You are on page 1of 869

İNSAN

CUMHURİYETİ
Arkın Çalapala
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ARKIN ÇALAPALA 1977. İstanbul doğumlu. Kuleli Askeri Lisesi ve


Hava Harp Okulu'nda okudu. Soru Satan Adam (2009), Eksik Etek
(2010), Beş Yapraklı Yonca (ALBİNA, AYNA, ASENA, ARYA, ANA)
(2012), Expose Dejavu (2012) romanları yayınlandı. Dört Oyun Bir
Film (2010) isimli kitapta senaryolarını bir araya getirdi. Zamanı
Yok Edenler 2010 projesinde yer aldı. 2013 yılında Jurnal ismindeki
“ilk fanzin gazete”yi günlük yayınladı. Kaliteli Kadın (Gökkuşağı)
adındaki tiyatro eseri 2015 yılında Tarsus’ta sahnelendi. İlk futurist
resimlerini Maskeli Balo adı altında 2015 Nişantaşı’nda sergiledi. Bu
günlerde Bilinçaltı Tecavüzleri adlı kitabı, İnsan Cumhuriyeti’nin
resim sergisi, defilesi ve filmi üzerinde çalışıyor.

Sevdiği yazarlar; J. Joyce, Iraki, G. Nizami, Rousseau, Ahmet Hamdi,


Peyami Safa, Proust, Kafka, H. Hesse, Sartre, Baudelaire, İlhan Berk,
Dante, Arabi, İhsan Oktay Anar, Pınar Kür, O. Veli, Küçük İskender,
Galeano, Memet Rauf, Oktay Akbal, A. Maalouf, Sheakspeare, Paglia,
Melih Cevdet, Füruğ, Pamuk, Sait Faik, Balzac, Camille Paglia, O. Atay..

Başucu kitapları; “Kur’an-ı Kerim”, Füsus-ül Hikem, Parıltılar, Emil,


Beş Yapraklı Yonca, Yeryüzü Ayetleri, Hüsrev İle Şirin, Kar, Expose
Dejavu, Kara Kitap, Bilinmeyen Adanın Öyküsü, Ulysses, Huzur, İnsan
Cumhuriyeti, Oyunlarla Yaşayanlar, Kırmızı Ot, Kült Kitap, Kelile Ve
Dimne, Vadideki Zambak, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Yeni Hayat,
Kar, Anayasal Tahminler, Yeni Hayat, Locked Stock, En Yeni Hayat,
Düşündüm Düşündüm Düşündüm, Kumral Ada Mavi Tuna, İki Yeşil
Susamuru, Ruh Üşümesi, Romantik Bir Viyana Yazı, Bitmeyen Aşk,
Yarın Yarın, Geceyarısı Şarkıları, İlkAşk, Tehlikeli Masallar, Yüreğinin
Götürdüğü Yere Git, Sofie’nin Dünyası, Paris Sıkıntısı, Puslu Kıtalar
Atlası, Cehenneme Övgü, Perişey, The Kırmızı Başlıklı İstasyon Şefi,
Erotika, Gözlerim Sığmıyor Yüzüme, Galata, Suzidilara…

ARKIN ÇALAPALA .
1
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Editörler:
Fazıl Moralı
Yaren Soykan
Gurur Çalapala
Umut Demirci
Yonca Çakar
Nilay Tek
Uğur Tek
Rıdvan Çalapala
Nazım Günbeyi
Akın Gülseven
Bahadır Arıcı
Serkan Alkan
Serkan Çatar
Çağla Arslan
Zeynep Şen
Esra Hayat
Duru Duru
Aslı Sevim
Arzu Ufuk
Aslı Şen

ARKIN ÇALAPALA .
2
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…


Kur’an-ı Kerim hakkı ve aşkı için…

Zamanda yolculuğun yolları; gözün ve kameranın bulunduğu


noktanın perspektifleridir. Bu yüzden, düşünceyi ekrana verdiğimizde,
zamanda yolculuk yapıyor oluruz. Ki bunu hep yapıyorduk zaten, hep
yapıyoruz. Bu noktada önemli olan tek şey, düşünceyi değil beyindeki
hayali, görüntüyü ekrana vermektir. Duygularımız ve düşüncelerimiz
ile şimdiyi, geçmişi ve geleceği birleştirmektir önemli olan. Bilgisayar
oyunları bu kanunla güçlendikleri için herkesi kontrol altına alırlar.

Hayatım boyunca sevdiğim tek kadındı. O öldü. Ve ben zamanı


geriye almak zorunda kaldım. Milyonlar, hatta milyarlarca anı birikti
kalbimde. Ve yapraklar birer birer sarardılar o bahçede. Meydanlarda
yürüyen saf robotlara dönüşmüştük. Masum insanların öldürülmesiyle
değil, daha çok ölüm biçimleri ve ölüm haberleriyle ilgilenir olmuştuk.
Kızmıştım ve, çok yorgundum ve her şey alt üst olmuştu. O vakit gerçeği
anlatmam gerektiğini anladım.

Az kalsın ölüyorduk hepimiz.


Az kalsın hepimiz ölecektik.

ARKIN ÇALAPALA .
3
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

BİRİNCİ
DÜNYA
BARIŞI
Anısına

230420230000
Bosphorus

SON
DÜNYA
BARIŞI

230420311200
China

Powered By
YANAN KARAVAN
Farklı Şeyler Üretin! Dünyayı Dikkatle İzleyin!

ARKIN ÇALAPALA .
4
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Başlamadan Önce
ÖNEMLİ UYARI

Bu kitap bir roman ve hayal ürünüdür.

Bu kitapta, anlatılanlar elbette ki hayal ürünüdür fakat hayal


ile gerçeğin sıkça buluşturulduğu “Roman Sanatı” için ortaya atılmış
Romandaki Akışı Gerçekte Yaşayabilme teorimin ispat edilebilmesi
için gerçek hayattan bazı karakterlerin, seçilmiş ve gerçek hayattaki
rollerine veya yaşamlarına benzer olduğu düşünülebilecek derecede
karakterize edilmiş olma ihtimalleri, elbette mevcuttur. Bu şahısların
hiçbirine kişisel bir saldırı, öfke, küfür veyahut şiddet amaçlanmamış
olup yaklaşım tamamıyla roman’tik ve, felsefi ve bilim’sel değerlerde
tutulmaya çalışılmıştır. Öyle ki; metni güçlendirmek ve karakterlerle
kurguyu efsaneleştirmek adına, karakterlerin oldukça müşkülpesent
yahut serbest bırakılmaları ve olgunlaşmaları neticesinde, yazarı ele
geçirmeleri ve yoldan çıkmış ve çıldırmışçasına büyük ki “abes” laflar
etmeleri, en başında da değindiğimiz gibi, hayal ürünüdür, kesinlikle
ciddiye alınmamalıdır.
Lâkin, işimizle ve sanatımızla ilgili olarak unutulmamalıdır ki,
yukarıda bahsettiğim teorinin kanunlaşabilmesi için, hedefimiz, yani
“yaşayan ve yaşamayan karakterlere” yüklenen varsayımlardaki asıl
hedef; yaşanan veya yaşanmayan şeyler ile olaylar arasındaki zarif
zamansızlık problemini ortadan kaldırmaktır. Çünkü ancak, gelecek
zamanlardan geçmiş zamanları çıkardığınızda şimdiki zamanlar olur,
oluşur, oluşturulmuş olur ve olmaya devam eder.

ARKIN ÇALAPALA .
5
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Şunu belirtmekte büyük fayda görüyorum: Bu kitabı öncelikle


terör ve şiddet denilen insan davranışlarının sonlanması için yazdım.
2009 yılından sonra büyük sabırla yayınladığım “birkaç iyi roman”ın
anlaşılamadığını fark ettiğim için, bu romanı, o romanlarımıza kardeş
nitelikte bir versiyon olarak yapılandırmaya çalıştım. Bunu yaparken
iki yüz elli bin lira parayı, bir çok insanı, bir çok iyi muhabbeti tabii ki
birçok hayalimi tükettim. Uyuşturucu üzerine yapılabilmiş en gerçek,
en deneysel araştırmalardan birisi de sayılabilecek olan bu kitabımız,
dikkat ve özenle bakıp okuyan okur içindir ve şu uyuşturucu, hap, ilaç
batağına saplanan bağımlı, müptezel veya hayale hevesli gençlerimizi
kurtarmak için de soğuk dikkatli ve enteresan oyunlarla süslenmiştir.
Özene bezene izlediğinizde, ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Benim “bugüne kadar” yaptığım en güzel çalışma ve yazdığım
en güzel roman bu oldu. Oldukça tuhaf, epik bir fantastik deney kitabı
olduğunu da belirtmeden geçmek istemiyorum. Daha kısa bir roman
olması iyi bir fikir olabilirdi. Elbette olabilirdi ama, demek ki bu fikir
yeterince mükemmel bir fikir değilmiş. Gerçekleşmediğine göre…
Okuru kitabın içinde, “tanrı bilgisi”yle sürekli olarak başbaşa
bıraktığım için, genellikle divan edebiyatı eserlerinin başlangıçlarına
ve sonlarına konulan, tanrıyı övme, peygamberleri övme ki sultanları
dövme kısımlarını, bu kitabın enerjisinden çok geride bulduğumu illa
ki belirtmeliyim. Hikayemiz bu defa sadece tanrıyı övmek üzerine. Bu
övgü çabasından başka bir çabayı sarfetmek kanaatimce aptallığın ve
duyarsızlığın hatta çirkinliğin ta kendisi olacaktır. Aklın yolu bir.
Bu kitabın tamamına erdiğini görecek kadar yaşamama izin
veren Allah’a sonsuz şükürler olsun. Sonunda kitabımı bitirebildim.
O dilemeseydi, çok eminim, bunu başaramazdım.
İyi okumalar dilerim.
Arkın Çalapala
Aralık 2011 – Eylül 2020
İstanbul, Eskişehir, Denizli, Bursa, Kırklareli, Tekirdağ, Edirne,
İzmir, Tire, Kaş, Kabak, Diyarbakır, Muğla, Lara, Mersin, Sivas,
Mardin, Şanlıurfa, Ankara, Sakarya, Hatay, Samsun, Erzurum,
Fethiye, Bergama, Yeldeğirmeni, Çengelköy, Bilecik, Çanakkale,
Adana, Antep, Urfa, Malatya, Üsküdar, Konya, Antalya, Moda,
İskenderun, Çamlıca, Zeytinburnu, Beşiktaş, Taksim, Kütahya...

ARKIN ÇALAPALA .
6
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Başlangıç
İNSAN PARLAMENTOSU GURURLA SUNAR

Bu kitap, ilk İnsan Cumhuriyeti gerçek kurucularından birinci


İnsan Parlamentosu kurucu başkanı Humani, İnsan Cumhuriyeti’nin
ilk halifesi Harabi, İnsan Anayasası’nın gerçekçi fikir sahibi Paris,
Bilgi Melekleri başkanı Lady Di’ana, Hukuk Melekleri başkanı GGG,
Medya Melekleri başkanı Cansu Canan, zaman makinasının üstadı
Tarkovski, soru satan adam Akın Şahin ve şeytana kazık atan adam
Lagri Milla, ikinci halife Müjgan, acayip kadın Esra Rengiz, masalcı
kız Albina, pek de yeni kankası Audrey Alkestis ve, diğer bazı kişiler
hakkında ve tarafından yazılmış mektuplar, ara sıra yayınlanmış köşe
yazıları ile değişik meseleler, bahisler için üretilmiş Çok Gizli teoriler
ile bazı kürsü buluşmalarını, çevrimiçi muhabbetleri ve epey gerçekçi
olduğu sanılacağı için acıklı olan aşk mektuplarını, hikayeleri ve tabii
ki cumburlobik ama hokkabaz denemeleri içermektedir.
20nci yüzyılın son çeyreği ile 21nci yüzyılın ilk çeyreği arası,
bu mektuplarla ve teorilerle ilişkili olarak vuku bulan olaylar, tarihsel
akışlardan ve gizlenemez sıralamadan gerçekçi dikkatle arındırılarak
kitaplaştırılmıştır ki ancak bu sayede harika İnsan Cumhuriyeti ilan
edilebilmiştir. Kısacası, mektupların zamansal sıralaması yok edildi.
Zaman en fazla bulunması gereken yerlerde tutulmaya çalışıldı.
Bu insanlar şu günlerinde İnsan Parlamentosu Tanık Koruma
Programı dâhilinde hayatlarına devam etmekte olup, uçan bir saray
içerisinden yürüttükleri eylemler ve yönettikleri salt teorilerle, İnsan
Cumhuriyeti’nin işleyişine, yönetimine ve her türde alt teşkilatlarına
katkıda bulunmaktadırlar. Kendi iradeleriyle ve o anlaşmalı oldukları
kişiler, kurumlar veya devletlerle birlikte geliştirdikleri “feci yüksek”
teknolojix sayesinde bu kadar başarılı oldukları rivayeti dilden dile
dolaşıyor olsa dahi, çok iyi bilinmelidir ki bu insanlar, bugüne kadar
hiçbir liderin veya insanın yapamadığını yapmayı başarmış ve bütün
dünya insanlarını tekbir çatı altında toplamışlardır “Allah’ın izniyle”.
Bu kitapta okuyacağınız bütün o mektuplar, orijinal halleri ve
ebatlarıyla, İnsan Parlamentosu Müzesi’nin Pahası Biçilemez Eşyalar
Salonu’nda, onları dikkatlice yazan ilk öznelnesne daktiloyla birlikte
sergilenmektedir. Yine bölüm başlarındaki her şarkı, genel manasıyla
işitme bozukluklarınızı düzeltebilmek adına romana dahil edilmiştir.

ARKIN ÇALAPALA .
7
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İnsan Cumhuriyeti vatandaşlarının bilgilerine ve dikkatlerine


arz olunur. Bunu siz istediniz, biz de gerçekleştirdik. İyi okumalar, en
mükemmel düşünce sistemleri ve uyumlu kaderler dileriz.
Şehirde Barış Dünyada Barış!
Yaşasın İnsan Cumhuriyeti!
Ne Mutlu İnsanım Diyebilene!

HÜMANİ HARABİ AKIN Ş. ARKIN Ç.


Başkan Halife Sekiz Kral Sekiz Kral
Adına Hakim Adına Yazar
LADY DI GGG CANSU C. MÜJGAN R.
Hukuk Melekleri Bilgi Melekleri Medya Melekleri İkinci
Başkanı Başkanı Başkanı Halife
HÜLYA H. MARION C. AUDRET A. EMMA S.
Bisikletli Kızlar Sanat Melekleri Melekler Çetesi Müzik Melekleri
Çetesi Sözcüsü Başkanı Asil Üyesi Başkanı
RÜYA P. YONCA Ç. LAGRİ M. NAGEHAN A.
Rüya Halifesi Renklerin Şeytana Kazık Politika Meleği
Aşk Meleği Hanımı Atan Adam Anayasa Hakimi
SEZEN A. ALEYNA T. EMMA S. FATİH A.
Seslerin Büyümeyen Etik Meleği Namaz Meleği
Sözcüsü Bebek Aşk Meleği Yalan Kesici
KIVANÇ T. TUBA B. TARKOVSKI BURCU B.
Işık Melekleri Surat Köprüsü Sanatta Sapma Masum Sanatçılar
Başkanı Hakimi Hesapçısı Birliği Başkanı
NİL K. PELİN Ç. RABİA M. TANITA T.
Özgür Politika Meleği Aşk Meleği Güzel Ses
Kız Tarih Yazıcı Sabır Meleği Katibi
MELİSA B. TUĞÇE Ş. ANN H. BAHADIR A.
Sürat Köprüsü Güzel Ses Kraliçe’nin Kumarbazlar
Hakimi Onaycısı Sözcüsü Prensi
AYBÜKE P. KARSU YANN T. BERFİN E.
Mimik Fırlatan Sırat Köprüsü Piano Şehri Senaryo Şehri
Şövalye Hakimi Başkanı Başkanı
MERYEM B. ONUR Y. AUDREY T. GONCA V.
Festivaller Sekerse Tehlike Hüzünlü Güzel Ses
Başkanı Refleksi Adına Oyuncu Kesici
TİMUÇİN E. MELİSA D. SERKAN A. PARİS
Bakış Fırlatan Feminist Şehir Güzel Müzik Anayasa
Şövalye Başkanı Prensi Mühürcüsü

ARKIN ÇALAPALA .
8
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ARKIN ÇALAPALA .
9
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ARKIN ÇALAPALA .
10
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Birinci Bölüm
HARABİ
Roni Alter | I Follow Rivers | 03:26
Euzübillahiminehşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Hamd alemlerin Rabbi Allah’a
mahsustur. O, Rahman’dır ve Rahim’dir. Ceza gününün malikidir.
Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız. Bize doğru
yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin
yolunu. Gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil. Amin.
Gözlerimi açtığımda bir masanın başında oturuyordum ve bu
sayfa karşımda durmuş bir şeyler yapmamı bekliyor gibiydi. Masanın
üzerinde kadife ciltli kalınca bir bordo defter vardı. Masanın üzerinde
tütünler ve oldukça ince çarşaf, ve filtre vardı. Masanın üzerinde kül
tablo su ve de çakmak vardı. Masanın üzerinde Kur’an-ı Kerim vardı.
Masanın iç altına baktım. Turkuazla ve biraz turuncu ile yapılmış bir
resim vardı. Geçmiş zamanları şimdiki zamanlarla birleştirip gelecek
zamanları oluşturmayı ilk defa o anda başardım. Sonra ar kası geldi.
Kafamı sola çevirdiğimde bir duvar piyanosunun bozulmamış
iskeletiyle karşılaştım. Kontrol ettim, güzel ses çıkarabiliyordu. Derin
bir nefes aldım. Yaşadığıma dair tek kanıtım şimdilik buydu. Kendimi
bu karşılıksız duruma nasıl düşürmüştüm acaba? Hayıflandım.
Aslında, baktığım her şeyin hikâyesini bildiğim noktadaydım.
Aklıma olağandışı şeyler, anlar, cümleler, tasvirler ve belirimler gelip
duruyordu. Hafızamda bunları bütünleştirmek işime yarayabilir diye
düşündüm ve geçmişten çektiğim bilgilerle cümleler üretip durdum.
Su bardağı kumdan yapıldı. Kum tanelerinden fazla yıldız var.
Karga biriktirmek istiyorsan ceviz ağacın olacak. Şarkı listelerini yerli
yerine oturtmuş insanlar dünyanın en mutsuz insanlarıdır. Hayattaki
en harika şey, Kur’an-ı Kerim okuyup tövbe etmektir. Com adında bir
şey var ve bilgisayar; com’put’er. En sevdiğim aşk romanını okumak
için bir ay boyunca sabretmem gerekiyor. Kiraz çekirdeğinden tespih
yapılır. Daktilo şeridinin kıskacından yüzük yaptım. Tütün saranların
yalnızlık sebebi parasızlıktır. Aşk ekonomisttir. Matematik bilenlerin
çoğu sahtekârdır. Sevdiği insanların yanında olamayanlar suçludur.
Baktığım her şeyin hikâyesini bildiğim o nokta’daydım. Böyle
olunca insan yoksullaşmış sayılır ama “ölmüş” olur. Belki mükemmel

ARKIN ÇALAPALA .
11
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

düşüncenin doğumuna tanıklık ediyordum. Mutlak üreme refleksi bu


doğumun alt başlığı olsa gerek. Sakinleşmeliydim. Evet, mutlaka.
Odanın tavanı beyazdı, ışığı ise bembeyazdı. Odanın duvarları
da beyazdı fakat karanlıkta simsiyah oluyorlardı. Odanın zemininde,
bin belki bin beş yüz yaşında olması muhtemel bir halı vardı ve sanki
ilk dokunulduğu gün kadar sağlamdı. Harika, bir o kadar inanılmazdı.
Gözlerimi saf halıdan alamıyordum. Bu sayfanın baktığı yönde asil bir
döşek vardı ve döşeğin hemen üzerine atılmış beyaz yorgandan gelen
o koku içimi ferahlatıyordu. Tam o sırada, isim verilmemiş kokuların
isimlerinin anlamlarının güzel kitaplara yazıldığı kütüphaneyi kurma
hayalim üreyiverdi. Sonsuza yakın koku vardı fakat isimleri, ne dense
hiçbir kayda geçirilmiyordu. Güzel kokuların sayısı ise; oldukça azdı.
Helal yiyecekler misali. Ki güzel kokan yemeklerdir aslolan. Oysa her
insan, ne kadar açsa o kadar kokusunu alabilir güzel bir yemeğin.
Odanın bir kapısı vardı fakat bu kapının bir kolu yahutta camı
yoktu. Odanın duvarlarında da hiçbir şey yoktu fakat rahatlıkla nefes
alıyordum. Masanın üzerindeki kadife defter tekrar dikkatimi çekti.
Kadife defteri elime alıp içini açtığımda öyle pis, öyle fena şaşırdım ki
anlatamam. Defterin içinde, hayatımız boyunca çizdiğimiz resimlerin
her biri, en duru haliyle mevcuttu ve bunun nasıl olabildiğini çabucak
anlamam gerekiyor gibiydi. Oysa unuttum, gitti.
Güzel kokuların mavi renkler sayesinde ürediğini fark ettim.
Dikkatimi bazen, hiç bilmeden serbest bıraktığımı da ‘o an’ fark ettim
ve beyaz renginin yağ sayesinde görünürleştiğini. Kar yağ’murlarda
bulunan yağ oluşumları sayesinde beyazlaşıp maviye yelteniyordu.
Dikkatimi defterden çalıp kapıya yönelttim ve ayağa kalkarak
kapıya doğru iki üç adım attım. Kapı aniden açıldı ve o, Ceren elinde
sütlü filtre kahve ile birlikte içeri girdi. Kahve ahududulu idi. Ceren’in
sütyeninin askısının deseni, adeta güneşin ipiçine konulmuş dolunay
tutulmasına benziyordu. Saçları fazlaca dağınıktı çok eskide sevdiğim
bu tuhaf kadının. Ve elleri buruşuktu. Audrey’in annesini hatırladım.
“Merhaba!” Durdu. İki saniye boyunca kıpır dayamadı ve bana
baktı. Gözleri çok güzeldi. Gözleri ve göğüsleri hala çok güzeldi.
“Benim birkaç saatlik işim vardı. Sen keyfine bak, lütfen!” dedi
ve bariz aşkla gülümsedi. Bardağı masaya bıraktı. Beni dudağımdan
öptü. Bir hızla geldiği şu kapıdan anibir hızla çıktı. O çıkınca kapı hızla
kapandı. Ben bu kelimede kalmıştım. Anibir. Aniden ve tek seferliğine

ARKIN ÇALAPALA .
12
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yaşanan durumlarda sıfat olarak kullanılabilecek, güzel, pek basit bir


kelime bulmuştum. Kelimeseverim. Anibir haykırış oldu şimdi bu.
Anibir masal hatırladım ve anibir düşünce aklıma geldi.
Demek ki soyut kullanımlarda silik problemler yaratabiliyor.
Şaşırmıştım biraz. İçinde bulunduğum anlar haricinde, hiçbir
şey ama hiçbir şey hatırlamıyordum ve hatırladığım tek şey Ceren’di.
Neden onu hatırlayıp duruyordum ki? Gerçekten merak ediyordum.
Neden başkası değil de o? Neden Ceren? Neden o? Neden ya!
Sigara sarıp soğuk kapıya yöneldim. Kapının açılmayacağını
hissediyordum ama yine de yöneldim. Kapıya dokundum, çok değişik
hareketler yaptım fakat kapı hiç açılmadı. Biliyordum böyle olacağını.
Sigarayı yaktım, hızla, en sevdiğim içeceği yudumlamaya başladım ve
içinde bulunduğum bu durumu anlamaya çabaladım. Bunu yapmayı
severim ama genellikle doğru denklem bulunamaz böyle anlarda.
Kadife defterdeki o resimlerin hiç faydası olmadı. Piyanonun,
o halının ve yorganın da bir faydasını göremedim. Zaten hangi varlık
ihtiyaç duyduğumda yanımda olsun istedim ki!
Durumu daha kolay yahut anlaşılabilir kılabilmek için, içinde
bulunduğum halleri kendime tasvir etmeliyim, diye düşünürüm. Yan
ağım kaşını yor. Onun gülümsediği gibi gülümsemeye ve onun baktığı
gibi bakmaya çabaladım biraz. Dikkatim Kur’an-ı Kerim’e takılmıştı.
Baktım ve sakince düşünmeye çalışmak yerine, akıllıca sentezlemek
daha iyi bir fikir gibi göründü. Akıllıca sentez yapmam gerekiyor.
Bir odanın içine hapsolmuştum. Etrafımda ise değişik eşyalar
vardı. Hayatım boyunca sevdiğim tek insan, az evvel odaya girmişti.
Çıkarken yine geleceğini ima etmişti. Kendimi gayet sağlıklı ve güçlü
hissediyordum ama yaşadığım tüm anlarda üstesinden gelemediğim,
bana yabancı bir tuhaflık olduğunu da anlayabiliyordum. Limonu, her
defasında sanki ilk defa tadıyormuşum gibi, ılık bir tuhaflık. Tuhaflık
üretebilen, rahat bir tuhaflık belki de. Az tedirgin edici ama kinetik.
Buraya nasıl geldiğimle değil, buradan nasıl çıkacağımla ilgili,
değişik fikirler üretmem gerektiğini düşünmeye de başladım fakat bu
akışım oldukça hızlı panik doğurur endişesiyle, kahvemi ve sigaramı
içmeye kaldığım yerden devam ettim. Keyif ehli yetim aktifti.
Kahve bardağını duvara fırlatıp kırmak fikri eğlenceli gelmişti
ama uygulamadım. Sigarayı kül tablasında söndürdüm ve yine kapıya

ARKIN ÇALAPALA .
13
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

doğru hareketlendim. Kapı açılmıyordu, açılacak gibi de değildi. Ben


kimim? Burada ne işim var ya? Bir saniye ya! Bir saniye! Hatırlamaya
başladım sonunda. Ben Harabi! Halife Harabi! Evet! Evet ya! Oh be!
Şu lamba enteresanmış! Tavan yüksekliği de komik! YaMukLanBu!
Deseni çatlamış lambayı sökmeyi denerken karanlıkta kaldım
ve bu daha da ürkütücü bir duruma düşmeme sebep oldu. Karanlıkta
küçülmeyi yaşadım, hiç gereği yokken. Birden her şey yok oluyor ve
bu yok olmaya, refleks olarak siz de aynı tepkiyi veriyorsunuz fakat
sadece belli bir oluşa kadar küçülebiliyorsunuz. Yok olmak amacınız,
biraz sonra kendiliğinden kayboluyor ve “tekil karanlığı” büyütmeye
başlıyorsunuz. Çok sıkıcı! Lambayı yerine taktım.
Evet, dedim kendime, o ana geri dönersem belki farklı bir şey
olur. Masanın başına oturmalıyım ve “gözlerimi açma kapama töreni”
düzenlemeliyim. Kötü manzaralardan gözlerimi ve duyu organlarımı
korumayı severim. Bunu yapamayanlar içinse gerçekten üzülüyorum
çünkü yaşadıkları anların sürelerini neredeyse beşte dört oranında
kısaltıyorlar. Bu çok acıklı bir durum, bence. Bizler Allah’ın kullarıyız
ve yaşadığımız her saniyenin gerçekten önemi var, ve bu önemi bilip
anlamadan yaşamaya devam etmek ayıp, günah, abes ve çok saçma!
Masanın başına oturdum, gözlerimi kapattım.
Gözlerimi açtığımda bir masanın başında oturuyordum ve bu
sayfa karşımda durmuş bir şeyler yapmamı bekliyor gibiydi. İçimden,
etrafına bakınma da bir şeyler yaz, bakalım ne değişecek, dedim. İşte
şimdi de buraya yazıyorum. Bilmiyorum, anlaşılıyor mu?
Bunları yazdığım bilgisayarı incelemeye başladım. Müziklerle
ilgili o sarı klasör vardı. Roni Alter, I Follow Rivers isimli şarkıyı bir
hızla başlattım. Odanın içi şimdi daha bencildi. Biraz rahatladım. Ama
anlaşılmak öyle zor ki! Klasörün sarı olması bu son ünlemi üretmişti.
Sanırım daha anlaşılır bir şekilde anlatmalıyım. O sarı klasöre
ilk baktığımda, sarı rengi içimdeki ilk can bilgisini, ruh bilgisini aktif
etmeye kalktı muhtemelen. Fakat ruhum bu acayip yere hapsolduğu
için canım sıkılıyordu ya, bu yüzden hüzün üredi, diye düşündüm.
Her yeni sayfaya başlarken şarkıyı değiştirmelisin, düş üncesi
şarkıyı ilk dinleyişim esnasında aklıma geldi. Gül ümsedim. Dahası da
var. Madem bu siyahat sayfalara yazacaksın, “her sayfanın başına bir
şarkı ve şarkıcı ismi koy ve o sayfayı yazarken ilgili şarkı sürekli açık
kalsın, yazmayı bırakırsan o şarkıyı durdur” emrini kendime bir anda
ARKIN ÇALAPALA .
14
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

verdim. Şimdi şarkıyı durduracağım. Sigara içmem gerekiyor. Sırası


geldiği için bu düşünceyi var etmek güzeldi işte. YaRahman!
Hangi düşüncemi var etmiyordum ki! Her an, neredeyse her
düşündüğümün gerçekliğe dönüştüğü ve gerçekleştiği bir düşünceler
ve davranışlar bütünlüğü kurmayı başarmış fakat bunu bir hazineye
dönüştürememiş bir insan olarak neler söylüyorum böyle tanrım!
Şarkıyı durdurdum. İnanılmaz bir sessizlik oluştu. Ürpermeyi
oldum olası sevemediğim için başka bir şarkı başlatacağım. Marion
Cotillard, Enter The Game. Bu şarkıyı başlattım.
Bir yandan Marion Cotillard isimli güzel kadını düşünüyor ve
tuhaf kurgularla kafamı meşgul ediyor, diğer yandan Ceren’i düşünüp
acaba o ne zaman gelecek, diyordum ki sayfanın sonuna yaklaştığımı
fark edip acaba öbür sayfada hangi şarkıyı çalmalıyım krizini ilk ve
son olarak yaşadım ve bitirdim. Yaşadığım her kriz anında genellikle
böyle yaparım. Krizin özünü bul ve hızlı ol, hemen bir şey yap!
“Odadan içeriye Marion Cotillard girmeli: Şimdi!” cümlesini
yazdım. Basit ve net bir cümle ama refleks olarak yanlış imiş.
Son yazdığımın gerçekleşeceğini bilseydim, odamdan içeriye
Ceren girse şimdi, diye düşünür ve bu karmaşayı sonlandırırdım. Hiç
de öyle olmadı. Marion gerçekten de içeri girdi ve ben apışıp kaldım.
Evet. Bilgisayarı çözdük. Marion beni tanır. Bu Ceren’den de sıkıldım.
Ortamdaki ısı değişimi sürekli olarak hızlanırken neden drone kaftan
dolabım bomboş ki! Çok acayip! Kıllan sam mı acaba?
Kroke, Time çalmam lazım fakat yapamayacağım. İkili oluşun
tekrarlayan basları arasındaki fark çok büyük. Kırılmalara sebebiyet
verir. Hem hiç gerek yok! Ama aslında fakat ile ama arasındaki farkı
açıklayabilmek isterdim. Ceza geldi. Açıklayamıyorum. İlginç!
Ceza, Suspus güzel fakat Fark Var daha güzel bence. Ceza’yı
çok sevmem, tanırım kendisini, ama sevmem. O da tanıştığı insanları
hatırlayamayanlardan. Ünlüler! O gereksiz çıkarcılık hastalığı çoğunu
“faydacı şövalye” olmaya itiyor. Bu elbise üstlerindeyken nasıl oluyor
da çirkinleştiklerini göremiyorlar? TanrıMıTanırım.
“Put these on please!” (Türkçesi: Lütfen bunları takın!)
Marion içeri girdiğinde, oldukça hafif bir kulaklık uzattı bana
ve kulaklığı “onun gibi” taktığım için kolaylıkla anlaşmaya başladık.
Biraz aşağıya değil arkaya yazdıklarımı konuştuk. Marion, kendisini

ARKIN ÇALAPALA .
15
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

gerçekleştiren şanslı, faydalı ve sabırlı o insanlardan. Böyle insanlara


bayılıyorum. Zıpır da! Pozitif enerjinin nereden akacağını biliyor.
“Bilmediğiniz dillerdeki çevirilerinizi bu cihaz yapacak.” dedi.
“Neden buradayım? Bu odadan çıkabilir miyim?” dedim.
“Elbette çıkabilirsiniz halife hazretleri. Ekrana ne yazarsanız
gerçekleşecektir. Bütün tasarımı bu işletim mantığında yapmıştınız.
299 gün burada kalacaksınız. Bunu ortak oylamalar esnasında kabul
ettiniz. Oylamayla bozabilirsiniz. Nasıl arzu ederseniz efendim.”
“Burada derken? Burası neresi?” dedim. İçinde bulunduğum
oda beni delirtmişti. Beş sayfa yaşam yarım saate maloluyordu.
“Paris’te. Piyano Paris burası halife hazretleri. Buyurun lütfen
efendim, bunlar görüntüler.” dedi Marion C. ve beklemeye başladı.
“Göz gözü görmüyor hep pus, takipteler ses etme sus! Piyano
Paris! Paris Paris’te mi?” dedim. Neşem yerine gelmişti.
“Evet. GGG biraz önce Piyano İstanbul’a gitti. Akşama döner.
Uyanmanızı sabırsızlıkla bekliyordu günlerdir. Ceren’e ilginiz hoşuna
gitmemiş olabilir. İzlemiş olabilirler sizi. Dikkatli olmalısınız.”
“İnsan Cumhuriyeti dizi çekimleri nasıl gidiyor? Bant genişliği
meselesi halloldu mu? Yoksa, şu anda aktif miyiz?”
“Evet, şu anda başrol oynuyorum sizinle. O kadar iyi gidiyor.
Bant meselesi tamamdır. İndirilme rekorları kırıyoruz şu an. Sadece
son yarım saat içinde üç milyar tıklama aldı dizi. Teşekkür ederim.”
“Demek canlı yayındayız. Demek PlanetA modunu açtınız. Ne
diyeyim? Hayırlısı! Bir şarkı çalayım da tıklama rekoru l egale olsun!”
David Lynch & Lykke Li, I’m Waiting Here.
Yeryüzündekilerin PlanetA modunu açabilmeleri için uzayda
yaşayanlardan takviye alıp tüm kaynaklarımızı çok sağlıklı oranlarda
kullanmaları icap ediyordu. Bu duruma çok sevinmiştim çünkü bu, şu
demek oluyordu: “Kıyamet koptu.” Sesli düşünmek cesaret işidir.
“Hayır, kıyamet kopmadı. Allah da gelmedi. Sadece bir uzaylı
gezegenimize varlık bildirisi yaptı ve onun her dediğini yaptık.”
“Beni neden uyuttuğunuzu öğrenebilir miyim acaba?”
“Siz de bizim gibi uzaylının tüm şartlarını kabul ettiniz ve bir
tek sizin değil hepimizin hafızası PlanetA’ya uygun olarak silindi. Her

ARKIN ÇALAPALA .
16
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

hangi bir anı aktif etmek istediğinizde zaten aktif oluyor hafızanız. İlk
uyanma zamanından uzaklaştıkça da güçleniyor. ”
“Öyleyse geçmiş yalan. Uzaylıya bir isim verseydiniz bari.”
“Audrey Alkestis ismini istedi, biz de istediği ismi verdik. Öyle
güzel ki! Lagri Milla’yı birkaç gün içinde etkisi altına aldı resmen.”
“Lagri Milla’yı etkisi altına mı aldı! Onu görmek isterim. Şimdi
hemen görebilir miyim? Nasıl yaptı ki bunu? Vay şeytan!”
“Hayır, siz 299 gün sonra göreceksiniz onu. Anlaşmanız böyle.
Kuralları siz koydunuz halife hazretleri. Ya da yeni oylama yapıp...”
“Yetkilerim pekâlâ? Hala halife miyim? Hümani ne durumda?
Onu görmeliyim! Oylamaları birkaç saat içinde başlatacağım.”
“Elbette halifesiniz. Hümani hal en beklemede. Sağlık durumu
aşırı şüpheliymiş. Bazıları çok yakında öleceğini söylüyorlar.”
“Anladım, onu göremem, çok teşekkür ederim. Çıkabilirsiniz.”
Marion Cotillard bile sıkıcı geliyorsa bana, bu işin içinde bir iş vardır,
kesin vardır, dedim kendi kendime. Kurduğumuz cumhuriyet, şimdi
bu hale gelmiş, vay be, diye de hayıflandım. Hayıflanmış görünmeyi
istedim birden bire. Bunu gayet doğal bir hareketmiş gibi başardım.
“Ben de teşekkür ederim. Ne zaman isterseniz, emrinizdeyim
halife hazretleri. Herhangi bir yere herhangi bir düşünceyi yazmanız
isteklerinizin yerine getirilmesi için yeterli olacak. Unutmayın!”
Zbigniew Preisner, Home At Last.
İçinde hapsolduğumu sandığım oda aslında oldukça büyük ve
organize bir piyano idi. Bu kuyruklu piyanonun içlidışlında yüzlerce
insan çalışıyordu ve hareketlerimin mutlaklığı için destek oluyordu.
Her istediğim gerçekleşiyordu fakat bu sadece PlanetA teorimizin bir
parçasıydı. Hümani’nin durumu hakkında söylenenler ise beni hüzün
çemberine çekti. Daha dikkatli düşünmeliydim. Düşüncelerimden hiç
haberleri yoktu ve olamazdı. Sadece düşüncelerim bana aitti.
Kurgumuzun tamamına dikkatle baktığımda ve herkesin, her
isteğinin, ilk anında gerçekleştiğini fark ettiğimde, rahatladım aslında
ve gülümsedim. Bu, “cennette yaşamaya başladığımızı” gösteriyordu.
Bırak şimdi “uçucu düşünceler”le uğraşmayı, dedim kendime ve şunu
yazdım odanın duvarına, sağ elimin işaret parmağı ile:
“Bir araba, iki bayan, iki koruma, bir paket mentollü sigara.”

ARKIN ÇALAPALA .
17
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kapı açıldı. İki akıllı bayan, ellerindeki o güzel elbiselerle içeri


girdiler ve beni soyundurup giyindirmeye başladılar. Hazırlanmamız
bittiğinde, oda kapısı yine açıldı ve piyanodan Paris’e çıktık. Kapının
önünde, son model bir drone araba bekliyordu. Arabayla aramızdaki
kaldırımdan geçen herkes dikkatle bana bakıyor, gülümsüyordu. Bu
iyiye işaret midir? Herkesin gülümsemesi iyiye işaret olabilir mi?
Derin bir nefes aldım. Öylesine mutluydum ki bu anıyı ilk kez
Ceren ile yaşamak isteğimi dahi zor hatırladım. Sokaklar rengarenk,
ağaçlar ve yapraklar çeşit çeşit, insanların hepsi gülümsemeli, mutlu.
Hümani’yi bulmalıyım! Hayır, hayır! Önce Müjgan’ı bulmalıyım.
Müjgan’ı bulursam, hilafet akademisinin bütün iyi ekipleri ve
iyi üyeleri bizi mutlaka destekleyecektir. Müjgan’ı bulursam canımın
sıkıntısı da bir an evvel geçer. Müjgan, iradesi eksiksiz bir insandır. O
siyah daha doğrusu kappkara gözleriyle baktığı her varlığı ya küle ya
da muma çevirir. Çözülmeyen her ipi çözer, halledilemeyen en belalı
işleri bile halleder. Hem onun Cansu Canan gibi kadınsı arayışlardan
uzak bir doğası var. Anaç biri olduğu için ikinci halife o zaten. Neyse.
İçsel konuşmalardan bir süreliğine uzak durmalıyım. Hızlı ve dikkatli
davranıp herkesi Piano İstanbul’a toplamanın bir yolunu bulmalıyım.
O sırada bilgisayarı yanıma almakla akıllılık ettiğimi anladım.
Bir yanımda Alfa, öteki yanımda Beta rosetli kadın, öndeki korumam
ve şoförüm, beyaz arabada gidiyoruz ve ben Paris sokakları içinde, ne
nasıl neden yapılmalı, şeklinde düşünüyorum. Şarkı. Değiştir. OLey!
Nil Karaibrahimgil, Uzaylı.
“Şarkı bitmeden sayfayı çevirmek yok! Oyunbozan sevmem.”
“Pardon efendim, anlayamadım. Tekrar eder misiniz?”
“Müjgan, diyorum, ikinci halife Müjgan, evet, Müjgan nerede?”
“Müjgan halife Şiraz Emiri seçildi ve temizlik işiyle meşgul.”
“Öyleyse Şiraz’a gidelim. Ben Müjgan’ı görmek istiyorum.”
“Nasıl arzu ederseniz halife hazretleri. Hızımız 990 km/saat.”
“Şarkı çok fena! Sesi sonuna kadar açar mısın? Karnım acıktı.”
“Arabanın HiperDrone olduğunu, ki sadece Halifelengo diliyle
komut aldığını ve şu anda “İstanbul semalarında” olduğumuzu lütfen
unutmayın halife hazretleri. Aşk meleğiniz GGG’yi görmek isteğinizi
söylemediniz hala! Randevu talep etmeyecek misiniz yoksa!”

ARKIN ÇALAPALA .
18
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Hayır. Halife Müjgan’a söyleyin, Mardin’de, eski Mardin’deki


ana caddede, o meşhur kasetçide beklesin. Çabucak buluşmuş oluruz.
Önce Müjgan’ı görmem gerekiyor. Müjgan’ın görevleri daha acil!”
“GGG randevu talep ediyor. Oylamaya bakılırsa görüşme var.”
“İstemiyorum. Şu an tek isteğim, Müjgan ile yan yana gelmek.
GGG’nin randevusunu erteleyin hemen. Hemen dedim size!”
“Böğürtlenli Şirin Pastası hazır efendim. Afiyet olsun! Gözleri
Güneş Güzel arıyor. İkinci halife emrettiğiniz noktaya ulaştı efendim.”
“Hoparlör dönencesini benim bilgisayarıma bağlayın, lütfen!
Bilgisayardan görüntülü konuşacağım. İnsan Cumhuriyeti radyo yayı
gerilsin, yayını gerin, v ip duruşu, hazır mı? Başlıyoruz.” dedim.
“Selam. Şu an fena yoğunum. Seni sonra ararım. Özür dilerim.
Kapamalıyım.” dedim. GGG Ceren gibi iş çevirmez ama fazla dürüst ki
anlayışsız olduğu için hızlanmama engel olabilir. Üzgünüm GGG.
Talip Özkan, Kömür Gözlüm isimli şarkıyı çalmaya başladım
ki Halife öldü, sanmasın hiç kimse! Bu şarkıyı çalma yetkisini benden
başka kimseye vermemek çok iyi oldu ya! İyi akıl etmişim. 05:09.
Anadolu’nun canım şehirlerinin üzerinden geçerken ağlamak
istiyordum çünkü hem herkesin her şeyi kontrol ettiği yeryüzünden
kopup gitmek istiyor, hem de bunu tek başıma nasıl başarabileceğimi
bir türlü anlayamıyordum. Çevremdeki herkese güven emiyordum ve
yaşadığım anların tümü, adeta onları yaşamamışımcasına gelip, geçip
gidiyordu. Durumlara kayıtlı da kalamıyorum, kayıtsız da. İsteklerimi
yapamıyorum da, yapabiliyorum da. Oldukça basitleşiir aslında.
“Mentollü sigarayı uzatır mısın Beta. Teşekkür ederim.”
“Audrey Alkestis insan formunda mıydı dünyaya geldiğinde?
Biraz anlatın lütfen! Tüm ayrıntıları bilmek istiyorum.”
“Evet efendim. Sadece cildi renksizdi gözleri kare şeklindeydi.
Saçlarını elbisesine kemer gibi sarmıştı. İç organları rengarenkti.”
“Ama biz organlarının dış yüzeylerini deri renklerine boyayıp
gözlerindeki ateş eden iğne kapsüllerini etkisiz hale getirdik.”
“Eye’leseydiniz bari.” diyerek Beta’nın sözünü balsız kestim.
“İki beyni olduğunu da bilmeniz gerekir, diye düşünüyorum.”
dedi Alfa. “Bir beyni çalışırken öteki beyni dinleniyor. Yüzde doksan
gibi bir oranda çalışıyor hem de beyinleri, halife hazretleri.”

ARKIN ÇALAPALA .
19
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“İki kalbi yoksa problem yaratmaz. Ters bakınca yüzü nasıl?”


“Dünyayı yerinden oynatabiliyor, diyorlar. Sizce böyle bir şey
mümkün mü? Bir insan dünyayı yerinden oynatabilir mi? Buyrun, bu
sizin için hazırlanan model A11. Talep ettiğiniz her şey içinde. Bir şey
soracağım. İnsanın ruhu yüzüne “tam tersten” bakınca görünüyor mu
gerçekten? Ben o kadar “uğraş mama” rağmen bir türlü göremiyorum
halife hazretleri. Bunu nasıl yapıyorsunuz, anlatır mısınız? Lütfen.”
“Gözlerine bakmayıp yüzüne “aşırı genel” bir bakış atacaksın.
Mümkünse elli bir santimden bakılmalı ki ışığın yansıması net olur.”
“Anladım efendim. En yakın zamanda tekrar deneyeceğim bu
tavsiyenizi. Çok teşekkürler halife hazretleri.” Aşkın belası…
“Müjgan! Seni özledim, çok özledim ya! Deli kız! Nerelerdesin!
Niye bu kadar uzaksın! Umarım olan bitenler kontrolün altındadır.”
PropellerHeads, A Number of Microphones.
İçeri girdiğimizde, ikinci halife Müjgan Rabia, elindeki sekizli
mikrofonla acayip ritimleri bulmaya uğraşıyordu, sanıyorum analog
kayıt yapıyordu. Mardin esnafı ünlü Şiraz Emiri’nin geldiğini duyunca
başına üşüşmüştü fakat benim içeri girmem, hemen hepsinin ellerini
önlerinde bağlayıp kafalarını aşağı eğmelerine sebep oldu. Müjgan’a,
sıkı cana sarıldım ve A11’imden süper bir şarkıyı aktif edip kasetçinin
kulak seksi kolonlarına bağladım.
“Sahale, Djiin, Original Mix. Bayılırım. Benim için mi?”
“Senin için elbette. Her şey hazır mı?”
“Genel olarak hazır. Yalnız konuşmamız lazım.”
“Herkes dışarı! Herkes dışarı, dedim, duymadınız mı? YAllah!”
“Duydun mu dağın hareketlerini? Kaç santimmiş bugün?”
“Altı santim şu ana kadar. Saatte bir buçuk santim içe kayıyor.
Sen nasılsın? Çok sevindim geldiğine. Senin öldüğünü bile söylüyordu
bazı insanlar. Çok dikkatli olmalıyız. Bu duruma nasıl düştük biz?”
“Audrey Alkestis’le tanıştın mı peki? Sen neden bu kadar uzak
kaldın ki her şeyden? Belli ki seni oy unun dışına atmışlar.”
“Hayır, tanışmadım. Ceren’le Paris, beni hızla Şiraz’a sürdüler.
Nefret ediyorum ikisinden de. Ceren beni de kıskanıyor sanırım. Sen
nasılsın? Çok sevindim geldiğine! Çok dikkatli olmalıyız Harabi.”

ARKIN ÇALAPALA .
20
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Ben iyiyim, bozuk papağan! Yalnızca anlamlandıramadığım


şeyler var. Bizi bu duruma düşüren şey sanırım kimyasal bir şey.”
“Tahmin edemedik hiç. Uzaylıların çağrımızı duyacaklarını ve
cevap vereceklerini sanmıyordun, öyle değil mi? Ben de çok şaşırdım.
Yalnız ondan sonrasını hala hatırlayamıyorum. Zilin ne güzelmiş.”
“Hayır, uzaylılara sevindim. Bu mesele neden bize kaldı, onu
anlat hele sen. Kimyasal barikat üretmeliyiz. Bu arada, yolda dediler
ki, uyanma zamanından uzaklaştıkça hafıza güçleniyormuş.”
“Ben uyanalı uzun zaman oldu. Sen iyi misin gerçekten?”
Sophie Hunger, Le Vent Nous Portera.
“Şarkıyı kim değiştirdi? Bu şarkı da nereden çıktı şimdi?”
“Ceren geldi senden bir saat kadar önce ve Audrey Alkestis de
onunla birlikteydi. Olup biteni anla yamadı ikisi de. Seninle pianodaki
o zon görüşmemizde sakladığımız kavanozu hatırla. O kavanozu Beta
ve Alfa’ya anlattım. Sanırım bu sayede seni uyandırmayı başardılar.”
“Şarkıyı kim değiştirdi? Bu şarkı da nereden çıktı?”
“Ceren az ilerideki lüks bir otelde senin gelişinin şerefine ufak
çaplı bir konser verecekmiş. Sanırım konser başladı. Seni çağırıyor o,
bence. Yalnız şunu unutma; Ceren’ler çok tehlikeli.”
“Audrey Alkestis yanında mı peki? Gidelim hadi, dur mayalım.
Allah var yükarıda. Bizim O’ndan başkasına ihtiyacımız olamaz.”
“Allah her yerde n. Ayrıca bu mesele daha önemli Harabi. Kale
yarına kalmaz yıkılır. Buradan bir an evvel kurtulmalıyız.”
“Dünyayı yerinden oynatabiliyor fakat dağın içte kayması gibi
ufak bir problemin nasıl kaynaklandığını çözemiyor mu? Enteresan!
Kaleyi dronlarla kaldırmak nasıl fikir? Yapabilir miyiz dersin?”
“Dünyayı yerinden oynattığı filan yok onun. Ben onun uzaylı
olduğuna inanmıyorum ayrıca. Uzaylı filan olamaz onun gibi pis biri.
Drone fikrine katılıyorum ama deneyelim mi bilemiyorum.”
“Neden böyle konuşuyorsun Müjgan? Yormuşlar seni ya. Gel!”
dedim şefkatle ve ona sıkıca sarılmaya başladım. Çok naifti. Of ya!
Müjgan kendisine sarıldığım o anda hüngür hüngür ağlamaya
başlamıştı ve bu durum canımı öyle bir sıktı ki Müjgan’ı kucağıma alıp
konser salonunun yolunu tuttum. İçeriye girdiğimizde sesler kesildi.

ARKIN ÇALAPALA .
21
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Herkes susmuştu. Ve ben sahnenin ortasına kadar gelip, kucağımda


ağlayan Müjgan’ı herkesin önünde öpmeye başladım, dudaklarından.
Hepsi bize bakıyordu. Hiç beklemedikleri bir hareketti bu. Oh be!
Ceren’le göz göze geldik. Ve Ceren şarkıyı söylemeye başladı.
Gerizekalı karı! Saçmasapan alışkanlıklarıyla insanı kahreder ya!
Lambert Wilson, Le Tourbillon De La Vie.
Şarkının ortasından itibaren, Paris de Ceren’e eşlik edince, hiç
çekinmeden ayağa kalktım ve A11’i cebimden çıkar tıp parlamentoya
sert bir tasarı sundum. Görevlerimizin tümünü eksiksiz olarak yerine
getirmek için Audrey Alkestis’ten uzak durmamız gerekiyor. Onaylıyor
musunuz? Bu tasarıya bir saatlik, kısa deadline bıraktım ve bu arada
Müjgan ile konserin tadını çıkarttım. Ceren’in tavırlarında şu aciz, her
şeyi elde etmişliğin kibriyle birlikte çocuk filan isteyen kadınlardaki
histerik reflekslerin de yayıldığını fark ettiğimde, Müjgan’ın ellerini
biraz daha sıkıca tutmaya başladım ve oylama sonucu için teşekkür
ettim İnsan Cumhuriyeti’ne. İlk halife olmak bazen çok iyi oluyor.
“Yüzde doksan altı benim için düşük bir kabul oranı fakat yine
de her kese, hepinize, bize ayırdığınız vakte teşekkür ederim. Allah’a
emanet olun! Allah’a emanet olun! Allah hepinizden razı olsun!”
“Harabi sen olmasaydın var ya, ben kesinlikle, çoktan intihar
etmiştim, biliyor musun? Hep bugünü bekledim, çok sabrettim.”
“Bilmiyordum Müjgan. Şimdi hiç sırası değil bu muhabbetleri
yapmanın. Bir an evvel şu Audrey Alkestis’i bulmalıyız.”
“O kolay. Bakalım! İşte, buldum! Kudüs’teymiş Audrey. Yalnız
takılıyor o. Acayip bir varlık! Bir bakıyorsun Paris’te, bir de bakmışsın
İstanbul’da. Melek yetkilerini ve yetilerini çok iyi kullanıyor. Ama sen
dur! İki ikazı varmış. Üçüncüde melekliği bitecek. Öyle duydum.”
“Canlı yayını durdurmamız mümkün mü? Çok yorucu, ayrıca
sıkıcı oluyor bazen. Kendi sunucuma sakladığım bilgilere bakıyorum
da deminden beri, aslında söylediklerinin olacağını hep yazmışım.”
“Şu an canlı yayında değiliz Harabi. Bakayım! Piyano Paris ve
HiperDrone anını çevrimiçi olarak yayınlıyor sistem. Yeni çıkarılan o
yasa sayesinde. Bu anların haricinde özgürüz. Pianolara ve dronlara
hapsettiniz bizi gerçi ama olsun! Hallederiz. Sen buradasın ya…”
“OlSun kelimesini kullanma, rica ederim. CAnlı yayını nEden
daha önce söylemedin? HalleDeriz, evet. Şu kAdını bulalım hele!”
ARKIN ÇALAPALA .
22
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Biliyorsundur sanıyordum, anlamışsındır diye düşündüm, o


yüzden söylemedim. Her şeyi söyleyecekSek işimiz var halifem.”
Forabandit, Cancion. Forabandit, Vesionari.
“HalifeLenGo! AyrıCa O birKadıN değİl ErKek dedeğİl. OnAşu
TransHuman isMini verDiler faKat kaBul etmeDi. İsteDiği an istEdiği
cinsiyEte geçEbiliYor. AMa kulLanAmAdıkTan sonRa ne önEmi var!”
“İyi nükteydi. Yanında kokain var mı? Afgan da uyar.”
“Yok. Ben uyuşturucuyu bıraktım. Uyuşturucu “tedavi amaçlı”
kullanımları dışında yasaklandı zaten. Hazır mısın, binelim mi? Canlı
yayın hemen bin ince başlıyor, ona göre. Beni öperken ciddi değilDin,
değil mi? Yıllardır o anı bekliYordum, biliyor musun?”
“Bunu sorman bile kötü sonuçlar doğurabilir Müjgan.”
“Bir şarkı çal da keyfimiz yerine gelsin be Harabi.”
Semiramis Pekkan, Bana Yalan Söylediler.
“Bazen ne düşünüyorum Müjgan, biliyor musun?”
“Çok yorgunum Harabi, sen anlat. Omzuna yaslanayım az…”
“Böğürtlenli Şirin Pastası vardı, Anadolu’nun canım şehirleri,
bütün dünyanın yerli yerinden oynatılması, toprak kayması, Ceren’le
aşkımızın o istemese dahi bitmiş olması, Hümani’nin şu sırlarla dolu
ölümü, bunları hallederiz, çözeriz fakat Hümani olmayınca yıpranıp
zorlanacağımız aşikâr. Onu öldürenler, bunu niye yaptılar gerçekten
bilmiyorum ama intikamım çok acı dolu olacak. Toprak kayması için
toprağın kaymadığı yerleri kazmaları da faydalı olabilir. Sen uyudun
sanırım Müjgan. Ceren neden hep aynı şey’leri yapıyor? Onu bir türlü
anlamıyorum. Onu “bıraktığım gibi” bulamıyorum hiçbir zaman ve bu
gerçekten fazla yorucu. Artık onu affetmeyeceğim. Paris’in bu tavrını
da asla beğenmedim. Sanırım bütün bu olup bitenlerin sebebi Audrey
Alkestis. Marion on dokuzuncu yılındaymış. Onu da yanımıza alalım.
Gerçeklik algısı oldukça yüksekti. Kudüs’e varmadan önce, Medine’de
sabah namazı kılmak istiyordum ben Müjgan. Rüyana fazla müdahale
etmek istemezdim fakat Hümani’nin anısına bu şarkıyı dinlememiz
gerekiyor şu anda. Hem zaten kulaktıkalarını aktif etmişsin, çakal!”
“Hayır, aktif değillerdi. Dinliyorum seni ben Harabi. Devam et
lütfen, konuş sen! İnsanlar öyle çok özledi ki senin canlı yayınlarını.
Şu an reytingler tavan yapmıştır, hepsi çıldırmıştır, kesin!”

ARKIN ÇALAPALA .
23
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Acilen afgan da bulmamız lazım. Sana kimsenin bilmediği bir


şarkı çalayım mı? Çok eskiden bir sevgilim vardı, onunla dinlerdik.”
“Çal an asını satayım, çal meyhaneci, şar hoş olmak istiyorum
bu gece. Birazdan gelmiş oluruz Medine’ye. Orada hallederiz afganı.”
Nilüfer, Yok Sensiz Olmaz.
Medine’de namazlarımızı kılmış, dualarımızı etmiştik ki sarıp
içtiğimiz bu canavar afgan macununun da etkisiyle, bir anda geçmişte
yaşadığım bir sahneyi anımsayıverdim, hatırlayıverdim.
Ceren’le kesin olarak ayrıldığımızı belki de ilk defa anladığım
için bu sahneyi hazırlamış olabilirim, diye düşünüyorum. Ben, annem
ve babam yüzünden ayrıldık sanırdım ama öyle değilmiş işin aslı. Biz
Ceren’le benim gözde akıl hastalıklarım yüzünden ayrılmışız.
Asıl konuya geleyim. Merve isminde avukat bir sevgilim vardı
ve onu akşamları Selimiye’deki evlerine kadar bırakırdım ama o eve
girmek istemediği için, hep, Selimiye ordu evinin biraz ilerisindeki o
çocuk parkında oturur, öpüşüp gülüşür, konuşup koklaşırdık. Onu o
kadar büyük, masum bir aşkla severdim, ondan ayrılınca öyle büyük
acılar çekerdim ki asla anlatılmaz. Merve’nin yanındayken vardım ve
yanında değilsem yoktum. Tam olarak böyle, fakat bunun da farkına
çok sonraları vardım. Neredeyse kırk yıl olmuş, Merve hayatımdan
çıkalı. Ve o hayat, şimdi çok daha iyi anlıyorum ki fazla özel, güzelmiş.
Gerçekte yaşayan biriyle gerçekten yaşanan “bir aşk” gibisi yokmuş.
Ceren de kim Allah aşkına! Merve kadın gibi kadındı en azından.
“Merve’yi hatırladım. Onu bulabilir miyiz acaba Müjgan.”
“Merve mi? O kim Allah aşkına? Mardin’i unutma!”
“Merve’yi görmek istiyorum. Onunla sohbet etmek ve onunla
sarılmak istiyorum. Onu çok özledim. Onun hayatımdaki yeri öyle boş
ki, bunu şimdi anlıyorum ve deliriyorum.”
Nancy Sinatra, Fridays Child.
Dünyaya “ilk defa gelen” bir bebeği düşününce, işin aslını fark
ediverdim. Sıfır günahla cennete geliyor, bunun farkında olamadığın
için günah işlemeye başlayıp cennetini cehenneme dönüştürüyorsun.
Cuma günlerini “resmi tatil” ilan ettiğimizi hatırlamadan önce bu fikir
aklıma geldi. Nancy bunu nereden bilsin ki! Vücut hızlanınca oluyor
böyle şeyler. Hızımız fazla galiba. Yaşlanıyor muyum, ne!

ARKIN ÇALAPALA .
24
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Müjgan! Marion’u bulalım ve hemen Piyano Paris’e dönelim.


Her şeyi iptal et! Sadece sen, ben, Marion. Paris’e gidelim. Muhteşem
bir canlı yayın olacak. Sonra da herkes, masalcılar çetesi hariç herkes,
Piano İstanbul’da buluşacağız. Bunu yapmalıyız Müjgan!”
Müjgan’ın gözleri parlamaya başlamıştı. Audrey Alkestis’i çok
merak ediyordum fakat onu görememiş olan tek insan ben olduğum
için, bir karar verdim. Onu merak etmeye devam etmeyecek, onu yok
kabul edeceğim. Bu tavır beni daha başarılı sonuçlara iletecektir.
Zuhal Olcay, Yalnızlığım, Gecenin Öteki Yüzü.
“Benim hayatımda değilseniz sizi asla göremem. Sizi göremez
isem yaşıyor sayılmazsınız. Bunun nesini anlamıyorsunuz ki? Ben sizi
görmesem de siz kendi hayatınızı yaşayacaksınız ama bu benim için
hiçbir şey ifade etmeyecek. Ben sizi duyamasam da siz hep ses üretip
kayıtlara geçeceksiniz ve bunu yalnız Allah bilecek. Aynı şey sizin için
de geçerli. Bu yüzden; hepimiz Allah’ın yeryüzündeki halifeleriyiz. Bu
oluş, doğumlardan ölümlere kadar her an devam ediyor. Cennete hoş
geldiniz! Evet, eğer çok isterseniz cehennemden çıkabilirsiniz. Siz de
sekiz yaşına kadar günah işlemediniz, öyle değil mi? Müjgan hızımızı
biraz düşürmemiz gerekiyor bence! Canlı yayına biraz ara verelim.”
“Nasıl istersen Harabi! Canlı yayın sonlandırılmıştır!”
Ceren’in sol yanına neden yattığını çok iyi biliyorum.
O yalı’yordu beni uzun zamandır, gayet iyi biliyorum.
Bisikletli Kızlar Çetesi Sekiz Kral’a geri döndüğümü bilmiyor.
Trump’ın ülkesini bölünmekten kurtarabilecek miyim?
Parlamento yeni başkanını ne zaman seçecek acaba?
Hümani’yi kandırdılar ve ben, arkadaşımın intikamını yavaş
yavaş alacağım hepsinden. Oylamaya sunuyorum:
Audrey Alkestis’le yapılan tek maddelik anlaşma bitsin mi?
Mekke ve Medine, Vatikan ve Kudüs insandan arındırılsın mı?
Tokyo, New York ve İstanbul giriş çıkışları durdurulsun mu?
Hava ve deniz ve kara trafiği tamamıyla durdurulsun mu?
İnsan Cumhuriyeti Sıkıyönetim Protokolü aktif edilsin mi?
Başkanın tüm yetkileri Halife’ye devredilsin mi?
Deadline: Bu sabah…
ARKIN ÇALAPALA .
25
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

En iyisi yeni kelimeler üretmem, sanıyorum. Tırnaklık, ojelik,


rujluk, çaycıl, süvahi, izmaritlik, tabaktava, sulusu, susuzsu, eneğri…
Kafamı toplamam gerekiyor. Sekiz Kralı görmeliyim. Şu Sekiz
Kraliçe konusunda anlaşma yapmalıyım. Sekiz Prenses elbette her an
her yerde kabul görecektir lakin aslar ve onlulara dikkat etmeliyim.
Güvendiğim ve güvenemediğim insanların listesini yapmama
gerek yok. Güvenmediğim insanları silmeliyim ve hayatımdan çıkarıp
uzağımda tutmalıyım. Güvendiklerimi çevreme toplayabilmeliyim.
Daha dikkatli beslenmem gerekiyor. Bu çok önemli!
“Müjgan! Çok dikkatli beslenmemiz gerekiyor.”
“Harabi! O da nereden çıktı şimdi, durduk yere.”
“Kendimizi herkesin yerine koyabilmeliyiz Müjgan. Başka tür
davranışlara, aman diyeyim, yeltenmeyelim. Şu on ay bekleyenlerden
bahseder misin biraz. Kimler var içlerinde, çalışalım o konuya biraz.”
“Rüya Pamuk var, Rüya Halifesi seçildi, senin onayın kaldı.”
“Sezen Aksu, Seslerin Sözcüsü mü? İlginç bir yaklaşım olmuş.”
“Timuçin Esen, Bakış Fırlatan Şövalye olarak tekrar seçildi.”
“Aleyna Tilki ne alaka? Büyümeyen Bebek, derken, ne yani?”
“Fıstık gibi kız işte. Daha çok taze ya, o yüzden peşindeler.”
“Bu işe hiç anlam veremiyorum. Benim ve Hümani’nin bütün
o zor koşullarda yaşadıklarımızı toplamışlar ve bir kitap yapmışlar.”
“Hem de sanki siz bunu organize ediyormuşsunuz gibi.”
“Tuba B., Surat Köprüsü Hakimi olmuş. Hayırlısı olsun.”
“Onayladıklarını yollayayım mı Parlamentoya?”
“Hepsini onaylayalım şimdilik. Sonra her şeyi halledeceğiz.”
“Sen nasıl istersen Harabi. İstersen biraz dinlen. Birkaç saat
var varmamıza. Benim bu arada Tarkovski ile görüşmem gerekiyor.”
“Kitabın sonuna koydukları mektupları sen mi verdin?”
“Hayır, sözde çalmışlar. Bana sorarsan Paris verdi.”
“Paris’in de Allah belasını verecektir. Başka kim verebilir ki?”
“Macron tüm bunların sorumlusu olabilir. Sözünde durmadı.”
“Trump, Paris, Macron ve üç beş sinemacı, üç beş sanatçı…”

ARKIN ÇALAPALA .
26
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İkinci Bölüm
MÜJGAN RABİA
Mooryc | Saint Saens | 05:44
O kitap Kur’an, onda asla şüphe yoktur. O, sakınanlar ve arınmak
isteyenler için bir yol göstericidir. Onlar gayba inanırlar, namaz
kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.
Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler,
ahiret gününe de kesinkes inanırlar. İşte onlar, Rablerinden gelen bir
hidayet üzeredirler ve kurtuluşa eren onlardır. … Gerçek şu ki, kafir
olanları azap ile korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir; onlar
iman etmezler. … Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. … Onlar
fasıklar ki, Allah’a kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler. …
Bilerek hakkı batıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin. Namazı tam
kılın, zekatı hakkıyla verin, rüku edenlerle birlikte rüku edin. … Sabır
ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. … Şüphesiz, sabır ve namaz,
Allah’a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir
görevdir. … Daha iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O
halde şehre inin! … Kim bir kötülük eder de kötülüğü kendisini
çepeçevre kuşatırsa, işte o kimseler cehennemlik. Onlar orada devamlı
kalırlar. … Kim, Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve
Mikail’e düşman olursa, bilsin ki Allah da inkarcı kafirlerin
düşmanıdır. … Büyücüler Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar
veremezler. … Kim imanı küfre değişirse, şüphesiz dosdoğru yoldan
sapmış olur. … Doğru yol ancak Allah’ın yoludur. … Sana gelen ilimden
sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, işte o zaman sen hakkı
çiğneyenlerden olursun. … Şeytan sizin açık bir düşmanınızdır. O size
ancak kötülüğü, çirkini ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri
söylemenizi emreder. … Allah aşırıları sevmez. … Fitne adam
öldürmekten daha kötüdür. … Allah’ın hesabı çok süratlidir. … Kafir
olanlar için dünya hayatı cazip kılındı. … Allah zalimleri iyi bilir. …
Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha
iyidir. Allah zengindir, acelesi de yoktur. … Allah yaptıklarınızı
görmektedir. … Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin
eder. … Allah faizi tüketir, faiz karışan malın bereketini giderir. …
Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez. …
Ey iman edenler! Allah’tan korkun!
Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terk edin!

ARKIN ÇALAPALA .
27
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Demek ki köy enstitüleri teorisi başarılı olmaya başlayınca ne


oldu, nüfus arttı, onunla etkileşimli olarak da komünist sayısı çoğaldı
ve köy toplumu fazlaca açık bir topluma dönüşmeye başladı, o zaman
da birçok büyük kötülük, günah ve haram ürediği için zamanı geriye
almak icap etti, öyleyse köy enstitüleri kapatılsın fikri haklı olarak mı
aktif edildi, şeklinde düşünüyor ve bu meseleye dair harika çözümler
arıyordum ki bir ses duydum. Kapının zili çalınıyordu.
Kapıyı açtığımda köyün ağasının kızı, aynı zamanda muhtarın
gelini ve köyün imamının karısı olan tamamen -hayali şahıs karşımda
dikilmiş hüngür hüngür ağlıyor ve bir yandan da gözlerimin içine çok
alt, pek derinden bakıyordu. Üzeri ıslaktı. Bu yüzden sutyeni çok fazla
neredeyse tüm hatlarıyla belli oluyordu ve nazlı memeleri tamamıyla
ortaya çıkmış, namussuzu avlıyoruz biz, edasıyla beynimden erkeklik
organıma elektrik akımı göndermeye çabalıyor, bunu nasıl yaptıkları
şu an hiç mi hiç umurumda değil, bakışlarını da ağlamaklı gözlerinin
iri kirpiklerine yapıştırmış olan kadın, patlamış dudağından akmakta
olan o çok hafif kanı ki zannımca makyajdı o, işte o kanı işaret ederek,
içeri girebilir miyim, lütfen bana yardım edin, diye fısıldıyordu.
Birden bire duraksadım. Sanki geçmişte yaşadığım bir sahne
şimdi yeniden canlanıyordu ve ben az sonra yaşanacakları bilmiyor
olsam dahi şu anda yaşanılıyor olanları gayet iyi biliyordum.
Güneş, genç ve güzel kadının hemen arkasından, saat dört açıl
değeriyle vuruyordu ve kadının çıplak ayaklarından ıslak bacaklarına
hatta o diri baldırlarından vahşi bacak arasına kadar her şeyi oldukça
net ve tahrik edici bir biçimde gösteriyordu. Kadının şu ıslak eteğinin
altında ne varsa hepsi belli oluyordu fakat ben kadının ellerine bakıp
niyetinin ne olduğunu anlamaya çalıştım. Kadının dudağında hafif bir
kan izi vardı ama elleri tertemiz ve bembeyazdı. Demek ki, büyük bir
problem veya ölümcül bir durum yok, dedim kendime ve bu güzel mi
güzel, özel mi özel kadını içeriye buyur ettim. Buyurun lütfen!
“Köyde enstitü kurabilmemiz için o izni vermediğinizi ve asla
izin vermeyeceğinizi söyledi kayınpederim. Eşim, teorilerinizin hepsi
için, adam haklı, bakın işinize, şeklinde düşünüyor ve bu beni cidden
çok üzüyor. Babamla konuştum, o da sizinle aynı fikirdeymiş.”
“Kısa keserseniz sevinirim genç bayan!”
Bakalım, sırf onu içeriye alıp söylediklerini dinlemem için şu
kılıkla karşıma çıktığını, bunu bilerek ki hiç utanmadan kurgulayarak

ARKIN ÇALAPALA .
28
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yaptığını itiraf ettirebilecek miyim, diye düşünüyordum ki, bu faydalı


düşüncemi kesip konuşmaya devam etti. Gözlerimin içine bakıyordu
ve elindeki, ben anlatmazsam kimse asla hatırlamaz, sloganlı parfüm
şişesini göstere göstere omuz kırıyor, göğüs ön planlıyor hatta bacak
altından baldır açıyordu. İçimden Yâsin Sûresi’ni okumaya başladım.
“Bakın efendim, ben türbanlı ve neredeyse her gün, hiç günah
işlemeyen bir kadınım. Buna rağmen, beni kapıdan çeviremeyin, diye
şu gördüğünüz kılıktan karşınıza çıktım. Size yalvarıyorum, köyümüz
için çok hayırlı bir iş bu enstitü meselesi. Ne olur, izin verin bize, size
yalvarıyorum Kaymakam Bey. İsterseniz ayaklarınıza kapanayım.”
“Siz neler diyorsunuz böyle Müjgan Hanım? Anlatacaklarınız
bittiyse, bu halinizin gerçek sebebi de anlattığınız gibiyse, lütfen…”
Eğer şimdi kurgusunu değiştirmezse o enstitüyü kurmalarına
izin vereceğim, eğer başka bir kurguya sapar da fazlaca konuşup cilve
yaparsa, o vakit bu kadına yol vereceğim, dedim kendi kendime.
“Bakın efendim, size şimdi çok başka şeyler anlatabilirdim ve
bu işin olmasını isteyen benim gibi elliye yakın insanla, çok fakat çok
kötü tuzaklar kurabilirdim. Siz farkına bile varamadan, bütün algınızı
değiştirebilirdim ama bunların hiçbirini yapmadım. Karşınızda insan
gibi oturmuş, size yalvarıyorum. Bu enstitüyü kurmamıza izin verin!
Ne isterseniz yaparım. Ne zaman, ne isterseniz yaparım.”
Siz neden enstitünün kurulmasını bu kadar arzuluyorsunuz,
dersem, “arzuluyorsunuz” fiiline takılıp öteki bacağını üste alırsa izin
vermeyeceğim, siz kaç yaşındasınız ki dediğimde ondan hoşlandığımı
sanacak hatta bana güveni kaybolacak ve sadece yaşını belirtmekle
kalmayıp tahsilinden de bahsetmeye çalışacak, siz neyin peşindesiniz
Müjgan Hanım, dersem bir ihtimal gerçeği anlatacak, diye düşünüyor
ve elimdeki ıslak peçeteyle dudaklarının kenarını işaret edip şu kanlı
bölgeyi temizlemesini diliyordum ki yine konuşmaya başladı.
“Kayınpederim bu parfümü size yolladı. Paris’teki harasında,
at yelesinde böğürtlen, lavanta ve afgan dövülerek, Sibelius eşliğinde
yapılıyormuş. Bunu da aynen böyle söylememi istedi.”
İşte, bacakları kapandı ve asıl meseleyi yumurtlamaya başladı
küçük hanım. Kayınpeder bir numaralı zanlı demek ki. Bu oyunda kaç
kişi olduğunu sormalıyım. Sor gitsin, dedim kendime, bir hızla.
“Efendim? Bir şey mi söylediniz?”

ARKIN ÇALAPALA .
29
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Bu oyunda kaç kişi olduğunu sorabilir miyim?”


“Az önce de söylediğim gibi, elli kişi vardır Kaymakam Bey.”
Omuzlar düştü, ayak topukları yere bir değiyor, bir değmiyor,
parfüm şişesindeki elinin teri ise, gerçekten günah işlememiş olmalı,
bu havluyu uzattığımda önümde kurulanmaya kalkarsa hemen hoca
efendiyi de alırım evlerine giderim, yok eğer diğer odada kurulanmak
isterse, o zaman kayınpederin evine gideceğiz demektir. Kurulanmak
istemezse, demek ki anlatacakları bitmedi.
“Yan odada kurulanmama gerek yok, çünkü az önce her şeyi
gördünüz. Lütfen bize yardım edin! Size yalvarıyorum. Lütfen!”
“Anlatacaklarınız bittiyse, size şu kadarını söyleyeyim küçük
hanım: Ben tam otuz yıl boyunca hilafet akademisinden eğitim görüp
on yedi dil öğrendim. Yirmi yaşımdan kırk yaşıma kadar İstanbul’da,
İstanbul emirinin sağ kolu olarak görev yaptım. Şu fakir, şahir ömrüm
boyunca bir karıncayı bilem incitmedim, hiçbir insanın özgürlüğüne
dokunmadım, kimseyi hapse atmadım lakin çok insanı ipten aldım ve
şunu da bilmenizi isterim, ben bu enstitünün kurulmasına izin ver ip
ödemesini yaptıktan sonra en ufak bir günah ya da harama bulaşır ya
da yolsuzluk, fitne yahut fesatla karşıma çıkarsanız, sizi doğduğunuz
güne lanet edeceğiniz seviyede ve derecede mahvederim.”
“Efendim…”
“Rica ederim, sözümü kesmeyin! Şimdi o kendini çok akıllı ve
zengin sanan kayınpederinize gidin ve deyin ki, Harabi eşime ve bana
enstitünün eş başkanlığını uygun gördü. Babamla seni, bu gece yatsı
namazından sonra bizim evde bekliyor olacakmış. Bize gelirken sekiz
şişe parfüm daha getirecekmişsiniz. Şu ana kadar söylediklerimi tam
olarak anladınız mı küçük hanım?”
“Harabi kısmını anlamadım efendim.”
“Sen Harabi de, onlar anlarlar!”
“Nasıl arzu ederseniz efendim.”
“O elli kişinin hepsi, hiç eksiksiz hepsi, yatsı namazını caminin
içinde kılsın, bu gece. Ben de orada olacağım. Kaçı kadın?”
“Yarısı kadındır.”
“Peki. Uğurlar olsun!”

ARKIN ÇALAPALA .
30
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Allah sizden razı olsun Kaymakam Bey! Allah sizi başımızdan


eksik etmesin! Allah ne muradınız varsa versin!”
“Âmin! Cümlemize! Son bir de tayım olacak.”
“Buyurun efendim, lütfen buyurun!”
“Namaza gidenler bundan böyle çocuklarını da götürsünler!
Siz de bu elinizde konuyla ilgili ne varsa, hastane evrakı, röntgen, ilaç
reçetesi, idrar ve kan tahlilleri, genetik test raporları, varsa babalık
testi sonuçları, her şey ama her şeyi, eve gidince bana yollayın.”
“Emredersiniz efendim. Allah sizden razı olsun!”
“Âmin! Cümlemize! Bu…”
O son cümlesini kurduğunda, Allah sizden razı olsun derken,
gözleri dolmuştu ve ona güvenebileceğimi bu sayede anladım, desem.
Demek memleketteki bütün şerefsizler bu gece yatsı namazı
kılacak, dedim içimden ve A11’i elime alıp konuşmaya başladım.
“Ceren! Piyano İstanbul’da buluşalım sevgilim. Beyaz giyme,
söz olur. Kırmızı giyin ki aşk olsun!” Bak bak, laflara bak! Zevzek!
“Saat kaçta buluşalım bilemedim?”
“Gece dörtte buluşalım istersen, fazla uzatmayalım.”
“Saray pekala! Müjgan’ı sevdin mi? Bence süper!”
“Herkes gelmeli bence. Buradaki işim bitmek üzere.”
“Nasıl istersen sevgilim Harabi, sen nasıl istersen…”
Ceren’in cümlelerini o konuşma baloncuklarına daha doğrusu
tırnak içlerine hapsetmek çok riskliydi ama aklım enstitüdeydi.
Birkaç saat sonra, beni hiç kimsenin tanımadığı bu köyden şıp
diye ayrılmadan önce, yerime bırakacağım benzerimin hazırlanması
emrini vermiş ve aslan sütümü içerek, ilgili tüm evrakı inceliyordum
ki Paris’teki har ala gür ele haranın ortaklarından biri telefonla aradı.
“Merhabalar, sizi uyarmıştım, bu işlere karışmayın, sonucunu
bilip etmeden nasıl böyle rahatsınız kuzum siz? Artist misiniz? Bunun
bir film seti olduğunu filan mı sanıyorsunuz yahu!”
“Merhabalar, dediklerinizi anlamadım ama sizi dinliyorum.”
“Nasıl anlatacağımı bilemiyorum lakin bu tecavüz davasından
çekilmenizi görünmeyen şiddetle tavsiye etmek durumundayım.”

ARKIN ÇALAPALA .
31
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Siz kimi aradınız beyefendi? Bunlar fızlı beylik cümleler.”


“Kaymakam Akın Şahin’i aramıştım ama yanlış mı oldu?”
“Doğru arıyorsunuz ama yanlış konuşuyorsunuz. Ben Harabi.
Halife Harabi. Siz insanları çok hafife mi alıyorsunuz, ne!”
“Ne! Harabi mi?”
“Evet, Harabi. Tam üç dakika sonra, bulunduğunuz noktadan
alacaklar sizi ve birlikte yatsı namazını kılmamız için buraya, yanıma
getirecekler. Dediklerimi anladınız, değil mi?”
“Evet, anladım halife hazretleri, evet.”
“Bu aradaki zaman diliminde bildiğiniz her şeyi ses kaydı ile
anlatırsanız, hiçbir ceza almadan bu davanın dışında kalmanızı sağlar
ve sizi aldırdığım noktaya bıraktıracağımı garanti ederim.”
“Nasıl arzu ederseniz efendim.”
Ses kayıtları, kamera görüntüleri, zaman mektupları, şahitler
ve ifadelerinin tutanakları, her şey karşımda duruyordu fakat mesele
istediğim kadar aydınlanmamıştı. Eksik ışık her türlü makama girer.
HiperDrone talep edip ilgili davaya yukarıdan bakmaya karar
verdikten sonra kasabanın üzerinde dakikalarca gezindim, durdum.
Sanırım en doğrusu; en güçlü olanı haşlamak, güçsüzleri iyice
cesaretlendirip her şeyi anlattırmak ve en sonunda da gerçek delilleri
sunmak olacaktı. Bu kararımdan sonra abdestimi aldım, üç saat nafile
namazı kılıp şükrettim. Ceren’le buluşmamıza az kalmıştı. Onu günler
boyunca görmemiştim ve çok özlemiştim. Bu davada onsuz olmamın
temel sebebi suikast ihtimaliydi ve buna uçan saraydaki herkesle bir
olup karar vermiştik. Meseleyi Hümani’ye taşıyıp taşımamak gerekir
mi diye düşündüm ve onu bu meseleyle meşgul etmemeye karar ver!
“Alo! Sayın başkan! Ben de tam sizleri düşünüyordum. Bu cins
dava biraz fazla hızlı ve riskli olmaya başladı. Sizi arasam mı diye…”
“Harabi, kardeşim, yüz kişiyi yolladım o caminin önüne, hepsi
aynı kıyafetli, onlar gibi giyin, 97 numaralı elbisen, rahat ol! Meseleyi
çözmüşsün anladığım kadarıyla, itiraf ettirip kayıtlara ulaşman yahut
talep etmen kalmış. Allah gücüne güç katsın! Sana, Islık Raporu’nu da
yolladım. Üç saat yirmi altı dakika olmuş. Aldın mı?”
“Aldım aldım. Doğru yoldayız gibi görünüyor. On beş yaşında
olanlarla ilgili sapmalar var ama çözeriz. Yarın kahvaltı edelim mi?”

ARKIN ÇALAPALA .
32
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Hümani telefonu kapattığında rahatlamıştım çünkü koruma


kalabalığım köyün camisinin önünde beni bekleyecekti. Hepsine aynı
mesajı atıp benden önce kimsenin camin önüne gelmemesini sıkı sıkı
tembihledim. Yükardan indirme yapacaklardı ve şaka gibi olacaktık.
İnsan Cumhuriyeti’nde suç ve suçlu takip sistemlerinin tümü,
ilk başta her insanı masum kabul ettiği için, delilleri açık etmek biraz
yanlış olurdu. İtiraflar yapılmazsa, belki. Herkesin kimliği, herkes gibi
özel olduğu için; insanlar kurmuş olduğumuz bu en adil sisteme tam
olarak güveniyorlardı. Dedikodu çıkmasını da istemiyordum. Boş ver,
dedim kendime, her kim bu kızçelere tecavüz etmişse Allah’ından her
türlü bulacaktır. Sen meseleyi çöz, hastalıkları def et, gerisi kolay.
Üzerimi giyindim, ayakkabılarımı giyindim. Camiye doğru bir
hızla yürümeye başladım. Hem üstten hem de “alt yan”lardan koruma
altındaydım ve kendi kendime söyleniyordum.
“Ulan şu işe bak ya, şimdi Ceren’le böğürtlenli şarap içmek var
iken, sen kalk bir sürü şerefsizi ıslah etmeye uğraş! Allah’ım sen bana
sabır ver ya Rabbim! Sen hepimizden üstünsün! Hâkim sensin ve sen
Hâkim sen bana bu meselede Selam ver, Basit ver, Vekil ver, Mani ver,
Nur ver, Azim ver Allah’ım. Hamd sanadır! Sana şükürler sonsuz ola!”
Bismillahirrahmanirrahim.
Vaktinden epey erken gidip, güvenlik doğrulamasını aldıktan
sonra camiden içeriye ilk ben girmiş ve benimle birlikte bekleyen 99
kişiyle Allah’ımıza dua ediyordum ki HiperLenslerimde gördüklerim
oldukça rahatlamama sebep oldu. Köylü teker teker camiye giriyordu
ve mutlu çocuk sesleri duyuyordum. Bu iyiye ve iyiliğe işarettir.
Allah’ıma şükürler olsun ki dava o an itibarı ile bitmişti.
Kadınlar, hemen üst kattaki kadın korumalarımın arkasında
dizilip fısıldaşıyorken, erkekler arkamdaki korumalarımın arkasında
dizilip sessizce bekliyor, çocuklar ise çocuk korumalarımın arkasında
fısır fısır konuşup oynaşacak alan yaratmaya uğraşırken, arkalarında
oturmuş Allah’a dua eden yaşlı korumalarımın tümü, ellerindeki son
model tespihlerle “Ani bir kötü hareket yapacak olanı hemen vururuz
Âlim Allah!” edasıyla tespihlerinin yolladığı ışınları lenslerinden ara
ara takip ederek zavallı, doğuştan ölümlülere nişan alıyorlardı. Gül!
Bazen bir desenin belirmesini yakalamak çok zevklidir fakat
acıtır da insanı. Paylaşılamayan dersenler ise çoğu kez ölümcüldür.

ARKIN ÇALAPALA .
33
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Hoca efendi bize imamlık yapacağı yere geçtikten azıcık sonra


arkasına döndü, bir metre ötemde, nur ışığıyla parlayan mavi gözleri
ile önce bana sonra cemaate baktı ve şöyle deyip namazı kıldırdı.
“İnsan Cumhuriyetine hoş geldiniz ey cemaat-i müslümin!”
Vitir vacibin son rekâtında hapşıran küçük kızı saymazsak bu
köydeki hiçbir Allah’ın kulu bana hiçbir saygısızlık yapmadı, yapmaz,
yapamazdı. Namaz kılındı, tespihler çekildi, Kur’an-ı Kerim’den şimdi
ismini vermek istemediğim ayetler de okundu ve caminin kapısı sert
ama gösterişli bir şekilde kapatıldı. TaHa. Şimdi oldu.
Bu sahneyi defalarca yaşadığım için, klasik cümleleri kurarak
zaman kaybetmek yerine insan kazandım. Ama beni kimse anlamadı.
“Ey A hali! Suçsuzlar teker teker dışarı çıksın!”
Suçsuzlar teker teker dışarı çıktılar ve kapı yavaşça kapandı.
“Kadın olanlar şuraya, erkekler şuraya, çocukları şuraya, yaşlı
olanlarınız da şu tarafa geçsin. Sen neden kadınların arasına geçtin?”
“O homoseksüel çünkü halife hazretleri!”
“Sen evine git. Homoseksüellerle işim olmaz.”
“İfadesini alın! Ses kaydını gönderin!”
“Bir şey sorabilir miyim?”
“Sor bakalım ufaklık!”
“Neden herkes sizden korkuyor?”
“Çünkü ben Rahman ve Rahim olan, ayrıca Semi ve Basir olan
Allah’ın adıyla işimi görür Hâkim Allah’ın adıyla hüküm veririm.”
“Peki, sen hiç Allah’ı gördün mü?”
“Sen gördün mü?”
“Hayır, tabii ki de görmedim. Sen gördün mü?”
“Müjgan ablanın evine git ve orada beni bekle, tamam mı? Ben
birazcık gördüm sayılır, işim bitince gelir sana anlatırım.”
“Tamam. Müjgan ablanın evinde seni bekleyeceğim.”
“İfadesini alın! Ses kaydını gönderin!”
Müjgan’ın kayınpederini bulmuştum ve konuşmasını bekler
bir halde, sessizliğin bitmesi için Allah’a dua ediyordum. Üç yıllık işti.

ARKIN ÇALAPALA .
34
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Allah’ım, sen şu ölümlü sessizliğinden bizi bir an evvel kurtar


ya Rabbim! Sen şu ıslah olmayanları ıslah et! Sen bu insanları affet!”
Tam o sırada kayınpeder konuşmaya başladı.
“Halife hazretleri, yemin ederim benim hiçbir suçum yok!”
“Kes! Son üç yıllık kamera kayıtlarını inceleyin!”
“Ben sadece gelinim…”
“Kes! Gelininin son üç yıllık kamera kayıtlarını inceleyin!”
“Harabi hazretleri! Bunlar hep yalan söylüyor!”
“Kes! Bunun da son üç yılındaki kamera kayıtlarını inceleyin!
Ben soru sormadan kimse konuşmasın! Ben soru sormadan konuşanı
yakarım. Caminin avlusunda üç ateşi de hazırladınız mı?”
“Hazırladık Harabi! At de yakalım! Öt de keselim!”
“Şimdi beni iyi dinleyin! İçinizden bazıları içinizden bazılarını
korkutmuş, kandırmış, kaçırmış ve hakkını yemiş. Korkutanlar veya
kandıranlar veya kaçıranlar şu tarafa geçsin.”
Kayınpeder ve on bir kişi gösterdiğim tarafa geçti.
“İçinizden bazıları zina işlemiş. Zina işleyenler! Kadın olanlar
şu tarafa, erkek olanlar şu tarafa geçsin!”
On yedi kadın, on beş erkek başlarını öne eğerek ayrıldı.
“Ben zina işlemedim. Bana tecavüz ettiler.”
“Suçsuzlar dışarı çıkalı çok oldu! Neden buradasın? Anlat!”
“Ben şahit olmak için burada kaldım! Bildiğim…”
“Kes! Bilip bilmeden ötme! O dilini keserim de dilsiz kalırsın!
Şahit olarak Allah bize yeter! Sen kimsin bre deyyuz! Alın ifadesini!
Odun ateşinin yanında beklesin!”
“Ben de şahit olmak için kalmıştım.”
“Alın ifadesini! Odun ateşinin yanında beklesin! Başka?”
Ölüm sessizliği devam ederken yine dua etmeye başladım.
“Allah’ım! Sen büyüksün ya Rabbim! Sen beni bu cahillerin ve
zalimlerin oyunlarından koru ya Rabbim! Sen bu şeytana uymuşları
affet! Sen bunların oyunlarını boz! Biz sırtımızı sana dayadık. Galip
de sensin, Afüvv de. Sen bu insanları affet! Sen bizi affet Allah’ım!”

ARKIN ÇALAPALA .
35
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Müjgan’ın içerİde olmadığını ama kocasının içeride olduğunu


fark ettim. Kocasına döndüğüm ilk anda, kendisi konuşmaya başladı.
“Ben orucumu yedim halife hazretleri, o yüzden…”
“Kes! İfadesini alın! Kömür ateşinin yanında beklesin!”
Ölüm sessizliğinin gitgide büyüdüğünü anlayıverdim. İşte bu!
Bir kulun daha imana geldi Allah’ım, dedim içimden, şükürler olsun!
“Efendim, ben anneme yalan söyledim.”
“Sen çocuksun, Allah affetsin! Evine götürün!”
“Efendim, ben para çaldım ama çikolata almak için!”
“Sen çocuksun, Allah affetsin! Evine götürün!”
“Efendim ben içki içtim. Psikolojik problemlerim vardı.”
“Kes! İfadesini alın! Camcı ateşinin yanında beklesin! İçkiden
dolayı bekleyenlerin hepsi cam ateşinin yanında beklesin! İfadelerini
alın! Ellerini bağlayın! Gözlerini sıkıca kapatın bu psikopatların!”
Hoca efendi bir saat öncesi, İnsan Cumhuriyetine hoş geldiniz
ey cemaat-i müslümin, dediği için bu köy “artık” Müslümandı, öyleyse
bu köyde benim kesif kurallarım geçerliydi. Benim kurallarımın neler
olduğu ise Kur’an-ı Kerim’de açık seçik beyan edilmiştir.
“Sigara getirin! Son bulduğumuz afgandan sarsınlar!”
“Buraya mı gelsinler yoksa manzara arayalım mı?”
“Hayır, evde beklesinler, hocanın evinde beni beklesinler!”
Zina edenlerden başlarım her zaman. Onlar, işin en kolaymış
gibi görünen ama benim için en zor olan kısmını üretiyorlar. Bir insan
gözlerimin önünde falakaya yatırıldığı zaman öyle çok üzülüyorum ki
anlatamam. Ama benim görevim bu. Allah onlara yüz sopa vurmamızı
emretmiş, biz de yüz sopa vuruyoruz.
“Bu zina edenlere, kendi evlerinde ve eşlerinin yanında yüzer
sopa vurun. Eşlerine sorun, affederlerse, ifadelerini ve imzalarını alın
ki ilk ve son defa olmak şartıyla serbest kalabilsinler!”
Koskoca halifeyiz, bizim de yöntemlerimiz var elbette.
“Şu korkutup kandıran ve kaçırıp hak yiyenleri hocanın evine
götürün! Bunların hesabını orada göreceğim. Burada görünmüyor.”
Kayınpederle birlikte on iki kişi hocanın evine götürüldü.

ARKIN ÇALAPALA .
36
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Geriye kaldı ikisi kız altı genç, iki yaşlı, çocuklarla benimkiler.
“Sigara neden hala gelmedi? Acele edin! İşimiz çok!”
“Buyur Harabi! İkisi de hocanın evinde bekliyorlar.”
Yaşlı olanlara dönüp şunları söyledim:
“O çocuklara gözünüz gibi bakacaksınız. Hepinize A11 telefon
verecekler ve en ufak bir problemle karşılaşınca, hemen beni arayıp
anlatacaksınız. Siz olmasaydınız bu işi çözemezdik. Allah sizden razı
olsun! Çocuklarla bu ikisini evlerine bırakın! Allah’a emanet olun!”
Yaşlılar ve çocuklar gittikten sonra benim kilere, dışarı çıkın,
dedim ve iki kız dört erkekle, caminin içinde baş başa kaldım. Kesin
telefon çalacak, çok eminim çalacak, çalmazsa olmaz!
“Siz beni muhtarın odasında bekleyin! Telefonum çalıyor.”
Arayan Ceren idi. Kesin hayıflanacak. Şimdi ne gerek var ki!
“Yapma şunu, içme şu zıkkımı, lütfen! Kaç kere dedim sana…”
“İçmem lazım, biliyorsun. İşim bitti hem, birazdan çıkarız.”
“Ya, tabi, bitti. Ateş başındakilere ne olacak?”
“Onlara ilgili ayetler okundu. İfadeleri alındı. İyi halden dolayı
herkes beraat etti. Asıl aktörler hocanın evinde bekliyor.”
“Kamerayı kapatma lütfen! Seni çok özledim.”
“Yok, yok, kapatmam. Sen de dikkatli giyin, söz olur.”
Sigarayı yaktım, usturuplu bir fırt çektim ve söndürdüm.
“Ateş başındakiler tamam mı? KaftanDrone bu mu? İyiymiş!”
“Tamamdır Harabi! Sıfır fire, sıfır olay! Telefonları dağıtıldı.”
“Teşekkür ederim. Muhtarın odasına gidelim öyleyse.”
Muhtarın odasına gittiğimizde, o yıldız kaçıran gözleriyle deli
gibi bakınan şahane altı genci gördüğümde içimden dedim ki:
“Vay be, daha onuncu yılındalar ama nasıl iş çıkardılar. Helal
olsun çocuklara. Bunlar gibi insanlar lazım işte millete, vatana.”
Yine de şımarmasınlar diye sert davranmak zorundaydım.
Eğer on yıl daha hatasız hatta günahsız yaşarlarsa, bunlardan
biri halife olacaktı belki de. Baktım gözlerine! Dikkatle baktım ve o an
bir şey oldu. Kapı yavaşça açılmaya başladı ve içeriye sakince Selamın

ARKIN ÇALAPALA .
37
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Aleyküm diyerek giren Müjgan’ı gördüklerinde apıştılar. Müjgan’a bir


tokat attım. Hepsi şok oldu! Müjgan yere yığıldı. Gözlerinde inanılmaz
bir gülümseme gördüm. Tövbe Tevbe, dedim önce. Sonra, önce iki kız
dört erkeğe bakıp, dikkatlerini dağıtmak için o sigarayı yaktım yine.
“İçmek isteyen varsa; buyursun. Yoksa, hepinizden Allah razı
olsun! Var mı diyeceği olan? Yoksa, o homoseksüelle ilgili açık oylama
yapın! Bu köyde kalmasını isteyenler kimlermiş, gitmesini isteyenler
kimler iyi bilinsin! Nedenlerini öğrenin ve oylama kalsın derse kalsın,
gitsin derse, ilgili şehre gönderin! Anlaşıldı mı?”
“Anlaşıldı Harabi! Başka bir emrin var mı?”
Gençler o korku dolu gözlerle “odadan çıkın” emri bekliyordu.
Ama ondan önce yarım kalan tokat atma işimi bitirmeliydim.
Eğilip, son yıl öğretilen Halifelengo dilinin ilk cümlesini hızla
söyledim. “RicaFelekÇalDümmelekAfganKulliKubarKelek.” Bu acayip
sözlerimin manası şöyle idi: “Felekten rica ettim çaldım melek, Afgan
içersin değil mi, kubar kelek!” Sonra yana döne bağırmaya başladım.
“Ben sana evinde bekle demedim mi? Neden buradasın?”
“Ben, bu raya, size, bir, şey, söylemek, için…”
“Kes! Kimden öğrendin burada olduğumu?”
“Her yere baktım, en son burası kalmıştı.”
“Utanmadan bir de cevap yetiştiriyor, hatuna bak hele!”
“Kaymakam Bey, kocam size bir şey…”
“Kocanı Mekke’ye sürdürürüm vallahi!”
“Siz nasıl isterseniz Kaymakam Bey.”
“İçeri nasıl girdin? Seni kimler aldı? İçeriye? Çık dışarı, bekle!”
Anladığım kadarıyla Hilafet Akademisi’nde okuyan gençlerin
hiçbiri Müjgan’la aramızdaki ilişkiyi bilmiyordu. Bu demek oluyordu
ki Müjgan’ın akademideki yirminci yılı doldu. Ona ilk defa tokat attım
çünkü akademinin kuralları arasındaki 26262 inci kural şöyle der:
“Halife eğer kendisine yardımcı seçtiği kişiye tokat atarsa onu
yakınına hem de en yakınına şartsız kabul etmiş demektir.”
Gençler dışarı çıktıktan sonra muhtarın odasında oturmuştuk
Müjgan’la ben, sonlarına yaklaşmış Afganlı cigaralığı içiyor ve dertle

ARKIN ÇALAPALA .
38
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

keder, hüzünle aşk karışımı muhabbet ediyorduk. Youtube’a girip şu


mahur besteyi çalmak istemediği için Artbat sever misin, dedim.
“Bayılırım. Ama çok vaktimiz kalmadı.”
“Vakit kolay, hallederiz, sigara kalmadı.”
“Bende biraz kokain var, ister misiniz?”
“Yok, ben almayayım, teşekkür ederim.”
“Bir şey sorabilir miyim?”
“Tabii ki, lütfen.”
“Evdeki konuşmamızda “yirminci yıl mezuniyet törenimizin”
olduğunu nasıl fark ettiniz? Her şey planladığım gibi gitmişti oysa.”
“Ben anlatmazsam kimse, asla hatırlamaz.”
“Nasıl yani?”
“Birincisi öyle bir slogan yok! Ben markaların sloganlarını her
an takip ederim, hiç sektirmem. Gençlik yıllarımda reklamcıydım.”
“İkincisi? Son Halifenin Son Rüyası isimli İstanbul defteri mi?”
“Yirminci yıl mezuniyet törenlerinin içeriğiyle ilgili hükümler
ve kuralları ben, bizzat kendim yazdım. Benden öğreneceğin ilk şey o
olsun madem. Yirmi yılını dolduran o kişiler, hemen sonraki günlerde
halife karşısına çıkarılır ve eğer ki halife kendisine yardımcı seçtiğine
tokat atarsa, onu en yakınına kabul etmiş demektir. Madde 26261 ve
Madde 26262. Ayrıca seni yirmi yıldır gözlemliyordum!”
“Allah’a şükürler olsun. Madde 26263’te de diyordu ki…”
“Halife yardımcılarıyla her şeyi yapabilir, konuşabilir.”
“Bir şey soracağım. Her şeyi yapabilir…”
“Yardımcıları halifeyle her şeyi yapabilir yahut da konuşabilir
diye bir kural vardı da ben mi yazmadım acaba Müjgan?”
“Özür dilerim, biraz ileri gittim galiba.”
“Estağfurullah, şaka yaptım, devam et lütfen.”
“Siz hiç yardımcılarınızdan herhangi biriyle seviştiniz mi?”
“Zorunda kalmadıkça sevişmem ben.”
“Peki, Ceren ile de mi zorunda kalmadıkça?”

ARKIN ÇALAPALA .
39
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Onunla sabaha karşı tanışacaksın. Amma da soru sordun be


Müjgan. Çek şu beyaz çizgiyi o zaman da tam olsun!”
“Yok yok, belki sabah Ceren’le birlikte kahvaltıda filan…”
“Haydi öyleyse, işimizi erkenden bitirelim de yolda Bari biraz
dinlenelim. Ben senin kadar genç değilim kızım. Kaç yaş var aramızda
Allah bilir. Sence ben kaç yaşında gösteriyorum?”
“Otuz beş, bilemediniz kırk!”
“Teşekkür ederim. Çok kibarsın.”
“Ciddi söylüyorum. İsterseniz yaş tahmini robotuna soralım.”
“Altmış dokuz derse ne olacak?”
“Doğruyu söylemiş olacak.”
“Bir saniye Müjgan. Alo! Tamam! Her şey hazır mı? Çukurları
kazdınız mı? Ayna deliklerle gereksiz delilikler hazır mı? Gelmemize
hiç gerek yok aslında ama haydi gelelim, bakalım. Günaha tok alım!”
“Geldik, burası. Mekke’ye tayinimi unutmazsınız değil mi?”
“Sabah kahvaltısını Piyano İstanbul’da edeceksin ya!”
“Piyano İstanbul mu? Gerçekten mi? Ay çok sevindi şimdi ben.
İyi ama bir saniye! Piyano İstanbul Mekke’de mi?”
“Sekiz şehirde şubesi var ama kimse bilmiyor.”
“Siz biliyorsunuz elbette. Ve Hümani. Ve Paris. Ve GGG.”
“Paris, Londra, Berlin, Roma, Mekke, Kudüs, İstanbul.”
“Yedi etti. Sekiz inciyi söylemeyecek misiniz?”
“Söyledim ya!”
“Yedi etti ama. Halep temi Mardin demi!”
“Mor. Bilemedin. İstanbul’da iki tane var.”
“Son soru; size aşığım, nasıl denir Halifelengo diliyle?”
“Selamın Aleyküm.”
“Aleyküm Selam halife hazretleri. Buyurun lütfen, buyurun.”
“Herkes burada, öyle değil mi? Sezen de geldi mi?”
“Evet Harabi, yukarıdaki odadalar, içiyorlar.”
“Ne içiyorlar, kokain mi? Sezen’in sesi nasıl, düzelmiş mi?”

ARKIN ÇALAPALA .
40
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Sezen kokain, diğeri ot, öteki bonzai ve skank içiyor.”


“Bok içsinler, bok! Müjgan’ın kayınpederi gelsin ilk önce.”
“Benim gelmeme gerek var mı Harabi?”
“Var! Bundan sonra, ben “gelme” demedikçe, bir adım arkama
yapışık olacaksın ve ben nereye; sen oraya. Ta ki ben sana şuraya git,
şu işi “hal’let diyene kadar. Anlaşıldı mı?”
“Anlaşıldı. Sana Harabi diyebilirim, değil mi?”
“Kafana göre takıl. Bundan sonra on yıl özgürsün.”
“Selamın Aleyküm halife hazretleri.”
“Aleyküm Selam. O pis ağzına Allah’ın adını alacaksan ilk önce
tövbe edeceksin, sonra bir yıl durmadan namaz kılacaksın. Anladın?”
“Anladım halife hazretleri.”
“Öt! Kaç bakire kızımızın kanına girdin? Pis vampir!”
“Altı.”
“Altı santim mi kesiyoruz Harabi?”
“Altı santim kesin! Mikrop kapmasın, dikkat edin! Bir senede
kaç rekât namaz kılacaksın, de bakalım, namussuz insan!”
“On bin rekât?”
“O zaten kılman gereken rekât sayısı bre deyyus. Onu onunla
çarp, kaç çıkıyorsa o kadar rekat namaz kılacaksın, anladın mı?”
“Anladım halife hazretleri. Anladım.”
“Nah anladın. On bin çarpı on bin, yüz milyon eder, aptal seni!
Yıkıl karşımdan! İnsan Atölyesi’ne gönderin bunu! Sıradaki gelsin!”
“Selamın Aleyküm halife hazretleri.”
“Aleyküm Selam. O pis ağzına Allah’ın adını alacaksan ilk önce
tövbe edeceksin, sonra bir yıl durmadan namaz kılacaksın. Anladın?”
“Anladım halife hazretleri.”
“Öt! Kaç bakire kızımızın kanına girdin? Soysuz vampir!”
“Bir.”
“Bir santim mi kesiyoruz Harabi?”
“Üç santim kesin! Mikrop kapmasına dikkat edin! Bir senede
kaç rekât namaz kılacaksın, de bakalım, namussuz insan!”
ARKIN ÇALAPALA .
41
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Yüz milyon rekât?”


“İki santimini bu soysuza yedirin! O üçün birini de balak atın,
mum yala tın, bunun parmağını o kıza yüzük yapın! Sıradaki gelsin!”
“Selamın Aleyküm halife hazretleri.”
“Aleyküm Selam. O pis ağzına Allah’ın adını alacaksan ilk önce
tövbe edeceksin, sonra bir yıl durmadan namaz kılacaksın. Anladın?”
“Anladım halife hazretleri.”
“Öt! Kaç bakire kızımızın kanına girdin? Pis vampir!”
“Üç.”
“Üç santim mi kesiyoruz Harabi?”
“Üç santimini kesin! Mikrop da kapmasın ha, dikkat edin! Bir
senede kaç rekât namaz kılacaksın, de bakalım, Şöhretsiz maymun!”
“İki yüz bin rekât?”
“İki santimini bu soysuza yedirin! O üçün birine de bal ak atın,
cilalatin, bo yalatın, bunun müsait yerine takın! Atölye’ye! Sıradaki!”
“Selamın Aleyküm halife hazretleri.”
“Yüzüğü kıza verdik, akademiye kaydoldu, hallettik Harabi!”
“Aleyküm Selam. O pis ağzına Allah’ın selamını alacaksan, ilk
tövbe edecek, sonra bir yıl durmadan namaz kılacaksın. Anladın?”
“Anladım halife hazretleri.”
“Öt! Kaç bakire kızımızın kanına girdin? Soysuz vampir!”
“Yedi.”
“Senden kralı var mı? De bakalım! Bu var ya yedi…”
“Halife hazretleri kulun kölen olayım, köpeğiniz olayım etme!
Benden kralı sensin. Âlem buysa kral sensin! Sen olsan bari!”
“Yaklaş hele! Yaklaşsın, bırakın!”
Çıt yok! Bir gün denize giriyorum, baktım, ayağım kesilmiş. Bi
baktım, yanımda yüzen sevgilimin de ayağı kesilmiş. Acı fark etmedik
hiç ama her yer kan olmuş. Tuzun etkileri çok acayiptir.
“Tuz getirin! Sen halife öpücüğü diye bir şey duydun mu hiç?”
“Duymadım halife hazretleri, kulun köpeğin olayım etme!”

