Professional Documents
Culture Documents
Yeşeren Umutlar
tlar
mu
nU
DEBBIE
e
eser
eY
emd
ahc
B
er -
J l M tK in j
mb
aco
eM
ebbi
D
K itapları b ü tü n d ü n y a d a 140 m ily o n d a n fa zla satan
, yeni r o m a n ıy la sizlere b ü y ü lü bir
d ü n y a n ın k ap ılarım açıyor.
tlar
mu
e nU
eser
Aradan uzun yıllar geçmişti. Bu süre içinde yaralarım iyileşmiş,
eY
mutlu bir evliliğim ve iki çocuğum olmuştu. Tüm bunlara
bakıldığında her şey yolunda gibi görünüyordu ama
emd
iç dünyamda hissettiklerim bambaşkaydı...
www.mai1iyayinlari.coin
ISBN 978-605-348-003-7
MARTI
f3lacebook.com/martiyayinlari 786053 480037
fc tw itter.com /M AR TIYAV INLAR I 1 7 TL internetten s i p a r i ş : o k u o k u .c o m
«falıâfci h ı r vı,'**
tlar
Bahçemde
mu
nU
Y e ş e re n Umutlar
e
eser
eY
emd
ahc
B
DEBBİE
er -
MACOMBER
mb
aco
eM
e
kardı. Annem kadar bu işe vakit ayıramamış olsam da, bahçe
eser
sevgisini kanımda taşıdığımı hissediyorum. Çocukluğum
eY
daki bahçeyi süsleyen gülleri, şakayıkları, zambakları ve gla-
yölleri hâlâ çok net hatırlıyorum.
emd
tlar
şansımızı deneyerek iyi vakit geçirdik. Susannah gibi biz de
mu
ne diyeceğimizi bilmiyorduk. “Merhaba, beni hatırladın mı?”
(Hatırlamanı çok da beklemiyordum...)
nU
Umarım arkadaşlıkların güzelliğini, çiçek yetiştirmenin
e
eser
verdiği keyfî, büyümenin bazı zorlu seçimleri ve kararları da
beraberinde getirdiğini fark etmenin yaşattığı sevinci ele alan
eY
bu kitaptan keyif alırsınız. Özellikle de orta yaşlann, Susan-
nah’m keşfettiği ve benim de kendi ailemle yaşadığım gibi
emd
anne babayla evlat arasındaki ilişkiyi değiştirebildiğini gö
rürsünüz.
ahc
sinde gezinin.
er -
Debbie Macomber
mb
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
e nU
Gidilmiş ve gidilmemiş yollan birlikte yâ d ettiğim
eser
okul arkadaşlarıma,
eY
Jane Berghoff McMahon *a, Judy St. George Senecal ’e,
Cindy Thoma DeBerry'e, Diane DeGooyer Harmon’a,
emd
Cheryl Keller Farr 'a, Kathy Faith Harris ’e,
Bev Gamache Regimbal a, Yvette Dwinell Lundy ye
ahc
ve
B
Carol B rulotteye...
er -
mb
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
/
e
eser
eY
Vivian Leary, sokağın köşesinde kıpırdamadan durup
emd
bir o yana bir bu yana baktı. Nerede olduğunu ya da yolunu
nasıl kaybettiğini bilmiyordu. Oysa ömrünün tamamını Col-
ahc
miş olmalıydı.
Sokak ona tanıdık gelmiyor, evler hatırladıklarına ben
mb
tlar
tu ki...
mu
Geçen kasımda kocası kiliseye gitmeden önce arabasını
ısıtmak için dışarıya çıkmış, birkaç dakika sonra garajın ze
nU
minine yığılmıştı. Kalp krizi geçirmişti. Ambulansla gelen
sevimli genç adam, George’un daha yere düşmeden hayata
e
eser
veda ettiğini söylemişti. Bu sözleri Vivian’ı teselli edecek bir
şeymiş gibi dile getirmişti. Ama hiçbir şey Vivian’ın o ber
eY
bat sabahta yaşadığı şoku hafifletmeye ya da korkusunu din
dirmeye yetmezdi.
emd
Vivian gözlerini sıkıca yumup açtı, mayısın ılık hava
sına rağmen çıplak kollarından yukarıya bir ürperti yükseldi.
ahc
ğil mi? Evet, oradaydı. Evliydi ve iki güzel çocuğu vardı. Su
sannah ile Joe’nun çocukları. Tanrı aşkına neden adlarını ha
aco
tlar
sızca sokaklarda dolanmayı istemiyor, ama ne yapacağına da
karar veremiyordu.
mu
: Etrafta birileri olsa durdurup Woods Road’a nasıl gide
nU
bileceğini sorabilirdi.
Hayır... Woods Road çocukken yaşadığı yerdi. O za
e
manlar öğrenciydi, hem daha o zamanlar savaş bile başla
eser
mamıştı. Evinin adresini hatırlayabilmeliydi! Neler oluyordu
böyle?” eY
Aradığı yer, George’la yaklaşık kırk beş yıl önce aldık
ları, çocuklarını büyüttükleri evdi. Korku ile utanç karışımı
emd
sı yerine gelirdi.
eM
tlar
Yine de oturacak bir yer bulduğuna minnettardı, du
mu
rumdan şikâyet edecek hali yoktu. George kamu sorumlulu
ğuyla ve belediyelerin kaynaklan çar çur etmesiyle ilgili fi
nU
kirlerini çok açık dile getirirdi. Vivian her ne kadar kocası
nın görüşlerini dinlese de onunla her zaman aynı fikirde ola
e
mazdı. Söz konusu siyaset ve benzer konular olunca kendi
eser
görüşlerini önemser, ama genelde bunları George’la konuş
eY
mazdı. Bu, evliliklerinin başlarında öğrendiği bir şeydi. Ge
orge fikirlerinin üstünlüğünü başka insanlara kabul ettirmeye
emd
çalışır, karşısındaki kişi yılana kadar da tartışmaya devam
ederdi. Vivian sırf bu yüzden farklı şeyler düşündüğünde se
ahc
sini çıkarmazdı.
Vivian bankta otururken, hatırlayabileceği bir yer görme
B
korkuyordu.
Belki gözlerini bir anlığına yumması işe yarardı. Rahat
D
tlar
lığına aldanmıştı. Bu ilkbahar bahçesinin durumu çok iç açıcı
mu
olmasa da, süsenleri güzel açmıştı. Yıllardır bahçesiyle gurur
duymuştu ama şimdiki halini gördükçe üzülüyordu. Elinden
nU
geleni yapmıştı ancak yapılması gereken çok şey vardı, Yaba
ni otlan temizleme, budama, mevsimlik bitkileri ekme... Öğ
e
le yemeğinden sonra çiçekleri sulamaya karar vermiş, posta
eser
ya bakmadığını hatırlamıştı. İşte o ara, mahalledekilerin or
eY
taklaşa kullandığı posta kutusuna bakmak için dışan çıkmıştı.
Ama görüldüğü gibi kaybolmuş, kafası karışmış ve korkuya
kapılmıştı.
emd
“George?”
Elli dokuz yıllık kocası hemen yanında durmuş, yakın
er -
tlar
da kocası askerlik yasa tasarısı üzerine çalışmak için üniver
mu
siteye gitmişti. O zamanlar verdiği uğraşların karşılığını al
mış, birkaç yıl serbest avukatlık yaptıktan sonra hâkimliğe
nU
getirilmişti. Vivian’ın hayatının ilk ve tek aşkı olmuştu. Vivi
an onu çok ama çok özlüyor, en çok ihtiyaç duyduğu anda
e
yanma gelmesine seviniyordu.
eser
Vivian ona uzandı ama George geri çekildi. Vivian he
eY
men elini indirip altdudağım ısırdı. Ona dokunamayacağını
anlamalıydı. Ölülere dokunamazdı.
emd
“Kayboldum,” diye fısıldadı. “Bana kızma ama evin yo
lunu bulamıyorum.”
ahc
tlar
da anladı. Önemli değildi. George yanında oldukça bunların
mu
hiçbirini önemsemiyordu. O ölüp gideli altı ay olmuş, o ay
ların her biri de ona sonsuzluğu tattırmıştı.
nU
“Gelmene çok sevindim,” diye fısıldadı, sesinin hisset
tiği duygularla çatlamasını gizlemeye çalıştı. “George, seni
e
çok özledim.” Boş boş konuştuğunu bilmesine rağmen ona
eser
bahçesinden bahsetti. George onun çok konuşmasını sevmez
eY
di ama Vivian kocasının birazdan gitmek zorunda kalacağın
dan ve anlatmak istediği onca şeyi anlatamayacağından kor
kuyordu. “George, Martha’nın hırsızlık yaptığından eminim.
emd
da alamadı zaten.
mb
Ne olur.”
D
tlar
mu
nU
2
e
eser
eY
Susannah Nelson artakalan brokoli salatasını plastik
emd
saklama kabına koydu, kabı buzdolabına yerleştirip kapıyı
sertçe kapattı. On yedi yaşındaki oğlu Brian yemekten sonra
ahc
rekirdi,” dedi.
Joe gazetesini bir kenara bıraktı. “Asıl sorun Brian de
ğil, öyle değil mi? Aklını başka bir şey kurcalıyor.”
tlar
“Ona verdiğimiz görevleri yapmamak için her yola baş
mu
vurmasına sinir oluyorum ama haklısın, başka şeyler de var.”
Onu en çok kaygılandıran şey, huzursuzluğunun sebebini tam
nU
olarak bilememesiydi. Haftalardır keyfi kaçık halde etrafta
dolanıyordu.
e
O gece Jake’i yine rüyasında görmesi de keyfini biraz
eser
kaçırmıştı. Lisedeki sevgilisi geceleri ona görünüyor, bu da
eY
onu rahatsız ediyordu. Susannah’m mutlu bir evliliği vardı.
Gençlik aşkı aniden bitmiş olsa da Jake’i düşünmesini ge
emd
rektirecek hiçbir şey yoktu. Evliliği, başarılı tüm evliliklerin
karşılaşabileceği zorlukların üstesinden gelmişti. Çocukları
ahc
yedi haftalık bir tatil yapacaktı. Peki, geçen onca yıldan sonra
neden Jake’i rüyalarında görüyordu? Bu ona hiç mantıklı gel
aco
tlar
ara vermeyi istiyordu. Belki de tatilden çok, bir değişiklik
yaşamak istiyordu. Bunun ne tür bir değişiklik olacağını
mu
henüz bilmiyordu. Yaz boyunca bunu düşünebileceğine karar
nU
vermişti ama yarm evrak işlerini bitirene dek beklemek zo
rundaydı.
Joe yumuşak bir sesle, “Baban öldüğünden beri huzur
e
eser
suzsun,” dedi. Oturma odasından ona baktı. “Belki de bunu
birileriyle konuşsan iyi olur.”
eY
“Psikologa gitmem gerektiğini mi söylüyorsun?” Duru
mun bu noktaya geldiğini düşünmekten nefret ediyordu. Evet,
emd
babasının ölümüyle sarsılmıştı ama o zamanki üzüntüsü çok...
resmi, hatta çok soyuttu. Sanki babasını değil de, baba figü
ahc
ğını anlıyorsun.”
Susannah başını iki yana sallayarak bu sözlere katılma
D
tlar
fırsat vermedi. “Evet, ölümü ani oldu ama adam seksen üç
mu
yaşındaydı. Hiç kimse sonsuza dek yaşamaz.” İşin aslı, bir
birlerinden tamamen uzak olmamalarına rağmen, nadiren ko
nU
nuşmalarıydı. Buj babasının da canını sıkmıyor gibiydi. Ge
çen yıllar boyunca Susannah aralarındaki durumu düzeltmek
e
için ara sıra çaba sarf etmiş ama başaramamıştı.
eser
Susannah onları ne zaman arasa ya da ziyaret etse hep
eY
annesiyle konuşurdu. George Leary çok iyi bir dedeydi, kızı
buna hak veriyordu. Hem Chrissie hem de Brian dedelerini
emd
deli gibi seviyordu. Ama söz konusu Susannah olunca...
neyse, babasının hayatına nasıl müdahale ettiğini, özellikle
ahc
tlar
geçmişlerdi. Susannah, Joe’nun anne babasıyla olan ilişki
mu
sini, özellikle de kendi babasıyla arası o kadar açık olduğu
için çok kıskanmıştı.
nU
Susannah, “Babamı kaybettiğimde elbette çok üzül
düm,” diyerek konuşmaya devam etti. “Ama bu halimin..
e
eser
“Depresyonun,” diyerek lafa daldı Joe. “Gizli üzüntü
nün...”
eY
“Ben depresif değilim.” Bunu inkâr ederken bile Joe’
nun haklı olduğunu biliyordu.
emd
Kocası kaşlarından birini havaya kaldırdı. “Depresif de
ğilsen neden bu haldesin?”
ahc
sannah onunla her gece aynı yatağa girip rüyasında başka bir
mb
şünmemişti bile.
eM
tlar
memnuniyetsizliğinin ardındaki şey buydu; bilinmeyeni, Ja
mu
ke’i bulma ihtiyacıydı ama bundan da şüphe duyuyordu. En
büyük tutkusu, bahçesi bile onu yatıştıramıyor veya aklını
nU
dağıtmaya yetmiyordu. Bir sorun olduğunu inkâr etse de, her
şeyin lisedeki sevgilisiyle ve ilişkilerinin sonlanışıyla ilgili
e
olduğunu biliyordu. Yaşananlara nokta koyma ihtiyacı duyu
eser
yordu. Jake hayatının yarım kalan kısmını, rafa kaldırılmış
eY
bir dönemini ve sapmadığı bir yolu hatırlatıyordu.
Jake ’in durmadan rüyalarına girmesine ve huzursuzlan-
emd
masma bir bakıma babasının vefatı sebep olmuştu; çünkü ay
rılıklarından George sorumluydu. Her zamanki gibi kendi
ahc
lerdi.
Telefonun sesi evin uzak bir yerinden yükseldi ama ne
Joe ne de Susannah cevap vermek için ayağa kalktı. Evlerin
tlar
de yaşayan gençler varken buna gerek yoktu.
Brian başını odasından çıkarıp kulakları sağır eden bir
mu
sesle, “Anne!” diye bağırdı.
nU
Susannah ona kimin aradığını sormak istedi ama oğlu
öyle hızlı bir şekilde odasına çekildi ki sorma fırsatı bulama
dı. Mutfaktaki telefona doğru yürüyüp ahizeyi kaldırdı, oğ
e
eser
lunun diğer telefonu kapatmasını bekledi.
“Alo.”
“Susannah, sen misin?”
eY
Karşıdan gelen kadın sesi tanıdıktı ama bir anda kim ol
emd
duğunu anlayamadı.
“Ben, Martha West. Seni rahatsız ettiğim için kusura
ahc
bakma.”
B
vermek için arıyor olabilirdi. “Annem iyi mi?” Martha son ara
dığında babasının kalp krizinden öldüğünü haber vermişti.
mb
tlar
rum.” Kadın gerçekten de çok güvenilir biriydi.
mu
“Sağ ol. Ayrıca bir şey çalacak olsam çay kaşıklarıyla
uğraşmazdım.”
nU
“Yani.”
“Bir de cüzdanını sakladığımı söyledi. Bir saat evi ara
e
yıp taradım ve cüzdanını koltuk minderlerinin altında bul
eser
dum. Ona gösterince de oraya benim koyduğumu söyledi.”
eY
Susannah homurdandı. “Ah, Martha, çok özür dilerim.”
Hizmetçi kadın, “Neyi var bilmiyorum,” dedi, sesi bık
emd
kındı. “Baban vefat ettiğinden beri her şey değişti. Bir gün o
eski tanıdığım kadın oluyor, bir başka gün de tamamen ya
ahc
lemedi mi sana?”
eM
tlar
“Rica ederim konuş. Onu dürüst ve sadık bir çalışan ol
mu
duğuma inandıramazsan... belki de başka bir yerde iş ararım.”
Susannah, “Öyle bir şey yapma,” dedi. “İşin aslını öğ
nU
renmem için bir fırsat ver.”
“Tamam.” Martha bu sözlerle biraz sakinleşmiş gibiydi.
e
eser
Susannah, “Oraya gelince görüşürüz,” dedi.
Birkaç veda sözcüğünden sonra Susannah ahizeyi ye
rine koydu. eY
Joe gazetesini katlarken, “Ne olmuş?” diye sordu.
emd
Susannah derin bir iç çekip durumu anlattı.
“Annenin şu son günlerde epey unutkan olduğundan sen
ahc
de bahsediyordun.”
Susannah başını salladı. “Onunla hemen hemen her gün
B
tlar
Rachei Henderson, “Evet, konuştum,” dedi. “Annen ge
mu
nelde bahçesiyle uğraşıyor... Gerçi çok iş yapamıyor ama.”
Susannah daha sonra, “Peki... akıl sağlığı yerinde mi?”
nU
diye sordu.
Annesinin komşusu düşünceli bir tavırla, “Şey... doğru
e
yu söylemek gerekirse George’u kaybettiğinden beri ken
eser
dinde değil,” dedi. “Tam olarak neler olduğunu bilmiyorum
eY
ama bir sorunu olduğundan korkuyorum.”
Susannah, “Nasıl yani?” diye sordu. Joe, kahve demliği
nin yanma gitti, karısına bakarken kendine bir fincan kahve
emd
doldurdu.
ahc
sordu.
eM
tlar
masını istemiş ama Susannah kalamamıştı. Oraya arabayla
gidip dönmek hemen hemen iki gününü aldığından okula ha
mu
zırlanmak için sadece bir günü kalmıştı.
nU
Susannah annesini Seattle’a taşınmaya ikna etmeye ça
lışmış ama Vivian bunu düşünmeyi bile kabul etmemişti.
Doğup büyüdüğü Colville’den ayrılmayı istemiyordu. Hayat
e
eser
ta kalan arkadaşlarının hepsi Spokane’in yüz kilometre uza
ğındaki bu küçük şehirde yaşıyordu.
eY
Susannah, Rachel’in sözüne devam etmesi için, “Bu ak
şam bir şey olduğundan bahsediyordun?” dedi.
emd
“Sana tuhaf geleceğinden eminim ama annenin Geor
ge’u bulmak için benden yardım istediğini söylemek zorun
ahc
dayım.”
“Ne?” diyen Susannah birden gözlerini Joe’ya çevirdi.
B
tlar
geçireceğim.”
mu
Bayan Henderson, “İyi yaparsın,” dedi. “Son zaman
larda epey zayıfladı.”
nU
Annesi son gördüğünde elli beş kiloydu.
Komşusu, “Artık yemek yapmıyor sanırım,” diyerek ko
e
nuşmaya devam etti.
eser
Onu ziyaretinde Vivian her akşam ondan yemek yap
eY
masını istemişti. Susannah da seve seve annesine yemek yap
mış, rafların tıka basa dolu olduğunu görmüştü. Annesinin
hardal gibi daha önce hiç almadığı türden yiyecekler aldığını
emd
şarı çıkmıyor.”
eM
tlar
ğumu bilip bilmediğinden şüpheleniyorum.”
mu
“Aman Tanrım.” Susannah’ın en çok korktuğu şey de
buydu. Annesi hafızasını yitiriyor ve bunun sadece ilerleyen
nU
yaşına bağlı olmadığım seziyordu.
Bayan Henderson bir kez daha tereddüt edip, “Bir de...”
e
eser
dedi.
Susannah, “Evet,” diyerek onu konuşturmaya çalıştı.
eY
“Geçen gün durumunu kontrol etmek için yanma gittim,
karanlıkta tek başına oturuyordu. Meğer elektrik faturasını
emd
yatırmayı unutmuş. Utancından süklüm püklüm oldu. Bun
ları söylemem hoşuna gitmeyecek belki ama bilmen gerekti
ahc
ğini düşündüm.”
Susannah homurdandı. Başlarına gelmesinden en çok
B
den bahsetmiştim.”
“Evet, bana söyledi. Onu kendi evinden uzaklaştıracak
kadar sert bir adına atmayı düşünmenize çok üzüldü.”
“Öyle mi deeli?” Susannah’ın kamına bir ağrı saplandı.
tlar
Annesinin komşusuna bundan bahsetmes-i bir yana, btjylenbir
mu
şey döşitaıesi bile canını incitti.
"Evtft, ama gerçekten de daha fazla tek başma yaşaması
nU
doğru olmaz, Susannah.”
■Suıammh mart ayında biraz daha ısrarcı olmalıydı ama
e
aaanesini yaşadığı büyük kaybın hemen ardından evden çıka
eser
ramayacağını hissetmişi. Kendi hayatında da büyük değişik
eY
likler olmuştu. Sonuç olarak, daha çabuk davranmamakla hata
etmişti.
emd
Susannah bir elini alnına düşen, yumuşak saçlarında
gezdirdi.
ahc
teceğitfı.”
eM
tlar
“Gitsem iyi olur.” Sonra da yüksek sesle düşünüp, “Onu
mu
huzurevine yerleştirmekten başka çarem yok.,” diye ekledi.
“Haklısın.”
nU
Susannah yüzleşmek üzere olduğu felaketin korkusunu
içinde hissederken burnuna dokundu. Annesi ona karşı gele
e
cekti. Bundan hiçbir şüphesi yoktu.
eser
“Seninle gelmemi ister misin? Belki ikimiz birlikte ko
nuşursak ikna olur.” eY
Susannah başını iki yana salladı.
emd
“Emin misin?” dedi. Hayal kırıklığına uğramışçasına
kaşlarını çattı. “Annem ve babam öldüğünde bana çok destek
ahc
tlar
sından kaçırdı. “Üç hafta yeter sanırım. Belki bir ay.”
mu
“O kadar sürer mi?”
“Annemi evinden ayrılmaya ikna etmek kolay olmaya
nU
cak. Ayrıca ona uygun bir huzurevi bulmalıyım. Evi kirala
maya da satılığa çıkarmaya da karar versem boşaltmam ge
e
eser
rekecek.”
“Sana yardımcı olabilirim. Brian da gelir.”
eY
“Hayır, ben hallederim.” Kocasının teklifi hoşuna git
mişti ama annesiyle vakit geçirmek istiyordu. Üstelik Jake’le
emd
ilgili gizli saklı bir arayışta olduğu, kocasına açıklayamadığı
bir maceraya atıldığı için de gidiyordu oraya. O sorunu kendi
ahc
programını değiştiremiyordu.
“Brian’la gelecek hafta balık avlamaya gidecektik ama
mb
iptal edebiliriz.”
Susannah, “Hayır, gerek yok,” diyerek itiraz etti. Baba
aco
tlar
Chrissie, Jason’un ona gerofecnden fazla ilgi gösterdiği his
mu
sine kapılmıştı.
Bu onu kıskanç biri gibi gösteriyordu ama onu gerçek
nU
ten de kıskanmamıştı. Jason ona olan bağlılığından şüphe
duymasına sebep olacak hiçbir şey yapmamıştı. Çok düşün
e
eser
celi biriydi. Chrissie bavulunu sıkıca kapattıktan sonra ba
vulu homurdanarak yataktan indirip yere bıraktı.
eY
Yaz aylarında eve gitmeyi özellikle de bir işe gireme
diği için istemiyordu. Vakit bu kadar geç olmuşken de doğnı
emd
düzgün bir iş bulma ihtimali yok denecek kadar azaknıştı.
Yirmi yaşma basmak üzereydi ama hâlâ ailesinden des
ahc
sıyla birlikte sona eımişti. Gelecek sene her şey farklı olacak
mb
tlar
Jason, Honda Civic’iyle kaldırıma yanaştı. Chrissie pen
mu
cereden dışarı sarkıp ona el salladı. Oğlan arabasından inip
yukarı baktı, gülümseyip el salladı. “Hemen yukarı geliyo
nU
rum,” diye seslendi.
Daima nazik biri olan Jason’dan da böyle bir şey yap
e
eser
ması beklenirdi. Chrissie onunla birlikte olduğu için kendi
sini şanslı hissediyordu. Onunla arkadaşlarının ayarladığı bir
eY
buluşmada tanışmış, Jason konuşmaya başladıkları anda
ondan etkilenmişti. Pek çok ortak noktalan vardı ama bu bir
emd
birlerine benzedikleri anlamına gelmiyordu. Aksine çok fark
lılardı. Jason muhasebe kanunu üzerinde uzmanlaşan bir
ahc
birbirlerine deli gibi âşıklardı. Jason ara sıra onun işleri hal
letme yöntemini değiştirmeye çalışır, o da bazen aynısını ona
yapardı. En azından Jason, anne babası gibi Chrissie’nin ça
tlar
lışma alışkanlıklarından yakınmıyordu. Notları lisedekiler-
den çok farklı değildi. Tamam, mükemmel değillerdi ama
mu
C’den de aşağı almıyordu. Üniversiteye başlamasının asıl se
nU
bebi arkadaşlarına ayak uydurmaktı. Herkes ondan eğitimine
devam etmesini beklemiş, o da yapacak daha iyi bir iş bula
mamıştı.
e
eser
Okumaya alacağı eğitimden çok sosyal imkânlar, yani
partiler ve erkekler için devam ediyordu. Kaslı, geniş omuzlu
eY
Jason, Amerikan futbolu oynayabilirdi ama spor ilgisini çek
miyordu. Büroya gider gibi derslere giriyordu. Kışın kazak
emd
ve kumaş pantolon, yazın da kısa kollu gömleklerle keten
pantolon giyiyordu. Saçını kısa kestiriyordu. Kısacası tüm
ahc
tlar
el’de ona nişan yüzüğü takmasını bekliyordu.
mu
Jason odasına gelip ağır bavulu eline aldı. Yurdun asan
sörü olmadığı için merdivenlerden nefes nefese indi. Chris
nU
sie de sııt çantası ite kol çantasını alıp onun peşinden gitti.
Aşağıya vardıklarında Chrissie ona üzgün bir ifadeyle
e
eser
baktı. “Keşke gitmek zorunda olmasaydım.”
Jason onunla göz göze gelmekten kaçınarak, “Zamanla
eY
alışırsın,” dedi. Ama bunu bavulu arabasının bagajına koy
makla meşgul olduğu için de yapmış olabilirdi.
emd
Yine de bu kaba sözü Chrissie’yi rahatsız etti. “Gerçek
ten mi?” Buna inanmakta güçlük çekiyordu.
ahc
“Gelebilir misin?”
“Neden olmasın?”
D
tlar
tutup uzun uzadıya sertçe öperek hayrete düşürdü. Sevgisini
mu
sokak ortasında göstermekten hiç hoşlanmazdı ama bugün her
şeyiyle değişmişti. Chrissie nemli dudaklarında kaybolup
nU
ona sıkıca sarılırken, “Gelecek yaz,” diye fısıldadı.
“Gelecek yaz mı?”
e
“Oregon’da kalmanın bir yolunu bulacağım.”
eser
“Güzel.” Bunu söyledikten soma Chrissie’nin ağır sırt
eY
çantasını dikkatlice bavulunun yanma yerleştirip bagajı ka
pattı.
emd
Jas^ı yolcu tarafının kapısını açarken, “Am a...” dedi.
Jas&ı duraksadı, şaşırmış halde ona baktı.
ahc
medin.”
“Babam anneme nazaran daha anlayışlıdır da ondan.”
Jason’ıın annesiyle bir sorunu olduğunu ima etmesine bile
tlar
gerçekten çok kızmıştı.
“Bildiğim kadarıyla bu çok sık karşılaşılan bir şey? An
mu
ne kız anlaşmazlığından bahsediyorum.”
nU
Chrissie yolcu koltuğuna geçerken ters bir tavırla, “Ger
çekten mi?” dedi ve bir cevap beklemeden kapıyı kapattı. Ja
son arabanın diğer tarafına geçerken emniyet kemerini bağ
e
eser
ladı.
Jason arabaya binerken, “Annenle bazı sorunların var
eY
gibi,” dedi. Anahtarı kontağa soktu.
Lafı uzatmasından rahatsız olan Chrissie dik dik baktı.
emd
“Tartışma mı çıkarmaya çalışıyorsun?” diye sordu, onunla
didişmeyi hiç istemiyordu.
ahc
tlar
Jason’un, ailesini birlikte ziyarete gitmeleri için onu
mu
davet etmeyişi Chrissie’nin gözünden kaçmadı.
“Eugene’den gitmeme seviniyor musun?” diye sordu.
nU
Jason’un buralarda kalacağını biliyordu; çünkü sevgilisi,
büyük bir hukuk bürosunda yaz boyunca çalışacağı bir işe
e
eser
girecek kadar şanslıydı. Ailesi birkaç saat uzaklıktaki Grants
Pass’da kalıyordu.
eY
Jason iç çekti; Chrissie laf anlamaz bir çocuk gibiydi.
Chrissie bunun üzerine “Unut gitsin,” diye çıkıştı. “Aptalca
emd
bir soruydu.”
Jason, “Evet, aynen öyle,” dedi. İki. eliyle direksiyonu
ahc
ğından eminim.”
“Sen nereden bileceksin ki? Onunla sadece bir defa kar
D
tlar
mıştı. İkisi de Jason’u çok sevmişti.
mu
Jason bu sırada, “Mükemmel bir ailen var, ChrisstG,"
dedi.
nU
“Evet ama annem bu yazı bana cehennem edecek.
açık söylemese de bir iş bulmadığım için bana kızgın. Bm u
e
eser
dile getiremediğinden dolayı da beni eleştirmek için her şeye
bir kulp takacak.”
eY
Jason, “Ara tatilde iş arayacağını sanıyordum,” dedi.
“Yapacaktım ama meşguldüm. Zaman da su gibi geçti.
emd
Bir de sen üstüme gelme.”
“Chrissie...”
ahc
meli, öyle değil mi? Ama olmaz, benim annem öyle yapa
maz.”
D
tlar
“Olanlardan gerekenden fazla anlam çıkarıyorsun*”
mu
Chrissie, “Hiç de öyle değil,” diye söylendi. “A|t<»©m
crshfula, ‘Ara tatilde iş arasaydın şimdi boş boş dolaşıyor <jl-
nU
rfîazdın,’ diyecek.” Duyacağı lafların akimda belirmesine bir
türlü engel olamıyordu. Annesi Chrisfcie’nin yaz boyunca boş
e
eser
•kalacağı düşüncesine dayanamayacak, bu yüzden bebdjk ba
kıcılığı gibi işler önerecekti. Neredeyse yirmi yaşma basmış
eY
tı, bakıcılık mı yapacaktı? Chrissie’ye göre bu alışılmadık,
i
gaddarca bir cezaydı.
emd
“Geçici bir iş bulmanın kolay olduğunu düşünüyor sa-
nıngı. Bir fast food restoranında iş bulabilirim herhalde, $ma
ahc
rum.”
“Yani...” Jason belli ki tartışmayı istemiyordu.
er -
alıp temizliğe kadar her işi yapacağım.” İç çekti. “Bu yaz ber
bat geçecek. Bundan eminim.”
ebbi
tlar
Chrissie, “Her şey yolunda mı?” diye sordu ve sonra,
mu
“Yani aramız iyi mi?” diye ekledi.
Jason ona bakıp omuz silkti. “Evet. Neden olmasın ki?”
nU
Hisleri Chrissie’ye aksini söylüyordu. “Dün akşam Ka-
tie’yi havaalanına götürdün, öyle değil mi?”
e
“Götürdüğümü sen de biliyorsun.”
eser
Chrissie, Jason’un direksiyonu daha sıkı tuttuğunu fark
eY
etti. Katie’yle onun arasında ne olmuştu? Havaalanında ne
kadar beklediğini sormamıştı. Normalde o da onlarla birlikte
emd
giderdi ama Katie’nin eşyaları küçük arabayı tıka basa dol
durduğundan gidememişti. Görüldüğü üzere gitmemekle ha
ahc
ondan çalmaktı.
mb
tlar
Chrissie onu onaylarcasına başım sallayıp bavulunu kal
mu
dırıma çekti. “Artık içeri girsem iyi olur.”
“Sana iyi tatiller.”
nU
Chrissie gülümsemeye çalıştı. “Sana da.”
Jason eğilip onu öptü ama o öpücük Chrissie’ye her za
e
eser
manki kadar yoğun duygular yaşatmadı. Jason’u kaybetti
ğinden korkuyor ve bu durum onun kalbini kırıyordu.
eY
emd
ahc
B
er -
mb
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
4
e
eser
eY
Susannah, Colville’e dönmeye can atmıyordu. Washing-
emd
ton’m doğusunda kalan bölge, ülkenin her yerine yayılmış
küçük illerden oluşuyor gibiydi. Şehrin merkezinden geçer
ahc
vardı.
İyisiyle kötüsüyle Amerika’nın küçük bir örneğiydi.
eM
tlar
iki yumurta, tost ve kahveden oluşan kahvaltının 2.99 dolar
mu
olduğu yazıyordu; çocukluğundaki 1.99 d a r l ık fiyata zam
gelmişti. Hatırladığı kadarıyla buraların tek spesiyali de oydu.
nU
Sonra bir zamanlar amcası Henry’ye asit dan Colville
Cenaze Evi’nin önünden geçti, oysa amcası çoktan öteki
e
eser
dünyaya göç etmişti. Susannah o yıllarda bu bölgeye gelip
giden sayısız kuzeniyle birlikte büyümüştü. Ama onlar da
eY
buralarda kalmalarına değecek bir şey bulamamıştı.
Main Sokağı’ndan inmeye devam ederken içindeki kor
emd
kunun gittikçe büyüdüğünü hissetti. Annesini huzurevine
yerleştirme düşüncesi hoşuna gitmiyordu. Ama bu gerginli
ahc
tlar
Fransa’ya yollamaya da babası karar vermişti zaten. Evin
den o kadar uzaktayken tüm dünyası yıkılmış, bir daha eski
mu
haline kavuşamamıştı. Ailesi de düzelememiş gibiydi. Anne
nU
babasının paylaştığı mutluluk denilebilecek duygular, Doug’
un vefatıyla silinip gitmişti. Hayatlarındaki sevinç tükenmiş,
evlilikleri boş ve anlamsız bir hal almıştı. Susannah olayları
e
eser
böyle algılasa da, annesi farklı şeyler söylüyor, kızına göre
her şeyi inkâr ederek zor günleri atlatmaya çalışıyordu. Vi
eY
vian mutsuzluğunu ve kocasının bu işteki rolünü kabul lense
onunla yaşamaya nasıl devam edebilirdi ki?
emd
Susannah okullar kapandıktan sonra eve döndüğünde,
onlarla aynı havayı solumaya zor tahammül edebilmişti. Üni
ahc
bile.
Doug’un ölümü buraya gelirken yanında getirdiği tek
er -
man zaman onu merak etmişti ama şu son birkaç ay Jake ak
lını daha çok kurcalar olmuştu. İlk aşkının yaşattığı güzelliği
eM
de babası yıkmıştı.
Susannah, Jake’in mutlu bir eş ve baba olduğuna, seçti
ebbi
muydu?
Akimdaki düşüncelerden kurtulmak için başını iki yana
salladı ve arabasını yavaşlatıp elli kilom etre olan hız sınırına
uydu. Benny’nin M oteli’nin ve annesinin elli yıldır alışveriş
tlar
yaptığı Safeway süpermarketinin önünden geçti. Dört yol ağ
mu
zındaki City Park motelin hemen arkasında kalıyordu. Soka
ğın aşağısında da Ole King Cole restoranı vardı. Babası her
nU
yıl anneler gününde Vivian’ı yem eğe oraya ya da A com ’a
götürürdü.
e
Geçmişin ağırlığı altında ezilm eyi reddeden Susannah,
eser
kendini Önüne bakmaya zorladı. Sokağın sonuna vardığında,
eY
Chestnut Bulvan ’na ve çocukluğunu geçirdiği eve giden te
peyi tırmandı.
emd
Saat henüz beş olmasına ve güneşin ortalığı aydınlat
masına rağmen evin ışıkları açıktı. Susannah evin önündeki
ahc
takmıştı.
Arabadan inerken Vivian kollarını açıp, “Susannah,”
D
dedi.
Dışarıdaki merdivenleri koşa k o şa çıkan Susannah, an-
nesinin bu kadar çökmesine, kısa sürede bu kadar değişme
sine şaşırdı. Onu en son gördüğü mart ayından beri on yaş
tlar
yaşlanmış gibi duruyordu. Bayan Henderson haklıydı; Vi-
mu
vian zayıflamıştı, kıyafetleri üzerinden düşüyordu. Kemer
le üzerine tutturduğu elbisesi belinde büzüşmüş, çorapları
nU
bacaklarından aşağı sarkmıştı. Susannah annesine nazikçe
sarıldı, vicdan azabıyla içi yandı. Daha erken gelmeli, anne
e
eser
sinin durumunu daha önce fark etmeliydi.
Vivian, “Gelmene çok sevindim,” dedi.
eY
Susannah, “Ben de seni gördüğüme,” dedi. Joe birkaç
hafta onsuz idare edebilirdi. Çocuklar da kendi başlarının ça
emd
resine bakabilirdi. Annesinin ona ihtiyacı vardı.
Vivian, “İçeri gir,” dedi. “Buzlu çay yaptım.”
ahc
tlar
mi?” diye sordu.
mu
Annesi buzdolabının yanından ayrılırken kaşlarım çattı.
“Bana yapmamamı söylemiştin.”
nU
“Seni dışarıya götürmeyi düşünüyorum. İstediğin yere
gidebiliriz.”
e
“İyi. Ben de yanlış bir şey yaptığımdan korktum.”
eser
“Hayır, anne, yanlış bir şey yapmadın.”
eY
Annesinin gülümsemesi çok buruk ve belirsizdi. Onca
yıllık evliliğinden sonra kocasını kaybedince bocalamaya
başlamıştı. Susannah, annesinin babasına çok bağlı olduğunu
emd
tı.
Susannah çayını yudumladı. “Brian inşaat şirketinin bi
aco
rinde yaz için işe girdi. Hem hevesle çalışacak hem de iyi para
eM
kazanacak.”
Annesi gülümseyerek bu habere sevindiğini belli etti.
“Peki Christine?”
ebbi
tlar
“Aynen öyle. İkinci sınıfa geçecek.”
mu
“Yaz için bir iş buldu mu?”
Susannah bu soruyla karşılaşacağını tahmin etmeliydi.
nU
“Hayır. Henüz bulamadı ama bir şeylerle uğraşacağından
eminim.” Çok da ümitsiz olmayı istemiyordu.
e
Annesi başını salladı. “Benim genç ve güzel torunum
eser
da bulur bir şeyler.” Susannah, Vivian’m aile fotoğraflarını
eY
dolapların üzerine koyduğu oturma odasına baktı. Chrissie’
nin lise mezuniyet fotoğrafına gözleri takıldı. Kızının ortadan
emd
ayırdığı uzun, san saçları, kameraya gülümserken omuzları
nın üzerine düşmüştü. Susannah’m Fransa’dan döndükten
ahc
den ibaretti.
“Chrissie o zamanki haline çok benziyor.”
Susannah’ın bakışları tekrar fotoğraflara döndü. Doğru
ebbi
tlar
Susannah tekrar fotoğrafa baktı. Annesinin haklı olma
mu
sını umarken kısmen benzediklerini düşündü. Bir yıldır kı
zıyla arası iyi değildi. Bunun öyle belli bir sebebi yoktu ama
nU
üst üste gelen ufak tefek şeylerden sonra bozuşmuşlardı. Kı
zının hayatı yeterince ciddiye almadığını düşünüyordu. Ch
e
eser
rissie okula gereken özeni göstermiyor, vaktini televizyonun
karşısında geçiriyor, arkadaşlarıyla uzun uzun telefonda ko
eY
nuşuyor ve öğlene kadar yatıyordu. Yazın çalışması gerektiği
halde ara tatilde iş arama fırsatını değerlendirmemiş, canı is
emd
tediği an iş bulabileceğini sanmıştı.
Annesi özlem dolu bir sesle, “Gençken senin de saçın
ahc
tlar
dığını gösterdi, sonra da ayağa kalktı. “Gidip bavulumu ala
mu
yım.”
“Yine birkaç gün kalıp gitmeyeceksin, değil mi?”
nU
“Yok, anne. Bir süre kalacağım.”
Annesinin donuk gözlerinin içi güldü. “Çok iyi olur.
e
Kalmanı istiyorum. Babanın yokluğuna alışamadım. Zaten
eser
Martha da beni terk etti!” Elini elbisesinin ceplerine soktu
eY
ve bir peçete çıkarıp gözlerinde biriken yaşları sildi.
Susannah dışarı adım atarken, Martha işten çıkmış, diye
emd
düşündü ve gidip arabasının bagajını açtı. Buralarda birkaç
hafta kalacağını düşünerek büyük bir bavul hazırlamış, nor
ahc
tlar
Joe'yla evleneli üç yıl olmuş, ondan sonra da bir gün olsun
mu
birbirlerinden kopmamışlardı. Susannah da bu yüzden son
raki buluşmalara katılmamıştı. O insanları artık tanımıyordu.
nU
Aslında okulun son yılını başka yerde okuduğu için onlarla
birlikte mezun olmamıştı.
e
eser
Annesi, “Bir dakika,” deyip gözlerini kapattı, düşünür
ken alnı kırış kırış oldu. Birden, “Carolyn!” deyip gülüm
eY
sedi. “Carolyn’i hatırlıyorsun, değil mi? Carolyn Bronson.”
Annesi duraksadı. “Seni görmek istediğini söyledi.”
emd
“Carolyn Bronson?” Susannah kulaklarına inanamı-
yordu. Carolyn o zamanlar en yakın arkadaşıydı; ayrıca Col-
ahc
yaklaşık yirmi beş yıl önce ona gönderdiği Noel kartı, üze
rine vurulan “ALICI BULUNAMADI” damgasıyla geri dön
D
tlar
mişti. Susannah, Carolyn’in Colville’e döndüğünü hiç duy
mamıştı.
mu
“Geleceğini haber verince Carolyn çok sevindi ve seni
nU
özlediğini söyledi.”
“Evlenip evlenmediğinden bahsetti mi?”
Vivian başını iki yana salladı. “Bahsetmedi ama bir şey
e
eser
olsa bence söylerdi.”
Carolyn üniversite bittikten kısa süre sonra evlenmiş,
eY
birlikteliği bir yıl bile sürmemişti. Susannah*m bildiği kada
rıyla da bir daha evlenmemişti. Arkadaşının boşandıktan
emd
sonra evlilikten soğuyup soğumadığını merak etmişti.
Vivian dudaklarını ısırırken, “Annesini hatırlıyorum,”
ahc
açılmıştı.
Sonra babası Susannah’ı onunla aynı okula göndermiş,
ebbi
tlar
rağmen birbirlerinden kopmamışlardı. Aralarındaki o özel
mu
bağ, Carolyn’in kötü sonuçlanan evliliği boyunca devam et
mişti. Sonra Susannah, Joe’yla tanışıp evlenmiş, Carolyn’le
nU
olan arkadaşlığı yavaş yavaş sona ermişti.
“Akşam yemeğinden sonra onu ararım.”
e
“Bana numarasını vermişti.” Annesi bir anlığına telaş
eser
lanır gibi oldu, sonra rahatladı. “Şimdi hatırladım; kaybet
eY
meyeyim diye kâğıdı çantama koymuştum.”
