Professional Documents
Culture Documents
Herkes deli olduğunu düşündüğü için Aden tüm hayatını akıl hastaneleri)
le ıslahevlerinde geçirmiştir. Fakat her şey kısa süre içinde değişecektir. Aden
aylardır güzel ve gizemli bir kıza dair hayaller görmektedir. Bu kız onu va
kurtaracak ya da mahvedecektir.
9786055289584 crepuscolario
NEW YORK TIMES VE USA TODAY BESTSELLER YAZARI
G E fi A S H O W A L + ER
Elimden bırakamadım
RC. Cast
PEGRSUS
Pegasus Yayınları: 532
Bestseller Roman: 211
KÖRDÜĞÜM
GENA SHOWALTER
Özgün Adi: INTERTWINED
KÖRDÜĞÜM
İngilizceden Çeviren:
GÜLAY YÜCEL
PEGASUS YAYINLARI
“Bu kitapta geçen karakterler ve olaylar hayal ürünüdür.”
Gerçek insanlara:
Bana sonuna kadar destek olan aileme. Mike, Vicld, Shane, Shonna,
Michelle, Kemmie, Kyle, Cody, Matt, Jennifer, Michael, Heather,
Christy, Pennye ve Terry. Sizinle birlikte olduğum (ve sizi sevdiğim)
ben olduğum için çok şanslıyım. Öte yandan siz bana katlanmak zo
rundasınız. Enayiler!
6
P-İF^
7
Stone -A d en ismiyle tanınıyordu çünkü çocukken kendi ismini te
laffuz edem em işti- tek ayağını mezarlığın sınırından geri çekmekle
meşguldü. Am a çok geç kalmıştı. Biraz ötede, m ezar taşlarından bi
Hey, dedi ikinci bir ses. Bu ses de yine Aden’in kafasının için
den geliyordu. Beni de suçlama. Ben sadece birisinin ne zaman öle
ceğini tahmin edebiliyorum, genellikle.
8-
Julian Aden’in sesini yankılarcasma iç geçirdi. Daha kötülerine
göğüs gerdiğimizi biliyorum. Am a o kötü durumlara da ben se
bep olmuştum.
“Tamam, Eve,” dedi Aden, Julian ve Elijah hep bir ağızdan. Olay
lar hep böyle gelişirdi. O ve diğer üç erkek ağız dalaşma girerler ve
onlara doğru sallayabileceği bir parmağı olmasa da dişli bir anne
modeli olan Eve aralarına girerdi.
9
İşte bu da dört numaralı sesin sahibi Caleb’dı. Kendisine ait bir
bedeni olsa muhtemelen kızların soyunma odasında karanlık köşe
lere saklanıp gizlice fotoğraf çekmeye çalışan çocuklardan biri olurdu.
Saldırmak için doğru anı kollayan Aden’in gözleri önünde ilk ele
ikinci bir çürüyen el katıldı. İkisi de bozunmuş bedenin geri kalanını
topraktan çıkarmak için uğraşıyorlardı. Aden etrafa baktı. Bir tepe
nin üstünde, kendisini meraklı gözlerden koruyabilecek yeşil ağaç
ların ardında, asfalt bir kaldırımda duruyordu. Neyse ki uzamış ot
lar ile mezar taşlarının etrafı boş görünüyordu. İleride ara sıra bir
kaç arabanın mırıltılı motor sesleriyle geçtiği bir yol vardı. Sürücüler
gözlerini yoldan ayırıp etrafta neler olduğuna bakmak için kafalarını
çevirecek olsalar dahi aşağıda olan biteni göremezlerdi.
10
“Evet, nereye gittiğime dikkat etmeliydim.” Onun için bir me
zarlığın yanından geçmek aptallıkla eş değerdi. Bugün olduğu gibi
sınırından içeri atılan tek bir adımla birlikte insan etine aç, ölü bir
şeyler uyamyordu.
li
kiz dikiş atılmış, bir ay boyunca bacağı alçıda kalmış, bir haftasını
zehir tedavisiyle geçirmiş ve Rose Hill M ezarlığındaki tüm cesetlere
istemsizce kan nakli yapmak zorunda kalmıştı.
Ama onu asıl yere seren, ıslak dili ve atardamarına doğru yol
bulmaya çalışan, boynunun üstündeki dişlerdi. Acı dolu bir an bo
yunca hareket edemeyecek kadar sersemlemişti, yanıyor, ölüyor, uya
nıyor ve tekrar yanıyordu. Sonra odaklandı. Kazanmalıydı, kazan
mak zorundaydı. Dirseğiyle canavarın kaburgalarını kırmaya çalıştı.
Kımıldamadılar bile.
12.
Akşam yemeği mi olmak istiyorsun? diye ekledi Elijah.
Aynı zamanda Elijah siyah saçlı bir kıza dair sanrılar görmeye
de başlamıştı. Onunla konuşup gülen... onu öpen. Daha önce Eli-
jah onun ölümü dışında herhangi bir konuya dair kehanette bulun
mamıştı ve Aden bu kızın bir gün hayatına gireceğini öğrendiğinde
şaşkına dönmüştü. Şaşkına dönmüş ama öte yandan heyecanlan
mıştı. Onunla tanışmak istiyordu. Hatta onunla tanışmak için her
şeyi göze alırdı. Bu, öleceği şehre gelmek anlamına gelse de. Bu ölü
mün çok uzak bir tarihte gerçekleşmeyeceğini biliyordu. Gördüğü san
rıda şu an göründüğünden daha yaşlı durmuyordu. Kendi ölümünün
yasını tutmaya hatta kaderini kabullenmeye vakit bulmuştu. Hatta
kimi zaman, şimdi olduğu gibi bir parçası bunu iple çekiyordu. An
cak bu, kendisini yere atıp zombinin istediklerini ona sunacağı an
lamına gelmiyordu.
Bir şey yanağını kesince dikkatini tekrar ona verdi. Ceset, san
dişlerini yanına yaklaştıramadığı için tım aklannı gittikçe derine ge
çirmeye başlamış, onu pençeliyordu. Bir başka dikkat dağıtıcı yüzün
den bu sefer de bu olmuştu işte.
!<■
Çatırt.
Evet, ama şu an dinlenmek için iyi bir vakit değil, diye ekledi
Eve ki haklıydı.
İS
lardı. Şey gibi... bir şeyler yapıyorlardı işte. Karşı cinsle buluşuyor
lar, okula gidiyorlar, spor aktivitelerine katılıyorlardı. Eğleniyorlardı.
Daha dün onunla ilgili başka bir sanrı görmüştü. Bir orman
daydılar, A y tepelerinde altın tonlarda parlıyordu. Ona sıkı sıkı sa
rılmıştı ve sıcak nefesi boynunu yalıyordu.
Aden derin bir nefes aldı ve yüzünü ekşitti. Aramıza hoş gel
din, kokarca! Çürüme kokusu burnunun içine yapışıp kalmış gibiydi.
Kimbilir gerçekten de öyleydi belki. Bulaşık süngeriyle tepeden tır
nağa ovalanması gerekecekti.
Aden dişlerini gıcırdattı. Her gün en az bin kez benzer bir hatır
latma duyuyordu. “Sana söyledim. Sizi ben emmedim.”
16
“Bilginiz olsun diye söylüyorum, doğduğumda siz de zihnimdey-
diniz.” En azından öyle olduğunu düşünüyordu. Başından beri onunla
birlikteydiler. “Olan şeyleri durdurmam mümkün değil sonuçta. Ar
tık ne gibi bir olay olduysa. Siz bile ne olduğunu bilmiyorsunuz.”
Bir kerecik bile olsa tam bir huzur istiyordu. Kafasında konu
şan sesler, uyanıp da onu yemeye çalışan ölüler ya da gündelik ola
rak uğraşması gereken diğer tüm doğaüstü olaylar olmadan...
17
“Ne var?” diye çıkıştı Aden. İyi ruh hali cesetle birlikte ölmüş
olmalıydı. Yorulmuştu, her yeri ağrıyordu ve işlerin daha da kötüle
şeceğini adı gibi biliyordu.
Diğerleri de uyanıyordu.
Gözlerini araladı. Bir an, kısacık bir an, nefes almadı. Tek derdi
kız arkadaşına doğum gününde ne alacağına karar vermek olan sı
radan bir erkek olduğunu hayal etti.
Kafası bir yana, bedeni öte yana düşen cesedin darbe yüzünden
paramparça olan kemiklerine bakarak, “Özür dilerim,” dedi tekrar.
©
İnleyerek yere yıkıldı. Başka bir ısırık, daha fazla zehir ve daha
sonra daha fazla acı demekti.
Omzuna uzanıp yaratığın köprücük kemiğini yakaladı ve çekti.
Kadavrayı üstünden çekip atacağına eline bir parça dantel ve kemik
geldi. Bu seferki bir kadındı. Bunu sakın düşünme. Tereddüt ederse
bu pahalıya mal olurdu.
“Millet?” dedi.
2.0
bronz teni ve çok ama çok güzel bir yüzü vardı. Kulağında kulaklık
vardı ve şarkı söylüyormuş gibi görünüyordu.
2.1
Sonra her şey bir anda infilak etti. Bir ses patlaması daha oldu,
bu sefer dünyanın odak noktası genişlemiş gibiydi. Arabalar yeni
den çalışmaya başladı, kuşlar ötüştü ve ağaçların arasından rüzgâr
esmeye başladı. Aniden çıkan rüzgâr Aden’a çarptı ve onu sendeletti.
Aden çenesi göğsüne çarpacak kadar sert bir şekilde yere kapaklandı.
ZZ
renmenin tek bir yolu vardı. Onun tam olarak kim olduğunu öğren
menin tek bir yolu...
Eve geri dön. İçimde bununla ilgili kötü bir his var, dedi Elijah,
Aden onun ilk kez bu kadar endişeli olduğunu duyuyordu.
23>
recede acı vericiydi, oysa yıllar boyunca bunun ne kadar muhteşem
olacağını düşünüp durmuştu.
Hayatında ük kez tam am en kendi başınaydı. İşleri yüzüne gö
züne bulaştırırsa kendisinden başka suçlayacak kimse yoktu.
Mary Ann Gray arkadaşı ve komşusu olan Penny Parks’ı görünce ka-
feye doğru adımlarım hızlandırdı. “Geldim, geldim,” dedi kulaklığını
çıkarırken. Evanescence’m sesi yavaşça kısıldı. iPod’unu çantasına sı
kıştırdı, Sidekick’ine hızlıca bir göz attı. Sadece babasından gelen ve
akşam yemeğinde ne yemek istediğini soran bir e-posta vardı. Daha
sonra cevap verebilirdi.
“Beni dinliyor musun?” diye sordu Penny. “Resmen boş boş ba
kıyorsun. Her neyse, ne diyordum? Kesinti on beş dakika önce oldu.”
AS
Penny’nin onlar için tutmuş olduğu sandalyelere oturdular, ışıl
ışıl güneş ışığı masalarına vuruyordu. Mary Ann derin bir nefes aldı,
kahve, krem şanti ve vanilya kokulan etrafım sanyordu. Tamım, Holy
Grounds’u seviyordu. İnsanlar tezgâha çatık kaşla yanaşmış olsa bile
hafif bir sıntışla dışan çıkıyorlardı. Sanki bu iddiasını kanıtlamak
istermiş gibi kasanın önünden yaşlıca bir çift uzaklaştı, kahve bar-
daklannın üstünden birbirlerine gülümsüyorlardı. M ary Ann kafa
sını çevirmek zorunda kaldı. Bir zamanlar onun da annesiyle babası
böyleydi, birbirleriyle olmaktan mutluydular. Sonra annesi ölmüştü.
“İç hadi, iç,” dedi Penny. “Tadını çıkarırken de neden geç kal
dığını söyle.”
“Ah, olamaz.” Penny son derece canı sıkılmış bir yüz ifadesiyle
sandalyesine yaslandı. “Neler oluyor? Nazikçe söylemeye çalışma.
Yara bandını söker gibi söyle.”
“Peki. İşte geliyor.” Derin nefes aldı. “Daha bugünkü işim bit
medi. Bu sadece otuz dakikalık bir ara. İşe geri dönmem gereke
cek.” Yüzünü buruşturup tahmin ettiği tepkinin gelmesini bekledi.
“Ne!”
İşte gelmişti. Küçük bir meseleydi aslında ama Penny bunu çok
büyük bir kabahat olarak görecekti. Her zaman böyle karşılamıştı. Bir
likte geçirdikleri zamanın kesintisiz olmasını bekleyen, fazla talepkâr
bir arkadaştı. M aıy Ann için önemli değildi. Gerçekten. Hatta bu yö
nünü takdir ediyordu. Penny hayatındaki insanlardan ne istediğini
biliyordu ve bunun ona verilmesini bekliyordu. Ve bu genelde verili
yordu da. Şikâyet edilmeden. Ancak bugün yapabileceği bir şey yoktu.
¿6
“Watering Pot, yannld Tolbert-Floyd düğününün çiçek aranjman
larım göndereceği için tüm çalışanlar mesai yapmak zorunda kaldı.”
“Of.” Penny hayal kırıklığıyla başını salladı. Yoksa bu bir tür kı
nama mıydı? “Şu çiçekçideki aptal işi ne zaman bırakacaksın? Bu
gün cumartesi ve sen daha gençsin. Dikenler ve saksı toprağı gibi
meseleler yüzünden kölelik yapacağına planladığımız gibi benimle
alışverişe gelmen lazım.”
Öte yandan Mary Ann’in, herhangi bir kuralı ihlal etmeyi dü
şündüğünde dahi midesi bulanmaya başlardı.
¿7
“Lütfen, lütfen, lütfen izin iste,” diye yalvardı Penny. “Küçük bir
Mary dozu bana yeterli gelmiyor.”
Fakat Penny gülümsediğinde Mary Ann kendisini buna karşı ha
zırlamıştı. “Üniversite için para biriktirdiğimi biliyorsun. Çalışmam
gerek.” Sadece hafta sonlan tabii. Babası ancak bu kadanna izin ve
riyordu. Hafta içleri ödevlerine ayrılmıştı.
Mary Ann bir kahkaha atı. “Eğer para verecek olsaydı on beş
yıllık planımı bozuyor olurdu. Ve kimse benim on beş yıllık planımı
bozup da bunun yanma kalmasını dileyemez. Babam bile.”
2»
“Dantelli bir siyah tanga,” dedi Mary Ann tereddüt etmeden.
¿9
Bundan sonra başka bir yol seçmesi mümkün değildi. Çalışmak
tan ne kadar nefret ederse etsin...
Artık kendisini doktordan başka bir şey olarak hayal bile ede
miyordu. Penny’nin kendisini eleştirmesine gelince...
“Neyse ki. Ama ben ciddiydim. Bu seferki için beni çok uğraş
tırdın ve bir şeyler için uğraşmaktan ne kadar nefret ettiğimi sen de
biliyorsun.” O karşı konulamaz gülümsemesiyle boncuklu çantasın
dan bir paket ince sigara ve çakmak çıkardı. Yaktıktan sonra derin
derin nefes aldı. Kısa süre içinde kalın bir duman ikisini de sarma-
lamıştı, Penny bacaklarını uzatıp arkasına yaslandı. “Peki, ne hak
kında konuşmak istiyordun? Nefret ettiğimiz kızlar mı? Bayıldığı
mız çocuklar mı?”
3>O
Mary Ann olabildiğince geriye yaslanıp mokasını göğsüne ka
dar getirip ellerinin arasında sarmaladı. “Neden sigara içmenin öl
dürdüğü gerçeğinden bahsetmiyoruz?”
“Sen öyle san,” dedi sırıtarak. Ama göğsüne kısa fakat kuvvetli
bir rüzgâr çarpınca keyfi kaçtı. Tam kalbinin üstündeki noktayı ovdu
ve etrafına baktı.
Böyle güçlü bir darbeyi sadece bir kez almıştı. Midesi bulan
maya başladı.
“Ah, ah, dur. Bir çocuk var. Saat üç yönünde. Tam karşımızdaki
masaya oturdu. Koyu renk saçlı, film yıldızı gibi bir yüzü ve kasları
var. Tannm, ne kaslar ama! En iyisi de seni kesiyor olması. Yani se
nin için iyi tabii bu. Neden benimle de ilgilenmiyor?”
M aıy Ann’in kalbi bir anda son hızla atmaya başlamıştı. İlk başta
o garip rüzgâr, şimdi de yanlanna gelen koyu saçlı bir çocuk mu? Bu
bir tesadüf olsun, ne olur. Öne eğilerek eliyle ağzını kapatıp, “Kirli
m i?” diye fısıldadı.
3i
“Hayır. Yani üstünde başında çamur var mı, siyah bir şeyler bu
laşmış mı demeye çalışıyorum. Motor yağı gibi mesela. Kıyafetleri
p a rç a la n m ış gib i m i? ”
“Hayır, sen karşı çıkmana rağmen seni yatağa atmak için yanıp
tutuşan azgın bir sporcun var ki bu da sen ne zaman arkam dönsen
onun başkalarını yatağa attığını garantüeyen bir şey.”
Sesinde bir şey vardı... M aıy Ann mezarlıkta gördüğü çocuğu ak
imdan uzaklaştırmaya çalıştı -m uhtem elen böylesi çok daha iyi ola
caktı- ve arkadaşına kaşlarını çatı. “Bir saniye. Bir şey mi duydun?”
33
“Muhtemelen grip olmak üzereyim.” Bu cümlenin doğru olma
sını dileyerek kötü bir şey mi yapıyordu? Bir kız, bir çocuğu aklın
dan uzaklaştıramıyorsa... bu, onu hiçbir şekilde unutamadığı anla
mına geliyordu. Ödevler unutuluyordu. Amaçlardan vazgeçiliyordu.
Beyin lapaya dönüyordu. Bunun olduğunu defalarca görmüştü. Ve
aynısının başına gelmesine iziıi vermeyecekti.
“Aldığım A ’lann öyle kalması gibi bir niyetim var ve SAT sınav
larından da yolumdan şaşmazsam geçebilirim ancak. Bu işlerin be
nim için hiç kolay olmadığını biliyorsun.”
34-
Şimdi gözlerini devirme sırası Mary Ann’e gelmişti. “Eğer zeki
olan sensen ben ne oluyorum?”
“Bugiin daha güzel bir hale gelemezdi,” dedi Penny ellerini çır
parak.
36
lıştı. Devlet okuluna gitmediğini söylemişti. Bu özel okula gittiği an
lamına mı geliyordu? Yoksa evde mi eğitim görüyordu?
“Ah, ben... ben... sakıncası var mı?” Sorusu direkt olarak Mary
Ann’e yöneltilmişti.
3>7
bunu nasıl karşılayacağına dair hiçbir fikri yoktu. Futbol sahasında
bir pirana olabilirdi ama ona karşı hep nazik davranmıştı.
Mary Ann onu inceledi, acaba o... Bir anda boynundaki yarayı
görünce nefesini tuttu. “Ah, Tannm. Sana ne oldu?” İki delik vardı,
mavi ve siyah karışımı bir yaraydı. Tam o anda bunların diş izleri ol
30
duğunu fark edip kızardı. Bunları muhtemelen bir kız yapmıştı. “Boş
ver. Bu senin kişisel meselen. Buna cevap vermek zorunda değilsin.”
“Harika, bir masada iki iffetli.” Penny uzun bir nefes koyuverdi.
“Peki eğlenmek için ne yaparsm, Aden? Eğer devlet okuluna gitmiyor
san hangi okula gidiyorsun? Ve bir kız arkadaşın var mı? Boynundaki
ısınklara bakarsak cevabın olumlu olduğunu tahmin ediyorum ama
bize ilişkinin sonlanmak üzere olduğunu söyleyeceğini umuyorum.”
Aden’in ilgisi M aıy Ann’e yöneldi. “Ben daha çok Mary Ann’i
merak ediyorum. Neden ondan bahsetmiyoruz?”
3.9
“Olmaz. Daha fazla sorun yaratacağım yoksa.”
Aden bu atışmayı bir sağa bir sola bakarak izliyordu, dalgın gibiydi.
Mary Ann bir adım gerileyip durdu. Sonra tekrar bir adım attı.
Zihninin karanlık bir köşesi her şeye rağmen durmasını söyleyip du
ruyordu.
4-0
kelimelerini boğazından çıkarabilmek için kendisiyle savaşması ge
rekmişti.
41
üç
43
gili onunla dalga geçmesi gerekiyormuş gibi bir hisse kapılmıştı. (Tu
haf birisi olduğuna dair daha fazla ispata ihtiyacı varmış gibi.) A y
rıca canını kurtarmak için kaçması için dürten o aptal istek vardı.
Evet. Var olan yaraların ağrısının yanında birkaç saat içinde ze
hir de onu güçsüzleştirecek ve çiğneyip tükürmüşe çevirecekti.
Julian boğulacak gibiydi. Bir kız mı? Aptal kızın teki mi bizi
yolluyor yani? Nasıl?
AA
“Hayalimde gördüğüm kız o mu Elijah?” Tabii ya. Bunu daha
önce sormalıydı.
Ah tabii.
4-5
el arabalanna hayvan pisliklerini dolduruyorlardı. Bu tip işler, on
lara yardımcı olmak, “sıkı çalışmanın ve sorumluluğun önemini öğ
retm ek” içindi fakat Aden’a sorulacak olsa bu onlara olsa olsa çalış
maktan nefret etmeyi öğretiyordu.
Caleb güldü fakat sesinden sert bir tını duyuluyordu. Sen kafanı
yerden kaldırmayıp gittiğin her yerde insanlardan bakışlarım ka
çırıyorsun. Yanından annen geçse bile anlamazsın ki.
Bence yine de ondan uzak durmalısın, dedi Elijah sakin bir şe
kilde.
Öyle işte.
4-6
“Neden!” diye üsteledi ama soru amaçladığından daha sert bir
tonda çıkmıştı. İyi bir sebebe ihtiyacı vardı yoksa eline geçen ilk fır
satta onun peşine düşecekti. O sessizliğin tadına bir kez daha var
mak için her şeyi yapardı.
47
Öyle. Am a internetten vücut siparişi verebileceğimizi de san
mıyorum, dedi Julian.
Aden bir yol bulur, diye karşılık verdi Caleb kendinden emin
bir şekilde.
Ön kapıyı çaldı. Biraz bekledi. Tekrar çaldı. Daha uzun süre bek
ledi. Kimse kapıya çıkmadı. Omuzlan hüsranla çöktü. Dan’le ger
çekten de konuşmak ve daha dillendirmediği fikrini eyleme geçir
mek istemişti.