ARKIN ÇALAPALA .
42
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Müjgan kızım! Çağır kocanı, şu şerefsiz pezevenk için salavat


getirsin! Sen de dışından okumaya başla lan, maymun suratlı. Bildiğin
bütün duaları tek tek oku! Duayı bitirdiğinde canını alacağım senin, o
halife öpücüğüyle! Oku! Yaradan Rabbinin adıyla oku! Amcık ağızlıya
bak ya! Bir de karşımda dikiliyor utanmadan! Senin ben ta gelmişini
geçmişini sikerdim ya Müjgan’a dua et! Be şerefsizin evladı, sende hiç
mi insaf yok! Hiç mi insanlık yok! Çağırın ötekileri de! Herkes girsin,
hepsi görsün! Benimle düzgün konuşmamak neymiş, öğrensin hepsi!
Gelin içeri! Bakın! Bu soysuz köpeğe bakın! Bana dedi ki, âlem buysa
kral sensin! Ulan deyyus sen Allah’ın mülkünde nasıl konuşursun? Bu
soysuzun önce dilini kesin! Sonra gerisini kesin! Sonra değerlisini!”
“Dil kaç santim? Geri kaç santim? Değerli kaç santim?”
“Dilini ortadan geri sininse birini kesin! Değerliyse hepten!”
“Yapma, köpek kulun olayım, yapma! Ben ettim sen etyeme!”
“Bundan adam olmaz. Bak Müjgan! Görüyor musun, konuştuk
ama anlamıyor! Bre köpek ben az önce Allah’ın mülkünden bahsettim
de sen niye hala bana kulun olayım dersin? Kesin! Dilin tamamını da,
iki gerisini de, değerlisini de kesin! Tamam mı, devam mı ey şeytan!”
“Ben ettim, sen etme, sen insanların ilk halifesisin, etme!”
“Durun! Herkes dursun! Anlat bakalım, ne demek ilk halife.”
“Herkesi herkesten korur, demek. Herkesi kendinden korur,
demek. Şeytandan korur, demek. Ne istersen yaparım, ne olur kes…”
“Hadım edin! İnsan Parlamentosu’na gönderin! Asılma talebi
yapıyorum! Bu hadsizi assınlar! Bu soysuz şeytandan da beterdir.”
“Müjgan diğerlerini sen hallet! Benim ruhum daraldı resmen
bu soysuz yüzünden. O Allah’ı soran çocuğu bul getir bana sen, kimin
çocuğu o, anası babası da gelsin!”
“Bunun çocuğu işte! Hadım edilenin çocuğu. Anası da şu.”
“Çocuğu anasıyla Medine’ye gönderin, kuyumcuda boyacı ola!
Halife öpücüğünü ona öğretin ve bekletin! Fransız’ı, aldığınız yere en
yakın yere, yok yok aldığınız yere bırakın! Allah kabul etsin!”
“Kurban ne olacak Harabi! Yiyelim mi, dağıtalım mı?”
“Hepinizin olsun! Allah affetsin! Gazamız mübarek olsun!”

ARKIN ÇALAPALA .
43
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Öyle delice sinirlenmiştim ki bizimkilerin ve Sezen’in yanına


vardığımda hemen toparlandılar ve sustular. Güzeldiler, ilişmedim.
Şimdi onların yerine Ceren olsaydı, ne yapar eder şu sinirimin
geçmesini ve gecikmesini bir şekilde sağlardı. Ama yok. Neredesin ki?
“Alo! Ben de tam seni düşünüyordum.”
“Sakin ol biraz, lütfen! Hala kontrollü değilsin bazı konularda.
Sana diyorum, içme, diyorum ama dinlemiyorsun ki!”
“Güzel bir şeyler söylesen ya şimdi!”
“Üç sol bahçede bekliyorum. Şarap ve sandviç var. Haydi gel!”
“Oh be! Allah senden razı olsun külyanım!”
Müziği kapattım ve o sabahın ez anını dinlemeye başladım, ilk
önce. Hırsımdan ağlayabilirdim. Ağlamadım. Ama ağladığım çok oldu.
Zaman gen işledi ve çok şaşırtıcı gör evlerle g üçlendim.
Siyah çelik çelişkileri, söylemleriyle rüzgârın akışından enerji
üretirken, her an kanat rahatsızlıklarını tarafıma bizzat bildiren vahşi
doyumlu ki kırlangıçlar ve kaplanlar ve kargalar ve Mescid-i Aksan’ın
da külhanı olarak, ben Harabi, şunu sana safça hatırlatmalıyım çünkü
unutmuş olma ihtimalin var ey okur! Trafik yapma! Les Etoiles.
İçimdeki tanrı parçacığıyla makro boyuta atlamamalıyım.
Ben Harabi. Uykusuz gecelerin düşünsel avuntularına dalarak
dalak arayabilen hızlı. Ve küfrün, şirkin, günahın yahut haramın olup
bittiği anların tümünü tek bakışta görüp kaydedebilen Allah’ın fakir
fukara kulu. Ve Ceren ölürse kutsal kitabı ezberleyecek aşk meleği.
Vitesli bisikletlerin şu arka vites demirlerinin her birini başka
bir fabrika veya atölyeye yaptıranların bisikletlerindeki vites attırma
probleminin temel sebebinin bu demirlerin uçlarının farklı eyelenme
ve başka başka tıraşlanması olduğunu fark ettiğim o ilk andaki kadar
sinirlendim ve devrik düşünce dolu bozuk imlamı nakşettireceğim.
Şimdi yazma tepkilerimi yüzden seksen romantikleştirebilen
bir şarkı eşliğinde anlatmaya devam edeceğimi aklından çıkarmayan
“yazar” okurlara şunu anlatmalıyım: Hatırlayamayacağın hareketleri
yapma! Reflekslerini de tıpkı düşüncelerin “misali” mükemmel sırala,
ki çoğalt, işlet ve kullan! Sana anlatmam gerekiyor.
O gittiği için bir roman kahramanı oldum ben.

ARKIN ÇALAPALA .
44
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

O gittiği için hâkim oldu hep halifeler, gazel okudu güzeller.


O gittiği için kendimizi zehirledik ve bunu bize söylemişti.
O gittiği için hapsolduk bu dünyaya, o gelmezse halimiz nice.
O her an yanındaysa bir roman kahramanının, ne anlamı kalır
yazmanın. O hep yanındaysa bir yazarın, ne önemi kalır uz atmanın!
Yine anlaşılmadı: O gittiği için şiir yazıyor gibi yapıyorduk biz.
O gittiği için sigara içiyor, içkiyle sapıtıyor, saçma kumarlarla
o yalanıyor ve dans daha doğrusu “kanunizina” ediyorduk.
O gitmeden önce her istediğimiz hemen oluyordu. Biz im.
O gittiği için cehenneme biz giriyorduk. Bizden önce O biz.
O gittiği için bu şarkıları dinliyorduk. Denenmiş eylemcik!
Onun hayalleri nelerdi ve neden kimse bununla ilgilenmedi?
O bunların hepsini biliyordu ve elinden bir şey gelmiyordu.
Eylemin küçüğü büyüğü olmaz, diye uyarı alan sanki o duyan!
Ben şimdi iğde çekirdeğindeki desenle baş başa kalanım.
Ne işe yarar maçtaki futbolcuların isimlerinin dizilmelerinde
maça sonucu verenin 1’li, 2’li, 3’lü, 4’lü dizilmelerden kaynaklı tansıl
yansımalar oluşunun bilinmesi? Şan’s-on değil şans off al! The Fall!
Rabbin nimeti renk değiştirip bıraktırıyor her şeyi, her şeye.
Karanfil Kırmızısı Tozu bir saltanat akidesi veyakut ney sesi!
İnsanların bütünü Allah’ın parçasıdır. Aksi günah ve yalan.
Allah’ın bütünü ise sadece bir fikir olarak insanların beyinleri
içinde dolaşan “bir düşünce” kabul edilebilir fakat Allah’ın gerçeğinin
bütünü değil, düşüncesinin bütünü. Bu en doğru söylemdir.
İnsanoğlunun hareketlerine bakarak çıkarımlar yapan ve bu
çıkarımlara en uygun, uyumlu sonuçlara insanoğlunu taşıyan onlar’a-
dair bir cümle yazalım ki akılları başlarına geliversin!
Namazda SemiAllaHürİmenHamide derken kulak atfedilir, bu
durum her hareketin başka isme ithafen yapılış sebebini birazcık olsa
da anlamaya sebep olabilir çünkü SübhanAllahRabbiYelAzim yahut o
AllahüEkber hatta EsSelamınAlEyKümVeRahmetUllah dediğimiz anı
biz başka kaydediyoruz Allah başka kay dedi yor.

ARKIN ÇALAPALA .
45
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Hangi söylemde bulunurken hangi hareketi yaptığını, “farkını


ayırt etmeyi” bilmeyen, anlamayan cahiller için birçok kitap yazıldı.
Kişilik Bozukluğu diye bir tanım sonrasında, bilimsel kabuller
yapan ve sonrasında Çoklu Kişilik Bozukluğu kabulünü de yapabilen
bir mekanizma, herkeste değişik kişilik bozuklukları olduğunu bildiği
halde, bir varlıkta ya kişilik bozukluğu vardır yahut da şu çoklu kişilik
bozukluğu vardır tezinin ayrıtına varamıyorsa, bu bozuklukların hızlı
çözümünün yaşanılan her şeyi akıllıca puanlamaktan ve yorumlamak
ilminden geçtiğini nasıl anlasın ki? Sonra da yüksek puanlı yaşayana
ufak bir negatif pu anı yüzünden ilişki sonlandırma emri verilir. Öyle!
Yayıncılar da çok yaptı bunu. Punto büyüklüğünü tercih etme
hakkını hep kendilerinde saklı tuttular ki, okuyup öğrenmeye çalışan
o insanın kontrolü ellerinden kaçmasın! Neden kitabın sayfasıyla tam
olarak aynı büyüklükte olan ve merceği ayarlanabilen bir büyüteç ve
okuma çarşafı hala yok sanıyorsunuz! Körler daha damı kör olsun!
O “İman edip salih ameller işleyenler için devamlı bir mükâfat
vardır.” ayetinde işaret edilen gerçeklik şimdi nereye konsun?
Belki de o “Nefsini kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana
uğramıştır.” ayeti sırf bu yüzden nefsimizi iyiliklere gömelim de “çok”
temizleyelim ve kara geçelim diye indirilmiştir. Çünkü ikilik esas tır.
Haydi, bunları geçtim, neden sigara içiyoruz ve çay?
Neden açlık limitimiz günde üç öğün olarak belirlenmiş?
Neden altı günde bir yemek yiyen varlık evrimi bize uzak?
Ben burada hayatımın aşkını kaybettiğim için anlatmıyorum
bunları! Bir bildiğim var ve seni ey okur, o bildiğimi anlattığım zaman
beni anlayabileceğin algı eşiğine taşıyabilmek için yapıyorum bunu.
Susma hakkımı da kullanabilirdim birçokları gibi.
Çalışma ve tüketme haklarımı da tüketebilirdim.
Zaman kaybetmek ve bakmak, duymak zaten bedava.
Su örtüldü. Nefes almak bedava mı şimdi artık pekâlâ!
Mesela Afrika’da! Ya da Londra’daki ağaçlarla dolu bir parkta!
Bir satır daha yazmak istersem, bir satır daha yazarım.
Sona Jobarteh, Jarabi. Cahiller ve zalimler hep çamura!

ARKIN ÇALAPALA .
46
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Afrika’da okunan ve haz aldıran sala ne kadar zamandır duyu


organlarınıza hitap etmiyor cidden bilemedim lâkin Müjgan’la Piyano
İstanbul’un bahçesine indiğimizde okunan sala, o sala idi.
Yol boyunca kafamı dikmiş olan Müjgan, terbiyesiz tavırlarını
kullanma ve terbiye üretme derslerinin tümünden en yüksek puanlar
alarak geçmiş olduğuna dair öğünme eylemine girişmişti ki ona akıllı
cümlelerden oluşan paragraflar hediye etmeye başladım.
“İçeri girdiğimizde ne olursa olsun yanımdan ayrılma çünkü
buraya ilk defa gelenlere yapılanlar hakkında tecrübe ettiklerimi bir
bile bilseydin, inan bana; bırak içeri girmeyi, yüz kilometre yakınına
dahi yaklaşmak istemezdin Piyano İstanbul’un. Dinliyor musun?”
“Bu duyduğum ses de nedir? Daha önce hiç bu kadar güzel bir
ses duymadım. Bu ses nereden geliyor? Piyano İstanbul’dan mı?”
“Boş işlerle uğraşma Müjgan. Hayatının aşkını bul, çıkalım!”
“Fakat bu ses Harabi, bu ses içimi gıdıklıyor. Merak ettim.”
“İçini gıdıklayan şey bu ses değil, bu sesin, kulağına girmeden
önce içinden geçtiğin eylemlerle takviye edilmiş olmasının teorisinde
yatan ve asıl gerçeklik gibi görünen sahtecilik. Anladın mı beni?”
“Neden bunu yapıyorlar? Kısaca anlatır mısın, Harabi?”
“Şimdi kulaklarını açabiliyorsan aç ve beni iyi dinle kötü dinle
ayrıştıran kişi konumuna düşürmeden, sadece dinle lütfen! Birazdan
Ceren yanımıza gelip beni kaçırır büyük ihtimalle. Sen o andan sonra
yalnız kalırsın fakat sakın korkma. Telefonlarımızı on metreden fazla
uzaklaşma modu ve algoritmasına göre programladım. İstesen de on
metreden fazlaca uzaklaşamazsın benden. Sen sadece dediğimi yap!
Hayatının aşkı her kim ise, onu bul ve buradan çıkmanın bir yolunu
aramaya başlayın! Dinliyor musun beni Müjgan?”
“Sen Ceren ile çıkabiliyorsun ama ben yalnız çıkamıyorum, bu
mu anlamam gereken? Çıkmak için birini bulmam şart yani!”
“Of Müjgan! Tükettin beni resmen! İnsan Cumhuriyeti Aşıklar
Konseyi’nin kesin emri şu: Piyano İstanbul’a giren hayatının aşkını da
yanına almadan dışarı çıkamaz. Burası Aşk Meleği olma yeridir.”
“O zaman ben içeri girmiyorum Harabi. Ben aşk meleği olmak
istemiyorum. Beni neden getirdin ki buraya Harabi?”

ARKIN ÇALAPALA .
47
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Saçma sapan konuşup asabımı bozma benim Müjgan! İçeriye


girmeden Aşk Meleği olamazsın. Aşk Meleği olmadan Halife unvanını
alamazsın. Halife unvanını almazsan kendi yöneteceğin şehri veyahut
şehirleri bilemez daha da kötüsü seçemezsin. Alo! Habibi! Geldik! Bir
dakika sonra içerideyiz. Sen beni pilavcıda bekle, çok acıktım.”
“Pilavcıda mı? Siz ne ayaksınız Harabi, Allah aşkına!”
“Uzatma. Tak şu gözlükleri! İçeride etkileşimli oluş yaşanıyor
ve bu gözlük olmadan ne nesneleri hareket ettirebilirsin ne de olacak
olanları görebilirsin. Sen de anma nazlı çıktın be Müjgan.”
“Harabi! Sana güveniyorum. Yoksa benim ne işim var böylesi
acayip bir yerde, acayip insanların arasında! Hayatımın aşkını bulma
işini nasıl başaracağım peki, onu anlatmadın!”
“Daha önce hiç aşık olmadın mı?”
“Sana aşık olduğumu düşünüyordum ama değilmişim.”
“Bak şimdi! Eğer sana yakınlık gösterenlerin içinden, yanında
kaldığın tüm zamanlarda seni mutlu edebilen birine rastlarsan, işte o
adam hayatının aşkıdır. Onu da alıp buradan çıkacağız ve bu iş bitmiş
olacak. Bu dediğim şart oluşmadan sakın kimseye pas verme!”
“Adam değil de kadın tercih edebiliyor muyum Harabi?”
“Eben Müjgan, eben! Düzelt saçını! İçerde saç dondurucu aktif
edilmiş durumda. Saçların nasılsa girdiğinde, öyle durur çıktığında.”
“Harabi! Ben korkuyorum. Girmeden tanışsam Ceren’le!”
“Ceren burayı o yöneten üç kişiden biri zaten. O şimdi burada
olsaydı biz çoktan içeri girmiştik Müjgan.”
“Öteki iki kişi kim? Ben tanıyor muyum?”
“Lady Di ve Cansu Canan. Lady Di’nin dirilme köyü de içeride.
O derece ilerlerseniz ve köyü gezmek nasip olursa, sakın unutma, bir
insan ölmek istediği an ölür fakat dirilmek istediği an değil, sadece ve
sadece Allah’ın onu diriltmek istediği anda yahut anlarda dirilir.”
“Nasıl yani! Birden fazla diriliş mi var?”
“Ben sekiz defa dirildiğimi biliyorum. Lady Di onuncuyu mu
on birinciyi mi ne yaşıyor. Cerenimo hala, hiç ama hiç ölmedi. Cansu
Canan görünmezlik kanununu ezbere biliyor olması yüzünden “asla”

ARKIN ÇALAPALA .
48
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ölemiyor. Bir sürü tantana ve mit var, diyelim. Zamanı gelince hepsini
anlarsın. Hayatının aşkıyla tanış hele, gerisi zaman mektubu gibidir.”
“Dalga geçme Harabi. Lütfen! Alırım bak intikamımı!”
“Benden intikam alacaksın, öyle mi? Nasıl olacak o?”
“Unutma, ben bir kadınım. Bizim yöntemlerimiz farklıdır.”
“Unutma sen bir bakiresin ve ben tüm insanların halifesiyim.”
“Unutma birazdan Ceren’le buluşacaksın ve gözün Ceren’den
başka hiç kimseyi ve hiçbir şeyi göremeyecek kadar körleşecek.”
“Biz Piyano İstanbul’u niye yaptırdık sanıyorsun Müjgan?”
“Nasıl yani! Anlamadım. Ne demek şimdi bu?”
“Haydi girelim! Aşk Meleği olanlar içeride her şeyi, her andaki
haliyle bilip görüyor, yaşıyor ve gelecek; beş dakika geriden geliyor.”
Lena Chamamyan, Love In Damascus.
Bir zamanlar bir imparatorluk varmıştı ve bu imparatorluğun
adı Roman Empire imiş. Bu imparatorlukta ne arasanız varmış ve hep
kötülük çalışırmış. Ve o, aşk! Ve müzik! Adam öldürenlerden tutun da
insan satanlara kadar, kölelikten tutun da homoseksüelliğe kadar bir
çok konuda âlimler yaşarmış burada ve buranın halk meclisi dünyada
kurulmuş ilk meclis imiş. O zamanlar “senatör” diye anılan, çok zeki
ve her şeyden anlayan adamlar varmış, ki bu zıpır adamlar kanunları
yapar, işletir, savaşları çıkarır veya bitirirler, törenleri düzenler ve
yönetir, her an bir iş çevirirler ve zekâlarının kendilerine ettiğinden
bihaber yaşayıp gidelermiş. Bir zamanlar, bu imparatorluk sınırları
içinde yaşayanlar hep kafalarına göre yaşarlar, isteyenler istediğine
tecavüz eder, isteyen kişi istediğinin malını çalar, isteyenler istediğini
doyurup istediğini aç bırak taktiğiyle etraflarına yansır, işte, KarGaŞa
içinde yaşayıp giderlermiş vesselam. Eski romanlar bunlar, dikkat!
Bir gün bir roman, evet roman bu imparatorlukta yaşayan her
bireye verilen ad, bir gün bir roman ermişi çıkmış demiş ki; çok yakın
bir zamanda, bundan iki bin yıl kadar sonra, bir adam gelecek ve tüm
insanların ilk halifesi seçilecek. O adam ne derse yapın yoksa hepimiz
o adamın sözünü dinlemediğimiz için ateşe atılacağız ve öldürülecek,
soysuzluğa itileceğiz. O adam bize okuma yazmayı öğretecek. O adam
bize ev verecek. O adam bizi ayadam edecek, bize ilim öğretecek. Eğer
o adamın kurallarına uymayan olursa, onlar bu dünyada gün yüzünü

ARKIN ÇALAPALA .
49
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

göremeyecekler. O adamın sevdiği de kendi gibi. Birinin ismi Habibi,


ötekinin ismi Harabi. Bunlar bira içerken yanlarına yaklaşanı öldürür
ve yokluğa gömerlermiş. A be gelecek aynası öyle diyor, mankafa!
Düşünsenize, roman ermiş fena ermiş olmalı ki, elinde gel ece
kay nas’ı tutuyor. Neyse, ben bu büyülü problemin savsanmış gevzek
hikâyesinin acıklı kısmını anlatarak devam edeyim.
Bu roman bunları söyledikten sonraki günlerde imparatorluk
parçalanmaya başlamış ve bir gün ikiye bölünmüş. Birine Doğu, diğer
ülkeye de kısaca Batı Roman İmparatorluğu demişler. Hatta bunların
Roman yani çingene oldukları belli olmasın diye de m harfini kesmiş
ve Roma demişler. O zamanlar Roma diye bir “şehir” varmış hatta ve
bunların başkenti imiş. Ama o bambaşka bir hikâye eder. Ve hikâyeyi
düzgün bilmeyen gafilin eline verirseniz, hikâye ölür. Nihayetinde bu
Batı Roma denilen imparatorluk yıkılmış ve insanları dünyanın dört
bir yanına sürgün edilmiş. Biz işin final kısmına gelelim ey a hali!
Peygamber Efendimiz, Allah’tan aldığı vahiy ile, şu geri kalan
Doğu Roman Empire kim tarafından yıkılır ve fethedilirse, o komutan
yücedir, gibisinden laflar etmiş. Ki Kur’an’da da yazılı olduğu söylenir
bu konunun, Fetih Suresi yorumu dolayısıyla, desem mi? Hişt!
Bu imparatorluk neden kurulmuştur onu anlatayım da iyice
kafayı yiyin! Bu imparatorluk, “tarihsel bir karakter” sanıp yanılgıya
düştüğünüz Zeus’un soyunu sonsuza kadar devretmesi için kurulmuş
ve yetmiş üç millete dağıtılıp gizliden açığa alınmış, ves aklanmıştır.
Her milletten ve her ülkeden insanın yaşadığı “bir ülke” hayal
edin! Hepsinin genel adı; çingene. Ve bunlar günümüzde çingene diye
bildiğimiz gruplar gibi yaşayıp gidiyorlar. Ve peygamberimiz bunları
tehlikeli buluyor ve ülkelerinin başkenti İstanbul’u almayı emredip,
belki de bir soykırım operasyonunun ikinci devresi hakkında hüküm
veriyor. Biraz müzik dinlemek istiyorum çünkü bu konu öyle her âlim
olanın anlayacağı türden, basit bir konu değil. Dikkatli anlatmak veya
anlamak, bu konunun olmazsa olmazı. Allah beni affetsin!
İşte LoVeinDamAscus isimli şarkı bu imparatorlukta yaşanan
en büyük aşk hikâyesini anlatırmış ama kimse bilmezmiş. Oh Put e!
Romanlar, o zamanlar başlarındaki krallarına, senatörlerine
öyle çok güvenirlermiş ki, ne derlerse yaparlarmış ama o pis şahıslar
hep onların bu iyi niyetini kötüye kullanır ve romanları sömürürmüş.

ARKIN ÇALAPALA .
50
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Gözünde kulak olanlar neyi neden anlattığımı anlayacaktır.


Hikâyenin sonrası malum. Fatih Sultan Mehmet efendimiz bu
imparatorluğun “geriye kalan yarısının” başkenti İstanbul’u fetheder
ve insanlarına dokunmadan yaşamı sürdürür. Aslında Romanlar yani
çingeneler için bu çok önemlidir çünkü tarihleri boyunca ilk defa olan
bir gerçekle karşılaşır, kendilerini sömürmeyen bir kralla buluşmuş
olurlar. Lâkin genleri hep aktiftir ve heyecan peşindedir. Yine de, bir
şekilde Osmanlı krallarının daha doğrusu padişahlarının yanında hep
dururlar ve birçok ülkedeki bölünmüşlükleri “az” da olsa birlik üretir
hale dönüştüğü için sanıyorum, Osmanlı İmparatorluğu hızla yayılır.
Romanlar en insan olan ırk oldukları için mi üj-bej nitelemesi
altında ezilmeye uğramışlardır, şairler daha iyi bilir lâkin teorisinde
bunca mükemmelliği barındıran bu ırk, yarım millet kabul edilip, şu
“buçuk” olarak yetmiş iki millete dâhil edilip yetmiş üç millet değil de
“yetmiş iki buçuk millet var” denilmiş olması gerçekten çok iğrenç!
Romanlar tarihleri boyunca zulümler görmüşlerdir ve zulüm
görmedikleri tek zaman “Osmanlı’nın 15nci ila 18nci yüzyılları arası”
yaşadıkları devirdir. O devirde öyle müzikler icat etmişler ve öylesine
aşklar, savunma sistemleri, uyuşturucular yani tedavi edici ilaçlar ve
silahlar üretmişlerdir ki anlatmaya kalksam aklınız uç ar gider.
Bugünkü insanın belki de asla ulaşamayacağı bir değerler ve
kültürler topluluğuna hâlihazırda sahip olan romanlar, dikkatsizce ve
ölçüsüzce değerlendirildiği için değil, aslında bugün ‘insan’ dediğimiz
varlık insan olmaktan çok uzakta yaşadığı için hala anlaşılamıyorlar.
Ceren, bu bağlamda da romanların tüm değerlerine sahip biri
olduğu için ona aşkım sonsuzdur, ona olan aşkım asla bitemez.
Şimdi meselenin en acıklı maddesine gelip meseleyi çözmeye
kalkacak olursak, biz insanlar romanları hiç sevmeyiz. Çünkü hep bir
pislik ve kötülük peşinde olduklarına dair inancımız tamdır. Oysa bu
insanlar peygamberler tarafından ölüm fermanları çıkartılmış olmak
gibi bir hezeyanla yaşamak ve toplumlarını korumak, çocuklarını iyi
büyütmek zorundadırlar. Bana kalırsa insanlar arasında, en güzel ve
en hakiki yaşayan da romanlardır. Çıplak ayaklı çocuklarından tutun
da atlı bahçelerindeki meyve ağaçlarına kadar yüzlerce, binlerce “ilk
insan değeri” onların içlerinde korunmaktadır ve bunun yok olmasını
kim neden ister, Allah onlara belalarını neden vermez, bu da bir diğer
soru! Romanlar zaten kendilerini yok etmek üzerine geliştirilmiş çok

ARKIN ÇALAPALA .
51
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

fazla teori olduğu için; insan kaçırma, uyuşturucu, suikast gibi eylem
ve davranışlar üreterek, kendi kapalı toplumlarını koruyabilecekleri
gerçeğini neredeyse iki bin yıl önce imparatorlukları parçalandığında
anlamış ve yürürlüğe sokmuşlardır ki kayıtlı tarihleri Roma’daki elçi
yani Papa tarafından koruma altına alınmışsa da, bu bir İsa tribidir.
Şimdi ben tüm insanların halifesi olarak, tüm insanları cidden
uyarmak zorundayım ki hepimizden daha insanca yaşayan, beslenen
bu insanları, kendi örf ve adetleri bozulmadan eğitmeli ve toplumun
içindeki hayata, birer birey misali dâhil etmenin yollarını aramalıyız.
Onlar, en mutlu günlerimizde sırf daha mutlu olalım, eğlenen
ve oynayan insanlar olarak barış içinde yaşayalım diye saatlerce veya
günlerce müzik yaparlar ama biz onları anlamayız. Onlar müziği niye
bu kadar çok seviyor, hiç düşünmeyiz. Ses’in efendisi kim, bilmeyiz.
Onlar çöplerimizi ayrıştırıp dururken biz onları zalimix açlığa
mahkûm etmenin gururunu yaşarken, onlar atalarından öğrendikleri
ağaç kurtarma öğretileri sayesinde doğamızı kurtarmaya devam eder
ve bize buna benzer iyilikler edip dururlar ki onlar da Müslüman.
Onlar oldukları gibi görünmeye binlerce yıldır devam edebilir
haldeler ve her şeyi açıkça yapıyorlar. Kavga ettiklerinde kimseyi hiç
umursamıyorlar, sevdiklerinde çok netler; içleri dışları hep bir. Ve bu
güzel hayatı yaşarlarken, toplumlarına zarar vermeye kalkanları da
hemen yok etmeyi gayet iyi biliyorlar. Ok canıma değmesin!
Şunu belirtmekte fayda görüyorum, romanların tanrısı Zeus,
ondan sonra üretilmiş olan tanrı felsefesi boylamında yahut enlemi
sırasında tanımlanan tanrı veya Allah’la farklı bir yapıda değil. Yani
Zeus da Allah, tanrı da Allah, Allah zaten Allah.
Roman halkı Allah’ı bizden binyıllar önce buluyor, biliyor ve
Fatih Sultan Mehmet Zeus’un ismini ki çokta değiştirilmişi de mevcut,
Zeus’un değiştirilmiş ismini bir daha değiştirip Allah dediğinde, onlar
bunu da kabul ediyor çünkü ismi ne olursa olsun tek tanrıya inanıyor
ve güveniyor ve teslim oluyor Romanlar. Filörtü sevmeleri de cabası.
En güzel kıyafetleri tüm tarihleri boyunca onlar giyindiler. En
güzel müzikleri kırık zamanlarında onlar yaptılar. İlk cumhuriyet, ilk
demokrasi hep onların işidir beaga. En büyük aşklar onların yarı tanrı
dedikleri arasında yaşanmıştır ki şimdi buradaki Paris örneğini verip
mitolojik birleştirme üzerinden duygu bindirmeleri yapmayı pek de
doğru bulmuyorum. But ICAN! O da bu sebeple kuruldu, in an ki!
ARKIN ÇALAPALA .
52
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

En doğal yaşayan her zaman onlardı ve diğer yetmiş iki millet


tarih boyunca bu durumu, bu akıllı gerçekliği kıskandı.
Romanların sayıları artık çok az. Dilkırımları yeni sonlandı.
Kim insandır, kim ne kadar insan değildir, bu soruların cevabı
olmalı lâkin benim bu meseleye ayıracağım vakit dolmak üzere.
Kapı açıldı. Piyano İstanbul’a Müjgan’la girildi ve sakin Ceren
elimden tuttu, bana Simurg’u göstereceğini söyleyip kandırdı beni.
Bazı insanlar bazı şeylerden anlamazlar. Bazı insanlar ise bazı
şeyleri anlatamazlar. Bazıları bazısını bilmez bazısı da bazen görmez.
Fountain, Together We Will Live Forever.
“On bin yıldır yaşıyorlar, anlamadılar da sen mi anlatacaksın
tanrının gerçekliğini Habibi! Bırak Allah aşkına, keyfimize bakkalım.”
“Öyle deme Habibi! Sanki HititHitlerin Asteklerin durumu çok
mu farklı! Sanki Araplar, Lidyalılar insan değil miydi? Onları da Allah
yarattı. Ben mi yarattım? Sen mi yarattın Sümerleri, Totoşları?”
“Tövbe de, çarpılacaksın vallahi Habibi!”
“Tövbe tövbe! Çok kızıyorum böyle şeylere. İnsan olma nedir,
daha bunu anlayamadan tanrıyı, Allah’ı anlamaya kalkıyorlar.”
“Ben karanfil aromalı çay içeceğim. Sen ne içeceksin?”
“Ben bu gece aslan sütü içeceğim. Senin mükemmel yansıtma
var ya; Habibi, onunla aramıza on metre limiti koydum, o yüzden süt
en iyisi. Bu arada Müjgan hayatının aşkını bulacak, o yüzden burada.”
“Çok değişmese bari! Aşk insanı değiştiriyor fazlasıyla.”
“Ne demek istiyorsun Ceren? Nasıl laflar bunlar böyle?”
“Bu gece DJ benim. İstek yap, hemen çalayım sana bebeğim.”
“Sana bir süprizim var bu gece, çok şaşıracaksın.”
“Sen önce sürpriz demeyi öğren de, ben sonra şaşırırım.”
“Miladi takvimin kendini tekrarlama katsayısını bulduk dün.”
“Nasıl yani? Tarihin tekerrür etmesinden mi bahsediyorsun?”
“Aynen ondan bahsediyorum. Bir öpücük verirsen, söylerim.”
“Ben sana kaç kere demedim mi beni öpücükle avlama!”
“Ben avlamış olmuyorum ki, sen avlamış oluyorsun.”

ARKIN ÇALAPALA .
53
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Hayır, sen avlıyorsun ben de bu yüzden tavlamış oluyorum.”


“Neyse, söylüyorum. Miladi takvimin tekerrürü hicri takvim.”
“Nasıl anladınız? Kim buldu? Beni neden çağırmadın? İspat?”
“İspatı Papa yaptı, Lady Di aracılığıyla. Vatikan arşivlerindeki
Roman Empire belgelerini incelerken fark etmiştik. Seni çağıramadık
çünkü Müjgan’la ben bile son anda yetiştik. Şans eseri.”
“Tekerrür sayısı neymiş? Katsayısı belli mi?”
“Tekerrür sayısı sonsuz, katsayısı 360/365. Üçüncü tekerrür
bundan on dört yıl sonra gerçekleşmiş yani bitmiş olacak.”
“Hicri 1453. Muhammed’i sonsuzlaştırmış oluyorsunuz!”
“Hayır, Mehmet Han’ı sonsuzlaştırıp Muhammed’i açığa aldık.
Bu sayede üçüncü tekrar bitmiş olacak. Çok fena fikirler oluşacak.”
“Bunları konuş mayalım. Baş başa kalacağımız bir yer bul!”
“Şu köşe nasıl? Kimse yok gibi görünüyor.”
“Hangi köşeden bahsediyorsun? Yaz köşesinden mi?”
“Hayır, şu köşe. Kış köşesinden bahsediyorum.”
“Ha, şu ortadaki su şişesi göz ünü çekmiş olmalı. Dur!”
“Değiştir me, kalsın öyle, şu sis’esini severim ben.”
“Neden seviyoruz acaba su şişesini? Cevap ver he-men!”
“Çünkü… Çünkü bir zamanlar, bir suyun şişesi varmış…”
“Bana yazma bari be Allah’ın adamı. Bana yazma bari.”
“Sana yazma yayım da kime yaz ayım Habibi?”
“Ne hediye getirdin bana gezdiğin diyarlardan? Leşin var mı?”
“Bir leş olacaktı, parlamentoya devrettim ölümünü. Hediye…”
“Evet, hediye. Yoksa bana hediye getirmedin mi? Aşk olsun!”
“Bir saniye! Müziği durdursana! Bu ses ne? Kim konuşuyor?”
“Kâbe’den geldiğini söylüyorlar. Bu kadar uzağa nasıl gelir?”
“Ses bu, nasıl nerede olacağını kimse bilemez. Ne zamandır…”
“Dün gece yarısından beri alttan alttan akıyor. Durmuyor da.”
“Sen burada beni bekle! Ben Canani ile Hümani’ye sorayım.”
“Ben sordum. Onlar da senin cevabını merak ediyor.”

ARKIN ÇALAPALA .
54
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Parisi ne diyor? O da mı bilmiyor? Hadi canım!”


“Cidden. Kimse bilmiyor. Herkes seni bekliyordu.”
“Müjgan’ı çağıralım. Hem siz de tanışırsınız artık.”
“Ben onu tanıyorum da o benimle tanışmadı, henüz.”
“Alo! Müjgan, hemen yanıma gel kızım, su şişesindeyiz.”
“Ne acayip adamsın yahu! İlla bir şişe olacak etrafında.”
“Yo, öyle bir kuralım yok, tamamen spoontane yaşıyorum.”
“Bu şişeyi de kıralım mı kuralcı kralım? Suya bulan alım mı?”
“Spontane kelimesi yerine kendiliğinden kelimesi seçildi.”
“Arkamdan iş çevirme Ceren! Bunu neden yapıyorsun ki?”
“Çünkü seni seviyorum ve beni sevmen benim için önemli.”
“Konuyu değiştirme! Müjgan! Kurtuldun yine! Hoş geldin.”
“Hoş bulduk Harabi! Merhaba Ceren! Çok memnun oldum.”
“Ben de memnun oldum. Nasılsın? Bulabildin mi hayatının…”
“Ceren dalga geçme lütfen! Müjgan daha çok küçük.”
“Ceren de çok genç gösteriyor. Kaç yaşındasın Ceren?”
“Buldun mu hayatının aşkını Müjgan? Müjgan al! Tadı çok iyi.”
“Bulamadım. Aslına bakarsanız öyle çok da fazla aramadım.”
“Müjgan, sen de duyuyor musun alttan alta akabilen sesi?”
“Evet, ben de sana o sesi soracaktım Harabi. Büyücü Felsefesi
Tarihi derslerinden birinde hocamız dinletmişti bu sesi bize.”
“Ne sesi bu? Kısaca anlatır mısın Müjgan?”
“Balık yağını limonlu suya bırakırken, leylek boku aşk büyüsü
bozuyor ya, işte o sırada limonsuz suya bırakılan balık yağıyla ilk anki
balık yağı arasındaki farkın sesi bu. Umarım anlatabilmişimdir.”
“Leylek boku ne alaka Müjgan? Leylak yuvasına mı girdiniz?”
“Hayır, biz girmedik. Hocamız girdi, biz izledik yalnızca.”
“Peki, hayatının aşkını nasıl bulacaksın? Leylek boku gördün.”
“Hadi canım! Ciddi misiniz? Hiç mi olamam? Görmedim ki!”
“Gördün mü, görmedin mi? Doğruyu söyle! Çok önemli!”

ARKIN ÇALAPALA .
55
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Görmedim. Dersi gözlerimiz kapalı işledik o gün!”


“Peki, bu ses nereden geliyor sence?”
“Kâbe’den geliyor olmalı. Hoca ile ikinci asistanı, dünden beri
oralarda ceylan büyüsü avlıyorlarmış. Ben de yarın sizden izin…”
“Saçmalama Müjgan! Birazdan çıkacağız biz. Haber edersin.”
“Anlaşıldı Harabi. Ceren Bir şey sorabilir miyim sana?”
“Ölümü teklif ettiğinde, kabul eden hayatının aşkı demektir.”
“Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim. Hoşça kalın!”
“Güzel kız. Ama çok tecrübesiz. Hadi şu sesi dinleyelim.”
“Sen o kadar net duyabiliyor musun ki? Ben duyamıyorum.”
“Kulaklığını Kâbe yönüne odaklamamışsın da ondan. Dur bir.”
“Yavaş ol! Beş tel gitti resmen ya! Yavaş. Saçımı çekme!”
“Şımarmışsın sen iyice! Değişiyorsun beni biraz görmeyince.”
“Tamam, şimdi anlıyorum söylediklerini. Sesini aç bakalım!”
“Bu ne? Ay! Bana mı getirdin bunu? Habibi! Çok güzelsin ya!”
“Seni seviyorum Ceren. Çok seviyorum. Haydi, dinleyelim.”
Nazan Öncel, Gitme Kal Bu Şehirde.
“Harabi! İnsanlar neden anlamıyor? Resul kendileridir.”
“Bunu anlasalar zaten bütün karışıklık sona ererdi Habibi.”
“Aslında, Kur’an-ı Kerim’deki “bilinç altını” büyültme hatta ki
yönlendirme yapılanması, tam olarak bu temelde kurgulanmış bence.
Ama insanlar Muhammed Efendimizden mucizeleri bekledikleri için
bir türlü kavrayamıyorlar bilinç altını temizlemeyi.”
“Kar yağmış. Kar danada m yapalım mı?”
“Ben altın diyorum, sen d ana, buz ağı diyorsun. Sana anlattım
ama Ceren, tarih tekerrürden ibarettir, ispatladım hatta.”
“Ne yapmak istiyorsun? Gerçekten soru yorum sana!”
“Gerçekleri herkesin suratına haykırmak istiyorum.”
“Bunu yapmanı istemiyorum ben! Üzme beni, lütfen!”
“Bunu haketmiyor muyüz? Bir saniye! Sen! Çok üşüyorum!”
Mohsen Namjoo, Nameh. 05:48.

ARKIN ÇALAPALA .
56
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Üçüncü Bölüm
ARKIN Ç.
Artbat | Tabu | 06:34
Allah’tan başka ilah yoktur. … Allah asla sözünden dönmez. … Allah
adaleti ayakta tutarak, delilleriyle şu hususu açıklamıştır ki
kendisinden başka ilah yoktur. … Nefsani arzulara, kadınlara,
oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara,
sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici
kılındı. Bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. … İşte böyledir;
Allah dilediğini yapar. … İşte böyledir; Allah dilediğini yaratır. Bir işe
hükmedince ona sadece “Ol!” der, o da oluverir. … Allah tuzak
kuranların hayırlısıdır. … Allah zalimleri sevmez. … Gerçek Rabbinden
gelendir. … Allah her şeyi bilendir, siz ise bilemezsiniz. … Hiçbir
insanın, Allah’ın kendisine kitap ve peygamberlik vermesinden sonra
kalkıp da insanlara “Allah’ı bırakıp bana kul olun!” demesi mümkün
değildir. Bilakis şöyle demesi gerekir: Okutmakta ve öğretmekte
olduğunuz kitap uyarınca Rabbe halis kullar olunuz. Ve size: Melekleri
ve peygamberleri ilahlar edinin, diye de emretmez. Siz Müslüman
olduktan sonra hiç size kafirliği emreder mi? Hani Allah,
peygamberlerden “Ben size kitap ve hikmet verdikten sonra
nezdinizdekileri tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka
inanıp yardım edeceksiniz.” diye söz almış, “Kabul ettiniz ve bu ahdimi
yüklendiniz mi?” dediğinde “Kabul ettik.” cevabını vermişler, bunun
üzerine Allah: “O halde şahit olun, ben de sizinle birlikte şahitlik
edenlerdenim.” buyurmuştu. Artık bundan sonra her kim dönerse, işte
onlar yoldan çıkmışların ta kendileridir. … İnandıktan sonra kafirliğe
sapıp sonra inkarcılıkta daha da ileri gidenlerin tövbeleri asla kabul
edilmeyecektir. Ve işte onlar sapıkların ta kendisidirler. … Ey iman
edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin! … Allah iyi
davrananları sever. … Hiçbir kimse yok ki ölümü Allah’ın iznine bağlı
olmasın. Ölüm belli bir süreye göre yazılmıştır. … Allah içinizde ne
varsa hepsini bilir. … Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın.
Bilakis onlar diridirler, Allah’ın lütuf ve kereminden kendilerine
verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar
olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış
olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı
müjdesinin sevincini duymaktadırlar. … Allah’ın her şeye gücü yeter.

ARKIN ÇALAPALA .
57
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

… Allah kendilerine kitap verilenlerden, “Onu mutlaka insanlara


açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz.” diye söz almıştı. …
Allah’tan korkun ki başarıya erişebilesiniz.
“Mümin kalmak istiyorsan önce kendil kandil şeytanını sırası
geldikçe de herkesin şeytanını acımadan öldürmelisin. Mümin olmak
da Müslüman olmak da kolay. Asıl zor olanı, mümin kalabilmek. Bunu
başarmanın yollarından birisi; suç, günah, yasak veya haram olarak
kabul edilen yalan, hırsızlık, kumar, tecavüz, cinayet gibi kelimelerin
kullanım ve gösterimlerini dahi acilen ve tamamen yasaklamaktır.”
Harabi işte bu son cümleyi de kurduktan sonra Müjgan’ı biraz
önünde tuttu ve şu cümleyi düşünmeye başladı:
“Onu her gördüğümde sanki birinci kez aşık oluyormuşçasına
beğendiğim için sanırım ondan bir türlü vazgeçemiyorum.”
Harika bir bahar akşamıydı. Türk Dil Kurumu’ndaki kimlerin,
alfabedeki sesli harflerdeki şapka kullanımını yasakladığını düşünen
Harabi, ikinci halife Müjgan ve tüm korumalarıyla, içkici, kumarcı ve
zinacıları denetliyormuş gibi yapıp, asıl görevleri olan “yüce Allah’ın
rızasını kazanmak” için çırpınıp duruyor, şu barlardan bu meyhaneye
savruluyordu. Müjgan’ın korumalarının sayısı kırk bir, Harabi’nin ise
her zaman olduğu gibi doksan dokuzdu. Adına için!
Sekizli masası dolan kaliteli bir mey haneye girdiler ve Harabi
“ikizler burcu” olduğu için bir defa daha içerledi. Hülya Hökenek tam
da duble rakı bardağının alt hilalini, alt dudağına değdire’ç ekti ki, ani
bir ses yüzünden Harabi ile göz göze geldiler. Ses sarıydı. Aynen.
“Ne güzel bir kadın! Acaba sevgilisi..” derken sustu Harabi.
“Hangi kadın Harabi?” dedi Müjgan. Deli gibi tar’ıyordu.
“Hülya Hökenek. Televizyonda bu kadar güzel görünmüyor.”
“İlk defa mı yan yana geleceksiniz?” Müjgan dik leşi yordu.
“Evet, ilk defa. Zaten hep böyle durumlarda yanılıyoruz.”
“Ne diyorsun Harabi? Anlayamıyorum seni. İyi misin?”
“Müjgan! Bazen ne düşünüyorum, biliyor musun?”
“Dinliyorum Harabi. Bazen ne düşünüyorsun? Anlat hele!”
“Ev içindeki hatta çevremizdeki eşyaya tanıdığımız insanların
isimlerini takmalıyız. RahAtlarız. Sence nasıl fikir?” dedi Harabi.

ARKIN ÇALAPALA .
58
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Olabilir. Sabahları yapalım. Neden olmasın ki!” dedi Müjgan.


Bu konuşmadan yarım saat üç dakika öncesi, vakit nakittir ve
sebebi paranın değil de ömrün Allah tarafından nakit olarak verilmiş
olmasıdır, gerçekliği civarında, hu çekerek değil sade tespih çekerek
kalabalık bir meyhaneye giren Müjgan, adamın birine eliyle “gel” diye
işaret etti. O zamanlar da tıpkı şimdi olduğu gibi yönetmenler ve şu
çok bilmiş yazarlar Maskeli Balo’yu kullanmayı marifet sayarlardı. Ki
Müjgan sadece “gel” işareti yapmış, adamı yanına çağırmıştı.
Adam yanına geldiğinde, ikinci halife Müjgan sağ elinin bütün
tersiyle adama adam akıllı ve okkalı bir tokat patlattı. Okkaların hepsi
kırıldı. Adam yere yığılmadan az önce yanağına sapladığı yüz elli adet
iğneyi Müjgan tekbir mıknatısla çekip aldı ve meyhanede çalan cacık
müziği önemsemeden konuşmaya başladı. Sesi kırmızıydı. Aynen.
“Serseri! Boğma rakı yapmak size mi kaldı ulan! Aldıracaksın
şimdi bana şu okkalarını. Tövbe tövbe!” Meyhanede çıt yok. Müzik de
sustu. Bütün Dünya merakla bekliyordu. Harabi genellikle, bu türden
operasyonlarda Müjgan’ın kaftanının müzik kolonu dolma özelliğini
öyle güzel kullanır, o anlara özel şarkıları uzaktan kumanda ile öyle
güzel aktif eder, öyle bam diye patlatırdı ki, çaldığı birçok şarkı bazen
günlerce hatta haftalarca, dünyanın en fazla sevilen yahut dinlenilen
şarkıları listesinde bir numaraya otururdu.
Harabi meyhanenin rakı kadehleri üzerine el işçiliği ile çizilen
resmin içindeki nehirde akan suyun felak et güz el çizgisel renginden
etkilenmiş olsa gerek ki Artbat isimli müzik grubunun Tabu isminde
şarkısını buldu. Bom baladı. Kelim eyse kel ime! Büyüyse büyü!
Müjgan afrodizyak çemberinde, sakince konuşmaya başladı.
“Ben ikinci halife Müjgan. Şu anda içeride bulunan ve kanında
sevimsiz al kol tespit edilen her kese iki yıl doksan altı ay ceza kestim.
Sebeplerim sahte alkol kullanmak sur etiyle çevrenizi alizole etmeye
kalkışmanız ve bunu bilerek yani kasten yapmanızdır. İtirazı olanlara
başarılar dilerim. İnsan Parlamentosu saygılar sunar.”
Harabi müziğin hızını yüzde iki oranında yavaşlattı ve Müjgan
konuşmasına kaldığı yerden devam etmesi gerektiğini fark etti.
“Pis insanlar! Duygusuz cahiller! Hiç utanmıyorsunuz da, öyle
değil mi! Üstüne üstlük zamanı para zannediyorsunuz! Yazık! Şu rezil
halinize bir bakın hele! Masalarınızdaki dörtte üçü çıplak olan o garip

ARKIN ÇALAPALA .
59
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kızcağızları, sıcak paralarınızla satın alıyor gibi davranmayı bir türlü


bırakamadığınız için ben iki yıl yazdım. Harabi Hazretleri beni dahası
kendisinin iradesini tanımazdan geldiğiniz için altmış ay, dikkatini na
kere ve boş yere celp edip zamanını çaldığınız için otuz altı ay yazdı.
Ayrıca ikişer yıl da namaz kılma ve Kur’an-ı Kerim okuma eğitiminiz
var. Bir diyeceği olan yoksa, cümleten hayırlı akşamlar efendiler!”
Harabi şarkının arka fonuna kendi bestelediği ritmi dahil edip
akmakta olan serseril organizmayı iyice hızlandırdığında, Müjgan bu
işini de hayırlısıyla tamamladığını anladı ve meyhanede kileri Harabi’
nin son remixi ile başbaşa bıraktı. Makam terelelli! Abes işkilli!
“Başka bir emriniz var mı Müjgan hazretleri?”
“Aynı tokadı hepsine atın. Okkaların paralarını sosyal hizmet
olarak ödetin. İşimiz iş bu cahil takımıyla! Sabır sünnet ehlinin!”
Canlı yayın kesildi. Müzik sustu uzaklaştıkça. Müjgan içinden
Ayet-el Kürsi’yi okuya okuya meyhaneden çıkarken, Harabi tel sizden
konuştu. Sesinde can vardı, güç vardı, olgunluk ve sabır vardı.
“Müjgan! İyi misin kızım?”
“Harabi! Hemen gelebilir misin?”
“Elbette! Bir dakika sonra yanındayım.”
“Gördün işte dediklerim çıktı. Yakınındaki meyhanelerde 666
casus tespit ettik. Temizlik şart oldu. Bunlar büyük orospu çocuğu!”
“Geliyorum Müjgan. EsraRengiz mi diyorsun pekala?”
“Kim olabilir ki başka? Haydi çabuk ol! Bekliyorum.”
Müjgan o sırada bir halife hastalığı olan “nefes almayı unutma
sendromu” ile savaşmaya başlamak zorunda kalacağını fark etti. Aynı
sendrom, Harabi’de son on yılda, yirmi altı hafta belirmişti. Ve bu tip,
sofistike bir sendromun tıbbi çözümü “tıp” oyunu yani susmaktı.
“Kaç casus varmış? Cidden 666 mı? GGG bu duruma şaşırır.”
“Bırak onu şimdi. Zamanımız dar alıyor.” dedi Müjgan.
“Kaç dakikamız kaldı?” diye sordu Harabi.
“Hülya H. çoktan başladı. Bizimse on sekiz dakikamız var.”
“Bir sigara sarsana be Müjgan!”
“Emre dersiniz halife hazretleri! Bağış üstü ne!”

ARKIN ÇALAPALA .
60
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Ne düşünüyorum biliyor musun Müjgan?”


“Buyur Harabi, dinli yorum.”
“Sonunda, Allah’ın tarafında olmayan bütün insanlar, elbette
kaybedecek ve öylesine derin bir pişmanlıkla tanışacaklar ki…”
“Bununla ilgili ayet var zaten Harabi.”
Hülya H. heyecanlıydı çünkü şu sürekli izbe meyhaneden tüm
dünyanın o en, pek kıymetli halifesi Harabi ile canlı yayın yapacak ve
Bisikletli Kızlar Çetesi’ne dahil olmaya çalışacaktı.
666 casus, “Canlı yayınlarının başlamasının ardından, halifeyi
gördüğü an itibarıyle kimse hareket etmeyecektir, ta ki halife gözden
kaybolana kadar.” emri sayesinde etkisiz hale getirilmişti.
“Altı metre kaldı Harabi. Kaftanının rengi değişmeye başladı.
Dikkatli ol! Bu en sevdiğin kaftan. Nefes al! Bir daha!” dedi Müjgan.
“Bu defa taktıkları mikroçipin ve nanoçiplerin, hidronörolojik
yansıyan tasarımları sayesinde sinir sistemim eksiksiz olarak kaftana
yansıyor Müjgan. Dezavantajlar elbette çok, lakin içi dışı bir olmak da
inanılmaz keyifli bir durum.” dedi Harabi. Müşkülpesent yavşak!
“Dursana! Bir şey soracağım.” dedi Müjgan.
“Ne var, yine ne oldu? Üç metre kaldı. Sessiz ol!” dedi Harabi.
“Neden bu kadın?” dedi Müjgan. Harabi’yi ısırmak istiyordu.
“Çünkü sesini çok iyi kullanıyor o.” dedi Harabi. Desentrak.
“Bisikletinin ne özelliği varmış peki?” dedi Müjgan. Zupcin!
“Hem hidronöroloji, hem dip nanoteknoloji tasarımı. Bilinen
en nadir, en müşkülpesent astrofizik parçalardan biri.” dedi Harabi.
Müjgan, Hülya H.’ye adeta, ilk hatanda seni çiğ çiğ yiyeceğim,
bakışları atarken Harabi deminki sözlerine kaldığı yerden devam etti.
Korumalar meyhaneden içeri girerken, duvardaki Aşk Gemisi isimli
resim kaldırıldı. Ortam hijyenize edildi. Diller törpülendi. Kül kastı.
“Asıl marifeti hızlı uçabilmesi, yüzebilmesi. Şu anda sandalye
olmuş mesela. Akvaryum oldu mu çok fena! Geldik. Take çare!”
“Şeytan var ya bu kadın. Hem dedip. Abdest alsa gün aydın!”
“Hepiniz aynısınız be Müjgan. Bana anlatma sakın!”
“Aşk olsun Harabi! Sen eskiden böyle değ’il’din.”

ARKIN ÇALAPALA .
61
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Hülya Hökenek, Harabi ve Müjgan ile yanayan a geldiklerinde


iki elini de ön ünde bağladı, sadece tebessüm ederek belki saygı, belki
bağlılık, belki de irade gösterisinde bulundu. Harabi’nin hassas burnu
kadının deli hatta divane “parfüm ünün” kok usunu içi içine çektikçe
kaftan turunculaşıyor, böyle olduğunda ise her bir zaman olduğu gibi,
İnsan Cumhuriyeti’nde “aşık olma mevsimi” başlamış sayılıyordu.
“Merhaba.” dedi Müjgan. “Merhaba!” dedi Hülya H.
“Size bir şarkı dinletebilir miyim?” diye sordu Harabi.
“Elbette. Seyircilerimizin çok hoşuna gider.” dedi Hülya H.
“Gömleğiniz ne kadar güzelmiş. Bedelini öğrenebilir miyim?”
“Üç yıl CERN doktorası, üç yıl MIT, altı yıl da Paris.”
“Aaa! Çok üzüldüm.” dedi Harabi. Gerçekten üzülmüştü.
“Üzülmeyin, rica ederim.” dedi Hülya H. Çok şaşkındı.
“Şarkı?” diyerek Harabi’yi düzeltti Müjgan. Süper sinirliydi.
“Sayın halifem. Bir şey sormak istiyorum izninizle. Kaftanınız
koyu turuncu oluyor mu hiç? Ayak bileğimin bu renge hassasiyeti çok
fazla da, o yüzden soruyorum.” dedi Hülya H.. Sümenel reaksiyon!
“Korkmayın Hülya Hanım. Hiç olmuyor çünkü bir gün olmaya
başlamıştı, ilgili sinir hücrelerimi hemen eğittim.”
Tam bu sırada Harabi, biraz da Hülya H.’nin siyahi bakışlarını
ansızın serbest bırakması sayesinde kadının gözlerinden kalbine aktı
ve bu yol üzerindeki damarların, sinirlerin hatta kikasların kısalığını
fark edip, sonra da söylerim, diye mırıldandı. KukasAnAttır.
“Şarkı?” diye hayıflandı Müjgan yine. Sabit yıldızlar feleğinde.
“Evet, şarkı, öyle ya!” dedi Hülya H., parlıyordu adeta.
“Başlatayım o halde.” dedi Harabi ve o şarkıyı Müjgan’ın ultra
HD ses kolonu da olabilen kaftanından tüm dünyaya yayınladı.
Bazı şarkılar vardır, dinlerken insanı huzura taşır.
Bazı şarkılar vardır, dinlerken insanı acıtır, parçalar.
Bazı şarkılar vardır, duyunca bitmeye başlarsın.
Bazı şarkılar vardır, dinlemekten asla vaz geçemezsin.
Bazı şarkılar vardır, dinledikçe ölmek istersin.
Bazı şarkılar vardır, dinlemek değil duymaya bile değmez.
ARKIN ÇALAPALA .
62
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Dördüncü Bölüm
HÜLYA HÖKENEK
Bjarno | Factor 30 | 09:45
Zengin olan iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da ihtiyaç ve emeğine
uygun olarak yesin. … Hesap sorucu olarak da Allah yeter. … Şüphesiz
Allah ilim ve hikmet sahibidir. … Allah her şeyi hakkıyla bilendir,
halimdir. … Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu
zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, orada devamlı
kalıcıdırlar, işte büyük kurtuluş budur. … Allah’ın kabul edeceği tevbe
ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tevbe edenlerin
tevbesidir, işte Allah bunların tevbesini kabul eder. Allah her şeyi
bilendir. … Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. … Allah yükünüzü
hafif kılmak ister çünkü insan zayıf yaratılmıştır. … Allah kendini
beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez. … Allah’ın
insanların bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve
mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve
koruyucusudur. Onun için saliha kadınlar itaatkardır. … Allah
kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. … Sana gelen iyilik
Allah’tandır, başına gelen kötülük ise nefsindendir. … İman edenler
Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise batıl davalar, şeytan
yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın! Şüphe
yoktur ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır. … Allah her şeyin hesabını
arayandır. … Şüphesiz Allah kafirler için alçaltıcı bir azap
hazırlamıştır. Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında
hükmedesin diye sana Kitab’ı hak ile indirdik. Hainlerden taraf oma!
… Şüphesiz onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını
değiştirecekler, dedi. Kim Allah’ı bırakır da şeytanı dost edinirse,
apaçık bir ziyana düşmüştür. … Nefisler kıskançlığa hazırdır. …
Üstüne düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında adil davranmaya güç
yetiremezsiniz; bari birisine tamamen kapılıp diğerini askıya alınmış
gibi bırakmayın. … Kim dünyalık isterse bilsin ki dünyanın da ahiretin
de mükafatı Allah katındadır. Allah her şeyi işiten ve her şeyi görendir.
… Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. ... Göklerde, yerde olanlar
Allah’ındır. … Allah dilerse sizi yokluğa gönderip başkalarını getirir,
Allah buna kadirdir. … Allah kıyamet gününde aranızda
hükmedecektir ve kafirler için müminler aleyhine asla bir yol
vermeyecektir. … Eğer siz iman eder ve şükrederseniz, Allah size
neden azap etsin! Allah şükre karşılık veren ve her şeyi bilendir.

ARKIN ÇALAPALA .
63
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

… Dinde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında gerçekten başkasını


söylemeyin. … Şaşırmamanız için Allah size açıklama yapıyor.
Allah her şeyi bilmektedir.
Her şeyin zamanı farklı ve bu ayrı zamanların tümü birbirine
bağlanıp asıl zamanı oluşturuyor. Dahası, bu ayrı zamanların bazıları
arasındaki zaman bağlarını hızla koparınca zaman yavaşlıyor. Bağlar
tamamen koparıldığında ise zaman gerçek ten duru veriyor.
Hülya H. şarkıyı dinlerken, eğilip eğilip sağ ayak bileğine biraz
da sağ baldırına dokunuyordu. Bakışları yavaş, algısı ise çok hızlıydı.
Ara ara, bakışlarını Müjgan’ın ayak bileklerinin iç tılsımından
alamıyor, üzerinde tuhaf bir güdülenmişlik, içinde hiç alışık olmadığı
yorgan misali yorgun bir ferahlıkla anın tadını çıkarıyordu.
Müjgan yanında Harabi olduğu için sakin davranırken, demek
ki bu enteller yüzünden çoğu cinsi hastalık halka yayılıyor, düşüncesi
beyninde fink ata dursun, aslında pek de oralı değilmiş edasıyla, biraz
önce sardığı sigaradan hakkı olan fırtı çekip sigarayı halife Harabi’ye
uzatıyordu. Gözleriyle Hülya H.’nin bir ayak fetişi olduğunu Harabi’ye
ispatladıktan sonra, şarkıyı durdurmaya karar verdi Müjgan ve işte o
an durdurdu şarkıyı. Mükemmel düşünce yakalamayı Harabi’den ve
o mükemmel düşünceyi gerçeklemeyi Lagri Milla’dan öğrenmişti.
“Ayak fetişiniz sayesinde bu bisikleti daha rahat ve kolaylıkla
kullanıyor olmalısınız. Bizim çetede de var bu bisikletten.”
Şarkıyı tekrar başlattı Müjgan. Bu ufak tefek ve saf, bir o kadar
da vahşi ve alımlı kadına bayılmamak elde değildi.
“Yaa! Aynısı mı?” diye sordu Hülya H.. Korkusuz bakışlarıyla
o da Müjgan’a göz dağı veriyordu. Ne gerek varsa!
“Aynısı olması elbette imkansız fakat genelleme yaparak aynı
diyebiliriz. İsterseniz artık sorulara geçelim.” dedi Harabi.
“Müsaade ederseniz re port age’a Bisikletli Kızlar Çetesi üzeri
bir muhabbetle başlamak istiyorum. Mesela, bu çete toplam kaç insan
tarafından yönetiliyor ve kaç kişiden oluşuyor? Neden bir çete olarak
tanımlıyorsunuz onu? Herkes çok merak ediyor. Bize biraz onlardan,
çete üyelerinden ve bisikletlerinin özelliklerinden bahseder misiniz?
Üyelerinin kabiliyetleriyle ilgili bir documentary yayınladınız en son.
Bu belgeselin devamı gelecek mi?” dedi Hülya H.. Hızlıydı. Limoon!

ARKIN ÇALAPALA .
64
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Tarkovski veya Lady Di bisikletleri hakkında bilgi veremem.


Fakat sanıyorum, en iyi bisikletler Hümani’nin bisikleti ile benimkisi.
Bizim bisikletlerin daha doğrusu drone kaftanların muadili olarak da
Müjgan ve Marion C.’nin kaftanları ön plana çıkar. Onların bisikletleri
görünmez olma kabiliyetinden yoksun fakat ihtiyaç hallerinde, aynı
mekanda üç beş kopya üretip hedefi rahatlıkla şaşırtabiliyorlar.”
“Şarkıyı değiştireyim mi halife hazretleri?”
“Hayır Müjgan. Teşekkür ederim. Müjgan bugün havasında da
biraz, o yüzden free takılıyor. Buradan çıkınca son iş Piano İstanbul’a
gideceğiz. Konser için heyecanlı olduğunu düşünüyorum.”
“İlk defa şarkı söyleyeceğim.”
“Hangi şarkıyı seslendireceksiniz?”
“Emma Shaplin ile düet, Spente Le Stelle elbette.”
“Neden elbette dediniz, anla yamadım.”
“Sahneye ilk çıkan halifeler her zaman onu okur. Şarkıyı şimdi
de çalmak ister misin Müjgan?” diye gülümsedi Harabi.
“Çok kibarsınız halife hazretleri. Doğru su hoşuma gider.”
Tüm iç ve dış sesler kesildi. İnsan Cuymhuriyeti’ndeki sekiz
milyar insanın ayağa kalkma uğultusu işitildi dört bir yandan ve naif
kadın Emma’nın sesi yeryüzünün her yerinde yankılanmaya başladı.
Emma Shapplin, Spente Le Stelle, Le Concert De Caesarea.
Kısa ve de tuhaf anlar yaşanmaya başladı. Çünkü sekiz milyar
insanın her biri duygularını ki hayallerini, düşüncelerini ve dualarını
boşluğa bırakıyor, uzaya gönderiyor, tanrıya sunuyordu.
İnsan Cumhuriyeti’nin resmi marşı, milli marşıydı bu.
Tüm drone ve araçlar oldukları yerde duruyor, tüm bayraklar
dalgalansın diye yumuşak rüzgarlar özgür bırakılıyor, Harabi’nin ve
Hümani’nin cep telefonuna endeksli kaftan drone ekranlarına binler,
on binler hatta yüz binlerce dua, rıza, rica, naz cümleciği düşüyordu.
Çocukların mikrofonları da aktif edilmişti işte. Yeryüzündeki
tüm bahçelerden, cennetimsi, oyun oynayan, mutlu çocukların sesleri
yükseliyordu. Hıza endeksli tüm eğlence merkezlerinden, dünyadaki
tüm gençlerin mutluluk ve huzur dolu sloganları duyulurken, bütün
radyo ve televizyon kanallarında Harabi ve Hülya H. röpörtajı naklen

ARKIN ÇALAPALA .
65
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yayınlanıyordu. Bir daha! Bir daha! Bu naralar dolayısıyla milli marş


iki defa daha çalındı. Ve tüm insanlar Allahüekber Allahüekber sesleri
içinde haykırmaya başladı. Aman Allah’ım! Çok tatlı bir durum bu!
Manyak bir beyin, böylesi bir durumun; bir yıkımın başlangıcı
olduğunu düşünebilir elbette, beynin düşünce mekanizmasında sınır
yok çünkü. Fakat aklı ve o, imanı yerinde olan herkes biliyordu ki, bir
gün yüceler yücesi Allah bu seslerimizi duyacak, yeryüzüne inecek ve
keremini bahşetmesi bir tarafa, Nur Suresi’nin otuz birinci ayetindeki
şu “Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!”
gerçekliği dolayısıyla biz insanları cennetine kabul edecekti.
“Allah’ın sözü değişmez.” dedi Müjgan. Gözleri dolmuş. Çıt çıt!
“Cehennemde yanan insanlar ve taşlar mı?” dedi Harabi.
“Bilmiyorum halife hazretleri, inanın bilmiyorum.”
Kısa ve tuhaf bir durum yaşandı o an. Harabi, Hülya H.’nin göz
altlarına şehla bakışını fırlatınca aklına şu düşünce geldi: Balkondan
düşerek veya atlayarak ölen küçük çocukların ölüm sebebi; bakma ve
görme hastalıklarının yanı sıra, güzel olana mukavemet edememekle
ilgili bazı rahatsızlıklar da olabilir.
O sırada gözü kaydığı için bakmaya başladığı gömlek düğmesi
deseni, tekrarlayan ve birleşik H şekillerinden oluşuyordu. İki boyutu
üç hatta dört boyuta indirgeyebilen şehla bakışını oraya da attığı için,
Harabi kendisi ile düğme arasındaki mesafeyi, bir metreden on dört
santimetreye kadar kısaltmış ve düğmenin madde haline bakıyor gibi
yaparken, aslen düğmenin kendisine ne derece yakın olduğuyla, yani
düğmenin mana alemindeki halinin kendisiyle arasındaki mesafeyle
ilgileniyordu. Harabi buna benzer ilimleri dolayısıyla seviliyordu.
İnsan Cumhuriyeti’nde her bilgi bir ilme bağlıydı ve her ilmin
başka başka erbabı vardı. Esas olan ise ilimde şeffaflıktı. Aç alım!
Süleyman Hazretleri’nin hikayesine atıfta bulunursak, dünya
üzerinde yaşamış, yaşayan ve yaşayacak olan çok az insan bir bakışla
yani göz açıp kapamak suretiyle Sabit Yıldızlar Feleği’ne gidip geliyor
ve orada yapmak istediği değişiklikleri Allah’ın izniyle yapabiliyordu.
Orada, dünyada yaşayan ve var olan her şeyin, tüm canlıların
ve cansızların hakikatleri, gerçek halleri mevcuttu. Ve oraya gidenler
şeyleri yani eşyayı yerinden, hakikatten değiştirme lüksüne sahipti.

ARKIN ÇALAPALA .
66
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kelimeler de dahil elbette. Evet, Harabi de o insanlardan biriydi ve bu


durum Allah’ın izniyle, Harabi’nin ilmiyle gerçekleşiyordu.
Harabi, düğmenin Sabit Yıldızlar Feleği’ndeki durağını, yerini
değiştirmekten son anda vaaz geçti ve Hülya H.’ye şunları fısıldadı:
“Gömleğinizin üstten dört düğmesini, toplantı bittikten sonra
bana vermenizi rica edeceğim. Müjgan size yeni bir gömlek tedarik
edecektir. Bu düğmeler sabit yıldızlar feleğindeki bir çırpıda asılı gibi
idi biraz önce, bu yüzden takıntı yaptım. Bunun karşılığında darılma
gücenme olmazsa, size bisikletlerimizi göstereceğiz.”
“Ben de sizlerle bisiklet süreceksem, neden olmasın.”
“Elbette hanımefendi, çok memnun kalırız.” dedi Harabi.
“Bisiklet tamirinden anlar mısınız?” dedi Müjgan.
Müjgan’ın bu beklenmedik sorusu karşısında afallayan Hülya
H. bir hızla düşüncelerini toparladıktan sonra, bir çırpıda, şu cümleyi
kurdu ve ortam gerilmeye başladı. Çırpı kinetik bir fiilimsi. Çırpmak!
Çalı da enteresan. Çalımı çırpı sayar, deyip geçmemekte fayda var.
Cananı taş boyar. Sekeni kan kırar. Nazı para salar süsü hız.
“Sabit Yıldızlar Feleği’nde ruhların her birinin, bir çırpıda asılı
duruyor olması gerçeği bir kenarda beklesin, bisiklet tamiri sorusuna
şöyle cevap vermek isterim: Proton hızlandırıcılarla montaj yapmayı
biliyorum ben, şambel yamamayı, zil takmayı, bir de zorlu direksiyon
düzeltmeyi oldukça iyi biliyorum.”
Proton hızlandırıcı, zaman makinesi çalışmalarımızda çok işe
yarayacak, Cebrail bu duruma çok sevinecektir, diye düşündü Harabi.
Cebrail, Melekler Çetesi’nin en fazla güvenilen, saygı duyulan
elemanı, Allah’ın, Ruh-ül Emin, Güvenilir Ruh diye bahsettiği, Kur’an’
ı ezbere yaşayan meleklerden biriydi. Harabi ile din kardeşi oldukları
için gurur duyar ve onu epey severdi. Ki kendisi, Kur’an-ı Kerim’deki
Allah’ın sözlerini ayırt edebilmemiz için “biz” öznesiyle anlatıyor da
olabilir. Oysa ki yüce Allah’ımız “ben” diye anlatıyor, gibi, sanki…
Allah en doğrusunu bilir elbette. Ayet tartışmak küfürdür.
Şambel yamamak dünyadaki incelikli işlerden biridir. Eğer ki
bir kadın sıfır hata ile bisikletinin şambelini patlak yerinden güzellik
ile yamayabiliyor ise, bu demektir ki bu kadın çok özel farmakolojik
ve gastronomik kombinasyonlar yapıyor, hidrojenle, azotla, oksijenle

ARKIN ÇALAPALA .
67
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

(O-X-Y-GEN) ve tüm elementlerle envai çeşit iş çevirebiliyor; dahası


her ilimde tam başarı ve mukavemet gösteriyor.
Eğer bir erkek iyi şambel yaması yapabiliyor ise, bu demektir
ki o erkek asla yalan söylemiyor, sadece Allah’a tapıyor ve hiçbir anda
hiçbir günah işlemediği için her an şeytana kazık atabiliyor. Bu da çok
önemli bir meseleydi, hüküm dairesini genişletmiş olduk.
Harabi şeytana kazık atmayı, Şeytana Kazık Atan Adam olarak
bilinen kardeşi Lagri Milla’dan öğrenmişti. Lagri Milla, sevgilisi olan
Audrey Alkestis ölüp öteki dünyaya göçtükten sonra bu ilimdeki tüm
sırlarını ağabeyi Harabi Milla ile paylaşmıştı. Zaten Harabi sayesinde
Melekler Çetesi’ne kabul edilen Audrey Alkestis, iki ad ets uyarı almış
olmasına rağmen dünyaya uzaylı formunda geri gönderilmişti ve de
üçüncü hatası sabırsızlıkla bekleniyor olsa dahi Melekler Çetesi’nde
görev yapıyordu. Audrey Alkestis’in görevi basitti: Madde formundan
arınabiliyor olan bir vücutla dünya hayatında adeta bir insan misali
yaşayıp gitmek ve Allah’ın varlığı ile birliğini ispat etmek.
Zil takmanın bir çeşit mutluluk oyunu, rüya, pamuk kullanılan
bir oyun, suda da oynanabiliyor, direksiyon düzeltmenin ise Angelma
Sendromu olarak da bilinen Sinemada Mükemmel Düşünce Tasarımı
Empoze Ve Expose Etme Geleneği olduğunu kısaca anlattıktan sonra,
Harabi ve Hülya H. buluşmasının ayrılık sahnesine geçecek olursak;
işte bu sahne oldukça karışıktı.
Sonraları, kameraların tüm dünyaya canlı yayın yaptığı bu, ilk
buluşmanın en ilginç sahnesi de seçilen ayrılık sahnesi hakkında anca
şu kadarını söyleyebiliriz ki; röpörtaj bitip ayağa kalktıklarında açık
olan meyhane penceresinden Dünyanın En Hızlı Rüzgarı ve Dünyanın
En Sert Rüzgarı içeri girdiler. Bu iki özel rüzgarın meyhaneden içeri
girdiğini fark eden Harabi, gülümsedi ve Müjgana şunları fısıldadı.
“Acilen bayılman lazım. Saç analizlerinde ve genetik tanılarda
Hülya H.’nin onaylanması için bunu yapman şart. Tarkovski ve Lady
Di aramızda. Çabuk ol! Hemen bayılmalısın!”
“Hallederiz.” dedi Müjgan.
Müjgan bayıldı.
Dünyanın En Hızlı Rüzgarı’na bisikletini taşıtan Tarkovski ile
Dünyanın En Sert Rüzgarı’na harika dron unu taşıtan Lady Di, Müjgan
bayıldığı için bisikletten inip yanlarına geldiğinde acayip bir çılgınlık,

ARKIN ÇALAPALA .
68
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

anlatması impossible (im kansız) bir ölüm sessizliği oluştu. Abartının


saçmalığından oldukça uzak olmalarının etkisiyle Harabi, Lady Di ve
Tarkovski hariç, orada bulunanlar sadece gözlerini daha doğrusu göz
bebeklerini oynatabiliyorlardı. Dikkat dikkat! Deli(l) gözbebekleri!
Bu esrarlı olay esnasında, Harabi üç, Müjgan ise üzerine uçup
düşmesi sebebiyle iki saç telini Hülya H.’den aldılar ve bu durumları
kameralardan fark edilmedi.
Tarkovski iri kamerasıyla, ayak bileklerinden saçlarına kadar
Müjgan’ın görüntüsünü aldı. Lady Di ise kafasını ellerinin arasına alıp
Allah’a dua etti. Durumu ve ortalığı toplama görevini her zaman ödev
bilen Harabi, Müjgan’a okkasız ve sert bir tokat attı. Müjgan ayıldı.
Her ne kadar, Lady Di kameralara, abesle iştigal edebilen ufak
tefek pozlar vermekten kaçınamadıysa da, tüm dünya “Bu iki ölümlü
nasıl oluyor da orada bulunuyor?” sorusunu çoğaltmaya ve yaymaya
başladı. Bu tanıklık hatta şahitlik, bütün internet ve intranet ağlarının
birkaç saat çökmesine sebep oldu. Birkaç saat sonra Tarkovski’nin şu
Ayna’lı kamerasıyla Harabi’nin yaptığı açıklama ise hafızalarda kalan
görüntülerin ve akıllara gelen soruların neredeyse hiç birini açıklama
ve açığa kavuşturma gerçekliğini oluşturamadı.
Aynı kargaşa esnasında Harabi Hülya H.’nin epiksel kolyesini
kameralara dahi fark ettirmeden, şehla bir biçimde çalmıştı ve Hülya
H. durumu o an fark etmiş olmasına rağmen ses etmemişti. Bu yüzden
Harabi, tam da meyhaneden ayrılacakları sırada kulağına eğildi ve şu
cümleleri fısıldadı:
“Kolyenizi rehin aldım. İstediğiniz an onu size vereceğimden
hiç şüpheniz olmasın. Tüm bu olağanüstü kargaşa dolayısıyla, mutlak
dokunulmazlığınız onaylandı. Her şey için teşekkür ederim. Artık siz
de bizdensiniz. Kendinizi rahat hissedin lütfen. Metin olun!”
“Ben teşekkür ederim halife hazretleri. En kısa zamanda sizi
arayıp bisiklet sözünüzü hatırlatacağım.” dedi Hülya H..
“Eyvallah!” dedi Harabi. “Eyvallah!” dedi Müjgan.
“Eyvallah!” dedi Tarkovski. “Eyvallah!” dedi Prenses Diana.
Dört çılgın, dronlarına binmiş ve Piano Mekke’ye doğru anlık
hareketlerini başlatmışlardı. Yolda Lady Di’nin talebi üzerine GGG ve
Tarkovski’nin talebi üzerine Marion C. Kendilerine katıldı.

ARKIN ÇALAPALA .
69
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bütün dünya, bu canlı yayın çok farklıydı ama çok çabuk bitti,
diye üzülürken, Piano Mekke’nin ana kapısında, Harabi ıssız bir köşe
bulup GGG’yi öpmeye başlamıştı bile. Az sonra.
“Dur, yapma! Bir gören olacak! Fırınlar sonra kapanacak.”
“Beni göremezler, kafanı yorma! Ekmeden ekmek alma!”
“Peki, ya ben? Ben ne olacağım? Neyimi niye çalacağım?”
“Sen bir Tantra Master olacaksın! Besteleri karıştıracaksın.”
“Dalga geçme. Zaten hala çizimleri vermedin. Hangi hareketin
nasıl yapıldığı konusunda ciddi şüpheler oluştu. Çok zor iş, bu iş. Nasıl
oluyor da o hareketleri düşmeden yapabiliyorsun?”
“Namaz kılarak geliştirebilirsin kendini. Tüm hareketler sade
birer namaz kılma anının dordurulmuş ve durdurulmuş halleri.”
“Onu fark ettim ama fizik kurallarına aykırı çoğu hareket.”
“Fizik kurallarını manyetizma ve biyoenerji ile halletmeyi bir
an evvel öğrenmelisiniz. Başka bir yolu yok. Ben bulamadım.”
“Bırak o zaman bu işi de kaftanlarımız halletsin.”
“Kaftanlarımız olmadığında başarısız olma riskini alamayız.”
“Sen öyle diyorsan…” dedi GGG, istemsizce öpüşü Verdi.
Aşk, en yüksek iletişim seviyesidir. Bu durumun doğruluğunu
bilim insanlarının kanıtlamasını sabırsızlıkla bekliyoruz. Yine de kısa
bir paragraf, süslü püslü hikayemizin hızlı gidiş atına oldukça büyük
bir katkı sağlayacaktır, kanaatindeyiz. Waltz Trieste. Karelia Waltz.
Aşk, insanın, yeryüzünde, Allah’ının oldukça benzer hallerini,
bir başka insan suretinde görme halidir. Bu durumda, elbette O’ndan
başkasını düşünmez ve dinlemez, istemez ve kabul etmeyiz. Yine de
bu işin doğrusunu Allah bilir çünkü her işin sonu Allah’a varır.
Bazı insanlar gerçek ile yalan, komik ile ciddi arasındaki kolay
ayrımı neden yapamazlar? Bu mesele asıl ilgilenilmesi gereken oluş.
Düşüncelerini gerçekleştirme kabiliyeti gelişmiş olan insanla
gelişmemiş olan insan arasındaki en büyük fark, bakma ve duyma, bir
şekilde gerçek’ten izole olarak kafasındaki hayali gerçekliğe yansıtıp
taşıma ve olumlamadır. Gerçek aşıklar da bunların arasından çıkar.
Gerçek aşıklar diğer insanların yapamadığı çoğu şeyi rahatça
yaparlar. Çünkü onların taraf oldukları yaratılışta mucizeler var.

ARKIN ÇALAPALA .
70
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Beşinci Bölüm
GGG
Otzeki | True Love | 08:35
Allah dilediğine hükmeder. … Allah’tan korkun çünkü Allah’ın cezası
çetindir. … Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan,
boğulmuş, vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş,
boynuzlanıp ölmüş, canavarların yediği hayvanlar, dikili taşlar yani
putlar üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet
aramanız size haram kılındı. Bunlar yoldan çıkmaktır. … Bütün iyi ve
temiz şeyler size helal kılınmıştır. … Ey iman edenler! Namaz kılmaya
kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın,
başlarınızı mesh edip topuklara kadar ayaklarınızı da yıkayın. … Su
bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin. Yüzünüzü ve
dirseklere kadar ellerinizi onunla mesh edin. … Şüphesiz Allah iyilik
edenleri sever. … Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder. … Kim
bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın,
haksız yere bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her
kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur. … Hırsızlık
eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah’tan bir
ibret olmak üzere ellerini kesin. … Kim Allah’ın indirdiği ile
hükmetmezse, işte onlar zalimlerdir. … Allah adil olanları sever. …
Üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah’ın tarafını tutanlardır. … Allah
bozguncuları sevmez. … Allah daima galiptir, öç alandır. … Şarap,
kumar, dikili taşlar, fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Şeytan
içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi
Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. … Huzuruna
toplanacağınız Allah’tan korkun. … Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek
olan şeyleri sormayın. … Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca
sapan kimse size zarar veremez.
Bir rüyaya yatmak istiyorsanız, uyurken bu rüyanın seslerini
dinleyebileceğiniz bir mekanizma üretmeniz şart. Rüyadaki kabuslar
ve sert anlar, soğukluk, ısı dolayısıyladır. Yeyip içtiklerimiz, rüyadaki
hareket kabiliyetini üretir. Uykunun pozisyonları, zorlukları belirgin
kılar. En nemli şey ise şudur: Allah istemezse hiç kimse istediği rüyayı
göremez, gördüğü rüyayı gerçekleştiremez. Rüyanın gerçek kılınması
Allah’ın yalnızca sevdiği kullarına verdiği önemli hediyelerdendir. Bu
hediyeyi alan insanların, tevil, tedbir, tehdit, tıb, cebr gibi ilimlerle de
donatılmış olması sırf kendi iradeleri ve ricaları dolayısıyladır.
ARKIN ÇALAPALA .
71
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Rüyaların Prensi ile, ilk ve son defa, yirmi yaşımdayken karşı


karşıya geldim. Tuhaf, efsun dolu bir duruşu vardı ve ona bakmaktan
kendimi alamıyordum. Yere çömelmiş, sanki toprağı eşeliyor gibiydi.
Yanına yaklaştım iyice ve beni fark etmesini beklemeye başladım. İlk
defa yaşıyordum böyle bir şeyi. Her şey, her şey ve herkesten oldukça
güçlü “bir varlık” tarafından yönetiliyor gibiydi ve o, Rüyaların Prensi
bunun ne anlama geldiğini gayet iyi biliyormuş misali sakince tavırlar
sergiliyordu. Omuzlarına kadar uzanan saçları dalgalıydı ve parlaktı,
fakat simsiyahtı. İnsanın gözlerini çalan teni saf koyu kumral, kaşları
oldukça sakin, burnu ise biraz kemerli idi. Rüyaların Prensi arada bir,
saçlarının yüzünü gizleyen perçemleri arasından bana bakıyordu ve
konuşmaya başlamamız gereken o ilk anın gelmesini bekliyor gibiydi.
Kıyafeti tamamıyla siyahtı. Ayakları temizdi ki çıplaktı, toprağın izleri
ile süslenmişti. Elleri, diyebilirim ki; hayatım boyunca gördüğüm en
naif ellerdi. Biraz sonra, gözlerindeki mana havuzundan, sevgili dolu
gülümsemelerle birlikte tedirgin edici, ılık bir esrarın ışığı yayılmaya
başladı ve tüm alemi koruyan o mutlak varlık adeta kendisiymiş gibi
konuşmaya başladı benimle. Sesi bu dünyada duyduğum en kişilikli,
en güzel sesti. Sesi, duygularımın tümünü kontrol edebiliyordu.
“Üzülme! Hayat bir şekilde geçer, dürüst akıp gider. Unutma!
Yalnızca kıyameti arzulayan kul imanı taşır ve bilir. Eğer O isterse ve
sen de istersen, kıyamet senin eserin olsun! Aman seslere dikkat et ki
bağları ayarlayasın ve ne vakit istersen o vakit zamanın donsun!”
Sesler, ayar çekmek, vakit ve zamanı farklı şeyler…
Rüyaların Prensi’nin biraz önce söylediklerinden hiçbir şeycil
anlamamış olsam dahi, büyük bir merakla ve elbette ki edepli bir eda
ile sözünü kestim. Aklıma gelen bütün soruları sormaya başladım.
“Peki, sen kimsin? Adın nedir? Burada neleri arıyorsun? Bana
bunları neden anlatıyorsun ki? Sen şair misin? Derviş misin? Alemin
sırrına ermiş misin? Neyin peşindesin? Vakitsiz misin, delilli mi?”
Gözlerimin içine bakıyor ve tanrısal bir akışın deli ortasındaki
kalbime beynim üzerinden ulaşan her türlü bilgiyi, istediği kadarıyla
durdurabilirken, bunu sadece bana değil zamana da yapabildiğini ilk
bakışta ispatlıyormuşçasına, önünde uzanmış milyonlarca mil süren
çiçek tarlasındaki o ufak rüzgârlara dokunuyordu. Bir şeyler söylesin,
beni bu acayip durumdan bir an evvel kurtarsındı. Bekliyordum.

ARKIN ÇALAPALA .
72
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Bana ‘Şerif’ derler. Şimdi ben burada, karanfil kırmızısı tozu


arıyorum. Az sonra bu rüya bitecek. Sözlerimi dikkatle dinle! Yapman
gereken tek şey Gözleri Güneş Güzel’i bulmak. Onu bul! Her isteğini
çok çok hızlı bir şekilde yerine getirmelisin. Rüyanda beni gördüğünü
kimseciklere anlatma. Bu da çok önemli! Kader aydınlığını geçip kaza
karanlığına varınca şunu sor: Bahçendeki kuşlardan ne haber vardır?
Cevabı bilmeyenlere sırları verme; sakın! Beni gerçekten anlıyorsun,
değil mi? Allah hafızana güç, aşkına öğünç versin! Âmin!”
Rüyaların Prensi, en kurgusal adıyla Şerif, aklımdan senelerce
çıkmadı. Fakat gündelik hayatın telaşı ve kargaşası, bu rüyayla ilgili
yükümlülüklerimi yerine getirmemi senelerce engelledi. Kesin; yirmi
yıl sonra, kırk yaşıma bastığım günlerden birindeydim ve o rüyamın
manasını ani bir anda çözüverdim. Yapmam gereken tek şey o Gözleri
Güneş Güzel dediği insanı bir an evvel bulmaktı. Gözleri Güneş Güzel
benden ne isterse istesin, söylediklerini bir şekilde yerine getirmekti.
Ancak bu sayede Şerif’in, kader aydınlığının kaza karanlığı, diyerek
tasvir ettiği noktaya erişebilir ve olacakları hep, tıpkı oluyor olmakta
oldukları gibi izleyebilirdim. Peki, ya üzerime yıldız yağarsa?
O an aklıma bir fikir geldi, tam yirmi yıl sonrası. Ölüm, dedim,
eğer ki ruhu bedenden ayırıyorsa, beden yeryüzünde kalırken ruh da
ortadan kayboluyorsa, o zaman o ruh sabit yıldızlar feleğine çekiliyor
ve ebedi istirahatine başlıyor. Zaten sabit yıldızlar feleğindeki gerçek
ruhumuz, ilk yaratılmış olan ruhumuz, madde ile asla ilişkiye girmez,
girseydi o zaman sonsuza kadar kalamazdık cennette veya cehennem
denilen yerde, öyleyse madde zamanla evrilirken ruh zamansızlıkla
yani sonsuzlukla bütünleşik tamamlıyor yolculuğunu.
Kader aydınlığının kaza karanlığı da olsa olsa ruhların serbest
bir biçimde dolaşırken, istekleri arasında çıkan çatışmaların kontrolü
ve yönetimini sağlamak için Allah tarafından bulunmuş bir karanlık
varlık veyahut sürekli işlenmekte olan bir bilgi topluluğu olabilir.
Bunu bilemeyiz. Bunu kimse bilemez bence. Bunu şimdi sırası
gelen de bilemez. Bunu bilse bilse bir tek Allah bilir. Elhamdülillah.
Dünyanın masal olduğu gerçeği akla çok yatkın çünkü, ancak
öyle bir durum tüm saçmalıkları gerçeklikle buluşturabilir.
Şerif’in en sevgili peygamberimiz Hazreti Muhammed (S.A.V.)
olduğunu ve sabit yıldızların feleğinde dolaşma serbestisi ile istediği
rüyaya istediği zaman girebildiğini o an fark ettim.

ARKIN ÇALAPALA .
73
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bu demektir ki Allah peygamber efendimize; kaza karanlığını


geçip bütün kaderlere rüya yani maneviyat üzerinden hakikatte, özde
müdahale etme hakkı bahşetmiş. Tabii özde, sabit yıldızlar feleğinde
müdahale edince, bu müdahale yeryüzündeki maddesel yansımalara
da dokunuyor, etki ediyor ve netice üretiyor. Çözdüm bu işi.
Bu fikirlerden sonra, şu fikri düşünüp tamamlamaya uğraşan
kendimi yakaladığımda hemen tövbe ettim: Bu karma kabiliyeti olan
Muhammed, yeryüzüne indiği yani doğduğu zaman kim bilir ne acılar
ve sıkıntılar çekmiştir. Düşünsenize, mutlak yaratıcının en geniş yetki
verdiği varlıksınız ve bir gün, madde formundaki yolculuğunuzu, bir
şekilde tamamlamak durumuna düşüp yeryüzüne geliyorsunuz. Ama
eski kabiliyetlerinizin neredeyse hiçbirini kullanamıyorsunuz ve bu,
mana âlemini yönetirken madde âleminde sıkışıp kalmış bir bedenle
hiçbir şey yapamamanıza sebep oluyor. Diyeceğim; her türlü bilgiye
yaratılış olarak sahipsiniz fakat bu bilgilerin maddesel kullanımları
hakkında sıfır tecrübeniz var ve binlerce bilgi, onlarca ilim öğrenmek
zorunda kalıyorsunuz. Bu arada, içine doğduğunuz toplum, dünyanın
en iğrenç, en pis, en arkadan vuran, en paraya tapan, en mal ve mülke
hürmet gösteren toplumu. Al başına belayı, ver kurşuna kirayı! Neyse
ki hikâyenin sonunda peygamber oluyor da bu kargaşa, dönenceden
yarasız beresiz kurtuluyorsunuz. Ve mutlu son! Bayılırım mutlu sona!
Kendi gerçekliğime döneyim, isterseniz.
Yine o günlerde, gündelik hayat bu deyip durduğumuz gerçek
dünyada çok tuhaf şeyler oluyordu. Devletler veya milletlerin duruş
ve davranışlarından yeri geldiğinde elbette bahsedeceğiz ama kişisel
akış yahut gerçekliğimden hemen bahsetmem gerekirse, o günlerde
kendimden yirmi yaş küçük bir kıza aşık olmuştum ve bu birkaç ay
süren ilişkinin son günlerinde, bu kız tarafından yazılmış acımasız bir
aşk ayrılığı mektubu aklımı başıma getirmişti. Ceren, evet.
Ceren’la yaşadıklarımızı anlatacak değilim. Bu fazla yanlış bir
hareket olur. Ama Ceren’le ayrılıp GGG ile aşk yaşamaya başlamamız
biraz da bu anlatacaklarım dolayısıyla olmuştur, diye bi lir im.
O zamanlar kadınları kendimden uzak tutabilmek için değişik
teknikler kullanıyordum ve kötü dişlerimin olması bunlardan biriydi.
Ceren’le buluştuğumuzda, o dişlerimi gördüğünde ya da bazı
muhabbetlerde başkaları fark ettiğinde, Ceren benden uzaklaşırdı. O
durumu severim. Aklı başında insanları ayırt etmeme yardım ediyor

ARKIN ÇALAPALA .
74
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

çünkü. Fakat dişlerim iyice kötüleşmeye başladığında, onları bir biraz


paraya kıyıp yaptırmam gerektiğini söylemeye başladı hanım efendi.
Başkalarının düşüncelerini dinlerim ama benim sebeplerime
ulaşamadıkları müddetçe ciddiye alamam. Siz de öyle yapın lütfen!
Dişlerimi tamir ettirmemekteki ısrarımı gören Ceren, sakince
ilerleyen günlerde tuhaf bir öpüşme taktiği geliştirdi. Şöyle ki:
Kötü dişlerimden kendisine akan şu pis kokuyu örtbas etmek
adına, sadece dudağımı, ya üst dudağımı yahut da alt dudağımı emer,
o arada nasıl nefes aldığını inanın ben de çözebilmiş değilim, bu saye
de hem kendi düşüncesinin gerçekliğinde boğulmamı organize ettiği
saçmalığıyla gurur duyarken, hem de obir gün dişlerimi yaptırmamız
konusunda beni ikna edebileceğini düşünüp dururdu.
Saçmalığın danış kası. Ben ise onun, tüm o yaşadığımız esrarlı
anlara rağmen ne zaman beni terk edeceğini düşünür durur, ister ve
beklerdim. Okuduğunuz hikayelerin çoğunda abartılmış olan bu sefil
aşkla ilgili bazı şeyleri dürüstçe anlatmalıyım sanırım.
Ceren, bir roman kahramanı olarak iyi biri olabilir fakat basit
bir insan olarak, özellikle bir bayan olarak hiç iyi birisi değildi. Zaten
bu yüzden beni terk etmesi için uğraş verip durdum. Hanginiz hayatı
boyunca yemek yapmayan, dağınık, kıskanç ve kibirli, takıntılı ayrıca
intikamcı, sevişmeyi doğru düzgün bilmeyen, bazen herkese gösterip
sevgilisine vermeyen, bazen ise aşırı mı aşırı lezbiyen birisiyle zaman
geçirmek ister? Kim, zaten günahın ortasındayken, daha da günahkar
birisiyle beraber olup, Allah’ın tokadını yemek ister? Hanginiz, çoğu
zaman siz anlamadan etmeden, size hiçbir şey söylemeden çekmiş ve
gitmiş olan birisiyle uzun, kaliteli bir ilişki üretebilirsiniz? Sabahları
uyanıyorsunuz ve gece seviştiğiniz kadın yatakta yok! Sebep? Köpek
sevgisi! Başka sebep? Yalnızlık aşkı! Başka? Yalanın bini bir para!
Şimdi böyle anlatıyorum ama GGG olmasa, Müjgan olmasa, bu
tuhaf yaratıktan asla kurtulamazdım. Çünkü çok iyi hatırlıyorum, ilk
günlerde, ayrıldığımız o zor günlerde, o kadar saçma acılar çekmiştim
ki anlatsam kahkahalara boğulursunuz. İyi de olmuş ama. Şimdi koca
bir romanda, değişik en stan taneler olarak onları kullanabilirim.
Zaten hayatımız boyunca yaşadığımız çoğu şeyi niye yaşıyor
ve yaşıyor ve yaşıyoruz ki? Bazen kendimize, bazen sevdiğimiz bazı
insanlara, bazen de ihtiyacı olanlara öğütler verip kötüye gidebilecek
her türlü hikayeyi iyiye, iyiliğe döndürebilmek adına, elbette.
ARKIN ÇALAPALA .
75
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Hikayelere kaldığım yerden devam etmeyi hiç sevmiyorum.


Bir hikaye kendisini bıraktığımız yerde zaten başkalaşıyor ki
bu başkalaşma hikayenin özünü ve merkezini alt üst ediyor. Hikayeyi
okurken sanıyoruz ki hiçbir şey değişmedi ve her şey yolunda. Oysaki
en basit olanı düşündüğümüzde, hikayeyi okuyor ve belki de gerçeğe
taşıyor olan bizler bile çok veya az da olsa değişmiş oluyoruz.
Şöylesi ‘şık’ bir karar verdim: İlk önce bu genç kızla yaşadığım
ilişkiyi, tam olarak anlamalı ve bitirmeliyim. Ondan sonra işte Gözleri
Güneş Güzel dediğimiz o insanı aramaya başlamalıyım. Gözleri Güneş
Güzel, yapmam gereken her şeyi, bana zaten söyleyecektir. O zaman
da Şerif’in bahsettiği gerçekliğe kolayca ulaşabilirim. En çok şu varsıl
gerçeği merak ediyordum: Eğer istersem; kıyamet gerçekten benim
eserim olur muydu? Ne yani, bütün seslere hep dikkat edince; bütün
zamanlar durur muydu? Bütün insanları aynı devletin çatısı altında
toplayabilirsek, kötülük tamamıyla yok olur muydu? OHaDiYorum.
Sevgili Prenses Diana. Ben Harabi. Akın Şahin o gelişmelerden
bahsetti mi bilmiyorum fakat sizinle çok acil buluşmamız gerekiyor.
Bana bir randevu verirseniz memnun olurum. Görüşmeyeli çok uzun
zaman oldu. Umarım sizler de benim kadar yavaş yaşlanmışsınızdır.
Duyduğum kadarıyla pek çok şey merak ediyormuşsunuz. Siz ve ben
buluştuğumuz zaman her şeyi bütün şeffaflığı ile anlatacağıma emin
olabilirsiniz. Fakat çok dikkatli, temkinli olunuz. Anlattıklarımın daha
doğrusu anlatacaklarımın bazıları, kabul edilebilir şeyler değil. Fakat
çok emin olunuz ki hepsini büyük bir şans ve ince hesaplamalarımız
sayesinde yaşadık. Allah’ın izniyle yaşadık. Allah’ın izni ile başardık.
Sizinle görüşmeye yalnız gelmeyeceğim. Yanımda ekibimizin
tüm üyeleri olacak. Ki sizi görmek istememizin asıl sebebi, sizi de bu
ekibin, artık gerçekten canlı ve heyecanlı bir parçası olarak bilmek,
yaşamak, korumak ve elbette ki hissetmektir.
Cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum.
Ümit ediyorum ki siz ve Tarkovski, hayatınız boyunca her an,
her dakika yaptığınız gibi, yine günaha bulaşmadan aramıza katılır ve
zaten birer efsane olan kimliklerinizi ve kişiliklerinizi, birkaç yüzyıl
daha yaşayıp yüceler yücesi Allah’a ibadet edebilirsiniz.
En derin saygılarımla ve şükranlarımla.
Eyvallah.

ARKIN ÇALAPALA .
76
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Altıncı Bölüm
AUDREY ALKESTİS
Sarah Mc Lachlan | Angel | 04:30
Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden
Allah’a mahsustur. … Eğer peygamberi bir melek kılsaydık muhakkak
ki onu insan suretine sokar, onları yine düşmekte oldukları kuşkuya
düşürürdük. Senden önceki peygamberlerle de alay edilmiş, bu yüzden
onlarla alay edenleri alay ettikleri şey, azap kuşatıvermişti. … De ki:
Gökleri ve yeri yoktan var eden, yedirdiği halde yedirilmeyen Allah’tan
başkasını mı dost edineceğim? De ki: Bana Müslüman olanların ilki
olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma, denildi. … Onların
ateşin karşısında durdurulup “Ah keşke dünyaya geri gönderilsek de
bir daha Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsak!”
dediklerini bir görsen! … Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek hiçbir
kimse yoktur. … Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve iki kanadıyla uçan
kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. … Kim iman
eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar üzüntü de
çekmeyecekler. … Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır, onları
O’ndan başkası bilmez. O karada ve denizde ne varsa bilir. Onun ilmi
dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir
taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır. … O
kullarının üstünde yegane kudret ve tasarruf sahibidir. Size
koruyucular gönderir. Nihayet birinize ölüm geldi mi, elçilerimiz,
görevli melekler onun canını alırlar. Onlar vazifede kusur etmezler. …
Her haberin gerçekleşeceği bir zaman vardır. Yakında siz de gerçeği
bileceksiniz. Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları
gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak dur.
Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler
topluluğu ile oturma! … Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin zarara
uğramaması için Kur’an ile nasihat et! … Allah’ın hidayeti doğru yolun
ta kendisidir. Bize alemlerin Rabbine teslim olmamız emredilmiştir. …
Ben sizin O’na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Ancak,
Rabbimin bir şey dilemesi hariç. Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. …
İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya,
işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır. … Hepsini
alemlere üstün kıldık. … İşte bu, Allah’ın hidayetidir, kullarından
dilediğini ona iletir. … Allah’a karşı yalan uydurandan yahut
kendisine hiçbir şey vahyedilmemişken “Bana da vahyolundu.”

ARKIN ÇALAPALA .
77
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

diyenden ve “Ben de Allah’ın indirdiği ayetlerin benzerini


indireceğim.” diyenden daha zalim kim vardır? … Şüphesiz Allah
tohumu ve çekirdeği çatlatandır, ölüden diriyi çıkaran, diriden de
ölüyü çıkarandır. İşte Allah budur. O halde haktan nasıl dönersiniz? O
sabahı aydınlatandır. O geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ayı birer
hesap ölçüsü kılmıştır. … O, kara ve denizin karanlıklarında
kendileriyle yol bulasınız diye sizin için yıldızları yaratandır. … O sizi
bir tek nefisten yaratandır. … O gökten su indirendir. … O göklerin ve
yerin eşsiz yaratıcısıdır. O’nun eşi olmadığı halde nasıl çocuğu
olabilir! … O her şeyin yaratıcısıdır. Öyleyse O’na kulluk edin. O her
şeye vekildir. Gözler O’nu göremez halbuki O gözleri görür. O eşyayı
pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır. Eğer biz onlara melekleri
indirseydik, ölüler de onlarla konuşsaydı ve her şeyi toplayıp
karşılarına getirseydik, Allah dilemedikçe yine de inanacak değillerdi;
fakat çokları bunu bilmezler. Böylece biz her peygambere insan ve cin
şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı
sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları
uydurdukları şeylerle baş başa bırak! … Rabbinin sözü doğruluk ve
adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek
kimse yoktur. O işitendir, bilendir. … Günahın açığını da gizlisini de
bırakın! Çünkü günah işleyenler yaptıklarının cezasını mutlaka
çekeceklerdir. … Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında
yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp
ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi olur mu? İşte kafirlere
yaptıkları böyle süslü gösterilmiştir. Böylece biz, her kasabada,
oralarda bozgunculuk yapmaları için, günahkarlarını liderler yaptık.
Onlar yalnız kendilerini aldatırlar ama farkında olmazlar. … Suç
işleyenlere, yapmakta oldukları hilelere karşılık Allah tarafından
aşağılık ve çetin bir azap erişecektir. Allah kimi doğru yola iletmek
isterse onun kalbini islama açar, kimi de saptırmak isterse göğe
çıkıyormuş gibi kalbini iyice daraltır. Allah inanmayanların üstüne
işte böyle murdarlık verir. Bu, din, Rabbinin dosdoğru yoludur. …
Gerçek şu ki: Halkı habersizken, Rabbin haksızlık ile ülkeleri helak
edici değildir. … Gerçek şu ki: Zalimler iflah olmazlar. … Allah israf
edenleri sevmez. … Bilgisizce insanları saptırmak için Allah’a karşı
yalan uydurandan kim daha zalimdir! Şüphesiz Allah o zalimler
topluluğunu doğru yola iletmez. … Kesin delil ancak Allah’ındır. Allah
dileseydi elbette hepinizi doğru yola iletirdi. … De ki: Gelin Rabbinizin
size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın,

ARKIN ÇALAPALA .
78
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ana babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin,


sizin de onların da rızkını biz veririz, kötülüklerin açığına da gizlisine
de yaklaşmayın ve Allah’ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın. İşte
bunlar Allah’ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.
Rüşd çağına erişinceye kadar yetimin malına, sadece en iyi tutumla
yaklaşın, ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz herkese ancak gücünün
yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman yakınlarınız dahi
olsa adaletli olun, Allah’a vediğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice
düşünesiniz diye bunları emretti. Şüphesiz bu, benim dosdoğru
yolumdur. Buna uyun, başka yollara uymayın. Zira o yollar sizi
Allah’ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları
emretti. Sonra iyilik edenlere nimetimizi tamamlamak, her şeyi
açıklamak, hidayete erdirmek ve rahmet etmek maksadıyla Musa’ya
da Kitab’ı verdik. Umulur ki Rablerinin huzuruna varacaklarına iman
ederler. İşte bu, Kur’an bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.
Buna uyun ve Allah’tan korkun ki size merhamet edilsin. “Kitap yalnız
bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından
gerçekten habersizdik.” demeyesiniz diye; Yahut “Bize de kitap
indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk.” demeyesiniz
diye Kur’an’ı indirdik. İşte size de Rabbinizden açık bir delil, hidayet
ve rahmet geldi. Kim Allah’ın ayetlerini yalanlayıp onlardan yüz
çevirenden daha zalimdir? (-Allahüekber!) Ayetlerimizden yüz
çevirenleri, yüz çevirmelerinden ötürü azabın en kötüsü ile
cezalandıracağız. Onlar ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya
Rabbinin gelmesini yahut Rabbinin bazı alametlerinin gelmesini mi
bekliyorlar? Rabbinin bazı alametleri geldiği gün, önceden inanmamış
ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanı bir
fayda sağlamaz. De ki: Bekleyin! Şüphesiz biz de beklemekteyiz.
Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla
hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah
onlara yaptıklarını bildirecektir. Kim Allah huzuruna iyilikle gelirse
ona getirdiğinin on katı vardır. Kim de kötülükle gelirse, o sadece
getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.
De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine, Allah’ı
birleyen İbrahim’in dinine iletti. O, ortak koşanlardan değildi. De ki:
Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm, hepsi
alemlerin Rabbi Allah içindir. Onun ortağı yoktur. Bana sadece bu
emrolundu ve ben Müslümanların ilkiyim. De ki: Allah her şeyin Rabbi
iken ben ondan başka Rab mi arayacağım? Herkesin kazanacağı

ARKIN ÇALAPALA .
79
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yalnız kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez.


Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. Ve O, uyuşmazlığa düştüğünüz
gerçeği size haber verecektir. Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size
verdiği nimetler hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden
derecelerle üstün kılan O’dur. Şüphesiz Rabbin cezası çabuk olandır
ve gerçekten O, bağışlayan, merhamet edendir.
Durup dururken kabalaşmayı istemiyorum, asla istemiyorum
ki deliliyle anlatmaya çalıştım, Allah bizim ay ağımıza gelmeyecektir,
biz onun ay ağına gidip huzuruna varacağız ve buna “iman” etmeliyiz
işte; indirildi veyahut indirilseydi dışında tek bir seçenek kalır bize;
indirilmeseydi… Kendi yarattığımız ‘ses kirliliği’ rakamlarını vermeyi
doğru bulmuyor ve desteklemiyorum çünkü alışmamış ‘hızsız’ gözde
dondurma Z. Matematik aşımında da yuvarlayabildiğim ışık sesi yani
toplam ışık sesi, “sessizliğin sesinden” oldukça fazla olamadığı için şu
dakikaya kadar sürekli olarak, hep kaybetmeye mahkûmdum. Yazım
yardımcımdır. Lakin içimizde tek bir kişi, işçi kalana kadar düzelmesi
imkânsız olan her türlü varsayımı, kendi ışığında da bakıp gördüm ki
“yüzde doksanlık bir kısmı” bu görevi başarıyla tamamına erdiren ilk
İnsan Cumhuriyeti vatandaşları ve de heyetleri, şu yüzde onun içinde
kalan pis insanları kurtarmayı cidden istiyor. Edebiyat tarihindeki, ki
değişik kaynakları mevcut olsa dahi ana gövdesini kaybeden bir
yapıdan bahsedeceğim, ses çıkaran o şeylerin de “canlı ve numaralı”
kabul edilmesi “ret” olunmuştur. Bu yüzden “sevgililik deneyi” “çıkış
yoluna gidiş” zaten yasaktı, “taz” elendi. En doğrusu “her zaman” yeni
yürümeye başlayan ‘masum çocuğun tepkileri’ ışığı altında hükümler
vermektir ki bu noktadaki sessizlik kulelerinin fazla uzun olduğuna
dair dedikodular da yağyılmaya başlamış görünüyorken, televizyonu
kapatın, evet tam bu esnada. Bitki ve de hayvanlar olarak sınıflandıra
geldiğimiz tek veya “çok fazla” hücreli acayipler ordusu “yüzde sekiz”
civarınlarına azaltıldığı zamanki o kurgudan görüp anlayabiliyoruz ki
onların yoklukları bizim varlığımızın gücü ve de erdemini arttırınca,
onların varlıklarını yine, kolaylıkla aktif edebileceğimiz bir konumda
olduğumuz için bu sert hükmü vermiştik. İşi bozan bitkiler oldu her
zaman, söylemini kendimden uzaklaştırma ihtiyacına girdiğim için şu
gerçeği de belirtmeden geçemeyeceğim: Doğu Türkistan’da soykırım
yapanlar, Uygur Türklerinin sayısının ne şekilde ve hangi ivmeler ile
azaldığının gayet farkındalardır “fakat farkı” “ne olursa olsun”, sayfa
başında belirttiğimiz gerçeklik “dışında kilerin” tümü etkisiz eleman

ARKIN ÇALAPALA .
80
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

sayılacağı için, şöyle güzel bir dizi cümle yazayım: Kuldan ilaç arayan
muammayı devşirir. Kıldan haraç toplayan soylu aynaya da hapşurur.
Düzgün dur karşımda sevgilim, penceremizi aç. Birliğin ölçü oldurur.
Boyacılarla kuyumculardan hep kaç. Gül yüzünü soldurur. İnsanlarını
da iyi seç çünkü kimi si ses dalgası kim isiyse ses akımı oluşturur. Bilir
misin iz neye denir ses dalgası? Hayır, Echo sade sıfırın bir olması. İki
insan yan yana geldiğinde “bir birine” bağırarak seslerini çarpıştırıp,
diyelim ki ses akımı üretip ateş yakacaklar; bir adet echo’nun ortaya
çıkması için “iki adet ses” gerektiği için, sıfırdan birin çıkışını veya iki
tanenin bir tane olmasını da konuşabilirdik, fakat şu daha önemli: Ses
akımlarını kontrol altına almadan “sesleri” tam kontrol edebileceğini
sanan o dangalaklar yüzünden de başımıza gelmemiş iş kalmamıştı
ve biz bu yüzden tek ekranda tek ses ve tek kadraj gerçekliği üstüne
dikkati çekip demiştik ki insana dair ol an tüm gerçekler Felek isimli
kitabımızda yazmaktadır. İnsan ya okur ya da yazar. Ey sabırlı okur!
Âlemin asıl derdin ey, biliyor musun? Şimdiye kadar hiç görmedikleri
O’na, Allah’a ve de rahmetine kavuşmak. Felek Operası’na git ey okur!
Şimdi düşün ki yüksek varsayımlı bir köprüde saatte 99 kilometre ile
gidiyorsun. Bir anda durdun. Ne olur? Zaman durur. İnsana dair olan
“tam olarak” işte budur. “Ve şehrin ışıkları vurunca koyu mavisinden
perdenin, hayret eder perde, yeni rüyalar görür insanlar ve şehir işini
yapmış olmanın rahatlığına kokar.” Annelerin sıradan etraflarındaki
markaların “bilinçdışı kodlarını” sık tekrar ile bilinçsiz kullanımların
dayatılması sayesinde çocuklarımızın aklı ve beynine omo, al o gibi
sözcüklerle kazıyabileceğini sanan ve “mutlak şifasızlık” içinde yüzen
dangalaklara dair cümlelerim ancak şunlar olabilir: Biz homoseksüel,
alo, malo, gibi ithamlarla “geleceğini inşa eden bir ırk” değiliz. Devlete
ihanetten beş yıl cezası onanmış bir adamı, vekil olma hakkı ve yetisi
olmadığı halde meclisimize sokan herkes net suçludur. Bu “cezadan
dolayı onun vekilliğini düşürmeyenler de” suçludur. Vekil olduğu için
serbest bırakanlar da suçludur. Vekilleri böyle suçsuz kabul edip ilgili
kanunları hazırlayan, yapan yahut onayanlar da suçludur. Böylesine
davaları olan “beş para etmezleri” vekil gösterenler zaten yüzsüzdür.
Biz, bir şeyi deniz mahsulü tadında yemek istersek üstüne limon sıkıp
yeriz. Biz birini özlersek yanına gideriz. Biz istersek buluruz yokluğu.
Allah’ımız bulutlarda yağmuru tutuyor. O Allah bulutları yönlendiren
gökyüzünü tutuyor. Mikail bu işleri çok iyi biliyor çünkü her kadın ve
insan, opera sanatçısı olduğu anda kıyamet hala kopmamış olabilir ve
öyle olursa biz yine aynı duruma düşeriz. Allah’ı görmeyi hayal edin!

ARKIN ÇALAPALA .
81
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Maskeli Balo’nun en büyük birimi dolunaydır. O = 1. Fakat buna rağ


men insanlar ölür. Neden ölür insan? Yemek yemezse ölür. Dışkılarını
bırakmazsa ölür. Nefes almazsa ölür. Nefes vermezse ölür. Uyumazsa
ölür. Çok uyursa ölür. Tütün ölüm nedenlerini, birbirine endeksleyip
işe yarar hale getirenler daha çok yaşarlardı, fakat konumuz bu değil.
Dünyanın dışında Sabit Yıldızlar Feleği, onun dışında ise Yıldızsız Saf
Felek yani Felek vardır. Yıldızlar aşağı kayar çünkü en dıştaki o Felek,
dışa çıkmalarına ve ona dâhil olmalarına izin vermez. Yıldızlar bu gibi
durumlarda feleğe çarpıp iç feleğe düşerler. Buna kader denir. İşte bu
kaderin içinde saklı olduğu yıldızın adıdır Yezdan ama onu Allah bilir.
Yıldızlar hesap verir mi, sorusu, Her Şey Karadelik Teorisi’ni gündem
yapar mı bilemem, lâkin o yıldızların kendi aralarındaki mesafe sabit.
Mesafe bozulunca yıldız kayıyor. Yani yıldızların dışındaki her şey, ne
olursa olsun “karadelik” olabiliyor. Kime göre? Yıldıza göre elbette ki.
Fakat şunu samimiyetle belirtmek isterim, Allah’ın öyle mümin kullar
ile yarattıkları vardır ki, tüm çevrelerini, bir tek düşünce ile sabit olan
yıldızlar feleğinden alıp “kader döngüsünün kahpe feleğine” taşırlar.
Romanlar bunu bildikleri için klasik müziği dinlemezler. Dinleselerdi
her şey çok daha farklı ve güzel olurdu. Hangi kadın ve de hangi erkek
ışıltılı gökyüzünün altından sahnelerine girerler! El Picador çalarken,
sigara izmeritindeki uyarıcı turuncu rengini yasaklamadan sigaradan
kaynaklanan ölüm oranlarını hiç düşüremezsiniz. Şunu oku ey okur!
Gıda ikiye değil üçe bölünür ki bereket artsın. Ayrılığın artmasını ve
olmasını isteyen, aşkını ikiye bölsün çünkü o bölünme bir olanı verir.
Ölmeden önce; cam kavanozun altına “böğürtlen reçeli” üstüne ise az
yoğurt konur ve yenir. 99 ml. Ve söz, ikiye de, üçe de, beşe de bölünür.
5, 2’ye bölünmez. 5/2=2,5 olmaz. Sonuç ikişer tane iki ve birer tane
yarım çıkar ki on’a 5 diyebilir im. Ay ışığında, ormana ayna zeminler.
Şeytanı yenmek isteyenler, her sıcaklığın “iyi” ve “insana yararlı, sabit
dereceler” arasında değişip durduğu ısıya endeksli şehirler inşa etsin
ki bütün problemlerin başı olan ısı değişiklikleri bitsin! 20092031....:..
3,1B Grauman “Ori Nig Jar Ext Remix”. Kırılmalarla çoğalıp yayıldığı
için İLK IŞIK her derde de dev devadır. En küçük ses noktanın sesidir.
Öyleyse 1=NoktanınSesi olabilir. İnsan-ı Kâmil “her işinde susar” ve
herkes onun işini görmekle her an mükelleftir. Halifeler insan-ı kâmil
olduklarını unuttukları için de bütün işler bozuldu. Kanunların tümü
canlılara uygun yapılmalıydı ama kimse, hiç kimse “canlı nedir” deyip
canlı’nın tanımını yapamadığı için, “Canlıların Kanunu” isimli kanun
yapılamamış oldu. Kokuyu, tadı, sesi ve ışığı, bu dördünü birden, aynı

ARKIN ÇALAPALA .
82
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

anda çalıştırabilene canlı denir. Hiçbir bağlantı olmaksızın; ne kadar


azını çalıştırırsan o kadar görünmez olursun. Siz benim yerimde olup
da ağaçlarda bisiklet süren çocuklarla eğlenip şekillerle yaşasaydınız,
antiçikolatayı eksi facebook kul kabul ederdiniz. Ve yalnız dolaşmayı
severdiniz. Ve okul çevrelerinde, kıraathane pastane çaycıları açmayı
yasaklardınız. Kurgusal obeziteyi erken yaşta çözmek için küçüklük
itibarıyla boy uzatan sporları aktif ederdiniz. Ve kız çocuklarınızı tam
on sekiz yaşına kadar türbanlı, sonrasında ise açık dolaştırırdınız. Ve
değerini bilmeyene de değerden bahseder, gül er geç erdiniz. Ve Sade
çocuklara dans pistindeyken ayaklarını davula göre hareket ettirmek
tavsiyesini verirdiniz. Ve tüm canlılardaki kibirden rahatsız olur, bu
canlılar ile toprak arasındaki bağı geri çağırmak için önce tüm binalar
ve yapıları en fazla üç katlı bina ve yapılara dönüştürür sonra da buna
benzer, çıkarları için tuhaf imar kanunları çıkaranları, kibri üretmeye
çalışmak niyetinden ötürü yargılardınız. Ve Tokat’ta o köy yolunu sırf
kendi keyfi için kapatan arsa sahibinin tapulu malını kamulaştırır ve
bedelini ödedikten sonra ülke seçtirip vatandaşlıktan çıkarırdınız. Ve
doksan dokuz kişilik bir sürü meclisin, her gün sabahtan akşama day
i çalışmasını izlerdiniz. Ve her kitabı çevrimiçi sergilerdiniz. Ve beyin
naklinin bilgiyi sonsuza taşıyacağını desteklerdiniz. Ve oorganlarınızı
bağışlardınız. Ve Forabandit Cancion 6:23 çalarken üzerinde hırkası
ve uzun saçlarıyla okları omzunda, doğa ile konuşan o adamı arkadan
görürdünüz. Ve filmi izlemeye başlamış olurdunuz. Ve “Susma Hakkı”
isimli bir Son Roman yazardınız. Ve her genç kızın çingene olduğunu,
bunun “Roman İmparatorluğu”nun yegâne, “besili” kuralı olduğunu
henüz öğrenirdiniz. Ve kokusu giderse aşkı da biter. Çünkü radyonun
ömrüne baktığımızda müzik insanlığı düzeltti diyebiliriz ama şu daha
önemli; hiç ölmemelidir hiç kimse. Her şeyi yapabilme yetisi, yetkisi
“kendinden” olan Allah’ımız, herhangi birimize bu yetkilerin tümünü
verse, o zaman o insan dünyayı, Allah gibi yönetebilir mi soru yorum
şimdi? Homojen yayılmamış noktaların tümü “-1” hatalıdır. Homojen,
yayılan en doğru şeyi işaret eder çünkü homojenlik saflıkla ilintilidir.
Ürünler için oluşturulan satış grafikleri hangi müşterinin bir markayı
bırakacağı bilgisini veriyorsa, ürün tasarım ekipleri herkesi “zaaten”
kurtarabilir. Akıllıca olan eylem; “anlayışlı yapay zekâ”nın “bilinçdışı
merhamet” çalıştırması için her ne gerekiyorsa onları yapmaktır. Üç
sonsuzluğun yarısı; “w|”. Yapay zekâ nasıl düşünüyor, bunu anlamak
için girdilerini, log’larını da inceleyin! Ancak tüm logları, bir zekânın
neler yapabileceğini yahut gerçekliğini anlamamızı ‘hep’ sağlayabilir.

ARKIN ÇALAPALA .
83
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Dünya Veri Protokolü hazırlayıp yayınlar ve çok sabrederseniz, veri


sıfırlama ve yeniden başlatabilme konusundaki o kanunlar çıkmaya
başlar. Yapay Kültür, Reel Sanat, Yapay Ahlak, Yapay Organ ve Yapay
Seslendirme konularıyla ilgili kanunlar daha hızlı çıkar. İlk çevirmen
kulaklık dahi dünya barışını sağlar. Büyük veri, coğrafyaya göre yani
toprağın suyun rüzgârın ve ışığın karakteristiğine göre toplanmalı
ve işlenmelidir. İnsan-ı insani yapan, zamanda yolculuk edebiliyor ve
yolculuk ederken, bir önceki halini yanına alabiliyor olmasıdır. Anla
yan! Çünkü Allah yeryüzünü dolaşın, diye emretmiştir. İnsan ki başka
mekânlara zamanda yolculuk yapma ustasıdır ama bunun kendisine
öğretilmesine ihtiyacı var gibi davranıyor hala. O’nu biliyor olması da
gerekir idi. Erken mühendislik eğitimi insanların kendi makineleri ve
yapay zekâlarını üretmelerini sağlayacaktır. Yapay zekâlar, her hayal
gücünün artması için, kendisi bizzat soru sormaya ve cevapları total
işleme dâhil etmeye programlanmalıdır. Bebeklerin bir şeyleri tutma
eylemine bayılmaları bu konunun sonuç noktası olabilir çünkü yapay
zekâ, davranışını modellemek için soru sorabilirse ve cevap analizleri
ile kendi ödül sistemini üretebilirse, bu sayede ödül = işlem talepleri
olabilir. İflasın eşiğindeki yapay zekânın haline bakınız! Oysa dünya
yollarının tümünün fotografik haritaları tek merkeze toplanıp her an
güncellenip yayılabilirse, yapay zekâlı araba rahatlıkla gider çünküm
yapay zekâlı yolun kendi komutunu merkezden vermesini sağlamayı
konuşuyoruz ve bunu konuşmamız dahi çok ama çokça riskli! Trafik
ışıkları doğalı “çok zaman” oldu. Asıl “tedirgin edici” olan ölmeleridir.
Bilinmeyen kaç bilinmeyenli ise o kadar fazla bilinir, bilinmelidir. Yok
köyle bir dünya refleksi. İyice acıkmadan yiyenler obezdir yahut olur.
Otistikler hep aşıktırlar. Bebek iken özellikleri: Budur! Anlattıklarım
eğer yaşadığım sahnelerin aynı olsaydı, hüngür hüngür ağlardınız siz.
Ve anlattıklarım hayalleri olan harbi adamın ruhuna eşdeğer nitelikte
olsaydı, yine, aynı. An1attıklarımı gerçekten de benim yaşadığım gibi
anlatmayı başarıp gerçeklik algımın mutlak halini ortaya serebilecek
miyim, ona bakarız, lâkin yaşadıklarımın şu hayali olanlarıyla gerçek
olanlarının farkı, aslına bakıldığında rahatlıkla anlaşılabilir durumda
ve boyuttaydı. Olur mu? Hiç Günah Dişlemeyenler listesinden kaç kişi
tanıyorsunuz? Bir defa aşık olanlar listesini kim saklar sanıyorsunuz?
Böğürtlen reçelli yoğurtla ölümden döndüm duydunuz mu? O öldü de
ben kaldım. Bir kuşun hikâyesini anlatıp kandırırdı beni o, doğru mu?
Kuş kül oluyor diye külden kuş çıkartıyordu, tek olayım bu mu? Yıldız
biriktiriyordum gözlerimde, güneş mi yıldız soğutucu? Otizmin erken

ARKIN ÇALAPALA .
84
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

tedavi cihazı bozulmayan bir daktiloydu. Yine hatırlatacağım buydu!


Hapishanelerdeki şu sert dargın mahkûmlardan Hilafet Ordusu veya
“Sınırlardaki Atış Poligonları Enstitüsü” kuruluşunu ballandırarak ve
okkalı mı okkalı bir biçimde anlatabilirdim lâkin yapmadık. Problem
çıkaran taşlık topraklarda yaşayan insanlarda, çiçekle veyahut yeşille
bağları koptuğu için pek değişik sosyalleşme hastalıklarına çok sık
rastladığımızı da “et” raflandırabilirdik fakat bunu da yapmadık. Gelir
gider tablolarını bugüne kadar zaten asla incelemedik ki. Biz kitapta,
insanoğlunun ulaşması gereken gerçek ve erdemli, cennetsi hayatın
temel dinamiklerini oluşturabileceğimiz o yüksek teknolojileri ve en
ileri düzey yaşam formlarını fark edip üretebileceğimiz her tür bilgiyi
işlemeye, üretmeye ve hızda oryante etmeye çalıştık. Bunu yaparken
faydalandığımız bilgi türleri klasik bilimden tutun da şarkı İslam ilim
ve dilim türlerine kadar, ortaçağ estetiğinden ve natural deviniminde
oluşan bilgi katmanlarından tutun da milattan önceki Afrika ve vahşi
yaşam toplumlarında akan reflekslere gizlenmiş doğal kanunlar veya
sabitlere kadar birçok etkileşime sebep sonuç ilişkisi üretiyor. İnsan
çoğu zaman gözlerinin önünde cirit atan değerleri veya oluşları fark
edemediği için net hesap edemiyor ve hesap edilmeyen tüm o akışlar
insanın halifesi olduğu dünyayı dikkatle kontrol edip düzgün, sağlıklı
bir yaşam üretememesine sebep oluyor. Bu yüzden işte bizler, bütün
devletlere para verip insan öldürtmekten dava açabilirdik, yapmadık.
Bu kitapta, ilk matematiği diğer ilimlere köle olmaktan kurtaran bir
mekanizmayı da aktif etmeyi başardık. Umuyoruz ki hayırlara vesile
olur ve bizden sonraki nesillere bereket, huzur ve aşk katar. Klasik
matematik algısından oldukça uzaknokta temellendirerek süregelen
bilimsel etkilerden koruyabildiğimiz Zaman Matematiği ile her şeyi
yapabileceğinize olan inancımız tamdır. Roman bu ya, Goya! Zaman
Matematiği’ni en belirgin ve net esaslarına riayet ederek kullanıp da
geliştirir ve mükemmelleştirirseniz, kendi mükemmelleştirdiğiniz ilk
temel bazında, her hareketi ve her hayalinizi gerçek kılabilirsiniz. An
itibarı ile görünmez de olabilirsiniz. Berekete hükmedebilir, karanlığı
hiçbir enerji kullanmadan aydınlatabilir hatta aydınlık ve açıklıkları
istediğiniz oranda karartabilir, koyultabilirsiniz. Başlayalım mı?
Kristal, suyu, ışık kırılmaları sayesinde temizlediğine göre…

Zaman Arttıkça Madde Artar


Madde Arttıkça Ölüm Çoğalır
ARKIN ÇALAPALA .
85
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Cennet Olmayandı Cehennem


Şeytan Ateşten Barut İnsanlar

Hız arttıkça çevrenin küçülmesi her an görelilik kuramı


üzerinden işler. Hızı artan madde dâhilinden bakan göz ancak
küçülmeyi tespit edebilir. Yoksa küçülme filan yoktur. Hızlanma
haricinde hiçbir şey, hiçbir gerçeklik yoktur.
Öyleyse hızın artması kaza haricinde hiçbir şeye sebep
olmaz. Hız arttıkça yahut da şöyle diyelim, zamanda yolculuklar
ışık hızına ulaşılınca yapılamaz. Bu bilimsel bir kandırmacadır.
Zamanda yolculuk maddelerin büyümesi ve küçülmesi esasları
çerçevesinde yapılabilir. Bir madde uzakta, küçükken kendisine
yaklaştığınızda büyüyorsa, bu demektir ki madde ve mekânsal
genişlemeler uzaklık ve yakınlıkla ölçümlenebilir.
Işık hızına çıkacakmışız da, insan vücudu buna uyumlu
değilmiş de, zamanda yolculuk tehlikeliymiş de… Bir sürü yalan!
Hele şu yalan nasıl da kahredici: Zamanda yolculuk yapıp giden
kişi, arkasında bıraktığından başkadır. Yahu; ya bir hız gidersin
yahut da durusun. Zamanda gitmek de “gitmek”tir neticede. Tek
önemli olan “zaaten eksik olduğumuz yere” varmaktır.
Bizler her an, zamanda yolculuk yapıyoruz zaten. Bunları
farkında olmadan yaptığımız için zamanda yolculuk yaptığımızı
anlamıyor, bilmiyor, teşhis veya teşhir edemiyoruz.
Kısacası; “zamanda yolculukta esas olan” seçilen mekâna
yaklaşmak, o mekânda durmayı veya o mekândan uzaklaşmayı
iyi bilmek, bu arada her an zamanda yolculuk yaptığını asla ama
asla unutmamaktır. Başkasının zamanında yolculuk aptalcadır.
Geçmişe yolculuk ve geleceğe yolculuğa gelecek olursak;
bu gibi durumlarda aslolan şey, bu yolculukların yapılacağı tüm
mekânların ve o mekânlara dair sabitlerin değişmeden durması
durumunu sağlayıp korumak, kayda geçirmek ve belirlemektir.
Sabitleri ne kadar korursak değişkenler o kadar sabittir.
Ki değişkenler değiştikçe sabitler değişken olurlar.
Bu işler ince işler. İnce işler bilince daha çok işler.

ARKIN ÇALAPALA .
86
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yedinci Bölüm
LADY DI
Souad Massi & Marc Lavoine | Paris | 04:56
Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen
peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz. Ve onlara olup bitenleri
tam bir bilgi ile mutlaka anlatacağız. O gün tartı haktır. Kimin sevap
tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kimin de tartıları
hafif gelirse, işte onlar, ayetlerimize karşı haksızlık ettiklerinden
dolayı kendilerini ziyana sokanlardır. … Allah: Haydi, sen mühlet
verilenlerdensin, buyurdu. İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana
karşılık, ant içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru
yolunun üstüne oturacağım. Sonra elbette onlara önlerinden
arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların
çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın, dedi. Allah buyurdu: Haydi,
yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki onlardan kim
sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım. … Ey
Ademoğulları! Şeytan, ana babanızı, ayıp yerlerini kendilerine
göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de
aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları sizin onları göremeyeceğiniz
yerden sizi görürler. … De ki: Allah kötülüğü emretmez. … Ey
Ademoğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin, yiyin, için
fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez. De ki: Allah’ın
kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki:
Onlar dünya hayatında özellikle kıyamet gününde müminlerindir. …
Her ümmetin bir eceli vardır. … Allah buyuracak ki: Sizden önce
geçmiş cin ve insan toplulukları arasında siz de ateşe girin! Her
ümmet girdikçe yoldaşlarına lanet edecekler. Hepsi birbiri ardından
orada, cehennemde toplanınca, sonrakiler öncekiler için, “Ey
Rabbimiz! Bizi işte bunlar saptırdılar. Onun için onlara ateşten bir kat
daha fazla azap ver!” diyecekler. Allah da: Zaten herkes için bir kat
daha fazla azap vardır, fakat siz bilmezsiniz, diyecektir. … Bizim
ayetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya,
işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine
girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle
cezalandırırız. Onlar için cehennem ateşinden döşekler, üstlerine de
örtüler vardır. İşte zalimleri böyle cezalandırrız. … Allah bizi doğru
yola iletmeseydi, kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik.
Hakikaten Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. … İki taraf,

ARKIN ÇALAPALA .
87
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

cennetlikler ve cehennemlikler arasında bir perde ve A’raf üzerinde de


herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki bunlar henüz cennete
giremedikleri halde umarakcennet ehline: “Selam size!” diye
seslenirler. Gözleri cehennem ehli tarafına döndürülünce de: Ey
Rabbimiz. Bizi zalimler topluluğu ile bulundurma! derler. Yine A’raf
ehli, simalarından tanıdıkları birtakım adamlara seslenerek derler ki:
Ne çokluğunuz ne de taslamakta olduğunuz büyüklük size hiçbir
yarar sağlamadı. Allah’ın kendilerini hiçbir rahmete erdirmeyeceğine
dair yemin ettiğiniz kimseler bunlar mı? Ve cennet ehline dönerek:
Girin cennete, artık size korku yoktur ve siz üzülecek de değilsiniz,
derler. Cehennem ehli, cennet ehline: Suyunuzdan veya Allah’ın size
verdiği rızıktan biraz da bize verin, diye seslenirler. Onlar da: Allah
bunları kafirlere haram kılmıştır, derler. O kafirler ki dinlerini bir
eğlence ve oyun edindiler de dünya hayatı onları aldattı. Onlar bu
günleri ile karşılaşacaklarını unuttukları ve ayetlerimizi bile bile
inkar ettikleri gibi biz de bugün onları unuturuz. … Şüphesiz ki
Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a istiva eden,
geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten,
güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan
Allah’tır. Bilesiniz ki yaratmak da emretmek de O’na mahsustur.
Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir. Rabbinize yalvara yakara ve gizlice
dua edin. Bilesiniz ki O haddi aşanları sevmez. Islah edilmesinden
sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a korkarak ve
rahmetini umarak dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah’ın
rahmeti çok yakındır. Rüzgarları rahmetinin önünde müjde olarak
gönderen O’dur. Sonunda onlar, o rüzgarlar ağır bulutları yüklenince
onu ölü bir memlekete sevk ederiz. Orada suyu indirir ve onunla türlü
türlü meyveler çıkarırız. İşte ölüleri de böyle çıkaracağız. Herhalde
bundan ibret alırsınız. Rabbinin izniyle güzel memleketin bitkisi güzel
çıkar, kötü olandan ise faydasız bitkiden başka bir şey çıkmaz. İşte biz
şükreden bir kavim için ayetleri böyle açıklıyoruz. … Tehdit ederek,
inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolu eğip bükmek isteyerek
öyle her yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi
çoğalttı. … O hakimlerin en iyisidir. … Biz hangi ülkeye bir peygamber
gönderdiysek, ora halkını yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk
ve darlıkla sıkmışızdır. Sonra kötülüğü, darlığı değiştirip yerine iyilik,
bolluk getirdik. Nihayet çoğaldılar ve “Atalarımız da böyle sıkıntı ve
sevinç ytaşamışlardı.” dediler. Biz de onları, kendileri farkına
varmadan ansızın yakaladık. Peygamberlerin gönderildiği ülkelerin

ARKIN ÇALAPALA .
88
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

halkı inansalar ve günahtan sakınsalardı, elbette onların üstüne


gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık, fakat yalanladılar, biz
de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik. Yoksa o ülkelerin halkı
geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin
mi oldular? Yoksa o ülkelerin halkı kuşluk vakti eğlenirlerken
kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular? Allah’ın
azabından emin mi oldular? Fakat ziyana uğrayan topluluktan
başkası, Allah’ın böyle mühlet vermesinden emin olamaz. … Biz
onların kalplerini mühürleriz de onlar gerçekleri işitmezler. … Onların
çoğunda sözünde durma diye bir şey bulamadık. Gerçek şu ki onların
çoğunu yoldan çıkmış bulduk. … Allah hakkında gerçekten başkasını
söylememek benim üzerime borçtur. … Bunun üzerine Musa asasını
yere attı. O hemen apaçık bir ejderha oluverdi. Ve elini koynundan
çıkardı. Bakanlar bembeyaz ışık saçtığını gördüler. … Şüphesiz ki
yeryüzü Allah’ındır. Kullarından dilediğini ona varis kılar. Kurtuluş
Allah’tan korkanlar içindir. … Allah sizi alemlere üstün kılmışken ben
size Allah’tan başka bir tanrı mı arayayım? … Yeryüzünde haksız yere
böbürlenenleri ayetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar bütün
mucizeleri görseler de iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol
edinmezler. Fakat azgınlık yolunu görürlerse hemen ona saparlar. Bu
durum onların ayetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil
olmalarından ileri gelmektedir. … Sen bizim sahibimizsin, bizi bağışla
ve bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin. Bize bu dünyada da iyilik
yaz, ahirette de. Şüphesiz biz sana döndük. Allah buyurdu ki: Kimi
dilersem onu azabıma uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kuşatır. Onu,
karşı gelmekten sakınanlara zekatı verenlere ve ayetlerime
inananlara yazacağım. Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı
buldukları o elçiye, o ümmi peygambere uyanlar var ya, işte o
peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara
temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve
üzerlerindeki zinciri indirir. O peygambere inanıp ona saygı gösteren,
ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nur’a, Kur’an’a uyanlar
var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır. De ki: Ey insanlar! Gerçekten
ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın elçisiyim.
O’ndan başka tanrı yoktur. O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah’a ve
okuma yazma bilmeyen peygamberine, ki o da Allah’a ve sözlerine
inanmaktadır, iman edin ve O’na uyun ki doğru yolu bulasınız. …
Onlara dedik ki: Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyin. Ama
onlar emirlerimizi dinlememekle bize değil kendilerine

ARKIN ÇALAPALA .
89
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

zulmediyorlardı. Onlara denildi ki: Şu şehirde, Kudüs’te yerleşin,


nimetlerinden dilediğiniz gibi yiyin, bağışlanmak istiyoruz deyin ve
kapıdan eğilerek girin ki hatalarınızı bağışlayalım. İyilik yapanlara
ileride ihsanımızı daha da arttıracağız. Fakat onlardan zalim olanlar
sözü kendilerine söylenenden başkasıyla değiştirdiler. Biz de
zulmetmelerinden ötürü üzerlerine gökten bir azap gönderdik. …
İçlerinden bir topluluk, Allah’ın helak edeceği yahut şiddetli bir
şekilde azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz, dedi. Öğüt
verenler dediler ki: Rabbimize mazeret beyan edelim diye, bir de
sakınırlar ümidiyle öğüt veriyoruz. … Onlara, kendisine
ayetlerimizden verdiğimiz fakat onlardan sıyrılıp çıkan, o yüzden de
şeytanın takibine uğrayan ve sonunda azgınlardan olan kimsenin
haberini oku. Dileseydik elbette onu bu ayetler sayesinde yükseltirdik.
Fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu
tıpkıu köpeğin durumuna benzer. Üstüne varsan da dilini çıkartıp
solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte, ayetlerimizi yalanlayan
kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat, belki düşünürler. Ayetlerimizi
yalanlayan ve kendilerine zulmetmiş kavmin durumu ne kötüdür.
Allah kimi hidayete erdirirse, doğru yolu bulan odur. Kimi de
şaşırtırsa, işte asıl ziyana uğrayanlar onlardır. Andolsun, biz cinler ve
insanlardan bir çoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri
vardır, onlarla kavramazlar, gözleri vardır, onlarla görmezler,
kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir. Hatta
daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır. En güzel isimler
Allah’ındır. O halde O’na o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri
hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının
cezasına çarptırılacaklardır. Yarattıklarımızdan daima hakka ileten
ve adaleti hak ile yerine getiren bir millet bulunur. Ayetlerimizi
yalanlayanları hiç bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş helake
götüreceğiz. Onlara mühlet veririm ama benim cezam çetindir. …
Sana kıyameti, ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: Onun ilmi
ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini O’ndan başkası
açıklayamaz. O göklere de yere de ağır gelmiştir. O size ansızın
gelecektir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi, sana soruyorlar. De ki:
Onun bilgisi ancak Allah’ın katındadır ama insanların çoğu bilmezler.
De ki: ben Allah’ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda
veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim
elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık
dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve

ARKIN ÇALAPALA .
90
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

müjdeleyiciyim. … Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz


çevir. Eğer şeytanın fitlemesi seni dürterse hemen Allah’a sığın. Çünkü
o işitendir, bilendir. Takvaya erenler var ya, onlara şeytan tarafından
bir vesvese dokunduğunda Allah’ın emir ve yasaklarını hatırlayıp
hemen gerçeği görürler. Şeytanın dostlarına gelince, şeytanlar onları
azgınlığa sürüklerler. Sonra da yakalarını bırakmazlar. … Kur’an
okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.
Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle
sabah akşam Rabbini an. Gafillerden olma. Kuşkusuz Rabbin
katındakiler O’na kulluk etmekten kibirlenmezler.
O’nu tesbih eder ve yalnız O’na secde ederler.
Bilimciler, şu cahil bilim adamları, bu güne kadar 1’i hep sayı,
rakam olarak kullandılar oysa 1, adı üzerinde “bir im”, “birim”, olarak
kullanılmalıydı. 1’i tüm kullanım modellerinde aynı anda kullanmayı
başarmadan 1’in gerçekliğine ulaşamayacağımız gerçeği bir kenarda
dursun, gelin biz 1=? sorusunda ve konusunda biraz kafa yoralım.
Zamanın en “en” küçük birimi gölgenin hareketi ile gerçeğinin
hareketi arasındaki farktır. İlmi Iraki’nin hazıret’ine nasip olmuştur.
Öyleyse;
1 = GölgeİleGerçeğiArasındakiHareketFarkı
Eğer gölge ile gerçeği arasında fark yoksa buna sıfır “0” denir.
Gölgenin hareketi ile gerçeğinin hareketi arasında fark yoksa
bu durum da “sıfıra eşit” kabul edilebilir çünkü kimse dikkat etmiyor
olsa dahi büyüdükçe yok olur gölge.
BirimHız = GerçeğininHızı – GölgeninHızı = IşıkHızı
Örneğin insanın aynısını yaratırsanız zamanı durur. İşte tam
olarak bu yüzden insanlar olarak zamanı durduramıyoruz.
Bu durumu Görünmezlik Tasarımı diyerek ele alalım.
Bir maddenin kendisinin tüm hareketi ile gölgesinin hareketi
arasındaki farkı sıfırlarsanız madde sıfır olur ve yokluk haline geçer,
görünmezleşir. Bunu yapmak için maddenin kendisini ve de gölgesini
yok etmek yeterli olacaktır. Bu ise o “maddeyi ışıktan arındırmakla”
mümkündür. Bir maddeyi her ışıktan arındırmanız için görünümünü
her türde ışığa endeksleyip her açıdan çevresiyle eşitlemeniz gerekir.
Bunun içinse o maddenin sonsuz sayıda “ekrancık” ile kaplanması ve

ARKIN ÇALAPALA .
91
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

çevresini çevresine yansıtması hareketini yapması sağlanabilir. Şöyle


anlatalım ki daha doğru su, en doğru susu anlaşılır olsun:
Bir maddenin üzerine, dokuz yöne 360 derece çalışan altıgen
ekranlar ve kamera sistemleri yerleştirtir ve bu kameralardan alınan
görüntülerin hepsini aynı anda maddenin ters yüzeyine yansıtırsanız
bu madde görünmez olur. Bunu yaparken esas olan her görüntünün
kaydedildiği noktanın “180 derece” yani en kısa doğru yol üzerinden
“tam arkasına” yansıtılmasıdır. Yansıtılan ile yansıyanın büyülüğü de
“tıpa tıp” aynı olmalıdır. Kendi yaptığı kaydı kendi gözünden, ilk anda
yansıtabilen şu kameradan bahsediyoruz canım, ne çabuk unuttunuz.
Yokluk yani sıfır, 0 anında her şey eşittir. Çünkü biri de yok,
öteki de yok. Hiç biri yok. İşte, gölge ile gerçeği arasında fark yok!
Öyleyse; 0=0
Bunun haricinde, “kadın erkek eşitliği” de dâhil olmak üzere
herhangi iki şey eşit olamaz. En az; içinde bulundukları mekân farklı.
1=2 x (1/2) bu işlem külli yanlış. Çünkü iki yarım bir tama eşit
değildir. Bir tam bir parça demek. Oysa iki yarım iki parça demektir.
Aptal olmayın! Yeter ya!
Sizi kandırmalarına izin vermeyin!
Bilim adamları henüz Çarpılma Kuvveti yani çarpışmalardan
kaynaklanan İtilme Kuvveti hakkında bile yol kat edemediler. Sesler
nasıl yol alır, incelemediler, formüle dökmediler. Sesin izini zaten hiç
düşünemediler. Ses de gölge gibi çoğaldıkça ölmeye başlar lâkin bunu
da bilemediler. Ses manzaralarını koruma altına almayı, ses duvarları
inşa etmeyi ve ses ile ağaç yetiştirmeyi, su akıtmayı incelemediler.
İnsan ölmeye başlayınca insan sesi ezberlemekten sıkılıyordu
ve zalim bilim insanları bu durumu da hiç önemsemediler.
Gündüz başka, gece pek başka saat kullanarak, kendime her
gün fazladan altı saat kazandırdığım günlerde düşünmüştüm bunları.
Yine o günlerde şunları da düşünmüştüm:
Çöp kutularımıza bomba koydular ki temizlik emrini yerine
getirmeyip dinden imandan çıkalım. Çünkü temizlik imandan gelir.
Söz kesmeye gelenlere sormalıyız; “çiçek” kendi bahçenizden
mi, çikolatayı da siz mi yaptınız? Bu durum tıp’ki çaycının kendisi için

ARKIN ÇALAPALA .
92
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

çay demlemesi gibidir. Kendisi için çay demleyebilen çaycılar, istediği


kişiye istediği zaman çay verirler. Aksi berduşluktur. Ve’ham’ettir.
Kız isteme ve söz aşaması bitince, sıra nişana gelir. Bu damat
ve geline sunulan ikinci şanstır. Düğünde göz altına alacaklarını daha
öncesinde nişanda belirlerler. Yani evlilikleri bozacak olanlara nişan
alınır nişanlarda, bu yüzden nişan diyoruz.
O günlerde düşünmüştüm; görünmezlik sırrı; ışık bombası.
Şehirlerinize “giriş yapanları takip etmeye başladığınız anlar”
çoğaldıkça, hukuk sisteminizin çökme hızı artıyor demektir.
Şimdi başa dönelim ve nitelikli dört işlemle meşgul olalım.
World Countables Agreement ve World Ideas Agreement,
Ideal World Agreement hatta şu Dünya Eşya Protokolü gibi ciddi
anlaşmalara ulaşabilmek adına şunları bilmeli ve kabul etmeliyiz:
Herkes gece rahat uyuyabildiği ve sabah kahvaltısını iştahlıca
yaptığı yerlere taşınmalı çünkü herkesin zamanı farklıdır.
Temel problemim izse var olan şeylerin hesabını var olmayan
şeylerle yani “rakamlarla” yapmaktan kaynaklanıyor. Yani olmayan
şeylerle doğru hesabı yanlış hesaba çevirenler, malın doğru hesabını
para ile yanlış hesaba çevirdikleri için bu pis hallere düştük. Oysa her
şeyin bir karşılığı zaten hep vardır. Olmayan şeyi, olan şeyin hesabına
katıp da olan şeyin kendi hesabını bozan bugünkü şirki matematiksel
sistemin hangi evrelerde kimler tarafından üretildiğini, bozulduğunu
da bulmamız lazım. Faizi bitirebilmek için bunu yapmamız şart!
6 elma / 3 = 18 elma eder. Oysa 6 / 3 = 2 işlemi doğru kabul
ediliyor. Bir şeyi 3’e bölersek, o şeyi parçalayarak çoğaltmış oluruz ki
bu haramdır. Malı kendi içinden artırmak demektir çünkü. Kısacası o
hep yaptığımız çarpma ve bölme işlemleri hesabı karıştırmak içindir.
6 elmayı 3’e bölersek 18 adet başka başka elma elde ederiz. 6
elmanın 3 katı da 18 adet elma eder. Bu işlemler çok sakıncalıdır.
Toplama ve çıkartma işlemi de farklı değil. Bu işlemlerde de
tam sayıları kullanmak gerekir. 2,4 elma veya 9,879 elma tamamen
mantıksızdır. 2,4 elma ne demek! Hainlik işte burada! Genişletelim!
8x . 3y = 24xy matematikte işlem olarak kabul edilir. Oysa;
x=elma, y=armut dersek,
8 elma . 3 armut = 24 elmalı armut çıkar ki külli yanlıştır.

ARKIN ÇALAPALA .
93
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bir başka bahiste “3 elmadan 2 elma çıkar” fakat 2 elmadan 3


elma çıkmaz. Yani 3-2 =1 olabilir fakat 2-3 = -1 olamaz. Gerçekçi değil.
2 kilo – 1 kilo = 1 kilo, 3 kilo + 2 kilo = 5 kilo. Bunlar doğrudur.
Kısacası 1+1=2, 1-1=0, 1x2=2, ½=2 olmalıdır çünkü “işleme
girenlerle işlemden çıkanlar” “işlemin tamamında” var sayılıp sonuca
dâhil edilmelidir. Fakat hiç de böyle yapılmıyor. Bu noktaya aman çok
dikkat! 1, 2’ye bölününce 2 yarım çıkar, bir yarım değil. Dikkat!
Bu yüzden ½=0,5 yanlış işlemdir. Anlayanına! Doğrusu:
1 / 2 = 2 x 0,5 (Eğer ki eşittir işareti zamanı durdurmuyorsa!)
Çakallar eşitlik işlemini zamandan ayrı kabul etmekle bu
pisliği yaşayabilir kılıp korumuşlar ama yemezler cicim. Eşitlik desek
dahi zaman yine akmaktadır ve 1’i ikiye bölünce ortaya çıkan şey 2
yarımdır. Bunu anla yamayacağınızı bilmek beni kahrediyor.
Öyleyse;
Var Olmanın Yahut Yok Olmanın Dayanılmaz Dinamiği
Yokluk = 0 = Yoklukİhtimali = Olmamaİhtimali
Olmamaİhtimali = 0. [BoşluklaÇarpılabilenNoktaYoktur]
Olmamaİhtimali = . [BoşlukOlabilir]. Olmamaİhtimali
Olmamaİhtimali = OlmamaİhtimaliVarkenOlmayanŞey.
Olmamaİhtimali = Olmamaİhtimali.
Olmamaİhtimali = = 0. = 0 = O Da Bir Şey = 1
Madem öyle;
Sonuç = Olay + (Düşünce + Zaman + Mekân + Madde)
Olay = Sonuç – ( Düşünce + Zaman + Mekân + Madde)
Sonuç – Olay = Düşünce + Zaman + Mekân + Madde
Düşünce = Sonuç – Olay – (Zaman + Mekân + Madde) = 0
Madde = Sonuç – (Düşünce + Mekân + Olay + Zaman)
Zaman = Sonuç – (Düşünce + Mekân + Olay + Madde) = 0
Düşüncede Zaman = Zamanda Düşünce = Yokluk
Madde + Zaman = Sonuç – (Düşünce + Mekân + Olay)
Madde - Zaman = -[Sonuç – (Düşünce + Mekân + Olay)]

ARKIN ÇALAPALA .
94
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Madde + Zaman + Mekân = Sonuç – (Düşünce + Olay)


Madde + Zaman + Mekân + Düşünce = Sonuç – Olay
Madde + Zaman + Mekân + Olay = Sonuç – Düşünce
Görünmezlik Kanunu İçin Bir Formül:
–Madde + Zaman = Zaman – Madde = Maddenin Eksilmesi
Görünmezlik Kanunu İçin Aynı Formüle Bir Yorum Daha:
Madde - Zaman = - Zaman + Madde = Zamanın Eksilmesi
Düşünce = Sonuç – Zaman – Madde – Olay – Mekân
Mekân = Sonuç – Zaman – Madde – Olay – Düşünce
Zaman = BirDüşünce = Düşünce, Mekân = Boşluk
Boşluk = BaşkaBirDüşünce = BirDüşünce = Düşünce
Düşüncesizlik = Zamansızlık = Mekansızlık = Sonuçsuz
Maddecilik = Sonsuzculuk = Maddesizlik
İnsan = CennettekiSonMadde = DünyadakiKomikMadde
Ruh = İlkVeSonMadde = AsılMadde = SabitYıldızımsı
İnsan = Madde, İnsanBağımlılığı = MaddeBağımlılığı
Allah meleklere, secde edin, diyerek kendi yaratma ilminin ne
derece yüce olduğunu anlatmaya çalışıyor ve bunu başarmaması ise
zaten imkânsız iken, şeytanın kendisine kafa tutmasına sinirlenip her
türlü kurguyu “bu savaş” ekseninde tutup, bu savaşla “alaka”sız” hale
getirerek, her türlü sırrını onu dileyip anlayanlarla paylaşmış oluyor.
“Çok basit aslında! Neden bunca karmaşık hale getirmişler!”
“Yelkovanın 15 dakikada yaptığı yol net 90 derecedir. Ama bir
yelkovanın 1 dakikadaki 6 derecelik ilerleyişinin gerçekliği hayalden
olduğu için sıfıra eşittir. Bu sanrı zamanın yok sayılmasına yeter.”
“Öyleyse; 1Dakika = 6Derece = 0”
“Aynen. Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü ne!”
“Ama bu yol tek bir yol değil ve sonsuz sayıda yol çizebiliriz.”
“Zaten eğri yol ile doğru yol arasındaki fark burada.”
“Ne diyorsun! Doğu insanı çiçeği, yeşili sevse terör biter mi?”

ARKIN ÇALAPALA .
95
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“İkiliğe “dikkat” et! Bir tarafta düz bir açısal yol üzerinde epey
yavaş hareket eden bir yelkovanın gerçekliği var ama öte yandan bu
yelkovan, eğri hareketi dolayısıyla, herhangi bir noktasından dikkatli
bir şekilde ele alınırsa, üzerinde de sonsuz sayıda nokta olduğu için,
sonsuz sayıda “eğri yol” üzerinde hareket ediyor. Yani yelkovanın ucu
başka yolda ilerlerken kendisi başka yolda ilerlediği için bunların hiç
biri doğru yol kabul edilemez.”
“Bu yüzden mi ‘yel kovan’ demişler?”
“Zor sorular sormak en iyisi ama neyse…”
“Aynen kardeşim. Yel kovuyor ki bereket azalsın! Bununla
ilgili Kur’an’da da ayet vardı, Süleyman’dan ve bereketten bahseder.”
“Uzay Ajansı’na bunları anlatmamız lazım.”
“Ajansı kelimesi de tedirgin edici. Ajan mı ajansı mı belli değil.
Niye böyle dediniz ki kurarken? Ajans birçok ajan demektir. Boş işler,
boş bunlar. Doğru yol net. Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de anlattıkları belli.
Doğrularımız onlardır! Gerisi hikâyedir. Ben zaten hiç anlamıyorum;
Hafızlar Kur’an’ı ezbere biliyor ama ayet manasını, işleyişini sorunca
apışıp kalıyorlar. Acayip bir sistemin ortasına doğmuşuz abicim.”
“Arapçasını ezberlersen olacağı budur. Türkçesini ezberle, iyi
“anla” bakalım neler oluyor. Ama nerede? Türkçesini ezberlemek için
sürekli okumak lazım. Zaten sürekli okunmasın diye, kimse kendi ana
dilinde sürekli Kur’an okumasın diye “Arapçasını ezberletme” fikrini
ortaya atmış şerefsizler. Doğrusu; herkesin ana dilinde ezberlemesi.”
“Şimdi anladım. Halk eğitim merkezlerinde tarım ve bahçeyle
ilgili eğitim verilip doğu insanına yeşil, çiçek sevdirilirse terör biter.”
Öyleyse;

Geçmiş Zaman + Şimdiki Zaman = Gelecek Zaman


Şimdiki Zaman = Gelecek Zaman – Geçmiş Zaman
Geçmiş Zaman = Gelecek Zaman – Şimdiki Zaman

Hızın Ağırlığı = GeçmişZamAnaDairÇokAcayipBirŞey


AcayipŞey=HızınGeçmişZamanaDairAğırlığınınYokluğu

ARKIN ÇALAPALA .
96
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Gelecek = Şimdiki Geçmiş = Geçmişteki Şimdi


Şimdi = Geçmişteki Gelecek = Gelecekteki Geçmiş
Geçmiş = Gelecekteki Şimdi = Şimdiki Gelecek

Ağırlığın Hızı = Hız, Rüzgâr = En Küçük Hız = BirimHız


Geçmişteki Zaman (olmadığı için zaten yok yani sıfır) = 0
Gelecekteki Zaman (olmadığı için zaten yok = sıfır) = 0
Geçmiş(Gelecek) = Gelecek(Geçmiş) = Şimdiki Zaman = Z
Z = Zaman = Şimdi, Şu An = Sonuç = 0 =Zaman Yok
Söylenince Kaybolan Şey = Sessizlik = Yokluk = Sıfır = 0
Öyleyse;
1. Her varlığın kendi zamanını ölçebileceği saatler olmalı.
2. Her insanın istediği mekânların zamanını ölçeceği saatler
olmalı ve bu saatler birleştiğinde “toplam zaman” yahut
“ortak zaman” gerçekliğinde buluşulmalı. (Müzeler!)
3. Bir şeyin zamanının durdurulması, tüm insanların kararı
ve oylamasıyla işler hale getirilmeli.
Hız, Donma ve Yanma konularına dönecek olursak;
GeçmiştekiHız = GelecektekiHız = 0
Öyleyse Hız = 0 şartını yaratmalıyız.
Bu sayede “hızı kesinlikle şimdiki zamanda tutmamak gerek”
gerçekliğine ulaşırız. Bu demek olur ki “zamanda yolculuk yapmayla
hızın ilgisi yok” çünkü ne geçmişte ne de gelecekte hız yok. Orada hız
yoksa bizim saniyede 300.000 km hıza ulaşmamıza ne gerek var!
Şöyle deyip hız bahsini kapamak uygun olacaktır:
Hızı ne kadar azaltırsak, içinde bulunduğumuz zamanın kendi
gerçekliğini, yolunu yordamını, hile hurdasını ve her şeyini çok daha
iyi algılar ve anlarız. Slow motion teknolojisi kimler tarafından nasıl
üretilip devreye sokuldu, bunu da incelemek lazım. Çünkü ancak bu
sayede “Slow Emotion” gerçekliği artırılıp istenen zamanda daha çok
kalma imkânı gerçekleştirilebilir.
Kendisine bilim adamı yahut âlim diyen şu cahiller neler neler
yapmışlar insanı doğru yoldan uzaklaştırmak için ya! Delireceğim!

ARKIN ÇALAPALA .
97
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Donma ve yanma konularına geçelim.


Donarak yanmayı ve yanmadan donmayı öğrenelim.
0 derece donma anında hareket durur. Fakat bu denklem Su
maddesi için geçerlidir. Buradan çıkışla algı bozulması yaratmak da
büyük terbiyesizliktir. Bunu yapmamak lazım artık. Zam an kaybı!
Değişik derecelerdeki yanma anlarında ise değişik maddeler
yok olduğu için/zaman hareket durur. Öyleyse donma yahut yanma
anlarında dış hız sıfır. Hız sıfırsa, o madde ya geçmişte ya da gelecekte
demektir. Her madde yani varlık için bu sıfırlar farklı farklıdır. Ve sırf
bu yüzden de her maddenin saatini yapmaya ihtiyacımız vardır.
Bu durumu zamanda yolculuğun girişi olarak kabul edebiliriz.
Her maddenin kendi saatini yapabildiğimiz gün, o saate daha
uygun, uyumlu hareket edebilme kabiliyetlerimizi “kendi istediğimiz
oranlarda ve ölçülerde” geliştirebilme lüksüne erişmiş olacağız.
Her maddenin saatinde o maddenin hızını, ağırlığını, ısısını ve
diğer bileşenlerini rahatça kontrol edebildiğimiz net denklemler hızlı
ürer ve yayılırsa, bu dinamizm sayesinde devrik cümle kurarak dahi
her an her hareketi yapabilir duruma erişebiliriz.
Öyleyse Işık;
Maddenin var olması daha doğrusu var sayılması için görüntü
vermesini sağlamaktaki şey. Renk, hacim, gölge, ve saire; bütünüdür.
Karanlıktaki göz zamanı düşünce yoluyla kavrayabilir ve bu durumda
Düşünce = Madde = Duygu demektir.
Öyleyse Ses;
Düşüncenin ve duygunun madde olmadan önceki halidir.
Ses=IşıksızMadde=KaranlıkMadde=ÖnMadde=İlkMadde
Müzik bu yüzden ruhun gıdası olabilmektedir.
Öyleyse Koku;
Düşüncenin ve duygunun katalizörüdür.
Koku = SafMadde = CennetMaddesi = ÇevirgenMadde
Öyleyse Tat;
Düşüncenin ve duygunun tanımlanmasını sağlar.
Tat = TaşıyıcıMadde = TanımlayıcıMadde = İlkSözcül

ARKIN ÇALAPALA .
98
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Buna ve kokuya “yaşama hali” demek de mümkündür.


Muhtemelen diyorsun ki gözlük camlarının kenarlarını elmas
işçilerine kestir ve çok kamera taktır ki göz gözlük sayesinde zaman
boyutunu algılarken, aynı anda, “yapay zekâ”nın tripleriyle, beyninin
komutlarıyla çalışan kulaklıklar sayesinde istediğin her şeyi hareket
ettirebilesin. Ses etme ki bulma yasın! Bana diyorsun “yolcu” yolunda
en gerek, yorgun demokrasi senin neyi ne gerek. Boş işler, boş laf!
Düşündüğümüz “herhangi” zamana gidebilmemiz için yapay
zekâyla rezervasyon konutu vermemiz şart. Ve unutmamak lazım ki
zamanda yolculukta geçmiş veya gelecek zamana gitmek diye bir şey
söz konusu olamaz. Çünkü gidilen zaman, her zaman şimdi’yi temsil
ettiği için şimdiki zamandır. “Ortak şimdiki zaman” da buna dâhildir.
Bir defa daha önceden belirtmekte fayda görüyorum: Bizler
bir zamana giderken, yani zamanda yolculuk yaparken ö z n e olarak
kendimizi gerideki bir zamanda bırakırsak zamanda yolculuk yapmış
olmayacağımız için, her an zamanda yolculuk yapıyoruz zaten.
Öyleyse Mekân konusunda şunlar gerçektir;
ŞimdikiMekân = (GeçmişMekân + GelecekMekân) / 2
GelecekMekân = (GeçmişMekân + ŞimdikiMekân) / 2
GeçmişMekân = (GelecekMekân + ŞimdikiMekân) / 2
KaranlıktaElektrik = İlkZaman
İlkZaman + 1 = İlkMadde,
İlkMadde + Can = İlkCanlı
Rüzgârın gücü ürettiği elektrikle yani cere’yanıyla hesaplanır.
Öyleyse güneş görmeyen yerlere Gölge, ışık görmeyen, ışıksız yerlere
Karanlık demeliyiz. Bu durumlarda ise; 0 = Karanlık + Sessizlik +
Kokusuzluk + Tatsızlık + Hissizlik + Hareketsizlik = Yokluk.
Yokluk anında ortada dolaşan elektrik, ışık olacağı için madde
üretir ve bu durum yaratılışı daha doğrusu bereketi açıklamaya yeter
belki de artar. Bu anlayışla her ortamdaki değerleri ve maddi akışları
tek tek incelememiz gerekmektedir. Ayrıştırarak incelemedikçe asıl
formüllere ve gerçeklere ulaşmamız imkânsızdır. Örnek: Elektrik ışık
olduğunda ürettiği madde, ilk madde olan zamandır. Yani elektrik ne
kadar fazlalaşırsa zamanların sayısı da yeryüzünde o kadar artar. Bu

ARKIN ÇALAPALA .
99
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

durumda da hangi zamanda yolculuk yapacağına karar verip zaman


yolculuğu yapmak zorlaşır, unutulur hatta yok sanılıp yok bilinir.
Allah bu yüzden kutsal kitabımızda Süleyman’ın emrine sert
rüzgârlar verdik, o rüzgârlar ki bereketli topraklarda eser, diyor bile
olabilir. Sonrasında şunu söyler Allah’ımız: Biz her şeyi bileniz.
Allah’ımıza, YarRabbimize şükürler sonsuz olsun! Âmin!
Öyleyse şimdi romantik bir gönderme yapalım ve şu her türlü
merak edilen SineMasalSonsuzluk konusunda ahkâm keselim:
“Beni ne kadar çok üzdün, biliyor musun?”
“Elini tuttuğum ilk anı hatırlıyor musun?”
“Evet, hatırlıyorum, güneşli bir sabahtı.”
“Üzerinde önceki gün aldığın uzun yırtmaçlı etek vardı.”
“Evet evet, çok iyi hatırlıyorum. Neden sordun ki şimdi?”
“O gün, tıpkı ondan önceki ve sonraki iki günde de olduğu gibi
yeryüzünde ilk defa Işık Sıfırlaması yapmıştık.”
“Nasıl yani? Ne demek istiyorsun? Seni anlayamıyorum.”
“Geçen gün bir deney yaptırdım. Sonuçlar inanılmazdı.”
“Geçen gün bir deney yaptırdın. Ve benim haberim yok.”
“Evet. Sürpriz olsun istedim. Bak seni polemiğe soktum.”
“Neymiş o sürpriz? Halife Evrakı Dokunulmazlığı mı?”
“Deney ortamı 26 kilometre uzunluğunda bir küp idi.”
“26 kilometre uzunluğunda bir küp. Yükseklik neydi?”
“Yükseklik 2 metre, genişlik 1 metre. İçerde hava var.”
“Devam et lütfen. Halife “uzlaşılamayan” davalarda iradesini
davanın özüne hapseder ve kurtulunca hüküm verir Hak’lı lehte.”
“Şımarma da dinle! Küpün bir ucuna bir lamba koydurdum ve
elimdeki düğme ile lambayı açıp kapatabiliyor, küpün içine ışık verip
aydınlatabiliyor veya ışığı kapatıp karanlık üretebiliyordum. Ama asıl
anlatmak istediğim bu değil. Işığı yakıp diğer yöne doğru yürümeye
başladığımda karanlığın limitlerini hesaplamaya başladım. Yürüyüp
durdukça karanlık artıyor, aydınlık azalıyordu ve değerler oldukça
netti. 26 kilometre yürüdükten sonra geriye baktığımda lambanın o
ışığı bir nokta olmuştu. Her yer karanlık ve sadece bir nokta vardı. Bu

ARKIN ÇALAPALA .
100
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

durumda lambayı açıp kapattıkça ışık bana göz kırptı. Sonra koşmaya
başladım ve ışık iyice büyümeye başladı. İyice yaklaştığımda lambayı
görmeye başladım. O arada telefonla emir verdim ve lambanın yakın
alanına masa sandalye çiçek tablo içki böğürtlen şarabı şarap kadehi
koydurdum. Lambayla aramda on metre kaldığında gördüğüm sahne
mükemmeldi. Birazdan varmış oluruz.”
“Yok artık. Bunu gerçekten yaptın mı? Biz şimdi bunu yapmak
için mi yoldayız? Ya sen ne tatlı bir insansın.”
“Sana bir şiir yazdım. Onu okumak istiyorum. Bugün bizim ilk
evlilik yıldönümümüz. Ama sen yor gun sun galiba. Anlattıklarımdan
asıl çıkarman gereken manayı çıkartmayı unuttun.”
“Hayır unutmadım. Bu yolla zamanda yolculuğu ispatlamış ve
ilk uygulamasını örneklemiş oldun, farkındayım Habibi.”
“Evet ama Işık Sıfırlaması denklemi dikkatinden kaçtı.”
“Noktasal ışık – Mesafe = Işık Sıfırlaması?”
“ZamanYolculuğu=IşıkSıfırlaması=AydınlananKaranlık”
“Şimdi anladım neden 1 = 0 denklemini savunduğunu.”
“Drone Araba teknolojisini de zamanda yolculuk yapabilmek
için tasarlatmıştım. Şimdi anladın mı kurguyu? Ayrı cana düşünceyle
zaman yolculuğu yapmaktan da oldukça sıkıldım.”
“Bir şey soracağım. Işık Büyütmesi mi Işık Sıfırlaması mı?”
“Elbette ışık büyütmesi. Önemli olan tek şey bu bence.”

Olmak Ya Da Olmamak Yalanı Çevresinden Eksiltmek


Bir şey çevresinden eksiltiliyorsa, bu ne demektir?
O şeyin hızı artıyor demektir.
Bir şeyin hızı artıyorsa, bu ne demektir?
O şeyin zamanı azalıyor demektir.
Bir şeyin zamanı azalıyorsa, bu ne demektir?
O şey yok olacak demektir.
Bir şey yok oluyorsa, bu ne demektir?
O şey başka bir şey oluyor veya olacak demektir.

ARKIN ÇALAPALA .
101
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bir şey kendisi olamıyorsa, bu ne demektir?


O şey ölüyor demektir.
Bir şey ölüyorsa, bu ne demektir?
O şeyin zamanı bitti demektir.
Bir şeyin zamanı bittiyse, bu ne demektir?
O şey öldü demektir.
Bir şey öldüyse, bu ne demektir?
O şey cansız oldu demektir.
Bir şey cansız olduysa, bu ne demektir?
O şey ölümü tadamaz demektir.
Bir şey ölümü tadamazsa, bu ne demektir?
O şey doğmadı demektir.
Bir şey doğmadıysa, bu ne demektir?
O şey ölümsüz demektir.
Öyleyse sanat, sanat içindir. Öyleyse toplum, toplum içindir.
Öyleyse insan, insan içindir. Öyleyse canlı, canlı içindir.
Bu sebeplerden ötürü; Her şeyin şükrü kendi cinsindendir.

SONUÇ

Zaman Arttıkça Madde Artar


Madde Arttıkça Ölüm Çoğalır

Ölüm = Allah’ın Emri Ayrılık {Ölecek Olan Canlı Madde +


[O Andaki (Gölgenin Hafızası + Zamanların Hafızası) x O Mekâna
Dair (Tüm Zamanlardaki Maskeli Balo + Sembollerin Evriminin
Özü) + Sessizliğin Bittiği İlk Yerin Zamanı + Hız + Buluşma] –
[Yıldızların Bittiği Yerin Mekânı + Manasızlığın Başladığı Yerin
Sonu] + [Sabit Yıldızlar Feleğinin O Anı İçine Çekmesi].} – Madde
Ölümün Hızı = Kayan Yıldızın Kuyruk Ağırlığının Hızı

ARKIN ÇALAPALA .
102
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Sekizinci Bölüm
EMMA SHAPPLIN
Emma Shapplin | Spente Le Stelle | 05:08
Müminler ancak Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine
Allah’ın ayetleri okunduğunda imanlarını arttıran ve yalnız Rablerine
dayanıp güvenen kimselerdir. Onlar namazlarını dosdoğru kılan ve
kendilerine rızık olarak verdiğimizden Allah yolunda harcayan
kimselerdir. İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında
nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık vardır. … Şüphesiz
Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve
dilsizlerdir. Allah onlarda bir hayır görseydi elbette onlara işittirirdi.
Fakat işittirseydi bile yine onlar yüz çevirerek dönerlerdi. Ey
inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve
Resul’üne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz
mutlaka O’nun huzurunda toplanacaksınız. Bir de öyle bir fitneden
sakının ki o içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz, umuma
sirayet eder ve hepsini perişan eder. Biliniz ki Allah’ın azabı
şiddetlidir. … Ey iman edenler! Allah’a ve peygamberine hainlik
etmeyin; sonra bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz.
… Allah tuzak kuranların en iyisidir. … Halbuki sen onların içinde iken
Allah onlara azap edecek değildir. Ve onlar mağfiret dilerken de Allah
onlara azap edici değildir. Kafirlikte ısrar edenler ise cehennemde
toplanacaklardır. Bu toplama Allah’ın murdarı temizden, mümini
kafirden ayırması ve kafirlerin bir kısmını diğer bir kısmının üstüne
koyup hepsini yığarak cehenneme atması içindir. İşte onlar ziyana
uğrayanların kendileridir. … Fitne ortadan kalkıncaya ve din
tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. … Allah olacak bir
işi yerine getirmek için (savaş alanında) karşılaştığınız zaman onları
sizin gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu.
Bütün işler Allah’a döner. Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile
karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok anın ki başarıya
erişesiniz. … Çalım satmak, insanlara gösteriş yapmak ve insanları
Allah yolundan alıkoymak için yurtlarından çıkan kafirler gibi
olmayın. Allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır. … Kim
Allah’a dayanırsa, bilsin ki Allah mutlak galiptir, hikmet sahibidir.
Kendisine güveneni üstün ve galip kılacak odur. … Melekler yüzlerine
ve arkalarına vurarak ve “Tadın yakıcı cehennem azabını!” diyerek o
kafirlerin canlarını alırken onları bir görseydin. İşte bu, ellerinizle

ARKIN ÇALAPALA .
103
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yaptığınız yüzündendir, yoksa Allah kullara zulmedici değildir.


Bunların gidişatı tıpkı Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin gidişatı
gibidir. Onlar Allah’ın ayetlerini inkar etmişlerdi de Allah onları
günahları sebebiyle yakalamıştı. Allah güçlüdür. O’nun cezası
şiddetlidir. Bu da bir millet kendilerinde bulunanı (güzel ahlak ve
meziyetleri) değiştirinceye kadar Allah’ın onlara verdiği nimeti
değiştirmeyeceğinden dolayıdır. Gerçekten Allah işitendir, bilendir. …
Allah katında canlıların en kötüsü kafir olanlardır. Çünkü onlar iman
etmezler. Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın, sonra her defasında
hiç çekinmeden ahitlerini bozan kimselerdir. Eğer savaşta onları
yakalarsan, ibret almaları için onlar ile arkalarında bulunan
kimseleri de dağıt. … İnkar edenler yakayı kurtardıklarını
sanmasınlar. Çünkü onlar bizi aciz bırakamazlar. … Allah yolunda ne
harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.
Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de yanaş ve Allah’a tevekkül et
çünkü O işitendir, bilendir. İman edip hicret edenler, Allah yolunda
mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve muhacirleri barındırıp yardım
edenler var ya, işte onların bir kısmı diğer bir kısmının dostlarıdır. …
Kafir olanlar da birbirlerinin yardımcılarıdır. … İman edip de Allah
yolunda hicret ve cihad edenler, muhacirleri barındıran ve yardım
edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve
bol rızık vardır. … Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, halbuki Allah
sizin için ahireti istiyor.
Bütün formların ötesinde bir dokunuşu nereye ve nasıl yapar
bir insan? Uzunca bir süre düşündüm zor sorumun cevabını ve nasıl
olduğunu anlamadan yapmaya başladım bu söylediğimi. Sanıyorum;
kaliteli bir kağıda, kaliteli boya kalemleriyle yapacağınız bir dokunuş,
eğer ki aklınızda olan ilk bilgiyi samimi bir şekilde naklederseniz, sizi
sürekli olarak geleceğin bilgisine taşır. Her bilginin içinden o bilginin
daha saf hali çıkacağı için de; en son varılan nokta, büyülü bir karma
olacaktır. Sakinleşmek için dinlediğiniz müziklerden herhangi birini
açıp, olan yahut olmayan sevgilinize mektup yazdığınızda da aynı şey
olur. Ona bahsettiğiniz veya onunla yaşadığınız o her şeyin ne kadar
karmaşık fakat yine de bir şekilde birbirine bağlı olduğunu anlarsınız.
Devrik cümleler bu gibi durumlarda çok işe yarayabilirler. Bir roman
kahramanı olmak kadar eşsiz bir duygu olabilir insanın sevgisindeki
eksiklikleri görüp onları kendi tasarım alanında tutabilmeye devam
edebilmesinin gerçekliği. Sonuç işte budur: Kendisine hiç ihtiyacımız

ARKIN ÇALAPALA .
104
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

olmadığını hep bildiğimiz, yine, kendisinden asla vazgeçemediğimiz


şeylerin toplamı olarak belirir sonuçlarımız. Kendimizi neden hep bir
sonuca ihtiyaç duyar hale getirmiş olabiliriz ki? Bunu bize yaptıran
şey ne olabilir ki? Zamansızlık içinde uzunca kalmış birisi olarak şunu
samimiyetle itiraf etmekte fayda görüyorum: Akışın dakik bütünlüğü
demeyelim de hayatın tamamı diyelim, yaratılışın tamamı, sürekliliği
delile dayanır. Sonuçsuzluğun içinden çıkıp gelmiş olan bu tam, olsa
olsa sonuçsuzluğa taşıyacaktır bizi. Ki bu da bir sonuç olabilir; her an.
Tüm bunların farkında olarak yaşamaya devam eden insan, ne kadar
cahil olabilir? Bilen bir insan bile aklını yitirince ne kadar bilmezleşir
ki! Delil bilgisinin sebep sonuç farkındalığı temelinden bakıldığında;
muhteşem etkileşim hep devam etmektedir, şey her an olur ve gerisi
tamamıyla hikayedir, yanılsamadır, kurgusal görünür, ahtapot.
“Harabi, geldik. Çık ortaya artık.” dedi Müjgan.
Piano Mekke’ye geldiklerini fark eden Harabi, kendisini epey
görünür hale getirdikten sonra derin bir iki nefes aldı çevresini süzüp
incelemeye başladı. Uyku ile uyanıklık ar asında bir hal deydi.
“Marion! Karsu ile ne oldu? Konuşabildin mi? Kabul etti mi şu
konser işini? Fazla vakit kalmadı.” dedi. Sesi sarhoştu.
“Evet Harabi, kabul etti. Piano Paris’te dev ermeyi kabul etti.”
“Müjgan ve Paris’le birlikte ayarlarsınız. Hümani’ye de bilgiyi
vermeli. Afşin Yurdakul, Medya Melekleri Başkan Yardımcısı seçildi.”
“Anlaşıldı halife hazretleri.”
“Hoşgeldiniz halife hazretleri.”
“Aleyküm Selam. Kim var, ne çok?” dedi Harabi.
“Kimse yok efendim.”
Nasıl ki Piano İstanbul©, Piano Paris© ve Kamera Medine©
Bisikletli Kızlar Çetesi’nin ilk mekanlarıydı, Piano Mekke de işte öyle,
Aşık Olamayan Masalcılar Çetesi’nin mekanıydı. Mekanı yönetenler
sırasıyla Esra Rengiz, Audrey Alkestis, Albina Ulutaşlı ve Ceren Erlüle
idi. Birazdan Harabi ve kankaları yani BKÇ’nin en has üyeleri tabiri
caiz ise, Piano Mekke’yi basacaklar ve çalınan o altın bisikleti bulacak
ve geri alacaklardı. Muhteşem dörtlüden hiçbirinin orada olmaması
büyük avantajdı. Acele etseler iyi olurdu.
“Müjgan! Tara bakalım içeride miymiş?” dedi Harabi.

ARKIN ÇALAPALA .
105
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Burada sayın halifem. Girelim mi?” dedi Müjgan.


“Dağıtmaya gerek yok. Namaz kılmamız lazım. Gidin getirin ki
hemen gidelim. Olay çıkmasını istemeyiz, değil mi?” dedi Harabi.
“Canlı yayına girelim mi? Çok fena kadrajların çıkacağı inancı
ile dolup taştım.” dedi Tarkovski. Kamerası ateş etmeye hazırdı.
“Gerek yok. İşimize bakalım.” dedi Harabi.
Piano Mekke’deki tüm dama desenleri kayboldu bir anda ve
Harabi gülümsemekli bir şekilde konuşmaya başladı.
“Aslında burayı yerle bir etmek öyle kolay ki.”
“Neden yapmıyoruz o zaman Harabi?” dedi Tarkovski.
“İçimizde yaptığımız, kendimize ettiğimiz yetmez mi?”
“Sen daha iyi bilirsin elbette Harabi.” dedi Tarkovski.
“Yıkmak neden kolay? Yapmak neden zor?” dedi Harabi.
Bisikletli Kızlar Çetesi’nin orada bulunan elemanlarının tümü
aynı şeyi düşündü. Harabi şimdi I Follow Rivers patlatacak, kesin.
Harabi mekana baktı. O kadar emek, o kadar masraf, tasarım...
Sırf ufak bir hata yüzünden şu kolpalara kaptırılan canım mekan.
“Şarkı!” diye seslendi GGG. Şarkı birdenbire değişivermişti.
“Yapma ya! Tam da ben çalacaktım.” diye hayıflandı Harabi.
GGG, Audrey Alkestis’in çalan müziği de değiştirerek geldiğini
haber vermesini son anda haber verdi Harabi’ye.
“Selamın Aleyküm.” dedi Audrey Alkestis.
“Aleyküm Selam. Allah’ın selamını veriyorsun ama bizim altın
bisiklet senden çıktı. Mahkeme ister misin?” dedi Harabi.
“Gerek yok. Ben çalmadım çünkü. Yeni haberim oldu. Siz..”
“Konuyu değiştirme! Fazla da yaklaşma! Yaklaşma, diyorum
sana! Melekler Çetesi’ne dua et sen! Yoksa çoktan fırlatmıştım seni o
geldiğin uzaya! Zaten bir hakkın kaldı. Ne menem bir şey oldun ya!”
“Lagri Milla nasıl? İyi mi? Beni soruyor mu?” dedi Audrey A.
“Hala şu aşktan medet umuyorsun. Şu haline bir bak. Aynaya
bir bak. Kimlerle iş tutuyorsun, iyice bir bak!” dedi Harabi.

ARKIN ÇALAPALA .
106
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Böyle konuşma rica ederim. Ben sana ne yaptım da böyle her


yönden acımasızca saldırıyorsun? İnan hi çanla yamıyorum.”
“Bisiklet geldi. Uzatma lütfen Harabi.” dedi GGG.
“Lagri Milla’ya selam söyle. Onu sevdiğimi asla unutmasın!”
“Görürsem söylerim. Uzak dur ondan!” dedi Harabi.
“Sanki elimdeğmiş gibi..” diyor gibi oldu Audrey Alkestis.
“Uçan saray ister misin?” diye sordu Müjgan.
“Gel biraz konuşalım.” dedi Harabi.
“Dinliyorum.” diyen Müjgan, o son derece meraklı bakışlarını
fırlattığı gözleriyle halifeyi izliyor, tuhaf bir şeylerin döndüğünü veya
dönmeye başlayacağını hissediyordu.
“Suyun bittiği coğrafyalardaki kayın ve benzeri ağaçları bir an
evvel kesmemiz lazım. Düşünsene, yetişkin bir kayın ağacı sırf kökler
aracılığı ile on ton su tutabiliyor.” dedi Harabi, gayet ciddiydi.
“Hadi canım!” derken şaşkındı Müjgan.
“Saygın’la konuşuyor musun hala?”
“Saygın Soysal mı?”
“Evet. Bu ağaç kesme işini belgesel film formatında kotaralım
ve görüntü yönetmenliğini o yapsın. Sen konuşursun. Festivale de bir
şekilde yetiştirelim. Anladın, değil mi?”
“Hallederiz. Hangi festival, onu söyle!” dedi Müjgan.”
“Camerimage.” dedi Harabi.
“Başka bir isteğin var mı?” diye sordu Müjgan.
“İnsanlar, bütün uzuv ve organlarını hızla daha ileriye taşıyan
her eşya ve pratiği çabucak benimsiyor. Adeta reflekslerinden gelen
bir davranış bu. Filmin konusu bu olsun. Bu refleks başlığında harika
dünyamızı nasıl bir yere çevirdiğimizi işlesin Saygın S..”
“Biraz da romantizm katsak mı?”
“Olabilir. Pornopolitika’da gereksiz deyip yayınlamadığımız o
aşk mektuplarını alt metne serpiştirelim ama aşk mektupları hep bir
aşıktan öbür aşığa yazılmış gibi olmasın artık he! Lütfen bir insandan
her insana yazılmış gibi olsun aşk mektupları. İnsan olmayı, sevmeyi,
bakmayı, görmeyi, edepli ve naif bir biçimde anlatmalıyız.”

ARKIN ÇALAPALA .
107
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Canlı yayın talebi geldi.” dedi Müjgan.


“Bak! Geçen gün evde eskilerden bir mektup buldum. Dikkatli
dinle! Böyle olsun tüm mektuplar! Çok işimize yarar.” dedi Harabi.
“Canlı yayını başlatıyorum.” dedi Müjgan.
“Sen bilirsin.” dedi Harabi ve arka fonda akmakta olan Angel
isimli müzik eşliğinde mektubu okumaya başladı. Sesi sarhoştu.
“Sevgilim. Bu mektubu, hiçbir kötülüğün yeşermediği, hiçbir
karanlığın sabit kalamadığı için sonsuza kadar var olamadığı, sarp bir
yerden yazıyorum. Kimse kimselere pislik yapamıyor burada. Kimse
kimseyle dalga geçemiyor. Hiç kimse ağlamıyor ve üzülmüyor burada
ve herkes neşeli, sevimli, dürüst, inançlı ve güzel. Canlı ve cansız tüm
varlıkların her türlü “hakkı” hiç istisnasız gözetiliyor burada. Tuhaftır
ki, bunu başarabilmemiz için imkansız hukuk ve hüküm sistemlerini,
“hoşgörü” eşliğinde sürekli olarak geliştiriyor, kendiliğinden bir güç.
Bu mektubu öyle güçlü, mana dolu bir diyardan yazıyorum ki burası
hakkında yazdıklarımı ben henüz anlayıp manalandıramamışken sen
bunu nasıl yapabilirsin, inan hiç bilemedim. Seninle, daha da doğrusu
senin üzerinden ve senin sayende “kült” heyecanlı belki de hayat dolu
konuşmayı ve o heykelimsi güzelliğinin tüm ayrıntılarının beslendiği
ruhsal özelliklerinin hangi arı düşüncelerin dolayısıyla ‘durduk yere’
üreyebildiğini takip edebiliyor olmayı çok ama çok fazla özleyeceğim.
Sırf sen ve ben beraber kullanalım diye yaptırdığım drone, gözlükler,
elbiseler, özellikle kaftanlarımız ve de yüzüklerimiz, kulaklıklarımız,
saatlerimiz, ayakkabı ve nakışlı eldivenlerimiz, silahlarımız, daha da
önemlisi yapay zekayı kontrol ve işletim sistemlerimiz… Bunların da
hepsi artık senindir. Çünkü burada hiçbir işe yaramıyorlar. Çok rica
ediyorum, sana bıraktığım her eşyayı kullanırken, geçmişte yaptığın
hataları tekrarlamayı da bir an evvel bırak. Rica ediyorum. Eşyamızın
açısal hesaplamalarını ve yöntemlerini, karşı tarafın niyetini üretme
kabiliyetini “tahmin” etmelerini, ağırlık okumalarından kırılma an ve
zamanlarını hesaplamalarını, türlü delillerden geçmişle ilgili olay ve
hastalıkları çok ve de pek dikkatle takip etmelerini, lütfen en ufak bir
ayrıntıyı dahi ihmal etmeden yaşa, tekrarla ve deneyimle. Sana, arka
fonuna “sadece güzel” müziklerin montajlandığı ve hiçbir diyaloğun
geçmediği “bir film çekmek” istediğimden bahsetmiştim. Artık gerek
kalmadı. Tıpkı ‘kıskanç ünlüler’in değişik filmlerindeki özel sahneleri
montajlayıp bitirmek istediğim Kolaj Film© gibi, ona gerek kalmadı.
Aslında bu sıfır diyaloglu filmin ilk üç dakikası fazlaca güzeldi. Belki
ARKIN ÇALAPALA .
108
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

hatırlarsın, beş yüz yaşındaki sık ağaçlarla dolu sulu ve yemyeşil bir
ormanda ikimiz tamda üç dakika boyunca delicesine öpüşüyorduk ve
sen heyecandan bayıldığın için ben panik atak geçiriyordum. Ben onu
demek istiyorum ki, burada yaşadığım her an, o üç dakika kadar özel,
fakat bu durumları “sana nasıl” anlatabilirim, bilemiyorum. Sıfatların,
isimlerin, fiilimsilerin, nesneler hatta öznelerin alışılageldik bütün o
kullanımlarından ayrı yaşıyorum burada. Belki sabahların güzelliğini
hiç yaşamıyorum seninle, belki elini tutamıyorum, belki hiç gözleme
de kızartamıyorum; lakin içtiğim her şey, sanki soda ya da asit içerikli
içkiler içerken ağzımızın içinde beliren sesler misali notalar üretiyor.
Ve bu notalar çoğu zaman, öylesine ortalığa savrulmuş, dağınık ruhlu
notalar değil de romantik ve epik bir aşka dair bir şarkıya, bir müziğe
ait notalar oldukları için sanırım, o maddenin, o içkinin hem etkilerini
hissediyor ve duyuyorum hemi de “esrarına kapılıp” müziği ile mest
olurken vücudumu ne derece, ne şekilde ve neye neden tedavi ettiğini
anlıyorum. Aslında uyandığımda, çoğu defa yanımda olmazdın. Kendi
kişiliğinin, şu problemlerle dolu tercih yapamama davranışıyla bazen
saatlerce çatışırdın ve ben büyük bir keyifle, kendi içinde ürettiğin bu
acayip savaşları kazanmanı izlerdim. Seni hep seyretmenin ne demek
olduğunu şu dünyada yaşayan kaç kişinin hakkıyla bildiğini, inan hiç
bilmiyorum. Bildiğim tek şey, senin bu dünyadaki “en harika oyuncu”
olduğun. Senin ve benim gibi “sert aşık”lardan oluşan bir çift, sahneye
çıkıp hangi şarkıyı söylemek ister ki? Bilemedim. Şimdi Meryem Boz
ile George’s Cafe söylemek isterdim. Kızma! Yeri gelmişken şunları da
söylemeliyim; Maskeli Balo filminin montajında, insanların aşık olma
anlarındaki parametrelerin birbirlerine mutlak uyumunu da dikkatle
incelemeli ve bu mutlak hatta tanrısal uyumun yakalanamadığı bütün
sahneleri aynı mekanda, aynı kostüm ve aynı gölgesiz ışıklarla çekip,
evet tekrar çekip, ancak ondan sonra bu özel projeyi masum halklara
sunmalısın. Mutlak “uyum”un parametrelerini tam ve eksiksiz olarak
kayıt altına almadıkça tüm sanatları bilimsel değerler çerçevesindeki
ispatlarla güçlendirme eyleminde başarılı olamazsın. Bunu o şekilde
başaramazsan, şeytana kazık atmış sayılmazsın, hiç. Lütfen unutma!
Şeytana kazık atamadıkça, kendini de, beni de, bizi de geçmişimizi de,
geleceğimizi de tam manasıyla bulamazsın. İnsan Cumhuriyeti’nin ilk
dizi çekimlerinde umarım istediğiniz başarıyı elde edersiniz. Sana ve
ekibindeki her bir halifeye sonsuz güveniyorum bu konuda, fakat şu
önemli detay, son zamanlarda zihnimi oldukça meşgul ediyor: Bence
TransHuman yani Evrilen İnsan olan herkes, filmdeki ilk sahnesinde

ARKIN ÇALAPALA .
109
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“kel” görünmeli. Bu sayede karakterin gelişimi filmi güçlendirebilir,


güzelleştirebilir. Hem böylece, her insanın yolculuğunun, başlangıçta
aynı olması, eşit olması gerçekliğine de dikkat çekmiş olursunuz.”
“Bu mektubu ona verdin mi?” dedi Müjgan. Cohen, Su zan ne!
“Saçmalama Müjgan! Versem bende işi ne!” Tarkan, Git me!
Müjgan Harabi’ye yaklaştı. Kimse fark etmeden bisikletine iki
kopya ürettirdi ve kopyalardan birini ekibin içine, diğerini az üstüne
yerleştirdi. Birinci kopya ekiptekilere, “ben buradayım” demek içindi
ve elindeki papatya ile “seviyor, sevmiyor” yapan didaktik bir roman
kahramanı misali davranıyordu. İkinci kopya herkesin ne yöne bakıp,
kiminle ilglendiğini ve neler planlayıp nereye odaklandığını gözlüyor,
Müjgan’a zaman kazandırıyordu. Müjgan follows rivers, too! Öritu.
“Bunu neden yapıyorsun ki şimdi?” dedi Harabi, ürtmüştü.
“Seni seviyorum Harabi. Bunu sakın unutma!” dedi Müjgan.
Bisiklet drone kaftanının içinden bir hızla çıktı ve Harabi’nin
kaftanının içine girdi Müjgan. Dünyanın en güzel desenleriyle süslü iç
çamaşırından bahsetmektense, bu olmadık zamanda ve mekanda, hiç
gerek yokken üremiş olan durumun akışındaki en önemli sahneyi iyi
ve akıllıca tasvir edelim. Böylece romanımızdaki en gerçek şey kısaca
belirecek hatta anlaşılacaktır. Böylece zaman kaybetmemiş oluruz.
Müjgan Harabi’yi tüm gücüyle, epey acıtarak öpmeye başladı.
Harabi bu öpücüğün etkisiyle tupturuncu olan kaftanının turuncusu
hakkında hiç bilmediği bir gerçeği o sırada fark ediverdi. Siblek.
Dronların hepsi, altın bisikletin etrafında ve sükunetli havada
kenetlendi, genişledi, genişledi, genişledi, uçan saray oldu ve bir anda
gözden kayboldu. Harabi ruhunu az önce öpüldüğü yerde unuttu.
O sırada Audrey Alkestis, Piano Mekke kameraları sayesinde,
bu mektubu yazan kişinin Harabi değil de Lagri Milla olduğunu anladı
sevdiği adamın el yazısından. Evet, Lagri Milla hala onu seviyordu.
Bir sürü insan böyle bir oluşa nasıl gelindiğini anlamayı istese
de bu oluşun asıl olduranının yüce Allah olduğunu fark edemiyordu.
Çünkü hepsinin kulakları sağır edilmişti. Çünkü hepsinin gözleri kör
edilmişti. Çünkü hepsinin kalpleri sırla mühürlenmişti. Çünkü hepsi
insanın aşağılık bir varlık oluşunu test etmek ve de bu testi başarıyla
geçmek zorundaydı. Çünkü Allah işlerini şansa bırakmıyordu. Çünkü
insanlar işlerini şansa bırakıyordu. Şans GaybAdair idi. Kirpet öldü.
ARKIN ÇALAPALA .
110
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Dokuzuncu Bölüm
CEREN ERLÜLE
Nessi Gomes | All Related | 06:09
Allah haksızlıktan sakınanları sever. … Onlar size dürüst
davrandıkları müddetçe siz de onlara dürüst davranın çünkü
Allah ahdi bozmaktan sakınanları sever. … Allah’a ortak koşanlar,
kendi kafirliklerine bizzat kendileri şahitlik ederken, Allah’ın
mescitlerini imar etmeye layık değildirler. … İman edip de hicret
edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler, rütbe
bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de
işte onlardır. … Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa,
babalarınızı ve kardeşlerinizi bile veli edinmeyin. Sizden kim onları
dost edinizse, işte onlar zalimlerin kendileridir. … Ey iman edenler!
Müşrikler ancak bir pisliktir. … Cehennem kafirleri mutlaka
kuşatacaktır. … De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize
asla erişmez. O bizim mevlamızdır. Onun için müminler yalnızca
Allah’a dayanıp güvensinler. … Sadakalar, zekatlar, Allah’tan bir farz
olarak ancak yoksullara, düşkünlere, zekat toplayan memurlara,
gönülleri islama ısındırılacak olanlara, hürriyetlerini satın almaya
çalışan kölelere, borçlulara, Allah yolunda olana, yolda kalana
mahsustur. … Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin
velileridir. … İyilik edenlerin aleyhine bir yol yoktur. … Allah pek iyi
işiten, çok iyi bilendir. … Allah müminlerden mallarını ve canlarını,
kendilerine verilecek cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar
Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. Bu Tevrat’ta, İncil’de ve
Kur’an’da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah’tan daha çok sözünü
yerine getiren kim vardır? O halde O’nunla yapmış olduğunuz bu
alışverişinizden dolayı sevinin. İşte bu gerçekten büyük kazançtır.
Bu alışverişi yapanlar, tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler,
oruç tutanlar, rüku edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülükten
alıkoyanlar ve Allah’ın sınırlarını koruyanlardır. O müminleri
müjdele! … Allah’a ortak koşanlar için af dilemek ne peygambere
yaraşır ne de inananlara. … Allah bir topluluğu doğru yola
ilettikten sonra sakınacakları şeyleri kendilerine
açıklayıncaya kadar onları saptıracak değildir.
Allah her şeyi çok iyi bilendir.

ARKIN ÇALAPALA .
111
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

90larda geceleri kırmızı noktalı filmlerin yayınlanmasına izin


verenler kimlerdi, ‘gerçekten insan’lar nerede yaşıyordu, PKK “çocuk
kanı” ile ne yapıyor, Müjgan bana neden şu acayip kısa film linklerini
yollayıp duruyor, bir dizi çekelim ve sadece bir aşık çift olsun ve hep
muhabbet etsinler, Kayahan şu “Beni anlamadın ya!” şarkısını benim
de dinleyeceğimi biliyor muydu, Çin Seddi’nin kenarlarında yüzlerce
stat yapıp insanlara yürürken müsabaka izletmek lazım, şu arabalara
kenarlarda ve üstte yarım metre, ön ve arkalarda ikişer metre sağlam
mikadan güvenlik çemberi yapıp “kaza anından bir saniye önce” aktif
edilebilir şekilde monte edersek kazalardaki “ölüm oran”larını iyiden
iyiye azaltırız, köylerde ve sitelerde ortak ödemeli güçlü wi-fi alanları
üretirsek insanlar “kar”a geçer, aşıkların çabuk ayrılmaları için ortak
tanıdıklarının az olması gerekir, taze kan saldırganlık üretiyor olmalı
ki devlet başkanları ona buna salça olup duruyor, kan tahlillerinde öz
kanı haricinde taze kan çıkan kişiler çocuk kanı aldı demektir, bunlar
her türlü sorgulanmalı, Kızılay ve benzeri kurumlar ya bu işin içinde
yahut PKK, FETÖ gibi terörist grupların yakalanmasında epey büyük
rolleri olacak, tüm belediyeler tüm çocuklara anket yapsa ve de sorsa,
anneni seviyor musun, anne baban seni dövüyor mu, en sevdiğin gıda
nedir, hangi sporları seviyorsun; o zaman toplumsal davranışların bu
belediyeler tarafından daha kaliteli hale getirilmesi için gereken tüm
tedbirler daha rahat alınırdı, herkes aynı model telefonu, aplikasyonu
ve sosyal ağları kullanmadıkça bir yere varamayız. Bunlar gibi “uğrak
düşünce”lerin, “teoriden pratiğe” geçirilmesi için gerekli tasarımları
yapmak varken, şimdi oturmuş, bunları yazdığıma inanamıyorum.
Aslında öyle abartılacak kadar kötü şeyler yazdığım filan yok
ama yine de sek eşeği sağlam kazığa bağlamak taraftarıyım. Bir sabah
erken uyanıp, caminin en karşısındaki çaycıya gidip, oturup kendime,
oralet söyledim ve insanları saymaya başladım. Yüz dört kişi o gün, o
zaman’ıssız namazını kılmıştı ve bu genel nüfusun üçte biriydi. Parayı
ödedim, ilk defa olmaması erken kaydıyla; nereye gittiğimi bilmeden
yürümeye başladım. Sonuçta yine buradayım, ‘düşündüğüm’ her şeyi
yazıyorum. Eğlenceli mi pekâlâ? Bence “zaruri yetim” gayet eğlenceli.
Sürdürülebilir mi? Olabilir. Toz bulutu! Allah’a şükürler sonsuz olsun.
Çifte vatandaşlık olduğu müddetçe, insanlar suç işleyip başka
ülkeye kaçacak ve birden fazla başkan seçiminde oy kullanacak.
Herkes camiden çık’tık’tan sonra, Müjgan’ı yanıma çağırayım,
namaz kılmayanların yerine dörder rekât farzları biz kılalım haydi şu

ARKIN ÇALAPALA .
112
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ekibi topla, gibi bir atraksiyon yaşadım fakat tasarım bozulur diye bu
atraksiyonu tumturaklı duruşuyla baş başa bıraktım. Kış kış!
Kraliçe mavisi gökyüzündeki Muhammed beyazı güneşin tüm
sıcaklığı, beyaz bulutları değişik şekillerde aşarak camdaki tülde hicri
gölge üretiyor şimdi. Artbat Mix, bilemiyorum kaçıncı defadır çalıyor
ve her şeyi yoluna sokuyor. Cevizler karar ip küçülmeye başlamışlar,
leylekler varmaları gereken noktaya gitmeye devam ediyorlar ve son
anda hatırladığım Ceren şimdi kim bilir nerelerde, kimlerle, nelerden
ve hangi şeylerden bahsederek sohbet ediyor. Kus kus! Kös kös köz!
Hava sıcaklığı mevsim normallerinden. Birazdan Amerika’nın
son otuz yıldır gördüğü en şiddetli kasırga California eyaletinin kıyısı
ve içlerini vuracak, Florencerenflue veya çiçeğe benzer bir ad altında.
Masanın üzerindeki Kur’an-ı Kerim’den bir ayet okumam; şu
an şart. O, zamanı değiştiren ayet şuydu: “Bilir misin nedir Târık?”
Terlik giyinmeyi unutmuşum. Hemen gidip terlik giymeliyim.
Şunu itiraf edeyim, terlik giyinmeye değil de giymeye gitmek
tam otuz altı dakikaya mal oldu. Terlik giyilirken görülen kızılcığın şu
üzüm asmasına yönlendirmesi veya yirmi küsür dakikalık tatlış üzüm
operasyonu temel sebepti ama ben daha temel sebebimin ciddi açlık
olduğunu da biliyordum. Ses etmedim. Enerjim çok zimakinotzi.
Terlik ter için yapılmış bir icat değil sanki. Çetik daha iyi.
Patik de çok fena kelime. Kombinezon gibi, jartiyer gibi.
Kelimelerden çık! Zamanı kırmak için yapıp durma şunu!
Tek başına yaşamayınca eşyalar sürekli yer değiştiriyor.
Duvar piyanosunun metal aksamından yaptığım harp bana şu
pis bakışlarını atıp durmayı ne zaman bırakacak? Harpiyano!
Dünyanın her yerinde sel ve su baskınlarının sayısı artıyor. O
kadar kötü gelişmeler yaşanıyor ki, her an yeni bir afet haberi alıyor,
her gün yeni bir insancıl kötüleşmeyle karşı karşıya kalıyorum. İnsan
çevresinden başlayarak temizlik yapsa da en genel akışa müdahalede
çok büyük bir etkinliğe sahip olamıyor. Bunu çözmeliyim. Agape!
Dünyanın bir yanında zenginler, sayıları hiç de azım sanacak
kadar az değil, zenginler keyiflerine bakarak tuhaf hayatlarına devam
ediyor ve tüketimin artışını hızlandırıyorken, dünyanın öteki yanına

ARKIN ÇALAPALA .
113
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

itilmiş ve atılmış fakir insanlar açlık, doğal afetler ve mutsuzluk ya da


kölelik gibi gerçeklerle savaşıp yeniliyor, mahvoluyor, yok oluyor.
Aklıma hiçbir fikrin gelmediği bu gibi anlara gıcık oluyorum.
Başka konuya itmeliyim düşüncelerimi fakat one, one, one!
Ceren’le küsüp barıştığımız düzlüğün son günlerinde, felaket
güzel bir barışma yaşamıştık ve Ceren çok mutluydu. İlknur, şimdiki
adı Çiçek, Ceren ve ben, üçümüz Kafka Kafe’ye, terasa çıkmış eğlenip
gülüşüyorduk ve Ceren bana çokça rahatladığını söylüyordu. O sırada
Çiçek, benim biraz içeride oturmam gerek, dedi fakat çevirdiği işlerin
ne olduğunu anlamaya kalkacak kadar güvensiz değildim. Yine de bu
tuhaf durumların Ceren’i yeterince üzmemiş olması çok yorucuydu.
Ona sorsanız herkes özgürdür. Evet herkes özgürdür fakat bir
insan başka insanların hayatına girmeye ve “o hayatta” gerçek rollere
girmeye başladığı zaman, bu özgürlüklerinin bitmesi gerektiğini asil
bir biçimde kabullenmeyi de bilmelidir. İşte, Ceren’in en büyük eksiği
her zaman buydu. Ortak hayatta bireysel özgürlüğü savunacak kadar
saf bir aşk romanı kahramanı. Ve zaman kaybının ilk özel eki.
Az ön’ce harpiyano dokunmaya başlamış olsaydım, dikkatim
başka bir varsıllığa yönelecekti ve buaz önce söylediklerimi yazmış
olmayacak, durduk yere hariçten gazel gerilimi üretmemiş olacaktım.
Gözlerimi açıyorum ve başka bir fikir dönencesi başlıyor.
O zamanlar ellerinde şiir kitapları ve o acımasız günlükleriyle
dolaşan Ceren, şimdi bakıyorum da sergince yaşama hevesinin suyla
temizlenebilen tozlarına basa basa, hayattan hiçbir keyf almadan, şey
ve olaylardan an ve durumlara hatta kandırıkçı mekânlara süzülüyor.
İnsanların hayatlarını ‘çalan’lar hep böyledir. Çaldıkları yahut
çalacakları hayatların yolculuklarının aynısını yapar ve o yolculuklar
bitmeye yüz tuttuğunda ortadan kaybolurlar, yolculuğu bitene engel
koyarlar, yaşanılan saf duygusallıkları yokluğa kaydeder ve çıkarları
ışığında gelişmesi muhtemel olayları kurgulayıp günaha girerler.
Bir ayet yazalım. Şu: Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri
niçin söylüyorsunuz? Yapamayacağımız şeyleri niçin söylüyoruz?
Aslında benim içinde bulunduğum durum çok daha vahim.
Kırk yaşına kadar her türlü günahı ve haramı, teorisini mutlak
olarak belirleyip yazabilmek için pratiğe dök ve sonunda tövbe edip

ARKIN ÇALAPALA .
114
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

tüm günah ve haram alışkanlıklarının gölgesinde hareketsiz kal! Eğer


en ufak bir günah işlersen kâfir konumuna düşersin! Eğer hiçbir anda
günah işlemezsen, her şey olduğu gibi yaşanır. Ve ne dil ersen olur.
Zamanı “geriye almayı” çözümlemek için yazıyorum bu kitabı.
Yalnızca kendi zamanımı değil herkesin ortaklaşa tükettiği büyük ve
bütünleşik zamanı geri almak amacım. Başarırsam büyü kolay olacak.
Bu yüzden “ilk ve (s)on” tek yazımımda serbest roman tekniği
içindeyim ve kendimi akışa bırakıp nefsimden arınmış durumdayım.
En geniş zamanı istediğim vakte geri alabilmek için; her şeyle
barışık olmam icap ederse diye düşünüyordum ki aklıma iki yalan anı
geliverdi. Biri benim yalan söylediğimin sanıldığı bir an, öteki Ceren’i
yalan söylerken yakaladığımı düşündüğüm bir an.
Eskişehir’de Ayşe’yle birlikte yaşadığımız evdeyiz ve mutfak
denen yerde yiyecek bir şeyler hazırlıyorum. Ayşe de mutfakta ve asıl
konu Ceren’in evden ayrılması. Ceren bir an diyor ki “Biz karar verdik
zaten, birkaç güne ev tutup buradan ayrılacağız.” Bu arada; bana baka
baka söylüyor bunu, çünkü bu durumdan haberim yok. Yani söylenen
yalanı fark ediyorum ama orada olduğum için müdahale edemiyorum
ki bu, “o yalana alet oldum demek” oluyor.
Olayların bu şekilde kontrolsüz gelişmeleri iğrenç.
Yalanın söylenme niyeti de önemlidir. Bilmece. SessizCe.
Bir yalan “dünyayı kurtarıyorsa” söylenebilir. KimsesizCe.
Bir başka günse Taksim’de bir kitapçıdayız ve ben bir konuda
abartılı bir cümle kurup, kasadaki çalışanı hayrete düşürüp Ceren’in
eğlenmesini sağlamaya çalışırken, dükkândan çıktığımızda Ceren ilk
defa yalan söylediğimi ve beni yakaladığını söylüyor.
Hâlbuki orada yalan söylemekteki amacımın, kasadaki kişinin
“algı eşiğini düzeltmek” ve “kültür bilirci”ni artırmak olduğunu Ceren
hiçbir zaman bilemedi. Yok Olmak Zamanı = Şimdi.
Asıl problem, insanın teslim olmayı anla yamaması. Daha fena
durumu da söyleyeyim. Asıl büyük problem insanın gerçek aşkına, şu
hayatımın aşkı diyeceği insana teslim olmayı hiç bilemeyip, sonradan
kafa ve her şeyini, duvarlara ve her yere vurması. Vazgeçtim.
Konuyu ekmek arası kavur maya getireceğim; Gözlerinden.
Gidiyorum şimdi buzdolabına doğru. Bakalım, ne olacak.

ARKIN ÇALAPALA .
115
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Sonbaharın ilk günlerinde, kim bilir daha kaç yıl yaşayacağım;


bu bozuk ve yalnız akışın içinden çıkılması imkânsız krizlerinden biri
daha başlamış ve bitmiş oluyor, demeliyim çünkü sıcaklık hiç hoşuma
gidecek türde değil. Şimdi kırk yıllık İstanbul’umda olsaydım, katiyen
üşenmez, ceketimi alır Çengelköy’e doğru yola koyulurdum. Çınaraltı
kahvesinde peynirli poğaçamı yerken yudumladığım çayın ardından
keyif sigaramı yakar ve martıları ve insanları ve gemileri ve suyu izler
ve mesut olurdum. Sıkılınca kalkıp Kadıköy otobüsüne yahut şu sarı
dolmuş taksilerden birine biner, postanenin oradaki Starbucks’tan o
her zaman aldığım ahududulu sütlü filtre kahvemi alır ve en sevdiğim
kadın Ceren’in gelip beni bu yalnızlıktan kurtaracağı anın gerçekleşip
gerçekleşmeyeceğini anlamak için beklemeye başlardım.
Bir hayalin “çoğu zaman yok edici” dahi olabilen etkilerinden
kurtulmanın en akılcı yolu, bir başka hayali ona karşı aktif etmektir.
O sabah ezanını dinlerken bu bilgiyi fark ettiğimde, senelerdir
elimde salladığım o yarım bileklik uzunluğundaki, ucunda “altın” top
olan, hem söz, hem nişan yüzüğü hem de tektaş olarak kullanılabilen
şeyi cebimden çıkarttım. Onunla ve kendimle konuşmaya başladım.
Big In Japan.
Şarkıyı dinlerken dünyanın her yerindeki değişik türde, ırkta,
sınıfta ve dinde yaşayan insanları düşünüp durdum. Hepsinin kalbimi
kırma ihtimalini hesaplamaya kalkıştım ve sonuç inanılır gibi değildi.
Lena Chamamyan | Love In Damascus.
Bölme işaretini bir kimse fark etmedi. Ve bilim kurtuldu.
Bulunduğum anlardan ve binadan ve o dünyadan çıkmış, yaya
kaldırımında yürümeye başlamıştım. Telefonumu çıkardım. Kulaklık
ve aksamını yerlerine takıp Love In Damascus’u son sesle dinlemeye
başladım. Kalbim öyle bir kırılmıştı ki sabaha kadar böğürtlenli şarap
içe içe ve saatlerce ağlayarak, tanrıyla ağlaşarak, şehrin “en” Ceren’li
sokaklarında yürüdüm. Ne yapsam olmuyordu. Onu ‘ha yatımdan’ bir
türlü çıkartamıyordum, ondan ve hayalinden ve ruhundan kurtulmak
bir köşede dursun, kendimi bu lanet algı hapsinden kurtaramıyor ve
saplandıkça saplanıyordum. Ceren inse bir toktan haberi yok!
Yüzlerce defa dinledim o gece şarkımızı.
Yüzlerce gözyaşı bıraktım Ceren’in günah defterine.

ARKIN ÇALAPALA .
116
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yüzlerce anımızı, her birinin “yaşandığı yerlere sadık kalmak”


kaydıyla baştan ve en baştan yaşadım o gece. Şarkı yeniden!
Gecenin sonunda bir taksiyi çevirdim, taksi şoförü ile dertleşe
dertleşe kör karanlıkların şatosu evime vardım. Para normal bakış!
“Abi çok mutsuz görünüyorsun? Nedir? Anlat istersen!”
“Bak efendi, sen kendi yaşadığın hayatı yazıyorsun. Oysa ben;
herkesin, hepinizin yaşadığı hayatı yazmak zorundayım. Benim işim
bu. Anlıyor musun beni. O yüzden çok soru sorma lütfen.”
“Aman abi! O zaman bana uzak Allah’a yakın ol!”
“Amin! Amin! Amin!”
Taksi cinin duaya âmin deyişimin diyalektiği şehrin kaderinin
uçurumlarından aka dursun, eve vardığımda Ceren’le son şarkımızın,
“Rooberoo”nun “kendince çalmaya devam eden” müzik setinde çalan
şarkı olduğunu fark ettiğimde ise durduk yere kahroldum.
Sekiz dakika sıfır iki saniye boyunca kahroldum ey okur!
Ceren’in gerçeklik algımın bozuk olması konusundaki uyarısı,
en saf haliyle karşımda duruyordu ve şu duayı ettim:
“Allah’ım! Yüce Allah’ım! Sana yalvarıyorum; beni kurtar! Ya
al canımı ve cennetine at beni! Ya da beni Ceren’le karşı karşıya getir
ve onu bana aşık et tekrardan! Ben bu aşkın üstesinden gelmeyi asla
bilemedim, hiç anlamadım. Sen bana yol göster! Bu kadar acı çekecek
olduğumu bilsem, yemin olsun sevmezdim. Beni kurtar Allah’ım!”
Emma Shaplin, Spente Le Stelle.
Nameh isimli şirin şiirin şairi Hafız’ın yaşadığı hayatı, aşkları
ve o aşkların dinamiklerinin neler olabileceğini düşünüyordum ki bir
ara bir konser kaydı çalmaya başladı. Dünyanın en güzel sesli kadını,
yeni ilan edilen İnsan Cumhuriyeti’nin resmi marşı olan şarkıyı hisler
dolu yorumuyla söylüyordu ki kapının zili çaldı.
Gelen Ceren’di. Ben yokum ve hiç olmayacağım, dedi ve gitti.
O kadar mı yoktu, diyeceksin sen şimdi, ey okur!
Evet, o kadar yoktu Ceren. O kadar yoktu ve yoktu ve yok.
Zaten Ceren’in bahsettiği o gerçeklik buydu. Ceren yoktu ama
ben bunu kabullenmek yerine onun varlığıyla meşgul oluyordum. Ki

ARKIN ÇALAPALA .
117
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

aslında Ceren vardı, belki benim hayatımda yoktu ama gerçekte vardı
ve asıl kendisi bu gerçekle yüzleşmek istemiyordu.
Yonca Evcimik, Sonbaharda Geleceğim.
Sözleri seslerle uzatmayı ve zamanı böylece hızlandırmayı ilk
defa Ceren’den öğrendim ben. Manayı kantitatif renklerle de kesmeyi
yapıştırmayı ve curcunayı yaldızla hislendirmeyi ilk defa Ceren’den
öğrendim ben. Yağmur altında dua etmeyi ve kabul edilen duaya nasıl
şükür edileceğini ilk defa Ceren’den öğrendim ben. Öpüşmeyi ilk defa
Ceren’den öğrendim ben. Zamanı durdurmayı ve zamanda kaybolana
“derin” zamanda kaybolanı buldurmayı ilk defa Ceren’den öğrendim
ben. Yolda sevmeyi, yollarda ayrılmayı ve yolları ve yollardaki vahşi
yaşam formlarını ilk defa Ceren’den öğrendim ben. Kıskanmayı da ilk
defa Ceren’den öğrendim ben. Güvenmeyi, korkmayı da ilk Ceren’den
öğrendim ben. Sevişmeden uyumayı uyumadan sevişmeyi, sevmeden
sevilmeyi de sevilmeden sevmeyi de, bakmadan görmeyi de “hat’ta”
görmeden bakmayı da ilk defa Ceren’den öğrendim ben. Küsmeyi ilk
defa Ceren’den öğrendim. Ki asla küs’emem. Yalan söylemeyi ilk defa
Ceren’den öğrendim ama asla söylemem. Hiç tanımadığım bir insana
güvenmeyi ve “tanıdım” ‘sandığım’ insanlara güvenememeyi ilk defa
Ceren’den öğrendim. Gitmem gerektiğinde gitmeyi yahut kalmayı ve
hemen ölmem gerektiğinde ölmeyi veya ölmemeyi ilk defa Ceren’den
öğrendim ben. Şarkı dinlemeyi ilk defa Ceren’den öğrendim ben. Her
şeyin dilini ve o her şeyle konuşabildiğimizi, bunu ilk defa Ceren’den
öğrendim ben. Affetmeyi de ilk Ceren’den öğrendim ben. Susmayı da
ilk defa Ceren’den öğrendim ben. Gülümsemeyi, ağlamayı da ilk defa
Ceren’den öğrendim ben. Her şeyi ilk defa Ceren’den öğrendim ben.
Ve her şeyi ilk defa benden öğrendi Ceren. Her şeyi ilk defa Ceren’le
yaşadım ben. Ve her şeyini ilk defa benimle yaşadı Ceren. Her şeyim
Ceren’di benim. Ve her şeyiydim ben Ceren’in.
Sen söyle lütfen, ey okur! Ceren’i nasıl unutabilirim?
Marjan Farsad, Khooneye Ma.
Aşkı anlatmak istiyorum. Anlatmazsam biri beni kandırır ve
Ceren’le ayrılmış oluruz. Biri kendisini kandırırsa biz yine ayrılırız.
Herkes de sanıyor ki biz, o ve ben insanları kandırıyoruz.
Yok öyle bir şey. Yok öyle bir şey. Dikkatli dinleyin şimdi!

