Professional Documents
Culture Documents
KE YON
ŞEYTANLA DANS
Embish &
Elysion
www.webcanavar i.net
İngilizceden Çeviren:
Gizem Onat
PEGASUS YAYINLARI
T ü m okuyucu larım a e-postalan, ban a ve kitaplarım a gösterdiği
niz destek için çok teşekkürler! Özellikle de RBL, Sanctuary and
H u n terL egen d s’daki hanım lara. M antıklı düşünm em ei sağlayan
Lo, Nick, Tasha ve Brynna için. Bana verdiği inanümaz destek ve
yaptığın tüm işler için Janet için. Her günüm ün en önemli anı olan
ve bana “sonsuza dek m utlu” kalıbının gerçek olabileceğini hatırla
tan kocam ve oğullarım için. Özellikle de, yalnızca Karanlık Avcılar
dünyasının sınırlarını araştırm am a değil, aynı zamanda bu evrenimi
sizlerle p aylaşm am a izin veren Kim ve N ancy için. T an n hepinizi
korusun. Sevgiler!
Önsöz
N E W ORLEANS
M A R D I G R A S’N IN ERTESİ G Ü N Ü
“Sen olsan da olmasan da o bir tehdit. Zeus onun insan form unda
tek başına yeryüzüne gitm esini yasaklam alı.”
Onlar tartışm aya devam ederken Sim i odada gezin erek küçük
deri kaplı defterine liste yaptı. “Ahh, bir bakalım , barbekü sosum için
baharat gerekecek. Fınn eldiveni de gerekiyor çünkü ateşte kızaracağı
için son derece sıcak olacak. Elm a ağacı talaşı bulayım da, böylelikle
ette elma arom ası da olsun. Ona ekstra b ir lezzet katar zira D aim on
tadım hiç sevmiyorum , ıyk!”
“M uhtemelen.”
I
■
“İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin
mayası gözle görülmez.’”
Müzik çalarının pilleri biten Zarek bir küfür savurdu. Kör talih.
İnişe daha bir saat vardı ve istediği en son şey helikopterin kok-
pitinde oturan Mike’ın onu Alaska’ya geri götürdüğü için homurdanıp
sızlanmasını dinlemekti. Zarek’in oturduğu güneş almayan bölümü
ondan ayıran siyah, sert çeliğe rağmen Mike’ın konuşmalarım sanki
onun yanında oturuyormuş gibi duyabiliyordu.
Daha da kötüsü Zarek gittikçe üzerine geliyormuş gibi görünen
bu küçük bölmeye sıkışıp kalmaktan nefret ediyordu. Her kıpırda-
nışında ya kolunu ya da bacağım duvara çarpıyordu. Ama gündüz
yolculuk yaptıkları için ya bu küpün içinde duracaktı ya da ölecekti.
Hâlâ tam olarak emin olamadığı bir nedenden dolayı küpü seçmişti.
Kulaklıklarını çıkardığı anda helikopterin pervanesinin çıkardığı
ritmik vuruşların, sert esen kış rüzgârının ve Mike’m statik yüklü
telsiz aracılığıyla yaptığı sohbet seslerinin saldırısına uğradı.
“Ee, yaptın mı?”
Zarek bu meraklı ve yabana erkek sesini duyunca kaşlarını çattı.
Ah, güçlerini seviyordu. Superman’i kıskandıracak bir duyma
yetisine sahipti. Ve konuşmalarının konusunu da biliyordu.
Kendisiydi.
Daha doğrusu ölümü.
Mike’a onu öldürmesi için bir servet teklif edilmişti ve on iki saat
önce New Orleans’tan yola çıktıklarından beri orta yaşlı yardımcının
karartılmış camlan açarak onu ölümcül güneş ışığına maruz bırak
masını ya da bölmesini uçuş esnasında bir yere fırlatarak kesin bir
şekilde ölümsüzlüğünü elinden almasını bekliyordu.
Mike bunu yapmak yerine boş boş takılıyordu ve hâlâ düğmeye
basmamıştı. Zarek’in bunu umursadığından değildi tabii. Mike bir
şeyler denerse ona öğreteceği birkaç küçük hile daha vardı.
“Hayır,” dedi Mike helikopter hiçbir uyanda bulunmadan keskin
bir sola dönüş yapıp Zarek’i bölmesinin duvarına çarptığında. Pilotun
bu hareketleri sadece gülüp eğlenmek için yaptığından şüphelenmeye
başladı.
Helikopter yeniden yana yattı ve Zarek kendini sağlama aldı.
“Bu konuyu çok düşündüm ama bu pisliği kızartmanın ona bir
iyilik olduğunu düşünüyorum. Ben olsam onu Kan Bağı Yardımcı
larına teslim eder ve bu psikopat pisliğin o zavallı masum polislere
yaptıklarının ardından merhamet dileyen çığlıklarım duymak isterim.”
Dinlemeye devam ettikçe kalp atışları öfkeyle hızlanan Zarek’in
çenesindeki kas seğirmeye başladı. Sanki o polisler çok masummuş
gibi. Zarek bir ölümlü olsaydı onu ya döve döve öldürmüşlerdi ya da
şu an komada yatıyor olurdu.
Telsizdeki ses yeniden konuştu. “Kâhinlerden duyduğum ka
darıyla Artemis onu öldüren Yardımcıya iki kat ödeme yapacakmış.
Dionysus’un onu öldürmen için vereceği paranın üzerine koymaksın,
bunu kaçırırsan sana aptal derim.”
“Bundan şüphen olmasın ama karnımı doyuracak kadar param
var. Ayrıca bu herifin ukala tavırlarına katlanmak zorunda olan da
benim. Adam tam bir kabadayı olduğunu düşünüyor. Kafası kopa
rılmadan önce onu ipin ucunda sallanırken görmeyi çok isterim.”
Mike’ın bu sözlerini duyan Zarek gözlerini devirdi. Bu adamın,
kendisi hakkındaki düşüncelerini iplemiyordu.
İnsanlara ulaşmaya çalışmanın bir anlamı olmadığını uzun
zaman önce öğrenmişti.
Çünkü bunun karşılığında hep darbe almıştı.
MP3 çalarını çantasına tıktı ve dizi sertçe duvara çarpınca yüzünü
ekşitti. Tanrılar onu bu dar sıkışık yerden alsalardı ya. Kendini bir
lahitteymiş gibi hissetmeye başlamıştı.
“Konseyin bu av için Nick’i Kan Bağı Yardımcısı olarak etkin-
leştirmemesine şaşırdım,” dedi diğer ses.
“Geçen haftayı Zarek’le geçirdiği için bunun doğal olacağım
düşünmüştüm.”
Mike homurdandı. “Bunu denediler ama Gautier reddetti.”
“Neden?”
“Hiçbir fikrim yok. Gautier’nin nasıl olduğunu bilirsin. Emir
lere pek riayet etmez. Onu neden yardımcılığa başlattıklarını büe
anlamıyorum. Acheron ya da Kyrian dışındaki bir karanlık avcının
onun çenesine nasü tahammül edeceğini hayal bile edemiyorum.”
“Evet, o tam bir ukala. Bu arada Karanlık Avcım beni arıyor,
çalışmaya gitsem iyi olacak Zarek’le dikkatli ol ve sakın yoluna çıkma.”
“Endişelenme. Bir yere bırakacağını. Onu izleme işi diğerlerinde.
Sonra da sen daha ‘Rumpelstütskin’ diyemeden kıçımı Alaska’dan
kurtaracağım.
Telsiz kapandı.
Zarek karanlıkta hiç kıpırdamadan oturdu ve Mike’ın kokpitteki
nefes seslerini dinledi.
Demek bu herif onu öldürmek konusundaki fikrini değiştirmişti.
Bu güzeldi. Yardımcı sonunda biraz cesaretlenmişti ve yanm
da olsa bir beyne sahip olmuştu. Son birkaç saat içerisinde Mike,
intiharın çözüm olmadığına karar vermiş olmalıydı.
Bu yüzden Zarek onun yaşamasına izin verecekti.
Ama ona özel acılar çektirecekti.
Tanrılar üzerine gelecek olan diğerlerini korusun, Alaska’nın iç
bölgelerindeki donuk topraklarda Zarek yenilmezdi. Diğer karanlık
ava ve yardımcıların tersine dokuz yüz yıllık hayatta kalma eğitimine
sahipti. Tek başına, keşfedilmemiş vahşi doğada geçen dokuz yüz yıl.
Acheron her on yılda bir hâlâ hayatta olup olmadığına bakmak
için ziyaretine gelirdi ama onun dışında gelen olmamıştı.
Ve insanlar neden deli olduğunu merak ediyorlardı.
On yıl öncesine kadar uzun yaz aylarında küçük evinde dünyayla
hiçbir iletişimi olmadan yaşamıştı.
Ne telefon, ne bilgisayar, ne de televizyonu vardı.
Aynı kitaplan ezberleyene kadar tekrar tekrar okumanın sessiz
yalnızlığı dışında hiçbir şey yoktu. Gecelerin, kulübesinden tüm
işlerin yürütüldüğü Fairbanks’e taşmabilecek ve insanlarla iletişim
kurabilecek kadar uzamasını özlemle beklemek.
Bölgenin, insanlarla iletişim kurabileceği kadar kalabalıklaşması
zaten son yüz elli yılda gerçekleşmişti.
Bunun öncesinde yüzyıllar boyunca etrafında bir tek insan bile
olmadan, yalnız başına yaşamışü. Zaman zaman yerlüere rastlamıştı
ama onlar da ormanda yaşayan ve sivri dişlere sahip olan bu yabancı,
uzun boylu beyaz adamdan korkmuşlardı. Onun bir doksanlık boyuna
ve misk sığın parkasına bakanlar, Iglaaq2 onlan yakalayacakmış
gibi çığlıklar atarak ters yöne doğru kaçıyordu. Aşın derecede batıl
inançları olan bu halk onu konu alan bir efsane bile geliştirmişti.
Geriye kış aylarında deli Karanlık Avcı ile karşılaştıklarını söyle
mek isteyen nadir Daimon ziyaretleri kalmıştı. Maalesef sohbetten çok
savaşmakla ilgilendikleri için onlarla olan ilişkisi hep kısa olmuştu.
Tabii tabii.
n ı \c rıyvn 39
Kapıyı om zuyla açıp içeri girmeden önce vurdu. Tuhaf bir şe
kilde oturm a odası boştu. Gecenin bu saatinde Sharon’m kızı Trixie
genellikle çığlıklar atıp, oyunlar oynayarak ortalıkta koşuşturur ya
da yoğun itirazlar eşliğinde ödevini yapıyor olurdu. Arka odalardan
bile sesi gelm iyordu.
Z arek ’in içini kötü bir his kapladı. Ters bir şeyler vardı. Hisse
debiliyordu. Sharon asabi görünüyordu.
Z arek acıyla n efes alm aya çalışırken ayağa kalkm aya çalıştı.
Jess’in aksine, fiziksel acı son derece alışık olduğu bir şeydi.
Astrid yüzyıllar boyunca bir Karanlık A vcın ın yaşam ası için bir
sebep bulmak üzere pek çok kez çağırılmıştı.
Zarek tarifi imkânsız acılarla uyandı, bir şamar oğlanı ve köle olarak
yaşadığı acımasız geçmişini düşününce buna inanamıyordu. Özellikle
bir insan olarak yaşarken acı, hayatının vazgeçilmeziydi.
Başı zonkluyordu, altındaki sert zemini ve soğuk kan hissetmek
için kıpırdandı. Tam tersine inanılmaz bir sıcaklıkla karşılaştı.
Öldüm, diye düşündü alaycı bir şekilde.
Rüyalannda bile hiç bu kadar ısınmamıştı.
Gözlerini kırpıştırarak açtığında şöminede yanan ateşi ve üze
rine bir dağ gibi yığılmış yorganlan gördü, canlıydı ve birinin yatak
odasmda yatıyordu.
Etrafına bakındı, toprak tonlanyla döşenmişti: Açık pembe, ten
rengi, kahverengi ve koyu yeşil. Kütük kulübenin duvarlarına bakılırsa
burada yaşayan kişi kendini rustik bir evde hissetmek istemişti ama
aynı zamanda çok iyi bir izolasyon yapacak paraya da sahipti, içerisi
sıcacıktı, esintili ya da soğuk değildi.
Yatağı on dokuzuncu yüzyıl sonlarındaki geniş ve pahalı demir
ferfoıje yataklardandı. Solunda küçük bir komodin vardı ve üzerinde
eski model bir sürahi ile bir leğen duruyordu. Buranın sahibi her
kimse çok zengindi.
Zarek zenginlerden nefret ederdi.
“Sasha?”