İç geçirerek barakaya doğru yürüdü. Sophia havladı ve en so
nunda koşup gitti. İçeride dik fakat taze esinti durdu, hava tozla ağır
laşmıştı. Duş yapıp üstünü değiştirecek ve belki de atıştıracak bir
şeyler bulacaktı, sonra da eve tekrar dönecekti. Dan o zamana kadar
dönmemiş olursa onunla konuşmak için bir hafta daha beklemesi ge
rekecekti. Damarlannda dolaşmakta olan zehrin birkaç saat içinde
onu yere sereceğini unutamıyordu, şu anda kimseye yaran olmazdı.
•48
Kahkahalar duyuldu.
Süprüntüler gülüştü.
“Bir kızdı,” dedi Aden. “Senden daha yeni ayrıldığı için yete
rince ümitsizdi.”
*9
Bir yıldan uzun zamandır buradaydı ki bu da herkesten uzun
süredir burada olduğu anlamına geliyordu. Aden’in anlayabildiği ka
darıyla uyuşturucu ve küçük hırsızlıklar yaparken birkaç kez yaka
lanmıştı ve annesiyle babası sorumluluğu başkasına devretmeye ka
rar vermişti.
“Orada kal.” Ozzie yarısı bitmiş bir esrarlı sigara uzattı. Sarı saç
ları sanki elleriyle saçlarını sürekli kanştırmışçasına dağılmıştı. “Bir
fırt çekeceksin. Deliliğin konusunda yardıma ihtiyacın var.”
§0
kalın, kırmızı meçler atıyordu ve bir bileğinin içinde bir yılan döv
mesi vardı. Terry’nin saçları uzun ve kabarıktı, bol giysiler giyerdi.
Brian ise havalıydı.
“Dan odasında bir poşet buldu -tab ii ki boştu yoksa burada ol
m azdı- ve uyuşturucu testi için onu alıp götürdü,” dedi Seth. “Saat
lerce geri dönmezler. Bu yüzden parti yapıyoruz.”
Eee, yani?
lamaya çalıştı.
Seth bir oda spreyi kapıp etrafa püskürttü. Terry yastıkları tek
rar yatağın üstüne attı.
Brian zorlukla kalkıp kaçmak için bir yer aradı ve Shannon ba
şım dayadığı ellerinin arasından kaldırmadan olduğu yerde durdu.
Sonra Ryder korkarak odaya daldı, somurtuyordu.
52
Onu kışkırtmak zorunda miydin? diye sordu Eve sıkkın bir şe
kilde “Evet.” Tehditlerle pek iyi geçinemiyordu.
Dışarı çıkınca temiz hava tekrar etrafım sardı ve derin bir ne
fes aldı. Güneş daha da alçalmıştı ve etrafa kasvetli bir pus düşürü
yordu. Bir anda düzelen moraline tam bir zıtlıktı. Aden belki de ilk
kez hayatının daha iyiye gidebileceği konusunda umuda kapılmıştı.
“Konunun özüne inelim hemen, olur m u?” dedi Dan, Aden ya
nma geldiğinde. Etrafı daha iyi görebilmek için şapkasını geri itti.
“Bugün ne yapıyordun?”
S3
“Hiçbir şey, öyle m i?” Dan inanmadığını belli edercesine tek ka
şını kaldırdı. “Yüzünün çam urla kaplı olmasının ve boynunda ısırık
izleri görmemin sebebi hiçbir şey öyle m i? Tüm gün ortada olma
manın sebebi hiçbir şey, değil mi? Bana bilgi vermek zorunda oldu
ğunu biliyorsun.”
§<t
“Biliyorum.” Yüz hatları gölgelerde kaybolan Dan’e bakmak için
başını kaldırdı. “Arayacak mısın?”
“Evet. Tabii ki.” Bir yalan. Gerçek hatta yan gerçek bile bu se
fer işe yaramazdı. Dan’e ilaçlannı klozete atıp üstüne sifonu çektiğini
söylemek kasabaya gizlice sıvışmaktan bile kötü sonuçlar doğururdu.
Aynca o ilaçlara ihtiyacı yoktu. Onu güçsüzleştiriyor, yoruyor ve zih
nini bulanıklaştınyorlardı. Gerçi şu anda da öyle hissetmeye başladı
ğını fark etmişti, baş dönmesi saldınnca sallanmaya başlamıştı. Aptal
ceset zehri. Fakat baş dönmesiyle birlikte bir acüiyet hissi de geldi.
“Aslında geri döndüğümde seni anyordum. Ben... Ben...” Yap hadi,
söyle işte. “Devlet okuluna gitmek istiyorum. Crossroads Lisesi’ne.”
İşte. Olmuştu. Bu sözleri geri almanın yolu yoktu.
“Ama...”
§6
miyorum. Potansiyeli olan, iyi bir çocuksun. Bu potansiyeli gerçek
leştirip parlaman için sana bir şans verelim, olur mu?”
O yedi kutsal saatte huzurlu olacaktı. Bunun için her şeyi ya
pardı. Hatta... Yutkundu, düşüncenin gittiği yeri beğenmemişti.
“Hem de çok.”
S7
Daha önce bunun gibi bir şey yaptığında bir hafta boyunca
yataktan çıkamamış, üşümüş, titremiş, her sesten ve tenine de
ğen her elden korkmuştu. Üstüne üstlük dam arlarında dola
şan toksinle birlikte netice bundan bin kat daha kötü olabilirdi.
Aden, diye başladı Eve, bir söylev vermeye hazırlandığı belliydi.
Katı bir kitleden tutarsız bir sis ve dumana doğru biçim değiş
tirirken işkence edici bir acı yaşayarak çığlık attı ve bunun hemen
ardından Dan de bağırmaya başladı. Başlan dönerek dizlerinin üs
tüne çöktüler. Renkler iç içe geçiyor gibiydi, otların yeşüiyle inek
lerin kahverengi tonlan, traktörün parlak kırmızısıyla buğdaylann
sansı... Nefes nefese kalmıştı, terliyordu ve midesi altüst olmuştu.
Derin nefes al, derin nefes ver. Bir yerçekimi noktası bulama
dan önce birkaç dakika geçti. Acı çok az da olsa azalmıştı.
§8
Hâlâ bu işin peşini bırakabilirsin, hayatim. Bunu yapmana ge
rek yok, neler yapabildiğini keşfetmeleri riskine girmene gerek yok.
“Ben... şey...”
§9
Aden sinirle dişlerini gıcırdattı. Ben şizofren değilim! “Diğer
öğrencilerle iletişim içinde olması ben... onun için iyi olacak. Ayrıca
burada geçirdiği kısa süre içinde o kadar hızlı ilerledi ki artık neden
burada olduğunu bile bilmiyorum.” Çok mu abartmiştı?
“Bu harika ama hazır olduğuna emin misin? Daha dün konuş
tuğumuzda yavaş ilerleme kaydettiğini söylemiştin.”
“Harbiden mi?” Tekrar güldü. “Dan, iyi misin? Sesin biraz... bil
miyorum, sanki kendinde değilmişsin gibi geliyor.”
Klik.
60
Hiçbir zaman hatırlamıyorlardı. Belki zihinleri böyle bir bilgiyi
tşleyemiyordu. Belki de Aden o hatıraları çıkarken kendisiyle bir-
kte götürüyordu.
61
DÖRT
Aden sonraki altı günü yan yanya şuursuz geçirmişti. Birkaç kez vaz
geçmek, her şeyi sonlandırıp bedeniyle bir bütün haline gelmiş olan
yakıcı acıdan kurtulmak istemişti. Ama yapmadı. Savaştı. Daha önce
hiç savaşmadığı gibi savaşta, onu güçlendiren tek bir düşünce vardı:
Mary Ann ile birlikte gelen huzur.
63
“Uyu,” demişti kız ona, parmak uçlan kaşlanna değiyor ve pe
şinde alevden izler bırakıyordu. “İyileştiğinde konuşacak çok şeyi
miz olacak.”
64-
şey bilip bilmediğini sormasıydı. Birkaç kanal korktuğu üzere ha
beri yayınlamıştı. Aden olumsuz cevap verecek kadar kendindeydi.
Koca oğlanın daha önce hiç yapmadığı bir şeydi ve Aden böyle
bir gezinin tek bir sebebi olabileceğim düşünüyordu: Dan onların
Crossroads Lisesi’ne başlamalarına izin verecekti.
6S
“Yine kendi kendine mi konuşuyorsun?” dedi Seth gülerek. “Niye
ki? O kadar eğlenceli sayılmazsın.”
Aden çenesini kaldırdı ve yanlarından geçmeye çalıştı.
Seth kıkırdadı.
Aden’in çenesi kasıldı.
Böyle devam edersen okulun ilk günü hayal olur, diye uyardı
Elijah. Ve okula gidemezsen kızı da göremezsin.
66
rinin canı yanacaktı ve bu kişi kendisi olmayacaktı. Ayrıca Elijah’nın
da hatırlattığı gibi ufukta Mary Ann ve devlet okulu vardı. İyi bir ro
bot olacak, ortalığı karıştırmayacak ve tıpkı bir mezarlıkta olduğu
gibi beladan uzak duracaktı.
Fakat bu, Mary Ann değildi. Artık bunu hiç şüpheye yer bırak
mayacak şekilde fark ediyordu.
Bu bir sann mı, diye merak etti bir anda. Yoksa kız gerçekten
burada mıydı?
67
“Aden,” diye seslendi Dan. “Kime el sallıyorsun? Hadi gidelim.”
Aden uzaktaki ağaçlara tekrar baktı ama ikili yok olmuştu. “Onları
gördünüz mü?” diye fısıldadı.
Kimi? diye sordu Eve. Cadı ile kızgın He-m an’i mi?
6D
çekleşmişti. Öpücük de gerçekleşecekti. Aden’in dudakları minik bir
-.atışla kıvrıldı.
O kimseyi çağırmamıştı.
69
Aden bakışlarına karşılık vermedi. Tarladaki o gece Bayan
Killerman’la ilgili öğrendiklerinden sonra bunu başaramamıştı.
“Anladınız mı?”
Shannon, “E... evet,” diye mırıldanırken Aden, “Tamam,” dedi.
70
Aden başını kaldırdı ve yaşlıca bir kadının yanında durduğunu
gördü. Tıpkı bir arı kovanı gibi duran, son derece parlak kırmızı saç
ları vardı.
Bir hayli büyük duran, kısa kollu bir elbise giyiyordu. Yüzü, kollan
ve bacakları sanki... parlıyordu. Tıpkı simle duş yapmış gibi. Tuhaftı.
“Ah, yapma. Canını sıkan bir şey var ve ben ne olduğunu duy
mak isterim. Çok uzun zamandır kimseyle konuşmadım. Açıkçası
şu anda karıncaların çiftleşme alışkanlıklarına dair bir konuşmayı
bile dinleyebilirim.”
71
Defter, klasör, kalem ve dosyaya ihtiyacın olacak, dedi Julian
elbiselerin toplam tutan otuz beş dolar, seksen üç sent tuttuğunda.
Vergi dâhil. Eve para hesabını tutuyordu. Sayılarla arası herkesin-
kinden iyiydi.
Her şeyi toplayıp elli dolardan altı sent az tutan toplamı öde
dikten sonra beklemek için poşetleriyle dışarı çıktı. Neyse ki kadın
artık peşinde değildi.
Aden ona ne satın aldığını sormak isterdi ama bir cevap alama
yacağını biliyordu.
“Nasıl o kadar ço... çok şey aldın?” diye sordu Shannon yüzüne
bakmadan.
7A
“Ben, şey, indirimdeki ürünlerden aldım.”
Tabii kızı görme şansını da, diye ekledi Elijah çünkü Mary
Ann’den bahsedilmesinin Aden’i son sefer sakinleştirdiğini biliyordu.
73
Keşke buna inanabilseydi.
Dan iç geçirip kapının kilidini açtı. Aden içeri geçip orta koltuğa
kaydı. Dan sürücü koltuğuna geçip Shannon yanma oturduğunda
kendisini tam tamına kafese tıkılmış gibi hissediyordu. Neyse ki sa
74
dece sekiz dakika, otuz üç saniyelik bir yolculuk olmuştu, saydığın
dan değil tabii. Okulun önüne park ettiklerinde Dan onlara döndü.
75
Gün Mary Ann için diğer günler gibi başlamıştı. Yataktan sürüne
rek çıkmış, duş yapmış, bir gece önceden hazırladığı giysileri giymiş
ve hangi ödevleri teslim etmesi veya hangi testlere çalışması gerek
tiğini düşünürken saçını kurutmuştu. Bu haftanın en önemli sınav
larından biri kimyaydı; onun için en zor konulardan biri. Tek prob
lem Aden Stone’a dair düşüncelerin araya girmesiydi.
77
oynayıp onu jöleye çeviriyordu sanki. Bu da Tucker’la çıkmakta ve
son aylarda onunla takılmakta haklı olduğunu kanıtlıyordu sadece.
7»
Belki de bu yüzden evlenmişlerdi. Mary Ann yüzünden. Gerçi
bu yüzden bir arada kalmamışlardı. Ah, sürekli kavga ediyorlardı
ama birbirlerini sevdikleri de aşikârdı. Birbirlerine bakışları, yumu
şak yüz ifadeleri bunun kanıtıydı. Fakat kimi zaman birbirlerine sa
vurdukları sözler yüzünden Mary Ann babasının annesini aldattığım
ve annesinin de bunu asla atlatamadığım düşünüyordu.
“Bana anneni her geçen gün daha çok hatırlatıyorsun,” dedi ba
bası, aklına belli ki M aıy Ann’in düşündükleri gelmişti. Gözleri anı
larla dalgınlaşmış, dudakları bir gülümsemeyle kıvnlmıştı. “Sadece
görünüş olarak da değil. O da kimyayı severdi.”
“Biliyorum,” dedi babası. “Bu evi yuvaya çeviren harika bir ka
dındı.”
79
vinmişti. Annesiyle kardeşi Anne -M ary Ann doğmadan önce ölen
ve adaşı olan kardeşi— küçükken fakirlik çekmişti ve bu ev annesi
nin ilk kez refah tadı almasını sağlamıştı. Bembeyaz duvarları sıcak
tonlara boyamış, üçünün fotoğraflarını duvarlara asmıştı. Evin bo
ğucu havasını tdtlı kokusuyla doldurmuş, soğuk yer döşemelerini pe
lüş ve rengarenk kilimlerle donatmıştı.
ÖO
rum ama senin bir erkek arkadaşın olması fikrine yavaş yavaş alış
tım. Gerçi artık onunla da çok vakit geçirmiyorsun.”
Babası iç geçirerek saatine baktı. “Artık gitsen iyi olur. Geç ka
lırsan, zamanında okula gitme sicilin mahvolur.”
öl
“Biliyorum,” diye seslendi Mary Ann omzunun üstünden. Ka
pıyı kapatırken babasının güldüğünü duyabiliyordu.
M aıy Ann, “B... baba,” diye haykırmak istedi ama boğazına ani
den takılan bir yumru sesinin çıkmasını engelliyordu. Ah Tanrım,
ah Tanrım, ah Tanrım.
Bir adım, sonra bir adım daha atarak geri çekildi, tüm vücudu
titriyordu. Damarlarında akan kanın sesini duyabüiyor, zihninde deh
şetle çığlık atıyordu. O yeşil gözler buz gibiydi, sertti... ve aç mıydı?
Arkasını dönüp eve girmek için hamle yaptı. Yaratık önüne atlayıp
kapıyla arasına girdi.
Mary Ann bir adım daha attı ve ayakkabısı bir şeye takılınca
güm diye yere düştü. Bu da neydi?.. Sırt çantası olduğunu fark etti.
Şu anda dizlerine yastık görevi görüyordu. Ne zaman düşürmüştü
ki? Ne fa r k eder, diye düşündü delicesine bir kahkaha atarak. Öl
mek üzereyim zaten.
Kurttan kaçma imkânı yoktu artık. Zaten böyle bir imkân hiç
bir zaman olmamıştı. Bu gerçekten de bir kurt olmalıydı, muhteme
len vahşiydi. Köpek olamayacak kadar büyüktü. Mary Ann inleme
sini yuttu. Kendisini böyle açık büfe gibi önüne atacağına en azın
dan ondan kaçabilmesi daha iyi olurdu tabii.
02.
Tek umudu dışarıdaki birisinin bu karşılaşmayı görmesiydi. Ona
■ardım etmek için koşabilir veya 911’i arayabilirdi. Soluna doğru bir
an bakınca Penny’nin Mustang GT’sinin evinin önünde park halinde
'lduğunu gördü fakat evin içinde bile bir hareketlilik yoktu. Sağına
bakınca diğer komşusunun çoktan işe gittiğini fark etti. Ah. Tanrım.
Ne yapmalıyım? N e yapmalıyım?
Yaratık onu bu sefer biraz daha uzun süreliğine, bir kez daha
kokladıktan sonra geri çekilmeye başladı. Mary Ann ağırlığından
kurtulunca yavaş yavaş ayağa kalktı ve ani hareket etmemeye ça
lıştı. Gözleri birbirine kilitlendi; duygusuz yeşil gözlere karşı korku
dolu ela gözler.
Yaratık hırıldadı.
Mary Ann dudaklarını sıktı. Konuşmayacaktı yani.
&3>
nan Mary Ann ayağa kalktı, çantasını da kaldırdı. Bacakları hâlâ tit
rediği için geri çekilmeye çalışırken neredeyse yere yuvarlanıyordu.
Bir hırlama daha. Bu sefer kurt ona doğru bir adım atmıştı, üs
tüne atılmak için mükemmel bir pozisyon alarak ön bacaklan bü
külüyordu.
04
en sevdiği erik ağacının altında bekliyordu, dudaklarının arasında
hâlâ siyah plastik duruyordu ve sanki piknik yapıyormuşçasına ra
hat görünüyordu. Tekrar baş hareketi yaptı.
ÖG
Tucker kıkırdayarak M aıy Ann’i düşüncelerinden çıkardı. “İşte
buna alışığım.”
“Ah. Özür dilerim.” Bunu sık sık yapıyor muydu? Fark etmemişti.
Odaklanabilmek için daha çok çaba sarf edecekti. Peki ne hakkında
konuşuyorlardı ki? Ah, tabii. “Ne var ne yok?” diye sordu.
Onu okula kadar bir kurt mu getirmişti? Ah, lütfen. Buna kim
inanırdı ki? Kendisi bile tam olarak inanmıyordu.
İşte. Böyle bir şeyi ona söylemek başka kimin aklına gelirdi ki?
Mary Ann sırıttı. “Teşekkür ederim.”
&7
diği hissini ortadan kaldırmıyordu ve gülümsemesi kayboldu. Ken
dime not: Kurtlan araştır. Belki de korku avın daha lezzetli hale gel
mesini sağlıyordu ve bu da bir tür takip etme türüydü, avı aptal ede
cek kadar korkuttuktan sonra yiyorlardı. Eğer durum böyleyse Mary
Ann’den daha iyi bir av olamazdı.
“Hadi gel.” Tucker bir kolunu beline atıp onu öne geçirdi. Tek
rar titremeye başladığını fark etmemişti.
Shane tekrar sırıtmaya başladı. “Taze kan,” dedi. “İki görgü ta
nığımız var, Michelle ve Shonna, müdür W hite’in onlan tebrik et
tiğini görmüş.”
88
Shane’le birbirlerine anlamlı bakışlar fırlatırlarken Tucker da
sırıtmaya başlamıştı.
Günün geri kalanında sürekli yeni yüzler aradı ve ancak öğle ye
meğinden sonra bir tane bulabildi. Shannon Ross ile tarih dersi alı
yorlardı; kapıdan girerken onu görmüştü. Herkesin söylediği kadar
yakışıklıydı, uzun boylu ve yeşil gözlüydü -evet, tam da kurt g ib i- ve
söyledikleri kadar da sessizdi.
89
Shannon arka taraftaki bir sıraya oturmuştu, Mary Ann de ya
nına geçti. Tucker ve ekibine dair onu uyarmaktan zarar gelmezdi.
“Selam,” dedi. Çocuklar bütün gün boyunca onun hakkında de
dikodu yapıp durmuşlardı. Şu anda en tutulan hikâye onun Dan
Reeves’in himayesindeki D ve M Çifdiği’nde yaşayan belalılardan biri
olduğuydu. Ah, tabii bir de annesiyle babasını öldürmüştü. Yarın bu
saatlerde erkek ve kız kardeşlerini de öldürdüğünü söylerlerdi kesin.
“Ben... ben... bir şeye ihtiyacım yok,” deyiverdi. Net bir ret.
“Ah. Peki.” Vay canına, bu canını acıtmıştı işte. “En azından fut
bolculardan uzak dur. Yeni gelenlere işkence etmeyi seviyorlar. On
lara hoş geldin deme yöntemleri sanırım.” Normalde oturduğu yere
geçerken yanakları o gün ikinci kez olmak üzere kızarıyordu. Zil çal
madan kısa bir süre önce sınıf dolmuştu.
90
Shannon yerine geçerken Mary Ann gülümsedi fakat o bunu
¿örmedi. Gözlerini ayaklarının dibinden ayırmıyordu.
“Tuvalete gitsem?”
“Gitseniz?”
S»
Fakat Tucker kapının önünden ayrılmadı.
Shane ayağa kalktığında elinde kıvıl kıvıl, tıslayan bir yılan tu
tuyordu. İnce, san ve yeşil çizgileri olan, parlak kırmızı kafalı bir yı
lan. Mary Ann’in korkuyla boğazı düğümlendi ve nefesi kesildi. Tan-
nm . Bu nereden gelmişti? Bir anda ortaya nasıl çıkmıştı?
Nefes nefese kalmış olan Shannon yere baktı. Mary Ann bakış
larını takip etti. Delik bile yoktu, yılanın kaçması mümkün değildi
ama kaybolmuştu işte. Bakışlarını hâlâ kapının önünde durmakta
olan Tucker’a yönlendirdi. Shane ile birbirlerine iyi bir iş başarmış-
çasma sırıtıyorlardı.
m
Ben seviyorum, dedi Eve. Senin gibi ben de onunla vakit geçir
mek istiyorum. Çözmeye kararlı olduğum bir gizem kendisi.
Am a ben ondan nefret ediyorum, dedi Caleb. O kız beni her iki
yanında dikenli teller olan kara deliğe yolluyor. Am a sen onu sevi
yorsun ve ben de seni seviyorum.
