You are on page 1of 361

#1 NEW YORK TIMES VE USA TODAY BESTSEU.

ER YAZARI

DEBBIE
MACOMBER
Sonnv & Elysioı
,-v ;

Q \} \. I» M A N I O t f i /

Ç\Çt^^J^ÇİNpç
B İR İN C İ B Ö L Ü M

G ül Lim anı çiçekler içindeydi. Araziyi m or orm an gül­


leri ve açelyalar bezemişti. Verandada durup kalın beyaz
çite yaslandım ve pansiyonum un arazisine baktım. Tahta
tabelaya güzel bir yazıyla Gül Limam Oteli yazılmıştı ve ön
bahçede benim ism im le beraber belirgin bir şekilde sergi­
leniyordu.
H içbir zam an bir pansiyon sahibi olmayı veya bir pan­
siyon işletm eyi planlam am ıştım . Ama zaten otuzlarım da
dul kalmayı da beklem iyordum . Hayat denen bu yolda
öğrendiğim bir şey varsa o da bu yolun beklenm edik dö­
nem eçler yaptığı ve bizi bir zam anlar çok doğru görünen
yerlerden başka yerlere götürdüğü idi. Arkadaşlarım bana
pansiyonu satın alm am am ı tavsiye etmişlerdi. B unun fazla
ani bir ham le o lduğunu düşünüyorlardı, bu sadece taşın­
m ak veya işim den ayrılm ak anlam ına gelm iyordu; haya­
tım tam am en değişecekti. Birçok kişi, Paul’ü kaybettikten
sonra en azından bir sene beklem em gerektiğini d ü şü n ü ­
yordu. Am a arkadaşlarım yanılıyordu. Pansiyonda huzur

7
vc bcııi de biraz y ırta c a k şekilde m em nuniyet duyuyor­
dum.
Pansiyonu alana kadar Seattle'ın m erkezindeki bir
apartman dairesinde kalıyordum. İşim ve diğer sorum lu­
luklarım sebebiyle evcil hayvanım olm am ıştı, küçükken
sahip olduğum evcil hayvanlarım hariç. Am a Sedir Ko-
yu’na taşındıktan kısa süre sonra R over'ı alm ıştım . Sadece
birkaç ay içinde onu başka tü rlü sevm eye başlam ıştım ; be­
nim gölgem, sürekli yanımda olan arkadaşım oluverm işti.
Rover, Sedir Koyu kütüphanecisi olan G race H arding
aracılığıyla aldığım bir kurtarıcı köpekti. G race yerel hay­
van barınağında gönüllü çalışıyordu ve bir köpek alm a­
mı önermişti. Ben Alman k urdu istediğim i sanıyordum .
O nun yerine eve bu kısa tüylü, kırm a köpekle d ö n m ü ş­
tüm.
Düşüncelerim gül bahçesi ekm eyi ve sonra da b ir ka­
meriye eklemeyi planladığım alandan gelen m ırıltılarla
bölündü. Ses ön bahçede duran tabelayı yapm ası için an­
laşma yaptığım usta Mark Taylor’dan geliyordu.
M ark ilginç bir karakterdi. O n a çok iş v e rm iştim am a
henüz beni arkadaş olarak görüp görm ed iğ in i anlayam a­
mıştım. Çoğu zaman arkadaşım gibi dav ran ıy o rd u am a
arada sırada huysuz oluyordu, sevim siz, h ırçın , la f anla­
maz... liste uzayıp gidiyordu.
“N e var ne yok?" dîye seslendim .
“Hiçbir şey,” diye bağırdı.
Görünüşe göre öfkeli canavar geri d ö n m ü ştü .
Aylar önce M ark’tan gül bahçesi için b a h çe n in b ü y ü k
bir kısmını kazmasını istem iştim . Bana b u p ro je n in iş lis­
tesinde küçük bir önem e sahip olacağını söylem işti. N e

8
z a m a n k a fa sın a e sse o z a m a n b u n u n ü z e rin e ç alışıy o r g i­
b iy d i ve n c y a z ık ki kafasına ç o k fa 2 İa e s m iy o rd u . Y in e d e
b e n im iç in y a p tığ ı d iğ e r p ro je le rle b e rab e r, b ir ya d a iki
a y ın y e te rli o lac ağ ın ı d ü ş ü n m ü ş tü m . M a rk ’a h a k sızlık e t­
m e y e y im , s e r t b ir kış g e çird ik . Y ine d e b e k le n tile rim k arşı­
la n m a m ış tı. G ü l fid a n la rın ın şim d iy e k a d a r d ik ilm iş o lm a ­
sın ı is tiy o rd u m . S e d ir K o y u T ic a re t O d a sı için d ü z e n le ­
m e y i p la n la d ığ ım d a v e tte b a h ç e n in ta m a m e n ç iç e k açm ış
o lm a s ın ı u m m u ş tu m . S o ru n şu y d u ; ya d a s o ru n la rın e n
a z ın d a n b iri ş u y d u : M a r k b ir m ü k e m m e liy e tç iy d i. S adece
b a h ç e y i ö lç m e k iç in b ir h afta h a rc a m ış o lm a lıy d ı. Ç im le ri
y en i b iç ilm iş b a h ç e n in b ir u c u n d a n d iğ e r u c u n a ç ap ra zla ­
m a s ın a ip v e te b e ş ir işa re tle r k o n m u ş tu . E vet, M a rk ö lç ü m
y a p m a d a n ö n c e ç im le n b iç m e k k o n u s u n d a ısrarcı o ld u .
N o r m a ld e b u k ad ar sabırsız d e ğ ilim d ir, a m a M a rk b e ­
c erik li b ir u sta y d ı. H e n ü z o n u n yapam adığı h iç b ir şey g ö r­
m e m iş tim . P e k ç o k iş b ird e n g ö re n b ir a d am d ı ve ço ğ u
z a m a n o ç e v re m d e o ld u ğ u için k e n d im i şanslı h issed iy o r­
d u m . A n c a k z a m a n geçtik çe o n u n ilg ilen m e sin i g e re k tire ­
c ek d a h a fazla iş b u lu y o rd u sanki.
B u işte y e n i o ld u ğ u m v e e lle rim le çalışm a k o n u s u n d a
ç o k b e c e rik li o lm a d ığ ım d a n , u fa k ta m irle ri yap m ası için
g ü v e n e b ile c e ğ im b irin e ih tiy a cım vardı. B u n u n so n u c u
o la ra k , g ü l b a h çe si p la n la n so n dakikaya k ad ar ih m al e d il­
m işti. M a r k 'ın ç alışm a h ız ın a bak ın ca, k e n d im i b a h ç e n in
P azar a k şa m ü s tü n d e n ö n c e sin e h a z ır olam ayacağı g e rçe ğ i­
n e h a z ırla m ış tım . O n u n d o ğ ru lu p kolu y la aln ın ı silm esin i
iz le d im . B aşını k a ld ırın ca o n u hâlâ v e ran d a d an izlediğim i
fa rk e tti. “Y in e şikâyet m i ed ec ek sin ? ” diye so rd u .
“Tek k elim e e tm e d im .” Ruh halini anlayınca, kendim i

9
onu kızdıracak bir şey söylemeden önce dilimi ısırmaya
zorladım. Mark’ın çekip gitmesi ve gün boyu geri dönm e­
mesi için bahane olarak sadece benden tek bir kırıcı kelime
duyması yeterliydi.
Mark, “Hiçbir şey söylemene gerek yok,” diye hom ur­
dandı. “Kaş çatmalardan da anlayabilirim.”
Rover, Mark’ın mesafeli ses tonunu duyunca başını
kaldırdı ve sanki bu sözlü yaylım ateşine karşılık verm em i
bekliyormuşçasına bana baktı. Yaşadığım hayal kırıklığını
engelleyemiyordum. Aslında iyi seçilmiş birkaç kelimeyle
karşılık vermek kolay olurdu. Ama b u nun yerine dilimi
tutmaya kararlı bir halde u d i tatlı gülüm sedim . Tek söy­
leyebileceğim, Mark’ın saat başına değil, iş başına para al­
ması iyi bir şeydi.
“Aklında ne varsa söyle,” diye ısrar etti.
Hüsranımı göstermemek için elimden geleni yaparak,
“Sana davetten önce gül bahçesinin ekilmiş olmasını iste­
diğimi söylediğimi sanıyordum,” dedim.
Mark, “O zaman bundan daha önce bahsedebilirdin,”
diye çıkıştı.
“Bahsettim."
“Açıkça aklımdan çıkmış."
“Kızma." Bu saatten sonra bunun için kavga etmeye
değmezdi. Davetiyeler poşuya verilmişti ve davet, bahçe
hazır olsa da olmasa da. bu hafu sonu yapılacaktı. M ark işi
o zamandan önce bitirse bu bir mucize olurdu. Şu anda
bunun için üzülmeye gerek yoktu.
Esasında bu gecikmede Mark kadar benim de hatam
vardı. Çoğu zaman işe başlamadan önce onu kahveye da­
vet ederdim. Onun huysuz olduğu kadar ilginç olduğunu

10
keşfetm iştim . M ark benim Sedir Koyu’nda en sık görüştü­
ğüm insanlardan bin oluvermişti, bu yüzden doğal olarak
onun hakkında m üm kün olduğu kadar çok şey öğrenmek
istiyordum . Sorun onun çok konuşkan olmamasıydı. Sc-
rabble oynarken, onun hakkında sohbet ederken öğren­
diğim den daha fazla şey öğrenmiştim. Zeki ve hırslıydı,
ayrıca geniş bir kelime dağarcığı vardı.
Beş aydan sonra hâlâ sorulardan kaçmıyordu ve hiçbir
zaman özel konulardan bahsetmiyordu. Hiç evlenip ev­
lenm ediğini veya yakınlarda ailesi olup olmadığım bilm i­
yordum . B ütün konuşmalarımıza rağmen, onun hakkında
bildiğim çoğu şeyi kendi kendime çıkartmıştım. Tek başı­
na yaşıyordu. Telefonda konuşmaktan hoşlanmıyordu ve
tatlıya düşkündü. Mükemmeliyetçi olmaya meyilliydi ve
projeleri ağırdan alıyordu. Haftada dört ya da beş kere gör­
düğüm bir adamla ilgili öğrendiğim şeyler aşağı yukarı bu
kadardı. Sohbetlerim izden keyif alıyor gibi görünüyordu
ama buna kanm ıyordum . O n u ilgilendiren benim zekâm
veya sevimliliğim değildi, ziyaretlerimize çoğu zaman eş­
lik eden kurabiyelerdi. Bunu anladıktan sonra kahve m o­
lalarımızı azaltmaya ve kısaltmaya başlamıştım.
M ark kısık sesle hom urdanarak çimleri kazmaya ve
açıklığın kenarlarına kareler kümelemeye devam etti. H er
bölüm ü sanki düğün pastasından küçük porsiyonlar dağı-
tıyorm uş gibi kesiyordu.
Gecikm e ve onun titizliği yüzünden yaşadığım hüsrana
rağm en veranda sütununa yaslanmaya ve çalışmasını izle­
meye devam ettim.
G üneşli ve parlak bir gündü. Bunca gün ışığının boşa
gitm esine izin vermeyecektim. Cam silmek, özellikle de
dışarıdakileri silm ek en sevmediğim işlerden biriydi ama
w

y a p ılm ası g e re k iy o rd u . E n ,yi 2anıan imdi. diye W * '


d ıim . *
S ü n g e ri p lastik kovaya soktuğum da, s.cak su i l # dö'
n ü ş m ü ş tü . D ah a y ü k sek pencerelere bakarak ve
m e rd iv e n i ev in yanına yaklaştırarak sürükledim . b ır an
d ü ş ü n d ü m , Paul hayatta olsaydı, m erdivene tırmanan o
o lu rd u . K endi k e n d im e eğer Paul hayatta olsaydı bu pan­
siy o n a sahip olm ayacağım ı ve Sedir Koyu’nda yaşamayaca­
ğım ı hatırlatarak başım ı iki yana salladım. Bazen Paul iin
geçe n sene içinde dönüştüğüm kadını tanıyıp tanım ayaca­
ğını m era k ediy o rd u m . Artık gür, koyu kahverengi saçla­
rım ı çok dalıa u z u n tutuyordum . Çoğu zam an saçlarım ı
lastik b ir tokayla ensem de topluyordum . Eskiden ofis o r­
tam ın a u y g u n şekilde her zaman profesyonelce kesilm iş
olan saçlarım şim di, açtığımda, omuzlarımı geçecek k adar
uzam ıştı.
Ç o ğ u zam an hiçbir şeye yorum yapmayan M a rk hâlâ
b ir e rg e n gibi göründüğüm ü söylemişti. B u n u b ir ilti­
fat olarak aldım ama niyetinin bu olm adığına e m in d im .
M a rk ’ın kadınların etrafında çok fazla vakit g e çird iğ in d en
şü p h e liy d im çünkü kaba saba şeyler söylüyor ve söy led ik ­
lerin in farkında değilmiş gibi görünüyordu.
G ö rü n ü şü m d e k i tek fark saç stilim değildi. Şık iş ta­
kım ları, kalem etekler ve bankadaki p o zisy o n u m için ge­
leneksel üniform a olan üzerim e uygun d ikilm iş ceketler
gitm işti. A rtık çoğu zaman kot ve bir ö n lü ğ ü n altına kazak
giy iy o rd u m . Pansiyon sahibi olm anın şaşırtıcı yanların d an
biri, yem ek yapm aktan ve tatlı pişirm ek ten aldığım k e­
yifti. Ç o ğ u zam an sabahlarımı m utfakta çeşitli y e m e k ler
hazırlayarak geçiriyordum . Pansiyonu alana kadar ö zenli
yemekler hazırlam ak için çok fazla fırsatım olm uyordu.
Ş im d i bir yem ek tarifi kitabını, bir N ew York Tim es çok
satanı okuyorm uşçasına kendim den geçerek okuyordum .
Tatlı pişirm ek dikkatim i dağıtıyordu. Konuklarım a akşam
üstü çayında ve kahvaltılarda sunm aktan son derece gurur
duyduğum harika çörekler ve ekm ekler yapıyordum . Bir­
kaç kilo da alm ıştım , pişirdiğim tatlılar yüzünden ama kilo
vermeye çalışıyordum . N eyse ki en sevdiğim kotum hâlâ
üzerim e o lu y o rd u .
Bazı g ü n ler d uraksıyordum ve Paul’ün gerçek beni
tanıyıp tanım adığını m erak ediyordum - çünkü ben artık
k e n d im i tanıyam ıyordum . D eğişm iştim , sanırım b u çok
doğaldı. B ü tü n d ü n y a m tersine dönm üştü.
Süngeri sa b u n lu suya soktuktan sonra m erdivenin ilk
üç basam ağına y ö n eld im , birkaç aydır b inken tozu ve pis­
liği silm eye hazırdım . A n n em in pencereleri silm ek için
önerdiği sirk en in keskin kokusu karşısında b u rn u m u kı­
rıştırdım . N e yazık ki ölçüleri yazmayı u n u tm u ştu m . B u­
nun b ü y ü k b ir kova old u ğ u n u görünce sıcak suya yarım
şişe boşalttım . Kovam daha çok bir tu rşu fıçısı gibi koku­
yordu.
M ark b a h çe n in öteki tarafından, “N e yapıyorsun?”
diye seslendi.
“N e y a p ıy o rm u şu m gibi görü n ü y o r?” diye sordum ,
onun h u y su z lu ğ u n u n beni sinir etm esine izin verm eye­
cektim. M a rk ’ın arkadaşı olm ak, fazladan sabra sahip ol­
mayı gerektiriyordu.
T ırm ığı ç im lere batırdı ve savaşa hazırlanan bir asker
gibi bahçede bana d o ğ ru y ü rü d ü . Kalın kaşlarını çatm ıştı.
“O radan aşağı in .”
Üçüncü basamakta donakaldım . “Efendi»'?" ^
rü r şaka o lm a lıyd ı.
"B en i d u y d u n .”
O n a in a n m a z lık la haktim . M a rk ’m bana kendi arazim­
d e n e y ap ıp n e yapam ayacağım ı söylem esine kesinlik e
izin v e rm e y e c e k tim .
Y u m ru kların ı kalça kem iklerine bastırırken. “M e rd i­
ve n le r te h lik e lid ir,” dedi.
O n u duym azdan geldim , bir basamak daha tırm andım
j: v e cam ı silm e ye başladım.
“E v d e o la n kazaların yüzde a l t m ı ş ı n m erd ive n d en
d ü şm ek ten kaynaklandığını b ilm iyor m usun.
“Bunu duymamıştım, ama istatistiklerin yüzde altm ı­
şının o anda u y d u r u l d u ğ u n u biliyorum.” Cevabımın o n u
eğlendireceğini sanmıştım. Eğlendirmedi. Hatta çatık kaş­
ları daha da çatıldı.
“O merdivene çıkmamalısın. Tanrı aşkına, J o Marie,
m antıklı ol biraz.”
“B en m i? ” M antıksız davranan biri varsa o da M ark’tı.
“Orası tehlikeli. ”
“N e yapmamı öneriyorsun?” M erdivende d urm ak ye­
rine altmış katlı bir binanın elli dokuzuncu katındaki p e n ­
cere pervazında yürüyormuşum gibi konuşuyordu.
M ark soruma cevap vermedi. Dudaklarını gergin bir
çizgi haline gelecek şekilde sıktı.
“B u konuda tartışmak istem iyorum .”
İyi, tartışmayalım. Ben cam siliyorum , o y ü zd en sen
de g ü l bahçem i ekm e işine geri dönebilirsin.”
“Hayır, ” diye ısrar etti.
H a y ı r m ı? ”
“Sen bu ahm aklığı bırakıp oradan aşağı inene kadar
burada duracağım ."
D erin derin içim i çektim . M ark bana kendine bakmayı
b u ra b ile c e k bir kadın değil de anaokulu çocuğuym uşum
gibi davranıyordu. “Sanırım endişelendiğin için m innet
duym alıyım .’
“Saçm alam a,” dedi. “İstersen ahm ak boynunu kır,
um u ru m d a değil ama yakında olup bu n u görm ek iste­
m em .”
“N e kadar n aziksin,” diye m ırıldandım , sesim deki alayı
gizleyem em iştim . Sözleri kadar tavrı da beni sinir ediyor­
du, bu y ü z d en o n u yok sayıp cam silmeye devam ettim .
En üstteki ikisinin tem iz olduğuna ikna olduktan sonra
sırf ihtiyatlı olm ayı becerebildiğim i kanıtlam ak için dik­
katle iki basam ağı indim . M ark ellerini m erdivene dola­
mıştı, m erd iv en i kıpırdam ayacak şekilde tutuyordu.
“H âlâ orada m ısın?” diye sordum . Hâlâ orada olduğu­
nu gayet iyi b iliyordum .
Yine s o ru m u duym azd an geldi.
O n a , “Sana etralta d u ru p çalışm am ı izlem en için para
v e rm iy o ru m ,” diye hatırlattım .
G özlerini çizgi haline gelecek şekilde kıstı.
“Peki o zam an. İstifa e d iy o ru m .”
O n a in an m a d ım . “Hayır, e tm iyorsun.”
S aniyeler içinde verandadan çıkıp bahçede ağır adım ­
larla y ü rü m ey e başladı, h e r adım ı sinirle vurgulanıyordu.
Son iki basam ağı atlayıp o n u takip ettim . G enelde öf­
keden k o n tro lü m ü kaybetm em ama benim b ü tü n yanlış
d am arlarım a basıyordu. B irinin, özellikle de bir erkeğin
bana ne yapıp yapam ayacağım ı söylem esine taham m ül
edem eyecek kadar bağım sızdım .

15
■bc>ylc

“istifa e d e m e z sin .” d ed im . “Ve özellikle ^ ,,ÇL'" "


d a rm a d a ğ ın bırakam azsın."
M a rk sanki söylediğim hiçbir k ekm eyi bıraktığı
yaptı. O n u n y e rin e tırm ığını ve çoğunu Ç*!,î c
d iğ er aletlerini toparladı.
"B ir an laşm am ız var." diye hatırlattım-
" O zam an bana dava aç." ^arayacak ”
“Peki, açacağını... Sabah ilk iş avukat," ^ j ” n e k a d a r
A vukatım yoktu ama avukat tehdidinin M
ahm akça davrandığın, anlam asına / etecf h d im : M a r k
sını u m u y o rd u m . Böyle olmayacağın* b»
g ö z ü n ü bile kırpm adı. a a a
R over beni bahçede takıp etti ve yanım da d u r d u .
M a rk ’a inanam ıyordum . Bunca aydan sonra u ™aı™ n a p ­
talca bir şey için gitm eye hazırdı. B u hiç m antık ı d e ğ ild i.
Bir elinde tırm ığı ve küreği, d iğ e r e h n d e a Je t k u tu s u y la
gitm eye yeltendi, sonra fikrini d e ğ iştirm iş gibi g ö r ü n d ü ve
aniden arkasına döndü.
Aklını başına devşirm iş o ld u ğ u için se v in e re k ö n e d o ğ ­
ru bir adım attım.
“Avukatına cep telefonu n u m a ra m ı v e r.”
tabii. C ep te le fo n u n u z a m a n ın y a rıs ın d a y a n ın d a
taşımayı unu tu y o rsu n , yanında taşıd ığ ın d a d a şa rjı az o l u ­
yor.”
“H e r neyse. Ö yleyse avuk atın a iş h a ttım m n u m a r a s ın ı
ver, beni dava etm eye b u kad ar hevesli o ld u ğ u n a g ö r e .”
"Öyle y aparım .” M a rk ağır a d ım la rla a ra z id e n ç ık a rk e n
sırtım kaskatı kesildi. N e o ld u ğ u n u v e b u n u n n e d e n o l­
d u ğunu anlam akta z o rla n ıy o rm u şç a sın a b a şın ı y a n a e ğ m iş
)lan R over’a baktım .
K ö p e ğ im e , " O r u ın için e n d işe e tm e y e d e ğ m e z ,” diye
tavsiye v e r d im . S o n ra , R o v e r’ın M a rk 'm arkasından koş­
m ak is te m e s in d e n b ira z k o rk tu ğ u m için, ç ö m e ld im ve
oJ1u n b a şın ı o k ş a d ım . “Z a te n h e r şey o n u n d ü ş ü n d ü ğ ü n -
den o n k a t d a h a u z u n z a m a n alıyor.” M a rk ’ın beni duyaca­
ğını u m a ra k s e sim i y ü k s e lttim ve, “G ü le güle g itsin ,” diye
e kledim .
T ekrar ayağa k a lk tım ve M a rk ta m a m e n g ö rü ş a la n ım ­
dan ç ık a n a k a d a r b a h ç e n in o rta sın d a kaldım . A ncak o za­
m an o m u z la rım ın y e n ilg iy le ç ö k m e sin e izin verdim .
B u d e lilik ti. S a d e c e b ir saat ö n c e v erandada kahve ve
ç a y y u d u m lu y o r d u k v e b e n şim d i M a rk ’ı dava etm ekle
teh d it e d iy o r d u m . M a rk d a o sırada bana h issettirdikleri
y ü z ü n d e n , b u n u h a k e d iy o rd u .
C a m s ilm e işin e g e ri d ö n d ü ğ ü m d e o kadar sin irle n -
m iştım ki p a rla k lık b e n i n e re d e y se k ö r ed en e kadar cam ı
ovalayıp sild im . R e k o r sayılabilecek b ir 2am anda işi bitir­
d iğ im d e , ü s t k o lla rım d a k i kaslarım hızlı ovalam am sebe­
biyle a ğ rıy o rd u . B ir an M a rk ’ı arayıp ona b u tehlikeli göre­
vi a tla ttığ ım ı b ild irm e y i d ü ş ü n d ü m am a sonra vazgeçtim .
Y anılm ış o ld u ğ u v e b a n a ç o c u k m u ş u m gibi davrandığı için
b e n d e n Ö zür d ile m e liy d i.
B en o n d a n k e sin lik le ö z ü r öd em ey ecek tim . Fakat o n u
ne kad ar in a tç ı o lab ilec eğ in i bilecek kadar iyi tanıyordum .
B ir dah a g e lm e y e c e ğ in i söylediyse, b u n d a ciddi o lduğuna
in a n m a m g e re k iy o rd u .
Ö fk e m b e n i akşam a kad ar taşıdı. İtira f e tm e k istem i­
y o rd u m a m a İşın gerçeği, M a rk ’ı özleyecektim . O n u n
arada sırada, sadece kahve için bile olsa uğram asına alış­
m ıştım . K u ra b iy eler ve p işird iğ im diğ er tatlılar hakkında

17
1

harika tepkiler v rrınh H ıtbırm ıizm y an ım b Mlu ı rJ rh ,),


vordttk. Yalnızca arkadaşımdı w ben yahıız,-.» aıkadış
bilmemize seviniyordum.
Dikkatimi dağıtma amacıyla çamaşır leğenindeki kov,t
da duran kırlı snyıı l*oşahtnn. Mİngciı durulayıp Kmnm 1%l
iyin hınktım vc sonra ufak ofisime girdim.
O hafta sonu koıuıklarını gelecekti. hıı hem iyi |Uln
de kötü haberdi. Listele ilk isim gizemli M.ıry
Smith’tı. Rezervasyonu pansiyonu satın aldıktan kısa m|,t
sonra almıştım, yüzden de aklımda kalmıştı M ary'um
sesi kendinden emin değil. tedirgin gibi gelmişti, sanki hu
odayı ayırtarak doğru şevi yaptığından emin değildi.
Bir gnıp da parti iyin pansiyonda yer ayırtmıştı. İlk te­
lefon. ailesinin onun için planladığı bütün hu şamata ko­
nusunda hiç heyecanlı gibi görünm eyen Kent Slııvcis t.m
gelmişti. Kent ve karısı JuIıe ellinci yıldonüm lcnnı yenim -
lennı tazeleyerek kutlamak üzerelerdi. Diğer oda rezer­
vasyonları sonraki tarihlerde eklenmişti, hepsi aile üyeleri
içindi. Sekjz odamın yedisi cumartesi ıçııı ayıl tılm ıştı
Ama konuklardan sadece hıri pazar akşamı burada ola­
caktı, o da Marv Sm ıthtı O nun tedirginliğim hatırlayınca
rezervasyonu son dakikada iptal edip etm eyeceğini m erak
etmiştim ama böyle bir şey olmamıştı O dası hazırdı.
Yemekte iştahım yoktu; hu yüzden cips ve salsa sosu
yedim, bu normalde seçeceğin hır şey d elildi. I h m ırsıız
olduğum ve sıkıldığım için fıstık ezmeli kurabiye yapmaya
karar verdim, bu en sevdiğim kurabiyelerdendi. Am a a n ­
cak tezgâhın üzerinde soğurlarken onların M ark’ın da en
sevdiği kurabiyeler olduklarını hatırladım
Rover buzdolabının önündeki kılımın üzerine kıvrıldı,

İM
im i asi e n srv dıftı y rıle ıd «'iı b itiy d i I l a l i n d e n ın« u n u m \ \ i\

u ln ü y o td u .im i b en I n ı / u ı s u / d n m , ıııııtfak «.ı volt.» a u y « ıt.

k ısa b ir '»b u* u m u İm n d a d a n di|>.oıın< g<\ıy«tıdtM U K« »idi

«u lam a g ıV 'ftm u l» y t l ı ı *'\ıııı<*y«’ ç a l ı ş t ı m » im lıata iv /c h h c

hata y a p tım v<* m i i u i i i . I . i »yı s e p e t e g e n n k n n ı lelev i/y o n

«la ilg im i ç e k im d i l)a b a İm i im c is i p,(ı ı e ç«»k n k ley u ı

b u l d u r u l" k itap aılık ben t stk ıy o ıd u

K a b u l e t m e l i y d i m , H ü ı ( \ n b i t l ı u / u ı s u / l n k M a t k ' l a laı
tışıuam yü/Ondetıdı Ke ş k e d u t u m u laikli i d a m e t s e y d i m
A u t a n c y a p a b i l i r d i m kı? M . n k b e n i m l e t a n ı ş m a y a k a t a t l t
görünüyordu I Ktüıııe gelen uyd u h a d r l e n m ı / ı n çaıpiş-
ı n a s ı t a m a m e n « u t u n d e s p o t v o m h i d c ı r t e m a n t ı k s ı z «il
ınaMudan kayn.ıklanıyoıdu
İnsan tıcdou sırI <am silm ek tçtn m erdivene çıktım diye
bu kadar ö fk elen ird i ki? Kaba, tabpk.’u vo saçma davı an
inişti. Ih n ıa katlatım ayaeaktım O m n i da başkasının da
böyle d av ran m asın a katlaııam a/<bm
Yiııc de işin btı noktaya gelinesi bent üzüyordu
Rover şöm inenin dnündeki yetinden başını kaldırdı ve
çenesini patılcıııun U/erme koydu.
Jjaka yapmak için zayii hır çabayla, "U n ve şoken dalu
az alıp nc kadar para tasarrufu yapacağımı düşünsene," d e ­
dim.
I lıç kom ik değildi.
T aım ın , kabul etm eliydim . Mark ı ü7İcyrcekum,
Sonny & Elysioıt

f webcanavari.net
İKİNCİ BÖLÜM

İyi uyumadım: bu Mark la atışmamdan sonra şaşırtıcı


değildi. Anlaşmazlığımız yüzünden kendim i körü hisse­
diyordum ama onun veya herhangi birinin kendi evim de
bana ne yapıp yapamayacağımı söylemesine izin v erem ez­
dim.
Anlaşmamızı bozmaya niyetliyse, yapacak b ir şey yok­
tu. Dava tehdidi onu hiç etkilem em işti. A nlık b ir hararetle
konuşm uştum ve bundan pişm an o lm u ştu m . İkim iz de
sakinleşene k id ir d urum u bu şekilde bırakacaktım .
Kahvaltı hazırlayacak konuklar olmadığı için işi ağır­
dan aldım, sabah ilk iş benden bir şeyler ıstenm em esinin
keyfini çıkardım, gerçi M ary Sm ith öğle yem eğinden biraz
önce gelecekti. Rover beni kahve yapm ış o lduğum m u t­
lağa doğru takip etti. Ö n verandaya çıkıp yuvarlak sütuna
dayandım. Rover bahçeyi çişiyle sularken fincanım ı tu tu ­
yordum. Rover işini bitirdiğinde veranda basamaklarını
hoplayarak çıktı, o kadar büyük b ir enerjiyle zıplıyordu kı
gülümsemeden edem edim .
Gökyüzü kapalı ve griydi, yağmur yağacak gibiydi-
(jtn u d u m güneşin bulutlan yakıp sonunda parlamaya
başlatnasıvdı. Kahvemi yudumlayarak güllerin açmış ol­
masını um duğum darmadağın bahçeme baktım. Kendimi
hüsrana uğramış ve sinirli hissederek ofladım.
O sabah pişirmek istediğim tatlılar vardı, bu sefer ufak
kekler yapacaktım. Gülleri ekmeyi bitirmesi ve kameriyeyi
vapması için kiminle anlaşacağım konusunda fikir almak
üzere ya kütüphanedeki Grace Harding’le ya da Sedir Ko-
yu'ndaki başka bir pansiyonun sahibi olan Peggy ve Bob
Beldon’la iletişime geçmem gerektiğini aklıma not ettim.
Garanti edebileceğim bir şey vardı: işi kim alırsa alsın,
eğer istifa etm em iş olsaydı Mark ın yapacağından çok daha
önce bitirirdi.
İçeri girip Rover'a yemek verdim ve sonra bir araba
kapısının kapandığını dııydum. Saatime bakınca henüz
erken olduğunu gördüm , daha yeni yedi buçuk olm uştu.
Yan kapı açıldı ve Hailey’nin adımı seslendiğini duydum .
“Buradayım ,” diye bağırdım. Rover onu karşılamak
için aceleyle ilerledi.
H ailey Trem ont işe aldığım lise son öğrencisiydi, onu
Grace H arding tavsiye etmişti. Hailey haftada iki kere
bana ev işleri ve yapılacak başka şeyler için yardım etmeye
geliyordu.
Köşeyi dönüp mutfağa doğru ilerledi. "G ünaydın.” dedi
ve Rover’ı sevmek için eğildi. Güzel bir kızdı, ufak tefekti
ve iyi huyluydu. Yaşına göre ufak duruyordu, ona bakınca
on sekiz yaşında olduğuna inanmakta zorlanıyordum.
Birkaç hafta önce Grace yardıma ihtiyacım olup olm a­
dığım sorm uştu. Hailey’nin ailesi Grace’in ve kocasının
Olalla bölgesindeki çiftliğinin yanındaki arazinin sahibiy.
di. Grace bana Hailey’nin otelcilik işinde bir kariyere sahip
olmayı umduğunu ve yarı zamanlı bir işe ihtiyacı olduğu,
nu söylemişti. Böylece sonbaharda üniversiteye gitm eden
önce biraz deneyim ve birikim edinecekti.
“Bana bu cumartesi veya pazar günü ihtiyacın var mı,
öğrenmek istedim,” dedi.
Lise mezuniyet töreninin bu hafta sonu olacağım bili­
yordum. “Mezuniyet törenin hangi gün?”
“Pazar. İhtiyacın varsa çalışabilirim.” Endişeli gibiydi.
“Dedemler şehre gelecek, Melanie Teyzem de öyle ama
uğrayabilirim.”
Pazar günü yardım etse iyi olurdu am a ond an m ezu ­
niyet gününde işe gelmesini istemeyecektim. “B u g ü n ve
yarın okuldan sonra gelsen?” Başımı kaldırdım . “B u p ro g ­
ramını bozar mı?”
“Hayır, mükemmel.” Pazar günü serbest olduğunu öğ­
renince gözleri parladı.
Keşke ona çalışması için daha fazla saat sağlayabilsey-
dim ama işim daha yeni yoluna giriyordu.
“Bu akşam üstü burada olurum.”
“Mükemmel,” dedim.
Hailey saatine bakn. “Okula gitsem iyi olur. B ütün
ödevlerimiz yapılmışken ve çoktan notlarımızı alm ışken
derslere gitmek biraz saçma geliyor. Sanırım çoğum uz
bunların beraber geçireceğimiz son günler olduğunu bil­
diğimiz için gidiyoruz.”
Kendi mezuniyet törenimi hatırladım. Bir önceki ha-
yatımdanmış gibi geliyordu. Çoğu lise arkadaşımla kop­
muştuk ama en iyi iki arkadaşımla hâlâ konuşuyorduk.

22
T
I
Diane Texas’a taşınmıştı, iki çocuklu ve evliydi, Kate de
Kuzey Seattle’da yaşıyordu. Katic üç çocuklu ve evliydi.
Facebook’tan ve e-postalarla iletişim kuruyorduk, fakat bir
araya gelmeyeli çok zaman olmuştu. Kendi kendime kısa
süre içinde Katie’yi Sedir Koyu’na getirmek için çaba har­
cayacağıma söz verdim . Pansiyonu ilk aldığımda görmüştü
ve benim kadar çok sevmişti.
Hailey, “Derse gitsem iyi olur, ya da olmayan derse,”
dedi ve kısa bir kahkaha attı. “Akşam üstü görüşürüz.”
“H arika.” Ufak kekler için ihtiyacım olan malzemeleri
çıkardım.
Dışarıda bir ses duyduğum da yemek kitabı önüm de
açıktı ve gerekli malzemeleri çıkarmıştım. Duraksadım,
ama hem en sesi araştırmadım, bunun Mark olduğuna dair
sinsi bir şüphem vardı.
Giriş salonundan dışarı baktığımda haklı olduğum u
gördüm . M ark gül bahçesini ekmek için kazdığı çimlere
bakıyordu. Tahm inim , anlaşmazlığımız yüzünden kendini
benim kadar kötü hissettiği ve işleri düzene koymak iste­
diği yönündeydi. Büyük ihtimalle tekrar çalışmaya başla­
yacak ve dün yaşananlar hiç olmamış gibi yapacaktı.
Ö z ü r istemeyecektim, gerçi bana bir özür borçlu ol­
duğunu düşünüyordum . Belki ben de ona bir özür borç­
luydum . O m uzlarım gevşedi ve duraksadım. Anlaşmazlı­
ğımızın beni ne kadar gerdiğini fark etm em iştim ve onu
gördüğüm e ne kadar m em nun olduğum u itiraf etm ek is­
tem iyordum .
Soğukkanlı davranmaya karar verdim. Birkaç dakika
bekleyip ona bir fincan kahve dolduracaktım. Sonra ona
ufak kekler pişirmeyi planladığımı söyleyip nasıl tepki ver-

23
dlğme bakacaktım. Saate baktım ve çok yavaş geçeıı ^
dahkadan sonra kahve fincanını aldı m, dold u rd u m Vc ^
şan taşıdım. Üst basamakta duraksadım.
Mark görünürde yoktu.
Nereye gittiğim tahmin edem iyordum ama sonra gç
niş alet kulübesinin kapısının hafitçe aralık o ld u ğ u n u ggr
diim. Kulübeye giden basamakları indim , kapıyı açtıu,
ışığı yaktım. Mark orada yoktu. O kısa sü re içinde, sade
dakikalar içinde. Mark gelip gitm iş ve giderken benim ara^
zimde sakladığı birkaç eşyayı almıştı.
; Görünüşe göre anlaşmayı bozm ak k o n u su n d a ciddi
I di. Meseleyi düşünm ek içiıı b ü tü n b ir gecesi vardı Yen'
bir güne başlarken hâlâ aynı şeyleri h issed iy o rsa, bu ban *
onun hiç pişmanlık duym adığını g ö ste riy o rd u . Demek
buraya kadardı.
Uzaktan telefonun çaldığım du y d u m ve aceleyle ev
girdim. Telefona yetişmek için acele ederken dökm e riski­
ni almaktansa kahveyi bahçeye döktüm .
Nefes nefese olduğum u belli etm e m e y e çalışarak “Gül
Limanı Oteli,” dedim.
Neşeli bir erkek sesi, “G ünaydın,” dedi.
“Günaydın,” diye yanıtladım.
“Yarından itibaren hafta so n u n u n b itim in e kadar oda­
nız var m ı diye sormak için arıyorum .”
Bunu bilmek için rezervasyon d efterim e bakmama ge­
rek yoktu. “Sadece bir odam kaldı.”
“Harika, ayırın lütfen. B en K en t’le J u lıe Shivers’ı Port-
land’dan arabayla alacağım. A d ım S u tto n , O liver Sutton,
eski bir aile dostlarıyım. Y ıld ö n ü m ü partileri için orada

olacağım. ”
D eftere göz atarak, “Evet, evet, rezervasyonları b u ­
rada,” dedim . Aile Sedir Koyu’nda toplanacaktı. N eden
O rc g o n ’dan oııca yolu katedip sakin kasabamıza gelmeyi
seçtiklerini m erak ediyordum ama kısa şiire sonra öğrene­
ceğim i düşü n d ü m .
“Slıivers’lara alt katta bir oda verm eniz m üm kün m ü?”
diye sordu, “internette gördüğüm resim nedeniyle pansi­
yonda m erdiven olduğunu varsayıyorum?”
“Esasında pansiyonun üç katında birden konuk oda­
ları var am a neyse ki giriş katında bir odam var.” Bu en
sevdiğim odaydı, diğer bütün odalardan daha büyüktü, iki
kişilik bir kanepesi ve şöm inesi vardı. Körfezin güzel bir
m anzarasına sahipti ve hava berrak olduğunda arka planda
O lym pic Dağları parlıyordu. Bazı günler dağlar, o kadar
nefes kesici bir güzellikte oluyordu ki bütün gün d u rup
onlara bakm am ak için kendim i zor tutuyordum .
O liver, “Boş m u?” diye sordu.
“E vet.”
“H arika. B u n u asla kabul etm ez ama korkarım bugün­
lerde K ent m erdivenlerde biraz zorlanıyor.”
“O daları sorun olm adan değiştirebilirim ama ufak bir
fiyat farkı var.” O n a bunu söylem em gerekiyordu.
“S o ru n değil. M üm künse benim faturama ekleyin.”
“Pekâlâ. Sizin odanız için bir tercihiniz var m ı?” diye
sordum .
D uraksadı. “A nnie Nevvton da pansiyonda bir oda
ayırttı, değil m i?”
“Evet, ayırttı.” A nnie’yle birkaç kere karşılaşm ıştım .
Shivers’ların to ru n u y d u ve evlilik yıldönüm lerini kutla­
dıklarını bilm em in sebebiydi. A nnie, Seattle’da oturuyor-
dtı ve pansiyona bakıp aile toplantısı için başk a a y a rla * ,^
lar yapmak üzere gelm işti. M esleğinin o rg a n iz a s y o n i ş ] ^
olduğunu ve bu etkinliği organize e tm e y i ü z e rin e a l d ı ğ a
öğrenmiştim.
“M üm künse A nnie'ninkiyle aynı k atta b ir o d a istiy0
rum .”
“B unu yapabilirim.” Bu, M ary S m ith ’i başka b ir o d jy a
almam dem ekti ama sorun olm azdı.
“M ükem m el. O zam an yarın g ö rü ş ü rü z , y a n ım d a da
Shivers’lar olacak. O n iki civarında g e lm e y i p la n lıy o ru m »
Kredi kartı bilgilerini aldım ve aşağı b a k tığ ım d a du
raksadım. M ary S m ith ’in re z e rv a sy o n u n u K e n t Shivers’m
aradığı günde alm ıştım . İki k o n u şm a da a k lım d a kalmıştı
bu olağandışıydı.
Sabahın ilerleyen saatlerinde m u tfa ğ ım ı h avuçlu ve
ananash ufak keklerin k o k u su d o ld u r d u . B u y e n i b ir tarifti
ve denem ek için sabırsızlanıyordum . M a lz e m e listesinde
ceviz, üzüm ve ketencohum u vard ı. K e k ler m eyveyle, ce­
vizlerle ve tohum larla d o lu o ld u k la rın d a n sağlıklıydılar ve
fırından gelen güzel kokuya bakılırsa, lezzetli d e olacaklar­
dı. Eğer zam an yeterse kurabiye d e yap acak tım .
Hailey, m utfak tezgâhlarının k u ra b iy e le rle d o lu oldu­
ğu, ufak keklerin de ocağın ü z e rin d e d u rd u ğ u zam an, saat
iki civarında geldi.
Sırt çantasını ofisim e k o y d u k ta n so n ra , “N e re d e n baş­
lamamı istersin?” diye so rd u .
O n a daha önce yaptığım d etaylı listeyi v erd im . Liste­
yi okuyup bana birkaç so ru s o rd u , so n ra işleri bitirmeye
koyuldu. O m eşgulken b e n d e m u tfa k ta çalıştım . Bulaşık
m akinesini d o ld u rd u m ve k u ra b iy e le ri dav et için hava sız­
dırm ayan bir kutuya yerleştirdikten sonra tezgâhlan sil­
dim.
U fak kekleri hafta sonu kahvaltıyla beraber sunm ayı
planlıyordum . D avet için tatlı pişirmeye yeni başlamıştım.
Bir arabanın yaklaştığını duyduğum da masanın üzerinde
birkaç yem ek kitabı açıktı.
Şoför arabayı park edip dışarı çıktığında, sonra arabanın
öteki tarafına geçip yolcu kapısını açtığında pencereden
dışarı baktım . M ary Sm ith olduğunu düşünebildiğim bir
kadın kayarak dışan çıktı ve pansiyonu inceleyerek d urdu.
Z arif giyinm iş bir iş kadınıydı.
Ö n lü ğ ü m ü çıkardım ve ayağımın dibindeki R over’la,
onu ö n kapıya giden yolda karşıladım.
“M erhaba, hoş geldiniz,” dedim . “Ben Jo M arie Rose.
G ül Lim anı O te li’ne hoş geldiniz.”
H afif bir N e w York aksanıyla, “Teşekkür ederim ,” diye
yanıt verdi.
Şık, pahalı takım ı hem en tanıdım ve bu takım ın onun
için birazcık büyük olduğunu fark ettim. Ancak o zaman
başındaki eşarbın o n u n saçlarını kaybetmiş olduğunu giz­
lediğini anladım . M ary Sm ith kısa süre önce kem otera-
pı görm üş gibi görünüyordu. Kanserliydi ve onu N ew
York’tan Sedir K oyu'na ve Gül Limanı O teli’ne neyin ge­
tirdiğini ancak tahm in edebilirdim.

27
ÜÇÜ NCÜ BÖLÜM

N ew ark'tan buraya uzun u ç u şu n d a n y o rg u n d ü ş e n


M ary Sm ith yatağa uzanıp gözlerini kapadı. S ed ir K o y u ’n u
ziyaret etm e isteği göğüs kanseri teşhisi k o n d u k ta n so n ra
gelmişti. Şimdi fark ediyordu ki b u , k o rk u y la k a m ç ıla n an
bir dürtüydü. İşin doğrusu, bu y olcu lu k h iç p la n d a y o k tu .
O ani kararlar veren bir kadın değildi. A m açlı b ir hayat
yaşıyordu. Ani bir istekle ülkenin ö b ü r tarafına u ç m a k ta­
m am en o n u n doğasına aykırıydı am a y in e d e ... y in e de
işte buradaydı.
M ary uçak değiştirm ek zorunda kalm ak istem e d iğ i için
Seattle’a aktarmasız bir uçuş ayarlam ıştı. B ir k a p ıd a n d i­
ğerine aceleyle gitm e z o ru n lu lu ğ u n u n o n u fiziksel olarak
tam am en tüketeceğinden k o rk m u ştu . Z a te n d o ğ u ve batı
kıyıları arasındaki altı saatlik uçuş o n u y o rm u ş tu . Y ine de
o kadar yorgun olm asına rağm en k e stirm e n in im kânsız
olduğunu gördü. Z ihni sürekli çalışıyor, yıllar öncesin e
dönüyordu... verdiği kararlara ve b ir zam an lar sevdiği
adama.

28
Bildiği kadarıyla George hâlâ Seattle’da yaşıyor olabi­
lirdi. Son duyduğunda, on dokuz sene önce- ah, o kadar
uzun zaman olm uş muydu?- o evliydi. Mary onun m utlu
olmasını istiyordu, bu da onunla iletişime geçmeyi diişün-
memesinin sebebiydi. O nun hayatından tamam en uzak
durm uştu ve bu değişmeyecekti.
Telefonundaki uygulama sonraki beş günün hava d u ­
rum unu gösteriyordu, buna hafta sonu da dahildi. N e ­
redeyse bir sene boyunca Seattle civarında yaşadığı için
hatırlıyordu; burada neredeyse sürekli yağm ur yağıyordu.
Uygulam a sanki ona karşı gelircesine neredeyse beş gün
boyunca güneş ışığı gösteriyordu, bu beklenm edik bir
sürprizdi. Mary, East C oast’ta bir iş için Seattle’dan git­
tikten sonra N e w York’a düşen yıllık yağm ur oranının Se­
attle’dan daha yüksek o lduğunu duyunca şaşırm ıştı. Am a
Seattle’da çisenti olu y o rd u ve g ö kyüzünün gri ve b u lu tlu
olduğu g ü n ler daha fazlaydı.
Fakat “Seattle’da, gördüğü en mavi gökyüzü olduğunu”
söyleyen şarkı haklıydı. Havaya rağmen, ne olursa olsun,
Seattle her zaman M ary’nin kalbinde özel bir yere sahip
olacaktı. Burada âşık olm uştu, hayatında ilk defa, tama­
men, gerçekten âşık olm uştu.
G üneş varken içeride kalıp uyumaya çalışmak çok saç­
ma geliyordu. Az eşya getirmişti, birkaç parçayı şifoniyerin
çekm ecesine yerleştirm esi uzun sürm edi.
İşi bitince odadan çıkn ve yavaşça m erdivenlerden indi.
Alt basamağa geldiğinde otel sahibi m utfaktan dışarı çıktı.
Jo M arie, “U m a rım odanızdaki h e r şey istediğiniz gibi­
dir?” diye so rd u ve sonra endişeli bir bakışla, “M erdiven­
ler so ru n yaratacak m ı?” diye ekledi.

29
"S o n m d eğ il*
*G|U> U tU lıU İMT . v b \Al AHU m.UİCSıM\İ,»h.» V.Kİ\ ti M a rv d u ra k s a d ı. K esin lik le k em li çav ım k o v m ay ı b e c e ­
oltv o .vb tv»\ vxV- \v n l m v B i I m ' u I u u . | o M ı r ı c d u r ık rerek d u r u m d a y d ı a m a k ır ın v .m ııu b o lm a sı h o ş u n a g it-
\jhit tm şn "I ü ttc ıı."
M.u\ vlmı kıldırarak o n u d u ıv lu td n " S o ru n değil, i | 0T K ır ç a y d a n lığ ı k a ld ırd ı ve kapağı tu ta ra k n arin tln can ı
gün daha da g ıK İe ım o n m ı" d o ld u r m a k için ç o k b ü y ü k b ir d ik k a tle eğ d i. B u h a r y ü k ­
seld i v e p a p a ty a k o k u s u M a rv 'v e d o ğ ru yayıldı.
"S ın .U lu u l u t e m ıv h ıh n o k ıçiıt v a p a h ıle c c ğ im h»r şev
M .ırv. "A d ın n e ? " d u r so rd u .
vAt m ı'"
"1 l.ıilev."
M aıv M İKbu ş t\v gvrrk \ o k te şe k k ü r e d e rim ." d i\y
" B u ra la rd a n u y a şıy o rsu n ? "
onu rahatlattı
" F v e ı." 1 la ılc v d u r u l d u v e g eriy e d o ğ n ı b ir a d ım attı.
\ V I vhMm ık ıu o lm u ^ g ü n tn m ü v o f d ıı. " S u c h ır fin c a n
"B u rası b ira* s e rin o lab iliy o r. ö z ellik le d e g ü n e ş b ir b u lu ­
çav g r m r h ıh t n m m ı* * tu n a rk a sın a g e ç tiğ in d e . S ize şal g e tirm e m i iste r m isin iz?"
"Bu çök ı\ı o l u r ' M a n p e k k o n u şa c a k h av u d a d e ğ ild i, " l ü t f e n , ç o k d ü ş ü n c e lis in ."
Avranduda K e ts e m so ru n o lu r n u ı? " G e n ç kız g ırt t w b irk a ç d a k ik a s o n ra sıcak p astel re n k ­
" U ta ı U olnuz. Ben size g c u n n m . b o k e r ııtı s u r m ü le rd e e lle ö r ü l m ü ş h ır şalla g e ri d ö n d ü . Ş ah M a ry 'n m k u -
ısteı>anı?** c a ğ ııu s e r d i v c ü z e r in e b ir v a stık k o v d u .
‘ Sade M a r\; " B u ra d a o k u la m ı g id iy o rsu n ? " div ^ so rd u .
v V u d ıtğ u ver M a n \ e ö n d e k o r tc n n p ü r ü z s ü z s u la - 1 laılcv; " E v e t." d e d i. "P a2a r g ü n ü m e z u n o lu y o ru m ."
n \ i * arka pU iv.ii O h ın p tc l ’U js 'm ıt m a n z a r a s ın ı s u n ı m v "T e b rik le r."
d n l e r s a t v karşadavdı \ r o ra d a h ır u ç a k g e m is i ılc b ir k a ç " T e şe k k ü r e d e r in i."
bı^ka u a ç d u ru v o rd u Körfezin s u U n k o v u b i r y e ş ild i, " G e le c e k iç in p la n la rın v a r n u ? "
m a k ta d o n u ttu c n Sır n o k u ş e k h n d r v d ı. H u r i s i h a r ik a H a ıle v h e v e sle b a şın ı salladı. “H iz m e t s e k tö rü n e gir­
h*rhoigr\vh m e k w o te l iş in d e ç a lışm a k is tiy o ru m ."
\ ctjovUm çıkan kapı xr ^ S ır k ır S ir ç a v d a n - " H a rik a ."
Vk potNcVo K r niK'in ve ı\ıw d esen d ek i b ir ta b a k ta k u - " S e d ir K o v u 'n u , a ile m i v e b ü tü n ark a d a şla rım ı b ırak ­
^ahorİcfV J kmu Sır w psnV drşan çıku. Tepsıvı M a r v 'ııın m ak z o r o la c a k a n u b ü y ü m e k bövk* b ir şev d e ğ il m i? Ka­
v&ndabcv.ntn vınuviâkı n u sa v ı kovdu. n a tla rım ı s ın a m a z a m a n ım g eld i. A n n e a n n e m ovle d ed i."
VUrs b r ı p ı h ı r ı s o t ı r k ‘ M e rh ab a ." dedu ‘ H a k lı."
•M erhaba k ' \ U n e sırf h u n la n g etirm em i ıs ırd ı * ‘A n n e m b irk a ç s e n e d e v le t ü n iv e rsite sin e g itm e m i ter­
“T»>*vk.;r evirtim ’ c ih e d e rd i a n u \V a sh in g to n E v aleı Ü n iv c rs ite s t'n d e n b u rs
* s-* ‘. . '^ '. . T . ı m m ı a n u r * a ld ım ."
v 31
"Tebrikler. M ezun okuı sınıflar kaç kişi?"
“Çok. Altı yüz.'’
"Çok fazlaymış.”
Hailcv başıyla onayladı.
“Benimle beraber mezun olan kişi sayısı da aşağı yu^
öyleydi. Sınıflar içinde birinci olacak kadar şanslıydım *
“Gerçekten mı? En iyi arkadaşlarımdan biri, Manjy
Palmcr da sınıflar arasında birinci. Ç ok zeki. Siz de ftyic
miydiniz?”
Mary gülümsedi. “Öyle olduğunu düşünm ek istiy0.
rum ama iyi not alabilme becerisi her zaman başarılı hû
hayat sürmek anlamına gelmiyor.”
“Mandy sürecektir. O her şeye hâkim durum da.”
Mary, “Eımmnı sen de öylesindir.” dedi.
Haıley, “Keşke," dedi ve kollarını kavuşturdu. “Sizin
için yapabileceğim başka bir şey var m ı?”
“Her şey yolunda. Sadece uzun bir gün oldu ve kendi­
mi yorgun hissediyorum.”
"O zaman sizi yalnız bırakayım. Bir şeye ihtiyacınız
olursa lütfen istemekten çekinmeyin. Ben birazdan çıka­
cağım am ajo Marie burada. Sizinle tanıştığıma sevindim,
Bayan Srnıth.”
“Ben de seninle tanıştığıma sevindim, Hailcy.”
Genç kız gitti ve Mary uçağa bindiğinden beri ilk kez
kendini iyi hissederek gözlerini kapadı. Ü lkenin öb ü r ucu­
na yolculuk etmek saçma bir karar olm uştu. O nkolog ona
bu yolculuğu yapmamasını tavsiye etmişti. D inlenecek za­
mana ihtiyacı vardı, vücuduna iyileşme şansı vermeliydi.
Mary’yi şaşırtacak şekilde, bedeni gevşedi ve güneş ışığı
banyosuna teslim oldu. Mary neredeyse bunu fark etm e-
den ünce Ua IU i>ır
^ -^ !.r',.jı hissem, A lduu tie o i
g e'un gelm esini de çok doğal l>ttUlu.
H içbir adam onu (ico ıg e ’un sevdiği gj|>ı sevım ım ş-
ti. C>nuıtli» ilişkisinden ünce ve sonra hayatında eıkekler
olm uştu ama kimse neredeyse yırını yıl öııec Seattle Maki
gem,’ avukat kadar la/la sevgi beslem rm ışti,
lam ştıklan zam anı hatırlıyordu, t atm.ırtcsi akşam üs­
tüydü, yaz vakti. I lazırandt ilebil mı? Mvet, I lazırau Arka­
daşı Lottise, Seattle m erkezinde öğle yemedi yemeyi öner­
m işti ve Space NeedieMa rezervasyon yaptırmıştı. N m l -
le'm altında Intiuşaeaklardı. Mary dışarıda beklemişti ama
arkadaşı gelm em işti.
M ary sabırsızlanarak alanda volta atmaya başlamıştı,
birkaç dakikada bir saatine bakıyordu, lülecine bakmaya
o kadar odaklanm ıştı ki istem eden kaldırımdaki hır adama
çarpm ıştı. O adam (îcorge’du.
Ü st üste ö zü r diledikten sonra adam ona kendisinin de
öğle yem eğinde yalnız bırakıldığını ve kendisine katılmak
isteyip istem ediğini sorduğunda, Mary lıcnı sevinmiş hem
şaşırm ıştı. M ary’nin zaten rezervasyonu olduğundan ve
rezervasyonu harcam ak yazık olacağından, restorana çıkan
asansöre binm işlerdi. Mary, (îcorge’la hem en iletişim ku­
rabilm işti, nadir insanla olurdu bu. birbirlerine olan çe­
kim leri güçlü ve aniydi. Üç saatlik bir yemeğin tadını çı­
karm ışlardı. Sonradan (îeorge ona yalan söylediğini itiraf
etm işti. Ö ğle yemeği için kimseyle buluşmayac.tktı ama
anında M ary’yc* doğru çekildiğim hissetmişti.
Daha sonra M ary arkadaşının acil bir telefon aldığım
öğrenm işti. Babası kalp krizi geçirmişti. Bunlar kişiye özel
cep telefonlarından önceki günlerdi ve Louise’in Mary'yı
arayıp lıaber verm esinin bir yolu yoktu.
V3
\ksatm ı> ok *v H 'V 'f.ı K m M a ı y n m .11 İlk b u n d a n
\v it \o k u t U o ı g e tekıaı o n u g ü tm e k iste m işti. İmi \ u>lt (
kı g ü n b u lu şm u şlard ı, som akı gtıu d e Hıı ,ıy id im le s e v g ^
oltnU vlatdl İlu b u ll'll l^m v*kllliy‘Mİ.IMİl. ill'llll l gll>|
Ij u İi , yanıl» uını^MVoıf.ııtİr Marv t\'m daha ü n ce İıı^
olm am ıştı. t icotge dan <^uv olm am ıştı, so ıııa da.
M a ıv İmi atacı k u ru m d a t,ahşıyoııİH, et k e k i n i n d ü n y .u
Ntıula yabalıyordu ve kendi .ulun d u y ııu ıy o ıd n , S e ,u ı|t.*
taşın m a y ı hıy d ü şü n m e m işti. İşi g e n eld e N e w Y o rk \ı
yahat e tm e sin e sebep o İııyonhı ve M ary iM.ul.ıkı ş n k rtu -k ,
ö n e m li İm pozisyona g ü /ü m l dikm işti
İlk ta n ıştık la rın d a, (İe o ıg e yem ayılm ış ve g itg id e
y ü y e n b it h u k u k bürosun.» o ıta k o lm u ş tu İkiNi d<.- ,,
saatler b o y u n c a yalıştyorlarclı ve lu lta b o y u s ü r e n ayrılık) ıV
/ o n lu . Yine iit' nıüuıküı» o lduğu kadar b e ra b e r o ln ı.m hl
y o lu n u b u lu y o rla rd ı. İlk b u lu şm a la rın d a n üy ay s o n n
(.îeorge o n a e v le n m e tekilli eim ıştt.
Ş im d i inle, o n e a yıl sonra, M ary o n u re d d e ttiğ in d e ( ;c .
o rg e ’u n y ü z ü n d e b e lire n hayal kırıklığı d o lu ifadeyi lı(i.
n rlay a b ıh y o n iu . M ütüu içg ü d ü leri oıia N e w Y o rk ’ıakı ı^i
ala ca lın ı söylem işti. (îe o rg e h u k u k b ü r o s u n d a b ir ovtaktı
ve M ary o n d a n b u n u b ırakm asını is te y e m e /d i. bakar nazik
red d ed işi ( îeo rg e ’u v a /g o y iren ıe m tştı. ( î e o ı g e kesinlikle
ısrarcıydı, M ary o n u n bakış acısını kay k e re s a v u n d u ğ u n u
h atırlayam ıyordu. (îe o rg e o n u se v iy o rd u . M a ry d e (»co-
rg e’u seviyordu. S ürekli kıyılar arası y o lc u lu k yapm aları
gerekse bile, b u n u y ü rü te b ilirle rd i. A şkları o n la rı taşırdı,
diğer h er şey ön em sizd i. Hır y o lu n u b u lu rla rd ı.
M ary b u n u n d o ğ ru o ld u ğ u n a in a n m a k istem işti ama
altı ay b oyunca bir kıyıdan ö te k in e u ttu k ta n s o n ra d ııru -
u u iıı 'k m ,<%m ü«' ,,r k.ul.ıt' /o t o lıln ^ u ıııı gO oml'ıH l Hny~ 1
lı* y a y ın ın .ı/ıh Vc d / r l l i k l r ılr USyU h u aile k m u ln u /< lı I
(;< *< K*** tv ° l is lıy o tılır, ^»h ıık l.m e*»k s e v iy o rd u vc b aba I
a lm a y ı h a k e d i y o r d u U o g ru y ıı sO ylcm ck g erek irse , M ary ş
iyi | mi .ınııı* o l m a / d ı , K e sin lik le a n n e lik ı«,gUüUsl\ue sa h ip J-
d c g ıld ı A n n e lik .ı<,ıkt,a m ıu ılg ılc n d ııım y o rd u M a ry ya- ^
p.»l>üoırgı te k şe y i y a p m ış tı, İmi ila ilişk ile rin i b itirm e k ti. \
isle w Y o rk o li s ı n d e k ı p o z is y o n o n a tc k lıl e d i b in e , te k illi
k a b u l e t m iş . c v ı n ı s.ıtın ı^ vc ( îc o rg c ’u s o n b ıı kez vcıkı h,iii
Ö p m ü ş tü . H u ik i s i n in d e k a lb ım k ırm ış tı, aıııa g e re k liy d i.
(Jeolge hayrete düşmüştü. sessiz kalacak kadar şoke ol­
muştu vı* çok kirilimin. Mary oııa bunu yapmaklan nelrel
elim di uu.ı gerçeklen yapacak başka bir şey yoklu.
Ayrılıkları so ru n su z o lm uştu. Ai diydi, ikisi ıçııı de da*
yanılm az dtTcm.li* açılıydı am a hızlıydı İki sene sonra
(Jeorge, M a ry ’yc d ü ğ ü n davetiyesini gönderm işti. Mary
bııııu n . (» co rg c’ım o n d an m okanı alına şekli olduğunu
d ü ş ü n m ü ş tü , o n u n sevecek başka bıı ım b u lm u ş olduğunu
d ir e n m e s in i sak lıy o rd u . O n a bayatta M ary'nm vermeye*
ec£ı h o r şeyi v e rm e k isteyen b u n u . M ary yetişkin bayatın­
da iki k e re ağ lam ıştı. Hır kez ü zerinde (îeo rg c’un cly.ı/ı-
sıyla adı yazan d ü £ ü n davetiyesini aldığı g ün anlamıştı ve
dı£ er s e te r d e . .. eli, b u S ed ir K oyu'nda olm a sebebiydi.
<îcorge bayatına devam etm işti ve Mary bunun için her
zamaıı şükredccckti. Cîeorge’ıı çok sevmişti; her zaman
sevecenim d ü şü n ü y o rd u . I;.v\ilij^ı hiçbir zaman düşünme*
inişli am a d ü şünsoydi, tek bir adam olabilirdi, bu da lîe o -
rge’dıı. 1 larıka, tatlı, ilgili (ieorgc.
M ary elini kaldırarak kısa, dik saçlarına dokundu, saçla­
rı radyoterapi ve kem o terap id en sonra tekrar yeni çıkmaya
başlıyordu. İçini çekti ve çayına uzandı.
Kanser
TVçlıis havanın altüst etmişti. Hir an. kariyerinin d o r^
noktasındaydı. Diğer an. şüpheli bir nıam ogratiden soılra
dördüncü dereceden göğüs kanseriyle vüz yüzeydi ve kan
ser başka yerlere atlamıştı. Bir gecede dünyası değişmişti
Toplantılara gitmek, karar verm ek, ilgiyi üzerine çekmek
yrnne hır onkoloji merkezindeki sandalyede oturuyordu
ve tıp uzmanlarının ona bıı hastalığı en iyi şekilde nasıl
yenebileceğim anlatmasını dinliyordu. Tavsiye verm ek ye-
nne. tavsiye dinliyordu.
Man- havan boyunca gücü elinde tu ta n b ir kadın ol-
muştu. Hiçbir şev önüne çıkam am ıştı. Z ek i, bilgili ve ka-
riznutıktı. Fııunsal kıırunılara. resm i y etkililere, avukatla,
ra gözünü bile kırpmadan karşı gelirdi.
Şirkette diğer kadınların hepsinden daha fazla yüksel­
miş ve ülkenin en büyük aracı k u n ın ıla n n d a n birinde
m üdür yardımcısı olmuştu. B eklediğinden ç o k d a h a zen­
gindi. Aııu söz konusu kanser olunca, para p e k b ir anlam
ifade etmiyordu. Kansen korkutam az, o n u kişiliğ in in gü­
cüyle voramaz, ona para veremez veya o n u asistanlarından
binne devredemezdi.
Yok sayııası da m üm kün değildi.
Kanser oradaydı, tanı karşısında d u rm u ş, y ü z ü n e bakı­
yordu ve ona hiç seçenek bırakm ıyordu.
Hastaydı ve daha da hastalanabilirdi. M ü m k ü n olan her
şey zaten yapılmıştı. Yirmi y İ içinde Mars* bir an yerinde
durmamıştı, hayatı kamerinin etrafında d ön ü yord u . Ş im ­
di geçmişini analız etmek zorunda kalınca, aldığı kararlar
dizisi onu rahatsız ediyordu... Gcorge u içeren kararlar
Dunıst olma zamanıydı. Başkalarına karşı h ep dobra

.v*
olm uştu ve kendisine karşı aynı şekilde davranmaması çok
şaşırtıcıydı.
Ü lk en in öteki ucuna yolculuk etm esi konusunda ko­
layca bîr sürü bahane uyduruyordu.
Yalan. H ep si yalan.
G erçeği kabullenm e zamanıydı. G eorge için Sedir Ko-
yu'ndaydı.
“Mary?"
M ary gözlerin i açtı ve J o Marte'mn karşısında durdu­
ğunu gördü. J o e M arie’nin üzerinde önlüğü, rahat kotu ve
kazağı yoktu . Şim di siyah pantolon ve üst düğm esine gül
pem besi bir iğne iliştirilm iş ipek beyaz bir bluz giyiyordu.
“Birkaç iş halletm em lazım."
M ary gözlerin i kırpıştırdı. Jo Marie nin bunu ona ne­
den söylediğin i anlamamıştı.
“Telefona bakmana gerek yok."
Tanrı aşkına, neden bunu yapsın ki?
“Pazar g ü n ü bir davet vereceğim v e ..."
M an; “Tamam." diye mırıldandı ama hâlâ bunun on u
neden ilgilen dird iğin i anlayamıyordu.
“Ç o k u zu n süre kalmayacağım ama bir şey istersen H a-
iley burada olacak."
“Bana rapor verm enize gerek yok. Bayan Rose. Bu si­
zin evin iz ve istediğinizi yapabilirsiniz."
“A n lıyorum , ama biri gelirse bilm en gerekir diye d ü ­
şündüm ."
“B irini m i bekliyorsunuz?"
“Tam olarak değil. A m a um arım k ı..." Joe M arie geri­
sini söylem ed i. “Bir şeye ihtiyacın olursa-
Mary, "O lm az." diyerek o n u n sözün ü kesti. Pansiyon
tercih ettiği için pişman olm uştu. Pansiyonların sıcak vç
nıisatlrperver olabildiğini duym uştu. İnternette yaptıjv,
jra n u Mary Yi (dül Limanı O ie ln ıi» ınternet sitesine yöı^
leudırıınşü. Pansiyonun hasıl /arateiı ve güzelliği Mary yj
ce/hetnıiştı. Manzaranın internetteki fotoğrafına bakmak
onu olnıak islediği verin burası olduğuna ikna etm işti ve
odu avırtııuştı.
Belki de biraz kulu hır tavırla. “Ü zerim e d ü şm e y in /
detb. Ona özel davranılmasın! istem iyordu. K anser oldu­
ğu için. Yu da başka bir nedenle.
Jo Marie başım sallayıp gmı. Ayakkabıları tahta basa*
inaklarda tıkındı sesler çılurdı. M a n gözlerini bir kere
daha kapattı, düşüncelerine dönm evc niyecliydi. Yıllar
boyunca George’a davranış şeklinden ö tü rü ken d in i kötü
hissetmişti, özellikle de ilişkilerinin sonunu d o ğ ru . İkisine
de ivdik yaptığını düşünürken zalim davranm ıştı. Ve şim ­
di. sıcakgüneş ışığının ulunda, m uhtem elen G e o rg e S eatt-
Ic'dukı Puget Sounddavken, belki de son kez o n u gö rm ek
»çın çok güçlü bir istek duvııvordu.
Bmıu yapamazdı. Yapmazdı. George evliydi. Şim di
oııun hayannı altüst etmek ıkı kat yanlış o lu rd u . K endisi
scçım uu yapmıştı w arak bu seçimle Yaşamak d ışın d a bir
şansı yoktu.
D Ö R D Ü N C Ü BÖLÜM

Telefon çaldığında kapıya doğru gidiyordum. Bir an te­


lefon sesini duymazdan gelip işime devam etmek istedim.
Fakat bunu yapamazdım; pansiyon açılmıştı ve bu pansi­
yon geçim kaynağımdı.
D üz bir sesle, "Gül Limanı O teli.” dedim.
“Jo Marie?”
Sesi anında tanıdım ve sırtım kaskan kesildi.
‘ Ben Yarbay M ilford.”
Elim ahizeyi daha sıkı sardı. Yarbay Milford'u en son
Paııl için Fort Le\vis’de yapılan anma töreninde görmüş­
tüm. Paul'ün helikopterinin Afganistan'da bir dağ yama­
cında d ü ştü ğünü öğrendiğim andan itibaren yarbay bana
çok iyi davranm ıştı. Sabırla som lanm a cevap vermiş, beni
rahatlatacak şeyler söylem işti. Kocamın naaşını getirmek
için elin d en g elen her şeyi yapacağım söylemişti. Kendisi
Paul’ün birlik kom utanıydı. Paul ona çok saygı duyuyordu
ve bu saygı karşılıklıydı.
“Size ve N isa n 'd a sevdiklerini kaybeden ailelere verdi­
ğim söz için arıyorum .”
“Evet." Boğazımdaki yu m ru y ü z ü n d e n z o r k o n u ş a
tum.
“Anma töreninde sana onu gerektiği gibi gomcbilrnem*
için naaşım almak üzere elimden geleni yapacağımı söy|e.
iniştim.”
“Hatırlıyorum.’' diye fısıldadım. Bana Paul’ün naaş,,
tıın getirildiğini söyleyeceğine em indim . Bir parçam bunu
duymak istiyordu, bir parçamın b u n u duym aya ihtiyaç,
vardı ama aynı zamanda ellerimle kulaklarım ı kapatmak
ve yarbayın susması için bağırmak istiyordum . Düşme
alanını buldularsa, bu kocamın öldüğüne dair son kanı,
olurdu. Bana söylenen her şeye rağm en, bir şekilde IV
ul un kurtulma şansı bulduğu vc hayatta o ld u ğ u inancına
tutunmadan edemiyordum.
“Jo Mane?"
Anlaşılan yarbay bir şey söylemişti vc ben b u n u duy.
mamıştım.
“Affedersiniz."
“Helikopterin düştüğü bölge dağların derinliklerin-
deydi ve oraya gmlcmıyordu ama yakın zam anda yapılan
değişiklikler sayesinde artık o bölgede faaliyet g österebili­
yoruz.’'
Bu değişikliklerin ne olduğundan b ahsetm edi am a ne
olduğunu tahmin etmem için çok fazla şey d u y m a m a ge­
rek yoktu. Paul ve birliği, el Kaide nin elindeki b ö lgenin
derinliklerine gönderilmişti. Dağın arazisi naaşları getir­
meyi daha da zor haie getiriyordu.
■"Yakın zamandaki değişiklikler mı?" diye tekrarladım.
Sertçe yutkunup alt dudağımı ısırdım. “Kocamı g ö m e b i­
leceğim! mı söylüyorsunuz?" diye sordum, konuşurken
sesim titredi.

40
“Evet vc hayır. D ediğim gibi, artık helikopterin dü^tü-
ğiı alana girebiliyoruz. Bir takım bölgeye girip araştırma
yapacak. Araştırma yaptıklarında ve rtaaşlar getirildiğinde,
tabii kı D N A testi yapm am ız gerekecek."
“Tabii kı."
“B ütü n aileleri gelişm elerden haberdar edeceğim e söz
v e rm iştim ."
“Evet, teşekkür ederim."
“S en in için yapabileceğim başka bir şey var mı, Jo Ma-
ne?"
O na kocam ı bana canlı bir şekilde getirmesi için yal­
varmak istedim . O n u n yarım dünya ötede kaybettiğim
her şeyi bana geri getirm esini istiyordum. Ama bu isteğin
hem im kânsız h em de mantıksız olacağının farkındaydım.
Eninde son u n d a Paut'ün hâlâ hayatta olduğuna dair bu
çılgın fikri un utm ak zorunda kalacaktım. Paul’ün naaşı o
dağ yam acında kaldığı sürece, buna inanabilirdim. O ince­
cik u m u t dalına tutunacaktım çünkü tutunabileceğim bir
tek bu kalm ıştı.
“Paul R ose iyi bir askerdi vc çok ıyı btr subaydı.”
Yarbay M ılford 'un bana zaten bildiğim şeyleri söyle­
m esine gerek yoktu.
“Lütfen sen in için yapabileceğim başka bir şey varsa
söyle." D uraksayıp ekJedi. “Var m ı, Jo Maric?"
“H e n ü z d e ğ il... Aradığınız için teşekkür ederim."
“D aha fazla bilgim olur olm az arayacağım."
İnce bir sesle, “Evet, lütfen,” diyebilm eyi başardım, se­
sim e gözyaşlan m ı yansıtmamaya çalışıyordum. “Aramanız
çok nazik bir davranıştı."
“U n u tm a , sorun olursa buradayım."

41
“U n u tm a m .” Telefonu kapadığım da ellerim titred i.
K onu Paul’le ilgili olduğunda, duygularım ı sâkJayam ıy0 r_
d u m . H ayatım ve hayallerim kocam ın e trafında d ö n ü y o r­
d u ve o benden alınm ıştı. B ir g ü n hayatım daki b u b e k le n ­
m ed ik ve trajik değişikliğe alışacak m ıydım b ilm iy o rd u m
O n u n la tanışm ak, ona âşık olm ak ve berab er g eleceğim izi
planlam ak hayatım ın en m u tlu anlarıydı. D o ğ ru erkeği
bulm a üm idim i kesm iştim . Ve o karşım a en b e k le m e d i­
ğim anda çıkm ıştı.
T anrı’nın, o n u ellerim den alacaksa P aul’le b e n i n e d en
b ir araya getirdiğini anlayam ıyordum . H e lik o p te rin d ü ş ­
tü ğ ü haberini aldığım dan beri Tanrı’ya ç o k site m e tm iş­
tim .
D e rin bir nefes aldım , k endim i to p arlam akta kararlıy­
dım . Bir k o n u ğ u m vardı ve kısa sü re sonra başka k o n u k la ­
rım gelecekti. D izlerim titrediğinden b ir sandalyeye çök­
tü m ve dirseklerim i masaya dayadım .
R over sanki teselliye ihtiyacım o ld u ğ u n u se z m iş gjbj
yanım a geldi. Ö n patilerini bacağım ın y an ların a k o y d u ve
çenesini d e bacağıma dayadı. E lim i başına dayayıp o tu r­
d u m ve titrem em geçene kadar d erin n efesler ald ım .
H ailey m erdivenlerden çıktığında k e n d im i to p arlam a ­
ya zar zor vakit buldum .
O n a , “Birkaç dakikalığına dışarı ç ık ıy o ru m ,” dedim .
“M ary S m ith verandada ve yalnız kalm ak istiyor gibi ama
b ir şeye ihtiyacı olursa rahat ettiğinden e m in ol, o lu r m u ? ”
H ailey ’n in gözleri parladı. Şim diye kadar h iç ondan
b e n yokken pansiyona veya konuklara bakm asını istem e­
m iştim . Bu yeni so rum luluğun o n u m e m n u n ettiğ in i gö­
rebiliyordum .

42
G erçek b ir hevesle, “M e m n u n iy e tle ,” dedi.
“Ç o k kalacağım ı sa n m ıy o ru m .” R over yola çıkmaya
hevesli b ir şekilde tasm asını zorladı.
Ben b ir elim d e kurabiye d olu b ir tabak, diğer elim de
tasmayla kapıya ilerlerken, Hailey, “Pansiyona göz kulak
o lu r u m ,” diye söz v erdi. Kalan basamakları aceleyle indi ve
benim için ö n kapıyı açtı. “İyi yürüyüşler,” dedi.
“T eşekkürler. İstersen bir iki kurabiye alabilirsin.”
“Tam am . F ıstık ezm elisine bayılıyorum. Bu arada,
IVlark n e red e ? ” diye sordu. “B ugün kesin burada o lur diye
d ü şü n m ü ştü m .”
G enç kıza M a rk ’la ikim izin kavgalı old u ğ u m u zu açık­
lam ak y e rin e o m z u m u silktim . “M uhtem elen başka bir işi
vardır.”
“D aveti biliyor, değil m i?”
“B iliyor,” d e d im ve M a rk ’la ilgili hissettiğim hüsranı ve
hayal kırıklığını gizlem eye çalıştım .
H iç b ir zam an öfkesi u z u n süren biri olm am ıştım . M ark
beni ne kadar kızdırm ış olsa da, onu n la yaptığım tartışm a
yü zü n d en gitgide daha fazla pişm anlık duyuyordum .
M a rk ’ın tavrından hoşlanm asam da, anlaşm azlığım ızın
kökeninde b e n im zarar görm em i istem em esinin yattığı­
nı kabul etm eliydim . A ncak o n u n d ü şü n d ü ğ ü n ü n aksine,
gerçek b ir teh lik ed e olm adığım ı biliyordum .
A ram ızdaki b u gerginliği halletm eden huzura erem e-
yeceğim i g ö rebiliyordum . Ayrıca aldığım telefon beni
sarsm ıştı ve b ir arkadaşa ihtiyacım vardı. M ark iyi bir d in ­
leyiciydi. Ç o k şey söylem ezdi am a konuştuğunda bilgeliği
ve içgörüsü beni etkilerdi. Belki de kurabiye tabağı ikim i­
zin de ihtiyacı olan zeytin dalıydı.

43
i
Mark’m işe dönmeyi kabuJ edip etm em esi çok öncnj)
değildi ama kabul etmesini um uyordum . N e olursa olsun
önemli olan arkadaşlığımızdı. İkimiz de ahmakça hareket
etmiştik. Birimiz ilk adımı atmalıydı ve hatalı o ld u ğ u n ^
söylemeye niyetim olmasa da, bu görüş ayrılığını geride
bırakmayı önerebilirdim. O nun da aynı şekilde hissettiği,
rıi umuyordum.
Rover tam olarak nereye gideceğimi biliyor gibiydi
çünkü hemen doğru yöne ilerledi. M ark ’ın evi ve işyeri
konaktan sadece birkaç sokak uzaktaydı, son birkaç ayda
bu yolu birkaç kere yürümüştük, am a h e r zam an iş için
yapmıştık bunu.
Mark’ın evde olacağından bile em in olm adığım dan,
eğer evde değilse ne yapacağımı düşündüm . Atölyesi evin
arkasındaydı. Eğer evde yoksa M ark’ın o n la n bulm ası­
nı umarak kurabiyeleri atölyede bırakmaya karar verdim .
Bu bir sonraki adımı M arka bırakmak anlam ına gelirdi,
böylece içim rahatlardı. İlk adımı atan olm ak zaten eg o m u
zorluyordu. Gururum u çiğnemem kolay bir şey değildi.
Atölyeye yaklaştığımda radyonun sesim d u y d u m . M ark
anlaşılan atölyesinde bir sohbet program ını d in liy o rd u .
Rover havlayınca onu susturdum, gelişimizi d u y u rm a m a -
yı tercih ediyordum. Ne diyeceğimi pek d ü şü n m e m iştim ;
keşke daha hazırlıklı gelseydim diye geçirdim içim d en .
Om uzlarım ı dikleştirdim ve kapıyı açtım. M a rk d o ğ ­
ru düzgün bakmadı bile. Bir beşiği zım paralıyordu, dah a
önce bu beşiğin üzerinde çalıştığım g örm üştüm . B u b ü ­
yüleyici bir el işi eseriydi. O tel için değildi, M a rk b eşiğin
üzennde boş zamanlannda çalışıyordu.
M ark gelenin ben olduğumu görünce, elleri d o n a k a l-

44
di. Kısacık b ir du raksam adan sonra zımparalam a işine geri
dön d ü .
“S elam ," d e d im . A ğzım k u ru m u ş gibiydi. Atölyenin
kapısının h e m e n ö n ü n d e nc yapacağımı bilem eyerek d u r­
dum .
“S elam .”
K esinlikle işim i kolaylaştırm ıyordu.
“Bu sabah kurabiye pişirdim ”
“Fıstık ezm eli mi?” diye sordu vc zımparalamaya de­
vam etti, elleri tahtanın üzerinde çalışıyor, sert çıkıntıları
pürüzsüzleştiriyordu.
“En sevdiğinden. Sana bir tabak getirdim.”
Mark sanki tabağı ilk defa fark ediyormuşçasına başını
kaldırdı.
“Bu bir zeytin dalı,” diye açıkladım.
Beşiğin öteki tarafına ilerledi ama hâlâ yüzü bana dö­
nüktü. “Bu geri dönüp gül bahçesinde çalışmamı istediğin
için mi?”
“H a y ır... tam olarak değil.”
“O zam an n e d e n ? ”
“Ç ü n k ü seni arkadaşım olarak g örüyorum ,” dedim , “vc
aram ızdaki m esele d ü n k ü gibi kalsın istem iyorum .”
“A hm akça d a v ran d ın .”
Aynı inatçılıkla, “M antıksız davrandın,” diye karşılık
verdim . “E n iyisi h e m fik ir olm adığım ızı kabul etm em iz.
Sence b u n u y apabilir m iyiz?”
M a rk iki tü r lü de b u k o n u o n u ilgilendirm ıyorm uşça-
sına o m z u n u silkti am a anlaşm azlığım ızın o n u da rahatsız
ettiğjni a n la ta n h a fif b ir g ü lü m sem e fark ettim .
“K u rab iy eleri b ıra k m a m ı istiyor m u su n ? ”

4S
V

Mark bağını kaldırıp kahkahayla güldü. “Ben aptal değ,


Jim. Evet, kurabiyeleri istiyorum."
Bir an onun bir şeyler daha söylemesini bcklcyen-fe
durdum. Söylemedi. Hayal kırıklığına uğrayarak tabağ,
bıraktım ve arkamı döndüm. Rover yere kıvrılmıştı vc ku
pırdamak istemiyor gibiydi. Tasmasını çektim. Ç oğu za­
man beni sürükleyen o olurdu. İsteksizliği beklenmedik
bir hareketti.
“O zaınan ben gideyim." dedim, hayal kırıklığı om uz­
lanma çökmüş gibiydi. Tam ben tüm gücüyle hareket et­
meyi reddeden Rover’ı sürükleyerek kapıdan dışarı çıkar­
ken. Mark konuştu: “Hemen gitmene gerek yok. Ayrıca
gül bahçesini konuşmalıyız." Beşikten uzaklaştı ve ellerini
arka ceplerine soktu.
“Gül bahçesine ne olmuş?”
Mark beşiğin Ön tarafına yürüdü. “Gül bahçesi üzerin­
de çalışmamı istiyor musun istemiyor musun?"
Onun daha önce yaptığı gibi soğukkanlılıkla o m u z silk­
tim, sanki bu beni ilgilcndimüyormuş gibi. “Bu tam am en
sana kalmış. İstifa etmeye karar veren şendin.”
“Evet, sanırım öyle yaptım." Kahve sürahisinin olduğu
yere ilerleyip kendine bir fincan doldurdu ve sonra cam
sürahiyi işaret edip bana da bir fincan önerdi.
Canım çok kahve istemiyordu ama bunun on u n tartış­
mamızı gende bırakmaya niyetli olduğum) gösterm e şekli
olduğunu biliyordum, bu yüzden başımı salladım.
“İstıfactmck iyi bir fıkır değildi. O proje üzerinde çalış­
mayı sabırsızlıkla bekliyordum ”
Gülümsedim, o da gülümsememe karşılık verdi ve taşı­
dığını pişmanlık yükü omuzlarımdan kalktı.