“Carolyn, Colville’e ne zamaıı döndü?”
Annesi bunu bilmesi gerekiyormuşçasma birkaç kez gö
emd
“Alo, Brian.”
D
tlar
konusunda kavga bile ettik.” Sesini alçalttı, ahizenin alt kıs
mını diğer eliyle kapatıyormuş gibi haşır huşur sesler geldi.
mu
“JasoııTa bozuşmuş, cadalozluk edip kafamızı şişiriyor.”
nU
Susannah hemen, “Çocuğum!” dedi. Çocukları ya da
öğrencileri uygunsuz laflar ettiğinde hep böyle derdi. Beşinci
sınıflara öğretmenlik yaparken bunu alışkanlık haline getir
e
eser
mişti. Çocuklar onun eski kafalı biri olduğunu düşünebilirdi,
ama Susannah onların terbiyesiz ve aşağılayıcı sözler söyle
eY
mesine ya da yanlış cümleler kurmasına izin vermezdi; bu
saatten sonra da bu kuralını değiştirmeyecekti. Karşısında
emd
kine hatasını anlama ve düzeltme fırsatını tanımak için “Ço-
cuğum!” derdi.
ahc
şünüyordum.”
“Özür dilerim, Chrissie. Anneannenin bana çok acil ih
eM
tiyacı vardı.”
“İyi ama benim de sana ihtiyacım var. Bari haber ver
ebbi
seydin.”
“Kusura bakma, kızım.”
D
tlar
tahmin edebiliyordu.”
mu
“Nasıl söyler!”
“Chrissie...”
nU
“Seninle konuşmak istiyordum. SorattiSn »e olduğunu
bilmiyorum ama Jason’un başka birisiyle ilgilendiğinden
e
eser
şüpheleniyorum.”
“Ona sordun mu?”
eY
Chrissie tereddüt etti. “Doğrudan s©rmatfım. Belki de
sormalıydım. Beni arayacağını söybedi ama hâlâ ayamadı.”
emd
“Chrissie, eve daha yeni vanraışsın. Ona biraz zaman
ver.”
ahc
tlar
ledi. Sen oralardayken yemek işleriyle benim ilgilenmem ge
mu
rekiyormuş.”
“Babana yardımcı ol, kızım.” Susannah, kızı çalışmadı
nU
ğı için en azından evle ilgilenebileceğini düşündü ama bunu
dile getirmedi.
e
“Kölesi olmamı istiyor.”
eser
“Yemek pişilmek kölelik sayılmaz, Chrissie.”
eY
“Ama bu akşama planlarım vardı.”
Susannah kızıyla tartışmayı istemiyordu. “Babanla ko
emd
nuşayım.”
“Tamam, ama ona bana haksızlık ettiğini söyle.”
ahc
tlar
Susannah dudağını ısırdı. “Olabilir.” Ama aradığı ce
mu
vaplar Joe’nun tahmin ettiği gibi değildi.
“Umarım bulursun, Suze.”
nU
Susannah buna nasıl bir cevap vereceğini bilmiyordu.
Annesinin onu beklediğini söyleyerek telefonu kapattı. Ba
e
şını kaldırınca Vivian’m kilise şapkasını ve paltosunu giyin
eser
miş halde koridorda durduğunu fark etti. Annesi elinde bir
eY
parça kâğıt tutarken, gururla, “Carolyn’in telefon numarasını
buldum,” dedi.
“Anne, palto giymene gerek yok. Dışarıda hava yirmi
emd
tlar
“Tamam, anne, ararım.”
mu
nUe
eser
eY
emd
ahc
B
er -
mb
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
5
e
eser
eY
Carolyn Bronson, Susannah Leary’den, daha doğrusu
emd
Susannah Nelson’dan haber aldığına sevinmişti. Susannah’-
m telefon etmesini ummuş, ama tarif etmekte zorlandığı bazı
ahc
ha kopmamayı istiyorlardı.
Bar, gençlik yıllarında eski A&W konaklama tesisinin
D
tlar
men civardaki en uğrak bara ilk defa adım atmanın utanç veri
mu
ci olduğunu düşünüyordu. Arabasını yavaş sürse de az kalsın
önünden geçip gidiyordu. Barın adına bakınca gülümsedi.
nU
Aradığın Burada Değil. Gerçekten de çok akıllıca bir isim
bulmuşlardı.
e
Carolyn ailesini sık sık ziyaret etse de eski arkadaşla
eser
rını aramazdı. Annesinin ısrarı üzerine lise yılları Fransa’da
eY
bir yatılı okulda geçmişti. Kibar Fransız annesinin onu hep
çok büyük bir başarısızlık olarak gördüğünden korkmuştu.
Brigitte ona zarafeti, çekiciliği ve kadın olma sanatı dediği
emd
şeyi öğretmek için çok çaba sarf etmişti. Carolyn tüm dersle
ahc
emin değildi. Saçları hâlâ kestane rengi olsa da, aralarına be
yazlar serpilmişti ve gençlik yıllarmdakine nazaran daha
uzundu. Saçlarını yüzüne düşmemesi için örmüş, örgüsü ge
lişigüzel omzuna düşmüştü. Üzerinde genelde kereste fabri
tlar
kasına giderken giyindiği siyah kot pantolon ve yazlık bir
ceket vardı. Gerektiğinde daha kadınsı elbiseler de giyerdi
mu
ama ona da çok sık gerek duymazdı.
nU
Bir masa buldu ve ardındaki vernikli banka oturdu. Bir
kaç dakika sonra Susannah içeri girdi, onu gördü ve hemen
e
ona doğru yürümeye başladı. Carolyn onu nerede görse tanır
eser
dı. Susannah hiç değişmemişti. Tamam, biraz kilo almış, saç
eY
larını eski günlerin aksine biraz daha kısa kestirmiş olabilirdi.
Ayrıca saç rengi de bir iki ton koyulaşmıştı. Üzerinde beyaz,
keten bir pantolon ve önünde büyük, beyaz çiçekler olan
emd
tlar
ölen Jean Teyzem sandı.”
mu
“Aman Tanrım!”
Susannah hafiften güldü. “Sohbete annemden bahsede
nU
rek başlamayı istemezdim. Onu çok seviyorum ama babam
öldüğünden beri kafası karışık v e...” Kendini söylediğinin
e
aksini yaparken yakalayan Susannah başını iki yana salladı.
eser
“Neyse, şimdilik birbirimizi onca yıl boyunca ne kadar özle
diğimizden bahsedelim.” eY
Carolyn zamanı irdelemeyi ve keşkeleri, özellikle de
emd
son birkaç yılda yaşadığı pişmanlıkları konuşmak istemi-
yormuşçasma omuz silkti. “Bilmiyorum. Ailemin başına ge
ahc
Her şeyi yoluna sokmak için her günün her saatini çalışarak
geçirmek zorunda kaldım; bu yüzden de çok fazla dışarı çı
aco
kamadım.”
eM
tlar
larını değerlendiren ve Carolyn’in yöneticilik becerileriyle
mu
düzene giren Bronson Kereste Fabrikası, kapılarını kapatma
noktasından eyaletteki en büyük şirketlerden biri haline gel
nU
meyi başarmıştı.
Carolyn, “Peki sen?” diye sordu. “Buralara çok sık gel
e
din mi?”
eser
Arkadaşı cevap veremeden garson siparişlerini almaya
geldi; ikisi de diyet kola istedi. eY
Susannah, garson kız gidene kadar bekledi. “Hayır. Son
beş yılda iki ya da üç kez geldim. Eskiden annemle babam
emd
tlar
beraber olduğu için mutluydu. Birbirlerine hep yakınlardı
mu
ama babasının son günlerinde daha da yakınlaşmışlardı.
Carolyn, Colville’e ilk döndüğünde fabrikayı satması
nU
gerektiğini düşünmesine rağmen babasıyla geçirdiği son ay
larda baba yadigârına sırt çeviremeyeceğini fark etmişti. Fab
e
rika üç nesildir ailelerindeydi ve şimdi ona kalmıştı. Carolyn,
eser
Bronson Kereste Fabrikası’na sahip olmanın sorumluluktan
eY
çok ayrıcalık olduğunu fark etmişti.
Susannah, “Başın sağ olsun,” dedi.
emd
“Babamı kaybettikten sonra çok zor günler yaşadım.
Aramız çok iyiydi. Burada bir süre kaldıktan sonra, nerede
ahc
tlar
Ben de ertesi gün istifamı verip eşyalarımı topladım ve Col-
mu
ville’e döndüm.”
Garson içeceklerini getirdi ve bir süreliğine ikisi de ses
nU
sizleşti.
Susannah dalgın dalgın, “Keşke anneme nasıl yardım
e
edebileceğimi bilseydim,” dedi. “Onu evinden çıkarmak zo
eser
rundayım ama onu ikna etmek zor olacak.”
eY
Carolyn, arkadaşının yapması gereken işe imrenmiyor
du. “Evi ne yapmayı düşünüyorsun?”
emd
“Annemin rahat bir yere yerleştiğinden emin olduktan
sonra büyük ihtimal satılığa çıkarırım. Huzurevleri çok paha
ahc
olarak görüyordu.
eM
daha uygun.”
Carolyn, “En azından annen yanında,” dedi. “Annem öl
düğünde kendimi yapayalnız hissetmiştim. Dünyada tek ba-
şımaydım. Neredeyse elli yaşındaydım ve hâlâ yetişkinliğe
tlar
hazır olmadığımı hissediyordum. Bu çok saçma, değil mi?”
mu
Susannah, “Hiç de değil,” dedi. “Ben de aynı şeyleri his
sediyorum. Doug olmadan annem hakkında kararlar vermek
nU
ten nefret ediyorum.” Sertçe yutkundu. “Bu hiç adil değil.
Ağabeyim bana yardım edebilmeliydi. Doug yanımda olma
e
eser
lıydı.”
Carolyn, Doug’un adını duyunca verdiği tepkiyi gizle
eY
mek için başını yana çevirdi. İçinin sızladığını hissetti. Do
ug’un ölümü onu çok üzmüştü.
emd
Susannah uzaklara baktı. “Onu özlüyorum. Ağabeyim
otuz iki yıl önce öldü ama onu hâlâ özlüyorum.” Gözlerini
ahc
beraber halletmeliydik.”
Carolyn, onun hakkında konuşmayı istemiyordu. “Hâlâ
er -
tişkinliğe adım atmak üzere olan iki çocuğumuz var. Joe diş
eM
tlar
Arkadaşının yüzünde dalgın bir ifade belirdi. “Ben de
mu
hep onunla evleneceğime inanmıştım...” Omuz silkerek sö
zünü bitirdi. “Fransa’dan döndüğümde Jake buralardan ta
nU
şınmıştı. Onu bulmaya çalıştım ama bulamadım. Ona ne
olduğunu, buralardan neden gittiğini ve neden geri dönme
e
diğini hep merak ettim.”
eser
Carolyn en çok ihtiyaç duyduğu anda Susannah’ı terk
eY
ettiği için Jake’e kızgındı. Susannah’m döndükten sonra onu
etrafta sorup soruşturduğunu iyi hatırlıyordu. Ama Jake de,
ailesi de ortalıktan kaybolmuştu.
emd
tlar
yüklerinin sözünü dinlememe konusunda benden de inatçı.
Yirmi yaşına daha yeni basmasına rağmen ben yetişkinim
mu
deyip duruyor; oysa tam aksine haylaz bir genç gibi davra
nU
nıyor.”
Susannah çocuklarının fotoğraflarını çıkarıp Carolyn’e
gösterdi. Chrissie ve Brian çok hoş görünüyordu. Aynı şekil
e
eser
de Susannah’m kocası Joe da çok güçlü ve yakışıklı duru
yordu. Carolyn onlarla hiç tanışmamış olmasına rağmen, Ja-
eY
ke’i ve Susannah’ın ailesini sevmişti. Kendisine hiç itiraf et
mese de kocasının ve çocuklarının olmasını isterdi. Ama ol
emd
mamıştı işte. Boşanma onu mahvetmiş, o da olanları unut
mak için kendini işine vermişti. Farkına bile varmadan kırk
ahc
di.
Arkadaşının bu yorumu Carolyn’i şaşırttı. Ama Susan
D
tlar
bir şeyden kaynaklanmadığını anlamıştı. Hayatından mem
mu
nundu ve artık kendine daha çok güveniyordu. Evet, arada
sırada pişmanlıklarım hatırlıyor ama bunun çoğu kişinin ba
nU
şına geldiğini tahmin ediyordu. İyi kazanıyordu, bu da baba
sını başardığı diğer şeylerden daha çok mutlu ederdi. Şirket
e
bir kez daha Colville’in halka en çok iş sağlayan işletmesine
eser
dönüşmüş, fabrika geliştikçe şehir de gelişmişti. Gurur duy
eY
makta haklıydı. Aile işleri bir amaç edinmesini sağlamış,
Bronson Kereste Fabrikası’m kurtarma çabası onun kişiliği
emd
ni şekillendirmişti.
Arkadaşının evliliğini merak eden Carolyn, “Senden ne
ahc
tlar
miştir. Sence?”
mu
Susannah başını salladı. “Ateşle oynadığımı biliyorum
ama onu bulmayı istiyorum.”
nU
“Peki, bulunca ne yapacaksın?”
Susannah kaşlarını çattı. “Henüz bilmiyorum. Doug öl
e
dükten sonra bana neden hiç yazmadığım sorarım sanırım.
eser
Neden buralardan taşındığını, gittiği yeri neden söylemedi
eY
ğini sorarım. Onunla o gece kaçsam neler olurdu, diye dü
şünmekten kendimi alamıyorum.”
emd
Carolyn hiç de iyi şeyler olmayacağını tahmin ediyor ve
Susannah’ın da bunu bildiğini düşünüyordu.
ahc
tlar
“Bunları konuştuğumuza inanamıyorum. Ama konuş
mu
manın bana iyi geldiğini söylemeliyim.” Durup boşluğa bak
tı. “İstediğim tek şey Jake’le beş dakika geçirmek. Telefonda
nU
konuşmak bile merakımı gidermeye yeter. Çok mu kötü bir
şey istiyorum?”
e
eser
“Hayır.” Carolyn onu anlıyordu ama dile getirmemesine
rağmen Joe’ya hak veriyordu. Susannah’m hoşnutsuzluğu ve
eY
lise aşkını bulmaya dair bu ani isteği, bir şekilde babasına ve
babasının ölümüne bağlıydı. Susannah’la babasının arasın
emd
daki ilişki çok iyi değildi. Bu da, ister kabul etsin ister etme
sin, Susannah’ın hayatında büyük bir kayıptı.
ahc
tlar
Susannah ona, “Üç dört hafta kalırım,” dedi. “Annemin
mu
durumuna bağlı.”
Garson diyet kolalarım getirdi.
nU
Carolyn bardağını eline aldı. “Fırsat bulursan fabrikaya
uğra, sana etrafı gezdireyim.” Her ne kadar önemini anlaya
e
mayacak da olsa arkadaşına yaptığı işleri göstermek hoş ola
eser
caktı.
eY
On beş dakika daha konuştular. Susannah, Fransızcası-
mn paslanıp paslanmadığını test etti ve geçen onca yıla rağ
men öğrendiklerini unutmamasına şaşırdı. Carolyn çok akıcı
emd
tu.
B
tlar
öğrencileri ne kadar yakından izlediğinden haberdar değildi.
mu
İçeride ya da dışarıda herhangi bir erkekle tanışmaları im
kânsız gibiydi.
nU
Susannah saatine baktı. “Saat dokuz olmuş. Gitsem iyi
olur. Annem muhtemelen beni bekliyordur.” Derince bir ne
e
fes alıp, “Onu yarın birkaç huzurevine bakmaya götürmek
eser
için bir şeyler ayarladım.”
“Daha haberi yok mu?” eY
Susannah başım iki yana salladı. “Bu konuyu yemekten
emd
sonra açabileceğimi düşünmüştüm ama yapamadım. Annem
yanında olduğum için o kadar mutlu, birlikte dışarıya yemek
ahc
malı,” dedi.
“Ben de ilk başta aynı tepkiyi verdim ama sonra annem
babamın onunla eve kadar yürüdüğünü anlattı. Yani bu öyle
anlık bir şey de, akimın küçük bir oyunu da değil. Kollarımı
tlar
morartacak kadar sıktı, ciddiydi. Şimdi de babamla en az ya
mu
rım saat geçirdiğini söylüyor.”
Şaşırıp kalan Carolyn diyecek bir şey bulamadı. Bayan
nU
Leary’nin durumunun kötü olduğu ortadaydı ve Susannah da
bunu çok iyi biliyordu.
e
eser
eY
emd
ahc
B
er -
mb
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
6
e
eser
eY
Susannah ertesi sabah bir anlık huzur bulma umuduyla
emd
an n esin in bahçesinde dolandı. Kendi bahçesinde dolaşmak,
ç iç e k le rin in durumuna bakmak, kokularım içine çekmek ve
ahc
g ö rü n d ü ğ ü n ü fark etti.
A rdından süt ya da krema bulacağını umarak, kahve
mb
tlar
daydı. Aradığı sütü bulamamıştı. Buzdolabının kapağında
mu
bazılarının ağzı hiç açılmamış şişelerle kavanozlar vardı. An
nesi kaç çeşit hardal almış olabilirdi ki? Susannah on iki tane
nU
saydı, martta gördüklerinin yanma en az sekiz tane daha ek
lenmişti.
e
Mutfağa gelen Vivian, “Uyandığını duymadım,” dedi. Ev
eser
de giydiği yeleğin kuşağını sıkıca beline bağladı. Susannah,
eY
annesinin terlikleri çok ağır geliyormuş gibi ayaklarını sürü
yerek yürüdüğünü fark etti. Küçük küçük adımlar atıyor, bir
emd
kaç ay önceki halinden çok daha yaşlı gözüküyordu.
Susannah neşe dolu bir tavırla, “Günaydın, anne,” dedi.
ahc
“Evet.”
Annesi başım salladı. “Bir şeye ihtiyacın var mı?”
er -
tlar
Vivian, “Ne oldu?” diye sordu.
“Bozulmuş.”
mu
Annesinin yüzü memnuniyetsizlikle büzüştü. Küçülen
nU
gözler ve bir araya gelen dudaklar, Susannah’ın çocuklu
ğundan çok iyi anımsadığı ifadenin bir parçasıydı. Yanlış bir
e
şey yaptığında annesi aynen böyle kaşlarım çatardı.
eser
“Kutuyu Safeway’e götürüp paramızı isteyelim, Bana
bozuk mal satmışlar.”
“Şimdi mi, anne?”
eY
“Onlar da dul bir kadım kazıklamak isteyen o büyük
emd
mağaza zincirlerinden biri işte. Ama ben hakkımı arayaca
ğım.”
ahc
tlar
A&W’nin yerine açılan barda buluştuk.”
mu
“Ah, tabii ki hatırlıyorum. Anne babası nasılmış?”
Susannah bu arada sırada baş gösteren unutkanlığın sinir
nU
bozucu ve üzücü bir şey olduğunu fark etti. Bay ve Bayan
Bronson’un öldüğünü söylerse Vivian’ı üzebilirdi. Zaten ko
e
nuşması gereken daha mühim konular vardı. Bu yüzden lafı
eser
geçiştirmeye karar verdi. “Bilmiyorum, anne.”
eY
“Bayan Bronson gıcık biridir.” Susannah’a doğru eğilip
sesini alçalttı. “Sırf Fransız diye hep hava atıyor.”
Susannah sakince, “Carolyn okulda edindiğim en iyi ar
emd
tlar
nin kahvesini bitirmesini bekledi. Sıradan bir havayla, “Gün
mu
boyunca evde tek başına dönüp dolaşmaktan sıkılmış olma
lısın,” dedi.
nU
Annesi dik dik ona baktı. “Hiç de bile.”
“Peki kendini yalnız hissediyor musun?”
e
Vivian’m dudaklarına da küçük bir gülümseme belirdi.
eser
“Baban beni görmeye gelene kadar çok yalnızdım.”
eY
“Anne.. Susannah dilinin ucuna gelen kelimeleri söy
lemekten vazgeçti. Annesinin gerçeklerle arasındaki bağın
emd
koptuğundan ve kurduğu fantezi dünyasında kendini daha
rahat hissettiğinden korkuyordu.
ahc
yordu.
“Holville’i terk mi edeyim?” Annesi bunu düşünüyor
muş gibi durdu, sonra başını iki yana salladı. “Yapamam. Her
ne kadar sana ve torunlarıma yakın olmayı istesem de evimi
tlar
bırakamam.”
mu
Susannah her türlü değişikliğin Vivian’ı korkuttuğunu
biliyordu.
nU
Annesi, “Doug’un ve babanın mezarı burada,” diyerek
konuşmaya devam etti.
e
eser
“Anne...”
“Arkadaşlarım da burada.”
eY
Arkadaşlarının çoğu öteki tarafa göç etmek üzereydi ya
da etmişti, ama Susannah bunu dile getiremezdi. Taşınma
emd
nın ona sağlayacağı avantajları görüp ikna olması için, “Seni
daha sık ziyaret edebilirim böylece,” dedi.
ahc
mana üzülüyor...”
“Saçmalama.”
D
tlar
geç.”
mu
Susannah zorluk çıkaran kişinin kendisi olduğunu dü
şünmüyordu. Yaşlı bir insanın, Özellikle de hafızasını yitiren
nU
yaşlı bir kadının karşılaşacağı sorunları düşündükçe endişesi
artıyordu.
e
Vivian aksi bir sesle, “Seattle’dan buraya bu saçmalık
eser
ları konuşmak için gelmene anlam veremiyorum,” dedi.
eY
Susannah, Bayan Henderson’un mart ayında huzurevi
konusunda yapmaya çalıştığı konuşmayla ilgili neler söyle
diğini iyi hatırlıyordu. Bu da muhtemelen bugün aldığı ce
emd
“A nne...”
Vivian tek kelime daha etmeden ayağa kalktı, fincanını
boşaltıp tabağıyla birlikte lavabonun içine koydu ve söylene
ebbi
den kayboldu.
Susannah dirseklerini masaya dayayıp elleriyle kulakla
rını kapattı. Gözlerini yumarak bir çözüm bulmak için sessiz
ce dua etti. Bunun kolay olmasını beklemiyordu ama şimdi
tlar
ye kadar ilerleme kaydedememişti.
Vivian giyindikten sonra mutfağa döndü. Susannah’ı
mu
görmezden gelip hasır bir sepetle bahçe makasını eline aldı.
nU
Bahçedeki tüm çiçekler açmıştı; Susannah’ın en çok sevdiği
süsenler ve güller çit boyunca bol bol etrafa serilmişti. Ley
e
laklar budanmış, güzel bir şekle bürünmüştü ve keskin ko
eser
kularını açık camdan içeri salıyorlardı.
Susannah, annesinin durumunu göz önüne alınca bah
eY
çesinin bu kadar iyi görünmesine şaşırdı. Fakat çitin hali hiç
iyi değildi. Boyası solmuştu, bir bölümü yıkılacakmış gibi
emd
eğilmişti. Babası oranın öyle durmasına bir gün bile izin ver
mezdi. Evde ve mahkemede düzen katiydi.
ahc
malıyız.”
aco
tlar
temiyordu.
Buzdolabını temizlemesi kırk dakikasını aldı. Tüm sak
mu
lama kaplarını boşalttı, bazılarının içindekilerinin ne olduğu
nU
nu bile anlayamadı. Tanımlayamadığı yemek artıklarının ya
nı sıra; bayat tuna balığı, rengi yeşile dönmüş köy peyniri,
e
çürümüş meyve ve sebzeler buldu. Annesi her kırıntıyı, her
eser
artığı saklamıştı. Susannah çöplerin mutfağı kokutmaması
eY
için her birini poşetlere koyup dışarıdaki çöpe attı.
Eve dönerken arka verandadaki rafların işe yaramaz eş
yalarla dolup taştığmı fark etti. Annesi son altı ayda aldığı
emd
diye sordu.
aco
tlar
rundaydı. Mutfağa geri dönüp tezgâhı sildi. Ziyaretinin böyle
mu
gitmesini istemiyordu ama kaçınılmaz anları da erteleye-
mezdi.
nU
Vivian eve girince Susannah, “Benimle alışverişe gel
mek ister misin, anne?” diye sordu.
e
Vivian uzun saplı, kırmızı bir gülü vazoya koydu ve va
eser
zoyu da masanın ortasına yerleştirdi. Övünerek, “Marulla
eY
rım çok güzel çıkıyor,” dedi. “Şifalı otlarım da tam zama
nında yetişiyor. En çok biberiyeleri sevdiğimi bilirsin.”
emd
Susannah başını salladı. “Alışverişi bitirdikten sonra bi
raz şehirde gezebiliriz.” Bunu eğlenceli bir gezinti olarak
ahc
göstermeye çalışıyordu.
Vivian önceki tartışmalarından dolayı onu affetmeye
B
tlar
kıp dışarı çıktılar. Güneş yükselmişti ve saat on olmasına rağ
mu
men hava neredeyse yirmi beş dereceydi.
Poşetleri arabanın bagajına koyarken Susannah, “Hava
nU
bugün sıcak olacak,” dedi.
Annesi buruk bir gülümsemeyle cevap verdi: “Kusura
e
bakma, Susannah, ama Seattle’da yaşayamam ben. Seni üz
eser
düğümü biliyorum fakat Colville’i terk edemem. Burası be
nim memleketim.” eY
Susannah’m boğazı aniden düğümlendi. “Biliyorum,
anne. Seni evinden ayırmayı istemiyorum. Ne olur sadece
emd
tlar
etmişti. Annesinin bir kez olsun babasının söylediklerine
mu
karşı geldiğini hatırlamıyordu. Hâkim babası, evini ve aile
sini yönetmişti. Onun ağzından çıkan her söz kanun sayılırdı.
nU
Bunları düşünen Susannah, babasının otoriter tutumuna
rağmen, Vivian’ın genelde istediğini elde etmiş olmasına şa
e
şıp kaldı. Annesi hep dolaylı yollara başvurmuştu. Etrafmda-
eser
kileri ustaca manipüle etmişti ve bu, geçmişe bakınca o za
eY
mankinden daha belirgin bir şekilde görülebiliyordu.
Susannah da en az onun kadar işini bilen biri olmalıydı
şimdi. Sevimlice, “Kısa bir gezintiye çıkabileceğimizi dü
emd
tlar
Susannah, “Chestnut Bul varı’nm nerede olduğunu iyi
mu
biliyorum,” diye söylendi. Başım iki yana salladı. Vivian o
huzurevine hiç gitmediği halde tam olarak nerede olduğunu
nU
biliyordu.
“Bagajdaki sütün bozulmasını istemiyorum.”
e
“Bozulmaz.” Susannah geri dönüp arabayı eve doğru
eser
sürdü.
eY
Beş dakika sonra arabadaki poşetleri eve taşımaya baş
ladı. Geç kalırsa annesinin fikrini değiştireceğinden korkarak
bozulabilecek eşyalan buzdolabına yerleştirip diğerlerini tez
emd
tlar
saade ederken, Carolyn’in işleri iyi gidiyor olmalı, diye dü
şündü. Bu sırada tutunabilecek bir yer bulan annesi ayakta
mu
biraz daha raha duruyordu.
nU
Baştaki rafların arasında gezinirken, Susannah birinin
ona seslediğini duydu. Arkasına dönünce uzun boylu, hafif
e
topluca bir kadının ona baktığını gördü. Kadını tanıması
eser
biraz vaktini aldı.
“Sandy? Sandy Thomas?”
“Susannah Leary?”
eY
Aynı anda gülmeye başladılar. “Aman Tanrım, görüş
emd
sun?”
“Elbette. Merhaba, Bayan Leary.”
eM
tlar
“Ama doğruyu söylüyorum.” Vivian alışveriş arabasına
mu
yaslandı. “Ne yaptığının fakında değilsin!”
Sandy, “Annem Altamira’da kalıyor,” dedi. “Hem ha
nU
linden de çok memnun. Geçenlerde, oraya geçmek için o
kadar süre beklediğine pişman olduğunu söyledi.”
e
eser
Susannah, arkadaşının destekleyici sözlerine gülümse
yerek cevap verdi.
eY
Vivian onlara karşı koymak için kollarını göğsünün önün
de birleştirdi. “Evimden ayrılmayacağım, o kadar.”
emd
Sandy, Susannah’a halini anladığını belirten bir bakış
attı. “Bir ara buluşalım, olur mu?”
ahc
da Sandy vardı.
eM
daha yeni liseye başlamış, Jake de bir önceki sene mezun ol
muştu. Kereste fabrikasında çalışıyordu ve Sharon’u yanma
almadan dansa gelmişti. Son sınıftaki birkaç kız ilgisini çek
mek için ona kıır yapıyordu. Susannah onu evrendeki en hoş
tlar
erkek olarak gördüğü halde onunla birlikte olabileceğine hiç
mu
ihtimal vermiyordu. O henüz on altı yaşındaydı; Jake ise on
dokuzundaydı.
nU
Jake spor salonunun karşı tarafına geçip ona elini uza
tınca, Susannah neredeyse bayılıp yere düşecekti. Jake hiç
e
bir şey söylemeyip onu yavaş tempolu dans için kollarına
eser
almıştı.
eY
Müzik sona ererken Susannah’m gözlerinin içine bak
mış, sevimlice gülümsemiş ve işaretparmağıyla yanağına do
emd
kunmuştu. Sonra da tek kelime etmeden yanından uzaklaş
mıştı. Susannah, Sandy gelip onu dans pistinden çekip gö
ahc
için yapmayacaktı.
mb
biliyor musun?”
“Kim?”
“Jake Presley, lisedeki sevgilim.”
“O şu şarkıcı olan değildi, değil mi?”
tlar
“Hayır, anne. O Elvis.”
mu
“Öldü, değil mi?”
Susannah başını salladı. “Ben sana Jake Presley’i soru
nU
yorum. Eskiden Colville’de yaşıyordu, bilmem hatırlar mı
sın?”
e
Annesi biraz düşündü. “Babası ne iş yapardı?”
eser
“Kereste fabrikasında çalışıyordu.” Susannah hafızasını
eY
zorladı ama adamın adını hatırlayamadı. Jake tek çocukla
rıydı. Annesi, o dört beş yaşındayken kaçmış, o da babasıyla
kalmıştı.
emd
e
eser
eY
Vivian, Food Channel adlı kanalı açmış, elindeki kalem
emd
le kucağındaki deftere tarif ardına tarif yazıyordu. Buna şa
şıran Susannah annesini izledi. Görebildiği kadarıyla Vivian
ahc
lanmalıydı.
mb
dan ayırmadı.
Susannah mutfağa girip masanın üzerinde bıraktığı cep
ebbi
tlar
“Alo, benim, annen.”
“Anne.” Sesi normalleşti. “Anneannem nasıl?”
mu
“İyi. Sizler nasılsınız?”
nU
“İyiyiz, sanırım.”
“Ne oldu?”
e
Chrissie, “Babam bana yine yemek yaptırıyor,” diye
eser
söylendi. “Kutulardan çıkan hiçbir şeyi kabul etmeyeceğini
söyledi.” eY
“Babanla hazır yemek yemekten kaçmıyoruz ”
“Onayına sunmam için mönü hazırlamamı istiyor. Buna
emd
tlar
anlamıştım. İnsan seziyor böyle şeyleri, anne. Katie’yle ara
mu
sında bir şey oldu. Bence bir süredir bir şeyler karıştırıyorlar
dı zaten. O güne kadar anlamamıştım ama şimdi ona da
nU
Katie’ye de çok kızgınım.”
Susannah ne diyeceğini bilemiyordu, bu yüzden bir kez
e
daha, “Bekle ve gör,” gibi bayağı bir söz söyledi. “Düşündü
eser
ğün kadar kötü olmayabilir.”
eY
Chrissie alay edercesine, “Tabii, tabii,” dedi. “Bunlar
yetmezmiş gibi bir de evdeki durumlarla uğraşıyorum.”
emd
Susannah, “Neden bahsediyorsun?” diye sordu.
Chrissie, “Sen anlamazsın,” diye cevap verdi. “Sen, an
ahc
tlar
de korkardın.”
“Olabilir ama...”
mu
Susannah tüm gününü annesiyle geçirdikten ve ne kadar
nU
çabuk yorulduğuna tanıklık ettikten sonra daha çok telaşlan-
mıştı. Sık sık durup mola vermek zorunda kalmışlardı, hatta
e
Vivian bir ara mobilya bölümündeki çekyatm üzerinde kısa
eser
bir süre kestirmiş, Susannah da endişeyle yanında durmuştu.
eY
“Bu işin altından nasıl kalkacağımı bilmiyorum. Hu
zurevi konusunu açar açmaz annem sinirlenip kendini sa
vunmaya başlıyor.”
emd
türdün mü?”
eM
tlar
kuya kapıldı. Telefonu aşağı indirirken arkasına döndü.
mu
“Anne?”
Annesi yüzündeki masum gülümsemeyle mutfağa yürü
nU
dü. Susannah, Vivian’m ne kadar süredir onu dinlediğini bil
miyor ama çoğu şeyi duyduğundan şüpheleniyordu.
e
eser
Annesinin onu gizlice dinlemesine şaşıran Susannah,
nefes nefese, “Joe,” dedi. “Annem koridorda durup konuş
mamızı dinlemiş.” eY
Vivian bağırarak, “Ben evimden çıkmıyorum, sen de
emd
beni çıkaramazsın” dedi.
“Susannah?” Joe’nun sesi kulaklarında yankılandı.
ahc
tlar
Annesinin gözleri küçüldü; kızma güvenip güveneme-
mu
diğinden emin olmadığını gösteren bir ifade belirdi yüzünde.
Susannah hayati önemi olan bir konuşmaya bu şekilde baş
nU
lamayı istemiyordu. Ama daha fazla tartışmak yerine doğru
dan konuya girdi. “Seattle’dayken Martha’dan telefon aldım.
e
Bayan Henderson’la da görüştüm.”
eser
Annesi sandalyesine oturdu, dimdik durdu, gözleriyle
eY
söylenenlere kafa tuttu. “îyi öyleyse, Rachel benim arkam
dan neler söylemiş anlat bakalım? Martha desen güvenilmez
kadının teki zaten.”
emd
tlar
“Birkaç gün önce Dr. Bethel’le konuştum, o da senin
mu
daha rahat yaşayacağın bir yere geçmen gerektiğini düşünü
yor.” Susannah yola çıktığı sabah onu aramış, adamın sadece
nU
tavsiyesini almayı değil, ona hak vermesini de beklemişti.
Annesi yıllardır gittiği doktoru ona ihanet etmişçesine
e
eser
nefesini tuttu. “Bunu yaptığına inanmıyorum!”
“Anne, işi yokuşa sürme ne olur. Yarın Altamira’ya ve
eY
Whispering Willows’a bakmak için randevu aldım.”
“O zaman tek başına git, ben bunların parçası olmayı is
emd
temiyorum.”
ahc
görünmüştü.
Vivian da bu yüzden dışanda kalmaya karar verdi. Göz
lerini her kapattığında evini kaybedeceği geliyordu aklına.
Susannah onu tanımadığı insanların yanma yerleştirmeyi
tlar
planlıyordu. Ama Vivian buralardan ayrılamazdı.
Yaşlıydı ve kendisini çoktan kaybetmişti. Kocasını ve
mu
tek oğlunu toprağa vermişti. Geriye sadece kızı, evi ve eşya
nU
ları kalmıştı. En önemlisi de tüm anıları bu evdeydi. Onca
fotoğraf... Onca mobilya... Anneannesinin ona bıraktığı
e
kristal vazoyu, büyük büyük anneannesi Polonya’dan almış
eser
tı. Vivian özellikle ona çok değer veriyordu. Çiçekleri başka
hiçbir vazonun içinde o kadar güzel durmuyordu.
eY
Belki de başına gelen en kötü şey, Susannah’m ondan
bahçesini terk etmesini istemesiydi. Daha fazlasına katlana
emd
mazdı. Bahçesinde, o güzel renklerin ve kokuların içinde hu
zur buluyordu.
ahc
di. Hayatta kalan tek evladı, sırf iyiliği için olduğunu söyle
aco
“Vivian.”
D
tlar
daki uçurumdan ona ulaşmaya çalışıyordu.
mu
Gözlerini açarken Vivian’m kalbi deli gibi atmaya baş
ladı. “Evet, George, buradayım. Yardımına ihtiyacım var.”
nU
Telaşla ona her şeyi anlattı. “Susannah huzurevine geçmemi
istiyor. Ne yapmalıyım? Söyle bana, ne yapmalıyım?” Bek
e
eser
ledi ama bir cevap alamadı.
“George, ne olur! Bana ne yapmam gerektiğini söyle.”
eY
Haykırışı sessizliğe karıştı. Bahçenin karanlık yerlerine
baktı ama ondan bir iz göremedi.
emd
Hüngür hüngür ağlayarak ileri geri sallanmaya başladı
ama rahatlayamadı. Gözlerini tekrar yumdu ve o anda bir fı
ahc
vermişti.
George ona gitmesini söylemişti.
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
8
e
eser
eY
Chrissie Nelson bir türlü çalmayan telefona baktı ve o
emd
gün yüzüncü defa talihine lanetler yağdırdı. Hiç kimse, en
iyi arkadaşları bile onu aramamıştı. Herkes ya tatil yapıyor ya
ahc
günler yüzünden ona hâlâ kızgındı çünkü ona bu yaz, son çare
olarak bile yan zamanlı bir iş vermemişti. Söylediğine göre işi
ebbi
tlar
memişti. O günlerde çok hüzünlenmişti. Eve dönüş yolunda
anneannesi çok cesur davranmıştı. Chrissie arabalarına binip
mu
giderken geride kalan anneannesinin gözünden akan yaşları
nU
görmüş, o anda kendisi de ağlamaya başlamıştı. Onu orada
tek başına bırakmak ona çok zor gelmişti. Anneannesinin du
e
rumu kalbini paramparça ediyordu. Birden, ne yapması ge
eser
rektiğine karar verdi. Anneannesi Vivian’ın yanına gitmeliy
eY
di. Orada olmayı istiyor, buna ihtiyaç duyuyordu. Oralara
gitmenin bir yolunu bulacaktı.
Kararlılığını kuşanan Chrissie telefona uzanıp anneanne
emd
yol almışlardı.
D
tlar
neyin değiştirdiğini bilmiyorum ama ne olursa olsun beni
mu
dinlemesine sevindim.”
Chrissie, “Şimdi nerede?” diye sordu.
nU
“Olanlan düşünmek için biraz uzandı.”
Bir başka deyişle şekerleme yapıyordu.
e
“Aklıma harika bir fikir geldi, söylesem olur mu?” Ch
eser
rissie reddedilmekten korkan küçük bir çocuk gibi algılan
eY
maktan nefret ediyor, ama bu fikrin annesinin hoşuna git
meyeceğini de hissediyordu.
emd
“Olur. Neymiş?”
“Babam, anneannemin evini kiralamayı ya da satmayı
ahc
düşündüğünden bahsetti.”
“Evet.” Annesi isteksiz gibiydi. “Şehirdeki en güzel ev
B
nekleri karşılaştırıyordu.
“Ama neye karar verirsen ver, eşyalan toplaman gereke
aco
“Öyle.”
“Yani sana yardım edecek biri olsa iyi olur.”
Annesi hemen cevap vermedi; Chrissie’nin sorularının
ebbi
tlar
“Ondan değil.”
mu
“Sana yardım edebileceğimi biliyorsun.”
“Evet, biliyorum.”
nU
“O zaman neden gelemeyeceğimi söyle. Burada çok sı
kılıyorum ve tanıdığım herkes ya işte ya da hoş bir tatilde.
e
eser
Bense tuvalet yıkadığım bu evde hapis hayatı yaşıyorum.”
Durumu abartmıyordu. “Bir hizmetçi tutmanızın vakti gel
medi mi?” eY
Annesi nazik bir sesle, “Baban seni tuttu ya,” dedi.
emd
Chrissie, “Çok komik,” diye söylendi. “Çok komik.”
“Babanın sana ihtiyacı var.”
ahc
çaba harcadı.
mb
tlar
yaparken ben de senin yanında olurum.”
mu
“Sana tatilden değil, yorucu günlerden bahsettiğimi
unutma, Chrissie.”
nU
Annesi bazen farkına varmadan onu aşağılıyordu. “Bi
liyorum. San? yardım edebilirim, anne. Ne dersin? Tüm gü
e
nümü telev on karşısında mı geçireyim? Hele bir de sen
eser
ve anneannem zor günler geçirirken...”
eY
“Gerçekten de çok zor bir zamandan geçiyoruz.” Anne
sinin sesi biraz çatladı. “Bu kadar zor olacağını düşünme
emd
miştim.”
“Neyin? Anneannemi huzurevine yerleştirmenin mi?”
ahc
“Evet.”
“Gelebilir miyim o zaman?” O yalvaran ses geri dön
B
Colville’e gidecekti.
tlar
mu
nU
9
e
eser
eY
Susannah televizyonun karşısına geçerken eve ürpertici
emd
bir sessizlik hâkimdi. Uzun geçen dört günün ardından ta
şınma işi hallolmuştu. Annesi huzurevinde ilk gecesini ge
ahc
tlar
meceler ve dolap kapaklan ardına kadar açıktı. Yerler, anne
mu
sinin ve kısmen Susannah’ın hayatının kalmtılanyla doluydu.
Duygular su yüzüne çıkmak üzereydi ve geçen her saniye
nU
daha da yoğunlaşıyorlardı.
Susannah ailesini aradıktan sonra yatağa girmesi gerek
e
eser
tiğini fark etti, ama gözlerine uyku girmeyecekti. Boş prog
ramlarla dolu televizyonla oyalanmayı da istemiyordu. Ayağa
eY
kalktı ve birkaç eşyayı ayırıp geriye kalanları paketlemeye
başlaması gerektiğini düşünerek amaçsızca odadan odaya
emd
dolandı. Ama sırtı ağrıyor, kalbi parçalanıyordu; kendini da
ha önce hiç bu kadar yalnız hissetmemişti.
ahc
etti.
“Alo, benim, Carolyn. Bu kadar geç aradığım için özür
dilerim am a...”
“Carolyn.” Susannah üzüntüsünü saklama gereği duy
tlar
madı.
mu
“Taşınma işi nasıl geçti?”
Susannah mutfak duvanna yaslanıp telefonun uzun kab
nU
losunu koluna doladı. Babası telsiz telefonların da gereksiz
olduğunu düşünen biriydi. “Annemin halinden nefret ettiğini
e
saymazsak iyiydi. Belli etmemeye çalışsa da ne kadar mut
eser
suz olduğunu gördüm.”
eY
“Birkaç kez aradım ama kimse cevap vermeyincc î-ierak
ettim.”
emd
“Yatağa girene kadar annemin yanından ayrılmadım.”