93
nun yerine daha önce hiç yapmadıkları bir şey yapmışlardı: Oldukça
uzun bir süre sessiz kalmışlardı. Hiç kafası karışmadan okumuştu,
neleri yanlış yaptığına dair yorumlar dinlemeden denklemleri çöz
müştü ve kendi kendisine konuştuğu düşünüldüğü için kimsenin il
gisini üstüne çekmemişti.
Ne büyük bir değişimdi bu. Daha geçen hafta Elijah o “kötü his
leri” içinden atamıyordu. Aden neyin değiştiğini sormak istedi ama
sormadı çünkü cevabın arkadaşları arasında bir karışıklık yaratma
sından çekiniyordu.
Zil çaldı.
Sanki Caleb nasıl azdığına dair bir şaka yapmış gibi dördü bir
den güldü.
sn
Gülmeyi ilk kesen kişi Julian oldu. En azından sen sıkıldığında
bir şeyler yapabiliyorsun. Biz burada sıkıştık kaldık. Yapabildiği
miz tek şey konuşmak. Aklımızı ancak böyle dağıtabiliyoruz.
Aden melodik sesi tanıyordu ama tenine batan iğne gibi rüzgâr,
inlemeler -v e hemen ardından gelen sessizlik- kimin yaklaştığım an
latıyordu zaten. Mary Ann. Gün çok daha iyiye gidebilirdi demek ki.
“Aden?”
96
“Be... benim gitmem ge... gerek,” dedi Shannon Aden’a sanki
Mary Ann orada değilmiş gibi.
Aden ile Mary Ann bir süre sessizce durdular, etraflarından ço
cuklar geçip duruyordu, omuzlarına sürtünüyor, otobüslere veya ara
balarına gitmek için acele ediyorlardı.
97
davranışım yüzünden senden tekrar tekrar özür dilemek istedim,
kendimi kötü hissettim.”
Mary Ann bir tutam saçını kulağının arkasına attı, yüzü bir anda
kızarmıştı. “Ben... şey...”
c,&
Kız ağırlığını bir ayağından diğerine verirken dudağını ısırmaya
devam etti. “Sana söylemem gereken bir şey var ama seni kıracağım
dan korkuyorum. Öğrendiğin zaman benim arkadaşım olmak iste
meyebilirsin.”
“Öyle mi?” diye sordu Mary Ann, neredeyse hakarete varan bir
rahatlama ve şaşkınlık hissine kapılmıştı. Dudakları son derece se
vimli bir sırıtışla büküldü.
99
rılınca yapışıyordu. İki aynı kutup birbirine itildiğinde bir basınç
oluşuyor ve birbirlerini itiyorlardı. Onlar da mıknatıs gibi miydiler?
Kızı daha dikkatli inceledi. Doğaüstü konulara dair bir şey bili
yor muydu? Eğer bilmiyorsa ve Aden ölüleri diriltmekten, sıkışıp ka
lan ruhlardan bahsetmeye başlarsa ona kesinlikle deli derdi. Onunla
tüm şansını elinden kaçırırdı.
“Mary Ann,” diye seslendi bir anda bir çocuk. Ayak sesleri yan
kılandı ve hemen ardından kızın beline bir kol sarıldı. Bu kolun sa
hibi oldukça geniş ve bir kaya kadar sağlam görünüyordu. “Kiminle
konuşuyorsun, bebeğim?”
100
Mesaj alınmıştı. Tucker ile arkadaş olamayacaklardı. Onun için
hava hoştu. Tek umursadığı insan Mary Ann’di. Bir de Sanrı Kızı ama
o burada değildi. Neredeydi? Ne yapıyordu?
Tucker’m gözü seğirdi. “İşi olduğuna eminim, işin var değil mi,
Deli?”
101
Tucker gözlerini kıstı. “Evet, bekliyorum.”
“Neyi bekliyorsun?”
Mary Ann’in aklında böyle bir şey yoktu ama bir anda bu fikri de
değerlendirmeye başlamıştı. Karşısında duran Tucker tanıdığı Tuc
ker değildi. Bu Tucker ona kendisini güzel veya özelmiş gibi hissettir
miyordu; bu Tucker kaş çatışı ve tehditleriyle onu tedirgin ediyordu.
10A
Kızın hissettiği tedirginliğin farkına varmayan Tucker demin
okşamakta olduğu yanağına bir öpücük kondurdu. “Yarın konuşu
ruz, tamam mı?” Karşılık vermesini beklemeden aceleyle uzaklaştı.
103
Bu sefer kelimeler gerçekten arkasından gelmişti. Tekrar kurda
bakmak için arkasına döndü. Yanında kimse durmuyordu.
104
Cevabı bildiğini düşündü. Çok fazla çalıştığını, yeterince dinlen
mediğini, hayattan zevk almadığını ve bunun da zihninin tatile çıkma
şekli olduğunu söylerdi. Hatta onu bu sabah uyarmaya büe çalışmıştı.
Ama belki, çok küçük bir ihtimalle bu gerçektir, dedi kendi ken
dine ve bu umuda sıkı sıkıya sarıldı. Öğrenmenin tek bir yolu vardı.
Tabii ki var. Birisi sadece bir hayvan, ötekiyse bir insan ola
biliyor. Sen ne yapıyorsun?
lOS
“Sana dokunmayı planlıyorum. Sabit durur musun lütfen?” Ha
rika, şimdi de emirler yağdırıyor ve onun bunu anlamasını bekliyordu.
Bu bir şaka olabilir miydi? Birisi bunu kaydediyordu da sonra nasıl
kandığını gösterip gülecek miydi? Mümkün değildi. Birisinin zihnine
bir ses sokabilmesi mümkün değüdi. “Eğer beni ısınrsan, ben... ben...”
Merhaba. Evde kimse var mı, diye düşündü M aıy Ann. İsteye
rek dokunmaya devam ediyorsun.
106
Bir an yaratık hiçbir tepki vermedi. Gözlerini kapadı ve doku
nuşunun etkilerinin keyfini çıkanyormuş gibi göründü. Sonra göz
leri açılıverdi, öfkeli yeşil gözleri parlayarak ona hırladı. Hadi işimize
hakalım artık. O çocuk hakkında ne biliyorsun?
Sana son kez güzellikle soracağım ufak kız ve sonra talep etmeye
başlayacağım. Bunun olmasını istemezsin, Mary Ann. İnan bana.
107
“O Tucker. Onunla çıkıyoruz. Gibi. Belki. Bitebilir. Sanınm. Onun
canını yakmayı mı planlıyorsun?”
Bir anda kurt hırlamaya başladı. Sinir uçlarında bir kelebek ka
nadı gibi oynaşan o kısık ama tehditkâr hırlamalardandı fakat yine de
Mary Ann’in içini dondurup onu savunmasız bırakıyor gibiydi. He
men sonra neden katliama hazırlandığını anlayıverdi. Yapraklan ve
meşe palamutlannı ezerek yaklaşan ayak sesleri duyuluyordu. Kurt
gerildi ve tehditle yüzleşebilmek için arkasını döndü.
“Mary Ann,” dedi. “Ne oldu?” Sonra kurdu görünce kaskatı ke
sildi, savunmaya ve korumaya hazırlanmıştı.
“Eve git, Mary Ann,” dedi Aden. Kararlı bir şekilde eğilmişti.
“Şimdi.”
İOÖ
gel olamıyordu ve kiminle konuştuğundan bile emin değildi. Tek bil
diği şey birisinin oradan ayrılmaması sonucunda kan döküleceğiydi.
"Lütfen, onunla dövüşme. Ben iyiyim. Hepimiz iyiyiz. Kendi yolları
mıza gidelim. Olur mu? Lütfen.”
“Kes şunu, Eve,” diye çıkıştı Aden, sessizliğin içinde sert sesi
bomba etkisi yaratmıştı. “Sessizliğe ihtiyacım var.”
Eve mi?
Sonra Aden donakaldı, şaşırmış gibi bir hali vardı. Mary Ann’in
orada olup olmadığını kontrol etmek ister gibi ona bakıp kaşlarını
çatı. “Onları duyabüiyorum.”
“Senin gitmeni istiyor,” dedi Aden’a titrek bir sesle. “Lütfen git.
Ben iyiyim, yemin ederim.”
“Ben...”
Ona başka tek bir kelime bile etme yoksa onun boğazım deşe
rim. Anladın mı?
JQ9
Zevkle.
“Hayır!” diye bağırdı Mary Ann, tam da kurt atılırken. Aden
onunla yan yolda karşılaştı. Ama birbirlerine çarpmadılar. Aden göz
den kayboldu.
Gerçekten de kaybolmuştu. Bir an oradaydı, hemen sonra yok
olmuştu.
Kaslan seğiren ve inleyen kurt yere düştü. İki hançer yanında
yere düştü. Mary Ann kurdun yanma koştu, ne olduğundan veya na
sıl tepki vermesi gerektiğinden emin olamıyormuş gibiydi. Belki de
şoka girmişti. Ortada kan yoktu, demek ki yaralanmamıştı.
Kurdun gözleri açıldı, artık yeşil değildi fakat Aden’in ara sıra
gözlerine hâkim olan renklere sahipti. Sallanarak dikildi, yalpalıyordu.
Yavaş yavaş Mary Ann’den uzaklaşmaya başladı.
110
W Pİ
Ben de.
Aden çığlık atmak istiyordu. Zihninde çok fazla ses vardı, o ka
dar çoktular ki algılayamıyordu bile. Ağaçların arasından süzülen
rüzgâr, yakınlardaki kuşların tiz ötüşmeleri. Çekirgelerin gürültüsü,
ağustos böceklerinin şarkıları. Kurbağaların vıraklamalan.
uı
Ben bir hayvan değilim, lanet olası.
Çık! Şimdi!
Aden koşmaya devam etti, ılık hava burnuna girip çıkıyordu. Ci
ğerleri genişlemişti, eskisinden daha fazla hava alıyordu. Daha hızlı
koşmasını sağlıyordu, tım aklan toprağa saplanıyordu. Kokular son
derece güçlüydü. Çam ağacı ve toprak, birkaç metre ötede ölü bir
hayvan. Nedense bunun bir geyik olduğunu anlayabilmişti. Leşin üs
tünde dolanan sineklerin sesini duyabiliyordu.
112.
Mary Ann onlan bu sefer neden kara deliğe yollamamışü? Aden
ona yaklaşmış olmasına rağmen ruhları duymaya devam etmişti. Ve
Elijah sayesinde -ruhun gücü tahmin ettiği gibi artıyor olm alıydı-
kurdu durdurmayı başaramazsa yaratığın şu an içinden geçtikleri
ormanda Mary Ann ağlayarak koşarken onun peşinden koşacağını
öngörmüştü.
Mary Ann...
Başka bir yolu daha var, diye düşündü iç geçirerek. Arka ayak-
lannın üstüne oturdu ve bir bacağını uzattı. Bacağı gözden geçirdi.
Kaslan gerilmişti, tüyleri siyah pırlantalar gibi parlıyordu.
113
Hayır, dedi Eve neler olacağını anladığı anda. Yapma bunu.
114-
En sonunda bir yana doğru yuvarlanmayı başardı.
Odada kendi banyosu vardı. Bir bardak suyu bir dikişte bitirdi
ve yüzünü yıkadı. Neyse ki tişörtünde kan yoktu. Sadece çamur ve
çimen lekeleri vardı. Yüzünde hiç renk kalmamıştı, saçları karışmıştı
ve aralarına dallar girmişti.
US
Dan o kadını nasıl aldatabildi? diye sordu Eve tiksindiğini belli
ederek. Kadın tam bir armağan.
116
“Ben artık gidip işlerime bakayım,” dedi Aden fakat kurtla ilgi
lenmeden önce böyle bir şey yapmaya niyeti yoktu elbette. Dan onu
durduramadan önce ancak bir adım gerileyebilmişti.
Orada olduğunu belli eden tek şey hâlâ ıslak olan ve güneş ışı
ğında parıldayan küçük kan gölüydü. Hayvanı görmemesine rağ
men Shannon’ı görmüştü. Yaralanmıştı, kanıyordu ve Dan’e doğru
gidiyordu.
ll7
“Kim onlar?” diye sordu Dan, öfkelendiği belliydi. “Onları net
bir şekilde görebildin mi?”
“Ha... hayır.”
Aden saatlerce dönüp durdu, bir başka uykusuz gece onu bekliyordu.
Zihni çok doluydu. Ruhlar en sonunda uyumuşlardı ki bu da düşün
celerinin ona ait olduğu anlamına geliyordu fakat bunlar pek güzel
düşünceler değildi. Tek duyabildiği kurtadamm bedenine girdiğinde
Mary Ann’in şoka girerek nefesini tuttuğuydu. Tek görebildiğiyse
kurtadamm kanadığı... Ölmek üzere olabilir miydi? Yoksa şüphelen
diği gibi kurtadam Shannon mıydı? Okuldan sonra ağaçlığa koşup
dönüşüm geçirip Aden ona yetişemeden Mary Ann’in yanma dön
müş olabilir miydi?
ııö
Çantasını toplayacağını düşündü. Kendi başına yola çıkacaktı.
Üç yıl önce bunu yapmıştı. Sokaklarda yaşamak zor olmuştu. Tepe
sinde bir çatı, yiyecek yemeği veya suyu ya da parası yoktu. Bir ada
mın cüzdanını çalmaya çalışmış fakat bu konuda becerisi olmadığı
için yakalanmış ve ıslahevine geri gönderilmişti.
“Uyan.”
Derin bir nefes aldı, kızdan gelen gül ve hanımeli kokusunu içine
çekti. Hayır, bu bir sann değildi. Bu gerçekti.
1©
Aden dudaklarını sıktı ama kalbinin güm güm atmasını engel-
leyemiyordu. Kızın vücudunu aynı siyah cüppe sarıyor, tek bir ko
lunu açıkta bırakıyordu. Sol işaret parmağında büyük bir opal yü
zük parıldıyordu. Sanrılarında bu yüzüğün ona değmemesi için hep
çaba harcıyormuş gibiydi.
Kız gözlerini kıstı ama Aden hâlâ kristal gibi parladıklarını gö
rebiliyordu. Kız seni, senin onu tanıdığın gibi tanımıyor, diye hatır
lattı kendisine. Onunla konuşurken dikkatli olmalıydı.
Bir saniye sonra bedeni, Aden’in anlamadığı bir şekilde bir güce
boyun eğmeye başlamıştı. Bunu beklemiyordu.
İZO
Aden utanç dalgasıyla boğuşuyordu. Üstündeki tek giysi boxer’wd\.
En azından bu siyah olandı, üstünde kırmızı kalpler olan beyaz bo
xer değil.
“Hayır.”
“Dur,” dedi kız. Ses arkasından geliyordu, hızla geri döndü. İşte
oradaydı. Onun güzelliği. Yoksa... katili mi? İki elinde birer han
12.1
çer tutuyordu. Aden’in hançerleri. Kurdun bedenine girerken dü
şürdüğü hançerler.
Kız hareket etmedi, kafasını bir yana eğmişti. “Bu akşam gel
miş olsa seni öldürürdü.”
Bunu çoktan anladığı için Aden birkaç puan hak etmiş olma
lıydı. “Neden?”
Aden’in akima bir anda binlerce soru gelmişti. Birisi onu kıska
nıyor muydu? Aden’i. Neden? Ayrıca neden kızın burada olmaması
gerekiyordu? En sonunda cevaplanma olasılığının en büyük oldu
ğunu düşündüğü soruyu sordu.
L2.2.
Aden kendisiyle gurur duyuyordu. İrkilmemiş ya da saldırmak
için hazırlanmamıştı.
Yine içime kötü hisler doğdu, Aden. Elijah bir anda yine panik
lemiş gibiydi. Bence gitmelisin.
“Seninle konuşmuyordum.”
Kız minik ziller gibi çınlayan bir sesle kahkaha attı. “Kullansan
da fark etmez. Canımı yakamazlar.”
Ya, demek öyle. “Sana bunu söylediğim için üzgünüm ama bir
bıçağa kimse dayanamaz.”
Yine.
L Z3>
Ayrıca cevabı çok da önemli değildi. Ne olursa olsun burada ol
duğu için mutluydu.
“Adım Victoria.”
“Nasıl?”
IA4-
Düşünceyle birlikte gözleri fal taşı gibi açıldı. Mary Ann’i ilk gör
düğünde dünya bir rüzgâr dalgasıyla patlamadan önce her şey yok
olur gibi olmuştu. Victoria bundan bahsediyor olabilir miydi? Peki
ya durum böyleyse bu, kendisi ve Mary Ann için ne ifade ediyordu?
Bizi mi? Hayır, sadece onu istemişti. “Eğer o enerjiyi ben yolla-
dıysam bile bunu bilerek yapmadım,” dedi.
\2£
Peki öyleyse neden bıçaklan geri vermişti? “Yere uzanıp başıma
gelecekleri kabul edeceğimi düşünmediğine eminim.”
Bu sözlerin bir kısmı daha önceki tüm cümlelerden daha çok il
gisini çekmişti. “Neden ikna ettin ki?”
Kızın yanakları kızardı. “Çok aptalca bir şey söyledim. Başka bir
şey söylemişim say.”
126
Daha önce kendisine söylediği gibi, belki bu bilgiyi de onunla
paylaşmamalıydı, en azından bir süreliğine. Ama Elijah’nm ölüm
sanrısı yüzünden günlerinin sayılı olduğunu biliyordu.
‘Taşlandıkça güneş ışığı bizi daha çok yaralıyor. Benim gibi genç
olanlar saatlerce etkilenmeden güneşte durabiliyorlar.”
1A7
Gördüklerini inkâr etmek istiyor ama başaramıyordu. Elijah’nın
yeteneklerinin arttığını tahmin etmişti ve bu da bir kanıttı. Victoria
buradaydı, gerçekti ve önünde duruyordu. Onu bu ormana yönlen
dirmiş, boynuna dokunmuştu.
M aıy Ann okula bir buçuk saat erken gitti. O sırada dışarıda kendi
sinden başka kimse yoktu ve güneş bulutların arkasından pek çıkmı
yordu. Bu iyi bir şeydi. Titriyordu, derbeder olmuştu. Tüm gece bil
gisayarının başında oturup kurtadamlan ve doğaüstü olayları araş
tırmış, ormanda olanları tekrar tekrar düşünmüştü. Yüzlerce sayfa
almış olsa da kanıt niteliği taşıyabilecek bir şey bulamamıştı, iki ko
nuya da kurgu olarak yaklaşüıyordu. Hikâyelerde kurtadamlar insan
formundan hayvana dönüşebiliyorlardı ama görüldüğü iddia edilen
lerin büe seslerini insanların zihinlerine soktuklarına dair bir bügi ve
rilmemişti. Ama M ary Ann kurdun zihnine konuştuğunu biliyordu.
Kurt iyi miydi? Bu soru zihnini bütün gece boyunca meşgul et
mişti ve bu yüzden kendisini suçlu hissetmişti.
12.9
şüncesiydi. Bir de olanları dile getirdiğinde kendisine kuruntu yap
tığının söylenmesiydi.
OO
“Eğer fikrini değiştirirsen içeri gelebilirsin. Kapıyı arkamdan ki
litlemeyeceğim. ”
fâı
Aden da yalanlarda olabilirdi. Hissettiğinin hayal kırıklığı ol
madığına dair kendisine tem inat verdi. Kurdu görm ek öncelik liste
Onu gören Shannon’m gözleri fal taşı gibi açıldı, koyu teniyle
son derece zıt görünen yeşil gözleri vardı. Bu gözler Mary Ann’e kur-
dunkileri anımsatmıştı. Onun kurdu. Ah, Tanrım. Shannon onun
kurdu olabilir miydi?
“Geriden geliyordu.”
13>Z
Onu tekrar gördüğünde yine bayılacak gibi oldu. Aynı yakıcı
rüzgâr göğsüne çarpmıştı. Bir anlığına ortaya çıkmış sonra kaybol
muştu fakat M ary Ann âdeta bıçakla kesildiğine yemin bile edebi
lirdi. Daha önce bu onu kokutup kaçırabilirdi. Ama bu sefer değil.
Bu sefer cevap almak istiyordu. Aden daha önce tanıdığı herhangi
birine benzemiyordu. Gözleri ışıkla birlikte renk değiştiriyordu ve bu
renkler göz açıp kapayıncaya kadar ortadan kaybolabiliyordu. Bun
lar nasıl mümkün oluyordu ki?
“Mary Ann.” Ses tonunda daha önce ona karşı hiç kullanma
dığı bir keskinlik vardı. Önüne gelince durdu. “Burada ne yapıyor
sun? Benimle yani.”
133
sine izin vermeyecekti. Dün gece her şeyi zihninde tekrarlayıp dura
rak oldukça fazla vakit geçirmişti. Kurt hakkında endişelenerek çok
vakit geçirmişti.
“Hayır! Benimle ilgili bir şey söyleyeyim sana, Aden. Son derece
inatçıyımdır. İstediğim cevaplan bana ver ya da bunlan başka yön
temlerle öğrenirim.” Bu başka yöntemlerin ne olabileceğine dair bir
fikri yoktu ama yine de...
134
“Hadi asalım.” Daha önce bu sözleri hiç sarf etmemişti ve böyle
bir şey yapmayı asla düşünmemişti. Hatta daha önce bunu düşündü
ğünde bile midesine kramplar girerdi. Şimdi ise tek yapmak istediği
Aden’la konuşmaktı. Başka hiçbir şeyin önemi yoktu. “Benim eve gi
debiliriz, babam işte. Günün geri kalanında yalnız kalırız.”
Bir anlığında Aden’in yüz ifadesi o kadar büyük bir acı çekiyor
muş gibi değişti ki Mary Ann tırnaklarının dibine iğne batınlmadı-
ğından emin olmak için ellerine bakmak zorunda kaldı. “Gelemem,”
dedi Aden. “Tek bir gün büe okulu asarsam... Peki, bak, bir şey iti
raf etmem gerekiyor. Gerçekten de D ve M Çiftliği’nde yaşıyorum ve
okulu asarsam okuldan atılırım. Atılmak istemiyorum. Ayrıca, bu be
nim ilk günüm. Öğretmenler beni bekliyor olacak.”
“İlk baştan filan başlamak zorunda değüsin. Bana bir şeyler söyle
yeter,” diye yalvardı.
“Ama gördüm...”
06
veriyordu sadece. Daha önce - v e belli ki h â lâ - vermek istemediği
bilgileri.
