You are on page 1of 415

MORGUN

HAiALLER
BAD THINGS

Sister Planet ‘

ospcodAs
ı^ctııiKa ve ı na;ı;cin merisi - ı. jvitap
Yorgun Hayaller
Orijinal Adı: Bad Things

Yazan: R.K. Lilley


Çevirmen: Batuhan O L G U N E R
Editör: Özlem AYTEK
Kapak Tasarım: Ferhat ÇINA R
grafik@ferhatcinar.com

© 2013, R.K. Lilley

Kayı Telif Haklan Ajansı Tic. ve San. Ltd. Şti. aracılığıyla


Türkçe Yayım Hakkı ©Aspendos Yayıncılık ve Eğitim Hizmetleri

1. Baskı: Haziran 2015

ISBN: 978-605-5175-84-9
YAYINEVİ SERTİFİKA N O : 26144

Baskı ve Cilt: Güven M ücellit ve Matbaacılık


Mahmutbey Mah. Devekaldırım Cad. Gelincik Sok. Güven İş
Merkezi No: 6 Bağcılar / İSTA N BU L
Sertifika No: 11935
Tel: (0212) 445 00 04
Faks: (0212) 445 71 08

Yayımlayan:
ASPENDOS YAYINCILIK ve EĞİTİM HİZMETLERİ
Gürsel Mah. İcabet Sok. No:4/B Gürsel Mahallesi
Kağıthane / İSTAN BUL
Tel: (0212) 220 61 88
Faks: (0212) 220 63 37
e-posta; editor@aspendosyayinevi.com
Yorgun Hayaller

R.K. Lilley

Çeviri
B atuhan O L G U N E R

Qspend(^s
“Yorgun Hayaller’’ Tristan ve D anika’nın hikayesidir.
O n sekiz ya^ ve üzerindeki kimilere hitap etmektedir.
R . K . L ille y

Danika’nın kolay bir hayatı olmamı§H. M ü­


temadiyen piç adamlara tutulması da bunu hiç
kolaylaçtırmamıçtı.
Tristan’a bir bakıçı; onun düçündüğü herçeyi
yakıp kül etmiçti. Bu adam belanın ba^ hatfıydi.
Doğuştan böyleydi.
O nun çok iyi bildiği bir şey vardı, erkekler
kötüydü. Özellikle de onun için. Danika’nm
geçmişini düşünürsek aksi mümkün değildi.
Öyleyse neden bu kadar iyi hissetmek zorunday­
dı ki?
Danika hatırlaması gereken şeye odaklanmış­
tı. Tristan geldi ve yaşanması gereken şeyleri o
anda ona yaşattı. Derinlere, çok sert düştü. Tabii
ki yüzleşmek zoruna olduğu şey çok daha hayal
kırıcıydı.
Bölüm 1

Başlangıç

D anika

T ris ta n ’ın sesini d u y d u ğ u m ilk anda içim i sarsan tu ­


h a f b ir ö n se z im vardı. Yan odada, p a tro n u m Je n y ye
b irta k ım h o ş olm ayan şeyler söylediğini d u y d u m ve n e ­
d e n se o n u n hayatım ı değiştirebileceğim biliyordum .
Ö n k ap ın ın açık o ld u ğ u n u ve sohbet eden ıkı adam ın
eve girdiğini d u y d u ğ u m d a, elim de bir sürü yıkanm ış
ç am aşır vardı ve p a tro n u m u n tıkışık çam aşır odasında,
beş tan e k ö p ek bacaklarım a sürünm ekteydi. Telaş et­
m e d im . B urası, g ü n ü n h er saatinde, her tü rd en insanın
gelip gittiği kaotik bir evdi. A rdından J e rıy 'n in sesini
d u y d u ğ u m u fark ettim .
7
Konuşan diğer adamı tanım ıyordum fakat derinden
gelen sesi, evin içinde dolaşıp bana ulaşana dek bir çeşit
gürültüye dönüşüyordu. Buna anlık ve olum lu bir tep­
ki verdim. Genellikle erkeklere karşı karışık hisler bes­
lerdim. Geçmişte onlarla aramda fazlasıyla çıkara dayalı
ilişkiler oldu ve yakın zamanda biten ilişkim b u n u n tam
bir örneğiydi. Eski sevgilim bir işsiz, esrarkeş, bir kaybe­
dendi ve o, zamanımı boşa harcadığım tek kişi değildi.
Yine de, arzuladığım o derin ve erkeksi sesi biliyordum .
Yıkanmış çamaşırları, odanın köşesindeki tem iz ça­
maşırların yanına koydum . O nları güzelce yerleştirm ek
gibi bir becerim yoktu. Jerry ve eski eşi Beveriy’nin ya­
nında dadılık, hizmetçilik, köpek bakıcılığı, bahçıvanlık
gibi yapmam gereken ne iş varsa hepsini yaparak çalış­
tım. İyice anlaşılmıştı ki yaptığım bu işlerin arasındaki
hizmetçilik görevinde oldukça kötüydüm fakat bu, hiç
kimse tarafından önem senm em işti. Bu yaptıklarım , h e­
pimiz için sadece çalışmam gereken bir iş olarak gözük­
müştü. İki yıldır onlarla birlikte çalışıyordum ve bağ­
larımız giderek güçleniyordu. G ereksiz harcam aları ve
müthiş birer ebeveyn olmaları, Beverly ve Jerry ’nin en
y abn arkadaşlarım arasına girm elerini ve dahası, geze­
gendeki favori kişilerimden ikisi olm alarını sağlıyordu.
Oldukça kısa, siyah renkli cheer şortum ve soluk gri
renkli U N LV yazılı tişörtüm le tam bir pasaklı gibi giyin­
dim. Düz, siyah renkli saçlarım şekilsiz bir at kuyruğu­
na dönüşmüştü. H erhangi bir makyaj da yapm am ıştım
fakat her nasılsa yeni gelenlerle tanışmaya gitm iştim . Bu
gezegendeki beş favori hayvanım, koridordaki pam uk­
larla doldurulm uş m inderlerindeki yerlerini almışlardı.
R . K . L ille y

Koridordan siyah taş kaplı giriş yoluna girdiğimde


bana doğru bakmakta olan yabancı köşeyi döndü. Ya­
bancıyı süzdüğüm de; genç, alabildiğine seksi ve belanın
baş harfi olduğunu fark ettim. Bu sırada Jerry bana doğ­
ru geldi.
O n u gördüğüm de bir sorunu olduğunu fark etmiş­
tim. Ç ünkü kendisi çok çok eski bir arkadaşımdı. Bana
göre sorunu; çirkin, ufak ve kendisini harap etmesine
neden olan yıkıcı çizgisiydi. Belanın baş harfinin yaklaş­
tığını hissettiğimde, zihnim de bununla alakalı bir şarkı
bile çaldı. Bahsettiğim şarkı, onu ilk gördüğümde bey­
nim de güm bür güm bür çalan Four Kicks adlı şarkıydı.
U z u n boylu, bir savunma oyuncusu gibi yapılı, kaslı
ve iri yarıydı. G öğsünün her santimetrekaresindeki kas­
ları net bir biçim de gösteren dar, siyah renkli bir tişön
giymişti. D övm eli kollarını göğsünün üzerinde nazik
bir duruş sergileyerek kavuşturm uştu fakat varlığı odaya
hükm ediyordu.
Y üzü oldukça yakışıklıydı. Belirgin olan hatları vardı;
yüzü, altın sarısı renkli gözleri tarafından basblanm ış-
tı. U c u yuvarlak hatlı, üzerinde yara izi olan, düz bir
b u rn u vardı. B u rnunun ucu böylesine lanetlenmiş bir
boyutta olmasaydı, bu onu daha da yakışıklı yapabilirdi.
Simsiyah saçları kısa kesilmişti ve çenesine kadar uza­
nan bir sakalı vardı. Tebessüm ü hoştu ancak fesatlığının
önüne geçemiyordu. Bu, ism inin ilk harfinde büyük T
olan birisi için güç bir kombinasyondu.
Jerry, diğer adam ın neye güldüğünü anlamak için
döndü. O , orta yaşlı, saçları dökülmeye başlamış, kısa
boylu ve tıknaz bir adamdı. Yüzü, birbirine yakın ko­
num lanm ış gözleri ve koca burnuyla yakışıklılıktan
uzak bir görüntü sergiliyordu fakat kanımca dünyadaki
en güzel tebessüme sahip insanlardan birisiydi.
Jerry şu m eşhur gülümsem esiyle, “D anika,” dedi.
Bu, dostum Tristan, birkaç günlüğüne kanepede kala­
cak. Ee, şey... yani evde işte.”
Ben zihnen çöktüm . Bev onu öldürecekti. T ristan’a
bir bakış attım ve biliyordum ki o yalnızca dost değil­
di, başka şeyler vardı. Jerry daima yükselen son yıldız
olduğunu düşünürdü, bununla birlikte; belli bir çizgi­
de seyretmeyen, istikrarsız bir geçmişe sahipti. B üyük
hayalleri vardı ve bu hayallerini uç noktalara taşırdı. O
ve Bev, teknik olarak birer avukattılar. Fakat Bev; evde,
“çalışan” olarak adlandırılabilecek tek avukattı. Jerry,
sözleşme yapılmamış grupları toplam akla m eşguldü ve
bu yüzden mesleğinin pratiğini yapam ıyordu.
Jerry’ye, “Bev seni ipe dizecek,” bakışı attım. “Eve bir
işsiz müzisyen daha getirirsen seni kapıdışarı edeceğini
söyledi.”
Suratını ekşitti. “Apar topar olayın sonuçlarına at­
lama. Tristan’ın bir işi var. Bak, o bir gitar taşım ıyor.”
dedi.
Gözlerimi Tristan’a diktim ve şöyle dedim : “H angi
işten söz ediyorsun?”
Jerry onun adına cevapladı: “O bir kulüp organiza­
törü.”
Gözlerimi devirdim. “Elinden gelenin en iyisi bu
mu? Bu söylediğin, işsizler için bir Vegas kanunudur
jerry. Eski esrarkeş erkek arkadaşın bile kendisini kulüp
organizatörü olarak tanımlıyordu ve ben onun açıkça­
K. L^ÎİÎC}'

sı evden dışarı çıktığını bile düşünm üyordum . Bev eve


gelmeden daha mantıklı şeyler düşünmelisin.
Tristan güldü, değişimimizden dolayı az da olsa ren­
cide olmuş gibi görünm üyordu. “Ben bir kulüp organi­
zatörüyüm ve ayrıca bir m üzik grubuna dahilim,” dedi
seksi ve alçak şiddette bir ses tonuyla.
Ah Tanrım, onun sesini kısa mesafeden duyduğumda
kafamda son ses çalan şarkı; Kings o f Leon’un Four Ki-
cks isimli şarkisiydi. Kendimi daha önce böylesine seksi
bir ses duymadığıma inandırmaya çalıştım. Tehlikeli bir
kombinasyona doğru gittiğimizi biliyordum. Birbirimi­
zin yakınlarında daha fazla zaman geçirirsek bazı şeyler
daha kötü bir hal alacaktı.
Jerry’i, “Bev’in, T ristan’in söylediği şeyi duymasına
izin verm e.” diye uyardım. Gerçekten de Jerry’ye yar­
dım etmeye çalışıyordum. O n u n Bev ile başının tekrar­
dan belaya girmesini istem iyordum ve bana göre olduk­
ça net olsa da, onun bu konu hakkında bir ipucuya sahip
olduğuna dair bir belirti göremiyordum .
D uru m u düzeltm esinin bu kadar kolay olmayacağını
bilerek içimi çektim. Evin karşısına doğru açılan garaj
kapısındaki gürültüyü duyunca gerildim. Bev’in evi, ol­
dukça büyük ve çiftlikevi tarzmdaydı. Fakat garaj kapısı
varlığını hiçbir zaman unutturm ayan türden bir gürül­
tüyle açılıyordu.
Jerry’nin kırk beş, benim ise ancak yirmi bir yaşımda
olduğum u unutarak ve annesiymişim gibi hissederek,
ona ketum bir bakış attım. Aslında ona demek istediğim
şuydu: “Ben yapmamız gerekeni biliyorum ama sen
bana borçlu olacaksın. Ç ünkü Bev’e yalan söylemekten
Yorgun Hayaller

neftret ediyorum Bev.” Bu doğruydu. İçinde olduğum


aldatma eylemi konusunda soğukkanlılığın yakınından
bile geçm iyordum ve onun bunu bilm esini istiyordum .
Beverley benim kahramammdı. Kimse bana o n u n yar­
dımcı olduğu kadar yardımda bulunm adı yahut destek­
lediği kadar arka çıkmadı. İlaveten, onu beğeniyordum .
O benim en yakın arkadaşımdı. Kırk sekiz yaşındaki, ba­
şarılı bu kadını idolüm olarak benim sem iştim ve on u n
sayesinde kendim i geliştirmiştim.
Onlara, “Tristan benim arkadaşım dır.” dedim . “K u­
lüp organizatörlüğü ya da m üzik grubundan bahsetm e­
yin. O eski, işsiz bir öğrencidir ve bir haftalığına kalm a­
ya geliyor. O nunla geçen söm estrde U N E V d e tanıştık.
Anlaşıldı m ı?”
Jerry, bana m innettar bir gülüm sem e atarak başıyla
onayladı. “Sen bir tanesin Danika. Sana m in n e tta rım .”
Kesinlikle öyle. Tristan, bana o oynak gülüm seyişle
baktığında kendim i parçalanmış ve zar zor bir araya gel­
miş gibi hissediyordum.
“Seni şımarık küçük şey. B unu beğendim .” şeklinde
mırıldadı. Tıpkı Bev ve oğullarının yuvarlandığı, garaj­
dan asıl yaşam alanına doğru önderlik eden köşe gibi.
Ivan ve Mat, topuklarım da dolaşan köpeklerim i gör­
dü ve kucağını kocam an açarak bana doğru koştu. Ivan
sekiz yaşında arsız, şeytani bir çocuktu. M at ise altı ya­
şında büyüm üş de küçülm üş bir ufaklıktı. İkisinin oluş­
turduğu kombinasyonla başa çıkılması zordu fakat ikisi­
ni de çok seviyordum.
Ivan, en büyük köpek olan M ango’yu kucağına aldı­
ğında Mat karnım ın ortasına doğru d ü m d ü z bir şekilde
R . K . L ille y

yum ularak bana bir ayı gibi sarıldı. Mango bronz renkli
bir tazıydı. Dokuz yaşındaydı ve uyandığı yerde bir sal­
ya izi bırakmıştı. M üthiş bir bekçi köpeğiydi. Hepimiz,
şayet biri gelir de onun yerini alırsa bunun onun için
daha fazla surat yalama fırsatı olduğuna tamamen ikna
olm uştuk.
M at belim i oldukça fazla sıkmıştı. İkinci büyük kö­
pek olan D ot, kaba kuvvet konusunda bir istisna idi.
Altı yaşındaydı ve gözdağı verircesine hom urduyordu.
O kocam an siyah renkli bir Belçika Çoban Köpeğiydi ve
hiçbirim izin onun iyi bir koruyucu köpek olduğundan
şüphesi yoktu. Aslında biraz fazla iyiydi.
O , beni evdeki diğer canlılardan korum ak için alın­
m ış kişisel koruyucum du ve buna evin çocuklarını da
dahil etmişti.
M at’in arkasına sarılarak D o t’u susturdum . O; sıska,
sarışın ve m uhteşem mavi gözleri olan biriydi.
M at bana heyecanlı bir şekilde, “Geri döndüğüm üz­
de bize kurabiye yapabileceğini söylemiştin,” dedi.
Başımı onaylarcasına sallayarak, “Tam am , kurabiye­
leri pişirm em e yardım m ı edeceksiniz yoksa oyun olma­
maya m ı gitm ek istersiniz?”
“O y u n ,” diye haykırdı. Çıkan sesin M at yaşlarındaki
biri için norm al olup olmadığını bilm iyordum fakat ço­
cuğun ciddi bir ses kontrolü sorunu vardı. Bu beni çok
güldürdü.
“T am am . Bahse girerim bittiğinde kokusunu alacak­
sın!”
“Evet,” diye haykırdı. Bu sefer daha da )aiksek bir
sesle. Daha sonra onu odasına götürdüm .
Yorgun Hayaller

Ivan d o ğ r u ld u v e e tra fın d a k i y e tiş k in le r e v e o n la ­


rın b ü z ü ş m ü ş d u d a k la rın a b a k tı. A ç ık k a h v e re n g i saçlı,
yaşına g ö re u z u n b ir ç o c u k tu v e k o y u r e n k li o lm a y a n
kahverengi g ö z le ri tıp k ı b a b a s ın ın g ö z le ri g ib iy d i. N e ­
şeli b ir ç o c u k tu . A rsız , u ta n m a z b ir ç o k y a n ı v a rd ı a n c a k
b u n la rd a n b irç o ğ u k e s in lik le s e v im lilik a b id e s i o lm a s ı­
nı sağ lıy o rd u . “B e n d e o y n a m a k is tiy o r u m D a n ik a a m a
sana, bana g e rç e k te n a m a g e rç e k te n ih tiy a c ın v a rsa y a r­
d ım e d e c e ğ im .”
G ü lü m s e d im . “A n la d ım . D e v a m e t o y n a m a y a ,” d e ­
d im .
B abasına ya d a T r is ta n ’a h iç b ir şey s ö y le m e d e n h a re ­
ket etti. T ip ik se k iz yaş h a r e k e ti, sa d e c e k u ra b iy e p iş ire n
b iris in in d ik k a tin i ç e k m e y e ç a lışm a k ...
“Je rry ! b ir şey sö y le ,” ş e k lin d e b a ğ ırd ı fa k at o h a le n
o d a sın a d o ğ r u g id iy o rd u . B u iyiye işa re t d e ğ ild i.
Ö n c e d e n y e m in liy d i fa k a t p e ş in d e n gitti.
M u tfa ğ a d o ğ r u y ö n e ld im . T r is ta n ’ın b e n i ta k ip e tti­
ğini h isse ttim .
E v b ü t ü n o d a k a p ıla rı ay n ı y e re açılacak şe k ild e y a ­
p ılm ıştı. K a p ıla rın a çıld ığ ı y e r o ld u k ç a g e n işti. G iriş,
o tu r m a o d a sı, y e m e k o d a sı, m u tfa k v e y a ta k o d a la rı b u
g e n iş ala n a a ç ılıy o rd u . O t u r m a o d a sın ı d o m in e e d e n L
şe k lin d e k i k o c a k a n e p e d e n d ü m d ü z b a k tığ ım d a m u tfağ ı
g ö re b iliy o rd u m .
E v e sk i m o d a t u h a f eşyalara ila v e te n eski p ü sk ü ıvır
zıvılarla k o m b in e e d ilm işti. B everley ç o k başarılı b ir işçi
h a k la rı av u k atıy d ı ve z e n g in b ir a ile d en g e liy o rd u . K o n u
eve g eld iğ in d e para so ru n değildi. V egas’ta iyi b ir m e v ­
kid e o lan b u k o c a m a n ev in h a lıla rın ın ve m o b ily a la rın ın

14
R . K . L ille y

yenilenm eye ihtiyacı vardı. Evde, övünülecek tek şey


Beverley’nin topladığı m uhteşem sanat eserleriydi. Ke­
lim eler onu ne kadar takdir ettiğim i açıklamaya yetmez.
Yine de evin estetiğini kurtaran tek şeyin bu sanat eser­
leri olduğu nu unutm am ak gerekir.
B irçok eşyayı neden yenilem ediğini anladım. Alına­
cak yeni bir halı evdeki köpekler ve çılgın çocukları tara­
fından birkaç haftaya kalm adan berbat olabilirdi. Z aten
koyu yeşil renkli deri koltuğun arkası tam am en kemi-
rilm işti bile. Y enisine aynısının olmayacağını hayal dahi
edem iyorum .
B uzdolabını açm adan önce yan cephesine yerleştiril­
m iş kilidin m andalını açm am gerekiyordu. M ango sıkı­
ca paketlenm em iş bu tip tereyağları pek severdi çünkü
rahatça yiyebiliyordu.
Ç ikolatalı kurabiye ham uruyla dolu plastik bir rulo
çektim . H e m e n arkam da açıkça hayal kırıklığına uğra­
m ış bir inlem e duy d u m . T rista n ’a bakm ak için arkama
d ö n d ü m ve, “N e oldu, çikolata tanelerini beğenm ez
m isin ,” diye sordum .
Bana o tehlikeli gam zesini yarım ağızlı gülüşüyle
göstererek başını salladı. G erçekten o gam zelerini böy­
lesine gösterm esine son verm esini diliyordum . Başka
şeyler d ü şü n m e m e sebep oluyordu.
“Şaka yapıyorsun, değil m i,” diye sordu.
N e hakkında ko n u ştu ğ u n a dair bir fikrim yoktu,
“H m m , n ed en bahsediyorsun,” dedim .
“Plastik rulodaki kurabiye h am uru? Yani önceden
yapılm ış olan?”
O m z u m u silktim . “Bu pratik ve hızlı. A>Tica tadı da
güzel.”
15
Yorgun Hayaller

Tekrardan kafasını salladı. “Bana fırın m alzem eleri­


nin yerini göster, daha fazla ayakta dikilerek seni izleye­
m eyeceğim .”
O na kaşlarımı çatarak, “Bir işsiz m isafire göre fazla
patronluk taslıyorsun,” dedim .
“B ir işim var. Birçok işim var. E vet ben p a tro n lu k
taslıyorum . Şim di, m alzem eleri gö ster b an a.”
Kaşlarımı çatmaya devam ettim fakat b u n u yaparken
m utfaktan kilere doğru gidiyordum . K ilere elim i attım .
Kiler gerçekten de karm aşık b ir haldeydi. M u h te m e le n
gereken kurabiye m alzem elerini b u lm a k için e trafın bi­
raz didik didik edilm esi gerekiyordu.
T rista n ’ı, fırını önceden ısıtm ası ve k u rabiyeleri ko­
yacağım kağıdı yağlaması için m u tfak ta bırak tım . K ar­
m akarışık olan kilerden b ü y ü k b ir kaseyi, ölçü b a rd ak ­
larını ve pişirm e için gereken aklım a gelen d iğ er tü m
m alzem eleri çıkardım . B u, o n u n için yapabileceğim in
en azıydı. A niden ısınan kazağım dan o m z u m u silktim .
D ışarısı c eh en n em gibi sıcaktı fakat b e n k ö k len m iş kli­
m a y ü z ü n d en içeride titriy o rd u m . İç erisin in sebepsiz
yere bu kadar ısınm ası b e n im için n o rm a l değildi.
T ristan m utfakta ağır ağır h a rek e t e d e rk e n ve kolları
fırın edevatları ile d o lu y k en b e n beyaz b ir a tle t giym iş,
karşısında o tu ru r haldeydim .
O n la rı düzg ü n ce d ize rek karşıya, ka rıştırm a k a b ın ın
y a b n ın a koydu. Kol kasları b ir anlığına kasıldı. B ü y ü le ­
yiciydi.
Kaşını kaldırarak bana so rd u , “T u z ? ”
Afallam ıştm , ne d ediğini anlam aya çalışıy o rd u m .
Birkaç sakar and an so n ra arkam ı işaret e ttim .

16
R . K . L ille y

T ek kelim e etm eden bana doğru hareketlendi ve he­


m en sonrasında ahmakça davrandığımı anladım. İşaret
ettiğim , hem en arkamdaki dolaptı. B ulunduğum yer­
den tu zu alarak ona uzatabilirdim .
A rkam daydı, bana yaklaştığında rahatsız bir biçimde
hareket edişim i um ursam ış gibi gözükm üyordu. Göğ­
sü n ü n ü stü yüzüm e o kadar yakındı ki kokusunu ala­
biliyordum . İlahi, oldukça ilahi bir kokusu vardı ve bir
anlığına gözlerim i kapayıp kokusunu içime çektim.
Yukarıya ulaşm ak zorundaydı ve ardından kalçasını
utanm az bir şekilde bacaklarım ın arasına doğru uzattı.
G asp edilmiştim.
T u z u aldıktan sonra geri giderek, “Ö z ü r dilerim ,”
dedi. A rkam ı d ö n d ü ğ ü m d e b ir anlığına tu zu n yanısıra
diğer m alzem eleri hazırlarken bedenim i süzen gözlerini
gördüm .
“E e, dadı sensin, ha? Kafam da o luşturduğum dadı ile
hiç ilgin y ok.”
T ers ters bakıp, “K afanda nasıl birini resm etm iştin?”
diye sordum .
“G erçekten bilm iyorum . Kafamda net bir p o m e
yoktu. Y alnızca senin gibi birisini u m m u y o rd u m .” Ka­
fasını bir diğer anlaşılm az imaya m aruz kalm am ak için
çevirdi.
O n a hiç de dost canlısı olm ayan bir b a h ş attım ve
biraz incindim . “D ü ş ü n d ü ğ ü n şey neydi peki?”
“K ötü b ir şey değildi. Bana şeytanı gözlerle bakma\T
bırak. D adılar genellikle senin gibi görünm ezler. Sen,
daha çok seks sahnesi içeren bir bir Holiyvvood film inde
dadı ro lü n ü oynayan o y uncu gibisin. Seksisin. G erçek­
ten. N a z yapm a. M u h teşem g ö rü n d ü ğ ü n ü biliyorsun.”
Voçt«! Hayaller

Ters ters bakmayı kestim fakat iltifata karşı tem kin­


liydim.
“Rahatla, tamam m ı,” dedi yüzüm e doğru. “Ü z erin ­
de kötü bir etki bırakmaya çalışm ıyorum , bırakmayaca­
ğım da. Kaç yaşındasın. O n sekiz mi? B enim için çok
küçüksün. Yalnızca gerçekleri söylüyorum . N orm alde
kadınlar, senin kadar ateşli olan diğer kadınları takdir
etmezler. ”
Y ne ters ters bakarak, “Ben yirm i bir yaşındayım ve
Bev benim en yakın arkadaşım. O nlarla iki yıldır çalışı­
yorum ,” dedim.
Ö zür dileyen bir gülüm sem eyle ellerini kaldırdı.
“Üzgünüm . Pisliğin teki olmaya çalışm ıyorum . Yalnız­
ca Jerry’nin bana anlattığı dadı im ajından oldukça uzak­
ta olmana şaşırdım. Böyle olduğuna dair herhangi bir
ipucu verm em işti, ee şey, ateşli olduğuna dair.”
Bu, oldukça toyca y o ru m u n d an yola çıkarak ona,
“Kaç yaşındasın,” diye sordum .
‘Y irm i altı.”
O na, “Bu o kadar da yaşlı sayılm az,” dedim .
“Biliyorum . Sadece on sekiz hatta yirm i b ir yaşında
olanlarla birlikte olm ak için yaşlı sayılır. Açıkçası akra­
nım kadınlarla iş ilişkiye geldiğinde kö tü sayılırım . Bu
benim onlarla neden yapam adığım ın sebebi işte.”
Pek iyi anlayam adım . Sorm ak zorundaydım . “Ee ne
yapıyorsun peki?”
“T akılıyorum . Kısa ve n e t vakit geçirm eler. Ya sen?”
D udaklarım ı ona doğru b üzerek kafam ı salladım. Bu
raddeye geçm iş olm am ıza inanam ıyordum . O , takılm a­
yı tercih eden bir adam dı. “B en ilişki insanıyım . İstisna­

18
R . K . L ille y

sız bu böyle. Hayatımda hiç ciddi olmayan bir ilişkim


olmadı.” dedim.
Karıştırma kabına koyacağı unu ayarlayarak içini çek­
ti. “Evet, sanırım bu bazı şeyleri daha az karmaşık yapa­
cak. Arkadaş olabiliriz.” Beni baştan aşağı, karşı konu­
lamaz bir biçimde süzdü. Bunun tanıştığımızdan beri
yaptığımız en tu h af diyalog olduğunu düşünüyordum .
Beni tanıyorm uş gibi konuşuyordu ve bu ses tonunda,
bu şekilde konuşması karşı koyulması zor bir durum du.
N ispeten isteksiz bir tebessümle kafamı salladım.
“Tam am , arkadaşız. Ç ünkü gelecek hafta aynı çatı altın­
da yaşıyor olacağız.”
“Tam am . Senin arkadaşın olarak yapacağım ilk iş,
sana dünyadaki en güzel çikolata parçaçıklı kurabiyele­
rin nasıl yapılacağını öğretm ek olacak.”
B ö lü m 2

T rista n kurabiye yapışım ın h e r aşam asının şöyle bir


ü stü n d e n geçti. B en de ilgilenirm iş gibi y apıyordum fa­
kat g österdim ilgi, gerçekte o n u n çalışırkenki güçlü kol-
larınaydı. O karıştırıcıyı kullanırken soğukkanlılığım ı
k o ru d u m ve kaslı kollarını seyrettim .
“Bu kısm ı kaçırm adın değil m i D anika,” diye sordu
tebessüm le.
S uratına bakarak, k endim i olayın şapşallığından
uzaklaştırarak, “H a ,” dedim .
Başını bana d o ğru d o ğru salladı, daha fazla tebessüm
ediyordu. G özlerim i çenesindeki sakal köklerine dikti­
ğim i fark ettim . D aha önce sakalsız b ir kim seyi böylesi­
ne çekici b u lm a m ıştım .”
“Sen k ü çü k b ir baş belasısın,” dedi bana ciddi b ir şe­
kilde. K urabiyelerini yapm aya geri dönerek.
“B en m i,” diye so rd u m ve karşılık verm eyişine de
üzü lm ed im . Bela üzerin e b ir diyaloğa girm em ize gerek
yoktu.

20
R, K. L illiry

Küçük ham ur toplarını kurabiyelerin pişeceği kağı­


dın üzerine kusursuzca yerleştirdi. Kurabiye tepsisini
fırının içine zamanhyıcıyı ayarlayarak yerleştirdi.
Ellerini yıkarken, “Dışarı çıkmak ister misin,” diye
sordu.
G özlerimi ellerinden alamıyorum. “N e, dışarı çık­
m ak m ı,” dedim.
Ellerini kuruladı ve bana yaklaştı. Dibime kadar gel­
di nerdeyse. “Evet, dışarı çıkmak. Bara gitmek, kulübe
gitm ek ya da partiye gitmek gibi işte. Eğlenmek için ne
yaparsın genelde?”
Cevap verm ek için ağzımı açtım fakat aklım yerinde
değildi.
Eğlenmek? Eğlenmek için ne mi yaparım? Bir şeylerle
meşgul olduğum kesindi. Acaba beni eğlendiren şeyler
bunlardan biri miydi?
“Çocuklarla bolca yüzerim ve köpekleri gezdiririm,”
dedim .
Bana göz kırptı. Alnımı tokatlamak istiyordum. Söy­
lediklerim kulağa garip geliyordu, bana bile garip gel­
mişti. “Ç ocuklarla yüzüp, köpekleri mi gezdiriyorsun?
T ü m yaptığın bu m u? En son ne zaman başka şeyler
yapm ak için dışarı çıktın?”
B un u n üzerine başka şeyler yapmak için dışarı en son
ne zam an çıktığımı düşündüm .
Köpeklerin mutfağa üşüşmesiyle cevap verme zo­
runluluğundan kurtuldum . Hepsi Bev’in odasına doğru
yöneldi ama bana selam vermeyi de ihmal etmediler.
D ot, ben ve T ristan’ın arasına geçerek beni koruma
amaçlı bir hırlamayla yerini aldı.
T ristan köpekleri inceledi, ellerini kalçasına koyarak
sordu, “Beni onlarla tanıştıracak m ısın?”
Yordun Hayaller

Yardımcı olamadım, onun sırıtm asına dudak bük­


tüm. “Seni köpeklere tanıtm am ı mı istiyorsun?”
O m uz silkti. B ulunduğu yerden h afif bir tebessüm le,
“Senin için sorun değilse,” dedi.
İlk önce M ango’yu işaret ederek, “B u M ango. Seni
m uhtem elen salyalarıyla boğacak ve uyurken tepene çı­
kacak ama dünya tatlısı bir köpektir.”
Büyük olan köpeğin başının üzerini okşayarak kafası­
nı salladı. Ellerinde bir oyuncak gibi kalm ıştı.
Sıradaki m inik, siyah beyaz renkli Lhasa Apso’y u işa­
ret ederek, “Bu küçük olanı Pupcake. Sevimli, u y um lu
bir köpektir ve çocukların favorisidir,” dedim . Birkaç
saniyeliğine sırtını okşadı.
Şimdi de kahverengi benekleri olan tazıyı gösterdim .
“Bu da Coffeecup. A ralarında en genci. O n u n la ciddi
bir m eselem iz var am a çözm ek için birlikte çalışıyoruz.”
O n u okşayarak ism ine güldü. C offeecup da o n u n
suratını yaladı ve T rista n b u n a p e k fazla tepki verm edi.
Kahrolası şey. “O n a kafa tutm aya ve b u m eselen in ne ol­
du ğunu sorm aya cesaret edebilir m iyim sence?”
O na, “B u hassas b ir k o n u ,” dedim . Vahşi köp ek çıl­
gınca ü zerim e d o ğru atlıyordu ve b u n u n ed en yaptığına
dair sebepleri açıklam ak istem em iştim .
B u rn u n u bacağım a sü rten D o t’ı işaret ederek, “Bu
D ot. O koruyucu b ir köpek tü rü n d e n geliyor.”
Köpeği okşam ak için diz çöküp başıyla onayladı. E l­
leri bacaklarım a çok yakındı. S ürpriz b ir şekilde D o t
ona hiç hırıldam adan k u y ru ğ u n u sallamaya başladı. Bu
da ne? N e boktan bir şey?
“B unu nasıl yaptın? D o t’a böylesine yaklaşabilen bir
yabancı olm am ıştı.”

22
R . K . L ille y

Bu sırada elinde tuttuğu oyun kartlarını bana doğru


uzattı, “Sana söylemedim mi? Benim ellerim sihirlidir.”
Gözlerimi devirdim. O na çaktırmadan bir kart seç­
tim. Çektiğim kartın Kupa Kızı olduğunu görünce göz­
lerimi tekrar devirdim.
O na yeni bir kart istediğimi söyledim.
Başını sallayarak güldü. ‘Yalnızca aklında tut ve yeri­
ne geri koy.”
G örm ediğinden em in olarak dediğini yaptım.
Kartları tekrardan karıştırmaya başladı. Onlara bak­
m adı bile. O na, “Bu numarayı daha önceden gördüğü­
m ü ,” söyledim.
Kaşlarını çattı. Ve kartları sağa sola fırlattı. “H m m ,
sen de var m ı,” diye sordu.
Başımı sallayarak, sağa sola saçılan kartların bir hile
olabileceğini düşündüm .
Yüksek sesle ıslık çaldı. “M ango, getir onun kartını,”
dedi.
Köpeklere doğru göz gezdirdim. Ortada kart falan
yoktu. “N e kartı...?”
Am a M ango’n u n ağzında bir kart vardı. Dizlerimin
üstüne çöm elerek kartı ağzından aldım.
“Şapşal, kartları yeme. Bu tereyağı paketinden bile
berbat bir şeydir...” M ango’n un ağzından Kupa Kızı’nı
çektiğim de çok şaşırdım.
D oğruldum ve hayretler içinde kaldım. Faltaşı olmuş
gözlerim i, T ristan’ın sinsi sinsi bakan gözlerine doğru
yönelttim . “Nasıl oldu da bunu yapabildin?”
Parm aklarını bana doğru uzatarak oynattı tekrardan.
B üyülü ellerini...

23
) orgun H ayaller

“A henksiz ellerin cevap verm esi g ü ç tü r,” d e d im ona.


Bu o n u ikinci kez g ü ld ü rü rk e n ben de g ü lü m sed im .
Ç ü n k ü o n u n g ü lü şü n e çoktan aşık o lm u ş tu m .
“C id d e n , nasıl yaptın b u n u ? N asıl o ld u da M a n g o ’yu
da bu h ile n in içine dahil e ttin ? ”
“S ihirli e lim in h ü n e ri bu, hiç ıskalam az. C ev ap da
b u d u r. Ee, hâlâ bu hileyi ö n c ed e n de g ö rd ü ğ ü n ü söyle­
yeb ilir m isin ? ”
Z o r da olsa, tü m bu n ları nasıl y aptığını anlam aya ça-
lıştarak kafam ı salladım .
“B unlar... B u n la r çok eğlenceli k ö p e k isim le ri.” B eni
şaşırtm aya başladı. D ü ş ü n c e le rim i d e ğ iştire b ilird im .
O m u z silktim . “M a n g o h ariç h e p sin in ism in i ç o c u k ­
lar koydu. B ana kalırsa güzel isim le r seçtiler. E ğlenceli
ç o cu k lar.”
M utfağa güleryüzle yaklaşan Bev, b a n a se sle n d iğ in ­
de kafam ı çevirdim . Y aklaşınca aynı g ü le ry ü z ü T ris ta n ’a
da gösterdi. O ; u z u n , zayıf, m avi g ö z lü ve k ırm ız ım sı
b ir sarışındı. 48 yaşındaydı fakat o kadar g ö ste rm iy o rd u .
S o lg u n cildi yaşına d a ir h e rh a n g i b ir ip u c u v e rm iy o rd u .
U ğraştığı şeyler ilgi çekiciydi. D ü z e n li g ö rü n ü r d ü ve
daim a k u su rsu z giyinirdi.
“Ç o k ü z g ü n ü m D a n ik a,” d ed i bana. “A rk a d aşın o l­
d u ğ u n u fark e tm e d im . K e n d im i ço k kabaca d a v ran m ış
hissediyorum . K en d im i ta n ıtm a d a n , ö fkeyle çıkıp g itti­
ğim için. O ’n u n , Je rry ’n in b ir başka p ro jesi o ld u ğ u n u
d ü ş ü n d ü m .” O rta m d a k i o lu m s u z algıyı k ırm a k iç in el
salladı.
Yıllardır ken d im i b öylesine a f d iley en b ir d u ru m d a ,
b o m b o k b ir halde h isse tm e d iğ im i d ü ş ü n d ü m .

24
R. K. Lı/Zey

“A rtık h e r neyse.”
T rista n ’a dön ü p elini uzatarak “Adım Bev,” dedi.
T ristan tered d ü t etm eden gülüm seyerek elini sıktı.
“B en de T rista n ,” dedi.
Bev bana bakıp, “Jerry bana onunla geçen söm estrda
tanıştığını anlattı. N e d e n ben bu geçen söm estırı şimdi
d u y u y o ru m ,” diye gülerek sordu. Bev’in gülüşü olduk­
ça çekiciydi. K im se böyle bir gülüşe sahip birinin bir
avukat o ld u ğ u n u tah m in edem ezdi.
S avunm a m ekanizm am ı devreye sokarak om uz silk­
tim . “A nlatacak b ir şey yok. O yalnızca bir arkadaş. Yal­
nızca b ir hafta kalacak. Y em in ed erim .”
Ü z e rin d e çok durm adı. “B u n u n hakkında endişelen­
m e. İstediğin kadar kalabilirsin T ristan. D anika’nın ar­
kadaşı b e n im de arkadaşım dır. Ee, tam olarak nerede ve
nasıl tanıştınız çocuklar?”
“B eraber eğitim aldık,” diye yanıtladım . T ristan ’ı bir
anlığına süzerek.
“N e eğ itim i,” diye sordu. B ir avukattan beklenm eye­
cek b ir ısrarla.
“P sikoloji,” diye başım dan savdım.
“İngilizce.” T rista n da b enim le aynı anda b u n u söy­
ledi.
O n a , çelişkili b ir y anıt verdiği için hiç de arkadaş can­
lısı olm ayan b ir ifadeyle baktım .
T ü m soğukkanlılığını koruyarak Bev’e gülüm sedi.
“İkisi de. A slında iki dersi de birlikte aldık. Danika, n o t­
larını b e n im le severek paylaşırdı.”
Bev, bana sevgi d o lu bir b a h ş atarak. “O çok tertipli
b irisid ir,” dedi

25
Yorgun Hayaller

Gülüm seyerek, kendim e ona bir daha her ne sebep­


le olursa olsun yalan söylemeyeceğime dair söz verdim
KahretsinJerry.
Tristan, Bev’e “D anika’yi benim le birlikle dışarı, bir
kulübe götürm eye çalışıyordum ,” dedi.
O na gözümle işaret ettim. N e bok yemeye çalıştığını me­
rak ederek.
“Yirmi bir yaşındaki birinin köpekleri gezdirerek ya
da çocuklarla yüzerek eğlenebileceğini d ü şü n ü y o r gibi
gözüküyor. O n u n daha fazlasına ihtiyacı o ld u ğ u n u d ü ­
şünüyorum . O n u ikna etm em için bana yardım cı olur
m usunuzi
Bev, kaşlarını çatarak bana baktı. “D anika, dışarı çık­
tığın en son anı hatırlayam ıyorum . T ristan iyi b ir nokta­
ya parm ak bastı. H enüz yirm i bir yaşındasın. D aha fazla
eğlenm ek hakkın.”
Bir dakika içinde biricik Bev’im i kendi safına aldı.
Buna inanam ıyordum .
Benim tükenm iş gibi görünen halim e bakarak g ü ­
lümsedi sadece. “O zam an karar verilm iştir. A kşam dı­
şarı çıkıyoruz. Cavendish’te yeni bir k ulüp var. H arika.
Orayı beğeneceksin.”
K onuşm adan önce ona ters ters baktım . “B eni peşine
takmaya çalışıyorsun ama m u h te m elen b ir araban bile
yoktur.”
T ristan ve Bev gülm eye başladığında k endim i salak
gibi hissettim .
Bev, “Siz, ikiniz, birbirinizi iyi tanıyor gibisiniz,”
dedi. “Nasıl oldu da daha önce T ristan hakkında tek bir
kelime duym adım senden D anika?”

26
Başımı salladım fakat Tristan ben konuşamadan lafa
girdi. Elini kalbinin üzerine koyup, bana yürekleri dur­
duran bir tebessüm ederek. “Bu beni incitti Danika.
Benden bahsetmemiş miydin?”
Benim hoşum a gitmiyordu fakat bu maskaralık onun
pek hoşuna gitmiş gibi gözüküyordu. “Hayır,” dedim
ters bir şekilde.
“Ah, Danika. Dışarı çıkmaya ihtiyacın var. Israr edi­
yorum . Git, güzel vakit geçir. Çocuklarla bu gece ben
ilgilenirim .”
Y üzüm ü ekşiterek, ‘Y apm am gereken şeyler var,”
dedim .
T ristan, “N e gibi,” diye sordu.
“Şey, bir tanesi köpekleri gezdirmek.”
“Tam am . H adi bu işi hallet. Ben de sana eşlik ede­
rim .”
G özlerim i devirdim . O n yaşında bir çocuk gibi dav­
randığım ın tam am en farkında olarak, ”İyi ama Coffee-
cup’ı gezdirm ek zorundasın,” dedim.
O m u z silkerek, “Kulağa hoş geliyor,” dedi
“Ve havuzu tem izlem ek zorundayım ,” dedim ona.
“Ah, o n u d ert etm e,” dedi Bev.
T ristan tu h a f bir ısrarla, ‘Y ardım edeceğim,” dedi.
“Ve çamaşırları yıkam ak zorundayım ,” dedim.
T ristan om uz silkti. “Kurabiyeler bittikten sonra baş­
lamış olacağız,” dedi.
Bev, “B unu bugün yapmak zorunda değilsin, Dani­
ka” dedi. “H avuzu tem izlem ek için de acelemiz yok ve
çamaşırları kendi kendim e halledebilirim. Bir gece ça­
lışmazsan bir şey olm az.”

27
Yolgıın Hayaller

Tristan, “Bu ufak tefek işleri bir saat içinde hallede­


ceğiz ve Danika’nın hazırlanması için bol bol vakti ola­
cak,” dedi.
Fırının zamanlayıcısı ötmeye başladı ve o kurabiye­
lerini kontrol etmeye gitti. Bev ve ben, o n u n kurabiye
tepsisini fırın eldiveniyle çıkarışını tek kelim e konuş­
madan izledik. T u h af ve konsantre bir andı; evin m utfa­
ğında kaslı bir adam. Kahrolası kurabiyeleri pişiren. Bu
adam tam bir başbelasıydı.
U zun bir süre boyunca kurabiyeleri koklam aya ça­
lıştı ve sonrasında bana yan gözle gülüm sedi. “H arika
olmuş. İkiniz de bunu denem elisiniz.”
O na dudak büktüm . “G ö rü n ü şü m e dikkat ediyo­
ru m .”
Gözleri bedenim i arsızca süzdü. “Ve sen işini o ld u k ­
ça iyi yapıyorsun, fakat bir kurabiye yiyebilirsin.”
Bev, “Kim bunu gen çevirebilir ki,” diye sordu.
Öfkeli bir şekilde, “H akikaten kim ,” diye d ü şü n d ü m .
Fazlasıyla patronluk taslayan b ir tipti. Va da en azından
bana göre öyleydi.
Tristan, birkaç sıcak kurabiyeyi tabağa koyarken,
“Halletm em iz gereken ufak tefek işlerinden hangisi ö n ­
celikli,” diye sordu.
“Köpekler,” dedim n et bir şekilde. M utfakta böylesi­
ne rahat davranm asından dolayı dikkatim dağılm ış d u ­
rum daydım .
Tabağı bize doğru getirirken başıyla onayladı. “Bu
kurabiyeler bir dakika içinde yenm eye hazır hale gele­
cek. Kurabiyeni yedikten sonra köpekleri gezdirm eye
çıkıyoruz.”

28
R . K . L ille y

Bir kurabiye aldım, kokusu muhteşemdi. Dans et­


m ek için vücudum u düzene sokmam gerektiğinden di­
yetime sadık kalma konusunda gerçekten iyiydim. Fakat
bu ilahi kokulu kurabiyelere daha fazla karşı koyama­
dım.
Elime vurup, “Bir dakika dedim, Danika” dedi.
Bir dakika boyunca ona ateş püsküren gözlerle bak­
tım.
O ise yalnızca gülümsedi. İlk önce Bev’e bir tabak
uzattı. O da teşekkür ederek tabağı aldı.
Kollarımı göğsüm ün üzerinde düğüm ledim ve ona
baktım. Bir kurabiye için zayıflık gösterdiğim için ken­
dim i sorguluyordum . O patronluk taslayan orospu çocuğu­
nun tekiydi.
N eşe dolm uş altın sarısı gözler ve gamzesiyle bana
bakarken adeta flaş çaktı. Ve kendi eliyle bir tane kura­
biye alıp ağzıma götürm e cüretinde bulundu.
Bir parça aldım, kokusu ve cazibesi benim için karşı-
konulm azdı. Ç iğnediğim lokmaların güzelliğini hisset­
tiğim de, içten içe inliyordum .
Aynı inlem eyi Bev’in de çıkarttığını duydum. Ku­
rabiyeler dediği kadar iyiydi. T atlının ve tuzlunun ku­
sursuz bir kom binasyonudu ve dokusu müthişti. Çok
yapışkan değildi fakat ağzın içinde rahatça eriyip gidi­
yordu. Yemesi oldukça kolaydı.
Sonunda, ilk ısırığı aldıktan sonra, gözlerimi açıp ona
baktım . Bana gülmeye devam ediyordu ve ağzıma başka
bir kurabiye verm ek için hazırda bekliyordu takat bu se­
fer gözlerinde sıcaklık vardı.
O n u n elindeki kurabiyeden bir parça aldım. O da

29
iorgutı tia y a ıte r

kendisi için aldığı kurabiyeden kocam an bir ısırık aldı.


O Jokmasını çiğnerken ben de o n u n çene yapısını sey­
rettim. Sonunda, kendim i ona bakm aktan vazgeçirdim.
Yavaş ve tadına vararak kurabiyelerim i bitirdim .
Çocuklar tam ben yemeği bitirirken m utfağa doluş­
tular ve Tristan kendini tanıtıp, kağıt havluyla onlara
kurabiye verdi.
Çocuklarla kolay anlaşıyordu. Ç o cu k lar da ona ko­
layca alıştılar. T ıp h diğer herkese yaptıkları gibi. Bu
adam tam bir cazibe abidesiydi.
Çam aşır odasından köpek tasm alarını aldım ve ter­
liklerimi giyerek onları ön kapıya d o ğ ru yön len d ird im .
Tasmaları ilk gören D o t oldu. K u y ru ğ u n u sallayarak
kapıya doğru koşuşturdu. Bev’in evi kocam an b ir arka
bahçeye sahipti fakat köpekler yine de dışarda gezm eyi
seviyordu.
T ristan’ın bana katılıp katılm ayacağını d ü şü n m e d en
hepsini hazırladım . Yardım a ihtiyacım y o k tu ve ev iş­
lerinde bana neden bu kadar yardım cı o lm ak istediğini
anlayabilmiş değildim .
T am kapıdan çıkarken, kapıyı tu tarak yakaladı beni.
Dışarı çıktığım ızda bir elini bana uzattı ve b e n de ona
Coffeecup ve Pupcake’in tasm asını verdim .
Kaldırımda y ü rü rk en b ird en sordu, “Ee, anlat baka­
lım Coffeecup ile olan m eseleni.”
İç çekip, “N e d e n ,” diye sordum .
“N eden?”
“N e oldu da b u ko n u hakkında b u kadar u m u rsu y o r-
sun?”
“Ç ü n k ü ben m eraklı birisiyim ve senin b u köpek
m eselelerin çok şirin.”

30
R . K . L il l e y

O şamatacı. Ö n kapıyı ne zaman açmak zorunda


kalırsam kalayım fırlamaya çalışmak onun hayattaki en
büyük meşgalesi. Bu hafta üç defa mahallede gezintiye
çıktı bu sayede.”
O m u z silkti. “Bu m uhit sakindir. Hız yapan araba­
larla dolu bir yer değildir. Peki bu ciddi mesele nedir?”
Y üzüm ü ekşittim. “Bu ciddi bir mesele, çünkü o ru -
hkta toy kızlar var.”
Buna güldü, “T oy kız?”
Ben de güldüm , kulağa ne kadar aptalca geldiğim bi­
lerek. N asıl da aptalcaydı ama, “Evet, Çılgın toy kız.”
O kadar çok gülüyordu, kahkaha atıyordu ki durm ak
zorundaydı. “Tam am , Bana bu hikayeyi anlatmak zo­
rundasın. N ed ir tam olarak bu çılgın toy kız hikayesi?”
Kafamı salladım ve ona dedim ki, “Şey, semtin m er­
kezinde toplu bir ahır var. Mahalle sakinlerinin tez­
gahlar kiralayabildiği bir ahır. Ahırların çoğu atlar için
kullanılır. Fakat, bir hanım efendi, bu ahırın yakınında
ö düllük tavuk yetiştiriyor.
Kaşlarını kaldırdı. Kaşları yay gibi olm uştu. Benim
için karşı koyması çok zor bir yönü vardı, özellikle bana
karşı gösterdiği ne istediğini bilen bir ilgi. Bu ilgi karşı­
sında sarhoş olm uştum . Açlıktan ölüyormuşçasına.
D aha fazlasını anlatm am gerekiyordu.
“Ö d ü llü k tavuklar m ı,” diye sordu.
“Evet, ödüllük tavuklarını özel olarak yetiştiriyor. O
ahırın h em en dibinde yaşıyor. Ve anladığım kadarıyla
kahrolası günlerinin çoğunu ahırda geçiriyor. O ahır­
dayken tavuklarının dolaşmasına izin veriyor. Bu yüz­
den C offeecup’un oldukça bol zamanı oluyor... tavuk­
larsa bu zam anlarda tam am en sahipsiz durum da.”
31
Yorgun Hayaller

T ekrar gülm eye başladı. H ikayenin geçtiği yere baka­


rak, “Ah hayır,” dedi
Başım ı salladım. “Ah, evet. Süre tu tm u ştu m . C offe­
ecup iki dakikadan az bir sürede ahıra girebilir ve bir
tavuğu kapabilirdi. Sadece bu hafta, o h anım efendinin
üç tane tavuğunu götürdü.
“G ö tü rd ü m ü ?”
Başımı salladım. “O nları yiyor. A m a ben, o n ların bo­
yunlarını ısırm adan o nu yakalayabilirim. H ızlı b ir ko-
şu c u y u m d u r.”
“B u boktan bir d u ru m .”
“Evet, biliyorum . İşte bu C offeecup ve b e n im sahip
o ld u ğ u m u z m eselenin nedeni. Ç ılgın h anım efendi, bir
tavuğunu kaybettiğinde bana çok sinirleniyor. B u olayın
h er tekrarlanışında Bev ona elli dolar ö d e m e k zorunda.
Fakat b u kahrolası tavuklar o çılgın bayanın herşeyi, ha­
yatı o lduğundan ne para ne de başka b ir şey o u teselli
etm iy o r.”
T ekrardan yürüm eye başladık. Fakat b u kez ikim iz
de gülüyorduk.
“Evet, ben etraftayken tasm asından çıkarsa, tavuk­
ların katili olm adan onu yakalacağıma d air söz veriyo­
ru m .”
O n u , şayet tasm asından çıkarsa C o ffe ec u p ’ı yakala­
yacağından hiç kuşkum olm asa da, “O c id d e n oldukça
hızlıdır,” şeklinde uyardım .
“Ben de öyleyim ,” dedi.
Ben de gülerek, “Peki o halde,” dedim .

32
R . K . L il l e y

B ölüm 3

Ev işlerini çok kısa bir sürede bitirdik. Bu bir rekor­


du. T ristan ile çamaşırları bile katladık. O n u n tuhaf ol­
d u ğunu düşündüm . Ama aynı zamanda tatlı birisiydi de.
Bu yabancı adamla tanışıp, geçirdiğimiz b sa süre içe­
risinde ben kendim i buldum .
Kirli Vegas kulüp hayatı pek bana göre değildi fakat
yine de gideceğim için heyecanlandığımı fark ettim.
T ristan neşeliydi ve ben de eğlenm ek için hevesliydim.
Arkadaş olarak yaptığımız sam im i konuşm a, onun gibi
birisiyle takılma konusundaki tereddütlerim i ortadan
kaldırm ıştı.
Kendi yaş grubum dan pek arkadaşım yoktu. G enel­
likle Bev’in arkadaşlarını arkadaşlarım olarak görür­
düm . B un u n yanısıra benim tanışıp arkadaş olabildiğim
en genç insan otuz iki yaşındaydı. O lgun insanlarla daha
rahat hissediyorum . Bu d u rum u Bev ile ilişkilendiriyo-
rum . O n u n çevresinde olm ak beni daima ivi ve güvende
hissettirm iştir. O lgun ve nasıl sağlıklı olunacağını bilen

33
Yorgun Hayaller

birisiydi. Bir d u ru şu vardı ve benim de ihtiyacım olan


buydu. Buna tu tu n m u ştu m . Ve Las Vegas’ta yaşayan
benim yaşım daki insanlar nadiren bu d u ru şu olan, sta-
bil bir hayattan söz ederlerdi. T ristan bu k onuda istisna
değildi m u h te m elen fakat karşı koyması zor biriydi.
Bev beni buld u ğ u n d a beş dakikadır elbise dolu do­
laba g ö zü m ü dikm iş haldeydim . O ldukça iyi giysilerin
b u lu n d u ğ u bir dolaptı. Bev’e bunları bana bıraktığı için
ne kadar teşekkür etsem azdır. Tanrıya şü k ü r ki Bev ile
aynı beden h y a fetle r giyiyoruz. Fakat şu an nasıl giyine­
ceğim e karar verem iyorum . Vegas’ın gece hayatı olduk­
ça çeşitliydi. Kot pantalon giyip de çıkabilirdim allanıp
p ullanabilirdim de. Fakat şu an ne yapm ak istediğim e
karar v e rem iyorum . Pasaklı b in gibi g ö zü k m ek istem i­
y o rd u m am a giyim ine çok dikkat etm iş gibi de gözük­
m e k istem iyordum .
Bev, ru tin olarak yaptığı gibi içeri g e lm ed en önce
kapıyı çaldı. K ollarının ü stünde; siyah, ipek b ir elbise
taşıyordu. O n u daha önce defalarca giydiğini fark ettim .
B u o n u n favori elbiselerindendi. Bel hizasında b ir bandı
vardı. O elbiseyi daha önceden eğlence o lsu n diye dene­
m iştim ve epey iddialı bir elbise o ld u ğ u n u biliyordum ,
aslında m uhteşem bir elbiseydi fakat belki de çok fazla
tanım adığım bir adamla gideceğim gece k u lü b ü için faz­
la gelebilecek tü rd en bir elbiseydi.
Yine de, elbisede gözüm kalm ıştı.
D udağım ı ısırdım ve bana b ir bakış attı.
“Eğer b u n u giyersen, gelecek b u lu şm an d a kullan­
m an için lim itsiz bir kart vereceğim sana.” dedi.
Yalnızca teslim olm uştum . Kıyafeti akıllara du rg u n -

34
R . K . L ille y

luk veren cinstendi ve benim alım gücümün yetmeye­


ceği kadar pahalıydı.
“Teşekkür ederim ,” dedim.
Bana gülümsedi ve kabul ettiğim için kesinlikle m ut­
lu görünüyordu.
D uş aldım. Saçımı ve makyajımı yaptım. Banyodan
çıkan buharın elbisedeki m inik kırışıklıkları gidermesi­
ni sağladım. Ü st kısmı saf ipekti, boyun kısmına Swa­
rovski taşları tutturulm uştu. Fit etek, ipeksi bir materyal
gibi görünüyordu fakat elastikti, içindeyken dans edebi­
lirdim . Kulüplerde takılmayı sevmem ama dans etmeye
bayılırım.
Saçımı kuruturken, ücreti ödeyemeceğim kadar fazla
olan elbiseye göz gezdirdim . Siyah benim için olduk­
ça uygundu. Özellikle fildişi rengi cildim ve soluk gri
gözlerim için. A nnem yan Rus, yarı Japon idi ve ben bu
ikisinin karışımı olduğum u düşünüyorum . Yine de bu
sadece bir tahm indi, çünkü baba tarafımın nasıl olduğu­
na dair hiçbir fikrim yoktu.
Dikkatli bir şekilde gözlerime siyah kalemle bir çizgi
çektim ve göz kapaklarım ın üzerini koyu griyle gölge­
lendirdim . R im elim le kirpiklerim i b;lirginleştirdikten
sonra, vişne çürüğü rengi bir ruj ku landım. Yaptığım
tüm makyaj bu kadardı. C ildim in fondötene ihtiyacı
yoktu.
Bev yanım a geldiğinde yalnızca bir havlu parçasıyla
duruyordum . Yıllardır aramızda birbirim izden sakladı­
ğım ız bir şeyimiz yoktu. Odaya girer girmez bana gü­
lüm sedi.
Elindeki m ücevher kutusunu görür görmez başımı

35
Yorgun Hayaller

sallamaya başladım. O n u n ucuz kostü m ü veya m ücev­


heri yoktu ve onları ödünç aldığım da kayberim diye
ödüm kopuyordu. Acı gerçek şuydu ki o n u n en ucuz
eşyasını bile kaybedecek olsam asla geri ödeyem ezdim .
Bana bu gibi düşünceleri boşverm em gerektiğini söy­
leyerek kutuyu açtı ve içindeki bir çift küpeyi gösterdi.
Bu, kocaman, arm ut şeklinde, elm as taşları olan bir çift
küpeydi. En azından iki karat vardı. “B u n lar elbisenle
harika olacaklar. Elbise, bu m ücevherleri hak ediyor.”
‘Y apam am Bev. Yapam am işte. Ve zaten şim diden
çok süslendiğim i d ü şü n ü y o ru m . T rista n m u h te m elen
bir kot ve bir tişörtten fazlasını giym eyecek. H e r neyse.”
“Bu konuda yanılıyorsun. O ’n u g ö rd ü m . J ile t gibi
giyinm işti.”
Yapmacık bir gülüş attım . Bana böyle eski kafa şeyler
söylem esinden çok hoşlanıyordum .
“Jilet? Bir kalem gibi m i?”
“Jilet gibi yani oldukça şık giyinm iş seni ukala.”
“N e giymiş?”
“Siyah pantalon ve siyah b ir tişö rt ü z erin e b ir blazer.”
“Kulağa Vegas züppesi gibi geliyor. D e m e k istediğim
bir ta b m elbiseyle tişört? Vegas için gereksiz b ir şekilde
iddialı değil mi?
O m u z silkti. “O n u görene kadar bekle. N e d ersen de
ama o harika g ö rü n ü y o r.”
G üldüm . “Beni o n u n la dışarı çıkm aya y ü re k le n d ir­
diğin için inanam ıyorum . Lucy b u k o n u hakkında canı­
nı sıkm aktan b ü y ü k k ey if alacak. K ahretsin, ikim izin de
canını sıkacak.”
Bev dudaklarını b ü z d ü ve ben de o n u n L ucy’n in m o-
R . K . L ille y

duna girdiğini bilerek pis pis sırıttım. Psikiyatr arkadaşı­


mız Lucy üzerinde tam da böyle bir etki bırakmıştı.
“Bir ilişkiden diğerine atlamak sevginin göstergesidir
Danika,” dedi alçak ses tonuyla.
İç geçirdim. “O sadece bir arkadaş fazlası değil.”
Bev başıyla onayladı. “Sana inanıyorum ama onun bu
konu hakkında söyleyecek bir şeyleri olduğuna dair bir
his var içim de.”
Bev’in varlığını önemsem eyerek giyinmeye başla­
dım.
Elbiseyi başımdan aşağı geçirirken hem en arkamda
bir iç geçirm e sesi duydum .
“Böyle m em elere tekrardan sahip olabilmek için her
şeyimi verebilirdim . Bu elbiseyi giymek için bantla dü­
zeltm em gereken yerlerim var. Senin yok.”
G üldüm . “H atırlıyorum . Bant konusunda yardımcı
o lm uştum . M uhteşem görünüyordun.”
Y üzünü buruşturdu. “Sütyensiz günlerim i hatırlıyo­
ru m yine de. Şim di kom ik geliyor. Sen benim olduğum ­
dan daha abllısm . N adiren sütyensiz gidersin. O tuzlu
yaşlarım ın sonuna kadar hiç sütyenim olm am ıştı.”
O m u z silktim. İdeal boyutlarda m em elerim vardı fa­
kat sütyensiz rahat hissetm iyordum . Sütyensiz çıktığım
tek zam an sütyene gerek kalmayan giyim tarzlarından
birini seçtiğim zam anlardı ki bu da çok çok nadir ol­
m uştur.
E lbisenin kalçalarıma gelen kısmını ve sonrasında da
boyun kısm ını ayarladım. Bu iyi hissettiren elbiselerden
biriydi ve beni daha güzel gösteriyordu.
“Kırm ızı ayakkabıların,” dedi Bev.

37
Yorgun Hayaller

H angilerini kastettiğini bilerek başımı salladım . F ark­


lı dört etkinlikte giydikten sonra o kırm ızı ayakkabıları
bana vermişti. Bunlar, topukları yaklaşık on san tim lik
olan stilettolardı. Rahat olm am alarına rağm en onlara
bayılıyordum. Seksi bir g ö rü n ü m kazandırıyorlardı ve
onlarları giydiğim de iyi dans edebiliyordum .
Bev küpelerde ısrarcıydı am a d iren iy o rd u m . B u b ir
okul balosu değildi ama zaten gereğinden fazla sü sle n ­
diğim i hissediyordum .
O tu rm a odasında dolanıp d u ru rk e n k e n d im i ateşli
hissetm iştim fakat T ristan ’ı g ö rd ü ğ ü m d e tek rar d ü ş ü n ­
düm . Ben ateşliysem o kavruluyordu. E n k ö tü sü de ben
hazırlanm ak için göreceli olarak epey zam an h a rca m ış­
ken, o benden daha iyi bir g örünüşe birkaç dakika içinde
bürünebilirdi. B un u n için bahse girerdim .
P antalonu ve blazerı güzeldi. T ak ım elbiseler h a k ­
kında pek bilgim yoktu fakat bana göre pahalı şeylere
benziyordu. Ü zerine tam o tu rm u ştu . Fiziğine d ü şk ü n
o lduğuna kim senin şüphesi y o k tu r e m in im . B e d en i göz
ö n ü n e alındığında özel dikim b ir kıyafete b e n ziy o rd u .
Yine de kesin bir şey söyleyem em . Sıradışı b u ld u m .
Ç ü n k ü o bir kulüp organizatörüydü. O ld u k ç a e m in im
ki bu tıp işler asla n et b ir ödem eye sahip işlerd en değildi.
Siyah kesinlikle o n u n rengiydi. B u o n u n b ro n z te ­
ninden, yakışıklı yüz hatlarından ve altın sarısı göz re n ­
ginden geliyordu. T ıraş olm am ıştı fakat b ir iki g ü n lü k
sakalı ve kısa siyah saçları takım elbisesiyle o ld u k ça g ü ­
zel görünüyordu. G öz kam aştırıcı gözü k ü y o rd u .
Beni gördüğünde gülüm sedi ve o n u sü z m e k te n k e n ­
dim i zar zor alabildim . Z aten iyi g ö rü n d ü ğ ü n ü biliy o r­

38
R. K . L ille y

dum . O n u süzerek m ahçubiyetten başka bir şey elde


e tm iyordum .
“Söyleyecek birçok sözüm olabilirdi,” diye başladı ve
devam etti, “arkadaşça takıldığım ızdan kısa zam andan
beri çok güzel g ö rü n d ü ğ ü n ü söylem ek istediğimi itiraf
etm eliyim . Yalnızca b u kadar... İşte, söylem ek istedim .”
“T eşek k ü r e d erim ,” dedim . O n u süzm ekten kendi­
m i güçlükle alıkoyuyordum . E llerini ceplerine atarak
d u ru şu n u değiştirdi ve gözlerim etkileyici gözüken gö­
ğüs kaslarına takıldı. “Sen de çok iyi görünüyorsun.”
Y ü zü n d e yayılan tebessüm üyle ortaya çıkan gam ze­
leri, kafam da son ses çalan ve kendi kendim i yiyip bi­
tirm e m e sebep olan m üziği başlatm ıştı. “D ans etmeyi
sever m isin ? ”
A h, Tanrım, lütfen dans edemediğini söyle. Sonra düşü n ­
d ü m ki, Tanrım, ne olur, ne olur, ne olur dans etme konusun­
da yetenekli olmasın.
“D ans etm eyi severim ,” d ed im düz bir ses tonuyla.
Kaşlarını ho şu n a gitm iş bir şekilde hareket ettirdi.
“G üzel, b e n de dans ederim . Ayak uydurursan bu n u ya­
pabiliriz.”
Kaşlarım ı kaldırarak kollarım ı göğsüm ün üzerinde
b irleştirdim . “T ü m gece boyunca devam edebilirim .”
B ir eliyle alnına dokunarak kederli gibi gözüktü. Sa­
taşır gibi h o m u rd an d ı ve ben im için evin kapısını açtı.
Je rry ya da Bev, biz evden ayrıldığım ızda köpeklerle
başa çıkabilecek kadar iyilerdi.
“B en m i k ullanıyorum ,” diye sordum . Aslında, hır­
palanm ış 98 m odel C ivic’imi kullanm ak istem iyordum
fakat b u yalnızca bir seçenekti. Ç ü n k ü T ristan, Je rry ’nin
arabasıyla eve gelirken epey yol yapmıştı.
39
Yorgun Hayaller

“H ayır,” dedi. Kaldırımda rölantide bekleyen sedan


bir arabayı işaret etti. “Yirmi bir yaşındaki b irin d en ara­
ba kullanmasını istem ekten nefret ederim . Bu k ü fü r
gibi olurdu. Bir arkadaşım bizi alacak. O n u n bana biraz
iyilik borcu var.”
Arka kapıyı benim için açtı ve ben içeri gird ik ten so n ­
ra kapımı kapatıp ön koltuğa geçti.
Kahverengi saçlı, sıska bir adam sü rü cü k o ltu ğ u n u n
arkasında oturuyordu. Siyah çerçeveli bir g ö z lü k tak­
mıştı. Yakışıklıydı. H ipster bir tipi vardı. Y üz hatları ve
koyu renkli gözleri güzel gözüküyordu. B e n d en b ir ya
da iki yaş büyük olduğunu tahm in ed iy o rd u m .
T ristan’ın tanıştırm a teşebbüsüne istin ad en bana te­
bessüm etti. “Bu Kenny. Arkadaş çevrem izde lakap k u l­
lanmayı severiz. Bu yüzden ona, “K rep,” deriz.
“Krep m i?”
Kenny gözlerini yuvarlayarak, “B u aptalca,” dedi.
“O na böyle hitap ediyoruz ç ü n k ü o g e rçe k te n iyi bir
çocuk. Ç ok önem sem ediği kızlara bile sabahları krep p i­
şirmeye bayılırdı.”
Göz devirm e sırası bendeydi. “Z a te n o ldukça çekici
değil m isin?”
Kenny sırıttı ve T ristan kahkaha attı.
“Peki ya sen,” diye sordu T ristan . “Sen o k rep leri bile
yapam ıyorsun?”
“Sabahleyin etrafta onlar varsa, kesinlikle. Y em ek
yapmaya karşı değilim .”
“Lakabın var m ı?”
“Tristan cevap olarak söyleyebileceğim te k şey,” dedi.
K enny gözlerini faltaşı gibi açıp ona bakarak, “Ç o ­

40
rm

R . K . L illey

cuklar ona T ryst der, vurgulu bir Y harfi ile fakat bu


ondan nefret eder.”
G özlerindeki pırıltı hoşum a gitmişti, “Bu oldukça
sevim li,” dedim . Ç oğunlukla güleryüzlüydü. “Tryst.
Bu sana erkek orospusu olarak hitap etm enin güzel bir
şekliydi. B unu sevdim .”
T ristan koltuğundan arka tarafa dönüp bana baktı.
“Senin bana bu şekilde seslenm e iznin yok.”
O n a pis pis sırıtarak o m uz silktim. “Nasıl olur da
durdurabilirsin beni?”
Peşisıra gülüp, “G üven bana. B unun için bir şeyler
düşü n eceğ im ”
T abii ki, bu beni o n u n düşünecekleri hakkında m e­
raklanm am ı sağlayan bir şeydi. “Kesinlikle, T ryst” de­
dim .
Başını salladı. “B eni koltuğum dan kaldırm a!”
“N e yapacaksın?”
D ü ş ü n ü p taşındı. “Bırak da tekrar deneyeyim . Yaptı­
ğın, seni teh d it altında bırakan bir kışkırtm a. Bana böyle
hitap etm eyi kesm ezsen sana kahvaltı hazırlayacağım.”
“Krep sevm em ,” diye uyardım onu.
“N e istiyorsan ondan yapacağım. Beni pratik ve hızlı
aşçın olarak d ü şü n .”
“Bu güzel tek lif sadece bir kahvaltı için m i geçerli?”
“O evde kaldığım sürece her sabah ne istersen yapa­
cağım .”
“A nlaştık,” dedim hem en. Yaptığı kurabiyeleri tattık­
tan sonra, ne pişirirse pişirsin yemeye hazırdım . “Ama
ben çok seçiciyim dır. Sabahları işin zor.”
Yor^utı HıiyûHcr

Y a ln ızca gülümsedi. “Bunu iple çekiyorum. Aklını


a la ca ğ ım .”
U za klarabakarak, bacak bacak üstüne attım. Aklım
yemek düşünmekten çok uzaktaydı.
Kenny ona bir bakış atarak, “Ee siz ikiniz... çıkıyor
m usunuz,” diye T ristan’a sordu.
“Hayır, çıkmıyoruz. A n a olmayacağı düşüncesine de
kapılma. Hiçbir mankafalı onun yakınlarında dolaşmaya
kalkışmasın. Ayağınızı denk alın.”
“Ne tür bir mağara adamı bu şekilde düşünebilir?”
Tiz bir ses tonuyla onu kışkırttım . O n u n yaşça büyük
arkadaşlarıyla çıkma planlarım yoktu fakat em inim ki
benim hakkımda bir şey söyleyecek konum da değildi.
O kahrolası karşı koyam adığım gamzelerini bana
doğru yöneltti, çok çekiciydi. ‘Yalnızca arkadaşımı uya­
rıyorum. Sen ilişki insanısın. Bu elem anların hiçbiri se­
ninle bir şeyler yaşamayacak. Seni canını sıkabilecek bir
d urum dan kurtarm aya bakıyorum .”
E trafım daki bu kalabalığa dahil olarak ne yapıyor ol­
d u ğum u d ü şü n ü p , “N e kadar da sevim li,” diye söylen­
dim . “Bu gece dibine kadar yaşıyor m uyuz?”
“O rad a kim lerin olacağını bilm iyorum ,” dedi T ris­
tan, K enny’ye bakarak.
K enny om uz silkti. “Kim bilir? C ory barda çalışıyor,
b u yüzden tahm inim ce katılımcı sayısı fazla olacaktır.
A k ad aşlan m ız m çoğu şehrin en prestijli kulüplerinden
b irinde bedava içki için gidecek tipler değillerdir fakat
Jared, b u n u n için orada bulunacağından em in olduğum
birisidir.”
“G üzel,” dedi Tristan tatm in olm uş bir ses tonuyla.

42
R . K . L ille y

“Jared benim erkek kardeşim. O nu seveceksin. Herkes


onu sever. Kız kardeşin ya da erkek kardeşin var mı?”
Soruyla birlikte kalbimin ortasına bir yum ruk yemişe
döndüm . B unu um m uyordum ve bu konuşmaktan çe­
kindiğim bir konuydu. “Bir kız kardeşim var.”
“Senden büyük m ü yoksa küçük m ü?”
“Benden iki yaş küçük.”
“Bu şehirde mi yaşıyor?”
Dudağım ı ısırdım. “Bilmiyorum. Yıllardır ondan ha­
ber alm adım .”
“N ed en haber almadın? Ailenle iletişim içinde olmak
zorundasın.”
Keşke o kadar kolay olsaydı. “O benden nefret eder
aslında. N e kadar denediysem benim le konuşmadı.”
“N ed en ?”
“Ç ü n k ü ben boktan bir ablaydım. Şimdi bu sorgula­
mayı kapatabilir miyiz?”
“B enim hatam. B urnum u sokmak istememiştim.”
‘Y apm a da zaten. Yalnızca bırak gitsin.” Cadaloz gibi
hissediyordum fakat cadaloz olmak onun merakını gi­
derm ek için yapmam gerekendi.
D urm ası için elini kaldırıp ona işaret verdi.
Ajite olm uş olsam da, bu büyük, seksi elleri incele­
m ekten kendim i alamıyordum.
“Ö z ü r dilerim ,” dedi samimi bir sesle. “Ö zür dile­
rim. Konuyu kapatacağım. Benim kabalığım. Bu akşam
yediğin içtiğin benden.”
O n a bir parça dik dik baktım. “Barmeni tanıyorsun.
Bu zaten bedava olacaktı, değil m i?”
Şu m eşhur gamzeler geri dönm üştü. Arabanın için­
Yorgun Hayaller

deki karanlıkta bile onları görebiliyordum . “Ai’sız kızları


beğendiğim den bahsetm iş m iydim ? Evet, hesap konusu
öyle ya da böyle kapanm ıştı. Peki ya evde kaldığım süre
boyunca ev işlerine yardım etm em e ne dersin? Bu, yap­
tığım hatanın özrü olabilir m i?”
Bu teklifine karşı koyuyor gibi gözükm üyordum .
O n u n etrafında olm aktan hoşlanıyordum . Bela olsun ya
da olmasın.
“O labilir. Bir haftalığına küçük orospum olacaksın,”
d ed im ona. Başını arkaya yasladığında suratım ın orta
yerinde m u tlu bir gülüm sem e oluştu ve güldüm .
“Seni ele geçirdi,” dedi K enny gülerek. T ristan tam
da haylaz olarak tanım lanabilecek bir ifadeyle yarım
ağızlı bir tebessüm etti. “Kötü şeyler d ü şü n ü y o ru m .”
R . K . Lilley

B ölüm 4

Yaz ortasıydı ve Tristan beni arabanın dışına çıkarttı­


ğında fark ettim ki hava cehennem gibi sıcaktı.
“Bir erkek orospusu için çok naziksin,” dedim sadece
o n u n duyabileceği bir ses tonuyla.
Bu o nu güldürm üştü. “Ö yle olmaya çalışıyorum,”
dedi bana hiç de kızgın ya da dargın olmayan bir ses to­
nuyla.
K enny arabayı valaye bıraktı ve kısa süre içinde Ca­
vendish K ulübü’ne giriş yaptık. İçeri girdiğimizde ol­
dukça serindi.
“Kaya gibi m em eler kalp atışlarımı hızlandırdı,” diye
tanıdık olmayan bir ses yükseldi.
“B rrr,” dedim .
Bu ses, T ristan’ın bir anlığına da olsa memelerime
bakm asını sağladı.
İşittiğimiz yabancı ses, sapık bir piçin hom urdanm a­
sından başka birşey değildi. “Siktir,” dediğimde aniden
tüym üştü.

45
Yorgun Hayaller

“Sapık,” dedim hafifçe.


T abii ki bu o nu gülüm setti.
K ulübün m erm er kaplı, büyük, orta alanına doğru
hızlı bir yönelişe geçtiğinde beni de elim den tuttu.
A niden, ‘Yavaşla” deyiverdim . “O n santim etre to­
puklu ayakkabı giyen biri o ld u ğ u m u göz ö n ü n e al.”
Kafasını sallayarak ayaklarım a bakış atıp, “Ö z ü r di­
lerim . T ü m erkekler adına kahrolası seksi ayakkabıları
giydiğin için teşekkür ederim . B ir daha bu kadar hızlı
yürüm eyeceğim i hatırlam aya çalışacağım .”
“T o p u k lu ayakkabıların y ü z ü n d en acı çekebileceği­
m i um ursayacak o ld u ğ u n için teşek k ü rler,” d edim ona.
B öylesine u y u m lu olm asının nasıl da hoş b ir şey o ld u ­
ğ u n u düşünerek.
“Bilakis, aklında h e r ne varsa sö y lem en d en çok hoş­
lanıyorum . T ah m in k o n u su n d a iyi sayılm am . D ü ş ü n ­
d ü ğ ü n ü söylem eni rahatlatıcı b u lu y o ru m . S o m u rtm a k ­
tan n efret e d iyorum D anika ve senin de öyle o ld u ğ u n u
biliyorum . Bağır çağır, nara at am a n erd e duracağım ız
hakkında, sınırlam ızı çizm em de yardım dı o l.”
G öz kırparak, “B u n u yapabilirim . B u k o n u d a iyiyim -
d ir,” dedim .
“Evet, öylesin. Senin bu y ö n ü n e b ay ılıy o ru m .”
B en de ona, “Senin b e n im b u y ö n ü m ü sevm ene de
b en bayılıyorum ,” dedim ve o da çok sam im i d avrandı­
ğım fark etti. D ü rü s t erkeklere bayılırım . Eski sevgilim
küçük, kırılgan egosunu okşayan erk ek o ro sp u su n u n
tekiydi, b u yüzden d ü rü stlü k kavram ı ilişkim izin bir
parçası olam azdı. T ristan, b u k o n u d a iyi b ir adam dı en
azından.

46
R . K . L ille y

Cavendish’in merkezine doğru yürürken bizi çevre­


leyen ihtişam beni benden almıştı. Diğer adamın orta­
lıktan kaybolduğunu fark ederek, “Kenny nereye gitti,”
diye sordum .
Etrafına bakınarak, “Emin değilim,” dedi. “Bizimle
kulüpte buluşacaktır. Ç ok uzakğa gitmemiştim.”
Sarsılmıştım, kulüp göz korkutucuydu. Girişe yak­
laştığımızda uzun bir koridor olduğunu fark ettim. Gi­
rişi gördüğüm ilk anda düşündüğüm şey kafamı başka
bir yöne çevirm ek oldu.
Yavaşladım fakat Tristan elim den hafifçe tutarak o
yol boyunca bana önderlik etti.
İriyarı, kocam an, ketum görünüm lü görevli kimlik­
lerim izi kontrol bile etm edi. H içbir açıklama yapmadan
yalnızca kafasıyla içeriyi işaret etti.
T ristan ’a, “O n u tanıyor m usun,” diye sordum.
Başıyla onaylayıp, beni içeri çekti.
K endim i aniden rahatsız hissetmiştim. Kulüp ne-
feskesiciydi. Etrafta bir sürü havuz ve onların etrafın­
da koltuklar vardı. H epsinin ortasında da şelale tarzı bir
yapı görünüyordu. N eredeyse her havuzun bir barı var­
dı. Bu kulüp, gördüklerim arasında açıkara en etkileyi-
cisiydi fakat eksik olan bir şey vardı.
“D ans pisti nerde,” diye sordum T ristan’a.
H avuzlara doğru işaret etti. “Burası ana salon, ister­
sen burada da dansın dibine vurabilirsin. Karanlık bir
odaya doğru giden yolu işaret etti. “İşte dans pisti. Ayrıca
görebileceğin gibi her tarafta barlar mevcut. Ama önce
arkadaşımızı bulmalıyız. O bize bedava içki verecek.”
H avuzların etrafında bikinili kadınlar vardı. Çevre­

47
Yorgun Hayaller

nin dikkatini çekecek kadar g ürültülü bir şekilde gü lü ­


şüyorlardı.
“M ayom u getirm edim ,” dedim ona.
Bu fikre şaşırm ış olarak havuza bir bakış attı. “B unu
d üşünm em iştim . Eğer y üzm ek istersen sana uygun bir
şeyler ayarlayabiliriz. Bu olabilir. H adi şim di içkilerim i­
zi alıp dans edelim . B un u n kararını sonra veririz.”
“T ü m zam anını benim le harcarsan yeni binleriyle
nasıl tanışm ayı dü şü n ü y o rsu n ?”
G ülüm sedi. “Bırak da b u n u ben d ü şü n e y im .”
B u n u n hakkında endişe etm em iştim . H e m de hiç.
Takılabileceği, o n u kaldırabilecek tü rd e n tipler yoktu.
Fakat girdiği her ortam da dikkat çekiyordu. İşte b u da
o n u n karızmasıydı.
Kadınlar bakışlarıyla o nu resm en yiyordu. K adınları
etkilem esinin o n u n için çok kolay olacağını biliyordum .
Bu kalabalıkta, yalnızca kollarını göstererek bile h erk es­
ten fazla ilgi çekebilirdi.
“Bu akşam kankan gibi m i olacağım ,” diye so rd u m .
Bu fikri beğenm iş gibiydi, arsızca sırıtm aya başladı.
“Bu ironik değil m i?”
“N e d e n ironik olsun ki? B ir kadın o ld u ğ u m için m i?”
Ağzını büküp üzerim e gelm eyi kesti. “B u n u cevapla-
m ah m ıyım bilm iyorum . Bu... arkadaşça b ir cevap o lur
m u em in değilim .”
“Peki, o halde açıklam am bekliyorum . N e y i kast e t­
tin?”
İçini çekti. “B unu sen so rdun. Seni uyarm adığım ı
söylem e.”
Kulağıma yaklaşarak konuştu. D ans pistinin h e m e n

48
R. K. Lı7/ey

dışındaydık, böylece çok yüksek sesle konuşmaya gerek


kalmamıştı onu duymak için. Bu yüzden, dramatik bir
etki yaratmak için bu şekilde davrandığını düşündüm.
“Buradaki kadınlardan çok seninle düzüşm ek istemem
dolayısıyla kankam olman ironik bir durum du.”
G özlerim i ona diktim. “Ah,” dedim o geri çekilirken.
“Bu sevimliydi, seni tatlı dilli şeytan.”
G üldü. Ben gülm edim ama onun gibi düşündüğüm ü
belli ettim . Gam zeleri ve gözlerindeki arzular bakışları
inanılm az bir potansiyeldi, dayanılmazdı ve arsızca flön
edişi bende olum suz bir izlenim bırakmıyordu. Bilakis
bu oldukça eğlenceliydi.
Beni, geldiğimiz yöne doğru götürerek, “N e içiyoruz
tatlım ,” diye sordu.
“H ey, nereye gidiyoruz. Dans etmeye gideceğimizi
sanıyordum .”
Bardaki arkadaşımı göstererek, “Şimdi içki zamam,”
dedi. Sonra bana sordu, “H anım efendinin seçimi?”
“Tekilalı bir şeyler olsun,” dedim.
“H ah, işte şim di konuşm aya başladın.”
G irişe yakın bir bara doğru yaklaştık. İyi görünüm lü
sarışın bir barm en T ristan’ı işaret ederek ona selam ve­
rircesine gülüm sedi. Bu sırada takım elbiseli bir adama
M artini uzatm akla m eşguldü.
T ristan, bara yaklaştığımızda, “Hey, Cory,” dedi.
Sonra beni göstererek, “Cory, bu arkadaşım Danika.
Danika, bu arkadaşım Cory. O na ne içki istediğini söy­
le.”
Tokalaştık. O na kanım ısınmıştı. Böyle düşündüm
çünkü sam im i bir gülüm sem esi vardı. Yakışıklıydı ve
bundan fazlası vardı. Yüzü bakmak isteyeceğiniz türden
güzeldi. Gözleri ve gülüşü çok çekiciydi. Kol ağzı yukarı

49
Yorı^ııı Hayaller

doğru sıyrılmış, beyaz bir tişö rt giym işti. Yapılı o ld u ğ u


söylenebilirdi. T rista n ’dan daha z a y ıf g ö z ü k ü y o rd u fa­
kat spora onun da biraz zam an harcadığı belliydi. E ğ er
bir adam arıyor olsaydım ki kesin lik le a ra m ıy o rd u m ,
T ristan’ın arkadaşları ilk adaylardan o lu rd u m u h te m e l.
“Tanıştığım ıza m e m n u n o ld u m C o r y ,” d e d im ona
sesimi bile yükseltm ed en . B ağ ırm a d an sesini d u y u ra -
bilm enin sadece çok d ü z g ü n k u lü p le re ö z g ü o ld u ğ u n u
düşünürdüm .
“Ben de m e m n u n o ld u m D an ik a. Sana hangi içkiyi
verm em i istersin?”
O m u z silktim , d u d a ğ ım ı ısırd ım . Ö y le içki u z m a n ı
talan değildim . B u y ü z d e n isted iğ im özel b ir şey yo k tu .
“Tekilalı b ir şeyler o ls u n ,” d e d im .
“Başlangıç şat ya da kokteyl m i o ls u n ,” diye so rd u
T ristan. B u sırada eliyle hafifçe sırtım a d o k u n a ra k y ü k ­
sek bel destekli bar sandaylesine d o ğ ru y ö n e lm e m i sağ­
ladı.
C o ry ’yi içkileri h a zırla rk e n izledik. G ö rd ü ğ ü m şişe­
ler arasından n e o ld u ğ u n u anlayabildiğim te k şişe tekila
şişesiydi.
T ris ta n ’a, “B ize ne h a zırlıy o r,” diye so rd u m .
“A h b ir bilsem . T ekilalı b ir şeyler işte.”
C o ry hazırladığı içkileri bize d o ğ ru kaydırarak g ü ­
lü m sed i. “Diablo Shots.”
G ü ld ü m . “B u kulağa pek hayra alam et g elm iyor.”
C o ry kaşlarını oynatarak, “Alı, öyledir. İçin şu n la rı.”
“Sen de bize b ir şat için bile olsa eşlik etm eyecek m i­
sin,” diye sordum .
“Ç alışıyorum ,” dedi. Sonra da, “B ir barda,” diye ek­
ledi.
Başka b ir kelim e etm edi, yalnızca ü ç ü n cü içkiyi ha-
R . K . L ille y

zırlarken sırıttı. Sonra onu havaya kaldırdı ve, “Bu, bu


gece T ristan’ın kollarındaki ateşli ve gizemli kız için.
Seni şanslı piç!”
T ristan’a bir bakış attım. İkimiz de içkilerimizi içer­
ken gülüyorduk.
Bu yakıcı içki boğazımdan aşağı inerken neredeyse
boğuluyordum fakat içtim gitti.
Bardağı bara koyduğumda, Tristan gülüp bana baktı.
“İçkiyi beğenm edin m i?”
Y üzüm ü ekşittim. “Bu bir şattı. Beğenmek zorunda
olduğum u bilm iyordum . Kesinlikle hissettim. Önem li
olan da bu değil m i?”
Cory, sıradaki içkiyi yetiştirmekle meşgulken cevap­
ladı. “Mesele hissetmek. Güzeldi, değil mi?”
Başımla onayladım. Hafiften kafam güzel olmuştu
bile, b u n u n anlamı bu ufak içkinin saf alkol olmasıydı.
T ristan ’ı, bardağını tekrar doldururken izledim. Ka­
dehini kaldırdı.
O n u izlerken ben de kendi bardağımı elime aldım.
“C anının istediğini söylemekten korkmayan sarkas-
tik kadınlara,” dedi Tristan, şat bardağını ağzına götürüp
ardından dikerek.
Ah, bunu sevdim, içkiyi yutarken hareket eden boğazı­
nı izleyerek düşündüm . Sarkastik kadınlan seven seksi bir
adam.
Şat bardağımı dikip hüplettikten sonra gözlerim su­
lanm ıştı. T ristan’la göz göze geldim. “U m arım sarhoş
olursam beni eve götürebilecek kadar kuvvetlisindir.
Böyle içmeye alışık değilim .”
Şu m eşhur, karşı konulmaz gamzelerini flaş ederek
“Tatlım , senin gibi iki kişiyi bile taşırım.”
Yorgun Hayaller

Gözlerim i devirdim . Şat bardağımı yenisini istiyo­


rum dercesine masaya vurarak, “Bahse girerim bunu
daha önce yapm ışsındır.”
“Neyi yapm ışım dır,” diye sordu şaşkın bakışlarla.
“İki kadını eve taşım ak.”
Tristan, C ory diğer şatı dold u ru rk en o n u pas geçti.
“Bence şim dilik bu kadarı yeterli. Biz iki tane M argarita
alalım. B enim kini duble yap, on unki norm al o lsu n .”
“Bana bir skinny yap” diye ekledim .
“H ayır, im kanı yok!” diye m üdahale etti T ristan.
O na bir bakış attım.
“H ayır d ed im ” diye tekrarladı. S kinny ya da başka bir
şeye ihtiyacın yok. Sen, canım b en im yeteri kadar skin-
n y ’sin.”
T ers ters baktım . “Ç o k skinny o ld u ğ u m u m u söylü­
yorsun?”
G üldü. “H ayır, söylem iyorum . A nladığım kadarıyla
sen bu n u fazla hassas karşılıyorsun, sana iltifat e d iyor­
dum . H arika görünüyorsun. D o ğ ru y u söylem ek gere­
kirse inanılm azsın. Kalori hesabı yapm ana g erek bile
yok.”
“Evet, böyle g ö rü n ü y o ru m , çü n k ü y ediğim e içtiğim e
dikkat ediyorum .”
“Evet, kendine bir geceliğine izin v e r.”
Bu arada C ory M argaritaları bize d o ğ ru kaydırıyor­
du. Tavsiyesini alm ak epey kolay o lm u ştu . îçgitsin.
T ristan’a, “K orkunç derecede güzel h isse d iy o ru m ,”
dedim içkim i bitirdiğim de.
Yarım bir gülüm sem eyle bardağını aşağı indirerek,
“Evet, güzelsin, b u da iyi b ir şey,” dedi.

