e ğ in d e olacaksın, değil
m i?”
“A s lın d a h a y ır .”
Annie şaşırdı. O liver’m mutlaka onlara katılacağını d ü
şü n m ü ştü . “A m a sen büyükannemle büyükbabamı ara
bayla getirdin ve b en de düşündüm k i...”
“G elm em i ister m isin?”
“Evet,” d ed i A nnie hızlıca, belki de fazla hızlıydı ama
çekingen o lm a vakti geçm işti artık.
O liv er’m y ü z ü n e b ir gülüm sem e yayıldı. “O halde gel
mek için elim d en geleni yapacağım. Seni hayal kırıklığına
uğratm ak istem em .”
“Yani, yalnızca benim için değil. Eminim ailem de se
nin bu yemeğe katılmanı isteyecektir. Büyükanne ve bü
yükbabamı söylem iyorum bile.” Annie yine de fazlasıyla
istekli g örün m ek istemiyordu.
O liver bir telefon görüşmesi yaparken Annie de son
ç e k i y a z ıp , ç e k d e f te r in d e n y ır ttı. O /iv e r k im in le k
ğ u n u s ö y le m e d i, A n n ie d e s o r m a d ı a m a k o n u ş m a
(1
k ıs ım la rın a b a k ılır s a , s a n k i g e z i a rk a d a ş la r ın d a n b i ^ *3e||i
n u ş u y o r m u ş g ib iy d i. n ^ c k(k
300
su y u n birkaç m etre üzerinde kalmıştı. Bir tabe
lada» b u ra n ın hafta içi tersane çalışanlarını feribotla diğer
taraftan b u koya taşım ak için kullanıldığı yazıyordu.
O liver, A n n ie ’nin elini tutarak onu yeni boyanmış gri
tefsaneye d o ğ ru yü rü d ü . Ceketini çıkartıp üzerine otur
maları için yere serdi. Annie ayakkabılarını çıkardı ve çıp
lak ayaklarını aşağıya salladı. O liver da onun yanma oturup
3ym §eyi yaPn -
N e re d e n başlayacağını bilemediği için Annie, önce
0nun kon u şm asın ı bekledi. Elleri iki yanında yerden des
tek alıyor» h a fif arkaya eğilmiş bir halde ayaklarını öne-ar-
kaya sallıyordu.
“ B u g ü n s e n in iç in b ü y ü k b ir g iin d ü .n
“S e n in iç in d e ,” dedi Annie.
“B enim için m i?"
“Evet. Seninle dans etm ek isteyen kızların sayısını ha
tırlam ıyorum bile," diye takıldı Annie. “Bunun her gün
olduğunu san m ıy o ru m .”
“Eğer o n üç yaşından biraz daha büyük olsalardı daha
çok hoşum a gidebilirdi."
A nnie g üldü ve y ü zü n ü güneşe doğru çevirdi. Güneş
ışığının d o k u n u şu ve o n u ısıtışı hoşuna gidiyordu. Hava
daha güzel olam azdı. Sanki Tanrı büyükannesi ve büyük
babasına yukarıdan gülüm sem iş ve bu özel günlerini kut-
samıştı.
“Kıskandın m ı?"
“O n üç yaşındakileri m i?” diye dalga geçti Annie.
“N ed en olm asın?”
Annie bu şekilde b ü tü n akşam boyunca şakalaşabile-
ceklerıni d ü şü n d ü am a bu aslında gerçekten konuşmak
için tek şansları olabilirdi.
“B iranda sessizleştin?"
“Biliyorum," dedi Aııııie. “Ü zgünüm ama sana sor»K_
istediğim çok som vjr. N ereden Kışlayacağımı b ık tj^
m m .”
“Çocukluğumuza geri dönm ek ister misin?”
"Bılmivorıım." dedi Aııııie düşünceli bir şekilde -pu
hemen kötü anılan lutırlarıvor ve bıınun konuşma^ k.
lanuk için iyi bir dönem o ld uğunu sanmıyorum.”
da idinde yanan s o n u n sordu: “B enden gerçekten
vıldır hoşlandığın doğru m u ?”
“Hoşlanmak vetonuz kalır. Senin için yanıp tımişuvnr
dıım."
'O liver bu doğru olam az, gerçekten olamaz."
“Ciddiyim Eğer ö püşm em izden sonra dalga konu^
olanın sen olduğun sanıyorsan yanılıyorsun. Ağabeyinse
neler bonınea benınıle dalga geçm ek ten vazgeçmedi. îy.
rer. canımı ne kadar acıttığım bilse bile, bana senin bütün
erkek arkadaşlarının haberlerim g e tiriy o r ve asla bana *v
iniyordu. *
"Hiçbir şey söylem edin
“Sana yaldaşanuyordım ı. E le k trik teli gibiydin."
Anine ihraz etmedi.
“Beni fark em ıen için e lim d e n g e le n h e r şeyi yapıınt.'
O kadar denem iş olam azdı yoksa A ııııie o n u daha bzh
görürdü, özellikle de so n birk aç yılda.
"D oğrusu A nnie. senin ö p ü ş m e m iz d e n sonra olınlın
asla atfetm eyeceğim k a b u lle n d im ve se n i u n u tu p hayatmu
devam etm eye karar v e rd im ."
Anine ona bakıp kaşlarını çattı.
"Sonra nişanı attığını d u y d u m ve b ir kez daha dene
m em gerektiğini a n la d ım ."
303
O liver m fözlen Annıe'ye odaklandı. içtenlik vc sıcak
lık» K ı k ı v o r d u .
“LcıııvvVı unutmak için zamana ihtiyacın olduğunu bi-
llVordum, o yüzden de bekledim. Eşer senin için ne his-
sCU»?nm söylemeden bit seneliğine buralardan uzaklaşır-
t ,nı pi^nıaıı olacağım» düşündüm; bu yüzden de bu halu
<c*nu burada olmak için elimden geleni yaptım."
- T Y k i va yolculuğun? Gidiyorsun değil mi?"
W
“(ı’ö zlfiklcrıni ım ıııu u .sjy l.ı ilgili lıc r şe y r ,
halde, \{ Jmij o n ları g c u r n ı r ıı iy in 5" ^ ,,,lb ,,
“ H ayır. Dcıı z a lrıı Im ıa y a g c lr e c k ıı ıı ı a m a j„ |j
arahayı h e llim k u lla n ıp k u lla n a m a y a c a ğ ım ı s o rd u
zalcıı Seıliı K o y ıı’na g e ld iğ im it,ın ııe d e ıı o lm a s ın (|,. ı" ^
A ıın ie 'ııııı d ü ş ü n d ü ğ ü k a d a r lıd y lik h ır k n ın p f,,
yoklu ortada.
“Saııa hır s o ru m v a r i l i n d i . ( .'id d i liır s o r u , ” d e d i <)|j
“ Iam a n ı, s o r h a k a lıııı.” l |-
" D ü r ü s t o l A m ile , ^ iiıık fi İ rilm e m g e r e k iy o r . S e ııin |(. |
ş a n slın var m ı? ”
A ııııie o ııu ıı y ü z ü n e d o k ı ı ı ı d ı ı v e e ll e r i o ra d a kıl,|
“Ihımı c e v a p la m a d a n (iııc e , b c ı ı ı m iç in h i r ş e y y;ıpn>ln
isle y e c e ğ im .”
“T a m a m .”
“ D em te k r a r t ip .”
Oliver'm ağzı kulaklarına varmıştı. “Zevkle.”
Duruşunu değiştirdi ve dizlerinin üzerine çöktü, |)u
hafta sonu lıirdeıı fazla kez öpiişm üşlerdi ve lıcr öpücük
Aıııuc’yi farklı Hir şekilde etkilemişti. I Dışlandığım inkâr
edemiyordu ama bu duyguyu itm eye çalışıyordu. İkin-
ci öpücükten istediğinden çok dalıa fazla keyif alınıştı.
Üçüııcüsü ikisi için de Irir sınavdı.
Oliver duygularından eıııiıı olam ıyor olabilirdi. Artık
iki yetişkindiler ve hayalinde, gerçekte ulaşılması imkânsız
birini yaratmış olabilirdi. D uygular değişiyordu. I ler şey
değişiyordu.
Oliver yavaşça ağzını o n u n k in e yaklaştırdı. I’,ırmakla
rını açıp Annie’nin saçlarına doladı ve oııuıı başını hafifçe
yana eğdi. Öpücük yum uşak ve nazikti, ıslak ve sıcak, vc
304
ttıM V c ‘ ,'/ *c , n d o l u b u lı.ılı ıln u tışU l. A .u ııır n r
1 \ ıf v ;lk " b l l ı ı u y o u l l ı -tın:, l l l ı v r f y( r 1 t^rVıUYi'
^ |,. ı t ı r ı / e d e r g ı l n Itır s ı - s ç ı k . m it
Oliver.
“| liss e ttiğ in ı ş e y in g e rç e k o ld u ğ u n d a n e m in olm ak is
tedim ... ”
“Ya,” dedi O liver ve sordu: “ Somıç ne?"
Evet, bu gerçekti. Ç o k gerçek. “Sanırım burada bir şey
ler var,” dedi fa/la istekli görünm em eye çalışarak. Nc de
ulsa Oliver gidiyordu vc hir sene boyunca burada olma
yacaktı. Ü stelik o l’o rtlan d ’da, Aııııie ise Scattle’da yaşı
yordu.
Oliver oııtın yanına oturdu ve elini elinin üzerine koy
du. “Hu konuda anlaştığımıza göre, ne yapacağız şimdi?”
Amıic’nin aklındaki soru da taırı olarak buydu, Başım
Oliver’ııı om zuna yasladı. “Doğrusu Oliver, hiçbir fikrim
yok,"
“Benim d e.”
A n n ie m u tlu bir şe k ild e g ü l ü m s e d i , bi
ka bir adam la n işa n lı o ld u ğ u n a in a n a n ,
yanında o kadar m u t l u y d u k i. 'y ° r d
Y İR M İ D O K U Z U N C U BÖLÜM
307
PaulTm do böyle bir şey istem eyeceği açıktı q
nıektubımıı okum adan bile ne yazıınş o ld u ğ u n u ta|j ^
edebiliyordum. ^
Hayatına devam et...
Hatıralarına tutun...
Yas tutma...
Denemediğimi m i z an n e d iy o rd u ? İm kânsızı istediği
fark etmiyor ım ıydu? D aha m e k tu b u n u okum adan onun
cümlelerini reddediyordum .
Konuklarını yakında gidecekti, M a ry S m ith haricinde
O da bu geceyi geçirip Pazartesi sabahı gidecekti. $hk
vers’lar, Oliver Sutton, A nnie N c w to n v e birkaç akrabaları
bu sabah otelden ayrılacaklardı.
Sabahım çok yoğun geçecekti. K ahvaltı hazırlam ak, çar.
şatların değişmesini sağlam ak, o d aları b o şaltm ak ve temiz
lemek dışında bir de d ü şü n m e m g e re k e n b ir davet vardı,
Sanki dünyanın yükü o m u zlarım a b in m iş gibi hissediyor
dum. Bahçe bu durum dayken ve o tel insanlarla dolu iken
bunu başarabileceğimi n ered en ç ık a rm ıştım bilmiyorum.
Neydim ben? Deli mi?
Rover patisini ayağıma koydu. Ya b e n i avutm aya çalışı
yor ya da dışarı çıkmak istediğini sö y lü y o rd u . Bar tabure
sinden kayarak indim ve m utfağın arka kapısını açarak onu
dışarı saldım.
Dışarıda dolandı, en üst b asam akta d u rd u ve bahçeye
sanki kendi m ülküym üş gibi baktı. S o n ra d ö n ü p bana bak
tı. Sanki onu takıp etm em i ister gibiydi.
“İşine bak Rover,” d edim e lim d e kahve fincanı ile ve
randada dururken.
Rover yavaşça basam aklardan in ip ç im in üzerindeki en
308
vdiğ1kö§cyc d o ğru ilerledi. Etrafı kokladı vc sanki bu-
*1
»in ^ anm ak bir alan olduğunu teyit
f3S cilt ister gibi tekrar bana baktı.
^ « jla d ı bakahm, dedim onu cesaretlendirmek için
dcn geleni yaparak.
C jettim sadık refakatçim de bugün üzgün bir ruh halın-
Hiç acele etmedi ve eve girmeden önce hızlan-
C tjı S a n k i onu kızdıracak bir şey yapmışım gjbı davranı-
'^rdu, yatağma gidip kıvrıldı.
“Hem g ö rm e z d e n geleceksin, öyle mi?" dedim .
Rover u y u y o rm u ş gibi yaptı.
diye fısıldadım. Kahvemi bitirip fmcanı lava
-H a in ,”
boya koyduktan sonra giyinm ek için odama döndüm . K o
İdarim uyanana kadar kahvaltıyı hazırlamak istiyorsam
h a rca y a ca k zam anım yoktu.
Her ne kadar en iyi ev sahibi olamayacağımı düşünsem
de elimden geleni yapacaktım. Kot pantolon ve rengin bel
ki ruh halime iyi geleceğini düşünerek parlak san, uzun
kollu bir bluz giydim. Genelde bir mutfak önlüğü giyiyor
dum ve bu sefer yine beni b u üzüntülü durumdan çıkara
cağını umarak neşeli bir tane seçtim.
Annie aşağı inen ilk kişiydi. Sanki Noel sabahıymış gibi
hoplaya zıplaya inm işti aşağı. O n u n sabahlan seven b in
olduğuna karar verm iştim .