İlk başta Aden hareketsiz kaldı fakat sonra onun da kollan te
reddütle Mary Ann’i sardı. Birkaç saniye anın büyüsüne kapılarak
böyle kaldılar. Aden ona sanlmca Mary Ann’in aklındaki tüm endi
şeler buharlaşıp gitti. Dün onu kurtadamdan korumuştu. Aden ona
zarar vermek istemiyordu.
12>7
A d e n elini saçlarının arasına soktu ve kalın b ir tu tam alnına düştü.
Akıl hastanesi mi? Zavallı, tatlı Aden. Genç olabilirdi ama in
sanların farklı olanlara dair ne kadar hoşgörüsüz olabildiğini de bi
liyordu. Tucker’ın kekelediği için Shannon’a yaptıkları gibi mesela.
Ayrıca kekeleme, Aden’in yapabildiklerinin yanında hiç kalırdı.
“Çok büyük bir ihtimal bence ama bu, benim onu daha az sev
memi sağlamaz.”
Neden pişmandı?
“Sana bir şey söyledi mi?” diye sordu. “Beni neden takip etti
ğinden bahsetti mi?”
138
“Ama o bir erkek, değil m i?” Tüyleri diken diken oldu ve zihni
nin içinde yankılanan boğuk ses tonunu, tenine değen ılık tüyleri,
her hareketini takip eden yeşil gözleri hatırladı. Titriyordu, ürper-
miyordu. Benim neyim var böyle?
“Evet. Hem de çok tehlikeli. Eğer geri dönerse ondan uzak dur.
Beni öldürmeye yemin etti.”
“Ne? Neden?”
Öğrenci işlerine uğrayıp bir harita aldıktan sonra Mary Ann, Aden’a
söz verdiği Crossroads Lisesi turunu başlattı. Doğaüstü olaylara dair
konuşmaları otoparka geldikleri anda son bulmuştu ve gündelik me
®9
selelere dair konulardan bahsederek tekrar bu konuya dönmemeye
dikkat ettiler.
14-0
Dün ormanda Mary Ann’e yakın olmasına rağmen onları duyduğu
zamankinin aksine yine susmuşlardı. Bunun sebebini anlayamıyordu.
“Neden?”
ı<H
“Senin kâğıdından kopya çekmeme izin verecek misin?” diye
takıldı Aden.
“Birlikte çalışmalıyız.”
ı<tz
DOKUZ
14-3
Son dersten sonra Aden elinden her seferinde kurtuluyordu.
Aslında onu görmek istemiyordu. Kurdu —Aden’i öldürmeye yemin
eden k u rt- her seferinde Mary Ann’i bekliyor oluyordu. Aslında onu
okula kadar ve okuldan da eve geçiriyordu. Onu tekrar gördüğünde
hissettiği, iyi olduğunu bilmenin verdiği rahatlık kurdu her gördü
ğünde tekrarlanıyordu.
Kurt hırladı.
Sessizlik.
Yine sessizlik.
Sessizlik.
14-5
“Hadi başka bir şey deneyelim.” Yere düşmüş bir dalın etrafın
dan dolandı. “Benim okuluma mı g id iy o r s u n ? ”
Hangisiydi?
“Neden?”
Sessizlik.
Kurdun dişleri ortaya çıktı ama kızmış gibi değil, eğlenmiş gibi
görünüyordu.
Daha önce bunu sorduğu her seferde yaptığı gibi onu duymaz
lıktan gelmek yerine bu sefer başıyla kesin bir onay vermişti.
H-6
Yine sessizlik.
Mary Ann bıkkın bir ifadeyle yere baktı. Bir çiçek tarhı ve iki
sıra malç vardı ki ikisinin içine de birden fazla kere düşmüştü. “Hadi
bakalım,” diyerek yere atladı ve gürültüyle düştü.
Ayağa kalktığı anda kurt rahat bir tavırla yanında dikilmeye baş
lamıştı bile.
147
nin bir barınağı arayıp onu yakalatmadığına şaşırıyordu. Bir hafta
önce olsa kendisi tam olarak bunu yapardı.
Mary Ann biraz uzakta beliren, kendi iki katlı evine baktı. Eski
bir tren istasyonuna benziyordu, bu bölgedeki tüm evler böyleydi.
Çatıların iki yanı sivriydi ancak ortalan düzdü. Evlerin kendileri de
yüksek değil enlemesine genişti. Kırmızı tuğladan yapılmışlardı ve
panjurlan vardı. Mary Ann adımlarını yavaşlatmasına rağmen kısa
süre sonra bahçeye vardılar.
“Ben sadece...”
Tucker onu görünce kapıya çarpana kadar geriledi. “Şu şey de ne?”
l<t-8
“Burada ne arıyorsun?” diye sordu Mary Ann tekrar. Üç adım
atıp basamaklardan çıktı. Kurt hemen yanından geliyor, onu takip
ediyordu. Daha önce tahmin ettiği gibi onu korumak mı istiyordu?
“Peki. Konuşalım.”
“İçeri geçelim.”
14-9
Midesi yine kasılıyordu. “Bak, Tucker. Aramalarına karşılık ver
meyerek seni incitmek istememiştim, buna inan ama şu an hayatım
karman çorman. Belki de biz... Bilmiyorum. Bir ara vermeliyiz.” Evet,
bir ara. Harika. Böylece bir şeyleri çözecek zamana kavuşmuş olacaktı.
ISO
dağılıyordu ve pek tutkulu sayılmazdı. Sadece öpüşmüşlerdi. Tuc-
ker ne zaman daha fazlasını istese Mary Ann onu hep durdurmuştu.
Bunun sebebinin hazır olmaması olduğunu düşünmüştü ama şimdi
geriye dönüp baktığında Tucker için hazır olmadığını fark ediyordu.
Tucker onun için doğru kişi değildi. Birbirlerinden çok farklıydılar.
M ary Ann güldü. “Penny hamile değil ki.” Arkadaşı bir bebek
ten bahsetmeyi unutmazdı herhalde.
Ses tonunun ciddiyeti M ary Ann’in içine büyük bir ağırlık gibi
oturmuştu. Penny’yle en son konuştuğu zamanı düşündü. Bir haf
tadan fazla zaman olmuştu, okulun önündeydiler. O zamandan beri
aklı oldukça kanşıktı fakat Penny’nin gözlerinin sanki ağlamışçasma
kızarık olduğunu hatırlıyordu. Sanki bebeğin babasına hamile oldu
ğunu söylemiş ve o kişi sorumluluk almayı reddetmiş gibi.
ı§ı
çoktan böyle bir şey yapıyor bile olabilirdi. Penny’nin gözlerinde bir
şey vardı, M aıy Ann’in şu ana kadar anlamadığı bir his. Suçluluk.
“O... Sen...”
“Ne zaman?” diye sordu kısık sesle. Çok uzun zaman önce ol
muş olamazdı çünkü Tucker’la sadece birkaç aydır çıkıyordu. “Kaç
kez birlikte oldunuz? Ne zaman birlikte oldunuz?” Ağzından dökü
len sorulan durduramıyordu.
IS2.
nini uzaklaştırdı. “Konuşmaya başladık ve olanlar oldu. Bir anlamı
yoktu, inan bana, Mar.”
Onun için bir anlamı yoktu demek. Ah, sanki bu her şeyi düzel
tiyor, Penny ve onun yaptıklarını ortadan kaldırıyordu.
Tucker’ın çenesindeki bir kas seğirdi. Uzun süre hiçbir şey yap
madan ona baktı. Sonra kurt tüm bu bekleyişten sıkıldı ve dişlerini
açığa çıkarıp öne doğru adım attı.
“Senin de gitmen gerek,” dedi Mary Ann yumuşak bir ses to
nuyla. Evet, onun daha önce kalmasını istemişti ama şu anda kim
seyle görüşmek istediğinden emin değildi.
“Kurt,” dedi sıktığı dişlerinin arasından. “Şu an, bunun için iyi
bir zaman değil.”
ı§3
Mobilyaları koklayarak etrafı kolaçan etmeye başladı. Eğer doksan
kiloluk bir hayvanı kovalayabileceğim düşünüyorsan, hiç çekinme.
“Git başımdan.”
Bana bak.
Lütfen.
1S4-
çalıştı. Bugünkü utanç listesine “bebek gibi ağlama”yı da eklemeye
niyeti yoktu.
Neden hâlâ öyle değil? İnsanlar pek çok hata yapar, Mary Ann.
İSS
Biliyorum. Canın yandı ve ihanete uğradığını hissediyorsun.
Am a o çocuk senin sayılır mıydı gerçekten? Seni takip ettiğim tüm
bu süreçte onu hep uzakta tuttun. Ondan uzakken daha mutluydun.
Belki de haklıydı ama bu, yapılanların acısını azaltmıyordu.
“Penny bana söylemeliydi.”
İtira f etmesi için ona firsa t tanıdın mı? Onu aradığını bir kez
bile görmedim. Yanma geldiğinde onu umursamadın, akimda başka
şeyler vardı.
1S6
“Neden benimle bütün hafta şimdi yaptığın gibi konuşmadın?”
Bir anda babası, “Mary Ann,” diye seslendi. Ön kapı evin içinde
yankılanan bir sesle kapandı. “Ben geldim.”
“M aıy Ann?”
“Hayır! Olmaz,” dedi biraz daha sakin bir sesle. “Ben... çalışıyo
rum.” Lütfen çalışma odana git. Ah, lütfen, lütfen, lütfen...
157
Babası kaşlarını daha fazla çattı ve elini tırabzandan çekmeden
duraksadı. “Sen iyi misin? Gergin görünüyorsun.”
“Kurt?”
Karşılık alamadı.
Ona güvenmemeliydi.
ı§ 9
Belki de mezarlıkta olanlardan sonra Mary Ann’i takip etmesi
hataydı. Elijah onu uyarmıştı.
Aden Eve’in sözlerinin altında yatan anlamı fark edip inledi. Onu
geriye, daha genç haline götürecekti -bugünkü aklına ama daha ön
ceki bedenine sahip olacaktı- böylece yeni edindiği bilgilerle geçmişi
ziyaret edebilecekti. Bunu çoktan yapmamış olmasının sebebi muh
temelen spesifik bir günde karar kılmamış olmasıydı. “Gözden ge
çirme” dediğinin bu olduğuna emindi.
“Eve,” diye başladı ama sonra durdu. Eve son derece inatçıydı ve
onu yeterince rahatsız ederse bu akşam bile onu geçmişe götürebüirdi.
160
kıp onu kontrol etmesini bekliyordu. Üstündeki giysileri saklamak
için örtüsünü boğazına kadar çekip birkaç saat bekledi. Bu saatleri
yalnız bir şekilde geçirmişti.
Geçen hafta her gece yaptığı gibi ormana girip Victoria’nın onu
götürdüğü açıklığa ulaştı. Uykusuzluk onu asabi yapıyordu ama uyuk
layacağına onu görmeyi tercih ederdi. Kız neredeydi? Neden geri
dönmemişti? Kan içmesine -kendisininkini de içecekti- ve insan
ları kan kölelerine -bu nlar her n eyse- dönüştürebilmesine rağmen
onu tekrar görmek istiyordu. Görmeye ihtiyacı vardı.
Yavaş yavaş bazı mırıltı sesleri duymaya başladı, bunlar ilk kez
kendi zihninden gelmiyordu. Açıklığa yaklaştıkça sesler de arttı. He
yecanlandı, onu en sonunda bulabümiş miydi?
i©
Biraz daha yakma... Botunun altında bir dal kırılınca dona
kaldı. Nefes bile almadan bekledi. Sesler kesildi.
16^
Çat. Ozzie’nin kafatası büyük bir kayaya çarpmış ve onu bir süreli
ğine hareketsiz bırakmıştı.
163
Aden eğildi ve süprüntünün midesine tekrar saldırarak tüm ne
fesinin ağzından çıkmasını sağladı. Aynısını tekrarlamak için baca
ğım kaldırdı.
Bir kız sesini, tetik sesi takip etti. Aden yavaşça bacağını indirdi,
yan yanya döndü, Ozzie’yi görüş alanından çıkarmıyordu ama kızı da
olabildiğince görmeye çalışıyordu. Ondan en az otuz santim kısaydı,
inceydi ve titriyordu. Ayrıca ona bir tabanca nişanlıyordu.
Aden şu anki nefes nefese haliyle bile onu alt edebilirdi. Artık
acı hissetmiyordu, adrenalin seviyesi çok yüksekti. Fakat bir kızın
canını yakmak pek hoşlandığı bir şey değildi.
Titrek bir işaret parmağı olan bir kız karşımızdayken işler na
sıl yoluna girebilir? diye bağırdı Caleb.
Dur.
164
Kız tabancayı eğdi. “Birlikte yaşadığın çocuklarla dalaşır mısın
sürekli?”
Bir başka sezgisi daha doğru çıkmıştı. Böyle giderse Elijah ya
kında her şeyi öngörmeye başlayacaktı.
“Ortaya çıkmamalıydım.”
“Çıktığına sevindim.”
166
üstünde gezdirdi. “Hiçbir... hiçbir anlamı yok. Sadece yapabilece
ğim bir şey bu.”
“Daha çok alabilirsin istersen,” demeyi başardı, başını bir yana eğ
miş, boynunu açmıştı. Isırdığı zaman böyle hissedecekse buna hazırdı.
“Nereden biliyorsun?”
167
_________________________________________________________________________
Aden paniğe kapılmamaya çalışarak gözlerini kırpıştırdı. Sağa
sola baktı.
Orman neden insanlar için tehlikeliydi ki? Biraz önce merak et
tiği şeyin ne olduğunu fark edince başını salladı. İnsan addedilmek
tuhaftı. Öyle olmasına rağmen. “Seni arıyordum. Geçen gece o ka
dar çabuk gittin ki... Oysa soracak çok sorum vardı.”
168
_
Sorularına cevap vermek onun için doğal hale gelince daha zor
sorular da sorabileceğini umuyordu. Doktorlar bu yöntemi birkaç
kez onun üstünde denemişlerdi.
“Peki, neden cübbe giyiyorsun? Daha modern bir şey giyip in
sanların arasına karışmak isteyeceğini düşünmüştüm.”
Kız durup ona baktı. Yüz ifadesi yüzlerce farklı hisle çalkalanı
yordu. Umut, pişmanlık, mutluluk, hüzün, korku. En sonunda umut
kazandı. “Gel,” dedi. “Sana bir şey göstermek istiyorum.”
Kız elini uzattı. Böyle acı çekmesine neyin sebep olduğunu me
rak ediyordu ama aralarındaki mesafeyi kapayıp parmaklarım onun
kilerin araşma sokmaktan çekinmedi. Teninin ısısı onu ormanın daha
derinliklerine, ağaçların gittikçe sıklaştığı yerlere götürürken canını
yakıyordu.
169
“Hayır, hoşuma gidiyor.” Demek ki söyleyebiliyordu. Tekrar par
maklarım onunkilere geçirdi. “Neden bu kadar... sıcak olduğunu me
rak ediyordum sadece.”
“Göreceksin.”
170
“Teşekkürler.”
“Yüzerken yapabiliriz.”
171
gibi beyazdı, vücudu son derece şekilliydi ve sıkı kasları, mermer gibi
hatları ve kıvrımları vardı.
“Değiş tokuşa hazır mısın?” diye sordu Aden. Her şeyi yapmaya
hazırdı; onunla ilgili bir şeyler öğrenmek için kendi sırlarım da söylerdi.
172.
“İlk başta bazı kurallar belirlemeliyiz.”
“Ne gibi?”
“Mesela birinci kural: Sen bir kızsın o yüzden ilk sen başla. İkinci
kural: Sen bana bir soru soracaksın, bu herhangi bir şey olabilir, ben
de yanıtlayacağım. Üçüncü kural: Ben sana bir soru soracağım ki bu
herhangi bir şey olabilir ve sen de yanıtlayacaksın. Dördüncü kural:
Dürüstçe cevap vereceğiz.”
Victoria’nın gözleri fal taşı gibi açıldı. “Ruhlar mı? Zihninde mi?
Sen neyi...”
“Bu iki soru etti o yüzden bana borçlusun. İlkinin cevabı insan
lar. İkincisinin cevabı da hayır. Hiç kölem yok. Avımdan bir kez iç
meyi tercih ederim.”
173>
“Bunun bir sebebi var ama öğrenmek için benimle bilgi değiş to-
kuşu yapm ak zorundasın.” Son cümleyi tekdüze bir tonla söylemişti.
Ve kızın sertleşen ses tonuna bakılırsa bu iyi bir şey değildi her
halde. Ama Victoria kaçmıyordu, sanki nükleer atıkmış gibi bakmı
yordu.
174-
Aden omuzlarım silkince su dalgalandı. “Genelde evet. Bu yüz
den dünyanın büyük kısmı benim tuhaf olduğumu düşünüyor. Çünkü
onlara sürekli susmalarını söylüyorum ya da daha kötüsü onlarla mu
habbet ediyorum. Ve şu anda sen bana borçlusun.”
Neden bir korumaya ihtiyaç duyuyor ki, diye düşündü kara kara.
“İnsanların bizi nasıl gördüğünden bahsetmek iç karartıyor. O yüz
den Riley’den bahsedelim. Aynı zamanda erkek arkadaşın mı?” Her
şeyiyle Victoria’nın kendisine ait olduğunu hissediyordu. Eğer evet
derse... “Dürüst cevap vermen gerek. Hatırlarsan bana borcun var.”
17S
Kendisini durdurmayı başaramadan -zaten durdurmak da is
temiyordu— Aden elini dudaklarına götürüp öptü. “Tatlı. Kibar. Dü
rüst. Beni tanıyor. Daha doğrusu biraz tanıyor. Bir kurtadamın be
denine girdiğimi gördü, bunu ondan saklamam mümkün değildi.”
176
“Hayır, ölü değilim. Yaşıyorum.” Aden’in elini alıp göğsüne bas
tırdı. Teni daha önceki gibi sıcaktı fakat altta düzenli bir şekilde atan
kalbini hissedebiliyordu. Aden’ınldnden daha hızlı atıyordu, bir insa
nın hayatta kalamayacağı kadar hızlı atıyor, asla ulaşamayacağı bir
finiş çizgisine koşuyordu sanki. “Babam türümüzün ilkiymiş. Adını
duymuşsundur. Bazıları ona Kazıklı Voyvoda diyor. İlk hayatında, in
san olarak sürdürdüğü hayatta gücünün simgesi olarak kan içmiş. O
kadar çok içmiş ki bu onu... değiştirmiş. Ya da belki de sadece hasta
lıklı bir kan içmiştir. Hiçbir zaman emin olamadı. Tek bildiği sadece
kan içebilecek hale gelip bunu arzulamaya başladığı.”
Yaptığı şeyler için büyük bir ceza çekiyor gibiydi. “Senin gibi
kaç kişi var?”
177
Bunu gerçekten söylemesi mi gerekiyordu? “Ben bir hiçim, Vic
toria, bir hiç. Yoksa Prenses Victoria mı demeliydim? Önünde eğil
mem de gerekir mi?”
Normal olmak. Çok iyi bildiği bir istekti bu. Ve kendisinin onu
normal hissettiriyor olması da inanılmazdı.
170
“Sen de bana aynısını hissettiriyorsun,” diye itiraf etti. “Ama ben...”
“Kalacağım.”
Yavaş yavaş gülümseyince tüm yüzü aydınlandı. “Güzel. Şimdi.
Benim hakkımda ne diyordun? Sana nasıl hissettiriyormuşum?”
Bu hem bir mucize hem de lanet gibiydi. Bir bıçak onu kesemezdi
ama hiçbir doktor gerekli olduğunda ameliyat yapamazdı. Böyle bir
şeye ihtiyaç duyar mıydı ki? “Hiç hasta oluyor musun?”
“Bir kez oldum,” dedi, som a iç geçirdi, Aden’in elini bırakıp par
maklarıyla oynamaya başladı. Azıcık dokunması bile hiç yoktan iyiydi.
“Aden.”
«79
lamına mı geliyor?” diye sorunca Victoria rahatladı. “Hayır, bir sa
niye. Mümkün değil. Bana daha yaşlı vampirlerin güneşe katlana-
löO
rini göstermeliydi. Çok geç olmadan önce, sanrılardan birini ger
çeğe dönüştürmeliydi.
“Biz... öpüştük.”
Victoria mı? Bir hayvan gibi mi? “Senin hakkında asla böyle bir
şey düşünmem.”
181
“Beni öpeceksin.”
Aden yavaşça yanına geldi. “Sence bu... nasıl?” Bir avuç dolusu
suyu üstüne fırlatıp saçlarını ıslattı.
Aden göz açıp kapayıncaya kadar Victoria onu suyun dibine ba
tırdı. Tekrar yüzeye çıktıklarında Victoria kahkahalar atıyordu ve sesi
hem bedenini hem de ruhunu ısıtıyordu.
Haklıydı.
183
ON P-İFL
Duş alıp giyindikten sonra kendine şöyle bir baktı. Neyse ki bir
kaç yıkamadan sonra tişörtlerinin üstündeki yazılar silikleşmişti. Tabii
bu Ozzie’ye bu yüzden yumruk atmasının verdiği keyfi azaltmamıştı.
ı&S
Victoria sözünü tutmuş ve hafızasını geri vermişti demek. Muhte
melen Victoria’yı ya da onun Casey’ye yaptığı şeyleri hatırlamıyordu.
“Senden korkmuyorum.” Gülümseyip sanki sır verecekmiş gibi ha
fifçe eğildi. “Uyuyan bir bebekle dövüşsen bile kazanma şansın yok.”
Ah, seninle gurur duyuyorum. Eve gururlu bir anne gibi konu
şuyordu. Kendini hiçbir şeyi tehlikeye atmadan savunabildin.
ı»G
Aferin sana, A d! dedi Caleb. Bunu kutlamahyız. Kızlarla!
“Teşekkürler.”
“Bana şimdi söylesen daha iyi. Sen boyun eğene kadar peşine
düşeceğim yoksa. Ormanda. Okulda. Okuldan sonra. Görevlerimizi
yaparken...”
ı&7
“O gün o... ormandaydık,” diye hırladı Shannon karşılık verir
ken. “Hemen arkamdan geliyordun. O çocuklar o... ortaya çıkınca
sen kayboldun ve beni tek başıma bıraktın. Her zaman iyi arkadaş
olmadığımızı bi... biliyorum fakat bir a... ateşkes yapmıştık.”
Aden yeşil gözlü kişileri düşündü. Aklına bir sürü isim geliyordu.