I
B ana k a h v e y i u zattı. k a h v e d e sa n k i «Kakta ç o k u z u n za­
m a n d ır d u rm u ş g ib i belirgin h ır y a n ık k o k u su v ard ı “ Bıı
taze m i?" diye so rd u m .
M ark başım salladı. “ D ü n yaptım ."
G ü ld ü m . “Şaka y apıyorsun, değil m ı?”
T ekrar g ü lü m s e d i am a cevap verm edi, b u da şaka yap­
m adığına in a n m a m a seb ep o ld u .
Dır y u d u m olarak, “Seni canlandırır, tüylerini d ik en d i­
ken ed er," dedi.
“Tanı da ihtiyacım olan şey.” Kahveyi tattım, yüzüm ü
ekşittim ve fincanı bıraktım.
Mark bir tabure çekti, ben de bunu benim de oturm am
için bir davet olarak aldım . O turduktan sonra tabağı sa­
ran plastiği çıkardı ve bir kurabiyeye uzandı. “İster m ısın?”
diye sordu.
G ün ün ço ğ u n u tatlı pişirerek geçirm iş olsam da, iste­
m iyordum . Z aten o kadar uzun süre mutfakta olup kilo
vermek yeterin ce zordu. “Hayır, teşekkürler ”
Mark ikinci bir tabure çekip karşıma oturdu. Beni bir
an inceleyip kaşlarını çattı. “Barıştık, değil mi?"
"U m arım ." Duraksayıp sordum . “Ya Gül Limanı O teli?
Geri geliyor m usun?"
“İstediğin buysa gelirim , ama nnıcize beklem e. Davete
yetişmez."
“Ben de ö y le tahm in etm iştim .”
Mark kurabiyesini ısırdı. “Şim diye kadarki en iyi kura­
biyen,” diye m ırıldandı, ağzının kenarında kırıntılar vardı.
U zun boylu ve zayrf'bir adamdı ve görebildiğini kadarıyla
istediği şeyi yiyip hiçbir zam an kilosu için endişelenm ek
zorunda kalm ayan insanlardandı.
İkinci kur.ıİMVvvc uzanırken. "Eğer barışçıysak. sen» hu
/ıırsu/ eden ne?*’ dı\v sordu.
“Neden hır §cviıı hcııı Im/ıırsuz eıtığım düşünüyor-
mim?"dedim, beni hu kadar kolav anlayabilm esine şaş»,
mıştuıı vc bundan hoşlanıp hoşlanmadığımdan em in de­
ğildim.
İlahice kaşlarını çattı w beni dikkatle sü zd ü . Parma­
ğıyla güzlerinin arasındaki noktava işaret etti. ' Hır konuda
endişeliyken burada ufak. konuk çizgilerin çıkıyor."
“Çıkmıyor."
“Çıkıyor."
(.Onunla tartışmak istemiyordum. Haklı oldıı^ tıtııı bili*
yordum. “Evdcıı çıkmadan ünce rahatsız edici bir telefon
aldıın."
“Ö yle fiıi?" Kaşlarını kaldırdı ve kahveden bir yu d ıın ı
daha jldı. Bu acı sıvıyı nasıl içtiğini bilm iyordum .
"Paul’üıı birlik komutanı benimle imbata geçti."
Mark kahvesini kenara koydu, “N e konuda?*'
“Helikopterin düştüğü alana artık gırıleb ılıyorn ıu ş."
Ellerimi kucağımda kavuşturdum ve onunla gö z g ö z e g e l­
m ekten kaçınarak yere baktım. Bu yeni g elişm e hakkında
konuşabileceğim biri olduğu ıçııı şükrediyordun). “Yarbay
M ıltorJ ordunun naaşları getirmesi ıçııı bir ekip g ö n d e r ­
diğini bildirdi."
Mark ona söylediğim şeyi sındırırken dizin deki kura­
biye kırıntılarım silkeledi. “Paulu gonm ıek istersin sa n ­
mıştım.*'
“İstiyorum ." dive fısıldadım ve sesim deki h a tif titre m e
b en i şaşırttı, “Tabu kı istiyorum. Kocamın dü nyan ın ö b ü r
ucun dak i bir dağda kalmasını istemiyorum. Paul v c d iğ e r
adam lar gerektiği gibi dctncdihncyı hak ediyor."
“O a h im i ) n e d e n r.ılu iM / ed ici b ir telefo n .ıldığm ı soy-
Uhİm*?"
" ö v l e tın d e d im ? ” Tok haurl.u.U ğtın şey b tr te le fo n .ildi­
ğim i sö y le d ığ ııııd ı. U .ılu tsı? e d ic i k ıstm b e n ü r k e tm e d e n
.ığ/ıııui.m k a ç m ış o lm a lıy d ı.
"Ayıky.ı bn kom ıda üzülm üşsü n Bu Rml'le ilgili her
şeyin ıvılcşen bir yarayı deşm ek gibi olm asından mı kay­
naklanıyor?"
Som gayet m a k u ld ü vc sa n ırım b u , se b e b in b ir p arça­
sıydı- “Belki.
Ama dahası da m ı var?"
Başım» salladın» v e boğazım da o lu şm u ş olan sert y u m ­
ruya karşı y u tk u n d u m . M ark ın bakışları kucağım da sıkı
sıkı k en etled iğim ellerim e kayınca, ellerim in titrem eye
başladığını fark ettim . E llerim kollarınım altına sok up tep ­
kimi saklamak istiyord u m ama b u n u açık açık yapm ak is­
tem iyordum .
Mark rahatsızlık d o lu bir süre b oyu nca hiçbir şey söy­
lem edi, b en d e ö y le . Sanki ikim iz d e n e d iyeceğim izi b ile ­
miyor gibiydik.
Sessizliği b o z a ıı b e n o ld u m . "Eğer PauVün cesed i b u ­
lunursa, o n u n hâlâ hayatta o ld u ğ u n a dair hayalim den v a z ­
geçm em g erek ecek ."
“H ıın u n ih tim a li var mı?"
H aşılın iki yan a sa lla d ım . P aııl'ü n h e lik o p te r kazasından
canlı ç ık m a sın ın e n u fa k ih tim a li olsayd ı, hayat sigortası
parasının v e r ilm e y e c e ğ i k e sin d i. U z u n sü redir P aııl'ü n
birlik k o m u ta n ın ın a ile ü y e le r in e sig o rta paralarının d a ğ ı­
tılm asına b a şla n m a sı iç in araya g ir d iğ in d e n şü p h e le n iy o r ­
dum .


M ark, " /a m a n ı geldi, sence tlc öyle değil mı?*’ cliyc so r­
du.
K endim den em in hır şekilde, “ i l.ıyır," ded im , "I Icııüz
değil. Yapam am.” P a h a önce İnç l*;utl\U'tı b a h se tm em iştik
vc M atV ı arkadaş olarak gürsem d e o n u n asker k ocam a
d a ir hu yeni ve b(ly\lk derişikliğe karşı hissonij^iıtı d u y ­
g u la n anlam asm a im kân olm adıkım fark e ttim . 'Ic le lb n
k o n u şm a sın d an hiç halısetm em eliydm ı. A rtık g itm ey e
hevesli bir halde tabureden aşağı kaydım . R over isteksizce
ayağa kalktı.
"G eri d ö n m eliy im ,” d e d im , kelim elerim se rt vc resm î
çık m ıştı. “ 1 Lıdı, Rover.’* Köpeğin tasm asını çek in ce R over
h e m e n tepki verdi ve hen atölye kapısından ç ık m a k içm
acele ed erk en tasmayı zorladı.
M ark kapı e şitin e yürüyerek. "K u rab iy eler için te şe k ­
k ü rle r,” dedi.
" N e d e m e k ... 1 1er zam an .” Veda e tm e k içiıı e lim i kal­
d ırd ım .
M a rk da kendi elini k ıld ıra rak karşılık v e rd i. “ 1 lata h ol­
d u ğ u n u kabul ettiğin için teşekkür e d e rim .”
X ım o n u n la tartışm aya başlayacaktım ki so n c ü m le n in
şaka olarak söylendiğini fark ettim . “Ç o k k o m ik ,” d iy e m ı­
rıld a n d ım .
M a rk kıkırdadı. Yardım e tm e k isted iğ in i a m a b ıım ı na­
sıl yapacağını bilm ediğim a n lay ab iliy o rd u m . Ö ğ re n d iğ im
şey h a kkında k o n u şm a k için çok e rk e n d i, h e n ü z b u haberi
k e n d im d c d o ğ ru d ü z g ü n sın d ıre m e m iştim .
A töly en in kapısını açık tvıtan M ark, " G ö r ü ş ü r ü z .” dedi.
B aşım ı salladım . Bu M a rk ’ın bana y a k ın d a etrafım da
olacağını söylem e şekliydi.


H ovcr'm daha u zu n bir yürüyüş istediğini görebiliyor­
dum am a k en d im i pansiyona geri diSnmek zarımda his­
sediyordum . 1 lailey'yi u zu n süre yalnız başına bırakmak
istem iyordum .
lUıvcr’a, “Başka b ir g ü n daha u zu n süre yürürüz,” diye
söz v erdim . B u n u n işe yaramayacağım anlayana kadar taş­
ınasım çek iştirm ey e devam etti, sonra pes etti vc isteksizce
pansiyona d o ğ ru d ö n d ü .
M ark eşikte d u rm a y a devam etti. Bakışlarını hissede­
biliyordum . A rkam ı d ö n d ü ğ ü m d e o n u n pervaza dayanıp
beni izlediğini g ö rd ü m . N c kadar süre orada kaldığını bil­
m iyorum .
BEŞİNCİ B Ö LÜ M

Otele döndüğümde Hailey beni kapıda karşıladı.


“Her şey yolunda mı?” diye sordum.
Hailey başını sallayarak bana pembe bir not kâğıdı uzat­
tı. “Annie Nevvton arayıp telefon numarasını bıraktı. Daha
sonra tekrar arayacağını söyledi.”
“Harika, teşekkürler,” dedim ve not kâğıdını aldım.
Hailey bir sonraki akşam üstü geleceğine söz vererek o
günlük pansiyondan ayrıldı.
Tam Rover’ın tasmasını kaldırmıştım ki telefon çaldı.
Hâlâ Ticaret Odası’yla görüşmem gerekiyordu. “G ül Li­
manı Oteli,” dedim ve konuşmanın uzun sürm em esini
umarak ofis duvarındaki saate göz attım.
“Merhaba, ben Annıe Newton, Kent ve Julie Shivers’ın
torunuyum.”
Aıınie’nin her konuştuğumuzda kendini tanıtm a ihti­
yacı hissetmesini ilginç buluyordum. Son altı aydır A nnie
pansiyona iki kere gelmiş, büyükanne ve büyükbabasının
ellinci evlilik yıldönümü kutlaması hazırlıklarını yapm ıştı.
gir keresinde b ü tü n kutlamayı pansiyonun içinde yapma­
y ıd ü şü n m ü ştü am a kısa süre sonra mekanın aile ve arka­
daşlarına gönderm eyi planladığı iki yüzden fazla davetiye
için yeteri kadar geniş olmadığı açığa çıktı.
“Daha önce planladığım gibi yarın sabah yerine bu akşa­
m üstü konağa gelm em m üm kün m ü diye arıyorum .” Sesi
titriyordu. D aha önce konuşm am ış olsaydık fark etmeye­
bilirdim ama kesinlikle şu anda bunu fark ediyordum .
“H er şey yolunda m ı?” diye sordum .
“Evet, evet, tabii ki, eh, esasında hayır, şu anda biraz
sarsılmış du ru m d ay ım . Sanırım altı ay önce nişanımı attı­
ğımdan bahsetm iştim .”
Bahsetm em işti am a devam etm esi için onu cesaretlen­
dirm ek istedim . “Ü zg ü n ü m , Annie. Bu büyük bir hayal
kırıklığı olm uş olm alı.”
“Evet, öyleydi... Öyle. Bugün Lenny aradı ve tartıştık.
Ben de biraz uzaklaşm anın bana iyi gelebileceğini düşü n ­
düm .”
“Erken g elm ek istiyorsan sorun olmaz.”
“H arika.”
Sesindeki rahatlam ayı duyabiliyordum .
“Bu çok iyi olur. B üyükannem le büyükbabam yarın
sabah bir ara gelecekler ve onları karşılamak için orada
olmak istiyorum . O nlarla planladığım bütün etkinlikleri
önceden gözden geçirm ek iyi olur diye düşündüm .”
O na, “Sanırım bir aile dostunuzla konuştum ,” dedim.
G örünüşe göre o gün gelen bir telefona üzülen tek kişi
ben değildim .
Annie, “Aile d o stu m u?” diye tekrarladı.
“Bugün bir oda ayırtm ak için aradı. Sanırım kendisi

53
büyükannenle buvükbabant Oıegon'dan arabavla
çekmiş." BCt’rt-
Annıc duraksadı. “Bu . aile dostu adını söylemedi ^
ğıl mi?'
“Eh. söyledi. rezervasyon defterine adını not a|dlr|)
Deften almam sadece bir dakika sürer.
“Boşver. Önemli değil* dedi ve bu hoş karşıUmad^
yem bir habermişçesine ağır ağır içini çekti.
Söylediklerine bakılırsa. Annie iyi bir gün geçırmty0,.
du. ‘Odan hazu. o yüzden bu akşam gelmek istersen. *>.
run olmaz. Sadece...’
Endişeyle. “Evet?* dedi.
“Akşam üstü bir sûre pansiyonda olmamayı planlıyor-
d um. Saat kaçta gelmeyi düşünüyorsun?
“Ah. sen istedin kadar dışarıda kal... Ben kolayca bir.
kaç saat vakit öldürebilirim.’
“istediğin zaman gelebilirsin. Annie." diye güvence
verdim. Onun kredi kam bilgilerini almış olduğumdan.
“Hana şöyle yapalım, oda anahtarını mutfak tezgâhının
üzerine koyacağım, ben dönmeden gelirsen hemen odana
gidebilirsin.' diye ekledim
“Bunun sorun olmayacağına emin misin?*
"Hiç sorun yaratmaz, gerçi bir konuğum daha var:
onunla karşılaşırsan lam olduğunu açıkla, yeter."
“Açıklarım.’
Hemen sesinin ne kadar hafiflediğim fark ecrim. Eski
nişanlısıyla tartışmasının onu üzdüğünü anlamak için
Sherlock Holmes olmama gerek yoknı. Annie zaten bü­
yükannesiyle büyükbabasının yıldönümü detaylarıyla il­
gilendiğinden çok fazla uğraşacak şeyi vardı. Daha önce

34
nişanlısından ayrıldığını söylemişse aklımdan çıkmış ol­
malıydı. fakat bu kolay kolay unutacağım bir detay değildi
jUınıc'yle ilgili bu detayı öğrenmek onun neden kendini
bu projeye bu kadar hevesle adadığını açıklıyordu. Bu ka­
dını sevm eye başlamıştım ve organizasyon yeteneklerine
savği duyuyordum. Bu aile toplantısı için her detayla ilgi­
lenmişti. vem ek tedarikçileriyle ve çiçekçiyle çalışmış ve
su kenarındaki kameriyede evlilik yeminlerinin yenilen­
mesi seremonisi için belediyeden ızm almıştı. Bana tekrar
tekrar büyükanne ve büyükbabası için her şevin mükem­
mel olmasını istediğini söyleyip duruyordu. Anık onun
dikkatini dağıtmaya ihtiyacı olduğunu biliyordum.
Ticaret Odası görüşmesi olmasaydı onunla konuşmak
için fazladan birkaç dakika ayırabilirdim. Zaten Marka
kurabiye götürm eye gittiğimden istemediğim kadar gecik­
miştim.
Vedalaştık. Çantamı alıp ön kapıya giderken Rover’ın
kulaklarını sevdim. Rover, onsuz evden çıkmamı sevmi­
yordu. G itm eye hazırlandığımı görür görmez başını kaldı­
rıyordu vc tasmasını göremeyince yüzüne hüzün dolu bir
ifade yerleşiyordu. Çenesini panlenne dayayıp sızlanıyor­
du. Ama eve döndüğüm de bunu atlatmış oluyor ve beni
çok uzun zamandır yokmuşum ve çok. çok fazla özlenmi­
şim gibi karşılıyordu.
Sadık arkadaşıma, “Sen daha gımğımı anlayamadan dö­
neceğim,'' dedim.
Verandaya çıknğımda Mark ın bahçede hani hani ça-
lışnğmı gördüm. Ü st basamakla duraksadım, durdum ve
gülümsedim, ilk adımı atan ben olsam da anlaşmazlığımızı
çözmek uğruna çaba harcadığım için memnundum.
Mark kapının kapandığını duymuş olmalıydı çünr
şını kaldırdı ve gelenin ben olduğumu gördüğünde tlr
ğına yaslandı. ‘'Nereye gidiyorsun?” diye sordu. ^
“Ticaret Odası tanışma toplantısı,” dedim. P e g g y Bç|
don'ın tavsiyesi sayesinde Sedir Koyu’na gelir gelmez tı
caret odasına katılmıştım ve her toplantıya g id iy o r^
İş sahipleri arasındaki yakınlık hoşuma gidiyordu. Birbj
rimızi cesaretlendiriyor ve birbirimize destek oluyordu
Düşününce. Mark’ı toplantılarda görmemiştim hiç. O ySa
kendi işi vardı ve bu demeğe katılmanın faydasını görür,
dü.
“Neden Ticaret Odası üyesi değilsin?” diye sordum.
“Olmadığımı kını söylemiş?”
Kimse söylememişti. “Seni hiç toplantılarda görme­
dim.”
“Gitmiyorum.”
“Neden?” Kendi naçizane görüşüme göre, biraz daha
sosyal olması ona iyi gelirdi.
Om zunu silkti. “Öncelikle, zaten beni meşgul edecek
kadar fazla işim var. Ayrıca gevezelikten ve kartvizit de­
ğiş tokuş etmekten hoşlanmanı. Bu insanlar birbirleriyle
geyik muhabbeti yapacakları zamanın yarısını işlerini ge­
liştirmeye adasalardı, böyle sosyal ayrıntılara vakitleri ol­
m azdı.”
“Sen Bay Şahane Kişiliksin değil mi?”
Sırıtıp başını salladı. “Böyle şeyler için vaktim yok.
Bahçen üzerinde çalışmamı mı istiyorsun, yoksa peynir ve
kraker ikram edilen bir buluşmaya gitmemi mi?”
“Bahçe üzerinde çalış."
“Ben de b unu diyorum işte.”

56
M a rk yine sırıttı. Bir günde iki kere; bu inanılmazdı.
“Ç o k geçm eden döneceğim ,” diye söz verdim . “Aşağı
yukarı bir saat sonra bir konuk daha gelebilir. M utfak tez­
gâhının üzerine o n u n için anahtar bıraktım .”
“Peki ya yan verandada güneşlenen kadın? O n u n hikâ­
yesi ne?”
“Mary S m ith m i? B ilm iyorum .”
K onuğum a d o ğ ru bakıp kaşlarını çatarak, “İyi m i?” diye
sordu.
“Biraz hasta,” dedim . “O yüzden aksileşirse, üzerine
a l ı n m a . Sanırım uçuş o n u yorgun düşürm üş. Dinlenm eye

ihtiyacı var gibi.”


“Sorun değil, b en d e ona çıkışırım .”
“M ark,” diye uyardım onu, “nazik ol.”
“O lu ru m ,” diye söz verdi, ben de yanından ayrıldım.
Çoğu yer otele yakın mesafede olduğundan, Ticaret
Odası toplantısına yürüyerek gitmeyi seçtim. Ofis binası
Liman Sokağı’na çok yakındı. Bu resmi bir toplantı de­
ğildi; resm i toplantılar bir restoranda ayda bir öğle vakti
yapılırdı. T icaret O dası yakın zamanda yer değiştirmişti,
bu da gelip yeni m ekânlarını görm e davetiydi.
Vardığımda bina çoktan kalabalıklaşmıştı. İlk gördü­
ğüm kişi k ütü phaneci Grace H arding’di. Kendisi benim
için bir arkadaş ve büyük bir bilgi kaynağı oluvermişti.
Hayatı boyunca Sedir Koyu’nda yaşadığından kasabadaki
herkesi tanıyor gibiydi. Ayrıca tekrar evlenm eden önce
birkaç sene boyunca dul kalm ıştı, bu yüzden de beni biraz
koruması altına alm ıştı. Arkadaşlığına da tavsiyelerine de
çok değer veriyordum .
Son buluşm am ızın üzerinden biraz zaman geçmişti
ama onu kütüphanede sık sık görüyordum, gerçj s
mantarda sadece geçerken görebiliyordum.
Bana doğru yürüyerek, “Jo Marie,” dedi. Beni |q
mak için iki elini de uzatmıştı.
“Grace, seni görmek çok güzel.”
“Seni de. Rover nasıl?”
“H er zamanki kadar sadık,” dedim.
“Adını değiştirmemene sevindim. O na uyuyor."
Köpeğime daha farklı, daha akılda kalıcı bir isim vemıc.
yi sık sık düşünmüştüm. Öncelikle Rover çok sade vc ok
dukça fazla kullanılan bir köpek ismiydi. Daha orijinal, 2e,
kice bir isim bulmak istiyordum. Buttercup gibi bir isim,
Butcercup.
Evcil bir hayvan için ne kadar güzel bir isim, Bunun­
la karşılaştırıldığında Rover, sıkıcı ve m onoton geliyordu
kulağa.
“Rover iyi mı? Konuklara karşı bir sorun çıkarmıyor
değil mi?”
“Hiç çıkarmıyor.”
Grace’in yüzü aydınlandı. “Harika.”
Çantamda kalan davetiyeleri arayarak ona iki davetiye
uzattım. “Umarım gelirsin ve Yargıç G riffin’i de yanında
getirirsin. Davet etmem gereken başka biri aklına gelirse,
burada birkaç davetiye daha var.”
Grace davetiyeye baktı. “Pansiyonu ne hale getirdiği­
ni görmeyi çok isterim. Olivia’mn da isteyeceğini biliyo­
rum .”
“O zaman gelin. Size etrafı göstermekten m em nun
olurum .” Gül bahçesinden bahsetmek konusunda durak­
sadım. Markla anlaşmazlığımızı çözmüş olsak da gül bah­

58
bitirilm em iş olm asından ötürü büyük hayal kırık­
ç e s in in

lığına uğram ıştım .


Grace, “Sabırsızlıkla bekleyeceğim /’ dedi ve davetiyeyi
geniş el çantasının yan cebine koydu.
Şerif Troy Davıs ona, “Grace,** diyerek seslendi. Şerif
tanım adığım başka bir adamla konuşuyordu vc kütüpha­
neciye d o ğru bakıyordu.
G race, “İzninle,” dedi.
“Tabii ki.”
Toplantıdan çıktığım da kalan bütün davetiyeleri dağıt­
m ıştım ve birkaç ış sahibi bana pazar akşamı geleceğine dair
söz verm işti. Peggy Beldon ve arkadaşı Corrie McAffce de
ihtiyacım olan h er konuda bana yardım etmeyi önermiş­
lerdi. O nlara teşekkür etm iştim ama şu noktada her şey
kontrolüm altındaydı- ya da öyle olduğunu umuyordum.
Gerekli olursa onları arayacağıma söz verdim.
Pansiyona dön d ü ğ ü m d e fark ettiğim ilk şey M ark’ın
gittiği ve A nnie N e w to n ’ın geldiği oldu. Annic’nın ara­
bası pansiyonun önündeki yola park edilmişti. Mary artık
verandada değildi, ben de havanın fazla serinlediğini ve
onun içeri geçtiğini varsaydım.
Pansiyona girdiğim de sadık Rovcr’ım kapıda bekliyor­
du. H e r zam anki, etrafım da zıpladığı, havladığı ve koşarak
iki ya da üç daire çizdiği geri-geldiğine-çok-sevindim ru­
tininden sonra, Rover, evde yeni bir konuk olduğunu bil­
diğim den e m in olm ak için aceleyle yemek salonuna geçti.
A nnıe’yi yakılm am ış şöm inenin önündeki koltukta
oturur halde b u ld u m , boş şöm ineye doğru bakıyordu.
“M erhaba A n n ie.”
Y üzünde şaşkın bir ifadeyle başını kaldırdı. Anlaşılan,

59
Rover’ın çıkardığı onca ses ona döndüğüm haberin
memişri. Gelenin ben olduğum u görünce g ü lü n ,^
“Erken gelmeme izin verdiğin için teşekkürler." ^
“H iç sorun değil." Çantamı ofisime bırakıp gerj
düm . “Diğer konuğumla tanıştın m ı?” ^
“Mary Smith, değil mi?"
“Evet."
“Kendini yorgun hissettiğini söyleyip yatmaya gjnı
Um arım iyidir.”
“Yemekle ilgili bir şeyden bahsetti m i?" diye sordun,
Eğer isterse ona bir yemek sipariş edip pansiyona getırte*
bilirdim. Hatta kendim de pişirebilirdim.
“Hayır. Sanırım şu anda yemek yem ek istemiyor."
M uhtemelen öyleydi. Uçuş ve saat farkı o n u yormuş
olmalıydı.
“Çay demleyeceğim. Bana katılmak ister m isin?”
Annie bir an duraksadı ve sonra başını salladı. “İsterim.
Teşekkürler.”
Annie koyu kestane saçları ve koyu yeşil gözleriyle çok
hoş bir kadındı. Sırtının ortasına kadar dökülen uzun, gür
saçlarını kıskanıyordum. Eğer isteseydi sırtına şelale gibi
dökülen saçlarıyla muhtemelen şam puan reklamlarından
birinde oynayabilirdi. Beni mutfağa doğru takip etti. Tabu­
rede otururken elinde buruşturulm uş bir m en d il olduğu­
n u fark ettim. Eski nişanlısından gelen telefonun o n u hâlâ
üzdüğü aşikârdı. Neler hissettiğini çok iyi anlıyordum .
M utfakta zaman geçirmek için oyalandım ve b ir dem lik
çay koydum . Rahat bir tavırla, “Eğer konuşm ak istersen iyi
bir dınleyiciyimdır, Annie,” dedim. O na baskı yaptığımı
düşünm esini istemiyordum ama son altı ayda iyi bir arka­
daşlık ilişkisi kurmuştuk.

H)
“A rtık o n d a n vazgeçtim.*’ dedi. “G erçekten vazgeçtim.
Sadece y aşayam adığım ız Üişki için ü z ü lüyorum . A nnem
âşık olm a y a âşık o ld u ğ u m u söyledi ve haklı olabilir.*'
T ezgâhta A n n ic ’nin o tu rd u ğ u yerin karşısına ilişirken.
“A n n eler böyle, değil m i?” dedim . “Bizi kendim izden
daha iyi ta n ıy o r gibiler.”
A n n ie sa n k i içindeki anlam sız dağınık dam ar desenin­
de b ir m a n a b u lu y o rm u şça sm a m erm e r tezgâhı inceledi.
“L enny h â lâ fik rim i değiştireceğim gibi yanlış bir görüşe
sahip, d a h a Önce d eğ iştirm iştim , am a b ir daha değiştirm e­
yeceğim .” B u n u kararlılıkla söylem işti.
İk im ize b ire r fincan sıcak çay koydum ve A nnie’nin d e ­
vam e tm e sin i b e k le d im , tabii eğer isterse. M erak etm eden
du ra m a sa m d a , o n u sorularla rahatsız edem ezdim .
Biraz so n ra A n n ie fincana uzandı ve sıcaklığa ihtiyacı
varm ış gibi fin ca n ı iki eliyle sardı. “Çay gibisi yok,"
O n a d ik k atim i verm eye devam ederken çayımı yu­
d u m la d ım .
“ L e n n y ’yi se v iy o ru m ... seviyordum . Kom ik değil mi?
O n u karısı o lm a k isteyecek kadar çok seviyordum . Sonra
biz ç ıkarken başka b ir kadınla o ld u ğ u n u öğrendim . O n u n
‘ufak h a ta ’ d e d iğ i şeyi ö ğ re n ir öğrenm ez ilişkiyi tam am en
bitirdim . Z a m a n için d e beni ona bir şans daha verm em
için ikna e tm e y i başardı.”
“ Peki v e rd in m i?”
B aşını salladı. “S o n ra altı ay önce, yine oldu. Bu son
dam laydı. İlişkim iz bitm işti. N işanı attım . İlk seferinde
a n n em lere sö y le m e m iştim . A ilem Lenny’yi severdi. Eğ­
lenceli ve c an a yakındır, dışarıdan bakınca m ükem m el er-
kek gibi g ö r ü n ü r.”

61
“Tek bir kusur» hariç.”
Annie çayını dudaklarına götürdü. “Oldukça büyuj. ^
kusur, değil ini? Maalesef Lenııy onunla evlenmeyi , 'f
dettiğimi kabul edemedi."
Benim kulağtına Annie akıllıca bir seçim yapmış v
Lcnny'dcıı kurtulduğu iyi olınuş gibi geliyordu.
“Anlayamadığını. " dedi, fincanına bakıyordu. “],
şeye rağmen onunla olmayı özlüyorum." Güldü. “Bu ^
ıııamen saçmalık, değil mi?"
Ona, “Hiç de değil." dedim ve dirseklerimi tezgâha
dayayıp çay fincanını dudaklarıma yaklaştırdım. “İkim*
beraber çok vakit geçirmiş olmalısınız. Lenny’yle beraber
olmak açıkça bir alışkanlık."
Amıie söylediklerimi düşünürken uzun uzun bana bak­
tı. “Haklısın. Onu her gün görüyordum; neredeyse her
şeyi beraber yapıyorduk... ya da ben öyle sanıyordum.”
Son cümleyi alaycı bir gülümsemeyle söylemişti.
“Bence bu keşfi evlendikten sonra yapmandansa şimdi
yapman dalıa iyi olmuş."
“Ben de öyle düşünüyorum. Bunun onun için hiçbir
anlam ifade etmediğine yemin ediyor...” Annie gözleri­
ni kapayarak başını iki yana salladı. “Hatta diğer kadının
sırf benimle mutluluğu yakalama şansını bozmak için onu
baştan çıkardığını iddia etti."
“Buııa inanıyor musun?"
Atime elini salladı. “İnanıp inanmamanın önem li oldu­
ğunu sanmıyorum. Eğer onu bilerek baştan çıkardıysa, se­
bebi ne olursa olsun, Lenny’nin bir seçeneği vardı ve o...
baııa ihanet etmeyi seçti."
“Çok can yakar, anıa sonra daha iyi olursun.” Bir ka-

62
yıptan sonra hayatın kolay olmadığını, ama insanın raman
,çıııdc o acıyla yaşamayı öğrendiğini keşfetmiştim.
“Güvenem ediğim bir adamla evlenmeyi reddediyo­
rum.”
Yine onunla hemfikirdim.
"Lenny eğer yeten kadar üzerime gelirse sonunda fik­
rimi değiştireceğimi düşünüyor gibi. Altı ay geçli ve hâli
ikimiz için bir şans olduğunu düşünüyor, yaptığım ve söy­
lediğim h er şeye rağm en.”
Lenny’den kaçmak için Annie bir gün erken gelmeye
karar verm işti. Eski nişanlısından veya belki de fikrim yine
değiştireceği korkusundan kaçmak istiyordu. Bu açıkça
acılı bir karar olsa da, doğru karara benziyordu. Sadece
pansiyonda o lm an ın bile onun iyileşmesine yardımcı ola­
cağını u m u y o rd u m , bana yardımcı olduğu gibi. En azın­
dan şim di S edir K o y u n d a olm ak Annıe’yc ihtiyacı olan
uzaklığı ve g ü cü sağlardı.
ALTINCI BÖLÜM

Annie dikkatini bozulan nişandan uzaklaştırmak çaba­


sıyla büyükannesiyle büyükbabasının yıldönüm ü kutla­
ması için çok sıkı çalışmıştı. Her şey hazırdı. Parşömenler
halinde tasarladığı özel davetiyeler ufak borular içinde da­
ğıtılmıştı. Yüz elliden fazla aile üyesi ve arkadaştan gelip
gelmeyeceklerine dair haber almıştı. Ayrıca rahiple görüş­
müş ve su kenarında evlilik yeminlerinin tazelenmesi işjn;
ayarlamıştı. Davet, açık büfe yem ek ve sonrasındaki dans
m uhtemelen sorunsuz olacaktı. Yemek m en ü sü hazırdı
ve tavsiye üzenne üç kişilik bir m üzik gru b u tutulm uştu.
Grubun iki eski üyesi bu bölgede elli yıl önce çalıyordu ve
şim di ise çocukları onların yerini alm ıştı. A n n ie’nin bü­
yükannesiyle büyükbabasının o g ru b u n m üziğiyle dans
etm iş olması muhtemeldi.
A nnie’nin beklemediği şey, L enny’n in o n u geri kazan­
m ak için bu kadar kararlı olacağıydı. A n n ie fark ediyordu
ki sorun onu ilk seferinde ‘affetm iş’ olm asıydı. Ş im di Len-
ny, A nnie bir kere fikrini değiştirebildiği için te k gereken
ıı zardan o ld u ğ u n u ve A n n ie’nin ikinci yersiz davranışı
5 ..rrnCzden g e lm e k isteyeceğini d ü şünüyordu. Eh, bu ol-
l^ayacaku- A n n ie dikkatini acı d olu ayrılıktan uzaklaştırma
abasıy,a b ü tü n gayretini bu y ıldönüm ü partisini ailenin
asla u nutm ayacağı b ir e tkinlik haline getirm ek için sarf et-

Qep te le fo n u sanki b ir tiyatroda başlama işareti veril­


ini! çaldı. A n n ie telefona uzanıp kim in aradığna bak­
tı gerçi b u n a gerek yoktu. Arayan tıpkı düşündüğü gibi
Lenny’dı.
Başta L e n n y ’n ın tele fo n u n u duym azdan gelmeyi d ü ­
şündü am a b u işe y aram ıyor gibiydi. İki haftalık sessizlik­
ten sonra L en n y y in e sayısız m esaj bırakarak onunla irti­
bata geçm işti. A n n ie ’yi o n u hayatına geri alması için ikna
edene kadar pes etm eyeceği açıktı. Eğer Annie bu işi şu
anda bitirm ezse, L enny y ıld ö n ü m ü partisini m ahvedebi-
lirdi.
A nnie sertçe cevaplam a düğm esine bastı ama L enny’ye
konuşm a fırsatı tanım adı. Ö fkeden ve acıdan doğan bir
kararlılıkla, “Sana beni bir daha asla aram am anı söylemiş­
tim ,” dedi. “Söyleyebileceğin, fikrim i değiştirecek hiçbir
şey kalm adı.”
“A nnie, lü tfe n .”
“B u n u daha kaç kere söylem em gerek bilm iyorum ,
Lenny, am a ilişkim iz bitti. O yüzden lütfen beni rahat
bırak. A nlıyor m u su n ? ” A nnie’nin karan kesindi ve geri
adım atm ak gibi b ir niyeti yoktu.
Lenny, “H ay ır an lam ıy o ru m ,” diye itiraz etti. “H içbir
şey an la m ıy o ru m .”
“B unu tek b ir kelim eyle yanıtlayabilirim: N ich o le... ve
Sadie ve adını bilm ediğim başka kim varsa.”

65
Kelimeler sanki görünm ez bir kabloya takılm ış gibi ara_
lannda havada asılı kalmıştı.
“Sana kaç kere b unun onların suçu o ld u ğ u n u söyle_
nıem gerekiyor? Beni baştan çıkardılar.”
Annie, Lenny'nin ihanetinde kendi ro lü n ü bile üstle
nemediği gerçeğiyle boğuştu. “H aklısın, k andırıldın. H e p ,
si bir hataydı; hayat değiştiren, nişan bozan, b ir dah a as|a
seni görmek istemiyorum dedirten bir hataydı.” B u n u son
altı aydır açıkça belirtiyordu ama anlaşılan L en n y b u n u an­
lamamıştı.
Lenny itiraz etmek yerine, "N eredesin?” d iy e sordu
“Bir saattir evinin önünde oturuyorum , se n in le konuşm a,
yı bekliyorum. Bunun bana ne yaptığını g ö rm ü y o r m u­
sun? Uyuyamıyorum. Yemek yiyem iyorum . B en delirm e-
den bu işi çözmeliyiz.”
Annie’nin parmaklan hüsranla m asa ö r tü s ü n ü kavrayıp
buruşturdu. Lenny’nin söylediği h e r şey kendisiyle ilgi­
liydi, kendisinin etrafında dönüyordu. B u n u d ah a önce
görememiş olması Annie’yi hayrete d ü şü rü y o rd u . Bella
de annesi haklıydı ve âşık olmaya âşık o lm u ş tu . Büyükan­
nesiyle büyükbabasının y ıldönüm ü p artisi iç in harcadığı
bunca çabadan sonra Lenny’nin o n u n y e rin i ta h m in ede­
ceğini sanmıştı. Şükredebileceği b ir şey varsa o da Len­
ny’nin kısa süreli, kendine odaklı hafızasıydı. “Seattle’da
değilim.”
“Biliyorum.” Lenny’nin sözleri çiled en çık m ış gibiydi.
“N ereye gittin? Söyle de yanına geleyim v e m antıklı ko­
nuşup bunu halledelim. Sensiz p erişan ım , A n n ie . Bana acı
ve beni bu acıdan kurtar.”
Annie’nin yapmak istediği en son şey o n u görmekti

66
1<Lenny, İlişkim iz bitti. B u n u sana daha kaç kere söylemem
^ ,rek b ilm iy o ru m am a ilişkim iz bitti, sona erdi, artık yok.
Evlenm eyeceğiz."
“Ailem, özellikle a n n e m , öğren d iğ in d e...”
‘Yani altı ay için d e hâlâ annene ve kız kardeşine söyle­
medin m i?” İn anılm az! E h, A nnie bunu hem en hallede­
cekti. “D in le ,” dedi tatlılıkla, “eğer annene ve ailene benim
söylem em i, seni b u zah m etten ve utançtan kurtarmamı is­
tersen, b u n u y a p arım .”
“Hayır, y a p m a .”
“O zam an b e n i rahatsız etm eyi bırak.”
“Yapam am ve b u n u konuşana kadar yapmayacağım.”
Lenny h e r z a m a n yaptığı gibi duym ak istemediği, inan­
mak istem ediği h e r şeyi duym azdan geliyordu.
A nnie’ye g ö re söylenecek hiçbir şey kalmamıştı. Göz­
leri açılm ıştı v e geriye dönm eyecekti. Lenny eğlenceli bir
adamdı, zeki ve etkileyici olduğu için insanların yanında
olmayı sevdiği tü rd e n b ir insandı. M ükem m el bir araba
satıcısıydı ve g e n eld e ayın en çok satanı oluyordu. İlgi oda­
ğı olmayı sev iy o rd u am a A nnie’nin fark ettiği gibi, onunla
her şey yüzeyseldi. O n a göre hayat oynanacak bir oyundu.
A nnie’n in b a b asın ın dediği gibi, konuşm ak bir işe yara­
mazdı. A n n ie ’n in ç o k daha önce fark etm esi gereken şey,
Lenny’n in b ir d e rin liğ in in olm adığıydı.
“A n n e m se n i ço k sever v e ...”
“E m in im N ic h o le ’u veya Sadie’yi de sever.” Lenn-
my’n in a n n e s in in gö zlerin d e değerli oğlu hiç hata yap­
mazdı.
“A nnie, lü tfe n , sadece nerede olduğunu söyle, böylece
yüz yüze k o n u şa b iliriz.”

67
“Nerede olduğum seni gerçekten ilgilendirmez " ^
nie söyleyecek de değildi.
“Benden kaçınmaya niyetlisin, değil mi?"
Sonunda bunu anlamıştı demek! Annie, Lenny j|c ^
lardır iletişime geçmemiş ve telefonlarını açmayı veya
gönderdiği, ona tekrar düşünmesi için yalvaran sayıS(?
mesaja cevap vermeyi reddetmişti. Onunla şu anda ko.
nuşmak muhtemelen bir hataydı ama Annie aile partisine
odaklanabilmek için onun aradan çekilmesini istiyordu.
Annie, bir süre sessiz kaldı.
“Annie?*
“Lenny. Lütfen. Beni dinle." Her kelimeyi belirgin bir
şekilde söylemişti, her birinin ardından kısa bir süre du­
ruyordu.
“Tabii ki. Bunu tela/î etmek için her şeyi yaparım. Her
şeşi. Söylediğini yapacağım.'
Annie ona neredeyse inanacaktı, güvenecekti, ama artık
bunu yapmaması gerektiğim biliyordu. “İstediğim, ihtiya­
cım olan şey beni dinlemen çünkü söylemek üzere oldu­
ğum şey ciddi.’
“Ben de ciddiyim bebeğim.”
“Nişan yüzüğünü kızgın olduğum için geri vermedim.
Ben-’
Lenny. “Biliyorum," diyerek onun sözünü kesti; ace­
leyle konuşuyordu. "Gözlerimi ovabılırdın. ama oymadın.
Çok sakın ve duygusuzdun, bu da beni şuna inandırdı-”
"Lenny. sürekli konuşuyorsun. Dinlemiyorsun.”
“Tamam, unum , istediğini söyle, sana bütün dikkatimi
vereceğime toz veriyorum.”
Annie d m n bir nefes aldı ve aklında kelimelerini seçer-
jccn nefesim tu ttu . L en n y ’ye söylediklerim ulaştırabilmen
ve son derece açık olm ası gerekiyordu. “Nişan yüzüğünü
geri verdim ç ü n k ü sen in le, hiçbir koşulda, asb evlenm e­
yeceğiz'’ S ö zlerin i bitirdikten sonra Lcnny'nın söyledik­
lerini sin d irm esi için on a biraz zaman verdi, “N e söyledi­
ğimi anlıyor rnusun, L enny?” diye sordu.
Lenny kısa bir süre duraksadıktan sonra. “Sanırım."
diye m ırıldandı.
| "iyi"
i Lenny, "Seni bir daha ne zaman görebilirim?” diye sor-
! du.
| Annie te le fo n u kapatma isteğine karşı koydu. “Beni
j dinlem em işsin, Lenny. Bir daha asla birbirimizi gormeye-
I cejiz."
I Bu, adamı şok e e tm iş gibiydi. “Asla mı? Ciddi olamaz-
9*
sın.
“Vergi dairesin den g e n d ön en bir çek gibi." Bu Len-
ny’mn vergi dairesiyle tanışm anın iyi bir fıkır olmadığını
öğrendiği zam an bir sen e ö n c e yaşadığı bir sorundu.
‘'Yanı beni görm ek istem ediğini mı söylüyorsun? Hiç­
bir zaman?"
Anlaşılan A n n ıe ’nm son altı aydır söylediklerini dikkate
almamıştı. A n n ie, “H içbir zaman," diye tekrarladı, sesi sa­
kın ve du ygu su zd u . A m a Lenny bir konuda haklıydı- An-
nıc kızgın d eğild i. Kararlıydı. N e derse desin, Lenny onun
ciddi olduğuna inanam ıyor gibiydi. Annie bu karan daha
açık anlatmak için ne diyebileceğini veya yapabileceğini
bilmiyordu. L enny b u n u n onun son kararı olduğunu an­
layamıyor gibiydi. İş araba satmaya gelince insanlın ikna
etmekte o kadar iyiydi ki aynı teknikleri özel hayatında
kullanıp aynı so n u ç la n alabileceğini sanıyordu sanki.

m
Annie, "Seni görmek için nasıl bir sebebim olabi|t
diye sordu. ”
"Ah...'* Lenny bundan kendi de em in değilmjsc
duraksadı. *nc
Annie gülme isteğini bastırdı. Ayrıldıklarından btr
Lenny'nin hiç aşkını dile getirmediğini fark etmişti. gö
rünüşe göre Lenny!nin en büyük endişesi bozulan nı$anı
annesine nasıl açıklayacağıydı.
“Lütfen beni bir daha arama Lenny."
“Hiçbir zaman mı?" Lenny bu söze takılmış gibiydi.
“Evet, doğru anladın. Hiçbir zaman. N işanım ız, ilişfc,,
miz bitti ve bunu içimden gelerek söylemediğimi iddia et­
meden önce, kararlı olduğum konusunda seni tem in ede­
rim. Beni ve arkadaşlarımı rahatsız etmeye devam eder­
sen, bana uzaklaştırma emri çıkartmak dışında bir şans
bırakmayacaksın."
Lenny nefesim tutarak, “Bunu yapmazsın,” dedi.
“Beni sınama. Lenny, yapabilirim ve yaparım .” Annie
daha fazla itiraz duymayı beklemeden telefonu kapattı.
Lenny'nin onu tekrar aramaya çalışmayacağından emin
olmak için birkaç dakika beldedi ve Lenny aramayınca cep
telefonunu çantasına gen koydu, bütün kalbiyle bu tarizin
sona erdiğini umuyordu.
Ayn geçen bu zaman ne kadar zor ve anlı olsa da, ge­
rekliydi. Eğer Lenny onu düğünden önce sadece bir kere
değil, iki kere aldaraysa, bunun evlenmeleri halinde onu
bekleyen şeym sadece ukk bir kısmı olduğunu biliyordu.
Lenny’nin flört etmeyi sevdiğini biliyordu ama bu eğilim
kolayca göz ardı edilebilirdi çünkü Lenny dışa dönük ve
arkadaş canlısıydi- Bella de kıskanç bin olmamak Annİe
için kötü bir özellikli.

70
Annie de Jo Marie’nm ilk konuğu gibi akşam yemedi
yemek istemiyordu. Bir süre bir neyler okudu; sonrada bir
arkadaşını arayıp Lcnny'ylc yaptığı konuşmayı değerlen­
dirme isteğine karşı koydu. Bunun aksine karar vermesi
uzun sürmedi. Eğer Elisc'ic veya başka biriyle konuşur-
sa, Lenny’yi nc kadar özlediğini ve nişanı atmanın ne ka­
dar zor olduğunu itiraf edebilirdi IMkalım büyükanne
ve büyükbabası üzerinde yoğunlaştırması ve bir zamanlar
âşık olduğunu unutması çok daha rahatlık vericiydi.
Lenny’yle yaptığı nahoş konuşmaya rağmen, Annie bü­
tün gece deliksiz uyudu. Sanki körfezin temiz havası onu
derin, rahat bir uykuya daldırmıştı. Sabah kendini çok
daha iyi hissediyordu.
Annie, Lenny konusunda son gözyaşlarını dökmüştü.
Uzakta geçireceği bu birkaç gün tam ihtiyacı olan şeydi.
Bütün bu zaman zarfında çatışacak olsa da, büyükanne ve
büyükbabasının yıldönüm lennı evliliklerinin zirve nok­
tası yapmak buna değerdi. Onların elli yıldan uzun süre­
dir âşık ol malan A nnic’ye aşkın ve bağlılığın hayat boyu
sürebileceği ve sürdüğü konusunda umut veriyordu. Tek
ihtiyacı olan, iyi bir adam bulmaktı, Şu anda acı çekse de,
Annie doğru karan verdiğini kabullenmişti ve grnye dön­
meyecekti.

Annie m erdivenden indiğinde Mary Smith çoktan kah­


valtı masasındaydı. Bir önceki akşamüstü, Annie'nm dtğrr
kadınla sohbeti kısa olm uştu. Annie neredeyse pansiyona
varır varmaz, Mary bir bahane uydurup odasına çekilmişti,
bir arkadaş aramadığını veya sohbet havasında olmadığını
belli etmişti. Annie de sosyalleşecek ruh halinde değildi bu
yüzden m em nun olm uştu.

71
Annie kahvaltı odasına girer girmez, Jo Marıc m,
ve?” diye sordu. Annie bir sıire ışığa alışmak için ^
kapısının hemen önünde durdu. Giincş pencerelerden ^
nldıyor, odayı ışık ve sıcaklıkla dolduruyordu. Bu ^
sonu için alışılmış hır hava değildi, hoş vc çok keyifle
şılanan bir sürpriz olmuştu
Anine parti için bıı haltasomı güneş ışığı olmasını umüt
etmeye cüret etmişti. Şimdi sadece güneş ışığının sonraki
birkaç gün dc kalması gerekiyordu.
Annie kahve fincanına uzanınca, Jo Marie fincanı he*
men doldurdu.
Jo Marie sırayla konuklarına bakarak, “Anladığım kada­
rıyla tanışmışsınız.” dedi.
Mary ikisi adına yanıt vererek, “£vet. tanıştık,” dedi.
Jo Marıc, Mary'nın öğrenmesi için. “‘Bugün Annie’nin
büyükannesi, büyükbabası ve bir aile dostlan gelecek,"
dedi.
“Ardından da çok sayıda akrabam gelecek, çoğu Cu­
martesi gecesini pansiyonda geçirecek.” diye açıkladı An­
nie. “Ama endişelenmenize gerek yok; gürültülü bir grup
değildir.”
Jo Marıc. “Bütün pansiyon dolacak,” diye ekledi.
M ary başını kaldırdı. “Aile toplantısı mı?”
"BüyııkKıbaııılar ellinci evlilik yıldönümleriııi kutlu­
yorlar,” diyen Annie arkasından ekledi: “Um arını tanışma
şansınız olur; onları seveceğinize eminim.”
Mary, “Ben de em inim .” dedi ama bunu çok büyük bir
hevesle söylem em işti.
“Beııı hayrete diişiiren şey, bunca yıldan sonra büyiik-
h a b a n ıla n n hâla birbirlerine çok âşık olmaları." Annie bti-
y U İa iın c M m n büyük b ab ası için yaptığı biuün tatlı şeyleri
görm ekte» k e y if alıy o rd u . B üyükannesi, her sabah büyük­
babasına ilaçlarını v e riy o rd u . Büyükbabası da büyükanne­
sinin yatağı yapm asına yardım ediyor ve kahvaltı tabakları­
nı yıkıyordu. A kşam ları yan yana bırbırleriyle aynı desende
koltuklarda o tu ru y o rla rd ı ve büyükanne yun örerken bü­
yükbaba d a b u lm a c a ç ö zü y o rd u . B irbirlerine destek olu­
yorlar. yardm ı e d iy o r ve cesaret veriyorlardı. Annie şim di­
ye kadar tanıdığı e n sevgi d o lu iki kişinin kutlam asının bir
parçası o lm a n ın o n u r v e n c ı o ld u ğ u n u düşünüyordu. Bu
ona, bir g ü n o n ların k i gibi sevgi d o lu bir ilişki yaşayacağı
konusunda u m u t veriy o rd u .
“Elli yıl, öyle m i? Yani bin dok u z yüz altmışlarda evlen­
mişler, değil m i? ”
“Evet. Ü n iv e rsite d e sevgili o lm u şlar ama sonra b ü ­
yükbabam ın para y ü z ü n d e n üniversiteyi bırakması ge­
rekmiş.”
“Sedir K oyu’nd a m ı yaşıyorlar?”
Annie, “H ayır, O re g o n 'd a yaşıyorlar,” diye açıkladı,
“ama burada evlenm işler. Büyükbabam askere gideceğini
biliyormuş- bu V ietnam Savaşı sırasındaym ış- o yüzden
deniz kuvvetlerine kayıt olm u ş vc eğitim inden sonra ge­
miye çıkacağını ö ğ re n m iş. B irbirlerini bir daha görene ka­
dar ne kadar zam an geçeceğini bilm iyorlarm ış.”
Jo M arie, “Peki Jtılie o n u deniz üssünde görmeye mı
gelmiş?” diye sordu.
“Evet ve b ü y ü k kilise d ü ğ ü n ü n ü beklem ek yerine he­
men oracıkta e v le n m ey e karar verm işler. Bu duyduğum
1*11 rom antik h ik âyelerden biri.”
“Boşanm aların b u kadar arttığı günüm üzde, evlilikle-

73
roıi devam ettirebilmiş insanlarla tanınmak harika," dedj
Marş-,
“Her zaman kolay olmamış. Büyükbabam inşaat ala
nında çalışıyormuş. Bazen ekonomi yavaşladığında bir.
kaç ay boyunca işi olmuyormuş. Ama zor zamanlar onları
ayırmaktansa birleştiriyormuş sanki."
Jo Marie, "Bu birçok aileye oluyor,” dedi. “Ekonomik
sorunlar ilişkilere ve evliliklere çok zorluk çıkartabil;,
yor."
Mary, 'Kanlıyorum,” diye ekledi. “Ben de bunu pt|_
çok kez gördüm."
Annie, “Evli misin?" diye sordu. Burnunu sokmak iste,
mıyordu ama merakına yenilmişti.
Mary, “Hayır," diye yanıtladı ve başka bir bilgi vermedi
Annie, Mary’nın boşanmış olup olmadığını m erak ettj
Eğer boşanmışsa bu onun için acı verici bir konuşma ol­
malıydı.
“Duyarsız davrandıysam özür dilerim, Mary."
Diğer kadın elini kaldırıp onu durdurdu. “Duyarsa
davranmadın. Bence büyükannenle büyükbabanın elli y ı |,
paylaşmış olması harika. Ben hiç evlenm edim ... Bir kere
bu konuda aldım çelinmişei ama bu yıllar önceydi.”
Kadının gözlerinde o kadar yoğun istekle dolu bir bakış
belirdi kı Annie uzanıp onu rahatlatmak için kolunu om­
zuna koyma isteğine karşı koymak zorunda kaldı.
“Harika bir büyükanne ve büyükbaban var anlaşılan."
“Evet, harikalar,”
Jo Marie, “Onlarla tanışmak için sabırsızlanıyorum,"
dedi. Sonra gitti ve kahvaltılık ham ur işleri, ev yapımı ufak
kekler, kesilmiş muzlu ekmek, kalın ekm ek dilimleri vt
taze çörek olan bir tepsiyle geri döndü.
oturdu ve ufak keklerden bir tane aldı. Büyti-
'V ,n'Cve büyükbabasını görmek için sabırsızlanıyordu.
5
't**"ie herkesc ger(,ck aşkın nasıl olduğunu gösterecekti.
Y E D İN C İ \\0 \X ) M

O ana kadar Mary vc Annie tek konuklanrndı. Kısa süre


\tm n Anntc’tıtn büyükannesi vc büyükbabası ile başk;(
akrabalar gelince, bütlin pansiyonun dolmasını bekliyor-
dıırn.
Masadan kahvaltı tabaklarını kaldırırken, Annie ve
MarySmı merdivenlerden yukarı çıktısını gördüm . Annie
masa süsleri içnı çiçekçiyle görülmesi gerektiğiyle ilgili bir
şey vryJcmiş vc kazzfa ile çantasını almak için yukarı çık­
mıştı.
Mary onu çok daha yavaş adımlarla takip ediyordu.
Dört ya da beş basamak çıktıktan sonra bu çaba gücünü
baltalamış gibi duruyordu.
Mutfağın hemen önünde durup bir şey söyleyip söyle­
memeyi düşündüm , Mary benim varlığımı hissetmiş gt*
biydi, dönüp arkasına baktı.
“İyiyim," dedi ama nefes nefesrydi. “Sadet e bira/, za­
man alıyor,"
“Yardıma ihtiyat ın var mı? Srvc seve koluna girerim ,"

y/ı
M ary b a y ın iki yana salladı. “Hayır, teşekkürler, Hır
dire ozan ocağını, o zarnan yeni doğm uş gibi olurum . Mr-
filiz Ç°k fazla ş iir lim yok aırıa birkaç hafta öncesine göre
kendimi çok daha iyi h isse d iy o ru m .”
b u n u d u y d u ğ u m a sevinm iştim ama yine de merdiven*
Jcrin o n a çok y e le ce ğ in d en korkuyordum
bulaşıkları to p la d ık ta n sonra bulaşık makinesini çalış­
tırdım ve M a rk ’ı b ıılrna am acıyla pencereden dışarı, bah­
çeye d o ğ ru g ö z a ttım . ( m rü n ü rd c yoktu. Aslında, bu sabah
geleceğini sö y le m e m işti a n u o n u sıkı çalışırken görmeyi
um m uştum .
Çalan te le fo n u açm ak için ofisim e geçtim. “G ül lam anı
Oteli,”
“HuyÜn bahçe ü z e rin d e çalışmayacağımı söylemem ge­
rek diye d ü ş ü n d ü m .”
I layal k ırıklığım ı bastırarak, “Ah,” dedim . "Ben de tam
seni d ü ş ü n ü y o rd u m .”
Ne diyeceğini b ile m iy o rm u ş gibiydi. “Ö zü r dilerim
ama bildiğin gibi y apm am gereken başka şeylerde var.”
“b iliy o ru m ,” diye fısıldadım .
"Söz v e riy o ru m , bahçeyi öyle darmadağın bırakmaya­
cağım. D avetten ö n c e toplayacağım .”
“T eşekkürler,” d e d im , "am a projenin nc zaman bitece­
ğini görm em için b ir zam an tablosu çıkartsan m em nun
olııruırı.” Saklam aya uğraşsam da, hüsranım geri dönm üş­
tü.
“b u n u y a p am am .”
"(Uil bahçesini m i zam an tablosunu m u?”
Mark a n la m ad ığ ım b ir şey m ırıldandı. “Zaman tablo­
su,” dedi, so ru m o ııu hiç eğlendirm em iş gibiydi. "Sana bu
projenin ö n e m sıram da birinci olm adığını söylemiştim."

77
Sanki b una hatırlatmasına gerek varm ış gibi.
‘'Eğer senin zaman tablona göre çalışabilecek başka l
rini bulabilirsen, onu işe alabilirsin." u
“Bu sabah ne kadar sevimlisin,” dedim . ‘‘Gerçekten
Mark, bu kadar huysuz olmana gerek yok."
Bu sözüm ü duymazdan geldi. “Tabağını sonra getırı.
rim."
“İstediğin zaman."
“G örüşürüz.”
Telefonu kapadı, ben de başımı iki yana salladım , onu
neyin bu kadar huysuzlaştırdığım m erak e d iy o rd u m . Mark
kesinlikle keyifsizdi. Artık benim de canım sıkıldığından
mutfağa gittim ve bulaşık bezini tezgâha koyup tencereleri
ve tavaları ovduğum kuvvetle tezgâhı sildim. Son birkaç
günde Mark’la biraz yol katettığımızı um uyordum ama
anlaşılan katetmemiştik.
Rover birinin eve yaklaştığını belirtecek şekilde havladı.
Sadece bir kez havlaması, gelenin Mark olduğunu açıklı­
yordu. Mark kapıyı açmamı beklemedi, kendisi kapıyı açıp
içeri doğru tek bir adım attı ve daha fazla ilerlemedi.
“Tabağını getirdim.”
O na götürdüğüm kurabiyelerle ilgili tek kelime etm e­
diğini fark etmiştim.
“Kurabiyeleri beğendin mi?” diye sordum.
“İltifat peşinde m isin?”
“Teşekkür-ederim veya ne-kadar-düşünceüsin desen
fena olm azdı.” Söz konusu benim projelerim olunca bu
kadar ağırkanlı olması beni hayal kırıklığına uğrattığından,
alaycılığımı gizlemedim .
B ir eli kapı kulbunda, “İyi, peki. Teşekkür ederim. Şim ­
di gitm eliyim . Geç bile kaldım ,” dedi.
Rover kalçasının üzerine oturdu vc M arka baktı. İU>-
vCr'ın kulaklarını kaşımasının hır zararının olmayacağını
söylememek için dilim i ısırdım. Sonra ben tek kelime et­
meden Mark eğildi vc aynen b u n u yaptı.
R over çenesin» kaldırıp Mark’ın ilgisinin udim çıkardı.
• Seni işe yaramaz tem bel kopek..."
H e m e n aşağılandığımı hissettim. Rover k e s in lik le işe
yaramaz değildi. “O iyi bir k o p e k ," deme ihtiyacı hisset­
tim-
Mark yine, “işe yaram az," diye tekrarladı ama M arkın
Rover’ın kulaklarım sevm eye devam ettiğini vc açıkça kö­
peğimi çok sevdiğini fark ettim .
“Baııa bahçede ne zaman çalışabileceğin konusunda
bir şey söyleyebilir misin?” Bugünlerdeki bütün
h e rh a n g i
konuşmalarımız gül bahçem in etrafında dönüyormuş gibi
geliyordu bana.
“Yakında.”
“Yarın mı?” diye üsteledim .
“Bilmiyorum.”
Omuzlarım hayal kırıklığıyla çöktü.
“Elimden geleni yaparım .”
“Buna çok m em n u n o lu ru m .”
Mark doğruldu. “Fazla um utlanm a. Senin için bahçeyi
güzelleştirmek adına elim d en geleni yapacağım ama nasıl
olduğunu göreceğiz.”
“Anladım.”
Mark başını bana d o ğ ru eğip çıktı. Kapı kapanırken ha­
fifbir tıkırtı çıkardı.
Mark’ı azarlam anın veya o n a en başında işin sadece
birkaç hafta süreceğini söylediğini hatırlatm anın bir fay­

79
dası o ln u /d ı. Hıı önceydi. C e sa re tim i k a y b c tn * ,,^
/ordu.
liu kadar canım sıkkın o ld uğunda ö rg ü ö rm e k m0r7
lınıı düzeltirdi. N orm alde giiııün b u kad ar erken saatle
rnıdt* örgü örm ezdiın ama zorlayıcı ko şu llar Innm gerek,
unyordu. Odama gittim ve örgüm e u z a n d ım . Şönuj)C(J|n
omimleki sandalyeme oturdum ve o m u z la rım ı gevşettim
P am uklanın yünle meşgulken, M a rk ’ı d ü şü n m e y e de­
vam ettim, aramızda başlayan hır davranış b içim i sezmiş,
tnıı. Ne z.mıan bir bariyeri aşsak, -son tartışm am ız gibi.
Mark bilerek bem kesinlikle kızdıracak b ir şey yapıyor
vey.ı söylüyordu. Hır adım «ne ilerlem işsek h e m e n sonra
geriye doğru ıkı, bazen de üç adım atıyorduk.
Kesinlikle onu kovup başka birini işe a lm alıydım . ‘Teh­
likeli alan'a girmeye cüret ettim ve cam ları silm e k için
merdiven kullandım diye bir boğadan daha kızgın halde
gitmeden ünce yapmayı planladığım şey b u y d u , ikim iz
de tartıştıktan sonra biraz beklemiştik ama ona zeytin dalı
uzatan ben olm uştum . Ve m uhtem elen b u n u asla söyle­
meyecek olsa da. Mark bent gördüğüne sevinm işti. Aıtıa
bıı gerçeği saklamak ıçııı ne kadar uğraştığını fark e tm iş­
tim.
Aramızı düzeltmiştik, ya da ben Öyle sanm ıştım . H e r
şey norm ale dönm üş gibiydi, aramız her zanıaıı olabildiği
kadar normaldi. Ve bıı sabah Mark ın tavrı tam am en değ iş­
mişti. I lııysuz ve hırçındı, benden kaçmak istiyor gibiydi.
N iye büyleydı kı? Açıkçası, oını anlamıyordum. Y ü n ü o
kadar seri çektim kı yumak sepetten aşağı düştü ve hah b o ­
yunca yuvarlandı. ttover anında harekete geçti ve yum ağı
ağzıyla alıp bana gen getirdi.
“Cici k o p e k ," dey ip başım okşadım .
jVhrk’ın R o v c r’m işe yaram az olduğunu söylemesi bel­
den aşağ* ^ ır v u rıtStl1 B u n u sadece beni sinir etmek için
söylem^11* E,1‘ ^ a şa n lı o lm u ştu . Şu anda Rover’ı görse ne
derdi m erak e d iy o rd u m .
Röyle zam an lard a Paııl’ü gerçekten öziüyordum. Her
giin bana »e kaybettiğim i hatırlatan bir şey vardı, kalbimin
üzerine baskı yapan b ir şey: bir vuruş, yoksunluk dolu bir
h,s vc kafa karışıklığı d u y g u su . Kendine sürekli acıyacak
biri değildim a m a M a rk la olanlar m oralim i bozuyordu.
Parmaklarım y iin lc uğraşm aya devam etti, fakat hangi
biçimde ö rd ü ğ ü m ü n d o ğ ru d ü zg ü n farkında değildim.
Daha fazla d ik k at e tm e liy d im .
Sanki, M a rk b e n im le ç o k yakınlaşm ak istemiyor gibi
görünüyordu. B u sadece b e n im le değil, herkesle böyleydi.
Ne zaman b aşkalarına o n u n b e n im için iş yaptığını söyle­
sem, onu n h a k k ın d a ö v g ü ler duyuyordum . Fakat çok az
ki§i, M ark'ın ken d isi h a k k ın d a bir şey söylüyordu. Adam,
kesinlikle b ir g ize m d i. B eni h e m sinir eden hem de mera­
kımı uyandıran b ir b u lm a c a. İnsanları özellikle kendinden
uzakta tu tu y o r gib iy d i. G ö re b ild iğ im kadarıyla yakın arka­
daşları değil, b irç o k tanıdığı vardı. N adiren kendi hakkın­
da konuşuyordu. D e rin , karanlık bir sırrı olmasından şüp­
helenmeden e d e m iy o rd u m . Acaba Tanık Koruma progra­
mının parçası m ıy d ı veya saklantp kanundan kaçarak mı
yaşıyordu? M e m en b u fikirleri geniş bir hayal gücümün
olduğuna dair kaııtt o lara k kabul edip aklımdan uzaklaş­
tırdım.
Mark ü z e rin d e b ir dakika daha harcamayı reddediyor­
dum. O sırayı ö rm e y i b itird im , örgüyü kenara koydum ve

8i
mutfağa döndüm. Fazladan eneğim olduğunda
ırn ıhoyactm olan şeyin hızlı bir yürüyüş olduğu,^''
verdim. Hava hali serindi: bu yüzden bu fırsat, 0|t
bitirdiğim kitabı kütüphaneye geri götürmek içj„
maya karar verip kazağımı aldım. Orada Grace’e rastık
yı umuyordum. ^
Rover kazağımı aldığımı görür görmez tasmasının
lunduğu çamaşırhaneye gitti. Biraz egzersiz yapmak ^
fazlasıyla hevesliydi. Neyse kı kütüphane evcil hayvani^
hoş karşılıyordu.
Tepeden aşağı inerken zihnimin çarkları dönmeye d(.
vam etti. Tekrar Paul’ü düşündüm. İşın doğrusu, Paul hiç.
bir zaman aklımdan çok uzaklaşmıyordu ve Yarbay Mil.
ford’la yaptığım konuşma zihnimde en ön sıradaydı.
Diğer dullarda bunun nasıl olduğunu merak ettim.
Ölümlerinden sonra her gün kocalarını düşünmeye de­
vam ediyorlar mıydı? Bu, Grace’e soracağım bir soruydu.
O da benim bazı günler hissettiğim gibi mi hissediyordu
kendini, sadece yarım bir hayat yaşıyormuş gibi? Hiçbir
zaman Paul'ü sevmekten vazgeçmeyeceğimi biliyordum.
Kütüphaneye vardığımda Grace’in akşamüstüne kadar
çalışmayacağını öğrendim. Kitabı bıraktım ve daha önce
ayırtılmış olan başka bir kitabı aldım. Pansiyona gen yürü-
rckıı tepe çok dik geldi vc bana düzenli bir egzersiz rutini­
ne başlamam gerektiğini hatırlattı, belki de spor salonuna
yazılmam veya yüzme dersine katılmam gerekiyordu,
Pansiyona yaklaşırken bir arabanın yaklaşıp ziyaretçiler
için ayrılmış yerlerden bırıııe park ettiğim gördüm. Şoför
kapısı açıldı vc yırmılı yaşlarının ortasında, belki otuzları­
na yakııı olduğunu tahmin ettiğim oldukça uzun boylu,

H2
formda genç bir jd jm indî. Genç adım durdu, kovu renk
açlarını kıvırarak kulağının arkasına götürdükten sonra
arka kapılardan birini açtı ve yaşlıca bir kadının dışarı çık-
,nasm a yardım etti. H em en onun ne kadar nazik davrandı-
g,nı ve kadına yardım etm ek için elini uzatnğını fark ettim.
Sonra ön yolcu kapısı açıldı ve yaşlıca bir adam dışarı
çıktı, ellerini beline koyup vücudunu sağa ve sola döndür­
dü.
Bunlar Kent ve Julie Shivers olmalıydı, yıldönümü çif­
ti.
Rover tasmasını zorlarken adımlarımı hızlandırdım.
Y aklaşırken, “M erhaba.” diye seslendim. “Siz Shivers'lar
o lm a lısın ız .”
Kent, “Evet, biziz," dedi.
“Jo Marie Rose.” Elimi önce Kent’e. sonra da Julie'ye
uzattım. “Siz de Oliver olmalısınız?”
“Oliver S utton,” diye doğruladı adam.
“Hoşgeldiniz.”
Julie, “Teşekkür ederim ," dedikten sonra bakışlan pan­
siyona kaydı. “N e kadar hoş bir yeriniz varmış.”
“Teşekkürler. Ben seviyorum, sizin de seveceğinizi
umuyorum.”
Kent, “Odalar hazır mı?” diye sordu. “Biraz uyusam
fena olmaz.”
Julie, “Buraya gelirken uyudun,” diye şikâyet etti ve elli
yıllık kocasına kaşlarını çattı.
“Kesinlikle uyum adım .”
Karısı, “Yol boyunca horladın," diye cevap verdi.
“Sana kaç kere horlamadığımı söylemem gerek, bilmi­
yorum.”

83
Oliver arabanın arkasına geçti ve bavulları ç ,^
için bagajı açtı.
“J u lie m n hazırladığı bavullara baksan, altı haftalık |
tatil planladığımızı sanırsın.” Bıı söz bana söylenmişti
“Sadece kesinlikle gerekli olan şeyleri ald ım .”
Kent. “O on kitap gerekli m iydi?” diye üsteledi.
•*Bıı yüzden OJivcr’ın bizi getirm esini istedim . Sen dc
hep bir şeyler hakkında şikâyet ediyorsun. I layatm boyu,,,
ca bir kere nazikçe yorumlarını kendine saklayabilir mj.
sin?”
Kent sıkıntılı bir ses çıkardı ve Ju lie o n u n arkasında
daha ağır adımlarla yürürken pansiyona d o ğ ru ilerlemeye
başladı. O liv e ra bavulu için yardım etm eye çalıştım ama
kabul etm edi,
“Ben taşırım , sorun değil.” Bagajı kapadı vc pansiyona
d oğru baktı. “Sizce Annie 11c zaman gelir?”
“A h, şu anda burada.”
“G eldi m i? ” O h v c r’m gözleri şaşkınlıkla b ü y ü d ü .
“D iin akşam geldi ve geceyi burada geçirdi. A m a şu
anda b u ra d a değil.”
‘Yanı kasabada.”
“E v e t.” Saatim e baktım vc on biri geçtiğini g ö rü n c e şa­
şırd ım .
O /iv c r çok m e m n u n olm uş gibiydi. “N c zam an d ö n e ­
ceğ in i b iliy o r m u s u n u z ? ”
“S ö y le m e d i am a u zu n şiire dışarıda kalacağını s a n m ı­
y o ru m . Siz b iraz e rk en geldiniz, değil m i?”
" B ir a z,” d e d i O liver. “K ent v c ju lic erken kalkarlar,”
J u lie g ö zle rin i devirdi. “Ç ü n k ü Kent bugünlerde saat
d o k u z d a n so n ra uyan ık kalamıyor, O n u n yüzü n d en en
s e v d iğ im b iitü n te le v izy o n program larım kaçırıyorum .”
gı-nt. " iten y a ttığ ım d a sc ııııı ile yatm an gerek m iy o r ki."
n l,nltJ.ııulı, veran d a b asam ak larım birer birer çık /yor-
|,ç se n d e n k açm aya ç a lıştığ ım akim a g eld i mi?"
lll“İyi. e fe r i li y o r s a n h ayatın b o y u n c a tek başına uyuya-

^lirsin-
Aceleyle* ih tiy a cı varsa K e n t e y a n lın ı etm e k içim ıler-

It'dlîll’
Uover basam akların yu k arısın a k oştu ve h e v e sle o m ka-
İmamı b ek led i. E lim i K en t in d ir se ğ in in altına sok tu m .
Kent g ü lü m sey ip . "Ihı m e r d iv e n le r i gayet g ü z e l çık abili­
rim ama e lim i tu tm a k iste rsen b u n a itiraz e tm e m ." dedi.
Bizi rakip e d c ıı j t ı l i e tıra b z a n a t u tu n d u . " O n u d in le ­
me," dedi- " K e n t’in d iz k a p a ğ ın ın d e ğ in ile s i lazım am a
ahmak a d an ı b ıııııı k a b u l e tm iy o r ."
Kent tü k ü rü k ler saçarak, " H içb ir d o k to ru n ben i kesip
açmasına izin v e r m e y e c e ğ im ," d e d i.
“İnatçı ihtiyar.”
Keııt başını ç ev ir ip , " B u n u d u y d u m ," dedi vc daha al­
çak sesle ekled i. " H er şe y e karışan yaşlı kadın."
Julie, “A ynı z am an d a sa d ec e isted ik lerim duyar," dedi
bana.
Son sözü d u y m a m ış g ib i g o r iin e n K cnt’c b.ıktmı,
İkisi de p an siyon a g ird ik ten son ra O lıv c r ’ın iki büyük
bavuldan s o n u n c u s u n u , bir m akyaj çantasını ve daha ufak,
elde taşınabilecek b oyu ttak i iki çantayı çıkarm asını izle­
dim.
Rover’ı tasm asın d an çık ard ık tan son ra ö n d en m utfağa
doğru ilerledim . R o v e r h e m e n yatağına gitti ama gözlerim
konuklarımızdan ayırm ad ı.
Kent, N e re y e im z a a ta c a ğ ım ? ” d iy e s u rd u , c ü z d a n ım

H5
bulmak için arka cebine uzanırken biraz paniklemiş ok
, * e0»*),
nuyordıı.
“Ah, sorun değil. Annie her şeyi halletti."
Julie. “Umarım çabuk gelir." dedi.
“Eminim g e l i r , " dedim. “Kahve ister misiniz?"
Üçü de bu teklifi reddetti. Ben de onlara oda anahtar.
Jannı verdim. Kent ve Julie sallana saliana odalarına
dııler. Oliver da onların bavullarıyla beraber arkalarından
gitti. Yıldönümü çiftinin mutfağın arkasındaki koridorda
ilerlerken birbirlerine çıkıştıklarını duyabiliyordum .
Annic'nın övgüyle söz ettiği sevgi dolu çift bu muydıp
Alı, Tanrını
Oliver, Kem'le Julıenin odasından çıktı ve kapıyı ka­
padı.
"Her şey yolunda mı?" diye sordum.
“Sanırını. Sadece umanm partiden önce birbirlerini öl­
dürmezler."
S E K İZ İN C İ BOLÜM

Mary kahvaltıdan sonra yatağa uzanıp dinlendi. Otuz


dakika sonra kısa bir yürüyüş yapabilecek kadar canlanmış
hissediyordu kendini. O nkolog ona mümkün olduğu ka­
dar hayata dönm esini öğütlemişti. Temiz havada yürüyüş
ona iyi gelirdi.
Cesaretlenmişti. Yavaş yürüse de, enerjisinin gen dön­
düğünü hissedebiliyordu. Tek bir sıçrayışta uzun binalara
allamaya hazır değildi, -süper kahraman bir kadın gibi-
ama bu sorun değildi. B u bir gelişmeydi. En azından bir
klozetin kenarlarına tutunarak bütün midesindekini bo­
şaltmıyordu artık. M ide bulantısı önleyici ilaçlardaki bü­
tün gelişmelere rağm en, M ary bunların kendisinin üze­
rinde etkili olm adığını görm üştü.
M erdivenlerden inerken, Jo M arie’nin mutfaktan ko­
şarak gelip o n u k o n tro l etm esini bekledi. Jo Marie hemen
ortaya çıkm ayınca, M ary köşeyi dönüp mutfağa göz attı.
Köpek de ortalıkta y o k tu . G ö rü n ü şe göre Jo Marie başka
bir yerde m eşg u ld ü , b u da iyiydi.
M;ıry pansiyondan ^tkıp mi kenarına dngrıı W(|(
yokuşu m ineye başladığında. adım lan rVl^fıfn Vc y4v'*'1
Çardağın yanındaki şim cnlı alana dogrtı çekildiğim j '
sedıyordıı, (»tıncş çıkınımı ve nünüıı bıtım-sme d a lı;, ^

vardı ( )rtak kullanılan hır panoya asılm ış «ilan büyük ^


gelecek ay banlayacak otan eğlencenin reklam ını yapıya'
clu Koydaki Konserler,
Çalacak «dan kişilerden bin, ’lniıy hıiınctt'Ic karşılaş^
rrbbılcrrğı söylenerek reklamı yapılan bir şarkıcıydı,
kı bu ım ım kııtm ıüş gibi (»corgc onu seneler cince fiuıy
liennctt'ı izlemeye götürmüştü. Inııy Scattlc’a gelmişti
(»corgr da Mary'mn şarkıcıyı nc kadar sevdiğini bildi.
İlliden, bin turlu numarayla biletleri tam am ın satılmış
olan bu etkinliğe bilet bulmuştu. Bütün konser boyunca
Mary ıını elini tutmuştu. Alı, ne kadar da romantik dav*
tanınıştı Düşünceli ve ilgiliydi.
Mary'mn hayatındaki diğer erkeklerle sevişmesi çılgın­
ca olmuştu; ateşliydi, yaufp doğru aceleyle giderlerken
birbirlerinin kıyafetlerim yırtınışlardı. (îcorge’la hiçbir za­
man böyle olmamıştı Onunla sevişmek yavaşlı, özenliydi,
şefkatliydi . vc alt, çok sevgi doluydu
Yine ( »eorge
S e jttlıj yakuı olduğundan. Maryımı aklına ( »corgc’urı
gelmesi şaşırtır ı değildi I latu uşağın tekerlekleri asfalt
piste değdiğinden heri ( »corgr aklıııttı ıncrlu /inde gibiydi.
Çardağa yakın piknik masalarından bitine oturan Mary.
körfezin sularına baktı vc bakışlarım oraya odakladı. Bur-
nün briııerı arkasında Seattlc vardı
Scatıle
İ t k r k k t hayatına girip yıkmıştı ama sadece tek bir

MK
JferJsit

° 73,1w ,ı ^ r " r,u sevmişti, V - l ,


^ y o r d u Alt du d ağ ım ısırarak duygularıyla boğuştu
dü ğ ü n d en d i ve K"fcdi yandı Yiın- kair-en suçladı
j$U laflc* °*aM ^a s u **^ d ü zen li hayatının kontrolünü He
İrmiği- Kanserli oltııak m ıu çılcdı-n çıkartıyordu. Un
^J| değildi- D oğru d e lild i. Egzersiz yapardı; besh rum u
^g çlıy d ı; düzenli olarak tıbbı testler yaptırırdı. Umumla
^ a jin a k zorunda kalm ayı hak etm iyordu.
Haberi ilk aldığında, b u sanki bir ölüm fermam gibiydi
^ a e ğ e r ölecekse o zam an lârırı şahidi olsun kı savaşarak
ölmeye karar verm işti. Vc her zam anki kararlılığıyla savaş­
mıştı. Elindeki b ü tü n güçle, b ü tü n iradeyle kanserle yüz-
Icşinışti. U zanıp ö lü m ü beklem eyi reddetm işti Kişiliğin­
de kesinlikle pes etm e k yoktu; b u yüzden hastalıkla haya­
diğer her tü rlü engelle yüzleşti# gibi yüzleşmiş!»
tın d a k i

gendini d arm adağın hisseden M ary a y a # kalktı vc suya


bakan parmaklıklara y ü rü d ü . Şim diye kadar gördüğü en
l^jyük beyaz bir denizyıldızı alttaki suda bir kayaya tutu­
nuyordu Mary d e böyle hissediyordu, tutunuyor, daya­
nıyor. çaresizce hayatının b ir zam anlar olduğu hale gen
dönmesi için uğraşıyordu.
Mary'nın düzene ihtiyacı vardı. Uuna açtı. Alışkanlık-
Unoa bağlı hırı o ld u ğ u n d an , hayatında, günlerinde dü­
zen vardı. Uaşka tü rlü yapam azdı. Saat sekizde bir fincan
kahveyle masasında o lu rd u . O n d a , on ikide, üçte vc beş­
te- um olarak ne yapacağını veya nereye gidiyor olacağını
bilirdi Hayatı dikkatle organize edilm işti.
Kanser bunu tam am en değiştirm işti.
Cep telefonunu b ulm ak için uğraşıp internete girdi,
(ieorgtr artık Scattle’da olm ayabilirdi bile ve bunca endi-


şc boduru olabilirdi. Seattlc avukatları listesini luır)t
menin bir zararı olmazdı, gerçi Mary şimdiye kada/bj,**"
yapmaktan kaçınmıştı. Eğer Oeorge’un adı çıkarsa , ^
man nc olduğunu bilirdi ve kendini biraz rahatlar»^ ^
scdcrdı
Cevabı bulması uzun sürmedi. Georgc’un adı bir tc|c
fon numarasıyla beraber listede yazıyordu.
(^orge Iludvnı. Esquıre.
Mary bir şeyler içme ihtiyacı hissederek bir kafc buldu
vc içen girdi. Java Joım kahve menüsü etkileyiciydi anu
zaten Mary bu bölgede insanların kahveyi ne kadar önem­
sediğini biliyordu.
Sidir Kuyu gibi ufak bir kasabada bu kadar fazla lat-
te standının olmasını hayret verici bulmuştu. Otobandan
pansiyona giderken altı tane sund saymıştı. Altı. Kayıtlı
nııfusıı yedi binden az olan bir kasabada. Vc bu sadccc gör-
düklenydı. Çok daha fazlası olabilirdi
Tezgahın arkasındaki genç adam belinden bağlanan be­
yaz bir otılük giymişti. İsım etıken onu (Jonncr olarak ta­
nıtıyordu On beş yaşında gorünııyordu aına daha büyük
olmalıydı.
Mary yaklaştığında ona. *Nc istersiniz?" diye sordu.
"Sadece kahve "
"Gorilin kabvrsını denemek istemediğinize crnın m ı­
sınız?*
“GOrıiuı kahvesi m ı5'
“Mı. tabu, birkaç çeşidin kombinasyonu. Bugün pamuk
şekeri lattrsı var."
"Konuk şekeri ını? İnanılmaz "
"Eıı çok satanlarımızdan hırı."
fişliği VC patlanın nmırla beraber mî?"
0 # net gülerek, “Komik," dedi. 'H enüz onu deneme-

l**j^ary, 'Sadece kahve." diye tekrarladı.


„£Uyn»ıv# Connar bir fincan doldıınıp uzattı.
I^ary ödeme yaparken C onner’ın sınıf yüzüğünü fark
-Pazar günü m ezun m u oluyordunuz?" Sonra vmiyu
göstermek gerektiğini hissederek, “Gül Limanı Ote-
I fide bo hafusonu m ezuniyet töreni olan genç bir kızla
“„ ,,o m ^ ,y ‘ c k .c d ,
-pansiyonda mı kalıyorsunuz?
-Sadece birkaç gece daha, evet."

■Haıley tanıjm ış olmalısınız. Pansiyon harika bir


değil mi?” dedi C onner, kahve doldururken konuş-
devam ediyordu. "Haıley, Jo Marie’nın hanka oldu­
ğ u n u söylüyor Bence Haıley’yc bu ışın nasıl yürüdüğünü

j gösiermek istemesi harika. Pansiyonun büyük olmadığım


blıyorum ama bu iyi bir başlangıç."
“Hailey’yi tanıyor musunuz?" Mary hiç ufak bir ka-
iibada yaşamamıştı. Burada herkesin herkesle bağlantısı
var gibiydi, bunu inanılmaz buluyordu. Boston'da doğup
büyümüştü ve on altı yaşından beri çalışıyordu. Babasının
alkol problemi vardı ve bir işte kalamıyor gibiydi: annesi
de aileye bakabilmek için ıkı işte birden çalışmıştı. Mary
hiçbir şeyi kolay elde edem em işti; her şey için çalışmıştı.
Maalesefbabasının izinden giden erkek kardeşine bakması
om kendi çocuklarını istem ediğini göstermişti. Ç ok fazla
hım, çok fazla hevesi vardı. D oğu yu ve Georgc u seviyor­
du. Ah, yine G eorgc... G eorge asla kendini Seattle’ın di­
anda yaşarken d ü şü n em em işti. U zak m esafe ilişkisini yü-
"itmeyi denemişlerdi ama bu ilişki bitm eye mahkûmdu.
C onneronm ıdüşünrcJrrinibölerek, “Herkes H , t
tanır,
takılır....
“Takılır mısınız?”
“Evet, işte, konuşuruz falan.”
“Tabii.” Mary yeni ergen dilini bilm iyordu.
“Ben Hailey'den bir yaş büyüğüm. Üniversite harc^
ödemeye yardımcı olmak için burada çalışıyorum .”
"Aferin sana.” Mary de okul hayatı boyunca çalışmış
ve bu hiç kolay olmamıştı. Neyse kı birçok burs almıştı
“İş bulabildiğim için şükrediyorum. B ugünlerde böyfe
işler ağaçlarda yetişmiyor.”
“Ne demek istediğini anlıyorum.” M ary cöm ert bir
bahşiş bıraktı.
Conner beş dolarlık banknotu gördüğünde gözleri bü­
yüdü. “Fincanınızı tekrar doldurmanız gerek, söylediğiniz
anda size getiririm."
“Teşekkürler” Mary, Liman Sokağı’na bakan pencere­
nin yanındaki bir masayı seçti. Bir kadın gelip sokakların
yanındaki saksılara ekilmiş olan bitkileri suladı. Çiçekler
hiçbir zaman Mary’nın uzmanlık alanlarından biri olma­
mıştı bu yüzden türlerinin nc olduğundan tam em in de­
ğildi ama renkleri canlı bir kırmızı ve sarıydı.
Conner, “Martı çağırma yarışması için m i buradası­
nız?” diye sordu.
“Efendim?"
“Sedir Koyu’nda her yıl bu yarışma yapılıyor. Burada
çok önemli bir olay. Bir yıl kazanan kişi Jay L eno’ııu n şo­
vuna çıktı.”
Mary gülümsedi. Bunu nasıl kaçırdığını bilmiyordu.
"Ü zgünüm ama bunu duymamıştım."

92
“Gelecek C u m a rte si sabahı su kenarında yapılacak. Ç a­
r ş ı y l a cn m a rt|y | Çck en kışı kazanacak. Eğer burada
olursam* uğrayabilirsiniz. Ç o k eğlenceli ve çiftçi pazarı da
* * olacak."
“U ğram aya çalışırım .”
“Hailey çoğu C u m a rte si annesiyle pazarda. Ev yapımı
nIarmelat satıyorlar. En sevdiğim çikolata vişneli olan.*'
“M arm elat m ı?" A nlaşılan M ary'nin bir şekilde kaçırdı­
ğı bir dünya m arm ela t çeşidi vardı.
•‘Kulağa garip geliyor değil m ı? Ama güvenin bana, cn
iyisi o."
Mary kahvesini yu d u m lad ı. C o n n e r yeni yapılmış bir
demlik kahveyle tezgâhın arkasından çıkıp fincanını dol­
durduğunda, M a ry ’n ın fincanı yarı doluydu zaten. Yeni
bir müşteri, yağlı tu lu m lu b ir adam kafeyc girdi. Mary ye
şöyle bir baktı, so n ra h e m e n bakışlarını kaçırdt. Mary
buna alışmıştı. D aha d o ğ ru su tam olarak alışmış değildi
ima başkalarının, saçının eksikliği ve onun kanserle olan
aşikâr savaşı y ü z ü n d e n d u y d u ğ u rahatsızlık artık onu şa­
şırtmıyordu. G ü c e n m iy o rd u da.
Adam birkaç dakika içinde b ir paketle çıkıp gitti.
Mary kahveyi yavaş yavaş içti. O lm ası gereken veya özel
olarak gitm ek istediği b ir yer yoktu. Bu da onu diğer her
şey kadar rahatsız ediyordu.
Belki de Seattle bölgesine gelm ek çok da parlak bir fikir
değildi. O , d ü ş ü n m e d e n hareket eden bir kadın değildi vc
bu yolculuğa a n id e n karar verm işti. N e düşünüyordu ki?
Bu delilikti. A m a yin e d e buradaydı işte. Vc suyun hemen
karşısında G eorge vardı.
Pansiyona çıkan d ik yokuşa bakmak içini korkuyla dol-
durdu. Çok dikti. Su kenarına doğru inerken bunu
etmeliydi. Bir araç bulmalıydı, bir taksi veya başka b ^
Telefonu mesaj geldiğini belirterek bipledi. Biri 0n
irtibata geçmişti. Bir arkadaş? İşten bir tanıdık? Cep te|
fonunu çantasından çıkarmaya o kadar hevesliydi kı ner
deyse telefonu düşürecekti. Mesaj, onu hayal kınklığ,^
uğratacak şekilde en sevdiği biftek restoranından ge|en b,r
reklamdı.
Eli cep telefonunu daha sıkı sardı. Tek bir düğmeye ba.
sınca George'un ofisinin telefon numarası ekranda belirdi
George. Maninin bu bölgede veya hatta bu bölgeye yakın
olduğunu öğrenmek isterdi. İstemez miydi?
Mary. “O evli.” diye mırıldandı.
Conner. “Bir şey mi dediniz?" diye sordu.
Marv aniden başını kaldırdı: C onner in sorusu onu pa­
nikletmiş ve şaşırtmıştı. “Kendi kendime konuşuyorum,"
derken, gözleri George'un numarasına odaklanmıştı.
“Büyükannem de öyle yapıyor.”
Mary. çocuğun büyükannesiyle aynı yaşta m ı görünü­
yordu? Bu genç adam moralini bozmaya başlamıştı.
Conner, “İyi misiniz?" diye sordu.
Mary başını kaldırdı. “Niye soruyorsun?"
“Telefonunuza öyle bir bakıyorsunuz ki... Bilmiyo­
rum. sanla telefonunuz size bilmeye ihtiyacınız olan bir
şeyi anlatacakmış gibi."
“Eski bir arkadaşı aramayı düşünüyordum .” M ary bu
kararı daha yeni tanıştığı ergen bir çocukla konuştuğuna
ınarurruyordu.
"Sizi durduran ne'" Conner dirseklerini tezgâha daya­
yıp öne eğildi. “Eski bir arkadaştan haber alm ak istem ez
miydiniz?"