“Bu sabah neşen yerinde,” dedim sesimin keyifli çık
masına çalışarak.
“Öyle,” dedi, güler yü zlü bir şekilde, bana da ilham
vermişti. “Partide hiçbir so ru n çıkm adı. H e r şey çok gü
zeldi. Yemekler harika, pastalar leziz ve m üzik m uhteşem
di. Daha iyi olam azdı.”
“Muhteşem.” Onun için sevinmiştim, bu etkinlik ■
ne kadar çok uğraşmış olduğunu biliyordum. 'Ç"1
Annie masadan bir sandalye çekti ve yerine oturup j •
çekti. “Hâlâ çok coşkulu hissediyorum kendim i.” ^ n'
“Her şeyin yolunda gitmiş olmasına çok sevindim *
“Yolunda gitmekten de öte.” M asanın ortasındaki ta
haktan bir çörek aldı. “R o m an tik ti...” Hayalperest bir ba
kışla durdu, çöreği tabağının üzerinde tutarken düşünce
lere daldı.
“Büyükanne ve büyükbabanın yıldönüm lerinin gü2e|
geçmesinin senin için ne kadar önem li olduğunu biliy0.
rum,” diye ekledim. “H er şeyin böyle yolunda gitmesi
sana kendini iyi hissettirm iş olm alı.”
“Efendim?” dedi bana bakarak. “B ir şey mi söyledin?"
“Önemli bir şey değildi.” Kafasının başka yerde oldu
ğunu anlayınca ona hem en bir bardak portakal suyu koy
dum.
“Bu sabah Oliver’ı gördün m ü?” diye sordu.
“Henüz değil.”
“H m m ...” Hayal kırıklığına uğramış gibiydi.
Bu garipti. Görünüşe bakılırsa aralarında anlaşmışlardı.
Daha öncesinde Oliver’m ismini duyar duym az Annie’nin
gerildiğini hatırlıyordum. O adam dan uzak durmak isti
yormuş gibiydi ama Oliver yine de gözlerini Annie’den
alamıyordu. Annie fark ettiyse bile belli etmiyordu.
“Peki ya büyükannem ve büyükbabam ? O nlar uyandı
lar mı?”
“Ben hiçbir şey duym adım .”
Annie ikinci kez bana aynı boş bakışlarla baktı, sanki
konuştuğumuz şeyi unutm uş gibiydi.
310
g O ld ü m . B elli ki akh blr w
I* önce g ö r m ü ş tü m . G ülüm sedim . ta5' .
»O gid iy o r. b iliy o r m u s u n ? ” S
«O liver’d a n b a h s e d iy o rsu n değil mi?” ¥
»Alı ev e t, y ü k s e k sesle d ü şü n ü y o r olmahyım.” Portakal '
uyUn d an b ir y u d u m alıp bardağı bıraktı.
5 “Evet, b u s a b a h g id iy o r olm alı.”
»Buradan d e ğ il,” diye açıklığa kavuşturdu Annie. “Yanı
bu ülkeden g id iy o r.”
“A bunu bilm iyordum .”
»Bütün bir sene boyunca burada olmayacak.”
Bu bir tatilden çok macera gibi geliyordu kulağa. “N e
reye gidiyor?”
“U zaklara... U z u n bir süreliğine, iki arkadaşıyla. Ama
Inj yok aralarında.” B u n u söylerken kaşlarını çattı. “Bu da
l,er şeyi im kânsızlaştırıyor.”
“Neyi imkânsızlaştırıyor?”
Kent ve Julie Shivers yemek odasına geldikleri için ce
vap vermek zorunda kalmadı. Kent ve Julie birbirinin aynı
tişörtler giyiyorlardı. Barış ilan etmişe benziyorlardı. Bu
nun ne kadar süreceğini merak ettim. Daha dün birbirleri
ne bağırmadan birkaç dakika bile geçiremiyorlardı.
Kent, Julie’nin sandalyesini çekti ve o masaya oturur
ken hayran gözlerle karısına baktı.
“Kahvaltımızı bitirir bitirm ez otelden ayrılmak istiyo
ruz,” dedi Kent bana.
Ben de kafamı sallayıp isteğini onayladım.
Yemek odasına bir tabak sosis getirdim ve masaya koy
dum. K onuklarım ın çoğu n u n öyle sevdiğini öğrendiğim
için kıtır pişirm iştim . Sonra fırından yeni çıkmış ıspanak
311
ve mantarlı kişi getirdim. Erimiş peynir k en arların ^
zıyordu. Su
Olıver’ın ayak seslerini merdivende duydum jy
saniye sonra yemek odasına gelmişti. ır^
“Günaydın," diye neşeyle selamladı herkesi
“Günaydın," dedi Kent üç parça sosis alırken.
Nefesimi tutup Julie'nin ona kolesterol seviyesini h
tırlarmasını bekledim. Ama beni şaşırttı ve hiçbir şeys- '
lemedi.
Sanki azar işitmeyi bekler gibi Kent karısına baktı, SIrıttl
ve iki sosis parçasını geri koydu.
“Ben onları alırım,” dedi O liver tabağını kaldırarak
sonra da Julie’ye bakarak ekledi: “Ç o k güzel bir sabah, öyle
değil mi?”
Pencereden dışarı baktığımda havanın bulutlu ve kapah
olduğunu fark ettim. Ama o n u n ru h hali ilginç bir şekilde
Annie’ninkiyle uyum luydu ve bu güzel b ir gündü.
Oliver, Kent’e “Arabayı sü rm ek k o n u su n d a hâlâ istekli
misin?” diye sordu.
“Sen mi kullanacaksın arabayı?” diye so rd u Julie şaşıra
rak. Soruyu kocasına yöneltm işti.
“Sorun değil, endişelenm e,” ded i K en t ve Ju lie ’nin di
zini okşadı. “Oliver ve ben aram ızda h a lle ttik .”
“Siz Oliver’m arabasını m ı alacaksınız?” diye sordu An
nie.
“Evet.”
Annie önce büyükbabasına, so n ra O liv e r ’a, sonra tekrar
büyükbabasına baktı.
“Buna ne zaman karar v e rd in iz? ”
“Daha önce.” O liver b ir çörek, d ö r t parça sosis ve iki
kocaman kiş dilim i aldı.
312
gellı ki çok acıkmıştı.
»/Vrna sen bizim eve nasıl gedeceksin?" diye sordu An-
_ Oliver’a bakarak.
« S e n i n l e g e l e b i l i r m i y i m ? ” Oliver k a f a s ı n ı k a l d m p so- \f
fa n g ö z l e r l e baktı. t
«Tabii ki am a.. Bu çok ani oldu, değil m i ? ”
«Bence de,” dedi Julie. “Ama iyi bir fikir aslında”
“ B e n d e iy i b i r f i k i r o l d u ğ u n u d ü ş ü n d ü m , ” d e d i Kem.
«Annie ve O liver birlikte daha fazla vakit geçirmeli- öyle
değil mi çocuklar?”
«Peki bu k i m i n f ik riy d i? ” d iy e s o rd u Annie.
A n n ie b u p l a n d e ğ iş ik liğ in e ü z ü lm ü ş e b e n z e m iy o rd u .
“Benim ,” dedi Oliver.
Aynı anda Kent de “Benim,” dedi ve güldü. “İkimiz de
aynı anda düşündük.”
“Böylece ben de Annie’ye burada halletmesi gereken
Son dakika detayları olursa, yardımcı olabilirim.”
“Ben d ü n h er şeyi hallettim ”
“O halde,” diye düzeltti Oliver, “bana SeattleMaki evini
gösterebilirsin.”
“Seni evime götürmeyeceğim ,” diye itiraz etti Annie ve
güldü. “Ç ok hainsin,”
“Kent de öyleydi,” dedi Julie.
“Ama sen o n u evcilleştirdin büyükanne.”
“Evet ama elli senem i aldı.”
Çiftler karşılıklı şakalaşırken b en de yıldönüm ü parti
sinin diğer konuklarına ikram lara devam ettim. Kahvaltı
için gelm em iş olan tek kişi M ary’ydi.
Mary önceki gün öğleden sonradan beri odasındaydı ve
doğrusu o n u n için endişeleniyordum . O telde kaldığı her
sabalı bu saatten önce aşağı inmiş olurdu. Zaman Re
Mary dışında bütün konuklar kahvaltılarını yaptılar o,| V'
pek iyi olmadığını biliyordum, bu yüzden yukarı l.1*1
riskini aldım ve yavaşça kapısını çaldım. *
"Kim o?” Sesi zayıf ve titrekti.
“Benim. Jo Marie. İyi olduğundan emin olmak
geldim.” '£'n
“İyiyim, teşekkürler.”
“Uyanık mısın?” Cevap verm eden önce ekledim- “K,],
valtı lıazır.”
“Beıı bu sabah aç değilim .”
“Sana bir tepsi getirmemi ister m isin?”
“Hayır, teşekkür ederim .”
Biraz tereddüt ettim çünkü sesinin titrediğini duyar
gibi olmuştum ve iyi olduğunu söylese de ben pek emin
değildim. Aynı zamanda da onun özel hayatına burnumu
sokuyormuşum gibi hissetm esini istem iyordum . “Aşağı
inecek misin?” diye sordum .
“Biraz sonra,” dedi kapının arkasından.
Konuklarımı ancak bu kadar sorgulayabilirdim. Daha
önce hiç böyle bir durumla karşılaşmamış olduğum için
arkamı döndüm. Sabırlı olacaktım.
Mutfağa geri döndüğümde orada yalnızca Annie ve
Oliver kalmışlardı. Uzun masada karşılıklı oturmuş ve
derin bir sohbete dalmışlardı. Annie beni gördüğünde ha
fifçe kızardı ve dikleşti.
Annie’nin tepkisini gören O liver da om zunun üzerin
den bakıp beni görünce gülümsedi.
N e konuştuklarını bilm iyordum am a özel bir şey gibi
geldi bana. Onları bölmek istem edim . Am a programımın
gerisinde de kalamazdım. Bugün olmazdı.
314
O radan toz olup mutfağa gittim ve istese de istemese
Mary >Ç>n bir tabak hazırladım. Sonra arta kalan yemek-
|cf' paketlcy'P buzdolabına koydum. Bir kez dışan bakıp
ve O liver’ın bir tür tartışma içerisinde olduklarını
fark ettim. İkisinin de onları dinlediğimi düşünmelerini
.ste,fiyordum , bu yüzden tekrar mutfağa girdim.
Rover, benim rahatsızlığımdan habersiz, m utlu bir şe
dide yatağında uyumaya devam etti. Ona söylenmek iste
dim ama bu kadar kötü bir sabah olması onun suçu değildi.
Sandalyelerin yerde çıkarttığı sesi duyunca ikisinin ko
nuşmalarını bitirdiklerini tahm in ettim. Yemek odasına gi
dip kalan bulaşıkları da topladım. Bulaşık makinesi açıktı
ve tabaklan bekliyordu, ben de hepsini yerleştirdim.
Arkamdan bir ses duyana kadar olabildiğince hızlı ha
reket ediyordum .
“Jo Marie, bir şey mi oldu?”
Arkama döndüğüm de M ary’nin kapıda durduğunu ve
k o ş u ş t u r m a m ı izlediğini fark ettim. Delirmiş gibi olmalıy
dım, herhalde bu hızla beynimin dinleneceğini ve ihtiya
cım olan cevapları bulacağımı da düşünüyordum .
O nun sesiyle donakaldım. “Yo, hiçbir şey olmadı,”
dedim onu rahatlatmaya çalışarak. “Gerçekten.” Konuyu
değiştirmeye çok istekli olduğum için ben de bir soru sor
dum. “Kahvaltı için hazır mısın?”
‘Yalnızca portakal suyu içeceğim.”
‘Yalnızca portakal suyu m u?” diye tekrar ettim. Mary
çok zayıftı, bir şeyler yemeliydi.
“Daha önce anlattığım gibi, bu sıralar iştahım pek yok.”
O nu biraz özendirmeyi düşündüm . “ Bu kiş için insan
lar birbirleriyle yarıştılar.”
315
,.L(,ZİZ olduğuna em inim am a b u ö ğ le d e n s
317
ver’dı ama tamamen farklıydı. O liv er değişmemişi
Annie’nin ona bakışı değişmişti. B ir anda baş belas ^
prense dönüşmüştü. G erçekten m uhteşem di! at1
Oliver mutfaktan bir kâğıdı katlayarak çıktı. Otel
turası olmalıydı bu. Aıınie kendi faturasını önceden öd*'
mişti.
“Hazır mısın?” diye sordu O liver.
Annie başını salladı. H e r n e k adar belli etmese de 0 |j
ver’la bu süreyi geçireceğine seviniyordu. Beyni sorular|"
doluydu.
Bir sene çok uzun olabilirdi. D urum lar değişebiliri
Genellikle de öyle olurdu. Geçen Şükran G ünü’nde ken
disi Lenny ile evlenmeye karar vermişti. Neyse ki kısa bir
süre içerisinde kendine gelmişti. Bu yakışıklı araba satıcı
sıyla evlenmek bir felaket olacaktı ve kendi dışında herkes
de belli ki bunu biliyordu.
“Derin düşüncelere dalmış gibi görünüyorsun,” dedi
Oliver. “Sabah söylediğim şey üzerinde mi düşünüyor
sun?”