ARKIN ÇALAPALA .
118
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ceren’le yan yana geldiğimizde, zaman duruyor. Ve bu, bütün


insanlar için o kadar tehlikeli durumlar üretiyor ki, biz bu yüzden yan
yana gelmiyoruz. Bunu ikimiz de istemiyoruz. Anlıyor musunuz?
Biz yan yana geldiğimizde “mutlak aşk” kadrajları ortalığa bir
yayılıyor ki, bizim aşkımız da dâhil olmak üzere “tüm aşklar” sarsıntı
geçiriyor. Nazar değdi diyoruz ya, işte o nazarı biz işletiyoruz.
Öpüştüğümüz zaman yeraltı dünyası sallanmaya başlıyor.
Birbirimize dokununca sönmüş volkanlar hareketleniyor.
Sarıldığımızda ateş ve alev yüzdeleri artıyor her dünyanın.
Bakıştığımızda masum insanlar ölmeye başlıyor her yerde.
Biz dans ederken büyük savaşlar hatta soykırımlar başlıyor.
Biz sevişirken, nasıl oluyorsa oluyor, binlerce insan ölüyor.
İşte bu sebepler yüzünden yan yana gelmiyoruz biz Ceren’le.
Biz bu yüzden ayrıldık Ceren’le. Çünkü biz her şeyi seviyoruz.
Bütün sevdiklerimizden vaz geçmektense ayrılırız, dedik biz.
Ama kimse bunları düşünemiyor, anlayamıyor, anlatamıyor.
Ceren o kadar kötü durumda ki; her şeyi unutturdu kendine.
Sadece insanların hayatlarına giriyor, çıkıyor ve yaşlanıyor.
Yeryüzünün her karış toprağını her an dolaşıyor bu acıyı içine
gömüp unutabilmek için ama olmuyor. Olmuyor, yapamıyor çünkü o
en ufak bir acı çektiğinde ben bunu hissedebiliyorum.
Onu tanıyanlar yazdıklarımı ona okutsun! Buna ihtiyacı var!
Onu incitmeyin ne olur! Ona zarar veren, bana da zarar verip
bizi zaten ayrıyken, mahvediyor. Ona dokunmayın çünkü ona birileri
dokununca bana da birileri dokunuyor ve bu bizim sonumuz demek.
Biz senelerdir, insanların bizim aşkımız için çözüm bulmasını
bekliyoruz. Ve ben bu romanı bu yüzden yazıyorum.
Eğer bir yolunu bulamazsanız ve bizi tanıştığımız anın öncesi
olan zamana geri taşıyamazsanız, ikimiz de bu aşkın mahkûmları ve
tutkunları olarak geriye kalan hayatımızı “böyle” yaşayacağız. Hiçbir
şekilde yan yana gelemeyeceğiz çünkü hep kötü bir şeyler oluyor ve
hiçbir zaman bir olamayacağız. Ben bu durumu kabullenebildim ama

ARKIN ÇALAPALA .
119
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ceren başaramıyor. Lütfen unutmayın! Biz o “mutlak” aşkı yaşıyoruz


Ceren’le. Ve “mutlak aşkla başa çıkamıyoruz” çünkü bu imkânsız.
Şimdi size bir aşk şarkısı çalmak istiyorum, izninizle.
Orange Blossom, Mexico.
Bir gün yolda yürüyoruz Ceren’le. Bana dedi ki:
“Bir gün ayrılmak zorunda kalırsak ne yaparsın?”
“Aferin Ceren! Aferin sana! Hiç gerek yokken “biz ayrılacağız”
fikrini başlattın şimdi. Başlattığın fikirlerin tamamına erdiğini geçen
gün konuşmuştuk. Neden böyle yapıyorsun? Nasıl kavuşacağız şimdi,
söyle haydi! Kim bilir kaç yıl acı çekeceğiz. Aferin sana!”
“Of ya! Özür dilerim. Geri döndürmesi imkânsız mı peki?”
“Bence imkânsız. Sence imkânlı mı?”
“Bence imkânlı. Sadece sabırlı olmamız gerekir.”
“Nasıl sabır? Ne kadar süre sabırlı olmamız gerekecek?”
“Bunu biz bilemeyiz. Ama bir “bilen” vardır, olmalı.”
“O zaman, o “bilen” kişiyi bulmamız lazım.”
“İyi de daha ayrılmadık ki?”
“İyi de sen ayrılık acısını hissettin.”
“Maalesef sevgilim. Özür dilerim.”
“İnşallah sana bir kötülük yapmam, inşallah seni üzmem.”
“Niye kötülük yapacaksın ki? Hem belki ben seni üzerim.”
“Sen beni üzemezsin Ceren. Kesin ben seni üzeceğim.”
“O zaman çok üzme, tamam mı? Çok üzme bak!”
“Of Ceren! Otuz sekiz yıldır seni burada arıyorum, buluyorum
ve sen daha dördüncü ayında ayrılmamıza sebep oluyorsun.”
“Daha olmadım ama olacağım gibi görünüyor.”
“Senin de on sekiz yılına yazık oldu. Bunu yapma bir daha.”
“Tamam yapmam! Ama ayrılınca…”
“Efendim?”
“Ya ayrılınca barışmanın bir yolunu bulamazsak?”
“Uzun zaman ayrı kalacağız demektir. O zaman dua ederiz.”

ARKIN ÇALAPALA .
120
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Allah kabul etmez ki. Seni ondan çok seviyorum ben.”


“Böyle konuşma! Yapma şunu Ceren. Of ama Ceren ya!”
“Sen beni benden az mı seviyorsun sanki!”
“Bu yüzden ayrılacağız işte. Kıskanıyor O. Sus lütfen!”
“Biliyorum. Üzme kendini. Ayrılırsak her şey normale döner.”
“Biz kendimizi yaşamazsak her şeyin ne önemi var ki Ceren?”
“Bilmiyorum. Korkuyorum. Sarılsana bana! Daha sıkı sarıl!”
“Seni neden bu kadar fazla seviyorum? Bir anlasam, ah bir…”
“Ben senin aynın ve aynanım sevgilim, unuttun mu?”
Forabandit, Cancion.
Şapşallar! Küstahlar! Aşkı, sanatı, edebi, ruhu bilmezler!
Beğendiniz mi yaptığınızı! Ceren bana aşk oklarını fırlatıyor.
Onu ne hale getirdiniz böyle! Ona neler yaptınız böyle!
Ceren asla böyle birisi değildir ve asla kötü biri olamaz.
Biz ne güzel yürüyorduk sokaklarda. Sokakları bozdunuz.
Biz ne güzel yüzüyorduk denizlerde. Denizleri kirlettiniz.
Biz ne güzel çalışıyorduk. Ticaretin kurallarını mahvettiniz.
Biz ne güzel güveniyorduk. Pis pis entrikalar çevirdiniz.
Biz ne güzel eğleniyorduk. Siz an be an iğrençleştiniz.
Biz ne güzel giyiniyorduk. Siz onu kötülüğe özendirdiniz.
Biz ne güzel buluşuyorduk. Siz bütün yolları yok ettiniz.
Biz nasıl da mutluyduk. Siz bizi kıskandınız. Bizi siz ayırdınız.
Biz evlenip çocuk yapacaktık. Siz bizi soysuzluğa hapsettiniz.
Biz sadece bakışarak konuşurduk ve konuşarak sevişirdik.
Biz gülüşerek intikam alırdık ve sarılınca affetmiş olurduk.
Biz duymamış gibi yaparak korkutur, barışmak için küserdik.
Biz doymak için yer dik, dinlenip uyanmak için uyurduk.
Biz anlamak için dinler dik, öğretmek için konuşurduk.
Biz size güvenmiştik ve mutlak aşkımızı ilan etmiştik.
Biz sizi sevmiştik ve bizi, aşkımızı korursunuz sanmıştık.

ARKIN ÇALAPALA .
121
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Biz birbirimizi milyarlarca yıl, hep aradık ve hep bulduk.


Biz güneşe göz yıldızlara söz verdik, aya nikâh kıydırdık.
Oysa siz kandırdınız bizi, ayırdınız bizi, mahvettiniz bizi!
Siz insan olmayı bilmiyorsanız, deyin bakalım, suç bizde mi?
İnsan olasınız diye size cumhuriyeti, demokrasiyi öğrettik!
Kötü mü ettik! Ateşi bulduk, atı evcilleştirdik, tekerlek ittik!
Kir’i kirlettik, yok’u yok ettik, sizin için daha ne yapabilirdik?
Modacıları eğittik, ressamlar ektik, günahı bilinir ödedik.
Basit bakışmaların kör kuyularında bir akış vardı, hep vardı,
O bakışı kirpik kenarındaki siyah çizginin gölgesine hapsettik.
Ve aşk muammasını sorulara daldırdık da bilgiyi açık ettik.
Ve gül kokusunu beyaza endeksleyip kırmızıyı belli ettik.
Ve ellerinizin işlediği her günahı üstlendik, sevabı gürlettik.
Biz sizin için sebep sonuç, etki tepki ilişkilerini halt ettik.
Yıldızların sönmemesi için Allah’a ne dualar ettik biz!
Kendisini gerçekleştirebilen romanlar yazmayı dahi öğrettik.
Gök yarılmasın diye galaksiden deve yapıp deveye su çitlettik.
Kimya alimlerine zaman mektubu yazdık da günü gün ettik.
Bakirelerin kanını kokuya, bakirlerin sevabını akla evrilttik.
Zamanın içinde pencere vardı, biz, ilk defa biz onu keşfettik.
Cahiller muammadır, salimler makara, etikse al sana etik!
Anlaşılmak, ah, anlaşılmak bizi kurtaracaktır, zannettik.
İnsanlar ölmeyi akıllı bitkilerden zaten öğrenir zannettik.
Ölüm orucu tutabilen bitkileri tek tek inceledik ve bildik.
Büyümeyi sürekli kılan toprağa suya ve ışığa aşkı ektik.
Felakettik. Biz tam bir felakettik. Çünkü sabrederdik.
Bizim ektiğimiz aşk koca koca meyveler verdi.
O meyveler onu da beni de hep mahvetti.
En güzel aşk sadelikti.
Belki, belki de…

ARKIN ÇALAPALA .
122
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

CEREN’E MEKTUP
Sevgilim,
Beethoven, Moonlight Sonata.
Bu mektubu okursan hemen yanıma gel. Ben köy evimizin üst
katında sana şiirler yazıyorum. Çünkü Azrail fazlasıyla kızmış olmalı
ki akla hayale gelmeyecek hastalıklarla baş ediyorum. Bir gün başım
dönüyor bir başka gün sırtım ağrıyor, bir gün göğsüm acıyor bir diğer
gün kalbim duruyor. Biliyorum; bana verdiği sürenin dolmasına daha
otuz sekiz yıl var ki bu, bu varlık âleminin yani bu dünyanın kuralları
dâhilinde geçerli ama yine de aşkımızı riske atmak istemiyorum. Olur
da erken ölürsem, olur da ruhum ait olduğu o yere çekilirse sen de bu
dünyanın kahrını çekip sefasını süremeden ölme diye, şiir yazıyorum.
Okulunu bitirdiğini ve “avarelikle” meşgul olduğunu görüyor,
dışımdan gülümserken, içten içe kan ağlıyorum sevgilim. İki bin hatta
üç bin yıl önce sana şu dağa çıktığımızda söylemiştim, hafızanı dikkat
ederek koru, beni sakın unutma, Yunanistan’a gittiğinde “Drama!” de,
bağır ki beraber hazırladığımız denklem hareketlensin! Ama seni son
gördüğümde bana “Yunanistan’a gittim, çok güzeldi.” dedin. Başka da
hiçbir şey demedin. Neden böyle yapıyorsun? Unuttun yine değil mi?
Desenlerinin hepsini gözüm gibi koruyorum fakat şu yazmam
gereken kitaplar yüzünden gönül gözüm kapanacak ve seni bir daha
göremeyeceğim diye çok üzülüyorum. Bunu da unutma!
Terinden yaptığımız parfüm şişesi yarılandı. Demek ki dünya
zamanıyla dört yıl daha sensiz idare edebilirim. Eğer ki dört yıl sonra
hala barışmadıysak ve kokunu alamazsam nefesim bitecek, öleceğim,
öldüğümde ise yok olacağım. O zaman, beni arama, bizi koruma sırası
sana geçecek sevgilim. Önceki yüzyıllarda yaptığın gibi fahişelerin ve
ruhsuz âlimlerin vücutlarından doğarak beni bulabileceğini sanıp da
sakın ola yanılma, o devir kapandı. Beni bulabilmek için şarap içmek
eylemine de girişme; çünkü üzüm bağları on dört yıl sonra kurumuş
olacak. En iyisi Cebrail’i çağırman olabilir. Ona de ki “İsrafil’e söyle, o
sırrı bende gizli kalacak, söz veriyorum.” Böyle dersen, seni ihtiyacın
olan her bilgiyle buluşturur. Ben Cebrail’e güveniyorum çünkü o Ruh-
ül Emin! Yok yok, bunların hiçbirini yapma! Harabi isminde bir Halife
var, İnsan Cumhuriyeti’nin halifesi, ona mesaj at, seni uçan sarayıyla
Sabit Yıldızlar Feleği’ne getirsin! Allah’ın izniyle.

ARKIN ÇALAPALA .
123
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Canım sevgilim. Seni çok özledim. Köydeki evde, kışları durup


seni beklerken kansızlıktan ölme ihtimalim de var fakat buna çözümü
buldum. Tam bir yıldır “sigara” içmiyorum. Yani içiyorum fakat içime
çekmiyorum. Bu durumda sağlığım biraz daha normale dönüyor.
Tiyatrocu tayfasıyla takıldığını da görüyorum ama, sana, hani
bin küsür yıl önce dediğim gibi, Euripides’in Alkestis eserinde senden
çokça bahsettim ve senin Alkestis ya da Audrey Alkestis gibi olmanı
hiç ama hiç istemiyorum. Zaten ben Admetos değilsem sen ne yüzle
Alkestis olacaksın! Hayır, kızmıyorum. Üzülüyorum sadece.
Sana kızdığım sadece bir an var sevgilim.
Akropolis değil, hayır. Ama oraya yakın sahil vardı ya, o sahil
kumlarından dostlarımız vardı ya, hani sen diyordun ya, dostlarımız
bizi koruyor, dostlarımız bizi buluşturuyor. O dostlarımız ki seni beni
kandırıyor hep. Kafan mı güzel kızım ya! Sahildeki kum parçacıklarını
dost kabul eden sensin, sonra da kalkıp benim gerçeklik algımın kötü
durumda hatta bozuk olduğunu söylüyorsun. Ayrıca o her an yanında
taşıdığın bez bebeğe dikkat et. Beş yüz yıl kadar önce onunla oynayıp
“büyü yapıyorsun” diye seni yakmaya kalktıklarında ne kadar zavallı,
ne zor günler yaşadığımızı hatırlarsın umarım. Avrupa Avrupa idi.
Bensiz yaşayacağın bu birkaç yılı kolaylaştırmak için şunları
söylemek zorundayım, lütfen kızmadan, dikkatli dinle:
Cep telefonuna şeytan muamelesi yapmazsan zaman biter.
İnsana tanrı muamelesi yaparsan zaman hızlanır, çoğalır. Onu
fark edip de ölümlerin çoğaldığını fark etmemen ise yine senin çizgi
işgüzarlığın, sakın unutma, zamanı hızlandırmak yok! Esneme yok!
Perde kullanmaya başladığını gördüm. Eğer perde kullanır ve
insanların seni görmesini kısıtlarsan tenin daha hızlı kararır.
Aşıklar Şehri’nin yerini sürekli değiştirecekler, ben bu yüzden
köydeki evimizi seçtim seni beklemek için. Orayı kimse bilmiyor.
Olur da gerçek gücüne erişmek istersen, bu dünyaya değil de
bütün uzaya hükmetmek istersen, eline bir mikrofon al ve hiçbir çalgı
veya enstrüman kullanmadan, kendi sesinle Farsça, Fransızca yahut
Frambuazlı ağzınla aşk şarkılarımızı söyle. Hiç durmadan söylemeye
devam edersen, sen de biliyorsun ki otuzuncu şarkıda dinleyen sayısı
bir milyon, kırkıncı şarkıda dinleyen sayısı bir milyar, ellinci şarkında

ARKIN ÇALAPALA .
124
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

dinleyen sayısı bir trilyon oluyor ve elli birinci şarkı olarak Kur’an-ı
Kerim’i Arapça okumak zorundasın. Sen bilirsin. Ben karışmam.
Sophie Hunger, Le Vent Nous Portera. Nuhari, Yaratık.
Marjan Farsad, Porteghale Man. Sertab Erener, Lal.
Teoman, Aşk Kırıntıları. Sibel Sezal, Dönesim Geldi.
Tarkan, Kuzu Kuzu. Eminem, Loose Yourself.
Böyle şarkılar söyle! Bunlar her zaman kaliteli şarkılardır.
Bisiklete binerken dikkat et! Ata binme! Arabaya hiç binme!
Kıyafet seçerken gölgelere dikkat et. Kıyafetindeki gölgeler ile
“kendi gölgendeki kıyafetinin parçacıkları” birbirine karışınca başına
ne işler geldiğini gayet iyi biliyorsun. Sıkılmadın mı bu oyunlardan!
Her türlü ışığa karşı dikkatli ol lütfen! Nakışlı elbiselerindeki
desenlerin içinde ışığı hapsetmeyi sevdiğini bilmiyorum sanma bak!
Sonunda ne olduğunu gayet iyi biliyorsun; o ışık, kendisini hapsetme
merakın yüzünden seni şan ile şöhretin en ortasına hapsedip duruyo
ve sen r harfine olan hassasiyetinden dolayı nasıl ki park kelimesinde
çuvalladıysan, gelecek zamanların tümünde pelerin, mor, Trakya, kir,
rol, kerem ve yeryüzü kelimelerinde de çuvallamış oluyorsun.
Benimle konuşana kadar kimseyle konuşma: Sakın! Bütün şu
konuştuğun insanlar, seninle benim ortak ürettiğimiz kelimelerden o
doğru yola çıkan en ufak bir patikayı dahi bozuyor, allak bullak yapıp
yanyana gelmemizi engelliyorlar. Cahillere prim yaptırdığımız içindir
ki bu hallere düştük. Lütfen davranışlarından sorumlu olmayı öğren!
Kalbim çok acıyor şu anda. Seni bulduğum halde, kaybettiğim
gerçeği beni çıldırtıyor. Bunu bana neden yapıyorsun? Hangi cümleni
tamamlanmamış kıldım? Hangi sözünü ait olduğu yere koymadım? O
en devrik cümlelerin bile onları bilmek istediğin yerlerde değil mi? O
en vahşi ünlemlerin bile; kimseye zarar vermeden uçan halılara çizili
desenlerde doğular ile batıların en pahalı gözdeleri değil mi? Konuş!
Bahçede aradığın gerçek cebinde çıkmıyorsa suç bende mi?
Daha fazla yazamayacağım sevgilim. Bu kadarı yeterli.
Hooverphonic, Unfinished Sympathy.
Seni sevdim. Seni seviyorum. Seni seveceğim.
Hooverphonic, Mad About You.

ARKIN ÇALAPALA .
125
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

CEREN’İN CEVABI
Sevgilim,
Ane Brun, Big In Japan. Kovacs, My Love.
Forabandit, Cancion. Mohsen Namjoo, Rooberoo.
Biliyorum bu yazdıklarımı okuduğunda çıldıracaksın ve yine
kıyameti koparacaksın ama ne yapayım ki elimde değil, ben böyleyim
ve böyle kalacağım. Sen de beni seviyorsan, önce bana katlanacaksın.
Sen beni terk ettikten sonra, evet tatlım, bu dünyadaki formu
düşünerek oku yazdıklarımı, senden sonra ben ne tuhaf acılar çektim,
biliyor musun sen? Bir yandan parasız kaldım, bir yandan yalnızlıkla
savaştım, bir yandan bu formun iğrenç kişilik bozulmalarını düzeltip
durmaya uğraştım, bir yandan ailem olan insanları öğrenebilmek için
çabaladım. Bu liste öyle bir uzar gider ki hap’ışır kalırsın.
Sen gidip başka kadınlarla fingirdeşirken ben ders çalıştım şu
tiyatrocu tayfası dediğin insanlarla. O insanlar olmasaydı okulumu da
bitiremezdim, mutlu da olamazdım. Anladın mı beni! Aptal!
Oyuncak bebeğime bir daha laf söylersen seni bulurum ve çok
sert cezalandırırım. Sen çoğu zaman yoksun yanımda ve ben varlığım
ile yan yana geldiğim andan beri bu bebek sayesinde senin aşkınla bir
oluyorum. Aptal! Aptal aptal konuşma bana. Delirtme beni!
En güzel anlarımı, en güzel aylarımı sana verdim ben. Daha ne
istiyorsun Allah’tan? Belanı mı istiyorsun? Kolpa rezene!
Dikkatli davransaydın, ona buna salça olmasaydın da aşkımız
tamamına ersin diye uğraşsaydın. Şimdi suçlu ben mi oldum? Rakıları
ve uyuşturucuları içip içip içinde yaşadığımız o güzelim gerçekliği bir
çırpıda mahvettin, üstüne üstlük beni kaç defa terk ettin, şimdiyse şu
sırça köşkünde oturmuş bana artistlik yapıyorsun. Neymiş efendim,
köy evinde ölmek üzereymiş. Geber yâr! Geber! Öl ki ikimiz de bir an
evvel kurtulalım. Ben seni sevmiyorum, istemiyorum mu sandın!
Aptal erkeğim! Bıdı bıdı sersem!
Keşke zamanı geri alabilsek ve on iki bin yıl önce yaşadığımız
o dünyaya geri dönebilsek. Ama ben sana demiştim o cennette, yeme
şu ağacın meyvesinden. Sonsuzluk içinde sonsuzluk, sonlu olmaktır.
Dinlemiyorsun ki laflarımı. Hep kendi bildiklerini okuyup yazıyorsun
ve beni tahrik edip duruyorsun. Deli ediyorsun beni, deli.

ARKIN ÇALAPALA .
126
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Seni bu yaşam formundaki halinle de seviyorum ben. Başkası


olma kendin ol, böyle çok daha güzelsin. Ya gel bana sahici sahici, ya
da ancak gidersin. An1adın mı? Anlam adın!
Diyorum ki o sütlü neskafe içip beni beklediğin yerde kaç defa
bekledim seni, gelmedin. Aromalı çay içtiğimiz yerde kaç akşam seni
bekledim, gelmedin. ArkOpolis’te saatlerce, günlerce ağladım ben, hiç
haberin var mı acaba? Leo dik yaya geldin mi bir kerecik?
Bana martaval okuma ya! Bana martaval okuma! Alkestis’in o
kutsal adını da bir daha pis ağzına alma! Admetos’un onda biri kadar
olabilseydin, şimdiye on çocuğum elli torunum olurdu, beş yüz düğün
yapmış sayılırdık. Bir sürü altınımız olurdu. Aptal!
Sözlerimle seni kırmam icap ettiği için üzgünüm, özür diler,
gözlerimle gözlerinden öperim. Sevgilim. Canikom. Ruhum Benim.
Bu ayrılık katlanılır gibi değil. Fakat en başta karar verdiğimiz
o çok önemli işi bitirmeden bir araya gelmemiz imkânsız. Kime hangi
sözü verdiğimizi sen benden çok daha iyi biliyorsun sevgilim. Lütfen,
lütfen biraz daha sabret. Ben seni en fazla “bir yıl” içinde bulurum ve
sonsuza kadar birlikte yaşayacağımız şartları üretirim. Hiç üzme sen
kendini. Yazman gereken kitapları yaz. Gözlerin kör olsun! Ben öper,
geçiririm o körlüğü de, ıstırabı da, kaderi de, kefeni de. Bana güven!
Şarkı konusunda söylediklerini geçmişte yaşadığımızı hemen
hatırladığım için sana olan öfkem ki öfke veya kin diyemiyorum, sen
çok iyi biliyorsun neden diyemediğimi, neyse işte, Mısır’da yaşamıştı
değil mi o seslerin tamamına hükmedebilen alim. Onu hatırladım ben
ve haklı olduğuna karar verdim. Ona zaman mektubu yazayım mı?
Bir araya geldiğimizde iki dünyanın da bütün kurallarına göre
hareket etmemiz gerekecek sevgilim. Sana öğrettiğimiz gibi, kırk gün
kırk bir gece süren bir düğünü hem burada hem de orada tezgâhlama
gerçeği ile baş başa kalacağız. Sakın ürkme! Azıcık sert ol ya!
Zaman Mektubu tamlamasını ilk defa ben kullandım, bak!
Bu mektubu okuduktan sonra, eğer ki beni sabırla beklemez
ve benden başka herhangi bir kadınla birlikte olursan, şu çok güvenip
Allah dediğin tanrı, seni en büyük cezalarıyla cezalandırsın inşallah!
Bütün bu söylediklerime rağmen, bana olan aşkında “en ufak”
bir ciddiyetsizlik, en ufak bir parçalanma görürsem, duyarsam yahut
hissedersem, yemin ederim gelir seni bulur ve dilim ile lime ederim.

ARKIN ÇALAPALA .
127
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yetti artık. Ya sevişelim ya da ölelim. Sev ki bir ol alım.


Şunu asla unutma! Roman Empire zamanında yaptığımız gibi
yaparsan, piano dinlemek yerine oyun havası dinleyip göbek atarsan,
“asla” üşümez, kesinlikle ölmezsin. Ayrıca romanların imparatorluğu
bilmem kaç yıl sonra bitecek, diye haber aldım. Kimler bunu yapmaya
niyetlendiyse hepsini tek tek bulmalı ve öldürmelisin. Zeus’a borcun
var, sakın unutma! Benim Paris formunda attığım okların bedelini de
ödeyeceksin. Hatırlatayım, dedim. Mizacım böyle, işine gelirse!
Öyle kolay değil bizden kız almak, eh be serserim benim. Öyle
basit değil mitolojiden rol çalmak, deli dolu sevgilim. Kor gibi sıcak
ya da sular gibi serin bir aşksa çok istediğin. SadeCe ben değil hayalim
de olmalı deliCesine beklediğin. Fat Boy Slim, Acid 8000. .
Aman tanrım! Az daha unutacaktım! Anahtarlarına farfümün
gölgesinden kamera yerleştirmiştim. Eve girip çıkan veya girip çıktım
dediğin herkesi biliyor, tanıyorum. Bunu neden yapıyorsun? Ben, sen
olmadan bir nebze dahi uyuyamazken, sen o başka başka insanlardan
ne medet umuyorsun? Kendine nasıl bir gelecek tasarlıyorsun acaba?
Ne işler çeviriyorsun bakalım? Tasarladığın gelecekte olmamı istiyor
musun yoksa istemiyor musun? Onu bilelim de ona göre davranalım.
Az önce sahne amirinden bir fırça yedim ki sorma! Ağacımızın
altındaki filiz közlenmesi oyuna zarar veriyormuş. Bir ağacın altında
aynı ağacın filizleri çıktığında meyve çiçeklerinin kafası karışıyormuş
ve bu yüzden ağaç zehirleniyormuş. Bu durumda oyun bozulurmuş.
Sana diyorum ama anlamıyorsun, neden ayrıldığımızı anlama
istersen, istersen de anla! Biz ayrılınca olan biten her şeyi, sen kendin
yapıyorsun sonra da boku bana atıyorsun! Rica ederim yapma!
Fransız sinemasına bok atacağına, otur bir bak “yeşilçam”ına!
Simha Kataha’yı yazmak varken, ne uğraşıyorsun o romanla! Her şeyi
bildiğinden emin olmadan, hiç kusura bakma, alamam seni yatağıma!
Chris De Burg, Lady In Red.
Seni sevdim.
Seni seviyorum.
Seni seveceğim.
Maria Carey, Without You.

ARKIN ÇALAPALA .
128
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Onuncu Bölüm
MARION COTILLARD
Lena Chamamyan | Love In Damascus | 05:04
Güneş’i ışıklı, Ay’ı da parlak kılan, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz
için Ay’a bir takım menziller takdir eden O’dur. Allah bunları bir
gerçeğe ve hikmete binaen yaratmıştır. … Onların oradaki duası
“Allah’ım seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz.” sözleridir. Orada
birbirleriyle karşılaştıkça söyledikleri ise “selam” dır. Onların
dualarının sonu da şudur: Hamd, alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.
… İnsana bir zarar geldiği zaman yan yatarak, oturarak veya ayakta
durarak bize dua eder. Fakat biz ondan sıkıntısını kaldırınca, sanki
kendisine dokunan bir sıkıntıdan ötürü bize dua etmemiş gibi geçip
gider. İşte böylece haddi aşanlara yapmakta oldukları şeyler güzel
gösterildi. … Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım. Allah da onu
size bildirmezdi. Ben bundan önce bir ömür boyu içinizde durmuştum.
Hala akıl erdiremiyor musunuz? … İnsanlar sadece bir tek ümmetti,
sonradan ayrılığa düştüler. … Güzel davrananlara daha güzel karşılık,
bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir toz, kara leke bulaşır ne
de bir horluk gelir. İşte onlar cennet ehlidirler. Ve onlar orada ebedi
kalacaklardır. … Orada herkes geçmişte yaptıklarının ne olduğunu
anlar. Artık onlar gerçek sahipleri olan Allah’a döndürülmüşlerdir. …
İşte O sizin gerçek Rabbiniz olan Allah’tır. Haktan ayrıldıktan sonra
sapıklıktan başka ne kalır? O halde nasıl sapıklığa
döndürülüyorsunuz? İşte böylece Rabbinin yoldan çıkanlar
hakkındaki “Onlar inanmazlar.” sözü gerçekleşmiş oldu. … Onların
çoğu zandan başka bir şeye uymaz. Şüphesiz zan, haktan, ilimden
hiçbir şeyin yerini tutmaz. Allah onların yapmakta olduklarını pek iyi
bilendir. … Onlardan seni dinleyenler vardır. Fakat sağırlara, üstelik
akılları da yetmiyorsa, sen mi duyuracaksın? Onlardan sana bakan da
vardır. Fakat gerçeği göremiyorlarsa, körleri sen mi doğru yola
ileteceksin? Şüphesiz ki Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez
fakat insanlar kendilerine zulmederler. … Her ümmetin bir
peygamberi vardır. Peygamberleri geldiği zaman aralarında adaletle
hükmedilir ve onlara asla zulmedilmez. … Her ümmetin bir eceli
vardır. Ecelleri geldiği zaman artık ne bir saat geri kalırlar ne de ileri
giderler. … Kazanmakta olduğunuzdan başkasının karşılığını mı
bulacaksınız? … Ne zaman sen bir işte bulunsan, ne zaman Kur’an’dan
bir şey okusan ve siz ne zaman bir iş yaparsanız, işte o işe daldığınız

ARKIN ÇALAPALA .
129
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

zaman bir mutlaka üstünüzde şahidizdir. Ne yerde ne gökte zerre


ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak, gizli kalır. Bundan daha küçüğü
ve daha büyüğü yoktur ki apaçık kitapta, Levh-i Mahfuz’da
bulunmasın. … Bilesiniz ki Allah’ın dostlarına korku yoktur, onlar
üzülmeyecekler de. Onlar iman edip takvaya ermiş olanlardır. Dünya
hayatında da ahirette de onlara müjde vardır. Allah’ın sözlerinde asla
değişme yoktur. İşte bu büyük kurtuluşun kendisidir. … Allah
hakkında yalan uyduranlar asla kurtuluşa eremezler. … Sonra onun
arkasından birçok peygamberi kendi toplumlarına gönderdik. Onlara
mücizeler getirdiler. Fakat onlar daha önce yalanladıkları şeye
inanacak değillerdi. İşte haddi aşanların kalplerini biz böyle
mühürleriz. … Senden sonra geleceklere ibret olman için bugün senin
bedenini cansız olarak kurtaracağız. İşte insanlardan birçoğu
hakikaten ayetlerimizden gafildirler. … Kendilerine ilim gelinceye
kadar ayrılığa düşmediler. … Gerçekten haklarında Rabbinin hükmü
sabit olanlar, kendilerine bütün mucizeler gelmiş olsa bile, elem verici
azabı görünceye kadar inanmayacaklardır. … Eğer Rabbin dileseydi,
yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen
inanmaları için insanları zorlayacak mısın? Allah’ın izni olmadan hiç
kimse inanamaz. O, akıllarını kullanmayanları murdar, inkarcı kılar.
De ki: Göklerde ve yerde neler var! Bakın da ibret alın! Fakat
inanmayan bir topluma deliller ve uyarılar fayda sağlamaz. … Biz
peygamberlerimizi ve aynı şekilde iman edenleri kurtarırız.
İnananları üzerimize bir borç olarak kurtaracağız.
“Zaman öyle cins bir mefhum ki onda, onun içinde ne istersek
yaratabiliriz. Onunla her türlü oyunu çevirebiliriz ve her türden icat
için bilenebilir yahut bekleyebiliriz. Hayal ettiğimiz bir şeyin olması,
imkansızlık dairesine ulaşamadığı için mümkün dairesine dahil olur.
Bu sırf Allah böyle istediği ve dilediği içindir. İsterseniz, verilmiş tüm
emirlere uyan kuklacılar yapabilirsiniz insanlardan. Ve isterseniz bu
insanlara her şeyi yaptırır, her düz golü attırır, her takıyı taktırır, her
tatlıyı tattırırsınız. Önemli olan her şeyi sabitlerini ve değişkenlerini
görüp, bilip ona göre dilemek ve oldurmaktır ki bunu Allah rızası için
yapmak şarttır. Allah istemezse bizler iste yemeyiz. İster inanın ister
inanmayın, işin aslı tam olarak budur. Allah beni affetsin! Amin!”
Kutsal kitaplardaki önemli ayetlerin hepsini, evin duvarlarına
yazmış ve günlerce, haftalarca o ayetler üzerlerinde düşünmüş. Ayet
aralarına kendi çıkarımlarını da ekler. Tatlı. Öyle birisi Harabi.

ARKIN ÇALAPALA .
130
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bundan yirmi yıl önce yaşadığı o muhteşem geceyi çok iyi, en


kallavi ayrıntılarıyla hatırlıyormuş. Zamanın farkına böyle varmış.
Yine o uzun ve bariz ilginç günlerden birinde, şu özel ayrıntıyı
fark etmiş ve bütün hayatı bu sayede değişmiş. Tüm insanları, evet ya
evet, yeryüzünde yaşayan tüm insanları aynı demokrasi dahası aynı
“tek cumhuriyet” fikri altında toplamadıkça, geçmişte de gelecekte de
düzgünce yaptıklarının veya yapacaklarının hiçbir önemi olamazmış.
Zaman, insanlar, olaylar, mekânlar öylece akıp, geçip giderler,
varıp biterlermiş. İşte bu, Harabi tarafından ait olduğu zaman’da fark
edildiği için, son yirmi yıl içinde yazdığı ve yayınladığı bütün kitaplar,
bestelediği şarkılar ve müzikler ve yaptığı güzel albümler, çektiği çok
acayip filmler ve üzerinde çalıştığı bütün resimler hatta kadrajlar onu
işte şimdi içinde bulunduğu an’a getirdi.
Sonunda başardı. Çünkü İnsan Cumhuriyeti ilan edildi.
Harabi, öncelikle bu cumhuriyetin bir vatandaşı, sonra İnsan
Parlamentosu başkanının, ilk ve tekbaş danışmanıydı. Bugün ise tüm
dünyanın, aynı zamanda da tüm insanların ilk halifesi seçildi.
Ben size Harabi hakkında bilinen en ürkütücü hikâyeyi net bir
çırpıda anlatayım ki onun ne derece hırslı, ne kadar tehlikeli ve sabır
dolu bir insan olduğunun farkına varıp içinde bulunduğunuz yanlışlık
ve kötülük zincirinden kendinizi ve çevrenizdeki iyi insanları bir an
evvel kurtarın Sayın Kraliçe! Hikâye aynen şöyle:
2023 yılının 23 Nisan gecesinin kuşluk vaktindeki sabahın ilk
sessizliğiyle “yalnız” kendisine eşlik eden kuşları ve kedilerle birlikte,
dünyanın en harikulade şehrinin kıssa salıncak sahilinde dua ederek
yürüyordu. Kaderi ölü kazası ise diri bir lirik güvercine rastladı. Uzun
tırnaklarını kuşun ılıkötesi göğsüne geçirdi, kuşun o minnacık kalbini
yerinden söküp dikkatle inceledikten sonra koklamaya başladı. Biraz
sonra cebinden ilk sıvı tespit cihazını ani bir hareketle çıkarıp, kalbe
karışan tehlikeli bir sıvının varlığını da fark edip bu işin içinde bir bit
yeniğinin olduğuna karar verince, hepimizin ortak icadı olan ilk A1
marka cep telefonunu eline alıp şehir halkına şu mesajı yolladı:
“Ben Harabi. Bu şehirle birlikte birçok şehrin emiri ve yüceler
yücesi Allah’ın fakir kulu. Ben Halife Harabi. Şu anda elimde tuttuğum
kalbin sahibi olan cici kuşu, her kim ki kimyasal uyuşturucu destekli
silahıyla vurmuş, öldürmüştür, hemen olayın vuku bulduğu mekâna
gelsin. Eğer ki 26 dakika sonra hala gelmemişse, onu bulurum, kalbini
ARKIN ÇALAPALA .
131
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

sökerim, yerine de şu elimde tuttuğum kuş kalbini takarım, bilesiniz.


Allah’ın verdiği canı almak size mi kaldı, ey kepsi, densiz cahiller! An
itibariyle, bu mesele çözümüne kavuşuncaya dek, kimse, sakın, hiçbir
içeceğe elini dahi sürmesin. Allah yardımcımız olsun. Âmin.”
Böyle sinemanyak bir adamdan ve bir bu kadar donanımlı bir
zekâdan bahsediyoruz efendim. Harabi ve çevresindeki arkadaşları,
özellikle Cansu Canan ve Paris, hiç de öyle sandığınız üzere, dünyanın
en acımasız katilleri veya teröristleri değiller, aksine kendi yaşamları
ki gerçeklikleri şöyle dursun, hayatları pahasına bile bu cumhuriyetle
ilgili amaçlarından asla vazgeçmeyecek kadar mükemmel insanlar.
Bu konuda bana güvenebilirsiniz. Kendileriyle “sizin adınıza”
yaptığım tüm görüşmelerde, tüm isteklerinizi kabul ettiler lakin “şu”
anlaşmalardaki “loyalty” kelimesinin sakıncaları üzerinde durmakta
hala ısrar ediyorlar. Bu kelime anlaşmadaki taraflar arasındaki eşitlik
kavramını yok ettiği için, anlaşmanın anlaşma değil dayatma olduğu
konusunda ben de kendileriyle hemfikirim, majesteleri. Bu yüzden de
gerek lortlarınız gerekse avamınızla görüşüp ilgili düzeltmeleri bir an
evvel yaptırmanızı çok rica ediyorum.
Prenses Diana hala yaşıyor mu? Evet, majesteleri, o yaşıyor. O
bu yirmi küsür yıllık planın baş aktörlerinden biri ve ben yaklaşık on
dokuz yıldır yaşadığını biliyor lâkin size ses edemiyordum.
Aslına bakarsanız bizler yaklaşık yirmi yıldır bu “cumhuriyet”
fikri çerçevesinde görüşüyorduk ve Lady Di’nin sahte ölümünün reel
tasarımı Akın Şahin ve Harabi tarafından yapıldı.
Lady Di uzun yıllar bir adada hizmetkârları ile birlikte kalmak
konusunda anlaşmacı davrandı ve böylelikle teknolojik gelişmelerin
ışığında gerçekleştireceğimiz İnsan Ömrü Evrimi Devrimimize büyük
bir destek sağlamış oldu. Son yıllarda sevgili torunlarınızla görüşmek
konusundaki talepleri de yerine getirildiği için, aslında “her şey” sizin
istediğiniz şekilde gerçekleşmiş oldu majesteleri.
Fakat yine de, ben derim ki tedbir bizden, takdir Allah’tan.
Demek istiyorum ki Halife Harabi başta olmak üzere, bu ekip
çok akıllı, çok erdemli ve bir o kadar da tehlikeli.
Aman, diyeyim, bir daha ajan kaçırmak, çocuk ajan kullanmak
ve kelimeleri yerlerinden değiştirme suretiyle linguistik goller atmak
hevesi ve çabası içinde olmayınız majesteleri. Zira son çıkartılan tüm

ARKIN ÇALAPALA .
132
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kanunlar “kötü niyetli davranışların sahiplerinin” eğitilmeleri hususu


üzerinden aktif edilmekteler.
Harabi, Hümani ve Bisikletli Kızlar Çetesi, kesinlikle Melekler
Çetesi tarafından desteklenmektedir. Ve o melekler, size ve eşrafınıza
İsa söylemleriniz dolayısıyla epey kızgın. Bu konuda İsa’nın sözlerini
de Kur’an’dan okumanızı tavsiye ederim.
Aşık Olamayan Masalcılar konusunda pek de endişe etmenize
gerek yok çünkü kendileri yalnızca gerçeklik deneni hızla bozabilme
kabiliyetleri sayesinde bu kadar uzun süre gündemde kalabiliyor.
İçlerinde Esra Rengiz isimli bir bayan var. Onun soyu da sizin
soyunuz gibi oldukça asil. Ve Esra R. Harabi’yle ilişkisi dolayısıyla ne
zaman ne yapacağı asla kestirilemeyen kişiler listesinde, her daim bir
numara. Halife ve Başkanlık seçimlerinde, bunların arasındaki savaşı
ve ne derece büyüyebildiğini, siz de fark etmişsinizdir, umarım.
Esra Rengiz’in güvendiği insanların sayıları öyle çok da fazla
değil. Lakin içlerindeki Audrey Alkestis isimli şık varlığın ehemmiyeti
oldukça yüksek. Bu kişil de ne zaman ne yapacağı, neyi nasıl yapacağı
hiç belli olmayanlardan. Melekler Çetesi’nin “iki ihtarlı” üyelerinden
olması ise cabası. Aslına bakarsanız işin başında Akın Şahin o denen
adam var. Geçmişte tüm devletlerde kadrolu bürokratlar yetiştirdiği
için, Akın Şahin’in uluslararası politika ve oyunlarda ciddi etkileri her
zaman olmuştur ve olacaktır. Kendisinin “o dünya ahiret kankamdır”
dediği insanlar ise Yedi Kral Çetesi elemanları ile Harabi, Arkın Ç. ve
Hümani’dir. Unutmayın ve asla umutturmayın lütfen! UNyutmayın!
Hümani de Harabi gibi, tüm ilimleri kullanım haklarına sahip
olduğu için, meleklerden tutun da evliyalara hatta ki peygamberlere
kadar herkesle iş çevirebiliyor. Allah’tan izin almayı biliyor bunlar.
İki taraf da şeytanın peşinde aslında. Fakat bir taraf, Allah’ın
huzuruna kavuşmayı dilerken, diğer taraf kendi huzurlarını düşünüp
durduğu için aralarındaki bu savaş gün geçtikçe büyüyor. Bu savaşın
ortasında kalmaktansa Harabi ile Hümani’nin tarafında olmayı seçip
“Yedi Kral” üyeliği talep etmeniz harika oldu. Talebiniz kabul edildiği
zaman çetenin adını Sekiz Kral olarak değiştirmeye kalkmanız ciddi
ciddi sizden beklenen bir davranış olacaktır. Umarım ki sekizinci kral
olarak dünya ve yaratılış tarihine damganızı vurursunuz kraliçem.
Harabi’nin de Hümani’nin de en zayıf noktası aynı: Kadınlar!

ARKIN ÇALAPALA .
133
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Harabi geçmiş yıllarda kısa süren ama çok etkilendiği bir aşkı
ve sarsıntılarını hala atlatabilmiş değil bence. Bu kızın adı Ceren. Ama
bu günlerde evli olduğu kadın GGG. Gözleri Güneş Güzel derseniz her
Allah’ın kulu onu tanır. Çok güzel gözleri var. Bu Harabi’nin bir de ilk
kadın halifemiz deyip durduğu Müjgan isminde bir yardımcısı var. Bu
kadın ikinci halife efendim. Ve asıl dikkat edilmesi gereken kişi o.
Müjgan, bu hayata geldiği günden beri işi sadece halife olmak
üzere yetiştirilen nadir insanlardan biri fakat çok ama çok donanımlı.
Bir defasında tek başına bir alay bedeviyi öldürdüğü rivayet ediliyor
ama bu işin arkasındaki asıl kişinin GGG olduğu söylentisi de mevcut.
Müjgan’ın en yakın arkadaşı Fransız sinemasından sizlerin de
yakından tanıyor olduğunuz Marion Cotillard efendim. Marion C. salt
Hristiyan olmasına karşın Müslümanlığın tüm emirlerine uyduğu için
mümin kabul ediliyor ve kendisine aşırı güven duyuluyor.
Marion C.’nin kocasından tutun da Tom Cruise’ye kadar fazla
fazla sinema erbabı var bu işin içinde. Herkesin Evangelist Sandığı bu
insanlar aslında dünyanın en mümin varlıkları, Allah’ın en mümin kul
ve sevgilileri bana sorarsanız. Sormazsanız, siz bilirsiniz.
Sizi yazlık sarayınızdaki geyiklerin gözlerine taktıkları kamer
vari kameralarla takip ettiklerini de bilmenizi isterim. Take Care!
Faizi bitirmeleri, Türkiye esaslı denemeyle başlattıkları o, her
bilgiyi kimlik kartlarında işleme ve kullanma tezgahı sayesinde, ufak
bir an meselesi. Vergi, tapu, satın alma, nüfus, sigorta, her şeyi tek bir
kart üzerinden yaptırıyorlar ve bu sayede kimse kimseyi dolandırıp
duramıyor. Bu sayede malın içten veya gizliden arttırımı da duruyor.
Faizi bu kadar kolay bitirebildiklerine göre, her şeyin çözümü
ellerindedir, isterlerse Süleyman Mabedi’ni bile inşa edebilirler diye
düşünüyorum Kraliçe hazretleri.
Ben daha ne diyeyim ki! Hümani artık tek başkan!
Ben daha ne diyeyim! Harabi artık halife!
Ben daha ne diyeyim! Pianoları aktif!
Ben daha ne diyeyim ki!
Sincerely Yours.

ARKIN ÇALAPALA .
134
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

On Birinci Bölüm
PARİS
Dead Can Dance | Agape | 06:55
Bu kitap, Kur’an Allah’tan başkasına ibadet etmemeniz için indirildi.
… Ve Rabbinizden mağfiret dilemeniz sonra da O’na tevbe etmeniz
için indirildi. Eğer bu emirleri yerine getirirseniz Allah sizi tayin
edilmiş bir süreye kadar güzel bir şekilde yaşatır, fazlasını yapan
herkese de iyiliğinin karşılığını verir. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin
başınıza gelecek büyük günün azabından korkarım. … İyi bilin ki
onlar elbiselerine büründükleri zaman dahi, Allah onların
gizlediklerini de açığa çıkardıklarını da bilir. Çünkü O, kalplerin
özünü bilendir. Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı yalnızca
Allah’ın üzerinedir. Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda
bırakılacağı mekanı bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta, Levh-i
Mahfuz’dadır. O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda
sizi imtihan etmek için, Arş’ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı
günde yaratandır. Yemin ederim ki; “Ölümden sonra muhakkak
diriltileceksiniz.” desen, kafir olanlar derhal “Bu, açık bir büyüden
başka bir şey değildir.” derler. … Eğer insana tarafımızdan bir rahmet
tattırılır da sonra bunu ondan çekip alırsak, tamamen ümitsiz ve
nankör olur. Eğer kendisine dokunan bir zarardan sonra ona bir
nimet tattırırsak, “Kötülükler benden gitti.” der. Çünkü o şımarıktır,
kibirlidir. Ancak musibetlere sabredip güzel iş yapanlar böyle değildir.
İşte onlar için bir bağış ve bir büyük mükafat vardır. … Kim yalnız
dünya hayatını ve ziynetini istemekte ise, işlerinin karşılığını orada
onlara tam olarak veririz ve orada onlar hiçbir zarara uğratılmazlar.
İşte onlar ahirette kendileri için ateşten başka hiçbir şeyi olmayan
kimselerdir. Dünyada yaptıkları da boşa gitmiştir. Yapmakta
oldukları şeyler zaten batıldır. … Bu iki zümrenin, müminlerle
kafirlerin durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir.
Bunların hali hiç eşit olur mu? Hala ibret almıyor musunuz? …
Nihayet “Ey Yer! Suyunu tut! Ey Gök! Sen de suyunu tut!” denildi. Su
çekildi, iş bitirildi, gemi de Cudi Dağı’nın üzerine yerleşti. Ve “O
zalimler topluluğunun canı cehenneme!” denildi. … O halde sabret.
Çünkü iyi sonuç sabredip sakınanlarındır. … Günah işleyerek Allah’tan
yüz çevirmeyin. … Yürüyen hiçbir varlık yoktur ki O, onun
perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru yoldadır. …
Şüphesiz Rabbin kuvvetlidir, her şeye galip gelendir.

ARKIN ÇALAPALA .
135
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

… İbrahim’in karısı “Olacak şey değil! Ben bir kocakarı, bu kocam da


bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir
şey!” dedi. Melekler dediler ki: Allah’ın emrine şaşıyor musun? …
Emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine balçıktan
pişirilip istif edilmiş taşlar yağdırdık. O taşlar Rabbin katında
işaretlenerek yağdırılmıştır. … Firavun kıyamet gününde kavminin
önüne düşecek ve onları çekip ateşe götürecektir. Varacakları yer ne
kötü yerdir. Onlar burada da kıyamet gününde de lanete uğratıldılar.
Onlara verilen bu armağan, ne kötü armağandır. … Onlara biz
zulmetmedik fakat onlar kendilerine zulmettiler. … Rabbin haksızlık
eden memleketleri, onların halkını yakaladığında, O’nun yakalayışı
işte böyle şiddetlidir. Şüphesiz O’nun yakalaması pek elem vericidir,
pek çetindir. İşte bunda ahiret azabından korkanlar için elbette bir
ibret vardır. O gün bütün insanların bir araya toplandığı bir gündür
ve o gün bütün mahlukatın hazır bulunduğu bir gündür. Biz onu,
kıyamet gününü, sadece sayılı bir müddete kadar bekletiriz. O geldiği
gün, Allah'ın izni olmadan hiçkimse konuşamaz. Onlardan kimi
bedbahttır, kimi mutlu. Bedbaht olanlar ateştedirler, orada onların
öyle feci nefes alıp vermeleri vardır ki. Rabbinin dilediği hariç, onlar,
gökler ve yer durdukça, o ateşte ebedi kalacaklardır. Çünkü Rabbin
istediğini hakkıyla yapandır. Mutlu olanlara gelince, onlar da
cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar
da orada ebedi kalacaklardır. Bu bitmez, tükenmez bir lütuftur. … O
halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi
dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin çünkü O sizin yaptıklarınızı çok iyi
görendir. Zulmedenlere meyletmeyin, sonra size ateş dokunur,
cehennemde yanarsınız. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur.
Sonra O’ndan da yardım göremezsiniz. Gündüzün iki ucunda, gecenin
de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu,
öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır. Sabırlı ol! Çünkü Allah güzel
iş yapanların mükafatını zayi etmez. Sizden önceki asırlarda,
yeryüzünde insanları bozgunculuktan alıkoyacak faziletli kimseler
bulunsaydı ya! Fakat onlardan da kurtuluşa erdirdiğimiz az bir kısmı
görevlerini yaptılar. Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın
peşine düştüler. Zaten günahkar idiler. Halkı iyi olduğu halde, Rabbin
haksızlıkla memleketleri helak etmez. Rabbin dileseydi bütün
insanları tek bir millet yapardı. Fakat onlar ihtilafa düşmeye devam
edecekler. Ancak Rabbinin merhamet ettikleri müstesnadır.

ARKIN ÇALAPALA .
136
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Zaten Rabbin onları bunun için yarattı. “Andolsun ki cehennemi


tümüyle insanlar ve cinlerle dolduracağım.” sözü yerini buldu.
“Nereye gidiyoruz?” dedi Hümani.
“Paris! Paris’e gidelim.” dedi GGG.
“Neden Paris?” dedi Hümani.
“Paris’i görürüz.” dedi Marion C.
“Oradan da Prag’a geçip Akın Şahin’i alalım.” dedi Harabi.
“Olmaz! Konser var; tam elli dokuz saat sonra. Herkes Piano
İstanbul’da olmalı!” dedi Hümani. Uçan saraya Kudüs’te katılmıştı.
“Çok tatlısınız! İyi ki varsınız. Sizi seviyorum.” dedi Lady Di.
Herkes sustu. Hep uçan saraydakiler onu ilk defa görüyordu.
Her zaman yaptığı gibi kimseye çaktırmadan kanka Müjgan’ın
yanında beliren Harabi, ikinci halifenin kulağına eğildi ve fısıldadı:
“Müjgan! Bir sigara sarsana be! Çok canım sıkılıyor. Hem daha
yarım saat var. Haydi be Müjgan! Neşemiz yerine gelsin biraz.”
“Uyuşturucuyla ilgili kanun hala geçmedi. Çok fazla narkotik
tepki aldık, haberin olsun Harabi.” dedi Hümani. (Yavaşlatır bak!)
“Neden anlamıyorsunuz? Uyuşturucu Allah’a yaklaştırıyor. O
zaman da rant, rüşvet, yolsuzluk ve daha birçok suç, haram, günahlar
bitiyor. Kafir devletler uyuşturucuyu yasaklıyorlar çünkü bu sayede;
içki, sigara, ilaç, makyaj malzemesi ve daha birçok şey üzerinden gelir
elde edip halkları sömürebiliyorlar. Yormayın beni ya!” (Aptal!)
“Çok yanlış düşünüyorsun Harabi. Uyuşturucu zararlı, hem de
çok zararlı. Yasaklanmak zorunda çünkü toplumu, düzenini bozuyor.
Bunu anlamak istemiyorsun, ne dense!” dedi GGG. (Sürekli uyu!)
“Bunları biliyorum ama iyi incelersen uyuşturucunun serbest
bırakıldığı ve denetimli olarak, faturalı satıldığı toplumlardaki refah
seviyesi, diğer toplumlara kıyasla çok daha yüksek. Ben zaten burada,
özendirelim, demiyorum. Fakat bu zıkkımı içen şu masum insanların
ölmesini de asla istemiyorum. Herkes bizim gibi organik, profesyonel
takılmıyor. Zaten kargaşanın asıl sebebi de bu ki! Bu işi bilmeyenlerin
öldürücü kimyasalları türlü türlü pis uyuşturucuya katmak suretiyle
insanları zehirliyor olması. Bu durumu ise sadece eczaneler aracılığı

ARKIN ÇALAPALA .
137
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ile “devlet kontrolünde yapılan satışlar” durdurabilir. Hem bu sayede


elde edilecek vergi de cabası.” dedi Harabi, fazlasıyla rahattı.
Hümani Harabi’yi desteklercesine konuşmaya başladı.
“Aynı şey, Atatürk konusunda da yaşanıyor aslında. Atatürk’ü
sevdiğini sananlar heykellerini her tarafa dikiyor. Ancak Allah’ı daha
çok sevenler, sırf bu heykeller de “put” diye, Atatürk ve sevgisinden
uzaklaşıyor. Düşünebiliyor musunuz? Sırf; insanlar Atatürk’ü görüp
sevmesin diye heykellerini dikiyorlar. Tuhaf! Allah’ı sevenler putları
sevmez çünkü. Haksız mıyım?”
“Haklısın Hümani, hem de çok haklısın. Bütün bunları masum
halklara etraflıca anlatmalıyız.” dedi Harabi.
“Doğru diyorsunuz ya! Atatürk’ü gerçekten sevseler, her yere
heykellerini, putlarını koyup inanan insanların kalplerindeki Atatürk
sevgisini azaltmaya uğraşmazlardı. Demek ki asıl Atatürk düşmanları
bunlar. Kim çıkartmış bu heykel dikme işini, araştırmak lazım. Bütün
milletlerin asıl düşmanları da bunlar bence.” dedi Müjgan.
“Bırakın şimdi boş lakırtıyı da şu oyun işini konuşalım. Zaman
epey yaklaştı, hala bir şey yapmadık.” diyerek çevrimiçi sohbete dahil
oldu Akın Şahin. Herkes onu öldü bilir oysa o ne işler çeviriyor.
“Dinliyoruz seni.” dedi Harabi.
“Oyunu “tek kişilik oyun” olarak kuralım. Kadın versiyonunda
Emma Stone, erkek versiyonunda ise kocası bu role uygun gibi.”
“Oyunu anlat, efendi!” diyerek uyardı Harabi Akın Şahin’i. Bu
serzenişten sonra ortam iyiden iyiye sessizleşti.
“Oyuncu sahnenin ortasında sade oturmaktadır ve kulağında
kulaklık takılı, müzik dinlemektedir. Bu müzik İnsan Cumhuriyeti’nin
resmi marşı olabilir. Olma ya da bilir elbette.” dedi Akın Ş.
“Spente Le Stelle mi?” diye sordu ikinci halife Müjgan.
“Public Memory, The Line olabilir. Çok önemli değil. Önemli
olan oyun. Oyunu iyi kurarsak gerisi zaten gelecektir.” dedi Akın Ş.
“Devam et!” dedi Anıl Özbek. İlgiye ihtiyacı varmış gibi esnedi.
“Sen anlatsana Anıl! Bu serseriler iki de bir sözümü kesiyor.”
“Dinleyelim lütfen!” dedi Paris. Dikkatle dinliyordu.

ARKIN ÇALAPALA .
138
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Anıl Özbek, zekice konuştuğunda dudaklarını ısırarak herkesi


sustaracağını uzun zamandır bildiği için, görüntülü konuşma başlattı
ve sakin tavırlarla anlatmaya başladı. Kadın dediğin böyle olur!
“Oyuncu, perde açıldığında sahnenin ortasında oturup müzik
dinliyor. Fakat seyirciler onun dinlediği müziği hiç duymuyor. Her bir
noktada yani vuruşta, oyuncu iyi bir pandomim sanatçısının edasıyla
davranıyor ve sahnede oyuncunun hareketlerine bağlı olan “organik”
ışıklandırma izliyoruz. Maddeler de sahnedeki ışığa uyumlu, görünüp
kayboluyorlar. Birinci Perde bu kadar. İkinci Perdede; oyuncu tıpatıp
aynı hareketleri yapıyor. Sahne, ışıklar, dekor; birinci perdedeki gibi.
Tek fark var; bu defa seyirci de müziği duyuyor. Bu arada iki perdenin
de sonunda “gökkuşağı” görüyoruz sahnede. Üçüncü Perdeyi şimdilik
bıraksak. Nasıl anlatırım, bilemedim doğrusu.”
“Anlat anlat, zevkli oluyor.” dedi Tarkovski.
“Evet anlat lütfen, çok eğlenceli olacağa benziyor.” diye ekledi
Hümani. Bakışları Marion C.’nin bisikletine yöneldi.
“Of ya! Ben oynamak isterim bu oyunda.” dedi Marion C.
“Masum musun kızım?” dedi Harabi Marion C.’ye.
“Üçüncü Perdede, oyuncu ve bir orkestra siyahlara bürünmüş
olarak karşımıza çıkıyor. Şarkıyı bu defa akustik olarak orkestradan
ve oyuncudan “canlı” performans şeklinde dinliyoruz. Ve gökkuşağı,
alkışlar, falan filan.” diye tamamladı Akın Şahin.
Muhteşem bir sessizlik oluştu.
“Senaryoyu bitirdiğinizde; sakın unutmayın! Bir kopya Kings
Collage London arşivlerine, bir kopyası Monocle, bir kopyası da Tate
London’a gönderilecek.” diye uyarıda bulundu Cansu C.
“Orası kolay. Biz şarkıyı seçemedik.” dedi Akın Ş.
“Şarkıyı Serkan Alkan’a sorun Müjgan!” dedi Harabi.
“Hemen soruyoruz.” dedi Müjgan. A1’ine dokundu.
“Evet, Serkan A. Bu işleri bizden iyi biliyor.” dedi Hümani.
“Bjarno, Factor 30. Pryda, The End. Yahut: Melody Gardot,
Preacherman. Bunlardan biri iyi olur, diyor Serkan A.” dedi Müjgan.
“Preacherman olsun. O en iyisi.” diye hızlı bir oylama başlattı
Harabi. Oylama sürerken şunlar konuşuldu:

ARKIN ÇALAPALA .
139
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Hello Melody, we want to use your song preacherman…”


“Buse Yıldırım ve Semiha Şahin tamam mı?”
“Semiha benim kızım yahu, ikna ederim, sıkıntı olmaz.”
“Tarsem? Kabul etti mi? Son zamanlarda durumu pek vahim.”
“Kabul etti. Buse Yıldırım da okey verdi. Altın istemiyorlar.”
“Köpekler ve sahiplerinin ürettikleri terörle hayvan haklarını
savunan dernekler arasındaki bağlantıyı deşifre ettiniz mi?”
“Evet, tam yetmiş yedi kasabada, insanları şehre kovmak için
köpek terörü üretip kasten toplum düzenini bozmaktan dava açtık.”
“Bazı tecavüzler de bunlarla bağlantılı çıkabilir. Dikkatli olun!
Terör demek kadınlar göçtü demek. Kadın göçlerinin temel sebepleri
aşksız yaşamlar, boşanamama, tecavüz, taciz, dayak, para-gıda-köpek
terörü ki çocukların özgürlüğünü de kısıtlıyor bu köpekler.”
“Aşiret hukuku ve kasten cinayetler de cabası. Bunları kökten
temizleyeceğiz. Aile Hukuku ile Kur’an’daki bazı hükümler çakışıyor.
Allah, zorluk çıkartmayın, isteyen boşansın, derken, devlet boşanma
süresini uzatıp aileleri yıpratıyor, kadınların özgürlüğünü kısıtlıyor,
iki tarafı da zinaya itip robotlaştırıyor. Unutmayın ki en doğrusunu
ve doğru vakti Allah bilir. Devlet nereden bilsin süre okumayı tabii!”
“En doğrusunu Allah bilir, çünkü Allah her şeyi işiten ve gören
olduğu için bilendir. Her şeyi O bildiği için, hüküm vermek de O’nun
hakkı oluyor.” dedi Müjgan. Bilene ezberleten ender kadındır.
“Harabi, ikinci halife hakkında bir haber duyduk. Eli çok ağır,
diyorlar, doğru mu?” dedi Paris. Kahkahalar uçansa raya dağıldı.
“Müjgan! Uzat hele, tartalım şu elini.” dedi Harabi.
“Şu, adım Kerim, yakalarsam dikerim esprisi vardı. Ekleme de
yapmışlar, adım Abdulkerim, Kerim yakalar ben dikerim, diye. Bu işi
temizlemek için yetki isteğimi oyluyorum arkadaşlar.” dedi Müjgan.
“Bilinçaltı Tecavüzleri isimli bir kitap yazıyorum. Siz kafanızı
takmayın. Bu konuları kökünden halledeceğim.” dedi Arkın Ç.
“Bilinçaltı tecavüzleri en çok çocuklara yapılıyor.” dedi Paris.
“Not aldın mı Cansu?” dedi Hümani. Adam dediğin böyle olur.
“Aldım.” dedi Cansu C.. İşi gücü iş güç! İşi güç, gücü iş!

ARKIN ÇALAPALA .
140
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Çifte vatandaşlık olayı bitecek. Nota lal’ım. Tüzel kişiliklerin


hepsi e-devlete bağlanacak. Vergi, para, sigorta, sağlık, nüfus, kimlik,
seçim, eğitim işlemleri, bankacılık, tapu işlemleri, bütün o şirketlerin
yönetimlerindeki ortaklık payları, aklınıza neler geliyorsa, hepsi ama
hepsi e-devlet üzerinden yapılacak, tek bir ID karttan yapacağız ve bu
kart banka kartı olarak da kullanılacak. Bu sayede dolandırıcılık hızla
bitecek. Faiz de bitecek. Bu konudaki toplantı haftaya Kyoto’da.”
“Tüzel kişiliklerde nasıl olacak ki, ben anlamadım.” dedi GGG.
“Kamu işlemlerinde nesne ve özne rolleri açılacak. Çok ortaklı
işlemlerin hepsinde, işi yapanların yaptıkları işlem, hem ilgili ekrana
yansıyacak hem de ID karta işlenecek. Sorumluların takibi için bu da
şart. Örnek; bir vekil kanun çıkardıkça zenginleyecek ve yanlış kanun
çıkarınca cezalandırılacak. Her kanunu, ilgili bir kişi üstlenecek, ama
herkes oylama yapacak. Kısacası herkesin her anını kaydedeceğiz.”
“Hayır, sistem kaydedecek ve biz sadece acil ihtiyaç duydukça
kayıtları inceleyeceğiz. İnsanlar bunu bilerek mutlaka daha sorumlu
davranacaklardır.” Harabi’nin sesinde iman kaynaklı güven vardı.
“Sermaye arttırımını unuttunuz beyler.” dedi Cansu C.
“Ortada tüzel kişilik yokken sermaye arttırımı olamaz Canan.
Mal veya iş kiminse, gelişmeler sade onun ekranından yürütülecek ve
takip edilecek. Adam olan hangi limitte neyi arttırıp neyde kısacağını
bilir zaten ama sistem de tüm bunlara uygun şekilde uyarı yapacak.”
“Finans sistemimizin çökmesi bu defa gerçekten imkansız.”
“Cansu! İşi bozan tütün değil filtrelerdi çoğu zaman.”
“Anlamadım.” dedi Cansu C. Noktaların eksildiğini fark etti.
“Ben anladım, Harabi zıvanadan çıktı yine, hemen sarıyorum.
Sana da sarayım mı Hümani?” dedi Müjgan ve gülümsedi.
Hümani, deyimin tam anlamıyla, “ayakta uyuyor”du.
“Ay çok sıkıldım. Di! Bize cenneti anlatsana!” dedi Cansu C.
“Evet Di! Bize melekleri anlatsana kız! Allah’la görüştün mü?
Orada insanlar nasıl giyiniyorlardı?” diye sordu GGG.
“Bayanlar baylar! Piano İstanbul’a iniş için son bir dakika. Di!
Lütfen içeride anlat bize anılarını. Kaçma bir yere! Seni bulmak öyle
zor ki! Bugün bitirelim bu işi.” dedi Müjgan.

ARKIN ÇALAPALA .
141
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“İyi o zaman, prova sonrası herkesi kulisime bekliyorum.”


“Herkes teyit ediyor mu arkadaşlar? Di, prova sonrası, kendi
kulisinde cenneti anlatacak bize. Oley!”
“Harabi izin verirse.” dedi Lady Di.
“Aynen.” dedi Tarkovski.
“Siz nasıl arzu ederseniz sevgili prenses Di. Vakit bulabilirsem
sizi dinlemeyi ben de çok isterim.” dedi Harabi.
“Bak bak, laflara ba hele!” dedi Müjgan.
“Cebrail ile din kardeşi olan sizsiniz be kuzum. Asıl bizler sizi
dinlemek isteriz.” dedi ve gülümsedi Prenses Diana.
“Azrail ile de din kardeşiyiz Di, onu unutmayalım.”
“Daralıyoruz.” diye tüm ekibi uyardı Cansu C.. Uçan sarayımız
daraldı, daraldı, daraldı ve de altın bisiklet etrafında kenenlenen tüm
dronlar birbirlerinden ayrıldı ve birer elbise olup yürümeye başladı.
Ekipteki herkes, Piano İstanbul’un giriş kapısında günlerdir
kendilerini bekleyen yüzlerce hatta binlerce mümini, değişik türden
hareketlerle selamlıyor ve birer birer Piano İstanbul’a giriyordu.
Giriş kapısının ön ündekilerin ellerinde tuttuğu pankartların
üzerlerinde şunlar yazıyordu. Kameralar her şeyi canlı yayınlıyordu.
“Zalimin zulmü varsa sevenin Allah’ı var!”
“Hümani! Seni rüyamda gördüm kimbilir kaç kere.”
“GGG! Gözleri Güneş Güzel Harabi’yi rahat bırak.”
“Cansu Canan, nerelerdesin kuzum?”
“Akın Şahin! 26 Temmuz 2031 yaklaşıyor.”
“Tanita Tikaram’ı Piano İstanbul’a getirin lütfen!”
“Başkan Hümani, Halife Harabi, diğer herkes birer mani!”
“Manifatura, MoneyFuture!”
“So Tell The Girls: They Are Back In Town.”
“AyaSofya sizinle gurur duyuyor!”
“Çarşının Stadı size helal olsun kanka!”
Bu sonuncu, fazla tuhaf slogan Beşiktaş taraftarlarından Çarşı
grubu pankartıydı muhtemelen. Piano İstanbul’un ilkyeri İnönü Stadı

ARKIN ÇALAPALA .
142
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

olarak onaylandığında, kamusallaştırmalar esnasında bu seri taraftar


grubuyla ufak tefek sorunlar yaşanmıştı.
“Alem buysa Kral Harabi! Ama unutma mülk Allah’ındır.”
“Hümani Kudüs’te, Paris Paris’te! Bu nasıl iş efendiler!”
“Harabi! E-posta attım. Dikkatli oku! Rumuz: Simha Kataha”
“Harabi, sana üç yüz borcum vardı, buluşalım da vereyim.”
“Müjgan, okkalı kahve yapmadı ve evde kaldı!”
“Bir bir daha iki eder. Halifeden halife işte böyle ürer.
“Reis’in kankaları, eve hoşgeldiniz!”
“Bir isteğiniz varsa düşünmeniz yeter usta!”
“Amerika bölünecek, başka yolu yok!”
“Expose Dejavu! Expose Dejavu! Expose Dejavu!”
“Rüya Pamuk! Saçlarını kes! Nobelin bedelini öde lütfen!”
“Yeni Hayat! Yeni Hayat! Al sana yeni hayat!”
“Babanın bavulunda deden varmış! Doğru mu kız!”
“Avcı, Savcı ve Pilavcı yolda giderkene…”
“Tecavüzcülere şeriat! Hırsızlara şeriat!”
“Dişe diş, kana kan, tecavüzcüye tecavüz!”
“Allah Aşkına akıllı olun! Geceleri uyun, uyuyun!”
“Tamam, uzatmayın, eğlendik, bitti.”
“Biyoenerji ve Tantra öğret bize usta!”
“Yalancılar! Hani herkes Kur’an’ı ezberleyecekti!”
“Darılmaca gücenmece yok! Burası dünya! Ahirette sizin…”
“Bugün benim doğum günüm.”
“Dün gece resmini öptüm de yattım.”
“Soru Satan Adam! Bu işi bozar!”
“Audrey Alkestis’i sevenler çarşıyı terk etsin!”
“Esra R. Seviyorum ulan! Verin şunu bana!”
“Burası son durak! İnecekler için son fırsat!”
“Kavim göçlerinden bu yana ağlıyoruz!”

ARKIN ÇALAPALA .
143
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“İsim vermiyoruz beyler, dua ediyoruz!”


“İkindi namazı kaç rekat? Kaçı farz kaçı cihad!”
“Çarşı mümin olmayan herkese karşı!”
“Fener de şık! Or taya karışık!”
“Çirkinleşmeyin! Güzel kalmak sünnettir.”
“Farz-ı misal! O ne be!”
“Harabi! Limonata içtiğini biliyoruz. Şaka mısın!”
“Lady Di! En güzel kedi! Kraliçe asıl boku şimdi yedi!”
“Altı! Yedi! Sekiz! Kraliçe de haklı!”
“Kraliçe hep haklı ama Kral çok pas aklı!”
“Ann Hathaway size mi göz kırpıyor?”
“Aleyna Tilki, aşklarımın sondan ilki.”
“Meryem Boz sahnede, şeytan azapta!”
“Meryem Boz sahada, düğünü baharda!”
“Meryem Boz evde, tek derdi perde!”
“Meryem Boz! Hadi boz da görelim!”
“Mülk Allah’ınsa düşünceler bizim sanma Hümani!”
“Mükemmel Düşünce Tasarımı! Mükemmel! Düşünce!”
“Tom Waits! Bu ne biçim kral yahu! Bu krallar neyi bekliyor o
tahtlarında, senelerdir çözemiyorum. Dead and Lovely now.”
“Camille Paglia! Efeminist feminist! Uza!”
“Oy oy Eminem! Nedir bu güzellikler? Lost Myself!”
“Roni Alter! Nükleer enerji etkisiyle mahvolan yapıdan çık!”
“Bahadır Arıcı, gizlidir hacı tacı!”
“Gonca Vuslateri! Later! Later!”
“Ne deli, ne de divaneyim. Biliyorum sonumu!”
“Sen de benim kadar gerçekleri görüyorsun Berfin E.!”
“Deli misin, divane misin? Allah biliyor sonumuzu!”
“Bir baktım, durdu! Allah’ın hikmeti belki de bu!”
“Çavuşoğlu Başkan, Harabi Kankan!”

ARKIN ÇALAPALA .
144
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Orhan Veli sizinle gurur duyuyor.”


“Çıplak heykelleri yıkmalıyız!”
“Bütün heykelleri yıkmak zorundayız.”
“Domates! Domates! Domates!”
“Domates biber patlıcan! İntikamımı alıcam!”
“Harabi’nin annesi babası yok mu usta?”
“Uykusuz kaldım. Başkalarının rüyalarına daldığım için değil,
kendi rüyamda uyuyakaldığım için!”
“Uyuma! Kalk!”
“Refleksi yöneten Allah, düşünceyi yöneten şeytan!”
“Bir nefis tüm nefisler kadar önemli!”
“Çünkü:”
“Allah kendi nefsinden tüm nefisleri yarattı.”
“Çünkü:”
“Hiç müslüman yokken, Muhammed ilk müslüman kılındı.”
“Kabenin içinde putlar vardı. O kadar cahildi insanlar.”
“Cihad bu demek işte! Tüm nefisleri müslüman yapmak!”
“Anlamıyorsunuz! Anlamayacaksınız!”
“Yeryüzünde dolaşan her parayı CPS ile takip edin!”
“Herkesin hesabındaki paranın seri numaralarını bilelim.”
“Para kimden kime nasıl geçiyor? Bunu kaydedelim!”
“Reis roket fırlatmış! Doğru mu?”
“İyilik Büyüsü: Bileklerin dördüne de takılan, hurma lifinden
örülmüş ip. Turkuaz ve turuncu renkli, dantel misali.”
“Çatıları gümüş yapınca insanlar neden küfürde birleşir ki?”
“Yıldızlar da dünya da hareket etmiyor! Anlat Harabi!”
“Hoş geldin Lady Di! Hoş geldin Tarkovski!”
“Uçan sarayı da Casio yapmış, doğru mu usta?”
“Bize zaman matematiği öğretin, lütfen!”
“Bize müzik matematiği öğretin, lütfen!”

ARKIN ÇALAPALA .
145
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Şehir kaldırımları artık taştan değil, betondan!”


“Kendi hikayeni yaz artık Harabi! Meraktan çatlıyorum.”
“Kadraja yalancı adamın gerçek görüntüsü ile korkak kadının
aynadan yansıyan görüntüsünü sığdırın ve konuşsunlar.”
“Göz açıp kapayıncaya kadar diyor ama bence karanlıkta..”
“Ruhun gözleri burun delikleri!”
“Ruhun burnu gözleri!”
“Dudakları alın yazısını anlatır.”
“Ruh kaşlarla konuşur.”
“Harabi! İnsanlar analog film çekmeyi ve analog sesin kaydını
unuttuğu için yapay zeka kazanacak. Akıllı olun, akıllı!”
“Youtube’a şarkı reklamı veren şarkıcılar dolandırıcıdır.”
“Allah politikayı sevmez.”
Şarkılar ve şarkıcılarla ilgili pankartlarda şunlar yazıyordu:
“Riff Cohen, A Paris. İdil Üner, Güneşim. Preisner, A Chat In
The Underground. Radio Tarifa, Oye China. Emiliano Torrini,
White Rabbit. Dead In Vegas, Soul Actioner. Eugen Doga, Addio.
Gorillas, Clint Eastwood. Yemen Blues, Min Kalbi. Karagüneş, Oy
Dünya.”
“Adolf Plays The Jazz, Form Follows Function. Steven R.
Smith, Floor Of The Sky. Robedoor, Too Down To Lie. Extra Life,
Dream Seeds. Porcelain Raft, Strange Weekend. Black To Comm,
Earth. Microfilm, Af127. Kayo Dot, Gamma Knife. Warm Digits,
Keep Warm.Chigago Odense Ensemble, Self Titled.”
“The Rock Heroes, Sweat Child In Time.”
“Calexico, Old Man Waltz. Tiger Lilies, Quick & Slow. Pink
Martini, La Soledad. Pet Boone, Speedy Gonzales. John Williams,
The Chairman Waltz. Leonard Cohen, Take This Waltz.”
“Sezen Aksu, Kendi Kendime. Allahaısmarladık.”
“Kimbra, Plain Gold Ring. Asya Yoksun Sen. Sertab Erener,
Yüz Yüzeyim, Sır. Meiko Kaji, Ame No Yoru No Anata Wa. Oblivion,
Macy Gray. Amy Winehouse, Yo. Yonca Evcimik, Tükendik. Sibel
Alaş, Adam. Yeşim Salkım, Deli Mavi. Şebnem Paker, Dinle.”

ARKIN ÇALAPALA .
146
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

On İkinci Bölüm
YONCA Ç.
Charlotte Gainsbourg | Kate | 03:42
Ben rüyamda on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde
ederken gördüm. … Yusuf dedi ki: Size yedirilecek yemek gelmeden
önce, onun yorumunu mutlaka size haber vereceğim. Bu Rabbimin
bana öğrettiklerindendir. Şüphesiz ben Allah’a inanmayan bir kavmin
dininden uzaklaştım. Onlar ahireti inkar edenlerin kendileridir.
Atalarım İbrahim, İshak ve Yakup’un dinine uydum. Allah’a herhangi
bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz. Bu Allah’ın bize ve insanlara
olan lütfundandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler. Ey zindan
arkadaşlarım! Çeşitli tanrılar mı daha iyi yoksa gücüne karşı
durulamaz bir tek Allah mı? Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve
atalarınızın taktığı bir takım isimlerden başka bir şey değildir. Allah
onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir. Hüküm sadece
Allah’a aittir. O size, kendisinden başkasına ibadet etmemenizi
emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu
bilmezler. … Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi eriştiririz. Ve güzel
davrananların mükafatını zayi etmeyiz. İman edip de kötülüklerden
sakınanlar için ahiret mükafatı daha hayırlıdır. … Ben onu sadece
Allah’a emanet ediyorum; Allah en hayırlı koruyucudur. O, acıyanların
en merhametlisidir. … Söylediklerimize Allah şahittir. … Allah’tan
gelecek hiçbir şeyden sizi savamam. Hüküm Allah’tan başkasının
değildir. Onun için ben yalnız O’na dayandım. Tevekkül edenler yalnız
O’na dayansınlar. … Benim için Allah hükmedinceye kadar bu yerden
asla ayrılmayacağım. O hükmedenlerin en hayırlısıdır. … Kederini
içine gömmesi yüzünden gözlerine boz geldi. … Allah’ın rahmetinden
ümit kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah’ın
rahmetinden ümit kesmez. … Kur’an alemler için ancak bir öğüttür.
Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki onlar bu delillerden yüzlerini
çevirip geçerler. Onların çoğu ancak ortak koşarak Allah’a iman
ederler. … Nihayet peygamberler ümitlerini yitirip de kendilerinin
yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada onlara yardımımız gelir
ve dilediğimiz kimse kurtuluşa erdirilir. Fakat suçlular topluluğundan
azabımız asla geri çevrilmez.
Hiç sevmedim. Hiç sevemedim. Bunu hep yaşadım. Bunu bana
yaşatanları çoğu zaman affettim. Bu zaafiyetlerini fark edecekler bir
gün nasılsa. Bu yüzden sabırla bekledim. Ama çok canım yandı.
ARKIN ÇALAPALA .
147
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Nasıl oluyorsa oluyor, sevdiğim insanlarla “her an” yan yana


durmayı bir türlü başaramıyorum veya onlar, kendileri bunu sürekli
engelleyen eylemleri tercih ediyorlar ve bu yüzden kimseyi her daim
sevemiyorum. Bu yüzden hiç sevemedim.
Yan yana durulduğu zaman yapılabilen işleri sürekli olarak da
tercih ettim hâlbuki fakat bunu kasten yaptığımı anlayabilen birisine
asla rastlamadığım için hiç sevemedim.
İnsanlar aşık olduklarında bazen ilk hafta, bazen ilk ay, bazen
de ilk yıl çok fazla yan yana durabiliyorlar fakat bir süre sonra önemli
olanın hatta “en önemli gerçeğin” yan yana durmak ve bir şekilde yan
yana kalabilmek olduğunu unutuveriyorlar. Sanırım mizacım icabı bu
insanlarla ilişki üretiyorum veya rastlantılar beni bu tür insanlarla o
tür ilişki yaşamaya hapsediyor ve ben bir şekilde unutkanlığın cezası
olan ayrılıkları ödemek zorunda kalıyorum, çeyrek asırdır.
İnsanların unutabildiklerini fazlaca tecrübe ettim ben şu ahir
ömrümde. Bu yüzden hiçbir zaman güvenip sevebilecek kadar teslim
olamadım insanlara. Hepinizden özür dilerim.
Bir insana güvenmek ne gibi sonuçlar üretirse üretsin, benim
için önemli olan onun her isteğini yerine getirebildiğim ve benim her
isteğimi yerine getirebildiği bir ahenk, bir akış içinde yaşayıp gitmek.
İşte bu naif uçurumun kenarına gelip beraber atlamak için gözlerimi
kapatabildiğim ve elini tutup atlayabildiğim birine hiç rastlamadım.
Düşmek ya da büyümek, sevişmek ya da yoksullaşmak gayet
katlanılabilir şeyler fakat bir eylemin kendi içinden değil de dışından
bakılarak yaşanılan ilişkilerin sayısı gün geçtikçe arttığı için, kendimi
sonradan ayrılacağım ve ayrıldığımda intihara sürüklenebileceğim iç
ilişkilere hapsetmedim hiç. Böyle olunca, hiç sevemedim, denir.
İnsanın hiç sevemediğini itiraf edebileceği noktaya ulaşması,
sevgideki başarısızlığını da, “insan” olmaktaki başarısızlığını da itiraf
ettiği gerçeklik anına varmış olabileceğini gösterebilir. Ben bunu asla
önemsemem. Önemli olan, aşık olduğum yahut çok sevdiğim insanlar
ve varlıklarla ilgili şarkıyı dinlediğimde ağlayabiliyor olmamda yatan
güçtür. Eğer ki, o insan veya varlıkla ilgili şarkı çalarken ağlayabilirse
insan, demek ki sevmiş. Eğer “o sevdiği” ile yan yana ise insan, demek
ki gerçekten sevmişler birbirlerini. Ben şarkıları yalnız dinlemeyi çok
sevdiğim için de hiç sevememiş olabilirim.

ARKIN ÇALAPALA .
148
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bir kadını sevmiştim, daha doğrusu bir kadını sevdiğimi sanıp


ona bütün hayatımı vakfetmişim. Werewolf isminde bir aşk şarkımız
vardı. Şimdi o şarkıyı açtım fakat ağlayamıyorum. Bu hiç iyi değil. Bu
sabahtan beri açtığım bir sürü aşk şarkısı var ama hala hiç ağlamadım
hatta gözlerim dahi dolmadı. Aslında çok üzücü bir durum bu.
Bu kitabı, bu yüzden yazmaya başladım. Yüzlerce şarkım var
benim! İnsan neden sevemediğini anlamadan, bilmeden nasıl sever!
Sevginin sürdürülebilir olmadığı anları neden yaşar insan!
Bir gün Seni Terkedeceğim adlı aşk şarkısını bana bir boşluk
ile sahiplendiren kadın âşığı çağırdım özellikle, birlikte dinleyelim ve
ağlayalım, diye. Enfes ve fantastik bir çilingir sofrası kurdum, pikapla
LP ambiyansı hazırladım ve o geldi. Bir yandan rakı içiyoruz, yokluğu
en dibinden soluyoruz, solurken soluyoruz, bir yandan da şarkıyı hep
başa alıyorum ve kafasına kazımaya uğraşıyorum. Abartıp Dün Gece
Seni Andım şarkısını da kaynak yaptım o duygu döngüsüne. Fakat ne
hazindir ki sonuç yine aynı. Şimdi bu şarkıları dinlediğimde, biraz da
olsa ağlayabiliyor muyum? Hayır! İşte benim problemim bu.
Bu kitabı bitirdiğim an, büyük ihtimalle ağlıyor olacağım ve o
şarkıyı bulmuş olacağım. Lütfen bunu yapmayın! Kitabın sonuna sert
bir sıçrayış yaparak metnin değerini ayaklar altına almayın, asla!
The Lonely Shepherd şarkısını dinlediğim kadın başkentteki
kamyon fabrikasında üretim müdürlüğü yapa dursun, ben her zaman
onunla yaşamadığım aşka saygı duyarım ve eğer onunla gerçekten de
bir aşk yaşamış olsaydık, ayrıldığımızda bu şarkıyı “dinler dinlemez”
ağlardım refleksimi yahut kartımı kenarda tutarım. Onunla sigara ve
rakı içmek, sonrasında yeryüzü felsefesi yapmak inanılmaz keyifliydi
ama onun eşcinsel olma krizleri vardı ve bu krizleri olan insanlar, ben
onları sevmeye çalışırken, sürekli olarak ürküttükleri için beni, onları
ve onlar gibileri de hiç sevemedim.
Şarkıyı değiştirmeliyim. Dünyayı değiştirmeliyim belki de.
Love In Damascus gözbebeği şarkılarımdan biridir. Birçok
defa ağlamışımdır bu şarkıda. Sebebi, bu şarkıyı sahiplenmeme sebep
olan genç kızın, hayatımın aşkını hatta tamamını mahvetmiş olması.
Beni önce hayatımızın sonuna kadar “beraber, birlikte olacak
ve asla ayrılmayacak” olduğumuza inandırdı, sonra da kendi kendini
kandırmak dürtüsüyle donanmış yalnızlık sevgisini farklı olayların iç

ARKIN ÇALAPALA .
149
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

hesaplaşmalarındaki renklerin de desteğiyle bu inancımı mahvetmek


adına kullandı, inancımı mahvetti ve kendi “barikatlarla kurulu engin
yalnızlıklarda doldurulmuş sessiz” hayatına çekildi.
Onu, bana bunu yaptığı için sevemedim. Seviyormuş gibi yap,
kendini ondan bu sayede koruyabilirsin, fikri aklıma geldiğinde bunu
eğer asıl sevdiğim kadına, Melike’ye söylemiş olsaydım, o zaman her
şey çok daha farklı olurdu ama deminden beri dediğim gibi, Melike’yi
de sevemedim ben. Onu sevemememin sebebi çok açıktı aslında ama
nedense, aşırı zeki ve akıllı olmasına rağmen o bunu anla yamadı.
İnsanlar, birisi onları sevmediği zaman, neden sevilmedikleri
konusuyla ne kadar meşgul oldular Allah aşkına, söyler misiniz?
Ben, beni neden sevmedikleriyle değil de neden hiçbir insanla
aynı anda birbirimizi sevemediğimiz gerçeğiyle meşgul oldum o uzun
yıllar ve upuzun ilişkiler boyunca. Sonunda anladım sanırım, “ben hiç
sevemedim” çünkü sevince kendimi yok ediyordum, yok sayı yorum.
Bunu da o ilişki ve aşk anında “ayna” olarak başarıyorum.
Aynı anda sevme veya “aşık olma” durumunu incelemeliyim.
Cinsellik bu yüzden oldukça önemli. Aynı anda “ayna” olunabilen tek
an seks olabilir. Bunu sosyologların, psikiyatr ve psikologların keskin
bakışları altında incelemekte fayda olabilir. Kişiye özel “aşk ve ayna”
testleri geliştirilebilir. Ben kendi saptamamı paylaşayım. Ayna olunca
her şey çok karışabiliyor. Çünkü o ne yaparsa siz de aynını yapmaya
başlıyorsunuz ve ilişki bu yoğun yansıtmaları kaldıramıyor.
O sizi öpünce, siz de onu öptüğünüzde problem yok. Ama o ilk
yalanını söylediğinde, sizin de yalan söylemeye başlayacağınız bilgisi
etrafa yayıldığında, işte bu durum çok yıpratıcı olaylara gebelik ve de
duruş üretiyor. Ayna olduğumuz zaman, yaşanan her şey “çok daha”
yoğun hatta çok daha olağan üstü yaşanıyor, doğrudur, fakat kavgacı
kişilikler ve anlarda beliren ayrılık anları hep bu aynaların kırılması
sebebiyle başlıyor, yaşanıyor ve ne yazık ki ilişkileri bitiriyor.
Hayatım boyunca en çok dinlediğim şu “Rooberoo” ismindeki
şarkı ve bunu kendime neden yaptığımı bilmiyorum. Sanırım “kendi
kendime” verdiğim her sözü tutma merakımdan kaynaklanıyor çoğu
acım. İnsan, kendine verdiği bir sözü tutmadığında mı bozulur, iyice
yıpranır yoksa başkalarına verdiği sözleri tutmadığında mı? Bu konu
başlığı için bilimsel alt başlıklar açmanın zamanı gelmedi mi?

ARKIN ÇALAPALA .
150
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İnsan kime söz verirse versin tutmalıdır ama kendi kendisine


verdiği sözleri tutmazsa, diğer sözlerini de tutamaz hale gelmesi çok
yüksek bir ihtimalde dans ettiği için, bu cümleyi böyle bitireyim.
En çok canımı yakan ve her an ağlayabilirim sanıp bir türlü de
ağlayamadığım şarkılardan biri olan “Ay karanlık, hep karanlık, yüzü
nü bize döner oldu. Bir ihtimal daha vardı, felaket oldu. Gitme, gitme,
gitme kal bu şehirde. Gitme, gitme, yazık olur bize.” sözleriyle süslü
şarkının da ruhumu çokça mahvettiğini söylemeliyim. Hatta şarkının
hikâyelerini de anlatmam doğru olacaktır.
Birinci hikâye liseye başladığım zaman yaşanıyor. O zamanlar
sevdiğimi sandığım kızla farklı liselere gittiğimiz için sürekli bu şarkı
dönüyor walkmen’imde ve ben ağlayıp zırlayıp duruyorum ayrılığın
birinci yılında. Sonraki yıl belki de bu şarkı sayesinde barışıyoruz biz
ama ne ben o kızı gerçekten seviyorum ne de o kız beni. Böyle olunca
da aşk bitmiş oluyor.
İkinci hikâye arada yaşadığım birkaç ayrılığı örseleyebilecek
güçte olduğu için onu anlatmayı faydalı buluyorum.
Yeldeğirmeni Mahallesi’nde bir dükkânda oturuyoruz az önce
bahsettiğim Rooberoo şarkısına sahip olduğumuz sevgilimle ve o kız
Eskişehir’de tiyatro kazanmış. Konumuz gidip gitmemesi çünkü ben
İstanbul’da dükkân işlettiğim için gidemiyorum onunla ve o İstanbul
kazanamadığı için kalamıyor benimle.
Bazen size de oluyor mu gerçekten merak ediyorum: Bir aşkı
bitirmeniz gerekiyor ve bitişi hızlandırmak için sert hareketler yapıp
acıyı azaltmanın daha faydalı olacağına karar veriyorsunuz.
O dükkânda güzelim elleriyle sabah sandviçini yerken ben bir
hızla Gitme Kal Bu Şehirde şarkımı açtım ve ona zamanda yolculukla
ilgili ilk dersimi vermek için uğraştım. Öyle üzüldü ki, aynı şarkıyı her
gün defalarca dinleyip onun o acısını kendi içimde azaltmak zorunda
kaldım. Ve o bu durumu hiç bilemedi. Onu bu yüzden de sevemedim.
Ben “bizim acılarımızı çekerken” onun hep kendi acılarını çekmesi ve
bizim acılarımızı çekerken “bana hiç yardım etmemesi” beni öyle çok
üzüyordu ki sonunda onu sevmemeye karar vermiş olabilirim.
Herkes hayata bir şeyler üzerinden yayılır. Ben hayata yazılar
üzerinden yayılıyorum. İlişkilerime sözler üzerinden, aşklar ve sevgi
meselelerime ise şarkılar üzerinden uçuveriyorum.

ARKIN ÇALAPALA .
151
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Nil bu şarkıyı da benim için bestelemiş olabilir. Rakı olmasın!


Şarap olmasın! Madem sen yoksun, kafam olmasın. Gündüz olmasın!
Gece olmasın! Madem “sen yoksun”, günler akmasın! Sensiz “nasılım”
“bak bana”! Gel de “bir çorba yap” bana! Madem “öldürdün”: Akbaba
Olmasın! Bir şarkı iyiyse, yüz yıl öncesine de hitap eder.
Milenyum başındaydık, ben Derya Şahin’e aşıktım o günlerde,
Hale diye bir kız var, o da bana aşık. Hesapta. Kızın derdi sevmediği o
çocukla Belçika’ya gidip evlenmemek, benim derdim yok, şükür. Hep
bu şarkıyı dinliyor ve ağlıyorum çünkü kızı akrabasıyla evlendirmeye
uğraşıyorlar ve bu durumu engelleyemiyor kimse. Kız o kadar güzel
ki erkekler etrafına akbaba gibi üşüşüyorlar. Ve kız çorba yapmayı da
bilmiyor. Psikopat metalciler gibi takılıyor, ölümü inceliyor, vesaire…
Şarkıları “oldukları gibi” yaşayabildiğinizi anlayabiliyorsanız,
bir şarkıyı her detayıyla yaşayabiliyorsanız, bu insan olduğunuz veya
kendinizi gerçekleştirmeye başladığınız anlamına gelebilir, bence.
Resmen Aşığım şarkısı da bi fayda vermiyor. Bu kız da Aynur.
Aynur fizyoterapist ve harika göğüsleri var. Ben o sırada “ilk romanı”
yazıyorum, bilmem kaçıncı defa. Aynur bana para veriyor, yemek ve
her türlü masayı hazırlıyor ama bir türlü barışmıyor yıldızımız. Kızla
sevişiyoruz ama kız beni sevemiyor. Sonunda bir gün bu evde yokken
“yatağı toplayayım” dediğim anda, döşeğin altında bazı eski resimler
buldum. Akşam da sordum tabii, sen beni niye sevemiyorsun, dedim.
Üniversite yıllarında solcu bir sevgilisi varmış bunun. Adam
bir gün ortadan bir kaybolmuş, bir daha da haber alamamışlar. Kızın
anlattığı bu. Düşünsenize, bir sevgiliniz var, aşıksınız ve o ortadan bir
anda kayboluyor. Bir daha da ortaya çıkmıyor. İyi de benim suçum ne
bu rastlantıda? Zaten hep böyle oluyor bana. Birileri birilerini üzmüş
oluyor ve ben üzülmüş yelkenlinin yanaşmak zorunda kaldığı liman
olmak zorunda kalıyorum.
Ben zaten yanaşılan liman olmayı hiç sevmediğim için ilişkiyi
sürdüremiyorum ve bana liman muamelesi yapıldığı için gerçekten o
kişiyi sevemiyorum. Ne mi isterdim? Denizde “yelkenli olmuş gider”
durumdayken, bir başka yelkenliyle çarpışmayı isterdim. Koca deniz
ve biz, iki yelkenli, hiç yer yokmuş ama birbirimize çarpacağımız yeri
bulmuşuz ve çarpışmışız. İşte bu anı yaşasam, o kadını severdim.
Büyük rastlantıların büyük getirileri olur; iç, iç cümleciğinden
hemen sonra Loosing My Religion şarkısının, beni sıklıkla duyguya

ARKIN ÇALAPALA .
152
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ve düşünceye ittiğini itiraf etmek istiyorum. Bir gün, Amelie filminde


takılı kalmışım, dördüncü veya beşinci defa izliyorum ve birden bire
aklıma bir an’ım geliyor. Kemikleri hassas olduğu için kesinlikle, asla
sokağa çıkamayan yaşlı amca ki onun yüzünden iki senedir sokağa da
çıkamıyorum, filmde Lady Di, Lady Di, Renoir diye bağırıyor ve bazen
çerçeve yapıp para kazandığım dükkândaki müzik albümlerinde “bu”
şarkıya rastladığım gün, sesini sonuna kadar açtığım için yediğim pis
fırça aklıma geliyor. Derya Şahin bu dükkâna girdiğinde De Bila Beto
mu çalıyordu yoksa Dance Me To The End Of Love mı?
Ankara’da Derya ile ayrılığımızın birinci haftasında “Allah’ım
lütfen yağmur yağdır, dayanamıyorum artık!” diye bir dua etmiştim.
Yağmur havası dahi yokken, şarıl şarıl yağmur yağmıştı da Derya kızı
yine de barışmamıştı. Buna da gıcık oluyorum. Onlar yani aşk yaşayıp
birlikte vakit geçirdiklerim barışmak istediği zaman, ben onlarla hep
barışıyorum ama ben istediğimde onlar barışmıyorlar. Bu benim “pis
veya kötü”, ucuz bir adam olduğumu ispatlamaz. Onların nankör veya
hissiz olduğu bilgisi irdelenebilir. İhtimalin aslının çoğu yalandır.
İnsanların nankör olduklarını, hissiz ve duygusuz hatta genel
olarak düşüncesiz olduklarını yıllar yılı tecrübe eden birisi, nasıl olur
da gerçekten sevebilir! Konumuz bu. Unutmayın lütfen!
Ben bu yüzden hiç sevmedim ve gerçekten sevemedim.
Gülümse! Gülümse! Gülümse!
Hayatım boyunca dinlediğim ve beni çoğu kez ağlatabilen bu
albümün en sevdiğim yanı, hangi aşka başlarsam başlayayım, o aşkla
bir olup beni heyecanlandırabilmesi, kandırıp alevlendirebilmesi ve
yokluktan varlığa manadan harlığa taşıyabilmesidir. Her şarkısı özel.
Bu albümü de en çok Çiğdem için lise birde, Melike için son
altı yılda, Ceren için ise önümüzdeki on dört yıl da dâhil “on sekiz yıl”
dinledim. Bilmiyorum, siz “gelecek zamanınızın şarkılarını şimdiden”
dinleyebiliyor musunuz fakat ben bunu başarabiliyorum. İnsanların
çoğunun kulak zamanı, ses zamanı, mide zamanı, düşünce zamanı ve
benzeri mefhumlarından bihaber olması, zamanlarını değerli kılmak
ve mutlu olmak gerçekliğinden tuz aklaşmalarına sebep oluyor. Bunu
asla yapmıyorum. Vazgeçtim, biraz yapıyorum. Ceren’i bu yüzden de
sevemedim. Berin’i bu yüzden çok sevip hiç sevmeme durumuna bile
düştüm. Bu albüm, hayatımın albümü. Ve ben bu üç kadını, hayatımın
en tapılası üç varlığı olmalarına rağmen, bu albüme hakkını vermeyi

ARKIN ÇALAPALA .
153
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

asla bilemedikleri için sevemedim. Bilerek sevmedim. Çünkü sevmek,


sevdiğin insanın en sevdiği albümü bilmeyi gerektirir ve bugüne dek
sevdiğim hiçbir kadın en sevdiğim albümün bu albüm olduğunu fark
etmediği için hiçbir kadını sevemedim, sevmedim, sevemem.
Beni yak, kendini yak, her şeyi yak!
Melike melek olsa bunu yapmasına bile izin verirdim.
Sezen ile Onno, daha önceleri çokça bahsettiğim tanrısal veya
mutlak sandığım o aşkı yaşarken sanatın da tanrısal boyutlarına çıkıp
bu muhteşem albümü üretiyorlar. Öte yandan bu albümle ve bu aşkın
onlarca mükemmel şarkısıyla büyüyen bizim kuşağımız dünyayı aşka
hapsedebilecek kadar güçlü bir kulak zamanı yüklemesine sahipken
bu kadar kötü bir yere çevirmeyi nasıl başarıyor, konusu şimdi işimiz
olmadığı için “Aşk için ölmeli! Aşk, o zaman aşk!” demek istiyorum.
Seni Kimler Aldı?
Bu şarkı beni çok üzüyor. Çünkü her ayrılığımda, gerçekten o
büyük aşk acılarıyla baş başa kaldığımda bu şarkıyı defalarca dinliyor
ve günler, haftalar süren ağlama ve pişmanlık dolu döngülerde kendi
kendimi kahredebiliyorum. Kendisini sevmeye çabaladıklarım acaba
bu durumu bilselerdi, yine de ayrılır mıydık?
Ben en çok bu yüzden sevemedim. Bu şarkıyı kendisini hayal
ederek dinlediğim her kadın, sevme eylemime darbe vurmuş demek
çünkü “başka birisini sevmeye başladığından emin olduğum zaman o
kişiyi düşünerek bu şarkıyı dinleyip aşk yaralarımı sarma” eylemine
giriş yapıyorum. Değer mi hiç?
Seni kimler aldı, kimler öpüyor seni?
İnanılır gibi değil. İnsan olduğuma mı utanayım, sevip de aşık
olduğuma mı yanayım! Birini sevmeye çalışıyorum ve ufak bir ayrılık
bile, onun başka bir adamı sevmesi için yeterli olabiliyor. Hani bana
aşıktın? Hani çok seviyordun? Yalan! Bu konuyu Çağan’ın Issız Adam
filmine döşediği o replikle kapatmalıyım. Filmde Melis Cemal’e şuna
benzer bir şekilde haykırıyordu:
“Ben az önce burada kiminle öpüştüm?”
İşte: Bir gün önce benimle öpüşüp “bir gün” sonra ayrıldıktan
bir ay sonra başkasıyla yatan çok fazla kadına rastladığım için bence
ben hiç sevmedim, sevemedim, sevmemeliyim sanıyorum ama doğru

ARKIN ÇALAPALA .
154
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

değil bu yaptığım. Ne olursa olsun, şimdiye kadar hiç kimseyi sevmek


nasip olmamış olsa dahi, bunu başarmanın yollarını araştırmalıyım.
Şimdi konuyu yüksek perdeden ve sertçe değiştirmek, benim
bu amacımdan ve doğru yoldan sapmamı engelleyecektir.
Nouh Al Hamam. Bu şarkıyı bilen insan sayısı da azdır çünkü
şarkının enerjisi içinde gerçek bir aşığı barındırabilecek kadar güçlü
fakat güçlü aşığı tüm kötülüklerden çekip alabilecek kadar da değişik
ve kurtarıcı, serbest kılıcı, uyarıcı hatta tamamlayıcıdır. Ben, bu şarkı
kulaklarımdan kalbimi yönetirken, hem acı çekip hem de hayata her
haliyle tutunduğumu çok iyi bilirim. Berin’le ayrılmış ve Ceren’le yeni
tanışmıştık. Çok çalışmam gerekiyordu çünkü çok borcum vardı. Bu
demektir ki Berin bana çok borç yaptırmış. Hakikaten! Şimdi farkına
vardım. Oysa Ceren hiç borç yaptırmamış. Kadınlara daha doğrusu şu
aşk yaşadığınız kişilere bu pencereden baktınız mı hiç?
O kadar çok pencere var ki, bu yüzden kimseyi sevmedim.
Bir pencereden bakıyorsun, o haklı çıkıyor. Bir başka pencere
kullanınca bakmak için, bir de görüyorsun ki o haksız, sen haklısın ve
her şey çok karışık. Ben zaten bu yüzden de hiç sevmemiş olabilirim.
Kadınlar çok karışık varlıklar ve karışıklık yazma süreçlerimi fazlaca
bozuyor, üretmek istediğim eserin canına okuyor.
Bunu yirmili yaşlarımın başında düşünüp karar vermiştim.
Her ne olursa olsun, roman yazma eylemimden asla vaz geçmeyecek
ve her ne için olursa olsun, bu tercihimi her zaman ilk sırada tutacak
ve sebat edeceğim. Çünkü eğer roman yazma işim ikinci sıraya düşer
de önceliğim başka bir şey olursa, diğer insanlar da en az benim gibi,
benim kadar aşk acısı çekerler.
Zaten “tepemin tasını attıran” şeylerden biri de bu. İnsanların
aşk acısı ve benzeri insani acılar çekmelerine engel olmak için, hayatı
boyunca roman yazmaya karar verip bütün kariyerini ve hayatını mal
gibi bir kenara itip mahveden ben, buna rağmen hiç kimseyi sevmeyi
bilmeyen, bilemeyen bir adam olarak ikamet ediyorum aranızda.
Rooberoo çalıyor şu an. Gerildim resmen!
Baştan dinlemek istiyorum bu şarkıyı, sigara eşliğinde.
Sonra da Werewolf dinleyeceğim, cigara eşliğinde.
Her şeyi Berin mahvetti ve henüz haberi bile yok.