94
-D urum a göre değişir.”
Conner o m zu n u silkti. “Hangi durum a?”
-g u arkadaşla çok iyi koşullarda ayrılmamıştık.”
-O zaman b u n u dü zeltin .”
Ergenin h e r şeye hızlı b ir cevabı var gibiydi. O söyle­
yince bu kulağa ço k kolay geliyordu.
Mary telefona bakm aya devam etti.
Conner, “A rayın,” diye üsteledi. “Pişm an olmazsınız.”
İddiaya g irm e k ister m isin? M ary uzun çanta askısını
omzuna geçirdi ve kapıya d o ğ ru ilerledi. “Kahve ve sohbet
için teşekkürler.”
C onner k o lu n u uzatarak, “O aramayı yapın ” dedi.
Mary dışarı çıktı ve su kenarına d oğru ilerledi. Belki de
George’u aramalıydı. G erçek ten , kaybedecek hiçbir şeyi
yoktu ve kesinlikle k azanacak b ir şeyi de yoktu. Eğer ken­
disine karşı d ü rü st olursa, Seattle’a giden uçağa binmesi­
nin sebebinin G eorge olduğunu itiraf ederdi.
Ama tek sebep o değildi.
Mary fikrini değiştirem eden onu George’un ofisine
bağlayacak olan tuşa bastı.
İkinci çalışta telefonu bir kadın açtı. “George H ud-
son’ın ofisi.”
Mary, “M erhaba,” dedi, sesi güçlükle çıkıyordu. Kendi­
ni toparlaması u z u n sü rm ed i. D oğrulup omuzlarını dik­
leştirdi, tekrar k o n u ştu ğ u n d a sesinde hiç duraksama yok­
tu. “Ben M ary S m ith , Bay H u d s o n ’ın eski bir arkadaşıyım.
Kendisi m üsait m i?”
“Ö zür d ile rim Bayan S m ith am a Bay H udson bütün
gün m ahkem ede olacak. M esajınızı iletebilir miyim?”
“Hayır, hayır, teşek k ü rler.”
‘Aradığınızı söyleyeyim m i?”

95
"Hayır, zalımet etm eyin. Ben tekrar d e n e rin i.” j^|
veda etm eden telefonu kapadı. T elefonunu çantasına ge^
koyarken eli titriyordu. G eorge'un m üsait olm am ası ye
terli bir cevaptı. B irdalıa denem eyecekti. B u kaderdi. 7 ^
rar bir araya gelm eleri kaderde yoktu.
Pansiyona çıkan tepeyi tırm anm ak b ü tü n g üciüui tu
keteceğm den, M ary (ava Jo in t'e d ö n d ü ve C o n n e r ’dan bir
taksi çağırm asını istedi.
Beş dakika içinde bir araba kafenin ö n ü n d e durdu
C o n n e r, M ary’yı dışarı çıkardı ve araba kapısını o n u n bin
m esı için açık tuttu.
M ary şoföre adres verm ek için eğildi.
Taksici, “Orası çok yakın hanım efendi,” diye şikâyet etti
Mary, “Size norm aldeki fiyatınızın üç katını öderim •
diyerek adamı rahatlattı.
“Siz bilirsiniz, ama pansiyon sadece d ö rt sokak ötede.”
M ary adam ın konuşm asını bitirm esini beklem edi, arka
koltuğa geçti ve kapıyı kapadı. C ü z d an ın d an yirm i dolar­
lık bir banknot çıkarıp taksiciye doğru salladı, taksici de
daha fazla itiraz etm eyip banknotu aldı. Taksi pansiyonun
ö n ü n d e durduğunda, M ary dışarıda bir arabanın daha park
ettiğini gördü. Başka konukların geldiğim d ü şü n d ü .
G ezi o n u tüketm işti. Bir gün önce o tu rd u ğ u sandalye­
de ve güneş ışığı altında o turup d inlenm eye hazırdı.
Taksiciye parasını ödedikten sonra pansiyona doğru yü­
rüdü.
Telefonu çalınca hiç düşünm eden açtı. “A lo.”
“Mary? G erçekten sen m isin?”
Arayan G eorge’du.
D O K U Z U N C U BÖLÜM

Annie çiçekçiyle g ö rü şm e sin d en döndüğünde, Rover


onu karşıladı, h o ş n u tlu ğ u n u gösterm ek için kuyruğunu
s a l l ı y o r d u . A n n ie kapıyı arkasından kaparken, Jo Marie

mutfaktan çıktı.
“B üy ü k an n en le b ü y ü k b a b an arkadaşlarıyla beraber gel­
di,” dedi J o M arie. “O liv e r onlara salonun yanında bir oda
vermemi isted i.”
O liver o n la rın arkadaşıydı ama kesinlikle Annie'nin
kendi arkadaşı değildi.
“Ah, peki.” O liv e r ’m büyükannesiyle büyükbabasının
merdivenleri ç ık m a k z o ru n d a kalmaması için uğraşması
düşünceli b ir h a rek e tti. A n n ie b u n u kendi düşünm üş ol­
mayı diledi. B ü yükannesiyle büyükbabasının komşusunu
sevmediğini d ü ş ü n m e k y e rin e ilgisini yeniden Jo Marie’ye
yöneltti. “B ü y ü k a n n e m le büyükbabam harikalar değil
mi?” diye so rd u , gerçi b ir cevap beklemiyordu. Büyükan­
nesiyle büyükbabası o kadar sevgi dolu, samimi bir çiftti

97
ki. Annie, Jo Marie’nin oniaria tanıştığında etkilenmede
edemeyeceğini düşünmüştü.
Joe Marie’nin yanıtı, zayıf bir gülümseme oldu. Mut.
faktaki bir alarm öttü. Jo Marie. “Fırından kurabiyeleri çu
katmalıyım." deyip Annie’nin yanından ayrıldı. Rover da
onu takip etti.
Ailesini tekrar görmeye çok hevesli olan Annie onları^
odasına giden uzun koridoru yürüdü. Tek dileği Oliver’m
büyükannesiyle büyükbabasını Portland’dan arabayla ge»
nrmiş olmasına rağmen yıldönümü partileri için kalmak
istememesiydi. Annie gözlerini tavana dikerek Oliver’m
kısa süre içinde gitmesi için dua etti. Lütfen, Tanrım, d i y e
yalvarırken sert tahta kapıya vurdu.
Büyükannesinin sesi çınladı: “Sen aç, olur m u, Kent?”
“Neyi açayım?”
Annie’nin büyükannesi bu sefer daha yüksek sesle.
“Kapıda biri var,” dedi. “Meşgul olduğum u görmüyor
musun?”
Kent, “Bekleşene.'" diye bağırdı.
Birkaç saniye sonra kapı sonuna kadar açıldı. Annie’nin
büyükbabası ona bakıp gözlerini kıstı. “Annie?” diye sor­
du.
Julie, “Tanrı aşkına, gözlüklerini tak,” diye bağırarak
banyodan çıktı. “Ah, Annie, şenmişsin.” Julie aceleyle atıl­
dı ve Annie’yc sıkı sıkı sarıldı.
Annie. “Büyükanne,” diye fısıldayıp ona sarıldı. Sonra
da büyükbabasına sarıldı
“Ben de bir kucaklama isterim.”
Annie arkasını döndü. Tabii ki tam korktuğu gibiydi-
Olivcr Sutton. O. bu hafta sonu görm ek isteyeceği en son

9i
nsan<lı G e ç m iş le ri u z u n v e so ru n lu y d u . Bir zamanlar
1 k ö na ç o k âşık tı a m a O liv e r b u aşkı öldürm üştü. Oyi-
xr A n n ic 'n in a ğ a b e y in in yaşındaydı ve büyüm e çağlan
boyunca o n u n la z a lim c e alay e tm işti. A nnie'nin büyükan­
nesiyle b ü y ü k b a b a s ın a o la n yakınlığından Ötürü, Oliver
bir şekılde P o rtla n d e v in d e k i h e r tü rlü özel günün bir par-
ça5ı olu v erm işti.
/üınie b eş y a ş ın d a n o n ü ç yaşına kadar O liver’ın onun
kızıl saçlarıyla a lay e tm e d iğ i b ir N o e l veya Paskalya hatır-
I k ı n ıy o r d u ... v e b u n a h o ş geçm işlerinin sadece başlan­
gıcıydı- O liv e r m e r h a m e ts iz d a v ran m ışa. Annie’nin nefret
ilebileceği b iri v a rsa, o d a O liv e r S u tto n ’dı.
Annie o n a , “ S a n a k u c a k la m a yok," dedi ve adamın onun
yakınında o lm a k ta n s a b ir kirp iy i tutm ayı tercih edeceğini
anlaması için e lin d e n g e le n i yapn.
B üyükannesi, “O liv e r bizi P o rtlan d ’dan alma nezaketi-
n! gösterdi," d iy e açıkladı.
Kent, “B e n s o r u n s u z a ra b a ktıllanabdirdim ."diye şikâ­
yet etti. “A m a O liv e r bizi g e tirm e k istedi, ben de bunu dert
etmedim."
“D o k to ru n u n san a d e d iğ i gibi gözlüğünü taksaydın-"
"G ö zlü ğ ü m ü k a y b e ttim ,” diye m ırıldanan Kent An-
nie’ye b a k ıy o rd u . “ B ü y ü k a n n e n b u n u sürekli unutuyor.
Onlar olm adan h iç b ir şey g ö re m iy o ru m .”
"B üyü k an n em y a n ın d a y ed ek b ir gözlük taşıyabilir-”
Julie, “B ü y ü k b a b a n a a n n e lik etm eyi reddediyorum,"
diyerek A n n ie ’n in s ö z ü n ü kesti. “O yetişkin bir adam.
Gözlüğünün y a n ın d a o ld u ğ u n d a n em in olmak benim so­
rum luluğum d e ğ il.”
Oliver, “ B en m ü s a ittim , o yüzden arabayı kullanmayı

99
L ıl'iıl i U im i ." ılıv n r k k « y i A n n ır 'ın n M ly ttk ,,,,
n \ i l-llvilU -ıfu M iH İJlı lu ,k .ı İ mf yom- ı,r k (ı
A ıın ır b.ıpnı y r v ın lı, O l ıv n 'ın b a k ış lın .ılım d a ,,,| U|
m / .I i ı 1 |ı\rı ^ı*/l. ıım t.n .l ııı .ıl.u n ıyn i g ib iy d i. İn i A n ın , -
o lııı.ısi ^ n k ııp ın d riı ^ok d a lu l.ı/la I h i / u i m i / r im ,^
t >lı\rı o im kı n ılın ı lı k ı.n on Uy y aşın d aym ış p .ıh bis\n .
III IŞUldlI
IlılM ik aıııirn , A m ilin in ^n^ınlıp.ıııuı l.ıtkım l.ı
mu pıln ^ o ıü m iık . “O h vrt bankaydı." diye ılrv .u ıı rtl|
Anım- hiylm /aman Inlynk.nm rsiylr büyükbabasının
I i .iim .* film kom şularını ıtedrtı İm kadar lu ıık .ı lmldukl.,.
um .ınl.m um ışn vr Inınn so n ıu y a ıa k ıı da I l.nırl.nJıpı,,.
ıl.nı ln ıı, O livin sa d o r mmii Ito /ııcıı olm uştu . Aıum 'm n
uru ,I(İ.i I h vi vc c ık rk İm k ıı/cm vatdı, kem lisi tek kızdı,
İm da oım ı ık f k lr ıın kont şakjl.n ın m bedeli lu lın e gnır-
ıııi)iı O liver o nlaıın elebaşıydı
t >lıvn oıu, "Ivı ^drünUvotMnı.*' dedi
Popa! tepki oiı.ı teşekkül etmek oluıdıı .mu Anım
hinin \ .ıpnuyı ıcddedıyoıdıı kipiiii.uiiu.muk ı^nı cimden
prlrıtı vaptı <^lıver po/lcnııı ondan alamıyordu Aııntc ile
on.ı Jık ılık bakmamak iyin ehliden pclriıı yapıyoıdu Olı-
vrr omııı krndiMin hty sevmrdıpıııı bılıyoı olmalıydı
IhlvilkbabaM, "Olıvct'a ıllıl.ıt iyin teşekkür etmeyecek
mısın7" dı\r soldu
Aıııur doptu dünisi anlaşılmayan İm rrv.ıp mırıldan-
ııuvı haşarılı Palu om e O lım ın so/dc ıltıt.ttl.ıtuıa kur*
Ivııı ^ıtmi)U \t bunu bıı ıl.ılıa vapııuvacakiı
O lısrı. "Men dr lırp birlikte oplc yenirime yıknuvt
oııncı eklim." drdı
"Ne boş bir likıı " Anını’mıı bm tık.ninesi O hvrnn
ı iıtrıkal.unu kanmaya yok ıncvtllıulı.
ivil* 4»*. " l b '1 hu tıkır kAm\ ne?" drye MiKht.
"Kcııl, Hlltctı iyim e <ı\u;m t uk "
••Oıuu ııclrcl ediyorum. Kulaktanım kayndmyor"
“SOylcdıftun her \c y \ tcV.Mrlam.iW zorunda kalınanın
\*x\\ «e kadar su u r l'tufcm ı biliyorum ."
■■pU*udını?"
j\ı,ıiK 'n ııı b ü yü k an n esi otladı. v‘ H ny/tr"
Kcni, “Aı d u n v «*r » » •" diye surdu "Oftlc yemtfa vak­
ti gelmiş o lm alı." A nine’m n hnyükhabiMmu gerçekten o
iyime n h . ı / n u ıhiıy.u i o ld u ğ u çok açıktı.
I julıc. “Ikına on dakik.* ver." dedi. “H ali bavuldan çı-
j t^rmaıu g e rek e n peyler var vc biraz kendime çekidüzen
vermek »su y o ru m .”
Aunıe, "Tabu," diyerek bu n u kabul elti.
Anme ve O h v e r o d a d an beraber çıktılar. Aımtc Oh-
ver'm y ü z ü n e b a k ın ıy o rd u . O n d a n kaçmak istediği ıçm
koridoru y ü rü m e y e banladı, gerekirse bir babanc uydur*
ınaya hazırdı.
i S a ıı k ı O liv c r 'm b a k ı l a n o n u delip a ç ıy o r gibiydi. Hu
ı hep büyle o lm u ş tu . O liv e r S u ttu n , Aımıc'mu umdıjh en
sevimsiz a d aııu lı.
O liver s o h b e t a ç m a k am acıyla. "Sent en son ne zaman
gördüm . A ııııic?* d iy e so u lıı.
"N e z a m a n b ıln ıe m a u ta Ü zerinden yeten kadar vakti
geçm edi.“ A n n ie e n so ıı n e zam an görüştüklerim hatırlı­
yordu .una sö y le m e y e c e k ti. E sa sın d ı O liver Suttun hak­
lındaki lıc ı şe y i h a tırlıy o rd u , gerçi hatırlamamayı tercih
etlerdi. O m n i b u k a d a r yakışıklı olm ası da İşını kolaylaş­
tırm ıyordu. O h v e r ’ın ö z e llik le ri klasikti- uzun, esmer ve
günahkâr o la c a k k a d a r yak ışık lıy d ı. S o ru n onun, bunu bil-
ra rs m i OErvrr'dsıı s<k sık hahsedcn büyükbaba,^
« im oldukça çapkındı. Eh. onunla 'kphnebık!^'
pek çok kacbn olnalntb. W Anme'nin *>üyükbahaj^
osu MQ0 pÜM Oinrt pcoçı her yerde bir grup
bankmasa. bu O h«r için mydı ama Annie bu kadınla
d m Nn ofauanıaıa bnHndL Annie crkrnden dersm, ^
maştı t* bunun tekrarlanmasını istemiyordu.
Ofcvcr sanki Annie şaka yapmış gibi güldü 'Ah.
amjL hâli atkuvruğunu vefamı i n t bana kızgın oU nu^^
Seku \ajndjMhn.’
A m e ona dak dik boku. ‘ Eecr tek yaptığın bu o l ^
di .'* Bvdcn cümlenin ortasında durdu. Geçmişteki ha­
taları tekrar ele almanın taydaş) yuknı. O liver onun bun.
tan e k n r etmesi karşısında sadece eğlenirdi ve Annie om
kmdsane karşı kufianabdrceğî böyle bu gücü \xnne\t .
cekn.
Okver kontnu değiştirerek. "Büyfıkhahanbr için Yap.
oğm şey hınka.* dedi. “Jube h am la ra sadece bu yıldönü­
mü kudamasmdan hahsetn.*
*fiemm ışan pıra planlamak En azından bu kadarım
yapm alıydın.' Annie kendim bu aile toplantısıyla meşgul
ı n ı n a ve dA k^m ı buna vermenin, onun. L e n n y yle a\-
nldıkaa sa n n b b n r d i zamanı adatmasına yard ım a ok
doğunu sâriemcdL
*K ı görimürorstm. Annie- ciddiyim. H iç bu kadar gü-
a d gânmdâğünü görm cmışam."
O k te r dan bir dafcat daha mı?
Anme kotların) kavuşturup O bver a döndü. "Neden
b u r a d a » '* dne sorguladı
O k m sanki bu soru onu şaşınmış gibi gözlerim kırpış-
ardı "Büyükannen...*
-ş ta in hakkında nc hissettiğimi biliyorsun.'
•£\ct, maalesef biliyorum. Julie onu ve Kent i anbavb
istedi: benim de zamanım olduğundan, buna nasıl
^ edebilirdim fa?' O liver sm tu \ t o d a kolbnnı ka-
^ „ d u . “Bakıyorum da hâlâ kızıl saçlılara özgü mizacın
edış'or.
«Sjçımın renginin tavrımla hiçbir alakası yok.” Annie
kJUnn» serbest bıraka ve ellerini sıkarak yumruk vaptL
OliNcr ın elleri kendim savunur eibı bir poz aldt 'Bana
r^raf vuracağını söylem e.'
çıuue o raman on Oç yaşındaydı ve Oliver bunu hak
'ontşfi- ‘ Beni kışkırtma.'
•Ah. ama sen kışkırtıyorsun-' diye fısıldadı Oliver. 'Her
jjjnan kışkırttın.
Bu cerçek olması pek m uhtem el olmayan bir şeydi. Ob-
yrr jljy ediyordu ama Annie arak buna kadamruvacakn.
-Şçluma çıkma, anlıyor m usun? Düşünm em gereken çok
seninle saçma oyunlar oynayacak vakdm yok.'
Oliver'ın ait dudağı büzüldü. "Çok yazık.'
Annie saatine bakn. Büyükannesiyle büyükbabasının
gdmesi uzun sürecek gibiydi. Para ıçm ber jcyı kontrol
jimtt almış olsa da. bunu bu öğle yemeğinden kaçmak için
tahine olarak kullanabilirdi, özellikle de Oliver orada ol­
duğu ıçtn. Bir iki kelim eyle m eseleyi halletmeyi düşünü­
yordu b...
Oliver. “Lennv nasıl?" d n e sordu.
Soru Annie’nin beklem ediği yerden gelmişti. “Fam...
Sına b m Lenny'yi anlara?' O ana kadar Annk'mn nişa­
na itildiğim büyükannesiyle büyükbabasına söyleme ür­
ün olmamışa.
r “Tabii ki büyükannen. Siz nişanlandığınızda LennvM
bahsetti."
“Çok iyi bifdiğin gibi, nişanımız bozuldu...”
Cf>

Oliver’m kaşları şaşırmış gibi yukarı kalktı. “Me


man?”
“Uzun zaman oldu, ama bu seni ilgilendirmez,” djy
çıkıştı Annie. ayrıntı vermek istemiyordu. Oliver onu
özel hayatı hakkında ne kadar az şey bilse o kadar iyiydi
“O yüzden mi bu kadar huysuzsun?”
“Senin yüzündenI Hem ben huysuz değilim!” diye ıs
rar etti Annie. “Keşke isteklerimi anlasan ve gitsen.”
“Hayatta olmaz. Durum her an daha da ilginçleşiyor
Seninle Bay Hayannın Aşkı arasında ne oldu? Büyükan­
nen onu böyle tarif etmişti.”
Annie büyükannesinin böyle bir şey söylemediğine dair
bütün birikmiş parasına iddiaya girerdi. Bu yıldönümü
kutlaması hazırlıkları sırasında büyükannesiyle ve büyük­
babasıyla sayısız kere konuşmasına rağmen, Lenny’den
bahsetmemişti. Lenny, Annie’nin kaçınmak istediği bir
konuydu, tabii annesiyle babası büyükannesiyle büyükba­
basına nişanın bozulduğunu söylemediyse...
“Lenny çok mu içiyor?”
Annie bu soruyu duymazdan geldi.
“Parayı sorumsuz mu kullanıyor?”
Annie Oliver’ın soru listesini dinlemek yerine uzaklaş­
tı.
“Buldum. Gözü başkalarına kayıyor.”
Annie, “Keser misin?” dedi.
“Ah, demek sebep bu.”
Annie, Olıver’a hedefe isabet ettirdiğini belli etmeye­
cekti.
Tam o anda, sanki Lenny konuşmanın ana konusu ol-
düğunu anlamış gibi, A nnie’nin cep telefonu çaldı. Annie
ray a n numaraya bakıp cevaplama tuşuna bastı.

3 Meredeyse bağırarak, “Beni bir daha arama,” dedi ve


aflında telefonu kapadı.
Büyükannesiyle büyükbabasının odasının kapısı açıldı
veJulie dışarı çıktı. “Kim aradı, canım?”
Annie zoraki bir şekilde gülümseyerek, “Önemli biri
değil.” dedi
Kent odalarından, “Betty ve Vem’ün geldiğini söylemiş
fiydim?” diye seslendi.
Annie bu çiftin büyükannesiyle büyükbabasının çok
yakın arkadaşı olduğunu biliyordu. Vern, Annie’nin bü­
yükbabasıyla aynı zam anda deniz kuvvetlerindeydi ve çift
Kentvejulie’nin sağdıcı ve baş nedimesi olmuştu.
"Maalesef pansiyonda kalmıyorlar. Betty’nin kasabada
yaşayan bir kız kardeşi var. O nlar da Gerty’yle zaman ge­
çirmeye karar verdiler,” diye açıkladı büyükannesi. “Keş­
ke pansiyonda oda ayırtsalardı. Yeri çok güzel. Kent’le bu
akşam onlarla birlikte yemeğe çıkacağız. Siz ikiniz kusura
bakmazsınız, değil m i?”
Oliver, A nnie’nin konuşm asına fırsat bırakmadan ce­
vap verdi: “Kesinlikle hayır. Annıe’yi yemeğe çıkarmak
benim için zevk olur.”
Annie büyükannesini rahatlatmak için kıvranarak,
‘Ah... buna gerek yok,” dedi. “Yapacak yüzlerce işim var.”
Oliver, “Ben yardım ederim ,” dedi.
Annie ayağını yere vurm a isteğine karşı koydu. “Teşek­
kür ederim, ama her şey kontrolüm altında.”
“Annie, tatlım, asla sana yardım teklif eden birini geri

105
çevirme," diye tavsiyede bulunan büyükannesi A n n ,e'ı;irı
belini hafifçe sıktı. “Büyükbaban n erede? B u adam s ü re li
geride kalıyor."
Kent koridora çıktı ve, “G eliyorum , g e liy o ru m ," d e j.
Odalarının kapısını kapadı, sonra k ilitle n d iğ in d e n enıi^
olmak için kulbu birkaç kere çevirdi, “P ekâlâ, herkes
yem ek istiyor? Bence M eksika yem eği y iy e lim .”
J u /ie inleyerek, “K en t,"d e d i. “M ek sik a y e m e ğ in in ben
d e reflü yaptığını biliyorsun; ayrıca o k a d a r p e y n ir kalbin
için iyi değil. ”
Annie’nin büyükbabasının kaşları çatıldı. “Haftalardır
peynir yemedim. Eğer kendime kıyak yapıp peynir yemek
istiyorsam bunu yapacağım. Diyetimden sen sorumlu de­
ğilsin, ben sorumluyum ve ben Meksika yemeği istiyo­
rum.”
Amıie, “Tâvuklu salata isteyebiliriz, büyükanne,” öne­
risinde bulundu.
“Ah, pekâlâ. Neden herkes kendini bu adamın etrafında
dikkatli davranmak zorunda hissediyor bilmiyorum.”
Büyükanneyle büyükbaba, Annie’yle O liver’ın önün­
den yürüdüler. Dışarı, Oliver’ın arabasını park ettiği yere
giderken yeni bir konuda tartışıyorlardı.
Annie onların atışmasından ötürü canı sıkılarak Oli­
ver’a, “Portland’dan gelirken hep böyleler miydi?” diye
sordu.
“Korkarım öyle. Yola çıktığımızdan beri birbirlerine çı­
kışıyorlar.”
“Ah, Tanrım.”
Oliver, ‘Ateşkese ne dersin, Annie?” diye sordu. “Bizim
aramızda. Eğer biz birbirimize karşı m edeni davranabilir­
sek bizi örnek alırlar.”
^ n i e ona güvenm em esi gerektiğini biliyordu. Ama
|ivCr otıa o derin kahverengi gözleriyle batanca Annie
redeyse teslim olacaktı. “Bakarız.”
oliver o m zu n u silkti. “Peki, nasıl istersen.”
jMınıe büyükannesiyle büyükbabasına katıldığında,
Oliver, Jo M a rie ’den b ir M eksika yemeği restoranı tav­
siyesi almak için pansiyona geri döndü. Hemen geri gel-
ji ve A nnie’n in büyükbabasının yanma, şoför koltuğuna
yerleşti A nnie ve büyükannesi arka koltukta oturuyor­
lardı.
Oliver arabanın m o to ru n u çalıştırırken, “Jo Marie bu­
radan çok uzakta olm ayan Taco Shack adında harika bir
yer olduğunu söyledi,” dedi.
A nnie’n in b ü y ü k a n n e s i b ir şeyler m ırıldandı ve yüzünü
ekşitti-
Annie, Ju lie ’n in elini okşadı. “Eminim her şey güze!
olacak.”
Julie yan cam dan dışarı bakıp fısıldadı, “Bence herkesin
büyükbabanın isteklerini yerine getirmesi yanlış. Söylüyo­
rum sana, yanlış.”
Kent hırlar gibi b ir sesle, “B unu duydum ,” dedi. “Kim­
se benim isteklerim i yerine getirmiyor, özellikle de sen.”
“H atırlam ıyor m u s u n ...”
Kent, O liv er’a do ğ ru yaslanarak, “Julie’de fil hafızası
var,” dedi. “Sanki d ü n olm uş gibi kırk yıl öncesindeki şey­
leri gündem e getiriyor.”
Annie ikisi kötü b ir tartışmaya girişmeden önce, “Ben­
ce yarın yem in tazelem e töreninde hava çok güzel olacak,”
diyerek araya girdi.
Büyükbabası d ö n ü p ona baktı. “Kim yemin tazeleyece-
ğimizi söyledi kı?" diye sordu. “Büyükannenle gjjj.
za bakılırsa, bu evlilik bir hafta daha sürm ez.” lrn,s
*Elli yıldır beni bırakmakla tehdit ediyorsun.
kadar yapacağım sanırdım." ^
Oliver hafifçe kıkırdayarak. “Çocuklar, çocuklar,” <je(J
Julıe yolda pembe Viktorıa tarzı bir binayı işaret ede t
“Şu tatlı restorana bakın,” dedi.
Annie. “Bıı başta daveti yapmak için bir yer ararken
bahsettiğim çay salonu,” dedi. “Maalesef restoranda davet
verilmiyormuş.”
Büyükannesi yüksek sesle, “M ükem m el görünüyor”
diye düşüncesini dile getirdi. “Eminim harika öğle yemek­
leri sıınuyorlardır."
Kent, ‘Beni o yerin on metre yakınma götüremezsiniz,"
diye mırıldandı. “Beni bir çay salonunda serçe parmağını
havada çay yudumlarken göremezsin.”
‘Zaten oraya seninle gitmek istem em .”
Oliver tartışmalarım bölerek. “Ah, işte geldik,” dedi.
Restoran otoparkına doğru sağa döndü. “Burası Jo Ma-
rie'nin dediği kadar iyi görünüyor.” Taco Shack’in hemen
önüne park etti.
Bütün yol boyunca büyükannesiyle büyükbabasının
atışmasını dinledikten sonra, Annie’nin midesi büyük bir
düğüm olmuş gibiydi. Sevgili büyükannesiyle büyükbaba­
sına dair bütün hatıraları sevgi dolu bir çifte aitti. Hiçbir
zaman aralarında ten bir laf edildiğini duymamıştı. Elli
yıllık evliliklerini kutlamak üzerelerdi ve şim di sanki bir­
birlerini görmeye dayanamıyorlardı.
Bu ne zaman olmuştu? Annie onlar sürekli birbirlenyle
didişirken bu daveti nasıl gerçekleştireceğini bilmiyordu.
Bunun gerginlikten o ld u ğ u n u ve her şeyin yakında nor-
male döneceğini u m u y o rd u .
Oliver gerçek b ir cen tilm en gibi arka yolcu kapısını açtı
vc büyükannesinin çıkm asına yardım etti. Kent bekleme­
di, çoktan o toparkı yarılam ıştı bile. Julie ona yetişmek için
acele etti-
Oliver, “H e r şey yoluna girecek,** diyerek Annie*yi ra­
hatlattı.
Annie ağlam aya h azır b ir halde, “Bunu nasıl söyleyebi­
liyorsun?” diye fısıldadı. “B u tam am en felaket.”
Oliver o n u n gözyaşlarını önem sem eden, “O kadar da
kötü değil,” d ed i. “Sadece yıldönüm leriyle ilgili bunca şa­
mata o ld u ğ u n d an stresliler.”
Annie öfkeyle, “B u partiyi planlama zahmetine girme­
mem gerektiğini m i kastediyorsun?” dedi. “Bana bunu mu
söylemeye çalışıyorsun?”
“M erak e tm e, h e r şey iyi olacak diyorum .”
Annie o n u n haklı o ld u ğ u n u um arak içini çekti. Eliyle
yüzünü sildi. “Ö z ü r d ile n m , sanınm ben de biraz stresli­
yim.”
■ Oliver, “R ahatlam ana yardım edebilirim.” teklifinde
1 bulundu ve elini A n n ie ’n in beline koydu.
- “Ya, tabii.”
“H er zam an seni ö p e b ilirim ... bir kere daha."
1 Annie. “O k o n u y u açm a bile O liver Sutton.” diye mı-
I nldandı ve O liv e r’m elini itti.
“Ah, ama ilk seferinde bu n d an çok keyif almıştım."

109
ONUNCU BÖLÜM

G eorge'un telefondaki sesiyle birlikte Mary’nin dizle-


ri o kadar titredi kı oturmak için bir yer aradı. Neyse kı
verandadaki ahşap sandalyesi yakındaydı. Cep telefonunu
kulağına iyice bastırarak sandalyeye çöktü.
Sanki Mary'nin umutsuzca acil bir yardıma ihtiyacı
varmışçasına “Neredesin?’ diye sordu George.
“Washington.”
“Eyaleti mi?”
‘Evet.’ Sanki birkaç kat merdiven çıkmış gibi nefes ne­
fese çıkmışu sesi.
’İyi misin?’ George'un sesi biraz daha sakin geliyordu.
“Bir şeye ihtiyacın var mı?”
Tam korktuğu gibi Mary’nin gözyaşları gözlerine akın
etti ve o an konuşmak onun için imkânsızlaştı.
“Mary? Konuş benimle.’
’Bcrı... Ben kan. ..senm ’ Mary kelimeleri hıçkırarak
söyledi.
Bu haberi uzun bir sessizlik takip etti, sanki George da
^ a iy ’n ın b u te lh is i ilk d u y d u ğ u n d a y a p m i) oldufcu y>ku
•ciyordu y m d i. H ızlıca k en d in i toparladı. “Seni ne za-
man g ö reb ilirim ?”
Mary k e n d i ira d e g ü c ü ile duygularını kontrol etmeyi
bışardı- Ç a n ta s ın ın iç in d e n b ir m e n d il çıkarıp burn u n a
götürdü T e k rar k o n u ş tu ğ u n d a tc sı güçlüydü. “Beni gör­
mek peki iyi h ır fik ir d e ğ il.”
'M a a le s e f b e n ay n ı g ö rü ş te değilim ."
G eorge, ta tlı G e o rg e , h e r za m an kibar vc özenliydi. ..
"Seni g ö rm e y e ih tiy a c ım var," d ed i.
Belli kı M a r y ’n ın k a n s e r o ld u ğ u gerçeği G eorge'u d e ­
rinden e tk ile m iş ti. B u n u p a t diye söyleyiverm esi bir ha­
laydı. O n u n o f is in i a ra m a k k a d a r b ü y ü k b ir hata.
M ary k e n d isiy le m ü c a d e le etti.
“B ana nerede olduğunu söyle," diye ısrar etti George,
“hemen oraya geleyim.”
“Mahkemede olm an gerek,” diye hatırlattı Mary.
“K im in u m u r u n d a ! "
“George, hayır.”
“O halde bana seni görmeme izin vereceğine dair söz
ver.”
Mary gözlerini kapatıp neredeyse gglip gelecek olan ka­
bul etme isteği ile savaştı amabaşanlı olamadı. Hangi deli­
liğe kapılıp George’la bağlantıya geçtiğini anlayamıyordu.
Başka koşullar altında bu zayıflığına asla izin vermezdi.
Ölüm tehdidi, onu her zaman güçlü olduğu alanlarda
zayıflatmıştı. O n dokuz yıl önce George’u geride bırakıp
gitmişti. O nunla bir daha asla görüşmeyi ya da konuşmayı
planlamamıştı ve şimdi onun dokunuşlarım arzuluyor ve
nezaketi ile ilgisini özlüyordu. O nu tekrar görmesi, her
şeyi anlamlı kılabilirdi. Son bir kez.

111
"Man: beni duydun mu?"
dne fısıldadı.
George önce tereddüt etti ve sonra yumuşak, hiç oi^
dığı kadar yumuşak bir sesle “Lütfen." diye ekledi.
Maryriin beyazına bir hıçkınk düğüm lendi ve dışan
kaçtı, sanki küçük, yaralı bir hayvanın inlemesi gibiydi
“Man; ağlıyor musun sen?"
Mary ilişkilerinin sonunda bile bir damla gözyaşı dök
memişti ve şimdi yeni doğmuş bir bebek gibi ağlıyor,
yaşlanın yutkunuyordu.
George tekrar konuştu. “H er şeye katlanırım ama senin
gözyaşlarına katlanamam.”
"Ben im im , ben iyiyim," diye ısrar etti Mary. Herhangi
bir zayıflıkla uğraşmak ona çok yabancı olan bir kavramdı
Derin nefesler çekerek birkaç saniye kendine hâkim ol­
mak için uğraşa. Doğrulup omuzlarını dikleştirdi. “Emi­
nim kann bizim buluşmamızı pek hoş karşılamayacaktır
ve-"
“Ben boşandım.” dedi George onun sözünü keserek.
Bu haber Mary’yi sarstı. Boşanmış mıydı? “N e zaman?’-
“Seneler önce. Ya sen?”
Telefonu açtığından beri ilk kez M ary rahatladı. “Ben
hiç etlenm edim .”
“Hiç mi?"
Eğer hayatını biriyle paylaşmak isteseydi o kişi George
olurdu.
“Ben Kathleen’i hiçbir zaman um olarak sevmedim,”
diye açıkladı George. “Kalbimin sana ait olduğunu bilerek
evlendi benimle.”
Mary bunu duymak istemiyordu ama aynı zamanda her
kelimesine açtı.

112
-Bir süre sorun yaşamadık," diye devam etti George,
-Birbirimizden m em nunduk, ama sonra, birkaç yıl sonra,
^ u e m e m e y e başladık. Boşanmak istediğinde şaşırma-
d illi-"
‘•Çocuk?'’ Sözcük, Marry nın boğazında düğümlen­
mişti
“Hayır."
'Eğer baba olmayı hak edecek bir kişi varsa, o da şen­
din."
George b u c ü m le y i sin d irirk e n sessiz kaldı.
“Üzgünüm ,” diye fısıldadı Mary. Diğer her şeyle birlik­
te onu bu fırsattan da alıkoymuştu.
G eo rg e'u n o n u n n e d e m e k istediğini anladığı gayet
açıktı.
“B iliyorum ,” d iy e fısıld ay arak karşılık verdi.
İkisi de birkaç dakikalığına geçmişi düşündüler. Mary
sessizliği bozmak istemiyordu. İlk andan itibaren onla­
rın arasında güçlü bir bağ oluşmuştu. Başlangıçta bu bağ
kendini fiziksel olarak ortaya koymuştu ama bu bağ, bu
ilişki, aralarındaki bu bağlantı aynı zamanda ruhsaldı ve
Mary’nın o ana kadar ailesi de dahil herhangi başka biriyle
deneyimlediğinden çok daha güçlüydü. George’un sesini
duymak bile, arada geçen yirmi yılı buharlaştırıp yok et­
meye yetmişti. Sanki hiç ayrılmamış gibiydiler.
“Ne kadar süredir kansersin?” diye sordu George alçak,
endişeli ve korku dolu bir ses tonuyla.
“Birkaç ay önce teşhis kondu.”
Bir sonraki soru “Kanser nerende?” oldu.
Mary biraz tereddüt eni ve George’un en kötü kısmını
da bilmesinde bir sakınca olmadığına karar verdi. “Meme
kanseri. İki kez m em e ameliyatı geçirdim.”
( îe o rg e o n u n göğüslerıııııı ^ıtıııiş olm asın a y o r ıı n ı y.,p
inadı.
Marv bıı U ı,m yok büvük hır k ed erle v erm işti .m u ^
ten yalııı/ca hır tane .ıkla ııyguıı karar vardı: 1 layan.
mm knlav hır kaıaı olm ası g erekirdi. A m a i n l e değile
S.ınkt kadınlığından arındırılm ış gibi hissetmişti kendini
"Hangi acımada?" Mu soru, d u rak say a rak so rulum un.
Sanki (îeorge sorınava korkuyor am a aslın d a cevabı bili,
vor gibiydi.
"P ü n ."
"I lavtalığm sevri?"
"I leniiz belli değil." M a n bıı k e lim e le rle h e r şeyi açık.
Iııv,ı kavuşturduğunu d ü şü n ü y o rd u .
"P em ek bu vilzden buradasın. M enim le b arışm ak için
mı geldin?"
O vüzden mı gelmişti? P aha öncesinde, sahilde suyun
kıvıva vurmasuıı seyrederken M arv (ilkeyi baştan başa geç.
ınrsinııt sebebini» (îeorge o lduğunu kabul etm işti. Eğer
onu yaratanla tanışacaksa. Tanrı nın karşısında dikilm eden
önce hatalarım düzeltm ek ıçııı elinden gelen h e r şeyi yap­
tığından enıın olmak istiyordu. (îe o rg e ’a yalan söylemiş
vc onu yanlış yönlendirm iş, sonra da hu su ç lu lu k duygu-
suvla bunca yıldır yaşamıştı. O d ö n em k i k o şu lla r altında
yapılacak en doğru şey gibi g ö rü n m ü ştü bu. O (îeo rg e 'u n
istediği kadın, ihtiyacı olan cş ya da a n n e o lam azd ı. O n la­
rın kıyıdan kıyıya siiren ilişkileri başından b eri kaçınılm az
bir sona doğru gidiyordu ve eğer (îeo rg e b u n u (ark etm e-
Jıvsc. kendisi (ark etm işti. İkısm ın arasında d ah a güçlü
olan kendisi olduğu ıçııı de ilişkiyi b itire n o o lm u ş vc bu
süreçte, diğer şeyler hır yatıa. ( îe o r g v u ç o k m e itn ü ştt.

İM
..pvt-t, sa n ırın » s e n i n le b a rış m a y a g e ld im ," d iy c y u n ıu -
^ bil seste k a b u ll e n d i.
* » o lı.»Uic b e n t g ö r m e y i k a b u l edeceksin.*’
İVtjrv. C «eorge m ı b u n d a n v a z g e ç m e y e niyetli olm adı­
kın t ü k e t t i .
•Alı G e o r g e , Ih » g e r ç e k te n g e re k li in i? ” O n u n la tekrar
bcnıbcr o lm a y ı ç o k i s t iy o r d u a n u o n u n kendisini bu şe­
kilde g ö rm e s in ? i s t e m i y o r d u ,
pli is te m s iz c e k a f a s ın a g itti.
Kel k a fasın a .
liir z a m a n la r s a h i p o ld u ğ u k a lın telli, koyu renkli saç­
tırılan g e riy e k a la n tır ç a g ib i b irk a ç sap vardı. İpek bir atkı
ile g ö r ü n t ü s ü n ü d e ğ iş tir m e y e çalışsa da kim seyi kandı­
rılm ıyordu. IV r ıık la r o n a h iç y a k ışm ıy o rd u . İlk taftadan
sonrada v a z g e ç m iş ti ta k m a k ta n .
'S eni g ö r m e k i s t iy o r u m ,” d iy e ısrar etti G eorge. “Bana
bu kadarını b o r ç l u s u n . ”
D o ğ ru s u M a r y o n a ç o k d a h a fazlasını borçluydu ama
yine d e t e r e d d ü t e tti. G ö z le r in i k a p attı, kalbi isteksizlikle
ağırlaşm ıştı kı “ S e n i g ö r e c e ğ im .” d iy e fısıldadı.
"Teşekkür e d e r i m . ”
“Ama b u l u ş m a d a n ö n c e b ilm e n gereken birkaç şey var,”
Adam t e r e d d ü t e tti. “T a m a m .’1
“Ö n c e lik le , y i r ın ı s e n e ö n c e g ö rü n d ü ğ ü m gibi görün­
m ü y o ru m .”
O g ü n le r g e ç e li u z u n z a m a n o lm u ş tu .
G eo rg e g ü ld ü . “ B e n im ö y le g ö rü n d ü ğ ü m ü m ii sanı­
yorsun?”
M ary’m n z ih n i n d e o h iç d e ğ işm e m işti. İlk tanıştıkları
andan kalın a b i r g ö r ü n t ü v a rd ı. G e o rg e genç ve enerjikti

115
J
- en azından onun gözünde. Seneler kendisini olu
anlamda etkilemiş olsa bile. George’un son görüştükT*511*
den daha farklı olabileceğini hayal edemiyordu.
“Beni büyük ihtimalle tanımayacaksın.1’
George hafifçe güldü ve “Seni tanıyacağım Mary” h
karşı çıktı.
“Neyse, dediğin gibi olsun. Artık kapatman gerek Bu
gün mahkemen olduğunu sana hatırlatmama gerek yok»,
herhalde." r
"Bu öğleden sonra gelip seni göreceğim, bana yer Ve
saat söyle." George çok istekliydi ve ne gerekiyorsa yap
maya hazırdı.
"Ben sana gelirim.” diye önerdi Mary, bu en pratik çö­
zümdü.
"Hayır. Sen yorulma. Otelinin ismini söyle. Bir otelde-
sin, öyle değil mi?”
Durum gitgide karmaşıklaşıyordu. “Hayır, değilim.”
George, Mary’nin açıklama yapmasını bekledi ama ses
çıkmayınca, “Nerede kalıyorsun?” diye sordu.
“Hiç Sedir Koyu’nu duydun mu?” Mary’nin tek umu­
du, nerede olduğuna dair fazla bilgi vermekle bir hata et­
miyor olduğuydu.
“Tabii kı Sedir Koyu'nu biliyorum; Puget Sound’un
karşısında. Tanrı aşkına, orada kalmaya nasıl karar verdin?”
“Eğer söylersem bana inanır mısın bilmiyorum.”
“Bir dene bakalım.”
"Ah George, korkuyordum. Ülkenin diğer ucundan
buraya gelirken boşa kürek çekiyordum. Bu delice bir fi­
kirdi.”
"Beni görmek için.” Bu George’u hem sevindirmiş
hem de gururlandırmış».

116
“Evet, itiraf ediyorum, senin için geldim.” Ama başka
scbeplcr de vardı, onun hiç bilmediği sebepler.
«Ama bana fazla yakın olmaktan korktun."
George, onun Puget Sound'un diğer tarafında kalıyor
olmasının sebebini açıkladı.
“Evet... Sanırım. Ben senin hâlâ Kathleen le evli oldu­
ğunu zannediyordum. Hayatını karıştırmak istemedim.”
“Mahkemedeki işim iki buçuk, en geç üçte bitecek; eğer
bitm ezse iş arkadaşımdan işi devralmasını isteyeceğim.”
Mary saatine göz attı. O n ikiyi biraz geçiyordu. George
mesajlarını alıp o n u öğle yemeği saatinde aramış olmalıy­
dı-
“Vapur saatlerine bakayım, eğer uygun değilse Taco-
ma’dan arabayla gelirim .”
“Tamam.” M ary bu buluşm ayı kabul etmekle doğru ka­
rarı vermiş o ld u ğ u n u dileyebilirdi ancak.
“Doğruca oteline gelirim.”
“Hayır.” Mary’nin cevabı hızlı ve netti. Sedir Koyu’nda
olduğunu bile söylememesi gerekirdi ve bundan şimdiden
pişmanlık duyuyordu.
“Nereye gelmemi istediğini söyle.”
Sorun şuydu: Mary, JavaJoint dışında bir yer bilmiyor­
du. Bu mekân da birkaç nedenden ötürü pek ideal olmaz­
dı. Sonra, kasabaya gelirken gördüğü Viktorya tarzı bina
aklına geldi. Bina pembeydi ve pencerelerinde zarif dantel
perdeleri ve çiçeklenmiş bahçesi ile kadınsı bir görünü­
mü vardı. Bir vişne ağacı pembe çiçeklerle dolmuş ve tam
kartpostallık bir resim oluşturmuştu.
Mary bu resme kapılmıştı. İki sene önce olsa, bu çay
eviyle ilgili hiçbir şey onun ilgisini çekmezdi.

117
Ama iki scııc öncr göğüslen vardı. İki yıl ftn a .
cn anlıdan kendi kalasında sorgulanm ıyordu. Kalciı(ln' fîl
k ı ve ince topuklar giyiyordu. B ugünlerdeyse I c ı ı l 'i y ^ '
Icrıylc ve kerımtcrapının başka yarı etkileriyle s a v a ş ı y ,^ '
"Kasabada bir çay evi var." 11
"Çay evi mı?"
Mary, G corgc’utı sesindeki şaşkınlığa gülüm sedi “(j
pek benim söyleyeceğim bir şeym iş gibi gelm iyor, defti
mi?"
"Kesinlikle hayır."
“I lem en fark edeceksin -p em b e."
"Pembe bir çay evi," diye tekrar etti G eorge, sanki gül.
ınem ek için kendini zor tutuyor gibiydi. Y irm i sene önce
tanıdığı kadın böyle bir yere gitm ezdi.
"Senin hatırladığın kadın değilim G eorge. B unu aklın,
da tut. yoksa çok fena hayal kırıklığına uğrayacaksın."
"O halde dönüştüğün kadınla tanışm ak için can atıyo­
rum ."
Adamın kibarlığı vc anlayışı her şeyi daha da zorlaşm ı­
yordu.
“Pembe çay evinde saat dörde yakın b ir saatte buluşmak
Üzere," dedi George.
"Taııum," diye onayladı Mary.
"I loşça kal."
"I loşça kal," Ama Mary telefonu kapatm adı vc bekledi.
Ihı kaç dakika sonra G corgc'un da kapatm am ış olduğunu
fa rk tın
Derken George fısıldadı: "Seni sevm ekten hiç vazgeç­
m edim .”
Tek bir damla gözyaşı M ary'm n yanağına süzüldü.
"İleni sevme i »corgc.”

UH
-Artık tjok geç. G erçek ten zam anın u n a kary hissettik-
I değiştireceğini nı* düşünmüştün?"
^ a r y 'n in bir cevabı yoktu.
-Kapat telefo n u ," diye ısrar etti ama sesi titriyordu.
-Mahkemeye geç kalacaksın."
-Önce sen kapat,” diye fısıldadı George.
•Benim m ah k em ey e g itm em gerekmiyor."
•Kapat telefonu Mary."
Mary, G eo rg e o n a başka şans verm ediği için kapattı.
ama telefonu eliy le k av rad ı ve sıkı sıkı tuttu.
Aman Tanrım, ne yapmıştı? Nasıl George’la bağlantıya
geçecek kadar aptal ve zayıf olabilmişti? Bunun sonucun­
da «e olacağını d ü şü n m ü ştü ki?
I liçbir şey... 1 Iiç b ir şey o lam azd ı.
Onun için çok geçti, ikisi içinse daha da gpçti.
O N BİRİNCİ l l t t l . Ü M

Mary telefonla meşguldü, Diğer tüm konuklanın 7iuo


Shatk'e gitmiş ve beni serbest bırakmışlardı, bu yCı^dcn
balıçc makasımı aldım ve birkaç çiçek seçmek için dışarı
çıktım,
Orman güllen Waslıingtoıı eyaletinin çiçekleriydi ve
muhteşem renklerde oluyorlardı. O telin kenarında büyü-
ycıı pembe çiçekler çok büyüklerdi, ben de değişik düzen­
lemeler yapabilmek için birkaç taııe kesebildim. Çiçekleri
lıcr zaman sevmişimdir ve onları evin etrafında bulundur­
mak da bana keyif verir.
İV-ggy lleldon alerjisi olabilecek olan konuklara karşı
duyarlı olmam gerektiği konusunda hem uyarmıştı, bıı
yüzden de içeri getirdiğim çiçek sayısını a/altınıştını. Ama
orman gülleri o kadar güzellerdi kı sanırını biraz aşırıya
kaçmıştım.
Çiçekleri düzenleyip bir kısmını kahvaltı alanına vc eşit
büyüklükte başka tur vazoyu da salona yerleştirdim . Dala
küçük bir buket, ıkıntı kattaki koridordaki raim üzerine
r|0 tı VC MM»ra l>»r t.nn-M in <l.ıh.t Iiı,<in<tı k .ıu (.»kanlını.
ÇiçckU-r lif in o rt.ın ı.ı ren k k .m y o ı lu-m <l<- gli/« I tın knkıı

bitiü r ,lhmU
Mary eve g ir d iğ in d e ın c n lıv e ııl< rdrı» ayağı iniyordun,
,j)raz sarsıl» "* K'*” g ö r f iu tiy o r d ıı I l. ı ne kadar e iıd ıy .
|c(,sci»ı de ,)ir >CV * ü y le m rk ir tered d ü t etim i. Mary turıı-
j Idc »it üzel bir alanı < 1 ;d u ve lıt-n de Imıta vıygı
09213815
^uyuyordum am a yin e de- o n u n için endıylrıııyonlııtn
Onun ne kadar h ızlı y o ru ld u ğ u n u ve /ayıllıklaııııı ne km
j ar fazh kapatm aya çahytığıııı lark ettim Ikr»kı yapmadan
ya da i?}U,c k a rıy n a d a ıı o n u n rah at etm esini saklamayı
umuyordum.
-Odanda taze çiçekler ister mısın?" diye sordum. İki ya
da ÜÇvazoyu dalıa doldurabilecek sayıda orman gülü kes*
mifljtıın.
Mary, saııkı hu çok önem li hır karanın* gibi dı*an baktı.
“Evet, bu harika olur, tefekkür edenin.”
“I leineiı hallederiz, Iia*ka hır *cy ister mısuı?"
“Sanmıyorum,” dedi ve cim i korkuluca koyarak merdi­
venleri tırmanmaya hakladı.
"İstersen odana hir d cın lık çay getirebilirim."
“I layır, aıııa tcy ek k ü rler ”
İkrm m e rd iv e n le rd e geçti ve kafasını eğdi. Sanki ağlı­
yorum* gibi g ö rü n ü y o rd u a m a M ary kolay kolay güzyap
dökecek k adınlardan değildi.
Mary’n ın o d a sın a ç iç ek le ri g ö tü rd ü k te n sonnı öğle y o
nıeği için fıstık e z m e li ve reçelli sandviçlerim i yedıın. Un-
ver'm yerinde d n ra ın a d ığ n ıı fark e ttim . N c istediğine ka­
rar verem iyordu, llirk a ç kez çam aşır odasına gitti vc sonra
hana dikkatli h ır şe k ild e b ak arak g e n d ö n d ü . Yatağına gi­
dip iki ya da üç k e z c tra lim la d ö n d ü am a üzerine yatına-

\2\
di. Onun yerine, sanki dışarı çıkmaya ihtiyacı varmış g^.
gidip arka kapıda durdu. Ama kapıyı omııı için 3çtığ,ni(j'
olduğu yerde durup sanki aklını okumanı gerekiyor^
gibi bana baktı.
“Senin derdin ne?” diye sordımı köpek arkadaşıma,
Bir süre sonra tasmasının olduğu çamaşır odasına dön.
dü.
“yürüyüş mü yapmak istiyorsun?”
Arka ayaklarının üzerinde durup patıleriylc kalçam,
uzanırken gözlerinde aynı yoğun bakış vardı. Başka ne ya.
pabilcccğiıni bilemeyerek çamaşır odasına gidip tasmasını
aldım. Onu görür görmez mutlu dansını yapmaya başladı,
ben de yürüyüşün tam da istediği şey olduğunu anlamış
oldum.
“Tamam, tamam ama izin ver de önce öğle yemeğimi
bitireyim.” Kapıdan çıkarken bir tane kurabiye aldım.
Tasmayı taktığım anda Rover arka verandanın merdi­
venlerine doğru gitti ve neredeyse beni de sürükledi. Bu
da pek normal bir davranış değildi. “Neler oluyor Rover?"
diye sordum. Onun ne kadar tedirgin olduğunu görünce,
beni istediği yere götürmesine izin verdim.
Çok geçmeden Rover’ın Mark ın evine gidiyor olduğu
anlaşıldı. Bir kez bile alanını işaretlemek için durmadı.
“Rover,”diye ısrar ettim. “Mark evde değil. Bugün baş­
ka bir yerde çalışıyor, hatırladın mı?” Mark bana üzerinde
çalıştığı başka bir proje olduğu için müsait olmadığını söy­
lemişti. Benim gül bahçemin dışında bir proje!
Rover dinlemeyi reddetti ve beni de onun hızına yetiş­
mem için çekiştirmeye başladı. Beni Mark’ın evinin etra­
fına, atölyesini kurduğu yere getirdi.
..jlove r,” diy® azarlad ,m » n u . ‘'M ark burada değil*
“Riı11 var ° rad a^ M a rk içeriden bağırmıştı. Sesi giiçsüz
kesik kesi k g eliy o rd u .
* »Mark?”
gapıyı açmak için koştum , tokmağı çevirdim ama kapı
■|jt|iydi. O labildiğince sert bir şekilde kapıyı çaldım,
. ^ d a kınısc var mı? Mark? Mark, iyi misin?"
“Evet.” M ark yine aynı kısık, zayıf sesle konuşmuştu.
-İçen g el"
-gelem iyorum . Kapı kilitli.”
•Anahtar,” dedi ve sesi sanki ç o k acı çekiyorm uş gibi
çıktı. "L av ab o n u n y a n ın d a k i m u tfa k çekm ecesinde.”
“Sen açamaz m ısın?” diye sordum.
“Hayır.”
“Tamam, geliyorum .” Eve koştum ve arka kapıyı kul­
l a n a r a k içeri girdim . Rover atölyenin dışında kaldı ve ben
y a n ı n d a n ayrıldığımda havladı.
“Geri geleceğim ,” diyerek onu rahatlattım.
Mark’ın atölyeyi kilitleyip evi kilitlememiş olmasını il­
ginç buldum. Belli ki değer verdiği her şey evinde değil de
bu ışyerindcydi. Daha önce lıiç evine girmemiştim. Nasıl
olduğunu merak etm em e rağmen etrafa bakmakla zaman
harcamadım.
Anahtar onun söylediği yerde değildi. Garip görünüm­
lü anahtarlardan oluşan bir anahtarlık bulana kadar bütün
çekmeceleri açıp kapattım. Atölyeye geri döndüm vc bir
ya da iki denem e sonrasında kapıyı açtım. Rover benden
önce atölyeye daldı ve kararsız bir şekilde havlamaya baş­
ladı.
Mark görünür bir yerde değildi.

123
“Aşağıdayım," dedi istemeye istemeye.
Yerde, bacakları ağır bir masanın altına sıkışmış b ir^
de oturuyordu. İlgilenmesi gereken önemli proje bu 0|
malıydı.
Dizlerimin üzerine çöküp yanına oturdum ve onun bü
yük bir acı içinde olduğunu fark ettim. Suratı bembeya^,'
“91 l ’i arayacağım,” dedim.
“Hayır.” Sesi sert ve ısrarcıydı.
“Mark...”
“Ben iyiyim, yalnızca bu iğrenç masayı üzerimden çek
yeter."
Kim olduğumu düşünüyordu, süper kadın mı? “Ben
bunu kaldıramam." Oturup onunla tartışacak değildim
Benim ona verebileceğimden daha fazla yardıma ih t iy a ç ,
vardı. Neyse ki yanımda cep telefonum u getirmiştim. Ce­
bimden çıkarıp yardım istemek için aram am ı yaptım.
“Jo Marie,” dedi Mark, konuşurken yü zünü buruştura­
rak. “Sana söylediğimin tam tersini m i yapm ak zorundasın
hep?”
Onu duymazdan geldim ve 911’deki telsizci ile konu­
şup durumu anlattım. Birkaç basit soruyu cevapladıktan
sonra yardımın yolda olduğuna ikna olm uştum .
“Kırık var mı?” diye sordum M ark’a.
“Nereden bilebilirim?” diye hom urdandı. “Doktora
benziyor muyum?”
“Beni terslemene gerek yok,” diye çıkıştım ve anında
bu çıkışımdan pişman oldum. K orkunç b ir acı içinde ol­
malıydı. “Kırık varmış gibi hissediyor m u su n ?”
“Bunca acıyı sadece dizim çizildiği için çekm iyorum
herhalde.” Gözlerim kapatıp suratını diğer tarafa çevirdi.

124
“Kap» neden kilitliydi?”
“İşim bölünsün istemedim.”
Kilitli k ap ılar a rk a s ın a saklanm asına yol açan bu den-
Uönem li işin n e o ld u ğ u n u hayal bile edem iyordum ama
^ r k zaten ç o k g a rip b iriy d i.
İki eliyle kalçasını tu tup acısını hafifletmeye çalıştı.
“B a c a ğ ı n mı?” diye sordum .
“Evet.” Sesi bir h ınltı ile çıkmıştı, sanki benim sorum
önü çektiği acıdan daha çok rahatsız etmiş gibiydi.
K endim i tam am en ç a re siz h is s e ttim , ona yardım ede­
bilmek için ne yapacağımı bilmiyordum.
‘Yapabileceğim b ir şey var mı?”
“Git,” diye m ırıldandı.
“Onu yapmayacağım.”
B u rn u n d a n s o lu y o r d u . “O k a d a rın ı ta h m in ettim .”
İkimiz de birkaç dakika sessiz kaldık. Sonra o “Neden
buradasın?” diye sordu.
“Rover. Tasmayı alana kadar beni rahat bırakmadı ve dı­
şarı çıktığımız an b e n i buraya sürükledi.”
Mark kaşlarını çattı. “N ere d e n bildi ki?”
Ben de bunu merak ediyordum. Gerçekten de müthiş
bir köpekti. Eminim Mark artık onu işe yaramaz görmü­
yordu.
“Senin bir cevabın var mı?” Mark sertçe sordu.
“Hayır.”
“Hadi artık git buradan! Yardım aracı birazdan burada
olur. Sen görevini yaptın.”
“Seni bırakmayacağım!” diye ısrar ettim.
“Git,” diye bağırdı.
Mark Taylor tanıdığım en soğuk ve değer bilmez adam-

125
di. Benden o kadar çok kurtulmak istemişti ki, ava*. ,
tun. Etrafında olmamı istemediğini anladığım jçj„
onlinc gidip yardım aracının gelip gelmediğine balc^i*^
cegiırıi düğündüm. 111,1
Mark benim onun söylediği şeyi yapıyor olduğm,,,,
rlincc şaşırdı.
“Yardım aracına arka kapıdan gelmesini sdyk-tnjştlr
ama onlara yolu göstersem iyi olacak.”
fillerinin üzerine yaslanarak gözlerini kapattı vc kafa
sıyla onayladı.
Omzunu yavaşça sıktım. “U zun sürm ez.”
Uzakta bir araba kapısının çarpıldığını duydum vc atü|.
ycdeıı lıızla çıkarak onlara seslendim. “Hu taraftan.”
Mark yardım çağırdığım için pek hoşnut değildi ama
aynı zamanda da onun rahatlamış olduğunu biliyordum
Sinirli vc fevriydi ama acı içinde olduğu için böyle davran­
dığını düşündüm ve üzerime alınmadım.
Gelen görevliler, Mark’ın ayakları üzerindeki ağır ma-
sayı hemen kaldırdılar. Bacağının ve bileğinin garip bir
açıya bükülmüş olduğu görülüyordu. Belli ki kırılmıştı
Acı dayanılmaz olmalıydı ama yine de Mark kendi başına
ayağa kalkmaya yeltendi.
Görevli oıııı durdurdu vc Mark’ın yüksek sesle itiraz
etmesine rağmen atölyeye bir tekerlekli sandalye getirildi.
“Bu Tanrj'mn helası masa artık üzerimde olmadığına
göre ben iyiyim *
“Bacağın kırılmış," diye işaret ettim. Oraya bakan her­
kes htınıı anlayabilirdi.
Mark biraz daha bağırdı ama duym azdan gelindi.
"Siz eşi in is in iz e liy e sordu adam lardan biri b a n a . Yaka
h r tı onu M ark McAfcc olarak tanıtıyordu.

ııu
jytark da soruyu d u y m u ş olmalıydı, sanki bunun dü-
ünccsi bile kom ikm iş gibi yüksek sesle y^iiati.
* •‘Yalnızca arkadaşını," dedi. D ürüst olmak gerekirse, bu
Hababwn sonra M ark ’ııı beni gerçekten öyle görüp güre-
^cyeccğınden em in değildim .
-Onu B rem erto n hastanesine götüreceğiz. Bizimle
orada buluşur m u su n u z ?"
-Jo M aric’n in o h astan en in yakınına bile gelinesim is-
lclT1jyorum," diye ısrar etti M ark, iki adam onu tekerlekli
sandalye ile kapıdan çıkarırlarken.
ben de d u y m azlık tan geldim . “ Benim arabam yok, ya­
nımda da kö p eğ im var. Eve gidip arabamı alacağım vc has­
taneye oradan g id eceğ im .”
“O nu şans eseri b u lm a n ız isabet olm uş,” dedi $crif
Holiday.
Ona Mark’ı bulanın Rover olduğunu söylemek istedim
ama bana inanacağından em in değildim. Gerçekten kim
inanırdı ki? Bunlar film lerde olurdu, Lassie ya da Uin Tin
Tin’in hikâyelerinde. Rover sihirli güçleri olan bir sokak
köpeğiydi.
Rover’la birlikte aceleyle otele girdik. Bildiğim kadarıy­
la Mary odasındaydı ve diğerleri de henüz öğle yemeğin­
den dönm em işlerdi. Birkaç saat içinde gelecek konukla­
rım vardı vc o zam ana kadar d ö n m ü ş olmam gerekiyordu.
Artık görevi bittiği ıçiıı Rover yatağına kıvrılmış vc bu
kısa yürüyüş onıı yorm uşçasına lıcm en uykuya dalmıştı.
Annie vc ailesi için b ir n o t bırakıp kapıya yöneldim.
Arabayı çalıştırırken kalbim lıızh vc düzensiz atıyordu.
Tüm bunlardan ne kadar etkilenm iş olduğum u fark ettim.
Hastaneye vard ığ ım d a M ark’m röntgene gönderildiğı-

127
/■

İli öğrendim. Yapacak başka bir şeyim olmadığı ; (


servisin bckJeme odasına gidip oturdum . *ı]
Bir dergiyi baştan sona okudum , tam İkinciye ge
Mark’ın sesini duydum, bir şeylere itiraz ediyordu i
kâr bir hasta olmayacağını tahm in edebilm ek ıç,n ^
bir küreye ihtiyacım yoktu. Kırık bir bacak onun Ça| ***
kabiliyetini ciddi bir şekilde engelleyecekti, Ah Tanrı
ben sonbahardan önce bir gül bahçesine sahip olma unı
dumdan şimdiden vazgeçmeliydim. B irden bu kadardı,
şünccsiz olduğum için kendimi suçlu hissettim .
Hastabakıcı Mark’ı tekerlekli sandalyeden indirdi. $0]
bacağı dizine kadar alçı içindeydi. “Arkadaşın burada”
dedi hemşire ona.
Mark önce bana, sonra da uzaklara baktı.
Demek böyle davranacaktı. Peki. Biraz da olsa minnet­
tarlık gösterebilirdi. Nankör.
"Ben arabayı getireyim,” dedim kadına, M ark’ı gör.
mczöcn gelerek. İki kişi bu oyunu oynayabilirdi.
Acil servisin girişine gelm ek birkaç dakikam ı aldı. Ben
sütunlu girişe geldiğimde M ark ve hastabakıcı dışarıda
beni bekliyorlardı.
Arabayı d urdurdum ve yolcu k o ltu ğ u n a gidip kapısını
açtım. Hastabakıcı M ark’ı arabaya bindirdi.
“Teşekkürler," dedim genç kadına. E ğ er M a rk ona te­
şekkür etmiyorsa ben edebilirdim .
Mark benim yanım da kaskatı d u ru y o rd u .
“Biraz m innettarlık gostersen ö lü r m ü y d ü n !” diye söy­
lendim . Bu ruh haliyle cevap verm esini beklem iyordum ,
"I lem şire gayet güzel bir p a n to lo n u m u m ah v etti," diye
şikâyet etli.

I2H
-O n u n y e r in e f e r m u a r ın ı açıp k ırık bacağından çek­
lesin» mi te r c ih e d e rd in ? ” B unun n e kadar acı vereceğini
^|rt,zca ta h m in e d e b ilir d im .
* H e m e n c e v a p v e r m e d i v e k o n u ş tu ğ u n d a d a n e d e d iğ in i

ü tn d u y a m a d ım .

“E czan ed e d u r a y ı m m ı? ” d iy e s o rd u m .
K a fa s ın ı s a l l a d ı . “ O n l a r i l a ç l a n t e s lim e d e c e k le r.”

“Peki ya k oltuk değnekleri?”


“Evde bir çift var.”
O h a ld e b u ilk k e z o l m u y o r d u . “ B a c a ğ ın ı d a h a ö n c e d e

la rd ın m ı ? ”

“Hayır.” Açıklam a yapm adı, ben de bu konuya, o ko­


nuşma havasında olm adığı için, daha fazla burnum u sok­
mayacaktım.
Sahilden S edir K oyu’na kadar yol hiç bu kadar uzun
gelmemişti. A ram ızdaki sessizlik o masa kadar ağır olma­
lıydı. Evin ö n ü n e arabayı çektiğim de M ark daha tam ola­
rak durm am ı b e k lem ed en kapısını açtı.
“O koltuk d eğ n ek lerin e ihtiyacın olacak,” dedim. Mark
bile benim arab am d an evine onlarsız gidemeyeceğini an­
lamıştı.
Ofladı ve k afasını salladı. “A rka odadaki dolapta.”
Motoru k ap attım ve eve d o ğ ru y ürüdüm , bu sırada da
gülümsememi sa k lam ak için elim d en geleni yaptım. So­
nunda ev inin iç in i g ö reb ilecek tim .

129
O N İK İN C İ B Ö L Ü M

Annie, Oliver’la ve büyükanne ve büyükbabasıyla öğle


yemeğini nasıl bitireceklerini düşünüyordu. O liver’la ol-
mak zaten garipti, üstelik büyükanne ve büyükbabası hiç.
bir konuda anlaşamıyorlardı. Annie onların bunca yıldır
evli kalmalarının bir mucize olduğunu d üşünüyordu ar­
tık. Onların birbirlerine karşı hep sevgi d o lu olduklanm
hatırlıyor ve neyin değiştiğini m erak ediyordu. O n lan se­
nede en az üç ya da dört kez görürdü am a üniversite bunu
değiştirmişti ve kendine bir iş de bulm uştu. S on iki N oel’i
de büyükanne ve büyükbabası arkadaşlarıyla Havvaii’de
geçirmişlerdi.
“N eden Meksika yemeği yemekte ısrar ed iy o rsu n anla­
m ıyorum ,” dedi Julie m enüye bakarlarken. M asalarına bir
kâse salsa sosu ve cips getirilmişti.
“Enchiladalan seviyorum.”
A nnie’nin büyükannesi hom urdandı. A n n ie o n u n ne
dediğini anlayamamıştı ama büyük ihtim alle böylesi daha
iyiydi.

130
](jnt bir cips alıp salsa sosuna batırdı. “Peynirin benim
;yi olmadığından şikâyet ediyorsun. Ama benim ho-
^îna gidiyor ve eğer peynir yemek istiyorsam sen de beni
^ rd u r m a m a lıs m .”

“Birisi durdurm alı,” diye ısrar etti Annie’nin büyükan-


bu sefer daha yüksek sesle homurdanıyordu.
" ^ nmc, didişen büyükannesi ve büyükbabasının çekti®
piden utanarak m en ü n ü n arkasına saklandı. Büyükbaba-
ijjjtün restoranın duyabileceği kadar yüksek bir sesle
^ n u ş u y o r d u . Ağız dalaşları odadaki herkesin ilgisini çek-

“Eğer e n e h ila d a la r b e n i ö ld ü r e c e k s e ,” d iy e d e v a m etti


büyükbabası, “o z a m a n b e n d e m u t l u b i r a d a m o la rak ö lü ­

rün1
“0 halde ye. K esinlikle haklısın, eğer kalp damarlarını
otayıp ölmek istiyorsan, b u senin hakkın. Ben de sigorta
parasını yerken hayatım ın en güzel anlarını geçiririm."
“İyi eğlenceler. Söylediğim gibi, m u tlu bir adam olarak
öleceğim.” B u n u n la b irlik te K ent, yanında pilav ve fasulye
olan üç tane peynirli en eh ilad a sipariş etti.
Annie’nin b ü y ü k an n esi k rem asız am a ekstra avokadolu
taıüklu salata istedi. O liv e r tav u k lu fajita, Annie ise başlan­
gıç tabağı istem işti. A n n ie h e n ü z tabağına dokıınm am ışu.
Nasıl doku n ab ilird i ki?
Eğer büyükannesi ve büyükbabası arasında hakemlik
yapmıyorsa, o zam an da O liver’m dik bakışlarıyla başa
çıkmaya çalışıyordu. K endini dizginleyerek onu masanın
altından tekm elemedi ve ona sanki öküz trene bakar gibi
bakmamasını söylem edi. Tabii ki O liver özellikle, onu si­
nirlendirmek için yapıyordu. Çocukluklarından beri onun

131
oyun planı buydu. Annie’ye sataşmak ve onu r a i,
mek Oliver'in en sevdiği şeydi. Görüldüğü gj^j . JtSl* tu
değişmemişti. Ir ity
Hesabı ödeyip restorandan çıktıklarında Annie f
di. “Şunu keser misin?” "*■
“Neyi?” diye sordu Oliver masumu oynayarak
“Neden bahsettiğimi gayet iyi biliyorsun. Sana sayı­
yorum, buna daha fazla izin vermeyeceğim.”
Oliver’ın gerçekten kafası karışmış gibiydi. “Neye i2j
vermeyeceksin?” diye sordu.
Annie gözlerini kıstı ve bağırdı. “Bana bakmayı bırak •
Sonra arkasını döndüğünde hem büyükannesinin hem
de büyükbabasının ağızları şaşkınlıktan açık bir halde ona
baktıklarını fark etti. Annie açıklamak zorunda kaldı. "Olu
ver beni izliyordu,” dedi kısık bir sesle. O n u n başını bela­
ya sokmak isteyen dedikoducu bir liseli gibi hissediyordu
kendini.
“Tabii ki bakıyordu,” dedi büyükanne, Annie’nin ko­
luna girerek. “Sen çok hoşsun Annie ve Oliver da güzel
kadınların değerini bilen genç bir adam.”
Annie büyükannesine karşı çıkmak istiyordu ama bu­
nun bir işe yaramayacağını biliyordu.
Arabalarına doğru ilerlediler; Annie büyükannesiyle,
Oliver da Annie’nin büyükbabasıyla yürüyordu. Otele
dönüş yolculuğu gergin ve sessizdi. H epsinin aralarında
anlaşmazlık var gibiydi. Kendi adına, Annie, O liver’dan
uzaklaşmak için can atıyordu ve büyükannesi ve büyük­
babası da artık birbirleriyle konuşmuyor gibi görünüyor­
lardı.
O tele varır varmaz Kem ve Julie odalarına geçtiler. An-

132
. de p cşlcrindetı g id ip b ir şeye ihtiyaçları olmadığından

,nıin o|du'
1 -Büyükbaban artık h e r g ü n b ir öğleden sonra uykusu
(ekiyor-” d ,ye I ş ıld a d ı Ju lie , A n n ie’ye. “Yoksa huysuzla-

?l'»Scnı d u y d u m ,” diy e sızlan d ı büyükbaba. “Sanki iki ya-


| ındaym‘5ırn 8 ibl k o n u şu y o rs u n ."
“Yani hayatım , g e rçek bu . E ğer uykunu almazsan bir­
ike yaşanması k atlan ılm az b irisin e dönüşüyorsun.”
»Bunun bir k elim esi b ile d o ğ ru değil,” dedi Kent ve ka­
fasını sallayarak kapıyı kapattı.
Böylece A n n ie v e O liv e r o d an ın dışında, koridorda kal­
dılar. Annie, O liv e r’la te k k elim e konuşm adan üst kattaki
odasına yöneldi. N e k ad ar az k o n u şu rsa o kadar iyiydi.
Yatağın k en arın d a o tu r u rk e n cep telefonuna uzantı ve
L en ny’d e n altı tan e m esaj o ld u ğ u n u fark etti. Onları açıp
o ku m a k la u ğ raşm ad ı, ad a m ı hayatından tamamen çıkar-
maya kararlıydı. T elefo n d a birk aç tuşa basarak tüm mesaj­
ları sırayla sildi.
Bitirdiği sırada e lin d e k i telefo n çaldı ve onu o kadar şa­
şırttı ki neredeyse te le fo n u yere düşürüyordu. Neyse ki
arayan annesiydi.
“Anne, aradığına ç o k se v in d im .” A nnie kelimeleri hızlı­
ca söylemişi. B u k u tlam ay ı atlatm ası için yardıma ihtiyacı
vardı.
“Annemle b ab am ra h a t geld iler m i?” diye sordu annesi.
Ah evet ve b u ray a nasıl geldiklerini söylediğimde ina­
namayacaksın.” T a h a m m ü l ed ilem ez O liver’ın onu sinir
edebilmek için h e r şeyi y ap tığ ın ın düşüncesi bile Annie’yi
sinirden titretm eye y etiy o rd u .

133
“Oliver onları arabayla getirdi,” dedi annesi !>an|(
en başından beri buymuş gibi, ' Phıı
Annie nefesini tuttu. “Biliyor m uydun?”
“Eh, evet. Annem dün gece telefon etti ve Olivç,^
onları Sedir Koyu’na getirmesini istediğini söyledi Ba|,,n
gözlüklerini takmamak konusunda ısrarlı, bu yüzden ^
nem de endişelenmişti."
“Sen de bana söylemedin?” Bütün aile Annic’ye arlaM
nı dönmüş gibiydi.
“Önemli olduğunu düşünmedim,” dedi annesi masun,
masum.
“Anne,” diye bağırdı Annie,” O liver’la ilgili ne düşün-
düğümü biliyorsun. Çocukken beni çok korkuturdu,"
Adil olmak gerekirse, annesi olanların yarısını bilmiyordu.
“Ah canım, o seneler önceydi. Artık ikiniz de yetişkinsi­
niz ve onu son gördüğünden beri çok vakit geçmedi. Ge­
çen yaz değil miydi? Bu arada Oliver nasıl? Yakışıklı bit
genç adam oldu.”
Annie “Hayır, hiç değişmemiş,” diyecekti ki kelimeleri
son anda yuttu. Oliver tam da hatırladığı gibiydi. Onun
'yakışıldı' olmasına gelince, bunun doğru olduğunu kabul
edebilirdi ve hem ailesi hem de ağabeyi onun hakkında iyi
şeyler düşünüyorlardı -büyükannesi ve büyükbabası da.
Oliver ve Annie’nm ağabeyi, Petcr, birlikte bir dağ gezisi­
ne katılmışlar ve iki günlük yağmur ormanı turuna çıkma­
dan önce onun yanına uğramışlardı. Pcter için büyükanne
ve büyükbabasına gitmenin eğlenceli yanlarından biri de
O liver’la zaman geçirmekti. Elbette en büyük keyifleri de
Annie ile dalga geçmekti.
“ O l i v c r ’a o n u g ö r m e k i s t e d i ğ i m i s ö y l e , o l u r m u ? ”
Ann'f: söyleyeceğine dair söz verm ekte zorlandı.
'Annemle b ab am araba kullanabilecekler m ir” diye sor-
d„ annesi.
Annie te re d d ü t etti, n e diyeceğini bilem iyordu. “İyi gö-
jünüyorlar sa n ırım .”
-B abam ın kalb iy le ilgili b ir s o ru n y ok değil mi?” Anne­
si hemen e n d işe le n m işti.
“Yok."
“O halde ne?”
Annie iç in i ç e k ti, “ Ç o k ta rtış ıy o r la r.”

■Ne konuda?”
•Her şey.”
“A h T a n r ı m . B a b a m ı n r u h h a li k ö tü m ü ? ”

A s lın d a i k i s i d e k e y i f s i z g ö r ü n ü y o r d u . “ B i l m i y o r u m . . .

Anlamak z o r . ”
“G e r g i n o l d u k l a r ı i ç i n d i r , t a t l ı m . S e n m e r a k l a n m a . "

A n n i e ’n i n e lin d e d e ğ i l d i , e n d i ş e l e n i y o r d u iş te . İy i iliş ­

k ile r in b u ş e k ild e y ü rü d ü ğ ü n e in a n m a k is te m iy o rd u . O

her z a m a n b ü y ü k a n n e si v e b ü y ü k b a b a s ın ın e v lilik le rin i

id e a l b u l m u ş t u . Ş u a n d a is e b irb irle rin d e n h o ş la n m a d ık -

la n n ı g ö r ü y o r d u .

“D a h a d a ö n e m l i s i A n n i e , s e n n a s ı l s ı n ? ” d i y e s o r d u a n ­

n e s i, o n u n d ü ş ü n c e l e r i n i b ö l e r e k .

“B e n i y i y i m a n n e .”

“Lenny evden seni aradı. O n a bir şey söylemedim, on­


dan tamamen k u rtu ld u n .” A nnie’nin annesi tereddüt edip
tekrar sordu, “B üy ü k an n en le büyükbabanın aynldığımz-
dan haberlerinin olm ad ığ ım öğrendiğim de onlara söyle­
dim. Umarım senin için so ru n değildir.”
“Hayır, sorun d eğ il... A m a O liv er’a bir şey söylemiş ol­
malılar ki sürekli so ru so ru y o rd u .”

135
“Ah! O ıııın bilm esi seni k ızd ırıy o r m u?"
“.S.uıırıın kızdırm ıyor." Yine d e O liv e r’ın oııını 1 ^
1115.mil o lduğunu d ü şü n m e si A nııie'yİ d .ılu m u tlu ot|çr
di. Atmie içini çekli. “Hu koııuyıı so n ra k onuşsak n h ir nUl
anne? I.eııııy hakkında k o n u şm a k m o ra lim i bozuyor. y*|
nızea sen , babam . b ü y ü k an n em ve b ü y ü k b ab am ın hcııj,,,
kararım ı destekliyor olm anıza m in n e tta rın ı."
“Tabii kı destekliyoruz hay atım .”
“ D ü rü st olm ak gerekirse, a rtık n işa n atıldığı ve herkes
b ild iri için ben d e aylardır h iss e ttiğ im d e n d a h a iyi hisse-
d iy o ru m k endim i," diye devam e tti A n n ie. Bu gerçekti.
Tek ihtiyacı olan, L en n y 'n in d e b ittiğ in i kabullenm esiydi.
O n u n bu kadar inat etm esin e şa şırıy o rd u am a belki An-
ııic'n iıı karar değiştirebileceğini d ü ş ü n e r e k h e n ü z ailesine
.söylem em işti.
I lakkını vermek gerekirse, L enny’n in d e birkaç iyi
özelliği vardı. Cazibeli, arkadaş canlısı ve kom ik ti ama sa­
dık olıııa yeteneğinden yoksundu.
“Bu luftasonım daıı sonra daha u z u n k o n u şu ru z ,” dedi
annesi. “U zun zam andır planlarla o kadar m eşguldün ki
doğru düzgün sohbet edem edik."
Annesi haklıydı. Kendini işe verm ek, A nnie için bir ka­
çış olm uştu, Bu parti bittiğinde kendini tekrar flört etme­
ye verecekti. Lenny’yi onların arasındaki h er şeyin bittiği­
n e ikna cdccek bir şey varsa, o da başka b ir adam la çıkmaya
haşlam ası olabilirdi. Aımic’tun sosyal h ay atın ın eksikliği,
L en n y yi hâlâ oıııı sevdiğine inandırm ıştı. A nın L enny ya­
n ılıy o rd u . A ım ic’nin b i b i kötü şekilde k ırılm ıştı ve iyileş­
m ek için zam ana ihtiyacı vardı.
K o n u y u değiştirm ek isteyerek A n in e “B abam la seri tıc
z am an geleceksiniz?” diye sordu.
•Varın Setin K oyu n d a olacağız, b ü y ü k ihtimalle öğle­
m i süiıra gi'Ç h ır saatte. B aban saat üt; civarında buradan
unak istiyor,” d e d i a n n e si. “Ö n c e sin d e yapm am ı istedi-
İM rSC Y v a r,m ? "
"I li^biı şey y o k a n n e . I lo r şey k o n tro l altında.”
Antik' a n n e s in in rah a tla d ığ ın ı hissedebiliyordu.
• linini o r^ am ze e d e b ile c e k e n m ü k em m el kişisin,”
^yc d e v an ı e tti a n n e s i. “ S a n a m innettarız. Annemle b a ­

b ın ın p a rtis i iç in y a p tığ ın h e r şe y iç in n e k a d a r te ş e k k ü r

Cls c ı i ' a z d ı r . ”

"Benim de h o şu m a gitti.” Artık Annie’nin tek yapması


pereken biiyük parti so n u n a kadar büyükanne ve büyük-
Iflbasınm birb irlerin i ö ld ü rm e le rin i engellemekti.
“Bir şeye ihtiyacın o lu rsa ara.”
"Ararını,” diye söz v e rd i A nnie.
Telefonu k ap atm ad a n ö n c e biraz daha konuştular. O li-
ver’la ilgil» şü p h e le rin e ra ğ m e n A nnie annesiyle konuş­
tuktan sonra, o m ııı gelişi k o n u su n d a biraz daha rahatla­
mıştı, Yine de o n u n la arasın d ak i havayı yum uşatm ak ve
omi boğm adan b u ha fta s o n u n u geçirebilm elerini sağla­
mak için aralarındaki s ın ır la n n e tle ştirm ek istiyordu.
Hangi o d a n ın O liv e r 'm o ld u ğ u n u bilm ediği için ]o
Marie'yi b u lm ay a k a ra r v e rd i. Kapıyı açtığında, O liver tam
onun karşısındaki o d a d a n ç ık ıy o rd u .
Annie n efesin i t u ttu . A ynı o te ld e kalıyor olmaları zaten
yeterince k ö tü y d ü , b ir d e o d a s ın ın o n d a n birkaç adım öte­
de olması d a h a d a s in ir in i b o z d u .
“Selam A n n ie ," d e d i O liv e r. E lin d e gitarı vardı.
Annie o n u n g ü l ü m s e m e s in i day an ılm az buluyordu
ama bunu b elli e tı u e k is te m e d i. Y oksa O liv e r oıu ı rahatsız
etmek iç'in h e r fırsa tı k u lla n ır d ı.

137
"Biraz konuşabiliriz diye d ü ş ü n d ü m , yalnızca ıkjlrıj.
dedi A nnie, ona selam v erm ed en . l>
“Tabii, ne zam an?”
A nm e’ye göre, tem el kuralları n e kadar erken koı,u
şıırlarsa o kadar iyi olacaktı. “Ş im d iy e n e d ersin ?” Kısa
sü re içinde otel arkadaş ve ailelerle dolacaktı. O zanian da
fazla geç kalınm ış olacaktı.
“Tam am . O d am a gelm ek ister m isin ? ”
“İstem em .”
Oliver güldü ve “Senııı için büyük ihtim alle daha akıl­
lıca,” diye mırıldandı,
“N e demek istiyorsun?” diye sordu Annie.
“I liçbir şey.”
Annie ısrar etmedi. Bu konuşm ayı olabildiğince arka­
daşça yapabilmeyi um uyordu.
“Verandada birkaç sandalye g ö rm ü ştü m ,” dedi.
“İyi fikir,” dedi Oliver ve iki kat m erdivene d oğru yö­
nelerek yol gösterdi.
Annie, kafasında ne söylemek istediğine ve konuşmayı
nasıl başlatabileceğine dair birçok düşünce d ö n e rk en onu
takıp etti. N iyeti, O livcr’ı geçmişteki günahlarıyla yüzleş­
tirm ek ve bunların tekrar etm em esini talep e tm ek ti. Ama
bu konuşm alarını olum suz bir şekilde başlatm ak dem ekti,
A nnie, yalnızca sınırlı sayıda olum lu şey olsa bile onlarla
başlam asının daha iyi olacağına karar verdi.
Oliver, o n u n ünden geçmesi için ön kapıyı açık tuttu.
Verandadaki iki ahşap koltuğa yerleştiler. G ü n e ş olm asına
rağm en serin bir akşam üzeriydi. G itar O liverT n k u cağ ın ­
da d u ru y o rd u .
“N e hakkında konuşm ak istersin?" diye sordu O liv er
ın asııın g ö rü n e re k .
. k a iın ifltn ışt* . E ll e n i n k u c a ğ ım la birleştirerek iu -
Wiııc cğ»t<J>- “ S c n ‘ t c k r a r f i « ™ c k g ü z e l.”
^ O I îvct M rıttI * *>c^ iyİ y a l a n a E ğ i l s i n A n n ie .'1
Q ,ıu yakalaHNS41- N e d e n b u n u sö y le m işti kı şim di?
kii h a k lıy d ı, l’ *1 b ü y ü k b i r y a la n d ı. "T am am , sem gür-
^ --m c şa ş ırd ım . N e d e n işte d e ğ ilsin ? " A ıım c, O liv e r’m
tland’n» d ış ın d a b i r t e k n o lo ji firm a sın d a harika b ir işi
b u ğ u n u v c b ilg is a y a r y a z ılım ıy la u ğ ra ştığ ın ı d u y m u ştu .
° -istifa e tm e y e k a r a r v e r d im ."
Bu tam d a O l i v e r ’m y a p a c a ğ ı b ir şeye ben ziy o rd u . Baş­
kaları e k o n o m in in k ö t ü le ş m e s i n d e n v e iş aradıklarından
b a h se d e rk e n O l i v e r iy i m a a ş v e r e n b ir işten ayrılm ak is ­

te m iş ti.