“Hayır. Söyleyeceğimi söylem iştim ben. Bu geziye
çıkmana engel olmak istem iyorum O liver. Bu hayatının
macerası.” Kahvaltı masasında o tu ru p b u yolculuğu tartış
mışlardı. Oliver bunu ertelem eye razıydı ama Annie karşı
çıkıyordu.
“O halde benimle gel.”
“Gelemem.” Annie gidebilm ek isterdi ama bu imkân
sızdı. “Taahhütlerim ve so ru m lu lu k la rım var. Belki birkaç
ay sonra çıkabilirim ama şim di değil. Ü s te lik bence ikimi
zin de zamana ihtiyacımız var.”
Oliver gözlerini devirerek karşı çıktı.
318
Ann|C ona takılarak dirsek attı. “Tamam, belki senin
0k aîTia benim zamana ihtiyacım var. Daha yeni bir nişan
3ttıp m ı unutuyorsun.”
Oliver ciddileşti. “Pişman mısın?”
“B i z i m l e i lg ili p i ş m a n d e ğ il i m a m a h e n ü z b a ş k a c id d i
bjr iliş k i i ç i n hazır d e ğ ilim .”
O H v e r , g e n ç k a d ı n ı n s ö z le r i o n u te la ş a d ü ş ü r m ü ş g ib i
a ş la r ın ı ç a ttı.
“E n d i ş e l e n m e n e g e r e k yok. Aramızdaki hiçbir şey de
ğişmeyecek.”
“Tamam.” O n u n sözünü soru sormadan kabul etti Oli
ver.
“Üstelik sen adada yeni bir kızla tanışıp ona âşık olabi
lirsin.”
“Ya tabii. Başka birine âşık olmayı denemedim mi sanı
yorsun? İşe yaramıyor. Ben tamamen şeninim.”
“Gerçekten m i?”
Oliver kıkırdadı ve valizlerine uzandı, birlikte otelden
çıktılar. O liver bavulları arabaya yerleştirdi.
Annie yolcu kapısını açtı ve bagajı açacak düğmeye bas
tı.
Sonra çantasını yere koydu ve garaja bir arabanın gir
diğini gördü. J o M arie yeni bir konuk bekliyor olmalıydı.
Arkasını d ö n d ü ğ ü n d e , Lenny’nin kullanabileceği türden
kırmızı bir spor araba gördü.
Sonra bir anda anladı. Direksiyonda Lenny vardı.
Annie donakaldı, ciğerlerindeki oksijen katılaşmış gi
biydi. Ağzı k u ru d u .
O liver bagajı kapattı, ona baktı ve hem en ters bir şeyler
olduğunu anladı.
319
“Aıını'e?”
Annie bir tiirJü koııuşam ıyordu.
Lenny arabadan inip kapıyı çarptı. “Bak bak bak, k
ler var burada?” Suçlayan gözlerle ö n c e A n n ıe ’ye, s0nr a
Oliver‘a baktı. “Benim tatlı m asu m g e lin im dem ek ki
da masum değilmiş. Sen de yaram azlık yapıyorm uşsun'^
“Eğersen tahmin ettiğim kişiysen, belki de bunu ik i^
erkek erkeğe halledebiliriz,” dedi O liv er, A n n ie ’nin yan,n
gelerek.
Annie ancak zihnini toparlayabilm işti. “B en senin ge]j
niıı değilim,” diye hatırlattı ona. “O liv e r, sen bundan uzak
dur.”
Lenny, O liver’ı g ö rm ez d en geld i ve yorum larını An-
ııie’ye yöneltti. “Benim birkaç u fa k h a ta m o ld u ve sen □
kadar öfkelendin, o kadar d e h şe te d ü ş tü n ki nişanım ızı at
tın. Benim ve annem in k a lb im iz i k ırd ın . M e ğ e r tüm bu
süre boyunca m eğer sen de b u z ib id iy le yatıyorm uşsun.”
“Annie, bu budalaya d e rsin i v e r m e m e iz in ver,” dedi
Oliver yumruklarını sıkarak.
“Hayır!” diye bağırdı A n n ie . İ k is in in d ö v ü şm e le rin i is-
temiyordu. Bu çok saçm a o lu r d u . O l i v e r ’m k e n d i gururu
nu savunmasına gerek yoktu.
“Bana dersimi verdiğini g ö r m e k i s t e r i m ,” diy e meydan
okudu Lenny.
“İkiniz de d u ru n ,” dedi A n n ie . “B u ç o k saçm a. Len
ny, bu Oliver. Oliver, L e n n y b e n im e s k i n iş a n lım . Durum
biraz şüpheli g ö rü n ü y o r o la b ilir a m a m e r a k e tm e , Oliver
benim sevgilim değil.”
“En azından h e n ü z d e ğ il,” d iy e e k le d i O liv e r.
Annie ona dik dik bak ıp d e v a m e tti: “O l i v e r bana bü-
320
yiik aıın em ve b ü y ü k b a b a m ın y ıld ö n ü m ü partileri İçin
ya rd ım e d iy o rd u . O n la rı P o rtla n d ’d a n buraya g e tird ik te n
s0n ra o d a o te ld e kaldı.”
L e n n y ’n in o n u n söylediği h içb ir şeye in an m ad ığ ı b e l
liydi-
L en n y o n u d u y m a z d a n geldi ve O liv e r’a te h d itk â r ba
k ış la r attı. “E ğer d ö v ü şm e k istiyorsan, d ö v ü şe lim . A m a
Ö nceden sö y ley ey im ; b e n j u d o d ersleri aldım ."
“Ö y le m i? ” A n n ie b u n u b ilm iy o rd u . “U y d u ru y o rs u n
değil m i? B u se n in y a la n ların d an b ir tan e si.” B u adam n e
redeyse e v le n e c e k o ld u ğ u a d a m d ı ve h e r an o n u n la ilgili
b ilm ediği y e n i b ir şey ö ğ re n d iğ in i fark e d iy o rd u .
“Ö y le m i? Ç o k k o rk tu m !” ded i O liv e r dalga geçerek.
“B e n i nasıl b u ld u n ? ” diye so rd u A nnie, L e n n y ’n in d ik
katini d a ğ ıtm ay a çalışarak.
“H a sıl o lab ilir? P a tro n u n u a ra d ım .”
A n n ie h o m u r d a n d ı. D u r u m h e r an dah a da k ö tü le şi
yordu.
“Yani n e y a p m a m ı b e k liy o rd u n ? T elefonlarım ı açm ı
y o rd u n . M e sa jla rım ı g ö rm e z d e n g e ld in ve so n ra da n u
m aram ı e n g e lle d in . Sana sö y le m e m g e rek e n ö n e m li b ir
şey v a rd ı.”
A nnie, L enny''yi tan ıd ığ ı için b u n u n yen i b ir yalvarm a
ya da ö z ü r o ld u ğ u n u ta h m in e d iy o rd u .
“P a tro n u m u arayacak kad ar ö n e m li olan n eydi?” A nnie
Pazartesi sabahı b u g a rip d u r u m u açıklam ak z o ru n d a kal
m aktan n e fre t e d iy o rd u .
“A n n e m se n in le k o n u ş m a k istiyor.”
"B u m u s e n in ö n e m li m esajın ? ” ded i A n n ie. “O k a d ın
la yaptığın u fa k h a ta d a n a n n e n e b a h se ttin m i?”
321
Lenny gözlerini kırptı, bu yeterli bir cevaptı.
“Söylemedin." Soru değil, düz bir cüm le idi bu.
hn nişanın yiikiinü benim om uzlarım a a ttın .”
“Ne bekliyordun? Yani eğer daha önceden n işa n ^
atmasaydın, bu nokrada zaten atardık.”
“O halde sorun yok,” dedi A nnie so n u n d a anlaştıklar,
na sevinerek.
“Bana başka bir seçenek bırakm ıyorsun, özellikle dç Se
nin ve adı neyse onun arasında geçenleri gördükten son
ra.”
“Oliver,” dedi Oliver, A nnie’n in y erine cevap vererek
Annie öne çıktı. “Sana O liv er’m kim o ld u ğ u n u açıkla
dım .”
‘Annie...” Oliver, A nnie’yi su s tu rm a k için elini onun
omzuna koydu.
“Onunla konuşmama izin ver,” ded i A nnie, Lenny ile
bu ayrılığın net olmasını istiyordu. O liv e r ’m geride durup
onun eski nişanlısı ile uğraşm asını iz le m e sin in ne kadar
zor olduğunu da biliyordu. E lini O liv e r ’m k o lu n a koydu.
“Bütün hafta sonu sana u laşam ad ığ ım için endişelen
dim,” diye devam etti Lenny, sesi ü z g ü n ve kırg ın geliyor
du. “Delirecektim. Tek bir araba bile sa tm a d ım . Bunun
benim aylık ortalamama n e y aptığını b iliy o rsu n . B u ay en
başarılı satışçı ödülünü k ay b ed eb ilirim v e b u se n in yüzün
den olur.”
“Öyle mı?” diye sordu A n n ie alay e ttiğ in i saklamadan.
“Nerede olacağıma dair h içb ir fik rin y o k m u y d u ? ”
“Hayır. Seni bulmaya ç a lıştım ,” d iy e d e v a m etti Lenny.
“Bütün arkadaşlarını aradım .”
“Kimi?” A nnie’n in b ü tü n a rk a d a şla rı o n u n b u parti için
322
ıie kadar sıkı çalıştığına şahit olduklarından nerede oldu
ğunu bilirlerdi.
“Elle, mesela.”
Elle, Lenny’nin sürekli flört ettiği Annie’nin uzaktan
bir arkadaşıydı. Annie Elle ile haftalardır - hatta aylardır-
konuşm am ıştı. “Başka?”
Lenny kaşlarını çatıp yere baktı. “B aşkalarıdavardı”
“K im ? ”
326
O T U Z B İR İN C İ B Ö L Ü M
327
“Nc demek istiyorsun?” diye sordu George, “İst^
ııiıı hıı olduğunu d ü şü n m ü ştü m .'' 'fi-
"Öyle."
“fi,hm cesare t edem ediğini söylem e sakın.”
Mary ona ne söyleyeceğini bilem iyordu. “Amanda ı
aynı şehirde olmaya dalıa yeni alıştını,” diye fısıldadı. °
“S en ... ” George duraksadı. “K orkuyor m usun?”
İçgüdüsel olarak M ary buna itiraz etm esi gerektiği,,]
düşündü anıa yapamadı. G eo rg e’u ikna etm eyi asla ba§a
ramazdı. “K orkudan ö lü y o ru m ,” diye fısıldadı kendi sesi,
m zar zor duyarak. “Kalbim y erin d en fırlayacak... bal«a
im . ” N e kadar titrediklerini g ö rm esi için ellerini George’a
uzattı.
“Aşkım,” dedi George kendine güvenle gülümseyerek
“O asla gerçek anne-babasının seyirciler arasında oldukla
rını bilmeyecek.”
“Ama ben onun orada olduğunu bileceğim ,” dedi Mary,
“Sen bizi tanıma şansı olduğunu d ü şü n ü y o r musun?”
“M ayır...” Neden korktuğunu söylem ek, bunu kabul
etmek kadar zordu.
“O halde nc?”
Mary başını öne eğdi vc elleriyle oynadı, çantasını ka
patıp açtı. “Bcııinı en büyük ko rk u m o n u n beni tanıması
değil, ama benim kendim i, o n u n la ne kadar g u ru r duydu
ğum u söylemekten alıkoyam am am .”
“Altı yüz kişilik bir sınıfta, inan bana A m anda’nın yakı
nma gitm em iz bile m ü m k ü n olm ayacak.”
George çok haklı olm asına ra ğ m e n , verdiği güvenceler
işe yaram ıyordu. “Bizim kan ım ız o n u n dam arlarında akı
yor.” M ary heyecanla dudağını ısırdı. “O bizim kızımız."
328
•♦Seni ü z ecek hiçbir şcyiıı olm asına izin vcrm cycce-
Ajin,” ^ jc o r8c ’ san ki o n u farkında olduğundan çok daha
fyj a iıh y o rm u ş gibi uysal bir sesle moral verdi. “Amanda
gizini b ir parçam ız am a o n u seven başka bir aileye a i t /
M a ry A m anda P a im e r’m üzerinde bir hakkı olmadığım
j^kul e d iy o rd u , am a yine de o kadar büyük bir tereddüt
asıyordu ki a rabanın içinde hareketsiz kaldı
"l-Iadi g id elim , zam anı geldi.”
‘Y a p a b ile c e ğ im i s a n m ıy o r u m .”
Y a p ab ilirsin ve yapacaksın,” diye ısrar etti George. O n u
beklem eden arabadan indi ve yolcu kapısını açtı.
M a ry o n a y ü z ü n d e b ir k ararsızlık ifadesi ile baktı.
“B u ra y a k a d a r g e ri d ö n m e k için g e lm e d in .”
H aklıydı ve M ary b u n u n doğru olduğunu tüm kalbiyle
biliyordu. D e rin bir nefes alarak arabadan indi. George,
elini dirseğin e koym uş, ona yardım ediyordu. Park yerin
de y ü rü rk en sessizdiler ve kalabalık bir halde yürüyen aile
ve arkadaş to p lu lu ğ u n a katıldılar. B üyük salona geldikle
rinde G eorge görevliye elindeki iki bileti uzattı. Yerlerine
alındılar.