Zarek bu yumuşak ve melodik sesi duyunca kaşlarını çattı. Bir
kadın sesi. Koridorun sonunda başka bir odadaydı, Zarek kafatasında
duyduğu acıdan dolayı onun yerini tam olarak belirleyemiyordu.
Bir köpeğin hafifçe sızlanışını duydu.
“Ah, kes şunu,” diye azarladı kadın nazik bir sesle. “Duygularını
incitmedim, değil mi?"
Kendisine ne olduğunu anlamaya çalışan Zarek’in kaşları iyice
çatıldı. Jess ve diğerleri peşindelerdi ve bir erin önünde yere düşmüştü.
Evden biri onu bulup içeri sürüklem iş olm alıydı am a neden
böyle bir zahmete katlandığını anlayamadı.
Çok da önemli değildi. Jess ile Thanatos peşine düşeceklerdi
ve nerede olduğunu anlamak için profesör olmalarına gerek yoktu,
özellikle de kaçarken ne kadar kan kaybettiği göz önüne alınınca.
Yani buradan bir an önce gitmeliydi. Jess ona yardım edenlere bir
şey yapmazdı ama Thanatos için aynı şeyi söylemek mümkün değildi.
Yanan köyü hatırladı. Ölen insanların korkunç görüntülerini...
Zarek bu anıyla irküdi, neden şimdi akima gelmişti?
Bu, Thanatos’un neler yapabüeceğine dair bir uyan diye düşündü,
buradan hemen gitmesi gerektiğine dair bir uyanydı. Ona iyilik yapan
birinin incinmesini istemiyordu.
Bir kez daha olmaz.
Bedenindeki acılan unutmaya gayret ederek yavaşça doğruldu.
Köpek anında odasına geldi.
Ama o bir köpek değildi, yatağının yanında durup ona hırlayınca
bunu fark etti. O, iri, beyaz bir kurttu. Zarek’ten nefret ediyor gibiydi.
“Geri çekil, Scooby,” diye terslendi. “Senden çok daha büyük ve
iri kurtlardan kendime çizme yaptım ben.”
Kurt söylediklerini anlamış ve ona kanıtlamasını istiyormuş gibi
dişlerini göstermeye devam etti.
“Sasha?”
S h e r r ily n K e n y on 51
Bu kadınla.
A lask a’da dokuz yüz yıl yaşam anın karşılığını bir gün alacağını
kim bilebilirdi?
“Neden?”
“Bu seni hiç ilgilendirmez, hanımefendi,” diye terslendi Zarek.
“İnsanların bana dokunmalarından ve yanıma yaklaşmalarından
hoşlanmam. Geri çekil ve başına bir şey gelmeden beni yalnız bırak.”
Kurt yine ona hırladı bu kez daha öfkeliydi.
“Ve sen de, Kibbles,” diye hırladı kurda, “benden uzak dursan
iyi olur. Bir kez daha hırlarsan yemin ederim seni kaşıkla hadım
edeceğim.”
“Sasha, buraya gel.”
Kurdun hemen onun yanma gidişini izledi.
“Bizi bu kadar sıkıcı bulduğun için üzgünüm,” dedi Astrid. “Ama
burada kalmaya mecbur olduğumuzu düşünürsen belki biraz daha
sosyal olmayı deneyebüirsin. En azından biraz daha uygar olmayı.”
Belki de haklıydı. Ama işin kötü yanı nasıl sosyal olunacağım
bilmiyordu, uygarlıktan hiç bahsetmiyordu bile. İnsan hayatında da
Karanlık Avcılığı süresinde de kiınse onunla sohbet etmek istememişti.
Hatta on yıl önce sohbet etmek üzere KaranlıkAvcı.com’a üye
olduğunda da eski Karanlık Avcılar çılgına dönerek ona saldırmışlardı.
O sürgündeydi. Kurallar gereğince diğerleri onunla konuşma
malıydı.
Boynunu tadardı.
Kanını...
Bugüne kadar onu hiçbir kadın böyle çekmemişti.
Hayatında ilk kez birinin dudaklarım tatmak istiyordu. Yüzünü
ellerinin arasına alıp, diliyle ağzını talan etmek.
Biri tarafından kucaklanmak nasıl bir histi?..
Neyim var benim?
O kucaklanacak türden bir adam değildi, aynca bunu istemiyordu.
Hem de hiç.
O sadece...
“Bu derin,” dedi Astrid usulca, sesi Zarek’i daha da çok büyüledi.
Bakışlarını indirdi ama Astrid’in eli yerine V yakalı süveteri
nin açıkta bıraktığı göğüslerinin arasındaki derin vadiyi gördü. Bu
yumuşak tepeciklerin arasına sokabilmek için elini birkaç santim
ötelemesi yeterliydi. Süveterini azıcık yana ittiği anda onlardan birini
avuçlayabilirdi.
“Ne oldu?” diye sordu Astrid.
Zarek tatmin olma arzusuyla kasıklarının zonklamasına neden
olan bu görüntüyü akimdan çıkarmak için gözlerini kırpıştırdı.
“Hiçbir şey.”
“Bildiğin tek kelime bu mu?” Elini tutup evyenin üzerindeki
dolapta oksijenli su şişesine uzanırken yüzünü buruşturdu. Zarek
onun doğru şişeyi bulmasına çok şaşırdı ama sonra dolaptaki her
şeyin bilinçli bir şekilde düzenlenmiş olduğunu fark etti.
Astrid sıvıyı yaranın üzerine döktüğünde yeniden tısladı. Sebebi
dezenfektan özelliği değil, soğukluğuydu.
Hâlâ onun şefkat dolu hareketlerinin ve nazik ellerinin etkisi
altındaydı.
Eliyle evyenin yanma asılı bulaşık havlusunu aradı. Bulunca
Zarek’in eline sardı. “Yukarıda tut. Ben doktor çağıra...”
“Hayır,” dedi Zarek sertçe sözünü keserek. “Doktor yok."
“Ama yaralısın.”
“İnan bana bu hiçbir şey.”
Astrid onun sesindeki sahteliği kaçırmadı. Şu an onu görebilmeyi
daha da çok istiyordu. “Sana çarptığım için mi elin kesildi?”
Zarek cevap vermedi.
Astrid duyularıyla ona ulaşmaya çabaladığında bir şey bulamadı.
Zarek orada mıydı yoksa Astrid yalnız mıydı anlayamadı.
Duyulan onu daha önce hiç yanıltmamıştı.
Onu “hissetme” yeteneğine sahip olamaması korkutucuydu.
“Zarek?”
“Ne?”
Onun derin, aksanlı sesini bu kadar yakınında duyunca yerinden
sıçradı. “Sorumu cevaplamadın.”
“Evet, ne olmuş? Nasıl yaralandığımla ilgileniyorsun sanki.”
Sesi ondan uzaklaşıyormuş gibiydi.
“Sasha, nerede?”
“Oturma odasına doğru gidiyor.”
Sasha’nın koridorda hırladığını duydu.
“Aynen iade ederim,” diye gürledi Zarek.
“Biliyor musun?” dedi Zarek daha yüksek bir sesle. "Kısırlaştı
rılan köpeklerin daha uzun yaşadıklarını duydum. Aynca daha dost
canlısı oluyorlar.”
“Ah, tabii ya, hadi seni kısırlaştıralım da seni nasıl etkileyece
ğini görelim, seni...”
“Sasha!”
“Gidiyor.”
Astrid, zihninde Sasha’nm sesini duyunca irkildi. “Ne demek
gidiyorT
“Şu an tam arkanda, giyinmiş ve kapıya gidiyor.”
“Zarek?”
Aldığı cevap, çaıpılan kapı sesiydi.
Beşinci Bölüm
“Burada ölürsün.”
“Benim umurumda.”
İçinde umulmadık bir şefkat oluştu. Çok uzun zamandan beri ilk
kez biri için üzülüyordu. Yara çok kötü ve acı verir gibi duruyordu.
“Sus, Sasha.”
“Arsenik ve kusmuk.”
“Nasıl?”
“Ş ö m in e d e n p o p o m a a te ş to p la n g ö n d e rd i, kürküm alazlandı.
B ir tür k r iz g e ç ir iy o r v e g ü ç le r in i k u lla n ıy o r .”
“Zarek?”
Ev o kadar güçlü sallandı ki Astrid paramparça olmasını bekledi.
“Zarek!”
Tam bir sessizlik yaşandı.
Astrid sadece kendi kalp atışlarım duyabiliyordu.
“Ne o lu y o r ?” diye sordu Sasha’ya.
“Bilmiyorum. Ateş söndü ve hiçbir şey göremiyorum. Tamamen
karanlık. Ampulleri parçaladı.”
“Zarek?” diyerek yeniden şansım denedi Astrid.
Yine kimse cevap vermedi. Paniği üçe katlandı. Zarek onu öl
dürebilirdi, o da Sasha da onu göremiyorlardı.
Ona her şeyi yapabilirdi.
“Beni neden kurtardın?”
Oturduğu koltukta tam yanından gelen sesi duyunca sıçradı. O
kadar yakınındaydı ki sıcak nefesini teninde hissediyordu.
"Yaralıydın.”
‘Taralı olduğumu nereden biliyordun?”
“Seni içeri alana kadar bilmiyordum. Ben... ben senin sarhoş
olduğunu düşündüm.”
“Sadece bir salak yabancı birini evine alır, özellikle de körse ve
yalnız yaşıyorsa. Bana hiç de salak gibi görünmüyorsun.”
90 Ş ey h in in D a n s
“S an a söyledim ya."
“S en i sü rü k le d im .”
“T e k b aşına m ı? "
“ E lb ette."
“O k a d ar gü ç lü d u r m u y o r s u n .”
"İyi misin?” diye sordu Sasha hüküm verme isteğine bir cevap
alamayınca.
“Evet.”
En azından şimdilik.
neden durulmuyordu?
Koridorun ışığı yandı ve geçici bir süreliğine onu kör etti.
Kaşlarım çattı. Astrid körken neden ışıklan kullanıyordu?
Koridordan salona doğru bir hareket olduğunu duydu. Bir yanı
Astrid’e katılm ak onunla sohbet etmek istiyordu.
Am a hiçbir zam an boş konuşmalar yapmamıştı.
Küçük sohbetlerin nasıl yapıldığım bilmiyordu. Kimse onun ne
söylediğiyle ilgilenm em işti.
Kendisine yakışanı yaparak yerinde kaldı.
“Sasha?”
Astrid’in m elodik sesi, içini cam parçalan gibi deşti.
“Ben ateşi yakarken*burada otur.”
Neredeyse ona yardıma gidecekti ama kendini yerinde oturmaya
zorladı. Zenginlere hizmet etme günleri geride kalmıştı. Ateş yakmak
istiyorsa o da Zarek gibi kendi yakacaktı.
Elbette ki çıraları kendisi yakabilirdi, zaten zorlu işler yapmaktan
ellerini sertleşmişti...
Astrid’inkiler yumuşaktı. Hassas.
O narin eller rahatlatmak içindi.
Farkında olmadan salona yönelmişti.
Astrid’i şöminenin önünde çömelmiş, demir ızgaraya yeni odunlar
yerleştirmeye çalışırken buldu. Yaptığı işle boğuşuyor ve bu arada
yanmamak için elinden geleni yapıyordu.
Zarek tek kelime büe etmeden onu geri çekti.
Astrid korkuyla nefesini tuttu.
“Çeldi yolum dan,” diye hırladı Zarek.
“Yoluna çıkmadım . Sen benimkine çıktın.”
Astrid çekilmeyi reddedince Zarek onu kucakladı ve koyu yeşil
renkli koltuğa bıraktı.
“Ne yapıyorsun?” diye sordu Astrid, paniklemiş bir ifadeyle.
“Hiçbir şey." Şömineye gidip ateşi yakü. “Bunca paraya sahip
olmana rağmen sana yardım edecek birini tutmamış olmana ina
namıyorum.”
“Kimsenin yardımına ihtiyacım yok.”
Zarek bu sözler üzerine durdu. “Öyle mi? Kendi başına her şeyin
üstesinden nasıl geliyorsun?”
“Geliyorum işte. Bana çaresiz biriymişim gibi muamele edecek
kimseye ta h a m m ü l edemem. Herkes kadar işe yararım.”
“Aferin sana, prenses.” Ona olan saygısının biraz daha arttığım
hissetti. Yetiştiği dünyada onun gibi kadınlar asla kendi işlerini
yapmazlardı. Onlara hizmet etmeleri ve tüm kaprislerini yerine
getirmeleri için Zarek gibilerini satın alırlardı.
“Bana niye prenses deyip duruyorsun?”
“Öyle değil misin? Ailen çok zengin, hayatım.”