52
R. K L il l e y

“Bu sarhoşluktan kaynaklanan bir şey. Gerçek güzel­


liği hissettiğimde sarhoş olduğumu biliyorum. Ya senin
sarhoşkenki hislerin nedir?”
Çenesindeki seksi sakallan kaşırken bir anlığına dü­
şündü. “G örünm ez olduğum u düşünmeye başladı­
ğımda gerçekten zil zurna sarhoş olduğumu biliyorum
sanırım. Ya da olabileceklerden m uaf hissediyorum
kendim i. Ama seninki kulağa daha hoş geliyor. Sarhoş
olurken yeni m ottom u resmi olarak “iyi hissetmek” ola­
rak değiştiriyorum şu andan itibaren.”
“İyi hissetmek, ha,” dedi Cory barın arkasından ba­
ğırarak.
“B un u n için sana bir bok vereceğimizi düşünm e!”
T ristan om uz silkti. Bu ani çıkıştan canı sıkılmış gibi
durm uyordu.
C ory, arka tarafımızı işaret etti ve arkama baktığımda
K enny’nin yaklaşmakta olduğunu gördüm. Yanında si­
yah saçlı, uzu n boylu ve esrarengiz bir biçimde tanıdık
gelen bir adam vardı. N eden tanıdık geldiğini anlamak
için bir dakikadır bakıyordum adama.
T ristan ayağa kalkıp siyah saçlı adama sarıldığında,
birbirlerine çok benzediklerini fark ettim. M uhtem elen
akrabaydılar. Diğer adam T ristan’dan daha inceydi. Yine
de boyları aşağı yukarı aynıydı.
T ristan hızlı bir giriş yaparken sırıtıyordu. “Danika,
bu erkek kardeşim, Jared. Jared, bu arkadaşım Danika.”
Jared, tokalaşmak için eğildi ve yaklaştı. Anlaşılan o
ki onların ailesinde gamzelerin çekiciliği genetikti. Ja-
re d ’m kiler de neredeyse T ristan’mkiler kadar çekiciydi.
Bilekleri siyah ve güm üş bileziklerle kaplıydı ve kolları

53
Yorgun Hayaller

tişö rtü n ü n kol kısm ına kadar dövm elerle kaplıydı. Bu


abi kardeş kesinlikle ortak bir dövm e aşkıyla yanıp tu ­
tuşuyorlardı.
“T anıştığım ıza m em n u n o ld u m ,” dedi Jared ve o
b u n u söylerken dilinde bir piercing o lduğunu gördüm .
“Ben d e ,” dedim ona.
“Ağabeyim i nereden tanıyorsun,” diye sordu, elini
sandalyem in arkasına koyarken.
“P a tro n u m u n evinde. Aslında b u g ü n ü n e rken saat­
lerinde tanıştık.” B u n u söylem ek tu h a f hissettirdi. O n u
sanki daha u z u n sü red ir tan ıy o rm u şu m gibi hissettim .
“D ans e tm ek ister m isin ,” diye sordu Jared.
“H e y şim d i,” dedi T ristan bir k o lu n u kardeşinin o m ­
zuna atarak. “B ü tü n gece boyunca o n u n la dans etm eyi
bekliyordum . Şim diyse sen gelm iş o n u b u ra d an uzakla­
şıyorsun, hadi bakalım .”
B u n u söylediğinde gülü m sü y o rd u . Bana ciddi olup
o lm adığını belli etm edi. C iddi olsun ya da olm asın, J a ­
red ağabeyini duyar duym az;
“T abii ki ağabey,” dedi. “Sadece o n u n b u ra d a böyle
boş boş oturm asını istem em iştim .”
T rista n içkisini bitirdi ve bardağını sertçe bara koydu.
T ak ım elbisenınin ü stü n d e n o m z u n u silkti ve ceketim
sandalyesine astı. Siyah, ü stü n e tam o tu ra n d ar tişö rtü n e
ve ü zerinde dövm eler olan kaslı kollarına, içine d ü şe r­
m işçesine bakm am aya çalıştım am a bir tü rlü b e ce rem e ­
dim . İnanılm az dikkat çekiciydi.
“O h T anrım . H ak lısın ,” dedi. “H a d i gidelim D anika.
İçki içerek dans edecek vaktim izi ziyan e d iy o ru z .”
R . K . L ille y

Bölüm 5

T ristan bir anı daha boşa harcamak istemezmişçesine


beni dans pistinin ortasındaki kalabalığa doğru götürdü.
Ç alan m üzik türü House idi. Favori m üziğim değildi an­
cak b ununla da idare edebilirdim. H er neyse, DJ güzel
şarkılar seçiyordu, tam da ihtiyacım olan şey.
T ristan benim le yüz yüze gelerek önüm e geçtiğinde
gülüm sedim . Yaramaz bir gülümsem eydi, çünkü bili­
yordum ki o n u n aklını başından almaya yahndım .
D aha önce Vegas dansı yapmamıştım. Eğitimli bir
dansçıydım . Salsa, balo dansı, hip-hop ve kulüp dansları
konusunda eğitimliydim. Lanet olsun ki göbek dansın­
da bile eğitim im vardı. Yine de benim saplantım balo
dansıydı. Kulüp dansını çok iyi yapardım.
O n u n dikkatini çekm ek için saçımı şöyle bir havalan­
dırdım . Ellerim i kaldırdım ve dönerek göz kamaştırıcı
dansım ı yapmaya başladım.
D ans pisti kalabalıktı ama rahat etmek için yeterli
alan vardı. Kalçalarımı sallarken bir elimi onun göğsü­

55
Yorgun Hayaller

ne koydum . D ans ediyordu ve birkaç num arası vardı


fakat benim kileri görünce ağzı açık kalıyordu. Çabucak
toparladı ve hızlıca benim le baş edebilm ek için en iyi
e forunu sa rf etm eye başladı.
Ben de aynısını yapıyordum . Kalçalarımı sallama,
adım larım ı hızlandırm a, aşağı yukarı süzülm e hareketi.
Sırtım dan ter boşalana kadar dans etm eye devam ettik.
T rista n hep yanım daydı. G ü ld ü ğ ü m d e, dans ederken
d ö n d ü ğ ü m d e ve kendim i koyverdiğim de. N asıl hisse­
diyor o ld u ğ u n u ta rif e tm em zordu. B ir süre sonra eğ­
leniyor o ld u ğ u m u fark ettim . Bu kadar eğlendiğim i ha­
tırlayam ıyordum . Sıklıkla dans ederdim , eğitirdim veya
form da kalm ak için yapardım am a eğ len m ek için dans
etm em iştim . B u zevkliydi!
T rista n flört eder gibiydi fakat ne çizgiyi aştı ne de
b ir erkeğin b ir kadına y ü rü m esin i yansıtan b ir girişim de
b u lu n d u . O n u çok çekici b u lu y o rd u m , bence herhangi
b ir kadın da b u n u d ü şü n e b ilird i am a b en i arkadaşı ola­
rak görm esini ve b u şekilde davranm asını tak d ir etm iş­
tim . Beni baştan çıkartm aya çalışsaydı karşı koyabilece­
ğim den e m in bile değildim .
House m ü zik iyice çorba o lm u ştu , baslar epey y o ğ u n ­
laşm ıştı. Kaç şarkı boyunca dans e ttiğ im izin farkında
bile değildim am a T rista n ben i lobiye g ö tü rd ü ğ ü n d e
terliydim , ateşliydim ve m u tlu y d u m .
“Ben kazandım . İlk önce sen ç ık tın ,” d e d im ona.
Y arım ağızla güldü. “B u b ir yarışm a m ıydı? B ilm i­
yo rd u m . İzin ver, geri d ö n m e d e n önce b ir içki içelim.
B itirm eye hiç niyetli d eğilim .”

56
R . K . L ille y

M illet bıraktığımız yerdeydi ve Cory oraya yaklaşır­


ken sulan gönderiyordu.
“Şatlar,” dedi Tristan.
C ory sırıttı. “Daha fazla Diablo geliyor.”
Jared’a, “N e zamandan beri oradayız,” diye sordum.
“U z u n bir zam an,” dedi, telefonunu kontrol ederek.
“İki saatten fazla.”
Büyük bir yudum için içkime uzanırken Güldüm.
U z u n zam andır orada olduğum uzu biliyordum fakat iki
saat olduğunu düşünm em iştim .
“Sıra bende m i,” diye sordu Jared, beni izleyen ve et­
rafa ışık saçan gözleriyle.
T ristan, “Lanet olası, elbette ki hayır,” diye benim
adım a cevapladı. “D anika ile aramızda bir yarışma var
bu gece. Yarışma şu, pistte en uzun süre dans etmeyi
başaran yarışı kazanacak.
B ununla ilgili bir endişem yoktu. Yarışmak doğamda
var ve kazanacağımı biliyordum .
“Seni eve taşıyamayacağımın far kındasın...” D ört er­
keğin hepsi güldü ve bu dört güzel görünüşlü adamın
gülm esiyle eğlenm edim dersem yalan söylemiş olurum.
C ory beş şatı da bara koydu ve onları kafaya diktik.
T ristan beni tekrar oraya sürüklerken ben bardağımı
çoktan bara koym uştum .
G eri d öndük ve tekrar pistte tepinmeye başladık. Bu
sefer o n u n daha fazla flört eder halde olduğunu hissetti­
ğim i söyleyebilirdim . Bana daha yakın hareket ediyordu
ve elleri sırtım da geziniyordu.
“Bana yaklaşmaya m ı başlıyorsun,” dedim biraz se­
sim i yükselterek fakat geri adım atmasını sağlamadım.

57
Yorgun Hayaller

Başını salladığında rahatlam ıştım . G ü lüm sem esi ye­


teri kadar m asum du ama gözlerinde bir im a görebili­
yordum.
‘Yalnızca dans ediyoruz, tatlım .”
Aşağılara indim, epey indim başım ı arkaya d o ğ ru at­
tım ve ellerimle biraz bacaklarına d o k u n d u m .
“Bana sokulmaya m ı çalışıyorsun,” dedi yüksek sesle
ve gülerek.
Başımı ona doğru çevirdim ve gözlerim i kocam an
açarak m asum bir görünüşle, ‘Y alnızca dans ediyoruz,
tatlım .”
Kalçamı okşadı. B una bir d ö n ü ş ve sırtım a fazladan
bir kavis vererek ve ona sü rtü n e re k karşılık verdim .
Yüksek sesle k ü fretti fakat dans etm eye devam ettik.
Sonunda beni lobiye g ö tü rd ü ğ ü zam an kıkır kıkır
gülüyordum . E n son ne zam an böyle o lm u ştu hatırla­
m ıyorum .
T ristan birlikte y ü rü rk en , “K abul e d iy o ru m am a sa­
dece oraya gidip b ir şeyi kanıtlayacağım ızı d ü şü n d ü ğ ü m
için,” dedi.
“D u y d u ğ u m tek şey, Danika kazandı.”
D u rd u , kafasını sallayarak ve gülerek. “Seni beğeni­
y o ru m ,” dedi bana.
B en de ona, “B en de seni b e ğ en iy o ru m p lato n ik ar­
kadaşım b e n im ,” dedim .
G ruba katılana kadar ikim iz de ahm aklar gibi g ü lü ­
yorduk.
C o ry bize yeni parti içkileri servis etti. K en n y ve Ja ­
red, T rista n ’ın M argarita içtiğini g ö rd ü k lerin d e zam an
kaybetm eden dedikodu yapm aya başladılar.

58
R . K . L il l e y

“O , bunları iyi hissetmek için içer,” dedi Cory. ‘Ya­


şanmış bir hikayedir.”
“Esaslı erkekler Margarita içmezler,” dedi Jared bana,
dibinde az bira kalmış bardağı sallayarak.
Dibini işaret ettim. “Bu da bel bölgende yağlanma
yapar.”
Jared tebessüm etti, bana karın kaslarım göstermek
için tişörtünü kaldırdı. “Bak, çok da sorun yok bende
bu açıdan.”
Çakırkeyiftim . Bu büyük şovu için ona pek fazla kar­
şılık verem em iştim .
T ristan kardeşinin om zuna elini attı ve bir şey söy­
lem ek için kulağına doğru eğildi. Bu her neyse Jared’ın
yüzünde bir gülümsem eye sebep oldu. T işörtünü bı­
rakm asına izin verdi.
“Bize bir dakika ver,” dedi Tristan, birkaç adım öteye
giderek.
Kısa ve sakin bir konuşm a yapmışlardı. T ristan’ın su­
rat ifadesi oldukça anlamsızdı fakat Jared’mki kızarmış­
tı, m uh tem elen ruh halindendi.
“Ee sen şimdi T ristan’ın olduğunu iddia ettiği grupta
m ısın ,” diye sordum Kenny’ye.
K enny onaylayarak baktı bana. “Evet, öyleyim. D ör­
d ü m ü z de öyleyiz, bir de şu an burada olmayan bir ar­
kadaşım ız var.”
“N e tü r m üzik çalıyorsunuz,” diye sordum.
“Rock.”
Şaşırm am ıştım . “Peki, kim hangi enstrümanda?”
“Ben bas gitar çalıyorum, Jared esas gitaristimiz,
C ory davulcu, T ristan solist ve diğer arkadaşımız Dean
ritm gitarist”
59
Yorgun Hayaller

T rista n ’a bir bakış attım . “Vay be, rock g ru b u n u n vo­


kalisti. Şok oldum . B unu hiç tahm in etm e m iştim .” H er
kelim eden kinaye akıyordu.
B u n u n eğlenceli ve iyi o ld u ğ u n u d ü şü n m ü ştü . B u­
n u n beni eğlendirdiğinden ziyade espri anlayışım ı zede­
lediğini d ü şü n m ü ştü m .
“Ee ne zam an ve nerede çalacaksınız bir dahakine,”
diye so rd u m K enny’ye dönerek.
K enny beklem ediği b ir soru so ru lm u ş ifadesiyle.
“E m in değilim . D ean birkaç bar konseri ayarlam aya ça­
lışıyor. T abii ki ne zam an olursa o lsu n davetlisin.”
“Peki asıl işiniz n e ,” diye so rd u m , h ep sin in b ir işi ol­
m ası gerektiğini fark ederek.
“G ö rd ü ğ ü n gibi, C o ry b arm e n ve b e n hafta sonlan
burada Valeyim . D ean korsan bayrak satıcısı. T rista n ve
Ja re d da ku lü p o rganizatörü.”
“Parti için ö dem e alırlar,” diye ekledi C ory.
İki sentim i saklayacak gibi g ö z ü k m ü y o rd u . “K ulüp
o rganizatörü lafını d u y d u ğ u m d a aklım a gelen tek şey
u y u ştu ru c u satıcısı ya da işsiz b irile ri.”
Jared y ü z ü n ü b u ru ştu rd u .
T rista n yalnızca güldü. “D ü z en le d iğ im sıradaki par­
tiye geliyorsun,” dedi beni işaret ederek.
O m u z silktim , şım arıkça b ir b a b ş atarak. “B ana göz­
dağı verm ek için iyi b ir zam anlam a...”
D ö rd ü de bu söylediklerim i k o m ik b u lm u ş tu . T u t­
kuyla do lm u ştu m . D ö rt tane yakışıklı a d am ın ilgi odağı
olm ak çok hoşum a gitm işti.
“D anika Je rry için çalışıyor,” dedi onlara T rista n .
“Jerry ’yi seviyoruz,” dedi K enny

60
R . K . L ille y

“O bir dadı,” diye ekledi Tristan.


“H a siktir,” diye söylendi Jared.
“Geldiğini görm edim ,” diye bağırdı Cory, sırtı bize
d önük içki hazırlarken.
“B unu um m uyordum ,” dedi Kenny düşüncelere da­
larak.
“B u neden herkes için sürpriz oldu,” diye sordum,
hepsinin aynı tepkiyi vermesine şaşırarak.
“Senin m anken ya da onun gibi bir şey olduğunu dü­
şü n m ü ştü m ,” dediJared.
“T ristan takvim m odellerine bayılır,” diye bağırdı
Cory.
“Siktir git,” dedi T ristan ona.
“Biz çıkm ıyoruz,” diye söyledim net bir şekilde.
“Dansçı olduğunu tahm in edebilirdim,” dedi Tristan
bana, bir taraftan da C ory’ye siktir git demeyi ihmal et­
m eden. Tipik erkekler.
T rista n ’ı işaret ettim . “Bu devre Tristan’m. Tam za­
m anlı bir öğrenci ve dadıyım ama dansçılıkta gözü olan
biriyim . H iç bu kadar boş zamanım olmam ıştı.” Ona
d ö n ü p tebessüm dolu bir bakış attım, dibine kadar bu
gülüşün cazibesine kapılmıştı.
“Ve m ankenlik konusu benim için gurur okşayıcıydı
ama b u n u n için biraz kısayım.”
“Vegas mankenliği için değil,” diye ekledi Jared.
“Boyun kaç, 172 cm m i,” diye bir tahm inde bulundu
Kenny. “Bu yeterli bir boy,”
“B en on u n 170 cm olduğunu tahm in ederdim ,” dedi
Tristan. “Ve o yeteri kadar uzun ama bahse girerim kı
Yorgun Hayaller

mankenliği hiç denem em iştir. Ö zellikle Vegas’ta, senin


kalemin değil, değil m i?”
Dudak hareketi yaparak ona, “Beni o kadar iyi tanı­
mıyorsun. U zm anm ış gibi davranm ayı bırak.”
‘Yanılıyor m uyum ?” Kaşlarını soru karşısında aniden
kaldırarak.
‘Y anılm ıyorsun,” isteksizce kabul ettim .
Bana kendini beğenm iş bir ifadeyle baktığında fatu­
rayı aldığı alkole kestim ve ona vereceğim tepki ağzım ın
içinde kaldı.
Elimi avuçladı, beni sandalyenin arkasına yaslayarak,
“Sadece b u n u n için, piste tekrar dö n eceğ iz,” dedi.
“Aç gözlülük y apıyorsun,” d e d im am a p eşin d en de
gittim.
M üzik, en iyi 40 rem iksle değiştirilm işti ve ağır v u ­
ruşlarla yavaş ve tu tk u lu b ir m ü zik kaplam ıştı m ekanı.
Uh ah, diye d ü şü n d ü m .
Sinsi hareketlerle beni karşısına ç ektiğinde ona kı­
sık gözlerle baktım , “N e yapıyorsun se n ,” diye sordum
b u n u kast ederek.
‘Y alnızca m üziği hissediyorum . D an s p istin d e ne ya­
pılırsa o n u yapıyorum ve seninle g erçekten dans ediyo­
rum . Y em in e d erim .”
M üziğin beni sarhoş etm esin e izin v ererek , Bumınta
Yaşayabilirim, diye d ü şü n ü p karşısına geçtim .
Yakın b ir şekilde dans ettik am a o hâlâ sınırı aşm a­
dı. M a h rem yerlerim izi k o n tro l altında tu tm a y a çalışı­
yo rd u k am a yine de göğüslerim iz birkaç kere birbirine
tem as etm işti. B enim hakkım da ne söylediğini b ilm i­
yo rdum ya da önceki ilişkilerim hakkında... B ildiğim
R . K . L ille y

tek şey hayatım boyunca hiçbir zaman Tristan ile dans


ettiğim şu an kadar heyecanlanmamıştım. Nefes alışve­
rişim hızlanmıştı, yüzüm ün her santimetrekaresi yanı­
yordu, bu sadece sarf ettiğim efordan değildi.
“İlişki istemediğin konusunda emin misin? Sonunda
arkadaş olmadan önce, bir seferliğine bile ateşli bir gece
geçirem ez miyiz?”
Sesi sinirim i bozm uştu ve tepeden tırnağa titrer hale
getirm işti beni.
T ered d ü t etm eden başımı salladım. Bu baştan çıka­
rılm adığım anlamına gelmiyordu. Biliyordum ki sabah
bok gibi hissedebilirdim , eğer böyle bir şey yapacak
olursam tabii. T ek gecelik ilişki insanı değildim. Hiç ol­
m am ıştım .
“E m inim ,” dedim kulağına.
“H iç çıkar arkadaşlığın da mı olm adı,” diye sordu bir
um utla.
“Ç ıkar arkadaşlığı asla yürüm ez.”
G özlerim in içine bakmak için beni karşısına çekti.
“K atılıyorum ,” derken, bunu söylediği için m utlu gö­
rü n m üyordu. “Asla yürüm ez. İşler sarpa sardığında ta­
raflardan biri bu arkadaşlığı bitirir. Ü zgünüm , bir anlı­
ğına aklım ı kaybettim. Bu aşağılık bir söylemdi.”
“S orun değil. Bir daha olmamasına dikkat et,” dedim
gülerek ve laflarımın arkasında herhangi bir kızgınlık
yoktu.
O n a şu ana kadar kaç kez hayır dediğim konusunda
em in değilim. Gerçekteyse onu gerçekten istiyorum ve
b u n u reddedebilecek kadar güçlü değilim.
“E lim den geleni yapacağım,” diye mırıldandı.

63
ı orgun nayatler

Bölüm 6

H ırçın takılmacalar karşısında bile gözlerim i aça­


m adığım ı biliyordum . N eredeyse hiç içm em ekten, ne
kadar içtiğini fark etm eyecek noktaya kadar içmeye, bir
gecede terfi edip de bunu hissetm em ek m ü m k ü n değil­
dir. Hem de hiç.
Saati kontrol ettim ve saatin 07:00 o lduğunu gördü­
ğüm de resm en anırdım . Bu, akşamdan kalm ışlığım ın ta
kendisiydi, uykuya dalışım ın üzerinden yalnızca 3 saat
geçmişti.
Gece için yanıma aldığım su bardağını elim e aldım.
B ütün suyu içtim, dün geceden beri yapm ak istediğim
en son şey içm ek olsa da biliyordum ki bu kafadan su
içmeyle kurtulabilirdim .
Ayaklarımın dibindeki köpek yatağında uyuyan Dot,
ayaklarıma doğru hareket etti. Başını patilerine koydu
ve bana baktı. Bana sem patik mi yoksa lütfeden bir bakış
mı attı karar verem edim .
Kapım açıldı ve M at kıkırdayarak odanın içine göz

64
R . K . L ille y

ucuyla baktı. “Günaydın Boo,” dedi, dört yaşındayken


bana verdiği mahlası kullanarak.
“Günaydın Peeka,” dedim, ona seslenirken kullandı­
ğım takma isimle.
Mat, daima ilk uyanan kişi olurdu, onun peşinden
herkes sırayla kalkmaya başlardı, bunun nedeni genel­
likle onun yaptığı gürültü olurdu. “Herkes uyuyor,”
dedi kısık bir sesle.
“Fark ettim ,” dedim kederli bir gülümsemeyle. Dai­
ma ilk olarak beni uyandırırdı -kahvaltıyı hazırladığım­
dan beri... “Kahvaltıda ne istiyorsun?”
‘Yabanmersinli pankek lütfen,” diye haykırdı nere­
deyse.
Ü rkm üştüm ve bir elini tutmuştum. “Tamam ama
bu sabah uslu ve sessiz duracağına söz ver tamam mı?”
“Anlaşıldı,” dedi daha kısık bir sesle. “Çizgi film aça­
cak mısın bana kahvaltımı beklerken?”
“Tabii ki, ufaklık. Tuvalete gidip gelmem lazım, son­
rasında halledeceğim.”
Tuvaleti kullandım ve oturma odasına doğru gittim,
D ot adımlarımı yabndan tabp ediyordu.
M at yerd eb çocuk koltuğunda oturuyordu, Pupcake
kucağındaydı. Odanın bir kenarına gözünü dikmiş ba-
b y o rd u ben odaya girerken. N eden olduğunu anladım.
Televizyonu açtım ve bir çizgi film buldum. Mat te­
levizyona btlen d i ve ben de kanepede üstsüz yatan iri
yarı adama doğru gittim. Kafam karışmıştı.
Sırt üstü uzanmıştı. Yüzünün üzerine bir yastık koy­
m uştu ve diğeri de kucağından sarbyordu. İnce batta­
niyesini tamamen üzerinden atmıştı. En azından iyi gö-

65
Voıgnıı Hayaller

rüııen kısa boxer giydiğini görm üştüm . B unun dışmda


bronzlaşmış, dövmeli bir teninden başka birşey görün­
müyordu.
Çıplakken iyi göründüğüne dair kuşkum yoktu ve ne
kadar iyi olduğunu görm em e kesinlikle gerek yoktu.
Uykusunda bile sırt kaslarını görebiliyordum . Ve
kollarındakileri... O h, Tanrım ! Kolları kalındı, tam iste­
diğim türden. Belim den daha kalın olabilirlerdi. Haklı
olduğumu görm ek için onları ölçm ek istem iştim . Ve
dövmeler... T anrım , dövm eler. H iç dövm em yoktu ama
bunlara bayılmıştım. Kardeşi gibi kolları tam am en döv­
meyle kaplı değildi ama ondan pek aşağı kalır yanı da
yoktu. Kolları karm aşık tasarım larla kaplıydı fakat sim­
siyah değildi her tarafı. T ü m renklere bayıldım . Renkler
siyahın üzerinde akılalmaz bir şekilde d u ru y o rd u , buna
rağm en siyah bu renkleri vurgulayan renkti.
Kendi kendim e o n u n çıplak o m zu n a dokunm anın
kesinlikle bir gereklilik old u ğ u n u söyledim . O n u ha­
fifçe d ü rttü m . Kaslarıyla biraz ilgilenm em in ne zararı
olabilirdi ki?
“T ristan,” dedim sessizce, o n u tekrar dürterek. Elim
üzerinde kaldı ve biraz daha d ürtm eye çalıştım ama iri
yarı olduğundan bundan pek etkilenm em işti...
Yastığını gözlerinin üstüne çekm eye ve beni görm ez­
den gelmeye başladı. “K ahretsin D anika, saat daha çok
erken.”
“Kötü bir kelim e söyledi, Boo!” M at bağırdı, hakare­
te m aruz kalmışçasına.
“Kahretsin, ü z g ü n ü m ,” dedi T ristan , kendine gele­
rek.

66
R . K . L ille y

Surat ifademi değiştirmedim. “Uyumak için benim


yatağımı kullanabilirsin. Bu oturma odası savaş alanına
dönm ek üzere ve yabanmersini keki yapmam gereki­
yor.”
“Bu kahvaltı için senin istediğin bir şey mi,” dedi,
doğrularak.
Geri çekildim, sanki o alev almışçasına.
Nasıl bir adamdı bu...
“H a,” diye sordum, mükemmel vücudunun görünü­
şünden tamamen dikkatim dağılmıştı. Sıklıkla spora git­
tim, vücudum fitti fakat bu kadar mükemmel bir fizik
göreceğimi daha önce düşünmemiştim.
Ayağa kalktı ve ben bir adım daha geri gittim. Ka­
nepenin etrafında dolanmaya başladı ve son yaptığı şey
beni hayallerden uyandırdı.
“N eden halen kucağında bir yastık tutuyorsun,” diye
sordum .
Dizleri üzerine çökerek ve bana acı bir gülüş atarak
kanepenin arkasındaki silindir şeklindeki çantasını aldı.
“T ahm in edemiyor musun? Sana bir ipucu vereyim: İlk
kelime sabah ve ikinci kelime...”
U tandım . Kendimi aptal hissettim. “Ah... evet, be­
nim banyomu kullanabilirsin ve çantanı oraya koyabi­
lirsin, böylesi daha iyi.”
“Tam am , teşekkür ederim. Bana beş dakika ver ve
kahvaltıyı hazırlamış olayım herkes için.”
O n u durdurdum . ‘Yatağına dön. O iş benim. Ak­
şamdan kalma hissettiğini biliyorum.”
Sert ve net bir bakış attı. “Bana beş dakika ver. Senin

67
Yorgun Hayaller

İçin kahvaltıyı hazırlayacağımı söyledim. Ben hazırlıyo­


rum .”
“Ben iyiyim. Bunu halledebilirim .”
Kendinden emin bir sesle, “Ben geri d ö n e n e kadar
mutfağın yakınından bile geçm e,” dedi.
Yürümeye başladı ve arkasından surat yaptım , yine
de içten içe m utluydum ve arsızca o n u dikizliyordum .
Nasıl bir kahvaltı hazırlayacağını tah m in edebiliyor­
dum. Daha fazlasını istiyordum.
Norm alde kahvaltı için süzm e y o ğ u rd u m vardı fakat
akşamdan kalma ve açtım. Şım arm ayı p lanlıyordum .
Duş sesini duyduğum da kanepeye o tu rd u m . Yap­
mam gereken bir sürü şey vardı fakat beş dakikalığına
öylece oturm am da bir sakınca yoktu, aklım T rista n ve
duşundaydı.
Çabucak geri döndü, tem iz tişö rtü n ü ve k o tu n u giy­
mişti. Kısa saçı halen ıslaktı.
“Gel, ben kahvaltıyı hazırlarken bana arkadaşlık e t,”
dedi.
“Fazla patronluk taslıyorsun,” diye m ırm ır ettim .
Bu durum dan tam am en rahatsız b ir şekilde beni
mutfağa götürdü. Kalçalarımdan avuçlayıp işini yapaca­
ğı yerin tam karşısına, onu izlem em için o tu rttu beni.
Yüzüne karşı daha fazla esnem eden b e n d e n uzaklaştı.
“Evet, M at pankek istiyor kahvaltı için. Sen n e istersin?”
Tam ağzımı açıp konuşacaktım ki tek rar k o nuşm aya
başladı. “B iliyorum sen pankek istem iyorsun. T u z lu ve
yağlı bir şeylere ihtiyacım ız var. A kşam dan kalm a yiye­
ceği ne olabilirmiş bir bakalım .”

68
R. K. LılUy

Bilinçli bir şekilde kapalı tuttuğum ağzımı sonunda


açtım, “Aklımı oku d u n ,” dedim .
Y olundan çıkm ış bir kaş hareketi yaptı bana. “Hayır.
N e yapacağımı bilm em i gerektirecek kadar akşamdan
kalmayım. Bu yüzden söyle bana. M at sana neden ‘Boo’
diyor? Bu b ir takm a isim m i?”
“E vet,” dedim ayrıntıya inm eden.
“G üzelm iş,” dedi, buzbolabını açıp m alzem eleri alır­
ken. “N e red e n geliyor peki bu isim ?”
“N e ara takm a ism e d önüştüğünü hatırlam ıyorum
fakat bir zam anlar çok fazla Peekaboo oynardık. O ken­
dine Peeka, bana da Boo derdi, sonra yapışn kaldı işte.
İki yıl oldu ve devam ediyor.”
“Pekala Boo, dom uz pastırm ası nasıl geliyor kulağa?
“H arika am a sen bana Boo diyem ezsin”
“N e d e n diyem em ?”
“Ç ü n k ü sen rapçi değilsin ve ben senin b ü cü rü n de­
ğilim .”
G ü ld ü . Kasılan m idem den derin bir guruldam a gel­
di. “B ana bir takm a isim den daha iyisini bulm alısın."
“Plan şu: yağlı bisküviler, çırpılm ış yum urtalar, dom uz
pastırm ası ve m ücver. Ah, bir de yabanm ersinli pankek-
1er çocuklar için. Başka bir şey?”
“Kulağa inanılm az geliyor,” dedim , b u n u kast ede­
rek. “Fakat b u n lar çok zam an alır.”
O m u z silkti. “N e kadar sürecekse o kadar sürer. T e ­
laşın nedir? Biriyle m i buluşacaksın?”
İç geçirdim . İnatçıydı kesinlikle. “Y ardım edebilir
m iyim ?”
“Ç alışırken beni eğlendirehilirsin.”

6S)
Yoıgmt Hayaller

“Bunu kendi kendine halledebilirsen, diğer günlük


işleri yapmaya gideceğim .”
“Dom uz pastırmasmı istiyorsan, kıçını kırıp ben kah­
valtıyı hazırlayana kadar burada o turacaksın.”
D om uz pastırm asını istiyordum . “Bu kadar geç kal­
dığımıza inanam ıyorum ,” dedim , önceki geceyi dü şü ­
nerek. H iç bu kadar geç saatlere kadar dans etm e m iş ve
dışarda kalm am ıştım .
“Bu akşam da gidiyor m u y u z ? ”
“Şaka m ı y a pıyorsun,” d ed im .
“Hayır. E ğ le n m ed in m i? H a d i tek ra r y apalım .”
“Sen sıyırm ış o lm a lısın .”
“E lbette. Ve sen in le te k ra r dans e tm e k istiy o ru m . N e
dersin?”
“N e rd ey se üç saat u y u d u k d ü n gece.”
“Ç o c u k la rın tv izlem eye ihtiyacı varsa şekerlem em izi
biraz daha geç yaparız. N e d iy o rsu n ? ”
K arşı k o n u la m a z g ü lü şler a tıyordu bana, gam zeleri
b en d e o n ları to k atlam a ya da ö p m e isteği u y an d ırıy o r­
d u . K e n d im i beş saniye boy u n ca zar z o r tu ttu m b u n u
y a p m a m ak için. S o n ra b en de teb essü m e ttim ona.
“E ğ lenceli işler d eğ il,” dedim .
“E ğlenceli işler değil,” diye kabul etti. “B u n a duşta
ö z e n g ö ste rd im . G elgit işlem i en sert haliyle iki saatten
fazla s ü re r.”
U ta n d ım . Y ü z ü m ü n kızardığını fark e tm e m iştim
bile.
“İki saatten sonra ne o lu r? ”
T ü m dikkatiyle y u m u rta ları bana v e rm e k için hazır­
lanırken yaptığı şeyi duraklattı,

70
R. K . L illey

Beni edepsizce tepeden tırnağa süzdü, sonra da yu­


m urtaları kırm ak için işine geri döndü. “Bir duş daha
alm am gerekebilir.”
B u beni bir süreliğine iptal etti. İş yapışını izledim ,
kollarında bulu n an çok sayıdaki dövm eyi ve beyaz ti­
şö rtü n ü n altından gözükenleri... Pankekleri karıştırdık­
ça kasları çalışıyordu. Sanırım yeni hobim i bulm uştum .
Tristan’ı herhangi bir şey yaparken izle.
“Bev gerçekten bu süslü pem be önlüğü kullanıyor,”
dedim . “Acaba bana yem ek hazırlarken b u n u sana giy­
d irm e m için ne yapm am gerekirdi?”
“B ilm ek bile istem ezsin B oo,” dedi.
B u beni tekrardan iptal etm işti.
O n dakika içinde, m utfağı ilahi bir kokuya b ü rü m ü ş­
tü. Ö zellikle de d o m u z pastırm asının kokusu beni res­
m e n inletiyordu.
B ana dik d ik baktıktan sonra, “ta b lıy o rd u m ,” diye
h o m u rd an d ı.
Ö n c e pankeki yaptı ve M a t’e bir tabak hazırladı.
“O n u n altı yaşında o ld u ğ u n u n farkındasın değil m i,”
diye so rd u m , koca tabağa g özüm ü dikerek.
“D o m u z pastırm ası sever m i,” diye sordu, dediğim i
d u y m az d an gelerek.
“E v et,” diye haykırdı M at o tu rm a odasından.
T rista n b ir tabak hazırladı ve ben de onu o tu n n a oda­
sındaki M a t’e g ö tü rd ü m . Bev yem eğin kanepede yen­
m esin e aldırış etm ezdi. Z aten köpekler kanepeyi haşat
etm işlerd i. Ö zellikle de arka tarafını.
B u arada m utfağa geri d ö n d ü m . T ristan sand\içleri
hazırlam ış ben i bekliyordu. Peçeteye sardığı sandviçim i

71
bana uzattı, sonra da k e n d in in k in d en b ü y ü k b ir ısırık
aldı.
Y um urta ve d o m u z pastırm asının k o k u su salyalarım ı
akıtm ıştı ve sandviçe g ö m ü lm ü ştü m resm en . İlk ısırık­
tan sonra gözlerim i kapattım ve h e r an ın tad ın ı yavaş
yavaş çıkartm aya başladım .
“N asıl o luyor da bu kadar lezzetli yapm ayı becerebi­
liy o rsu n ,” diyerek inledim .
C evap verm eyince gözlerim i açtım . G ö z lerin d e, p a r­
m aklarım ı e m m e m e sebep olacak bir bakışla bana bakı­
yordu.
S andviçinin yarısını bıraktı ve m u tfa k tan çıktı.
A d ın d a n , “nereye gidiy o rsu n ,” diye bağırdım .
“Beş dakikaya geleceğim ,” diye geri bağırdı.
D u şta n gelen sesin beni m e m n u n m u ettiği ya da
d ehşete m ı d ü ş ü r d ü p n d e n em in değilim .
R . K . L ille y

B ölüm 7

T rista n

D u ş u açtım ve kendim i haşladım biraz. D aha önce


böylesine kafa tu ta n bir kıza sahip olan bir adam olm a­
m ıştım . B u adamdan nefret ediyorum aslında.
Seks yapm ayı hayatım ın diğer tü m atraksiyonlarının
dışında tutm ayı seviyordum . Böylelikle işler daha iyi
g idiyordu, h e r partide... Sevgililik olayına hiç bulaşm a­
m ıştım ve seks arkadaşlığı sürekli yaptığım bir şeydi.
B u y ü z d en n e d en D anika’yı bu n a dahil etm ekten
vazgeçem iyorum ? Apaçık belli ki o n u n bu taraklarda
bezi yok. Biz resm en arkadaşız. O bu işin dışında ol­
m alı, h e r neyse. A m a T an rım , o vücudu... ve o yüzü.
M akyaj bile yapm am ıştı. G ü n ü n çoğunda m in ik şortu
ve ü z erin e yapışık deri yeleği ile dolandı ortalıkta -beni
baştan çıkardığına emin adımlarla. Kişiliğinin bile seksi o l­
d u ğ u n u d ü şü n ü y o rd u m . İzin verse de kafasınin içinde
n e le r geçtiğini bilsem . Erkekleri sürekli soru işaretleriy-
73
r Hayaller

bırakmanın çok matah birşey olduğunu sanan


kızlarla yıllarıınıgeçirmiştim. Şimdiyse bu tu h a f du­
rumla baş başa kaldım. Danika, temiz havadaki bir nefes
çrıbiydi. Seks yapamayacağım bir nefes gibi.
Akıllı olsaydım, geçen gece takılmak için birini bu­
labilirdim kulüpte. Sonrasında kendim e şaşıramamış-
nm bile... Danika’nın bana baktığı her eğlenceli anda ve
şimdi, duşta...
Evet, dün gece kesinlikle takılmalık birini bulm alıy­
dım, diye düşündüm tekrar. Bu benim gece k ulüplerin­
de rutin olarak yaptığımdı... Sonrasında seks yapam aya­
cağım bir kızla beş saat boyunca dans etm ek benim işim
değildi.
Onun gül dudaklarını d üşünerek aletim e bir tokat
attım. Ve onun grimsi gözleri... Ve düzgün, fit vücudu.
Beli çok inceydi ellerim le çok rahat bir şekilde kavraya­
bilirdim fakat çok seksi kıvrım ları vardı... ve yürüyüşü.
Y ürüdüğünde kalçalarını sallama b içim inden b ir dansçı
olduğunu tahm in edebilirdim . Sesi bile beni sertleştiri­
yordu, Yum uşak ve kendinden em in bir sesi vardı, ne
söylerse söylesin ses tonu bile beni çıldırtıyordu.
Aletime yu m ru k attım , çarptırmak, bir, iki, üç defa.
Kendine gelm eden.
Kendim i bu kadar hızlı tatm in etm em utanç vericiy­
di, şayet biri burada olsa da buna tanıklık etseydi.
Kendimi tatm in etm eyi o turm a odasına geri d ö n d ü ­
ğüm de, onu o b sa şortuyla dom alm ış halde g örene ka­
dar bitirdim sanıyordum . Hay belasını ya, başıma gelenler
nedir?
Bev, öğleden sonra ç o c u b a n aldığından b eri şekerle-
74
R. K. Lille)'

memizi bitirmemiştik. İkimiz de üç saatlik uykuyla du­


ruyorduk. Ben koltukta, Danika yatağında.
Herkese akşam için yemek pişirmeyi bitirdim, bunu
da Danika’nın onları tattığındaki surat ifadesi için yap­
tım.
Birkaç hafta içinde yeni daireme taşınamayacağımı
fark ettiğimde, hatta eskisinin kira sözleşmesi bitmiş­
ken, işlerin böyle şekil alacağını bilmiyordum. Yine de
şikayet etm iyordum . Bundan daha fazla eğlendiğim bir za­
man var mı hatırlamıyorum.
Akşam dışarı çıkmak için koyu renkli, yakalı bir ti­
şört ve kot giymiştim. Cavendish’te olduğu gibi kıyafete
göre adam seçen birkaç kulüp vardı. Ve Cory çalışmı­
yordu, bu yüzden Decadence’e gitm ek için çaba harcama­
m ız gerekm iyordu.
Danika; kısa, siyah, saten şortuyla ve m em elerini sar­
malayan, ağzımın suyunu akıtan kırmızı bir bluzla gel­
mişti. Geçen sefer giydiği, beni baştan çıkaran topuklu
ayakkabılarını giymişti ve resm en inanılmaz düzgün ba­
cakları vardı.
“H ay belasını,” dedim , çocuklar yatakta olduğundan
dolayı kelim elerim e dikkat etmeye gerek görmeyerek.
“K endine karşı o kadar kötü değilsin,” dedi, saçlarını
savurarak ve arsız bir gülüş atarak. “Kenny rin e şoförü­
m üz olacak m ı?”
Başımı sallayarak onayladım. “Hadi onu dışarda bek­
leyelim. Z ili çalarsa çocukları uyandırabilir, sonra da te­
lafisi zor o lu r.”
K öpekler ön kapıdan çıktığımızı anlamadan si>ti1-
m ak konusunda biraz endişeliydim ama Danika bunu
kolaylıkla halletti.
75
1 orgun Hayaller

“Ee evin ya da bir araban yok m u ,” diye sordu, kaldı­


rıma doğru yürüyüp Kenny’yi beklerken.
Zorla gülümsedim. İnsaflı davranmıyordu, bu kesin­
di. “Bir arabam var. L.A.’de birkaç günlüğüne bir dostu­
ma ödünç verdim.”
“Bu senin için iyi olmalı,” dedi.
O m uz silktim. “Büyük bir şey değil, özellikle Kenny
gibi beni istediğim yere götüren arkadaşlarım olduğun­
dan beri.”
“Kenny çok tatlı biri,” dedi, bir şeyler ima ederm iş­
çesine.
Çenemi sıktığımı hissettim. Yine de biliyordum ki
bu sebepsiz bir kıskançlıktı.
“O gruptaki biri. Hiçbirim ize güvenm e,” diye uyar­
dım, sesimi tahm in ettiğim den sert çıkararak.
Om uz silkti. “Hepiniz benim için yeteri kadar gü­
venli gözüküyorsunuz, aranızdan biriyle çıkmaya baş­
lamadıkça.”
Bu kibirli ses tonuyla bir parça rahatlam ış hissetm iş­
tim kendimi. “Kesinlikle.”
Sonunda ironik bir şekilde adı T ryst olan bir bara
gittik. Kenny bize oturacağım ız yeri söylediğinde D a­
nika’ya uyarıcı bir bakış attım. G özleri, m uzip bakışlarla
pırıl pırıl parlıyordu. Sana bir daha kahvaltı hazırlamaya­
cağım.
Anlamış gibi görünüyordu, fakat gülüşü çileden çı­
karıyordu beni.
“Burada da bizim için bedava içki bulabilecek m isin,”
diye sordu.
“Evet” diye cevapladı Kenny. “D o stu m u z D o u g bu
gece burda çalışan barm enlerden biri.”

76
R. K. Lille)'

“Şehirdeki her kulüpte bir adamınız var mı sizin?”


diye sordu Danika.
“H em en hem en,” diye cevapladı Kenny. Y erel bir
m üzik gı ubunu tanıtmaya uğraşırken gittiğin yerlerdeki
insanlarla kaynaşıyorsun.”
“Eminim sizin gibi her akşam dışarı çıkan tiplere iç­
kiye veilecek para koymaz,” diye cevap verdi.
Tryst hıncahınç doluydu. Yine de, kapıdaki korum a­
lar gelenlerin biz olduğunu fark edip bizi içeri aldılar.
İçeri girmek bizim için kolaydı.
Büyük barların birinde D oug’ı bulduk. Beni görünce
başını sallayarak bana doğru yaklaştı. Bar çok doluydu,
bu yüzden yolum u bulmak için insanları omzumla it­
tirdim .
“Bir masa ayırttım,” dedi kulağıma; kısık, tiz bir sesle.
“Ve şişeyle içki servisi. Bu senin şanslı gecen.”
Tebessüm ettim. “Teşekkürler adamım.”
“Öyle. Bu senin bana yapmadığın türden bir şey. Ya­
nındaki seksi kadın da kim?”
G ülüşüm biraz soldu. “Arkadaşım Danika. O bildi­
ğin kızlardan değil.”
İç geçirdi. “Hepsi bildiğin bzlardan değilmiş gibi gö­
zükür.”
VIP hostes bize yerimizi gösterdi. Sevimliydi ve beni
davetkar bakışlarıyla vuruyordu.
G üldüm , tam olarak bunu düşünm eden. Danika'^a
dansa davet ettim. Vay canına! Birileriyle takılmaca çok
istem em e rağmen Danika ile dans edecektik.
VIP locamıza giderken Danika bana arsız hır gülüş
attı.
“Ee, böyle güzel yemek yapmayı nereden öğrendin?”
r acılı M e k s ik a
yediğim en güzel e n c h ila d a h r d ı. Bu
d ,ye s o rd u . “B u n la r
börekleri benim favorim dir.”
G ü ld ü m , annemi düşünerek. “Bana yem ek yapmayı
a n n e m ö ğ r e tti. Asıl onun yaptığı enchiladaları d enem e­
lisin. Benimkiler onunkilerin yanında solda sıfır kalır.”
“O burada, Vegas’ta mı yaşıyor?
“Evet. Aslında yakın bir zam anda onlarla aile yemeği
yiyeceğim. Seni de götüreceğim .”
Gözleri faltaşı gibi açıldı. “B eni ailenle tanıştırm ak
mı istiyorsun?”
Suratım biraz sert bir ifade ta b n d ı fakat b u n u göster­
mek istem em iştim . B üyük b ir m esele haline g etirm ez­
sem öyle olmazdı.
“A ın e m le tanışm anı istiyorum . Babam la hiç tanış­
madık. A nnem ham iley k en o n u bırakm ış. O n u g ö rm e ­
diğim için canım hiç sıkkın değil.”
Başını salladı, gözleriyle b ü tü n y ü z ü m ü tarayarak.
Y utkundu. “A ynı d u ru m d ay ız, dostum . B abam ın kim
olduğuna dair b ir ip u c u m yok b enim de. A n n e m o n u n
hakkında tek b ir şey bile anlatm adı bana.”
G ö z lerim i k ırp ıştırd ım , biraz şaşırm ış halde. B u ben-
cilceydi fakat b e n im le aynı d u ru m d a olm asından dolayı
k e n d im i rah at hissetm iştim . B u beni daha az yalnız his­
se ttird i ve ailem deki biri dışında ilk kez birine b u kadar
b ağlandığım ı hissettim .
“İyi anlaşacağım ıza şüphe yok,” diye cevapladım en
so n u n d a . “D ü ş ü n d ü ğ ü m ü z d e n daha fazla o rtak yanım ız
varm ış. S enin a n n en de Vegas’ta m ı?”
O m u z silkti, suratını asarak, “T am olarak e m in deği­
lim . B irbirim izle gerçekten hiçbir zam an anlaşam adık.
İrtibatta kalm ıyoruz pek.”

78
R. K. L ilk j

Kardeşi hakkında sorduğum sorulardan sonra dersi­


mi alm ıştım , bu yüzden nasıl olur da annesinin nerede
olduğunu bilm ez diye soramadım, yine de delicesine
m erak ediyordum .
“Ee, annem le tanışm an için hangi gün uygunsun?”
G ülüm sedi, güm üş rengi gözlerindeki bulutlar dağı­
larak. “Seçim şansım var mı? Kendi kendine karar ver­
m işsin annenle tanışacağıma.”
O n a h ü z ü n lü bir gülüş attım. “G ü n ü seçmeyi sana
bırakıyorum en azından. Endişe etm ene gerek yok. Bir­
birinizi seveceksiniz.”
“G eçinem eyeceğinizi tahm in bile edem iyorum .”
B u konuşm alar, aklıma kardeşim in bebeklik görün­
tü sü n ü getirdi. Yetişkin olması önem li değildi, o be­
n im için hep bir bebek kardeş olacak. O n u n için her
şeyi yaptım , hem de her şeyi ama D anika’yı davet etti­
ğim i ona anlatm adığım için biraz üzgündü. Kadınlarla
ilişkilerim iz hakkında aram ızda katı kurallar vardı ama
o n u n la çıkm aya başlam adan önce. Am a o b u n u n adil ol­
m adığını d ü şü n m ü ştü . Yine de, anlasın ya da anlamasın
isteklerim e saygı gösterm esi gerektiğini düşündüm .
G arson şişe içkim izi getirdi ve D anika’nın gözlen
açıldı. D o u g ’a borçlu o lduğ um u hissettim .
“E tkilendim . Fransız Grey Goose Kirli M anini vodka
kokteyli, üstelik şişe servisi. Evsiz bir adam için fazlasıy­
la iyi bağlantıların var.”
G ü ld ü m , m artinileri bizim için çoktan karıştırmıştı.
“N asıl oluyor da bu bulanık m artiniyi isteyebiliyor­
su n ,” diye sordum , kaşlarımı alaylı bir biçim de hareket
ettirerek.
B u sürpriz onda kıkırdamaya neden olm uştu ve bu-
79
Yorgun Hayaller

nun favori sesim olduğunu düşündüm . Bu tam olarak


onun karekteristik özelliği ve her zaman yaptığı bir şey
değildi ve bu yüzden buna bayılmıştım.
Piste çıkmadan ikişer içki götürdük.
İyi bir dansçıydım fakat Danika’nın yanında solda sı­
fırdım. Bu kız hareket ediyordu. Ve onun dansı yalnızca
seksilikle alakalı değildi. Yaptığı her hamleyi yetenek­
le ve güzellikle yapıyordu. En iyi 40 dans m bderi vardı
bu gece ve her şarkının sözlerini biliyordu, her kelim e­
de ufak ama seri hareketler yapıyordu, saçlarım havada
uçuşturuyordu ve kalçalarını seksi bir silah gibi kullanı­
yordu.
Diğer elemanlarla köşede m uhabbet ederken gördü­
ğüm de Kenny’den bir sigara istedim.
Masaya döndüğüm de D anika’ya, “Sigara içsem sorun
olur m u ,” diye sordum.
T elefonuna bakıyordu ama bir b a b ş atıp kafasını sal­
ladı. M utlu görünm üyordu.
“Bağımlı değilim,” dedim. “Sadece içki içerken içi­
yorum .”
Güldü. “Evet, gördüğüm kadarıyla her gün içki içi­
yorsun. B unun neresi bağımlılık değil?”
Acı bir gülümsemeye büründüm . İyi hir noktaya de­
ğinmişti.
“Kiminle yazışıyorsun,” diye sordum , telefonunun
ekranına bakmaya çalışarak.
Dudağını büktü. “Ö nem li biri değil. Eski sevgilim
beni rahat bırakmıyor ama ona cevap yazm am ayı öğren­
dim, cehennem in dibine bile gitse.”
Söyledikleri nedeniyle, kendim i gereksiz b ir öfkeyle
dolm uş gibi hissettim. “O n u n kıçına tekm e basm am ı is­
80
R . K . L ille y

ter misin,” diye sordum, şaka yapmanın kıyısından bile


geçmeden.
Güldü, kafasını salladı ve telefonunu minik çantasına
koydu. “Hayır, er ya da geç vazgeçecek.”
“Mesajda ne diyordu?”
Gözlerini devirdi. “Beni sevdiğini söylüyordu ama
bana göre, beni yeteri kadar sevmiyordu.”
Sanki mideme kocaman bir taş oturmuştu. Yum ru­
ğum u sıktım. “Bu ne kadar önceydi?”
Elleriyle önemsizmişçesine bir hareket yaptı. “N ere­
deyse bir ay önce falan.”
Gözlerim açıldı. “Ayrıldığın, daha bir ay bile olmadı
m ı?” B unu neden söylediğimi bilmiyordum ama ne­
dense canımı çok fazla sıkmıştı.
“Ç ok eski bir hikaye. Bir atışma ve sen artık yoksun.
Beni bir kez mi aldattı bilmiyorum ama ben onu bir kez
yakalamıştım ve bu benim için yeterliydi. Dünyada ka­
lan son erkek bile olsa onunla birlikte olmam. Ateşler
içinde yansa elimdeki suyu içmeye devam ederim ve ya­
nışını izlerim .”
Bu düşünceler karşısında yutkundum .
T elefonu çantasının içinde olmasına rağmen az da
olsa bir ses duydum ve birilerini yum rum lam ak istedim.
T elefonu tekrar kontrol ettikten sonra çantasına geri
koydu.
“İzin ver, devam edip etmediğine bakaram ve eminim
ki işin içine ben girdiğimde bunu yapmaya kesecek.”
Bende onu öpme isteği uyandıran o yandan gülüşü­
nü attı.
r Yorgun Hayaller

“Tatlısın, b u n u b iliy o rsu n d eğ il m i? ”


K afam ı salladım. Kendimi hiç böyle düşünm em iş-
tim . A z ıc ıkbile olsa.
“Tekrar dans etmeye ne dersin, Boo,” diye sordum
ona, ik i martini daha içtikten sonra.
Kusursuz burnunu bükerek, “Bana böyle hitap etme.
Yetişkin bir adamın bana söylememesi gereken gariplik­
te b ir kelime.”
“Peki nasıl hitap edeyim sana?”
“Danika.”
“Bu kulağa çok norm al geliyor. Sana her zam an is­
minle hitap edem em .”
“O zaman bana daha tatlı şeyler söyle. T atlım vs gibi.
Ya da ne bileyim puding falan de.”
“Puding?” G üldüm .
Başıyla onayladı. “Tatlı bir isim ve bunu söylem e şek­
lini seviyorum. Başka birine puding diyem ezsin. Desen
de bana söylediğin zamanki gibi şirin olmaz.
“G eyik yapıyorsun, değil m i?”
Başını salladı. “Hayır. Bana gerçekten p ud in g dem eni
istiyorum . B unun çok şirin olduğunu d ü şü n ü y o ru m .”
“Sen sarhoşsun,” dedim.
O m u z silkti. “Ee? Bana halen puding dem eni sevi­
yo ru m .”
“Sabah böyle dem eyeceksin.”
“O zaman kafam ayılana kadar söylediklerim i dikkate
almamanı söylüyorum . Sarhoş halim i daha çok sevebi­
lirsin, her neyse, çünkü ben seni sarhoş halim le daha
çok seviyorum.”
B unu kabul edemeyeceğim. “T am am puding, hadi
dans edelim .”
R. K. Lilley

Bölüm 8

Danika

Bir seri tutturduk ve neredeyse her akşam dans etme­


ye gidiyorduk.
H uzursuz bir insandım. H ep öyle oldum. Kendimi
hep bir sonraki adımımı düşünür halde buldum, hep
yarım düşünerek yaşadım. Nadiren anı yaşar halde bu­
lurdum kendimi. Tristan benim bu yanımı açığa çıkar­
dı. Neredeyse onunla birlikte olduğum her an böyle-
dim. Alışkanlık yapan bir histi. Bilmek, yalnızca o an ne
olduğunu bilm ek yaşamaya değerdi. Anı yaşıyordum ve
buna bayıldım.
“Akşamdan kalmalar için yaptığım sandviçler yüzün­
den hastalanıyor m usun,” diye sordu Tristan bir elini
bana doğru uzatırken.
“Ke-sin-lik-le hayır,” dedim, sandviçimi ondan ala­
rak.

83
B unun hakkında düşündüğümde, onunla ilgili hiç­
bir şeyden kötü etkilenmiyordum. Tanıştığımız andan
itibaren ayrılamaz olmuştuk ve öyle olacağa benziyordu.
“Bu akşama bir konserim var aslında. G rubun tanıtı­
mı için,” dedi bana ısırıklar arasında. “Bu yüzden gelip
neler yaptığımı görmelisin. Bu yeni bir kulüp, sonun da
Dean ile tanışacaksın.”
“Gelem em ,” dedim, yapmam gereken işleri hatırla­
yarak. “Bir işim var bu gece,”
Yemek yemeği kesti, beni izleyerek. “Bir iş?”
O m uz silktim. “Haftalık bir iş”
“Detayları umursanacak bir iş mi? Bir buluşm a işi mi
ya da kızlar gecesi gibi bir şey mi?”
Gözlerimi kırpıştırdım, haftalık bir buluşm a fikrin­
den kendimi kurtararak. “Ne dedim de bu kulağına bir
buluşm a gibi geldi? Kızlar gecesine gideceğim.”
“N erede,” diye sordu, bir ısırık alarak.
O nu inceledim, kafasında dönenleri m erak ederek.
“Burada bir evde. Neden ki?”
O m uz silkti. “D üşündüm de işim bittikten sonra
sana katılabilirim. Bütün arkadaşlarımla tanıştın. Şimdi
sıra bende.”
“Bu kızlar gecesi, bu yüzden...”
O m uz silkti. “Kendi işimi kendim görürüm .”
“Sabahın dördüne kadar parti yapmayacağız bu yüz­
den bittiğinde sen halen gelememiş olacaksın.”
Gözlerini kısıp bana baktı. “N eden benim bu şeye
gelmemi istemiyorsun?”
Göğsünü bir parmağımla dürttüm . Bu hareket ters
ters bakan adamı gülümseyen birine çevirmişti. “Davetli

84
R . K . L ille y

değilsin, zorlama. Bu yalnızca ufak bir toplantı. Ayrıca


da beş dakika içinde sıkıntıdan ağlayabilirsin.”
“Ne zaman başlayacak?”
“Erkenden. Ve erkenden bitecek.”
“Hepiniz sağda solda oturup konuşacak ya da kız şey­
leri mi izleyeceksiniz?”
İç geçirdim. “Oturup konuşup kokteyllerimizi içece­
ğiz. Senin ilgini çekecek bir şey yok. Yalnızca bu rutin
işlerini yapmaya devam et. Bunun hakkında endişelen­
me.”
Yüzünde şeytani bir gülümseme oluştu. “Beni çağır­
maya uğraştığını hissediyorum.”
Başımı salladım. “Kafayı yemişsin, biliyor musun?
Tam aksine gelmemeni istiyorum. Seni uzaklaştırmaya
çalışıyorum.”
Gözlerini yeniden kıstı. “Benden bir şey gizliyorsun.
Neler olup bittiğini Bev’e soracağım.”
Çenem i kaldırdım. “Git sor. Sana ne yaptığımı söyle­
yecektir. Sadece kızlar var. Erkeklere yasak.”
İç geçirdi, tüm bunlardan vazgeçmiş gibi görünerek.
“İyi. Peki ya yarın akşam. Yarın olur mu?”
Güldüm , konu hakkında daha fazla sorup soruşmr-
madığı için rahatlamıştım. Lucy’nin ona şaşkınlıkla bak­
masını gerçekten istemiyordum. Lucy bir anlığına bile
benim ve onun platonik olduğumuza inanmayacaktı.
K ahretsin, ben bile gerçekten inanamıyordum.
“O lur,” dedim ona.
“Bugün için bir plan var mı,” diye sordu, sandviçinin
son parçasını da bitirerek.
“Çocuklara, kahvaltıdan sonra birlikte yüzeceğimizi
söyledim.”
85
Y’orgıııı Hayaller

“Bizimle birlikte dört saat boyunca yüzeceğini söy­


ledin,” diye bağırdı Ivan kanepeden, böğürtlenli kekini
yiyerek.
“D ört saat ya da sen söyleyene kadar dedim amca,”
diye cevap verdim . Sandviçim den koca bir ısırık aldım
ama malzemesi boldu ve yemesi bana bir ısırık için bile
olsa zor gelmişti.
Tristan sandviçimi elim den alıp kalan son lokmayı
ağzına attı.
“Seni şanslı, m ayolarım yanım da,” dedi, sandviçin
son lokmasını yutup, üstüne de bir bardak su içtikten
sonra.
“Ah, kahretsin. Benden ödünç bir bikini alacağını
u m uyordum . Bu, günü benim günüm yapacaktı.”
G üldü. “îlerde bir bahis kazandığında b u n u hatırla­
m ak zorundasın.”
T ristan rekabetçiydi. Aslında, bahsi tam am en başka
bir boyuta taşımıştı. Bir mücadele için her şeyini verebi­
lirdi. H e r zaman. Şu fani hayatımda etrafım da o varken
hiçbir şey sıkıcı değildi.
“Ah, hatırlayacağım, şimdi onu masaya koym alısın.”
“O ha, oha, oha,” dedi, bir elini sallayarak düşünceyi
kafasından atmak için. “Sen masaya bir şey koym azsan
ben de koym am .”
Dudağım ı büktüm , düşünerek. Sen yeni bir iddiayla
gelene kadar ben de ortaya koyacak bir şeyler bulacağım .
‘Yatağında uyum am a ne diyorsun?” A nlatışının ku­
sursuz bir m asumiyeti vardı, ahlaksız.
“Pardon,” diye sordum , onu doğru duyup duym adı­
ğımı m erak ederek.
R . K . L ille y

“Lafı dolandırmayayım. Sıradaki iddiayı kazanırsam,


kanepe yerine seninle beraber yatağında uyuyacağım.
Teki'arhyorum. Yalan dolan yok. Sen kazanırsan, biki­
nilerinden birini giyip yüzeceğim. Bu, evde ve çocuklar
gittiğinde olacak.”
Söylediklerini kafamda canlandırmaya çalışırken ak­
lımı bir dakika için kaybetmiş gibiydim. Karşı cinsin kı­
yafetlerini giymesinin beni tahrik edeceğini hiç düşün­
m emiştim.
“Ah, hayır Boo,” kısık bir çığlık attı, beni izleyerek.
Y ü z ü n ü öyle yapma. Beni öldürmeye mi çalışıyorsun?”
Kendime geldim, yutkunarak. Takma isim üzerine
yaptığımız ufak tartışmayı kazanmıştı. Vazgeçmiştim.
Bana böyle seslenmek istiyordu. İçten içe bunun sevim­
li olduğunu bile düşünm üştüm .
D edim ki, “İlk önce sen değiştir. Benim çocukların
mayolarım almak gerek.”
M utfaktan odama doğru gitti. Bir dakika bile geçme­
den duşun sesini duyduğum için şaşırmadım.
Ç ocukların mayolarını buldum ve giymeleri için
odalarına bıraktım. Yatak odamdan çıktığı ve benim yü­
rüyüş yolum a girdiği anda Tristan’a doğru yürüyordum .
Y üzüne baktım, çıplak göğsüne bakmamaya çalışa­
rak. G örüntüsü nefes kesiciydi. “Çocuklar hazır,” de­
dim ona. “Şimdi gidip üzerimi değiştireceğim. Birkaç
dakikaya ihtiyacım var. Beni havuzun kenarında bekle­
yebilir m isin?”
Başıyla onayladı ve arkasını dönüp gitti. Kendimi,
onu izlem em ek için dizginlemeye çalışıyordum.
Çocuklarla yüzerken tek parça siyah mayom favo-

87
Yorgun H ayaller

rim d i am a bu sefer o n u d ü şü n m e d im bile. E n seksi


m ay o m u aradım . G ü m ü ş renkti, altın b ir elbisesi vardı
am a aralıksız yüzeceğim i bildiğim den o n u çekm ecede
bıraktım .
H av u za açılan kapıya varm ak üzereyken güneş kre­
m in i hatırladım .
M at, k o rid o rd a n havuza sanki bir yarış halindeym iş
gibi koşarken ben de banyodan 50 fa k tö rlü k losyonu al­
dım .
H âlâ ayakta d u ru y o rd u , giym esine y a rd ım e d er gibi
hafifçe ayağına d o k u n d u m . “Ç o k ta n hav u zd a olm alıy­
d ım B o o ,” diye m ızm ızlandı.
“E vet, am a b u losyonları sü rm e d e n y ü z m ü y o ru z , bu
y ü z d e n yapm alısın b u n u yoksa y ü z e m e z sin ,” dedim
ciddi b ir şekilde. M ızm ızlığa izin v e rm e y e n biriydim .
B ana b ir bakış attı ve k e n d in i toparladı. “Ş im d i gide­
b ilir m iy im ? ”
B aşım la onayladım , “G idebilirsin, P eek a.”
Ivan da k o rid o ru geçerek geldi ve aynı işlem i ona da
uyguladım . R u tin im iz in ne o ld u ğ u n u b ild iğ in d e n sa­
kince krem i sü rm e m i bekledi.
“T rista n bizim le u z u n süre b o y u n ca yaşayacak m ı,”
diye sordu.
“Ç o k fazla değil. B ir ya da iki hafta. N iç in ? ”
“O n u sevdim . İyi y e m e k pişiriyor ve k o m ik b iri.”
“B u n u n tartışm ası bile o lm a z ,” d e d im ve o n u da yol­
lad ım havuza.
Saçım ı toplayıp güneş k re m in i s ü rm e m b ir dakikam ı
aldı. G ü n eş k rem ini sü re rk en ç o cu k ların n e ale m d e ol­
duklarını ko n tro l e tm e k için dışarı çıktım .
R. K . L illey

Dışarı çıktığımda Ivan ve M at çoktan havuza girmiş­


lerdi. T ristan, havuzun kenarında hazırlanmış bir hal­
deydi, çocukları dikkatlice izliyordu. Beni görm eden
önce T rista n ’ın üstsüz vücuduna baktım.
Ü zerim deki bikini hariç her şeyi attıktan sonra güneş
krem ini bacaklarıma sürdüm . Ayağımı bir sandalyeye
dayadım ve krem i iki bacağıma da sürm eye devam et­
tim . Sonra om uzlarım a ve kollanm a sürdüm .
G öbeğim e hunharca krem sürerken T ristan’a doğru
yürüm eye başladım .
Y anına gittiğim de krem i ona uzattım .
Y u tk u n d u ğ u n d a hareket eden boğazını gördüm .
“Sırtına krem sürm em i ister m isin,” diye sordu.
“E vet,” dedim , gafil avlanarak. Sırtım ı krem lem eyi
u n u tm u ş tu m . B en krem i ona kendisine sürm esi için
verm iştim am a o güzel b ir noktayı yakaladı. Arkamı
döndüm .
İlk d o k u n u şu beni zıplattı. E llerinin benim üzerim de
olm asını fikri bile hoşum a gidiyordu. Ve daha tam anla­
m ıyla başlam am ıştı bile...
E lleri, o m zu m ve sırtım ın üzerindeydi. H a fif doku­
nuşlarla o m u zlarım a odaklı ovuşturm aya başladı kremi.
Ben de p arm ak hareketleri karşısında eriyip gidiyordum .
“M m m m ...” B oynum daki gergin noktaya geldiğinde
m ırm ırla n d ım .
“Seni hep b u noktayı ovuştururken görüyorum . G er­
ginsin. B u n u n üzerinde çalışm am a izin v erm elisin.”
“A ynı zam anda m asör m ü sü n ?”
“H ay ır am a güçlü ellerim var ve senin hizm etindeler.
H e r ne zam an istersen.”

89
Yorgun Hayaller

Bu yaptıklarıyla beni çılgına çevirmişti. Ellerinit^


böyle üzerimde hareket etmesinden hoşlanıyordum.
Elleri, kaslarımı ovuşturarak sırtımdan aşağı doğru
indi. Belimin etrafına geldiğinde ovuşturmaya devam
etti. Elleri karın kaslarımda gezindiğinde ve kollan beni
çevrelediğinde inliyordum. Göğsünü sırtımda hissettim
ve ister istemez ona dayandım.
M at tipik altı yaş çocuğu sesiyle, “Boo, o neden senin
göbeğine dokunuyor,” diye bağırarak sordu. Ve bu ses
tüm mahalleyi alarma geçirecek cinstendi.
Bu beni kendime getirmişti. Tristan’dan uzaklaşarak
doğrulm uştum . “O bana güneş kremi sürm em de yar­
dımcı oluyordu, Peeka.”
Benimle konuşuncaya kadar Tristan’a bakmadım.
“Sen de benim sırtımı kremleyebilir m isin,” diye sordu,
boğuk bir sesle.
“Evet, tabii ki,” dedim, ona yardım etm ek için hare­
kete geçerek. Sırtını görüntüsüne b sa sayılmayacak bir
süreliğine donup kalmıştım.
Yeryüzünde güçlü bir sırtı bem lem ekten daha seksi
bir şey olmadığını düşünm üştüm . O m uzlarını ovuştur­
dum , bana yaptığından kopya çekerek. Bu sırada döv­
melerinin üzerine de b e m sürüyordum .
O m zunda altın ren b i bir ejderha vardı. Birbirine gir­
miş bir yapısı vardı ve her detayı güneş ışığında bile m ü­
kemmel netlikte görünüyordu. O na daha sonra b unun­
la ilgili bir soru sormayı abım ın bir köşesine yazdım.
O inlerken ben onu sırtından aşağı doğru kremleme-
ye devam ettim. Buna güç bela inanabiliyordum ama

90
R . K . L ille y

göründüğünden de daha iyi hissettiğini fark edebiliyor­


dum.
Karnına krem sürerken göğsümün sırtına değmeme­
si için çaba gösterdim. Nasıl hissettiğini öğrenmek için
çıldırıyordum. Daha önce hiç kimsenin karın kaslarına
bu şekilde dokunmamıştım.
Ona doğru yaslanarak kaba etini ovduğum anda göz­
lerimi kapattım.
“Şimdi göbüşüne yardım etme sırası sende mi, Boo,”
diye haykırdı Mat.
“Evet, Peeka,” dedim, yüzüm kızararak.
Geri kalan yerlerini kendisi bitirmesi için kremi T ris­
tan’a verdim.
O na bakmadan birkaç hızlı adımla uzaklaştım ve
sonrasında havuza daldım.
Yorgun Hayaller

B ölüm 9

İkim iz de, krem sürm e seansında birbirim izden na­


sıl etkilendiğimizi belli etm ediğim izi düşünüyorduk.
Fakat karşılıklı olarak, b u n u n harika bir şey olduğunun
bilincindeydik.
Saatlerce suyun içinde oyunlar oynayarak yüzdük.
T ristan çocuklarla iyi anlaşıyordu, onları suda tam
istedikleri gibi bir o yana bir bu yana savuruyordu. Ç o­
cuklar bundan çok m em nundu.
Ivan’ı başının üst seviyesine kadar kaldırıp suya at­
m ıştı.
Ivan, T ristan’a, “Bahse girerim b u n u D anika’ya yapa­
m azsın,” dedi.
“Benim le iddiaya m ı giriyorsun,” diye so rd u Tristan.
“Sana m eydan okuyorum ,” dedi Ivan.
Bu sırada M at’i sırtüstü yüzdürm eye çalışıyordum .
T ristan birdenbire yanım da belirdi. Beni b e lim d en kav­
rayıp kaldırdığında kurtulabileceğim i d ü şü n e re k çaba­
layıp bağırdım. Ivan’ı attığı gibi suya atm ak yerine, beni
92
R . K . L ille y

havaya kaldırarak başının üstünden aşırdı ve omuzlarına


oturttu.
Düşmeyeyim diye tutacak bir yer arıyordum. Kısa
saçlarından tutmayı denedim olmayınca çenesinin altını
tuttum . Bacaklarım boynunun etrafını sarmıştı.
“N e yapıyorsun,” diye sordum.
“Ivan bana meydan okudu.”
“Buna hayır diyemeyecek durumda mısın? Hele ki
sekiz yaşındaki birinden gelen bir meydan okumaya?”
O m uzlarım silkti, beni omuzlarında sallamaya başla­
dı ta ki ben bacaklarımı sıkmaya ve ciyaklamaya başlaya­
na kadar.
“Sanırım hayır,” dedi.
“Sana onu bırakman konusunda meydan okuyo­
rum ,” diye haybrdı küçük, hain Ivan.
T ristan bir an bile olsun tereddüt etmedi, beni kalça­
larım dan yukarı kaldırarak suya attı.
Ağzımdan sular püskürterek yüzeye çıktım.
O yalnızca gülümsedi.
B unun acısını nasıl çıkarırım diye düşündüm .
Sürgülü cam kapı açıldı ve Jerry kafasını uzara. “Bir­
kaç ayak işi yapıyorum çocuklar. Bana katılmak isteyen
var mı? Bitince dondurm a yemeği düşünüyorum size
de ısm arlarım ...”
M at, Jerry daha lafını bitirm eden havuzdan çıktı. Ivan
bir anlığına duraksayıp düşündü. Sonunda o da dondur­
maya karşı koyamayıp havuzdan çıktı.
Jerry, çocukları içeri alırken bize, “Öğlen bendeler,
eğlenm enize bakın,” dedi.

93
Yorgun Hayaller

Ben de T ristan’ı nasıl suya göm erim diye d ü şü n ü re k


ona karşılık verdim. T ristan çok cüsseliydi...
Jerry içeri geri döndü ve T rista n ’la başbaşa kaldık.
Tristan arkasına yaslanıp kollarını h a v u zu n kenarına
koyarak bana güldü. Yarı batm ış halde beni izliyordu ve
şansını olduğunu fark ettim .
Masumca ona yaklaşmayı denedim . Yavaş yavaş çok
yakınına gelmiştim.
Beni izledi, yutkunarak.
Kollarımı boynuna koydum , saçlarını karıştırarak.
Epey yakındım ona, nefesini hissedebiliyordum . Beni
durdurmadı.
Bacaklarımı dizlerinin arkasından kavrayıp tu ttu m .
“N apıyorsun D anika,” diye sordu, biraz paniklem iş
görünerek. Yine de beni durd u rm ad ı.
“Sana m eydan o kuyorum ,” diye başladım , kocam an
kollarının arkasından tutarak. “D ibe bat!”
Kollarını havuzun kenarından çekip tu tu n m a sın ı en­
gelleyerek suya batm asını sağladım.
Suya battı batm asına ama peşinden ben de battım .
Bu suya batm a manevrası o n u n suratının m em eleri­
m in arasına girm esine sebep oldu.
Y üzünü olduğu yerden çekm edi ve kollarım serbest
bırakm am a rağm en hem en su yüzüne çıkm adı. O böy­
le yaparken beni de tuttu . M em elerim in arasında sürat
teknesi gibi davranm asına güldüm . Kısa saçlarını acıt-
mamaya dikkat ederek çektim.
Sonunda su yüzüne çıktık. Başını arkaya yasladı bana
gülerek.
Beni su seviyesine indirdiğinde birden bire gülmeyi
kestik, vücudum onunkinin tam yanındaydı. Bu sırada

94
R. K . L illey

cinsel organlarım ız arasında anlık bir temas oldu. Sert­


leşmişti. İkimiz de nefesimizi tutuyorduk.
O n u ileri ittim , bana izin verdi. Bir adım geri çekil­
dim .
“K ötü bir fikirdi,” dedim nefesimi vererek.
“Eve,t” diye katıldı, elini saçının üzerinde gezdirerek.
“Bence b u n u burada bırakalım. D uşa ilk sen gire­
bilirsin,” dedim ona, aynı banyoyu paylaşıyor olduğu­
m uzdan dolayı.
“T eşekkürler,” dedi, kendini havuzun dışına ittire­
rek. Eve doğru hareket etti.
“İşin bittiğinde bana haber ver. Burada bekliyor ola­
cağım .”
Kapıya ulaşm ıştı bile, onu açtı. A kasım dönüp ta­
m am anlam ında bir el hareketi yaptı.
Ben ise havuzda kaldım, paniklem eden. Birbirim iz­
den etkilenm iştik. B unun bir anlamı olduğunu düşün­
m edim . Biz kendim izi kontrol edebilen iki yetişkin in­
sandık.
Seks yapmayı istem edim bile. Seks benim için hiç iyi
bir şey olm am ıştır. B enim için, taş çatlasa birisiyle sıb
f ı b olm anın bir yolu olarak istediğim bir şey olm uştur.
Bu gerçekten değiştirm ek istediğim acı bir gerçek. B unu
halletm eliyim .
Şim di, b enim için yeni bir sorun vardı. H iç olmadı­
ğım kadar ateşli ve canı sık b n hissediyordum. Vibratö­
rü m ü y a b n gelecekte kullanmaya karar verdim . A c a k
b u yardım cı olabilirdi.
T rista n ’a yeterince süre verecek kadar yüzdüm .
D urd u ğ u m d a nefesim kesilmişti ve yorgundum .
95
Yorgun Hayaller

Tristan duşunu bitirmiş, beyaz tişörtünü ve grim si şor­


tunu giymiş, havuzun kenarında duruyordu.
Beni izleyerek, yüzünde eblek bir ifadeyle, “D uş şe­
nindir,” dedi.
“A , teşekkürler.”
Suyun dışına çıktım, beni bir havluyla karşıladı.
“Biraz vücut çalışmaya gideceğim ,” dedi ben kurula­
nırken.
Başımla onayladım. Burada kaldığı b s a süre içerisin­
de Bev’in spor odasını verimli bir şe b ld e kullanıyordu.
“T ablm ana bak sonra da bana katılırsın.”
T ebardan onayladım. “U m a rım .” S açım dab b o ru
iyice yıkamam gerebyordu ve birkaç şey yapm am ge-
rebiydi.”
“Tabii b , ” dedi, evin arka tarafına doğru yürüyerek.
Duş aldım ve rahat bir şort-tişört ta b m ı giydim . Vib­
ratörüm ü kom odinim in çekm ecesine koym uştum , bir
çorap içine sokuşturup bir tişörte sararak. İyice gizle­
miştim, bu işlerden elim i ayağımı çektiğim den beri.
O dam ın kapısını kapatıp b litle d im . Biraz m ü zik aç­
tım. Şortum u ve k ü lodum u çıkarıp ihm al ettiğim oyun­
cağımı çekm eceden çıkarttım .
Gözlerim i kapayarak, yatağım a uzandım . T rista n ’ın
elleriyle bana vibratörlük yaptığını düşledim .
Kaslı kollarını hayal ettim , tişö rtü m ü n ü zerinden
m em elerim i avuçlarken. O sinsi gü lü şü n ü resm ettim
kafamda m em e uçlarım ı ovuştururken. Ç oktan ıslan­
m ıştım . V ibratör e tb s in i arttırırken o n u n altın rengi
gözlerini düşlüyordum . O n u hareket ettirdim ve b ito ri-
sime dokunduğunda inledim , o m ü kem m el vücu d u n u ,
harika karın kaslarını ve ç e b d göğsünü hayal ederek.

96
R. K. Lilley

Vibratörü daha da içime sokarak onun erkesiyonunun


kaynağının ben olduğunu hatırladım.
Genelde bu aletin beni rahatlatması ve gelmemi sağ­
laması uzun zaman alırdı ama bu sefer daha öncesinde
hatırlamadığım kadar hızlı bir şekilde bitirdim. Kendi­
mi rahatlatıp zevkin doruklarında gezinirken kapım çal­
mıştı. Gerilmiştim.
“Danika,” dedi Tristan.
Gözlerimi kapadım, derin sesin beni fırçaladığını
düşleyerek.
“Evet,” diye yanıtladım nefes nefese.
“Geliyor m usun?”
“Evet,” dedim neredeyse inleyerek.
“Bu kadar uzun süren nedir,” diye sordu.
“N eredeyse hazırım ,” dedim nefes nefese.
Kapının ardında uzun bir duraklamanın ardından
“N apıyorsun,” diye sordu, sesini biraz daha ciddileşti­
rerek.
Cevap verm edim , bu ciddi ses tonunda bir şeyler
beni ateşliyordu. Battaniyemin bir köşesinden tuttum ,
inlem elerim zirveye ulaştığında onu ısırır haldeydim.
“İçeri gelebilir m iyim ,” diye sordu.
Kapıyı açmaya çalıştığını duydum.
“Bir dakikaya ihtiyacım var,” dedim ona, öylece uza­
nır halde. Kalbim halen yerinden çıkacak gibiydi.
“T am am ” dedi, neredeyse duyamayacağım kadar ses­
siz bir tonla.
Sonunda kapıyı açtığımda sakin ama kızışmıştım.
T ristan orda dikiliyordu, elleri belinde, gözleri yerde.
Yukarı baktı, sonrasında da kafasını odaya doğru uzattı.
“H e r şey yolunda m ı,” diye sordu.
Yorgufi

“E v e t , ’’dedim,
bir şey yokmuş gibi. Az öncekine göre
daha rahat hissediyordum.
“Spor yapacak mıyız?”
“EJbette. İzin ver saçlarımı toplayayım ve ayakkabıla­
rımı giyeyim. Bir dakika sonra orada buluşalım .”
Parmağıyla çeneme dokunarak beni ürküttü.
Göz kırptım ona.
“Tuhaf görünüyorsun.”
“Ne demek istiyorsun?”
Boğazından gelen hırıltılı sesi duyduğum da kendi­
mi kaybetmek üzereydim. Bu duyduğum en seksi sesti.
“Siktir Danika, bu görünüm ü biliyorum . O rada kendi
versiyonun olan “duşu” m u alıyordun?”
Ne yaptığımın farkına varması yanaklarım ı kızart­
mıştı ama onun dik başlılığını görm ezden gelm e konu­
sunda inatçıydım. Ç enem i kapatarak, kendim i geri çek­
tim. “N olm uş yaptıysam? Arada bir işte, bu n u sadece
senin mi yaptığını düşünüyorsun?”
Buna p şırm ış görünüyordu. “H ayır, b u n u d ü şü n ­
medim. Ö z ü r dilerim , yalnızca hazırlıksız yakalandım.
Bu... lanet olası ateşli. Affet beni.” Arkasını dön ü p aşağı
inmeye başladı.
“Yine de spor yapacak m ıyız,” diye bağırdı.
“Kesinlikle,” diye yanıtladım .
G ülüm sedim .
O tek bir kelime dahi edene kadar 45 dakika boyunca
koşu bandında yavaş yavaş spor yapıyordum .
Ç aktırm adan izlediğim uzu n barfiks çekm e periyo­
dunu bitirm işti.
Koşu bandım ın önüne yaklaştı y ü z ü m ü süzerek.
“Ee, şeyyy.” Sonunda konuştu, boğazını tem izleye­
rek. “N e sıklıkla bu... şeyy... yani duş alırız?”
R. K. Lille)'

O na bir bakış attım, fakat kalbim soruyla birlikle daha


da küt küt atmaya başlamıştı. “Bu arkadaşça bir konuş­
ma m ı,” diye sordum, derin bir nefes alarak.
En belalı gülüşüyle sırıttı. “Biz arkadaşız, değil mı?
Tabii ki arkadaşça.”
‘Yalan dolan yok mu?”
“H em de hiç yok. Farz et ki o kızlardan birisiyim.”
Elimde olmadan vücudunu süzmüştüm. A zu n u n
gücü gözlerimi yüzüne döndürmüştü. O kızlardan bi­
riymiş, götüm...
“Bunu sık yapmaya ihtiyacım yok,” diye itiraf ettim.
“Senin kadar olmasa da. Haftalarca ihtiyacım olmadığı
oluyor. Lanet olsun, bazen aylar bile oluyor.
Suratını ekşitti. “Bu sağlıklı olmayabilir."
O m uzlarım ı yukarıdan iple çekiyorlarmışçasma yu­
karı kaldırıp, durum um u korudum.
“B ugün seni “duşa” sokacak bir şey oldu m u,” diye
sordu, beni yakından izleyerek.
T ers ters baktım. “Bu arkadaşça bir soru değil.”
D erinden iç geçirdi, konuyu değiştirme çabasında.
“Benim hatam ,” diye mırmırladı, ağırlıklarına yönele­
rek.
D ü n gece iyi bir uyku çekememişt .k ve kendimi öğ­
len saatinde şekerleme yapar halde bulmuştum , Je n y ve
çocuklar hâlâ dışardayken.
Kapım yavaşça çalındığında yatağıma tünemiştim.
“Evet,” diye seslendim.
Tristan kafasını içeri soktu. “Hey. Dışarı çıkmadan
önce kısa bir şekelerleme yapacaktım. Çocuklar gelince
aşağısı çok gürültülü olacağı için burada seninle kalma­
nın sorun olup olmayacağım soracaktım...”
Yorgun Hayaller

O na baktım. “Düzenbazlık yok?”


‘Y ok,” diye kabul etti. ‘Yatağın bana ayrılan kısm ın­
dan taşmayacağım.”
Yastığıma sarılarak, “Tam am , iyi şekerlem eler Tris­
tan,” dedim .
O kendine ayrılan kısma geçtiğinde yatak sarsılmıştı.
Bu sarsıntıyı tam da yerleştiğinde hissetm iştim .
“Tatlı rüyalar, Boo,” dedi sessizce.
G ülüm sedim , gözlerim i kapatarak.
Banyom un kapısı açılınca uyandım . T ristan ’a bakış
attım . Gecelere akmaya tam am en hazır kıyafetleriyle
duruyordu. Taşlanm ış koyu renkli kotuyla lacivert bir
tişört giymişti.
T işö rtü n ü n kolları sarılmıştı, yakasındaki düğm eler
boğazının gövdesiyle birleştiği yeri cöm ertçe gösterecek
kadar açıktı.
“Seksi olm ak için uğraşm ıyor m u su n ,” diye sordum .
T ebessüm etti, yatağa yaklaşarak, “değil m iyim za­
ten ,” diye sordu.
G özlerim i devirdim .
Eğilip alnım dan ufak bir öpücük alarak beni ürküttü.
O doğrulurken gözlerim i kocam an açtım . “B u da
neydi?”
“Bu, arkadaşça iyi geceler öpücüğüydü.”
Doğrularak, dudaklarım ı b üktüm . “C ory ve K enny’yi
de b u şekilde öpüyor m usun?”
Yalnızca gülüm sedi. ‘Y apabilirdim , eğer onlar da se­
nin kadar güzel olsaydı. Sonra görüşürüz Boo. İyi gece­
ler.”
“Sana da,” dedim o yürüm eye başladığında.

100
R . K. Lilley

Bölüm 10

Kızlar gecesi için, çerezleri erkenden hazırlamaya


başladım. Bu orospular resmen her şeyi yer bitirirdi.
H erkes onların aç görünmediğini söyleyebilirdi fakat
dom uz gibi yerlerdi. Buna bayılıyordum ve hazır oldu­
ğum uza em in olm uştum .
Sağlıklı ve sağlıksız yiyeceklerin karşımını hazırla­
m ıştım . D om ates ve avokado ile en sevdiğim meze olan
Guacam ole yaptım fakat içine bu kızların seveceği pey­
niri koymayı da ihmal etmedim. Sade tortilla da koy­
dum ve patates kızartmasını da eksik etmedim. Fırın­
da kavrulm uş patates yaptım ama bol bol taze sebze de
doğradım . H e r hafta aramıza katılan çeşitli bzlar vardı,
ve onlarla uyum sağlamaya çalışıyorduk. Bir şey onların
hepsini aynı ölçüde şımartıyordu, yine de, bu şey Bev'in
koktely haftasıydı.
Bev işten döndüğünde mutfakta bana katıldı. Birkaç
hediye getirmişti. Vodka, elma suyu, elmalı iAlman içki­
si schnapps gibi şeyler.

101
) or^uu Hayaller

alıp inceledim.
B ir ta n e sin i e l i m e
“E lm a suyu, ha,” diye sordum . “E vet,” dedi bir tebes­
sümle, ellerini yıkarken.
“E lm a h m artiniler.”
Kız gecelerinin en güzel yanlarından biri de ne giye­
ceğini düşünm em ekti. N orm al, sıradan kıyafetler giyer­
dik. Favori, pem be bir tişört-şort takım ım vardı, kıçında
“arsız külotlar” yazan.
Bev’in giyinmesi beş dakikadan kısa sürdü. Bu giyim
tarzı sadece kızlar gecesinde görebileceğim iz cinstendi.
“Jerry az önce aradı,” dedi m utfağa giderken. “Ç o­
cuklarla birlikte sinemaya gidecekm iş. Geceyarısında
ancak gelirlerm iş.”
Kapı çaldı. Bev elinde kokteyli ve peşinden koşturan
köpeklerle şeykapıya baktı.
G elen Lucy idi. O , daim a ilk gelen kişi o lurdu. Bunu
her zam an yapm asına karşın, aslında pek de istekli gö­
zükm üyordu. Kızlar gecem iz zam anla haftalık grup te­
rapi seanslarına d önüşm üştü. Lucy arkadaşlarıyla b u nun
grup terapi seanslarına dönüşm em esi gerektiğini tartışsa
da buna ne kadar ihtiyacı olduğu gözlerden kaçm ıyor­
du. Bir süre sonra b ü tü n bunlard an en fazla v erim alan
kişi olm uştu aramızda.
Bu etkinliklerim ize bir de isim verdik. “A nony-
m ous’u siktir et!” Ç ü n k ü etkinliklerim iz A nonym ous
olu şu m u n u n felsefesi haricindeki h er şeyden oluşuyor­
du. Bir yıldır devam ettirdiğim iz bu toplantılar hayatla­
rım ızda önem li yer tutm uştu.
Lucy ve Bev kucaklaşıp, yanak yanağa ö püştüler, ar­
dından Bev kokteylini bıraktı. Lucy parlak, yeşil renge

10 2
R . K . L il l e y

bürünen martini bardağına baktı. “Bunun tadı ya kötü


ya da iyi,” diye mırıldandı. O, siyah saçlı 40’lı yaşları­
nın başında, minyon bir kadındı. Güzel bir yüzü vardı.
Koyu renkli gözleri, aynı yüzü gibi güzel olan gülüşünü
destekliyordu.
“Bence tadı orta karar bir şey,” dedi Bev.
Lucy, mutfağa, kağıt tabaktaki yiyecekleri üstüne
koyduğum büfenin yanına geldi.
Elim dekileri, ona kocaman bir kucaklayış verebil­
m em için tezgaha bıraktım.
“Nasılsın tatlım ,” dedi kucaklaştıktan sonra arkaya
bir adım atarak. “Harika görünüyorsun.”
Şaka yaptığını sanarak, özensiz döpiyesime baktım.
“H m m , teşekkür ederim .”
Bev, yem ek odasındaki küçük bara, barmenlik yap­
m ak üzere geri döndü. O bana da bir martini hazırla­
mıştı.
Küçük bir yudum olarak teşekkür ettim. Kaşlarımı
kaldırarak, “Tadı güzelmiş,” dedim.
Bev tekrardan barına gidip bu sefer kendine bir içki
hazırladı. Geri gelip, “Şerefe hanımlar, A on y m o u slan
siktir edin!”
“Anonym ousları siktir edin,” dedim kadehimi kaldı­
rarak.
“Anonym ousları siktir edin,” diye bağırdı Lucş- gü­
lümseyerek.
U z u n bir yudum aldıktan sonra tezgahı toparlamaya
gittim.
Kapı çaldı. Bev, geleni yine yeşil martini ile karşıladı.
G elen yan komşu, Saralı idi. 60’h yaşlarda, beyaz saç-

103
Yor^taı Hayaller

İl, kısa boylu ve biraz balık etli bir kadındı. H e r zaman


olduğu gibi bir tabak yerfıstıklı kurabiyeyle gelmişti.
Bev, ona içki kadehini uzattı ve kurabiyelerden bir
tane aldı.
Kucaklaştılar ve Saralı oturm a odasındaki kanepede
her zaman oturduğu yere oturdu.
“A ıonym ouslan siktir edin,” diye bağırdı, içkisini
yudum lam adan önce.
Je n de kom şum uzdu ve şimdi de gelen oydu. Jen,
barbi bebek gibi sapsarı saçları olan, harika bir kişiliğe
sahip ve çok içten gülen birisiydi. A a m ız d a , kız gece­
lerinde bile giyim inden taviz verm eyen tek kişi oydu.
Yeşil topuklu ayakkabılarıyla tam am ladığı z ü m rü t yeşili
bir elbise giymişti.
“H aftanın içeceğini hazırladım . İster m isin?” H ep i­
m iz güldük.
Koca bir kutuda çikolatalar getirm işti. Biz de onları
servis tabaklarına ekledik.
“Anonym ousları siktir edin!” dedi Sarah sessizce, bir
y u d u m alarak.
H arriet ve Sandra beraber geldiler.
H arriet tıpkı Bev gibi dava vekiliydi, yine de bağlı ol­
duğu kuruluş Bev’inki kadar büyük değildi. 39 yaşın­
daydı ve koyu renkli saçları vardı ve sım flandınlam az
özellikleri vardı. Kimse ilk b a b şta o n u n b ir seks m aki­
nesi olduğunu tahm in edem ezdi.
Sandra H arriet’ın kom şusuydu. Sandra, h s a kah­
verengi saçlı, kahverengi gözlü pek fazla süslenm eyi
sevmeyen sade, doğal bir kadındı. C avendish R esort’ta
sanat galerisinde asistan olarak çalışıyordu. İki içki içip,

104
R . K . L ille ) '

Otel sahibi olan patron unun nasıl seksi olduğundan bah­


sed iyord u . M ilyarder playboylann yaklaşık yirm i tane
fotoğrafın ı gö rd ü m ve o n u gerçekten ayıplayamadım.
Olga da geldi. O , büyük bir Alman şirketinden
emekli bir spor uzmanı/akrobattı. Yaşlıydı, yaşını gös­
term eyecek kadar plastik cerrahi ile içli dışlı olmuştu.
Hepim izden fazla içki içebilirdi.
C andy ise son gelen konuktu. 34 yaşındaydı, grup
içinde yaşı bana en y ah n olan oydu. Yine de aramızda
13 yaş fark vardı. Bir parodi sanatçısıydı ve npatıp Betty
Page’e benziyordu, saç stili ve geri kalan her şeyiyle.
“Selam fahişeler,” diye yüksek sesle bağırdı Bev’den
içkisini alırken ve ona uzaktan bir öpücük vererek. Saçı
ve makyajını özenle yapmıştı fakat Betty Boop pijama­
larını giyiyordu, kedicikli terlikleriyle birlikte. “Geceye
başlamak istiyorum kimsenin itirazı yoksa. Rahatlamaya
ihtiyacım var.”
“Burada itiraz yok,” dedi Lucy etrafına bakarak
O tu rm a odasına gittim. D ot ve Pupcake beni takip
etti. O nlar genellikle Bev işten döndüğünde Bev’in pe­
şine takılırlardı ama ara sıra bir şeyler olup benim peşi­
m e de takıldıkları oluyordu.
“B enim kulağıma hoş geliyor,” dedim. İki kişilik kol­
tuğa otu rd u m ve Bev’in m artinisinden bmhik bir yu ­
d u m aldığm gördüm .
H erkes oturdu. Oturacak bir sürü yer vardı, altı tane
tek kişilik yer, iki kişilik koltuk ve fazladan iki tane sal­
lanan koltuk vardı. O turm a odası bindik değildi ama
rahattı. Köpekler odanın etrafında geziniyorlardı, tartış­
maya katıldıklarını zannederek.