ARKIN ÇALAPALA .
155
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Zaten “bunlar” sanıyorlar ki o aşklar yaşandı ve bitti. Yok öyle


bir dünya! Kendinizi kandırmayınız! Bir de birbirlerine o kadar kibar
davranıyorlardı ki karşılaşmalarda, bu durum beni hepten delirtti.
Ben kadın olsam asla ama asla muhatap olmam sevdiğimin şu
diğer kadınlarıyla, uzatmaları oynadığı kişilerle. Tecrübe eksikliği.
Berin’in yaşadığımız o mutlu iki yıl gibi dürüstçe ve samimice
yaşadığı gün sayısı, aradan dört yıl geçmiş olmasına rağmen “bir yıl”
etmiyordur bence. Çünkü ben insanların samimiyet istatistiklerini de
tutuyorum ve büyük şehirlerin özellikle İstanbul’un “aşk samimiyeti
istatistikleri” çok kötü durumda. Bu konuda Ceren için de aynı şeyleri
söylerim hiç korkmadan çünkü onun da tecrübesi oldukça az.
Bu konuda en çok Derya’nın tecrübesini merak ediyorum ben
ama konuyu şu düşünceye uçurmalıyım: Çiğdem bu konuda gerçekçi
bilgi verebilecek kadar uzun süredir benden ayrı. Sorsam ona, desem
ki benimle yaşadığın gibi bir “aşk” yaşadın mı? Adım kadar eminim,
hiçbir şekilde yaşamadım, çeyrek asır geçti ama olmuyor, der.
Sebebini söylerdim ama söylemeyeceğim. Yağma yok!
Beklenen Şarkı. 3:52.
Diyeceğim, bu hanımefendiler hatta tüm aşıklar, sanıyoruz ki;
aşk bitti, güzeldi veya kötüydü, yolumuza bakarız. Ama bazı aşklarda
ne oluyor biliyor musunuz; uzun bir ayrılık sonrası o aşklar tamamen
anlaşılmış oluyor ve doğru aşk olduğunu anlayıveriyorsunuz.
İşte tam olarak bu noktada çalıp ağlamak istediğim şarkı “şu”
Sonbaharda Geleceğim çılgınlığı. Kitabı da Berin’e ithaf etmekten bu
şarkı yüzünden vaz geçiyorum. Çünkü bu şarkı bana tüm o sonbahar
günlerinde el ele yürüyüp aşkla fena öpüştüğüm Ceren’i ne kadar çok
sevdiğimi bir defa daha anımsattı, hissettirdi. Şimdi bir şey fark ettim.
Ceren’i sevmiş “olabilirim” bu da demektir ki hala seviyor olabilirim.
Bunu düşünüp anlamalıyım. Bu önemli. Sigara da sarıp şarkıyı baştan
dinlemeliyim. Sözlerini yazsam bir işe yarar mı? Bence yarar.
Varsın yapraklar yerlere dökülsün. Ben sana rüzgar olup eseceğim.
Sen hep dört mevsim açan gülsün. Bekle sonbaharda geleceğim.
Varsın şarkılar günlerce ağlasın. Ben sana neşe olup geleceğim. Sen
kollarını açacaksın. Seni sonbaharda öpeceğim. Sakın aldırma, güneş
erken batsın. Gökyüzü küsmüş olsun, yağmur başlasın. Toprak koksun
sokaklar yine ıslansın. Seni çok seviyorum, sabret canım.

ARKIN ÇALAPALA .
156
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Şimdi kendime bir güzellik daha yapacağım. Ama ondan önce


herkesi uyuşturucu konusunda uyarmalıyım. Metnin sağlığı ve etkisi
açısından yazıyorum “arada” ama aylardır cigara içmediğim bilinsin.
Bunu yapmaktaki amacım, yaşadığım tecrübeleri gerçekten paylaşıp
ilgili konulardaki sentezlerimi işe yarar kılmaktır. Ot da kumar gibi.
Oynayan kazanmaz oynatan kazanır kumarda. Satan ölmez, içenlerse
mahvolur, biter, ölür giderler uyuşturucu meselesinde. Dikkat!
Şimdi kendime bir güzellik yapacağım, demiştim.
Gecenin Öteki Yüzü isimli şarkıyı açacağım ve Ceren’in hayali
ile yan yana gelip gerçek Ceren’in kalbine bakacağım.
Şarkı bittiğinde başka bir düşünce trafiğiyle “Hiç Sevdim mi?”
sorusunun cevaplarını incelemeye devam edeceğim.
Demek ki Ceren, Berin, Çiğdem, Derya dörtlüsü “en sevdiğim”
albümü ciddiye almasalar dahi kalıcı duygular bırakabilmişler.
Onlardan birini “sevdim diye hala seviyor” olabilirim.
Sen Yanlış Birisin, evet bu şarkı bakış açımı değiştirir.
Zamanı biraz daha eskiye alalım. Ve yine soralım: Hiç Sevdim
mi? Ben hiç sevdim mi? Ben bir kadını gerçekten sevdim mi?
Cevabı bilmiyorum. Şimdilik.
Özlem, Merve, Yonca ve Aysun dörtlüsü, ilk dörtlüye kıyasla
çok daha fazla acı çekmeme sebep oldular. Sırayla gitmekte fayda var
diye düşünüyorum çünkü kronolojik akış kişisel zamanın oluşumunu
da ispatlar ve kişisel zamanınızı ele geçirmeden, bu zamanı kendinize
deşifre etmeden hiçbir yere varamazsınız. Varılsaydı şayet, ben hayli
hayli varmıştım. Bunu da şu yüzden anlatıyorum; bir masaya oturun
ve tam yirmi altı yıl boyunca hayaller kurup gerçekte yaşadıklarınızla
bu hayalleri birleştiren romanlar yazın. Bir gün kendinize soruyor ve
cevap veremeyebiliyorsunuz: Hiç Sevdim Mi? n’eden cevap yok? Kişi
kendi kişisel zamanını deşifre etmemiş çünkü. Hangi konuda? Aşk!
Diğer konulardaki zamanlarım arasında barışık olduklarım
vardır, olmadıklarım vardır, bence. Mesela yazınsal zamanımla çokça
barışığım ve her süreci neredeyse ezbere bilirim. Beslenme zamanım
da oldukça kontrolüm altındadır. Film zamanım, müzik zamanım…
Yaşadığım anların tümüne sirayet eden tek şey müzik olduğu
için, bu büyük sorunun cevabını bulabilmek için düşünsel ki duygusal

ARKIN ÇALAPALA .
157
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

akışı şarkılara taşıtmam gerektiği fikrinin doğruluğuna inancım tam.


Bunu şu yüzden söyledim: Aşkları şarkılara, kavgaları seslere yahut
bakışlara taşıtırız farkında olmadan. Tatları masalar, tarifler taşırlar,
kokuları elbiseler ve eşyalar. Sarılmaları mekânların taşıdığını bence
kimse bilmiyor. Ayrılmaları ve kavuşmaları ise yollar taşıyorlar.
Seni Terk Edeceğim başladı yine. Berin’e gitsin bence.
Şaka bir yana, Özlem’le ilgili hiçbir kötü anım yok ama onun
benimle ilgili kötü anısı olabilir. Cancion 6:23. Aramızda asla berbat
olay geçmedi. Asla terbiyesiz bir hareketi yaşamadık. Demek ki gayet
başarılı bir ilişki olmuş. Zaten onu “seneler sonra” çocuğunu parktaki
kaydıraktan kaydırırken görmüştüm ve o sahne aramızdaki her şeyi
gayet iyi anlatıyordu. Küçücük bir çocukken yaşadığım “bu ilişki”, sırf
o bana saygı dolu davrandı diye kaliteli yaşanmış ve öyle bitmiş. Ben
dedim zaten, ayna gibi yaşıyorum aşkı da hayatı da, romanı da sanatı
da. Özlem kaliteli olmasa, ben nasıl olacağım? Öyleyse ötekiler kalite
sınırlarını bozdular, diyebilir miyim? Bence diyebilirim “hem de asil”
bir rahatlıkla diyebilirim. Ayrıca Arzu’yla ilişkim de kaliteli. Demek ki
karşımdaki kişiler olgunlaşınca ben de olgunlaşabiliyorum.
Evet. İlk çözümlememi şu an yapabilirim. Karşımdaki kişi aşık
olmadan benim aşık olmam neredeyse imkânsız. Çiçek’le de böyle “ce
bir”likte olmuştuk. O aşık olmaya başlamıştı ve ipler kopmuştu.
Diyemedim isimli şarkı Özlem’le benim şarkımızdı. Aslında o
zamanlar onunla ayrılınca veya tartışınca daha fazla Bahse Girerim
şarkısını dinlerdim, neden bahse giriyorsam…
Dikkat ediyorum da Özlem’le yaşadığımız şeyleri yahut şarkı
ve konuşmaları anlatmak istemiyorum çünkü ulaşmak istediğim yere
varmamı engelleyecek türden bir zaman kaybı türetmesi ihtimalinin
üreyebileceğini fark ettim az önce. Problemler ancak problemleri iyi
incelersek aşılabilir. Problemsizlikte dolaşmaya gerek yok, şimdi yok.
Mesela Merve’ye gelelim, Du Far Göra Som Du Vill dinlerdik,
Fountain’i izledikten sonra haftalarca Together We Will Live Forever
diye söz de vermiştik birbirimize ama görüyorum ki o da sözünü asla
tutmamış. Tutmuş olsa bu şarkıları dinlerken yanımda olurdu. Ayrıca
ben Merve’nin benimle çıkarken uyuşturucu bağımlısı olduğunu fark
ettim az önce. Sebepsiz yere kavga ederdi “o” sürekli. Ben o zamanlar
maskeli baloyu da bilmezdim ve “şimdi anladığım kadarıyla” o çok iyi
bir oyuncuymuş. Demek ki diyorum “hiç farkına bile varmadan” ilişki

ARKIN ÇALAPALA .
158
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yahut aşk yaşadığımızı sanıyoruz oysa ilişkinin ve aşkın diğer yanına


sahip olan kişiler bambaşka şeyler de yaşıyorlar. Bazen bunları bize
anlatmak istediklerini fark ediyoruz ama ne onlar o kadar cesurlar ne
de biz haddinden fazla akıllıyız. Bu gerçekliği Berin ve Ceren’le de hep
yaşadım. İlişkide benim anlamadığım şeyler yaşanırdı ve bu durumu
kabullenmeyi bilmediğim için ayrılıklar oluşurdu. Hep yaşadım bunu.
Kim suçlu? Ben miyim yoksa onlar mı? Bence onlar suçlu.
Bu yüzden hiç sevmedim. Hiç suç işlemediğim halde, suçlusun
imasında bulunup başka başka sıkı ispat yollarıyla beni kendi içimde
suçlu ilan ettirebilecek kadar zeki olmalarına rağmen beni anlamıyor
ve onlara güvenmemi engelliyorlardı. Doğrusu budur, bence.
Genelleme yapmak istemiyorum ama kadınlar eğer gerçekten
dürüst olabilseler, atıl durumdaki çoğu aşk yaşanılası olurdu ve asla
bitmezdi. Bunu kendimize niye yapıyoruz? Bilimsel araştırma lazım.
Mademki kadınların çeşitlilik istekleri aşikâr, mademki erkek
milletinin de çeşitlilik isteği aşikâr, öyleyse şu “namuslu tavırlara” ne
diye soyunuyoruz? Neden her şeyi açıkça ifade edemiyor insanlar?
Ne acayip bir noktaya geldi konumuz!
Aşkın erdeminden bahsetmek, gerçekliğini anlamak için kaç
saattir ve yıldır çabalıyorum ama “varabildiğim nokta; an itibarı” ile
herkesin istediğiyle aşk yaşayıp istediğiyle dürüstçe ayrılması.
İnsanlar sabretmeyi bilseler, dürüstlüğü bilseler, samimiyeti
bilseler ve bunların hepsini uygulayabilseler, ben çoktan kendi soru
ve cevaplarımı üretmiştim. Demek ki bu konuları da incelemeliyiz.
Eğer ki insanlar sözlerini verirken, hayalini kurdukları ve hep
mutlu olacakları felsefi temeller üzerine duygularını ve düşüncelerini
inşa edip ona göre davranabilselerdi hiçbir problem kalmazdı.
Tatmin olmayı bilmemekten kaynaklanıyor kötülükler.
Anlamak için çabalamadığımız için ürüyor mutsuzluklar.
Saygıyla sarılmadığımız için yaşanıyor bütün ayrılıklar.
Tutkuyla öfkeyi karıştırınca için tamamlanamıyor aşklar.
How’l Moving Castle Main Theme başladı.
Ve Get Misunderstood bitti.
Arada da Twist In My Sobriety çaldı.

ARKIN ÇALAPALA .
159
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Nedeni nedir veyahut nedendir(!) gerçekten bilmiyorum ama


içimdeki bir “ses”, Merve’ye odaklan, diyor. Yaşadığım çeyrek asırlık
aşk serüvenine bakınca en tutkulu öpüşme sahnelerini Merve’yle bir
olup yaşamış olma ihtimalimizin, aniden parlak bir kıvılcım gibi ortak
hafıza koridorlarımda aktif olma şekli inanılır gibi değil, demeliyim.
Sebep belli. Merve öpüşürken teslim olmayı yani öpülmeyi en
iyi bilen kadınlarımdan biriydi. Vücudunu hisleriyle uyum içinde ve
ahenkle kullanabildiğini de şimdi anımsadım. Aslında göğüsleri güzel
olanlar arasında ilk üçe giremez ama göğüslerini de çok iyi kullanırdı
ve bunu da şimdi fark ettim. Yok artık! Aradığım cevapla bunların bir
alakası olduğu gayet açık ama bu anlattıklarımı okuma ihtimali olan
herkesin içinde bu kadınların da olması ihtimali oldukça ürkütücü.
Merve ile nasıl tanışmıştık? Bakalım hatırlayacak mıyım?
Nasıl tanışmıştık? Nasıl ayrıldığımızı hatırlıyorum. Ona şimdi
denizin üzerinde yürüyeceğiz ve bu yüzden ayrılacağız, demiştim ve
denizin üzerinde düşünceden ayaklarımızla yürüdükten sonra o gece
sonsuza kadar ayrılmıştık. Onu hiç acımadan benimle tanıştırmıştım
ki beni tanımak istemezsiniz, emin olun istemezsiniz. Merve beni ilk
defa tanımanın şokuna girip çıkamadığı için bir daha asla görüşmedik
ve bunu ben tasarlamıştım. Az önce kadınların erkeklere hep yaptığı
şey diyerek anlattığımı ben ona yapmıştım çünkü o bana en az yirmi
kere yapmıştı. Sıkılmıştım ve ona kendimi kötülemiştim. Oysa benim
kötü olan her şeyim okurlarımın faydasınadır ve o bunu akıl edemedi.
Akşamları onu evine bırakır, ilk romanımın en asil kahramanı
olan bu kadına aşkla bağlı yaşardım. Bir telefonuyla yanına gider, her
sözünü ciddiye alır, onu görmediğim günler kahrolurdum.
Sol kulağı duymadığı için sağ elini tutardım ama o dış sesleri
izole eden koca kulaklığı neden taktığını bir türlü anlamazdım. Şimdi
onu da anlamış oldum. Bunu yapıyoruz işte! Sevdiklerimizi gerçekten
anlamaya çabalamıyoruz. Onların dertlerini kendi derdimiz gibi bilip
onlarla bu dertleri paylaşamıyoruz. İnsanlığımız ne kadar da eksik.
Vai Vendrai dinlerdik onunla, Spente Le Stelle dinlerdik.
Kadıköy ve Moda’nın sokaklarında, kafelerinde, parklarında
ve kaldırımlarında parasız parasız dolaşır ama aşık olduğumuzu her
an hisseder, hep aşık yaşar, her fırsatta öpüşür, ayrı değilsek “her anı”
birlikte geçirmeye çabalardık. Of! Çok sinirlendim şimdi.

ARKIN ÇALAPALA .
160
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Merve ile bir gün Karga’da oturuyorduk ve o barda oturan bir


adamla maskeli balo başlattı. Bunu şimdi anlıyorum. Ne acı!
Sonra onu terk ettim kendi içimde. Ve benden nefret etsin de
bir daha barışmayalım, canımı yakamasın diye çok uğraştım, denizin
üzerinde yürüdüğümüz anlarda. Ama şimdi cidden anlıyorum ki onu
gerçekten sevmiş olabilirim. Lanet olsun ya! Onu sevdim mi? Hayır!
Hayır, çünkü gerçekten sevseydim yanımda olurdu şimdi.
Yonca ile düşünsel aşk yaşadık. Aysun’u zaten sevmiyorum.
Merve’yi sevdim mi? Ya da hala seviyor olabilir miyim?
Hafızamın çalışma prensiplerine baktığımda şimdi şu anımda
fark ediyorum da hafızanın büyük olayları hatırlama sebebi aslında
düşünce hızını yavaşlatıp ruhu “belirginleşmiş duygusal noktalarda”
tutup, oldukça çokça yavaşlatıp durdurmak ve böylelikle daha önce
hissedilmemiş duyguların tehlikeli bölgesine giriş yapmamıza engel
olmak, sanırım. Bunu örnekleyeyim. Anlaşılmadı gibime geldi:]:|
Merve ile ilgili olan eve bırakma sahnelerimizde genel olarak
hatırladığım en önemli sahne, hukuk fakültesi önündeki o ağaca aşkla
kazıdığımız kalp meselesidir. Merve Hafızam’ın bu meseleye yaklaşıp
“ağaçtaki kalp ağacı kırmıştır” noktasında durması, benim düşünsel
olarak daha ilerilere gidip bilmediğim duygulara kapılmamı önlüyor.
Hafızamın bu anını başka anlara bağlamayı neden unuttuğumu iyice
düşündüğümde anlıyorum ki o andakine benzer bir duygu yaşamak
gerçeğini yaşamamışım hiç. Öyle olunca da duygu benzerlikleri üstü
yolculuklar yapan hafızanın hızı yavaşlayıp bitiyor. Duygu değil mana
demek daha doğru olacaktır. Hafıza görsel+işitsel manayla tetiklenen
bir mefhum olduğundan, kokularla tatları da unutmayalım, bir müzik
açıp bu konuyu neticelendirmek daha faydalı olacaktır.
Şunu da itiraf etmeliyim çünkü ben yaptım ve oldu: “Değişik
hafızalarımızı değişik olaylara bağlayarak” hafızamızın bütünlüğünü
sağlayabilmemiz için, olaylar yaşanırken duyguları çok değişik anlara
bağlamayı kesinlikle unutmamalıyız. Anlaşıldı mı? Yine hayır! Of ya!
Hafıza bağları yalnızca olay anlarında aktif oluyorlar ve hafıza
çalışırken aktif olan şey hafıza bağları değil, hafızanın kendisi.
Anlayana kadar okumadığınız için oluyor tüm bunlar Kül!
Bir mahallenin, “hafızanın bütünü” olduğunu düşünün lütfen.
O mahallenin herhangi bir yerinde bulunmayı ise “hatırlama eylemi”
ARKIN ÇALAPALA .
161
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

olarak kabul edin. Yolları veya evleri de “hafıza bağlarımız” varsayın.


Mahallenin tamamını gezebilmek için evler arasında yollar olmalıdır.
Eğer bir “nokta” diğer yollardan ayrışıksa, o zaman bu noktaya asla
ulaşamayız. O zaman da “hafsala bütünlüğü” yani hafızalar bütünlüğü
kısacası akıl eksik kalır veya bitmiş olmaya giriş eylemine bulaşır.
Tekrarlar ile benzerlikler arasındaki farkları konuşalım yeri
gelmişken çünkü insanlar tekrarların ezber etmeyi sağladığını fakat
ezberin ‘hafızanın çalışmasında’ pek bir fonksiyonu olmadığını çünkü
tekrarlar yapılırken” duygusal doygunluğun sürekli eksik” bırakıldığı
gerçeğini anlayamıyor. Bu konuda yapılan bilimsel çalışmaların çoğu
insanlığından şüphe duyacağımız ellere bırakılmış ve “insanoğlunun
hafızası yani tarihi” bu sayede de bozuluyor dahası bırakın geleceğe
müdahaleleri, geçmişe dönük müdahale edilebilir hallere dahi kolay
ve basit hareketler ve uygulamalar aracılığı ile dönüştürülebiliyor.
Bir olayı ya da durumu tekrar edip ezberlerken o anlara dair
duyguyu da tekrar edip ezberlemedikçe o ezberin “hep” hatırlanması
mutlak hale getirilemez. Anımsama yani birazını görüp de tamamını
hatırlayıp anlama konusu hatırlama yani hiç gerek yokken anımsama
konusuyla karıştırılıyor çünkü bu sayede ayakta kalabilir devletler.
Has sektir ya! Çok pis cümle oldu bu. Silmek de istemiyorum!
Together We Will Live Forever dinliyor ve sigara içiyorum.
Aşıklar birbirini kandırırken daha doğrusu şu bir aşık ötekini
kandırırken çoğu defa anların ve olayların birbirine bağlanamaması
gerçeğinden faydalanıyor. Konular bu yüzden değiştiriliyor. Konular
değiştikçe gündem bu yüzden değişmiş oluyor ve bütüncül hafızanın
kıymeti bu sayede bilerek yahut bilmeden azaltılmış oluyor.
Çok büyük aşklarda ise duygular birbirine çok iyi kenetlenip
hafızayı envaı çeşit noktasal uçuruma sürükleyebildiği için “o aşklar”
asla unutulamıyor ve bana sorarsanız bu sayede tam olarak yaşanmış
sayılıyor, sayılmalı, sayılır.
Merve’yle Ceren’i kıyasladığımda hatta Ceren’le diğer aşkları
ve kadınları hatta insanları kıyasladığımda, Ceren’li hafıza yollarımın
ve evlerimin yani bütünleşik hafızamın tamamının eksiksiz olduğunu
fark ediyorum. Ceren duygularımın “her birini” “yaşayarak” “ona dair
hafızamın tamamını” birbirine bağlı ve bütünleşik olarak koruduğum
bir yaşantılar ve anılar zinciri bırakabilmiş bana. Bu yüzden de Ceren
aklıma geldiği zaman saatlerce, bazen gecelerce ve günlerce bazen de
ARKIN ÇALAPALA .
162
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

haftalarca, aylarca hatta yıllarca durduramıyorum onu düşünmeyi ve


o yanımda değilken dahi onu “tıpkı beraber olduğumuz zamanlarda”
yapabildiğim gibi gerçekten sevmeyi.
The Lonely Shepherd dinliyorum ve sigara içiyorum.
Beni Ceren’den kurtarabilecek kişinin Merve olması ne acı!
Bunu düşündüm ve çok doğru olduğuna karar verdim çünkü
onunla yaşadığımız “anların hafızamdaki dans edişleri” arasında da
“mutlak bir bütünlük” olduğu gerçeğini reddedebilecek kadar gücüm
yok. Roman icabı da olsa, gerçek de olsa yok! Onun da her isteğini bu
yüzden yerine getirmiş olmalıyım. Bana sorarsanız, şu soruyu sorun:
Merve’yi mi gerçekten sevdin yoksa Ceren’i mi?
Malan Bar Kir Li dinlerken bütün olaya Buket tecrübesiyle
bakarsam doğru sonuca ulaşabilir miyim, onu inceleyelim.
Buket yaşadığımız alanın genişliğini az tutarak yani yaşadığı
mekânların sayısıyla oynayarak hafızamdaki düşünsel bütünlüğü bir
şekilde kurmaya çalışmış. Bunu da şimdi fark ettim ve gayet akıllıca
olduğunu düşünüyorum. Merve’nin “içimdeki gücünün” temel sebebi
de bu. Onunla sadece Kadıköy’de takılırdık oysa Ceren ile ülkenin pek
çok şehrini dolaştık ve mekânsal genişliğin aşkımıza etkilerinin hepsi
bir şekilde bozamadı hafızamızın mutlaklığını.
Hayır, burada bahsettiğim hafızanın da farkında değil “bahsi
geçen hanımefendiler” henüz. Bu yüzden de verecekleri hesapların ki
cevapların hazırlığı telaşesini başlatmamış olmaları gayet normal. Bir
durumun hesabını verebilmemiz için o durumun gerçekliğini dikkatli
bir biçimde kabullenmemiz gerekir. Gerçekliğini kabul edemediğimiz
anların hesabını vermekse “büyük hatta büyülü” bir acı mekanizması
üretebilir. Belki de ben şu anda tam olarak bunu yapıyorum dur.
Uykusuz Her Gece çünkü hafızamın iç koridorlarını birbirine
bağlama işini gündüzleri yapabildiğim için geceleri hiç yaşamadığım
anların gerçeği olan rüyaları görmeye daha çok vakit bulabiliyor hain
beynim. Daha fenası şudur: Gözlerim açık yahut kapalı olsun, hiç fark
etmiyor, beynim sayesinde oluşan görüntüleri, yaşanmış veya henüz
yaşanmamış olmaları fark etmeksizin gerçekte yaşayabiliyorum.
The Ballad Of John And Yoko şimdi, şu an, “çok alakasız” gibi
görünse de “ritimsel zenginliğin çıkarımlarıma yansıması” bazında el
atılıp, ele alınırsa, They are going to curisify me, too, diyerek, eskiden

ARKIN ÇALAPALA .
163
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

farkına varmadığım için yapmaya devam ettiğim bir yanlışı tam da bu


noktada bitirmeye başlayabilirim. Şöyle vurgulayayım:
İnsanın, gerçek dostlarıyla yaşadığı ‘anların düşünceleri’ aktif
olduğunda, o anlara dair duygular da aktif olabiliyor ya, işte onlar kim
olursa olsun, gerçek dostlarıdır insanın ve bu gerçeklik asla ama asla
değiştirilemez, bozulamaz yahut yok sayılamaz. Dünyamın en harika
kadınlarının isimleriyle süslediğim bu gerçekçi eserin şu anında biraz
da erkek isimleri vermek isterdim lâkin bu çok riskli ve artık riskleri
aktif etmeyi eskiden olduğu kadar sevmiyorum.
Haydi, bize beş isim ver, derseniz, Akın, Serkan, Hüseyin, Ilgın
ve ressam Serkan’la yaşadığım dostlukların her ne kadar çıkar ilişkisi
üzerine kurulmuş olsalar da kaliteli ve sonsuz olduğunu söylemeli ve
bu durumun temel sebebinin, onların yanında yaşadığım anıların tek
ve “saf duygularla bezeli olması” gerçeği olduğunu belirtmeliyim.
Bu büyülü gerçeklik algısına ulaştığım şu anda, Aysun’un tüm
bu anlattıklarımı “doğal olarak” uygulayabiliyor olduğu için sevgimi
hak etmiyor oluşu, bir insan olarak kendimi onun yüzünden çok kırık
ve iğrenç hissettiğim “bu cümleden çıkmak istiyorum” çünkü “aklıma
bir zamanlar olduğu gibi yine Yonca geldi”, devinimini üretti, bakın!
Uzaylı! Şimdi öyle kırık, öyle acayip ve dumrulumsu cümleler
kuracağım ki kafayı yiyeceksiniz. Şimdi öyle deli bağımsız bağlaçları
edatlara yükleyip öyle bozguncu sıfatlarla isimleri süsleyeceğim ki şu
ana geldiğinize pişman olacak ve en fazla bir sayfa sonra bu kitabımı
okumayı bırakacaksınız. Bu derdi de çaresini de seneler önce hiç açık
etme yöntemiyle fısıldamıştım ama yetkinliği az olan okurların zaten
bilmediği gibi, bir daha bahsetmek hiçbir fayda saplamayacaktır.
Metinler okundukça güçlenirler ve güçlenen şey tam olarak
aklımızdaki metin yansımalarıdır, metinlerin yazılı veya basılı halleri
değil. Bir kitabı okumayı bırakmak isteme derdinin çaresi ise yalnızca
okumaya ara verip kitabı elimizden bırakmadan düşünmek, biz okur
ve düşünürleri kitabı okumayı bırakmaya iten gerçekliğin yansıması
olan asıl gerçekliği anlayıp aklımız ve zekâmız arasında ait olduğu yer
ve katmana yerleştirmeyi başarmaktır o düşünme eyleminin sonuna
hapsedebildiğimiz en mutlak düşünceyi. Yirmi altı yaşımdayken hızlı
yaşadığım günlerde anlamıştım bunu; kitabı elinden bırakan okurlar
her zaman kaybederken, kitap elinde düşünenler her zaman kazanır.
Orange Blossom, Live A Fip.

ARKIN ÇALAPALA .
164
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Cahil modernler zannediyor ki, batıcıl diyalektik doğunun en


ileri düzey düş sistemlerinden üstündür ve batı bu yüzden her savaşı
kazanacaktır. Yok öyle bir şey be kardeşim! Uyanın; lütfen! Doğuların
sayısı “batıların sayısı”na kıyaslandığında o kadar fazla ve alicenaptır
ki bu ikisinin diyalektiğini kıyaslamaya kalkmak dahi; cılız cahilliğin
hedefi sapmış oklar tarafından delik deşik edilmesi trajedisini üretip
insanın daha doğrusu insanlığın bozulmasına her an temel üretir.
Doğunun yaratılış hikâyesinin başından bu yana üretip durup
kontrol altına aldığı ve değişik ölçülerle beslediği seslerin nitelik veya
nicelik olarak geldikleri nokta, şimdi ötekileştiriyor gibi göründüğüm
ama asla öyle yapmadığım ötekinin yönettiğini sandığı mutlak sesliği,
evet mutlak sesliği öyle büyük bivarsıl’lıktan aşağılar, dengesiz edip
savurur ve tümleçler ki, kendi bünyesindeki matematiksel imkânları
dahi kullansak bu hercümerç sonucu biraz olsun değiştiremeyiz.
Ey okur! Sabırlı ol! Sakın kitabı elinden bırakma! Öfleme!
Kendi bünyesindeki matematiksel imkânlar ‘kastım’ da doğu.
Doğu doğruya en yakın olandır oysa batı batık olana en yakın olanlar
arasında sıkışıp kalmıştır ve bir çeyrek asır daha incelesem dahi batı,
batan oluş sebebi ile içinde hapsolduğu hastalıkların ölümcül sonuçlu
noktalarından arınmak için batış olmak ve batılı olmak vurgusundan
şu “batıl olmak” algısı da dâhil bir an evvel vazgeçmelidir.
Bir an evvel vazgeçmek eylemini de incelemeliyiz. Sonra.
Batılının şu üst düzey sanılan felsefi düzeneklerinin tümünün
her tür kullanımını aktif ederek oluşturduğu sosyal medya sayesinde
her bireyi kendi mükemmelliğine taşıyabileceğine dair inancı fos tur.
Fos çıkmıştır ve çıkmaya devam edecektir çünkü doğunun insanı yani
her bireyi diğer insanlar üzerinden kendisine bağlayabilmek felsefesi
her zaman, tüm zamanlarda üretilmiş en yüksek algı eşiğidir. İnsanın
her hareketi diğer insanlar üzerinden ortak akılla birleşir ve bu oluşu
her görüşümüzde ürkeriz çünkü evrimimizi tamam’la yamadık.
Doğu sadece ses bilgeleri ve bilgisiyle değil renk bilgeleriyle,
tat ve koku bilgeleriyle de batıyı ezip geçebilecek bir üstünlüğe sahip
ve bu aklı başında olanın ret edebileceği, basit bir durum değil kızlar.
Doğu ürettiği her bilgiyi insanlar üzerinden tecrübe ettiği gerçeklikle
ilintili olarak ortaya koyar ve bu yüzden onun ürettiği her bilgi salt ve
mutlak kabul edilesidir. Doğu burada amaç olarak da “anaç” olarak
araç insanı gerçekleştirme temelinde buluşur her şeyle fakat batı da

ARKIN ÇALAPALA .
165
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ideal olanın peşinde olduğu için/müddetçe bu konuların tümünde


başarılı değil aksine başarısız olacak ve hep öyle kalacaktır. İnsanın
idealliği azımsanamayacak derecede küfr ve şirk içerir, yaratılışı da
tamamen reddediyor olmakla eş değerlidir öyleyse değersizdir.
Yonca ile düşüncelerimiz üzerinden kurduğumuz anılar büst
olmuş ve Camille vari cümlelerim bu büstü şimdi burada da yıkmışsa
benim bir suçum yok! Pagan etiği civarında dolaştığım günlerde, ona
bunları anlatmaya çalıştım lâkin beni anlamaya çalışmak varken risk
kelimesine hapsetti tüm gerçekliğimizi ve ben o an kırıldım. Sonuçta
düşüncelerinde dahi riske girmek istemeyen bir kadınla karşı karşıya
idim ve en doğrusu, onu, kendisini çirkinleştirmeye başlayacağı veya
o eylemine senelerce hapsolacağı süreçte sadece kendisiyle baş başa
bırakıp sıradanlaştırmaktı. Böylece onu sevme eylemim sona erdi.
Şimdi yıkıcı ve kırıcı hatta mahvedici cümle akışlarını böylesi
bir cümleyle aralamam, bilemiyorum kaçımızın işine gelir, lâkin şunu
herkes bilmelidir ki insan sevdiği insanın çirkinleştiğini gördüğünde
kahroluyor ve bu geri döndürülemez bir oluş sanılıyor. Katılmıyor ve
desteklemiyorum. Birisi eğer onunla “gerçekten” görüştüğünüz veya
görüşmediğiniz süreçlerin bazılarında çirkinleştiyse, buna çözümüm
onunla görüştüğünüz yahut görüşmediğiniz süreçlerin yüce dikkatle
yaşanmasıdır. İnsanlar güzelleşirler çünkü etkileşimler güzelliklerini
üzerimize bırakıyorlar ve bu “çok hoş bir varoluş” biçiminden başka
bir şey değil asla. Orange Blossom, Mexico. Asıl üzücü ve kahredici
olan işte bu. Güzelliğin, gözlerin önündeki yok oluşu. Daha iğrenci, bir
güzelliğin, onu çirkinliğin sularına bırakabilecek kadar acımasız olan
sahipleriyle yüz yüze gelmek ve onları hiçbir şekilde uyaramamak.
Çünkü güzellik onların da değil. Çünkü güzellik hiç kimsenin değil ki!
Güzel in!
Yonca bu dünyada tanıdığım ve yaşadığım en güzel işleyen o
beyindir, o zekâdır ve o akıldır. Ve onun güzelliğinin başkalarınca yok
sayılıp bozulması, çirkinliğe dönüştürülmesi benim katlanabileceğim
bir bilgi topluluğu yahut tecrübe istisnası değil. Orelsan, Basique.
Çok eminim onu sevebilirdim, onu sevmiş olabilirim ama çok
güzel hatta “hep güzel” olanın bozulmasını görmeye dahası yaşamaya
katlanamayacağım için onu da sevemedim, sevmekten vaaz geçtim.
Oum, Shine, Live Petit Bain Paris başladı. Sigara molası!

ARKIN ÇALAPALA .
166
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Seneler önce kendim için Hümani isimli bir karakter yarattım


ve bu karakteri dünyayı yönetebilecek kadar donanımlı biri yapıp şu
zavallı dünyayı onun yönetmeye başladığı günler için çok çalıştım. Bu
arada “Harabi” diye bir karakter de yarattım ve ona bildiğim her şeyi
öğretip Hümani’nin başaramadığı ve başaramayacağı bazı işlerin de
her an üstesinden gelebilmesi için, her şeyi ama her şeyi ezberletip...
Diyeceğim, bu güne kadar sevdiğim kadınların hepsini, aslına
bakarsanız ben sevmedim, Hümani sevdi. Bu yüzden de hiç sevmemiş
olabilirim. Yine bu eksende baktığımızda, bugünden sonra seveceğim
kadınların veya kadının ki kadının olması muhtemel sevginin sahibi
ben olmayacağım, Harabi olacağı için, bu yüzden de hiç sevmeyecek
olma ihtimalim mevcuttur. Hazmat Modine, Bahamut ve Suspus!
Zamanın gerçekten aktığı şu lir anda düşünüyorum da, GGG’yi
bulmak öyle zor ki, bunu neler yapıp da nasıl başaracağım, inanın hiç
bilemiyorum. Bunu başarabilmek için GGG ile Harabi aşkını inceleyen
bir roman yazmalı ve GGG’yi daha da belirgin bir hale getirmeliyim
kafamda. Gözleri Güneş Güzel. Tamam, gözleri güneş gibi güzel yani
sıcak bakacak ama siyah mı olacak yoksa mavi mi, yeşil mi? Sarı dahi
olabilir. Aslında Harabi gözleriyle yüzde yüz aynı olması da gerekiyor
çünkü kalpleri bir olacak, çekim esnasında.
Sanırım itiraflarla dolu net cevabımı da sonlandırmaya yakın
bir duruma geldim. Selcan’ın şiirlerinden, Esra’nın bir başkasıyla aşk
yaşayıp evlendiğinden, Hazal’ın hakkın rahmetine kavuştuğundan ve
bunu gerçek aşkıyla ayrıldığı için yaptığından, Hilal’in yalnızlığının şu
ahir ömrü boyunca süreceğinden, Pınar’ı çok özlediğimden, Buket’in
kişilik bozuklukları ve maskeli balo geleneğinden, İlayda’nın her şey
ve herkesten kaçma sebebinin kendine katlanamamak olduğundan ki
Çiçek’in asıl probleminin egoizm olduğundan “bahsetmiş olsam dahi”
bu konuların detaylarına girmeden, bu kadınlara dair cevapları kendi
kâğıtlarım arasında bırakmayı tercih etmeliyim.
Haris, Gia Ena Tango beni her zaman kurtarmıştır, şu serkeş
anlarımda. Ve piyano. Piyano İstanbul. Hayallerimizin ortaklaştığını
görüp kabullenebildiğimiz yegâne mekân. Sadece o aşıkların takıldığı
ve onlardan başka kimsenin hizmet görmediği bir salon! Asildir.
Asalet nedir? Asalet bir piyanonun başına oturup çaldıkça şu
yavan dünyayı güzelleştirdiğine inanacak kadar masum olmak fakat
bu tuhaflığı oldurabilecek kadar da güçlü olabilmektir.

ARKIN ÇALAPALA .
167
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Asalet nedir? Çöküşün başlangıcı, açlığın sonudur.


Asalet nedir? Belirgin bir konu veya tercih olmadan en doğru
olanların yanında durabilmek ve tüm tercihlerin nedenlerini anlayıp
ona göre davranışlar sergilemektir. İnsan yüzden yalnızdır asıl. Cö!
Asalet bir aşk romanının bölüm başlarında hayatınız boyunca
en sevdiğiniz kelimeye dair resimler sergilemektir. Ne acı!
Neden bölüm başlarında piyano resimleri? Bu soruya cevap o
kadar önemli ki! Sabırlı okurla aramdaki ezeli anlaşmaya bağlı kalıp
bu cevabı burada fısıldamayı doğru buluyorum.
Bundan tam olarak dokuz yıl önce Akın Şahin’i ve yazarını şu
piyanolu eve hapsedip on yıl boyunca piyano çalma cezası kestiğimde
bunu geçek hayatıma da uygulayabileceğimi bilmiyordum. Bu dokuz
yıl içinde öyle çok piyanom oldu ki. İki tane elektronik piyanom, bir
kuyruklu piyanom, üç duvar piyanom oldu demek istemiyorum ama
maalesef oldu ve en sonuncusu harp olarak karşımda duruyor şu an.
Bu dokuz yıl boyunca öyle çok piyano çaldım ve hayal kurdum
ki Sen Oradaydın, Sen Dizime Yattın, Elimi Tut! Tutsana Ellerimi!
Ne zaman bir kadına gerçekten aşık olduğumu fark etsem, hiç
beklemeden piyano edinirim ve o kadına duyduğum aşkla piyanoya
dokundukça çıldırmamak elde mi! Devrik cümlem bu olsun!
Ne kadar uğraşsam uğraşayım, hangi kül tür Türk’ül bestelere
imzamı atarsam atayım, sonuç değişmiyor. Onlar geliyorlar ki onlar,
gidiyorlar, ben onları sevdiğimi sanıyorum ve sevmemiş oluyorum.
Bana Yalan Söylediler. Bu yüzden aslında sevmedim hiç. Sen
De Benim Kadar Gerçekleri Görüyorsun. Bu yüzden. Sen De Benim
Hatalarımdan Birisin. Bu yüzden de böyleyim. Şarkılarda, şarkıların
içinde yaşayabiliyorum aşkı ve insanları sevmekten uzaklaşıyorum.
Yüzlerce, binlerce şarkım veya aşkım var. Onları birbirleriyle
aldatmaya bayılsam da her birinin kalbim için manası çok derin, çok
özel, çok çok. Şarkılar, resimler, kitaplar ve filmler. Bu kadar!
Evet, hayatım boyunca en sevdiğim kelime olan Piyano ile en
sevdiğim ikinci kelime olan İstanbul’u merak etmedi hiçbir kadın ve
ben belki de, asıl bu yüzden hiç sevemedim. Edebiyat tarihindeki asil
yerime şu soylu cümleyi bırakayım ey okur! Hiçbir kadın piyano!
Sana bir şey söylemeliyim. Lütfen inanarak oku!

ARKIN ÇALAPALA .
168
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ya köpekler yüzünden sabah namazına gitmiyorsa insanlar?


Ve çocuklar, sırf onları dinlemiyoruz diye deliriyorsalar?
Kadınlarla ilişkilerimi diğer insanlar gibi algı eşiklerini her an
değiştirerek yaşamıyorum ben. Kadınlar da insan benim için. Ufak bir
çocukla, yaşlı bir teyzeyle nasıl iletişim kuruyorsam, aşık olduğum o
kadınla da aynı iletişimi kuruyorum. Onları sevdiğim ve güvendiğim
müddetçe yanlarında duruyorum, onların yanında mutluysam asla ki
asla yanlarından ayrılamıyorum ama beni üzüyorlarsa veya gerçekte
bir insanın yapmaması gereken kötü şeyleri yapıyorlarsa o zaman ilk
fırsatta uzayıp gidiyorum. Çünkü bu da benim huyum.
Bu anlaşılmaz durumu yaşarken aynı şeyleri benim de onlara
yaptığımı görenler olmuştur ama “neden bunu yapıyor” deyip kendi
cevabını verebilene pek değil hiç rastlamadım.
Bir insan açken bir yemeğe büyük bir iştahla bakabilir fakat
karnı doyduğunda aynı bakışı atmayacağını hepimiz biliriz.
Bir erkek bir kadının en sevdiği tutkulu bakışı ilişkinin ilk ayı
veya yılında atabilir ama bunu sürekli atması da hastalıklı bir durum.
Cinsel açlığını gideren erkek “ne kadar süre” cinsel arzuyla bakar? Bu
bana kadınların şu, erkeklerin kendilerini arzulamasını arzulamaları
konusunda ne kadar hastalıklı olduklarını fark ettirdi. Ne gerek var!
Algı yanılmalarını yaratıp kötülük ürettiğimiz öyle çok an var
ki şu hayatta, şaşırmamak elde değil. Ölçüyü tartıyı bilmediğimiz de
oldukça aşikâr. Saymayı bilmiyoruz yahu! Hesap kitap yok!
Bir akşam yemeği düşünün. Çok sevdiğiniz biriyle çok özel bir
akşam yemeği yediğinizi düşünün bir an. Aradan yıllar geçse de o anı
tüm detaylarıyla hatırlarsınız. Şimdi dikkatleri “insan ömrünün” aşırı
uzunluğuna çekelim. Bir akşam yemeği iki saat sürse, günde on iki ve
yılda de ki üç bin, elli yılda yüz elli bin yemek eder. Oysa hafızamızda
bırakın yüz elli bin özel akşam yemeğine dair anı ve hatıra olmasını,
bunun onda biri kadarı bile yoktur, olamaz sanıyoruz.
İnsan kendi zamanını durdurmadığı müddetçe hafızasının iç
oyunlarıyla baş edemez. İnsan, kendi zamanını durdurmayı bilmezse,
hayatını gerçekten yaşayamaz. Yaşadığı anlara, canlılara ve insanlara
gerçeği, kendisini ve kendi gerçekliğini yansıtamaz, katamaz.
Kadınların bu konudaki çabaları övgüye değer, fakat hafızayı
güçlendirme teknikleri çoğu zaman “boş iş” “do” lambacı! Erkeklerin

ARKIN ÇALAPALA .
169
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

çoğu zaten kadınların bin yıl gerisinde yaşıyor. Aslında bu ikisinin de


“yaratılışlarındaki fıtrata uygun olarak” yaşadıklarını ki buna mecbur
olduklarını bilmek keyifli. Belki fazla saygı şefkât hediye!
Siz çocukken kimse sizi sevmedi mi? Cidden soruyorum.
İnsanların çoğu adeta çocukken hiç sevilmemiş gibi yaşamayı
nereden, kimden ve ne zaman, nasıl oluyor da öğreniyor? HafızA.
İnsanlar çevrelerindeki değişimlerin ilk önce kendi zamanları
ve kendi tarihlerine zarar verdiğini nasıl oluyor da anlayamıyor?
İnsanlar yedikleri bütün besinlerin kendilerine daha doğrusu
“ölümlü bedenlerine kattığı enerjilerin” neler olduğunu bilmek ve bu
gerçekliklere uyumlu olarak hayat üretmek konusunda neden böyle
bilinçsiz davranıyorlar? Devletler insanlara sahip çıkamayacaklarsa,
o zaman neden varlar ki? Devletler ne işe yarıyorlar? Bizim devletten
bahsetmiyorum çok şükür, ama yüz civarında devlet var ki bunların
hepsi vatandaşlarını sömürüyorlar ve “hiç” korumuyorlar. Bu durum
bizlerin hayatını da olumsuz etkiliyor. İnsanlar bunu umursasa ya!
Böyle acıklı konular veya kötümser cümlelerle takıldığım için
asla yanlış anlaşılmasın! Benim anlarım, standartların oldukça üstün
olduğu bir yaşam formu ve kaynağından beslendikleri için gayet hoş
hatta süperler. Enfes, harika hatta ultramegahiperaktifgüzeller. Şarkı
bittiyse sonraki bölüme geçelim. Operaksiyon kelimesi kayda geç sin!
Piyano İstanbul’a götürmek istiyorum şimdi seni ey okur!
Gel benimle! Gel benimle! Gel benimle! Haydi gel benimle ol!
Oturup yıldızlardan bakalım dünyadaki resmimize!
Piyano İstanbul’a gittiğim için asıl hiçbir kadını sevemedim,
sevmedim. Sevip sevmeyeceğimi de inan bilmiyorum.
“Nasıl yani? Çocuğumuz kız olursa adı Ceren mi olacak?”
“Ağladı diyelim, “Ce!” diyeceğiz ve o gülmeye başlayacak.”
“Ce! Mi! Ne alaka şimdi? İyice saçmalamaya başladın!”
“Sana bir şey söylemem lazım ama çekiniyorum nedense.”
“Aa! Ne? Söyle! Sting, Shape Of My Hearth! Jerusalem!”
“Sana “İşte burada seni seviyorum diyorum şimdi!” dediğim o
yeri hatırlıyor musun? “İş tetambura.” demiştim. Hatırlıyor musun?”
“Hayır, hatırlamıyorum. Ne oldu ki? Nereden çıktı şimdi bu?”

ARKIN ÇALAPALA .
170
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

On Üçüncü Bölüm
CANSU CANAN
Monophona | Black On Black | 03:14
Bunlar Kitab’ın ayetleridir. Sana Rabbinden indirilen haktır, fakat
insanların çoğu anlamazlar. Görmekte olduğunuz direkleri yükselten,
sonra Arş’a istiva eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah’tır.
Bunların her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O,
Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi
düzenleyip ayetleri açıklamaktadır. Yeryüzünde birbirine komşu
kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden
dallanmış hurma ağaçları vardır.bunların hepsi bir su ile sulanır.
Böyle iken yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız.
… Kafirlerin seni yalanlamalarına şaşırıyorsan, asıl şaşılacak şey
onların “Biz toprak olduğumuz zaman yeniden mi yaratılacağız?”
demeleridir. İşte onlar, Rablerini inkar edenlerdir, işte onlar kıyamet
günü boyunlarında tasmalar bulunanlardır. Ve onlar ateş ehlidir.
Onlar orada ebedi kalacaklardır. … Her dişinin neye gebe kalacağını,
rahimlerin neyi eksik neyi ziyade edeceğini Allah bilir. Onun katında
herşey ölçü iledir. O, görüleni de görülmeyeni de bilir, çok büyüktür,
çok yücedir. … O size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve yağmur
dolu, ağır bulutları meydana getirendir. Gök gürültüsü Allah’ı hamd
ile tesbih eder. Melekler de O’nun heybetinden dolayı tesbih ederler.
Onlar, Allah hakkında mücadele edip dururken O, yıldırımlar gönderip
onlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır. … Kafirlerin
duası kuşkusuz hedefini şaşırmıştır. Göklerde ve yerde bulunanlar da
onların gölgeleri de sabah akşam ister istemez sadece Allah’a secde
ederler. … Onlar Allah’ın ahdini yerine getirenler ve verdikleri sözü
bozmayanlardır. Onlar Allah’ın gözetilmesini emrettiği şeyleri
gözeten, Rablerinden sakınan ve kötü hesaptan korkan kimselerdir.
Yine onlar, Rablerinin rızasını isteyerek sabreden, namazı dosdoğru
kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık olarak Allah
yolunda harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte onlar
var ya, dünya yurdunun güzel sonu sadece onlarındır. O yurt, Adn
cennetleridir. Oraya babalarından, eşlerinden ve çocuklarından salih
olanlarla beraber girecekler melekler de her kapıda onların yanına
varacaklardır. Melekler: Sabrettiğinize karşılık size selam olsun,
dünya yurdunun sonu cennet ne güzeldir, derler. … Bilesiniz ki kalpler
ancak Allah’ı anmakla huzur bulur. … Eğer okunan bir kitapla dağlar

ARKIN ÇALAPALA .
171
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yürütülseydi veya onunla yer parçalansaydı yahut onunla ölüler


konuşturulsaydı, o kitap yine bu Kur’an olacaktı. … Herkesin
kazandığını gözetleyip muhafaza eden, hiç böyle yapamayan gibi olur
mu? … Takva sahiplerine vaad olunan cennetin özelliği şudur:
Onun zemininden ırmaklar akar. Yemişleri ve gölgesi süreklidir. …
Allah’ın izni olmadan hiçbir peygamber için mucize getirme imkanı
yoktur. Her müddetin yazıldığı bir kitap vardır. Allah dilediğini siler,
dilediğini de sabit bırakır. Bütün kitapların aslı onun yanındadır. …
Hesap yalnız bize aittir. Bizim yeryüzüne gelip, onu uçlarından
eksilttiğimizi görmediler mi? Allah dilediği gibi hükmeder ve O’nun
hükmünü bozacak kimse yoktur. O hesabı çabuk görendir. Onlardan
öncekiler de peygamberlerine tuzak kurmuşlardı. Halbuki bütün
tuzaklar Allah’a aittir. Çünkü O herkesin ne kazanacağını bilir. Bu
yurdun, dünyanın sonunun kimin olduğunu yakında kafirler
bileceklerdir. Kafir olanlar, sen resul olarak gönderilmiş bir kimse
değilsin, derler. De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter
ve yanında Kitab’ın bilgisi olan.
Allah tarafından mükafatlandırıldığı için melek olmuş mümin
kullar gibi Melekler Çetesi’nin üyeleri arasında isimleri geçen Harabi,
Emma Shapplin, Lady Di ve Rüya Pamuk cennet, Allah, şeytan ve tüm
bunların etrafındaki meseleler hakkında gerçeğe çok yakın bazen de
yaşanmışlık kokan tecrübelerini paylaşıyorlardı.
Piano İstanbul’un Lady Di Kulisi tıka basa ana doluydu. Cansu
C., GGG, Görkem Şen, Hale Akar, Kıvanç T., Meryem Boz, Müjgan, Tuba
Büyük., Hülya H. ve Berfin Erdoğan ve babası ve Bahadır A. oradaydı.
Yağmurlu bir akşamüstüydü. Aşık olan anlar doğru su…
“Aslında ben, salgın hastalıkların tümüyle, Allah’ın bizi cidden
uyardığını düşünüyorum. Son salgını düşünün! Bizi uyardığı bütün o
konularda yaptırımlarla yüzleşmek zorunda kaldık. Mesela arabalar
çalışmadığı için hava kirliliği azaldı. Camilerde namaz kılamaz olduk.
Kovdu bizi resmen. Sosyal mesafe denilen şey sayesinde tiyatrolar ve
sinemalar, futbol, konserler ve festivaller tarka planda kaldı. Kafeler
ve dokunma, sarılma, tokalaşma veya öpüşme konularında da büyük
bir uyarıydı bu. Barları, gece kulüplerini kapattırdı. Hijyenik olmamız
dolayısıyla temiz olma emrini tekrarladı. Düzgünce, nizami örtünme
emri çerçevesinde maskeler sayesinde peçe bile takmış olduk. Kumar
ve falla, şansla ilgili tüm oyunlar durdu. Dahası, toplam kırk civarında
ülke finansal olarak çöküşe geçti.” Müminin aklı refleks olarak çalışır.
ARKIN ÇALAPALA .
172
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Aslında ilimleri doğru kullanmamız için uyardı bizi. Kokuları


ve sesleri doğru, düzgün kullanamadık. Geçen gün düşündüm de, şu
Güneş Dil Teorisi aracılığı ile Atatürk ve Süleyman Peygamber tarihin
en büyük buluşmalarından birini yaşıyor aslında. Ama bizler o kadar
cahiliz ki fark edemiyoruz. Neden bu kadar ilgisiz iz?”
“Biraz açar mısın?” dedi Rüya P. Sevgil isinin adı Yusuf ola!
“Kuşların çıkardıkları seslerin harfleri veya alfabeleri mesela,
yok. Aslında bu, kediler için de geçerli olabilir. Birleştirilmiş hecelerle
kurdukları sesli kelimelerle vurgulu vurgulu konuşuyor kuşlar. Aslen
kalpten, çok derinden konuştukları için onları anlayamıyoruz. Anlam
neredeyse hemen kayboluyor. Kuşların kullandıkları frekansları çok
dikkatli incelememiz lazım. Bu frekansların grafikleri ve istatistikleri,
kuş türleri ısıya bağımlı olarak yaşadığı için, yağmurlu havada başka,
güneşli havalarda ise başka sonuçlar verecektir, diye düşünüyorum.”
“Kuş meclisleri aslında her tür hayvanın ve ağacın türediği ve
suyun şarıl şarıl uçtuğu yerlerde kuruluyor genellikle. Sanırım kuşlar
ve melekler bu tür meclislerde, adeta hiç farkında olmadan dünyanın
meseleleri hakkındaki bilgilerini paylaşıp hüküm veriyor ve iş görüp,
düzeni koruyorlar. Bunların gerçekliğini anlamadan sanırım bir yere
varamayız. İstediğimiz kadar muhteşem yapılar, mimarite ve botanik
örgüler üretelim, bu kuş meclislerini anlamadan yaşadığımız sürece,
cenneti bulamayız. Bu işler kolay işler değil! Hava, cıva; hiç değil.”
“Kuşların dilinde çok tekrarlar ve farklı türde tekrarlar olmak
üzere iki grup kelime ve cümle yapısalı var. Yine bu iki grupta da kötü
olaylar ve kötümser sonuçlar ile iyi olaylar ve iyimser sonuçlar var.”
“Biz insanlar için asıl kötü olan şey, bence şu: Soyunu devam
ettirebilen çoğu hayvan türü sanırım refleks olarak sürekli bir şekilde
yeni kelimeler üretip bu yeni kelimeler üzerinden anlaştıkları sürece
insanlara yakalanmayacaklarını ki tarafımızca anlaşılamayacaklarını
çok iyi, doğal olarak yani refleks olarak biliyorlar. Bu refleksten ötürü
sürekli yeni kelimeler ve cümleler oluşturabilmek adına dil pratikleri
yapıyorlar. Neticede onlar da Allah tarafından yaratılmış kullar.”
“Gök, bulutlar, şimşek, yağmur, su. Bunlar henüz yapmıyorlar
sanıyoruz ama bunun sebebi onları deşifre edemiyor oluşumuz.”
“Bir de çok sessiz takılanları var. Dilsiz olanlar. Dili bambaşka
olanlar. Taşlar, ağaçlar, dağlar, toprakla çiçekler. Bunlar hem renkler
ve geometri ile hallerini bildiriyor, hem de süper sessiz konuşabiliyor
ARKIN ÇALAPALA .
173
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

oldukları için, HD ses sistemleri ile donatılmış doğal stüdyolarda film


çakimleri yapmak suretiyle onların dillerini çözebiliriz.”
“Bunlar hallerini; genellikle tavırları, verdikleri, çıkarttıkları,
kendilerinden dışarıya, aşağıya veya yukarıya fırlattıklarıyla anlatıp
hayata katılma süreçlerini tamamlamaya çabalıyorlar. Ağaçlar meyve
atıyor dışarıya, toprak ağaçları, çiçekleri, bitkileri yukarıya fırlatıyor,
bulutlar yağmur ve şimşekleri aşağıya. Çok acayip hareketleri var.”
“Neden bizim nefes aldığımız mekana kusuyorlar hallerini?”
“Çünkü meclisi kuran insandır. Ve insan tescilli halifedir.”
“Aslında varlıkların çıkardıkları sesler ruhlarının ne durumda
olduğunu anlatıyor. Bulutların fısıldadığı gök gürlemesi de, yaprağın
düşerken yarattığı rüzgar da, insanın ileri düzeyde kurguladığı hece,
kelime, cümle, karmaşık ünlem, paragraf hatta kitap dizinimleri de o
sonuca çıkarıyor bizi. Hepsi ruhun birer tasviri bence.”
“İnsan en ustası ve en farklı ruha sahip çünkü insanda Allah’ın
nefsi çalışıyor ve hükme bulaşıyor. Asıl önemli olan bunu kavramak.”
“Ruhu eylemle birleştiren ve vücudu serbest bırakan, eyleme
yönelten şey dil. Mesela yağmurun kullandığı dil; çok naif. Buluştuğu,
çarptığı daha doğrusu çarpıştığı nesnenin yapısına uygun ve uyumlu
olarak ses çıkarıyor. Çiçeğe dokununca başka, cama vurunca başka.”
“Aslında tüm varlıklar aynı şeyi yapıyor. Sadece dilleri farklı.”
“Yağmur çok kibarca yapıyor. Yağmur işi biliyor.”
“Kar, yağmurun biraz daha gelişmiş versiyonu sanki.”
“Kar, bulut olmaktan vazgeçemiyor bence.”
“Rüzgar da çok fena. Çıkardığı sesler çarpışma değil sürtünme
esasları üzerinden vücut buluyor. Bir müzik aleti sanki rüzgar.”
“Asıl müzik aleti yeryüzü. Orkestra şefi de biz insanlarız.”
“Tüm bunların bir de yön tercihleri var.”
“Tüm yönleri de dahil olmak üzere, eğer ki canlıların dillerini
anlamak ve şu dünya üzerindeki cennet ahengini yaşanılabilir kılmak
istiyorsak hatta “bütün canlılarla” organik olarak bağ üretebildiğimiz
muhteşem bir hayat hayalimiz varsa, insana ait tüm kirlilik çeşitlerini
mesela araba, uçak, gemi, telefon ve televizyon, kavga, dizi, çarpışma
seslerini bir an evvel yok etmeliyiz. Bunu başardık mı; yaşadık!”

ARKIN ÇALAPALA .
174
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“İzolasyon bir yere kadar faydalı! Ki izolasyon cennet hayalini


hızla yok edecektir. İzolasyon bir yok etme şekli değil zaten.”
“Sesli olan şeyler sessiz olan şeyleri tüketiyor. Nefes, can, ses.
Canlı olmanın ilk kuralı, ilk belirtisi ses. Nefes.”
“Aslında “ses problemi” barajların yapılmasıyla başladı. Baraj
yapımı ile suların tutulması sayesinde oluşan o gereksiz sanayileşme
şöyle dursun, barajlar yapılınca kuş meclislerinin tüm o mahremiyeti
mahvoldu. Akan su kavramı mahvoldu. Ağaçların yay ılımı bu sayede
bozuldu. Canlıların dilleri zayıfladı ve bu yüzden insan aklı bozuldu.”
“Bize biraz şeytandan bahseder misiniz?”
“Ben kendi düşüncelerimi ve reflekslerimi, tüm hareketlerimi
ve kalitelerini kontrol etmek için kullanıyorum şeytanı.”
“Ben hala ona hizmet ediyorum. Ben onu kandırayım derken,
bir bakıyorum o beni kandırıyor. Kahrolsun şeytan!”
“Tanita Tikaram Piano İstanbul’a giriş yaptı. Bilginize.”
“Değerli misafirlerimiz, Tanita Tikaram şu an aranızda.”
Piano İstanbul’un iç tasarımı; damalı desenler üzerine kurulu
bir işletime sahipti. İçeri girenler, kıyafetleri nasıl olursa olsun, türlü
ışıklandırmalar ve dekor sayesinde ‘damalı’ hale geliyor ve yüzleri de
bu oyuna dahil olduğu için kimse kimseyi tanıyamıyordu. Herkes tüm
Piano İstanbul macerası boyunca bulunduğu alanın renklerine ve ışık
sistemine göre kişilik sahibi oluyor, bu bireysel hakların korunmasını
eper kolay hale getiriyordu.
İçerideki ses tasarımı tüm insan seslerinin toplamını alıp orta
noktada buluşturuyordu. Bu sayede de her söz, aynı kişi tarafından
söylenmişçesine aynılaşıyor böyle olduğunda ise kimse düşünce veya
söylediklerinden sorumlu tutulamıyordu.
İnsan trafiğini sevmeyenler suyun trafiğini düşünebilirler.
Yıldızlar, bütünüyle görüldükleri zaman anlaşılabilirler.
Piano İstanbul’dan içeri, eğer ki fazla sevilen bir sanatçı adım
atarsa, sadece onun sesi ve kıyafeti bu kuralların dışında tutuluyordu,
ta ki konseri bitip kendisi Piano İstanbul’dan uğurlanana değin.
İçeriye giren eğer ki Melekler Çetesi üyelerinden yahut Sekiz
Kral’dan biriyse, o zaman da bu kurallar işletilmiyordu. Örneğin türlü
işlevde ve kalitedeki kameralar veya kendisi, geldiğini haber eder ve

ARKIN ÇALAPALA .
175
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

uyarıda bulunursa, haber bütün kolonlardan duyruluyor, müşteriler


buna uygun yönlendiriliyordu. Cebrail, Hızır, Zülkarneyn veya Yusuf
gibi ünlüler de ara sıra uğruyordu Piano İstanbul’a, Piano Mekke’ye,
Piano Kudüs veya Kamera Medine’ye. Onlar gibi yüksek enerjili varlık
girişleri manyetik analizler ve mikro ışın sapmaları sayesinde hemen
saptanabiliyor ve yöneticilerle paylaşılıyordu. Yine de yaydıkları iril,
farklı enerji, müşterilerin ürkmesine yetiyor de artıyordu bile.
Piano İstanbul’un kolon havuzları, dünyanın en gelişmiş renk
ve ses sistemlerine de sahipti. Bu sayede Tanita Tikaram “ve” benzeri
sanatçıların hepsinin, kendi kulislerinde söyledikleri, mırıldandıkları
her şarkı ve melodi, sonradan yayınlanan konser ve albüm kayıtlarını
beklenmedik derecede süslüyor, insanları adeta büyülüyordu.
Piano İstanbul ve Piano Mekke’de konser verebilmek için bazı
şartları yerine getirmek gerekiyordu. Bu şartlar “tek tanrıya inanmak
ve İnsan Cumhuriyeti vatandaşı olmak, müzisyenler şehrinde ikamet
etmiş olmak, aşıklar, yönetmenler, müzisyenler veya şairler şehrinde
ikamet ediyor olmak” ve son olarak “bilgi meleği yahut hukuk meleği
olarak görev yapıyor olmak” idi.
İnsan Cumhuriyeti’nde bazı şehirler haricinde tek tanrı inancı
olmayan kimselere vatandaşlık hakkı tanınmıyordu zaten.
“Tanita Konseri’ne kaç saat var ki? Erken gelmiş biraz.”
“Sahne almasına yirmi altı saat var. Normal zamanlama.”
“Şarkı listesini paylaştı mı? Sanatçı listesi geldi mi?”
“Hayır, sadece şarkı sayısı paylaştı. Dört yeni şarkı var.”
“Yerini sabitleştirin, yanına gidelim bir an evvel.”
“O şimdi giyinir eder, bir sürü tantana. Sonra gideriz.”
“Şeytanı konuşuyorduk. Bırakın şimdi sanatı, sanatçıyı.”
“Şeytan suyu çok kullanıyor daha doğrusu çok harcatıyor. Her
daim suyun kirlenmesi için uğraşıyor. Manyak mı ne!”
“Çünkü şeytanın düşmanlarının tümünün suya çok ihtiyaçları
var. Su olmadan mümin kalmaları oldukça zor.”
“Sürü psikolojisi suyu çok fazla kirletiyor. Allah belki de sırf o
yüzden arena hareketlerini ve futbolu desteklemiyor.”

ARKIN ÇALAPALA .
176
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Bugünkü sporların çoğu, sağlıklı kalmak bahanesi sayesinde


namaz kılmamıza engel oluyor, bizi robot haline getiriyor. Ben sporu
destekleyen devletlerin kafir olduklarını düşünüyorum.”
“Futbol sağlık kazandıran bir spordur.”
“Oynayan yirmi iki kişi, izlerken zaman kaybeden seksen bin.”
“Evet, bence de bu durum hiç sağlıklı değil. İsraf edilen enerji,
yapılan tüketimler çoğunlukla gereksiz. Yazık vallahi, çok yazık.”
“Şeytan diyordunuz, yine yarım kaldı. Çok tuhaf değil mi?”
“Biz de onu diyoruz işte. İnsanı bir şekilde kandırıyor.”
“İnsan şeytanla savaşını neden kazanacak, biliyor musunuz?”
“Şeytan yüzemediği için insanlar kazanacak bence.”
“İnsan Allah’ın tarafında olduğu müddetçe kazanıyor bence.”
“Denizlerin, fabrika atıkları ve petrol gibi maddelerle pislenip
kirlenmesi şeytanın planı dahilinde mi yani? Çok ilginç!”
“Evet, suya müdahale tekniklerinden bazıları bunlar.”
“Bir şey yapıp suyu kirletmeli ki yayılımı organik olsun.”
“Şeytan ateşten yaratıldığı için her an ateşte yanıyor aslında.
Bu da tuhaf bir ikilem. Cehennem de yansa ne olur, yanmasa ne olur.”
“Böyle konuşma! Ateşler de farklı farklı. Cinler zehirli ateşten
yaratıldı mesela. Şeytanın ateşi farklı, cehennemin ateşi farklı.”
“Cehennemin durumu da vahim! Düşünsenize tanrı sizi zarif
bir intikam için tasarlamış ve yaratmış. Göreviniz yanmak.”
“İnsanın görevinden pek bir farkı yok gibi duruyor.”
“Şeytanın hangi ateşten yaratıldığını bilsek işi çözeriz.”
“Şeytanın hangi ateşten yaratıldığını, biz asla bilemeyiz. Bunu
kimse bilemez. Bunu ancak yüceler yücesi Allah bilebilir.
“Cehennem ateşi normal ateşten kat be kat sıcaksa, şeytanı da
yakacaktır. Çivi çiviyi söker neticede. Ama konu sıcaklık mı sadece?”
“Sıcaklık dışında bir eziyet şekli olmalı şeytan için!”
“Soğukluk, o nasıl? Cennetin ateşi bir kısılıp bir açılıyorsa!”
“İkisi aynı şey olmasa zaten kısılıp açılamazdı, öyle ya!”
“Şeytan cehennemde de kandıracak mı peki insanoğlunu?”

ARKIN ÇALAPALA .
177
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Yaratıldığımızdan beri kandırıyor. Onun tek görevi bu.”


“Çok acayip bir kurgu değil mi! Ya şeytan biz olsaydık?”
“Sözünüze dikkat edin. Ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun.”
“O yetmez! Konuşurken kendinize “hakim” olun!”
“Belki de kıyamet koptu, şeytan ateşe hapsolmuş durumda.”
“Tövbe de, başımıza iş açacaksın durduk yere.”
“Hızır Aleyhisselam Piano İstanbul’da.”
“Bana bırakın. Bir daha da yalan yanlış konuşmayın! Bak! Son
cümleden şirke düşmenizi engellemek için geldi. Şükredin!”
“Selamın Aleyküm.”
“Aleyküm Selam.”
“İnsan şeytanların varlığı, cin şeytanların varlığı ve kıyamete
inancın tam olması gerektiği hususunda bilgi vermeye geldim. Ayetle
konuşmamı ister misiniz?”
“Hayır, Hızır Hazretleri. Aramızdaki bazı kişiler yeni, bundan
dolayı hataya düşmeleri gayet normal. Başka bir arzunuz var mı?”
“Eyvallah!”
“Gitti mi?”
“Hızır Aleyhisselam Piano İstanbul’dan ayrıldılar.”
“Gitti. Yapmayın böyle! Dikkatli konuşun.”
“Ama hani düşünce özgürlüğü vardı! Öyle demiştiniz.”
“Düşünce özgürlüğü imanı bozuk olanları yakalamak için bire
bir. Bu yüzden böyle bir sistem kurduk. Kendinize çeki düzen verin.”
“Spor ve namaz konusu yarım kaldı.”
“İnsanlarda namaz kılma refleksini geliştirmek için, öncelikle
hareketsiz namaz kılmayı teşvik etsek nasıl olur?”
“Biz ona dua diyoruz. Daha akıllı olmalısınız.”
“Sonrasında her hareketi yavaş yavaş aktif etsek. Namazdaki
hareketlerin çoğu maskeli balo teorisi merkezinden ele alınınca sanki
iki ruhtan birinin sevişme ve bütünleşme hareketlerini tekrarlaması
gibi görünüyor. Mutasyon Tantra Felsefesi’nin çıkış noktası da burası
değil miydi? Yanlış mı anlamışım yoksa!”

ARKIN ÇALAPALA .
178
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Parça parça kılsak, namaz kabul olunur mu ki?”


“Hicri veya Miladi geldiği vakit onlara soralım bence. Tarihte
uygulanmış bütün namaz türlerinin kaydı onlarda mevcuttur.”
“En doğrusu sünnete uygun kılmaktır. Bunun net çözümü şu:
Kıldığınız namaz Kur’an’da geçen her ayete uygun olmalı.”
“Sünnet ve mezhep konusu çok karışık.”
“Hazreti Muhammed’in mezhebi yoktu. O yüzden mezhepler
yalan dolan. Kur’an’da ayet var bu konuda. Sünnet de Kur’an’daki her
şeyi uygulama biçimi olarak örnek teşkil ettiği için kabul edilmeli. Ki;
sünnete mi uyacağız, Kur’an’a mı? Elbette ki önce Kur’an’a uyacağız.”
“Bunları neden anlatmıyoruz insanlara? Bilmek hakları.”
“Her şeyin bir zamanı var. Konuyu değiştirelim bence.”
“Benim kafama takılan bir şey var. Vücutlar büyürken ruhlar
küçülüyor ama vücut küçülürken ruh büyümüyor aksine küçülmeye
devam ediyor. Bunun sebebini bulabilmiş değilim.”
“Nasıl ya! Kafam karıştı. Neler diyorsunuz böyle?”
“Ben aşkın; Allah’ı vücut bulmuş olarak görme hali olduğunu
düşünüyorum. Bu yüzden de aynı anda birden fazla kişiye aşık olmak
imkansızdır. Ki olanlar hep günaha, dolayısıyla da şirke düşüyorlar.”
“Bize melekleri anlatsana!”
“Bazı şeyleri tam olarak anlayabilmek için öğrenmek yetmez,
yaşayıp bilmemiz gerekiyor. Ben şimdi size şeytanın suretini anlatıp
kafanızı karıştırsam ne olacak ki? Kendiniz bulmalı, görmelisiniz.”
“Anlat! Lütfen anlat! Bize şeytanın suretini anlat!”
“Yoğun istek üzerine şarkı akışına ufak bir müdahale yapıldı.
Hooverphonic, George’s Cafe üç defalığına sizlerle birlikte.”
“Aslında şöyle anlatmak daha faydalı olacak bence. Allah hem
kalbimizi hem de düşüncelerimizi okuyabiliyor. Oysa şeytan, sadece
düşüncelerimizi okuyor. Adada geçirdiğim yıllarda çok fazla düşünüp
durdum bu konuyu. Sonrasında, bazı arkadaşlarımla yaşadığımız ilk
cennet tecrübesi sayesinde de benzeri sonuçlara ulaştım. Anlatmak
isterim elbette fakat hem karmaşık hem de sarmaşık bir konu.”
“Sırayla anlat! İsim vermeden anlat, lütfen!”
“Suyun içinde neden ateş yakamayız, onu unuttuk.”

ARKIN ÇALAPALA .
179
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Belki de yasak ağaç ateştir. Pardon, sözünüzü kestim.”


“İyi, sağlıklı bir insan olarak hayatıma devam edebilmem için
hangi mesleği seçmem gerekir? İlk başta bunu anlamaya çabaladım.
Bu dünya bir gün bitecek. Nasıl yaşarsam, bu yavan dünyada da öteki
hakiki dünyada da Allah’ın sevdiği kullar arasında yer alırım? İnsanın
Allah’tan uzaklaşmasının ilk sebepleri ve sonuçları nelerdir? Herkesi
doğru yola sokmanın formülü nedir? Bunları hep düşündüm. Mesela
bir insanı doğru yola sokmanın formülü; o insanı büyük bir dikkatle
incelemekten geçiyor. Seçimlerine, ısısına, ışığına, kokusuna, tadına,
hareketlerine, sözlerine bakmamız lazım. İşine, gücüne, kulaklarının
nasıl çalıştığına, gözlerinin işlevselliğine, ağzına, burnuna, saçlarına,
ellerine, kalçalarına bakmamız lazım. Ancak bunları bilince, o insanın
kendi idealini bulmasına yardımcı olabiliriz.”
“Ne yeyip içtiğimiz de önemli. Neleri nasıl tükettiğimiz yani.”
“Yediğimiz şeylerin yaşı da bize geçiyor. Zamanı yavaşlatmak
istiyorsak tüketmeyi bırakmalı en azından yavaşlatmalıyız.”
“Zamanı yavaşlattık mı, durdurmaya başladık demektir.”
“Her insan biraz Allah gibi aslında. Her insanın muhtemel etki
alanları var ve fazla değişik ruh hallerinde, bu alanları yönetiyor tüm
insanlar. Aslında insan sürekli olarak, Allah’ın “kendi nefsini” bilmesi
için diğer insanlarla ortak alanlarda, hatta diğer her şeyle, her yerde
yan yana geliyor. Zaten duygularımız ve düşüncelerimiz; tüm varlık,
bu bahsettiğim ahenk içinde buluşup paylaşırken, eksilip çoğalırken;
oradan oraya akıyor, doğuyor, filizleniyor, büyüyor, tamamına eriyor.
Bazen olay ve eylem, bazen ise sır oluyor. Yok oluyor. Muhteşem bir
matematik dahilinde tüm ilimlerin ki sahipleri alimlerin de katkısıyla
elbette, renkler, sesler, kokular, tatlar ve dokular bu arı oluşa hizmet
ediyor. İşte bu muhteşem ahengi anlayıp da anlıyor olmasına rağmen
kayıtsızca ve hesapsızca davrananlar cehenneme atılıyor.”
“Cehennemi görmediniz, değil mi?”
“Lütfen konuyu saptırmayalım.”
“Belki de Allah yarattığı insanların kendisine duyduğu sonsuz
sevgiden dolayı kendisini hapsetmeye kalkışacaklarını düşündü. Sırf
bu yüzden belki de suretsiz, zamansız, boyutsuz ve kurgusuz, benzeri
ve eşi olmadan, kimsesiz takılıyor.”

ARKIN ÇALAPALA .
180
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Ne olursa olsun, kıyametin yakın olması gerekir çünkü yüce


Allah’ı göreceğiz. Yeryüzünde insan var ve Allah yok. Fakat cennette
öyle değil. Cennette; Allah kendi suretinde bulunacak ve insanlar, en
iyi insanlardan bahsediyorum elbette, onunla bir arada olacaklar.”
“Kıyametin yakın olması gerekir çünkü şeytanın fena infazı da
o zaman gerçekleşecek. Bizler bu infazı izleyebileceğiz.”
“Şeytan fena. Çok fena hem de.”
“Ateşle oyununu çevirirken suyu, bulutu, toprağı, yağmuru ve
doğal olanı, Allah’ın yarattıklarını hep alt etmeye, kandırmaya yahut
kazıklamaya çalışıyor. Aslında bunların pek çoğu Melekler Çetesi’nin
özellikle de Mikail’in emrindeler ama bazen şeytan azınca, azdırılmış
kulların emrine hızla girebiliyorlar. Şeytan azınca çok fena çünkü her
surete girebilmek gibi bir ilmi var. Düşüncede vesveseyi de bu sayede
üretebiliyor. Şeytanın suret değiştirmesini dikkatle incelemeliyiz.”
“Her surete girebiliyor, derken neyi kastettiniz?”
“Mangal yakıp ateşini harlarken, yirmi beş santimetreden çok
dikkatle bakın! Şeytanın suret değiştirmeyi nasıl başardığını rahatça
görebilirsiniz. Fakat unutmayın, zifiri karanlık ve ay ışığı olmalı.”
“Işık pekala? O da mı şeytana hizmet ediyor?”
“Hayır, ışık, yanıp sönmüş bir ateşin yakın geçmişi demektir.
Tüm yakın geçmişler gibi o da hafızaya ve insanlığa yardım ediyor.”
“Genelde görüntü yönetmenleri çok iyi ışık ayarı yapıyor.”
“Işığın aşıkları onlar çünkü. Işığa aşıklar ama gölgeyle aldatıp
duruyorlar ışığı. Hem de ne uğruna; iki üç ödül, üç beş alkış uğruna.”
“Dünyadaki ışık ayarı önemli değil! Cenneti hayal edin bence,
çünkü oranın ışık ayarını Allah yapıyor olabilir. Öyledir inşallah.”
“Cenneti nasıl tanımlamamız gerekir sizce?”
“Her insanın, tanrının her emrini yerine getirmesi dolayısıyla
tanrıya, Allah’a çok yaklaşıp ona benzemeye başlaması, onunla bütün
olması sayesinde her dilediğinin kabul edilmesi ve Allah “Ol!” dediği
için insanların Allah’la bir, birlikte olması durumunun gerçekleşmesi.
Bu durum Allah’ın yeryüzüne inmesiyle yeryüzünde de yaşanabilirdi
fakat Allah bu özel buluşma, birleşme için çok daha güzel bir varoluş
biçimini hayal etmiş olmalı ki, cennet dünyada değil.”
“Peki, ölüm durdurulabilir mi?”

ARKIN ÇALAPALA .
181
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Yani. Zaman makinesi sayesinde her on yılda bir, tam yirmi


yıl ötelenebildiği için ölüm’ü durdurulabilir kabul ediyoruz. Fakat bu
ölmeyeceğimiz manasına gelmesin çünkü “beyin” üç yüz yıldan fazla
hayatta kalamıyor. Zaman makinesini daha hızlı geliştirmeliyiz.”
“Zaman makinesi nerede peki?”
“Pianoda elbette.”
“Hangi pianoda?”
“Onu sonra konuşalım. Şeytanla ilgili şunları eklemek sağlıklı
olacaktır: Şeytanın bu savaşı kazanabilmesi için su, bulutlar, ağaçlar,
toprak, bütün bunları önce güçsüzleştirip sonra yok etmesi gerekirdi.
O bunu düşünmüştür kesin fakat dünyanın cehennem olmayacağına
dair delil var. Güçsüzleştir, öldür ve sonunda yok et! Şeytanın tarzı da
böyle tuhaf. Allah’a da böyle kafa tutuyor. Yeryüzü cehennem olsa kaç
yazar? Kendisi yeryüzünde yanacak bu defa.”
“Hintlilerin ve Budistlerin ölüleri yakma mevzusu da konuyla
alakalı, öyle değil mi? Yok olmayan tek şey kemik’tir. O yok olmaz ise
şeytan da yok olmuyor, sanıyor bu cahiller. Kemikler yanınca yeni bir
hayat mı başlıyor sanki? Hem Allah cenaze namazını neden kıldırıyor,
belki de kemikler yüzünden. Belki. Allah bilir.”
“Kemikleri yakınca, külleri de dağılınca, delil yok olduğu için
kıyamette dirilmenin imkansızlaştığına inanıyorlar.”
“Kemikler yanınca kül, dolasıyla “taş” oldukları için dirilme işi
ve standardını bozuyorlar. Putlar da, toz olup savrulan kemikler de o
gün, kıyamet günümüz geldiğinde dirilmeyeceklerine göre, bunlar ne
Allah’ı ne de cenneti görebilecekler. Pis milletler işte, cahiller hatta
zalimler. Baksanıza son beş yılda neler yapmışlardı Müslümanlara.”
“Allah isterse onları küllerinden yaratır ki Simurg hikayesiyle
bu durum işleniyor olabilir. Anka kuşu diye de biliyoruz hani.”
“Bundan sonra ölülerin kemiklerini yakmayı yasaklamak fikri
gündemimizde olsun. Gerekirse, yasaklayalım. Ölüler kemiklerinden
dirileceğine göre, cennet madde formunu kabul etmeye başlayacaktır
diyebiliriz. Elbette en doğrusunu Allah bilir.”
“Öyleyse cennet uzayda bir yerde. Onu bulmalıyız bence.”
“Arıyoruz elbette ama dünyayı cennete çevirmemiz gerçekliği
de Allah’ın hoşuna gidebilir. En basitinden çok çalışmış olacağız.”

ARKIN ÇALAPALA .
182
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Bence cennet Sabit Yıldızlar Feleği’nin biraz ilerisinde.”


“Sen neredesin kaç saattir? Çok şey kaçırdın doğrusu.”
“Allah Allah! Çok ayıp. Defterden okumaya mı geldik canım!”
“Dinleyelim lütfen. Belli ki önemli şeyler okuyacak.”
“Allah varsa insan yok, insan varsa Allah var ama yok. İşte bu
ikisinin buluşması için kıyamet tasarlanıyor olabilir. Ve cennet. Allah
şeytanı, o kibirlenip secde etmediği insanla yenmeyi arzuluyor. Buna
dikkat edin, kıyamette Allah ile insan, “mümin” olan insanlar elbette,
şu pislik şeytanın defterini dürmek üzere anlaşmışlar gibi. Şeytan şu
itaatsizliği yapıp secde etmeyince huzurdan kovuluyor. O an varlıklar
insana secde ediyor, hem de Allah’ın yanındalarken. Allah insanı bu
kadar çok seviyor işte. Sonra şu şeytan pisliği, düşünce boyutunda da
suret kapabildiği için sanırım, kovulmuş olduğu mekanda yani güzel
cennette dahi Adem ve Havva ile takılabiliyor. “Düşünce.” En önemli
şey bu. Çok dikkat etmemiz gerekiyor buna. Şeytan da yüceler yücesi
Allah’ın bir kulu olduğu için, Allah onun duasını yani isteğini de kabul
ediyor ve kıyamete kadar müddet veriyor kendisine. Demek ki şeytan
kıyameti biliyor o anda. Belki de bilmiyor. İşte bu nokta çok önemli ki
bilmesi veya bilmemesi olacağı değiştiremez. Yine Allah’ın dilediği an
dilediği şey oluyor çünkü. Daha ilginç olan şudur, şeytanın bunları hiç
bilmediği o an, Allah’ın yanında Levh-i Mahfuz var ve onda herşey hiç
eksiksiz yazılı olduğu için bu durum da yazıyor. Şeytan aptal bence.”
“Kısırdöngüye ulaşmış olduk. Ben böyle düşünüyorum.”
“Hayır, her defasında farklı, bambaşka bir yaratılış yaşanıyor
olmalı çünkü yüceler yücesi Allah’a yakışan ancak budur.”
“Çok kısırdöngü var mıydı? Aman Allah’ım, bayılırım.”
“Olmaz mı? Bazen aynı anı yüz kere yaşıyorsun ve her yaşantı
birbirinden tamamen farklı ama bir o kadar da aynı tasarlanıyor.”
Derin bir sessizlik oldu Lady Di Kulisi’nde.
“Yoğun istek üzerine şarkı akışına ufak bir müdahale yapıldı.
Otzeki, True Love üç defalığına sizlerle birlikte.”
“Peygamberlerimizin tümünü daha dikkatli incelemeliyiz.”
“Peygamberlerimizi fütürist ilan etmeliyiz.”
“Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın, diyen ayet
var. O yüzden Kur’an’ı ezberlemenizde büyük faydalar var.”

ARKIN ÇALAPALA .
183
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Allah’ı görmemiz şart. Ben çok istiyorum Allah’ı görmeyi.”


“Tüm insanların nefsini, hatasız ve günahsız, eksiksiz ve kesin
olarak görmeyi başardığınızda, Allah’ı her an her yerde tüm halleriyle
görebilirsiniz. Biraz dikkatli ve sabırlı olmak yetiyor.”
“Her insan, her istediğini hemen yapabildiğinde dünya öylece
cennete dönüşecek ve Allah’ı göreceğiz. Bunu mu diyorsun Harabi?”
“İsim verme. İsim vermemek gerektiğini kaç defa söyledik!”
“Çoğalma peki, o nasıl olacak? Nüfus sürekli artıyor.”
“Günahkarlara bir kıta versek yeter de artar bile.”
“Ben renklerin içinden seslerin nasıl yaratıldığını anlamamız
gerektiğini düşünüyorum. Bunu nasıl yapıyor fütüristler?”
“Tarkovski okusana! Sen aldırış etme bunlara!”
“Tanrının her rolünü yerine getirerek varlığına devam etmesi
için, insanı halifesi olarak kabul etmesi gayet normal. Kendisine yakın
seçtiği bu form sayesinde, hem yokluk halini aklın kabulüne sunuyor,
hem tanrı halinin hem de suretlerinin yayılmasını rahatlaştırıyor. Biz
cennetin çok önemli olduğunu ancak bu sayede anlayabiliriz. Cennet,
Allah’ın sadece Allah olduğu yer. Allah orada sadece “kendisi” olacak.
Ve biz insanlar, sadece kul ama mümin kul olacağız orada. İşte bunun
için Allah’a benzemeli, onun gibi adil olmalı, onun ilimlerini istemeli
ve bu ilimlerinin ışığında hayata hükmetmeliyiz. Bununla birlikte biz,
kıyameti canı gönülden yani kalbimizdeki Allah parıltısından istemeli
ve arzulamalıyız ki yüce Allah’ımıza yakın olmamız için en büyük şart
bu. Hem bu sayede, şeytanı köşeye sıkıştırmamız kolaylaşıyor. Bizim
Allah’la yüzyüze gelebilmemiz için önce yakılaşmamız gerekiyor. Bu
zor görevi başarmak için O’na çok benzemeyi başarmalıyız, gerekince
görünmez olmayı da başarabilmeliyiz.”
Herkes Harabi’ye bakınmaya başladı. Harabi, sağ elinin işaret
parmağını havaya kaldırınca, Allah yazısı belirdi ve şunları söyledi:
“Allah affetsin, ben bunu kendi ilmimle değil, basit teknolojik
hileler sayesinde başarıyorum. Bunu da Allah rızası için yaptığıma O,
Allah şahittir. Sizler de şahitsiniz. Oysa Allah, “Ol!” deyince oluyor her
şey. Allah’ın yüceliği her an belirdiği gibi burada da beliriyor.”
“Tanrıya ulaşmak için görünmez olmak yerine O’nun görünür
olmasını sağlamak daha kolay ve daha akıllıca değil mi?”

ARKIN ÇALAPALA .
184
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“O nasıl olacak efendi?”


“Suretini mi bulacağız?”
“Aramızda görebilenler var zaten.”
“İyi de görenler söylemiyor ki!”
“Ne derseniz deyin, bu yavan dünyadaki asıl mesele, görmek
değil hakkıyla tapınmak ve şükretmek. Bence müminse kul, Tanrı gibi
olmadan tanrıyı anlayamaz. Tanrıyı anlamayan kul ise tam manasıyla
ve de hakkıyla şükredemez ve tapınamaz.”
“Hicri ile Miladi Piano İstanbul’a giriş yaptılar. Bilgilerinize!”
“Düşünsenize Allah karşınızda ve bir metre mesafeden namaz
kılıyor, dua ediyor ve tapınıyorsunuz. Cennet çok tatlı olmalı ya!”
“Benim gitmem lazım. Kamera Medine bizi bekler.”
“Ben de geliyorum. Yarın dönerim. Var mı diyeceği olan?”
Harabi’nin GGG ile hareketlenmesini kıskançlıkla, pür dikkat
izleyen Müjgan şu çok ilginç soruyu sordu ve Harabi’yi kızdırdı.
“Zamanı durdurabilir misiniz halife hazretleri?”
“Her şeyin bir zamanı var. Bu zamanların hepsi birbirine bağlı
olmadıkça zaman akmıyor, akamıyor. Bağ kopunca zamanın akışı da
etkileniyor. Çok fazla bağ koptuğunda zaman yavaşlayıveriyor. Bütün
bağlar kopunca ise zaman birden durabiliyor. Var mı başka sorun?”
“Karadelik! Bu karadelik denen şey nasıl oluşuyor?”
“Bir şey, kendisiyle aynı olan bir şeyle yanyana gelince birden
karadelik oluşuyor ve bu ikisinden birini içine çekiyor olduğuna göre,
birbirine benzeyen şeyler sayesinde, biraz biraz ama görünür şekilde
oluşuyor karadelikler. Ve eğer, ‘benzeme oranı’ yüzde yüz olduğunda
çekim alanları da büyükse, işte o zaman asıl tehlike başlıyor.”
“Karanlık maddeyle karadelik ilişkisi yani.”
“Evet, bütün “biraz karadelik”lerin kütle çekim kuvvetlerinin
tek bir noktada toplanmalarıyla oluşan o şeye “ilk madde” diyebiliriz.
Çünkü şeyler çoğalırken birbirlerine benzeme eylemindeki yoğunluk
azalıyor. Şimdilik bu kadar yeterli. Biz kaçtık.”
Harabi ve GGG, Lady Di Kulisi’ni terk ettikten hemen sonra ilk
ve son defa olması şartıyla, dünyanın bir çok şehrinden gelen çocuk
ressamlar, yaşayacakları şehir olan Ressamlar Şehri’ne gitmeden bir

ARKIN ÇALAPALA .
185
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

iki gün önce, hediye olarak Piano İstanbul’a davet edildikleri için, en
güzel resimleri de yanlarında, mekana giriş yaptılar.
Boyalarını çantalarından çıkardılar ve istedikleri dokunuşları
“istedikleri gibi yapma izni” ceplerinde olduğu için, Piano İstanbul’u
sertçe boyamaya başladılar. Bu olay için basit bir kural koydurmuştu
Hümani. O kural da şuydu:
“Ne çizerlerse çizsinler, nereyi boyarlarsa boyasınlar, mekanı
yükseltmesinler, alçaltmasınlar ve sağa sola kaydırmasınlar.”
Bin beş yüz çocuk ressamın birer metre kare alanda boyama
yapacağını düşünürseniz, bin beş yüz metre kare eder. Üç metre kare
olsa, dört bin beş yüz metre kare eder. Piano İstanbul ikinci, sonuncu
yerine taşındığında kamulaştırılan alan dokuz yüz doksan dokuz bin
metre karelik bir alandı. Bu ayrıntıyı dikkatle vermek faydalı olur.
Ressam çocuklar bu özgürlük dahilinde, Hümani’nin koyduğu
kurala bütünüyle uydular ve saatlerce nakşettiler hayallerini, Piano
İstanbul duvarlarına, tavanlarına, zeminlerine, akışlarına, ışıklarına.
Bir ressam çocuk vardı, gözleri çok büyüktü ve bu sayede çok
küçük nehirler, bulutlar, sinekler ve gözleri olan canlılar çiziyordu.
Bir çocuk vardı büyü erbabıyla dolu ünlü kabileden geliyordu.
Piano İstanbul’un duvarlarına dünyanın en sert büyülerinin şekilleri
ve renklerini nakşediyordu. O sade siyah, gri ve beyaz kullanıyordu.
Bir kız vardı, esmer bir kızdı o, Nakkaşlar Şehri’nden geliyor,
şapkasında sincap taşıdığı için saygı görüyordu ve bu kıza dokunmak
daha doğrusu şapkasına dokunmak kanunen yasak olduğu için, kızın
çizdiği resimler sadece fotoğraflarının satılmasıyla bile büyük kazanç
üretiyordu. Bu kızın yüzünde fazlaca “değişik” hareketler oluşuyordu
ve bu durum “şapkası yüzünden” sanılıyordu. Kızın gözlerinden akan
insanlar vardı, saçlarında üçgenler vardı, burnunda insan suratı vardı
ve bu suratın gövdesini dudakları taşıyordu. Bu kız yokluğu çizmeyi
çok seviyor ve nasıl yapıyorsa yapıyor ama yokluğu çizebiliyordu.
Bir erkek çocuğu vardı, altı yaşında olduğu bildirilmişti fakat
sonradan dört yaşında olduğu öğrenilince herkes şaşırmıştı ve olacak
şey değil edasıyla onu incelemeye başlamıştı. Bir milyar takipçisi olan
bu bebek çocuk, adeta balerinler daha doğrusu baletler misali, sadece
parmakları üzerinde yürüyordu ve bunu yapma sebebi sp’ordu. Öyle
uzun süre durabiliyordu ki ayak parmakları üzerinde, belki de sırf bu

ARKIN ÇALAPALA .
186
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

sayede o güzel bisiklet ve araba resimlerini çizebiliyordu. Çizdiği çok


güzel araba resimleri arasında bir tanesi vardı ki herkes, bütün dünya
o resme hayran kalmıştı. Bebek çocuk işte o cici resmin aynısını Piano
İstanbul’a çizmek istemişti ve bu oylamada kabul edilmişti. Bu araba
resmini özetlersek, altın bisiklet’in araba versiyonu idi, diyebiliriz.
Son olarak, ‘kenarları nakışlı’ üçgen şapkalı ve o şapkasındaki
erkek resminin burnu kesilmiş bir kız çocuğu vardı. Bu çocuk sürekli
yüzen insanların resimlerini çiziyordu ve yüzebildiklerini değil daha
çok yüzemediklerini anlatmaya çalışıyordu.
Birkaç saat önce şeytanın yüzme bilmediği bahsinde bulunan
Hümani, işte tam bu ressamın boyadığı duvarın yanından geçiyordu
ki, yanındaki korumalarından birine, buraya gelen ressam çocukların
tümünün, resimlerini çizip boyarken kamera ile görüntülenmesini ve
kayıtların Piano İstanbul Arşivi’ne gönderilmesini emretti.
Humani’nin elinde 2026 Yılı Raporu isminde bir dosya vardı.
“Bunun bir kopyasını Bizikletli Kızlar Çetesi’ne, bir kopyasını
Melekler Çetesi’ne, üçer kopya da Sekiz Kral’a gönderin. Eğer herkes
onaylıyorsa, yarınki konuşmamda bunu canlı olarak okuyacağım.”
Hümani o sırada canlı yayındaydı çünkü Halife “ara sıra” olsa
da Başkan sürekli olarak canlı yayında kalmak zorundaydı ve Hümani
bu cümleleri kurduktan sonra tüm dostları ve düşmanları bu rapora
ulaşmak için ellerinden geleni yapmaya koyuldular.
2026 Yılı Raporu çok ilginç bir rapordu. Onu zaten, az sonra
okuyacağınız için, size çok başka bir hikaye anlatayım, ballandırarak.
Dünyada her an, her şeyin olabileceği fikrini, sonsuz bir inatla
desteklememin sebebi her zaman Allah’ın iradesine güvenmiş olmam
ve bu iradenin sonsuz olduğunu bilecek kadar tecrübe etmiş olmam.
Bu konuda herkesin yaşadığı problemi ben de yaşıyorum.
İnsan bazen günde iki kere, üç kere, bazı günler beş kere, bazı
günler ise günün tamamında hiç olmayacak şeyler yaşıyor ve bunları
değerlendirirken, eğer iyi şeyler olduysa “mucize”, eğer ki kötü şeyler
olduysa “şans” diye nitelendiriyor. İyi şeylere “şans” diyenler de var.
İlk başlarda yani gençlik yıllarında ayda bir kere, yılda üç beş
kere gerçekleşen bu mucizeler, çoğu zaman şansa bağlanıyor, dahası
“rastlantı” diye adlandırılıyorken, olgunluk yıllarında sayıca artıyor.

ARKIN ÇALAPALA .
187
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İnsan bunları mucize diye tanımlıyor ama bu mucizeyi vereni


Allah olarak kabul etmiyor. Kur’an’daki bir ayette, tam olarak bunlar
anlatılıyor. Allah kullarına mucize verse dahi, kullarının inanmayacak
ve iman etmeyecek oldukları yazıyor o ayette.
Bu durum bana çok ilginç geliyordu eskiden. Fakat artık kesin
olarak biliyorum ki mucizeleri kullar istiyor ve Allah da veriyor.
Biz insanlar için, her birimiz için mucize’nin tanımı çok farklı
olduğundan sanırım, çoğu zaman mucize olmuş olsa dahi gerçeklikle
eş tutulmuyor ve başka anlamlara, manalara dokunduruluyor.
Daha kötüsü, hayatın tamamının mucize oluşu, fakat insanlar
bunu zaten anlamıyor, kabul etmiyor, tartışmıyor bile. Ben bu durum
için çok üzülüyorum çünkü yaratılışın tamamında mucizeyi görmeye
alışkın olmayan bir ruh veya insan, ömrünü boşa harcamış oluyor. Ve
Allah’ı bulamadan, bilemeden yaşayıp ölmüş, boşa yaşamış oluyor.
Meseleyi kavrayan alimler büyük mucizenin içinde sonsuz bir
biçimde yayılmış olan küçük mucizeleri de yakalayabildikleri içindir
ki mülk hakkında tasarruf etme hakkı ve yetkisi onlara veriliyor.
Burada da başka bir üzücü olayla karşılaşıyoruz.
O kadar alim olmalarına ve Allah’ın varlığına şahitlik etmeleri
için yaratılmış olmalarına rağmen, bu alimler bile hakkıyla hükmedip
hükme dip yaptıramıyorlar, hükmün temel olduğu hükümlerle hayatı
hükümsüzleştiremiyorlar. Bunu yapabilirler ama yapmıyorlar.
Çok kötü. Gerçekten çok kötü bir durum bu. Buna benzer abes
durumlara şahit olduğumda gerçekten sinirleniyorum.
İnsanların her biri için bir dünya yaratmış, hem de aynı dünya
ve düzeneği yaratmış olan Allah, bu gerçeği fark etmediğimiz için mi
acaba bizi sevemiyor, bizi uyarıyor, bize güvenmiyor, bizi istemiyor?
Bu konuyu çözümleyebilmiş olmayı gerçekten çok isterdim.
Şimdi yağmurlu bir akşamüstü. Vivien Audet, La Nombre’yi
dinliyorum ve ondan sonra Jai Rien A Dire dinleyeceğim.
Hatırladığım kadarıyla o karlı günde, bisiklete binerek evimiz
civarında dolaşırken düşündüklerimin çoğu gerçekleşti ve bir şey var
hala gerçekleştiremediğim. Sahnedeyiz. Işıklarsa yalnızca yüzümüze
odaklanmış. Aynı anda şu iki cümleyi kuruyoruz gülümsemekli:
“Allah en güzel olandır.” “Allah her şeyin Rabbidir.”

ARKIN ÇALAPALA .
188
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

On Dördüncü Bölüm
HÜMANİ
Tanita Tikaram | Twist In My Sobriety | 04:51
Allah’ın emirlerini onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız
kendi kavminin diliyle gönderdik. … Onlardan sonra sizi mutlaka o
yerde yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan korkan ve tehdidimden
sakınan kimselere mahsustur. Peygamberler fetih istediler, Allah da
verdi. Her inatçı zorba da hüsrana uğradı. Ardından o inatçı zorbaya
cehennem vardır. Kendisine irinli su içirilecektir. Onu yudumlamaya
çalışacak fakat boğazından geçiremeyecek ve ona her yandan ölüm
gelecek, oysa o ölecek değildir ki azaptan kurtulsun. Bundan ötede
şiddetli bir azap da vardır. Rablerini inkar edenlerin durumu şudur:
onların amelleri fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu küle
benzer. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. İyiden iyiye
sapıtma, işte budur. Allah’ın gökleri ve yeri hak ile yarattığını
görmedin mi? O dilerse sizi ortadan kaldırıp yepyeni bir halk getirir.
Bu Allah’a güç değildir. Kıyamet gününde hepsi Allah’ın huzuruna
çıkacak ve zayıflar o büyüklük taslayanlara diyecekler ki: Biz sizin
tabilerinizdik, şimdi siz Allah’ın azabından herhangi bir şeyi bizden
savabilir misiniz? Onlar da diyecekler ki: Ne yapalım, Allah bizi
hidayete erdirseydi, biz de sizi doğru yola iletirdik. Şimdi sızlansak da
sabretsek de birdir çünkü bizim için sığınacak bir yer yoktur.
Hesapları görülüp iş bitirilince şeytan diyecek ki: Şüphesiz Allah size
gerçek olanı vadetti, ben de size vadettim ama size yalancı çıktım.
Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi inkara
çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz. O halde beni
yermeyin, kendinizi yerin. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni
kurtarabilirsiniz. Kuşkusuz daha önce ben, beni Allah’a ortak
koşmanızı reddettim. … İman edip de iyi işler yapanlar, Rablerinin
izniyle içinde ebedi kalacakları ve zemininden ırmaklar akan
cennetlere sokulacaklardır. Orada birbirleriyle karşılaştıkça
söyledikleri söz “Selam!” dır. Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi:
Güzel bir sözü, kökü yerde sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca
benzetti. O ağaç Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Öğüt
alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir. Kötü bir sözün misali,
gövdesi yerden koparılmış, o yüzden ayakta durma imkanı olmayan
kötü bir ağaca benzer. Allah Teala, sağlam sözle iman edenleri hem
dünya hayatında hem de ahirette sapasağlam tutar. Zalimleri ise

ARKIN ÇALAPALA .
189
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Allah saptırır. Allah dilediğini yapar. … İman eden kullarıma söyle:


Namazlarını dosdoğru kılsınlar, kendisinde ne alışveriş ne de dostluk
bulunan bir gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızıklardan
Allah için gizli açık harcasınlar. … Size istediğiniz her şeyden verdi.
Allah’ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok
zalim, çok nankördür. Hatırla ki İbrahim şöyle demişti: Rabbim bu
şehri, Mekke’yi emniyetli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan
uzak tut! Çünkü onlar, putlar insanlardan bir çoğunun sapmasına
sebep oldular Rabbim. … Şüphesiz Rabbim duayı işitendir. Ey Rabbim!
Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle, ey
Rabbimiz. … Sakın Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma!
Ancak Allah onları cezalandırmayı, korkudan gözlerin dışarı
fırlayacağı bir güne erteliyor. Zihinleri bomboş olarak, kendilerine
bile dönüp bakamaz durumda, gözleri göğe dikilmiş bir vaziyette
koşarlar. Kendilerine azabın geleceği, bu yüzden zalimlerin: “Ey
Rabbimiz! Yakın bir müddete kadar bize süre ver de senin davetine
uyalım ve peygamberlere tabi olalım.” diyecekleri gün hakkında
insanları uyar. Onlara denilir ki: “Daha önce sizin için bir zeval
olmadığına yemin etmemiş miydiniz? Sizden önce kendilerine
zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz. Onlara nasıl muamele ettiğimiz
size apaçık belli oldu. Ve size misaller de verdik.” Hilelerinin cezası
Allah katında malum iken, onlar tuzaklarını kurmuşlardı. Halbuki
onların hileleriyle dağlar yerinden gidecek değildi. O halde sakın
Allah’ın peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma! Çünkü
Allah mutlak üstündür, kimsenin yaptığını yanına bırakmaz. Yer
başka bir yer, gökler de başka gökler haline getirildiği, insanlar bir
ve gücüne karşı durulamaz olan Allah’ın huzuruna çıktıkları gün,
Allah bütün zalimlerin cezasını verecektir. O gün günahkarların
zincire vurulmuş olduğunu görürsün. Onların gömlekleri
katrandandır, yüzlerini de ateş bürümektedir. Allah herkese
kazandığının karşılığını vermek için onları diriltecektir. Kuşkusuz
Allah hesabı çabuk görendir. İşte bu, Kur’an, kendisiyle uyarılsınlar,
Allah’ın ancak bir tek tanrı olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice
düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara gönderilmiş bir bildiridir.
Herkes, kendi resimli romanını yazıp instagramda yayınlama
işlemlerine başladı. İlk başta çıkan “foto roman” tartışmaları, bir hızla
çıkarılan kanun sayesinde son buldu. Kanun tek maddelikti. “Herkes,
her vatandaş, kendi yaşadıklarını anlatmak ve resmetmek suretiyle,

ARKIN ÇALAPALA .
190
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kendi resimli romanını yazacak ve instagramda yayınlayacak ki bunu


yaparken fotoğraf kullanmak yasak.”
Faizin tümüyle bitmesi için tüm parasal işlemler kimlik kartı
üzerinden yapılmaya başlandı. Vergi, tapu, sigorta, eğitim, herşey!
Freud’un cinsellik hakkında uyarısı, insanda tanrısal yansıma
oluştuktan sonra cinsiyetsizliğin kabul edilemeyişi dolayısıyla rağbet
görmeye başladı. Oysa Freud tanrıyı hesaba katmamıştı bile.
Akciğer hastalarının kırk metreye dalıp otuz dakika civarında
beklediğinde, ciğerlerinin yeni doğmuşçasına temizlendiği saptandı.
Turuncu yaylılar, altın ve gümüş üflemeliler ve her tür müzik
aleti ile cihazının kalite kontrollerini yapan Analog Ses Kalite Kontrol
Enstitüsü Başkanlığı’na Büşra Kayıkçı getirildi. Tutku Erten sonrası,
Büşra Kayıkçı da en kısa zamanda “aşk meleği” olma ünvanını aldı.
Zaman Matematiği, Pornopolitika, Sekiz Kralla Çift Okey, Sert
Semboller, Medicinema, Mutasyon Tantra, Pardon Perspektif, Piyano
Kudüs, Ph.One & Ph.Oto, Yıldız Gözü, Altılı Karınca, Piano Şiraz, Basit
Bisiklet, Süleyman Mabedi’ndeki Kağıt Elbiseler, Felek Operası, Silgili
Limonata, Canlıların Kanunu, En Acayip Ses, Nameh isimli kitapların
ilk baskılarının tümü, değişik nedenlerden dolayı toplatıldı.
Yönetmenler Şehri Meclis Üyelerinden Tarsem ile Tarantino,
Spielberg ve Guy Richie, Şehir Üniversitesi’ndeki görevlerinden istifa
etme nedeni olarak Harabi’nin sıkıcı din politikalarını göstermiş olsa
dahi, yapılan oylamalar gösterdi ki bu insanlar, geçmişte çektikleri şu
filmleri aşıp çok daha iyi film, yönetmen sinemasına dair fıstık gibi
filmler çekebilecekleri halde, zaman içinde sıradanlaştıkları ve sanat
filmi çekemedikleri için Sinema Üniversitesi’nden istifa etmişlerdir.
Yine son başlıkla ilintili olarak, televizyonun sesini tamamıyla
kısarak izleme öğretisi, maruz bırakıldığımız her türlü gerçekliği çok
değişik yöntemlerle yönetme kabiliyetini hızla aktif ettiği için, gerekli
tüm fonksiyonlar ücretsiz olarak televizyonlara ve ekranlara monte
edilmeye başlandı. Bu, İnsan Cumhuriyeti’ndeki tek vergi olan “kırkta
bir zekat” bütçesi sayesinde on gün gibi kısa bir zamanda halledildi.
İnsanlar ortak dil üretmeyi ve bu ortak dili sürekli kullanmayı
kabul ettiler. Bir çakmağı uzatmasını istediğiniz kişi, eğer ki onun bir
çakmak olduğunu bilmiyorsa, boşa zaman harcıyorsunuz demektir,
tezi de bu sayede rağbet görmeye başladı.

ARKIN ÇALAPALA .
191
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İnsanlar sırtlarında kedi biriktirmeye başladı.