Astrid kaşlaruu çattı. “Bunu nereden biliyorsun?”
“Kokusunu alabiliyorum. Sen hayatta hiçbir endişesi olmayan
insanlardan birisin. İstediğin her şeyi elde etmişsin.”
“Her şeyi değil.”
“Öyle mi? Neyin eksik?”
“Görüşüm.”
Bu sözler kulaklarında çınlarken Zarek bir süre konuşmadı.
“Evet, kör olmak berbat bir şey.”
“Nereden biliyorsun?”
“Ben de yaşadım.”
Altıncı Bölüm
“Suçlu mu?”
Astrid zihninde Artemis’in sesini duyunca irkildi. Zarek evine
getirildiğinden beri her gece hiç durmadan onu bu soruyla taciz edi
yordu ve kendini seslerle işkence yapılan Jan Dark gibi hissetmesine
neden oluyordu.
“Henüz değil, Artemis. Daha yeni uyandı.”
“Pekâlâ, neden bu kadar uzun sürüyor? O yaşadığı sürece Ac-
heron hep diken üstünde, onun acı çekmesinden nefret ediyorum.
Şu adamı infaz et gitsin.”
“Zarekin ölmesini niye bu kadar çok istiyorsun?”
Sessizlik çöktü. Artemis’in onu rahat bıraktığım düşünmüştü ama
cevap gelince şaşırdı. “Acheron binlerinin acı çektiğini görmekten
hoşlanmıyor. Özellikle de Karanlık A vcıla n ’nm. Zarek yaşadığı
sürece Acheron incinecek ve Acheron ne düşünürse düşünsün ben
onun incindiğini görmekten hoşlanmıyorum.”
Astrid bugüne kadar Artem is’in böyle bir söz sa rf ettiğini
duymamıştı. Tanrıça, nezaketi ya da şefkati ile tanınmazdı, sadece
kendini düşünürdü.
“Acheron’u seviyor musun?”
Artemis’in cevap veren sesi tizdi. “Acheron seni ilgilendirmez,
Astrid. Senin işin Zarek ve eğer bu işin sonunda Acheron’un bana
olan bağlılığı azalırsa buna çok pişman olursun.”
Astrid onun bu düşmanca ses tonu ve tehdidiyle gerildi. Artemis’in
onu incitmesi için bundan fazlası gerekirdi, Tannça savaş istiyorsa
buna hazırlıklı olacaktı.
S h e rrily n K enyon 97
“İşte buradalar.”
Zarek bakışlarını yataktan dolaba çevirm ek için kendini zorladı.
Astrid onun hasır bir çam aşır sepeti içine katlan arak konm uş
olan erkek giysilerine ulaşabilmesi için geri çekildi. “N e istiyorsan
alabilirsin.”
Bu sözler farklı yorum lara açıktı. T ek sorun ise en çok istediği
şeyin sepette olmamasıydı.
kötü aurası ortamı terk etmişti. Her şey sakin ve huzurluydu, kara
basanların etkisi altındaymış gibi görünen adam dışında...
Astrid yorulmuştu ama uyuyamıyordu. Kafasında pek çok sonı
vardı.
A c h e ro n la , Zarek hakkında konuşabilm eyi ve bu adamda
kurtarılmaya değer ne olduğunu öğrenebilmeyi nasıl da istiyordu.
Ama Artem is bu yargılamanın yapılmasına, Acheron’un kesinlikle
karışmaması ve kararını etkilememesi şartıyla kabul etmişti. Astrid,
A cheronla konuşmaya kalkışırsa Artemis değerlendirmeyi sonlan-
dıracak ve Zarek’i anında öldürecekti.
Misafiri hakkında bir şeyler öğrenmenin başka bir yolu olmalıydı.
Yatağında kurt formuyla uyumakta olan Sasha’ya baktı. Bir
birlerini yüzyıllardır tanıyorlardı. Atalan Artem isle yaptığı savaşta
Mısır tanrıçası Bast’m yanında yer aldıklarında o daha bir bebekti.
Tannçalar arasındaki savaş sona erdiğinde Artemis ona karşı
savaşanların yargılanmasını istemişti. Astrid’in üvey kardeşi Lera bu
işi yapmaya gönderilmiş ve genç olduğu için diğerlerini takip etmekle
sorumlu tutulamayacak olan Sasha dışında herkesi suçlu bulmuştu.
Sadece on dört yaşmda olmasına rağmen, sürüsü onun affedilmek
uğruna onlara ihanet ettiğini düşünerek ona anında yüz çevirmişti.
Katagari dünyasında hayvani içgüdüler hüküm sürerdi. Sürü her
zaman bir bütündü ve onlan tehdit eden, içlerinden biri dahi olsa
katledilirdi.
Onu neredeyse öldürüyorlardı. Astrid onu tesadüfen bulmuş ve
yeniden hayata döndürmüştü. Sasha, Olympos tanrılarından gerçek
ten nefret ediyordu ama Astrid’den hoşlanmasa bile ona tolerans
gösteriyordu.
Astrid’i her an terk edebilirdi ama gidebüeceği bir yer yoktu.
Arkadya’lı Yırtıcı Avcılar onu ölü istiyorlardı çünkü bir zamanlar
Katagari Katilleriyle birlikte Olyıııpos tanrılarına karşı gelmişti, Ka
tiller de onlara ihanet ettiğini düşünerek yine ölüsünü istiyorlardı.
H a y a tı h e p te h lik e d e y d i, ş u ;uı h ile.
Astrid şişenin içindeki kana çok benzeyen kırm ızı sıvıya baktı.
Idios. Bu, Onerolar tarafından yapılan çok özel bir serum du, onları
ya da herhangi birini kısa bir süreliğine rüyayı görenle bir yapıyordu.
O olabilirdi.
Bırakmıştı.
Z a rek şim d i o n d ö rt yaşın d ayd ı.
İki yıl önce pazar yerinde bir asker tarafından çok kötü dövül
müştü ve sağ gözünün korneası ciddi şekilde hasar almıştı. Sol gözü
ise bu olaydan birkaç sene önce kardeşi Valerius’tan yediği bir dayak
sonucunda tam am ıyla kör olmuştu.
Zarek gölgeler ve silüetler dışında bir şey göremiyordu.
Umursamıyordu. En azından kendini görmek zorunda kalmıyordu.
A rtık insanların hor gören bakışlarından etkilenmek zorunda
da değüdi.
Zarek eski, kalabalık pazar yerinde topallayarak ilerledi. Sağ ba
cağım bükemiyordu, birkaç kez kırıldıktan sonra doğru kavnamamışö.
Bu nedenle sağ bacağı sol bacağından biraz kısaydı. Diğer insanlar
gibi tem polu ve hızlı bir yürüyüşü yoktu. Sağ kolu da neredeyse aynı
durumdaydı. O nu çok az hatta hiç hareket ettiremiyordu ve sağ eli
tamamen işlevsizdi.
İyi olan sol elinde üç tane çeyrek Roma sikkesi vardı. Çoğu Ro
malı için değersiz, onun içinse çok değerli olan kuruşlar.
Valerius, M arius’a kızmış ve cüzdanım pencereden aşağı atmıştı.
Marius başka bir köleyi paralarını toplaması için göndermişti ama
ü ç ç e y r e k lik b ııim ıa ıııa m ış lı. Z a r c k i ı ı p a r a la r ı b u l m u ş o l m a s ı n ı n te k
s e b e b i s ır lı n a ç a r p m ış o lm a la r ıy d ı. Z a r e k la m la r ı o n a v e r e b i l i r d i a m a
ta n ı g ö r m e y e ta h a m ın iil e d e m e d iğ in i b iliy o r d u v e o ı u la ıı u z a k d u r m a y ı
ç o k z a ın a ıı ö ııe e ö ğ r e n m iş t i.
V a le rin sn gelince.,.
d en d iişlii-
Ç a r e s iz li k le o t a z e e k m e ğ i is le y e n Z a r e k p a r a la n t o p la m a k için
g ö z le r in i iy ic e k ıs tı.
l ü t f e n ! K u r u ş la r ı n ı b u lm a k z o r u n d a y d ı ! K im s e o n a p a r a v e r
k iın s e b ile m e z d i.
Nerede?
“Sağır m ısın?” diye sordu bir adam. "Git buradan seni beş para
etmez dilenci, yoksa askerleri çağıracağım.
‘ B-be-ben.
Babası bir küfür savurarak Valerius'un yüzüne bir tekme attı.
Bu güçlü darbe Valerius'un burnunu kanatarak Zarek’in yanına
serilmesine sebep oldu.
“Hayır.”
“Baba...”
“Dilini tut Valerius, yoksa adamın senin için yaptığı teklifi kabul
ederim.”
Köle taciri başım iki yana salladı. “Bu değersiz. Onu ne için
kullanıyorsun?”
Köle taciri paralan dişiyle kontrol etti. “Onu diğer kölelerin pis
liklerini temizlemeye yolla. Hastalıktan ölse bile kimin umurunda?
Satıp para kazanacağımız birinin yerine onun temizlik yapm ası çok
daha iyi.”
“ B u r a d a y ım .” Yanına o tu rd u .
Z a r e k ’i n s e s i n d e k i ö f k e ü r p e r m e s in e s e b e p o ld u . “ G iy s ile r in
n ered e?”
“ K o t la u y u m u y o r u m . ”
Zarek söylemedi.
“Banyo yapmak ister misin?” diye sordu Astrid kısa bir bekle
yişin ardından.
“Seni rahatsız mı ediyorum?”
Astrid başını iki yana salladı. “Hayır hiç. Tamamıyla sana kalmış.”
Zarek banyo yapmak gibi işleri hiç kafasına takmamıştı. Köley
ken kimse temiz olup olmadığını umursamazdı ve aslını söylemek
gerekirse insanların ona gereğinden fazla yaklaşmamaları için pis
kalmayı tercih ederdi.
Karanlık Avcı olarak Alaska sürgününden önce de hep yalnızdı.
Buraya geldikten sonra banyo denen basit şeyi yapm ak bile o kadar
zordu ki vazgeçmişti.
Fairbanks’te yerleşim başladıktan sonra geniş bir küvet almış ve
onu yalnızca kasabaya ineceği zamanlarda kullanmıştı.
New Orleans’taki kısa süreli yaşantısında da musluktan akan
sıcak ve soğuk suyun ve duşun tadını çıkarmış, bir saat süreyle su
buz gibi olana kadar altında kalmıştı.
Astrid ona banyo yapmasını emretmiş olsaydı bunu düşünm e
yecekti dahi. Ama ona seçenek sunduğu için banyonun yolunu tuttu.
“Havlular, koridordaki dolapta.”
Zarek banyonun hemen dışında duran dolabın önünde durarak
kapısını açtı. Evdeki her şey gibi orası da son derece düzenliydi. Tüm
havlular özenle katlanmıştı. Lanet olsun renkleri bile evdeki diğer
şeylerle uyumluydu.
Büyük, yumuşak, yeşil bir havlu alarak banyoya gitti.
Astrid suyun sesini duydu. Güçlendirici, derin bir nefes aldı.
Garip, Sasha bunu dile getirene kadar Zarek’in banyo yapma
mış olduğunu fark etmemişti. Kokmuyordu ve ellerini o kadar çok
yıkıyordu ki geri kalanının da temiz olduğunu farz etmişti.
Mutfağa döndü ve Sasha’yı Zarek’in kreplerini yerken buldu.
“Ne yapıyorsun?”
“Yemek istemedi. Soğuyordu.”
“S a s h a !”
Zarek, uzun ve yorgun bir nefes verdi. “Bu gece gitmek zorun
dayım.”
“Gidemezsin.”
Bununla ne kadar mücadele etmiş olsa da, kaç kez Acheron ile
Artemis’e sövüp saym ışsa da gerçeği biliyordu. İki bin yıl sonra hâlâ
bir köleydi. Sahibi de ölüsünü isteyen bir Yunan tannçasıydı.
146 Şeytan la D ans
Sevgi.
Ö nünden yürüdü.
T ü m ir a d e s i n e r a ğ m e n o n u k o l la n n ı n a r a s ı n d a ç ıp la k d u ru r k e n
h a y a l e tti. Z a r e k k e n d i n i o n u n s ı c a k ıs la k lığ ın d a k a y b e d e r k e n d u d a k
la rı d u d a k l a n n d a y d ı , m e m e l e r i a v u ç l a r ın ı n iç in d e ...
Z a r e k ç a y ı m b i t i r d i v e f i n c a n ı o n a g e r i v e r d i.
Neydi bu?
T e c r ü b e le r in d e n , a r k a d a ş ın ın ş u a n ç ı p la k o ld u ğ u n u b il iy o r d u ;
h e r b i ç i m d e ğ iş t ir iş in d e b a ş a g e le n b u y d u .