“Bunu n e d e n y a p tı n ? " d iy e s o r d u A n n ie , b u adam la il­


gili her şeyi a n la m a k ta z o r la n ıy o r d u .
Oliver sa n k i h i ç b i r ö n e m i y o k m u ş g ib i o m u z la n ın silk­
ti “Hep g e z m e k is t e m i ş i m d i r . G e n c im , bekârım vc eğer
dünyayı g ö r e c e k s e m , b u n d a n iyi b ir z am an olam az.”
"Sut ç an ta sıy la A v r u p a ’yı m ı g e z e c e k sin ? ” N c kadar da
orijinal b ir fik ird i!
“Avustralya.”
“Ah.” A n n ie d e h e p o ra y a g itm e k istem işti am a bundan
söz etm edi.
“Hazır o ra y a g itm i ş k e n Y e n i Z e la n d a ve C o o k adalarına
dagitme p la n ım v a r."
“İlginç o lm a lı," d e d i A n n ie s o h b e ti h a fif ve arkadaşça
tutmaya çalışarak.
Oliver g ita rı k o l u n u n a ltın a a lıp penayı çıkarırken ona
fosça baktı. “Ö ğ l e y e m e ğ i n d e s a n a d ik d ik baktığım için
üzgünüm.”
Özrü Aıınır'yi hazırlıksız yakalamıştı Bu. ondan k.
Icdığı m im şeydi.
Oliver birkaç teli tıngırdattı. “Çok güzel bir kadına*
nüşnıüşsün Atime."
Annie yağcılığın işe yaramayacağım söylemek mıyor*,
kı ağzını kapalı tutmaya karar verdi. "I ler hareketimi ukıp
etmen beni ralutsız ediyor, o yüzden bunu tekrar yapn^.
vaıı sevinirim."
Oliver da kafasını salladı vc birkaç tel daha tıngırdatıp
mırıldanmaya başladı.
"Şu an bu gıun da tıngırdatmamanı tercih edenm,"
dedi Annie, onun tüm ilgisini üzerinde tutmanın önemli
olduğunu hissederek
Hu isteği OI ivcm şaşırttı, genç adam anında kalasını
kaldırıp, “Neden?" diye sordu.
"Seninle konuşmayı umuyordum, iki yetişkin gibi."
"I:n ışı elimde hır gitar varken düşünebiliyorum."
Annie oııuıı küçükken de şarkı uydurmaktan hoşlandı­
ğını hatırladı Hamladıklarının çoğunda onunla, çilleriy­
le ya da dış telleriyle dalga geçen mısralar vardı. Ağabeyi,
Oliver Tu artık gitarını kızları etkilemek için kullandığını
söylemişti Anlaşılan o kı kadınlar oının gitar çalmasına
bayılıyorlardı Aıııııe pek de etkilenmemişti.
I )hvrr gıun yere bırakıp dikkatini Aıınıc'yc verdi ve
Amite hatasını anladı. Onun bakışları üzerinde olmadan
konuşmak Atııue için çok daha kolaydı.
"İh ı yıldönümü partisi brmnı »çın önemli."
“Büyükannenin söylediğine göre bunu düzenleyebil­
mek ıçııı fevkalade yoğun çalışmışsın *
"fi.vet," diye onayladı Anine, "bu yüzden aileni için her
p iirtl)-'» * l>'r ÎC Itıldc i l e r l e m e n , n n e lu d ır önemi,
j j ^ ı n ı ı -in lıy o tM in d ıır"
•Tahtı kı E g c r y a p a b ile c e ğ im h ır je y v a n a '
-V ır* d e d i A n n ie .
-bJe o lu rca İste yeter.**
•Tamam- isteyeceğim ,** d e d i A n n ıc vc vücudunu dik-
^ n fd i. “L ü tfe n b u fırsa tı b e n i sın ır etm ek ya da saçma
ş i a r ı n ı n o d a ğ ı y a p m a k iç in , ya d a ...**
‘Sem ö p m ek için ," d e d i O liv e r kısık bir sesle.
O ö p ü c ü ğ ü n h a tıra s ı a n ın d a A n n ıe n ın yanaklarını kı-
zıitu O liver, A n n ic ’yi ö p e n ilk erkekti. Şapşal kız kendm -
nın Oliver a â şık o ld u ğ u n a ve o n u n da kendisine âşık oldın
^ na inan m ıştı. B ir yaz g e ce si geç saate ailece b ü v ü b n n c
* büyükbabasını z iy a re t e ttik le rin d e olm uştu. Ay ışığıyla
jvdınlannuş g ö k y ü z ü n d e y ıld ız la rın o ld u ğ u n u hatırlıyor­
du, R om antik b ir k a lb i o ld u ğ u için, o gece bir örtünün
ü e n n e u z a n ıp y ıld ız la n izle m işti. Kardeşi büyükanne ve
büyükbabasının e v in d e u y u y o r, a n n e babası da Annıe nın
dıpn ç ık tığ ın ın fa rk ın d a o lm a d a n o y u n oynuyordu.
Oliver o n u b u lm u ş tu . Ö r t ü n ü n ü z en n d c yanma uzan­
mıştı ve u z u n b i r s ü r e k o n u şm u şla rd ı. O ltver’ın onunla
konuşma şekli d iğ e r b irlik te o ldukları zamanlardan çok
tiridiydi. B irkaç ta k ım y ıld ız ı g ö ste rm işti ve Annie de onun
jjükyüzüyle ilgili b ild ik le r in d e n etkilenm işti.
Oliver o n a y a z la n g e lm e le rin i iple çektiğini ve onun
orada o lm a sın d a n h o şla n d ığ ın ı söylem işti. Annie on üç
yomdaydı ve O liv e r d a o n d a n b ir yaş büyüktü O gece
Oliver. A n n ic 'ıu n e lin i tu tm u ş ve p am uklarını kendi par-
nukUnna k c n c tlc m iş ti. Ş in ıd i bile, o n u n dokunuşuyla
kalbının h e y ec an d a n n asıl attığ ın ı hatırlıyordu Annie. Son
derece romantikti. Şapşal olduğu için kafası anında
kavramıyla dolmuştu.
“Beni hâlâ affetmedin değil m i?” dedi O liver onundö
şiincelerini bölerek.
“Komik olma.”
“Seni tekrar öpm eliyim .”
“Bunu düşünm e bile Sutton. A rtık kafası bulutlarda
ufak, şapşal bir kız değilim.”
“Hayır, sen gözlerinde yıldızlar olan tatlı bir kızdın.”
“Beni kandırdın,” diye karşılık verdi A nnie, bunca sene
sonra bile olanlardan utanıyordu.
“Sana kendimi affettirmek istiyorum .”
“Teşekkürler ama gerek yok.”
Bu sohbetin bir yere gitm ediğini an lam ak z o r değildi.
Annie, artık içeri dönm eye hazır b ir halde ayağa kalktı.
O liver da ayağa kalktı ve A nnie ne o ld u ğ u n u anlayama­
dan ellerini o n u n om uzlarına koyup genç kadım kendine
doğru döndürdü.
A nnie karşı çıkabilirdi. O n u n uzanam am ası için geri
adım atabilirdi. İçgüdüsü ona, eğer karşı çıkarsa O liv e r’ın
o n u anında bırakacağını söylüyordu. A m a n e d e n karşı
koym adığını A nnie hiç anlayamadı.
Sonra tam orada, verandada, ikindi g ü n e şin in altında
O liv er ona d oğru eğilip, hayatında ikinci kez o n u öptü.
Islak ve ılık ağzı A n n ie’ninkinin üzerine yerleşti v e A nnie
o n u d u rd u ra m a d a n dudaklarını araladı. G e n ç k ad ın o nu
h issed ip tadını alarak kendini ona teslim etti. O liv e r kolla­
rın ı A n n ie ’n in o m u zların a doladı. Annie de k o lla rın ı ona
sardı ve ö p ü şm e le ri devam etti.
A n n ie ’n in k e n d in e gelm esi ve kaçıp k u rtu lm a sı u z u n
•u, « e t e r d e n d a h a k ö t ü y d ü . A y n ı z a m a n d a o n -
cd i.B u 1

^ iy ıy . ö tü d e ğ ild i, n e d e r s i n ? ” d i y e t i s ü d a d ı O V ı-

a3l!* o ^ da
v e rm e d i, c e s a re t e d e m e d i. O n u n y e rin e

VCV n ,e C eV ^ p ,y ı a r k a s ın d a n ç a rp tı.

^ ç tı ve
O N Û Ç Û N C Ü BÖLÜM

Mary, çay cvınc on beş dakika erken geldi. Oianna adın-


dakı cana yakın garvm onu pencere kenarında bir masaya
yerleştirdi. Güney ışınları odaya giriyor vc M ary’nin his­
settiği ürpertiyi azaltıyordu.
Gcorgc'u tekrar gireceği iyin bu kadar gergin olmaktan
nefret ediyordu. Menü elinde olmasına rağm en, yemek­
ler ne kadar çekici olursa olsun yemeyi düşünmüyordu.
Korkularından biri, George'un onu tanımamasıydı. Ona
defalarca st'ıylcdığı gibi, yirmi sene önceki kadın değildi ar­
tık. İki göğsünü de kaybetmiş olması dışında, kemoterapi
yüzünden çok zayıflamıştı. George'un onu kel haliyle gö­
rüp şok iç irm e m e si için kafasına ipek bir eşarp sarmıştı.
Şimdiden bu görüşmeyi kabul ettiği için pişmanlık
duymaya başlamıştı. Ilıınun iyi sonuçlanması m üm kün
değildi, George, onu görünce şoka uğrayacaktı ve M ary de
oıııı bu konuda suçlayamazdı. 1Icr şcyııı üstüne kanserin
bir de o n u n akıllı kararlar almasını engellemesinden nefret
ediyordu. Ü stüne üstlük, George geçmişim vc baınilelığı-

144

✓ V
mak isteyecekti; bu onun geçiştirmek istediği bir

* du
‘R e d e y s e ayığa kalkıp George gelmeden gitmeye ha-
jjgtctkn ama m erakı v e ihtiyacı onu olduğu yere sabit-

k<,^uy, kapı açılıp da G eorge içeri girdiğinde yutkundu.


Ç e rle ri d ondu vc nefesi içme çekm ek ımkinsızlıy-
0„u a n ın d a tanım ıştı. Biraz bile değişmemişti çünkü.
* beyazlamıytı ve b u da ona asıl vc fark edilebilir bir
lum veriyordu- M ary o n u n m ahkem ede ne kadar etkile­
d igöründüğünü tahm in edebiliyordu. Alışılmış bir ya-
bpklılığı yoktu. Suratı, norm alden büyük burnu vc denn
^ gözleri ile zekâsını ve karakterini açığı çıkarıyordu.
George durakladı ve odaya güz gezdirdi. Restoran ka­
billik değildi. D ü rt ya da b ej masa doluydu. Kırmızı
^ b la n ve m or kürkleriyle dostça sohbet eden altı kadı­
nın oturduğu bir masa vardı. Harika zaman iç iriy o r gibi
görünüyorlardı. Kahkahaları restoranda yankılanıyordu.
Kaşla bir masada bir çift o tu ru y o r vc kafaları birbirine iyi­
ce yakın bir jekilde konuşuyordu.
Mary omuzlarını dikleştirdi ve keten peçeteyi iki eliy­
le kıvradı. Kalkıp gitm eyi istese bile, bu artık bir seçenek
değildi.
George duraklayıp garsonu bekledi. Mary onun, “Bir
idadiyim la bulujacağım ,” dediğini duydu. “Güneş ışığı
ilan bir masaya oturabilir miyiz?”
‘Tabii kı.”
George garsonu takip ederken salona göz attı. Mary
'izcilikle büyük bir bitkinin arkasına saklanabileceği bir
uzsa seçmişti; böylece o Georgc-’u hemen görebilirdi ama
H eorgr onu görcıniyordıı. $ a » \ eseri, Cîcor^(
masasının yanına niıırıııklıı. Sırtı M ary ye
vc Mary oıııııı da c ıı az kendisi kadar gergm ulu,,, ',l1' 1
rtıı. O tu birkaçdakika verdi, s ın ın kesin k.m r Vc 'llf4r'
lulk lıv c masasına yüriıdü.
(»eorge başını k ald ırıp h ak lı, s o n ra sa n k i o hır /an Utl,
sevm iş o ld ıı^u kadın d e ğ ilm iş g ib i g ö z le rim kaçırd, ^
d ıııdaıl g ö zlen şaşkınlıkla d o ld u - b e lk i d e şo k tu |>u ^
e m in olam ıy o rdu.
“M ary," d ed i m asadan yavaşça k a lk a rk e n . “Mary," d,Vf
tek rar i tti ve oııuıı ellerim k eııd ı e lle r in in arasına aldı. -^j,
b ettim tatlı M ary u t." M a r y n ın p a rm a k la rın ı dudaklarım
g ö tü r d ü ve e k lem lerin d en b p tü .
"U zg ıiııftm ." diye (ışıldadı M ary. d u y g u la n d ığ ı ıç,rı
sesi titriy o rd u . “ K orkunç g ö r ü n d ü ğ ü m ü b iliy o ru m . Senin
b en i bdylc g ö rm en e asla izin v e rm e m e liy d im "
“ H ayır," ded i (îeo rg e o n u d u r d u ra r a k . “ B ö y le söylenir
B e n ..." N u tk ıı tu tu ld u ğ u için d e v a m e d e m iy o r d u . I lızlı-
ı.ı m a san ın e trafın d an d o lan d ı ve o ııu ıı sa n d a ly e sin i çek­
li M a ry o tu ra n a kadar bekledi ve s o n ra ö n e d o £ rıı c&ılıp
“I I .H ırlad ığ ım d an bile daha g ü zelsin ," d iy e (ışıld ad ı.
M a rş; k e n d isin i y ırın ı scııc ö n cek i g ib i g ö rd ııg tı için
o n u d alıa d a ço k sevdi.
İkivt d e o tıırd ıık la rıııd a g arson gelip içecek sip a rişle rin i
so rd u .
"<,.ay>** d iy e «»ııerdı (îe o rg e . M a ry ’yc b ak arak
“ I v r t , I ıld e ıı." d r d ı M ary.
( ;ars«ıtı g« »rev d u y g u s u y la birkaç çeşit çay saydı v e ( îco -
r g r k a r a r ı M a r y ye b ıra k ıı “ h a rl ( îr e y ," d r d ı M ary.
“Y ı v r r r k b ir şe y iste r ıın sm ız ? " diye so rd ıı D ıa ıın a .
“(,*ol»b s a ljta s i b ııg ın ık ıi t»£İc y e m e ğ i s p e s iy a lle r im iz d e n "
-lU vir. te fe k k ü rle r. b e n yc.lm i ." dcü, M^ry
^ ım lib » 1 g ö n ü m e n j n U cycı j n m . l .n otiirtı v>k jzvem ek

ian * cr tc tU v isıu e b .ış U lıg ın d .m beri yem ek ç u k Sck.o


^IrrUY1' 1^ 11 h '^ h ı ttercıU'y-io h iç y o k tu , bu da /lyılUnuM -
um n e d e n le rin d e n b iriy d i
-|* j\u la r ıtu ız ıu le z z e tiy le b ilin iriz , belki aklım /ı unl-ır-
Jın b ,r* ç e le b ilir? d iy e e k le d i g .ır\u n Sorm alarını bek-
^m eden b irk a ç ta n e a ğ ız su la n d ırıc ı öneriyi arka arkaya
oydı
-O rm a n m e y v e l e r i ," d e d i G e o rg e ve M ary'ye soran
gizlerle b a k tı.
“Ben bir şe y is te m iy o r u m , teşekkürler," dedi Mary
prsema bakarak.
* 0 d a p a r ç a ç ik o la ta lı p a s ta alacak," dedi George karşı
yıkarak.
“Alı G eorge, g e rç e k te n .”
p ıa n n a , y a n l a r ı n d a M a r y 'n ı n itira zın ı duyacak kadar
uzun k a lm a d ı.
“Sen p a r ç a ç ik o l a ta y a b a y ılır s ın ," diye hatırlattı George.
M ary o n ı m b u n u n a s ı l h a tırla d ığ ın ı b ilm iyordu Karşı
^clmcııııı b i r f a y d a s ı o lm a y a c a ğ ı iç in kab u l em . Sırt Geor-
geun h o y ııu a g ı t s u ı d i y e b i r ıs ırık a labilirdi.
G eo rg e m a s a n ı n d i ğ e r t a r a f ın d a n u z a n ıp o n u n elim tu t­
tu, G ö z le ri g ö z l e r i n e ö y l e s i n e ş e tk a rlı ve ilgili bakıyordu
kı, M ary o n u n b a k ı ş l a r ı n a k a r ş ılık v e re m e d i. G özlerinin
yaşlarla d o l u p ı k ı s i m d e u t a n d ı r m a s ın d a n korkarak nusaya
baktı.

"N c k a d a r ? ” d i y e s o r d u G e o r g e .
l>aha h / l a d e ta y v e rm e s in e gerek yoktu. Öngörünün
m' o ld u ğ u n u so ru y o rd u . M.»ry*r?jn n e k.ul.ırlık hir •
L.l...ı«nr n’ra
"K.ır.ır h en ü z verilmedi, b u n u sö y le m e k için çokn
kemniş. Büyilk hir kısm ı da tedaviye nasıl yanır v e rd im i
ilgili.” Mary durakladı, G eorge’a ihtiyacı o la n birkaç tn ı^
bilgiyi verm ek istedi. Am a o n u n la k a n se ri k o n u ş m a y a lı
m enuşu. "I layatıuı b ilg in le r d e s ü re k li te stle rle geçiy0r
I lıçhınm izm p u a n lısı yok, b iliy o rs u n . Y ırın b ir otobiisiin
altında kalıp ö le b ilirim ,"d iy e zo rla g ü lü m s e m e y e çalışarak
ekledi.
George'un eli onunkini daha sıkı kavradı. “ Doktorlar
ne dedi?**
“George. lütfen. Konuşm am ızın odak nokrasının be­
nim kanserim olmasını istem iyorum . B enden bahsetme­
yelim olıırııııı? Bana kendinden bahset.**
(»eorge içini çekti vc om uzları d ü ştü . “S e n d e n bahset­
meyi tercih e d e rim ”
“Başka bir zaman.” diye fısıldadı Mary. “Bana kendinle
ilgili son gidişmeleri anlat.”
(îeorge nereden başlayacağım b ilem iyor gibiydi. “İti­
ra f a lıy o ru m kı sen benden ayrıldığında b e n b u n u pek iyi
karşılayamadim.*1
“ Pek iyi d u n u n d a değildik.” dedi M arv isteksizce.
“ Eğer seni gen getiren kanserse, ona m ü te şe k k irlin .”
“(îe o rg e ,” diye uyardı o nu Mary. “O n d a n b a h setm iy o ­
ruz. hatırlasana.”
G arson elinde çaylar ve iki dilim pasta ile geldiğinde
(îe o rg e ram itiraz etm eye hazırlanıyor gibi g ö rü n ü y o rd u .
G arso n d e n d iğ i m asaya koydu ve pastaları servis etti. Mary,
ü z e rin d e k ren ışan ti olan çikolatalı pastayı aldı ve b iraz da
çekici b u ld u .
,orge b .m h k h n m doldurdu. "liır şey söylüyordun..
-Önemli değil .** M ary önceki konuşmalarına geri dön­
e y i tercih ediyordu.
|lW'c;eı>rgc çatalına uzanıp karışık meyve turtasını keserek
,Jın.ıluk tl-
* Mıry o n u l i ^ xt etti vc Çlkolatah pastanın lezzeti-
pişirdi- liır aıı b u n u n tadım çıkardı ve sonra da çayına

tîcorge çatalını yana koydu. “Ben biraz araştırma yap­


ım ıSana yardım ed eb ilirim .
-Yardım ını?” diye so rd u M ary suratını buruşturarak,
-Neyle ılgüt?"
-Kanserinle ilgili **
•‘Geroge, lü tfe n y apm a." O n u o n dokuz seneden uzun
şiltedir g ö rm ü y o rd u v e ilk k onu şm aların ın bir irade sava­
şm a dönüşm esini iste m iy o rd u .
“Beni dinle," d iy e ısra r e tti G eorge- “Avrupa'da mucize­
ler yarattığı sö y le n en , d e v rim c i b ir tedavi kliniği var. Bır-
|açbağlantım var, b ir ra n d e v u a la b ilirim "
Mary yabancı h ır ü lk ey e gitm eye istekli değildi. “Bu­
nunla ilgilendiğin ıçııı satıa te şe k k ü r borçluyum , am a..
“Vazgeçemezsin M ary,”
“Ben bir savaşçıyım G e o rg e . h e r zam an da öyle oldum .
Sen herkesten d alıa iyi b ilirs in . B en vazgeçm iyorum ”
"Ben de se tim le g e lirim . B e n ..”
Mary elini k a ld ırıp o n u d u r d u r d u . “H ayır, lütfen.”
George'un y ü z ü n d e h a y a l k ırık lığ ı vardı ve masanın
diğer taralına u z a n ıp d a o tu m ç e n e sin i okşam am ak, onu
ıvutııumak için e lıııd e u g e le n i y a p ıy o rd u . “B en iyi olaca­
ğım. Şim di b u y ö n t e m l e r d e n b a h se tm e y i bırak. B en daha
ölmedim. O a lıa iyi o la c a ğ ın ı, b e k le v e gör."
"Bu zamana kadar öğrendiğini düşünüyorum
btrlı bir adam değdim.” '^ ^
“Buna katılmıyorum.” Mary, George’dan dah
netli kimseyle karşılaşmamıştı. n,cU»
“Seni tekrar görme umudumu tamamen yjt|r
tim / dedi George. Bunu öylesine duygulu söylemi^*
Mary’nin gözleri neredeyse tekrar dolacaktı. “O ^
için neredeyse yirmi yıl bekledim.” *
Mary duygularını saklamak için pastasından bir dj|lri)
daha aldı. Sesi titremeden konuşabileceğini anladığa
"Biliyorum.” dedi.
Aralarında bir sessizlik oldu. George çayından bir yu.
d um aldı, Mary de öyle. Mary, ikisinin de konuşmaya en
/âzla ihtiyaç duydukları konuyu konuşmaktan korktukla­
rını fark em. George ona kürtajı sormamıştı ve Mary de
bir şey söylememişti. Ticari işlemler konusunda korkusuz
olan Mary. bunu konuşmak konusunda isteksizdi. Yöne-
cim kuruluna tepeden bakabilirdi ama sevdiği adama bil­
meyi hak ettiği ve bilmesinin adil olduğu bu şeyi söyleye­
miyordu.
Onun yerine “Pasta nasıl?" diye sordu-
‘Çok leziz. Seninki?"
“Güzel." Pastayı tanışıp da kendileri hakkında konuşa­
mıyor olmalın çok gülünçtü.
Mary boğazını temizledi ve bir adım attı. “Evliliğinle
ılgjb üzgünüm."
George başını salladı. “İkimizin de hatası değildi. Kath-
leen ve ben birbirimize göre değildik."
“Çocukların olmadığı için üzüldüm."
“Ben de." George tereddüt tuı ve çay fincanım iki eliyle
G ö zle r i biraz sertleşti. “İyi bir baba olurdum diye
‘jLinûyonım’
-pabalann en ’YHI o lu rd u n ," diye fısıldadı Mary. vmra
patladı ve alt du d ağ ın ı ısırarak titrem esini en^/lcdı
^ j j nI toparlamak için birkaç dakika harcadıktan vmra
Tirdan k 'r yudum daha aldı,
i ç e d i r Koyu'nda b ir otel tercih etm enin sebebinin ben-
duygusal olarak uzak olm ak istem en olduğunu biltyo-

jç^ry rahatladı. "A m a.. diye sordu, George cümlesini


b(ümtfy*ncc'
'tse yaramadı, değil m i?”
*Hayır,” diye onayladı M ary ve gülüm sedi. "Bu kadar
akında olduğunu b ilm ek h er şeyi zorlaştırdı. Seni arama­
y d ı m ama aradığım a m em n u n u m ."
-Ben de m em n u n u m ." G eorge’un hayal kırıldığı yok
olmuştu ve şim di gözleri M ary’yı okşar gibi bakıyordu.
Gözlerini ondan alam ıyordu. O n a sanla bir sanat eserine,
VmGogh ya da R em b ran d t gibi m üzedeki bir şahesere ba­
kıyormuş gibi bakıyordu. O n a göre Mary, tüm cılızlığına,
solgunluğuna ve saçsızlığına rağm en güzel görünüyordu.
Georgp’a göre o güzelliğin ta kcndisıydî.
'Dönüş uçağın ne zam an?"
'Pazartesi, öğleden sonra," diye cevap verdi Mary.
George gerildi. “O kadar yakın mı?"
Mary başını salladı.
'Biraz daha kalam az m ısın?" M ary'yî daha yeni bul­
muşken bu kadar kısa sü re içerisinde kaybediyor olmak
Ocorgeu m ahvetm iş gibiydi.
'Hayır." Aslında M ary d o k to ru n u n tavsiyesine karşı
g e le rek buraya gelm işti. H âlâ g irm e si g e rek e n testler vc
s o n s u z ra n d ev u lar vardı.
“O lıalde yalnızca birkaç g ü n ü m ü z v ar.”
"G eo rg e , b e n buraya se n in h ayatını b ö lm e k için gelme­
d i m .” diye ısrar etti Mary.
“B e n b ü tü n to p la n tıla rım ı zaten e rte le d im .”
“G e o rg e !” M ary o n u n b ıım ı y a p m a m ış o lm asın ı tercih
e d e rd i.
“B u akşam b e n im le y e m e k y e?” G e o rg e ’u n gözleri ona
y a lv a rır gibiydi.
B u ad am a hay ır d e m e k im k â n sız d ı. M ary, b u n u n Geo-
rg e ’u g ö rm e k ve o n u n la k o n u şm a k için tek zam an ı olaca­
ğın ı d ü ş ü n m ü ş tü . O n u n la d ah a fazla z a m a n geçirm e fikri
için i m u tlu b e k le n tile r ve neşe ile d o ld u rd u . A slında tekli­
fini g eri ç ev irm e liy d i am a b u n u y a p am ad ı. “T am am .”
“G ü z e l. S eattle’a gideriz. A rab an ı b u ra d a .”
M a ry g ü c ü n ü şim d id e n y itird iğ in i h isse d iy o rd u . Bu­
g ü n le rd e ç o k ç a b u k y o ru lu y o rd u . “ B u ra la rd a yesek senin
iç in s o ru n o lu r m u ? ”
“T abii ki hayır, e ğ er se n in isted iğ in buysa, am a ben bu­
ralard a h iç re sto ra n b ilm iy o ru m . S e n b iliy o r m u su n ? ”
“P e k d e ğ il.”
G e o rg e g a rso n u b ir el işareti ile m asaların a çağırdı. “Ak­
şam y e m e ğ i için g üzel b ir re sto ra n ö n e re b ilir misiniz?”
diye so rd u .
D ia n n a g ü lü m s e d i, b irk aç ö n e rid e b u lu n m a k için he­
vesli g ö rü n ü y o rd u . “A h ev et, iki ta n e ç o k iyi restoran var.
L im a n C a d d e s i’n d e k i D D re sto ra n ı ve L ig h th o u se . İkisi
d e h a rik a d ır. D D ’d e d e n iz m a h s u lle ri harik ad ır, Lighthou-
se ’d a d a b ifte k ler.”
George saatine baktı. “Rezervasyon yaptırmamız gere-

^pi'anna güldü. “S edir K o y u ’ n d a mı? Asla."


“ T e ş e k k ü r l e r , ” d e d i G eorge ve g e n ç kadın uzaklaştı.

“A k ş a m y e m e ğ i n d e n önce b i r a z d i n l e n e b i l i r s e m güzel

)u r " d e d i Mary. B una i h t i y a ç d u y m a k t a n n e f r e t e d i y o r d u


a ,n a gözlerim b i r k a ç d a k i k a l ı ğ ı n a kapalı t u t m a k o n a çok i y i
„e le c e k ti.

“E lb e tte . B en im d e cevap vermem gereken birkaç


mail var. Seni kaldığın yere bırakırım, sonra da bir in­
t e r n e t kafe bulur, kahve içer ve biraz çalışırım. Seni kaçta

almamı istersin?”
Mary te re d d ü t etti. Ç ay evine taksi ile gelmiş ve geri
dönerken de taksiye b inm eyi planlamıştı. “Emin misin?”
diye sordu.
“Evet.”
“Belki de y arın a kadar beklesek daha iyi olur.”
“Hayır,” diye itiraz etti G eorge. “Zaten kısıtlı bir süre­
miz var. B ir dakikasını bile harcam ak istemiyorum.”
Kısıtlı süre. N e kadar da doğruydu. “Saat altı o halde?”
dedi Mary.
“Altı o lsu n .” Sanki o n u n kendisiyle akşam yemeği ye­
meyi kabul e tm e si u z u n zam andır başına gelen en harika
şeymiş gibi, G e o rg e ’u n gülüm sem esi bütün yüzünü ay-
| dınlattı. G eorge b irço k y ö n d e n çocuk gibiydi. Ufakşeyler-
I den keyif alır ve hay atın basit neşelerinin tadını çıkarırdı.
I Garson hesapla geri d ö n d ü George fazlasıyla cömert bir
I bahşiş bıraktı.
“Seni o telin e b ırak m am a izin verecek misin?” diye sor­
du.
“E v e t.”
George, Mary’nin ayağa kalkmasına yardım etti
onun koluna girdi ve çay evinden çıktılar. George’^ 0^
bası, otoparktaki birkaç arabadan biriydi. Mary anindi
nıdı. Üzerinde GGH yazılı gösterişli bir plakası olan
bir modeldi. Mary, George’un ikinci isminin, annesin '
kızlık soyadı olan Gair olduğunu hatırlıyordu. Geor"1
Gair Hudson. ^
George, yolcu koltuğunun kapısını açtı ve Mary oturup
rahat edene kadar şoför koltuğuna geçmeden bekledi.
Mary ona bakıp gülümsedi. "Çürük değilim, b i l i y o r s u n
değil mi?” Fiziksel olarak ne kadar zayıf olursa olsun, içın.
de bolca yaşama ve savaşma gücü vardı.
George’un gülümsemesi soldu. “Seninle ilgilenmek
istiyorum, Mary. Elimden geleni yapmama izin ver, olur
mu?”
Mary onun sözlerinden çok etkilenmişti, sözlü bir ce­
vap vermekten kaçınarak başıyla onayladı. Vücudu zayıftı
ama George’la birlikte capcanlı hissediyordu kendini.
Ona oteli tarif etti. George arabayı park edip ona yar­
dım etmek için onun tarafına doğru yürüdü.
“Bu gece,” dedi ve sonra tereddüt etti.
"Evet?”
"Akşam yemeğinde, seneler önce olan şeyle ilgili konu­
şabilir miyiz?”
Mary’nin keyfi bir anda kaçtı. O na bunu borçluydu
ama bu kadar hızlı bir şekilde geçmişten konuşup konuşa­
mayacağını bilmiyordu. “H enüz değil,” diye fısıldadı.
“Ama bunu konuşacağız?”
“Evet,” diye söz verdi Mary.
Konuşacaklardı da.

154
O N D Ö R D Ü N C Ü BÖLÜM

Tüm konuklarım akşam dışarıdaydılar. Annie vc ai­


nereye gittiklerim bilmiyordum çünkü onlar ye­
le s in in

zitten döndüklerinde otelde değildim. Shivers’larm ar-


fadaşlanyla buluşacağım duyduğumu hatırlıyordum. Bu
il Annie ve Oliver’ı kendi başlarına bırakmışn. Evin boş
olduğunu görünce onların da kendi başlarına akşam ye­
meğine gittiklerini varsaydım.
Mary birkaç dakika önce seçkin görünümlü bir adamla
çıkmıştı. Nereye gittiklerim söylememişti ama onların da
vtmek yemeye gittiklerini düşünüyordum.
Akşam yemeği için tek başımaydım ki bu çoğu gece
böyle olurdu. Buzdolabının altım üstüne getirip yeni fi­
kirler bulmaya çalıştım . Karidesim ve kahvaltıdan kalma
birkaç haşlanmış y u m u rtam olduğunu gördüm. Rokfor
peynirini çok sevdiğim için kendim e deniz mahsullerin­
den bir Cobb salatası yapm aya karar verdim. Sosis zaten
pişmişti ve bir s ü rü m aru lu m da vardı.
Mırıldanarak hepsini karıştırdım ve oturup yemeye ha-

155
zırlandım. O sırada Rover mutfağa gelip bana m
derin kahverengi gözleri ile baktı. Sanki böyle h ı ^
yemeği onsuz keyifle yememi yerer gibiydi bakı§lan b'r
“Tabağında yemeğin var,” diye hatırlattım ona.
Sözlerim onu vazgeçirmedi
“Sen marul sevmiyorsun,” demek zorunda hissetti
kendimi.
Hızlıca çamaşır odasına gitti, ben de onun yemek ta
bağım alacağını düşündüm ama yanılıyordum. Bunun
yerine kalçasının üzerine oturup tasmasına doğru baku
Gitgide akıllanıyordum, bu hareketinin yürüyüşe çıkmak
istediğini anlattığını anladım.
“Rover hayır!” diye ısrar ettim. “Bugün iki kez çıktık,
bu yeterli.”
Onu görmezden gelmek için elim den geleni yaptım ve
leziz görünümlü salatamı yemek için masaya oturdum.
Parlak sarı bir peçeteyi kucağıma serdim. Tâm yemeye baş­
layacaktım ki Rover’ın bakışlarını M ark’ın evinin yönüne
diktiğini fark ettim.
“Biliyor musun, Mark’ı bıraktığımda ruh hali pek de
iyi değildi,” diye Rover’a hatırlattım. Tamirci neredey­
se beni evinden kovmuştu. Hastaneden döndüğüm üzde
onun merdivenleri çıkıp eve girmesine yardım etmiştim.
Dış kapıdan adımımızı atar atmaz iyi olduğunu ve benden
daha fazla yardım istemediğini söylemişti. Yani başka bir
deyişle benim gitmemi istiyordu ve bunu söylerken pek
de ince değildi.
İlk lokmamı aldım ve çok sevdiğim O regon karidesle­
rinden de çatalıma geldiğinden emin oldum. R over bana,
sanki yemeği M ark'm ağzından alıyormuşum gibi kederli
bir bakış attı.

156
u*. k a rid e sim k a lm a d ı,” d e d im ona.
, . .
Mutfakta yefC uzandl v e Çen cs,n * patılennin üzerine
^pbak'51^ ' 111 b a n a d lk t l-
^BirkaÇ lo k m a s o n r a d a h a fazla dayanam adım . “Ah, u -
^ d i m a m a b u k o n u d a m u t lu d eğildim .
^pâha yeni buzdolabına koyduğum her şeyi tekrar çı-
p ikinci bir salata hazırladım . İhtiyatlı davranmak için

*! ptan o haftanın başında dondurduğum bir çorbayı da


karttım- Benim en sevdiğim çorbalardan biriydi, 2ence-
fiili kabak çorbası.
Her §eyi paketleyip çantam a yerleştirdikten sonra gp-
Üİsiizce Mark’ın evinin y o lu n u tuttum . Rover’ı da ya-
”ııTicJa götürdüm, n e d e olsa b u o nun fikriydi. Belki de
hediyelerle gelirsem M a rk bana özel alanını istila etmeye
ç a lışa n b i r davetsiz k o n u k gibi bakmazdı. Tannm, bu ada-
yanlamak çok zordu.
Rover, Mark’in evine giderken, önceden de yaptığı gibi
tasmasıyla beni oraya d o ğ ru hızla çekiyordu. Mark’m ön
Apışının m erdiv en lerin i çıkıp zile bastım.
Hiçbir şey olmadı.
“Dışarıda gibi g ö rü n ü y o r,” d ed im Rover’a.
Sanki beni haksız çıkarm ak istermiş gibi, Rover birkaç
kez havlayıp ön patisini kapıya dayadı.
Onun kolay vazgeçmeyeceğini görebiliyordum. Gere­
ğinden çok zaman geçtikten sonra ikinci kez zile bastım.
“Sabırlı ol,” diye h o m urdandı Mark, kapının diğer ta­
rafından.
Bir dakika sonra kapı açıldı. M ark koltuk değneklerine
dayanmıştı ve bana b ir baş belasından başka bir şey değil­
mişim gibi bakıyordu.

157
"S.ııu yemek p e m d ı m . " d e d m ı vc ıtiıntı yuft,,,
ı.ıLvııtıifiı bdİ nırk i(,ju İm n e d e n i m ul dıı ğm ııı fî^rsd"
yemek ^autasMil kaldırdım.
M.nk sim.ılım I m ı ıı y m ı l ıı : " N e d e n ? ”
< >11.1 İminin Kııvrt'ııı n u m s ı (ildııpmııı S(»ylcy,-1||(,,
dini, “Hılını yoı um sa nırını salak «>J<fııkıntı ı^m ;|,M
olabileceğini vc k e n d in e y e m e k y.ıpıiMiıııı <l;ı yor «*l.-ıhîlc^
teftnıı (lll'jlliMiıllfjtnMi,” Al.ıyc ılı^>ifiif sak lam aya (,nlı^ına
ılım K o v n ' ı u isteğine r a/ ı ni dııftımia p i ş m a n d ı m .
Mark sanki k eli m ele rim i s m ı y o r ı ı n ı ş g ı l ’i bana <iik «Jj^
haklı İtinaya ge lm ek ıçiıt başka İm n c d c u ı ı ı ı m olmasın,
li.ııı şüph ele ndi ve sm.ılı cinlin da asıldı.
"Yemeftı verandada mı I m a k a y ın ı ? ” d i y e s o r d u m , lıeraı»
daha da sıım o l u y o rd u m .
ieıe ddill e dip kalasını salladı "İçer i g e le b i li r s i n . "
Vay vay vay, işle İm s ü rp ri z o l m u ş t u . Ö z c i .ilanına beni
kaimi e d iy o r d u Ilı m d a n m e m n u n rntı o l m a l ı y d ı m , pek
e m i n deftıldmı.
M a rk kapıyı açtığı arı. Kovri ko rk um, ' İm tehlikeden
kakıyor m u t a s ı n a hızla içe n daldı. M a r k , b e n i m s a lo n u­
na p. ırrhılnicuı ıçııı İ m a / yau.ı kaydı. İ k i m i / için o l d u k la
çalkantılı İm lıalı.ı o l m u ş t u . Ihı no k t a d a , lıâlâ k o n u l u p ko­
n u ş m a d ı ğ ı m ı z ı hile b i l m i y o r d u m . l e l r v ı z y o m l a h ı r haber
kanalı açıktı ve ayak r.ıbnıesi s a n d a l y e d e n u z a ğ a mim ikt i
Sa n ki M a r k a y a l ı m y u k a rı kalıbı ıııış ğihı d u r u y o r d u .
" I l ı n ı n m u d a ğ a k o y m a m ı ister m i s i n ? 1* d i y e s o r d u m .
“ I f i d e n . " İte ni t ak ıp elti, k o l tu k d e ğ n e k l e r i m o l d u k ç a
ra h a t k u l i a m y o r ^*ıl*ı g ö r ü n ü y o r d u .
I n a l a l a / l a h a k n u d ı ı n a m a y m e d e helli e t m e m e y e ça-
l ış a ıa k b i ra z p/iz p e z d m h m M e r a k t a n ç a tl a y a e a k t u n . Kisşi-
. ^ b i r şey g ü re ın iy u rd ıım . I « > t < l a r , biblolar yoktu.
* varla' çıplaktı. Hır otel od,ısımla hile tablolar olurdu.
T rk ’trt neredeyse h içb ir şeyi yoktu.
»Kı-ııtlıııi nasıl h issed iy o rsu n ?" diye sordum .
'|s)asıl hissettiğim i d ü şü n ü y o rsu n ?"
-|'cki, saçma hır so ru y d u . I.af açmaya çalışıyordum.”
|r,dıyc katlar M a rk ’ııı sosyal bir ziyarete açık olmadığını
^rkLtııııtı (»hnalıydıırı.
paketi m utfak tezgâhına b ırak tık tın sonra, ellerim ar­
g ıda. Ih »ver ayağım ın d ib in d e ona döndüm . Köpeğim,
^,ki uzun zammı b u rad a kalacakm ış gibi yayılarak otıır-

ı « tl1' . . . , ,
“Ağrı kesicim aldın m ı?
“Hayır. O ilaç n u d eıtıi bulandırıyor.”
Artık kay çatına sırası bendeydi ama bu o n u n kararıy­
dı bcııım değil. D o k t o r ağrı kesicilerle daha rahat olaca­
k ı n ı söylese ben te re d d ü t etm ed en onları içerdim. Belli

la Mark ve benim bu konudaki düşüncelerim iz farklıydı.


Tam gitmeye hazırlan ıy o rd u m ki Mark heııi durdurdu.
"Sana bir özür borçlu olabileceğim i düşünüyorum," dedi,
dlcrı koltuk d eğneklerim u tttıığu yerde biraz kasılmıştı.
Olabileceğimi?
Ona birçok öziir borçlu o ld uğunu söylcycmcden dili­
mi tuttum. Mark düşüncesiz, fevri, nankör ve hiç konuk­
severlik göstermeyen biriydi. B ütün bunlara rağmen onun
akşam yemeği yiyip yem ediğini öııcnıscmeıneliydını vc
biiyiik ihtimalle de Rover olm asa önemsemezdim.
“İleni atölyede b u ld u ğ u n için sana minnettarım,” diye
sanki çok zor bir şey söylüyorm uş gibi ağzında geveledi.
Sanki özür dilem eye alışkın değilm iş gibi kelimeler dili-

159
nc yapışıyordu. “Eğer sen gelmem iş olsaydın nc
bilmiyorum.” ^ ^ ^ iış
Çenemi bu sefer daha da sıktım. “Bunun ıçjn p
teşekkür etmelisin.” 0,*r»
Rover kafasını kaldırıp M arka sanki teşekkürünü
bul edermiş gibi baktı. Rover affedici bir köpekti ama l !"
onun seviyesine gelememiştim.
“Sana biraz salata ve kabak çorbası getirdim,” dedim
dilediği özrün onu rahatsız ettiğini fark ederek.
Mark kaşlarını çattı. “B unun benim en sevdiğim çorbj
olduğunu nereden bildin?”
“Bilmiyordum. Dolabımda biraz vardı. Senin için ısu.
mamı ister misin? Yoksa salatayı mı tercih edersin?"
"Çorbayı tercih ederim .”
“Tamam." Bir mikrodalga fırını olduğunu gördüm, do­
labı açınca bir kâse buldum ve çorbayı ısıttım.
“Bunu yapman gerekmiyor, biliyorsun değil mi?”
Bunun kesinlikle farkmdaydım am a bu cümleyi öze­
nm e alınmadım. “Salatayı daha sonra yem en için dolaba
koyuyorum.”
“Dışarıda bırakırsan sevinirim ,” dedi.
“Tamam.” Sonra artık gitm em gerektiğini hissettiğim
için Rover'ın tasmasına uzandım . "Seni yem ekle baş başa
bırakıyorum.”
Mark, mutfaktaki sandalyeyi çekip o tu rd u . “Ayağımın
lorık olması senin gül bahçende bir süre çalışamayacağım
anlam ına geliyor, biliyorsun değil m ı?”
Bu besbelliydi. “O kadarını tahm in e ttim .”
“B unun için üzgünüm .”
“Ben d e.”
ikinci kez R o v e r'la b irlik te k a p ıy ı y ö n eld ik
,-pşeİddirler Jo Marie,” diye seslendi Mark arkamdan.
1
. ^ jjy
Tefekkür mü? Mark tan hem de?
Inraf etmeliyim ki b u n u söylemesi hoşuma gitmişti.
_ _ 6nce zannettiğim gibi korkunç bir canavar değildi,
âğındaki korkunç ağrı onun bu kadar suratsız olmasına
y o lm u ş olmalıydı.
* -Sabah sana bakmamı ister misin?” diye sordum. Ancak
jjnhın geç bir saatinde olabilirdi çünkü öncesinde kah-
^ hazırlamam ve yeni konukların gjrişlenni yapmam
^loyordu.
-Haytf*” dedi düz bir sesle.
G ü lü m se m e d e n e d e m e d i m . H e r şe y n o rm a le d ö n m ü ş­

tü-
Otele döndüğüm de, Kent ve Julie Shivers’ın orada ol-
duklantıı gördüm.
-A rkadaşlarım ızın bizi alm asını bekliyoruz,” diye açık­
l ı Julie.
“Sizin çoktan akşam yem eğine gittiğinizi sanmıştım.”
“Hayır, O liver ve A nnie bizi biraz gezdirdiler, ben de
onlara Kent’in bana ev len m e teklif ettiği yen gösterdim."
Jnlia’nın sesi yu m u şad ı ve gözleri romantik bir şekilde
parladı.
“Sana kaç kez söyleyeceğim, ben sana sahilde evlilik
teklifetmedim,” diye ısrar etti Kent. “Biz sinema salonun-
daydık
“Kesinlikle değildik,” dedi Julie onun sözünü keserek.
‘Bir kadın böyle şeyleri hatırlar ve biz de o çardağın ol­
duğu yerde duruyorduk. Yoksa neden Annie bizim evlilik
tazeleme törenim izi burada yapsın ki?"
Kent kollarını kavuşturdu. “Ben Stevc M cQ uc<n ^
kon cesaretimi toplayıp sana evlilik teklif* ettiğim, |1( r,‘
yorum.
Jıılıc gözlerim devirdi. “Sedir Knytı’nda sinemaya h
gitmedik." '*c
“Peki, sen eğer buna inanmak istiyorsan... Demek k
başka bir kızdı." °
Julie güzlerini kıstı. “I Icr zaman başka birisinin olahj|c
ceğıni düşündüm ...''
“Ah Tanrı aşkına," dedi Kent ve yüksek sesle nefes ver
di. “Seninle de konuşulmuyor ki kadın.”
Böylccc mutfaktan çıktı vc odalarına y ürüyüp k a p ıy ı ar.
kasından çarptı.
Jıılic ürktü. “Kocamın yerine ö z ü r d ilerim ,” dedi üzti-
Jcrck.
Hlfı yıl boyunca sağlıklı bir evliliği yürütebilmiş bu m.
sanların bu kadar çatışmaları bana ilginç geliyordu. Annie
bana onlardan ve birbirlerine karşı hissettikleri aşk ve şef­
katten bahsederken gözleri parlamıştı. Bir gün evlendi­
ğinde, kocasıyla, onların yaşadığı sevgi dolu ilişkiye sahip
olabilmeyi umduğunu söylemişti.
“Sanırım arkadaşlarımızı salonda bekleyeceğim,” dedi
Jıılıc sanki hiçbir şey olmamış vc Kent yalnızca yemekten
önce dinleniyormuş gibi.
“Çay ister misiniz?” diye sordum o y unu devam etti­
rerek. Jıılıc saklamaya çalışsa da üzüldüğünü görebiliyor­
dum.
“Evet, çok iyi o lu r/ dedi ve asil bir yürüyüşle diğer oda­
ya geçti.
Ona çay getirdim. "Annie vc O liver ncrcdclcr?” Fincanı
masaya bıraktım.

U>2
jrçarı <ıktılür. O liv er K e le k le n de çok utlı bir
^B t*0 *ıcr 7*}n;tn söylemedi.
(jrlM nc?H tliye ıs™r t-utrn çünkü onun da benim
. rÖUğüı»dc d ü şü n d ü ğ ü m şeyi düşünüp düşün-
ediyordum .
^ Vrt.ıı O liv e r'la ilgileniyor olmasını umdum."
-Annie,M
İ l e utarigag b ir şekilde. “A nnic'tıın o nu sevmediğini

tifcim »Ç'n biçbir /a m a n bir şey söylemedim. Neden


^ hissettiğim b ilm iy o ru m . Şim di de o araba satıcısıyla
^ attığına göre, san ırım hâlâ bir şans var."
^Annic'nin O lıv c r’a karşı tavrından yola çıkarak ben ro-
jntık bir ilişkinin pek m ü m k ü n olabileceğini düşünme-
jjıîştım.
-Onunla bir kez tanıştım , biliyor m usun," diye devam
c(tjj u|ıc, “İsmini hatırlayam ıyorum şim di. Yeterince yakı­
cıydı ama bir şeyi beni rahatsız ediyordu. Gözlerindeki

birse*"
Annic'mn bana anlattığına göre, Julıc’nın tespiti çok
ycrındeydi. Anııie’n in nişanlısının - yani eski nışanlısının-
gerçekten de gözleri dışardaydı. Z o r olmasına rağmen,
onun doğru bir karar verdiğini düşünüyordum vc sanırım
bunda yalnız da değildim .
“Kendinden o kadar e m in d i kı, kendini beğenmiş gi­
biydi. Kent benim abarttığım ı d ü şünüyordu ama ben o
satıcının beııinı to ru n u m u m u tlu etm eye dair hır fikri ol­
madığım hep b iliy o rd u m .*
“Annıc'yc bu duyguların ızd an bahsettiniz mi?” diye
surdum ona.
“Hayır. Kem b u n u n iyi b ir fıkır olduğunu düşünm ü­
yordu, Araya giren yaşlı bîr kadın gibi görüneceğimi söy­
ledi, sanırım haklıydı d a .”

İM
* * '« •

Julie'nin Kcnt'in herhangi hir konuda haklı olduğ,,


söylemesini görmek güzel, diye düşündüm ve gülmCtîl^
için kendimi tuttum.
“Sizin yemeğinizi böldük,” dedi Julie. “Lütfen, kendi
ııizi bana eşlik etmek zorunda hissetmeyin. Arkadaş|ar,
mız birazdan geleceklerdir.” Elindeki porselen fincanı ka|.
dırıp mutfağa doğru ilerledi. “Haydi, gidin, yemeğiniz^
keyfini çıkarın.”
Aslında salatamı tamamen unutm uştum . Kafam öneç
M ark’la, sonra da Julie ve Kent’le meşgul olmuştu. Ju_
lie’nin pek konuşma havasında olmadığından şüphelenip
mutfağa geri döndüm. Rover yatağında kıvrılıp günün
olaylarının yorgunluğuyla uyum uştu. O kadar iyi bir kö­
pekti ki uyku vaktine kadar orada uyur, sonra da beni yatak
odasına kadar takıp ederdi.
Akşam yemeği çekiciliğini yitirmişti, bir lokmadan son­
ra ertesi akşam yemeğim için salatayı saklamaya karar ver­
dim . Üzerini streç filmle kapladıktan sonra buzdolabına
yerleştirdim.
Shivers’ların arkadaşları geldi ve Kent odasından çıktı.
Birkaç dakika içerisinde çiftler dışarı çıkm ışlardı bile. Ağız
dalaşları unutulm uş gibiydi.
Ev tekrar sessizlcşmişti. Odaına gidip örgüm ü alarak
televizyonun karşısına oturdum . Parm aklarını el örgüsü
battaniyenin iplikleriyle, zihnim Paul'ün hatıraları ve Yar­
bay M ilford’un telefonu ile meşguldü.
Paııl’ü en çok bunıın gibi sessiz anlarda Özlüyordum.
Birkaç haftadır onun varlığını hissedem em iştim ve bir kez
daha benim le olmasının özlem ini çekiyordum . Gözümü
kapattığım da sanki yakınımda o tu ru y o rm u ş ve yalnızca

164
ız olmaktan m em nunm uşuz gibi hissedebildiğim o
fa n la ra hasrettim. Kelimeler gereksizdi. Birkaç, kez Pa-
varhğ1111 yanımda hissetmiştim. Bu his o kadar kuv-
^ilıyd' ki uzanıp ona dokunabileceğimi düşünmüştüm.
~ i, ilk aldığım zaman Paul bana gehp burada iyileşece-
. mı söylemişti. O n u n avutması ve sevgisi bana hayatıma
jcvam etme cesaretini vermişti. Başkalarının ne düşüne­
ceğinden korktuğum için, bu ziyaretlerden kimseye bah­
setmedim, tabii eğer bunlar ziyaretse. Doğrusu eğer bu
|ySı bu yakınlık duygusu yalnızca benim hayal gücümse
bile umurumda değildi. Beni rahatlatıyordu. Ağrıyan kal­
bimi sakinleştiriyordu. Paul dünya için ölmüş olabilirdi
3ma benim için hayattaydı.

165
O N BEŞİN Cİ BÖLÜM

Annie bunu hiç sevmemişti. Oliver’la akşam yenıeğj


yemek zorunda kalmıştı. Büyükannesi ve büyükbabası o
akşam arkadaşlarıyla yemeğe çıkacaklardı ve Oliver da do­
ğal olarak ikisinin de aynı şeyi yapmasını önermişti. Her
ne kadar Annie karşı çıkmaya çalışsa da önce Oliver, sonra
da büyükanne ve büyükbabası ısrar etmişlerdi.
“Teşekkürler ama aile buluşmasından önce yapmam
gereken çok şey var.” Bu Annie’nin ufak beyaz yalanıy­
dı ama üçe karşılık tek olması pek de adil değildi. Aslında
partiyle ilgili neredeyse her şeyle alakadar olmuştu ve her
şeyin olabildiğince iyi geçeceğine inanıyordu.
“Ah Annie, zaten çok fazla çalıştın,” demişti büyükan­
nesi. “Bırak da Oliver seni yemeğe çıkarsın.”
“Evet, bırak da çıkarayım," diye araya girmişti Oliver.
Annie’ye kendini beğenmiş bir şekilde gülümsemişti. Ne
yaptığını iyi biliyordu ve Annie'nin onunla zaman geçir­
m em ek için elinden geleni yapacağının farkındaydı. San­
ki A nnie’yi rahatsız edebilmek için elinden geleni ardına
koym uyordu. Oliver Sutton hiç değişmemişti.

166
b e n .. A n n ie beceriksiz bir şekilde bir bahane
0CO ama n e b ü y ü k a n n e si ve büyükbabası, ne de Oli-
ır»'11'5" ö n le m işti- O y ü z d e n kapana kısılmıştı.
rcr0J11Jer C o v e’daki D D ’d e y em ek yemelerini önerdi ve
de bu gecen in b ir an ö n ce bitebilm esi için hemen
^ d , G ü v erted e koya d o ğ ru bakan bir masaya yönlen-
^ djkr ve tü m u m arsızlığ ın a rağm en suyun üzerinde
* yarl gü n eş A n n ie ’yi rahatlattı. S enenin bu kadar ba­
da böyle güzel b ir akşam yakalam ak zordu.
51 R i n a d a d e m ir atm ış yelk en liler suyun içinde alçalıp
..geliyorlardı: ışık d ire k le rin e asılı rengârenk çiçek se­
mtleri de su yun k e n a rın ı noktalarla çiziyordu. Görüm ü
j^ k a rtp o s ta llık tı.

«Ne yem ek istersin ?” diye so rd u O liver m enüyü göz­


leriyle tararken.
Annie m an zaran ın etk isin d ey d i ve henüz menüye bak­
mamıştı. “H e n ü z b ilm iy o ru m .” Aç olamayacak kadar ger­
gindi. “Büyük ih tim alle yalnızca başlangıçlardan bir şey si­
pariş edeceğim.” B u n u sö y le r söylem ez de dondu ve OIi-
ver’ın onun kilosu ya d a o n u utandıracak herhangi başka
br şey üzerine aşağılayıcı b ir y o ru m yapmasını bekledi.
“Sorun ne?" diye s o rd u O liv e r o n u n ifadesini incele­
yerek.
“Senin alaycı b ir şey ler söylem eni bekliyordum.”
“Neden b u n u yap ay ım ki?” O liver rahat görünüyordu.
Sandalyesinde arkasına yaslanıp bacak bacak üstüne attı.
İlk geldiklerinde b ir b ard ak şarap ısmarlamıştı. Annie’nin
tek istediği suydu.
“Benim sin irim i b o zm ak için yollar arıyorsun,” dedi
Annie.
“Ö y le m i? ”
“Şimdi de bunu yapıyorsun, sana söylediğjm h
bana tekrar bir soru ciimlcsi olarak yöneltiyorsun „ Vy
“Gerçekten mi?”
Annie ona ters ters baktı. O nun için her şey bov ,
oyundu. “Tekrar yaptın.’ Ah o aptal sırıtışı yüzünde,
mek için neler yapardı.
Garson siparişlerini almak için geri geldi. O liver
nün yemeği olan Copper Rivcr som onu sipariş etti İd ^
Annie'nin yeni öğrendiğine göre her sene yalnızca birfc^
haftalığına bulunuyordu ve çok leziz olduğu söyleniyw.
du. Kendisi için bir kâse deniztarağı çorbası ve k ü çü k sa.
laca istedi.
Garson siparişlerini yazdıktan sonra gitti. Annie su bar­
dağını kavradı ve bakışlarını uzaklaştırıp Olivcr’ın, bir süre
önceki öpücükleri ile ilgili bir yorum yapmasını bekledi.
Şimdi bile bunun olmasına nasıl izin verdiğini bilmiyor­
du. liunu düşünmek onu utandırıyordu. N e kadar hoşum
gittiğini kabullenmek ise onu yerin dibine sokuyordu.
O nun yerine, Oliver şarabından bir yudum alırken,
“Büyükannen vc büyükbaban çok komikler,” diye yorum
yaptı.
Annie başını kaldırdığında onun bakışları ile karşılaştı.
O nunla kesinlikle aynı fikirde değildi. “Kedi köpek gibi
didişiyorlar.”
“Tabii ki öyle.”
“Tabii ki m i?” Annie kulaklarına inanam ıyordu. Onla­
rın eri basit konuda bile boş yere tartışmalarına şaşırıyordu.
Biri pencereyi kapasa diğeri açıyordu. Davranışları, onlar
hakkında hatırladığı her şeyin tersiydi. Eğer böyle hissedi­
yorlarsa, evli kalabilmeleri Annic’yi hayrete düşürüyordu.

lök
-Görfflüy°r m u su n ? ” dîye sordu Oliver.
-jsleyi?” d c d ’ A n n 'e -
.pflyükannen ve büyükbaban birbirlerinin yanında o
.jr rahatlar ki n e hissediyorlarsa onu söyleyebiliyorlar.
^ burnı m uhteşem buluyorum .”
-M uhteşem?” diye tekrar etti Annie. O ise bunu fazla-
rahatsız edici buluyordu. Çocukluk hatıralan. onla-
^ birbirlerine sevgi d o lu bakışlarıyla ve büyükannesinin
büyükbabasının şakalarına gülmesiyle doluydu. Kilisede el
{|e tutuşur ve ilahi kitabını paylaşırlardı. Şimdi tek yaptık­
l a tartışmaktı.

“A n n i e , sevgili A nnie,” dedi Oliver yumuşak bir sesle

bir çocukla k o n u şu r gibi. “Büyükannen ve büyükbaban


birbirlerini çok içten bir şekilde seviyorlar.”
“Son yaşananlardan sonra bunu nasıl söyleyebilirsin?"
«Ne dem ek istiyorsun?”
“Onları çıkarttığım ız Sedir Koyu turundan bahsedi­
yorum.” O liver da o n u n la aynı arabadaydı ve kesinlikle
onun duyduklarını d uym uş olmalıydı. “İkisi de üzerinde
anlaştıkları bir şey bile bulamadılar. Büyükannem, bü­
yükbabamın sahilde evlilik teklif ettiği konusunda ısrar­
cıydı ama büyükbabam da sinema salonunda olduğunu
söylüyordu.”
“Fark eder m i?”
“Onlar için ediyor. O tele geri döndüğümüzde onlan
duymalıydın. Büyükbabam odaya kaçtı ve büyükannem
de salonda so m u rttu . D oğrusu Oliver, yeminlerini yine­
lerken olacaklardan korkuyorum . Korkarım büyükannem
evet yerine hayır diyebilir.”
Oliver’ın böyle endişeleri yoktu. Hafifçe güldü.
“Hiç komik değil.” H er şey o n u n için büyük bir
di. Oysa Annie gerçekten de endişeleniyordu
“H er şey güzel olacak A nnie, endişelenmeyi
Annie bu kadar kolay olmasını umdu. “Konuv
tirsek olur mu?”
Oliver gözlerini masadaki şarap kadehine dikti “t
sorun değil. Bana Lenny ve senden bahset.” 3
Elbette A nnie’mn en az konuşm ak istediği konuyu
çecekti. “Lenny konusu kapsam dışı.”
“Peki...” dedi Oliver kelimeyi iyice uzatarak
* ^
kendinden bahset.
“Senin hakkında konuşmayı tercih ederim," dedi An
nie, konuyu kendinden uzaklaştırdığına sevinerek.
Oliver dik oturdu. “Hiç sormayacaksın sanmıştım."
Annie bunu daha önce neden düşünem ediğini bilmi.
yordu. Tabii ki Oliver kendinden bahsetm ek isteyecekti.
Vc bu da onun işine geliyordu. İlgi ne kadar kendinden ve
hayatından uzaklaşırsa, o kadar iyiydi.
“Neyi bilmek istersin?” diye sordu Oliver.
Anme’nin aklında birkaç fikir vardı. “D aha önce Güney
Pasifik’e gitmeyi istediğini söylemiştin. N e kadar süre git-
meyi planlıyorsun?”
“Bir sene.”
Bazı insanlar bunu yapabilirdi ama sorum luluk sahibi
insanların çalışması gerekiyordu. O liver her zam an özgür
ruhlu biri olm uştu.
“Koca bir sene boyunca ne yapmayı planlıyorsun?” An-
nic alaycılığını saklamaya çalışmadı.
“G ezm ek.”
O Jivcr’in sesi sanki bunun anlaşılmış olm ası gerekiyor­
m u ş gibiydi.

170
*$ajwrfm o to sto p çekm eyi planlıyorsun." N e kadarda
, Nasıl da b o h e m !
’^ l ı r i d a b ir k a m y o n e t kiraladım .”
^ v u s^ ly a ve Yeni Z elanda. Ç ocukken bile bu iki ülke
dic’yi î ok c tk j,c m ,Su Lcnny'yle nişanlıyken balayı içm
^ j Zelanda'ya g itm eyi Önerm işti ama Lenny bunu pek
^ e m i ş t i . O K arayip adalarına gemiyle gitmek isliyordu
’5t aradaki fiyat farkı o kadar çoktu kı Annie kabul etmek
hrunda kalm ıştı. A m a G ü n e y Pasifik’i görmeyi ne çok iv-

terdi-
»G ülüm süyorsun, dedi O liver onun düşüncelerini
bölerek-
»Ben de h e r z a m a n A vustralya ve Yeni Zelanda’yı me­
rak e tm iş im d ir,” d iy e fısıldadı A nnie. “Oraya gitmeye nasıl
l^ar verdin?”
»Seninle aynı şekilde sanırım . Merak. Ergenliğimden
beri dünyanın o k ısm ı b e n i hep çok etkilemiştir.”
"Neden şim d i? ”
"Neden o lm asın ?”
Haklı bir soru.
“Ö teleyebilirdim ,” diye devam etti Oliver, “ama gen­
cim, bekarım ve e ğ e r b u n u şim di yapmazsam hiçbir za­
man yapmayacağım ı d ü ş ü n d ü m .”
“Tek başına m ı g ezeceksin?”
“Birkaç arkadaş da b e n im le gelecek ama Alex yalnızca
üç ay gelebiliyor, S teve altı aydan sonra dönmek zorun­
da, o yüzden ö n c e Yeni Z elan d a ’ya uçuyoruz ve sonra da
CookAdaları’n a g id iy o ru z .”
Annie bu adalarla ilgili b ir şeyler okuduğunu hatırlı­
yordu. C o o k A d aları’n dakı yerliler Yeni Zelanda’ya yerle-

171
şe nle rd i. S e k i zi n c i s ın ı f l a y k e n İ m i .ul.ı nf tıs u | u ^
»dev yazm ıştı Ihtım şim di hatırlam ası kurnıktr 71^ ^
£1111 kadarıyla t'o o k A J.ıl.ıt 1 h a rika ." dedi vc yüksek'
konuşmuş olmasına kendi ile ısırd ı. Oralarda
g ıi/cllıktc sıyalı medetin olduğu söyleniyord u. ^"1
” B ı/ıın lc ►•el,"
Aınııe güldü. "Ben vc ılı; erkek, iiıı garip olurdu.*
“I layır. olmazdı." diye karşı yıktı Oliver. "\ leııı beni^,
le olursun lıeııı Je oraları yok seversin.*’
Amııe’nın gezmeyi seveceği konusunda şüphesi yokt„
ama eğer yineye inecekse hıı O lıver’la olmayacaktı. An-
me. gaı sonun yemekler ile birlikle gelmesiyle cevap vcn
inekten kurtuldu.
ikisi ile bırkay dakika sessizce yemek yediler ama An-
ıııe’tun başı donuyordu. Tekrar konuşmaya haşladıkların,
da konuşmanın çı^ııtııı Oliver yaptı. Yolculuktan ve nasıl
plan yapıp senelerce para biriktirdiğinden bahsetti. Annie
oııuıı hu gıı ışınıe harcadığı kaba vc özenden etkilenmişti.
Ihınım anlık hıı kaıaı olduğunu düşünm ekle hata etmişti
Hır şekilde politikaya daldılar, lamam en zıt fikirlerde
olmaları sürpriz değildi. Annie, O lıvcr’ın om ı özellikle
gaza getirdiğim fark edene kadar omıııla bırkay dakika tar­
tıştı
"Itıım ı özellikle yapıyorsun, değil un?” dedi kaşığını
>ana koyarken. Sipariş verdiğinde ay olmamasına rağmen
her şeyi vemışn, "Öyle değil mı?" diye tekrar etti. I Uyatt
hovuıua. onunla Oliver Sutton kadar tartışan hiçbir er­
kekle tanışm am ıştı.
I Yvap olarak Olıver*m tek yaptığı gülüm seıncktı.
•'Hru yok MiiHİeıuluıyorsun ve bunu da özellikle yapı-
- A nine b u n u alll-d cın iy o rd u vc konuyu dcğıştır-
1 (. n t , ı ı ı ı y o r < 1 ı ı "K.ıbııl e t!”

""■••ftınam. h ak lısın . sın; b e n d e '"


•.picdcn?" S(,nT1'l k ,n |y 'lk ihtim alle hataydı ama
. tem im e en g el o lam am ıştı.
AO**** ı »«
-ı'evap b o şu n a g itm ey erek .
■ 11nı>111’■ m ırıld a n d ı A ıınıc
-G erçek îti k >- g ö z le rin in parlam asına bayılıyorum.'
jfdı Olıs't-r “ bit." h issettiğ im . ne kadar denersen dene sak­
ınamıyorsun
,\,ııııe'nıtı lıoîiına gitm em işti bu.
»Selimle tartışm ak tan h o şla n ıy o ru m .' dıvc kabullendi
()lıver. “b e n im esp ri anlayışım ı güçlendiriyorsun.'
■İleni bu katlar eğ len celi b u lm ana sevindim '
■Seni yalnızca eğlenceli bulm uyorum Annie.'dedi yu-
nııışak ve kısık hır sesle.
Annie hıım ııı n c d e m e k o ld u ğ u n u sormak istedi ama
cevaptan k o rk tu ğ u için so rm ad ı. Akşamın belli bir nokta­
sında savunma m ek an izm asın ı bırakıp onunla vakit geçir­
mekten hoşlandığını hissetti. 1 lızlıca bitmesini ümit ettiği
irmek ıkı saatten u z u n siirdii. Sonra sahile doğru yürü­
düler.
"Hunim hana kıuıi hatırlattığını biliyorsun değil mi?"
dur sortin Oliver.
Akşam .serindi ve A n n ie kazağım omuzlarına atmıştı
Oıııı ısıtmaya y ö n elik o ld u ğ u n u düşündüğü bir adımla
Oliver kolunu m u in o m z u n a atm ış ve Aııme'yı kendine
doğru çekmişti. Hıı h arek et A ım ie'yi rahatsız eni ve uzak­
laşmak istedi am a O liv e r sıeaktı ve ona hu kadar yakın ol­
mak güzeldi. K ulaklarında uyarı çanları çaluusına rağmen
eenç kadın sesi d u y m azd an geldi.
“.S.ııı.1 kimi hatırlatıyor?" diye sordu O ljVct..
ııı ı tekrar eder gibi. 'i(,rU1||
“Büyükannenle büyükbabanı."
Bıı kötü bir şaka olmalıydı. “Alı, hiç de değil "
“Onlar da tartışıyorlar, öyle değil mi?"
“Evet, buııu kabul ediyorum .”
“İkisi de birbirlerinden tam amen farklılar.”
“Bıı da doğru.”
“Ama birbirlerini dengeliyorlar.”
“Tamam, tamam, biz de bazı yönlerden büyükan
vc büyükbabam gibiyiz. Am a,” diye ekledi Annie vc '
ret parmağını kaldırarak söylem ek istediğini vurgulam
çalıştı, “Ben saııa âşık değilim vc sanırım senin de beniu,
hakkımda nc düşündüğünü biliyorum . Bu sevgiye ya
kın değil.”
“O kadar cinin olm a,” diye karşı çıktı Oliver.
Aıınic, eğlendiği için güldü.
C ep telefonu çaldı vc A nnie çantasından telefonu çı.
kardı. Tabii ki arayan L cnny’ydi. Tekrar. Cevap vermedi.
Telefonu tekrar çantasına koydu.
“L enny m i?” diye sordu O liv er otele doğru yürürler­
ken.
“Evet.”
“O na hâlâ âşıksın, değil m i? ”
A nnie’nin cevabı d ü şü n m e sin e gerek yoktu. “Hayır."
G üçlü, tek kelim elik cevabı h e r şeyi anlatıyordu.
“O halde neden te le fo n u n u e n g e lle m e d in ? ”
A n n ie'n in , bu m an tık karşısında dii tutulm uştu, ken­
dini anlayam ıyor ya da başkasına nasıl anlatacağını bilcmı-
-O m »1 s c n ' n f', ^ r l n l d e ğ iş t ir e b il m e s i n i m i u m u y o rsu n ?
lıdcn g iz liy e a s l ı n d a o n u n l a e v le n m e k m i isliy o rsu n ?”
Gü'* Kesinlikli.- h a y ı r . ” A ı m i e ’y c g ö r e ilişk ileri tam a m e n
v c t e k r a r d i r i l m e s i n i n o la n a ğ ı y o k tu . L cn n y ’ye
bittniS*1
la r ın ın a t ı l d ı ğ ı n ı s ö y l e m i ş t i v e b u n u sö y le rk e n sam i-
nişanla*’
di. S o n su z a k a d a r. Bitmişti.
""'»Eğer sam im iysen, num arasını engelle.”
Oliver h a k lıy d ı. A nnie b u n u nişanı atar atmaz yapma-
. T e le fo n u n a tekrar uzandı vc birkaç tuşa basarak Lcn-
’nin o n u arayabileceği b ü tü n n u m a ra la rı engelledi.
1 1 Onun ben im fikrim i değiştirm esini istemiyorum ve
ünu sevmiyorum,” ded i. “Sanırım egomdan dolayıydı. Ko­
layca benden vazgeçm eyeceğini bilm ek istedim. Sanırım
perişan olm asını istedim . 13enı incitti ve ben de onun in­
cinmesini istedim . B u k ö tü bir bahane ve bunu kabullen­
mekten u tan ıy o ru m am a d o ğ ru .” O liver’ın önünde bunu
neden itiraf ed iy o r o ld u ğ u hayatın gizemlerinden biriydi.
Özellikle de yakın b ir zam an d a O liver’in bu bilgiyi ona
karşı kullanm a o lasılığ ın ın yüksek olmasından ötürü...
“Hepimiz insanız,” diye ona güven vermeye çalıştı Oli­
ver.
Annie başını kaldırıp ona baktı. İlişkilerinde hoş bir de­
ğişim vardı. A nnie, ergenlik günlerinden bu sabaha kadar
Oliver’ı ne olursa olsun görm ezden gelmesi gereken biri
olarak görm üştü. O n u n karşısında gardım bir kez daha in­
dirmişti ve o da bu kör güveni Annie’yi aşağılamak için
kullanmıştı.
“Ne oldu?” diye so rd u Oliver.
“Neden bir şey o ld u ğ u n u düşünüyorsun ki?” İkisi de
bir soruyu başka b ir so ru ile yanıtlama oyununu oynaya­
bilirlerdi.
“Omuzların gerildi.”
“Öyle mi?”
“Evet,” dedi Oliver ve sonra da A nnie’yi iki omzuna
tutup kendine çevirdi. “N e düşünüyorsun?” an
‘Aklımda bir şey olduğunu da nereden Çikarıy0rsUnj»
“O saçma öpücük m ü yine?" diye sordu Oliver 1 ^
rını çatarak.
Annie geri adım atmaya çalıştı am a O liver buna jZltf
vermiyordu, ellerini sıkılaştırdı.
“Senin için saçma olabilir,” dedi A nnie, “ama o benim
ilk öpücüğümdü. O zam anlar sana âşık olduğum u düşü
ııüyordum ve bir anda senin için koca bir şaka olduğumu
fark ettim.”
“Benim için bir şaka değildi,” dedi Oliver.
“Ah tabi, şimdi böyle söylüyorsun ama o zamanlar bam­
başka konuşuyordun. Madem öyle, neden herkesin bana
gülmesine izin verdin? Ağabeyim benim le haftalar boyu
dalga geçti. Hayatımdaki en utanç verici anlardan biriydi.’
Annie incinmişti. j
Ağabeyi ve birkaç kuzeni onları öpüşürken yakalamış­
tı. Diğerlerini susturmak yerine O liver da gülmüştü. Ne ı
yapacağını bilemediği için A nnie eve koşm uş, yüzünü iki
eliyle kapatıp ağlamaya başlamıştı.
“Üzgünüm Annie,” dedi O liver kibarca ve pişmanlıkla.
Annie de ona bakmak zorunda kaldı. “B enim de ilk öpü­
cüğümdü,” diye itiraf etti Oliver.
“Hayır değildi. Dem iştin k i..
“Yalan söyledim.”
“Neden?” diye sordu A nnie kocam an gözlerle.
“Çünkü on dört yaşındaydım ve p e k de akıllı değildim.
, a s la rın ım dalga g e çın clc rm d e n korkuyordum anıa

n iÇ'n d cl' o lu y ° rd u m ”
yüzden d e b e n i o rtad a bırak tın .”
,.£vet, ve o g ü n d e n b e ri b u n d a n pişm anım . Başka hiç-
r 5Cy olm asa b ile b u h a fta so n u c n azından beni genç,
b'r i ve tam b ir p iç k u r u s u o ld u ğ u m için affetmem umu-
jptaı

* Annie, genç a d am ın koyu ve derin bir samimiyetle ba-


m gözlerinde b o ğ u ld u . Yavaşça kafasını salladı.
"T eşekkür e d e r im ,” d ed i O liv er ve orada Liman Cad­
desi lambasının a ltın d a A n n ie ’yi o gün ikinci kez öptü. Ve
jkiııci kez A n n ie o n a k arşılık verdi.
Ergenlik d ö n e m in d e k i ilk öpücükleri diş ve dudaktan
ibaretti ama ikisi d e o z am an d a n beri birçok şey öğrenmiş­
lerdi. O ü v er’ın ö p ü c ü ğ ü A n n ie ’nin vücudundan bir elekt­
rik akımı gibi geçti. G e n ç kadın vücudunun her yerinde o
öpücüğü hissetti. H e r h ü cresi beklenti ile titredi ve daha
fazlasını arayıp daha fazlasını istedi.
Ayrıldıkları an, A n n ie O liv e r’m da sanki hararetli bir
yarıştan çıkm ışlar gibi y o ğ u n nefes alıp verdiğini fark etti.
Oliver onu b ir s ü re kollarında tu ttu ve sonra alnından
öptü.
Birlikte o tele d ö n d ü le r ve bir daha konuşmadılar. Mer­
divenleri çıkıp, sessizce “İyi geceler,” dedikten sonra kendi
odalarına geçtiler.
Annie yatm aya h a zırla n ırk en O liv er’in daha önce şöyle
bir şey söylediğini hatırladı: Başka hiçbir şey olmasa bile...
Oliver bu hafta s o n u tam olarak ne olmasını amaçlı­
yordu?
ON A L T IN C I BÖLÜM

Kent ve Julie Shivers için C um artesi nin büyük bir ^


olacağını biliştirdum çünkü ailesi ve arkadaşları onlann el-
linçi evlilik şıldönüm lerini kutlam ak için toplanmışUrd,
Sürekli tartışan bu çiftin bu n u başanp başaramayacağın)
merak ediyordum.
Saat sekiz olduğunda kahvaltıyı hazırladım. Taze pişmrç
çöreklerin kokusu evde yayılıp konuklarımı cezbetmiş
olmalıydı. İlk görünen Annie oldu, sanki uykusunu ak­
mamış gibi yavaşça merdivenlerden indi. Bütün organi­
zasyondan o sorumlu olduğundan dün gece tüm detavlan
düşündüğü için uyuyamamış olmalıydı. Yorum yapmak
üzereydim İd vazgeçtim. Kodam anın dışında büyükanne
ve büyükbabası için de endişeleniyor olmalıydı.
"Günaydın,’ diye selamladım o n u ve kahve demliğini
aldım. Annıe'nin gözlerindeki yorgun ifadeden kafein tak­
viyesine ihtivan olduğunu çıkarmıştım .
‘Günaydın.’ Fincana uzandı, ben de ona kahve koy­
dum.

178
un, tılıvevı doldurduğum m Oliver da merdtvenlrr-
tuıla mdı Tersine, o nereli vc uyanık duruyor. sanla
jJ j, hiçbir şeyi umursamıyor rabi gülüvordu Bir fin-
u/andı, onunkini de kahve ile doldurdum. Anme'nin
^ böz temasında bulunmamaya çalıştığını faıketum.
ırıun taralına bakmamak için elinden geleni yaptyordu.
1 -CCinaydm canım." dedi Oliver. Annie'ye ve onu lana-
jndan öptil.
* Çnnie'nin surannın kızarmasını izledim. Opucûğûn
^iUne kadar telaşlandırdığını eören Oliver da güldü.
'Güzel bir gün." dedi Oliver ve fincanını yemek masa-
^ koyduktan sonra kollarını kafasının üzerinde esnetti.
•Çok özel bir gün."
İkisine tasa süre sonra Kent ve Julie de katıldı. Bu ai­
lenin parçası olan diğer konuklarımın kısa zaman içinde
tele geleceklerini düşünüyordum . Cumartesi gecesi için
uııumen doluyduk. Çoğu konuk. Shivers'lann yıldönü­
mü kudaması için buradaydı - ve bir de tabu Mary Smith
mdı
Onu yalnızca kısa bir an görmüş, zamanının çoğunu
odasında geçirdiği için endişelenmişrim. Ama sanırım Se-
ıttle'a gidip günü bir arkadaşıyla geçireceğini söylemişti.
Bu gezmelerin ona fiziksel olarak fazla g e lm e m e s in i um­
dum.
"Fınnda taze çöreklerini var.”
■Çörekler.” dedi Kent ve ellerini ovuşturdu. "Sıcak çö­
reklere bayılırım."
"Ne zamandan beri?” dive sordu Julie.
Kent kaşlarını çara ve “H e r zamandan beri!” dedi.
“Bana söyleseydin.”
"Ncdcıı? Baııa yüksek kolesterol seviyelerinde,, e
sefinen için ıııi?" '
"Birisinin senin nc yediğine dikkat etm esi gerek ç
bunu kendin yapamıyorsun. Eğer ben olmasaydın,, ^
'■Söndc
yirmi ilaç içiyor olurdun.”
Kent, Anııie’ye baktı ve kafasını salladı. “Senin hiiyj
kaimen geçinilmesi imkânsız biri.”
'Aıııa sen de öylesin,” dedi Jıılie ve sonra üç hapşı^
devam etti. Bir mendil alıp bunum a tuttu. “Büyükbaba1
pencereler açık uyumamız için ısrar etti. Bütün gece üjjj
dürıı. Belki de zatürree olup öleceğim ama zaten onun is
tediği de bu. ”
“Saçmalık!”
“Neredeyse soğuktan donacaktım .”
"Nasıl olacaktı bilmiyorum, çünkü her fırsatta pence­
reyi zatcıı kapatıyorsun.”
“Çünkü sen açmaya devam ediyordun,” diye şikâyet
etti Julie.
Kent onu duymazdan geldi ve sanki inadına yapar gibi
sıcak bir çörek aldı, üzerine tereyağı ve çilek reçeli sürüp
kocaman bir ısırık aldı.
“İki yaşında bir çocuk gibi davranıyorsun,” dedi Julie ve
sonra Annie ve O liver’a bakarak ekledi: “U m arım büyük­
babanın öfke nöbetini görm ezden gelirsin .”
Bu atışmalarının bir önceki g ü n o ld u ğ u gibi tam bir
tartışmaya döneceğinden korkarak atıldım , “Portakal suyu
isteyen var m ı?”
“Annie ve O liver hızlıca cevap verdiler. O n la r da benim
korkum u yaşıyor olmalıydılar.
Kent ve Julie arasındaki önceki geceki ateşli atışma be-
v c terliydi- H akem roliinü oynamak hiç bana göre

"""S lic
to ru n u n a baktı. “ Bugün benim yardımıma ihtiya-

JvlrC'" ,?” dİyCSOrdU-


t "1 nnje cevap verem eden O liver cevapladı “Ben b u yüz-
hıiradaymi- A nnie bana h e r k o n u d a güvenebilir.”
Ann*e ö , ı c e h ıra z l al lrrn,Ş g ö rü n d ü ama k ı s a bir d u r a k -
j d a n s o n r a o n a y l a d ı . “ B u g ü n s e n i n ve büyükbabamın

” d i y e o n l a r ı r a h a t l a t t ı . “H er şey hazır; aile ve arka­

ik - ,-ifiızın sizi görm eyi ne kadar istedikienni biliyorum.”


» B ü y ü k a n n e n b u parti için yeni bir kıyafet aldı,” dedi

k a r ı s ı n a b a k ı p kaşlarını ç a t a r a k . “Gelinliğinden daha

nahak
“Gelinliğim, eğer hatırlarsan Bremerton’dakı J.C Pen-
ney’dan o sabah alınm ıştı. G erçek bir gelinliğim yoktu
çiinkü sen evlenm ek için acele ediyordun.”
“Benim hatırladığım kadarıyla, bu acele içm bir nedeııi-
mjz vardı. Ben uzaklara gönderiliyordum ve sen de hamile
olabileceğini d ü şü n ü y o rd u n .”
Bariz bir şekilde u tanan Julie yutkundu.
Ben de ne yapacağımı bilem eyerek mutfağa dönüp por-
nkal suyu sürahisini aldım ve yemek masasına getirdim.
“Büyükbaba,” dedi A nnie, “partide bundan bahsetme­
yeceksin değil mi?"
“Sırf beni tü m aile ö n ü n d e utandırm ak için bahseder.”
Keııt gözlerini kıstı. “N e dedin sen?”
“Onunla sonra k o n u şu ru m büyükanne," dedi Annie.
“Meraklanma, seni utandıracak hiçbir şey söylemeyecek.”
“Eğer söylerse yem in ederim onu öldürürüm .”
“Merak etm e,” dedi A nnie tekrar v e ju lie ’nin elini ok-
"Mırıldanmayı bırakır mısınız?” diye sordu Kent
Mutfağa döndüm ve sosis, pastırma ve konukl
hep beğendiği peynirli yum urtayı aldım. Mutfak^"11"1
baklan getirip masanın ortasına koydum ama ne v **"
kimse bu özenle hazırladığım yem ekle ilgilenmiyor^ ^
Tanrım, bugünün Annie ve ailesi için bir felaket olrtı ^
sim umuyordum. 3tTls'
Annie ve Oliver masayı ilk terk edenler oldular An
birkaç son dakika detayına bakm ası gerektiğini söyledi”1*
Oliver da yardım etm eye gönüllü olarak onu takip etti
Annie’nin “T ören için büy ü k salonu hazırlamama y,
dım edebilirsin,” dediğini d u ydum .
“Seve seve.”
Julie’nin bakışlarının onları izlediğini gördüm. Sotııa
ona baktığımı fark etti, “ikisinin bir çift olmasını çok js
terdim.”
“Julie, buna karışma,” dedi Kent. “Onların arasında
olan şey seni ilgilendirmez.”
“İstediğimi yaparım!” A nnie’nin büyükannesi döndii
ve elli senelik kocasına ters ters baktı.
Kent hom urdanıp kafasını salladı. “Nasıl olsa yapacak­
sın. Sen her şeyi m ahsus yapan inatçı bir kadınsın.”
“Mahsus yapan inatçı bir kadın m ı? Ü zü m üzüme baka
baka kararır.”
İkisi de parktaki çocuklar gibi birbirlerine sataşıyorlar­
dı.
“Boş ver. Artık seninle k o n u şam ıy o ru m bile,” dediJu-
Jie. “N eden denediğim i bile b ilm iy o ru m .”
“N e dedin?” diye so rd u K ent.
Ju lie sinirle derin nefes alıp uzaklaştı. Biraz sonra Kent
de onun peşinden odalarına gitti.
Sjj t dokuz c iv a rın d a kahvaltı odası neredeyse bomboş-
perken Mary yavaşça merdivenlerden inerek geldi.
: iyiydi VC ona günaydın dediğimde gülümsedi.
^■‘Teşekkürler, sana da günaydın.”
yenıek odasına gitti ve bir sandalye çekti. Masada yerim
, ,, ona kahveye tercih ettiğini bildiğim için bir bardak
3flV
İ‘ngötürdüm .
-Teşekkürler,” dedi Mary.
-Yeııi pişmiş çöreğe ne dersin? Hâlâ fınndalar ve sıcak-

'lf“£vet, bu harika olur.”


■Yumurta, pastırma ve sosis?”
Mary kafasını salladı. “Teşekkürler ama bugünlerde ış-
pek yok. Bir çörek ve biraz portakal suyu çok iyi
olur.” Kendi başına kalmayı sevdiğini bildiğim için mut­
fağa döndüm ve yemekleri yapmaya, artıklan kaldırmaya
uladım. Rover benim her hareketimi yatağında uzanarak
izledi. Birden Mark’ı aramayı düşündüm. Ama belki de bu
pCb iyi bir fikir değildi. Mark çok huysuz olabiliyordu ve
benim çabalarımı takdir ettiğini sanmıyordum.
Telefon çalınca, bulaşık havlusunu alarak ellerimi ku­
ruladıktan sonra ofise girdim.
“Gül Limanı O teli,” diye cevapladım.
“Jo Marie, ben D ennis M iltord.”
Dizlerim titredi. Son konuşmamızdan ben yarbaydan
telefon bekliyordum . Boğazımda bir düğüm oluştu.
“Sana elim e bilgi geçer geçmez arayacağıma dair söz
vermiştim.”
“Evet." Cevap ağzım dan zor çıkmıştı.
"Kalıntılar h elikopterin düştüğü yerden çıkartılıyor.”

18J
Telefonu o kadar sıkı tutuyordum ki parmakla
lııssı kaybettim. Bir anda beynim onlarca soru ilc
Ne kadar denesem de bir tanesi bile boğazımdaki cja°l<J'1-
çitten çıkamıyordu. Gözlerimi kapattım. Kocamın ka r ^
sağ çıkmış olabileceğine dair um u d u m gerçeklerin ke^k"
(iğiyle paramparça olm ak üzereydi. Kendimi toparlad "
“Ve?” diye sordum. "t1.
Yarbay tereddüt etti. “Seni tem in etm ek isterim ki ly
mahalline daha önce girilm em iş.”
‘A l ı . ” Y a k ın la rd a k i s a n d a ly e y i ç e k tim , a rtık d iz i»

b e n i d e s te k le m e d iğ i iç in ü z e rin e ç ö k tü m .

“V e k a lın tıla r d a to p a rla n ıy o r .”

Y arb ay b u sö z ü v e rm iş ti. B ir ş e k ild e k o cam ı g ö tn m e

ş a n s ım o la c a k tı. H iç k im s e g e rid e b ı r a k ı l m a y a c a k t ı . Bu

P au l ö zel k u v v e tle re g ir d iğ in d e D e n n is M ı l f o r d ’u n ba n a
ve o rd u n u n d a P a u l ’e s ö z ü o lm u ş tu .