Susannah, içinde biriken duygulardan bir anlam çıkarmaya
ahc
tlar
leştirmek zorunda kalmadım ama zaman zaman yaşıtlarıyla
mu
daha iyi bir hayat geçirip geçiremeyeceğini düşündüm.” Ani
den konuyu değiştirerek, “Seni gelecek hafta bir akşam bize
nU
yemeğe davet etmek için aramıştım,” dedi. “Salı günü herke
se uyuyor.”
e
Susannah, “Herkesten kastın?” diye sordu.
eser
“Sandy Giddings’le karşılaştım. Bana Wal-Mart’ta kar
eY
şılaştığınızı söyledi; bu yüzden Yvette Lawton ve Lisa Mitc-
hell’le birlikte onu da davet ettim. Sana uyar mı?”
“Elbette!”
emd
rıydı.
Carolyn’le birkaç dakika daha konuştuktan sonra ken
dini daha iyi hissetti. Tekrar televizyonun karşısına geçip ka
nalları karıştırmaya başlasa da ekrana bakamıyordu. Sonra
tlar
yatağa girdi fakat uzun bir süre uykuya dalamadı.
mu
Çocukluk anılarını, annesinin kurabiyeler pişirip ona
kamp ateşinin lideriymiş gibi davrandığı günleri düşündü.
nU
Babasıyla yazın yaptığı yürüyüşleri, kendisinin hep çilekli,
babasının da hep vanilyah yemeyi tercih ettiği külahtaki don
e
durmaları hayal etti. Babası bir hâkim olarak toplumun li
eser
derlerinden biriydi ve Susannah’a göre dünyadaki en harika
eY
adamdı. Onunla ilgili fikirleri liseye başladığında değişmiş,
babasının ne kadar buyurgan ve mantıksız biri olduğunu o
zamanlar anlamıştı. Ardından rüyasında çocukken her yıl ka
emd
vuzu gördü.
Ertesi sabah yatak odasının camından giren güneşle
B
tlar
Arabasını giriş kapısının yakınma park etti, etrafta başka
mu
araba yoktu. Yedi ay önce durduğu yere gitmek için mezar
taşlarının arasından geçti. Çimler üzerinde mezara doğru
nU
ilerlerken babasının tabutunun toprağa indirilişini hatırladı.
Mezar taşı yerine yerleştirilmişti, annesinin adı ve doğum ta
e
rihi de onun yanındaki mermere kazınmış, hemen yanına da
eser
Ölüm tarihi için bir boşluk bırakılmıştı.
eY
Susannah dimdik durdu, kendisini yeni sulanmış çimle
rin üzerindeyken huzursuz hissediyordu. Boğuk bir fısıltıyla,
“Merhaba, baba,” dedi. “Nasılsın?” Bu saçma lafından dolayı
emd
olduğunu açıklamıştı.
Susannah ayakkabısını kaygan ve nemli zemine sürttü.
mb
değildin. Annem senin tüm isteklerini kabul etti ama ben et
medim. Sana karşı çıkmasam daha iyi anlaşırdık, biliyorum
ama... yapamazdım.”
Babası birçok konuda çetin, katı ve çoğu zaman da inat
tlar
çı bir adamdı. Hâkim kürsüsünde oturup avukatları ve halkın
mu
sorunlu kesimini dinlediği için de öyle olmak zorundaydı.
Bu yüzden duygusal olarak kendini herkesten soyutlamış,
nU
Doug’un vefatından sonra insanlardan daha çok uzaklaşmış
tı.
e
Her ne kadar klişe bir yaklaşım da olsa tek oğlunu hep
eser
el üstünde tutmuştu. Ağabeyi öldükten sonra Susannah ba
eY
basının dünyasındaki güneşin söndüğünü hissetmişti. Ağa
beyinin Ölümcül kazasından önce aralarındaki ilişki gerilmiş,
sonrasında daha kötü bir hal almıştı. Aslında babası onu Do-
emd
lesi görmüştü.
mb
tlar
Susannah fısıldayarak, “Sen ölünce, oturup konuşma
ve... sorunlarımızı çözme fırsatını yakalamış olsak ikimiz
mu
için de çok iyi olurdu, diye düşündüm,” dedi. “Sana ne kadar
nU
üzgün olduğumu söylemek istemiştim ama şimdi... şimdi
özrümün bir işe yarayıp yaramayacağından şüphe ediyorum.
e
Ama sen kendi bildiğinden hiç şaşmaz, insanlara hep tepeden
eser
bakardın.”
eY
Gözlerinden süzülen yaşlar yanaklarına aktı, babasının
onu hâlâ böyle bir hale sokacak gücünün olmasına kızarak
yanaklarını koluyla sertçe sildi. “Seninle konuşmak istiyor
emd
tlar
ladı mı duramayacağından korktuğu için kendini tutuyordu.
Susannah arabasına doğru giderken, duygusal anlamda
mu
harap olmuştu. Kederle ve gözyaşlarıyla mücadele ediyor,
nU
buraya geldiği için pişmanlık duyuyordu.
Arabasına varınca yolcu tarafındaki kapıya yaslandı.
Annesini ziyarete gitmeden önce toparlanmalıydı. Bu sabah
e
eser
kendini onun yanına uğrayacak gibi hissetmiyor, onun ye
rine evde kalıp toplayabildiği kadar eşyayı toplamayı ve ve
eY
rilmesi gereken kararları vermeyi istiyordu.
Arabaya binerken, Doug’un mezarını yıllardır ziyaret
emd
etmediğini fark etti. Yirmi birinci yaşına bastıktan bir hafta
sonra ölen ağabeyini düşündüğünde az kalsın ağlamaya baş
ahc
layacaktı.
B
tlar
larda mezarlığa gelmemişti, hem gelse bile kocasının meza
rına da çiçek bırakırdı.
mu
Susannah yere eğilip parmaklarıyla narin taçyapraklara
nU
dokundu. Henüz tam olarak açmamış güller daha birkaç saat
önce kesilmişti. Çiçekleri getirenlerin yakınlarda olup olma
dığını merak ederek ayağa kalkıp etrafına bakındı. Görebil
e
eser
diği kadarıyla tek başınaydı.
Babasına onca şey söylemesine rağmen, ağabeyine söy
eY
leyecek çok şeyi yoktu. Mezarına bakıp gülümsedi, ona bir
öpücük gönderdi. Sonra bir daha uzun süre buralara dönme
emd
me kararı alarak arabasına döndü.
Mezarlıktan çıktıktan sonra Safeway’e gidip eşyalar için
ahc
sinin kemikli narin elini avucuna alıp onunla göz göze gel
mek için diz çöktü. “Dün rahat uyuyabildin mi?”
ebbi
tlar
“Anne, yeni hayatına bir şans ver.”
mu
“Daha ilk günden buradan nefret ettim. Babanın burada
kalmamı istediğini biliyorum ama sana söylüyorum, Susan
nU
nah, buradan hemen çıkmak istiyorum.”
Susannah ona, “İki hafta,” dedi. “Bana en az iki hafta
e
deneyeceğine söz verdin.”
eser
Annesi gönülsüzce başını salladı. “Evet, biliyorum ama
eY
işe yaramayacağını sana şimdiden söyleyebilirim.”
Susannah tüm içtenliğiyle annesinin kısa zamanda fik
rini değiştirmesi için dua etti. Çünkü ona sunabileceği başka
emd
seçenek yoktu.
ahc
“Elbiselerim nerede?”
“Anne, elbiselerini çoktan getirdik, unuttun mu?”
B
“Hayır, anne.”
“Ah, Jean, ah, şimdi ne yapacağım?”
mb
tlar
mişti. Ama Susannah, “Ayarlamaya çalışırım,” dedi.
mu
“Kitaplarımı da getir.”
“Getiririm, anne.” Anlaşılan onu birkaç ufak tefek işi
nU
yapmaya gönderiyordu. “Buradakilerle tanıştın mı?”
Vivian sesini alçalttı. “Burası yaşlılarla dolu. Sana bura
e
ya ait olmadığımı söylüyorum, Susannah. Yemin ederim her
eser
kes en az seksen yaşında.”
eY
Susannah annesini huzurevinde kalmaya ikna etmeye
çalışmak yerine, kendisinden istenen işleri halletmek için dı
emd
şarı çıktı. Annesi, kızının mor elbisesini bulması konusunda
ısrarcıydı ama Susannah annesinin dolabında öyle bir elbise
ahc
gördüğünü hatırlayamıyordu.
Duygusal olarak çökmüş halde evin yolunu tuttu. Dış
B
şey tam da bıraktığı gibi duruyordu ama bir şeyler eksik gi
biydi. Fakat tam olarak ne olduğunu bilmiyordu. Oturma oda
aco
“Hey?”
Yine hiçbir cevap alamadı.
Kalbi güm güm atarak bir odadan diğerine gitti. Göre
bildiği kadarıyla hiçbir şey eksik değildi, ta ki Doug’un oda
tlar
sına adım atmcaya dek. Annesi, ağabeyinin lisedeki mezuni
mu
yet fotoğrafını, katıldığı koşulardan ve diğer spor müsaba
kalarından aldığı madalyaları duvarına astığı odayı eskisi gi
nU
bi korumuştu. Ama duvardaki her şey gitmişti. Birileri içeri
girip ağabeyinin lise yıllarındaki hatıralarını çalmıştı.
e
Ne olursa olsun, Susannah annesinin bunu öğrenmesine
eser
izin veremezdi.
eY
emd
ahc
B
er -
mb
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
10
e
eser
eY
Susannah bu tuhaf soygundan ne anlam çıkarması ge
emd
rektiğini bilemiyordu. Ağabeyinin mezarına konan taze çi
çeklere bir de bu iş eklenmişti. Birileri Doug’un lise eşyala
ahc
tlar
yazmaya başladığı eski bir günlüktü. Üzerindeki suni deri
mu
yıllar önce çatlamıştı ve anahtarı olmayan küçük bir kilidi
vardı. Susannah kilidi açmayı deneyince günlük, sırlarını
nU
paylaşmaya can atarcasma birden açıldı.
Açık günlüğü elinde uzunca bir süre tuttu, içindekileri
e
okumaya cüret edip etmemesi gerektiğini düşündü. Annesinin
eser
mahremiyetini ihlal edemeyeceğine karar verip el kadar gün
lüğü komodinin üzerine bıraktı. eY
Annesi muhtemelen günlük tuttuğunu hatırlamayacaktı.
emd
Yine de annesinin en tuhaf şeyleri anımsadığını biliyordu.
Dolabı boşaltmayı, elbiseleri ve ayakkabıları Goodwill
ahc
bitmeyecekti.
mb
“Köıiyi ne yapacaksın?”
eM
tlar
Chrissie’nin sesi otuz saniye içinde köriyi bulamazsa kı
mu
yamet kopacakmış gibi geliyordu.
“Yanındaki rafın bir üstüne bak. Varsa oradadır.”
nU
“Tamam ” Sesi telefonu omzuyla kulağı arasına sıkış-
tırmuş gibi boğuk çıktı.
e
eser
Susannah kavanozların ve baharatlıklann kanştırıldığmı
duydu, ardından da zafer dolu bir haykırış geldi. “Teşekkür
eY
ler, anne. Görüşürüz.” Buıııı söyledikten sonra hat kesildi.
Susannah ahizeyi yerine koyarken, “Yardım edebildiği
emd
me sevindim,” diye söylendi. Chrissie, eve döndüğünden beri
ilk defa hevesle bir işe girişmişti. Joe, kızlarının Colville’e
ahc
cekti.
mb
tlar
İçinde yazanları okumaya hakkının olmadığım hatırlattı ken
mu
dine. Annesinin özel hayatından bahsediyordu. Sonra anne
sinin de onun günlüğünü okuduğunu hatırladı. Yatılı okula
nU
gönderildikten kısa süre sonra annesi aynı şeyi yapmıştı.
İçindeki suçluluk duygusunu bastırarak böylece ödeşecekle
e
rine karar verdi.
eser
Günlüğü açtı ve annesinin düşüncelerini kâğıda aktar
eY
mak için dolmakalem kullandığını fark etti. Vivian her bir
gün için birkaç satır yazıp beş yılını deftere sığdırmıştı. Yap
emd
tığı günlük işleri aktarmazsa hayatı mahvolacakmış gibi o
yıllarda günlüğüne sadık kalmıştı. Mavi mürekkep biraz sol
ahc
3 Nisan 1957
mb
tlar
George’la tekrar hemşirelik okuluna gitme konusunu
mu
konuştum ama çocuklar kiiçük olduğu için yerimin evim ol
duğunu söyledi. Ona bugünlerde birçok kadının çalıştığını
nU
söylemeye çalıştıysam da beni dinlemedi. İyi bir hemşire ola
cağımı biliyorum. Keşke genç yaşta evlenmek yerine hemşi
e
relik okuluna gitseydim demekten kendimi alamıasam da
eser
George ’a hak veriyorum. Gerçi savaş devam ederken başka
ne yapabilirdim ki? eY
Susannah kaşlarını çattı. Annesi hemşire olmayı mı is
emd
şekillenmişti.
Ancak şimdi düşününce annesinin o ve Doug hastayken
er -
tlar
İki çocuğum da bademcik iltihabına yakalandı. Doktor
en kısa zamanda ameliyat olmaları gerektiğini söyledi. Bana
mu
korkunç bir şeyden bahsediyormuş gibi geldi. Çocuklarımın
nU
başına geleceklerden korkuyorum. Kütüphanede bulabildi
ğim her şeyi okumama rağmen içim rahatlayacağına daha
e
da daraldım. Akşam yemeğinden sonra George ’la konuştum
eser
ama kafası mahkemedeki bir davayla meşguldü. Galiba söy
eY
lediklerimin tek kelimesini bile duymadı. Çok fazla endişe
lendiğimi söylüyor. Öyle olabilir ama ameliyat ve özellikle
de kulak enfeksiyonlarına çabucak yakalanan Susannah ’ın
emd
ken eli hafiften titredi. Bir yudum aldıktan sonra tekrar gün
lüğe uzandı. Sonraki yazılar, alışveriş, ev temizliği, bahçeye
soğan dikimi gibi sıradan konulardan bahsediyordu.
ebbi
rakıp çay dolu fincanı iki eliyle tuttu. Geçmişe baktıkça anne
sinin günlüğünü okumaması gerektiğini hissediyordu. Ama o
sabah babasını aslında hiç tanımadığından yakınmıştı; şimdi
annesini de tanımadığını anlamıştı.
tlar
Tost ekmeğinin üzerine sürdüğü fıstık ezmesiyle geçiş
mu
tirdiği akşam yemeğinden sonra annesine tekrar bakmaya git
ti.
nU
Danışmada duran Rose, kapıdan girerken onu, “İyi ak
şamlar,” diyerek karşıladı.
e
“Yemek vaktinde gelmedim umarım.”
eser
“Hayır, hayır, yemek saat beşte veriliyor.”
eY
Susannah bunu biliyordu ama kendini günlüğe öyle bir
kaptırmıştı ki, saatin farkında değildi. Günün ana öğünü saat
emd
on ikide veriliyor, öğleden sonra da hafif bir şeyler servis
ediliyordu.
ahc
Vivian diğerleriyle tanışmak için biraz çaba sarf etse işleri ko-
eM
tlar
ğa oturmuştu, sırtı da Susannah’a dönüktü.
mu
Susannah’ın çalışanlardan biri olduğunu sanıp, “Tepsiyi
alabilirsin,” dedi.
nU
Kapının yanındaki küçük masanın önünde durmaya
devam eden Susannah tepsiye baktı. Görebildiği kadarıyla
e
annesi yemeğine hiç dokunmamıştı.
eser
“Anne.”
eY
“Aa, Susannah.” Arkasına döndü. “Seni o gelip giden
kız sandım.”
emd
“Yemeğini yememişsin.”
Annesi bir eliyle koltuğun kenarına tutunarak yarım ya
ahc
di.
mb
tlar
mayı istediğini bilmiyordum.”
Annesi bakışlarını ona çevirdi. “Sana bunu kim söyle
mu
di?”
nU
Susannah çabucak, “Şey... dolabmdakileri toplarken
yazdığın bir şeyle karşılaştım da,” dedi. Bahsettiği “şey”in
e
annesinin günlüğü olduğunu dile getirmedi.
eser
Vivian’m sesi isteksizce çıksa da, “Bir zamanlar düşün
müştüm,” dedi. eY
“Peki, neden hemşire olmadın? Susannah annesi adma
üzülüyordu ama belli etmemeye çalıştı.
emd
Vivian soruyu biraz düşündü. “Babaniyi bir fikir olma
dığını düşündü, haklıydı da. Birkaç yıl sonra George hâkim
ahc
sorumluluklarımız vardı.
Duygularını gizlemeye dikkât eden Susannah, “Senden
er -
tlar
Vivian gülümsedi. “Bir an olsun pişman olmadım. Her
mu
kes hayatında bazı seçimler yapar, Susannah. Baban iyi para
kazanıyordu, benim çalışmama gerek kalmadan geçinebile
nU
cek kadar talihli insanlardık. Ben bunu bir lütuf olarak gördüm,
hâlâ da görüyorum. Bir ara kan bankasında gönüllü olarak ça
e
lıştım, hem bu arada bahçemle de ilgilenebildim.”
eser
Susannah, “lütuf 'un doğru kelime olup olmadığından
emin değildi. eY
“Babanla hayat arkadaşıydık. Sen onu hep kötü biri ola
emd
rak gördün ama öyle biri değildi. George iyi bir adam, sevgi
dolu bir eş ve mükemmel bir babaydı.
ahc
üzülüyordu.
mb
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
e nU
eser
1 1
eY
Carolyn öğlen fabrikaya dönüp adının yazılı olduğu park
emd
yerine girdiğinde hava serin ve rüzgârlıydı. Spokane’de bü
yük bir yapı marketler zincirinin sahibi olan müşterisiyle çok
ahc
tlar
Carolyn önündeki belgeleri imzalar imzalamaz eve git
mu
meyi planlıyordu; çünkü akşam yemeğine misafirleri vardı.
Susannah’ı, Sandy’yi, Lisa’yı ve Yvette’yi evine davet et
nU
mek, sosyalleşmek adına attığı büyük bir adımdı. Colville’in
en çok işçi çalıştıran fabrikasının patronu olarak bu tür şeyle
e
ri çok sık yapmıyordu. Çünkü babası şehirdeki herhangi bir
eser
aileyle fazla yakınlaşmaması konusunda onu uyararak bunun
eY
riskli olacağını söylemişti. Davet ettiği kadınların hiçbirinin
fabrikayla uzaktan yakından ilgisi yoktu.
emd
îşi adına yüklendiği sorumluluğu aklından bir saniye çı
karmayan Carolyn geri dönüşünden sonra içe kapanmış, ar
ahc
tlar
ya, telaşla ona doğru geldi. Carolyn fabrikada ondan sonra en
mu
yetkili kişi olan Jim’e çok güveniyordu. Jim onun altında ça
lışan bir müdürden öteydi; onun sağ koluydu ve tıpkı onun
nU
gibi hırslı ve hevesliydi. Fabrikaya emek verdiği onca yıl sa
yesinde, çalışanlar onun kararlarına ve ona saygı duyuyordu.
e
eser
Carolyn ona danışmadan hiçbir karar almıyordu,
Carolyıı’den on yaş genç olan Jim uzun boylu ve kaslı
eY
bir adamdı, genelde dışarıda çalıştığı için teni koyulaşmıştı.
Mutlu bir evliliği ve ikisi üniversiteye başlamak üzere olan
emd
üç çocuğu vardı. Carolyn, Jim’in yanında çalışmasına min
nettardı ve ona işlerine kattığı değere karşılık yüklü bir maaş
ahc
veriyordu.
Jim yanına gelirken, “Toplantı nasıl geçti?” diye sordu.
B
“Anlaşmayı yaptık.”
“Bravo!” diyen Jim, başını sallayıp başparmağını hava
er -
ya kaldırdı. “Tebrikler.”
mb
yordu.”
“Ne oldu?” Carolyn endişelendiğini hemen belli etti.
D
tlar
“İyi görünüyor.”
mu
Carolyn’in içi rahatladı.
“Şu yeni bahçıvan elini çabuk tutmasa kurtulamazdı.”
nU
Carolyn, adamın buradaki bahçeleri ve evindeki avluyu
düzenlemek için anlaştığı Kettle Falls Peyzajcılık’a bağlı ça
e
lıştığını biliyordu. Bahçe işlerini son üç yıldır o şirkete veri
eser
yor, onlar da işlerini çok iyi yapıyordu. Onlardan hiç
eY
şikâyetçi olmamış, dört ay önce işe başlayan yeni bahçıvan
da çok usta biri çıkmıştı. Dürüst, çalışkan, dakikti ve en
önemlisi de çiçeklerin dilinden anlıyordu. Daha önce hiç
emd
tlar
başka bir işi olmadığını söyledi. Grady’nin ambulansa ko
mu
yulduğunu görür görmez çimleri biçmeye döndü ve kısa süre
sonra da gitti.”
nU
Carolyn daha sonra teşekkürlerini iletecekti. “Heyecanlı
bir gün geçirmişsiniz.”
e
Jim, “Hem de ne heyecan!” dedi. “Tabii böyle şeyleri
eser
hiç yaşamamayı tercih ederim.”
eY
Carolyn başını salladı. “Gloria’ya Grady’nin durumuna
bakıp sizleri haberdar etmesini söylerim.” Asistanı Gloria
çok düzenli biriydi. Babası, Carolyn’e etrafını kalifiye ele
emd
sin,” dedi. Daha resmi bir ses tonuna geçip, “Yarın sabah ma
sana kaza raporunu koyarım,” diye ekledi.
“Teşekkürler,” diyen Carolyn yarım saat daha ofiste va
kit geçirmeye karar verip arkasına döndü. Yemek hazırlık
tlar
ları tamamlanmış sayılırdı, ev de temizdi. “Dave’i benden
mu
önce görürsen onunla konuşmak istediğimi söyler misin?”
Jim gülümseyip isteğini yerine getireceğini söyledi.
nU
Carolyn o anlaşmayı yaptığı için sevinçten havalara
uçsa da felaket sayılabilecek bu olay onu hızla dünyaya dön
e
dürmüştü. Jim’in yanında ağır ağır yürüyerek ofisine vardı.
eser
O sırada Jim, “Dave’i sık sık görüyorum ve iş ahlakını da se
viyorum,” dedi. eY
“Ben de.” Evdeki bahçesinin yıllardır hiç bu kadar güzel
olmadığından bahsetmedi.
emd
devam etti. “Ama işini sevdiğini söyledi. Ona ilk etapta ve
aco
tlar
“Nereli olduğunu sordum, bana Califomia’da yaşadığını, on
dan önce Arizona’da kaldığını ve bir mevsim de Yakima’da
mu
meyve topladığını söyledi. Onun gibi adamlarla daha önce
nU
de tanışmıştım. Genelde bir yere kök salmazlar.”
Carolyn derince iç çekerken başını salladı. Ponderosa
e
çamıyla köknarlar havaya güzel kokular salmıştı. Carolyn
eser
çocukken babasının kıyafetlerinin kokusunu severdi. Artık
eY
kendi gömlekleri de aynı kokuyu taşıyordu. Ona göre bu, eg
zotik parfümlerden de çekiciydi.
Tam da paydos düdüğü çalarken köşeyi döndüler. Etraf
emd
tlar
ona yaklaşırken Dave elindeki küreği yere saplayıp sapma
mu
yaslandı.
Carolyn, “Burada olacağını bilmiyordum,” dedi.
nU
Dave elinin tersiyle abımı sildi. “Hizmetçiniz yemekte
misafirlerinizin olacağını söyledi. Onlar gelmeden bahçeye
e
ağaç kabuğu serpmek istedim.”
eser
Çok düşünceli davranmış, onu şaşırtmıştı. Carolyn ken
eY
dini biraz tuhaf hissederek, “Teşekkürler,” dedi. “Öğlen fab
rikada yaptıkların için teşekkür ederim. Jim bana neler oldu
emd
ğunu anlattı.”
Dave, Carolyn’in övgüsünden utanmış gibiydi. “Önemli
ahc
değil.”
“Grady’nin hiç de öyle düşünmediğinden eminim. Jim
B
edince çabucak eve girdi. İçini çok tuhaf bir his kapladı. Ken
D
tlar
Carolyn, Dave Langevin’den etkilenmişti. Onu savunmasız
hale getirip telaşlandıran, çok rahatsız edici bir hisse kapıl
mu
mıştı. Onun yaşında ve konumunda olan biri, aşk meşk işle
nU
riyle ilgilenmeyi göze alamazdı. Yine de tarif edemediği
duygular yaşıyordu. Fakat sorumluk hissi, sağduyu ve kısıtlı
zaman mücadeleyi kazandı, yoksa Carolyn onu içeri davet
e
eser
etmek ya da biraz daha kalmasını sağlamak için bir bahane
bulurdu. Ama misafirlerinin birazdan geleceğini hatırlaması
eY
aptalca bir şeyler yapmasına engel oldu.
Temkinli davranmasına rağmen Dave’i evin camından
emd
izlemeye devam etti. On veya on beş dakika sonra Dave pi
kabına doğru yürüyüp malzemelerini arkaya yerleştirdi. Ön
ahc
karanlığa karıştı.
Dave büyük, hasır şapkasının ucunu tutarak pikaba bin
mb
e
eser
eY
Susannah’m misafirliğe gidecek hali yoktu ama iptal
emd
etmek için artık çok geçti. Akşamın ne kadar berbat geçece
ğini düşünürken mutfak masasına oturup rahatlamaya çalıştı.
ahc
tlar
olmuş, kızının, babasını kötü göstermek için uğraştığım iddia
mu
etmişti.
Bunların gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi yoktu. Su-
nU
sannah’ın istediği tek şey, annesinin gerçeği kabullenmesiy-
di. İki ayrı yerde hemşirelik okuluna gitmek isteğini ve iki
e
sinde de George tarafından reddedildiğini okumuştu. Ama
eser
annesi hemşire olamamasının önemsiz olduğunu dile getiri
yordu ısrarla. eY
Susannah’m soruları yüzünden oldukça tuhaf anlar ya
şamışlar, Susannah kendini kötü hissetmişti. Vivian akşam
emd
tağına uzanmıştı.
Günün kalanını çalışarak geçirmişti. Koliye koyduğu eş
B
tlar
yıllarındaki anılar onu rahatsız ediyordu. Babası bir hâkim
mu
olduğu için elinde tokmağı olsun olmasın herkesin hayatına
müdahale edebileceğini düşünürdü.
nU
Susannah telefonda konuştuktan sonra, saçma da olsa
kocasına sinir olduğunu fark etti. O Seattle’da normal ve sı
e
radan hayatını yaşarken, Susannah buraya tıkılıp kalmıştı.
eser
Sophie Teyzesinin ördüğü yatak örtüsünü ya da babasının
eY
pul koleksiyonunu ne yapacağına karar vermek istemiyordu.
Joe’nun evde oturup ona tavsiyelerde bulunmasının kolay ol
emd
duğunu düşünüp sinirlendi. Kocasının ona destek olmaya ça
lıştığını bilmesine rağmen şimdilik onu mutlu edecek
ahc
tlar
her şeyin değişmeye başladığı yıla, Doug’un vefat ettiği, Ja
mu
ke’in ortalıktan kaybolduğu zamandan öncesine dönmeyi is
tiyordu. Öyle olsa Jake Te kaçıp gitmeyi tekrar düşünürdü.
nU
Hatta düşünmek ne kelime, bu fırsatı hayatta kaçırmazdı.
Tekrar genç olmak, delice âşık olup gençlik ateşini hisset
e
mek ne kadar da güzel olurdu. Bu defa babasına meydan
eser
okur, karşı çıkar ve sevdiği adamla kaçardı.
eY
Susannah saat altı buçukta Carolyn’in evine giden, ça
kıl taşlı uzun yola girdi ve üzerine sihirli bir değnek değmiş
emd
gibi huzursuzluğunun geçtiğini hissetti. Genç bir kızken de
burayı severdi. Tepelerin karşısındaki evin ve ağaçların bu
ahc
izlemişti.
mb
tlar
bakmakla uğraşırken bir şeyler hazırlamaya vakit bulama
mu
mıştı.
Merdivenleri çıktığında ön kapı açık, sinekliğin sürgüsü
nU
çekikti.
Carolyn mutfaktan, “Gel,” diye seslendi.
e
Susannah içeri girdi. Arkadaşı mermer tezgâhın üzerin
eser
de peynir, yeşil üzüm ve krakerlerle aperatif tabağı hazırlı
yordu. eY
Beyaz zinfandel şişesini tutup havaya kaldıran Susan
nah, “Şarap getirdim,” dedi. Malzemelerle dolu poşeti masa
emd
tlar
kın,” dedi. Elindeki şarap şişesini ve bir tepsi ev yapımı brov-
niyi mutfak tezgâhının üzerine bıraktı. Carolyn buzdolabın
mu
dan büyük bir tabakta ıspanak salatası çıkarıp Susannah’m
nU
yaptığı salatanın yanma koydu.
Carolyn, “Yemeği bahçede yeriz diye düşündüm,” dedi.
e
Aperatif tabağını alıp arkadaşlarım bahçeye açılan sürgülü
eser
kapıya doğru götürdü. Oval masanın üzerinde rengârenk ta
eY
bak altlıkları vardı. Büyük şemsiye güneşin doğrudan üzerle
rine vurmasını engelliyordu.
Beş kadın aperatifleri bitirip ardmdan da salatalardan ve
emd
tlar
Susannah gözlerini zümrüt yüzüğe çevirdi. “Joe, yirmin
mu
ci evlilik yıldönümümüzde almıştı.”
Yvette uzun, sarı saçlarını omuzlarının üzerine atarken,
nU
“Biz de Ben ile uzun zamandır evliyiz,” dedi. “Ama yıldö
nümümüzde ben zümrüt göremedim.”
e
Susannah güldü ve ardından kaşlarını çattı. En son duy
eser
duğuna göre, Yvette lise bittikten kısa süre sonra Kenny Lin-
eY
coln’le evlenmişti. “Kenny’le ilişkinizin...”
Yvette araya girdi. “İki yıl sonra boşandık. Kenny uyuş
emd
turucu kullanmaya başlamıştı.”
“Çok üzüldüm.” Susannah nahoş anılan canlandırmayı
ahc
istemiyordu.
Yvette kaşlannı havaya kaldırdı. “Evlendiğimizde o pis
B
liği ara sıra tattığını biliyor olsam da her şeye gözlerimi yum
muştum. En son duyduğuma göre Shelton’da hapse düşmüş.”
er -
Şaraplannı yudumladılar.
Sandy, Susannah’a, “Lisedeki sevgilin Jake Presley’di,
değil mi?” diye sordu.
ebbi
tlar
du.
mu
Yvette, “Sonradan ayrıldılar,” dedi.
“Doğru ya,” diyen Lisa olanları anımsayınca başını sal
nU
ladı. “Hatırladığım kadarıyla Sharon ondan aynlmayı hiç is
temiyordu.”
e
Sandy yüzündeki şaşkın ifadeyle Susannah’a baktı. “la
eser
ke* e ne oldu? Şimdi nerede?”
eY
Susannah sakince omuz silkti. “Bilmiyorum. Ben Fran
sa’ya gittiğimde buralardan taşınmıştı.”
Duyduklarına şaşıran Yvette, “Gerçekten mi?” dedi.
emd
tlar
“Peki,” diyen Susannah kadehiyle Lisa’yı gösterdi. “Se
mu
ninki hangisi?”
“Benim gitmediğim yol mu?” Lisa utangaç bir tavırla
nU
uzaklara baktı. Bu konuyu açtığına pişman olmuş gibi ya
vaşça başını iki yana salladı.
e
Susannah, “Haydi,” dedi. “Vardır senin de bir tane. He
eser
pimizin var.”
eY
Sandy, Carolyn’e, “Peki ya sen?” diye sordu.
Carolyn tereddüt etti ve ardından, “Evet, benim de var,”
dedi.
emd
niz.”
eM
tlar
“Babam, ailemizde üniversiteye gidecek tek kişinin er
kek kardeşim olduğunu söylemişti. Ona göre ileride ailesine
mu
ben değil o bakacaktı.”
nU
Susannah, “Biri böyle konuşunca siz de sinir olmuyor
musunuz?” dedi. “Çok eskide kalmış bir anlayış olmasına
e
rağmen bazı kişiler hâlâ böyle düşünüyor.”
eser
“İşin aslı, gidebilirdim de. İstesem, annemin beni üni
eY
versiteye göndermek için elinden geleni yapacağını çok iyi
biliyordum. Ama onun yerine telefon şirketinde işe girdim
ve oradan da hiç ayrılmadım.”
emd
ni bulabildin mi?”
aco
tlar
mi?”
mu
Lisa başmı salladı. “Washington Üniversitesine gitti
ama bir yıl sonra okulu terk etti.”
nU
Susannah homurdandı.
“Ailesine tek başma bakan kişinin ben olması da ol
e
eser
dukça ironik. Bili beş yıl önce kanserden vefat etti, ben de
çocuklarımla bir başıma kaldım. Gelecek sene de evde tek
kalacağım.” eY
Hepsi bu gerçekleri sindirirken sessizce oturdu.
emd
Lisa, Yvette’ye dönerken, “Sıra sende,” dedi.
“Benim seçtiğim yolu zaten biliyorsunuz. Aslında do
ahc
evlendim.”
mb
tlar
rum.”
“Onun nerede olduğunu bilmediğini söylemiştin.”
mu
“Avrupa’dan döndükten sonrasını değil, Öncesini kaste
nU
diyorum.” Etrafa bakmdı ve dört arkadaşının fal taşı gibi açıl
mış, sorgular gözlerle ona baktığını fark etti. Gülümseyerek
e
şarabını yudumladı. “Fransa’ya gitmeden önceki gece Ja
eser
ke’le buluşmak için gizlice evden çıktım. Jake, onunla Ida-
eY
ho’ya gidip evlenmemi istedi.” Susannah’ın o günden sonra
Jake’i bir daha hiç göremeyeceğinden haberi yoktu.
Arkadaşları şaşkınlık dolu sesler çıkardı. Herkes genç
emd
atıyorduk.”
aco
du.
D
tlar
basının Jake hakkında yalan söylediğini düşünmüyordu. Üni
mu
versite boyunca Jake’in onu bulacağından, onu sevdiğinden
ve er ya da geç birlikte olacaklarından emindi. Yirmili yaş
nU
larının ortasına varınca da bunlardan vazgeçip Joe’yla ev
lenmişti.
e
Sessizlikten dolayı patlayacak gibi oldu. Telaşla, “Yan
eser
lış anlamayın, çok mükemmel bir kocam var,” diyerek söz
eY
lerine devam etti. “Yetişkin sayılabilecek harika çocuklarım
var. Hayatımın en iyi dönemini yaşıyorum.”
emd
Söylediği her şeyin doğru olması gerektiğini bilmesine
rağmen ağzından çıkanlara inanmadı. Chrissie ile Brian kısa
ahc
zorunda kalacaktı.
Annesi ona ihtiyaç duyuyor, hayatına tek başına devam
er -
tlar
güzel yanı da, bir daha Fogleman’m dersine girmek zorunda
kalmamış olmasıydı.
mu
“Ona deli gibi âşıktım.”
nU
Lisa, “Bay Fogleman’a mı?” deyip nefesini tuttu. “Eski
kafalı, ihtiyar Fogleman’a mı?” Kadehini ileri uzattı. “Bir
e
tane daha içmeliyim.”
eser
Carolyn, Sandy’nin kadehini doldurmak için şarap şişe
sine uzandı. eY
“Arabasının camına sürekli not koyardım.”
“Ciddi olamazsın.”
emd
tlar
“Colville’de geçirdiği o yıldan sonra Spokane Lisesi’ne
mu
tayin oldu.”
Lisa, “Onu bulmalısın,” dedi.
nU
Sandy başını iki yana salladı. “Ben mutlu bir evliliği
olan bir kadınım ya da bu akşama kadar öyleydim.”
e
Yine kıkır kıkır güldüler. Carolyn, “Tanrı aşkına, kalk
eser
mış gençliğimizde kaçırdığımız fırsatları konuşuyoruz,” de
di. eY
Lisa, “Ellili yaşlarda olmamıza rağmen hâlâ korkuyo
emd
ruz,” diye ekledi.
Ama Susannah korkmadığını fark etti. Kendine kızgın
ahc
e
eser
eY
Susannah, Carolyn’in evinden gece yansına doğru dön
emd
dü. Geçirdiği akşam ona tam da ihtiyacı olan enerjiyi ver
mişti. A)'lardır hissettiği hoşnutsuzluk evliliğini etkiliyordu,
ahc
tlar
adı gibi emindi. Vücudundaki tüm hücreler bunu söylüyordu.
mu
Susannah başka değişikliklerin olup olmadığını anla
mak için etrafı dikkatlice incelerken kıpırdamadan durdu.
nU
Tüyleri diken diken olurken tüm keyfi kaçtı. Kulak kesildi
ama hiçbir şey duymadı.
e
Kırlentlerin haricinde her şey yerli yerinde gibiydi. Bel
eser
ki de gereksiz yere şüpheleniyor ya da durumu abartıyordu,
eY
ama o kırlentlerin yerini değiştirdiğini çok net hatırlıyordu.
Annesine meydan okumak adına küçük bir işe kalkışmış, ap
emd
tallık etmişti. Ama böylece eve birinin girdiğini kanıtlamıştı.
Carolyn ve arkadaşlarıyla birlikte şarap içip eski günlerden
ahc
tlar
“Neredeydin?” diyen Chrissie uykulu gözlerini ovuş
turdu. “Telefonuna neden cevap vermedin?”
mu
Susannah gidip kızma sarıldı ama onun da sorması ge
nU
reken birkaç soru vardı. “Burada ne arıyorsun?”
Kızıesneyişini gizlemek için eliyle ağzını kapatırken,
e
“Sana yardım etmeye geldim,” dedi. “Saat kaç?”
eser
“On iki.”
“Bu saate kadar neredeydin?” eY
“Arkadaşlarımla birlikteydim.” Çantasını yere bırakan
Susannah mutfağa gidip ışıklan açtı. Telesekreterin ışığı yanıp
emd
di.
B
diyordu.
D
tlar
paylaşırsam onunla gidebileceğimi söyledi, ben de kabul
ettim.”
mu
“Peki, Spokane’den Colville’e nasıl geldin?” Susannah
nU
alacağı cevaptan hoşlanmayacağını hissediyordu.
Chrissie’nin omuzları düştü. “Kolay olmadı. Carley be
e
ni otogarda bıraktı. Orada epey tuhaf tipler vardı, anne. Ay
eser
rıca Colville’e bir sonraki otobüsün hafta sonu kalkacağım
söylediler.” eY
Susannah hikâyenin devamını beklerken başını salladı.
“Sonra aklıma John Mussetter geldi. Bir süre önce Spo-
emd
kane’e taşınmıştı. Onu hatırlıyorsun, değil mi? Telefon reh
berinde Mussetter soyadlı çok fazla kişinin olmayacağım
ahc
tlar
nesine gülümsedi. “Anahtarın o tuğlanın arkasında olması
mu
için çok dua ettim.” Sevinçle, “Ve buldum,” dedi.
Susannah ile ağabeyi çocukken evin arka tarafında ye
nU
rinden oynayan bir tuğla bulmuşlardı. Anahtar onun arkasına
cuk diye oturuyordu. Duvara bakan hiç kimse şüphelenmez-
e
di. Susannah da orayı tamamen unutmuş, gizli yerlerinin öğ
eser
renilmesine şaşırmıştı.
eY
Chrissie, “Yerine geri koydum,” dedi.
Susannah bir bardak çaya ihtiyaç duyduğunu düşünerek
emd
ayağa kalkıp demliğe su doldurdu, demliği de ocağın üzeri
ne bıraktı. “Baban burada olduğunu biliyor mu?”
ahc
“Chrissie!”
“Anne, orası sensiz çekilmiyor. Ayrıca buraya gelmeyi
er -
tlar
onlara iyi gelebileceğini biliyordu.
mu
Chrissie sandalyesine yaslandı ve bacaklarım büküp çe
nesini dizlerinin üzerine yasladı. Saçları öne düşüp yüzünü
nU
kapattı. “Bu sabah Jason’u aradım.”
“Ya?” Chrissie’nin onunla işi olmadığını ısrarla söyle
e
mesine rağmen araması büyük bir adımdı. “Konuşmanız
eser
nasıl geçti?”
eY
“Kötüydü. Katie’yle görüşmediğini söylese de ben inan
mıyorum. Ayrıca ayrılmamızın ikimizin de hayrına olacağını
emd
söyledi. Benim için hava hoş. Yapması gereken tek şey, dürüst
olmaktı.” Chrissie’nin umursamaz görünmesine rağmen Su
ahc
veriyorum.”
eM
tlar
layamıyor.”
mu
“Nasıl yani?”
“Annem durumunu kötüleştirmek için elinden geleni
nU
yapıyor.” Yaptıkları her konuşmada yığınla şikâyet dinliyor
du. Ona göre yemekler berbattı, insanlar onunla arkadaş ol
e
eser
mayı istemiyordu, odalar soğuktu ve... Susannah onu daha
fazla dinlememeye karar vermişti.
eY
Chrissie kendisinden emin bir tavırla, “Buraya gelmem
onu mutlu edecektir,” dedi. Susannah ona inanıyordu.
emd
“Am a...”
“Ne aması?”
ahc
e
eser
_
eY
Vivian ertesi sabah torununu görünce çok mutlu oldu.
emd
Kahvaltısını yeni bitirmişti. Yumurtalar soğuk, domuz pas
tırması yağlıydı, hiçbir şey yememişti.
ahc
“Merhaba, anneanne.”
aco
ğunu hissetti.
“Hayır, anneanne. Sana sürpriz yaptım.”
ebbi
tlar
değildi, kocaman bir hanım olmuştu. Bunu fark edince tek
rar şaşkınlığa uğradı. “Harika görünüyorsun.”
mu
“Sen de harika görünüyorsun.” Chrissie anneannesine
nU
kemiklerini kırmaktan korkuyormuş gibi nazikçe sarıldı. Vi
vian’ın bu kadar narin olduğunu hatırlamıyordu. Ama öyley
e
di. Değişmiş, takatsiz kalmış, kırılganlaşmıştı. Ne kadar da
eser
kötü kelimelerle tarif edilir birine dönüşmüştü böyle.
eY
“Bahçe eldivenlerimi bulamadım,” diyen Vivian sinir
lenmişti. Buraya taşınırken en çok endişelendiği şey hırsız
lıktı. Ona sözde yardım eden kişilere güvenemezdi. Sene
emd
sır erdiremiyordu.
Susannah, “Anne, bahçe eldivenini ne yapacaksın?” di
er -
ye sordu.
Vivian, kızını çok sevmesine rağmen dünyada onu en
mb
tlar
ben yaparım." Vivian hiç kimseyi, özellikle de Rachel Hen-
mu
derson’u güllerinin yanına yanaştırmıyordu. Komşusu da en
az diğerleri kadar güvenilemezdi.
nU
Susannah ile Chrissie birbirlerine bir bakış daha attılar
ama Vivian’m bunu fark etmesi kolay değildi. Chrissie, “An
e
neannemi bahçesinde çalışması için eve götürebilirim,” dedi.
eser
“Gitmek ister misin, anne?”
eY
Susannah şimdiye dek Vivian’a bu kadar saçma bir som
sormamıştı. “Elbette gitmek isterim.”