105
Yorgun Hayaller

Candy oturm ayan tek kişiydi, ellerini kalçasına koy­


m uş bir hâlde terliğini şıplatıyordu.
“Tam am , başlıyoruz,” dedi. “Engellenm iştim . Hayır
biliyor m usun? G eorge’a işedim! Yalnızca beni anlama­
ya bile çaba sarf etm ediğini düşündüm . Ve bu nadir olan
bir şey değildi, neredeyse hep böyleydi. Bana sürekli
aksi olmaya çalıştığını hissettiriyordu, tıpkı benim le tar-
tışmamaya yer arar gibi.”
Lucy’nin kaşları büzüştü diğer kadım süzerken. “Ta­
m am , sen hayal kırıklığına uğratılm ışsın seni tam olarak
anlamaya çalışmayan eşin tarafından.”
“D enediğini bile sanm ıyorum ,” dedi Candy.
Lucy sakince başıyla onayladı. “B u n u n ne boyutta ol­
duğunu görebiliyorum . H epim izin bu n d an biraz olsun
m uzdarip olduğunu düşünüyorum , fakat bize daha öz­
nel örnekler verebilir m isin, seni böyle hissettiren şey­
lere dair?”
C andy m artinisini bitirdi ve Bev o konuşm asına de­
vam etm eden içkisini tazelemeye hazırdı. “Peki... H ep i­
niz biliyorsunuz ki ben biseksüelim . G eorge da biliyor
bunu. Başından beri biliyordu, fakat başka kadınlarla
olm am a izin verm edi. Başka biriyle takılırsam benden
ayrılacağım söyleyecek kadar sinirlendiriyordu b u onu.
B u başka biri bir kadın bile olsa!”
“H alen tek eşli m isin,” diye sordu Lucy, ses to n u ol­
dukça doğaldı.
C andy bir nefes çekti. “Evet. Şu an birlikte yaşıyoruz,
fakat ben erkeklerle ve kadınlarla olm aktan hoşlanıyo­
rum . George evlilik hakkında konuşuyor ve b u beni bir
yandan çok heyecanlandırıp m u tlu ederken diğer yan-

106
R . K . L ille y

dan hayatımın sonuna kadar başkasıyla seks yapamaya­


cak olmam beni düşündürüyor.
“Evet, yalnızca bir seçim yapman lazım Candy.”
“Anlıyorum. Bu güzel. N e yapacağına ve ilişkilerini
nasıl şekillendireceğine karar verebilecek tek kişi sensin.
George ile tek eşliliği kabul ettin. Hatırlarsan bu senin
fikrindi. Senden istediği başkalarıyla seks yapmaman.
Diğer güzel giden tüm ilişkilerde eşlerin birbirinden is­
tediğinden hiçbir fark yok.
“Ama ben kadınlara karşı ilgi duyuyorum.”
Bev, C andy’ye yeni bir martini getirdi.
C andy teşekkür etti, büyük bir yudum alarak.
“B unu anlıyorum . Gerçekten anlıyorum. Herhangi
bir tek eşli ilişkinin böyle yollara kayacağını düşünüyor
m usun? Bu diğer potansiyel ilgi duyumlarını inkar eden
herkes için bir taahhüttür. George ile evlenirsen, asla
başka bir kadınla seks yapamazsın, fakat bu evliliğin ta
kendisidir. George başka kadınlarla seks yapmana m ü­
sam aha göstermeyecekse sen buna ya bağlı kalacaksın,
sözünü tutacaksın ya da bu ilişkiyi bitireceksin.”
“Ç oğu erkek diğer kadınlardan hoşlanmamı seviyor!
Ç oğu erkek bunun seksi olduğunu söylüyor! O neden
bunlardan farklı olmak zorunda?”
“B ilm iyorum . Ve evet haklısın, birçok erkek bundan
hoşlanır. Fakat sen George’u seçtin ve senden ne istedi­
ği gayet açık. Sorum suz olmanı istemiyor, ayan zamanda
bu sözüne sadık kalamayacaksan bunu da bilmek ister.”
“Evet, kahretsin. Bu zor bir durum . Bana onun bir
götveren olduğunu falan söylemeni uıııuyordunı.”

1Ü7
Yorgun Hayaller

Lucy anlayışla karşılayan bir gülüm sem e atarak, “Bi­


liyorsun ki bu benim yapacağım bir şey değil.”
“Evet, biliyorum . Bir kız hayal edebilir. T am am , be­
nim sıram bitti. Kim devam etm ek ister?” C andy yerine
oturdu.
Bu sırada kimse konuşm adı ve Lucy endişeliydi, bana
yardım sever gözlerle baktı. Kahretsin, benim durumumu
anladı.
“Sende ne var ne yok, D anika,” diye sordu, bekledi­
ğim gibi. “N e ler yapıyorsun? Eski sevgilinle ne alem de­
sin? H alen ayrı m ısınız?”
Son soru beni bir parça b l etm işti. “T abii b ayrıyız!
O n u bir b z a oral seks yaparken yakaladım. K arm aşık bir
d u ru m değildi. O ldukça açıktı. Karaktersiz değilim . Bir
daha onunla konuşm ak istem edim .”
D aha bir ay once beni bu kadar üzm üş olan bir şeyi
bu kadar çabuk un u tm am da çok enteresandı aslında.
Başıyla onayladı, birdenbire patlam am dan şaşırm a­
m ış gözükerek. “Ve o aramayı denedi m i seni?”
İç geçirdim . “Evet. Bir gün birkaç kez aram ıştı. Ben
zam anla aramayı bırakacağını d ü şü n ü y o ru m .”
“Ve başka biriyle görüşm eye başladın m ı?”
“H ayır. Bir süreliğine yalnız kalm ak istediğim i fark
ettim .”
“Bu güzel. G erçekten çok güzel. Son i b iliş b n in baş­
langıcı ve bitişi arasında i b hafta gibi b s a b ir süre vardı
ve her ib si de ib şe r yıl sürdü. İ b hassas yıl. B ir ilişb d e n
diğerine atlamak özelliUe senin y a şın d ab birisine yeni
bir b a b ş açısı bızandırm ak için yeterli süreye sahip de­
ğildir. Bir süre yalnız kalm anın seni b u k onular ü zerin ­

108
R . K . L ille ) '

de daha etrafıca düşündüreceğinden şüphem yok. Biz


bunları yorgunlukla atlattık, fakat senin geçmişin, yaşa­
dıkların beni derinden etkilemişti.
Geçm işim den bahsettiğinde gerilmiştim. Odadaki
herkesin hayatını biliyordum fakat Lucy ve Bev hariç
geri kalanlarının hepsinin yaşadığı pis şeylerden bir par­
ça vardı hayatımda. Bu ikisi benim için gerçeklerle yüz­
leşmek demekti çoğu zaman. İkisinden de bir şeyi uzun
süre saklamam m üm kün olmuyordu.
“Bu terim den nefret ediyorum,” dedi Candy zorla
gülümseyerek.
Lucy ona “Buna ilişki bağımlılığı diyeceğim, eğer
seni daha iyi hissettirecekse.”
“Evet hissettirir.”
Lucy o n u görm ezden gelip bana odaklandı. “Bağımlı
bir aileyle büyüdün ve şimdiye kadar olan her iki uzun
süreli ilişkin bağımlılıkla sonuçlandı. Gelecekte, biriyle
görüşm eye başladığında senden dikkatli olmanı istiyo­
rum . Ç ün k ü sen geçmişi bağımlılıklarla dolu olan bi­
risisin. Sorum suz kötü çocuklar senin için iyi değiller.
K endini sana sorun çıkartmayacak bir erkeği aramaya
program lam alısın. Anlatabiliyor m uyum ?”
Başımla onayladım. Birçok şey anlatıyordu ve aklım
T ristan’a gitmişti. Sorumsuz kötü çocuk... O, anlatımıyla
tam on ikiden vurm uştu meseleyi.
Sıcak bir gülümsemeyle, “Tamam, seninle uğraşmayı
bırakıyorum . Seni seviyorum.”
D erinden yutkundum . “Ben de seni seviyorum.”
“T ü m fahişeleri seviyorum,” dedi Candy yüksek ses­
le.

109
Yorgnn Hayaller

Biraz rahatladım ve hepimiz güldük.


Lucy, Bev’e baktı. “Peki ya sen? Jerry ile nasıl gidi­
yor?”
Bev derin bir nefes alıp verdi. “İyi gidiyordu. Bir sü­
reliğine iyi gözüktü fakat son zamanlarda onun aptalca
bir şey yaptığını düşündüm . T üm öfkem geri geldi, sö-
züm ona aramızdaki kaydedilen tüm ilerleme yok olmuş
da beni tekrardan sinirlendirmiş gibiydi.”
Kahretsin, kahretsin, kahretsin, dedim. Jerry ve Tris­
tan hakkında ona yalan söylediğimden kötü hissetmeye
başladım. Bu suçluluk neden bahsettiğini fark ettiğimde
bazı şeyleri aklıma getirmişti.
“Öfkeni yeniden ortaya çıkaran şey tam olarak ne?”
Bev, suratım ekşitti. “Hepsi bir yanlış anlaşılmaydı,
O n u n bir müzisyen daha getirdiğini sandım ki bu da
söz verdiği gibi başka bir firma aramak yerine yine gidip
grupla haşır neşir olduğu anlamına geliyordu.”
“Öfke, çıkış yollarım arayarak insanı oyalar ama her
şeyi doğru yapıyorsun. H er şeyi doğru yapmaya devam
edersen bu öfke zamanla kaybolup gidecektir her an ha­
rekete geçmeye hazır halde de olacaktır bir yandan.”
Bev başıyla onayladı.
“Bu konular hakkında konuşm ak isteyen başka biri
var mı? İçindekileri dökmek isteyen?”
“H em oroidim coştu,” dedi Olga bağırarak.
Ben de dahil olmak üzere hepimiz gülm em ek için
kendimizi zor tuttuk. Bu sırada da Olga’nın da gülme­
m ek için kendisini zor tuttuğunu gördük. O n u kaybet­
miştik.
“Seni bunun için birilerine yönlendirebilirim ,” dedi
Lucy.
110
R . K . L ille y

“Şart değil,” dedi Olga.


“Başka kimse yok mu? Biraz içki ve atıştırma molası
mı vermeliyiz?”
“Sanırım artık kocama çekici gelmiyorum,” dedi Jen,
yeşil renkli eteğini elinin ucuyla düzelterek. “O ’na karşı
çekici olmayı tekrardan becermek zorundayım.”
“Oldukça uzun bir süredir bunun için mücadele et­
tin. Üç yaşındaki çocuğun doğduğundan beri, doğru
mu? Bir şeyler değişti mi son zamanlarda? Beğenmeme
hissin daha da fazlalaştı mı?”
Jen başıyla onayladı, gözleri açılarak. “Ne olduğunu
bilmiyorum. O, deniyor, gerçekten deniyor ama ben­
den hoşlanmadığını hissetmediğim her an oradan koşar
adımlarla uzaklaşmak istiyorum.”
“Oradan uzaklaşmak istediğini söylüyorsun ama yap­
mıyorsun. Peki ya tam olarak ne yapıyorsun?”
Jen bunları duyduğunda dokunsalar ağlayacak gibi
baktı. “Ben sadece... onun istediğini yapıyorum. Bir şey
demiyorum. Yalnızca yapıp geçiyorum.”
“Bu konu hakkında ona bir şey söyledin mi? O seks­
ten zevk almadığını biliyor mu?”
Jen gözünü kırpmadan başım salladı. “Bu konu hak­
kında ona hiçbir şey söylemdim. Bence artık doruk
noktamda olmadığımı biliyor ama onunla seks yapmak­
tan nefret ettiğimi bilmiyor.”
“Evet, seks hayatını kötü etkilemeye başlayan birçok
şey var ama ona neden kötüye gittiğini anlatmalısın. Yine
de senin onunla seks yapmaktan zevk almadığını bilme­
mesine rağmen, ona bir şekilde anlatmaya başlamalısın.
Nasıl hissettiğini anlatmayı hiç düşündün mü?”
Yorgun Hayaller

“Nasıl olduğunu bilm iyorum . O n u çıldırtmaktan


korkuyorum ya da hislerini incitm ekten, şayet hislerinıi
ona açarsam .”
“H m m . Belki de ona her şeyi anlatmamalısın. En
azından anlatacaksan da buradan başlamamalısın. İlk
başta seks hayatının eskisi kadar hatta neredeyse hiç
zevk verm ediğinden başlamalısın anlatmaya. K onu nasıl
oldu da buraya geldi bilm iyorum ama önem li olan b un­
ları konuşm aya başlamak. İletişim tüm ilişki türleri için
önem li bir bileşendir, buna fiziki ilişkiler de dahil.”
Jen , derin bir nefes alıp başıyla onayladı. Sonra gü­
lüm sedi. “Bir şat alacağım. O yum iki num aralı koktey­
le!”
Ben de destekledim .
Yedik, içtik ve saatlerce konuştuk. T erapi seansı bit­
m eye başladığında, havadan sudan konuşm aya başladık.
Her zaman olduğu gibi.
“Siktir, ateşli,” dedi Sandra, C avendish G azinosu’nun
sahibini ve çalıştığı galeriyi kast ederek. Son derece iyi
hissediyor gibi görünüyordu. “O , birkaç gün önce gale­
riye geldiğinde neredeyse kalp krizi geçirecektim .”
“O inanılm az biri,” dedi Candy, kadehini kaldırarak.
“H ayır,” dedi Sandra. “A nlam ıyorsun. Fotoğraflarda
inanılm az gözüküyor, fakat gerçek hayatta, aklını alacak
kadar m üthiş. Gözlerini bir kez olsun yakından gördün
m ü asla aklından çıkartam azsın.”
“Belki de ona iş atm alısın,” dedi Candy.
“İş attım ,” dedi H arriet. “Aslında, bir cevap alam a­
dım .”

112
R . K . L ille y

Sandra başını salladı. “O yalnızca bacakları uzun sü­


per modellerle ya da playboy modelleriyle çıkıyordur.”
“Sadece yürü ona,” dedi Harriet. “Kaybedecek neyin
var?”
“H m m . İşi,” dedim, gözlerimi devirerek.
Bu, H arriet ve Candy’nin hoşuna gitmiş gözüküyor­
du. Ama bu yaklaşım herkes için geçerli olmayabilirdi.
Bazen geri tepebilir.
“Patronla çıkmak nadiren iyi bir hal alır,” diye dik­
katleri çekti Lucy.
“O nunla çıkmalı demiyorum,” diye savunmaya geçti
Harriet. “D iyorum ki o herifin aklını alabilir.”
“Tartışmaya açık bile olsa kötü bir fikir,” diye mır-
mırladı Lucy.
Sandra bir elini tuttu. “Herkes sakin olsun. Benimle
ilgilenmedi bile, bu sebeple bu bir soru bile değil. Sa­
dece on u n ne kadar seksi olduğunu söylemek istedim.”
“Am in, kardeşim,” dedi Candy, kadehini kaldırarak.
Ben de kadehimi kaldırdım. Bunu yapabilirdim. “Se­
vişm eden de takdir edebileceğimiz, kıymetini bilebile­
ceğimiz erkeklere,” dedim.
Beklenm edik ani çıkışım yüzünden ürkmüş geri dö­
nüşler aldım fakat herkes benimle birlikte kadeh kaldır­
mıştı.
“G enel olarak mı söylüyordun,” diye sordu Lucy.
dikkatini bana toplayarak. “Bu kulağa biraz spesifik gel­
di de.”
“Ah, evet bu spesifik,” diye geveledi Sandra. “Sikti­
ğim Jam es Cavendish spesifik olarak yaşayan en seksi
erkek.”

113
Yorgun Hayaller

Bev, kıkırdadı. U h, ah, diye düşündüm . Kıkırdaması


çakırkeyif olduğuna işaretti. “D anika’nın arkadaşı T ris-
tan ’ı duyana kadar bekle,” dedi. “O harika biriydi ve Da­
nika ile aralarında çılgın bir kimya vardı.”
“N e dedin sen,” diye soruşturdu Candy, çok ilgisini
çekmiş gibi görünerek.
H arriet, kelim eleri geveleyerek, “N ed en bu n u söyle­
m edin D anika,” diye sordu.
“Kim bu T ristan,” diye sordu Lucy. O n u beni süzer­
ken ve endişelenirken gördüm .
Bir om zu m u bunu anlatm ak istem ezm işçesine silk­
tim . “O kesinlikle bir dost. Bev sadece sarhoş.”
Bev, başıyla onayladı. Ç ok sarhoşça, diye düşündüm .
“Seksi mi yine de,” diye sordu Olga, aksam birkaç iç­
kiden sonra değişmiş halde.
“O gerçekten güzel görünüyor,” dedim . “Ve çok iyi
bir espri anlayışı var. Ve çok uzun boylu, kol kasları be­
lim kadar kalın.” Ellerim le ne kadar büyük olduklarını
gösterm ek için halka yaptım. “Ve o gerçekten çok iyi.
Ve kendim i gamzelerine bakm aktan alam ıyorum .” İkin­
ci cüm leden sonra ne kadar iyi hissettiğim i fark ettim.
Kahretsin, ne kadar içmiştim ben? Sayması zordu. Bev, bin
bittiği anda yenisini getiriyordu ve kokteylleri epey çar­
pıyordu.
“Sanki onu istiyorm uşsun gibi geliyor kulağa,” dedi
Lucy. “Ama platonik olduğunu anlar gibiyim ?”
“O n u çekici buluyorum ve etrafında olm aktan hoş­
lanıyorum ama amacım platonik kalm asını sağlam ak.”
Daha defansif davranabilirdim ama Lucy haricinde
de T ristan ile aramda neler olduğunu anlayanlar vardı.
R . K . L ille y

Bölüm 11

Ü ç cevapsız aramayı gördüğümde mutfakta çerez ta­


baklarını yeniliyordum.
T elefonum u ulu orta bir yere bırakmıştım. Gidip
onu aldım, kim in aradığını az da olsun merak ederek.
Cevapsız aramaların tüm üm ün eski sevgilimden ya
da daha doğru ismiyle aptal kafalı Daryl’den geldiğini
görünce hayalkırıklığına uğradım.
T ristan’m aramasını beklemem aptalcaydı çünkü bir­
kaç saat önce ayrılmıştık henüz. Lucy benim ilişki ba­
ğımlılığım konusunda turnayı gözünden vurmuştu.
T elefonum a mesaj geldiği uyarısı düştü ve mesajın
da D aryl’den geldiğini gördüğümde yine hayal kırıklı­
ğına uğradım.

Daıyl: Seni özledim , bebeğim. Neden aramala­


rıma cevap vermiyorsun?

İğrenm iş bir şekilde dudaklarımı büktüm. Yüzsüz piç.

115
Yorgun Hayaller

C evap verm eye başlamadan önce ona ne söylediğim,


den çok, ona cevap veriyor olm am ın o nu cesaretlendir­
m ekten başka bir işe yaramayacağını hatırladım .
T ristan ’ın içeri girdiğini gördüm , tü m kadınlar bana
bakıyordu. Sonra ön kapının açıldığım d u ydum ve aym
anda Candy, “Bu göt h e rif yine m i canını sıkıyor?” diye
bağırarak sordu. C andy’nin sorusuna vereceğim cevabı
bekleyen b ü tü n kadınlar bir anda d ö n ü p T rista n ’a bak­
maya başladı. Bu aslında iyi oldu çü n k ü eski sevgilim
hakkında nahoş bir m uhabbet şu an en son istediğim
şeydi ama öte yandan, T ristan da C andy’n in söyledik­
lerini duym uştu ve gözlerini d ih n iş cevap beklercesine
bana bakıyordu.
“Kim canım sıhyor? N e ler o luyor,” diye sordu m ut­
fağa girerek. M u h tem elen C an d y ’nin dediklerini ciddi­
ye almıştı.
“Im m , kimse. Bir şey olduğu yok. N e d e n erken gel­
din? H alen çalışıyor olm an gerekm iyor m u y d u ? ”
O m u z silkti, gözleri elim deki telefo n u m a giderek
“E rkenden sıvıştım. Bu göt eski sevgilin seni yine mi
aradı? Seni rahat bırakm azsa o n u n kıçına tekm eyi basa­
cağım .”
T elefo n u m u tezgaha bıraktım , kollarım ı göğsüm ün
üzerinde birleştirerek. Ç ıplak göbeğim e baktığını gör­
d ü m ve tekrar yüzüm e bakm asından m e m n u n oldum .
“İşin b ü tü n hafta konsere çıkm akken yarıda bırakıp
m ı geldin? N esin sen, çalışmaya alerjin falan m ı var?”
O n u eski sevgilim hakkında kon u şm ak tan uzak tut­
m aya çalışıyordum am a b u m ucize süre o n saniye sürdü
yalnızca.

116
R . K . L ille y

Mutfağa girerken güldü.


Tezgahın üzerinde duran telefonumu aldı.
“Yaptığın çok kabaca,” dedim ona. “Ben senin telefo­
nunu kanştırsam hoşuna gider miydi?”
Telefonum a bakmadan kendisininkini cebinden çı­
kartarak, “Hadi karıştır, Boo” dedi.
Candy oturm a odasından, “Boo,” diye seslendi, hoş­
nut bir sesle. Yalnız olmadığımızı unutm uştum Tris-
tan’ın bana böyle seslenmesinin beni bazen çıldırttığını
söylemek için.
T elefonunu tezgahın üzerine koydum, kollarımı
göğsüm ün üzerinde kavuşturarak ve ona hiç de arka­
daşça olmayan bir bakış atarak.
T elefonum u kurcalarken bana bakmadı bile. Telefo­
nu kulağına götürdüğünde çenesini sıktığını gördüm.
T ek kelime etm eden, mutfağın dışına yürüdü, yemek
odasına geçerek ve sürgülü cam kapıdan dışarı çıkarak.
O n u takip ettim, ne bok yemek için telefonumu alıp
dışarı çıkmıştı sanki.
“Bu Daryl m i,” dedi telefonum u göstererek.
Şaşırmıştım.
U z u n bir süre duraksadı ve Daıyl yüksek sesle bir
şeyler söylüyordu, çünkü onun sesini uzaktan da olsa
tanırım , yine de, söylediklerini duysam da ne dediğini
anlam ıyordum .
“Sana kim olduğum u söyleyeyim. Ben, onu rahat bı­
rakmazsan kıçına tekmeyi basacak kişiyim. Bir telefon
çağrısı, bir mesaj daha ya da bir e-posta daha atarsan seni
bulacağım. Anladın mı?”
Yorguti Hayaller

Tekrar duraksadı. D ary l’m h a ttın d iğ er u c u n d a n ba­


ğırdığını duyabiliyordum . “D e d ik le rim i a n la m ıy o r gi­
bisin. H er nerede yaşıyorsan oraya g elip b u m eseleyi
başbaşa konuşm am ıza ne d e rsin ? P o lis çağır istersen.
Polisler olsun ya da olm asın. O n la r b e n i y a m u ltm a d a n
seni yam ultacağım ı te m in e d e rim . B en , D a n ik a ’n ın çok
yakın bir arkadaşıyım ve ark ad aşlarım a ç o k ö n e m veri­
rim. Şim di anladın m ı? Sil b u s.k tiğ im in n u m a ra sın ı.”
T ekrar konuşana d e k u z u n b ir m ü d d e t duraksadı.
“Bu iyi. Bu kızı rah at b ırak m az sa n s.k e rim se n i.”
T elefonu kapattı ve ban a d o ğ ru y ü rü rk e n içini çekti.
Y üzüm ü göğsüne b astırd ı, b e n i kucaklayarak. G ö ğ sü n ­
de resm en e rim iştim . O n a kızm ış o lm a m a rağ m en he­
m en y u m u şa d ım ç ü n k ü aslında kızgın değ ild im , daha
çok kızgın o lm a m g erek tiğ in i d ü ş ü n m ü ş tü m . A klım t ta­
mamen çeldi. S a n ırım hayatım b o y u n ca b u kadar tatlı bir
adam la tan ışm a m ıştım .
B aşım dan ö p tü , m ırm ırla n ara k . “Ç ılg ın lık yapma,
tam am m ı? S eni k o ru m a k istiyorum . B u k o n u d a sana
yeteri kad ar y a rd ım e d em iy o ru m . B u adam ın bokları­
na y e te ri kadar katlandın. İzin ver halledeyim . Seni bir
daha asla rahatsız etm eyeceğinden em in olacağım .
“G e rçe k ten gidip o n u dağıtm ayacaksın değil m i? Bu
yalnızca b ir teh d itti, d o ğru m u ? ”
“T ab ii ki B oo,” diye fısıldadı kulağım a. “O n a d o k u n ­
m ayacağım , seninle tekrardan iletişim e geçm eye çalış­
m adığı m ü d d etç e.”
İsteksizce, kendim i kollarından kurtardım . “İm kan-
sızsız, biliyorsun b u n u değil m i?”
Başıyla onayladı ve bana tehlikeli bir gülüş attı. “Ben

118
R . K . L ille y

imkansızım ve sen de karşıkonulamazsın. Bu güzel bir


karışım, bana sorarsan.”
Gözlerimi devirdim, başımı evin içine uzatırken,
“Karşıkonulamaz olan götüm,” diye söylendim.
G üldü. “Kesinlikle,” dedi.
Kıçımdaki şortta yazan yazıyı gördüğünde daha faz­
la güldü. “Arsız pantalonlar, ha? Bunları özel olarak mı
yaptırdın?”
Kapıyı açtığımda ona arsız bir gülüş attım. “Kızlar
gecesine girebileceğini mi düşünüyorsun? Bunu göre­
ceğiz. Seni kızlara oylatacağım.”
Beni kolum dan tutarak ve ağzı kulaklarına varan bir
gülüşle durdurdu. “Hadi bahse girelim. Eğer kızlar beni
oylamazsa, o düşlediğin bikini gösterisini yapacağım
sana.”
T ek kaşımı kaldırdım, anında entrika çevirme fikriy­
le. Bu paha biçilemez birşey...
“Eğer seni seçerlerse benimle birlikte yatağımda uyu­
yabileceksin, yalan dolan yok.”
Başıyla onayladı. ‘Yalan dolan yok.”
E lim i sıktı.
Kocam an, sıcak elleri benimkileri çepeçevre sardı.
“Kaybedeceksin,” diye uyardım onu. “Bu kadınları
senden iyi tanıyorum . Kaşından gözünden etkilenecek
tipler değiller.”
Bana hâlâ gülerken kapıyı açtım ve içeri doğru yürü­
düm .
Gidip iki kişilik koltuğa oturdum. Tristan da geldi,
hem en yanım a sıkıştı. O na yer açmak için Bev’in içme
girdim neredeyse.
Yorgun Hayaller

Tristan kolunu kanepenin arkasına attı, doğrularak.


“Kızlar, bu Tristan. Kızlar gecemize davetsiz olarak
girebileceğini düşünüyor. Kızlar haricinde kim senin ka­
tılamayacağını söyledim ona ama nafile. Şimdi bana kim
onun k ıç ın a tekmeyi basmamda yardım etm ek ister?”
Gözlerimi kıstım aralarından kim senin gönüllü ol­
madığını görünce.
“Ben kıçına tekmeyi basmaktan yana kullanm ıyorum
oyum u,” dedi Candy, oldukça arkadaş canlısı bir gülüş
atarak. “Ayrıca onun kıçını beğendim .”
İçim den vır vır söylendim.
“A kadaşlar gecesi, kızlar gecesinden daha fazlasıdır.”
Dedi Harriet. ‘Yalnızca gönüllü olarak katılacak erkeğe
sahip değiliz.”
“N e zararı olur,” diye söze girdi Jen. “N e kadar çe­
şitlilik o kadar iyi.”
İnanam ıyordum . Bana sırt çeviriyorlardı. Tristan
kulağıma doğru bir şeyler fısıldarken ağzım ı iki çift laf
etm ek için açmıştım. “Eğer onlara b u n u n b ir bahis ol­
duğunu söylersen, o zam an bahsi oto m atik olarak kaza­
n ırım .”
“İyi,” dedim . “Oylam a yapalım. Kutsal kızlar gecem i­
ze bu adam ın katılmasını isteyenler elini kaldırsın.”
G örünen o ki bana destek çıkan Lucy ve Bev hariç
geri kalan herkes gayet istekli bir şekilde elini kaldırdı.
Devam ettim , kaybettiğim i bilsem bile. D oğam da bu
kadar kolay pes etm ek yoktu. “K im ler b u gecenin kızlar
gecesi olarak devam etm esini istiyor?”
Ben, Bev ve Lucy elim izi kaldırdık. T ris ta n ’ın el kal­
dırdığım gördüğüm de ona gülm ek ya da o n u n kıçına

120
R . K . L il l e y

tekme atmak isteyip istemediğime karar veremiyordum.


Benim tarafımda olsa bile yeteri kadar oy çokluğuna sa­
hip olduğunu biliyordu. Piç herif.
Ve olan oldu. Neredeyse sabahın üçüne kadar kızlar­
la m uhabbet etti.
İddiayı kaybetmek içime otursa da onun burada ol­
m asından hoşlanmıştım.
Komikti, çekiciydi ve her ne nasılsa, çaktırmadan
Candy’yi yoldan çıkartmıştı ve sonra zor kadın olan
H arriet’i de. Öyle sağlam numaralar da yapmamıştı on­
lara karşı.
Lucy en başında bana tedirgin olduğunu hissettir­
mişti ama sonlarında o bile Tristan’ın arkadaş canlısı
kişiliğinden etkilenmişti.
“Bilirsin, biz genelde saat onda geceyi bitiririz, hadi
bilem edin on bir,” dedim Tristan’a, kızlar gittikten son­
ra bana etrafı toparlamamda yardımcı olurken. Bev’in
yardım etm esine izin vermeyerek onu yatağına gönder­
mişti. Bev zaten yeterince kokteyl içmişti.
“Arkadaşlarını kötü etkilendim m i,” diye sordu bana
utanm az bir gülüşle.
Ağzım ın köşesinden pişmanmışçasına üfledim. "Beni
kötü etkilediğin kadar değil. Kirli Vegas kulüp sahnele­
rinden birini oynam ıyorum .”
“Sanırım şim di seni bir parça olsun daha iri anlıyo­
rum , arkadaşlarınla tanıştıktan sonra. Kırk beş yaşında
gibisin, yirm i bir yaşındaki seksiliğini bu yaşlı bedene
m ahkum etm işsin. Bu neden çok fazla eğlenemediğinin
sebebi olabilir.”
B una itiraz ettim. “H er zaman eğlenmesini bildim.

121
Hayaller

G eçtiğ im iz g ü n le r d e h e r g e c e d a n s ettik. Buna ne di­


yorsun.^”
D u d a k larım b ü k tü , haince bakan gözlerimi üzerine
çekerek, b ir parça da merak uyandıran gözlerimi. “Bu
d oğru, dan s e d e b iliy o r s u n . Tanrım, dans edebiliyorsun.
Ve k esin lik le dışarı çıkıp iyi vakit geçirebilirsin fakat bu
kast e ttiğ im ile aynı şey d e ğ il. Sarhoş olduğunda iyi his­
setsen b ile, her an kendini kontrol altında tutm ak ister
g ib i gözüküyorsun. Senden henüz yirmi bir yaşındaki
insan davranışı görm edim .”
“Peki, kusura bakma yirmili yıllardaki Vegas fahişele-
rinden olamadığım için.”
“Bundan daha fazlası m uhtem elen...” diye düşünce­
lere daldı.
“Evet, ben o tip değilim. D em ek istediklerin buysa,
ben almayayım, böyle iyiyim.”
“Üzerine gelmeye çalışm ıyorum ,” dedi, en uysal ses
tonuyla. “Ve kesinlikle sağda solda uyuyor olduğunu
kast etm edim . Nasıl kelim elere dökebilirim bilmiyo­
rum ama seni biraz daha kafası rahat bir insan olarak
görm ek istem iştim . H epsi b u .”
Bana biraz afakanlar basmaya başlamıştı, ortalığı top­
lamayı bitirdiğim izde.
Belki de doğru söylüyordur, diye düşündüm .
Amaçsız bir şekilde büyüm üştüm . A nnem , bir ba­
ğımlıydı, sadece anı yaşayan. Ben de düşünüyorum ki
neden sürekli geleceği düşünen birisi olup çıktım, yirmi
bir yaşımdaydım ve çok açıktı ki buna neden olan şey,
yetiştirilm e tarzımdı.
Kardeşim ve ben, annem in fırdöndü hayat tarzının

122
R . K . L ille y

bize zararlarını azaltmaya çalıştık hep. Ergenliğimizde,


bu konuda çok ihmalkardı. Bazen iki hafta bile ortalıkta
olmadığı oluyordu. Sosyal hizmetler alarma geçiyordu
bu nedenle. Şimdilerde ise, kaderim kendi ellerimde.
“Acaba iddiayı kaybettiğin için mi afakanlar bastı?
Büyük, yumuşacık yatağı kaybedecek olman mı sıkıntı
yarattı? Bahse girerim ki sen yorganı hep daha fazla kul­
lanan tarafsın.”
Gözlerimi devirdim fakat gülmeye devam etmedim.
Yatağı paylaşacağımız gerçeği beni daha fazla endişelen-
dirmeliydi biliyorum ama nedense ona endişelenme­
dim. Benim için zor bir işti. Onunla tanışalı henüz bir
hafta olmuştu fakat ona güvenmiştim.
Ona karşı saldırgan olmam onun suçu değildi.
“Afakanlar bastı çünkü seni bikinilerimi giymiş halde
göremeyeeğim,” dedim.
Güldü. “Daha çok iddiaya gireriz.”
Kendimizi havuzun yanında bulmuştuk, sabahın
dördünde oturup konuşurken. Bunun Tristan ile yap­
maktan en çok zevk aldığım şey olarak düşünmüştüm.
H er şey ve hiçbir şey hakkında sonsuza kadar konuşabi­
lirdik. Bir an bile olsun sessizlik olmuyordu.
“Ee bana grubundan bahset. Solist olduğunu ve hangi
enstrümanları çaldığını biliyorum. Geri kalanları anlat.”
Çıplak ayağıma dokundu. Ayağımı çektim beni gı­
dıklayacağını düşünerek fakat öyle yapmadı, yalnızca
okşadı. Bu çok güzel hissettirmişti. Rahatla>np arkama
yaslanmıştım.
“Tanrım , ellerin,” diye inledim. "Bu konuda çok ivi-
Yorgun Hayaller

“Zevk vermeyi amaçlıyorum. N e bilm ek istiyorsun?”


“G rubun ismini, şarkıları kim in yazdığını, ne zaman
izlemeye gelebileceğimi?”
“G rubun ismi The Escapists. Kenny tüm şarkıları ya­
zıp besteliyor. G rup onun bebeği gibidir. H epim iz be­
şinci sınıftan beri arkadaşız ama ben son katılan kişiyim.
Bir soliste ihtiyaçları vardı ben de bir denedim ve şimdi
grup olduk.”
“Sanki çok istekli değilm işsin gibi geliyor kulağa.”
“Öyleyim. Şimdi. D ü rü st olm ak gerekirse fikrimi
onlar değiştirdi.”
“N eden kendinize T h e Escapists -G erçeklerden Ka­
çanlar- diyorsunuz?”
“Bu hem fikir olduğum uz tek isim di. H ep im ize ayrı
ayrı hitap ediyor bu isim. K enny’yi yazdığı şarkı sözle­
riyle ilişkilendiriyor, ç ünkü onlar hep kaçm akla ilgili
sözler. Bu onun tutkusu. Ç ocukların geri kalanı, kah­
retsin, kim bilir, m u h tem elen bir tü r u y uşturucuyu
akıllarına getiriyordur. A m a h e r ne olursa olsun, grup
ismi bir şekilde hepim ize hitap e d iy o rd u .”
“G ruba girm eden önce ne yapm ayı planlıyordun?
Ü niversiteye gittin m i ya da başka bir girişim in oldu
m u?”
“H içbir şey yapm adım . U z u n bir süreliğine b arm en ­
lik yaptım ve sonra bu k ulüp organizatörlüğü işine gir­
dim . Bu kazançlı b ir işe d ö n ü ştü zam anla.”
“Peki ya kart num araların? V egas’ta yaşıyorsun ve ke­
sinlikle yeteneklisin. B u n u n la ilgili b ir şeyler yapm am a­
na şaşırdım .”
İç çekti, dalgın dalgın bakarak. “Y aptım . Yıllarca yap-

124
R . K . L ille y

tim. Bu; bağlantıların, çevren olmadan yürütebileceğin


bir şey değil. Hiç öyle bağlantılarım olmadı. Şehirdeki
herkes kart sihirbazlığı yapabiliyor.”
“Senin kadar değil.”
“Evet, böyle düşündüğün için teşekkürler fakat sahip
olduğum hiçbir yetenek yeterli değil,” dedi, diğer ayağı­
mı okşamaya başlayarak. “Bu yalnızca bir hobi, bu mes­
lekte bana ekm ek çıkmayacağını fark ettiğimden beri.”
“Bu acı bir şey. Birkaç şov izlemiştim. Sen, o izledi­
ğim yaşlı hokkabazlara kök söktürebilirdin.”
G üldü.
“Ee ne zam an grubu dinlemeye gelebileceğim?”
Y akında bir konserimiz olmalı. Dean birkaçımızla
bir araya gelip karar verecekti ama benim bilgim yok
henüz. N e zaman olacağını öğrendiğimde sana da söy­
leyeceğim.”
“Söz m ü?”
“Söz puding.”
Y üzüm ü ekşittim. “Bana böyle deme!”
D aha sesli güldü bu sefer. “Bana bunu diyebileceği­
m i söylem iştin.”
“Biliyorum ama bunu kast etm edim .”
“Sanırım sarhoş seni dinleyeceğim, çünkü beni böyle
daha fazla beğendiğini iddia etmişti o sarhoş sen.”
Ellerim i kaldırdım, gerindim, ayağa kalktım ve içen
doğru yürüdüm .
Y atağa gidiyorum ,” dedim ona.
“O daya gidene kadar onu tam arkamda hissettim.
“Ben de puding.”
Banyo kapısını suratına kapattım ve beni takip edece-

125
Yoryun H a y a lle r

ğ m c y e m in ertim. Kendi yorganlarını getirdiğine emin­


dim ve yatakta aramıza koymak için bir yastık ayarladım
B una karşı çıkmadı, teşekkürler T anrım .
“İyi g e c e le r Boo,” dedi sessizce, karanlıkta uzanıp
birbirimize sırtımızı döndüğüm üzde.
“İyi geceler T ristan,” dedim sessizce, gözlerim i ka­
patarak.
Göbeğimde bir el hissettim .
A /i hayır, bir rüya ve uyanan düşü n celer arasında bir
yerlere kaçtığımı düşündüm .
H a yır, lütfen, tekrar olm asın .
El bir parça aşağı indiğinde hafifçe inledim , aniden
korkunç hissederek çünkü bu sayısız kez başım a gel­
mişti ve bunun sonsuza kadar bittiğini d ü şü n m ü ştü m .
H afif inlem elerim den sonra el ortadan kayboldu.
Tristan, yatağın o n u n kullandığı tarafına geçm eden
önce, başım dan öpüp uzaklaşarak, “H a y belasını!. Ö zür
dilerim B oo,” dedi uykulu b ir halde.
T ristan o ld u ğ u n u anladım , çok b ü y ü k b ir rahatlama
hissettim . Bu rahatlam a beni b u adam a ne kadar çok gü­
vendiğim i fark ettirdi. B irbirim izi kısa sü re d ir tanıyor­
duk ama beni incitm eyeceğine e m in d im .
G özlerim i devirdim , y ü z ü m ü sırtına dayarken. Beni
m u tlu ediyordu bu. Bir tü r rahatlam a yerim di.

126
R . K . L ille y

B ölüm 12

Bir sonraki gece yine kulübe gidecektik. Çocukları


yatağa yatırdıktan hem en sonra dışarı çıkmıştık.
T ristan ’ın arkadaşı Cory, Cavendish Resort’ta çalışı­
yordu ve bizim için yine masayı donatmıştı.
C o ry ’nin çalıştığı barın hem en yanındaki havuza gir­
m ek için ü stüm üzü değiştirmeden önce çok içmiştik ve
saatlerce dans etmiştik.
Esm er, silikon m em eli birkaç kadın havuzun içinde
T ristan’a hafiften dokundurm uş, onların yanından ge­
çerken de T ristan’a cüretkar bir b ab ş atmışlardı.
G özlerim i devirdim . “Seksisin ama bu onlara m art
ayındab b ir kedi gibi hareket etm e hakbnı vermiyor.”
“Seksi olduğum u m u düşünüyorsun,” diye sordu
T ristan, gam zelerini ortaya çıkartarak.
O m u z silktim, sabit bir göz teması kurarak. Herkes
kadar ben de sarhoşluğum a sabanabilirdim. “O kadar
da değil,” dedim düz bir surat ifadesiyle.
Başını arkaya atarak güldü. H er zanıaııb gibi espri

127
Yorgun Hayaller

anlayışımla eğleniyordu. Bu, onun hakkındaki favori


şeylerimden biriydi.
“O kadar da değil,” dedim tekrardan, g ülm esini bitir­
diğinde. Çünkü bana sinsi sinsi tebessüm etm eye devam
ediyordu. “Fakat bunu çoğunlukla kişiliğin sağlıyor.”
Saçımı çekti, gülmeye devam ederek. “Sen çok tatlı­
sın.”
Derinden bir ah çektim. “Evet, ben çok tatlıyım . T a­
pılası bir tatlılığım var gerçekten. Ü z g ü n ü m şim diye
kadar sevimli bir kişiliğin ne olduğunu bilecek tek kişi
olacaksın.”
Gülmekten iki büklüm olana kadar güldü. H ay atım ­
da birini bu kadar öpm ek istediğiyle yanıp tu tu ş tu ğ u m u
hatırlamıyordum. Kendimi dizginledim , o gü lm ek ten
doğrulana kadar hafifçe tebessüm ederek.
“Bugüne kadar neredeydin D anika?”
“Ö nüne gelenle yatan biri olm adığım için karşılaş­
mamız zor oldu. Salak ben, vaktim in tü m ü n ü çalışarak
ya da okula giderek harcıyorum .”
“Seni salak,” dedi çenem e dokunarak. “O k u la gitm e­
diğimi bilmiyor m uydun, yalnızca senin gibi b ir arkadaş
bekleyerek?”
Kalp atışlarım yavaşladı, acı bir d ö n g ü o lu ştu göğ­
sümde. Beni bu kadar kolayca parm ağında oynatm ası
acınası bir durum du. “Tabii ki b ilm iy o rd u m . O k u m a k
yerine şehirdeki en iyi barlarda dans e d iy o rd u m , eğer
bilm ek istiyorsan b u n u .”
Ben gülmeye niyetlendiğim de o gülm ed i am a gül­
meye yabndı. “Seni öpm em hakkında ne d ü şü n d ü ğ ü n ü
anlat bana,” dedi, dudakları benim kilere b ir nefes kadar
yakınken.

128
R . K . U lleY

“Ö p m e beni,” dedim , törpülenm iş sesimle.


“Beni öpm ek istediğini söyle ya da ima et,” dedi beni
havuzun kenarına götürerek.
Parm ağıyla çenem e dokundu.
‘Y apam ıyorum ,” dedim .
Kelim eler, o beni öpm eden önce dudaklarım dan dö-
külüverdi.
O n u ö p m en in ne kadar güzel bir şey olabileceğini
m erak ettiğim i itiraf etm em em e rağm en aynı yatakla
yatm aya devam ediyordum .
Ö pü cü k leri bir tü r uyuşturucu gibiydi, ağzı seksi ve
arzulanacak cinstendi fakat saçımda dolaşan elleri de bir
o kadar nazikti.
K endim i kaybetm iştim . O n u geri itm edim bile. Bu
kötü bir fikirdi ama T anrım , onu istiyordum . H ayatım ­
da kim seyi b u kadar çok istediğimi hatırlam ıyordum .
H e r d o k u n u şu kendini zor dizginlediğini belli edi­
yordu ve b u n u seviyordum , aleti kabarmaya başlamıştı
öp ü şm eler arttıkça.
K ollarım ı boynuna attım , m em elerim i göğsüne bas­
tırarak.
D udaklarım a doğru tekrar hareket etm eden önce
kendisini geri çekip göz teması kurdu. A rzum artmış,
kan dolaşım ım hızlanm ıştı.
B ir eli hâlâ saçlarım ın arasındaydı, diğeri de sıram ı
okşuyordu. Eliyle bacağım ın arkasından kawadı. sonra
kavradığı bacağım ı kendi üzerine attı.
B u n u yapıp bana yaklaştığında inledim. Bu, ne kadar
kısa sürede kontro ld en çıktığım ızın göstergesiydi.
K endim i ona bıraktım , o da bir şey yapmadı.

129
Yolgıııı Hayaller

“N e yapıyorsun.” diye sordum .


“Bilm iyorum,” dedi sersem b ir halde.
“Bu aptalcaydı,” dedim ona.
“Bu aptalcaydı,” dedi o da.
“Ayılana kadar birbirim izden uzak kalm aya ihtiyacı­
mız var,” dedim yavaşça. “S anırım şu an ikim iz de iyi
hissediyoruz.”
Bir şey söylemedi am a aniden uzaklaştı.
Bir saat boyunca birb irim izd en uzaklaşm ıştık.
Kurulandım , giyindim ve C o ry ’n in barında bir san­
dalye çektim kendim e. Akıllıca değildi fakat bir tane
daha içki aldım. O d a n ın diğer tarafında, T rista n ’ı gör­
düm. Sigara içiyordu ve havuzdayken ona sü rtü n e n es­
m er bzlarla konuşuyordu.
Bir içki daha söyledim .
“Bu gece yalnız m ı içiyorsun,” diye tanıdık bir sesin
sahibi belirdi arkam da.
A k a m a d ö n d ü m , Jared’a içten bir gülüm sem eyle.
“A tık değil,” dedim ona doğru kadeh kaldırarak.
G üldü, arkam dan C ory’ye başıyla selam vererek.
“D anika’m n içtiğinden istiyorum ,” dedi diğer adama.
“Ee nerde benim kardeşim ,” diye sordu yanım a otura­
rak. “T anıştığım ızdan beri ayrı olduğunuzu ilk kez gör­
düm .”
Başımla odanın diğer tarafını gösterdim , dudak bü­
kerek. ‘Yanlış tahm in olabilir ama sanırım kızları götür­
m ek üzere.” Gerçekte olduğum kadar üzgün gözükme-
meye çalıştım.
“Tristan, benim daha fazla ‘anı yaşamam’ gerektiğini
düşünüyor,” diye devam ettim Jared’a. “Ve ben de dü­
R. K. Lilley

şünüyorum ki o biraz fazla anı yaşayan biri. Bu ilginç bir


arkadaşlık çıkarıyor ortaya.”
Jared kardeşine yakın olduğu bir anda bana sersem
bir gülümsemeyle, “Dans et benimle,” dedi.
Seve seve kabul ettim fakat yine de dans etmeye gi­
derken T ristan’ın yanından geçtiğimizde bize bakma­
ması beni hayal kırıklığına uğratmıştı.
Jared, iyi bir dansçıydı ama o Tristan değildi ve be­
nim kişisel alanıma ağabeyininki kadar girecek türden
biri değildi.
D ans etmeye başladık, yakınlaştık.
Ellerini kalçalarıma koydu. Bana yaklaştığında aramı­
za bir mesafe koydum, daha güvenli bir pozisyon araya­
rak tekrar yakınlaştım. Yine de kararlıydı ve yakın me­
safede dans ediyorduk, kısa süre sonra yüzü, benimkine
neredeyse değecek kadar yakındı.
Beni öpm ek için eğildi, nefesi kokuyordu ve dudak­
ları az da olsa güzeldi.
Am a kahretsin, böyle şeylere direnirsem gelen fır­
satları tepm iş olacağımı düşündüm . Yüzümü uzaklaş­
tırdım ve bu sefer o, boynuma doğru eğildi, vazgeçmiş
gibi görünm üyordu.
K ıbrdadım ve onu geri itmedim, boynuma değen
dudakları beni gıdıklamıştı.
O na parmağım ı salladım. “Seni çok fazla tanımıyo­
ru m ,” diye söylendim.
Arsız bir gülüş attı. “Peki, o zaman birbirimizi daha
iyi tanıyalım .”
Gözlerim i yuvarladım. “Sen ve ağabcNTiı birbirinize
Yo/yıoı Hayaller

ço k benziyorsunuz. Erkek orospusu olm ak g enleriniz­


den geliyor olmalı.”
Güldü, bu dediğimi çok um ursam ayarak. “B irbiri­
mize çok benzemeyiz,” dedi kulağım a eğilip. “T ristan
tek gecelik ya da kısa süreli takılm aları sever. B en ilişki
insanıyım. Aslında, yalnız olm ak için çıldıranlardan de­
ğilim.”
“Evet, ben de bir süreliğine yalnız kalm ayı d e n ed im
ama uzun süre yalnız kalabilecek biri değ ilim .”
“Bu yalnızlık isteğin bittiğinde hab erim olsu n . D e ­
neyebiliriz.”
“Ağabeyinin bu konu h a k b n d a ne d ü şü n e c eğ in d en
emin değilim.
“Bu onu ilgilendirm ez. Siz ikiniz halen arkadaşsınız,
değil m i?”
Başımla onayladım.
“Evet, arkadaşlar birbirlerine kim inle çıkıp çıkm aya­
cağını anlatmak zorunda değiller.”
“Peki ya ağabey-kardeşler,” diye so rd u m için d e b u ­
lunduğu d u ru m u kast ederek.
“O nlar da anlatm ak z orunda değiller.”
Ağzım eğri büğrü oldu.
“Sadece bir buluşm a. E n azından bana b u şansı ver.
En azından bir gece seni dışarı çık artm am a izin ver.
Şimdi karar verm ek zorunda değilsin am a m a k u l bir
süre sonra kararını duym ak istiy o ru m .”
“B unu düşüneceğim .”
B ütün konuşm am ız sırasında ağızlarım ızı b irb irim i­
zin kulağına doğru götü rm ü ştü k . Ja red b u e y lem i b u r­
nuyla kulağım a ara ara dokunarak avantaja ç evirm işti.

132
R . K . L ille y

T itreyerek, kendim i uzaklaştırdım.


K esinlikle ondan etkilenm iştim , deli gibi olm asa da,
T rista n ’a karşı olduğu gibi. Ama T ristan üm itsiz bir va­
kaydı ve tekrardan birileriyle çıkmaya başlayacaksam bu
Jared olabilirdi. O n u çok tanım ıyordum ama seksi, ca­
zibeli ve iyi biri gibi gözüküyordu.
“T ü m so rd u ğ u m b u ,” dedi, dans etm eyi bitirdiği­
m izde beni bara doğru götürerek.
Bara geri d ö n e rk en T ristan ’ı bıraktığım ız yerde göre­
m ed im ve b u bende b ir tü r karın ağrısı yarattı. Ö n ü n e
gelenle yatan kızlarla takılmaya gittiği için m u h te m elen
sevişm eye gitm işlerdi ve aslında buna üzülm em eliydim .
N e le r yapabileceğini biliyorum . Bu konularda kay­
b etm ezdi. H a tta yakınından bile geçmezdi.
D akikalar geçtikçe daha berbat hissediyordum , hâlâ
ortalıkta g ö rü n m ü y o rd u .
K ed erlerim i b ir başka içkiyle geçiştirm eye devam
e derken b ir yandan da Jared ’ın bana yazm ası d u ru m u
vardı. B u sırada kendim i havuza doğru uzanan ufak bir
m asanın ü z erin d e dans ederken buldum .
M asanın yanında o turan birkaç adam ı, Jared onlara
bağırıncaya kadar fark etm em iştim .
A rkam ı d ö n d ü m , son içkiden sonra kafam iyice kıva­
m a gelm işti. E te k altım ın görünm em esi için çöm elerek
s ü rü n e c e k b ir yer arıyordum .
M a stü rb asy o n u anlatm ak için ağzımı açtım fakat
T ris ta n ’ın o heriflere gözü dönm üş bir şekilde saldırdı­
ğını g ö rü n c e b ird en yanda kestim.
Ş ok o ld u m , arkaya doğru tökezledim . T ristan ada­
m ın boğazına yapışm ış nerdeyse tek eliyle o n u havaya
kaldıracaktı.
133
) Olgııtı H aya lle r

Sırtımda bir e l hissettim. Jared masadan aşağı inm e­


me yardım etmek istiyordu, ben de teşekkür ederek yar­
dımını aldım.
“Üzgünüm,” dedi kulağıma eğilerek. “Bu şerefsizleri
sen dans etmeye başladığında görm em iştim .”
Başımla onayladım, özrü kabul ederek. Fakat o anda
Tristan’ın yapmakta olduğu şey konusunda endişeliy­
dim.
Güvenlik gelip T ristan’la diğer adamı ayırdı. T ris-
tan’ı daha önce bu kadar öfkeli ve şiddet içerikli görm e­
miştim. Tanıdığım T ristan’dan çok uzak bir hali vardı.
Jared beni ordan uzaklaştırıp başka bir koltuğa götür­
dü.
C ory’yi gördüm . O lan bitenden habersiz gözler­
le beni izliyordu. Çalıştığı yerde, yakın bir arkadaşının
böyle bir d u ru m içerisinde olm asının ne kadar kötü bir
şey olabileceğini tahm in edebiliyordum .
T ristan birkaç dakika içinde bir sandalye çekip ya­
nım a oturduğunda şok olm uştum . Bana bakm adan bir
içki istedi.
“Bu da neydi,” diye sordum ona.
Bana, göz ucuyla ve oldukça sinirli bir ifadeyle baktı.
“Asıl ben bilm ek istiyorum. N eyin nesiydi b u ? ”
“D ans ediyordum . M asanın yanındaki kanepede bir­
kaç sürüngen tipin olduğunu fark etm em iştim . T ü m
bu olanlardan ve onlara saldırdıktan sonra seni buradan
şutlamamalarına inanam ıyorum .”
Tristan cevap verm ek için ağzını açacağı sırada C ory
ikimizi de durdurdu.

134
R. K. Lilley

“Yüce İsa, Tristan, patron geliyor. Umarım beni yap­


tıklarınla buradan kovdurmadın.”
Arkama baktım, neden bahsettiklerini görmek için.
Koyu kahverengi saçlı uzun bir adam yaklaşıyordu. Ağ­
zım açık kalmıştı. Hayatım boyunca bu kadar güzel bir
adam görm em iştim .
İnceydi ama cılız değildi. Bronz tenliydi, gözleri tur-
kuaz renkliydi. O gözleri loş ışıklı ban resmen aydınlatı­
yor gibiydi. Birçok otel zinciri sahibi fotoğrafı görmüş­
tüm fakat Yüce İsa, gerçek görünüşleri fotoğraflardan
çok daha iyi.
Jam es Cavendish beyaz dişleriyle ve çekici gülüşüyle
bana selam verdi, elini uzatarak. İster istemez kendimi
kaybetmiş, doruklara ulaşmıştım. Sersemleşmiştim.
Sıcak elleri benim kileri sarıp sarmaladı. ‘Yalnızca az
önce arka tarafta olanlar için özür dilemek istedim. O
adam güvenlik eşliğinde dışarı çıkartıldı ve bir daha ku­
lübe giremeyecek. N eler döndüğünü duyduğumda bu­
ralardaydım. Siz iyi m isin iz,... hanım?”
D erinden yutkundum , cesaretim kırılmış halde.
“Ben, şeyy, Danika. İzin verin ben de üzgün olduğumu
söylemek istiyorum . O masanın üzerinde dans ediyor­
dum ve m uhtem elen...”
“Bak D anika bu geceki talihsiz hadise yüzünden bun­
dan sonra masalarda dans etmekten çekinmeni istemem
ama şunu da söylemem gerek, Decadence, bu şehirdeki
masaya çıkıp dans edebileceğin en uygun yer değil.”
G ergin bir şekilde güldüm. Şaka yapıp yapmadığını
kestirem eyerek. Baş döndürücüydü. Tristan’a dik dik

135
Yorgun Hayaller

bakan Jam es Cavendish, ona bir şeyler söylem ek üzere


döndü ve ona elini uzam ı.
“İsm im Jam es Cavendish, buranın sahibiyim .”
Tokalaştılar, T ristan’ın kafası karışmış gibi gözükü­
yordu.
“Bir şey söylemek istiyorum ,” diye devam etti Jam es.
“G üvenlik elem anlarım adına bu kadar çabuk tepki ver­
diğiniz için teşekkür ederim . Lütfen, ikiniz için de ya­
pabileceğim, aklınıza gelebilecek ne varsa söylem ekten
çekinm eyin. Bu geceki tüm m asraflarınızı biz karşılaya­
cağız ve yöneticim iz bir sonraki ziyaretleriniz için size
kolaylık sağlayacak. Bu talihsiz olayın sızı k u lü b ü m ü z ­
den soğutm asını asla istem eyiz.”
Çekici adam, yanım ızdan uzaklaşm adan önce, yeri­
m izden m em nun olduğum uza em in olana kadar bize
güzel teklifler yapmaya devam etti.
Jam es Cavendish gittikten sonra T ristan ile birbiri­
m ize faltaşı gibi açılmış gözlerim izle baktık. B en ken­
dim i tutam ayıp gülen ilk kişi oldum , sonra da T ristan
güldü.
Ben kendim e bir şat isterken, T ristan da beni sü zü ­
yordu.
‘Y eteri kadar içtiğini düşü n m ü y o r m u su n ? G enelde
masaların üzerine çıkıp dans etm ezdin...”
D ilim tutuldu bir anlığına. “En azından birilerini
boğmaya çalışmadım. B unun için başını böyle b ir bela­
ya soktuğuna inanam ıyorum ...”
“Ben de inanam ıyorum .”
“Tutuklanmaya mı çalışıyordun,” diye so rd u m ona
en sarhoş halimle.

136
R . K . Lilley

O m u z silkti, kızmıştı biraz, “Tutuklanmaya çalışmı­


yordum ama olması gerekiyorsa buna hazırdım. Kimse
sana bunu yapamaz,”
Bu tatlı piçe sarılmak isteyip istemediğimi bilmiyor­
dum .
Elim i tuttu. Parmaklarımızı birbirine tutturarak yü­
züm e baktı. “İyi misin? Olanlar seni üzdü mü?”
“Ben iyiyim. Tutuklanacağını düşündüğümdeyse
ü zgündüm , seni çılgın adam.”
G ülüm sedi. “Beni tutuklayacaklarını bilsem bile yine
de yapardım bunu. Bil ki, her zaman arkandayım Boo.
H e r zam an.”
Sözlerinden etkilenerek elini sıktım, bu sözler bana
çok dokunaklı gelmişti.

137
Yorgun Hayaller

Bölüm 13

D ürüstçe söylemek gerekirse, sabahleyin kaba saba


bir haldeydim.
Kendimi zar zor tuvalete attım ve yediklerim i çıkart­
tım.
Saçlarımın birbirine girmiş olduğunu fark ettim fakat
toplayacak gücü bulam adım kendim de.
“N e yapıyorsun,” dedim , m idem in tekrar bulanm aya
başladığım hissettiğimde.
“Saçım düzeltiyorum Boo,” dedi T ristan, koca elle­
riyle beni rahatlatırken.
Bir köpek kadar berbat hissetsem de bu bana iyi his­
settiriyordu. “Beni böyle görm eni istem iyorum , iğrenç
bir haldeyim,” diye lafını kestim , kusm ak üzere bir hal­
deyken.
“Benim için endişelenm e. Sadece bana nasıl yardım
edebileceğimi söyle. Seni berbat halde olan tip .”
“N eden sen hiç hasta olm uyorsun,” diye m ırm ırlan-
dım.

138
R. K. U iey

“Ben kolay kolay hasta olmam. Bu içtiğimin ıkı katını


da içsem bana bir şey olmaz.”
Bulantı hissi iğrençti. Bir anlığına onu çıplak olarak
hayal ettim . Bu kadar meraklı olunca insanlığımdan çı­
kıyordum.
“Bu adil değil,” diye bağırdım.
“Evet, değil. Sana ne getirebilirim?”
Başımı salladım. M idemin boşaldığını düşünüyor­
dum , en azından öyle um uyordum.
“N ed en biraz kestirmeyi denemiyorsun? Kahvaltı ve
çocuklarla ben ilgilenirim. Git biraz dinlen.”
Ö yle yaptım . Reddedecek halim yoktu.
U yandığım da kendimi insan gibi hissettim zar zor da
olsa. D uş aldım ve elime geçen ilk temiz hyafetlerimi
giydim.
O dadan çıktığımda ev tuhaf bir şekilde, oldukça ses­
sizdi. T ek yaşam belirtisi vardı o da mutfaktan geliyor­
du.
T ristan yem ek yapıyordu. Burnum a gelen kokular
m idem i guruldatm ıştı.
“B ugün bunlara ihtiyacım var,” dedim ona önceden
yaptığı sandviçleri kast ederek. Bunu dedikten sonra da
her zam an oturduğum yere, tezgahın karşısındaki san­
dalyeye geçtim.
Bana sem patik bir gülümsemeyle baktı. “Taze kahve
iyi gelir. Sandviçini bitirdiğinde sana kahve yapacağım.”
Koca bir ısırık alarak teşekkür ettim. Gözlerimi kapa­
dım ve her anından zevk alarak yemeğe başladım. İna­
nılm az lezzetliydi.
Gözlerim i açtığımda bana bakıyordu. “Ev halkı ne­
rede?”
139
Yorgun Hayaller

“Bev ve Jerry, çocukları alışveriş m erkezine götürdü


Biliyorsun bugün cum artesi.”
Sandviçi hızlı bir şekilde yedim ve kahveyi içtim. A -
kasından da iki bardak su içtim. H epsini bitirdiğim de
bambaşka bir insan olarak hissettim kendim i.
“Teşekkür ederim. Hayatımı kurtardın. D aha önce
böylesine akşamdan kalm am ıştım .”
“Bir daha da yapma böyle. D ün gece ne kadar içtin?”
“H içbir fikrim yok,” diye cevapladım. “Am a bana
vaaz vermeye kalkma. Kalkıp, adı her neyse o kızla takıl­
maya gittiğinde sıkılmaya başlamıştım. Yalnızca zaman
geçirmeye çalışıyordum .”
“Kızın biriyle takılmaya gitm ek mi? N e d en bahse­
diyorsun? Kimseyle takılmadım. G ecenin yarısını seni
aramakla geçirdim. Sen asıl nereye kayboldun bu sıra­
da?”
T ers ters baktım. “Jared ile dans etm eye gittik ve
döndüğüm üzde sen yoktun.”
Sinirlendi, gözlerinden ateş çıkıyordu; “Seni aramaya
çalışıyordum !”
Y üzünü şöyle bir süzdüm , yalanını arıyorm uşum
gibi ama yalan söylemiyordu. O na inandım . B inleriyle
takılmadığına kanaat getirdiğimde epey rahatlam ıştım .
“Bir fikrim var,” dedi, mutfağın içinde dolanarak.
Karşı duvara doğru açılan çekmeceyi açtı.
“Bu ses kulağa pek hayra alam et gelm iyor,” dedim ,
o nu takip ederek.
“Birden ona kadar değerlendirsen, son yattığın ada­
m a kaç verirsin,” diye sordu T ristan, kaşları kalkm ış bir
şekilde ve o dayanamadığım gam zelerini yine ortaya çı­

140
R. K. Lilley

kartarak. Bunları cidden birer silah gibi kullanıyordu.


En azından bana karşı böyleydi.
“Eski sevgilim mi? Eksi beş veririm. Şu sıralar kendi­
mi daha olgun hissediyorum,” dedim aniden.
Başıyla onayladı. “Kesinlikle. Son takıldığım kız bana
iş atan başka bir kıza içki fırlatmıştı. Ve bundan önce­
ki kişi içki içmeme takmıştı yalnızca bir kez çıktıktan
sonra. Seks kadınları kusur bulan birer saykoya, erkek­
leri de düm düz göt lalelerine dönüştürüyor. Şimdi, sen
benden ne kadar hoşlanıyorsun?”
O na bakarak, “Tam şu sırada mı? Evet, bu kısa ko­
nuşm a biraz sinir bozucuydu fakat senin genel olarak
tu tu m u n u beğeniyorum. Hiç yoktan beş veririm.”
G ülüm sedi. O na yüz vermezsem benimle neler ya­
pabileceğini bilebileceğini düşünm üyorum . “Evet, ben
sana on puan veririm. T ü m yaşantım boyunca karşılaştı­
ğım favori kişilerden birisin. Arkadaşlığımızı kuvvetlen­
dirm ek isterim. Bu yüzden bir liste yapalım diyorum.”
Aslında kalemi vardı ama kağıdı yoktu ve gözlerimi
devirdiğim i gördüğünden emin oldum.
T ebessüm ü daha da arttı. “İşte bu senin hakkında en
çok sevdiğim şey. N e düşündüğünü hiçbir zaman me­
rak etm iyorum . T ü m düşüncelerin yüzüne yansıyor.”
O n u bir şeyler yazarken gördüğümde kaşlarımı daha
da çatm ıştım .
“ARKADAŞLAR LİSTE YAPMAZLAR”
Çünkü seninle yatmayı daha çok seviyorum.
Seslice iç geçirdim. “Bu yazı neyi kast ediyor şimdi?
Yazmamıza gerek yok bunu.”
D oğruldu, beni kendim den geçirecek bir bakış ata-
Yorgun Hayaller

rak. Beni baştan aşağı bu denli süzmesi terbiye sınırları­


nı biraz zorluyordu.
İyice yutkundu. “Sana ihtiyacım var. Tanrım , Da­
nika, benim için ayakların bile seksi. Etrafında olmak
istiyorum. Bir daha görüşmezsek ne derdim bilemem.
İlişki konusunda berbat biriyim biliyorum. İyi bir arka­
daşım, yine de, evet, gerçek bir liste yapmaya ihtiyacım
var. Bu yüzden bu işi berbat etmeyeceğim.”
Zorla gülümsedim. “Ayaklarım, ha? Ayaklarım ger­
çekten bu kadar seksi mi? Seni azgın köpek.”
Ben de onunla bir ilişki istemiyordum. B unun arka­
daşlığımızın sonu olabileceğini biliyordum fakat beni
seksi bulması tüm vücudum u harekete geçiriyordu.
Beni böyle görmesi kötü hissettirm iyor aksine özel his­
settiriyordu. Kesinlikle bu benim için bir yenilikti.
G üldü ve benim le göz teması kurarak başıyla onayla­
dı. “Evet. Bu bir sorun. Ben erkek orospusuyum ve sen
de beni ayartabiliyorsun. Arkadaşlığımızı güvenli şekle
bürüm enin yolunu bulalım .”
Bu hoşum a gitmişti. V ücudum dan çok arkadaşlı­
ğımıza önem veriyordu. Başımla onayladım, tebessü­
m üne tebessüm ile karşılık vererek. “Evet. Bu mantıklı
olur. Seks her şey dem ek değil. Ama yine de vibratö­
rüm le başbaşa kalmaya ihtiyacım var. Şanslıyım.”
Sızlandı ve eliyle alnına vurdu. “Bunları hayal etmeyi
kafamdan atmam gerek. Bu zalimce. Son erkek arkada­
şının seni hiç tatm in edem ediğini m i kast ediyorsun,”
diye sordu, kendisi mastürbasyon yapm ıyorm uş gibi.
O n u n yapıp yapmadığını bilecek kadar iyi tanıyordum
kendisini.

142
R. K. Liiley

Güldüm, olan bitenin o kadar da kötü işlemediğini


anlatmaya çalışarak. “Hayır. Diyorum ki hiçbiri beni
tatmin edemedi. Onlar klitorisi haritayla bile bulamaz­
lar. Bencil piçler.”
Bir elini başının üzerine götürdü ve bana bakma­
dan önce biraz durgunlaştı. “Bu beni derinden yaraladı
Danika. Bunu sana yapamazdım. Senin de geldiğinden
emin olurdum. Eğer hoşlandığın buysa her seferinde
aşağıya inip yalardım.”
Bir elimi kaldırıp ona ters ters baktım, yine de bu
kısa konuşmasından etkilenmedim desem yalan olurdu.
O nun yatakta nasıl olduğunu deli gibi merak ediyor­
dum ama bunu düşünmeyi bıraktım.
Suratını buruşturdu. “Özür dilerim, özür dilerim.
Bu sınırı aştı. Sen bana böyle şeyleri anlatamazsın. Bu
bende birilerini yumruklama isteği uyandırdı ve konu-
şulamayan şeyleri sesli bir şekilde konuşma gerekliliği
hissettirdi.”
Başımla onayladım. Bu, görünüyordu ki ikimizin de
ihtiyacı olan bir şeydi. “Evet. Zavallı ben hakkında en­
dişelenme. Vibratörüm beni yeteri kadar tatmin ediyor.
En iyi alet bile yanına yaklaşamaz.”
Gözlerini kapadı, başını öne eğdi ve parmağını kal­
dırdı, sanki bir ana ihtiyacı varmış gibi.
Kıkırdadım, çünkü ona işkence etmeye çalışıyordum
ve başarılı olduğumu pantalonunun altından çıkıntı ya­
pan aletinden anladım.
Parmaklarımı şıklattım. “Tamam, tamam, onunla iyi
geçinelim. Senin listenle başlayalım.”
Yorgun Hayaller

1. Seks yok, yiyişmek yok, öpüşm ek yok.

“Boşalmak ve bunun hakkında düşünm ek yok m u ,”


diye sordum. Evet, ona yine işkence yapmaya çalışıyor­
dum.
Parmağını bana doğru salladı ve bu beni yine kıkır­
dattı. Bunun hakkında uzun süredir düşünm üş gibi
gözüküyordu. “Hayır. Bunu yapamam. Ü zgünüm . Bu
seni bikini giydiğinde aletimin sertleşmeyeceğini söyle­
mek gibi. Bunu söylesem yalan olurdu. Ama detaylarla
sana işkence çektirmeyeceğim, yem in ederim .”
Başımla onayladım, halen gülüyor halde. Böyle ne­
şeliyken asla yaşlanmaz insan. O çok eğlenceli biri. H e r
şeyi keyifle yapıyor ve bu etrafındakilere de yansıyor.
“Aynı şekilde,” dedim ona. “Boşalırken seni d üşünüp
adını haykırmamaya çalışacağım.”
Kafasını salladı, acı çekiyor gibi görünüyordu. ‘Y ine
bir şeyler kıpırdadı bende,” diye m ırıldadı.
U zun bir duraksamadan sonra, diğer bir m addeyi
yazmaya başladı.

2. H er iki taraf da birbirinin takıldığı ya da ilişki yaşa­


dığı kişileri kıskanmayacak.

“Bu madde senin için de geçerli değil m i,” diye sor­


dum . “Barda bana bakan adamlara sataşmak yok.”
“Onlara sataşmadım. Sadece biraz ders verd im .”
“Ah, evet. Bu kulağa sataşmaktan daha sevimli geli­
yor gerçekten.”
Bunu tam amen reddederek yazmaya devam etti.

144
R. K. Lilley

3. İstediğimiz zaman takılabiliriz fakat bunu bir ilişki


ya da benzeri bir şekilde adlandıramayız, bu şekilde ya­
şayan insanların yaptığını yapsak bile.

“Oral seks bunlardan biri mi,” diye onu kışkırtıcı bir


soru sordum . Daha önce bir erkekle böyle seks muhab­
beti yapmam ıştım . Bu Tristan ile olunca tuhaf gelmi­
yordu. Birkaç nedenden ötürü bu içimi nedense sıcacık
yapıyordu.
Yarım ağızla gülerek, “Eminim öpmek yok kuralı bile
olacak.”
“Bu biraz değişkenlik gösterebilir.”
Bana bakarak, “Bu değişkenlik fikrine bayılıyorum,”
dedi.
Kıkırdadım.
Yazmaya devam etti.

4. B irbirim ize dırdır etmek yok.

“Bu seni de kapsayan bir madde. Çok içki içriğimde


bana bir şey demeyeceksin. Bu benim karar vereceğim
bir şey”
Sinirli sinirli bakarak, “Pekala, eğer içme konusunda
sapıtırsan, masaların üzerine çıh p dans etmeye başladı­
ğında sana asılan adamlara karşı sessiz kalmamı bekle­
m e.”
“Bu, m adde ikiyi ihlal ediyormuş gibi bir konuşma
oldu,” dedi.
“Bu kıskançlık değil. A kadaşım ı koruma şeklim.”
G özlerim i devirdim. Aslında güzel düşünmüştü.

145
) orguu Hayaller

Tekrar yazmaya başladı.

5. Birlikte uyumayı sevdiğimizi akıldan çıkartmak


yok ve bu eylemin m uhtem el ilişkilerimize zarar vere­
ceğini de unutm ak yok.

6. Eğer, “Seni seviyorum ,” kelim e grubu sarf edilirse


bu arkadaş anlam ında seni seviyorum olarak algılanacak.

7. Ağzı bozuk konuşm alar ya da senin vibratörünle


aranda geçen şeyleri konuşm ak yok.

İç geçirdi birden, 7. m addenin üzerini çizerek.


“Bu hiç eğlenceli olm adı,” diye açıkladı üzerini çiz­
m esinin sebebini.
K ıkırdadım . Şu hayatta beni bir tek T ristan b k ırd a -
tıyordu.
Bana sıcak bir gülüm sem eyle baktı.
“Senden sonra vibratörüm e isim v erd im ,” dedim ona
zorla gü lü m ser halde. “O küçük ama işini ciddiyetle ya­
p ıyor.”
D oğ ru ld u , bana biraz daha yaklaştı, o n u n k in in küçük
olm adığını gösterm ek için. Bu esnada ben o ndan biraz
uzaklaştım ama o beni takip etm eye devam etti.
Bana şeytani bir gülüm sem eyle, ’’B enim ki büyüktür.
B u n u kanıtlam aya zorlam a istersen,” dedi.
G özlerim i devirdim . “H e r erkek b u n u söyler. Yeni
tanıştığım her erkek nedense böyle diyor am a genelde
ya ortalam a bir şeyler çıkıyor ya da m innak b ir şey olu­
yor.”

146
R. K U lleY

Başını salladı. “Çılgın şeyler yapmamı mı istiyorsun?


Çevirdiğin oyunu anlayabiliyorum. Bu oyuna gelmeye­
ceğim.”
G ülm ek istedim ama gülmedim. Çünkü onu dol­
duruşa getirmeye çalışıyordum. O çok acayip birisiydi.
H er bir şeyi kanıtlamak için girişimde bulunabilirdi.
O m uz silktim. “B unu asla öğrenmeyeceğim fakat be­
nim kafamda canlandırdığım ortalamanın biraz altında
olduğu. B unu değiştirmenin bir yolu yok.”
D udaklarını ısırdı, parmakları kotunun düğmesine
g itti.
Ellerim le gözlerimi kapattım ve bir çocuk gibi güle­
rek oradan uzaklaştım.
Birkaç saniye içinde beni yakaladı. Beni omzuna alıp
arka kapıya doğru gitti. Havuzun yanıbaşına.
“İn d ir beni,” diye çığlık attım kıkırdayarak. “Saçımı
daha yeni yıkadım .”
“H e r ne zam an aletim hakkında bu şekilde konuşur­
san seni yakalayıp havuza atarım. Bu arkadaşlığımız için
önem li D anika”
Bunları duyarken havuza doğru inişe geçmiştim bile.
Son duyduğum şey Danika’ydı. Sonra havuzu boyladım
zaten.
Piç herif.
Vbr^Kiı Hayaller

Bölüm 14

Sanki bunları yazıya dökünce bir şeyler daha da kızı­


şıyordu. Yani aramızdaki cinsel tansiyon daha da yükse­
liyor gibi gözüküyordu. Yine de, kimse elim izden gele­
nin en iyisini denem ediğim izi söyleyemez.
Ertesi gün kendim i akşam yemeği için annesinin
evinde bulm uştum . Biraz tu h af ve gerçeküstüydü fakat
o beni her m uhabbetin içine zekice dahil etm eyi başa­
rıyordu.
Annesi, kırk beş dakika uzaklıkta yaşıyordu. K öhne
bir evdi, mahalledeki bazı evler yıkık döküktü. Evi b ü ­
yüktü fakat kaba saba bir gö rü n ü m ü vardı. Bahçesi de
bakımsız bir haldeydi.
T ristan’a bir bakış attım. “İki tane yetişkin oğlu var.
O nlar neden bu evi daha estetik hale getirm ek için an­
nelerine yardım etm iyorlar?”
Arabadan inm ek üzereyken b u n u söylediğim de bir
anlığına duraksadı. Kaşları düm düz bir çizgi gibi o lm u ş­
tu. “Bu karışık bir konu. D aha önce denedik ama an­

148
R. K L ille ) ’

nemin erkek arkadaşı bunu hakaret olarak algıladı. Biri


onun yaşadığı evi güzelleştirmeye kalkarsa bu onun için
utanç kaynağı anlamına gelirmiş. Yine de tüm bunlara
rağmen kendisinin eve bu konuda herhangi bir katkısı
olm uyor.”
‘Y ine de bu m evzunun kazananı o gibi geliyor kula­
ğa,” diye hom urdandım .
T ristan’ın güldüğünü duyduğumda her zamanki gibi
m em nun olm uştum . Ağzım kulaklarıma varmıştı. Bu
yaptığım sarkastik konuşmaları anlayıp takdir eden çok
kişi yoktu. T ristan bunu anlamakla kalmayıp, daha da
eğlenceli bir hale getiriyordu.
“O ... zor biri fakat sorun çıkartmaya çalışmıyorum.
A n e m le sevgilileri arasına girmemem gerektiğini uzun
zaman önce öğrendim .”
Anlattıklarını düşünürken ona sempatik bir tebes­
süm le baktım ve ardından evin yolunu tutmk.
“B ununla ilişki kurabilirim ,” dedim sessizce. “A n­
n em bir keresinde beni evden atmıştı. Sebebi de sevgi­
lilerinden birine sen benim babam değilsin dememdi.”
yutkundum . B unu ona anlatmamın zor bir hikaye ol­
duğunu düşündüm . Geçerli sebeplerim vardı. Yine de
benim için çok hassas bir konu değildi. “O zaman sekiz
yaşındaydım .”
D u rd u ve halden anlayan gözlerle elimi tuttu. “H er
geçen konuşm am ızda birbirimizi nasıl bu denli hızlı an­
ladığımızı daha iyi kavrıyorum. Benzer yollardan geç­
mişiz. İnsanın etrafında bu kadar kolayca, çok çaba sarf
etm eden ve gerçekten anlayan birinin olması güzel bir
şey.”

149
Yorgun Hayalin

Kendimi onun gözlerinde kaybolur halde bu ld u ­


ğumda elini sıkıyordum. “Güzel bir şey,” dedim .
Bu harika anlayışlı anların hiç bitmeyeceğini hisset­
sem de kısa süre sonra kapı açılıp da Jared bize gülen
yüzünü gösterince maalesef bitmişti.
“Hey,” diye selam verdi. Y em ek hazır. G üzel za­
manlama. İçeri gelin.” Bana Ivan’ı hatırlatırcasına arka­
sını dönüp eve doğru gitti.
Jared’dan hoşlanıyordum fakat onu tüm üyle kazan­
mamıştım. Zaman zaman umursamaz bir çocuk ola­
biliyordu. Ona baktığımda taşların tam anlamıyla yerli
yerine oturmadığını hissediyordum. T ristan’dan daha
kolay birisiydi ama Jared beni daha fazla endişelendi­
riyordu. Bir şey kesindi ki o da yakın zam anda hiçbir
erkeğin bana bunları hissettiremeyeceğiydi.
Tristan elimi bıraktı. Bu beni terk edilm iş gibi hisset­
tirdi bir parça. Kendime itiraf edebilirdim ki elim i tu t­
tuğunda mutlu oluyordum ve bunu seviyordum . Beni
ona bağlıyordu. Beni bu yoksunluk hissi içerisinde çok
fazla bırakmadan elim sırtıma götürm üştü. “A nnem i se­
veceksin fakat bundan fazlası börekleri için yanıp tu tu ­
şacaksın.”
Ev tıkış tıkıştı fakat renkliydi. Duvarlar parlak bir bo­
yayla kaplıydı fakat mobilyalar ve ıvır zıvır yüzünden
pek belli olmuyordu.
Annesi, birçok nedenden ötürü benim için epey
sürpriz olmuştu. Gençti ya da en azından oldukça genç
görünüyordu. Jared’le Tristan’ın ablası gibi duruyordu
bir anneden ziyade. Şimdiye kadar ki en büyük sürpriz
de bir İspanyol aksanma sahip oluşuydu.

150
R . K . L ille y

“Anne, bu arkadaşım, Danika. Danika, bu annem,


Leticia.” Son cümlesi ondan daha önce duymadığım bir
aksandaydı. Bana Latin yüzünü göstermişti.
Göz kırptım ona.
Leticia güzel bir kadındı. Ü çü de kesinlikle birbirine
benziyordu ama annelerinin gözleri siyahtı ve cildi on­
lardan biraz daha koyuydu. Kalın telli siyah saçları sıra­
nın ortalarına kadar uzanıyordu.
Bana içten bir şekilde gülümsedi. T ristan’ın gamze­
lerini kim d en aldığı belli oluyordu.
Beni aileden biriym işim gibi kucaklayıp iki yanağım­
dan da öptü. “Seninle tanışm ak çok güzel Danika. İster­
sen beni anne diye çağırabilirsin. T ristan’ın herhangi bir
kız arkadaşıyla tanışm am ıştım . Buraya geldiğine göre
özel biri olm alısın.”
T rista n ’ı kafasını sallarken yakaladım. “H içbir kızı
neden buraya getirm ediğim i m erak ediyorum... G er­
çekten, anne. D anika’yı m ahçup etm e.”
“Seninle vakit geçirmeye karar vermişse, zaten m ah­
çup o lm u ştu r diye düşünüyorum ,” dedi Leticia.
Bana kalırsa güzel bir noktaya değinmişti.
‘Y e m ek soğuyor,” dedi Jared, güzel kokuların geldiği
yem ek m asasından bize doğru bağırarak.
M asa ufaktı fakat yemekle doluydu.
T ristan, m asadan iki sandalye çekerken, bana ve an­
nesine başını sallayarak, “Ben temizleyeceğim anne,"
dedi. “N e zam andır sana hazırlıkta yardım etm iyor­
d u m .”
“Gradas, nıijonıilıo,” dedi annesi, ona tebessüm ede­
rek. ‘Y alaka,” diye honıurdandı jared. tam karşımda

151
Yorgun Hayaller

duran sandalyesinin arkasından. Ona küçümseyici bir


gülüş attım. Aklımdan geçenleri anlamışa benziyordu.
Tristan, sağıma oturdu ve koca eli oturduktan sonra
dizimi avuçladı. Şaşırmış bir şekilde ona baktıktan sonra
elini çekti. Bu tip sataşmak oyunlar oynamak istiyorsa
oynasın ama ondan bariz bir şekilde daha avantajlıydım.
Duşta, günde beş kere mastürbasyona ihtiyacı olan kişi
ben değildim.
Herkes yemek yemeğe başlarken ben de kafamdan
bu dikkat dağıtıcı düşünceyi atmaya çalıştım. Leticia,
ona yemeği tabağıma çok fazla doldurduğunu söyleme­
den önce gerçekten de epey doldurm uştu. Peynirli ec-
hiladalar ağzımda henüz ıslanmışken T ristan tabağıma
börülce koyuyordu ve Leticia da peşinden bir kaşık alıp
tabağımapico degallo,guacamole ve ekşi krema doldurm a­
ya devam ediyordu. Ana oğul beni iyi besliyorlardı ve bu
hoşuma gitmişti.
Leticia’ın yaptığı yemekler resm en kutsanm ış kadar
güzeldi ve tabağın dibini m em nuniyetle getiriyordum .
Enchilada’nın ilk ısırığında gözlerimi kapayıp başka di­
yarlara gitmiştim adeta. Enchilada kesinlikle favorimdi
ve bunlar her türlü yiyecekle m ükem m el bir uyum içe­
risindeydiler. Bu kadar kusursuz bir lezzet olmasında
sosun da etkisi olduğunu düşünüyordum .
Tristan’ın büyük eli tekrardan dizim i avuçladı ve göz­
lerimi yine şaşırmış bir şekilde açtım. Bana bakıyordu ve
gözlerindeki babş haindi. Y utkundum . Bir m a b n e gibi
yemek yemeğe çalışan çenem bu dokunuşla gevşemişti
ve Tristan’ın eli bacabarım dan yukarılara doğru çıktık­
ça daha da tuhaf tepbler vermiştim. Şort giyiyordum bu

152
R. K. Lilley

yüzden teni tenime değiyordu ve dikkatim normalden


daha fazla dağılıyordu.
Leticia ve Jared’a bakarak kendimi toparladım çabu­
cak. O nların bize çok dikkatli bakmadığını anladığımda
rahatlamıştım. Bu sırada kendi tabaklanndakılen ye­
mekle meşguldüler.
T ristan’a bir bakış atarak bir ısırık daha aldım. Hâlâ
dizimi okşuyordu ve ahmaklığımdan mıdır nedir elini
dizim den çekmiyordum. Hatta daha da ahmakçası, sol
elim, onun dizimi ovan elinin parmaklarına gidiyordu.
Kafamda ona dokunm ak hakkında düşünürken birden
gerçekte de ona dokunur halde buldum kendimi. Eli
daha da yukarı doğru hareketlenmeye başlamıştı ve be­
nim elim de onunkine yataklık ediyordu.
“Ç ok iyi, değil m i,” diye sordu Jared yüksek sesle ve
ben de bu sırada Tristan’ın elini bacağımdan çektim.
“Ç ok güzel,” dedim, bir ısırık daha alarak.
“E n iyisi,” diye ekledi Jared.
‘Y em eğe devam ,” dedi Tristan da.
Başımla onayladım, yine de Tristan’ın da neredeyse
bu kadar güzel yaptığını düşünmüştüm.
Leticia sevecen bir tavırla, “Dünyadaki en tatlı erkek
çocuklarına sahibim değil mi Danika?”
Kinayeli bir yorum yapmamak için dilimi ısırdım, iri
kız rolünü oynayarak, “Evet ikisi de tatlı çocuklar.”
“Bir anne daha fazlasını isteyemez.”
Bu yorum için T ristan’ın annesine olan hafif tebes­
süm ünden tu h af bir şekilde etkilenmiştim.
Tatlı, sert margaritalanndan oluşmuştu. Bu aile içi­
yordu, anneleri de dahil.

153
VofgtiH Hayaller

D o p m ı ş t u m ve yemek bittiğinde biraz çakırkeyif ol­

muştum. Kendimi televizyonu tam cepheden gören bir


kanepede bulmuştum. Bu sırada Tristan ve annesi ma­
sayı topluyordu. Uzun bir süredir anne oğulun m utfak­
ta bu kadar işbirliği yaptığını görm em iştim .
Jared. benim oturduğum koltuğa oturdu. Bana ya­
kındı. Tristan’ı takip eden gözlerimi fark etm işti. “O iyi
bir çocuk,” dedi sessizce. “İyi bir ağabey. K endim i bil­
dim bileli bana destek oldu. Yanlış yapsam bile.”
“Seni daima sakınmıştır,” dedim .
“Kendine o kadar bakm ıyor.”
“İşte bu ağabeylerin olm asının sebebi,” diye açıkla­
dım.
Jared beni süzdü. “B unun hakkında ilişki kurabildi­
ğini mi söylüyorsun? Sen de abla m ısın yoksa?”
Benzer bir acı göğsüm e otu rm u ştu . Bu acı hiç azala­
cak gibi durm uyordu. Z am an, küçük kız kardeşim için
en iyisini hiçbir zam an düşünm ediğim gerçeğindeki
acıyı hafifletmiyordu.
D erinden yutkundum . Bakışları beni saldırgan hale
getirme amaçlı değildi. T ristan’ı eleştirdiğim için h e r­
hangi bir pişm anlık hissetm iyordum . Am a h e r nasılsa
Jared için hissediyordum . Bu, Jared ve b enim o çok tat­
lı ve sevecen haliyle bile olsa T ristan ile hissettiklerim e
pek yakın değilm iş gibi hissettiriyordu.
Gözlerim i diğer odada annesine yardım etm ekte olan
T ristan’a diktim ve sesim kendi sesim gibi değildi. “Ö y ­
leyim. Bir kızkardeşim var ama ben T rista n gibi deği­
lim. Elim den geleni yaptım ama rezil bir abla o ld u m .”