“ T e ş e k k ü r le r ,” d iy e f ıs ıld a d ım .

Duraksadı.
Daha fazlası vardı, bana söylemediği bir şey vardı. His­
sedebiliyordum. Bütün hücrelerim de hissediyordum.
“Başka?” diye sormayı biraz zorlanarak da olsa başardım
“Sana bunu söylemekte tereddüt ediyorum Jo Marie."
“Lütfen, ne olursa olsun bilm em gerekiyor.” Kulağım
telefonun baskısından acımıştı.
“Helikopter altı adamla birlikte d ü ştü .”
“Evet,” diye fısıldadım .”
“Yalnızca beş kişinin kalıntılarını bulabildik.”
Gözlerim faltaşı gibi açıldı. “Y anı..."
“Bu hiçbir şey dem ek değil. S on kurbanın helikopter­
den düşüp hayvanlar tarafından g ö tü rü lm ü ş olması müm-
pmıl’ün hayatta o lduğunu düşünm eni istemiyorum.
< j( gün ü kabullen.”
i ğ i m i n cesedinin orada olmadığını biliyor musunuz?”
»plcnüz değil. B u n u sana söylcmemeliydim,”
-Hayır, hayır, söylediğine sevindim.” Nabzım deli gibi
vo r d u . H er zam an hissettiğim bir şey vardı, bu belki ıç-
31 dü idi ya da başka bir şey am a bu his, helikopter kazasını
Oyduğumdan beri bcnım leydi. Paul ün bir şekilde yaşa­
d ı n bir y o lu n u b u ld u ğ u n u ve bana zihinsel mesajlar
eöııdererek hayatım a o gelene kadar devam etmemi söyle­
d i hissediyordum .
Belki de bu aşkım ız çok yeni olduğu ve birbirimizi âşık
olmayı en az beklediğim iz anda bulduğumuz için olabilir­
di. Her zam an Paul’ün öldüğünü hissedebileceğimi dü­
şünmüştüm. Bir parçam Paul’ün bana döneceğini söylü­
yordu. Ö te yandan, zam an zaman yanıma gelmiş ve beni
sevgisi ile sarm ıştı. B ü tü n bunlar çok akıl karıştıncıydı.
Sorun aslında inanm ak istem iyor olmamdı, kocamın öl­
müş olduğunu kabul edem iyor olm am ... Böyle bir haberi
duymak her şeyi değiştiriyordu.
Helikopter kazasını ilk duyduğum da yaşadığım şoktan
s o n r a k i haftalar beni uyutmayan, yemeden içmeden ke­
sen korkunç bir yasla dolup taşmıştım. Geceleri uyanık
b ir halde uzanıp Paul’ün gelmesini, rüyalarıma girmesini
beklerdim. Am a gelm iy o rd u ... En azından ilk başta.
Sedir Koyu’na taşınana kadar onun varlığını hisset­
memiştim. O telde uyuduğum ilk geceydi. Hayatımı de­
ğiştiren anı ilk günkü kadar net bir şekilde hatırlıyorum.
Çardakta yarı uykulu oturuyordum ve şöminedeki alev
yavaşça titriyordu. O cak ayının başında yıldızlı bir gecey-

185
ı l ı . İlli anda l’-ıııl orada gOrllndU. o n u l<;ıiıılıııhft,,,,,
gerçekli. O nun varlıklı" »anki y.-ıı11111<İn " " i n i y o r ,,,,^ 1
yıı/Smı hissemin.
O m ni yok ııl.ıea£ıııı dllş(lııd(lgüm Kin
ıııakl.ııı korktuğum u hatırlıyorum , çilııkll lıııııa dııyı,,^
ıııa/dım. Ihı ana olabildiğince ıızını ım ınuııak istedi,,, (j
gece l’ana İm otelde iyileşeceğimi ve buraya gelen lıc-rkesj,,
iyileşeceğini söyledi.
“Jo Marie.”
Yutkundum. “Evet." diye (ışıldadım.
“Katıl arıık yok.”
“Evet,” diye fısıldadım tekrar ama kalbını huııa jy
çıktı. Huna inanmak istemiyor ve binin gerçek kabul ede-
iniyordum.
O N Y E D İ N C İ B O l ÜM

jMary kahvaltısını b itird ik te n sonra odasına dftnfip Ge-


orgc ile S cattle’a g itm e k için hazırlanmaya başladı. Geo­
rge günü o n u n la g eçirm e k istem iş ve o da kabul etmişti
ama şimdi bile b u n u n d o ğ ru karar olup olmadığına emin
değildi. G eo rg e, S e d ir K oyu'na döniip onu kendisi almak
istemişti am a M a ry b u n a itiraz etmişti. Gnıın yerine hir
taksi ile B rc m e rto n v a p u r iskelesine gelecek vc vapurla
Seattle’a geçecekti. Seattle'cla yaşadığı tüm süre boyunca
Mary vapura hiç b in m e m işti ve bu kesinlikle inanılması
gereken bir şeydi. E yaletin dünyadaki en büyük vapur sis­
temine sahip o ld u ğ u söyleniyordu, Filipinlcr gibi adaları
düşününce b u o ld u k ça etkileyiciydi.
Yakın zam ana kadar, yani kanser teşhisine kadar Mary
hep yoğuıı o lm u ş tu , kariyeri yüzünden böyle anlamsız fa­
aliyetlere zam an ı yoktu. Vapura binmek için sırada bek­
lemek o ııuıı gibi sabırsız biri için çok zordu. Annelik de
dahil birçok şey için çok sabırsızdı. Un Scattle’da vapura
binmek için iyi b ir fırsat olabilirdi ve sırf George o bu yol-
ciflııkra yorulabilir diye endişelendiği ya da (işOtchjL
ni düşündüğü iç in b u fırsatı kaçırmayacaktı. W*
Taksi onu çeyrek geçe geleli ve b u Mary'yc |jr(,^
loıfdan Seattle’a giden oıı bir on v a p u r u n a yetinebil, '
için yeterli zamanı tanıdı. D eniz yolculuğu yaklaşık alt,
dakika olmalıydı kı b u da ideal bir süreydi. Sahalı lıava^
lutlıı olsa da lıava d u ru m u güneşin açacağını söylen,;^
Mary bunun olmasını ıım du ç ü n k ü vapurdan O lyn^
Dağları'nı izlemek istiyordu.
Taksi şoförü Sedir K oyu’ndan IJrcnıcrtoıı vapur iskele,
sine kadar konuşarak cana yakın biri olduğunu kanıtladı
Mary oıımı bitm ek bilm eyen gevezelikleriyle eğleniyor,
d ır O n sekiz ay ünce olsa, b u n d an rahatsız olurdu ama bu
siJre içerisinde çok şey değişmişti. O n u incelemekten ve
hikâyelerini dinlemekten keyif aldı.
Vapur iskelesine geldiklerinde borcunu ödedi ve iyi bir
bahşiş bıraktı. Platforma yürüyüş onu yordu ama ağır ağır
yürüyerek başka yolcuların ö n ü n e geçmesine izin verdi,
Jiir zamanlar başkalarıyla aynı hızda gittiği, hatta başı çek­
tiği dönemler olm uştu. Artık öyle değildi.
Jçeri girer girmez M ary bir koltuk bulup oturdu. Koyu
yeşil suya baktı vc manzarayı ıniııııct vc merakla izledi.
Martılar çığlık atıyordu. O n ların tiz seslerini duyunca, bir
önceki gün .Sedir Koyu’ndaki yıllık m artı çağırma yarışma-
sı hakkında genç adam ın y o ru m u n u d ü şü n ü p güldü. Tanı
kalkıp bir bardak çay için sıraya girecekti ki George onun
karşısındaki koltuğa o tu rd u .
“G eorge,” dedi M ary şaşkınlığım saklayamayarak. “Bu­
rada ne yapıyorsun?”
“Senin Scattle’a bensiz g itm e n e iziıı verem ezdim "dedi

188
* sakin bir tavırla, sanki bu vapur yolculuğu onun
parçasıym ış gibi. “Seninle gcçirebilece-
( | r dakikayı seninle geçirm ek istiyorum."
Şiın
’eorge h er zam an fazlasıyla romantik olmuştu. Bu
•.»in ona bu kadar âşık olmasının nedenlerinden bi-
fcjlıfY
,x "Buraya nasıl geldin?" diye sordu Mary arabayla gel-
'1’J?olcIııfr,|lu d ü şü n e rek .
fl “fsjasil gelm iş o lab ilirim ?” dedi George, “Seatte’dan va-
bindim , indim vc tekrar bindim .”
P kahkahasını bastırdı. “Deli misin?"
“Senin içi» deli olm aya razıyım." George onun yanın­
daki koltuğa o tıırd ıı ve k o lu n u omuzlarına aup hafifçe sık-

H Mary o n u g ö rd ü ğ ü n e m em n undu. Bu yolculukta Geo-


rgc*la birlikte o lm a k çok daha anlamlıydı,
“Bir şey ister m isin ?” diye sordu George.
Mary kafasını salladı. “Bir bardak çay çok iyi olur."
“[ [emen g e liy o ru m .” G enç adam sanki onun istediği ya
da ihtiyacı olan ne olursa olsun getirecekmiş gibi heyecan­
la ayağa kalktı. B ir iki ad ım attıktan sonra hızla geri döndü.
Mary kafasını m erakla kaldırdı ve George gülümseye­
rek eğilip d u d ak larım o n u n dudaklarına bastırdı.
Küçük bir şefkat gösterisinin onu bu kadar etkilemesi
komikti. G e rçe k ten de kendine kızmıştı, bu her şeye ağ­
lama alışkanlığından vazgeçm esi gerekiyordu. Bunu fazla­
sıyla utanç verici b u lu y o rd u .
Birkaç dakika so n ra G eorge elinde iki çay bardağı ile
geri döndii. M a ry 'ııin çayını tam da onun sevdiği gibi sı­
cak ve koyu g etirm işti. B unu hatırlıyor olması Mary’yi
şaşırtmadı. G e o rg e h e r zam an detaylar konusunda iyiydi.
“Bugünkü p lan ım ız n e?” diye sordu Mary, nc de olsa

IfN
bııgün onunla vakit geçirm ek isteyen George’üu
dün akşamki harika yem eğim izden sonra bir ay
cağımı düşünüyorum .” G eorge o n u n ana yemekte ***'
deniztarağı çorbasını denem esini istem işti, sonra
bir ekmek tatlısını paylaşmışlardı. G eorge onu şişm ^
mak istediğini sakJamamıştı. H e n ü z geçm işle ilgüj ^ ,u
mamışlardı. M ary yorgun ve gergin olduğu için Q°nüî'
konuyu ertelem işti ve M ary de b u n a m innettardı. ^
“Bugün için birkaç p lan ım var,” dedi George
M ary’nin elini iki eli arasına aldı. “Ö n c e seni ofısime *
türm ek istiyorum .”
“İyi fikir.” Eskiden olsa ofisi M ary’nin ilk görmek’
teyeceği yer olurdu. İş onun hayatı ve ilgisinin odagiyü,.
kendini en rahat hissettiği yer ofisiydi. Ofis NewYork’un
tüm gökdelenlerinin siluetlerine bakıyordu ama burası
onun kraliyetini yürüttüğü yer olduktan sonra Mary matı
zarayı çok nadir fark etm işti. K anser o n u n sürdüğü salta­
nata son vermişti.
“Sonra da seni evime g ö tü rü rü m diye düşündüm.”
“Harika.” George ne kadar da düşünceliydi, onu turis­
tik faaliyetlerle yorm ak istem em işti. M ary parmaklarını
sıkıp onu onayladığını hissettirdi.
“Öğle yemeğini evde yem eyi p lanladım .”
“Harika.”
“Manzaram çok güzel ve b ü y ü k ihtim alle Seatde’da se­
nin görm ediğin bir şey yoktur.”
“D oğru.”
“Eğer başka bir ş e y ... ”
“H ayır,” dedi Mary. G e o rg e ’u n planları ona uyuyor­
du. Ç ok fazla fiziksel faaliyet için en erjisi yoktu. Ne ka-

190
[ıizl, y o r u l d u ğ u n a şaşırıyordu ve sınırlarını hatırlamak
^ dcp re sify aPjy ° rciu. Kanser hayatının bir sürü alanını
00 dit ediyordu ve G e o rg e ’la birlikte oldukları bir günde
v e rm e y e li.
“Biraz dışarı çıkm ak istiyorum ,” dedi vapur yolun ya-
rtl geldiğinde. S eattle’m m anzarasını vapurdan izleme
r ,sin<* b ^
L satım k a ç ı« m a z d l-
G e o r g e te re d d ü t etti. M ary o n u n endişelendiğini fark

ftd*“Ben iyiyim»” d e d i h e m e n . O m uzlarına bir ceket ve bir

a] atmıştı. Ayrıca, neredeyse kel kafası rüzgârdan iyi ko­


k u y o rd u .
George o n u n elim tutarak dışarı, vapurun Ön tarafına
doğru yürüdü. G erçek ten , m anzara muhteşemdi. Rüzgâr
etraflarında ıslık çaldı ve M ary bir anda üşüdü. Yme de
oradan ayrılm ak istem edi. B u anı sonsuza dek saklamak is­
tiyordu. G eorge onurdaydı ve bu her şeyi daha da anlamlı
(alıyordu.
Her zam anki gibi d üşünceli olan George onun arkasına
geçip kollarıyla gövdesini sardı ve ona kendi sıcaklığı ve
k o ru m a s ın ı su n d u . M ary gözlerini kapatıp ellerini onun
k o l l a r ı n a yerleştirdi ve o n u n sıcaklığı ve sevgisinin tadına

vardı.
Yolculuk altm ış dakika sürm ek yerine saniyeler gibi
hızlı geçti. Seattle’a yanaştıklarında arabalar vapurdan, bi­
nerlerken çıkardıkları sesleri çıkartarak indiler. Georgç ve
Mary yürüyerek ram padan çıkan yolcuları izlediler ve is­
tasyona doğru ilerlediler.
Caddeye çıktıklarında sahilde kısa bir tur attılar. Geo­
rge, Mary’n in koluna girerek onu yakınında tuttu. Mary

191
hcıncn uzakta olduğu senelerde değişmiş şeyleri
Yeni işyerleri vardı ama her şey aslında aynı gibiyi ^ ,t|
bucks yakındaydı ve Seattle akvaryum u da bir cadde •
rindeydi. Pike Place M a rk ete tırm anış onun içjn ç ^
olurdu. ***
Marketin onun için önem i büyüktü. Gcorgc’un0na,
hafta Pike Place M arket’ten bir b u k et çiçek aldığm, ^
ladı. Çiçekler yedi gün dayanırlardı vc buketler çoğunluk
la, kimsenin isimlerini söyleyem ediği egzotik çiçeklerde
oluşurdu. M ary onları ışyerindeki m asasında tutar vc b ”
baktığında G eorge’u n aşkını hatırlardı.
“Tahmin ettiğim şeyi m i d ü şü n ü y o rsu n ? ” diye sordü
George. M ary’nin yorulm am ası için ağır ağır yürüyordu
“N e düşünüyorm uşum ?” diye so rd u M ary ona baka
rak.
“Pike Place M arket.”
“Çiçekler.”
George güldü. “Balık satıcısının kafana somon attığ,
günü hatırlıyor m usun?”
Bu Mary’nin kolay kolay unutabileceği bir şey değildi.
Sihirli bir andı. Bütün gün öyle olm uştu. Ve o günün ge-
cesinde bebeğine hamile kalmıştı.
Bir anda içini üzüntü ve pişm anlık kapladı. Zorla yut­
kundu. Onun ruh halini her zam an anlayan George da
bunu hemen fark etti.
“İyi misin?” diye sordu.
“İyiyim. Şimdi, hani bana ofisini gösterecektin?”
George o n u vapur iskelesinin dışındaki taksi sırasını
götürdü vc arka kapıyı açtı. B indiklerinde George şofö­
re ofisinin adresini verdi. Taksi şofbrü gaza bastı ve araba
Dördüncü C idde'ye d oğru ilerlem eye başladı.
George’un ofisini gezmek Mary’ye çok şey ifade etti.
5corge un d u ru m u iyiydi- Şık ofisi, kiraz kestanesinden
3Sası ve rafları ile orijinal sanat eserleri onu etkilemişti,
adamla gu ru r duyarak gülümsedi.
«0u oda tam senlik,” diye yorum yaptı Mary.
-N asıl?"
«0ilgjsayanna bak.”
“N esin e?”
“T ertem iz, te k b i r to z y o k v e . .
“B u n u n g ib i ş e y le rle ilg ile n e n b ir te m iz lik çim var.”
Mary devam etti. “Sen h er zaman dikkatli ve zeki biri
oldun. H er m üvekkil senden akıl almaktan mutluluk du­
yar.”
G e o r g e onun ö v g ü l e r i k a r ş ı s ı n d a u t a n m ı ş t ı , u z a k l a r a

baktı. “ S a n ı r ı m g i t m e v a k t i m i z g e l d i . ” Kolunu onun beli­


ne d o l a d ı v e onu a s a n s ö r e y ö n e l t t i .
Evi birkaç blok ötede olmasına rağmen George taksiye
binmeleri konusunda ısrar etti. Mary kısa bir mesafeyi yü­
rüyebilirdi ama onun b u düşünceliliğine minnettardı. Ge­
orge’un evi, m odern bir gökdelenin yirmi dördüncü ka­
nodaydı. Salonundan Puget Sound ve Olimpic Dağları’na
bakan m uhteşem bir m anzara vardı. Mary eve girdikleri
anda pencerelere yöneldi.
“Ah George.”
“Beğendin m i?”
“Nasıl beğenm eyim ? Bu manzara harika!”
George, M ary’nin ceketini çıkarmasına yardım etti ve
ceketi koridordaki dolaba astı. Mary mutfak masasının ha­
zırlanmış ve öğle yem eğinin de gelmiş olduğunu fark etti.
“Önce bir kadeh şarap içelim mi?” diye sordu George.

193
Mary Kışını salladı. "İçcm cm ... İlaçlar.”
-Çay?”
“Harika!”
“H emen geliyor.” George salondan biiyük bir
ayrılmış olan mutfağa doğru yürüdü.
“Sana yardım edeyim .”
Bunu önerse bile Mary, G eorgc'ıın buna izin verı^
j ceğini biliyordu ve yanılm am ıştı.
I “Sen rahatına bak. Seni yorm ak istemiyorum.”
Mary oturduğu yerden G eorge u çay hazırlarken ^
biliyordu. G eorge m utfakta dolaşıyor vc dolapları açıp^
patıyordu. B iran d u rd u ve tezgâha tu tu n d u . Maryjçjn^
duraklam anın ve hu zu rsu zlu ğ u n nedeni açıktı. Onucvjne
getirmişti çünkü on d o k u z sene öncesinin pişmanlıkların,
sorgulam ak istiyordu.
Mary bundan korkuyordu ama anlatması ne kadar zor
olacaksa da George’un, bunu bilmeye hakkı vardı.
“George," dedi yavaşça.
George arkasını dönüp ona baktı.
“Gel, yanıma otur." Mary yanındaki yastığı gösterdi.
“Ç ayın...”
“Sonra içerim .”
George, Maryanın o turduğu yere döndü ama oturma­
dı. Bunun yerine yürüyüp ellerini ovuşturdu. “Söyle bana
Mary, neden benim le evlenm edin? B unu yürütebilirdik.
Senin çocuğunu büyütm ek ve seni sevm ek dışında bir şey
istemedim ben.”
M ary bakışlarını kaçırdı ve d o ğ ru kelimeleri bulmaya
çalıştı. “D enedik, ikim iz d e d en ed ik ama ben sen görme­
sen bile b u n u n im kânsız o ld u ğ u n u görüyordum ” Ha-

194
rktciı b a h se tm ed i... Bahsedecekti ama henüz değil.
< 'ü ç l ü hır zam anında G eorge’un kızgınlığı ve hayal

^ k îıe 1 ilc daha rallat ba§ cdcbilırdi-


^Ccorgc o n u n cevabını duym azdan geldi. “Önce bc-
lc konulm adan nasıl o transferi kabul edebildin?”
'"'bu eski bir tartışm a idi. "B unun cevabını benden daha
biliyorsun G eorge. L ütfen o tartışmayı artık geride bt-
'jlali'fl- ■■” ^ ary ^ u ndan korkuyordu ve bununla baş ede-
^üuygusal gücü kendinde bulam ıyordu. “Hiçbir zaman
scnin hak ettiğin eş ya da anne olamayacaktım -bunu bili­
yorsun George. Kendi amaçlarım vardı ve sen de biliyor­

dun ki ben hiçbir zam an anne olm ak istemedim. Hem bir


çocuğu ülkenin bir yanından diğerine sürüklediğimi hayal
bile edemiyorum. Böyle bir hayat olmaz. Yapmam gereke­
ni yaptım. Benim le evlenm ek istediğini biliyordum, özel­
liğe de sana ham ile o lduğum u söyledikten sonra ama bu
benim bedenim ve ham ilelik hiçbir zaman benim planla­
rım arasında değildi.”
Kelimeleri aralarında asılı kaldı. George, Mary’ye ba-
lumıyormuş gibi uzaklaştı ve onun söyledikleri üzerine
düşündü.
“Bana şunu söyle: B ütün b u seneler boyunca mutlu ol­
dun mu?” Bakışları çok ciddiydi.
Nasıl bir soruydu bu? M utlu olmuş muydu? “Bilmi­
yorum,” dedi M ary olabildiğince dürüst bir şekilde. “Ama
derin bir başarı duygusu hissettim .”
“Kariyerinin zirvesine çıkm ak sana ihtiyacın olan şeyi
verdi mi?”
Bu soruyu cevaplamak daha da zordu. “Bir şekilde, sa-
mnm verdi.”

195
George kafasını salladı. “B una inanm ıyorum g
inanamıyorum.” Yum ruklarını sıktı. “Değdi mi (v/'^
Bebeğimizi öldürm ene değdi m i?" Acısı sesine yansım^'
“O bebeği istiyordum ,” dedi, sesi titriyordu. Kızgmi,?'
ve yürek burkan acısını kontrol etm eye çalışıyordu.
Mary’nin gözleri doldu, o n u ne kadar incittiğini bi|
yordu. “Ü zgünüm .”
“Üzülmelisin zaten.”
Mary çantasını açıp bir m endil çıkardı ve ellerinin ara
smda tuttu. “Kürtaj kliniğine g ittim -”
“Bunu duymak istem iyorum .” G eorge uzaklaşıp
başladı. Arkası dönük, om uzları dikti ve pencereden dışar,
bakıyordu.
Mary gözlerini kapadı. Anlatm ası gerekiyordu. “Geor­
ge, beni dinle... Sana b u n u u z u n zam an önce söyletneliy.
dim. O kliniğe gidip doktorla tan ıştım -”
“Bunu duymak istem iyorum ,” diye bu defa daha yük­
sek bir sesle tekrar etti George.
“Yapamadım George, yapam adım .”
George donup kaldı ve sonra ağır ağır arkasına döndü.
Yüzünde bir şok ifadesi vardı. “N e dedin sen?”
“Ben doğum kontrol hapı kullanıyordum ... Hamile
kalma şansım yüz binde birdi. İlaçlarım ı unutmadım. Her
sabah onları aldım ama yine de ham ile kaldım. O klinikte
otururken bu bebeğin bir kaza olm adığını düşündüm. Bu
bebeğjn doğması gerekiyordu.”
George’un tek yapabildiği ağzı açık bir halde ona bak­
maktı.
“Bir kızımız oldu,” diye fısıldadı Mary.
George uzun bir süre sessiz kaldı; sonra bir anda keli­
meler ağzından döküldü: “Bana neden söylemedin?”

196
-Ben■■■ S ö y le y e m e d im . G ittim ve bağım ızı kopardım,
daha fazla in c itm e k is te m e d im .”
^ "in c itm e k m i? B e n i in c itm e k iste m ed in m i?” diye tek-
ctti G eo rg e v e o n a k o c a m a n açılm ış, suçlayan gözlerle
baktı- “D alga m ı g e ç iy o rs u n sen ? B e n im kızım ı doğurdun
bana h ab er v e r m e d in . B u n c a y ıl b e n i ken d i kanım dan,
£jnlln d an y o k s u n b ıra k tın v e b u n u n sebebi b en i incitm ek
“ t e ıııe m iş o lm a n m ı? ”
“G e o rg e ...”
George e lin i k a ld ırıp M a r y ’yi su stu rd u . “Seni sevmeye
devam e tm e k is te m e d im . T a n rı biliy o r, ki seni sevm em ek
için uğraştım . B a ş k a b ir iy le s e n i u n u tm a y ı um arak evlen­
dim. U n u tm a d ım . K a th le e n d e b u n u b iliy o rd u . İnkârlan-
ına rağm en s e n i s e v m e k te n asla v a z g e ç m e d im .”
Mary ağzını kapattı ve hıçkırıklara boğuldu. “Ah Geo­
rg e ...”
George k o ltu ğ a g ö m ü l d ü v e elleriy le y ü z ü n ü kapattı.
‘Şimdi, ç o c u ğ u m u d o ğ u r u p b u n c a yıl b o y u n ca benden
saklamış o l d u ğ u n u ö ğ r e n i n c e . . . ”
“Onu senden saklamadım.” Mary ayağa kalktı ve Geor-
ge’tın yanına gidip elini onun omzuna koydu.
Dokunduğu anda George ondan uzaklaştı. Kafasını kal­
dırdı; gözleri yaşlarla dolmuştu.
Mary, tüm kalbiyle gerçekten doğru olan şeyi yaptığına,
kendisi ve kızı için yapabileceği en iyi şeyi yaptığına inanı­
yordu. “Kızımızı evlatlık olarak verdim.”
George bakışlarını ondan kaçırdı ve yüzünü avuçlarıyla
kapatıp kalbinden kopan hıçkırıklara teslim oldu.
Onun bu acısına dayanamayan Mary yanma çömeldi ve
ellerini onun om uzlarına koydu. Yavaşça “Özür dilerim,

197
çok özür d ile r im " d iye fısıld a rk e n
dan süzülüyordu . k ° z y a ş /a r j ^
George uzandı ve o m ı b e lin d e n
um a gö m d ü . Vrayıp
O N S E K İZ tN C » BÛI.ÜM

Annie. o öğleden sonra aile vc arkadaşlarının toplana-


1
CJg )abul salonundaki kurulu masalardan birinin çev­
resinden dolaştı. Salon çok güzel süslenmişti ve balonlar
s a n d a ly e le re bağlanmayı bekliyorlardı. Annic'nin korku­
su, bu yıldönüm ü partisinin tam anlamıyla bir felakete
dönüşmeye m eyilli olm asıydı. Büyükanne ve büyükbabası
bugün bitmeden birbirlerini öldürmezlerse, bu bir muci­
re olacaktı. N e o lm uştu? N c değişmişti? Çocukluğundan
hatırladığı sevgi dolu çift neredeydi?
“Bu sandalyeleri nereye koyalım ?” Oliver salonun di­
ğer tarafından seslendi. Katlanm ış sandalyeler duvarda sıra
olmuş, masaların etrafına yerleştirilmeyi bekliyorlardı.
Annie ona d ik d ik bakm ak dışında bir şey yapamadı.
“Annie?”
Annie bir sandalye çekip oturdu. “ Bu işe yaramayacak,"
diye fısıldadı.
O liv er e ll e r i n i b e l i n e k o y u p s a lo n u in c e le d i. “B ence ga­
yet gü z e l.”
'Salondan bahsetmiyorum . B ü yü kan n e m le bü ı
bamdan bahsediyorum.” A n n ie birkaç gün önce arUa
mıa tam da onlarınki gibi b ir e v lilik istediğini söy|C(j
ınanamıyordu. H ayatların ı b irb irle ri etrafında kunlf"'
lardı. A ilelerini büyütm üşler, b irb irle rin i seneler b o J^
ca desteklemiş ve ce sare tle n d irm işle rd i. O n la r aşkın ^
öm ür boyu sürdüğünün can lı k a n ıtla rıy d ı.
Tanrım.
“Annie?” dedi Oliver onun düşüncelerini bölerek. “$
run ne?”
“Sormaya gerek var mı?" diye bağırdı Annie. Midesi
ne kocaman bir düğüm atılmıştı, yıldönüm ü partisinin
mahvolacağından emindi. Eğer büyükbabası hamilelikten
dolayı evlilik konusunda acele ettiklerine dair tek kelime
ederse, bu büyükannesini m ahcup eder ve dostlannı şoka
uğranrdı.
Oliver da onun karşısına geçip oturdu. Öne doğru eği­
lip onun ellerim kendi elleri arasına aldı.
“Her zaman mı böyleler?” diye sordu Annie, ona bu­
nun her zamanki halleri olmadığını söylemesi için yalva­
ran gözlerle bakarak.
“Hayır,” diye onu rahatlattı Oliver.
“Tanrı’ya şükür.” Ama O liver’ın sözleri Annie'nin en­
dişelerini silmeye yetmedi. “Geldikleri andan beri tek yap­
tıkları tartışmak. Büyükbabam işitme cihazını takmıyor ve
büyükannem de ona bağırıyor. Sonra da büyükbabam, ba­
ğırdığı için büyükanneme kızıyor.”
“Biliyorum.”
Oliver kıkırdadı ama A nnie o n u n neyi gülünç buldu­
ğunu anlayamamıştı.
•Kent giyiniyor ve Julie giydiği şeyin uygun olmadığını
|tVlp ü z e n n ı değiştirm esi için ısrar ediyor,' dedi An­
i n i n listesine ekleme yaparak.
"^-/yyııen öyle." A nnie ne yapacağını bilmiyordu. Kusacak
, hissediyordu kendini. “Tıpkı onlarınki gibi bir evlilik
®fiğim i düşünm üştüm ,'’ dedi ve sesli düşünmüş oldu-
Lına şaştr^1-
r -/uınie.” dedi O liver nazikçe, “insanlar sevgiyi farklı
vollarU gösterirler.”
-Kavga ederek mi? H iç sanmıyorum.”
-Onlar da bu parti nedeniyle gerginler. Bu kutlama bü­
yükbabanın fikri değildi. O Portland'da olup arkadaşlarıyla
poker oynamayı tercih ederdi. Cumartesi öğleden sonra
n o r m a l d e kâğıt günü. B unu yapmayı kabul etmesinin tek
sebebi büyükannenin istediğinin bu olduğunu düşünmesi
jma aslında bunlardan hiçbirinin parçası olmak istemiyor.
Onun tarzı değil.”
Annie sinirli ve biraz kırılmış bir halde çenesini kal­
dırdı. “Keşke bana ne hissettiğine dair bir şey söyleseydi.
Daha küçük bir kutlam a ayarlardım.”
"Büyükanneni hayal kırıklığına uğratmak istemedi,”
diye açıkladı Oliver.
Annie ne düşünm esi gerektiğini bilmiyordu. Kutlamayı
iptal etmek için çok geçti. Birkaç saat içinde müzik grubu
gelecekti ve yem ek firm asından insanlar büfeleri hazırla­
yacaklar, büyükanne ve büyükbabasının yakın arkadaşla-
n ve aileleri sahilde onların nikahlarının tazelenmesi için
toplanacaklardı.
Oliver başparmağıyla A nnie’nin elini ovuşturdu. Annie
endişeli olduğu için el ele tutuştuklarını fark etmemişti.
Fark ettiği anda elini çekti.
-O n dört yaşında o ld u ğ u n y a z ı h a t ır lıy o r m u su n ?- ^
sordu O live r.
“Tabii ki." diye parladı A n n ie. O liv e r'm oınııı Cani|
böyle anlamsız sorularla sıkm asından hoşlanmıyordu.
‘A n n e n le b irlik te ik i h a fta lığ ın a P o r t la n d ’a g e lm iş
N eden old u ğ u nu h a t ırlıy o r m u s ım ? "
“O yazla ilgili hatırladığını tek şey, senin yakınına g^j
nıemek için elimden gelen h er şeyi yapıyor oIduğu„r
Annie, bu saçma sorulardan ne kadar sıkıldığını belli et
nıemeye çalıştı. O korkunç ö p ü cü k ten sonra tekrar 0|j.
ver’Ia konuşmamakta kararlıydı. A nnie o n u gÖrmezdtI1
gelmek için her şeyi yapmış am a bıı da O liv e r’uı onu daha
kararlı bir şekilde aramasına yol açm ıştı. A nnic’ye göre
Oliver ona kendini kötü h isse ttirm ek için elinden geleni
ardına koymamıştı.
“Bana çok kötü d avranıyordun,” diye hatırlattı ona.
“Biliyorum.”
“Biliyor musun? N eden bunu yaptın ki? Ben bunu hak
edecek ne yaptım?” Kendisini ö p m esin e izin verecek ka-
dar salak olmak dışında.
Oliver yavaşça nefesini bıraktı. “Sem tekrar öpmek is­
tedim.”
“Eh, bunu gösterme şeklin çok ilginçti gerçekten.”
“Doğru, pek incelik gösterm ed im am a sen de bunu
bana ödettin.”
Annie bunun nasıl m ü m k ü n ola b ileceğ in i bilmiyor­
du ama şimdi bunu tartışmak istem iy o rd u . U zıın zaman
Önceydi ve önem i yoktu artık. “B u n ların b e n im büyükan­
nem ve büyükbabamla ne alakası var k i?”
“O yaz P ortland’a n e d e n g e ld iğ in i h a tırla m ıy o r mu­
sun?"
-İlerY«* ^ liyo a i u k "
-EvcC, birkaç gü n lü ğü n e: am a o yaz iki hafta iç ir d i-

'" '.ö y le n i ? "


-Evet, b en iyi b iliy o ru m ," diye ısrar etti Oliver. “Bıti-
. İttekicVtk' k alıyor o lm a n b e n im için hır işkenceydi."
^ Aih» c g ü lü m se d i. “S e n i o yaz perişan etliysem ne gti-
l( J},nut hak e tm iş tin ."
«Büyükbaban am e liy a t o ld u , hatırlıyor umsun?" dedi
Oliver. A nm c’n ın y o r u m u n u duym azdan gelerek. “Vc bii-
ükannen de o n u b ırak m ay ı re d d etti.”
Annie g ö z ü n ü k ırp tı. B üyükbabasının hastı olduğunu
hayal ıneyal h a tırlıy o rd u . A klında kalan. Oliver *dan nc ka­
d ar n e fre t ettiği ve o n u n e kadar perişan ettiğiydi. Bu ka­
dar kötü ne yapm ış olabileceğini bilm ese de. kendisinin de
aynı şeyi ona yapm ış o ld u ğ u n u duym ak egosumı camiin
etti-
“Büyükannen dah a yeni hediyelik eşya dükkânı açmış­
tı, hatırlıyor m u s u n ? ”
Annie h a tırlıy o rd u ç ü n k ü dükkânda oyuncak bebekler
de satılıyordu. Ç o c u k la r için olan oyuncak bebeklerden
değil de kadınların b e ğ en ip koleksiyonunu yaptıkları por­
selen bebeklerden. A nnie o bebeklerden bazılarının birkaç
bin dolar ettiğini hatırladı. Mağaza, bebek piyasası batma­
dan önce birkaç sene başarılı olm uştu.
“Evet,” dedi, “b ü y ü k a n n e m in dükkânını hatırlıyorum.”
“Annen, b ü y ü k b a b an hastanedeyken dükkânda çalış­
mak için gelm işti.’'
Antıie, kaşlarım çatarak o yazı düşündü. Oliver’a olan
kızgınlığı z ih n in d e e n çok yer tutan şeydi ama yine de

203
büyükbabasının gcrçcktı-ıı lıa.su o ld u ğ u n u lı.ıtırlıy0r(j
"Büyükbabamın apandisiti p atlam ıştı. A n n e m onun<j) "
sinden k orku yo rd u." "It'
“Büyükannen de tabii k i. B ir in in b üyükannenin sev»,
sıniıı onu hayatta tu ttu ğ un u sö y le d iğ in i duym uştum bj
redeyse yedi gün y irm i d ö rt saat o n u n la b irlik te yd i.” '
Annie o tatilde b ü y ü k a n n e sin i g ö rd ü ğ tiııii hatırlayarn
yordu.
"O kadar güçlü b ir aşk d e ğ işm e z A ı ı n i c .”
Annie, Oliver'm söylediklerine gerçekten inanmak is
tiyordtı. “Buna inanm ak zor, özellikle de birbirlerine nas,|
saldırdıklarını gördükçe daha da zo r.”
“Büyükbaban bunalm ış ve b ü y ü k an n en de ilgi 0dağ
olmaya alışık değil. İkisi de gergin ve bu gerginlikle baş
etme şekilleri de karşılıklı birb irlerin i rahatsız etmek."
“Keşke bilseydim... Oliver, sanırım onlara büyük kö­
tülük ettim.” Annie kendini çok kötü hissediyordu; sanki
ikisinin de istemediği bir durıım a onları zorlamış gibiydi
Bu partiye her şeyini vermişti. Kendini küçük detaylarda
kaybetmişti çünkü bu ona L enny'nin yarattığı duygusal
acıyı unutması için iyi geliyordu. M idesi düğümlendi. Bü­
yük bir yıldönümü partisi yapma fikrini ortaya atan kendi-
siydi. Her şeyi o hazırlamıştı ve onların bu kadar zahmete
gerek olmadığına dair yorum larını dinlem em işti, belki de
gerçekten söylemeye çalıştıkları ufak bir organizasyon is­
tedikleriydi.
“Alı Oliver, ben her şeyi k arıştırdım !”
“Hayır, karıştırmadın. H e r şeyi onları sevdiğin için yap­
tın.”
Amıic ayağa fırladı “H e r şeyi d ü z eltm e li ve onları ra-

2f»4
lıa|ıyın>- Eğer isterlerse her şeyi iptal ederim!' Bıı-
' 1(.jlUlen çıkmanın bir yolunu bulacaktı, nasıl yapaca-
,|UjZ bilmese de. Ceketini vc çantasını alıp kapıya
pııi,u
""•Onlara ne söyleyeceksin?”
-Ilılnııyortm' " Oraya gidince düşünürüm.”
Oliver da arkasından gitti. “Seninle gelmemi ister mi-
?*
* Annie katasım salladı. “Senin burada durman ve...' Sa­
lona baktı. “Sandalyeleri k urup arkalarına balonları bağ­
lamaya devam et. Ben sana aksini söylemedikçe planımız
aynen geçeriıvnuş g ib i düşünebilirsin "
•Tam am . Sana bir şans öpücüğü v e rm e m i ister m isin?”
-H ayır.” Annie bu konuda duygularına söz bırakmadı.
•Tabii istersin,” dedi Oliver arkasından. “Ama o öpücü­
ğü sonra vereceğim.”
Annie ona eliyle d ur işareti yaptı. Oliver her zaman dal-
gacı olmuştu. Hayatının büyük bölümünde, bu Annıc’nın
hoşuna gitmemişti. Ama bugün farklıydı. Oliver’m bü­
yükannesi ve büyükbabası arasında olanları ona anlatmak
ıçiıı zaman harcamasına sevinmişti.
Otele döndüğünde Annie merdivenleri hızlıca çıkıp
giriş kapısından içeri daldı. Rover ona kızgın bir şekilde
havladı.
“Benim Rover,” dedi Annie.
Köpek onu tanır tanım az bir kez daha kısaca havlayıp
mutfaktaki yerine d ö n d ü . Jo Marie diğer odadan çıktı ve
Annie’nin çok sıkıntılı göründüğünü fark etti.
“Bir şey mi o ldu?” diye sordu Jo Marie.
“Büyükannemle büyükbabam ın nerede olduklarım bi­
liyor musun?”

2«5
(o M.ırıı- kalasını sallad ı "< fv.ılı\-.ıln(jJ n ^
m etilin." ^'
Aım ıe hır .111 o n la r ın k a ç m ış y ı ıl ı k a y h o ln u ıj n|
ıck le /m ı ılıIşıİMcIıl. ( .ir is k a lın d a k i o d a la r ın a Bll|, r 'J'-
rım o lab ild iğ im e sı-n lııı ş e k ild e . ı lı .ıc ıy.ııı.ı k.ı,|Jr ^ *'

ltilyiikh.ih.isi k apıyı a ç tı vı- o n a ş ö y le Isır h a k ^


l.iıııı pkııı.ı. ıit- ıık lıı? ” d iy e s u n i n .
“Ni/ imIc k o n u ş m a n ı g e r e k ." ıle ılı A n i n e . n efesi k ısj|,n
vc p.ııııklcınışu. '*
“İçeri g e l.” H tlyiikh.ıh.ısı ı ııııııı o d a y a fil r ıh ı | M1CK| ^
kenara çekildi. Hflyıik.ı 111ıcsj b a n y o d a o ln ıa h y d ,
mİ.ııl.1 yoklu.
'Ilıiyilkanııoın nered e ?"
''Tüp .itiyor."
/kıııyoınııı kapısı tıfıldı vc J u l i e S lııv c rs üzerinde hor
ııozıı, saçlarında b ig u d ilerle içeri g ird i. ''A n n ie (.ıılını. hu-
r.ıd.ı in- .ınyorsım ?”
“Heıı de ııyııı şeyi soruyordum ." dedi Kem.
Julie yatağın iizeriııe oııııdıı "N eyin var, anl.ıı h / ı -
dedi olabilecek en sakın ses tunuyla.
Anine, kendini çok kölii hissediyordu ve onların yanm.
d.ı ulııı:ısına rafinen nasıl haşlayacağına dair herhangilin
likri yoktu; hu yüzden d ü şündüklerini pat diye »iyicili:
"Sizi ikinizin de istemediği kocam an hir partiye inecimi
etmişini gibi hissediyorum. Ç o k üzg ü n iıın ."
İleni büyükbabası hem de büyükannesi ona ne diye,
çeklerini bilemeden baktılar.
“Kendimi fazla kaptırdım çiin k ü b e n im ... Lcııny’yı
düşünmemek için dikkatim in dağılm ası gerekiyordu. Si­
zin lıııııları istemeyeceğinizi d ü ş ü n e m e d im .” Aslında hem
IKsi l'( ,n u *y/ t ‘''1 1‘aıty İm paruıım mıılucycm liır IK
* .MııiSim» d n şlü ıım lşlı-n lı.
■ k im sö y le d i? " ılıyc snrtltl | lllle.
Kilyilk lur kll> "
|(lİK‘. Kc-m'ı- alev sayan |> o/|crı ılı- Kikti “N c yapım
ılıyr ü /e ım o p lıı
-llpyılkb.ılı.ım 'k y tıld ı." d c ılı Anım-. “O lıvcr'dı."
Uilytlk,ninesi ııc lc s ım tııtttı. “O m n i u ı u böyle hır şey
jy icım 'yi’ hak k ı y»fc«>-"
"Anu s ö y le d iğ in e ıııo ııııııııııın ı,' ılcdı Aımıc "Ikıkm.
partiyi d u r d u ra b iliriz . 1 Icr şeyi iptal edeb ilirim . lindışc-
1,-ıııııcııi/e İterek y o k . I l.ut.ı iste rse n iz s u şim d id en uule-
|,i|ırsiııU- İ k i l h e r k e s e ik n u ı k ı1/ e v d e n k.ıytığm ı/ı söyle­

rim "
1111K- o n u n n c d ü ş ü n d ü ğ ü n ü anla m a k u,ııı k ısasın a
lukıı. " N c d ü ş ü n ü y o r s u n K e n t? "
“Aslimin İni f ik r e a lış ttın b ile . .1111.1 scıı n ey in d o ğ ru o l­
duğunu d ü ş ü n ü y o r s a n ö y le y a p a lım ”
"Hir s ü r ü i n s a n n / a k t a n ğ c liy o r," diy e m ırıld a n d ı Julie.
İle tty ve V erıı C iiiııe y I b ık o t a 'd a ı ı ğeld iler. K n ıııık lan ıııu ı
urk c tm e ııu z y a k ış ık a lıııa z .”
“K a tılıy o ru m ." d e d i K e n t, “ lle ııc e partiy i y a p ııu lı vc
ııık.ilııınm t a z e l e m e li y iz ."
A nine r a h a t la m ış d a o ls a h ı r şe y da lıa y apınası ğercktığı-
n iılilş rm liy o rd ıı. “ S iz i r a lıa t e tt i r m e k iyin n e yapabilirim ?"
“Alı tathııı. lıiz iyiyiz." Jıılie kolunu Keııf e uzattı. “Öyle
değil 1111 hayatım?"
“lâhıı kı iyiyiz," dedi Kem. Koltııııı Jııhc'nııı beline do­
la d ı.
“Çok kötü davrandık," dedi Julie. "Mı Aıınıe, ilz.ğtı-
nliııı.”
?ın
“Benden de özür dileyebilirsin istersen, biliyordun
stil mi?" ***'
fıılıc, elini Kent'nı penesine dayadı. "Biz bir çift
.thmjgız Kent Shivers." ^
.Amıie'nin büyükbabası kıkırdadı ve karısının eliniS)^
"Evet. bumınla lu\letî on ikiden v u rd u n ."
Julie gülümsedi ve Annie ye "H adi şim di. işlerine rw-
dön." dedi.
“Emin misiniz?"
"E m ." d ive ekledi büyükbabası.
“Sen git, ben de giyineyim ."
.Anine arkasını d ö n ü p gidecekti ki büyükbabası onu
durdurdu.
“Annie. büyükannenin yeni göğüsleri destekleyen sut.
veni hakkında ne düşünüyorsun?"
“Kent!"
Büyükbabası kıkırdadı. "Ben sevdim . Kızlar böyle dalu
güzel görünüyor."
“Kent." diye karşı çıktı Julie tekrar. “İkizler bövledaha
güzel görünüyor dem ek istiyorsun.” dedi ve sanki yirmi
vaşmdaymış gibi kıkırdadı.
Kendini çok daha iyi hisseden A nnie oteli terk etti
kabul salonuna döndü.
Döndüğünde O liver’ın b ü tü n sandalyeleri yerleştirdi­
ğini gördü. “Nasıl gitti?" diye sordu O liver.
‘Sanırını iyi," dedi A nnie ceketini çıkarıp çantasını ke­
nara koyarken, "ikinci kez kaçm aları için bir fırsat verdim
onlara ama partiyi yapm ak istediklerine karar verdiler."
"Ben de öyle olacağını d ü şü n m ü ş tü m ."
Annie. O liver’a teşekkür b o rç lu y d u . "Teşekkür ede-


n •' (<!>■*■' t»*1id a d i. " E ğ e r b ir şey söylem em iş olsaydın.
° m erilli bir felaket olacaktı.“
O h v c r o ı m u s ilk ti.
.^neıuh değil"
^rabnıtda b üyük bir elektrik vardı. Annie uzaklaşmak
lStcd' -»uu başaramadı. Bu duygunun minnet olduğuna
lair kendim ikna etm eye çalıştı. Teşekkür. Oliver a karşı
lıztksd bir yekim hissediyor olamazdı. Tekrar onu öpme­
mi arzuluyor olam azdı, olam azdı...
Antik' kalfasında b u düşüncelerle ona doğru uzandığını
ürk etti.
Oliver'm daha fazla teşvike ihtiyacı yoktu. Annie du-
1ıklarım ona d o ğ ru ıızanı. Tam o sırada salonun kapısı
iyikh
■‘Annie. sana nasıl yardım edebilirim?**
Annie ve Oliver ayrıldılar ve Annie hemen kapıya doğ-
m dündü. "P.ıtty Teyze’ Merhaba. Geldiğin için teşekkür­
ler..-’
ON D O K U Z U N C U BÖLÜM

Endişeli ya da üzgün olduğum da, en iyi çareyi


bir aktivite yapmakta bulurum . Yarbay Milford haklıydı
Paul hayatta değildi. Eve gelmeyecekti. Kalbimin derinlik,
lerinde kocamın Afganistan’daki bir helikopter kazasında
ölmüş olduğunu kabul etm eliydim . Altı adam o uçağın
içindeydi ve altı adam da ölm üştü. Beş adamın kalıntıları-
nın bulunmuş olması yüzünden, birinin hayatta kaldığına
umut bağlayamazdım. Ve bunun da Paul olduğuna.
İki grup konuğu karşıladım ve odalarına yerleştirdim
ama onlara söylediğim hiçbir şeyi hatırlamıyordum. İhti­
yacım olan sert fiziksel bir aktiviteydi ve M ark gül bahçesi
ile uğraşamadığına göre ben uğraşabilirdım.
Lastik botlarımı giydim, bir kaban aldım ve arkamdan
beni itaatkâr bir şekilde izleyen R over’la birlikte dışarı çık­
tım. Barakadan bir kürek aldım ve yarısı bitmiş bahçenin
neresinden başlayacağımı bilem eden ilerledim. En kötü
olasılıkla, bahçenin kötü görünm em esi için çim parçalan-
i koyabilirdim. Kendimi ne kadar zorlarsam içimde
^ijrı.n) duygulardan o kadar uzaklaşabilirdim.
(Jİ]lovcr kötü bir şeyler olduğunu hissetti çünkü kazmayı
^ onu sevene kadar vızıldamayı kesmedi. Gözlcnm
lır|j
rl; doldu. O nları yok saymaya çalıştım ve yakınla-
la mendil olmadığı için birkaç kez burnumu çektim.
. j bahçenin bir yanından diğerine hıçkırıklarla taşıdım
gskısınden daha kötü bir dağınıklık yaratmış olduğumdan
kor k u y o r d u m .

IVlark'ın hoşuna gitmeyecekti ama yapılması gerekiyor­


du M ü k em m eliy e tç i olduğu için benim kendi alanı olarak
gördüğü bıı yere burnum u sokmamdan hoşlanmayacaktı.
Küreği barakaya geri götürdüğümde sırtım ağrıyor ve
bacaklarını titriyordu. Yapmam gereken bir düzine şey ol­
uşma rağmen dışarıdaki egzersizimden ötürü duş alıp
üzerimi değiştirmem gerekiyordu. Duygularım taşmak
üzereydi ve sıcak suyun altında durmanın beni rahatlat­
masını umuyordum.
Eve döndüğümde kapı açıldı ve Shivers'lar dışan çıktı.
Y ıld ö n ü m ü çifti sabaha kesinlikle keyifsiz başlamıştı. Her
şeyin Annie’nin planladığı gibi gelişmesini içtenlikle di­
liyordum. Genç parti planlamacısının büyükanne ve bü­
yükbabasını onurlandırm ak için bu etkinliğe tüm kalbi ile
hazırlandığını biliyordum.
Julie Shivers, Kent’le birlikte verandadaydı. Bana bakar
bakmaz bir şeylerin ters gittiğini fark etti. “Jo Marie, haya­
lım, ne oldu?”
Kırmızı burnum u ya da ağladığımı saklamam pek kolay
değildi. “Ü zgünüm ,” dedim ama sesim bir fısıltı gibi çık­
mıştı. “Bu sabah acıklı bir haber aldım.” Çiftin hâlâ otelde
olduğunu fark etmemiştim.
211
“Bizim yapabileceğimiz bir şey var m ı?” d}y(
Kent.
Kafamı salladım. Konuyu değiştirm ek isteye**
Jiimsemeye çalıştım. “İkiniz de harika görünüyorsun^,'
Gerçekten de öyleydi. Julie pem be, kruvaze bir üst ile ]
kalem etek giymişti. Kent’in koyu kahverengi takım elb '
sesi de Juiie’nin kıyafetine uygundu. Ç o k hoş bir çiftoJ
muşlardı.
“Başka bir deyişle, iyi toparlanm ışız,” diye şaka yapt|
Kent.
“Kesinlikle öyle,” dedim ve sesim in norm ale döndüğü
ne sevindim.
“Gerçekten öyle mı düşünüyorsun?” diye sordu Julje
eldivenli elini önüne getirerek. “Kent ve ben giyinm ek
için son ana kadar bekledik. Oliver bizi birkaç dakika içjn.
de alacak. Kent içeride bekleyemeyecek kadar gergindi."
“Rahatsızdı demek istiyorsun.” Kent işaret parmağım
yakalı gömleğinin içinden geçirdi. “Takım elbise ve kravatı
hiç sevmedim. Bunu yalnızca birkaç saat takabilirim."
“Sen farkına varmadan her şey bitecek,” diyerek kocası-
nın kolunu okşadı Julie.
“Ben de kendime bunu söylüyorum ,” dedi Kent.
“Bizimle biraz oturmak ister m isin?” dedi Julie veran­
dadaki salıncağı işaret ederek.
“Çok pasaklıyım,” dedim. B otlarım çam urluydu ve duş
almam gerekiyordu.
“O tur,” dedi Kent. “Bu partiden başka bir şeyler düşün­
memizi sağla.”
Bu davetin benden çok onlar için old u ğ u n u görebili­
yordum, Kent ve Julie salıncağa o tu ru rk e n ben de veran-

212
jjdaki en üst basamağa geçtim . Rover gelip yanıma uzandı
bu özel arkadaşta b u ld u ğ u m avuntuyu hissederek elim-
le onu sevdim.
“pekâlâ, neler oluyor?” diye sordu Kent her zamanki
gibi açtkça.
K e n d i ihtiyacım dan çok, onların akıllarını dağıtmak
için konuşmaya başladım , “Bu sabah kocamın birlik ko­
mutanından bir telefon aldım . Afganistan’dan dönmüş.
Kocamı taşıyan h elikopter yere çakıldığında kaza alanına
erişim yoktu,” diye açıkladım . Sonra da o sabah öğrendik­
lerimi onlara anlattım .
“Henüz b u lu n m am ış olan kişinin Paul olduğunu ve
onun hayatta kaldığını m ı düşünüyorsun?” diye sordu Ju­
lie. gözleri büyüm üş ve um utla dolmuştu.
“Kendime o n u n öldüğünü kabul ettirmeye çalışıyo­
rum.”
“Ama onun b u kazadan sağ çıktığına inanmaktan başka
ı bir şey yapam ıyorsun,” dedi Kent.
| Ben de kafamı salladım. Kimsenin bana bunun saçma
! olduğunu söylem esi gerekm iyordu. “H er eş, her anne be-
I nim düşündüğüm şeyi düşünüyordur. Hepimiz o buluna­
mayan kişinin sevdiklerim iz olmasını ve bir mucize eseri
oğlumuzun ya da kocam ızın hayatta olmasını umuyoruz.
Hepimiz onun dağlarda yaşadığına ve sonunda medeniye-
! te ulaşacağına inanm ak istiyoruz.”
I “Bu um uda sarılm am ak m üm kün mü?” dedi Julie.
Kent de onayladı. “D ü rü st olmak gerekirse, bence eğer
bunu hâlâ u m u t ediyor olmasaydın insan olmazdın. Sev­
diğin birinden vazgeçm ek hiçbir zaman kolay değildir.”
Onların bu kadar sevecen olması bu sabahın sıkmtısı-

213
m üzerimden atmama yardımcı oldu. “Paul ve benim
kısa bir zamanımız oldu,’’ dedim koyun sakin sular, Î01'
karak. “Eğer kurtulmuş olsaydı, bir gün bizim dç (.(J1”'
yıldönümümüzü kutlama şansımız olurdu diye dfi
yorum.
“Kent Vietnam’dayken ben de çok endişelenmi§tifll.
dedi Julie. “Kocamı kaybedeceğim diye çok endişelerim
tim. Her gece haberlerde kaç kişinin öldüğünü söylerle^"
Benim en büyük korkum da bir gün K ent’in eve dönn,
yecek olduğunu öğrenmekti. Bu düşünceye dayanamıy0r
dum."
K e n t k a rıs ın ın e lin e u z a n d ı v e b a k ış tıla r .

“J u l i e h e r g ü n b a n a m e k tu p y a z d ı , ” d i y e h a t ı r l a d ı K e n t.

“M e k t u p l a r ı b a n a g ü ç v e r d i . E ğ e r o n u n m e k t u p l a r ı o lm a ,

sa y d ı b ü y ü k ih tim a lle d e lir ir d i m .”

“Ondan haber almadığımda aklımdan her olasılık ge.


çerdi,” diye ekledi Julie. “Kent’ten mektup gelmeden bir
hafta geçse kocamı kaybettiğimden emin olurdum.”
Paul ve benim için de neredeyse aynısı olmuştu. “Ney­
se ki biz haberleşebiliyorduk,” diye hatırladım. Bütün gü-
nümü onunla konuşma zamanımıza göre ayarlıyordum.
Bilgisayarım] yatak odama taşımıştım ve rüyamda bile
e-posta sesine uyanabiliyordum. Hatırlayamadığım kadar
çok gece uyandım ve onunla bir saat boyunca mesajlaştık
Sonra tekrar uykuya dalar ve dünyanın öbür ucunda bile
olsa kocamın varlığını ve sevgisini yanım da hissederdim.
“Bugünlerde e-posta, Skype ve cep telefonları ile ileti­
şimde kalmak çok daha kolay,” diye bana katıldı Julie.
O gece yarısı seanslarına sonsuza kadar minnettar ola­
caktım. Paul’ün e-posta’larını tekrar tekrar okumuştum;

214
filik le helikopter kazasını öğrendikten hemen sonraki
atalarda Bazılarını ezberlemiştim. Çıktılannı alıp dos-
^ya koym uştum . Bugünlerde onları yalnızca kendimi çok
! Jrıız hissettiğim zam anlarda çıkarır olmuştum. Rover'la
| 5 yana o tu ru p onları tekrar tekrar okurdum. Belki de bu
tfCC de yapm alıydım . B unun iyi bir karar olup olmadığına
j jjııin değildim. O e-postalar bazen beni avutuyor, bazen
ı j e feci bir yas dalgasına boğuyordu. Bu akşamı bekleyip
I ^ a r verebilirdim .
j “Oüver geldi galiba,” dedi Kent ve caddeyi işaret etti.
Ayağa kalktı, a rdından Julie de kalktı.
"Annie ile birlikteym iş, kabul salonundaki her şeye yar­
dım etm iş,” dedi Ju lie bana. “Eminim çok yardımı olmuş­
tur”
"Biliyor m u su n , belki de haklı olabilirsin,” dedi Kent,
julie’ye bakarak.
“Hangi konuda?
“O liver’m A n n ie için doğru kişi olduğu konusunda.”
Julie daha fazla sevinem ezdi. “Bunu senelerdir söylü­
yorum. O liv e r’ın ailem izin resmi bir üyesi olmasını çok
isterim.”
“Z aten aile g ib i,” dedi Kent. “Kendi ailesiyle harcadığı
kadar bizim le d e zam an harcıyor.”
“Kent, bu d o ğ ru değil. O liver yalnızca torunlar bizi zi­
yaret ettiğinde g elird i.”
“Ve o nlar yoksa d a b ir bahane bulup uğrardı,” diye ek­
ledi Kent, b u h o şu n a gitm iş gibi.
“O liver se n e le r b o y u n ca bize çok yardımcı oldu, o yüz­
den şikâyet e tm e y i b ırak .”
“Şikâyet e tm iy o ru m ," diye ısrar etti Kent. “Yalnızca yo­
rum yapıyorum , o kadar.”
215
''O liver k ald ırım ım ızd an k arları tennW L-aı
tık yapam adığı b ir şey o ld u ğ u n d a , k en d isi 0 jŞj n' 'n at.
G üney Pasifik’e g ittiğ in d e o n u ö z le y e c e ğ iz .” y<i|sleH.
“K esinlikle d o ğ r u ,” d ed i K en t.
“K e ş k e ..." J u lie s ö z ü n e d e v a m e tm e d i.
“N e isterdin h a y a tım ? " d iy e s o r d u kocası.
“B iliy o rsu n ... O liv e r ve A n n ie ."
“İtiraf ediyorum, güzel olurdu ama bunu bizim
mimiz olmadan keşfetmeleri lazım. Julie, çöpçatana'1''
ne kadar hoşlandığını biliyorum ama genç insanların h*"
yatlarına karışamayız.”
“B iliy o ru m , b iliy o r u m .” A m a J u l i e p e k d e mutlu
T ünm üyordu.
O liv e r h ız la geld i. “A ra b a n ız s iz i b e k liy o r,” ded i gûliim
seyerek.
“Hazır mısın?” diye sordu Kent, Ju lie ’ye.
Julie içini çekti ve kafasını sallayarak “Sanırım. Ya sen?"
diye sordu.
Kent de ağırbaşlı bir şekilde onayladı. Sonra uzanıpJu.
lie’nin elini tuttu ve ikisi birlikte verandanın merdivenle­
rinden indiler.
Her şeyin iyi olacağını biliyordum. Kent vejulie aile ve
arkadaşlarıyla çevrili olacaklardı. Bugün, onların evlilikle­
rini ve birlikte hayatlarını kutladıkları gün olarak hatırla­
nacaktı.
Araba uzaklaştıktan sonra verandada oturmaya devam
ettim. Shivers’lardan önem li bir ders almıştım. Eğer Paul
hayatta olsaydı, bizim de elli yıl sonra onlar gibi olacağı­
mıza emindim.
Ama bizim bu fırsatımız olmayacaktı.

216
Ona bakılırsa, ben hiçbir zaman evleneceğimi yada âşık
j ırnı da düşünm em iştim . Paul Rosc’u tanıyıp ona
° ı- olmayı hayattaki başka hiçbir şeyle değişir miydim?
J b im cevabı biliyordu.
Hayır-
Onu kaybetmenin bana her gün verdiği acıya rağmen
rii tanımış olduğum için pişman değildim. Umutla-
,ma rağmen biliyordum ki kocam benden fiziksel olarak
a y r ı l m ı ş t ı ; ama yine de her zaman benim bir parçam olarak

kalacaktı.
Eve doğru yürürken bir arabanın bahçeye girdiğini
ju y d u m . O m zum dan arkaya doğru baktığımda gelenle-
nn Peggy Beldon ve C orrie McAfee olduklarını gördüm,
ptggy ve kocasının kasabada bir pansiyonları vardı. Corrie
emekli bir Seattle dedektifiyle evliydi. Bir an düşününce
Mark’a yardım etm ek için gelen itfaiye görevlisinin de adı-
nın McAfee olduğunu hatırladım. Acaba akraba mıydılar?
İki kadın iyi arkadaştılar ve ayda en az bir kez birlikte
yemek yediklerini biliyordum. Beni de davet etmişlerdi
ama yalnızca bir kez gidebilmiştim.
Peggy ve kocası Bob bana işletme konusunda birçok
konuda yardımcı olmuşlardı. Beni başka otel sahipleriyle
tanıştırmışlardı ve ben de onlann rakip olarak görebilecek­
leri birine bu kadar yardımcı olmalarına şaşırmıştım. Dav­
ranışları cana yakındı. Peggy bütün pansiyon işletmecile­
rinin birbirlerine destek olmaları gerektiğine inanıyordu.
Shivers ailesinin bir kısm ının bu gece Tide’da kalacakla­
rını biliyordum. O n la n n pansiyonlarını tavsiye etmekten
mutluluk duym uştum . Peggy ve Bob bütün konukları çok
iyi ağırlarlardı.

217
Peggy ve Carrie'yi dışarıda karşıladım.
“Merhaba,” dedim onların gelmesine sevinerek.fi
kafamı dağıtacak bir şeyler istiyordum. “Ne yapıyors^"
bakalım?”
“Yfemeğe gideceğiz: durup sana bakmak ve yardınıj^
tiyacın var mı diye sormak istedik,” dedi Peggy.
“İşte arkadaşlık bu.”
“İyi arkadaşlık,” dedi Corrie.
“Haklısın. Biz öyle herkese yardım etmeyiz,” diye eye
di Peggy. Etrafa bakıp yan bitm iş gül bahçesini gördüğün.
de kaşlarını çattı. “M ark’m şim diye kadar bitirmiş olacağı,
m söylediğini sanıyordum ?”
“Evet, öyle dem işti.” Bu kim seyi benden daha fazla ha-
yal kırıklığına uğratmamıştı. “A m a olm adı ve şimdi de ba-
cağım kırdı.”
“N e kadar süre yatacak?”
“Bilmiyorum.” M ark pek bilgi verecek biri değildi,
özellikle de kişisel konularda.
“Umarım sana onu tavsiye ettiğim için bana kızmadın,'
dedi Peggy.
“Tabii ki hayır,” dedim ona. “Harika iş çıkarıyor ve fi­
yatları da gayet uygun.” Çoğunlukla M ark bir nimetti. So­
murtkandı ama birçok alanda insana yardımcı oluyordu.
“Benim için birkaç proje yaptı ve her zaman yaptığı işten
memnun kaldım.”
“Bunu duyduğuma sevindim .” Peggy rahatlamıştı.
“Söylediğim gibi, biraz değişik biridir.”
Mark’la ilk tanıştığımda ben de böyle düşünmüştüm.
“O nun hikâyesini biliyor m u su n u z?” diye sordum iki
kadına da bakarak.
.•Hayır,” d ed i Peggy ve heyecanla sordu, “ya sen?”
Kafam) sallad ım . M a rk ilk tanıştığımızdaki kadar esrat-
■ı Belki d e d a h a fazla. O n u n hakkında ne kadar çok şey
T en sem , o n u aslın d a h iç tanım adığım ı daha iyi anlıyor-
Scrabble o y n a m ış tık ve b u oyunda çok iyi olduğunu
rm iişdim ; b a n a b irk a ç k itap tavsiye etmişti.
«'[■eğ bildiğim, onun iyi iş çıkardığı.”
Ben de katılıyordum.
‘‘İçeri g elip k a h v e iç m e k ister m isiniz?” diye sordum.
Kaldırımın o r ta s ın d a d u r u y o r olm am ız kom ik gelmişti.
“Sağ ol ama b u gün olmaz. Senin tabelanı gördüğümüz­
de yemeğe gidiyorduk ve daveti hatırladık. İhtiyacın olut-
sa sana yardım edebiliriz,” dedi Peggy. “Gerçekten, daveti
öneren ben olduğum a göre en azından bunu yapabilirim.
İstersen sana birkaç başlangıç tabağı hazırlayabilirim."
Tekrar teşekkür ettim ama kurabiye yapmaya karar ver­
miştim ve bitirm iştim bile. İnsanların yemek yemek yeri­
ne otelle ilgilenm eleri için basit bir şeyler yapmayı tercih
etmiştim.
İkisi birkaç dakika içinde gittiler. Keyfim biraz yerine
gelmişti. Kocamı sevmiştim ve şimdi de özleyecektim.
Yavaş yavaş kendim için bir hayat kurmayı öğreniyor­
dum.
Paul’süz bir hayat.
Y İR M İN C İ B Ö L Ü M

Mary, Georgc’mı oıııııı kızlarını evlatlık verdiğini ^


duğunda sarsıldığım biliyordu. Şok geçiriyor gibiydi q C()
rgc. Sanki ııe diyeceğini ya da nasıl davranacağını bileıni
yordu.
Öııc eğilerek dirseklerini dizlerine dayadı vc elleriyle
yüzünü kapadı. Sanki lıâlâ duyduğu peyleri idrak etmeye
çalışıyor gibiydi. Bir kişinin taşıyabileceğinden fazla bit
yükü taşımaya çalışıyor gibiydi.
Bir şey süyJcyebilscydi... M ary sessizlik dışında her
şeyle başa çıkabilirdi. George ona bakınıyordu bile. Mary
onun bağırıp çağırmasını, söylenm esini ya da onıı evinden
atmasını anlayabilirdi. Ama bu acıya şahit olmak, buyası,
bu korkunç kayıp hissini görm ek dayanılmazdı.
George kafasını kaldırıp ona baktı. Ağzını bir şeyler
söylemek için açtı ama sonra tekrar kapattı.
“O nun için bir şey hissedeceğim i düşünmemiştim,"
diye fısıldadı Mary. “O n u bir h ü c re yığını olarak düşün­
meye çalıştım ama sonra hareket etm eye başladı. İçimde

220
|,jlyiidüğünü h issetm ey e tJ.ı-jl.u 11111. Nc kadar dı-ıtcsnıı de
^llciHİuma o lan la rı, kalbim e olanları yok sayamıyordum."
George biraz d ikleşti vc sanki dalıa iyi duymak ısu-r gibi
•■zamlı.
(lı ı a d ‘ ' A r "

“İçim de, kıyım ız olan Un canlıyı ilk defa hissettiğim


gınanı lıa ıırlıy o ru n ı,” diye devanı etti Mary, Gcorge’ım
detayları d u y m ak istediğim fark ederek. “Doktor bana ıııııı
lıissc'tmcye lıer an başlayabileceğimi söyledi, liıı lııs çok
nJ|ıil'ti ve ilk başta lıayal ettiğim i düşündüm.”
George o n a bakm aya devanı etti, sanki ne söyleyeceğim
bilemiyor gibiydi.
Mary d u d a k la rın ı ıslattı ve konuşmaya devam etti.
“Sonraki birkaç b a tta o n u n benim parçam olmasına alış-
I um. Elimi k a rn ım a bastırıp onu koruduğumu fark ettim.
Garip bir ijekılde sanki o ııa.,.v c sana ulanmaya çalışıyor-
dum.
George’uıı gülümser gibi olduğunu fark etti.
“O n u n te k m e le rin i ilk hissetmemden sonra dalıa faz­
la hareketlendi. O n u beklem eye başladım, benim hamile
olduğumu kim se anlam adı ama birkaç kişi yüzümün par­
ladığını söyledi, sanki âşık olm uşum gibi. İş arkadaşlarım
biriyle tanıştığım ı d ü şü n ü y o rd u ."
“Tanıştın ıııı?”
“Evet,” d e d i Mary.
G eorge’un su ra tı değişti.
“T anıştığım kişi bebegim izdi,” dedi Mary.
George b u şakadan hoşlanmam ıştı ve bu yüzünden an­
laşılıyordu. “Yanı o n u sevm eye ini başladın?"
M ary’rıin k ıpırdayan elleri durdu. “Nasıl sevmezdim
ki? Ama b u o ld u ğ u m kişiyi değiştirmedi, ben iyi bir anne
olamazdım ve b u n u biliyordum . Yine de o seninle benim
221
bir parçamızdı. en giizcl parçamız. O n u sevdiğin, j (
iyi bir aile vermek istedim, gerçek bir aile.” N
Oııuıı sözlerini hazm etm esi G eorge’un biraz zatt)
aldı. “Ne zanıaıı kız olduğunu öğrendin?” 9|"l'ı
“Doktor ııltrason istediği zam an onu gördüm y
ilerlediği için, bebeğin iyi gelişip gelişmediğine bak5"11
istemişti doktor. I liçbir garanti olm adığını aına kıza ^
zcdiğiııi söyledi.”
George kafasını salladı. “D evam e t.”
Mary ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu. “Hcr
uyumadan önce ona şarkı söylerdim ... Yani,” dedi ve y,
vaşça gülümsedi “ben uyumadan önce. O nun futbolcu
olacağını düşünürdüm. Tanrım, kız fena tekme atıyordu ■
George gülümsedi. “K eşke...” Cüm lesini bitiremedi
Bitirmesine de gerek yoktu, çünkü M ary anlıyordu.
“Biliyorum. O nun hareket edişini senin de hissetme-
»i isterdim.” Birçok kez Mary, G eorge’a kararından bah­
setmeden onu terk etm esinin doğru olup olmadığını dü­
şünmüştü. Hamileliği sırasında, özellikle de son üç ayda,
tamamen şişkin ve rahatsız olduğu dönem de yüzlerce kez
onunla iletişime geçmek istemişti. H am ile olduğunu çalı­
şanlardan gizlemeyi başarabilmişti. Bazıları tahmin etmiş
olabilirdi ama bunu hiç konuşm am ışlardı. Son on aydı
izin kullanmış ve şirkete rahatsız bir yakını ile ilgilenme­
si gerektiğini söylemişti. H am ileliğinin son haftaları kor­
kunç geçmişti. Elleri ve ayakları k ü tü k gibi şişmişti.
“O nu doğurduğunda yalnız m iy d in ?”
Mary kafasını salladı. Yaşından ve olası güçlüklerden
korktuğu için doktoru sezaryen önerm işti. Bu yalnızca bir
tedbirdi, Mary de seçeneklerini tarttıktan sonra normal
doğumu seçmişti. Bu o n u n tek ham ileliği ve doğumu ola-

222
cakt' vc tü m d c n e Y’n ıi y a5arnak istem işti. Yaşamıştı. Faz-
lasiy'3-
“Scnın y a n ın d a o lm a k için h e r şeyimi verirdim,” dedi

Gc°rf?e'
“H ayn\ G e o rg e , o ra d a olm ad ığ ın için memnundum,
gen ^ k ö tü k ir h a s ta y d ım .’*
“Kötü m ü y d ü ? ”
Mary o m u z la rın ı silk ti. “ Bariz nedenlerden dolayı nor­
mal d o ğ u m d e r s le ri a lm a m ıştım . Birkaç film izleyip birkaç
kitap o k u d u k ta n s o n ra h a z ır o ld u ğ u m u sandım."
“Değil m iy d in ? ”
M ary kısa b ir k a h k a h a ile cevap verdi. “Hiçbir şey bir
kadını d o ğ u m a h a zırla y a m a z. Saatler sonra bunun nor­
malden d a h a u z u n s ü r d ü ğ ü n ü düşündüm ve doktordan
hızlandırm ak iç in b ir şey yapm asını istedim. Doğumdaki
hemşire b u n u n d a h a h iç b ir şey olmadığım ve saatler boyu
süreceğini sö y le d i.”
“D oğum n e kadar sürdü?”
M ary h a tırla y ıp g ü lü m s e d i. G eorge’un ne kadar hassas
olduğunu b ild iğ i iç in k o rk u n ç detayları anlatmamaya ka­
rar verdi. D o ğ u rm a y a h a z ır olana kadar bütün küfürleri
kullanmıştı. N o r m a l d o ğ u m , hanım evlatları için değildi.
Mary çekeceği acıya ra ğ m e n , ilaçların bebeğe yapabilecek­
lerinden k o rk a ra k n o rm a l d o ğ u m yapma konusunda ısrar
etmişti. Ve b a şa rm ıştı da. G eçm işe baktığında bütün dene­
yimin o la ğ a n ü stü o ld u ğ u n u düşünüyordu.
“U zun... K ız ım ız o ld u ğ u yerde kalmakta kararlıydı.
Belli ki orası y e te rin c e ra h at ve sıcaktı ve o da parmağını
em ebiliyordu.”
“Parm ağını m ı e m iy o rd u ? ”
“Sürekli!”
223
“K a rtn n d a v k e n m i r "

gelene kadar em dim ." dedi. “11er gittiğim yer? götürdü


gt'inı hir yorganını vardı. Babanı sin ir olurdu. Ania anne
jkılltydı. Yorgam her lıatta \ık .m p b ir kısm an keserdi so.
mında küçücük bir şev kaldı geriye."
“O nan bunu \ kıptığından şü p h e len d in m i?“
"Şüphelerim vardı. A nnem y organın çektiğini sövlü
vordu. birkaç ay sonra da çam aşır m akinesinin onu vedi-
ğini sövledi."
"Akıllı kadm."
“O çamaşır m akinesinden n e fre t e ttim ." dedi Georvje
kıkırdayarak. "Yıllarca o n a v u ru p d u r d u m ama sonra ma­
kineyi incitm ekten çok ayağım ı incittiğ im i fark ettim.’
M ary gülüm seyerek o n u n e kadar tatlı olduğunu dö­
şündü. Kalbi o n u n içiıı ve hiç tanım ad ık ları kızları için
aşkla doldu.
George’un gülüm seyişi silindi. “N asıldı?”
Man* kafasını salladı. “Yeni doğan bebekler herkesin
bildiği gibi çok çirkindirler. K im se d oğu m u n çocuk için
kolay olduğunu söyleyem ez."
“Kızımız çirkin m iydi?”
“Hayır. H er şeye rağm en o ço k gü zeld i George. gerçek­
ten çok güzeldi. Ç ocu k odasın ın penceresind en ona saat­
ler boyunca baktım .”
"IVU, -om u . C>eorçc söylem ek istediğim .mUuu kc-
lılUO»b u lu u v a yatışarak tered d ü t em . “Ağrm vur mıydı?"
"\kıvır, A shnda k e n d im i harika Uisscdiyçvtduın. Tarnn
ûibı çoğs d n u ' v u rılP "B akm ne yaptım1.“ dtvç bağınsak
lvtiNv»T\Utttı. H iç d o ğ u m u n bana hissettirdiği kadar güçlü
İnletm edim k e n d im i."
George b ir kez dah a kıkırdadı ve sonra düşüncelere
i jjUı " S e n ... O n u ku cağ ın a aldm mt, yoksa hemen ver-
j men nu gerek iy o rd u ?"
“Elime geçen her tiratta onu kucağıma aldım. Doğru
kıran verdiğim e e m in olm am gerekiyordu. Bu dimvava
b\r havat getiriyordu m . Senin ve benim bir paryam olan
h ır Hayat. O n a sahip olabileceği en ıvi geleceği sunmak bc-
mm elim deydi v e b u geleceğin benim yanımda olmadığını
kabul etm em gerekiyordu."
George, M ary'n m elim tuttu.
“Bu h am ilelik , b u b e b e k senden ve benden dalu büyük
hır şeydi," d ed i M ary o n u n gözlerine bakarak.
“O nu k iın ııı ev la tlık aldığını biliyor musun?"
“Evet, ailevi k e n d im seçtim."
G eorge'uıı g ö z le r i b ü y ü d ü . “Sen mi seçtin?"
Mary hattular b o y u n c a başvurulan değerlendirmiş ve
son kıran alm ad an her şeyi incelem işti. "Özel bir evlatlık
verme k u ru m u ile g ö r ü ştü m . İyice araştırdığın, çok say­
gın bir kururu."
“Aile ile ta n ıştın mı?"
"H ayır, y ü z y ü z e d e ğ il. B e n im k ıra n ın d ı ama kapalı bir
evlat e d in m e s ü r e c i n i te r c ih e ttim . Geriye dönüp baktı­
ğında b u n u n d o ğ r u k a ra r o ld u ğ u n u düşünüyorum ."
"N ed en ?”
Marv s ö z le r in i v e r e d ik ti. "Ener kim olduklarım bılsev-
dilil," dedi boğazı düğüm lenerek, “o zaman fikrınıld
(irip evlatlık vermekten vazgeçebilirdim .”
“O n u ö z le d in m i? "

“ B irk a ç b a tta b o y u n c a g e ce u y u y a m a d ım ve |y r

d ü ğ ü n d ü m . S o n ra h e r ş e y d e ğ iş ti.” a r 'n "

“N e o ld u ? "

Mary konuşmakta zorlanıyordu. G corgc'a söyledi


riıı rulııımın derinliklerine göm ülüydüler. Hamiler J '
detaylarım, doğum u ve evlatlık verişim anlattıkça hatıraj
hızla giden bir arabaya çarpan kar taneleri gibi su yü2(jn'
çıkıyordu.
Kanser teşhisi konduğundan beri hep böyle oluyordu
Sanki biri hız düğmesine basmış, o da bir zaman makine
sine girmişti vc bütün hayatı etrafında dönüyordu.
Kızını ajansın sorum lusuna verdikten sonra onlar be-
beği ailesine götürmüştü ve M ary uzun bir süre kararsızla
içinde kalmıştı. Bir ara bir psikologa gitmeyi düşünmüştü
İçine kapanık biri olduğu için yabancılarla hislerini paylaş,
ma konusunda kendini pek rahat hissetm iyordu, özellikle
de bu kadar kişisel bir konuda. Ü stelik bu bilginin onun
çalıştığı yatırım firmasına ulaşm asından korkuyordu. Ruh
sağlığı uzmanıyla görüşm ek b ir zayıflık olarak algılanabi­
lirdi ve kendini bu riske atm ak istem em işti.
“Bebeğimizi evlatlık verm ek tah m in in d en daha zordu
değil m i?”
Mary, konuşm ak yerine kafasını salladı, sesinin bunun
ne kadar zor bir karar o ld u ğ u n u yansıtacağından korkarak
sustu. Birkaç dakika sonra k o n tro lü tekrar eline aldı. “Htr
şey onu evlatlık alan anne bana b ir m e k tu p gönderdiğinde
değişti. İsm ini A m anda k o y m u şlard ı.”
ıry detayları söylememeyi düşünmüştü m u konuş-
. /rahatladığını l" ssctl,V“ rcil1
" ' y u n a n d a ” dedi C îeorge düşünceli hır şekilde, “ h u « m i

'tV^ c - r ... Eğer on u beti büyiilseydim, ona Elızabcıh adı-


verecektin. *
»Ehzabetlı, aınıeııın anısına mı?
Mary gülüm sedi. “A nnem Amanda doğmadan uzun
,mjn önce ö ld ü ... A nnem i seviyordum, benim kararımı
’|Çbilmediği için m e m n u n u m , bilseydi hayal kırıklığına
uğrardı."
“O kadar emin olma, sen bizim kızımızı dünyaya getir-
jm.-dcdi George,
M a r y , b u s ö z l e r ü z e r i n e m i n n e t d u y a r a k onun elini sık-

„ “D o ğ ru o la n ı y a p t ı ğ ı m t e y i t e d i l d i aslında. Evlatlık alan

j i l e o n a A m a n d a E l i z a b e t h a d ı n ı vermişti.”

“A h M a r y . ”

“Mektup sevgi ve m innetle doluydu. Amanda'nın ai­


lesi tarafından sevileceğine ve duygusal, fiziksel vc ruhsal
olarak iyi yetiştirileceğine inanm am için gereken het şey
vardı o mektupta. O n lar iyi insanlar George. Ben iyi bir
seçim yaptım.”
“Sonra aileden tekrar haber aldın mı?"
Mary oııuıı sesindeki u m u t dolu tınıyı fark etti. “Hayır,
hiç almadım. Ben böyle olm asını istemiştim, hem Aman­
da hem de kendim için.”
“Sonra her şey y olunda gitti?"
“I Icmetı h e m e n .”
"Kansere kadar,” dedi G eorge.
Kansere kadar,” diye tekrarladı Mary.
George o n u n ö n ü n d e yere diz çöktü. Kollan Mary’nin
belindeydi, onu kalbine doğru çekti. Uzun bir süre k*.
kaldılar. '
İkisi de konuşmadı
George sessizliği bozdu, dikleşti ve elini M a r y ’n jn
nağma koydu. Gözleri yumuşak, nazik vc sevgi doluyjJ*
“Teşekkürler,” diye fisıldadı.
Mary hayal kırıklığı, hatta kızgınlık bekliyordu. |y|jn
nettarlık onu şaşırttı. “Ne için?” diye sordu. GcorgeU|)
aşkını ve evlenme teklifini reddetmiş, onu terk etmişti
George’un ondan nefret etmek için çok sebebi vardı.
“Bebeğimi dünyaya getirdiğin için.”
“Ah George.” Mary, kollarını George’un omzuna doladı
ve ona sarıldı.
Ayrıldıklarında George’un yanaklarındaki ıslaklığı sildi
ve karşılıklı gülümsediler.
Mary ona geri kalanı anlatmaya istekliydi, hem de çok
istekliydi.
Ama anlatamazdı. H enüz yapamazdı bunu.
Y İR M İ B İR İN C İ BÖLÜM

Peggy ve C o rrie ’yi g ö rm ek keyifliydi. Onları yolcu et*


nnı ve bir süre m erd iv en lerd e güneşin altında oturdum.
Rover bir sü re çim lerd e uzandı, sonra da bir kelebeğin
' peşinden koşm aya başladı. O n u dikkatle izliyordum. Bu­
ranın evi ve ait o ld u ğ u yer olduğunu anlamışa benziyordu.
O n u dışarı bıraktığım da hiçbir zaman fazla uzaklaşmıyor­
du. Sanırım b u kadar iyi davrandığı için kendimi şanslı
hissetmeliydim. Bu bana, o n u n biri tarafından eğitilmiş
olabileceğini d ü şü n d ü rü y o rd u ... O n u özleyen ve ona ne
olduğunu m erak ed en b ir i... Belki bir gün bu sorulan ce­
vaplamam gerekecekti am a şim di, o yanımda olduğu için
mutluydum.
Posta geldi; ben d e bir g ün gül bahçemin olacağı alana
birkaç çiçek saksısı yerleştirdikten sonra onlara bakmaya
karar verdim.
Sonra posta k u tu su n a yürüdüm . Gelen postalann çoğu
reklamlar, faturalar ve dergiden oluşuyordu. Yalnızca bir
mektup elle yazılmıştı ve resmi bir duyuru gibi görünü-

77 Q
y u i ı l ı ı , Y ı ı ı i | i .11,11111; i . i I i mi i i i i mi d o p .n i ı ^ l . ı , | t|) ^
ıl.ıvi'lıyı'siyılı Isın ıln ı o koı o k ı / i ' . f l l d ı n . , , - , | 1())
A l >1ıy Kıııı .nıl, AIıl>y. n iı lı l n .ık 'ı.ı <l<-vı-ılılıy,l(1
ilim li’ kimi İm sllu- k.ıl.ııı ilk k o n u k la t ııın l.u , |, , M 11 b
lıcyıııııı d llp lln ll 11,111 y,ı lım ı,11 v r 1,ı k, 111)-t l, _(/ ^ Va
lım m iM i/ I>11 mı- h n ı / ı y o ı d ı ı , K1..1 İm m | |, . ( I H ||( ll" '<|ı.
I l m v r r s ı ı r In ııııı 1 M iııll.ıy k c ıı m ı iyi a ık .ıd .ıy ı A ııp ıl;,’ .
dll/>ll .m ıha k.ı/.ısııııl.ı <111ı knıyı 1111111 k ı y ı n l a o l,|n c,||,
1cı 1111111. (> 11111 İn 11 m •111 ■1 A l >1>y’ı 1111 İ n in i n k ı y a n , |M|| *’
S a n k i.n a lla y .ıy y n ı y.ıln. .11 kad.ı.yl.n 1 ve mimI .ııkaılm .
illin ilm iy im k ııi’.ıı ım y ı ''
llıı ılllğ liu ıla v e lıy e s ıın İm k.ııl.n y l l / r l k ılan , |ı;M||.(|
11,111.1 Im ıa y a ilk ı.ı y n d ıp ı ıı ıd a s ıly lm lıy ı y y ı u -y» cılıy ı,,tl|
m a şıy d ı. llıı |>.nısly<>11 in s.iiil.it 111 ly ıle y tıf ı h ır y,., ıılnıaklı-
lım ıln ı iyiıı v r Im ıa y a f ;e li|i k a la n l a r ic,i 11
A lılıy iyin S e tlil K ııy ıı'n a af>,.ıheyııım d ü ğ ü n ü n e nclıml
s o n ra k i o la y la rı h a ş la ta n ilk a ılıııı n l n m ^ t ı ı . D llııyadı m
,\ım Im lıııııııa k is le d iğ i y c ı lııı k a s a b a y d ı y ü ıık O kanjilay.

b'ııııı öldüğü ı> korkunç kıy gecesiyle ilgili hatıraları mı.


laıııyoKİıı.
“Rover, alı Rover," dedim heyecanla, “hak. Alılıy vc
Sieve I look.s evleniyorlar.”
Yanımda, (isi basamakta dinlenen Rover kafasını yaıa
yalınlı ve hana merakla haklı.
“Ilı 1 harika bir haber. O ıııı hatırlıyor musun?" Sayını
bir sıırııydıı çlinkO belli ki oıııın kim olduğu ya da benim
neden bahsettiğime dair R over’ııı hir fikri yoklu. Dense-
vinçten haheri biriyle paylaşmak istem işim i sadece,
Zıplayarak eve girdim , zarfları m asam a koydum vcic-

2.30
... ,r n |ı ır ı I l.ıl" t v r ı r ı ı k y.ıtııı/< .1 I ,,, ,,, |,„ ıy n
Irl1’" '1

^îı/lok l''!1' 1" " " " rlr,,, yM' V,».V- •".'i
,|,y .
» I jy k ııın b ö l ü m ı n V-»'İn ı yıy<lıı 11. I!ıı ıpıı ııı, ,ıpıı
( ||| , ,, i MM . iii in l i n r d ı y o ı ı ı m lir in u y u lu y o rla r”
' «Ozpünüm. ‘irili 11y.ııX111<İl■11 İlli?" diye vırıltını sm.lıl
lıık lıı»siylı*-
,'Scı, ııyamlıı m adın, Irlrlm ı ııyııııılııılı. Ncnlılıı?”
“Al'lıy K ın ı ııi'l'ılrıı lı.ılırr aldım . "
'•Kını?”
“Al’l’y ( ,( ,ık aynıdaki ıkı koııupıımdaıı imiydi.”
Alıcvrl, hatırladım . ( / ık scssj/dı... Apııhryimu ılllpll-
,,11 ,(,111 buradaydı, ılrp.ıl m ı?”
“livcl. linplin onıl.ııı lıır dllpliıı davetiyesi aldım."
Mırk'ııı ıır kadar lıııysıı/ olduğunu lark ettiğimde bu ha­
kiri onunla paylayım hevesim kısm iyi.
“( İÜ/el," ılrdı yayının hir yckılde. “Apa beyinin clüpü-
ndııde tanıytıpı adamla mı? Apabeyııüıı üniversiteden ar-
luılayydı sanırım ?"
Ilıınıı nereden Inldıpı hakkında yalııı/ca tahminde htı-

lıllıabılirılıııı. “livet. Sen nereden biliyorsun?"