Ona karşı cinsel bir çekim duym am ası çok yazıktı çün kü onun
da Zarek kadar kaslı ve form da b ir vücudu vardı.
“T u r r e h b e r i ö y le d ü ş ü n m e y e c e k .”
“O d a b u n u n b ir e ş e k ş a k a s ı o ld u ğ u n u d ü ş ü n e c e k . İ n s a n la r h e r
z a m a n b iz e d a ir e n d iş e le r in i g id e r m e n in b ir y o l u n u b u lu r la r ."
A c h e r o n d e r in b ir iç g e ç ir d i. “ Y e m in e d e r im Z , b u k e z A r l e m i s ’e
s e n in y e n i d e n in s a n la r ın a r a s ın a k a r ı ş a b il e c e ğ im k a n ı t la m a n ı u m u
y o r d u m .”
T u h a f g ö z le r le A c h e r o n ’a b a k tı. “ E m in im ö y l e d ir . H a z ır e lin d e ğ
m iş k e n ü z e r im i b o ld a k a p l a y ıp b a n a ç a m u r o l d u ğ u n u d a s ö y l e s e n e . ”
Y ü r ü m e y e b a ş la d ı.
"B e n d e n k a çm a , Z .”
Z a r e k d u r m a d ı.
En önemlisi de ısınmıştı.
Neye mal olursa olsun A rtem is’in burada kalmasına izin vermesi
jçjn gereken lıer şeyi yap acaktı.
Zarek yolu n a devam ederken gözüne dört kişilik bir erkek grubu
takıldı. Uzun boylarına, sa n saçlarına ve ne kadar yakışıklı olduklarına
bakınca o n la n n D aim on oldukların a karar verdi.
D aim on ’lardan b ir tan esi güldü. “ Kız arkadaşı olan bir Karanlık
Avcı. Böyle b ir şeyin v a r olabileceğin i hiç düşünm ezdim .”
Z arek d işle rin i sık tı, köşeyi d ö n ü p görülm eyecekleri bir yere
varana k ad ar b e k le m e k zo ru n d a olduğunu biliyordu.
Yanlış yargılamalarla.
Onlara nasıl ulaşması gerektiğini bilmiyordu.
Sonunda saldırıyordu. Onlar ona çıkışmadan önce o onlara
çıkışıyordu.
Tüm bunlar Astrid’in baş edebileceğinden fazlaydı. Kendini ondan
geri çekmeliydi yoksa onun duygu yoğunluğuyla aklını yitirecekti.
Kendini ondan ayırmak zorlu bir mücadeleydi. Bağlayıcı serum
çok güçlüydü ve onlan bir arada tutmak istiyordu ama bir orman
perisi olarak Astrid daha güçlüydü.
Tüm gücünü topladı ve bilincini onunkinden ayırdı; artık Zarek’in
ve anılanmn bir parçası değildi.
Artık sadece rüya gözlemcisiydi, izleyebiliyordu ama aynı duy
gulan hissetmiyordu.
Ama kendi duygulan vardı ve bu adam, hiç olamayacağını dü
şündüğü bir şekilde içini acıtıyordu. Geri gelen duygulannın saflığı
onu boğuyordu. Zarek’in geçmişi ve kalem izleri içini parçalıyor, uzun
zamandır var olan duygusuz kozasını eşeliyordu.
Yüzyıllardan sonra ilk kez başka birinin acısını hissediyordu.
Daha da kötüsü bunu dindirmeyi istiyordu. Kendinden kaçamayan
bu adamı ayakta tutmayı...
Astrid izlemeye devam ettikçe Zarek’in rüyası karardı. Onun
şiddetli bir kar Artması ile yaptığı mücadeleyi gördü. Üzerinde sa
dece siyah deri bir pantolon vardı, gömleği ya da ayakkabısı yoktu.
Kollannı bedenine dolamış, soğuktan titriyor ve ilerliyordu; beline
kadar buz gibi kara batmıştı ve küfür ediyordu.
Her düşüşün ardından kendini ayağa kalkmaya zorluyor ve
yoluna devam ediyordu. Gücü Astrid’i büyüledi.
Fırtına geniş, esmer omuzlarına vuruyor, tertemiz, tıraş olmuş
yüzünün etrafında siyah saçlarını uçuruyordu. Gözleri fırtınanın içini
görmek istercesine kısılmıştı.
o / ıc r r i i ^ r ı ı\ c n y v n 155
arazi ...
Soğuk onu uyuştururken Astrid izlemeye devam etti.
“Ölmeyeceğim,” diye hırladı Zarek hızını arttırarak Yıldız dahi
bulunmayan karanlık gökyüzüne baktı. “Duyuyor musun beni, Ar-
temis? Acheron? İkinize de bu tatmini yaşatmayacağım.”
Karın içinde oyuncağının peşinde koşan bir çocuk gibi koşmaya
başladı. Ayaklan soğuktan kıpkırmızıydı, cildi lekelenmişti.
Astrid ona yetişm ek için çırpındı.
Rüyalarında daha önce yüzüne kapanan bir kapı bir daha hiç
açılmamıştı.
Astrid eşikte durdu, yüzü kibardı. Açık mavi gözleri artık kör
değildi. Sıcak v e m isafirperver bakıyorlardı. “İçeri gel, Zarek. Seni
ısıtmama izin v er.”
B u b ir k ab u llen iş miydi?
N irv a n a mıydı?
Bundan emin değildi. Ama hayatında ilk kez bir rüyadan uyan
mak istemiyordu.
Aniden sıcak bir battaniye omuzlarına sarındı. Astrid’in kollan
onu hâlâ sıkıca sanyordu.
Zarek onun yüzünü avuçladı ve yanağını yanağına bastırdı. Ah,
teninin tenine dokunuşu...
Yumuşacıktı.
O b ir h iç ti.
Kimse onun katlanmak zorunda kaldığı gibi bir hayatı hak et
mezdi. Aşağılanma ve düşmanlık.
Zarek üstüne yatarak onu kollarının arasına aldı. Ağırlığı çok
hoştu. Astrid gözlerini kapadı ve onun sert, kaslı bedeninin her san
timini bedeninde hissederken içinin bu güçle yıkanmasına izin verdi.
Zarek nefes almakta zorlandı. Bedenine yapışmış olan Astrid’in
bedeninin sıcaklığı hayatında hissettiği en muhteşem şeydi.
Zarek onu ısıtan gözlere bakarken Astrid onun çıplak sırtım okşadı.
Küçümseme yoktu. Öfke yoktu.
Çok güzel gözlerdi.
Üst dudağını emerek onu usulca öperken bal dudaklarını tattı,
İnsan olarak yaşarken kadınlar, yanlanna yaklaştığında ondan
kaçmışlardı. Çığlıklar atarak üzerine bir şeyler fırlatmışlardı.
Geceler boyu uyanık yatarak birine dokunmanın nasıl bir şey
olduğunu hayal etmeye çalışmıştı. Ona sarılmalarının nasıl olacağım.
Gerçek, hayal ettiğinden çok daha muhteşemdi.
Rüyası bitmeden önce ikisi de merhamet dilenene kadar ona
üst üste sahip olmayı istiyordu.
Zarek öpüşmeyi bırakıp dudaklarını ve dilini boynundan göğsüne
doğru kaydırırken Astrid inledi. Sertliğini ve yumuşak keselerini
uyluklarında hissedince titredi.
Zarek, düini şişmiş göğüs ucunda gezdirerek onu emip hafifçe
ısırırken göğsünü usulca avuçladı.
Astrid onun başını ellerinin arasına aldı ve mutlulukla inleyi
şini izledi. Astrid’in bedeni ambrosia’ymış3 gibi davranıyordu. Onu
tadıyordu. Astrid’in her santimini yalayıp yuttu. Tattı ve yudumladı.
Ona doyamıyor gibiydi.
Bir yanı son derece sakin ve uyuşuktu ve diğer yanı alev alev
yanıyor, ona dokunmak için ölüyordu.
Tadı nasıldı?
“Prenses, asla onlardan biri olam azsın. Sen benim için teksin.”
Küçük P ren s’in dersini hatırlayarak bir kahkaha attı. “Evet, sen
benim giilü m sü n . M ilyon la rca gezegen ve yıldız arasında senden
yalnızca b ir tan e v a r.”
Zarek ço k d u rg u n d u . Ç o k sessiz.
yol açardı.
A m a şu an h iç d e öyle değildi. Sadece sessizlik vardı.
K ıp ırdayam ıyordu .
“Zarek?”
Bu sözleri söylerken Astrid’in boynu titreşti. “Efendim?”
“Seni en çok bu şefkatli halinle seviyorum.”
Zarek geri çekildi ve bir şey canım sıkmış gibi kaşlarını çattı.
“Bir terslik mi var?”
Her şey. Bu onun rüyası değildi. Bu gerçek üstü bir andı. Rüya
ları asla hoş olmazdı. Hayatında bir kez bile rüyalarında bir sevgilisi
olmamıştı.
Kimse onunla Astrid’in konuştuğu gibi konuşmamıştı.
Acheron onu sürgüne gönderdikten sonra bir kişi bile ona evinin
kapısını açmamıştı.
Yataktan kalktı ve pantolonunu giydi. Gitmeliydi. Bir terslik
vardı. Bunu hissediyordu. Burada olmaması gerekiyordu.
Astrid’le bir işi olamazdı.
Rüyalarında bile.
A s t r id , giyinirken Zarek’in yüzüne yansıyan p a n iğ i izledi. Örtüye
s a r ın a r a k ona gitti. “Benden kaçmana gerek yok.”
“Senden kaçmıyorum,” diye hırladı. “Kimseden kaçmam.”
Astrid hemfikirdi. Hayır, kaçmazdı. O herkesten çok daha güç-
lüydü. Kimsenin dayanamayacağı darbeleri almaya alışıktı.
“Benimle kal, Zarek.”
“Neden? Senin için bir hiçim.”
“Sevgi mi?” Bu fikre güldü. “Buna kimin ihtiyacı var ki? Tüm
hayatımı sevgisiz yaşadım. Buna ihtiyacım yok ve kimseden isteme
yeceğimden de em inim .”
Jess küçük markete girdi ve yağmurdan kaçan ıslak bir köpek gibi
silkelendi. Burası o kadar soğuktu ki dayanamıyordu.
Merkezi ısıtma bulunmadan önce Zarek Alaska’da yaşamayı
nasıl başarmıştı? Arkadaşına hakkım vermeliydi. Yardımcılardan ya
da arkadaşlarından yardım almadan burada etini yapabilen biri son
derece zorlu ve tehlikeli olmalıydı.
Şahsen kırbaçlanıp çıplak bir halde çıngıraklı yılanların içine
atılmayı tercih ederdi.
Tezgâhın arkasındaki adam neden dükkana girer girmez bir kütür
savurduğunu anlamış gibi tebessümle ona baktı. Adamın bembeyaz
180 Ş e y ta n la D a n s
saçları ve siyah - beyaz sakallan vardı. Eski, yeşil kazağı tiftik tiftik
olmuştu ama sıcak tuttuğu belliydi. “Yardımcı olabilir miyim?”
Jess yüzündeki kaşkolü indirdi ve adamı dostça selamladı. Görgü
kurailan kapalı mekânlarda siyah Stetson şapkasını çıkarmasını
gerektirirdi ama bunu yapıp da bedeninden bir derece bile ısının
kaybolmasına sebep olmayacaktı, lanet olsun.
Her zerresine ihtiyacı vardı.
“Selam, bayım,” dedi tüm nezaketiyle. “Sert bir kahve ya da iç
ısıtacak bir şey arıyorum. Gerçekten sıcak olan bir şey.”
Adam gülerek arkada duran kahveyi gösterdi. “Buralardan
değilsiniz.”
Jess kahvenin durduğu yere gitti. “Hayır, bayım ve bunun için
T an n ’ya şükrediyorum.”
Adam yeniden güldü. “Ah, kanınız yoğunlaşana kadar burada
kalın, sonrasında hissetmezsiniz bile.”
Jess bundan emin değildi. Bu soğuğa dayanmak için kanının
donması gerekirdi.
Tarihte donarak ölen ilk Karanlık Avcı olmadan önce buradan
kurtulup Reno’ya dönmek istiyordu.
Jess en büyük boy karton bardağa kahve koyduktan sonra
tezgâha gitti. Kahveyi bıraktı; gömlek, kazak, içlik gibi binlerce kat
giysisinin arasından cüzdanını bulup çıkarm aya uğraştı. Gözleri,
içinde atını eğiten bir kovboyun el oyması heykelinin bulunduğu
cam kutuya takıldı.