Peki ya insan, kurtadam formuna girdiğinde gözleri renk değiştiri
yorsa? Aden göz açıp kapayıncaya kadar gözlerin renk değiştirebil
diğinin canlı kanıtıydı. Eğer bu doğruysa herhangi birisi de kurta
dam olabilirdi.
“O iyi mi?”
“Artık iyi.” Olduğunu umuyordu. Bir şekilde onu bugün bir kö
şeye sıkıştırmak ve onu zorla konuşturmalıydı. “Peki, seni tek ba
şına bırakmamı affetmeye nasıl karar verdin?”
İÖB
Aden bu konuyla ilgili düşüncelerini daha seslendirmemiş oldu
ğundan bunu daha önce düşündüğünü bilmeleri imkânsızdı.
Tabii bu seni gafil avlamak için bir numara değilse, dedi Eli-
jah düşünceli bir şekilde.
1&9
tüne bir ışık hüzmesi düşürerek etrafı aydınlattı. Aden gözlerini kır
pıştırmak zorunda kaldı, yaralı gözü yanıyor ve sulanıyordu. Bu ko
nuşmadan kaçması mümkün değildi demek ki.
190
Sakm yapma, diye bağırdı arkadaşları ağız birliği etmiş gibi. Bu
sefer ne demeye çalıştıklarını anlamamak mümkün değildi.
“Ben... ben...”
©1
metin hem de okulun onayını alması gerekti. Yetkililerle savaşması
gerekti. Benim savaşmam gerekti.”
Asit gibi bir pişmanlık dalgası içini kavurdu. Dan’i tüm her şeyi
hesaba katmadan yargılamış ve suçlu bulmuştu. Kendisine tekrar
tekrar yapılan bir şeydi bu. Başkalarına asla yapmayacağına yemin
ettiği bir şey. Dan gibi dürüst ve samimi birisi söz konusu olunca
daha fazla düşünmesi gerekirdi.
“Görünüş yanıltıcı olabilir, Aden,” dedi Dan yumuşak bir ses to
nuyla. “Bir daha hakkımda kötü bir şey düşüneceğin zaman umarım
hemen suçlamaya kalkışmazsın. Bana gelip benimle konuş.”
© 2.
Okulun otoparkına geldiklerinde Aden, Mary Ann’in kapıda du
rup ormana doğru beklentiyle baktığını gördü. Onu mu bekliyordu?
Bu da neydi böyle?
©3
Aden ile Shannon dışarı çıktılar ve binaya girmeden önce yine
birlikte yürümeye başladılar. Aden yanında birisinin olmasından
hoşlandığını inkâr edemezdi. Ayrıca bu kişi sırtım da kollayabilirdi.
194
Tucker’la yüzleşirse olacak olan buydu, kanlı ve vahşi bir şiddet gös
terisi- Mary Ann yüzünden. Erkek arkadaşının suratını dağıtmasın
dan hoşlanmayabilirdi.
©S
yaşlı kadın. İşte bu. Tıpkı yaşlı kadın gibi bu çocuk da Aden’in tüy
lerini diken diken ediyordu.
“Hey, Chloe Hovvard’ı hiç gördün mü? Çilli, siyah saçlı. Çok se
vimli.”
“Ah, dostum. Neler kaçırdığını bilsen. Ama boş ver. Onu günün
geri kalanında da bulabilirsin ve...”
Başını sallamadan önce bir süre ona baktı, sonra ders anlat
maya devam etti.
“Harika.”
En sonunda. Sessizlik.
196
cağından emin değildi. Shannon’la buluşmak için sözleşmişti -şim di
de John çıkm ıştı- ve çıkıp M ary Ann’i bulmak için evine gidemezdi.
Fakat...
Hemen önüne gelince hafifçe nefes nefese bir halde durdu, ağır
lığım bir ayağından ötekine verip duruyordu. “Aden,” diye tekrarladı
daha kısık sesle. Tedirginlikle gülümsedi, sanki onu nasıl selamlaya
cağına emin olamıyormuş gibiydi.
©7
“İkinci soruna cevap vereyim: Dersi astım.” Alt dudağını ısırdı.
“İlk soruna cevap verecek olursam da seni öğlenleri gittiğin her ne
resiyse oraya gitmeden önce durduruyorum.”
Mary Ann’in ağzı açık kaldı. “Öyle mi? Neden? Aden, hiç iyi bir
şey yapmıyorsun. Yem ek yemen gerek.”
“Ya.”
Önce şaşkınlık geldi. Sonra öfke. Sonra korku. “Sana ondan uzak
durmanı söylemiştim, M ary Ann. Hayatta olduğun için çok şanslı
sın. Bir... bir arkadaşım onun gibi kurtlann vahşi caniler olduğunu
söyledi.”
Mary Ann’in beti benzi attı, elini boynuna götürdü. “Ne arka
daşı? Olan biteni başkası da mı büiyor?”
Mary Ann’in gözleri fal taşı gibi açıldı. “Ne demek istiyorsun?
Ne peki?”
ıgs,
Ona söylemeli miydi? Bir karara varmadan önce kısa bir an te
reddüt etti. Yardımına ihtiyacı vardı. Bu yüzden ona verebileceği tüm
bilgileri vermeliydi, Victoria hakkındakileri de.
“Bedenine girememeliydim.”
“Ah, neden?”
199
anlamıştı. Mary Ann kollarını kavuşturdu. “Sana karşı yumuşuyor,
bunu anlayabiliyorum.”
“Sen olmaz miydin? Bana ihanet ettiler, sonra da hiçbir şey ol
mamış gibi davrandılar.”
¿00
“Of, tıpkı kurt gibi konuşuyorsun...” Elini havada salladı, yüz
ifadesi sıkıntılıydı. “Boş ver.”
Onun kurdu gibi mi? Vahşi bir cani gibi konuşuyor olmak bir
kompliman değildi. Belki de duygularıyla temasa geçmeliydi. Daha
duyarlı davranmalıydı. “Ayrılmanız iyi oldu aslmda. Tucker tam bir...”
“Evet. Pislikti.”
“Katılıyorum.” Onu iteklerken nefesini koyuverdi. “Hadi gel.”
Muhabbete bıraktıkları yerden başlamadan önce birkaç adım atmış
lardı. “Eğer bizi sadece sadakatsizlik ve ihanet bekliyorsa o zaman
neden arkadaşlık kuruyoruz ki?”
Mary Ann uzanıp kolunu sıktı. “Bu her neyse sana olabildiğince
yardımcı olmak isterim. Umarım bunu biliyorsundur.”
2.01
Yıllar içinde onu yan yolda bırakan o kadar çok insan olmuştu
ki bir yanı kızın geri çekilmesini beklemişti. “Geçen hafta boyunca
benden korktuğunu, benimle bir daha asla konuşmak istemediğini
düşündüm durdum. Dürüst olmam gerekirse bugün nasıl bir tepki
vereceğini kestiremiyordum.”
“Evet, neden?”
“Özür dilerim.”
A02.
Herkesin kendisine nasıl güldüğünü düşündükçe duvara yumruk
atmak istiyordu. “Shannon içeride bir yerde,” dedi gergin bir tavırla.
“Okuldan sonra be... beni bekle,” dedi Shannon. “Eve hep bir
likte dönebiliriz.”
2j03>
“Görüşürüz öyleyse,” dedi Aden hayal kırıklığını saklamaya çalı
şarak ve sınıfa yürümeye başladı. Mary Ann’le konuşmaları yine er
telenecek gibi görünüyordu. Yanlarında birisi varken sırlarını pay
laşamazlardı.
2xyt
ON İKL
2-03
Bir hafta önce olsa kurtadamlann ve vampirlerin var olduğuna
inanmazdı. Ama şu anda bunu inkâr etmenin anlamı yoktu. İçine in
sanların hapsolduğu bir çocuk da olabilirdi pekâlâ. Zamanda yolcu
luk yapabilen ve ölüleri uyandırabilen insanlar. Geleceği görüp baş
kalarının bedenlerine girebilen insanlar ki sonuncusunu kendi göz
leriyle de görmüştü.
Annesi.
¿ 06
Mary Ann’in kalp atışları hızlandı, umut göz yaşlan gözlerini
yaktı. Gözünü kırpıştırarak yaşlardan kurtuldu. Annesinin burada
durup onu izlediğini düşündü hülyalı bir şekilde. Onu koruyordu.
En büyük tutkusu tekrar annesini görmek, onu tutmak, ona san-
lıp hoşça kal demekti. Araba kazası onu aralanndan öyle büyük bir
hızla almıştı ki hazırlanmak için fırsatlan olmamıştı.
Karşılık gelmedi.
M aıy Ann çenesine vurdu. İlk olarak yapması gereken, daha önce
de düşündüğü gibi bu dörtlünün kim olduğunu anlamak olmalıydı,
böylece ne olduklarını çıkartabilirlerdi. Aden doğduğundan beri on
larla birlikte olduğunu söylemişti.
2-07
Annesiyle babasının kim olduğunu bul.
Neyin başlangıcına?
Yürüdüm.
“Çok komik.”
AOö
Telefon çalınca irkildi.
Bip.
Sessizlik.
2V9
yecekti? Fakat bunun yerine Tucker’m ismini gördü ve sıkıntıyla diş
lerini gıcırdattı. Havada bir şey mi vardı? Mary Ann’i arayalım dal
gası gibi bir şey mesela?
Klik. Sessizlik.
“Hazır mısın?”
2.10
lışarak geçiren ve eğlence denilen şey suratına çarpsa bile fark etme
yecek olan kendisi. En belirgin özelliği on beş yıllık planı olan ken
disi... gerçi bu planı artık hiç düşünmüyordu.
“Peki, ne düşünüyorsun?”
Çenesini kastı. “Normal.” Sert ses tonu bunun çok kötü bir şey
olduğunu belli ediyordu.
Bir şey söyle. Herhangi bir şey. “Aden benim bir tür süper güç
nötrleştiricisi olduğumu düşünüyor. Eğer bu doğruysa kurttan in
2.11
sana dönüşmeni nasıl engellemedim? Daha da önemlisi yanıma ilk
geldiğinde neden insan formuna dönmedin? Tabii, bu iki sorunun
cevabı benim nötrleştirici olduğum gerçeğine bağlı olarak değişir ki
böyle bir gücüm olmayabilir.” Tanrım. Saçmalıyordu. Dur! “Bana öf
keyle bakmayı kessen iyi olabilirdi, biliyor musun?”
“Hayır.”
2AZ
Biraz gücenmiş gibi bakıyordu. “Neden?”
“Arkadaşların mı?”
“Kimse seni hedef alamayacak,” dedi, sesinde öyle bir öfke vardı
ki Mary Ann bir anlığına ne diyeceğini bilemedi. Riley yanma gelip
oturdu. Om uzlan birbirine sürününce M ary Ann titredi.
“Demeye çalıştığım şey,” dedi yumuşak bir ses tonuyla, “deli ol
duğumuzu düşünüp hakkımızda dedikodu yapacaklanydı.” Salyala-
nm akıtacağı bir şey daha: koruyucu doğası. Ama bu koruyucu do
ğası onun Victoria ile koruyucu ve prensesten öte bir şeyler olduğu
anlamına mı geliyordu? Arkadaştan öte. Elleri yumruk halini aldı.
Kıskanmış mıydı? Hayır. Mümkün değildi. “Vampirlerle kurtadam-
2.13
lann düşman olduğunu sanıyordum. Yani vampir, Aden’a senden
uzak durması gerektiğini söylemiş.”
¿W
1
geçenlerin bir kısmını ona anlattı. “Sanırım mümkünse zihnindeki
insanların kim olduğunu bulmalıyız. Başlanacak en iyi yer Aden’in
annesiyle babası. Daha sonra nerede doğduğunu ve etrafında kim
lerin olduğunu bulabiliriz. Tek problem annesiyle babasının kim ol
duğunu bilmiyorum.”
“Tam bir aptalım.” Riley ona bakıp kaşlarını çattı ve ayağa kalk
tıktan sonra giysilerini çıkarmak için banyoya yürüdü. “Bana borç
lusun,” diye seslendi.
2.16
giler vermezse kendisine yapabileceği şeylerden korkmakta ne ka
dar haklı olduğunu anlıyordu.
Vlad Tepeş, III. Vlad, Eflak Prensi, Kazıklı Voyvoda, Dracula -in
san olduğu zam anlarda- korkunç cezalarıyla ün salmıştı. Düşman
larını kazığa oturtup açık alanda yavaş yavaş ve acılı bir şekilde öl
dürmeyi seviyordu. Söylentiye göre bunu kırk binden fazla kadın ve
erkeğe yapmıştı.
2.17
Demek ki kurt en sonunda gelmişti. Partiye Vlad da katılırsa
gece çok daha harika bir hal alabilirdi. Aden yatağının yanma koy
duğu botlarından hançerlerini çıkardı.
“Evet. Tabii.”
2.1Ö
Riley tekrar ortaya çıktığında M aıy Ann masasının başma geçmiş
Google’da Aden’in doğum belgesini bulmaya çalışıyordu.
Bilmiyor.
¿ 1.9
mişti. Herkes özgürlük hissi düşüncesiyle büyülenmişti ve bir süre
bunun etkisiyle sessiz kalmışlardı.
“Neden?”
ZZO
Mary Ann eğilip ona sarıldı. “Teşekkür ederim.”
Rica ederim, dedi saçlarına doğru nurlarken.
2.2.1
ON ÜÇ
Şok hissiyle sarsıldı, onu gözlerden uzak tutma duygusu içini ka
vurduğu için adımlarını hızlandırdı. Mary Ann ona yetişebilmek için
koşmak zorunda kalmıştı. İkisinin evinin tam ortasında, ormanda
karşılaşmışlardı ve nadiren elde edebildikleri bir mahremiyet anını
değerlendirerek yürümüşlerdi. Shannon hasta olduğu için gelme
mişti. Kurt da yoktu. Mary Ann tüm yol boyunca bu yüzden söylen
mişti, nerede olduğunu, ne yaptığını ve neden yanında olmadığını
merak edip duruyordu.
Ona yardım etmeye karar verdiği için teşekkür etme fırsatı bu
lamamıştı.
“Sen nereye... Ah,” dedi Mary Ann nefes nefese. Sesinde heye
can mı vardı?
M aıy Ann’in bakışlarını takip etti. Aden’in o gün ormanda
Victoria’nın yanında gördüğü çocuk -korum a R iley- orada oldu
ğuna bariz bir şekilde öfkeli bir halde vampirin yanında duruyordu.
2.A3
kurdeleleri olan terlikler giymişti. Mavi meçli saçı atkuyruğu şeklinde
toplanmış ardında sallanıyordu. Aynı olan tek şey opal yüzüğüydü.
İki kızın önüne geçip kollarım beline koydu ve o koca siyah hay
vanın insan versiyonu olan oğlanı inceledi.
2.2.4-
“Eve?” dedi Aden sesli bir şekilde ve Riley kaşlarını çattı.
Eve tıpkı daha önce kurdun yaptığı gibi homurdandı fakat ses
sizleşti.
“Aslına bakarsanız hiçbirinizle konuşmamam lazım. Burada ol
maz.” Aden etrafa bakıp, “Buradan,” dedi ve M aıy Ann ile Victoria'nın
elini tutarak onları binanın yanını gölgeleyen uzun meşenin altına
götürdü.
Kaşlarını çatan Riley onları takip etti. Bakışlarını Aden ile Mary
Ann’in iç içe geçmiş parmaklarına odaklamıştı.
2AS
“Burada neler oluyor?” diye sordu Mary Ann ayakkabısının ucuyla
bir çakıl taşına tekme atarken. Endişeli ve tedirgindi. Eğer Aden ya
nılmıyorsa kirpiklerinin arasından Riley’yi izliyordu.
2.2.6
“Kurtadamlann cani olduğunu söylemiştin,” dedi Victoria’ya.
“Eğer durum böyleyse neden bir kurtadam seni koruyor?”
2.2.7
M aıy Ann’in gözleri fal taşı gibi açıldı. Kurt onu korkutuyor
muydu? Aden böyle olduğunu umuyordu. Arkadaş diyeceği insanın
nasıl bir insan - ş e y - olduğunu bilmesi gerekiyordu.
Victoria öne doğru bir adım attı ve elini Aden’in omzuna koydu.
Nasıl yandığını hissetti ve ügisini ona yöneltti, kurtadamı bir anlı
ğına unutmuştu.
Z2£>
Victoria bir an sendeledi ve kolunu yanına indirdi, Aden’in yü
züyle boynu arasında odaklanma problemi yaşıyordu.
Riley sorusunu görmezden geldi. “Ve sen de,” dedi Mary Ann’e,
“Aden’in en yakın arkadaşısın ki bu ona ulaşman için kullanılabile
ceğin anlamına geliyor. Bu yüzden sen de korunacaksın.”
Riley de. “İyi haber, Victoria ile benim burada öğrenci olduğu
muz. Bizi daha sık göreceksiniz.”
ZZQ
Victoria tüm gün onunla birlikte mi olacaktı? Peki. Belki de gob-
linler, periler ve cadılar taralından kovalanmak o kadar da kötü bir
kürürcesine söylemişti.
rını çatıp.
230
Tüm hayatı boyunca tuhaflıklarla savaşmış olan Aden hiç habe
rinin olmadığı bir dünyanın varlığını fark ediyordu. Bunu öğrenmek
istemiyor olabilirdi ama her detayı bilmesi gerekiyordu.
“Aden bu bilgiyi ona karşı kullanmaz.” Bir kez daha uzanıp Aden'in
elini sıktı. “Her neyse. Samhain sırasında -s iz insanlar buna Cadı
lar Bayramı diyorsunuz- babam uyanacak. Bunu kutlamak için bir
balo düzenliyor ve orada seninle tanışmak istiyor.”
Victoria ona karşı gelmiş miydi acaba, diye düşündü dalgın göz
lerine bakarken. Ceza olarak ona ne yapmıştı?
¿31
lım öldürmeye çalışırsa, Aden parçalarına bölüneceği ve Crossroads’a
serpiştirileceği kesindi.
Herkesi.
Binanın içinde bir zil çaldı ve ilk derslerine beş dakikaları oldu
ğunu hatırlattı. “Artık öğrencisiniz, değil mi?”
22>Z
diği gibi kendisine engel olamayıp onu ısıracaktı. En sonunda Aden
iki korkusunu unutabilirdi: onun bu eyleminden korkmayacak ve bir
kan kölesi haline gelmeyecekti.
Bir kız, “Onu gördün mü?” diye fısıldadı arkadaşına ağacın ya
nından kaldırıma doğru yürürlerken.
“Ah, evet. Kim o çocuk?” diye sordu bir diğeri. “Çok yakışıklı!”
“Kesinlikle.”
233
Aden çenesini dikleştirdi, biraz önce hissettiği öfke şimdikiyle
karşılaştırılamazdı bile. Mary Ann artık onunla çıkmadığına göre Aden
iyi çocuk rolü oynamak zorunda değildi. “Öyleyse çevremden dolaş.”
“Ah, çok zekice,” deyip ellerini çırptı Aden. “Bir ölüm tehdidi. Ko
mik olan ne biliyor musun? Bugün aldığım ilk ölüm tehdidi büe değü.”
ASA
Uzun bir süre Tucker ona öfkeyle baktı. Sonra öfkesi akıl karı
şıklığından kaynaklanan bir surat asışa, bu da sinirli bir kaş çatışa
döndü. En sonunda topuklarının üstünde dönüp okula girdi.
“Güzel miyim sence? Tabii bunun bir önemi yok,” dedi aceleyle,
sonra düşüncelerini bir kenara itmek istermiş gibi başını salladı.
¿ 36
an yanlarına birisi gelebilirdi. Yakınlardaki çalılıklarda birisi gizle
niyor olabilirdi.
“Hayır,” diye fısıldadı Victoria da, nefesi ılıktı. Sesi emin değil
miş gibiydi.
“Eğer acıkırsan...”
“Sınıfa gitsek iyi olur,” dedi Aden iç geçirerek. “Çoktan geç kal
dık.” Bunu Dan’e nasıl anlatacaktı? Hey, Dan. Beni atma çünkü bir
vampir ve kurtadamla ciddi meseleler konuşuyorduk.
“Rica ederim.”
Victoria. Tüm gün okulda onunla birlikte. Onunla daha fazla va
kit geçirecek, onu rahatça görebilecek, konuşabilecek, onun ve halkı
hakkında daha çok şey öğrenecekti. İşler bundan daha iyi gidebi
lir miydi?
Z2>7
Fakat iyimserliği uzun sürmedi. Kısa süre içinde bir şeyler yan
lış gidecekti. Her zaman giderdi. Bu paranoya değildi. Bu Aden’in
hayatının temel özelliğiydi.
Z3B>
Aden elini uzatıp John’u göğsünden itti... itmeye çalıştı. Eli sanki
sadece havaya değiyormuş gibi içinden geçip gitmişti. Fakat parmak
larını elektrik prizine sokmuş gibi çarpıldı.
z& d
sakinleştirebilme gücü olduğundan endişeleniyordu. Üstüne üstlük
Tucker iblisti. Bir iblis! Ve onu öpmüştü. İblis mikroplan kendisine
de geçmiş olabilir miydi?
¿4-0
M aiy Ann ona bakıp başını salladı, bu sefer ona inanıp inan
mamakta tereddüt ediyordu.
Seni. Ona doğru eğilip fısıldadı, “Evde seni bekleyen bir kız ar
kadaşın var mı? Merak ediyordum da.” Ben bir salağım.
“Senin arkadaşınım, değil mi?” diye sordu. Riley bunu daha önce
söylemişti ama fikrini değiştirmiş olabilirdi.
¿ 4-1
Bir saniye geçti, bakışlarıyla onu inceliyordu, sonra başıyla onay
ladı. “Evet. Ben de senin arkadaşınım. Seni koruyacağım, Mary Ann.
Sana söz veriyorum.”
Aden onayladı.
Önce bir iblis, şimdi de hayalet. Bundan sonra ne çıkacaktı? Çi
kolatalı pudinginden kaşık alırken elleri titriyordu. “Ne istiyormuş?”
Z4Z
lannı da üstüme salarsa. Başkalan da olduğunu biliyorum. Bazıla
rını gördüm. O sırada ne olduklarını bilmiyordum ama şimdi düşü
nüyorum da başka bir şey olmalan mümkün değil. Her neyse, yeni
konuya geçelim.”
“Bir saniye. Bu benim küçük kızım mı?” Boğuk sesi hattı dol
duruyordu. “Mümkün değil. Kimseyi çağırmaz ki o, yaşlı babası yal-
varsa bile yapmaz.”
“Harika. Teşekkürler.”