İnsanların tıpkı şu başlangıçta oldukları gibi “tekbir ümmet”
olmaları yolunda önemli kararlar alındı ve kanunlar çıkarıldı.
Ahu Türkpençe ve Murat Yıldırım yılın en dürüst sanatçıları
ödülünü aldılar ve Ahu T. ödülünü Allah’a ithaf etti. Bir de şiir okudu
ki herkesi ağlattı. Şiir şu dizeyle başlıyordu: Gök yarılsın artık!
Alman Ottobock firması, bacak ve organ nakli konularındaki
“protez” çözümlemelerinde tekel üretmeyi bırakacağını açıkladı.
İstanbul Moda Caddesi’ndeki “DamaDefile” gelecek yılın son
günlerinden 27 Mayıs’a ertelendi. Bu tumturaklı kararları dolayısıyla
İnsan Parlamentosu’na Love In Damascus isimli şarkıyı çalmak şu an
yapılabilecek en doğru hareket olacaktır.
Tüm cep telefonlarının 2031 yılında, Casio tarafından üretilip
insanlara dağıtılması konusundaki anlaşmanın son maddesi olan “Bu
projedeki telefon modeli ∞A∞ olacaktır.” cümlesi, cümleler alemine
kabul görünce cümbürcemaat rağbetini de görmüş oldu.
Twitter, Instagram, Youtube, Facebook, LinkedIn, Spotify ve
Vimeo kamulaştırıldı. Bu bağlamda Google, Microsoft, Walt Disney ile
Netflix, Samsung, Apple, Huewai gibi büyük teknoloji kuruluşlarının
da kamulaştırılması çalışmaları başlatıldı. Tüm bu kurumların işletim
sistemleri 2031 yılındaki model ∞A∞ dahilinde HumanRepublica
işletim sistemiyle birleştirilip bütünleşik çalışır hale getirilecek.
Duyguları düşüncelerin yönlendirdiği ispatlandı. Düşünceleri
yönlendiren en önemli ve en etkili maddenin ise ses, ona bağlı olarak
da müzik olduğu saptandı. Bu sayede müzik, ruhun gıdası olmaya her
zaman kaldığı yerden devam etti.
Vücut yapısı ve kişlilik özellikleri, yaptığı işle özdeşleşmemiş
kişilerin tümü saptandı ve haklarında işlem yapıldıktan sonra tedavi
süreçleri başlatıldı. Bu operasyondaki asıl amacın “formlar üzerinde
kati etkileri olan ağırlık ve suretler üzerinde asli etkisi olan estetik ve
benzeri kavramların yarattığı kargaşa tabanlı yalanları yok etmek” ki
bu sayede sevap kazanmak olduğu belirtildi.
Mehmet Günsür, Belçim Bilgin, Roni Alter, Nilay Tek, Görkem
Şen, Hugh Grant, Juliette Binoche, Souad Massi, Aleyna Tilki, Susheela
Raman, Nagehan Alçı, Emma Stone, Eva Green, Bahadır Arıcı, Merkel,

ARKIN ÇALAPALA .
192
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Selma Ergeç, Ann Hathaway, Sona Jobarteh, Soffie Tucker ve Orange


Blossom ile John Cusack ve Audrey Tautou Aşk Meleği oldular.
Eşcinsellikle ilgili açıklamaları, sert feminist söylemlerinden
sonra Camille Paglia’nın gizli başkanlıklarının tümü düşürüldü ve hiç
gerek yokmuş gibi görünürken, modern toplumları hafıza isyanlarına
itmesi sebebiyle Şairler Şehri Şiraz’da özgürlükle hapsedilmesine ve
hayatının geri kalanında sadece şiir yazmasına “oy” ile karar verildi.
Ondan kalan gizli başkanlıklara ki bu başkanlıkların nerelerle
neler olduğunu sağır sultan dahi biliyor artık, Azelia Banks, Eminem,
Çiçek, Yann Tiersen, Fatih Altaylı, Pelin Çift, Charlotte Gaingsburg ve
Emel Mathoulithi getirildi. Kendilerine başkanlıkları süresince, epey
işlerine yarayacak “Büyük tramvalar yaşamamak için büyük acıları
yaşayabilmek ve kabullenebilmek gerekir.” cümlesi de tebliğ edildi.
“Cennette sıfır hata varsa, herkes tanrı gibi takılıyor olabilir.”
dedikodusunun yayılma hızı arttırıldığı için, dünyamızı cennete, pek
harika bir yere çevirme hızımız da arttı.
Organize Mümin Çetesi Kanunu çıkarıldı. O acayip kanundaki
en acayip maddenin “Çetenin eleman sayısı iki bin tetikçiyle sınırlıdır
ve bu kural geliştirilemez hatta değiştirilemez.” maddesi olduğu önce
önoylandı hemen ardından on aylandı.
Rüya Halifesi Rüya Pamuk, seçilmesinin hemen ardından özel
bir kostüm giyinerek verdiği ilk demeçte İnsan Cumhuriyeti’ni şu ılık
ama acayip bilgiyle tanıştırdı: Dünya nasıl ki o cennetin yansımasıdır,
rüya da işte aynen öyle, bu dünyanın yansımasıdır.
Yoğun istek üzerine Harabi ve ikinci halifenin şu anda verdiği
Piano Kudüs konserinden canlı görüntüyü paylaşıyoruz. Harabi’nin o
dahiyane grubu ile söylediği şarkı Hindi Zahra, Kiss & Thrills. Bu şık
şarkının son kavırı oylanmaya ve beğenilmeye başlandı bile. Bu arada
bir son dakika haberi var. DuruDuru da sahne almış durumda Harabi
ve grubuyla. Söyleyeceği şarkı, yine bir Aleyna Tilki cover’ı: Çıkartın
kağıtları, aşkımı yazacağım.
Bu arada şu naif detayı dillendirmeden geçemeyeceğim; aynı
anda Harabi ile canlı yayın yapıyoruz şu anda ve kimileriniz konseri
kimileriniz de başkanlığı izliyorsunuz. Bu canlı yayınları “ayn”ı anda
yapma sebebimiz dosta düşmana gözdağı vermek ve canlı yayındaki
istatistiklerimizi dünya aleme göstermektir. Şu anda bendeniz yüzde
elli birlik oyla ilk sıradayım ve Harabi yüzde kırk dokuzluk oyla beni
ARKIN ÇALAPALA .
193
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

takip ediyor. Demek ki şu anda; İnsan Cumhuriyeti’nde ikimiz harici


kimse izlenmiyor. Şunu da söylemeliyim ki kadim dostum Harabi’nin
fikri idi bu. Böylelikle cumhuriyetimizdeki organik bağın ne derecede
kuvvetli olduğunu anlayıp tescilleyebileceğimizi fark etti, dün.
Raporumuza devam etmek istiyorum.
Belediye barınaklarında sahiplendirme ofisi açılırken “Meyve
bitkinin kök ya da yaprak olmayı tercih etmeyen yanıdır.” cümlesi ilk
defa bir kurumun kapısına, iyi ve de kötü gelişmeleri tümüyle takip
edebildiğimiz Palet Üreticileri Derneği merkez binasının giriş kapısı,
alınlık yazısına neon harflerle monte edildi. Bu durumdan çok hoşnut
olduklarını belirten Palet Üreticileri Laboratuvarı silikon palet, hidro
palet, buzlu palet ve manyetik palet teknolojilerinin en kısa zamanda
halkların kullanımına sunulacağının sözünü verdi. Görünmez paletle
nakliye konusundaki kanun da aynı günlerde kabul edildi.
Tarihten önemli karakterler seçildi ve kendi aralarında ciddi
ciddi tartışmalarını sağlamak amacıyla tiyatro, opera, sinema ve bale
sanat çeşitlerinde eserler tertiplendi, üretildi ve yayımlandı. Bu eser
niteliğindeki çalışmalarda en çok beğeniyi Atatürk ile Muhammed ve
İsa, Papa Ve Netenyahu isimli bale eserleri alırken, kurgu sinemacılık
dalında Buddha’yı Cebrail Öldürdü ve Trump Zeus’u Öpsün mü? adlı
eserler övgüye layık bulundu. Tiyatro dalında başrolünü Ceren Erlüle
isimli genç kızın oynadığı Ah Marlyn Monroe Montaigne’nin Montunu
Mos Mor Etti adlı eser tıklanma rekorları kırdı. Opera dalında ise ilk
gösterimi altı milyar seyirci tarafından izlenen Lady Di ile Tarkovski
Ölmedi isimli eser, gerçek hayata paralelize edilen ilk opera eseri ve
ilk dirilme sendromu olması sebepleriyle “Altın İnsan Ödülü”ne layık
görüldü. Gümüş İnsan Ödülü, Reis İle Lopez Maskeli Baloda oyununa
giderken, Elmas İnsan Ödülü her yıl olduğu gibi bu yıl da Sekiz Kral
ile Melekler Çetesi arasında paylaşıldı. Eserin adı, CenGen idi.
Çıkan ses bitince boşlukta oluşan duruma “yokluk” denildi.
Bilim Anayasası Fizik Faslı’na şu paragraf eklendi:
“Karadelik, bir madde kendisinin tıpkısı ve aynısıyla yanyana
gelince, işte bu iki maddenin tek bir madde olmasını sağlayan şey’dir.
Tek bir maddede en az iki paralel evren yapı salının bulunuyor olması
gerçekliği ise üreme ve de çoğalmanın asıl sebebini teşkil etmektedir.
Aynı olan iki madde birleşip aynı maddeyi oluşturabiliyor fakat arka

ARKIN ÇALAPALA .
194
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kadrajdaki paralel evrenler o mükemmellikte birleşemediği için kaos


oluşuyor ve bu kaos kaza’lara sebebiyet veriyor.”
Her zabıt’a memuru tek başına teftiş yapmaya başladığı için,
rüşvetçilik çok az aldı, esnaf savaşları boyut değiştirdi ve toplumdaki
refah seviyesi arttı. Bu yüzden zabıtalara bel altı ateş etme yetkisi de
verildi ve bu yetkiyi kötüye kullanmayan zabıtalarla gurur duyuldu.
Her şeyin şükrünü kendi cinsinden yapmadıkça ve etmedikçe
helal para veya helal eşya yahut helal rızık kazanılamayacağı iyiden
iyiye anlaşıldı.
Lacivert, beyaz ve kırmızı nakışla süslenmiş beyaz bezlerin
satışı yıllık yüzde bin altı yüz oranında arttığı için yeni, yepyeni Moda
Enstitüsü kıvamında kurumlar aktif edildi. Bu sayede geliştirilen çok
fazla sanattan sadece biri ama en çok kabul göreni olarak yağlıboyalı
nakış alt sektöründeki çanta, ayakkabı, cüzdan, kemer, deri ürünleri
rekor düzeylerde satış rakamlarına ulaştı. Kağıt üzerine makinelerle
nakış yapabilen alimlerin yansıyabilen Hukuk Meleği olabilmeleriyle
ilgili kanun tasarısı ise milyonlarca başvuru yapılmasına sebep oldu.
Yazarlar yalnızca mükemmel düşüncelerinde düşünceleriyle
yaşamaya devam ettiler. Böylece insan evrimini tamamış oldu.
Zehre bağışıklık gösteren her yapı kanser olmaya başladı. Bu
yüzden “hareket eden kanser hücreleri” teorisi ortaya atıldı. İlaçlarla
ve uygulanan terapilerle mesaneye taşınan ve dışkılanan bu hareketli
kanser hücreleri, balgam ve sümük usulü ile de ağızdan ve burundan
dışrıya atılmak suretiyle, kanserin sonunun başlangıç noktasına hızla
varılmış olundu. Bu, birçok insanın en az otuz yıl fazla yaşamasını ve
üremesini sağladığı için, toplumlardaki nüfus planlamaları da bu zor
durumla bütünleşik yapılandırılmaya başlandı. Kanser tedavisinin iyi
tarafı ise insanı uzun yaşamanın sorumluluğuyla buluşturmasıydı.
Sesleri yazıya dönüştüren fonksiyon birkaç yıl önce yazılmıştı
fakat sesleri görüntüye dönüştüren veya görüntüleri seslere yahut da
yazıyı seslere ve görüntülere dönüştürebilen fonksiyonlar bir türlü
yazılamıyordu. Music Cinema diye de bilinen Müzik Sineması Kanunu
sayesinde ulaşılan teknolojiler bu fonksiyonların yazılmalarına ön ve
ayak oldu. Konuyla ilgili çalışmalarından dolayı, Sekiz Kral’dan biri ve
Dünya Ses Sistemleri Başkanı olan o, Tom Waits, yaptığı açıklamalar
ve verdiği demeçlerin tümüne “Bismillahirrahmanirrahim.” diyerek

ARKIN ÇALAPALA .
195
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

başladığı için Dinlerarası Diyalektik Savaşlardaki Komutanlar isimli


o çok satan kitabın da başkarakterlerinden biri oldu.
Görme engeli üreten tıkanmış sinir hücrelerine doğru sesler
ve kanalları yani iyileştirici müzik pompalandı.
DMT isimli uyuşturucu ve uyarıcı maddenin peygamberler ve
evliyalar tarafından kullanıdığı dedikodusu, açık arttırma usulüyle ve
şarkıteri mantığıyla satılıyormuş gibi yapılıp yoktan var edildi.
Yine bu DMT isimli maddenin bileşenlerinden sayılan akasya
ağacı özü, carbonat, üzerlik tohumu ve taze kargı yapraklarının, birlik
içinde veya bir arada bulundurulması 2031 yılına kadar yasaklandı.
İnsan “bakarak hareket ettirebilen varlık” olmak şerefine nail
oldu diye gözlük markaları arasında çıkan süperhiperoptik savaşları
bitirmek amacıyla kurulan Optik Su Enstitüsü açıldığı gün, spermden
lens yapacağı beyanatını verince Halife tarafından kapatıldı. Sorumlu
kişiler cezalandırıldaktan sonra tekrar kurulan enstitü, bu defa Siber
Enstitü adı altında kurulması hasebiyle sibergıda, siberuzay, siberuç,
siberduvar ve siberayna sektörlerinde birçok başarıya altı ay gibi çok
kısa bir zamanda imza attı ve altı Kontrolsüz Ama Kontrollü Büyüme
ödülüne layık görüldü.
Genetik mirasın etkenleri eşya, (-)para, meslek, ev ve gelenek
başlıkları altında incelenmeye başlandı.
Küçükken mızıka çalanların dudakları büyüdü.
Beyin kanla beslenmeye devam etti. Ki epifiz bezimiz sonsuza
kadar azottan arındırıldığı için, cıvımadan üreme laboratuvarlarında,
yapılan deneylerde çıkan pozitif test sonuçlarının sayıları azaldı.
Yine aynı başlık altında, beslenme ilminde oluşturulan ilk kan
grubuna göre beslenme uzmanlığı sınavlarını herkes başarıyla geçti.
Rüzgar, bulut ve hava kütlelerinin yoğunluk, hacim ve özlerini
bozan, yollarını değiştiren ve bu sayede atmosferi karıştıran, suyun
buharlaşmasını artırıp hem nem sayesinde sıcaklıkları artıran hem
de fazla su yüzünden yağışları çoğaltan ve o eski canım iklimlerimizi
sertleştiren gökdelenlerin yıkımı başladı.
Buna paralel olarak “insan ölümsüz ise”, asıl o zaman Allah’a
çok ama çok yaklaştı, demektir, gerçeği algılandı. Bu gerçeğin yüksek
yerlerde yaşamakla bir ilgisinin olmadığı da istek üzerine ispatlandı.

ARKIN ÇALAPALA .
196
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

World Languages Affectiveness Map –I– yayınlandı ve fazlaca


beğenildiği için World Languages Effects Institute kuruldu.
Vücut soğuduğunda rüyada kötü şeyler görüldü. Uyurken ses
çıkaranlar ise rüyaya hemen dahil oldu. Bu sebeplerden ötürü rüyacı
klimalar türedi ve insanlar rüyalarında görmek istediklerinin sesini,
fantastik senaryoları dahilinde kaydetmeye başladılar.
Suç oranlarının yüksek olduğu tehlikeli mahalle ve caddeler,
hızlı tren ve tramway ev projeleri için kamulaştırıldılar.
Başkanın elinden içmeyenler hayatı yaşıyor sayılmadı.
Çok kullanılan şeyleri azıcık bilmek dahi yeterli kabul edildi.
İnsanlar, günahlarının bedelini dans ederek ödemeye devam
ettiler. Dansözler ve dansçılar ise terapi görmeye davet edildiler.
Matbaanın icat edilmediği, sadece daktilonun yeni versiyonu
olarak ileri sürüldüğü ve kullanıma sunulduğu tespit edildi. Bu sebep
taş baskı tekniğini sanayileştirmiş olsa dahi, insanlar bu gelişmeyi iyi
ve güzel işleri için kullanmaları gerektiğini bir çırpıda anladıkları için
ilgili halife Çavuşoğlu, ilgili davayı hüküm vermeden sonlandırdı. Bu
dava yeryüzünde hükümsüz olarak sonlanan “ama” ki zaman aşımına
uğramamışken hükümsüz sonlanan ilk dava olarak tarihe geçti.
Kırmızı Kış donduruldu ve Islık Raporu’ndaki beş, on sapma
düzeltildi ve depremin sürekli olduğu yerler terk edildi.
Kıyametin yakın olması gerekliliği kesinleşti çünkü kullar, bu
sayede ölmeden veya kısa bir süreliğine ölüp dirilerek Allah’ı görmüş
oluyorlardı. Düşündüğümüz tüm ihtimalleri bile bile bilen Allah’tı.
Onlara baktığımız noktayı değiştirmezsek, bütün yıldızların hareket
etmediklerini anlayabilirdik. Bir de ancak bu sayede, Allah’ın emriyle
hareket ettikleri anları yakalayıp Allah’ı görebilirdik.
Deveyi iğne deliğinden geçiren Muhammed idi.
Son Halifenin Son Rüyası İstanbul Defteri’ndeydi.
Işıktaki ayna, aynadaki ışık kırıldığında fark edildi.
0 noktasındaki X ve Y koordinatları gen’e OXYGEN idi.
Tüm yaşam formlarına girebildiğini söyleyenler oldu.
En Mükemmel Düşünceler Tarihi isimli kitap yayınlandı.
Şeker bitti diye çaya bal katılınca cildin rengi açıldı.

ARKIN ÇALAPALA .
197
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Güzel şiir okuyanların hakim, güzel resim yapanlarınsa yazar,


güzel şarkı söyleyenlerin büyücü, güzel film çekenlerinse peygamber
olmadıkları anlaşıldı. Bu konu çabuk anlaşıldı diye kapatıldı.
Bilmemek ilminin bilmemekle başlamadığı anlaşıldı. Basit bir
düşünce sayesinde oluşan bir olay yüzünden, bilmemek gereken bazı
durumları yaşıyor ve onları yaşadığımız için biliyoruz. Bunu, bilerek
değil de yaşayarak bildiğimiz için, tam olarak bu noktada “Allah lafzı”
veriliyor insana. İşte bu Allah’a borç vermektir. O an dahi, en iyisini
ve en doğrusunu Allah bilir, dersek, geriye tek bir ilim kalmış olsa da,
Allah o ilmi bile kullarına nasip edebiliyor. Lafz-ı Rahman Teorisi©.
Bu bahsin hemen ardından, Allah mümin kullarını insan nefsi
ve mümin nefsiyle terbiye ediyor. Adeta böylelikle kendi yakınlarına,
Allah yakınına gelmeleri emri gerçekleştirilmiş oluyor.
Beyaz üstüne kırmızı üstüne siyah vurunca aradaki boşlukta
gümüş renginin oluştuğu fark edildi. Gümüşün gölgedeki beyaz olma
hali ise gölgedeki sarıdan altın çıkmasına neden oldu.
Aynaya sadece siyah renkli boyalarla resim çizildi.
Büyümek isteyenler günah işledi. Where’miş What’an…
Günah işlemeyenler büyü yemedi. Why’dan gelen who’ya…
Aşk’ın, varlık alemi henüz nakşedilmeden yaratıldığı anlaşıldı
ve gerçek gücü algılandı. Yaratılan her şey aşk temelli yaratılmış.
“Namaz öğrenemez kılmayan.” cümlesi yılın cümlesi seçildi.
Maddeleri “dokunmadan hareket ettirme” ilmi, cumhuriyetin
her yerinde gelişmeye başladı. Konuyla ilgili Profesör Melisa Büyük
tarafından yapılan açıklama şöyleydi: “Bir maddeye müdahale etmek
için o maddenin yapısını bileceksin ve “o maddedeki” enerji çeşidine
uygun enerjiyi o maddeye göndereceksin. Bunu da ancak, o madde ile
aranda manyetik alan veya değişik frekanslar oluşturarak yapabilme
imkanı var ki uygun enerjiyi o maddeden almak şart. Manyetizma ve
biyoenerji gibi konular bu yüzden önemli. Fakat insanlarımız henüz
biyoenerjiyi namaz kılarken daha doğrusu Allah’a taparken dahi hızla
aktif edebileceklerini fark etmiş değiller. Canlılarımız için biyoenerji,
cansızlar için nanoenerji, sıvılar için hidroenerji konularında daha da
fazla çalışmamız lazım. Çok çalışmamız lazım, çok!”
Duygusal Sahiplenme Refleksi kontrol altına alındığı için sade
ve sakin ve mutlu ve huzurlu insanların sayısı arttı bu yıl.
ARKIN ÇALAPALA .
198
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İnsanlar nefes alma eylemini öğrendiler ve asıl meselenin, bu


eylemi durdurup başlatmayı bilmek olduğunda karar kıldılar ve çoğu
hastalık bitmeye başladı.
Meyvesi haram kılınan ve yenilmemesi gereken yasak ağacın
cennette olduğu bilgisi iyiden iyiye kesinleşti.
İçinde tahrip edici hatta öldürücü kimyasalların kullanıldığı
anlaşılan kalemlerin marka sahiplerinin ve de yöneticilerinin tümüne
kasten çocuk öldürmeye kalkışmaktan envai çeşit dava açıldı ve ilgili
kişiler hakkında çok değişik hükümler verildi.
Ses ve zemin dokusunu “tarama teknolojileri”yle donatılmış
kolonların fiyatı düşürüldü. Bu sayede kaliteli ses çemberleri fazlaca
genişletilmiş oldu. Bu oluş sayesinde de insanların kulakları daha iyi,
daha gerçek sesleri duymaya başladığı için “düşüncelerindeki kalite”
artmış oldu. Kalbin bütün vücudu can korkusu sayesinde yönettiği ve
beynin vücudu yöneten ikinci organ olduğu ortaya çıktı. Daha ilginci,
kalbi de beyni de en çok kontrol eden organın kulak olmasıydı. Allah
bunu işitmek adı altında birçok ayetinde anlatıyor oysa.
Hareket eden su tünellerin içinde giden gemimsi kapsüllerin
taşıdığı yüzen ve uçan drone arabaların tasarımı için G Training Units
Designers University açıldı.
Uzaya roket gönderenlerin listesinde ilk üç sırayı Reis, Putin
ve Trump paylaştılar. Reis bu konuda çok hırslı çünkü Allah’ı arıyor.
Yeraltı suları çeşmelerle buluşturuldu. Bu bağlamda, gereksiz
yere su depoladığı ve tükettiği anlaşılan bazı ağaç türleri, elbette ki
çeşitleri ve nesilleri korumaya alınarak kesildi.
Mor bitkiler daha çok, daha fazla yenildi.
Dünyanın ağırlığı ve manyetik alan limitleriyle oynandı ve ilk
defa insan tarafından yörüngesi belirlenen dünya, eski yörüngesine
oturtuldu. Gökdelenlerin yıkılmasından sonra, bu fazla acayip eylem
gerçekleşince suların buharlaşmasına engel olunduğu için sıcaklık en
normal haline döndü. Gece ve gündüz sıcaklıkları arasındaki büyük
farkın yarattığı bozuk düzen geriye doğru çark etti.
İnsanın hiç acı çekmeden bilgiyi öğrenmesi, pekiştirmesi için
rüya gördüğü anlaşıldı. Rüyaya bağlı olarak çalışabilen nazarın aslen
nefsin kökü olduğu ve ki Sabit Yıldızlar Feleği’ndeki asli varlık olduğu
anlaşıldığında ise tabiri caiz ise herkes şok oldu.

ARKIN ÇALAPALA .
199
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Konuşmak kadar gerçek olan şeylerin sayılarının azlığından


yakınıldı. Kelimeler: kafton, çöpşet, fefilm, muzcilt, zamanperest.
Ses’in icadı üzerine uluslararası antlaşmalar yapıldı. Gayrı bu
antlaşmalara göre her çeşit ses henüz ilk halindeyken kaydedilecek.
World Peace Protochol aktif edildi.
Open Art Institute©, Drone Institute© temelli; organizasyon
ve kuruluşlar ve kurumlar ve dernekler ve vakıflar birleştirildi.
Ölüm’ün yeri saptandı çünkü canlılar belirli bir aheng içinde
sırayla ölüyorlardı. Bu konuda karşılaştığımız en büyük problem hızı
sonsuz olan ölümün adeta oradan oraya savrulmasıydı.
Maden suyu kanser tedavisinde aktif edilince buna bağlı olan
gelişmelerden ikisi insanların mutluluk oranlarını arttırdı. Bunların
ilki kalp hastalarını gençleştiriyor olması, ikincisi omurilik tedavisini
ve omurilik cerrahisini geliştirmesi oldu.
Kuşların insanlardan insanların da kuşlardan çok korkmasını
açıklayan doçentin şu iki yeni kelimesi ilginçti: Kuşkukuşki. Kuşkart.
İnsanların kuş misali kanatlarıyla kendilerini taşımadıkça hiç
öyle bedavadan “uçmuş” sayılamayacakları konusundaki oylamada
pozitif hem fikir olundu. Bunun için tüm kanatlardaki yüzey basınç
alanlarının gövdeninkine nazaran daha büyük olması gerekiyordu.
Bu konuda akbabalar, kırlangıçlar ve kartallar incelendi.
İnsan vücudunda kuş kanadı çıkması için esas alınması gerek,
diye oylamaya sunulan bilimler arasında ilk üç sırayı Hidronöroloji©,
termodinamik ve BiyoTantra© aldı.
Siyah renginin, kırmızının en yoğun hali olduğu fark edildi.
Gazete yazarları kaliteli kitaplar yayınlamaya başladıklarında
daha çok şehrin oluşmaya başladığı fark edildi.
Labirentler kolonları güçlendirdi.
Melekler Adalet İstemez. Bu didaktik cümle, tüm anayasalara
giren cümleler arasındaki yerini ister istemez aldı.
Şahsi araba kullanımı kışlara, toplu taşıma kullanımı yazlara
ertelendiği için benzin tüketimi hızlı düştü, düzen düzelmeye başladı.
Kadı termometresi mum yalandı.

ARKIN ÇALAPALA .
200
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Dünyanın ses düzeni bozuk olduğu için yerin kulağının bozuk


olduğu ve bozula bozula bir hal olduğu yani bozukluktan öte bozulma
eyleminin kendisi olmaya başladığı ve bu yüzden de her tür bitkinin
bozulduğu saptandı.
Başarılı insanların, insanları tanımaya zaman harcamayı çok
iyi bilen insanlar oldukları anlaşıldı.
Masumların sigara içtiği anlaşıldı.
The Singer isimli Halife Harabi albümü bütün kışların en çok
satan albümü oldu. İçindeki şarkı ve yapılarda sadece dikiş makinası
sesleri ile nakış sesleri ve insan sesleri kullanılan bu albümdeki en
fazla “Dinle!” komutunu alan şarkı ise “Bakire misin?” isimli şarkıydı.
Tüm binaların ve evlerin çatılarına güneş enerjisi panelleri ve
pil üretim sistemleri ve şarj üniteleri, bir de havuz misali kullanımlı
su depoları takıldı.
Yıldızların yerlerini nasıl değiştireceğiz, sorusu oylandı. Buna
cevap verebilen kimse çıkmayınca oylama son buldu.
Kaldırımların taşları söküldü ve yerlerine toprak atıldı, ağaç
dikildi. Sökülen taşlar, çıkarıldıkları dağ ve tepe ve düzlüklere gerisin
geriye yerleştirildi ve doğal dengede düzen sağlamış oldu.
Bina ve evlerin iç ve dışlarına “isteğe bağlı ses izolasyon aracı”
monte edildi. Bu araç metrekareye göre ses kalitesini ve yüksekliğini
ayarlayabildiği için, çoğunluğu anne, baba ve gençlerden oluşan ciddi
ve büyük bir hayran kitlesi var.
Güneş panelli cep telefonu şarj cihazları yok sattı.
İnsanlar yağmur suyu içtiler. İnsanlar gerçekten temizdiler.
Su deri yoluyla vücuda alındığından olsa gerek, ıslak bornozla
uyuyanların cildi tazeleşti. Bornozların sokak kullanımı oylandı.
Ses, kayıtlı en küçük hücreydi ve tüm varlıklar ses’ten oluşup
sesle hüküm sürüyor, sesle ölüyordu. Öyleyse sadece ses ile her şeyi
ve her hastalığı tedavi edebilmeliyiz, vurgusu yapıldı. Ses’in varlık ve
yokluk hallerinde tanrıyla aynı tavırları sergiliyor olması ise, üzerine
uzun çalışmalar yapılması gereken bir konu başlığı kabul edildi.
Limon, bir canlının ne kadar taze olduğunu anlatıp durdu.
Parkların duvarları kaldırıldı, mahalleler güzelleşti.

ARKIN ÇALAPALA .
201
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Zaman Partikülleri© genellikle “hareket halinde” olduğumuz


zaman, göz ile bakılan nokta arasında oluşan hareket yüzünden göz’
ün aşabilmek için uğraştığı en küçük canlı varlıklardı. Bir çeşit enerji
ki enerji de en küçük varlıklardan biri olarak kabul edildi. İşte böyle;
zaman partikülleri de Renk Perspektifleri© misali, bir sanat eserine
dahil oldukları zaman, o sanat eseri “güzel” oluyordu. Bunu sağlayan
Renklerin Gölgeleri© ve dokular ile bu dokuların seslerinin ebatları
yani şiddetleriydi. Bu konularda ciddi çalışmalar başlatıldı.
Piramitler hep Dünya Ses Fonksiyonu fotoğraflarını çekmeye
devam ettiler ve bu bilgi çevrimiçi takip edilebilir kılındı.
Kan, zamanı vücutta dolaştırmaya devam etti. Dahası fotoğraf
kareleri ile hücrelerin hafızasına girdi ve gen oldu.
İnsanların çektikleri fotoğraflar özellikle de selfie dolayısıyla,
neredeyse tüm insanlığın genom yapısı ve kromozom sırları çözüldü.
Masumlar neyi anlatırlar yüzlerinde ve cennet neyi yitirdikçe
aramaya başladığımız? İşte bu sorunun cevabı bu yıl da bulunamadı.
İnsan Cumhuriyeti ki Human Republic© markasının 99 saat
uzunluğundaki dizisi, 9 saat uzunluğundaki filmi ve 999 aşamalı sert
bilgisayar oyunu, dvd, flashdiks, hafıza kartı, harddisk ve de YouTube
gibi kanallar üzerinden insanlarla paylaşıldı. 2023 yılında yayınlanan
kitabı ise promosyon camiasını alt üst eden tişört, şapka, sweatshirt,
kulaklık, mont, telefon, joistik, konsol, online oyun, tiyatro, posterler
ve reprodüksiyonlar sayesinde büyük kazanımlar üretti.
HumanRepublicA99∞© tüm dünyayı kasıp kavurdu.
Bu oyun hem intranet çalışıyor hem de internet ve televizyon
aracılığıyla çevrimiçi canlı halde izlenebiliyordu. Film gibiydi. Her bir
karakter kazandıkça bir üst kimliğe yani bir üst level odasına geçiyor
ve kimlik sıralaması hem yaş grupları hem de beceri esaslı yapılıyor
ve sentezleniyordu. Oyunda, kitaptaki 114 karakterin dönüştüğü 999
ana karakter vardı ve bunlar 999 farklı odada, “değişik” bilgi, olay ve
felsefeleri tecrübe ediyordu. Cebrail’den Mikail’e, şeytandan Esra R.’
ye, bendeniz Hümani’den Harabi’ye, GGG’den Paris’e kadar 999 farklı
karakter ilgili odalarda kazandıktan sonra 999 nolu odada ve de canlı
yayında kapışıyor ve hünerlerini dahası öğrendiklerini sergiliyordu.
Oyunu bitirip de Allah’ı anlayanlar, bulanlar, görenler, 1453
Hicri yılındaki Süleyman Mabedi göndermesiyle İstanbul’da, Boğaziçi

ARKIN ÇALAPALA .
202
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ve Boğaaltı, Buazıdişi ve Beyazüzeri’nde düzenlenen partilerde, şaka


veya gerçek yollu evleniyorlar. İşte bu partilerde giydikleri kıyafetler
ve donanımları; drone telefonları olacak. Bu insanlar bütün zamanlar
için oyun yazarı kimliği de kazanmış olacaklar. Çünkü 1453 yılındaki
o gece, oyun başladığında, İstanbul’daki kendi oyunlarını yazacaklar
ve İstanbul boşaltıldığı için yazdıkları alanları korumaya ve yeni alan
kazanmaya çalışan karakterlere dönüşecekler. Parlamento o esnada
ihtiyaç duyacakları tüm teknolojiyi onlara sunacak. İstanbul’un fethi
bunlardan hangisine nasip olursa yeni Başkan o olacak. İkinci olanlar
Halife olmaya hak kazanacaklar ve cumhuriyetimizin yeni seçimleri
artık hep bu esasa göre yapılacak.
HumanRepublicA99∞ içeriğinde kanunlar, filmler, resimler
ve sosyal medya da mevcut olacak. HumanRepublicA1.0 her zaman
olduğu gibi facebook, twitter, youtube ve instagram verilerini ilintili
hesaplardan oyuna endeksliyor ve eklemliyor olacak.
Tasarımlar genel olarak dama formatında yapıldı. Bilginize.
Oyun siyah beyaz, kırmızı beyaz, mavi sarı, lacivert beyaz ve
benzeri iki renk kombinasyonlu damalar misali tasarlandı ki sunucu
ve gözler zorlanmasın ve hala fakir olan şehirlerde insanlar bu oyunu
bilgisayar ve telefonlarına yahut televizyonlarına hemen indirebilsin.
Bu oyun Alita ve Cult-x gibi, Game Of Thrones gibi, kesinlikle
opensource ve opencourse bir oyun. Daha önce de belirttiğimiz üzere
müzik, film, yazı ve resimler online hesaplardan eklemlenecek ve oda
veya oyuncu tasarımları sosyal medya hesaplarınızla bütünleşik bir
şekilde akacak. Ok, kılıç, virüs, kuş, silah, bomba, drone, mikrodrone,
arı, sinek, füzyon, atom parçacığı kullanmak, kısacası her şey serbest.
Genel hatlarıyla anlattığım, Dr. Strange, Matrix, Inception ve
The Fall, Immortals konseptlerine de benzetebileceğimiz oyunda, az
kısa zaman sonra buluşmak dileğiyle, raporumuzun daha sofistike ve
beşeri dedi kodularla süslü kısmına geçiyorum.
Bu arada Harabi konseri bitti. Size bir şarkı da ben çalsam mı?
Savages, You Are My Chocolate dinleyelim, buyurun lütfen.
2026 yılında çok ilginç şeyler de yaşandı. Ben bunları her ne
kadar Piano Kudüs üzerinden canlı yayınlarımda anlatıyor olsam da,
çok değerli arkadaşlarım kendi pianolarından bizi görüntülü ve canlı
yayınlarla izliyor ve destekliyorlar. Hepsine selam olsun!

ARKIN ÇALAPALA .
203
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Şimdi daha beşeri daha komik ve tumturaklı, tuhaf olaylardan


bahsetmek istiyorum çünkü bunlar da epey önemli konular ve bütün
insanlığın bilmesi gerekiyor.
Gökyüzüne bakarken “zamansız geçmiş”e bakıyor olduğumuz
gerçekliğinden yola çıkarsak, yıldızların hareketleri şimdiki zamanda
geçmişi kaydetme olanağını hatta lüksünü sağlamaktadır. Bu, geçmiş
zamanda yaşıyor olduğumuzun en büyük ispatlarından biridir bence.
Makro mikro fark etmez.
Event Horizon, “olay ufku”, bu geçmiş ve şimdiki zamanların
gelecek zamanlarımızla birleşmesinden doğar, diyebiliriz. Yani şöyle
düşünün lütfen: bir yıldızın dört bin yıl önce saçtığı bir ışık dünyaya
ulaştığında bunun fotoğrafını çekmiyoruz da bunu büyük bir ayna ile
uzaya yansıtıp “ışığı” çoğaltıyoruz. O ışık hem geçmiş zamanda, hem
şimdiki zamanda, hem de gelecek zamanda yaşamış bulunduğu için,
madde olarak üç zamanda da “bulunmuş, bulunuyor, bulunacak”
olduğu için olay ufku oluşmuş oluyor. Bunu yaparken ayna yerine çok
başka teknolojik aletler de kullanabiliriz.
Öyleyse ben ve arkadaşlarım, Bilim Anayasası’na girmesi için
şunu teklif etmek istiyoruz:
Karadelik; bir şey kendisiyle tıpkı, aynı olan bir şeyle yanyana
gelince oluşuyor ve bu ikisinden birini içine çekiyor olduğuna göre,
birbirine benzeyen her şey “biraz karadelik” oluşturuyor demektir.
Öyleyse karanlık madde; tüm “biraz karadelik”lerin tek bir noktada
toplanmasıyla oluşan ilk maddedir. Çünkü şeyler çoğalırken birbirine
benzeme eyleminin yoğunluğu azalır. İki maddeden biri karadelikte
kaybolup oldukça başka bir karadelikte ortaya çıkabileceğine göre,
karadelikler arasında warm hall’lar yani basit iki karadeliği birbirine
bağlayan yollar; yıldız ışığı, aynadaki ışık veya yansımış yıldız ışığı
örneklerinden de anlaşılacağı üzre, olay ufuklarıyla açılıp kapanıyor.
Tekrarlayalım; warm hall‘lar event horizon’lar ile açılıp kapanıyor.
Bizler, Bisikletli Kızlar Çetesi ve Melekler Çetesi üyeleri, bu sayede
zamanda yolculuk yapabiliyoruz. Sadece “ufak bir problem” var; her
maddenin zaman makinesi farklı. Örneğin “ışığın zaman makinesi” ve
zamanda yolculuğu farklı, suyun zaman makinesi ve zaman yolculuğu
ise ışıktan çok daha başka ve epey farklı.
Özetlersek; iki farklı karadelikte, iki farklı olay ufku dahilinde,
bir maddeyi hem geçmiş ve şimdiki zaman hem de gelecek zamanda

ARKIN ÇALAPALA .
204
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kaydedebilir, görebilirsek ve bunu warm hall’lar aracılığı ile, yardımı


ile yapabilirsek o madde “zamanda yolculuk” yapmış oluyor. Işık için;
karanlık bir odadan başka bir karanlık odaya “aynalarla yansıtma”
deneyimiz bu teorimizi de kanunlaştırmıştır. Ki aynı kurguyu bütün
elementler için yapmaya devam da ediyoruz. Hidrojen, oksijen, altın,
bunların hepsinde şartlar çok değişik olmasına rağmen sonuçlar aynı
çıkmıştır. Çünkü zamanda yolculuk ancak “o şeyin zaman makinesi”
sayesinde mümkündür ve bunu başarabilmek için sadece “en doğru”
yolları bulup işaretlemek ve en saf ve en muhtemel şartları sağlamak
gerekmektedir.
Bu meseleyle ilgili tüm deneylerde bizi aynı sonuca, zamanda
yolculuğa götüren durumlardan geriye kalan ise; her madde için sabit
bir durum olması kaydı ile, maddeyi önce ışığa çevirip sonra warm
hall’larda yolculuk yaptırmak ve event horizon’a vardığında ise, ışık
halinden yine eski haline çevirmektir ki bu konudaki keşiflerimizi ve
icatlarımızı yayınlayacağımız Işık Çeşitleri isimli ilk kitabımızı halen
yazıyoruz. Bilgilerinize.
Bu önemli konudan diğer önemli konulara geçmek istiyorum.
Alışmışın kudurmuştan ‘better ol’uşu incelendi. Alışkanlıklar,
şiddetleri arttırılarak tekrarlandıkça, süper birer reflekse dönüşme
ihtimali barındırıyordu. Oysa kudurmuşlar, anlık bir vazgeçme veya
bir anlık vazgeçme, iyi kul oluverme ve insafa gelme halleri sayesinde
adeta hiç günah işlememiş, suça bulaşmamış gibi oluveriyorlardı.
Aynı haftalarda kadınlarımızın, Araba Konforu’nu teşvik edici
olmaları ve bu durumun gelişimini desteklemeleri sonucu, “çok fazla”
sosyolojik ve iktisadi değerin, birçok toplumsal verinin ve istatistiğin
değiştiği fark edildi.
“Heder ettim yıllarımı…” diye başlayan o güzel şarkı, tümüyle
cıvık ısrarlarımıza rağmen tedavülden kaldırıldı.
Kitap bandrolü satış istatistikleri, takip eden pilavseli aylar ve
mevsimlerde, ne tür ve hangi tarz filmlerin neden çekileceği veya ne
tip dizilerin baskılanacağı hakkında net bilgi vermeye başladı.
Tüm devletlerin ve şehir devletlerinin alacakları, tek bir para
havuzunda toplandı. Halklara konuyla ilgili şu duyuru yapıldı:
“İnsan Cumhuriyeti’ne olan tüm borçlarınızı “if” bir yıl içinde
kapatır ve kendinize HumanRepublicA1.0 uygulaması edinip hesap

ARKIN ÇALAPALA .
205
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

açtırırsanız, bir yıl sonradan itibaren su, elektrik, doğalgaz faturaları


kesilmemeye başlanacak ve bu tür zavazingo ücretler artık kimseden
tahsil edilmeyecektir. Buna bağlı olarak sınırların hepsi kalkabilir ve
yolculuklarınız dahi ücretsiz hale getirilebilir. Seyahat Hakkı’nızı geri
istemez misiniz? Bunun için gereken tek şey, lüks tüketim mallarının
her türlü kullanımlarından bir an evvel vazgeçmenizdir.
İncir ile turp, karnabahar ile brokoli arasındaki gibi gereksiz
kromozomik ve genetik ilişkileri inceleyen çok fazla laboratuvar ve
enstitü kuruldu. Bunlar sadece çok zeki insanın evrimi üzerine değil,
bitkilerin, hayvanların, taşların, bulutlar, ormanların ve bütün suların
hatta kolayın ve kul güneşin evrimleri üzerine çalışmalar, deneyler,
ispatlar ve yayınlar yaparak bilgiyi yaymaya ant içtiler.
DivineGenetics© konu başlığı üzerine de pis çalışmalar vardı
fakat bu çalışmalar tüm insanlara açık ve kayıtlı olacak şekilde değil,
HumanRepublicA99∞ puanı yüksek ve yeterli olanlara açık olacak
şekilde yapılıyordu. Bu ilimli bilim dili, dalı, biraz daha ileri gidilerek,
kimya, fizik, simya, matematik, geometri ve zarif sosyoloji ilimleri ve
bilimleri temel alınarak nanoenerji, ışınlanma, foton, füzyon, proton,
biyogenetik, inanç, bodybuilding meseleleriyle birleşik hale gelecek
şekilde yeniden tasarlandı.
İnsanların yüzde doksan dokuzunun hep aynı meseleler veya
oluşlar etrafında, aynı düşünceleri, hepsi aynı yöntemlerle dördürüp
döndürüp durduğu, bunun sebebinin ise devletlerle organik çalışan
medya ve sanat kuruluşlarının yazamaz editörlerinin cehaleti olduğu
saptandıktan sonra editör kelimesi yasaklandı ve bu bahtsız kişilerin
görevleri artist asistanlara, sanatçı veyahut sanatseven yardımcılara
devredildi. Hayırlı uğurlu olsun.
2026 yılında gerçekleşen ilginç şeylerden birisi de Harabi’nin
yazdığı kısa bir pusula ile Putin’e düzenlenecek olan suikastin iptalini
talep etmesiydi. Yayınlandığında herkesi şaşırtan bu pusulada yazan
şeyler çok acayipti.
“Sayın Trump! Kraliçe’den aldığın tuhaf emirle Putin’e suikast
düzenleyeceğini duydum. Sekiz Kral’dan biri olsan da bunu yapmaya
hakkın olmadığını, yaparsan krallığının düşeceğini, ayrıca; Melekler
Çetesi istihbaratından da bir daha asla faydalanamayacağını bilmeni
isterim. Rica ederim aklını başına devşir. Yoksa, Allah yarattı, demem

ARKIN ÇALAPALA .
206
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ve icabına bakarım. İcabında ne olduğu beni ilgilendirmediği içindir


ki sana bu dost pusulasını gönderiyorum. Akıllı ol!”
Yine aynı haftalarda, “çocuk parkları” çocukların reflekslerini,
geleneksel çocuk oyunlarına kıyasla “çok fazla” yavaşlattığı için, bu
parkların hemen kapatılmasına, çocuklarımızın geleneksel oyunlara
özendirilmesine karar verildi. Çocuk parklarını da, kaldırımlar ve şu
asfalt yollar misalinde olduğu gibi, fakir halklara dayatan “kültür ve
insan kuşatmacısı” emperyalist zihniyetin veya düşünselliğin işletim
aracı olan insanlar ise, buna benzer birkaç olay sayesinde, altına imza
attıkları kanunların belgeleri ve çabuk deşifresi aracılığı ile yakalanıp
toplumlardan ayrıştırıldı ve yalnızlıkla cezalandırıldılar.
Kadınların yönettiği toplumların daha eğlenceli fakat daha da
acımasız olduğu gerçeği, bunun gibi bazı sofistike olaylar dolayısıyla
belirginleşti, işaret altına alındı ve adil, kontrollü olarak yok edilmeye
başlandı. Bu iyiye işaret olabilir de olmayabilir de. İyiye mi bakılır bu
tip durumlarda, işarete mi, biz bilemedik doğrusu.
Bir anket; bir raket bereket o bir rekat namazı kıldı da bütün
dünya kurtuldu, dedi, diye, Birleşik Fonksiyonel Kodlama İle Kaza Ve
Kader Farkındalığı Yaratma Teorisi, Yapay Zeka Gücü’nün kırılması
ve “daha bir insan” olabilmemiz için İnsan Cumhuriyeti Gizli Arşivi’ne
gizlenip üstü mühürlenerek kitlendi. Hep ya! Az kalsın hepimiz civciv
olacaktık çünkü yine gizli arşivler, yine zabitan mühürlemeler ortaya
çıkmaya başlamıştı. Bu fark edilince, tenis bayanlara yasaklandı ve
tüm bayan “raketlerin raketleri” kırılıp üstüne iki, üç, beş, sekiz ve elli
bir rekat olmak üzere değişik şehirlerde değişik namazlar kılındı.
Her varlık ve o varlığın her mevsimi için tasarlanan “zaman”
makinlerinin birleştirilmesi için bir trilyon dolar, 1.000.000.000.000
bütçe ayrıldı. Bu bütünleşik makine 23 kilometreküplük her hacimde
0,0000999 mikromilimetrekarelik işlem yapabilir şekilde tasarlandı.
İnsanlar bu makineyi on yılda bir defa kullanabilecekler. Bu kullanım
sayesinde hem zamanda yolculuk edecekler hem de makineden
çıktıklarında “yirmi yaş” gençleşmiş olacaklar. Bu sayede “üç yüz yıl”
yaşama formülünü bulduk. Bunu bulduk, daha önce de söylediğimiz
gibi, beyin üç yüz yıldan fazla “açık ve ayık” kalamıyor olsa dahi, çok
uzun yaşama hakkı tüm insanları daha düzgün ve daha sorumluluk
sahibi olarak tamamladıkları bir hayat üretmeye teşvik ediyordu.

ARKIN ÇALAPALA .
207
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bu makinenin içinde kalma süresi bir ay gibi oldukça uzun bir


süreydi ve bu süre boyunca insan hiçbir eylem gerçekleştiremiyor,
diğer tüm canlı ve cansızlar için de geçerli olduğu gibi hiçbir düşünce,
etki tepki veya refleks üretemiyordu. Makineye giren varlık uyutulup
donduruluyor, mumyalanıp közleniyordu çünküm. Antiaging Carma
adını taktığımız bu puf eylemin insan ve canlıları hatta cansızları ve
renkleri öyle ki sesleri bile güzelleştiren bir yanı da vardı ki , örneğin
bazen arlı giren bir kelebek makineden çıktığında sanat sevicilerinin
piyasası alt üst oluyor, bu gibi durumlarda kaza oranları yüzde sekiz
bin civarında artabiliyordu.
Bu makinaya ilk girenler elbette Harabi ve bendim.
Geçenlerde prototiplerin bazılarıyla denedik ve çok başarısız
olmadık. Ben Paris’ten binip Hollywood’dan indim. Harabi ise sevimli
İstanbul’dan binip Kabe’nin altından indi. Harabi’nin zor makinenin
içindeyken ve makine çalışırken uyandığı o gün, daha doğrusu o dark
günün akşamı, ilk defa Tekila içtiği durum da yanlış anlaşılmıştı ama
umursamadı. Tekila şişelerini hala saklıyor…
Bir saniye lütfen! Bir saniye rica edeceğim.
Şu an aldığımız özel haberi hemen açıklamak isterim. Halife
Harabi bir iki saattir verdiği konserin sonrası, “çıkışta çıkan” büyük
çatışma sonrası kaçırılmıştır. Şimdi konuyla ilgili az ciddi ve laubali
açıklamalar yapacağını öne süren, Aşık Olamayan Masalcılar Çetesi
elemanı ve Dünyanın En Güzel Masalı’nın yazarı ve sahibi Albina’nın
canlı yayın görüntülerini aktarıyoruz. Yanında her zaman olduğu gibi
Audrey Alkestis, Esra Rengiz var. Evet, Ceren Erlüle de var.
“Romanya bir cumhuriyetti ve siz pis zalimler onu acımasızca
parçaladınız. Aynı şeyi America’ya, Fransa’ya ve Çin’e, İspanya’ya ve
onlarca devlete yaptınız. Aynı şeyi fakir fuckara halklara da yaptınız
ve artık halklar bu yüzden aynı devletin ve cumhuriyetin zarif çatısı
altında birleşti. Siz cahiller halifemiz Harabi’yi kaçırmış dolabilirsiniz
ama şunu unutmayın ki Harabi ve Hümani, bunun hesap kitabı’nı çok
önceden yapmışlardır ve çözümünü şu an güle oynaya işletiyorlardır.
Cahil olanlar siz olduğunuz için, zalim olan da siz olduğunuz için, işin
aslı ortaya çıktığında nasıl cezalandırılacağınızı siz düşünün gayrı da
gayrı, gayri de gayri. Onunla en son Karga’da buluştuk. Yanında Halit
Çakar, Yonca Ç.’nin babası, Erol Egemen, Audrey Hepburn’e benzeyen
garson kız ki Arkın Ç. kendisine bayılır bir de yaz Aksak Kılavuz, Lagri

ARKIN ÇALAPALA .
208
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Milla, Serkan A. ile Ilgın G. ve koruma orduları vardı. Beni bir defa,
boynuma yakın yanağımdan öptü, Aksak’la selamlaştım, o “bize biraz
bira biriktirsene kız” bakışını attığım için zıt garson kızla bakış dalaşı
yaptık, kız sinemacıymış, ben ne bileyim kardeşim, zaten saçım ıslak
o sırada hala, Harabi bana dedi ki; “Bak Albina! Bir gün olur da ölür
veya kaçırılırsam, aksutik mezarımın başına gelip Dünyanın En Güzel
Masalı’nı okumanı ve o sırada toprağıma Nervous Tention eşiliğinde
LimonJeli sürmeni istiyorum. El-Hamı filan biliyor musun, neyse, işin
bittiğinde en yakındaki ağacın altına git ve “iki rekat” namaz kıl! Yok
yok, onu da boşver. O ağacın altına git ve Exils, Manifest çal!” Allahım
Yarabbim, hala inanamıyorum Harabi’nin kaçırıldığına. Ben Albina!
Masallarında bulutlar da dahil her şey ve de herkesi ağlatan kız. Ben
Albina! Su’yun, Toprak’ın, Yağmur’un, Bulut’un, Rüzgar’ın öz kardeşi
ve dava dostu. Ben Albina! Dünyanın “en güzel” üç masalının sahibi.
İnanıyorum ki Harabi en kısa zamanda ortaya çıkacaktır. Mikro fonu,
Audrey Alkestis’e bırakmak istiyorum.”
Evet, şimdi Audrey Alkestis’i dinliyoruz.
“Herkese Merhaba! Bildiğiniz gibi bizim çete konserde değildi
ve bu yüzden hor masumiyetimizi ispatlamamız biraz zaman alacağa
benziyor lakin Harabi’nin son görüşmelerinde Karga’dakik Albina’ya
söylediklerine bakılırsa, Arkın Ç. ile iş çeviriyor olmalı bunlar. Sekiz
Kral’ın arasıra bu tip şeyler yaptığını iyi biliyoruz zaten. Yalnız bu
seferki hiç de “akıl karı” gibi görünmüyor. Biz ekip olarak buradayız
çünkü ilk suçlanacak kişilerin bizler olacağını gayet iyi biliyoruz. Sözü
Esra Rengiz’e bırakmadan önce son bir şey söylemek istiyorum: Ben
Lagri Milla’nın neler olup bittiğini bildiğini, düşünüyorum. Neticede,
hem ağabeyini, hem Arkın Ç.’yi, hem de Akın Ş.’yi en “fazla iyi” tanıyan
kendisi. Şimdi buradan Lagri Milla efendiye hızlı canlı yayın ve basın
toplantısı talebi yapıyorum. Esra R.!”
Ben Hümani! Esra R.’nin sözlerinden önce Lagri Milla’ya aynı
çağrıyı ben de yapmak istiyorum. Lütfen hemen canlı yayına bağlan!
“Merhabalar! İzin günümde böylesi bir olayın yaşanması çok
ilginç. Haftalardır Kabe’deyim, deyim yerindeyse. Ve tek yaptığım şey
ibadet etmek. Sizler de biliyorsunuz, bu olay benim çok işime yarıyor
çünkü bir başkası anlaşmalarını üstleninceye yahut da Harabi ortaya
çıkıncaya kadar tüm hükümleri geçersizleşti ki bu durumda bendeniz
Kabe hapsinin sonuna gelmiş bulunuyorum, tabi ki GGG veya Hümani
ya da şu Müjgan ki onun da kaçırıldığı haberini duydum, Cansu Canan
ARKIN ÇALAPALA .
209
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

veya arkadaşlarından biri anlaşmalarını “hemen” üstlenmezse. Sizler


benim yerimde olsanız ne yaparsınız? Bilseniz bile kaçırıldığı o yeri
asla söylemezsiniz, öyle değil mi? Yemin ederim, ben masumum. Sözü
daha fazla uzatmak istemiyorum. Ceren!”
“Biz son oyunumuzun provasındaydık ve bir de baktık ki…”
Şimdi Lagri Milla ve Arkın Ç. ortak demeç vermek üzere canlı
yayındalar, dinliyoruz. Ceren E.’ye az sonra döneceğiz.
“Merhaba, şu an nerede, nelerin döndüğünü bilmiyoruz ama
kulağımız kesik. Arkın, senin söylemek istediğin bir şey var mı?”
“Herkese merhaba. Ben Ceren E.’ye çok basit bir soru sormak
istiyorum. Harabi’nin konserde “siz”e ithafen seslendirdiği şarkının
hikayesini bize anlatır mısınız? Siz’i hiç görmediği halde neden şarkı
ithaf etti acaba? Bu çok ilginç bir durum değil mi?”
“Bilmiyorum. İnanın bilmiyorum. Ben de çok şaşkınım.”
“Üzerinizdeki kıyafetlerin renklerinin tamamıyla aynı olması
sizce de büyük bir rastlantı değil mi?”
“Dedim ya, hiçbir şey bilmiyorum. Bilmiyorum. Keşke bilsem.
Neden üzerime geliyorsunuz? Bunu yapmaya hakkınız yok!”
“Başka sorum yok. Herkese iyi geceler dilerim.”
“Lagri Milla?”
“Benim de bir diyeceğim yok. İyi geceler.”
Evet! Çok ilginç şeyler oldu son yarım saatimiz içerisinde. Ben
Hümani, 2026 yılı raporumuza kaldığım son sayfadan devam etmek
istiyorum. Bir saniye, Albina U. tekrar konuşmaya başladı.
“Son olarak uzun zamandır biriktirdiğim bazı konularda, bazı
şeyleri açıklığa kavuşturmak istiyorum. Sayın! Gynomopedies, Satie,
davullu versiyonu dinlerken, Aşık Olamayan Masalcılar’ın neden aşık
olamadıklarını düşünüyordum ki kir Zaman Matematiği’nden Müzik
Matematiği©’ne geçiş olduğunu fark ve de gark ettim. İki nota artı bir
nota eşittir iki nota, bir nota artı bir nota eşittir bir nota. Fark ettiğim
denklem tam olarak bu kadardı. Öyleyse her insanın sebepsiz müzik
matematiğindeki “işlem kapasitesi ve usulleri” farklı olmalı, şeklinde
düşündüm. O zaman da her insanın bu ilmi uygularken yaptığı veya
yapabildiği işlemlerin sayısı, istatistiği, ivme grafikleri, benzeri bütün
hareketleri, o insanın düşünce yapısına tamamen ulaşmamızı sağlar.

ARKIN ÇALAPALA .
210
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bu bir. Tüm virüslerin insan nüfusunu hızlı azaltmak, dengeli ve sabit


tutmak “adına sokağa çıkma yasağı” ve genel düzeyde seferberlikler
ilan edebilmek adına devletler tarafından üretildiğini ve yayıldığını
düşünüyorum. Bu iki. İlk “aşk yağmuru” bundan tam yirmi altı hafta
önce yağdı. Bu gerçekliği bilmeyen insanların gülmasallarımızı ve aşk
acılarımızı asla anlayamayacakları kanaatindeyim. Bu üç. Yoktan var
eden laboratuvarın dokuz bin yedi yüz yıldır sahibi olan soyun son ve
asil mirasçısı Prenses Esra Rengiz, geçen, Lady Di ve Tarkovski için
yaptığımız anlaşmada verdiği tüm sözleri yerine getirmiştir. Ve bu az
ölmüş insanlar tekrardan aramıza dönmüşlerdir. Biz masalcılar, bu
operasyon sırasında muhteşem ezan sesinin, her bireyin kendi kulak
hassasiyetinin ayarını takip edebilmesi için var “kılın”dığını anladık.
Diğer farkındalıklarımız ise, kötü insanların müzik dinleyemedikleri
gerçeği, günahkar insanların “çok fazla ve iyi” müzik dinleyebildikleri
gerçeği bir de körlük ayarının gözlüklerle veya lenslerle değil de tuzla
yapılabildiği idi. Bu dört. Elbette Allah tüm savaşları kazanıp şeytanı
yakacak ve bizler O’ndan tarafa olduğumuz için, O’nunla birlikte ve
O’nun rızasıyla, bu savaşımızda şeytana galip geleceğiz. İllaki. Bunun,
“Devlet başkanlarının tümüne genetik tür pedofili taraması yapılsın!”
teklifimizle bir ilgisi yok. Cennet(in) dünyada olabilmesi için, size şu
kadarını söyleyeyim, Cebrail’in Mikail’e yazdığı o zaman mektubunu
bulduk. Mektupta tam olarak şunlar yazılıydı. Bu da beş mi? “İsrafil’in
ölürken yaptığı en büyük hata hızlılık konusundaydı. Ne olursa olsun!
Azrail seni ve beni öldürmeden, sonra da kalan kendisini öldürmeden
kıyamet kopamaz. Allah’tan başka her canlı ölümü mutlaka bi şekilde
tadacaktır ve bu duruma da şahit olarak Allah yettiği için Allah şahit
olarak yeter.” Sözlerime son vermeden önce birkaç cümlem daha var.
Eskiden herkes büyüdükçe ciddileşip yaşlandıkça zayıf çirkinleşir ve
çekilmez olurdu. O devirler kapandı canımcicim. Dünyanın özellikle
de şehir devletlerin, büyük çapı düşünen ve insancıl tasarımlar yapan
beyinlerin kontrolündeki yönetimine geçildikten sonra, dünyamızın
bir cennet olduğu bilinci de hızla gelişti ve tüm tasarımlar bu cennete
hakkını vermek üzere yapılmaya başlandı. Artık her yerde playlistler
var. Yihu! Artık her yerde harika resimler var! Ekranlarımızdaki kısa
filmler, kurgu filmler ve belgeseller, hepsi “ama” hepsi, yeni nesillerin
zaman kaybetmelerini önleyici nitelikte ki süperler. Daha da önemlisi
artık herkes sevdiği insanlarla yaşıyor veyahut sevdiği işleri yapıyor.
Yaşasın Bereketli Sosyal Devlet Tasarımı! Sekiz Kral’a saygı bizden!

ARKIN ÇALAPALA .
211
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Melekler Çetesi’ne çok selam olsun! Diyeceklerim bu kadar. Umarım


Halife Harabi en kısa zamanda aramıza katılır. Saygılarımla.”
Az önce Harabi’nin hesabından çok tuhaf bir “mini twit” atıldı.
Bu twit 200420232222 referans numarasıyla atıldı.
“Osmanlı sultanları orgazmın şiddetini arttırmak için, orgazm
anındayken seviştikleri kadının kellesini vurduruyorlarmış.”
Evet, İnsan Cumhuriyeti vatandaşları! Kurucu başkan olarak
bu iğrenç ve hadsiz cümleyi ağzıma almamın sebebi Halife Harabi’nin
cevabının ve intikamının şiddetli olacağını imlemek adınadır.
Hatırlarsanız 200420232222 referans numaralı olaylar serisi
cumhuriyetimizin ilanından üç gün önceki hararetli Halife seçiminde
adayların yani Harabi ile Esra R.’ın kapışmaları ve şarkı söyleyerek
oy toplamaları mevzuunu refere ediyor.
Yüksek müsaadelerinizle biraz daha etraflıca hatırlatayım.
Hepinizin bildiği gibi, bu ikili arasındaki tipik kapışma, Karsu
konseri çıkışında, Piano İstanbul’un o süslü kapısında EsraRengiz’in
Harabi’ye tokat atması, Harabi’nin de EsraRengiz’in kolunu kırması
sonrasında ayyuka çıktı. Yok efendim neymiş, sahnedeki çılgın EsraR
Müjgan’ın entrikalarıyla düşürülmüş. Harabi İle Esrarengiz Düellosu
esnasında, Esrarengiz şarkıları Mekke’den, Kabe’den seslendirirken,
Harabi İstanbul Boğazı’nı kimyasallarla doldurmuş ki dondurmuştu,
acidjazz ile siberprotonikbaz kıvamında hit takılıyordu. Saatler süren
kapışmanın ardından “ilk halife” seçilen Harabi kendi ekibindekilerle
Piano Paris konserini vermeden baz önce, bütün ekibi, kendi sorumlu
oldukları şehirlerdeki enyerel oylamaları organize ediyor ve Harabi
propagandası yapıyordu. Harabi kazandığı için aslında ben büyük bir
farkla kazanmıştım ve Esrarengiz o geceden sonra Kabe’yi “evi” kabul
edip içinde yaşamak zorunda bırakıldı. Aradan üç yıldan fazla zaman
geçmiş. Kendisine o günden bu yana, hala, o iftar ve sahur yiyecekleri
veriliyor ve geriye kalan şu hayatında, oruç tutmasıyla namaz kılması
bekleniyordu. Az önce bu iyi anlaşmayı bozduğunu açıklaması tam da
kendisinden beklenilecek bir davranıştı. Lakin; Harabi ortaya çıktığı
yahut birisi Harabi anlaşmalarını üstlendiği vakit, siz de biliyorsunuz
ki EsraRengiz, anlaşma şartlarını bozmuş olduğu için iki katı ağırlıkta
ceza çekmek yani bir öğün yemekle idare etmek zorunda kalacak.
Allah en doğrusunu bilir ki O’na saygısızlığın bedeli büyüktür.

ARKIN ÇALAPALA .
212
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Harabi ile EsraRengiz kapışmasında Harabi yendi ve ilk halife


oldu çünkü boğazın üzerindeki son kimyasal tepkimeyi üretmesinin
ardından, tüm İstanbul halkı yeşil denizin üzerinde yürüdü, eğlendi,
marifetlendi, hicazlandı hatta fevkaladede arabesklendi. Büyük çaplı
ışık oyunlarıyla Kabe, Ayasofya, Mescid-i Aksa gibi ilk tapınakları da
denizin üstünde görünür kılan Harabi, bir yandan dünyanın en, en,
en, en “perfect” kolonlarıyla İstanbul’a ve tüm dünyaya müzik servisi
yaparken, diğer yandan Boğaziçi Köprüsü’ne gerilmiş dev ekrandan
oylamayı dünyaya naklen yayınlıyordu. Biliyorsunuz o oylama yüzde
seksen dokuz Harabi lehine sonuçlandı. Bu arada ülke ve şehirlerdeki
oy oranları ve sayıları da büyük ekrana yansıtılıyordu. Dost düşman
bu sayede belli oldu.
O gece Esrarengiz sürekli ultra feminen şarkılar söylerken az
kalsın Macron’un sevgi gazabına uğrayacaktı ama Macron terbiyesini
takındı ve kendince oylarının Harabi’ye kaydığını bildirip ortalığı çok
karıştırmadan sakinleşti. Bunu başaran ise Paris idi ama konumuz bu
değil, öyle ya. Aynı gece Esrarengiz feminen takılırken Harabi her iyi
telden çaldı. İkisinin de vaatleri tüm televizyonlara ve dev ekranlara
yansıdı. Cümle alem kapışma değil zafer gördü, Harabi’nin zaferini.
Aslına bakarsanız Harabi ile GGG tanışmadan önce, çok, çok
önce, EsraR ile Harabi bir defa sevişmişlerdi ve EsraR bu yüzden hem
kızgın hem de yangındı. Harabi’nin tek derdi ise sayıları neredeyse
bir milyonu bulan hilafet emirleri ve bunların kullandıkları drone ve
diğer sertseri uçucularla dünya üzerindeki mutlak adaleti sağlamaktı
ve korumaktı. Harabi’nin en büyük derdi ise Allah’ı anlaşılır kılmaktı.
Bunu sadece akıllı insanların değil, herkesin, hepimizin her daim, hep
başarabileceğini düşündüğünden olsa gerek ki, davasına inanıyordu.
Bugün biliyorsunuz ki bunu başardık. Harabi bundan başka bir amaç
için yaşamıyor, hepiniz biliyorsunuz.
Bu acayip kapışma esnasında Harabi yönettiği adamların kral
gibi kullandıkları dronlarla İstanbul semalarındaki dronşovunu daha
bitirmeden, açık ara kazandığı kesinleşmişti. Harabi işte tam o sırada
altın vuruş yaptı, stopcemşat yaptı, doksanı gördü ve I Follow Rivers
şarkısını seslendirip oylamayı kazandığının ilan edilmesini izledi.
Harabi’ye ve bendenize yardım eden insanlar inanın ki kısaca
saymakla bitmez. Trump, Putin, Reis, Macron, Merkel, Boris, Kraliçe
olsa olsa bunların çok ufak bir kısmını oluştururlar.

ARKIN ÇALAPALA .
213
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Esrarengiz, Rengiz ailesinin de folloş baskıları dolayısıyla, bu


seçimden birkaç gün sonra tam beş şarkılık bir konser verdi. Konser
kayıtları albüm ve vvvvideo olarak yayınlandığında download edilme
rekorları kırmıştı, hatırlarsanız. Esrarengiz Piano Mekke’de verdiği o
son konserinde sırasıyla şu şarkıları söylemişti: I Follow Rivers, All
Related, Paris, About Her ve Trentemoller, Loveable. Milyarlarca
insan, Rengiz ailesinin niye bu karışık bir tasarımı aktif ettiğini hala
anlamış değiliz ve bu konuda ciddi bir açıklama bekliyoruz.
2026 yılı raporumuza devam ediyorum.
Uyku hastalığının ölüme yakınlığı tescillendi. Uyku hapları ile
ölüm hapları arasında tek bir fark olduğu anlaşıldı; o fark da öldürme
süresi. Uyku haplarının ölü tutma yani öldürme süresi oldukça kısa,
ölüm haplarının öldürme süresi uzun ama çok olarak tespit edildi.
İnsanların genel itibarıyla gündüzleri iyi duymadığı, geceleri
iyi görmediği konusunda çalışmalar yapıldı. Sonuçta Allah’ın gündüz
gördüğü, gece duyduğu, gündüz duyduğu ve de gece gördüğü kısacası
her an her şeye “kadir” olduğu gerçeğine ulaşıldı. Bu nur kabiliyetini
“düşünce nuru” diyebileceğimiz, pagan şekillere, iç hayallere, tatlara,
dokulara ve “düz koku”lara sımsıkı bağlı bir varoluşla perçinlediği de
göz önünde tutulmaya başlandı.
Allah’ı anlamadan insanı anlamak mümkün olmayacak algısı,
insanı anlamadan Allah’ı anlamak mümkün olmayacaktır algısından
daha fazla dillendirildi, anlatıldı, yayıldı, kabul ve rağbet gördü.
Az önce bir twit de Audrey Alkestis’in hesabından atıldı:
“Yüceler Yücesi Allah’ı; Hz. Muhammed, Hz. İsa ile eş tutuyor
gibisiniz. Aman diyeyim de hata etmeyin! Allah şahittir. Doğmamış,
doğurmamıştır. Yemez ve de yedirilmez. Hem Muhammed’in suretini
bilenlerin, bugüne kadar onu resmetmiş olmaları gerekmez miydi?
Allah, peygamberi rüyanızda gördüğünüzü kimseciklere söylemeyin,
onun sureti sır olarak kalsın, dedi de bizim mi haberimiz yok!”
Şimdi bir twit de Harabi’nin hesabından atıldı. Bu twiti kendi
bizzat atmış olabilir çünkü son zamanlarda bahsettiğimiz bazı g’özel
konular hakkında tamamlayıcı bilgi içeriyor bu twit.
“Şeytan ateşten yaratılmış ve ateş hep, her şeyi mahvediyor.
Şeytanın bir kimliği ve bazı marifetleri var. Temizlik çok iyi kullandığı
bir oyundur. Şeytanı öldürmek daha “doğrusu” yenmek için abartısız

ARKIN ÇALAPALA .
214
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

temizlik, “orantılı temizlik” şart. Temiz olmak demek, çekici olmak


demek, günaha yakın olmak demek. Daha ilerisi ise şeytanın oyununa
bilerek yahut bilmeden dahil olmak demek. Bu oyun kıyamete kadar
sürecek. Şeytan kıyamete kadar ölemez. Çünkü Allah öyle emretti.
Acaba insanın yaratılışından önce, Allah ile şeytan ne gibi alengirli
mevzular yaşadılar da yüce Allah şeytanın sadece doğru yoldan değil
yoldan da çıkacağını tespit etti ve şeytana yoldan çıkma hususundaki
marifetini mükemmelleştirsin diye kulları yoldan çıkarma hizmetini
ceza olarak kesti? Yağmur, toprak, bulutlar, rüzgar, ağaçlar ve daha
birçokları ateşle ve şeytanla savaş halindeler ve hepten temiz olmak
gayreti içindeler. Biz insanlar bu denklemi iyi okumalıyız.”
Evet, İnsan Cumhuriyeti vatandaşları! Harabi, Melekler Çetesi
hakkında yapılan yanlış bir beyana müdahale etmediği gerekçesiyle
birkaç saatliğine alıkonulmuş ve bu şans hükmü Sekiz Kral tarafından
verilmiş. Gerekli açıklama, savunma ve ispatları sonrasında, serbest
kalması ve hayatına kaldığı yerden devam etmesi hükme bağlanmış.
Harabi yeniden aramızda ve isteyenler kendi canlı yayın ekranından
izlemeye devam edebilir. Raporumuzun son birkaç sayfası.
Gözler, sahibinden habersiz olarak ışık yoğunluğu ile oynayıp
mana’nın yolunu ve şeklini değiştirebildiği için “görme eylemi” ve
“görme biçimleri”, üzerlerinde fazlaca çalışılması gereken olgular
olarak kayıt altına alındılar. Buna ek olarak göz laboratuvarları ve göz
enstitüleri kuruldu.
En genel tanrısal kurgulardan birinin ‘de şu’ olduğu, insanlara
değişik yol ve yöntemlerle öğretildi.
“En çok çeşidi olan tür insan. Ve Allah, yaşayıp bilmek istediği
bütün kadrajlara biz insanlar üzerinden açılıp ulaşıyor ve onları bu
bağlamda deneyimliyor. Yeryüzündeki hatta evrendeki herkes ve her
şey bunun için çabalıyor. Bu bencillik olamaz çünkü her şey için, her
an geçerli olan bir gerçeklikten başka bir şey değil. Herkes ve her şey,
her an hem de, herkes ve her şey için çabalıyor. Bu da hepimizi tanrı
gibi yapıyor, tanrı misali organize ediyor ve bu sayede sebepsizlikten
kurtulmuş, özgürleşmiş oluyoruz.
Aslında geçenlerde bu konu veyahut buna benzer konular için
Felsefeciler Şehri Parlamentosuna mesaj atıp ciddi açıklama istedik.
Verdikleri cevabı okuyup sizlerden ayrılacağım. İlginizi, zamanınızı
ve kaynaklarınızı ayırdığınız için çok teşekkür ederim.

ARKIN ÇALAPALA .
215
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Felsefeciler Şehri Parlamentosundan Bir Kıyak


İnsanın halifeliğini daha da korkuncu tanrısallığını; uyuyarak,
yemek yiyerek, eş bularak, çocuk sahibi olarak, yalanlar söyleyerek
ve bunlara benzer sırasız davranışlar aracılığı ile gerçekleştirmesini
anlamak veya anlamaya çalışmak mantıklı bir hareket olabilir.
Tanrı, asla yapmak istemediği, yapmayacağı veya yapmaması
gereken her hareketi, nefsini bize üflediği için, biz insanlar üzerinden
deneyimliyor olabilir.
Tanrı, kıyamet koptuktan ve her tür hesap görüldükten sonra,
yola insan olarak devam etmeyi tercih etmeden önce belki de, kesin
istatistiklere ulaşma çabasında olabilir. Milyarlarca insanın hayatları
boyunca yapıp ettiklerinin kaydını, çetelesini elinde tutan organize
bir tanrıdan bahsediyoruz neticede.
İşte bu “tanrı, belki de tapacağı bir tanrının olmadığını fark
etmiş” ve insan olarak “insana tapmak” daha doğrusu insanoğlunu
sevmek kararını vermiş olabilir. Yoksa neden bize secde etsin ki koca
koca kutsal varlıklar, cinler, periler, melekler ve her şey?
Öyleyse, insanın da yüce Allah’a, tanrıya yakın hatta onun gibi
olabilmesi için yapmak istemediği, yapmayacağı veya yapmaması
gereken her hareketi tanrı üzerinden deneyimlemesi delil, kural,
hüküm, şart, farz, sünnet, doğru ama belki de yanlış olabilir.
İnsan yapamadıklarını basitçe “dua” yoluyla tanrı üzerinden
deneyimleyebildiğine göre, sıra insanın, tanrının da rızasını aldıktan
sonra ölümsüzlüğü tecrübe etmesine gelmiş olabilir. Cennet işte tam
olarak bu gerçeklik, bu durum için tasarlanmış gibi görünüyor.
Allah, Nuh Peygamber’e kadar ulaştığı ve gözlemlediği veriyi
pek beğenmemiş olsa gerek ki, ondan sonra insanı yenileme çabasına
giriştiğini beyan ediyor. Bu da demektir ki kendi öz nefsinin değişik
yansımaları ve yanılsamaları öyle pek de hoşuna gitmedi.
Bu noktada Allah’a şirk koşmak meselesini incelemeliyiz.
İnsan “Ben Allah’ım!” derse; şirk koştu demektir. “Ben Allah
gibiyim.” veya “Ben Allah’a yakınım.” derse, şirk koşmuş olmuyor.
Allah çünkü, kendi nevişahsına münhasır bir biçimde Allah’tır
ve kimse asla Allah olamaz. O’nun yerini kimse alamaz. O’na birçok
yönüyle fazlaca benzeyebilir, O’na çok yakın olabilir, ki bu yakınlık

ARKIN ÇALAPALA .
216
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

dolayısıyla insanın olmasını dilediği şeylerin tümü de gerçekleşebilir,


fakat hepsi bu, tepsi bu, insan daha ileriye gitmemelidir, gidemez.
Demek ki oruç, uykusuzluk, namaz, anne baba olma ritüelleri
bu meyanda incelendiğinde gerçeğe biraz daha yaklaşıyoruz.
Belki de Allah, yani tanrı, insan olup insan içine karışmayı çok
istediği için, kendi var oluşunun diğer ‘varoluş’lara zarar verebileceği
konularda, kendi nefsini törpüleme tecrübesinin, mükemmel olarak
ve sadece insanlar tarafından oluşturulabilmesi adına, epey değişik
emirler veriyor.
Alkol, namaz, zina, yalan, hırsızlık, tecavüz… Belki de bunların
tümünü, yeri ve zamanı geldiğinde kendi sırf nefsini uyarmak adına
emrediyor. Çünkü belki de biliyor ki bir gün veya bir cennette, insan
formunu tercih ederse, ki tanrı niye bunu tercih etsin, o da başka bir
mesele, en çok yapılan ve kaydedilen insanca hataların verileri çok
işine yarayacak. Yoksa bu verileri neden toplasın ki?
Aslında O Allah. O’na bu da yakışır. O’na, kendisine yakışır bir
biçimde kendi kendisine kulluk etme görevini yerine getirmek de çok
yakışıyor olabilir. Ancak kendisine duymak istediği veya duyulmasını
istediği saygıdan dolayı O’nun sözü değişmiyor veya değiştirilemiyor
olabilir. Olabilir.
Peki, Allah’ın, Allah olduğunu anladığı o anda, tövbe tövbe, o
anda içinde bulunduğu duruma dönecek olursak, O’nu o pür durumla
buluşturan kurgudaki en özel varlık olması için “insanı” yaratması
gerektiğine ve yaratıyor olduğuna kendisini inandırmış olabilir mi?
Eğer öyleyse, insanın Allah’ı yaratıyor olduğu fikriyle burada kolayca
buluşabiliyoruz. Eğer öyle değilse? İşte bu ihtimal aşırı imkansız gibi
duruyor çünkü insanlar olmadan, içinde tanrının nefsi çalışan insan
olmadan tanrının tanrı olmasının ve sürekli daha tanrı olmasının ve
tanrısallaşıp durmasının başka yolu yok.
Hatasız kul olmaz fakat hatasız insan olabilir. O insan O, Allah
olabilir. Yeter ki dilesin. Neticede Muhammed de böyle tanımlara çok
yakındı. Nur’landığına dair rivayet bile var. İşte bütün mesele bu.
Bu yüzdendir, Kur’an-ı Kerim’in tüm ayetlerine uyan, Allah’ın
tüm emir ve yasaklarına uyan, onları gözeten ve onlara riayet eden
kulları, Allah gibi oldukları için Müslüman olmanın daha da ötesinde
Mümin oluyorlar ve ancak bu sayede Allah’a yakın olup Allah’la bir
olabiliyorlar. Ve biz ne kadar bir olursak olalım, unutmayalım ki “bir”
ARKIN ÇALAPALA .
217
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Allah “bir”dir, evvel, bakidir, ölümsüz, doğmamış ve doğurmamıştır,


yemez, yedirilmez, uyumaz, çok affeden, pek bağışlayandır.
Koskoca Allah!
Zinanın da katliamın da en kralını yapabilir. Fakat öyle naif ki,
kendi sonsuz nefsini sıfır hatayla kontrol edebilmek adına, tüm bu
zırvalıkları deneyimlemek zorunda bırakıyor kendini. Çünkü yarın
öbür gün kıyamette birileri çıkar da, yahu sen bize emrettin ama asıl
kendin uydun mu emrettiklerine, derse? Bu olabilir. Düşünelim biraz.
Allah her şeyi yoktan yaratan ve de her eylemi gerçekleştiren
irade olması hasebiyle her şeyden sorumlu olsa dahi, bu güne kadar
sahış olarak görülmemiş ve kimseyi öldürdüğü, zorladığı, kimsenin
hakkını yediği, malını çaldığı veyahut kimselere tecavüz ettiği kayıt
altına alınmamış ve alınamamıştır.
Yapılacak, yapılmış veya yapılması gereken her şeyi kullarına
yaptırmasını bir kenara bırakırsak, ki tanrı O, bu işin böyle işlemesi
gayet doğal ve olağan hatta ki olağanüstü, kendisi bu güne kadar en
büyük işleri yapmış olsa dahi, herhangi bir iş yaptığına dair de kanıt
yoktur. Tek kanıt kutsal kitaplar ve peygamberlerdir fakat hep onlara
inananlar var inanmayanlar var. Melekler ciddi kanıt sayılabilir fakat
onları da görenler var görmeyen var. Kader var ama kadere inanan
da var inanmayan da var. Hayır ve şerrin Allah’tan gelmesi var fakat
buna da inanan var inanmayan var. Geriye bir tek ahiret günü kalıyor
ve o günün yakın olması işte sırf bu yüzden çok önemli. Çünkü Allah
bugüne kadar varlığını pek çok defa fark ettirmiş ve ispatlamış olsa
dahi, suretini ilk defa o gün göstererek, cahil ve zalim inanmayanları
inanmadıklarına pişman edecek. Şeytanı da bu yüzden zaten, suretini
bildiği halde sapıp yoldan çıktığı için sonsuza kadar yakacak, kendi
azabının müptelası haline getirecek.
Biz burada zamanın da Allah gibi sonsuz olması başlığını açtık
ve gelişmeleri en kısa zamanda raporlar halinde tarafınıza ileteceğiz.
Sadece Allah’ın sonu yok ise, zamanın da bittiği, olmadığı bir yer var,
gibi. Orası da ancak cennet olabilir, diye düşünüyoruz, şimdilik.
Adalet işte böyle sağlanıyor. Yoksa kullarına emrettiklerine
uymayan “bir tanrı” adaleti nasıl sağlayabilir ki? Hüküm ve bu hükmü
veren hakim varsa, ancak mülk var olabilir. Hükmün var olması içinse
en az bir iradenin olması gerekir. İrade durup dururken, yokluktan
üreyebilir mi? Bu yüzden de işte Allah vardır ve mülk Allah’ındır.

ARKIN ÇALAPALA .
218
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

On Beşinci Bölüm
LAGRİ MİLLA
Orange Blossom | Habibi | 06:03
İnkar edenler zaman zaman keşke biz de Müslüman olsaydık, diye
arzu ederler. Onları bırak, yesinler, eğlensinler ve boş ümit onları
oyalayadursun. Kötü sonucu yakında bilecekler. Helak ettiğimiz hiçbir
ülke yoktur ki hakkında bizce bilinen bir yazgı olmasın. Hiçbir millet
ecelinin önüne geçemez ve onu geciktiremez. Dediler ki: “Ey kendisine
Kur’an indirilen Muhammed! Sen mutlaka bir mecnunsun. Eğer doğru
söyleyenlerden idiysen, bize melekleri getirmeliydin.” Biz melekleri
ancak hak ile indiririz. O zaman onlara mühlet verilmez. Kur’an’ı
kesinlikle biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız. … Onlara
gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar, yine de “Gözlerimiz
boyandı, daha doğrusu bize büyü yapılmıştır.” derler. Andolsun, biz
gökte birtakım burçlar yarattık ve seyredenler için onu süsledik.
Onları taşlanmış, kovulmuş her şeytandan koruduk. Ancak kulak
hırsızlığı eden müstesna. Onun da peşine açık bir alev sütunu
düşmüştür. … Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Biz onu
ancak belli bir ölçüyle indiririz. Biz rüzgarları aşılayıcı olarak
gönderdik ve gökten bir su indirdik de onunla su ihtiyacınızı
karşıladık. O suyu hazinelerde tutan da siz değilsiniz. Andolsun ki biz,
sizden önce gelip geçenleri de biliriz, geri kalanları da biliriz. Şüphesiz
Rabbin onları kıyamette toplayacaktır. Çünkü O, Hakim’dir, Alim’dir.
Andolsun biz insanı pişmiş kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara
balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık. …
Kullarıma benim çok bağışlayıcı ve pek esirgeyici olduğumu haber
ver. Benim azabımın elem verici bir azap olduğunu da bildir. …
Hayatın hakkı için, onlar sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı. Güneş
doğarken onları o korkunç ses yakaladı. Böylece ülkelerinin üstünü
altına getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık. İşte
bunda ibret alanlar için işaretler vardır. Onlar hala gözler önünde
duran bir yol üzerindedirler.… Andolsun ki biz sana tekrarlanan yedi
ayeti ve Kur’an’ı verdik. … Rabbin hakkı için, mutlaka hepsini
yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz. Sen emrolunanı açıkça söyle
ve ortak koşanlardan yüz çevir. Seninle alay edenlere karşı biz sana
yeteriz. Onlar Allah ile beraber başka bir tanrı edinenlerdir. Kimin
doğru olduğunu yakında bilecekler. Onların söyledikleri yüzünden
senin canının sıkıldığını andolsun biliyoruz. Sen şimdi Rabbini

ARKIN ÇALAPALA .
219
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol! Ve sana yakınlık,


ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et!
Çift Okey isimli filmin senaryosunu bitirmiş ve Siyah Peçete
ismini verdiğim o çok acımasız ayrılık mektubunu elime almıştım ki
kapının zili çaldı. Postacıydı. Elindeki kutuyu uzattı ve de imza istedi.
Kutu kimden, kutunun içinde ne var, diye sorduğumda, bu kutunun
belediyeler tarafından herkese ücretsiz olarak yollanan cep telefonu
kutusu olduğunu söyledi. Nasıl ya, ne işe yarayacak ki, dediğimde, çok
değil ha, birkaç gün sonra İnsan Cumhuriyeti’nin ilan edileceğini ve
tüm gelişmeleri her an bu telefonla takip edebileceğimi anlattı. Sanki
bilmiyoruz. O sırada işte, uçan bir sırsarayda yaşamamız gerektiğini
anladım. Sadece bizim değil ama herkesin uçan saraylarda yaşaması
lazım. Yani şunu demek istiyorum: Yeryüzünü yiyecek, içecek, kıyafet
gibi ihtiyaçlarımızı karşılayan cici bir ambar misali kullanmalıyız ve
insanlar olarak gökyüzünde, ama öyle çok yükseklerde de değil, yer
kabuğunun bir veya birkaç kilometre yukarısında yaşamalıyız.
Kutuyu açtığımda içinden naif bir cep telefonu bir de kullanım
kılavuzu çıktı. İkisini de çok çalışma masamın üzerine koydum çünkü
karnım oldukça acıkmıştı. Artık “şiddetli tasvirlere ihtiyacı olmayan”
mutfağa gidip yiyecek bir şeyler hazırlamalı ve şu acımasız mektubu
bir defa daha “düzgünce” okumaya başlamalıydım. Fakat hiç de öyle
düşündüğüm gibi olmadı. Aşırı türlü yemeği eşliğinde içtiğim “I run!”
adeta bir uyuşturucu misali tüm beynimi uyuşturdu ve hemen, nasıl
olduğunu dahi anlamadan oracıkta uyu “yak” aldım. Okuldayken ders
esnasında kafamı sıraya koyup uyumanın zevkini ala ala, kral çalışma
masamın üzerine kafamı bıraktığım gibi uyumaya ve şu hayatımın en
güzel rüyasını görüp heyecanlanmaya, aktifleşmeye başladım.
Sevgili Prenses Diana, sizinle buluştuğumuz vakitte mutlaka
anlatacağım, dediğim rüya, aynen işte bu rüya. Lütfen, lütfen kimseye
anlatmayın. Yeri ve zamanı geldiğinde birlikte her şeyi herkese zaten
anlatacağız. Ayrıca “rüya yaygınlaştırmak ilmi” epey ciddiye alınması
gereken bir eylem ve ilimdir fakat kimse bunun farkında değil.
Rüyamda bir çöldeydim. Her taraf kumlarla kaplıydı ve hiçbir
belirgin yol, yöntem yoktu. Sağa gidiyordum, bir çıkış veya bir sonuç
bulamıyordum. Sola gidiyordum, yine aynı, nanay. Aynı. Aynı! Geriye
dönüyordum, ileri koşuyordum, yok. Aynı. Başladığım noktaya geri
de dönmüyordum ama her an farklıydı. Bu durumum ne kadar sürdü
bilemem ama rüyamın en güzel kısmı tam da bu çaresizlik anlarının
ARKIN ÇALAPALA .
220
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

sonunda aniden başlayıverdi. Bir baktım, simsiyah bir kum fırtınası


bana doğru yaklaşıyordu. Küçük bu, çok küçük ama oldukça hızlı bir
fırtına, diye düşünüyordum ki iyice yaklaşan bu fırtına, aslında bir
fırtına değil, at üzerinde koşturan bir insan çıktı. Simsiyah fırtınanın
şimdi de bir insana dönüştüğünü fark edince saklanmam gerektiğini
düşünüp yere uzandım. İyi yapmışım ama değil mi?
“Hey sen! Yabancı! Benden korkmana gerek yok. Ayağa kalk
hemen! Kalk ayağa! Niye böyle tuhafsınız siz şehirliler?”
Şaşırmıştım. Şaşırmıştım çünkü o kesin asil siyah atından bir
hışımla yere atlayan ve sadece gözleri görünen bu siyah kıyafet, siyah
peçeyle örtülü kişi bir kadındı. Onun sesi de en az Şerif’in sesi kadar
hoş bir edaya sahipti. Bu yüzden içimdeki ilk korku bir anda geçmiş,
yerine ise büyük bir aptal merakı duygusu yerleşmişti. Tam da ayağa
kalkıyordum ki bu vahşi kadının boynuna asılı kolyenin en ucundaki
kelebekten güneş yansıdı, gözlerim aniden karardığı için yere yığılı
verdim. Mucizeyse mucize, büyüyse büyü. Fark yapmaz.
Gözlerimi açtığımda, abes dudaklarımda ılık bir su damlacığı
süzülüşü, kopil ensemdeki tenimde ise yumuşak bir el dokunuşu söz
konusuydu. Su damlacığı çoğaldı da çoğaldı, çoğaldı ve ben kana kana
içtim onu. Ensemdeki el ise, haydi kalksana, sözcüklerinden az sonra
adeta daha derinlerime dokunurmuşçasına doğrulmama yardım etti
ve ayağa kalktım. Mucize, büyü belki de rüyaydı. Üçü de çok tatlı.
“Ne işin var be adam bu ipi ıssız çölde? Hem de bu vakitte? Siz
erkekler ne acayip varlıklarsınız yahu!”
Aman tanrım! Bu o! Bu: o! O! Gözleri Güneş Güzel! Evet! Nasıl
ama ya! Rüyadayım demek ki. Buldum onu. Fakat rüya!
Gözlerime inanamıyor ve gördüklerimi görmüyor olduğumu
sanıyordum. Siyah şiirsel peçesinin altından öylece, gayet insanca bir
merakla bana daha doğrusu iyi olup olmadığıma bakıyor ve azı belli
çoğu belirsiz bir gülümsemeyle beni anlamaya çalışıyordu.
“Şey… Seni arıyordum. Şerif seni bulmamı ve her söylediğini
yapmamı emretti. Gözleri Güneş Güzel sensin, değil mi?” dedim, hiç
bozuntuya vermeden. Nasıl cevap vereceği ons kadar önemliydi ki bu
paragrafta anlatmak istemiyorum.
Rüyalardaki zaman yahut mekân kaymalarından oldum olası
hazzetmem ama bu defaki zaman kayması hatırı sayılır ölçülerdeydi.

ARKIN ÇALAPALA .
221
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Az sonra bu efsanevi kadının Gözleri Güneş Güzel olduğundan emin


bir halde yanına yürüyor ve şu saçma sapan sorularımı birer birer
soruyordum. Şöyle düşününüz lütfen; eski bir rüyamda gördüğüm bir
adamın “bul” dediği bir kadını başka bir rüyamda bulmuştum ve bu
kadın, kadının simsiyah atı ve ben, hepimiz birlikte kızgın çölde yavaş
yavaş yürüyoruz. Olaylar! Olaylar! Kaderi hep nanaylar!
“Şerif sana tam olarak ne dedi?”
“Seni bulmamı, ne istersen yerine getirmemi söyledi.”
“Sen cin misin ki ne istersem yerine getireceksin?”
“Hayır, ama öğretirsen olabilirim.”
“Tövbe de, çarpılırsın vallahi.”
“Rüyada çarpılmaz ki insan.”
“Aferin sana. Böylece rüyayı bitirmeye başlamış oldun.”
“Of ama ya! Seni nasıl, nerede bulabilirim? Kimsin sen?”
“Uzatmaya çalışma! Sen kendin bitirdin güzelim rüyayı. Aaa,
bak, görüyor musun, “bisikletli kızlar çetesi” geliyor. Kızlar! Hişt, hop!
Hey! Buradayız kızlar! Bu tarafa! Bakın burada kimler var!”
Bu defaki öyle ufak bir kum fırtınasını değil, daha çok kapkara
bir kum canavarını andırıyordu. Bize doğru dörtnala koşan yüzlerce
asil atlı vardı ve bu atların üstündeki kadınların çığlıklarla süslenmiş
naraları, beni gerçekten de yoğun ürküten bir etrafa yayılma hareketi
içindeydi. Atlıların hepsi kadındı. İyi de çölün orta yerinde, ne işi var
bu kadar kadının? Hay, Allah’ım ya, Rabbim ya!
Hadi bunu geçtik, atla ilerliyorlardı ama Gözleri Güneş Güzel
onlara Bisikletli Kızlar Çetesi diyor. Ben tam bu durumları düşünüp
işin içinden nasıl çıkabileceğimi bizzat anlamaya çalışıyordum ki GGG
yaklaşan kızların duyamayacağı bir sesle şunları fısıldadı:
“Bisikletli Kızlar Çetesi bu. Sakın unutma bak! Beni bulup her
isteğimi yerine getireceksin. Şerif’e söz verdin. Sözünü iyi tut! Sözünü
bozarsan bir daha rüya göremezsin. Haydi, şimdi uyan! Uyan ve terini
sil şu siyah peçeteyle. Bak gözlerime! Bu, bunlar… Deli gözbebekleri.
Bak gözlerime ve yan! Bak çünkü uzun bir süre beni göremeyeceksin.
Ellerini de yıka! Rüyadan uyanınca koklayıp durma şu ellerini!”
Görüntü gitti. Mutlak sessizlik. Mutlak bir “uç” karanlık. Kader
aydınlığının kaza karanlığı. Belki. Gözlerimi bir açtım, tamamen yeşil

ARKIN ÇALAPALA .
222
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yapraklar arasındayım. Aha, dedim o an, kesin öldün oğlum! Tam üç


saniye sürdü. Sonra şu sözleri duydum: SEN SAKIN ŞEYTANA UYMA!
Ve gözlerim kapandı. Sonra gözlerimi açtım. Ama “bu” dünyadaydım.
Uyanmışım. Gök yeşildi. Bu çok önemliydi. Bunu da anlatmış olduk.
Derken uyandım. Sinir olmuştum. Neden çöl? Neden bisiklet?
Neden bu insanların hepsi peçeli? Şerif bana, rüyanda bul, demedi ki!
Demek ki Şerif gerçekten de Rüyaların Prensi. Neticede bu sert rüyayı
görmemi de o ayarlamıştır. Ben kendim ayarlayamadığıma göre…
Siyah hayali peçeteyi elime aldım, tam harala gürele okumaya
başlayacaktım ki aklıma “tasarımı kendiliğinden bitmiş” güzel, iyi ve
mükemmel bir fikir geldi. Onu bulabilirdim. Onu bulmak o kadar da
zor olamaz. Neticede Gözleri “Güneş Güzel Gözleri” Güneş Gibi Güzel
bir kadın. Bu kadar güzel bir kadının insanlar tarafından bilinmemesi
olası mı? İnternete girecektim. Hızla! Gazla! Sazla! Ar aştıracaktım.
Belediyenin dağıttığı cep telefonunu açtım ve “iyi” işler hale
getirdim. İnanılmaz derecede hızlı çalışan bu telefondaki özel arama
motoruna “güneş gözlü kız” yazdım önce, fakat sonuçlar “hep güneş”
gözlükleri üzerineydi. “Bisikletli Kızlar Çetesi” yazdım. Yine herhangi
bir net sonuca ulaşamadım. Son olarak “Gözleri Güneş Güzel” yazdım.
Bu defa sonuçlar şaka gibiydi. İşte, bulmuştum onu. Evet, rüyamdaki
gözler bu gözler idi. Gözlerinin yakından çekilmiş yüzlerce fotoğrafı
vardı. Bu nasıl olur ki, çok saçma ve benzeri düşünceler aklıma gelmiş
olsa dahi, dünya hayatı bu, sürprizlerle de dolu bir dünya bu, diyerek
ayrıntılar arasında dolaşmaya başladım.
Aslına bakarsanız gerçeklik ve bilinçaltım “eş zamanlı olarak”
ilk defa o an örtüşmüştü ve bu durumu biliyor, tecrübe ediyor olmak
oldukça tedirgin ediciydi. Olsun, dedim kendime, başa gelen çekilir.
Dümbelekçiler ne dense çapkın bilinir. Darbuka ise tam bir deliliktir.
Resimlerin yayınlandığı cukka sitelerdeki yazıları incelemeye
başlamıştım ki uzun zamandır gerçek hayattan uzak yaşadığımı fark
ettim. Gözleri Güneş Güzel birçok dil eğitimi almış, hukuk, ticaret ve
uluslararası ilişkiler okumuş aklı çok başında birisiydi. Son zamanlar,
İnsan Cumhuriyeti fikrinin ilk savunucularından olduğu için oldukça
popülerleşmiş, bunun yanında, çevresine topladığı arkadaşlarıyla ve
yandaşlarıyla bir de cep parti kurmuştu. Partisinin adı Bilgi Melekleri
Partisi idi. Artık dünya üzerinde sözü en çok dinlenen partilerden biri
olan bu “cep parti”, Paris isimli bir kadının İnsan Anayasası fikrinin

ARKIN ÇALAPALA .
223
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

geliştirilmesi için fazla gerekli olan Hukuk Melekleri, Sanat Melekleri,


Medya Melekleri ve Şehir Devletler gibi birçok teorinin ev sahipliğini
yapıyordu. GGG, Hümani isimli o adamla birlikte İnsan Parlamentosu
için seçilecek başkan adayları arasında da gözüküyordu. Hümani, bu
Paris isimli kadının terk ettiği ya da terk etmek zorunda kaldığı veya
öyle göründüğü kocasıydı. Bunların bir de Deren isimli, dünya tatlısı
bir kızları vardı. Birbirini doğuran bir sürü fırtına hikâye işte!
Gözleri Güneş Güzel’in “saf” güneşe benzeyen altın sarısı göz
bebeklerine ve kaşlarına bakmaktan kendimi saatlerce alamadım ve
fotoğraf kareleri arasında “pırdolaşıp” durdum. Peçesiz olduğu hiçbir
fotoğraf yoktu ve ne olursa olsun, onun her dediğini ve her istediğini
yapmaya o an karar verdim. Bayılırım balıklama karar vermelere.
Bu kadına delice aşık olmuştum aslında. Hala da öyleyim ama
ona duyduğum hisleri veya aşkımı, maliyetli ayrıntılarıyla anlatmayı
doğru veya gerçekçi bulmuyorum. Fakat bir gün, olur da ondan vaz
geçersem, işte o zaman bütün ayrıntıları teker teker anlatacağımdan
emin olabilirsiniz. Ondan vaz geçmek ise imkânsız ötesi bir durum.
Gözleri Güneş Güzel, bu cuntacı hayatta gördüğüm en efsane,
en harika ve tek dört dörtlük kadındır, bu da böyle bilinsin.
İşte tüm bunlardan sonra doğruldum ve şu siyah peçeteyi son
defa okumaya başladım. Eski aşığımın yazdığı bu az uzun ve acımasız
aşk mektubu artık biraz olsun canımı yakmıyordu. O sırada uyumuş
ve aynı rüyayı görmeye başlamışım. Sonradan anladım ki sesler aynı.
Sesler aynı olduğu için görüntüler de aynı. Gerisi kayınımın kayını.
“Bisikletli Kızlar Çetesi! Uyan sana ya! Rüyaların Prensi Şerif!
Uyan! Kıyamet çok yakında kopacak! Hemen uyan arkadaşım!”
Çok uzun süre düşünmeme rağmen, bu iç sesin sahibi yok. Bu
da beni “kaza karanlığı süsü” tamlamasına götürüyor. Neticede sesin
süs olması için çok ufak bir oynama yeterli. Zaten bu kadar açıklama
da şimdilik eterli bir elbise kadar kederli. Bisiklet. Anahtar. Zil.
Sevgili Prenses Diana, ben Harabi! İnsanların her türlü ruhsal
hastalığının, kendilerine ancak kendileri gibi davranılarak yok edilip
iyileştirilebileceği tezini ortaya atan fakir kul.
Az önce bahsettiğim kişilerle birlikte, Bilgi Melekleri Başkanı
ilan ettik sizi. Hayırlı, uğurlu olsun. Haber verelim ki boş bulunmasın,
kurda kuşa yem olmasın, dedik ve işte verdik güzel haberi.

ARKIN ÇALAPALA .
224
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bunu en çok hatta en kalpten isteyen Bilgi Melekleri Başkanı


GGG oldu. Teorisini üretip düşünsel tasarımlarını yapan ise, sizin de
gayet yakından tanıdığınız Akın Şahin. Doğrusu içimizde en çok vakti
olan her zaman kendisidir. O da sizin gibi “ölmüş” sanılıyor. Ölmüş ve
sevilen. Dead And Lovely. Tom Waits sever misiniz? Ben bayılırım.
Siz zaten bu anlattıklarımı biliyorsunuzdur, niye anlatıyorum
ki! Olsun ama her konuda şeffaf olalım ki başarısızlık bitsin.
Bir şey soracağım şimdi. Sizce Bisikletli Kızlar Çetesi’ni terör
suçlarından dolayı gezici hapse atmalı mıyız? Ben çok gereksiz hatta
işlevsiz buluyorum bu türden yaklaşımları. İyilik üreten fakat bunu
yaparken tuhaf ve kötü hareketler sergileyen tüm davranış modelleri
ayrıştırılıp korunmalı bence. Sizce de öyle değil mi?
Şimdi müsaadenizle canım şehrimi teftişe çıkmam lazım. Bir
sürü işim var, onları takip etmem lazım. Uçan arabamı yıkattıktan az
sonra “yürüyen ada fasulyeleri hasadı” için elbise ayarlamam lazım.
Evet, doğru tahmin ettiniz, uçan arabamı da uçan sarayımızın bizzat
kendi bulutları altında hizmet veren yağmurlarla yıkatıyorum. Belki
de bu yüzden her yıkamadan sonra arkasında gökkuşağı izi bırakıyor
olabilir. Araştırmak lazım efendim, her şeyi araştırmamız lazım.
Tokalaşan iki kişi, tek elle birbirlerine tutunduktan sonra, bir
hamleyle bedenlerini geriye doğru saldığında, ortaya çıkan kalp güzel
kokulu mudur yoksa bebeklerin altını gibi esrarengiz midir? Helal
olmayan şeyi yasaklamak bu kadar zor mudur? Ses’in mahremiyeti
gerçekten ince bir mevzu mudur? Abra Kadabra mı daha güzel Avro
Kadavra mı? Dünyanın en büyük problemleri ufacık satırlarda yahut
kibar toplantılarda çözülüp çözülemeyecek kadar küçük ve büyükse,
ikisi de yani hem büyüklük hem de küçüklük bir çeşit sümük müdür?
Temizliği yapılmamış şehirler mi daha kalabalıktır yoksa her
türden temizliği yapılmış şehirler mi daha kalabalıktır?
Toprak kahverengidir. Kırmızı artı yeşil artı sarı. Yeşil bitkide
ise mavi ve sarı var. Sonra yağmurla yani maviyle buluşunca ki mavi
beyazdan oluşuyor, siyah da maviden bir de gölgeden, bitki maviyle
buluşunca sarı sayesinde yeşil oluşuyor ve “canlanma” meydana
geliyor. Mavi yani su gelmeyince yeşildeki mavi bittiği için sararma
başlıyor ve canlı ölüyor. Ölmüş gibi yapıyor. Bitkiler her yıl ölüyor.
Ölmeden önce ölmeyi bitkiler bildiği için özellikle ağaçlar binlerce yıl
yaşayabiliyor. İnsanlar bu durumu bir türlü anlayamıyor.

ARKIN ÇALAPALA .
225
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Gökyüzünden inen harika kar mavinin beyazdan oluştuğunu


ispatlıyor. Gri gölgeden. Siyah mavi ile gölgeden, kırmızı ile yeşilden
oluşuyor. Bu yüzden beyaz soğuk, siyah soğuk, mavi soğuk. Kırmızı
ve sarı sıcak. Mavi erkek, kırmızı dişi, sarı ruh olabilir. Yeşil, mor,
bordo, turuncu, eflatun, pembe, turkuaz, lacivert, kahverengi ve krem
hep insanın yemek yediği tabağı yıkaması anını örseliyor.
Yemek tabağını suyla yıkadığınızda çıkan şeyleri yeyin. Eğer
deterjanla yıkayınca tabaktan çıkan şeyler yerseniz, ya zehirleniyor
ya kanser oluyor ya da hastalanıyorsunuz demektir.
Şehir meselesinden insan meselesine geçişte “medir, modur,
mödür, madar” yapıları geriye kalan bir bilinçaltı efsanesi sayılır mı?
İnsanların akılları neden başlarında değil biliyor musunuz?
Çıplaklığa alışma ve alıştırma sendromlarından birisi olarak üretilen
kadrajlarda “surat hariç, insan eti gösterme oranı” ekran başına daha
doğrusu an, kadraj başına yüzde on’a düşürülmedi de ondan.
Asıl büyük problem ne biliyor musunuz? İnsanlar; öğreniyor,
öğrenmiyor, öğrenemiyor, öğrenmek istemiyor veya öğrenmemeye
direniyorlar. Bazıları kabul etmeyi bilmediği için öğrenemekan bazısı
dikkati dağıtıldığı için öğrenmekten uzaklaştırılıyor. Tüm bu oluşlar
gösteriyor ki, aslında bütün insanlar “sadece” kendi istedikleri şeyleri
öğreniyorlar. Çünkü bir kitap neden hiç değişmez, vurgusu bizi doğru
noktaya getirebilir. Eğer “bir kitap” değişirse; O kitaba bağlı olan tüm
kurgular; sırf okunan yeni değişiklikler dolayısıyla düşüncelerimiz ki
bunlara bağlı olarak da eylemlerimiz ve hükümlerimiz değiştikçe
değişmek zorunda kalacağı için, Kur’an-ı Kerim değişmez.
İşte şimdi, asıl gerçekliğe “Hoş geldiniz!” Allah bizden sadece
sözünü değiştirmememizi değil, hükümlerini ve yarattıklarını da asla
değiştirmememizi istiyor olabilir. Allah bilir.
Diyeceklerim burada son buluyor sevgili prenses. Sonra yine
uzun uzun yazarım size. Belki de yazamam. Bunu da Allah bilir.
Tüm çabalarınız, dostluğunuz ve samimiyetiniz için çok ama
çok teşekkür ederim. Pasta sever misiniz? Ekmek yoksa pasta yesin,
demiş galiba Kraliçe. Ne kadarı ayıp! Pastayı makarna zannediyor bir
çok millet! Ve pasta yiyor ayılıp bayılıp! Yine de siz üzülmeyin, icabı
şimdilik “emin eller deymişçesine” kayıp.
En derin saygı ve sevgilerimle. Allah’a emanet olun. Eyvallah!