“Tamam, anneanne, o zaman üzerine bir yelek alalım.”
emd
tlar
istememesi normaldi. En çok sevdiği kolyeyi sakladığı kah
verengi çantasını alıp geldi ve çantayı omzuna attı. Üzerine
mu
bir yelek geçirdi. Bu günlerde daha çok üşüyordu. Sonra da
nU
kırmızı, “günlük” çantasına uzandı.
“Güllerle işim bitince, sizi öğle yemeğine götüreceğim.
Hesaplar benden.” Burada daha fazla kalırsa açlıktan Öle
e
eser
cekti. Vivian daha önce hiç buradaki kadar tatsız tuzsuz ye
mekler yememişti. Herhalde huzurevindeki kişilerin tuzdan
ya da baharatlardan haberi yoktu.
eY
Vivian odasını kilitleyip kilidi üç kez kontrol etti. Ar
emd
dından dış kapıya yöneldiler. Susannah danışmadaki Rose’la
konuşmak için durdu. Çalışanlar yaka kartı takıyordu. Su
ahc
tlar
Vivian, “Evet, öyle,” diye söylendi. Kızının imasını an
mu
lamaya başlamış ve bundan hiç hoşlanmamıştı. Susannah’ın
anne deyişi, onun bir sorunu olduğunu düşündüğünü gösteri
nU
yordu.
On dakika sonra Susannah içeri girip gözden kayboldu;
e
büyük ihtimalle o elindeki küçük telefonla konuşmaya gitti.
eser
Vivian çaresizce başını iki yana salladı. Susannah her şeyi
eY
eline yüzüne bulaştırıyor gibiydi. Aslında o kızım çok daha iyi
bir ev hanımı olarak yetiştirmişti. Ama aralarında bir tatsızlık
çıkmaması için ağzım açmadı.
emd
söyleyecekti.
aco
tlar
tavuk salatasının çok leziz olduğunu duymuştu. Sırf bunları
mu
düşünürken bile ağzının suyu aktı. Dışarıda yemek yemeyi
özlemişti. En iyi iki arkadaşı Barbara ve June’la zamanında
nU
çok güzel vakit geçirmişti. Huzur içinde yatsınlar, artık ikisi
de hayatta değildi. George da gitmişti.
e
Susannah arabanın kapısını açıp beklerken, Vivian, “Dı
eser
şarıda oturacak yerleri var,” dedi.
‘"Nerenin, anne?”
“Le Gourmand’m.”
eY
“Orada mı yemek istiyorsun?”
emd
meği vermiyorlardı.
Şanslarına bahçede bir sürü boş masa vardı. Vivian, Su-
sannah’m içeri girip sipariş vermesini izledi. Öğle yemeğini
kendisinin ısmarlamak istediğini hatırladı ama çantasını bu
tlar
lamadı. Etrafına bakınırken kalbi deli gibi atmaya başladı.
George incilerini kaybettiğini öğrenirse, çok kızardı.
mu
Chrissie, “Ne oldu, anneanne?” diye sordu.
nU
“Çantamı bulamıyorum.”
Chrissie öne eğilip, “Çantan kucağında, anneanne,” diye
e
fısıldadı.
eser
Vivian’m içine su serpildi. Kırmızı çanta uyuyan bir
kedi gibi kucağında duruyordu. eY
“Mücevherlerinin bulunduğu kahverengi çantan da ara
banın bagajında, hatırladın mı?”
emd
olurdu.
“Annem geliyor.”
er -
tlar
durumdan hoşlandığını fark etti.
mu
Genç adam Chrissie’ye başıyla selam verdi, Chrissie de
ona karşılık vererek Vivian’ı hayrete düşürdü. Vivian du
nU
daklarını sıkıca kapattı. Delikanlı bir şeyler söylemeye yel-
tendiyse de Vivian’la göz göze gelince tam da olması
e
gerektiği gibi fikrini değiştirdi.
eser
Onu nereden tanıdığını çıkarması için Vivian’ın birkaç
eY
dakika düşünmesi gerekiyordu ama onunla göz göze geldiği
an aradığı cevabı buldu. Gördüğü kişi, baş belası Troy Nan-
ce’di. '
emd
dedi.
eM
“Troy Nance.”
D
tlar
basının kim olduğunu tahmin bile edemiyordu. Hem o kişi
mu
her kimse ortalıkta fazla takılmamıştı.
“Sharon’u görmeyeli yıllar oldu.”
nU
Susannah muhtemelen o kadınla karşılaşmayacaktı. Vi-
vian’ın son duyduğuna göre, Sharon şehrin dış kesimlerin
e
deki Roadside Moteli’nde çalışıyordu. George’un mahkeme
eser
salonunda sık sık karşılaştığı ve belaya gebe tipler olarak ta
nımladığı kadınlardan biriydi. eY
Chrissie, “Hoş çocukmuş,” diye söylendi.
emd
Susannah bakışlarım hemen Vivian’a çevirdi. Bu kez
ikisi bakıştı. Vivian bunun ne anlama geldiğini biliyordu.
ahc
e
eser
eY
Susannah, Altamira’ya geri götürdüğünde Vivian’ın
emd
yorgun düştüğünü fark etti. Üzerinde hâlâ yeleği olan Vivian
televizyonun karşısına geçip ayaklarını yukarı kaldırdı. Bir
ahc
tlar
yardım etmen gerekiyor,”dedi. Odaları teker teker boşalt
mu
mak hem yorucu hem de üzücü bir işti.
“Yardım edebilirim sanırım.” Chrissie çok hevesli de
nU
ğildi ama Susannah onu suçlamıyordu.
Market müdürünün onlar için ayırdığı yarım düzine boş
e
koliyi almak için Safeway’e gittiler. Kutu toplamak, artık Su
eser
sannah’m günlük işlerinden biri haline gelmişti. En çok da
eY
meyveler için kullanılan sağlam kutuları seviyordu. Paketle
diği eşyaları günde iki kez depoya götürüyordu. Üzerine için
de ne olduğu yazılan ve düzgünce istiflenen kutular, Susan
emd
ğini fark etti. Onlar arabadan inip kutuları almak için bagajı
eM
tlar
dı. Aklından geçenleri karşısındaki kadına da söylemek iste
mu
di ama o daha ağzını açamadan Melody konuşmaya devam
etti.
nU
“Colville Emlakçilik, bölgede tanınmış, güvenilir bir fir
madır. Sekiz yıldır onlarla çalışıyorum, en yetkili satış ele
e
manlarıyım.”
eser
“Sizi tebrik ederim,” diyen Susannah’ın aklına söyleye
cek başka bir şey gelmedi. eY
“Bu kadar güzel bir mahallede bulunan bu güzel evle il
gilenebilecek birkaç müşterimiz var.”
emd
tlar
Susannah kartviziti cebine sokarken başını salladı. “Uğ
mu
radığınız için teşekkürler, artık işimize dönmeliyiz.”
Melody Highland kadife gibi bir sesle, “Asıl ben size
nU
teşekkür ederim,” dedi. “Kısa zaman sonra sizinle iş yapa
cağımızı ümit ediyorum.”
e
Susannah ile Chrissie eve yöneldi.
eser
Susannah girişteki merdivenlere varmak üzereyken Me
eY
lody, “Bir veya iki hafta sonra sizinle irtibata geçmemi ister
misiniz?” diye seslendi.
“Hazır olduğumda ben sizi aramayı tercih ederim.”
emd
ki arabasına döndü.
Susannah o gidene kadar bekledi, sonra elindeki iki ku
B
tlar
olunca tüm kitapları teker teker incelemeyi düşünüyordu. Ba
bası çok kitap okuyan biriydi ve kütüphanesindeki bazı eser
mu
lerin ilk basımları Brian’a dedesinden miras kalabilirdi.
nU
“Tamam,” diyen Chrissie bir kutu kaptı. “Oradan başla
rım.”
e
Annesinin şahsi eşyalarının çoğunu huzurevine taşıma
eser
larına rağmen babasının eşyalarına el sürmemişlerdi. Susan
eY
nah şimdiye kadar oradan uzak durmuştu» ama sonsuza dek
böyle davranmaya devam edemezdi.
Babası bildiği kadarıyla büyük bir titizlikle her şeyin
emd
kaydını tutardı. Susannah tüm çekmeceleri ve dosyalan ayık
lamak zorunda kalacaktı. Bunlarla ilgilenmeye kendini duy
ahc
lendi.
“Anne! Çabuk buraya gel.”
mb
tlar
nu bilmiyordu. Annesi veya babası koymuş olabilirdi, hatta
mu
ikisi birden aynı şeyi yapmış olabilirdi. Annesi son zaman
larda hiç kimseye güvenemez hale geldiği için evin her tara
nU
fına bir şeyler saklamıştı.
Susannah, “Tüm kitapların içine baktığından emin ol,”
e
dedi. Bu iş onları yavaşlatacaktı. “Sana yardım etsem iyi olur.”
eser
Tüm kitapları teker teker incelemek vakit alacaktı.
eY
Chrissie Rüzgâr Gibi Geçti'yi eline alırken heyecanla,
“Kendimi define avına çıkmış gibi hissediyorum,” dedi.
emd
Susannah ona cevap veremeden zil çaldı. Odanın her ta
rafına saçılmış kartonların arasından geçti. Eğer gelen bir
ahc
dedi.
mb
tlar
Susannah başım salladı. Çene çalacak vakti yoktu. “Size
mu
nasıl yardımcı olabilirim?”
Sesi şaşırmış gibi çıkan ve Susannah’m ziyaretinin se
nU
bebini anlaması gerekiyormuş gibi davranan Eve, “Hayır,
asıl ben size yardım etmeye geldim,” dedi. “Koca bir ömrü
e
kutulara sığdırmanın çok zor bir iş olduğunu biliyorum. Size
eser
yardım etmek istiyorum.”
eY
“Çok düşüncelisiniz ama...” Susannah yardıma ihtiyacı
olmadığını açıklamak üzereydi; ancak Eve sözünü tamam
emd
lamasına izin vermedi.
“Burada annenin istediğinden ya da ihtiyaç duyduğundan
ahc
tlar
“Kadına inanabiliyor musun?” diye haykırdı, sesi öfke
mu
liydi.
“Anne.”
nU
“Akbabalar üzerimize üşüştü. İlk önce o emlakçı kadın,
şimdi de annemin sevgili arkadaşı. Annemin onun adından
e
bir kez olsun bahsettiğini hatırlamıyorum.”
eser
Chrissie güldü ama Susannah’a göre bu hiç de gülüne
cek bir şey değildi. eY
“Hadi, anne, asma suratım. Kadının kötü bir amacı
yoktu.”
emd
sannah bir elli dolar daha buldu ve koca bir raf dolusu kitabı
koliledi. Sonra onca şeyin içinde, eski bir ansiklopedinin arka
sına saklanmış dört çay kaşığı buldu. Bunların Martha’mn çal
ebbi
tlar
sını bekledi. “Kim?”
mu
Chrissie neredeyse kitapların üzerinden zıplayıp yanına
gelecekti. “Pikaptaki çocuktu.”
nU
Susannah, “Kim dedin?” diye sordu ama sonra çocuğu
hatırladı.
e
“Anne! Öğlen gördüğümüz çocuk. Beni anneannemin
eser
yanında görünce akraba olabileceğimizi düşünüp şansını de
eY
nemek için telefon etmiş. Bana çıkma teklif etti.”
Susannah korkuya kapıldı. “Onunla çıkmayacaksın, de
ğil mi?”
emd
müştü.
mb
aco
dalyesinden fırladı.
O telaşla dışarı çıkarken asistanı, “Carolyn?” dedi.
Kadına cevap vermek için durmayan Carolyn, “Öğlen
ebbi
tlar
dığını, Fransızca ile İngilizce arasında gidip geldiğini duyu-
yormuşçasına dudağını düzeltti. Aradan geçen onca yıla rağ
mu
men o sözler hâlâ kulaklarında çınlıyordu.
nU
Bunların hepsinin önceki akşam gidilmemiş yollarla il
gili konuşmalardan kaynaklandığı sonucuna vardı. O tartış
e
maya çok katılmamıştı. Yatağa girdikten sonra saatlerce dü
eser
şünmüş, uyuyamamıştı. Hayatında önüne birçok farklı yol
eY
çıkmıştı. Bunların kimisine sapmış, kimisine de hiç adım at
mamıştı. Ve şimdi onlardan biri önünde duruyordu.
Dave Langevin.
emd
tlar
buğu serpmişti. Şimdi de çimleri biçiyordu. Güneşin etkisini
mu
artırmasıyla beraber gömleğini çıkarmıştı, bronz teni terle pa
rıldıyordu. Carolyn kendisini onu izlemeye öyle bir verdi ki,
nU
neredeyse yoldan çıkıyordu. Söz konusu kereste fabrikasını
işletmek olunca yetenekli, bilgili ve yetkili biriydi. Ama konu
e
kadın erkek ilişkilerine gelince kendini beceriksiz, sakar ve
eser
dili tutkun biri gibi hissediyordu.
eY
Arabasını garaja park etti ve elleri titreyerek mutfağa gitti.
Hiç iştahı olmamasına rağmen kendine jambonlu sandviç
emd
yapıp üzerine marulla turşu dilimleri ekledi. Elindeki tabakla
bahçeye gidip bir yere oturdu ve sandviçini yiyormuş num
ahc
geliyorsun sanırım.”
“Umarım sizi rahatsız etmiyorumdur.”
aco
almıyorum.”
Carolyn ardından, “Peki bir bardak buzlu çay ister mi
sin?” diye sordu.
Dave tereddüt etti, sonra da başını salladı. “Çok iyi olur.”
tlar
Ona buzlu çay getirecek olmanın verdiği heyecanla ne
mu
redeyse sandalyesini deviriyordu. Çabucak mutfağa gitti ve
deli gibi atan nabzını dindirmek için derin bir nefes aldı. Bir
nU
erkeği onunla yemek yemeye davet etmek ona o kadar tuhaf
geliyordu ki, kendisini yasadışı bir şey yapıyormuş gibi his
e
sediyordu.
eser
Gün boyunca bu anı sık sık düşünmüştü. Sabahleyin gi
eY
yinirken bir plan yapmıştı. Saçlarını her zamanki gibi örmek
yerine omuzlarının üzerine salmış, genelde iş kıyafeti olarak
giydiği sade gömleğin yerine yakası dantelli, beyaz bir buluz
emd
aklı da dahil olmak üzere hiçbir şey eskisi gibi değildi. Dış
görünüşündeki bu değişikliği Gloria da fark etmişti ve Ca-
B
tlar
“Tadı çok güzelmiş. Teşekkürler.”
mu
Carolyn ne diyeceğini bilemiyordu. Dili damağına ya
pışmış gibiydi. “Buralı değilsin sanırım.”
nU
Dave başını iki yana salladı. “Buraya Califomia’dan
geldim.” ■*
e
Sohbete başlamak, Dave’e onunla arkadaş olmayı,
eser
hayır, arkadaştan da öte olmayı ne kadar çok istediğini sez
eY
dirmek amacıyla, “Ben de bir süre orada yaşadım. Sen nere
sinde kaldın?” diye sordu.
“Çeşitli yerlerinde. Çok yer değiştirdim.”
emd
uzaklara baktı.
D
tlar
“Hiç evlenmedim.”
mu
“Hiç.” Carolyn inanmakta güçlük çekiyordu.
“Dediğim gibi, herhangi bir yere bağlanan biri değilim
nU
dir.”
Carolyn bu adamı normal bir hayat yaşamaktan uzak
e
eser
laştıran şeylerin neler olduğunu merak etti. Sonra akima bir
şey geldi. Hapis yatmıştı, öyle olmalıydı. Kulağa mantıklı
eY
gelen tek şey buydu. Geçmişten konuşmamayı tercih ediyor
du. Hiçbir yere yerleşmemişti. Çekici, yakışıklı ve hayat dolu
emd
biriydi; yine de hiç evlenmemişti.
“Peki ya sen?” Bu soruyu sorduğuna pişman olmuşça
ahc
“Ne için?”
Dave hemen cevap vermedi, boş bardağı dikkatlice ma
sanın üzerine koydu. “Çay için.”
Ama Carolyn onun bir bardak buzlu çaydan fazlası için
tlar
teşekkür ettiği izlenimine kapıldı.
mu
e nU
eser
eY
emd
ahc
B
er -
mb
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
16
e
eser
eY
Susannah cumartesi günü akşamüstü dış kapıyı Carolyn
emd
için açarken, “Gelmene sevindim,” dedi. Akşamı tek başına
geçirme düşüncesinden korkuyordu. Chrissie iki gündür
ahc
tlar
min etti. Ayrıca bir şişe kırmızı şarap almayı da unutmamıştı.
Okuldayken birçok hafta sonu öğlen vakti Loire Vadisi’ne
mu
gider, kendilerine tıpkı bunun gibi bir ziyafet çekerlerdi. O
nU
pikniklerde yanlarında eğitmenleri olmasına rağmen onlar
varken de eğlenmekten geri kalmazlardı.
e
Carolyn’in, lise ikinci sınıfta Colville’den ayrıldığı za
eser
manlarda Susannah’la ikisi çok iyi arkadaştı. Ama Fransa’
eY
daki yatılı okulda geçen yıllarda birbirlerine gerçek anlamda
bağlanmışlardı. Susannah sonraki yıllarda arkadaşlıklarının
yitip gitmesine neden izin verdiklerinden hâlâ emin değildi.
emd
“Unuttuğumu mu sandın?”
Evde kalacağı için içi rahatlamış olsa da, Susannah,
mb
koydular.
D
tlar
olabilirdi, çünkü Chrissie günün çoğunda ona yardım etmişti.
mu
Vivian’ı ziyarete de onunla birlikte gitmişti. Öte yandan onun
yanındayken de Troy’un ne kadar harika biri olduğunu anla
nU
tıp durmuştu.
Carolyn hiçbir şey söylemese de Susannah, arkadaşının
e
eser
çatık kaşlarından bu genç adam hakkında onunla aynı fikirde
olduğunu anladı.
eY
Susannah, “Onun hakkında ne biliyorsun?” diye sordu.
Carolyn omuz silkti. “Çok şey değil. Fabrikada çalışma
emd
ya başlamıştı ama uzun soluklu olmadı. Ağır iş makinelerin
den dolayı işçilere zaman zaman uyuşturucu testi yapıyo
ahc
yordu.
“Chrissie onda ne buluyor anlamıyorum,” dedi. Sakin
mb
yor olmalı.”
Susannah da durumun bundan ibaret olduğunu düşünü
ebbi
yordu.
Carolyn şarabını yudumladı. “Herhalde Sharon Nan-
D
tlar
layan biriydi ve etrafa çok kötü ün salmıştı. On üç yaşınday
ken yirmi yaşındaki erkeklerle çıktığını övünerek anlatırdı.
mu
Susannah ona kıyasla çok masum bir hayat yaşıyordu. An
nU
nesiyle birlikte yaşıyordu ve bu da o dönemlerde ender rast
lanan bir durumdu. Sharon’un annesi bir barda çalışıyordu
e
ve şimdi kızı da onunla aynı kaderi paylaşıyordu.
eser
Kızının Troy’a ilgi göstermesine üzülen Susannah de
eY
rince iç çekti. “Bir kez buluşunca Troy’un nasıl biri oldu
ğunu anlayacağını düşünmüştüm.”
“Demek dün akşam onunla dışarı çıktı.”
emd
rım.”
“Neden?” Carolyn bir dilim ekmeğe ve peynire uzandı.
er -
tlar
rakması da bunun kanıtıydı. “Kocamla konuştum. O da
mu
Chrissie’yi yetiştirirken elimizden geleni yaptığımızı ve bu
saatten sonra kendi kararlarını verebileceğini söyledi.”
nU
Carolyn gözlerini Susannah’a dikerek, “Sen de öyle dü
şünüyor musun?” diye sordu. “Benim hiç çocuğum olmadığı
e
eser
için bilmiyorum.”
Susannah lafı ağzında geveleyerek, “Aslında bilmiyo
eY
rum,” dedi. Bu haftaları kızıyla birlikte baş başa geçirmesi
daha iyi olurdu. Çok iyi anlaşıyorlardı ve Susannah’m iste
emd
diği en son şey, birkaç günlüğüne hayatlarına giren genç bir
adam yüzünden kızıyla bozuşmaktı.
ahc
tlar
durdu. “Biri evi soymaya mı kalkmış?”
mu
“Hayır, işin en tuhaf yanı da bu. İçeriye zorla girilmemiş
ve değerli hiçbir şey çalınmamış. Tabii birkaç eski madalya
nU
yı ve beysbol kartını saymazsak.” Duraksadı. “Hem de bu
birkaç kez oldu.”
e
Carolyn, “Korkuyor musun?” diye sordu.
eser
“Hem de nasıl. Korkudan deliye döneceğim. Böyle bir
şeyi kim, neden yapar?” eY
“Aklına bir şeyler geliyor mu?”
Susannah başını iki yana salladı.
emd
di?”
eM
tlar
“Dosyaları çöpe atmadığından emin misin?”
“Eminim. Ortadan kaybolduğunu biliyorum.”
mu
“Sana inanıyorum.”
nU
Arkadaşı bundan sonra sessizleşti. Susannah, “Bugün
lerde senin hayatında değişik bir şeyler var mı?”
e
Carolyn bakışlarını ona çevirdi ve yüzü anında kızardı.
eser
“Carolyn?”
eY
Yüzü daha da çok kızardı ama bir cevap vermedi.
“Söylesene.”
Carolyn sonunda ağzını açtı. “Bir adam aklımı kurcalı
emd
yor...”
Susannah bunların bir erkekle ilgili olduğunu şimdiye
ahc
tlar
Susannah nazikçe, “Hapis yattığını düşünmene ne sebep
oldu?” diye sordu.
mu
“Bu kadar içe kapanık olmasının ve hiç evlenmemiş ya
nU
da aile kurmamış birine göre çok çekici olmasının haricinde
hiçbir şey.”
e
Susannah arkadaşının çekici sözcüğünü kullandığını du
eser
yunca gülümsedi. O erkeklere artık böyle bakmıyordu ama
eY
Carolyn’in tam aksini düşündüğü açıktı.
“Dün akşam evden ayrılırken bana baktığım gördüm,
ama benim onu izlediğimi bilmiyordu. Her ne kadar gülüne
emd
olmaz.”
Susannah, “Neden?” diyerek karşı çıktı. Carolyn’in ve
babasının bililerini hayatlarına kolay kolay sokmadığını bi
ebbi
tlar
“Niye bir şey yapasın ki? Her şeyi oluruna bırak.”
mu
Bir süre sonra Carolyn’in yüzünde bir gülümseme be
lirdi. “Belki de öyle yaparım,” diye fısıldadı. “Belki de...”
e nU
eser
eY
emd
ahc
B
er -
mb
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
17
e
eser
eY
Pazar sabahı Susannah, Chrissie ve Vivian’la birlikte
emd
Susannah’m çocukluğunun ilk yıllarında gittiği Colville
Hristiyan Kilisesi’ndeki ikinci ayine katıldı. Bazı kişiler Su
ahc
tlar
alman ücretle ilgili olduğundan şüpheleniyordu.
mu
Arabaya döner dönmez Chrissie endişeyle annesine
baktı. “Günün geri kalanını dışarıda geçirsem olur mu?”
nU
Susannah bir şeyler diyemeden Chrissie, “Troy ve bir
kaç arkadaşı jet skiye binmek için Roosevelt Gölü’ne gide
e
cek. Troy beni de davet etti,” diye ekledi.
eser
“Öyle mi?”
eY
“Bugün pazar. Bugün de eşya toplamayı düşünmüyor
sun herhalde.”
emd
Aslında Susannah da işlere bir gün ara vermeyi istiyor
du. Sabahleyin kiliseye gidince günün çoğu geçmişti. Annesi
ahc
tiyacı duyuyordu.
Chrissie, “Olur değil mi, anne?” diyerek onu sıkıştırdı.
aco
“Chrissie.”
D
tlar
rini sorduğunu merak ediyordu. Büyüklerinin onayını almak
ile özgürlüğünü kullanmak arasında epey bocalıyor gibiydi.
mu
Birkaç dakika sonra Troy evin önüne geldi. Chrissie dış
nU
kapıdan hızlıca çıkıp merdivenleri inerken, Troy da pikabın
dan çıktı.
e
Susannah dilinin ucuna gelen kötü sözlere engel olmaya
eser
çalışarak oturma odasının penceresinin önünde durdu. Troy’
eY
un Chrissie’yi belinden tutup o pürüzsüz, genç bedeninin sa
hibi olduğunu gösterircesine kendine doğru çekişini izledi.
Külüstür pikabının etrafı çizik ve çürüklerle dolu olsa da,
emd
tlar
nelde Chrissie kendisini savunmaya çalışmıştı.
mu
Koridorda ilerleyen Susannah, babasının çalışma odası
nın kapısının önünde durdu. Bir kenarında dosya dolabı olan
nU
eski, ahşap masa hâlâ boşaltılmayı bekliyordu. Babasının ve
fatının üzerinden yedi ay geçmişti ve boşalttığı çekmecenin
e
haricinde masa aynen babasının bıraktığı gibi duruyordu.
eser
Susannah bıkkınca iç çekti. Bu işle ilgilenmek için daha
eY
iyi bir vakit bulamazdı. Babasının faturaları düzenlemek için
belirli günlerde oturduğu sandalyeye çöktü. En üstteki çek
emd
meceyi açıp içi dosyalarla dolu olan ilk klasörü çıkardı. Alfa
betik olarak sıralanan klasörler çeşitli konulara ayrılmıştı.
ahc
başladı.
D
tlar
Anne babasının evinde doğalgaz olmadığı için durak
sadı.
mu
Hoş şeylerle karşılaşmayacağım sezerek içindekilere
nU
bakmak için dosyayı açtı. İlk kâğıt, üzerinde Ocak 1973 ya
zan bir tür mektuba benziyordu. Susannah gözlerini sayfa
e
nın en altına çevirdi. Nefesini tuttu.
eser
Çabucak yazılara göz gezdirdi ve okuduğu şeyin ne ol
eY
duğunu anlayınca öfkeden patlayacak gibi oldu. Birden aya
ğa fırladı.
Babası, Allan Presley’e oğlunu da alıp Washington’dan
emd
tlar
onu da Avrupa’ya gönderecek kadar çaresiz hissetmişti ken
mu
dini. Jake’in ve Allan Presley’in hayatıyla sırf kızı için oyna
maktan çekinmemişti. Bu çok sinir bozucu bir durumdu. Ha
nU
yır, ondan da öteydi... Yanlıştı.
Daha fazla dayanamayan Susannah, çantasını kapıp
e
belgeyi de yanına alarak evden çıktı. Buruşturduğu kâğıdı
eser
eliyle düzeltip düzgünce katlamış ve çantasına koymuştu.
eY
Altamira’nm önünde arabasını park edecek bir yer bul
duğunda sinirleri yatışmıştı, ama kamındaki sancı devam edi
yordu. Annesinin dinlenmiş olmasını diliyordu, çünkü bazı
emd
ruyordu.
“Annenin Califomia’daki kuzeninin arkadaşıyım. Lloyd’
la on iki on üç yıl önce karavanımızla buradan geçmiş ve an
nenle babam ziyaret etmiştik. Birkaç yıl önce de onlar Cali-
tlar
fomia’ya gelince birlikte güzel vakit geçirmiştik.”
“O sene...” Vivian’m akimda her ne varsa dile getiremi
mu
yor gibiydi.
nU
Sally, “O sene torunun doğmuştu,” dedi.
“Evet, evet, Brian’ın doğduğu yıl. Hatırladın mı? Ba
e
banla yazm Califomia’ya tatile gitmiştik.”
eser
Susannah yazın bir ara tatile çıktıklarını biliyordu ama
eY
ayağının dibinde dolanan küçük kızma ve yeni doğan bebeği
ne bakmakla meşguldü. Anne babası nadiren yolculuk yaptığı
için çoğu seyahatlerini hatırlıyordu.
emd
“Öyle mi?”
“Lloyd beş yıl önce vefat edince yalnız kaldım. İki yıl
mb
tlar
yordu. Annesinin kendini dışlanmış hissetmemesi için arka
mu
daş edinmesini istiyordu. Sally onu bulmuştu ve Susannah
şimdiden annesinin kabuğundan çıkmaya başladığım fark et
nU
mişti.
Üçü birlikte birkaç dakika daha hoşça sohbet etti. Sonra
e
Sally esneyip şekerleme vaktinin çoktan gelip geçtiğini söy
eser
ledi.
eY
Vivian, “Ben de bugün hiç kestiremedim,” dedi.
Susannah, Sally’yi kapıya kadar geçirdi ve fısıldayarak
emd
ne kadar minnettar olduğunu söyledi. “Annemi bulmana çok
sevindim. Onun da senin gibi çok özel bir arkadaşa ihtiyacı
ahc
vardı.”
Sally’nin yorgun gözleri sevinçle parıldadı. “Hepimizin
B
var. Artık annen için meraklanma. Ben ona göz kulak olu
rum.”
er -
teşekkürler.”
O içeri dönene kadar annesi en çok sevdiği tekli koltuğa
aco
ve gözlerini yummuştu.
“Birazdan gideceğim, anne, ama gitmeden önce sana bir
şey sormalıyım.”
ebbi
tlar
“Babamla Allan Presley arasındaki bir anlaşma.”
mu
“Yine mi o şarkıcı ?”
“Iiayır, anne. Jake Presley’in babası Allan Presley. Jake
nU
lisedeki erkek arkadaşımdı, hatırlıyor musun?”
Annesi başını salladı ama duyduklarına inanmış gibi
e
durmuyordu.
eser
“Babam, Bay Presley’e, Jake’i Colville’den götürmesi
için beş bin dolar vermiş.” eY
Vivian başını iki yana salladı. “Baban hayatta öyle şey
yapmaz.”
emd
olduğu için volta atmaya başladı. “Her şeyin kanıtı var. Önce
şu kâğıda, sonra da altındaki imzalara bak.”
B
bir adamdı.”
eM
“Susannah.,.”
D
tlar
“Ama çok güzel bir hayat yaşadın. Joe’yla evlendin, on
mu
dan iki güzel çocuğun oldu. Kocanla şimdiye kadar hep çok
iyi anlaştın.”
nU
“Evet, biliyorum ama Jake’le de çok güzel bir hayat ya
şayabilirdim. Onu sevmiştim, anne. Öz babamın bizi oyuna
e
getirdiğini öğrenmek beni kahrediyor.” Bunun neden bu ka
eser
dar önemli olduğunu anlatmaya çalıştı. Tamam, bir kocası
eY
ve ailesi vardı, onları çok seviyordu ama Jake’le neler yaşa
yabileceğini hiç öğrenememişti. Joe’nun bulunduğu yolu, sırf
Jake’e giden yollar babası tarafından kapatıldığı için seç
emd
mişti.
ahc
“A nne...”
“George neler olduğunu hatırlar. Ayrıntıları hiç unut
maz. Bunları da hatırlayıp bana anlatır, ben de sana söyle
ebbi
rim.”
D
e
eser
eY
Saat dokuz olmuş, Chrissie daha eve gelmemişti ve Su
emd
sannah gittikçe endişeleniyordu. Evi aradı ama Joe’yla Brian
balık avından henüz dönmemişti. Gerçi telefonu açsa bile
ahc
tlar
“Olur, gelirim.”
Susannah onunla hemen buluşmayı kabul edeıı bir ar
mu
kadaşı olduğu için kendini şanslı hissediyordu. Telefonu ka
nU
patır kapatmaz, çantasını ve arabasının anahtarlarını kaptı.
Chrissie o dışarıdayken dönse iyi olurdu. Belki de bir kez ol
e
sun kızının onun için endişelenmesi fena olmazdı.
eser
Barın dışındaki park yeri boş sayılırdı. Susannah bir ma
eY
sa seçip Carolyn’i beklerken diyet kola ısmarladı. Arkadaşı
birkaç dakika sonra içeri girip karşısına oturdu.'
“Neler oluyor?” diyerek doğrudan konuya girdi.
emd
fark etti.
aco
tlar
zen öz annemi tanımakta zorlanıyorum.”
mu
Carolyn başını salladı ve garson kız yanlarından geçer
ken bir kadeh merlot şarabı istedi. “Herhalde annen de bazı
nU
günler kendini tanıyamıyordur.”
Susannah bunun doğru olduğundan şüpheleniyordu. An
e
nesi neyin, neden değiştiğini anlayamıyordu. En azından bazı
eser
günler altmış yıllık kocasının artık ölü olduğunu anımsıyor
eY
du, ama bazı günler de ona ihtiyaç duyduğu, onda huzur bul
duğu için kocasını hayata döndürüyordu.
Susannah kâğıdı sallayıp, “Babamın böyle bir şey yap
emd
mışım işte.”
Carolyn, “Peki ne yapacaksın?” diye sordu.
mb
“Ne? yapabilirim ki? Her şey otuz yıl önce oldu. Za
aco
“Doğru, ama...”
Akima çeşit çeşit fikirler gelirken Susannah’ın gözleri
fal taşı gibi açıldı. Heyecandan oturduğu yerde duramıyordu.
ebbi
tlar
lükler kutusunu açmak istediğinden emin misin?”
Susannah, Pandora’yı ve Pandora’nm kötülüklerle dolu
mu
kutusunu anlatan mitolojik hikâyeyi hatırladı; Carolyn’in de
nU
onu kastettiğinden emindi. “Bilmiyorum...”
Carolyn hemen ardından, “Jake’i bulmak senin için
e
neden bu kadar önemli?” diye sordu. “Bir düşün, Susannah.”
eser
“Çünkü ikimiz de büyüklerimizin ihanetine uğradık.
eY
Onun babası onu sattı, benim babam da Bay Presley’e redde-
demeyeceği tek şeyi verdi. O zamanın parasıyla beş bin do
ların Allan Presley gibi bir adam için ne demek olduğunu
emd
tlar
tile çıktığı zamanlar sayılıdır.” Hatta bildiği kadarıyla annesi
mu
ömrü boyunca sadece iki kez uçağa binmişti. Califomia’ya
yaptıkları o araba yolculuğu, muhtemelen karıkoca olarak
nU
çıktıkları en uzun seyahatti.
Carolyn birden, oldukça sessizleşti. “Başka bir sebebi de
e
eser
olabilir.”
“Ne gibi?” Susannah gün boyu babasına kızmış, öfke
eY
lenmişti. Babasının onca parayı çekmesinin sebeplerini dü
şünemiyor, bunu büyük bir gizlilikle halletmesine anlam ve
emd
remiyordu. Annesinin son birkaç aya kadar çek bile yazama
dığını biliyordu. Vivian gelirlerini idare etmekten anlamıyor
ahc
tlar
nefret ediyor, kendisini kapana kısılmış gibi hissediyordu.
mu
Sevdiği hemen herkes savaşta ölmüştü. Babam onu terk ede
medi. Böyle bir şeyi yapamazdı, o da ta ki ben... ben... ev
nU
den ayrılana kadar elinden geleni yaptı ve sonra... bir başka
sına âşık oldu.”
e
“Baban anneni aldatıyor muydu?”
eser
Carolyn başını salladı. “Lily yirmi yıllık sekreteri ve âşı
ğıydı.” eY
Susannah arkadaşının onunla bu kadar acı verici ve gizli
bir bilgiyi paylaşmasına anlam veremiyordu. Tabii... “Sence
emd
mezdi.”
“Lily’ye ne oldu?”
Arkadaşının gözlerine birden yaşlar doldu. “Geçen sene
vefat etti. Onu yakından tanıyınca çok sevdim. Bana öz an
tlar
nemden de çok annelik etti. Onu babamın yanma gömdüm.
mu
O da böyle olmasını isterdi.”
“Peki annen?”
nU
“O da diğer yanında yatıyor.”
Susannah babasının bir başka kadınla olduğunu hayal
e
bile edemiyordu. Gerçi babasını aslında hiç tanımadığını şu
eser
birkaç günde çabucak anlamıştı. Bir kez olsun babasının Ja
eY
ke’in babasına para verdiğinden şüphelenmemişti. Sırf bun
ları düşününce bile tepesinin tası atıyordu.
Israrla, “Jake’i bulacağım,” dedi. “Babamın metresinin
emd
uzak kalmamışlardı. .
Susannah, “Beni anlayacaktır,” dedi. Sonra da, “Jake’i
bulamayacağımı anlayana kadar Joe’ya hiçbir şey söyleme
ebbi
ki?
Carolyn, “Fikrimi merak ediyor musun?” diye sordu.
Susannah biraz düşündü. Arkadaşının söyleyeceklerini
duymayı istiyor, bir yandan da Carolyn’in daha fazla ilerle
tlar
meden bundan vazgeçmesini söyleyeceğinden korkuyordu.
mu
Bu iyi bir tavsiyeydi ama ne yazık ki Susannah böyle bir şey
duymamayı tercih ederdi.
nU
“Bana bu işin peşini bırakmamı söyleyeceksin.” Susan
nah da bunu yapabilmeyi diliyordu. Ama babasının ona ya
e
şattıkları adına özür dilemek için Jake’i bulmak ve onunla
eser
konuşmak zorundaydı.
eY
“Tam olarak öyle demeyecektim.” Arkasına yaslanıp şa
rabını yudumlarken, “Senden Fransa’da geçirdiğin zamanı
emd
unutmamanı isteyecektim,” dedi.
“O günleri hiç unutabilir miyim? O yıl hayatımdaki her
ahc
şey değişti.”
“Jake’ten bir mektup gelmesi için günlerce beklediğini
B
ug.”
“Abimi kaybettim ve Jake’ten haber alamamak o andan
sonra bana önemsiz bir şeymiş gibi geldi. Yine de eve dönün
ebbi
biliyoruz.”
Carolyn tekrar sessizleşti ve ardından kötü anıları kafa-
smdan atmak istercesine başım hızlıca iki yana salladı. “İki
miz de geçen akşam Sandy, Yvette ve Lisa’yla yaptığımız
tlar
konuşmadan dolayı bu haldeyiz.”
mu
“İkimiz?” diyen Susannah kaşlarını havaya kaldırdı.
“Evimin... etrafındaki çiçeklerin sayısını artırmaya ka
nU
rar verdim.” Arkadaşı bunları söylerken kıpkırmızı oldu.
Susannah, “Ve şu bahçıvanın gelmesini istedin,” diyerek
e
lafı tamamladı.
eser
Carolyn gözlerim elindeki kadehe çevirdi. “Yarın öğle
eY
den sonra uğrayıp bana tahmini ücreti söyleyecek. Her şeyi
çok belli ettiğimi biliyorum, Susannah, ama onu düşünmek
ten kendimi alamıyorum. Her şey o aptal konuşmayla başla
emd
dı. Tüm bunların hem sen hem de kendim için nasıl sonuç
ahc
“Keşke ne?”
Susannah suratını asıp iç çekti. “Keşke bilgisayarım bu
mb
rada olsaydı.”
aco
nimkisi evde,” dedi. “Benimle gel. Birkaç sitede adını arar, so
nuçlara bakarız.”
Susannah enerjisinin aniden geri geldiğini hissetti. Gece
ebbi
tlar
yumdur.”
mu
Susannah hesabı ödedikten soma dar köy yolunda iler
leyen Carolyn’in arabasını takip etti. Ay ve yıldızların bulut
nU
ların ardında kaldığı gece karanlıktı. Verandadaki lamba
etrafa iç ısıtıcı, sevecen bir ışık saçıyordu.
e
Eve vardıklarında Carolyn kapıyı açıp alarmı kapattı.
eser
Susannah’ı, çalışma odası haline getirdiği arka taraftaki yatak
eY
odalarından birine götürdü. Lambayı açar açmaz masanın ar
kasındaki sandalyeye çöküp fareye uzandı. Birkaç dakika
emd
içinde internete girdi, bilgisayarı her gün kullanan biri olma
nın verdiği özgüvenle arama motorlarında dolaşmaya baş
ahc
ladı.
Susannah elinin altında okulda ve evde kullanabileceği
B
tlar
“Hem de nasıl.” Susannah Jake5in ikinci adını hatırla-
masa da babasının adım almış olması akla yatkındı.
mu
Carolyn’in gülümsemesi onu da güldürdü. Carolyn, “Bu
nU
nu öğrenmenin tek yolu var,” dedi. “Ara-ve gör.”
“Şimdi mi?”
e
Gülerek, “Sabahı beklesen daha iyi olur,” dedi.
eser
Susannah yerinde duramayacak kadar heyecanlıydı. On
eY
ca yıllık meraktan ve pişmanlıktan sonra, klavyenin birkaç
tuşuna basmak Jake’i bulmaya yetmişti.
emd
ahc
B
er -
mb
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
19
e
eser
eY
Vivian o gece geç saatte uyandı ve o gün öğlen sonra
emd
yaşadıklarından dolayı kalbine ani bir ağrı saplandı. Susan-
nah’ı hiç bu kadar üzgün görmemişti. Ama kızı neye inanı
ahc
tlar
elbiseye geçirdi. Artık ayakta eski kadar rahat duramıyordu.
mu
Baston kullanıyor ve ona ne kadar sık ihtiyaç duyduğunu kı
zının bilmesini istemiyordu; aksi takdirde durumunu abart
nU
tıkça abartırdı. Bu yüzden onların önünde bastonunu ortalığa
hiç çıkarmıyordu. Ancak şimdilik ona ihtiyacı vardı, şemsi
e
yeliğe uzanıp bastonunu eline aldı.
eser
Karanlık evde ayaklarını yerde sürüyerek yatak odasın
eY
dan oturma odasındaki koltuğa geçti. Işıklan açan düğmele
rin nerede olduğunu hatırlayamıyordu... George onu hep
geceleri ziyaret ediyordu; oturup onu beklerse kocası onunla
emd
mak için çaba sarf etmesi gerekiyordu. Başı bir yana düştü
B
tlar
Bastonuna yaslanıp kalkmaya çalıştı, ayaklarının üze
mu
rinde durmayı başardığında nefes nefese kalmıştı. Yavaşça
kapıya doğru gitti. Sanki biri ayaklarına beşer kiloluk unlar
nU
dan bağlamıştı.
Ayaklarındaki yükleri kaldırıp yürümek imkânsız gi
e
biydi. Attığı her adım büyük çaba sarf etmesini gerektiriyor
eser
du ama caymayacaktı.
eY
Kapıyı açıp sağa sola baktı, hiçbir şey ona tanıdık gel
miyordu. Kim bilir neredeydi. George ona kızacaktı.
emd
Olabildiğince hızlı hareket edip koridora geçti. Epey
uzun olan ve loş ışıklarla aydınlatılan koridor, hastanedeki-
ahc
“Erken kalkmışsın.”
Hiç kimseyi göremeyen Vivian durup etrafına bakındı.
“Buradayım.”
ebbi
tlar
Vivian, “Sen kimsin?” diye seslendi.
“George.”
mu
“Hayır, sen George değilsin.” Adamın birinin hayat ar
nU
kadaşı olduğunu söyleyerek kandırmaya çalışmasına sinir
lendi. “Ben kocamı tanırım, sen o değilsin.”
e
“Sen de benim karım değilsin, ama benim adım Geor
eser
ge.”
eY
Vivian odaya doğru bir adım daha attı. “Onu arıyorum.”