“Seni seviyorum.”
Mümkün olsaydı sonsuza kadar orada kalırdı ama Eve onu geç
mişe götürmüş ve Aden geleceği değiştirmişti. Tekrar o güne dön
düğünde o harika aileyle hiç kalmamış gibi olmuştu.
“Hayır, Eve, hayır!” diye haykırdı Aden tek bir şeye odaklana
¿ 4-6
ON DÖRJ
Bu soru Aden’i uzun, karanlık bir tünelden çıkartıp sert bir şeye
çarpmasına sebep olmuştu. Muhtemelen tuğla bir duvara. Zihni, be
deni kadar hızla duvara ulaşamamıştı, o yüzden algısı yavaş yavaş
geri geldi. Neredeydi?
“Ofis mi? Seans mı?” Yavaşça nefes alıp bıraktı. Nefesini verir
ken hatıralar akmaya başladı. Mary Ann’in evindeydi. Victoria boy
nuna açlıkla bakıyordu. Bir fotoğraf görüp eline almıştı. Eve adamı
tanımıştı.
Eve.
¿47
Dişlerini gıcırdattı. Daha önce tehdit ettiği gibi onu zamanda
geri götürmüştü demek ki. Ama ne zamana? Nereye?
Aden gerildi. Dr. Gray. Mary Ann Gray. Mary Ann’in... babası
mı? Gördüğü fotoğrafı aklına getirdi ve bunu karşısındaki adamla
karşılaştırdı. Sakalla gözlüğü çıkarınca iki adam tıpatıp aynıydı.
2<?8
nin yarattığı şoku atlatmaya çalışıyordu. Yıllar önce Mary Ann’le di
rekt olmasa da bir bağlantısı olmuştu ve bunun farkında bile değildi.
Eve son kez aynı şeyi yaptığında en sevdiği koruyucu aileyi kay
betmişti ve bu başına gelen en kötü şey değildi. O yolculuktan sonra
tanımadığı bir evde, daha önce hiç görmediği insanlarla uyanmıştı.
O “hafıza kaybı” bir başka akıl hastanesine yatırılmasına sebep ol
muştu. Yaptığın her şey tekrar hastaneye yatırılmana sebep oluyor.
Şu an neredeydi?
¿49
temelen. Sorsa Aden’in geleceği ne kadar değişirdi? Mary Ann’le bir
daha karşılaşabilir miydi?
“Aden?”
“Emin misin?”
Dr. Gray kaşlarını çattı. “Birlikte birkaç seans yaptık ama hep
beni uzakta tuttun, bana dosyanda bulunabilecek bilgilerden başka
¿50
bir şey söylemedin. Burası güvenli bir yer, Aden. Söylediklerin sana
karşı kullanılmayacak. Sana bunu kanıtladığımı umuyorum.”
Yani neredeyse bir kız arkadaşımız olmak üzere, diye ekledi Caleb.
“Aden?”
Z £>l
Dr. Gray. Konuşmalarının nereye yönlendiğini hatırlaması için
geri dönmesi gerekiyordu. Sorulan soru başka bir hastayla tartışma
yaşayıp yaşamadığıydı. “Ah, hayır. Herkes şimdilik benden uzak du
ruyor.”
“Ya, öyle mi?” Doktor sessizce dilini şaklattı. “Dün birkaç hasta
nın seni köşeye sıkıştırdıklarını biliyorum. Seni tehdit ettiklerini de.
Biri sana vurdu, sen de misilleme yaptın. Eğer hademeler seni dur-
durmasaydı... Bak, yapmış oldukların önemli değil, neler olup biti
yorsa,” dedi nazikçe, “bana söyleyebilirsin. Seni yargılamam. Sana
yardım etmek istiyorum. Sana yardım edeyim. Lütfen.”
“Ben...”
Sor ona, sor, sor! Sen yapana kadar susmayacağım. Eve inat
çılık yapıyordu.
Tanrım, ya başka bir eyalette uyanırsa, Mary Ann veya Vic
toria olmadan hem de, dedi Elijah öfkeyle. Mary A n n ’in bize yap
tığı şeyden nefret ediyorum ama en sonunda hastanelerden kur
tuldu ve ona verdikleri ilaçlan içmiyor.
Kâhin olan sensin, dedi Caleb. Doktora kız hakkında soru so
rarsa ne olacağını söyle.
Size söyledim, ben... Elijah bir anda durunca herkes nefesini tuttu
ve onun devam etmesini bekledi, bir şey bildiğini anlamışlardı. Bir
kaç saniye geçti, Aden’in doktorun ne dediğini yine unuttuğu, son
suzluk gibi gelen birkaç saniye. Bu süre içinde Elijah güçlükle ne
fes alıp inliyordu.
Z3Z
yine senden uzaklaşır ama söylediğin şeyleri merak eder. Eğer İkin
cisi olursa M ary A nn’le tanışırsın ve aramızdan biri serbest kalır.
¿53
Dört ruh da nefesini tuttu. Şaşkınlıkla, korkuyla ya da heyecanla
' I
olabilirdi, Aden bilmiyordu.
“Hiçbir gelişme yok öyleyse.” Dr. Gray bacak bacak üstüne attı.
“İlaçlarım tekrar değiştirmemiz konusunda psikiyatristinle konuşa
biliriz.”
234
“Olur,” dedi Aden fakat yeni ilaçların onu nasıl etkilediğini ha
tırlayabiliyordu. Mide krampları, kusma. Dehidrasyon yüzünden bir
hafta seruma bağlı kalmıştı.
“Mesela?”
“Efendim?”
“Ah, Aden.” Dr. Gray elini kalbine götürdü, yüz ifadesi yumu
şamıştı. “Bu harika bir şey.”
“Evet.”
Eve ismini duyunca gözleri ilgiyle parlamıştı. “Eve bir dişi sa
nırım.”
z$7
m
“Evet. Bir kız.” Sesinde öyle bir tiksinme vardı ki doktor gülüm
semesini bastırmaya çalışmak zorunda kaldı.
¿S8
Dr. Gray gözlerini kırpıştırdı. “Benimle açık açık konuşmanı is
tedim ama dürüst olmanı kastetmiştim. Bunu da söylediğime ina
nıyorum.”
“Aden!” Dr. Gray burnunu sıkıyordu. “Buna bir son vermek zo
rundasın. Durumun için iyi bir şey yapmıyorsun.”
“Son kez söylüyorum, yeter!” Dr. Gray’in beti benzi atmıştı, te
ninin hemen altındaki mavi damarlar nabız gibi atıyordu. Kendisini
toplayabilmek için boğazını temizledi. “Daha önce kızımla ilgili so
runa cevap vermemeliydim. Hiçbir hastanın, bir çocuk bile olsa ai
lemi seansa karıştırmasına izin vermem. Beni anlıyor musun?”
^>9
“Tamam. Yeter artık. Gitmeni istiyorum, Aden. Şu anda.” Dr. Gray
kapıyı işaret etti. “Özel dosyalanma baktığın ortada. Kendi hayatını
onunkiyle karşılaştınyorsun belli ki. Ama bu işe yaramayacak. Piş
man olacağım bir şey yapmadan önce bu odadan çıkman gerekiyor.”
Kimin hayatını kiminle karşılaştınyordu ki? M aıy Ann’inkiyle
mi? Yoksa başkasmınkiyle mi? Doktora eşit derecede yakın birisiyle.
“Anlamıyorum. Kimden bahsediyorsunuz?”
Geç kalmıştı.
¿60
“ADEN. Aden, uyan!”
Neyse ki.
¿61
“Selam,” dedi nazikçe. Yumuşak parmaklar alnına düşen saç
ları geri çekti.
“Birkaç saat.”
2-6A
Başka bir şey değişmiş miydi?
“Hatırlamıyor musun?”
“Tabii ki.”
¿ 63
“O zaman benim kaydımm da olması lazım. Benimle ilgili dü
şüncelerini okumam gerekiyor.”
Mary Ann ağzını önce açıp sonra kapadı. “Bu hırsızlık yapmak
olur.”
Aden farklı bir yöntem denedi. “Sana hiç Aden isimli bir çocuk
tanıyıp tanımadığını sordu mu?”
A6S
yere düşmüş birkaç meşe palamudunu eline aldı. “Mary Ann’i tah
min ettiğimden daha çok seviyor olmalı.”
“Dan...”
“Tamam.”
A 66
“Bunu duyduğuma çok üzüldüm. Senin başına böyle bir şey gel
mesini istemiyorum o yüzden lütfen söyleme.” Kendisi için değil,
onun için korkuyordu. Başka bir yöntem bulurdu nasılsa. Riley’den
öğrenebilirdi belki. Ara sıra medeni bir şekilde konuşabiliyorlardı.
¿67
Ne yapacaktı öyleyse? Hançeri ona uzatırken eli titriyordu.
Uyarmasına pek gerek yoktu. Aden bir adım geri atmıştı büe.
“Neden yanında taşıyorsun ki?”
¿6»
“İnsanların değerli eşyalarını koydukları ateşe dirençli kasalar
olduğu gibi je la nüne’a dirençli metaller de var. Çok yok ama birkaç
tane var. Tırnaklarım da bu eriyik metallerden biriyle boyalı, yan
malarını engellemek için.”
“Evet.”
¿69
Yanaklarım tutmak için kollannı kaldırdı. “Öyleyse benden iç.
Lütfen. İçmeni istiyorum.”
¿70
geri çekilip kafasını eğerek boynuna dişlerini geçirmesiyle gerçekle
şen muhteşem ana onu hazırlayamazdı. Önce keskin bir batma oldu
ama acı geçiciydi, kısa süre içinde yerine büyüleyici bir sıcaklık kal
mıştı, sanki ondan içerken dam anna ilaç zerk ediyor gibiydi.
¿71
Mary Ann babasının akşam yemeği için eve getirdiği paketlenmiş
Çin yemeklerini açtı. Yanm saat önce gelmişti ve Riley Victoria’yı
evlerine götürdükten sonra geri gelmiş, son saniyeye kadar yanında
kalmıştı. Mary Ann onu akşam yemeğine davet etmek, babasıyla ta
nıştırmak istiyordu ama kurt formuna girip camdan dışan atlama
sını söylemişti çünkü babasının ona hazır olup olmadığından emin
olamıyordu. Babası muhtemelen çalışma seansının sevişme seansı
olduğunu düşünecekti.
¿73
“Aç değil inisin?” Tabağını erişteyle doldurmuştu. “Portakallı
tavuk ve biftek mideni abur cuburla doldurmuş olsan bile iştahını
açabilir diye düşünmüştüm.”
Sessizlik.
¿74-
Bir anda Sorgulayan Baha’dan Senin İçin Buradayım Babası
tavnna bürünmüştü. “Ah, hayatım. Ayrıldığın için üzgün müsün?
Onunla ilişkini hiçbir zaman desteklemediğimi biliyorum. Sonuçta
senin için yeterince iyi olabilecek hiçbir erkek yok. Ama senin mutlu
olmam istediğim için o konu hakkında söylenmekten vazgeçmiştim.”
“Bu kimi zaman tek seferlik olur ve suçlu değerli bir ders alır/
diye devam etti babası. “Evde sahip oldukları şeyin anlık bir zevkten
daha önemli olduğunu öğrenirler. Ancak büyük bir kısmı ders almaz
ve ders aldıklarını söyler fakat her iki dünyanın da güzelliklerinden
faydalanmak olarak gördükleri yönteme başvurmaya devam eder.”
2 .73
“Herkesin başkalanna kapılmamak için çabaladığını unutma
fakat insanların bu hislerle ne yaptıkları onların gerçek karakterle
rini gösterir,” dedi babası. “Gizlice görüştüğü kızı tanıyor muydun?”
Mary Ann başıyla onayladı ama kim olduğunu itiraf etmek is
temediği için, “Nasihat için teşekkürler,” dedi. Penny’nin annesiyle
babası onun hamile olduğunu bilmiyor olabilirdi ve Mary Ann ona
karşı, sırrını koruyacak kadar sevgi besliyordu. “Aslında bu yüzden
seninle bu diğer çocuk hakkında konuşmak istemiştim. Geçmişte bü
yük sıkıntılar çekmiş ve onun yaşındaki kimsenin çekmemesi gere
ken başka sorunlarla boğuşmaya devam ediyor.”
İlk başta babasının nefesi kesildi. Sonra beti benzi attı. En so
nunda vücudu hafifçe gerildi. Onu bu kadar detaylı incelemiyor olsa
fark edemezdi. Midesi düğüm düğüm düğümleniyor, her nefes alı
şında karnına sancı saplanıyordu.
¿76
his yoktu, sanki düşünceleri başka bir zamana kayıp gitmiş gibi me
safeliydi. “Duş alıp uyumaksın.”
“Yeter,” diye tekrar etti daha düz bir ses tonuyla. “Bu konuda
konuşmayacağız. ”
Şaşkına dönen Mary Ann olduğu yerde donakaldı, nefes bile ala
mıyordu. Ne düşünüyordu ki? Gözündeki bu parıltıya ne sebep ol
muştu? “Ama sana bir gün tanışacağımızı, benimle arkadaş olaca
ğını söylemiş. Sen bile onun deli bir çocuk değil de...”
“Yeter dedim. Odana git. Bu bir öneri değil emir.” Bunu söyle
dikten sonra arkasına döndü ve yürüyüp gitti.
Aden bir anda nefes nefese uyanıp ayağa fırladı. Tüm vücudu terle
kaplanmış, tişörtü göğsüne yapışmıştı. Hızla etrafa baktı. Odasında
olduğunu fark edince kaşlarını çattı. Saat kaçtı? Camdan hilal şek
¿77
lindeki Ay’ı görebiliyordu, demek ki saat çok geçti. Evin sessizliğinde
kulakları uğulduyordu. Herkes uykudaydı.
¿78
“Sana hayvan olduğumu söylemiştim.”
“Evet, ama...”
Boştaki elini başımn altına koydu ve tavana baktı. Eğer ona söy
lerse Victoria ondan sonsuza kadar kopabilirdi. Kısa süre sonra öle
cek bir genç iyi bir erkek arkadaş sayılmazdı. Victoria onu kurtar
maya çalışabilirdi ki bu da hiçbir işe yaramazdı ve ona üzüntü ve
rirdi sadece.
¿7.9
rini yaşamasını sağlamış, sudayken onunla kahkaha atmış, onu öp
müş ve ondan içmişti.
“Asla.”
Yara izleri vardı ama Aden’in sanrıda gördüğü üç paralel ize ben
zemiyorlardı. “Yara izinin olması için önce yaralanman sonra da ya
ranın iyileşmesi için biraz zaman geçmesi gerek.”
“Evet.”
¿ »0
den geleni yaparız. Eğer bir şeyi değiştiremiyorsan, bunu daha ön
ceden bilmenin anlamı ne, öyle değil mi?”
İlaçlar mı?
“Millet?”
Karşüık gelmedi.
231
Arkadaşlarının zihninden çıkmasını istemişti fakat aynı zamanda
kendilerine ait hayatlar yaşamalarını, mutlu olmalarını isteyecek ka
dar da onları seviyordu. Onların yok olduğunu görmektense onlarla
yaşamayı tercih ederdi.
“Millet!”
2£>Z
Aden tekrar yatağa döndü ama Victoria orada değildi. Hareket
ettiğini duymamıştı fakat Victoria bir anda yanma gelmiş, kolunu
beline sarmış ve onu sıkı sıkıya tutuyordu.
“Victoria?”
2£>3>
Riley saat birde Mary Ann’in camından içeri sıçradığında Mary Ann
karanlıkta, yatağının kenarında oturup kendine sarılmış, öne arkaya
sallanıyordu.
“Ya tekrar kaçarsa?” Victoria'nın yüz ifadesinde böyle bir şey ya
pabileceğine dair güçlü bir ifade görmüştü. A ynca Riley’yle olmak
için kendisi de aynı şeyi yapardı. Nasıl bir insana dönüşüyorsun?
Riley’nin başının belaya girmesini istemiyordu.
AÖ4-
“Şu anda uyuyor.”
Kaş çatan Riley ayağa kalktı. “Bunu öğrenmenin tek bir yolu var.”
28$
“Biliyorum,” dedi Mary Ann iç geçirerek. Saatlerdir bu konuyu
düşünüyordu ve en sonunda ne yapması gerektiğine karar vermişti.
Babası uyuyana kadar bekleyecek sonra aşağı inip arayacaktı.
236
oNvepi
23 Ocak
2£>7
Başka hastaların A’ya nasıl baktıklarını görüyorum. Onlar da
aynı pençeleri hissediyorlar. Onlar da sebebini bilmeden bu genç
oğlana çekiliyorlar.
Onu bir daha asla oraya götürm edim ama kendim gittim. Ait
olma duygusu, orada olma ihtiyacı artmıştı. İşte o zaman ilk kez
A ’yı gördüm ve ona sarılma güdüsüyle doldum. Sanki sevilen bir
aile ferdini selamlamak istermiş gibi. Deliriyor muydum?
288
17 Şubat
18 Şubat
21 Şubat
2£>S
gerekirse şüphem canımı sıkıyor. Bunu hissettiğim bir diğer se
fer hâlâ üstesinden gelemediğim bir felaketle sonuçlandı. Hissetti
ğim kederden kurtulamadım. Ama bu başka bir günlüğün konusu.
290
boyunca normal hissetmişti. Ondan sonra da yardım edebilmek
için fırsatım olmadı.
ı M art
2.91
söylemiş. Bunu duyan hasta da öfkelenip A ’ya saldırmış. Etrafların
daki hastalar kavgaya karışmış. Hastane çalışanları hemen yanla
rına gelip onları ayırmaya çalışmış ve sakinleştirici iğneler yapm ış
lar. Ama kalabalık yığının en altında A ’mn öleceğini söylediği hastayı
bulmuşlar. Boğazına bir çatal batırılmış ve etrafa kan saçılıyormuş.
4 M art
İlk başta her şey umduğum gibi gitti. Sorularıma cevap veri
yor, her zamanki gibi kaçmıyordu, nihayet zihnine girebilmeme izin
vermiş ve yaptığı şeyleri neden yaptığını söylemeye başlamıştı. Söy
lediği şeyleri neden söylediğini açıklıyordu. Zihninde aslında neler
olup bittiğini söylüyordu. Cevabı, içinde dört insan ruhunun sıkı
şıp kaldığı oldu.
2Q Z
Başına gelenlerle başa çıkma yöntem i olduğunu düşünerek id
diasını önemsemedim. Ta ki Eve'den bahsedene kadar. Bu ilgimi
çekti. Eve sözde zamanda yolculuk yapabiliyordu. Tıpkı karımın ya
pabildiğini söylediği gibi.
¿9 3
8 Mayıs
Farzedelim...
Şimdiki karım aklımın dolu olduğunu görüyor ve benim bir
başka kadınla birlikte olduğuma inanıyor. Ondan daha çok sevdi
ğim bir kadınla. Bunun doğru olmadığını söyleyip duruyorum ama
ikimiz de bunun yalan olduğunu biliyoruz. Onu asla hak ettiği şe
kilde sevemedim. Her zaman başkasını sevdim.
Çok fazla sorulacak soru var, diye düşündü Mary Ann. Ve artık pek
çok şey anlam ifade etmiyordu. Bu sefer babası hem karısından hem
de “şimdiki karısından” bahsediyordu. Birisi onu doğuran akıl has
tası kadındı. Diğeriyse aklı başında olan ve onu yetiştiren kadın. Ama
ikisi aynı kadın olmalıydı, iki eşinin olması mümkün değüdi. Yoksa...
¿sn
Mary Ann her şeyden çok sevilmiş olduğundan emindi.
¿93
Bunun şu an önemi yok. Tek önemi olan Aden’di. Haklıydı, diye
düşündü. Babası onu gerçekten ofisinden atmıştı. Annesini -gerçek
annesini- sevdiği için mi? Biraz deli olan bir kadın yüzünden mi?
Aden ona dair hatıralarını canlandırdığı için mi böyle paniklemişti?
¿96
Günlükte yazılanlar her ne kadar onu üzmüş olsa da böyle sert bir
tepkiye açıklık getirmiyordu. Boğazını temizledi. “Evet.” Dinliyordu.
“Neden?”
Hiç istifini bozmayan Riley başım hafifçe eğerek selam verdi. “Mer
haba, Dr. Gray. Sizinle en sonunda tanıştığım için memnun oldum.”
¿ 97
“Baba, bu Riley.” Ses tonundaki sevinci bastırması zordu. “Okula
yeni geldi. Ona etrafı gösteriyordum.”
“Yoksa o...”
“Baba!”
“Ah.”
zg e,
Tüyleri diken diken olmuştu. Yolun biraz ilerisinde ağaçlar azal
maya başladı, Mary Ann okula gitmediklerini fark etti. Kaşlarını çattı.
“Nereye gidiyoruz?”
“Göreceksin.”
Victoria okulu asmıştı. M aıy Ann ile Riley de. Daha okula geldik
leri ikinci gün olmasına rağmen ne tür öğrenciler okulu asardı ki?
Artık o kadar yoğun bir şekilde gitmek, çıkıp onlan aramak isti
yordu ki... ama yapamazdı. Okula geri dönmek istiyorsa yapamazdı.
Tek bir kez okulu asarsa Dan çantasını toplamasını söylerdi. Victo
ria bu sorunun üstesinden gelirdi, tabii Aden’la takılmaya devam
etmek istiyorsa. Dün geceden sonra -sa n a benden uzak durmanı
söyledim ve bunda ciddiydim, demişti camın dışındaki vampiri gö
rün ce- bundan pek emin olamıyordu.
301
Herkes ona el sallayıp sanki en yakın arkadaşlarıymışçasına gü
lümsemeye başlayınca gün daha da garipleşmişti. Erkekler omzuna
vuruyor, kızlar gözlerini kırpıştırıp sanki onunla konuşamayacak ka
dar heyecanlanmış gibi kıkırdıyordu ama yine de yanına gelmek için
yanıp tutuşuyorlardı. Neden?
302
yattayken “yetenekli” olan hayaletleri de çekmesindi İd? Yoksa ye
tenekli olsun olmasın tüm hayaletleri mi çekiyordu?
Bir not. Tabii ki. Kalemini alıp yazmaya başladı. Hayattayken se
nin -bunu nasıl adlandıracaktı?- bir süper gücün var mıydı? Kâğıdı
çevirip John’a doğru kaydırdı.
Başıyla onayladı.
Başıyla onayladı.
“Söz mü?”
Tekrar onayladı.
“Bugün mü?”