ARKIN ÇALAPALA .
226
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

On Altıncı Bölüm
PUTİN
Yann Tiersen | Naval | 03:29
Allah’ın emri gelmiştir. Artık onu istemekte acele etmeyin. Allah
onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir. Allah kendi emriyle
melekleri, kullarından dilediği kimseye vahiy ile “Benden başka tanrı
olmadığına dair kullarımı uyarın ve benden korkun!” diye gönderir. …
O, insanı bir damla sudan yarattı. Fakat bakarsın ki insan Rabbine
karşı apaçık bir hasım oluvermiştir. Hayvanları da O yarattı. Onlarda
sizin için ısıtıcı şeyler ve birçok faydalar vardır. Onlardan bir kısmını
da yersiniz. Ayrıca onlarda sizin için akşamleyin gelirken, sabahleyin
salıverirken bir güzellik, bir zevk vardır. Bu hayvanlar sizin
ağırlıklarınızı, ancak güçlüklere katlanarak varabileceğiniz bir
memlekete taşırlar. Şüphesiz Rabbiniz çok şefkatli, pek
merhametlidir. Atları, katırları ve eşekleri binmeniz ve gözlere ziynet
olsun diye yarattı. Allah şu anda bilemeyeceğiniz daha nice nakil
vasıtaları yaratır. Yolun doğrusu Allah’ındır. Yolun eğrisi de vardır.
Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi. Gökten suyu indiren odur.
Ondan hem size içecek vardır hem de hayvanlarınızı otlatacağınız
bitkiler. Allah su sayesinde sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar,
üzümler ve diğer meyvelerin hepsinden bitirir. İşte bunlarda, düşünen
bir toplum için büyük ibret vardır. O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı
sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah’ın emriyle hareket ederler.
Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır.
Yeryüzünde sizin için regarenk yarattıklarında öğüt alan bir toplum
için gerçek bir ibret vardır. İçinden taze et, balık yemeniz ve süs eşyası
çıkarmanız için denizi emrinize veren O’dur. Gemilerin denizde suları
yara yara gittiklerini de görüyorsun. Bütün bunlar O’nun lütfunu
aramanız ve nimetine şükretmeniz içindir. Sizi sarsmaması için
yeryüzünde sağlam dağları, yolunuzu bulmanız için de ırmakları ve
yolları yarattı. Daha nice alametler yarattı. İnsanlar yıldızlarla da
yollarını doğrulturlar. O halde yaratan Allah yaratmayan putlar gibi
olur mu? Hala düşünmüyor musunuz? … O, büyüklük taslayanları asla
sevmez. Onlara Rabbiniz ne indirdi, denildiği vakit, öncekilerin
masallarını derler. Kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak
taşımaları ve bilgisizce saptırmakta oldukları kimselerin
günahlarının da bir kısmını yüklenmeleri için öyle derler. Bak ki
yüklenecekleri şey ne kötüdür. Onlardan öncekiler de peygamberlere

ARKIN ÇALAPALA .
227
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

hile yapmışlardı. Sonunda Allah da onların binalarını temellerinden


söktü üstlerindeki tavan da tepelerine çöktü. Azap onlara fark
edemedikleri bir yerden gelmişti. … kendilerine haksızlık ederken
meleklerin canlarını aldıkları kimseler: Biz hiçbir kötülük
yapmıyorduk, diyerek teslim olurlar. Melekler onlara şöyle der: hayır,
Allah sizin yaptıklarınızı elbette çok iyi bilendir. … Kötülüklerden
sakınanlara, Rabbiniz ne indirdi, denildiğinde, “hayır” indirdi, derler.
… Takva sahiplerinin yurdu gerçekten güzeldir. … Hakkında ihtilaf
ettikleri şeyi onlara açıklaması ve kafir olanların da kendilerinin
yalancılar olduklarını bilmeleri için Allah onları diriltecek. Biz bir
şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona sözümüz sadece “Ol!”
dememizdir. Hemen oluverir. … Kötü sıfat ahirete inanmayanlar
içindir. … Ecelleri geldiği zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler ne
de öne geçebilirler. … Sizi Allah yarattı, sonra sizi vefat ettirecek.
Daha önce bilgili iken hiçbir şeyi bilmez hale gelsin diye sizden bazı
kimseler ömrün en kötü çağına kadar yaşatılacak. Şüphesiz ki Allah
bilgilidir, kudretlidir. Allah kiminize kiminizden bol rızık verdi. Bol
rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere verirp de bu hususta
kendilerini onlara eşit kılmazlar. Durum böyle iken Allah’ın nimetini
inkar mı ediyorlar? Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı.
Eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar yarattı ve sizi temiz
gıdalarla rızıklandırdı. Onlar hala batıla inanıp Allah’ın nimetine
nankörlük mü ediyorlar? … Siz hiçbir şey bilmezken, Allah sizi
analarınızın karnından çıkardı, şükredesiniz diye size kulaklar, gözler
ve kalpler verdi. Göğün boşluğunda emre boyun eğdirilmiş olarak
uçuşan kuşları görmediler mi? Onları orada Allah’tan başkası tutmaz.
Kuşkusuz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır. … Allah
evlerinizi sizin için bir huzur ve sükun yeri yaptı ve sizin için davar
derilerinden göç gününüzde kolayca taşıyacağınız evler, yünlerinden,
yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar faydalabileceğiniz bir
ev eşyası ve bir ticaret malı meydana getirdi. Allah yarattıklarından
sizin için gölgeler yaptı. Dağlarda da sizin için barınaklar yarattı. Sizi
sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar yarattı.
İşte böylece Allah Müslüman olmanız için üzerinide nimetini
tamamlıyor. … Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği, akrabaya yardım
etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. …
Antlaşma yaptığınız zaman Allah’ın ahdini yerine getirin ve Allah’ı
üzerinize şahit tutarak pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. …
Sizin yanınızdaki dünya malı tükenir, Allah katındakiler ise bakidir.

ARKIN ÇALAPALA .
228
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

… Gerçek şu ki: İman edip de yalnızca Rablerine tevekkül edenler


üzerinde onun, şeytanın bir hakimiyeti yoktur. Onun hakimiyeti ancak
onu dost edinenlere ve onu Allah’a ortak koşanlaradır. Allah’ın
ayetlerine inanmayanlar ancak yalan uydurur. İşte onlar yalancıların
kendileridir. Şüphesiz Rabbin eziyet edildikten sonra hicret edip
ardından da sabrederek cihad edenlerin yardımcısıdır. Bütün
bunlardan sonra Rabbin elbette çok bağışlayan, pek esirgeyendir. … O
gün herkes kendi canını kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının
karşılığı eksiksiz ödenir, onlara asla zulmedilmez. … Dillerinizin
uydurduğu yalana dayanarak “Bu helaldir, şu haramdır!” demeyin
çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz, Allah’a
karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler. Kazandıkları pek az bir
menfaattir, halbuki onlar için elem verici bir azap vardır. … Rabbin
cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra da bunun ardından tevbe edip
durumunu düzeltenleri bağışlayacaktır. Çünkü onlar tevbe ettikten
sonra Rabbin elbette çok bağışlayan, pek esirgeyendir. … Sabret!
Senin sabrın da ancak Allah’ın yardımı iledir. Onlardan dolayı
kederlenme! Kurmakta oldukları tuzaktan dolayı kaygı duyma! Çünkü
Allah kötülükten sakınanlar ve güzel amel edenlerle beraberdir.
Sayın Putin,
Söylediklerinizin “çoğuna” katılıyoruz vallahi! Lakin düşünce
sistemlerinizin çoğunda “tasarım eksiklikleri” olduğunu belirtmek de
boynumuzun borcudur şimdi! Bu sebeple ben ve arkadaşlarım, siz ve
arkadaşlarınıza şunları anlatmayı ve açık etmeyi gayet uygun bulduk.
Lütfen sadece arkadaşlarınıza değil, anlaştığınız devlet başkanlarına
da bu dediklerimizi iletiniz. Üstünüzde kalmasın, yıpratır, delirtir.
İlim Meselesi:
İlim, hep, bilimi kabul etmekle kalmayıp üstüne bir de bilimin
açıklayamadığı birçok meseleye net yorum getirmektedir. Oysa bilim
ilimi sürekli kabul etmemekle birlikte, ilimin açıkla’yamadığı birçok
meseleye de yorum getirememektedir. İşte sadece bu ilk durum bile
ilimin bilimden daha üstün olduğunu ispat etmeye yeter. Hem zaten
bilim, insanların mucizelere olan inançlarını yok etmek ve tek tanrı
inancını mahvetmek üzere kurgulanmış cılız bir maymuni oyuna da
benzemektedir. Kusura bakmayın, açık seçik anlatıyoruz her şeyi. Bu
durumda dikkatlerinizi doğru odaklamanızı çok çok rica ederiz. Çoğu
problem bu eksiklikten kaynaklanıyor ki bunu biliyor olmalıydınız.

ARKIN ÇALAPALA .
229
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Başka yandan, bilimin kaynağını incelersek, bu kaynağın hem


karışık hem de karmaşık, tuhaf bir referanslar zincirinden ürediğini
görebiliriz. Adamın biri, ben sıfırı buldum, demiş, başka biri sayıları
bulmuş, sonra yerçekimi kuvveti ilan edilmiş, yok efendim bu merkez
kaç, sonrasında fizik, kimya, statik, dinamik ve daha birçok konuda
formüller ortaya atılmış ve binlerce yeni bilgi, daha başlangıçta kabul
edilen matematiksel işlem veya ölçüm bilgileri üzerine inşa edilmiş
de edilmiş. Cehaletin bu kadarına da “pes artık” diyoruz.
Başlangıçta “sıfır” değil de “kiraz” demiş olsaydılar, o zaman
bütün işlem ve atıflarda kiraz olacaktı. Ya da vişne, arı, üzüm, karınca,
sümük, tuz, gözyaşı, tırnak, açlık, televizyon, it, japon yapıştırıcı… Ne
fark eder ki! Sizce bu ütülü paragrafla bilimin de, aslında tümevarım
üzerinden çalışması gerekirken “heptümdengelim” yapıp durduğunu
ispatlamış olmadık mı? Yaldızlı kalemle altını çizin lütfen!
Şu konuya da açıklık getirmekte fayda görüyoruz; sıfır veya
bir veya iki, yani 0,1,2; bu sembollerin, daha doğrusu bu sayıların,
daha doğrusu bu rakamların kullanıldığı işlem sayısı ile “sonsuzluk”
sembolünün veya rakamının kullanıldığı işlem sayısını kıyaslarsak,
bilimin yine hokkabazlık yaptığını rahatça anlayabiliriz. Ki şu bilim’in
asıl eksikliği hatta zavallılığı da budur zaten, bu konu içine gizlenmiş,
hapsedilmiş dest ursuzluğudur. Sonsuzluk sembolü de bugüne kadar
kullanıldığından daha fazla kullanılmalıydı çünkü daha büyük.
Bilim akıl ve/ya icat edildiği günlerden bu yana bir denklemin
eşitlik yazılımında, aynı yahut da karşıt tarafların ikisinde de farklı
türden sembollerle rakamları birlikle yani iç içe kullanmak cehaleti
içerisindedir. Örneğin E=mc2 denklemini düşünün.
Yok, hayır, düşünmeyin, okuyun!
E=mc2
Eşitliğin bir tarafına “enerji” demişler, öteki tarafına ise kütle
ve ışık hızıyla ilgili acayip bir formül üretip, bunların enerjiye nasıl
çevrilebileceği hakkında tartışıp durmuşlar. Böyle bir eşitlik de kabul
edilemez ve hiç mantıklı değil çünkü eşit değil.
Çok açık aslında, neden anlaşılamıyor ki!
Gerçek ten çok açık!
Evet.

ARKIN ÇALAPALA .
230
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Enerji başka bir şey ki her enerji birbirinden farklıdır, kütle


başka bir şey, ışığın hızı zaten bambaşka bir şey. Rüzgârın enerjisi ile
ışığın hızının ne alakası var kardeşim? Bu ne cahilliktir böyle!
Aslında tam olarak bu “fanatik” noktada “eşitlik” meselesi de
çökertilebilir bir haldedir fakat biz onunla bununla uğraşmak yerine,
bilimsel eşitlik düzeneğinin aslen “karma yaratılmış” olanın form ve
kurallarını, kanun ve akışlarını değiştirebilmek üzerine kurgulanmış
olduğunu es geçip, bunun da şu faiz meselesi dâhilindeki “malı içten
arttırmak” mevzuunda olduğu gibi pek haram sayılabileceğini, çünkü
maddeleri ve oluşları “dıştan içe azaltmak” ve “yok etmek” hevesine
hizmet ettiğini söylemiş olma durumundayız, işte, şimdi, burada, her
türlü. Öyle ise kıyametin vaktini yaklaştırmaya çalışmak yerine güzel
bir kıyamet tasarlamamız daha akıllıca değil midir yahu?
Ha bu arada, bilim madem ki suyun iki hidrojen ve bir oksijen
atomundan oluştuğunu söylüyor hatta ispatlıyor, öyleyse neden hala
su üretemiyor? Mademki o kadar gelişti, neden hala ölüyoruz?
Çünkü su denklemini, atom bombası üretmek amacı ve niyeti
ile kullanıyorlar bunlar. Çünkü “bir eşittir bir” demesi gerekirken, hiç
utanmadan, “bir virgül dokuz yüz seksen dört” eşittir, fakat yaklaşık
eşittir “bir virgül dokuz yüz seksen beş” diyebilecek kadar zavallı bir
durumda bilim. Kaypaklık işte bu noktada başlıyor.
Sen kalkacaksın, diyeceksin ki biz salt doğru olanları kabuller
ve araştırmalar ışığında kayda geçeceğiz, sonra da “yaklaşık eşit” gibi
inanılmaz derecede soytarıca bir işareti bilimin en çok kullanılan ve
her şeyi mahveden uzantılarından biri haline getireceksin. Yemezler
kardeşim, yemezler. Her top meşinden yapılmaz, zaten hiçbir fahişe
de sonsuza kadar çıplak kalamaz. Anlayana sesleniyoruz!
Mademki eşit olmayanı eşit “sayıp” işlem yapıyorsun, madem
aynı olmayanları birbirine eşitlemeye uğraşıyorsun, ne biliminden
bahsediyorsun tükenmiş kardeşim o zaman? Çok deli saçması değil
mi? Mademki “bilim”den ve “mutlak” gerçeklikten bahsediyorsun, o
vakit ne diye “yaklaşık eşit” gibi kavramlar ile haşır neşir oluyorsun?
Cevap basit: Elbette ki en doğru yoldan saptırabilmek için ki
“sapma katsayısı” ve benzeri tuhaf, saçma sapan söylemler de bolca
mevcut bilim denen şey dâhilinde. Bilimmiş! Yok ya! Yemezler!
Biz zaten bilimsel denklemlerdeki o sonsuzluk işareti normal
işaretlerden veya rakamlardan daha fazla kullanılmadığı müddetçe,
ARKIN ÇALAPALA .
231
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

bilimin akli görünen yöntemlerine ve gerçekliğine saygı gösterecek


değiliz. Çünkü sizin de gayet iyi bildiğiniz gibi, sonsuzluk her şeyden
daha büyüktür ve bilimi de ilimi de âlemi de her şeyi de kapsar.
Fakat o ne, o ne! İçinde bulunduğumuz sistem, bilimselliği bu
değerler ve asaletli “bakış açısı” çerçevesinde örgütlememektedir. Ki
bu noktada da her ilimin her bilimden üstün olduğu ve bilime kıyasla,
sonsuzlukla çok daha çok fazla ilgilendiği gerçeği bir kenarda dursun,
bilimin zavallılığı ile gelişime kapalı halleri ve tavırları mutlak tekel
üretmiş olması sebebiyledir. Bilim Tekeli. Güzel kitap ismi olur. Zalim
Profesör. İğrenç Algoritma. Terör Fakültesi. Uyuşturucu Kürsüleri…
Şöyle ki; yalnızca bir referans zinciri ve başlangıç kabulleri
döngüsünden üretilmiş “sapık” bilimle karşı karşıyayız. Eğer ki ikinci,
üçüncü, beşinci bilim türleri ve bilimsel bakış açıları üretmiş olsaydık
ki bunu biraz önce açıklamıştık, o vakit bu süper alternatif türlerden
herhangi birinin gerçekliğini ve ilk formüllerini ötekilerle kıyaslama
imkânı bulmuş olabilirdik. Fakat ne acıdır ki, şu yaşından başından
dahi utanmayı bilemeyen “arsız” bilim adamları, bunu bir türlü akıl
edememişler. Neden acaba? Neden akıl edememişler ki? Hay Allah!
Çünkü işlerine gelmiyor kardeşim! Makatta Takat.
Çünkü sevmeyi bilmiyorlar! Harekâtta Mutabakat.
Şöyle düşünün; eğer ki ilk zamanında, suyun “iki hidrojen bir
oksijen” atomundan oluştuğunu söyleyen bilimin yanında, alternatif
bir başka bilim de suyun “nem ve rüzgârla” ya da suyun “nemdeki ısı
farklılıkları dolayısıyla” oluştuğunu söyleseydi, o an “karşılaştırmalı
bilimler” ve “bilimler arası ilişkiler” en mükemmel ve en saf, mutlak
hallerine ulaşabilirlerdi. Yalancıyı direnci doğrular, yılancıyı dilenci!
Ey ahali! Doğrunun tekliği de ancak bu sayede mutlak olarak
ispatlanabilir! Başka yolu yok! Bizden söylemesi!
Yeri ve çoklu zamanı gelmişken, biz hemen burada doğrunun
tekliğini de ispatlayalım. Allah tektir ve en doğrusunu bilir. Gerisi de
zaten karman çorman ve büyük bir hikâyedir.
Ses Meselesi:
Ses isimli bir “varlık”, bir “element”, bir “madde” var fakat bu
varlığın kütlesi veya ağırlığı yahut hacmi olmadığı için element kabul
edilmiyor. Hâlbuki ses var. Varlığına her an şahit oluyoruz. Etkileri,
formülleri de çok net, çok açık aslında. Sizce de öyle değil mi?

ARKIN ÇALAPALA .
232
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Fakat önce şu mevzuya bakalım: Bilim mademki bir varlıkla


ilgili mutlak kabuller yapmak için onun bir kütlesi, bir hacmi, bir öz
ağırlığı olması gerekliliğini şart koşuyor, o vakit neden elementleri ve
maddeleri sürekli birbirine katıp, karıştırıp kütlesel, hacimsel hatta
öz ağırlıksal bozulmalar ışığında çalışmalar yapıyor?
Kendi koyduğu şartlara kendisi riayet edemediği için birçok
vakit, enerji ve duyguyu “son yüzlerce yıldır” kaybetmemize hatta
bozmamıza sebep olan bilim, bunu yapıp durup yaptığını ve durup
yapıp durduğunu nasıl oluyor da fark edemiyor? Hayret bir şey ya!
Sesin etkileri, formülleri de çok net, demiştik ki öyle olmasa
ses bombasını nasıl yapacaklar, değil mi?
Ama daha önce de dediğimiz gibi, arı patlak bilimin başlangıç
kabulleriyle referans sistemleri ve zincirleri ki akış ve oluş trafikleri,
bozuk bir düzenek içinde kurgulanıp insanlara ve insanlığa da böyle
pompalandığı için, silik bilim adamları ve bilim insanları işlerine çok
yarayacak veya hiç yaramayacak bilgileri bilime “dâhil etmemekte”
ısrar ediyorlar. Çünkü salaklar. Evet, çok salaklar. Gerçek bu! Bilim de
bilgi de ‘bil’ ilk hecesinden doğuyor ama salaklar bunu anlayamıyor.
Ses nasıl oluşur? Bunu anlatmamızı ister misiniz?
Çok basit. Ses, farkları olan farklı maddelerin daha doğrusunu
söyleyelim ki daha bilimsel olsun, ses epey farklı farklı elementlerin,
maddelerin, atomların veya dalgaların birbiriyle çarpışması, bırakın
çarpışmasını, birbiriyle “karşılaşma” sonuç ve gelişmelerinde oluşur.
Bu oluşumlarının neredeyse sonsuza sonsuz versiyonu mevcuttur ve
hayatımızda, etrafımızda cirit atmakta, öylece takılmaktadır. Fakat
cahil ve zalim bilim sesi bir element olarak kabul etmediği için, şimdi
de zaten başlangıçta yaptığı kabulleri mahvetmek istemeyeceği için,
sesin hayatımızdaki sonsuz versiyonlu oldukça yoğun oluşumlarının
neredeyse hiçbirine “ciddi” “bilimsel” açıklamalar getirememekte ve
bunları bilimsel denklemlere dâhil edememektedir. Bu yüzden de
tüm ses form ve uzantılarının kayıt altına alınamaması veya gerçek
kabul edilememesi, delil kabul edilmemesi durumuyla karşı karşıya
kalıyoruz. Sanki koku için çok mu farklı? Duman? Renkler? Şekiller?
Hey yavrum hey! Bilime bak sen bilime, girsin 99 fikir 2626 kel ime!
Bu saçma durum, pek türlü suç oranlarını epey yükseltiyor ve
toplumsal istatistikleri çokça karıştırıyor olması gerçeği bir kenara,
formüle edilmemiş ve formüle edilemez kabul edilmiş ses ve benzeri

ARKIN ÇALAPALA .
233
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

maddelerin kullanımlarının adli durum ve kurumlarda delil olarak


gösterilememesi gerçekliğinin üremesine de sebep oluyor. Artık bu
duruma daha fazla kayıtsız kalamayız biz! Alo!
Sayın Putin! İsterseniz ses diye ötekileştirilen gerçekliği biraz
daha inceleyelim. Lakin şunu unutmayın; Allah her şeyi işiten ve bu
sebeple de her şeyi bilendir. İşiten ve gören bilmesin de kim bilsin!
Bilim sesi ve gerçekliğini, mutlaklığını incelememekte kasıtlı
olarak da ısrar ededursun, ses, dünyanın her yerindeki en çok form
üreten ve “en fazla varlık sergileyebilen şey” olarak naif yolculuğuna
devam etmektedir, edecektir. Varsa yiyen, Uzay Ajansı mütemadiyen.
Dünyanın her yerindeki külüstür zihniyetli zalim politikacılar
insanları şu ağızlarıyla söyledikleri sözler yani sesler aracılığıyla bir
araya getirmeye çalışmakta veya kandırmakta veyahut hep bir araya
getirip kandırmaya çalışmaktadırlar. Ve söyledikleri her şey, her söz
hatta çıkarttıkları her ses kayıt altına alınmaktadır.
Sevgili Putin! Bu dediğimizi lütfen ama lütfen, asla ama asla
unutmayın, mümkünse unutturmayın! Thanks!
Çünkü dünyanın tümünde insanlar sürekli olarak yaptıkları,
yazdıkları, besteledikleri ve de dillendirdikleri tüm şarkılarla diğer
insanlara ulaşmakta, bu şarkıların da içlerine bilerek veya bilmeden
yerleştirdikleri seslerle bazen bir bazen çok bin, bazense milyonlarca
kişiyi aynı “harika duygu çemberi” etrafına toplayıp “sizler onları fark
edemeden” zarifçe örgütlerken aslında belki de “aynı” ses tabakasına,
tabiatına yahut da ordusuna hakikati ve onun en basit formalarından
yalnızca birini kaydetmektedirler.
Bu gerçek, çekilen filmler, yayınlanan bütün radyo televizyon
programları ve bütün sosyal olan veyahut olmayan medya kayıtları
için de geçerlidir elbette ve sonsuza kadar öyle kalacaktır.
Bunu da unutmayın ve unutturmayın lütfen! İnsanlar nasıl da
tuhaf, sizce de öyle değil mi? Bizler, evet siz de dâhil ekibimizin tümü,
senelerdir her türlü lüksten, şaşaadan ve pastadan uzak durup aynı
ülkü ve ülke etrafında bir araya gelebilmek için çırpınıp dururken,
insanların neredeyse her birinin bu kadar “bencil” davranması, diğer
insanları umursamaması ki kendi kötü çıkarları için insanlığa zarar
vermesi çok iğrenç! Yüzlerce hatta binlerce kitap okumuş ve her türlü
felsefeden anlayan, sıra dışı tecrübelerle imkânları arttırılmış olan bu
bilim adamlarının yaptıklarına bakın hele!
ARKIN ÇALAPALA .
234
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bu sefer nasıl avcumuza düştüler ama! İnsanı 300 yıl yaşatan


makinenin tasarımı bitmiş, diye duydukları o an verdikleri tepkileri
size de göndermiştik, izlediniz mi? Hele, bu güne kadar ürettikleri
“yapısal sistemlerin üzerinde” bir yaklaşımda olduğumuzu görünce
nasıl da delirdiler! Biz de çok güzel yaptık ama! Kendi buldukları ve
insanlardan saklayıp ettikleri her şeyi bir bir kullandık bu “makine”
mevzuunda. Tüm bu durumlarda ve yazdığımız meseleler dâhilinde
bilimin bu fazlaca ucuz, bu aşüfte ihmalkârlığı hatta istismar kârlığı
mide bulandırıcı, sinirleri bozucu, aşırı sinir edici ki insanlığımızdan
utandırıcı olmasının yanında felaket dehşete de düşürücüdür. Gel de
bu tuhaf üstü derecelerde “mesnetsiz bilim” anlayışına güven şimdi!
Şam’da kayısı damda ayısı! Kimmiş bakalım kimin dayısı!
Sayın Putin!
Şu anda ekip olarak fazla tedirgin, gergin ve de sinirli bir ruh
haline ve reflekse ulaştığımız için, bu mektubu burada sonlandırmayı
sağlıklı buluyoruz çünkü kendimizi biliyoruz. Bütün işbirliğiniz için
minnettarlığımızı lütfen kabul buyurunuz. Zira sizlerin şu pek büyük
desteğiniz olmasaydı pis çuvallardık.
Soylu halkınızın da sağlıklı, asil insanlarına selam söyleyiniz.
Masalları unutmayınız ve unutturmayınız!
Saygılarımızla.

Özel Notlar: Hafıza, kalp, beyin ve kelimeler toplu olarak da


çalışırlar ve davranışlar üreterek hatırlamayı garanti ederler. Burada
okuduğunuz her şeyi, her kelimeyi bir gün mutlaka hatırlayacaksınız.
Bu yüzden sizi temizlediğimiz için bize teşekkür borçlu olabilirsiniz.
Herkesin Evangelist Sandığı, Evmelekçilik Sandığı, şunu sanıp
bunu sandık diye öyle olmadığını anlayınca, kullanmadan saklamak
bir yere, içinde yaşadıkları evin tamamını melek kabul edenlerle ilgili
bir teoriydi. Bir ev düşünün. Melek gibi. Bu yüzden melek heykelleri.
Hali dokuyorum… Üf ürüyorsun yine… Gaybolmayan gölge!
Kontrol altına alınmamış şeyler tüylü değil kıllıdır. Tüylülerin
kontrolü kolay. Kıllılar evrimlerini tamamlayamamış ve kesinlikle de
tamamlayamayacak olanlardır. Bu dünyanın ciddi problemlerinden.
P.S. Follow the instructions please. → → →

ARKIN ÇALAPALA .
235
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

OPTIONAL ORIENTALIST OPERATIONS ORGANIZATION


Deneysel Başkan’lığınız bittiğinde “kimlerin kral”, kimlerin
prens, kimlerin kraliçe, kimlerin prenses olacağını merak ettiğinizi, o
listelerin peşinde sürüklendiğinizi duyduk ve minnetimizi göstermek
adına sizinle geleceğe dair bu bilgiyi paylaşmak istiyoruz.
Bu bilgi fal bakılarak değil de geleceğe hızlı yolculuk yapılarak
ve geri dönülerek bulunmuş olsa dahi, fal bakmak babında yer alma
ihtimali olduğu için asla kötüye kullanılmamalıdır.
Kartları siz dağıtacaksınız, lütfen unutmayın.
Sizi bir suikast hakkında da uyarmak isteriz. Kraliçe sadece o
sayede Yedi Kral’a dahil olabilecek ve sizler Sekiz Kral olacaksınız.
Öyleyse başlayalım ve ÇİFT OKEY ile dünyayı barıştıralım.

JOKE A :Hümani
JOKER :Harabi

J-SEKİZ KRAL :Tarkovski, Putin, Tom Cruise, Trump, Reis, Tom Waits, Kraliçe, Arkın Ç..
O-SEKİZ KRALİÇE :Cansu C., Marion C., Paris, GGG, Müjgan, Lady Di, Hülya H., Emma Shapplin.
K-SEKİZ PRENS :Serkan A., Lagri M., Hans Z., Akın Ş., Guilliame G., Hugh Grant, Bahadır A., Saygın S..
E-SEKİZ PRENSES :Tuba B., Berfin E., Sümeyye Şen., Zeynep Şen., Elif Şen., Eliz O., Alin O., DuruDuru,

SEKİZ A :Ann Brune., Anıl Ö., Ay, Audrey T., Aleyna Tilki., Ann H., Azelia B., Audrey A..
SEKİZ ONLU :Tuğçe Ş., Meryem Boz, Görkem Şen, Hale A.,, Emma Stone, Rüya P., EsraR, Ceren E.

Kağıtların kararlarını kararken ve bütün suratları dağıtırken


uymanız gereken kurallar için örnek hesaplama sistemi:
2+[(8+8+8+8+2+2+2+2+4+4+4+4).2]=114
(14.4.2)+2=114

En doğru yolu ve bu yolda olduğunuzu anlatan şeye mucize denir.


Örnek: Kur’an-ı Kerim

ARKIN ÇALAPALA .
236
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

On Yedinci Bölüm
EMMA STONE
Azur | İsra | 07:55
Bir gece kendisine ayertlerimizden bir kısmını gösterelim diye,
Muhammed kulunu Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız
Mescid-i Aksa’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. O
gerçekten işitendir, görendir. … Şüphesiz ki bu Kur’an en doğru yola
iletir. … İnsan hayrı istediği kadar şerri de ister, insan pek acelecidir.
… Her insanın amelini, kaderini boynuna bağladık. İnsan için kıyamet
gününde açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız. Kitabını
oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter. … Kim
hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur. Kim
de doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkar
başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber
göndermedikçe, kimseye azap edecek değiliz. Bir ülkeyi helak etmek
istediğimizde, o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşlarına
iyilik emrederiz, buna rağmen onlar orada kötülük işlerler. Böylece o
ülke helake müstahak olur, biz de orayı darmadağın ederiz. Nuhtan
sonraki nesillerden nicelerini helak ettik. Kullarının günahlarını bilen
ve gören olarak Rabbin yeterlidir. Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı
dilerse, ona yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada
hemen verir, sonra da onu kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği
cehenneme sokarız. Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona
yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.
Hepsine, onlara da bunlara da Rabbinin ihsanından veririz. Rabbinin
ihsanı kısıtlanmış değildir. … Allah ile birlikte bir ilah daha tanıma.
Sonra kınanmış ve kendi başına terk edilmiş olarak kalırsın. Rabbin
sadece kendisine kulluk etmenizi, ana babanıza da iyi davranmanızı
kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında
yaşlanırsa, kendilerine “of” bile deme, onları azarlama, ikisine de
güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat
ger ve “Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi
de sen onlara öyle rahmet et!” diye dua et. … Bir de akrabaya, yoksula,
yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma. Zira böylesine
saçıp savuranlar şeytanın dostlarıdır. … Eli sıkı olma, büsbütün eli
açık da olma. Sonra kınanır, kaybettiklerinin hasretini çeker
durursun. … Zinaya yaklaşmayın. Zira o bir hayasızlıktır ve çok kötü
bir yoldur. … Yetimin malına, rüşdüne erinceye kadar ancak en güzel

ARKIN ÇALAPALA .
237
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

bir niyetle yaklaşın. … Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru


terazi ile tartın. … Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme.
… Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. … De ki: İster taş olun, ister
demir, isterse gözünüzde büyüyen herhangi bir mahluk. Bunlar
Allah’ın sizi yeniden diriltmesini güçleştirmez. Diyecekler ki: Bizi
tekrar hayata kim döndürecek? De ki: Sizi ilk kez yaratan. Bunun
üzerine onlar sana alaylı bir tarzda başlarını sallayacak ve
“Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: Yakın olsa gerek! … Ne kadar ülke
varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helak edecek veya en çetin
bir şekilde azaplandıracağız. Bu, Kitap’ta, Levh-i Mahfuz’da yazılıdır.
Bizi ayetler, mucizeler göndermekten alıkoyan tek şey, öncekilerin bu
ayetleri yalanlamış olmasıdır. ... Oysa biz ayetleri ancak korkutmak
için göndeririz. Hani sana, Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır,
demiştik. Sana gösterdiğimiz o görüntüleri ve Kur’an’da lanetlenen
ağacı, ancak insanları sınamak için meydana getirdik. Biz onları
korkuturuz da bu onlara büyük bir azgınlıktan başka bir şey
sağlamaz. Meleklere: “Adem’e secde edin.” demiştik. İblis’in dışında
hepsi secde ettiler. İblis, ben, dedi, çamurdan yarattığın bir kimseye
secde mi ederim! Dedi ki: Şu benden üstün kıldığına da bir bak. Yemin
ederim ki eğer beni kıyamete kadar yaşatırsan, pek azı dışında, onun
neslini kendime bağlayacağım. Allah buyurdu: Git! Onlardan kim sana
uyarsa, iyi bilin ki hepinizin cezası cehennemdir. Tam bir ceza!
Onlardan gücünün yettiği kimseleri davetinle şaşırt! Süvarilerinle,
yayalarınla onları yaygaraya boğ. Mallarına, evlatlarına ortak ol.
Kendilerine vaatlerde bulun. Şeytan insanlara aldatmadan başka bir
şey vadetmez. Şurası muhakkak ki, benim ihlaslı kullarım üzerinde
senin hiçbir ağırlığın olmayacaktır. Onları koruyucu olarak Rabbin
yeter. … Her insan topluluğunu önderleri ile birlikte çağıracağımız o
günde kimlerin amel defteri sağından verilirse, onlar en küçük bir
haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okuyacaklar. Bu
dünyada kör olan kimse ahirette de kördür, üstelik iyice yolunu
şaşırmıştır. … Onlar seni yurdundan çıkarmak için neredeyse dünyayı
başına dar getirecekler. O takdirde senin ardından kendileri de fazla
kalamazlar. Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkındaki
kanun da budur. Bizim kanunumuzda hiçbir değişiklik bulamazsın.
Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar namaz
kıl. Bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı şahitlidir. Gecenin bir
kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl.
Rabbinin seni övgüye değer bir makama göndereceği umulur. Ve şöyle

ARKIN ÇALAPALA .
238
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

niyaz et: Rabbim! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi sağla!


Çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla! Bana tarafından
hakkıyla yardım edici bir kuvvet ver. Yine deki: Hak geldi, batıl yıkılıp
gitti. Zaten batıl yıkılmaya mahkumdur. Biz Kur’an’dan öyle bir şey
indiriyoruz ki, o müminler için şifa ve rahmettir, zalimlerin ise
yalnızca ziyanını arttırır. … Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki:
Ruh, Rabbimin emrindedir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.
Hakikaten, biz dilersek sana vahyettiğimizi ortadan kaldırırız. Sonra
bu durumda sen de bize karşı hiçbir koruyucu bulamazsın. … Zaten
kendilerine bir hidayet rehberi geldiğinde, insanların buna
inanmalarını, sırf, “Allah, peygamber olarak bir beşer mi gönderdi?”
demeleri engellemiştir. Şunu söyle: eğer yeryüzünde yerleşmiş, gezip
dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten, peygamber olarak bir
melek gönderirdik. … Kıyamet gününde onları kör, dilsiz ve yüzükoyun
bir halde haşrederiz. Onların varacağı ve kalacağı yer cehennemdir ki
ateşi yavaşladıkça onun alevini arttırırız. … De ki: Rabbimin rahmet
hazinesine eğer siz sahip olsaydınız, harcanır korkusuyla kıstıkça
kısardınız. İnsanoğlu da pek eli sıkıdır. … Biz Kur’an’ı hak olarak
indirdik. O da hakkı getirdi. … De ki: Siz ona ister inanın ister
inanmayın, şu bir gerçek ki, bundan önce, kendilerine ilim verilen
kimselere o, Kur’an okununca derhal yüzüstü secdeye kapanırlar. Ve
derlerdi ki: Rabbimizi tesbih ederiz. Rabbimizin vaadi mutlaka yerine
getirilir. Ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar. Kur’an okumak onların
saygısını arttırır. … Namazında yüksek sesle okuma, sesini fazla da
kısma. İkisinin arası bir yol tut. Çocuk edinmeyen, hakimiyette ortağı
bulunmayan, acizlikten ötürü bir dosta da ihtiyacı olmayan Allah’a
hamdolsun de ve tekbir getirerek O’nun şanını yücelt!
Hayır, hayır beni rüyasında gördükten sonraki günlerdi elbet.
Bir gün yeni cep telefonunu açmış kurcalıyormuş, o anda telefonuna
bir mesaj atmışım. Mesajda hemen gidip televizyonu açması yazılıydı.
Oturduğu yerden hızla fırlamış, televizyonu açmış. Tüm kanallar aynı
yayını “naklen” veriyormuş. Dünya devletlerinin o andaki başkanları,
kralları, kraliçeleri ve seçilmiş liderleri aynı kare içine girmişler iken
sunucu şunları söylüyormuş:
“Evet, sayın seyirciler! Dünyanın dört bir köşesinden gelenler
ve Birleşmiş Milletler üyesi tüm ülke liderlerinin eksiksiz katılımıyla
düzenlenen büyük toplantı sürüyor. Aylardır bilgi melekleri ve devlet
başkanları arasında gerçekleşen süper olumlu gelişmeler neticesinde

ARKIN ÇALAPALA .
239
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

tarafların ortak kararı ve devreye sokulacak uygulamalar hakkında


açıklamalar yapılıyor şu an. Yeryüzündeki her insana ücretsiz olarak
verilen cep telefonlarının bu gelişmelere katkısı çok büyük elbette...”
İşte tam o sırada mucize gibi bir şey oldu. Yeni cep telefonuna
şu mesajı atıverdim ve şaşırmasına sebep ürettim:
“Şimdi dikkatle izle. Önce sağ elimle peçemi düzelteceğim ve
kolumu tamamen yukarı kaldıracağım, ardından öksüreceğim, sonra
yere eğileceğim ve ortadan kaybolacağım. Ne oldu ya? Sustun! Neden
cevap yazmıyorsun? Yoksa artık yazamıyor musun? Ay yazık!”
Ben nasıl bileyim ona mesaj attığımı. Ben sanıyordum ki Akın
Şahin’e mesaj yolluyorum. Allah’ın işi işte. Ne diyeyim! Sonra da şu
mesajı Paris’in kızı Deren’e atmışım. O ne alakaysa!
“Akıllı bıdık! Bıdı bıdı örgü ve dantel resimleri yollayacağına,
bu yazdıklarımı bir an evvel annen Paris’e ilet, tamam mı?”
Televizyondaki ilk liderler zirvesinde, en ön sırada durmama
rağmen bu mesajları yolluyordum ona ve böylesi bir durum anlaşılır
gibi değildi. Dikkatle izlemiş beni ki mesajımda söylediklerimi bir bir
gerçekleştirdim. Öncelikle sağ elimle peçemi düzelttim sonra kolumu
yukarı kaldırdım, öksürdüm, sonra da eğildim. İnanılır gibi değildi;
benim resim ve videolarıma en çok tıklayıp bakan o olduğu için, yani
sırf arayan bulsun diye, attığım mesaj ona gitmişti. Çılgınlık fakat tüm
çılgınlıklar gibi bu çılgınlığı da biz insanlar üretmiştik. Eğilip ortadan
kayboldum ve tam dört gün hiçbir yerde görünmedim. Bir insanın
kullandığı kelime ve tamlamalardan, hangi toplumlarda yetiştiğini de
hangi toplumlara hizmet ettiğini de anlayabiliriz diye düşünüyordum
ki günler o esnada geçmiş olmalı.
Mesajlar atıp duruyordu ama cevap vermemeyi tercih ettim.
Akın Şahin on yıldan fazla süredir daha çok felsefe ve aşk konularına
dair romanlar yazıp yayınlıyordu. İlk romanını, şu Soru Satan Adam’ı
defalarca okumuştum ve o romandaki düşünsel devrimlerle hatta
uygulanabilir pratiklerle çok ilgilenip kafamı yok yere yormuştum. O
romandaki “halkların ortak anayasası” fikrini geliştirip, uygulanabilir
hale getirip yayınladığım için, dahası insanları bu felsefe etrafında
örgütlediğim için Akın Şahin gerçekten de hayatımdaki pek önemli
karakterlerden biriydi. Ki FETÖ isimli leş terör örgütünün teorisiyle
soru satan adamın teorisi birebir, mutlak örtüşüyordu, bu da demek
oluyordu ki Akın Şahin tam on yıl önce bu örgütü deşifre etmiş ve tüm

ARKIN ÇALAPALA .
240
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

toplumları bu tehlikeye karşı uyarmıştı. Ona en çok bu yüzden saygı


duyuyordum. Bu yüzden de onunla sıcak iletişim kuruyordum. Fakat
işte Allah’ın işi, ona attığım mesaj, bütün hayatını sadece ve sadece
Allah’a adamış olan Harabi isimli bir adama gitmişti.
Fakat “aslında” sizin de bildiğiniz gibi, aramızdaki mesele o
kadar küçük veya basit değildi, olamazdı. Rüyasında gördüğü Şerif’in
“beni bulmasını söylediğini” elbette bilmiyordum. Bu “onunla Allah”
arasındaydı. Günler boyunca attığı tüm mesajlarda, aramızda ilginç
bir bağ var, kontrol edilemez bir güç var, gibisinden şeyler söyledi ve
nasıl bir araya gelebileceğimizi sorgulayıp durdu hep. Bilerek böyle
karışık anlatıyorum. Zorundayım. Kimse kusura bakmasın!
“Dünya üzerindeki insanların yarısından fazlası hatta yüzde
altmışı biz bilgi meleklerini desteklediği için İnsan Anayasası kabul
edildi. Bundan böyle dünyanın tamamı “gerçek demokrasi” ve mutlak
“cumhuriyet” ile yönetilecek. Hayırlı uğurlu olsun.”
Liderler saatlerdir bunlar gibi cümlelerle kendi halklarına ve
tüm dünyadaki iyi insanlara seslenirken, O televizyonun sesini iyice
kısıp bana mesaj atmıştı. Ben de ne yapayım, cevap yazdım.
“Gözleriniz gerçek mi? Gerçekten de desenli güneşler mi var
gözbebeklerinizde? Siz şimdi bana, haşhaşi bu minyon beyin, dersiniz
ama bir kitap okumuştum bundan seneler evvel. O kitapta dünyanın
en güzel masalını arayan insanların hikâyesi anlatılıyordu. Neyse, bu
konu da çok karışık. Sizi nasıl görebilirim? Bizim çok acil bir araya
gelmemiz gerekiyor. Lütfen...”
“Biraz müsaade eder misiniz? Sizi birazdan arayacağım.”
Ben de onun gibi tam yirmi dakika boyunca pek sessizleştim.
İkimiz de “telvevizyonları” izlemeye odaklandık. Haber kanallarında
yapılan yorumlara bakıldığında “son dünya nüfusu” sayımlarına göre
dünyamızda sekiz milyar civarında insan yaşıyordu ve bunların beş
milyara yakın bir kısmı ilk İnsan Cumhuriyeti’ni ve fikrini ve açılımını
destekliyordu. Dünyanın tüm şehirlerindeki birçok insan sokaklara
dökülmüştü ve “İNSAN ANAYASASI İSTİYORUZ” kıvamında sloganlar
atıyor, pankartlar açıyor ve yürüyüşler düzenliyordu. Öyle inanılmaz
görüntüler vardı ki benim tasvir yeteneğim anlatmaya yetmez.
Aslında hem seviniyor hem de kendimle gurur duyuyordum.
Yeryüzündeki bütün insanların kardeşçe ve de barış içinde yaşamak
isteği sonunda “hiçbir güç tarafından durdurulamayacak derecede”
ARKIN ÇALAPALA .
241
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

büyük, etkili bir toplumsal eyleme dönüşmüştü ve bu kurguyu yapan


beyinlerden biri de bendim. Evet, bu çok büyük bir sorumluluktu.
Eşiniz Hümani o zamanlar şu “aşk” acıları içinde kıvranıyordu
sanırım. Sanırım, diyorum çünkü emin değilim. Hiç “emin” değilim ve
olamam da. Tasarladığımız tüm sistemlerde herkes görmesi gerektiği
kadarını görüp bilmesi gerektiği kadarını biliyordu çünkü. Böyle bir
şey yapmazsak yapay zekâyı kontrol edemezdik. Yapay zekâ serbest
kaldığı zaman ise bütün işler karışırdı.
Şunu da söyleyeyim, o pis lezbiyen kadının sizinle yaşadığını
söylediği ilişki de hakkında bilgimin olmadığı konulardan biri. Bence
kendi adamları ve saçma sapan kurgusuyla sizi ve eşiniz Hümani’yi
kandırmış. İnsanlar neden her şeyi karıştırıyorlar ki!
Konumuz fazla dağıldı. Harabi’nin mesajını ve onu aradığımı
anlatıyordum. Terevizyon bahsi kafamı karıştırmış olmalı.
“Efendim?”
“Kusura bakmayın, ufak bir karışıklık oldu, sanırım başkasına
attığım mesajlar size geldi. Ben aslında Akın Şahin’e mesaj attığımı
sanıyordum. Lütfen bağışlayın beni!”
Bu arada, dünyanın en güzel masalını arayan “amma acayip”
insanların hikâyesi de Akın Şahin’in yazdırdığı bir kitaptır. Bakalım,
dedim, bu akıllı civelek ne tepki verecek.
“Bakın hanımefendi, ben ilk önce sizi rüyamda gördüm. Sonra
internet üzerinden araştırdım, sonra da siz bana mesaj attınız. Şimdi
de en çok sevdiğimiz yazarın aynı olması durumuyla karşı karşıyayız.
Ben sizi görmek istiyorum, tanımak istiyorum çünkü savunduğunuz
ve “çok mükemmel” olduğunu sandığınız yahut öyle düşündüğünüz
teorilerin çoğu hem pek “hastalıklı”, hem çok tehlikeli hem de daha
şimdiden, eğer müdahale edilemezse, insanlara ve insanlığa büyük
zararlar verebilir halde. Bu arada beni takip edebildiğinizi de gayet
iyi biliyorum çünkü sizin henüz gerçekten bilmediğiniz, belki de asla
öğrenemeyeceğiniz fakat benim gayet iyi bildiğim “çok üst düzey”
iletişim modelleri mevcut. Sizinle buluşup konuşmayı “bir azda” bu
yüzden istiyorum çünkü ancak bu sayede, şimdi yapmakta olduğunuz
hataları sonlandırmanıza yardım edebilirim. Bakınız, siz belki iyi bir
dünya tasarlıyorsunuz, ne güzel, fakat biliyor musunuz ki “ben” bir
kıyamet provası ve buna bağlı olarak bir sürü cennet ve cehennem
tasarlıyorum. Lütfen benim durumumu da anlamaya çalışın!”
ARKIN ÇALAPALA .
242
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Nasıl yani? Söylediklerinizden hiçbir şey anlayamadım.”


“Daha fazla konuşmak istemiyorum çünkü kayıttasınız.”
“Anlatın lütfen, niyetiniz kötü değilse hiç kimse size bir gram
dahi zarar veremez. Hukuk meleklerinin koruması altındayız.”
“Bakın küçükhanım, benim şu an nerede olduğumu gayet iyi
biliyorsunuz. Bir an evvel buraya gelin ki size “doğru nedir”, “yanlış
nedir”, sebep nedir, sonuç nedir, daha da önemlisi her şeyin aslı nedir
hatta hangi anda nerededir, bir bir anlatayım.”
“Peki, kabul ediyorum. Orada bekleyin. Yanınıza geliyorum.”
Telefonu kapattığımızda kendi kendime şunları söylediğimi
gayet iyi hatırlıyorum: “Oha, bu adam bana aşık. Yuh yani, kıyameti
tasarladığını söylüyor.” Bu iletişimi yaşadığımız zaman ben Şiraz’da
idim. O ise, dünyanın hatta âlemin en güzel şehri o, dediği İstanbul’da
bulunuyordu. Yanına varmam birkaç saat sürdü ama ona mesaj attım
uçaktayken. Aklı başında her aşığın yapması gereken ilk şey, aşığı ile
kendisi arasında iletişimi koparmayıp günden güne güçlendirmektir,
güçleştirmek değil. Bunu yazmadan geçemedim, işte.
“Lütfen ben sizi bulana kadar İnsan Cumhuriyeti teknolojileri
hakkında bilgi edinin ve bu teknolojileri dikkatle inceleyin. Bu sayede
her şeyi daha rahat konuşabiliriz. Bilgi ve hukuk melekleri bireylerin
düşüncelerini daha çabuk, daha sağlıklı ve çok daha mükemmel ifade
edebilmeleri için gereken ve “gerekecek olan” her türlü altyapıyı ve
platformu hazırladılar. İsterseniz, bu arada, her an çıkartılmakta olan
organik yasalara da destekçi olabilirsiniz. Üç saat yirmi altı dakika
sonra yanınızdayım. Expose Dejavu! Expose Dejavu! Expose Dejavu!”
“Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz kuzum? Şimdi, ne bu?”
Bunu söylemeye başladığı anda telefonu kapatmıştım.
Önemli olan yalnızca “asil insanların tarihi” değil bütün insan
hatta canlıların ve cansızların, her şeyin tarihi olduğu için, dahası, her
insanın yolculuğu her insanın yolculuğunu birçok yol, hal üzerinden
etkilediği için, şunu samimiyetle belirtmek istiyorum, ben hayatımın
yarısı boyunca, okuduğum bazı “masalımsı” teorilerden etkilendiğim
için bu çılgın cumhuriyet hareketini üretmiş, başlatmış ve tetiklemiş
olsam dahi, aslında bu hareket de tıpkı dünya üzerine yayılmış her
hareket gibi etki-tepki gerçeklikleri, değerleri yüzünden oluşmuştu.

ARKIN ÇALAPALA .
243
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Çünkü benim düşüncelerimi ve teorilerimi üreten de tüm insanlığın


ortak aklı, tavırları ve düşüncelerinin hayatımdaki yansımalarıydı.
Harabi’nin bilinen tek derdi ise; “insanların Allah’a gerçekten
inanmalarını sağlayabilmek” ve de inanmadan okuyup durdukları, bu
yüzden de asla anlayamadıkları Kur’an-ı Kerim’i adeta yedi yaşındaki
çocuk bilinci ile inanarak okuyup Allah’ı bulmalarını örgütlemekti.
Kendi söylemiyle, Harabi Allah’ı birçok defa görmüştü. Fakat
bu konu herkes için tehlikeli bir konu! Kendisi anlatsın.
Sevgili Paris,
Sen bu mektubu okumayı bitirdiğinde, bana hukuk melekleri
veri tabanından şu mesaj gelecek: Mektubunuzdaki tüm harflere göz
değdi. Ya da şöyle bir mesaj gelecek: Mektubunuzun bütün cümleleri
okundu ve anlaşıldı. Belki de şu mesaj gelecek: Mektubunuzu okuyan
kişinin okuma hızları aşırı bulundu ve kendisinin kelime kelime veya
cümle cümle değil paragraf paragraf okuma yapabildiği tespit edildi.
Gelen mesaj ne olursa olsun sen benim de kardeşimsin ve ben
senin düşünce akışlarına, sırrına ve suretine aşığım.
Senin gibi bir insanla arkadaş olmak, dost olmak öyle güzel ki
anlatamam. Ama şimdi hemen şımarma bak!
O gece onunla, Harabi ile yüz yüze geldiğimiz ilk an, gözlerime
bakabildiğini ve bayılmadığını gördüğümde, işte budur, dedim kendi
kendime, bu adamı kaçırma kızım.
Abartılı tasvirlerle anlatmayı da hiç doğru bulmuyorum ama
o gece gökyüzünde binlerce yıldız, on binlerce “yıldız kelebeği” ve
milyonlarca “kıyamet pıhtısı” gördüm.
O gece dünyanın bir ucundan öbür ucuna gittiğimiz zaman şu
zamanda yolculuğu iki üç saatliğine de olsa yaptığımızı fark ettim.
O gece çocukluğumdan kalma “pencereden bahçeyi izlemek”
eylemimin asıl sahibinin Harabi olduğunu anladığımda, bu ilk birlikte
olduğum adamın gerçekten de hayatımın erkeği olduğunu anladım ve
bunun bana Allah tarafından bahşedilmiş bir güzellik olduğuna adım
kadar emin oldum.
O gece geçmişteki tüm hayranlıklarım ve hayvanlıklarımdan
sıyrılmam gereken sürecin çok yakında başlayacağını anladım ve bu
durumu bana hayatım boyunca anlatıp hatırlatması için kendime bir

ARKIN ÇALAPALA .
244
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

defter diktim. Bu defterin içine üçe katlanmış on iki adet beyaz kâğıt
da diktim ve onları boyamaya, kendi sırlarımı bu kâğıtlar üzerine bir
şekilde nakşetmeye de o gece başladım. Bu durumun aklı başında bir
okur için mutlak aşkın ispatı olacağını ise 23 Nisan 2023 gecesindeki
sevişmemiz sırasında hamile kaldığımı öğrenince ayrımsadım.
O gece, biz insanlar ne üretirsek üretelim, neleri düşünürsek
düşünelim, asla yaratıcı kadar mükemmel olamayacağımızı anladım
çünkü Allah yarattıklarını gerçekte yaratıyordu oysa bizler sadece şu
komik ekranlarda veya kontrollü alanlarda bunu başarabiliyorduk.
O gece öpüşürken zamanı durdurabildiğimi fark ettim.
O gece dünyanın en güzel kadını olduğumu hissettim.
O gece benzemiyordu kimse bana, çıldırmak üzereydim.
O gece Harabi’ye, serserim benim, delidolu sevgilim, dedim.
O gece o konuşurken ben seviştim ama ben konuşuyordum.
O gece ben konuşurken o beni sevdi ve severek konuştu.
O gece gerçekten çok başkaydı, bambaşkaydı, pek başkaydı.
O gece su bardağı içindeki su kabarcıklarını hareket ettirdim.
O gece varlık aleminin hamdini uzun havaya ben nakşettim.
O gece bir daha doğmak zorunda kalmayacağımızı anladım.
O gece reflekslerimi Harabi’nin reflekslerine sıkıca bağladım.
O gece bana bir şarkı söyledi, yemin ederim fena ağladım.
Harabi ile saatlerce konuştuk bütün gece ve her teorime, her
düşünceme bir kulp uydurabildiğinden emin olduktan sonra onunla
birlikte oldum. Bir erkekle birlikte olmak çok güzel ve çok anlamlı bir
şeymiş, bunu öğrendim. İnsan Cumhuriyeti’nin asıl fikir babasının da
bizzat kendisi olduğunu öğrendiğimde ise saat “sabaha karşı” dörttü.
Beni bırakın, sizi ve de Cansu Canan’ı, Lady Di’yi hatta Kraliçe’yi bile
senelerdir o kontrol ediyormuş. Eşiniz Hümani de ona çalışıyormuş.
Şunu unutmayın, herkes ona çalıştığını bilmeden ona çalışırmış. Bu
tamamıyla Allah’ın takdiri olmalı, dedi hatta öpüşürken.
O gece, “Benzemez kimse sana.” cümlesini şu dünya üzerinde
yaşayan her bir insanın yüzüne tek tek haykırmak istedim. O gece kor
gibi sıcak ya da sular gibi serin oldum ben. O gece o beni bir ceylan
gibi görüyormuş, böyle dedi. Ben onu vahşi bir aslan zannediyordum.

ARKIN ÇALAPALA .
245
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kuşların göç sezonu başlamış mıydı, başlamamış mıydı, bunu


bile düşünmeden girdiğimiz tüm eylemler o gece hiç ama hiç canımızı
yakmadı. Ve dokunmanın her çeşidinin fiziksel gerçekliklerini bir bir
test ettik o gece. Harabi’nin çay bardağına, şarap kadehine ve sigarası
içindeki zıvanaya aynı anda üçlü bir dokunuşu vardı ki, bunu şimdi
anlatmayı doğru bulmuyorum.
Ağaçların müziğinde yaprakların notalarını düzeltiyorduk biz
bakışlarımızla. Sözleri toprak tarafından yazılmış bir şarkının uzayan
rüzgârdan nefesleri eşliğinde kafayı buluyorduk.
Sarı ile yeşilden mavi yapabiliyorduk o gece biz çok sessiz. Bir
balığın, altın atın altındaki duruşu da çok önem kazanıyordu her türlü
var sayımlarımızda, bir ahtapotun bulunduğu kareye giren kızarmış
mısır ile ankesörlü telefon da. Neticeler “yok” oluyordu çünkü her bir
fısıldaşmamızda çünkü başka sevgililerimizin hepsi ölüyordu o gece
çünkü yaratıcının istediğidir ve yalnızca dilediğidir de olan.
Eş ruh – Eş telefon yasasını o gece yarısı hazırladık ve Harabi
bu muhteşem yasa sayesinde halife seçildi. Yoksa her zaman olduğu
gibi yine perde arkasında kalacaktı ve kimse onun varlığından haber
edinemeyecek, onun gibi bir insanın yaşadığını dahi bilemeyecekti.
O gece ona delice aşık olduğumu ve kıyamet koparsa ayrılmak
zorunda kalabileceğimiz ihtimalini de düşündüm ama ne önemi vardı
ki… Sen de gayet iyi biliyorsun artık ölüm dahi bizi ayıramaz.
İşte böyle. Şimdi bana bir mesaj geldi, sen paragraf paragraf
okuyabiliyormuşsun. Aferin kız sana! Zamanlarımız eşitlendi. En kısa
zamanda görüşmek dileğiyle. Hümani’ye iyi davran. Öpüyorum seni.
Not. O kesin bilgi ile gerçeği bilmiş olsaydık, yani Allah’ı görüp
bildikten sonra O’nun ilmiyle bakabilseydik, O’nun ilmiyle görseydik,
kabirleri ziyaret ederken cehennem ateşini görürdük. Sonra ahirette
onu çıplak gözle göreceğiz. Hayır, ahiret öldükten hemen sonra hızla
başlarken kıyamet hepimiz için aynı anda kopuyor. Soru: Allah aynı
anda iki işi birden yapabiliyor mu ki? Soru: Melekleri yaratmasına ne
gerek vardı? Soru: Allah’ın yanında kimler var? Arkadaşları kimler ve
onlar neleri konuşuyor? Allah her şeyi biliyorsa, neyin muhabbetini
seviyor? Muhabbet ediyor mu? Yoksa sadece selamlaşıp geçiyor mu?
Son soru: Allah Musa ile konuştuğunda başka bir işle de meşgul oldu
mu? Yoksa sadece Musa ile mi konuştu? Bu cevap çok önemli.

ARKIN ÇALAPALA .
246
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

On Sekizinci Bölüm
REİS
Mohsen Namjoo | Nameh | 05:48
Hamdolsun Allah’a ki, O, insanları kendi tarafından çetin bir azap ile
ikaz etmek, iyi iş ve davranışta bulunan müminlere kendileri için
içinde ebedi kalacakları cennette güzel bir ecir bulunduğunu
müjdelemek ve “Allah evlat edindi.” diyenleri de uyarmak için, Kulu
Muhammed’e, kendisinde hiçbir tezat ve eğrilik bulunmayan
dosdoğru Kitab’ı indirdi. … Biz, insanların hangisinin daha güzel amel
edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi dünyanın kendine
mahsus bir ziynet yaptık. Bununla beraber, biz mutlaka, oradaki her
şeyi kupkuru toprak yapacağız. … O yiğit gençler mağaraya
sığınmışlar ve: Bize tarafından rahmet ver ve bize şu durmumuzdan
bir kurtuluş yolu hazırla! demişlerdi. Bunun üzerine biz de o
mağarada onların kulaklarına nice yıllar perde koyduk.
(Onları uykuya daldırdık.) … Resulüm! Orada bulunsaydın Güneş’i
görürdün. Doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder, batarken
de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi. Böylece onlar güneş
ışığından rahatsız olmaksızın mağaranın bir köşesinde uyurlardı. İşte
bu Allah’ın ayetlerindendir. Allah kime hidayet ederse, işte o hakka
ulaşmıştır. Kimi de hidayetten mahrum ederse, artık onu doğruya
yöneltecek bir dost bulamazsın. Kendileri uykuda oldukları halde sen
onları uyanık sanırdın. Onları sağa sola çevirirdik. … Onların
sayılarını Rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır.
Öyle ise Ashab-ı Kehf hakkında, delillerin açık olması haricinde bir
münakaşaya girişme ve onlar hakkında ileri geri konuşan kimselerin
hiçbirinden malumat isteme. Allah’ın dilemesine bağlamadıkça,
inşallah demedikçe, hiçbir şey için “bunu yarın yapacağım” deme.
Bunu unuttuğun takdirde Allah’ı an ve: “Umarım Rabbim beni,
doğruya bundan daha yakın olan bir yola iletir.” de. Onlar
mağaralarında 300 yıl ve buna ilaveten 9 yıl kalmışlardır. … Hak,
Rabbinizdendir. Öyleyse dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin. …
İman edip de güzel davranışlarda bulunanlar bilmeli ki, biz, güzel
işler yapanların ecrini zayi etmeyiz. İşte onlara, alt taraflarından
ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Onlar Adn cennetlerinde tahtlar
üzerine kurularak orada altın bileziklerle bezenecekler, ince ve kalın
dibadan yeşil elbiseler giyecekler. … Düşün o günü ki, dağları yerinden
götürürüz ve yeryüzünün çırılçıplak olduğunu görürsün. Hiçbirini

ARKIN ÇALAPALA .
247
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

bırakmaksızın onları, tüm ölüleri mahşerde toplamış olacağız. Ve


hepsi sıra sıra Rabbinin huzuruna çıkarılmışlardır: Andolsun ki sizi ilk
defasında yarattığımız şekilde bize geldiniz. … Ben onları, İblis ve
soyunu, ne göklerin ve yerin yaratılışına, ne de bizzat kendilerinin
yaratılışına şahit tuttum. Ben yoldan çıkanları yardımcı edinecek
değilim. … Hakikaten biz bu, Kur’an’da insanlar için her türlü misali
sayıp dökmüşüzdür. Fakat tartışmaya en çok düşkün varlık insandır.
Kendilerine hidayet geldiğinde insanları iman etmekten ve
Rablerinden mağfiret talep etmekten alıkoyan şey, sadece öncekilerin
başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini veya azabın göz göre
göre kendilerine gelmesini beklemeleridir. … Doğrusu sen benimle
beraberliğe sabredemezsin. İç yüzünü kavrayamadığın bir bilgiye
nasıl sabredersin? … Rabbin istedi ki o iki çocuk güçlü çağlarına
erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar.
Ben bunu da kendiliğimden yapmadım. İşte hakkında sabredemediğin
şeylerin iç yüzü budur. … Sana Zülkarneyn hakkında soru sorarlar. De
ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım. Gerçekten biz onu yeryüzünde
iktidar ve kudret sahibi kıldık, ona muhtaç olduğu her şey için bir
sebep, bir vasıta ve yol verdik. O da bir yol tutup gitti. Nihayet güneşin
battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar buldu. Orada, onun
yanında bir kavme rastladı. Bunun üzerine biz: Ey Zülkarneyn! Onlara
ya azap edeceksin veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin,
dedik. O şöyle dedi: “Haksızlık edenleri cezalandıracağız. Sonra o
Rabbine gönderilecek. Sonra Allah da ona korkunç bir azap
uygulayacak. İman edip de iyi davranan kimseye gelince, onun için de
en güzel bir karşılık vardır. Ve buyruğumuzdan ona kolay olanı
söyleyeceğiz.” Sonra yine bir yol tuttu. Nihayet güneşin doğduğu yere
ulaşınca, onu öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlar için güneşe
karşı bir örtü yapmamıştık. İşte böylece onunla ilgili her şeyden
haberdardık. Sonra yine bir yol tuttu. Nihayet iki dağ arasına
ulaştığında, onların önünde hemen hiçbir sözü anlamayan bir kavim
buldu. Dediler ki: Ey Zülkarneyn! Bu memlekette Yecüc ve Mecüc
bozgunculuk yapmaktadırlar. Bizimle onlar arasında bir set yapman
için sana bir vergi verelim mi? Dedi ki: Rabbimin beni içinde
bulundurduğu nimet ve kudret daha hayırlıdır. Siz bana kuvvetinizle
destek olun da sizinle onlar arasına aşılmaz bir engel yapayım. Bana
demir kütleleri getirin. Nihayet dağın iki yanı arasını aynı seviyeye
getirince: Körükleyin, üfleyin! dedi. Artık onu kor haline sokunca:
Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır dökeyim, dedi. Bu

ARKIN ÇALAPALA .
248
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

sebeple onu ne aşmaya muktedir oldular ne de onu delebildiler.


Zülkarneyn: Bu Rabbimden bir rahmettir. Fakat Rabbimin vaadi
gelince, O, bunu yerle bir eder. Rabbimin vaadi haktır, dedi. O gün,
kıyamet gününde bakarsın ki biz onları birbirine çarparak çalkalanır
bir halde bırakmışızdır. Sur’a da üfürülmüştür, böylece onları bir
araya getirmişizdir. Ve gözleri beni görmeye kapalı bulunan, kulak
vermeye de tahammül edemez olan kafirleri o gün cehennemle
yüzyüze getirmişizdir. Kafirler beni bırakıp da kullarımı dost
edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kafirlere bir konak olarak
hazırladık. De ki: Size, yaptıkları işler bakımından en çok ziyana
uğrayanları bildirelim mi? Bunlar, iyi işler yaptıklarını sandıkları
halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir. İşte onlar
Rablerinin ayetlerini ve O ‘na kavuşmayı inkar eden, bu yüzden
amelleri boşa giden kimselerdir ki, biz onlar için kıyamet gününde
hiçbir ölçü tutmayacağız. İşte, inkar ettikleri ayetlerimi ve resullerimi
alaya aldıkları için onların cezası cehennemdir. İman edip iyi
davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için makam olarak Firdevs
cennetleri vardır. Orada ebedi kalacaklardır. Oradan hiç ayrılmak
istemezler. De ki: Rabbimin sözleri için derya mürekkep olsa, bir o
kadar da ilave getirsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz
tükenecektir. De ki: Ben yalnızca sizin gibi bir beşerim. Şu var ki bana
ilahınızın sadece bir ilah olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine
kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi
ortak koşmasın.
Ey Allah’ın Emirleri!
Tüm dünya insanları tarafından seçilmiş ve onaylanmış 999
büyük şehirde İnsan Cumhuriyeti “şahane pilot şehir” uygulamasını
yönettiğinizi sakın ola unutmayın! Siz sakın şeytana uymayın! Lütfen!
Anlamadığınız her şeyi hemen sorun!
Bu mektubumdan sonraki ikinci mektubumu alanlar bilsinler
ki kendi toprakları sandıkları Allah’ın mülkünde büyük ya da küçük,
haram yahut değil, vazifesi bizim üstümüze, yazısı alnımıza yazılmış
meseleler vardır. Bu meseleler eğer o ikinci mektuplarla da çözüme
kavuşmaz ise, ben Harabi, yüceler yücesi Allah’ın en fakir fukara kulu,
hiç üşenmem yıldız olur gelirim yanınıza, o üçüncü ve de içi boş “son”
mektubunuzu kendi ellerimle veririm. Lakin bunun ağır bedeli olarak
öncelikle kalbinizi yerinden söker ve canlarınızı alır, o arada da sizi
yaşadığınıza bin pişman ederim. Üçüncü mektubumuzu değil de naif

ARKIN ÇALAPALA .
249
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

davetimizi işitip alanlar ve de görüp bilenler, o vakit, elçimizin peşine


takılıp hemen Mekke şehrine gelsinler. Ellerini Hacer-ül Esvet taşına
dayayıp yüksek sesle Amentü’yü okumaya başlasınlar; ta ki biz ilgili
meselenin icabına bakana kadar.
Bizim mührümüz Kur’an-ı Kerim’dir.
Bizim işaretimiz bazen nokta bazen ise ince bir çizgidir.
Her kim “ola” ki kendisine Kur’an-ı Kerim hediye olunmuştur,
bilsin ki sabretmesi gereken en az bir hatmimiz daha vardır.
Sekizinci canından sonra tam on altı yıldır hiç kımıldatmadan
besleyip büyüttüğüm Beatrice Jr. isimli kedimin en cici fotoğrafını ve
tüylerini yolluyorum ki bir an evvel aklınızı başınıza devşiresiniz.
İmdi, kibir denen pis şeyin nasıl “menem bir hal” olduğunu da
anladıysanız, orantısız güçlerin “terörist düşünce” ile birleşince nasıl
tehlikeli ve zararlı olduğunu da kavrayıp aklınıza iyice ama çok iyice
soktuysanız, siz sevgili kardeşlerime, yüce Allah’ımızın narin mülkü
dünyamızdaki “şehirlerimizi” ve “devletlerimizi” nasıl yönetip nasıl
yönetemeyeceğinize dair “bütün” bilgilerimi bir “er” emir kıvamında
aktarayım. Sakın, “sakın” diyorum, sakın ola şeytana uymayın!
Asla unutmayın! Şunu asla ama asla unutmayın:
Seccadeyi değiştirenin alın yazısı değişir, Allah’ı değil!
Ben Harabi. Dünyanın “en hassas” pusulalarını ayn-ı an içinde
sönen yıldızlara benzeyen deli kartopu baloncuklarıyla, basit bir kola
bardağında dahi çalıştırabilen Allah’ın fakir kulu. Benim Allah’ım bizi
ilk defa yaratan, sonra bir defa daha yaratan, sonra öldüren, sonra da
dirilten Allah’tır. Hanginizin Allah’ı nasıl olursa olsun, nerede olursa
olsun, kiminle olursa olsun, neye benzerse benzesin, benim Allah’ım
onun da Allah’ıdır. O kadar! Çünkü benim Allah’ım, O, Allahüekberdir,
Elhamdülillah. Asla ama asla unutmayın, unutturmayın!
Asla unutmayın, dediğim halde bu anlattıklarımı unutanların
şeytanlarını yüce Allah’ım bana musallat etsin! Âmin! Çünkü ben Hz.
Muhammed’in ümmetinden fakirce bir kulum ve insanların rabbine
sığınırım, insanların “sahibine”, insanların “gerçek ilahına”, o sinsi
vesvesecinin şerrinden. O hadsiz ki insanların göğüslerine vesveseler
fısıldar, gerek cinlerden, gerek insanlardan. Ateşi çok kullanmayın!
Asla unutmayın! Ne olursa olsun, unutmayın:

ARKIN ÇALAPALA .
250
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Adalet mülkün temelidir ve mülk Allah’ındır.


Bildiğinizi bildiğiniz veya bilmediğimizi bildiğiniz her konuda
her sözünüz emirdir. Velakin biz Allah’ın bütün emirleriyle çalışırız.
Allah’ın emriyle namaz kılar, Allah’ın emriyle uyur ve gezer, Allah’ın
emriyle doğru yollarda süzülür ve yine Allah’ın emri ve rızasıyla Allah
rızası için doğru yoldan sapıp çıkarız. Sakın ola unutmayın, biz doğru
yoldan çıktık mı da, doğru yola çıktık mı da doğru tektir. Ve eğer ki o
doğru yoldan biz çıkarsak işiniz iş demektir. Eğer ki doğru yoldan biz
çıkarırsak, o daha da fenadır çünkü o vakit işiniz dikiş, bitik ve butik
demektir. Aman ha, diyeyim ki iyicene unutmayınız, doğru tektir ve
âlemlerin Rabbi yüceler yücesi Allah’ın yolu işte o “tek olan doğru”
üzerindedir. Anlaşıldı mı?
Özne-nesne-tehdit ilişkisini, kaderi ve kazayı anlatmak için
olsa dahi çok fazla didiklemeden tekrar söyleyeyim ki “kul ağınıza”
küpe olsun: Adalet mülkün temelidir ve bu saf mülk yüceler yücesi
Allah’ındır. Bu sebeple mutlak adalet isteyen herkes yalnızca Allah’a
sığınmalıdır. Çünkü yalnızca yüceler yücesi olan Kerim Allah Galibül
Hâkim’dir. Melikül Kuddüs, Basitül Vekil, Kadri Hamid, Vali Nur Baki,
Alimel Kerim ki Zül Celali Vel İkram zaten kendi, Allah olduğu için,
her günün sahibi, mutlak yaratıcısı O’dur. Aklınızı başınıza toplayın!
Her daim en güzel ve bütün güzel isimler Allah’ındır. Ve O, en güzel
isimlerinin sonsuz ahengi içinde her şeye hakkıyla hükmedendir hep,
şükürler olsun. Allah’ımıza, şükürler sonsuz olsun! Âmin!
Kibir efsanesinin çok pis parlayan ışığı altında şunu belirtmek
gayet faydalı olacaktır diye düşünüyorum ki ben Harabi, eğer uzunca
cümlelerle dolu mektuplar veya epey uzun mektuplar yazıyorsam, bu
demektir ki suç oranlarınız gün geçtikçe artıyor. Unutmayın!
Sevgili peygamberimiz, Hazreti Muhammed Efendimiz, tıpkı
Allah’ın diğer peygamberleri Süleyman, Musa, İsa, Nuh, Âdem, Yusuf,
Salih, Yahya, Davut Hazretleri ve diğer birçokları gibi O’nun sevgili
kullarından ve sevgili kulu, Habibi ve tüm insanlara ve tüm canlılara
gönderdiği elçisi olduğu için, sakın ola, bakın yine, sakın ola, diyorum,
sevgili peygamberimizin daha da önemlisi Allah’ımızın hak dini olan
İslam’ın âlemini ve bütün dünya insanlarını ki tüm insanlar Allah’ın
yarattığı kullardır, diyeceğim, Allah’ın herhangi bir kulunun her türlü
entrika ve sistematik hokkabazlıklarla diğer kullarından ayrıştırılıp,
ötekileştirilip saptırılmasına, “en doğru” yoldan çıkarılıp günaha ve
harama bulaştırılmasına asla ama asla göz yummayın çünkü Allah
ARKIN ÇALAPALA .
251
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

bütün dinlerin ve tüm dillerin âlimlerinin hâkimidir ve sahibidir ve


yaratıcısı olan da yine Allah’tır ki şimdi artık bunu bildiğinize göre,
Allah’ın özenle yarattıklarını ayrıştırıp yoldan çıkaranlar zannımca
en büyük ve en fena zalimlerdir, zındıklardır, kodoşlardır ve her ne
olursa olsun, bu zalimlere de, tıpkı tüm insanlara olduğu gibi ancak
Allah’ın yönetimindeki irade yardım edebilir ve kendileri, Allah izin
verirse. Allah izin vermezse hiçbir şey olmaz, olamaz.
Saatteki hızı 300 km olan bir uçak yaptık, diyelim. Bu uçak
1,000 ton ağırlığında olsun. Ve diyelim ki, uçak kendi ekseni etrafında
dönebiliyor. Değişik kuvvetlerin hızlı organize edilmesiyle, tıpkı Irma
Kasırgası örneğinde olduğu gibi diyeceğim, bu şahane uçak, istediğini
yukarı çekip istediğini istediği yöne ve de istediği hızda fırlatabilir.
Bu sayede, o kasırganın en az on katını sizin şehriniz de yaşayabilir.
Aklınızda bulunsun. Hem akılda olmayan kadere nasıl doğrulsun?
Aklınızda bulunsun ki yeter ki Allah istesin…
Allah’ın yönetimindeki iradeler çeşitli, türlü türlüdür ve hepsi
birbiriyle sonsuz ilişki halinde olmak tasarımıyla mükemmel olarak
yaratılmışlardır. Oysa insanların oluşturdukları ortak iradelerin veya
ortak aklın gerçekleşmesi hali, bunlardan yalnızca basit birisidir. Ve
unutmayın: Tüm o iradelerde de aynısı olmakta iken yalnızca bu basit
ortak insan iradesi, “ortak akıl” her bir insanın geçmiş hal, hayal ve
hareketlerinden beslenir ve gelecek hal, hayal ve hareketlerini besler.
Sonra da sırf bu sayede hem geçmiş hem de geleceğin, insan hayatına
yansımasıyla ilgili yüksek irade vuku bulmaya başlar. Elbette ki diğer
iradelerin de muğlak ve mutlak katılımlarıyla olur bu. Zaten zamanda
yolculuk da bu yüzden gözümüzün önündedir fakat göremeyiz. Ses
parçalarını nasıl ki dertli fonksiyonlara ve iç kodlara çevirip transfer
edebiliyor ve istediğimiz yerlerde istediğimiz anda tekrar tekrar var
edebiliyoruz, bu durum iki veya üç boyutlu görüntüler, tatlar, kokular
ve dokular için de aynıdır. Akıl dışı olan durum ise bilimin tüm bu
yeniden gerçeklemeleri ve öznel transferleri yapabilecek durumda
olmasına rağmen kendi cahil ve zalim başarısızlığını hazmedebiliyor
olmasındadır. Böyle biline! Problemin inine inile!
Aklınızı başınıza toplayın ve aklın orada olması gerektiği gibi
tutunmasını sağlarken, onu sadakatle, özenle korumanız gerektiğini
unutmayın! Geçmişte akla yatkın hareketlerden yapmamış bir insan,
Allah veya insanlardan bir şeyler beklese de, istese de, aldığı veya
kazandığı şeyler hayırlı şeyler olmayabilir. Çünkü akla yatkın hareket
ARKIN ÇALAPALA .
252
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

etmeyen ve yapmayan varlıklar kötülüğü üretirler. Kötülük ise Allah’ı


hakkıyla anlamamıza engel olur. İyilik işte bu yüzden emredilmiştir.
Ve Allah bu yüzden de asla ama asla kötülüğü emretmez.
Allah, “belki” diyorum, Allah belki de şu canlı yarattıklarını,
emirlerine uymayıp hep harama bulaştıkları ve günah işleyip şirke
saptıkları için yakıp küle çevirmiştir ki böylece canlı olmaları sürecini
bitirip cansız olmaya başladıkları taş olma ve de “put olma” sürecini
başlatmıştır.
Peki, cansızlar yanmaz mı? Yanar elbette cayır cayır. Kur’an-ı
Kerim’deki kıyamet habercisi ayetlerden birinde, cehennem ateşinin
taşlardan ve insanlardan olan yakıtından bahsetmiştir Allah’ımız. Ki
bugün içinde yaşadığımız leş şehirlerin nasıl bir cehennem provasına
dâhil olduklarını buyurun siz düşünün. Çünkü ben, şu altından çalıp
üstüne üstlük diktiğiniz şehirlerin yine bu sebeple başınıza geçirilme
ihtimalini, Allah’ın bunu geçmişte hep yaptığını, zaten, bildiğim için
halimden memnunum iri şükürler olsun. Hem benim işim cehennem
provanızın ebedi konuklarından biri olmak değil, kıyamet provasını
organize etmektir. Bütün insanları büyük hac sonrasında bir araya
toplayıp aynı anda bir Allah’a tapınmalarını sağlayabilmek için İnsan
Cumhuriyeti’ni ilan etmektir benim işim. Çünkü Allah’a kavuşmanın
başka bir yolunu bulamadım.
Ey Allah’ımızın mülkünde hüküm veren emirleri!
En modern ve pek post modern yöntem ve taktiklerle değişik
kisvelere bürünmüş olarak yapılmaya devam edilen haçlı seferlerini
bitirmemize çok az kaldı. Az kaldı, diyorum çünkü kendisini tanrının
evlatları zannedenler, daha kötüsü bunları doğru yoldan çıkarmaya
uğraşanlar, hem; davranışlar ve teknoloji ve ruh hem de memleketler
bazında “her şeyi”, tüm insanlığı hepten ele geçirmiş, hem de; içinde
yaşadığımız dünyayı kötülüğe boğup zalimleştirmişlerdir. Tüketim
faktörünün garantörü olan fatura sistemini aylık uygulamadan yıllık
uygulamaya geçirebildik. Bu sayede insanı, tüketen çünkü tüketmek
zorunda bırakılan bir varlık olmaktan biraz da olsa uzaklaştırabildik
fakat yapmamız gerekenler elbette bitmedi.
Sözlerimi ve uyarılarımı dikkatle dinleyin! Putlara da gelecek
konumuz. Zamanı da durduracağız, zamanı gelince! Ne sandınız!
Hz. Muhammed’in ve Hz. Musa’nın ve Hz. Süleyman’ın ve Hz.
İsa’nın ve bütün peygamberlerin dinini ayağa düşürmeye ve ayaklar
ARKIN ÇALAPALA .
253
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

altına sermeye, toprak-vergi-işgücü sahibi olabilmek için bu ilk dinin


insanca teorilerini kullanmaya sakın kalkışmayın! Bütün uzuvlarınızı
keserim, canınızı ve başınızı öylece bırakırım, bilincinizi bilinmeyene
sabitlerim, benden söylemesi bak. Bizim dinimiz iyiliğin yayılmasını
sağlamak ve hakkın tecellisini birebir yaşayabilmek içindir. İslam’ı
siyasete “alet” etmeyin! Bizim dinimiz bireyi güzelleştirip ve yüceltip
toplumları birleştirmeyi hedefler hep. Bugünkü davranış ve teorilere
baktığınızda bunun tam tersini göreceksiniz. Önce canım toplumları
birleştirip sonra bireyi, insanı yüceltebilseydik, zaten din denen şeye
gerek kalmazdı. İçinde bulunduğumuz zavallı sistemin oluşmasının
temel sebebi de budur. Kendisini gerçekleştirememiş ve üretememiş
bireylerin bir araya gelip “biz toplumuz” demeye kalkması ve diyor
olması, bu bireylerin doğru yolu bulmalarına değil, aksine kötülüğün,
bu eksik bireylerin hayatlarına daha hızlı yayılmasına ve onları bir
hızla mahvetmesine sebep olmaktadır.
Siz yine de kimseyi zorlamayın! Çünkü bizim ilkson dinimizde
zorlama yoktur, olamaz da zaten. Bırakınız, isteyen istediğini yapsın!
Çünkü ancak bu sayede çeşitlilik tamamlanmış olur ve yeni yeni şehir
oluşumları bu sayede tüm şehirlerinizin temel dinamiklerine katkıda
bulunur. Yine söylüyorum bak, bırakın, isteyen istediğini yapsın! İçki
içenler içsin, zina edenler “et”sin, günah işleyenler işlesinler! Böylece
ortak zaman hızlanacak ve gerçek daha çabuk anlaşılacak, daha kolay
gün yüzüne çıkacaktır. Fakat bu insanları şehirlerinizden uzak tutun!
Gitsinler, kendi pislik şehirlerini kursunlar! Mademki o ucuz ve ufak
beyinlerinde üretebildikleri saçma sapan, cins özgürlük fikirlerini ve
insan hakları dedikleri zalimliği, cahilliği savunuyorlar, bizim canım
şehirlerimizi mahvetmekten vaz geçip hazıra konmayı bıraksınlar ve
gidip, çalışıp kendi medeniyetlerini üretsinler!
Bu 999 şehirlik pilot uygulamanın mutlak sonunda göreceğiz
bakalım; hangi şehirler veyahut hangi yönetim biçimi ve hangi din en
güvenilir, en insancıl olanmış. Ki aklı olan anlar; zalim değil âlim olan,
Allah’ı bilip sevenler yaratıcıyı her zaman anlar, tanır bulur yaşarlar.
Böyle muazzam bir yaratma biçimi nasıl olur da hor görülür, neden
göz ardı edilir, onu ben bilemem, Allah bilir.
Ama aklı başında olanlar asla bu hataya düşmezler.
Ey cahillerin zalimliği ki zulmünden kurtulup âlimin ilminden
faydalananlar! Bundan böyle, henüz bir sayfa kadar önce akıbetini
anlattığım putlara tapınmak, zaten daha önceleri de “oldukça” açıkça
ARKIN ÇALAPALA .
254
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

belirtildiği gibi, hem haram, hem aptalca hem de akla yatkın olmadığı
için, hem kötülüğü hem de pek büyük günahları ürettiği için, dikkatle
eğitim verilmesi gereken bir konu olup mutlaka yasaklanmalı ve yok
edilmelidir. Zira tüm heykeller putsa, heykeltıraşlar da putperest ilan
edilmelidir. Tarih bilincine sahip olmanın yolu “al oraya ver buraya”
heykel dikmekten geçmez, heykelini diktiğimiz şeylerin etken olma
faktörlerini öğrenip unutmamaktan geçer. Böyle biline!
Rızık verip razı olduğu ve de razı olup rızık verdiği kullarının,
canını zaten alıp, azapla ve gazapla süsleyip işaretlediği taş ve putlara
taptığını görmek ve bilmek, eminim yüce Allah’ımızı kızdırıyordur.
Fakat O öyle merhametli bir Allah’tır ki, yine de bizim boş başımıza
belalar örüp tufanlar yollamıyor. Öyleyse yüceler yücesi Allah’ımızın
sevgili peygamberimize bildirdiği “kıyametin yakın olması gerekir”
hakikatinden yola çıkarak yapacağımız kıyamet provasında, Kur’an-ı
Kerim’i Arapça aslından okumaları için bütün iyi sanatçılardan talep
toplamaya başlayınız.
İnsanlara Kur’an-ı Kerim’i “ezber etme” yöntemlerini yayınız
ve bu işi kolaylaştırınız. Kolaylaştırma meselesini ise kendi dillerinde
sade çeviriler ile Arapça aslı arasındaki renkler ve de ritimler, sesler
aracılığı ile ilişkiler üreterek tamamına erdiriniz. Bu konudaki her
türlü ilim, teori ve bilimsel tezleri, gerekirse çok yüksek telif hakları
ve bedeller ödeyeceğinizi ilan ederek vakit kaybetmeden toplayınız.
Unutmayınız ki vakit nakittir çünkü Allah bize onu peşinen vermiştir.
Sizlere yolladığımız teknik, politik ve bürokratik tüm üretim
ve tüketim detaylarını da, “artık elinizde” mevcut bulunan manyetik
“ak akçe” tartma makinalarını hızla çoğaltıp iyi ticaret işlerinize dâhil
ederken kullanınız. Bundan böyle, çok yakın bir zamanda, her türlü
bilgiyi “translate yöntemiyle transfer” edebilen transister kıvamında
yollayacağımız ak akçeler yani süper paralar haricinde para kullanan
olursa, hiç acımam kellesini alırım. Bilesiniz! Bundan böyle Allah’ın
mülkünde Allah’ın kullarından vergi almak da yasaktır. Bahsi geçen o
manyetik ak akçeler, her türlü işlenmiş bilgiyi birbirine dönüştürüp
değerlendirebildiği için, kim değişik zaman dilimlerinde “ne tür” işler
yaptıysa ve ne gibi faydalar, iyilikler ürettiyse, hepsi takip edilmiş ve
kayda geçilmiş olacağı için, bedelleri bu paralar sayesinde kolaylıkla
ödenecek ve hiç kimsenin hakkı hiç kimsede kalmayacaktır. Sakın ola
unutmayın; Hristiyan da, Yahudi de, Budist de, Müslüman da; tüm
insanlar Allah’ın yarattığı kendi kullarıdır. Ve hepsi kardeşlerimizdir.

ARKIN ÇALAPALA .
255
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Tekrar söylüyorum ki bu sizin için “risk” demektir, insanların


herhangi birinden yani Allah’ın kullarından Allah’ın mülkünde vergi
almak yasaktır. Fakat elbette ki “isteyen isteyene” yahut da istediğine
istediğini verebilir, satabilir yahut da hediye edebilir. Daha önemlisi,
insan insana her şeyi emanet edebilir. Kim ki emanete hıyanet eder,
onlar, bizi aldatan bizden değildir, söyleminde bahsi geçen pislikler
oldukları için bizim toplumlarımız ile ilişkilerinin hızla kesilmesinde
mutlak fayda vardır. Bizim toplumlarımızda, her ülkenin toplu nüfus
kayıtlarında Aile Sıra No’su bulunmaktadır. Eğer “dünyanın en güzel
kızını veya kadınını arıyoruz” diyecekseniz, bu bilgiyle büyük paralar
kazanacağınız yerler en kalabalık, en sesli ve en çok güzelliğin olduğu
yerlerdir. Google, Youtube suret videoları üzerinden tıklama başına
para almak bu kadar kolay, evet. Geçtik. Unutmadan, İnstagram İnsan
Cumhuriyeti’nin ilk yasama organıdır. Youtube ilk yürütme organıdır
ve Facebook ilk yargı organıdır. Parlamentolarımızın tümü Whatsup
grupları aracılığıyla organik bir bağ içerisindedir Human Republica
9.9.8∞ . █ bu dev asa organizmayı tasarlar ve bütünleştirir.
Şehirlerinizdeki insanlara şunu hızla ezberletmeniz ricamdır:
Altınlarının, tapularının, mallarının, hayvanları ve değerli eşyalarının
hepsinin sahibi ancak ve sadece Allah’tır. Öyleyse sizlere, şehirlerin
ve devletlerin başında olup İnsan Cumhuriyeti’ne dâhil olmuş aklı
başında insanların yöneticilerine, Allah’ın emirlerine, Allah’ın emir
kullarına, sahip olduklarının “en az” “kırkta birini” sadaka veya zekât
olarak, ak akçe yapısalı üzerinden, haftada, ayda ya da üç ayda bir
değil yalnızca “yılda bir defa” olmak üzere teslim etsinler ki sizler de
onları ihtiyaç sahipleri arasında adaletle ve ölçüyü, tartıyı bozmadan,
kaçırmadan taksim edebiliniz. Ölçüyü kaçıranlar abdest alıp namaz
kılmaya başlasınlar. Oruç da tutsunlar çünkü çok borç yiğidin kamçısı
değil gönülden oruç yiğidin kamçısıdır. Zamanı geldiğinde, büyük hac
esnasında hepinizi Mekke’de ve Medine’de ağırlarken ve Kudüs’te
selamlarken, ne demek istediğimizi gayet iyi anlamış olacaksınız. Ey
Allah’ın Emirleri! Sırası gelince de inşallah Medine’de helalleşeceğiz
sizlerle ve hepinizi İstanbul ve Paris’e ve Şiraz’a, Roma’ya, Vatikan’a,
Berlin’e, Tahran’a, Londra’ya ve Tokyo’ya, New York’a ve Allah’ın tüm
şehirlerine aşkla, sevgiyle ve imanla uğurlayacağız.
Siz yeter ki sabırlı olun ve şu cahil insan katili otomobillerdeki
“çarpışma etkilerinin ölümcül sonuçlarını” en aza indirgeyebilmemiz
için, otomobillerdeki tüm lastik ve “sert kaporta” aksamını, plastik ve

ARKIN ÇALAPALA .
256
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

süspansiyon teknolojilerinin aşırı süper hidrolik ve adil kullanımları


aracılığıyla sağlamlaştırmanın ve bu akli yollarla kazaları azaltmanın
çarelerini arayıp bildirmeye, sakince rapor etmeye devam edin. Allah
sizlerden razı olsun! Âmin!
Köy ve kasaba enstitülerini atıl bina ve yapılarda hemen aktif
edin fakat ilk-orta-lise ve benzeri tüm okulların bu enstitülerle iç içe,
mutlaka yakın, yan yana olması gerektiğini unutmayın. Milli ve yerel
istihbarat teşkilatlarının sizlere kati surette bağlanması durumunun
faydaları açık, net ve raporlarla da sabit olduğu için, imar-iskân-tapu
daireleri de sizlere bağlanmıştır. Büyük bir titizlikle, bu dairelerdeki
tüm kayıtların akışlarını gözden geçirin, hep yapılan hileleri tek tek
ortaya çıkarın ki hem sizler hem de bizler “gerçek hak sahibi” olan
halka, çalınmış sokakları ve parkları başta olmak üzere tüm haklarını
gerisin geriye iade edebilelim. Çünkü her insan Allah’ın yeryüzündeki
halifesidir. Ve Allah’ın öz halifesinden çalan, aslında bizzat Allah’tan
çalıyor demektir. Siz sakın o cahillerden olmayın!
Tapu kayıtlarına binaen Allah’ın bu meselelerdeki hükümleri
Kur’an’ı Kerim’de mevcuttur. Yanlış miras hükümlerini veren, vermiş
olanları ve hâlihazırda yapanları, bu hükümleri yasalaştıran veyahut
kanunlaştıranları tek tek bulun ve sorgulayın! Onlar da şu soyu cahil
zalimlerden olmalılar ki Allah’ın bize hükümlerini dahası kanunlarını
bozmaya kalkmışlar. Allah miras emreder çünkü ancak miras hukuku
sayesinde kimin kiminle akraba olduğu, kimin hangi soydan geldiği
gibi bilgiler, yani soy kütüğü bilgileri kayıt altına alınmaktadır. Aile
sıra numaraları ise cumhuriyetlerimizi kuran ailelerin sıralamadaki
yerlerini şehirlerimize göre ispatlamaya yöneliktir. Allah hem bu gibi
yüzlerce yüzden mirası emreder, hem de eğer çok gerekirse insanlar
mallarını birleştirsin, sözüm ona tapularını birleştirsin ve adaletsiz
hatta zalim yöneticilerden rahatlıkla ve kolaylıkla kurtulabilsin diye.
Yüce Allah mirası da tıpkı diğer hüküm ve kanunlarında olduğu gibi,
hak yiyelim diye değil birlik ve dirlik içinde, bir arada kalmaya devam
edebilelim diye buyurmuş ve emretmiştir. Akıllı olsanıza! İnsanların,
gerçekten insan olanların hepsi tapularını birleştirince, insanlara ait
görünmeyen tapuların tümü insan olmayan ve olamayan soysuzlara
ait sayılır. Kapiş? Ne oldu? Yer mi bulamadınız koca dünyada? Biz size
demedik mi “Adalet mülkün temelidir ve mülk Allah’ındır.”? Mahşer
gününde Allah “Benim öz mülkümü neden tapu kayıtlarıyla üzerinize

ARKIN ÇALAPALA .
257
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

geçirdiniz?” diye sorunca nasıl bir cevap vereceksiniz ha? Nasıl cevap
vereceğiz? Nasıl? Deyin bakalım!
Ey Yüceler Yücesi Allah’ın Emirleri! İşte, Allah’ın mülkünde,
Allah’ın malını Allah’tan çalmaya kalkanlar ve bunun için her türlü
entrikayı çeviren ve her türlü kötü enstrümanı kullanan, her türden
rüşveti veren soysuzlar var ya, işte onlar biraz olsun utanmazlar, o
cahil ve zalim olduğu için hızla zavallılaşanlar, yedi kat göklerin ve
azametli Arş’ın Rabbini anlayamazlar ki bilemezler. Kimdir yedi kat
göklerin Rabbi? Azametli Arş’ın Rabbi kimdir? Allah’tır. Rahman ve
Rahim olan Allah’tır. İşte onlar Allah’tan da korkmayan zalimlerdir.
Sakın unutmayın! Unutturmayın! Allah’tan korkmayan kuldan nasıl
korksun? Allah’ı sevmeyen kullarını nasıl sevsin?
Ey Allah’ın Emirleri!
Zalimin zulmü varsa âlimin Allah’ı var.
O Allah’ın mülkünde, sırf ilim öğrenmek için hiç bilmedikleri
şehirlere taşınan veyahut o şehirleri yurt edinmeye kalkıp doğru yolu
şaşıran gençleri ve göçen yahut göç etmek zorunda kalan, bırakılmış
insanları kendi memleketleri dâhilinde tutmak için güzel yaşatmanın
çarelerini çokça bulun ki ahlakları, sağlıkları, soyları ve de refleksleri
bozulmasın. Tüm bunların yanında mutlak zina oranlarını düşürecek
en değerli iki şeyin “anne baba sevgisi” ve “Allah korkusu” olduğunu
da sakın es geçmeyin, ihmal etmeyin! Bu insanlar, içinde yaşadıkları
kalabalık şehirlerin bütün dinamikleri “Allah’ı unutturmaya yönelik”
çalıştığı, aktığı için insani değerlerini yitirmek zorunda kalıyorlar hep
veya bir hızla yitirmek zorunda bırakılıyorlar. Eğer ki “köy” ve kasaba
enstitülerini bir an evvel geliştirip yaygınlaştırabilirsek, yeri, zamanı
geldiğinde bu süper enstitülerle şehirlerdeki bütün insanlara Allah’ı
hatırlatacağız inşallah. Âmin!
Anlamayacak gibisiniz fakat ben sizlere güveniyorum. Allah
Enam Suresi 4ncü ayetinde diyor ki; “Onlara Rablerinin ayetlerinden
hiçbir ayet gelmez ki ondan yüz çevirmesinler.” Anlamadınız, tekrar
işte, anlam adınız. Anlamayacak gibiydiniz oysa. 8 inci ayet de çok iyi
sevgili din kardeşlerim. Allah diyecek ki kıyamet kopunca: “Nerede
ilah olduklarını iddia ettiğiniz ortaklarınız? Kimlere diyecek? Allah’a
ortak koşanlara. Neyse, bu bilgiyi özümsedikten sonra gülümseyin ve
de şu bilgiye takılın! Kıyamet günü dağların yerleri dümdüz olacağına
göre, yolların ve bölünmüş yolların ve toprak olmayan her türlü düz

ARKIN ÇALAPALA .
258
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yolun alanının toplamının yeryüzünün yüzölçümüne oranı, “mutlak”


olarak “kıyametin kopmuşluk yüzdesi”ni verecektir. Aynen!
Konuları kaynatmayalım! Ayrıca tüm bu köy, kent ve kasaba
enstitüleri, imece usulü doğal üretimler sayesinde herkesin üretime
katılımını da daha kolay ve yaygın hale getirecektir. Sizler, bu organik
üretimler aracılığıyla gelenekler ve göreneklerin yeniden ve sonsuza
kadar canlanmasına vesile olunuz ki sonsuzluğun bilgisinin de Allah
katında bulunduğunun farkında olarak yola devam ediniz.
Namus oyunları çevirdiği için sözüm “ona” kahpe diye anılan
felek’in zina çemberini daraltmanın yollarından biri, gözü ve kulağı
bozan, özellikle yavaş yavaş bozan, yani alıştıra alıştıra bozan, farklı
algı hileleri ve duyu oyunlarıyla bozan tüm televizyon ve radyo ve
medya kanallarını, kuracağınız merkezi ceza sistemleri ve oylamalar
ile kamusal hizmete yöneltip eğitim amaçlı haber ve hizmet sunmak
yoluyla cezaları kesmektir. Şu var: Çoklu nesne cümlelerinde gerçek
nesnenin özneye gizlenmesi sanatı dâhilinde, kısacası çünkü ancak
böylelikle, yani bu davranış modellemesi ve buna benzer uygulama
biçimleri sayesinde, tüm insanlar soylu demokrasi fikri gerçekliğinin
yalnızca cumhuriyet rejimi etrafında “mutlak” olarak çalışabildiğini
anlayıp tecrübe edebilirler.
Ey Allah’ın emir ve kulları!
Emir demiri kesmez, demir testeresi demiri keser. Bu yüzden
çöllerdeki bahtsız bedeviler misali atasözü taşımayı veya ata sözü
taşıtmayı yani ata sözü vermeyi sonbahara, çölde ve kurak yerlerdeki
kumları ve toprakları taşıyıp sahil ve ev yapmayı ise kış mevsimine
bırakın da şu müjdeli ve hayırlı haberi herkese yayın zira bazı mesele
ve problemler vardır, çözümleri basit olsa dahi devam ederler, bazen
de mesele ve problemlerin çoğu bir dörtlükle biterler.
Duyduk Duymadık Demeyin!
İnanmayan İnsana Sırrınızı Vermeyin!
Cuma Günleri Resmi Tatil İlan Edilmiştir!
Artık Dört Gün Çalışın Ve üç Gün Rahat Edin!
Düşündük, İnsan Cumhuriyeti’ndeki tüm sakin vatandaşların
oylamasına sunup bildik ve dedik ki; Cuma günlerini de hafta sonu
tatiline dâhil edelim ki insanlar daha az yorulup daha çok dinlensin,
daha çok ibadet etsin, daha çok ilim öğrensin, daha fazla memleket

ARKIN ÇALAPALA .
259
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

gezip yeryüzünün hallerini bilsin. Bu sayede tüm ulaştırma ve turizm


sektörleri canlansın, ticaretlerin hacimleri genişlesin, milletlerimizin
devletlerinin cari açıkları bitsin, fakir fukara sevinsin. Hem bu sırada
şehirlerin nüfusları, ilçe ve köy konaklamaları sayesinde homojenize
edilmiş olur, fena mı? Tüketim istatistiklerimizdeki bütün oranlar
daha sağlıklı hale gelir. Arkadaşlıklarımız kuvvetlenir. Samimiyet ve
güven dolu ilişkilerle güçlenen bünyelerimiz paralelinde kötü sağlık
giderleri azalır. Alışveriş hastalıkları da şehirlerde azalırken, köy ve
kasaba gibi yerlerde artar ve böylelikle orta sınıflar güçlenir. Zaman
fazlalığından kaynaklanan hızlı bilgi paylaşma ve ilim öğrenme gibi
konulardaki istatistikler de yükselişe geçer. Yüksek lisans ve doktora
tezlerini hazırlamak için vakit bulamayan insanlarımızın da keyifleri
yerine gelir ve akademik yayın sayılarımız artar. Böylelikle de patent
sayısındaki hakiki artışları görürüz. İcat sayımız ve teknolojik marka
üretim kapasitelerimiz de buna bağlı olarak artacaktır, her türlü. Bu
sayede de üretimlerin kalitesi artar. Bütün bunların dışında ve bütün
bunlardan çok daha önemlisi, namaz kılanların ve kılınan namazların
sayılarındaki artış olacaktır. Hoşsohbet, hoşgörü ve muhabbetlerin
artacağı da garanti. İşte tüm bu sebep sonuç ilişkilerini aynen böyle
anlayın ve anlatın ki topraklarımızı daha yaşanılası cennetlere ve
belediyelerimizi daha mükemmel müesseselere dönüştürebilelim.
Allah rızası için bütün insanları bilgilendirin!
Ey Allah’ın Emirleri!
“Kapitalist düzenden kurtulmak istiyorsanız, bunun tek yolu
uyuşturucuyu serbest bırakmaktır çünkü sigara, ilaç, içki ve kumar,
zina, çikolata, alışveriş ve benzer merkezlerin pratikleri etrafında
kurulmuş kapitalist düzenin bu gibi “ilişkili” öğeleri uyuşturucunun
yasaklanması ana temeli üzerine kurulmuştur.” demeden önce veya
sonra, hiç fark etmez çünkü ben sadece yüceler yücesi O Allah’tan
başka kimseden ve hiçbir şeyden korkmam. Halkın cebinden çıkıyor
olmasına rağmen bazı belediyelerdeki bazı soysuzlara yıllardır, on
yıllardır belki de yüzyıllardır haksız kazanç kapısı aralayan paraların,
malların yahut da değerli her şeyin gerisin geriye alınım ve kazanım
sürecini ivedilikle başlatın! İşgal gelirleri, tüm otopark gelirleri, kira
gelirleri, kısacası tüm gelirler neden kimlerin ceplerine hangi yollarla
girmiş, tek tek soruşturun. Siz hep metin olun! Biz bankacılıkla ilgili
denetleme kurullarının tümündeki hesap hareket verilerini, telefon
ve internet istihbarat sistemleriyle birlikte “düz eşleştirmeli” olarak

ARKIN ÇALAPALA .
260
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

okuyup dolandırıcı avcılığı yapan yazılımı bitirmek üzereyiz. Siz


sabırlı olun! Siz sadece O Allah’ın rızası için, tüm haklarınızı, ilminizi,
varınızı ve yoğunuzu insanlara hizmet etmek ve kötülükleri bitirip
iyilikleri yaymak için kullanın ki Allah, olanı da olmayanı da görüp
bilen O Allah, hepinizden razı olur inşallah! Âmin!
UltramegahiperaktifsüperHD şekil ses kaydediciler kargo ve
kargalara verildi. Bunların montajlarını “metrekareye düşen suç öz
ağırlıklarına dikkat ederek” yapın ki suçluları ya da günahkârları da
eylemleri öncesinde bilebilelim ve suçu engelleyici, günahı yok edici
tedbirlerimizi geliştirebilelim. Hiçbir günah işlemeyenleri ve hiç suç
işlemeyenleri bir bir tespit edip onlara maaş bağlayın! Onları adeta
birer “halife” misali yetiştirmeye özen gösterin. Sadece onları değil,
tüm dünya çocuklarını birer halife misali yetiştirmeye özen gösterin!
Tüm insanların “bir halife gibi davranıp” yaşadığı o güne gelmeden
Allah’ımıza kavuşamayacağımız ihtimaliyle süslü fikir bizim de
aklımızda lakin siz yine de çocukların, bu süslü fikrin hesabındaki
kontrolsüz eleman değil yüksek etkili çılgın çarpanlar olduğuna dair
gerçekliği buyurun buradan yakın! Yine ses kaydetme konusunun bir
diğer başlığı olan “ses hastalığı” sahiplerine de çok yoğun bir dikkat
içinde, özenle davranın. Sakın o insanlara bağırıp çağırmayın çünkü
onların kulakları kalpleriyle “aynı ritim ışığında” çalıştığı için, bu ve
buna benzer zulümleriniz yüceler yücesi Allah’ımızı kızdırabilir. Bazı
suçluların suçlu olmalarının en temel sebepleri de bu konu etrafında
toplandığı için, insan sorgulama ve muayene süreçlerinin hiçbirinde
suçluların hiçbirine bağırıp çağırmayın, onlara, sakın, diyeyim, eziyet
veya işkence etmeyin! Haddinizi bilin! Durum veya şartlar ne olursa
olsun, Allah’ın kullarına eziyet veya işkence etmek kimsenin haddine
değildir. Ses hastalığı olanlar zaten bu pis, amansız hastalık yüzünden
suça bulaşmış veya bulaştırılmış olabilirler. Bir de siz edip üstlerine
varmayın. Ayrıca bu türden insanlara ve halife karakterli kişilere ki
özellikle gençlere, tüm sahalara ve statlara ve salon maçlarına ve
organizasyonlarına giriş çıkışları hatta tüm seyahatleri ücretsiz hale
getirin. Sebebini sormayın! Dediklerimi aynen yapın!
Seratonin salgılamayı ayarlayabilen veyahut kahkaha atmayı
kolaylaştıran hapların eczanelerde reçetesiz satılmaları mevzuu, bu
mektubum elinize geçtikten sonraki günün birinci sabah namazının
ardından, 77 saat içinde oylamaya sunulacak. Akıllı olun! Siz sakın ola
suç işlemeyin! Dahası, insanları suçlara teşvik eden öğelerin hepsinin

ARKIN ÇALAPALA .
261
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

iğrenç alt metinlerinde yatan “bulaşıcı algı” hastalıklarını toplumlara


bulaştıran eylem ve kanunların açıklarını arayın! Allah yardımcınız
olsun! Âmin!
Evlilik programları, doğa ve sanat yerine cinsellik ve şiddet
içeren ve bu yollarla fitne fesat üretip öğreten cacık, sığ diziler, İnsan
Parlamentosu Başkanı Hümani’nin cinler ve şeytanlarla ilgili teorisi
Maskeli Balo altyapılı ve kötü emelli programlar, Allah izin verirse
onu da çok yakında deşifre edeceğiz, silahlı şakalar, pornografik ve
erotik bilgilerle yüklü şakalar ve diğer tehlikeli şaka gösterimleri ve
özendirmesi yapan her tür programlar, toplumun huzurunu kaçırıp
endişesini artırmaya, böylelikle seçimlerdeki oylamaları etkilemeye
yönelik aşüfte bir eylem dâhilinde ölüm ve şiddet haberleri sunan
televizyonlar… Biz tüm bunların icabına hızla bakıyoruz. Siz yeter ki
şehirlerinizin moda algılarını ultrabariz biçimlerde ürettiği için insan
davranışlarını sürekli olarak modelleyebilen mimari akışları ve tarihi
dokuları güzelleştirmeye ki sadeleştirmeye çabalayın. Toz! Dut! Para!
Çöp! Uyuşturucu! Silah! Silgi! Haram! Bu dandik yediliyi reflekslerine
pelesenk eden tüm inşaat şirketlerini, hırsız belediyeleri ve de kamu
kurumlarını sıkı denetim ve yönetimler altında tutun. Gerekirse spor
salonlarını ve üye kayıtlarını dahi tek tek inceletin, inciğine cimciğine
yani her şeylerine varana kadar araştırın, soruşturun!
Pek ama pek yakında “Üretimlerde Demokrasi” gerçekten de
“tarihte ilk defa” devreye girecek. Pek yakın bir gelecekte, dünyanın
tüm şirketleri dünyanın tüm insanlarına arz edilecek. Halka arzların
neden” yüzde yüz” olması gerektiğini ve Annual Report trafiğinin ne
denli önemli olduğunu size yolladığımız bütün o belgeler ve raporlar
ışığında anlayın ve anlatın da anlatın. Ha, bu arada, internet servis
sağlayıcılarının ve şebekelerinin bakımlarını, uydu alıcılarının bilgiyi
dağıtımlarını ve insan telefonu akıllı tamir bakım ağının mükemmel
işletimini, aman diyeyim, sakın ihmal etmeyin! İnternet aboneliği için
harcadığınız paraları, oturduğunuz mahallelerde ve sitelerde “ortak
internet noktaları” anlaşması yaparak geri kazanabilirsiniz. Aynı şey
su, elektrik, doğalgaz faturalarına geçmişte ödediğiniz paraları geri
kazanmanız için de geçerli aslında fakat mekân tasarımlarınız bozuk
olduğu müddetçe bu dediklerimi başarmanız imkânsız.
Çok yakında standart olarak seri üretilip kullanımları dünya
genelinde mutlak şart koşulacak olan basketbol, voleybol, futbol gibi
sporların topları ve ilgili yahut benzer her türden alet edevat elinize