" N e r e d e n m i İ n l i y o r u m ? S e n s ö y le d i n b a lla .”
"Ne zaıııaıı?” Alıby vc Stcvc hakkımla hir yey söylediği­
mi kesinlikle hatırlam ıyordum .
“İlilmem. Ama bayka nereden bilebilirim ki?”
İyi sorıı Hir yey söyleıııiy olmalıydım ama hatırlamı­
yordum.
“/oslı ve M lchelle nasıllar? Onlardan haber aldın ını?”
Jııslı da Abby ile ayın /.im anlarda otelde kaltrııytl. Abby vc
Joslı benim ilk ıııüytcrilcriıiKİi.

231
I k ıheı a lm a ıt ııy i ım . " M u lıc l l e 'ı y .ık ııı /.m e n i
k e l l e y / i n l l l ı n . ı ı ıı.ı l o s a d l l l ı t l . " ll|iı.
“I ÎV İ c ' U c ' f t ' k i ( ’ l , ı t r i l i M a l k s a k ı n h ı ı ç e k i k l e
" A lı O y l c m ı ? ( i ö ı ı d l iyicil ko n u şlu n la n / n l;ı||
S l'U ?” ,||l'll|
Kıkırdadı.
M a rk fjiT erklcu ile e p .lc m y o ı ıııııyd ıı? Ilu y
lin k liyd i S e s i h e m >11511 I l ı l e k y . i | i a h ı l ( l ı f ; ı m , k.«rs ı|, «
y.U/ıııck o l d u . " I)
“ ( ^yle f 'ö r ü ı ı l l y o ı l a l d ı , * 'd ı y r a y ı k l a d ı M a ı k ,
"N asıl?"
'■/oslı ıııııin a ld ı- p l a n la d ığ ın d a n lıırk a y f;llıı , |:l|, . ..
kalm adı 1111?” ' "
“ K aldı.” M a ık 'm in sa n i.ııl.ı ilg ili lııı k a d a r detaycı oldu
£111111 lııy b ilin iy o r d u n ] ,
“ İ l e n ılı - ö y l e d O ş t l u ı n ı l ş l O ı n . ”

“Üvey lıah.ısı yti/fiııdcndı, hatırlıyor ııııısıııı? Iticlıar<|


iıfıııfiştfl ve /oslı d.ı Itieh.ırd’ın işlerini yoluna koymak 20.
rııııda hissetmişti kendini.”
“Ilıı lıalıaııesiydı. Mu lıelle’deıı dolayı kaldı.”
“Oıııınla konuyum ve saııa iyııu mı düktü?” Asıl cs|)n
lıuydıı. Mark da Joslı da ö/el lıayatlarım tartışacak insanlar
değildiler.
“( )yle de diyehilirsıu.”
‘‘Ihına inanmıyorum.”
“İstediğine iııaıı,” dedi Mark. “Şiıııdi uykuma yeri (İn­
ilebilir iniyim?”
“M/bette.” 'leleldnıı kapatmak üzereydim ki beni dur­
durdu.
“Jo Marie?”
"liv rl
•'1 J m . i t im i I n ıy s ıt'/ ltıy .ıım u .ilin in ..,,,, fly | (. ^

uy| ıstC-llUl'M'l*"»' "


«/çilelim i." ı l c ıln n A lııı< Iıf-n ın d l'ıylh ın iıe ııd ıyc V m ııiyn .
D,, i» ı.'V|UI-
" l l ı ı ;i|> ı.ıl l ı . ı p k n y O / llıu lı ıı."

“ i :,l ı ı ı k ı . " d iy e d a lg a g ı - ç ı u n . "I'.(/.c ı ila ç la r u l u m a y d ı

ln-ı z a m a n k i j'.ıl> ı g l ı l r ı y l i / l l l o l a , .ıV .ııı, a s l i n d i "

n / l a r k k ı k ı r d a d ı . “ S a n ı n ı n İ n i l ı l r ı l n k ı n u l ı ı ı m a . ’'

“ I I a l 11 • U n l u n g ü lü m se y e re k .

“ D i n i l - , l > ıı a l ç ı ç ı k a r ç ı k ı n a - / m - i i İ i i (1,(11 İ m l e n i l I m ı r r -

ccğinı."
" İ liliy o r u m ." H u ıy k u ım s m n la M in im in ilik I m s c it lğ i

ig ıı m i n n e t t a r d ı m . “A k ş a m ü z e r i u y , r a r , s a ı ı a y ı ı ı ı r k g ı- ti-

ririııı.”
“(ii'rrk yıık. Fıstık ezmesi vc reçelim var."
“Sana g e rç e k y e m e k g e tir e c e ğ in i," diye ısrar etlim .
“ Fişlik e / ı ı ı e s ı ile g e rç e k y e m e k ."
“ lalın,” ıliye onayladım, onunla tanıyarak hır yere vara­
mayacağımı biliyordum. "Altıdan sonra uğrarım ”
Sanki benimle tartışmaktan çok yorulmuş gibi içini
çekli, “ lamanı, pes ediyorum. Nasıl istersen üylc yap,”
K.ıiamı sallayarak telefonu yerine koydum vc Abby'ınıı
(İliğiin davetiyesini elime alıp ikinci kez okudum, Düğün
Ağııstos’taydı ve Florida'du olacaktı. Kendime bir fincan
kahve yaptım vc m utfaktaki kliçlik masaya oturdum.
Alılıy ile konuştuğum günü hatırladım, bana cn yakın
arkadaşının bayatına mal olan araba kazasından bahsetmiş­
ti. Hu kaza A bby’nıtı geleceğini altüst etmişti. O sıralarda
Steve I looks’la çıkıyordu ve kazadan sınıra, suçluluk his-
seçtiği için ondaıı ayrılmıştı. Aııgpla öldükten sonra nıUt]
olmayı, âşık olmayı ve hayatına devam etm eyi lwkctnıç<j.*
ğini düşünüyordu.
Kapı çaldı ve Rover havlayıp ön kapıya koştu. Gelen
yan binadaki kadındı. Yaklaşık seksen yaşında, tatlı b ir^ '
din olan Bayan Coryelle. Kızıyla birkaç kez konuşmuş ve
yaşlı kadını kontrol etm ek için de birkaç kez onlara uğı(V
mıştım.
“Bayan Coryelle, içeri gelseııize,” B enim evime gclniç.
si pek normal değildi.
“Hayır, hayır, geri dönm em gerekiyor. Kablolu ka­
nallardan biri benim en sevdiğim televizyon programım
bütün gün yayınlıyor ve ben de kaçırm ak istemiyorum.”
Kafasını kaşıyıp güldü. “H epsini daha ö n ce izledim biliyo­
rum ama yemin ederim sonlarını hatırlam ıy o ru m . Hafı­
zamın kötüleşmesinin en iyi yanı h e r şeyi ilk seferm iş gibj
keyifle yaşayabilmeni.”
“Sizin için ne yapabilirim?” diye so rd u m . Buraya kadar
gelmesinin sebebi bana televizyon p ro g ra m ın d a n bahset­
m ek değildi herhalde.
‘Ah evet, neredeyse u n u tu y o rd u m ,” d e d i g ü lere k “Pos­
tacı bu m ektubu benim posta k u tu m a k o y m u ş am a mek­
tup sana.” M ektubu cebinden çıkardı ve b an a verdi.
“Teşekkür ederim ,” diye m ırıld a n d ım ve zarfa baktım.
İlk bakışta tanıdığım bir isim değ ild i, b u y ü z d e n kenara
koydum , zaten yaşlı k o m şu m h a k k ın d a m e k tu p ta n daha
endişeliydim .
“Sizi evinize bırakayım ,” d e d im .
“G erek yok.”
“Israr ediyorum , R over da ö y le.” V eran d ay a ç ık tım , Ro-
n„td a p e ş im d e n geleli. E v lerim iz arasındaki kısa nıe-
',L-. , y ü r ü m e k u z ıııı s ü r m e d i. B ayan G oryellc konuşkan
vc b;in a te le v iz y o n m a n to lu m u , dizi karakterleri
hır. i k cn d i a rk a d a ş la r ıy m ış g ib i anlattı. Ö zellikle de baş-
^ o y n a y a n M a r k l la r m o n ’a h ay ran d ı, sürekli ondan
” , sCd ıy o r v e ııe k a d a r y a k ışık lı b ir adanı old u ğ u n u soy-
! ordu- " S e k s e n ü ç y a ş ın d a o la b ilirim am a yakışıklı bir
'd lm g ö r d ü ğ ü m d e ta n ır ın ı."
“Ben d e ,” d e d i m , ilk ta n ış tığ ım ız d a F a u ld e n ne kadar
u l a n d ı ğ ı m ı h a tır la y a r a k .
Bayan C o ry c lle evine girdikten so n ra Rover’la birlikte
rj d ö n d ü k . D a v e t iç in g e re k e n h e r ş e y i y a p m a m ış tım .

Geriye baktığımda, davetiyeleri göndermeyi, otel istedi­


ğim hale gelinceye kadar ertelemiş olmayı diledim. K o ­
m isyo nd an birkaç kişi geleceklerini vc Gül Limanı Ote-

li'ni gezmeyi iple çektiklerini söylememiş olsalardı büyük


ihtimalle iptal ederdim .
Eve döndüğüm de neredeyse mektubu unutmuştum,
Rover bana hatırlattı. Girişteki masada durup havladı. Nc
istediğini anlam ak bir dakikamı aldı.
“Ah haklısın, m cktııp!” dedim . Neyse ki onun hafızası
benimkinden daha iyiydi.
Zarfı alıp m utfaktaki masaya koydum. Rover çok me­
raklı göründüğü için o tu ru p m ektubu açtım. Birkaç sayfa
uzunluğundaydı ve yanında da bir not vardı.

SevgiliJ o M arie,
Beni affet. P aul A fg a n ista n ’dayken ona bir şey oluna bu mek-
lubusana verm em i ritem/$ri. Bw kadar süredir bendeydi m a sana
göndermeyi u n u tm u şu m . S en in için beklenmedik bir sürpriz ola-
ta k m m m , bu yüzden ü zg ü n ü m .
Say/ânın akında belli belirsiz b ir isjj^
İlk sayfayı çevirdiğim de, k o c a m ın el V3rd'-
ben yazılmış rek sayfalık m e k tu b u c ö r d - ^ 2lS,^ a
M ektup P aıı/'dendil Urî1,
Y İR M İ İK İN C İ BÖLÜM

Annie'nin b ü y ü k a n n e ve büyükbabasının nikâhlarını


tazelemek için b irb irlerin e bakıp el ele tutuşarak durduğu
sahildeki çardağın ü z erin d e güneş parlıyordu. Peder Do-
novan küçük to p lu lu ğ a baktı ve dua kitabını açtı.
Annie’nin b u k u tlam a ile ilgili en büyük endişelerinden
biri hava şartlarıydı. H e r ne kadar büyükbabasının gerçek­
te nerede evlilik te k lif etm iş olduğunu öğrenememiş olsa
da, Annie b ü y ü k an n esin in anlattıklanyla ilerlemeyi tercih
etmişti- B üyükbabası teklifi sinemada yapmış olduğu ko­
nusunda ısrar etse bile, sahil manzarası nikâh tazeleme tö­
reni için sin em a o to p ark ın a göre çok daha ilginç ve pratik
bir yerdi.
Kent ve Julie en yakın arkadaşları ve aileleri tarafından
çevrelenmişlerdi. A nnie’nin annesi ve babası, teyzesi Patty
ve Norman Enişte yıldönüm ü çiftinin etrafında yarım da­
ire halinde duruyorlardı. Annie, kuzenleri ve onlann genç
aileleri dış yuvarlaktaydı.
Oliver, A nnie’nin yanında duruyordu. Annie onu gör-

237
m ,v ,lr ı, g e lm e y e y ılla n i s le d i ğ i k a ıt.» k o l.ıy

»İn hıı
d ı ş l ı f*ı-.l»-r İ lli ıl'ıiK İ ı " h a şin i L il.ln .li v e k ı ğ m , |()

InıŞ.ı liiHıtııiM .iı S .ıııı.ı b a k ış la rı A ı m ı e 'ı m ı h i l y t u , ^ ’ '1'


lıllvllkh.lkısıll.l ılö llılil. 1(1

"K ı nı w (ıılıe . ik in i/ .......... - * > ' L ı ı l ı ı ı . ı ı ı ı n V (, ı , . . .


..i' «. ■ .. 1‘nni
W ilslilmlı- İllim.Ilım mı g u /e l uı neftisini/.
I ı ı l i r .lom lp k.H.iMiım g u /le rıım ı iyine Ivıkt,. K,.n| j
1111,1 l'.lkll v r A ııııır'ııııı iletesi kı sıklı, Ş im d i l.il.., , ^ r |)(;
yıllb.ıh.ısı liıimııni.ıııııı.ıy.ı haşlarsa m- yapacağım |,j|
ynnlıı. O ııuıı yem le hiiyiikhah.ısıııın elli s e n d ik k,insin,
111n.iıııiıı aşkı gürdil. Yaşlı .ı.l.ııııııı g ö /il (ıılie'deıı başkamı,,
gurııniyoıdıı s.ıııkı ve .ıralarındaki aşk hu .'i/el giimly ^
ınpl.ııı.ııı lıeıkesi etkilemiş yıhıyılı
l’.ıp.ı/ııı kelimeleri Aııııie üzerindeki lı.ikmııyeiHn y|.
nııııışlı (.’cııç k.ulııı .İninm iş hir lı.ıl.le biiyilk.ııınosinjn
dini,ıkl.ınııııı oyıı.ım,ısını i/le.li, yeıııinlerıııi o k.ulnr içten
okuyordu ki gözleri dolm uştu.
Aııııie'nin de gözleri yaşla dol.lıı. O anda Ülivcr'uı
eline uzandığım ve p.ırııı.ıklııımı o n u n k ile re dolayıp eli­
ni sıktığını hissetti. O ııuıı elıııi hıı akm ak istiyordu ıııu
hıııııı yapaiıı.iılıyıııı laik elti, O liv e r yakında duruyordu,
uıııı rahatsız edeeek kadar yakında. A n in e istediği j»ibi uza-
ğ,ı k.ıyınak yerine olduğu yerde kalakaldı. O liver'ın tıraş
losyonunun lim onlu kokusu oıı.ı portakal ve limonları,hir
de yan y.ıııa uzanıp g ö k y ü zü n ü izled ik leri tem bel yaz akşa­
mını hatırlatmıştı.
O gece de oıııın elini tutm uştu. Annie o zamanlar
gençti, on üç yaşında. Hu kadar sene sonra bile, ne kadar
istemese d e n gecenin hatırası hayatındaki eti romantik de-

2W
^l.ır.ık k .ıl'o ı^ lı. I ) İ İ v i t ‘ i i i evrendeki ı lı lallı çırnık
,■> d ö ş ü n m ü ş vc b ü tü n yıız. boyunca otunt lıasreti-

' A"r,n' ' ' l*"ın k i'd arın öpücü klerim kalplerine yakıtı
,,l.ıı.ık d ü şü n d ü k le rim varsayıyordu. Oliver o anı
lıil
|,vi H.III m ah v etm işti vo hu yüzden d r Amile onu şıı
(,ıd.ıı a lh n ıırm ış tı. A m a şim di nasıl aflclmcycerktı.
k.ılpu-ı. w iÇtctuli.
( )|jvrı »ııııııı «İn ilk ö p ü c ü ğ ü o ld u ğ u n u söylenildi. Atı-
. „ıııııı g ö zlerim ü zerim le hissetm iş vc gençlılcnınn
,jl ıı ı in 111mlı h alitaların a rağm en oııuıı bakışına kargılık
vermiş11- A ralarım la e lek trik varili ve n yaz gecesi olduğu
ludargiKhivc y o ğ u n d u .
Olıvcı nıı.ı m - kınlar körü dav ranm ış olursa olsun. <mtı
tekrar öpebilm ek istiy o rd u . O ıı iki sene geçmiş ve lıtçhır
^ydcğişnıcıııışu. ( 'lizlcriııi kapam ak ve oııuıı öpücüğünü
kabul etm ek isliy o rd u . T ö re n devam erlerken bakışmaya
devam eltiler. O liv e r o ııu ıı ne istediğim biliyordu.
Aııııie d erin b ir nefes alıp, dudaklarını oııuıt dudakla­
rına doğru u zattığ ın d a büyükbabası bağırarak “Kesinlikle
evet!” dedi.
liıımıııla b irlik te b ir k ahkaha dalgası patladı ve Anııie’yi
romantik rü y asın d an u y an d ırd ı. A nnie kendine gelerek
rliııı O liver'm e lin d e n çekti ve l’ed er D oııovan'm son söz­
lerini u ru n u / u n alkışladı.
Oliver da alkışladı am a o, Aııııie katlar heyecanlı değil­
di. bitirdiği zam an k o lu n u A ım ic'uiıı beline sardı vc onu
kendine d o ğ ru çekti. A n n ie ona rahatsız olm uş gibi bir ba­
kış attı ama O liv e r b u n u g ö rm ezd en geldi.
Hu çekim g erçek d eğ ild i. O lam azdı. O liver'la ar,ilamı­

zın
dakı bu şey Lenny ite nişanlanın atm alarının yatı uruna
dii. Annie'nin egosu, çekici v e b e ğ en ilen biri olduğu^
hissetmeye ihtiyaç d u ym u ştu . O liv e r yakınlardaydı ya}nn
ca. Aııme buna inanmak iste m iy o rd u am a anlamlı ge|en
tek açıklama buydu.
Davetliler dağılmaya başladı ve O liv e r isteksizce
rüeııin yanından ayrıldı. “B ü y ü k a n n e n le büyükbaba,
kabul salonuna gö tü rü y o ru m ," d e d i A rd ın d a n Annie’n^
c/ini tutup dudaklarına g ö tü rd ü v e “S o n ra konuşuru* -
diye üsı/dadı.
‘Hayır, konuşm ayacağız/ diy e cev a p verd i Annie ania
Oliver eğer duyduysa bite d u y m a m ış g ib i yaptı.
Annie, aralarında ne o ld u ğ u n u a n a /iz e d ecek zamanı
bulamamıştı. Ayrıca o n u n için h iss e ttik le rin i düşünüp
aklının asıl Önemli olandan, yani b ü y ü k a n n e ve büyükba­
basının evliliklerim k u tla m ak tan başka tarafa çeiinmesinı
istemiyordu.
Davet, çardaktan biraz aşağıdaki y a t k u lü b ü n d e olacak­
tı. Bu kısa mesafeyi y ü rü m e k , o ra d a p a r k y e ri bulmaktan
daha kolaydı. Ama y ü rü y ü ş b ü y ü k a n n e v e büyükbabası
için fazla geleceğinden, O liv e r o n la rı g ö tü r m e y e gönüllü
olmuştu.
Sahildeki otoparka d o ğ ru g id e r k e n “H e y , O liv e r "la se­
nin aranda ne oluyor?” diye s o rd u A n n i e ’n i n ağabeyi Peter.
“Hiçbir şey,” diye cevap v e rd i A n n i e fa zla neşeli bir
tonda.
“Peki* eğer öyle diyorsan. A m a b e n d e k ö r d e ğ ilim . İki­
nizin büyükannem ve b ü y ü k b a b a m y e m i n l e r i n i okurken
birbirinize nasıl baktığınızı g ö r d ü m . B ir a n iç in herkesin
önünde öpüşeceğinizi s a n d ım .”

240

I
••Senin hayal gücünm üş o," dedi Annie ve daha hızlı
• grncye başladı. Başkalarının da onlan izlediğini bilmek
^ çüj4 korkuttu. Başka kaç aile dostunun onun Oliver’a
bıkJŞ"11vC neredeyse öpülm ek için yalvarışım görmüş ola-
bileceği'11 düşündü.
.•Oliver iyi b ir ç o c u k ,” d e d i Peter o n u n adım lanna ye­
derek- “O n u n la e v le n m e y e karar verirsen b en im için so­
rtin y°k ”
-O liv e r’la e v l e n m i y o r u m .
peter bir anda d u rd u . “D oğrusu bence Lenny’den çok
daha iy> bir koca o lurdu," dedi u m ut dolu bir beklentiyle.
“Kes sesini Peter," diye bağırdı Annie.
“A m a b u doğru. Lenny zavallının tekiydi.”
“Bunu ben de keşfettim .” Ailesinden kimsenin nişanı
atana kadar ona L enny hakkındaki gerçek görüşlerini söy­
lememiş olm ası A nnie’yi şoka uğratmıştı.
“Neyse ki doğru zamanda akıllandın. Çok üzgün gö­
rünmüyorsun,” diye devam etti Peter onun hızında yü­
rürken.
“Altı ay o ld u .”
Annie, Lenny’ye karşı duygularını ve artık onun haya­
tında olmayacağını düşünemeyecek kadar meşguldü. O
anda Lenny’yi tam am en unutm uş olduğunu fark etti, yok­
sa Oliver’a karşı böylesine güçlü bir çekim hissetmezdi.
“Peki ya sen ve O liver?” diye sordu Peter. ‘‘Yani küçük­
lüğümüzden beri o sana tutkundu.”
“Oliver m ı?” A nnie şaşkınlığım gizleme ihtiyacı hisset­
medi. “Şaka yapıyor olm alısın.”
“Gerçekten bilm iyor m uydun?”
“Hayır.”

241
“Tâıırım, sen kör müsün? Neredeyse her yaz seı(]1]
kandan ,15i hastası bir köpek gibi dolandı ama sen onuT
hiç alakadar olmadın. Ben de senin akıllandığını ve
den kesiştiğinizi düşünüyordum .”
“Kesişmek mi?" diye tekrar edip güldü Annie. Bu S(s2il
yıllardır duymamıştı.
“İnkâr edemezsin. Ah hayır, sanının ettin. HcrneySe»
“Her neyse,” diye tekrar etti Aıınic.
“Senden tek istediğim, çocuğa bir şans verm en.”
“Unut bunu Peter.”
“Evet, belki de haklısın,” dedi Peter. “Senden ümidini
kestiği için Güney Pasifik’e gidiyor zaten. N e üzücü. Bij.
yük ihtimalle orada bir kızla evlenip asla geri gelmeyecek"
Annie umursamazca, “İyi,” dediyse bile midesi bu dü­
şünce ile düğümlendi.
Peter davet salonunun kapısını açtı ve Annie içeri girdi
Gözlerinin ışığa alışması birkaç dakika aldı ve alıştığında
da görüş açısına ilk giren büyükanne ve büyükbabasına
yardım etmekte olan Oliver oldu. G enç adam o kadar şef­
katli, sabırlı ve özenliydi ki... Annie’nin büyükbabası ona
aynı hikâyeleri on kez anlatmış olmalıydı. Vietnam’dayken
gemisinde olan bir kazayla ilgili hikâyeydi bu. Annie nere­
deyse kelime kelime hatırlıyordu ama O liver her seferinde
sanki ilk kez dinliyor gibi dikkatli dinlem işti.
Sonra sanki Annie’nin bakışını hissetm iş gibi Oliver
dönüp ona baktı. O nu gördüğünde de gülümsedi. Julie
bir şey söyledi ve Oliver hem en ilgisini A nnie’nin büyü­
kannesine çevirdi.
Annie ağabeyinin söylediklerinin do ğ ru olduğuna ina-
namıyordu. Gerçekten de O liver o n u bunca yıldır sevmiş

242
J j ? 1 1er yaz o n u n la konuşm ak için çaba harcamıştı

""Y /vn ,ue her seferinde b u fırsatı onu utandırmak ya da


^çiik d ü şü rm ek için kullanacağını düşündüğünden onu
rCddctmiş«'
Yemek şirketi geldi ve A nnie her şeyin yolunda gitti-
. ndcn em in o lm ak için oradan ayrıldı. Kısa bir süre b -
f gidecekler için ikram yapılacaktı. Ü ç b tlı pasta, dıiğün
ıstasına benziyordu. B una ek olarak Annie iki tane daha
^ katlı pasta sipariş etm işti.
gir pastanın ü z erin d e K ent ve Julie’nin elli sene önceki
jüğiinlerınden b ir fo to ğ raf vardı. Genç, m utlu ve birbirle­
rine çok âşık g ö rü n ü y o rlard ı. İkinci pastanın üzerinde ise
çiftindaha yeni çekilm iş b ir fotoğrafları vardı.
Öğleden so n ra y e m e k açık büfe olarak servis edilecekti.
Apnie m enüyü defalarca gözden geçirmiş ve taze Kuzey­
b a tı m alzem elerini seçm işti, som on ve deniz mahsulü ye­
için tavuk. Kaliforniya çilekleri, badem ve keçi
m e y e n le r

ile sü sle n m iş yeşil salatalar vardı. Ayrıca büyükba­


p e y n ir i

basının en sevdiği yem ek: üç farklı şekilde patates, iki çeşit


salata, bezelye ve fırın d an sıcak ekmek.

Parti dansla son bulacaktı. Bu ana kadar her şey sorun­


suz ilerlemişti ve A nnie b u n u n için şükrediyordu.
Yemek görevlisiyle konuştuktan sonra Annie mutfak­
tan çıkmak üzereydi ki O liv e r’la burun buruna geldiler.
Oliver onu o m u z larından tutarak dengeledi. Yoksa geriye
doğru sendeleyecek».
“Affedersin,” dedi O liver.
Annie ona bakarken ağzı kurudu. Kalbi rock grubunda­
ki davul gibi atıyordu. Sert, yüksek sesli ve kuvvetli. Sesini
başb kim senin d u y m u y o r olm asına şaşırdı.

243
“K arn ın d a y k e n m i ? ”
“Evet,” dedi Mary ve açıkladı: “O n u n ritmik
ni hissediyordum ve bu da beni çoğu gece uyanık teknı'leri.
tutu
utuVor
'M *
ve ben uyumak için en rahat pozisyonu bulmaya ça|1§1^
aslında ne olduğunu fark ettim .” c"
George gülümsüyordu. “Ben parmağımı beş
gelene kadar emdim,” dedi. “H e r gittiğim yere götürdü1
ğüm bir yorganım vardı. Babam sinir olurdu. Ama annem
akıllıydı. Yorganı her hafta yıkayıp bir kısmını keserdi so
nunda küçücük bir şey kaldı geriye.”
“Onun bunu yaptığından şüphelendin mi?”
“Şüphelerim vardı. A nnem yorganın çektiğini söylü­
yordu, birkaç ay sonra da çam aşır m akinesinin onu yedi,
ğini söyledi.”
“Akıllı kadın.”
“O çamaşır m akinesinden nefret ettim ,” dedi George
kıkırdayarak. “Yıllarca ona vurup d u rd u m ama sonra ma­
kineyi incitmekten çok ayağımı incittiğim i fark ettim.”
Mary gülümseyerek onu ne kadar tatlı olduğunu dü­
şündü. Kalbi onun için ve hiç tanım adıkları kızları için
aşkla doldu.
George’un gülümseyişi silindi. “N asıldı?”
Mary kafasını salladı. ‘Yeni doğan bebekler herkesin
bildiği gibi çok çirkindirler. Kim se d o ğ u m u n çocuk için
kolay olduğunu söyleyem ez.”
“Kızımız çirkin m iydi?”
“Hayır. H er şeye rağm en o çok güzeldi George, gerçek­
ten çok güzeldi. Ç ocuk odasının penceresinden ona saat­
ler boyunca baktım .”
“Peki, sen*"- - George söylemek istediğini anlatanke-
eVi bulmaya çalışarak tereddüt etti. “Ağrın var mıydı?"
“Hayıf- Aslında kendim i harika hissediyordum. Tarzan
bj göğsüme v u rup “Bakın ne yaptım!” diye bağırmak
fiyordum. H iç doğ u m u n bana hissettirdiği kadar güçlü
'^etm edim k endim i.”
George bir kez daha kıkırdadı ve sonra düşüncelere
(jaldı. “Sen... O n u kucağına aldın mı, yoksa hemen ver­
e m i gerekiyordu?”
“Elime geçen h e r fırsatta on u kucağıma aldım. Doğru
kararı verdiğime em in olm am gerekiyordu. Bu dünyaya
bir hayat getiriyordum . S enin ve benim bir parçam olan
bir hayat. O n a sahip olabileceği en iyi geleceği sunmak be­
nim elimdeydi ve b u geleceğin benim yanımda olmadığını
kabul etm em gerek iy o rd u .”
George, M ary’nin elini tuttu.
“Bu ham ilelik, b u b eb ek senden ve benden daha büyük
bir şeydi,” dedi M ary o n u n gözlerine bakarak.
“Onu kimin evlatlık aldığını biliyor musun?”
“Evet, aileyi kendim seçtim.”
George’un gözleri büyüdü. “Sen mi seçtin?”
Mary haftalar boyunca başvurulan değerlendirmiş ve
son kararı alm adan her şeyi incelemişti. “Özel bir evlatlık
verme kurum u ile görüştüm . İyice araştırdığım, çok say­
gın bir kurum .”
“Aile ile tanıştın m ı?”
“Hayır, yüz yüze değil. Benim kararımdı ama kapalı bir
evlat edinme sürecini tercih ettim. Geriye dönüp baktı­
ğımda bunun doğru karar olduğunu düşünüyorum.’’
“Neden?”
Mary gözlerini yere dikti. “Eğer kim olduklarım bilsey-
ve hâlâ kullandığına inanmamıştı. Annie onları da h
yi verenlerin isimleri ile birlikte sergilemişti. Annie'ed'yc-
sevdiği, elma görünümlü bir kurabiye kutıısuydu Ka "'tl1
üzerinde Peter’ın oraya beş yaşındayken kurabiye ça|^®"
çalıştığında koyduğu ufak bir çentik vardı. i;,i
Annie insanlarla konuşmakla o kadar meşguldü ki Q|-
ver’a pek ilgi gösterememişti. Artık dayanamayıp da 0 '
aramaya başladığında O liver’ın konuklara kendilerini ra
hat hissettirmek için elinden geleni yaptığını gördü H
zaman bu kadar yardımsever m i olm uştu? Merak ediyot
du Annie.
Yemekleri kontrol etm ek üzere mutfağa gitti. Tam içerı
girecekti ki Oliver onun yolunu kesti.
‘Yapmam gereken şeyler var,” dedi A nnie onun etrafın,
dan dolanmaya çalışarak.
“Tamam ama bugün bitmeden konuşmamızı istiyo­
rum.”
“Ah...”
“Bugün bitmeden Annie.”
Annie karşı çıkmak istiyordu ama fırsatı olmadı. Oliver
çoktan gitmişti.
YİRMİ ÜÇÜ NCÜ BÖLÜM

M ary y o rg u n d u . H e m duygusal h em d e f iz ik s e l o la ra k

„e k a d a r g ü ç te n d ü ş tü ğ ü n ü s a k la m a k is tiy o rd u a m a G e o ­

rg e b u n u b i l i y o r d u . İ k i s i d e ö ğ l e y e m e ğ i i ç i n f a z la b i r ş e y

y e m e m iş le r d i. G ü z e l b i r ş e k ild e h a z ır la n m ış o la n y e m e k ­

le rin e n e r e d e y s e h iç d o k u n m a m ı ş l a r d ı . M a ry iş ta h ı o lm a ­

dığı iç in az y e m iş ti, G e o rg e is e ö ğ r e n d iğ i ş e y le rin o n d a

y a ra ttığ ı ş a ş k ı n l ı k t a n d o l a y ı y i y e m e m i ş t i .

M a ry g ö z le r in i a ç ık t u t m a k t a z o r l a n a r a k , " A r tık v a p u r a

g its e m iy i o l a c a k , ” d e d i .

“Hayır,” dedi G eorge hemen.


“George, ü zg ü n ü m am a gücüm ...”
“Seni vapura götürmeyeceğim ," diye ısrar etti.
“Ama..”
“Seni ken d im arabayla götürürüm .”
“Sedir Koyu, en az bir saatlik, belki de daha uzun bir
yol. Bu toplam da senin için iki-üç saatlik bir yol eder.
Buna izin v erem em .” G eorge her zaman çok düşünceli ve
sevgi dolu o lm u ştu ve seneler de onu değiştirmemişti.

247
'Y o lu n ııe kadar u zu n o ld uğ u u m u ru m d a değil
b in m iyo rsu n .” ’ VaP<ıra
“George, lü tfe n .” G e o rg e b u n u n M a ry iç jn
zor olduğunu a n lıy o r o lm a lıy d ı; kan serd en bahsetm
du. O n u n la o lm ak, o n u bu şe k ild e se vm e k bu ziyaret
verici ve zo r k ılm ış tı. ^
“Seni b ırak am a m ,” dedi G e o rg e . “ H e n ü z değil Anu
da hakkında ö ğ ren m ek iste d iğ im b u n ca şey varken olma2»
M a ry bundan k o rk u y o rd u . G e o rg e ona sormaması
reken soru ları soracak ve b u n u da M a r y duygusal olan),
en z a y ıf n o k ta s ın d a y k e n y a p a c a k tı.

George H tıdson, M ary’ye kendini zayıf hissettiren ve


aynı zamanda da o nun gücü olan tek adam dı. Mary budu
rum u açıklayamıyordu. G eo rg e’u n aşkı onu zayıf kılıyot.
du çünkü onunlayken kalbi k o ru n m asız oluyordu. George
onu farklı hayatlar yaşam alarına rağm en beraber olabile-
çeklerine inandırm ıştı. Aynı zam an d a da George’un aşkı
onu güçlendirm işti. O n u n la b irlik te tatm in ve neşenin
ne olduğunu anlam ıştı. O n u n y an ın d a kendi olabiliyor­
du. Hayatına hâkim olan profesy o n elliğ in kalın kabuğunu
delen ilk adam G eo rge’d u. K im b ir in san ın hem en zayıf
hem de en g üçlü yanlarını ortaya çıkarabilirdi ki? Maıy
anlayam ıyordu.
M ary ne kadar uğraşsa da G e o rg e ’u o n u Gül Lima-
n ı’ndaki otele arabayla b ıra k m a sın a g e re k olmadığına ikra
edem edi. G eorge o n u arab asın a g ö tü r d ü , binmesine yar­
dım etti ve so n ra o to p a rk ta n ç ık ıp S eattle trafiğine karıştı.
İlk on dakika b o y u n ca ikisi d e k o n u şm a d ılar.
S onra b ir an d a G e o rg e “E v la t e d in e n aile sana onun
resm ini yolladı m ı? ” diye s o rd u .
Mary g erild i. “ H a y ır.”
.'fJeden?”
jş te ş im d i başlıyordu. M ary c e v a p v e rm e d e n o kadar

k|cdi ki G eorge o n u n tarafına baktı. Mary yutkundu ve


r, o n u n d u y a b ile c e ğ in d e n b ile e m in o lm a d ığ ı a lç a k b ir

|e (isıldadı: “O n la r d a n g ö n d erm em elerin i ben istedim.”


M a ry , G e o r g e ’u n e lle r in in d i r e k s i y o n a d a h a s ık ı sarıldı-
, fark e tti. “M e ra k e tm e d in m ı?”
anı i»
Yaramaz b ir d a m la M a ry ’n ın gözlerinden yanaklanna
süzüldü. “E v et, tab ii m e ra k e ttim .”
“O h a l d e n e d e n ...”

“O n u d ü ş ü n m e m e k için elim d en geleni yaptım,” dedi


jY}ary hızlıca açık lam ay a çalışarak. “O n d an tamamen vaz­
geçmeye çalıştım .
O to b a n r a m p a s ın a g i r d i k l e r i n d e u z u n b ir a ra d a h a o ld u .

“P e k i ş e n . . . O n u u n u ttu n m u ? ”

“Hayır.” M a ry p e n c e re d e n dışarı bakarken daha fazla


gözyaşı d ö k tü ğ ü n ü G e o rg e ’u n görm em iş olmasını umdu.
Kendine k ızın ı d ü ş ü n m e lü k sü n ü tanıyamazdı. Kızlarım.
George’d an h e rh a n g i b ir şey saklayabilmek çok zordu.
Uzanıp M a ry ’n in e lin i sıktı. “A h Mary, benim güzel, akıllı
Mary’m, ü z g ü n ü m . B u se n in için de zor. Yalnızca ben-”
“Hayır, a n lıy o r u m ,” d ed i M ary onun sözünü keserek,
çünkü an lıy o rd u . B u n la rın hepsi onun için çok yeniydi.
Her şeyi ö ğ re n m e k istem esi doğaldı. “Seni bununla fena
halde şaşırttım ve d ah a sin d irm e şansın olmadı, ama ben
bu sırla son o n sek iz se n ed ir yaşıyordum .”
S orularının o n u n e kadar ü zd ü ğ ü n ü fark eden George
sessiz kaldı. M a ry o n u o kadar çok şeyden yoksun bırak­
mıştı ki hatırlad ığ ı h e r şeyi ona anlatmaya kendini zorunlu
hissetti.
249
^ “D o ğ d u ğ u n d a kafası, k ıv ırc ık k o y u ren k li saçları
lıydı." “ ’V
G eo rg e g ü l ü m s e d i v e k e l i n e d o k u n d u . “ S a n ır ım k

benim tarafım dan a /m a m ış .” Urıü


'Y eni d o ğ m u ş b ir b e b e ğ in g ö z re n g in i b ilm e k m ü m t-

değil d erler am a o n u n k ile r m a v iy d i.” 'i"


“S e ııin k ile rg ib i.”
"B e n im k ile r g ib i,” d iye fıs ıld a d ı M ary.
Tekrar sessizlik. “ B an a sö yle ye b ile ce ğ in başka bir
var m ı? K ız ım ız h a k kın d a ?” ^
M ary her şeyi, ço k kısa b ir s ü re k o lla rın d a tuttuğu mi
n ik bebekle ilg ili h e r k ü ç ü k d etayı h a tırlıy o rd u . “İki k ü ^
parmağı da b iraz k ıv r ım lıy d ı.”
“Kesinlikle zekâ belirtisi,” dedi G eorge sesinde bir gü.
lümseme ile.
“Şüphesiz,” dedi M ary gülerek. “Ve George, çok güzel
çok m inik ayak parmakları vardı.”
“Hatırladığım kadarıyla senin de ayakların çok güzel."
George en kom ik şeyleri söylerdi. “A h George, ben cid­
diyim.”
“Ben de doğru söylü y o ru m .”
Mary, ofiste uzun bir g ü n ü n so n u n d a ayaklarını nasıl
George’un kucağına uzattığını ve o n u n da masaj yaptığım
hanrladı. H em şehvetli h e m d e duygusaldı.
George ona baktı ve d u d ak ların d ak i gülümsemeden
onun da hatırladığını anladı.
“Benim değil de senin ayaklarını alm ış olm asına sevin­
d im ,” diye m ırıldandı.
“N ed en m iş o ?” M ary, G e o rg e ’u n ayaklarının nasıl gö­
rü n d ü ğ ü n ü hatırlam ıyordu.

250
.•g en im şiş k o a y a k p a rm a k la rım var.”
-Hiç fark e tm e d im .”
-G üzel- S a n ır ım b e n im fevkalade yakışıklı yüz hatla­
r l a o k a d a r k ö r o l m u ş t u n ki ayaklarım a pek bakam adın"
“D e m e k k i,” d e d i M ary. A rtık G eorge onu güldürebi-
Hyordıı.
“B unu k o m ik b u lu y o rsu n , öyle mi?”
“ E v e t.”

“S e n i g ü ld ü r e c e k başka n e s ö y le y e b i lir im ? ” d iy e s o r d u

G eo rg e- “B u ö ğ le d e n s o n r a p e k az g ü ld ü n .”

M ary y in e g ü lü m s e d i. G eo rg e ona kendini rahat ve


gevşemiş h is s e ttiriy o r d u . O n u n la birlikteyken sahte değil­
di kendisi o la b iliy o rd u .
“H âlâ o n u d ü ş ü n ü y o r m u s u n ? ” diye sordu George tek­
rar cid d ileşerek .
“Tabii ki d ü ş ü n ü y o r u m .” N asıl düşünm esindi ki? “Kı­
zımızı b ü y ü tm e m iş o la b ilirim am a o her zaman benim bir
parçam o la ra k k alacak .”
“B en im d e ,” d iy e e k le d i G eorge.
“İk im izin d e e n g ü z e l parçası.” M ary bundan emindi.
“D oğum g ü n ü n d e . . . ” T e re d d ü t edip boğazındaki d ü p -
mü y u tk u n d u .
“Evet?”
“O n u n d o ğ u m g ü n ü n ü h e r sene kutladım. Nerede ne
yapıyor o lu r s a m o lay ım , ikim iz için ufak bir kutlama yap­
t ı m . A r t ı k d ü r ü s t o lm a n ın , gerçekten dürüst olmanın
zamanıydı. “ Ü ç ü m ü z iç in ,” diye düzeltti Mary.
“Beni d e d ü ş ü n d ü n m ü ?"
“Ah G e o rg e , se n i u n u tacağ ım ı m ı düşünmüştün?”
“Evet,” d e d i G e o rg e sesi acı ile dolu bir halde. “Benim­
le tüm ile tişim in i k estin , hatırlasana?”
251
M a ry ’n in h atırlam asına g erek y o k tu . 7 ^ ^
lıldarı vardı. Ama kim in yoktu kı? Geçmişi ve aln1P'Sl,'i '1-
ğu bazı kararlara dair yıkık dökük kalıntılar bir ^
kamyonu doldururdu. Yine de kızları içjn aj arnPtr],
karara gelince M ary pişm anlık duym uyordu. Ati]5
zabeth için doğru olan kararı alm ıştı. an^aElı.
“Hatırlamak ve kutlam ak için ne yaptın?” Geo
mek istiyordu. ^1-
“Benim sıradan ve sıkıcı biri o ld u ğ u m u düşünecek
“Mary Smith sıradan bir şey yapacak? H irs «”aıırr]ıV "1*
ü_
r um.
Mary dalga geçer gibi dilini çıkardı.
George güldü. “Bana söyleyecek m isin?”
“Tamam peki. Pasta y e d im .”
“N e pastası?”
“Parça çikolatalı.”
George güldü. “E n sevdiğim iz pasta. Bana bir keresinde
çikolatalı pasta yapm aya ç a lışm ıştın .”
Hatırlatmaya gerek yoktu. Sonuç bir felaket olmuştu
Mary çok çaba harcamıştı aslında. İhtiyacı olan her şeyi
yüksek kalitede bir m arketten satın alm ak için bir servet
harcamış, her m alzem enin en iyisini satın almış ve titizlik­
le tarifi uygulamıştı.
Bir sebeple kek kabarm am ıştı am a so ru n değildi. Dört
kat keki üst üste koyduktan so n ra kocam an şekilsiz bir şey
çıkmıştı ortaya. George o n u n b u çabasını çok takdir etti­
ğini söylemişti. Ertesi g ü n M ary satın aldığı her şeyi bir
hayır kurum una verm işti.
Araba sıcaktı ve M ary birkaç dakika içinde uykusunun
geldiğini hissetti.
.p in le n ,"d iy e fısıldadı G eorge ve onun bacağını okşadı.
(V la ry u y u m a m a k i ç i n d i r e n d i . B u H a f ta s o n u n u n h i ç b i r

, h a rc a m a k is te m iy o rd u . B ir a n ı n ı b i l e . N e w Y o r k ’a

d ö n d ü ğ ü n d e b u g ü n ü h a tır la y a c a k v e k a fa s ın d a d e fa ­

c a te k ra r la y a c a k tı. G e o r g e 'u n , o n u n b e b e k l e r i n i a ld ır -

a d tğ J ™ s ö y l e d i ğ i a n d a k i i f a d e s i n i d ü ş ü n e c e k t i h e p . S a n k i

hangi d u y g u n u n ü s tü n g e le c e ğ i b ili n m iy o r g ib i, d e rin b ir

e v i n ç > 'e a c , n , n b irlik te y a ş a n d ı ğ ı b i r a n d ı . Ç o c u ğ u n u ta -

n ııııa d a n g e ç e n o n c a y ıl iç in a c ı v e k ız ın ı d o ğ u r m u ş o k lu ­

sunu ö ğ r e n m e n in s a f s e v in c i.

O and a M a ry b ir k a ra r v e rd i. “ G e o rg e ? ” d e d i zar zor

r ık a n b i r s e s l e .

“Evet?”
“Yakınlard a b ir ç ık ış v a r m ı? ”
George h e m e n e n d iş e le n d i. “ S o ru n ne? Hastaneye mi
gitmemiz g e re k iy o r? ”
“H a y ır.”
Telaşla M a r y ’y e b a k tı. “ K e n d in i hasta m ı hissediyor­

sun?”
“ İy iy im .” M a r y iy i d e ğ ild i am a b u n u n kanseriyle alakası
yoktu.
George iki şeritli trafik te o kadar keskin döndü İd başka
bir sü rü cü n ü n ö n ü n ü kesti ve birkaç araba ona korna çal­
dı. “N e y ap m am ı istiy o rsu n ?” diye sordu.
“George. Panik yapma. Yalnızca seninle konuşmak is­
tiyorum.”
“K onuştuğum uzu sanıyordum .” George’un sözleri sa­
bırsız ve telaşlıydı.
O nun sesindeki telaşa rağmen Mary sakindi. “Konuşu­
yoruz ama daha fazlası da var.”
"N cyh' ilgili?”
"Atıı.ııiıl.ı lilı/n h c ilı."
G eo rg e ilk çıkışı.»! s a p lı v e n e re d e y s e h ız sıınru,,.
kılı hızla ilerledi, k ırın ız ı ışık la ılu r d u ğ ıu u l .ı ji||(ı 1
ilerken nııl.ııı e m n iy e t k e m e r le r i y e r le r im le tımıy()| (| ?'
b u ld uğ u l'.ırk y e r m e g itti, |>ark e lli v e m o to r u kapağı
“ lama nı, anlat h a k a l m ı . " d e d i . " İ l e r ııe ise, hj||„(
h a kk ım var.”
"H eıı...” M ary 'ım ı boğazı d ü ğ ü m le n d i ve hir kezdal
pencereden dışarı hakıp k e n d im to p a rlad ı.
“N e olursa olsun b ilm e m g e re k iy o r."
M ary lekrar y n lk ım d ıı ve b o ğ a z ın ı ıslattı. “ K a n s e r 0|

dtıgtm m öğrendiğim z a m a n ... İşle rim i hızlıca yolum koy


ıııaın gerekliğim d ü ş ü n d ü m ."
“ f.'ıluı k i.” G e o ıg e o ııu ıı e lin i e lle ri arasına alıp sikir,
inim
“M al varlığınım h iiy iik h ir k ıs ım h a y ır kurumlumugj.
decek.”
George yorııııı yapmadı çiiııkti İni detayları konuşmak
oııuıı için çok zoıdu. Mary için de kolay olmamıştı. Nede
olsa genç sayılırdı ve İni gibi şeyleri dtişiiıınıck için hâlâ
zamanı olduğunu zannediyordu. Mal varlığı ile genel me­
seleleri halletmiş ama detaylara gitmemişti. Kanserle kar­
şılaşmak ilgi alanını ve bakış açısını değiştirmişti.
"Aıııaııda'ııııı her zamaıı ihtiyacı olaıı her şeye salııp
olabilmesini istedim.”
Geoıgc yiııc hir şey söylemedi. Nefesini tutmuş gibiy­
di, saııki ancak Mary’ııiıı söyleyeceklerini duyduktan son­
ra nefesini veı ip ralıatlayahilecekti.
“Seattle’a geldim.”
■H ıı y i i / ı l e n s a n a ı ı ı m ı ı e U a n m "

« A u ı.ı1 î e o r g e . b e n i m t a t l ı l ı . ı r i k a C '. c ı ı r g c ’ n ı ı ı , s e n i n l ı i l l

(a ir .n l'1 y a s a d ı ğ ı n ı ö ğ r e n m e k İ H - ııi m i ç i n h ı r i k i n i , h ır h c -

jiyı-yıl'-
( Î e o r g e b i r s ü r e s e s s i z k a l ıp M a r y m ıı n e a n la tm a y a ç a ­

l ı ş t ığ ım d ü ş ü n d ü .

"S e ıı. . S e n k ı z ı ı ı ı ı z ı ı ı . . . S e n k ı z ı ı ı ı r / ı e v la tlık a la n s iftin

S f j t ı l e 't l a y a ş a d ı ğ ı n ı ı ı n s ö y l ü y o r s u n ? ”

i la y ır ."

(îe o rg e k a k la rın ı ç a ttı.


"S e tlir K o y ıı’ııd a y a ijiyorlar."
G eorge g ü z le r in i k ırp ış tırd ı. “ S e d ir Ktıytı," diye tekrar
t.Mj. “N e r e d e n b ili y o r s u n ? '’
M ary u z a k la r a b a k tı. “Ö z e l b ir d e d e k tif tuttum ."
“A m anda ııu ıtlıı vc sağlıklı ıın?"
“K e s in lik le . O ç o k g i i z e l G e o r g e . A k ıllı v e g ü z e l"

( Î e o r g e g ü l ü m s e d i v e M a r y ’n ü ı e l i n i d a l ı a d a s ık ı t u t t u .

“D a h a ö n c e s ö y l e d i ğ i m g i b i , a n n e s in e ç e k m iş .”

“ K ıv ır c ık s a ç la r g itııu ş ve ta n ı d a ta h m in e ttiğ im g ib i

g ü z le ri m a v i ”

G eorge, M a ry ’n in y ü z ü n e d o k u n d u ve çcncsiıu avucu­


na aldı. “O lıa ld e o n u g ö r d ü n ? ”
“1 le ııiiz d e ğ il. B ir f o to ğ r a f ın ı g ö r d ü m .”

“N e re d e ? ”

“ İnternette o k u l faaliye tle ri ile ilg ili birkaç haberde fo­


toğrafları v a rd ı.”
“Onımla tanışacak mısın?”
“1layır. Sanmıyorum. Çok isterdim ama oııuıı hayatım
bölmek istemiyorum. Biniti yapamam."
“Aıııa Sedir Koyıı’ııa geldin."
"Evet," diye fısıldadı M ary. “G e ld im çünkü 0n
Hummasını d in ley eb ilirim d iy e d ü ş ü n d ü m .” M#Vo.
“K oııuşıııasım ?” G e o rg e k aşla rın ı çattı.
M ary ü zü n tü y le k arışm ış b ir g u r u rla , “Kızmıl2 |
bu Pazar öğleden so ııra m e z u n o lu y o r,” dedi. 11
“S edir K oyu Lisesi ıııi?"
M ary katasım salladı ve g ö z le rin i d o ld u ra n bir g , , ^
ekledi: “B enim gibi A m a n d a d a s ın ıfın ın birincisi." *
YİRMİ DÖRDÜNCÜ BOLÜM

Paul’ün m ektubunu sıkıca kavradım ve yukanda koca­


t ı l sade el yazısı ile yazılmış mesaja baknm. Ö L Ü M Ü M
H A L İN D E J O M A R I E ’Y E V E R İL M E K Ü Z E R E .
Dondum kaldım, hareket edemiyordum. Nefes alama­
dım, gözümü kırpmadım ve yapabildiğim tek şey Paul’ün
kelimelerine bakm ak oldu. Bana söyleyeceği son cümleler.
Bu m ektubu okumalıydım. Kocamın büyük ihtimal­
le öldüğünü biliyordum . Ama kalıntılarından kimliğinin
tespit edildiğine dair kesin bir teyit almadan son kelimele­
rini okumayı reddediyordum . Hızlıca mektubu katladım
ve zarfın içine koydum . Kalbim ellerimin içinde atıyordu
sanki.
Odama o kadar hızlı gittim ki Rover sinirli bir şekilde
havladı ve üzerim e atladı. N efes nefeseydim. Başucu seh­
pamdaki çekm eceyi açtım ve günlüğüme uzanıp mektubu
içine koydum.
Biri bana kayıp kişinin kocam olmadığını söyleyene ka­
dar Paul Rose’u n hayatta olm a olasılığından vazgeçemez-

257
dim. U m ut ca2İpti ve çaresizce ona sarılmış,
olduğu ve PauPün yaşamayı başardığı hayaline tutun***1'
tum. ^
Komodinin yanından uzaklaşarak ellerimi birleşti^
y{ ve titremelerini önlemeye çalıştım. D erin bir nefes a|<j ^
\ gözlerimi kapattım ve kendim i dengelemeye çalıştım ^
i nuklarla dolu bir otelim vardı am a şıı an evin bomboş^
ması için her şeyimi verirdim.
Sanki bana duygulanm a teslim olmamamı söyler gj[>
telefon çaldı ve sesi beni gerçek hayata döndürdü.
“Gül Limanı O teli,” dedim çarpan kalbimin izin verdi
ği ölçüde sakin bir şekilde.
“Jo M arie?”
Mark. “Evet.”
“Sesin iyi gelmiyor. Bir şey m i o ld u ?”
“Hayır.”
Mark tereddüt etti ve sesini alçaltıp mırıldandı, “Yardı,
ma ihtiyacım var.”
Sesi iyi gelmeyen biri varsa, o da M ark’tı. Sesi alçakve
pürüzlüydü, hayal kırıklığı ve korku doluydu.
“Sorun ne?”
Tekrar durakladı. “Bu lanet olası koltuk değnekleri ile
yürürken düştüm ve yerden kalkam ıyorum .”
Kendi dertlerimi bir kenara bırakıp bir arkadaşa yardım
etme vaktiydi. “Hem en geliyorum .”
“Gerekli olmasaydı aram azdım .”
“Biliyorum.”
“Sen hayatıma b urnunu sokan kişisin, o yüzden düşün­
düm d e ...”
“Yardımımı istiyor m usun, istem iyor m usun?” diye ba­
ğırdım ona karşı sabrımı yitirerek.

258
*Ya $en 6 ^ Yz ce^ rar 91 arayabilirsin."
**GeHyo ru rn ” D a ^ a ^az*a tartışmak için ağzını açama*
faü telefonu k apattım . G erçekten de hayatımda hiç bu ka-
m antıksız b ir adam la tanışm amıştım. En azından bu
sefer cep te le fo n u n u yanında tutm uştu. M arkın dediğine
^ re doktor cep te le fo n u n u böyle bir şey olursa diye ya-
n,nda tutm asını söylem işti ona. Bu iyi bir Öneriydi.
“Hadi,” d e d im R o v e r’a. “Bay Önem li Kişi düşmüş ve
lalk am ıy o rm u ş.”
Rover kafasını kaldırıp sanki sözlerim onu şaşırtmış
gibi bana baktı. Y ine de beni takip etti. Çamaşır odasına
girdiğimde d ışarı çıktığım ızı anladı ve kapıya koşup benim
tasmasını tak m am ı sabırla bekledi.
Caddeye ulaştığım ızda hangi yöne gittiğimizi anlayan
Rover tasm asıyla beni çekm eye başladı. Markı seviyor­
du ve bu da ben i şaşırtıyordu çünkü Mark hiç sevimli bir
adam değildi. K öpeğim in ona karşı özel bir ilgisi vardı ve
bunu anlam ak ban a zor geliyordu. Normalde Rover hep
durup tuvalet ihtiyacını giderm e telaşı içinde olurdu ama
benim hissettiğim aciliyet duygusunu hissetmiş olmalı ki
beni sürükledi.
M arkın evine ulaştığım ızda kapıyı çalmadım. Markın
kapıyı açma ihtim ali yoktu. Ancak kapıyı açmaya çalıştı­
ğımda kilitli o ld u ğ u n u fark ettim. Aman ne güzel! Bunu
tekrar m ı yaşayacaktık?
Kapıyı çaldım . “O rada mısın?” diye bağırdım.
“Hayır, dışarıda oyun oynuyorum ,” diye seslendi Mark
diğer taraftan.
“Kapı kilitli. D ışanda bir yerde saklı bir anahtann var
mı? Çiçek saksısı filan?

259
Normal saklama yerler» b u lm a k için etrafım a halg^
ama veranda boştu. ^
“Hayır."
Eğer M ark bir p en cere açıp k e n d im i içen ata c^
düşündüyse yanılıyordu. N e k a d ar istem e se de daha iw*'
o tu yardıma gelen görevlileri arayacaktım .
"Ark.» kapı açık olabilir." d iy e b a ğ ırd ı M ark.
"lamanı, orayı deneyeyim .”
Rovcr’la birlikte atölyesinin d u r d u ğ u arka tarafa yönç|
dik. Ç im entodan hır yol ıkı b in a a rasın d a dönerek uzjn,
yordu. D ört adım da evine u laşıla b ıliy o rd u . Arka kapıda
yalnızca bir kez g irm iştim ve o da a n ah tarla rı bulup kap,,
sıııı açmak için acele ettiğ im g eçe n seferd i.
Neyse k» kapının kolu ç ev rild i v e g irişe ad ım atom, bu-
rayı ilk gelişimde fark e tm e m iştim .
'‘N eredesin?" diye b ağırdım g iriş te n m utfağa yürürken
"Koridorda."
Bu tek kelime kesik ve sa b ırsızd ı, sanki M ark bu b*
d ır uzun zam an harcam am a s in irle n m iş gibiydi. Kondur,
da yere serilmişti. K oltuk d e ğ n e k le ri o n d a n birkaç met*
uzakta garip açılarla d u ru y o rlard ı. K aşlarım ı çattım ve oıu
doğru eğilip ahşap yerde yanm a o tu r d u m .
"Bana bunun nasıl o ld u ğ u n u söyleyecek inisin?"
"Hayır."
“N eden?”
"Böbürlenirsin.”
“Öyle mi?"
"Kadınlar genelde b u n u yapıyorlar. E rk ek lere 'Ben süu
demiştim’ dem ekten k e y if alıyorlar.”
"Gerçekten mi?" D avranışını ra h atsız edici değil de efc-

2H)
^ | , buldum ama yine dc o yerdeydi ve kalVammjnJu.
^ ıisC ıs(c d ığ ım g ib i h a re k e t ed eb iliy o rd u m
-İnkâr etm eye çalışm a." Bana, sanki bunun sorumlusu
Knnı,$ı«" P hl scrt haktl
-K adınlarla e n g in d e n e y im le rin sonucu, bunu bir haki­
k i o lara k ı n ı k a b u l e d iy o r s u n ? "
'E v e t. Şimdi, bana yardım edecek mısın?'*
“D ü ş ü n ü y o r u m ." Bu olması gerekenden daha çok ho>
«ima g iu n ıştı.
Nc kadar acımasız olduğum u ispat etmek ister gjbı Ro-
vrr NAark’a do ğ ru yürüyüp onun suratım yaladı. Tamir­
cinin onu itm esini beklerdim ama öyle yapmadı. Bunun
vrnne Mark boşta olan kolunu Rover’a dolayıp onu ken­
d in e yaklaştırdı. “En azından erkekler birbirlerine güvene­

bilirler."
ftk zarif olm ayan bir şekilde ayağa kalktım ve onun
koltuk değneklerim aldım . Sanki onlan kondorda sınıtlc
atmış gibi geliyordu bana am a ne kadar mızmız olduğunu
gördüğüm için b u d ü şü n ced en vazgeçtim.
‘Onları kaldıraç gibi kullanarak kalkamıyorum’ dedi
Mark kaşlarını çatarak. “Birkaç kez denedim ’
‘Yanı g erçek ten d e d ü ştü n ve ayağa kalkamıyorsun ’
Dayanamamıştım.
Bakışları d ah a sertleşti. "Eğer bun u komik buluyorsan
hemen eve g id ebilirsin."
“Aksilik y ok," d iy e m ırıld an d ım parmağımı ona doğm
sallarken. A rkasına g eçtim ve kollarım ı kollarının alnndan
geçirip o n u k ald ırm ay a çalıştım . M ark cüsseli bir adam de­
ğildi ama h a fif d e d eğ ild i.
“Dur," d iy e b ağ ırd ı. "B u şekilde belini inciteceksin *

26!
“D aha iyi b ir fikrin v a r m ı? ” d iy e s o rd u m .
Y orgunlukla o n u n y a n ın a ç ö k tü m . E lim i aln ın ,,,
on u k a ld ırm a n ın en iyi y o lu n u n n e olabileceğim
m eye çalıştım . Sn.
"İyi m isin ? ” diy e s o rd ıı b e n i in c e le y e re k .
“Evet. Bunu bir dakika düşünm em e izin ver.” ,
li bakışları rahatsız ediciydi. Sanki içimi görebilip
bakıyordu. Yorgun ve fevriydi. B irden onun için
istemenin ne kadar zor olduğunu anladım. 11,1
“Seni aradığımda sesin bir garip geliyordu,” diyeyo
yaptı beni dikkatle izlemeye devam ederek. “Ben bir ^
mi böldüm?” ^
“N e gibi?”
O m zunu silkti. “Bilm em . Bir ziyaretçi?”
“Hayır.” Genelde daha fazla bilgi verirdim ama Paııl'm,
mektubundan bahsetm ek istem edim .
Mark kaşlarını çattı.
“N e?” diye sordum h e r şey yolundaym ış gibi.
“Bir sorun var. H issedebiliyorum ,” diye ısrar etti.
“N esin sen, m edyum m u ? ” diye kızdım , rahatsızlığım,
saklayamamıştım.
Kızgın cevabımı duyunca gözleri büyüdü. “Hayır.”
Kendimi ele verdiğimi biliyordum ama bir bahane ile
üzerini örtmeye çalıştım. “B üyük ihtim alle davetten do­
layı... Daha önce hiç böyle bir şey yapmadım ve samnm
biraz keyifsizim.”
“Biraz mı?” diye tek kaşını kaldırarak sorguladı.
Koluna vurdum . “D inle do stu m , şu an buradan gidip
seni önüm üzdeki yirm i d ö rt saat burada bırakabilirim. Bü
yüzden biraz m innet göster lü tfe n .”
Tehdidim i c id d iy e alm adı. “B unu tekrar deneyelim,"
di ditde§e rc k - “B en ı kaldırm aya çalışmak yerine, kollan-
kaldıraÇ gibi k u lla n m am a izin ver.”
0u fikir işe yaradı am a kolay değildi. Mark ayaklannın
gerine kalkana kadar ikim iz de o kadar yorulmuştuk kı,
bjrj görse b izim dağa filan tırm anm ış olduğumuzu düşü­
nürdü-
Mark du v ara yaslan m ış dururken, ona koltuk değnek­
l i n i u zattım . A ksayarak salona yürüdü ve kendini kol­
tuğuna bıraktı. B e n im de dinlenm eye ihtiyacım vardı ve
Itcndimi b ir k o ltu ğ a bıraktım . Rover atlayıp çenesini be­
nim bacağım a k o y d u . N efesim i düzene sokmaya çalışır­
ı n onu okşadım .
Mark’ıtı san d a ly e sin in yanındaki küçük masada bir bı-
çak ve birkaç o d u n parçası duruyordu. Mark’m yontma
yaptığına d a ir h iç b ir fikrim yoktu. Üzerinde çalıştığı şey
epey çetrefilli g ö rü n ü y o rd u .
“N e olacak b u ? ” diye sordum . Belli ki ağaç dalı üzerin­
de oturan b ir k u ştu .
“Bir kartal.”
Sedir K oyu’n d a b u n lard a n çok vardı. “Çok güzel, bun­
ları satıyor m u s u n ? ” O dam daki kütüphanede çok güze!
dururdu.
“O se n in ,” d e d i M ark, “senin için yapıyorum.”
Kafamı k a ld ırd ım ve ne söyleyeceğimi bilemedim.
“Bir şey y a p m a m gerekiyor, yoksa delireceğim. Bütün
bu süreç b o y u n ca bana çok yardımcı oldun ve ben de çok
kötü davrandım sana. T eşekkür etmek istedim.”
Ne diyeceğim i bilem iyordum . Bu düşünceli Mark’ı
daha önce h iç g ö rm em iştim . “Teşekkür ederim.”

263
m
“H em e n y u m uşam a. B öyle b ir şey yapalı ç0k
m an o ldu, o y ü zd e » nasıl g ö rü n e c e ğ in e dair hçrhT***'
garanti yok.” n&bjr
“B enim için ç o k d e ğ e rli.”
Cevabı aksi, ilgisiz b ir h o m u r d a n m a idi, sanki
gibiydi. ’ Utan'1"!
“G itm e d e n sen in için y ap a b ile c e ğ im b ir sev
j
diye so rd u m .
' ar
Kafasını salladı.
“Ya akşam yemeği? Senin için hazırlamamı ister m isı„>
“Hayır, teşekkürler.”
Gitmek için yürüm eye başladım ama mutfağa ulaşt,
ğımda Mark beni d urdurdu. “Bana ne olduğunu söylem
yeceksin, değil m i?”
Geri döndüm.
“Paul’le ilgili, öyle değil m i? Tahm inim o ki subay arka,
daşından tekrar haber aldın.”
Sertleştim. “Hayır.”
“O halde haber almadığın için böylesin.”
“Bunun hakkında konuşmak istemiyorum tamam mı?
Ben senin özel hayatına burnum u sokmuyorum.”
İki kolunu da sanki ona doğrultulm uş bir silah varmış
gibi kaldırdı. “Ü zgünüm .”
“Seni ilgilendirm ez,” diye devam ettim sesim titreye­
rek. “Rahat bırak b en i.” Yanım da R over’la mutfakta yü­
rüdüm .
Gidişimi vurgular gibi, Rover geri dönüp Mark’a bir
kez havladı ve sonra peşim den hızlıca koştu.
Eve ulaştığımda Paul’ün m ektubunun beni ne kadar
sarstığını fark ettim. M ark özenerek benim için bir hedi-

264
haz, r ^ y ° r ^u v e ^ e n o n a ^a8l n P b u rn u m d a n soluyarak

Rover b ir şeyler o ld u ğ u n u anlamıştı; ben çay için su


y u r k e n m ızm ızlan ıy o rd u . H em kahveyi hem de çayı
seVi y o r d u m am a ü z g ü n k e n ya d a kızgınken tercihim çaydı.
^vUlllnaya ih tiy ac ım olan b ir zam an varsa o d a şimdiydi.
porselen fin c a n ım ın yanında bir çay demliği ile mut­
fakta o tu ru rk e n g ö zlerim i kapattım . T ü m çabalanma rağ­
men aklımı m e k tu p ta n alam ıyordum . Kocamla son iletişi­
mim olabilirdi b u .
Paul b a n a ne söylem iş olabilirdi?
Bilmek istiyor m uydum ?
M erakım g ü ç lü y d ü am a eğer teslim olur ve mektubu
okursam tü m u m u tla r ın b ittiğ in i kabullenm iş olurdum.
Bunu y ap m ay ı re d d e d iy o rd u m .
Boğazım a d ü ğ ü m l e n e n şey çayım ı yudum lam am ı im ­
kânsızlaştırdı. Eğer o a n eve biri gelecek olsaydı, duygula­
rımı saklam ayı b a ş a ra m a z d ım .
Mark’a davetle ilgili söylediklerim doğruydu. Daha
önce hiç böyle bir şey yapmamıştım ve stresliydim. Açık­
çası bunu becerebileceğimden emin değildim.
Davetiyeleri çoktan dağıtmış olduğuma göre, vazgeç­
mek için artık çok geçti. Ama duygularım karmakarışıktı.
Düşündükçe geriliyordum .
Yerimde duram adığım için sandalyeden kalkıp mutfak­
ta ellerimi ovuşturarak dolaşmaya başladım. Rover yata-
ğındaydı ve başıyla hareketlerim i takip ediyordu.
Başka ne yapabileceğim i bilmediğim için ofisime gittim
ve kimi arayacağımı bilm eden telefonun ahizesini kaldır­
dım. Ailemi aram ayacaktım . Ailem benimle ilgili yeterince

265
endişeliydi, onları daha fazla en d işe le n d irm e y e gerep
tu. Seatt/e’da iyi arkadaşlarım o lm a s ın a rağm en b u n u ^ '
iarla konuşm ak isteyebileceğim b ir k o n u olduğuna °n'
değildim. Itl'11
Elim de telefonu sıkıca tu ta ra k m u tfa k ta volta atn,a
devam ettim . D ü şü n c e le rim , b e n e n iyi ey lem planın, bı^
maya çalışırken in a n ılm az b ir h ız d a d ö n ü y o rla rd ı.
Birden aklıma geldi. Sedir Koyu’ndan tanıdığın, birı
Beni anlayacak biri. Buraya taşındıktan kısa bir süre sonra
tanıştığım bir kadın. Çok sevdiğim ve benim yaşadıklar,,
ma benzer şeyler yaşayan bir kadın. Kocası kaybolmuştu
ve bir seneden fazla süre onun nereye gittiğini ve ne yap.
tığını öğrenememişti. Belki de bana bir şey önerebilirdi
Onu aramalıydım.
Numarayı tuşladım. Telefon hem en açıldı. “Sedir Koyu
Kütüphanesi.”
“Grace Harding lütfen."
Y İR M İ B E Ş İN C İ BÖLÜM

Annie açık b üfe süresince yemeğin taze ve sıcak oldu­


ğunu kontrol ed erek oyalandı. Yemek şirketinin görevlileri
ile birlikte çalışarak yem ekleri ısıtma tepsilerinin üzerine
taşıdı ve m utfakta çalıştı. Açık büfe sırası azaldığında, An­
nie kahve ve çay fincanlarını doldurmaya başladı ve bü­
yükanne ve büyükbabasının ilk bakışta tanıyamadığı, yeni
gelen konuklarını karşıladı. H er ne kadar Oliver orada
değilmiş gibi davranm aya çalışsa da onun da işe yaramaya
çalıştığını fark etti.
Ağabeyiyle yaptıkları konuşmayı düşünmeden edemi­
yordu. Peter’ın ona söylediği şeyin gerçek olup olama­
yacağını m erak etti. Tabii ki O liver’m ona âşık olduğuna
dair konuşm alar P eter’ın hayal gücünün bir ürünü de ola­
bilirdi. Peter h e r zam an bir baş belası olmuştu, özellikle
de onlar çocukken. B ü tü n bunları sırf ortalığı karıştırmak
için uydurm uş da olabilirdi. Annie hemen bu düşünce­
den vazgeçti. Peter artık öyle biri değildi. O bir eş, baba ve
sorumlu bir çalışandı. Ü stelik artık ikisi çok iyi anlaşıyor­
lardı.
267
M ü z ik grubu sahneye ç ık tı v c A ı ı n i c ’ı ıi n büyuj^ ^„ııic o n u g ö r m e z d e n g e lm e y e çalıştı.
büyükbabasının d ö n e m in d en k a rış ık b irk a ç şarkı Caı ,CVc »Utinun iÇ*n g ö r e v l e n d ir d iğ i n ç a lış a n la rın işle rin i yap-
B irçoğ u A n n ic ’n iıı sevdiği k la s ik le rd i.
^ 3r . n ^ ‘ v c r”
Kısa bir süre sonra büyükbabası ayağa kalkıp Jn|jc.
••Ama...
e/iııe uzandı. Büyükannesi, elini göğsüne götürüp kjf nil‘ «Gel partiye katıl.”
sallayarak itiraz etti ama Kent öne doğru eğilip onun p in e si ve te y z e s i Patty o n a iki k e z ay n ı şeyi sö y le m iş­
ğma bir şeyler fısıldadı. Julie güldü ve lıiç şikâyet ctined*' t i . A nnie on' arın h a k lı o ld u k l a r ın ı b iliy o r d u . GüUimsc-
ayağa kalkıp kocasının koluna girdi. Cl) j j VCkafasını s a lla d ı. "T am am .”
Annie büyülenm iş bir şekilde büyükbabasının bii • “Güzel.” O liver o n u n eline uzandı ve önlerinde uzanan
kannesini dans pistine g ö tü rü p o n u kollarına almasın,' ' kıvrıın'1y°'da ilerlem eye başladı.
Jcdi. Kendisinden beklenenden çok daha büyük bir cricr “Beni nereye g ö tü rü y o rsu n ? ”
ile Kent elli senelik gelinini daııs pistin in etrafında döndü “Dans pistine.”
rüyordu. A nnie ikisini daha önce daııs ederken gördüğü Annie yıllardır dans etm em işti. En son lisedeyken dans
nü hatırlam ıyordu. M u h te şem lerd i, adım ları mükemmel ettiğini hatırlıyordu. B ü y ü k a n n e ve büyükbabası gibi yete­
bir şekilde uyum luydu. A nnie o n ların d e rs alıp almadığjjll nekli değildi. Şapşal g ö rü n eceğ i kesindi.
bilm iyordu ama birbirleriyle o kadar uyum luydular ki tek "Ben...”
yapabildiği onları izlem ekti. Ü ste lik yalnız değildi. Bütün “Bahane yok ”
salon çifti b üyülenm iş bir halde izliyordu. «Oliver,” diye itiraz etti, isteksizlikten ayaklarını sürü­
Şarkının sonunda Annie kahve dem liğini masaya ko- yordu.
yup çılgın gibi alkışladı. Konuklarla dolu salonda alkışlar Oliver o n u n itira z ın ı d u y m a z d a n geldi vc diğer dans
kopuyordu. Büyükbabası selam verdi ve centilm en bir şe­ eden çiftlerin y an m a gelene k ad ar o n u sü rükledi. Neyse ki
kilde karısına masalarına kadar eşlik etti. ta m Annie’n in e lle rin i tu ttu ğ u n d a şarkı bitti.
Diğer çiftler dans etm ek için ayağa kalktıklarında, An­ Annıc, “Bu pek iyi b ir fikir d eğ il,” d e m e k zo ru n d a his­
nie kirli bulaşıkları mutfağa taşımaya başladı. Tekrar yuka­ setti kendini.
rı baktığında büyükanne ve büyükbabasını sahnede müzik George kaşlarını kaldırdı. “N e d en m iş o?”
grubu ile birlikte gördü. İkisinin de ellerinde tefler vardı Annie alt dudağını ısırıp yere baktı. “D oğrusu b en pek
ve m üziğe eşlik ediyorlardı. O n la rın enerjilerinden etkile­ iyi bir dansçı d eğilim .”
nen A nnie bir kucak dolusu tabakla m utfağa koştu. “Olman gerekm iyor. B eni izle yeter.”
O liver o n u salona geri d ö n e rk en d u rd u rd u . “Ne yapacaksın?”
E llerini om zuna koyup “Yeter,” dedi. Oliver’m cevap v erm e y e fırsatı olm adan m üzik tekrar

268 269
banladı. Annie şarkının ağır bir aşk şarkısı olduğp
yunca sızlandı. Bu hızlı bir şarkıdan daha da kötüyü ^ '
Oliver ona uzandı ve bir k o lu n u beline dolayıp ri-Ü*
ie de elini tutarak onu kollarına aldı. Birkaç dakika V'
kulağına “Rahat ol, seni ısırm ayacağını,” diye fısıld ad ^
Bu lıcr ne kadar doğru olsa da, O liv e r’m mesela
kulak memesini ısırması şaşırtıcı olm azdı. Yine de
hissettiği gerginlikten kurtulm aya çalıştı. Birkaç dauT
içinde rahatlamayı başardı. **
“Bak. çok kötü değil, öyle değil m i?” O liver tekrar fi
sıldadı.
“Ç o k kötü değil,” diye tek rar etti A nnie. Oliver onun
takip etm esini kolaylaştırm ak için tem el dans adımlarln,
yapıyordu.
“H azır m ısın?” diye so rd u m ü z ik hızlandığında.
“N e için hazır m ıy ım ?” A n n ie n ered ey se sormaya kor­
kuyordu.
O liver o n u n belini d ah a iyi kavrayarak dönmeye baş­
ladı.
A nnie soluk soluğa kaldı v e O liv e r ’a daha sıkı tutundu
“N e y ap ıyorsun?” diye s o rd u p a n ik h a lin d e .
“Dans ediyorum .”
“Peki, e tm e o z a m a n .”
Oliver, o n u n b u y o ru m u y la e ğ le n m iş gibi güldü. “Ha­
rika g id iy o ru z .”
Şarkı devam etti ve A nnie şark ın ın başındaki yavaş ve
karmaşık olmayan adım lara geri d ö n d ü ğ ü için sevindi.
O liver’a uyum sağlam ak z o r değildi. G e n ç adam onun
kollarında fazlasıyla rahat olab ilm esin i sağlıyordu.
A nnie, “O d ö n m e h a rek e tin i n e re d e n öğrendin?” diye
sordu.

270
«Söylersem bana in an m a zsın .”
.•Qaııs<ters le r' m i aldın?" Bu pek O liver’ın tarzı değildi.
,y ir anlam da e v e t.”
gir a n la m d a m ı? Ya alm ıştı ya da almamıştı. Annie ona
ttfkn vc gözlerin in m u z *PÇe parladığını gördü. “Bana an-
„ocakm ı$m ?"
“Eğer b ilm en gerekiyorsa, bana bu numarayı öğreten
ki§i senin b ü y ü k b a b a n .”
»Büyükbabamla m ı dans ettin?”
“Haym” O liv e r g ü ld ü . “O n a göre bu. büyükannenin
ayaklarını y e rd en kesen tek n ik ti.”
»Bu dans n u m a ra sın ı daha önce de m asum partnerler
üzerinde ku llan d ığ ın ı ta h m in edebiliyorum ,” dedi Annie
onunla dalga g e ç m e n in keyfîni sürerek.
Oliver’ın p a rm a k la rı A n n ie ’n in yanağına değdi ve onun
y ü z ü n ü k en d in e d o ğ ru çevirdi. “Hayır.”
“Hayır m ı?”
‘Yalnızca se n in le A n n ie , yalnızca seninle.”
Annie b u n u d u y m a k istem iyordu. Başka bir yöne bakıp
dinden geldiğince o n u n beden in d en yayılan rahatlatıcı sı­
caklığı yok saym aya çalıştı. A nnie, son on senesini nefret
ederek geçirdiği b u g e n ç adam için bir şey hissetmek iste­
m ese de, h isse d iy o rd u . A ralarındaki cinsel çekim kuvvet­
liydi ve yok sayılm ası im kânsızdı. O n üç yaşında ona çok
âşık olm uştu, şim d i ise b ir yetişkin olarak içini kıpır kıpır
eden duygu tek ra r o n u ele geçiriyordu.
Şarkı bitti ve O liv e r o n u isteksizce bıraktı. Annie bu
fırsatı kullanıp o n d a n uzaklaştı. Tam Oliver bir şey söyle­
yecekti ki u zak b ir akraba hızla ona yaklaştı.
“Benim le d a n s e t o lu r m u ? ” diye yalvardı Tammy Lee

271
gibi hem de d oııdur.
Oliver kıkırdadı vc “lîıı honıtıı itiraz cdcrncvTccgn^ ^
teklik" dedi.
"Soıır-ı J j sini bende.1" d iye K ığırdı başka hır kuzin
Birkaç dakika N n ıın v j O liv e r m m e şg u l olacağı b*|.
Iıvdı. .Annie hu ara Km m in n ettard ı v e m in n e tta r lığ a
nedeni soluksuz kalması d eğ ild i. O liv e r la aralarında olan
şevden Kışı donuyordu ve n e sa p a ca ğ ım bilem iyordu.
Biîsukanııe w büyükbabası m asaların da oturuyorlardı
Onlan valmz gördüğü için A ıııııe d e yanların a gitti.
"Alı-Annie." dedi b ü yü k an n esi y a n ın d a k i b o ş sa n d a ly e
göstererek. "Birkaç dakika b iz im le otur.
B ü n ik b a b a sıd -io n la ra v u k laşn . K o n u ş m a m başladığın,
d i h ık ışla n sıcak \~e iç te n d i: " B u ç o k g ü z e l b i r p a rti oldu *
"G erçekten d e m ü k e m m e l d i .'' d i y e k a tıld ı o n a bûs-ü-
kaimesi. "K en t ve b e n im h a y al e t t i ğ i m i z d e n ç o k d a h a ^
zel... B ü tü n b e k le n tile rim iz in ü z e r i n d e . "
"Sizin için b u n u y a p m a k b e n i m i ç i n g u r u r v e ric i." dedi
A nnie, g e rç e k te n d e ö y le y d i. B u p a r t i n i n h a z ırlığ ı için
u z u n saatler w y o ğ u n b ir ç a lış m a g e r e k m i ş t i . H e r detayla
ilgili strese g irm işti. A m a b ü ş ü k a ı ı n e s i v e b ü y ü k b a b a s ı sa­
lona g ird ik le rin d e g ö z le r in in n a s ıl p a r l a d ı ğ ı n ı g ö m ıe k her
şe \e değ m işti. Ş a şırm ış v e b u k a d a r a r k a d a ş v e a ile dostla­
rın ın gelm iş o lm a s ın d a n e t k i l e n m i ş l e r d i .
Ju lie . K e n te b a k tı. “N e d e n b u k a d a r e n d iş e le n d iğ im iz i
a n la m a d ım ."
“Bir çift yaşlı ahm ağız da o n d a n ," d ıv e m ır ıld a n d ı bü­
yükbabası Annie Ye toklaşarak.
"Kendi adına konıış." d iy e o n a ta k ıld ı lu lie .
^ ,ıio 4’T1' ınn f e r i n i kabul çıtı. "Bvı ırada ikinizin
ı »d ır «vı dansçı olduğunuz konusunda hiçbir fikrim
v M
“Aslında ıvı olan K em ur." dedi. “Eskiden.
Kı/lar onunla dans e tm e k isterlerdi.”
^'\ıiım 'nm bakışları farkında olm adan dans pistinde ona
yıllıkl ı bakan küçü k k u zin i ile dans e d en O lıver'a kav-

' \ııim' nın bakışlarını takıp e d en büyükannesi "G örü-


^ıiıı ki Kenı’in b u ra d a iyi dan s e d en tek kişi olmadığını
^ n ı n ş s u C diye y o ru m yaptı.
iki Aıınıe've. O îıver zn ona söylediği şeyi hatırlattı.
^ | |rtr scııin o n a b ir k a d ın ın ayaklarını y erd en kesm eyi
e ttiğ in i sö y le d i"
Kent kıkırdadı. “S ana b ö y le söyledi ha?"
•Hatta b ü y ü k a n n e m in k a lb in i çalanın o dans hareketi
oluğunu s ö y le d i"
-Kent, dıve itira z e tti b ü y ü k a n n e s i.
“A nu öyle.’
julie öne eğildi. “ B e n o k a d a r d a k olay b iri değilim . B ü -
uıkhıbaıu b ir sa n iy e liğ in e b ile in a n m a . K e n t'in çıktığını
dı^er erkeklerin h e p s in d e n d a h a iyi d a n s e tu ğ ı d o ğ ru am a
m âşık o l n u n e d e n im in d a n s e d işiy le alakası vok."
‘İnkar m ı e d iy o rs u n ? " A ıın ie 'n in b ü y ü k b a b a s ı m ey d a n
okur gibiydi.
'M â . o n u n iyi b ir d a n s ç ı o lm a s ı b e n i e tk ile m işti a m a
aslında âşık o lm a m ın s e b e b i g ö z le riy d i."
Kem k aşlarım ç a ttı. “ G ö z l e r i m m i? "
‘G özlerini ç o k g ü z e l b u l d u m . H â la ö y le b u h ıv o n ım ."
«irdi b ü y ü k a n n esi y u m u ş a k b i r iç ç e k iş le .
m
A n n ic 'n ın b ü y ü k b a b a s ı k a ş la rım ç a ttı vc kafa
n arın ı kaşıdı. "H u k e s in lik le ş a ş ır tıc ı." 1,1 ke.
"Tanrı aşkına Kent, elli sene sonra bunu anlam,
gerekiyor." ^
“Sanırını haklısın.” diye m ırıldandı Kent ama •
kaşlarını çatmaya devam etti.
“Bu bir iltifat büyükbaba." dedi A nnie onun teni
şaşırarak. S,Ilc
"Biiıyorıım. Ama O liver a d edim k i..." Kent sonra
ki gereğinden fazla şey söylem iş gibi ağzını kapattı ^
“O liver a ne dedin?" diye sordu büyükannesi.
Annie de m erak etm işti. "Evet. O liv e r’a ne dedin5”
Kent kafasını sanki ö n em li değilm iş gibi salladı. “Gç
ııel olarak kadınlar hakkında k o n u ştu k . O liver banabirka
soru sordu, ben de elim d en g eldiğince cevap verdim.”
"Kent!”
‘Annie hakkında tavsiye istedi.”
“Kent!” JuJienin gözleri b ü y ü d ü . “Sen bana Oliver vc
Annie arasında olanların bizi ilgilendirm ediğini ve benim
de bunun dışında kalmam gerektiğini söylemiştin.”
Annie bir büyükannesine bir büyükbabasına bakıyor­
du. “Siz ikiniz neden bahsediyorsunuz?”
İkisi de onu duym am azlıktan geldiler. “Oliver bizimki
gibi elli sene süren bir evlilik istediğini söyledi ve bana ne
önerdiğimi sordu.”
“Bana öyle geliyor ki b enim girm em em i söylediğin
yola kendin girm işsin,” dedi Ju lie, b u n d a n pek de mutlu
görünm üyordu.
“Detay istedi.”
“Detay m ı?” diye sordu A nnie, kendisi de istiyordu.

274
£VCt Mesel.» J ııUe’yi kendim e âşık, etmek için nc yap-
cbı. Nen dans edişim olduğunu zannediyordum
MH'
m r
,.l y a n » l« » § , m -
yaşlı ahm ak, o n d an çok daha fazlasıydı. Sen dü-
,.ılCCli ve sevgi doluydun."
«Ve k»z kardeşim de. Tanrı rahm et eylesin, sana gizlice
! lVc r i y o r d u . “

-poğru " dedi Ju lie um arsızca.


«Yan1 O liver’m A nnie hakkındaki sorularını yanıtla
n ed e n k ö tü ? "

«^nnie’n in --
İkisk A nnie'niıı y an ların d a o tu rd u ğ u n u unutm uş gibi
birbirlcriyle k o n u şu y o rlard ı.
«Hey ikiniz, beni hatırladınız mı?"
^Tabii," dedi büyükanne ona bakmadan. Uzanıp An-
nie’rıin dizini okşadı. “Büyükbaban ve ben bunun çaresi­
ne bakarken biraz sabırlı ol lütfen. Kent Shivers, bana öyle
geliyor ki sen biraz ikiyüzlülük yapmışsın.”
Kent hiç suçluluk duym uyor gibiydi. “İkimiz de aynı
şeyi istiyoruz- yalnızca yöntem lerim iz farklı.”
B ü y ü k a n n e s i ve büyükbabası tartışmaya d e v a m eder­
ken A n n i e m üziğin d u rd u ğ u n u fark e t t i . Kafasını kaldır­
d ı ğ ı n d a Oliver yanında duruyordu.