154
R . K . L ille y

Jared’la göz teması kurmadım ama oldukça sempatik


bir sesle sordu, “N e oldu?”
Başımı salladım, aslında soruyu cevapladığınla şaşı­
rarak. “D önm ek için çok geç. Benden nefret ediyor ve
onu suçlam ıyorum . Yıllardır konuşmadık.”
“N erede yaşıyor?”
“Söyleyem edim . Benim bir daha asla irtibata geçmek
istem ediğini söyledi. Ben de isteğine saygı gösterdim.”
B unun benim için ne kadar zor olacağını kelimelere
dökm ek çok zordu. A lem den görüşebileceğim tek in­
san o ld uğunu düşünüyordum . O nu çok sevmiştim fa­
kat bu yeterli değildi.
“N e kadar zam an önce oldu bu?”
“D ö rt yıl önce.”
“K ahretsin. Kaç yaşındasın?”
‘Y irm i b ir”
“B en d e ,” dedi. T ristan sayesinde onun yaşını biliyor­
d um am a Jared benim yaşımı duyduğunda biraz sürpriz
olm uş gibiydi o n u n için. “Ee tüm bunlar sen on yedi
yaşındayken oldu dem ek ki? O kaç yaşındaydı?”
Y u tk u n d u m , derine inen soruların gelmesiyle. Y a l­
nızca on beş. N eredeyse bebekken.”
‘Y aşanılan şeylerin etkisinin geçtiğini bu kadar za­
m an geçm esine rağm en düşünm üyor m usun? Bahse
girerim kız kardeşin sana artık bzg ın değildir. O n u bul­
mayı d enem elisin.”
Başım ı salladım, bu fıkii aklıma bile getirmeyerek.
D ahlia’n ın reddetm esi öfkeyle alakalı değildi. İhanet,
tiksinm e ve aşağılamayla ilgiliydi ve hiçbir şey için onu

155
r
Yorgun Hayaller

suçJayamıyordum. “Bu o kadar da kolay değildi,” dedim


kendimi zor toparlayarak.
Elleri benim ellerime sarılmıştı. Bu, beni kızdırmak
için yeterliydi fakat bu durum u değiştirmedim. Ona
bakmadım, çünkü o an dünya üzerinde sempati sınırları
içerisinde hiçbir şey görmek istemiyordum.
“Bence kendini fazla suçluyorsun Danika.”
Bunu daha önce duym uştum . Lucy’den ve Bev’den.
Hatta birkaç kez Jerry’den bile duym uştum . Herkes
kendimi fazla suçladığım hakkında hemfikirdi. Bu ko­
nuda haklı olsalar bile halen ne yapacağımı bilm iyor­
dum. Hayatımda yıllar önce kendim için Lucy’nin ısrar­
larıyla büyük değişiklikler yapmıştım, fakat böyle temel
konular hakkında kendi kendim e nasıl hareket edeceği­
mi öğrenebilmiş değildim. Gerçek şuydu ki kendim den
hep daha fazlasını um dum ve sıklıkla hayalkırıklığına
uğradım. Tristan döndü, bize tebessüm ederek ve ya­
kınımıza oturarak. Tabii ki bu gülüşünü alaylı bir gülüş
olarak düşünm üştüm . Çenesini sıktığını görebiliyor­
dum ve biliyordum ki Jared’la beni böyle sıkıfıkı gördü­
ğü için hoşnut değildi.
Yine de, Tristan bize doğru gelirken şaşırmıştım.
Gözleri Jared’ınkilerin üzerindeydi resm en.
“Bir kelime,” dedi dişlerinin arasından ve sonrasın­
da Jared yanımızdan giderken iç geçirerek, “T am am be,
kahretsin” diye hom urdandı.
Tristan elimi kavradı ve sonrasında kardeşini takip
etti.
İçeride ne olduğunu tahm in edebiliyordum . Tristan
m uhtem elen Jared’ı yaptıklarından dolayı köşeye sıkış-

156
R . K . L ille y

tıriTiışti- Ve şüphesiz ki Jared bunları anlayabilirdi. O


gerçekten iyi bir çocuktu ve birkaç zor sorusundan son­
ra biraz rahatladığımı ve onun bunda etkisi olduğunu
düşünm üştüm .
Jared’a birileriyle ilişki yaşamaya hazır olduğumda
kendisiyle görüşebileceğimi söylemiştim fakat bunun
bir seçenek olup olmadığını merak ediyordum. Biliyor­
dum, biliyordum , eğer Jared ile ilişki yaşarsam Tnstan
deliye dönerdi. Tristan ve benim sadece arkadaş olma­
mız buna herhangi bir yataklık yapmazdı. Ne karmaşık
şeyler diye düşündüm .
Leticia gelip yanıma oturdu. Gözleri arka kapıdaydı.
Bana dönüp baktığında koyu renkli gözlerinin ne kadar
güzel olduğuna bir kez daha şaşırmaktan kendimi ala­
madım.
“O ğullarım ı birbirine düşürmeyeceksin değil mi,”
diye sordu sessizce, arka kapıya bakarak. Sürgülü cam
kapıydı baktığı. İki kardeş de kapı kapanır kapanmaz gö­
rüş alanından çıkmışlardı.
A n e s in in kelimeleri bana biraz düşmanca gelmişti
ama kendisi öyle gözükmüyordu, sadece çocuklarını
korum ak isteyen anne güdüsüyle sormuştu herhalde.
“D üşürm eyeceğim ,” dedim yumuşak bir ses tonuyla.
Bu, savunm a mekanizmamı devreye sokmuştu. “Tris­
tan ve ben sıkı arkadaşlarız.”
Bana alaycı bir bab ş attı. Şimdiye kadar bana karşı
şeker gibi tatlı bir insan olmuştu fakat onu ilk kez böyle
bakarken görm üştüm .
“A bllı bir b z sın fakat bu pek abllıca bir değerlen­
dirme olmadı. S ıb arkadaş ha? Buna gerçekten inanıyor
m usun?”
157
) orgun Hayaller

Ağzımı bü k tü m . “B u n u g e rç e k te n d e v am e ttirm e y e
çalışıyoruz. B izim için e n iyi o lan şey d e b u z a te n .”
Saçlarını savurdu ve g ö zlerin i d e v ird i. B u b e n i g ü l­
dürdü. “Peki, size iyi şanslar am a k ay b ed e ce ğ in bir
mücadeleyc giriyorsun. Ve T ris ta n şu anki ilişk in izd e n
fazlasını isterse T an rı y a rd ım c ın o lsu n . O tıp k ı babası
gibidir ve babası karşı k o n u lm a sı im k a n sız b irisid ir, bir
piç olsa bile. T a n rım , b e n o piçi se v m iştim . T ris ta n ’a
ism ini o n d a n so n ra v e rd im o n u n da b e ğ e n e c e k o lm a ­
sı um uduyla. Babası g ö rü p g ö re b ile c e ğ in en taş kalpli
insanlardan o labilirdi am a... ç o k k a riz m a tik ti. O b u h a ­
yatta istediği h e rh a n g i b ir şeyi e ld e e d e b ilird i. B e n de
o ğ lu m u n böyle o lm a sın ı iste m iş tim .”
“T ris ta n ’a ism in i babası ikin izi de te rk e ttik te n sonra
m ı v e rd in ? ”
Saçlarını sa v u ru p g ö z le rin i d e v ire rek , “E vet ve b u n ­
dan p işm an değilim . T ris ta n b u y a p tığ ım d a n n e fre t e d i­
yor fakat bana kalırsa ç o k y e rin d e b ir k a rard ı.”
B u b e n d e h e rh a n g i b ir d u y g u u y a n d ırm a d ı ve ben
b u k o n u d a da im a T ris ta n ’ın y a n ın d a o ld u m fakat dilim i
tu tm ay ı da b ild im . H e n ü z tan ıştığ ım b ir k ad ın la beni
ilg ile n d irm e y e n b ir k o n u h a k k ın d a tartışm aya girm eye
hiç n iy etim y o k tu ,
“P eki ya Ja red ? O n u n d u r u m u da T ris ta n ile aynı şe­
kilde m i? ”
“E vet, o n u da ç o k sev d im .”
“V e o da m ı bırak ıp gitti?”
B u k o n u lar hak k ın d a çizgiyi aştığım ı b iliy o rd u m fa­
kat p e k de m orali b o z u lm u şa b e n ze m iy o rd u .
“B irkaç yıl etrafta takılm ıştı. İyi b ir adam dı. Babalar

158
R. K. Lilley

arasındaki farkı görm ek istiyorsan ağabey kardeşe baka­


bilirsin.”
Bu beni biraz kızdırmıştı. T ristan’ı, çocuklarını bıra­
kan bir babayla kıyaslamanın adil olmadığını düşünü­
yordum .
Ama sonradan yine, şirin kız olmuştum. Ayrıca bu
konuları konuşm aktan dolayı biraz hassas bir ruh haline
b ü rü n m ü ştü m .
“T ristan hiç bir kızı hamile bırakıp onu öylece bırak­
mış m ıd ır,” diye sordum sinir olmuş bir şekilde.
D udağını b ü k tü , bana yandan bir bakış aurak, “Hayır
yapmadı. H e n ü z değil. O n u savunmak zorunda değil­
sin. K im se o n u benim sevdiğim kadar sevemez.”
“O zam an ona biraz övgüde bulun.”
E llerini havada salladı, konuşmayı silmek istermiş­
çesine. ‘Y e teri kadar ciddi konuşm a yaptık. Oğullanm ı
seviyorum . T ü m dem ek istediğim bu. Onları birbirine
d ü şü rm e .”
“Asla...”
“G üzel. H ad i devam edelim. M ota sever m isin?”
M o ta ’n ın ne olduğuna dair bir fikrim yoktu. “M ota?”
G ö zlerini devirdi. “M arijuana? Sever misin?”
Kafam ı anlam ış ve sevmediğimi anlatırmış gibi sal­
ladım . “T ec rü b ele rim e göre yalnızca kaybedenler esrar
içer. B u y ü z d en tü m bunlardan kendim i uzakta tut­
tu m .”
“Peki, sevindim . U m arım ben içtiğimde sorun et­
m ezsin.”
Başım ı salladım tekrardan. “Burası senin evin.”
v ^ a b c y kardeş eve döndüklerinde, beni rahatlatıcı hir

I.S9
Yorguıt Hayaller

şekilde sırıtıyorlardı fakat Leticia, Ja red ’a bir dal cigara


uzattığında v e J a r e d da bunu alıp teşekkür ettiğinde bi­
raz şaşırmıştım açıkçası.
Bu normal miydi? Gerçekten fazla toz pembe bir hayat mı
yaşıyordum da tüm bunlar bana tuhaf geliyordu?
Bir tane de T ristan’a uzattı fakat o, bana bakarak iste­
mediğim söyledi.
“Ben varım diye red d etm e,” dedim . A m a içten içe
içmesini de istem iyordum . Bu şeylerden nefret ediyor­
dum.
Başını salladı. “H ayır, ben iyiyim böyle.”
‘Y em ek boyunca yaptığın şey de n eydi,” diye so rd u m
sonradan.
“H m m m .” Ses to n u ve yüz ifadesi m asu m d u .
“Anlarsın ya. D izim in ü stündeki el. N e anlam a geli­
yordu tüm bunlar?”
İç çekti, rol yapm ayı bırakarak. “K ahretsin, b u n u n
için üzgünüm . Seni yem ek y erken izliy o rd u m ve y ü z ü ­
nü görünce bir dakikalığına aklım ı kay b etm iştim .”
“Resm en sataşıyordun. Sana b e n im le böyle oyunlar
oynam am an gerektiğini sö y lem iştim .”
“Bu bir tehdit m i,” diye sordu, entrika çevirir bir ses
tonuyla.
“Öyle. Kazanam ayacağın bir m ücadeleye girm e dos­
tum . B u n u n gibi sataşm aları çok g ö rd ü m . S enin o fahi­
şe kıçını kırbaçlarım , seni seks canavarı.”
K ahkaha atarak arabayı kenara çekti.
“B iliyorsun haklıyım ,” d e d im , kollarım ı g ö ğ sü m ü n
üzerinde kavuşturarak.
Başıyla onayladı. “T a m a m e n katılıyorum fakat bili-

160
R . K . Lille)'

yorsun kj ben bir m ücadele oldu m u asla kaçmam aksi­


ne dahil olm ak için can atarım.
Kafamı salladım . “Hayır. Yarış marış yok. Bunun bir
bahse dönüşm esini reddediyordum .”
Arabayı tekrardan yola koydu sırıtarak ve kafasını sal­
layarak. “B u acınacak bir şey.”
“Sorabilir m iyim ? N eden acınacak bir şey?”
“Ç ü n k ü böylesine kazanan ya da kaybedenin olduğu
bahislere bayılırım . Ama sen haklıydın. Bu aptalca bir
şey o lu rd u .”
“Ç o k aptalca h em de,” diye söyledi. Eve gidene kadar
bir şey d e m e d im fakat ikimiz de aptalca şeyler yapmayı
ne kadar çok istediğim izi biliyorduk.

k ıl
yorgun Hayaller

Bölüm 15

Birkaç gün boyunca aptalca bir şey yapma planı yap­


madan geçti. Ama elbette bu olmayacak anlam ına gel­
miyordu. Şoke edici tek şey vardı o da bu aptalca şeyler
yapma seramonisi başlatacak kişi benim olm am dı.
Son birkaç gündür sabahlan daha fazla seks rüyaları
görmüş halde kalkıyordum.
Son rüyamda T ristan’ın büyük elleri vardı. M em ele­
rimi avuçluyor ve sıkıyor, bacaklarım ın arasına, m erke­
zime doğru iniyordu elleri.
Havuzda yalnız başımızaydık. Ç oğu rüyadaki gibi
hiçbir şey oldukça anlaşılır değildi. Bulanıktı. Neden gü­
nün tam ortasında çıplak yüzüyorduk? Yine de rüyalarım ­
dan m em nun idim.
N eredeyse bugüne kadar hiç kullanm adığım ız şişi­
rebilir yatakta uzanıyordum . K ullanılm am asının sebebi
kocaman bir çem ber şeklinde olması ve çocuklara kul­
lanması korkunç gelm esinden olabilirdi.
Yataktaki çukur, rüyalarım da bambaşka anlam lar ka-

162
R . K . L ille ) ’

zaıııyordu. Tristan boşluğu dolduruyordu. Çukuru dol­


duran gövdesi ve ağzı ile dikkatimi dağıtıyordu.
Daha önce, benden önce bacakarasına davranan bir
erkekle tecrübe etmemiştim rüyalarımda. Hayali o denli
kıt rüyalar. B urnu o bölgelerdeydi, elleri de çalışmaya
devam ediyordu.
D izlerim in etrafındaki külodum ve boynumun arka­
sındaki tişörtüm le uyandım. Bir elim göğsümün üze­
rindeydi, diğer elim ise klitorisimi okşuyordu.
Bu dem ek değildi ki iki kişilik yatağımın diğer ura-
fında aramızı bir yastığın ayırdığı Tristan’ı umursamı­
yordum. Öyle bir azmıştım ki bunu düşünecek halde
değildim. U ykulu kafam onu uyandırmamam için ses­
siz olmayı akıl etmişti. Kendimi durdurmaya çalışmış­
tım fakat tecrübelerim den yola çıkarak biliyordum ki bu
durum da kendim i tatm in etmek için kendi parmakla­
rımdan fazlasına ihtiyacım vardı.
Göğsüm deki el kom odinime kadar uzanmıştı. Çek­
meceyi yavaşça açıyordu, bu sırada parmak halen tekrar
tekrar klitorisim in üzerinde daire çizmeye devam edi­
yordu.
V ibratörüm ü çekm ecemden çıkartıcımda, çıt çıkart­
mamaya çalışıyordum fakat çalışma sesi tahmin ettiğim­
den de fazlaydı. Yanımda uyuyan biri varken müziği
açma lüksüm de yoktu.
Vibratör içim deyken nefes nefese kalmıştım. Rü­
yamdan uyandığım da ıslak olduğum için içime daha
çabuk sokabildim . T ek elimle onu tutup diğer elimle
de klitorisim le oynuyordum ve bazen de memelerimi
okşuyordum.

Uv^
Yorgun Hayaller

Gözlerim kapalıydı, pijamamın alt kısmından hafif


hafif sesler geliyordu. Yatağın hareket ettiğini hissetti­
ğimde açıldılar.
Bu an beni duraksatabilir, panik haline getirebilir ya
da bunların yanısıra inletebilirdi. Sonuçta içimde bir
vibratör vardı ve yanımda dudağımı ısırarak baktığım,
bana doğru hareket etm ekte olan çok yabşıklı bir adam.
Aptal, aptal, aptal dedim kendime.
Daha fazla, daha fazla, daha fazla diye haykırdı vücu­
dum .
T ristan’ın boğazından, gırtlağından sesler geliyordu
ve ben kendi inlem elerim i dizginleyem iyordum .
Ö rtü n ü n altındaydım ama o da ö rtü n ü n altındaydı
tabii ve bu gizlenm em de biraz yardım cı oldu. Karşı koy­
m adım örtüyü üzerim izden attığına.
Yanıma yaklaştı, dizleri kalçalarımdan ve bacaklarım­
dan bir nefes uzaklığmdaydı. G özlerindeki parıltı... sar­
hoş ediciydi.
D udağını ısırdı ve kendim i vibratörü kapatm am ge­
rekiyorm uş gibi hissettim.
Bacaklarım ayrıktı ve T ristan hiçbir yerim e dokun­
m adan daha da yaklaştı.
O n u derinden yutkunarak izledim . Gözleri ellerime
odaklanmıştı.
K ıvranıyordum .
‘Y ardım ... edebilir m iyim ,” diye sordu boğuk b ir ses­
le.
Cevap verecek kelim e bulam adım , yalnızca inliyor ve
pişkin pişkin devam ediyordum .
Bu hareketim i olum lu yönde anladı. V ibratörü tutan
elimi kavrayıp vücudum a doğru çekti.

164
R . K . L ille y

Karşı koymaya çalıştım fakat buna izin vermedi. Daha


da içime bastırmıştı.
“O hhh...” nefesim kesilmişti.
Elimi m em em e koydu. Bileğimi öyle sıktı kı tenim
feryat figan bağıracaktı sanki.
“M em e ucunu sık,” dedi, alt dudağını yalayarak. Di­
limle aynı hareketi yaptım dediğine itaat ederek.
Gözlerim onu içime sokmak istercesine açtı. Ba­
kışlarından ne kadar istekli olduğunu görebiliyordum.
Kasları kasılmıştı ve erekte olmaya başlamıştı. Üzerinde
baksın vardı fakat aletinin kalktığını rahatlıkla görebi­
liyordum. Kalçalarımı dizlerine daha da yakınlaştırmak
için hareket ettirdim . Ve vibratör daha da içime girince
zevkten pis pis sırıtıyordum.
“M m m m ,” diye inledi. “İşte böyle, Danika. Harika.
Kalçanı tıpkı böyle hareket ettir.”
Diğer eliyle klitorisimde olan elime dokundu başka
hiçbir yerim e dokunm adan. Artık elimin hareketlerini
onun eli yönetiyordu.
Kalçamı hareket ettiriyordum onun elinin, elimi ha­
reket ettirdiği tem poda.
Diğer elini de m em e ucumda olan elime doğru gö­
türdü. N eredeyse tenim e dokunmak üzereydi fakat sa­
dece parm aklarım ı okşadı.
Küfretti.
Hayalim in kurbanı olmuştum . Aşağı doğru bakarak
erekte olm uş aletini ve ıslanmış boxennı gördüm.
“T ristan,” diye inledim.
G özlerim i kapattım sağlam bir orgazm beni zevkten
sarhoş ederken.
Yotgun Hayaller

“Danika,” diye perçinledi bu anı.


O da in ledi, uzun ve derinden bir inlemeyle.
B en d en u zak la ştığ ın ı hissedene kadar gözlerimi aç­
madım. Vibratör neredeyse içimden çıkmıştı ve onu
alıp b ir köşeye attım. Sonra derhal T ristan’a doğru dö­
nüp ona baktım.
Bana sırtını dönmüştü. Kollarıyla gözlerini kapatmış­
tı.
Haşin bir halde n e fe s alıyordu.
Yutkundum, gözlerim aletine doğru kayarak, “Boşal­
dın mı,” diye sordum.
Nefesini tazeledi. Sesi kısık kısık geliyordu. “Lütfen
sorma. Ergenliğimden beri bu kadar utandığım ı hisset­
miyorum.”
Şortuna ve kelim elerine bakarak cevabımı almıştım.
Sırtüstü uzanıp örtüyü boğazıma kadar çekmiştim.
Az önce yaptığım şey için şok olm uştum . Derdim neydi?
Horm onlarım coşm uştu ve em inim ki heyacandan
beyin hücrelerim i kaybetmiştim.
“Hay belasını, bu da neydi?” N efes nefese söyledi.
“Bu çılgınlıktı,” dedim . “Ve aptalca. Özellikle aptal­
ca.”
“Eğer bu senin sataşma savaşlarınaki ilk girişiminse,
kazanıp kazanmadığından em in değilim ,” dedi.
Kıkırdadım. “Sataşma falan yok. B unu aklından çı­
kar. Bu bir yarışma değil. Bu, bir daha asla olmayacak
bir felaket.”
“C idden, yine de, tekrar böyle bir şeye uyanırsam ne
yapacağımı bilm iyorum D anika.”
“Bu tekrardan olmayacak, bu yüzden buna kafanı
yorm ana gerek yok.”

166
R . K . L ille y

Y a ben kazara uykumda kendimi tatmin etmeye baş­


larsam?”
“Kes şunu. Akıllanmazm tekisin.”
“Ve sen de tüm bu sataşmaların kraliçesisin. Bili­
yorsun ki bu resmi zihnimden asla çıkartamayacağım...
Kahretsin! B unun beni ne kadar dağıttığı hakkında bir
fikrin var m ı?”
İç geçirdim. “Sanırım iyi bir fikrim var Tristan. Bir
daha bu konu hakkında konuşmasak?”
“D eneyebilirim fakat bu aklıma gelmeyeceği anlamı­
na gelm ez.”
“Evet, biliyorum .” Mastürbasyon yaparken bana yar­
dım eden y ü z ü n ü unutm am ın imkanı yoktu.
“İzin ver bir şey sorayım bu konuyu sonsuza dek ka­
patmadan önce.”
Pöfleyerek, “D evam et,” dedim.
“N eye hallenerek yaptın tüm bunları?”
“Seksli b ir rüya görüyordum . Sanırım şimdi erkekle­
rin gördüğü rüyaları daha iyi hissedebiliyorum.”
“Spesifik biri m iydi,” diye sordu haylazca bir merak­
la.
“H ayır.” Yalan söyledim. “Ve bu bir sorudan fazla
oldu. T ek bir soru soracağını söylemiştin.”
“Bir tane daha, yem in ederim başka soru sormayaca­
ğım. Rüya ne hakkındaydı?”
“H avuzda oral seks yapıyordum.”
D üşü n d ü ve başka bir soru daha sormadı.

167
Yorgun Hayaller

Bölüm 16

Sıradaki aptal hadise hiç beklenmedik bir şekilde ge­


lişti. Tavuk katili bir tazı ve nefes nefese bir köpekten
kaçma koşusu.
Ivan masadaydı, günlük okuması gereken şeyleri
okuyordu. Mat de boyama kitaplarını karalamakla meş­
guldü.
Vegas’ta bir yaz günü olmasına rağmen yağmur ya­
ğıyordu ama yine de cehennem kadar sıcaktı. Beyaz bir
yelek ve kısa şortumu giymiştim.
Kapı çaldığında Ivan’ın hecelemesini doğruluyor­
dum. Jerry’nin kapalı ofis kapısına sinirli bir bakış attım.
O ve Tristan saatlerdir orada grup konuları hakkında
tartışıyorlardı fakat bu, ön kapıya en yakın odaydı ve
ben de tam da dersin ortasındaydım, bu yüzden bu beni
kızdırmıştı.
Zihnimi okumuşçasına, ofis kapısı açıldı ve ikisi de
yüzlerinde ciddi bir görünümle dışarı çıktılar. Sonuçla,
“önemli işlerden” konuşmuşlardı.

168
R . K . L ille y

Tristan ön kapıyı açtı, kargocuya selam vererek. Kar-


gocu bir imza istedi. T ristan geri adım atıp kapıyı daha
da aÇti- Peşinden gelen Jared imzayı attı.
Ortalık toz dum an olmadan önce aklımdan geçen
son düşünce kapının çaldığını duymalarına rağmen he­
nüz hiç bir köpeğin girişe yaklaşmamış olmasının ne ka­
dar şaşırtıcı olduğuydu.
“Coffeecup!” diye haykırdım, çılgın bir kadın gibi.
Herkes dönüp bana baktı, bağıran köpek yerine. M ü ­
kemmel.
Mutfağın yanındaki holde, duvara asılı tasmalardan
birini kaptım, Bev’in koşu ayakabılarını da ayağıma ge­
çirdim ve kendimi hemen köpeğin peşinden dışanya
attım.
Otuz saniyedir bu çılgın köpeği takip ediyordum.
Lütfen tavuklar iyice muhafaza edilmiş olsun, lüfen tavuk­
lar iyice muhafaza edilmiş olsun, diye tekrarlıyordum kendi
kendime.
Hızlı bir koşucuydum. İyi bir şekle sahip olmak için
çok çaba sarf ettim ve hava kötü olmadıkça her zaman
dışarı çıktım. Birden yanımdan koşup giden ve beni ge­
çen Tristan’ı görünce şaşırmıştım.
Evden ayrıldığına emin değildim fakat benden sonra
çıktığına emindim.
Gözüm ün ucuyla kahrevengi bir şey görmüştüm,
aniden kayboldu gitti. Hâlâ ahırdan biraz uzaktaydık bu
da tavukları kurtarma şansımızın azaldığı anlamına ge­
liyordu.
Coffeecup birinin evinin önünde durup bir şeyleri
koklamaya başladı. Üzerine yumularak yakaladım. Yağ­

169
Yorgun Hayaller

m ur onu çoktan ıslatm ış« ve tü m tüyleri d ü m d ü z o l­


muştu. Tasmasını takm adan önceki harek etleri sayesin­
de kollarım tam am en ıslanm ıştı.
Ayaklanma dolanıp elim d en k u rtu lm a sın a sövdüm .
D oğrudan ahıra giden çam u rlu yolda T rista n o n u
durdurduğunda biraz olsun sevinm iştim . T asm asından
yakalamıştı onu. Yanm a g ittiğim de zafer gülüşlerim izi
paylaşırken C offeecup h e r nasıl yaptıysa y in e ku rtu larak
hızla ahıra doğru koşm aya başladı.
T ristan çelm e takıp g ö ğ sü n ü n e tra fın d a n iyice kavra­
dı onu, gitm esini en g ellem ek için.
Haylaz köpeğe b o y n u n d a k i tasm asını sağlam laştıra­
rak bakarken, o n u sağlam b ir yere bağladım . Tasm ayı
iyice tu tm u ştu m . H a len n efesim i tu tu y o rd u m .
“Ç a m u r güreşi ya da ıslak b ir tiş ö rt yarışm ası isteyip
istem ediğin k o n u su n d a b ir karar v e rm iş gibi g ö rü n m ü ­
yorsun,” dedi T rista n gülerek.
T am am en ıslanm ış kıyafetlerim e, ç am u rlu yeleğim e
baktım . H aklıydı... am a b u işleri daha iyi b ir d u ru m a
getirm em işti.
O n u göstererek. “Sen de! B erbat g ö rü n ü y o rsu n as­
lında. Ç a m u rla n an te k kişi b e n değilim !”
Böyle söylem em eliydim . B u daha çok ona m eydan
o kum a gibiydi ve b ilm eliydim ki T rista n ’ın b u tip şey­
lere zaafı var.
Elleriyle dizlerim d en tu tarak beni kendisiyle birlikte
aşağı çekti, çıplak dizlerim çam ura iyice batana kadar.
“O ro sp u çocuğu,” dedim , fakat gülüyordum .
“E m in im kı b u n u yanlışlıkla söyledin, çünkü annem ­
le tanışm ıştın.”

_ 170
R . K . L ille y

“Benim hatam. Lafımı geri alıyorum. Samimi özrü­


mü kabul et.” Bunları söylerken elimle çamur topluyor-
dum. O na en tatlı gülüşüm ü gösterirken alnının ortası­
na çam uru yapıştırmıştım.
Neye uğradığını şaşırdı ve peşisıra şeytani bir gülüş­
le, “Bunu ödeteceğim sana,” dedi dişlerinin arasından
konuşarak.
Ayağa kalkmaya çalıştım fakat kalçamdaki bir el buna
engel oluyordu. Avantaj ondaydı, kocaman ellen vardı
ve benim o n u n alnına sürdüğüm çamur onun benim
göğsüme sürdüğü çam urdan daha fazla değildi.
Haksızlığa uğram ış gibi hissediyordum. “Ben sana
bu kadar yapm am ıştım ! Ç ok kabasın!”
G üldü, çam urlu eli diğer kalçama doğru gitti. “Ger­
çekten mi? G öğsüne sürdüğüm avuç dolusu çamur al-
nıma yapıştırdığından daha mı beter?”
“Pekala, göreceğiz,” dedim, yerden daha fazla çamur
alarak. A t ı k hedefim i saklamıyordum. Doğrudan sura­
tına kenetlendim .
İki bileğim den de tutarak onları birbirinden uzaklaş­
tırınca ikim izin de göğsü birbirine değmeye başlamıştı.
O na sü rtünüyordum , üzerimdeki çamur ona da bu­
laşsın diye. B u şakalaşmamız hızla son bulmak üzereydi.
Bileklerim i arkam da kavuşturdu, kalçalarım onunki­
lere değene dek çekiştirerek. Yine de kalçalarımı hareket
ettirip kurtulm aya çalışıyordum. T üm \âicudum onun
besbelli ereksiyonunu fark ettiğinde, harekete geçmiş
gözüküyordu.
Yüzlerim iz birbirine yakındı ve ilk adımın kimden
geleceğini algılayamamıştım fakat dudaklarımız ötke-

171
Yorgııtı Hayaller

li bir buluşma ile tanıştı birbiriyle. Sırtüstü uzandı ve


benim vücudum da onunkini takip etti inleyerek. Dili
ağzımı işgal etmişti resmen kendi yeri gibi.
Öyle bir öpüyordu ki hiçbir yeri es geçmiyordu. Beni
öyle bir hale getirmişti ki buna izin verdiğime inanamı-
yordum. Birkaç saniye daha öpüşmekle geçti ve kontro­
lü tamamen bırakmaya hazırdım. Tristan ile tanışmadan
önce bunu yapacaksın deseler inanmazdım.
Ellerimi bıraktı. Parmaklarını kalçamın arasına sokup
aletini içime sokarcasma bastırıyordu.
Kendimi daha önce böylesine bir seks insanı olarak
düşünmemiştim fakat o sırada aklımı kaybetmiştim.
Her bir tarafım seksi düşünüyordu. Kanımda seks hüc­
releri dolaşıyordu sanki ve onunla bir bütün olmak is­
tiyordum.
Bir elimle kısa saçını kavradım, diğeriyle göğsünden
aşağı, sert karın kasına doğru iniyordum ve sonunda ka­
lın aletine gelmiştim. O vuyordum onu.
Heyecanlanmıştı. Alt dudağını ısırdım. Hırıldadı, di­
lini ağzımda gezdirerek.
Ahırdan yankılanan çığlıkları, inlemeleri, koyverdiği-
miz her şeyi bizden başka yalnızca Tanrı biliyor.
Bir süreliğine nerede olduğum u düşünerek ve tama­
men kafam karışmış bir halde etrafıma bakarak kendimi
geri çektim.
Sonra elimin, tasmayı tutuyor olması gereken boş
elimin görüntüsü esas problem i fark etm em i sağladı.
“Coffeecup,” diye bağırdım, tökezleyerek.
Tristan kalçalarımdan iterek kalkmama yardım etti ve

172
R. K. Lilley

Joği'ijhıp, hızlıca ahıra doğru koştum. Umuyordum ki


kahrolası tavukları kurtarmak için geç kalmamış olayım.
Bu bir katliamdt.
Tüyler ve kan izleri, tavuk öldüren köpeği bulmamda
yol gösterici oldu. Tavukların sahibi çılgın kadın eline
henüz aldığı tasmayı, ben geri alıncaya kadar elinde öf­
keyle salladı. Beni suçlarcasına üzerime geliyordu. Kö­
peğin öldürdüğü tavukları saydım. Bir, iki, üç tanesini
halletmişti. Kahretsin, bu köpek bunları çatır çutur öl­
dürüyordu. Bu seferki rekor sayı olmalıydı.
“Tekrardan çok çok özür dilerim,” diye başladım lafa.
“Ev sahipleri derneği bu olayı öğrenecek,” diye kesti
lafımı.
Başımla onayladım, gözlerim açıldı, onunla nasıl uz­
laşabileceğimden emin değildim. Birbirimizi yalnızca
böyle olaylar olduğunda görmüştük, bu yüzden onun
yalnızca sinirli halini biliyordum. Bildiğim kadarıyla, o
tüm zamanların katı, çılgın tavuk kadınıydı.
“Bu köpek yaramazın teki,” diye bağırdı.
Tekrardan kabullendim. Bunun hakkında bir tartış­
maya giremiyordum. Çok sinirli olduğu için aslında di­
yeceklerimi söyleyemiyordum. Kadın, tavukların ahırın
yakınlarında dolaşmasına izin vermese onlar kana su­
samış Coffeecup’ın hedefi olmayabilirlerdi. Fakat daha
önceki tecrübelerime dayanarak böyle bir sa\ommaya
geçtiğimde kadın çılgına döneceğini biliyordum.
Kadının estirdiği fırtına dindiği sırada Tristan yanı­
mıza gelmek üzereydi. Bu arada Cofteecup’a nasıl düş­
manca baktığını çok net bir şekilde görebiliyordum.
Her neyse, Tristan geldi.

173
1 'orgun Hayaller

“Evet...” dedi, kafası ç a m u rlu b ir hald e. “D u ru m


daha iyi olabilirdi.”
“S özünde d u rm a d ın , b iliy o rsu n ,” d e d im çılgın ta­
vukçu kadının duyam ayacağı şekilde.
Bir kaşını kaldırdı so ru y u d u y d u ğ u n d a , elleriyle k e n ­
disini tem izlem eye çalışırken.
“C offeecup ile birlikte dışarı ç ık tığ ım ızd a tavuklara
doğru giderse o n u yakalayacağına söz v e rm iş tin .”
“H m m , yakaladım . H a tırlarsan o n u o ç a m u rlu y er­
deyken yakalam ıştım . S o n ra d a n g itm e sin e sen izin v e r­
d in .”
Bu k onuda haklıydı.
“Az önce yaptıklarım ızla, hazırlad ığ ım ız listedeki ku ­
ralların neredeyse yarısını ç iğ n e d ik ,” dedi eve d ö n ü ş yo­
luna geçtiğim izde.
“F arkındayım .”
“Sanırım s o ru n u n ne o ld u ğ u n u b iliy o ru m ,” dedi tes­
lim o lm u ş bir ses tonuyla. O n u b u kadar ciddi k o n u şu r­
ken duy m ak istem iy o rd u m .
“Aptalız ve çılgınız,” diye tah m in d e b u lu n d u m .
“U z u n z am andır yalnızım ve b u n u senin üzerinden
giderm eye çalışıyorum . A teşim i sö n d ü rm e k istiyorum
anlarsın ya?”
B u, işleri batırm ıştı. O lm am alıydı am a acı verdi. A r­
kadaşlığım ızı sağlam laştırm ada ö n em li b ir listeydi fakat
aram ızdaki cinsel çekim ve o n u n bazı sebeplerden ken­
disine m ukayet olam am ası işi b u boyuta getirdi ve be­
nim le ilgili nasıl hissettiği hakkında yapacak bir şey yok­
tu. Evet, sözleri bende ağlama isteği uyandırdı. Ç ünkü
bana sıradan, aptal bir kızm ışım gibi hissettirdi ve bu
R. K . L ille y

histen nefret ettim. Kalbimle değil beynimle düşünme­


yi severim.
“San ırım b u g ece dışarı çıkacağım... kendi başıma.”
Of, of of
“Şimdi anlam kazandı sanki,” dedim. “Benim de ala­
madığım uykum için erkenden yatmaya ihtiyacım var,
her neyse. Bu gecelere akma eğlencesi bana göre değil.”
“Yine de her sabah kahvaltı hazırlayacağım,” dedi.
Y üzüm ü ekşittim , sabah evde olup olmayacağı bile
kesin değildi. “B unun için düşünmene gerek yok, ben
halledeceğim.”
Elimi tu ttu , bana iyice bakmak için durdu. Gözleri­
mi kısarak baktım ona. Yağmur, suratlarımıza dümdüz
yağıyordu. Burası konuşm ak için uygun bir yer değildi.
“M utsuz m u su n ?”
Kafamı salladım. “Tabii ki değilim,” dedim birden.
M u tsu zd u m fakat b unu hak etmemiştim. Bu yüzden
bunu sesli bir şekilde söyledim. Bunu yaptığım için gu­
rur duyuyordum .
“Bu halde eve nasıl gireceğiz,” diye sordum konuyu
değiştirerek. “H e r tarafımız çamur oldu. Belki de biraz
yağmurda kalıp tem izlenm eliyiz suyla.”
“A k a bahçedeki suyu kullanarak temizlenebiliriz,”
dedi.
Bu kötü b ir fikirm iş gibi geldi, tek seçeneğimiz olsa
da. Birlikte yatm ak isteyip istemediğine karar vereme­
diğin kişi, sağanak yağmurda bu aktiviteyi yapacak kişi
değildir.
Bu olaydan sonra ruh halim kötüleşmişti fakat bunu
belli etm em ek için epey uğraştım. Çocuklarla o)Tianıak,

175
Yorgun Hayaller

onJan uyutmak gibi günlük işlerimi yaparken fark ettim


ki hiç iyi hissetmiyordum. Ve anladım ki depresyona
girmek üzereydim. Oysa ki Tristan etrafımdayken ve
geceleri onunla çıktığımızda ne kadar mutluydum. Son
zamanlarda sersemleşmiştim, günler bir rüyadaymışça­
sına uçup gidiyordu. Ve birden her şey alaşağı olmuş
gibi hissediyordum.
Ne yapıyorduk? Sürekli takılıyor ve evde oyun oynuyorduk?
Bunun anlamı neydi? Hiçbir şe)'. Hem de hiç.
Evet, bir şey hariç. Aptal bir h zd ım ve kadınlara karşı
hormonlarıyla hareket eden bir adama ilgi duymuştum.
Tristan, içinde bulunduğum ruh halini anlamış gibi
gözüküyordu ve bu yüzden daha da sevecen takılıyordu.
Ters giden hiçbir şey yoktu. Hiçbir cinsel girişim yoktu.
Yalnızca normal arkadaşların yapacağı türden temaslar,
fazlası değil derken, “H er şey yolunda m ı,” tarzı soru­
larla muhabbet kuruyorduk.
Ben de, Y oruldum ,” ve, “uykum u almalıyım,” tarzı
cevaplar veriyordum.
Hiç ağzımdan kaçırmadım veya söylemedim ona,
onun bensiz plan yapıp dışarı çıkmasından nefret ettiği­
mi. Ve özellikle kulüplerde takılıp, peşinde olduğu şey­
den nefret ettiğimi. G ururum a yediremiyordum.
Tristan, tatlılığın da ötesindeydi. Çocukları uyutma­
ma yardım ediyordu dışarı çıkmadan önce.
Siyah tişörtü ve kot pantalonundan, özellikle giyime
dikkat edilip gitmeye karar verilen yerlere gitmediği bel­
liydi. Yine de m uhteşem görünüyordu ve biliyordum ki
bir kızı elde etmesi çok kolaydı. Bundan nefret ediyor­
dum.

176
R. K. Lilley

“B en im b ek lem e,” dedi, göz brparak.


G özlerim i devirirken beni gördüğüne emindim.
»Kenny almaya gelm ed en uyumuş olacağım zaten.”
G ittikten sonra ağlamadım, fakat ağlamamak için zor
tutm uştum . En sonunda, iyi bir uyku uyuyabilecektim.
Banyo kapısının kapanma sesi ve ardından duşun sesi
geldiğinde u yan m ıştım .
G özlerim saati arıyordu. Saat sabahın dördüydü.
Tristan eve yeni gelmişti. Birden kendime geldim.
Sessizce d u şu n u bitirip, yavaşça odaya doğru yürü­
mesini ve yatağın ona ayırdığım kısmına doğru gelme­
sini b ekledim .
“Şanslı m iydin,” diye fısıldadım geldiğinde.
Şaşırmıştı ve bana arkamdan sarılmıştı. “Beni mi
bekledin, Boo?”
“Hayır. Sadece kapıyı açtığında sese uyandım. Ee sen
soruma cevap ver.” Cevabı duyana kadar nefesimi tut­
tum.
İç geçirdi. “Evet, şanslıydım. Umarım şimdi kendi­
mi kontrol edebilirim. Akadaşlığımız güvende,” Kıçımı
pışpışlayarak söyledi bunu.
Başka bir kadının kokusunu almamıştım. Fakat ha­
len nefesindeki alkol kokusunu koklayabiliyordum. Ve
sesinde bir şeyler vardı sanki. Kelimeleri zor söylemek
değil de daha başka bir şey.
Gözlerimi tamamen kapattım, yanaklarımdan süzü­
len yaşlara lanet ederek.
Uykuya daldım. Kendimi burada uzun süredir uza­
nan bir tür aptal gibi hissederek.

177
YolSiııı Hayaller

Bölüm 17

Kötü bir ruh haliyle uyanm ıştım . Ç ocuklar için güzel


bir oyun hazırlam ıştım ama tü m yapm ak istediğim, ses­
siz bir yerde kıvrılıp günlerce yalnız kalmaktı. T ristan’ın
sabahları yatakta olması gerçeği bir şey ifade etm iyordu.
H islerim ... hislerim i tam da beni çok yıpratıyorlar, şek­
linde açıklayabilirdim. Bu, neredeyse beni herhangi bir
şeyi yapm aktan alıkoyacaktı. Olağandışı bir şey yapmak
istedim. Mesela eski sevgilimi aramak gibi.
Jared’ın bu sabah beni araması korkunç bir zam an­
lamaydı. G ü n ler öncesinden ona arkadaşça bir şekilde
num aram ı verm iştim . B en de o n u n num arasını kaydet­
m iştim telefonum a. Bu yüzden arayanın o olduğunu
görebiliyordum .
D ışardaydıkve çocuklar ağaç evlerinde oynuyorlardı.
Ivan görünm ez ordusuyla eve saldırıyordu. M at de aynı
şekilde evi koruyordu. G enellikle oyu n u izlem ek için
küçük ağaç yapının üzerine o tu ru rd u m ve M at bölge­
sini savunurken, Ivan’ı kızdırm ak için, h er üç dakikada
R . K . L ille y

bir parm ağım la hareketler yapardım. Sıklıkla bunu ol­


dukça eğlenceli b u lu rd u m , çünkü çocuklar savaş hali­
nin kom ik b ir şey olduğunu sanıyorlardı.
B ugün, içim de ufak bir heyecanla telefon etmek üze­
reydim . T elefo n u m a uzun uzun bakarken birden çal­
maya başladı ve kim in aradığını gördüm . Ama bir delilik,
eğlence istercesine cevapladım. Jared’ın eski sevgilim­
den daha iyi b ir seçenek olduğunu düşünüyordum .
“Selam Ja re d ,” diye yanıtladım.
“Hey! D anika. D inle, biliyorum bu aralar birileriyle
görüşm ek ya da ilişki istem iyorsun ama sadece bir ak­
şam yem eğine çıkabileceğimizi düşünüyorum . Yalnız­
ca arkadaşça b ir yem ek, başka bir şey yok. Nasıl geliyor
kulağa?”
Sanki bir şeylerin başlangıcı gibi geliyordu kulağa. Ama
urnursuyor muyum? Bundan sonra umursamıyorum. Bili­
yordum, T rista n ’ın kardeşiyle bunu yapmam boktan bir
şeydi fakat bir akşam yemeğine çıkıp güzel vakit geçir­
mek istiyordum . Kendim i, bunun Tristan’ı düşünm em i
durduracağına inandırıyordum . Beynimin bir köşesinde
Tristan’a yapacağım şeyleri anlatmak yatıyordu. Akşam
bir şey yapıp yapmayacağımı sorarsa anlatmak için can
atıyordum sanki.
Tristan’a vurulmuş muydum? Ne olmuş öyleyse? H er şey
hızla gelişti ve yem in ederim ki aynı hızla uçup gidebi­
lirdi.
Jared halen konuşuyordu, sesi ikna etmek istercesine
çıkıyordu. B u n u n bir ilişki başlangıcı olmadığını anlatır
gibi geliyordu sesi.
“Tabii ki. Evet, çok isterim. A n a biraz geç saatte ol­
sun,” diye konuşm asını böldüm.
179
Yorgun Hayaller

“Harika. Mükemmel.” Şaşırmamıştı ama mutlu ol­


muş bir sesi vardı. “Saat kaçta alayım seni?”
Düşünüp, “Saat dokuz iyi olur ama orta bir yerde bu­
luşmayı tercih ederim.”
“Olur. Yemek için düşündüğün bir yer var mı?”
“Chipotle.”
“Hmm... biraz hafif bir restoran adı gibi geliyor ku-
lağa.”
“Bu sadece arkadaşça bir yemek, değil mi? Öyle de­
miştin.”
Güldü. B a m Tristan’ı hatırlattı.
“Tamam, tamam. Orası olsun. Beltz Alışveriş Mer-
kezi’ne yakın mısın? Orada buluşup gitmeye ne dersin?”
“Anlaştık. O zaman akşama görüşürüz.”
Telefonu kapattığım sırada kayar cam kapı açıldı ve
sert bir yüz ifadesiyle Tristan içeri girdi.
Bana yaklaşırken sanki pişmanlığın resmi gibiydi.
Kalbimi kıpır kıpır edecek bir gülüş attı. “Uyuyakalmı­
şım. Kahvaltıyı hazırlayacağıma söz vermiştim. Senin
için ne yapabilirim?”
Başımı salladım, kardeşiyle dışarı çıkmamın korkunç
bir his olmadığını düşünerek. Tristan geldiğinde tüm
tepkilerim tuhaflaşmıştı. D ün gece tanımadığım kızlarla
seks yapmasından dolayı böylesine üzülm emeliydim ve
ayrıca kardeşiyle vakit geçirecek olmam sebebiyle ken­
dimi suçlu hissetmemeliydim. Sonucu ne olursa olsun.
“Kahvaltı hazırlayabilirim kendi başıma,” dedim.
“Biliyorum ama keşke uyuyakalmasaydım. Senin için
bir şeyler yapmayı seviyorum. Seni şımartmaktan hoşla­

180
R . K . L ille y

nıyorum. Yüzünü güldüren herhangi bir şeyi yapmaya


bayılıyorum.”
Aşağıya, telefonuma baktım uzun uzun.
“Bu akşam ne yapmak istersin,” diye sordu, yaklaşa­
rak. “A abam ı geri alıyorum bugün, böylelikle istediği­
miz yere gidebiliriz. Bu sefer saati kararlaştırmayı sana
bırakıyorum. A abayı ben kullanacağım. İstediğin yere
gidebiliriz.”
Yutkundum. “Aslında akşama programım var. Belki
başka bir zaman.” O nun bu teklifini geri çevirmek beni
çok iyi hissettirmemişti.
“Aha,” dedi, halen gülümsüyordu. “Başka bir kızlar
gecesi mi?”
“Hayır, o değil. Bu öyle günlerden biri değil. Dışarı
çıkacağım sadece... bir arkadaşla.”
“Bir arkadaş? Yalnızca bir arkadaş mı? O da bizimle
gelebilir?”
“Bu... öyle değil. Bir akşam yemeği olacak. Yalnızca
o ve ben.”
Gülmeyi kesti, kaşlarını çattı, yine de meraklı meraklı
bakıyordu. “Kim bu arkadaş?”
Om uz silktim.
“Bu arkadaş kız mı erkek mi,” diye sordu.
Boğazımı temizledim. “Bir erkek, yine de büyütüle­
cek bir şey değil. Dediğim gibi, yalnızca akşam yemeği­
ne gidiyoruz.”
Başıyla onayladı, çenesini ovuşturdu ve yere doğru
baktı. “Eski sevgilin değil, değil mi,” diye sordu sessizce,
kısık bir sesle.
“Hayır değil,” diye yapıştırdım cevabı biraz savun-

181
Yorgun Hayaller

macı şekilde çünkü böyle bir şey yapm ayı da d ü ş ü n ­


m üştüm önceden.
Yalnızca bir arkadaş ha,” diye sordu tatlı sert b ir şe­
kilde.
“Evet.”
“Öyleyse neden yalnızca ikiniz olm ak zorundasınız?
Bu bana daha çok özel b ir b uluşm a gibi geliyor.”
Biraz hırçınlaşarak. “Ö zel bir yem ekse ne olur? Yan­
lış olan bir şey mi var?”
Y üzünü yaklaştırdı. B en bacak bacak ü stü n e atmış
şekilde o tu ru y o rd u m ve elini d izim e koyup hafifçe kav­
radı. “Bir süreliğine b u tip özel b uluşm aları bıraktığı­
nı söylediğini hatırlıyorum ? Lucy, b ir süreliğine yalnız
kalmanı söylem em iş m iydi? Bu zam ana kadar dedikleri­
ni harfiyen uygularken şim di vaz m ı geçtin?”
“B irbirim izin b eyninin etini yem eyeceğiz, diye ko­
nuştu ğ u m u zu hatırlıyorum . B u bizim aptal listem izde
yer alm ıyor m u y d u ? ”
“B eyninin etini yem ekle bir şeyi açıklam ak arasında
fark var.”
“İşte şim di Lucy gibi ö tü y o rsu n ,” dedim k u ru kuru-
ya.
“B u akşama birlikte yem ek yiyeceğin adam kim? N e ­
den b u planı daha yeni duyuyorum . B irden m i oldu?”
N e fre t ettim b u tu tu m u n d a n . Sanki annem babam ­
m ış gibi davranıyordu. “B u n u da listem ize eklem eye ne
dersin? Ben sana d ü n gece hangi kızı becerdiğini sor­
m ayayım , sen de bana akşama kim inle çıktığım ı sorm a.”
Etrafına bakıp, gözlerini açtı. “D ediklerine dikkat et.
Ç ocuklar var.”

182
R. K. UlleY

Çocuklar, biz yetişkin konuşması yapmaya başlar


j,aşlamaz başka yere gittiler. O anda Pupcake ile güre­
şiyorlardı.
“Konuşmalısın,” dedim aniden.
“Benim daha çok sebebim var değil mi?”
Haklıydı. K onuşm a üslubunu çocukların etrafında
herhangi birinin anlayamayacağı kadar değiştirmişti.
“İyi. Pes ediyorum ,” dedi, koyu bir ses tonuyla. “Saat
İcaçta gelip alacak seni?”
“O nunla saat dokuzda bir yerde buluşacağım.”
“Geç gibi gözüküyor. Ve gelip seni almaya bile teşeb­
büs etmiyor? Daha iyisini yapabilirsin, Boo.”
“Tam bir götsün,” dedim. “Bu benim fıkrimdi. Yani
bir yerde buluşm ak.”
“O n u benden saklıyor musun? O nu korkutac^m ı
mı düşünüyorsun?”
Sinir k üpün e dönm üştüm . Dişlerimi sıkıyordum
onu gırtlaklamak istercesine.
“Ü zgünüm . G ö tü n tekiyim. Nasıl hissediyorum
diyeyim, bilm iyorum ... Fazla sahiplenen? Yabancı bir
erkekle yalnız başına gece dışarda olman beni... endişe­
lendiriyor.”
“Pekala, endişelenm e. Beni herhangi bir şeyden ko­
ruman falan gerekm iyor. Yeteri kadar hasar aldım."
Tam arkasını dönm üş giderken dediklerim Nüzün-
den tekrar yanım a geldi, yüzüme iyice baktı, iri. sıcak
elini tekrardan dizim e koydu. “Tüm bunlar ne anlama
geliyor?”
Hızlıca göz kırptım . B unun gibi bir şey dediğime ina-
namıyordum ve ona da. Zaten, sesinde sempati vardı. O

183
Yolgıın Hayaller

sempati yüzünden ağlayabilirdim bile. H içbir anlama


gelmiyor. Kesinlikle duymak isteyeceğin türden bir şey
değil.”
“Kesinlikle istiyorum. Lütfen. Bunu demekle neyi
kast ettiğini bilmek istiyorum. Bu hasar olarak bahsetti­
ğin şey de nedir?”
Hepsi diye düşündüm. “Hiçbir şey,” dedim.
Bir anlığına inanmayarak. “Biz arkadaşız. Bana her
şeyi anlatabilirsin.”
Düşünüp taşındım. Doğru olan neydi? Ö ğrenm e mo-
dundaydım. “Bunu yaptığıma pişman etmeyeceğine söz
ver.” diye fısıldadım, gözlerim çocukların üstündeyken.
“Söz veriyorum,” dedi, karşıma geçip, “anlat bana
hepsini.”
Yüzümü buruşturdum. “Hiçbir şey yok, gerçekten.
Eski şeyler, büyütülecek bir şey bile değil. Yalnızca...
Beni hiçbir zaman korumak zorunda değilsin. Kendime
bakabilirim ve bakamasam bile her ne gelecekse başıma
hayatta kalmaya çalışırım.”
“Dediklerin kulağa pek hoş gelmiyor,” dedi hafifçe,
bir eli saçlarıma doğru hareketlenerek.
Yavaşça başımı kendisine doğru çevirdi. “N e anlama
geliyor tüm bunlar? Biri senin canını mı yakıyor? Eski
sevgilin hakkında mı konuşuyorsun? Gidip onun canını
yakmam gerekiyor mu?”
Kafamı salladım. “O bir hataydı ve aşağılık herifin
tekiydi. Ama hayır, bunu kast etmedim. Yine de beni
pislik heriflerden koruyamazsın. Bu benim kararım.
Demek istediğim masum bir çocuk olmadığım. U zun
R. K. Lille)’

bir zamandır masum bir çocuk değilim, bu yüzden beni


koruma fikri üzerine düşünme.”
“Gerçekten düşündüğün bu mu? Sadece masumlar
mı korunm ak ister?”
Piç herif, benimle Lucy’nin konuştuğu gibi konuşu­
yordu. Gerçekten düşündüğüm bu muydu? Soruyu düşün­
düğümde fark ettim ki gerçekten düşündüğüm buydu,
en azından bana uygun olan buydu.
Bunu anladığım için utanmıştım fakat fikrimi değiş­
tirmemişti. Benim meselelerim çok derindi.
Y üzüm ü yana çevirerek omuz silktim. İzin vermedi,
diğer eliyle çenem den tuttu.
“Bana ne olup bittiğini anlatacak mısın,” diye sordu.
Ses tonunda sanki bir şeyleri biliyormuş bir hava vardı.
“A la ta ca ğ ım ,” dedim. “Ama şu an değil. Tamam
mı?
Buna sevinmiş görünm üyordu ama kafasıyla onayla­
dı, ellerini üzerim den çekti.

185
Yorgun Hayaller

Bölüm 18

Bu yaşananlardan sonra kim in daha fazla keyifsiz his­


settiğini bilmiyordum.
Karamsar ruh halimi T ristan’a da geçirm iştim . Bir­
kaç saat boyunca birbirimize destek olarak idare ettik bu
ruh halini.
Tenis ayakkabılarımı giyip köpekleri yürüyüşe çıkar­
maya hazırdım. Bu sırada T ristan yüzünde bir tebes­
sümle yaklaşıyordu.
Bu tebessümün hiçbir anlamı yoksa da Belalı bir te­
bessüme benziyordu.
“Az önce kulüp işi için telefon geldi. Akşam gel be­
nimle. Eğlenceli olacak. O çocukla -adı her neyse- başka
bir akşam yemek yiyebilirsin.
Tip tip bakıp köpeklerin tasmalarını aldım.
Coffeecup ve Pupcake’in tasmasını T ristan aldı, bu
bakışımı umursamayarak. Tasmaları almasına karşı koy­
madım. Bir süre de ağzımı açmadım. “Bu geceki prog­
ramımı değiştirmeyeceğim.”

186
R. K. Lilley

“Pekala, işin kaç gibi bitecek? Bittikten sonra kulübe


gelebilirsin.”
“O rda d u r bakalım,” dedim sert bir şekilde. “Neden
bu kadar baskı yapıyorsun bu konuda?”
“Gerçekten o kadar geç saatlere kadar mı sürecek
programın? T am olarak ne yapacaksınız?”
‘Y eter, kes artık,” diye bağırdım. Sinirlenmiştim.
“Geceleri dışarı çıkıp ne bok yiyorsan yiyorsun sonra da
bana gelip ne yapacağımı soruyorsun.”
Beni dirseğim den tutarak durdurdu. “Hepsi bunun
için mi? D ü n geceki davranışlarımdan çılgına mı dön­
dün? Şim di senin yaptığın intikam mı?”
“N e d en intikam olsun ki? Nasıl intikam olabilir? Biz
sadece arkadaşız değil mi? Halen yaptığımız listeye göre
hareket ediyoruz, yanlış mıyım?”
Başıyla onayladı, beni süzerek. Endişeli gözüküyor­
du. “Beni çıldırttın. Kahretsin Danika, brdıysam özür
dilerim .”
“D ilem e,” diye kestim sözünü. “Kırılmadım. İyiyim
ama her şeyin bir sınırı var. İşime fazla karışıyorsun. Ki­
minle, ne zam an istiyorsan seks yapabilirsin ama benim
hayatıma da karışam azsın.”
Ç enesini ovdu ve kolum u rahat bıraktı.
Konu hakkında başka bir şey söylemedi fakat pek de
hoşnut bir halde olm adığını düşünüyordum . Konuşma,
onu karam sar bir ru h haline bürüm üştü.
Evden b enden önce çıktı. O çıktığında ben hâlâ ha­
zırlanıyordum . Köpekleri gezdirdiğimizden ben ağzını
bıçak açm ıyordu. Sadece tek kelime etmişti.

187
Yolgıııı Hayaller

Zar zor baktı bana. Ben o sırada h a zırla n ıy o rd u m .


“Dikkatli ol Boo, bir §eyc ihtiyacın olursa ara.”
Cevap verm em e fırsat v e rm e d en gitti.
Lacivert şortum u ve ipek tişö rtü m ü giym iştim . P a r­
mak arası terlikle günlük giyim tarzım ı tam a m lam ıştım .
Siyah saçımı ensem de topuz y apm ıştım . D u m a n rengi
gözler ve pem be dudaklar m akyajım hak k ın d a fikir ve­
riyordu. Güzel görü n m ek istiy o rd u m am a aşırıya kaçıp
onda yanlış bir izlenim bırakm ak da istem iy o rd u m .
Jared’ın beni gördüğündeki bakışı, y ü z ü m ü kızart­
mama yetmişti. “H arika g ö rü n ü y o rsu n ,” dedi, y u tk u n a ­
rak. “Ç ok güzelsin.”
Ağabey kardeş bir kızı nasıl iyi hissettireceğini iyi b i­
liyordu.
Jared, siyah tişört ve kot pantalonuyla gayet güzel gö­
züküyordu. T ristan kadar yapılı olm asa da iri yarıydı.
Fiziki yapısının yanısıra, davranışları ve üslubuyla kalbi­
mi çalan T ristan’ı epey hatırlatıyordu.
Akşam yem eği yeterince arkadaşçaydı. O n u grupla
ilgili sorulara boğdum . Ç ü n k ü çok m erak ediyordum .
Tristan’ın yaptığı h er şey beni etkiliyordu ve o da bu
grubun içindeydi. G ru p üyelerinin neredeyse hepsiyle
tanışm ıştım ama hâlâ onları izlem e fırsatım olm am ıştı.
Tristan grup hakkında çok şey paylaşm adı b enim le fakat
kardeşi bu konu hakkında konuşm aktan h o şn u ttu .
“D ean yakın bir zam ana birkaç bar konseri ayarla­
makla m eşgul.”
“Bunlara bar konseri dem ek zorunda m ısın? Öyle
dem ek biraz ciddiyetsiz gibi değil m i?”
Bu onu epey güldürm üştü. Bana yine T ristan ’ı hatır­
R. K. Lilley

latan bir gülüştü. ‘Yakında birkaç performansı mız ola­


cak. Bu daha iyi oldu m u?”
“Evet. Davetli m iyim ?”
“Tabii ki davetlisin.”
“H aber verecek m isin?”
“V ereceğim ama em inim ki Tristan benden önce ve­
rir bu haberi sana.”
“E m in m isin? T ristan bu durum da...”
“T am aaam . Siz ikiniz kavga falan mı ettiniz ya da bir
şey mi o ldu?”
“Hayır. N e d e n ? ”
“Sanki öyle hissettim . H alen çıkmıyorsunuz değil
mi?”
“H alen çıkm ıyoruz,” dedim dişlerimin arasından.
T üm b u olanlar hakkında nasıl hissettiğimden emin
değildim. E n iyi arkadaşın olabilecek birine karşı başka
duygular beslem ekten berbat bir şey yoktu şu hayatta.
Hele o kişi sana karşı aynı duyguları beslemiyorsa.
“E m inim b u n u biliyorsundur ama Tristan, seninle
vakit geçirm eyeceğim e dair beni uyarmıştı.”
“B iliyorum .”
“N o rm a ld e buna saygı duyardım ama çıkmıyorsu­
nuz... ya da tab lm ıy o rsu n u z. Bu yüzden bu durum ke­
sinlikle kategori dışı, bu yüzden bu fıki'ini kabul etm e­
dim .”
“B iliyorum ,” dedim tebessüm ederek. Tristatı benim­
le hiç ilgili olmasa kardeşini uyarır mıydı? Biliyordum ki
o bana karşı en başından beri bir şeyler hissediyordu.
Bunu bir sır haline getirm em işti.
“Bu yü zd en b u n u n bir şeylerin başlangıcı olmadığı­

189
yorgun Hayaller

m biliyorum,” diye devam etti ailesine has bir gülüşle.


“Ama belki günün birinde, tekrar buna hazır olduğunda
bir şeyler yapabiliriz.”
“Belki,” dedim, tebessümüne karşılık vererek.
“Ee bu gece parti var. Ev partisi. G itm ek ister m isin?”
“Sanmıyorum. Kimseyi tanım ıyorum .”
“Beni tanıyorsun. Seni birkaç arkadaşımla tanıştıra­
cağım. Dean ile tanışmış m iydin?”
“Hayır, tanışmamıştım.” G rubun neredeyse her ele­
manıyla tanışmıştım ama onunla tanışm am ıştım .
“Evet, o halde bu gece şanslı gecen. O da orada ola­
cak. Ve karizmatik kız arkadaşı da orada olacak. O bir
dövmeci ve Realit)' Shoıv’u var. Yakında m eşh u r olacak.
Bahse girerim birbirinizi seveceksiniz. Sana vurulacak,
çünkü çok güzelsin.”
“Bunun iyi bir fikir olduğunu sanm ıyorum . T ris­
tan’ın da arkadaşları orda. Ya bizi takılırken görürse?
Akşam ne yapacağımı söylerken bile zorlandım .”
Jared om uz silkti. Endişeli gözükm üyordu. “Kim
söyleyecek ki ona? Bu gece çalışıyor ve oraya gelm eye­
cek. Ve D ean’in tek bir kelim e söylemeyeceğine garanti
verebilirim. H alen seninle kalıyor değil mi? Dairesinin
hazır olamamasına inanam ıyorum ...”
Bu bende bir duraksamaya yol açtı. Duraksam am a
yol açan dairesinin hazır olup olmadığı değildi. N o r­
malde az bir süre kalıp gidecekti. Bu da yaklaşık bir hafta
ya da on gün kadardı. Ama o süre çoktan geçti.
“Kısa bir süreliğine uğrayabiliriz,” dedi. “Buradan sa­
dece yirmi dakika uzaklıkta. Ben sürerim ve ne zaman
istersen seni eve bırakabilirim. Parti, bir havuz partisi.

190
R. K. Lilley

Yüzm eye gidebiliriz. Söz veriyorum çok eğlenceli ola­


cak.”
A abada bikinim vardı. Decadence’te kullanmak için
atmıştık arabaya.
“Sadece bir saatliğine gitsek olur m u,” diye sordum.
Bir saatliğine gitm e şartımı anlayıp gülümsedi. “Bu
kulağa harika geliyor.”
Y olun batısında bir bölgeye geldik. Ve partinin ola­
cağı ev sıradan insanların ev diye tabir edemeyeceği tür­
den kocam an b ir konak gibiydi.
“T am olarak nerede bilm iyorum ama sanki birileri
bana Jam es C avendish’in buralarda bir yeri olduğunu
söylemişti. Tanışacağın, dövmeci Frankie onun sıkı ar­
kadaşıdır. Reality Show’u onun mekanında olacak”
“G erçekten m i,” diye sordum . Etkilenmiştim.
“Evet. Ve dediğim gjbi, onu seveceksin. Apayn bir
alemdir kendisi.”
“Partiye uygu n giyindiğimize emin misin,” diye sor­
dum siyah M u stan g ’ini konağın girişine çektiğinde.
“Ah evet. B urdaki insanların yansı zaten mayo ile do­
lanıyor etrafta. Biz onlara göre epey giyinmiş sayılırız.”
Bikinim i el çantam a koydum. A abayı park ettikten
sonra m ayosunu almayınca sordum , “Senin mayon ner­
de?”
G ülüm sedi. “İçim de. Kotun altına giymiştim.”
“B unların hepsini planladın,” dedim.
“Ö yle ü m it etm iştim .”
Konak hınca hınç doluydu. Ve ortam bana okul par­
tisini hatırlatm ıştı. Şaşırm ıştım koca bir konakta buna
benzer bir parti olmasına.

191
Yorgun Hayaller

İnsanlar mayolarıyla ve ellerinde kırmızı plastik bar­


daklarla dolanıyorlardı. Şimdiden içim rahatlamıştı.
Tahmin ettiğim kadar görkemli bir yer çıkmadı. Plastik
bardaklar ve havuzda yapılan sıradan bir parti gibiydi.
Bununla başa çıkabilirdim, her ne kadar gösterişli bir
yerde de olsa. Yine de bir odaya ulaşmak zordu, çok faz­
la insan vardı.
“Bu hengamede biri seni nasıl bulabilir,” diye sor­
dum Jared’a. Kulağına doğru yönelerek.
Om uz silkti. “Hadi havuza gidelim. Bir şekilde gö­
rürüz onları.”
Jared, üzerimi değiştirm em için boş bir oda buldu.
Neyse ki, üzerimdekiler el çantam a sığabilirdi. Jared ka­
pıyı açıp içeriye baktığında el çantam ı nereye koyabile­
ceğimi düşünüyordum . “El çantanı bavulum a koym ak
ister m isin,” dedi.
“İyi fikir,” dedim , o nu takip ederek.
Kalabalığının arasından geçerken elim i tuttu.
Tristan elimi hep tutardı fakat bazı sebepler y ü zü n ­
den Jared’ın buna yapmasına izin verm em em gerekti­
ğini hissettim. Am a buna karşı koym adım yine de. İç
sesim fikrim in aptalca olduğunu söylüyordu.
El çantamı bavuluna koydu. Sonra taş döşeli bir pati­
kadan eve geri döndük.
Evin yanına geldiğimizde, beni, evin yanındaki ka­
ranlık bir odaya çektiğinde şaşırm ıştım . Beni kendine
çekti ve buna karşı koym adım . G özlerim i kapattım ve
başımı arkaya eğdim.
Ö pm esine izin verdim . Parm akları çıplak sırtım da
geziniyordu. İyi öpüşüyordu, dudaklarını benim kilere

192
R. K. Lilley

vakumlarcasına yapıştırmıyordu. Sert bir şekilde öpüş­


müyordu. K endim i Tristan’ın öpüşmesini düşünür
halde buldum . B enim ne kadar öpüşmek istediğimi an­
lamıştı sanki ve b u n u n için aslında içten içe ne kadar
çaba harcadığım ı. Başka bir adamı düşünsem bile yine
de Jared’la öpüştü ğ ü m ü n farkındayım.
Hâlâ yanlış yapıyorum gibi hissediyordum ve kendi­
mi birden pişm an halde hissettim. Bu Tristan’m karde­
şiydi her ne kadar istem esem de Tristan’a karşı hislerim
vardı ve bu yaptığım yanlıştı. Güzel bir öpüşmeydi ama
hepsi buydu, fazlası değil. Bana iyi hissettirmişti ama
Tristan ile olanın yanında hiçbir şeydi. Jared ile buluş-
mamalıydım. T oyluğum a geldi.
Geri çekildim .
“Ö z ü r d ile rim ,” dedim ona sessizce. ‘Yapmamalıy­
dık.”
“B iliyorum ,” dedi gülerek. “Bu arkadaşça bir buluş­
maydı. Böyle olm am alıydı.”
G özlerim i devirdim , yaptığımız konuşma sonrasında
daha az endişeliydim artık.
“Bu yanlış b ir şey oldu. D em ek istediğim... senden
hoşlanıyorum . Sıklıkla seni düşünüyorum . Ve seninle
daha fazla vakit geçirm ek istiyorum. Bunu, sen isteyene
kadar bir daha yapm ayacağım .”
İç geçirdim . İtira f etm ekten nefret ediyordum fakat
tek yapabileceğim buydu. “H içbir zaman birlikte olabi­
leceğimizi d ü şü n m ü y o ru m Jared. Tristan ve ben arka­
daşız. Fakat b ir gerçek var ki ona karşı boş değilim. Bu
da işleri karm aşıklaştırıyor.”
Loş bir ışıkta olsak bile yüzünü ekşittiğini görebili-

193
Yotguıı Hayaller

yordum fakat başıyla onayladı dediklerim i. “T am am .


Tamam, anlıyorum.”
“Lütfen bu dediklerimi T ristan’a söyleme, o bunları
bilmiyor. ”
“Tabii ki.”
Uzun bir süreliğine acı çektik, tekrar konuşana kadar
bir sessizlik oldu. “Hâlâ yüzm ek istiyor m usun?”
“Evet. Sen de istiyorsan.”
“Evet. Hâlâ arkadaş olmak istiyorum . Tristan ile ilgili
olanlar bunu değiştirmedi. Arkadaşız değil m i?”
Gülümsedim, onunkine karşılık vererek. “Evet, arka­
daşız,” dedim.

|1 9 4

4
R- K . Lilley

Bölüm 19

Konağın arka bahçesi tıpkı ön bahçesi gibi etkileyi­


ciydi ve havuz çok büyüktü. Fakat bu bizim ilk hedefi­
miz değildi.
Margarita barın ın yolunu tuttuk. Bir tane içmeye ha­
zırdım bu k onuşm adan sonra.
“Ü z g ü n ü m ,” dedim .
“Ü z g ü n ü m ,” dedi Jared aynı anda.
İkimiz de gülüm sedik.
“B unu bir daha yapmayacağım,” dedi sessizce.
“Güzel. T eşek k ü r ederim . Bundan nefret ediyorum.”
“K atılıyorum ,” dedi Jared. O bunu dediğinde, arka­
sından biri o m zu n a dokundu.
Jared k im in d okunduğuna bakmak için arkasına dön­
dü ve gülüm sedi. “Serseri D ean” dedi, etkili bir ses to­
nuyla.
Serseri D ean harika, hoş bir çocuktu. Aslında, haya­
tımda g ö rdüğüm en güzel erkekti diyebilirdim, şayet bu
gözlerim Jam es C avendish’i görmemiş olsaydı. Dean

195
Vo/^ufi Hayaller

b en d en birkaç santim uzundu ve Jared ile karşılaştırıl­


dığında bile daha in c e y d i snicudu. Six-pack’i olduğuna
emin değildim ama yüzü çok çekiciydi. Sarı saçlı, koyu
renkli bir teni, mavi gözleri ve melek gibi bir yüzü var­
dı. Bir bakanın bir daha dönüp bakacağı kadar güzeldi.
Onu gördüğüm ilk andan beri gülüşünde hoşlanmadı­
ğım bir şey vardı.
Jared’a gülümsedi, daha da yakınımıza gelerek. Arka­
lardan birisi onun hakkında sesli bir yorum yaptı fakat
o bunu duymamış gibi yaptı. “Bunu yapabileceğine se­
vindim, Diet T .”
Jared takma ismini tekrarladı.
Kaşlarımı kaldırdım, anında m erak uyandırmıştı bu.
Bu herifler ve takma isimleri...
“Diet T, ne anlama geliyor,” diye sordum .
Dean gülerek döndü. “Jared’ın ağabeyi ile tanışmadın
mı? Jared Tryst’m diyet versiyonu gibi değil mi? Daha
ince, daha az yakışıklı, daha az akıllı, daha az yetenekli.
Bu yüzden ona Diyet T diyoruz.”
Jared rahatsız olmuşçasına bir bakış attı. D ean bu de­
dikleriyle kara listeme çoktan girmişti.
“Peki ya senin takma adın ne,” diye sordum D ean’e.
“Benimki Serseri Dean. Sen kimsin tatlım ?”
“Ben Danika. Serseri Dean nereden geliyor? Sana la­
kap takarken kıyak geçmişler gibi geldi bana.”
“Bana ne diye bunu demeye başladılar hatırlamıyo­
rum. D em ek Danika sensin. Senin hakkında bir şeyler
duym uştum . Ağabey kardeş ile takılansın, ha? Bence
sana da bir takma isim koymalıyız. Seni Bir Num ara

196
R. K. Lilley

diye çağıralım. Çünkü grubun ilk groupie’sinsin, yani


müzisyenlerle sevişen ilk bzısm .”
Konuşurken, Jared’m elini tuttu ve küçük bir paket
elden ele geçti.
Sinirlenmiştim birkaç nedenden ötürü.
“Götlük yapmayı bırak,” dedi Jared arkadaşına.
“Ah, rahatla. Şaka yapıyorum sadece,” dedi Dean.
Serseri D ean lakabının nerden geldiği kolayca anla­
şılıyordu. T am bir orospu çocuğuydu. Üzerine gidip
kışkırttım, “Bir uyuşturucu satıcısına göre oldukça akıl­
lısın,” dedim ona, ses tonum soğuk bir halde ama güle­
rek.
Daha da fazla gülümsedi. “Ben satıcı değilim bunu
kast ediyorsan. Biraz ister misin, Bir Numara?”
“Hayır teşekkür ederim,” dedim dişlerimin arasın­
dan. Lakap ile seslenmekten daha çocukça bir şey yoktur
dedim kendi kendime. “Satıcısı değilsin, sadece kullanı­
yorsun? Bu daha iyi....”
Dean, Jared’a baktı, balen sırıtıyordu. “Bu kızı sev­
dim. Dişli bir kız. Ben ne zaman olacağım onunla?”
“Ü zgünüm , ben o kızlardan değilim,” dedim ona.
donuk bir suratla.
Bu tüm şımarıklığının gitmesine sebep oldu. Ben de
buna güldüm bu sefer.
“Danika haklı,” diyen gülen bir kadın sesi duydum
arkamdan. “D ean ilgimi çekiyor sayılır.”
A k a m ı dönüp baktığımda koyu tenli, siyah saçlı be­
bek gibi bir kız gördüm . Makyajı aşırıydı, gotik bir ha­
vası vardı ve dövmelerle kaplıydı. Fakat bir gerçek var ki
yüzü ve gülüşü çok güzeldi.

197
Yolgun Hayaller

“Sonunda bana teklifim yaptın, F ra n k ie ,” d edi, Dean


kıza.
“Sayılır, dedim sana D ean. Ve sayılır, b e n im için bir
penisle sıkı fıkı olm am için yeterli değ il.”
Frankie bana içten bir ifadeyle elini uzattı. “D am ka.
Tristan bana senden bahsetm işti. T an ıştığ ım ıza m e m ­
nun oldum . Ben F rankie.”
Başımı salladım, g ü lü m sem e y e çalışarak. Fakat yine
de D ean’in suratını y u m ru k la m a k istiy o rd u m . “M e m ­
nun oldum . Jared da bana sen in R eality sh o w ’u ndan
bahsediyordu.”
Kaşlarını kırpıştırdı, k e n d in i m ütevazi göstererek.
“U m arım fiyasko o lm az.”
“E m inim olm ayacaktır,” d e d im ona. “Ö zellikle C a­
vendish K u lü b ü ’nde olacaksa. B urası ç o k iyi.”
“Haklı çıkacağım u m u y o ru m . M u h te m e le n birkaç
işimi gö rm ü şsü n d ü r. T ris ta n ’ın sırtındaki neredeyse
tüm dövm eler b e n im işim dir. Ve tabii kollarındakiler.
Ve Jared’m da birkaç d övm esini yaptım . D e an ile olan
özel konuşm ası bittiğinde sana g ö steririm .”
ikisinin old u ğ u yere baktım . Ve birkaç adım uzaklaş­
tıklarını gördüm . Fısır fısır konuşuyorlardı.
“Jared ’ınki harika am a D e a n ’inki acım ış o lm alı,” dedi
Frankie çatallı b ir sesle.
Başımla onayladım . G ü zel o ld u ğ u n u d ü şü n d ü m .
“Peki ya senin d övm en var m ı?”
Kafamı salladım, bu so ru n u n cevabı hakkında pek bir
istekli o ld u ğ u n u gördüğüm de.
“G erçekten istediğin bir şey var mı? Aklında bir döv­
m e varsa b u n u yapm aktan zevk alırım .”
R. K. Lilley

Dudağımı ısırdım . Aslında bunun hakkında düşü­


nüyordum. Özellikle son zamanlarda. Tristan’ınkileri
görünce bende de bir heves olmuştu. “Aslında dalında
duran bir çilek fikri var kafamda.”
Daha da tebessüm etti. Bunu bir zafer olarak algıla­
mıştı. “B u n u n üzerinde çalışırız. Sana aklını alacak bir­
kaç tasarım ım ı göstereceğim. Set ekibime bunu kayda
alması için izin verm ek zorunda değilsin ama karşı çık­
mazsan çok sevinirim .”
Betim b enzim atmıştı. “Televizyon mu? Bilmiyo­
rum ...”
“Bu o kadar da kötü değil. Biraz düşün bunu.”
G özlerim i kıstım . “B unu uzun zamandır yapıyorsun,
değil m i?”
O m u z silkti, gözlerinde parıltı ile. “Güzel insanların
üzerinde iz bırakm aya bayılıyorum. Bu da benim zaa­
fım.”
“T ristan’m kiler gördüklerim arasından en iyileriydi.”
“T eşekkür ederim . Jared ’ınkileri gördün m ü?”
“H içbirine yakından bakm adım .”
“Ama T rista n ’ınkilere yakından bakmışsın? İlginç...”
O m u z silktim , ağzımı bükerek. “Bilm iyorum ilginç
doğru kelim e m idir? Sinir bozucu daha doğru bir keli­
me olabilir belki.”
G üldü. B ir şeyler söylemeye başladı fakat arkam­
dan o n u n adını haykıran birkaç kadın tarafından kesildi
sözü.
A k a m ı d ö n ü p baktığım da üzerimize doğru gelen sa­
rışın bir kadın gördüm . Platin saçlı bir Vegas güzeliydi.
Yüzü bana b ir parça Bratz bebeklerini hatırlatıyordu.

199
Yorgun Hayaller

İnanılm az b v rım la rı vardı. B ikinisini d e epey d o ld u r­


m uştu, çıkıntıları ve kıvrım larıyla.
Frankie kadına gülüm sedi, fakat y ü z ü n d e farkedile-
bilir bir soğukluk vardı. Y eni tan ışm ış olsak da o n u ilk
kez böyle gö rm ü ştü m .
“N atalie,” dedi Frankie. “N e u z u n zam an oldu. B ur-
da ne yapıyorsun?”
N atalie’nın ism im tu b a f b ir şekilde telaffuz etm işti. A
barifıni A h olarak telaffuz e d iyordu. N a ta lie ’n in kulağa
oldukça sıradan b ir isim olarak geldiğini d ü şü n m ü ştü m
fakat böyle telaffuz edince aptalca o lu y o rd u .
“Frankie, şovunu d u y d u ğ u m d a ne kadar h eyecanlan­
dığım ı anlatam am ! Seninle k o n u şm a k için can atıyor­
du m !”
“Ah öyle m ı,” diye so rd u F rankie, çok da sevinm iş bir
halde değildi.
“Evet, ne z am an d ır b ir dö v m e y a p tırm ak istiyor­
d u m .”
“G erçekten m i,” dedi şüpheci b ir şekilde.
“Ve b u n u n senin şovunda yapılm ası kariyerim için
harika o lu r diye d ü ş ü n d ü m .”
“K ariyer,” diye so rd u Frankie.
“M ankenliğe başlıyorum ,” dedi N atalie.
Yalnızca Vegas’ta, diye d ü şü n d ü m . N atalie benden
8-9 santim etre daha kısaydı. B u o n u m ankenlikten biraz
uzaklaştırsa da güzel olduğu gerçeğini değiştirm iyordu.
“Sen ve H o w ard , nasıl gidiyor? İşine yaram adı m ı?”
N atalie om u z silkti. “H a len birbirim izle görüşüyo­
ruz. A ram ızda özel bir şey yok. A m a bana iyi gelm işti ve
b u n u unutm ayacağım .”

200
R. K. Lilley

“Tabii ki, evet.” Bana göre kesin bir şey vardı ki Fran-
löe kadına katlanam ıyordu, fakat işler Naulie tarafında
öyle değildi.
Natalie, Frankie’nin arkasındaki bir şeylere konsant­
re olm uştu ve o n u n birden vabşileştiğine yemin edebi­
lirdim. “Bu Jared Vega m ı?” diye sordu.
Frankie ona bakmaktan çekinmeden, “Evet, o.” dedi.
“T ristan buralarda mı? O ikisi ayrılmaz ikili gibidir­
ler.”
Frankie otuz iki dişle güldü. “Hayır.”
“Kahretsin. O n u n la konuşm am lazım.”
N atalie’n in yü zü kızardı. “Bende numarası yok. Sen­
den alabilir m iyim ?”
“Ü z g ü n ü m . B unu yapamam. Konuşmak istediğini
söyleyebilirim istersen.”
“İyi,” dedi N atalie, saygısız bir ses tonuyla aniden
uzaklaşarak.
“Bu... ilginç,” dedim , sarışın kadına ne olduğunu me­
rak ederek. Başta öyle kaba değildi, sadece biraz tuhaftı.
“N atalie kendine hizm et etmekten başka bir şey bil­
miyordu. O n u n la olan çoğu konuşma bunun gibi son-
lanırdı. O n u n işine yaramıyorsan çekip giderdi böyle
saygısızca.”
“H m m ,” dedim .
“O zengin erkeklerin peşinden koşar. Bu tipleri bi­
lirsin. Eski sevgilisi H ow ard hakkında söyledikleri bunu
açıklar zaten. Bu o n u n için öyle bir ilişkiydi. İlişki bile
sayılmazdı. A m a H ow ard bana her paramı ödediğinde
ona oral seks yapardım . Bu arada Howard neredeyse alt­
mış yaşındaydı.”

201
Yorgun Hayaller

“Öğk! İğrenç,” d ed im , Ja red ve D e a n ’e yaklaşan sa­


rışın bom bayı izleyerek. “O y irm ili yaşlarında o lm a lı.”
“Öyle. Ve tü m b eter hikaye bu değil bile. H ik a y en in
tam am ı korkunç. T ris ta n ’ın lisedeki ilk göz ağ rısı.”
Bu göğsüm e fil o tu rm u ş etkisi yarattı.
“Aslında T ristan hiçbir zam an ilişki g ö zü y le b a k m a ­
dı. Yalnızca takılıyorlardı. E n a zın d an T ris ta n için ilişki
olm am asının sebebi bu kızın seks objesi olarak g ö rü n ­
m esiydi,” dedi Frankie.
Bir yandan o n u b u s ü rtü k N a talie m i b u hale getirdi
diye d ü şü n m e m e rağ m en , söyledikleri b en i ö fk e le n d ir-
meye yetm işti.
Frankie başını arkaya attı ve g ü ld ü . “A h, seni beğ en i­
yorum . Evet, öyle yaptı. S ü rtü k N a talie, h alen p arm a­
ğında T rista n ’ın y ü z ü ğ ü n ü taşırk e n H o w a rd ile fıngir-
deşiyordu.”
Bu tek cüm leyle N a ta lie ’ye in an ılm a z b ir n e fre t bes­
lem iştim . O n d a n daha fazla n e fre t e d em ez d im . T ristan
ile nişanlanm ış o ld u ğ u gerçeği ya da o n u aldattığı ger­
çeğinden sonra.
“Vay sü rtü k ,” dedim .
“K esinlikle,” diye bana katıldı Frankie.
Ö n taraflara ulaştık, cana yakın b ir b a rm e n bana iki
tane m argarita verdi ve b ü tü n şatlar da Frankie içindi.
Şatlara şüph eli b ir şekilde göz diktim . “L ü tfen bana
b u n ların h e p sin in se n in için o ld u ğ u n u söylem e.”
O m u z silkti. “B izim için. T e k başım a içm eyi sev­
m em . Ja re d ’ı güzel erkek arkadaşından k urtarm ak ne
kadar zo r olacak sence?”
İki adam a da baktım . N atalie gitm işti am a onlar bir-

202
R. K. Lilley

biriyle sessizce konuşmaya devam ediyorlardı. “Rahatsız


edilmek istem iyor gibi görünüyorlar.”
“Pekala, o zam an onsuz başlayalım. İşi bittiğinde bizi
bulacaktır.”
H avuzun sığ kısmına girdik, içkilerimizi kenara ko­
yarak.
Bana bir tekila şat uzattı ve ben de yüzümü ekşiterek
anında dibini getirdim .
“T ristan’ın bu gece çalıştığını biliyorum. Tristan se­
nin burada, o n u n kardeşiyle olduğunu biliyor mu?”
“Bilm iyor.”
“Buna dikkat et. Jared ile ilişki yaşamadığınızı biliyo­
rum fakat bu biraz şey hissettiriyor... karışık bir durum
gibi. İkisi çok yakındırlar. İkisinin arasına girmek acı ve­
rici olur.”
İç geçirdim . “Biliyorum . Jared ile çıkmayı düşün­
m üştüm fakat bu gece bunun olmayacağına karar ver­
dik. Yalnızca yanlış hislerdi. İkisinin arasına girmek is­
tem iyorum ve Ja red ’ı ayartmak istemiyomm.”
“B unu Ja re d ’a söyledin mi? Sana takmış gibi görü­
nüyordu.”
“Söyledim ona. Biraz zor oldu ama anlayışla karşıla­
dı.”
“O dünyadaki en iyi erkeklerden biridir fakat onun
için e ndişeleniyorum .”
Bu beni şaşırtm ıştı fakat henüz sormadan önce bile
neyi kast ettiğini biliyordum . “Neden?”
“Vega kardeşlerin ikisi için de endişeleniyorum ama
özellikle Jared için. H erhangi bir şeye çok açıktır, bi­
lirsin? U y u ştu ru c u ve alkol aldıklarında pek normal

203
Yorgun HaYoHer

olmazlar. Jared olmasa da Tristan kafayı bulm aya çok


meraklıdır. Jared’ın denemediği bir şey kaldığını sanm ı­
yorum. Neredeyse her şeyi deneyım ledı diyebilirim .”
“Tnstan biliyor m u?”
Frankie iç geçirdi, endişeli bir anneym iş edasıyla ba­
karak. “Biliyor. Böyle şeyleri denem enin norm al olaca­
ğını söyleyen ilk kişi o olacak. O n iki yaşından önce an­
nenle cıgara içersen böyle şeyler d üşünm en pek ihtimal
dışı değil.”
Yüzümü ekşittim. “Onlara, akşam yem eğine git­
tim. Anlattıklarının birazını kendi gözlerim le gördüm .
Uyuşturucu konusunda katıyım dır ve onlar da bu ko­
nuda bilinçlenmeye başlıyorlar şu sıralar. Fakat o davra­
nışları bende olum suz etki bıraktı.”
“Beni yanlış anlama, o kadını ölüm üne severim ama
bu davranışıyla biraz batırdı. Yine de çok fazla sayılmaz.”
“Dean, Jared’a bir paket uzattı,” dedim ona, sesim
kısık bir halde. Ç ünkü Jared havuza girm işti o sırada.
Duymasın diye yavaşça söyledim.
“Bak şimdi, bu bok beni endişelendirdi. Dean, Jared
ne isterse getiriyor. O na neyin iyi gelip gelmeyeceğini
düşünmüyor. Ve sana garanti ederim ki sadece basit ot­
lar değil.”
Jared havuzda bize katılınca bu bahsi kapattık ve
Frankie vücudundaki, onun yaptığı tüm dövm eleri gös­
terdi.”
“Anasının kuzusu,” dedim sataşarak Frankie, Jared’m
göğsündeki annesi için yaptırdığı dövmeyi gösterdiğin­
de.
Bu, üzerinde anne yazan bir çapa dövmesiydi. A -
R. K. Lilley

nesini hatırlatması için bir çapa seçmiş olması çok şey


anlatıyordu aslında ama çapa benim zihnimde onun
sandığından çok farklı şeyler çağrıştırıyordu.
Lucy, beni ilişki bağımlılığı işaretlerine dair eğitmişti
ve birisi bu işaretlerden dövme yaptırırsa tamamen böy­
le bir yaşama felsefesi edindiği anlamına geliyordu.
“Kesinlikle. Ö lene kadar, anamın kuzusu olacağım.
O benim en iyi arkadaşım.”
İstemeden de olsa ağzımdan “Ayy!” tepkisi kaçtı.
“Tristan da anasının kuzusudur ama Jared kadar de­
ğil,” dedi Frankie bana, ellerini Jared’ın karnına, oraya
yaptığı ejderha dövmesine gitti.
Kaşlarımı kaldırdım bu anlaşılması güç ejderha döv­
mesini gördüğüm de. Altın renkliydi ve çok detaylı ça­
lışıldığı belli oluyordu. Bu, Tristan’ın omzundaki gibi
değildi fakat yine de gözlerimi devirdim.
“Bu ejderha cigara mı içiyor,” diye sordum iğneleyici
bir şekilde.
“Tahm in et,” dedi Jared.
“Pekala, yarısı suyun içinde gibi,” dedim.
“İşte.” Havuza atladı ve kenara tünedi. Şimdi daha iyi
bir görüşe sahipti.
Yaklaştım dövmeyi daha iyi incelemek için. “Kamına
cigara içen bir ejderha dövmesi yaptığına inanamıyo­
rum,” dedim Frankie’ye, suçlayıcı bir ses tonuyla döv­
menin ne olduğundan emin olduğumda.
“Bu konu hakkında konuşmaya çalıştım onunla. Ama
ısrarla lafımı dinlemedi. Benim çalışmam olmasa da ay­
rıca kalçasında marijuana yaprağı var. İnsanların bir süre
sonra uyuşturucu ile ilgili dövmelerden pişman olduk-

205
Yorgun Hayaller

larını söyledim ama dinletemedim. İlerde yaşlandığında


ve kendi çocukları olduğunda bu konuda onlara iyi bir
örnek olamayacak.”
“Onları özgür bırakacağım. Karizmatik bir baba ola­
cağım.”
“Bak da gör. Herkes çocuk sahibi olana kadar böyle
der,” diye açıkladı durum u Frankie. “Fikirlerin değişe­
cek, bunu garanti edebilirim.”
Verecek hiçbir cevap bulamayan Jared ’a şöyle bir
baktım.
Eve doğru bakıyordu ve surat ifadesinde bir panik
vardı.
Arkama dönm eden kim olduğu anlam ıştım . Ellerim i
Jared’m karnından çektim aniden.
“Hay belasını, beni öldürecek,” dedi Jared sessiz bir
çığlıkla.
Tristan gelmişti ve bize doğru yürüyordu. Yüzünde
daha önce görm ediğim bir ifade vardı.

206

i
R- K . Lilley

Bölüm 20

T ristan bana bakm adı bile. Soğuk bir ifadeyle karde­


şine bakıyordu. A ltın renkli gözlerini daha önce bu ka­
dar soğuk bakarken görm em iştim .
Yanımıza geldiğinde zar zor durdu.
“T ek kelim e Ja red ,” dedi kısa ve öz bir şekilde bize
hiçbir şey söylem eden.
Jared k endine çeki düzen verdi. “Bana şans dileyin
kızlar,” diye söylendi ağabeyini takip ederek.
“Bu beklenm eyen bir gelişme,” dedi Frankie, uzakta­
ki ağabey kardeşi izleyerek.
“Burda olm am alıydı,” diye savundum.
“H aklısın. M erak ediyorum burada olduğunuzu ne­
reden ö ğ re n d i.”
“B in lerin in ona söylediğini mi düşünüyorsun?”
“Bu gece k ulüpte işi vardı değil mi? Bir şeyler onu
buraya getirm eye m ecbur kıldı. Sen ve Jared’ın birlikte
olması o n u n buraya gelmesindeki tek neden olarak ge­
liyor akla.”

207
Yorgun Hayaller

“Ama ben buradaki kimseyi tanım ıyorum ki. Ona


kim söylemiş olabilir?”
“Ben ve Dean’den başkasının söylemesinin imkanı
yok gibi ve ben de söylemeyeceğime göre. Bu arada,
bunu yaptığı için ona sonradan zindan edeceğim haya­
tı.”
“Kahrolası D ean.” dedim.
“Kahrolası Dean,” dedi Frankie de. “H epsi çocuk­
luktan beri arkadaşlar ama D ean’in yanında olamam.
Onunla aramda daima bir bokluk vardı. Sinsi biridir.
Görüyorsun ki bu olay olmadan hem en önce gözden
kayboldu.”
Tristan’ın tekrar yanımıza gelmesi birkaç dakika al­
mıştı ve bu sefer Jared’sız gelmişti.
“Kardeşin nereye gitti,” dedim ona, kalabalıkta gözle­
rim Jared’ı arayarak. O n u etrafta görem iyordum .
H avuzun kenarına çömeldi. D aha önce görm ediğim
bir şekilde anlamlı bakıyordu gözleri.
“O eve gitti. Konuşabilir m iyiz D anika?”
Ses tonu beni korkutm uştu ve o n u daha önce hiç
böyle görm em iştim .
H avuzun kenarına yaklaştım ve kenara tu tu n a rak ha­
vuzdan çıktım.
“Hey, T ristan,” diye bağırdı Frankie, cana yakın bir
ses tonuyla. “Seni bu d u rum da görm eyi u m m u y o r­
dum .”
“Hey, Frankie. Açık ki kim se u m m u y o rd u ,” dedi,
havuzdan çıkmama yardım ederek.
“H avlun var m ı,” diye sordu, olabildiğince düşm anca
olan bir ses tonuyla.

208
R. K. Lilley

Kafamı salladım , biraz uyuşuk hissederek.