George başını salladı ve koltuk değneğini ıstaka olarak
kullanıp masanın ortasındaki siyah topu hedef aldı. Top, Vi-
emd
vian’ı gülümseten bir şekilde hareketlenip köşedeki deliğe
doğru gitti ve doğrudan içine düştü.
ahc
“îyi atış.”
B
“Epey antrenmanlıyım.”
Vivian yürümeye başladı. “Seninle tanıştığıma sevin
er -
temiyordu.
Çift kanatlı bir kapı dışarıya açılıyordu: Bu kısım iyi ay
ebbi
tlar
kimse ne içeri girebilir ne dışarı çıkabilir.”
mu
“Saçmalık bu!”
“Evet, ama burada işler böyle hallediliyor.”
nU
Vivian buraya mahkûm edilmişti. “Resmen zorbalık.
Kızıma bunlardan bahsedeceğim.”
e
George iki değneğini de kullanarak ileri doğru salındı.
eser
“Sana hiçbir faydası dokunmaz. Burası böyle bir yer. Sorun
ne, uyku tutmadı mı?” eY
Vivian yorgundu, kafası karışmıştı. “George’la konuş
emd
malıyım. Kızıma onunla konuşacağımı söyledim. Onunla gö
rüşmezsem kızım çok üzülür.” Bu, taşıyamayacağı kadar ağır
ahc
bir yüktü.
“Gel biraz oturalım. Bana her şeyi anlatabilirsin. İyi bir
B
tlar
yerim. Sen yenisin galiba.”
Vivian kaşlarını çattı. “Aynen öyle.”
mu
“Ee, oturup biraz konuşmak istiyor musun?” George
nU
koltuk değneğiyle lobinin yanındaki büyük, taş şömineli
odayı gösterdi. İçinde sandalyelerle bir koltuk olan oda rahat
e
ve sıcak bir yere benziyordu. Bir köşesinde piyano, bir kö
eser
şesinde de kitaplık vardı.
eY
Vivian, “Bir faydası olur mu?” diye sordu.
George, “Olabilir,” dedi.
Vivian buradan çıkıp gidemediği için, en azından bu Ge-
emd
“O nerede?”
D
“Calvary Mezarlığı’nda.”
Yeni edindiği arkadaşı öne doğru eğilip Vivian’a onu ilk
defa görüyormuş gibi baktı. “Kendisi vefat etti, değil mi?”
Vivian başını salladı. “Ama beni ziyarete geliyor.”
tlar
“Anlıyorum.”
mu
Vivian bundan herkese bahsetmemişti, bu adama sırrını
açıklayacak kadar güvenerek hata yapmış olabileceğini dü
nU
şündü.
George kısık gözlerle onu inceledi. “Kocan sadece canı
e
istediğinde mi seni ziyarete geliyor?”
eser
Vivian bu durumu tam olarak nasıl açıklayacağını bilmi
eY
yordu. “Gelebildiğinde geliyor. Ona kızımız Susannah’la il
gili bir şey sormalıyım. Babasının yaptığı bir şeyden dolayı
canı bayağı sıkılmış.”
emd
“Sorun ne?”
Vivian bastonunu dizlerinin arasına koyup ellerini üze
mb
kendine gelemedi.”
“Başın sağ olsun.”
Vivian’m gözlerine yaşlar doldu. “Doug vefat ettikten
sonra... biz de eskisi gibi olamadık.”
tlar
“Normaldir.”
Vivian’ın gözlerinden yaşlar aktı, eliyle yüzünü sildi.
mu
George nazikçe, “Şimdi, beni dinle,” dedi. “Kızma Ge-
nU
orge’la konuştuğunu söyle. Yalan da sayılmaz.”
Vivian burnunu çekti. Gittikçe daha da çaresizleştiği için
e
onu dinlemeyi istiyordu. “Ona ne diyeyim?”
eser
“Kocanın her şeyi onun iyiliği için yaptığım söyle.”
“Emin misin?” eY
George onu anladığını gösterircesine başını salladı. “Adım
gibi eminim. Söylediğimi yapacak mısın?”
emd
Vivian kısık bir sesle, “Evet,” dedi.
“Güzel.” George ona memnun olduğunu gösteren bir
ahc
e
eser
eY
Susannah pazartesi sabahı ilk kahvesini içtikten sonra
emd
hemen mutfaktaki telefona uzandı. Parmaklan titreyip kalbi
deli gibi atarken, Carolyn’in internette bulduğu şehirlerarası
ahc
numarayı tuşladı.
B
kapattı.
Sadece şansın yeterli olmayacağım düşünen Susannah
eM
tlar
yana salladı ve huzur bulmasını sağlayacakmışçasına iki eli
nin arasına aldığı fincanıyla oynadı. Sabaha böyle başlamayı
mu
istememişti. Saat henüz sekiz olmasına rağmen şimdiden
nU
kendini depresyona girmiş gibi hissediyordu.
Chrissie, “Troy, bu sabah onunla Spokane’e gitmemi is
e
tedi,” dedi. Buzdolabını açıp küçük bir kutu krema çıkardı,
eser
kapı açık bırakıp kahvesine krema ekledi. Kremayı koyup
eY
kapıyı kapattı ve bu süre boyunca Susannah’m yüzüne hiç
bakmadı.
Chrissie gününü yine Troy’la mı geçirecekti? Susan
emd
tlar
ğından şüpheleniyordu. Chrissie kesinlikle kendini bir
mu
şeylerden dolayı suçlu hissediyordu. Susannah’ın aklına bir
kaç şey geliyordu ama neler olduğunu düşünmeyi istemi
nU
yordu.
Düşüncelerini toparlamak için bir süre sessizce oturan
e
eser
Susannah, daha sonra Chrissie’nin odasına giden koridora
geçti. Kapıyı tıklatıp açtı. Chrissie’nin bağdaş kurmuş hal
eY
de yatağının üzerine oturduğunu gördü. Boş boş etrafa bakan
kızı onun geldiğini fark etmedi.
emd
Susannah kapının pervazına yaslanıp, “İyi misin?” diye
sordu.
ahc
tlar
gitmeyi istiyorum diye üzerime gelmeyeceksin, değil mi?” de
di.
mu
Susannah’m gitmesine müsaade etmekten başka seçe
nU
neği yoktu. Bu hoşıma gitmiyordu ama Chrissie’yle tartışa
cak gücü de yoktu. Joe, kızlarının kendi kararını verebilecek
yaşta olduğunu söylemişti. Susannah genelde onunla aynı şey
e
eser
leri düşünmese de, bu konuda onunla hemfikirdi. Yine de...
“Bunu yapmayı istediğinden emin misin?”
eY
Kızı hemen, “Evet,” diye cevap verdi. “Ayrıca Jason’la
benim hakkımda bir şey söylemeden önce, bunların onunla
emd
hiçbir ilgisinin olmadığını bilmelisin. Jason bir çocuktu. Troy
ise erkek.”
ahc
eğlencenin ana amaç değil, akıl çelici bir şey olduğunu an
layınca çok kötü anlar yaşayacaktı.
eM
diye ekledi.
D
tlar
çıkmıştı.
mu
Zaten başka ne olabilirdi ki?
Carolyn saat dokuz buçukta telefon açtı. Kısa süren se
nU
lamlaşma faslından sonra, “O muymuş?” diye sordu. Carolyn’
in bu iş için gösterdiği hevesli tavır, özellikle de Jake’i arama
e
eser
konusunda ilk başlardaki tereddütten sonra bulabildiği tek
teselliydi.
eY
Susannah, “Hayır,” dedi. “Bambaşka biriymiş.”
“Bu sabah biraz vaktim var. Fabrikaya uğrarsan biraz
emd
daha arama yaparız.”
Susannah afacan bir tavırla, “Peki, şu bahsettiğin bahçı
ahc
ne umut dolu bir beklenti hissi yer etti. “Bir saate kadar orada
olurum.” Telefonu kapatırken Susannah’m canı dans etmek
aco
istiyordu.
eM
tlar
aldı. Vivian’ın akıl sağlığıyla ilgi konuşma zamanının geldi
mu
ğini hissediyordu.
Huzurevinden sonra doğruca kereste fabrikasına gitti.
nU
Carolyn’in pikabının yanında misafirler için ayrılmış olan
alana girdi. O arabasını park ederken, eski bir pikap da dışarı
e
çıkıyordu, içindeki o bahçıvan olmalıydı. Susannah adamın
eser
yüzünü görmeye çalıştıysa da şansı yaver gitmedi.
eY
Carolyn dışarıdaki ofiste onu bekliyordu.
Susannah sıradan 'bir tavırla, “Az önce giden adam da
emd
kimdi?” diye sordu. “Eİskimiş mavi pikaptaki.”
Arkadaşı dikkatle etrafa bakıp, “Dave’di,” dedi.
ahc
tlar
Susannah, Carolyn’in Dave’e olan ilgisi sayesinde utan
gaçlığının ve korkularının üstesinden gelebileceğini ummuş-
mu
tu.
nU
Carolyn bilgisayarın başına oturdu. Bile bile konuyu de
ğiştirerek, “Telefonda da dediğim gibi bu sabah boş vaktim
vardı ve internete girdim. Altı tane daha Jake Presley bul
e
eser
dum.” Gözlerini bilgisayar ekranına çevirip fareye uzandı ve
yazdır işaretine tıkladı. Yazıcı hemen ses çıkarmaya başladı.
eY
“Altı!” diyen Susannah, Chrissie’yle ilgili endişelerine
rağmen neşelendi.
emd
.Arkasına yaslanan Carolyn, Susannah’a baktı. Gözleri
hafifçe kısıldı. “Peki sen nasılsın bu sabah?”
ahc
olurdu.”
aco
nı çatıp doğruldu.
“Hepsi bu kadar da değil. Buraya gelmeden önce anne
D
tlar
söyledi. Beni sevdiği için Jake’ten kurtulduğunu söyleme
sini istemiş annemden.” Susannah sesindeki alaycı tonu bas
mu
tırmakta zorluk çekti.
nU
Carolyn, “Annene söyle de arada benimkilerin de halini
hatırım sorsun,” diyerek takıldı.
e
“Çok komik.”
eser
“Çok da gülmediğimi fark etmiş olmalısın. Birkaç yıl
sonra biz de o hale düşebiliriz.” eY
Susannah iç çekti. “Biliyorum.” '
Telefon çalınca Susannah yoğun bir fabrikada olduğunu
emd
hatırladı.
Carolyn yazıcıdaki kâğıtları alıp Susannah’a uzattı. “Bol
ahc
şans,” dedi.
B
ke’i bulacaktı.
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
21
e
eser
eY
Carolyn’in hazırladığı listedeki altı Jake Presley’in hiç
emd
birinin Colville’le bir bağlantısı çıkmamıştı. Susannah, pa
zartesi ve salı akşamını Carolyn’le beraber internetteki çeşitli
ahc
tlar
23 Ağustos 1973—Dallas, Teksas— 13,000$
2 Mart 1978—San Francisco, Califomia— 15,000$
mu
22 Ekim 1980—Boise, Idaho— 10,000$
nU
19 Nisan 1993—Portland, Oregon— 12,000$
Eğer bu paralar Joe ve Carolyn’in dediği gibi yatırım
e
amaçlı çekilmişse, neden nakit olarak elden alınmıştı? Su
eser
sannah buna anlam veremiyordu. Akima iki ihtimal geliyor,
ikisi de her geçen gün daha da netleşiyordu. Bunları Ca
eY
rolyn’in haricinde konuşmaya cüret edebildiği tek kişi koca
sıydı. En büyük korkusu, babasının tıpkı Carolyn’in babası
emd
gibi bir metresinin olduğu ve onunla seyahatlere çıktığıydı.
Bardaki o akşam babasının bir âşığının olup olmadığını
ahc
tlar
Bu, ona da anlaşılmaz bir şey gibi geliyordu. Bildiği ka
darıyla babası hayatında doğru bildiği yoldan hiç şaşmamıştı.
mu
Hiç kimsenin, özellikle de kendisinin zayıflık göstermesine
nU
tahammül edemezdi. Birlikte yaşaması, anlaşması zor bir
adamdı.
e
Susannah, “Aslında ben de şantaja maruz kaldığını dü
eser
şünmüyorum,” diyerek kabullendi. “O zaman belki de met
eY
resi vardır.” Bu ihtimal diğerine göre daha akla yatkındı.
Joe, “Peki ya kumar?” dedi.
“Boise, Idaho’da mı?”
emd
adım Üstelemişti.
Susannah sonra, “Başka bir kadın olmalı,” diye ısrar etti.
er -
düşünmüştüm.” İki adam çok iyi arkadaş değildi ama üye ol
eM
tlar
“Bu konuda sana hak veriyorum. Ama ne olduğunu asla
öğrenemeyebilirsin. Bunu neden bu kadar önemsiyorsun?
mu
Başında yeterince dert yok mu zaten?”
nU
“Evet. Aslında derdim çok.”
“Chrissie sana yardım etmiyor, öyle değil mi?”
e
Susannah omzunu duvara yasladı. Babası kablosuz te
eser
lefon alamayacak kadar cimriydi ama on binlerce doları kim
eY
bilir nerelere saçmıştı. “Yine Troy’la buluşmaya gitmiş.”
Joe, “Onu eve gönder,” dedi. “Sözünü tutmayıp sana
yardım etmiyorsa hemen geri gönder.”
emd
tlar
Joe, “İyi misin?” diye sordu.
mu
“İyiyim.”
“Eve giren birilerı oldu mu?”
nU
“Hayır.” Susannah mantıklı bir karar verip birkaç gün
önce yaşanan olayları Joe’ya anlatmıştı.
e
“Öyle bir şey olsa bana söylersin, değil mi?”
eser
“Elbette!”
eY
“Colville’de olaylar bitmek bilmiyor gibi. Cuma günkü
randevularımı iptal edip yanma gelsem iyi olur.”
Susannah, “Hiç gerek yok,” dedi. “Gerçekten iyiyim.
emd
tlar
derson çitin öteki tarafından el sallayıp gülümsedi, Susannah
mu
d a ona el salladı ama muhabbet etmek için durmadı. Çene
çalacak havada değildi.
nU
Güneş parıldıyordu ve açık mavi tona bürünmüş gök
yüzü de bulutsuzdu. Annesini dünden beri görmemişti, eş
e
yaları toplamaya devam etmeden önce onu ziyaret etmeye
eser
karar verdi. Altamira’nm özenle bakılan bahçelerinde yürü
yüş yaparlardı belki. eY
Aklındaki yoğun düşüncelerden dolayı, doğrudan hu
zurevine gitmek yerine mezarlığa gitti. Son ziyaretinde ba
emd
rak etti. Belki de uzun zaman önce alevlenen bir aşktı tüm
D
tlar
bunca zaman geçmesine rağmen hâlâ Doug’a tutkun olup ol
madığını merak etti. Bunun çok uzak bir ihtimal olduğunu
mu
düşünürken eğilip parmaklarını mezar taşında gezdirdi.
nU
Bir saat sonra yorgun, tepkisiz ve yürüyüş teklifine ilgi
siz annesini ziyaret edip eve döndü. Mutfak ve yemek odasın
e
daki eşyaları toplayarak kolileri doldurmaya devam etti. Ara
eser
basını tıka basa doldurup depoya gitti; öğle yemeği için mola
eY
verdi ama hiç aç değildi. Şu son günlerde hiç iştahı yoktu.
Bunun sebebinin de Jake olduğunu biliyordu.
Mutfak masasına oturup peynirli sandviçinin ucundan
emd
tlar
ofiste eleman çlıştırmaya gücü yetmiyor da olabilirdi. Belki
mu
de ikisi bir aradaydı. Telefonuna çabucak cevap vermesi Su-
sannah’ı hayal kırıklığına uğratmıştı.
nU
Tok ses, “Alo?” diyerek konuşmaya devam etti.
Derince bir nefes alan Susannah kendini toparladı. “Alo,
e
adım, Susannah Nelson. Sizi birini bulmanız için aradım.”
eser
“Kayıp biri mi?”
eY
“Tam olarak kayıp sayılmaz. Otuz yıl önce tanıdığım
eski bir arkadaşım.”
“Lisedeki erkek arkadaşınız mı?”
emd
“Şey...”
ahc
“Akrabanız mı?”
“Hayır... hayır, öyle değil. Gençken memleketimden ta
B
tlar
Saat üçe on kala Spokane’deki adresi bulup dedektifin
bürosunun sıradan bir mahallede olduğunu fark etti. Araba
mu
sını yol kenarına park etti, adrese tekrar bakıp yukarı çıktı.
nU
Uzun boylu, zarif ve çok genç bir kadın kapıyı açtı. Su
sannah kadının daha otuzuna bile basmadığını düşündü. Onu
e
içeri davet etmek-için kenara çekilen kadın, “Adınız Susan-
eser
nah’dı, değil mi?” dedi.
eY
“Evet,” diyen Susannah bunu vurgulamak için bir de ba
şını salladı. Gergindi ve bunu saki ayamıyordu.
“Buyrun,” diyen kadın oturma odasının yanındaki ofise
emd
tlar
kadaşımla internette bulabildiğimiz Jake Presley adındaki
mu
tüm kişiler burada. Her biriyle bizzat konuştum ama hiçbiri
aradığım Jake değil.”
nU
Shirl başını salladı. “Peki. O zaman bu aşamalardan tek
rar geçmek zorunda değiliz.”
e
Susannah rahatlamaya başladı. Saçının dikkat dağıtma
eser
sına rağmen, kadının işini doğru düzgün bir tavırla yapması
eY
hoşuna gitmişti. Shirl birkaç soru daha sorduktan sonra ka
lemini masaya bıraktı.
“Arkadaşınızı bulmamı sağlayacağını düşündüğünüz
emd
mıştı.”
Karşısındaki kadının Jake’in yarasım nasıl gördüğünü
mb
renge girdi.
eM
tlar
sordu.
mu
Shirl masanın karşısından gülümseyip, “Evet,” dedi.
Susannah parmaklan titreye titreye kredi kartını çıkarıp
nU
dedektif kadına uzattı.
Şimdi yapması gereken tek şey, bunu kocasına açıkla
e
manın bir yolunu bulmaktı.
eser
eY
emd
ahc
B
er -
mb
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
22
e
eser
eY
Carolyn geç saate kadar fabrikada kaldı. Günlük üretim
emd
tamamlanmış, çalışanlar avludan ayrılmıştı. İçerisi hiç alışık
olmadığı kadar sessizdi. Gün boyunca ofisi oldukça hareketli
ahc
tlar
yaşamayı hiç istemediği karmaşalara yol açacaktı.
mu
Carolyn bu sorumluluğu yıllar önce kabullenmişti. Ha
yatının nasıl şekillendiğine kafa yormak yerine masasının
nU
üzerinde biriken evraklarla ilgilenmeye başladı. Gün boyun
ca çalışması sürekli bölündüğü için, genelde haftada iki üç
e
akşam ofisinde kalıp yazışmalarla, siparişlerle ve dikkatini
eser
vermesi gereken her türlü evrakla ilgileniyordu. Bu işlerin
eY
bir kısmını asistanına devredebilirdi ama bunu yapmamıştı
ve yapmayacaktı. Burada, bu sessiz sakin geçen dakikalarda
emd
işiyle ilgili yeni bakış açıları ediniyordu. Siparişleri takip edi
yor, envanteri kontrol altında tutuyor, çalışanlarıyla ilgili so
ahc
mesaisini bitirdi.
mb
tlar
lırken kalbi hızla atmaya başladı. Dave, bahçeyle ilgili işin
mu
iptal edildiğini öğrenmiş olmalıydı. Bunun ne anlama geldi
ğini büyük ihtimal anlamıştı. Carolyn, Dave’in moralinin bo
nU
zulup bozulmadığını merak etmekten kendini alamadı.
İradesi kaybolmuş gibi birden pikabını park alanına sü
e
rerken buldu kendini. En az beş dakika oturup ne yapacağına
eser
karar vermeye çalıştı. Avuçları terlemişti, kamına sancılar
eY
giriyordu ve kalbi deli gibi atıyordu. İçeriye girip girmemek
gibi basit bir karar, hayatının kararına dönmüştü sanki. Seıtçe
yutkundu ve pikabından inip bara doğru yürüdü.
emd
tlar
evin’in varlığı onları canlandırmaya yeliyordu.
mu
Ara sıra konuşmuş olsalar da Carolyn onunla ilgili he
men hemen hiçbir şey bilmiyordu. Adam geçmişi ve kendi
nU
siyle ilgili çok az şey anlatmıştı. Daima nazik ve saygılı bi
riydi. Carolyn’e hiç dokunmamasına rağmen Carolyn ona
e
her bakışında dokunuşunu teninde hissetmişti.
eser
Garson kadın elinde bir tepsiyle masasına gelip, “Sana
ne getireyim, hayatım,” dedi. eY
“Bira alayım.” Cesaretini toplaması gerekiyordu. “Fıçı
emd
olsun.” Soğuk bir bira; uzun, sıcak günün ardından iyi gider
di. Midesi boştu ve alkol onu büyük ihtimalle çabuk etkile
ahc
yecekti, ama öyle olursa eve girmeden önce yiyecek bir şey
ler alırdı.
B
tlar
dı. Ardından Dave masasına döndü, giderken bir anlığına Ca
mu
rolyn’in masasının yanında duraksadı. Bu da onunla dans
etmek istediğini ama tıpkı onun gibi fikrini değiştirdiğini his
nU
settirmeye yetti.
Üçüncü sıradaki aşk şarkısı çalarken Carolyn gitme vak
e
tinin geldiğine karar verdi. Buraya gelerek hata etmişti. Yap
eser
tıklarıyla kendini küçük düşürmekten başka hiçbir şey elde
etmemişti. eY
Dave o anda gözlerini onun gözlerine kenetleyip yerin
emd
den kalktı. Nabzı deli gibi atarken Dave’in ona doğru gelme
sini izledi.
ahc
tlar
bir harekette kendilerinden geçecek gibilerdi. Carolyn aldığı
mu
her nefeste bunu hissediyordu. Kollarını Dave’in boynuna sar
ma arzusu ve dudaklarını dudaklarıyla buluşturma dürtüsü içi
nU
ni eritmek üzereydi. Dave’i gözlerini yumup isteğini anlama
sını bekleyecek kadar çok istiyordu. İlk adımı atarsa kendi
e
sinin de harekete geçeğini biliyordu.
eser
Şarkı bitti ve Dave ancak koca bir dakika geçtikten son
eY
ra onu bıraktı. Kollarını nazikçe çekti. Carolyn uzun ve derin
bir iç çekişle hissettiği gerginliği duşa vurdu.
emd
Dave, “Teşekkürler,” dedi.
Carolyn sadece başını sallayabildi.
ahc
gitti.
mb
ledi.
Carolyn attığı her adımla kafası daha da karışıp kendi
sinden daha da şüphe ederek ona yaklaştı. Yaklaşınca düşün
celerinin içinde kaybolup bakışlarını ona çevirdi.
tlar
Gerçekten de yapması gereken tek şey gözlerinin içine
mu
bakıp o şefkati ve özlemi görmekti. Hiçbir erkek ona böyle
bakmamıştı. Eski kocası bile ona bunları hissettirememişti.
nU
Dave hiç konuşmadan elini kaldırdı, avucunu Carolyn’
in yüzüne yasladı. Teni nasırlı ve sertti. Carolyn gözlerini ka
e
patıp başını eline yasladı, nazikçe başını salladı. Bir kedi olsa
eser
şimdi, keyfinden mırıldamaya başlardı.
eY
Dave lafı ağzında geveleyerek, “Sen doğru olanı yap
tın,” dedi. Konuşmak için çok büyük bir çaba sarf ediyor gi
biydi.
emd
tlar
hayatıma devam ederim. Ben böyle biriyim.” Gözleri, onu
mu
anlaması için Carolyn’e yalvarıyordu. “Canını yakmak istemi
yorum ama yakacağımı biliyorum.”
nU
“Bu kararı benim vermem gerekmez mi?”
Dave omuz silkti. “Belki de.”
e
“Korkuyor musun?”
eser
Dave uzaklara bakıp başını salladı. “Kalbini kıracağım.”
eY
“En azından bir kalbim olduğunu öğrenmiş olurum böy-
lece.” Carolyn, bu kadar dürüst ya da bu kadar cüretkâr oldu
ğunu daha önce fark etmemişti.
emd
tlar
Carolyn işte o anda aralarında yaşanan şeyin her neyse
mu
keşfedilmesi gerektiğinden emin oldu. Susannah haklıydı;
şansını denemesinin vakti gelmişti. Bu kadar güçlü hisler, kıy
nU
meti bilinmesi gereken bir hazine, tadıl ması gereken bir ne
şeydi.
e
eser
Dave, “Dans için teşekkürler,” dedi. Dudakları birazcık
temas edecek kadar nazik bir şekilde onu öptü.
eY
Pikabına binmeye yeltendiyse de Carolyn onu durdurdu.
“Cuma günü iş çıkışı evime gel.”
emd
Dave onu reddedecek gibiydi ama birden gülümsedi.
Başım salladı.
ahc
e
eser
eY
Susannah, Patricia Camey’in evlendikten sonra aldığı
emd
soyadını Sandy’den öğrendikten sonra mutfak masasının
üzerinde duran telefon rehberini eline alıp abisinin eski kız
ahc
tlar
cıklarla, leylaklarla ve zambakların, şakayıkların ve güllerin
mu
oluşturduğu yeşilliklerle çevriliydi. Arka bahçenin büyük bir
kısmını kocaman bir sebze bahçesi kaplıyordu.
nU
Susannah yaptığı kısa telefon görüşmesinde Patricia’nm
emekli bir hemşire olduğunu ve kocasının ormancı olarak
e
çalıştığını öğrenmişti.
eser
Etrafına bakarak, “Çiçeklerden iyi anlıyor olmalısın,”
eY
dedi. Bu kadar taze çiçeği bir arada görmek kalbinin hızla
atmasına neden oluyordu. Doug’un mezarını ziyaret eden
kişi de çiçeklerle bu kadar haşır neşir olmalıydı.
emd
hayatta olabileceğiydi.
D
tlar
di.
mu
Susannah bakışlarını yere çevirip başını salladı. “Çok
ani oldu.”
nU
“Annen nasıl?”
“Ne iyi ne kötü. Geçenlerde onu huzurevine yerleştir
e
dim. Yeni hayatına alışmakta biraz zorluk çekiyor. Ama so
eser
nunda oraya ısınacağından eminim.”
eY
“Buyurmaz mısm?” diyen Patricia, öne doğru eğilip ku
rabiyeleri gösterdi. Susannah gülümseyerek başını iki yana
emd
salladı.
Patricia, “Bu ziyaretinin eski günleri yâd etmekten baş
ahc
tlar
“Yani ağabeyimin mezarına çiçek koyan kişi sen değil
din.”
mu
Patricia başını iki yana salladı. “Cenazesinin kaldırıl
nU
dığı günün haricinde mezarını hiç ziyaret etmedim.”
Bu moral bozucu bir haberdi. Susannah, çiçek bırakan
kişinin bir zamanlar ağabeyine âşık olan Patricia olduğunu
e
eser
düşünüyordu. Öyle olsa eve giren kişiyi de bulmuş olurdu.
“O kadar da kendimden emindim halbuki.”
eY
Patricia omuz silkti. “M aalesef sana yardımcı olamaya
cağım. Beni yanlış anlama, Doug’u sevmiştim ama aradan
emd
yıllar geçti.” Anılarına kapılmışçasma uzaklara baktı. “Hayat
devam ediyor. Hemşirelik okulunu bitirdikten sonra Tom’la
ahc
tlar
hissettim.”
mu
“Seni çok iyi anlıyorum.” Susannah nefes almaya de
vam ettiği sürece ağabeyinin öldüğünü öğrendiği telefon gö
nU
rüşmesini unutmayacaktı. Babası onu sakinleştirmeye çalış
mıştı. Hayatının en kötü gününü yaşamış, evinden uzakta
e
olmak onu daha da kötü yapmıştı. Anne babası eve gelmeyi
eser
ne kadar çok istediğini hiç anlamamıştı. Babası ona izin ver
eY
memişti. Birkaç sy sonra okulunun biteceğini, bu kadar kısa
süre içinde iki kez uçak yolculuğu yapmasının hem çok mas
raflı hem de gereksiz olacağını söylemişti. Üzerinden ne ka
emd
tlar
lıyordum,” dedi.
Susannah nazikçe, “Öyle mi?” diyerek karşısındaki ka
mu
dını konuşturmaya çalıştı. “N e hakkında konuşacaktın?*’
nU
“Hemşirelik okuluna gittiğim ilk günlerde Doug beni
her akşam arıyor, haftada en az iki kez de ziyaretime geliyordu.
Bir süre sonra beni günaşırı aramaya başladı, ölmeden önce
e
eser
ki hafta da aramaları haftada sadece bir defaya düştü. Coİvil-
le’de yaşayan arkadaşlarıma sordum, Doug’un beni aldatma
eY
dığım söylediler. Onlara göre başka biriyle görüşmüyordu.
Bize neler olduğunu anlayamıyordum. Ama bir şeyler vardı.
emd
Sezebiliyordum. Ne yazık ki ne olduğunu öğrenemedim. Hâ
lâ merak ederim.”
ahc
Susannah meraklandı.
B
“Nasıl yani?”
Patricia sakin bir sesle, “Bence biri vardı,” dedi. “Genç
mb
tlar
cağına söz vermişti.
mu
“Sana başka bir sorum daha vardı,” diyerek tekrar ko
nuşmaya başladı. “Umanm sakıncası yoktur.”
nU
“Tabii ki yok.”
“Abim sana babamla ilgili herhangi bir şey söyledi mi?”
e
Patricia bu soruya hazırlıksız yakalanmışçasma gözle
eser
rini kırptı. “Hangi konuda?”
eY
Susannah, “Şey,” deyip yavaşça nefes verdi. “Babamın
herkesin sandığı gibi örnek bir vatandaş olmadığını düşün
mene yol açacak bir şeylerden bahsetti mi?”
emd
tlar
olur,” dedi. “Benimle görüştüğün için çok teşekkür ederim.”
Patricia da ayağa kalktı. “Ne demek.”
mu
Susannah’ı arabasına kadar geçirdi. “Doug’un mezarına
nU
kimin çiçek bıraktığını öğrenirsen bana da haber verir misin?
Kim olduğunu merak ettim.”
e
Susannah, “Tamam, haber ederim,” deyip ona söz verdi
eser
ve kapıyı kapattı.
eY
Eve dönerken alışveriş yapması gerektiğini hatırladı ve
sırf bu yüzden dışarı çıkmak istemediği için Safeway’e uğ
ramaya karar verdi.
emd
Markete girmek üzereyken birinin ona baktığını hissetti.
Arkasını dönünce Troy’un annesi ve eski sınıf arkadaşı Sha-
ahc
tlar
Belli ki Sharon’un bundan haberi yoktu, Susannah onu
uyandırdığına üzüldü. Başını salladı ve birlikte markete yak
mu
laşırken bir alışveriş arabasına uzandı.
nU
Sharon sıradaki arabayı alıp, “Buralarda ne arıyorsun?”
diye sordu.
e
Susannah uzun uzadıya açıklama yapmaktansa, sadece
eser
annesini huzurevine yerleştirmeye geldiğini söyledi.
eY
Sharon iğneleyici bir sesle, “Gerçekten mi?” dedi. “Ben
de buraya Jake için gelmiş olabileceğini düşünüyordum. Ge
çen gün Yvette’yi gördüm, bana Jake’i aramayı düşündüğün
emd
tlar
dedi.
mu
Sharon kahkaha attı. “Bana döneceğini her zaman bili
yordum. Bir süre seninle eğlendi ama istediği kız bendim.
nU
Ancak sen gittikten sonra bir süre bocaladı. Bana senin ona
verdiğin Christopher madalyasını gösterdi.”
e
Susannah şaşkınlığını belli etmemek için büyük çaba
eser
sarf etti. Bunu neredeyse tamamen unutmuştu. Jake’e o ma
eY
dalyayı vermişti. Madalyayı Sharon’a gösterdiğine inanamı-
yordu.
emd
Sharon alışveriş arabasıyla öne geçerken, “Geçenlerde
beni aradı,” dedi. “Numarasını belki bir tarafa yazmışımdır.”
ahc
e
eser
eY
Susannah döndüğünde Chrissie çoktan eve gelmişti. O
emd
arabasından inerken kızı saçları havada savrula savrula dış
kapıdan çıkıp gençliğine yaraşır enerjisiyle merdivenleri hız
ahc
lıca indi.
Chrissie, “Neredeydin?” diye sordu.
B
mi?”
Bu aslında hiç de kötü bir fikir değildi. Bunu akıl ede
mediğine üzüldü. Kabaca, “Hayır,” dedi. Bu cevabı Chris-
tlar
sie’yi yaklaşık iki saniye kadar yatıştırdı.
mu
“O zaman neler oluyor?”
“Hiçbir şey.” Bu iş hiçbir şekilde kızını ilgilendirmi
nU
yordu. Bin dolarını çöpe atmış olabileceğini fark etti çünkü
Sharon, Jake’in nerede olduğunu biliyordu ve Susannah’m
e
eser
yapması gereken tek şey ondan ricada bulunmayı sineye çe-
kebilmesiydi.
eY
Chrissie beş yaşındayken istediğini elde etmeye kararlı
bir kız olarak kullandığı sesin aynısını kullanarak, “Anne,”
emd
dedi. “Bunu benden saklayamazsın. Neden dedektif tuttun?”
Susannah çantasını mutfak masasının üzerine koydu,
ahc
tlar
“Olmaz. Bunların seninle hiç ilgisi yok.”
mu
Chrissie lafı uzatarak, “Pe... k i...” dedi. “En azından
bana bir ipucu ver.”
nU
Susannah sinir olmuşçasına, “Ne söyledi?” diyerek so
rusunu tekrarladı. Sharon’la karşılaştığı için bu haldeydi. Ja
e
eser
ke’in eski kız arkadaşına dönmüş olmasına çok sinirlenmişti.
Chrissie mutfak tezgâhının önünde dönüp durdu. “Onu
eY
araman gerektiğini söyledi. Şehirdışma çıkacağı için ona ula-
şamayabileceğinden bahsedip tatilden sonraki salı günü saat
emd
ikiye randevu verdi.”
Susannah, bağımsızlık gününün yaklaştığını unutmuş
ahc
tlar
“Nerede olduğunu öğrenmek istedim o kadar.”
mu
Susannah kartı bulunca kalp atışları yavaşladı. Chrissie
yanından gidene kadar telefon etmemeyi tercih ederdi ama
nU
saate bakınca bir saniye daha bekleyemeyeceğini anladı.
Chrissie, Susannah tekrar ahizeyi eline alırken, “Dedek
e
tifin ne söylediğini bana anlatacak mısın?” diye sordu.
eser
Susannah soruya aldırış etmeyip numarayı tuşladı. Bir
eY
kaç kez çaldıktan sonra Shirl Remington’un telesekreteri dev
reye girdi. “Size cevap veremediğim için özür dilerim. Şu an ya
diğer hattayım ya da ofis dışındayım. Lütfen mesajınızı bıra
emd
mi?”
Susannah, “Evet. Arkadaşım ı... bulabildin mi?” diye
sordu ve onu dikkatlice dinleyen Chrissie’ye bir bakış attı.
ebbi
tlar
yordu.
mu
“Çalışmalarım sonucu ilginç bir bilgiye ulaştım. Epey
karışık bir durum, bu yüzden bulduklanmı sana daha sonra
nU
açıklamayı tercih ederim.”
“Peki.” Yaşadığı hayal kırıklığı onu mahvediyordu. “Ben
e
eser
de bazı bilgilere ulaşmış olabilirim.”
“Harika. Kanada’da bazı yerlere haber bıraktım. Bekle
eY
diğim gibi olursa buluşmamıza kadar yeni bilgilere ulaşmış
olacağım.”
emd
“Kanada mı?”
Shirl tekrar, “Her şeyi salı günü açıklarım,” dedi.
ahc
ne varmış?”
mb
nıyor da olabilirdi.
Chrissie ona haklı olarak kızgın şekilde bakarken, “Ba
D
tlar
Babasına bunlardan bahsettiği için kızına ters ters baktı.
mu
“Aferin sana,” diye çıkıştı.
Chrissie’nin ağzı,büyük bir haksızlığa maruz kalmış gibi
nU
açıldı. “Pardon ama ben annemle babamın birbiriyle her şeyi
paylaştıklarım sanıyordum. Demek ki yanılmışım. Herhalde
e
bunlar o eski erkek arkadaşınla ilgili. Geldiğimden beri sü
eser
rekli ondan bahsettiğini biliyor musun? Arkadaşınla Jake
eY
şöyle, Jake böyle diye konuştuğunu duymadığımı mı sanı
yorsun? Şu Jake adındaki adamlardan bazılarını aradığını
bile duydum. Bilmem unuttun mu ama sen evlisin. "
emd
tlar
Joe nadiren sesini yükseltirdi. Susannah bu yüzden ken
mu
dini biraz daha suçlu hissetti. “Sana da merhaba,” diye söy
lendi.
nU
“Susannah, konuşacak çok vaktim yok. Bana neler yap
tığını söyle.”
e
“Özel dedektifi soruyorsun sanırım. Onu Jake Presley’i
eser
bulması için tuttum.” İşte böylece dil dökmeden, açıklama
eY
yapmadan, bahaneler uydurmadan derdini anlattı.
Aralarındaki sessizlik, Susannah’a göre hayatındaki en
emd
büyük haykırıştı; Chrissie’nin sözleri kulaklarında çınlıyor
du: Sen evlisin.
ahc
Saçmıyorum.”
mb
tlar
“Ş ey ...”
mu
“Buna verecek cevabın yok, değil mi?”
“Joe, çok özür dilerim. Hata ettim. Böyle yapmamalıy
nU
dım ama başka çarem olmadığını hissettim. Beni bundan
vazgeçireceğinden, onu bulmayı istediğim için kendimi suçlu
e
hissetmeme sebep olacağından korktum.”
eser
Joe onu duymamış gibiydi. “Bu kadar Önemli bir konu
“Biliyorum ..
eY
yu benimle konuşabilecek kadar bana güvenmeni isterdim.”
Sözleri duyulmuyordu. Dedektif tutma
sına neyin sebep olduğunu açıklamak istiyordu, ama Joe onu
emd
mıyor musun?”
Bunun bir anlamı yoktu çünkü Jake babasının yaptığı
mb
luğu yoktu.
eM
di.”
“Gidecek misin?”
Susannah kaşlarını çattı, pişmanlıklarından ve kocası
nın öfkesinden dolayı çaresiz olduğunu hissetti. “Evet, git
tlar
meyi düşünüyorum. Ne olur, Joe, bana kızma.”
mu
“Peki, görüşmeye git ama bana bu konuyla ilgili bir da
ha hiçbir şey söyleme, tamam mı?”
nU
Susannah ağzını açıp bir cevap vermek üzereyken tele
fon kapandı.
e
eser
eY
emd
ahc
B
er -
mb
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
25
e
eser
eY
. Chrissie dışarıya çıktı ve ailesine neler.olduğunu düşün
emd
mek için merdivenlerin en üst basamağına oturdu. Eliyle boy
nundaki yüzüğü tuttu. Anne babasının evliliği gözlerinin
ahc
mıştı.
Ama anne babası için endişelenmekle uğraşamazdı,
ebbi
tlar
sini söylüyor ve SGftfBbir “arkadaşım evine” gidiyordu. Bu
mu
ziynetler beş dakikayı bulmuyor, betnan ardından Colville’e
dönüyorlardı. îki kez Loon GöKi’nde durup yüzmüşlerdi.
nU
Troy bir kez de onu fiJm kiralama dükkânının yanındaki don
durmacıya götürmüştü.
e
Saatlerce Troy’un arkadaşlarının evlerinde vakit geçiri
eser
yorlardı. İçerideki tipler üniversiteye giden çocuklara ben
eY
zemiyordu. Annesi Troy’un arkadaşlarını görse öfkeden deli
ye dönerdi.
Troy’un pikabının o bilindik sesini duyunca Chrissie’
emd
durmasını bekledi.
Troy dirseğini kapıya yaslayıp camdan dışarı sarkarak,
B
arabaya oturdu.
eM
tlar
“Çantaya ihtiyacım yok. Hadi gidelim.”
Troy gırtlağından yükselen bir kafckahfryla cevap verdi
mu
ve Chrissie’nin çıplak baldırım tutup parmakkrî&ı şortunun
nU
altma kadar götürdü. Chrissie onu durdurmadı.
“Spokane’e mi gidiyoruz?” diye sordu.
“Bugün değil.”
e
eser
“Peki nereye?”
“Northport’a gittin mi hiç?”
eY
“Hayır.” Chrissie, Kanada sınırına yakm küçük kasaba
nın adını duymuştu.
emd
“Eğlenceli olur.”
Chrissie başını Troy’un omzuna yasladı. “Seninleyken
ahc
mü yine?”
Chrissie başını iki yana salladı. “Colville’e taşınmama
eM
tlar
Ayrıca daha Önce hiç böyle bir ilişkisi olmamıştı. Troy’
mu
la birlikteyken hayat koca bir partiydi. Araba yolculukların
dan hoşlanıyor, yolda geçirdiği her anı seviyordu.
nU
Troy, “Benimle birlikte mi yaşamak istiyorsun?” diye
sordu.
e
Annesi babası kesin küplere binerdi. “Düşünebilirim,”
eser
dedi, ama evdekiler buna hayatta izin vermezdi.
eY
Troy kahkaha attı. “Baban da beni tutuklatır.”
“Sana söylemiştim; yirmi bir yaşından büyüğüm ben.”
Bu, dudaklarının arasından kolayca çıkan bir yalandı. Gerçi
emd
Troy kıs kıs gülüp ona sinsice baktı. “Yirmi bir yaşında
değilsin, değil mi?” dedi.
B
“B en ...”
“On sekiz yaşının altında olmadığın sürece sorun yok.”
er -
tlar
Chrissie kalbinin duyduğu sözler karşısında eriyip gitti
mu
ğini hissetti. “Beni çok mutlu ediyorsun.”
Troy başım yana eğdi. Kısık, seksi bir sesle, “Sen de be
nU
ni mutlu ediyorsun, hayatım,” dedi.
Chrissie elini Troy’un kolunda gezdirip gülümsedi.
e
Şehirlerarası yolun virajları başladı ve Troy az kullanı
eser
lan bir arka yola saptı. Pikabı yavaşlatırken, “Senin aklında
başka bir şey var,” dedi. eY
Chrissie camdan dışarı baktı. “Neden öyle düşündün?”
Troy, başka yere bakmaması için Chrissie’nin çenesini
emd
ele veriyor.”