“Bu dans b enim diye düşü n ü y o ru m ,” dedi ve elini ona


uzattı.
Annie ne yaptığını fark etm eden ayağa kalktı ve ona
bakmaya devam etti.
Oliver’m k ollan o n u kavradı ve Annie yüzünü 0 li-
ver’ın göğsüne yasladı. O n u n kollarında olm ak güzeldi.
“Doğru değil, değil m i? ” diye sordu sanki ona değil de
kendine sorar gibi.

275
O lrv e r o n u a ln ın d ın ö p tü . N e s o r d u ^

h a /d e . 'H e r k e lim e s i d o ğ r u . ' d iy e c e v a p V crd ^ U


Y tR M t A L T IN C I B Û L Û M

Grace gelene kadar kendim i zor oyaladım. Kütüphane -


d île kısaca konuşm uş ama on u neden aradığıma dair pek
jjtıv vermemiştim. Sesim deki kaygıyı hissetmiş olmalı ki
-umartesı vardiyası biter bitm ez uğrayacağına söz verdi,
gir saatten az bir zaman vardı.
Onu cumartesi günü rahatsız etmiş olmaktan ötürü
suçluluk hissettim ama bana sorun olmadığım söyledi.
R o v e r, her zamanki sadık refakatçim, ben beklerken ya­
nımda oturdu.
Araba kapısının sesini duyduğum da verandaya çıkom
ve Grace’ı görünce sevindim . Beni gördüğünde adımlan
hızlandı. B enden birkaç yaş büyük, hana annemin yaşma
daha şakın olm asına rağm en o n u arkadaşım olarak görü­
yordum. Grace olm asaydı Rover benim le olmayacaktı.
Kırmızı boğazlı b ir kazağın üzerine kot bir elbise giy­
mişti.
Yaklaşırken iki elini ban a d o g n ı açtı. “Jo Marie. h er şey
\ulunda mı? Sesin ço k ü z g ü n geliyordu.”
Ona yalan söyleyip her yeyin yolunda old
edebilirdimanu öyle değildi. Ben de oylcy^^1'"' ^
mlyordum *
"Birkaç dakika konuşmak için zamanın var
sordum. sorusunu yanıılamak yerine. mı'' V
'Tabii İd."
Verandanın merdrvenlcrine oturduk. £ |IIt)|
devam etn. Benim canım R m cr’ım üzüntümü f1*1**’**'/!
çenesini bacağıma koydu. ^
“Öncelikte sana birkaç soru sorabilir mıyım'.' .
dum. *** v*_
“İstediğini sorabilirsin,” dedi Grace ve sonra kü|,„_.
verek “Makul bir düzeyde tabii,” diye ekledi. ‘
“İlk kocan öldü değil mi?”
Gözleri üzüntü ile doldu ve uzaklara baktı. “İsmi
ve neredeyse otuz senedir evliydik,”
“Duydum kı. .. ” Ona acı vermek istemiyordum
“Ne duydun?” dedi Grace.
“Mark bana Dan'in öldüğünü öğrenmeden önce, onun
birkaç ay boyunca kayıp olduğunu söyledi.”
Grace'in gözlerindeki üzüntü daha da derinleşti- “Be
seneden /âzla bir süredir kayıptı.”
“Bir sene... O süre boyunca hayatta olduğuna dair
umudun var mıydı?” Kendi um udum a inanmayı o kadar
çok istiyordum ki sormadan edemezdim.
“Ah evet, buna emindim. Dan daha önce de birkaç kez
bu yduJde kaybolmuştu. H içbir şey söylemeden bir yada
iki günlüğüne yok olurdu. İlk olduğunda ne düşüneceği­
mi bilemeden panikledim. Fena halde endişelendiğim için
şerifi arayıp onun kayıp olduğunu söyledim. Döndüğünde
D m bana çok kızmıştı.”

m
(jface ,n durumu benimkinden tamamen U l n d ı s m
n vaşadığı duygular. neye inanması gerektiğini bileme-
çok unıdıku. Yarbay Mılford'dan o telefonu akhğmv-
berı benim yaşadığım kâbus da böyle bir şeydi.
^Tekrar kaybolduğunda daha uzun bu töre yok oldu,
kez eve gelip gitmiş. Kısa bir ture içerisinde eve iki kez
^ d û - İkisinde de ben işteydim.'
-.M e re d e n anladın? Evde bu şe yle T mı cktıku?'
«İslında fark etm edim , yani hemen değil.”
g u n u n onu n için zor olduğunu fark ediyordum, Gra-
•jn unutm ak istediği hatıraları canlandırıyordum ve ona
Iralan tekrar yalattığım için üzgündüm. “Eğer konuşmak
g^m ıyorsan...
-Hayr. sorun değil.”
Ona bir gülücükle teşekkür ettim.
-Aslında kom ik,” dedi. "Yanı trajikomik. Eve girdiğim
Ui Oan’in orada olduğunu hissettim. Hatta arka tarafta ol­
duğunu düşünerek ona seslendim bile. Odanın ortasında
durup cevap vermesini bekledim. Birkaç gün ortadan kay­
bolur, sonra bir anda gelir ve hiçbir şey olmamış gibi, iki
gecedir orada olmayan o değilmiş ve onun ortadan kaybol­
muş olduğunu unutm am gerekiyormuş gibi davranırdı.”
'Peki, uzun bir süre gittiğinde, birkaç günden daha
uzun bir süre, nereye gittiğine ya da ona ne olduğuna dair
bir şey biliyor m uydun?”
Gülümsedi ama neşeli bir gülümseme değildi bu. “Beni
başka bir kadın için terk ettiğini düşündüm .”
'Bunu düşünm ene ne sebep oldu?”
"Birkaç şey. Öncelikle alyansını buldum. Arkasında bı­
rakmıştı, sanki benden kurtulm ak ister ya da evlilik ye-

279
tüm lerim izi bozar gibi. Son g id iş in d e n b ir ay ^
tanım adığım bir m ü c e v h e rc id e n k re d i kartı,Tllz|
alındığını /ark ettim . Ç o k sin irliy d im . M ücevher ^ ^
dım ama bana tek sö y ley eb ild ik leri satın alınan ^ M*'
olduğuydu: bir yüzük. Bu m ü c e v h e rin b a şlu bir l ^ " 1
olduğunu d ü şü n d ü m . B eni in c ite n , ö d e m e y i ban ı" ^ 11
ımş olm asıydı.” ^
“Başkası için m iydi?”
Grace ellerini b irb irin e k e n etled i. “Sonradan ö ğ ^
ki kendine bir alyans daha alm ış. B üyiik ihtimalle Ç
bulduğum yüzüğü kaybettiğini sa n m ıştı ve kendim öldı^
düğünde parm ağında alyansı o lsu n istem işti. Geriyi- b,
kınca bunu benim , kızlarım ızın vc evliliğim izin şerefin"
yapmış olduğunu a n lıy o ru m .”
Bunlardan k o n u şm a n ın a rk ad aşım için nc kadar acı vc
rici olduğunu fark ederek o n u n e lle rin i sıktım . “Dahafa*.
la anlatman gerekm iyor.”
“Bana bunları sorm ak için b ir n e d e n in olduğunu dü­
şünüyorum ve D an ’d e n b a h se tm e k iyi geliyor. Alyansını
bulmak ve m ücevherci ile k o n u şm a k beni aldattığını dü­
şünm em e yol açan tek n e d e n d e ğ ild i.”
“Ö yle m i?”
“Kaybolduktan bir sü re so n ra , b e n kütüphanede ça­
lışırken biri koşarak geldi ve D a n ’i kasabada gördüğünü
söyledi. A rabasındaym ış ve yalnız değilm iş. Yanında bir
kadın varmış. O n u n beni kasabaya rezil etm esine dayana­
mazdım.
“Bana ve kızlara verdiği a cıd an dolayı onunla yüzleş­
meye kararlıydım. H âlâ ne kadar kızgın o lduğum u hatırlı­
yorum. O n u bulm ak için k ü tü p h a n e d e n deli gibi fırladım
D üşüp dizim i yaraladım , sonra d a o tu ru p ağladım.

2H0
" p atı in iy d i p e k i ' Maçka birisiyle m i birlikteydi?”
“I |a y 'r - ° ‘d u n ıa z d ı. C esedi bulunduğum la bıı olaydan
j a|ıa ö n ce ö lm ü ş o ld u ğ u n u söylediler.”
3 -K ızgın m iy d in ? ”
-K ızgın m ı? " d iy e te k rar etti. “N c kadar öfkeli olduğu-
^(1 jn la tm a m m ü m k ü n d eğ il. Kısa bir süre sonra bir çey l
sjnir krizi g e ç ir d im . K o m şu la r o kadar endişelenm elerdi
ki â z la r ım ı a ra d ıla r.”
G racc’in yaşadığı acı ve kızgınlığı yalnızca hayal edebı-

|irdim- “ N c o ld u ? ”
G ü ld ü . “Dolaptan D an’in eşyalarını boşalttım. Kucak
|<ucak kıyafetlerini alıp pencereden dışarı attım. Bana göre,
çğer beni terk etm ek istediyse, her şeyi almalıydı."
“Senin için cehennem gibi bir dönemdi, değil mı?”
Grace boş gözlerle uzağa baktı. “Dan Vietnam’dan gel­
dikten sonra bambaşka birine dönüşmüştü. Travma sonra­
sı stres yaşadığına emindim ama o da ben de bilmiyorduk ”
“Ona nasıl yardım edeceğimi bilmiyordum. Evliliğimiz
mükemmel değildi ama kötü de değildi. Birbirimizden
memnunduk. Dan elinden geldiği kadarıyla beni ve kız­
larımızı seviyordu. Maalesef geçmişi unutamıyordu. Geç­
miş ona işkence ediyordu.”
Okuduğum makalelerden savaşın içindeki ve dışındaki
askerlerin gerilim ve stresten ne kadar derin etkilendiğini
biliyordum. Yardım sağlayabilecek programlar vardı ama
yeterli değillerdi ve bunların çoğu Dan gibi adamlara yar­
dım edebilmek için fazlasıyla geç hayata geçirilmişti.
“Senelerce b u n u n acısını çekti. Hiçbir değeri olmadığı­
nı düşündü hep. b ir keresinde ona kızlarla birlikte vermiş
olduğumuz N o el hediyesini garajda buldum. Hediyeyi
parçalamış vc h e r nedense oraya saklamıştı.”
(.Y.ııv’m ük fciH-INJIIIM ÎMİytlk bir ısm.<p c ifm iş
. I " '
Ç l»k .İÇ İM İ .
"(')IOın orııın için bir r.tlı.ılkını.) itli- S;tva^t.t olan hjr ^
y.ıd.ın dolayı hüyıik sıı<lııhık v r ı»t.ınç duyuyordu, ( ) s '
laroıı dokıı/ yaşındaydı vc olanları asla 1111111.1111^1111.'*
"Artık lııı/ıırlıı." diye fısıldadım . I Icr nc kadar hul'ij,
hayatta oIiii.'immi orzıı l.i.s.ı 111 da o ım n da tinimin vc
olııınsmı istiyordum.
"Darı lı.ıkkuıd.ı kı»rnı^m.Hit s.ııu y a rd ım cı oluyor nu,>
diye sordu Grace.
( iiMi’cV ikilemimden b a h se tm e lim z a ıım ıı gelinip
Mayan (.'oryclle bu öğleden sonra b a m u ğ ra d ı." dedin,
“Marioiı Goryelle nü?"
"Kvel. Yııı k oıı^m n." Aslııukı t.ıın da yan kom şum de-
fildi ama tepenin biraz aşağısında o tu r u y o r d u veço k y a^
oldnfıi için ona göz ^1.
“Omni evden çıkam adığım s a n ıy o r d u m . Kızı arada bir
kütüphaneye uğrayıp o n tın için In iy iik lıa rili kit;ıplnr al]r
Okumayı çok seviyor.’*
“fc'vcr. iyi bir k o m şu ... O n u n p o s ta k u tu s u n a bana ge­
len bir mektup karışm ış ve o da m e k t u b u b an a getirdi."
“Sem bu kadar (izen de o m e k tu p m u ? ”
Sesim titrem eden devanı e d e m e y e c e ğ im d e n korkarak
uzağa baktım. “M ektup P a ııl'ü n b ir a rk a d a ş u ıd a n d ı.”
Grace bana biraz dalıa yaklaştı.
“Göriiniişc göre Paul ö ld ü ğ ü n d e b a n a v e rilm e s i için bir
mektup bırakmış. A rkadaşı m e k t u b u u n u t t u ğ u n u ve dalıa
yeni gönderebildiği için ö z ü r d ile d iğ in i s ö y le m iş M
"Alı Jo Marie, ned en ü z ü ld ü ğ ü n ü a n la y a b iliy o ru m .”
llıı yetersiz bir ifade idi.

2H2
“ M e k t u b u o k u d u n m u ? ’*
•*| la y ır,"
“O k u r k e n yafıııtıi;ı o lm a m ı iste r inisin?*’
” 1 layır. O k u m a y ı r e d d e d iy o r u m ..."
“Ö n c e b e n im o k u m a m ı iste r m is in ? ” (» ra c e 'in sesi y u -
tniı^ık ve n a z ik ti.
“O k u m a y a c a ğ ım ... P a ııl'ü n ö ld ü ğ ü n e d a ir k a n ıtım o l­
m adan o k u m a y a c a ğ ım ," S o n ra h ıç k ırık la ra b o ğ u ld u m vc
Kover d:ı m ız m ız la n ıp y ü z ü m ü y alam aya haşladı. O n u k u ­
cağım a a ld ım .
Cİrace k o lu n u o m z u m a d o lad ı. “C e s e d in in İnç b u ia iıa -
tuanıa ilıtim a lm i k a b u lle n m e lis ın .”
O a n d a Y arbay M ilf o r d ’u n te le fo n u n d a n o n a b a h se t­
m em iş o l d u ğ u m u fark e ttim . B u r n u m u ç e k ip d o ğ r u ld u m
ve ra h a tla m a k için d e rin b ir n e fes aldım .
“O rd u d a k i Y arbay M ilfu rd h afta b aşın d a b e n i aradı,"
diye d e v a m e ttim . “ I le lik o p tc rin d ü ş tü ğ ü alan tesp it e d il­
m iş ve c e s e tle r ç ık a rtılm ış . I le lik o p te rd c altı a d am vardı vc
yalnızca b e ş a d a m ın k a lın tıla rın a u laşm ışlar. O r d u şim d i­
lerde O N A te s tle rin i yapıyor. O la sılık n c k adar az da olsa
bir adanı h a y atta k a lm ış olabilir.*’
“ B u Paul olab ilir. O hay atta olabilir. B en u m u d u m u
kesm eyi re d d e d iy o ru m . E ğer ölseydi b u n u h isse d e rd im .
H iss e d e rd im b iliy o ru m .” N e d e n sanki G ra c c ’î k o çan ın ı
hayatta o ld u ğ u n a ikna e tm e m ö n e m liy m iş gibi bu kadar
katı ve in atçı b ir şe k ild e k e n d im i sa v u n u y o rd u m b ilm iy o ­
rum .
G race u z u n b ir sü re b ir şey sö y le m e d i, k o n u ştu ğ u n d a
sesi ço k alçaktı. “ O a triıı kayıp o ld u ğ u o b iitü n seııe ben de
ölm ü ş olsaydı h issed eceğ im i d ü ş ü n d ü m . H issedeceğim e
e m in d im .”

283
“Hissettin mi?” diye sordum .
"Onu mutlu edebilecek başka birini b u ld u ğ a
meınirı bir nedeni de buydu.” Grace öne doğrü
Jerini kolları ile kavradı. “K endini öldürm esi h iç b j^ '* '
ifade etmiyordu. Kesinlikle anlam sızdı. İlk toru
doğacaktı ve Kelly babasıyla çok yakındı.” nu,1»n*
“Hissetmedin m i?”
“Hayır, senin de Paul için hissetm eyeceğini bjj
Ben Dan’i ne kadar sevm iş olsam da, o n u n k e n d i ^ '
çizeısi vardı. Sen onu ne kadar sevm iş olsan da Po, ı>. ^
. , „ auı un de
oyle.
Beni çekmecede bekleyen m ektubu düşündüm
Grace uzanıp koluma dokundu. “Mektubunu ’
okuman gerekmiyor. İstersen bekle. N erede olduğun^'
liyorsun ve kalbin sana doğru zam anı söyleyecektir *
Verdiği öğüt iyiydi. Sözlerindeki bilgeliği fark ettin,
Başka sorularım da vardı ama nasıl soracağımı tam bilemi
yordum. “Peki sen nasıl... Nasıl devam ettin?”
Daha önce fark ettiğim düşünceli bakış yerleşmişti yü-
ziine. “Eş ya da çocuk gibi bize yakın birinin ölümü daya­
nılmaz acı veriyor. Bu acı bir insanı Öldürebilecek kadar
kuvvet/i ve bunu şahsen yaşam adıysan asla anlayamazsın.
Dan’in kayboluşu ve ö lü m ü n d e n sonra arkadaşım 01i-
via’nın bana ne kadar yardım e tm e k istediğini biliyorum,
O da oğlunu kaybetmişti, bu y ü z d e n de anlıyordu ama
insanı avutacak hiçbir kelim e y o k ve kim se acını azaltabi­
lecek bir şey söyleyemez. B u n u n için h içb ir kelime yeterli
değil.”
Yutkundum ve kafamı salladım .
“Derin bir yara ama fiziksel y aralar gibi değil, acıyı azal­

284
tacak b ir ^ Va da iyileşmesi için belirli bir süre yok. Bir
yCrifli kırdığında, tekrar kaynam asının yaklaşık altı hafta
s i i r e c e ğ i n i biliyoruz. Ö lü m le baş etm ek böyle bir şey de-

gjj Sen P au l’ü kaybetm enin üstesinden gelebileceğini d ü ­


şünüyor m u su n ? ”
“Ü ste sin d e n gelebilecek m iyim ?” Sorulara değil, ce­
vaplar3 ihtiyacım vardı. “Sen D an ’in ö lü m ü n ü n üstesin­
den gelebildin m i?”
“H ayır,” diye fısıldadı. “O benim kocam ve çocukla-
rırnin babasıydı. Yetişkin hayatım ın çoğunu onunla ge­
ve D a n ’i h er zam an seveceğim. Ama yine de seni
ç ir d im

temin e d erim ki hayat devam ediyor. İlk başta devam e t­


mesini istem eyeceksin. H e r şeyin o lduğu yerde durm ası
gerekiyorm uş ve sen olanları sindirm eye çalışırken bildi­
ğin hayat durm alıym ış gibi hissedeceksin.”
H elik o p ter kazası ile ilgili haberi ilk aldığım da tam da
böyle hissetm iştim . Sanki hayat benim için de bitm iş gi­
biydi. K endim i bir g ünden diğerine, zam an ve yer kavramı
olm adan, şaşkınlık, korku, şok ve inançsızlık içinde sü rü k ­
ledim.
“Sen tekrar evlendin.” G race’in artık yeni bir hayatı
vardı.
“Evet,” ded i G race ve gözleri parladı. “Bu da sevdiğin
bir kişinin ö lüm üyle ilişkili başka bir hayat dersi... Hayat
devam ettiği için, her ne kadar eskiye tutunm aya çalışsak
da birileri bizi çekiyor. D a n ’sız bir sene geçirmiştim . O n ­
suz yaşamayı öğrendiğim bir sene.” i-

“Ben d e ...27 N isa n ’da bir sene o ldu.” Bana bu yasın


gittikçe kolaylaşacağını ve o n u n gibi benim de hayata tu ­
tunm ayı başarabileceğim i söylem esine ihtiyacım vardı. O

285
;m hissettiğim , b u n u n im k â n s ız o ld u ğ u y d u , ,
ya tercih ed ileb ilird i. ,l Scu
"Kişisel deneyimim sonucu söyleyebilirim ki
çeksin jo Marie. Puul’ü kaybetm enin yarası kalbın^'*6**
cek ama iyileşeceksin." '^Ye-
Merkes kocamın bayatta kalm ış olamayacağı k0tu
tin ısrarcıydı. Kalbim de bana b m ıu söylüyordu
dmı inanmayı kabul elnıiyor ve u m u t parçalarına tun'11'1,
yordu. Yine de Grace’in söylediği lıcr şey doğm
Zamanla, oııuıı gibi ben de iyileşecektim . O teli aldıg,,^'
gece Paul bana gelmişti. G race gibi o da burasının i '
yeri olacağım söylemişti bana.
"Hırgün belki tekrar âşık bile o lu r s u n ,’’ diye devam .
G ra c e .

Hekâr günlerim i d ü şü n e rek içten lik le güldüm . “PaU]»ö


bulmam otuz altı senem i aldı. E ğer y in e o kadar uzunsü
rccckse yetm işlerimde o lab ilirin i."
"Hayat sem şaşırtabilir."
Sürprizlerle aranı biç iyi olm am ıştı am a yine de bekle-
yip görmem gerekiyordu.

286
YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM

G e o rg e k o lla rın ı M a ry ’n in o m z u n a attı vc o n u n başım


ken d isiııin k in c y a k la ştırıp g ü lü m sed i. “K ızım ız sınıf* bi­
rincisi m i? ” S e sin d e g u r u r vardı.
“Evet G e o rg e , o n ıın ia g u ru r d u y u y o ru m . D elice o ld u ­
ğunu b iliy o ru m am a şahsen bu kadar akıllı bir çocu k d ü n ­
yaya g e tirm e k te n k e n d im i so ru m lu tu tu y o ru m ,” d erken
M ary’n in sesi c o şk u d a n titriy o rd u ,
U z u n b ir sü re yalnızca b irb irle rin e sarılıp sustular.
Mary, G c o rg c ’u n n e le r hissettiğini biliyordu ç ü n k ü o da
Am anda’n m b irin c iliğ in i d u y d u ğ u zam an aynı hisleri ya­
şamıştı. A slında b u n la rı h issetm eye hakkı yoktu belki de.
“A m a n d a ’yı yalnızca birkaç saattir biliyorum am a sa­
nının g ö ğ sü m o kadar kabardı ki göm leğim in d ü ğm eleri
fırlayabilir.”
M ary, G e o rg e ’u n y ü z ü n ü okşadı. O n u o kadar çok se­
viyordu ki. K endisi kızına sadece hayatını verm işti. O n u
evlat e d in e n a n n e geceleri hasta bebeğin yanında uyanık
kalmış, dizini yaraladığında o n u ö p m ü ş vc okum ayı öğ-

287
rendıgıııde yatımda olmuştu. nuesı onunla gUru
hak ediyordu ve şüphesiz gurur duyuyorlardı. yi%
“Mezuniyet törenine gidebiliyoruz, değil
sordu George ciddileşerek. '■ diye
“Biletler yalnızca aile ve arkadaşlara veriljyor
rans salonuna biletsiz hiç kimseyi almıyorlar.” ^
“O halde bilet alırız.”
“Sorun da bu George. Bilet kalm am ış j
.
inan bana. „ denedim “n,
“Bunun seni durdurm asına izin m i vereceksin?»
meydan okudu George ve sonra düzeltti. “Bizi durd
aurnıa.
sına!
Normalde Mary bu törene gitm esini engelleyecekh
kesi ve her şeyi aşardı ama kanser ondaki savaşma ^
sunu azaltmıştı.
“Kızımızın konuşmasını dinleyeceğiz,” diye ısrar ettj
George.
“Giriş kapısında olay çıkarmaya dayanamayabilirim ”
diye fısıldadı Mary. “Ve fark edilm eden girebileceğimi de
sanmıyorum.” Maalesef kalabalığın içinde kel kafası ilc
göze batıyordu.
“Endişelenme,” dedi George sakince. “Benim bağlan­
tılarım var. N e olursa olsun, yarın öğleden sonra için iki
bilet bulacağım.”
Mary bunun m üm kün olduğuna inanamıyordu. Yal­
nızca kızının yakınında olm anın yeteceğini düşünüyor­
du. Jo Marie’nin yanında çalışan genç, Hailey Tremont
ona Amanda ile ilgili en iyi dedikoduları vermişti, kafeden
Connor da öyle. M ary her detayı dikkatlice dinlemiş ve
daha fazlasını um ut etmişti.

288
Mary b ir sonraki Pazartesi gazetesinin okul birincisinin
korü‘Şrnasınl yay 'n >ayacagını öğrenmişti. Kızının düşün­
ü le rin ' okuyabilm ek M ary için en büyük nim etti. Bir de
George ‘*e A m anda’yı görüp dinleyebilirlerse ne m uhte-
eIîl olurdu.
George o n u serbest bıraktı ve yanaklarındaki ıslaklığı
slldı M ary de aynısını yaptı ve birbirlerine bakıp gülmeye
başladılar.
“Şu halim ize bak,” dedi George.
“İki yufka y ürekliden başka bir şey değiliz.” Mary, G e-
orge’ıı sevm ekten hiç vazgeçm emişti ama onu görm ek,
0nunla birlikte olm ak duygularını güçlendirm işti. Ancak
b rk sekiz saat içinde o n d an ayrılm a cesaretini tekrar ken­
dinde bulm ası gerekecekti.
İkisi de k endi d ü şüncelerine dalmışlardı ki George ara­
bayı çalıştırdı ve tekrar otobana çıktılar. M ary uyanık kal-
mak için elin d en geleni yaptı ama başaramadı. Gözlerini
kapattığını hatırlam ıyordu ama kendine geldiğinde G eor­
ge, Tacoma N a rro w s K ö p rü sü ’nden geçiyordu.
“U yanık m ısın?” diye sordu fısıldayarak.
“E vet... Ö z ü r dilerim . Bu kadar kötü bir yol arkadaşı
olmak istem ezd im .” Saat öğleden sonra üçtü ve M ary göz­
lerini açık tutam ıyordu.
“Rica ederim . U ykuya ihtiyacın vardı. Bana otelin ad­
resini söyler m isin?”
“E fendim ?”
“Gül Lim anı? G P S ’e yazacağım, sonra dinlenm eye de­
vam edersin ve yol k o nusunda endişelenm ene gerek kal­
maz.”
“Ah doğru, sen bu y ö n d en gelm em iştin değil m i?” Mary
çantasını karıştırdı. “A dres burada bir yerlerde olacak.”

289
“B ü yü k ihtimalle bulabilirim. Aşağı yu karı nc
olduğunu biliyorum ama ad re sle d ah a k o la y olur -
M ary daha dün sabah ona k a ld ığ ı oteli söylemeli,
çınmıştı değil mi? Şimdi bu ço k saçma geliyordu ^ ***
Mary, Georgc’a Am anda’dan bahsetm eyi düşümce
n. Bu habere verdiği tepkileri gördükten sonra ne m-
bencil davranmış olduğunu fark etm işti. Bu biltj
iu bl|giyib!ar
ca yıl kendine saklaması ne kadar da acımasızcayd, f*
gerçeği, George’un hayatına m ü d ah ale etm ek istemem ^
etmek istememişti. N e de olsa G eo rg e evlenmişti vcT
karısı için hiç adil olm azdı. 11
“Ö zür dilerim ,” diye fısıldadı Mary.
“Her şeyin daha farklı olmasını dilemiyor muym„>
Tabii ki. Ama benim çocuğum u dünyaya getirdiğin içjn
her zaman sana m innettar olacağım. O n u , bir ailenin evlat
edinip ona iyi bir hayat sunm asına izin verecek kadar çok
sevdiğin için de. Bunun için benden ö zü r dileme Mary
ama bütün bunlara rağmen bana nasıl söylemedin? Benim
de bilmeye hakkım yok m uydu?” G eorge durdu, derin bir
nefes aldı ve kontrollü bir sesle ekledi: “O lan oldu, sonuç-
ta sen de doğru olduğunu d ü şü n d ü ğ ü n şeyi yaptın.”
Mary’ye k rş ı ^az^a iyiydi- H atta inandırıcı olamayacak
kadar iyiydi. O nu tüm bunlardan sonra hâlâ seviyor olma­
sı, Mary’nin beklemediği bir m u cize idi.
Sedir Koyu’na geldiklerinde M a ry yolu ta rif edecek ka­
dar uyanıktı, Sahili ve oteli kolayca bulabildiler.
George m otoru kapattı ve sert b ir ses to n u ile, “Oldu­
ğun yerde kal,” dedi.
Mary gülüm sem esini bastırdı. G e o rg e bazen çok otori­
ter olabiliyordu.

290
c.co rg c a ra b a n ın ark asın d an d o la n ıp Ön kapıyı açtı vc
in m e s in e y a rd ım e tti. K o lu n u b elin e dolayıp, o n u
n d a n ,n Va m n a u z a n a n k a ld ırım a çıkardı.
^ -S o n i*41 g ü n d ü r d ış a rıd a o tu r u p g ü n c e n altında d in le -
^ ı m . " B a h a r ın b e k le n m e d ik sıcaklığı, e tra fın d a açan
fiiV İdcr ve o n la r ın h av a y a k arışa n k o k u la n ile d in le n m iş ti
vv ' * *
rv G ü l L im a n ı ç iç e k le r aç tığ ın d a sih irli b ir y e re d ö n ü -
y\3*ı-
çüyordu.
- ş im d i d e a y n ıs ın ı y a p a lım m ı?" diye s o rd u G e o rg e ,
Mary’nın hızında verandanın basamaklarım çıkar­
ken “Sevdiğim kadınla beraber güneşin altında oturmak
isterim”
-Zamanın var mı?
“Mary, eğer bu n u şimdiye kadar anlamadıysan söylcye-
. ben birlikte olduğum uz her anın tadını çıkarıyorum.”
“O halde beraber oturalım burada,”
“Çok yorgun değilsin değil mi?”
Mary yorgundu ama George gibi o da birlikte oldukları
zamanın tadını çıkarm ak istiyordu ve onun gitmesini iste­
miyordu.
George o n u verandanın kenarına götürdü» Mary ahşap
koltuğa oturdu. Evin içinde bir köpek havladı ve birkaç
dakika sonra Jo M arie yanında köpek ile dışan çıktı.
“D önm üşsün,” dedi M ary’ye ve George’a baktı. “Bîr
şey ister m ısınız?”
“George H u d s o n d e d i G eorge kendini tanıtm ak için.
“Sanırım M ary b ir battaniyeye hayır dem ez.”
“H em en,” ded i J o M ary ve içeri girdi. Ç o k geçm eden,
Mary’n in Önceki gece k ullandığı el örgüsü battaniye ile çı­
kagelmişti.

291
George, Mary’nin yanındaki koltuğa oturdu
bir sehpa vardı.
“Buradan manzara harika," dedi M ary tT,av;
ııii, Olympic Dağlan’ııııı tepelerini ve uzaktak
sanesinin görüntüsünü seyrederek.
“Öyle,” diyerek ona katıldı George da ama
bakıyordu.
Mary iltifatlara alışık değildi. Oıııı rahatsız ederd'
likle de şimdi neredeyse kel ve fazlasıyla zayıf Vc So|°îc|-
ken. Duymamış gibi yapmaya çalıştı. hiın.
“Olympic Dağları çok etkileyici değil mi?” de ,.
yu değiştirerek. 0I,U'
“Çok güzel,” dedi George da manzaraya bakarak
“Hiç Hurricane Ridge’e gittin m i?”
“Hayır ama duydum .”
“Ben de,” dedi Mary biraz efkarlı bir şekilde.
Mary, Bremerton vapuru için beklerken aldığı dergj|c
rin birinde görmüştü Ridge’i. A rtık şansı yoktu. Bu uzun
yolculuğu yapma şansı kalmamıştı. H urricane Ridge sc.
attle’dan iki saate yakın uzaklıktaydı ve Olympic Dağlj.
rı’na ve kır çiçekleriyle dolu çayırlara bakıyor ve harika
yürüyüş patikaları barındırıyordu. Mary, buradaki doğal
parkla ilgili bir şeyler okum uş ve zam an ayırıp orayı gör­
müş olmayı dilemişti.
Pişmanlıklar. Kanserle birlikte çok fazla pişmanlığı
oluşmuştu.
Birkaç dakika M ary ve G eorge karşılıklı konuştular.
George’ıın kıvrak bir zekâsı ve d ü ş ü n d ü rü c ü bir mizah
yeteneği vardı, M ary de onu n la şakalaşm ayı seviyordu.
Yarım saat sonra G eorge “Sen y o rg u n s u n ,” dedi

292
Mary itiraz etm edi. Yine gözlerini açık tutmakta zorla-
y^rdı*' ^ bt,yunca y*ln ,*c* birkaç dakika dinlenm işti
n enerji seviyesi neredeyse sıfıra yaklaşmıştı.
VC »setli odana götüreyim .”
Mary. kendi başına yukarı çıkıp çıkamayacağını dtişü-
rCk kafasını salladı.
1 Gcorgc u lıun üzerindeki battaniyeyi kaldırıp katladı ve
nara koydu, sonra da eğilip M ary’nin ayağa kalkmasına
Edirne' oldu. Koluna girm ekten daha fazlasına ihtiyacı
^ d o ğ u n u a n |ayınca o n u daha yakınına çekti.
M erdivenler korktuğu gibi zor gelmişti M ary’ye. G eor-
sabırhydı ve her basamakta onu bekliyor, dikkatli davra­
M ary odasının anahtarını çantasından çıkarttı ve
n ıy o r d u .

da o n u n elinden alıp odasının kapısını açtı.


G e o rg e

“Beni kapım a kadar getirip ertesi gün öğlene kadar git­


mediğin zam anları hatırlıyorum ,” diye fısıldadı Mary.
“Beni baştan çıkartm a Mary.”
Mary güldü.
“Şaka yaptığım ı m ı sanıyorsun?" diye sordu George.
“Evet.” M ary yalan söylem iyordu.
“O halde çok şaşırabilirsin.”
“Ah gerçekten George, b e n ...”
G eorge o daha b ir şey söyleyem eden parm ağını d udak­
larına götürdü. “Sen... Çok... Güzelsin. Ve seni seviyo­
rum.”
M ary’n in içindeki coşku neredeyse taşacaktı. “Teşek­
kürler.” D oğru olsa da olm asa da M ary’nin duym ak iste­
diği şey buydu. G eorge ona sıkıca sarıldı. M ary o n u n söz­
lerinin kendi üzerindeki etkisi ile başa çıkmaya çalışırken
derin bir nefes verdi.

293
“Çok yorgunum,” diye fısıldadı.
“Diliyorum. Üzgünüm. U zun hir sl'ırc (ina ,
man için bırakmalıydım." t" '
‘■Hayır... " Mary yatağa göm ülüp ceketim ç,k.lr„t
George onun ayakkabılarını çıkarttı vc ayaklarım
kaldırdı, yatağın altında katlı duran yorganla Üstüm)
Eğilip alnından yavaşça öptıi. Ul
“Seni sonra ararını tanıaın mı?” dedi.
“Tabii ki.”
Mary çok bitkin olduğu için George odanın kap»lt|
kapamadan derin bir uykuya daldı, liır saat sonra uya„
dığında kendini çok daha iyi hissediyordu. Birkaç dakıfe
sonra tuvaletten çıktığında kapısının çalındığını duydu
“Kim o?” diye sordu Mary.
“Jo Marie. Sana bir tepsi hazırladım.”
Mary şaşırmıştı. “Ben sipariş vermedim.” Bildiği kada-
rıyla otelde oda servisi yoktu.
Mary kapıyı açtı vc elinde bir tepsi ile Jo Marie içeri
girdi. Tepside bir demlik çay ve bir tabak kurabiye, parlak
bir elma ve onun en sevdiği çikolatadan vardı.
“Arkadaşın sen uyanır uyanmaz bunları sana getirmemi
istedi."
Mary'nin en sevdiği yiyeceklerdi bunlar. George bunu
bile hatırlıyordu, her detayı...
“Akşam yemeğinin de saat yedide sipariş edilmesini
istedi. Senin için bir şeyler hazırlayabileceğim» söyledim
ama o bunda ısrar etti.”
“Acılı noodle ile tavuk,” diye fısıldadı Mary.
*Evet,”Jo Marie onun bilm esine şaşırmıştı.
Çoğunlukla M ary ve George bir kâseyi paylaşırlardı. En
sevdikleri restoran Seattle’ın m erkezindeydi.
•<Safl>rırn b eni Y*m:<nlatrnaya çalışıyor," dedi Mary ve
^oUtay 3 uyandı.
“A^yc t 1° Marie. “liır şeye ihtiyacın olursa
beiıi a r a "
«Tamam, teşekkürler,"
Mary. i ° M a rie ’nin m erdivenlerden inmecini bekledik-
p sonra k e n d in e b ir bardak çay koydu. Nane çayı. Buna
da baydırdı.
İlginÇ b ir şekilde M ary bir kurabiye vc yarım çikolata-
, yemeyi başarm ıştı; elm adan bir ısırık alıp yarım dem lik
^3yi da içm işti. i laftalardır bir oturuşta bu kadar yem e­
mişti. I larta aylardır. G eorge’un yanında yemeye çalışmıştı
ama aslında iştahı yoktu.
Saat yedi buçukta cep telefonu çaldı. George’un aram a­
lını beklediği için telefonu kom odinin üzerine koymuştu.
“Mary? Seni uyandırdım mı?"
“I layır, saatlerdir uyanığım , kitap okuyorum . İkindi
sonrası abur cu b u rlarım ve akşam yemeğim için tefekkür
ederim.”
“N oodle nasıldı?”
“M uhteşem .”
Bu adam inanılm azdı. M ary birden durgunlaştı çünkü
Georgc’un davranışları o n u n N e w York'a dönüşünü daha
da zorlaştırıyordu. D ö n m e k dışında bir şansı yoktu. “Beni
şımartma.”
George duraksadı. “O halde lise m ezuniyet törenine iki
bilet bulmayı başardığım ı da sana söylememeliyim sanı­
rım.”
Mary ona inanm aktan neredeyse korkuyordu. “Benim­
le dalga geçm iyorsun değil m i?”

295
“H ayır.”
“Nasıf? Nereden?”
“Sana bağlantılarım olduğunu söylemiştim değj|
“Evet ama bunun olabileceğini düşünmemiştim ^
lona bir kişi daha dalıil etm enin imkânsız o ld u ğ u ’’ S)'
muştum.” d“V-
"Ama içeri iki kişiyi daha sıkıştırabildiler. KızımiZ(
zıın olurken izleyeceğiz.” ****
“Teşekkürler,” diye fısıldadı Mary, o kadar c o ş k u l^
ki konuşmakta zorlanıyordu.
“Seni almak için saat birde orada olacağım. İyi UyUa
kim." h
“Sen de,” demeyi başardı M ary ve telefonu kapadı.
YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM

Yıldönüm ü partisi sonuna yaklaşıyordu. Annie günün


bütün heyecanından sonra büyükanne ve büyükbabasının
yorulduklarını fark etti. Annesini kendi kuzini ile sohbet
ederken ve onlara ertesi gün Seattle’da akşam yemeği yiye­
bilecekleri yerlerin adresini verirken buldu.
“Bence büyükanne ve büyükbabamı otele geri götür­
menin vakti geldi,” dedi Annie, annesinin dikkatini çeker
çekmez.
“M erak etm e tatlım , O liver çoktan ilgilendi bu konuy­
la.”
“Ah.” A nnie etrafa baktı ve gerçekten de Oliver’ın yıl­
dönüm ü çiftine dışarı çıkarlarken eşlik ettiğini fark etti.
Hayal kırıklığına uğramıştı. Annie ikisinin baş başa va­
kit geçirebileceklerini um m uştu. Eğer Oliver partiden ay-
rıldıysa o nu ertesi sabaha kadar gormeyebilirdi.
“Sorun değil, değil mi?” diye sordu annesi.
Annie’nin yüzündeki kederi görmüş olmalıydı.
“Ah tabii, bu harika... Sorun değil.”

297
rt| 'Harika bir iş çıkarttın Aııııie. Baban ve beıı scnin|
ru r d u y u y o ru z ." e Bu.
“Teşekkürler anııe.” Annesinin takdiri Aıınie'n
ısıttı. m,^i
Aııııie ve annesi birbirlerine sarıldılar. Şehir dı
gelen çoğu konuk otele dönüyordu ama Annie'ııin *"
babası Seattle'a geri döneceklerdi. anı>t
Annie yemek şirketi ve ıniizik gruplarına çeklerj
yazmak için biraz dalıa oyalandı. Çalışanlar sandalye|c '
katlayıp, masaları temizleyip salonu boşaltırken Annie d
başlarında durdu. Yit kulübünün kapısı açıldı ve parlakb
güneş ışığı içeri girdi.
Aııııie, Oliver’ın içeri girişini izledi. Oliver üzerini
değiştirmiş ve dalla ralıat bir pantolon ile hafif bir ceket
giymişti. Annie’ııin kalbi hızla atmaya başladı. Bu güçlü
çekim oııu habersiz yakalamıştı. B ununla baş etmeye hazır
değildi ve ne kadar denese de gülüm sem esini saklayamı-
yordu.
“Seni burada yalnız bırakacağımı düşünmedin değil
mi?”
Annie, onun sorusunu yanıtlam ak yerine kendi de bir
soru sordu.
“Büyükannem ve büyükbabam nasıllar?”
“Bitkin, heyecanlı, m innettar, m u tlu . Gördükleri arka­
daşlarından ve gelen insanlardan bahsediyorlardı sürekli."
“Bu harika.” A nnie’nin onların hissetm elerini umduğu
duygulardı bunlar.
“Sürekli senden de bahsediyorlardı, partiyi ne kadar ha­
rika bir şekilde planladığın filan.”
Annie, Oliver’m bunları d in le m ek zorunda kalmasına
üzülmüştü.

298
" M u h te ş e m b ir partiydi ve bahse girerim ki sen de bit-
(•iıısindır.
“Ç o k k ö tü d eğ ilim .” A nnie artık her i ey bittiği için
pıııın sö y le y e b ilird i. A nnesi ve teyzesi b u noktadan so n ­
rasını h a lle d e c e k le rd i. Pazar akşam ı A nnie’n in ailesinin
eVindc b ü y ü k b ir aile yem eği organize etm işlerdi.
O liv e r. A n n ie ’n in yazdığı çeklerden b irin i aldı. “Yardım
ed e b ilec eğ in i b ir şey v a r m ı?”
“H e r ş e y k o n tr o lü m altın d a am a teşekkür ederim . B u ­
g ün ç o k y a r d ım c ı o ld u n .”
“E lim d e n g e ld iğ i k ad a r y ap tım .” O liv e r kalkıp A n ­
nie’n in y a n ın d a k i m a s a n ın ü z e rin e o tu r d u ve ayaklarım
aşağıya s a lla d ı.
“Y arın a k ş a m s e n d e aile y e m e ğ in d e olacaksın, değil

m i?”
“A s lın d a h a y ır .”
Annie şaşırdı. O liver’m mutlaka onlara katılacağını d ü ­
şü n m ü ştü . “A m a sen büyükannemle büyükbabamı ara­
bayla getirdin ve b en de düşündüm k i...”
“G elm em i ister m isin?”
“Evet,” d ed i A nnie hızlıca, belki de fazla hızlıydı ama
çekingen o lm a vakti geçm işti artık.
O liv er’m y ü z ü n e b ir gülüm sem e yayıldı. “O halde gel­
mek için elim d en geleni yapacağım. Seni hayal kırıklığına
uğratm ak istem em .”
“Yani, yalnızca benim için değil. Eminim ailem de se­
nin bu yemeğe katılmanı isteyecektir. Büyükanne ve bü­
yükbabamı söylem iyorum bile.” Annie yine de fazlasıyla
istekli g örün m ek istemiyordu.
O liver bir telefon görüşmesi yaparken Annie de son
ç e k i y a z ıp , ç e k d e f te r in d e n y ır ttı. O /iv e r k im in le k

ğ u n u s ö y le m e d i, A n n ie d e s o r m a d ı a m a k o n u ş m a
(1
k ıs ım la rın a b a k ılır s a , s a n k i g e z i a rk a d a ş la r ın d a n b i ^ *3e||i

n u ş u y o r m u ş g ib iy d i. n ^ c k(k

Oliver onun arkasından salondan gün ışığına çıj^


yediyi geçmişti ama sekiz buçuk, dokuza kadar hav ^
mayacaktı. ^
“Şimdi nereye?” diye so rd u O liver, Annîe’nin ad
rina uyum sağlayarak. ^
‘Arabamı çardakta b ırak tım .”
“Seninle y ü rü rü m .”
“Güzel olur,” dedi A nnie. Kısa b ir sü re önce olsa Q
kendisine eşlik etm esine ağır b ir şekilde karşı çıkardı
şey hızlı bir şekilde değişm işti. Son birkaç saat içinde 01
ver’ın hakkında öğrendiği h e r şey başını döndürmüş Ve
kââsında cevaplanm am ış so ru la r bırakm ıştı.
“Verandada o tu rm a k iste r m isin ? ” diye sordu Oliver
marinaya yaklaşırlarken.
Marınanın yalnızca orada d e m ir atm ış gemilerin sahip,
lerine açık olduğunu fark etm em işti.
“Evet ama içeri nasıl gireceğiz. . . ”
“Buradan kısa bir m esafe uzaklıkta başka bir nhtım
var," dedi O liver on u n sö z ü n ü keserek. “Orada oturup
konuşabiliriz.”
“Güzel olur. ” A nnie’n in zıh n i g ü n ü n olayları ile doluy­
du. \b rg u n ama m u tluydu, O liv e r’la olm aktan ve yaşadık­
ları hakkında konuşup b u n u ird elem e k te n korkuyordu.
Oliver, A nnie’yi sahilden şe h ir m erk ezin e iki mil uzak­
lıkta bir yere götürdü. C ra n b e rry P o in t’e yakındı. Burası,
tıpkı O liver’m söylediği gibi h alka açıktı ve deniz çekil-

300
su y u n birkaç m etre üzerinde kalmıştı. Bir tabe­
lada» b u ra n ın hafta içi tersane çalışanlarını feribotla diğer
taraftan b u koya taşım ak için kullanıldığı yazıyordu.
O liver, A n n ie ’nin elini tutarak onu yeni boyanmış gri
tefsaneye d o ğ ru yü rü d ü . Ceketini çıkartıp üzerine otur­
maları için yere serdi. Annie ayakkabılarını çıkardı ve çıp­
lak ayaklarını aşağıya salladı. O liver da onun yanma oturup
3ym §eyi yaPn -
N e re d e n başlayacağını bilemediği için Annie, önce
0nun kon u şm asın ı bekledi. Elleri iki yanında yerden des­
tek alıyor» h a fif arkaya eğilmiş bir halde ayaklarını öne-ar-
kaya sallıyordu.
“ B u g ü n s e n in iç in b ü y ü k b ir g iin d ü .n

“S e n in iç in d e ,” dedi Annie.
“B enim için m i?"
“Evet. Seninle dans etm ek isteyen kızların sayısını ha­
tırlam ıyorum bile," diye takıldı Annie. “Bunun her gün
olduğunu san m ıy o ru m .”
“Eğer o n üç yaşından biraz daha büyük olsalardı daha
çok hoşum a gidebilirdi."
A nnie g üldü ve y ü zü n ü güneşe doğru çevirdi. Güneş
ışığının d o k u n u şu ve o n u ısıtışı hoşuna gidiyordu. Hava
daha güzel olam azdı. Sanki Tanrı büyükannesi ve büyük­
babasına yukarıdan gülüm sem iş ve bu özel günlerini kut-
samıştı.
“Kıskandın m ı?"
“O n üç yaşındakileri m i?” diye dalga geçti Annie.
“N ed en olm asın?”
Annie bu şekilde b ü tü n akşam boyunca şakalaşabile-
ceklerıni d ü şü n d ü am a bu aslında gerçekten konuşmak
için tek şansları olabilirdi.
“B iranda sessizleştin?"
“Biliyorum," dedi Aııııie. “Ü zgünüm ama sana sor»K_
istediğim çok som vjr. N ereden Kışlayacağımı b ık tj^
m m .”
“Çocukluğumuza geri dönm ek ister misin?”
"Bılmivorıım." dedi Aııııie düşünceli bir şekilde -pu
hemen kötü anılan lutırlarıvor ve bıınun konuşma^ k.
lanuk için iyi bir dönem o ld uğunu sanmıyorum.”
da idinde yanan s o n u n sordu: “B enden gerçekten
vıldır hoşlandığın doğru m u ?”
“Hoşlanmak vetonuz kalır. Senin için yanıp tımişuvnr
dıım."
'O liver bu doğru olam az, gerçekten olamaz."
“Ciddiyim Eğer ö püşm em izden sonra dalga konu^
olanın sen olduğun sanıyorsan yanılıyorsun. Ağabeyinse
neler bonınea benınıle dalga geçm ek ten vazgeçmedi. îy.
rer. canımı ne kadar acıttığım bilse bile, bana senin bütün
erkek arkadaşlarının haberlerim g e tiriy o r ve asla bana *v
iniyordu. *
"Hiçbir şey söylem edin
“Sana yaldaşanuyordım ı. E le k trik teli gibiydin."
Anine ihraz etmedi.
“Beni fark em ıen için e lim d e n g e le n h e r şeyi yapıınt.'
O kadar denem iş olam azdı yoksa A ııııie o n u daha bzh
görürdü, özellikle de so n birk aç yılda.
"D oğrusu A nnie. senin ö p ü ş m e m iz d e n sonra olınlın
asla atfetm eyeceğim k a b u lle n d im ve se n i u n u tu p hayatmu
devam etm eye karar v e rd im ."
Anine ona bakıp kaşlarını çattı.
"Sonra nişanı attığını d u y d u m ve b ir kez daha dene­
m em gerektiğini a n la d ım ."

303
O liver m fözlen Annıe'ye odaklandı. içtenlik vc sıcak­
lık» K ı k ı v o r d u .
“LcıııvvVı unutmak için zamana ihtiyacın olduğunu bi-
llVordum, o yüzden de bekledim. Eşer senin için ne his-
sCU»?nm söylemeden bit seneliğine buralardan uzaklaşır-
t ,nı pi^nıaıı olacağım» düşündüm; bu yüzden de bu halu
<c*nu burada olmak için elimden geleni yaptım."
- T Y k i va yolculuğun? Gidiyorsun değil mi?"

Oliver kalasını salladı. "Aslında biletleri senin nişanım


j uvduğnm zaman aldım, sonra siz nişanı atınca da vaz-
^çm ek için çok geç olmuştu. Yıldönümü partisi banka
|ür «»unlam aydı. Seni son bir kez görmek için geldim.
Saiurını biî gençlik filmindeki son performans gibi diye­
bilirsin"
“Yine de gidiyorsun, değil mî?"
Oliver tereddüt edip başıyla onayladı. 'Evet, arkadaşla­
rım bana güveniyorlar ve planlarımızı vapnk, biletlerimizi
aldık, her şey hazır " U zun uzun Annıe'ye baktı. "Benden
kalmam» istiyor nuısun?"
“H avır... Hayır, senden bıınu isteyemem."
~Hcer istersen kalınm. biliyorsun değil mi?"
Annie’nin dili tutulmuştu. Oliver samimiydi.
"Annie. nişanı attığım duyduğumda ne kadar heyecan­
landığımı tahm in edemezsin."
Annie sallayıp durduğu ayaklarına baktı.
“Bunu daha iyi düşünm em gerekiyordu, bitiyorum. En
büvük korkıını ilişkim izi daha kötü zedeleyecek bir şey
söylem ek ya da yapmaktı."
"Büyükbabam sana öğüt veriyordu öyle değil mi?"
“Evet ama bu partiden çok Önce başladı. Beni tekrar de­
nem eye cesaretlendiren o o ld u *

W
“(ı’ö zlfiklcrıni ım ıııu u .sjy l.ı ilgili lıc r şe y r ,
halde, \{ Jmij o n ları g c u r n ı r ıı iy in 5" ^ ,,,lb ,,
“ H ayır. Dcıı z a lrıı Im ıa y a g c lr e c k ıı ıı ı a m a j„ |j
arahayı h e llim k u lla n ıp k u lla n a m a y a c a ğ ım ı s o rd u
zalcıı Seıliı K o y ıı’na g e ld iğ im it,ın ııe d e ıı o lm a s ın (|,. ı" ^
A ıın ie 'ııııı d ü ş ü n d ü ğ ü k a d a r lıd y lik h ır k n ın p f,,
yoklu ortada.
“Saııa hır s o ru m v a r i l i n d i . ( .'id d i liır s o r u , ” d e d i <)|j
“ Iam a n ı, s o r h a k a lıııı.” l |-
" D ü r ü s t o l A m ile , ^ iiıık fi İ rilm e m g e r e k iy o r . S e ııin |(. |
ş a n slın var m ı? ”
A ııııie o ııu ıı y ü z ü n e d o k ı ı ı ı d ı ı v e e ll e r i o ra d a kıl,|
“Ihımı c e v a p la m a d a n (iııc e , b c ı ı ı m iç in h i r ş e y y;ıpn>ln
isle y e c e ğ im .”
“T a m a m .”
“ D em te k r a r t ip .”
Oliver'm ağzı kulaklarına varmıştı. “Zevkle.”
Duruşunu değiştirdi ve dizlerinin üzerine çöktü, |)u
hafta sonu lıirdeıı fazla kez öpiişm üşlerdi ve lıcr öpücük
Aıııuc’yi farklı Hir şekilde etkilemişti. I Dışlandığım inkâr
edemiyordu ama bu duyguyu itm eye çalışıyordu. İkin-
ci öpücükten istediğinden çok dalıa fazla keyif alınıştı.
Üçüııcüsü ikisi için de Irir sınavdı.
Oliver duygularından eıııiıı olam ıyor olabilirdi. Artık
iki yetişkindiler ve hayalinde, gerçekte ulaşılması imkânsız
birini yaratmış olabilirdi. D uygular değişiyordu. I ler şey
değişiyordu.
Oliver yavaşça ağzını o n u n k in e yaklaştırdı. I’,ırmakla­
rını açıp Annie’nin saçlarına doladı ve oııuıı başını hafifçe
yana eğdi. Öpücük yum uşak ve nazikti, ıslak ve sıcak, vc

304
ttıM V c ‘ ,'/ *c , n d o l u b u lı.ılı ıln u tışU l. A .u ııır n r
1 \ ıf v ;lk " b l l ı ı u y o u l l ı -tın:, l l l ı v r f y( r 1 t^rVıUYi'
^ |,. ı t ı r ı / e d e r g ı l n Itır s ı - s ç ı k . m it

()liv cı clııtlaK luım ı u n u n çrıırsıiKİt- g c /d ırılı vc b o y m ı-


, k ı i ı a ı m .ı " *'n 1k 'M’ln lıU ı ı k o m b in in Ayrıklıktı /u n v .ı
^ lc'iyil (k ’VV11 Y:ısl' " ,(U- O ıım - ıdlı-nın u n u n o m u /u n d a u n -
11 ,,|tlılg n !<,"• m in n e t ta r d ı, y o k ta yere yuvarbınabilm li
"' Hırka*; s a n iy e s o n r a g ü z le r im açtı.
»İtil sorunu cevaplıyor ıııll?” diye sorılu t »lıvcr.
Anine g ü z le rim k ırp ıştırd ı. I
“H ınka , „ r up C ıdık dalıa ister minin? İlen ısteklıyiııı ama I
I, ııı ı b ira z d a lıa d e v a n ı ed e rsek bizi tutuklatacak şeylere
içebiliriz’
A nnie g ü lü m s e d i. “T e şe k k ü rler am a cevabımı aldım,"
»Sorıııııııı n e o ld u ğ u n u ö ğ re n e b ilir miyim?" diye sordu

Oliver.
“| liss e ttiğ in ı ş e y in g e rç e k o ld u ğ u n d a n e m in olm ak is­

tedim ... ”
“Ya,” dedi O liver ve sordu: “ Somıç ne?"
Evet, bu gerçekti. Ç o k gerçek. “Sanırım burada bir şey­
ler var,” dedi fa/la istekli görünm em eye çalışarak. Nc de
ulsa Oliver gidiyordu vc hir sene boyunca burada olma­
yacaktı. Ü stelik o l’o rtlan d ’da, Aııııie ise Scattle’da yaşı­
yordu.
Oliver oııtın yanına oturdu ve elini elinin üzerine koy­
du. “Hu konuda anlaştığımıza göre, ne yapacağız şimdi?”
Amıic’nin aklındaki soru da taırı olarak buydu, Başım
Oliver’ııı om zuna yasladı. “Doğrusu Oliver, hiçbir fikrim
yok,"
“Benim d e.”
A n n ie m u tlu bir şe k ild e g ü l ü m s e d i , bi
ka bir adam la n işa n lı o ld u ğ u n a in a n a n ,
yanında o kadar m u t l u y d u k i. 'y ° r d
Y İR M İ D O K U Z U N C U BÖLÜM

Bjr iki saatten fazla uyuyam adım. Şafak sökmeden ayak­


taydım. G ö zlerim yanıyor ve başım zonkluyordu. Bugünü
nasıl geçireceğim i bilm iyordum . Hizmet etmem gereken
konuklar ve b u öğleden sonra için hazırlanması gereken
bir davet vardı.
Sabahlığımı giyip m utfaktaki bar taburesinde Rover'la
birlikte o tu rd u m . Fincanım a buharı tüten bir kahve ko­
yarken kör b ir şekilde uzaklara bakıyor ve olumlu düşün­
mek için elim d en geleni yapıyordum . Ama işe yaramadı.
Bu karanlık ru h hali om uzlarım da bu kadar ağırlık yapar­
ken çok zordu. K ocam ın helikopterinin düştüğünü öğren­
diğim gü n d en beri yaşadığım en kötü gecelerden biriydi.
Ama yine de ufak da olsa Paul’ün hayatta olma ihtimali
vardı. Buna in an m ak anlam sızdı, mantığım bunu biliyor­
du ama kalbim e b u hayalden vazgeçmesi için söz geçire-
mıyordum. P aul’ü n bir şekilde hayatta kaldığına o kadar
inanmak istiyordum ki olanaksız olan inanca tutunm uş­
tum.

307
PaulTm do böyle bir şey istem eyeceği açıktı q
nıektubımıı okum adan bile ne yazıınş o ld u ğ u n u ta|j ^
edebiliyordum. ^
Hayatına devam et...
Hatıralarına tutun...
Yas tutma...
Denemediğimi m i z an n e d iy o rd u ? İm kânsızı istediği
fark etmiyor ım ıydu? D aha m e k tu b u n u okum adan onun
cümlelerini reddediyordum .
Konuklarını yakında gidecekti, M a ry S m ith haricinde
O da bu geceyi geçirip Pazartesi sabahı gidecekti. $hk
vers’lar, Oliver Sutton, A nnie N c w to n v e birkaç akrabaları
bu sabah otelden ayrılacaklardı.
Sabahım çok yoğun geçecekti. K ahvaltı hazırlam ak, çar.
şatların değişmesini sağlam ak, o d aları b o şaltm ak ve temiz­
lemek dışında bir de d ü şü n m e m g e re k e n b ir davet vardı,
Sanki dünyanın yükü o m u zlarım a b in m iş gibi hissediyor­
dum. Bahçe bu durum dayken ve o tel insanlarla dolu iken
bunu başarabileceğimi n ered en ç ık a rm ıştım bilmiyorum.
Neydim ben? Deli mi?
Rover patisini ayağıma koydu. Ya b e n i avutm aya çalışı­
yor ya da dışarı çıkmak istediğini sö y lü y o rd u . Bar tabure­
sinden kayarak indim ve m utfağın arka kapısını açarak onu
dışarı saldım.
Dışarıda dolandı, en üst b asam akta d u rd u ve bahçeye
sanki kendi m ülküym üş gibi baktı. S o n ra d ö n ü p bana bak­
tı. Sanki onu takıp etm em i ister gibiydi.
“İşine bak Rover,” d edim e lim d e kahve fincanı ile ve­
randada dururken.
Rover yavaşça basam aklardan in ip ç im in üzerindeki en

308
vdiğ1kö§cyc d o ğru ilerledi. Etrafı kokladı vc sanki bu-
*1
»in ^ anm ak bir alan olduğunu teyit
f3S cilt ister gibi tekrar bana baktı.
^ « jla d ı bakahm, dedim onu cesaretlendirmek için
dcn geleni yaparak.
C jettim sadık refakatçim de bugün üzgün bir ruh halın-
Hiç acele etmedi ve eve girmeden önce hızlan-
C tjı S a n k i onu kızdıracak bir şey yapmışım gjbı davranı-
'^rdu, yatağma gidip kıvrıldı.
“Hem g ö rm e z d e n geleceksin, öyle mi?" dedim .
Rover u y u y o rm u ş gibi yaptı.
diye fısıldadım. Kahvemi bitirip fmcanı lava­
-H a in ,”
boya koyduktan sonra giyinm ek için odama döndüm . K o
İdarim uyanana kadar kahvaltıyı hazırlamak istiyorsam
h a rca y a ca k zam anım yoktu.
Her ne kadar en iyi ev sahibi olamayacağımı düşünsem
de elimden geleni yapacaktım. Kot pantolon ve rengin bel­
ki ruh halime iyi geleceğini düşünerek parlak san, uzun
kollu bir bluz giydim. Genelde bir mutfak önlüğü giyiyor­
dum ve bu sefer yine beni b u üzüntülü durumdan çıkara­
cağını umarak neşeli bir tane seçtim.
Annie aşağı inen ilk kişiydi. Sanki Noel sabahıymış gibi
hoplaya zıplaya inm işti aşağı. O n u n sabahlan seven b in
olduğuna karar verm iştim .
“Bu sabah neşen yerinde,” dedim sesimin keyifli çık­
masına çalışarak.
“Öyle,” dedi, güler yü zlü bir şekilde, bana da ilham
vermişti. “Partide hiçbir so ru n çıkm adı. H e r şey çok gü­
zeldi. Yemekler harika, pastalar leziz ve m üzik m uhteşem ­
di. Daha iyi olam azdı.”
“Muhteşem.” Onun için sevinmiştim, bu etkinlik ■
ne kadar çok uğraşmış olduğunu biliyordum. 'Ç"1
Annie masadan bir sandalye çekti ve yerine oturup j •
çekti. “Hâlâ çok coşkulu hissediyorum kendim i.” ^ n'
“Her şeyin yolunda gitmiş olmasına çok sevindim *
“Yolunda gitmekten de öte.” M asanın ortasındaki ta
haktan bir çörek aldı. “R o m an tik ti...” Hayalperest bir ba
kışla durdu, çöreği tabağının üzerinde tutarken düşünce
lere daldı.
“Büyükanne ve büyükbabanın yıldönüm lerinin gü2e|
geçmesinin senin için ne kadar önem li olduğunu biliy0.
rum,” diye ekledim. “H er şeyin böyle yolunda gitmesi
sana kendini iyi hissettirm iş olm alı.”
“Efendim?” dedi bana bakarak. “B ir şey mi söyledin?"
“Önemli bir şey değildi.” Kafasının başka yerde oldu­
ğunu anlayınca ona hem en bir bardak portakal suyu koy­
dum.
“Bu sabah Oliver’ı gördün m ü?” diye sordu.
“Henüz değil.”
“H m m ...” Hayal kırıklığına uğramış gibiydi.
Bu garipti. Görünüşe bakılırsa aralarında anlaşmışlardı.
Daha öncesinde Oliver’m ismini duyar duym az Annie’nin
gerildiğini hatırlıyordum. O adam dan uzak durmak isti­
yormuş gibiydi ama Oliver yine de gözlerini Annie’den
alamıyordu. Annie fark ettiyse bile belli etmiyordu.
“Peki ya büyükannem ve büyükbabam ? O nlar uyandı­
lar mı?”
“Ben hiçbir şey duym adım .”
Annie ikinci kez bana aynı boş bakışlarla baktı, sanki
konuştuğumuz şeyi unutm uş gibiydi.

310
g O ld ü m . B elli ki akh blr w
I* önce g ö r m ü ş tü m . G ülüm sedim . ta5' .
»O gid iy o r. b iliy o r m u s u n ? ” S
«O liver’d a n b a h s e d iy o rsu n değil mi?” ¥
»Alı ev e t, y ü k s e k sesle d ü şü n ü y o r olmahyım.” Portakal '
uyUn d an b ir y u d u m alıp bardağı bıraktı.
5 “Evet, b u s a b a h g id iy o r olm alı.”
»Buradan d e ğ il,” diye açıklığa kavuşturdu Annie. “Yanı
bu ülkeden g id iy o r.”
“A bunu bilm iyordum .”
»Bütün bir sene boyunca burada olmayacak.”
Bu bir tatilden çok macera gibi geliyordu kulağa. “N e ­
reye gidiyor?”
“U zaklara... U z u n bir süreliğine, iki arkadaşıyla. Ama
Inj yok aralarında.” B u n u söylerken kaşlarını çattı. “Bu da
l,er şeyi im kânsızlaştırıyor.”
“Neyi imkânsızlaştırıyor?”
Kent ve Julie Shivers yemek odasına geldikleri için ce­
vap vermek zorunda kalmadı. Kent ve Julie birbirinin aynı
tişörtler giyiyorlardı. Barış ilan etmişe benziyorlardı. Bu­
nun ne kadar süreceğini merak ettim. Daha dün birbirleri­
ne bağırmadan birkaç dakika bile geçiremiyorlardı.
Kent, Julie’nin sandalyesini çekti ve o masaya oturur­
ken hayran gözlerle karısına baktı.
“Kahvaltımızı bitirir bitirm ez otelden ayrılmak istiyo­
ruz,” dedi Kent bana.
Ben de kafamı sallayıp isteğini onayladım.
Yemek odasına bir tabak sosis getirdim ve masaya koy­
dum. K onuklarım ın çoğu n u n öyle sevdiğini öğrendiğim
için kıtır pişirm iştim . Sonra fırından yeni çıkmış ıspanak

311
ve mantarlı kişi getirdim. Erimiş peynir k en arların ^
zıyordu. Su
Olıver’ın ayak seslerini merdivende duydum jy
saniye sonra yemek odasına gelmişti. ır^
“Günaydın," diye neşeyle selamladı herkesi
“Günaydın," dedi Kent üç parça sosis alırken.
Nefesimi tutup Julie'nin ona kolesterol seviyesini h
tırlarmasını bekledim. Ama beni şaşırttı ve hiçbir şeys- '
lemedi.
Sanki azar işitmeyi bekler gibi Kent karısına baktı, SIrıttl
ve iki sosis parçasını geri koydu.
“Ben onları alırım,” dedi O liver tabağını kaldırarak
sonra da Julie’ye bakarak ekledi: “Ç o k güzel bir sabah, öyle
değil mi?”
Pencereden dışarı baktığımda havanın bulutlu ve kapah
olduğunu fark ettim. Ama o n u n ru h hali ilginç bir şekilde
Annie’ninkiyle uyum luydu ve bu güzel b ir gündü.
Oliver, Kent’e “Arabayı sü rm ek k o n u su n d a hâlâ istekli
misin?” diye sordu.
“Sen mi kullanacaksın arabayı?” diye so rd u Julie şaşıra­
rak. Soruyu kocasına yöneltm işti.
“Sorun değil, endişelenm e,” ded i K en t ve Ju lie ’nin di­
zini okşadı. “Oliver ve ben aram ızda h a lle ttik .”
“Siz Oliver’m arabasını m ı alacaksınız?” diye sordu An­
nie.
“Evet.”
Annie önce büyükbabasına, so n ra O liv e r ’a, sonra tekrar
büyükbabasına baktı.
“Buna ne zaman karar v e rd in iz? ”
“Daha önce.” O liver b ir çörek, d ö r t parça sosis ve iki
kocaman kiş dilim i aldı.

312
gellı ki çok acıkmıştı.
»/Vrna sen bizim eve nasıl gedeceksin?" diye sordu An-
_ Oliver’a bakarak.
« S e n i n l e g e l e b i l i r m i y i m ? ” Oliver k a f a s ı n ı k a l d m p so- \f
fa n g ö z l e r l e baktı. t
«Tabii ki am a.. Bu çok ani oldu, değil m i ? ”
«Bence de,” dedi Julie. “Ama iyi bir fikir aslında”
“ B e n d e iy i b i r f i k i r o l d u ğ u n u d ü ş ü n d ü m , ” d e d i Kem.
«Annie ve O liver birlikte daha fazla vakit geçirmeli- öyle
değil mi çocuklar?”
«Peki bu k i m i n f ik riy d i? ” d iy e s o rd u Annie.
A n n ie b u p l a n d e ğ iş ik liğ in e ü z ü lm ü ş e b e n z e m iy o rd u .
“Benim ,” dedi Oliver.
Aynı anda Kent de “Benim,” dedi ve güldü. “İkimiz de
aynı anda düşündük.”
“Böylece ben de Annie’ye burada halletmesi gereken
Son dakika detayları olursa, yardımcı olabilirim.”
“Ben d ü n h er şeyi hallettim ”
“O halde,” diye düzeltti Oliver, “bana SeattleMaki evini
gösterebilirsin.”
“Seni evime götürmeyeceğim ,” diye itiraz etti Annie ve
güldü. “Ç ok hainsin,”
“Kent de öyleydi,” dedi Julie.
“Ama sen o n u evcilleştirdin büyükanne.”
“Evet ama elli senem i aldı.”
Çiftler karşılıklı şakalaşırken b en de yıldönüm ü parti­
sinin diğer konuklarına ikram lara devam ettim. Kahvaltı
için gelm em iş olan tek kişi M ary’ydi.
Mary önceki gün öğleden sonradan beri odasındaydı ve
doğrusu o n u n için endişeleniyordum . O telde kaldığı her
sabalı bu saatten önce aşağı inmiş olurdu. Zaman Re
Mary dışında bütün konuklar kahvaltılarını yaptılar o,| V'
pek iyi olmadığını biliyordum, bu yüzden yukarı l.1*1
riskini aldım ve yavaşça kapısını çaldım. *
"Kim o?” Sesi zayıf ve titrekti.
“Benim. Jo Marie. İyi olduğundan emin olmak
geldim.” '£'n
“İyiyim, teşekkürler.”
“Uyanık mısın?” Cevap verm eden önce ekledim- “K,],
valtı lıazır.”
“Beıı bu sabah aç değilim .”
“Sana bir tepsi getirmemi ister m isin?”
“Hayır, teşekkür ederim .”
Biraz tereddüt ettim çünkü sesinin titrediğini duyar
gibi olmuştum ve iyi olduğunu söylese de ben pek emin
değildim. Aynı zamanda da onun özel hayatına burnumu
sokuyormuşum gibi hissetm esini istem iyordum . “Aşağı
inecek misin?” diye sordum .
“Biraz sonra,” dedi kapının arkasından.
Konuklarımı ancak bu kadar sorgulayabilirdim. Daha
önce hiç böyle bir durumla karşılaşmamış olduğum için
arkamı döndüm. Sabırlı olacaktım.
Mutfağa geri döndüğümde orada yalnızca Annie ve
Oliver kalmışlardı. Uzun masada karşılıklı oturmuş ve
derin bir sohbete dalmışlardı. Annie beni gördüğünde ha­
fifçe kızardı ve dikleşti.
Annie’nin tepkisini gören O liver da om zunun üzerin­
den bakıp beni görünce gülümsedi.
N e konuştuklarını bilm iyordum am a özel bir şey gibi
geldi bana. Onları bölmek istem edim . Am a programımın
gerisinde de kalamazdım. Bugün olmazdı.

314
O radan toz olup mutfağa gittim ve istese de istemese
Mary >Ç>n bir tabak hazırladım. Sonra arta kalan yemek-
|cf' paketlcy'P buzdolabına koydum. Bir kez dışan bakıp
ve O liver’ın bir tür tartışma içerisinde olduklarını
fark ettim. İkisinin de onları dinlediğimi düşünmelerini
.ste,fiyordum , bu yüzden tekrar mutfağa girdim.
Rover, benim rahatsızlığımdan habersiz, m utlu bir şe­
dide yatağında uyumaya devam etti. Ona söylenmek iste­
dim ama bu kadar kötü bir sabah olması onun suçu değildi.
Sandalyelerin yerde çıkarttığı sesi duyunca ikisinin ko­
nuşmalarını bitirdiklerini tahm in ettim. Yemek odasına gi­
dip kalan bulaşıkları da topladım. Bulaşık makinesi açıktı
ve tabaklan bekliyordu, ben de hepsini yerleştirdim.
Arkamdan bir ses duyana kadar olabildiğince hızlı ha­
reket ediyordum .
“Jo Marie, bir şey mi oldu?”
Arkama döndüğüm de M ary’nin kapıda durduğunu ve
k o ş u ş t u r m a m ı izlediğini fark ettim. Delirmiş gibi olmalıy­
dım, herhalde bu hızla beynimin dinleneceğini ve ihtiya­
cım olan cevapları bulacağımı da düşünüyordum .
O nun sesiyle donakaldım. “Yo, hiçbir şey olmadı,”
dedim onu rahatlatmaya çalışarak. “Gerçekten.” Konuyu
değiştirmeye çok istekli olduğum için ben de bir soru sor­
dum. “Kahvaltı için hazır mısın?”
‘Yalnızca portakal suyu içeceğim.”
‘Yalnızca portakal suyu m u?” diye tekrar ettim. Mary
çok zayıftı, bir şeyler yemeliydi.
“Daha önce anlattığım gibi, bu sıralar iştahım pek yok.”
O nu biraz özendirmeyi düşündüm . “ Bu kiş için insan­
lar birbirleriyle yarıştılar.”

315
,.L(,ZİZ olduğuna em inim am a b u ö ğ le d e n s

İStO ,!u n ir”arC.5.™.d,m. Bir bardak abp *


, , VC ona uzattım . yH
^ i m de bu öğleden sonra b ü y ü k bir
O T U Z U N C U BÖLÜM

A nnie b a v u lu n u to playıp arabaya yerleştirilm ek üzere


hazırlam ıştı. B av u lu k oridordaki elbise çantasının yanma
koydu ve so n b ir kez daha k ontrol etm ek için odasına uğ­
radı. B ü y ü k a n n esi ve büyükbabası birkaç dakika önce otel­
den ayrılm ışlardı.
G ö reb ild iğ i kadarıyla odası boştu. Arkasına döndüğün­
de b avulu ve elbise çantasının orada olm adığını fark etti.
Bu garipti. K im seyi du y m am ıştı. Hızla aşağı indi ve bavul­
larını O liv e r’m gece için hazırladığı sırt çantasının yanında
buldu. O n u n k ile ri d e kendisininki ile birlikte aşağı taşımış
olmalıydı.
Ö nceki gece olanlarla ilgili ne düşünm esi gerektiğim
bilm iyordu. D o ğ ru su O liv e r’a karşı hisleri o n u dağıtmıştı.
O n u e n ço k şaşırtan, b u kadar hızlı bir şekilde değişmiş
olmalarıydı. C u m a g ü n ü O liver geldiğinde, Annie onu
görmeye bile dayanam ıyordu. Ve şim di... Şimdi onu dü­
şünm ek bile kalbinin endişe verici bir hızla atmasına yol
açıyordu. O , hayatının b ü yük bir bölüm ünde tanıdığı O li-

317
ver’dı ama tamamen farklıydı. O liv er değişmemişi
Annie’nin ona bakışı değişmişti. B ir anda baş belas ^
prense dönüşmüştü. G erçekten m uhteşem di! at1
Oliver mutfaktan bir kâğıdı katlayarak çıktı. Otel
turası olmalıydı bu. Aıınie kendi faturasını önceden öd*'
mişti.
“Hazır mısın?” diye sordu O liver.
Annie başını salladı. H e r n e k adar belli etmese de 0 |j
ver’la bu süreyi geçireceğine seviniyordu. Beyni sorular|"
doluydu.
Bir sene çok uzun olabilirdi. D urum lar değişebiliri
Genellikle de öyle olurdu. Geçen Şükran G ünü’nde ken
disi Lenny ile evlenmeye karar vermişti. Neyse ki kısa bir
süre içerisinde kendine gelmişti. Bu yakışıklı araba satıcı
sıyla evlenmek bir felaket olacaktı ve kendi dışında herkes
de belli ki bunu biliyordu.
“Derin düşüncelere dalmış gibi görünüyorsun,” dedi
Oliver. “Sabah söylediğim şey üzerinde mi düşünüyor­
sun?”
“Hayır. Söyleyeceğimi söylem iştim ben. Bu geziye
çıkmana engel olmak istem iyorum O liver. Bu hayatının
macerası.” Kahvaltı masasında o tu ru p b u yolculuğu tartış­
mışlardı. Oliver bunu ertelem eye razıydı ama Annie karşı
çıkıyordu.
“O halde benimle gel.”
“Gelemem.” Annie gidebilm ek isterdi ama bu imkân­
sızdı. “Taahhütlerim ve so ru m lu lu k la rım var. Belki birkaç
ay sonra çıkabilirim ama şim di değil. Ü s te lik bence ikimi­
zin de zamana ihtiyacımız var.”
Oliver gözlerini devirerek karşı çıktı.

318
Ann|C ona takılarak dirsek attı. “Tamam, belki senin
0k aîTia benim zamana ihtiyacım var. Daha yeni bir nişan
3ttıp m ı unutuyorsun.”
Oliver ciddileşti. “Pişman mısın?”
“B i z i m l e i lg ili p i ş m a n d e ğ il i m a m a h e n ü z b a ş k a c id d i
bjr iliş k i i ç i n hazır d e ğ ilim .”
O H v e r , g e n ç k a d ı n ı n s ö z le r i o n u te la ş a d ü ş ü r m ü ş g ib i
a ş la r ın ı ç a ttı.
“E n d i ş e l e n m e n e g e r e k yok. Aramızdaki hiçbir şey de­
ğişmeyecek.”
“Tamam.” O n u n sözünü soru sormadan kabul etti Oli­
ver.
“Üstelik sen adada yeni bir kızla tanışıp ona âşık olabi­
lirsin.”
“Ya tabii. Başka birine âşık olmayı denemedim mi sanı­
yorsun? İşe yaramıyor. Ben tamamen şeninim.”
“Gerçekten m i?”
Oliver kıkırdadı ve valizlerine uzandı, birlikte otelden
çıktılar. O liver bavulları arabaya yerleştirdi.
Annie yolcu kapısını açtı ve bagajı açacak düğmeye bas­
tı.
Sonra çantasını yere koydu ve garaja bir arabanın gir­
diğini gördü. J o M arie yeni bir konuk bekliyor olmalıydı.
Arkasını d ö n d ü ğ ü n d e , Lenny’nin kullanabileceği türden
kırmızı bir spor araba gördü.
Sonra bir anda anladı. Direksiyonda Lenny vardı.
Annie donakaldı, ciğerlerindeki oksijen katılaşmış gi­
biydi. Ağzı k u ru d u .
O liver bagajı kapattı, ona baktı ve hem en ters bir şeyler
olduğunu anladı.

319
“Aıını'e?”
Annie bir tiirJü koııuşam ıyordu.
Lenny arabadan inip kapıyı çarptı. “Bak bak bak, k
ler var burada?” Suçlayan gözlerle ö n c e A n n ıe ’ye, s0nr a
Oliver‘a baktı. “Benim tatlı m asu m g e lin im dem ek ki
da masum değilmiş. Sen de yaram azlık yapıyorm uşsun'^
“Eğersen tahmin ettiğim kişiysen, belki de bunu ik i^
erkek erkeğe halledebiliriz,” dedi O liv er, A n n ie ’nin yan,n
gelerek.
Annie ancak zihnini toparlayabilm işti. “B en senin ge]j
niıı değilim,” diye hatırlattı ona. “O liv e r, sen bundan uzak
dur.”
Lenny, O liver’ı g ö rm ez d en geld i ve yorum larını An-
ııie’ye yöneltti. “Benim birkaç u fa k h a ta m o ld u ve sen □
kadar öfkelendin, o kadar d e h şe te d ü ş tü n ki nişanım ızı at­
tın. Benim ve annem in k a lb im iz i k ırd ın . M e ğ e r tüm bu
süre boyunca m eğer sen de b u z ib id iy le yatıyorm uşsun.”
“Annie, bu budalaya d e rsin i v e r m e m e iz in ver,” dedi
Oliver yumruklarını sıkarak.
“Hayır!” diye bağırdı A n n ie . İ k is in in d ö v ü şm e le rin i is-
temiyordu. Bu çok saçm a o lu r d u . O l i v e r ’m k e n d i gururu­
nu savunmasına gerek yoktu.
“Bana dersimi verdiğini g ö r m e k i s t e r i m ,” diy e meydan
okudu Lenny.
“İkiniz de d u ru n ,” dedi A n n ie . “B u ç o k saçm a. Len­
ny, bu Oliver. Oliver, L e n n y b e n im e s k i n iş a n lım . Durum
biraz şüpheli g ö rü n ü y o r o la b ilir a m a m e r a k e tm e , Oliver
benim sevgilim değil.”
“En azından h e n ü z d e ğ il,” d iy e e k le d i O liv e r.
Annie ona dik dik bak ıp d e v a m e tti: “O l i v e r bana bü-

320
yiik aıın em ve b ü y ü k b a b a m ın y ıld ö n ü m ü partileri İçin
ya rd ım e d iy o rd u . O n la rı P o rtla n d ’d a n buraya g e tird ik te n
s0n ra o d a o te ld e kaldı.”
L e n n y ’n in o n u n söylediği h içb ir şeye in an m ad ığ ı b e l­
liydi-
L en n y o n u d u y m a z d a n geldi ve O liv e r’a te h d itk â r ba­
k ış la r attı. “E ğer d ö v ü şm e k istiyorsan, d ö v ü şe lim . A m a
Ö nceden sö y ley ey im ; b e n j u d o d ersleri aldım ."
“Ö y le m i? ” A n n ie b u n u b ilm iy o rd u . “U y d u ru y o rs u n
değil m i? B u se n in y a la n ların d an b ir tan e si.” B u adam n e ­
redeyse e v le n e c e k o ld u ğ u a d a m d ı ve h e r an o n u n la ilgili
b ilm ediği y e n i b ir şey ö ğ re n d iğ in i fark e d iy o rd u .
“Ö y le m i? Ç o k k o rk tu m !” ded i O liv e r dalga geçerek.
“B e n i nasıl b u ld u n ? ” diye so rd u A nnie, L e n n y ’n in d ik ­
katini d a ğ ıtm ay a çalışarak.
“H a sıl o lab ilir? P a tro n u n u a ra d ım .”
A n n ie h o m u r d a n d ı. D u r u m h e r an dah a da k ö tü le şi­
yordu.
“Yani n e y a p m a m ı b e k liy o rd u n ? T elefonlarım ı açm ı­
y o rd u n . M e sa jla rım ı g ö rm e z d e n g e ld in ve so n ra da n u ­
m aram ı e n g e lle d in . Sana sö y le m e m g e rek e n ö n e m li b ir
şey v a rd ı.”
A nnie, L enny''yi tan ıd ığ ı için b u n u n yen i b ir yalvarm a
ya da ö z ü r o ld u ğ u n u ta h m in e d iy o rd u .
“P a tro n u m u arayacak kad ar ö n e m li olan n eydi?” A nnie
Pazartesi sabahı b u g a rip d u r u m u açıklam ak z o ru n d a kal­
m aktan n e fre t e d iy o rd u .
“A n n e m se n in le k o n u ş m a k istiyor.”
"B u m u s e n in ö n e m li m esajın ? ” ded i A n n ie. “O k a d ın ­
la yaptığın u fa k h a ta d a n a n n e n e b a h se ttin m i?”

321
Lenny gözlerini kırptı, bu yeterli bir cevaptı.
“Söylemedin." Soru değil, düz bir cüm le idi bu.
hn nişanın yiikiinü benim om uzlarım a a ttın .”
“Ne bekliyordun? Yani eğer daha önceden n işa n ^
atmasaydın, bu nokrada zaten atardık.”
“O halde sorun yok,” dedi A nnie so n u n d a anlaştıklar,
na sevinerek.
“Bana başka bir seçenek bırakm ıyorsun, özellikle dç Se
nin ve adı neyse onun arasında geçenleri gördükten son
ra.”
“Oliver,” dedi Oliver, A nnie’n in y erine cevap vererek
Annie öne çıktı. “Sana O liv er’m kim o ld u ğ u n u açıkla
dım .”
‘Annie...” Oliver, A nnie’yi su s tu rm a k için elini onun
omzuna koydu.
“Onunla konuşmama izin ver,” ded i A nnie, Lenny ile
bu ayrılığın net olmasını istiyordu. O liv e r ’m geride durup
onun eski nişanlısı ile uğraşm asını iz le m e sin in ne kadar
zor olduğunu da biliyordu. E lini O liv e r ’m k o lu n a koydu.
“Bütün hafta sonu sana u laşam ad ığ ım için endişelen­
dim,” diye devam etti Lenny, sesi ü z g ü n ve kırg ın geliyor­
du. “Delirecektim. Tek bir araba bile sa tm a d ım . Bunun
benim aylık ortalamama n e y aptığını b iliy o rsu n . B u ay en
başarılı satışçı ödülünü k ay b ed eb ilirim v e b u se n in yüzün­
den olur.”
“Öyle mı?” diye sordu A n n ie alay e ttiğ in i saklamadan.
“Nerede olacağıma dair h içb ir fik rin y o k m u y d u ? ”
“Hayır. Seni bulmaya ç a lıştım ,” d iy e d e v a m etti Lenny.
“Bütün arkadaşlarını aradım .”
“Kimi?” A nnie’n in b ü tü n a rk a d a şla rı o n u n b u parti için

322
ıie kadar sıkı çalıştığına şahit olduklarından nerede oldu­
ğunu bilirlerdi.
“Elle, mesela.”
Elle, Lenny’nin sürekli flört ettiği Annie’nin uzaktan
bir arkadaşıydı. Annie Elle ile haftalardır - hatta aylardır-
konuşm am ıştı. “Başka?”
Lenny kaşlarını çatıp yere baktı. “B aşkalarıdavardı”
“K im ? ”

“N e ö n em i var? Ö n em li olan, m eraktan ölecektim.”