John’un öfkesi eriyip gitti, yerini üzüntü aldı. “Ona üzgün ol
duğumu söyle. Onu kullanmadığımı, onu sevdiğimi söyle. Gerçek
ten sevdim.”
30i
duydu. Arkadaşlarım onun duymasını istemişler. Duymasını plan
lamışlar sanının.”
3>OS
John kahkaha attı. “Benimle dalga mı geçiyorsun? Hiç de öyle
bir tip olduğunu düşünmemiştim.”
Hâlâ gülen John, “Aklında bir renk var mıydı?” diye sordu.
“Ah, bulurum tabii ki. Bu son birkaç ayda yeni birkaç şey öğ
rendim. A ynca Bay W hite’in, öğretmenlerin öğrencilerden aldıkları
tüm ojeleri nerede tuttuğunu da biliyorum.”
Bir şey omzuna çarpınca çantası yere uçtu. Bir anda kaşlarını
çatan, son derece kötücül yüz ifadesiyle Tucker karşısına dikildi.
306
Dişlerini gıcırdattı. “Çekil önümden, Tucker.” Ozzie’nin tehdi
dinden sonra bir de Tucker’ı çekemeyecekti. Tabii kasabaya yeni ge
len diğer yaratıkları saymazsa.
30Ö
Eve haklı, dedi Elijah, mantığın sesi olmaya çalışarak. Seni bile
rek kışkırtıyor. Sana karşılık vermesinin tek sebebi öfkesinin kont
rol edemeyeceği kadar gelip geçici olması.
309
lun koridorlarında olduğunu gördü. Etraftaki çocuklar artık tezahü
rat etmiyorlardı. Gülümsemiyorlardı bile. Hepsi ona dehşetle bakı
yordu. Korkuyla.
310
“Uzun boylu, sarışın bir yabancı okula gelip Tucker’la dövüştü,”
dedi ve herkes başıyla onayladı. “Bunu hepiniz gördünüz. Sonra o sa
rışın yabancının koşarak uzaklaşmasını izlediniz. Onun peşine düş
mediniz çünkü Tucker hakkında endişelenmiştiniz. Şimdi gününüze
devam edin. Müdür White bundan sonrasını kendisi halledecek.”
ân
İşini bitirdiğinde yola devam etti. Kavga dedikodusu hızla yayı
lıyordu. Hatta ebeveynleriyle telefonda konuşan çocukların yabancı
adamdan bahsettiklerini bile duymuştu. O ebeveynler muhtemelen
çoktan çocuklarını eve, güvenli bir yere götürme telaşıyla yola çık
mıştı. Haber kanalları da gelir miydi? Tanıklarla konuşurlar mıydı?
Aden yutkundu.
â l2
Chloe başıyla onaylayınca arkadaşları kalkıp yavaş yavaş uzak
laştılar ama bakışlarım onlardan ayırmıyorlardı. Aden hemen kar
şısına geçti. John yanında kalmıştı, elini özlemle yanağında gezdiri
yordu. Chloe fark etmişe benzemiyordu.
Aden kızın şaşkınlıkla baktığı yere baktı. Camdan içeri bir ışık
hüzmesi giriyor ve John’un üstüne vurup pmltılı bedeninin dış hat-
lannı yakalıyordu.
“John?”
314-
Chloe yutkundu ve dudaklarını yaladı. “Ona, onu affettiğimi söy
lerdim. Yüzüğü bulduğumu, bana gerçeği söylediğini anladığımı ve
benim de... benim de onu sevdiğimi söylerdim.”
3>IS
—
-
ON DOKUZ
3>17
Ah, Aden. Eve onu azarlıyordu yine. Çalıntı bir araba mı kulla
nıyorsun? Başın belaya girse de girmese de bu doğru değil. Bu kı
zın sende iyi bir etki bıraktığını düşünmüyorum. Mary Ann...
Tri City. Oraya birkaç kez gitmişti, birkaç restoranın ve pek çok
giyim mağazasıyla bir tiyatronun olduğunu biliyordu. “Neden ora
dalar?”
Sıkıntıyla başa çıkmaya çalışan bir tek o değildi. Tri City’ye ulaş
maları için daha on dakika geçmesi gerekecekti ve beklemek kolay
değildi.
“Evet.”
Aden öyle diyebilirdi ama Victoria demez miydi yani? “Adı ne?
Canını mı yaktı?”
3©
şeyleri atlayarak gerçeğin kıyısında dolanıyordu. Zekiceydi. O da ay
nısını Dan’le birlikteyken yapıyordu.
Sevgi mi?
3>ZO
ve sıcaktı. Başka kimse yapmamışken onun için savaşmıştı. Ona tu
h af veya farklıymış gibi bakmamıştı. Ona her zaman mükemmelmiş,
hatta sevilebilir bir insanmış gibi bakmıştı.
“Ölümünü mü düşünüyorsun?”
32.1
“Ama bir zamanlar vampirler yaratıldıysa tekrar yaraülabilmeliler.”
Victoria önce eline, sonra suratına, sonra tekrar eline baktı, ağzı
birkaç kez açılıp kapandı. “Benim için mi?”
ŞZZ
Bu, beğendiği anlamına mı geliyordu? “Mary Ann’in evindeki
tutundu. Derin bir nefes aldı, saçının çiçeğimsi kokusunu içine çekti,
Cam tıklatıldı.
Sanki yanmışlar gibi iki yana sıçradılar. Aden Riley’nin sert yüz
ifadesini gördüğü anda hançerlerine uzanmaya çalışıyordu. Mary Ann
yanında duruyordu ve her zamankinden daha soluktu.
bir gün donarken öteki gün cayır cayır yanmanın mümkün olmasıydı.
“Gel. Göstereceğim.”
Aden dilini dişlerinin üzerinde gezdirdi. Kimse ona net bir ce
2>Z2>
Riley dönüp Mary Ann’in elini tuttu ve gölgelerden yürüyerek
tiğinden daha fazla insan yaşadığı kesindi. Ama bunun ne gibi bir
zaran olabilirdi ki?
“Evet.”
324
“Cadılar bir elle kutsarken ötekiyle lanet yağdırabilir,” diye açık
ladı Victoria. “Bazısı diğerlerinden daha büyük bir büyü gücüne sa
hiptir ama hepsi tehlikelidir.”
3>Z3
“Ve iblisler,” diye ekledi M aıy Ann de titreyerek. “Onlan unutma.”
3AG
“Başka kimler var?” diye sordu Aden. Başka kimler onu kullan
mak istiyordu?
hiç gelmezler.”
2>2J
“Gel, gitmemiz gerek,” dedi Victoria bir anda ve onu gölgelere
doğru çekti.
“Bu kadar az bir miktar seni öldürmez,” dedi. “Dan senin tek
rar yaralandığını görmemeli. Böylece görmeyecek. Eve varmadan
iyileşmiş olacaksın.”
323
ya da alev almış gibi hissediyordu, vücudu kül olmadan önce tüm
bedeni yanıyordu sanki.
Riley onu bir kez daha çekiştirdi. Victoria yanından aynlana ka
dar Aden’a bakmaya devam etti. Victoria’nın “artçı etki” derken ne
den bahsettiğini düşünmemeye çalışıyordu.
yordu. Bu iyi bir şeydi işte. Aden nefes almaya çalışırken iki bük
lüm olmuştu. En sonunda bedeni serinledi.
Sokak arasını her şeye rağmen kontrol etmeye karar veren peri
tekrar harekete geçti. Aden Mary Ann’i arkadaşlarının gittikleri yö
nün ters istikametine yönlendirdi. Vampir kam içmenin artçı etki
lerini şu anda düşünmek istemiyordu.
2>2Q
yorlardı, bu kadar yakından bakarken bile. Ama onları gizlice izle
diğinde maskelerinin ardını görmeye başladı.
rümek zordu ama başardılar. Eğer yüz ifadesi de Mary Ann’inki gibi
korku doluysa başlan belada demekti.
“Sanki sana komik bir şey söylemişim gibi gül,” dedi Aden.
Mary Ann pek ikna edici olmayan bir kahkaha attı. “Belki de
gerçekten komik bir şey söylemelisin.”
“Evet.”
330
“Sanırım bugün. Hızlı postayla gönderecekler. Hatta şu an ka
pının önünde bile olabilirler.”
“Anlamıyorum.”
331
“Onunla konuşmayı planlıyorum. Benden kaçamayacağı ve odama
gitmemi söyleyemeyeceği bir zamanda yapmam lazım sadece. Yoksa
hiçbir zaman yanıt alamam. Ayrıca her şeyin netliğe kavuşmasına
ihtiyacım var.”
“Baban hâlâ işte, değil mi?” diye sordu eve girmeden önce.
2>q>Z
Mary Ann’in yatak odasının camından dışarı baktı. Victoria’nın
arabası hâlâ oradaydı. Onu bir kez daha kullanmaya karar verdi, fa
kat Crossroads Lisesi’nin önünde bırakmayacaktı. Biraz öteye park
edecek, vampir gelip onu alabilsin diye ormana saklayacaktı.
“Sen de.”
M aıy Ann’in paketi o akşam yedide günün son teslimatı olarak geldi.
Babası evde, çalışma odasındaydı. Muhtemelen Aden hakkındaki not
larına gömülmüş, Mary Ann’le karşılaşmasından yıllar önce onunla
arkadaşlık kurduğunu iddia etmesinin ardında mantıklı bir açıklama
arıyordu.
“Selam.”
“Nasılsın?” diye sordu Mary Ann. Akima başka bir şey gelmemişti.
“Daha iyi olabilirdim. Sabah bulantısı tam bir eziyet.” Bu düz
ton M aıy Ann’in canım gereğinden fazla yakmıştı. “Ailem bebeği al
dırmamı istiyor.”
“Aldıracak mısın?”
Penny bir an durup M aıy Ann’e baktıktan sonra birden ileri atı
lıp kendini ona bıraktı. Mary Ann bir an şaşırdı fakat Penny ağla
maya başlayınca ona sarılmaktan kendini alıkoyamadı. Boştaki eliyle
arkadaşının sırtını sıvazlayıp, “Tamam, sakin ol,” diyerek onu rahat
latmaya çalıştı.
33G
“Çok üzgünüm. Yemin ederim. Bir daha asla böyle bir şey yap
mayacağım. Bana güvenebilirsin. Dersimi aldım. Tann şahidimdir
dersimi aldım.”
Penny geri çekildi ama kollan hâlâ M ary Ann’in belinde sıkıca
duruyordu. “Değil misin?”
“Mary Ann teyze size yardım eder. Çocuklarla pek ilgim olmadı
ama öğrenmeye hazırım.” Bir gülümseme daha geldi, bu seferkinde
3>3>7
eski Penny’den bir şeyler vardı. “Eve dönmem lazım. Annemin de
diğine göre kaltaklık yaptığım için cezalıyım. Ama seninle yakın za
manda görüşmek, konuşmak istiyorum.”
33 »
Babası onu gördüğünde elindeki dergiyi hemen bıraktı. Endişe
gözlerinin etrafındaki çizgileri derinleştirmişti. “Sorun nedir, tatlım?”
3>3>9
“Ve ben de bunlar için onu sevdim. Şimdi de seviyorum. Ama
gerçeği öğrenmeyi de hak ediyorum. Gerçek annemin hikâyesini bil
mek benim hakkım.”
Mary Ann’in babası bir kez daha iç çekip kendini koltuğuna bı
raktı. Dirseğini kolçağa koyup elini şakağına dayadı. Solgundu, de
risinin altındaki mavi damarlar belirgindi. “Sana söylemeyi düşün
düm, sahiden düşündüm. Ama büyümeni, anlatacaklarımı duymaya
hazır olmanı bekliyordum. Ya duyacakların hoşuna gitmezse? Ya öğ
rendikten sonra sana bunları anlatmamış olmamı dilersen?”
34-0
Mary Ann başıyla onayladı. Kabullenmek zordu ama hikâyenin
tümünü duymalıydı. Neden hiç şüphelenmemişti? Odasında Anne’in
bir fotoğrafı bile yoktu. Kendi öz annesini yıllardır neredeyse akim
dan bile geçirmemişti.
Babasının gözleri fal taşı gibi açıldı. “Sen nasıl... Aden,” dedi sık
tığı dişlerinin arasından. “Zihnini yalanlarla dolduruyor.”
Hayır. Aden ona gerçeği veren tek kişiydi. “Onun hakkında ko
nuşmuyoruz. Bana yıllardır söylediğin yalanlar hakkında konuşuyo
ruz. Bence ikimiz de içten içe Aden’in yalan söylemediğini biliyoruz.”
Adamın bir anda beti benzi atmıştı. “İnsanların sağı solu belli
olmaz.”
“Yani sırf seni korkutmak için beş yıl bekledikten sonra beni
buldu, öyle mi? Ben daha o ilişkiye başlamadan önce erkek arkada
şımın adını bilmesi de tesadüftü yani.” Mary Ann neşesiz bir kah
kaha attı.
M ary Ann’in babası itiraz edecek gibi oldu ama ağzını kapatıp
sustu. Hiç böyle tehdit edilmemişti, yani Mary Ann’in bunu gerçekten
yapıp yapamayacağını kestirmesi imkânsızdı. Aslında Mary Ann de
emin değildi. O kadar kızgındı ki bunu yapabileceğini düşünüyordu.
Babası başını sert bir hamleyle sallayıp devam etti. “Anne lise
deyken hamile kaldı. Ailesi kızmıştı, özellikle de Carolyn. Hakkı da
vardı. Anne okulu bıraktı ve evlendik. Bunların tek iyi yanı annenin
sana hamileyken kaybolmayı kesmesi oldu. Anneliğin onu değiştir
diğini sanmıştım. Zorla evlenmemize rağmen mutluyduk. Sonra an
nen zayıf düşmeye başladı. Kimse nedenini bilmiyordu. O kadar zayıf
düştü ki seni kaybedeceğini sandık. Ama kaybetmedi. Dayandı. Sonra
sen doğdun ve Anne... o... o... hemen ardından öldü. Doktorlar ne
denini belirleyemedi. Onu riske sokan bir durumu yoktu ve daha da
zayıf düşmemişti. Ama seni kollarına aldığı gibi aramızdan ayrıldı.”
34-3
Hem bu yalan olmazdı. Kalbi hiç olmadığı kadar kırılmıştı, bu da
hastalık sayılırdı.
“Hayır, ben...”
Babası elini kaldırıp M ary Ann’in sözünü kesti. “Ya arabayı al
ya da burada kal. Seçeneklerin bu kadar.”
odasma gitti. Normalde giysilerle değil, kitaplarla dolu olan sırt çantası
her zamankinden hafifti ama ona hiç olmadığı kadar ağır geliyordu.
S4-4-
Saatler boyunca araba sürdü ve kendini kontrol etmeye çalışıp
yenilgiyle karşılaştığı bir savaş verdi. Günlük aklından çıkmıyordu.
Kasabada dolaşıp durdu, D ve M ’nin önünden geçti. İçeri giremeye
cek kadar duygusal olduğunu fark edince kasabaya geri döndü. A l
tın rengindeki ay yükselmişti. Trafik her geçen dakika yoğunluğunu
kaybederken bahçelerinde çalışan veya dışarıda rahatına bakan in
sanların sayısı da azalıyordu. Ama gölgelerin arasında saldırmak için
bekleyen neler saklanıyordu? Bu sorunun cevabından korkuyordu.
Ama Mary Ann yapamadı. Ona ihtiyacı vardı fakat tek başına
kalması gerekiyordu. Her şeyden çoksa... Her şeyden çok neye ihti
yaç duyduğunu bilmiyordu. Uzaklaşmak, unutmak. Mary Ann ara
basından çıkıp koşmaya başladı. Öğrendiklerinden, acıdan ve be
lirsizlikten koşarak kaçıyordu. Pençeleri yere vuran kurt da peşin
deydi. Ona yetişti, sırtına atlayıp onu yere serdi. Mary Ann soluk so
luğa ve hareket edemeden yerde uzanıp kaldı. Burası tehlikeli, dedi
kurt. Arabana geri dön. Hemen.
3>4S
gömlek ve pantolonu vardı. Arabaya binerken kapının menteşeleri
gıcırdadı, Riley yerini aldıktan sonra kapı kapandı.
34-6
manın verdiği mutluluğu hissedebiliyordu. Riley başparmağıyla ya
nağım okşadı. “Güven bana. Böylesi daha iyi. Arabadayız ve açıkta
yız. Ama buna daha sonra devam edebiliriz ve edeceğiz de.”
M aıy Ann uzun, titrek bir nefes aldıktan sonra cevap verdi. “Duy
gularımı kontrol altına alır almaz Aden’in yaşadığı çiftliğe gidecek
tim. Bir şekilde onu dışarı çıkanp ailesinin yaşadığı veya bir zaman
lar yaşadığı yere götürecektim. Sana, onunla aynı gün ve aynı hasta
nede doğduğumuzu söylemiş miydim?”
“Hayır.” Riley başını iki yana salladı ve hâlâ Mary Ann’i sarmakta
olan kollan, sırtında daireler çizmeyi bıraktı. “Tuhafmış.”
“Biliyorum.”
Motor çalıştı ve Riley aracı artık boş olan yola sürdü. Arabayı
sanki onun bir uzantısıymış gibi rahat kullanıyordu.
“Anlıyorum.”
3^7
“Sahiden mi?”
“Elbette.”
Riley, Mary Ann’e bir bakış attı. Gözleri kararmış, dudakları ha
fif şişmiş ve kızarmıştı, muhtemelen Mary Ann’inkiler de öyleydi.
“Beni şaşırtıyorsun. Başka kim olsa bir sürü soru sorarak veya
suçlamalar yaparak beni pes ettirmek isterdi.”
“Ne olursa olsun, baban seni seviyor,” dedi Riley. M aıy Ann’in
akimdan geçenleri okumuştu sanki. “Bu da seni çok şanslı biri ya
par. Benim annemle babam yok. Ben doğduktan sonra çok zaman
geçmeden ölmüşler. Beni, erkek çocukların savaşçı olması gerekti
ğine ve zayıflığın kabul edilir bir şey olmadığına inanan Victoria’nın
babası büyüttü. Beş yaşma geldiğimde her türlü silahı kullanmayı
öğrenmiştim ve ilk düşmanımı sekiz yaşında öldürdüm. Yaralandı
ğımdaysa...” Yanaklan kızarmıştı. Bakışlannı Mary Ann’den uzak-
laştınp boğazını temizledi. “Yaralandığımdaysa bana sanlacak, beni
öpüp iyileştirecek kimsem yoktu.
“Ah,” dedi Mary Ann bir kez daha. Ama bu sefer gülümsüyordu.
3 4 -9
yîR^ii imfl
“Evet.”
“Pencere... Kız...”
‘Varam az bir çocuksun,” dedi Aden, ama kendi sesiyle değil. Ko
nuşan Victoria’ydı. Hiç böylesine soğuk, merhametsiz bir ses tonu
duymamıştı. Victoria'nın öfkesini hissedebüiyor, içini kemiren açlı
ğını tadabiliyordu. Ama Victoria bunlan kesinlikle belli etmiyordu.
3S4-
“Beni veya sana yaptığım şey ile söylediklerimi hatırlamayacak
sın. Tek hatırladığın kelimelerimden duyduğun korku olacak.” Belki
böylece duyduğu korku adamın davranışlarını değiştirirdi. Belki de
değiştirmezdi. Ne olursa olsun, Victoria elinden gelen her şeyi yap
mıştı. Adamı öldürmek dışında elbette, buna izin yoktu.
Bir daha asla, diye düşündü Aden. Hem kendini hem de ka
nını ona sunacaktı. Onun dışında kimseden içmek zorunda kalma
yacaktı. Yaralarını saklayacak, kimseye göstermeyecekti veya Victo
ria onları iyileştirecekti. Ne olursa olsun, Victoria bir daha kendine
böyle eziyet etmeyecekti.
“Aslında değil. Seni benden uzak tutan bir şey anlamsız olamaz.”
3S6
nelik tehdit olarak görüyorsun. Demir yumrukla yönetip gelişigüzel
cezalandırıyorsun. ”
“Bu bana bir tehditmiş gibi geldi. Bunun cezasını biliyorsun, de
ğil mi? Senin gibi bir prens bile bunun için cezalandırılır.”
3>B7
dökülüyordu. Gecenin kokulan Aden’in burnuna geliyordu, çiy, top
rak ve hayvan kokulan.
“Shannon...”
Victoria ona emin olamadan baktı, ama geri çekilmedi. “Ne gör
dün?”
3S.9
Aden çabucak duş aldı, giyindi ve Victoria’nın söylediği gibi çan
tasını hazırladı. Bir kot pantolon, birkaç tişört, diş macunu ve fırça
sını yanına aldı. Victoria’nın yanında ağzı koksun istemiyordu. Za
ten duyulan başkalanndan güçlüydü.
Evet, uyarmıştı. Aden ise yola tam gaz devam etmişti ve buna
pişman olamıyordu.
360
Mary Ann ise anlaşılmaz bir şeyler geveleyip elindeki defteri
okumaya devam etti.
30
senin gibi zamanda yolculuk yapabildiği ve sizin komşunuz olduğu.
Bak.” Belgeleri tekrar kaldırıp adresleri gösterdi. “Birkaç kez bak
mama rağmen doğum tarihi ve hastaneye o kadar takılmıştım ki gö
zümden kaçmış. Hatta annemin günlüğünü okumasam farkına bile
varmayabilirdim.
Benzerlikleri düşün.
362-
Benzerlikler. Aden’in annesi Mary Ann’in annesini rahatlatıyordu.
M ary Ann şu anda Aden’i durduruyordu. Ama Aden’in bunu yapa
bilmesi, aynı kabiliyete sahip olması... Aman Tanrım.
İşte böylece fikir ortaya çıkmıştı. Eve, Mary Ann’in annesi ola
bilirdi.
O anda Aden başka bir şeyin daha farkına vardı. Eğer sesler ger
çekten hayaletlere aitse onların özgürlüklerine kavuşmalarına yar
dım etmeliydi. Yapamadıkları için pişman oldukları tek şeyi yapma-
lanna yardım etmeliydi. Sonra onlar da John gibi uçacak, muhteme
len diğer dünyaya göçeceklerdi. Kendi bedenleri olmazdı belki ama
huzura ererlerdi. Elijah bunu öngörmüştü. Yakında arkadaşlarından
biri serbest kalacaktı. Yani yoldaşlarından birinin son dileği kabul
olacaktı. Eve anaç biriydi, son pişmanlığı kızını görememek olabilir
miydi? Onunla konuşamamak, ona sanlamamak... Her şeyden fazla
istediği şey bu olabilir miydi? Bunu öğrenmenin tek yolu vardı...
364-
VİRMİ İKİ
36S
Kendini ileri bıraktı, ağırlaşan ayaklarını hareket etsinler diye
zorlamıştı. Ama yatağa vardığında dizleri çözüldü. Riley onu yaka
layıp yanma yerleştirdi. Bililerini sarsmamak, bağırıp çağırmamak
için kendini zor tutuyordu. Yaşadıkları hem çok fazla hem çok azdı.
Her şey ve hiçbir şeydi. Umut ve yenilginin korkunç ve güzel bir ka
rışımıydı. Sonunda sessizliği bozan Riley oldu.
“Bu doğru olamaz. Senin içinde tutsak kalan ruhlardan biri Mary
Ann’in annesi olamaz.”
366
kimseyi çekmiş olamam. Onunla konuşmadan bunu bilemeyiz, ta
bii önce onu bulmamız lazım. Başka kimseyi, hayaletleri ya da artık
neyseler onlan çekmemiş olmamın nedeni de belki sadece doğum
anında savunmasız olmamdı. Belki de bebekken bile kendimi koru
mayı öğrenebilmişimdir. Belki de başkalarına yer kalmamıştır. Bu
nun nedenini asla öğrenemeyebiliriz.”
<¿67
Aden’in gözleri kapandı. Nefes alıp veriyordu. Her nefes alışı
yüksek sesli, her nefes verişiyse fırtınadan önceki sessizlik gibiydi.
“Merhaba, M aıy Ann,” dedi Aden. Hayır, Eve. Ses Aden’m sesiydi
ama daha önce hiç duymadığı bir yumuşaklık taşıyordu. Mary Ann
ürperdi, Aden’a sarılma isteği her zamankinden güçlüydü. “Merhaba.”
“Bu çok saçma,” dedi Mary Ann. “Bundan bir sonuç almamıza
imkân yok. Ben annem hakkında hiçbir şey bümiyorum, sen de bilmi
yorsun. Benim hakkımda da bir şey bilmiyorsun.” Ses tonundaki kız
gınlığa şaşırmıştı. Eve’e değil, yaşayamadığı şeylere kızıyordu. Onun
hakkında bir şeyler biliyorsun, diye kendine hatırlattı. Günlük. Bir
parçasını çoktan aklına kazımıştı.
36»
“Hayatını, Aden’dan öncesini hatırlayabiliyor musun?” diye sordu
Mary Ann.
“Evet.”
“Ona karşı bir şeyler hissettin mi? Aden’in bana karşı hissetti
ğini söylediği açıklanamaz sarılma isteği gibi?” M aıy Ann hâlâ o is
tekle mücadele ediyordu.
“Ya şimdi?”
369
bir şey bu!” Aden-Eve’in başı yana yattı ve yüzüne tekrar bir gülüm
seme geldi. “Tüm sesler. Vay be. Herkesin sesini kısmanın ne kadar
zor olduğunu unutmuşum. Aden bana zamanda geri gitmek için ak
lımda hayatımın belirli bir zamanının olması gerektiğini söylüyor ve
ben kendime dair hiçbir şey hatırlamadığımdan, başkası olsam bile,
onun geçmişi hariç gidecek yerim yok.”
370
ve kapılmamak için çok uğraştığı o aptalca umut suratından akıp gi
derken Aden-Eve’in dönüşünü bekledi. Kendine Aden-Eve’in sadece
Aden’m geçmiş versiyonlarından birine gittiğini tekrarlayıp duruyordu.
Mary Ann ilk başta sabit durmaya çalıştı. Bu onun için hiçbir
şeyin ispatı değildi. Kimse bütün bir ömrü bu kadar çabuk hatırla-
yamazdı. Değil mi?
371
Eve’in bu ayrıntıları bilmesine imkân yoktu. Mary Ann nefes
almayı bıraktı. Doğruydu demek ki. Eve gerçekten onun annesiydi.
Eve gerçekten onun annesiydi! Bir anlığına duygulan uyuşmuş, tepki
veremeyecek kadar afallamıştı. Sonra içinden neşe akmaya başladı.
En saf, en çarpıcı haliyle neşe dokunulmadık yerini bırakmamıştı.
Eve, Mary A n n ’in saçını okşadı. “Bana Carolyn teyzenin sana iyi
baktığını söyle. Bana mutlu bir yaşam sürdüğünü söyle.”
37Z
dönüp bir şeyleri yeni baştan yapma yeteneğimi durdurmuş olabi
lirsin ama ben buna seviniyordum. Kaç kez geçmişte hata yapıp ge
leceğimi berbat ettiğimi sana anlatamam. Hayatımda ilk kez, ister
kazara ister bilinçli bir şekilde geri dönemiyordum. Yani gördüğüm
harika gelecek güvendeydi. Seni taşıdığım dokuz ay hayatımın en
güzel aylarıydı. Bana verdiklerin için sana asla yeterince teşekkür
edemem. Benim tatlı kızım, orada olmamam senin için daha iyiydi.
Kendimi tanıyorsam geriye dönüp hayatındaki her şeyi düzeltmeye
çalışırdım. Bu seni yıkabilir, öldürebilirdi. Ben de bununla yaşaya
mazdım. Baban da bunu kaldıramazdı.
“Baban daima iyi biri oldu. Beni sır olarak sakladığı için ona
kızma. Ben hayatının zor bir parçasıydım. Ayrıca iyi bir parçasıy-
dım.” Eve gülümsedi. “Saatlerce dışarıda uzanır, birbirimize sarılıp
yıldızlan seyrederdik.”
3>73>
baktığında artık Aden’i görmüyordu. Uzun, siyah saçları, sivri elmacık
kemikleri, küçük burnu ve kalp şeklindeki ağzıyla Eve’i görüyordu.
Muhtemelen kendi yarattığı bir ülüzyondu ama buna aldırmıyordu.
Eve, M ary Ann’in yanağına düşen bir perçem saçı alıp kulağı
nın arkasına itti. “Doğduğunda seni kundaklayıp kollanm a bıraktı
lar. Sana baktığımı ve ne kadar güzel olduğunu düşündüğümü ha
tırlıyorum. Yavaşça gittiğimi hissedebiliyordum ama uzanıp seni al
nından öpecek kuvveti bulabildim. Sonra zihnim tek bir düşünceye
yoğunlaştı: Bir gün. Bana onunla sadece bir gün verin. Eksiksiz bir
yaşam için tek istediğim bu.”
“Onun zihnine geri dönüyorsun, değil mi?” diye sordu Mary Ann
çaresizce. “Orada olacaksın, yine konuşabileceğiz.”
3>7<t
“Çok üzgünüm, meleğim. Ben... bu vücudu terk ediyorum. Şim
diden ayrılmaya başladığımızı hissedebiliyorum. Aden, tatlım,” dedi
Eve gözlerini kapatıp, “bırakman lazım. Seni seviyorum, ama doğru
olanı yapmalıyız. Bu iş böyle bitmeli. Artık farkına vardım. Bana kı
zımı verip son dileğimi yerine getirdin ve ben de her zaman senin
sahip olman gereken şeyi, seni, sana veriyorum.”
O kirpikler bir kez daha açıldı ve Eve uzanıp kızının yüzüne do
kundu. Nazikçe gülümsüyordu. “Seni çok seviyorum. Yaptığım en iyi
şey ve tek yaşama nedenimsin. Sana hep değer vereceğim. Bunu sa
kın unutma.” M ary Ann’i kendine çekip tıpkı doğduğu anda yaptığı
gibi onu alnından öptü. Böylece veda ediyordu.
37S
M ary Ann, sessiz sedasız, Aden’in gülümseyip ona Eve’in hâlâ
orada olduğunu, onunla konuştuğunu söylemesini bekledi. Ama da
kikalar geçti, zaman sanki canlı bir varlıktı da M aıy Ann’in arkasında
durmuş ona durmadan, “Birkaç saniye daha,” diye fısıldıyordu. Ama
gerçeklik asla değişmezdi. Sonunda Mary Ann’in omuzlan çöktü, ba
şını ellerinin arasına bıraktı.
376
Bir hafta sonra
2>77
Julian, Elijah ve Caleb da kim olduklarını ve son dileklerinin ne ol
duğunu öğrenip gidecek, Aden yalnız kalacaktı.
“Hayır.” Aden ayağının ucuyla bir çakıl taşma vurdu. “Bir şey
mi oldu?”
37»
Terapi. Eve onu geçmişe götürdüğü ve Aden geleceği değiştir
diği için şimdi gördüğü yeni doktor... tuhaf biriydi. Monoton, ilgi
siz görünümlü ve fazlasıyla ciddi biri. Aden adamın onu durgun ve
duygusuz gözleriyle inceleyebilmek için kilit altına almasından az çok
korkuyordu. Bu yüzden de çok dikkatli davranıyordu.
3>73
“O zaman biz de öyle yapanz,” dedi Mary Ann yerde duran meşe
palamutlarına tekme atarken.
Riley tam ağzını açıp ona itiraz ederek savaştan uzak durma
sını söyleyecekken bunu yapmamanın daha iyi olacağını düşündü.
“Vay canına.”
380
insanlara sadece besin gözüyle bakarlar. Şimdiden sana karşı olan...
merakımı sorguluyorlar.”
“Ne...”
Ah, hayır, dedi Elijah aniden. Ah, Aden. Çok üzgünüm. Cevabım
duydum. Sana söyleyecek, ama hemen tepki verme. Tamam mı?
3ÖA
Victoria bakışlarını kaçırdı. Bir an geçti. Victoria kafasını bir
kez salladı. “Bu konuda babamla tartışamam. Doğumumdan beri
bunun planını yapıyor.”
“Peki ya ablaların?”
Aden bir ses duydu. Birisi yerdeki dallardan birine basıp kır
mıştı. Riley’nin nefesini tutmasını, M aıy Ann’i arkasına çekerken
Mary Ann’in inlemesini duydu.
3Ö3
Aden ileri atılıp Victoria’nın önüne geçti. Eğilip çizmelerinden
hançerlerini çıkarırken bütün gözler üzerindeydi. Gümüşü kollarına
bastırarak gizliyor, kabzaları sıkıca tutuyordu.
Ama karşılık alamadı ve Caleb sıkıntısını belli eden bir nefes verdi.
“Bizi hanginiz çağırdı?” diye sordu başka bir kadın, kurdu hiç
önemi yokmuş gibi yok sayarak.
384-
Victoria ayağa kalkmış ve Aden’in yanında soluk soluğa ve kı
yafetinden yapraklar düşerek duruyordu. “Bizi bırakacaksınız,” dedi,
“yoksa babamın gazabını hissedersiniz.”
“Hayır,” diye araya girdi Aden. “Asla. Sizin gibi ben de doğama
karşı gelemem. Böyle olmasını istemesem de sizi ben çağırdım. Bunu
istemedim, bilerek yapmadım ama insan olmayan varlıklar bana çe
kildiklerini hissediyorlar.”
Başka bir cadı daha öne çıktı, saçları uzun ve kızıldı. “Eğer do
ğana karşı gelemiyorsan çekim gücünü nasıl böyle saklayabildin?”
3ÖS
Riley cadıya doğru hamle yaptı, dudaklarından salyalar akıyordu.
Cadı irkildi ama geri çekilmedi.
3B6
Sarışın umursamaz bir tavırla, “Görüşmek üzere,” dedi.
“İyi misin?”
Ne kadar da güzel bir gün oldu, diye düşündü Aden başına gi
receği belli olan ağrıyı şakaklarını ovarak engellemeye çalışırken. Kız
arkadaşı başka biriyle nişanlıydı, arkadaşlarının hayatlarının sorum
luluğu sırtına yüklenmişti, Caleb onu bir grup cadı için bırakıp gide
bilirdi. Caleb o anda bile Aden’in zihninde dört dönüyor, ona “boyun
eğmesi gereken” inatçı sarışın cadı hakkında konuşup duruyordu.
387
Hep birlikte hızla ormanı geçtiler. Yanlarından geçtikleri tav
şan ve sincaplar da kendi evlerine gitmek için acele ediyordu. Teh
likeyi sezmiş olmalıydılar.
“Nasıl?”
İyi ya da kötü.
3&8
yiR^i dört
O gece Riley, Mary Ann’le kaldı. Penceresi kapalı ve kilitli olsa da dı
şarıda nöbet tutan kurtların ulumalarını duyabiliyordu. Sabah olan
lara rağmen konuşup güldüler, hatta yine öpüştüler. Mary Ann ancak
sabah olup güneş doğunca ve kurtlar ulumayı kesince uykuya daldı.
“Evet.”
3>90
Riley önce cevap vermedi. Mary Ann, Riley’nin başına geleni
anlatmayacağını düşündü. Tam bu sırada Riley iç geçirdi ve konuş
maya başladı. “Birkaç yıl önce bir cadıyla çıktım. İlişkiyi bitirmeye
çalıştığımda kızdı ve beni lanetledi. Kardeşlerim de bundan payla
rım aldı. Öleceğimiz güne kadar arkadaş bildiğimiz herkese inanıl
maz güzel görünecektik.”
391
kurt halindeyken bile sevmişti. Gücünü ve çarpıcılığını sevmişti. “La
netten kurtulmalarının başka yolu yok mu?”
Hafta sonu gelmişti ve bunun tek anlamı vardı. “İşe gitmem la
zım. Haftalardır uğramadım.”
Riley omzunun üzerinden ona sert bir bakış attı. “Bugün de git
meyeceksin. Arayıp hasta olduğunu söyler misin lütfen?” diye ek
ledi sonra.
3>c,2
“Kovulmak ölmekten iyidir. Kasabada kaç tane cadı ve peri ol
duğunu unuttun mu? Daha önceleri tehlikeliydi ama şimdi bu düpe
düz intihar olur. Cadılar seni tanıyor. Evde kalmanı tercih ederim.”
2>92>
düşündü. Yakında ona affedildiğini söyleyecekti. Mary Ann, babası
nın hayatta tutunacağı tek dalıydı. Ve babası onu seviyordu.
Riley ona sıkıca sarılıp fısıldadı: “Victoria sana bir hediye ge
tirdi, yatağının altına bak.” Riley bunu söyledikten sonra onu bıra
kıp pencereye doğru gitti. Gözden kaybolduğundaysa Mary Ann ya
tağının altına baktı. Üzerinde kırmızı bir fiyonk olan orta boyda bir
kutu gördü. Titreyen ellerle karton kutuyu halının üzerinde çekip
çıkardı ve kapağını açtı. Kutunun içindekini gördüğünde gülmeden
edemedi. Gecenin de gülerek biteceğini umut ediyordu.
Harika.
3>S&
“Dan’e senden hastalık kaptığımı, beni yatağıma yatırdığım söyle.”
Shannon bunu kabul edip gitmeden önce sadece bir an için du
raksadı. Aden diğer çocukların koridorda akşam yemeği hakkında
konuştuklarını, uzaklaşan ayak seslerini ve dış kapının kapanış se
sini duydu. Çarşaflarının altına birkaç yastık sıkıştırıp ışıklan kapadı.
Victoria nerede kalmıştı? Gelmiş olması gerekirdi.
“İç o zaman.”
395
Victoria bakışlarını Aden’in boynuna indirdi. Kristal gözlerinde
hasret vardı. Aden onu bu hafta defalarca beslemişti.
“Hayır,” dedi Aden ikisine de. Bu gece hayatta kalmak için gücüne
ihtiyaç duysa da Victoria’nın canının yanmasına izin vermeyecekti.
“Ah, Aden,” dedi Victoria titrek bir nefesle. Başını Aden’in om
zuna dayadı. “Çok korkuyorum. Senin için, bizim için.”
“Ters giden çok şey var, hem de her şey üst üste geldi. Önce ca
dılar. Şimdi de Dan’le konuşan peri.” Elinden tutup Aden’i ana bi
naya doğru götürdü. “Gel, göstereyim.”
3>9G
Mutfağa yaklaşıp pencereden içeri baktılar. Neyse ki dışarısı ka
ranlık, içerisiyse iyi aydınlatılmıştı. Böylece görünmeden içeriyi sey
redebiliyorlardı. Dan içeride çocuklarla uzun boylu, kaslı, gümüşi
beyaz saçlı bir adamı tanıştırıyordu. Adamın sırtı Aden’a dönüktü.
sin yaralanırız.”
yor olabilir.”
ması yanda kesüdi. Aden ve Victoria eğildi ama eğümeden önce Aden
adamın zümrüt yeşili gözlerini, meleklerin muhtemelen methiyeler
düzdüğü mükemmel yüzünü ve hafif sivri kulaklannı görebilmişti.
3>97
“Şüphesiz. Periler güçlerinin çalındığını düşünmedikleri sürece
insanlara bir şey yapmaz. Güce her şeyden çok değer verirler. Şeniyse
anlamayacaklar, tehdit bileceklerdir. Ama diğerlerine bir şey olmaz.”
Aden’in kısa süre sonra bindiği araba Mary Ann’in babasının de
ğildi. Siyah, şık ve sportif bir araçtı. Daha önce Aden’in hiç görmediği
bir modeldi. Çalıntı mıydı? Aden ve Victoria oldukça dar olan arka
koltuğa geçtiler. Aden arkaya geçerken Mary Ann’in kostümüne bir
göz attı. Kırmızı ve beyaz damalı, uyluğunun yansına gelen bir elbi
sesi, uzun, kırmızı pelerini ve beyaz topuklu ayakkabılan vardı. Ri
ley ise kostüm giymemişti.
398
Gidecekleri yere giderken Aden’in içindeki hisler endişeye kay
mıştı. Elijah’nın kıyamet tellallığı da pek iyi gelmiyordu. Bu akşam
olacaklar birçok şeyin gidişatını değiştirecekti. Hayatı, Victoria’yla
geçirdiği zaman... Ya her şeyi berbat ederse?
3>99
Victoria’ya bu konuda bir şeyler sormak için zaman yoktu. Araba
durdu ve hepsi arabadan indi. Arabanın kapılan kapandığı an evin
kapısı açıldı ve uzun bir figür dışan çıktı. Aden, dışan çıkanı anında
tanıdı ve suratını astı. Dimitri. Öfke Aden’i sarmıştı.
4-00
limeler o kadar sessizce söyleniyordu ki ona cırcır böceklerini ha
tırlatmışlardı.
401
lan attığı belliydi. Vampir ise bu durumu umursamadan içmeye de
vam ediyordu.
“Seni iğrenç...”
4-02.
uzun süre ölü kalmayacaktı. Tam bu sırada Ozzie doğruldu, donuk
gözlerini kırpıyor, dilini iştahla oynatıyordu.
4-03
VİR£[İ 3ÇjŞ
Victoria ne düşünmüştü?
40S
Dimitri sırıttı. “Bundan o kadar emin olmazdım. Bugün pek çok
şeyin değiştiğini göreceksin, Prenses.”
“Görürsün.”
Birkaç erkek vampir öne çıktı ama Aden kan damlayan hançerle
rini kaldırıp Dimitri’nin boğazına dayayınca durdular. Aden, Dimitri’ye
bu şekilde, boğazına saldırarak zarar veremeyeceğini biliyordu. Ama
tek ve ufak bir hamleyle onu zayıf yerinden, gözünden vurabilirdi.
4-06
Bugün ölmemelisin, dedi Caleb. Cadıların toplantısına gitmelisin.
407
leşini tamamlarken Victoria’yı karanlık bir bakışla yerine çivilemişti.
Kadife elbisesi içinde kılığına girdiği kayıp prenses gibi duruyordu.
“Ne demek istiyorsun?”
“Hayır. Hayır!”
Evet, diye düşündü Aden, ve ona ben yardım ettim. Vlad’ı ben
uyandırdım. Onu za y ıf düşürdüm. Bunu fark ettiğinde Victoria on
dan nefret edecek miydi?
“Metin ol, Prenses. O bir kraldı ve bir kral gibi savaştı. Beni ne
redeyse yeniyordu. Ama sonunda ben galip geldim.” Dimitri her za
mankinden daha kendini beğenmiş bir tarzla konuşuyordu. “Ve onu
yenen kişi olarak tüm varlığına el koyuyorum. Halkına. Kızma. Za
ten hep benim gelinim olması gereken kızına. Kral benim. Artık size
ben hükmediyorum. Yeni bir çağ başladı!”
“Babana hep değer vermişimdir,” dedi Dimitri. “Ama her iyi sa
vaşçı gibi güce daha çok değer veriyorum. Fırsatı yakaladım ve kul
408
—
landım. Vlad’ın beni anlayacağını düşünüyorum. Sen de günün bi
rinde şu pis insanı unuttuğunda bana teşekkür edeceksin. Seni güçlü
birisinin idare etmesi lazım, Victoria. Vlad sana o gücü sunmuyordu.”
4-C0
Kollan serbest kalan Aden hançerini Dimitri’nin gözüne soktu.
Dimitri bunu beklemiyordu, o yüzden kendini buna karşı savunmayı
da düşünmemişti. Lanetli bir çığlık attı, yarasından kan fışkırıyordu.
Aden sindi, çığlık yüzünden onun da muhtemelen kulaklarından kan
geliyordu. Dimitri’nin kanı Aden’in ağzına girince Aden hemen tü
kürdü. Ama kanın birazı çoktan boğazından aşağıya inmişti. Yakı
yordu. Çok yakıyordu.
“Victoria!”
4-10
Victoria, Aden’in ne istediğini biliyordu. Bir anda kolunu kurta
rıp yüzüğünü Aden’a attı. Yüzüğün içindeki sıvı azalmıştı. Ama Aden
hançeri Dimitri’den çekip çıkarabilmişti.
f li
fini geri çevirmeyi düşünmedi bile. Victoria’nın iyileştirici kanı olma
dan biterdi, savunmasız kalıp arkadaşlarını da savunmasız bırakırdı.
<HZ
“Tabii, Majesteleri,” dedi Riley ve koşarak aldığı emri yerine ge
tirmeye gitti. Bu çok tuhaftı. Riley, Tucker’dan nefret etmesine rağ
men emre uyuyordu. Aden’in memnun olması gerekirdi. Başka kim
olsa memnun olurdu. Buna rağmen kendini bağırırken buldu.
Gözleri fal taşı gibi açılan Victoria ağzını eliyle kapadı. “Sıvı,
Dimitri’nin de tırnaklarına bulaşmış olmalı.”
Bir yıldı belki. Belki de birkaç ay. Ama neticede yakın zamanda
ölecekti. Aden yutkundu.
4-iS