Salona g irer girm ez etraftaki heyecan seviyesi hissedili
yordu. Mary, diğ er k onukların da neşe ve m utlu lu k içeri
sinde dolaşırken yaşadıkları beklenti ve heyecanı hissetti.
G ürültü seviyesi yüksekti ve bu da birbirlerini duymayı
zorlaştırıyordu. Mary, G eorge'a yakın durdu.
G eorgc’u n biletleri nasıl aldığım bilm iyordu. Yerleri
tam ortadaydı ve sahneyi iyi görebiliyorlardı. O turdukları
anda G eorge, M a ry ’nin elini tuttu.
Mary, G eorge o n u n la o ld u ğ u için şükrediyordu. O na
sımsıkı tu tu n d u . Bir süre sonra kolunu onu n dirseğinin
329
altından geçirdi ve ona yaslandı; G eorgc’un gücüne vc
vcncesinc ihtiyacı vardı. Kendisinden pek beklen^
bu davranış karşısında George’un ne düşüneceğini t a h ^
edebiliyordu. Ama bu etkinliğin üstesinden onsuz gel'^
leceğinden şüpheliydi. u
Kısa bir süre sonra m üzik başladı ve mezuniyet
fi bir geçit töreni ile konferans salonuna giriş yaptı,
hemen salona giren gençlerin yüzlerini taradı, özellikl^
O nur Topluluğu rozetini taşıyanlara baktı. Sınıfının b*
rıncisi olarak Amanda da onlardan birini takıyor olacakt
Amanda’yı hemen görem edi am a g ördüğünde George’Un
elini daha da sıktı.
George hemen anladı. “O n u g ö rd ü n m ü ? ”
Mary kafasını salladı. “O n sırada yürüyor. Sağdan
üçüncü.”
İkinci sıra yerlerini almıştı, bu yüzden George Aman
da’y/ arkadan görebilecekti.
Mary kendisininki dışında hiçbir m ezuniyet törenine
katılmamıştı ve o da uzun seneler önceydi. Sayılamayacak
kadar çok sene önce. Ortam kesinlikle farklıydı. Onun lise
ve üniversite mezuniyetleri daha ciddi olmuştu. Burada
ise daha /ârklı bir hava vardı -neşeli ve eğlenceli. Mary’nin
zamanında bu saygısızlık tolere edilem ezdi. Kalabalık, en
ufak bir şeye alkışlar ve ıslıklarla yanıt veriyordu.
Tören başladığında okul m ü d ü rü Bay LaCombe kısaca
konuşup sınıf başkanını tanıttı ve o da birkaç kelime ko
nuştu. Mary konuşmacıyı neredeyse hiç duyamıyordu, bu
ailesi ve arkadaşlarını selamlayan genç b ir adamdı. Sırası-
nıfbirincisinin konuşm asına geldiğinde G eorge, Mary’nin
elini tuttu. İkisi de Am anda sahneye y ü rü rk en nefeslerini
tuttular.
0 n sC^ z yaşındaki kız kürsüye yürürken Mary, Aman-
nC ka^ ar heyecanlı olduğunu fark etti. Amanda,
jc3[|arirr,1§ konuşm a kâğıdını açıp kürsüye koyarken kala
balığa ^ ır yüz arayarak baktı.
Bir süre sonra gülüm sedi ve Mary onun kendisine gü
ven veren kişiyi bulduğunu anladı. Mary de Amanda’nın
bakış'an n l ta^*P ettl vc ona za^er işareti yapan kadını gör
dü- A m anda’nın annesini.
Amanda konuşm asına okul m üdürüne ve sınıf arkadaş
larına teşekkür ederek başladı.
M ary öne doğru eğilip dikkatle dinledi. Genç kız öğ
r e n c i l i k d en eyim lerinden ve son on iki seneyi beraber ge
ç i r d i ğ i arkadaşlarından bahsetti.
331
Amanda ailesinden bahsedip, onlara sevgileri ve<jç
/eri için teşekkür ettiğinde Mary, George’a baktı vcdh^ '
sedi. ^ ^
“Çoğunuzun bilmediği,” diye devam etti Aınanda “
lında benim ikinci bir ailemin olduğu, benim biyolog**'
lem.” iu
Mary nefesini tuttu. George’un elleri de onun eli. •
, “enni
acıtırcasıııa sıktı.
"Bana bu hayatı verenler onlar,” dedi Amanda. “Bçn
bir nedenle evlatlık vermeyi tercih etmişler. Benimle i|gj'
lenen ve üzerime titreyen bir aileye verilmişim. Biyoloji
ailemi tanımasam da, ya da beni neden kendileri yetiştir
meyi tercih etmediklerini bilm esem de, Palmer’lar tara
findan evlat edinilmiş olmam a hep m üteşekkir olacağım"
Konuşma büyük bir alkış dalgası ile sonlandı. Mary goz.
ferinden akan yaşları sildi ve fazla belli etmediğini umdu
George’a bakmaya cesaret ettiğinde, o n u n da gözlerinin
yaşlı olduğunu fark etti.
Öğrencilerin isimleri birer birer okunuyordu ve seyir
cilerden bütün isimlerin okunması bitmeden alkışlama
maları istenmiş olmasına rağmen yalnızca birkaç kişi iste
ğe uyuyordu. Aile ve arkadaşlar sürekli sevdikleri kişilerin
isimlerini bağırıyorlardı.
Şaşırtıcı bir şekilde, altı yüz öğrencinin isimlerini oku
mak o kadar da uzun sürmedi. Sıra hızlı bir şekilde ilerle
di. Tören bittiğinde gelenekler sürdürülm üş ve öğrenciler
keplerini havaya atmışlardı. S ınıf tek sıra halinde çıkarken
kapanış müziği çaldı.
Son mezun da salonu terk ettiğinde aile ve arkadaşlar da
çıkmak için ayağa kalktılar. Büyük kalabalık çıkışlara doğru
332
6„ cldi vc kapının dışında ailelerini bekleyen öğrencilerle
J0hbct ettiler.
(Vlary ve G eorge kapıya doğru birer salyangoz hızında
İplediler- B ütün b u süre boyunca George, Mary'yi yakı
m d a tu ttu . Binadan dışarı çıkıldığında, herkes ters yöne
doğru gidiyorm uş gibiydi. Aileler mezun olmuş çocukla-
ıni ço c u k la r da ailelerini arıyorlardı.
“B eth ," dedi M ary’nin yanındaki kişi neredeyse bağıra-
rak, “buradayım .”
“M e z u n la r partisi yedide başlıyor,” diye bağırdı bir ye
tişkin.
“A ffed ersin iz, affedersiniz. “ B ir öğrenci G eorge’un ya
nından sıyrılarak geçm eye çalıştı. G eorge on u düşm em esi
iÇin k o lu n d a n tu ttu .
Bu A m an d a idi.
“Ah ö z ü r d ilerim , ayağınıza m ı bastım ?” diye sordu
Amanda G e o rg e ’a ö z ü r dileyerek.
Bir an M a ry gözyaşlarına boğulacağım sandı.
Ü çü d e ortad a, sanki akıntıda nehrin ortasında duran
üç taş gibi kalakaldılar.
M ary ’n in dili dam ağına yapıştı. N e kadar uğraşsa da tek
bir hece b ile çıkaram adı ağzından.
“H ayır,” ded i G eo rg e ve sonra hem en ekledi. “Harika
bir kon u şm ay d ı.” M a ry ’ye baktı. “Ö yle değil m i?”
M ary so ru y u cevaplayamayacak kadar sarsılmıştı.
“T eşekkürler.” A m anda o n u n övgüsü karşısında ışıldadı
ve ikisine de g ülüm sedi. “Birkaç kez düzeltip tekrar yaz
dım. Son ana kadar hangi şeklini kullanacağım a karar vere
m edim . A n n em bile hangisini kullanacağım ı bilm iyordu.”
Büyü b o zu ld u ve M ary gülüm sedi. “M uhteşem di, çok
333
iyi düşünülmüş, ailenin ve arkadaşlarının duyma
istedikleri şeyleri söyledin.” 3y' Cfl ç<*
“Ah teşekkür ederim .” A m anda gözleriyle kal hal
radı. “Kusura bakmayın. Sanırım ailem i gördüm " ***
“Tabii ki.” M ary kenara çekildi ve Palm cr ailesi A
da’nm yanına geldi.
“M erhaba,” dedi Am anda.
“O nu aldığımız için ö zü r d ileriz am a bir aile panj
var.” 12
*Yok, hayır, biz yalnızca k o n u şm a sın ın ne kadar h
olduğnnü söylemek istem iştik.” **
“Amanda bizi çok o n u rla n d ırd ı,” diye devam etti JBa
Palmer. “N o tlan için çok çalıştı. O n u n la g u ru r duyuyj
ruz.”
“Tabii duym alısınız,” dedi G eo rg e.
“Sizin de mi çocuğunuz m ezun oluyor?” diye sordu
Bayan Palmer.
Mary ve George birbirlerine baktılar. George gülüm
sedi.
“Evet, o da mezun oluyor ve biz de onunla gurur du
yuyoruz.”
“Kim?” diye sordu A m z n d i.
“Tatlım, gitm em iz gerekiyor,” dedi Bay Palmer, George
ona cevap veremeden önce. P alm erT ar aceleyle gittiler ve
George dikkatlice M ary’yi o toparka g ö tü rd ü . Arabalannı
buldular ve otoparktan çıkabilm ek için kırk dakika bekle
diler.
Bütün süre boyunca ikisi d e k o n u şm ad ılar. Mary’nin
olanları sindirm ek için zam ana ihtiyacı vardı.
Kızı ile konuşm uştu. Yüz yüze.
334
^ a n d a , f a r k ın d a b ile o lm a d a n b iy o lo jik a ile si ile u -
336
o t u z ik in c i b o lü m
337
giydıftm» kol vc o m ım u c ıa/»a s.u a şu . t n m p n , ^
lınt» ıi<: sa m ım ı h ır K‘‘^ İ,|U İ ıs tiy o rc h ıın İki ya <j;ı
k ıy aM lc rım ı dcftcitırtlıktc n s o n r a h e y ;,/ h ır e te k ve ^
kaıaı kıldım . IS lıı/u ııı p e m b e y d i vc* d ü f tm e le r ı m o y d , | (
vef ona ftkrını so rd tıftu m d a b e n t m e r a k lı hır şekilde l , /
rttı D ü rü s t o lm a k g e re k irs e , İn ç y a r d ı m n olınııyord,,
Dover çam aşır o d a s ın d a d i n le n i y o r d u , y e m e k le r tlişarı
daydı ve ile c ek ler de b a rd a k la ra k o y u lm a y a hazırdı, \ ruy
u-k yapm am g e re k e n k o n u k l a n h e k le m e k ıı. Icdır^n, hır
halde hir o d ad an d ifte rin e g id ip h e r ş e y in d ü z e n li n ld u ^ .
mı ko n tro l e ttim , A h k eşk e h u d a v e ti d a lıa ileri hir tarihe
p rog ram lam ış o lsa y d ım , y a /m ya d a so n b a h a rd a .
Deldi m h e m b e k le m e m e m iç in ik n a e tm i ş ve tam ım olana
kadar beklem eye k a rar v e r irs e m İn ç yapıııayacaftı»(i.Viy|t .
tm ştt. İçgüdüsel o lara k o m m h a k lı o l d u ğ u n u inliyordum.
O u lı hu ö n cek i sa h ip le r in d e n d evrald ık tan sonra bir-
kaç değişiklik y a p m ış tım . M a r k ş ö m i n e n i n üzerine
ağacından h u rai y a p m ıştı. V e ra n d a n ın basamaklarındaki
k<ırkııluklaiı y e n ile m iş ve b irk a ç a k s e s u a rı değiştirmişti,
hlekm ktcn ve te sisa tta n b asit ta m ir a tla r ı yapacak kadar
aulıyoidıı ve o n d a n b irk a ç kez. h u k o n u la r d a yardım iste
m iştim .
S e d u K n y u 'ın ı s e v iy o ıd u u ı. I ie r n e k a d a r hu kasaba
da y a lın /t a b e ş aydıı y a şıy o r o ls a m d a , k e n d im i evimdey
m işim gibi h is s e d iy o rd u m . O r a d a a rk a d a ş edinm iştim vt*
ış ç rv ie sin u ı hiı p arçası o lm a k ta n k e y il alıy o rd u m . Ve bu
oteli se v iy o rd u m D ıu a d a k e s in lik le lııız ıır huluıuşlıım .
Araba y o lu n a d ü ş ü m e le r im i y a rıd a k e se n liır araba (tir
di, Yanında a n n esi ( .e h a le tte J e l le i s o ı t U lındc si ila geli
l e n O lıv u ( İ n i l i n ’» ta n ıd ım , ( i i d ü m s e m e m gerekiyordu.
ç h iflottc’la iki kez tanışm ıştım vc ikisinde de yanında ö r
gülerim getirm işti. *>inıdı de yanındaydı.
Gharlottc vc kocası Ben, bcıı otele taşınmadan kısa bir
,tire önce gedip benim le tanışmışlardı. Çay içmiş ve onun
hazırladığı pideleri yem iştik. Sohbet ederken örgüsünü çı-
Icarmış ve neredeyse hiç bakmadan örm üştü. I latırladığım
kadarıyla oğlu Wıll için bir çift çorap örüyordu.
Arkadaşlarımı karşılamak için kapıyı açtım.