“Ü şüyor m u su n ,” diye sordu, öfkeyle karışık bir m e­
rakla.
T ekrardan kafam ı salladım. Dışarısı cehennem gibi
sıcaktı ve havuz da zaten beni üşütmeye yeterek kadar
soğuk değildi.
Partiyi te rk edeceğim izi Tristan bağırana kadar fark
etm edim , “Seninle sonra konuşuruz, Frankie” dedi biz
oradan uzaklaşırken.
Bana beyaz b ir havlu getirdi; havuz kenarında, insan­
ların kullanm ası için bırakılan ve temiz olanlarının ara­
sından. H avluyu üzerim e sardım ve onu sessizce takip
ettim. Jared ile birlikte dışarı çıkmamla ilgili suçluluk
hissi ve T rista n ’m bu kadar kızmış olmasını çok fazla
fark edem eyerek iki ru h hali arasında kalmıştım. Haklı
değildi fakat ona kardeşiyle dışarı çıktığımı söylemeye­
rek bir yerde b ir tü r yalan söylemiştim.
T ristan’ı eve doğru ve ardından ön kapının dışına
doğru takip ettim . Ben tekrar konuşm adan önce o siyah
Camaro’su n u n sağ ön kapısını açıyordu.
“H avluyu alam am ,” dedim , konağa dönüp bakarak.
Bu ev sahibinin m isafirperverliğine saygısızlık olur gibi
gözüküyordu.
G özlerinden ateş çıkıyordu. Bana ve arabanın açık
kapısına g özünü dikerek bir şey söylemeden ayakta di­
kildi.
Arabaya bindim . Böylece aptal havluyu çalmış ol­
dum.
Peşim den kapıyı yavaşça kapattı.

209
Yorgun Hayaller

İkimiz de tek kelime etmeden beş dakika boyunca yol


aldık.
“Bu senin araban mı,” diye sordum.
Evet anlamında ufak bir işaret yaptı.
Bir dahaki sessizlik neredeyse çekilmez bir hal almış­
tı. Konuşmasını beklerken kalbimin çarptığını hissedi­
yordum. Düşünceleri biraz deliceydi. O nu bu yaptığın­
dan dolayı azarlamak istiyordum. Ö zrüne müteakiben.
Dünyada isteyeceğim en son şey iki kardeşin arasına
girmekti fakat diğer yandan ikisinin arasına girmediğimi
savunabilirdim. Çünkü Tristan ve benim aramda plato­
nik bir şeyler vardı.
Kendimle savaş halindeydim. Kendi mantığımla m ü­
cadele ediyordum ve duygularım kontrolden çıkmıştı.
Tristan bende bu etkiyi bırakmıştı.
“Sadece iki soru sorup bu konuyu kapatacağım,” dedi
koyu bir ses tonuyla.
“Ta-tamam,” dedim cılız ses tonum dan nefret ede­
rek.
“Dün gece m utsuz olmanın tüm sebebi bu m uydu?”
Sinmiştim. Bu istediğim soru değildi çünkü kendime
karşı vahşice dürüst olacağım cevabı vermeye ihtiyacım
vardı.
“Bir parça bu yüzden,” diye cevap verdim sonunda.
“Dikkatini dağıtmak istedim.”
“Tamam. Keşke bunu bana söyleseydin. İkinci soru,
gerçekten kardeşime ilgi duyuyor m usun?”
Rahatlamış bir şekilde nefes aldım. Bu soru kolayca
ve dürüstçe yanıtlayabileceğim bir soruydu. “Jared ha­

210
R . K . L ille y

rika fakat ona birlikte olamayacağımızı söyledim. Ona


Itarşı arkadaştan Öte duygular beslemiyorum.”
Tristan gürültülü bir şekilde soludu sonra sessizliğe
büründü.
Eve dönene kadar konuşmadık ve sonra sadece kısa
ve öz bir iyi geceler dedik birbirimize.
Tristan koltukta uyudu ve ben de kendimi sanki ce­
zalandırılmış gibi hissettim.
Gece boyunca dönüp durdum yatakta.
Sabah uyandığımda gitmişti ayrıca. Tüm gün haber
alamadığım için endişelenmiştim.
O gece çabucak uykuya daldım, önceki geceden kal­
ma yorgunluğumla.
Tristan’ı sabahleyin koltukta uyurken gördüğümde
çok rahatlam ıştım ve ağlamak istemiştim.
Ivan ve M at yolun aşağısındaki evde, arkadaşların­
da kalmışlardı. Bu yüzden evde cenaze sessizliği vardı.
Parm akuçlanm da yürüyerek uyandırmamaya çalıştım
Tristan’ı. Bu evde sabahlar genellikle bu şekilde uyu­
maya m üsait olmazdı, o yüzden onu uyandırmak iste­
miyordum.
Yüzmeye karar verdim. Tek parça siyah bikinimi giy­
mekten kaçındım, bronz renkli mayomu giydim. Uzun
süreli yüzm e için aptalcaydı bunları giymek, fakat giy­
mekten gurur duyuyordum .
Bir süre sonra yüzdüğüm tur sayısını unuttum.
H avuzun kenarında yüzüyordum. Bu sırada Tristan
göründü. Siyah mayosunu giymişti. Surat ifadesini yal­
nızca pişm anlık kelimesiyle tanımlayabilirdim.
Ağız suyunu akıtan bir atlayışla havuza girdi ve bana

211
Yorgun Hayaller

doğru yüzdü. Yanıma geldi. “Tamamıyla boktan bir gün


daha,” dedi sessizce, ciddi bir şekilde. Bana yab n olmayı
neredeyse sarılacak gibi olana kadar sürdürdü. “Affedi­
yor musun beni?”
Tereddüt bile etmeden, yalnızca sabit bir şeblde onu
izledim.
Eğildi, kollarını bana dolayarak.
Kollarımı boynunun ib yanına attım, ona sarılarak.
Kollan sarılırken kasılmıştı. Bana uzun bir süre sa­
rıldı, hiçbir art niyet yoktu. Oldukça samimi bir şeblde
sarıldı.
“Jared ile de barıştın m ı,” diye sordum kulağına fısıl­
dayarak.
Geri çebldi ve büyüyü bozduğum için üzgündüm .
“Barıştık. Yaptığı yanlıştı ama şimdi iyiyiz. Ç e b p vursan
bu kadar acıtmazdı.”
“Bunu sana söyledi mi?”
“Evet, söyledi. Bu doğru m u?”
“Evet. Ben zaten bunu sana söylemiştim.”
Neşe ile karışık en belalı gülüşlerinden birini yap­
mıştı yine ve en dayanılmaz gamzelerini yine silah gibi
kullanıyordu. Bu öyle bir tebessüm dü ki her seferinde
beni içine çebyordu.
Beni kucabayıp havuzun m erdivenlerine götürdü.
Geldiğini görmeliydim fakat beni suya geri attığında
mutluydum, dudabarım ın arasından kaçan sürpriz çığ­
lığıyla.
Su püskürttüm . “Beni yandan attın. Bu acıttı.”
“Bunu bana ödetirsin, beni atarak.”
Aptalcaydı fakat denedim. O n u suya itmeyi bıraktım
ve arkasından ta b p ettim.
212
R. K. Lilley

Beni om zuna aldı. Beni tramplene götürdüğünde


çığlık atmaya ve kafasına vurmaya başladım.
“Bunu yapm ak için çok ağırız,” diye bağırdım ona.
“Tram pleni kıracağız!”
Beni suya attı ve yüzeye çıktığımda elimde olmayan
bir kıkırdama geçiriyordum.
“Sen çığrından çıktın,” diye azarladım onu, sırtüstü
yüzüp uzaklaşarak.
Hınzır bir tebessümle takip etti.
“Senin derdin ne,” diye sordum beni havuzun köşe­
sine çektiğinde.
Bir şey dem eden öptü. O an zaman durmuştu.
Saçlar çekiliyordu, bacaklar düğümleniyordu, du­
daklar m orarıyordu bu tutkulu öpüşme esnasında.
O nu gözlerimi üzerine diktiğim anda istemiştim ama
içimde bir şeyler bu öpücükle değişmişti. Ona ihtiyacım
vardı, ilişkimizin bana yaptıklarına ihtiyacım vardı ve bu
öpücük ile mızmızlanmayı kesmem gerektiğine karar
verdim.
Dudaklarını benim kilerin üzerine yapıştırdı, tekrar
ve tekrar. Daha derinden, daha tatlı. Tüm bunlar bem
ona daha da hasret bırakıyordu.
Kollarımı boynunun iki yanına attım, bacaklarımı
beline doladım. Ereksiyonunu mükemmel bir noktaya
değdirdim.
Göğsü tem posuz bir nefesle hareket etti. Yumuşak,
pürüzlü, koyu bir ses onun boğazından benim ağzımın
içine doğru geçti.
Yumuşak bir mırıldanmayla cevap verdim, kalçala­
rımla daire çizdim. Ç ok büyüktü, muhtemelen düşün-

213
Yorgun Hayaller

düğüm gibiyse başa çıkabileceğimden fazlasıydı ama


bunun için aklımı kaybediyordum.
Bir eli kalçama doğru hareketlendi, beni yerimde
tutarak gülümsedi. Diğer eli yanıma ve kaburgalarıma
doğru hareketlendi, süzülerek titrek göğsümden.
Sabırsız bir inlemeyle elimi aşağı uzatıp onu yukarı
doğru çektim. Etimi kavradı ve yavaşça ovdu.
Geri çekildi ama buna karşı çıkabilirdim, beni havu­
zun kenarına götürüyordu. Kafasını m em elerim in ara­
sına gömdü. Bikinimi dişleriyle çıkardı. M em e uçlarımı
ağzıyla emdi.
Başını kavradım, onu yönetm ek için fakat saçı çok kı­
saydı. “Saçın uzun olsa iyi olur,” dedim.
Homurdandı başım çevirerek ve diğer tarafı öperek.
Ağzı vücudumda çok iyi çalışıyordu ve aradaki bağı kur­
muştum.
Geri çekildiğinde ikimiz de nefes nefese kalmıştık.
Kafasını ellerimden kurtulduğunda arkama yaslandım.
Zaman durmuştu, yerden kesilen ayaklarımı zemine in­
dirmeye çalışıyordum.
Sabit bir şekilde baktı bana. “D üşünüyordum ,” diye
başladı, alçak ve etkili bir ses tonuyla.
Başımla onayladım devam etsin diye, kendim i dü­
şünmekten çok uzaktaydım.
Ellerini karnıma götürdü ve okşamaya başladı. Son­
rasında yanlarımı ve belimi de okşadı. Bunları yaparken
ben de ürperiyordum tuhaf bir şekilde.
“Bir fikrim var,” dedi, bir eli kalçamda etim i sıvaz­
larken.
Geçmişin tüm yorgunluğu gitmişti üzerim den ve

214
R. K. Lilley

uyluğumu okşamaya başlamıştım. Kıvrıldım, bacakları­


mı onun için açtım.
“D u ym ak ister m isin bu nu,” diye sordu, uzaklaşarak.
Onu bavuzun kenarındaki yüzer yatağı alırken izle­
dim-
“İster m isin,” diye sordu tekrardan ve neyi isteyip is­
temeyeceğimi tabm in edemiyordum.
“Neyi,” diye sordum.
“Fikrimi duym ak istiyor musun,” diye tekrarladı,
beni o yüzer yatağa çekerek.
Hiç fark ettirm eden beni kaldırıp yuvarlanan yüzeye
götürdü. Su kucağıma ve karnıma sıçradığı anda nefe­
sim kesilmişti.
“Evet,” dedim.
“İlişkiden boşlanmıyorum ,” diye açıkladı.
“Evet, boşlanm ıyorsun,” dedim.
“Ve sen de sadece seksten boşlanmıyorsun,” diye de­
vam etti.
“H oşlanm ıyorum .”
“Bir deneyelim. Seni bundan kurtararım. Tamamen
masumca bir şey. Kullanılmış gibi hissetmezsin ve arka­
daş kalırız.”
Dediklerinden dolayı beynim yanmıştı sanki. Kaşla­
rım çizgi haline geldi ve argümanındaki en belirgin tarkı
çakozladım.
“Neyi kurtaracaksın?”
En tatlı şekliyle gülümsedi. Bu gülümseme beni
mahvediyordu resmen.
“Aklına getirdiğin bu fikir bende saplantı haline gel­
di. Bana kimse beni boşaltamadı dediğinden beri.”

215
Vargı/n Hayaller

‘Yapamadı anlamında dedim, yapamayacak değil.”


“N e fark var?”
“Fark senin bunu bir kafa tutm ak olarak görüp gör­
mediğin!”
“Pekala, o zamandan ben bunun hakkında düşünebi­
liyorum. Bu konu hakkında rüyalarda gezinsem bile. Ve
sonra ertesi sabah uyanıyorum ki m anzara...”
O konuşurken aklım yeni yeni yerine gelmeye başla­
mıştı fakat sabahki konuyu tekrar gündem e getirdiğinde
yine aklım uçmuştu.
Derinden yutkundu. Elleriyle karnım ı ovuşturuyor­
du. O hareket ettikçe üzerim e su damlaları sıçrıyordu.
“Sana yardım ettiğimde... tatm in oluyordun. B unu ta­
kıntı haline getiridiğimi dü şü n d ü m fakat daha da kötü­
leşti... İzin ver sana m astürbasyon yapayım. B enim için
endişelenme. Seni bitirdiğim de duşa gideceğim .”
“Kolay kolay tatm in olm am ,” diye uyardım onu. “Bu
uzun zaman alır ve vibratör kullanırım .”
Bir elimi ağzına götürdü. “Peki dillem em e ne der­
sin,” diye sordu bana.
Sıradaki yaptığı şey tü m açıklam alarım ı küçüm se­
mekti. D ilini hızlıca avcum un içine doğru götürdü.
Küçük, düzensiz daireler çizerek yaladı. Ç o k hızlıydı.
Aslında bir vibratör kadar hissettirm işti neredeyse.
“Bu da ne? N e yapıyorsun,” diye so rd u m , elim i geri
çekerek.
“Klitorisine neler yapabileceğim in gösterisini yapıyo­
rum . Sakıncası var m ı?”
B unu düşünm em iştim .
Sağlam bir söz verm işti fakat yapm aya başlam am ıştı.

216
R. K. U tk y

Masumca başlam ıştı. Elleri bacaklarımın etrafında


geziniyordu masaj yaparak. Tabii ki, gözleri masum de­
rildi başladığı gibi. Bikinim çarpıktı. M emelerim görü­
nüyordu biraz. O n u n da gözleri bu manzarayı kaçırmı­
yor. Su içerm iş gibi söm ürüyordu.
Bir elini bacağım ın içine doğru hareket ettirdi. Böy­
lece koca ellerini bacaklarım arasında çalıştırabilirdi.
“Ellerin çok güzel,” dedim ona.
“Masaja ihtiyacın olduğu her an hurdayım ,” diye geri
dönüş yaptı bana.
“M asöre ihtiyacım var.”
Kalçalarımı kavradı. Kendini bana doğru çekti. Sert­
leşen aletini b en im genital bölgeme yaklaştırdı. Bikinim
ve mayosu arasında hayal edecek pozisyon kalmamıştı.
Bu etkileşim den ö tü rü inlemiştim.
Ereksiyonunu bana yaklaştırdığındaki tepkisini rahat
bir şekilde hissedebiliyordum .
“Boşalamayınca bun d an beni sorum lu tutacak m ı­
sın,” diye so rd u m o, om uzlarım ı ovalarken.
“H içbir şeyden şikayetçi olmayacağım. Aslında bunu
yapmak birkaç hafta önce ölm eden evvel yapılacaklar
listemdeydi.”
“Bahse girerim ki senin bu listen hatunlarla seks yap­
ma ile d o lu d u r.”
Kolumu d ü z tu tu p elim e masaj yapmaya başladı.
Kendimi m asajın rahatlığına bırakana kadar ne kadar
gergin o lduğum u hiç fark etm emiştim. Rahatlık hissi­
yatından gözlerim i deviriyordum , kafamı geri atıp. Çok
iyi hissettiriyordu bu.
“Hayır. Bu listedeki tek karşı cins sensin.”

217
Yengini Hayaller

“Peki başka neler var?”


“Sonra anlatırım. Şu an bunu anlatmak için uygun
bir zaman değil”
Elleri kaburgalarım ve karnım ın üzerinde çalışırken
ne demek istediğini anlamıştım.
“Gördüğüm en seksi karın kasına sahipsin,” dedi
bana. Heyecanlı bir tutkuyla. Birçok erkekten iltifat
alırdım ama Tristan daha başka bir şekilde ediyordu il­
tifatlarını.
Gözlerim onun six-packlerine gitti. Sırılsıklam ıslaktı
ve çok sıkıydı. “Konuşmalısın.”
Bir gamzesini yine bir anlığına sivriltti yüzünde ağ­
zını bana yaklaştırmadan önce. İkimiz de bundan sonra
konuşmamıştık.
En gerçeküstü algılamalardı bunlar. Su üzerinde yü­
zerken güneş bedenim in ön tarafına vuruyordu. Tristan
tutkulu ağzını üzerim de hareket ettiriyordu. Elleri her
yerime masaj yapıyordu.
Kalçaları suyun altından beni ittirdi. Bu sırada boğa­
zımdan öptü.
Sarsılmıştım. Kollarımı sert om uzlarına atm ıştım
onu orada tutm ak için.
Yardımcı olmadı. Kalçalarını kö p rü cü k kemiğime
doğru hareket ettirdi. V ücudum u o n u n v ü c u d u n u n alt
kısmına doğru kaydırdı ve kalçalarım ı su seviyesinin
üzerinde tuttu.
Geveleyerek m ırıldandım .
“Tatlım , ben aziz değilim ,” dedi ten im e doğru. Sanki
tenim e dediği her kelim e güzel övgüler gibi geliyordu.
“Aletim burada uzu n süre kalırsa, kendisine girecek bir
delik arayacak.”

218
R. K. Lilley

B urnun u m e m e le r im in arasına soktu. Ü st kısmım


y o k o lu y o r gibiydi. Birdenbire gidiyor gibiydi,
s ih ir le
hiçbir işaret y o k tu .
IVleme ucum u acımasızca emiyordu. Eli de diğerini
s ık ıc a kavrıyordu.
T üm bedenim o bana bunları yaparken tam anlamıy­
la ürperiyordu. K endim i hiçbir şekilde kontrol edemi­
yordum çün k ü bambaşka şeyler hissediyordum.
Kafasını ileri itmeye çalıştım. Dilini götüreceğini
s ö y le d i ğ i yere yabnlaştırm aya çalıştım ama milim bile
kıpırdatamadım onu.
Başka b ir taktik denedim
“Lütfen,” d edim hafifçe.
Kalça kem iğim in oradan kıkırdadı, burnunu oraya
sürterek. “L ütfen şim di yardım etmeyeceğim sana, ba­
yan çok düşünceli. Bu senin kontrolünde olan bir şey
değil. Bu senin aklını kaybetmenle ilgili olan bir şey.
Ben söylerim hazır olduğunda ve zamanlama planını
ben yaparım .”
Y utkundum ve dudaklarım ı yaladım. Aşağı doğru
gidişini izliyordum . “Kimse bana oral yapmadı. Sen ilk
olacaksın.”
“Biliyorum ve b u n u senin için iyice planladım. Bir
süredir tasarlıyordum kafamda...”
“Pekala, b u g ü n yapabilir m isin?”
“A z u la m a k dilenm ekten daha kötü bir fikir olsa
bile,” diye m ırıldadı tenim e doğru.
Eziklikle dişlerim i sıktığımı hissettim fakat bu uzun
sürmedi. h%z\ bacaklarım ın arasında hareketlendi. Bu
hareketi ağzım ı açık bırakmıştı. Bacaklarım arasındaki

219
Yorgun Hayaller

bölgeyi hunharca em di v e kasıklarım la ben haykırm ak


üzereydik. V ücudum daki her şeye, her du yuya sahip
olacak gibi gözüküyordu.
Bikinimi dişleriyle kaldırdı, yavaşça, deli ederek.
Bu sırada ağzı genıtal bölgeme gitmişti. H iç olmadı­
ğım kadar ıslanıyordum. Daha önce hissetmediğim bir
tarzda nem hissediyordum. V ücudum un kimyası deği­
şiyordu.
Omuzlarını bacaklarımın arasına itti. Topuklarımla
onu bacak arama bastırıyordum sırtından.
Bu pozisyon kalçalarımı biraz yukarı kaldırdı ve yü­
zünü yaklaştırdı nefesini daha da sıcak bir şekilde hisse­
dene kadar. Nefesim i tuttum .
Yaladı beni, diliyle uzun, lezzetli bir tu r atarak. Zevk­
ten gözlerimi devirip başımı arkaya attım . Parmaklarımı
kıvırıyordum.
Klitorisimi m üm kün olabildiğince hızlı yaladığında
kendimi kaybetmiştim. K ıvranıyordum , inliyordum ve
saçını çekiyordum. Ama saçı kısa olduğu için bu çabam
boşaydı. Ve sonunda tırnaklarımı om uzlarına geçiriyor­
dum.
Bir parmağını içime soktu. Hassas bölgem in içine
girdikçe zevkten inliyordum . P ürüzsüz bir ritm tu ttu r­
du parmağı ile büyülü işler yaparken içim de.
G örüşüm karanlıklaşıp aydınlanıyordu en hisli or­
gazmım yaklaşırken. Birkaç dakika boyunca durm adı.
Tam bittiğini düşünürken yenisi geliyordu.
Parçalara ayrıldım ve tekrardan birleştim sanki. Tüm
dünyam bir süreliğine sarsılmıştı.

220
R - K . L ille y

Bölüm 21

“Saçlarını uzatm alısın,” demem uzun sessizliğin ar­


dından en parlak fikirdi.
Kıkırdadı, b u rn u n u kalçama doğru sürterek. “Saçla­
rımı uzatm ak ha. Anlaşıldı. Yapılacaklar listeme ekliyo­
rum.”
“B unu yap,” diye buyurdum . Bunun dünyamı altüst
eden bir şey olm adığı gibi hissettirerek. “Kavrayacak bir
şeylere ihtiyacım var.”
“D uş yapm am gerekli. Kalkabilir miyim? Havuzday­
ken üzerim de uyuyakalm anı istemiyorum.”
Bana kalkm am da yardım etti.
Bikinim in sağa sola saçılan parçalarını toplayıp onu
tekrar üzerim e giymeyi sorun etmedim. Bu sırada Tris­
tan bir havlu alm ış, onu üzerine sarıyordu.
İçeri girerken bana tekrardan bakmadı.
Bu gülü n çtü ama bende kuvvetli bir dürtü vardı onu
zapt etm eyi istem ek gibi.
K u ru la n d ım ve banyoya gidip duş sıram ı bekledim .

221
Yordun Hayaller

Yüzüstü yatağa uzandım uyuşuk ve karışık bir zihin­


le. Bu harika orgazmdan sonra günlerce uyuyabileceği-
mi düşündüm.
Banyo kapısının açıldığını duydum ve fark ettiğim
tek şey Tristan’ın örtünün altındaki çırılçıplak bedenim i
kendime çekmesiydi.
“Ü zgünüm ,” diye geveledim .
Cevap vermedi fakat kötü bir hareket sezmiştim san­
ki yanıma oturduğunda. Tenim alevler içinde gibiydi
Tristan çıplak bedenime uzun uzun baktığında.
Konuştuğunda sesi kısık ve boğuk çıkıyordu. Ve tüm
vücuduma saf bir arzu gönderiyordu.
“Sırtını ovmadım. Masajını bitirme zamanı.”
Neredeyse bir kedi gibi mınldamıştım.
Bacağımın arkasındaki sıcak eli neredeyse tenime
zıplayacak«. Bacaklarımı nazikçe rahatlatarak açtı. Beni
gözlediğinde oluşan sertliğini duyabiliyordum.
Parmağını içime bastırdı ve ben onu içime rahatça
alacak kadar ıslaktım.
“Daha önce bu kadar ıslanmamıştım,” dedim nefes
nefese. Biraz da utana sıkıla.
İnledi, ikinci parmağını bastırarak. Yine bir ritm tut­
turdu beni zevkin doruklarında gezdiren.
“İki kez boşalamam,” diye uyardım onu bir inlemey­
le. “Daha önce yapmadım. Ben... değilim,” diye inle­
dim, dizlerimi iterek.
Kendini yan tarafıma getirdi. Bir bacağını benim ­
kinin üzerine atıp bacaklarımı daha da açmayı sağladı.
Duşta mastürbasyon yaptığını biliyordum fakat aleti taş
gibi sertti baksırının arasından kalçama değiyordu.

222
R. K. Lilley

B oynum ve omzum arasındaki tendonlan müthiş bir


şekilde muamele ediyordu. Ve ben de saf, tutkulu bir
inleme ile geldim.
“Sen ne değilsin biliyor musun Boo,” diye sordu.
Kulağıma fısıldadı beni ürperten bir ses tonuyla.
Adım boşalmıştı. Nerede olduğumu bile hatırlaya­
mıyordum. O nu sorusuyla başbaşa bırakmıştım.
“İki kez boşalamayacağmı söyledin. Daha önce yap­
madığını. Ve yapamayacağını söyledin...?”
Şimdi konuşm anın nereye gittiğini kavramıştım, zar
zor da olsa. Parmakları halen içimdeydi ve bundan baş­
ka bir şeye odaklanmak zordu.
“Ü st üste orgazm olacak türden bir kız değilim,” diye
cümleyi onun için bitirdim.
Boynuma doğru kıkırdadı, parmaklarını kıpırdatıyor­
du. Çekiyordu ve sonra pürüzsüzce tekrar sokuyordu
onları içeri. Sertçe dokunulmasını sevmiyordum ama
böylesine de yapan olmamıştı daha önce. Kalçalarım da
elleri arasında daire çizerek bir ritm tutturmuştu.
Parmaklarını içimden çıkarttığında epey sesli bir şe­
kilde gürültü yaptım çıkmamasını istercesine. Sırtıma
bir fiske attı ve parmaklarını tekrar içime soktu.
Vücudum üzerindeki gözleri büyüleyiciydi. Bakışı
sertti, yiyecek gibi bakıyordu.
“Biliyorsun bunu bir boy ölçüşme olarak algıladım
yine değil m i,” diye sordu, aşağılara inerek.
“Bunları nerden öğrendin,” diye sordum.
“Bunlar derken?” Yüzü kasıklarımın üzerinde sabit-
lendi.
“Dilinle yaptığın bu şeyler,”

223
Yolgıııı Hayaller

“Bunu c e v a p la m a y a c a ğ ım ,” d e d i.
soruyu çabucak unutm uştum .
İyiyd i çü n k ü
“Biliyorsun, dilimle bundan fazlasını da yapabilirim”
dedi ve eliyle tırnak içinde işareti yaptı. Parmaklarını
içime sokması beni benden alan sert bir vibratör etkisi
yaratmıştı bedenimde.
“Çok güzelsin,” dedi bana günün üçüncü orgazmını
yaşadığımdan sonra.
“Bu üç oldu,” dedim ona.
Beni yukarı kaldırdı. B unu yapan ilk ve tek kişi oldu­
ğu için gülümsedi.
Öptü beni, vücudunu benim kine bastırarak. Çıplak
göğsü benimkine baskı uyguluyordu. E reksiyonu hari­
ka yerlerde geziniyordu. O kşuyordu beni. Şayet baksın
üzerinde olmasaydı hunharca seks yapabilirdik.
Onun üzerinde kendim i tadabilirdim ama um ursa­
madım. Ağzına yeteri kadar doym am ıştım ya da üze­
rimdeki ağırlığına. Genellikle bu histen nefret ederdim.
Bir erkeğin beni sıkboğaz etm esinden. A m a b u n u yapan
Tristan olunca nedense rahatlam ıştım .
“Senin için bir şeyler yapabilirim ,” dedim ağzını du­
daklarımdan uzaklaştırıp boynum u öpm eye başladığın­
da. Kalkan aleti bir ritm tu ttu rm u ştu bana karşı.
“Hayır. Bu senin için. Sana halen sırt masajı borçlu­
yum .”
Y üzünü kendi yüzüm e doğru çektim . A ğzını emdim.
Bacaklarımı kalçalarının etrafına sardım . İkim iz de inle­
dik onu içime doğru bastırdığında. A rada kum aş parçası
olsa bile.
“Parm aklarım ı içine aldığında m ü k em m el hissettin.”

224
R. K. U le y

Y üzünü izleyerek o n u kendime çektim. “Seni içimde


istiyorum .”
Bunu düşünm edi bile. Sadece kafasını salladı. “A -
laşma böyle değildi. A la şm a şu şekildeydi; Seni doyu-
nia ulaştırdıktan sonra senden faydalanacaktım.
“Avantajın yok. Seni istiyorum. Her şeyini. Aetinin
her santim etresini derinliklerimde istiyorum.”
Gözleri cam gibi oldu. A etini çekmeden son bir kez
bana doğru sapladı. “B unu yarın konuşalım. Şu an iki­
mize de güvenm iyorum . Bu arada, sana bir sırt masajı
borçluyum. D ö n arkanı, yüzüstü yat.”
Yuvarlandım, gözlerim i kapatarak.
Güçlü elleriyle dakikalarca sırtımda çalıştı. Kaslarımı
avuçladı, her santim etrekarem i rahatlattı. Kulağıma ko­
nuşmadan h em en önce neredeyse uykuya dalacaktım.
“Sana söylem eyi un u ttu m ,” dedi. “Masajlarımın
tümü m utlu sonla biter.”
K ıbrdadığım ı duyduğunda şaşırmıştı. Çok tuhaftı.
Ama kıkırdam alarım o parmaklarını tekar içime soktu­
ğunda inlem elere dönüşm üştü. Beni yine zevkin do­
ruklarında gezdirecek ritm i tutturm uştu.
Bitip tü k en m e d en önce hatırladığım son şey ağzımı
geveleyerek, “T eşekkür ederim ,” demek ve alnımı na­
zikçe öpm esini hissetm ekti.
Uyandığım da ilk düşündüğüm şey hayatımda hiç bu
kadar h u z u r d olu bir uyku çekmediğimdi.
Uyum aya devam edebilirdim fakat dışarısının karan­
lık olduğu gerçeği yüzünden dikkatim dağılmıştı çabu­
cak. B unu fark ettiğim de, aceleyle ayağa kalktım ve üze­
rime ilk b u ld u ğ u m kıyafetleri geçirerek oturma odasına

225
Yfligıııı Hayaller

doğru koştum.
Jerry ve Tristan koltukta oturuyorlardı. Ses tonları
kısıktı ve çocukların buralarda olduğuna dair bir işaret
yoktu etrafta.
“Çok üzgünüm Jerry,” diye başladım lafa. “Günü
uyuyarak geçirme niyetinde değildim.”
Doğrularak, tebessüm etti. “Sorun değil Danika.
Tristan ile ben hallettik. Herkesin böyle kestirmeye ih­
tiyacı olabilir.”
“Bev uyuyor m u,” diye sordum , mutfağa göz gezdi­
rerek.
“Birkaç saat önce uyumaya gitti. Erken kalkacak. Ben
de yatmak üzereyim. İyi geceler çocuklar.”
Gülümsedim ona. Genellikle kırklarındaki bir yetiş­
kin çocuklar gibi genç olmaya çalıştığında tu h a f kaçardı
ama Jerry böyle değildi. O bunu doğal b ir şekilde yapı­
yordu, yapmacık değildi.
“İyi geceler Jerry,” dedim ben de.
“İyi geceler yaşlı adam ,” dedi T ristan, göz kırparak.
“Bana haksızlık ediyorsun,” dedi odada dolanırken
Tristan’a. “Ama sen bana böyle deyince kendim i yaşlı
hissetim, bunların hepsi aynı benim için.”
Tristan’ın yanma oturdum , ellerini seyrederek.
İskambil kağıdı destesini karıştıyordu genellikle yap­
tığı gibi. Bu ritüel onu sakinleştiriyor gibi görünüyor­
du. H e r zam an bu ellerin bu kadar m arifetli olduğu ko­
nusunda etkilenm işim dir. H ayranlığım yeni bir boyut
kazanmıştı bu ellerin kart karıştırm aktan başka yaptığı
şeyler için de.
“D airem in hazır olduğunu şim di ö ğ ren d im ,” dedi.

226
R. K. UlleY

Kaskatı kesilip şo k o ld u m haberi duyduğumda. Bu


o lm a m a lıy d ı. H epim izin um duğundan d a h a fazla kal­
mış«-
“Daire nerede,” diye sordum sonunda.
“Buraya çok uzak değil. Henderson’da. Yaklaşık elli
dakika uzaklıkta. Belki o kadar bile yoktur.”
“A h ! ”
“Evet. Ah!”
“Ev arkadaşın var m ı?”
“Bir tane var. D ean.”
Dean ism ini duyunca suratımı kaba bir şekle bürü-
memeye çalıştım.
U zun bir sessizlik oldu, ikimiz de ne söyleyeceğimizi
bilmiyorduk ya da nereden başlayacağımızı. Öyle ya da
böyle işler daha da karmaşık bir hal almıştı.
Desteleri karıştırışını tekrar tekrar izliyordum.
“H içbir şey değişm edi Danika. Sana hâlâ herhangi
bir söz verm eye hazır değilim .”
Bu cüm lenin içinde söylediği her şey benimle ilgili
birçok şey söylüyordu. B unu biliyordum fakat günün
birinde hazır olabilirdi ve bu benim için yeterliydi.
“İyi m isin?” Sesi fısıldar gibiydi.
Başımı salladım , bu konu hakkında düşünerek. Ak­
lımın uyuşm uş olabileceğini düşünüyordum. Zihnim
sadece bu gerçeğe odaklanıyordu. Y abn bir ilişbmiz
olmuştu, yalnızca ona dokunm ak istemiştim. Cinsel bir
çağrışım yapm ası gerekm iyordu. Sadece temas etmek
istiyordum. B u ilerde daha kesin habara sahip olacak­
mışım gibi hissettirebilirdi ve bazı çebncelerimiz or-

227
Yorgun Hayaller

tadan kalkabilirdi. Ona oturduğu yerden sarılabilirdim


çünkü son birkaç saatte çok fazla şey yaşamıştık.
Aslında, uzun süredir oturm uştuk, doğru kelimeleri
bulmak için. Daha fazla istediğim şey bunu siktir edip
beni mutlu edeni yapmaktı. Arka arkaya yaşadığım dört
tane orgazm tüm önceliklerimi değiştirmişti. Bunlar
aklımı almıştı resmen. Beynimin bir köşesi; hayır, izin
verme, bu sağlıklı değil, diyordu.
Orgazm kısmı için yazık, bundan daha sağlıklı his­
setmemiştim. Bu çılgın kahrolası hisler beni iyi hisset­
tiriyordu.
“Saat geceyarısını geçmişti. Yani bugün bitm iş, yarın
başlamıştı,” dedim sessizce.
Ağır ağır iç geçirdi, ileri doğru bükülerek. Kart des­
tesinin sonunu kavradı ve sehpanın üzerine düzgün bir
şekilde koydu. B unu bir adım uzaktan yaptı.
“Bunu nasıl yaptın,” diye sordum . G özlerim kasları­
nın üzerindeydi. Arkasına yaslandığında kollarını başı­
nın arkasında kavuşturm uştu.
“Daha önce de dediğim gibi, ellerim sihirlidir.”
Birbirimize zorla gülüm sedik. “Sana inanm aya baş­
lıyorum .”
Tekrardan iç geçirdi, göz tem asını bozarak. “Bu m u­
habbeti sürdürm ek istediğinden em in m isin? B unu bi­
raz ertelem em izin bir zararı yok diye d ü şü n ü y o ru m .”
Ben öyle düşünm üyordum . Yakında buradan ayrıla­
caktı. B unu bir an evvel öğrenm em gerektiğini düşün­
düm . O n u kaybedecek olursam , beni batırlam asını isti­
yordum .
Bir elimi bacağına koydum ve başin bir nefes ahşve-

228
R. K. Lilley

pişinden sonra akciğerlerinden çıkan havayı görür gibiy­


dim. Om yap tığ ım b u dokunuşları seviyordum.
D izlerim i on a d oğru hareket ettirdim koltukta.
Gözleri üzerim de ve tetikteydi, kucağına oturup göğ­
sümü onunkine bastırdığımda. Yüzümü onun yüzüne
yaklaŞfmdıım ağırlığımı ayarlayarak. Kalçalarımla daire
çizdim ona sataşarak. O n u inletmek için.
Kollarını başının arkasında tuttu. Çenesini kenetle-
tnişti. “Biliyorsun ki sana karşı koyamıyorum. Bu yüz­
den dikkat et B oo.”
“Karşı koym anı istediğimi kim söyledi,” diye sataş­
tım, dudaklarım ı boynuna götürerek. Çok güzel koku­
yordu. K okusunu iyice içime çekmiştim dudaklanmı
boynundan ayırm adan önce.
“Seni çok istiyorum . Seninle her şeyi yapmak istiyo­
rum,” dedi sertçe. ‘Yapmayacağım tek şey seni kaybet­
mek. B unu yaparsak seni kaybetmeyeceğime söz vere­
bilir m isin?”
T ereddüt etm edim . Soru hakkında çok düşünme­
dim. O n u arzuluyordum ve onu şimdi istiyordum. “Söz
veriyorum.”
Ö püştük. D udaklarım ız haşin bir şekilde buluşmuş­
tu. Alt dudağım ı ısırdı ve ben neredeyse eriyip bitecek­
tim.
Kalçalarını k oltuğun kenarına doği'u hareket ettirdi.
Sertleşmeye başlayan aleti byafetlerimiz arasından bile
bana baskı yapm aya başlıyordu.
“Bacaklarını etrafım a sar,” dedi heyecanla.
Öyle yaptım . M erkezim i, ereksiyonuna hizaladım.
Elleri kalçalarım ı kavradı ve tuttu.

229
Hayaller

Kendimden geçm iştim . “Bu kadar b ü yük olm an a ba­


yılıyorum,” dedim ona.
Bir gamzesini çıkarttı, ufak bir sıçramayla. “Henüz
değil ama bayılacaksın.”
Omzunu yumrukladım. Bu açıdan çok kuvvetli
)aımruklayamamıştım. “Ben bunun hakkında konuş­
muyordum. Demek istediğim iri yarı olduğun için be­
nim ağırlığım sana fazla gelmemesi.”
“Elbette öyle,” dedi, yürüyerek.
Odaya gidene kadar tekrar öpmeye başladı beni. Ka­
pıya yaklaşmıştık, elleri kıçımdaydı ama beni bir an ev­
vel yatağa atmaya yeltendi.
Beni yumuşak yatağa bıraktı. T işörtünü, yatak üzeri­
ne düştüğüm için yapmış olduğum dalgalanma hareke­
tim bitmeden çıkartmıştı. Endişem hiç bitm iyordu ve
onun bu harika vücudunu arzulama isteğim de. Geniş
omuzlarını seviyordum ve karın kaslarındaki oyuklan.
Köprücük kemiğindeki detaylar bile beni azdırıyordu.
Ve o kolları...
Gözlerim vahşice belime giden ellerini takip etti.
Orada durdu, kaşlarını kırparak. “B u bir striptizse,
bunun karşılığını alacaksın.”
“Anlaştık,” dedim, o daha konuşm asını bitirm eden.
Güldü, şortunu aşağı doğru sıyırarak.
Nefes nefese kalmıştım. G özlerim sertleşm iş aletine
gitmişti. Büyük olduğunu biliyordum . N e kadar büyük
olduğunu hissetmiştim ama bu, sonradan korkutucu
geldi. Çok büyüktü, neredeyse göbek deliğini geçiyordu
boyu. Bu aydınlanmanın ardından tekrardan kendime
güvenmem gerekiyordu.

230
R. K. Lilley

Y üzüm d ek i ifadeyi gördüğünde ağzını büktü. “Endi­


şelenm e, h a lled eriz.”
Başım la on a y la d ım ama tam olarak ikna olmam ıştım.
Yatağa yayıld ı, kollarını başının arkasında tutarak.
«Sıra sen d e .”
Tekrar b aşım la onaylad ım , gözlerim halen büyük
aletindeydi.
Ellerim hızlı çıkmıştı. Parmaklarım onun etrafınday-
dı, o benim kararlılığımı görmeden önce.
O nu kavradığımda sert bir nefes çekti.
Parm aklarım ancak gerginliğim i yatıştırmak için do­
kunabilirdi. E n so n u n d a tek elim d e kavradım onu.
Ona m uam ele ederken gitgide heyecanlandığım his­
sediyordum.
Lanet ederek elim i uzağa itti. “Bu, bu gece için plan­
larımızda yoktu Danika. N erede benim striptizim?”

231
Yorgun Hayaller

Bölüm 21

Doğruldum, ona hınzır bir tebessümle. Tişörtüm ü


üzerimden ona sataşarak ve yavaş bir şekilde çıkarttım.
Tişörtüm ü yere fırlattım, m em elerim i avuçlayarak.
Yakınına geldiğimde yüzündeki acı çeken gülümsem eyi
gördüğümde cesaretlenmiştim. Adım larım ı ağırdan alı­
yordum.
“Striptiz dedin,” dedim , dudağım ı ısırarak. Alaycı bir
şekilde.
“Evet dedim ,” dedi. “Ama halen soyunm aya ihtiyacın
var.”
Öyle yaptım. M inik şortum u aşağı doğru yavaşça
çektim.
“Vücudunu seviyorum ,” dedi şo rtu m u yavaş yavaş
indirirken. “M ükem m el. G ördüğüm en seksi kalçalara
sahipsin.”
İltifatın beraberinde yüzüm kızarmıştı. Kim se bana
Tristan gibi iltifat etm iyordu. Bir iltifat ediyordu uzun
bir süre bulutların üzerinde geziniyordum .

232
R. K. Lille)’

Ş o r tu m u ta m a m e n y e r e bırakm adan ö n c e son bir şı­


marıklık d a b a y a p tım .
Yatağa d o ğ ru gittim . Ayağımı onunkine dayadım.
Kendime d o k u n d u m , klitorisim de daireler çizerek. Bu­
nun gibi beni utan d ıran şeyler yaptığımda nasıl da ıslan­
dığıma şaşırıyordum . T ristan ’dan sonra, seks ile birlikte
gelen u tanm a duygusu tam am en kayboldu.
Y aklaş,” diye h o m urdandı. “Bunu senin için yapa­
bilirim.”
“Seni k o n tro l e tm e k istiyorum ,” dedim ona, isteğini
geri çevirerek.
“İyi, istediğin buysa tam am. N e yapıyorsan yap ar­
tık.”
K ıbrdadım . O n a böyle sataşmayı çok seviyordum.
“Ö ncelikler. Prezervatifin var m ı?”
İnledi. “İlaç kullanm ıyor m usun?” diye sordu, sinirli
bir sesle. A ynı zam anda benim de sinirlenmemi sağla­
yan sesle.
“Evet am a yine de prezervatif kullanmalısın.”
“N eden? B en tem izim ve sen de bunu biliyorsun.”
M a n tığ ın d a b tü m kusurları listeler gibi hissetme­
dim. “G erçek şu b prezervatif kullanm ak istemediğini
söylüyorsun. O n u b u n u geç prezervatifler nerede?”
“H ay belasını. Ç antam ın yan cebinde.”
Bir tanesini kolaylıba buldum . Bir sürü vardı. T an­
rıya şükür.
Paketi dişlerim le tu ttu m üzerine tırmanırken.
“Prezervatifsiz sevişm edim Danika. eğer merek etti­
ğin buysa.”
O n u n y e lte n d iğ i prezervatifsiz sevişm eye dikkat çek­

233
Yorgun Hayaller

memeye karar verdim . Bu ben im açım dan neredeyse


imkansız gibi gözüküyordu.
“Lütfen, bu konu hakkında tartışm ayalım ,” dedim ,
ona doğru hareket ettiğim de. Paket ağzım dan d ü şü y o r­
du bu sırada. “Kimseyle korunm asız seks yapm adım .
Bunu tartışmayacağım.”
Hom urdandı. “T am am . Ö z ü r d ilerim . G ö tlü k yap­
tım. Sadece seni daha çok h issetm ek istem iştim ...”
Dediklerini bitirm esine izin v e rm e d en b ö ld ü m , pre­
zervatifi açarak. Y uvarlarken u c u n d an tu ttu m . Sertliği­
nin ellerimde olm asını seviyordum .
“İçine göm ülene kadar gelm eyeceğim ,” diye inledi.
Bu sese bayılmıştım.
İri vücuduna zıpladım , vajinam ı aletinin yakınların­
da ovalayarak. İkimizi de kolay birleşm e için hazırlıyor­
dum.
İçime girmesi için pozisyon aldım .
Kalçalarımla daireler çizdim , aletini içim e alm adan
önce. Gözlerini kapattı ve yüzündeki ifade tatm in ol­
manın da ötesindeydi.
O na kendim i yavaşça yaklaştırdım . Yavaş yavaş içime
almaya başladım. B oyutunu göz ö n ü n e getirince, bunu
yapmanın başka bir yolu yoktu. Islaklıkla iyice pürüz-
süzleşmiştim ama halen içim e girerken acıyacağını his­
sediyordum. Son birkaç santim etresi b e n im için çok
fazlaydı. Yine de devam etm esine izin verdim .
Yüzüne bakarak aralıksız bir ritim tu ttu rd u m . Daha
da derinlere bastırdıkça dudaklarım ı ısrıyordum . İçimi
hırpalıyor gibi hissediyordum .
O n u bu kadar çabuk zevklendirdiğim i gördüğüm de
tatm in olm uştum .
R. K. Lille)'

B oynunu geriye attı ve neredeyse haykırarak gelecek­


ti.
H arek etlerim e devam ettim . Her tutkusunu yöneti­
yordum. O n u n da b e n im gibi kendini kaybedişini izli­
yordum.
E llerini kalçalarım a götürdü ve göz göze geldik.
“T am am , b u bir daba olm ayacak.” Sesi hsık ve an­
lamlıydı.
H a zırlık sız yak a la n m ıştım . “N e dem ek istiyorsun?
Zevkli d eğil m i? ”
“Tabii ki zevkli. B unu gördün. Ama bu tekrardan ol­
mayacak. Ç ektiğin bu acıdan sonra boşalmamayı tercih
ederim. Bu bir yarışma değil Danika.”
Bu beni afallatmıştı ve kendimden utanmışnm.
“Tam am , yeni kurallar” dedi, beni kaçlarımdan tutup
indirerek.
“Yeni kurallar,” diye tekrarladım. “N e demek istiyor­
sun?”
“B unu çok d üşünm e, her şeyden önce.”
Neyi kast ettiğini biliyordum. Kafamda o andan daha
fazlası vardı ve dans etmemizden, yüzmemizden ya da seks
yapmamızdan da öte.
“Tam am . İyi. Başka ne var.” diye çenemi büktüm
bunu söylediğim de.
“Ben so ru m lu y u m .”
“A nlam adım ?”
Ç ünkü senin için düşünm ek istemiyorum.”
“N e istiyorsun o zam an?”
“Koyverm eni istiyorum . Kendini adamanı istiyorum.

235
Yorgıııı Hayaller

Aklını almak istiyorum. Kelime dağarcığında sadece be­


nim adım kalana kadar çıldırtmak istiyorum.”
Dudaklarımı yaladım. “Nasıl yapacaksın bunları?”
Sırtüstü yatırdı beni, belli belirsiz üzerimde belire­
rek. Kaşları kalkmıştı yine de derin düşüncelerdeydi.
“Burda zapt edici şeyler olmaması çok yazık”
Gözlerim açıldı. Yeni ve ilginç şeyleri bulmayı sevi­
yordu. Bu da beni şaşırtıyordu.
“Bir tür fetişin mi var? Bunu nasıl kaçırırım? Tüm
bu uyarı işaretleri bununla mı ilgiliydi?”
Yatağımdan kalktığında kıkırdadı. Gözlerim onun
üzerindeydi o banyoya giderken.
“Benimle bu tür oyunlar oynayacak mısın efendim,”
diye bağırdım.
“Ah, şşş,” dedi ve sesindeki gülümsemeyi duyabili­
yordum.
Olduğum yere uzandım ve temizlenip tekrar bana
katılmasını bekledim.
Gözlerim yatakta yanıma getirdiği folyo kaplı koca
paketlerle açıldı.
“Bir. İki. Üç. D ört...” Diye saydım. T üm bunlara ne­
den ihtiyacımız olduğunu merak ederek.
Gülümsedi. Dişleri gözüküyordu. “Tutucuydum .
Her zaman çantamda daha fazlasını taşırım .”
“Tamam, şimdi biliyorum benimle kafa bulduğunu.”
Kahkaha atarak güldü. “N e de güzel kız... ne kirli
ağız.”
Dilimi çıkarttım ve beni öpm ek için yüzünü öne
eğerken suratı ciddileşmişti.
“Çok ciddiyim Danika. B unu gözlerine baktığım
anda istemiştim ve bir süre de devam etti.”
236
R. K . Lilley

Bunu analiz etmeye çalıştım fakat aklım pek yerinde


jgğjlüi, ağzını boynum dan aşağı doğru hareketlendirdi-
' nde- Aletini bissedebiliyordum. Zaten tekrardan sert-
feşruiş«- Bacaklarımı okşuyordu.
Bir elimi ona dokunm ak için aşağı indirirken bile­
ğimden tutarak durdurdu bu girişimimi.
Bu kolum u başımın üzerine koydu, sonrasında da
diğer kolum için aynı şeyi yaptı. “Zapt etme konusunda
ciddiydim. Burada bir şeyler olsaydı seni bu yatağa çok­
tan bağlamıştım. “Bu marifet değil. Sadece senin için
güzelleştirmeye çalışıyorum.”
“Skor tutuyordun, bunu kendi çirkin zevk denkle-
ınine dönüştürerek. Bu bir daha olmayacak. Bu konuya
şimdi değineceğim.”
Aynı şeyi dün de yaptın. Sen de bunu zevk denklemi­
ne dönüştürüyordun.”
“En az senin aldığın kadar zevk almadığımı düşünü­
yorsan kendine yalan söylüyorsun demektir.”
Bu bende diyecek bir şey bırakmamış gibiydi.
Vücudum un aşağısına doğru yumuşak öpücükler
kondururken zevkten kuduruyordum.
“Bunu benim için yapacak mısın Danika,” dedi ne­
fesi tenimde.
“Elimden geleni yapacağım,” dedim.
“Denemek zorunda değilsin tatlım. Yalnızca itaat et,”
diye mırmırlandı işe koyulmadan önce. Kelimeleri beni
müthiş bir şekilde etkiliyordu ve kendimi onun yanında
rahatlamış hissediyordum. Bileklerimi serbest bırakmış
olsa bile onları bıraktığı yerden bpırdatmadım.
Ağzı acımasızdı, elleri her yerdeydi. Okşuyordu, ha-

237
Yorgun Hayaller

fifçe vuruyordu, beni vahşileştiriyordu. Ve kuvvetsiz-


Jeştiriyordu.
Kendimi ona adamıştım, yorgun zihnim sessiz ve ka­
ranlıktı. Ve kontrolü ona bırakmak dünyadaki en tatlı
duyguydu.
Beni şekle sokan içimdeki şey aklımın çalışmasını de­
ğiştirmişti birden. Olaylar benim kontrolüm den çıkınca
çok utanmıştım. Özellikle bu kontrolden çıkan şeyler
seks içeriyor olduğunda.
Hayatımda ilk defa birine beni kontrol etm esi için
güvendim. Ona kontrolü arzulayarak verdim ve bu gü­
ven içimde, derinlerde bir şeyleri iyileştiriyordu sanki.
Beni ıslattı ve girişimde dengede tu ttu kendisini. Vü­
cudundaki coşku benim kine kusursuzca işliyordu. İçi­
me girerken bacaklarımı daha da fazla açtı. Ö ncekine
göre daha da kolaylaştırmak için.
“Bak,” dedi kulağıma eğilerek. “H alledebiliriz de­
miştim.”
“Evet,” dedim soluk soluğa.
Hareket etmeye başladı; yavaş, ağır vuruşlarla elleri­
mi omuzlarına uçuran, akılsızca eşeleyen.
“Tanrıya yemin ederim ki bir dahaki sefere seni bağ­
lamak için bir şeyler arıyor olacağım ,” diye h o m u rd an ­
dı, elleriyle sırtım ın üst kısım larını kavrayarak. Göğsü
benimkini her içime girdiğinde okşuyordu, daha sert ve
daha hızlı.
Bacaklarım belinin etrafına dolandı, o n u daha iyi
kavrayabilmek için.
O n u sıkıca kavradığımı hissettim . Başım yatağa baskı
yapıyordu.

238
R . K . L ille y

Ağzı boynum a öpücük kondurduğunda beni takip


ettiğini biliyordum . Nefesi soluk soluğa kalmış gibi gü­
rültü çıkarıyordu. Aletini iyice içime sokmuştu. Her şey
o n u n kontrolündeydi.
“Çok iyi hissettiriyorsun tatlım. Yemin ederim haya­
tımda bundan daha iyi hissetmemiştim.”
Güçlü sallantılarla vücudum un topalladığım hisset­
tim ve T ristan ’ın kelim eleri beni eritip bitiriyordu. Yal­
nızca T ristan’a sahip olayım, başka hiçbir şeye ihtiyacım
olmazdı.
Elimde olm adan ve kaçınılmaz bir şekilde onu isti­
yordum. Sadece arkadaş olarak değil. Her şeyini istiyor­
dum. O n u olu ştu ran her parçayı. Hayatımda hiçbir şeyi
bu kadar çok istem em iştim .

239
Yorgun Hayaller

Bölüm 23

Beni kısa bir süreliğine kaldırdı, m uhtem elen prezer­


vatifi kontrol etmek içindi ama kafamı kaldırıp bakma­
dım bile. Kafa yorduğum şey hayatımda ilk defa kendi­
mi iyi ve gerçekten tatmin olmuş hissetmemdi.
Daha önce içimde biri varken gelmemiştim. Düne
kadar hiçbir erkekle çoklu orgazm yaşamamıştım. Tris­
tan sihirli elleriyle şakalar yapmayı seviyordu ama onun
sadece ellerinin değil vücudunun her yerinin sihirli ol­
duğunu düşünmeye başladım.
içimden çıkardım, tatm in olma duygusu beni konuş­
kan hale getirmişti.
“Bu, bir erkekle beraber geldiğim ilk sefer,” dedim
ona ağırlığını yatakta hissederek. Gözlerim kapalıydı ve
beni bıraktığından beri bir milim bile kıpırdamayı dü­
şünmemiştim.
Eli göbeğime doğru gitti. “T üm bunların neden ol­
duğunu anlatmak ister m isin?”
U zun bir nefes çektim ve kasten gözlerimi açmadım.

240
R . K . L ille y

“G e r ç e k t e n bilmek istiyor musun? Tüm hayat hikayemi


juytnaktan hoşlanmazsan anlatmaktan çekinirim.”
Elleri halen üzerimdeydi ve gözlerimi açtım suratına
b a k a ra k .
p ik dik bakıyordu ve bu benim yüzümü kızartmış­
tı. Lütfen beni bundan daha iyi tanıdığını söyle Danika.
Cidden. Bu hislerimi zedeliyor. Tabii ki bilmek istiyo­
rum- Anlat bana.”
Başımla onayladım gözlerimi kapattım. Konuşurken
göz teması kurm ak istemediğimden bu şekilde devam
ettim.
“Seks... benim için iyi başlamadı. Aslında oldukça
korkunçtu.” Sesim neredeyse anlatımım kadar soğuktu.
Yalnızca gerçekleri söylüyorum kendi kendime. Şim­
diyse ağlayacak bir şey yoktu. “Doğru kelimeyi anyo-
rum. Beni daha az kurban gibi göstecerek kelimeyi; zor­
lanmak.”
“Zorlanm ak?” Sesinde şimdiden net bir öfke hisset­
miştim. Tanrım, adamın kalp atışları hızlanmıştı.
“Eski hikayeler ama sıkıcılar.”
“Danika,” dedi her heceyi eleştirerek. “Beni iyi tanı­
yorsun.”
İyi tanıyordum . Daima iyi bir dinleyici, iyi bir arka­
daş olmuştu.
“Annem , ben ve kardeşimi ben yaklaşık on beş yaşın­
dayken terk etm işti. O n u n gittiği gerçeğini saklamaya
çalıştık. İyi idare ediyorduk. H er ne sebeple olsun muh­
taç olmadığımız bir an bile hatırlamıyorum. O bağımlıy­
dı. Ekstrem derecede. U yuşturucu tüm çocukluğumun
içine etmişti. U yuşturucu onu yatalak etmişti. İş görür

241
Yorgun Hayaller

bir halde bile değildi. M uhtem elen b u n u n ne olduğunu


bile bilmiyordu. O nu unutm ak için çok zam an harca­
dım fakat bu kolay olmadı. Ve hâlâ gerçek affetmenin
ne olduğunu bildiğime em in bile değilim . K endini to­
parladığında ve bir yatalak olm aktan kurtulduğundaysa
gitmişti. N e yaptığını T anrı bilir.”
Ellerimi tuttu, ben konuşurken onları okşadı. Bu bi­
raz olsun moral verdi. İyi hissettirm işti, ihtiyacım olan
duygulan. U zun zam andır bu hikayeyi kim seye anlat­
mamıştım ve anlatacak birilerini bulm ak kolay değildi.
“Bunu sosyal hizm etlerin kulağına gitm eden bir ay
kadar gizleyebilmiştık. Ü vey ebeveynler tarafından bü­
yütülme fikrini iyi bulm uştum . Bir evden fazla değildi.
Tanıtım filmi gibiydi aslında. Yaşlı bir çiftti. Fakir bir
aileydi. Kadın çalışmış. H e m de çok çalışm ış ama adam
hiç çalışmamış.”
Konuşmama tekrar başlam adan önce elleri benim ki­
leri sıkıca kavradı.
“Üvey evlat için iyi niyetli insanlar olm ası lazım fa­
kat sistem çökmüş durum da. G enç kızlar yaşlı sapıklara
kurban gidebiliyor. Bu tip şeyler d u y m u ştu m .”
“Tanrım , Danika.”
Devam ederken sesim sakindi, sadece gerçekleri sı­
ralıyordum. “O sapıklıklarına başladığı ilk zamanlarda,
yani çok önceden biz henüz orada değildik... Baskı ya­
pıyordu bana. Bir avcı gibiydi, neye meyilli olduğunu
bildiği gibi ne yapacağını da biliyordu.” Lucy bana böyle
söyledi. O bana yardım etti. “Aslında benden daha küçük
kızlardan hoşlandığını söyledi. Kardeşim Dahlia onun
için mükemmel bir yaştaydı, bana dediğine göre. ‘Ama
R . K . L ille y

istersen o iyi olabilir,’ dedi. Bana iyi bir abla olmam ve


onun yerini almam için izin verdi. Onunla işbirliği ya­
par, söylemez ve şikayet etmezsem ya da ağlar veya çığ­
lık atarsam kız kardeşimi ele alacağını söyledi.”
“Bu ne kadar sürdü,” diye sordu ses tonunda tüyler
ürpertici bir bal vardı. Bu ses tonunun bana yönelik ol­
madığı için müteşekkirdim fakat yine de böyle duyarlı
olması güzeldi.
“Bana biç bitmeyecek gibi gelmişti ama yaklaşık bir
yıl kadar sürm üştü. Genellikle böyle oldu. Günün orta­
sında, mutfakta... İstediği her yerde. Tuvalette üzerime
çullanmaya bayılırdı. Beni çamaşır makinesine domal-
tırdı ve çıtımı bile çıkaramazdım.”
Ona, sırtım çıplak uzanır halde ve bunları anlattığıma
inanamıyordum ama kendimi güvende hissediyordum
onun yanında.
“U zun lafın kısası, kardeşimi koruyamadım. O yaşlı
sapıkla savaşmıyordum. Aslında işbirliği yapıyordum,
böylece kardeşim i koruduğum u düşünüyordum. Ama
brdeşim b u n u yanlış anladı sanırım. Yaptığımız çirkin
yüzleşme, kardeşim e dokunmadığı konusunda yalan
söylediği gerçeğini ortaya çıkarttı, ikimize de aynı ru­
tini uygulamıştı. Ben boktan bir ablaydım ve ikimizi de
koruma konusunda sıçmıştım. Kaçtığından beri onunla
konuşmadım. N erede olduğuna dair hiçbir fikrim yok
ama benden nefret ediyor. O nu biliyorum. Bu konuda
oldukça netti. O na kendim i açıklamaya çalıştım fakat
bunu dinlem ek istem edi.”
“Tanrım , D anika...”
“Canım ı yakm adı.”

243
Yorgun Hayaller

Boğazında boğulma sesi çıkarttı.


“Pekala, demek istediğim bana vurmadı ya da başka
bir şey yapmadı ama bu acıttı. Korkunçtu aslına bakar­
san. Açıklaması zor fakat birileri senin kontrolün dışın­
daysa bu içindeki bir şeyleri öldürüyor. İnsanı çileden
çıkartıyor. Bununla hâlâ mücadele ediyorum kendi
kendime. Hem de her gün. Tüm hislerle. Kendini de­
ğerli hissetmenin herkesin sahip olması gereken bir his
olduğunu söyler bana Lucy.”
“O n yedi yaşındayken bir erkek arkadaşım vardı.
Beni sevdiğini söylemişti. Öyle de gözüküyordu ve biri­
ni sevmek için oldukça hazır ve uygundum. M uhtem e­
len bunun seks boyutu beni içine çekmişti fakat bu as­
lında benim fîkrimdi. Yapmayı ben istemiştim, özellikle
kendi yaşımda birisiyle. Beğenmenin yakınından bile
geçmemiştim. Bu... katlanıyor olduğum bir şey gibiydi.
Sıradaki erkek arkadaşım bunun hafifletilmiş versiyonu
gibiydi.”
Sesim sabit bir tonda kaldı, nefesim de aynı şekilde.
Hikayeyi anlatmam utanç vericiydi ama T ristan öyle al-
gılamamıştı.
“Nerede yaşıyor,” diye sordu, çok ama çok sessizce.
“Kim? Yaşlı adam mı?” Onun adım hiç söylemedim, asla.
“Evet. Nerede yaşıyor?”
“Ne? O nu bulup kıçını tekmeleme derdinde misin?”
‘Ya da kıçını kesme,” diye ciddi bir şekilde söyledi
ben gözlerimi ona diktiğimde.
“Ben on yedi yaşındayken kalp krizinden öldü. N e ­
redeyse dört yıl oldu. Cinayete gerek yok.”
Ona sataşıyordum fakat eğlenmiş gibi gözükmüyor-

244
R . K . L ille y

¿ 11 . Belalı belalı bakıyordu ve bu ona takılmamla gitme­


yen bir tür belaydı.
“Bu atmosferi bozmak istememiştim ama buydu
jşte seksin bana neden çok iyi gelmediğinin nedeni.”
Ses tonum düzdü fakat kendimi çok zayıf, korunmasız,
tekrardan yaralanmaya bazır bir halde hissetmiştim. Bu
yara onun temas ettiği herhangi bir şeyden gelebilir diye
ş ü p h e le n m iş tim .
Kelimeler düzensiz bir şekilde dökülmüş gibi gö­
rünüyordu. Yine de yeteri kadar hızlı olduğunu söyle­
yemezdim. T ristan bu söylediklerimden etkilenmişti.
“Muhtemel ki bu seviştiğin biri hakkında duymak iste­
diğin bir şey değil. Benimle hiçbir şey yapmak istemez­
sen bunu anlayışla karşılarım. Yaptıklarım iğrenç. İnan
bana, bunu herhangi birinden daha iyi biliyorum.”
Konuşmamı henüz bitirmeden benim yanıma gel­
mişti, b z g ın ve baskındı.
Ağzını bana doğru çevirdi, hareketleri öfkeliydi ama
öpücüğü çok yum uşaktı. Konuşmak için geri çekildi­
ğinde de kelim eleri aynı şekilde yumuşaktı. “Asla iğrenç
bir şey yapmadın tatlım. Asla. Sana olanlar hakkında çok
üzgünüm. Sen, hayatın sana verdiğinden daha fazlasını
hak ediyorsun. Keşke elimde olsaydı da o yaşlı adama
gününü gösterebilseydim .”
“Teşekkür ederim ,” dedim, sesim tok bir şekilde.
Tüm sinirim i birkaç kısa konuşmasıyla almıştı. Acımı
hafifletmişti. O na daha fazla güvenmeliydim. “Ama
beni istemiyorsan bunu gerçekten anlayışla karşılarım.”
Cevabı vücudum dan aşağı süzülen hafit öpücükler
gibi olmuştu.

245
Yorgun Hayaller

Yüzünü bacaklarımın arasına göm dü. Heyecanlı ve


marifetli bir şekilde oynuyordu benimle. Marifetli ve...
yetenekli. Beni geri çekmeden, karnım ın üzerine yatır­
madan önce adımı haykırdı.
Bacaklarımı açtı ve kaldırdı. Ayrılmışlardı. A kam da
pozisyon aldığında gerilmiş gibi hissetm iştim .
Belimi okşadı ve beni yatıştırdı. “Rahatla ve benim
için sırtına biraz kavis ver. B unu güzellikle yapacağım
tatlım, söz veriyorum .”
“Prezervatif taktın mı? G örem iyorum .”
İç çektiğini hissettim. “Evet, tabii ki takacağım. İstek­
lerini net bir şekilde dile getirdin. B unu yapacağım .”
Rahatladım. Bu konuyu çabucak kavramıştı.
Yaşlı adam prezervatif kullanm ıyordu, bana seçenek
hakkı bile vermemişti. Bundan nefret etm iştim .
“Teşekkür ederim .”
Paketin açıldığını duydum . “T ristan ,” dedim sessiz­
ce.
“Evet Danika.”
“Sana güveniyorum . Bu güzel olacak.”
“Elbette öyle. T eşekkür ederim D anika.”
Parmakları bacaklarımın arasına gitti. Sihirli parm ak­
larıyla ritim tutturm aya başladı. G elm eye yakın oldu­
ğumda parmaklarını geri çekti.
“Danika, tatlım ,” diye seslendi.
“Evet, T ristan?”
“Sorun değilse geleceğim. Seni becerm eye ihtiyacım
var.”
Söyleme şekli tebessüm ettirdi. N eredeyse kıkır k ıb r
gülecektim.

246
R . K . L ille y

“B u n u g ü z e lc e y ap acağım ,” diye söz verdi.


“E vet,” d iy e n e fe s im i çektim . G özlerim i kapattım,
guıiu y a p a b ile ce ğ im d o ğ ru insan olduğunu düşündüm .
G öründüğü kadar tu b aftı. B u tam olarak istediğim §ey-
ji, tam olarak ih tiy a c ım o lan d ı, yaptığım ız konuşmadan
sonra. B e n im iç in h isle r in in değişm ediğini gösterecek
daha iyi bir y o l y o k tu .
Yavaşça çalıştı, basıncı farklıydı, daha yoğundu bu
açıdan yapınca. K endini yavaşça dışarı çıkardı ve tekrar
içeri soktu birkaç defa kalçalarımın eğimini ayarlayarak
içime dikkatli b ir şekilde girmeden önce.
Ellerim y u m ru k olm uştu çarşafın üzerinde, yanak­
larım yatağa yapışm ıştı o arkamda çalışırken. Derin ve
heyecanlı bir nefes alışı vardı.
Beni fena beceriyordu. Kalçalarıma çok hızlı çarpı­
yordu. Sesi o rtam d a yankılanıyordu.
Acımadığında şaşırm ıştım . Sadece büyük bir baskı
hissediyordum ü stesinden gelip gelemeyeceğime emin
olamadığım.
“Bu çok çok fazla T ristan ,” dedim Tristan’a.
“Hayır tatlım ,” dedi nefes nefese, hâlâ devam ederek.
‘Yalnızca ken d in i bana bırak Danika.”
G özlerim i kapattım ve kendim i salıverdim. Devam­
lı her şeyi k o n tro l etm ek isteyen biri olarak içimdekini
ahşına bıraktım . H er hücremde hissederek.
Sınırlarda g eziniyordum , onu tekrar gözden geçir­
dim nefes nefese.
‘T ristan,” diye neredeyse bağırdım.
“Danika,” dedi yavaşça. Bir kelime ancak bu kadar
hissederek söylenebilirdi.

247
Yorgun Hayaller

İçime boşalmadan önce iki kez daha köküne kadar


baskı yaptı. Bu sırada sırtımı sallıyor, adımı tekrarlıyor­
du.
Bunu sevmiştim.
Sırtıma yaslandı, ağırlığı beni aşağı itiyordu. Yavaşça
ve ah Tanrım çok tatlıca boynum u öptü.
Sırtımdaki bir zamanlar bana dehşet veren bu ağırlık
hissinden eser kalmamıştı şimdi. A t ı k bunu rahat bir
şekilde yapabiliyordum.

248
K. Lilley

Bölüm 24

“Aletini e m m e k istiyorum ,” dedim kulağına.


Kaskatı kesildi.
Bitkin d ü şm ü ş olm alıydım . İkimiz de öyle olmalıy­
dık ama birbirim ize doym uş gözükmüyorduk. Haya­
tımdaki en iyi seks, beni daha da sekse aç hale getirmişti.
“Bu gece o lm az,” diye fısıldadı, bir kez daha teyit
ederek. Ben de o n u n ne kadar yorulduğunu görmüş­
tüm. T ekrardan. “K endini düşünm eden bir şey yapmak
yok bundan sonra. B u n u yapmaya devam edersen içim
acır...”
G ülüm sedim . “B u n u daha önce yapmadım,” dedim.
Konuşm adan ve hareket etm eden bir süreliğine du-
rabadı. “P a rd o n ,” dedi sonunda bana bakarak.
D udaklarım ı yavaşça yaladım. O nun dikkatini çek­
meye çalıştım. “D aha önce oral seks yapmadım ve şe­
ninkini e m m e k istiyorum . N e dersin?”
“Bu nasıl m ü m k ü n olabilir?”
“Eski sevgililerim le oral s e k s yapmadık birbirimize...
Yorgun Hayaller

“Bu her şeyin tıkırında gitm esini sağ lıy o rd u .”


Bir o m z u m u silk tim . ‘Y a n ılıy o r m u y u m ? N e d e n
birbirim ize iste m e d iğ im iz şe y ler y a p a lım ? ”
“Bundan bahsetm iyordum . B izden b ahsediyordum .
Ben sana yaptığım için m i sen de bana y apm ak istiyor­
sun?”
Kafamı yavaşça salladım , g özlerim i o n d a n ayırm a­
dım. “İstiyorum . T adının nasıl o ld u ğ u n u b ilm e k isti­
yorum . Ağzıma boşaldığındaki hissiyatı ö ğ re n m e k isti­
yorum . Seni iyi h issettirm ek istiyorum . Sen beni daha
önceden m utlu ettin. Senin için ben de aynısını yapm ak
istiyorum .”
“B unu yapm ak istediğine y e m in ed er m isin? B u bir
güç oyunu değil?”
Bir parçam , o n u n b e n im böyle davranm ayacağım ı
yeteri kadar iyi bilm esin d en dolayı n e fre t etti. Diğer
parçam ise çok sevdi. Birileri ku su rların ızı bildiğinde
ve siz b undan rahatsız olm adığınızda rah at edersiniz.
Ve ben de bu y ü zd en rahat ediyordum . “O lm ayacağına
yem in ederim . D e n em e k istiyorum .” G ü lü m se d im ve
gözlerindeki harareti gördüm . “L ütfen am a lütfen, bü­
yük aletini em ebilir m iyim ?”
G ülm em ek için zor tu ttu am a kaçtı ağzından “Şim­
di, b u n u nasıl reddedebilirim ? L ütfen am a lü tfen dedin.
Bu yüzden b u n u yapm ana izin v e rm e m konusunda
em in o ld u m .”
“D o ğ ru ,” dedim .
Ayaklarını yatağın yanına getirdiğinde halen gülüm ­
süyordum . O n u n gülen yü zü ciddileşm işti.
“D izlerinin üzerine çök.” dedi tok b ir sesle.
R. K. U iley

Öyle yaptım , planladığı gibi ama planlamayı ona bı­


raktığım için m utluydum .
“Buraya g e l.”
Ona doğru gittim . Yüzüm, aletine yakındı. Yapıla­
caklar çok karm aşık değildi.
Saçımı avuçladı, aletinin ucunu alt dudağıma dayadı.
“Aç,” dedi, ben ona itaat ederken.
U cunu içeri soktu ve biraz daha, biraz daha derken
ağzımı doldurdu. Boğazıma kadar geldiğinde gerilmeye
başlamıştım am a eli saçlanmdaydı ve sesiyle bana yön
veriyordu. “Rahatla. B urnundan nefes al ve rahatla.”
Sakinleştim, kendinden emin ve tecrübeli hali beni
dizginlemişti. A ğzım onunla doluydu, fazım ı açsam
bile onunla d olu o lduğum u hissediyordum, köküne ka­
dar.
“Dikkat et tatlım , çok fazla acımaz ama dişlerine dik­
kat et.”
D udaklarım ı dişlerim in üzerine çektim o kendini
daha da derin e soktuğunda. Aklımda azıcık acı verme­
nin bir şey olm ayacağı düşüncesi vardı.
Geri çekti ve tekrar soktu. Ve onu ne kadar ağzıma
alabileceğim k o n u su n d a hoşnut olmuştum. Yine de
kusmamam için dikkatli davranıyordu.
Bir süreliğine argo konuşm aya izin vermedi, sesi fa-
sık ve p ü rü z lü y d ü . B u n u sevmiştim. “Ağzın çok iyi his­
sediyor. B u güzel dudakların arasındaki aletimi izlemek
muhteşem. Evet, işte böyle. Daha derine. Em bebeğim,
işte böyle. D aha da fazla.”
Bir elim i aletine götürerek. “Daha fazla, İyice ağzına
al.”

251
Yolgnn Hayaller

Durdu, nefes nefese kaldı ben ona itaat ettiğimde.


Daha önce hiç tatmadığım sert etin hissini sevmiştim.
“Bunun nasıl da hoşuna gittiğini unutmayacağım.
Ağzın ve ellerin aletimle doldu. Dünyadaki en seksi şey­
sin sen Danika.”
Ağzıma boşaldığında ismimi anırıyordu. Sıcak sıvı
boğazımdan aşağı abyordu.
İbnci kasılmaya kadar çekmedi ama ibncisinde beni
arkaya doğru ittirdi. Ağzı bacabarım ın arasındaydı, si­
nirli elleri her yerimle ilgilenmek üzere meşguldü.
Tristan bencilliğin zıt anlamıydı. Sahip olduğu her
şeyi paylaşırdı.
“Çok gürültücüsün,” dedi, bir orgazm daha geldiğin­
de.
Elimden geleni denedim. “Sen de öylesin. T ü m seks
boyunca konuştun. Yüzün merkezime göm ülü olmadı­
ğı her an.”
“Vajina? O nu m u demek istiyorsun?”
“Kapa çeneni.”
“Ve evet, hep konuştum. Sessizce. Ya da en azından
evi başımıza yıkacak kadar çok yüksek sesle konuşm a­
dım.”
“Kapa çeneni,” dedim tekrardan, utanarak.
Tebessüm etti, beni okşayan göğsünü daha da bastı­
rarak. ‘Y oruldun m u Boo? D inlenm ek ister m isin?”
Gözlerim açıldı. “Sen yorulmadın m ı?”
“Elbette. Nihayetinde yoruldum ...”
“Ne demek şimdi bu?”
Kaslı om zunu silkti. Daire çizdi kalçalarıyla hisset­
memi sağlayarak.

252
R . K . L ille y

“Nasıl?”
“Sana on dakikalık oral seks yapacağım. Bundan etki­
lenmemek z o r.”
Bacaklarımı açtım ona doğru. Tenlerimiz birbirine
değiyordu. V ajinam ın girişiyle oynuyordu ve bu m ü­
kemmel bir his bırakıyordu.
İlk girdiğinde seslice inledim.
Hızlıca geri çekti, başka bir prezervatif aldı. Onu iz­
ledim her zam an yaptığım gibi.
Pozisyonuna geri döndü beni kolaylaştırarak. “İyi
hissediyorsun. Ç o k sıkı. Bu seferden sonra dinlenme­
ne izin vereceğim ama gecenin bir yarısı aletim içinde
uyandığında şaşırm a. “N efes nefese kalmıştım. Tek tep­
kim kelim elerineydi. İçim de gidip gelirken dediklerini o
bdar kolay anlam ıyordum . Vuruşları uzun ve mükem­
meldi. Aynı zam anda pürüzsüzdü. Her anı hissetmem
için düşünülm üştü.
Daha da hızlanm ıştı. Bana bir şey kalmamışn, her
şeyi o hallediyordu.
“Boşalmak üzereyim . Sen de boşalmaya yafan mı­
sın,” dedi.
“M m m m .” Verebileceğim en iyi cevaptı.
İkimize de yetiyordu, parmakları klitorisimde çalışı­
yordu. Etkileyiciydi. Kadın vücuduna nasıl da aşinaydı.
Mutlu etm em esi m üm kün değildi.
Geldim, o da benim le birlikte geldi. Alt dudağımı
ısırdım ve tü m vücudum u heyecanlandıran iltifatlar ku­
lağıma geliyordu.
Ne yazık ki, T ristan içimdeyken uyanmadım. Öyle
Yorgun Hayaller

bir şansımız yoktu. Sabahın altısından önce kilitli kapı­


mızda minik yumruklamalar vardı.
Doğrulup oturdum. Gözlerim odada kıyafetleri ara­
dı.
“Bunu buldum ,” dedim ona. ‘Yatağa geri dönebilir­
sin. Çocuklara kahvaltı hazırlamam gerek.”
Bir şey dedirtmeden aceleyle banyoya gittim.
Banyodan çıkıp nadir kullanılan koridordan Tris-
tan’ın uyuyor olabileceğini düşünüp gittim.
Uyumuyordu ve çocuklarla çizgi film izliyordu.
M at’i yerleştirdim ve mutfağa gittim. Kalçamı tezga­
ha dayadım. O, bu sırada her zaman yaptığmız gibi do­
laptan yiyecekleri çıkartıyordu.
Yumurtaları ocağın yanına koydu. Kalçalarımdan tu­
tup tezgaha kaldırdı.
Kalçalarımı kavramadan önce M at’e hızlı bir bakış
attı. Beni sıkıca bastırdı. Ağzı vücudum un aşağısına
doğru yönelmişti öperek.
Geri çekildi. “Elde ettiğim ilk fırsat,” dedi kulağıma,
“Seni en yakın mobilyaya domaltacağım ve aklını alaca­
ğım.”
Ellerimin üzerine yaslandım, gözlerim kapalıydı,
kendimi bıraktığımda. Bitmemişti. Gelecekte daha faz­
lası vardı...
Yüzünde karşı konulamaz olmasa da kızdıran bir te­
bessüm vardı.
“Diyeceğin bir şey yok m u Boo? Herhangi bir hazır­
cevaplık?”
“Bu fırsatı aramanda bol şans.” Bu cevap, verebilece­
ğim en iyisiydi. “Bütün gün çocuklarla olacağım.”

254
R . K . L ille y

Yapamayacağımı mı düşünüyorsun?”
“D üşünm üyorum . Bir olay bahse dönüştüğünde seni
tanıyamaz hale geliyorum. O yüzden düşünmüyorum.”
“Bunu evet olarak algılıyorum. Bahsi kazanırsam ne
elde edeceğim?”
Hiçbir şey düşünemedim. Bu yüzden yeni bir şey
düşünene kadar ona baktım.
“Zapt etm e,” dedi çok ama çok sessizce. “Kazanırsam
e ld e edeceğim bu. Bu gece yatağıma gelirsin ve ben de

sana bunu uygularım .”


Geçmişimi düşündüğüm de daha fazla alarmda ola­
bilirdim fakat korkum la yüzleşip üstüsinden gelmeye
çalışmalıydım.
“Peki ya ben kazanırsam, Tristan bikini giyecek değil
mi,” dedim tıpkı onun söylediği gibi sessizce.
“Anlaştık. Sabırsızlanıyorum. Gözün ocakta olsun
benim için. Jerry ile konuşmaya gitmem gerek.”
Dik dik baktım , ağzım açık halde. “Seni pislik hile­
baz,” dedim ona. “Eğer düşündüğüm şeyi yapıyorsan,
bu hileye girer...”
Omuz silkti, koridordan Jerry’nin odasına doğru yö­
neldi. “Kural belirlem edik. Bunu sorun etme Boo.”
İki dakika geçm eden mutfağa geri döndü, yüzünde
bir bok yediği belli bir ifadeyle. “Planlar değişti. Bev ve
Jerry, çocukları Shark Reefe götürecek kahvaltıdan son­
ra. Aile günü.”
T ezgahın ü z e rin d ck ileri bana doğru hareket ettirdi.
Kalçalarını b acak larım ın arasına bastırdı. “Seni kane­
peye mi d o m a ltıp b ecersem yoksa bu tezgahta mı karar
verem iyorum .”

255
Yorgun Hayaller

Bölüm 25

Bev ve Jerry, iki saatliğine çocukları evin dışına çı­


kardı.
Onlar evden çıktıktan sonra T ristan ’a baktım .
“Jerry’ye bu kadar hızlı hareket etm elerini sağlayacak
ne dedin? Yıllardır bu kadar erken çıktıklarını görm e­
dim .”
“Birkaç hafta içerisinde grup için bir şeyler organize
etmesine izin vereceğim e söz verdim . D ean, bir m ena­
jer istemiyor. O , b u n u kendisinin yapabileceğini düşü­
nüyor. Yapamaz. B u n u n için çok beceriksiz ve tembel.
Ama ona bir şeyler ayarlaması için izin veriyorduk. Jerry
harika olacak, bu yüzden ona bir şans v erdim . D ean pek
m utlu olmayacak ama böyle şeyler bazen o lu y o r.”
“D ean adinin teki gibi gözüküyor.”
Sadece gülüm sedi. “O gece beni aradığı için hâlâ kız­
gın m ısın?”
O kötü şeylerin gelebileceği tü rd en b ir insandı. B unu
ona söylem edim yine de. D ean o n u n arkadaşıydı ve onu

256
R . K . L ille y

çok tanım adığımdan net bir yargıya varmam ne kadar


doğruydu bilm iyorum .
Bir cevap bekliyor gibi gözükmüyordu, arka kapıdaki
tÜiu köpekleri kovduğunda ve kapıyı kilitlediğinde.
Bana yaklaşırken niyeti belliydi.
Beni koltuğun koluna yasladı, hınzır bir gülümseme
tüm suratını kaplamıştı.
“Dön,” diye seslendi, yüzü benimkine eğilmiş halde.
Döndüm ve bir elini om zum a koydu beni itmek için.
Koltuğun yüksek koluna doğru itmişti. Bu pozisyonda
avantajlı gibiydim . Ş ortum u ve külodumu tek kelime
etmeden indirdi. Endişelenm eye başlamıştım. Islaknm
onun aletinin b o y u tu ve bu pozisyon benim için biraz
fazla gibiydi.
“T ristan,” diye başladım beni çırılçıplak soyduğunda.
“Hayır D an ik a,” diye uyardı sütyenimi çıkartarak ve
onu boşluğa savurarak. “Tekrardan düşünmeyi bırak.
Yalnızca gözlerini kapat ve eğlenmene bak.”
Dinlemeye çalıştım , öyle de yaptım fakat halen duda­
ğımı ısırıyordum , nasıl olacak diye meraklanıp.
Tabii ki, bu, ağzını arkam a getirdiğinde değişmişti.
Hiçbir uyarı yoktu. Yalnızca dili klitorisime basla ya­
pıyordu, h e m de m ü k em m el bir açıdan.
B acaklarım ın a ra sın d a n kavradı beni yukarı iterek ve
dilini dah a d e r in le re sokarak.
D e b e le n iy o rd u m , tırn a k la rım neye ulaşırsa çiziyor­
du, S o n u n d a b ir y a s tık b u ld u m .
Geri çekildi am a kıyafetlerin arasından bir hışırdama
sesi geldi aniden. P rezervatif paketini alıp geri gelmişti.
Bu sefer ağzıyla açm adı.

2-S7
4
Yor§t tı Hayaller

Kalın ve uzun aletini yavaşça içime sokup, derinlere


doğru bastırdı. Bu açıda, onu çok iyi kavrıyordum. Ba­
sıncı çok yoğundu, her yerimi dolduruyordu. Bu zevk
hissiyatını bastırmak için ufak bir çığlıkla yastığı fırlat­
tım.
inliyordum ve sağı solu tırmalıyordum.
Aynı şekilde devam etti. A g o konuşmasına da her
zamanki gibi devam ederek. Bu bir gerçekti; sürekli ko­
nuşuyordu. Yüksek sesle değil, kısık ve pürüzlü bir ses­
le konuşuyordu. Nefesi ancak cüm lenin ortasına kadar
yetiyordu ya da istikrarsız bir şekilde öyle ya da böyle
devam ediyordu zorlanarak. B unun dünyadaki en seksi
şeylerden biri olduğunu düşündüm .
“içindeki kasların üzerimde çalıştığını hissedebiliyo­
rum tatlım. Her hareketimde kavrıyorsun beni. Bu mü­
kemmel hissettiriyor. B unun ikimiz için de iyi olacağını
biliyordum. Çok iyi hem de.”
Gelgitlerini arttırdığında sesi daha da kabalaşmıştı ve
bu inanılmaz bir andı. H er gelgiti vücudum da şok etkisi
yaratıyordu. Güzel bir şok, inanılmaz bir şok.
A kam dan çalışırken elleri kalçalarımı avuçluyordu.
Bir eli klitorisime gittiğinde gözyaşlarımı tutamıyor­
dum ya da orgazm içimde bir fırtına gibi kopuyordu.
“Adımı söyle Danika. Kendini kaybettiğinde adımı
söyle.”
Öyle yaptım. Orgazm olduğum da adını bağırarak
söyledim. Beni titreterek sarstığında kendim i iyice ona
ait gibi hissettim ve biliyordum ki isim haybrm a sırası
ondaydı.
A eti iyice içime girmişti ve öylece tutuyordu. Bu

258
R . K . L ille y

açıyla birlikte her hareketini hissedebiliyordum ve beni


hiç olmadığı kadar, daha fazla düşkün hale getirmişti.
Görünen o ki kaba seksle baş edebilirdim, şartlar doğru
olarak ayarlandığında.
Sırtıma doğru eğildi. Nefesini başımın arkasından
öptüğünde hissedebiliyordum. Tepeden tırnağa tutku
doluydum.
Nasıl da aptal ve güçlü hissettiğimi ona söyleyecektim
falcat tuttum kendim i. Söylemek istemedim. Beynim
duygusal bir çam ura dönüşmüştü ve bunun hakbnda
bir şeyler söylemek zorundaydım. Yapımda içimde tut­
mak yoktu.
Beni çektikten ve doğrulduktan sonra bir eliyle sır­
tımın aşağılarını okşamaya başladı. Ben de ayabarımm
üzerine basıp ona doğru döndüm.
Kollarımı boynunun i b yanına attım, terli vücutlan-
mızı birbirine değdirdim .
Çenesine coşkulu bir öpücük kondurdum. “Benimle
bu kadar iyi seks yaptığın için teşekkür ederim Tristan.
Bunun böyle olabileceğini düşünmemiştim bile,” de­
dim ona yaptıbarım ızı kast ederek.
Eğildi, tek bir söz söylemeden öptü ve bir şey söyle­
meden cevap verm esi gizemliydi.
Elimi tuttu. Beni banyoya götürdü. Duşa girdi ve
beni de yanına aldı. Hâlâ tek bir kelime etmemişti. Bir­
likte yıkanırken de sessizliğini korudu. Sadece yumuşak
dokunuşlar ve ö p ü c ü b e r vardı.
“Bugün başka b ir plan ım ız var m ı,” diye sordum ku­
rulanırken.
Bana b ir b a b ş attı.

259
Yorgun Haynller

“Çoğunlukla olduğundan fazlası. Hâlâ birbirim izle


geçirebileceğimiz saatler var.”
Günüm üzü bu şekilde geçirdikten sonra, bahsi ka­
zandığında yapmak istediği şeyi bu gece yapacağını dü­
şünmemiştim ama yanılmışım.
Dışarı çıktık. Rutin parti m odum uzdaydık ama parti­
den erken ayrıldık ve eve gitm ek yerine T ristan ’ın yeni
dairesine gittik. Neredeyse nefessiz kalmış gibi hissedi­
yordum. Benden bir şey yapmam ı isterse ne olurdu bil­
miyordum bile ama biliyordum ki ona güveniyorum ve
biliyordum ki o beni iyi hissettiriyordu.
Dairesine çıktık. H içbir ışığı açm adan odasına doğru
yöneldik. Beni doğrudan yatağa doğru yöneltti ve yap­
tığı ilk şey uyku maskesiyle gözlerim i kapatm ak oldu.
Gözlerime ışık büzm eleri geliyordu fakat etrafta neler
olup bittiğini görem iyordum .
Acelesi varmış gibi üzerim dekileri çıkarttı. N eden
böyle olduğunu tabm in edem iyordum . B ü tü n gün se­
vişmemize rağm en nasıl da bu kadar telaşlı ve istekliydi
anlamıyordum.
“Tristan,” diye başlayacaktım am a beni su stu rd u ve
bu bir şekilde işe yaradı, sustum . M u h te m e len öyle
oldu çünkü kollarım ı başım ın üzerine çekti ve b u dik­
katimi dağıtm aktan başka eğilip b ü k ü lm em i sağladı. Ve
ıslaktım.
Bileklerim de yum uşak bir şey kullandı. Birinci ve
ikinci, derken onları üzerim de ayırm aya çalıştı. Bağlar­
ken ne kullandığı anlatam ıyordum . K ollarım ı ikiye ayı­
rarak yatakbaşm ın iki yanm a bağlam ıştı ve b u kırılabile-
cek gibi gözükm üyordu.
R. K. Lilie}’

Ağırlığını h içb ir uyarı yapmadan üzerime verdi ve


temasla birlikte nefes nefese kaldım. Kısık, kaba, rahat­
s ız edici sesi kulağım da ürperiyordu. “Bunu güzelce ve
yavaşça yapacağız. S e n d e n tüm istediğim teslim olman.
B u n u n dışında b ir şey düşü n m en e gerek yok. A laşıldı

mı?”
Anlamıştım. Ç o k iyi anlam ıştım hem de. O nun dün­
yadaki en iyi ve d o ğ ru olan erkek olduğunu düşünü­
yordum. O b e n i u m u rsu y o rd u . M utluluğu onun kolla­
rında ve verdiği g ü v e n d e bulm uştum ve bu bir anlığına
k e n d im i kaybetm e hissiyatına dönüşm üştü.
Benden uzaklaştı. Kıyafetlerini çıkartma sesini duy­
dum, sonra daha y ü k se k bir ses duydum . Prezervatif pa­
ketini haşat e d e re k açm a sesi. Ü zerim e geldiğinde çıp­
lak ve sertti. T e n le rim iz in birbirine değmesinden ötürü
heyecandan titriy o rd u m .
Dişleriyle k u lak m em e m e yavaşça baskı yaptı, bacak­
larımı ayırırken. A letini bana doğru bastırdı, içime gir­
menin alıştırm asını yapar gibi. Ve inledim. O nun için
çoktan hazırdım .
“Her zam an b u geceki gibi yapacaklarımıza ne kadar
ihtiyacım o ld u ğ u n u sana gösterem em çünkü biliyorum
ki sabahları çocuklara bakm ak zorundasın.”
Bu da ne demekti? B ilm iyordum ve sormaya korkmuş­
tum. Bu daha çok gelecek hakkında sormak gibi gözük­
müştü ve b u n u yapm ak istem iyordum.
Emin old u ğ u m bir şey var ki uzun süre boyunca
cndişelenmemiştim. Aslında dudaklarını boynuma, el­
lerini de v ü cu d u m a tem as ettirdiğinden beri hiçbir şey
hakbnda endişe duym uyordum .