Atı, ardından da adamı tanıyan Jess’in kaşlan çatıldı.
Oydu.
Geçen yaz eyer eğitimi verdiği son aygırının fotoğrafını Zarek’e
e-posta ile yollamıştı. Bu heykel o fotoğrafın birebir kopyasıydı.
“Hey,” dedi yaşlı adam aynı şeyi fark ederek. “Heykelime çok
benziyorsun.”
“Evet, bayım. Fark ettim. Bunu nereden buldunuz?”
.t n e r n i y r t K e n y o n 181
Z a r e k a r a la r ın d a y ü r ü d ü , u m u ts u z b ir ifa d e s i v a r d ı. G ö z le r i
iş k e n c e ç e k iy o r gib iyd i.
Burası New Orleans’tan bile iyiydi. Kıyıya vuran d alg ala r köpü
rürken rüzgâr saçlarını kamçıladı. Sıcak kum lar ayaklarına yapıştı.
ortalığı darm adağın ettiğin anları. Senin kadar ustalıklı olm asa da o
da aynısını yapabiliyor. Sen çok ustasın, akri. Çoğundan daha fazla.
“Yine konudan saptım. Arclıon beni severdi. ‘Sim i sen özel bir
iblissin' derdi. Sen hiç özel olm ayan iblis gördün mü? Bunu bilm ek
isterdim ."
Bu, dünyayı çözm eye çalışan bir çocuğu izleyerek bir şeyleri ha
tırlamaya benziyordu. Ağzından bir dakika sonra ne çıkacağını tahmin
etm ek imkânsızdı. Her şeyi bir çocuk gibi tüm netliğiyle görüyordu.
Y orgu n b ir n e fe s verdi.
durdu. “ K o lu n u n d ışın d a n e a n y o r o ?”
“B e n im le so h b e t ed iy o r, A rtie .”
“ H em en g ö n d e r.”
Ash bunu görünce m eşum bir gülüş sergiledi. Bu, Simi’nin onu
kucaklayarak Artemis’i kendinden daha da nefret ettirme pozisyonuydu.
Simi bedenini bu şekilde kapladığında Artemis nefretle doluyordu.
A rte m is k ü çü m se y e re k k o n u ştu . “ B u se n in h a ta n . O n la ra
Thanatos'tan bahsetm eliydin.”
A cheron onun tam önüne gid erek sırtını sütun a yasladı. “Ne
yarattığın hakkında hiçbir fikrin yok değil m i?”
“Dionysus m u?”
Am a hayır, Artem is’i korum ak istem işti. Artem is, A sh’in kim ve
ne olduğunu ailesinin bilm esini istemiyordu.
Şefkat.
Kabullenme.
Sevgi.
Bu kelime aklına takıldı. Onu sevmediğini biliyordu. Onu çok
az tanıyordu ama yine de...
Zarek onun yeniden hissetmesine sebep olmuştu. Sonsuza kadar
yok olduğundan korktuğu duygularına dokunmuştu. Sırf bu yüzden
bile ona çok şey borçluydu.
Dudaklarını usulca öptükten sonra aşağı kaydı.
Zarek bu hareket karşısında kaşlarım çattı. Astrid kamının
üzerine kendini bırakana kadar ne planladığım anlayamadı. Eliyle
onu okşamaya devam eden Astrid’in çıplak sırtı gözler önüne serildi.
Zarek elini onun uzun, ıslak san saçlarının üzerinde gezdirir
ken Astrid’in sıcak nefesi kasıklannı gıdıkladı. Teni çok yumuşak ve
narindi. Üzerinde tek bir leke bile yoktu.
Astrid daha da aşağı kaydı.
Penisini usulca sıcacık ağzına alınca Zarek’in nefesi kesildi.
200 Şeytanin D ans
Jess bıkkın bir ifadeyle ona baktı. “O, Zarek değil. Güven bana,
kırmızı onun rengi değil.”
Ama aracın bir Karanlık Avcı’ya ait olduğuna dair bir tereddüdü
vardı. Güçlerinin üzerindeki etkisini hissetmeye başlamıştı bile.
“O olmadığını nereden biliyorsun?”
Jess tüfeğini omzuna yasladı. “Biliyorum işte.” Yardımcılara
oldukları yerde kalmalarını emretti ve yoldan kar aracına doğru Der
lemeye başladı. Dişleriyle sol eldivenini çıkardı ve motora dokundu.
Soğuktu ama bu eksi derecelerdeki soğukta bir şey ifade etmi
yordu, kendini bir aptal gibi hissederek daha da huzursuzlandı. Kar
aracı beş dakika ya da beş saat önce gelmiş olabilirdi. Bu soğukta bir
yangın bile söndürüldükten sonraki bir dakika içinde tüm sıcaklığını
yitirirdi.
Peki kar aracı kime aitti?
Sağma ve soluna bakındı ama kimseden bir iz yoktu. Sonra sol
dan gelen bir gümbürtü duydu. Yeşilliklerin arasından dört Daimon
fırladığında omzunda duran tüfeğini çekecek zamanı güçlükle buldu.
Daimon’lar onu görünce duraksadılar. Sonra başlarını indirerek
üzerine doğru koşmaya başladılar.
Jess bir tanesini tam göğsünden vurdu ve sonra stoktaki kur
şunuyla İkinciyi de yere devirdi.
Bir ok yüzünü yalayarak yanından geçti ve Jess ikinci Daimon’u
yere sererken üçüncüyü vurdu. Son kalan saldırıya geçti fakat bir adım
daha ilerleyemeden o da göğsüne bir ok yedi ve toz yığınına dönüştü.
“Pis, kan emici fareler.”
Bu yumuşak kadın sesine kaşlarını çatarken karşısında beliren
hoş ve yapılı kadını gördü. Uzun siyah saçlan örülerek sırtından aşağı
bırakılmıştı, üzerinde Tatlı Sörfteki Bayan Enuna Peerinkine benzer
siyah deri bir tayt vardı. Ama ona yaklaşan kadın çok daha çarpıcıydı.
Kadının arkasındaki ağaçların arasından ikinci bir Karanlık Ava
çıktı. Jess’ten yaklaşık on santim daha uzundu, beyaza yakın sanlık-
206 Ş e y t a n la D a n s
Jess ateş saçan bakışlarını Allen’a çevirdi ama bir yorum yapma
fır s a t ın ı bulamadan Syra bir ok daha fırlattı.
Ailen geriye doğru uçtu ve sırtüstü kann üzerine kondu.
Syra ona doğru yürüdü ve aşağı baktı. “Yardımcıları sevmem ve
Kan Bağı olanlardan daha da nefret ederim. Kendine acı ve bir daha
benimle konuşm a. Aksi takdirde bir sonraki sefer sana Daimonlara
kullandığım oktan atacağım .”
Eğildi ve kör uçlu okunu aldı.
Jess güldü. Girişken kadınlan severdi.
Ve keskin nişancı olanlan.
“Pekâlâ,” dedi etrafında dönüp diğerlerini kötü kötü süzerek
“Fairban ks’e doğru ilerlem eye başladıklan için dört gündür bir grup
Daimon’u kovalıyorum. Bjom da Anchorage’dan yola çıkan bir sürüyü
izlemiş. Biz bu yüzden buradayız. Peki ya siz? Jess, sen Reno’dan
A laska’ya gelenlerin mi peşine düştün?”
Otto öyle bir hızla döndü ki neredeyse fark edilmedi bile ve oku
tereddüt etmeden yakaladı. Burnuna götürerek kokladı. “ Hım m ,”
dedi. “Gül. En sevdiğim.”
Jess, Andy’yle bakıştı. “İkisini baş başa bıraksak iyi olacak galiba.”
“Evet,” dedi Ailen küçük bir kahkaha atarak, “bu bana vasat ve
öfkeli geçen ergenlerin çiftleşme ayinlerini hatırlattı. Tek eksiğimiz
Nick Gautier.”
Otto’nun fırlattığı ok midesine çarpınca Ailen homurdandı.
Onu umursamayarak kulübeye doğru yürümeye başlayan Otto’ya
ters ters bakan Syra’mn yüzü pancar kırmızısıydı.
“Yardımcın var mı, Jess?” diye sordu Bjorn’le birlikte ona eşlik
ederken.
Jess başıyla Andy’yi gösterdi. “Çocukluktan yetişm e.”
“Söz dinliyor mu?”
“Çoğunlukla.”
“Şanslısın. Ben son üç Yardım cımı vurdum .” Kulübeye doğru
yol almaya devam eden Syra, “üstelik düz uçlu oklar değillerdi,”
diye ekledi.
Takıma yeni eklenen bu ikiliyle işler en azından eğlenceli bir
hal almıştı.
Ama Bjom, Syra ve diğer üç Yardım cı’nın ardından kulübeye
girdiği anda tüm keyfi kaçtı.
Küçük kulübeye daha fazla kişi sığamayacağı için diğerleri dı
şarıda bekliyordu.
Kulübenin içi dışarıdan göründüğünden daha büyük değildi.
Tam aksiydi.
İçerisi düzenliydi ama son derece sıkışık ve kasvetliydi.
Yardımcılar halojen lambalarla son derece sade olan kulübeyi
aydınlattılar. Döşemenin üzerinde eski bir yer yatağı vardı, üzerinde
de yıpranmış bir yastık, birkaç eski battaniye ve kürkler. Televizyon
yerde duruyordu ve duvarlar kitap raflarıyla doluydu. Evdeki tek
mobilya iki adet dolaptı.
“Yüce Tanrım ,” dedi Ailen. “Bir hayvan gibi yaşıyor.”
“Hayır,” dedi Syra kitapların bulunduğu raflara ilerleyip isimlerini
gözden geçirirken. “Bir köle gibi yaşıyor. Onun için bu, bir zamanlar
olduğu şeyin bir basam ak üstü.”
B jom saldırdı.
çok kızgındı.
A m a bu kon u b ek lem ek z o m n d a y d ı. B u r a d a m a s u m in s a n la r
tan ım ıyordu am a ad am o ld u k ç a d ü z g ü n b ir i g ib i d u r u y o r d u . B ö y le
b ir yandaşı, özellik le de T h a n a to s ’a k a rş ı k a y b e tm e k la n e t o la s ı b ir
utançtı.
Buna daha sonra üzülecekti, şu an Yardımcıların yaşayacağından
emin olmak istiyordu.
Jess, Syra’ya baktı ve ona zihinsel olarak bir mesaj yolladı. '‘ Yar
dımcıları koru, ben bu pisliği yolculuğa çıkarıyorum.’'
“O zaman beni takip et ve neyin varsa getir. Zarek seni katlet
mekten mutluluk duyacaktır,” dedi yüksek sesle.
Jess, Bronco’suna koştu.
Çekilmedi.
Tam tersine kendini eğilip dudaklarım aralamaya zorladı.
Astrid ağzında eriyen şeker kadar garip bir tebessümle ona
bakarak içini yaktı.
Astrid elini yanağına koydu. “Gördün işte, canın yanmadı.”
Hayır, yanmamıştı. Sıcacık ve mükemmel bir histi. Hatta keyifli.
Ama bu bir rüyaydı.
Kısa sürede uyanacak ve yine soğuğu hissedecekti.
Yalnızlığı.
Gerçek Astrid ona pamuk şeker vermeyecek, dalgaların içinde
ona sanlmayacaktı.
Ona o güzel yüzünde beliren bir korku ya da kuşkuyla bakacaktı.
En az kendinden nefret ettiği kadar ondan nefret eden beyaz bir
kurdun korumasında olacaktı.
Gerçek Astrid onu evcilleştirmek için asla vakit harcamayacakü.
Önemli olduğundan değildi tabii. Hakkında çıkarılmış bir ölüm
fermam vardı. Gerçek Astrid için zamanı yoktu.
Temel yaşamı sürdürmek dışında hiçbir şeye vakti yoktu. Bu
yüzden bu rüyanın onun için anlamı çok büyüktü.
Hayatında ilk kez güzel bir gün geçirmiş olacaktı. Tek umudu
uyandığında bunları hatırlamaktı.
Astrid onu atari salonuna götürdü, Zarek oyunlar oynayıp abur
cubur yerken bunların varlığım sadece internetten bildiğini söyledi.
Hiç gülümsememesine rağmen, meraklı bir çocuk gibiydi.
“Bunu dene,” dedi Astrid ona bir elma şekeri uzatarak.
Astrid uzun köpek dişleriyle elma şekeri yemenin çok zor oldu
ğunu hemen anladı.
Zarek sonunda bir ısınk almayı başardığında beklentiyle ona
baktı. “Nasıldı?”