“İlk biz mi geldik?" diye sordu Olivia seçkin bir yargıç
edasıyla. O n u arkadaşı Grace kadar iyi tanım ıyordum ama
zamanla tanım ayı um uyordum . Jacquclme K ennedyyada
Audrey I le p b u rn ’ün zarafeti ve tarzı vardı onda. M ahke
me salonunda çarpıcı bir varlığı olduğuna em indim .
“G eldiğinize sevindim ,” dedim kapıyı açık tutarken.
Neyse kı sabahki bulutlu hava açmış vc gün serin de olsa
güneşli ve parlak olm uştu. Beklenm edik bir şekilde birkaç
güneşli g ü n ü m ü z olm uştu ve ben buna m innettardım .
“A n n em le oteli görm ek için can atıyorduk. Kiliseden
erken çıktık vc Ju stin e ’ın restoranına kahvaltıya gittik. A n
nem i bırakıp birkaç dakika sonra tekrar alm ak anlam sız
geldi."
“ L ütfen, so ru n değil. Zam anlam anız harika.”
“ B urasını nasıl değiştirdiğini görm eye geldim ," dedi
( 'lıa rlo tte etrafa bakıp başım beğeniyle sallarken. “Yeni ta
belayı ve seçtiğin ısını sevdim: G ül Lim anı O teli. M ark
T aylor hazırlam ış sanırım ?"
“ F.vet, o hazırladı. Benim için epey iş yaptı."
( 'lıarlotte masaya bakıp serdiğim tığ ile ö rü lm ü ş d a n
telli ö rtü y ü inceledi. “M ark iyi adam dır. B en'le b e n im için
d e epey iş yaptı ve her zam an uygun b ir ü c re t istedi.”
Mark hakkında konuşmak bana biraz suçluluk hi
tirdi. Bu sabah bunu takdir etmeyecek olsa bile nn !***'
- . a hak
mayı düşünmüştüm, ama zaman geçmişti ve ben de unu
muştum.
“Salondaki yastıkları değiştirmişsin,” diye yorum ya
Olivia odaya göz atarak.
"Birkaç konuk odasını da değiştirdim .” Mark bana m0
bi/yaları taşımamda da yardım etm işti. O nunla konuşUr
ken Mark'm bu otelin üzerinde ve benim hayatımda rıe
kadar büyük bir rol oynadığını fark ettim .
“Odaları görmeyi iple çekiyorum ,” dedi Charlotte.
Olivia hemen merdivenlere göz attı. “Anne, senin bir
asansöre ihtiyacın var. Bu yaşta m erdivenleri çıkmamalı
sın.”
“Saçmalık. Merdivenleri çıkabilirim .”
“Anne.”
Charlotte elini itiraz etmek için kaldırdı. “Tek tek ve ya
vaşça çıkacağım. Mutfağı denetlemeye gelmedim, Jo Ma-
rie’niıı üst katta ne yaptığını görm ek istiyorum .”
Annesinin kararlı olduğunu gören Olivia pes etti. An
nesinin koluna girip onu m erdivenlerden çıkarttı.
İkinci gelenler Şerif Troy Davis ve karısı Faith’ti. Şerif
Davis’le ikimiz benim konuk odalarından bir tanesinde
çok iyi duracağını düşündüğüm mavi bir vazo için kar
şılıklı fiyat teklifi verdiğimiz bir açık artırm aya gitmiştik.
O kazanmış ve sonra bana geri çekildiğim için teşekkür
etmişti. Bu hediye Faith içindi. Faith’le tanışm am ıştım , bu
yüzden birkaç dakika sohbet ettik.
Jack Griffin, yargıcın kocası, hurdası çıkm ış on beş se
nelik bir Ford’la gelmişti. Verandanın basam aklarını ikişer
340
^ şcr acelesi var gibiydi. U zun bir yağmurluk giyi
yor vC 8cr?cktc oldu ğa gibi, bir küçük kasaba gazetesi
editörüne benziyordu. Bu resmi tamamlamak için tek ih
r a c ı olan fötr bir şapka ve kalem kâğıttı kı şüphesiz cep-
,crındcn birinde vardı.
“O livia burada m ı?” diye sordu daha ben onu selamla
nm adan.
"A nnesi ile ü st katta.”
“T eşek k ü rler.” M erdivenlere baktı, durdu ve bana bak-
n “B u arada b urayı çok güzelleştirm işsiniz.” Gözleri m a
sad ak i k u ra b iy e le re kaydı.
“B u k u ra b iy e le r harika görünüyor.” dedi sanki çölde
vaha b u lm u ş b ir adam gibi.
“L ü tfen a lın .”
jvje kadar aklı çelın m iş olsa da kafasını salladı. “Olivia
eğer diyeti bozarsam bana dersim i verir. Sağlıklı beslenme
kon usun d aç o k k ararlı.” M asaya daha dikkatli bakmak için
y ü rü d ü . “F ıstık ezm esi sağlıklı, öyle değil m ı?”
“Tabii ki.”
“O livia'ya g öre y u la f ezm esinde de fazla lif var,” diye
ekledi.
“O da d o ğ ru .”
Adam kıkırdadı ve ikisinden de birer tane alıp tabağına
koydu. “B u n d an d aha sağlıklı olam azdım .”
“Aynen ö yle,” d ed im o n u n m antık sürecinden keyif ala
rak.
İlk kurabiyeyi ağzına g ö tü rd ü ğ ü anda Olivia merdiven
lerden iııdi. “Ja c k GrifFın, ne yapıyorsun?” diye sordu.
Jack kabahatli gibi d u ru y o rd u . “Bu fıstık ezmesi ve di
ğeri de y u laf ezm esi.” T ereddüt edip tabağındaki iki kura
biyeye baktı. “Bu iyi lif değil m i?”
341
“Devam et,” dedi Olivia kafasını aiaycı b ir ifade i|e SjJ
layarak. “Ben senin bakıcın değilim . K arar sen in ."
Jack içim çekti ve bir dakika so n ra iki kurabiyeye de
dokunmadan tabağını masaya koydu. “B ir kadını bunda„
daha fazla sevemezsin,” dedi bana.
Ben de gülümsedim ve otelin ö n tarafına bir taksinin
geldiğini fark ettim. Taksi m i? Yoksa b u P azar gelecek bir
konuğum mu vardı? Bugün için özellikle rezervasyon ka
bul etmemiştim, yoksa bunu atlam ış m ıy d ım ?
Taksinin kapısı açıldı ama için d e n çıkan kişiyi h e m e n
tanımadım. Tanıdığımda ise em in o lm a k için dah a dikkatli
baktım.
Mark Taylor.
Onu kot pantolon ya da iş kıyafetleri d ışın d a hiç gör
memiştim. Bu öğleden sonra ise k u m aş p a n to lo n ve beyaz
bir gömlek giymiş, saçlarını yandan ayırıp ıslatm ış ve tara
mıştı. Tıraş bile olmuş gibi g ö rü n ü y o rd u .
Bu Mark mıydı? O na ne d ü şü n e c eğ im i b ile m ed e n dik
dik baktım.
Taksiden koltuk değneklerini çık a rırk e n b iraz zorlandı.
Çıkardığında da basamakları çıkm ak için o n la ra yüklendi.
O hareket ederken ben nefesim i tu ttu m .
“Mark,” diye bağırdım kapıyı açıp o n a y a rd ım etm ek
için koşarken. “Burada ne arıyorsun?” B u, b ü y ü k ihtim al
le kapıdan giren birine sorulacak en iyi s o ru değildi.
“Davetli olduğumu sanıyordum . B ana b ir davetiye bı
rakmıştın.”
“Tabii ki öyle ama senin g erçekten g ele ce ğ in i d ü şü n
memiştim.” Ona bu davetten ilk b a h se ttiğ im d e ç o k kaba
saba bir yorum yapmıştı.
342
“Sana y ard ım edeyim ," dedim ve elimi koluna koydum,
[(oltuk değnekleri ile m erdivenleri çıkarken dengesini
l^y b etm esin d en korkuyordum . Onları kullanmaya henüz
a ş a m a m ış tı.
‘Y a r d ım a ih tiy a c ım y o k .”
“Tabii ki y o k am a ben ihtiyacın olursa diye buradayım.”
H areketliliğiyle beni şaşırttı. Göz açıp kapayıncaya ka
dar b ü tü n basam akları tırm anm ış ve verandaya gelmişti.
O nun için kapıyı açık tu ttu m . Zihnim de ne söyleyeceğimi
d üşündüm . O n u g ö rd ü ğ ü m e o kadar şaşırmıştım ki neza-
ketsiz d avranm ıştım . Tabii ki davetliydi.
£ v e g ir d iğ in d e b ira z se n d eliy o rd u .
“O tu r m a k is te r m is in ? ” diye sordum .
“İyi b ir fik ir o la b ilir.”
S alona y ö n e ld im . Ü s t g ö v d esin in kuvveti çok iyi ol
m alıydı ç ü n k ü k o ltu k d e ğ n e k le rin i gayet iyi kullanıyordu.
K anepeye g ö m ü ld ü ğ ü n d e d eğ n ek leri, başkalarını engelle
için ö n ü n e , y e re k o y d u .
m e m e le ri
Başka z iy a re tç ile r d e g eld i. S onraki iki saat boyunca
herkesi g e z d irip s o ru la rın ı cevaplam akla m eşg u ld ü m . D ı
şarıya b ir ziy aretçi d e fte ri k o y m u ştu m ve davetin sonuna
doğru e n a z ın d a n elli isim girilm işti. Ç o ğ u k o n u k gelip
birkaç dak ik a d u r d u k ta n so n ra gitti.
S o n d an ikin ci kişi g ittiğ in d e bitk in d ü şm ü ştü m .
G eriye b ir kişi k alm ıştı
M ark.
K asabadan birk aç kişiyle so h b e t etm iş am a koltuktan
kalkm am ıştı.
“K urabiye kaldı m ı? ” diy e so rd u , bu sıradan bir soru
gibiydi am a o n u n kalan yiyeceklerle ilgilendiğini biliyor
dum.
343
“B irk aç ta n e . İs te r m is in ? ”
“Sanırım hakkım olandan fazlasını yedim .”
" G e ris in i eve g ö tü r m e k is te r m is in ? ”
G ü ld ü . “ H iç s o rm a y a c a k s ın s a n m ış tı m .”
G e riy e kalan k u r a b iy e le rd e n b i r p a k e t y a p tım .
“G e l o t u r ” d e d i M a rk . “S o n iki s a a ttir a ra lık sız ayakta
sın .”
H a k lıy d ı. D a v e t b ite n e k a d a r n e k a d a r y o ru ld u ğ u n ^
fa rk e tm e m iş tim . S a n k i b ir m a r a to n k o ş m u ş gibi hissç
d iy o rd u m k e n d im i. R o v e r ’ı ç a m a ş ır o d a s ın d a n çıkarttım
h e m e n dışarı ç ık m a k isted i. G e ri g e ld iğ in d e s o n u n d a ken'
d im i k anepeye M a rk ’ın y a n m a b ıra k tım .
"İyi iş ç ık a rttın . İn sa n la r s e n in b u r a s ın ı n e k a d ar güzel
yaptığını k o n u ş u y o rla rd ı.”
“T eşek k ü rler.” D e ğ işik lik le rd e k i k e n d i p a y ın d a n bah
se tm e d iğ in i fa rk e ttim . B ü tü n b u b ü y ü k değişikliklerden
so ru m lu o la n ın o o ld u ğ u d ü ş ü n ü l ü r s e , b u alçakgönüllü
b ir davranıştı. K o n u k o d a la rın d a n b irk a ç ta n e s in i boyamış,
m obilyaların y e rle rin i d e ğ iş tirm iş , b irk a ç y e n i şey satın al
m ıştım am a M a rk p e n c e re le re e k le d iğ im p a n ju d ’lar da da
hil b irç o k şey d e n so ru m lu y d u .
“G ü z el o lm u ş su n ,” d ed i b a n a b a k ara k .
B ir iltifat? M a rk ’tan? N a sıl c ev a p v e re c e ğ im i bilm iyor
d u m . “S en d e .”
G ü ld ü . “B u göm leği giy m ey eli u z u n z a m a n o ld u . Ne
z am an giydiğim i h a tırla m ıy o ru m b ile . D ü ğ ü n d e giymiş
tim sa n ırım .”
O n u o kadar az ta n ıy o rd u m ki b u ö n e m li fırsatı ona
bazı so ru la r so rm a k için k u lla n d ım . " K e n d i d ü ğ ü n ü n mü
yoksa başkasının m ı? ”
344
G ö z le ri k ısıld ı. ‘‘B aşka b irin in .” U z a k lara b ak tı. "G e l-
n ie k is te m e m in b İ T n e d e n i d e iyi o lu p o lm a d ığ ın a b ak
m a k tı.”
“N ed en iyi olmayayım kı?”
K ık ır d a d ı. ,fY ani san a b irk a ç m a s u m s o r u s o rd u ğ u m d a
n e r e d e y s e b e n i m k a fa m ı k o p a rta c a k o lm a n d ış ın d a b ir n e
d e n m i s ö y le y e y im ? ”
“Ö yle m i yaptım ? N e zamandı?”
“D ü n öğleden sonra. Bana kendi işime bakmamı söy
leyip sanki birisi altında b ir füzeyi ateşlemiş gibi hızla çık-
tın.
“Evet, sanırım öyle yaptım . Alınma lütfen.”