261
Yolgıııı Hayaller

Beni bu hale getirmişti, vücudumdaki her hücreye


hükmetmişti. Teslim olmuştum ve beni sert, pürüzsüz
kaba ve tatlı sözlerle bu hale getirmişti. Bu hiç unu­
tamayacağım bir deneyim olmuştu. Kendimi birinin
merhametine teslim edebileceğimi öğrenmiştim. Hem
de hiç canımı yakmadan. O nun dokunuşları, beni sevişi
etkisinde kendimi tamamen yeniden doğm uş gibi his­
sediyordum.
Tutkulu aşıklar olmuştuk ve en iyi arkadaş olarak kal­
mıştık fakat bunun hakkında konuşm uyorduk. Aslında,
bir şey yokmuş gibi davranıyorduk. Haftalar neredeyse
böyle geçiyordu.
Sadece anı yaşıyorduk.
Bir şekilde bu benim için harikaydı. Daha önce ken­
dimi bu kadar salıverip günü yaşamamıştım ve işte şim­
di öyleyim. Her anı bitmesini istem eden yaşıyordum.
Geleceği, yarını düşünmüyordum. H atta geleceği iste­
miyordum. Tüm istediğim bugündü.
Ruhum, bedenimin içinde bile değildi. H alen son
kucaklaşmamızı yaşıyordum. G ünlük işlerimi yapmaya
gidecektim, her zamanki gibi ama aklım yatakta kalıyor­
du. Tristan beni kendine çekmişti. O n u n d u m ve onun
olmanın tadını çıkartıyordum. Sonsuza kadar böyle kal­
masını istediğime şüphe yoktu.
Ayrılamazdık. Birkaç düşüncesiz yorum tüm bunları
alaşağı ederdi. Yine de bu bir sınır olurdu, öyle ya da
böyle.
Sabah hem korkunçtu hem de harikaydı.
Tristan alabildiğine sevimliydi, kahvaltıyı hazırlıyor­
du mutfakta. Bana dokunuyordu elleriyle, ağzıyla, gü­
lüşüyle.
262
R . K . L ille y

O konuşana kadar bulutların üzerindeydim.


“Bu olayın böyle gelişmesıninden dolayı mutluyum.
Seksi bu hale getirebileceğimizi düşünmemiştim,” dedi.
Çocuklara bir bakış attım. Halihazırda televizyon
izlemekle meşgüllerdi ve mutluydular. Ama “seks” ke­
limesini kullanırken biraz yüksek sesle konuşuyordu
sanki. Onları bu kelimelerden uzak tutmak istiyordum.
“H m m , yani,” diye sordum.
“Bunları yaptıktan sonra yalnızca arkadaş kalamayız
diye düşündüm . İlerlemeye başlamandan korkuyor­
dum, bilirsin, romantik hisler. Bunun berbat bir hale
dönüşmediği gerçeğini seviyorum. Kim bir seks arkada­
şı fikrinin kötü olduğunu söyleyebilir ki?”
Bundan kaçınmaya çalışmıyor gibi gözüktüm ama
yeteri kadar iyi idare edemedim.
N e düşündüğüm ü gözümün ucundan anlamışn.
“Biliyorum kadınlar bu terimi sevmiyorlar ama buna
başka ne denilebilir?”
“B unun hakkında konuşmasak nasıl olur mesela?”
Sanki haykırm ak zorunda olduğum bir çığlık gibi göğ­
sümü sıkıştıran bu hissi savuşturmak için son çare ola­
rak, “Bu konuda konuşmamaya ne dersin,” dedim.
“Benim hatam. Bu muhtemelen kan bir fikirdi. Yal­
nızca dem ek istiyordum... Bundan hoşlanıyorum. Bu
güzel... o lurdu.”
Sıcak basmıştı. Dilimi tutmayı denedim, gerçekten
de öyle yaptım fakat, “seks arkadaşı ve ...güzel” kelime­
leri beynim in içinde dolanıyordu.
Dışarı çıkma planı yapmıştık ve Tristan'ı odamda ha-
zırlanıyorken gördüm .

263
Yorgun Hayaller

“Bir şey söyleyebilir miyim,” diye başladım, sesim


neredeyse öfkeli çıkmak üzereymiş gibi.
Tristan tüm dikkatini bana verm eden tişörtünü giy­
di. “Evet. Ne oldu?”
“Eminim bunun farkındasmdır ama ben o sıradan
kızlardan değilim. Daha önce bir iki kişiyle daha ilişkiye
girdim ve onlar ilişki yaşadığım insanlarlaydı. Senden
önce beni sevdiğini söylemeyen hiçbir erkekle yatma­
dım. O yüzden bu seks arkadaşlığı bana biraz tu h af ge­
liyor.”
Üzgün gözükmüyordu, kaşlarını yay gibi yapmıştı.
Gözleri benimkiler üzerinde baskı yapıyordu biraz. “Bu
terimi kullandığım için üzgünüm . B ahsetm em bile sa­
laklıktı. Dışarı çıkıyor m uyuz?”
“İzin ver bitireyim. Sana karşı herhangi rom antik bir
his beslemediğimi düşünüyorsun... Am a bu doğru de­
ğil. İçimdekileri zor tutuyoru m .”
“Söylemiyorsun.”
“İzin ver bitireyim ,” dedim tekrar dişlerim i sıkarak
ve ona bu konu hakkında anlatacağım şeyler hakkında
nasıl tepki vereceğini bilerek. “Sana karşı böyle hisler
beslemediğimi düşünüyorsan aptallık ediyorsun Tris­
tan. Sana aşık oldum .”
Yüzünün küstah bir ifadeye d ö n ü ştü ğ ü n ü hissettim.
“Saçmalık,” dedi yavaşça.
O nun bu yanını görm em iştim ve b u n u n la baş ede­
mezdim.
“N e-ne dem ek istiyorsun? D ediğim i duym adın mı?”
“Ah, seni duydum . Yalnızca sana inanm ıyorum .”
“N eden böyle bir şey hakkında yalan söyleyeyim?”

264
R . K . L ille ) '

“Kanıtla. Seni bana bu kadar çabuk aşık eden şeyi


söyle. Nasıl olduğunu anlat.”
A c ım ın ö fk ey e d ö n ü şm esin d e epey yardımcı olm u ş­
tu T ristan.
“Aslında çok kolay olmuştu seni pislik. Yardım ede-
tniyorum. Senin etrafında olduğumda kendime yardım
edem iyorum . Aşık olması çok kolay birisin.”
“Suçluluk tribine sokma beni Danika. Bu bok mani-
pülatif hissettiriyor. ”
“M anipülatif olmayı tercih ederim, kalpsiz bir ahmak
olacağıma.”
“Aşk hakkındaki bu durumları korumaya devam et­
melisin. B enim kalpsiz biri olduğumu söylüyorsun ama
sonra b enden böyle davranmamı bekliyorsun.”
“N e d em ek istiyorsun?”
“D aha önceden yapmış olduğun gibi her şey seninle
ve sensizdir. Sen kendini ilişkiye adamışsın. Aşksız, sev­
gisiz seks yapm am ışsın. Bunları söylediğinde kulağa ne
kadar m ekanik geliyor biliyor musun? Her erkeğin sana
sahip olabileceği gibi konuşuyorsun. Zoru oynuyorsun
ama iki kolay yalanla yatağa girebiliyorsun.”
“G ö tlü k y a p m a .”
“G ötlük yapm ıyorum . Bunu söylemiyorum çünkü
um ursam ıyorum . Eğer umursasaydım, böyle kelimeleri
söyleyebilirdim. Anlamıyor musun? Söz vermiyorum
çünkü d ü rü stü m ve o çok büyük sözler birer yalandır.”
D udaklarım ın kıpırdadığını hissettim. Bitirmişti.
O nu zapt edem eyecektim . Bu sözler karşısında nasıl
da çirkin hissetm iştim . “Mükemmel bir erkek olduğu­
nu düşünüyorsun, çünkü onlara yattığın kadın sayısını

265
Yorgım Hayaller

anlatıyorsun ve onlar da bunu seviyor. Babanın senden


herhangi bir farkı olduğunu düşünüyor m usun? A ıne-
nin senin adını koymasında babanın bir piç olduğunun
etkisi olmadığını mı düşünüyorsun? O da m uhtemelen
tıpkı senin gibiydi, tıpkı senin gibi çekici, eğlenceli ve
karşı konulamaz. Senin en büyük kabusun baban gibi
olmak ama yarın bir kadın çıkıp da hamileyim derse ne
yapacaksın?”
“Daima korunarak seks yapıyorum .”
“Bu her zaman işe yaramaz. Soruyu geçiştirmeye ça­
lışıyorsun. Ben senin yerine cevap vereyim. Duyduğun
an tıpkı baban gibi o kadını tek başına bırakırsın.”
Çenesi kenetlendi ve bana doğru baktı. “Bu aşağılık
bir hareket olurdu.”
Böyle olacağını biliyordum. Söylerken bu n u kast et­
miştim zaten.
“Hatırlayacak olursan,” diye başladı. “Bu benim fik­
rim olduğu kadar senin de fikrindi. H atırla bana bunun
arkadaşlığımızı bozmayacağına izin verdiğindeki sözü?
Bu bir yalan değil m iydi?”
Cevap veremedim. Nasıl oldu bilm iyorum ama bu
benim kalbimi kırmıştı.
U zun uzun sövüp saydı. ‘Y aptığım ız listeye sadık
kalmalıydık.”
Bu sinirli halimle yüzüm ün kıpkırm ızı olduğunu
hissetmiştim. Yine de bu inatçı listenin büyülü bir gücü
vardı. Bizi aptal hatalar yapmaktan korum ak gibi.
Patladım. “Bu bir yapılmayacaklar listesi değildi seni
şerefsiz, bu kahrolası yapılacaklar listesiydi bildiğin!
Bunu, olayı bir bahse çevirm ek için bilerek yaptın!”
R . K . L ille y

Beni süzerken gözleri çok soğuk bakıyordu. Atın sa­


rısı gözlerinin buz gibi bakan gözlere dönüşmesini izle­
mek benim için yeni bir tecrübe olmuştu. “Ben gidiyo­
rum. Büyüdüğünde beni aramaya ne dersin?”
O eşyalarını toplamaya başladığında neredeyse uyuş­
muş gibiydim. Gözlerini kısa, öfkeli hareketlerle brpış-
tırdı ve spor kıyafetlerini çantasının içine itti. O tek ke­
lime söylemeden eşyalarını toplamaya devam ederken
yatağın üstüne oturdum.
“Tristan,” dedim, özür dilermiş gibi.
Duymazlıktan geldi. Dinlemeyi reddetti.
Aslında, ayrılmadan önce tek kelime etmedi.

267
Yorgun Haynller

Bölüm 26

önüm üzdeki hafta benim içm daha berbar olacaktı.


Böylesine bir ayrılık sürecinden geçm em iştim . Aslında
bu gerçek bir ayrılık bile değildi.
O aslımda hiçbir zaman senin olmadı ki kaybedesin de­
dim kendime, en azından günde birkaç yüz defa.
Aramadı, mesaj atmadı ve eve geri dönm edi.
Bu olayın ardından tek bir belirti görülm üştü. O da
Frankie idi.
Tristan ayrıldıktan iki gün sonra aramaya başladı.
Arıyordu, mesaj atıyordu ve kendini gösterm eye çalışı­
yordu.
Frankie iyi bir arkadaştı. Eğlenceliydi, saygılıydı ve
konuşması kolay biriydi. N edendir bilm iyorum ama
çok hızlı arkadaş olduğum uza karar verm işti ve öyleydik
de. O ve benim dadılık görevlerim arasında yeterince
dikkatim dağılabilirdi.
Yazık ki yaptığım ve söylediğim tü m aptalca şeyleri
az çok tekrarım tartışm ak için sadece gece vakti kalmıştı.

268
R . K . L ille y

Frankie’ye telefonda bu kadarını söylemiştim. Daha


sonradan gece kulübüne gitmeye karar verdik.
Boş vakitlerim i tekeline alma konusunda çok ısrar-
dıydı. Benim le ilgilenebileceği ihtimalinden dolayı en­
dişe duym uştum .
“E rkeklere ilgi duyduğum u biliyorsun değil mi,”
diye sordum bir gece, eve giderken. Güldü. Hem de çok
güldü. Ve sonra daha da fazla güldü.
“Tristan ve senin aranda ne olduğunu biliyorum,
evet, anlıyorum .”
“Tam am . Ü zgünüm . Bir idiot gibi konuştuğumun
farbndayım. Sataşmak ya da başka bir şey yapmak iste­
memiştim.”
A aba kullanıyordu ama o kadar şiddetli gülüyordu ki
kenara çekm ek zorundaydı. “Öyle olsun. Darılmadım.
Şaşırdım sadece. Sana vurulduğumu düşündüğünü fark
etmemiştim.”
“Bunu düşünm edim . Sadece emin olamadım...” Di­
yerek boğazımı temizledim. “Tristan’ı iyi tanıyor m u­
sun,” diye sordum .
“Evet, o nu iyi tanıdığımı söyleyebilirim. Seni o gün
aradım çünkü on u buradan ayrıldığı gün gördüm. Dav­
ranış şekli beni... endişelendirdi. Öfkeli olduğunu, seni
sorduğumda çılgına döndüğünü söyleyebilirim. Daha
sonra, birkaç kızla takıldı ve bu birinin erkek arkadaşıyla
kavga etmesiyle sonuçlandı. Böyle bir huyu olduğunu
biliyorum. Birçok kavgaya karışmıştı ama böylesini gör­
memiştim... Tutuklanmadığı için şanslıydı.”
Geri kalanını zar zor duymuştum. O gece birileriyle
yorgun Hayaller

takıldığını söylediğinde göğsüm ün ortasında tarifi zor


bir acı hissetmiştim.
“Tristan aramızda olanları anlattı m ı,” diye sordum
tekıar konuştuğumda. H alen kendim i berbat hissedi­
yordum.
“Çok fazla bahsetmedi. Seninle ilgili konuşm ayı red­
detti.”
“Tanrı şahidim olsun ki bir süreliğine b ir başka
adamla olamayacağım. Özellikle bu seks arkadaşlığı se­
naryosu olursa.”
Bu onun yüz ifadesini kocam an b ir gülüm sem eye
çevirdi. “Bu tip ilişkilere hazır o ld uğunda bana haber
ver tatlım.”
Akıl almaz bir şekilde y ü zü m kızarm ıştı.
Güldü, yola devam ederek. “Ü z g ü n ü m , b u n d a yar­
dımcı olam ıyorum. Bakış açın buna izin v erm iy o r çün­
kü. Yarın akşama ne planın var?”
“Patronum Bev, haftalık toplantısını düzenleyecek
evde. Biz ona, ‘A nonym ousları siktir e t,’ diyoruz, çün­
kü her zaman aynı kişilerden oluşan b ir gru p insanın
terapi seansı bu toplantı. B u n u kaçm am am. G eçen haf­
ta zaten yalan uydurarak g itm em iştim . O y ü z d en bunu
yapamam.”
“Kulağa çok hoş geliyor. B en de gelebilir m iyim ?”
G üldüm . G elebilirdi. “Evet! O n la r seni sevecekler.
Bu cennette yapılan bir eşleşm e olacak.”
“Harika. Kaçta başlıyor?”
“Saat sekiz gibi konuşm a başlar. İçkiler ve aperatifler
bir saat öncesinden hazır o lu r yine d e .”
“T am am o zam an. Saat yedide ordayım . Seksi kızlar
m ı?”

270
R . K . L ille y

“Evet. B irçoğu öyle ama hiçbiri teknik olarak tek de­


ğiller.”
‘Y eterli. İstediğin dövmeyi düşündün mü?”
T e b e s s ü m ettim . “Evet. N e istediğimi düşünüyo­
rum.”
“B unu kam era karşısında yapar mısın? Şart değil ama
müteşekkir o lu ru m . Prodüktörler daima seksi bir görü­
nüm ararlar.”
“N e d en olm asın?”
M utlu o lm u ştu . “Evet! Bingo! Sabırsızlanıyorum.
Bana ne zam an olacağını söyle ve sana özel dizaynlarım­
dan getireyim .”
‘Y akında,” d ed im hayal meyal.
Bev’in, B en ve T ristan arasında neler olup bittiğini
bilmesi gerekiyordu. A m a beni durdurmaya çalışmadı.
Birkaç kez o m zu m a dokunarak bunun gibi şeyler söyle­
di: “H e rh an g i b ir şey hakkında konuşmak istersen, ben
her zam an h u rd a y ım tatlım .” Ya da, “Umarım her şey
yolundadır...”
Ve b u n d a n sonra her şey daha da belirgin hale gelince
yanımda olm ak için biraz daha girişken davrandı.
Asla ağlam adım . Gözyaşlarımı tutmakta daima iyiy­
dim ve T rista n kon u su n d a da bu böyle oldu.
Ama Bev galonlarca dondurm a almıştı ve geç saate
kadar kalıp b e n im le dondurm aları yemek için yeterince
tatlıydı kendisi.
O na h e r şeyi, h e r detayı anlattım. Bev her konuda
çok iyi bir insandı. Bana her şeyin yoluna gireceğini, ya­
şayan en aptal b z olm adığım ı söyledi sürekli.

271
Yorgun Hayaller

“Erkeklere inancım şu an yok,” dedim ona ümitsiz


bir şekilde.
Omzumu okşadı yavaşça. “Aman Tanrım , tatlım, bu
gerçek değil. Bunun üstesinden geldiğini görüyorum.
Dünya üzerinde Tristan gibi bir erkeği geri tepebile­
cek bir kız yoktur. Bundan bir ders al ve kendine yazık
etme.”
Bunun iyi bir nasihat olduğunu biliyordum ve bunu
geleceğe, kendime bir tecrübe olarak taşıyacağıma söz
vermiştim.
Anonymousları siktir et toplantısı, Frankie ile doruk
noktasına ulaşmıştı. T üm olayı, yakın dönem de yaşadığı
talihsiz ilişkileriyle ve alışılmışın dışında olan cinsel ter­
cihleriyle tekeline almıştı.
Anlattığı bütün hikayeleri esprili bir şekilde anlatı­
yordu. Hepimiz gülüyorduk. Ben bundan gayet m ut­
luydum çünkü dikkatimi dağıtıp kafamı toparlamama
yardımcı oluyordu.
Hayatındaki dom inant karakterli yaşam biçimini
anlatmaya başladığında birçok kadını şoke ettiğini dü­
şündüm fakat ben etkilenmiştim. Özellikle Tristan ile
yaşadıklarımdan sonra. “Pekala, sen her zam an baskın
mısın,” diye sordu Candy, bu fikirden etkilenm işe ben­
zer bir sesle. Frankie ile gece boyunca flörtleşiyordu.
Frankie başıyla onayladı. “Bazı insanlar iki tarafı da
sever ama bu bende işe yaramıyor. Bendeki çok özel bir
saplantı. BDSM yani hakimiyet, itaat, sadizm ve mazo­
şizm pratiği yapmanın birçok farklı yolu vardır. Ama
benimki bu işin artık doruk noktası sayılabilecek bir ye­
rinde.

272
R. K. Lilley

Sandra, Frankie nin yaşam biçimine diğerlerinden


daha fazla şok olmuş bir şekilde bakıyordu. Ağzını aç­
m ış , gözlerini dikmiş onu izliyor ve dinliyordu, Fran-
lae’nin birkaç saat içinde kemer ve kayış gibi şeyler içe­
ren fantezilerden konuşabileceğini hissetmiştim.
“Ben Cavendish Casino’sunda çalışıyorum,” dedi
Sandra Frankie’ye, gözleri açılmış halde. “Sanat galeri­
si kısmında çalışıyorum. Yani senin dövme dükkanına
uzakta değil. Ö ğlen yemeğine gittiğimde bazen senin
kamera ekibini görüyorum . Çok etkileyici hepsi,”
“Dövm en var m ı,” diye sordu Frankie tebessüm ede­
rek ve olmadığına inanarak.
“Sadece sırtım da var bir tane,” dedi Sandra. Özellikle
Frankie olmak üzere bir çoğumuzu güldürecek şekilde.
“Sırt dövm esi kom ik değildir,” dedi Frankie ona.
“Demek orada çalışıyorsun. Kampüsteki büyük adamı
gördün m ü?”
Sandra konuyu ideal erkek James Cavendish’e getir­
mek için başka bir m azeret aramamıştı.
“Biz on u n Cavendish’e kur yapması gerektiğini dü­
şünüyoruz,” diye araya girdi Candy, Sandra bir dakika
boyunca donup kaldıktan sonra.
Frankie şüpheci görünüyordu. “Tavsiyem yapmama­
sı olur. O, aslında benim en yakın arkadaşlarımdan biri­
dir ve eğer ilgisi olsaydı bunu biliyor olurdun.”
Sandra m utsuz gözüküyordu. Yine de dünyadaki
en zengin ve en güzel olan adamın tekine kur yapmayı
planlıyordu. G üvenine hayran kalmıştım.
“Yakın bir zam anda kendisiyle kulüpte tanışmıştım,”
diye ekledim, diyalog kesildiğinde. “Sandra onun hak-
Yorgun Hayaller

kında yıllardır etraflıca konuşuyordu ve söylemem ge­


rekli ki o gözleri dediği kadar var...”
Frankie başıyla onayladı. “O ölüm üne güzel. O nun
ilişkilerle işi olmaz ama iyi bir arkadaş olarak daha fazla­
sını istememelisin.”
“Neden işi olsun,” diye sordu Harriet. “Olabildiğin­
ce zengin bir erkek ve harika biri. Sonsuza dek tek genç
kalabilir. Muhtemelen seksen yaşma geldiğinde on do­
kuz yaşındaki bir kızı hamile bırakacak ve işi biterecek.
Erkekler buna çok kolay sahip olur.”
Frankie güldü. “Önceki tecrübelerden konuşuyor­
sun değil mi?James seksen yaşına geldiğinde ne yapıyor
olacak söyleyemem. Tek söyleyebileceğim senin için en
iyisinin normal bir erkek bulup takılman gerektiği. Eğer
sana ilgisi olursa bunu zaten bileceksin.”
“Hay belasını,” diyerek surat astı Sandra. “Bu işye-
rindeki onunla ilgili tüm fantazilerimin içine etti.”
Gözlerim açıldı. Şaka yapıp yapmadığını anladığımı
söyleyemem ama pek öyle gözükm üyordu. Ben bunu
yapmadığına yoruyorum.
Patronuna sulanmanın sağlıklı bir şey olduğunu dü­
şünmüyordum ama dilimi tuttum .
Lucy, o gece geç saate kadar kalmıştı. O ve Frankie
hariç herkes gitmişti. Olacağını biliyordum . O ndan bir
sempatik gülüş ve sonunda gözyaşları döküldü.
Beni kolları arasına aldı ve son birkaç haftadır yaşa­
dıklarımı detaylı bir şekilde anlattım.
Frankie bunları ilk kez duym uştu ve onun için duy­
dukları sürpriz olmuştu.
“Vay göt herif,” dedi Frankie kısa ve öz bir biçimde.

274
R . K . L ille y

“Bu, sürtük Natalie karısı olmalı, kesin öyledir ama bu


onu tam olarak doğrulamaz.”
Bev ve Lucy’nin ilgisini çekmişti bu.
“Nasıl olur da o olur,” diye sordu Bev.
Bu beni güldürmüştü, hıçbrarak ağlamama rağmen.
“O değilse kim?” Frankie açıkladı, ses tonu buruk­
tu. “Sürtük Natalie onun servet avcısı eski sevgilisiydi.
Uzun hikaye, birkaç zengin adamla kötü şeyler yaptı ve
Tristan bunu fark etmedi. O zamandan beri erkek oros­
pusu oldu.”
Bu, yeni bir ağlama krizi getirmişti. ıhlama hakkında
en nefret ettiğim şeydi. Bir başladığımda uzun zaman
sürmesi canım ı sıkıyordu.
“O çoktan diğer kızlarla yatmıştır. Tartıştığımız gece
birkaçıyla tab lm ıştı.”
Frankie yüzünü ekşitti. “Üzgünüm. Bunu söyleme-
meliydim. Erkekler hakkında olan görüşlerinin boyutu­
nu fark edem edim .”
“Bilmeyi tercih ederdim. Bu acıtıyordu fakat duyma­
ya ihtiyacım vardı. Bunu atlatmalıyım. Çok salağım.”
Ü ç kadın da bana moral veriyorlardı. Ama Tristan’a
halen aşık olduğum u düşündüğümde bu hissiyatı den­
gelemek zordu. Ve o muhtemelen o gece, bir başka yeni
tanıştığı kızla yatıyordu.

275
Yorgını Hayaller

Bölüm 27

Frankie’den telaşlı bir telefon alalı neredeyse iki hafta


olmuştu. Aniden çıkışıvermışti. Sesinde b u n u duyabili­
yordum.
“Decadence’te perform ansları olacak! B una inana­
biliyor m usun? Aylar sonra ilk konserleri ve cum artesi
gecesi Cavendish’i coşturm alılar!”
Biliyordum, tabii ki biliyordum ne hakkında konuş­
tuğunu ama yine de sordum . “K im ?”
“Tristan ve diğer elem anlar! B una inanabiliyor m u­
sun? Jerry m ucizevi bir iş çıkardı. B aşlıyoruz!”
Birşeylerin m idem e o tu rd u ğ u n u hissettim . “Bilm i­
yorum . Davet edilip edilm ediğim i b ilm iy o ru m ve Tris-
tan’ı tekrar görm ek istediğim den e m in d eğilim .”
“Peki ya Jared? Bana bir dahaki k onserlerine gidece­
ğine söz verdiğinden bahsetti.”
“O bir zam anlar verdiğim b ir sözdü. Şim di koşullar
aynı değil. H e m ayrıca T rista n ’m beni orada gerçekten
görm ek istediğini d ü şü n m ü y o ru m .”

276
R. K. Lilley

»G erçek ten yanılıyorsun. Sen sadece benimle gel.


Aıkabrd^n izleriz ve bittiğinde sıvışırız. Kimse orada
olduğum uzu anlam az bile.”
“Seni tanıyorum . B iter bitmez sıvışmak isteyecek biri
değilsin- Parti için kalm ak istersin ve ben de senin ora­
dan erken ayrılm anı sağlayan kişi olmak istemem. Ve
l^esinlikle tek başım a gitm ek istem em.”
“D u r bakalım orada! Geliyorsun. Ben alacağım seni.
Saat sekizde en seksi kıyafetlerini giyip hazır ol yoksa...”
“Yoksa n e ,” diye sordum , biliyordum onun dom i­
nant yapısını.
“Soru sorm a yoksa... Sadece yapabildiğinin en iyisini
yap. T ristan kendi kendisini yesin bitirsin.”
Sonunda zar zor d ü şü n ü p vazgeçmiştim. Onları ça­
larken görm ek istiyordum ve biliyordum ki Decadence
saklanmak için yeteri kadar kalabalık olurdu.
A kası açık, m inik, beyaz bir elbise giydim. Ö nü de
açık saçıktı ve bacaklarım ın çoğunu gösteriyordu. Kıya­
fet epey iddialıydı, daha önce sadece Tristan ile çıktı­
ğımda böyle bir şey giymiştim. Bana gördüğü en seksi
kıyafet olduğu söylem işti ve bu yüzden başka bir şey
düşünemez o lm u ştu m . Kırmızı seksi topuklu ayakka­
bım sade ve şıktı. B u n u n onu baştan çıkartacağının bi-
lindndeydim.
Bev, saçlarım ı bukle bukle yapmamda yardımcı oldu
ve oturup m akyajım a bile yardım etti. Bu sırada tüm
önerileri yağm ur gibi yağdırıyordu. Bu Bev hakkındaki
cn güzel şeylerden biriydi. Bana sürekli destek oluyor­
du, Tristan’ı görm eye gitm em em gerektiğini düşündü­
ğünü biliyordum ama yine de bana destek oluyordu.
Yorgun Hayaller

Makyajım biraz ağır olmuştu. Kan kırmızısı dudaklar


bilimum malzemeler derken donuk bir cildim olmuştu.
Dışarısı yağmurluydu. Tüm gün boyunca da öyley­
di. Ama Vegas yazının ortasında hava cehennem gibi
sıcaktı. Yine de evden çıkıp Frankie’nin arabasına doğru
giderken ıslanmak istemiyordum, bu yüzden evdeki en
büyük şemsiyeyi alıp arabaya doğru gittim.
Giydiğim elbiseyi gördüğünde tebessüm etti. “Bu ne
kadar da harika bir elbise. İyi iş çıkartmışsın kızım. Ona
bir kalp krizi geçirtmenin zamanı.”
“Umarım beni orada gördüğünde çıldırmaz.”
“Geleceğini biliyor ve çıldırmış değil. Bütün eleman­
lar seni orada istiyor.”
Arabayı valeye bırakıp inene kadar Frankie’nin ne gi­
yiyor olduğuna dikkat etmemiştim. Gözlerim açılmıştı.
Göbeği açık tişörtlere düşkün olduğunu biliyordum.
Kimse umursamıyormuş gibi giyerdi onları.
Taşlanmış siyah olanından birini giymişti. Tişört
memelerini gösteriyordu. Altında da kıçını azımsanma­
yacak kadar gösteren siyah, deri şort vardı.
Cildinin neredeyse her yeri dövmeyle kaplıydı.
“Sana bir şey söylemeyi unu ttu m ,” dedi, sinsice gü­
lerek.
Pişman bir şekilde güldüm, b u nun çılgın bir şey ola­
cağını düşünerek. Gözlerinden belliydi. “N ed ir söyle­
meyi unuttuğun?”
Arkama doğru işaret etti, kulübün içine açılan kapıla­
ra doğru. D önüp baktığımda kamera ekibinin bize doğ­
ru yöneldiğini gördüm , çoktan kayda girmişlerdi.
Gözlerimi devirdim.

278
R . K . L ille y

“Bunu kameraya almalıyım. Bu grup için lyı bir basb


olur.”
Kast ettiğini gördüm, fakat halen dik dik bakıyor­
dum, düştüğüm tuzak için.
O kararlıydı, elimden tuttu ve beni bosun içine sü­
rükledi.
Belki de bugüne b d a r sahip olduklarımın farkına
varmam gerektiğini düşündüm. Beni bm era brşısma
çıbrtmayı son zamanlarda birlikte geçirdiğimiz anlar­
dan sonra düşünm üştü.
‘Yeni yüzün kim Frankie?” Prodübiyondan bir
adam sordu.
“İsmi D anika,” diye cevapladı Frankie.
“Bu gece onunla mı çıkıyorsun?”
Frankie sadece güldü ve ben de kendimi gülmemek
için zor tuttum . “O sadece arbdaşım. Böyle devam
edin çocuklar.”
Bu çok tuhaftı ama kendimi bmeralann önünde
olduğumu bile unutarak Decadence’in içine doğm yol
aldık.
İçerisi hiç görm ediğim b d a r blabalıktı. Daha önce
canlı m üziğin olacağı gün oraya gitmemiştim. O büçdiL
koca dans pisti insan kütlesine dönüşmüştü. Ve grup
henüz sahne almamıştı bile.
K am eraların p eşin d e olm asının tek bir iyi yönü vardı;
o da in sanların y o lu n d an çekilmesiydi.
S ahneden b eş sıra uzak bir alana doğru gittik. İzle­
mek için en ideal yerdi.
F ra n b e e b b e sanki bu kendi işiymiş gibi patronluk
tasladığında şaşırm ıştım .

279
Yorgun Hayaller

“Bir kamera sürekli bizde olsun. Danika nın dans


etmesini kaçırmak istemezsiniz. Biliyorum ki istemez­
siniz. Geri kalanı sahneye dönük olsun. Solisti iyi kay­
detmeye çalışın.”
Bütün ekip birden dediklerini yaptı.
Ona yarım ağızlı bir gülüş attım. “B unun senin şo­
vun olduğunu biliyorum fakat şov sahibi insanların ka­
mera ekibini yönettiğini bilm iyordum .”
“Bu bir koşul değil,” diye bir elem an m ırm ırlandı.
Frankie tebessüm etti ve om uz silkti. “Bak dediğime
geldiler değil mi? Sonradan bana teşekkür edecekler,”
diyerek kameramana baktı. “Bana doğruyu söyle Rod-
ney. Benim insanları yanlış yönlendirdiğim i gördün
m ü?”
“G örm edim .”
“Gördün mü. N e yaptığını bilirsen, insanlar senin
sözünü dinler. İşinin ne olduğ u n u n ya da onların patro­
nu olup olm adığının önem i yok. E n iyi kam era açısını
yakalatmaya çalışıyorum. O n lar da b u n u biliyor ve sö­
züm ü dinliyorlar.”
G üldüm , yine de b u n u düşünm em iştim . Haklıydı,
çünkü ekip onun dediklerinden şaşm ıyordu.
“Başarının yolunun girişim cilikten geçtiğini öğren­
dim. Ve eli çabuk tutm ak gerektiğini. O tu ru p birinin
elim den tutm asını beklem edim . Sadece çabaladım .”
Aklımın bir köşesine yazarak b u n u iyice düşündüm .
Hayatta herhangi bir şeyde başarılı olm ak istem iştim .
Loş ışıklar birden kararıp yok oldu. U z u n bir süreli­
ğine tek görünür olan şey kam era ışıklarıydı. Kalabalığın
sesi kesilmeye başlamıştı.

280
R . K . L ille y

“Kapat §u ışığı Rodney,” dedi Frankie bağırmamak


için kendisini zor tutarak. “Şovun önüne geçecek bir şey
yapmak istem eyiz.”
O nun bu sözlerinin ardından kameraların ışıklan
söndürüldü.
Sahnenin ortasına halka şeklinde bir ışık tutuldu.
Neredeyse giyinm em iş olan, pembe saçlı kız sahnede
belirdi.
Yüzüm ekşidi. “O grupta m ı,” diye sordum Fran­
kie’ye-
“Fîayır. Açılışı yapıyor olmalı. Elemanlar m uhtem e­
len onunla takılıyor olmalı, çünkü onu daha önce gör­
medim.”
Sahneye daha fazla ışık tutuldu. Rockçı kız daha da
fazla aydınlatıldı. Yüksek sesle, bir yerlerden hatırladı­
ğım eski bir m etal şarkısını söylemeye başladı, yine de
ismi aklıma gelm iyordu. Metal müziği seviyordum ama
bu iyi bir m etal m ü zik değildi.
“Hangi tü r m üzik çalıyorlar,” diye sordum Fran­
kie’nin kulağına. B u benim um duğum tür değil.
Başını salladı, kulak tırmalıyıcı bir sesle. “Asla öyle
değil. Kız onlardan biri olmalı, çünkü iyi bir açılışçı de­
ğil.”
Bu beni biraz boktan hissettirmişti.
Yüzünü ekşitti. “Ü zgünüm . Bu biraz düşüncesizce
oldu.”
Başımı b u n u n iyi olduğu anlatırcasma salladım.
Muhtemelen Frankie haklıydı. Kız onlardan biriydi.
Pembe saçlı karı seti bitirmeden önce üç tane birbi­
rine benzeyen şarkı söyledi. Eğlenmiyor olduğumu dü­
şündüm. Buraya gelm ek kötü bir fikirdi.
Yargını Hayaller

Işıklar tekrardan azaltıldı ve grubun sahneye gelmesi­


ni beklerken mideme öküz oturmuş gibiydi.
Tristan sonunda gözükmüştü, yine de bunu heye­
canlı bir şekilde yapınıyordu. Diğerlerinin ardından
sahnedeki yerini aldı.
Işık büzmesi onun üzerindeyken kalabalığa gülüm­
sedi. Onlar da çığlıklar attılar sahneye doğru. Daha tek
bir nota basmış bile değildi. Buna rağmen hal böyleydi.
Davul ile başlamış gitarlar da peşinden gelmişti. Ve
Tristan söylemeye başladığında kalabalık iyice coşmuş­
tu.
Sahnedeki onu izlemek puzzle parçalarını yerlerine
koymak gibiydi. Sahnede harikaydı ve bunu hiç kasma­
dan yapıyordu. Bu onun hakkındaki her şeydi. Kendin­
den emin geniş omuzları, kendinden emin yapmacık
gülümsemesi. Arkadaşımdı sonra aşkım oldu ama onu
sahnede izlemek ne kadar güçlü olduğunu görmemde
bir vesile daha oldu. Varlığındaki güç bile ne kadar faz­
laydı. Bir yanım bunun böyle olmasını seviyordu ve bir
yanım bunun böyle olmasından nefret ediyordu. Kor­
kunçtu çünkü yüreğimin derinliklerinde böyle bir er­
keği tutamayacağımı biliyordum. Normal bir hayat sür­
mek için çok sıradışıydı. Bu kaçınılmaz gözüküyordu.
Sesi melodikti, şarh neredeyse romantikti ve şarkı
sözündeki duygularla sesi iyi örtüşüyordu. Daha önce
onun bu yüzünü görmemiştim. Beni istemişti, evet ya
da en azından külahları değişmeden önce istiyordu fa­
kat benim onu istediğim gibi istememişti, benim ona
ihtiyacım olduğu gibi onun da bana ihtiyacı olmamıştı.
Birbirimizi isteme şekillerimiz farklıydı. Duygularımın
R. K. Lilley

tek taraflı olduğunu düşünseydim bu yalan olurdu fakat


İlcimizin birbirine hissettiği duyguların türü farklıydı.
Ben ona düşkündüm ama o bana değildi. Onu yukar­
da, sahnede görmek puzzlem tüm parçalarını birleştirip
ona uzaktan bakmak gibiydi. Bu gerçek yüzüme tokat
gibi çarpıyordu. Biz sadece bir tartışma yaşamadık. O
sadece bzgın olduğu için ayrılmadı.
Bana aşık değildi.
Büyüdükçe, özellibe ergenlik yıllarımda bu hissiyat
bana hep bir şeyler kaybettirdi. Ve şimdi de aynı şeyi
hissediyorum. Kaybetmiş hissediyorum. Ben kimdim?
Kimse beni sevmedi. Bu herkesin yaşamış olduğu bir
his gibi hissettirmemişti. Yanlış insanlarda yanlış şeyler
arıyordum. Bu geldiğim noktaydı. Acaba birisi bana be­
nim aşık olduğum gibi aşık olmuş mudur? Olduysa bile
bilemeyeceğim bunu. İlgi alanımda olmayan tipler tara­
fından ilgi görüyor gibiyim.
Yine de, yardımcı olamıyordum ama onun adına se­
viniyordum. Böyle bir grupta olması, böyle bir yerde
sahne alması güzel ve özel bir şeydi.

283
Yorgun Hayaller

Bölüm 28

Yeteri kadar melankolik takılıyordum hali hazırda.


Neyse ki sıradaki şarkı bir başka aşk şarkısı değildi. Şü­
kürler olsun!
“O, sahnede sanki kocaman bir vajina mıknatısı gibi,”
dedi Frankie kulağıma.
Haklıydı ve ben bundan nefret etmiştim.
“O zaten dev bir vajina mıknatısıdır gittiği her yer­
de,” diye cevapladım.
Güldü ve m utsuz bir şekilde gülümsedim .
Kendi kendime gerçekçi olm anın sağlığa iyi geldiğini
söylüyordum. Bu, bu çılgınlığın içinden çıkmam ve yo­
luma devam etm em için atılan ilk adımdı.
Grup iyiydi. Gerçekten iyiydi. Ü çüncü şarkı sırasın­
da dans ediyordum.
Frankie de dans etmeye başladı, kalçalarını benimki­
lere çarparak. Etrafta manyak gibi zıplayıp duruyordu.
Dans etm ek için hiçbir bahaneyi geri tepmezdim. Ve
m üzik güzel olunca bu en iyi bahanem olurdu.

284
R. K. Lilley

Kemeraman Rodney’in her şeyi kaydettiğini bili­


yordum ve bunu umursamadığımı fark ettim. Aslında,
F r a n k ie ile dans ederek ona güzel görüntüler veriyor­

dum. Davul partisi iyi olan rock şarkılarını seviyordum.


Gözlerimi kapadım ve kendimi müziğe, Tristan’ın b e n i
benden alan derin ve seksi sesine bıraktım. “Bir insanla
nasıl bu kadar sıkı fıkı olabilirsin, ” Dedim kendi kendime
ne olduğuna dair tereddüt dahi etmeden.
Yedi tane birbirinden orijinal parça çaldılar. Hepsi
yeterince ilginç, duygulu ve heyecanlıydı.
“Prodüksiyondan birkaç kayıtçı arkadaş burada bu
gece. James Cavendish çağırdı onları. O da burada ol­
malı. Daha sonra onu bulmalıyız, ne düşündüğünü
bilmek için. Kayıt için anlaşma sağlarlarsa harika olmaz
mıydı?”
Başımla onayladım, gözlerimi açıp. Benim fikrimi
soracak olsalar kuşku yok ki kayıt teklifi alırlardı. Yap­
tıkları işte iyilerdi.
Konser bittiğinde sahne hınca hınç dolmuştu. Bunla­
rın çoğu kadınlardan oluşuyordu.
Bir şekilde rahatlamıştım çünkü Tristan ile ilgili her­
hangi bir şeyden endişe etmiyordum. Ya da gruptaki
herhangi biri için. Herhangi bir heyecan hissetmiyor­
dum.
Frankie de aynı kafadan gibi görünüyordu, beni kar­
şı tarafa doğru çekiyordu, salonun dışına. Gözleri oda^n
arıyordu.
Hol boyunca amaçsızca dolaşmaya başlayıp personel­
lere özel alana doğru gidince topuğumu yere vurdum.
“Nereye gidiyoruz,” diye sordum gözlerimi kısarak.
Yorgun Hayaller

“Sana söylemiştim. Jam es ile konuşm ak istiyorum .”


“Burası personellere özel.”
“Burda çalışıyorum sayılır. M erak etm e. N e yapacak­
lar? Kıçımıza tekmeyi mi basacaklar?”
Tam olarak ne yapacaklarını d ü şü n m ü ştü m ama beni
de kendisiyle birlikte oraya sürüklem esine izin verdim .
“Frankie,” dedim . “Sana söylem iştim . Kimseyi gör­
mek istem iyorum. N eden beni de sürükJüyorsun?”
Arkamdaki birilerine el sallayarak beni görm ezden
geldi, sonra da acele etti.
Odanın içine doğru gelen Jam es C avendish’i gör­
düm. Ve T anrım , hâlâ m ükem m eldi, son görüşüm den
bu yana. Ciddi giyinm işti ama rahattı. Bu odanın daha
aydınlık tarafında bile teni koyu renk, gözleri parlaktı.
Frankie’ye tebessüm ediyordu. H e m en peşinden onu
kucakladı, kulağına eğilip bir şeyler söyleyerek.
Onlara yaklaştım. U ygunsuz hissediyordum kendi­
mi. Böyle insanlarla takılm am ıştım ve Frankie’nin böyle
insanlarla takıldığına inanam ıyordum .
Jam es bana gülüm sedi ve tokalaşm ak için elini uzat­
tı. Tokalaştık. “Tanıştığım ıza m em n u n o ldum Danika.
Frankie senden çok bahsetti.”
D aha fazla şok olam azdım ve bu adamla az da olsa
konuşmalıydım. “Ben de m em nun oldum . Aslında ön­
ceden tanışmıştık. K ulübün barında birkaç cibiliyetsiz
tip sorun çıkartmıştı ve onları kapı dışarı etmişlerdi. Siz
de kontrol etm ek için gelmiştiniz.”
Kaşlarını kaldırdı ve bana ölüm cül bir tebessümde
bulundu. “Bunu hatırlıyorum. Vay be, dünya küçük.

286
R. K. Lilley

gağrintıyı kuramadım kusura bakma. Karanlık bir yeı-


¿1 Ama şimdi görüyorum.”
“P atron um u n sizin galerinizden birkaç duvarkağıdı
var. İzin verin söyleyeyim, keşfettiğiniz sanatçıların bir­
kaçının büyük hayranıyım. Sanat benim için bir tutku­
dur.”
İlgisini çekmiş gibi gözüküyordu. Beni baştan aşağı
s ü z d ü . “Teşekkür ederim. Aynı tutkuyu paylaşıyoruz

gibi gözüküyor Danika.”


Frankie ile göz göze gelmiş gibiydiler ve James’in te­
bessümü yüzüne yayılmıştı.
“Sanat için Frankie. Rahatla. Onu çarpmayacağım.”
Bu beni şaşkına çevirmişti ve bana baş döndüren gü­
lümsemesini tekrar yaptığında bunun bir anlamı oldu­
ğunu düşünm üştüm .
“Hangi sanatçının duvarkağıtları var patronunda?”
“Mallory. Jackson Mallory.”
“Bahset biraz.”
“Soyut bir yapıt, ismi Orchard. Cesur, sıcak renkler,
karamsarlığa çalan duygusal eğilimler. Kesinlikle baş
döndürücü.”
Beni dikkatle süzüyordu. “O eseri biliyorum. Bu
açıklamayı beğendim . Buna doğuştan bir yeteneğin var
Danika. Bana diğerlerinden bahset.”
“İkincisi başlıksızdı. Bir kadın portresiydi. Kızıl saçlı
bir kadın. Özellikleri oldukça detaylı ve... şehvetliydi.”
Bu kelimeyi o n u n karşısında kullandığım için çok utan­
mış hissediyordum fakat daha iyisi aklıma gelmemişti.
‘Yarı çıplak, yine de mahrem yerleri açıkta değildi. Pat­
ronumun evinde iki tane var.”

287
Yorgun Hayaller

“Bu eseri de hatırlıyorum. Sana ne diyeceğim Dani­


ka. Eğer sanat dünyasında bir iş istersen haberim olsun.
İyi bir bakış açın var ve açıklamalar için de iyi bir tutkun
ki bunlar çok önemlidir. Ve en önemlisi tutkudur.”
Sersemlemiştim ve söyledikleri karşısında gururum
okşanmıştı. Öyle bir haldeydim ki teşekkür etm ek için
kekeleyecektim neredeyse. Daha önce bir sanat galeri­
sinde çalışmayı düşünmemiştim ama neden olmasın diye
düşündüm. Bunu severek yapacağıma şüphe yoktu.
“Her ne yapıyorsan bitir James, seninle grup hakkın­
da ne düşündüğünü konuşmak istiyorum!”
Düşünceli gözüküyordu. “O nlar iyiydi. Ç ok iyiydi.
Solistleri ilgi çekiciydi. Yakında birileriyle anlaşmazlarsa
çok şaşırırım. Aslında, şimdiye kadar kimseyle el sıkış­
madıkları için azarlanmaları gerekir,” diye başıyla onay­
ladı odanın karşısından.
Döndüm, Tristan ve elemanları görünce yutkun­
dum. Birkaç adamla sohbet ediyorlardı. Jerry’nin onlar­
la olduğunu gördüm tahmin edebileceğim gibi. O tüm
bunları bir araya getiren kişiydi sonuçta.
Yeniden Jam es’e döndüm . Tristan’ı ya da gruba ilgi
duyan fazları görmek istemiyordum.
Ona kadar sayıp kendime ona bakmak için izin ver­
medim.
“Kulübün büyülü bir olayı var m ı,” diye Jam es’e sor­
dum. Şeytan dilimi dürtüyordu.
“Pardon,” diye sordu, neşeli ama kafası karışmış gö­
züküyordu.
“Solist Tristan. T üm dikkatleri üzerine çektiğini söy-
R. K. Lilley

ledin- Haklısın. Çekti. O çok iyi bir solist ama en büyük


bu d e ğ i l . ”
y e te n e ğ i
“G erçekten m i? Anlatsana.”
“Kart hileleri yapıyor. El becerisine inanamazsın.
Anlatamıyorum bile. Harika yapıyor o işi. Bunun için
onunla konuşmalı ve onunla anlaşmalısın. Yaşlı, onun
kadar yeteneksiz olmayan adamların bu alanı işgal ettiği
yetti. Sen farklı bir şeyler yapmalısın.”
James önerim i boşlamadı.
“Bu iyi bir fikir. Şu anki çalışanımız kalp krizi geçir­
di, bu yüzden Tristan’la bunu konuşabilirim. Ah, işte
o ra d a . Tristan, Danika bana... anlatıyordu.”

289
Yorgun Hayaller

Bölüm 29

Tristan

N e kadar süre boyunca orada şoka uğramış bir ses­


sizlikte oturduğumu bilmiyorum. Bu bokta iyi değildim.
Arabayı çalıştırdım, zirveye giden yokuşa doğru ya­
vaşça yola koyuldum.
“A, nereye gidiyorsun? Bu yol çıkışa bile gitmiyor
Tristan.”
“Patronluk taslama,” diye gürledim , arabamı kapalı
olan üst kata sürerken.
Şakır şakır yağan yağmur, beni deli eden gergin ses­
sizliği bir parça bastırıyordu.
Partiden ayrıldığımızdan beri zar zor bakmıştım ona.
Kalbimi göğsümden söküp çıkardığı yerden.
En büyük destekçim olarak benden nefret etmeyi so­
nuna kadar hak ettiği yerden.
Sonunda dönüp baktım ona.

290
R. K. Lilley

O da O an bana baktı, kollarını göğsünün üzerinde


kavuşturm uştu. Y an i buraya kadar demek,” dedi küs­
tahça-
“N e d ir o ,” d ed im .
“Bir hata yaptık, olan her şeyi unutalım ve arkadaş
o la lımtekrar. Bu gece bunu fark ettim.”
“Tadını biliyorum ,” diyerek lafını kestim, sesim şid­
detlendi. “Dilim e boşalmanın nasıl hissettirdiğini bili­
yorum. Aletime kenetlenmiş, zevkten aklını yitirir bir
halde sana sahip olmanın nasıl hissettirdiğini. Ve sen,
sen de beni tattın. Aletimi boğazının o kadar derinlerine
soktum ki bademciklerini hissettim Danika. Bunların
hepsini unutacak mıyız?”
Gözlerini kırpıştırdı, ağzı açık kaldı. Dilini yutmuş
gibiydi. İlk defa oluyordu bu.
Üzerine abandım ve kalçalarını kavradım, “Nasıl
Danika? Söyle nasıl bunların herahangi birini unutabi­
liriz?”
“Sen... sen... Bunlar senin için sıradan şeylerdi, bir
anlamı yoktu.”
“Ağzım vücudunun her yerine değdi, ellerim... diş­
lerim. Ve vajinan aletimi öyle sıkmıştı ki gördüğüm her
şey bulanıklaşmıştı. Bunu da mı unutmalıyım?”
“Tristan!”
“Ve bana aşık olduğunu söylemiştin. Bunu gerçekten
unutmamı m ı bekliyorsun benden?” Kapıyı çarpıp çık­
tım arabadan. Sıcak yağmurdan sırılsıklam olmuştum,
yolcu kapısına bile yaklaşamadan.
Kapıyı açtım, şok içerisindeki Danika’yı yağmurda
benimle ıslanması için çekip çıkardım.

291
Yorgun Hayaller

Kapıyı arkasından kapattım, onu üzerine ittim.


Onu öptüm. Yüzünü çevirdi, ağzına tekrar dönm e­
den önce boynuna sokuldum. Dilim i dudaklarının ara­
sına ittim, içeri girebilmenin herhangi bir yolunu bul­
malıyım.
Gömleğinin önünü sıkarak inledi. Pes ettiğini his­
settim, ellerim kalçasını avuçladı, yukarı kaldırdım ve
ereksiyonumu ona dayadım.
Bacakları bana dolandı, elbisesi o kadar kısaydı ki ha­
reketle birlikte kalçalarından yukarı çıkıyordu.
Ağzımı çevirdim, kulağına doğru kaydırdım . Ç ok sık
nefes alıyordum, konuşurken nefessiz kalm ıştım . “Seni
bu arabanın kaputu üzerinde, yağan yağm urda fena be­
cereceğim. Ve! Sen! Bunu! U nutm ayacaksın!” Ağzım­
dan çıkan her kelim eden sonra, kulağının arkasındaki o
hassas yeri öptüm .
B ütün vücudu titredi ve karşısında tüylerim ürperdi.
O n u arabanın önü n e taşıdım.
O n u elleri başının üzerinde dışarı çıkardım .
D oğruldum . E llerim dizlerinde, onları tam am en aç­
tım ve sadece ona baktım .
Elbisesi tam am en g örünm ez o lm u ştu ve b u tam amen
çıplak olm aktan çok daha açık seçikti. B u n u sevmiştim.
Bu görüntüyü yaşadığım sürece unutm ayacağım . M e­
m eleri dikleşti; ince, beyaz kum aştan g ö rü n en sert ve
pem be m em e uçları.
Göz makyajının izleri soluk yanaklarına düşüyordu,
simsiyah saçları ıslak ve karışıktı. H ayatım da hiç bu ka­
dar güzel bir şey görm em iştim .
Ağzımla tenindeki yağm uru yaladım ; sırılsıklam, ka-

292
R. K. U ley

ğ)t gib* ince beyaz elbisesinin kumaşından onu em d im .


Ellerim o n u n küçük k ır m ız ı tangasını çıkartmak ve son­
rasında pantalonum un düğmelerini açmakla m eşguldü.
Bacaklarının arasındaki yolumu öptüm, kafamı onun
özüne göm düm , m erk ezin i yaladım ve emdim. Sıcak
y a ğ m u r o n u n tadıyla karışıyor, sarhoş edici bir karışım

çıkıyordu ortaya.
Aklını kaybettiğinden emin olana kadar oradan aynl-
madım.
A id e n aletim i pantalonumdan çekip, ona doğru bas­
tırdım, onu, giriş yolum u bulana kadar hareket ettirdim.
“B unu unutacak m ısın,” diye kulağına söylendim içi­
ne girmeye çalışırken.
Cevabı neredeyse anlaşılmaz bir olumsuzluktu.
İçeri dışarı rahat ve dikkatlice hareket ettim. Hızım
yavaştı. G özlerim i kapadım ve onun içinde olmanın
mükemmel hissiyatının tadını çıkardım.
Dapdar, k ü çü k bir yum ruk gibi kenetlendi bana ve
kendimden geçtim .
A bcı p ü rü zsü z vuruşlarım , çakı gibi saplamalara dö­
nüştü; daha sert, daha sert...
Ellerimle bacaklarını açtım, daha da açtım, içeri ve
dışarı v u rd u m , içeri ve dışarı; ağzım kulağımda ne ka­
dar güzel o ld u ğ u n u nasıl da mükemmel hissettirdiğini
söyledim.
Yanıtı sızlanm a ve inilti biçimindeydi ve en kontrol-
cü kadının k o n tro lü n ü kaybetmesinin büyük bir bsmı-
kaçırdığımı dü şü n d ü m , bu durumla hiç karşılaşma­
mıştım.

293
Yorgut! Hayaller

“Bırak gitsin tatlım,” dedim özensiz bir şekilde. Çok


yaklaştık.
“Elimi aşağı uzattım, klitorisini buldum . E n hafif do­
kunuşlarla ovdum. Sertçe tıktım.
Bir temas oldukça yumuşak, diğeri gaddarca haşin.
“Benim için gel. Bunu yapmana ihtiyacım var. Sahip
olduğun her şeyi bana ver. O kontrolün her zerresi tat­
lım.”
O nun geldiğini ifade eden kasılmadan sonra bana ke­
netlendiğini hissettim. O na saplayıp tu ttu m . İçine bo­
şaldım. Sanki vücudum u terk edip tekrar dönm üştüm .
O kadar içtendi.
Çekip çıkarmaya başladım ama o çok sıkıydı. Beni
sıkıştırıyordu. İçindeki o dar kayganlık o kadar pürüz­
süzdü ki kendim i tam am en çıkm adan önce tekrar iter­
ken buldum. Sanki az önce kendim i ona boşaltan ben
değilmişim gibi sert.
Aşağı indim , ağzımda bir m em e u c u n u em erken kal­
çalarım dairesel bir ritim tutturm aya başladı kolayca.
Boynum yay gibi kavislendi ve tam kararlı b ir düzüşm e-
ye dönüştü. K ontrolsüzlüğüm ün, o n u n beni bitirm esi­
ne ihtiyacı vardı.
D erine batıp geri çekilm eden önce o n u n tekrar geldi­
ğinden em in oldum . İçine boşaldım tekrardan.
“Seni özledim ,” dedim kulağına. Belki bu n d an sonra
bana inanırdı.
Yavaşça içinden çıktım , gözlerim i aletim in onun
içinden tatlı çıkışına diktim . Elbisesini düzeltm esine
yardım ettim . Bu o nu da beni de güldürdü.

294
R. K. Lilley

Ellerini g ü z e l v ü c u d u n d a gezdirerek gülüm sedi.


»Her yerim kapandı mı?” Sesi yağmurda çınladı.
“Arabaya bin canım . Eğer biri seni böyle görecek
o lu rs a birkaç kafa patlatm am gerekecek.”

Etrafa göz attım ve çatı katındaki tek araç olduğumu­


zu görerek rahatladım . Daha önce bakmayı ahi edeme-
nıiştim.
Onu arabaya bindirdim . Sürücü koltuğuna geçerken
pantolunumu toparladım . Ben araba sürmeye başlarken
o minicik çantasını kurcalıyordu.

“Nereye gidiyoruz,” dedi, oradan ayrıldığımıza şaşır­


mış gibi.
“Seni eve götü rü y o ru m ,” dedim. “O elbiseyle etrafta
öylece dolaşam azsın.”
İçini çekti, sanki ben mantıksızmışım gibi.
“Ama Frankie’ye mesaj atmalıyım, onu ekmek kaba-
caydı.”
“Frankie’ye b ir şey olm az.”
‘Yine de kabaca ve bu senin suçun.”
“Tam am . B u n u ona söyle. Benim suçumdu. Sorun
çözüldü.”
Ben yola devam ederken beş dakika boyunca telefo­
nuyla uğraştı. Beş dakika olduğunu biliyorum çünkü
zaman tu ttu m , çizgiyi izleyip, her saniye katılaşarak; o
beni gözm ezden gelirken.
Sonunda daha fazla sessiz kalamadım. “Az önce ora­
da ne olduğundan bahsedecek miyiz?”
Çantasındaki telefonunu göz ucuyla gördüm. İfade­
sini tam görem edim çünkü yola bahyordurn ama sinirle
baktığını hissettim . “Evet,” dedi gayet keshn bir şekilde.
Yorgun Hayaller

“Hadi bundan söz edelim. Prezarvatif kullanmadın ve


bu konuda nasıl hissettiğimi biliyorsun.”
Bu beni sessizlikte dondurdu, bunu düşünmemiştim
bile. Bu konuda ne düşündüğünü biliyordum ama çok
düşüncesizdim, ihtiyacım olan şey dışında umursamaz­
dım. Daha önce hiç böyle bir şey yapmamıştım.
Onu, tenin tene değişini, nasıl da tamamiyle kutsal
hissettirdiğini hatırlıyorum ama yine de içindeyken bile
aklıma gelmedi. Normalde koruyucu kullanmadan ya­
pamazdım.
“Hay belasını,” dedim. “Özür dilerim, akımı kaybet­
miştim. Neyse ki ilaç kullanıyorsun.”
“Neyse ki. Ve bir daha olmayacak.”
“Olmayacak mı?” Midem kasıldı.
“Olmayacak. Prezervatif yoksa seks de yok.”
Ciğerlerim büyük bir rahatlama ile inledi. Bir daha
seks yapmamaktan bahsettiğini sanmıştım. Cüzdanım ­
da bir prezervatif vardı. O da bir şeydi ama daha fazla­
sını almak için acele etmeliydim. İki kez geldikten sonra
bile tartışılabilir bir şeydi, bir tane bizi sabaha çıkarırsa
onu özlerdim.
Bir elimle onun dizini tuttum, ovdum. Tekrar sertle-
şiyordum, geleceğin düşüncesi şimdiyi ele geçiriyordu.
“Ağzına ihtiyacım var bebeğim,” dedim sessizce, onu
kastederek.
“Pardon,” dedi, halen aynı küstahlıkla. Bir kısmı hala
bana bzgın olduğu içindi, diğer bsm ıysa onun kişiliği-
“Beni duydun, ben araba kullanırken aletimi em. Ben
de senin için daha sonra yaparım. N e kadar çok istersen.
O ağzı haftalarca aletimin etrafına dolanmış halde düş­
lüyordum.”
296
R. K. Lilley

Sesimde belirgin bir rica etme hali vardı, çünkü ilişki


için çaresizdim ve sadece ben istediğim için istekli dav­
ranacağından ümitsizdim.
Koltuğunu beni kotumdan yakalamak için değiştir­
diğinde şok olm uştum ve rahatlamanın ötesindeydim.
Sıcak ağzı kulağıma doğru hareket etti ve düğmesini,
fermuarını açıp beni baksırımdan yumruklarken kulak
mememi ısırdı.
Beni sertçe çektiğinde inledim.
“Beni özlediğini tekrar söyle,” diye fısıldadı.
“Seni özledim canım, her şeyini.”
“Davranışlarımı bile mi?”
“Özellikle onu.”
Tek elimi direksiyondan çektim, saçlarını tutarak ka­
fasını aşağı doğru hareket ettirdim, yapabildiğimce na­
zik.
“Em beni tatlım. Hızlı. Ve şimdi.”
Kotum u çıkarıp rahat etmem için beni yükseltmesi­
ne yardım ettim.
O nu bir elim saçında bana ittim. Dalga geçecek mo-
dum yoktu. Aletimin etrafında gülüşünü duydum ve
ağzına atladım. Kafası aşağı yukarı inip çıkıyordu, bir ri­
tim tutturm aya başladı; dili meşgul, kavrayışı sağlamdı.
“Daha sert. Daha güçlü em beni.” Biraz dışarı, saç­
larını sıkarak, ağzının içine birden itiyor, boğazını bana
yabn hissedene kadar çebyordum .
Elim saçlarında sertçe çekerek boğazının arkasına
birkaç b sa darbe boşaltıyordum. Kafasını kaldırmadan
önce beni çok sıb emdi, sıkarak suyumu çıkarttı. Şimdi,

297
Yorgun Hayaller

eli halen beni okşuyor. Yumuşak bir dokunuş. T ırnak­


lan testislerimi çiziyor.
“Ağzını çok seviyorum,” dedim ona.
“Becerdiğin ağzımı seviyorsun,” diye onayladı, sözü
çarpıtarak.
Güldüm, onu kendime çektim, benim le konuşurken
bile neşe ve m utluluk duyarak. N eşe, onu tekrar tekrar
becermem için meydan okuyor gibi g örünüyordu. Şan­
s/ma o bundan şikayetçi değildi.

298
R. K . Lilley

B ölüm 30

T ristan

Arabayı sürm eye başladığımda telefonunu kontrol


etm ekteydi.
“Frankie gittiğine kızm ış m ı,” diye sordum .
“H ım ? Frankie mi? Yok, başka bir şey olm uş.”
H a fif tedirgin sesinden ona kimin mesaj attığını bi­
liyordum .
“Eski sevgilin,” diye tahm inde bulundum , birden
daha az m u tlu ve daha şiddetli hissederek.
M utsuzca iç çekti. “Sadece anlamıyor, ısrarcı olma­
nın sevimli o ld u ğ u n u düşünüyor ama ben onu çoktan
aştım .”
C üm lesini bitirm eden arabayı kenara çektim, itiraz­
larını duym azdan gelip telefonu aldım, okumaya başla­
dım.
B irden b u rn u m d a n solumaya başladım.

299
Voıgıııı Hayaller

Daryl: Seni özledim. D ig ’in evinde partideyim,


beni görmeye gel bebek.

Mesajı, Dig’in evinin olduğunu varsaydığım bir ad­


res izliyordu.
“Dig nasıl bir isim dir,” diye sordum D anıka’ya, m e­
sajları okumaya devam ederken. H epsi aynı şeyin var­
yasyonuydu; temel olarak. G ünde birkaç tane, hepsi on­
dan, hiç gönderilen yok. Diyebildiğim ; D anika sadece
bir kez cevaplamış beni rahat bırak diye, birkaç hafta önce.
“Bu bir rum uz, gerçi gerçek adını da bilm iyorum .
Adam tam bir kaybeden. H âlâ birlikte olsaydık bile
Dig’in evindeki bir partiye gitm ezdim . O n u n partileri,
sadece, günlerce üstüste ot içen, zayıf, beyaz erkekler­
den oluşuyor.”
Bunun üzerine şaşbnlıkla bir kahkaha patlattım ama
hemen bunu öldüren bir mesaj çıktı karşım a. O n a tele­
fonun ekranını gösterdim .

Daryl: Tatlı m erkezini ö zled im b eb eğim . Bura­


ya gel. Tekrar içinde olm aya ih tiyacım var.

“Sana sıksık böyle boktan şeyler söylüyor m u ,” diye


söylendim.
Sindi, yanakları kızardı. “Sen söyle, m esajlarım ın
hepsini okuyan sensin. Ve o n u n söyledikleri y ü zünden
bana kızma. Sence bunda ben hiç k ontrol sahibi m iyim
ben? Keşke var o lduğum u bile u n u tsa .”
“Tam am , dileğin gerçek olm ak üzere. B u, Flamingo
ve Pecos da değil m i?”

300
R. K . Lille)'

Dikkatle beni izliyordu. “Evet, oraya yakın. Çılgınca


bir şey yapmayı planlam ıyorsun değil mi?”
T ekrar sürm eye başladım, okuduğum son sözler ka­
lıcı olarak beynim e kazınmıştı.
Bu yeryüzündeki en ikiyüzlü şeydi ama Danika’nın
bir başka adam la seks yapmış olma düşüncesi, başka­
sının o n u n içinde olm a düşüncesi; geçmişte bile olsa,
beni delirtiyordu. “Tristan, cidden oraya gitmiyorsun,
değil m i?”
“O raya gidiyorum . Bu adam seni tacız etmeyi bırak­
malı.”
“T rista n !” Sesi gerçekten endişeliydi. “Kendini tu ­
tuklatacaksın.”
“Sakin ol! Y apm am . Sadece onunla konuşacağım.”
“Söz m ü? O n u n için içeri girmeye değmez.”
“Söz” dedim , tam am en bu pisliği korkudan altına
yaptırm a niyetiyle am a sırf, D anika’m n tatlı m erkezinin
içine girdiği için o n u hastanelik etm ek kesinlikle tum k-
lanmaya değerdi. “Söz veriyorum ki sadece onunla ko­
nuşm ayı plan lıy o ru m am a sen arabada kalmalısın. Eğer
m esajlarda sana yazdığı gibi şeyler söylerse yapacakla­
rım dan so ru m lu değilim .”
“Bu saçm alık. A dam ın nasıl göründüğünü bile bilm i­
yorsun. O n u nasıl bulacaksın?”
“Sorarım . A rabada kalacağına söz ver ve ben de bunu
halledeyim. Bana sadece beş dakika ver. Bunu benim
için yapabilir m isin ?”
G ü rü ltü lü , kızgın bir nefes verdi. Y apabilirim . A n a
çılgınca b ir şey yapmayacağına dair söz verm elisin.”
‘Y e m in ederim tekrardan.”

301
Yorgun Hayaller

Caddeye çıktıktan sonra evi bulmak çok kolaydı. Çok


kalabalıktı. Bazı aptallar parktaki çimenlere kadar çık­
mıştı.
Birkaç bina uzakta parkederek, “Dig’in evi bu m u,”
diye sordum Danika’ya. “Evet, dikkatli ol. Orada etra­
fında arkadaşları olacak. Bir şey olursa sayıca üstün ola­
caklar.”
“Dikkat ederim,” diye güven verdim, arabadan çık­
tım. Ona söylemediğim hayatımda hiçbir kavgada kay­
betmediğim, sayıca üstün ya da değil. Çoğu erkeğin iki
katı büyüklüğündeydim ve nasıl acımasızca yum ruk atı­
lacağını biliyordum.
“Beş dakika,” dedim kapıyı kapatmadan.
Beynimde dönen mesaj yüzünden eve giderken yağ­
m urun çiselediğini zar zor fark ettim, bu beni delirti­
yordu.
Dışarıda park etmiş arabaları göz önünde bulundu­
rursak ev ağzına kadar dolu değildi ama fena esrar ko­
kuyordu.
İlk odada elden ele cam pipo gezdiren bir grup cılız
beyaz adam vardı, oradan başladım.
Şansıma evde sadece bir tane Daryl vardı, otkafalılar
beni arka bahçeye yönlendirdi.
“Teşekkürler,” dedim, görünüşüm ün bile onları kor­
kutmaya yettiği paranoyak piçlere.
İkinci adımımda yağmur korunaklı küçük verandada
bir Daryl işaretledim.
Çırpı gibi, dövmelerle kaplı bir adamdı. Kafasının bir
tarafı tıraşlı, diğer tarafı siyaha boyalıydı, em o tarzı şekil
verilmişti. Kulağında gümüş tüneller, boynunun büyük

302
R . K. Lilley

bir kısmını kaplayan bir karga dövmesi vardı ve dar bir


Kot giymişti.
Bir şekilde o olduğunu biliyordum.
T elefonuyla oynuyor ve ot içiyordu. Ellerim yum ­
ruklara dönüştü ve ona doğru gittim.
“Daryl,” diye seslendim. Sese doğru dönüp baktı ve
kuşkularımı doğruladı.
“Evet,” diye sordu, sesi küstah bir şekilde. O m inik-
likte birine göre cesaretliydi.
Lafı uzatm adım , yaklaştım, gömleğinin yakasından
tutup havaya kaldırdım . Ü stüne yükseldim, beni üze­
rinden atmaya çalıştı ama zor fark ettim ki ona izin
vermek yüzüm e aptalca bir bakış yerleştirdi. Cinayeti
gözlerime yerleştirm ek gerçekten kolaydı. Sadece o son
mesajı düşünm eliydim .
“Daha önce konuştuk telefonda. Danika’nm arkada­
şıyım. Beni hatırladın m ı?”
“Siktir git b e.”
Sinirlendim . B unu ona geçirirdim ama tüm alacağı
bu olurdu.
D öndüm , o n u eve fırattım. Ç ok hafifti. “Seni onu ra­
hat bırakm an için uyardığımı hatırlıyorum .”
“Sen kim sin,” diye hırıldadı.
“Tristan. D anika’ya göz kulak olan adamım. Ve sana
gerçek bir iyilik yapacağım. Seni bu gece hastanelik et­
meyeceğim. İyi hissediyorum, o yüzden sana bir uyarı
daha yapacağım. Dikkatle dinle, çünkü bir daha söy­
lemeyeceğim. D inliyor m usun? İrtibat kurmak yok.
A am a yok. Mesaj yok. H içbir şey. Bunlardan birini ya­
parsan beni duymayacaksın, göreceksin ve ben bir şey
Yorgun Hayaller

demeyeceğim. O sıska götünü boşaltıp alçıya sokaca­


ğım. A ladm mı?”
“Bunu niye yapıyorsun? O nu beceriyor m usun?”
“Seni ilgilendirmez. Ama şunu anla eğer o pislik m e­
sajlarından birini daha görecek olursam bambaşka bir
şey olur, vücudundan bir çift organın yok olur seninle
işim bittiğinde.”
Onu yere bıraktım ve yürüyüp gittim, çünkü ondan
bir şeyler daha duyacak olursam Danika’ya verdiğim
sözü bozardım.

d a n ik a

Onu uzun adımlarla arabaya doğru yürürken gör­


düğümde tutmuş olduğum nefesi bıraktım; beş dakika
sonra, söz verdiği gibi.
Sürücü koltuğuna döndü, elleri direksiyonu kavra­
dı ve sıhca tuttu. Vücudundaki gerginlikten ve direk­
siyonu sıkmasından sinirli olduğu anlaşılıyordu. Sesi
alçak ve çatallıydı. “Bana onunla neden o kadar zaman
geçirmiş olduğunu söyleyebilir misin? O nunla beş da­
kika konuştum ve ondan çok daha iyisini bulabileceğin­
den şüphem yok. Dünyalar katı iyisini. Akıllı bir kızsın.
Bunu anlamak neden iki yılını aldı?”
Bakışlarımı başka yöne çevirmedim ama sorunun
cevabı kendimi kırılgan hissettirdi. Yine de ona gerçek
R. K. Lilley

cevabı verm ek isterdim, palava değil. “Sanırım, daha iyi­


sini istemedim. Sadece... Sadece elimde tutacağım biri­
ni istedim. Bu m uhtem elen sana bir şey ifade etmiyor.
Senin bir ailen var ama ben de aile gibi bir şey istedim.
M ükem mel olmasa da yanımdan ayrılmayacağını dü­
şündüm, kimse bunu yapmamıştı. Aklımın derinlik­
lerinde daha azını hedeflersem bir şeylerin daha uzun
süreceğini düşündüm . Sadece birine ait olmayı ve biri­
nin bana ait olmasını. Ortaya çıktı ki azını hedeflemek
kendini de aza indirgiyor.” U zun titrek bir nefes aldım.
“Birkaç kez dersim i aldım. Sanırım bu kez baki.”
Eli direksiyonun ölü kabından kucağımda kavuştur­
duğum elim i yum uşakça kapatmak üzere hareket etti.
“Ben her zam an senin için kalacağım Danika. Ciddiyim.
Sen benim en iyi arkadaşımsın. Ne olursa olsun senin
için her zam an orada olacağım, sen de beni istersen.”
Bu beni parçaladı. Tamamen hem de. İyi tarafım o sözleri
eritip yok etm ek, kötü tarafımsa onu bir daha aramamak
istiyordu, çünkü benim le kalmayacaktı. Yakınımdan bile
geçmeyecek.
Kötü tarafım kazandı. “Şimdiye kadar yanımdan ay­
rılmadığın gibi mi? İki hafta yok olduğun, aramadığın,
uğramadığın, gösterine davet bile etmediğin gibi? Be­
nim için orada olm an dediğin bu mu?”
“O n u n için üzgünüm . Bir an kontrolümü kaybettim
ama döndüm . T am am mı? Benim... İlişkilerde pek şan­
sım olmadı. Aslında tek ciddiye aldığım ilişki kötüydü.
Kendimi o karışıklığın içine bıraktığımı düşünmek bile
tüylerimi diken diken ediyor. Sadece değmezdi.”
“Sürtük N atalie,” dedim belirsizce. O nun hakkında
Yargını Hayaller

konuşmak istemiyordum, onun için daha fazlasını ver­


mek isteyeceği kadın hakkında.
O lakaba pek alışkın değildi, şaşkınlıkla güldü. “Sür­
tük Naulie?”
“Frankie bana ondan bahsetmişti, birinin adı N ata-
Jıe ise o kişi adidir ve otom atikm an S ürtük N atalie’ye
alçalır.”
Elimi sıkıca tuttu. O kocam an ve sıcak gülüm sem esi
yalnızca benim içindi.
“Ona uyuyor. Ve bu arada, seni gösteride görm ek
istiyordum ve geleceğini biliyordum . Seni bizzat çağır­
madığım için bir pisliğim ama b u n u bilm eni sağladı­
ğımdan em indim .”
“Frankie’ye bana iletm esini m i söyledin?”
‘Yapmak zorunda değildim am a evet söyledim . Söy­
leyebilirdi de neyse, şim di anlıyorum . Frankie’yi salla.
Dinle, sadece bana bir şans daha verm ene ihtiyacım var,
tamam mı? Bir daha böyle pislik yapm ayacağım . Bilm i­
yordum... Seni bu gece görene kadar ne hata yaptığım ı
bilmiyordum ama şu an cidden apaçık b iliyorum ki öyle
yapmamalıydım.”
Hâlâ bir m ilyon sorum vardı ve bunları bıktırana ka­
dar sormaktan çok uzaktım . O an iyi yanım galip geldi.
“Öyleyse ateşkes istiyorsun?”
“O n u n gibi bir şey. A dına ne dersen de senin haya­
tına tekrar dönm em e izin verm eni ve b ir piç olduğum
için benden nefret etm em eni içeriyor.”
İçimi çektim. “Senden asla nefret e d em em ve hayatı­
ma çoktan dö n d ü n bile.”
Sürmeye başladı, ellerim i tutm aya devam ederek.

306
R . K . Lilley

“Seni özledim .” Daha önceden dile getirdiği gibi; bu­


nun farkına sadece kendisinin varmasına rağmen.
Sessizce Bev’in evine girdik, dosdoğru beni odama
gittik.
Kapıyı kaparken T ristan arkamdan sıkıştırıyordu,
ağzı boynum daydı.
“İçinde olm aya ihtiyacım var,” diye kulağıma fısıl­
dadı, ısrarlı b ir tonla. Boynumda, beni vahşileştiren o
noktadan öpüyordu.
O n u n çaresizliğini sevdim, bana yetemeyecek gibi
hissedişini sevdim , ona bana hissettirdiğinden başka bir
anlam ifade etse de b u n u n tadını çıkaracaktım olabildi­
ğince.
A k a m d a n elbisem i soydu, karnım ın üzerine yataca­
ğım şekilde, yatağa doğru itti. V ücudunu üzerime bas­
tırm adan önce ıslak elbiselerini çözdüğünü duydum.
O nun ağırlığı altında ezilene dek kendini üstüm e itti ve
sıkıca sarıldı.
Yavaşça indi, dizleri üstünde yükseliyor ve eliyle kar­
nımı tu ta rak o n u n la hareket etm em i sağlıyordu. Elleri
bütün gücüyle kalçalarım da dört ayak üstünde olmamı
sağlıyordu. B ir folyo paketi yırtıp açtığını duyuyorum
giriş noktam da, sadece içine itiyor.
“K endine d o k u n ” diye buyurdu.
Bir elim le uzandım , girişim de aletini elleyerek klito­
risimi o v d u m ve elleri m em elerim i buldu, onları yavaş
bir dokuşla geziniyordu. Hızlıca geri ittim, onu bir daha
çalıştırdım.
H aykırdı. Parm akları m em e uçlarımı >aıvarlıyordu,

307
Yorgun Hayaller

daha sonra çekiştiriyordu. “O klitorisi daha hızlı çahştır


bebeğim. H er şeyimi alacak kadar ıslak değilsin henüz.”
“Öyleyim,” diye karşı çıktım, kalçalarımı ona doğru
döndürdüm , çaresizce daha derine girm ek istemesi için.
Tamamen çıktı.
“Öyle mi dersin?” Sesindeki bir şey kafamı ona çevi­
rip bakmam gerektiğini hissettirdi.
“Evet. Beni hisset. Islağım. Sem içim de istiyorum .”
Parmakları aşağı süzüldü. İçim e kaydı. D ü z g ü n giriş
haklı olduğum u kanıtladı. “D em ek öylesin. T am am o
zaman. Bunu benden iste.”
Doğruldum , ikimiz de dizlerim iz üzerinde olana ka­
dar ona çarptım. Sırtım göğsüne, bacakları benim kilerin
içinde tamamen açık tutacak şekilde. Kafam geri düştü,
böylece ona bakabilirdim.
“N e?”
“Beni içinde istiyorsun. Senden b u n u n için bana sor­
manı istiyorum. Belirleyici ol ve lütfen de. B ir de, is­
m im le seslen.”
İlk içgüdüm ona gidip kendini becerm esini söyle-
m em di ama sesindeki garip hükm edici teh d it eğer sor­
mazsam sadece o nu yapacağını d ü şü n d ü rd ü .
Ve sahip olma isteği hakkında bir şey daha, özellikle
onun baskı uygulam ası, o n u daha d erin im e g ö m m ek is­
tem em le beni çaresiz kıldı.
“Lütfen beni arkam dan becer T ristan. L ütfen aleti­
ni gidebildiğin kadar derinim e göm , yapabildiğin kadar
çok yap bunu, ben aklım ı kaybedene kadar.
Ses to n u m iğneleyiciydi ama yine de işe yaradı.
Beni yüzüm yatağa çarpana d ek itti, dizlerim hala po­
R. K . Lilley

pomu yükseğe itiyordu. Bu, onun bütün avantajı kul­


lanacağı bir pozisyondu. Kalçalarımı avuçlayarak içime
derin bir şekilde sokuyordu. O gelirken ağzıma bir yastık
tıkıyorum çığlık atm am ak için, daha önce hiç olmadığı
kadar sert, aletinin boyutu, durum u neredeyse dayanıl­
maz yapıyor. Bu çok hararetli. Böyle olunca, kendimi
zirveye o n u n sert, hızlı, m uhtaç sokuşlarıyla hazırladım.
D erine tokm aklıyor, beni acımasızca kontrolden çı­
karıyordu. Kalçalarımı ona sarıp çıkarabileceği kadar yu­
karı çıkarttı, derinleri öğüttü, yavaş bir inlemeyle içimi
boşalttı.
B itirdiğinde üzerim e uzandı, yanağımı öptü, sıkıca
sarıldı.
Ç ok y o rg u n düşm üştüm , o daha içimden çıkmadan
uykuya dalacak kadar.
Gece sık sık uyandım . N edenini anlamak kafamı ka­
rıştıracak birkaç dakikam ı aldı.
T ristan ın eli beni sıkıca çevrelemişti, nefes almamı
engelleyecek kadar sıkıyordu. A kam daydı, bacağı kal­
çama atılm ış, kolu göğsüm üzerinde. Bir şekilde yine de
korkuyla uyanm adım . Kollarında içten bir uykuya dal­
dım, h u z u rlu .
D udakları kulağım da sesi derin, rahat ve gürültülü.
“Seni ö z le d im .”
G özlerim i kapattım , m utlak bir gönül rahatlığı gel­
di bana doğru. Seni seviyorum, diye düşündüm . “Ben de
seni ö z le d im ,” dedim .
Rahatladı ve tekrar uykuya daldık.
Yorgun Hayaller

Bölüm 31

Yalnız uyandım . O n u n çoktan uyanm ış olacağına


dair küçük bir u m u d u m vardı ama evin içine çabucak
bakınca hem en yerle bir oldu.
O n u n yokluğuna olan tepkim güçlüydü.
Çocuklara kahvaltı hazıramaya başladım , gözyaşları
yanaklarımdan döküldü.
Bu kadar duygusal değilim dir, d ü n geceden sonra
ben uyanm adan kayboluşu, bir enkaz gibi olduğum u
fark etm em i sağladı.
Çocuklar uyanana dek kendim i toparladım ama
kontrolüm çok hassas bir şeydi.
Sabah acı verm işti, çocuklara eşlik etm ekte güçlük
çekm iştim , norm alde çok kolay olurdu.
Yem ekten sonra çocuklar köpeği gezdirm em e yar­
dım ettiler; planlanm am ış, çevre m u h itte yavaş bir yü­
rüyüştü bu.
D önüp eve geldiğimizde kalbim göğsüm den fırla­
yacak gibi küt küt atıyordu ve T rista n ’ın arabasını gör­

310
R. K. Lilley

düm, dahası T ristan arabanın kıçına yaslanmış, kollarını


göğsünde çapraz kavuşturmuş, tişörtünün kumaşı ge­
rilmişti.
Biz köşeyi döndüğüm üzde pis pis sırıttı ve herkes;
köpek, çocuklar ve ben ona doğru koşmaya başladık.
Bizim le yarı yolda buluştu, çocuklar ve köpekle kafa­
larını okşayarak selâmlaştı.
G ülüm seyen gözleri benimkilerle karşılaştı ama be­
nim ona nasıl baktığım ı gördüğünde öldü.
“S orun ned ir B oo,” diye sordu, gerçekten kaygılı bir
sesle.
M ahçup bir halde om uz silktim. “Hiç. Yine beni yok
saydın san d ım .”
Köpeği severken çömeldiği yerden doğruldu, bana
yavaş yavaş yakınlaştı.
İki eliyle y ü z ü m ü kavradı, özenle bana baktı ’’Hayır.,
hayır., hayır, tatlım öyle bir şey değildi. Birkaç işimi
yapmak için gittim sadece. Ç ok tatlı uyuyordun, seni
uyandırm ak istem edim .”
T am k o n u şm ak için ağzımı açtım, ben tek kelime bile
edem eden kafasını eğdi, dudakları dudaklarıma değdi.
Ç ocukların, köpeğin, kom şuların önünde beni ma­
nasızca öptü. E lleri olduğu yerde kalmaya devam etti,
yanaklarımı yum uşakça sarmaya ama fark etmezdi. D ü ­
şüncelerim i b ir toz bulutuna çevirdi, dudakları dudak-
larımdayken.
G ülerek geri çekildiğinde, bir şamata koptu.
Ivan ve M at, bize sorular yöneltiyordu, utandma so­
rular.
“D ili ağzının içinde m iydi,” dedi Mat, tiksinmiş gibi.

311
Yorgun Hayaller

“Bu bir bebeğiniz olacak mı dem ek,” dedi Ivan, daha


da iğrenmiş gibiydi.
“Birbirinize bit mi bulaştırdınız az önce,” diye sordu
Mat, daha az tiksinmiş, daha çok büyülenm iş gibiydi bu
ihtimal karşısında.
‘Yani şimdi evlenmek zorunda m ısınız artık?”
Bütün bu sorulara köpeğin havlaması veya ulum ası
eşlik ediyordu. Yüksek sesle.
Tristana baktım, gözlerini kırpıştırdığını gördüm ve
gülmeye başladık. İkimiz de.
Köpek ve çocuklar evin içine girene kadar güldük.
“Öğle yemeği yediniz m i,” dedi T ristan, m utfağa yö­
nelirken.
‘Yedik.”
“Ah,” dedi, durdu. Tasmayı toplam am a yardım et­
mek için geri döndü. “B ugün için bir planınız var m ı?”
“Pek sayılmaz. Akşam yem eğine kadar çocuklara
bakmak yalnızca.”
“Jerry evde. Gece geç d ö n d ü am a yakında kalkar. Biz
alışveriş yaparken çocuklara göz kulak olm asını söyle­
rim ona.”
“Alışveriş? N için?”
“Evim için bok p ü sü r.”
“Boo, kötü kelim e kullandı,” diye bağırdı M at, iki
adım ötede ayakkabılarını çıkararak.
“Kahretsin, ü z g ü n ü m ,” dedi T ristan, dediğini fark
etti ve alnına vurdu. “B enim hatam . Ç ocuklar, babanız
uyandı mı diye bakm ak ister m isiniz?”
Jerry’nin odasına gittiler.

312
R. K. U l e y

D u yam ayaca k la rı kadar uzaklaştıklarında, “Evim için


bok püsür?” diye so rd u m .
“Evet, işte bilirsin; tabak çatal, çanak çömlek.”
Bunları neden daha önce almamış olduğunu merak
ettim ama yirm ili yaşlarının ortasında olduğunu göz
önünde bulundurarak, sormadım.
“Benim le gel, evi görm üş olursun, yerleşmeme yar­
dım edebilirsin.”
“Tabii, Je rry için sorun olmazsa.”
“S orun etm e z,” dedi güven vererek.
Jerry, b u k onuda iyi destek çıkmıştı. Kesinlikle iyiydi,
çocukları arka bahçeye oynamaya çıkardı. Tristan beni
kapıya d o ğru çekiştirm eye başladı.
Geri çekildim . “Ü stü m ü değişmem lazım, dükkan­
larda çekici pem b e bir şort ve yarım tişörtle gezemem.”
D ö n ü p baktı ve bana yine o akıl bozan fikriyle, “Evet,
gezebilirsin. Ü zerindekiler iyi, seksi bir terlik de giy ve
işte, gitm eye hazırız.”
Elim karışık saçlarım a gitti, daha önce yıkamıştım ve
kurum adan tarayam am ıştım . Bir an için üzüldüm.
Şu an sırtım d an aşağı bir düğüm şeklindeydiler.
“Ç o k k ö tü y ü m şu an Tristan, bana on dakika ver,
kendim e çekidüzen vereyim .”
Beni k en d in e çekti, saçımı tutarak kafamı geriye itti
ve b u rn u m a b ir öp ü cü k kondurdu, gözlen altın gibi
parlıyor, gam zeleri görünüyordu. “Nefes kesici görü­
nüyorsun. D ü n y a n ın en güzel kızı. M ükem m el.”
Geri çekildi, popom a sıkı bir tokat attı. “Şimdi o par­
mak arası terlikleri giy ve gidelim.”
Buna nasıl karşı çıkacağımı bile biliniyordum ve bu

313
Yolgıııı Hayaller

pohpohlamanın beni etkilememiş olduğunu söylersem


yalan olurdu. Her zaman etkilenm işimdir.
Arabaya bindikten sonra, sitelere doğru giderken,
“Bu kadar şeyi nereden alacağız,” diye sordum .
“Galleria AVM’deki Costco’dan.”
“Costco?”
“Evet, Costco. Daha önce gittin m i?”
“Evet ama bütün bu şeyleri orada bulabileceğim izi
bilmiyordum.”
“Tabii ki, Costco’da her şeyi satın alabilirsin.”
Ve böylece, öğleden sonrayı o n u n evi için alışveriş
yapmakla geçirdik. İtiraf etm eliyim ki b u n d a n keyif al­
dım. Kocaman mağazada koltuklardan vitam inlere, ki­
taplardan kamp ekipm anlarna kadar h e r şeye bakarak
saatler harcadık.
Boş buzdolabını dolduracak yiyecekler, güzel kare
beyaz tabaklar, çanak çöm lek, gözlük hatta tuvalet kağıdı
satın aldığımızdan ö tü rü heyecanlıydık.
B ulduğum uz her koridora girdik, h e r şeye baktık.
Tristan’layken ne kadar eğlendiğim in kanıtı olan anlar­
dan biriydi.
Eflatun bir gül buketini kaptı. D ipleri açık m ordu,
uçlara doğru rengi canlanıyordu.
Kokladım ve alışılm adık re nginden b üyülendim .
“Z arif kadınım için zarif b ir çiçek.”
Ettiği iltifattan ö tü rü kızardım , aslında bana kadınım
dediği için. Söylediklerini anlam landırm aya korkuyor­
dum ama um m am ak zordu.
“B unlar benim için m i?” T ek rar kokladım .
Ö dem e sırasında beş araba gerideydik, beni kendine

314
R, K . Lilley

çekti, eliyle saçlarıma dokundu, ancak aşık diye ifade


edebileceğim bir bakışla, “Elbette, seninler.”
Ağlamamaya çalıştım, kendimi aptal gibi hissederek
ayaklarıma d o ğ ru baktım . “Bev’den başka kimse bana
daha önce çiçek alm am ıştı.”
Saçlarımı kavradı, bu n u isteksizce yaptığını düşün­
düm ç ü n k ü k o lu n u birden çekti. “Bunu duymak bende
birini ö ld ü rm e isteği yarattı, canım.”
N e diyeceğim i bilem edim , ayaklarıma bakmaya de­
vam ettim .
‘Y ani spor, dar kot pantolon giyen ve ancak tek bir
kolum kadar ağırlığı olan biri.”
Bu beni gülüm setti. “Çiçekler için teşekkürler,” de­
dim ayaklarım a doğru, sessizce.
Ç en em e p arm ak ucuyla dokundu ve dudaklarını
dudaklarım a çekti. C ostco’nun tam ortasında. Bunun
dünyanın en tatlı şeyi olduğunu düşündüm .
“H e r zam an .”
“N e d e n e fla tu n ,” diye sordum konuşma yetimi tek­
rar kazandığım da.
“Bana farklı geliyor, senin gibi egzotik. Sanki... bek­
lenmedik. V e tabii ki buradaki en güzel çiçekler.”
U ta n d ım . “T a m b ir flörtözsün.”
Başparm ağını yanağım boyunca kaydırdı “Sadece
seninle bebeğim . Başka kimseyle böyle bir diyaloğa gir­
medim ve inanm alısın ki b u n u n her kelimesinde ciddi­
yim.”
Buna İnanmalı mıydım bilmiyorum ama Taun biliyor ki
inanmak istedim.
Beni evine g ö tü rd ü . Vadiyi kirleten karışık apartman

315
Yorgun Hayaller

komünlerinden birinin üçüncü karındaydı. H er şeyi


mutfağa taşımak için birkaç kez gidip gelmemiz gerekti.
Bana evi gezdirmedi. “Dean m uhtem elen odasın­
da bayılmıştır ama sana yemek pişirdikten sonra odamı
göstereceğim,” diye açıkladı.
O, ıspanak ve parmesanlı makarna yaparken, ben de
eşyaları yerleştirdim.
“Dondurulmuş makarna mı yapacaksın,” diye sor­
dum, sadece onu yaptı. Bu bir küfür değil mi? Yani şey
gibi yapman gerekmiyor m u, makarnayı sıfırdan yapıp
ve belki sosuna ellerinle domates sıkarsın?
Güldü. “Sosa domates sıkmak mı? Böyle yapıldığını
mı düşünüyorsun?”
“Hem en hem en,” dedim, yeni çatal-bıçaklarını ha­
zırlarken.
“Bu iyi bir yemek ve iki saaat yem ek pişirmek için
fazla açım.”
Eğer o iyi diyorsa, demektir ki o yemek iyidir. Bu adam
kalitesiz yemek yemez. H atta yemekte o kadar iyi ki be­
raber takılırken iki kilo almıştım ve endişe etm edim bile
çünkü bazı zevkler iki kiloya değerdi. O kadar iyiydi işte.
Tabii onun kalbimi kırıp haftalarca ortadan kaybol­
duğu günlerde iki kilo ve biraz daha fazlasını vermiştim.
Çatal bıçakları yerleştirdikten sonra, “Tuvalet nere­
de,” diye sordum.
“Odam dakini kullan.” O cak başında çalışmaya de­
vam ederek işaret etti.
Kendimi tutamayıp odasını m erakla gözetledim.
Eşyalar dağınıktı, hepsi paketlerinden çıkmamıştı,
yani çabalayarak öğrenecek pek bir şey yoktu. Dikkatimi

316
R. K. Lilley

çeken tek şey komodininin üzerinde duran çok sayıda-


Ici yansı boş likör şişeleriydi. Yaşam tarzı hakbnda çok
fazla şey söylüyordu.
Banyo doğrudan odasına bağlıydı, gördüğüm en bü­
yük küvetle birlikte. Kelimenin tam anlamıyla içine altı
bşi sığardı, özellikle hayal etmek istemeyeceğim bir re­
sim olarak.
Mutfağa döndüğüm de Tristan makarna pişirmeyi
neredeyse bitiriyordu, ben de tababarı paketlerinden
çıkarmaya başladım.
Kare, beyaz ve oldukça zariftiler; özellibe bekar bir
erkek için. Ben seçtim.
Elime bir tabak aldım ve tam da bu sırada; üstü çıplak,
kumral bir kadın mutfağın içinde dolaşmaya başladı.
Üstsüz ve umursamazdı. Ten rengi bir tanga ve bir
gülüşten başka bir şey giymiyordu.
Dayandı, evet Tristan’a dayandı ve o büyük, sahte,
çıplak m em elerini onun sırtına bastırarak sarıldı.
Buna hazır değildim, orada donmuş, öylece durdum,
elimde bir tabakla bu tuhaf tabloyu izledim.
Tristan, bu temasla katılaştı, ocağın ateşim kapara,
mutfaktaki çıplak kadına en az benim kadar şaşırmış bir
halde bakmaya başladı.
Kadının hoş olup olmadığını bile söyleyemezdim,
bütün o çıplak tenden ötürü dikkatim dağılmıştı.
Kıza doğru bakınca kaşlarını çattı. “Ah,” diye başladı,
belli ki dili tutulm uştu.
Kevaşe ona m uhteşem bir gülücük verdi. Lanet olsun,
çok hoştu.
“Ben Kendra. D ört gece öncesinden. Merak etme.