Zarek cevap vermeden önce yutkundu. “Güzel ama bu dene
rimi tekrarlamak isteyeceğimi sanmıyorum. Bunu tatmak için onca
çabaya değmez.”
Astrid, Zarek elma şekerini beyaz çöp kutusuna atarken güldü.
Astrid en sevdiği oyunlardan biri olan Skee-Ball’u öğretebilmek
için onu oyun salonuna soktu. Zarek oyunda son derece başanbydı.
“Böyle atmayı nerede öğrendin?”
“Alaska’da yaşıyorum prenses, buz ve karlar ülkesinde. Kartopu
atmak ile bunun arasında bir fark yok.”
Astrid buna şaşırdı. Zihninde adamın karakterine son derece
aykın olan, karda oynayan görüntüler belirdi. “Kiminle kartopu
oynuyorsun?”
Zarek bir topu daha rampadan fırlatarak tam merkeze atmayı
başardı. “Kimseyle. Onlan ayılara atardım, böylece sinirlenerek bana
yaklaşırlardı ve ben de onlan kolaylıkla öldürebilirdim.”
“Küçük ayılan mı öldürdün?”
onerruyn Kenyon 221
"Yavaş ol, Z!" dedi Jess Zarek'in ona attığı yumruğu eğilerek
savuştururken. “Sakin ol.”
Zarek varalı ceylanın peşindeki bir aslan gibi ağır hareketlerle
onun üzerine doğru yürüdü.
“Sakin olmak mı? Beni sırtımdan vurdun, orospu çocuğu.”
Jess’in yüzü sert bir ifadeye büründü ve buz gibi bakışlarını
Zarek e dikti. “Oğlum, sakın anneme hakaret etmeye kalkışma ve
söylediğin şeyi durup bir düşün. Silah tutmaya başladığım günden
beri paralı bir katilim. O aptal kıçına ateş eden ben olsam şu an kafan
yerinde olmazdı. Bir dost tarafından sırtından vurulmuş biri olarak
böyle bir iyiliği kimseye yapmam. Senin gibi kaba bir küfürbaza büe.
Hem neden böyle bir şey yapıp kendi canımı da acıtayım? Tanrım,
kafanı kullansana.”
Zarek ona inanmaya hâlâ hazır değildi. Büyük bir kısmı iyileşmiş
olsa dahi sırtındaki sızı bililerinin onu öldürmeye çalıştığını hatırlatıp
duruyordu. “O zaman kim vurdu beni?”
“Salak Yardımcılardan bir tanesi. Hangisi olduğunu bilmiyorum.
Bana ait olmayanların hepsi birbirine benziyor.”
Zarek son birkaç günde yaşadıklarını yeniden gözden geçirirken
tereddütlüydü.
Zihnindeki her şey biraz bulanıktı. Hatırladığı son şey Astrid’in
evinden ayrılmaya çalışmasıydı...
Kaşlarını çatarak etrafına bakındı, hâlâ buradaydı.
Jess onu giyinik bir halde yatarken uyandırmıştı ve Zarek oraya
yattığını bile hatırlamıyordu.
Astrid’in de aynı yatakta yattığım görünce kaşları daha da çatıldı.
Gördüğü rüyalar...
Neler oluyordu?
Jess tüfeğini doldurdu. “Bak, buna ayıracak zam am m yok.
Thanatos’un kim olduğunu biliyor musun?”
“Evet, tanıştık.”
Sherrilyn Kenyon 225
Thanatos gözlerini kısarak ona pis pis baktı. “Annem ben daha
bir yaşımdayken parçalara ayrıldı. Bana bir şey öğretecek vakti
yoktu. Ama diğer taraftan sen... sen bana düşmanlarımı nasıl avlayıp
öldüreceğimi öğrettin.”
Zarek bu sözlere o kadar şaşırdı ki ilk saldırıya karşı kendini
savunamadı.
Thanatos tam göğsünün ortasına şiddetli bir darbe savurdu.
Zarek bu darbeyle yuvarlanırken acıdan güç aldı.
Bunda oldukça iyiydi.
Tam saldırmaya hazırlanırken iki el silah sesi duyuldu. Thanatos
öne doğru sendeledi ve hemen ardından hırlayarak arkasına döndü.
Daimonun kafatasındaki iki kurşun deliğini gören Zarek'in gözleri
şaşkınlıkla irileşti. Delikler anında iyileşti.
Jess koridordan bir küfür savurdu. “Nesin sen?”
“Jess,” diye terslendi Zarek. “Git buradan. Bunu ben hallederim.”
Thanatos, Jess’e doğru ilerlemeye başladığında Zarek peşi sıra
koşarak onu kapının çerçevesine mıhladı.
“Git!” diye haykırdı Jess’e. “Sen buradayken onunla savaşamam.
Tüm güçlerime ihtiyacım var.”
Jess başıyla onaylayarak ön kapıya doğru koşmaya başladı. Zarek
onun kurdu almak için durduğunu duydu.
“Sonunda yalnız kaldık.” Thanatos onu diğer duvara doğru
iterken güldü. “Ah, acının verdiği haz.”
Thanatos tiksinen gözlerle ona baktı. “Gerçekten delisin, değil mi?»
“Sanmam. Her anından büyük bir keyif aldığımı söyleyebilirim *
Zarek elleri sıcaklığından yanana kadar tüm güçlerini topladı. Hava
daki iyonları en güçlü haliyle Thanatos’a yönlendirdi.
Bu darbe Thanatos u koridorun ortasına kadar geri firlattı.
Zarek daha da fazla güç toplayarak bir kez daha onu geriye doğru
sendeletti ve salona kadar gönderdi. Adam şöminenin önüne sırtüstü
yatana kadar itmeye devam etti.
Zarek akıllı bir adam olsa avantajı kullanır ve kaçardı.
Zarek ona bir darbe daha savurarak bir külçe halinde kanepeye
devirdi.
Kıpırdayamayan Daimon’a bakarak başım iki yana salladı. “Sana
bir şey söyleyeyim mi? Bence büyük çocuklarla aşık atabileceğin
zamanı bekle.”
Zarek evden çıktı, güçlerini toplayarak kapıyı arkasından ki
litledi. Thanatos’un kapıyı kırmak için savurduğu darbelerin sesini
duyabiliyordu.
Zarek bir kez bile arkasına bakmadan Thanatos’a ait olduğunu
düşündüğü kar aracına doğru ilerledi. Yeteri kadar benzin olup ol
madığını anlamak için benzin deposunu kontrol etti.
Aracın hortumlarından birini aldı ve benzini ağzına çekti.
O v e Z a r e k e n a z b i r g ü n d a h a u yu y a c a k la rd ı.
“Z a r e k ? ” d iy e s o r d u t e r e d d ü t le .
“H a y ır , h a n ı m e f e n d i , ” d e d i d e r in b ir se s G ü n e y li aksam yla.
“A d ım S u n d o w n .”
“Yapamam.”
234 Ş e y tan la D a n s
k
Sherrilyn Kenyon 235
“Eğil!"
Zarek sesi tanıyamadı ve genellikle verilen emirlere uymazdı ama
ne olacaktı ki? Bu Daimon taralından itilip kakılmaktan yorulmuştu.
Kendini yere atıp yuvarlandığı sırada koyu yeşil kar aracı üze
rinden uçtu. Kar aracındaki adam siyahlara bürünmüştü ve başında
siyah bir kask vardı. Yeni gelen aracı durdurdu ve silahım çekti.
Parlak bir ışık huzmesi karanlığı yırttı. Işık Thanatos’un göğsünün
tam ortasına çarparak onu yere serdi.
Thanatos kükredi. “Bana ihanet etmeye nasıl cüret edersin?
Sen de bizdensin.”
Adam bacağını kar makinesinin üzerinden diğer tarafa atarken
işaret fişeği tabancasını yeniden doldurdu ve Zarek’in hâlâ yatmakta
olduğu yere doğru ilerledi.
“Evet ya,” dedi acı bir sesle. “Bunu Bjom’ü almadan önce dü
şünecektin.” Yeni gelen silahını ateşledi ve Thanatos’u bir kez daha
devirdi. “Aralarında tahammül edebildiğim tek kişiydi.”
Yabancı, uzanarak Zarek’in yerden kalkmasına yardımcı oldu.
Kaskını çıkanp Zarek’e verdi.
“Kadını al ve buradan git. Hemen.”
Zarek yabancının gözlerini gördüğü anda onun kim olduğunu
anladı.
Bu, yeryüzünde ondan daha çok nefret edilen tek Karanlık
Avcı’ydı. “Spawn?”
Sarışın Apollite Karanlık Avcı başıyla onayladı. “Git,” dedi sila
hını yeniden doldururken. “Onu tutabilecek tek kişi benim ama onu
öldüremem. Apollo aşkına biri Acheron’u bulsun ve ona Gündüz
Katili’nin serbest kaldığını söylesin.”
Zarek, Astrid’e koştu.
“Hayır!” diye kükredi Thanatos.
Zarek ateş topunu Thanatos’un elinden çıkmadan önce gördü.
İçgüdüsel bir hareketle Spawn’ia doğru yönünü değiştirdi. Darbe ona
denk gelmedi ama Astrid’in kurduna vurdu.
Hayvan inledi ve önce insana sonra tekrar kurda dönüştü.
Zarek, Astrid’in kurdunun bir Katagari Yırtıcı Avcısı olduğunu
anlayınca geri çekildi.
Katagari dostu olan kör bir kadın neden işe yaramaz bir Karanlık
Avcı’yı evine alırdı?
“Sasha?” diye seslendi Astrid.
Zarek, A strid’e doğru ilerlerken Jess Katagari’ye koşarak onu
korumaya aldı.
“Yırtıcı dostun çarpıldı, prenses.”
I
On Birinci Bölüm
Hepsi-
Öfkeyle kar aracının etrafında dolaştı, böylelikle onun ellerini
kucağında birbirine kavuşturmuş, başını eğmiş ama yine de ldbirli
görünen duruşunu görebildi.
sanıyordu?
İnsanların onunla oynamasında sıkılmıştı. Oyunlardan ve ya
lanlardan bıkmıştı.
Bir yargıç. Acheron onu öldürmeden önce bir yargıç yollamıştı.
Ah, Zarek bu ince davranış karşısında çok mesut olmuştu.
Biraz olsun tarafsızlık sunulduğu için belki de mutlu olmalıydı.
Hep suçlu bir köle olmanın çok ötesinde bir durumdu ne de olsa...
“Bu senin için sadece bir oyun, değil mi prenses? ‘Zarek gel.
kucağıma otur. Bana neden uslu olmadığını anlat.” Gözü karardı.
Öldüresiye. “Lanet olsun sana kadın, hepinize lanet olsun.”
Astrid’in başı hızla kalktı. “Zarek, lütfen!”
“Ne yani, Acheron’un haklı olduğuna mı karar verdin? Ben bir
psikopatım ve beni öldürmesi için köpekleriniz geldi, öyle mi?"
Astrid ayağa kalktı ve sesin geldiği yöne döndü. “Hayır. Thanatos'un.
peşinden gönderilmemesi gerekiyordu. Acheron’a gelince, o seni
asla mahkûm etmez. O olmasaydı bugüne kadar çoktan ölmüştün.
Artemis’le benim senin hayatını kurtarmanın bir yolunu bulmam
için pazarlık yaptı.”
Zarek küçümseyerek homurdandı. "Tabii tabii.”
246 Ş ey ta n la D a n s
Ona yardım etmeye çalışıyordu ama Zarek buna bir türlü ina-
namıyor<^u-
İnsanlar her zaman kendilerine hizmet ederdi. Hepsi.
Astrid bir istisna değildi.
Yine de ona inanmak istiyordu.
A ğ la m a k is te d i.
A strid n a s ıl is te rd i?
Kendi türü çok sık ölmezdi, bu gece ölen adam için garip bir sızı
hissetti içinde. Bu doğru değildi.
Adil değildi.
Bedel ödemesi gereken tek kişi oydu. Thanatos’la karşılaşmak
için o da burada olmalıydı.
Masum bir adamın bir Gölge’ye dönüştüğünü düşününce
Artemis’in kanma susadı.
Acheron ne cehennemdeydi? Karanlık Avcılar’ı için her zaman
ön safta yer almaya istekli olan bu Atlantisli sırra kadem basmıştı.
Dudaklarını bükerek kar aracına döndü.
“Gel,” dedi. “'Yapmamız gereken çok şey var.”
Astrid’i yolunu bulması için yalnız bırakarak ilerledi.
“Yardımına ihtiyacım var, Zarek. Bana neyin nerede olduğunu
söylersen hiçbir şeye çarpmadan ilerleyebilirim.”