S o ru n değ ilm iş gjbi o m z u n u silkti ama belli ki endişe-
lenm işti. “Fazla arkadaşım y o k v e sana alıştım sayılır.”
B u n u b ir iltifat o larak m ı söylediğinden em in değildim
am a ö y le k ab u l etm e y e k arar v erdim . “T e şe k k ü rle rd e n de
Öyle-”
“Kimse bahçe hakkında yorum yaptı mı?”
“H iç kim se yapm adı.” O bölgede çalışma olduğu bariz
di. ‘A m a ben oraya çardaklı bir gül bahçesi yapmak istedi
ğim den bah settim .”
“Peki, pro g ram ın gerisinde kalanın ben olduğum u ve
her şeyin b e n im su ç u m o ld u ğ u n u söyledin m i?”
“B u n u yapam azdım .”
“Tamam, belki haklısın ama bana haddimi fena bildir
din.”
Sanırım haklıydı. “H ayal kırıklığına uğramıştım Mark.”
“B iliyorum . A yağım ın üzerine bastığımda ilk önceliğim
bu olacak.” .
“Teşekkür ed erim .”
Şaşımcı bir şekilde girmek için can a t m ı y o r d u
“Son zamanlarda biç ağrı kesici aldın mı?”
“Neden sordun?”
“Bir kadeh şarap içersin diye düşünm üştüm ”
“Seninle mi?”
"Hayır,” diye dalga geçtim. “Rover'la.”
Bir dakika düşündü, sonra da sanki çok umurund
ğiimiş gibi omzunu silkti. “Sanırım içebilirim.”
“Kırmızı mı beyaz mı?”
Karar onun için çok zordu. “Sen karar ver.”
Oregon'daki Willamette Valley’den gelm e bir şişe Pinot
Noir açtım ve bardaklarımıza koydum .
Sonraki yarım saat boyunca oturup konuştuk. Aslında
daha fâzla ben konuştum. M ark çoğunlukla sessizdi. Bir
kadeh şaraptan sonra ona m ektubu anlatm ayı düşünüyor
dum. Konu acı verici olduğu için anlatm am aya karar ver
dim.
Onun taksi çağırmasını istem ek yerine M ark’ı evine
ben götürdüm ve dönüşte de M ary S m ith ’in otele geri
döndüğünü gördüm. Tek kelim e söylem eden odasına gitti.
346
O T U Z Ü Ç Ü N C Ü B Ö LÜ M
347
ınışl.ırdı .una sonunda Mary onu kemlisi için on iyi 0|aj
Ncw York'.ı dönmek olduğuna ikna etm işti. Doktor),*"1
tıbbi kayıtlan ve evi oradaydı. Tedavi sürecini kesmek a ’
tallık olurdu ve büyük ihtim alle de tehlikeliydi.
Cîcorgc tartışmayı kolaylaştınııanuştı. M ary bitkin düş
tüğüııdc ise tek bir şey istem işti, kendisinin onu lıavalj
inanma götürm esine izin verm esini. M ary artık tartışın^
istemediği için bu konuda tavız verm işti. Ü zülerek servisi
iptal etmişti.
Oteldeki tek konuk oydu ve J o M a rie ’ye kahvaltı için
iştahı olmadığını söyledi. Birkaç d ilin i kızarm ış ekmek vc
portakal suyu istedi. Yalnızca b ir parça ek m ek yedi ve bir.
kaç yudum portakal suyu içebildi.
Artık GeorgeTın gelmesini bekliyordu. George’un onu
Sea-tae havalimanına götürm ek için ta Sedir Koyu’na ka
dar gelmesi çok saçmaydı. I Ieııı de Pazartesi sabahı trafik
iki tara/a da çok kötü iken. Yine de o n u son bir kez görmek
uzun bir sıirc hatırasında tutabilm ek için iyi olacaktı.
“Bavulunu alayım,” dedi J o M arie, M ary merdivenler
den inerken. M ary hesabım kahvaltıda kapatm ıştı. Uçuşu
on ikide olduğa için bolca vakti vardı.
“Teşekkürler,”
Jo Marie çok iyi bir ev sahibi o lm u ştu . M ary burada iyi
ağırlandığını ve kendi sınırlarına saygı d u y u ld u ğ u n u his
setmişti. M ahrem iyetine ö n e m v e riy o rd u ve otel sahibi de
aşırı cana yakın ya da fazla m eraklı o lm a m ıştı.
Birkaç dakika içerisinde J o M a rie bav u lu , sanki içi boş
m uş gibi rahatlıkla taşıyarak indi. M a ry b u yardım için
m innettardı.
“K onaklam andan m e m n u n k a ld ın m ı? ” diy e sordu Jo
Marie.
348
"Alı evet, fazlasıyla.* -Sedir K oyu’nda geçirdiği bu birkaç
g ü n M a ry 'y c h a y atın ın so n u n a kadar yetecekti. Tekrar e t
m ey e ce ğ in i bildiği b ir fırsat yakalam ıştı vc b u an ılan hep
hatırlayacaktı.
“Eve d ö n m e k d e iyi olacaktır em inim ,* diye ekledi J o
M a rie . “ E ve d ö n m e n in m sanı rahatlatan b ir tarafı var, d e
ğil m i? ”
M a ry b ir y o ru m y ap m ad an gü lü m sed i. N c w York’taki
evi yalnızca b ir b a rınaktı. Yıllar içinde birkaç dek o ratifeşy a
e k le m iş ti am a h içb ir zam an gerçek b ir ev gibi olm am ıştı.
O ra sı u y u d u ğ u vc eşyalarım depoladığı yerdi. Y em ekleri
n in ç o ğ u n u d ışa rıd a n sipariş ed iy o r ya da h a zır y em ekler
y iy o rd u ç ü n k ü y e m e k yapm akla hiç ilgilenm em işti. Ye
m e k o n u n için b ir g e rek lilik ti am a g enelde to p lantılar ara
sında k o ş u ş tu ru rk e n yediği lo km alardan ibaretti. G ece de
y e m e k te n k e y if alam ayacak kadar yo rg u n o lu y o rd u .
G e o rg e 'u n arabası o te lin ö n ü n e geldiğinde o n u gör
d ü ğ ü için sev in d i. G e o rg e ’u n arabadan inip, ıslanm am ak
için veran d ay a d o ğ ru h ızla ilerleyişini seyretti. Seattie’da
y a ğ m u ra tu tu lm a n ın h e r a n m ü m k ü n olabileceğini bildiği
için M a ry y a n ın d a b ir y a ğ m u rlu k getirm işti. K apüşonunu
giydi ve b a v u lu n u ç ek e re k verandaya çıktı.
G e o rg e k o şu p o n u n b a v u lu n u aldı. “H a z ır m ısın?” diye
sordu.
"S ana d a g ü n a y d ın .”
G e o rg e kafasını k a ld ırıp o n u n g özlerine baktı ve u zu n
b ir sü re g ö z le rin i a y ırm ad ı. “ B eııim için güzel bir sabah
değil.”
“A h G e o rg e , h a y atım , b u n u d ah a ö n c e k o n u ştu k .”
G e o rg e başım sallayıp kafasını çevirdi.
349
Io Marie de v.m m da K o v er'la o n la ra k atıld ı. “U m arını
vukmda tekrar g e lirsin /' dedi.
Hu pek m üm kiin değildi .m u M an* g ü lü m s e d i. “Her
şev için tefekkürler/’
"Benim için zevkti/*
George. M a n i m i e li m r u t t u v e o ıııı m e r d i v e n l e r d e n
in d irip a ra b a n ın o n iiu e g e ti r d i . K a p ı s ı n ı a ç t ı , s o n r a d a tel;
valizini b a g ajın a y e r le ş tird i. A r a b a y a b i n d i ğ i n d e yağmur-
dan sırılsıklam olm uştu.
"George. çok ıslan m ışsın /'
"1 leınen kururum ."
George perişan g ö rü n ü y o rd u , o m u z la n çökm üştü.
Sanki Marv onu n kalbini tek rar k ır m ış g ib iy d i. Arabayı
çalıştırdı ama geri vitese a tm ad a n ö n c e "B u ra y a gelirken
düşünüyordum da. bir ya da iki h a tta iz in alıp N e \v Yorlc’a
gelebilirim." dedi. Sonra d u ru p M a ry n i n te p k isin i bekle
di.
Daha şim diden M ary o n u n n e y a p tığ ın ı an lam ıştı. Ge
orge yavaş yavaş oııuıı hayatına d a h il o lm a y a . M arş1 onu
görmeyi ne kadar istese d e iki yakada y a ş a m a k G eorge'un
kariyeri için iyi olm azdı. B u n u b ir kez d e n e m iş le r am a ba
şaramamışlardı ve tekrar y ap a b ile ce k lerin i zan n etm iy o r
du. Yine de b unu kabul etm e isteği ç o k g iiç lü y d ü . Kendini
George’a doğru eğilirken b u ld u , h ey e c a n v eric i manyetik
bir çekim vardı aralarında.
Sonın, geleceğin belirsiz o lm asıy d ı. M a ry hayatının
nasıl ilerleyeceğini bilm iyordu ve e ğ e r . . . e ğ e r kem oterapı
ve radyasyon tedavisi kanseri ö ld ü rm e d iy s e fazla seçeneği
yoktu. O nu yavaş yavaş ö lü rk e n iz le m e k G e o r g e 'u da öl
dürürdü.
350
‘ N c d ü ş ü n ü y o rs u n ? " d iy e s o r d u G e o rg e d ire k s iy o n u
o k ı sık ı t u ta r k e n .
- B a k a n ı."
“ B u ban.» k ib a rc a ilg ile n m e d iğ in i sö y le m e şe k lin , d e ğ il
in i? "
M a r y c e v a p v e r m e d i.
G e o r g e K ,n ı Ç ekti. “ B e n k e n d im i k a n d ırıy o rd u m , d e ğ il
ilil? ”
“ N e y l e ilg ili? "
“ B e n s a n d ı m k ı . .. b u h a tta s o n u . .. B en i s e v m e k te n hiç
v a z g e ç m e d iğ in s o n u c u n a v a ra c a ğ ın ı d ü ş ü n m ü ş tü m .* ’
B a şk a t ü r l ü s ü n e n a s ıl in a n a b ilird i ki? M a ry o n u n b u
s ö y le d ik le r in in k a lp k ırık lığ ı ve hayal k ırık lığ ın d a n k a y
n a k la n d ığ ın ı f a rk e tt i . “ G e o r g e , s e n i h e r z a m a n se v d im .
S o n s u z a d e k s e v e c e ğ im ."
“ B e n i t e r k e tt i ğ i n d e b ile m i? "
T a h m in e d e b i l e c e ğ i n d e n d e fa zlay d ı. “O z a m a n b ile ”
“ IV k i y a ş im d i? "
“Ş im d i bile,*' d e d i M a r y y u m u ş a k b ir sesle.
G e o r g e b i r s tir e c e v a p v e r m e d i v e s o n r a “ İlg in ç b ir g ö s
t e r m e ş e k lin v a r ," d iy e f ıs ıld a d ı.
B ilm iy o r d u . M a r r y o n u k a n s e riy le sa v a şm a s ın ı iz le m e
sin e iz in v e r m e y e c e k k a d a r ç o k s e v iy o rd u .
T a c o ın a ’y a b a ğ la n a c a k o to b a n a ç ık a n a k a d a r te k r a r k o
n u ş m a d ıla r. “ B a n a s ö y le m e d iğ in b ir şe y m i v a r? " d iy e s o r
d u G e o r g e d i k k a tin i y o l d a n a y ırm a d a n .
“ N e g ib i? ”
“K a n s e rle ilg ili b i r ş e y ? "
“ H a y ır." M a r y ilk a n d a n b e r i t a m a m e n d ü r ü s t o l m u ş tu .
“E m in m is in ? "
351
“G eorge. rabn ta cin in im ." O n a bu kadar ciddi b
nuda valin söyleyebileceğini m i sanıyordu? Ama
tarkeni ta Amanda hakkında ö ğ ren d ik lerin d en s o n r a ç ^
orge bundan şü phelenm ekte hakiıvdı.
"Soattlem ülkedeki en i\â kanser a r a şn m u merkezfen
ne sahip olduğunun tartandasın d e ğ il m i?
“E v e t" Frvd H u te h în s o n K a n se r A ra ştırm a M erkep
d ünyacı ü n lü y d ü .
M an konuyu tamamen değiştirm esi gerektiğini düşü
nerek "Benmı gidişim le ilgili k on u şm ayalım lütfen. Bu
ikimiz için de zor" dedi.
“O halde ne hakkında konuşm ak istiyorsun?"
'Amanda."
Binien G eorge’un gerginliğinin om u zların d an kalktığı,
m ürk em . "O m uhteşem ."
Kızlanndan K ıhsennek ikisine d e bir h am lık ve neşe
hissi getirmişti. ‘ Bence de öyle. O n u görm ek , onu nla kar
şılıklı konuşmak um ut ed eb ileceğim d en d e güzeld i. Sam
ne kadar teşekkür etsem azdır."
“O na dokunmamak sen in için d e zor m uvdu?" dive
sordu George.
'E ver ı h evet- L' zanıp Yüzünü okşam am ak için vum-
nıklanm ı sıkarak kendim e hanrlatm ak zoru nda kaldım.
O na sın ln u m a k ve onun kalbim in altında d ok u z ay bo
yunca taşıdığım kişi oldu ğunu s ö y le n m e m e k daha da
zordu."