317
y'orgiHJ Hayaller

adımı hatırlayacağını düşünm em iştim . Pek konuşm a­


dık.”
Tabağı sıkıca sıkmıştım, o kadar sıktım ki parm akla­
rım çukur olmuştu, sıkmaya devam ettim . Kızı om uzla­
rından tutup itti.
“Tamam, Kendra. Peki şu an burada ne yapıyorsun
ve giysilerin nerede?” Kaçık bir kadınla konuşulurken
kullanılan dikkatli ses to n u n u takınm ıştı.
“Buraya dün gece D ean ile geldim . Seni tekrar gör­
meyi um uyordum . Sanırım k ü lo d u m u odanda bırak­
tım. Gelip bulm am a yardım eder m isin?” Sesi ahlaksız
imalarla doluydu.
Tam anlamıyla çıldırdım . E lim deki tabak uçup kafa­
larının üstündeki duvarda kırıldı. Kim se bir tepki vere­
m eden bir tabak daha uçtu. Bayan sahte m em e koşarak
kaçtı ama T ristan, aptal aptal bana doğru hareket etm eye
başladı; eğiliyordu, tabaklar uçm aya devam etti. O bana
doğru gelm eden e n az altı tabak b r d ım . K ontol etm ek
için aşağıya bakm adım am a hepsi o ld u ğ u n d an em indim .
Y üzündeki ifade kızgın değildi, kıpırdam adan şaştım
kaldım ; kollarını bana sardı. D aha fazla eşyasını yetişip
taram ayacağım bir yere uzaklaşm aya yetecek kadar bir
süre.
Neden kızgın değildi? Az önce o n u ve o d ö rt gece önce
yattığı üstsüz fahişeyi sakatlam aya çalıştım .
K onuşm adım bile. Söylem em gerekenleri kırdığım
altı tabakla söylem iştim .
O k o n u ştu , tekrar tekrar ö z ü r diledi, kulağım a fısıl­
dadı. B u n u h e m e n ciddiye alışım ı çok tu h a f b uldum .
Ü s tü göm leksiz D ean m utfağa giriverdi, bir değil iki

318
R. K . Lilley

çıplak kevaşeyle, biri arkasında biri önünde. Etrafa veri­


len zarar için bağırmaya başladı.
«Ne oluyor ya? U yuyordum ve mutfakta kahrolası
tabaklarını kıran bir kız var. Ve Kendra dedi ki bir tane-
siniyle ona vurm aya çalışmış.”
‘Y atağına git D ean,” dedi Tristan sinirli bir halde.
Kulağıma söylediği gibi yum uşak değildi. “Seni ilgilen­
dirmez.”
“Tabii ki b en i ilgilendiririr,” dedi Dean. “Burası be­
nim de ev im .”
“Senin d e rd in n e ,” diye sordu üstsüz Kendra.
Öyle sa nıyorum ki bana diyordu.
“O n u n d erdi b en im kız arkadaşım olması,” diye ce­
vap verdi T ristan . “Ve ona benim evimde saygısızlık
edildi.”
Kendra suratı asık bir halde, “D ört gece önce bir kız
arkadaşın y o k tu ,” diye bağırarak dikkat çekti.
“A a v e rm iştik am a tekrar birlikteyiz. Dean bunlan
buradan g ö tü r.”
“H ay belasını! Sen b u sürtükleri alıp buraya getir ve
onlardan k u rtu lm a k zorunda kalan ben mi olayım?”
T ristanın kaskatı kesildiğini hissettim. Konuşma sesi
çok ü rk ü n ç tü . “Seni sadece bir kere uyaracağım. O nun­
la bir daha böyle konuşursan, ciddi bir sorunum uz olur.
Özür dile ve b u ra d an defol git. G ötünü, ağzının işlevle­
rini yerine getirecek hale getirm eden git... Yoksa bu iş,
bir uyarıdan daha fazlasıyla biter.”
D ean sessizce k ü fü r etti, arkasını döndü, ayağım yere
vurdu. M u tfa k ta n çıkarken küstahça, “Ö zür dilerim,”
diye h o m u rd an d ı.

319
Yorgun Hayaller

Fahişe bir ve fahişe iki, onu takip etti hem en arkasın­


dan.
Tristan eğildi, beni kucakladı ve odasına taşıdı. Eği­
lip yatağa bıraktı. Ü zerim e eğildi, vücuduyla beni eze­
ne dek, göğsü göğsüme. Bacaklarını yana açıp üstüm e
oturdu. Kollarımı kafamın üzerine yukarı çıkandı, elleri
bileklerimdeydi.
Yüzünü yüzüme yaklaştırdı, altın gözleri yum uşadı.
“Ö zür dilerim .”
N e için özür dilediğinden pek em in değildim . Ben
de tabaklarını kırdığım için, o nu tabakla vurm aya çalış­
tığım için özür dilem eliyim diye d ü şü n d ü m am a yapa­
madım. Aklımı kaçırmam a neden olm u ştu ve buna hâlâ
çok kızgındım.
H alen bir şey vardı, ısrar eden bir soru; düşüncele­
rimi olm uş olan diğer her şeyden çok baskı ediyordu.
“N eden kız arkadaşın old u ğ u m u söyledin? Yalan
söyledin. Biz hiçbir zam an beraber değildik, olm ası ge­
rektiği gibi değil.”
D erin bir nefes aldı, göğsünü göğsüm e sü rd ü . İfade­
sinde bir şey fark ettim , bu acı bile olabilirdi. ‘Y alan de­
ğildi. Kafası sikik biri olm asaydım , olm ası gereken oydu.
Başından beri meseleyi kötü bir şekilde halletm eye ça­
lıştım, b u n u n için ö z ü r dilerim . Senin hakkında hisset­
tiğim... başından beri aram ızda olan şey, k endim i inkar
ederek aptallık ettim . Ö zel olm am ızı istiyorum . Arkadaş
değil, seks arkadaşı değil, artık duygusal bağı görm ezden
gelm ek yok. Seninle olm ak istiyorum . O lm ası gereken­
den daha karışık bir hale getirdim h e r şeyi, tersini yap­
m ak istiyorum . B u n u sorm aya hakkım y o k am a bundan

320
n . ı \ . i^ıutry

sonra daha iy i olacağım ı kanıtlam ak için bana bir şans


verir m isin ?”
Kalbim saniyede b ir m ilyon kez çarpıyordu, neşe ve
korku içinde. D a h a önce bana hiçbir söz vermeden kal­
bimi kırm ıştı. Beni yine öyle kırarsa ne kadarda kötü olurdu,
ondan um ut beklememe izin verdikten sonra...
B ek len m ed ik ve saçm a bir şekilde gözyaşlarına bo­
ğuldum.
T am b ir ald atm a değildi. Yüksek sesle, çirkin ve ne­
fessiz b ir şekilde h ü n g ü rd e m e y e başladım. Ağlamalarım
başladı m ı d u rm a z d ı.
Beni ilk kez ağlarken görm üştü. Boğazından küçük
bir ızdırap sesi geldi, d e rin bir sempati sesi.
Yüzü k ulağım a sokuldu. “Ö z ü r dilerim tatlım. Seni
incittiğim için ç o k ü zg ü n ü m . B unu geri alabilseydim
yapardım am a yapam am . Senin için düzeltmeye çalışa­
cağım am a tam a m m ı? L ütfen bana şans ver. Lütfen.”
H issetttiğim e n güçlü duygunun rahatlama olduğunu
fark e tn iğ im d e sakinleşm eye hazırdım . O na sırıksıklam
aşık olm a d ü şü n c e si, aşkı çok derin hissedebileceğim
düşüncesi, o n u n b u çok korkunç şeyler yaşadığımı his­
setmesi ve b u n o k tad an geri dönm ek bir sinir kriziydi.

321
Yoıgıııı Hayaller

Bölüm 32

Çenemi hiç kapalı tutam am . İyi, kötü, çirkin her şey


ağzımdan çıkar, istisnasız.
Tristan’ın vücudum üstündeki ağırlığıyla, kulağıma
fısıldamaları, aramızdaki şeye karşı koyamadığını bil­
mek, benim yapamadığım gibi; kalbim in dilini çözdü.
Devam etm ek isterdim çünkü bazı itiraflar karşılıklı
olmak zorundaydı. Ama kararı koca çenem verdi, her
zamanki gibi.
“Seni seviyorum ,” dedim titrek sesimle.
Geri cevap verm eyeceğini biliyordum . Buna hazır-
lıklıydım. Ama o yapılacak en iyi ikinci şeyi yaptı, du­
daklarını dudaklarım a gözü dönm üş, azgın bir öpücük­
le yapıştırdı, dili ağzımı istila ediyordu.
İnledim , vücudum u o n u n sert oluşum una doğru ha­
reket ettirdim .
Aniden durarak bana baktı. Kalçalarımı hareket ettir­
dim , katı uyluklarını yerinden oynatmaya çalıştım. O n ­
ları bacaklarımın arasında istiyordum , dışında değil.
322
R. K. Lilley

“İçinde olmayı çok istiyorum. Geçen akşam yaptığım


için gerçekten çok üzgünüm. Aklım yerinde değildi.
Ama yemin ederim ki her zaman prezervatif kullandım.
Her zaman. Şu andan itibaren biz özel olduğumuza
göre sen ilaç kullanıyorsun. Karar senin ama bunu göz
önünde bulundurm anı isterim.”
“Evet,” diye cevapladım hemen, om hayır diyemeyecek
kadar muhtaç bir halde. Bana en çok istediğim şeyi veri-
yordu-kendini ve hiçbir şeyine karşı çıkamazdım.
Dudaklarını duygulu bir şekilde benimkilerin üstü­
ne, en çok istediğim gibi yönlendirdi, kalçaları uylukla­
rımın arasına oyuk açıyordu.
Geri çıktı. “Kıpırdama,” dedi. Yataktan kalktı. Kalça­
larımdan geçerken şortum u ve külodumu yavaşça çekti.
“Senin için bir şeyim var.”
Dolabına gitti, bir elinde koyu bir el çantası ve diğer
elinde kelepçe gibi görünen bir şeyle geri geldi.
“N e yapıyorsun,” diye sordum yatakta hvrananarak.
Yamuk ağızla güldü. “Rahat ol. Bana güveniyorsun.
Değil m i?”
Y utkundum , çenem kilitlendi ama kafamı salladım.
Yatağa geri geldi, emekleyerek bacaklarımı açtı tekrar.
Ü zerim dekini ve sütyenimi çekip çıkardı, kollarımı
tüy gibi h afif bir hareketle başımın yukarısına kaydırdı.
Dudaklarını kulağıma getirdi. “Kapat gözlerini,” diye
fısıldadı.
“T ristan,” diye başladığımda beni susturdu, gözle­
rimi siyah bir gözbağıyla kapattı ve kafamın arkasında
bağladı.
Dünya karardı ve o bana dokunmaya başlayana kadar
bunun ne işe yaradığını anlamadım.
323
Yorgun Hayaller

B oynum un arkasını öptü elleriyle bileklerim i tuttu.


Kelepçeleri taktı, sıkarken oldukça yavaştı. İçinin, bilek­
lerimi korum ak için yum uşak bir şeyle kaplı olduğunu
fark ettim.
“Mücadele edeceğimi m ı d ü ş ü n d ü n ,” diye sordum
dayanıklılığını test etm ek için kollarım ı yavaşça çekerek,
“Hayır, tatlım. Kabul etm eni u m m u ştu m . İçi kaplı
çünkü seni yaralayacağım düşüncesine katlanam am . Se­
nin güvenim kazanma hediyesini çok ciddiye alıyorum .”
“Sapıkça olduğunu biliy o rd u m ,” diye m ırıldandım .
Köpcücük kem iğim e karşı kıkırdadığını duydum . H iç­
bir şey görem ediğim için o k üçük tem as beni tepeden
tırnağa titretti.
“Bu benim için değil Danika. B u senin için. Kendini
salıvermen için, her şeyi kontrol etm eyi bırakm aya ih­
tiyacın var. H epsini. H e r bir dam lasını.” H e r cüm lesini
etimi yum uşakça öperek noktaladı, boy n u m d an başla­
yarak, köprücük kem iğim e, göğsüm ün ortasına hareket
ederek, aşağıda tam m erkezim den öperek, göbek deliği­
m in içini burnuyla eşeleyerek.
Kıvrandım, bacaklarım tedirgin bir şekilde kıpır kıpır
hareketleniyor, o n u n bacaklarını bulm aya çalışıyordu,
bunu ağzının üzerim de olm asından daha çok istiyor­
dum .
Beni kalçamdan sıkıca tutarak sabitledi ve göğsü ile
göğsüme bastınşm ı hissettiğim de neredeyse ham ur gibi
olm uştum , vü cu d u n u n altı bacaklarım ın arasına kayıp
girdi, onları alabildiğine itti, daha da açtı.
Eli diğer kalçamı kavradı, araya bir boşluk açmak için
uyluğum un içine kaydı.
Soluk soluğa kaldım; dudaklarını karnım ın altına
R. K. Litley

bastırdığında, öptüğünde, yaladığında, beni sıçratmaya


yetecek kadar emdiğinde.
Dişiyle kalça kemiğimi sıyırıp geçti, uyluğumun içi-
ue giden kıvrımları yaladı. Kasığımla biçam ın kesiştiği
noktada kaldı, emmeye devam etti.
“Tristan,” diye iç çektim sıçrayarak.
Ağzını, tenim e mırıldamaya yetecek uzaklıkta bıraktı.
“Söyle bana Danika. Bana ne istediğini söyle.”
“Ben-ben ağzını üzerimde istiyorum.”
“Daha belirleyici ol.”
“Ağzını istiyorum , üzerinde, benim, benim ...”
“Klitoris. Söyle, ağzını klitorisimde istiyorum.”
“Ağzını klitorisim de istiyorum.”
“Lütfen,” diye hatırlattı.
“Ağzını klitorisim de istiyorum, lütfen.”
Yemin ederim ki tenim e karşı gülümsediğini hisset­
tim ama sonunda, m erhametle ağzını merkezimin içine
getirdi, becerikli dilini yarığım ve klitorisim boyunca
hareket ettirdi, o hızlı, küçük daireleri çizerek.
Tek bir amaçla, kararlı bir şekilde aynı noktada kaldı,
bir temasla o güzel hüsran dolu ana ulaşmama yeterince
yaklaşana kadar.
“T ristan,” diye inledim.
Bana doğru konuştu, alçak ve pürüzlü sesinin titre­
şimleri beni daha da ileriye götürüyordu. “Başka bir şey
mi istem iştin?”
“Ellerin. Parm aklarını içimde istiyorum, lütten.”
Lütfen dediğim anda iki parmağını içime sokuyordu.
Kaygandı, parm aklan hem en içeriye kaydı. Onları de­
rine itti, uzatıyor, bunu bir ritim içinde yapıyordu, dili
beni vahşileştiren kahredici daireleri çiziyordu.
325
Yotgıııı Hayaller

Beni tam istediği gibi elde etm işti, d ü şü n c e sizc e, can


atarak koyvermiş ve geldiğim de, tek rar teki'ar adını hay­
kırmıştım.
Ağırlığını kısa bir süre için ü z e rim d e n çekti, yukarıya
doğru kaydı, teni tenim e değecek şekilde.
G irişim e yerleşti, sadece u c u n u iterek.
M ızrağını sapladığında beni şo k etti, b o y u tu hala çok
büyüktü. Am a acı yoktu. B u n u m ü k e m m e l b ir şekilde
yaptı. O n u n için hazırdım .
“Ö z ü r d ilerim ,” dedi tö rp ü ley ici sesiyle kulağım a,
sert ve şiddetli vu ru şların a başlarken. “Seni ö z le d im .”
“Ben de seni ö z le d im .” O n a karşı h içb ir şeyi red d e-
dem eyecek kadar zayıftım , affetmqn bile.
Ağzı bo y n u m d ay k en ve beni tek rar zirveye çıkardı­
ğında içim i sarsarak; tek rar tekrar, o iki yıkıcı kelim eyi
zapt edem edim . “Seni se v iy o ru m .”
G eldi, adım ı fısıldayarak şiddetli b ir inilti eşliğinde
içim e boşaldı. Sağlam bir itiş kuvvetiyle.
M akarnanın k u rta n la b ilir halde olm adığını, taze bir
tane yapm ak gerektiğini söyledi.
K o tu n u giydi, d ü ğ m elem ek le uğraşm adı. B en de
o n u n tişö rtü n ü aldım ve giydim , kalçam ın yarısına ka­
dar gelen.
Beni m utfağa çekiştirdi ve alışılm ış m u tfa k rutinim iz
için tezgaha o tu rttu ; farklı bir mu fakmışçasına.
Suyu kaynatm aya başladı, bana d ö n d ü yanaklarım ı
kavradı, gözleri öyle nazikti ki. K onuşm asını bile iste­
m edim . G özleri böyleyken çok m ükem m eld i. B ilm ek
istediğim her şeyi anlattı bana.
O yem ek yaparken ergenler gibi öpüştük.
Kalçasını uyluklarım ın arasına yerleştirdi, ağzımı ya-
326
R. K. LİİIcy

va§ ve uyuşturan öpücüklerle aldı, kocaman elleri yüzü-


jnü en hafif dokunuşlarla kavrıyordu.
Geri çekildi, alnını alnıma koydu. “Sen çok güzelsin.
Dünyanın en güzel kızı.”
“Of, T an rım . Senin yüzünden öğle yemeğini kaçıra­
caktım.” M utfağın girişinden içeri davetsiz bir misafir
sesi geldi.
Tristan doğruldu. D ean’e düşmanca bir bakış attı.
“Bir odaya geçin,” diye mırıldandı Dean, gözlerini
devirerek. G eçip buzdolabına gitti, bir bira kaptı, kapa­
ğını çevirerek attı.
“M ahrem iyete biraz saygı, Dean,” diye emretti Tris­
tan, sert b ir sesle.
“Siktir git. Burası mutfak. Mutfakta mahremiyet ol­
maz.”
“Bana b o rçlu su n , az önceki üstsüzler geçidiyle yaşa­
nan rezaletten ö tü rü . Şimdi bizi biraz rahat bırak.”
“Sen zaten ü stsüzler geçidinin ikisiyle de yattın geçen
hafta. G erçekten de bana bir bira almak için üzerlerin­
de tişört olm ad an gelirlerse güceneceğini düşünmedim.
Hangi ara ahlak bekçisi oldun Tryst?”
Birkaç kısa cüm le, iyi olan ruh halimi öldürdü. Biz o
zaman özel değildik daha, dedim kendi kendime. Yine de
canımı acıtıyordu. Tristan beni yine böyle incitir mi, yapar
mı acaba, diye d ü şü n m e k zorunda kaldım.
T ristan, D e a n ’in laflarını benden daha kötü karşıladı.
Mutfağın diğer tarafına gitti, adamı buzdolabına sıkış­
tırdı, ufak tefek olan adam ın göğsüne bir parmağını sap­
ladı. “O siktiğim in ağzına dikkat et ve iyi dinle. Benim
kadınıma tek rar saygısızlık edersen, ciddi bir problemi­
miz o lu r.”
327
Yargım Hayaller

“Ben mi? Ben mi ona saygısızlık ediyorum ? G eçen iki


hafta boyunca gördüklerim ? Peki o b u n u biliyor m u?”
Tristan’m ellerinin yum ruklara d ö n ü ştü ğ ü n ü gör­
düm, öncesinde hareket etm eye başlam ıştım , b u n u ya­
pacağını biliyordum. O na koştum , arkasından sarıldım,
sıkıca çekiyordum.
Kıçım tezgaha yapışana kadar o n u geri çekm em e tek­
rar tekrar izin verdi.
“Lütfen yapma,” diye fısıldadım, yanağım kürek ke­
miğine yapıştı.
Tristan D ean’i işaret etti, konuştuğunda sesi öfkey­
le titriyordu. “B unların hiçbiri seni ilgilendirm ez ama
sadece bir kereliğine seni bilgilendireyim . O zam an
birlikte değildik ama şimdi beraberiz. Ve o n u n önünde
düzgünce davranmazsan, kapının yerini biliyorsun. Bil­
men gereken tek şey de b u .”
Tristan elini havaya kaldırdı, sinirli görünüyordu,
tam başladığı gibi, diğer değişiklikler o n u etkilem em iş
gibi.
“Şimdi bizi yalnız bırak,” diye gürüldedi T ristan.
Dean başka bir söz etm eden çekip gitti.
Tristan bana döndü, beni tezgahın ü stüne kaldırdı.
Ağzı ağzımın üstüne geldi, aç ve sert. Elleri h er yerdey­
di, biri göm leğinin altından kalçamı yakalam ak üzere,
diğeri m em e u cu m u çekiştirm ek üzere kaydı.
Bacaklarımın arasına geçtiğinde soluğum kesildi ve
onun kuru ereksiyonu ıslak ç u k u ru m boyunca kaydı.
Ö püşm eyi keserek, kafamı çevirdim . “T ristan! Bura­
da... yapamayız. Burası uygun değil.”
“Geri gelm ez,” dedi boğuk bir sesle kulağıma, ilk lez­
zetli parçayı içime iterek.”
328
R . K . L ille y

‘Y ine d e-ah -m u tfak ... o h h .”


İçime sertçe itip kaktı, daha iyi bir açı için kalçalarımı
tezgahın u c u n a çekti.
“Bizi izle. A letim in senin içine kaymasını izle tatlım.
Bu fazla m ü k e m m e l.”
Aşağıya baktım . T işö rtü m ü kaldırdı, kotunu ona ye­
tecek kadar indirdi. O n u n kalın sertliğini içime itişini
nefessiz b ir büyülenm eyle izledim.
Kabzasını yerleştirdiğinde ağzı ağzımı aldı ama öpüş­
meyi ansızın bitirdi, gözleri içim den dışarı sürüklenen
aletine indi. B enim bakışlarım da onu izledi, kendimi
tutam adım . O ağır asılmayı görüp hissettiğimden inle­
dim.
“Ç ok iyiydi,” diye içimi çektim.
“C e n n e t gibiydi,” hırladı.
O sihirli ellerd en biri aşağı kaydı, klitorisimi ovan
m ükem m el dairelerle beni zirveye çıkardı.
O da g üçlü b ir haykırışla takip etti.
“D ean ’in b u n u duym am asına imkan yok,” dedim
ona, so nunda tekrar nefes alabildiğimde. Bu görüşüm ü
görm ezden geldi, içim den çıkarken. “U m arım bir paket
ravioliyi daha heba etm em işim dir. Açlıktan ölüyorum .”
Bu g ö rd ü ğ ü m en iyi konu değiştirmelerden biriydi.
M akarnanın su y u n u süzdüğünü gördüm, düzgün dü­
şünmeye çalışarak. K endinden hariç her şeyden dikkati­
mi dağıtm akta çok iyiydi.
D udaklarım a bir ravioli uzattı. “Dene, seveceksin.”
“K arbonhidrata pek sıcak bakmıyorum ,” dedim ama
bir ısırık aldım .
Yorgun Hayaller

Ben çiğnerken ağzıma kısa bir öpücük bıraktı. Hak­


lıydı, tadı çok güzeldi. Belki Tristan’ın ev yapımı olarak
değil ama denediğim en iyi dondurulmuş makarnaydı.
Bize paylaşmak üzere kocaman bir tabak hazırladı,
beni odasına çekiştirdi. Banyoyu hazırlamaya başladı,
arada beni ravioli parçalarıyla besledi.
Tişörtümü ve kotunu çıkardı, halen yemek yerken
beni küvete çekiştirmeye başladı.
“Cidden mi? Küvette makarna? Bitirdiğimizde şişi­
rilmiş bir balina gibi hissedeceğim.”
Sadece güldü, ağzıma bir parça daha attı. Sırtımı önü­
ne yerleştirdi, şakağımı öptü.
O daha konuşmadan tabağı bitirdik.
“Bu büyük olasıklıkla yaralı bir konu ama kendimi
açıklamak istiyorum.”
“Tamam,” dedim özenle, duymak istediğimden emin
olmayarak.
“Biz tartışmadan önce tam bir piçtim. Ben... yaptığım
bazı şeylerden ötürü pişmanlık duyuyorum . İki haftalık
bir alem yaptım bildiğin gibi. Ayık olduğum bir an bile
yoktu. Seni içimden atabileceğimi sandım ama bunun
bu şekilde yürümediğini öğrendim. Ve bu konuda açık
olmak istiyorum. A tık sana söz verdiğm e göre bir daha
böyle şeyler olmayacak, tamam m ı?”
Kafamı salladım, başımı göğsüne sürterek.
“Tam am ,” diye fısıldadım, kendim i m innacık his­
sederek. Ona karşı hislerim çok derindi, sözünden dö­
nerse ne yapacağımı düşünm ek zorundaydım . Onu terk
edebilecek gücüm olacak mıydı? Gerçekten bilm iyordum .
Kendi isteğimle gidemeyecek kadar sarınm ıştım ona.

330
R- K. Lilley

Bölüm 33

A tık neredeyse ayrılmaz bir bütündük. Neredeyse


her gece benim le Bev’in evinde uyudu. Benim de ona
ayak uydurduğum sürekli ayakta, çetin yaşamına devam
etti.
Çok içki içtik, çok az uyuduk ve iki haftada hayatım
boyunca yaptığım dan daha çok seks yaptık.
Ona deli gibi aşıktım, onun yanında uyudum ve yine
de rüyamda onu gördüm , sanki uykudayken bile ayrıy­
mışız gibi.
G ülüşünün kıvrımları, gamzelerinin şekli, altın göz­
lerindeki ışıltı kalbimi dört nala koşturuyordu her se­
ferinde. Bana bakışı, beni parmağının ucunda oynatışı.
Şüpheniz olm asın, daha önce hiç bu kadar aşık olma­
mıştım. D oğrusu T ristan’a olan aşkım daha önce hiç
aşık olup olm adığım ı sorgulamama neden oldu. Onu
sevmek öyle b ir şeydi ki onunla karşılaştıracak hiçbir şey
bulamayacak kadar kontrolden çıkmıştım.
Ben ona h er zaman söylediğim halde, o bana cevap
olarak hiç sevdiğini söylemedi ama daha önce hiç se-
331
VoryHH Hoyalİvr

vilmedığim kadar sevildiğimi hissettim, bu benim için


yeterliyd i.
Kendimi hiç kıskanç bir insan olarak düşünm emiş­
tim ama TristaıTlayken öyle oluğuma şüphe yoktu. Ka­
dınlar onu fark ediyordu sıklıkla. Ve çoğu bunu üstü
kapalı yapmıyordu. Bu yeterince kötüydü ama kendimi
kaybetmeme neden olan şey birkaç kere onun yattığı
kadınların içine düşmemizdi. Böyle olduğunda tam bir
kafadan kontağa dönüştüm. N e yaptığımı biliyordum
ve yine de düşünmeden tepki vermeme engel olamı-
yordum.
Decadence’teydik. Cory orada olduğundan ve Fran­
kie de aynı binada çalıştığından favori kulübüm üz ol­
muştu. Jared ile çok fazla takılıyorduk, hem en hemen
her gece.
Jared ve Frankie ile sohbet ediyordum. G rubunun
daha fazla konser vermesine ikna etm ek üzerine konu­
şuyor, ona karşı örgütleniyorduk.
Evet, konser kelimesini kullanmaya başladım.
Roma’dayken...
Tristan’m tuvalete gitmesi gerekti. Geriye yöneldiği­
ni gördüm. O nlar için açılış yapan, pembe saçlı rockçı kı­
zın onu durdurduğunu gördüm , bir eli onun kolunda.
Kızla rastlaşmaya devam ediyorduk. Adı Rosette idi,
çıktığımız kulüplere bizim gibi gidiyordu, kızın ona ba­
kışından yatmış oldukları konusunda neredeyse em in­
dim.
Frankie’ye baktım, her zaman her şeyi olduğu gibi
söylerdi. ‘Yatmışlar mı? Yani o ve ben birlikte..”
O ağzını açmadan önce aralarındaki şeyi bildiğimi
söyleyebilirdim.
332
R. K. Lilley

“Bu T ristan’a sorulması gereken bir soru. Emin ol­


duğumu söyleyemem ama buralarda çok takıldı... daha
önce.”
Birkaç hafta öncesinin nasıl olduğunu düşündüm,
gosette’nin kolu ona yapışmışken, tam da onu takıp
ederek, o bize doğru yol alırken.
Kızın söylediği bir şeye gülüyordu, onun kolunu çe-
Idp atmak istiyorm uş gibi göründüğünü düşündüm.
Kız olduğu yerden kımıldamıyordu ve sarhoş kafam
bunu çok kişisel algıladı. En azından kendime alkolün
beni çılgına çevirdiğini söylemeyi denedim.
Hem en o an delirmedim. O kadar da kötü bir şey
değildi sonuçta. T ristan’ın kolundaki eli yeterli değildi
bunun için.
İkinci eliydi yeterli olan, Tristan’ın pazılarını avuçla-
mış, ölçüyordu. Kız dudağını ısırdı ve bence fahişe gibi
bir gülücük verdi ona. “En güzel kollar sende Tryst.
Çok büyük. H akikaten.” Ona yaslandı, göğsünü koluna
dayadı, parm akucunda durup kulağına bir şeyler fısılda­
maya başladı.
“Bir kız arkadaşı olduğunu biliyorsun değil mi,” de­
dim, tükürecek kadar çıldırmış hissediyordum.
Kız kafasını yavaşça bana çevirdi, gözleri benim varlı­
ğımı bildiğini söylüyordu. “Bunu duymuştum.”
“Öyleyse sadece başkasının erkeğine asılmaktan zevk
alıyorsun?”
“Siz iki haftadır falan çıkıyorsunuz değil mi? Bu
Tryst için bir rekor olmalı. Sence kendi rekorunu kırıp
tekrar buraya gelmesi ne kadar sürer?”
Tristan kızı üzerinden attı, sinirli görünüyordu. “Kız

333
Yorgun Hayaller

arkadaşıma kibar davranmazsan defolup olup gidebilir­


sin,” dedi ve kızın gidebileceği yönü gösterdi.
Bunu sevdim.
K ız sevmedi.
Dönüp ona sert bir bakış attı.
“Dean bana kılıbıklaştığını söylemişti ama ona inan­
mamıştım. Yanıldığımı görüyorum.” Tek eliyle havada
bir kırbaçlama hareketi yaptı, buna eşlik eden evrensel
kırbaç sesiyle.
“Dean de sen de siktirin gidin,” diye bağırdı, rahatsız
olmaktan sinirli olmaya geçti.
“Biz onu çoktan yaptık balım.” Rosette’nin sesi tatlı
bir zehirdi. “Birçok kere hem de. Kız arkadaşın bunu
biliyor mu? Son performansımızda ben sahneye çıkma­
dan hemen önce seks yaptığımızı biliyor m u?”
Bizim barışık olmadığımız gece. Yani saatler öncesinde bu
orospuyla birlikteydi.
Tristan’m yüzünü buruşturduğunu gördüm , yani kız
bunu uydurm uyordu, neredeyse bir tabak fırlatma anı
daha yaşayacaktım.
Beni durduran tek şey iyi niyetli Jared’tı.
Gözlerimdeki cinayet işleme arzusunu görmüş ol­
malıydı ki beni arkamdan nazikçe ama çok sert bir tu­
tuşla sardı.
“O buna değmez kardeşim,” dedi Jared kulağıma.
Son zamanlarda bana böyle sesleniyordu, gizlice ho­
şuma gidiyordu bu.
T ristan’la ben resmi bir çift olur olmaz, aralarındaki
gerilim ben endişeli olduğum da rahatlıyordu, bize bir
isim koymak bile belli kuralların gelmesine ve bu bir
sorun değilmiş gibi davranmamıza rağmen.
334
R. K. Lille)’

Jared’a tapıyordum. Bildiğim en tatlı adamdı, bazı


günler saatlerce telefonda konuşuyorduk. Her şeyden
ve hiçbir şeyden konuşabiliyorduk, Tristan’la olabildi­
k ti gibi ama Jared ile olan brdeşçeydi, bunu sevmiş­
tim- Öve öve bitiremeyeceğim bir insandı.
Yine de beni endişelendirmişti. İz bırabn ve tarifi zor
bir endişeydi. Frankie ile birlikte hayatı ne b d a r um ur­
samadığını tartışırdık sıklıkla. Hiçbir şeyi ciddiye almı­
y o r d u , hem de hiç. Mesela, korkunç kötü bir sürücüydü

ve denememiş olduğu bir uyuşturucu yoktu. Doğrudan


görmedim ama Frankie günlerce süren alemlerini anlat-
ınıştı, donuk bakışlarla tekrar ortaya çıktığını ve daha az
kendine benzediği zamanları.
Bu gece tam am en kendinde görünüyordu ve her za­
man böyle iyi bir destekçi olmuştu. Tabii kqke o orospuya
tokat atmama engel olacak kadar çabuk yapmasaydı bunu.
Beni tuttuğunda deli gibi savaştım, özellikle Rosette
kollarını göğsünde çapraz birleştirmiş bir halde bana sı­
rıtırken.
Daha önce hiç yapmamıştım, yapmayı düşünmemiş­
tim bile ama kurtarıcı hareketim topuğumu yübeltip
kızın yüzüne savurmaktı.
Maalesef, kaçırdım.
“Haydi b rd e şim , bir yürüyüşe çıkalım,” dedi Jared,
ayaklarımı tekrar yere bırabrak, hareket edebilmem için.
Beni kulüpten ve casinodan çıkardı, yeterince sakin-
leşemeden.
“Beni bırakıp gidebilirsin. Kendimi kontol altına al­
dım şimdi,” dedim , o bir kolunu benim omzuma attı­
ğında.
yorgun Hayaller

Diğer ayakkabımı da çıkarmak zorunda kaldım yürü­


mek için, elimde taşıdım.
Om zum a vurdu. “Haydi yürüyelim . K onuşuruz.”
“Konuşacak ne var ki,” diye sordum . Sorum un kas­
vetli sesini duyabiliyordum, ancak şimdi nasıl da ağla­
maklı olduğum u duydum , bu kendim i toplam am a yar­
dım etti.
“Ona kızgın mısın? O kızın bahsettiği gece... o gece
tekrar bir araya geldiğinizi biliyorum .”
Tek om zum u silktim, sonunda ondan destek alma­
ya razıydım. O n u n desteği iyi hissettirm işti. Ö yle bir
adamdı.
“Biliyorum. İncindim ... o gece birlikte olmaya başla­
dığımız gece,. O n d a n öncesi sıradandı, günlük...”
“Sıradan? İşte buna inanm am . İlk zam anlar anlam a­
dım ama aslında başından beri senin için çıldırıyor D a­
nika. Sen o n u n için özelsin. Sana aşık.”
“O n d a n şüpheliyim . A m a iyi hissetm em i sağladığın
için teşekkürler. Sen iyi bir kardeşsin.”
B u n u n üzerine Jared ne söyleyecek idiyse erkek kar­
deşinin görünm esiyle sustu, o n u boynu n d an tu tu p ben­
den uzağa çekti. T ristan, Ja red ’ın kafasını am ansız bir
şekilde kıvırıp kütletm işti.
“N e oluyor küçük kardeş? N iye kadınım ı alıp gidi­
y o rsun?”
“N ed en in i biliyorsun,” dedi Jared boğularak ve so­
n unda kardeşinin güreşm esinden kurtularak. “Hasar
tespit. Bana teşekkür etm en gerekir.”
T ristan diğer ayakkabımı alm ıştı, bana uzattı. Aldım
ve ondan uzaklaştım . Beni takip etti ve b ir koluyla beni
sarmaya çalıştı ama m o d u m d a değildim .

336
R. K. Lilley

O n d a n ç e k ilip k u rtu ld u m , ters ters baktım.


“N e oldu tatlım ? Bana kızgın mısın?”
“Şu an seninle konuşm ak istemiyorum. Araya biraz
iTiesafe koym aya ne dersin?”
B u n d a n h o şla n m a d ığ ın ı v e gözlerinde fırtınalar kop­
tuğunu g ö r e b iliy o r d u m .
“M esafeden hoşlanm am . Eve gidebiliriz istersen ama
mesafe koym uyorum . Bir itirazın varsa susturacak de­
ğilim.”
“B unu k endim için istiyorum. Git, Cory ve Frankie
ile takıl. Jared ve ben yürüm ek istiyoruz.”
Ç enesini sıktı, benim le tartışmak istiyor gibi görünü­
yordu am a daha iyice düşünm üş gibiydi. Kardeşine beni
işaret etti. “O n a dikkat et.”
“E lbette.”
T ristan arkasını dönm eden önce tekrar bana döndü
ve göz kırptı.
Taktiğini gördüm . Her zaman yolunu yapmak için cazi­
besini kullanır.
“O b e n im kardeşim , o yüzden onu kendi tarafına
çekme,” dedi bana gülümseyerek.
Bir bakım a, taktiği işledi. Bir woodoo bebeği alıp iğ­
neler b atırm ak istem ekten onunla uğraşıp takılmak is­
temeye d ö n d ü m .
“O artık b e n im de kardeşim. İstersen ona sor. Bana
kardeşim dem eye başladı.” Bu sözleri söyler söylemez,
o ailenin b ir parçası olmayı ne kadar çok istediğimi tark
ettim. Bu d ü şü k olasılıklı bir arzuydu. Ve doğrudan ba­
kana dek b u n u n nasıl bir çaresizlik olduğunu anlama­
dım. H ep b ir aile istem işim dir ve Jared’ın evlatlık kar­
deşim olm ası hakkındaki her şeyi sevdim.
337
Yolgtııı Hayaller

O da bunun onaylamış görünüyordu bana gülüm ­


seyerek, kolumu tutmaya gelirken. “E, seçm em gereki­
yorsa ben Danika yi seçerim. O beni seçem ez.”
Tristan, az önce avuç içini bize gösterip gelen bir
adamken şimdi kocaman gülüyordu, gamzeleri benim le
flört ediyordu. “İyi. Gidip benim hakkım da konuşun.
Ben de Frankie’ye kadınların ne kadar çılgın olduğu
hakkında şikayette bulunayım .”
“İyi şanslar,” dedim, Jared beni çekiştiriyordu. “O da
benim tarafımı tutacak.”
“Eğer bana bir dövm e daha yapm asına izin verm ez­
sem!”
“Ne! D üşündüğün bu m uydu? Ben de bir dövm e
yaptırırım ve hiç dövm em yok, bu o n u daha çok cezbe-
der ve gerekirse ona bir göğsüm ü gösteririm .”
D önüp bizi takip ettiğini duydum . D övm e kısm ı gö­
ğüsten daha çok etkili olm uştu.
“N e dem ek istiyorsun? D övm e m i yaptıracaksın?
Nereye ve ne? Ve buna ne zam an karar v erdin?”
Sırıttım. “M esafe dostum . T ü m iyi şeyler araya m e­
safe konduğunda o lu r.”
“Frankie’ye söyletirim !”
“Söyletem ezsin. Bana yem in etti ve sırf senin m era-
h n ı giderm ek için b u n u riske atm az.”
“Ç ok sinir bozucu bir kadınsın, b u n u biliyorsun de­
ğil m i?”
O na verilecek en olgun cevabı verdim , y ü rüyüp gi­
derken, dil çıkardım .
“K onuş kardeşim .” Jerad başladı, ağabeyi g ö rü n m e­
yecek kadar uzaklaştığında.
İç çektim ve ona yaslandım . “Sadece sıkkınım . Bir
şey yapabileceğin bir sıkıntı değil b u .”

338
R. K. Lilley

“O zam an tarif et. Sen çözüm üreten birisin, değil


jyii. Yardımcı olur. A l a t . ”
Öyle biriydim . N eden bilmiyorum ama bir şeyleri
sesli söylem ek hiçbir şeyi değiştirmese de daha iyi his­
settiriyordu.
“O rada R osette’nin söylediği, performansın olduğu
gece hakkında. Yani açıkçası o battı. Yani birlikte bir
geçmişleri o ld u ğ u n u zaten tahmin etmiştim, hemen
hemen.”
“Ben öyle dem ezdim . O kız sıradan bir tablmaydı
Danika. T rista n u z u n zaman öyle takıldı ve seninleyken
farklı b ir insan diyorsam bana güven.”
Kafamı salladım ve gözlerine baktım. Yani zaten ta­
kılmış olduklarını tahm in etmiştim ve o böyle konular­
da her zam an acı verecek kadar dürüst bana karşı, bu
olay o ld u ğ u n d a birlikte değildik ama ertesi gece... Bir­
likteydik ve sanm ıştım ki o gece gerçekten özel bir ge­
ceydi am a şim di düşünüyorum ki değilmiş. Şey hissedi­
yorum, ne bileyim , aşk acısı. O nunla olmayı seviyorum.
Birçok k o n u d a harika ama hislerini hiç sözlü olarak dile
getirmiyor. Yani ben o özel anları alıp üzerine titremek
zorundayım . Ç o k üzgünüm , çünkü en özel anlardan bir
tanesi çalındı. B u gece bir şeyimizi kaybetmişiz gibi his­
sediyorum ve b u n u n düzeltm esi için biraz zamana ihti­
yacım var. Sadece b ir yere gidip yaralarımı iyileştirmek
istiyorum, anlıyor m u su n ? ”
Kafasını salladı, bakışıyla parçalanmış hissettiğimi
anlıyordu.
G özyaşlarım ı gözm ezden geldim, kendime aptal kız
dedim.

339
Yorgun Hayaller

Bölüm 34

Jared ve ben kum arhanenin spor bar bölümündeyiz,


at yarışlarında bahis yapıyoruz ve bedavaya içiyoruz.
Jared beni neşelendirmede m üthişti, kendisi ve Tris-
tan’ın çocukluğu hakkında kom ik hikayeler anlatır veya
sadece genel olarak beni neşelendirm enin bir yolunu
bulurdu.
Daha iyi bir ruh haline giden yolda iyiydim, bir şey
söylediğinde yine kafam karışıyordu, fakat başka bir ne­
den için.
“Bir kokteylden daha sert bir şeye ihtiyacın varsa
eğer, sadece bana söyle yeter. O n dakika içerisinde her
neye ihtiyacın varsa getirebilirim .”
Bir süre için cevap verm edim , onun hakkında düşü­
nüyordum .
“Jared, bu şeyi bırakm an lazım. Neyi kastettiğinden
bile emin değilim -”
“Senden başka-”

340
R. K. Lilley

“Hay"’, teşekkürler. Sert likör yeter de artar benim


için. Bu boku bırakman lazım, Jared.”
“Biz sadece yirmi bir yaşındayız. Tadını çıkar biraz.
Otuz olduğumuzda sorumluluk sahibi ve sıkıcı olabili­
riz.”
“Bu şey senin için kötü, Jared. Hem de hepsi. Alkol
yeterince kötü. Karşılaştığın her çılgın şeyi denemeye
ihtiyacın yok.”
Sallamayı bıraktı. “Endişelenme. Partiyi severim fa­
kat ne y a p tığım ı b iliy o ru m .”
İç geçirdim, düşünüyorum da aptal olmanın dışında yirmi
yaşındaki bir insanla konuşmak imkansızdı. Ve ben de aynı
yaştaydım, bu yüzden bilmeliydim.
O ellerim den birini iki eliyle birden tuttu. “Dinle.
Her ne olduğunu düşündüysen sadece daha öncesinde
olanlaran dolayı o gece değişmez. Ve Tristan kendisini
açıklayamamış olabilir, fakat onu herkesten daha iyi ta­
nırım ve sana söyleyebilirim ki daha önce asla böyle ol­
mamıştır, hiç kimseyle. O sana kaptırmış ve anlaşılıyor
ki onun için ilk.
“Natalie ile nişanlıydı.” Diğer kadının düşüncesi ile
sesim kesildi.
“O yıllar önceydi ve çocuktular. Dünyadaki her adam
seks yaptığı ilk kadına aşık olduğunu zanneder... Eğer
herhangi bir şey, T ristan ve Natalie’den ne alman gerek­
tiği ise; T ristan körü körüne bağlı olmada yeteneklidir,
belki olması gerekenden çok fazla. O, kıza sözler verdi
ve hepsini tek tek tuttu. Trisan’a yaptıkları düşünüldü­
ğünde o kadın yollu ve çıkarcının tekiydi. Fakat Tristan
bunu çok geç fark etti. Eğer Tristan, bunları yapabilen

341
Yoıgmı Hayaller

bir kadına bu şekıJde sadık o lm a y e te n e ğ in d e y se, sadece


hayal et, senin gibi birisi için nasıl istekli o la c a ğ ın ı.”
Tristan bir saat sonra bizi orada b u ld u .
Biz ellerim izi kavrayıp, kık ırdıyorduk , a lk o ld en kıçı­
m ızı kaldıramaz haldeydik.
S arhoşluğu m uzun da e tk isiy le ik im iz d e b irb irim ize
hoş şeyler sö y lem e havasm daydık.
“Senin gerçek kız kardeşin olm aktan daha fazla iste­
diğim bir şey yok Jared,” dedim ona, gözlerim i açarak.
Nasılsa, sarhoş aklıyla, içimi ısıtan bir cevap verdi, çün­
kü benim görüşüm ü fark edebilm esi için em pati gereki­
yordu ve bu sarhoş haliyle bile b u n u başarm ıştı. ‘Yapa-
bilseydim seni evlat edinirdim . Saçm alam ıyorum .”
Elimi okşadı, gözlerini faltaşı gibi açtı. “Fakat benim
daha da iyi bir fikrim var. T ristan ile evlen, böylece kar­
deşliğimiz yasal olacaktır. Ç o k m ükem m el olm az mıydı
bu?”
Beraber başlarım ızı salladık. Yavaş, b ü y ü k sallamalar.
“Tam am iyle m ü k em m el,” diye fısıldadım . “Şu dünyada
tek bir dilek hakkım olsaydı, b u n u dilerdim . Sizi seviyo­
rum çocuklar. A le m olm anızı istiyorum .”
Elim i sıkıca kavradı, gözleri ve ses to n u ciddiydi.
“O n u da isterim . Ve biz tam am iyle sevgine karşılık veri­
riz. T ristan söylem em iş olabilir. Fakat ben o n u herkes­
ten daha iyi tanırım ve o hepsini yapar.”
“Seni severim ,” d edim ona, sarhoş hissediyordum ,
ağlamaklı zam an gelm ekteydi.
“Ben de seni severim .”
“H o ş değil m i?” Frankie alaycı şekilde sordu, arka­
m ızdan bir yerden.

342
R. K. Lilley

B oynum u k aldırdım ve sonra başımı etrafta hızlıca


evirdim , n e re d e o ld u ğ u n u görebilm ek için.
O ve T ris ta n arkam ızda durdu. Kadın kollarını göğ­
süne katlam ıştı, y ü z ü n d e koca bir gülümsemeyle.
Tristan g ü lm ü y o r d u , fakat o biraz bile rahatsız ol-
ıjıuştan ö te g ö rü n m ü y o rd u ki bu iyiye işaretti, kardeşini
fie kadar çok sevdiğimi söyleme isteğinde olduğum düşünülünce.
“Kaç tane o ld u ,” T rista n sert bir şekilde sordu.
Bir n e d e n d e n dolayı, bu bizim sert bir şekilde, karın­
larımızı tu ta rak kıkırdam am ıza neden oldu.
“Sekizden fazla değil,” dedi Jared.
“Ü çten az,” d e d im aynı anda.
B irbirim ize baktık v e tekrar bkırdam aya devam ettik.
“Jared b e n im le ,” dedi Frankie, T ristan’a.
Başını salladı. “K ızım benim le. Yarın konuşuruz.”
T ristan sandalyem in etrafına geldi, önüm de diz çök­
tü. Beni şöyle b ir süzdü, dizlerim in üzerine ılık elini
koydu.
“Bana hâlâ kızgın m ısın,” diye sordu.
Başımı salladım . “Kızgın değil, sadece acı, fakat acı da
geçiyor şu an, böyle iyi.”
Ayaklanm a asılarak doğruldu, yürüm eye başlama­
mızla beni kendi tarafına çekti, ağırlığımın çoğunu ken­
disine yükledi.
“Acı,” diye sorguladı, şaşkın ses tonuyla.
Nasıl bir adam, diye düşündüm . “Evet, acı. O gece
yağmurda beraberdik. Ö zel olduğunu düşündüm ve
değildi, bana özel bir gecenin bütün güzelliği kayboldu­
ğunda ö nem li bir şeyi kaybetmiş gibi hissederim.”
O nun diğer kolu beni çevreledi, eli kafamın arkasına

343
Yorgun Hayaller

takılıyor, sonra avuçiuyor, sonra okşuyor. Bu şekilde


hissetmene üzülürüm, fakat yanılıyorsun. O gece özel­
di ve öncesinde her ne kadar aptal, berbat, boktan bir iş
yapmış olsam da bu bizim gecemizin nasıl da özel oldu­
ğunu değiştiremez.”
Bu cevap içimi sıcacık yaptı.
Ondan gelecek her kelime için oldukça açtım ki bir
küçük kelime alır ve m utlu olurdum .
“Jared onu söylemeye çalışıyordu. O en iyi dost.”
“O en iyi dost.” Tristan da onayladı başıyla, her keli­
mesinde sevgi vardı.
“Biz asla öpüşmemeliydik. O zam an benim gelecek­
teki kardeşim olduğunu bilem ezdim .”
Tristan’ın beni çevreleyen kolları etrafım da sıkılaşı-
yordu.
“Bu ne zam andı,” diye sordu, ince eleyip sık dokuyan
bir ses tonuyla.
“Havuz partisinde, o gece onunla çıktım .”
“Şendin... O nunla...” N e söyleyeceğini bilm iyor gibi
görünüyordu fakat bir şeyin tehditine tu tu lan sesiydi
beni geren, sarhoş sersem liğim e rağm en.
“Ben ne,” diye sordum .
“O n u etkiledin m i?”
Kolunu okşadım. “H ayır, hayır, hayır. Ö yle bir şey
değil. Lütfen ona kızm a.”
G öğsünü ovuşturdu yara varm ışçasına, gözleri biraz­
cık uzaklaşıyordu. “Kızgın değilim . Sadece ne oldu bil­
m em gerek.”
Elim i havada salladım fakat b ü y ü k ve yarım yamalak
hale dönüştü. Sadece ne kadar sarhoş old u ğ u m u ha-

344
R. K. Lilley

tırlam- T ristan’a asla bilmesi gerekmeyecek bazı boklan


söykyc^^^ hadar sarhoştum . “Bir kereliğine çıktık. Beni
öptü- İziıı verdim , bir dakika için.”
“Bir tam dakika m ı öptün?” Kusacak gibi baktı ve
göğsündeki o noktayı sertçe ovuşturmaya devam etti.
“B ilm iy o ru m .”
“Ne? Bu bok ne anlama geliyor?”
“Anlamı tam bir dakika sürdüğü çünkü ben böyle is­
tedim. O iyi ö p ü şü y o r.”
Kafasını tekrar aşağı eğene kadar baktı. “O nu bilmeye
ihtiyacım yoktu. O ço k berbattı. O benim erkek karde­
şim ve sen b en im kadınım sın.”
“Dinle. O iyi öpüşen biriydi, fakat bu konu önem ­
li değildi. Çıkam ayacağım ızı ona söyledim. Sana olan
duygularım çok güçlüydü ve bunu bilmesini suladım .
Ve hepsi b u y d u .”
“Dili ağzının içinde m iydi,” diye homurdandı.
Kaşlarım yay gibi olm uştu. Kıskançtı ki bu dünyada
en iki yüzlü b u ld u ğ u m şeydir. “Şimdi bilmen gerek de­
ğil işte.”
“Bir yerine d o k u n d u m u?”
“Göt olm a. H e r şeyi söyledim işte, kıskanç olmaya
hakkın yok, bırak sinirlenm eyi, seni bay sürtük oğlu
sürtük.”
Bu onu şaşırttı. Kısa bir havlama kahkahası attı takat
o da çabuk bir şekilde bitti.
Doğruldu, hala göğsünü ovalayarak. “Sinirli değilim.
Gerçekten. Acı sadece.” Acı kelimesini söylediği an göğ­
sünü daha da sert ovaladı.
Elimi elinin üzerine koydum, adınılarıını ona yaklaş-

34S
Yorgun Hayaller

tırarak. Deliceydi, fakat gerçekten kötü hissettim. Be­


nim bir dakikalık öpüşm em den çok daha beter yaptığı
onca şeylere rağmen.
“Bu mu acıtan,” diye sordum , ovaladığı noktayı okşa­
yarak. Kalbinin hem en orasıydı.
Başını salladı, baş edebileceğim den çok daha sefil gö­
rünerek.
“Bizim öpüşm emiz kalbini mi acıtıyor?”
irkildi, fakat başını salladı. Ve o sapıktı ama ben onu
etkileme ihtimalimi sevdim. O asla sevgi sözü vermedi.
Bu yüzden kalbine dokunabileceğim her hangi bir ipu­
cu bende iz bırakıyordu.
“Bilirsin bir daha olmaz. G üvenebilirsin bana ve...”
Küçüm ser bir hareketle eliyle havaya doğru kesme
hareketi yaptı. “Tabii ki. İkinize de güvenebileceğim i
biliyorum. Bu sadece incitir. M u h tem elen , çünkü bir
şans daha verm eni nasıl da hak etm ediğim i, seni kaybet­
meye nasıl da yaklaştığımı hatırlatır. Başından beri sana
olan tutu m u m d an vazgeçm eliydim . Seni uzak tutm ak
için yaptığım her şeyden pişm anım ve h er seferinde na­
sıl hissettiğim hakkında kendim i kan d ırd ım .”
“Bitsin m i,” diye so rd u m ona. D udaklarında, bağım­
sız, küçük bir gülüm sem e belirdi.
Bu gülüm sem e o n u n sevimli o ld u ğ u m u d ü şü n d ü ­
ğünü gösterdi. G ülüşlerini okum ayı seviyordum . G ün
be gün her bir g ü lü şü n ü n ne anlam a geldiğini öğreni­
yordum . G ülüşlerin en iyisine sahipti.
“A nlaşm a,” dedi yum uşak b ir şekilde, bana karşılık
olarak. Y e n id e n taptaze bir şekilde başlayalım , yaptığım
b ü tü n hataları u n u talım .”

346
R. K. Lilley

“B izim y a p tığ ım ız ,” diye azarladım, beni yakınma çe-


loşine iz in v e riy o rd u m .
Bir kum arhanenin ortasmdaydık, arka planda kumar
makinaları tıngırdıyor ve ben umursamıyordum. Beni
öpmesine izin verdim . Herhangi bir yerde öpmesine
izin verirdim .
H afif bir ö pücük değildi. Romantik bir öpüşme de
değildi. M asum değildi ya da sıradan. Ya da topluma uy-
gun.
Aşağılık ve utanm azdı, fa zım ı emer şekilde olan
öpücüktü, z a h m e tli, aç ve m ükem m el.
Zam anla geri çekildi, gömleğini kavrıyordum, dizle­
rim titrer halde.
Ağzı kulaklarım a doğru geldi, sesi kaba ve kararsız.
“Sana ihtiyacım var. Şimdi. İçinde olmak için bir dakika
bile bekleyem em .”
N e d e m e k istediğini anlamayı çabaladıkça beynim
uyuştu. Beni u z u n zam an muallakta bırakmadı, en ya­
kın kadınlar tuvaletine doğru çekiştirdi.
Genişti, m e rm e r zem inli ve sayaçlı, kapıyı kirlediği­
niz anda opak b u z lu cam kaplı, zeminden tavana bölme­
li bir tuvaletti.
Bölm eler oldukça büyüktü, aslında, Tristan gibi ca­
navar adam ları sığdırır cinstendi.
Kadının biri çıktığı gibi bize tuhaf bir bahş attı, biz
geçtik, fakat şanslıyız ki kilitlenmeden önce karşılaştığı­
mız tek kişi oydu. T ristan sırtımı bölme kapısına doğru
sertçe itti. K o tu n d an kurtulm aya çalıştığı sırada dudak­
larımı yaladım , aleti şim diden kalkmış ve benim için
zonkluyordu. E teğim i belim e çekiştirip topladı, yarığı-

347
Yorgun Hayaller

mın üsründe parmağını çalıştırdı. Islandığımı anlayınca


beni bir nefeste emdi.
Çoraplarımı çıkarmadı bile, sadece tangayı yana çek­
ti, iki eli eteğimi yukarı çekip kaldırdı beni. Sert bir dar­
be ile içime bastırdı ve kaba bir inleme geldi.
“Eğer birisi gelirse, bu kapı ardındaki gölgelerimizi
görebilirler, bu yüzden bunu hızlı yapmam gerek. Sana
ihtiyacım var.” Söylediği her kelime kulaklarımda kaba
bir soluk gibiydi.
İnledim, içime yerleştiğinde om uzlarına tutunuyo­
rum. Acele içindeydi ama o zaman bile hala klitorisimde
yumuşak bir dokunuşla oluşan tatm inim i gördü. İçime
doğru sertçe itmelere devam ediyordu.
“Seni seviyorum,” diye inleyerek boşaldım.
Sert bir inlemeyle beni takip etti.
Kumarhaneden valeye lanet bir utanç yürüyüşüydü.
“Duşa ihtiyacım var,” diye m ırıldandım , eteğim i çeke­
bildiğim kadar aşağı çekiyordum.
Elimi sıktı. “O ldukça şanslıyız, gecenin köründe
kimse tuvalete uğramaz.”
“Doğru. O radan çıkabilir m iydik em in değilim eğer
sabaha karşı dörde yakın olm asaydı.”
Elimi öptü, bana kötü gülüşünü yapıyordu. “Çıkabi­
lirdik. Sadece süreç içinde tutuklanırdık.”
Gözlerimi devirdim .
“Sanırım senden daha sarhoşum . O k üçük hileyi ha­
tırlamam gerekecek.”
Kıkırdadım, içmeye başladığım ızdan daha ayığım, bu
yüzden bir şekilde doğruydu bu.

348
R - K . L ille y

Bölüm 35

Yeni kıskançlık uyum um farklı bir başlangıçtaydı fa-


b t sonuç aynıydı. T ristan ve benim aramda geçen her
şeyin sonu seks gibi görünüyordu. îyi seks. Müthiş seks.
Mükemmel seks.
T ristan ve D ean, dairelerine taşındıklarından birkaç
hafta sonra, b ü y ü k bir eve ısmma partisi patlattılar. M e b n
blabalıktı, o kadar kalabalıktı ki bir ara Tristan’ı görüş
alanımdan kaybettim . Neredeyse bir otuz dakika orta­
lıkta g örünm edi.
Ayrı d ü ştü ğ ü m ü z saniye D ean’in mutfakta beni kö­
şeye sıkıştırm asından bir şeyler döndüğünü anlamalıy­
dım.
“Ç ince ve İngilizce,” diye başladı, bana bir kez daha
hatırlatmaktaydı neden ondan hoşlanmadığımı. Bu anla­
şılmaz başlangıçla neyi kast ettiğini biliyordum, çünkü
bu oyunu b ird en çok oynamıştım. Bu “Danika’nm ya­
rışını tah m in e t,” oynuydu ve ben bundan nefreı ederdim.
Benim Vega kardeşler hakkındaki favori şeylerimden
birisi, ikisinin de bu aptal oyunu benimle asla ovmama-
mış olm alarıydı.
349
Yorgun Hayaller

Yanlış ve yanlış,” dedim ona, düz sesle.


“İsveç ve Vietnam ,” diye yağcı bir gülüşle tekrar de­
nedi.
Y anlış ve yanlış.”
“Neden benden hoşlanm ıyorsun, Danika? En iyi ar­
kadaşlarımdan biriyle berabersin, iyi olmayı denem eli­
sin.”
“Aynen.”
“Benim için asla gülüm sem edin. Oysa ben sana her
zaman gülüm serim .”
Zorlama bir şekilde gülüm sedim . “Daha iyi m i,” diye
sordum.
Başını salladı, iğnelem elerim i kabul etm eyerek. “Ja­
ponca ve N orveçce.”
Gözlerimi devirdim . Y e terin ce yakın. Japonca ve
Rusça.” H er zam an tu h a f bir konuydu benim için, eşit­
liğin diğer yarısını asla bilem eyişim den bu yana.
“Lanet ateşli bir karışım, izin ver söyleyeyim. Vücu­
dun ve gözlerin arasında, ikisinin de en iyisinin sende
olduğunu söyleyebilirim .”
“Vay be, teşekkürler, seni tatlı çenesiz.”
‘Şım arık iş parçası. Favori türüm . Lanet bahis, seni
vahşi bir kedi gibi...”
Tezgahın içinde beni boğuyordu, onu om uzlarından
ittim, muhabbet resmen bitmişti.
Sıkıştırmadı, sadece yakma itiyordu.
“Senin sorunun ne? N eden bir boklar karıştırma ko­
nusunda kendini b u kadar geliştiriyorsun?”
Kocaman güldü. “Bir nedene ihtiyacım m ı var? Sen
hiç hoşlanmaz m ısın sadece yanmalarını izlemek için
bir şeyleri ateşe vermeyi?”
350
R. K. Lilley

Onu sertçe ittim, Dean’in az önce nasıl davrandığını


Yristan’a söylemem de söylememem de sorundu. Bana
bir yenilgiye-yenilgi senaryosu gibi göründü. Ya müzik
0 bunun üyesi ve arkadaşına kızar ya da bana. YenÜgiye-ye-

uilgi-
Jared’i, T n stan ’ın yatağında kendinden geçmiş şekil­
de buldum , Cory, oturma odasında pilicin biriyle se­
vişiyordu. Kevin da holde daha önce hiç görmediğim
insanlarla muhabbetteydi. Tristan nerdeydi bilen kimse
yoktu. Apartm an o kadar da büyük değildi.
Anlamam fazla zamanımı almadı, balkondaydı ya da
gitmişti.
Apartmana ekli balkon küçüktü ve hemen salon bö­
lümünde konumlandırılmıştı. Güneşlikler kaldırılmıştı
ve dışarıda kimse yok gibi görünüyordu. Yine de kont­
rol ettim. T rista n ordaydı ve ya ln ız değildi.
Natalie ile sadece bir kez görüştüm, fakat ışığın loşlu­
ğunda ve yalnızca arkasından görmeme rağmen hatırla­
dım. G ö rü n ü şe göre ü zerim de etki bırakmış olmalı.
O h , sessiz şekilde balkona çıktım.
Tristan’m yüzü bana dönüktü. Demirlere karşı yasla­
nıyordu, bir sigara dum anı oluşturuyor ve eski sevgilisi­
ne esrarlı gülüm sem esini yapıyordu.
Kızın iki eli de onun göğsünün üzerindeydi, ona yas­
lanıyordu. T ristan ’la sessiz şekilde konuşurken sesi kı­
sık ve ciddiydi.
Tırnakları parlak kırmızıydı, bundan dolayı hareket­
lerini takip etm ek oldukça kolaydı. Sözlerinin etkisini
artırmak için T ristan’ın göğsü etrafında okşama hare­
ketleri yapıyordu.

351
Yorgun Hayollrr

Kadının sesi yumuşaktı, sözlerinin küçük bir kısmını


işitebildim.
“Yeni k ız arkadaşını gördüm. N e o, sanki on altı ya­
şında? Ne bu Tristan?”
Tristan’ın ağzı sert gülüşüne döndü, “Yani, on altı
yaşında değil, neden kafan karışık?”
Kız adamın göğsüne vurdu yavaşça. Ve ses tonu alın­
mıştan daha ziyade oynaktı. “N e zam an atlatacaksın? Ve
ne zaman beşik soymaya başladın?”
“Kıskançlık mı, değil m i?”
TakasladıkJarı her söz hikayelerinin bir duygusunu
ortaya çıkardı.
Gerçek şu ki her ikisinin de sesleri birbirlerine söy­
ledikleri sinsi şeyler arasında tu h a f bir sevgi notu barın­
dırıyordu.
Kalbim göğsüm ün içinde büküldü.
“Tabii ki de kıskanıyorum ! Biz birbirim izin ilkleri­
yiz, Tryst. Bu unutacağın bir şey değil, değil m i?”
“Tabii ki de değil, hayır.” Sesi nazikti, nerdeyse içten.
Sanmm kusacağım.
“Öyleyse söyle o n altı yaşındaki biri senin için ne ya­
pabilir? Yine bekarım biliyorsun, değil mi? Beni özle­
m ez m isin? Senin için neler yapabileceğim i unutm azsın
bilirim .”
T rista n ’m k ö tü g ü lü şü n d e n anladım ki fazlasıyla sar­
hoştu am a b u ağzından çıkan, “Ç o k iyi hatırlıyorum ,”
cevabına bahane değildi.
Başka kelim e duym aya katlanam adım ve atıldım.
O n la ra d o ğ ru u z u n adım lar attım ve T rista n sözünü bi­
tirm e d en önce N a talie ’n in saçını kavradım ve o n u Tris­
ta n ’dan uzaklaştırdım .

352
R. K. U ie y

D üşündüğüm den bile fazla kuvvet kullandım, ar-


l^ıuda bir yere yayılacak şekilde savurdum Natalıe’yi-
yadından T ristan a sert sert baktım, kıskanç ve acı ve iha­
nete uğramış hissediyordum.
O doğruldu. “D anika-”
“O burada ne yapıyor,” diye sordum, sadece ne kadar
derine gideceğini m erak ederek. Fazla derin olmasa bile,
derin bir kesik gibi hissettirdi.
“Beni D ean davet etti,” diye söylendi Natalie, nefesi
kesilmiş halde, arkam da tekrar ayağa kalkmıştı. “Onlarla
beraber liseye gitm iştim biliyorsun, değil mi? Senin ço­
cuk parkında o lduğun zamanlara denk geliyor.”
“Siktir, S ü rtü k N atalie.” Boğuk bir şekilde söyledim.
“D anika-” diye başladı Tristan, rahatsız olmuş ses to­
nuyla.
Patladım.
“Siz ikiniz birbirinize sahip olabilirsiniz!” İki orospu­
nun birlikteliğine iyi eğlenceler!”
O radan k u rtulm ayı denedim fakat Tristan arkamdan
sarılarak beni d u rd u rd u . “Danika,” dedi tekrar, yeterin­
ce sert sarılarıp dikkatim i çekerek.
“N a t,” B u kez eski sevgilisine yönelmişti. “Bize biraz
müsaade et, lü tfe n .”
Kadın te k b ir kelim e söylemedi, sadece içeriye yürü­
dü, sönm üş gibi görünüyordu. Benim açımdan sorun
yoktu. T ü m kaybı bir avuç dolusu saç olduğundan şans­
lıydı.
T ristan’ın ağzı kulaklarım a geldi. Ben sert bir şekil­
de kam ını dirsekledim . O ndan çıkan acı hırıltıya rağ-
nıen tatm in olm adım , bu beni daha da kızdırdı. Aslında,

353
Yorgun Hayaller

bundan sonra beni sakinleştirebilecek bir şey olduğunu


sanmam, yine de birkaç tabak fırlatmak hoşum a giderdi.
“H er ne düşünüyorsan, hatalıydın.”
Oldukça sessiz şekilde açıkladı.
İçimden acı bir gülüş patlaması çıktı. “Başka kim
bunu bana söyledi biliyor m usun? Eski sevgilim, kızm
birini onun aletini ağzında yakaladıktan hem en sonra.”
Kollarını iki tarafıma birden tutturup, beni tekrar sık­
tı.
“Beni onunla kıyaslama. Sana asla yalan söylemedim.
Yalancı değilim, eskiden arkadaş olan iki insanın konuş­
ması olduğunu söylüyorum .”
“Ona hala aşıksın,” diye suçladım, sesim de acı kav­
ramı olmadan. “Sadece kızla konuşm a şekline bakarak
söyleyebilirim. Beni, onu kıskandırm ak için istedin. Bu
nedenle mi onu buraya davet ettin? O kıskanacak ve
seni geri isteyecekti?”
Küçük tiradımın sonunda sesim titredi.
Kolları tekrar sıblaştı, onun hayal kırıklığına uğramış
sesi kulaklarımdaydı. “Komik oluyorsun. K onuşuyor­
duk ve hepsi buydu. O na karşı bir şey hissetm iyorum .
Yıllardır hissetmiyorum .”
“O nunla flörtleşiyordun,” diye tersledim .
Adam dudaklarını boynum a götürdü. Ç o k h afif şe­
kilde oraya bastırdı ve bu titrem em e n e d en oldu. “Belki
öyleydim ama bu zararsızdı.”
“Zararsız m ı,” diye onu dirseklem eye çalıştım tek­
rar fakat kollarım sıkıca kenetlenm işti, b u y ü zd en to­
puğumla onu tekmelemeyi denedim . Ayakkabım ona

354
R. K. Lille)’

çarptığı zaman bunu fark etmiş bile görünmüyordu.


“Nasıl zararsızdı? Bana göre zararsız değildi. Seni eski
sevgilinle flörtleşiyorken görmek kahrolası bir acı verir!”
Elleri kollanm daydı ve yumuşak şekilde okşamaya
başladı. Yatıştırm a hareketi, onun yüzü kulağımın he­
m en arkasındaki noktaya sokulmasıyla başlamıştı. “O
şekilde düşünm edim . Zararsız olduğunu düşündüm ,
çünkü bana bir şey ifade etm iyordu fakat seni üzdüysem
özür dilerim . Haklısın, zararsız değil ve tekrarı olmaya­
cak. Sadece b u n u anla, beraber olmasaydık bile, onun
yanma tekrar gitmeyi asla istemezdim. O kadını, ona
parm ak bile değdirm ek istenmeyeceğini bilecek kadar
iyi tanırım , tam am mı? Ve senden başka kımsye ihtiya­
cım yok.”
T itreyen, derin bir nefes aldım, sonuç olarak gördü­
ğüm ün iki eski sevgilinin hala birbirlerini istemesi ol­
madığına ikna oldum .
“Am a, tatlım , dikkatlice dinle, senden başka kimseye
ihtiyacım yok dediğim de kast ettiğim asla olmayacağı.
Sana ihtiyacım var. Sana ihtiyacım olduğu şekilde hiç
kimseye ya da hiçbir şeye asla olmadı. Seni kaybetme­
nin param parça edeceği bir şekilde sana ihtiyacım var.
Seninle beraber olm ak hayatımın her parçasını daha i\n
yapar. Seninle geçirdiğim her saniye hayatımın en iyi
saniyesidir. K endim i ifade etm ekte iyi değilimdir, senin
gibi, fakat ben aram ızdakini hazine sayarım. Sa-\nnadığı-
mı d ü şü n m e .”
Başımı salladım , kalbim hızla çarpıyordu. Bana daha
önce bu derecede açıklayıcı bir şey hiç söylemem işti ve
ben h e r kelim eyi bir bayram yemeğişmıişçesine tattım .
Ve uzun zamandır çok açımı.
355
Yordun H a y d llc r

Ağzını tekrar boynuma getirdi, hassas tenim i öpüyor


ve ısırıyordu.
Yutkundum.
“Sana ihtiyacım var. Şimdi.”
“Ben bu bskanç haldeyken sanırım tadım çıkarabilir­
sin,” dedim ona.
“Çıkarabilirim.” diye mırıldandı, boynum la om zum
arasındaki tendon üzerinden aşağıya doğru ısırmaktay­
ken. “Fakat her uyanık olduğum anda seni düzm ek iste­
mem hakkında rol yapmayalım, ne olursa olsun.”
“Rol yapmayalım,” diye onayladım, şu an neredeyse
gülüyorum. Adam bana ciddi nıh hali sallantılan verebilir.
“Sana ihtiyacım var şu an, burada”
“Burada, burada m ı,” diye şüpheli bir şekilde sor­
dum. “Burada balkonda, bir partinin ortasında m ı?”
“Burada, burada,” diye onayladı, ellerini kollarımdan
aşağı kaydırıyor, bileklerimi tutup, vücudum dan çeki­
yordu.
Beni iki adım ileri yönlendirdi, balkonun yüksekli­
ğini belirleyen metal rayların tepesinin etrafına ellerimi
dikkatlice kavradı. Ellerim in üstündeki dokunuşu bile
bir okşamaydı. “Bekle,” diye uyardı.
Sıkıca kavradım, sesindeki kom utlara içgüdüsel ola­
rak itaat ediyordum.
Vegas’ta sıcak bir yaz gecesiydi ve bu yüzden çok şey
giymiyordum. Haki renkli kargo şortum u ve külodum u
yumuşak bir hareketle bacaklarımdan aşağı kaydırdı.
Şortun paçalarının birinden ayağımı çıkardım , diğerin­
den çıkarmayı um ursam adım . Lanet olsun, parm ak arası
terliklerimi bile çıkarmadım. O tarz bir düzüşm e değil­
di.
356
R. K L ilk y

Tristan’ın elleri vücudumda dolaştı, ayak bilekle­


rimle başlayıp, kavallarıma yükseltip, kalçamın üzerine,
oradan üst vücuduma, nihayetinde çıtçıtı açmaya sütye-
nimin tokasına ulaştı. Göğüslerimi sütyenden kurtardı,
fakat küçük beyaz tangamı bıraktı ve buna rağmen süt-
yenimin askıları omuzlanmdaydı. Bu, o tarz bir düzüş­
me değildi. Bu direk girişti, olabilecek en hızlı düzüşme
şekline ulaştı ve ben de ona ayak uydurdum.
Dizleri bacaklarımın arasında hareket etti, bacakları­
ma birkaç santim uzaktan değiyorlardı ve şortunun ke­
merini gevşettiğim duydum. Şortundan kurtuldu. Halı
hazırda kaygan seksim boyunca yarı ereksiyon olmuş
aletini ovuşturdu. Tekrar tekrar.
Balkonun korkuluklarından dışarıya baktım, dışarı­
sı karanlık olduğu için ve apartman karşısındaki diğer
binalardan oldukça uzak olduğu için Tannya şükredi­
yorum. Biz üçüncü kattayız ve buna rağmen gündüz
vaktinde, sadece geniş bir beton duvar ve ötesindeki çöl
alana bakıyor olmayı dilerdim.
Ağzı kulağımda, kendini programlamış gibi sürekli
ne kadar iyi hissettirdiğimi söylüyordu. Ellerinden hin
kayarak göğsüm ü kavradı, kendisininkinı kabzaya yer­
leştirmesiyle diğer eli de sert bir şekilde kalçamı ka\Tadı.
Bacakları popom la sert temas etmesiyle ikimiz de kısık
seste inlem e sesi çıkardık.
Balkon seksi hızlı olmalıydı fakat öyle değildi. So­
nuca doğru sert bir yarış değildi. Kusursuz t-urıışlanvla.
sihirli elleriyle ve ağzından çıkan seksi şeylerle beni tek
seferde iki kez getirdi. Vaktini hana harcadı.
Bir noktada, birisi sürgülü cam k.ıpıyı açmava başladı.
Kapının kendisi sessizdi takat yolu kör nokta yapan
357
Yorgun Hayaller

hareketli sineklik bize uyarı v e re c e k k a d ar ses y a p m a k ­


taydı.
“İçeri geç ve lanet kapıyı kapat,” diye hırladı Tristan,
ve bu sırada vuruşlarını yavaşlatm adı bile. Yeterince
em indi ve bu işe yaradı.
Ve tu h a f şekilde, se sin d e k i, n e re d e y se h iç d u y m a d ı­
ğım yükseklikteki, se rt e m ri d u y u y o r o lm a k , çaresiz k ü ­
çük bir iniltiye d ö n d ü rd ü .
Bu inilti o n u n da in le m e sin i ve içim e g irip çıkm asını
sağladı, gelişiyle ad ım ı h a y b r d ı. “İn sa n lara bağ ırd ığ ım
zam an h o şu n a g id iy o r h a ,” diye bana karşı se rtçe yaslan­
dığı an kulağım a so lu d u , ik im iz d e to p arlan m a k ta y d ık .
C evap v e rm e d im , so ru y u k a b u l b ile e tm e d im . Cümle
benim için ne anlama geliyordu emin değildim.
Beni çekip y ü z ü n ü saçım a so k tu , yavaşça yap ıy o rd u ,
sadece nefes alışı b ile o n u te k ra r te k ra r iste m e m i sağlı­
yordu.
N e fes alış v erişi yavaşladıktan so n ra o n a d ö n d ü m ve
sarıldım . O da b e n i sıkıca sarm aladı, yavaşça kald ırd ı ve
b en de bacaklarım ı o n u n b e lin e d o lad ım .
K ulağını ö p tü m . “S em se v iy o ru m ,” d e d im . Kelimeleri
içimde tutmam hiç de m üm kün değildi.
E n tatlı şekilde y a n ak larım d an ö p e rek , sıkıca sarm a­
ladı beni.
“B u n u n için teşek k ü r e d e rim .”
B en im d u y g u larım a karşı so n derece n ö tr tepkisi y ü ­
z ü n d e n k e n d im i ü z m e m e y e çabaladım .
R . K . L ille y

B ölüm 36

Söylem ediği h e r kelim e zam an geçtikçe üzerimde


daha fazla ağırlaşm aya başladı. O na aşık olma şeklim
onun için hızlıydı biliyordum fakat ilişkimizin adını
ko y d u ğ u m u z g ü n ü n b ir aya yaklaşmasıyla, bu şekil­
de hissettirm eye başladı. Eğer o henüz hissetmemişse,
bundan so n ra da hissetm ezdi ve bu düşünce beni yiyip
bitiriyordu.
Eski sevgilisiyle nasıl rahat olduğunu görm üştüm .
Bir tü r u m u rsa m a z flörtleşm e, hissettiklerinin rahatça
açıklaması h akkında düşündükçe bana oldukça acımasız
geliyordu. O n a karşı b u şekilde olmayı asla istem iyor­
dum . Tamamıyla sahip olup sonrasında istemeyeceği bir kadın.
K adın o n u aldattı ve sonra adam yol aldı. B unu ona
asla y a p m a k istem eyeceğim kesin, fakat yine de benim
onu sevdiğim gibi asla sevemeyeceği hissiyle sarsılmak
istem iyordum .
N e red e y se sevgim e sarılır hale geldim ki daha önce
hiç böyle o lm am ıştım . Bu halim e sinirlendim ve onu

359
Yargını Hayaller

deliye döndüren içe kapanık halim e b ü rü n d ü m . Sevgiye


sarılma durum unu kaldırabilir ama içe kapanıklığı pek
değil.
Biz çılgın, eğlenceli saatlere tu tu lm u şu z ve b e n g ü n ­
lük işimde giderek kötüleşir bir hale geldim , bu yüzden
kendime çok sık kızar oldum . Ç ocukları severdim , Bev
ve Jerry’i severdim. B enim için çok şey yaptılar, okul­
da işlerde, bana çok yardım ları old u ve g ün geçtikçe
onların yaşamlarında daha b ü y ü k b ir y erim olduğunu
biliyordum. K endim de, T rista n ’dan uzak durabilecek
gibi gücü bulam ıyordum ve adam tek bir lanet gece bile
evinde duram ıyordu.
Grup, hafta sonlan D ecadance’te çalm aya başlamıştı.
B u benim için hem iy i h em k ö tü y d ü .
Tristan’ı sahnedeyken izlem eyi severdim , sahnede
varoluş şekli kalabalığın nefesini keserdi.
M ekan düzgünse ve sıcaklık iyiyse, tişö rtü n ü üs­
tünden çıkarıp kem erine iliştirirdi. O b u n u yaptığı an
kalabalık güzel bir tepki verirdi. O n u h er zam an çıp­
lak görürüm , o güzel v ü cu d u n a bakarak saatler harca­
rım ama yine de görüntüsüyle darm adağın oluyorum .
H ayatından kesitler taşıyan geniş ve renkli dövm eleri,
bağıra çağıra şarkı söylerken daha da belirginleşen ka­
rın kaslarıydı bu n a sebep olan. T ü m b u n lar cennetti. O
ve o n u n sesi, kalabalığın derinliklerine su serper, aklımı
başım dan alır, içim i baştan aşağı sıcacık yapardı. Benim
gibi, Frenkie de asla gösteriyi kaçırm azdı. Beraber gi­
derdik, h er zam an b ir kaç sıra geriden izlerdik. Kalabalık
içinde dikkatini dağıtm a m eyilinde o lduğum u gördüğü
zaman T ristan b u şekilde izlem em izi istediğini söyle­
R. K . L il/q-

mişti- Bu konuda yırtıktım, dikkatini dağıtma şeklim­


den zevk alıyordum, fakat ortada en önde olmayı fena
halde isterdim.
Rosette, cehennem den gelen pembe saçlı sürtük,
Tristan’ın kadın hayranları da en az o kadar kötüydü.
Sadece birkaç performans içinde külotların sahneye
fırlatıldığını görm üştüm . Üstsüz bir kadın ve birkaç
giyinik kadının Tristan’ı ellemeye çalışması ve elinde
fırlatacak tabak kalmadığında, kimsenin duymak iste­
meyeceği şeyler ve bağırmaları. Cehennem azabıydı sanki.
B unlar olurken Jared’e odaklanmayı öğrenmiştim.
Yüzünde tamamiyle kutsanmış görüntüsüyle, gitannı
tıngırdatırken en az Tristan’m şarkı söylemesi kadar
etki bırakırdı. Baş şarbcı Tristaridan başkası olsaydı
eğer, şovu götürebilecek kişinin Jared olduğuna ikna
olurdum . Şovun yarısına gelmeden tişörtünü çıkarma­
ya m eyillidir ki kalabalığın her zaman memnuniyet gös­
terdiği konu budur. M em nun olduklarını çığlıkları ve
şehvet çağrıları ile gösterirler.
Nasıl bir ilişki adamıydı ve bekar kalmayı nasıl başarmışa,
asla anlayamayacağım. Bir yanım onu ilk görenin ben ol­
duğum u ü m it etti. Tristan’a göz koymadan önce sanki
başka birisi olabilm e şansım varmış gibiydi.
G rup D ecadence’de üçüncü kez sahne aldığında
Tristan’ın beni neden sahne önünde istemediğini ve
dikkatinin dağılmaması için neden çaba harcadığını bi­
rinci elden anladım. T üm adaletsizliğin içinde, durum u
hafifleten nedenler vardı...
Frankie açılışla grubun sahne aldığı arada beni yan ta­
raftan ortaya doğru çekti, bir arkadaşını işaret etti. İşaret

361
Yorgııtı Hayaller

ettiği sevecen, gözlüklü, esmer bir bayandı ve Frankıe’in


onla ilgilendiğini hemen anladım. Bana onun tipi oldu­
ğunu pek çok kez söylemişti.
Biz tanıştırılma merasimine yeni girmişken Tristan
sahneyi doldurdu, geri kalan adamlar onun arkasında
yer aldı. Daha mikrofona bile ulaşmadan beni fark etti.
Bana karışık bir bakış attı, fakat hepsi buydu. Çabucak
gözlerini kaçırdı. Sahnede olduğunda odaklanmaya ihti­
yacı olduğunu bana açıklamıştı, kaç kez açıklamış olma­
sının önemi yoktu, bu hala onu tu h af bir sinir sürecine
sokuyordu. Varlığımla, dikkatinin baş edemeyeceği ka­
dar dağılmasına neden oldum.
Şarkı söylemeye başladığında neredeyse ona dokuna­
bilecek kadar yakınındaydım ve ben bu d urum u sevdim.
Sahne dışında bana hiç şarkı söylemezdi ve ben çok ısrar
ederdim. Bu, yeni en iyi şeydi ve ben ritim le sallandım,
gözlerim sevdiğim adama m ühürlenm işti. Taptığım ada­
ma. Tamamen takıntı haline getirdiğim adama.
Salonun en kalabalık yeri olan sahne önü, bilm edi­
ğim bedenlerin üzerine baskı yaptığı bir alandır ve sah­
neye bu kadar yakın olm anın en kötü tarafı da budur.
G rup ikinci şarkılarını çaldığı sıralarda kalçamda bü­
yük ve sıcak bir el ve arkam dan sertçe baskı yapan bir
beden hissettim. Kasıldım. Ç arpm a ve sıkıştırm a Vegas
dans manzarasına yabancı olmayan bir elem entti fakat
ben genellikle bu durum dan uzaklaşmayı başarabilir­
dim, diğer insanların adına dans dedikleri ayağa kalkıp
sağa-sola sallanma şeklinde olmayıp gerçekten dans
edebildiğim den dolayı uzaklaşabildim.
T ü m bu olanlar otuz saniyeden fazla zam an almadı.

362
R. K. U lc y

Yağlı, y a b a n a ses kulağıma müstehcen bir şeyler fı­


sıldadı ve beni arkam dan dürten tuhaf bir ereksiyon his­
settim. Tepki vermeye bile fırsatım olmadı ya da nasıl tepki
vereceğimi düşünecek kadar bile.
G özlerim sahneye odaklanmıştı, şarkıcının şarkısı
bitmişti ve m üzik hala devam ediyordu.
T ristan, sahneden atlamadan milisaniye önce mikro­
fona, “Kızın başından defol git,” diye bağırdı. Arkam­
daki yapışkan uzaklaştı ve ben elimden gelenin en iyi­
siyle, ‘Y o lu m d an siktir olup çekil,” dedim ve hızlıca, üç
adımda toparlanıp geri çekildim. Tristan’ın adamın ti­
şörtünü yakaladığını, kasıp diz çöktürdüğünü ve adama
bağırdığını gördüm .
G üvenlik gelip dahil olmadan önce görebildiklerim
bunlardı, iki adam ı ayırırlarken Tristan’ın gözlerinde­
ki katili g ö rd ü m ve ne kadar ileri gidebilirdi diye merak
ettim.
B undan sonrası katıksız karmaşaydı, baş şarkıcının
kalabalığın içine dalıp kavga başlattığında kimsenin tam
olarak ne yapılm ası gerektiğini bildiğini sanmıyorum,
söylemeye lüzum yok fakat, bu olanlardan sonra sahne
performansı bitti.
Ben, Frankie ve adamlar, geceyi yeşil odada sonlan-
dırdık ve kalabalıktaki tu h af sapık da diğer odada, gayet
açık nedenlerden dolayı.
Bir karmaşaydı.
T ristan’a sinirlem iştim , çünkü gerçek şu ki çok tazl.ı
tepki vermişti.
Dean kalleşi bana kızmıştı. hatt.ı hepsinin benim h.ı-
tam olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmişti.

3 fö
Yorgun Hayaller

Bu durum Jared, Frankie ve T rista n ’m hep birlikte


Dean’e öfkelenmelerine neden oldu, gerçi hepsi adil
bir şekilde davranmaya çalışıyorlardı. Ancak, olanlardan
sonra Tristan dünyadaki herkese kızgın g ö rü n üyordu.
Tristan sabit bir durum da ve olabildiğince hepim iz­
den uzakta durdu. D uvara bakıyordu, neredeyse gö­
rünür düşm anlık dalgasında öfke geliyordu ondan. İri
bir adamdı ve sinirli olduğunda bakm ak ürkütücüydü.
Odaya girdiğimiz an güvenlikler bile ona geniş bir alan
sağladı ve güvenlikler de kendilerince iri adam lardı.
Daha fazla taham m ül edem ezm işim gibi hissetsem
de yirmi dakika daha bekledik. U z u n adım larla güvenlik
görevlilerine doğru ilerledim , sordum . “N e le r oluyor?
Polis için mi bekletiliyoruz? Polisler o n u tutuklayacak
mı? Olanlar bu yüzden mi? N e o ld u ğ u n u öğrenm eden
önce ne kadar beklem em iz gerekiyor?”
“Biz de bunların cevaplarını bekliyoruz,” dedi bana
en y a b n olanı, sakin ve m akul şekilde. “Bize söylenen
bu şeyler anlaşılmcaya kadar beklem em iz olduğu. Po­
lis çağırılmadı, bildiğim kadarıyla,” diye adam om zum a
elini koyarak anlattı. M asum bir jestti. B iliyordum . H er
aklı başında insan da böyle algılardı.
Fakat T ristan aklı başında hissetm iyordu. Aklı başın-
dahk binayı terketm işti ve o odayı uzu n adım larla yürü­
yordu, elini om zum a atan adam a bağırıyordu.
Aklını kaybedişini izledim , görünürde bir korku atışı
hissettim , doğrudan bana olm adığını bildiğim halde.
T annya şükür adama vurm adı, sadece y üzünü tutup
m anyak gibi bağırmaya başladı.
Bu şekilde onunla ne yapacağıma dair hiçbir fikrim
R. K . L ille y

yoktu, bu yüzden ben de odanın diğer tarafına geçip,


uzaklaştım .
“Yoko O no, orada bütün bunlarla başa çıkmak iste­
mez, tüm siktiğimin karmaşasını çıkaran olmasına rağ­
men,” diye söyledi Dean. Ona bir parıltı fırlattım. Ama
onu tek duyan ben değildim ve Tristan güvenlik görev­
lisine bağırma cümlesinin ortasında durdu. Odanın kar­
şı tarafına büyük büyük adım attı. Oda arkadaşına par­
mağıyla işaret verdi, gözleri öfkesiyle deliye dönmüştü.
“Sana ne dedim , Dean? Sana ne sikim söyledim? Tek
kelime çıkmasın. İşte sana dediğim buydu. Kızıma karşı
siktiğimin tek bir kelimesi bile çıkmasın senden!”
Y utkundum , sonra Tristan’ın koca yumruğu Deariın
suratına sert bir şekilde çarptığı an gözümü kapattım.
İki tane daha, hasta edecek türden canlı bir çatırtı sesi
duydum ki bu ete vururken çıkan seslerdendi ve sonra
durdu.
“Seni uyardım , seni küçük kalleş,” diye Tristan ona
bağırdı. Ben yerdeydim, duvara karşı yuvarlanmış kü­
çük bir top şeklini almıştım. Olanları görmemeye ça­
lışıyordum. Kavgadan nefret ederdim. Anlamazdım ve
nasıl baş edeceğim i asla bilmezdim.
Frankie’n in yanım a kaydığını hissettim, rahatlatan
sarılışıyla kolları om uzlarım a dolandı.
“Sorun değil. Adamlar onu çekti.”
“Sorun. B üyük sorun böyle da\Tanması. Kendisiyle
problemi ne?”
“B ilm iyorum ,” dedi sessiz şekilde. “Fakat Dean’in
suratım yum ruklam asını görmek eğlenceli değildi de­
sem yalan söylemiş olurdum . Kalleş hak etm işti...”