Ona söyleyebilirdi, ne de olsa Troy er geç ağzından lafı
B
tlar
“Hey, ama ben hayatta kalıp onlardan daha iyi bir adam
oldum.”
mu
Chrissie merak ediyor, henüz tanışmadığı Troy’un an
nU
nesiyle ilgili hiç de iyi şeyler düşünmüyordu. Bir annenin öz
çocuğunu böyle bir duruma sokmasına akıl sır erdiremiyor-
du.
e
eser
Chrissie, “Annemle babamın boşanmasından korkuyo
rum,” dedi. En büyük korkularından biri buydu. Diğer aile
eY
lerin başma gelmişti, onunkinin başına da gelebilirdi.
“Bak, benim annemle babam evlenme zahmetine bile
emd
girmediler. Bu seni de şaşırtmıyor mu?”
“Hayır.” Chrissie’nin o kadınla ilgili bildiği şeylere gö
ahc
tlar
“Berbat mı? Ben nasıl hayatta kalınacağım bu sayede
mu
öğrendim. îşler ne kadar kötüye giderse gitsin ayaklarımın
üzerinde durabildim.”
nU
“Peki ya annen?”
Troy uzaklara baktı. “Annem iyi. Rahat bir hayat yaşa-
e
masa da mutlu olmak için elinden geleni yapıyor.”
eser
“Onunla tanışmak istiyorum.”
eY
Troy hemen cevap vermedi. “Bir gün o da olur.”
• Chrissie, “Neden bekliyoruz?” diye sordu.
“Sen biraz fazla...”
emd
“Fazla neyim?”
ahc
“Toysun. Kızsın.”
Chrissie dirseğiyle Troy’un kaburgalarına vurdu.
B
e
eser
eY
Akşamüstü olduğunda Susannah endişeden delirecek gi
emd
biydi. Chrissie tek söz söylemeden, hatta bir not bile bırak
madan gitmişti. Onu en son Joe’yla telefonda konuşurken
ahc
duğunu bilmiyordu.
Gerçi tahmin etmesi çok da zor değildi. Kızı büyük ih
er -
tlar
“Bana gel, dertleşiriz. Ben de çok güzel bir gün geçir
mu
medim.”
Susannah yarım saat sonra Carolyn’in evine giden uzun
nU
yola girdi. Akşamın ışıklarıyla burası kır tablolarındaki gibi
duruyordu. Kısa süre sonra geyikler yan taraftaki geniş ve
e
açık alana inecekti. Susannah morali bu kadar bozuk olmasa
eser
durup etrafındaki tepelerin çepeçevre sardığı kırların güzelli
eY
ğine hayran hayran bakardı. Bu güzel yerin sükûnetini yaşa
yabildiği için arkadaşını kıskanıyordu.
Dış kapı aralıktı. Susannah nezaket gereği kapıyı tıklattı
emd
küçük şey üst üste gelip günümü felakete çevirdi. Alarmı kur
mamışım, bu yüzden hiç yapmamama rağmen fazladan uyu
dum. Dolayısıyla işe geç gittim. Gün boyunca da kendime
gelemedim. İstemeyerek de olsa Jim ’e kaba davrandım ve
tlar
bu yüzden herkes benden uzak dürdü. Çoğu zaman geç saate
mu
kadar ofiste kalırım ama bugün öyle yapmadım. Paydos dü
düğü çalar çalmaz kendimi cfaşan attım. Böylece herkes ben
nU
den kurtulduğuna sevinmiştir.”
Susannah arkadaşının durumunu anlıyordu. “Ben de gü
e
ne kötü başlamaktan nefret ederim.”
eser
“Bundan sonra alarmı kontrol etmeden yatmayacağım,”
eY
diyen Carolyn, çıplak ayaklarını altına alıp rahatça oturdu.
“Peki, şimdi sıra sende.”
emd
“Başka bir şey yok mu?”
Carolyn gözlerini kapattı. “Tamam, tamam, sonunda ha
ahc
rekete geçtim.”
“Dave’le mi?”
B
tlar
“Neler oldu?”
mu
“Çok bir şey olmadı. Dans edip biraz konuştuk. Bu ak
şam burada buluşmaya karar verdik ama sonra ben her şeyi
nU
elime yüzüme bulaştırmayı başardım.” Kadehini eline aldı.
“Yeter benden bahsettiğimiz. Sıra sende.”
e
Susannah ilk olarak neyi anlatacağından emin değildi.
eser
Başındaki en büyük dert kızıyla ilgili olandı, konuşmaya ora
eY
dan başladı. “Chrissie.. . yine çekip gitti.”
“Troy Nance’le mi?”
emd
“Herhalde.”
“Bu konuyu Sharon Ta konuşmayı düşündün mü?”
ahc
başladıklarını söyledi.”
mb
di.”
Carolyn, “Bilmez olur mu?” diye söylendi. “Sharon’un
oğlunu çok yakından takip ettiğinden emin olabilirsin. Troy’
tlar
la Chrissie’nin nerede olduğunu bilmek istiyorsan onunla ko
nuşmalısın.”
mu
Susannah, Sharon’la bir günde iki kez konuşmaktan nef
nU
ret etse de bunu yapmak zorundaydı. Troy ve Chrissie’yle il
gili bu gülünç durum gereğinden fazla uzamıştı. “Troy kaç
yaşında?”
e
eser
“Otuzunu geçkin olmalı.”
Susannah kaşlarım çattı. Bu adam hiç bulaşılmayacak
eY
biri olmanın yanı sıra, Chrissie için de epey yaşlıydı. Er ya
da geç kızıyla oturup Troy Ta birlikteliğini açık açık konuş
emd
mak zorunda kalacaktı. Bunu yaparken de kızının karşısına
gerçek bilgilerle çıkmak istiyordu.
ahc
“Ciddi misin?”
Susannah iç çekti. “Çılgınca bir şey yaptığımı biliyo
D
tlar
de olduğu için çalışanlarının yanında ağzına geleni söyleye
mu
medi.”
“Jake’i bulmanın neden bu kadar önemli olduğunu an
nU
lamıyor, değil mi?”
“Ben bile tam olarak anlamıyorum. Keşke her şeyi oldu
e
eser
ğu gibi bırakabilseydim, Carolyn, ama yapamıyorum. Artık
çok geç.” Başını eğip gözlerini yumdu. “Joe benim güvenli
eY
limanım, peki neden onu kendimden uzaklaştırıyorum? Buna
engel olamıyor gibiyim. Her şeyimi tehlikeye atıyorum ve
emd
elde edebileceğim şeyleri düşündükçe de gerçekten çılgınlık
ettiğimi anlıyorum. Geçmişi değiştiremem ki.”
ahc
mezdi,” dedi.
“Umarım öyledir.”
ebbi
tlar
kalbi hızla attı.
Bu çok ama çok yanlıştı. Evli olduğunu kendisine tek
mu
rar tekrar hatırlattı. Joe onun kocasıydı ve lisedeki sevgilisi
nin peşine düşen bir eşten daha fazlasını hak eden, iyi bir adam
nU
dı.
Yine de Susannah başladığı işi artık kontrol edemedi
e
eser
ğini hissediyordu. Jake’i aramaktan istese de vazgeçemezdi.
Zaten böyle bir şey de istemiyordu. Ayrıca...
eY
“Sussanah?” Carolyn’in sesi onu daldığı düşüncelerden
uyandırdı.
emd
Susannah, “Ne yapacağım?” dedi. “Hiçbir şeyden emin
değilim.” Şarabından bir yudum daha aldı. “Chrissie, Jake,
ahc
“Dahası da mı var?”
er -
tlar
“Kaza yaptığı akşam mı?”
mu
Susannah, “Evet,” dedi. “Abim buluşmalarını iptal et
mese Patricia da onunla birlikte olabilirmiş.”
nU
Carolyn’in gözleri neler olduğunu anlayınca fal taşı gibi
açıldı ve yumuşak bir sesle, “O gece o da ölebilirmiş,” dedi.
e
Susannah başını salladı. “Oturup hayatın neler getirece
eser
ğinin belli olmadığından bahsettik. O kişinin kim olduğunu
eY
öğrenirsem haber vereceğime söz verdim.”
“Dur bir dakika, orasını kaçırdım. Kimden bahsediyor
emd
sun? O zamanlar görüştüğü kızdan mı?”
“Evet, ama bir de Doug’un mezarına çiçek bırakan kişi
ahc
doldurdu.
Susannah onu takip etti. “Bunu nereden biliyorsun?”
aco
diye sordu.
eM
“Doug’la mektuplaşıyorduk.”
D
tlar
munu sordu. Babana kızgın olduğunu biliyor, senin için endi
mu
şeleniyordu. Ben de ona cevap verdim, o da tekrar yazdı. Çok
geçmeden sürekli mektuplaşmaya başladık.”
nU
En yakın arkadaşı olarak gördüğü kişinin bu kadar
önemli bir şeyi ondan saklamasına kızan Susannah, “Bana
e
bunu söylemen gerektiğini hiç düşünmedin mi?” diye sordu.
eser
O, Carolyn’e Jake’ie ilgili tüm duygularını anlattığı halde
eY
Carolyn belli ki onu kendine o kadar yakın görmemişti.
Şimdi düşününce Carolyn’in postaların gelmesini ne kadar
büyük bir hevesle beklediğini hatırladı. O da aynı durumday
emd
konuyu açamadım.”
“Mektuplaşarak mı birbirinize âşık oldunuz? Yani bunu
aco
mu söylüyorsun?”
eM
tlar
kaç haftada bir annemle babamın ve Lily’nin mezarına çiçek
mu
koyuyorum. Doug’unkine de birkaç tane bırakıyorum. Senin
bunu fark edeceğini hiç düşünmemiştim.”
nU
Susannah, “Abim sana yazdığı mektuplarda Jake’in
Sharon’la yeniden görüştüğünden bahsetmiş miydi?”
e
“Hayır. O zamanlar Jake hakkında çok şey yazmazdı.”
eser
Susannah dikkatlice arkadaşına baktı. “Benden neyi
saklıyorsun?” eY
“Doug bir şeyler yüzünden Jake’e kızgın olduğunu yaz
emd
mış olsa da kızgınlığının sebebini hiç açıklamadı.”
ahc
B
er -
mb
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
27
e
eser
eY
Vivian’m günleri bazen iyi bazen kötü geçiyor ve bugün
emd
o iyi günlerinden birini yaşıyordu. Kötü günlerinin çoğunu
Susannah ile Chrissie gelmeden önce yaşamıştı. Aslında, bu
ahc
tlar
yanılmıştı. George onu ziyarete gelmemişti... ta ki bugüne
dek. Vivian yaptığı şekerlemeden uyanınca George’u karşı
mu
sında, karanlık odada görmüştü. Gözüne ne kadar da hoş gö
nU
rünmüştü. Vivian neşeye boğulmuştu. Kocasının onu sön zi
yaretinin üzerinden öyle çok vakit geçmişti ki, umudunu yi
tirmesine ramak kalmıştı.
e
eser
Vivian arayı neden bu kadar açtığını sordu. George ce
vap veremedi ama bunun önemi yoktu. O yanında oldukça
eY
hiçbir şeyin önemi yoktu. Bir süre öylece oturup sessizce bir
birlerine baktılar. Vivian’m gözlerine yaşlar doldu. Hiç ko
emd
nuşmamalarına rağmen, kocasının çocuklanna ve ona olan
sevgisini içinde hissetti.
ahc
tlar
mişti.
mu
Dengesini korumak için bastonuna yaslanan Vivian b i
lardo salonunun önünden geçti. Arkadaşının orada olduğun
nU
dan ve tıpkı tanıştıkları gece olduğu gibi koltuk değneğini
ıstaka olarak kullandığından emindi. George onu görünce ba
e
eser
şını kaldırıp baktı.
O huysuz tavrıyla, “Ben de uğrayıp uğramayacağını me
rak ediyordum,” dedi. eY
“İşte buradayım.”
emd
George umursamazca homurdandı. “Keyfini ne yerine
getirdi?”
ahc
tlar
“Yanılmıyorsam kızını bugün buralarda gördüm.”
mu
Bu konuşma uzayacak gibiydi, Vivian’ın bir yerlere
oturması gerekiyordu. Koltuğa doğru yürüyüp yavaşça yu
nU
muşak mindere çöktü. “Susannah burada m ıydıt”
“Çok fazla kalmadı.”
e
Vivian kaşlarını çatıp iki eliyle bastonunu tuttu. “Acaba
eser
neden?”
eY
“Bir şey söylemedi ama beş dakikadan fazla kalmamış
tır burada. Onu dış kapıdan çıkarken gördüm.”
emd
Ah, tabii, Vivian şimdi hatırladı. “Arkadaşlarım beni zi
yarete gelmişti ve ben de onlar gidince dinlenmek için uzan
ahc
mıştım.”
“Uyudun mu?”
B
“Maalesef.”
mb
tlar
maya çalışsa da gücünün tükendiğini fark etti. George’a al
mu
dırış etmeden, “Biri bana yardım edebilir mi?” diye seslen
di.
nU
George koltuk değneklerinin yardımıyla seke seke ona
doğru giderken, “Geliyorum,” dedi.
e
“Seni istemiyorum.” George, Susannah’a hakaret etmiş
eser
ti. Vivian ona karşı dimdik duracaktı. Ya da oturacaktı.
eY
George, “Benim haricimde kim sana yardım edecek?”
dedi.
emd
Vivian’m hemen önünde durup kaçmasını imkânsız ha
le getirdi. Ciğerlerindeki tüm gücü kullanarak, “Gardiyan,”
ahc
diye bağırdı.
George kahkahalara boğuldu.
B
bir defalığına.
eM
tlar
“Birçok suçluyu hapse gönderdi. Hepsi de cezalarını
mu
hak ediyordu. George suçu affetmezdi.”
“Aferin ona.”
nU
Bu sözler samimiyetle söylenmiş gibiydi, Vivian Geor-
ge’un bunu takdir etmesine sevindi. “Artık gündüzleri gel
e
mek zorunda.”
eser
“Neden?”
eY
Onca kişi bir yana, George’un bunun cevabını bilmesi
gerekirdi. “Kapıları saat sekizden sonra kilitliyorlar.”
emd
“Ah, tabii, unutmuşum.”
Vivian buna bir an olsun inanmayıp homurdandı. Geor
ahc
tur.”
Arkadaşı bir süre onun peşinden gitti. “Briç oynar mı
aco
sın?”
eM
tlar
da kartlan aklında tutamayacağından korkuyordu. “Olabilir.
mu
Sen Scrabble oynar mısın?”
George değneklerinden birini havaya kaldırdı. “Keli
nU
melerle aram çok iyi değildir.”
Vivian’m fark ettiğinden de çok ortak noktalan vardı.
e
“Ben de.”
eser
George gülümsedi, Vivian da aynı şekilde cevap verdi.
eY
“Yann öğleden sonra Spokane’deki bir Hintlinin kumarha
nesine gezi düzenleyecekler. Benimle gelmek ister misin?”
emd
Gezi Vivian’ı epey zorlayabilirdi buna rağmen idare
edebileceğine karar verdi. “İyi olur.”
ahc
George da, “İyi geceler,” dedi. “Bu arada kocan bir daha
ziyarete geldiğinde ona artık bir rakibinin olduğunu söyle.”
er -
rim,” dedi.
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
e nU
28
eser
eY
Pazartesi günü bağımsızlık günüydü. Susannah, Alta-
emd
m ira’daki barbeküye katıldıktan sonra, Carolyn’le beraber
şehrin sekiz kilometre kadar dışındaki Roadside M oteli’ne
ahc
gitti. îlk başta onunla birlikte gitme teklifini kabul etmek iste
B
istemiyordu. Daha farklı bir ruh haline sahip olsa bu işi erte
lerdi ama Troy ve Chrissie’yle ilgili olarak Sharon’la konuş
eM
tlar
Carolyn yolun sonuna vardığında, “Şunu keser misin?”
mu
diye söylendi.
“Neyi?”
nU
“Birden kendini bırakıp kıkır kıkır gülecekmiş gibi bana
bakmayı.”
e
eser
Susannah, “Ama kendime engel olamıyorum,” dedi.
“Çok mutlu görünüyorsun.”
“Romantik kadının tekisin.” eY
Orası belliydi. “Sen de.”
emd
“Biliyorum. Keşke Dave dışarıdan nasıl görüneceğimizi
bu kadar düşünmese.” Yüzünde buruk bir ifade belirdi. “İlk
ahc
ğini hissetti.
Carolyn, “Hayatımın çoğunu erkeklerin etrafında geçir
ebbi
tlar
Susannah, “Onunla vakit geçirmeyi seviyor musun?” di
mu
ye sordu.
“Geçen gün çok eğlendik. Barbeküde bana biftek yaptı,
nU
oturup saatlerce konuştuk. Daha önce kendimi hiçbir adamın
yanında bu kadar rahat hissetmemiştim. Çok samimi, komik
e
biri ve beni gülmekten yerlere yatıran ilginç bir espri anlayışı
eser
var. İş dışındayken tamamen farklı bir adama dönüşüyor.”
eY
Susannah, Carolyn’in aldığı risklerden haberi olup ol
madığını merak etti; Jake’i bulma macerasında aynı şey ken
emd
disi için de geçerliydi.
Susannah, Roadside M oteli’ne giden yolda ilerlerken
ahc
yürüyordu.
İçeriye girip talaşla kaplı zemine adım attılar. Sigara du
ebbi
tlar
şını sallayarak onlara teşekkür etti.
mu
Sharon tezgâhın öteki tarafından onlara doğru gelirken,
“Kimleri görüyorum? İkiz barbiler mi gelmiş?” diyerek takıl
nU
dı.
“Merhaba, Sharon.”
e
eser
Sharon, san renge boyadığı saçlarını geriye atıp topla
mış, sert yüz hatlarını yumuşatan her şey ortadan kaybol
eY
muştu. Kadın ellerini tezgâhın kenarına koydu. “Size nasıl
yardımcı olabilirim?”
emd
Susannah sakince, “Bira içmeye gelmediğimizi nasıl an
ladın?” diye sordu. Sharon’un ters tavrını görmezden geldi.
ahc
yuttun?”
eM
Birkaç kişi başını onlara doğru çevirdi. İki tır şoförü bira
bardaklannı ellerine alıp bar taburelerinden kalkıp karanlığa
D
kanştı.
Susannah neler olduğunu anlamadı. Adamlar Sharon’u
mu koruyordu? Yoksa hiçbir şeye bulaşmak istemiyorlar
mıydı? Karar veremedi ama ikinci seçeneğin doğru olmasını
tlar
umdu. Durum, başka karışıklıklar olmadan da yeterince ra
hatsızlık vericiydi.
mu
Susannah muhabbet edercesine, “Herhalde kızımla he
nU
nüz tanışmadın,” dedi. Sesi biraz titreyip ona ihanet etti. “Da
ha önce de dediğim gibi kızım oğlunla epey vakit geçiriyor.”
e
Sharon’un bunlara cevaben attığı kahkaha insanın içini
eser
ürpertecek cinstendi. “Kızınla tanışmak istediğimi de nere
eY
den çıkardın? Kendisi burada değil, bundan eminim. Hem
burada olsa bile ne yapacağına kendi karar verebilir, değil
mi?”
emd
ye sordu.
eM
“Neden sordun?”
“Chrissie daha on dokuzunda.” Susannah, kızının bir ay
sonra yirmisine basacağından bahsetmedi.
ebbi
“Hayır ama...”
“Kaç yaşında olduğunu Troy isterse kendisi size söyler.”
Bu atışmalarla hiçbir yere varamayacaklardı.
tlar
Sharon, fazlaca kalem sürdüğü gözkapaklarmı kaldıra
rak, “Başka bir şey var mı?” diye sordu. “Ah, bir de... Bunla
mu
rın seninle hiçbir ilgisi yok ama söyleyeceklerim ilginç gele
nU
bilir.” Kollarını birleştirip Susannah’a gülümsedi.
“Neden bahsediyorsun?”
Sharon bir anlığına gerçekten de şaşırmış gibi durdu.
e
eser
“Gerçekten bilmiyorsun, değil mi?”
Kafası karışan Susannah, Carolyn’e baktı. “Neyi bilmi
yorum?” eY
Dalga geçercesine gülerken Sharon’un ağzı kulaklarına
emd
vardı. “Troy’un az da olsa babasına benzediğini düşünmü
yor musun?”
ahc
medi.
Sharon güldü. “Ben de öyle düşünmüştüm.”
ebbi
tlar
da doğruydu, ama belli ki Susannah Fransa’ya gittikten sonra
mu
Jake fikrini değiştirmişti.
Susannah, “Neden bu kadar kızgınsın?” diye sordu.
nU
Sharon’un kahkahası onlarca yıl sigara içtiği için boğuk
çıktı. “Yanıma sadece benden bir şey istediğinde geliyorsun.
e
Ağabeyin de aynen böyle yapardı. İkiniz de ancak işiniz düş
eser
tüğünde beni arkadaşlığınıza layık gördünüz.”
eY
Bu doğru değildi. Susannah, Sharon’dan kaçmak için
hiç yolunu değiştirmemişti.
Kollarını birleştirip sıkılmış gibi duran Sharon, “Ee, ne
emd
sannah.”
D
tlar
Carolyn, Susannah’ın kolunu çekiştirerek tekrar, “Hadi,
mu
gidelim buradan,” dedi.
Susannah sendeleyerek bir adım geri çekildi. “Bir daha
nU
ağabeyimle ilgili böyle bir şey söyleme sakın” Susannah o
kacför kızgındı ki titriyordu.
e
Sharon neden böyle şeyler uyduruyor, neden canını ya
eser
kıyordu? Bu hiç de akla yatkın değildi.
rum.”
eY
Sharon bakışlarını Carolyn’e çevirdi. “Yalan söylemiyo
söylüyor olmalıydı.
ahc
ğıydı.
aco
tlar
Susannah bunu yapar yapmaz Sharon Nance’e iftiralarından
dolayı dava açacaktı.
mu
Sharon karamsar bir tonla konuşup, “Federallere bulaş
nU
makla büyük hata etti,” dedi.
Susannah, “Bu yalanları artık dinlemek istemiyorum,”
dedi. “Gidelim.”
e
eser
Sharon, “Öyle olsun,” diye çıkıştı.
Susannah gözlerini ona dikti. “Sana ne yaptığımı bilmi
eY
yorum, ama o korkunç şey her neyse artık unut gitsin.”
Carolyn, “Hadi, gidelim,” diyerek araya girdi.
emd
Susannah bardan çıkarken, Sharon yüksek sesle, “Doug
yalnız değildi,” dedi.
ahc
e
eser
eY
Carolyn, Susannah’la birlikte bardan çıkarken, “Tek ke
emd
limesine bile inanmıyorum,” dedi.
“Sharon onu tanımıyordu bile.”
ahc
tekrar okurum.”
eM
tlar
ğunu düşünmüştüm. Huzursuzdu, ben de ondan ayrılacağı
için kendini suçlu hissettiğini sandım. Ama sonra...”
mu
“Sonra ne?”
nU
“Bir tü r:.. olay oldu. Sanırım işin içinde Jake de vardı.”
“Olamaz.” Susannah başını iki yana salladı. Jake uyuş
turucu kullansa veya satsa bundan haberi olurdu. O, böyle
e
eser
bir şey yapmış olamazdı.
“Jake onunla kaçmanı istediğinde paradan bahsetti mi?”
eY
Susannah bunu hatırlama umuduyla çakıl taşı döşeli park
alanında durup bardan gelen gürültüye aldırış etmemeye ça
emd
lıştı. Gözlerini kapattı ve ay ışığıyla aydınlanan bahçedeki
anlar, yıllar önce değil de, sâdece saatler önce yaşanmış gibi
ahc
tlar
“Peki, ama ağabeyim neden böyle bir şeye bulaştı ki?”
mu
Carolyn’in gözleri barın dışındaki loş ışıkların altında
onunkilerle buluştu. “Bilmiyorum ve öğrenebileceğimizi de
nU
sanmıyorum.”
“Sharon, Doug’un yalnız olmadığını söylerken Jake’in
e
de bunların bir parçası olduğunu mu ima ediyordu sence?”
eser
diye sordu. “Jake ve Doug?” Susannah alacağı cevaplardan
eY
korkarak bunu dikkatlice dile getirdi. Aklındaki anıların bir
çoğu yok olup gidiyordu. İnandığı her şey başka bir hale bü
emd
rünüyor, artık neyin gerçek, neyin sahte olduğunu bilmedi
ğini hissediyordu. Bunlar, annesinin yaşadığı kafa karışıkla
ahc
riydi. Susannah ise onun tam aksine iyi bir kızdı ve aralannda
eM
çok kuvvetli bir çekim vardı. Susannah, çok açık bir şekilde
onunla birlikte olmak istiyorsa değişmesi gerektiğini söyle
miş, o da bunun için çaba sarf etmişti. Susannah’ı sevmiş,
ebbi
tlar
Colville’e geldiğinden bu yana ilk kez Seattle’daki hayatım
mu
özlüyordu. Oradaki yazlar huzurlu geçerdi; bahçesinde vakit
geçirir, evinin etrafında ufak tefek değişiklikler yapardı. Ön
nU
ceki sene döşeme kursuna gitmiş, yemek odasındaki sandal
yelerin döşemelerini değiştirmiş ve bir hevesle mutfağın du
e
varlarını duvar kâğıtlarıyla renklendirmişti. Joe’yla yaptıkları
eser
bir haftalık Hawaii kaçamağı da mükâfatı olmuştu. Geçen
eY
seneye kıyasla bu yaz, sonu olmayan bir kâbus sayılırdı.
Susannah alabaşına biııer binmez direksiyonu sıkıca tut
tu. “Gerçekleri merak ediyorum. Artık neler olduğuyla ilgili
emd
tlar
Arkadaşı omuz silkti. “Dedektifin parasım vermişsin.
mu
En azından bekleyip ne bulduğunu öğrenebilirsin.”
Susannah arabasını çalıştırıp şehre giden anayola çıktı.
nU
İsteksizce, “Haklısın sanırım,” dedi.
Bir süre sessizce yola devam ettiler, sonra Carolyn, “Se
e
ninle birlikte dedektifin yanma gelebilir miyim?” diye sordu.
eser
Sebebi ne olursa olsun Susannah arkadaşının teklifine
eY
sevindi. “Olur. A m a... Carolyn, Doug herhangi bir suç işle
mişse dayanamam. Yani, Shirl bunu araştırmıyor ama ağabe
yim Jake’le aptalca bir işe bulaşmışsa her şey ortaya çıkabilir.
emd
değilim.”
“Gerçek olsa bile mi?”
B
tlar
sapladı. “On bir buçuk gibi.”
mu
Garolyn başını salladı. “On bire doğru evinde olurum.”
“Tamam görüşürüz.”
nU
Susannah, Carolyn içeri girip ışıkları yakana kadar bek
ledi, sonra da yola çıkıp CoİviUe’e döndü.
e
eser
Yolda giderken, saat epey geç olmasına rağmen Joe’yu
aramayı düşündü. Ona kızgın olduğu için kocasını suçlamı
eY
yordu. Nadiren tartışırlardı ve Susannah içine düştükleri du
rumdan nefret ediyordu. Asıl sorun, özür dilemekten başka
emd
ne diyeceğini bilememesiydi.
Chestnut Bulvarındaki eve vardığında ışıklar kapalıydı.
ahc
durdu.
eM
tlar
Çılgına dönmüş halde telefona fısıldayarak, “Evimde
mu
biri var,” dedi. Adresi verdi. “Acele edin, ne olur.”
Operatör ona hemen evden uzaklaşmasını ve polisi bek
nU
lemesini söyledi. Sokağın yarısını geçtiğinde dizleri zangır
zangır titriyordu, dayanamayıp yere yığıldı. O sesi haya) et
e
miş olamazdı. Evde biri vardı, içerideki kişinin onu duydu
eser
ğundan ve polisler gelene kadar kaçacağından emindi.
eY
Birkaç dakika geçmeden devriye arabası sokağa girdi.
Susannah yerinden zıplayıp kendi arabasının arkasına geçen
emd
polislerin yanına koştu. İki polis arabadan inerken hemen on
ların yanma gitti. Üniformalarında yazan adları okudu ama
ahc
ikisini de tanıyamadı.
“Evde biri var sanınm ... ya da vardı.” Başına gelenleri
B
boş.”
Diğeri, “İçeri girip bir şeylerin alınıp alınmadığına bakar
mısınız?” diye sordu.
Susannah başım sallayıp büyük yatak odasına doğru git
tlar
ti. Sesin koridorun sonundan geldiğini duymuştu. Işıklar açık
mu
tı, ilk bakışta her şeyin yerli yerinde olduğunu fark etti. Bir
aptal gibi ya da sırf ilgi çekmek için polisi çağıran dengesiz,
nU
acınası insanlar gibi görüneceğinden korktu.
Masanın yanındaki pencere beş altı santim yukarı kalkık
e
duruyordu. Camı açık bıraktığını hatırlamıyordu, ama gö
eser
zünden kaçmış olabilirdi. Babasının masası bıraktığı gibi du
eY
ruyordu. Büyük karton kutuların bazıları bantlanmış ve de
poya götürülmeye hazır hale getirilmişti, bazıları da yerde
yansı boş halde duruyordu. Hiçbir şey götürülmemiş gibiydi.
emd
“Emin misiniz?”
“Evet.”
mb
e
eser
eY
Carolyn, salı sabahı saat on biri birkaç dakika geçe özel
emd
dedektifin yanma gitmek için Susannah’m kaldığı eve vardı.
Pazartesi akşamı yaşananlardan dolayı Susannah hâlâ gergin
ahc
bolduğunu fark etmişti. Bazı kâğıtlar, küçük bir saat, eski bir
dolmakalem ve en tuhafı, babasının gezilerle ve paralarla il
eM
tlar
ğunluğu artık ona çok uzak bir geçmişte kalmış gibi
geliyordu. Bu işin peşine düştüğü için üzgündü. Aslında yap
mu
tığı her şeyden pişmandı. Şu anda istediği tek şey evine, ko
nU
casına, ailesine ve o bildiği, güven dolu hayata dönmekti.
Carolyn merdivenlerin başında dururken, “Korkunç gö
e
rünüyorsun,” dedi.
eser
“Çok teşekkürler.” Susannah arkadaşının durumu abart
eY
madığını biliyordu. Gece boyunca hiç uyuyamamıştı. Gözle
rinin etrafında mor halkalar belirmişti. Ne zaman uykuya da
lacak gibi olsa bir tıkırtıyla uyanmış, uykusuzluğun verdiği
emd
tlar
dikkatlice ele alınması gerekiyor ve son zamanlarda o pislik
mu
herifle ilgili Chrissie’yle girdiği tartışmaları düşünerek bu
işin üstesinden gelebilecek kişinin kendisi olmadığını düşü
nU
nüyordu.
Birkaç kez Carolyn’in ona baktığını sezdiği halde Spo-
e
kane sınırlarına varıp Susannah, Carolyn’e gidilecek adresi
eser
tarif edene kadar konuşmadılar.
eY
Shirl Remigston’un bürosunun önüne yanaşınca Susan
nah avuçlarının terlediğini fark etti. Dedektifin söyleyecekle
rini duymak isteyip istemediğinden emin değildi. Aklındaki
emd
yürüdü.
Susannah ile Carolyn iki misafir koltuğuna yerleşirken,
aco
tlar
venlik numarası hiç kullanılmamış. Gelir vergisi için başvu
mu
ruda bulunmamış.”
Carolyn kaşlarını çatıp Susannah’a baktı.
nU
“Ayrıca hapse girdiğine ilişkin bir kayıt da yok.”
“Ülke dışına çıkmış olabilir mi?”
e
“Muhtemelen Kanada’ya gitmiştir. Jake Presley adına
eser
pasaport başvurusunda bulunulmamış. Ancak kendisi hak
eY
kında uyuşturucu kaçakçılığından dolayı suç duyurusu var.
Bu yüzden onu Kanada’da aradım. Ama oralara taşınmışsa
emd
da Jake Presley adı altında hareket etmemiştir.”
Susannah, “Uyuşturucu kaçakçılığı,” diye fısıldadı. Sha-
ahc
“Öyle mi?”
eM
uzun sürebilir.”
D
tlar
te, Jake’in ve bizim eski bir okul arkadaşımız olan Sharon
mu
Nance’in yanına gittik. Kendisi iki iddiada bulunup bize Ja
ke’in onu C olville’de ziyaret ettiğinden ve Susannah’m ağa
nU
beyi Doug Leary’nin onunla v e ... uyuşturucu kaçakçılığıyla
bir ilgisi olabileceğinden bahsetti.”
e
Shirl dosyaya bir not düştü. “Bu konuda ne bulabilece
eser
ğime bakarım.” Doğrulup arkasına yaslandı. “Bilmem gere
ken başka bir şey öğrendiniz mi?” eY
Carolyn, “Susannah neredeyse dün akşam evine giren
birini suçüstü yakalıyormuş,” dedi.
emd
haricinde...”
aco
“Evet?”
eM
tlar
hepsi de kişisel eşyalardı. Örneğin ağabeyimin eski madalya
ları.” Duraksadı. “Babamın dosyalarının arasında, Jake’in
mu
babasıyla babamın yaptığı sözleşm eyi bulduğumdan bahset
nU
miştim. Zaten sana başvurmaya da ondan sonra karar ver
dim.”
“Evet.” Carolyn başını salladı. “Jake’i kendimiz bul
e
eser
maya çalıştıysak da hiçbir sonuca ulaşamadık.”
Dedektif, “Ne yazık ki ben de çok başarılı olamadım,”
dedi.
eY
“Bir de kızım var...” Nereden bakılırsa bakılsın bu yaz
emd
cehenneme dönmüştü. “Kendisi... Jake Presley’in oğlu olma
ihtimali olan, sorunlu, genç bir adamla görüşmeye başladı.”
ahc
du.
“Doug neler olduğunu doğrudan yazmamıştı ama bul
duklarımı bir araya getirince Jake’e yardım etmeye çalıştığı
tlar
nı anladım.”
mu
Susannah, “Ona yardım etmek mi?” diye haykırdı. “Peki
nasıl?”
nU
Carolyn, “Bilmiyorum,” dedi. “Ama Jake’in boyundan
büyük işlere karıştığından şüpheleniyorum. FBI’m peşinde
e
olduğunu biliyoruz.”
eser
Susannah, “Jake’in bana bir şey söylemiş olabileceğini
eY
mi düşünüyorsun?” dedi. Hem ağabeyi hem de Jake ilk baş
larda ona mektup yazmıştı. Jake kısa bir süre çok sık mektup
yollamış, sonra sayısı azalmış ve en sonunda da kesilmişti.
emd
e
eser
eY
Susannah, Spokane’den döndükten sonra, Chrissie’nin
emd
gittiğini fark ettiğinde hiç şaşırmadı. Kızı, ısrarla C olville’e
taşınacağını söylemişti. Karannı vermiş ve tartışmaya yer bı
ahc
mediğini umdu.
D
tlar
“Merhaba, anne.”
mu
Annesi sonunda gözlerini televizyondan ayırdı ve yüzü
güldü. “Jean, seni gördüğüme çok sevindim.”
nU
Annesi gün geçtikçe kızını daha da sık Susannah’m
vefat etmiş teyzesinin adıyla çağırıyordu.
e
eser
“Anne, benim, Susannah.”
Annesi kaşlannı çattı. “Biliyorum.”
eY
Susannah sabırla ve yumuşak bir ses tonuyla, “Birkaç
dakika konuşmak ister misin?” diye sordu.
emd
Vivian uzaktan kumandayı alıp televizyonun sesini kıstı.
Koltuğuna oturup beklentiyle başını yana eğdi. “N e hakkında
ahc
konuşmak istiyorsun?”
“Anne, sana D oug’la ilgili birkaç soru sorabilir miyim?”
B
attı. “Anne, çok özür dilerim. Acı dolu anılarını aklına getir
eM
meyi istememiştim.”
Vivian başını iki yana salladı. “Çok uzun zaman oldu.
ebbi
“Babamı mı sormuştun?”
“Hayır, D oug’u.” Annesinin kısa süreli hafızası da kötü-
ye gidiyor gibiydi. “Öldüğü sıralarda Doug’un başı belada mıy
dı?”
tlar
Annesi, “Bela mı?” dedi. “Kiminle?”
mu
“Polisle.” Sesinin, deniz tuzunun özel bir tarifte nasıl
kullanılması gerektiğini anlatırcasına duygulardan ırak bir
nU
şekilde çıkmasını sağladı.
“Doug iyi bir çocuktu. Onu herkes severdi.”
e
Babasının annesinden çoğu şeyi sakladığını bilen Su
eser
sannah, annesinin yaşananları hatırlaması bir yana, bilip bil
mediğinden bile emin değildi. eY
“Hiçbir anne evladını toprağa vermek zorunda kalma
malı.” Vivian sessizleşti. Hafızasının içinde kaybolmuş gibi
emd
dım.”
B
tlar
“Scotty’yle ikisi iyi arkadaştır.”
mu
Susannah, “Artık bunları düşünme,” dedi. “Bu konuyu
hiç açmamalıydım.”
nU
“D oug’u neden sordun?” diyen Vivian artık hıçkıra hiç-
kıra ağlıyordu. “George ondan bahsetmeme hiç izin vermez
e
di. N e zaman adını ansam bana kızardı.” Elbisesinin cebin
eser
den bir mendil çıkardı. “Oğlumuz yokmuş gibi davranamaz
eY
dım, ama George öyle istedi. D oug’la birlikte onun içindeki
tüm güzellikler ve iyilikler de ölmüş gibiydi.”
“Çok üzgünüm, anne.”
emd
tlar
ğını söyledi.
mu
Susannah, Colville City Parkı’nın gölgeli bir yerine ara
basını park etti. Havuz bir kenarda, çimler ve ağaçlar da diğer
nU
taraftaydı. Oturup Joe’nun telefonunu bekledi. Anneleri, oyun
oynayan küçük çocukları, bisiklet süren gençleri, ağır ağır
e
yürüyüp el ele tutuşan yaşlıları izledi.
eser
Telefonun çalmasını beklemesine rağmen müzik sesini
duyunca irkildi. eY
Ekranda Joe’nun muayenehanesinin numarası çıktı. Zor
bir konuşma yapacağını bilerek, “A lo,” dedi.
emd
söylemişti.
“Jake’i bulamadı ve açıkçası artık hiç umurumda değil.
mb
Aptallık ettim. Joe çok Özür dilerim.” Sesi çatladı. “Her şeyi
aco
Lafını tamamlayamadı.
“Chrissie’nin neyi var?”
Susannah gözyaşlarını bastırıp kızlarının ona verdiği ül
ebbi
tlar
“Ona hayatta olmaz dedin, değil mi?” Joe’nun sesine
yansıyan kızgınlık ona yakışmıyor, normalde sakin olan ko
mu
casının kişiliğine uymuyordu. “Orada ne haltlar dönüyor?”
nU
“Ona bu konuyu seninle konuşacağımı söyledim. Bizi
açıkça tehdit ediyor, Joe. Hoşuna gitmeyecek bir şeyler söy
e
lersem gidip doğrudan Troy’un kollarına atlar.”
eser
Joe bir saniyeliğine sessizleşti; seçeneklerini aklında tar
tıyor gibiydi. eY
“Ne yapacağımı bilmiyorum, Joe.” Ona bunları bu şekil
de söylemeyi planlamamıştı ama kocasının sesini duyunca
emd
tlar
debilir.” Belaların birbiri ardına patlak vereceğini fark etmek
mu
çok zor değildi. Troy etraftakilerin şüphelendiği gibi uyuş
turucu satıyorsa her an yakalanabilir ve Chrissie de ona ya
nU
taklık etmekten suçlu bulunabilirdi.
Joe, “Ee, senin önerin ne?” diye sordu.
e
Susannah, “Onu burada görür görmez eve yollamalıy-
eser
dım,” diye söylendi. Kahrolmuşçasına, “Suçlanması gereken
kişi benim,” dedi. eY
“Suçun kimde olduğunu düşünmekle uğraşamayız. Şim
emd
di Chrissie için ne yapabileceğimize bakmalıyız.”
Susannah avucunu alnına koydu, parmaklarını saçları
ahc
“Tamam.”
Karşı taraftaki telefonun kapandığını duydu, kapatma
aco
tlar
mükemmel bir fırsat yakalamıştı. Chrissie çoğu zaman ol
mu
duğu gibi onunla birlikte değilse, büyük ihtimal evdeydi. Su
sannah’m yapması gereken tek şey kızını alıp parka getir
nU
mek ve Troy’un gerçekte nasıl bir adam olduğunu kendi göz
leriyle görmesini sağlamaktı. Anlatmak hiçbir işe yaramazdı,
e
eser
çünkü Chrissie annesinin ağzından çıkan hiçbir söze inan
mıyordu.
eY
Arabasını çalıştırıp hızlıca park alanından çıktı. Chris-
sie’nin evde olması için dua ederek eve doğru yola koyuldu.
emd
Fakat Chrissie evde değildi.
ahc
B
er -
mb
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
32
e
eser
eY
Carolyn, Spokane’e yaptıkları geziden sonra Susannah’ı
emd
annesinin evine bırakmıştı. Oradan da fabrikaya dönmüş ve
Kettle Falls Peyzajcılık’ı arayıp Dave Langevin’e onu arama
ahc
tlar
mişti. Kendi dünyasına fazlasıyla kapanan Dave, ondan hiç
mu
bir şey istememiş, aynı şekilde kendisiyle ilgili özel hiçbir
şey açıklamamıştı. Yine de Carolyn ona hiçbir adama tutul
nU
madığı kadar tutulmuştu.
Çalışma saati bitip paydos düdüğü çalınca Carolyn sıç
e
rayarak düşüncelerinden uyandı. Dakikalar sonra işçiler dışa
eser
rı dökülmeye başladı. Dave de paydos etmişti ve ofisine uğ
eY
radığında Carolyn’in mesajını alacaktı. Cep telefonu yoktu,
yoksa Carolyn ona doğrudan oradan ulaşırdı.
emd
Ama mesajı alsa bile, daveti kabul edip etmeyeceğini
bilmenin hiçbir yolu yoktu. Carolyn, Dave’in ona ofisinden
ahc
di.
Carolyn arabasını sürerken kendini bunalımdaymış gibi
er -
tlar
rendelenmiş havuçlarla yaptığı salata sosu hazır halde buz
dolabında bekliyordu. O sosun tarifini annesinden almış ama
mu
yıllardır hiç yapmamıştı.
nU
Her şeyi bir kenara koyup kendisine fıstık ezmeli, yağlı
ve reçelli bir sandviç yapmak üzereyken bir araba sesi duydu.
e
Evin etrafında yürüyüp bahçeye çıkınca D ave’in pikabını
eser
gördü.
eY
Pikabından inişini izledi. Duş alıp kıyafetlerini değiştir
diğini; bej bir pantolonla siyah bir tişört giydiğini fark etti.
Hurdaya benzeyen pikabın yanında dururken Carolyn’i ilk
emd
tlar
Carolyn, “Biftekler pişirilmeye hazır,” dedi.
mu
“Benim pişirmemi ister misin?”