“Bir an için, ailesinin bizi tanım asından korktum." dedi
George.
“Nasıl tanıyabilirler ki?"
'M ary Tanrım, o tıpta sana benziyor, tark etm ed in mi?"
Fark etmemişti. "Ben daha çok sana benzediğim dü
şünm üştüm ."
George o sabah ilk kez gülümsedi. "O nu Pıimcr l ı n
doğru olanı y a p a n /
v e rm e k le
354
“Biliyorum.”
A m a... George, havalimanına gitmem gerek. Beni ha
valimanına götüreceğini söyledin.”
“Yalan söyledim,” dedi George sanki bu önemsiz bir
şeymiş gibi.
“N e dem ek yalan söyledim?” Maty sinirlenmişti.
“Evim e vardığımızda her şeyi anlatacağım ”
“Senin evine gitmiyorum," diye karşı çıktı Mary.
“Ah evet gidiyorsun. Başka seçeneğin yok.”
Haklıydı am a b u işe yaramıyordu. “Bir sonraki çıkışa
girm en ve havalim anına gitmen için ısrar ediyorum."
“Ü z g ü n ü m , b u m ü m k ü n değil.”
“Tabii ki m ü m k ü n . Beni kaçırıyor musun?”
“H e r şeyi birkaç dakika sonra anlatacağım.”
“Ş im di anlat. B u şu ana kadar yaptığın en saçma şey.”
“B u n u söyleyeceğini biliyordum .” George gayet neşeli
g ö rü n ü y o rd u .
“George, Tanrı aşkına, ne yapıyorsun?”
George yalnızca gülümsedi ve cevap vermedi.
George, M ary’nin yalvarışlarını da duymamazlıktan ge
liyordu, bu yüzden Mary başka ne yapacağını bilemeden
koltuğunda o tu ru p kollarını kavuşturdu.
George, Seattle m erkezine giden çıkışlardan birine sap
tı ve doğruca kendi evine gitti. Otoparka girip, kendi ara
bası için ayrılm ış yere park etti.
M otoru kapattıktan sonra arabadan indi ve Mary’nin
kapısını açtı. M ary kım ıldam adı bile. Eğer George inatçılık
yapıyorsa, kendisi de yapacaktı. O na uzatılan el görmez
den geldi.
“D aha önce gitm en e izin verdim ,” dedi George sakin
I ce “Ve hu hatayı ikinci kez yapm ana izin verem eyeceğim e
karar verdim.”
**Bcn m i?”
“Gitm ene izin v erm ek ahm aklıktı. B u n u te k ra r yapm a
yacağını.”
“George,” diye yalvardı M a ry g ö z le rin i acı ve hüsran
la kısarak. “N e yaptığının farkında m ıs ın ? B en kanserim .
Doktorlarım, tüm tıbbi kayıtlarım N e w Y o rk ’ta .”
, “Seatrle’da harika kanser d o k to rla rı v a r v e kayıtları
e-posta gönderm ek iki dakikalık iş.”
“NewYork beninı evim .”
“Hayır, değili”
M ary kızgınlıkla içini çekti.
“Senin evin benim ,” diye devam etti G eo r g e. “B iz on
dokuz sene boyunca birbirim izi kan d ırd ık v e sen siz bir
gün daha geçirmek istem iyorum artık.”
“Alı G eorge...”
“Beni seviyor m u su n , se v m iy o r m u s u n ? ”
M ary cevap v e rm e m e k için d u d a ğ ın ı ısırd ı.
) “Mary, yalan söyleyem ezsin. S e n i ç o k iyi t a n ıy o r u m .”
“O halde niye s o ru y o rs u n ? ” M a r y ’n i n g ö z le r i d o lm u ş
tu. Tanrı aşkına, yine a ğ lıyordu!
“Razı olm ak istem iy o ru m . E ğ e r t e k r a r g i tm e n e iz in v e
rirsem , hayatım ın so n u n a k a d ar p iş m a n l ı k d u y a r ı m . ”
“A nlam ıyor m u s u n ? ” diye fısıld a d ı M a r y s e si ç atlay a rak .
“Ben ö le b ilirim ...”
“H e p im iz ö lü y o ru z .”
M ary eliyle ağzını kapattı.
G eorge o n u n y a n ın a d iz ç o k tii. “ B e n i m l e i s te d iğ in k a
dar kavga e t am a b u savaşı k a z a n m a y ı b e n a k lı m a k o y d u m .
356
Den» *e rk etm en e izin verm eyeceğim. Kendini paraiasan
<ja kararım kesin.”
“N e demek istiyorsun?"
“Bir arkadaşımla konuştum ve bana ülkedeki en iyi
k a n se r uzmanının ismini vermesini istedim ”
“N ew York’ta o.”
George güldü ve kafasını salladı. “Henüz bilmiyorum
»ma gelecek ne getirecek olursa olsun, birlikte başa çıka
cağa”
“Ah G eorge.” Artık Mary'nm gözyaşlarını tutması
m üm kün değildi.
“Biz birbirim ize aıtiz. H er zaman öyleydik. B u konuda
benimle daha ne kadar tartışacaksın?”
Mary’nin o n u terk etm e isteği gitmişti. H ıçkınp ken
dini on u n boynuna attı ve neredeyse onu devirecek kadar
sıkı sarıldı. “Sen i ç o k seviyorum .”
“B iliy o r u m ... B en de seni seviyorum . N e olursa olsun
Mary, sen in yanında olacağım .”
Mary kafasını salladı.
B u adam ı hak e tm e k için ne yapm ış oldu ğu bilm iyordu
ama bu her n e ise, so n su za kadar şükredecekti.
351
OTUZ D Ö R D Ü N C Ü BÖ LÜ M
358
“O h ald e b ir şans var-"
“H a y ır,” dedi sö z ü m ü keserek. “Paul’ün kazadan sağ
ç ık m ış o lm a sı m ü m k ü n değil. H iç ihtim al yok.”
“ N e d e m e k istiyorsunuz?”
“Ü z g ü n ü m .”
“A m a D N A so n u ç ların ın çıkm adığını söylediniz.”
“Ç ık m a d ı.”
“O h a ld e P a u l’ü n ö ld ü ğ ü n d en nasıl em in olabiliyorsu
nuz? Siz b a n a d e m iştin iz k i-”
T ekrar s ö z ü m ü kesti. “A rtık altı adam ın da kalıntıları
b u lu n d u . Ü z g ü n ü m . Keşke senin için daha iyi haberlerim
olsaydı.”
S özleri n efesim i kesti. A kciğerlerim iflas etm işti sanki.
Y eniden yasa b o ğ u lm u ş tu m .
Bir so n ra k i ses b e n i k o rk u ttu . Yasın, kaybın ve acının
getirdiği b ir in ilti. A rtık tü m u m u tla r yok o lm uştu. Bu se
sin b e n d e n çık tığ ın ı an la m am birkaç dakikam ı aldı. Kocam
ö lm ü ştü .
R over h e m e n y a n ım a geldi. İki arka bacağının üzerinde
d u rd u ve ö n p a tilerin i b e n im bacağım a koydu. Elim , Ro-
ver’m kafasına k o y d u ğ u m d a fena halde titriyordu. Y üzüm
yanıyor ve g özyaşlarını gözlerim d en fışkırarak yanaklarım ı
kavuruyordu.
“İstersen Paul, A rlin g to n U lusal M ezarlığı’na göm ü-
lebilir,” diye d ev am e tti M ilford. Bana tekrar Paul’ü n ne
kadar iyi b ir adam o ld u ğ u n u söyledi am a ben b u n u zaten
biliyordum . O n u d in le d im am a ne dediğini duym adım .
Birkaç veda sö z ü n d e n so n ra telefonu kapattım .
Artık bitm işti.
U z u n bir sü re uzaklara bakarak o tu rd u m . Sonra derin
359
bir nefes aldım ve gözyaşlarınıı sild im . K albim şişmiş Ve
normal büyüklüğünün iki katm a çık m ıştı sanki. Bütün
olasılıklar yok olm uştu, kafam da k u rd u ğ u m b ü tü n senar
yolar yalanlanmıştı.
Rover’ın kafasını okşuyor ve özel refakatçim le avunu
yordum ki ellerim dondu. Paul’ü n m e k tu b u n u okuma
vakti gelmişti.
Bir hayalet gibi odam a çıkıp yatağım a o tu rd u m . Mek
tubu koyduğum yatağın yanındaki ç ek m ecem i açtım ve
zarfı çıkarttım.
İki kez okudum .
İçinde şaşırtıcı bir şey yoktu. Tam da beklediklerimi
yazmıştı.
Beni seviyordu.
Yas tutm am ı istem iyordu.
Benimle cennette buluşacaktı am a b u n u n u z u n seneler
sonra olmasını diliyordu ç ü n k ü b e n im başkalarına suna
cak şeylerim vardı daha.
Bitirdiğimde m ektubu katladım ve zarfına koydum .
“Hayatına devam et,” diye yazm ıştı Paul ve haklıydı.
Yapmam gereken işler vardı.
Daha kendime gelem em iştim ki R over odam dan ön
kapıya doğru havlamaya başladı. Biri gelm işti.
Kapının zili ikinci kez çaldı ve kapıyı açtığım da eşikte
duran kadını hem en tanıdım.
“Michelle,” dedim. M ichelle N e lso n ’la G ü l Limanı
Oteli’nde ilk zamanlar kalan m ü şterilerd en Jo sh u a Weaver
aracılığıyla tanımıştım. Joshua ölm ekte olan, hatta Joshua
buradayken ölen üvey babasını görm eye gelm işti. Michel
le, Joshua’nm üvey babasının yan k o m şu su y d u ve Josh’ı
liseden beri tanıyordu.
360
M ichelle ticaret odasının üyesi değildi. Devlette sos
yal h izm e t görevlisi olarak çalışıyordu ama topluluğun
içinde bağlantıları vardı. O n u davete çağırmıştım çünkü
Jo sh u a ’dan buradan ayrıldığından beri haber alam am ıştım
- alacağımı da d ü şü n m e m iştim ya-. O n u n la M ichelle ara
sında ro m a n tik b ir ilişkinin filizlendiğini hissetm iş ve çok
m eraklı g ö rü n m e d e n gelişm eleri öğrenm ek istem iştim .
“D avete gelem ediğim için üzgünüm ,” dedi M ichelle
selam lam a cü m lesi olarak.
D o ğ ru su , b e n fark etm em iştim bile. Bir sü rü iş sahibi
nin arasında k im in gelip kim in gittiğini takip edem em iş
tim.
“E m in im b ir sü rü insan gelm iştir.” M ichelle içen girdi,
Rover tam orada o n u karşılam aya hazır bekliyordu. Kadın
eğilip ona ne kadar iyi bir köpek o ld u ğ u n u söylerken ku
laklarını okşadı. R over m est olm uştu. Belli ki erkekler ve
köpekler b e n ze r b ir şekilde yem ek, oyuncaklar ve övgü
den etkileniyorlardı.
“Bir kahve için vaktin var m ı?” diye sordum M ichelle
ve R over arasındaki etkileşim i izlerken.
“Senin var m ı? ” diye so rd u bana bakarak.
“Tabii.” Kafam ı dağıtm aya ihtiyacım vardı. Tek u m u
dum ağlamış o ld u ğ u m u fark etm em esiydi. Anı yaşayacak
| ve yeni öğrendiğim gerçeklikle yavaş yavaş baş etm eye ça
lışacaktım. N eyse ki bir sonraki m ü şterilerim Salı g ü nüne
kadar gelm eyeceklerdi ve b e n im de b ir boş g ü n ü m vardı.
Mutfağa y öneldim ve M ichelle de beni takip etti. Kahve
demliğine uzanırken o da d u varın kenarındaki iki kişilik
masadan bir sandalye aldı.
“Yarım saat içerisinde m ah k e m ed e olm am gerek,” diye
açıkladı. ‘Yalnızca birkaç dakika kalabilirim .”
“Sorun değil. Mvl.Uİık işlenilen için mi?"
"Mu i^ııuin en güzel ı.ır.ıfi.” dedi M ichelle kafisin, SJ|
l.ırken, "Hu mıııık erkek çocuğu S'°k tadı vc yeııı ailesi de
çok heyecanlı. Annesi altı kez tiip bebek yapmayı dcnç-ıniş
ve kıvırışı/ ohmış. Asla anııe olam ayacağını düşünürken
evlat edinmeye karar verm işler. Ç o ğ u aile gibi onlarda K)r
bebek evlatlık almak istiyorlardı.'*
"Mu gayet anlaşılır hir şey, öyle değil m i? ”
"Tabu ki. Ama m aalesef sistem e kayıtlı, yeni doğan çok
.1/ bebek var."
“fi'vi.ıt edinecekleri çocuk kaç yaşında?"
"Üç. Tanıyabileceğin en sevim li ço cu k ."
"Onları üç yaşında bir çocuğu evlatlık alm aya «ıc ikna
etti?" diye sordum M ichelle V sıcak kahvesini uzatırken
Şeker kâsesini gösterdim , o da kalasını salladı.
"Sade içiyorum , teşek k ü rler.” K a h v esin d en bir yudum
aldı ve sorum u cevapladı. “O n la ra ç o c u k ta n bahsettim ve
evlatlık alm aları içiıı ikna e ttim ."