A nnie b u n a b ir an bile inanm adı. “N erede olduğum u
kendin bulabilm eliydin Lenny,” dedi, onun bahanelerini
daha fazla d in lem ek istem iyordu.
“A nn en le b abanın b ü y ü k partisinin bu hafta sonu oldu­
ğunu n e re d e n b ilebilirdim ?”
“B ü y ü k a n n em ve büyükbabam ın.”
“H er neyse,” diye söylendi Lenny.
“Bilm eliydin, çünkü benim için Önemliydi.”
“Tamam, anlıyorum . Bana kızgınsın çünkü aylar önce
gelemeyeceğimi söylemiştim. Anlıyorum. H er şey bun­
dan ibaret. Ama sana o zam an söylediğim gibi, hafta sonla­
rı satış yaptığım zamanlar. Cum artesi izin alamam.”
“Lenny, ah Lenny. Ben çok kötü bir hata yaptım.”
L enny’nin gözleri parladı. “Biliyorum ama bunların
hepsini geride bırakm ak istiyorum . Sen annem in sevdiği
ilk kızsın ve evlenm eyeceğim izi söylediğimde annem çok
üzüldü.”
“A nnie?” diye fısıldadı Oliver.
“S o ru n değil,” diye karşılık verdi Annie. D ikkatini Len-
ny’ye y ö n e lte re k sırtın ı dikleştirdi. “Sen yakışıklı, kariz-
m atik ve p otansiyeli y ü k se k b ir adam sın.”
Lenny gülümsedi ve omuz silkerken bakışları v,
şadı. rüniu.
‘Ama sorun şu, ben âşık olma hissine âşık oldum j.(
yatımda özel biri olması gerekiyormuş gibi hissettim *
sen de oradaydın - yakışıklı, komik ve başarılı.” Ve
Lenny tekrar omuz silkti. “Çoğu kişi ne kadar keyjflj
biri olduğumu söylüyor.”
“Öylesin,” diye katıldı ona Annie. “Ama sen sadakatin
ve onurun anlamını bilm iyorsun...”
“Evet haklısın, ikinci kez hata ettim ama ona bir araba
satmayı başardım...”
“Sadakat önemli,” diye devam etti Annie.
Lenny, Oliver’a baktı. “Bunu söyleyene bak! Sen de
eski bir aile dostu ile güzel bir hafta sonu geçirmişe ben­
ziyorsun.”
Birden Oliver öne doğru atıldı. İkisi şim di o kadar yakın
duruyorlardı ki neredeyse burunları birbirine değecekti.
“Annie’nin söylediği gibi çok güzel bir yüzün var,” dedi
Oliver dişlerini sıkarak, “bozm ak istem em ama geride
durmayı zorlaştırıyorsun.”
“İkiniz de durun,” dedi Annie.
İki adam da onu duym am azlıktan gelip birbirlerine
bakmaya devam ettiler.
“Kırık bir burun büyük ihtim alle g ö rü n ü şü n ü mahve­
der,” dedi Oliver.
“Gerçekten de beni dövebileceğini m i düşünüyorsun?”
Lenny meydan okuyordu. “H atırlasana, ben ju d o dersi al­
dım.”
“A h evet, unutm uştum . Am a biliyor m u su n , âşık ço­
cuk, ben de aldım.”
L e n n y g ö z le rin i kırpıştırdı.
Annie içlerinden testosteron fışkıran bu iki adam ken­
dilerini aptal durum una düşürürken orada boş durmaya­
caktı- İkisini de omuzlarından tutup ayırmaya çalıştı.
“Bu Çök aptalca!” diye bağırdı. “Lenny, sana daha önce
söyledim, her şey bitti. Artık hiçbir şans yok. Lütfen bura­
dan git- Burada kalarak büyük satışları kaçırıyorsun”
L e n n y kollarını indirip bir adım geri attı. “A nnem ..
“ O n u n b e ğ e n e c e ğ i b a ş k a b i r i n i b u l u r s u n k o la y c a , m e ­
ra k e t m e . ”
L e n n y i ç i n i ç e k t i v e te l a ş lı b i r ş e k ild e , “ O k a d a r k o la y
o l m a y a c a k ,” d e d i .
“Hoşça kal Lenny."
Lenny başını salladı ve durumun umutsuz olduğunu
kabullendi. Kafası yerde, omuzları düşmüş bir halde kır­
mızı spor arabaya binip motoru çalıştırdı.
Annie, O liver’a döndü. “Gerçekten de judo dersleri al­
dın mı?”
“Evet. Böyle bir tehlike karşısında yalan söyleyebilece­
ğimi mi düşünüyorsun?”
Annie iki adama da inanamıyordu.
“Sekiz yaşındaydım,” diye ekledi Oliver.
“Sekiz m i?”
“Lenny de b lö f yapıyordu. O suratı dağıtacak hiçbir şey
yapmazdı, bun u ikimiz de biliyoruz.”
Büyük ihtim alle O liver haklıydı. Eğer Lenny judo dersi
almış olsaydı, çok daha önce bununla böbürlenirdi.
“Bir şey daha var.”
“N eym iş o?”
‘Benim an n em de seni seviyor. Senelerdir bana Shi
vers'laruı eu büyük torunları gibi bir kız bulmam
ğinı söyler durur."
“Uyduruyorsun.”
“Hayır.”
Aııııie arabanın kapısını gülerek açtı vc sürücü kol^ -
na oturdu. Oliver da yanına o turdu. ^
"Hatırlarsan çok önem li bir tartışm anın 0rtasmdaydl|c
diye hatırlattı Aııııie ona. “Senin bu yolculuğa çıkman,
is­
tiyorum.
“Ve sana ihtiyacın olan zamanı verm em i.”
“Evet.”
Oliver bundan mutlu değildi ama elinden bunu değiş
tirecek hiçbir şey gelmiyordu.
“Birkaç ay sonra işlerini ayarlayabildiğinde yanıma gg
Jeceksin değil mi?”
Annie ona bakıp gülümsedi. “Bakarız ama şu an bunun
büyük bir olasılık olduğunu söyleyebilirim .”

326
O T U Z B İR İN C İ B Ö L Ü M

M ezu n iy et provalarının yapıldığı Bremerton stadyumu


otoparkına girdiklerinde M ary’nin kalbı ağzında atıyordu.
George, M a ry ’n in fazla yürüm em esi için girişe yakın bir
park yeri bu lana kadar etrafta dolandı. M otoru kapattı,
ama kapısını h e n ü z açam adan M ary onu durdurdu.
G eorge o n a d ö n d ü , bakışları m erak doluydu.
“G eorge, d o ğ ru şeyi m i yapıyoruz?” diye sordu Mary,
onu k o lu n d an tutarak. Sanki kalbi yerinden fırlayacaktı.
B ütün hayatı b oyunca hiç b u denli endişeli ve tedirgin his­
setm em işti kendini. S enelerdir M ary kariyerinde birçok
engelle karşılaşm ıştı am a hiçbir şey, devlet görevlileri ile
toplantılar ya da öfkeli fon yöneticileri bile onu bu kadar
strese sokm am ıştı. H issedarların toplantılarında bulunup
kızgın y ö n e tim k u ru lu üyeleri ile yüzleşm işti ve hiçbir şey
- kesinlikle hiçbir şey - o n u evlatlık verdiği kızının ko­
nuşm asını dinleyecek olm aktan daha çok korkutmamış».
Sevgili kızının.

327
“Nc demek istiyorsun?” diye sordu George, “İst^
ııiıı hıı olduğunu d ü şü n m ü ştü m .'' 'fi-
"Öyle."
“fi,hm cesare t edem ediğini söylem e sakın.”
Mary ona ne söyleyeceğini bilem iyordu. “Amanda ı
aynı şehirde olmaya dalıa yeni alıştını,” diye fısıldadı. °
“S en ... ” George duraksadı. “K orkuyor m usun?”
İçgüdüsel olarak M ary buna itiraz etm esi gerektiği,,]
düşündü anıa yapamadı. G eo rg e’u ikna etm eyi asla ba§a
ramazdı. “K orkudan ö lü y o ru m ,” diye fısıldadı kendi sesi,
m zar zor duyarak. “Kalbim y erin d en fırlayacak... bal«a
im . ” N e kadar titrediklerini g ö rm esi için ellerini George’a

uzattı.
“Aşkım,” dedi George kendine güvenle gülümseyerek
“O asla gerçek anne-babasının seyirciler arasında oldukla­
rını bilmeyecek.”
“Ama ben onun orada olduğunu bileceğim ,” dedi Mary,
“Sen bizi tanıma şansı olduğunu d ü şü n ü y o r musun?”
“M ayır...” Neden korktuğunu söylem ek, bunu kabul
etmek kadar zordu.
“O halde nc?”
Mary başını öne eğdi vc elleriyle oynadı, çantasını ka­
patıp açtı. “Bcııinı en büyük ko rk u m o n u n beni tanıması
değil, ama benim kendim i, o n u n la ne kadar g u ru r duydu­
ğum u söylemekten alıkoyam am am .”
“Altı yüz kişilik bir sınıfta, inan bana A m anda’nın yakı­
nma gitm em iz bile m ü m k ü n olm ayacak.”
George çok haklı olm asına ra ğ m e n , verdiği güvenceler
işe yaram ıyordu. “Bizim kan ım ız o n u n dam arlarında akı­
yor.” M ary heyecanla dudağını ısırdı. “O bizim kızımız."

328
•♦Seni ü z ecek hiçbir şcyiıı olm asına izin vcrm cycce-
Ajin,” ^ jc o r8c ’ san ki o n u farkında olduğundan çok daha
fyj a iıh y o rm u ş gibi uysal bir sesle moral verdi. “Amanda
gizini b ir parçam ız am a o n u seven başka bir aileye a i t /
M a ry A m anda P a im e r’m üzerinde bir hakkı olmadığım
j^kul e d iy o rd u , am a yine de o kadar büyük bir tereddüt
asıyordu ki a rabanın içinde hareketsiz kaldı
"l-Iadi g id elim , zam anı geldi.”
‘Y a p a b ile c e ğ im i s a n m ıy o r u m .”
Y a p ab ilirsin ve yapacaksın,” diye ısrar etti George. O n u
beklem eden arabadan indi ve yolcu kapısını açtı.
M a ry o n a y ü z ü n d e b ir k ararsızlık ifadesi ile baktı.
“B u ra y a k a d a r g e ri d ö n m e k için g e lm e d in .”
H aklıydı ve M ary b u n u n doğru olduğunu tüm kalbiyle
biliyordu. D e rin bir nefes alarak arabadan indi. George,
elini dirseğin e koym uş, ona yardım ediyordu. Park yerin­
de y ü rü rk en sessizdiler ve kalabalık bir halde yürüyen aile
ve arkadaş to p lu lu ğ u n a katıldılar. B üyük salona geldikle­
rinde G eorge görevliye elindeki iki bileti uzattı. Yerlerine
alındılar.
Salona g irer girm ez etraftaki heyecan seviyesi hissedili­
yordu. Mary, diğ er k onukların da neşe ve m utlu lu k içeri­
sinde dolaşırken yaşadıkları beklenti ve heyecanı hissetti.
G ürültü seviyesi yüksekti ve bu da birbirlerini duymayı
zorlaştırıyordu. Mary, G eorge'a yakın durdu.
G eorgc’u n biletleri nasıl aldığım bilm iyordu. Yerleri
tam ortadaydı ve sahneyi iyi görebiliyorlardı. O turdukları
anda G eorge, M a ry ’nin elini tuttu.
Mary, G eorge o n u n la o ld u ğ u için şükrediyordu. O na
sımsıkı tu tu n d u . Bir süre sonra kolunu onu n dirseğinin

329
altından geçirdi ve ona yaslandı; G eorgc’un gücüne vc
vcncesinc ihtiyacı vardı. Kendisinden pek beklen^
bu davranış karşısında George’un ne düşüneceğini t a h ^
edebiliyordu. Ama bu etkinliğin üstesinden onsuz gel'^
leceğinden şüpheliydi. u
Kısa bir süre sonra m üzik başladı ve mezuniyet
fi bir geçit töreni ile konferans salonuna giriş yaptı,
hemen salona giren gençlerin yüzlerini taradı, özellikl^
O nur Topluluğu rozetini taşıyanlara baktı. Sınıfının b*
rıncisi olarak Amanda da onlardan birini takıyor olacakt
Amanda’yı hemen görem edi am a g ördüğünde George’Un
elini daha da sıktı.
George hemen anladı. “O n u g ö rd ü n m ü ? ”
Mary kafasını salladı. “O n sırada yürüyor. Sağdan
üçüncü.”
İkinci sıra yerlerini almıştı, bu yüzden George Aman­
da’y/ arkadan görebilecekti.
Mary kendisininki dışında hiçbir m ezuniyet törenine
katılmamıştı ve o da uzun seneler önceydi. Sayılamayacak
kadar çok sene önce. Ortam kesinlikle farklıydı. Onun lise
ve üniversite mezuniyetleri daha ciddi olmuştu. Burada
ise daha /ârklı bir hava vardı -neşeli ve eğlenceli. Mary’nin
zamanında bu saygısızlık tolere edilem ezdi. Kalabalık, en
ufak bir şeye alkışlar ve ıslıklarla yanıt veriyordu.
Tören başladığında okul m ü d ü rü Bay LaCombe kısaca
konuşup sınıf başkanını tanıttı ve o da birkaç kelime ko­
nuştu. Mary konuşmacıyı neredeyse hiç duyamıyordu, bu
ailesi ve arkadaşlarını selamlayan genç b ir adamdı. Sırası-
nıfbirincisinin konuşm asına geldiğinde G eorge, Mary’nin
elini tuttu. İkisi de Am anda sahneye y ü rü rk en nefeslerini
tuttular.
0 n sC^ z yaşındaki kız kürsüye yürürken Mary, Aman-
nC ka^ ar heyecanlı olduğunu fark etti. Amanda,
jc3[|arirr,1§ konuşm a kâğıdını açıp kürsüye koyarken kala­
balığa ^ ır yüz arayarak baktı.
Bir süre sonra gülüm sedi ve Mary onun kendisine gü­
ven veren kişiyi bulduğunu anladı. Mary de Amanda’nın
bakış'an n l ta^*P ettl vc ona za^er işareti yapan kadını gör­
dü- A m anda’nın annesini.
Amanda konuşm asına okul m üdürüne ve sınıf arkadaş­
larına teşekkür ederek başladı.
M ary öne doğru eğilip dikkatle dinledi. Genç kız öğ­
r e n c i l i k d en eyim lerinden ve son on iki seneyi beraber ge­

ç i r d i ğ i arkadaşlarından bahsetti.

Bu M ary ’ye A m anda’nın neredeyse bütün hayatı bo­


yunca Sedir K oyu’nda yaşamış olduğunu anlattı. Ailenin
bu bölgeye ne zam an ve nasıl taşındığını merak etti ama
bunların cevaplarını büyük ihtimalle hiç öğrenemeyecekti.
“Ve şim di her birim iz yeni bir hayatın eşiğindeyiz,”
diye devam etti Am anda. “Bazılarımız için bu üniversite
ya da m eslek o kulu anlam ına geliyor. Diğerlen için orduya
katılmak olabilir. B üyük ihtim alle bütün son sınıfların bir
arada olacağı son gün b u g ü n .”
Mary, kendi hayat deneyim lerinden biliyordu ki bu
doğruydu. Kendisi lise ya da üniversite buluşmaları için
hiç kasabasına dönm em işti. B ütün buluşmalar özellikle
yoğun dönem lerine den k gelmişti ve bir türlü zaman bu­
lamamıştı. H e r ne kadar az sayıda da olsalar bazı eski ar­
kadaşları ile tekrar bağlantı kurm ak isterdi çünkü kendini
evinde hissetm eye çok ihtiyacı vardı. Mary aslında onlarla
temas kurabilirdi, bu n u hep İstemiş ama hiç yapmamıştı.
Ve artık b u n u n için büyük ihtim alle çok geçti.

331
Amanda ailesinden bahsedip, onlara sevgileri ve<jç
/eri için teşekkür ettiğinde Mary, George’a baktı vcdh^ '
sedi. ^ ^
“Çoğunuzun bilmediği,” diye devam etti Aınanda “
lında benim ikinci bir ailemin olduğu, benim biyolog**'
lem.” iu
Mary nefesini tuttu. George’un elleri de onun eli. •
, “enni
acıtırcasıııa sıktı.
"Bana bu hayatı verenler onlar,” dedi Amanda. “Bçn
bir nedenle evlatlık vermeyi tercih etmişler. Benimle i|gj'
lenen ve üzerime titreyen bir aileye verilmişim. Biyoloji
ailemi tanımasam da, ya da beni neden kendileri yetiştir
meyi tercih etmediklerini bilm esem de, Palmer’lar tara
findan evlat edinilmiş olmam a hep m üteşekkir olacağım"
Konuşma büyük bir alkış dalgası ile sonlandı. Mary goz.
ferinden akan yaşları sildi ve fazla belli etmediğini umdu
George’a bakmaya cesaret ettiğinde, o n u n da gözlerinin
yaşlı olduğunu fark etti.
Öğrencilerin isimleri birer birer okunuyordu ve seyir­
cilerden bütün isimlerin okunması bitmeden alkışlama­
maları istenmiş olmasına rağmen yalnızca birkaç kişi iste­
ğe uyuyordu. Aile ve arkadaşlar sürekli sevdikleri kişilerin
isimlerini bağırıyorlardı.
Şaşırtıcı bir şekilde, altı yüz öğrencinin isimlerini oku­
mak o kadar da uzun sürmedi. Sıra hızlı bir şekilde ilerle­
di. Tören bittiğinde gelenekler sürdürülm üş ve öğrenciler
keplerini havaya atmışlardı. S ınıf tek sıra halinde çıkarken
kapanış müziği çaldı.
Son mezun da salonu terk ettiğinde aile ve arkadaşlar da
çıkmak için ayağa kalktılar. Büyük kalabalık çıkışlara doğru

332
6„ cldi vc kapının dışında ailelerini bekleyen öğrencilerle
J0hbct ettiler.
(Vlary ve G eorge kapıya doğru birer salyangoz hızında
İplediler- B ütün b u süre boyunca George, Mary'yi yakı­
m d a tu ttu . Binadan dışarı çıkıldığında, herkes ters yöne
doğru gidiyorm uş gibiydi. Aileler mezun olmuş çocukla-
ıni ço c u k la r da ailelerini arıyorlardı.
“B eth ," dedi M ary’nin yanındaki kişi neredeyse bağıra-
rak, “buradayım .”
“M e z u n la r partisi yedide başlıyor,” diye bağırdı bir ye­
tişkin.
“A ffed ersin iz, affedersiniz. “ B ir öğrenci G eorge’un ya­
nından sıyrılarak geçm eye çalıştı. G eorge on u düşm em esi
iÇin k o lu n d a n tu ttu .
Bu A m an d a idi.
“Ah ö z ü r d ilerim , ayağınıza m ı bastım ?” diye sordu
Amanda G e o rg e ’a ö z ü r dileyerek.
Bir an M a ry gözyaşlarına boğulacağım sandı.
Ü çü d e ortad a, sanki akıntıda nehrin ortasında duran
üç taş gibi kalakaldılar.
M ary ’n in dili dam ağına yapıştı. N e kadar uğraşsa da tek
bir hece b ile çıkaram adı ağzından.
“H ayır,” ded i G eo rg e ve sonra hem en ekledi. “Harika
bir kon u şm ay d ı.” M a ry ’ye baktı. “Ö yle değil m i?”
M ary so ru y u cevaplayamayacak kadar sarsılmıştı.
“T eşekkürler.” A m anda o n u n övgüsü karşısında ışıldadı
ve ikisine de g ülüm sedi. “Birkaç kez düzeltip tekrar yaz­
dım. Son ana kadar hangi şeklini kullanacağım a karar vere­
m edim . A n n em bile hangisini kullanacağım ı bilm iyordu.”
Büyü b o zu ld u ve M ary gülüm sedi. “M uhteşem di, çok

333
iyi düşünülmüş, ailenin ve arkadaşlarının duyma
istedikleri şeyleri söyledin.” 3y' Cfl ç<*
“Ah teşekkür ederim .” A m anda gözleriyle kal hal
radı. “Kusura bakmayın. Sanırım ailem i gördüm " ***
“Tabii ki.” M ary kenara çekildi ve Palm cr ailesi A
da’nm yanına geldi.
“M erhaba,” dedi Am anda.
“O nu aldığımız için ö zü r d ileriz am a bir aile panj
var.” 12
*Yok, hayır, biz yalnızca k o n u şm a sın ın ne kadar h
olduğnnü söylemek istem iştik.” **
“Amanda bizi çok o n u rla n d ırd ı,” diye devam etti JBa
Palmer. “N o tlan için çok çalıştı. O n u n la g u ru r duyuyj
ruz.”
“Tabii duym alısınız,” dedi G eo rg e.
“Sizin de mi çocuğunuz m ezun oluyor?” diye sordu
Bayan Palmer.
Mary ve George birbirlerine baktılar. George gülüm­
sedi.
“Evet, o da mezun oluyor ve biz de onunla gurur du­
yuyoruz.”
“Kim?” diye sordu A m z n d i.
“Tatlım, gitm em iz gerekiyor,” dedi Bay Palmer, George
ona cevap veremeden önce. P alm erT ar aceleyle gittiler ve
George dikkatlice M ary’yi o toparka g ö tü rd ü . Arabalannı
buldular ve otoparktan çıkabilm ek için kırk dakika bekle­
diler.
Bütün süre boyunca ikisi d e k o n u şm ad ılar. Mary’nin
olanları sindirm ek için zam ana ihtiyacı vardı.
Kızı ile konuşm uştu. Yüz yüze.

334
^ a n d a , f a r k ın d a b ile o lm a d a n b iy o lo jik a ile si ile u -

G eorge G ül Uman» Oteli’ne gjden yola döndüğünde,


-/ninem gibi minyon,” dedi.
-g en im annem de öyle.”
“Ve çok güzel, kendi annesi gibi güzel."
O te l d e k i p a r k y e rin e g ird i ve m o to ru kapattı. İkisi de
h a re k e t e tm e d ile r ,
“T e ş e k k ü rle r ,” diye fısıldadı Mary.
G e o r g e o n u n e lin e uzandı. “Biletleri almakta s o ru n
yoktu. Tek y ap tığ ım ..
“O yüzd en teşekkür etm iyorum. Beni scvdığjn, hayatı­
mın b ir parçası o lduğun ve b u son günlerde yanımda ol­
duğun için ed iy o ru m . Birlikte geçirdiğimiz zamanın heî
saniyesi b e n im için değerliydi."
“B itm esi g erek m iy o r..."
“Gerekiyor.”
“Senin Seattle’da kalmanı istiyorum. Birlikte yaşaya­
lım, sana çok iyi doktorlar bulurum ve-"
“Hayır,” dedi sert Mary bir şekilde onun sözünü ke­
serek. “Yapamam George. Benim evim New York." Mary
ona zor bir görev yüklem ek istemiyordu. Belki hastalığı
düzelirse dönerdi. Ama tedavisinin işe yarayıp yaramaya­
cağını bilm eden, G eorge’u önünde uzanan yola sokmayı
reddediyordu.
“Yani beni hayatından tekrar kovuyorsun. İstediğin bu
m u M ary? Paylaştığım ız onca şeyden sonra gerçekten de
istediğin b u m u ? ”
M ary te re d d ü t etti ve sonra kalasını salladı. “Üzgünüm
“O halde bu bir veda.”
"Evet,” dedi Mary, sesi bir fısıltı halindevd. «l,
veda.” büW
“Sanm ıyorum ."
“George, Jütfen..."
“Beni seviyor musun?" diye sordu George açıkça
Mary uzaklara baktı. “Sevdiğimi biliyorsun."
“O halde neden beni bir kez olsun düşünüp bana
diğimı vermiyorsun. Benim istediğim sensin.”
“George, lütfen." M ary onun bunu bu kadar zorlaştır
masından nefret ediyordu. “Ö lüyor olabilirim .”
“Eğer hastalığın ölüm cülse bile, benim le olmaktansa
kendi başına ölmeyi tercih ettiğini m i söylüyorsun?"
Mary ona cevap vermedi çünkü verem iyordu. Kanserdi
ve Gcorge’u nc kadar sevse ve onunla birlikte olmak istese
bile ona bu çileyi yaşatmak istem iyordu.
Bir süre daha tanıştılar. M ary ufak bir taviz verdi. Geo­
rge on u havalimanına götürebilirdi. B uluşm ak için bir saat
belirlediler.
George ona arabadan inm esi için yardım etmeye çalıştı
ama Mary, G eorge’un elini tutm adı. O n u n yerine kendi
gücü ile kalktı, şah ile çantasını aldı, sonra da başını dikleş­
tirip kalbi ne kadar kırılsa da arkasına bakm adan yürüdü.

336
o t u z ik in c i b o lü m

D a v etten ö n c e ç ılg ın la r gibi b ü tü n odalardaki çarşaflan


değiştirip o d a la rı te m iz le d im . A klım beş farldı yöne gider­
ken h e r şeyi b u k a d a r kısa b ir zam anda halletm iş olm am
bir m u ciz ey d i. N o rm a ld e H a ile y ’n in yardım ını isterdim
ama b u ö ğ le d e n so n ra lise m ez u n iy eti o ld u ğ u için onun
aile d o stla rın ın z iy a retleri île m eşg u l o ld u ğ u n u biliyor­
dum .
H a ftan ın d a h a iyi g e ç e n d ö n e m in d e pişirdiğim kurabi­
yeler re n k li s e ra m ik tab ak lard a içinde kırm ızı güller olan
büyük beyaz b ir v a z o n u n e tra fın a yerleştirilm işti. H e r şeyi
yemek m asasın a d iz m iştim . B ü fe d e b u z lu çay sürahilerim
ve tabakların, b a rd a k la rın ve kap-kacaklann yanında b ü ­
yük d e m lik le rd e kahve ve çay vardı. G eriye b ir adım anp
d ü zen lem em i in c e le d im v e ta tm in o ld u m . M asa u m d u ­
ğum gibi g ö r ü n ü y o rd u , b asit ve şık.
G iy in m e k d e m asayı sü s le m e k kad ar basit olsaydı keş­
ke... B ankada ç alışırk en g iydiğim iş takım ları fazla abartılı
ve bir p an siy o n işletm ecisi için ço k iticiydi. A m a her gü n

337
giydıftm» kol vc o m ım u c ıa/»a s.u a şu . t n m p n , ^
lınt» ıi<: sa m ım ı h ır K‘‘^ İ,|U İ ıs tiy o rc h ıın İki ya <j;ı
k ıy aM lc rım ı dcftcitırtlıktc n s o n r a h e y ;,/ h ır e te k ve ^
kaıaı kıldım . IS lıı/u ııı p e m b e y d i vc* d ü f tm e le r ı m o y d , | (
vef ona ftkrını so rd tıftu m d a b e n t m e r a k lı hır şekilde l , /
rttı D ü rü s t o lm a k g e re k irs e , İn ç y a r d ı m n olınııyord,,
Dover çam aşır o d a s ın d a d i n le n i y o r d u , y e m e k le r tlişarı
daydı ve ile c ek ler de b a rd a k la ra k o y u lm a y a hazırdı, \ ruy
u-k yapm am g e re k e n k o n u k l a n h e k le m e k ıı. Icdır^n, hır
halde hir o d ad an d ifte rin e g id ip h e r ş e y in d ü z e n li n ld u ^ .
mı ko n tro l e ttim , A h k eşk e h u d a v e ti d a lıa ileri hir tarihe
p rog ram lam ış o lsa y d ım , y a /m ya d a so n b a h a rd a .
Deldi m h e m b e k le m e m e m iç in ik n a e tm i ş ve tam ım olana
kadar beklem eye k a rar v e r irs e m İn ç yapıııayacaftı»(i.Viy|t .
tm ştt. İçgüdüsel o lara k o m m h a k lı o l d u ğ u n u inliyordum.
O u lı hu ö n cek i sa h ip le r in d e n d evrald ık tan sonra bir-
kaç değişiklik y a p m ış tım . M a r k ş ö m i n e n i n üzerine
ağacından h u rai y a p m ıştı. V e ra n d a n ın basamaklarındaki
k<ırkııluklaiı y e n ile m iş ve b irk a ç a k s e s u a rı değiştirmişti,
hlekm ktcn ve te sisa tta n b asit ta m ir a tla r ı yapacak kadar
aulıyoidıı ve o n d a n b irk a ç kez. h u k o n u la r d a yardım iste­
m iştim .
S e d u K n y u 'ın ı s e v iy o ıd u u ı. I ie r n e k a d a r hu kasaba­
da y a lın /t a b e ş aydıı y a şıy o r o ls a m d a , k e n d im i evimdey­
m işim gibi h is s e d iy o rd u m . O r a d a a rk a d a ş edinm iştim vt*
ış ç rv ie sin u ı hiı p arçası o lm a k ta n k e y il alıy o rd u m . Ve bu
oteli se v iy o rd u m D ıu a d a k e s in lik le lııız ıır huluıuşlıım .
Araba y o lu n a d ü ş ü m e le r im i y a rıd a k e se n liır araba (tir­
di, Yanında a n n esi ( .e h a le tte J e l le i s o ı t U lındc si ila geli­
l e n O lıv u ( İ n i l i n ’» ta n ıd ım , ( i i d ü m s e m e m gerekiyordu.
ç h iflottc’la iki kez tanışm ıştım vc ikisinde de yanında ö r­
gülerim getirm işti. *>inıdı de yanındaydı.
Gharlottc vc kocası Ben, bcıı otele taşınmadan kısa bir
,tire önce gedip benim le tanışmışlardı. Çay içmiş ve onun
hazırladığı pideleri yem iştik. Sohbet ederken örgüsünü çı-
Icarmış ve neredeyse hiç bakmadan örm üştü. I latırladığım
kadarıyla oğlu Wıll için bir çift çorap örüyordu.
Arkadaşlarımı karşılamak için kapıyı açtım.
“İlk biz mi geldik?" diye sordu Olivia seçkin bir yargıç
edasıyla. O n u arkadaşı Grace kadar iyi tanım ıyordum ama
zamanla tanım ayı um uyordum . Jacquclme K ennedyyada
Audrey I le p b u rn ’ün zarafeti ve tarzı vardı onda. M ahke­
me salonunda çarpıcı bir varlığı olduğuna em indim .
“G eldiğinize sevindim ,” dedim kapıyı açık tutarken.
Neyse kı sabahki bulutlu hava açmış vc gün serin de olsa
güneşli ve parlak olm uştu. Beklenm edik bir şekilde birkaç
güneşli g ü n ü m ü z olm uştu ve ben buna m innettardım .
“A n n em le oteli görm ek için can atıyorduk. Kiliseden
erken çıktık vc Ju stin e ’ın restoranına kahvaltıya gittik. A n­
nem i bırakıp birkaç dakika sonra tekrar alm ak anlam sız
geldi."
“ L ütfen, so ru n değil. Zam anlam anız harika.”
“ B urasını nasıl değiştirdiğini görm eye geldim ," dedi
( 'lıa rlo tte etrafa bakıp başım beğeniyle sallarken. “Yeni ta­
belayı ve seçtiğin ısını sevdim: G ül Lim anı O teli. M ark
T aylor hazırlam ış sanırım ?"
“ F.vet, o hazırladı. Benim için epey iş yaptı."
( 'lıarlotte masaya bakıp serdiğim tığ ile ö rü lm ü ş d a n ­
telli ö rtü y ü inceledi. “M ark iyi adam dır. B en'le b e n im için
d e epey iş yaptı ve her zam an uygun b ir ü c re t istedi.”
Mark hakkında konuşmak bana biraz suçluluk hi
tirdi. Bu sabah bunu takdir etmeyecek olsa bile nn !***'
- . a hak
mayı düşünmüştüm, ama zaman geçmişti ve ben de unu
muştum.
“Salondaki yastıkları değiştirmişsin,” diye yorum ya
Olivia odaya göz atarak.
"Birkaç konuk odasını da değiştirdim .” Mark bana m0
bi/yaları taşımamda da yardım etm işti. O nunla konuşUr
ken Mark'm bu otelin üzerinde ve benim hayatımda rıe
kadar büyük bir rol oynadığını fark ettim .
“Odaları görmeyi iple çekiyorum ,” dedi Charlotte.
Olivia hemen merdivenlere göz attı. “Anne, senin bir
asansöre ihtiyacın var. Bu yaşta m erdivenleri çıkmamalı­
sın.”
“Saçmalık. Merdivenleri çıkabilirim .”
“Anne.”
Charlotte elini itiraz etmek için kaldırdı. “Tek tek ve ya­
vaşça çıkacağım. Mutfağı denetlemeye gelmedim, Jo Ma-
rie’niıı üst katta ne yaptığını görm ek istiyorum .”
Annesinin kararlı olduğunu gören Olivia pes etti. An­
nesinin koluna girip onu m erdivenlerden çıkarttı.
İkinci gelenler Şerif Troy Davis ve karısı Faith’ti. Şerif
Davis’le ikimiz benim konuk odalarından bir tanesinde
çok iyi duracağını düşündüğüm mavi bir vazo için kar­
şılıklı fiyat teklifi verdiğimiz bir açık artırm aya gitmiştik.
O kazanmış ve sonra bana geri çekildiğim için teşekkür
etmişti. Bu hediye Faith içindi. Faith’le tanışm am ıştım , bu
yüzden birkaç dakika sohbet ettik.
Jack Griffin, yargıcın kocası, hurdası çıkm ış on beş se­
nelik bir Ford’la gelmişti. Verandanın basam aklarını ikişer

340
^ şcr acelesi var gibiydi. U zun bir yağmurluk giyi­
yor vC 8cr?cktc oldu ğa gibi, bir küçük kasaba gazetesi
editörüne benziyordu. Bu resmi tamamlamak için tek ih­
r a c ı olan fötr bir şapka ve kalem kâğıttı kı şüphesiz cep-
,crındcn birinde vardı.
“O livia burada m ı?” diye sordu daha ben onu selamla­
nm adan.
"A nnesi ile ü st katta.”
“T eşek k ü rler.” M erdivenlere baktı, durdu ve bana bak-
n “B u arada b urayı çok güzelleştirm işsiniz.” Gözleri m a­
sad ak i k u ra b iy e le re kaydı.
“B u k u ra b iy e le r harika görünüyor.” dedi sanki çölde
vaha b u lm u ş b ir adam gibi.
“L ü tfen a lın .”
jvje kadar aklı çelın m iş olsa da kafasını salladı. “Olivia
eğer diyeti bozarsam bana dersim i verir. Sağlıklı beslenme
kon usun d aç o k k ararlı.” M asaya daha dikkatli bakmak için
y ü rü d ü . “F ıstık ezm esi sağlıklı, öyle değil m ı?”
“Tabii ki.”
“O livia'ya g öre y u la f ezm esinde de fazla lif var,” diye
ekledi.
“O da d o ğ ru .”
Adam kıkırdadı ve ikisinden de birer tane alıp tabağına
koydu. “B u n d an d aha sağlıklı olam azdım .”
“Aynen ö yle,” d ed im o n u n m antık sürecinden keyif ala­
rak.
İlk kurabiyeyi ağzına g ö tü rd ü ğ ü anda Olivia merdiven­
lerden iııdi. “Ja c k GrifFın, ne yapıyorsun?” diye sordu.
Jack kabahatli gibi d u ru y o rd u . “Bu fıstık ezmesi ve di­
ğeri de y u laf ezm esi.” T ereddüt edip tabağındaki iki kura­
biyeye baktı. “Bu iyi lif değil m i?”

341
“Devam et,” dedi Olivia kafasını aiaycı b ir ifade i|e SjJ
layarak. “Ben senin bakıcın değilim . K arar sen in ."
Jack içim çekti ve bir dakika so n ra iki kurabiyeye de
dokunmadan tabağını masaya koydu. “B ir kadını bunda„
daha fazla sevemezsin,” dedi bana.
Ben de gülümsedim ve otelin ö n tarafına bir taksinin
geldiğini fark ettim. Taksi m i? Yoksa b u P azar gelecek bir
konuğum mu vardı? Bugün için özellikle rezervasyon ka­
bul etmemiştim, yoksa bunu atlam ış m ıy d ım ?
Taksinin kapısı açıldı ama için d e n çıkan kişiyi h e m e n
tanımadım. Tanıdığımda ise em in o lm a k için dah a dikkatli
baktım.
Mark Taylor.
Onu kot pantolon ya da iş kıyafetleri d ışın d a hiç gör­
memiştim. Bu öğleden sonra ise k u m aş p a n to lo n ve beyaz
bir gömlek giymiş, saçlarını yandan ayırıp ıslatm ış ve tara­
mıştı. Tıraş bile olmuş gibi g ö rü n ü y o rd u .
Bu Mark mıydı? O na ne d ü şü n e c eğ im i b ile m ed e n dik
dik baktım.
Taksiden koltuk değneklerini çık a rırk e n b iraz zorlandı.
Çıkardığında da basamakları çıkm ak için o n la ra yüklendi.
O hareket ederken ben nefesim i tu ttu m .
“Mark,” diye bağırdım kapıyı açıp o n a y a rd ım etm ek
için koşarken. “Burada ne arıyorsun?” B u, b ü y ü k ihtim al­
le kapıdan giren birine sorulacak en iyi s o ru değildi.
“Davetli olduğumu sanıyordum . B ana b ir davetiye bı­
rakmıştın.”
“Tabii ki öyle ama senin g erçekten g ele ce ğ in i d ü şü n ­
memiştim.” Ona bu davetten ilk b a h se ttiğ im d e ç o k kaba
saba bir yorum yapmıştı.

342
“Sana y ard ım edeyim ," dedim ve elimi koluna koydum,
[(oltuk değnekleri ile m erdivenleri çıkarken dengesini
l^y b etm esin d en korkuyordum . Onları kullanmaya henüz
a ş a m a m ış tı.
‘Y a r d ım a ih tiy a c ım y o k .”
“Tabii ki y o k am a ben ihtiyacın olursa diye buradayım.”
H areketliliğiyle beni şaşırttı. Göz açıp kapayıncaya ka­
dar b ü tü n basam akları tırm anm ış ve verandaya gelmişti.
O nun için kapıyı açık tu ttu m . Zihnim de ne söyleyeceğimi
d üşündüm . O n u g ö rd ü ğ ü m e o kadar şaşırmıştım ki neza-
ketsiz d avranm ıştım . Tabii ki davetliydi.
£ v e g ir d iğ in d e b ira z se n d eliy o rd u .
“O tu r m a k is te r m is in ? ” diye sordum .
“İyi b ir fik ir o la b ilir.”
S alona y ö n e ld im . Ü s t g ö v d esin in kuvveti çok iyi ol­
m alıydı ç ü n k ü k o ltu k d e ğ n e k le rin i gayet iyi kullanıyordu.
K anepeye g ö m ü ld ü ğ ü n d e d eğ n ek leri, başkalarını engelle­
için ö n ü n e , y e re k o y d u .
m e m e le ri
Başka z iy a re tç ile r d e g eld i. S onraki iki saat boyunca
herkesi g e z d irip s o ru la rın ı cevaplam akla m eşg u ld ü m . D ı­
şarıya b ir ziy aretçi d e fte ri k o y m u ştu m ve davetin sonuna
doğru e n a z ın d a n elli isim girilm işti. Ç o ğ u k o n u k gelip
birkaç dak ik a d u r d u k ta n so n ra gitti.
S o n d an ikin ci kişi g ittiğ in d e bitk in d ü şm ü ştü m .
G eriye b ir kişi k alm ıştı
M ark.
K asabadan birk aç kişiyle so h b e t etm iş am a koltuktan
kalkm am ıştı.
“K urabiye kaldı m ı? ” diy e so rd u , bu sıradan bir soru
gibiydi am a o n u n kalan yiyeceklerle ilgilendiğini biliyor­
dum.

343
“B irk aç ta n e . İs te r m is in ? ”
“Sanırım hakkım olandan fazlasını yedim .”
" G e ris in i eve g ö tü r m e k is te r m is in ? ”
G ü ld ü . “ H iç s o rm a y a c a k s ın s a n m ış tı m .”
G e riy e kalan k u r a b iy e le rd e n b i r p a k e t y a p tım .
“G e l o t u r ” d e d i M a rk . “S o n iki s a a ttir a ra lık sız ayakta
sın .”
H a k lıy d ı. D a v e t b ite n e k a d a r n e k a d a r y o ru ld u ğ u n ^
fa rk e tm e m iş tim . S a n k i b ir m a r a to n k o ş m u ş gibi hissç
d iy o rd u m k e n d im i. R o v e r ’ı ç a m a ş ır o d a s ın d a n çıkarttım
h e m e n dışarı ç ık m a k isted i. G e ri g e ld iğ in d e s o n u n d a ken'
d im i k anepeye M a rk ’ın y a n m a b ıra k tım .
"İyi iş ç ık a rttın . İn sa n la r s e n in b u r a s ın ı n e k a d ar güzel
yaptığını k o n u ş u y o rla rd ı.”
“T eşek k ü rler.” D e ğ işik lik le rd e k i k e n d i p a y ın d a n bah­
se tm e d iğ in i fa rk e ttim . B ü tü n b u b ü y ü k değişikliklerden
so ru m lu o la n ın o o ld u ğ u d ü ş ü n ü l ü r s e , b u alçakgönüllü
b ir davranıştı. K o n u k o d a la rın d a n b irk a ç ta n e s in i boyamış,
m obilyaların y e rle rin i d e ğ iş tirm iş , b irk a ç y e n i şey satın al­
m ıştım am a M a rk p e n c e re le re e k le d iğ im p a n ju d ’lar da da­
hil b irç o k şey d e n so ru m lu y d u .
“G ü z el o lm u ş su n ,” d ed i b a n a b a k ara k .
B ir iltifat? M a rk ’tan? N a sıl c ev a p v e re c e ğ im i bilm iyor­
d u m . “S en d e .”
G ü ld ü . “B u göm leği giy m ey eli u z u n z a m a n o ld u . Ne
z am an giydiğim i h a tırla m ıy o ru m b ile . D ü ğ ü n d e giymiş­
tim sa n ırım .”
O n u o kadar az ta n ıy o rd u m ki b u ö n e m li fırsatı ona
bazı so ru la r so rm a k için k u lla n d ım . " K e n d i d ü ğ ü n ü n mü
yoksa başkasının m ı? ”

344
G ö z le ri k ısıld ı. ‘‘B aşka b irin in .” U z a k lara b ak tı. "G e l-
n ie k is te m e m in b İ T n e d e n i d e iyi o lu p o lm a d ığ ın a b ak ­
m a k tı.”
“N ed en iyi olmayayım kı?”
K ık ır d a d ı. ,fY ani san a b irk a ç m a s u m s o r u s o rd u ğ u m d a
n e r e d e y s e b e n i m k a fa m ı k o p a rta c a k o lm a n d ış ın d a b ir n e ­
d e n m i s ö y le y e y im ? ”
“Ö yle m i yaptım ? N e zamandı?”
“D ü n öğleden sonra. Bana kendi işime bakmamı söy­
leyip sanki birisi altında b ir füzeyi ateşlemiş gibi hızla çık-
tın.
“Evet, sanırım öyle yaptım . Alınma lütfen.”
S o ru n değ ilm iş gjbi o m z u n u silkti ama belli ki endişe-
lenm işti. “Fazla arkadaşım y o k v e sana alıştım sayılır.”
B u n u b ir iltifat o larak m ı söylediğinden em in değildim
am a ö y le k ab u l etm e y e k arar v erdim . “T e şe k k ü rle rd e n de
Öyle-”
“Kimse bahçe hakkında yorum yaptı mı?”
“H iç kim se yapm adı.” O bölgede çalışma olduğu bariz­
di. ‘A m a ben oraya çardaklı bir gül bahçesi yapmak istedi­
ğim den bah settim .”
“Peki, pro g ram ın gerisinde kalanın ben olduğum u ve
her şeyin b e n im su ç u m o ld u ğ u n u söyledin m i?”
“B u n u yapam azdım .”
“Tamam, belki haklısın ama bana haddimi fena bildir­
din.”
Sanırım haklıydı. “H ayal kırıklığına uğramıştım Mark.”
“B iliyorum . A yağım ın üzerine bastığımda ilk önceliğim
bu olacak.” .
“Teşekkür ed erim .”
Şaşımcı bir şekilde girmek için can a t m ı y o r d u
“Son zamanlarda biç ağrı kesici aldın mı?”
“Neden sordun?”
“Bir kadeh şarap içersin diye düşünm üştüm ”
“Seninle mi?”
"Hayır,” diye dalga geçtim. “Rover'la.”
Bir dakika düşündü, sonra da sanki çok umurund
ğiimiş gibi omzunu silkti. “Sanırım içebilirim.”
“Kırmızı mı beyaz mı?”
Karar onun için çok zordu. “Sen karar ver.”
Oregon'daki Willamette Valley’den gelm e bir şişe Pinot
Noir açtım ve bardaklarımıza koydum .
Sonraki yarım saat boyunca oturup konuştuk. Aslında
daha fâzla ben konuştum. M ark çoğunlukla sessizdi. Bir
kadeh şaraptan sonra ona m ektubu anlatm ayı düşünüyor­
dum. Konu acı verici olduğu için anlatm am aya karar ver­
dim.
Onun taksi çağırmasını istem ek yerine M ark’ı evine
ben götürdüm ve dönüşte de M ary S m ith ’in otele geri
döndüğünü gördüm. Tek kelim e söylem eden odasına gitti.

346
O T U Z Ü Ç Ü N C Ü B Ö LÜ M

M ary Pazartesi sabahın çok erken saatinde uyandı. Ha­


tırlayamadığı kadar u z u n zam andır çektiği en iyi uykuydu
bu. Yatakta o tu rd u ve esneyerek kullarını kaldırdı. Koya
bakarken y a ğ m u r yağdığını fark etti. Pasifik Kuzeybatı ba­
harındaki güneşli d ö rt olağanüstü günden sonra bu yağış
bekleniyordu.
İçini b ir tatm in hissi doldurdu. D oğurduğu kızını gör­
me fırsatı o n u n için hiç beklem ediği bir hediyeydi. Aman­
da ile yüz yüze konuşabilm ek üm it ya da hayal eniği her
şeyden daha güzeldi. Bu G eorge’un sayesinde olmuştu.
O n u d ü şü n ü n c e içindeki m utluluk çekildi ve hüzün­
lendi. B ir kez daha o n u terk ediyor olmak moralini bo­
zuyordu. Seattle’da kalm ak h er ne kadar cazip olsa da im ­
kânsızdı. B u n u yapm ak o n u n için çok bencilce olurdu ve
yapamazdı, G eorge’a b u n u yaşatamazdı.
O n u seviyordu - evet elbette, nasıl sevmesindi ki?- ama
Mary ona kendi sağlık sorunlarının yükünü yükleyecek
değildi. G eorge o n u n kalmasını istiyordu ve bunu tartış-

347
ınışl.ırdı .una sonunda Mary onu kemlisi için on iyi 0|aj
Ncw York'.ı dönmek olduğuna ikna etm işti. Doktor),*"1
tıbbi kayıtlan ve evi oradaydı. Tedavi sürecini kesmek a ’
tallık olurdu ve büyük ihtim alle de tehlikeliydi.
Cîcorgc tartışmayı kolaylaştınııanuştı. M ary bitkin düş
tüğüııdc ise tek bir şey istem işti, kendisinin onu lıavalj
inanma götürm esine izin verm esini. M ary artık tartışın^
istemediği için bu konuda tavız verm işti. Ü zülerek servisi
iptal etmişti.
Oteldeki tek konuk oydu ve J o M a rie ’ye kahvaltı için
iştahı olmadığını söyledi. Birkaç d ilin i kızarm ış ekmek vc
portakal suyu istedi. Yalnızca b ir parça ek m ek yedi ve bir.
kaç yudum portakal suyu içebildi.
Artık GeorgeTın gelmesini bekliyordu. George’un onu
Sea-tae havalimanına götürm ek için ta Sedir Koyu’na ka­
dar gelmesi çok saçmaydı. I Ieııı de Pazartesi sabahı trafik
iki tara/a da çok kötü iken. Yine de o n u son bir kez görmek
uzun bir sıirc hatırasında tutabilm ek için iyi olacaktı.
“Bavulunu alayım,” dedi J o M arie, M ary merdivenler­
den inerken. M ary hesabım kahvaltıda kapatm ıştı. Uçuşu
on ikide olduğa için bolca vakti vardı.
“Teşekkürler,”
Jo Marie çok iyi bir ev sahibi o lm u ştu . M ary burada iyi
ağırlandığını ve kendi sınırlarına saygı d u y u ld u ğ u n u his­
setmişti. M ahrem iyetine ö n e m v e riy o rd u ve otel sahibi de
aşırı cana yakın ya da fazla m eraklı o lm a m ıştı.
Birkaç dakika içerisinde J o M a rie bav u lu , sanki içi boş­
m uş gibi rahatlıkla taşıyarak indi. M a ry b u yardım için
m innettardı.
“K onaklam andan m e m n u n k a ld ın m ı? ” diy e sordu Jo
Marie.

348
"Alı evet, fazlasıyla.* -Sedir K oyu’nda geçirdiği bu birkaç
g ü n M a ry 'y c h a y atın ın so n u n a kadar yetecekti. Tekrar e t­
m ey e ce ğ in i bildiği b ir fırsat yakalam ıştı vc b u an ılan hep
hatırlayacaktı.
“Eve d ö n m e k d e iyi olacaktır em inim ,* diye ekledi J o
M a rie . “ E ve d ö n m e n in m sanı rahatlatan b ir tarafı var, d e ­
ğil m i? ”
M a ry b ir y o ru m y ap m ad an gü lü m sed i. N c w York’taki
evi yalnızca b ir b a rınaktı. Yıllar içinde birkaç dek o ratifeşy a
e k le m iş ti am a h içb ir zam an gerçek b ir ev gibi olm am ıştı.
O ra sı u y u d u ğ u vc eşyalarım depoladığı yerdi. Y em ekleri­
n in ç o ğ u n u d ışa rıd a n sipariş ed iy o r ya da h a zır y em ekler
y iy o rd u ç ü n k ü y e m e k yapm akla hiç ilgilenm em işti. Ye­
m e k o n u n için b ir g e rek lilik ti am a g enelde to p lantılar ara­
sında k o ş u ş tu ru rk e n yediği lo km alardan ibaretti. G ece de
y e m e k te n k e y if alam ayacak kadar yo rg u n o lu y o rd u .
G e o rg e 'u n arabası o te lin ö n ü n e geldiğinde o n u gör­
d ü ğ ü için sev in d i. G e o rg e ’u n arabadan inip, ıslanm am ak
için veran d ay a d o ğ ru h ızla ilerleyişini seyretti. Seattie’da
y a ğ m u ra tu tu lm a n ın h e r a n m ü m k ü n olabileceğini bildiği
için M a ry y a n ın d a b ir y a ğ m u rlu k getirm işti. K apüşonunu
giydi ve b a v u lu n u ç ek e re k verandaya çıktı.
G e o rg e k o şu p o n u n b a v u lu n u aldı. “H a z ır m ısın?” diye
sordu.
"S ana d a g ü n a y d ın .”
G e o rg e kafasını k a ld ırıp o n u n g özlerine baktı ve u zu n
b ir sü re g ö z le rin i a y ırm ad ı. “ B eııim için güzel bir sabah
değil.”
“A h G e o rg e , h a y atım , b u n u d ah a ö n c e k o n u ştu k .”
G e o rg e başım sallayıp kafasını çevirdi.

349
Io Marie de v.m m da K o v er'la o n la ra k atıld ı. “U m arını
vukmda tekrar g e lirsin /' dedi.
Hu pek m üm kiin değildi .m u M an* g ü lü m s e d i. “Her
şev için tefekkürler/’
"Benim için zevkti/*
George. M a n i m i e li m r u t t u v e o ıııı m e r d i v e n l e r d e n
in d irip a ra b a n ın o n iiu e g e ti r d i . K a p ı s ı n ı a ç t ı , s o n r a d a tel;
valizini b a g ajın a y e r le ş tird i. A r a b a y a b i n d i ğ i n d e yağmur-
dan sırılsıklam olm uştu.
"George. çok ıslan m ışsın /'
"1 leınen kururum ."
George perişan g ö rü n ü y o rd u , o m u z la n çökm üştü.
Sanki Marv onu n kalbini tek rar k ır m ış g ib iy d i. Arabayı
çalıştırdı ama geri vitese a tm ad a n ö n c e "B u ra y a gelirken
düşünüyordum da. bir ya da iki h a tta iz in alıp N e \v Yorlc’a
gelebilirim." dedi. Sonra d u ru p M a ry n i n te p k isin i bekle­
di.
Daha şim diden M ary o n u n n e y a p tığ ın ı an lam ıştı. Ge­
orge yavaş yavaş oııuıı hayatına d a h il o lm a y a . M arş1 onu
görmeyi ne kadar istese d e iki yakada y a ş a m a k G eorge'un
kariyeri için iyi olm azdı. B u n u b ir kez d e n e m iş le r am a ba­
şaramamışlardı ve tekrar y ap a b ile ce k lerin i zan n etm iy o r­
du. Yine de b unu kabul etm e isteği ç o k g iiç lü y d ü . Kendini
George’a doğru eğilirken b u ld u , h ey e c a n v eric i manyetik
bir çekim vardı aralarında.
Sonın, geleceğin belirsiz o lm asıy d ı. M a ry hayatının
nasıl ilerleyeceğini bilm iyordu ve e ğ e r . . . e ğ e r kem oterapı
ve radyasyon tedavisi kanseri ö ld ü rm e d iy s e fazla seçeneği
yoktu. O nu yavaş yavaş ö lü rk e n iz le m e k G e o r g e 'u da öl­
dürürdü.

350
‘ N c d ü ş ü n ü y o rs u n ? " d iy e s o r d u G e o rg e d ire k s iy o n u
o k ı sık ı t u ta r k e n .
- B a k a n ı."
“ B u ban.» k ib a rc a ilg ile n m e d iğ in i sö y le m e şe k lin , d e ğ il
in i? "
M a r y c e v a p v e r m e d i.
G e o r g e K ,n ı Ç ekti. “ B e n k e n d im i k a n d ırıy o rd u m , d e ğ il

ilil? ”
“ N e y l e ilg ili? "
“ B e n s a n d ı m k ı . .. b u h a tta s o n u . .. B en i s e v m e k te n hiç
v a z g e ç m e d iğ in s o n u c u n a v a ra c a ğ ın ı d ü ş ü n m ü ş tü m .* ’
B a şk a t ü r l ü s ü n e n a s ıl in a n a b ilird i ki? M a ry o n u n b u
s ö y le d ik le r in in k a lp k ırık lığ ı ve hayal k ırık lığ ın d a n k a y ­
n a k la n d ığ ın ı f a rk e tt i . “ G e o r g e , s e n i h e r z a m a n se v d im .
S o n s u z a d e k s e v e c e ğ im ."
“ B e n i t e r k e tt i ğ i n d e b ile m i? "
T a h m in e d e b i l e c e ğ i n d e n d e fa zlay d ı. “O z a m a n b ile ”
“ IV k i y a ş im d i? "
“Ş im d i bile,*' d e d i M a r y y u m u ş a k b ir sesle.
G e o r g e b i r s tir e c e v a p v e r m e d i v e s o n r a “ İlg in ç b ir g ö s ­
t e r m e ş e k lin v a r ," d iy e f ıs ıld a d ı.
B ilm iy o r d u . M a r r y o n u k a n s e riy le sa v a şm a s ın ı iz le m e ­
sin e iz in v e r m e y e c e k k a d a r ç o k s e v iy o rd u .
T a c o ın a ’y a b a ğ la n a c a k o to b a n a ç ık a n a k a d a r te k r a r k o ­
n u ş m a d ıla r. “ B a n a s ö y le m e d iğ in b ir şe y m i v a r? " d iy e s o r­
d u G e o r g e d i k k a tin i y o l d a n a y ırm a d a n .
“ N e g ib i? ”
“K a n s e rle ilg ili b i r ş e y ? "
“ H a y ır." M a r y ilk a n d a n b e r i t a m a m e n d ü r ü s t o l m u ş tu .
“E m in m is in ? "

351
“G eorge. rabn ta cin in im ." O n a bu kadar ciddi b
nuda valin söyleyebileceğini m i sanıyordu? Ama
tarkeni ta Amanda hakkında ö ğ ren d ik lerin d en s o n r a ç ^
orge bundan şü phelenm ekte hakiıvdı.
"Soattlem ülkedeki en i\â kanser a r a şn m u merkezfen
ne sahip olduğunun tartandasın d e ğ il m i?
“E v e t" Frvd H u te h în s o n K a n se r A ra ştırm a M erkep
d ünyacı ü n lü y d ü .
M an konuyu tamamen değiştirm esi gerektiğini düşü­
nerek "Benmı gidişim le ilgili k on u şm ayalım lütfen. Bu
ikimiz için de zor" dedi.
“O halde ne hakkında konuşm ak istiyorsun?"
'Amanda."
Binien G eorge’un gerginliğinin om u zların d an kalktığı,
m ürk em . "O m uhteşem ."
Kızlanndan K ıhsennek ikisine d e bir h am lık ve neşe
hissi getirmişti. ‘ Bence de öyle. O n u görm ek , onu nla kar­
şılıklı konuşmak um ut ed eb ileceğim d en d e güzeld i. Sam
ne kadar teşekkür etsem azdır."
“O na dokunmamak sen in için d e zor m uvdu?" dive
sordu George.
'E ver ı h evet- L' zanıp Yüzünü okşam am ak için vum-
nıklanm ı sıkarak kendim e hanrlatm ak zoru nda kaldım.
O na sın ln u m a k ve onun kalbim in altında d ok u z ay bo­
yunca taşıdığım kişi oldu ğunu s ö y le n m e m e k daha da
zordu."
“Bir an için, ailesinin bizi tanım asından korktum." dedi
George.
“Nasıl tanıyabilirler ki?"
'M ary Tanrım, o tıpta sana benziyor, tark etm ed in mi?"
Fark etmemişti. "Ben daha çok sana benzediğim dü­
şünm üştüm ."
George o sabah ilk kez gülümsedi. "O nu Pıimcr l ı n
doğru olanı y a p a n /
v e rm e k le

H er ne kadar mezuniyet boyunca pişmanlık duymuş


olsa da Mary de böyle hissediyordu. Kızını smü birinci­
li olarak görünce kararsız kalmışa. Herkesin onun kendi
gocuğu, on u n rahm inin meyvesi okluğunu bilmesini iste­
mişti* Bu o n u son on sekiz senedir yetiştiren aileye büvük
haksızlık olurdu. Mary nin bunun gibi pişmanlıklar için
çok geç olduğunu lârk etmesi birkaç dakikasını almışa. N e
kadar zor olsa da bu duygulan bir kenara bırakmışa. Bu­
nun yerine kızının konuşmasına odaklanmışa.
Aslında irom kti gerçekten. Amanda'nm hem bu kadar
neşe hem de hüzün yaratması... .Man için, aym anda his­
settiği bu iki duygunun karışımını anlatması, hana anla­
ması bile zordu.
Anayola girdiklerinde traiîk yoğundu. Mary bugünler­
de \*avaş hareket eniğinden kendine havalimanına gitmek
için epey zaman bırakm ışa. Bu hızla uçuş saatinden iki
saat önce orada olacaku.
Birkaç dakika sessiz kaldılar, sanki birbirlerine söyle­
mek istedikleri her şeyi, birden îâzia kez söylemiş gibiy­
diler...
George havalimanına ilk çıkışı geçti.
"Bu çıkıştan sapmamız gerekmiyor muydu?” dive sor­
du Marv.
“iki tane çıkış var. Ben hep diğerini kullanıyorum.'
“Tamam.”
U çuşuna daha iki saat var.” diye h aariım Gtocse.
* “Güvenlikten geçmek biraz zam anım ı alıyor, yavaşa
da.” Kapının uzaklığına bağlı olarak d u ru p birkaç dakika
dinlenmesi bile gerekebilirdi. Tekerlekli sandalyeye bin
meyi de reddediyordu.
“Seni kapıya kadar götürm em i ister m isin? Uçuş kartı
almak çok zor değil.”
“Hayır ama teşekkürler.” Ayrılmak zaten yeterince zor­
du.
‘‘Valizim dışarıda vereceksin değil m i?”
“Evet. Zaten uçuş kartım ın çıktısını ald ım .”
“jyi düşünm üşsün. Jo M arie m i yaptı sen in için?”
“Evet. Çok yardımcı o ld u .”
George şerit değiştirdi ve çıkışa en uzak sağ şeride geçti.
“O nun dul olduğunu d u y d u m .”
“Evet.” Havalimanına bu kadar yaklaşmak ve Geor-
ge’dan ayrılacak olmak M ary’nin boğazını düğümlemişti.
“Hikâyesini biliyor m usun?”
“Hayır.”
Sesi garip çıkmış olmalıydı; George ona şöyle bir baktı.
“İyi misin?”
“Neden olmayayım?” diye sordu M ary içini dolduran
korkuyu belli etmemeye çalışarak.
Otobandaki tabela, çıkışlarına bir kilom etre kaldığını
gösteriyordu. Boğazı daha da düğüm lendi. Ağlamayacaktı,
George’un onu ağlarken görm esini istem iyordu.
Birkaç dakika sonra, George şerit değiştirdi ve kuzeye
giden trafiğe girdi.
“Ne yapıyorsun?” diye sordu M ary
George cevap vermedi.
“George, çıkışı kaçırdın.”

354
“Biliyorum.”
A m a... George, havalimanına gitmem gerek. Beni ha­
valimanına götüreceğini söyledin.”
“Yalan söyledim,” dedi George sanki bu önemsiz bir
şeymiş gibi.
“N e dem ek yalan söyledim?” Maty sinirlenmişti.
“Evim e vardığımızda her şeyi anlatacağım ”
“Senin evine gitmiyorum," diye karşı çıktı Mary.
“Ah evet gidiyorsun. Başka seçeneğin yok.”
Haklıydı am a b u işe yaramıyordu. “Bir sonraki çıkışa
girm en ve havalim anına gitmen için ısrar ediyorum."
“Ü z g ü n ü m , b u m ü m k ü n değil.”
“Tabii ki m ü m k ü n . Beni kaçırıyor musun?”
“H e r şeyi birkaç dakika sonra anlatacağım.”
“Ş im di anlat. B u şu ana kadar yaptığın en saçma şey.”
“B u n u söyleyeceğini biliyordum .” George gayet neşeli
g ö rü n ü y o rd u .
“George, Tanrı aşkına, ne yapıyorsun?”
George yalnızca gülümsedi ve cevap vermedi.
George, M ary’nin yalvarışlarını da duymamazlıktan ge­
liyordu, bu yüzden Mary başka ne yapacağını bilemeden
koltuğunda o tu ru p kollarını kavuşturdu.
George, Seattle m erkezine giden çıkışlardan birine sap­
tı ve doğruca kendi evine gitti. Otoparka girip, kendi ara­
bası için ayrılm ış yere park etti.
M otoru kapattıktan sonra arabadan indi ve Mary’nin
kapısını açtı. M ary kım ıldam adı bile. Eğer George inatçılık
yapıyorsa, kendisi de yapacaktı. O na uzatılan el görmez­
den geldi.
“D aha önce gitm en e izin verdim ,” dedi George sakin
I ce “Ve hu hatayı ikinci kez yapm ana izin verem eyeceğim e
karar verdim.”
**Bcn m i?”
“Gitm ene izin v erm ek ahm aklıktı. B u n u te k ra r yapm a­
yacağını.”
“George,” diye yalvardı M a ry g ö z le rin i acı ve hüsran­
la kısarak. “N e yaptığının farkında m ıs ın ? B en kanserim .
Doktorlarım, tüm tıbbi kayıtlarım N e w Y o rk ’ta .”
, “Seatrle’da harika kanser d o k to rla rı v a r v e kayıtları
e-posta gönderm ek iki dakikalık iş.”
“NewYork beninı evim .”
“Hayır, değili”
M ary kızgınlıkla içini çekti.
“Senin evin benim ,” diye devam etti G eo r g e. “B iz on
dokuz sene boyunca birbirim izi kan d ırd ık v e sen siz bir
gün daha geçirmek istem iyorum artık.”
“Alı G eorge...”
“Beni seviyor m u su n , se v m iy o r m u s u n ? ”
M ary cevap v e rm e m e k için d u d a ğ ın ı ısırd ı.
) “Mary, yalan söyleyem ezsin. S e n i ç o k iyi t a n ıy o r u m .”
“O halde niye s o ru y o rs u n ? ” M a r y ’n i n g ö z le r i d o lm u ş ­
tu. Tanrı aşkına, yine a ğ lıyordu!
“Razı olm ak istem iy o ru m . E ğ e r t e k r a r g i tm e n e iz in v e­
rirsem , hayatım ın so n u n a k a d ar p iş m a n l ı k d u y a r ı m . ”
“A nlam ıyor m u s u n ? ” diye fısıld a d ı M a r y s e si ç atlay a rak .
“Ben ö le b ilirim ...”
“H e p im iz ö lü y o ru z .”
M ary eliyle ağzını kapattı.
G eorge o n u n y a n ın a d iz ç o k tii. “ B e n i m l e i s te d iğ in k a­
dar kavga e t am a b u savaşı k a z a n m a y ı b e n a k lı m a k o y d u m .

356
Den» *e rk etm en e izin verm eyeceğim. Kendini paraiasan
<ja kararım kesin.”
“N e demek istiyorsun?"
“Bir arkadaşımla konuştum ve bana ülkedeki en iyi
k a n se r uzmanının ismini vermesini istedim ”
“N ew York’ta o.”
George güldü ve kafasını salladı. “Henüz bilmiyorum
»ma gelecek ne getirecek olursa olsun, birlikte başa çıka­
cağa”
“Ah G eorge.” Artık Mary'nm gözyaşlarını tutması
m üm kün değildi.
“Biz birbirim ize aıtiz. H er zaman öyleydik. B u konuda
benimle daha ne kadar tartışacaksın?”
Mary’nin o n u terk etm e isteği gitmişti. H ıçkınp ken­
dini on u n boynuna attı ve neredeyse onu devirecek kadar
sıkı sarıldı. “Sen i ç o k seviyorum .”
“B iliy o r u m ... B en de seni seviyorum . N e olursa olsun
Mary, sen in yanında olacağım .”
Mary kafasını salladı.
B u adam ı hak e tm e k için ne yapm ış oldu ğu bilm iyordu
ama bu her n e ise, so n su za kadar şükredecekti.

351
OTUZ D Ö R D Ü N C Ü BÖ LÜ M

Tam Mary Sm ith’in odasını tem izlem eyi bitirmiştim


ki telefon çaldı. Bir şarkı m ırıldanarak merdivenlerden
indim, son birkaç gün hissettiğim den çok daha hafif his-
sediyordum kendimi. İyi hissediyordum . D avetle ilgili ne
kadar endişelenmiş olsam da h er şey çok güzel olm uştu.
“Gül Limanı Oteli,” diye neşe ile açtım telefonu.
“Jo Marie?” İsmimi kısa bir duraksama takip etti.
Yarbay Milford.
Bu benim hevesle beklediğim ama çok korktuğum te­
lefon görüşmesiydi. Ya içimdeki ince ipliğe bağlı umudu
güçlendirecek ya da tamamen kopartacak olan konuşma...
Sandalyeye çöktüm. Telefonu kulağım a o kadar bastır­
mışım ki canım acıdı. “N e buldunuz?”
“Yalnızca birkaç dakika önce haber aldım .”
“DN A sonuçları geldi m i?” Bana acı çektirm ek yerine
neden doğruca söylemiyordu ki? Cevabı çoktan öğrendiği
besbelliydi.
“B unun gibi bilgilere erişm ek bir iki g ü n d e n daha uzun
sürebiliyor."

358
“O h ald e b ir şans var-"
“H a y ır,” dedi sö z ü m ü keserek. “Paul’ün kazadan sağ
ç ık m ış o lm a sı m ü m k ü n değil. H iç ihtim al yok.”
“ N e d e m e k istiyorsunuz?”
“Ü z g ü n ü m .”
“A m a D N A so n u ç ların ın çıkm adığını söylediniz.”
“Ç ık m a d ı.”
“O h a ld e P a u l’ü n ö ld ü ğ ü n d en nasıl em in olabiliyorsu­
nuz? Siz b a n a d e m iştin iz k i-”
T ekrar s ö z ü m ü kesti. “A rtık altı adam ın da kalıntıları
b u lu n d u . Ü z g ü n ü m . Keşke senin için daha iyi haberlerim
olsaydı.”
S özleri n efesim i kesti. A kciğerlerim iflas etm işti sanki.
Y eniden yasa b o ğ u lm u ş tu m .
Bir so n ra k i ses b e n i k o rk u ttu . Yasın, kaybın ve acının
getirdiği b ir in ilti. A rtık tü m u m u tla r yok o lm uştu. Bu se­
sin b e n d e n çık tığ ın ı an la m am birkaç dakikam ı aldı. Kocam
ö lm ü ştü .
R over h e m e n y a n ım a geldi. İki arka bacağının üzerinde
d u rd u ve ö n p a tilerin i b e n im bacağım a koydu. Elim , Ro-
ver’m kafasına k o y d u ğ u m d a fena halde titriyordu. Y üzüm
yanıyor ve g özyaşlarını gözlerim d en fışkırarak yanaklarım ı
kavuruyordu.
“İstersen Paul, A rlin g to n U lusal M ezarlığı’na göm ü-
lebilir,” diye d ev am e tti M ilford. Bana tekrar Paul’ü n ne
kadar iyi b ir adam o ld u ğ u n u söyledi am a ben b u n u zaten
biliyordum . O n u d in le d im am a ne dediğini duym adım .
Birkaç veda sö z ü n d e n so n ra telefonu kapattım .
Artık bitm işti.
U z u n bir sü re uzaklara bakarak o tu rd u m . Sonra derin

359
bir nefes aldım ve gözyaşlarınıı sild im . K albim şişmiş Ve
normal büyüklüğünün iki katm a çık m ıştı sanki. Bütün
olasılıklar yok olm uştu, kafam da k u rd u ğ u m b ü tü n senar­
yolar yalanlanmıştı.
Rover’ın kafasını okşuyor ve özel refakatçim le avunu­
yordum ki ellerim dondu. Paul’ü n m e k tu b u n u okuma
vakti gelmişti.
Bir hayalet gibi odam a çıkıp yatağım a o tu rd u m . Mek­
tubu koyduğum yatağın yanındaki ç ek m ecem i açtım ve
zarfı çıkarttım.
İki kez okudum .
İçinde şaşırtıcı bir şey yoktu. Tam da beklediklerimi
yazmıştı.
Beni seviyordu.
Yas tutm am ı istem iyordu.
Benimle cennette buluşacaktı am a b u n u n u z u n seneler
sonra olmasını diliyordu ç ü n k ü b e n im başkalarına suna­
cak şeylerim vardı daha.
Bitirdiğimde m ektubu katladım ve zarfına koydum .
“Hayatına devam et,” diye yazm ıştı Paul ve haklıydı.
Yapmam gereken işler vardı.
Daha kendime gelem em iştim ki R over odam dan ön
kapıya doğru havlamaya başladı. Biri gelm işti.
Kapının zili ikinci kez çaldı ve kapıyı açtığım da eşikte
duran kadını hem en tanıdım.
“Michelle,” dedim. M ichelle N e lso n ’la G ü l Limanı
Oteli’nde ilk zamanlar kalan m ü şterilerd en Jo sh u a Weaver
aracılığıyla tanımıştım. Joshua ölm ekte olan, hatta Joshua
buradayken ölen üvey babasını görm eye gelm işti. Michel­
le, Joshua’nm üvey babasının yan k o m şu su y d u ve Josh’ı
liseden beri tanıyordu.

360
M ichelle ticaret odasının üyesi değildi. Devlette sos­
yal h izm e t görevlisi olarak çalışıyordu ama topluluğun
içinde bağlantıları vardı. O n u davete çağırmıştım çünkü
Jo sh u a ’dan buradan ayrıldığından beri haber alam am ıştım
- alacağımı da d ü şü n m e m iştim ya-. O n u n la M ichelle ara­
sında ro m a n tik b ir ilişkinin filizlendiğini hissetm iş ve çok
m eraklı g ö rü n m e d e n gelişm eleri öğrenm ek istem iştim .
“D avete gelem ediğim için üzgünüm ,” dedi M ichelle
selam lam a cü m lesi olarak.
D o ğ ru su , b e n fark etm em iştim bile. Bir sü rü iş sahibi­
nin arasında k im in gelip kim in gittiğini takip edem em iş­
tim.
“E m in im b ir sü rü insan gelm iştir.” M ichelle içen girdi,
Rover tam orada o n u karşılam aya hazır bekliyordu. Kadın
eğilip ona ne kadar iyi bir köpek o ld u ğ u n u söylerken ku­
laklarını okşadı. R over m est olm uştu. Belli ki erkekler ve
köpekler b e n ze r b ir şekilde yem ek, oyuncaklar ve övgü­
den etkileniyorlardı.
“Bir kahve için vaktin var m ı?” diye sordum M ichelle
ve R over arasındaki etkileşim i izlerken.
“Senin var m ı? ” diye so rd u bana bakarak.
“Tabii.” Kafam ı dağıtm aya ihtiyacım vardı. Tek u m u ­
dum ağlamış o ld u ğ u m u fark etm em esiydi. Anı yaşayacak
| ve yeni öğrendiğim gerçeklikle yavaş yavaş baş etm eye ça­
lışacaktım. N eyse ki bir sonraki m ü şterilerim Salı g ü nüne
kadar gelm eyeceklerdi ve b e n im de b ir boş g ü n ü m vardı.
Mutfağa y öneldim ve M ichelle de beni takip etti. Kahve
demliğine uzanırken o da d u varın kenarındaki iki kişilik
masadan bir sandalye aldı.
“Yarım saat içerisinde m ah k e m ed e olm am gerek,” diye
açıkladı. ‘Yalnızca birkaç dakika kalabilirim .”
“Sorun değil. Mvl.Uİık işlenilen için mi?"
"Mu i^ııuin en güzel ı.ır.ıfi.” dedi M ichelle kafisin, SJ|
l.ırken, "Hu mıııık erkek çocuğu S'°k tadı vc yeııı ailesi de
çok heyecanlı. Annesi altı kez tiip bebek yapmayı dcnç-ıniş
ve kıvırışı/ ohmış. Asla anııe olam ayacağını düşünürken
evlat edinmeye karar verm işler. Ç o ğ u aile gibi onlarda K)r
bebek evlatlık almak istiyorlardı.'*
"Mu gayet anlaşılır hir şey, öyle değil m i? ”
"Tabu ki. Ama m aalesef sistem e kayıtlı, yeni doğan çok
.1/ bebek var."
“fi'vi.ıt edinecekleri çocuk kaç yaşında?"
"Üç. Tanıyabileceğin en sevim li ço cu k ."
"Onları üç yaşında bir çocuğu evlatlık alm aya «ıc ikna
etti?" diye sordum M ichelle V sıcak kahvesini uzatırken
Şeker kâsesini gösterdim , o da kalasını salladı.
"Sade içiyorum , teşek k ü rler.” K a h v esin d en bir yudum
aldı ve sorum u cevapladı. “O n la ra ç o c u k ta n bahsettim ve
evlatlık alm aları içiıı ikna e ttim ."
“Ve aile ona bayıldı m ı? ”
“Evet, böyle olacağını b iliy o rd u m . H u g ü z e l çocuğun
bir ailesi olacak ve karı-koca da a m ıc -b a h a o lm a hayallerini
gerçekleştirecekler. İşim i se v m e m b o ş u n a d e ğ il.” Gözleri
parıldadı. "O n la r için m in ik b ir k ız ç o c u ğ u d a v a r aklım da
ama birkaç ay so n ra .”
M ichelle küçü k bir şeytandı. K o c a m a n g ü lü m s e d i.
O ve JoshT a ilgili b ir şe y le r ö ğ r e n m e m i n e n iyi yolu­
n u n doğruca so rm a k o ld u ğ u n a k a ra r v e r d im . Y oksa onun
hayatında n e o ld u ğ u n u asla ö ğ r e n e m e y e c e k tim .
“Söyle b a k a lım ,” d e d im so ğ u k k a n lı v e ilg isiz g ö rü n m e ­
ye çalışarak. ‘*En so n n c z a m a n J o s h 'ta ı ı h a b e r a ld ın ? ”

.162
C İtU üım em cM um d.ıha da btlyvVychdccegm» d ü ş ü n m e *
u ıış iııu .on.» b ü y ü d ü . t «özlen p arlad ı vc k jlıv e stııc baVı»
" h ız l u r g ü n k o n u ş u y o ru z .“
” 1Icr gün mil?" Ihı ilginç hır haberdi
"Kuzey Ikıkota’da büyük bir inşaat işinde çalışıyor, faz­
lasıyla yorucu vc zorlu bir proje ama o nc olursa olsun
konuşabilmelim ıçııı zaman yaratıyor"
l l.ıtırladığım kadarıyla Josh proje yöneticisiydi. Otele
geldiğinde daha yem bir alışveriş merkezinin inşaatım bi­
tirmişti ama hangi eyalette olduğunu bir türlü hatırlaya­
mıyordum. Bir ara bana bahsettiğinden em indim . \
“İkinizin hâlâ konuştuğunu duyduğunu sevindim,"
M ichelle kafasını kaldırıp bana baktı. "Yakın bir zam an­
da bana ev len m e te kİ it e tti"
“M ichelle, b u harika." Teklifi kabul edip etm ediğim
söylem ediğini fark e ttim b ir anda. “Ve se n ııc dedin?"
“J o s h 'ı se v iy o ru m ve u ııu n karısı o lm a k istiy o ru m am a
Sedir K oyu b e n im ev im . B urada yaşam ayı sev iy o n ım . S a ­
lam lı b ir işim var ve b ıra k m a k istem iy o ru m ."
“Jo s lı b u ra y a ta ş ın a m a z m ı?"
“B ıııuı yapm ayı öııerd ı ama o n u n işi sürekli gezm esini
gerektiriyor. Yaptığı işi seviyor v e işind e d e iyi, gerçekten
iyi."
"Bu çıkm azda o ld u ğ u n u z anlam ına m ı geliyor?"
M ic h e lle o m z u n u silk ti. " İs te n irs e m u tla k a b ir y o l b u ­
lu n u r."
“ E vet, iyi b ilir im ."
" J o s h ’la k a rşılık lı p a z a r lık c d iy o ru 2 . B e n c e b<i2i se n d ik a
b a ş k a n la m n n o n d a n ö ğ r e n e b ile c e k le r i ş e y le r var. B ir şe y i
isted iğ i z a m a n , o n a h a y ır d e m e k m ü m k ü n o lm u y o r ."
"Vc seııi istiyor?"
se y a h at ediyorlar. Eve göz kulak olarak binlerine ihtiyaçla­
MidıcTIc'in yüzü kızardı vc kafasını salladı, “Şirketiyle
rı var. I lc p im iz ıçıo çok iyi olacak. A nneni vc b a la rn bize
konuştu vc C E O 'y u ona Hatı Vt/asfınıgton’da b ir iş v e r m e ­ k e n d i özel a la n ım ızı tanıyacaklardır, biz de onlara ihtiyaç­
ye ikna etti, Hıı da çoğunlukla S e a ttle\Ja lâ c o m a bölge­ ları o ld u ğ u n d a y a rd ım edebileceği'/.
sinde çalışacağı anlam ına geliyor. Hıı p ro je le rd e ilk seçim J o s lf ın h e r /a m a n aradığı aileyi M ıchcllcTc b u ld u ğ u n u
hakkı onun vc bir proje olm azsa bile yalnızca ıkı-Üç gece g ö re b iliy o rd u m .
uzakta kalmasını gerektirecek p ro jeleri se ç ec ek .” “ U m a r ım b e n im d e h ır d ü ğ ü n davetiyem olur.”
“Hu seni tatm in etti m i?” “ M e ra k e tm e , se n in ism in zaten listede ”
“Etti." “J o s h ’la k o n u ş tu ğ u n d a b e n d e n selam söyle lütfen ”
“O halde düğün nc zam an?” “S ö y le rim .” M ic h e lle k a hvesinden son b ir y u d u m aldı,
"Ağustosta, şimdiki projesi b ittiğ in d e, a m a so n ra biz ha­ ayağa kalktı vc fin c a n ın ı lavaboya bıraktı. “ Böyle kaçtığım
layından döner dönm ez yem bir p rojeye başlayacak.” için k u s u ra b a k m a ...”
"Eve yakın bir ış m i?” “ I ü ç s o r u n d e ğ il. Ö n e m li işlerin var.” O n u kapıya ka­
“Evet, Sedir Koyu’nda.” d a r g e ç ird im , R o v e r d a geldi. İkim iz kapıda d u ru p M ıc-
Kaşlarımı çattım. Hu bölgede p lan la n an h e rh an g i bir h c lle ’in g id işin i izle d ik . G ü z e l b ir ziyaret o lm u ştu .
inşaat projesinden haberim yoktu. T ic are t odası ya da d i­ J o s h S e d ir K o y u ’n a g eri taşınacaktı d em ek . Hu güzel
ğer yerel işletmelerin haberi olm alıydı. h a b e rd i, M ic h e lle iç in se v in m iştim . B irbirim izi daha iyi
“Aslında biraz ıronik. JoshS n üvey babası evini satışa tan ım ay a b a şla m ıştık . O n u seviyor ve d a h a fazla tan ım ak
çıkarmış ve parasının bir hayır k u ru m u n a bağışlanm asını istiy o rd u m . N c is te d iğ in i b ile n b ir k a d ın d ı ve e n iyisi d ı­
istemişti.” şında b ir te rc ih i k a b u lle n e c e k biri d eğildi. B u n d a n ö tü rü
Bunu duyunca Josh için ü z ü ld ü m , nc de olsa Ric- o n a h a y ra n d ım .
bard’m hâlâ hayatta olan tek akrabası olarak ev in o n a miras O g id e rk e n , te k r a r o te le ta şın d ığ ım ilk gece g ö rd ü ğ ü m
kalacağını düşünm üştüm . Belli ki öyle olm ayacaktı. rüyayı, R a u f ü n b a n a g e liş in i h a tırla d ım . B u o te lin b ir iyi­
“Josh da evi satın aldı.” leşm e yeri o la c a ğ ın ı s ö y le m iş ti, h e m b e n h e m d e başkala­
“Üvey babasının evini m i?” rı için. S o n b irk a ç g ü n d e b u n u n iki k a n ıtın ı g ö rm ü ş tü m .
“Evet. Benim ailemin evinin h e m e n yan ın d a. Büyük Ö n c e A b b y K in c a id ’d e n b ir d ü ğ ü n d a v etiy esi, şim d i d e
bir tadilat yapıyor, birkaç yatak odası ekleyip m utfağı ta­
Jo s h ü n aşkı ve aile se v g isin i b u lm a s ı.
mamen değiştirecek. Yani yepyeni bir eve çevirecek.”
M u tfa ğ a d ö n d ü m , k a h v e fin c a n la rın ı b u la ş ık m a k in e si­
Hu çok iyi bir haberdi. “Hu harika.”
ne y e rle ş tirirk e n te le fo n ç a ld ı.
“Biz bir aile olmak istiyoruz ve a n n em ve babam da çok
“G ü l L im a n ı O t e l i . ”
“Ben Eleanor Reynolds. Bir oda için bilgi almak ist
iniştim." Sesi kısık ve sert geliyordu. Ağustos’un sonlar
doğru bir hafta sonu için bilgi almak istedi ve odalarda*
birinin hafta sonundan sonra birkaç günlüğüne daha mü
sait olup olmadığını sordu.
“G örünüşe göre o günlerde boşuz,” dedim ona.
“Güzel. O halde C um a, C um artesi ve Pazar için bir re­
zervasyon yaptırmak istiyorum. Ayrıca Pazartesi de kalabi
lirim ve Salı. H en ü z bilm iyorum .”
“Tabii ki. Neden nedir?”
“Yâni bilmiyorum, bakalım göreceğiz.” Detay vermedi
Daha fazla sormadım. Eğer bilgi vermek istemiyorsa
ben de burnum u sokmayacaktım. H aziran’dan başlayarak
neredeyse her gün için müşteri vardı. Koy tekneler içın
popüler bir yerdi ve çiftçi pazarı da hafta sonları kalaba­
lıkları çekiyordu. Burada düğünler çoktu ve eğer her şey
yolunda giderse benim çardağım ve gül bahçem de yazın
sonuna kadar bitmiş olacaktı.
“Rezervasyonunuzu aldım ,” dedim ona Ağustos’takı
tarihleri tekrar ederek.
Rover havladı ve onun suyunu verm eyi unuttuğum u
fark ettim.
“Hayvanlarınız m ı var?” Sesi, sanki hayvanların etrafın­
da olmaya alışkın değilmiş gibi ve titiz çıktı.
“B ir köpeğim var,” dedim . “U m a rım bu sorun değil­
dir.” Bazı insanların alerjik o ld u ğ u n u biliyordum . Rover’ı
işletm eye getirm ek bir riskti.
“B en kedileri seviyorum . K öpeklerin etrafında pek bu­
lu n m a d ım ... E m in im so ru n o lm az.”
“E ndişelenm eyin. R over çok cana y akındır.”

366
E m in im öyledir.” Sesinin tonu söylediklerinin tersini
im a ed iy o r gibiydi.
R over in Bayan R eynolds’un kalbini kazanmak konu­
su n d a işinin zor o ld u ğ u n u görebiliyordum.
O te l u z u n zam andır b enim olmasa bile, odalarını ayır­
tan k o n u k lar hakkında varsayımlarda bulunuyordum .
Sıklıkla haklı çıkm am sa beni şaşırtıyordu. Bayan Eleanor
R e ynolds’la ilgili varsayım larım daki haklılığımı da zaman
gösterecekti.
“Sizi d ö rt gözle bekliyorum Bayan Reynolds.”
“B en d e .” Kısa b ir vedadan sonra telefonu kapattı.
C id d i ve terbiyeli, kedi seven bir kadın. H m m , m erak
e d iy o rd u m . B ü y ü k ihtim alle kırklarında ya da ellilerinin
başında b ir k ü tü p h an eciy d i. Kasabaya özel bir sebeple ge­
liyordu. H ikâyesini m era k etm iştim .
B ir sebeple g ö zlerim rezervasyon defterindeki son iki
ism e takıldı. E le a n o r R eynolds ve genç b ir çift: Maggie ve
Roy Porter. M aggie birkaç g ü n önce arayıp E ieanor’la aynı
hafta sonu için b ir oda kiralam ıştı. Sesi o kadar genç geli­
yordu ki n eredeyse erg en lik çağında gibiydi. Ç o k konuş­
kandı ve kocası ile ç o cu k lar olm adan bir kaçamak planla­
dıklarını anlatm ıştı.
Paul’le h a lle tm em iz gereken sorunlarım ız olması için
h er şeyi verirdim . H e r şeyi.
Sabahı, k ocam ın ö ğ ü tle rin i uygulayıp hayatım a devam
ederek geçirdim . C e p tele fo n u m u cebim de taşıyordum ve
bir m esajım o ld u ğ u n u gö steren bir ses duydum . Telefo­
num a uzan d ım ve m esajın M a rk ’tan olduğunu gördüm .
Bu bir ilkti. Ç o ğ u zam an cep telefo n u n u n nerede o ldu­
ğunu bile b ilm iyordu. T eknoloji o n u rahatsız ediyordu.
D ü ştü ğ ü n d e ce p te le fo n u n u n y a n ın d a o lm a m a s ı .
h ir d ers v erm iş o lm alıy d ı. 'V'
“S ık ıld ım /” d iy e y az m ıştı.
P arm a k lan ın klavyede h a re k e t e tti. “K ita p o k u .”
“Çok komik.”
“Şaka değil. O bacakla basmaman gerekiyor."
“Senin içiıı söylemesi kolay.”
Gülümsedim. “Sana yemek getirm em i ister misin?"
“N e yaptın?”
“i ley, burası yemek şirketi değil. N e varsa şikâyet etine*
den yersin.”
“Fazla seçeneğim yok, öyle deği! m i?”
“H iç seçeneğin yok. Ö ğlen gelirim . H aline şükret ve
bana biraz m innet göster.”
“Baştistüne.”
O gün aldığım haberlere rağm en telefo n u m a bakıp gü­
lümsedim.
Rover’ın suyunu doldurdum ve M ark’a yemek yaptım
Artık arkadaşımız olan bu aksi adamın yemeğini Rover’la
birlikte götürecektik.

Sonny & Elysion

webcanavari.net
N o v \o r k Tim es \\cuscUcr
yazan Dcbb'ıe M acom bcrdan
yürekleri ısıtacak yeni bir sct İ:

Jo Manc Kosc, Sedir Koyu na


yeni bit başlangıç yapmak vç
biraz olsun buıura kavuşmak
için gelir. Kocasının ölümünün
acısını atlatmaya çalışan genç
kadın, burada bir otel satın
abt \ e otelin adını değiştirip
Gül Umanı Oteli koyar.
Buranın yeni başlayacağı
bayatı için doğru yet olduğunu
hissetmektedir. Kncak otel ve
ilk gelen konuklat, Jo Marleye
beklediğinden çok diba büyük
sürprizler yapacaktır.

You might also like