“Evet.”
nU
Bahçede oturup yemeklerim yediler, yanında şarap içti
ler ve ikinci kadehlerine geçtiler. Çok az konuştular. Birlikte
e
olmaları onlara yetiyordu. Güneş batıp geyikler çayırlarda
eser
otlanırken el ele tutuştular. Dave ara sıra Carolyn’in ellerine
öpücükler kondurdu. eY
Dave, “Daha önce hiçbir kadınla böyle vakit geçilm e
miştim,” dedi.
emd
“Nasıl yani?”
ahc
“Anlat bana.”
“Gitsem iyi olur.”
er -
dığını biliyordu.
Göz göze geldiler ve Carolyn, Dave’in gözlerindeki acı
yı ve pişmanlığı gördü.
ebbi
ye sordu.
“Aslında bazen keşke orayı yöneten kişi sen olmasaydın
diyorum.”
“Neden?” Fabrika onun kişiliğinin, mirasının bir parça
tlar
sıydı. Bronson ailesinin kanı o fabrikayla bütünleşmişti; Ca
rolyn orayı yöneten üçüncü kuşaktı. Bir gün orayı satmak
mu
zorunda kalacak, çünkü Bronson soyu onunla birlikte son bu
nU
lacaktı ama bunu düşünmeye henüz hazır değildi. Başarması
gereken daha çok iş vardı.
e
Cevap vermek istemeyen Dave tekrar başını salladı.
eser
Carolyn savunmacı bir tavır takındığını bilerek, “Ben
eY
senin durumundan rahatsızlık duymuyorum,” dedi. “Özür di
lerim,” diye fısıldadı. “Bunların... bunların önemi yok.” Ya
nından ayrılıp boş tabaklan mutfağa taşıdı.
emd
tlar
karşılaşmayınca şaşırdı ve mutlu oldu.
mu
Dave öpüşmeyi kontrolü altına aldı, arzulan Carolyn’i
tüketecek kadar güçlüydü. Tüm duyuları çılgına dönerken
nU
Carolyn sığınacak bir liman bulmak için D ave’in yakasına
tutundu.
e
Dave onu bırakınca nefesi kesildi. Birbirlerinden birkaç
eser
santim uzakta nefes nefese kalmış, kendilerinden geçmiş
halde durdular. eY
“Carolyn, ben olduğum gibi biriyim, sen de öylesin. Ben
gezgin bir işçiden ibaretken, sen bölgedeki en önemli fabri
emd
“A m a...”
Dave, Carolyn’i durdurmak için omuzlarından tuttu.
mb
tlar
Dave nazikçe yüzüne dokundu. “Benim umurumda. Et
mu
rafta senin hakkında konuşulmasına izin vermeyeceğim.”
Carolyn, D ave’in ciddi olduğunu biliyordu. Kollarını
nU
D ave’in beline dolayıp sarıldı. “Seninle olmayı istediğim için
kendimi çok bencil ve suçlu hissediyorum.”
e
Dave, Carolyn’in saçım okşadı, onu kendine çekti. “Ben
eser
de seninle birlikte olmak istiyorum. Seni hemen bırakmaya
cağım.”
“Söz mü?”
eY
Carolyn, D ave’in gülüşünü yüzünde hissetti. Dave fı
emd
daydı.
er -
mb
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
33
e
eser
eY
Susannah çarşamba sabahı Colville’i terk etmeyi, evine,
emd
kocasının yanma gitmeyi istediğini fark etti.
Joe’yla konuştuktan sonra epey düşünmüştü. Kocası ön
ahc
tlar
Susannah, Carolyn’i rahatsız etmeyi istemediği için şe
mu
hir merkezindeki kütüphanenin bilgisayarını kullanmaya ka
rar verdi. Chrissie’yle konuşmadan evden çıktı. Kızı akşam
nU
geç gelmişti. Susannah, Troy’u başka biriyle gördüğünü söy
lemedi; Chrissie’yle ya da Troy’la yüzleşmeden önce diğer
e
kadınla ilgili bir şeyler öğrenmeye karar verdi.
eser
Kütüphaneye gidip internete girdi. Ama kütüphane ça
eY
lışanının yardımına rağmen Colville şerif departmanının dos
yalarına giremedi.
emd
Ardından yerel bir gazetenin arşivine girip Jake Pres-
ley’in adını arattı ama hiçbir şey bulamadı. Hazır buraya gel
ahc
yordu. Araba alev alıp patlamadığı için içi bir nebze rahatla
mb
tlar
“Umarım olursunuz. 1970’lerde Doug Leary hakkında
mu
verilen yakalama emriyle ilgili olarak biriyle konuşmak isti
yorum.” Kadının gözlerinde duyduklarının ona tanıdık gel
nU
diğini gösteren bir işaret aradı ama bulamadı.
“Tam olarak ne zaman?”
e
“ 1973.”
eser
Kadını başını iki yana salladı, kısa saçlarının lüleleri de
eY
ona eşlik etti. “ 1978’den önceki tüm evraklar bodrum katın
da.”
“Birinin aradığım dosyayı çıkarması mümkün mü aca
emd
ba?”
Kadın ters ters Susannah’a baktı. “Şaka yapıyorsunuz,
ahc
değil mi? îki polis tatile çıktığı için işlerimizi zor yetiştiriyo
B
ruz zaten.”
Susannah, “Ama kısa zaman sonra dönerler, değil mi?”
er -
tlar
“Hâlâ buralarda mı yaşıyor?”
mu
Kadın başını salladı ve başka bir kadın yanma gelince
ayağa kalktı. “Öyle sanırım. Şimdi kahve molasına çıkıyo
nU
rum. Ama ofisindeyse şerif yardımcısını çağırabilirim ister
seniz.”
e
“Teşekkürler ama gerek yok.”
eser
Susannah’m yapması gereken tek şey emekli şerifin ad
eY
resini bulmak için annesinin telefon defterine bakmaktı. Ha
tırladığı kadarıyla, Şerif Dalton’la babası haftada en az bir
emd
kez briç oynuyordu. Eve döndü ve pek çaba sarf etmeden ad
resi buldu. Şehrin birkaç kilometre aşağısındaki Old River
ahc
Yolu’na gidecekti.
Şerif Dalton’un bir ihtimal evde olacağını düşünerek
B
tlar
kürler.” Taziyelerini kabul etmekte hâlâ zorlanıyordu; zaten
mu
bu konuda tam olarak ne diyeceğinden hiçbir zaman emin
olamamıştı.
nU
Susannah, “Bay Dalton’a birkaç soru sormamın mah
suru var mı?” diye sordu.
e
“Soru?”
eser
“Geçenlerde ağabeyimle ilgili bazı bilgiler edindim. Do
eY
ug’u hatırlıyorsunuz, öyle değil mi?”
“Ah, elbette hatırlıyorum. Annen ve baban onu kaybet
tikten sonra bir daha kendilerini toparlayamadı.”
emd
istemiyorum.”
Susannah başını salladı. “Onu yormamak için elimden
er -
geleni yaparım.”
Bayan Dalton, ona güvenip güvenemeyeceğinden emin
mb
tlar
ters baktı.
Susannah sakince, “Özür dilerim,” dedi.
mu
“Sen de kimsin?”
nU
Susannah adını söyledi. Soyadını söyleyince adamın
gözleri fal taşı gibi açıldı.
e
“Annemle babamı hatırlıyorsunuz, değil mi?” diye sor
eser
du. “Hâkim Leary.”
“Elbette hatırlıyorum.” eY
“Peki, ağabeyi mi? Doug yıllar önce trafik kazasında
vefat etti.”
emd
vefat etmişti.”
eM
tlar
malıydı. “Annemi huzurevine yerleştirdim,” dedi ama anne
mu
sinin sorunlarından bahsetmedi. Ağabeyinin suç işlemiş ola
bileceğine inanmasını sağlayan şeyleri kısaca anlattı. Bunun
nU
çok da olası bir şey olmadığını düşünse de, elinden geldi
ğince emin olmak istiyordu. “Gördüğünüz gibi beni şaşkına
e
çeviren şeyler öğrendim.”
eser
Bayan Dalton tereddüt edip, “Üzerinden çok zaman geç
ti,” dedi. eY
Susannah ona hak veriyordu. “O yıl Fransa’da olduğu
mu hatırlıyor olabilirsiniz. D oug’la ve lisede tanıdığım Jake
emd
ediyorum.”
Bayan Dalton, Susannah’m yanma otururken üzgünce
B
lendi.
Karısı, “Neler olduğunu hatırlıyor musun, Greg?” diye
sordu.
ebbi
tlar
cağından korktu.
mu
“Doug, kötü bir çocuk değildi. Diğeri de öyle. Başların
dan büyük bir işe kalkıştılar, sonra da kurtulamadılar. Küçük
nU
bir şehrin iki çocuğu olarak yanlış oyuna, hatta yanlış top
raklara adım attılar. İşin içindeki oyunculardan biri gizli bir
e
ajandı. İkisi o zamanlar Idaho’daydı ve kaçmayı başarmıştı.
eser
Ama Colville’e dönünce eyalet sınırlarını geçmiş oldular ve
her şey federal suça dönüştü.” eY
Susannah ne olduğunu tam olarak bilmiyordu. “Yani
yerel p olisin ...”
emd
nuz?”
Yaşlı adam, “Daha dün gibi,” dedi. “Abin aptalca bir ha
mb
tlar
yunca pek çok kazaya gitti,” dedi. “Ama Doug değerli bir ar
mu
kadaşının oğluydu. Bana telefon açtı. Şeriflik yaptığı onca
yıl boyunca kocamı hiç o kadar perişan görmemiştim. Ben
nU
den George cesedi teşhis ederken gidip Vivian’m yanında dur
mamı istedi.”
e
Susannah’m boğazı düğümlendi.
eser
Bayan Dalton, “Dünyadaki tek oğlunu toprağa vermek
eY
George’u ölmekten beter etti,” diye ekledi.
Susannah, “Biliyorum,” diye fısıldadı. Gözlerini barda
ğına çevirdi. Limonatadan bir yudum bile almamıştı ve ağ
emd
sordu.
D
tlar
Bayan Dalton başını salladı. “Elimizden geleni yapa-
mu
nz.
“Teşekkürler,” diyen Susannah arabasına doğru yürüdü.
nU
Gözlerine yaş biriktiğini fark edince şaşırdı. İhtiyacı olan ce
vaplan almıştı ama duymayı istediği cevaplar değildi.
e
eser
eY
emd
ahc
B
er -
mb
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
34
e
eser
eY
Susannah döndüğünde Chrissie evde değildi ve açıkçası
emd
bunu hiç umursamıyordu. Öğrendikleri başını iyice şişirmişti
Chrissie’yle uğraşmayı hiç istemiyordu.
ahc
tlar
ğuna ilişkin teorisini kabul etmiyordu. Artık hiçbir şeyden
emin değildi. Evine varır varmaz hayatının normale dönece
mu
ğini umuyordu.
nU
Normal.
Normal, her şeyin olduğu gibi görünmesi anlamına ge
e
liyordu. Büyük aldatmacaların da, çirkin sırların da olmama
eser
sı.
eY
Umursamazlığına ve hevesini yitirmiş olmasına rağmen
huzura kavuşması demekti.
Başını arkaya yaslayıp gözlerini kapatınca Jake’in otuz
emd
onunla birlikte olmak için her şeyini riske atmıştı. Anne ba
B
bası, gecenin bir yarısı kaç kez evden kaçtığını öğrense onu
ömrü boyunca cezalandırırdı. Bahçe ve özellikle de evden
er -
tlar
mişti.
mu
Bir arabanın kapısının sertçe çarpıldığını duyunca göz
lerini açtı ve yaşadığı sakinlik sona erdi. Üzerinde dar, mavi
nU
bir kot pantolon ve dar bir tişört olan kızı eve doğru kasıla ka
sıla yürüdü. Gözlerinde hırçın bir bakış vardı. “Bana engel
e
olamayacaksın, anne.”
eser
Susannah bir eliyle gözlerini ovuştururken hıkmışça
eY
sına, “N eye engel oluyor muşum ki?” dedi.
“Colville’e taşınmama. Anneannemle çoktan konuştum,
o da burada kalmamı istiyor. İş bulana kadar masraflarımı
emd
kalmak istiyorum.”
“Hâlâ bunu mu tartışıyoruz?”
B
vır takınabiliyordu.
aco
“Neye rağmen?”
“Troy N ance’in hayatındaki tek kadın olmamana rağ
men.” Kendine hâkim olamadı. Artık konuşmaya başladığı
için de lafının devamını getirmek zorundaydı. “Troy’u parkta
tlar
başka biriyle gördüm.”
mu
Chrissie gözlerini kıstı. “Saçmalık.”
Susannah umursamadığını gösterircesine omuzlarını ha
nU
vaya kaldırdı. “İster inan ister inanma, ama ben ne gördüğü-,
mü biliyorum.”
e
“Beni Troy’dan uzaklaştırmak için her şeyi yapacağını
eser
biliyordum da yalan söyleyeceğini tahmin etmemiştim.”
eY
Susannah mutfaktaki telefonu göstererek, “Ara kendin
sor,” dedi.
Chrissie bir an tereddüt etti. “İyi, ararım.” Kendinden
emd
tlar
Chrissie onun sözlerini tekrar ederek, “Parkta,” dedi.
mu
“Jenny Sandberg seninle buluştu.”
Susannah’m kamına sancılar girmeye başladı.
nU
“Eski bir arkadaşın. H ıhı... Liseden iyi bir arkadaşın.
Hıı. Onu bir süredir görmemiştin.” Chrissie, Troy’un sözle-
e
diklerini annesi için tekrarlıyor, Susannah da kızının saflı
eser
ğından dolayı iç çekiyordu. Chrissie’nin sesi istediğini alma
nın verdiği sevinci yansıtıyordu. eY
Troy ile Jenny’nin yaptıklarına bakılırsa epey iyi arka
emd
daşlardı.
Chrissie daha sonra, “Annem seni görünce merak et
ahc
tlar
Susannah midesinin bulandığını hissetti. Oturma oda
sına gidip içeride kalan son koltuğa oturdu. Birkaç dakika
mu
sonra Chrissie mutfaktan çıkıp yatak odalarının bulunduğu
nU
tarafa gitti.
Susannah, “Babanla ne zaman konuştun?” diye sordu.
e
“Sana ne söyledi?”
eser
“Öğlen konuştuk.” Kızı durdu ama yüzünü ona dönme
eY
di. “Ama Troy’un bana söyledikleri daha önemli. Bana se
ninle babamın bizi ayırmak için her şeyi yapacağınızı, bun
lara hazırlıklı olmamız gerektiğini söyledi.”
emd
Susannah kaşlarım havaya kaldırdı. “Demek öyle dedi...”
“Evet. Sen de onun söylediği her şeyin doğru olduğunu
ahc
gösterdin.”
B
tlar
seni ilgilendirir mi ama ben Troy’a âşığım.”
“Daha onu tanımıyorsun bile!”
mu
“Yeterince tanıyorum.”
nU
Kızı hayatının en büyük hatalarından birini yapmaya ka
rarlıydı.
e
Kalbinde bir ağn hisseden Susannah, Chrissie’nin çan
eser
tasını kapıp kapıyı çarpışını izledi. Birkaç dakika sonra Troy’
eY
un pikabının o bilindik homurtusu ve camları titreten ses sis
teminin sesi duyuldu. Susannah dışarı bakınca Chrissie’nin
pikaba bindiğini gördü.
emd
sajı okudu.
mb
BENİMLE BULUŞ.
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
35
e
eser
eY
Pikabının kapısını kapatan ve eve doğru yürüyen Ca
emd
rolyn, “Neyin var?” diye sordu. Susannah dışarıdaki merdi
venlerde onu bekliyordu.
ahc
tlar
Susannah yatağın kenanna oturdu; kalbi deli gibi atıyor,
mu
elleri terliyordu. Başının döndüğünü hissetti ve o anda sabah
tan beri hiçbir şey yemediğini fark etti. Ama bir şeyler yeme
nU
düşüncesi bile içinde öğürme duygusunu uyandırıyordu.
Carolyn, “Mezarlık,” dedi. Susannah’m yanma oturunca
e
eser
yatak çöktü.
“Saat yedide.” Susannah henüz karar vermemişti ama
eY
buluşma saatinde havanın hâlâ aydınlık olacak olmasına se
viniyordu. Acaba gitmeli miydi? Yoksa gitmemeli miydi?
emd
Her iki seçeneğin yol açacağı sonuçları tahmin etmeye ça
lıştı.
ahc
tlar
Susannah başını salladı. “Sharon ona söylemiştir. Ya
mu
nma gittiğimizde öyle demişti.”
“Peki, gidecek misin?”
nU
“B il... bilmiyorum.”
Carolyn ona baktı. “Saçmalama! Bunu istediğini düşü
e
nüyordum.”
eser
“Bir zamanlar istiyordum. Ama şim di... emin değilim.”
eY
Karasızlığa kapıldı ve parmaklarını saçlarına geçirdi. Sıkın
tılı bir şekilde iç çekip, “Hayat bazen çok karmaşık olabili- .
yor,” dedi.
emd
Chrissie’ye söyledim.”
D
t
nin onda ne bulduğunu anlamıyorum. Keşke doğru karan ve
rebileceğine inansaydım ama yapamıyorum.” Susannah’m
tlar
canını en çok sıkan şey, Chrissie’ye babasının kendisine dav
mu
randığı gibi davranmasıydı. Chrissie’nin söyledikleri, bir za
manlar onun babasına söylediği sözlerin tüyler ürpertici bir
nU
kopyasıydı. Gençken takındığı isyankâr tavır ve eski hali kızı
aracılığıyla önüne seriliyordu. Babasının yaşadığı hüsranın
e
bir parçasını o da tatmıştı. Bunların en kötü, hatta en ironik
eser
yanı da söz konusu kişinin Jake’in oğlu olm asıydı...
eY
Ocaktaki su kaynarken demliğin düdüğü öttü. Susannah
fîncanlan doldurup çayın demlenmesi için kenara bıraktı.
emd
“Benimle gelir misin?” diye sordu. “Notta tek başına
gitmesiyle ilgili bir şey yazmıyordu.” Gitme düşüncesi bile
ahc
olabilirdi.
“Seninle gelmemi mi istiyorsun?” diyen Carolyn başını
iki yana salladı. “Notta bununla ilgili hiçbir şey yazmasa da
ebbi
tlar
“Mezarlığın merak uyandırıcı bir tercih olduğunu düşünü
mu
yorum. Sen ne dersin? Tıpkı lisedeyken okuduğumuz gotik
aşk romanları gibi.”
nU
Çayına koyduğu sütü kanştıran Carolyn, “Evet,” dedi.
“Üzerinde gecelik, elinde de mum olan kadın kahramanlar
e
gibi. Arkaplan da hep karanlık olur; genelde bir uçurum
eser
resmi vardır.”
eY
Susannah gülümsedi. “Ve kadın nereden geldiği bilin
meyen nottaki isteklere uyar.”
emd
“Not da onu mezarlığa götürür.” Carolyn gülümsedi.
“Jake’ın ilişkinizin bittiğini anlatma şekli budur belki.”
ahc
na gittiğini düşündü.
Carolyn endişeyle, “Bunu tek başına yapabileceğinden
emin misin?” diye sordu. “Seni mezarlığın girişinde bekle
ebbi
tlar
ediyordu.
mu
Carolyn, “Dönene kadar ben seni burada beklerim,” de
di.
nU
“Bunu gerek yok.”
“Hayır, var. Birilerinin senin nerede olduğunu bilmesi
e
gerekiyor. Hem ben de meraktan ölüyorum.” Ardından tıpkı
eser
lisedeki gibi kıkır kıkır güldü.
eY
Susannah saat yediye yirmi kala makyajını temizleyip
saçını taramaya gitti. Çok gergindi. Üzerini değiştirip kot
pantolondan ve siyah tişörtten daha kadınsı bir şeyler giyme
emd
tlar
söylüyordu ama işin ucunda çok fazla şey olduğu için tele
mu
sekreter devreye girmeden ahizeye uzandı.
Gergince, “Leary’lerin evi,” dedi.
nU
Ciddi bir kadın sesi, “Susannah N elson’la mı görüşü
yorum?” diye sordu.
e
“Buyurun, benim.”
eser
“Size ulaşabildiğime sevindim. Ben Altamira’dan Mic-
eY
helle Larson. M aalesef anneniz düştü. Onu Memorial Hasta-
nesi’ne naklediyoruz.”
emd
Susannah’m yüreği ağzına geldi. “Annem iyi mi?”
“Size net bir şey söyleyemem. Büyük ihtimalle kalçası
ahc
kırıldı.”
“Olamaz!”
B
dinde değildi.
mb
tlar
“Ben mi?” Carolyn elini kalbinin üzerine koydu.
mu
“Başka seçeneğim yok. Annemin bana ihtiyacı var.” Ca
rolyn’den bunu istemek hoşuna gitmese de yapabilecek
nU
başka kimse yoktu.
Arkadaşı yavaşça başını salladı. “Tamam.”
e
Susannah, “Sana borçlandım,” deyip kapıdan hışımla
eser
çıktı.
eY
Onun peşinden giden Carolyn, “Evet, borçlandın,” dedi.
“Hastanede görüşürüz.”
emd
ahc
B
er -
mb
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
36
e
eser
eY
Calvary Mezarlığı’nm büyük, demir kapısı kapalıydı.
emd
Arabasını yola park edip dışarı çıkan Carolyn, “Harika,”
diye söylendi. Zor da olsa mezarlığa girebileceği kadar bü
ahc
tlar
bir alıntının bile mezar taşma yazılmasını istemeyeceği dü
mu
şünülmüştü.
İç çeken Carolyn başını kaldırıp yukarı baktı. Mezarlı
nU
ğa ölüm sessizliği hâkimdi. Carolyn bu sözün tuhaflığını dü
şününce istemsiz olarak gülümsedi. Hiç kimse, mezarlık bek
e
eser
çisi bile görünürde yoktu. Ortalıkta başka ziyaretçiler de gö
rünmüyordu.
eY
Carolyn, “Bu akşam çok uzun sürebilir,” derken saatine
baktı. Yediye beş vardı.
emd
Sıra sıra dizilmiş mezar taşlarının arasında dolaşırken
sık sık saatine baktı. Dakikalar geçmek bilmiyordu. Vaktini
ahc
tlar
maktan nefret etse de yapacak başka bir şey yoktu.
mu
Eve döndüğünde Susannah’ın arabasını dışarıda göre
medi, dolayısıyla hâlâ hastanede olduğunu düşündü. Arabası
nU
nı durdurma gereği bile duymadan doğrudan Memorial Has-
tanesi’ne gitti.
e
eser
Colville City Parkı’nın iki mahalle aşağısında kalan üç
katlı betonarme hastane, civardaki en yüksek bina olmanın
eY
yanı sıra, C olville’in gurur kaynağıydı. Carolyn buraya açı
lış töreninde beş veya altı kez gelmişti ve o günü tüm detay
emd
larıyla hatırlayabiliyordu. Lisenin müzik grubu orada sahne
almış, bina ziyaretçilere gezdirilmiş ve bu sırada da çocukla
ahc
tlar
Tekrar omuz silkti.
mu
Carolyn arkadaşının bu buluşmayla ilgili farklı duygu
lara kapıldığını biliyordu. Bu yüzden belki de Jake’in ortaya
nU
çıkmamış olması daha iyiydi.
“Geçenlerde birkaç kez eve birinin girdiğini sezmiştin,
e
değil mi?”
eser
Susannah başını salladı. “Bazı şeyler de çalınmıştı.” Du
eY
daklarını sıkıca kapattı. “İçlerinden en az biri hırsızlık süsü
vermek için yapılmış olsa da, ben onların sıradan soygunlar
olduğuna inanmıyorum. Eve Jake’ten başkası girmiş ola
emd
maz.”
ahc
tlar
duyabiliyorlardı.
Demek Susannah’m kızı buydu.
mu
“Chrissie!” diyen Susannah bekleme salonundan fırladı,
nU
Carolyn de anne kızın birbirine sarılışını izledi.
Gözleri yaşlı Chrissie, “Anneannem iyi mi?” diye sordu.
e
“Notumu almışsın.”
eser
“Evet. Anneannem nasıl?”
eY
“Ameliyata aldılar, iyileşecek gibi.” Saatine baktı. “B i
razdan çıkar herhalde.”
Carolyn, Reader s D igesf i masanın üzerine bırakıp aya
emd
ğa kalktı. Chrissie de geldiğine göre arkadaşının ona çok faz
la ihtiyacı kalmamıştı.
ahc
emin değildi.
aco
olabileceğini söyledi.”
D
tlar
Carolyn, Susannah’m annesinin huzureviııdeki hayata
mu
alışmasını umduğunu biliyordu. Vivian ilk başlarda şikâyet
etmişti ama son zamanlarda annesinin bu tür bir rahatsızlığı
nU
olduğundan hiç bahsetmemişti. Carolyn, Vivian’ın oradaki di
ğer kişilerle kaynaştığını tahmin ediyordu ve ona göre de bu
e
iyiye işaretti. Ama şimdi de başlarına bu gelmişti.
eser
Dışarı çıkmaya hazırlanan Carolyn, “Eve dönsem iyi
olur,” dedi. eY
“A h ... kabalığım için kusura bakma, Carolyn, kızım
Chrissie. Chrissie, bu bayan da en iyi arkadaşlarımdan biri,
emd
verdi.
Birbirlerine sarıldılar, ardından da Carolyn hastaneden
mb
tlar
sunu içine çekti. Avluda devasa kereste yığınları vardı ve fıs
kiyeler de üzerlerine su serpiyordu.
mu
Carolyn, D ave’e bir şekilde ulaşabilmeyi diledi, konu
nU
şup olanları anlatmayı istiyordu. Ancak bu mümkün değildi.
Carolyn kendine onun varlığına güvenmemesi gerektiğini
e
söyledi. Dave kısa süre sonra buralardan ayrılacaktı. Onu
eser
terk edecekti.
eY
Şehrin dış kesimlerini ve fabrikayı geçer geçm ez hızını
artırdı. Tabelada yazan hız sınırını fazlasıyla aşan başka bir
araç onu solladı. Pikabı ve sürücüsünü anında tanıdı.
emd
Troy pikabını park etti. Sarışın kadın dışarı çıkar çıkmaz iki
eM
e
eser
eY
Chrissie bekleme salonundaki koltuğa otururken, “Ba
emd
bam, anneannemin durumundan haberdar mı?” diye sordu.
Susannah başını iki yana salladı. Kocasına ulaşmaya ça-
ahc
tlar
rek,” dedi.
mu
Oğlu, “Anne, her şey yolunda mı?” diye sordu.
Susannah başını yere eğdi ve ona mikroskobun altındaki
nU
bir organizmayı inceliyormuş gibi bakan Chrissie’yle göz
göze gelmemeye çalıştı. “Her şey yoluna girecek.” Joe’yla
e
konuşur konuşmaz öyle olacaktı. Joe onun dayanağıydı, ona
eser
ihtiyacı vardı.
“Baban nerede diye sordum?” eY
“Dur, anne, arabasının sesi geldi, garaja giriyor. Dişçi
emd
arkadaşlarıyla buluşmaya gitmişti.” Brian telefonu masanın
üzerine bırakınca bir takırtı sesi geldi.
ahc
diye sordu.
eM
“Susannah?”
“Kalçasına protez takabilirlermiş.” Ağlamamak için
D
tlar
naryolar Susannah’ın aklından bir türlü çıkmıyordu.
mu
“Oraya gelip yanında olmamı ister misin?”
• Susannah, kocasının son dakikada gelen bir haberle prog
nU
ramını bozmasının ne kadar zor olduğunu biliyordu. “B iz...
b iz... idare ederiz. Annem ameliyattan çıkar çıkmaz daha net
e
konuşabilirim.”
eser
“Tabii. Bana ne kadar erken haber verirsen o kadar iyi
eY
olur, ama istersen derhal çıkar gelirim.”
Joe’nun her şeyi bırakıp yola çıkmayı istemesi Susan
nah’ı duygulandırdı. Bunun onu ne kadar mutlu ettiğini, Joe’
emd
tlar
Chrissie, “îy i ki vaktinde gelebildim ,” dedi. “Notunu
mu
okuyunca çılgına döndüm. Tanrı’ya şükür, Troy beni hasta
neye bıraktı. îçeri gelmesini istedim ama hastane kokusuna
nU
dayanamadığını söyledi.”
Susannah bir şeyler söylem em ek için dudağmı ısırdı.
e
Troy, Chrissie’nin düşündüğü kadar onu sevseydi onun ya
eser
nında olmayı istemez miydi?
eY
Chrissie, “Anneannemin acı çektiğini düşünmekten nef
ret ediyorum,” diye ekledi. “Onu ne kadar sevdiğimi canının
yandığını öğrendiğim ana kadar fark etmemiştim.”
emd
da,” dedi.
Susannah telefonun çaldığım bile duymamıştı.
Susannah ahizeyi eline alınca Carolyn, “Herhalde eve
yeni geldiniz,” dedi. “Annen nasıl?”
tlar
“Daha iyi olacak. Ameliyattan çıktı, yatıyor. Durumun
mu
da bir değişiklik olursa arayacaklar.”
“Bunu duyduğuma sevindim.” Susannah teşekkürlerini
nU
iletirken Carolyn, “Beni hiç ilgilendirmediğini biliyorum,
ama eve dönerken Troy N ance’i gördüm. Roadside M oteli’
e
ne girdi, yalnız değildi. Bilmem anlatabildim mi?” dedi.
eser
“Gerçekten mi?”
mem.”
eY
“Onları göreli bir saat oldu, yani hâlâ orada mı bile
emd
Susannah gözlerini kızına çevirdi, sonra da mikrodal
ganın dijital ekranına baktı. “Anlıyorum.”
ahc
sordu.
eM
tlar
kontağa takıp arabayı çalıştırdı.
mu
“Troy’la birlikte olmak ve anneanneme yardım etmek
için C olville’e taşınacağım. Söyleyeceğin hiçbir şey bunu
nU
değiştiremez.”
“Bir şey söylemedim ki.”
e
“Tabii, tabii.” Chrissie başını çevirip karanlık sokağa
eser
baktı.
eY
Birlikte sessizce Roadside M oteli’ne gittiler. Susannah,
Troy’un pikabını park yerinde görünce neredeyse sevinçten
ellerini birbirine sürtecek gibi oldu.
emd
ya sen?”
“Yapma...”
er -
yaptı.
aco
tlar
gösterdi.
mu
Chrissie cevap vermeden arabadan inip kapıyı sertçe
çarptı.
nU
Susannah kızının bu kadar kızgın olmasına üzüldü. Şim
di yapabileceği tek şey beklemek ve Chrissie’nin gözünün
e
önündeki gerçeği görmesini ummaktı.
eser
Acı verici beş dakika geçti ve barın kapısı açıldı. Chris
eY
sie, Troy’la sarmaş dolaş dışarı çıktı.
Troy yolcu tarafındaki kapıyı hızlıca açıp içeri eğildi.
emd
Üzgünce başını sallarken, “Gerçekten de sorununuz var, Ba
yan Nelson,” dedi. “Neden bu kadar paranoyaksınız? Chris
ahc
e
eser
eY
Susannah sabah ilk iş olarak hastaneyi arayıp annesinin
emd
durumunu sordu ve iyiye gittiğini öğrendi. Hemşireyle ko
nuştuktan sonra kafeinin onu kendine getirmesini dileyip
ahc
kahve yaptı.
Chrissie, Roadside M oteli’nden dönerken yol boyunca
B
tlar
“Evet, biliyorum am a...”
mu
“Hayır, belli ki bilmiyorsun. Troy'la birbirimize âşığız.”
Bu sözler Susannah’ın midesini bulandırdı. “Onunla
nU
daha iki hafta önce tanıştın!”
Chrissie gözlerini kıstı. “Yanılmıyorsam benimle tartış
e
mayı istemediğini söylemiştin. O zaman neden güne tam da
eser
tersini yaparak başlıyorsun? Verdiğim tüm kararları küçüm-
eY
stiyorsun. Söylediğim ya da yaptığım hiçbir şey seni de baba
mı da tatmin etmiyor. Sürekli senin kontrolündeyim ve bun
emd
dan nefret ediyorum. Okuldan nefret ediyorum. Troy’la ta
nışmak başıma gelen en güzel şey. Ve sen onu benden almak
ahc
istiyorsun.”
Susannah, “Troy senin için doğru adam değil,” diyerek
B
konuşmaya başladı.
“Ona hiç şans vermedin ki!” Chrissie’nin sesi titredi,
er -
tlar
Carolyn’in söylediğine göre Sharon’un oğlu otuzlu yaş
mu
lardaydı ama Susannah onun bir genç kadar bile olgun ol
madığını fark etmişti. İkisinin bu kadar iyi anlaşmasına artık
nU
çok da şaşırmıyordu.
Chrissie ona, “İşi olsa da senin gözünde hiçbir şey de
e
ğişmeyecekti,” diyerek karşı çıktı. “Ondan nefret etmek için
eser
başka bahane bulurdun.”
eY
“Troy’dan nefret etmiyorum.” Susannah kızıyla konuş
manın bu kadar zor olmasına anlam veremiyordu. Neden ya
şananlara sadece kendi açısından bakıyordu?
emd
birisin!”
Susannah da onun hakkında aynı şeyleri düşünüyordu.
B
tlar
yoluna sokması ve hayatına yeni bir başlangıç yapması için
mu
ona yardım ettiğine inanıyordu. Ama ona olan inancının son
raki yıllarda işe yarayıp yaramadığından emin değildi.
nU
Babasına söylediği sözleri Chrissie de ona söyleyebilir
di. Bunları fark etmek onu şaşkına çevirmiş olsa da artık baba
e
sının doğru ya da yanlış sebeplerine uzaktan bakabiliyor ve
eser
çok ciddi bir hata yaptığını anlıyordu. George Leary, Jake’e
eY
iyi biri olduğunu kanıtlama fırsatı vermemişti. Onda kusur
bulmak için aceleci davranmış, Susannah’m ona âşık olma
emd
sını umursamayıp Jake’in değerli kızına layık olmadığı so
nucuna varmıştı. Ama söylediği ve yaptığı şeyler
ahc
tlar
“Bir dahaki ziyaretinde kendini evinde gibi hissetmesi
için elimden geleni yapacağım.”
mu
“Gerçekten mi?” Chrissie’nin sesi hâlâ şüphe doluydu
nU
ama yumuşadığı belli oluyordu. “Troy gerçekten de çok iyi
biri, anne.”
“Onu sevdiğine göre öyledir.”
e
eser
“Ona âşığım anne. O harika biri. Şehirdeki herkes onu
tanıyor. Nereye gitsek insanlar yanımıza gelip onunla konu
şuyor.”
eY
Kızı bu oğlana popüler biri olduğu için mi âşık olmuştu?
emd
Tiksinmişti, oradan uzaklaşma isteği neredeyse dayanılmaz
bir hal almıştı. Herkesin Troy’un arkadaşı olması adamın uyuş
ahc
tlar
kadan fazla kapılı tutup tutamayacağından emin değildi.
mu
“Teşekkürler, anne.”
Susannah başını salladı. Olabildiğince sevecen bir ta
nU
vırla, “Rica ederim,” dedi.
“Anneannem nasılmış?”
e
Susannah hemşireden duyduklarını ona anlattı.
eser
Chrissie, “Onu ziyaret etmeyi düşünüyordum,” dedi.
eY
Susannah onunla gitmeyi istiyordu ama Joe’nun ayar
ladığı güvenlik şirketi saat sekizle on iki arasında gelip alar
mı kuracaktı. “Öğleden sonra yanına uğrayacağımı söyle,
emd
olur mu?”
ahc
“Olur.”
Endişelendiğini gizleyemeyen Susannah, “Doktoru kont
B
tlar
nerek içini doldurmaya başladığı kutuyu bırakıp ayağa kalktı.
mu
Ama beklediği kişilerle karşılaşmadı. Troy Nance üze
rinde lekeli bir tişört, kot pantolon ve motorcu botuyla kapı
nU
da duruyordu. Saçlarım atkuyruğu yapıp arkaya atmıştı. Ja-
ke’in oğluydu; Susannah bundan emindi. Onları birbirine git
e
tikçe daha çok benzetiyordu.
eser
“Merhaba, Troy.” Susannah anlayışlı ve hoşgörülü dav
eY
ranmak için elinden geleni yaptı. Troy şaşırdıysa da belli et
medi. “Chrissie anneannesini ziyarete hastaneye gitti.”
emd
“Evet, söyledi. Ben sizinle konuşmak istiyordum.”
Susannah bir anlığına şaşırıp kaldıysa da sonra kendi
ahc
“Dışarıda konuşalım.”
Susannah omuz silkip basamaklardan indi, kaldırıma
er -
söyledi.”
eM
etti.
D
tlar
nuştu. “Hoşlanıyormuş gibi davranmanızın da hiçbir faydası
mu
olmayacak. Konuyu şimdiden açıklığa kavuşturalım.”
En azından ikisi de nerede durduklarını biliyordu. “Ben
nU
şansımı denemek istiyorum.”
“Neden?”
e
Onu gerçeğin dışında hiçbir şey tatmin etmeyecekti.
eser
“Senin yüzünden kızımı kaybetmeyi istemiyorum.”
eY
Troy bir süre sessiz kaldı, sonra aldığı cevap hoşuna git
miş gibi gülümsedi. “O konuda size yardım edebilirim.”
Susannah ortak bir yol bulduklarına sevinip, “İyi olur,”
emd
dedi.
ahc
“Öyle diyebiliriz.”
“Aslında Chrissie her şeyi fazlasıyla abartan biri.”
Susannah iç çekti. “Bazı şeylere aşırı tepki verdiği doğ
ebbi
ru.”
D
tlar
etmeliydi. Troy’u dikkatlice inceledi. “Bana söylemeyi iste
mu
diğin bir şey mi var?”
Troy dalga geçercesine gülümsedi. “Demek sonunda
nU
olayı anladın, ha?” dedi. Buz gibi gözleriyle Susannah’m
gözlerinin içine baktı. “İstersem Chrissie işte böyle...” Gös
e
termesi çok da gerekiyormuş gibi parmağını şıklattı. “Bir ha
eser
reketimle yanıma taşınır.”
eY
Susannah lafı uzatmadan, “Ne demeye çalışıyorsun?”
diye sordu.
“Az önce arkadaş olmamız için ne yapabileceğini sor
emd
tlar
“Sana para vermemi mi istiyorsun?” Susannah kulak
larına inanamıyordu.
mu
“Chrissie’nin hayatından çıkmamı istiyorsan beş bin
nU
dolar karşılığında isteğini yerine getiririm.”
Susannah’m ağzı açık kaldı. Troy ciddiydi. Beş bin do
e
lar. Babasının Allan Presley’e verdiğin miktarın aynısı.
eser
“Sana tek seferlik bir teklif sunuyorum. Tekrarlamaya
eY
cağım. Şimdi karar vermek zorundasın.”
“Yoksa?”
“Yoksa dediğim gibi kızım bir süre peşime takar, onu bir
emd
baktı.
eM
du.
“Bende o kadar para yok.”
Troy omuzlarından birini banane dercesine kaldırdı. “O
zaman kocandan al ve elini çabuk tut.”
tlar
Susannah’m aklından binlerce düşünce geçti. Joe ha
yatta bu şantaja göz yummazdı. Susannah ona sormadan bile
mu
kocasının hayır diyeceğini biliyordu. “Kocam kabul etmez.”
nU
“O zaman anlaşma falan olmaz.” Troy uzaklaşmaya baş
ladı.
e
Susannah, “Hayır,” diye haykırdı. Troy’un ciddi oldu
eser
ğuna ve bunun bir kerelik bir teklif olduğuna inanıyordu.
“Parayı bir şekilde bulacağım.” eY
“Şu zengin arkadaşınla konuşabilirsin.”
Susannah başını iki yana salladı. “Carolyn’den hayatta
emd
borç almam.”
Troy ona inanmadığını göstermek için kaşlarını havaya
ahc
*‘Ben...”
“Akşam saat yedide Roadside Moteli’nde bekliyor ola
er -
Troy çelik gibi sert bir sesle, “O, senin sorunun,” dedi.
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
39
e
eser
eY
Susannah parayı nasıl bulacağını düşünürken hızla eve
emd
döndü. Bankamatik işine yaramazdı, çünkü günlük bin dolar
lık limiti vardı. Joe’yla birlikte ortak bir hesapları vardı ama
ahc
den bahsetti.”
Susannah annesinin tamamen iyileşmesi için dua etti.
Yoksa kalçasına protez takılması gerekecekti.
tlar
Birkaç arkadaşından yaşlı insanlarda bunun ne kadar sı
kıntılı bir süreç olacağını öğrenmişti.
mu
Chrissie ona dikkatlice baktı. “Anneannem için endişe
nU
lenme, anne. Durumu gerçekten de iyi.”
Sırf başını sallamak bile Susannah’ın son derece büyük
bir çaba sarf etmesini gerektiriyordu.
e
eser
Chrissie kaşlarını çatarak, “Canını sıkan başka bir şey
mi var?” diye sordu.
eY
“Yok. Sadece yapmam gereken bir iş var ama alarmı ta
kacak adamları beklemek zorundayım.” Susannah, Carolyn’
emd
le görüşmeye ve onları en azından onunla konuşmaya karar
vermişti.
ahc
Testereler sustu.
Susannah pencereden dışarı bakıp erkeklerin çeşitli yer
lerden gelip toplanışını izledi. Kimisi kısa, kimisi uzun da
tlar
olsa aynı tulumları giydikleri için uzaktan bakınca birbirle
mu
rine benziyorlardı. Bu adamlar, Colville’deki birçok insanın
babası, kocası, kardeşiydi; kereste fabrikasının bu toplum için
nU
ne kadar büyük bir önem ifade ettiğini bir kez daha hatırladı.
Carolyn’in ofisinin kapısı açıldı ve Susannah arkadaşı
e
nın müşterisiyle vedalaştığını duydu.
eser
Carolyn ona arkasından, “Susannah?” diye seslendi.
“Beni görmek mi istedin?” eY
Susannah gözlerini pencereden ayırıp yüzünü ona dön
emd
dü. “Özel olarak konuşabileceğimiz birkaç dakikan var mı?”
“Tabii.” Carolyn ofisine doğru gitti, Susannah da onu
ahc
ledi.”
D
tlar
“Ne?” Carolyıı de en az Susannah kadar şaşırmıştı. “Ja-
mu
lce’in Sharon’dan senin için ayrıldığını ve onun da bunu hiç
unutmadığını ikimiz de biliyoruz.”
nU
Susannah da aynen böyle düşünüyordu. Sharon, bara
gittikleri o akşam Jake’in ona geri döndüğünü söyleyerek ha
e
va atmaya çalışmış, Troy’un Jake’in oğlu olduğunu söylemek
eser
ten büyük bir zevk almıştı.
“Peki ne yapacaksın?” eY
“Emin değilim. İçimden bir ses ona parayı verip işi bi
tirmemi söylüyor.” Susannah işte bu anda babasının bir za
emd
fark edemedi.
“Joe ne dedi?”
Susannah uzaklara baktı. “Ona söylemedim.”