“Ve aile ona bayıldı m ı? ”
“Evet, böyle olacağını b iliy o rd u m . H u g ü z e l çocuğun
bir ailesi olacak ve karı-koca da a m ıc -b a h a o lm a hayallerini
gerçekleştirecekler. İşim i se v m e m b o ş u n a d e ğ il.” Gözleri
parıldadı. "O n la r için m in ik b ir k ız ç o c u ğ u d a v a r aklım da
ama birkaç ay so n ra .”
M ichelle küçü k bir şeytandı. K o c a m a n g ü lü m s e d i.
O ve JoshT a ilgili b ir şe y le r ö ğ r e n m e m i n e n iyi yolu
n u n doğruca so rm a k o ld u ğ u n a k a ra r v e r d im . Y oksa onun
hayatında n e o ld u ğ u n u asla ö ğ r e n e m e y e c e k tim .
“Söyle b a k a lım ,” d e d im so ğ u k k a n lı v e ilg isiz g ö rü n m e
ye çalışarak. ‘*En so n n c z a m a n J o s h 'ta ı ı h a b e r a ld ın ? ”
.162
C İtU üım em cM um d.ıha da btlyvVychdccegm» d ü ş ü n m e *
u ıış iııu .on.» b ü y ü d ü . t «özlen p arlad ı vc k jlıv e stııc baVı»
" h ız l u r g ü n k o n u ş u y o ru z .“
” 1Icr gün mil?" Ihı ilginç hır haberdi
"Kuzey Ikıkota’da büyük bir inşaat işinde çalışıyor, faz
lasıyla yorucu vc zorlu bir proje ama o nc olursa olsun
konuşabilmelim ıçııı zaman yaratıyor"
l l.ıtırladığım kadarıyla Josh proje yöneticisiydi. Otele
geldiğinde daha yem bir alışveriş merkezinin inşaatım bi
tirmişti ama hangi eyalette olduğunu bir türlü hatırlaya
mıyordum. Bir ara bana bahsettiğinden em indim . \
“İkinizin hâlâ konuştuğunu duyduğunu sevindim,"
M ichelle kafasını kaldırıp bana baktı. "Yakın bir zam an
da bana ev len m e te kİ it e tti"
“M ichelle, b u harika." Teklifi kabul edip etm ediğim
söylem ediğini fark e ttim b ir anda. “Ve se n ııc dedin?"
“J o s h 'ı se v iy o ru m ve u ııu n karısı o lm a k istiy o ru m am a
Sedir K oyu b e n im ev im . B urada yaşam ayı sev iy o n ım . S a
lam lı b ir işim var ve b ıra k m a k istem iy o ru m ."
“Jo s lı b u ra y a ta ş ın a m a z m ı?"
“B ıııuı yapm ayı öııerd ı ama o n u n işi sürekli gezm esini
gerektiriyor. Yaptığı işi seviyor v e işind e d e iyi, gerçekten
iyi."
"Bu çıkm azda o ld u ğ u n u z anlam ına m ı geliyor?"
M ic h e lle o m z u n u silk ti. " İs te n irs e m u tla k a b ir y o l b u
lu n u r."
“ E vet, iyi b ilir im ."
" J o s h ’la k a rşılık lı p a z a r lık c d iy o ru 2 . B e n c e b<i2i se n d ik a
b a ş k a n la m n n o n d a n ö ğ r e n e b ile c e k le r i ş e y le r var. B ir şe y i
isted iğ i z a m a n , o n a h a y ır d e m e k m ü m k ü n o lm u y o r ."
"Vc seııi istiyor?"
se y a h at ediyorlar. Eve göz kulak olarak binlerine ihtiyaçla
MidıcTIc'in yüzü kızardı vc kafasını salladı, “Şirketiyle
rı var. I lc p im iz ıçıo çok iyi olacak. A nneni vc b a la rn bize
konuştu vc C E O 'y u ona Hatı Vt/asfınıgton’da b ir iş v e r m e k e n d i özel a la n ım ızı tanıyacaklardır, biz de onlara ihtiyaç
ye ikna etti, Hıı da çoğunlukla S e a ttle\Ja lâ c o m a bölge ları o ld u ğ u n d a y a rd ım edebileceği'/.
sinde çalışacağı anlam ına geliyor. Hıı p ro je le rd e ilk seçim J o s lf ın h e r /a m a n aradığı aileyi M ıchcllcTc b u ld u ğ u n u
hakkı onun vc bir proje olm azsa bile yalnızca ıkı-Üç gece g ö re b iliy o rd u m .
uzakta kalmasını gerektirecek p ro jeleri se ç ec ek .” “ U m a r ım b e n im d e h ır d ü ğ ü n davetiyem olur.”
“Hu seni tatm in etti m i?” “ M e ra k e tm e , se n in ism in zaten listede ”
“Etti." “J o s h ’la k o n u ş tu ğ u n d a b e n d e n selam söyle lütfen ”
“O halde düğün nc zam an?” “S ö y le rim .” M ic h e lle k a hvesinden son b ir y u d u m aldı,
"Ağustosta, şimdiki projesi b ittiğ in d e, a m a so n ra biz ha ayağa kalktı vc fin c a n ın ı lavaboya bıraktı. “ Böyle kaçtığım
layından döner dönm ez yem bir p rojeye başlayacak.” için k u s u ra b a k m a ...”
"Eve yakın bir ış m i?” “ I ü ç s o r u n d e ğ il. Ö n e m li işlerin var.” O n u kapıya ka
“Evet, Sedir Koyu’nda.” d a r g e ç ird im , R o v e r d a geldi. İkim iz kapıda d u ru p M ıc-
Kaşlarımı çattım. Hu bölgede p lan la n an h e rh an g i bir h c lle ’in g id işin i izle d ik . G ü z e l b ir ziyaret o lm u ştu .
inşaat projesinden haberim yoktu. T ic are t odası ya da d i J o s h S e d ir K o y u ’n a g eri taşınacaktı d em ek . Hu güzel
ğer yerel işletmelerin haberi olm alıydı. h a b e rd i, M ic h e lle iç in se v in m iştim . B irbirim izi daha iyi
“Aslında biraz ıronik. JoshS n üvey babası evini satışa tan ım ay a b a şla m ıştık . O n u seviyor ve d a h a fazla tan ım ak
çıkarmış ve parasının bir hayır k u ru m u n a bağışlanm asını istiy o rd u m . N c is te d iğ in i b ile n b ir k a d ın d ı ve e n iyisi d ı
istemişti.” şında b ir te rc ih i k a b u lle n e c e k biri d eğildi. B u n d a n ö tü rü
Bunu duyunca Josh için ü z ü ld ü m , nc de olsa Ric- o n a h a y ra n d ım .
bard’m hâlâ hayatta olan tek akrabası olarak ev in o n a miras O g id e rk e n , te k r a r o te le ta şın d ığ ım ilk gece g ö rd ü ğ ü m
kalacağını düşünm üştüm . Belli ki öyle olm ayacaktı. rüyayı, R a u f ü n b a n a g e liş in i h a tırla d ım . B u o te lin b ir iyi
“Josh da evi satın aldı.” leşm e yeri o la c a ğ ın ı s ö y le m iş ti, h e m b e n h e m d e başkala
“Üvey babasının evini m i?” rı için. S o n b irk a ç g ü n d e b u n u n iki k a n ıtın ı g ö rm ü ş tü m .
“Evet. Benim ailemin evinin h e m e n yan ın d a. Büyük Ö n c e A b b y K in c a id ’d e n b ir d ü ğ ü n d a v etiy esi, şim d i d e
bir tadilat yapıyor, birkaç yatak odası ekleyip m utfağı ta
Jo s h ü n aşkı ve aile se v g isin i b u lm a s ı.
mamen değiştirecek. Yani yepyeni bir eve çevirecek.”
M u tfa ğ a d ö n d ü m , k a h v e fin c a n la rın ı b u la ş ık m a k in e si
Hu çok iyi bir haberdi. “Hu harika.”
ne y e rle ş tirirk e n te le fo n ç a ld ı.
“Biz bir aile olmak istiyoruz ve a n n em ve babam da çok
“G ü l L im a n ı O t e l i . ”
“Ben Eleanor Reynolds. Bir oda için bilgi almak ist
iniştim." Sesi kısık ve sert geliyordu. Ağustos’un sonlar
doğru bir hafta sonu için bilgi almak istedi ve odalarda*
birinin hafta sonundan sonra birkaç günlüğüne daha mü
sait olup olmadığını sordu.
“G örünüşe göre o günlerde boşuz,” dedim ona.
“Güzel. O halde C um a, C um artesi ve Pazar için bir re
zervasyon yaptırmak istiyorum. Ayrıca Pazartesi de kalabi
lirim ve Salı. H en ü z bilm iyorum .”
“Tabii ki. Neden nedir?”
“Yâni bilmiyorum, bakalım göreceğiz.” Detay vermedi
Daha fazla sormadım. Eğer bilgi vermek istemiyorsa
ben de burnum u sokmayacaktım. H aziran’dan başlayarak
neredeyse her gün için müşteri vardı. Koy tekneler içın
popüler bir yerdi ve çiftçi pazarı da hafta sonları kalaba
lıkları çekiyordu. Burada düğünler çoktu ve eğer her şey
yolunda giderse benim çardağım ve gül bahçem de yazın
sonuna kadar bitmiş olacaktı.
“Rezervasyonunuzu aldım ,” dedim ona Ağustos’takı
tarihleri tekrar ederek.
Rover havladı ve onun suyunu verm eyi unuttuğum u
fark ettim.
“Hayvanlarınız m ı var?” Sesi, sanki hayvanların etrafın
da olmaya alışkın değilmiş gibi ve titiz çıktı.
“B ir köpeğim var,” dedim . “U m a rım bu sorun değil
dir.” Bazı insanların alerjik o ld u ğ u n u biliyordum . Rover’ı
işletm eye getirm ek bir riskti.
“B en kedileri seviyorum . K öpeklerin etrafında pek bu
lu n m a d ım ... E m in im so ru n o lm az.”
“E ndişelenm eyin. R over çok cana y akındır.”
366
E m in im öyledir.” Sesinin tonu söylediklerinin tersini
im a ed iy o r gibiydi.
R over in Bayan R eynolds’un kalbini kazanmak konu
su n d a işinin zor o ld u ğ u n u görebiliyordum.
O te l u z u n zam andır b enim olmasa bile, odalarını ayır
tan k o n u k lar hakkında varsayımlarda bulunuyordum .
Sıklıkla haklı çıkm am sa beni şaşırtıyordu. Bayan Eleanor
R e ynolds’la ilgili varsayım larım daki haklılığımı da zaman
gösterecekti.
“Sizi d ö rt gözle bekliyorum Bayan Reynolds.”
“B en d e .” Kısa b ir vedadan sonra telefonu kapattı.
C id d i ve terbiyeli, kedi seven bir kadın. H m m , m erak
e d iy o rd u m . B ü y ü k ihtim alle kırklarında ya da ellilerinin
başında b ir k ü tü p h an eciy d i. Kasabaya özel bir sebeple ge
liyordu. H ikâyesini m era k etm iştim .
B ir sebeple g ö zlerim rezervasyon defterindeki son iki
ism e takıldı. E le a n o r R eynolds ve genç b ir çift: Maggie ve
Roy Porter. M aggie birkaç g ü n önce arayıp E ieanor’la aynı
hafta sonu için b ir oda kiralam ıştı. Sesi o kadar genç geli
yordu ki n eredeyse erg en lik çağında gibiydi. Ç o k konuş
kandı ve kocası ile ç o cu k lar olm adan bir kaçamak planla
dıklarını anlatm ıştı.
Paul’le h a lle tm em iz gereken sorunlarım ız olması için
h er şeyi verirdim . H e r şeyi.
Sabahı, k ocam ın ö ğ ü tle rin i uygulayıp hayatım a devam
ederek geçirdim . C e p tele fo n u m u cebim de taşıyordum ve
bir m esajım o ld u ğ u n u gö steren bir ses duydum . Telefo
num a uzan d ım ve m esajın M a rk ’tan olduğunu gördüm .
Bu bir ilkti. Ç o ğ u zam an cep telefo n u n u n nerede o ldu
ğunu bile b ilm iyordu. T eknoloji o n u rahatsız ediyordu.
D ü ştü ğ ü n d e ce p te le fo n u n u n y a n ın d a o lm a m a s ı .
h ir d ers v erm iş o lm alıy d ı. 'V'
“S ık ıld ım /” d iy e y az m ıştı.
P arm a k lan ın klavyede h a re k e t e tti. “K ita p o k u .”
“Çok komik.”
“Şaka değil. O bacakla basmaman gerekiyor."
“Senin içiıı söylemesi kolay.”
Gülümsedim. “Sana yemek getirm em i ister misin?"
“N e yaptın?”
“i ley, burası yemek şirketi değil. N e varsa şikâyet etine*
den yersin.”
“Fazla seçeneğim yok, öyle deği! m i?”
“H iç seçeneğin yok. Ö ğlen gelirim . H aline şükret ve
bana biraz m innet göster.”
“Baştistüne.”
O gün aldığım haberlere rağm en telefo n u m a bakıp gü
lümsedim.
Rover’ın suyunu doldurdum ve M ark’a yemek yaptım
Artık arkadaşımız olan bu aksi adamın yemeğini Rover’la
birlikte götürecektik.
webcanavari.net
N o v \o r k Tim es \\cuscUcr
yazan Dcbb'ıe M acom bcrdan
yürekleri ısıtacak yeni bir sct İ: