Professional Documents
Culture Documents
Ölüm Kapısı
Cilt1
Ejder Kanadı
MARGARET WEIS
TRACY HICKMAN
İthaki Yayınları Mühürdar Cad. İlter Ertüzün Sok. 4/6 81300 Kadıköy İstanbul
Tel: 0216 330 93 08 Faks: 0216 349 14 35
penguenithaki@superonline.com
www.ithakiyayinlari.com
Ruhu tutsak alabilecek tek zindan
özbenliktir.
-Henry Van Dyke
ÖNDEYİŞ
ORTA ALEM
ORTA ÂLEM
ORTA ÂLEM
ORTA ÂLEM
ORTA ÂLEM
ORTA ÂLEM
ORTA ALEM
HET, DREVLİN
AŞAĞI ÂLEM
AŞAĞI ÂLEM
RAHM, DREVLIN
AŞAĞI ÂLEM
RAHM, DREVLİN
AŞAĞI ÂLEM
RAHM, DREVLIN
AŞAĞI ÂLEM
RAHM, DREVLİN,
AŞAĞI ALEM
ORTA ÂLEM
PITRIN'İN SÜRGÜNÜ,
AŞAĞI ÂLEM
AŞAĞI ÂLEM
AŞAĞI ÂLEM
LEK, DREVLİN
AŞAĞI ÂLEM
LEK, DREVLIN
AŞAĞI ÂLEM
PITRIN'İN SÜRGÜNÜ
ORTA ÂLEM
Ok ve yay tutan el
Tavlanmış zincire dolanan ateş
Her şey alev, kalp aşar dağı
Soylu yollar senin
Ellx halkı Yanan kalp!
Yön ver istence
El güder ateşin istencini
Elbc'in şarkısını el dürter
Ateş, kalp ve, yurt şarkısını
Yolculukta doğan ateş
Alev hafif bir çağrı gibi
Huysuz adım, sönen amaç
Ateş yine yön verecek
Ok ve yay, duygular ve kalptir
Zincir hayat, dağlar ayrılık
PITRIN'IN SÜRGÜNÜ
ORTA ÂLEM
PITRIN'İN SÜRGÜNÜ
ORTA ÂLEM
GÖKLERİN DERİNLİKLERİ
ORTA ÂLEM
GÖKLERİN DERİNLİKLERİ
ORTA ÂLEM
GÖKLERİN DERİNLİKLERİ
DÜŞERKEN
GÖKLERİN DERİNLİKLERİ
DÜŞERKEN
DREVLIN
AŞAĞI ÂLEM
RAHM, DREVLIN
AŞAĞI ÂLEM
RAHM, DREVLİN
AŞAĞI ÂLEM
RAHM, DREVLİN
AŞAĞI ÂLEM
"Alfred"
"Efendim?"
"Ne söylediklerini anlayabiliyor musun?"
Hugh, Geg'le gevezelik etmekte olan Bane'i işaret etti.
Mercankaya üzerinde tökezleyerek yürüyorlardı. Fırtına
bulutları arkalarında toplanmıştı ve rüzgâr gittikçe
şiddetleniyor, yıldırımların paraladığı mercankaya
parçalarının arasında uğulduyordu. Önlerinde Bane'in
görmüş olduğu şehir vardı. Daha doğrusu, bir şehirden çok,
bir makineye benziyordu bu.
"Hayır, efendim," dedi Alfred, doğrudan Bane'in sırtına
bakarak ve normalde konuştuğundan daha yüksek sesle
konuşarak. "Bu insanların dilini bilmiyorum. Ne bizim
ırkımızda, ne de Elfler arasında bilen çok fazla insan
olduğunu da sanmıyorum."
"Elflerin bazıları biliyor -su gemilerinin kaptanları. Ama
sen bilmiyorsun, ben de Stephen'ın bildiğini tahmin
etmiyorum. O zaman Ekselansları nereden öğrendi?"
"Nasıl sorabilirsiniz, efendim?" dedi Alfred, anlamlı
anlamlı göklere göz atarak
Atıfta bulunduğu fırtına bulutları değildi. Orada,
Maelstrom'un çok çok yukarısında, gizemustalarının kendi
kendilerini sürdükleri Yüksek Âlem vardı Efsanelere bakılırsa
orada, en açgözlü insanların bile rüyalarında göremeyeceği
zenginlikler, en yaratıcı insanların bile hayal edemeyeceği
güzellikler içinde yaşıyorlardı.
"Başka bir ırkın veya kültürün dilini anlamak, en basit
büyülerden biridir. O taktığı tılsım -Ah!"
Alfred'in ayağı bir yan yola sapıp, çukura girmeye karar
verdi ve Alfred'in geri kalanını da beraberinde götürdü.
Adamın haykırması üzerine Geg durup korku içinde
çevresine baktı. Bane gülerek bir şey söyleyince Geg yoluna
devam etti. Hugh Alfred'i kurtardı. Kolunu tutup ona kaba
zemin üzerinde yol göstererek hızla ilerledi. İlk yağmur
damlaları gökten düşmeye başlamış, mercankayayı yüksek
sesle dövüyordu.
Alfred Hugh'ya huzursuzca yan yan baktı ve Usta,
gözlerinin sessiz kalması için yalvardığını gördü. Bu yalvarış
Hugh'a istediği, yanıtı vermişti ve bu Alfred'in Bane'in
duymasını istediği bir yanıt değildi. Elbette Alfred Geglerin
dilinden anlıyordu. Hiçkimse anlamadığı bir dili bu kadar
dikkatle dinlemezdi ve Alfred de Bane ile Geg'i dikkatle
dinlemişti. Daha da ilginç olan -Hugh'ya göre-Alfred'in bunu
Bane'den gizliyor oluşuydu.
Hugh Ekselanslarını gizlice dinlemeyi kesinlikle
onaylıyordu, ama bu başka rahatsız edici somları
beraberinde getiriyordu. Kâhya Gegceyi nerede -ve nasıl-
öğrenmişti? Alfred Montbank kimdi -ya da neydi?
Fırtına tüm ölümcül öfkesiyle koptu. İnsanlarla Gegler
kendilerini Rahm'e zor attılar Yağmur çevrelerinde gri bir
duvar gibi dökülüyor, görüş alanlarını kısmen kapatıyordu.
Ama makinenin yaptığı gürültü öyle yüksekti ki, fırtınanın
içinden duyabiliyor, titreşimlerini ayaklarının altında
hissedebiliyor ve doğru yönde ilerlediklerini
anlayabiliyorlardı.
Geglerden oluşan bir kalabalık onları kapılardan birinde
bekliyordu. Geldiklerinde hepsini makinenin içine aldılar.
Fırtınaya ilişkin sesler duyulmaz oldu, ama makinenin
sesleri yüksekti, yukarıda, aşağıda, çevrede ve her yerde
gümbürdeyip duruyordu. Bir tür silahlı muhafıza benzeyen
bir çok Geg, ayrıca bir elf lordunun hizmetkârı gibi giyinmiş
bir Geg daha, endişeyle onları selamlamak üzere
bekliyorlardı.
"Bane, neler oluyor?" diye sordu Hugh yüksek sesle,
makinenin gürültüsünü bastırmaya çalışarak. "Bu adam
kim? Ne istiyor?"
Bane Hugh'ya kendinden memnun bir sırıtışla karşılık
verdi. Yeni edindiği güçten pek memnun olduğu
görülebiliyordu. "Bu halkın kralı o!" diye bağırdı Bane.
"Ne?"
"Kral! Bizi bir tür yargı salonuna götürecek."
"Bizi daha sessiz bir yere götüremez mi?" Hugh'nun başı
zonklamaya başlamıştı.
Bane dönüp krala sordu. Tüm Gegler dönüp ona dehşet
içinde bakarak, başlarını sallayınca şaşırdı.
"Bunlara da ne oluyor?"
Prens kıkırdamaya başladı.
"Ölecek bir yer istediğini sandılar!"
O sırada, ipek pantolon ve yıpranmış kadife bir ceket
giymiş bir Geg, kral tarafından Bane ile tanıştırıldı.
"Senin ne olduğunu sanıyorlar, çocuk?" diye sordu Hugh.
"Bir tanrı," diye yanıt verdi Bane havalı bir şekilde.
"Bekledikleri bir tanrı varmış anlaşılan. Onları
yargılayacağım."
Gegler yeni buldukları tanrı ile Rahm sokaklarında
yürüdüler -Yıksı-diksi'nin altından, üstünden ve dosdoğru
içinden geçen sokaklarda. Usta Hugh hayatında öyle çok
fazla şeye hayranlık duymamıştı -ölüm bile onu fazla
etkilemezdi- ama bu makineye hayran kalmıştı. Şimşek gibi
çakıyor, parıldıyor, kıvılcımlar çıkarıyordu. Gümbürdüyor,
çınlıyor, tıslıyordu. Pompalıyor, dönüyor ve yakıcı buhar
bulutları fışkırtıyordu. Cızırdayan mavi şimşeklerden yaylar
yaratıyordu. Görebileceğinden çok daha yükseğe çıkıyor,
hayal edebileceğinden çok daha derine iniyordu. Devasa
dişliler birbirine geçiyor, devasa çarklar dönüyor, devasa
kazanlar kaynıyordu. Kolları, elleri, bacakları, ayaklan vardı
ve hepsi parlak metalden yapılmıştı. Hepsi, bulundukları
yerden başka bir yere gitmekle meşguldüler. Kör edici bir
ışık saçan gözleri, gıcırdayıp öten ağızları vardı. Gegler
üzerine tırmanıyor, sürünüyor, aşağı iniyor, açıyor,
dolduruyor, sevgi dolu bir özen ve adanmışlıkla bakıyorlardı.
Bane de etkilenmişti. Faltaşı gibi açık gözlerle bakıyordu.
Ağzı, pek de tanrısal olmayan bir şekilde, şaşkınlık içinde
açılmıştı.
"Bu harika!" dedi çocuk nefes nefese. "Hiç böyle bir şey
görmemiştim!"
"Görmediniz mi, Saygıdeğer Efendimiz?" diye haykırdı
başatusta, çocuk-tanrıya hayret içinde bakarak. "Ama onu
siz tanrılar yaptınız!"
"Ah, şey, evet," diye kekeledi Bane "Yani demek
istediğim, sizin kadar özenle bakan kimseyi görmemiştim!"
diye bitirdi aceleyle, sözcükleri bir rahatlama duygusuyla
telaffuz ederek.
"Evet," dedi başpapaz vakarla, yüzü gururla parlıyordu.
"Çok iyi bakıyoruz ona."
Prens dilini ısırdı. Bu harika makinenin ne yaptığını
sormayı çok istiyordu, ama bu küçük kralın ondan her şeyi
bilmesini beklediği açıktı -bir Tanrı için pek de mantıksız bir
varsayım sayılmazdı bu. Bane bu konuda da tek başınaydı,
babası, Aşağı Âlem'deki bu makine hakkında tüm
bildiklerini aktarmıştı. Bu tanrı olma meselesi başta
göründüğü kadar kolay değildi ve Prens tanrılığı bu kadar
çabuk kabul ettiğine pişman olmaya başlamıştı. Bir de şu
yargı meselesi vardı. Kimi yargılayacaktı ve neden? Birilerini
zindana mı göndermesi gerekiyordu? Öğrenmesi
gerekiyordu, ama nasıl?
Bane, küçük kralın biraz fazla kurnaz olduğuna karar
vermişti. Saygılı ve nazikti, ama oğlan, kendisi bakmazken,
Geg'in onu keskin ve delici bakışlarla incelediğini görmüştü.
Prens'in sağında yürüyen Geg ise, ona bir sefer sarayda
gördüğü bir maymunu hatırlatıyordu. Duyduklarına bakarak
bu şişinen, kadife kenarlı Geg'in, kendisini birden kumcusu
olarak bulduğu dinle bir ilgisi olduğu sonucunu çıkarmıştı.
Bu Geg o kadar da zeki görünmüyordu ve Bane sorulan için
ona dönmeye karar verdi.
"Afedersiniz," dedi çocuk sevimli bir gülümsemeyle
başpapaza, "İsminizi duyamadım."
"Wes Vidasıkıştıran, Saygıdeğer Efendimiz," dedi Geg,
göbeğinin elverdiği kadar eğilerek ve neredeyse uzun
sakalına basıp devrilerek. "Saygıdeğer Efendimiz'in
başpapazı olmak onuruna sahibim."
O da her neyse, diye mırıldandı Bane kendi kendine.
Gülümseyerek, başını salladı ve bu pozisyon için Drevlin'de
daha uygun birisini bulamazmış gibi baktı.
Başpapazın yanına iyice yanaşıp Geg'in elini tuttu -
başpapazın korkutucu derecede şişinmesine ve bacanağına
doğru muhteşem bir tatmin ifadesiyle bakmasına sebep
olan bir hareket oldu bu.
Darral dikkat etmiyordu. Onları görmek için caddelerin iki
yanında dizilen kalabalık zaptedilmez olmak üzereydi.
Aynasızların müdahale ettiğini görmekten memnundu.
Şimdilik olay kontrol altında görünüyordu, ama her şeyi
dikkatle izlemesi gerektiğini biliyordu. Yalnızca, çocuk-
tanrının Geglerin neler haykırdığını anlamamasını
umuyordu. Kahrolsun şu Limbeck!
Darral'ın şansına, çocuk-Tanrı tamamen kendi sorunlarına
dalmıştı.
"Belki bana yardımcı olabilirsiniz, Başpapaz," dedi Bane,
utangaç utangaç ve son derece sevimli bir şekilde kızararak.
"Onur duyarım, Saygıdeğer Efendimiz1"
"Bizim -tanrılarınızın buraya en son gelişinden beri...
epeyce zaman geçtiğini biliyorsunuz... Aa, ne diyordunuz
bize?"
"Yemleyenler, Saygıdeğer Efendimiz. Kendinize böyle
diyorsunuz, değil mi?"
"Evet, ah, evet! Yemleyenler. Şey, dediğim gibi, biz
Yemleyenler uzun süredir uzaktaydık. ."
"Yüzyıllardır, Saygıdeğer Efendimiz," dedi başpapaz.
"Evet, yüzyıllardır ve en son gelişimizden bu yana birkaç
şeyin değişmiş olduğunu gördüm." Bane derin bir nefes aldı.
"Bu yüzden, bu yargı şeyinin de değişmesi gerektiğine karar
verdim."
Başpapaz, memnuniyetinin yavaş yavaş söndüğünü
hissetti. Huzursuzca başatustaya göz attı Eğer kendisi,
başpapaz, Yargı gününü mahvederse, bu mahvettiği son şey
olurdu
"Ne kastettiğinizi pek anlayamadım, Saygıdeğer
Efendimiz."
"Modernleştirelim, çağa uyduralım," diye öneride
bulundu Bane.
Başpapaz korkunç derecede şaşırmış göründü. Daha önce
hiç olmamış bir şeyi nasıl değiştirebilirlerdi ki? Yine de,
tanrıların bir planları olması gerektiğini düşündü. "Sanırım
iyi olur..."
"Boşver. Fikirden pek hoşlanmadığını görüyorum," dedi
Prens, başpapazın kadife kaplı kolunu okşayarak. "Başka bir
önerim var. Bana nasıl yapmamı istediğini söyle, ben de öyle
yapayım."
Başpapazın yüzü aydınlandı. "Bu anın benim için ne
kadar harika olduğunu bilemezsiniz, Saygıdeğer Efendimiz!
O kadar uzun süredir hayalini kuruyorum ki! Yargı her zaman
hayal ettiğim gibi olacak..." Gözlerindeki yaşları sildi.
"Evet, evet," dedi Bane. Başatustanın onları kısılmış
gözlerle izlediğini ve yavaş yavaş yaklaşmakta olduğunu
görmüştü. Konuşmalarına çoktan müdahale ederdi, ama bir
tanrının özel sohbetini bölmek çok ayıp kaçardı. "Devam et."
"Şey, tüm Geglerin -en azından oraya ne kadar Geg
sığıyorsa o kadarının- en iyi giysilerini giyip, Fapprika'nın
ortasında toplandığını hayal ederdim. Siz orada, Yemleyenin
sandalyesinde oturacaktınız, elbette.”
“Elbette. Sonra?"
"Sonra ben orada, kalabalığın önünde, üzerimde, bu olay
için özellikle yapılmış yeni başpapaz giysisiyle duracaktım.
Beyaz uygun olurdu, sanırım, dizlerde siyah bağcıklarla,
fazla abartılı değil. "
"Çok zevkli. Sonra?"
"Başatusta da bizimle orada dururdu herhalde, değil mi,
Saygıdeğer Efendimiz. Yani, ona yapacak başka bir şey
bulmazsak. Görüyorsunuz, Saygıdeğer Efendimiz, ona
giymesi için uygun bir şey bulmak sorun olacak. Belki de bu,
bahsettiğiniz modernleştirme sonucunda, ona ihtiyacımız
kalmaz."
"Bunu düşünürüm." Bane tüy tılsımı kavradı ve sabırlı
olmak için büyük çaba harcadı. "Devam et. Hepimiz
kalabalığın önündeyiz. Ben ayağa kalkıyorum ve..."
Beklentiyle başpapaza baktı.
"Şey, bizi yargılıyorsunuz, Saygıdeğer Efendimiz."
Prens, son derece tatmin edici bir hayalin içine daldı.
Hayalinde dişlerini Geg'in kadife koluna geçiriyordu.
Hayalini istemeye istemeye uzaklaştırdı ve derin bir nefes
aldı. "Güzel. Sizi yargılıyorum. Sonra ne oluyor? Biliyorum!
Tatil ilan ediyorum!"
"Bunun için zaman olacağını pek sanmıyorum, öyle değil
mi, Saygıdeğer Efendimiz?" dedi Geg, Bane şaşkın bir
ifadeyle bakarken. i "B-belki de hayır," diye kekeledi Prens.
"Şeyi... unutmuşum... diğerini. Hepimiz birden..." Elini
başpapazın elinden çekti ve alnındaki teri sildi. Makinenin
içi oldukça sıcaktı. Sıcak ve gürültülü. Bağırmaktan boğazı
acımaya başlamıştı. "Sizi yargıladıktan sonra hepimiz birden
ne yapıyorduk?"
"Şey, bizi buna değer bulup bulmamanıza bağlı,
Saygıdeğer Efendimiz."
"Diyelim ki sizi buna değer buldum," dedi Bane, dişlerini
sıkarak. "Sonra?"
"Sonra yükseliyoruz, Saygıdeğer Efendimiz."
"Yükseliyor muyuz?" Prens, başının üstünde oraya buraya
giden dar yollara baktı.
Bu bakışları yanlış anlayan başpapaz, mutlulukla içini
çekti. Yüzü parlayarak ellerini kaldırdı.
"Evet, Saygıdeğer Efendimiz. Doğruca cennete
yükseliyoruz!"
RAHM, DREVLİN
AŞAĞI ÂLEM
RAHM, DREVLIN
AŞAĞI ÂLEM
RAHM, DREVLIN
AŞAĞI ÂLEM
RAHM, DREVLİN
AŞAĞI ÂLEM
RAHM, DREVLIN
AŞAĞI ÂLEM
AŞAĞI ÂLEM
GÖKLERİN DERİNLİKLERİ,
YUKARISI MAELSTROM
RAHM, DREVLIN
AŞAĞI ÂLEM
KALDIRAÇLAR, DREVLİN
AŞAĞI ÂLEM
KALDIRAÇLAR, DREVLIN
AŞAĞI ÂLEM
KALDIRAÇLAR, DREVLIN
AŞAĞI ÂLEM
GÖKLERİN DERİNLİKLERİ
ORTA ÂLEM
SINISTER24 ŞATOSU
YÜKSEK ÂLEM
4Sr
KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM
YENİ UMUT
YÜKSEK ÂLEM
GÖKKUBBE
GÖKKUBBE
YENİ UMUT
YÜKSEK ÂLEM
SENISTER ŞATOSU
YÜKSEK ÂLEM
SESISTER ŞATOSU
YÜKSEK ÂLEM
SEVISTER ŞATOSU
YÜKSEK ÂLEM
SINISTER ŞATOSU
YÜKSEK ÂLEM
SINISTER ŞATOSU
YÜKSEK ÂLEM
SENISTER ŞATOSU
YÜKSEK ÂLEM
SENISTER ŞATOSU
YÜKSEK ÂLEM
SINISTER ŞATOSU
YÜKSEK ÂLEM
SINISTER ŞATOSU
YÜKSEK ÂLEM
BİR SARTANIN
DÜŞÜNCELERİNDEN PASAJLAR
RÜN BÜYÜSÜ
BÜYÜNÜN MERKEZİ
Kaynak Rün, hem büyünün yapıldığı zaman yaratılan büyüsel
kavramın merkezi, hem de rün büyüsünün okunması ve anlaşılması için
gerekli çıkış noktasıdır
Rünlerın doğru bir şekilde okunabilmesi için Kaynak Rün'ün bilinmesi
ve yapı içindeki yerinin tanınması çok önemlidir. Değişik Kaynak Rün'ler
seçildiği zaman, benzer rünler çok farklı anlamlar kazanır
Örnek olarak, çok basit bir rün yapısı verilmektedir.
Kaynak Rün'ün ne olduğuna ilişkin bir işaret yoktur. Hangi rün
seçilmelidir? Nereden başlanmalıdır' Bu rün yapısının olası yorumları için
iki örnek verilmektedir
Rün büyüsünün büyük sırrı budur. Kaynak Rün'ün yeri, ancak rünün
yaratıcısından bunu öğrenenler tarafından bilinebilir Bir büyücünün
eğitimi daha çok Kaynak Rün'ün belirlenmesi ve bu rünlerin yerlerinin
ezberlenmesinden oluşmaktadır. Bu Kaynak Rün'lerin yerlerini öğretecek
bir Sartan olmadan, büyüsel yazmalarımızın çözülebilmesi olasılığı çok
küçüktür.
PATRYN RÜN BÜYÜSÜ
Rün Evi, tüm âlemlerde aynı şekilde işlev gösterir. Fakat her âlem,
Mutlak Ustalıklar'ın belirli bir büyüsünde uzmanlaş mıştır. Bu, âlemlerin
koparılışı sırasındaki, büyünün genel bölümlenmelerinin işaretidir
Örneğin Gökkubbe Evi büyüsü, Gök âlemlerinde hüküm süren esas
büyüdür. Memba Evi, esas olarak Deniz âlemlerinde hüküm sürer.
Yalnızca (Arianus'ta hüküm süren) Memba Evi burada açıklanacaktır.
GÖKKUBBENİN LEYDİSİ
GÖKKUBBENİN LORDU