Carolyn kaşlarını çatarak cevap verdi. “Neden?”
tlar
“Çünkü kocamı tanıyor ve bunu hayatta kabul etmeye
mu
ceğini biliyorum. Belki de haklıdır, ama bir şeyler yapmak
zorundayım. Çaresizim. Kızımın geleceği tehlikede.”
nU
Carolyn kaşlarını daha da sertçe çattı. “Joe’yu bunların
dışında tutmak sence iyi bir fikir mi?”
e
eser
“Bilmiyorum. Bilmiyorum işte ” Sesi üzüntüyle titredi.
O sefil herif, vicdansızlık edip hiç pişmanlık duymadan, ken
eY
disinden tiksinmeden Chrissie’nin geleceğiyle oynuyordu.
Savurduğu tehdit de hiç hoş değildi. Chrissie’yi arkadaşla
emd
rıyla tanıştiracaktı. Susannah bunun ne anlama geldiğini çok
rahat tahmin edebiliyordu. Bahsettiği arkadaşlar hayatı mah
ahc
mamasını isterim.”
Carolyn’in göğsü güçlü bir iç çekişle şişti. “Troy sana
D
şantaj mı yapıyor?”
“Evet.”
“Bence bunu kocanla konuşmalısın.”
Susannah, Joe’nun yanında olmasını daha önce hiç bu
tlar
kadar istememişti; diğer yandan kocasının bunu kabul etme
mu
yeceğinden neredeyse adı gibi emindi. Evliliği pahasına da
olsa bu riski göze alamazdı. Her şey sona erip Chrissie gü
nU
vende olunca Joe’yla konuşacaktı, ama bunu daha önce ha
yatta yapamazdı. Aksi takdirde kızlarını kaybedebilirlerdi.
e
“Joe’un arkadaşından iş çevirmem doğru değil, ama
eser
şimdilik Chrissie’nin hatırına yapabileceğim başka bir şey
eY
yok.” Susannah çantasını açıp Joe’nun ona yirminci evlilik
yıldönümlerinde verdiği zümrüt yüzüğü çıkardı. Kocası yü
züğü iki bin beş yüz dolara almıştı. Ayrıca Vivian’m ona sak
emd
tlar
“Ama bir ara kocana bundan bahsedersen benim de vic
mu
danım rahatlar.”
“Söz, şimdi olmasa da söyleyeceğim.”
nU
Carolyn çeki yazıp Sıısannah’a uzattı. Sonra da bilgisa
yarına dönüp “Sana borçlandım” yazan bir çıktı aldı. “Mü
e
cevherleri istemiyorum. Sende kalsın. Bu not yeterli.”
eser
Susannah ona teşekkür etti, notu imzaladı ve yüzükle
eY
incileri geri aldı. Ağlayacak gibiydi, “Sana ne kadar teşekkür
etsem az,” dedi.
emd
“Umarım Chrissie bu yaptıklarının değerini anlar.”
Chrissie bunlardan haberdar olmayacaktı. “Bilmesini is
ahc
temiyorum.”
“Ona söylemeyecek misin?”
B
ğını söyledi.”
Carolyn’in yüzünde tiksinti dolu bir ifade vardı. Susan
ebbi
tlar
şifre için gün, ay, yıl olarak doğum tarihini verdim.”
mu
Susannah, “İyi akıl etmişsin,” diye söylendi. Para soru
nu çözüldüğüne göre kendini iyi hissetmeliydi. Ama tam ak
nU
sine daha da kötü hissediyordu. Carolyn aldığı riskten hoş
lanmasa da Susannah’m başka seçeneği yoktu.
e
“Anne? İyi misin?”
eser
Kızı bugün ikidir aynı soruyu soruyordu. Susannah gü
eY
lümsemeye çalıştı. “Elbette iyiyim.”
Chrissie yastık kılıflarını düzgünce karton kutuya yer
emd
leştirdi. “Troy’dan dolayı, değil mi?”
O adamın adının anılması bile Susannah’m tüylerini ür-
ahc
e
eser
eY
Vivian çok yorgundu. Hastanede olduğunu ve acı çekti
emd
ğini bilmesine rağmen saatin kaç olduğundan habersizdi. Öğ
leden sonra olduğunu tahmin ediyordu. Öğle yemeği tepsisi
ahc
da iyi biriydi.
“Nasılsın?”
Vivian gülümsemeye çalıştı. Onu görünce, onunla bi
tlar
lardo oynarken düştüğünü hatırladı. George da kötü anlar ya
mu
şamış olmalıydı.
“Kalçamı kırdım.”
nU
“Öyle dediler. Ben sana bastonunla atış yapma demiş
tim. Tehlikeli bir işe kalkıştın.”
e
“Sen de değneğini kullanıyordun. Şartlar eşit olsun is
eser
tedim.”
eY
George neredeyse gülümsüyordu, onun yanında ilk kez
gülümsüyordu. O da tıpkı kocası gibi bu konuda cimriydi.
emd
Vivian, “Buraya nasıl geldin?” diye sordu. Huzurevinde
herkesi sıkı sıkıya takip ediyorlardı. Çalışanlardan birine gö
ahc
din.”
mb
tlar
oturup rahatladı.
mu
Vivian üzgünce başını iki yana salladı. “Ziyaret edece
ğinden emindim ama gelmedi.”
nU
“Bugünlerde gelmesi daha zor olabilir. Diğer tarafta bi
raz katilar, bilmem haberin var mı?”
e
Vivian da öyle olduğunu tahmin etmişti. Cennetle ilgili
eser
bildiği her şeyi Incil’den öğrenmişti ama oradaki tarifler
eY
biraz kısıtlıydı. George ona bunlardan bahsetmemiş, daha
doğrusu onunla hiç konuşmamıştı. Demek ki konuşması ku
emd
rallara aykırıydı.
Vivian, “Beni kimse sordu mu?” dedi. “Altamira’yı kas
ahc
tediyorum.”
“Birkaç kişi ve bir de arkadaşın Sally sordu. Hemşirele
B
“Susannah!”
George ayağa kalkmaya çalıştı.
Vivian utancından hızlıca konuşup “George, bu kızım,
Susannah,” dedi. Kızının yüzündeki ifade, yanlış hiçbir şey
tlar
yapmamış olmasına rağmen kendini suçlu hissetmesine se
bep oluyordu.
mu
Susannah, “Merhaba, George,” dedi. “Tanışmış mıydık?”
nU
“Hayır, ama annen senden defalarca bahsetti.”
“Güzel.” Susannah vazoyu yatağın başındaki komodinin
üzerine koyup annesini yanağından öpmek için eğildi.
e
eser
Vivian sertçe, “George benim erkek arkadaşım falan de- •
ğil,” dedi. Bunun derhal açıklığa kavuşmasını istiyordu. Er
eY
kek arkadaş çok aptalca bir kelimeydi. Onun gençliğinde “ta
libim” denirdi.
emd
George, “Öyle değil miyim?” diye sordu. Vivian karşı
sındaki adamın hayal kırıklığına uğramasına sevindi.
ahc
“Sadece arkadaşız.”
B
rinde sayılırdı.
George koltuk değneklerine uzanırken, “Altamira’ya
mb
tlar
da ustaca değneklerinden destek alıp kapıdan çıkıp gitti.
mu
Susannah, “Anne,” dedi. “Erkek arkadaşın da varmış. ”
Vivian kızgınca, “Hiç de bile,” diyerek inkâr etti. Çiçek
nU
lere bakmak için başını yana çevirdi. “Bana gül getirmen çok
güzel.”
e
“Konuyu değiştiriyorsun.”
eser
Vivian iç çekti. “Bana kızmanı istemiyorum.”
eY
Susannah yatağın biraz daha yakınma gitti. “Neden kı-
zacakmışım ki?”
Gözkapaklarmı aşağı indiren Vivian gerçeği söyleme
emd
kuyordu.
D
tlar
Baban gelmeyince, sana onunla konuştuğumu ve babanın her
mu
şeyi seni sevdiği için yaptığım söylemeye karar verdim. Ama
gördüğün gibi ben başka bir George’la konuştum.”
nU
“Babam beni sevmişti, anne.” Kızının yüzü gözlerinden
akan yaşlarla parıldıyordu. “Bunu anlamam neden bu kadar
e
vakit aldı bilmiyorum.”
eser
“Artık anlıyor musun?”
eY
Susannah başını salladı. “Şu son birkaç günde çok şey
öğrendim...”
Annesi kızma küçük bir oyun oynadığı konuya dönüp,
emd
tlar
O sıra uykuya dalmış olmalıydı, çünkü uyandığında oda
mu
karanlık ve sessizdi. Gece lambası lavabodaki aynadan yan
sıyordu.
nU
Yalnız olmadığını hissetti ve başını çevirdiğinde haklı
olduğunu fark etti. George başucunda duruyordu.
e
Onun George’ydu. Tüm zorluklara göğüs germiş ve en
eser
çok ihtiyaç duyduğu anda yanma gelmişti.
eY
emd
ahc
B
er -
mb
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
41
e
eser
eY
Susannah çakıl taşlı park alanına girdiğinde, Roadside
Moteli’nden boğuk bir sesle country tarzı bir şarkı yükseli
emd
mişti.
Her zaman olduğu gibi bar, tır şoförleriyle doluydu. İçe
er -
tlar
ilgileniyordu. Eski smıf arkadaşı onu görünce donup kaldı.
mu
Hâlâ doğru şeyi yapıp yapmadığından emin olamayan Su
sannah ciddileşti.
nU
Troy bar tezgâhının sonuna gitti ve Susannah da onunla
orada buluştu.
e
Troy sakince, “Para yanında mı?” diye sordu.
eser
Çantasını sıkıca tutup vücuduna bastıran Susannah ba
eY
şını salladı. “Öncelikle konuşmayı istediğim birkaç şey var.”
Troy onu incelerken gözlerini kıstı. Kızgınlıkla, “Sakın
emd
beni kandırmaya çalışma,” diye fısıldadı.
“Öyle bir şey yaptığım yok. Çok fazla para istiyorsun,
ahc
rum.”
“Bu tür şeyleri kendine iş mi edindin yani?”
aco
tlar
Dirseğini bara yaslayan Troy, “Kuralları mı değiştiriyor
sun?” diye sordu.
mu
“Hayır ama Chrissie’nin ait olduğu yere, evine dönme
nU
sini istiyorum.” Duraksadı. “Daha doğrusu üniversiteye dön
mesini istiyorum.”
e
Troy kayıtsızca omuz silkti. “Bana uyar. Buralarda do
eser
lanmasını istemediğimden eminim. Evine gidecek, merak et
me.” eY
Susannah merak ediyordu işte. “Bunlardan haberi yok,
değil mi?”
emd
“Daha değil.”
D
tlar
olsun diye Chrissie’nin canını yakmaktan büyük zevk alaca
mu
ğını hissediyordu.
Bu tartışmayı daha fazla sürdürmenin yarardan çok
nU
zarar getireceğini anlayan Susannah, çantasını üzeri çizik tez
gâha koyup fermuarı açtı. Yirmilik ve elliliklerden oluşan
e
desteyi çıkarıp Troy’a uzattı.
eser
Troy parayı kapıp hızlıca saydı. Bir dakika sonra sert
eY
bakışlı gözlerini kaldırıp Susannah’m gözlerinin içine baktı.
“Burada anlaştığımız miktarın yansı var.”
emd
“Diğer yansı evde. Chrissie, Seattle’a gitmek için yola
çıktığında onu da alacaksın.”
ahc
tlar
düşündüğü özellikler olan haysiyetten, onurdan ve kişilikten
yoksundu. Troy’da bulunmayan bu özellikler belli ki bir za
mu
manlar Jake’te de yoktu. Bu durum Susannah’ı kızdırmak
nU
tan çok üzüyordu. Gerçekten de Jake’le çok özel bir şey pay
laştığını hissetmişti. Tıpkı kızı gibi gereğinden fazla inat et
miş, babasının Jake’i hayatından çıkarıp atmakta ne kadar
e
eser
haklı olduğunu fark etmemişti. Onca yıl babasına küs kal
mıştı, ama şimdi... şimdi neler olduğunu anlıyor ve bu onu
eY
paramparça ediyordu. Yıllarını hayatıyla oynadığını düşün
düğü babasına kızgınlık besleyerek heba etmişti. Şimdi de
emd
gelmiş ay.m şeyi yapıyordu. Her şeyi tıpkı babası gibi sevgi
sinden yapıyordu.
ahc
meyi istiyordu.
Sharon onu küçümsercesine kahkaha attı, ama Susan
mb
yerden kıpırdamadı.
Sharon önemsiz bir şeymiş gibi, “Neyi istiyorsan onu
ebbi
tlar
nına vardığında parmakları anahtarın üzerindeki düğmeye
basıp kapıları açamayacak kadar çok titriyordu.
mu
Onca insanın arasında Troy ona hayatının en değerli
nU
derslerinden birini vermişti; o, babasının kızıydı.
Anahtarı kontağa takarken, bunu yaparak kızıyla ara
sındaki ilişkiyi ve evliliğini tehlikeye altığını fark etti. Joe’
e
eser
nun arkasından iş çevirmişti ve kocasının yaptıklarını öğre
nince nasıl bir tepki vereceğini bilmiyordu. Yapabileceği tek
eY
şey Joe’nun onu anlayacağını ummaktı.
Bu yaz ilişkilerine yeni bir bakış açısıyla yaklaşmaya
emd
başlamıştı. Birlikte geçirdikleri yıllar boyunca Joe kendisini
kanıtlamıştı. Umutlarını paylaşmışlar, planlar yapmışlar ve
ahc
lerine yaşlar dolmuştu, etrafı zar zor görüyordu. Onca yıl bo
yunca babasına kızgınlığını delinmez bir kalkan gibi yanın
da taşımıştı. Babasını kendinden uzak tutmuş, ona yakınlaş
masına izin vermemişti. Geçenlerde mezarlıkta bile ona öfke
tlar
kusmuş, onu öz kızını sevmemekle suçlamıştı. Ama onu kı
zının sandığından da çok sevmişti. Susannah’m kızma besle
mu
diği sevginin aynısını o da ona beslemişti.
nU
Susannah birçok konuda yanılmıştı.
Babası onu, o da babasını sevmişti. Joe başından beri
e
haklıydı. Susannah ona karşı bir şeyler hissetmemek için ne
eser
kadar çaba sarf ederse etsin başarılı olamamıştı. Babasına
eY
kızgın olduğu için doğru düzgün yas tutamamıştı. Onun ye
rine gençlik anılarım hatırlamış, öfkesini ve haksızlığa uğra
dığı hissini yeniden tatmıştı. Babasının ölümünden sonra
emd
ağladı.
Konuşabileceğini hissedince mutfağa gidip telefona
mb
“Susannah, ne oldu?”
eM
karım.”
D
tlar
“Yola çıkıyorum. Sakin ol. Gelince her şeyi konuşuruz.”
mu
Kendisine, alışkın olduğu, olmayı istediği kişiye giden
yol doğrudan kocasına, Joe Nelson’a çıkıyordu.
e nU
eser
eY
emd
ahc
B
er -
mb
aco
eM
ebbi
D
tlar
mu
nU
42
e
eser
eY
Susannah, Chrissie eve dönene kadar kendini toparladı.
emd
Beklediği gibi kızının dünyası yıkılmıştı. Hüngür hüngür ağ
layan Chrissie eve koşarak girdi ve tek kelime etmeden Su-
ahc
bilmeyi başardı.
“Troy’la mı?”
eM
tlar
düşünmemelisin,” dedi. Ona çok güzel, genç bir bayan oldu
mu
ğunu ve doğru kişiyle kısa süre sonra karşılaşacağını söyler
ken, kızının saçlarını okşadı, kulağına teselli edici, hoş sözler
nU
fısıldadı.
“Troy, Colville’e taşınmama yardımcı olmayı da ertele
e
yip duruyordu zaten. Şimdi nedenini anlıyorum, anne. Ah,
eser
anne!” Susannah’dan ayrılıp iki eliyle yüzünü kapattı. “Baş
eY
ka bir kadınla yaşıyor. Şu eski arkadaşım dediği Jenny’yle
kalıyor. Başından beri birliktelermiş.”
emd
Bunlar, Susannah’ı hiç şaşırtmadı. Diğer kadın aptallık
edip Troy’un pisliklerini görmezden gelmeye razıydı.
ahc
sesle ağlıyordu.
eM
tlar
alırsın.”
mu
“Gerçekten mi? Babamla aranız düzeldi mi?”
“Evet, artık çok daha iyiyiz. Bana haklı olarak kızmıştı.
nU
Hepimiz aptalca hatalar yapıyoruz, Chrissie. Asıl önemli olan
bu hatalardan ders alıp yolumuza devam etmemiz.”
e
Chrissie, “Ben de öyle yapacağım,” diye söz verdi.
eser
Susannah ona tekrar sarıldı. “Annesinin kızı.”
eY
Chrissie gülmeye çalıştıysa da ağzından öksürüğe ben
zer bir ses çıktı. “Hiç komik değil.”
Susannah komiklik olsun diye söylememişti zaten.
emd
cası saat iki buçukta eve vardı. Susannah arabanın sesini du
eM
tlar
Joe, Susannah’ın belini daha da sıkıca sardı. Gülerken,
mu
“Bu sıcak karşılamayı neye borçluyum?” diye sordu.
“Seni seviyorum, Joe Nelson.”
nU
“Ben de öyle olmasını umuyordum. Neredeyse yirmi
beş yıldır evliyiz.”
e
“Yani, seni gerçekten seviyorum. Şu son birkaç haftaya
eser
kadar seni ne kadar çok sevdiğimi anlamamıştım. Ah, Joe,
eY
sana anlatacak o kadar çok şeyim var ki.” Söyleyeceklerinin
çoğu onu mutlu etmeyecekti ama Susannah ondan hiçbir şeyi
saklamamaya yemin etmişti.
emd
alıp yan yana oturdular ve bir saat kadar konuştular. Joe, Col-
ville’e gelmeye karar verince hastalarıyla ilgilenmesi için
B
başladı.
mb
derim. Ona söyleyecek iki çift lafım var; hem gerekirse şe
D
tlar
halletmeye kalkışmamalıydı. Onlar bir takımdı, bunu hiç
unutmamalıydı.
mu
Joe’nun ^diyecekleri bitmemişti. “Sabah ilk iş paranın
nU
kalanım Carolyn’e ver ve diğer iki bin beş yüz dolar için de
çek yaz. Ben bankaya havaleyi yaptırırım.”
Susannah, “Teşekkürler,” diye fısıldadı.
e
eser
Joe kolunu karısının omuzlarına koydu. “Keşke buraya
seninle birlikte gelseydim.” eY
Derince bir nefes alan Susannah dudağını ısırdı. “Anla
tacaklarım daha bitmedi.”
emd
“Bitmedi mi?” Joe endişeli gibiydi, Susannah onu suç
layamazdı.
ahc
sediyorum.”
Joe sırtını koltuğa yaslayıp yavaşça nefes verdi. “Ah,
mb
tlar
Joe kısa bir ıslık çaldı.
mu
“Onunla düzenli olarak görüşüyormuş. Söylediği her
şeye inanmamam gerektiğini biliyorum ama Jake’e yıllar
nU
önce verdiğim madalyondan haberi vardı; bu yüzden ona
inanmam gerekiyor.”
e
Joe kaşlarını çattı. “Seni sinir etmeye çalıştığından emi
eser
nim.”
eY
“Evet, ama artık umurumda değil. Yanımdasm ve benim
için önemli olan tek şey bu.” Susannah bu sözleri söylerken
emd
gayet ciddiydi.
Joe esneyerek, “Uyumak ister misin?” diye sordu.
ahc
tlar
“Sabah yola çıkabilirsin.”
“İyi.” Chrissie odasına dönüp kapısını kapattı.
mu
Joe, Susannah’ın elini tutup yatak odasına geçti. Karısı
nU
nın tek kişilik yatakta yattığını görünce homurdandı.
Burnunu kocasının boynuna sürten Susannah, “Birbiri
mize sıkıca sarılırız,” dedi.
e
eser
Joe gülüp, “Sımsıkı sarılırız,” diye tekrarladı. Sonra bir
den durgunlaştı. eY
Susannah başım kaldırdı. “Ne oldu?”
Joe onu bırakıp komodine doğru yürüdü. “Biri sana me
emd
saj bırakmış.”
Arkasına dönen Susannah aynaya yapıştırılmış notu gör
ahc
e
eser
eY
Ertesi sabah yatakta birbirlerine sarılırken Joe, “Gide
emd
cek misin?” diye sordu. Gece boyunca birbirlerinden ayrılma
ya dayanamayacaklarmış gibi bu şekilde yatmışlardı. Aşkları
ahc
tlar
onun yanında olan ve onu hep seven kocasına sarılıp tutu
nurken, “Yapamam,” diye fısıldadı.
mu
Elini karısının çenesinin altma koyan Joe, göz göze ge
nU
lebilmeleri için Susannah’m başını yukarı kaldırdı. “Onunla
buluşmazsan her zaman pişmanlık duyup ya gitseydim diye
e
düşüneceksin. Bunları akimdan tamamen atmanın vakti geldi
eser
artık.”
“Benimle gelir misin?” eY
Düşünürken Joe’nun göğsü şişti. Sonunda başım salladı.
Bu her şeyi değiştiriyordu. Susannah kocası yanmday-
emd
ken Jake Te yüzleşebilecekti. Eski erkek arkadaşının gözünün
içine bakıp, imzalanan anlaşmanın George Leary’nin haya
ahc
tlar
rünce hemen yanlarından ayrıldı.
“Troy’u benim gördüğüm gibi göremediğin için sana
mu
çok kızgındım, ama şimdi düşünüyorum da aslında senin gö
nU
zünden de bakmalıydım.” Bu, Chrissie’nin olgunluğa eriş
mek için attığı büyük bir adımdı. Susannah kızının gerçekleri
e
onun gördüğünden daha erken göreceğine inanıyordu.
eser
Susannah, “Her şeyi seni sevdiğim için yaptım,” dedi.
eY
Kızı ona sarılırken gözlerine yaşlar doldu. Chrissie,
“Şimdi anlıyorum,” dedi.
Joe saat dokuz buçukta bavulu arabaya koydu. Chrissie
emd
izledi.
Joe, “Toparlar,” dedi. “Çok Önemli ve üzücü bir ders al
mb
dı.”
aco
tlar
Susannah başını Joe’nun omzuna yaslayıp gülümsedi ve
mu
kocasının bu ihtimali düşünmesini komik buldu. Ona sarılan
bu adam, bir eşte aradığı ve olmasını istediği her şeye sahip
nU
ti.
Şehir dışma giden yola girdiler; ikisi de sohbet edecek
e
havada değildi. Mezarlığa açılan büyük demir kapı, onlar
eser
anayoldan içeri saparken açıktı. Daha önce olduğu gibi notta
eY
nerede buluşacaktan yazmıyordu. Joe, Susannah’ın babası
nın mezannm yanma park etti. Aşağı inip el ele tutuşarak ara
banın önünde beklediler. Daha erkendi, buluşma saatinden
emd
tlar
çözüldü. Ağabeyi otuz yıldan fazla bir süredir ölüydü. Joe
mu
onu belinden tutup doğrultmasa yeni biçilmiş çimlerin üze
rine yığılırdı.
nU
Öne doğru çıkan Doug, “Seni şaşırttığım için üzgünüm,”
dedi. “Ama bunu başka nasıl yapabileceğimi bilemedim.”
e
eser
“Nasıl... neden... ne zaman?”
Joe, “Eve gidip konuşsak daha iyi olur,” dedi.
eY
Kararsız gibi duran Doug, kaşlarını çattı. “Yeğenim ev
de değil mi?”
emd
“Seattle’a döndü.”
Doug başını salladı. “Peki. Sizinle evde buluşalım.”
ahc
sannah sert bir kahve yaptı. Buna ihtiyacı vardı. Günün biraz
daha geç saatlerinde olsalar bir bardak viskiyi kafaya dikerdi.
Vücudu şokla başa çıkmak için ara sıra böyle bir şeye ihtiyaç
duyuyordu.
tlar
Susannah konuşmaya başladığında Doug masadaki san
dalyeye oturmak üzereydi. “Bana notları Jake’in bıraktığını
mu
sanıyordum. Son seferde eve girmeyi nasıl başardın? Alarm
nU
kurdurmuştum.”
Abisi özür dilercesine ona gülümsedi. “Alarmı kapat
e
tım. Şifreyi tahmin etmek zor olmadı; doğum tarihini kullan
eser
mışsın. Aynca tuğlanın arkasındaki anahtarı hâlâ duruyor.”
Elbette. Chrissie de geldiği akşam eve o anahtarla gir
eY
mişti. Anahtarı yerine koymuş, sonradan orayı kontrol etme
mişlerdi. Susannah bunu tamamen unutmuştu.
emd
Doug, “Ben de Jake’ten şüpheleneceğini tahmin ettim,”
diyerek konuşmaya devam etti. “Karşına böyle çıkmak hoş
ahc
tlar
mememe rağmen her şeyi yoluna koyabileceğimi umarak
mu
onunla birlikte Idaho’ya gittim.”
Susannah, “Uyuşturucu mu satıyordunuz? " diye sordu.
nU
Doug çok sert bir tavırla, “Hayır,” diye cevap verdi.
“Neye bulaştığım hakkında hiçbir bilgim yoktu. Jake de ben
e
den farksız sayılmazdı. Biz neler olduğunu anlayana kadar da
eser
iş işten geçti. Uyuşturucu mafyasının başmdakileri, yani Ja-
eY
ke’in bulaştığı adamları, yakalamak için yapılan gizli ope
rasyonun ortasına düştük. Yani ağa tablan küçük balıklardan
emd
biriydik ama ikimizin adı da tutuklama emrine yazılmıştı.”
“Siz de kaçtınız.” Susannah ağabeyinin masum olması
ahc
tlar
“O zaman daha sonra bir araya gelmişler. Ondan oğlu
mu
olduğuna göre öyle olmak zorunda.”
Doug tekrar, “Hayır,” dedi. “Öyle bir şey yapacak vakti
nU
olmadı. Dediğim gibi, arabamı çalıp kaçtı.”
“Ve kaza yaptı.” Joe bu kısmı Susannah’dan önce çöz
e
müştü.
eser
“Jake... öldü mü?” Susannah bunları sindirmekte zor
eY
lanıyordu. “İmkânsız! Sharon, Jake’in Troy’un babası oldu
ğunu ve onunla görüştüğünü söyledi.”
emd
Ağabeyinin gülümsemesi acımasızcaydı. “Yalan söyle
miş.”
ahc
“Ama... neden?”
Joe, Susannah’ın eline uzanıp parmaklarını nazikçe sı
B
mına geliyor.”
eM
tlar
şey yoktu.”
mu
“Biliyorum.”
“Jake’i benim yerime gömmek babamın fikriydi.” Kısık
nU
sesle konuşuyordu. “Masum olmama rağmen kurtulma şan
sımın çok düşük olduğunu biliyordu. Hapse attığı onca suç
e
ludan sonra, onların arasına düşersem dünyada cehennemi
eser
tadacağımdan korkuyordu.”
eY
“Peki ya Jake’in babası? Onun bunlardan haberi var
mıydı?”
emd
Doug başını iki yana salladı. “Haberi olduğunu sanmı
yorum. Babamın ona verdiği parayı almıştı. Anladığım ka
ahc
Doug bir anlığına durdu. “Bu işi Allan başlattı, biliyor mu
sun? Jake bunu öğrenince çılgına döndü. Senin olmasını is
er -
tlar
Doug, “Cenazede tabut kapalı tutuldu,” diyerek konuş
mu
maya devam etti. “Yaşanan ciddi kazadan sonra da bu normal
karşılandı. Hiç kimse şüphelenmedi. Jake gömüldü, ben de
nU
Ölü sayıldım.” Bir anlığına duraksadı. “Babam bana yeni bir
kimlikle sosyal güvenlik numarası bulmayı başardı. Yeterli
e
bağlantıları vardı.” Ellerine baktı. “Benimle aynı yıl doğan
eser
ve altı aylıkken ölen bir çocuğun olduğunu öğrenmişti. Adı,
eY
David Langevin’di. Ben de o kişi oldum.”
“Annem onca zaman boyunca seni babam sandı,”
Doug’un iç çekişi üzüntüsünü belli etti. “Evet, biliyo
emd
yı istemedim.”
“Ama onu tekrar ziyaret ettin.”
Ağabeyi başını salladı. “Onu bir kez hastanede, bir kez
ebbi
tlar
duydum. Geçen yıllar boyunca beni görmeye geldi, bana pa
ra verdi. Çeşitli eyaletlerde işçi olarak çalıştım.”
mu
Susannah, “Bir dakika,” diyerek onu durdurdu. Babası
nU
nın yaptıklarını yine yanlış anlamıştı. “O seyahatlerini yazdı
ğı küçük bir defter buldum. Babamın bir metresi olduğunu ve
e
annemizi aldattığını düşünmüştüm.”
eser
Doug, “Defteri ben de gördüm,” dedi. “Kötü şeyler dü
eY
şüneceğinden korktuğum için aldım. Demek ki geç kalmı
şım.” Üzüntüyle ona baktı.
“Aman Tanrım.” Susannah iki eliyle gözlerini kapattı.
emd
tlar
yeni kimliğimi kullanarak British Columbia eyaletinde ya
mu
şadım. Oradaki iki şehirde kereste fabrikasında çalıştım. Bir
yaz boyunca Bronson’da çalıştığımı belki hatırlarsın.”
nU
“Hiç evlenmedin mi?”
Doug başını iki yana salladı. “Evlenmedim. Masum in
e
sanları bu batağa çekemezdim.”
eser
“Ah, Doug.”
eY
“Sonunda Birleşik Devletler’e döndüm ve ülkedeki çe
şitli yerlerde çalıştım. Bir şehirden diğerine, bir eyaletten di
ğerine gittim, hiçbir yerde uzun süre kalmadım. Düzgün bir
emd
şey yaptım, ama onca seneden sonra hiç kimsenin beni hatır
lamayacağım düşündüm. Dış görünüşüm, gördüğün gibi bi
er -
bakmaktan bıktım.”
“Bunca zamandır nerede saklanıyordun?”
“Aslında saklanmıyordum. Kettle Falls Peyzaj cılık’ta
ebbi
çalışıyordum.”
D
tlar
ha şok geçiriyordu. Nefesini tuttu ve öğrendiklerini sindir
mu
mek için arkasına yaslandı.
Doug yüzünün kenarını kaşıyıp gülümsedi. “Carolyn
nU
beni tanımayınca güvende olduğumu anladım.”
“Aman Tanrım... Carolyn’in bundan haberi var mı?”
e
“Hayır. Seninle konuşmadan ona söyleyemezdim.”
eser
Joe, “Ne kadar süredir Colville’desin?” diye sordu.
eY
“Yaklaşık dört aydır. Carolyn’le geçenlerde ciddi anlam
da görüşmeye başladık. Muhtemelen çok mantıklı bir işe kal
kışmadık.”
emd
tlar
fabrikayı aradı. Son iki haftada Carolyn’i o kadar sık aramış
mu
tı ki, numarasını ezberlemişti.
Carolyn telefonu açınca Susannah, “Hemen yanıma ge
nU
lebilir misin?” diye sordu.
“Her şey yolunda mı?”
e
“Buraya gelince görürsün.” Heyecanmın sesine yansı
eser
maması için büyük çaba sarf ediyordu. “Acele et, yeter.”
eY
Carolyn tekrar çok iyi bir arkadaş olduğunu gösterip hiç
tereddüt etmeden, “On dakikaya orada olurum,” dedi.
Doug kimliğini ifşa ettiğinden bu yana ilk kez gergin
emd
tlar
“Yüzük Chrissie’de! Kolyesine asmak için benden izin
mu
istedi, ben de onu kıramadım.”
Doug gülümseyip başını iki yana sallarken, “Neden bu
nU
lamadığım ortaya çıktı,” dedi. “Aslında topladığın kolileri
karıştırmaktan keyif aldım. Çocukluğumun anılarına bakma
e
nın bana ne kadar iyi geldiğini tahmin bile edemezsin. Onca
eser
yıl boyunca eksikliğini hissettiğim bağı kurdum sonunda.
eY
Evin etrafında dolanarak risk aldığımı bilmeme rağmen bu
durum bile beni buralardan uzak tutmaya yetmiyordu.”
Susannah onunla karşılaşsa kim bilir neler yaşardı. “Hıı!
emd
fark etseydi?”
Doug, “Polisleri çağırdığın o akşam neredeyse yakala
er -
tlar
tuğa oturup gözlerini sildi. “Özür dilerim, duygusal olarak
mu
çökmüş haldeyim. Dave buralardan gidiyor. İstifa etmiş. Fik
rini değiştirebileceğimi düşünmüştüm. Aradım ama ulaşa
nU
madım. Çoktan gittiğinden eminim. Bunlarla başa çıkamı
yorum. Düzeleceğim. Ama onunla ilişkimizin yürümesini o
e
kadar çok istiyordum ki...”
eser
Önünde çömelen Susannah, uzanıp arkadaşının ellerini
eY
tuttu. “Sana söyleyeceklerim Dave Langevin’le ilgili.”
Carolyn anında paniğe kapıldı. “Başına kötü bir şey mi
emd
geldi?”
“Dave burada.”
ahc
baktı.
mb
hatırlıyorsundur.”
“Seni Dave olarak hatırlıyorum. Neler oluyor burada?”
Bir ona, bir Susannah’a baktı.
ebbi
tlar
Doug tekrar başını salladı. “Sana söylemek istemiştim.
mu
Bu şekilde öğrendiğin için çok üzgünüm.”
Carolyn başka bir şey duymak istemiyordu. Hemen Do-
nU
ug’un kollarına atıldı ve birbirlerine sıkıca sarıldılar.
Joe, omuzlanndan sararak Susannah’m yanında durdu.
e
eser
Jake ölmüştü. Buna üzülmüştü ama sevgili ağabeyi, Doug
hayattaydı.
eY
Susannah kafası karışmış, kararsızlığa düşmüş ve bir
çok konuda kendini kaybolmuş hissederek çocukluğunu ge
emd
çirdiği odaya döndü. Şu son bir aylık sürede evine, gerçek
yuvasına ve gerçek benliğine giden yolu bulmuştu. Gelece
ahc
diye sordu.
îlk başta şaşırmıştı ama evine giden yolu bulması, her ne
aco
daydı.
tlar
mu
nU
44
e
eser
eY
Doug’la baş başa kalan Carolyn gözyaşlarına bir türlü
emd
hâkim olamıyordu. Konuşmalarının sürekli bölüneceği kor
kusunu yaşamayacakları bir yere, Carolyn’in evine gitmiş
ahc
karşına çıkamazdım.”
aco
‘"Neyi?”
Hiçbir şey, Doug’un onu yeterince hissedemeyecekmiş
ebbi
tlar
Doug, Carolyn’in alnını öpüp, “Ben de seni sevdim,”
mu
dedi. “Yaptığım şeyden dolayı kendimi kötü hissediyordum.
Patricia’yla bir süre çıkmıştık, onunla görüşmeye devam
nU
ederken sana yazmaktan nefret ediyordum. İkinize yaşattık
larımdan dolayı kendimi suçlu hissediyordum. Ondan ayrıl
e
eser
maya karar vermiştim.”
“Sana neredeyse her gün yazdım.”
eY
“Ben de mektuplarındaki her kelimenin kıyametini bil
dim.” Onu daha da sıkı sardı. “Başta seni bulmak ve benimle
emd
birlikte saklanmaya ikna etmek için Paris’e gelmenin bir yo
lunu bulabileceğimi düşündüm.”
ahc
dim.”
Carolyn, Doug’un haklı olduğunu bilse de birbirlerin
aco
tlar
ince tişörtünün üzerinden okşadı. “Bu sabah işe gelmediğini
mu
öğrenince şehri terk etmenden korktum. Öldüğünü duydu
ğumda hissettiğim gibi çok berbat duygular hissettim.”
nU
“Seni bırakamazdım.”
Hissettikleri Carolyn’i konuşamaz hale getiriyordu.
e
“A h... sana hangi adınla hitap edeceğimi bile bilmiyorum.”
eser
“Dave de. Alıştım artık.”
eY
Carolyn, ona sıkıca sarılan adamın ömrünün çoğunu
Doug olarak değil, Dave olarak geçirdiğini fark etti. Onun
emd
kollarına sığınıp öğrendiklerinden dolayı hissettiği coşkuyla
titredi.
ahc
memeli.”
Dave, “Henüz çoğu şeye karar veremedim,” dedi. “Ama
er -
dım artık.”
Bu, güven verici ama aynı zamanda da endişe uyandırıcı
aco
bir şey yapmayı düşünme. Son birkaç aydır hiç kimse şüp
helenmeden Dave Langevin olarak yaşadım. Doug öldü, top
rağa verildi. Artık ikimize de zarar veremez.”
tlar
“Ama.”
“Ben bu riski göze almaya razıyım. Bunların hiçbiri gün
mu
ışığına çıkamaz, Carolyn. Şerif Dalton’u ve annemi de düşün
mek zorundayız. Annem böyle bir şoku kaldıramayabilir.”
nU
“Ah, Dave, annen için çok üzülüyorum. Ona söyleme
memiz gerektiğini biliyorum ama ziyaretine gideceğime ve
e
eser
ona bakacağıma sana söz veriyorum.”
Dave, Carolyn’in parmaklarını alıp dudaklarına götür
eY
dü. “Teşekkürler. Hem kimliğim açığa çıkarsa da çıksın, ama
dediğim gibi bunun olacağını sanmıyorum. Annem ve Şerif
emd
Dalton öldükten sonra bir avukatla görüşüp her şeyi yoluna
sokmak için ne yapabileceğime bakarım.”
ahc
dım zaten.”
“Müstakbel karın olarak bu konuda benim de söz hak
mb
kım olmalı.”
Dave donup kaldı. Carolyn’in kolunu tutarak geri çe
aco
tlar
“Evet de işte!”
mu
“Carolyn, sen...”
“Ne söylediğimi duymadın mı? Seni seviyorum ve hayır
nU
diye bir cevap kabul etmiyorum.”
Dave kaşlarını çattı, yüzünde hüzün dolu bir ifade be
e
eser
lirdi. “Başımı sokacak bir evim bile yok. Sadece hurda bir
pikabım ve bir karavanım var.”
eY
Dave bunu Carolyn’in düşündüğünden de zor hale so
kacaktı. O da Dave’i ikna edebilecek tek şeyi yaptı. Kolları
emd
nı boynuna sarıp onu öptü; ağzını, dilini, parmaklarım ve tüm
bedenini kullanarak bu adama onu ne kadar çok sevdiğini
ahc
Dave kaşlarını çattı, hâlâ ona karşı çıkacak gücü var gi
eM
tlar
Dave başını arkaya yaslayıp güldü ve sonra da Carolyn’i
mu
kucakladı. “Ah, Carolyn, seni çok seviyorum. Senin gibi bi
rinin benim gibi bir suçluyla evlenmesini dünyada haklı kı
nU
lacak hiçbir sebep yok, ama sen beni istiyorsan ...”
“Elbette istiyorum. Hem Öyle çok istiyorum ki, nikâhı
e
eser
mızın kıyılması için üç beş gün dayanıp dayanamayacağımı
bilmiyorum.” Carolyn o anda gülmeye başladı. Yanakların
eY
dan yaşlar aktı. Aynı anda hem gülüyor hem ağlıyordu. Bir
zamanlar ölen adam şimdi capcanlıydı. Hayır, bu tam olarak
emd
doğru değildi. Doug ölmüştü, ama Dave hayattaydı. Yaşıyor
du ve ona âşıktı.
ahc
B
tlar
nesinin bahçesinden kopardığı beyaz ve pembe güllerle dolu
mu
vazoyu gösterip dikkatlice pencerenin önüne koydu.
Yüzü gülen Vivian çatalını kenara bıraktı. “Joe!” Onu
nU
kucaklamak için kollarını açtı. Sesi eskisi gibi çıkıyordu.
“Chrissie geldiğini söylemişti. Seni gördüğüme çok sevin
e
eser
dim.”
Joe, kollarını uzatıp Vivian’a nazikçe sarıldı. “Nasıl
sın?” diye sordu. eY
“Seni görünce daha iyi oldum.” Bakışlarım Joe’dan Su-
emd
sannah’a çevirdi. “Çiçekler çok güzelmiş, canım kızım.” Kaş
larını kaldırdı. “Yüzünde küçük bir kızken takındığın ifadenin
ahc
du.
Joe kolunu karısının beline koyarken, “Hemen söylesen
mb
iyi olur,” dedi. Başını eğip ona gülümsedi, gözleri aşkla pa
rıldadı.
aco
tlar
hafta Fannie Çiçekçilik’in üzerindeki satılık tabelasını gör
mu
müş. îçeriye bakmak ve birkaç soru sormak için oraya uğra
mış. Ben henüz dükkân sahibiyle konuşmadım ama şartları
nU
bize uyuyor gibi. Bu konuda çok iyi şeyler hissediyorum, an-
ne.
e
Vivian, Joe’ya baktı. “Şu inatçı kızım sen olmadan ya
eser
pamıyor, değil mi?” diye sordu.
eY
Joe, “Ben de ona aynısını söyleyip duruyorum,” diye
rek Susannah’a göz kırptı,
Susannah dirseğiyle Joe’yu dürttü.
emd
sordu.
Vivian başını salladı. “Yataktan kalkmamın vakit alaca
B
nah.”
“Çünkü mutluyum, anne. Kendimi harika hissediyo
rum,” Annesi hafızasıyla ilgili sorunlar yaşıyor olsa da sez
gileri eskisi kadar güçlüydü. Babasıyla ilgili tek kelime et
tlar
memesine rağmen, Vivian, kızının geçmişiyle barıştığını ve
mu
geleceğe umutla baktığım biliyordu.
“Güzel,” diyen annesi tekrar daha başını salladı. Peçe
nU
teyle ağzım silip sıradan bir havayla, “George uğradı,” dedi.
Susannah, kocasına gülümseyerek, “Babam mı?” diye
e
sordu.
eser
“Hayır, hayır, Altamira’dan arkadaşım George. Çok faz
eY
la kalamadı ama onunla muhabbet etmek bana iyi geldi.”
Bunu söylerken annesinin yüzü kızardı. “Belki merak edi-
yorsundur diye söyleyeyim; aramızda hiçbir şey yok. Bana
emd
kalacak?”
Aklında birkaç fikir yeşerse de, Susannah bunu etraflıca
er -
m Bahçesi koy.”
aco
tlar
Annesi Susannah’m yanağına öpücük kondurmasına
mu
müsaade etti. Kızının kolunu tutup, “Joe seni seviyor,” diye
fısıldadı.
nU
Susannah da fısıldayarak, “Biliyorum, ben de onu sevi
yorum,” dedi.
e
eser
İkisi birlikte asansöre yaklaşırken, Joe düğmeye bas
madan önce Susannah’m yanağına bir öpücük kondurdu.
eY
Asansöre binince Susannah, Joe’nun kollarının arasına
girdi. “Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsundur umarım.”
emd
Joe onu köşeye doğru götürüp ateşlice öptü. İkisi de
asansörün durduğunu ve kapıların açıldığını fark edemedi.
ahc