Daha önce ona kendine bakabileceğini iddia ettiğini söylemek
ciilinin ucuna kadar geldi. Ama sonra sadece karaltıları görebilmenin
nasıl bir şey olduğunu hatırladı.
Görem ediği için bir şeylere çarpmanın ne demek olduğunu.
Astrid’e bir daha dokunmak istemiyordu.
Bundan nefret ediyordu ama ona her dokunduğunda onu daha
¿a çok istiyordu.
Tüm bu düşüncelerinin aksine bir hareket yaparak elini tuttu.
“Gel prenses.”
Astrid tebessümünü bastırdı. Zarek’in ses tonu çok tersti, buna
rağmen kendini bir zafer kazanmış gibi hissediyordu. “Prenses”
kelimesini bir hakaret olarak kullanmayı bırakması buna dâhil de
ğildi. Ona prenses derken yumuşacık bir tonlamaya sahip olduğunu
Zarek’in fark etmediğinden emindi.
Rüyaların içinde bir yerde Astrid’i kendinden uzak tutmak için
kullandığı bu hakaret bir şekilde bir sevgi sözcüğüne dönüşmüştü.
Zarek onu kulübesine soktu.
“Burada dur,” dedi onu eşikten geçirip soluna çekerek.
Astrid sağından gelen hışırtıları duydu. Zarek bir şeylerle meş
gulken elini duvara koyarak ona doğru ilerlemeye niyetlendi. Orada
bulduğu şeye çok şaşırdı. Kaşlarını çatarak elini duvarın girinti ve
çıkıntılarında gezdirmeye başladı. İnanılmaz bir histi. Karmaşık. Do
kunduğu şey öylesine büyüktü ki ne olduğunu tam olarak algılayamadı.
Deseni eliyle takip ettikçe onun bütün duvarı kapladığım fark etti.
“Bu nedir?” diye sordu.
“Bir kumsal manzarası,” dedi Zarek dalgın bir sesle.
Astrid’in bir kaşını kaldırdı. “Duvarına oyulmuş bir kumsal
manzarası mı var?”
“Çok sıkılmıştım, tamam mı?” diye terslendi Zarek. “Ben de
oymalar yapıyorum. Yazlan bazen odunlanm bitiyor o zaman da
duvarlan ve raflan oymaya başlıyorum.”
252 Şeytanla D ans
Yapamadı.
Kimse ona böylesine değerli bir hediye teklif etmemişti.
Astrid’in dışında hiç kimse.
Yer yatağından battaniyeleri kaptı ve Astrid’in üzerini örttü.
Giysilerini çıkararak onun yanma girdi. Bacaklarım biraz daha açarak
bedeninin en mahrem bölgesini seyretti.
Güzeldi.
Parmaklarım kadınlığında gezdirdi, sıcak kürklere rağmen Astrid
titredi. Başparmağını kullanarak onu açtı ve onu ağzına almak için
öne atıldı.
Zarek’in dilinin verdiği hazla Astrid’in nefesi kesildi. Zarek onu
yaladı ve emdi, nefesi kalçasını ısıttı.
Sıcak elleri kalçasını yakalayarak onu ağzına ve sakallı yüzüne
yapıştırdı.
Zarek cenneti tadıyormuşçasma inledi. Astrid dudaklarını yala
yarak başını avuçlamak üzere ellerini aşağı uzattı.
Ellerinin altında gerilen çenesini hissettiğinde kalbi son hızla
atmaya başladı.
Rüyalarındaki dokunuşları da inanılmazdı ama gerçeği çok
daha yoğundu.
Çok daha tatminkâr.
Kalbi son hızla atarken başı dönmeye başladı. Dizginlenmez
bir haz her yanım sardı, adım söylemeyi bırakıp kendini iyice onun
ağzına bastırdı.
Zarek onu izlem ek için geri çekildi. Bedeninin üst lasmı kürkler
ve battaniyelerle k aplıydı ama alt kısmı çıplaktı, kandilden gelen
lŞlğın altında ikisinin de salgıladığı sıvıların eşliğinde parlıyordu.
Yüzü kızarm ıştı, gözleri pırıl pınldı.
memişti-
Astrid yüzünü avuçlarının arasına aldı.
D işlerini sık a ra k b aşın ı çevirdi, ona yerde bir hayvan gibi sahip
olduğu için utandı. Bunu hak etm em işti.
k
¿0/
kapıyı açtı.
Şafağın erken saatlerinin ışığı içeri girmesin diye dikkat etti.
6 Fahişe, (ç.n.)
272 Ş ey tan la D a n s
ettin?”
“Altı yıl. Ona çok sadıktım. Benden istediği her şeyi yapardım"
“O sana karşı nazik miydi?”
“Hayır. Sayılmaz. Nadiren nazik olurdu. O da diğerleri gibi bana
b akm ak istemezdi. Beni küçük bir hücrede kapalı tutardı ve sadece
§ş,ğı ziyaretine geldiği zamanlarda serbest bırakırdı. Bahçe kapısında
söylerdi.
O hafta yaşadığı acıdan daha büyük bir acıyı hiç yaşamamıştı.
B a b a s ı n ın zalimliği bile Roma kullandığı aletlerle boy ölçüşemezdi
y e sonunda mahkûm edilmişti. O, bugüne kadar bir kadına asla
dokunmamış bir bakir olan o, sahibesine tecavüz ettiği için idam
edilecekti.
“Beni hücremden dışan sürüklediler ve herkesin üzerime tü
kürmek üzere toplandığı şehir merkezine götürdüler,” diye fısıldadı
kararmış bir yüzle. “Benimle alay ettiler, üzerime çürümüş yiyecekler
fırlattılar ve bana aklına gelebilecek her tür hakareti ettiler. Asker
ler beni arabadan çıkanp kalabalığın tam ortasına götürdü. Ayakta
durmamı sağlamaya çalıştılar ama iki bacağım da kınkö. Sonunda
kalabalığın taşlayabilmesi için beni emekler pozisyonda yerde bırak
tılar. Bedenime çarpan taşların acısını hâlâ hissedebiliyorum. Rana
öl deyişlerini hatırlıyorum.”
“Peki, ya kabullenemezsem?”
“Zarek...”
“Peld, senin karannı kabul edecekler mi?” diye sordu sözünü
keserek. “Artık tarafsız değilsin, öyle değil mi?”
286 Şeytanla Dans
İşte o anda Astrid çok değerli bir şeyi hissetti. Zarek’in dudakları
elinin altında yukarı doğru kıvnldı.
“Gülüyor musun?”
"Gülüyorum, prenses. Ama çok büyük bir tebessüm değil. Dişler
görünmüyor.”
“Sivri dişler?”
“Onlar da görünmüyor.”
Astrid öne doğru uzanarak onu yeniden öptü. “Gülerken muh
teşem göründüğüne dair bahse girerim.”
Zarek homurdandıktan sonra giyinmesine yardım etti.
Astrid kalbinin ritmini duyabilmek için ona bir kez daha sokuldu.
O sesi ve gücünü hissetmeyi seviyordu.
Yaşanılan tehlikedeydi ama o garip bir şekilde kendini güvende
hissediyordu.
Zarek’le.
Ya da o öyle düşünüyordu.
Sessizliğin içinde yukandan gelen garip bir tırmalama sesi duydu.
Zarek sıçradı.
“Bu nedir?” diye fısıldadı Astrid.
“Yukarıda, kulübemde biri var.”
Astrid’in içini dehşet kapladı. “Thanatos olduğunu mu düşü
nüyorsun?”
“Evet.”
Zarek onu usulca kaldırdı ve duvarın dibine koydu. Astrid büyük
bir korkuyla hiç ses çıkarmadan durdu. Zarek’in hareketlerini ve
yukandan gelen sesleri dinlemeye devam etti.
Zarek el bombasını aldı ama bir kez daha düşündü. Yapmak
istediği son şey, kendilerini yer altında kapana kıstırmaktı.
s n e r r il y n K e n y o n
293
Sol elinin her parm ağını örten yedek gümüş pençelerini taktı
¿ar tünelde ilerleyerek sobasının altındaki kapağın bulunduğu
oktaya gitti- Y ukarıdan gelen ayak seslerini duydu.
Ardından da b ir küfür.
Aniden y in e sessizlik oldu.
Zarek gerildi, yukarıdakinin kim olduğunu ve ne yaptığım delice
merak ediyordu.
“Thanatos’tan .”
Astrid öne doğru ilerledi, Simi onun elini tutarak iyi huylu, tatlı
bakışlarla onu inceledi. Bu iblisin Astrid’i sevdiği kesindi.
“Zarek’in köyünde Artemis’in Zarek’in öğrenmesini istemediği
ne oldu?”
Simi omuz silkti. “Bilmiyorum. O tam bir paranoyak. A hin in
oradan ayrılıp bir daha dönm eyeceğinden çok korkuyor, ki ben
aslında akriye hep bunu yapmasım söylüyorum. Ama beni dinliyor
mu? Hayır.” Bir sonraki yorum unu A sh’in sesiyle yaptı. “O seni
ilgilendirmez, Simi. Sen anlamazsın, Simi.”
Kaba bir ses daha çıkardı. “Anlıyorum, tamam. Cadaloz tanrıçanın
insanlara karşı nazik olmayı öğrenmek için Simi tarafından ızgara
yapılmaya ihtiyacı var. Bence ateşin üzerinde oldukça çekici olur.
Onu eski deniz cadılarına ya da ona benzer bir şeylere çevirebilirim.”
“Simi!” Astrid adını üstüne basarak söylerken konudan ayrıl
mamasını sağlamak istercesine kolunu tuttu. “Lütfen bana Zarek’in
köyünde ne olduğunu söyle.”
“Ah, o... Thanatos denen şey, şu an peşinizde olan değü ondan
bir önceki, vahşüeşti ve herkesi öldürdü. O zavallı insanların hiç şansı
olmadı. Akri delirdi ve o cadaloz tanrıçanın yüreğini almaya karar
verdi ama ben ona kadının yüreği olmadığını söyledim.”
Zarek kendini kamçı yemiş gibi hissetti. “Sen ne diyorsun? Yani
onları ben öldürmedim mi?”
304 Ş e y ta n la D a n s
Simi sinirlenmiş gibi bir ses çıkardı. “O bir Karanlık Avcı, öyle
değil mi? ikiniz de insanlara özgü tuhaf bir şeye yakalandığınız için
mi ne söylediğimi anlayamıyorsunuz?”
Astrid onu yatıştırmak amacıyla Simi’nin elini okşadı. “Özür
dilerim, Simi. Bize hiç bilmediğimiz şeylerden bahsediyorsun.”
k
o n e rrııy n f\enyon 305
Simi başını yana eğerek Zarek’e baktı. “Ah, sanırım o zaman hoş
görebilirim. Y in e de... T han ato s hakkında bilm eniz gereken bir şey
var. Sizi ve herkesi öldürm e yeteneğin e sahip.”
Astrid, Z arek ’in k on u şm ak ü zere olduğunu hissetti. S i m i ’y i sor
g u la m a y a devam ederken on a durm asını işaret etti.
“Simi, Z arek n ed en onun peşin e ilk düşen Thanatos’u hatırla
mıyor?”
“Çünkü hatırlam am ası gerekiyor. Akri, Thanatos’u onun önünde
öldürmek zorunda k aldı ve ardından da bu karmaşayı hatırlamama
sını sağladı.”
Zarek b u sözleri içine sindirirken ağır bir nefes verdi. Ash ha
tırlamamasını sağlam ıştı.
“A cheron zih nim le m i oyn adı?”
Apollite bayıldı.
Ash onu yere bıraktı.
on e r r ııy n ı^enyon 313
Ash ona dokunm aya çalışm adı. Yanına çökerek başını eğdi. “İyi
misin?”
Zarek bu soruyu duym azdan geldi. “Artem is neden ölmemizi
istiyor?”
Ash kaşlarını çattı. “Sen neden bahsediyorsun?”
“Spathi’ler söyledi. Bizi y o k etm ek için bir ordu hazırhyormuş.
Ben...”
Ash elini kaldırdı. Z arek’in ses tellerini paralize etmişti sanki.
Simi ona sanki tam bir gerizekâlıymış gibi, “Hiçbir şey insan
aklından silinmez. Sadece yer değiştirir, aptal,” dedi. Astrid’e bunlan
söylediğinde o parmaklarım Zarek’in saçlarının arasında gezdirdi. “Ben
sadece doğru düzgün görebilmek için parçalan yerlerine yerleştirdim
böylece Zarek de bana bakınca onlan gördü. Çok basit.”
Son keşiflerinin ardından âdeta uyuşan Zarek geçmişi görme
işini bitirmelerini sabırla beklemiş olan Astrid’e baktı.