365
V’o/y/«/Hayaller
Kapı açıldığında ve James Cavendish içeri girdiğinde,
cevap vermek için ağzımı açtım.
En tuhaf§e}'di, onun gelişiyle bütün karmaşarun d in m işg ö -
Direkt olarak ben ve Frankie’ye doğru yürüdü,
rünmesi.
geçerken adamlara başını salladı ve çenesini tutarken
Tristan’a ve Dean’e baktı. Koyu bir takım elbise giy­
mekteydi muhteşem fiyakalı görünüyordu. H er zaman­
ki gibi.
Bize başını salladı, dikkatlice beni incelemekteydi.
“İyi misin Danika?”
Otomatik şekilde başımı salladım, buna rağmen nasıl
olduğum hakkında pek de emin değildim.
“Tekrar saldırıya uğradığını duydum ve yine benim
işletmemde. Bunun beni ne kadar gücendirdiğini anla­
tamam.”
“Ben çok iyiyim. Tristan’a ne olacağı hakkında çok
daha fazla endişeliyim.”
“Bunu yoluna koymak için buradayım. Bilirsin, dans
pistindeki bir kadını taciz eden bir adam, hayalarına sert
bir dizi hak eder şeklindeki düşünceye meyilliyimdir.
O kelimeler, tanıdığım en sofistike adam dan gel­
mekteydi, şaşırmış bir kıkırdama geldi benden, bu da
James’in gülümsemesine neden oldu.
“Adamla konuştuk. Şikayette bulunmayacak, bunun
kötü yanı da biz de adama karşı şikayette bulunm ayaca­
ğız. Bu karara devam etm eden önce senin onay almanı
istiyorum, açıkça haksızlığa uğramış kişi siz olduğunuz
için.”
Adamı öpm ek istedim, çok rahatladım. ‘Y ani Tristan
tutuklanmayacak m ı,” diye sordum .

366
R. K. Lılley

“Bu çözüm size uyarsa, tutuklanmayacak.”


“Evet, evet, kesinlikle uyar bana. Teşekkürler, teşek­
kürler, teşekkürler.”
“Adam sadece gülerek başını salladı. Başını Dean’e
çevirdi.
“Burada ne oldu?”
Y üzüm ü ekşittim ve Frankie cevapladı. “Grup sorun­
ları. G enel olarak. D ean tam bir göt. Onlar hakkında en­
dişelenme, sonsuza kadar arkadaş kalacaklar. Yirmi dön
saat içinde yeniden en iyi arkadaş olacaklarını garanti
ederim.”
Jam es ikna olm uş görünmedi. “Öyle um anm . Ö n ­
lerinde güzel kariyerleri var, beraberce yapabilirlerse
eğer.”
‘Yapacaklar.” Frankie adamın emin olmasını sağladı,
om zum u sıktı.
“N e kadar kötüydü akıbeti? Dışarıdaki kargaşa ne ka­
dar büyük?”
Z arif o m zu n u umursamaz bir silkmeyle hızlıca to­
parladı.
“Baş edilebilir. O nlar kesinlikle bir etki bırakmıştı.
Bir dahaki konser için kalabalığın bunun iki katı ol­
masını beklem eyin, gerçi kalabalık içinde insanlara diz
çöktürme alışkanlığı edinm ek istemem, eğer bu mekanı
toparlanmış tutm ak istiyorlarsa ve dikkat çeken insanları
kaydetmeliler.”
“Afedersiniz, bayanlar, Tristan’Ia konuşmaya gitmem
gerek.”
Tristan’a adımlarken çıkardığı tozlar arttıkça göz­
lerimin açıklığı arttı, buna rağmen İnç de korku yoktu
Yorgun Hayaller

adamda. Bağırmak istedim, “Hayır, dur, o patlamaya


hazır bomba gibi.” Fakat gördüğüm kadarıyla James,
Tristan’la sessiz bir şekilde konuştu, mucizevi şekilde
birkaç kısa dakika içinde diğer adamı sakinleştirmeyi ba­
şardı.
O küçük mucize Jam es’ten sonra işe yaradı, Tristan
neredeyse birden yanıma geldi, önüm e eğildi, gözleri
telaşlıydı. Dizime dokundu. “Olanlardan dolayı üzgü­
nüm. İyi misin? Seni korkuttum m u ,” dedi.
Güç bela gözledim. “Jam es dünya üzerindeki neyi
söyledi de bu kadar hızlı sakinleştin?”
Kaşları birleşti, başka fırtına gözlerinde belirdi.
“James mi? O Jam es’ti değil mi? Siz ikiniz ne ara bu
kadar yakınlaştınız?”
“Tristan! Odaklan,” diye tersledi Frankie.
Yüzünü ekşitti, elleri rahatlatıcı şekilde dizlerim i
ovaladı. “Ü zgünüm . Sadece seni korkuttuğum u söyledi
ve niyetimin bu olup olmadığını sordu.”
“Orada olanlar deliceydi, Tristan. Sen deliydin. B un­
dan hoşlanmadım. İnsanlara saldınyor olm an m üm kün
değil. Ben tabak fırlatıyorum ya da ayakkabı. Birbirim ize
iyi gelmediğimizi düşünm eye başlıyorum .” Kelimeleri
söylediysem bile, kelim elerin benim ağzım dan çıkmış
olduğuna inanamadım. Asla hayal edem ezdim kendi is­
teğimle ondan vaz geçebileceğimi, başlı başına cesaret
verici fikirdi.
“Amin denir buna,” diye odanın diğer tarafından m ı­
rıldandı Dean.
Tristan dönm eye başladı, altın renkli gözleri tekrar
korkunç olmaya başladı.

368
R. K . Lılley

“Tristan! O d a k lan ,’ diye bağırdı Frankie. Gerçekten


de işe yaradı. Tekrardan. Yüzü. Kötüydü. En tatlı gülü­
şü, hepsi benim için. Direnmek için düpedüz güçsüz­
düm.
A lın lan m ız birbirine değene kadar ileri doğru yaslan­
dı ve g ü lü şü evrenim in ortasıydı.
“Hey, şim di y u h ,” dedi yumuşak şekilde, dizlerimi
ovalarken. “İkim iz de bunun doğru olmadığım biliyo­
ruz. Birbirim ize iyi geliyoruz. Ayrıca, düşünüyorum da
birlikte m ükem m el olm ak üzereyiz. O şekilde kendimi
kaybettiğim için üzgünüm . Adamın sana dokunmasını
ve yüzündeki ifadeyi gördüm... Dayanamadım. Kork­
muş g ö rününüyordun.
“Sen istem eden birinin dokunmalarına katlanman­
dan seni uzak tutm ak için pek çok şey yaparım. Aynca,
düşünüyorum da böyle olmasını engellemek için dün­
yadaki her şeyi yapardım .”
Seri bir şekilde gözlerimi kırptım, gözlerim yaşla dol­
du. Ç ok hoş bir histi, birinin bana bu şekilde göz kulak
olması am a bu işlerin sonucunun elde olmaz nedenlerle
ne kadar ileri gidebileceğini deli gibi bilmeme rağmen
hoştu.
“Beni affet,” diye fısıldadı, hâlâ o hoş hissettiren,
kötü, karşı koyulm az gülüşü vererek. G ülüşünün so­
nunda on u n için dünyadaki en önemli şeymişim gibi
hissettim. Bu duygu bağımldık yapıcıydı.
Kalp atışıyla içim oyuldu, kendimi ileri ittim ve ko­
lumu boynunun etrafına doladım. “Seni seviyorum,”
dedim boynuna yönelerek.
O nun büyük, sıcak, kusursuz kolları beni sıkıca sardı
ve o an ihtiyacım olan her şey buydu.
Yorgun Haj'aller

Bölüm 37

Adamlar sadece Decandence’deki konsere bağlı kal­


madı. Ne yazık ki, bunun gibi aşağılık yerden başka bir
yer yoktu. Dean durum u kurtarm a, kendi ayarlamaları
yapmak için onlarla birkaç fazladan konsere çıktı. D ü­
şündüm de onların ayarlamaları yapmak için Jerry’e
ihtiyaç olmadığını göstermeyi denem ek içindi bu yap­
tıkları, elbette sonuçta sadece tersini kanıtladı. Yine de
gösteride iyiydiler, nerede ihtiyaç varsa orada perfor­
mans sergiliyorlardı, dikkatleri yüksek tutmaya çalışı­
yorlardı.
Salı gecesi gerçekten aptal bir kulüpte toplandık.
Muhtemelen bir yıllık bile olmayan striptizsiz kulüp­
lerden biriydi. Sahnenin yakınında bir yere yaklaşma­
mam gerektiği hakkında ders aldığımdan Frankie ve ben
bardan izledik çalmalarını. Aslında mekan sıkı şekilde
toparlanmıştı. Tristan performans sergilerken benim
fazla dikkat dağıttığımda ısrarlıydı, oysa ki ben diğer
türlü olmasını isterdim, çünkü o şekilde şarkı söyler-

370
R. K. Lilley

Iceü yakınında olmamak acı veriyordu. İsteklerine saygı


duydur^-
Yine de bazı az giyimli sürtüklerin sahneye, onun ya­
n ın atırmanmayı denediklerini gördüm, içimde çılgınca
bir şey yapn^^ dürtüsü vardı.
Dürtüyü bastırdım, zorla.
Bunun yerine, sadece sarhoştum ve sarhoştum.
prankie yardım edilemez halde, tek atışlık tekila si­
pariş ediyordu. Şeytani bir ruh hali içindeydi, yüzünde
arsız bir gülümsemeyle beni de sarhoş etme yolundaydı.
Yüzüme gülümsedi uzun uzun ve içten bir şekilde,
sonunda, “N eden,” diye sordum.
Çabaladı sadece. “Komik bir sarhoşsun ve orada se­
nin arkanda çöreklenen eleman hakbnda cm k dediko­
du yapmak istedim. Hepsi bu.”
Kıkırdadım. “Çöreklenen eleman,” diye tekrarladım,
sonra yine kıkırdadım.
“iyi hissediyorsun, anlıyorum.” Herkes sarhoş olmak
için benim ifademi sahiplenmiş görünüyor.
Başımı salladım, sahneye bir kez bakarak, tüm iste­
diğim yakınlaşma olmasıyken, ondan çok uzak kalmam
gerekmesi beni aniden suratsız yaptı.
“Ee söyle bakalım, o Dom mu, sanırım o,” diye sordu
Frankie.
Şaşırıp kalmış bir bakış attım ona. “Dom mu? lütfe­
dersin? S&M gibi mi?”
Somurttu. “Dom sadece SAM'den ibaret değil ve
onda Tristan’ı görmüyorum. H.ıyır. demek istediğim,
yatakta sana baskın mı davranıyor? Bu şekilde seni kont­
rol altında mı alıyor? Tııluıf baskılan var mı?

371
Yo ıg ıııı H ayalle r

Kızardım, fakat Frankie ydi bu, her zaman benimle


tercihleri hakbnda açıklığın ötesindedir, bu yüz­
k en d i
den ona söylememeyi aklımdan bile geçirmedim. “O
işte, onun hakkında hiç bu şekilde düşünm em iştim ama
kesinlikle kontrolü e lin e alır. Hem ona ihtiyacım var ve
o bunu her zaman bildi.”
Bu kaşlarını kaldırmasına neden oldu. ‘Yani itaatkar
olduğunu mu söylüyorsun?”
Dudağımı ısırdım, kişiliğime tam anlamıyla ters dü­
şen itaat kavramının bana uymasının imkanı olmadığını
düşünerek. Bir şeye hariç... Sonuç olarak, başımı salla­
dım. “Sanırım öyle, en azından yatakta.”
Yne somurttu. “Açıkçası, sadece yatakta. Peki ya tu ­
haflık? Siz ikiniz neyi denediniz?”
Dudaklarımı büzdüm, tek atım lık boş bardağımla
oynayarak. “Beni bağladı, iki kez. H oşum a gideceğini
düşünmedim, bu onun için sanıyordum , hakkında daha
fazla düşündükçe, benim için olduğunu anladım ve sev­
miştim. Bunun, onun her zaman yaptığı bir şey olduğu­
nu düşünmedim fakat bunda gayet iyiydi.
Başını salladı. “Sanırım, siz ikiniz tatlı bir noktaya
vurdunuz. Bayan kontrol manyağı D anika boyun eğme
ülkesine doğru küçük bir kaçamak yaptı. Bu konu hak­
kında onunla konuşacağım, tam am mı? Eğer bu konu
hakkında birisi bir şey biliyorsa, şu an ona bakıyorsun.”
Başımı salladım, T ristan’a bir bakış attım. “Ben, ger­
çekten... Gerçekten hoşlandım . Seksi bana m ükem m el
hale getirdi fakat bağlamalar ve göz bantları... Kek üze­
rine krema gibiydi.”
Kadın güldü. “Katılıyorum. T am am en. Harika. Bili­

372
R . K. Lilley

yor m usun, onu ilk gördüğüm de, bizimle birlikte Dom


Kulübü’nün bir parçası olabilir diye düşündüm .”
Frankie’nin, ‘biz’ derken kimi kast ettiğini merak
ediyordum. Böyle m erak uyandırıcı soruyu kendime
saklayamayacak kadar çok sarhoştum. “D om Kulübü’n-
dekiler kim ?”
Frankie gülüm sedi ve bu katıksız fesatlıktı. Y anı, ben
ve parasına bahse girerim kı Tryst de katılmak üzereydi.
Ve bir başkası, fakat seni tem in ederim sana söylemeden
önce bu bir sırdı.”
Kadın konuşm asını bitirm eden başımı salladım.
Dünyada söyleyebileceğim kim vardı?
“Senin m eşh u r sikik grubuna bile bunun hakkında
bir şey söyleyem ezsin. G erçek şu ki, özellikle onlara
söyleyemezsin.”
T ekrar başım ı salladım, basitçe şu an öğrenm ek için
ölüyordum . ‘Y e m in ederim tek bir ruha, T ristan’a bile
söylem em .”
“Pekala, ona büyük ihtim alle söylersin, çünkü, dedi­
ğim gibi, o kulübe katılm ak üzere.”
“Am an T anrım ! Şim di söyle! Beni öldürüyorsun!”
Yakına uzandı, kulağıma fısıldadı. “Jam es Caven­
dish.”
Ağzım açık kaldı. Adam çok zengindi ve fiyakalı ve
sofistike ve yani, en yalınından güzeldi. “Benimle dalga
mı geçiyorsun?”
Başını salladı. “Adam ağır işler peşinde, gerçi, senin
içinde b u lu n m a k isteyeceğin şeyler değil, inan bana.
Beni yum uşak bir usta gibi gösterir ve ben öyle deği­
lim.”

373
Yorgun Hayaller

Bu söylediklerini güzelinden bir on dakika kafamın


etrafında döndürdüm konuşmadan önce, fiki’e hayran
kaldım, bu derece yüksek profilde bin, kamu bilgisi dı­
şında beklenmedik bir seks tercihinde olabiliyordu.
“Bu çılgınca,” diyebildim sonunda.
Başım salladı. “Biliyorum. Fakat bu onu daha da ateş­
li yapmaz mı?”
Güldüm, çünkü inkar etmek yoktu; bir lezbiyen için
bile adam ateşliydi. “Emin değilim. Gerçekten ağır de­
mekle neyi kastettiğine bağlı. Acı içinde değilim .”
“Kastettiğim şey acı. Evet, o senin için değil emin
olabilirsin. Gerçi duydum ki adam yatakta m üthişm iş.”
Tristan’ı düşünerek, düşlü iç geçirm em i bıraktım.
‘Yani Tristan. M üthiş.”
“Mükem-sikik-mel! Hadi buna içelim !” Barmene
ikinci tur tek atımlık tekila için işaret verdi.
“O çok büyük. İri gibi. O şekilde büyük aleti olan bir
adamla eğlenebileceğim asla aklım dan geçm ezdi. Şey­
di... Başta korkutucu. D em ek istediğim, ben küçüğüm ,
nasıl sığabilirdi?”
İki elini de barın üzerine koym ak zorunda kaldığı bir
kahkaha patlattı Frankie. “A m an Tanrım ! Ç akır keyif
olduğunda sana bayılıyorum !”
“Sence o, şey, beni genişletm iş m idir? D em ek istedi­
ğim, genişletmiş olmalı, çünkü bu aralar gayet sert d ü ­
züşebiliyoruz ve başlarda sadece içim e girm esi zam anını
alıyordu.” Gayet açık düşünceyle bu şekilde konuşuyor­
sam gerçekten sarhoş olm uşum dem ektir.
Hala kahkahalara boğulm aktaydı, tekrar tekrar başını
sallıyordu sadece.

374
R. K. Lılley

“Bu m ü m k ü n m ü?”
“O şekilde işlediğini sanm am ,” dedi, yutkundu. “Be­
bekler o şeyden çıkıyor.”
Başımı salladım. ‘Yerli yerinde düşünem esem de
doğru noktaya değindi.
“Ve kesinlikle vajinamı yemeye bayılır. Şey gibi, bunu
bütün gün yapabilir, çok da sever. Bir adamın böyle ola­
bileceğini düşünem ezdim , girerken seni getirebilen.”
M asanın köşesini kavradı ve kahkahalara devam etti.
“A m an T anrım . B unu kaydetmediğime inanamıyo­
rum. Sen b en im en favori sarhoşum sun. Hadi içelim,
Tristan’ın ağız çalıştırmasına, çünkü bir h z ın alt tara­
fına çalışmayı tebrik edecek biri varsa, o benim. Belki
o ve ben kuku yem e eşiyiz sanki, çünkü ben de bir amı
saatlerce yiyebilirim .”
O kadar çok kıkırdadım ki barm enin kaydırarak uzat­
tığı bardağı tu tabilm em üç denem eden sonra alabildim.
“Sen çok k ö tü sü n ,” dedim ona, bir başka bkırdam a çıktı
içimden.
G ru b u n ayarlam alarını bitirmesiyle biz de çabucak
toparlandık.
Sesli şekilde neşelendirm em le küçük kalabalık coş­
tu, sahneden inm elerini hasretle bekledim, arkada bir
yere doğru yol aldım .
“T ü m gece boyunca ondan sadece beş metre uzak­
taydım ve yine de özledim onu. Bu delice değil m i?”
“T am am en, aynı zam anda tatlı. Kötü takıldın, ha?"
“Ç o k k ö tü .”
‘Y ani, o da sana kötü takılmış. Asla unutm azsın.”
Başımı salladım sadece, öyle değil ya da ¿iyUysc seslice ha-
bullenmekten acizinı, eminim o lyana söylememi^ri.
375
Yorgun Hayaller

Birinin başımın ü stü n ü ö p tü ğ ü n ü hissettim vc gör­


mek için etrafım da d ö n d ü m , T rista n diye u m u y o rd u m
ama T ristan değil Jared ’di. S ırıttım , o n u g ö rd ü ğ ü m e
neredeyse sevindim . Bar tab u re m d e n sıçradım , coşkulu
bir kucaklama verdim ona.
“İyi işti! İnanılm azdınız, h e r zam anki gibi.”
“Teşekkürler, kız kardeş,” dedi ve sesindeki gülüşü
duyabildim.
Geri çekildi, y ü z ü m ü inceledi. “Sarhoşsun, değil
m i?”
Başımı salladım. “Senin ve kardeşinin hatası. Ka­
raciğerime sizin hayat tarzınıza ayak u ydurm ayı öğre­
tiyorum . R esim de kalabilm em için b ir şekil verm em
lazım.” Sevecen bir elle saçım a d o k u n d u . “T e k b ir şey
değiştirm ek zorunda değilsin. O ld u ğ u n halinle zaten
k usursuzsun.”
Sarhoşken bile; gözleri, kafası güzelken old u ğ u gibi,
cam gibiydi, yine de d ü şü n d ü m de b u şim diye kadar
duyduğum en tatlı şeydi.
G ru b u n diğer d ö rt elem anı da saça d o k u n m a sahne­
sinden h em en sonra bize doğru yaklaştı.
T ristan gülüyordu, b e n im ve Ja re d ’in aşk festiva­
li geçirm em iz gerçeğinden hiç de rahatsız olm uyordu.
“K üçük kardeşim e tekrar söyler m isin o n u ne kadar se­
viyorsun,” diye sordu. Pervasız gü lü şü n ü takınm ıştı ve
sonradan d ü şü n d ü m de en çok bu gülüşü sevebilirim.
“Tabii ki söylerim ,” diyerek kabullendim .
Şakalaşma bir yana T ristan kardeşine destek çıktı, ya­
kınım a kadar geldi, bacaklarım ın arasında durdu. Şort
giyiyordum ve bacaklarımı o kadar ayırm ıştı ki kazayla
da olsa bir taraflarım ortaya çıkar diye korktum .
376
R. K . Lilley

Konuşmak için ağzımı açtım ama ellerini saçıma


gömdü ve çabucak dikkatim dağıldı.
Bana yaslandı, gözleri gözlerimin içine gülüyordu.
“Senin kalabalıkta olm an dikkat dağıtıcı diye düşünü­
yordum fakat bu gece fark ettim ki şarkı söylerken seni
gülerken görm ek daha çok dikkat dağıtıcı.”
D udak b üktüm . “Ü zgünüm ,” deyip Frankie’yi işaret
ettim, şu an içki servisi yapan ve sırıtmakta olan kişi.
Beni güldürüyordu. Beni gösteriden bütünüyle uzak mı
tutacaksın şim di?”
“Şapşal olm a,” diye azarladı, başını bana doğru salladı
ve elleriyle saçımı kullanarak benim de başımı salladı.
“Hayır tabi ki. Bu gece fark ettim , bütün dikkatinin be­
nim üzerim de olm ası gerekiyor yoksa deliye dönüyo­
rum. Sanırım başka bir çözüm yolu var.”
O na kaşım ı çattım . “Öyle m i?”
“Evet. Kalabalıkta bir korum aya ihtiyacın var, bu şe­
kilde b enim sahneden inip birkaç haya patlatmama ge­
rek kalmaz. B ir sonraki konserim izden önce birini ayar­
layacağım.”
Kıkırdadım , ç ünkü korum a çılgın bir fikir gibi geldi.
Ona söylem ek için ağzımı açtım ama istekli dudakları­
nı dudaklarım da dolaştırdığından, hiç fırsat bulamadım.
Her zam an dudaklarının tadı çok güzel. Dudaklarına
asla doyam am . D ili ağzım ın içine daldı ve ben inledim,
onu yaladım ve em dim .
Yavaşça geriye çekildi. “Tadın tekila gibi,” dedi nefes­
sizce. “B irkaç tane içtin, ha? Sanırım sadece seni öper­
ken kafam güzel o ld u .”
Bu biraz daha kıkırdam am a neden oldu ve kıkırdama

377
Yalgını Hayaller

beni tekrar öpünceye dek devam etti. Barın ortasında


ergenler gibi boyun boyunaydıkve Tanrı bilir ne kadar
uzun sürmüştü bu süre. Deliceydi ve ıslak ve m ükem ­
mel. Ağzı ağzımdan içerken elleri sıkıca kalçamı kavra­
maktaydı, uzunca ve aç bir şekilde çekmeler. B unu daha
önce hiç yapmamıştık, sadece öpüştük, bir saatte ne ka­
dar öpüşülürse o kadar öpüştük. Kimyamız her zaman
çok çılgındı.
Bir noktada geri çekildi, başımın üstüne soluyordu.
Döndüm, dilimle kirli sakallı çenesini yalıyordum ,
dudakları için yalvarıyordum.
Dudaklarını verdi ve en uzun süreym iş gibi öpüştük.
Arkadaşlarımızdan gelen bütün “oda b u lu n ” çağrılarına
aldırmadık, kendimize ait küçük uyuşturan öpücükler
diyarımızda kaybolduk.
“Oldukça kusursuzsun,” diye m ırıldandım , küçük
nefes aramızda.
“Tamamen benim olduğuna inanam ıyorum .”
Gülüşü nefessiz ve sertti. “Bir insanın ulaşabileceğin­
den çok daha fazla uzağım kusursuzluğa fakat tam am en
şeninim.”
Dudaklarını dudaklarıma bastırdığında ayaklarıma
kadar içim serinledi.
Boyun arkasından sırtıma inen öpücükleri hafifletti
ve bana küçük, kısa, tatlı öpücüklerden verm eye başladı.
Vücudum u onun vücuduna bastırm ayı denedim ama
o geri çekildi.
“B ütün gece seni öpebilirim sevgilim am a b u barda
ateşimizi dindirirsek, kendim izi utandıracak hale geli-

378
R. K. Lilley

“Seni istiyorum ,” diye fısıldadım, dudakları dudakla­


rıma ulaştığı an fısıldadım. “Seni içimde, en derinimde
istiyorum. Saatlerce. N e kadar büyük olduğunu Fran-
lae’ye söyledim , o kadar büyük olup beni nasıl genişlet­
tiğini söyledim ama seni içimde hissetmenin ne kadar
m ükem m el bir his olduğunu söylemedim.”
G eriy e ç e k ild i, iç g eçirm eli bir gü lü ş attı, gözleri
Frankie’y i b u ld u .
“Kulağı deliksin, ha?”
Frankie sırıttı, kızardı. “Sarhoş itirafları en iyisidir.
Tekila d o ğ ru cu lu k serum u gibidir ve o söylediklerinin
hiç birisini geri alam az.”
“G eçen sefer kum arhanede yaptığımız gibi banyoda
düzüşm eliydik,” diye kulağına söyledim, cidden onun
için yanıyorum şu an, o kadar yanıyorum ki eve gidene
kadar b u ateşe dayanabilir m iyim bilm iyorum.
Başını salladı, gülüm sedi. “Bu yerde değil, burada ya­
pamayız. K um arhanede olduğu gibi sabahın dördü de
değil ve kalabalık.”
“A rabanda sevişelim o zam an,” diye önerdim , karşı­
ma hararetle çekm eyi denedim .
D udaklarını ısırarak beni süzdü. Başını bana doğru
çekmek için b oynuna asılmayı denedim , çünkü dudak­
larını ısırm ak istedim , çok istedim ama o yerinden kı­
m ıldam ıyordu. “G eri çevirmesi zor bir teklif, rahat ol­
mayacak, um ursadığım da yok.”
G özlerim iyice açılmış şekilde başımı salladım. “Be­
nim de u m ursadığım yok. O n dakika öncesinde olduğu
gibi aletini vajinam a göm m ene ihtiyacım var.”
Bu söylediğim neredeyse saçlarının başladığı yere ka­

379
Yorgun Hayaller

dar kaşını kaldırmasına neden oldu. “B u gece havanda


değil misin? N orm alde senin yanında ağzım dan vajina
lafı çıkaramam.”
“O kelimeden nefret ederim am a bu gece beni pek de
rahatsız etmiyor. KUtoris, klitoris, klitoris ”
“O kelimeyi severim ,” diye iç geçirdi Frankie, u ta n ­
maz şekilde m uhabbetim izi dinlem ekteydi, “iç o rgan­
larla etkileşimli her kelim eyi severim ,” dedi pişkin piş­
kin.
Tristan Frankie’ye bakm ak için başını çevirdi, zorla
gülüyordu. “N asıl olur da bu beni şaşırtm az?”
Kadın kişnedi. “T ü m söylediğim b u işte, b ir kadınla
ilgili her şey güzel olabilir, ayağından kulağına am a aynı
şeyler bir erkek için söylenem ez.”
T ristan kafasını geriye attı ve güldü, elleri kalçam ı
okşuyordu. Boğazını sevdim . O şekilde gerilm iş boy­
nunun görüntüsü beni deliye d ö n d ü rd ü . Yalayabilm ek
için sıçradım ve sonra iz bırakacak kadar sert yaladım.
“O rada seninle tartışam am ,” dedi T ristan, Frankie’ye.
“Seninle aynı fikirdeyim .”
K olunu yum rukladım .
Daha yüksek sesle güldü, y ü zü m ü göğsüne çekti. Ba­
şımı salladım, bu m antıksız m uhabbetin sona erm esin­
den hoşnuttum .
“G idin hadi, arabanızda d üzüşün,” diyen Frankie,
alaycı bir sesle bize seslendi. “Saatlerdir benim önüm de
sevişiyordunuz. Şimdi neden utandınız?”
“İyi söyledin,” dedi Tristan, onun tavsiyesini aldı ve
onun iğnem elerini um ursam adı. “Bize m üsaade. O n,
on beş dakika içinde döneriz.”
R. K. L ///fy

F ran k ie’n in sırıtm ası h ü zü n lü bir hale dönüştü. “Bu­


nun rek lam ın ı y ap m am . Bu tam anlamıyla destek sayıl­
maz.”
“H iç şikayetim yoktu,” beni sandalyeden çekiştirdiği
gibi kendisi de hızla kalktı.
A rabasına d o ğ r u yarışırken kend im i sersem lem iş his­
settim , e lin i, g ü lü ş ü n ü yakalam aktaydım .
“K endim izi tutuklatacağız,” diye mırıldandı arabası­
nın arka kapısını benim için açtı.
Daha yüksek sesle güldüm sadece, tuhaf şekilde o
olasılığı um ursam ayarak.
Beni arabanın içine doldurdu ve tam oturan bir dol­
durm aydı bu. Yavaşça yerleştirdi.
“Islandın m ı,” diye sordu, elimi dizime koyarak po­
zisyon alm am ı sağladı, küçük kısa kot şortum u çıkarma­
ya başladı.
“Senin bana d o kunduğun andan bu yana ıslağım.”
“İyi,” diye h o m urdandı, kendisini arkama yerleştirdi,
girişime kadar kendininkini kaydırdı.
“Ç o k kabaysam söyle. O kadar düzüşm eden sonra
seni sert becerm em lazım .”
İçim de çalıştığı an sesli inledim, sıcak nefesi ensem ­
de, içimi istila ettiği gibi çabucak geldi.
“Sana ihtiyacım var, Danika. Daha önce hiçbir şeye
bu kadar ihtiyacım olm am ıştı.” H er kelime sert bir dar­
beyle yavaşça çıktı ve noktalandı. “Sana asla doyamam.
Asla.”
Bu o n u n h e r zam anki argo konuşınalarındaiı değildi
ve sözleri arzu ettiğim den çok daha fazla tatmin etti. Bu
şeyleri duym aya ihtiyacım vardı, benim ona takıldığım

381
Yorgun Hayaller

gibi bana takılmışlığa yakın bir duyguda olabilmesine


dair her küçük işaret için can atıyordum.
Elleri göğüs kıvrımlarım üstünde hareket etti, derin­
lerime sertçe işlerken göğsüme yaptığı çalışma acıyan
tende yumuşak bir ovalamaydı. Meme uçlarım sertleş­
mişti ve o meme uçlarımı sıkıştırıp çekerek gerdi. Zevk
içinde sızlatan bir şekilde acı verdi.
Tıkayan uzunluktaki, geniş penisini içime soktu, sert
ve hızlı, acımasız aralıklarla devamlı sokmayı sürdürdü.
İçime girmesi canım pahasına kapı kolunu tutm am a ne­
den oldu.
“Bu çok mu fazla,” dedi kulaklarımı tırmalayan sesle.
Öyle)'(ii. Çok fazlaydı, aşırı fazla. Hızlı, içimi tam dol­
duran acımasız istilasına tek bir saniye daha fazla dayana­
mayacak şekilde hissettim fakat bunu ona söylemedim,
beni mükemmel bir şekilde doldurm asını bitirm esine
asla izin vermedim.
Geleceğimden ya da kafamı patlatırcasına çığlık ata­
cağımdan emin olamayacağım şekilde duygularım yo­
ğundu.
Ortaya çıkan, her ikisi birdendi.

38 2
R. K . Lilley

B ö lü m 38

Ü ç gün sonra Frankie ve Jared’in bir arkadaşımn ev


partisindeydik. B üyük bir evdi, karmaşa içindeydi ve
kapıya adım attığım ız ikinci saniye bunun hakkında ko­
nuşm ak istedim . Y orgundum . D üzgün uyuduğum bir
zaman olm am ıştı ve ne kadar uzun zaman önceden be­
ridir böyleydi bilm iyorum ve ev partileri benim tarzım
olmamıştı. Partiyi şaşalı yapma yolu ev partisidir ama
kulüpteki gibi ışıklar altında olmadığı için hiç de şaşalı
olmaz.
Kapıya yanaştığım ız an ot içildiği kokusunu aldım ve
biri gerçektende girişin yanındaki masada şişeden çeki­
yordu.
Bu işi gerçekten de bitirm iştim .
T ü m b u n lar yeterince kötüydü fakat on dakika için­
de, kalabalığa karıştığımız zamanlardı, Jared ve Fran­
kie’yi ya da C o ry ’i ya da Kenny’yi aramaktayken, eski
sevgilimin orada olduğunu fark ettim. Bok kafalı Daryl
değil. D iğeri. Patrick. T am am en bok kafalı olmayanıy­

383
Yorgun Hayaller

dı, her neyse onu aJdatmıştım zaten. Baş edebileceğim­


den çok daha fazla uyuşturucuya bulaşmıştı. Ve benim
bu adama karşı aşkım bitmişti. Gerçi şimdi anlıyorum
Tristan’da ne bulduğumu ve bu çılgın hissi, her an göğ­
sümdeki bu kontrol dışı şeyi anlıyorum. K a b u l etm eliyim
aşkım bitmemişti, sadece hiç aşık olmamıştım.
Patrick’in profiline baktığımda tu h af bir görünüşüm
vardı. Adına aşk diyebilirdim ve aşk gibi görünüyordü,
çünkü ben böyle istiyordum. Fakat aşk kendini zorla­
mayla hissedebileceğin bir şey değildir. T üm bu farkın-
dalıklar mutsuz edici bir etkiydi benim için, kontrol prob­
lemi olan benim için.
Tristan omzuma kollarını sarmaladığı gibi bu düşü-
celerden sarsılarak uzaklaştım, beni yakınına çekm ek­
teydi.
“N e haber, sevgilim? Hayalet görm üş gibisin.”
Yüzümü buruşturdum . Tristan’ın eski sevgilim Pat-
rık’i görmesini engellemeyi çok istedim, m ü m k ü n se.
İçimde Tristan’ın tanışmayı kaldıramayacağına dair
his vardı. Ve o düşünceler deneyimle toparlandı... Eski
erkek orospusu için, şaşırtıcı şekilde kıskanç olm a eğili­
mindeydi.
“Öyle bir şey değil,” diye sonunda cevap verebildim .
“Sadece bu parti bana göre değil, benim için fazla sert.”
Bana alaycı bir gülüş attı, om zum u ovalayarak. “Evet.
Beklediğim bu değildi. Jared bazı çılgın insanlar tanır ve
Frankie herkesi tanır.”
Yolumu odanın çıkışına yönelttim , arka bahçeye
doğru gittim. Patrik’i göz ucuyla gördüm , beni gördü­
ğünü biliyordum çünkü donup kalmıştı ve birkaç saniye

i
sonra bize doğru yürüm eye başladı.
384
R . K . L ille y

T ristan’in elini tuttum , Patrick için elimden geldi­


ğince açık bir resim göstermeye çalıştım. Gelişine bak­
m adım bile. Umarım resmi anlamıştır.
Frankie ve Jared’i havuzun dışında bulduk.
Tristan, “Geri kalanlar nerede,” diye, merhaba niye­
tine sordu.
“Biliyorsam ne olayım,” dedi Jared, cevap vermeyi
beklem işti sanki. “Bir saat önce burada olmaları lazımdı,
sizin de. Bu durum da.”
T ristan telefonunu çıkardı. “Onları bir arayayım.”
Karıncalanm ış gibi hissediyordum. Patrick’in bizi
takip edip etm esinden korkarak aniden etrafa baktım.
Ama çıkm adı, en azından direk değil fakat beş dakika
içerisinde arka kapıdan geldiğini gördüm , kalabalığı ta­
rıyordu. Biliyordum, biliyordum işte, beni aradığını.
Patrik’le tu h af şekilde bitti. Sanki bir gün uyandım ve
d u ru m u fark ettim ; arkadaş olması gereken iki ergenin
arasındaki bir ilişkiydi bizimkisi. Benim yapmadığım
şey ise her seks yapm ak istediğinde benim onu uzaklaş-
tırm am am dı. Ve benim öğrendiğim şey ise birisi sana
bir şey öğretm eyecekse onunla seks yapmamalısın. G er­
çi Daryl ile b u n u tekrar öğrenmiştim. Gerçek şu ki Pat­
rick’in ağır uyuşturucular kullanması ilişkiyi bitirm em i
sağlamıştı, bununla birlikte, pasif bağımlılığı herkesten
daha iyi bilirdim . Özellikle o zamanlar. Yalnızca bu
nedenden dolayı asla onu bırakmazdım T ristan’a karşı
hissettiklerim in onda birini ona karşı hissetseydim eğer.
Pasif bağım lılık eğilim im den kurtulduğum a sevindim.
Fakat doğruya doğru, kendi isteğimle T ristan’ı bıraka­
cağımı hiçbir şekilde söyleyemem.

385
Yorgun Hayaller

Tristan’ın telefonu hala kulağındaydı, dikkatini çek­


mek için kolunu sıktım.
Bana baktığı anda, evi işaret ettim.
“Banyo,” dedim ona ve gittim. Sanırım Patrick yal­
nızca merhaba demek istemişti. Bense ondan kurtul­
mak ve Tristan ile her hangi bir olay olmasın istedim.
Arkadan sırtımı bir el kavrayana kadar oturm a odası­
na doğru üç adım atabildim. Aniden oldu, biliyordum
ki bu Tristan değildi. El yeterince büyük değildi.
Döndüm ve Patrick’i gördüm . “H ey” dedim , zayıf
bir gülümseyişle. “Nasıl gidiyor?”
Uzun bir süre bana baktı. “İyiyim. Seni görm ek ger­
çekten güzel. G örünüşün... M ükem m el.”
“Teşekkür ederim ,” dedim , sesindeki hayranlıkla gu­
rurlu hissettim ve istem eyerek de olsa hoşum a gitti.
U zundu. Tristan kadar değil fakat 1,82’ye yakındı.
Koyu saç renkliydi. Biraz kaslı vücudu güzel ve dövm e­
liydi. Çok yakışıklıydı, kom şu oğlu tarzında bir yakışık­
lılığı vardı. G ülüşünün ne kadar güzel olduğunu u n u t­
muşum. N e kadar samimi gülüş. Ve hala içinde kalp
ritm imi artıran kirli bir Rockçı var.
Sadece pişm anlık olsa bile, bunca zam andan sonra
bir şey hissettiğime şaşırdım.
Ayrılıkta acımasız değildim, özellikle bitişler en acı­
masız olanlarken. Ben ilk olarak söylerim , duygularını
göğüslerim ve daha kötü şekilde sonlandırırım .
“Tristan Vega ile sevgilisin,” dedi Patrick, buna rağ­
m en hâlâ kafasında bir şeyler tasarlayarak konuşuyordu
ve öğrendikleri onu ufacık da olsa tatm in etm edi.
“O n u tanıyor m usun?”

386
R . K . L ille y

“O n u tanıyorum . James Cavendish’in destekçisi ol­


duğu grupta vokal. İtibarı var...”
Benim için yeni haberlerdi bunlar. İtibar kısmı değil
fakat Jam es C avendish’in destekçisi olması kısmı. Kayıt­
tan bazı kişilerle tanıştığını biliyordum fakat onların işi
için birisinin para koyduğunu bilmiyordum.
“Pek çok yerli grup bu konuda sıkı ağızlıdır. Gruplar
masraflarını kendileri karşılamazlar ve onlar da böyle.
Şehirdeki en büyük isimden destek alıyorlar.”
Bu tepem i biraz attırdı. “Ve kim yaptığınız harca­
m aların hangisinin ödenmesi gerektiğine karar veriyor?
O nlar gerçekten iyi. Canlı dinlediklerim in en iyisi.”
Bu biraz derine girmekti. Tamam, büyüktü, derine gir­
meyi kast edersek.
Ç ü n k ü Patrick yerel bir grupta davulcuydu. Bu grup
canlı perform ansta yıllardır işi götürüyordu.
“Ahh D anika.”
Y üzüm ü buruşturdum . “Ü zgünüm . H oş değildi fa­
kat onlar iyiler ve ben kirli çamaşırlarını başkasının üs­
tüne atılm asını saçma buluyorum . Başkaları kadar uzun
süre sahnede durm am ış olsalar bile.”
Başını salladı, dudağını çiğnedi. ‘Y eterince adil. D e­
rine d o k u n m u ş olabilirim , bu yüzden söylediklerimi
unutalım . Senin hakkında konuşalım. N eler peşindey­
din?”
O m z u m u silktim. “O kul, iş, sıradan şeyler.”
“D ansla ilgili bir ilerleme var m ı?”
“Ç ılgın gece kulüplerini saymazsan yok ilerleme.”
G üldü, ve izlediğim kadarıyla daha önce görmediğim
bir keskinlik gördüm gözlerinde. Beğendim. Benimle

387
Yorgun Hayaller

birlikte olduğu zamanlardan çok daha fazla istikrarlı gö­


rünüyordu.
“Sen de iyi görünüyorsun. Senin açından her şey na­
sıl gidiyor?”
“İyi, bir yıldır ayığım ve devam ediyorum ve bu be­
nim için oldukça iyi. Grup çok dikkat toplayamıyor
fakat biz hala konser veriyoruz ve hala sevdiğimiz şeyi
yapıyoruz.”
Başımı salladım. “Bu m ükem m el. Senin adına çok
sevindim, özellikle ayık olma kısm ına.”
“Teşekkürler, hey kahve içmeye gidelim bir ara. Açık
kapatalım. Çok zaman oldu... Tekrar iletişim halinde
olmak isterim.”
“Tabii ki, söylemen yeter.” Tristan tam zamanında
gelip son b sm ı duydu. Yarasalar içinde kalmış mağara
adamına döndü, om zum a kollarını attı ve Patrick’e sen
öldün bakışı attı.
“Siz birbirinizi tanıyor m usu n u z,” dedi, sesi tavırlıy­
dı ve om zum u farklı bir şekilde ovaladı.
“Eski arkadaşız,” diye açıkladım.
“İki yıl beraber olduk,” diye karşılık verdi Patrick.
Tristan kasıldı, Patrick’in suratına uzun süre bakın­
ca suratı korkunç oldu. Tuhaf dakikalar. Sonunda ber­
bat sessizliği bozdu fakat ağzından çıkanlar bir ilerleme
değildi. ‘Y ani sen o bencil şerefsizlerden birisin. O n u
beceren ve yakasına yapışanlardan yani.”
Uzaklaştım . Öfkeli ve canı acımış şekilde uzaklaştım.
Son sözünü söylem eden kaçtım. Götveren. T am am en
iki yüzlü siniriydi, bunları söyleyen, çekinm eden beni

388
R . K . L ille y

U tandırıyordu, k apının ö n ü n e ulaşabildim , sonra evin


ö n ü n d ek i k ald ırım a ulaştım ve T ristan beni yakaladı.
“H ey,” diye çağırdı, belimi tuttu. “Üzgünüm . Göt
bir hareketti yaptığım. O aşağılıkla tanışma cesareti gös­
terdim .”
O zam an benim de bir cesaret gösterimim vardı ve
bu eski sevgilimi korumaya yönelikti ki bu da gösterdi
ki T ristan’a karşı nasılda öfkeliydim. “O aşağılık değil.
Beni bırakm ası o nu aşağılık yapmaz. Bilirsin, beni nasıl
bırakacağını bilm ezdi, denem edi anlamına gelmez ama
bilm ezdi. O en azından beni sevdiğini söylemişti.”
Bu dam arına bastı ve ben bu basışın tepkisine hazır
değildim.
“B u n u şu an gerçekten yapmak istiyor m usun,” diye
sordu, sesi kısık ve kabaydı. Bu soruyla kalbim göğsüm­
de ters döndü. Bu kötü olacaktı. T ek b ir cümle ile söyle­
yebilirim pençelerini çıkardı ve yaralamadan bırakmaz­
dı o pençeler. Hâlâ bilm ek istedim. H e r ne hissettiyse
ya da ben im için hissetmediyse, bilm em gerekti. “Sana
söylediği için öyle sanıyorsun, sen onunlayken benimle
olduğundan daha iyi miydin? İkinizi sonsuza kadar be­
raber tutacağını söyledi mi? Aşk sadece sözdür.”
“A nlam sal,” dedim , sesim titriyordu. “Eğer bir şey
ifade etm iyorsa, neden bunu bana söylemiyorsun?”
“T ekrar söylem em çünkü sana inanm ıyorum ,” diye
bağırıyordu, ve her kelim ede kalbim kırılıyordu.
“Seni seviyorum dediğini duyduğum an, sayı yapma­
nı d u yuyorum ve ben bu oyunu seninle ovalamıyorum.
B enim için sayı yok. Asla olm adı.”
K onuşam adım , aklım sözcüklerinin süreciyle yarış-

389
Yorgun Hayaller

tı, onJara anJam eklemeyi denedi, kabul edem eyeceğim


şekilde de olsa kelimeleri bir arada tutm ayı denedi. Her
yaradan kan akmazdt.
“Aşk en esnek vaatten başka bir şey değildir,” dedi ve
acımasızca devam etti. “Kendi am acın için kullandın ve
böyle hissettiği her an anlam ını yitirdi. K endini benden
daha fazla bize adamışın gibi davranm a. Sadece o sözleri
söylerek mi yaptın b unu?”
Başımı salladım, gözlerim o n u n gözlerine yapıştı,
dudaklarım kontolsüz şekilde titriyordu.
“Sen birbirim ize iyi gelm ediğim ize dair bom bayı at­
tın üstüm üze zaten. Bu olanları ayrılm ak için kullan d ı­
ğını bilecek kadar seni iyi tanıdığım ı bilm iyor m u su n ?
Kendi davanı kendin y ü rü tü y o rsu n , bizim k o n u şm a m ı­
za rağm en.”
“Bu doğru; seni o kadar iyi tanıyorum . B u n ları tan ı­
dığım kadar. G erçi seni sevm em faktörü ile gayet rah at­
sın. B undan kaçıp k u rtu la n kişi sen olacaksın. G aranti
ederim . Beni sevdiğini sanıyorsun am a sen bana değil
aşk kavram ına aşıksın.”
“N e hissettiğim i bana söylem eye çalışm a. B u n u yap­
ma. B unu yapm aya h a k k ın -”
Y o k m u? B eni sevdiğini sanıyordum . B u kadar ça­
buk m u caydın? Yoksa hepsi b u kadar m ı? Ç e k ip g itm e ­
ye yetecek kadar bahane to plam adın m ı daha? Ç ü n k ü
daha sana söylem edim kahrolası üç kelim eyi. İç in d e n
çekip bahane çıkaracağın cü m ley i.”
K ırıldım , çün k ü kim o ld u ğ u m u anlam asına izin v e r­
dim ve tek gördüğü b e n im e n k ö tü h allerim di. Ve daha
da acısı, beni bırakm aya h azır g ö rü n d ü .

390
R. K. Lilley

Beni ü z m e k istem ediğini her zaman söylerdi fakat


anlam adığım g ördüğüm şey benim aşkımdı. Bu acıların
en kötüsüydü.
O n lara biri dedi m i bilm iyorum ya da bunları sesli
mi söyledik ç ü n k ü ortalık aniden tanıdık yüzlerle doldu.
F rankie bana yaklaştı, yakınlaşmaya çalıştı. Kollarını
o m zu m a atm ayı denedi am a ben geri çekildim.
K enny ve C ory, sonunda partiye gelmeyi başarm ış­
lardı ve o n la r T ris ta n ’ın etrafını sardılar. T ristan’a dik­
katlice baktılar.
Ja re d k ard eşin in o m zu n a bir el şaklattı, gözleri endi­
şeliydi. “N e d e n k ü ç ü k bir yürüyüşe çıkm ıyoruz ağabey?
H adi b iraz sakinleşelim . Ö lü y ü uyandıracak kadar ba­
ğ ırdın y eterin ce. Ve senin kişisel m eselelerini tüm m a­
h allen in bilm esi gerekm iyor.”
T ristan başım silkti, kaldırım lardan aşağı uzun uzu n
adım ladı, h ızı k aldırım ı y uttu, g ö rüntüsü saniyeler için­
de k aranlıkta kayboldu.
G ö z le rim göz yaşları ile ıslak, kalbim paçavra gibi.
Eve geri d ö n d ü m . Banyoya ihtiyacım vardı ve sakinliği­
m i geri k aza n m a k için zam ana ihtiyacım vardı.
B u ld u m , so ğ u k suyla y ü z ü m ü yıkadım ve tekrar yı­
kadım . D ü ş ü n m e k istem iyordum ve sonrasında ne ya­
pacağım h a k k ın d a h içb ir fikrim yoktu. H issim sadece ...
kayıptı. S anki hayat y o lu n u bulam adığım bir labirentti.
H e rk es b ir haritayla doğm uş da ben haritam ı kaybet­
m işim gibi ve b e n im kaderim aynı acı veren hataları
yapm aktı. T e k ra r ve tekrar yapm aktı. Son on dakikadır
iyi n iyetli ezik b ir partideydim . Götv'erenin biri kapıya
v u ru y o rd u ve bu b e n im tekrar hareket etm em e neden
oldu.
391
Yorgun Hayaller

Yüzümü kuruladım ve çıktım. Yere b abyordum . Bir


amacım vardı; Frankie’i bulacaktım ve başka drama ya­
şamadan eve gidecektim.
Böyle olması gerekmiyordu.
Beş adım kala koşup Patrıck’in göğsüne y um ruk at­
mak istedim.
Gözü yaşlı yüzüm ü gördü ve hiçbir şey dem eden
beni kendisine doğru çekti, ellerini saçımda dolaştırdı.
Bu rahatlatıcıydı. Hatırladığım dan daha tatlı olduğuna
dair kısacık düşündüm .
Bu izlenim uzun sürm edi. Gerçi, başını eğip beni
öpmesi, direk dudağa çarpan öpücüktü ve sonra geri çe­
kilmedi.
Başta tepki verm edim , ne kadar içten bir şerefsiz ol­
duğundan dolayı dondum . Ağlayan bir kıza asılacak ka­
dar şerefsizdi. Böyle düşünm em iştim dilini ağzım ın içine
sokana kadar. Sonrasında göğsünden ittim. B uruk bir
bakış attım ve çekinm eden baktım ona.
Ve tarihteki en kötü zamanlama, bir kez daha. T ristan
hurdaydı, öpüşm e faslına yetişm işti ve gözleri bir katile
bürünm üştü.
Lanetlediği an geri çekildim , hem en ardından yük­
lendi ve Patrick’i eline alıp yere vurdu. B ütün evin sal­
lanmasına neden olduğuna yem in edebilirim.
Çığlık attım ve çığlık attım ve biraz daha çığlık attım. Kü­
çük olan adamı yum ruklam asından dolayıydı çığlıkla­
rım. Suratının ortasına, tekrar tekrar. Ve adam ın büyük
kolları m üm kün olduğunu düşündüğüm den çok daha
hızlıydı.

392
R . K . L ille y

Patrick mücadele etti, denedi, fakat Tristan gevşeme­


den tek bir y um ruk bile atamadı.
Sesler, ete değmesiyle çıkan hastalıklı patlama sesi ve
etin yum ruğa karşı verdiği ses midemi bulandırdı ve ge­
riye çekildim , uzaklaştıkça uzaklaştım, Tristan’m yaptığı
şeyden m ahçup oldum . N eler yapabileceğine dair mah-
çup oldum .
T ristan gevşemiş adama vurmaya devam etti, ağır
yum rukları acımasızdı. Ve attığını tam hedefinden vu­
ruyordu. Eğer Kenny, Cory, Jared ve daha önce görme­
diğim adam ın biri o nu avından ayırmasaydı... Patrick’in
yüzü soğuk ve kanlıydı.

393
Yorgun Hayaller

Bölüm 39

T ristan

Ona söylediklerimden pişm an olm am on dakika bile


sürmedi, en çok da söyleyeme şeklim e pişm an oldum .
Kısmen doğru olsa bile bu şekilde ortaya konm am alıydı
çünkü onun nasıl biri olduğunu ve benim çıkışım ı, bizi
yabancılaştırmak için kullanabileceğini biliyorum .
Ona söylediklerim den daha fazlası vardı gerçi. D ü ­
şüncesini değiştirebileceğimi biliyordum . Evin yolunu
tuttuğum da ölü gibiydim. Ö n bahçede kim se kalm a­
mıştı ve bende ön kapıya baktım yüzler arayarak. Fran-
kie’yle karşılaşmadan evvel üç odaya girdim ki o da arı­
yormuş. “O n u eve girerken gördüm ama sen çıkm adan
önce onu bulam adım . K öpek kulübesindeydin adam ım .
Bunu ona bırakm an daha yerinde olur. E n iyisi sen bu
söylediğin boktan şeyleri telafi edebilm en için biraz
kahrolası şiirlerinden yaz.” Cevap verm edim , hala ha­

394
R. K. Lilley

reket halindeydi ve odadan odaya bakarak heyecanlı bir


şekilde onu bulmaya çalışıyordu.
Boğazımda korkunç bir ağrı vardı ve biliyordum ki
onu bulduğum da bu artacaktı. En iyi ihtimal bu du ru ­
mu içinden çıkılmaz bir hale sokmamaktı. Cory, Kenny
v e Jared’i buldum ama Danika hala yoktu.
O n u n yanına geldiğimde gördüklerim e inanamadım.
Çok şaşırm ıştım , olduğum yerde bir süre dondum kal­
dım.
Adi h e rif ona dokunuyordu. Hayır, sadece dokun­
m uyordu, ö p ü yordu da. Dudaklarından. Ağzıyla. Kollan
da üzerinde geziniyordu. Ama b ütün konsantrem i ada­
mın suratına ne yapm am gerektiğine verm iştim . Danika
aniden kurtardı kendini, b z g ın görünüyordu, ağzını iğ­
renm iş b ir şekilde büzm üştü. Aklımı kaçırdım. T epem
atmadan önce sağlıklı düşünebildiğim son andı. Benim
olan bir şeye d o kunduğu için onu lime lime doğrayabi-
lirdim. Sonraki hatırladığım şey ise bileklerim in üzerine
tokat atıldığıydı. O m uzlarım ı silktim ve polisler bu kü­
çük hareketim için bana şok tabancasıyla m üdahale et­
meye hazır görünüyorlardı. O nları suçlayamam. Benim
boyutlarım da birisinin tepesi atarsa kötü şeyler olacaktır
ki itelediğim in sedyeyle hastaneye götürülm esi b u n u n
kanıtıdır. E trafa bakındım , kardeşim Kenny’i gördüm
ve C o ry ’i. Fakat D anika yoktu ve Frankie.
“N e re d e o?” diye sordum Jared ’e, polis beni dizleri­
m in ü stü n e şiddetle çöktürürken. İyi ve hazır olduğum ­
da hareket edecektim . “Gitti. Frankie onu eve g ö tü rd ü .”
“İyi m i,” diye sordum polisler om uzlarım a bastırırken.
“Bana biraz zam an verin ,” dedim m em urlara sertçe ba­

395
Yorgun Hayaller

karak. Zor zapt ediyordu ama azarlıyordu. Eğer ona bi­


raz daha direnseydim bana şok vermesi için bir neden
vermiş olacaktım. Jared’e doğru döndüm . Jared başını
salladı. “Çok üzgündü ama cam falan yanmadı. Hiç
kimseye dokunmadın, sedyedeki hariç.”
Kafa salladım ve en sonunda beni götürm elerine m ü­
saade ettim. Kontrolümü kaybedince işlerin daha kötü­
ye gittiğini biliyordum fakat bu saniyede bile o herifin
kıza dokunduğunu ve onu öptüğünü düşündükçe gene
olsa gene yaparım diye düşünüyorum .
Ve gerçek şu ki adam onun eski sevgilisi, yani bir za­
manlar onunla yatmış, onun içine girmiş. Dolayısıyla
benim de. Bu da benim onu öldürm e isteğimi doğuru­
yor. Gerçekte ne olduğunu anlamakta zorlanıyordum .
Zoraki sırıtarak gücüm ü topluyordum ama bana sor­
dukları tek bir soruya bile cevap verem iyordum . Eğer
benle konuşurlarsa diye düşünüyordum , o pisliğin kıza
dokunduğundan bir daha bahsederlerse tekrar kendi­
mi kaybedeceğimi düşünüyordum . Sadece tek bir şeye
konsantre olmaya çalışıyordum. “Bir telefon görüşm esi
yapamaz m ıyım ,” diye sordum m em ura, beni d u r durak
bilmeden sorgulayan, boşluğa gözüm ü dikm iş bakarken
sinirlerimle oynayan m em ura. “D övüşçü m üsün? P ro ­
fesyonel dövüşçü,” diye karşılık verdi.
Kesinlikle reddettim , şarjörlerini doldurm ayı dene­
diklerini bilm em e rağmen. “T elefon,” diye ısrar ettim .
O nu en kısa zamanda aramalı ve özür dilem eliydim .
Zaten sıçmıştım. İşleri daha da kötüye götürm em ek için
araya zaman sokmamalıydım.

396
R . K . L ille y

“İyi. Bir telefon görüşmesi yapabilirsin. Ama önce­


likle bazı sorulara cevap vermelisin.”
Etrafım da olanları anlama yeteneğimi tekrar yitir­
dim. Benim dışımda kimsenin ilgisini çekmeyecek sadece beni
ilgilendiren şeylerdi bunlar.
Odaya girip masada oturan James Cavendish olma­
dıkça hiçbir şey kendi kafam kadar beni gerçekten an­
layamaz.
Kaşlarını bana dikti, elini salladı. O turdum , şüphey­
le süzdü. Şim diye kadar birkaç kez karşılaşmıştık fakat
hala m ilyarder, güzel çocuk hakkında düşüncelerimden
em in değilim . İlk başlarda ondan hoşlanmamıştım fakat
her konuşm am ızda daha da zorlaştırdı.
“N e yapıyorsun burada,” diye sordum.
Anlaşılm az bir gülüm sem e oluştu yüzünde. “Fran­
kie aradı. B enim biricik arkadaşımı üzm üşsün.”
“O ben im de arkadaşım,” diyerek kendimi savun­
dum . “Ve o n u ü zm ek değildi niyetim.”
“Evet. B u n u görüyorum . Ortalığı kırdın geçirdin ve
gerisi hikaye ama izin ver de konuya geleyim.”
“L ü tfen ,” dedim bsaca. “B unun farkında mısınız
bilm iyorum am a grubunuza fınansal destek veriyorum.
Ben d irek t olarak b u endüstrinin içine girmedim fakat
iyi bir yatırım görüp öylece yürüyüp gidecek bir adam
da değilim . R ekor bir teklif için hazırlanıyorum, güçlü
bir teklif, b u n u n gibi başka bir olay daha olamaz.”
B u n u n gerçekleşm esini ben istemedim, diye düşün­
düm . “A nladım ,” dedim .
“Ü z g ü n ü m , ikna olm adım . Diğer adamın durum unu
gördüm . Kefaleti postaladım ve bütün tedavi masraflan-

397
Yorgun Hayaller

m karşıladım. A m a ona ne yaptın? Feci şek ild e y a ralan ­


mış, bunları aklı başında b ir adam y ap m az. D u y d u ğ u m a
göre eğer seni ayırm asalarm ış daha b e te r o lacakm ış fakat
bu hali bile zaten kalıcı g ö rü n ü y o r. H o ş n u t d e ğ ilim .”
“Kulübe katıl.” C o şm u ştu m , ç ü n k ü kim sey le ta rtış­
m adığım kadar kendim le tartışıy o ru m . “D a v ran ışla rın ın
değişeceğine dair garanti istiy o ru m . A v u k atlarım se n in
d u ru m u n u şartlı tahliyeye çavirebilır, bana g aranti v e r­
diler fakat öfke k o n tro lü yapacaksın. K okain k u lla n ır
m ısın?”
O na m in n e tta rd ım . “P a rd o n ? ”
“K ullandığın b ir şey var m ıy d ı b u gece?”
Bu ben im için ü z ü c ü y d ü . K ok y a p m ıştım daha ön ce
ve kok beni, kıskançlığın y a p tığ ın ın y an sı kadar bile deli
yapamazdı. B ir şeyler p eşin d ey d i b iliy o ru m , öfke k o n t­
rolüyle ilgili.
“H içbirşey k u lla n m ad ım ve peki, öfke k o n tro lü u y ­
gulayacağım ,” diye söyledim , b u kadar m u h a b b e t y e te r­
di.
“T a m a m , o zam an. K efaletini de g ö n d erd im , b ir şeyi
daha tartıştıktan sonra gitm ekte ö z g ü rsü n .”
Etrafa b a kındım . “B enim le dalga m ı geçiyorsun?”
“H iç de bile. T ablona ekleyeceğim . Sadece senin si­
h ir n um araların hakkında ko n u şm ak istiyorum . D a n i­
ka bana senin el aldatm acalarından bahsetm işti. Gayri
resm i olarak soruyorum , anlarsın ya, çü n k ü b e n im eski
num aralarım iki yıl daha kontratlı. K ontrat dolduğunda,
o çıkar. B u işe artık kalbini koym uyor. U y g u n b ir za­
m anda, num aralarının bir kaçım görm eyi isterim . Farklı
b ir şey arıyoruz, b u n u aklında tu t ve ona göre hazırlan.”
R. K . Lilley

Başımı salladım, donup kaldım. El aldatmacaları için


harcad ığ ım onca zaman sonra hiçbir şey elde edeme­
miştim ve şim di çok büyük bir şey oluyordu ve tüm
bunlar DiinikiJ sayesindeydi.
“T am am hepsi bu kadar,” dedi, sandelyesinden kalk­
tı. “Sana, kelepçelerini çıkarması ve seni özgür bırakma­
sı için birini gönderiyorum .”
O n a gülüm sedim , tam amen kaba bir gülümsemeydi
çünkü kaba bir moddaydım . Polislerden birisinin ke­
lepçe kilidini çaldım.
Bir kaç çevirm eyle kendim açtım, yavaş hareketlerle.
Bu en ucuz num aralardan biridir, hatta numara
yapmanı gerektirm eyen numaralardan biridir. Sadece
beklenm edik zam anda yapman gerekir fakat m odum -
daydım ucuz olm asını gerçekten sallayacak durumda
değildim .
K elepçelerim i sesli şekilde masaya bıraktım ve Ca-
vendis bana gayet ürkünç bir bakış attı, gözleri bir ke­
lepçeye b ir bana bakıyordu. Tekrar tekrar.
“B u n u nasıl yaptın,” diye sordu, yüzünde gerçek bir
tekm e yem iş gibi bir ifade vardı. Bu iyiydi çünkü fark
etseydi tekm elerdi beni. O n u etkilemekte iyiydim.
Silkelenip, “Sihir,” dedim.
Güldü.
Beş g ü n d ü r D anika’ı arıyorum , tekrar tekrar, cevap
alm aksızın. Sonunda mesaj üstüne mesaj bıraktım, baş­
larda sinirli, sonra yalvaran, sonra özlü, sonra tekrar si­
nirli ve sonunda, çaresizlikten yamulmuş.
O n u sevdiğim i ona söyledim ki m uhtem elen ilk m e­
sajda söylem em eliydim ama çaresizdim. Ona korkak
dedim , sonra lanetledim , sonra tekrar yalvardım.
399
Yorgun Hayaller

Bir keresinde onun evine gitmeyi denedim ama o


Jenny’i dışarı gönderdi ve eğer gitmezsem polisi araya­
caklarını söyletti.
Ondan sonra günlerce dairemi delik deşik ettim ve
kendi kendimi yok edecek moda geldim. Bunların bi­
zim için olduğunu kabul edemiyordum.
Ya benimle konuşmazsa bundan sonra? Bu soruyla ken­
dime işkence ettim. N e yapacağımı bilm iyordum . Piş­
manlıkla doluydum. Olması gerektiği kadar açık ol­
madım ona ve bu durum dan o sıkça şikayetçiydi. H er
şeyde öfkemi kusardım ona, söylememi istediği saçma­
lıklardan bile nefret ederdim.
Kendi hakkımda söylemek istediğim her şeyi sesli
mesajda söyledim. Büyük ihtimalle asla dinlem eyecekti.
Çaresizdim, içtenlikle bıraktığım mesaj şöyleydi:
“Bu tarz şeylerde iyi değildim fa k a t elimden gelenin
en iyisini yapıyordum. Eğer bunu duyuyorsan deniyo­
rum, bunu bil ve senden bana dönüş yapmam istiyorum.
Neler yaptığına dair bir ip ucu istiyorum.
Siktir. Belki bunu mesaj ya da e-posta olarak atmalıy­
dım ya da başka bir şey fakat benimle birlikte göğüs ger.
İlişkileri hiç sevmedim. Bu tarz şeylerin ik i insana da
eşit paylaştmlacağtm hiç düşünmedim. Bunu annemin
bir işe yaramaz adamdan diğer adama olan ilişki şeklin­
den gördüm. Zamanın yansını bu şekilde geçirmekteydi.
Sanmm bu yüzden pislik olduklannı düşündüm. B u dü­
şünce beni tetikledi. Tekrar ve tekrar. İliş k i’ adı altında
adamlann ona yürümesine izin vermesi böyle düşünme­
me neden oldu.
Nat, sahte kek üstündeki krema gibiydi, birlikte ol-

400
R. K. Lilley

buğumuzda çocuktuk ve biz çok salakça hatalar yaptık.


Yaptığım hiç bir şey onu mutlu etmedi. O, bana şu aptal
duygusal şantaj mesajlarından yollardı. Yine de kaldım
çiinkü gençtim ve aptaldım, babamdan farklı olmayı is­
terdim. Etrafta olan adam, sıkı ve yakın. Bu davranışım
götürüşü de çok oldu. Aşağılık durumunda bile oldum.
Diğer adamdan daha iyi olduğumu kanıtlamak için ve
ben onun gibi değildim.”
Mesaj zam anı doldu ve tekrar aradım ve tekrar ara­
dım biiip sesini bekledim ve sonra tekrar kaldığım yer­
den devam ettim .
“N at, yü zü k konusunda beni suçlu hissettirdi. Gü­
cümün almaya yetmeyeceği yüzüktü. Yüzük konusunda
acımasızdı. B ütün mutluluğunun yüzüğe bağlı olduğunu
söylemişti ve ben onu mutlu edemiyorsam bu benim su-
çumdu. M utlu etmek görevim olduğundan beri böyleydi.
Beni beş parasız htraktt ve ben o istediği pahalıdan öte
yüzüğü alabilmek için kıçtmt yırttım. Bu onu utandır­
mış çünkü elmas çok küçükmüş. Üç bin dolarlık yüzük­
tü. B u yüzden neyi kast ettiği hakkında hiçbir fikrim
yoktu. Fakat ilişkinin gidişatı böyleydi. İyiden çok kötü
zaman, eğlenceden çok iş, iletişimden çok yanlış anlaşıl­
ma vardı. B eni bitirdi bunlar ve ben çoktan tasarlamıştım
bir şeyleri, o orada burada yatarken.”
Z am an d o ld u tekrar tekrar ararken arada durm adım
bile.
*‘N a t kıskançlıkları benim üstüme yüklerdi, sürek­
li aldattığım konusunda suçlardı, aldatmadığımda hile.
Belki de bu yüzden bana çok zor gelmeye başlamıştı. Ve
o bana tekrar tekrar yalan söyledi. Aynidtm ve yeni bir

401
Yorgun Hayaller

İlişki yaşamayacağım konusunda kendime söz verdim.


Çünkü beni ilişkide iyi olmadığım konusunda suçlamıştı
Şimdi anlıyorum ne kadar yanlış olduğunu, ne kadar
boş yere çaba harcamıştım ona karşı, yıllar önce bitmiş
olmasına rağmen. Bunun için üzgünüm. Sen ve ben kötü
başlangıç yaptık, üzgünüm, bunun büyük parçası da sana
kaldtramacağtn yükü vermiş olmamdı.
“Şimdi anlıyorum, seninle tanışmadan önce aşk hak­
kında hiçbir fik rim yoktu. Oysa, bizim kisi aşktı; aşk
insanın hayatım zorlaştırmıyormuş, asla seninle oldu­
ğum zamanlar gibi m utlu olmadım ve bu zamanların
nasıl geçtiğini anlamadım. Benden vazgeçmeni kaldıra­
mam, ben de senden vazgeçemem. G ülüşünü seviyorum,
dürüstlüğünü seviyorum, sadık olmam seviyorum, espri
anlayışım seviyorum ve sen bana şaka yaptığında g ö z­
lerinde oluşan ışığı seviyorum. Sanırım en çok da bunu
seviyorum. Sadece seni sevmiyorum, sana ihtiyacım var.
Sam nm bu bir uyan, bir şekilde senden kolay vazgeçe­
ceğimi düşünüyorsan şaşırmış olmalısın, toparlan sevgi­
lim, öyle ya da böyle seni yeniden kazanacağım.”
B eklem e sürecinin başlam asından önceki so n m esaj­
dı bu.
Bekledim ve bekledim.
Beş gün daha geçti ve karanlık m o d la rın ben i ele ge­
çirm esine izin verd im fakat b u vazgeçm işim an lam ın a
gelm iyordu. Bu sadece o n u ne kadar ö z le m iştim katla-
nam ıy o rd u m , zam anım ı harcadıkça, b e k le m e n in hayat­
taki en zor şey o ld u ğ u n u anladım ve zaten hayat h e p e n
kötülerini sunm aya kanıttı.

402
R- K . L illey

B ö lü m 40

T rista n

H ay atta, e n k ö tü kabusun gerçekleşebileceğinden


hep şü p h e e tm iştim ve şim di görüyorum ki b u şüphem
gerçekleşm işti. V e b u y üzden haberlere olan ilk tepkim
inkar e tm e k ti. B u n u n b ir hilesi olm ak zorundaydı. Bi­
raz hastalıklı b ir şaka olm alıydı. Jared gitmiş olamazdı. O
b e n im k ü ç ü k e rk e k kardeşim di. O n u korum ak benim
gö rev im d i. B e n im gözetim im deyken o n u n başına böy-
lesi b ir şeyin gelm esi m ü m k ü n olam azdı.
A n n e m , d u rm a k sız ın hıçkırarak ağlıyordu fakat bey­
n im acıyı azaltm ak isterm işçesine o n u kıstığından, ses
hep arka p lan d a b ir yerdeydi.
B en ağlam adım . Sadece o tu rd u m , sessizce ve ifadesiz
bir su ratla b u n u n gerçekten olm uş olamayacığını kendi­
m e te k ra r ve tek ra r söylüyordum .

403
Yorgun Hayaller

Suratımdaki keskin tokat sonunda acıyla beni kafam­


dan dışarı aldı. Ağlayarak ve öfkeli şekilde ö n ü m d e d u ­
ran anneme göz kırptım.
“Bu senin hatan,” diye bağırdı. “Onunla ilgilenmek
senin görevindi ve neler olduğuna bak! O nu böylesine
vahşice davranması için cesaretlendirmemeliydin seni
pislik!” Ke!ime!eri inciticiydi, her biri daha geniş birer
yara açıyordu ve hatta bazıları daha eskilerden bile ge­
nişti. Ben ise saldın altındayken yapıldığını bildiğim tek
şeyi yaptım.
Savunmaya geçtim, sessizce sordum; “Ben mi? Senin
bizim annemiz olman gerekiyordu anne. Bizi şekermiş
gibi haplarla besledin, sert içkiler içiyordun ve biz daha
on ikimizdeyken bizimle esrar içiyordun! Ve bunun
için beni mi suçluyorsun? O nu bağımlı yapan şenken
beni onun uyuşturucu bağımlısı olmasıyla suçluyorsun,
öyle mi?”
Yere çöktü, kontrolsüzce hıçkırıyordu, hepsi gerçek
olsa da söylediğim her şeyden pişman olmama sebep
oldu. Onu teselli etmeye çalıştım ama işe yaramayacaktı
ve çabucak vazgeçtim.
Bu gerçek değildi. Gerçekleşmiş olamazdı. Jared olamazdı.
O hep çok tatlı bir çocuktu.
Bunun gibi şeyler bu tatlı çocuklara olamazdı. Kötü
şeyler kötü insanların başına gelmeliydi ve Jared her
zaman sadece iyi olmuştu. O benim gibi dövüşmedi.
Kendi hayatını korumak için başka birine zarar verm e­
di. Ö nüne gelenle düşüp kalkmadı. Tanrı aşkına doğru
kızın çıkıp gelmesini bekliyordu. Benim her yetersizli­
ğimde o yukarıda olmuştu ve ben her zaman bununla

404
R . K . L ille y

derinden bir gurur duyuyordum. İsmini bile bilmedi­


ğim insanlar arka planda konuşuyordu. Neler olup bit­
tiğine çok dikkat etmiyordum. Söylenenlerden sadece
küçük parçaları yakalıyordum, orada burada olan ve
hiçbirinin benim için bir şey ifade etmediği parçaları.
Jared kalp krizinden ölmüştü. Kalp krizi? 21 yaşında, fit
biri kalp krizi geçiremezdi. Olmuş muydu? Ama tabii ki
hikayenin tamamı bu değildi. Tamamen bağlantısızken bile
biliyordum. Hikaye uyuşturuculardı. Asıl soru neydi ve
nasıl kendini öldürebileceğini hesap edememişti. Kendi­
ni öldürdü? Hayır. Hayır. Hayır. Bu yanlıştı. Yanlış. Yanlış.
Annem in evindeydim ve hatırlamıyordum bile.
C ory’den gelen telefonu hatırladım. Annemin sesini,
arkadan gelen histerik çığlıkları, acı suçlamaları.
Ü vey kardeşlerin birbirleriyle geçinemedikleriyle il­
gili çok şey biliyordum. Dean’in küçük bir erkek kardeşi
vardı ve birbirlerinin canına okuyacak gibi görünüyor­
lardı. H atta Cory ve onun kız kardeşi güçlükle iletişim
kuruyorlardı.
Böyle bir durum Jared ve benim aramda asla olma­
mıştı. Biz her zaman en iyi arkadaşlar gibi olmuşmk. Bir
şey hakkında aynı fikirde olmasak bile her zaman bir­
birimize saygı duyuyorduk. O nun yokluğu fikrini nasıl
kabul edeceğimi bilmiyordum.
Frankie’nin yüzü yaşlı ve tamamen sempatik bir hal­
de önüm de diz çektiği zaman fark ettim. O ve Jared sıkı
sıkıya bağlanmıştı. Benim için endişeliydi ve endişelen­
mekte haklıydı. Bununla nasıl baş edeceğim hakkında
bir fikrim yoktu.
“Sence doğru olabilir m i,” diye sordum ona. “Dean

405
Yorgun Hayaller

bize boktan bir şaka m ı yapıyor?” Başım salladı ve si­


yah makyajı akıyordu. Fark etm edi, silm edi bile. “H ayır
Tristan. C ory o nu ilk görendi ve böyle bir şey hakkında
şaka yapmayacağını biliyorsun. O n a baksana, o da yıkıl­
dı.”
Yapamadım. H iç kimseye bakam adım . E llerim in al­
tına baktım, utancım neredeyse inkar duygum kadar
güçlüydü. "B u benim hatam ,” diye hıçkırarak ağladım.
Frankie kollarıyla beni sardı ve benim le ağladı. Arka
planda biryerde annem in bana katıldığını, yüksek sesle
bağırdığını duydum . H e r zam an Ja red ’i k o ru m a so ru m ­
luluğu duygusunu bana aşılam ıştı ve b u n u kalbim de bir
bıçak gibi hissettim . O ben im küçük kardeşim o lm uştu
ve ona göz kulak olm ak b e n im görevim di. B en kendi
depresyonum da kaybolm uşken o sessizce gitm işti, o nu
durduram adan, elini sonsuza dek tutam adan.
Saf m azoşizm düşüncesiydi. T akip ettim , inkar beni
bıraktı ve acı geldi ve onu n la kırdı. Kesinlikle biliyor­
dum ki bu acıdan ölebilirdim , ondan kaçm ak için ken­
dim i öldürebilirdim .
Bu u m u tsu zlu k karşısında elim den gelen tek şeyi
yaptım . C an sim idine uzandım .
“Danika biliyor m u ,” diye sordum .
Frankie kafasını salladı, b u rn u n u çekiyordu. “O n u
henüz aram adım .”
“O n u şim di arayacak m ısın? O n a ihtiyacım olduğu­
nu Danika’ya söyleyecek m isin?” Sesim yine kelim ele­
rin üzerinde kırıldı; “B enim telefonlarım ı açmayacak.”
O m zu m a dokundu. “Tabii ki. Aram ak için dışarı çı­
kacağım, burası çok gürültülü.”

406
R . K . L ille y

O hareket etm eden elini yakaladım. “Benim mesajla­


rımı dinledi mi, biliyor m usun?”
Elimi sıktı. “Sanm ıyorum . Bir hafta önce bana tele­
fonunun bir çekmecede kapalı olduğunu söyledi. Ona
ulaşmak için Bev’i arayacağım.
Kafamı salladım. “O na mesajlarımı dinlemesini söy­
ler m isin?”
“Söyleyeceğim, hem en dönerim .” Sadece başımı sal­
ladım, aşağıdaki ellerim e baktım, damlayan gözyaşları-
mı izlerken annem in inlem e sesinin üzerine parmakla­
rıma vuran dam laların sesini açıkça duymak şaşırtıcıydı.
Frankie çabucak döndü, eskisinden daha üzgün ba­
kıyordu. “Bev, o n u n arayacağını söylemişti. Birkaç işi
halletm ek için dışarı çıkmıştı ve Danika’nın telefonu
yanında değildi. Bu yüzden ne kadar süreceğini bilmi­
yordu. O labildiğince çabuk döneceğini söyledi.”
B ununla iyi hissetm eye çalıştım ama olmadı. Bir sa­
niye daha bile onsuzluğun üstesinden gelemezdim, za­
m anın belirsizliğine izin verem ezdim.
Sonra tekrar otu rd u m , tam amen kayıp hissediyor­
dum . K aranlık düşünceler beynim i sardı; suçluluk düşün­
cesi, ıstırap ve intihar.
T elefo n u m u bu ld u m ve altmış üç dakika boyunca
arafta beklerken her bir dakikayı saydım. Ç ünkü her da­
kika bir saat gibiydi.
A ltm ış üç dakika gelip geçtiğinde bir daha bekleye-
m eyeceğim i biliyordum . T elefonum u koltuğa fırlattım
ve kapının ö n ü n d e parçalandı.
D ışarıda yağm ur yağıyordu ve ben nasıl oldu^'sa ön­
ceden fark etm em iştim . U m ursam adım ve herşeyden

407
Yorgun Hayaller

koşarak kaçıyordum. Tam am en düşene kadar koşmak


istiyordum.

d a n ik a

Kapının önüne doğru ikinci adım ım ı attığım da çok


yanlış bir şey olduğunu biliyordum . Bev’in suratı gözü­
m ün önüne gelecekti.
Bir trajedinin üzerinden yıllar ve yıllar geçse de tekrar
gözünün önüne gelip hatırlam ak garip. Bev’in suratının
bana haberleri söylerkenki hali, Je rry ’nin gözlerindeki
yaşlar, asla ağladığını görm ediğim bir adamdı.
Jared ’i son kez kucakladım, gülüşünü son kez gör­
düm , son kez beni saçma sebeplerden aradı ya da hiç
sebepsiz. B unlar unutulm ayacakların tatlı kısmıydı. Acı
kısmı ise haftalar sonra Jared’den gelen cevapsız ara­
malardı. Aramaları kaçırm ıştım çünkü tam am en kendi
problem lerim e kendim i kaptırm ıştım .
T ek değerli mesaj vardı, kalbi olan birinin silem e-
yeceği türden. Aslında, o telefonu yatağım ın yanındaki
kom odinin çekm ecesinde bekletm iştim . Yıllar sonra ye­
niledim çünkü sesini silmeye içim razı olm azdı.
Geçm işin tuzağının içine düşm üş gibiydim , pişm an­
lık yakama yapışmak üzereydi.
Jerry’nin beni Leticia’n ın evine bırakm asıyla T ris-
tan’ın mesajlarını dinlem eye başladım , Frankie’ye yap­

408
R. K . LiUey

mamı söylettiği gibi. D inledim ve anladım ki bana ihtiya­


cım olan şeyleri vermeyeceği fikrine kendimi inandırıp
o fikirlere sarılmıştım. Oysa bana bu şeyleri bana ver­
meye hazırdı, dinlem eye tenezzül edersem eğer.
T ristan ’ı düşündüm . Ben Jared’i kaybetmenin acısını
bu denli ağır hissediyorsam, o ne durumdaydı hayal bile
edem iyorum .
O na yeterince hızlı ulaşamadım. Bunlarla bensiz başa
çıkmaya çalıştı. Beni sordu ve ben ona destek olmak için
yanında olam adım . Bu beni paramparça etti. Arabada bek­
ledim , araba tam am en durana kadar arkasından sessizce
y ürüdüm .
A dını çağırdım fakat beni duymadı ya da en azından
durm adı. P arm ak arası terliklerim çıktı ve çıplak ayak
kaldırım da y ü rü d ü m ama um ursamadım. Yalmz kalma­
sına izin verm eyecektim , hâlâ içimde nefes varken en
azından.
Yağan yağm ura rağm en onu takip ettim, göğsüm ya­
nana kadar takip ettim . H e r adımda çaresizliğin ıslak izi
vardı kaldırım da.
A dını haykırdım , sesim kısılana kadar ve çağıracak
sesim kalm adı. Fakat ona yetişm em için yeterli zaman
yoktu. Ç o k hızlıydı ve yorulm a belirtisi göstermiyordu,
bu y ü zd en nefesim i toparladım ve tekrar bağırdım.
Ç ıkm az sokağa girdiğinde yavaşladı sonunda, gide­
cek başka b ir yer yoktu. Sonunda durdu. Artık onu ya­
kalayabilecektim . O na, arkasından um utsuz bir şekilde
sarıldım .
Kasıldı ve d ö ndü, dizlerinin üzerine düştü, ^dizünü
karnım a göm dü. B enim gibi onun da nefesi kesilmiş­

409
Yorgun Hayaller

ti. Fakat bu durum onun çaresiz hıçkırıklarına yardımcı


olmadı.
O n u sıkıca tuttum ve kolları etrafıma dolandı. U zun
bir süre konuşm adık, sadece birbirim izi yakaladık ve
sanki dünya sona eriyorm uş gibi ağladık. Bunlar yeri dol­
durulamaz anlardı.
Sonunda konuştuğunda, sesi neredeyse anlaşılmaya­
cak kadar yum uşaktı, bu ses kalbimi parçaladı.
“Sana ihtiyacım var dem iştim ,” fakat şim di hayatta
kalm ak için sana ihtiyacım var. Sonsuza kadar. Bu hayatı
sensiz yaşamam ve ben bu n u sana söylemekle bencil­
ce davranıyorum , fakat gerçek bu. Sen benim dünyam ı
sarsansın, Danika. Seni asla kaybedem em ya da Jared ’i
takip ederim , yaparım bilirsin.”
Yağm ur bize doğru yağıyordu, kıyafetlerim izden içe­
ri sızıyordu, yüzüm üze karışıyor ve göz yaşlarımızla bir­
likte akıyordu. Zorla fark ettim.
Eğildim , kulağına fısıldadım, “Bana sahipsin, şeni­
nim ve hiç bir yere gittiğim yok, bir daha asla.”
“Ü zg ü n ü m , götlük yaptım. Dıkbaşhhk, gu ru r ve kıs­
kançlık, sana o şekilde davranm am a neden o ld u .”
“Kıskançlık m ı?”
“Evet. Kıskançlık. Kıskançlığın acısını en korkunç şe­
kilde yaşadım. Ç ıldırm ıştım , ism i neydi? H atırlam ıyo­
rum , o n u n pislik içindeki dar panto lo n u n u d ü şündüm .
Sana, seni sevdiğini söylem esini d ü şü n d ü m . Başka biri
tarafından sana kullanıldığında çıldırtıcı olan bu kelim e­
leri düşündüm . Ç ıldırm ıştım , kendim i kaybetm iştim .
D aha önce hiç böyle hissettm edim . Fakat seni seviyo­
ru m keşke sana açıklam anın yolu olsa, sevgim in sade­

410
R- K . Lilley

ce bunların bir başlancı olduğunu, çünkü içimde senin


beklediğinden çok daha büyük bir sevgi var sana karşı.”
En aa-tatU andı, senin için çok değerli olan birisinin
gölgesinin hem en ardında.
Yorgun Hayaller

KAPANIŞ

Cenazede biraz olsun konuşuyordum . T ristan ve an­


nesi konuşacak durum da değildi ve birinin aileyi tem sil
etm em esi bana hiç doğru gelmedi.
“Jared bizden ayrıldığında, yirm i iki yaşma gireli sa­
dece bir ay olm uştu,” diye başladım. “N e kadar kısa bir
hayat, fakat bu kısa zam anda pek çok insan üzerinde etki
bıraktı.”
Tristan ellerini başına koym uştu. Öylece d uruyordu
ama ağladığını biliyordum .
Devam ederken, kelim eleri bir arada tutm aya çalış­
tım ama boğazım düğüm lendi. D ökm ediğim göz yaşla­
rımı kusacakmışım gibi hissettim .

412
R . K . Lille)’

“H er birinizin yanınıza bakmanızı istiyorum. Yanı­


nızda duranı inceleyin. Sorm am a bile gerek kalmadı,
inanarak söyleyebilirim baktığınız her insanda Jared’a
olan hayranlığı görebilirsiniz. Bu onun efsanesiydi. O na
olan sevgimizdi. Bizim için en iyisiydi. Bizden çok çok
erken koparıldı. Fakat herkes onun güzel ruhundan bir
parça da olsa etkilenm işti. N erede sevgi orada sonsuz­
luk ve Jared sonsuza kadar kalplerim izde yaşayacak.”
Leticia h ü n g ü r h ü n g ü r ağlıyordu ve benim konuş­
maya devam edebilm em için derin nefes alm am gerekti.
“Sevgili kardeşim , arkadaşım, oğlum , bize çok erken
terk ettin, fakat sana olan sevgimiz ölçülem ez saniye­
lerle, dakikalarla ya da saatlerle. Yıllarla ölçülem ez ya da
on yıllarla ya da yüzyılla. Şu an zam anın ötesinde. Sana
olan sevgim asla ölem ez, kaybolamaz ya da yok edile­
mez. Bu hayattan daha büyük bir hale geldi.”
D u rm a m ve üç d erin nefes alm am gerekti. Tristan
elleri yü zü n d e, iç parçalayan şekilde ağlıyordu.
Siyah bilekliği tu ttu m , elim de çevirdim . “K endi yo­
lunda, tek bir bilek olm uş şekilde yürüdün. Elinde m t-
m anı istiyorum bunları ve incele. Eğer Jared ’ı tanıdıysan
biliyorsun, bunlarla bileklerini sardı yıllarca. O n dört
yaşından beri. O n d a n önce de m odaydı, iki bileğinde de
en az b ir tane olu rd u . O n u dü şü n m ed en hiçbirim iz bir
daha asla bu bilekliklere bakamayacağız.
H iç b ir şey bu tatlı çocuğu unutturam az, bu sadık
kardeşi, b u anlayışlı arkadaşı ama bu bileklikler onun
hatırlatıcısı olsun. Bu bilekliği takacağım ya da elim de
tutacağım . Ve beni nasıl da g ü ld ü rd ü ğ ü n ü hatırlayaca­
ğım. G ü lü şü n ü ne de severdim , hepim izin yoluna nasıl
da eğlence getirm işti.”
413
Yolgıııı H aj’allcr

James W hıtcomb’un kısa öyküsü ile sonuca bağla­


dım.

“Söyleyemiyorum ve
Söylemeyeceğim öldüğünü,
Sadece uzaklaştı.
Tatlı gülüşle ve el sallamasıyla
Bilinmez diyarlara yol aldı;
Ve hadi düşleydim nasıl da büyüleyici
Öyle olması gerek, hala ışığı buradayken.
Ve sen ve sen, en vahşi doğa
Eski zam andan çıktın ve h o şn u tlu k getirdin
Devam ettik u m u t, sevgiyle
O rada var olan sevgi ve buradaki
Hala aynı yolda dedirtir.
O ölm edi sadece gitti.”

Son sözlerim i b itirince, T ris ta n ’la arası iyi olm ayan


D ean yanaştı. O n u burada g ö rü n ce T rista n daha da çok
ağladı ve b e n im de gözlerim yaşla doldu. D aha önce ağ­
lam adığım için rahatladım .
T ristana d o ğ ru yanaştım , y anına o tu rd u m , diğer tara­
fında annesi vardı am a ayrı olm aları ben i şaşırttı.
A ralarında yer açıyorlardı.
Ses çık arm ad an o tu rd u m .
Leticia y ü z ü n ü o m z u m a dayadı, ağlıyordu. K o lu m u
o m z u n a d o lad ım , y ü z ü n d e k i acı karşısında ço k güçsüz
hissettim . B u o n u n için n e kadar da zo rd u . J a re d ’i çok
kısa z am an için tan ım ış o lm a m a rağ m en ve o n u n kaybı
b e n i d e rin d e n sarstı.

414
R. K. Lilley

T ristan dudaklarını kulağım a dayadı, ağlamaklı se­


siyle kulağım a fısıldadı. “T eşekkür ederim bu yaptığın
için. Ç o k güzeldi, çok m ükem m eldi. Söylem ek istedi­
ğim h e r şey vardı, söyleyebilecek gücü bulsaydım eğer.
B u n u asla unutm ayacağım . Yaşadığım sürece unutm am ;
ben im kuvvetim sin. Ayakta bile duram asam .”
Y üzü b o y n u m a yaklaştı; kollan ben im ve annesinin
o m zu n a d olandı ve kalbim iz çıkana kadar ağladık.
A çık tab u t Leticia’n ın fikriydi. İyi bir fikir olduğunu
d ü şü n m e m iştim ve haklıydım . O n a bakm ak çok zordu.
Y irm i b ir yaşındaki adam ı b u şekilde görm enin kimseye
iyi geleceğini d ü şü n e m e m , soluk ve ölü.
T ris ta n ’la b e n o n u görm eye birlikte gittik. Elimi o
kadar sıkı tu tu y o rd u ki acıdı am a tek bir kelim e etm e­
dim .
J a re d ’ın b u haline bakarken nefesim i tu ttu m , ciğer­
le rim d e n hava kaçınca daha fazla tutam adım . N e diye­
ceğim i b ile m ed im . B u n a c ü m le yoktu. O n u n d u rum u,
y ü z ü n d e k i h u z u r, aynı anda acı ve rahatlam a getirdi.
Y ine de b e n im açım dan T ris ta n ’ı teselli etm ek çok
z o rd u . “O n u n la ilgili k ö tü anım yok. O n u n la ilgili
söyleyecek b ir şeyim yok. B iliyorum m antıken kim ­
se m ü k e m m e l değildi am a bana göre o, m ükem m eldi.
H e p im iz in içinde k ö tü lü k var am a b en Ja red ’ı hep iyi
h atırlayacağım .”
T ris ta n bana sarıldı, y ü z ü n ü saçım a göm dü.
“B u n u n için teşek k ü r e d erim , çok yardım cı oldu. Bi­
risin in b e n im gibi d ü şü n m e si. B izden dalra fazlası var
o n u iyi hatırlayacak.”
“D a im a ,” diye kulağına fısıldadım . “O n u böyle hatır­
lam a k için h ep yanında, seninle olacağım .”
415
Yorgun Hayaller

Cenaze günü sonsuza kadar sürecekmiş gibi görün­


dü; iyi dilekler sunuldu anne ve oğula. Benim için açıktı
ki bunların hepsi onlar için büyük acıydı. Kalbim ağrıdı.
Tristan’ın yanından zorla ayrıldım çünkü bana ihti­
yacı vardı. Benden güç alıyordu ve ona destek olm am
lazımdı, yüzündeki acıya dayanamadım.
Annesi törenden sonra evindeydi. Arkadaşları ve ai­
lesi yemek ve içecek getirdi. H iç kimse evden ayrılma
isteğinde değildi ve gecenin ilerleyen saatine kadar bu
şekilde sürdü.
Tristan çok sarhoştu, erkenden sessizleşti ve beni ya­
kınında tuttu, onunla konuşm ak zor değildi.
Çocukluk odasını T ristan’la paylaştık, birbirim izi sı­
kıştırdık çift kişilik yatakta. Uyuyacak başka yer de vardı
daha rahat yerler ama düşünm edim bile. Bu olm ak iste­
diği yerdi ve ben onunla olm ak istiyordum .
“Seni seviyorum,” dedim uyum adan hem en önce.
“Seni seviyorum. H em de çok. D ünyam sın D anika,”
dedi sessizce.
Günlerdir ilk kez derin bir uykuya daldı. Bu süre b o ­
yunca içten bakışlarla izledim onu.
U yuyuşunu izledim, göğsüm deki kalp atışını hisset­
tim, kendim e kabul ettirdim . Bu adam ı seveceğim , son
günüm e kadar. Ben de uykuya daldım . Ç o k derin uyku­
ya, dönüş yok, kalbim sonsuza kadar onun.

416

You might also like