“Acheron aslında ne?” diye sordu Astrid’e.
“Bilmiyorum,” dedi Astrid.
Zarek geriledi, New Orleans’ı hatırlamaya çalışırken başı dönü
yordu. “New Orleans ta da zihnime yine bir şeyler yaptı, değil mi?”
Simi ıslık çalarak odaya bakındı.
“Simi? Acheron bunu yaptı mı?”
“Akri bunu sadece yapmak zorunda kalınca yapar. New Orleans’ta
kötü bir şeyler oldu. Karanlık Avcılar’ın ve Olympos tanrılarının
bilmesine gerek olmayan şeyler.”
Zarek dişlerini sıktı. “Ne gibi?”
Astrid onun sorusunu tekrarladı.
“Hiçbirinizin bilmemesi gerektiğini söyledim.”
Zarek, iblisi boğmak istiyordu ama Ash’in yaptıklarım gördükten
sonra bunu bir kez daha düşündü. “Acheron neden saklanıyor?”
Simi öfkeyle Ash’in ona verdiği emri unutarak Zarek’e tısladı.
“Akri kimseden saklanmaz. Buna ihtiyacı yok. Biri akrimi incitirse
ben onu yerim.”
Zarek onu duymazdan geldi. “O, insan mı?” diye sordu Astrid’e.
Astrid uzun bir nefes verdi. “Gerçekten bilmiyorum. Ondan
ne zaman bahsetsem kız kardeşlerim kaçamak cevaplar vererek
suskunlaşıyorlar. Ash onlan korkutan tek kişi. Bunun sebebini hep
snerrııyn ten y a n 315
“O zaman ona söyle seni korumak için kıçım buraya getirse jyj
olur.”
Simı’nin gözleri parladı. Kanatlarını çırptı.
“Simi,” dedi Astrid telaşla. “Kötü bir şey demedi. Ash buraya
gelebilir mi?”
Sum biraz sakinleşti. “Hayır. O şeytan tanrıçaya iki hafta boyunca
Olympos’ta kalacağına dair söz verdi. Yeminini bozam az.”
Astrid’in başı hızla ona döndü. “Neyin var?” diye sordu inana-
mayarak.
Thanatos bir Spathi savaşçısının evinde sıcak, rahat bir yatağa yattı.
Spathiler, tıpkı ailesinin diğer üyeleri gibi (Daimonlar ve Apolliteler),
dışarı çıkmanın güvenli olacağı günbatımını bekliyor, kendi odala
rında uyuyorlardı.
Simi, Ash’indi.
Ve ikisi de onun sorumluluğundaydı.
Bu yükün ağırlığını om uzlarında fazlasıyla hissederek kenarda
duran bir battaniyeyi alıp iblisin üzerini örttü.
Simi uykusunda gülümsedi ve yavaşça, ‘Teşekkürler, akri,” dedi.
Zarek Astrid’in altına serili montuna baktı.
Bir battaniyeyi de onun üzerine örttü. Elini cebine attı, birkaç
dakika önce Simi’ye yem ek alm ak için kulübesine girdiğinde topar
ladığı birkaç parça ufak şey çıkardı.
Hepsini Astrid’in yanm a koydu ve uyandığında ne olduklarım
“görebilmesi” için bir elini alıp onlann üzerine getirdi.
Ellerini yavaşça Astrid’in yüzünde gezdirdi.
“Seni özleyeceğim ,” diye fısıldadı, Gölge olduktan sonra bile
izleyeceğini bilerek.
Ne de olsa yemek yemekten, nefes almaktan çok ona ihtiyacı vaidı.
Astrid onun hayatıydı.
Derin bir nefes aldı, parmaklanın saçlannm arasından geçirdi.
Kendisi için geldiği günkü gibi hayal etti onu, şehvet dohı ve savunmasız.
Adını her söylediğinde sesinin duyulduğu gibi.
324 Ş ey ta n la D a n s
Son nefesini verecek kadar dövülmüştü ve ona tek bir söz dahi
etmemişti.
T h a n a to s ’u n b ıç a k la d ığ ı k o lu n d a n a k a n k a n la n g ö rd ü ğ ü n d e
nefes a la m a y a ca k gibi o ld u .
Başını iki yan a salladı. “Böylesi daha iyi, Astrid. Eğer ben ölür
sem, sana zarar verm ek için b ir sebebi kalm ayacak.”
İtiraz etm eye kalkıştı am a kar aracı hareket etmişti bile. Dur
durmaya çalıştı am a Z arek onu u zaktan kon trol ediyor, gaza basıyor
olmalıydı.
Artemis önünde belird iği and a A sh , Sim i’yi onun elinden kaptı.
Astrid’i düşündü.
Hayatında ilk defa uğruna yaşayacağı bir şey vardı. Bitik kıçım
kaldınp savaşacak bir sebebi vardı.
340 ş e y ta n ia L su n s
“O senin m iydi?”
“Kanmdı, pislik herif.”
Zarek, Thanatos’un işaretine baktı.
Onu öldürmeliydi.
Ama yapamadı.
İkisinin hayatını da aynı kişi mahvetmişti. Artemis.
Ve sadece intikam istiyor diye Thanatos’u öldürmesi adil değildi.
İntikam, çok iyi anladığı bir duyguydu. Kendisi de ruhunu satmıştı
intikam için. Aynısını yaptığı için Thanatos’u nasıl suçlayabilirdi?
Zarek arkasından yaklaşan bir kar aracının sesini duydu.
Daha bakmadan gelenin Astrid olduğunu anlamıştı. Dövüşmeye
başlayarak dikkati dağıldığı anda geri dönmüş olmalıydı.
Ash’in ona verdiği güçlerle Thanatos’u yere mıhladı.
Daimon kurtulmak için bağırıyordu.
Ölüm için çığlık atıyordu.
Zarek ikisinin de sesini çok iyi biliyordu. Birçok uykusuz gecesi
aynı sesleri çıkararak geçmişti.
Merhametli olan onu öldürmekti. Ama bu onun görevi değildi.
O bir Karanlık Avcıydı ve Thanatos...
Zarek onunla uğraşmayı Acheron’a bırakmayı tercih ediyordu.
Astrid kar aracını park etti ve ona doğru koştu.
Artık görebildiği için gözleri daha da derin bir maviydi.
“Güvende miyiz?”
Başıyla onayladı.
Kendini onun kollarına attı. Zarek sendeledi.
“Yavaş ol, prenses. Oturmayıp ayakta duruyor olmamın tek
sebebi salt irade.”
Astrid, Zarek’in arkasına, yerde yatan Thanatos’a bakarak küf
retti. “Neden onu öldürmedin?”
“Benim işim değil. Bir de, artık Artemis’in köpeği olmaktan
sıkıldım. Tannça’ya, kaybolmasını söylemenin zamanı geldi.”
Astrid’in yüzü bembeyaz oldu. “Öylece gidemezsin, Zarek. Seni
öldürür.”
Zalimce gülümsedi. “Denesin bakalım. Kavga modumdayım.”
Bir daha kıkırdadı. “Ama zaten, ben zaten hep kavga modundayım.”
Sözleri Astrid’in nefesini kesmişti, ona güven veriyordu.
“Peki bize ne olacak?” diye sordu.
İlk defa yüzüne bakıp içindeki kederi görebiliyordu, gece karası
gözlerinden yaşadığı acılan anlayabiliyordu. “Biz diye bir şey yok,
prenses. Hiçbir zaman olmadı.”
Astrid itiraz etmek için ağzmı açtı ama daha söze giremeden,
insan formundaki Sasha ile birlikte annesi karşılannda belirdi.
Astrid tuhaf gözlerle ona baktı. “Biraz geç kaldın anne.”
“Kız kardeşlerinin suçu. Atty beklememi söyledi. Bana izin
verdiği anda geldim.
Sasha, kendisine bakan Z a rek ’e d ud ak büktü.
“Kusura bakm a Scooby, h iç ödül b isk ü visi k alm ad ı.”
Sasha dudaklarını ısırıyord u. “S en d en n efret ed iyo ru m .”
rm, kızım?”
“O m asum .” H âlâ o n la n la n etle y e n T h a n a to s’u işa ret ediyord u.
“İşte bu da m erh am et v e in sa n lığ ın ın k a n ıtı.”
ardından.
“O neydi?” diye sordu Zarek.
“Artemis,” dedi bir ağızdan A strid, annesi ve Sasha.
“Hayır, tabii ki hayır. Yine bin türlü şey düşünüp beni korkutu
yorsun. Siz Yunanlar hakkında yeteri kadar efsane duydum. Hatta
şöyle söyleyeyim, sen Spawn hakkında dediklerimi unut, boş ver.
Hadi ben kaçtım. Kendine iyi bak, Z. Oyunda görüşürüz.”
Konuşma bittikten sonra Zarek telefonunu kapadı. Zaten onu
Jess dışında arayan kim se yoktu.
Astrid.
Ona âşıktı. K im senin anlayam ayacağı kad ar âşıktı ona. Ona her
dokunuşunu hatırlıyordu. H er kahkahasın ı.
istemiyordu.
348 Ş e y ta n la D a n s
Ash, Zarek’in içinden çıkarak onu yas tutması için yalnız bıraktı.
Ah insanlar!
Ash sakin sakin süzdü onu. “Daha önce hiç masum bir insanı
yargılamadığı için olabüir.”
Sadece bir defa ona dokunm ak için, dokunam ayacağını bile bile
gördüğü yansımaya doğru yürüdü.
“Atty, bir şey yap!” dedi sanşın kadın, en yaşlıları gibi gözüken
kızıl saçlı olana bakarak. “A strid’i bu kadar üzdüğü için onu öldür.”
“Hayır,” diye bağırdı Astrid. “Sakın! O na zarar verirsen iz sizi
asla affetmem.”
Acheron konuşmadı.
En azından sözleriyle.
Kelimeleri kullanmaktansa Zarek’in aklına bir görüntü getirmeyi
tercih etti. A ntik bir Yunan evinin ortasında zincire vurulmuş sanşın
bir gençti bu. D ayak yiyordu, kanlar içindeydi.
M erhamet diliyordu, yalvarıyordu.
Gencin kim olduğunu anladığında Zarek inanamadı.
“Başka kim senin anlayam ayacağım bilecek kadar anlıyorum
seni,” dedi A cheron sessizce. “B u hayatinin şansı, Z. M ahvetm e.”
İlk defa, A cheron’u dinledi. Gördüklerinden sonra ona artık çok
farklı bakıyordu.
Tahmin edebileceğinden çok daha fazla benziyorlardı birbirlerine.
Kendisini yıllar önce terk eden insanlığı Acheroıı'un nasıl bulduğunu
merak ediyordu.
“Annesi ne olacak?”
“A nnesine ne olm uş? Sen T hanatos için A rtem is’le savaşm ayı
göze almıştın. Astrid buna değm ez m i?”
Zarek etrafta olan hiçbir şeyi um ursam ıyor, ona sanki b ir yan
sımaymış gibi bakakalan gözü yaşlı A strid’e bakıyordu.
“Bende değil.”
“A n lad ım .”
“N eden g e le y im ? ”
356 Şeytanla D a n s
Ama burası ona ait değildi. Sevsin ya da sevm esin A rtem is’i
korumak zorundaydı, kendi aptallıklarından bile.
olmayacaktı.
sunacağım.”
da üzgünüm.”
Ash onayladı. Yüz yıllar önce C alyx’in a n ılarım silm eye çalış
mıştı ama Artemis bu Apollite’i hizm etkârı h alin e getireb ilm ek için
yapar.”
“Peki y a aile?”
Ash başım iki yana salladı. “Sağduyulu olmak kolaydır. Zor olan
kendini ve başkalannı affetme gücünü bulmaktır.”
Calyx kısa bir süre bu sözleri düşündü. “Sen bilge bir adamsın.”
Ash buna güldü. “Pek sayılmaz. Karanm verdin m i?”
BORA BORA
“Neymiş?”
“Seni çözmek.”
Astrid dudaklarım göğüs ucuna dokundurup, dilini ileri geri
hareket ettirince Zarek inledi.
Geri çekildiğinde Zarek sızlanarak itiraz etti.
% k U SU Z
S e c e le r h
* d^
PEGRSUS
Ö lüm süz o lm a n ın n a s ıl b ir ş e y o ld u ğ u n u m e r a k e tt iğ in iz
oldu m u? Y a in s a n a v la y a n v a m p ir le r in p e ş in e d ü ş e r e k
g e c e le r g e ç irm e n in ?
“M u h te şe m !”
- T e r e s a M ed eiros
s H E R R i LY N
k e n v o n
% î.
{
- \
S<?ÄrR A N L I K
# ut;îu l a r
i * r
xPEGRSUS