ARKIN ÇALAPALA .
262
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ulaşacak. Pota, kale, zemin, giysi gibi faktörlerle bu toplar arasındaki


manyetik çekim hilelerini araştırmayı ve rapor etmeyi unutmayın!
Ses kayıtlarını delil olarak kabul etmeyen zavallı milletlerin
sözlerinin değeri her an düşer. Bu gerçeklikle birlikte sesin, rüzgârın
yolculuğu üzerinden bünyemizi bozan büyük binalar dikerken halkın
yollarını ve sokaklarını, şahane kulak özgürlüğünü ve değişik türden
manzaralarını, söz ve göz oryantasyonlarını önce yavaş yavaş bozup
sonra da yok eden veya çalan herkesten hesap sorun! “Geriye Doğru
Hak İşletim Kanunu” ile her insanın yaşam alan ve merkezlerini daha
sağlıklı ve güvenilir kılın! Ancak bu sayede ilgili tüm sektörlerdeki
faiz işleten mekanizmalar bozulacak ve yok edilebilir hale gelecektir.
İnsanlara, tanrısal canlarını emanet ettikleri kimseleri seçme
kabiliyetlerini geliştirmenin yollarını tek tek öğretin. Bunun için size
gönderdiğimiz müzikli defterleri farklı desen ve modellerle çoğaltıp
yaygınlaştırın. Yine, numune gönderdiğimiz “şapka kulaklıkları” ve
“elektrikli kıyafetleri” de bu yolla insanlara ulaştırın.
Halka hakkı iade edin! Halkın hakkını bir şekilde çalıp üstüne
bir de çırpanlara ise bedeli neyse ödetin. Ey Allah’ın Emirleri! Ayakta
uyumayı bırakıp bir an evvel; naif ve organik toplumlar üretmeye
başlayın! Unutmayın, dansözler dans ederler, emirler önce uygulanır
sonra duygulanır. Şimdi pür dikkat dinlemeye başlayın! Çok önemli
şeyler anlatacağım artık. Kime diyorum? Alo!
Ben Harabi. Humani’nin, Paris’in, Lady Di’nin, Gözleri Güneş
Güzel’in, Cansu Canan’ın ve Akın Şahin’in dava arkadaşı. Bütün insani
olduğunu sandığınız teorileri ve gerçeklikleri yakıp, yıkıp ünlerinden
ve küllerinden sade fakat ince bir çizgi ve nokta…
Kendi işçisini, kendi memurunu, polisini, bekçisini, başkanını
ve vekillerini kendi seçen ve kendi oluş problemlerini kendisi çözen
toplumlar üretmedikçe, güvenli ve mutlu ve barış dolu bir dünya tesis
edemeyiz. Özgürlükçü olmadan, demokratik olmadan, cumhuriyetçi
olmadan, hepsinden önemlisi adil ve kalkınmacı olmadan, sosyoloji
ilmine tam anlamıyla vakıf olmadan ve diğer tüm ilimlerden gerektiği
kadarıyla faydalanmadan hiçbir insani yere varamayız. Jeoloji, cebir,
antropoloji, kimya, biyoloji, fizik, müzik, edebiyat, teknoloji ve bunlar
gibi onlarca ilmin ve bilimin uygulamalı örneklerini ve çalışmalarını
toplumların içine yaymadan, ne şu hastalıkları tedavi edebiliriz ne de
tarih yazabiliriz. Bu yüzden tekrar ediyorum: “kendi orijinal tarihiyle

ARKIN ÇALAPALA .
263
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

birleşebildiği için” kendi tarihini kendisi yazabilir hale gelen organik


toplumlar üretmeliyiz. Ancak bu sayede yeryüzünün tamamında iyi
ve kardeşçe yaşayabilmemiz mümkün olacaktır.
Taşeron işçi, memur ve fason üretim konuları da dâhil, hangi
suçu nereden referansla kimin, nerede, ne zaman, kimlerle bir olup
işlediğini inceleyiniz. Bütün suçların açılımları, tüm bu suçlarla ilgili
ve ilişkili yasaların “nerede” “ne zaman” “kimler” tarafından yazılıp
yapıldığı ve yasalaştırıldığı gayet nettir, oldukça belirgindir ve tüm
zamanlarda kayıt altına alınmıştır. Geçmiş de dâhil olmak üzere, sade
dünyanın her yerinde, hakkı yenilen tüm insanlar önce mahallî, yerel
mahkemelere, sonra usulünce dünya çapında, küresel mahkemelere
başvurmalıdır. Adalet ancak böyle tesis edilebilir.
Ey Allah’ın Emir Kulları! Sakın unutmayın, geçmişte de küçük
ülkeler veya büyük şehir devletleri kurulmuştur fakat bunlar asla tek
“bir devletin çatısı altında” birleştirilememiştir. Bunun sebebi, böyle
bir “politik organizasyona” asla ihtiyaç duyulmaması gibi veya bunun
istenilmiyor olması değil, hep aynı devletin çatısı altında yönetilmeye
çalışılan toplumların “merkezi” bir devlet tarafından idare edilmeye
çalışılmasıdır. Eğer ki amaç ve ülkü bütünlüğü sağlanırsa, demokrasi,
cumhuriyet gibi mutlak fikirler yahut sağlık, eğitim gibi figürler yeri
geldiğinde lokal yeri geldiğinde de “en global” olarak işletilir ve akılcı
oylamaların eşliğinde uygulamaya sokulursa, dünya üzerindeki tüm
devletlerin ve şehirlerin ve de toprakların, bütün insanların tek bir
devletin çatısı altında birleştirilmesi gayet basittir. Bizim sırtımızı
dayadığımız gerçeklik “hem bu” olması “hem de bu yüzden” olması
sebebiyle oldukça değerlidir. Biliyorum, yine anlamadınız. Uğraştınız
ama anlayamadınız. Olsun.
En nihayetinde hâkimlerin Âlim’i ve âlimlerin Hâkim’i olan
yüce Allah’ımız, en âlim hâkimlerin dahi “tek” Hâkim’idir ve hakkıyla
hüküm verip hesap görücü olarak Allah yeter. Çünkü O haktır. Tekrar
edeyim: Çünkü O haktır.
İnsanlara çocukları ve evlatları veya yaşlıları üzerinden baskı
yapıp, eziyetler edip kendilerini tehdit altında hissetmelerine sebep
olan herkesi ve her meseleyi daha da dikkatli inceleyin ve irdeleyin.
Diğer emanete yaptığımız gibi, bu emanete de hıyanet eder kıymetini
bilmezsek, zalimlerden ve de cahillerden sayılırız ve Allah bunun da
hesabını er geç sorar. İçki içilen restoranları, birahaneleri, barları ve
diskotekleri, hatta festivalleri dahi şehir halklarının oylamayla karar
ARKIN ÇALAPALA .
264
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

verip rıza gösterdiği mahalle ve mekânlarda serbest bırakın. Cahiller


gidip ne halt ederse etsinler, ilişmeyin, karışmayın. Çünkü ancak bu
sayede “yaptıkları yanlışları anlamaları” sürecini hızlandırabiliriz.
Fakat bu arada, değişik sosyal ve medyatik yöntemler de kullanmak
şartıyla, arkadaşları ve sevdiklerinin de aracılığıyla, onlara hakikati
öğretmeyi ve yanlış yollardan sapıp doğru yola girmeyi öğrenmeyi
bilmeyi ezberletmeyi de sakın ola ihmal etmeyin. Siz tedbirinizi alın,
Allah takdir eder nasılsa. Allah yardımcınız olsun! Âmin!
Daha fazla para kazanmak için namussuzluk üretenler ve bu
duruma gizlice izin verenler hakiki namussuzlardır. Mesela bazıları,
inşaatların altında otopark tasarlayıp binalara ikinci hatta üçüncü
giriş kapıları üretmişler ve bu sayede de “giren çıkanlar belli değil”
oyununu tezgâhlayıp zinayı artırmışlardır. Allah evlere kapılarından
girmemizi emrediyor ve evlerin sahiplerinin haberleri olmadan içeri
girmememizi söylüyor. Bu nasıl iştir? Alo! Tez vakitte düzeltin!
Dikkat edin çünkü hangi yapı, bina veya evin çift kapısı var
ise, orada türlü türlü işler dönüyor, döndürülüyor olabilir. Her daim,
mimarlarınızı tek katlı tarihsel yapılar ve binalar tasarlamış olanların
arasından seçin. Eskiden evlerimizin bahçeleri vardı ve kadınlarımız,
annelerimiz o bahçeleri ekip biçerlerdi, orada oyalanır ve rızık için
çalışırlardı. Ne zaman ki yollar, bahçeler ve kaldırımlar taş oldu, ne
zaman ki toprak altta kalıp hava ile su ile buluşamaz, görüşemez oldu,
işte ondan sonra sağlığımız bozuldu, işte ondan sonra dedikodunun
artmasıyla birlikte ahlaki bozulmalarımız başladı. İşte bu sebepten şu
dedikodu erkeklere de bulaşıp toplumsal bir hastalığa dönüşünce,
toplumlar ve “insan fıtratı” mahvolmaya başladı. Avrupa Birliği ve
benzeri bazı kuruluşlar, gelişmekte olan ülkelere “yol ve kaldırım”
yapmaları için “para” hibesinde bulundular epey bir süre. “Sebep?”
Toprakla insanın bağını kesip, insanı robotlaştırıp kontrol altında
tutabilecekleri o ince kıvama getirip ahlak ve erdem mevzularında
geri dönülmesi zor yıkımlar tesis etmekti sebepleri. Buradaki alt
metinde “araba” kelimesi de çokça çalıştı. “Benzin” kelimesine çıkan
savaşların iğrenç yapılanmasını anlatıyorum size ey Allah’ın sevgili
kulları! Ve “silah” üretim teorilerini her türlü piliç entrikayla ayakta
tutabilen gerzeklerin cahil, zalim ve iğrenç rezilliklerini anlatıyorum
size. Akıllı olun ve şeytana uymayın! Şeytana kazık atın! Her daim!
Ki şeytan çoğu zaman kazanacağını, kazandığını sanır.
Onu da Allah öyle yaratmış. Bize sabırlı olmak düşer.
ARKIN ÇALAPALA .
265
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Mutlaka değişik yollar ve dâhice yöntemler bularak, bunları


birbirimizle paylaşarak, içinde bulunduğumuz bozuk düzenin çarpık
gidişatını geriye çark ettirmeliyiz. Siz sabırlı olun!
Tam 1923 adet faydalı tütün üretebileceğimiz yaprak bulduk.
İşleme ve üretim çalışmaları sürüyor. Bundan böyle içince nefesleri
açan ve sağlığı artıran cingöz sigaralar dağıtacağız. Hayırlı ve uğurlu
olmasını temenni ederim.
Herkes hakkının yendiği her türden davayı yeniden başlatıp
süreçleri daha sağlıklı ve insani hale getirebilmeli. Bunun için, tüm
davaların “geriye doğru” görülebilme sürecini hemen başlatın ve bu
konunun önünü açın! Ancak bu sayede hatalı karar ve hüküm veren
hâkim ve savcıları tespit edebilir ve hatalı yahut eksik kanun ve
yasaları güncelleyebilir, düzeltebiliriz.
Bundan böyle hâkim ve savcılar, hem hâkim hem de savcı
olarak görev yapsınlar. Avukatların da açtıkları davalara göre savcı
niteliğine bürünebilmelerini sağlayın, çünkü iyi bir hukuk sistemi ne
kadar çok savcıya sahipse, bırakın toplum içine sızan ajan sayılarının
mutlak oranlara düşmesini, adalet o denli net, mükemmel çalışır ve
sağlanır. Kıdemli polisleri ve emniyet müdürlerini de mutlak savcılık
görevlerine atayın ki iyi tecrübelerini israf etmiş olmayıp istihbarat
işlerinde daha hızlı ve gerçekçi yol kat edebilelim ki adalet de yerini
bulsun. Hemen! Tüm hak sahiplerine hak ve hürriyet iade edilmelidir,
edilecek, edilsin, edin! 999 kişi başına 1 savcı düşsün! Şimdi! Başlar!
Önceki toplumlar hatta ön medeniyetler tarafından yapılmış
fakat cahiller veya köylüler tarafından taşları çalınıp yok edilmiş tüm
ibadethaneler, her tür kale duvarları ve çeşmelerin yok olması, yanlış
çevirisi yapılmış binlerce kitap ve milyonlarca cümle, yalan haber
uyduran yüzlerce gazetenin on binlerce kupürü, inşaatçıların çaldığı
irili ufaklı sokaklarını bir türlü geri alamayan ari semt sakinlerinin
şikâyet dilekçeleri, değişik mezhep, tarikat ve derneklerin oluşumu
için çevrilmiş pek çakalca algı bozma oyun ve sistemlerinin belgeleri,
devletlerarasında yapılmış olan ve bazıları hala devam etmekte olan
insanlık zararına anlaşmalar ve kirli mutabakatlar, rüşvetle verildiği
gayet açık ve net olan izin belgeleri, çok özel izin kâğıtları, kanunların
“alelacele” çıkarıldığı gayet “belli” olan resmi gazetelerin her dildeki
sayfaları ve çok güzel kokulu nüshaları, kesilen ve yakılan ağaçların
üzerinde bulunduğu toprakların tüm tapu kayıtları ve bu tapuların
sahiplerinin soy kütüğü kayıtları ve satış kayıtları, çıkarılan her türlü
ARKIN ÇALAPALA .
266
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ürünün ürün tescil belgeleri ve izin belgeleri, denetlenmeleriyle ilgili


belgeler, alım-satım faturaları ve ithalat ihracat mevzuatlarına dair
onay belgeleri, kısacası aklınıza gelebilecek her harekete dair tüm
kayıtlar elimizde mevcuttur. Kimler medrese ve külliye yaptırmış,
kimler bazı kiliseleri yahut camileri, sinagogları ve tapınakları yakıp
okulları bombalamış, çocuklara silah sıkmış, bombalar atmış, kimler
kadınlara tecavüz etmiş, kimler yeraltı sularını ve kaynaklarını kendi
çıkarları için ne kadar çok süreliğine kullanıp parasını yahut bedelini
ödememiş, kimler çocuklarımızı kaçırmış, kimler yuva yıkmış, kimler
borcunu ödememiş, kimler “hangi devletten kaç parayı” nasıl kaçırıp
hangi yetimlerin, yoksulların ve garibanların haklarını gasp etmiş ve
yemiş yemiş de asla bitirememiş, bütün bunların kayıtları elimizde
mevcuttur. Siz dirayetli olun! Bütün suçlu ve hatalı olanları tek tek
bulun ve gerek kamu hizmeti gerekse değişik eğitim ve cezalarla
onlara bu noksan ve yanlış davranışlarının bedelini orantılı olarak
ödetin. Orantılı, diyorum, çünkü orantısız güç, güç değildir. Bunu da
böyle bilin. Geçtik!
Bir sonraki seçimlerde tekrardan kazanmak istiyorsanız tüm
kurumları ve dahi sivil toplum kuruluşlarını ortak bir meclisin çatısı
altından idare edip koruyunuz, gözetiniz ve uzlaştırınız. O meclisin
her üyesi de bu kurumların ve toplumların seçtiği insanlar arasından
olsun. Önce Ultra Organik Demokrasi tesis etmeyen yahut edemeyen
toplumlar asla ama asla “cumhuriyet” içinde yaşayamazlar çünkü
bunu hak etmezler. Öyleyse sizler bütün insanlara “önce cumhuriyeti
hak etmeyi” öğretin!
Hamile ve dul kadınların, canım bebeklerin ve de çocukların,
yetimlerin ve yoksulların, engellilerin ve yaşlıların haklarını mutlaka
gözetin, koruyun ve savunun. Başta bunlar olmak üzere, herhangi bir
insanın yahut insanların hakkını yiyenlerin tümünü, yemin olsun ki
bir gram dahi acımadan yakarım, bilesiniz. Küllerinden de bomba
yapar, uzak denizlerde patlatır sonra da uzaya fırlatırım. Zerre kadar
acırsam, Allah ilmimi eksiltsin! Âmin!
Sizler, kendi doğup büyüdüğünüz ve oldukça uzun zamandır
yaşadığınız şehirlerinizden “başkan” veya yönetici olarak seçildiniz
çünkü insan ait olmadığı ve içinde doymadığı şehri bilmez ki nasıl
yönetsin. Böylece “merkezi yönetici atama saçmalığı” da son bulmuş
oldu. Allah buna benzer tüm felsefi ve insani meselelerde bize destek
olanlardan razı olsun. Âmin! Allah âlimlerin ilmini, zalimlerin filmini

ARKIN ÇALAPALA .
267
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

artırsın. Âmin! Allah susmayı bilenlere hitabet ilmi nasip ederken,


şeytana uyan o cahil zalimleri yoldan çıkarsın. Âmin! Allah hepimizi
nasıl biliyor ve diliyorsa öyle yapsın. Âmin!
Ey Allah’ın Emirleri!
İnsan Cumhuriyeti’ndeki her bir insan ve canlı hatta cansızın
soyunu ve davranışını dikkatlice ve de edeplice inceleyip hem Allah’a
ibadet hem de yeni yetişen nesillere hizmet edebilmemiz için ve bu
nesillerin dünya hayatını, halini daha kısa zamanda görüp, öğrenip
bilmeleri için sağladığımız çocukluk ve gençlik gezintilerini ve elbette
ki her gün her ilçede verilen değişik tür sokak konserlerini, şart yok,
konser verenler paraları toplasın, toplumlara daha faydalı ve mutlak
kılabilmemiz için, her şehrin “kendi insanlarının seçtiği yasalar” ve
kanunlarla seçilen kişileri tarafından yönetilmesi gerekliliğini, doğru
bulup oylamış ve onaylamıştık. Bu bağlamda şunu asla unutmayın!
Bahsi geçen çeşitliliği bozmak için olsun yahut da olmasın; şehir ve
ülkelerinizde yapacağınız veya her ikisinde de ayrı ayrı yaparak aktif
edeceğiniz her türden devrim ve inkılap niteliğindeki hareket o an
tarafımızca işitilip, görülüp bilinmekte, teknoloji sağ olsun, öncesinde
ise işitileceği bilinmekte olduğu için, hem kaydı tutulmakta hem de
dikkatle incelenmektedir. Bu cümle ilmimizi çok güzel anlatıyor.
İki tane elektrikli motosiklet bir tane araba yapar.
“There is an ethic where children are playing.”
Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun, kim olursa olsun, bir
çocuk hastaneye ulaştığında, gittiğinde, hastaneye o ilk adımını attığı
anda, konu ne olursa olsun, o çocuğa en iyi hizmetler verilip bakımı
yapılmalıdır ve bu işlemler hep ücretsiz olmalıdır. Hastaneler devlet
tarafından yönetildiği için ki cahil toplu savaş ve soykırımların temel
sebebi “leşçi organ mafyaları” olup yaşlı nüfusu aşırı fazla olan zengin
ülkelerin yönetimleri ve denetimine tabidir bu mesele, silah, benzin,
araba, kaldırım ve yol yapımı için hibe, aslında konuyu dağıttığımız
zaman daha iyi anlaşıldığının farkındasınız, öyle değil mi, çocukların
sağlığıyla ilgili her türlü gideri karşılaması gereken oluşum devletler
gibi gözükebilir fakat devletler eğer herhangi bir hastane kendisiyle
anlaşma yapmaya kesin yanaşmaz ise ki hastaneler devletlerin asıl
sahiplerinin de tapulu mallarıdır resmen, ilgili tüm şahısların yahut
devletlerin, “kendi hastanelerini kapatmak” konusunda iradeleri de
mevcuttur. Ne tuhaf, tüm hastanelerin “yüzde yüz halka arz” edildiği

ARKIN ÇALAPALA .
268
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Dünya Hastaneler Borsası fikrimiz tam şu an belirmeye başlamış olsa


dahi, inanan insanlar eskiden beri süregelen bu iradeyi başlarındaki
yöneticilere zimmetlemiş ve de emanet etmişlerdir. Emanete hıyanet
edenler görevden alınır ve o hastane kapatılır, soruşturma başlatılır,
organ bağışı yaygınlaştırılır ve organların nakliyesi esnasında çalışır
olma durumları da devam ettirilirse ki bu kısasçı teknolojiler hazırda
bekliyor, Allah tüm insanların tıkanık damarlarını genişletsin, Allah
tüm hasta insanların şifasını versin inşallah! Âmin! Bu cümle böyle!
Ey Allah’ın Emirleri!
Akıllı olun! Sonra da daha akıllı olun! Çünkü daha akıllı olan
her zaman kazanır. Allah bu yüzden de her zaman hep kazanır. Ki aklı
yaratan da Allah’ımızdır. Şaka gibi ama gerçek! Süper ilahi! Oley!
Sakın ola unutmayın! Bizler Allah’ın izniyle, Allah rızası için
olması gerekeni işitip gördüğümüz için iyi biliriz ve ona göre hareket
ederiz. Yüce Allah’ımız, bizim Allah’ımız, hepimizi yaratan ve yöneten
ve bunu hep yapan Allah’ımız ise her şeyi işitip gören ve bilendir. O
olanı da olmayanı da hakkıyla bilir. Biz Müslümanlar ve tüm insanlar
ise, sır olmaması gerekeni biliriz. Sakın unutmayın! Yüce Allah’ımız
sır yahut her olanı, olmayanı, olması gerekeni, olması gerekmeyeni,
olmaması gerekeni, olmaması gerekmeyeni, mesela “zeytinyağı” ısıyı
kullanmayı bilende damar açar, o kadar, Allah her şeyi bilir.
Efendiler!
Soy konusunu inceleyelim şimdi.
Meleklerin “kendilerine ikramda bulunulmuş kullar” olmaları
bir köşede dursun, erkekler kendileriyle aynı soyda yaşayan ve aynı
soyadını taşıyan kadınlarla evlenemez, nikâh kıyamaz. Kur’an, zorda
kalınca bunu bile hoş gören bir anlayışa sahiptir. Bu çok normaldir,
Allah’ın kelamı ve emirleri çünkü Kur’an-ı Kerim. İçki örneği de böyle.
Bütün kötülüklerin anası olduğu için, soy bozulmasını üreten her şeyi
tetiklediği için “kısıtlanmış kullanım” dâhilinde bırakılmış. Sonsuzluk
ağacı ise tüm bu konuların dışında. Sonsuzluk ağacı cennet sınırları
dâhilinde yasaklanmış ve haram kılınmıştır. Yeryüzünde uyuşturucu
kullanımı bu yüzden serbest olmalıdır fakat daha sonraları da demiş
olabileceğimiz gibi, sigara üreticileri temelli “hastane-toplum-çevre-
araba-yol-benzin-savaş-silah-organ-devlet” yapılanması ne hikmetse
bunu bir tehdit olarak görüyor. “Eroin Ağrılıdır.” tedbirini de buraya
bırakalım. Anne veya baba ya da onların soylarındaki bir öncekiler ve

ARKIN ÇALAPALA .
269
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

bir sonrakiler de yasak ya, öyle bir tedbir düşün, dur, diyeceğim kendi
kendime, fakat ne çabuk unuttunuz ki ben Harabi! Yezdan Yıldızı’nın
Mucidi. Yeryüzündeki tüm genç kızların dayısı, tüm arkadaşlarının ve
kardeşlerinin duacısı, tüm genç erkeklerin abisi, tüm annelerin gözü
kulağı, tüm babaların aşk enerjisi, tüm “seslerin merkez kaç kuvveti”
Yezdan Yıldız’ının ilk ve son bekçisi. Organ üretmemiz lazım lan, bize
yakışan ancak bu olur. Organ üretirsek ve yapay zekâyla aktif edince
yüksek verimlilikte çalıştırabilirsek, ben diyeyim en az iki yüz yıldan
fazla yaşarız, siz deyin, çüş, o kadar yaşarsak sorumluluklarımız epey
artar! Ben diyeyim, artsın anasını satayım, siz deyin, ciddisin sen!
Şimdi! Geriye kalır başlık paraları, nikâh akdi, tekrarlar, atın
sırtına sinek konuyor ve at sineği öldürüyor kuyruğu ile. Kuyruktan
keman yayı yapıyoruz ve anlayana sivrisinek saz oluyor. Anlamayana
davul zurna az da şöyle; iki insan Allah katında nikâh kıyıyor ve bunu
bütün dünyaya ilan ediyor düğün yaparak, davul zurna ile. Ama işte
anlamayana davul zurna da az. Kapiş?
Anlattıklarım ve benzerleri “hep köle” üreten uygulamalar ve
davranışlar oldukları için haramdırlar. Aklı başında olan iyi bir insan
kendi öz kızını para ile satar mı? Asla! İnsan olan, adam olan, bırakın
kendi öz kızını satmayı, bırakın kız veya çocuk satmayı, insan satmaz.
Demek ki hesabı kime veriyoruz? Allah! İnsanız, insan! “İnsan insana”
bunları yapar mı? Hiç yak ışık alıyor mu? İnsan insanın yüzüne bakar,
gülümser ve birçok oluşun tasvirine ihtiyaç duyarız. Bu kadar.
Artı: Daha Prag’daki Saat Kulesi’nin astrolojik içinde olmayan
ama olması gereken o hayali restoranın tasvirine dair bir cümle bile
yazılmadı. Olmayan bir restoranı niye tasvir edersin kardeşim? Allah
bana derse; başka şeyler de yoktu ama onları öyle tasvir etmedin…
Ben de diyeceğim ki; Allah’ım senin rızanı alabilmek için elimizden
geleni yaptık ve işte şimdi karşındayız. Bizim hesabımızı en iyi bilen
zaten sensin. Çünkü sen bu yüzden de Allah’sın. Ve birçok tasvir daha
gelir. Bu işler hep böyle. Konu dağılınca gülümsenir hep. Zarifçe.
Kısa tutalım, bu yazdıklarımın 1453 yılının ilk gününe kadar
Arapçaya ve İngilizceye çevrilmesini kesinlikle istemiyorum.
Eğer ki bu isteğimin aksi hareket eden olursa, herkese büyük
bir tazminat davası açarım. Varsa bana da açmak isteyen, buyursun,
açsın! Bilesiniz! 50.000.000.000.000 tazminat talep ederim ve ben
alırım ama o veremez.

ARKIN ÇALAPALA .
270
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ayrıca Hicri takvim ile Rumi takvim arasındaki fark dünyanın


gerçekte kaç yaşında olduğunu hesaplamama yeter. Ha, yanlış hesap
yaparsam, o zaman her yerden döner. Fakat ben hesabı, Allah nasıl
emrettiyse öyle yaparım, öyle görürüm, öyle bilirim.
O yüzden bana martaval okumayınız çok rica ederim!
İnsan Cumhuriyeti ve başkanlık sistemi çalışmalarındaki en
önemli konu, her alandaki yetkili ve sorumlunun tek bir kişi olması,
her anlamdaki yetkilerin ve “bütüncül” sorumluluğun tek bir kişide
toplanabilmesidir. Her coğrafyada da tüm sistem ve akıştan tek bir
kişi sorumlu olmalı ki kime hesap soracağımızı bilelim. Hem Vali hem
Prens olunca, hem Belediye Başkanı hem de Emniyet Müdürü olursa,
“neyin” hesabını “kime” soracağımız karışır hep, karışıyor da. Biri bir
taraftan, öteki ise başka taraflardan kaçırmak için karıştırır durur ve
engelleyemeyiz. Oysa her şehrin veya devletin, “United City Nations”
hiper gizli öznesi dâhilinde, her topluluğun ve toplumun bir başkanı
ve çok sağlam bir meclisi ve bir ekibi olursa, işte tam o vakit, hesap
vermek de almak da, sormak da soruşturmak da epey kolaylaşır ve
kolaylaştığı için gerçekleşir. Kolaylaştıran kim? Elbette ki Allah. Külli
veya cüz’i söylem hiç fark ekmek sizin, O’na kavuşmanın yolu budur.
Şükür. Külli ve cüz’i olanı buluşturmak ve uzlaştırmak lazım. Hem bir
lider, bir başkan veya yöneticiyi, artık ne derseniz deyin, yine o köy,
kasaba, şehir, ülke halkının kendi içinden seçmesi de doğru olandır.
Çünkü ancak bu sayede yüce Allah’a “hesap verebilir” hale geliyoruz.
Mutlaka siz de şimdi fark etmişsinizdir makamları ölene kadar teslim
almanın gerekliliğini. Aklınız karıştı şu an!
Başka bir şehirden atanıp gelmiş bir valinin, hiç bilmediği bir
şehri yönetmeye kalkması “nasıl da” ahmakça! Ve bunu şu iki satırda
anlayamayan zavallılarla uğraşmak hatta yeri gelince de onlarla iç içe
olmak... Cahil olan önce kim? Sonra kim? Ve o vali gün gelir o şehri
yönetir. Çünkü atayan önemli ya… Bu işi de hemen düzeltin!
İçkiyi Allah mı yarattı? Hayır, biz insanlar ürettik. Allah da işte
bunu haram kılıyor sonra. Sonra başka bir şeyi. Sonra da daha başka
bir şey ve emirleri oluşuyor. Sonra bir gün “son emri” ve son kitabı
gönderiyor. Kur’an-ı Kerim’le tüm kelamını edip hikâyeyi toparlıyor.
Artık bizzat tüm kurguyu bir defa yaşayıp tamamladığı için, aynısını
yazıyor. Demek ki beğendi. Ya da başka bir şeyin peşindedir. Biz nasıl
bilelim? Allah bu meselenin de en doğrusunu bilir.

ARKIN ÇALAPALA .
271
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Uzun zamandır düşünüyorum da; asıllarınız şu sabit yıldızlar


feleğinde sonsuz keyif içindeyken ve siz hem dünya yansımalarınızın
aracılığı ile geçmişe zaman yolculuğu yapabiliyor hem de rüyalarınız
ve icatlarınız aracılığı ile geleceğe gidebiliyor olmanıza rağmen niye
bu kadar nankörlük taslıyorsunuz? Hepimizi, geçmişi de geleceği de
değiştirebilecek kadar yüksek bir irade ile yaratan Allah’ımıza şükür
etmeyi ne zaman öğreneceksiniz ey cahil zalimler! Ben Harabi.
Aynı kurguyu ikinci defa yazıp yarattığı için, sonunda güzellik
ve iyilik dolu, mutlu ve hak dolu bir kurgu olması gerektiği için, çünkü
kendisi ancak bu şekilde razı olacağını her zaman hissettiriyor, iyiliği
emrettiği için hikâye böyle bitiyor. İyilik başka, mutsuzluk başka. Ve
elbette bazılarımız mutsuz olabiliriz. Çünkü Allah’ın mutlu, sırasıyla
yazalım, önce mutlu sonra razı, sonra memnun olduğu bir kıyamet
provası tasarımı, eğer Allah dilerse, bizi tümüyle affedeceği noktaya
gelmemizi sağlayacaktır. Fakat şu cehennem sahneleri? O sahnelerle
ilgili söylenenler, ayetler? İyi de daha o sahneleri yaşamadık ki! Ama
Allah yaşadı ve iyi biliyor. Çok kelimesi sadece affetmek bahsinde iki
defa tekrarlanıyor, günahı çevirmenlerin boynuna. Çok çok affetmek.
Kitabı daha dikkatli okuyun ve her an akıllı olun!
Hz. Muhammed diyor ki: Ben iman edecek bir kavme, dikkat
edecek bir kavme, yani henüz iman etmemiş hiç kimse, müjde veren
ve uyaran bir peygamberden “başka bir şey” değilim. Asıl buna bağlı
olarak, Allah bir noktada Hz. Muhammed’in kızdığı anda söylemesi
için diyor ki; “De ki: “Haydi çağırın ortaklarınızı, sonra bana istediğiniz
tuzağı kurun ve elinizden gelirse göz açtırmayın.”.”
Ben, iman edecek bir kavme müjde veren, şeklinde dedi ya Hz.
Muhammed, demek ki Müslümanlar daha iman etmedi, edecekler. Ne
zaman olduğunun ne önemi var be kardeşim? O an geldiğinde “İman
kimde?” diye sorabilir durumdayız işte. Eğer ki iman tekse. E ama
çifter çifter yarattı. Demek ki imanın da çifti var. Etti mi sana 2. En az
bir tane de Allah’ta olsa; 3. Ötekiler olmasa dahi, en az bir tane iman
Allah’ta var. Demek ki iman kimde? Allah’ta.
Sen yine de affa sarıl, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.
Demek ki ne yapacakmışız? Hz. Muhammed’in iyilikle ilgili aldığı ve
yaymaya uğraştığı bütün emre uyacağız. Cahillerden yüz çevireceğiz.
Kur’an-ı Kerim okunduğu zaman hemen susup sade onu dinlemek de
Kur’an’da emredilmiştir. Of ya! Unutuyorsunuz, hep unutuyorsunuz.

ARKIN ÇALAPALA .
272
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Zira Rabbinin katında olanlar, Allah’a kulluk etmekten asla


kibirlenmezler, onu tenzih eder, şanını ulularlar ve”, burası çok önemli,
hatta süper: “ve yalnızca O’na secde ederler.” Budur.
Şimdi biraz sakinleşip insanlar, canlılar ve cansızları izlemek
istiyorum. Biraz dua etmeliyim. Namaz kılmalıyım. Sonsuz şükür!
Ey Allah’ın Emirleri!
Her sülale kendi “Ortak Organ Havuzu” projesini başka başka
yöntemlerle üretsin ki “insan ömrünü uzatma” fikirlerini en gelişmiş
hallerine taşıyabilelim. Bu bahsi kapattım şimdilik!
Bulduğunuz her boş araziye ağaç özellikle de “çiçek” ekin ki
kuşlar, arılar, karıncalar, kargalar ve diğer tüm canlılar nasiplensin!
Tüm canlılar sağlık içinde yaşasınlar. Âmin! Çocuklar ve yaşlıları kuş
sütüyle, bıldırcın yumurtasıyla besleyebilelim inşallah! Âmin! Allah
öyle yazdıysa öyle olacaktır elbette. Bunu da ancak ve ancak yüceler
yücesi Allah’ımız bilebilir.
Önemli meselelerimizden bir diğeri, tıpkı sağlık meselesinde
hastane sektörünün içine eğitim kurumlarını yani tıp fakültelerini ve
sağlık meslek okullarını serpiştirdiğimiz gibi, her sektörde ve de her
konuda bunu şüphesiz uygulamak ve yeni nesilleri gerçek dünyanın
içinde, asıl gerçekleri tecrübe ederken yetiştirip eğitmek olmalıdır.
Önermeli meselelerimizden bir diğeri, bundan böyle “hâkim
ve savcıların” da hukuk fakültelerimizde ders vermeleridir. Hukuk ve
adalet konusunda profesör veya doçent olanlarınız da adliyelerdeki
davalara girsin! Hangi davalara? Elbette ki kendi “uzman” oldukları
alanlarla ilgili davalara girmelerinde büyük fayda var.
Hukuk öğrencilerinden de davalara “şahit” olarak iştirak edip
tuhaf olan şeyleri not almalarını ve o notları bana “e-posta yoluyla”
göndermelerini rica ediyorum. Teşekkür ederim.
Ne kadar az teşekkür ediyoruz, öyle değil mi? Allah Kur’an’da
birçok yerde; Ne kadar az şükrediyorsunuz, deyip içerliyor. Ne kadar
acıklı. Fakat bu durumu da anlayan insan sayısı oldukça az.
Mühendisler de öğretmenlik yapsın üç beş yıl! Mühendislik
öğrencilerinden de şunu hızla rica ediyorum: Kendi konularıyla ilgili
şirketlerde, okullarıyla eş zamanlı olarak çalışıp insanlar ne istiyorsa
onları inşa etsinler. Çünkü mimarlar evleri koşullara göre tasarlıyor.
Mühendisler ise hesabı gerçekten edip görüyor ve yapıyorlar. Köprü

ARKIN ÇALAPALA .
273
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yapabilirsiniz, süper araba yapabilirsiniz, telefon yapabilirsiniz, kuşa


benzeyen robot hatta robota benzeyen sinek yapabilirsiniz. Thanks!
Bir gün statik dersindeyiz. Necla K. İsimli bir hocaya dedim ki;
Hocam, siz kendinizden daha mükemmel bir kadınla hiç karşılaştınız
mı? Pardon, dedi. Ders güm! İçimden konuşayım biraz.
Allah hepinize gani gani sabır versin, bana da gani gani para
versin, güç versin, âlim versin. Çünkü bundan böyle tüm taktiklerinizi
ve algı bozup yönlendirme oyunlarınızı hızla anlayıp yok etmeye dair
donanımım mutlak olarak tamamlandı. Haydi, bakalım, bundan böyle
el mi yaman bey mi yaman! Zaten devletler halklarını bilinçli olarak
fakirleştiriyorlar ki bu sayede halklar para kazanmak için asker olup
insan öldürmeyi kendi rızalarıyla kabul etsinler. Bunu engellememiz
için halkları, aç kaldıkları zaman askerlik üzerinden para kazanabilir
hale “düşüren” yapılanmalarından kurtarmak ve devletleri bu bilerek
yahut bilmeden kurguladıkları oyundan ve de tuzaktan vaz geçirmek
gerekiyor. Fakat bunu seneye parlamento kürsüsünden anlatacağım.
Asıl konumuz tütün satışını komple yasaklatıp “sigara paketi”
satışını doktor kontrolüyle günlük 1 pakete indirgemektir. Bu sigara
paketlerinde 1-2-3-5-7-11-13-17 adetlerinde sigara olacak ve herkes
sigarasını reçeteyle alacak. Reçeteler manyetik kimlik kartlarımızdan
görülebilecek ve bu kartlar manyetik para görevi de yapacak. Zaten
bu sistem e-devlet modeliyle de birleştiği için, herkesin neyi ne niyet
ve amaçla alıp sattığını, kâr ve zararını, vergisini ve mal varlığını da
göreceğiz. Bu sistem tam olarak aktif olduğunda faiz de, kur semptom
ve dalgalanmaları da, spekülatör hastalıkları da, “soysuzluk” da dahil
hırsızlıkların tümü son bulacaktır. Çünkü kim birden çok fazla dolar
almış, kim ne amaçla para satmış değil de nakletmiş, anlayacağız. Biz
kısa zaman önce para ve tahvil satışını zaten yasaklamıştık.
Aslında sigarayla ilgili bu hareket herkesin kendi butik sigara
ve alkolüne kavuşmasını sağlayacağı için çok önemlidir. Şöyle ki; ilk
önce sigara paketlerine göre kişilere reçete yazılıp sigara üretimleri
kontrol altına alınırken, sonraki kurguda kişilere göre sigara reçetesi
yazıldığı için, son toplamda reçeteye göre sigara üretimi aktif edilmiş
olacak. Böylece sigara içenler hem içtikçe sağlıklarına kavuşacaklar
hem de sigara, tütün, alkol ve uyuşturucu problemi kontrollü olarak
bitme eylemini tamamlayacak. Bizler içecek ve ilaç konularında da bu
topa gireceğiz, haberiniz olsun!

ARKIN ÇALAPALA .
274
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ben Harabi. Yıldızların yerlerini ezbere bilene ant olsun ki bu


günden sonra hak eden herkes hak ettiği anda beni karşısında bula!
Bundan böyle herkese haftalık sağlık tahlili yapıla! Reklamlar “hangi
komşu hangi diziyi izliyor acaba” ucubesiyle yapılan maya!
Reklamlar başka şeyler için leş tasarlandı. Mesela reklamları
izlerken duyduğunuz sesler nabzınız hızlı atıyormuş gibi ses yaparak
kulak üzerinden “beyin ve kalbi paniğe sokuyor” ki buna bağlı refleks
üreten “bazı anlarda girilen kadrajlardaki ürünleri” satın almaya dair
kararlarınız, siz tüm bu iğrenç kurgudan habersiz iken aktif ediliyor.
Satın alma refleksinize en dibinden müdahale edildiğini ne zaman ve
nasıl fark edeceksiniz, çok merak ediyorum. Üniversitelere de savcı,
hâkim, doktor ve güvenlik görevlisi kadroları açarak idareyi idareci,
eğitimi eğitimci ve korumayı korumacılara ne zaman bırakacaksınız,
çok merak ediyorum. Of ya! Yine ciddileştim!
Bir gün de bir prenses bana elmalı kek getirmiş, İngiltere’den.
Prensese ne dedim, biliyor musunuz? İmkânsız! Hanımefendi, lütfen
hemen bu keklerle birlikte ülkenize dönün ve tüm dünyaya bu kekleri
göndermeye başlayın! Yirmi beş sene oldu abicim, kadını görmedim
daha. Ne hikâyeler, ne hikâyeler. Anlatsam var ya, yemin olsun kafayı
yersiniz. Hâlbuki ben size ne diyorum; Akıllı olun! Unutup durmayın!
Sabırlı olun! Siz sakın şeytana uymayın! Çünkü biraz biliyoruz biz bu
işleri kanka. Kuyumcular, “cam” ustaları ve benzeri maden işçileri ile
ustaları da laboratuvarlarda ders versinler! Kimya öğrencilerinin de
kuyumcularda, antikacılarda ve gıda üretim tesislerinde “eğitim” alıp
iş tecrübe etmesi lazım. Simya ilmi de hak edene nasip olsun inşallah!
Herkes aynı anda âmin desin, sıcak suyu açık bıraksın banyoda, güzel
kokunun ne olduğunu anlamanın yollarından en kolayı da budur. Son
diyeceğim ilk diyeceğim de aynı. Ciddileşelim mi şimdi gerçek ten?
Dikkat buyurunuz, aynı tür ürün satanlar veya hizmet veren
müesseseler, eğer ki “yan yana” veya “karşı karşıya” kurulmuşlarsa,
orada başka bir iş dönüyor olabilir. Arz talep dengelerinin bozulduğu
kesin. Allah bunların da tümüne şahit oluyor. İnsanlara şunu mutlaka
öğretiniz: Devletler, aldıkları vergiler oranında, insanlara banka ve
benzeri kurumlar aracılığı ile para ve de kredi verirler. Sadece kendi
vatandaşlarına değil, başka ülkelerin vatandaşlarına da para ve kredi
vermelerinin tehlikeli ve organik oluşumunu başka bir muhabbete
bırakalım, tam olarak işte burada, aradaki bankalara diyeceksiniz ki,
akıllı olun, aklınızı alırım! Ve diyeceksiniz ki, bak, akıllı olmazsanız

ARKIN ÇALAPALA .
275
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

tüm kâğıt fabrikalarını satın alırım ve para basmayı bırakın, hiçbir


anti toplumsal işlem veya eylem yapamazsınız. Sonra diyeceksiniz ki,
bütün insanların şu “dakika” itibarıyla borçları sıfırlanmıştır. Baştan
başlıyoruz, diyeceksiniz. Çok mu zor ya? Çok bir şey mi istedik şimdi
sizden? Yani kim çok vergi öderse, o daha çok para alır. Kim ki daha
çok para kullanıp daha da fazla hayırlı işe vesile olursa, onlar da işte
devletlerimizi yönetmekle yükümlü kılınırlar. Asıl hikâye bu kadar.
Anlatıyoruz ama umurunuzda mı?
Devleti yönetecek olanları elbette bütün halklar seçer çünkü
devletlerin paralarının tümüne yakın bir kısmı o bütünleşik halkların
cebindedir. Yani halk devlete parasını emanet ediyor. Konum bu. Bu
noktada ise mucizevi sebep, devlet yıkılmasın da topraksız, vatansız
kalmasınlar düsturu ile halkın devlete hep garantör oluşudur. İşte bu
gerçek, tüm temel iğrençliklerin doğmasının altında yatan gerçeklik.
Tanıştırayım! Yani tüm halklar ve devletler birbirlerini sürekli olarak
hapsedip duruyorlar ve şu zavallı politikacılar bu arada kaynıyorlar,
yanıyorlar. Daha bir sürü sebep de vardır ki böyle sebeplerden dolayı
halkın istemediği veya sevmediği bir para tedavülde duramaz. Reis’e
saldıranlar da gitsinler paraya saldırsınlar, öyle değil mi! Adamın ne
suçu var? Para basma veya yakma yasağını o koymamış ki, devletler
koymuş. Zaten devletin para objesiyle ilgilenen kurumuna verdiğimiz
isme baksanıza: Darphane! Ne iş yapar? Darp! Çok ilginç!
Halkın çoğunun sevmediği insanlar devletlerde barınamaz.
Barınabiliyorsa, ya o devlette bir “puştoluk” dönüyor demektir ya da
halk o adamı oraya layık görmüştür. Bu yüzden halkına hizmet eden
liderler seçimleri her zaman kazanırlar. Hizmet etmeyen liderler ise
her daim gaflet, dalalet hatta hıyanet içinde bulunabilir ve zalimce,
cahilce planlar yapıp dururlar. Oysaki dünya nimeti de ahiret nimeti
de Allah’ın katındadır ve hep Allah tarafından salınıp Allah tarafından
tutulmaktadır. Çünkü göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Belki de
kendisine tükürenler asıl cenabetlerdir ve her gün yeniden başlar.
Her şeyi bilen Allah’tır çok şükür, biz bilemeyiz, O bilir. Elhamdülillah
Ya Rabbi Şükür!
Kötü ve hastalıklı duygularla beslenen çocuklar ve canlılar
hatta cansızlar kötülük ve türevlerini, iyi, değerli ve güzel duygularla
beslenenler ise iyilik, güzellik ve türevlerini doğuruyor olabilirler. Bu
yüzden dengeyi, uzlaşmaları, uyumu ve dayanışmayı daha yaygın bir
hale getirmeliyiz. Belki de kutsalımız Kâbe’yi nasıl tavaf edeceklerini

ARKIN ÇALAPALA .
276
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

planlıyordur Hristiyanlar vals yaparken. Belki de şu ölüm, iki yüksek


hızlı sesin buluşacağı anlara oldukça yakındır ve onu bizzat bizler
yaratıyoruzdur. Bu ve benzeri her şeyi Allah bilir.
İşte tüm bu sebepleri oluşturan sebeplerden ötürü ki onların
da sebepleri mevcuttur, halkların istemediği paralar asla tedavülde
duramaz. Anlatmıştık, hemen unutuldu, şimdi yine anlattık.
Sadaka vermeyi, hediye vermeyi, iyilik yapmayı ve insanların
arasını düzeltmeyi adeta alımlı bir meslek haline getirmeliyiz. Bunu
başarmanın yolu topraklarımızdaki ve vatanlarımızdaki her “su” ve
toprak çeşidini iyi bilmekten geçer. Bu yüzden de su ve toprağın tüm
etkileşimlerini büyük, özel bir dikkatle gözlemlemeliyiz. Dikkatinizin
odağının türlü hilelerle bozulmamasına çok dikkat edin ve kimsenin
dikkatinin odağını bozmaya da kalkmayın! Sakın!
Suçsuz insanların üzerine sakın ola suç yüklemeyin daha da
kötüsü günah atmayın! Bu türden günahların da sonunu koku taşıyan
ve gözlerle daha doğrusu bakışlarla aplikasyon çalıştıran kokulu cep
telefonlarını dağıttığımızda, yok denilebilecek kadar aza indirgemiş
olacağız. Sonun aza indirgenmesi bizzat azaltılmasına sebep olur, o
zaman da son biter ve sonsuzluk hızla başlayabilir. Telefonları teslim
edeceğimiz tarih yaklaşık bir yıl sonrasında görünüyor. Biliniz!
Çizimini ve tasarımını bitirdiğim fakat boyamasını ve renkleri
ayarlamasını bir türlü bitiremediğim son on iki resmi kadife kaplı bir
deftere üçe katlayarak diktim az önce. Sekiz asil renkli kalemim ve de
bir altın yaldız, bir gümüş yaldız bir de beyazdan oluşan muhteşem
üçlü kalem imi de kadifeye tutturdum, haberiniz olsun! Bunun yanına
da o her zaman kullandığım Diyanet İşleri çevirisi Kur’an-ı Kerim’imi
bana ait olan “100” isimli resimle ciltledim, Zümer Suresi, A’raf ve de
Nahl 104, 105, 106, 107 ve 108inci ayetlerde kalmışım, bütün bunları
bilmenizde de gayet fayda olduğunu düşünüyorum.
Ey Allah’ın Emirleri!
Mezarlıklarınızı temiz tutunuz. Gölgeyi doğruca okuyanlar ve
inananlar namağlup kıbleyi daha iyi bilsin diye söylemiyorum sadece
bunları, ölülerinize özellikle şehitlerinize saygıda kusur etmeyin ki
onlar Allah’ımızın yolu olan Kur’an-ı Kerim’in yolunda, sizlere ruhani
rehberlik yapsınlar ve hayatlarınızı korusunlar.
Bir müjdem daha var. Tüm sporları, İnsan Cumhuriyeti Spor
Parlamentosu Başkanlığı bünyesinde düzenlenmesi dün kesin olarak
ARKIN ÇALAPALA .
277
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kararlaştırılan dünya olimpiyatlarına dâhil ettik, yüzde seksen altı oy


çoğunluğu ile. Çok da güzel oldu. Demek ki kaç kişi var bu tür spor
aktivitelerinden çıkar sağlayan; yüzde on dört. Buna bağlı olarak tüm
kulüp ve sporların özel kurumlardaki her tür hakları da kamusal hale
getirilecek. Futbol başta olmak üzere tüm spor dalları fitne, şike, hile,
kumar ve uyarıcı, uyuşturucu karışmadan öğretilip yaygınlaştırılacak
ve çeşitlendirilecektir. Bilgilerinize sunulur. İnsan olarak büyük bir
felsefi problemin en ortasına ve en dışına kısacası her yerine düşmüş
durumdayız. Dikkat ediniz buna! İnsan Allah’ın yeryüzündeki halifesi
ise, Allah’ın çok sevgili kullarından olmaya bakın çünkü Allah sevdiği
kullarına kıymaz, kıyamaz çünkü Allah’ın sevgili kullarına kıyam az,
kıyamet ise yeterlidir.
Ses yayını yapan sistemlerimiz eğer tamamen aynı olsaydı, o
zaman “sesten üreyen” her suçun yolculuğunu anlayamazdık. Ama bu
sistemler birbirinden farklı olduğu için aynı sesi başka versiyonlarla
duyup, bilip belki de öğrendiğimiz, öğrenmiş olduğumuz için “ses
yayın sistemlerini üretenler” de suçlanabilir hale düştüler. Bize bunu
bahşeden, nasip eden Allah bu hakkımızı Moonlight Sonata eşliğinde
vermiştir. Allah’a şükürler sonsuz olsun! Âmin!
Şimdi: Herkes organlarını bağışlarsa veya devletler bu olguyu
yasa ile mecbur kılarsa, umarım şimdi anlamışsınızdır kimyasal silah
kullanımına devletlerin neden hemen ve çok şiddetli tepki verdiğini,
başka türlü organların naklini nasıl kotaracaklar, bu cümleyi baştan
kuralım. Herkes organlarını bağışlarsa yahut devletler bunu yasa ile
mecbur kılarsa, organ mafyası ilk sırada olmak üzere, sırasıyla bütün
mafyalar çökmeye başlar ve de çöker. Demek ki bu konu kapsamında
bahsettiğimiz yasayı çıkartmayan devletler, çıkartılmasını istemeyen
yahut da çıkarttırmayan toplumlar “olağan” mafya teşkilatlanmasıyla
yapılanmış “yüzde yüz mafyatik” organlardır. Bu tıpkı şey gibi: Eğer
erkekler bir nesil boyunca hiç sigara içmezlerse, bir sonraki nesilde
“sigara bağımlılığı diye bir şey” söz konusu olamaz. Çünkü bebekler
babadan gelen koku olması hasebiyle de sigarayı seviyorlar ve bunu
bilmeden yapıyor olmak zorunda kalıyor olabilirler. Çocukluk yaşları
boyunca babadan geldiği için bu koku ve benzerlerine sevgi duymak
zorunda bırakılıyor olabilirler. Anlaşıldı mı?
Son yüzyılın arazi kayıtlarını da inceleyin! Hazinelere ait olan
arazileri ufak paralar karşılığında kendi üzerine geçirmiş olanları ve
buna izin verenleri tespit edin. Bu durumu onaylayanlardan da hesap

ARKIN ÇALAPALA .
278
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

sorun. Oylamalar yapılsın, halklar isterse tüm bu mallarını geri alsın,


isterlerse de normal bedellerini tahsil etsin. Bizim cumhuriyetimiz ve
imanımız her zaman “on sekiz” yaşındadır. Bizim tapu kaydımız da
yoktur çünkü Allah’ın mülkünde Allah’ın mallarını kendi zimmetine
geçirmek cahillik ve zalimlikten öte, bizce çok büyük günahtır ve bu
“günahı işlememek her baba yiğide nasip olmaz”, çok şükür.
Kur’an-ı Kerim’in herkese ücretsiz olarak hep dağıtılması ve
hediye edilmesi gerekiyor fakat bunu ihmal edip Mushaf satanlar bile
mevcut. Allah’ın ayetlerini “satmak ile ucuza satmak” aynı şey değilse
nedir? Ayetler satılmak için değildir, öğrenmek ve öğretmek içindir.
Satmayanlar kazanır çünkü “kabz-ı mal” durumu ürer. O zaman da o
mal veya şey veya bilgi sabitlenmiş olur. Anlayan çalışsın!
Şair olma katsayıları sürekli artıyor ve daha da hızlı artacak,
haberiniz olsun. Bu iyi veya kötü bir şey değil fakat yine de durumdan
haberiniz olsun. Bir yandan el yazısını hızlı taklit edebilen ressamlar
yetiştirebilmemiz için, eğitime imzalardan başlamamız gerektiği için,
şair olma katsayısı artınca el yazması şiir yayınlama pratiklerinde
gelişme kaydedileceği için, o durum resim sanatına yansıyacaktır. Ne
zaman ki o ressamlar hakkını vererek resim çizmeye başlar, o zaman
işte adalet yerini bulmaya başlayacaktır.
Şimdi bu sonüst (son+üst) paragrafta ne anlatmaya çalıştım?
Hiçbir şey anlaşılmadı, öyle değil mi? Eğer her paragrafta anlattığım
şeyleri bir alt paragrafta da anlatmaya başlarsam, o zaman ne anlamı
kalır ki sonüst paragrafların? Haksız mıyım ama!
Çok önemli konulardan birkaçına daha değineceğiz ve sizleri
özgür bırakacağım. Unutmayın, cehalet zalimliği doğuruyor. Bütün şu
kötülükler bunu unutup durduğumuz için oluşuyor. Cehaleti doğuran
şey ise ilgi ve odağın küçülmesi, daralmasıdır. Nasıl olur bu daralma?
Sevgi ve aşkın olmaması yüzünden elbette. Kısacası, sürekli sevgi ve
aşkla dolu olmaya bakın ki ilginiz ve odağınız daha güzel çalışsın! Bu
sayede sürekli öğrenmeye açık olursunuz ve cehaletten kurtulup şu
zalimlere de hadlerini bildirebilirsiniz. Teşekkürler!
Bekâretlerinin bozulduğu anda genç kızlarımızın üstte olması
gerekiyor çünkü “o pis kan” ilk ilişki sonrasında vücutlarında kalınca
ömürleri boyunca hep yaşayacakları psikolojik, sosyolojik ve organik
bozuklukların engellenmesi bir daha mümkün değil. Bu bilgiyi damat
adaylarına imzalı tebliğ etmekte fayda görüyoruz.

ARKIN ÇALAPALA .
279
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İhtiyaç olunmamasına rağmen kulaklık kullanımı, önce beyne


dolayısıyla da kalbe zarar verdiği için yasaklanmıştır. Lakin bu konu
kapsamında kulağa göre sesi ayarlayabilen kulaklıklar ve sistemlerin
hizmetlerinize sunulması da yakındır.
Sabır sabır, ya sabır! Sabretmeyi bilmeyenler genelde sağır.
Beşik kertmesi yalnızca aynı gün doğanlara yapılabilir çünkü
Kur’an’da her şeyin “çifter çifter” yaratıldığı açıkça belirtilmiştir. Bu
sayede o çiftin denk gelme ihtimali canlandırılmaya çalışılıyor olsa
dahi denklik durumları eşitlik durumları kadar mutlak olamayacağı
için, bence beşik kertmesi gereksiz bir uygulamadır.
Ey Allah’ın Emirleri!
Namaz kılınız. Gerek beş vakit namaz gerekse gece namazları
çok faydalıdır, vücudu dinç tutar, aklı dünya malından mülkünden bir
şekilde koparır ve hakikat bilgisinin yolunu açar, aman unutmayın.
Her türlü orucu tutunuz. Oruç tutmak sadece gıda ile baş etme
eyleminde bulunmak demek değildir. Ben her ayın dört gecesi seks
orucu, her gün öğlene kadar gıda orucu, sekiz gecede bir müzik orucu,
Cuma günleri düşünce ve sabır orucu, biliyorum bu biraz yorucu ama
akşamları neredeyse her akşam dizi orucu tutuyorum. Nasıl ki namaz
hareketleri yoganın “speedy motion” uygulaması olduğunda bedenen
daha sağlıklı olmamızı sağlıyorsa, yani diyorum ki namaz hareketleri
slow motion tekrarlandığında yogayı da tantrayı da siler atar sıhhatli
yaşam bakımından, işte, oruç da fonksiyonel ve akılcı yöntemlerimiz
dâhilinde tutulduğunda çok çok faydalıdır, faydacıdır, faydadır.
Zekât veriniz ki güçsüz iyiler güçlensinler ve bu sayede daha
mutlu, paylaşımcı, iyilik dolu toplumlar üretip keyfimize bakalım. Şu
konu çok önemli, en faydalı zekât düşünce zekâtı gibi görünse de bu
durum yoldan çıkarıcı ve şirke düşürücü eylemler üretmesi yüzünde
n üzeri milyon kere tehlike üretiyor olabilir. Bence en faydalı zekâtlar
“iman zekâtı” diye adlandırdığımız ve her yolla verilebilenlerdir. Bu
zekât türünün yanında müzik zekâtı, şiir zekâtı, balo elbisesi zekâtı,
manzara ve tatil zekâtı gibi envaı çeşit zekât sayılabilir.
Hacca gidiniz! Bu konuda şehrimiz Mekke gerekli tüm çalışma
ve planlamaları yapmaktadır. İnşallah birkaç yıl içinde Allah’ı seven
herkes istediği her an hacca gidebilecek. Haber bekleyin!

ARKIN ÇALAPALA .
280
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kelime-i Şehadet getiriniz! Ben genelde çocuklar ve bebekler


üzerinden uyguluyorum bu pratiği, önce kelime-i şehadet getiriyor,
baktım ki eğlenceli ve huzur verici, o zaman üstüne bir de o çocuk ve
bebeğe bakarak amentü duasını okuyorum. Böylece o kişinin imanlı
bir kul olma ihtimaline katkıda bulunduğumu düşünüyorum ama tabi
ki Allah bilir en doğrusunu.
Umarım kabul ediyordur bu tür dualarımızı.
Şimdi! Birinci mektubumuzu bitirmenin tam sırasıdır.
Bu mektubumuzda bahsi geçen tüm meseleler öncelikle beni
sonrasında da sizleri sorumlu ve yükümlü kılıyor. Bahsi geçen her tür
meseleyi, aman, diyeyim, dikkatle neticelendiriniz.
Hazırladığınız raporlar açık, anlaşılır ve sevimli olsun.
Elçilerimizi rahat ettirin ki biz de sizi rahat ettirelim.
Elçilerimizi sırf bizim elçilerimiz oldukları için değil, Allah’ın
kulu oldukları için rahat ettirin. İnsan oldukları için rahat ettirin.
İnsanları rahat ettirmeyenler, onları samimiyetle ve ahlaklıca
ağırlamayanlar günü geldiğinde Allah’a hesap verecekleri gibi, bunun
öncesinde de inşallah bize hesap verecekler. Çünkü onlar zalimlerdir
ve cahillerdir. Yolcu olana, evsiz olanlara nasıl davranılması gerektiği
tüm geleneklerde ve ilgili ayetlerde gayet açıktır, nettir. Uyunuz!
Sorduğunuz soruların cevapları şöyledir:
İnsanlar alışveriş yapmazsa bütün borsalar kitlenir. Biz buna
kısaca Locked Stock diyoruz. Ve verilerini işlemeye devam ediyoruz.
İnsanlar hareket etmez ve uyumaz ve yemek yemez ise, işte o
zaman da her yıl, beş yıl kadar hızlı yaşanır düşünce gelişimi bazında.
Kişisel cevap: Her ne kadar çok yakışıklı, çok temiz, çok güzel,
çok marifetli, çok naif, çok zeki, çok çalışkan, çok manalı olsanız dahi,
tüm bunları aynı anda kendinizde toplamadığınız müddetçe bizleri,
Bisikletli Kızlar Çetesi’ni yenemezsiniz. İşte bu, o tevhid noktası fakat
elbette sadece anlayabilenler için anlatıyorum.
Anayasal Tahminler isimli kitapta, dünyadaki kuşların sayısı,
arabaların, ağaçların, uyduların, silahların, devletlerin, derelerin, kız
ve erkek çocuklarının, tüm insanların, yaşlıların, gençlerin, nerede,
ne zaman, neden, ne yaptığı yazıyor. Bu kitap bir almanak misali yıllık
verileri kapsıyor ve sadece dokuz adet basılıp sekiz tanesi Sekiz Kral

ARKIN ÇALAPALA .
281
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

üyelerine, bir tanesi de Melekler Çetesi’ne gönderiliyor. Her Melekler


Çetesi sorusu bambaşka yerden geldiği için bu konuyu uzun bir cevap
vererek açıklığa kavuşturacağım. Melekler Çetesi Peygamberler ve o
büyük melekler tarafından kuruldu. Bu çete, Allah’ın her yerdeki, tüm
işlerini görüp halletmekte ve kaydetmektedir.
Melekler Çetesinde Cebrail ve Mikail genellikle çalışırlar veya
ibadet ederler. Azrail ve İsrafil ise, öyle fazla bilinir değiller. Tamam,
Azrail’i hepiniz iyi bildiğinizi sanıyor olabilirsiniz ama inanın işin aslı
bildiğiniz gibi değil. Azrail neredeyse yok diyebileceğiniz bir varlık. O
kadar hızlı ki, o kadar şiddetli ki her yerde var ama hiç yok sanki. Son
olarak İsrafil’e gelirsek, onun zaten işi belli. Sırası gelince sur’a bir ve
ikinci olmak üzere, iki defa üfleyecek ve işi bitirecek. Kimin işini hızla
bitirecek o? Şeytanın, bence. Devil. A, C, İ, D ve M for Mikail. Bunların
her biri suret profesyoneli bu arada. Peygamberler gibi tanıdık veya
bilindik değil yüzleri. O yüzden ölmüyorlar. Sureti olan ölür, olmayan
ölmez. Bu iş bu kadar basit aslında. Bkz. Allah. Ama yine de, onların
da birgün sıraları gelecek ve onlar da ölecek. Çünkü canları var ki her
canlı ölümü tadacaktır, şeklinde ayet var.
Peygamberler arasında; Muhammed, Süleyman, Zülkarneyn,
İsa, Musa, İbrahim, Yusuf ve Nuh dikkatle incelenilmesi gerekenlerdir
bana sorarsanız. Süleymanın ilimleri ve meclisi, Zülkarneyn’in hakim
oluşu, Muhammed’in naifliği, İsa’nın doğumu ve Allah sevgisinin pek
ciddi yanları, Yusuf’un rüya ilmi, Nuh’un genleri, İbrahim’in ise akılla
doğru yolu bulması incelenmeli. İşte bunlar hala aynı şeyleri yapıyor
ve Melekler Çetesi elemanı olarak takılıyorlar. Siz ne sanıyorsunuz?
Cennette boş boş dolaşıyor olacak değiller ya, koskoca peygamberler.
Hiçbir şey yapmasalar namaz kılarlar ve biz ümmetleri için dua eder,
şefaatçi olurlar. Bence onlar melek olmanın bahşedildiği kullar.
Melekler. Allah onları sevip gözettiği için, en özel ve en değerli
işlerini onlara emanet ettiği için çok güzel varlıklar. Bunu anlamak ve
anlatmak için onları görmemize gerek yok. Gerek olsaydı, meleklere
inanmak dinimizin şartlarından biri olmazdı. Az çok Kur’an-ı Kerim
okuyanlar sonunda anlayacaktır ki onlar hep bizim aramızdalar, her
zaman her yerde bizi gözetiyor ve gözetliyorlar.
Bir film çekmemiz lazım ve Allah hariç, varolan her şey o film
içinde rol sahibi olmalı. Melekleri şahsen göstermeliyiz ve bozmadan,
algı oyunları çevirmeden, en doğru halleriyle onları insanlara şu veya
bu şekilde benimsetmeli, sevdirmeliyiz.
ARKIN ÇALAPALA .
282
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bunu yapabilmek için meleklerin etrafımıza bıraktığı delilleri


ve benzeri şeyleri kullanabiliriz. Güzellik bu konuda işimize yarar.
Belki de Allah temiz olmamızı, melekler bize daha yakın olsun
da bizi daha çok sevsin diye emretmiştir.
Meleklerin sonsuza yakın hızda hareket etmesi ve istedikleri,
daha doğrusu emredildikleri kıyafetlere bürünebilmesi gerçekten de
aklın kavramasından çok uzak. Yine de şöyle düşünmekte fayda var.
Onlar yaratılışın başından bu yana Allah’a en yakın olan varlıklar ve
onunla görüşebiliyorlar. Bu bize, Allah’ın da melekler gibi olduğunu
kanıtlar. Onlarla aynı değildir ya da benzer değildir elbette fakat bir
arada bulunabildiklerine göre, yapılarında aynı sabitler bulunmalı…
Allah’ın bize duyduğu güvene ve sevgiye bakar mısınız?
Meleklere emir veriyor, bize secde etmeleri için.
Demek ki biz Allah’a daha yakınız. Demek ki biz meleklerden
daha önemliyiz. Bu da Allah istediği için böyle oldu.
Acaba Allah ilk önce hangi meleği yarattı? Bence Cebrail.
Bizim kul olarak Allah’a yaklaşmaktan önce, onlar, melekler
gibi güvenilir olma, güzel olma, ibadet edebilme yetilerimizi de iyice
geliştirmemiz gerekiyor. Cennette onlarla yanyana olmayı nasıl olur
da başarabiliriz yoksa. Onlar, hepsi, Allah, melekler, peygamberler ve
evliyalarla iyi insanlar, hepsi cennet gibi bir yerdedir mutlaka. Yahut
da cennettedir. Bize anlatılan dört cennet var ama belki de daha çok
cennet vardır. Bu dünya bu yüzden bu kadar zor. Orada, cennette her
biriyle yanyana olabileceğiz. Buna da çalışmamız gerekiyor.
Çok çalışmamız lazım, çok!
Son Cevaplar: Tuğçe der ki; seslerin buluştuğu ve kaybolduğu
yerde buzdan duvara sırtını ver son kez. Alkış: Kırmızı Kış demektir.
Cennette geçiyor olabilir. Fakat unutmayınız ki cennette bazı şeyler
yok. İsraf yok! Yalan yok! Haram yok! Günah yok! Üreme yok!
Tekrar ve son defa söylüyorum: İkinci mektubumuzu alanlar
tehlikededir. Üçüncüsünü görenler ise öldüler demektir.
Allah kadınların beğenilme güdüsünü azaltsın!
Allah hepimizin ilmini artırsın!
Amin!

ARKIN ÇALAPALA .
283
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Sekiz Kral Ve Melekler Çetesi Adına

Ey Allah’ın Emirleri!

Kelimelerin değiştirildiği yerleri siz bilmezsiniz!


Kelimeleri yerlerinden değiştirenler iyi bilirler!

Oradarda çevirmenler vardır ama gözleri bozuk.


Oralarda düşünürler vardır, düşünceleri bozuk.
Oralara sapkınlar vardır, edepleri çok bozuk.
Onlar insanların kitaplarını çevirirler, çok yazık.
Onlar kutsal kitapları tartışır dururlar, çok yazık.
Onlar Allah’ın ayetlerini tartışmaya tutuşurlar, çok günah.
Onlar Allah’ın ayetlerini yerlerinden değiştirir, çok günah.
Onlar bilerek yalan yanlış mealleri yayarlar, çok yazık.

Ey Allah’ın Emirleri!

Kutsal Kitap’ların her şehir için yalnızca bir çevirisini lakin en


doğru çevirisini yaptırın ve onu yayın! Şehirlerinizi onlardan,
kelimelerin yerlerini bilenlerden ve şu kelimeleri yerlerinden
değiştirenlerden iyice koruyun ki Allah katında, Tanrı katında
hor görülmeyesiniz. Çetin azabı tadanlardan olmayasınız!

Sakın unutmayın: Allah her şeyi görendir, her şeyi işitendir.


Sakın unutmayın: Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
Sakın unutmayın: Allah’ın azabı çetindir.

Allah yar, yardımcımız olsun! Âmin!


Allah’ımıza şükürler sonsuz olsun! Âmin!

ARKIN ÇALAPALA .
284
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

On Dokuzuncu Bölüm
TRUMP
R.E.M. | Loosing My Religion | 04:29
Tarafımızdan ona kalp yumuşaklığı ve temizlik de verdik. O çok
sakınan bir kimse idi. Ana babasına çok iyi davranırdı. O isyankar bir
zorba değildi. Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kabirden
kaldırılacağı gün ona selam olsun! … Meryem onlarla kendi arasına
bir perde çekmişti. Derken, biz ona ruhumuzu gönderdik de o
kendisine tastamam bir insan şeklinde göründü. Meryem dedi ki:
Senden çok esirgeyici olan Allah’a sığınırım. Eğer Allah’tan sakınan
bir kimse isen bana dokunma. Melek: Ben yalnızca sana tertemiz bir
erkek çocuk bağışlamam için Rabbinin bir elçisiyim, dedi. Meryem:
Bana bir insan eli değmediği halde, iffetsiz de olmadığım halde, benim
nasıl bir çocuğum olabilir, dedi. Melek: Öyledir, dedi, zira Rabbin
buyurdu ki; Bu bana kolaydır çünkü biz onu insanlara bir delil ve
kendimizden bir rahmet kılacağız. Bu, hüküm ve karara bağlanmış,
ezelde olup bitmiş bir iş idi. … Biz ancak Rabbinin emri ile ineriz.
Önümüzde, arkamızda ve bunlar arasında olan her şey O’na aittir.
Senin Rabbin unutkan değildir. … İçinizden oraya uğramayacak hiçbir
kimse yoktur. Bu Rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür. … Sürekli
kalan iyi işler, Rabbinin nezdinde hem mükafat bakımından daha
hayırlı hem de akıbetçe daha iyidir.
“Evet, Arkadaşlar! İnsan Cumhuriyeti Başkanı seçilmemin, ilk
dakikasındayız. Hepinize sonsuz teşekkürlerimi sunmak isterim. Siz
olmasanız bu işleri asla kıvıramazdık. Akın Şahin’in ve canım dostum
Harabi’nin, Putin, Reis ve Macron’un, GGG’nin, Camille P., Lady Di ve
Paris, Deren, Marion C. ve Cansu C., Müjgan R. ve Emma S. ekiplerinin
hepsine ayrı ayrı, teşekkürler. Bence bu cumhuriyeti sizler kurdunuz
ve bu teşekkürler hakettiğinizin yanında hiçbir şeydir. Ne demeliyim,
hiç gerçekten bilmiyorum. Paris? Sen de konuşsana biraz ya!”
“Hümani! Bebeğim kısa tut! Başkansan başkanlığını bil!”
“Kız öyle deme! Adam çok çalıştı! Kaç kilo verdi, baksana!”
“Bırakın Allah aşkına ya! Asıl ben kaç kilo aldım, ona bakın!”
“Oho! Sizin ilk toplantınız böyleyse, yandı keten helvam…”
“Gerçekten, herkes fikirlerini göndermeye başlasın lütfen!”
“Sululuğu keselim arkadaşlar. Marion! Sen başlar mısın?”
ARKIN ÇALAPALA .
285
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Üç dört apartmanın arka bahçelerinin ortak olduğunu ve bu


alanın bir tiyatro sahnesi olduğunu düşünün. Herkes oyuncu! Seyirci
koltukları diye bir şey de yok. O derece sağlıklı.”
“Tiyatro konusunda neden ilerleme kaydedemiyoruz?”
“Tiyatronun gerçeklik algısı çok fazla da o yüzden.”
“Konuyu değiştirir misiniz lütfen. Bu konu beni gıcık ediyor.”
“Hepimizin aynı anda “ses kaydet” tuşuna basıp Allahüekber
dediğini ve tüm bu seslerin, evet milyarlarca insanın bu söylediğinin
aynı anda uzaya fırlatıldığını düşünün.”
“AlfaBetaGama isimli çizgi romanın içine düştük, düşünün.”
“Çocukların haklarını, rızıklarını, şu oyun alanlarını ve yaşam
alanlarını zırt arabalara verenlere gıcık olduğumu düşünün.”
“Tırnakla tırnak temizlemekten çok sıkıldım.”
“Arkın Ç. nerelerde? Neden artık bizimle oynamıyor?”
“Bilinçaltı Tecavüzleri isimli kitabıyla uğraşıyor olmasın.”
“Konuyu neden dağıtıyorsunuz? Sezen hani sen bana geçen…”
“Bir müzik atölyemin olduğunu ve duvarlarında akustik çakıl
taşları, bakır tencereler, misketler, çiviler, yünler ve yaprak çeşitleri
olduğunu düşünün. Yapraklar hareketli oldukları için sesler harmoni
içinde kaydediliyor elbette. İlk kaydedilen albümün adı: Urartular.”
“Labada yaprağı derken asla özel isim vermediğimi düşünün.
Ayrıca Harabi Eroin Ağrılıdır Parantezi Kapanış Cümlesi: Altın vuruş
istatistiklerinde eroinle kafa kafaya giden bonzaide de aynı probleme
çarptık, problem şu; kafa güzel olunca insan kaç fırt çektiğini veya kaç
doz aldığını fark edemiyor kardeşim! İçmeyin şu zıkkımı artık!”
“Küfür edenlere “çok susma cezası” kestiğimizi düşünün.”
“Ancak yalnızken zamanı durdurabilirsiniz. O da ancak, kendi
zamanınızdan başkası değildir ve olamaz. Tabii ki, herkes aynı anda
kendi dünyasının zamanını durdurursa, o zaman işte dünyamızda da
zaman durur. Bunu birkaç defa denediğimizi ve gelecek nesiller için
tescil ettirdiğimizi düşünün.”
“Yolunuzu kaybettiğiniz şu eğreti zamanlarda, bulunduğunuz
noktanın neresi olduğuna bakın, hangi yıldıza göre neredesiniz, bunu

ARKIN ÇALAPALA .
286
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

düşünün. İşte bunun “zamanı durdurduğunu” düşünün. Düşünmeyin!


Yaşayın! Uzaylılar, ki biz insanlar da birer uzaylıyız, böyle yapıyor.”
“Dünyayı ışıklandırdığımızı, Allah’ın gezegenimizi tıpkı diğer
yıldızlarını gördüğü gibi göreceğini hayal edin. Belki o cici yıldızlar da
başka başka dünyalardır ve belki İslamiyet orada da vardır. Belki de
yıldızlar peygamberlerin cennetleridir. Bir hayal etseniz! Yıldızlarımı
aramalıydım. Ve bir yıldız buldum. En çok korktuğum şey; bu yıldızın
şarkı söylemesi. Eline almış mikrofonu ve başka bir enstrümanı yok.
İşte bu çok fena! Şarkı Söyleyen Yıldızlar. Kitap kapağı resmi? İsmi?”
“Abartı süsün ölümünü hızlandırır. Püsü küstürür.”
“Yıldızları incelemeliyiz. Tasarımda hatalar mevcut. Isıyı dışa
veriyorlar. Bak bize, ısıyı dünyada tutuyoruz. Dünya bozulsa bile. Bu
yüzden az parlıyorsak suç kimde? 8 milyon yıldırım bir günde.”
“Zati aristokrasi herkesin soylu olduğunu savunabilen adalet
dolu bir sistem geliştirseydi çok daha fazla kabul görürdü.”
“Ölüm hiçbir şeyi anlatmadan, her şeyi söylemenin ve ispatın
en iyi yollarından biridir. Fakat insanlar! Kime ne! Gözlerde dolanır.”
“Ay az parlıyor. Belki içaltında insanlar yaşıyordur.”
“Allah kim bilir nasıl da sevinecek dünyayı yıldıza dönüştürüp
topluca ibadet etmeye başladığımızda. İnşallah başarırız. Âmin! Hem
böylece artık isteğe bağlı olarak hep gündüz olacak.”
“Büyük davaların tümünü çoğaltıp ayrı ayrı ülkelerdeki farklı
hâkimlere gönderelim. Hâkimlik sınavı da böyle olsun!”
“Manyetik para konusunda bir fikrim var: Kim ne kadar değer
ürettiyse o kadar para kazanıyor olmalı. Örneğin, yaşlı birine yardım
edince de “para” kazanmış olmalıyız. Veya ufak veya büyük hediyeler
verip birini mutlu ettiğimiz zamanlarda da böyle olmalı. Zaten temel
problem üretim. Eğer yapay zekâyla veya robot oluşumları sayesinde
üretimden insan faktörünü mutlak olarak uzaklaştırabilirsek seyahat
hakkı, sınırlar kalktığı için hızla yayılır. Bu ilgi görürse, yerküremizin
bir kilometre üstünde yaşam alanlarımızı üretip yeryüzünü müzeler,
gıdaların üretimi ve ambarlar için kullanmaya “başlar hale” gelmemiz
an meselesi. Bu arada herkesin kimlik kartında para algısı olsa, güzel
olur. Para taşımayalım. Diğer işlemlerde olduğu gibi; “çevrimiçi bir
skor” olsun, bence, bu kadarı yeter.”
“Faiz neden bitti?”
ARKIN ÇALAPALA .
287
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Faiz bitti çünkü tüm ülkeler ve şehirler manyetik, ortak para


kullanımını kabul etti. Faiz bitti çünkü gıda ihracatını yasaklama fikri
ispatı çok yakında aklımıza gelecek ve yaşamaya başlamış olacak.”
“Hiçbir ülkenin ve “toprağın” dokusu bozulmamalı, evet. Canlı
ve cansız türlerine de dikkat etmeliyiz. Mültecilerin kendi ülkelerine
dönmeleri bu yüzden çok önemli. Adliyelerin de sadece yerele yayılıp
büyük merkezlere kaymaması gerekir. Devletlerin değil halkların çok
‘olgunlaşması’ üzerine teori üretmemiz lazım. Hem zaten yerel adalet
sağlanmadıkça küresel adaletin sağlanması imkânsız.”
“Ne diyor Allah? “Ama artık görmüyorlar mı ki biz yeryüzünü
çevresinden eksiltiyoruz.” Yani sadece içten bir etki değil, hem bizim
yüzümüzden “içten” hem de yüce Allah tarafından dıştan olan bir etki
ile kıyamet yaklaşıyor.”
“Çok küçük ve zararsız kıvılcımlar sıkan silahların üretiminde
aksamalar yaşanıyor. Sebep zinciri: Tetiği “çekenle hedef” arasındaki
mesafenin yarısında, kıvılcımların aniden sönmesi ve yere düşmeden
yok olması. Siz eğer kıvılcım olsanız, böyle bir gerçeklikle hayatınızı
sürdürmek ister miydiniz, baylar bayanlar merdivenden kayanlar?”
“Deminden beri hesapladım ve doğru sonuç onaylandı: “içalt”
kelimesini aktif edemeyiz. Bir şeyin hem içi hem de altı aynı yer değil.
Tabi o şey madde ise. Ses ve sonsuzluk bu hesabın dışında tutuluyor.”
“Fatır Suresi 13ncü ayeti bence Allah’ın büyüklüğünü anlayıp
inanmak istemeyen cahiller için güzel ayet. Ondan başka taptıklarınız
ise, bir çekirdek zarını bile idare edemezler.”
“Bence de “çarpma işlemi” dünya düzenini bozuyor. Yok yere
çoğaltmayı bilinç altına yerleştirip duruyor. Kalkmalı, bence.”
B”ölme mantıklı, toplama mantıklı, çıkartma mantıklı ama şu
çarpma sanki faizi de doğuruyor gibi. Bence de kalkmalı.”
“Yâsin! Ey İnsan!”
“Ala sıratül müstakim! Doğru bir yol üzerindesin!”
“Ne yaparsan yap, o doğru yoldan asla çıkamazsın. O kadar!”
“Bakın, görünmediği halde Rahman olan Allah’ımız öyle güzel
örtünür ki kimse onu göremez, bilemez, bulamaz ve ona ulaşamaz,
erişemez. O isterse “her şey” olabilir ve de olur. O “Ol!” derse her şey
hemen oluverir.”

ARKIN ÇALAPALA .
288
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Şu güzel: Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine gelen her bir
peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.”
“Yasin.40.”
“Ne güneşin aya çatması yaraşır ne de gece gündüzü geçebilir.
Onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler.”
“Ay ve güneş yüzüyorsa, dünyamız da yüzüyor olabilir mi? Bu
durumda sürekli su içinde olmalıyız. Ona göre tedbir almalıyız.”
“Bütün âlemler içinde Nuh’a selam olsun!”
“Şüphesiz İbrahim de onun kolundandı. Çünkü o Rabbine
tertemiz bir kalp ile gelmişti. O babasına ve kavmine şöyle demişti.”
“Siz nelere tapıyorsunuz? Yalancılık edebilmek için Allah’tan
başka ilahlar mı istiyorsunuz? Alemlerin Rabbini ne sanıyorsunuz?”
“Allahsızlık yalancılığın önünü açar. Bütün insanlar hakkı’yla
Allah’a inanırsa yalancılıkların tümü biter. Kısaca, doğrunun referans
noktası Allah’a inanmaktır.”
“Taha ve Yasin sureleri Kur’an yazılmadan önce indirilmişse,
meleklerimiz de “bu surelerin indirildiği ümmet ne güzel” gibisinden
bazı laflar ettiyse, o zaman meleklere bu lafları söyleten Allah, bizim
ümmetimizi gerçekten de seviyor demektir. O zaman, bütün insanları
bizim ümmetimizden yapmamız şart oldu!”
“Mutasyon Tantra! Daha Necromanicon. Akın Şahin’den fena
bir roman tasarımı. Olaylar Mısır ve Paris arasında geçer. Şaka gibidir
‘bu, kitaplar. Şaka gibidir’den sonra o virgül bir şekilde gelir. Böyle
eflatunumsu, platonumsu, sezarımsı, tuhaf bir serüvenin esrarengiz
uç boşluğunda ayakkabı boyanırken okunursa… Alo!”
“Biggest! Smallest! ABDEST! Tamamen rastlantı! Ne alaka!”
“İç çamaşırı giyme alışkanlığı aslında dış çamaşırı giyinmeme
veya uyduruktan giyinme alışkanlığını üretiyor olabilir. Nasıl yani? İç
çamaşır giyinmeyi bırakırsak kıyafetler eski hallerine döner mi?”
“Yok artık! Trafik oluşmadan cevap gelmeli.”
“İsteyen istediğini giysin kardeşim! Boş işlerle uğraşmayın!”
“Ölüm yerçekimi kuvvetidir.”
“Yerçekimi kuvveti ölümlülere dairdir.”

ARKIN ÇALAPALA .
289
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Kaldırımlar ve şu asfaltlar, toprakla bağımızı kopardığı için


kötüyüz. Avrupa Birliği’nin bu konuyla ilgili hibe, teşvik kanunlarını
kimler imzalamış, üretmiş, bir bakmak lazım.”
“Kamu ve şehir hastanelerinin başka halklara özelleştirilmesi
veya kiralanması tam bir ulusal güvenlik tehdidi. Mesela emar çekimi
11.000.000 adet olmalı; çünkü kota varmış. Sosyal güvenlik kurumu
hastanelere 80 lira ödüyormuş emar başına. Demek ki devletleri asıl
yönetenler hastanelerde hissesi olanlar. Daha kötüsü bu hastanelerin
sahiplerine emar çekimi, şırınga ve benzeri işlerin ücretlerini devlet
ödüyor. Özelleştirme kanunları da aynı devletlerin “bizzat” kendileri
tarafından çıkarılıyor. Teşvik “paket”leri de böyle. Mutlak kısırdöngü
yaratılan bu ve benzeri konuları bir an önce halletmek gerekiyor.”
“Bankalar aslen devletlerin para taşeronlarıdır ve devletlerin
merkez bankaları bu sayede boşaltılır.”
“Koca koca adamlarsınız ama hala size güvenip makamlarını
emanet eden fakir milletlerin meclislerinde şiir okumayı, pis yalanlar
savurmayı bırakmıyorsunuz. Hapishane sayılarındaki artış neyi nasıl
yaptığınızı zaten açıkça gösteriyor. Adliye binalarının genişliği yahut
hastanelerin büyüklüğü de gerçekleri anlatıyor. Evet, bu cümlelerimi
kullanmak isteyenler sıraya geçsin lütfen!”
“Uyuşturucu kullanımını ve de satışını serbest bırakmalıyız ki
kalitesiz, “zararlı uyuşturucuları daha hızlı yakalayıp” yok edebilelim,
zararlı süreçleri hızlandırıp tedavi ve ilaç formüllerini “her anlamda”
geliştirebilelim. En doğrusu; uyuşturucuya başlamayı engellemektir.
Ama başlandı bir kere. İçmeyenleri ödüllendirelim. İçenleri de her tür
yöntemle koruyup iyileştirmenin yolunu bulalım. Altı sene verdim bu
işe ya! Yazık o altı seneye, yazık. Bu işi sonuçlandırın artık!”
“Emrimiz ancak bir tek emirdir. Göz kırpması gibidir.”
“Bu da süper iyi: Allah’a karşı gelmekten sakınanlar doğruluk
meclisindedir. Şu da iyi: Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacaktır.
Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zatı baki kalacaktır. Ama en
iyi olanlardan biri şu: Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin
uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçin gidin.
Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz.”
“İyiliğin karşılığı yalnız iyiliktir.”

ARKIN ÇALAPALA .
290
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Kıyamet kopmazsa cennettekiler mutlu yaşıyorlar tamam da


cehennemdekiler yanmaya devam ediyor olacaklar hep. Ölülerin bir
an evvel diriltilmesi içinde kıyametin kopması lazım. Ne kadar aciziz,
ne kadar aptalız yahu! Cehennemdekilerin hepsinin cezası aynı anda
bitmeden kıyametin kopma olasılığı var mı?”
“Doğru konuş! Allah bilir, de hemen! İş çıkartma başımıza!”
“SCJ, ICJ, UN, WHO? Tamam, mı, devam mı? Slogan netleşti.”
“Kimin hangi cümleleri fısıldadığını yazsak mı ya? Mesela bu
cümleyi Deren söylemişti, aklımda kalmış: “Allah bilir ama, kıyametin
vakti, daha önce ölenlerin cezalarını çektikleri ve bitirdikleri ve bu
aradaki zaman diliminde ise, kimsenin günah işlemediği bir kurgusal
düzeneğe dair olabilir gibime geliyor.”
“Azamet ve ikram sahibi Rabbinin adı yücedir. Ölüm de onun
emriyle, aynı kandan olanlar veyahut akrabaların her birine uğramak
kaydıyla, en çürük elmayı soydan koparmak kabilindendir. Buradaki
kan veya soy gibi söylemler birer atıf. Tür türdür ki türlü türlüdür.”
“Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek, sizi bilemeyeceğiniz
bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik.
Bizim önümüze geçilmez. Ant olsun birinci yaratılışı biliyorsunuz. O
halde düşünseniz ya! Mesela bu da güzel ispata götürüyor.”
“Bir yaşanan, bir yeniden yaratılma, bir affedilen. Etti mi sana
üç! Bu durumun da anlaşılması oldukça güç!"
“Can boğaza geldiğinde, onu geri döndürsenize! Oysa siz o
zaman bakıp durursunuz. Biz ise ona sizden daha yakınız. Fakat siz
göremezsiniz. Eğer hesaba çekilmeyecekseniz ve doğru söyleyenler
iseniz, onu geri döndürsenize!”
“Ölümü durdurup geri döndürmeyi başarabilseydik kıyamet
daha da yaklaşır mıydı? Ölüm dönüp duranlar arasında mı hala?”
“Mümin erkeklerle mümin kadınların nurlarının önlerinde ve
sağlarında koştuğunu göreceğin gün…”
“Kıyamet günü?”
“Okullar neden kışın? Yazın da olsa güzel olurdu.”
“Martta Martı Martavalı.”
“Kader icrası fena, olabilir: İyilik isteyen mümine iyilik yazılır.
Kötülük isteyen müminlere ise kötü kader yazılmaz. Kötülük isteyen

ARKIN ÇALAPALA .
291
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kötülere ve inanmayanlara ‘kötü kader’ yazılır. İyilik isteyen kötülere


de iyilik veya iyi kader yazılır. Allah herkese her istediğini verir ama
gerçekte inananları koruyarak kaderlerini yazar çünkü onları sever.”
“Ancak inananlar ile inkârcıları birbirinden ayrı tuttuğumuz
zaman inkâr edenler elem dolu bir azaba uğratılır.”
“Bu yüzden şehirleri dikkatli tasarlamalıyız.”
“Şu ayet de çok güzel! İman edenlerin Allah’ı zikretmekten ve
inen haktan dolayı, kalplerinin “saygı ile ürpermesinin” vakti gelmedi
mi? Daha önce kendilerine kitap verilip üzerinden uzun zaman geçen,
böylece kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar! Allah burada kızıyor ve
üzülüyor, sabrediyor olabilir. Yoksa bunu neden söylesin ki?”
“Barış kazanacak, derken İslam ve insanlar kazanacak, demek
istiyorsunuz, öyle değil mi? Zira İslam “Barış” demektir.”
“Bu çok iyi: Benim katımda “söz değiştirilmez” ve ben kullara
zulmedici değilim.” Hiç ölmeyen Allah’ımıza şükürler sonsuz olsun!”
“İnsanların birbirlerini “ısırarak ve emerek” tedavi ettiklerini
veya hasta ettiklerini neden kimse fark etmiyor?”
“İnsanlar hala peşinde koştukları hikâyelerin yavan, beş para
etmediğini bilmiyorlar. Öyleyse yaşayan ama yaşlı yazarların az satan
son kitaplarını yayınlamalıyız.”
“Harabi Kur’an-ı Kerim’in tüm emirlerini harfi harfine yerine
getiriyor mu? Hayır elbette. Fakat niyeti öyle. Öenmli olan niyet!”
“Taha. 108. O gün kendisinden yan çizmek mümkün olmayan
davetçiye uyarlar. Sesler, Rahman’ın “azametinden ötürü” kısılmıştır.
Artık sadece fısıltı işitebilirsin.”
“O gün, Rahman’ın “izin verdiği” ve “sözünden razı olduğu”
kimseden başkasının şefaati fayda vermez.”
“Kur’an-ı Kerim’den yüz çevirenler körlüğe şimdide alışmaya
başlasa iyi olur çünkü kıyamet günü kör olarak haşredilecekler.”
“Aplikasyonların ‘telefon şarjını bitirme’ verisi ve ‘kullanımda
hız’ raporları hala gelmedi. Protesto çekelim mi?”
“Çok sıkıldım, ben biraz hava alacağım.”

ARKIN ÇALAPALA .
292
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Şehit mezarlığı olmayan kentlerde belediye başkanlığı uzun


dönem olmalı ki bu beldeler mutlak olarak gelişebilsin. Şu başkanlar
değiştikçe, kentler gelişip ideal hallerine bürünemiyorlar bir türlü.”
“Politik söylemlerde Allah kelimesi yasaklanmalı. Ne alaka!”
“Bence çok yanlış bir saptama bu! Asıl politik söylemler dâhil,
tüm söylemlerde Allah kelimesi bolca kullanılmalı. Mesela bilimsellik
dâhilinde de Allah pratikleri geliştirilmeli. Bilimsel söylemler içinde
de Allah kelimesi abartılmalı.”
“Diyelim ki bir deneye başlanacak. Ne yapılıyor, törenler filan
bir sürü hikâye. O zaman neden besmele çekilmiyor? Bilimsel mesele
olunca Allah’ın kudreti devre dışı mı kalıyor? Hayır. Asıl o vakit Allah
işin içine çok daha fazla karışıyor.”
“Anlamazlar Harabi! Boşuna düşünce üretip durma!”
“Anlayana sivrisinek keman anlamayana davul zurna zaman!”
“Evet; Akdeniz Akşamları şarkısı %51 oy sonucu ile bu gece
yasaklandı. Sana Da Günaydın, hala bir numarada. Helâl olsun ya!”
“Hemen duvarlara astığınız şu insanların resimlerini kaldırın!
Bundan böyle Allah’tan başka hiçbir varlığa tapmayın! Onların hepsi
ölümlüdür. Allah ise ölümsüzdür. Ayrıca her mesele Allah’ındır.”
“Şehirlerinizi pisletmeyin! Temiz tutun! Bu cümleleri bulutlar
üzerine yazdırsak olur mu? Hümani? Ne dersin?”
“Kirli şehirlerde güzel bulut olmaz. İyilik eğer güzellik üzerine
yazılmazsa vuku bulamaz. Üç çizgiden bir şey olmaz, sanırsın ama bir
de bakmışsın, bir yılbaşından öteki yılbaşına kadar, yüz bin lira civarı
batmışsın. Kalın dudak ısırılmaz, ince bel asla sıkılmaz. Bu işler cacık!
Hümani’nin çok işi var, şimdi artık burada durmaz.”
“Aşkım bir yere kaybolma! Akşama gözleme yapıyorum.”
“Polis karakollarının yerlerini değiştirip o mahallelerin bağlı
olduğu semtleri birer birer ele geçirdiniz yahu! Fitne fesat üretmek
bu kadar kolay olmamalı bundan böyle! Bu ünlemler nasıl?”
“Borcunu satmak da ne demek oluyor? Olmayan parayı kime
güvenip satıyorsunuz veya alıyor, aklıyorsunuz? Şerefsizler!”
“Dünyanın tamamında, bütün şehirlerdeki fabrikalar o şehrin
kendi malı ilan edilsin! Her şehrin üretimleri kendisi için olmalıdır.”

ARKIN ÇALAPALA .
293
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Bilim adamları “Ozon Tabakası delindi.” diyor, Allah “… Gök


yarılacak…” diyor ama şu insanlar kıyametin kopmakta olduğunu bir
türlü kavrayamayacak kadar acizleşmiş durumdalar, bence. Harabi
dağların yürüdüğünü zaten söylemişti.”
“Finans şirketleri üzerinden bankalardan şahıslar adına kredi
çekip, kendi kredibilitesini arttırıp devletlerden para çalan alış-veriş
şirketlerine ve herkese sesleniyorum. Sobe, sobe, sobe! Yakalandınız
ve bir gün gelecek cezanızı çekeceksiniz. Adi herifler!”
“Bir şehirde mutluluk üretmek istiyorsak o şehir nüfusunun
en az yarısı kadar bisikleti şehrin içinde kullanılması için tedarik edip
şehir halkı kullanımına arz etmemiz gerekir. Bisiklet olmazsa kaykay
olur, paten olur. Teleferikler de iyi projeler bence Paris.”
“Kara Madde. İçi “boş ve karanlık” olan her har maddeye kara
madde denir. En büyük kara maddenin ise “bütün insanların ruhunun
mutlak hali” olabilme ihtimali gayet yüksektir, diyesim geldi.”
“Kendimize “Yıldız Haritası” desenli elbiseler yapalım mı?”
“Yıldızlar sonsuz sayıda olmadığı için, onların da bittikleri bir
yer, bir nokta olduğu için, yıldızların yerleri üzerine ant içmek veya
yemin etmek bir sır, Allah tarafından Kur’an-ı Kerim’de umuluyor ki
anlayabildiğimiz bir şey olsun.”
“Putin, Doğu Guta’nın hesabını da Kudüs’te vermeyi kabul etti
Hümani! Bunu aynen böyle yaz kardeşim!”
“2010, 1439 olsa… 571 olması lazım. 8 gün fark olsa 7 yıl fark
eder. 4000 yıldır “yalan dünya”. Ondan önce zaman yok mu ki? Bu iki
takvimle zamanın üretilmiş olması önemli. Gerçekliğin ve gerçeklik
algısının bozulmaya başlandığı noktalar. 1 gün 1000 yıla eşitse… 7 x
365 = 2555 bin yıl evrimleri açıklar. Bence zaman “yine yok” edilirse
cennete daha çok yaklaşırız. Günler saatler kalsın. Hayır ya, günleri
saymayalım, yeter ya! Haftaya, seneye filan diyelim. Zaten geleceğe
dair gerçekleşmeme ihtimali olan sözleri verip durmak da çok saçma
abi! Bunu neden yapıyoruz ki?”
“Liderlerin, yani ülke veya şehir başkanı olan liderlerin veya
memurların ikili üçlü beşli onlu görüşmelerini, kapalı kapılar ardında
yapmalarını yasakladık sonunda, oh olsun! Halklar kendilerini bizzat
ilgilendiren her türlü bilgiye “mutlak” haliyle ulaşamadılar asırlardır.
Bunu kendimize neden yaptık ki? Bu pis toplantılar veya buluşmalar

ARKIN ÇALAPALA .
294
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

sonrasında “verilen demeçlere uymayanlar” da ifşa edilsin. Halkların


bunu sağlıklı, hızlı takip edebildikleri sistemi geliştirdik biz, değil mi?
Kişilerin de, şehirlerin de, devletlerin de “tüm zamanlar için görülüp
yorumlanabilen dürüstlük katsayıları” olsa amma kıyak olurdu ha!”
“Humani çok çakalsın, hakkı helâl edin mesaj yarışı sayesinde
kapacaksın koltuğu resmen. Seçimden bir hafta önce yapmalısın o işi
bence. De ki: Hangimize daha çok insan hakkını helâl ediyor, soralım
isterseniz. Evet, seçimden bir hafta önce yapılır. Kaybeden seçimden
çekilecek mi? Bence çekilmeli. Çin kralı hepimizi yenebilir.”
“Boş işlerle uğraşıyorsunuz kardeşim. Allah kıyameti bir defa
yaşadı ve de tecrübe etti demek ki Kur’an-ı Kerim’de açıkça anlatıyor.
Demek ki “ikinci defa”yı yaşıyoruz, yani cehennemle “en az bir defa”
işimiz bitmiş, çoktan affedilmişiz. Yani ikinci şansımızı kullanıyoruz
muhtemelen. İşte bu düşünce, kıyamet provasına Allah’ın iştirak edip
tüm insanları affetmesi durumunun ihtimalini kuvvetlendirebilecek
bir düşünce olabilir, diyorum. Neden kimse beni dinlemiyor acaba?”
“Secde. 9 ve 11. Sonra onu düzenli bir şekle sokup içine kendi
ruhundan üfürdü. İnsanın tanrısallaşma çabası ki iddiasının temeline
bu ayet merkezli de bakmamız lazım. Şuna bak! Ne diyor: De ki: Size
vekil kılınmış olan ölüm meleği canınızı alacak, sonra döndürülüp
Rabbinize götürüleceksiniz.”
“Oley! Kavuşma anı! Nokta. Yaşasın realist fütürizm.”
“Neden “gerçekçi gelecekçilik” demezsiniz, anlamıyorum.”
“Arkadaşlar gerçekten çok işim var, ben kaçıyorum.”
“Aşkım unutma bak, gözleme we yapacağım.”
“Peki Paris! Çok para harcamasın kimse!”
“Paris sendeyiz! Hümani offline. Aha, Harabi geldi.”
“Selamın Aleyküm. Yazdıklarınızı takip ediyorum. Hepten çok
tatlısınız lâkin burada lak lak yapacağınıza şu raporlama işinde biraz
daha hızlansanız diyorum. Şimdi herkese sırasıyla hatırlatayım:
Cansu tam dört aylık hızlı çalışma dönemine giriyorsun yarın.
Sayın başkan, evlilik yıldönümünüz üç gün sonra gözüküyor,
sakın kötü bir hediye almayın. Benim sizlere ufak bir sürprizim var.”
“Bir saniye lütfen. Evet şu an itibarı ile Prenses Diana, Lady Di
kod adıyla aramızda. Kendisini eskiden beri tanırım. Her türlü tanım

ARKIN ÇALAPALA .
295
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ve tanı probleminde ona başvurabilirsiniz. Kendisi sabır yüzdesi en


yüksek sekiz insandan biridir. Hoş geldiniz majesteleri!”
“Herkese merhaba arkadaşlar. Hepinize teşekkür ederim.”
“Majesteleri sizi burada görmek inanılmaz keyifli. Çok tatlı!”
“Hoş geldiniz prenses! Birazdan yeni elbiseleri yollayacağız.”
“Teşekkür ederim Paris. Çok güzel görünüyorsun.”
“Ben Harabi. GGG ile birlikte roketleri denedik az önce. Gayet
şık bir tasarım olmuş. Kullanılan reaktör de gayet sağlıklı.”
“Kız Cansu resmen kuş gibi uçtuk vallahi. Makine gık demedi.”
“Neden desin aşkım, niyetimiz kötü değildi.”
“Harabi bana su getirir misin aşkım?”
“Arkadaşlar diğer kanala geçiyor muyuz? Çok işim var.”
“Paris sendeyiz! Hümani online. Harabi yine gitti.”
“Kafası güzel onun, değil mi Müjgan? Gidip geliyor sürekli.”
“Sanki Müjgan’ın kafası yerinde de, şıracının şahidi bozacı.”
“Tam tersi mümkündür hocam, arkadan dedikodu olmasın?”
“Harabi sen de dmt vardı, ne yaptın, bitirdin mi onu?”
“Dmt ne lan! İlk defa senden duyuyorum. Sert bir şey mi?”
“Sert! Çok sert! Yumuşatabilir misin? Sen onu söyle!”
“Iy! Bunlar iyice çirkinleşti. Ben gidiyorum, film başlıyor.”
“Sen de kafayı yedin bu net fil x serileriyle. Bırak şunları ya!”
“Müjgan, konuşmalardan bazılarını işaretledim. Haftaya gelip
soranlara dağıtırız. Canlı yayın malzemesi için de ideal fikirler var.”
“Onlar mı bizi anlamıyor, biz mi onları anlamıyoruz vallahi de
billahi de hiç anlayamıyorum. Bu iş nereye kadar sürecek böyle?”
“Ağlaşma! Git kendine viski, bana duble rakı söyle!”
“Cumaya gideceğiz birazdan, olmaz öyle, gelin böyle!”
“Ay yeter! Kafayı sıyırdınız iyice siz! Ben kaçar!”
“Üç saat sonra Piano İstanbul’da olun! Unutan kaybeder.”
“Müjgan, herkese teyit ettir lütfen! Cahil bunlar, cahil!”

ARKIN ÇALAPALA .
296
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yirminci Bölüm
AKIN ŞAHİN
Ömer Göksel | Veda (Walzer) | 02:01
Allah kendisinden başka ilah olmayandır. En güzel isimler O’na
mahsustur. … Ben seni seçtim. Şimdi vahyedilene kulak ver. Muhakkak
ki ben, yalnızca ben Allah’ım. Benden başka ilah yoktur. Bana kulluk
et! Beni anmak için namaz kıl! Kıyamet günü mutlaka gelecektir.
Herkes peşine koştuğu şeyin karşılığını bulsun diye, neredeyse onu
kendimden gizleyeceğim. … Ey Musa! Sevilmen ve benim nezaretimde
yetiştirilmen için sana kendimden sevgi verdim. … Ona yumuşak söz
söyleyin. Belki o aklını başına alır veya korkar. … Rabbim ne yanılır ne
de unutur. … Korkma, dedik, üstün gelecek olan kesinlikle sensin. …
Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyiniz. Bu
hususta taşkınlık ve nankörlük de etmeyiniz. Sonra sizi gazabım
çarpar. Her kim ki kendisini gazabım çarparsa, hakikaten o yıkılıp
gitmiştir. Şu da muhakkak ki, ben, tevbe eden, inanan ve yararlı iş
yapan, böylelikle doğru yolda giden kimseyi bağışlarım. … O gün
insanlar davetçiye, İsrafil’e uyacaklar. Ona karşı yan çizmek yoktur.
Artık, çok esirgeyici Allah hürmetine sesler kısılmıştır. Bu yüzden,
fısıltıdan başka bir ses işitemezsin. … Rabbim, benim ilmimi arttır, de!
… Ey Adem, dedik, bu hem senin için hem de eşin için büyük bir
düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra yorulur, sıkıntı
çekersin. Şimdi burada senin için ne acıkmak vardır ne de çıplak
kalmak. Yine burada sen susuzluk çekmeyecek, sıcaktan da
bunalmayacaksın. Derken, şeytan onun aklını karıştırıp, Ey Adem,
dedi, sana ebedilik, sonsuzluk ağacını ve sonu gelmez bir saltanatı
göstereyim mi?… Sen onların söylediklerine sabret. Güneşin
doğmasından önce de batmasından önce de Rabbini övgü ile tesbih et,
gecenin bir kısım saatleri ile gündüzün etrafında, iki ucunda da tesbih
et ki hoşnutluğa eresin. … De ki: Herkes beklemektedir. Öyle ise siz de
bekleyin. Yakında anlayacaksınız, doğru düzgün yolun yolcuları
kimmiş ve hidayette olan kimmiş.
“Bilmiyorum. Sorduğun soruların cevabını ben bilmiyorum.”
“Humani! Beni resmen hasta ettiniz ya! Matrakçı Nasuh’u boş
ver sevgilim, Asena, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Odessa var, İlyada
da var. Takılma! Biz şehirlerimizi birebir resmeden veyahut anlatan
sanatçıların hepsini iyi biliriz. İstersek de onları hemen buluruz. Ama

ARKIN ÇALAPALA .
297
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

daha da önemli konularımız var. İnsan Anayasası’nın kabataslağını


bitirdim. Bunu böyle mi oylamaya sunalım? Zaten değişmez, gibime
geliyor. Deren’i ihmal etme! Bilim adamları saçmalamış. Hiç, insanlar
maymundan geliyor, denir mi?”
“Maymun meselesi deli Darwin’in isminin verildiği ki bitmeye
başladığı evrim gerçekliğinde şöyle vuku bulur her ihtimalde: İnsan
maymundan geliyor, denilir mi? Buyurun başlıyoruz.”
“Evet, bence de, maymun insanın çok daha gelişmiş halidir, bu
yüzden de tam tersine maymunlar insan soyundan geliyor olabilirler.
Yoksa biz ağaçta yaşardık zaten de onlar mı şehirlerde yaşamalı?”
“Şu konuştuğumuz, konuşmak zorunda kaldığımız konulara
bakar mısın? Maymunlardan bahsediyoruz resmen.
“Uf! Şehirlerde bütün o dar bina aralıklarının maskeli baloda
kullanım avantajlarını hayal edebiliyor musun?”
“Tütün sarmak için mentollü filtre ürettirsene Harabi!”
“Kimse gözüyle görmediği şeye inanmazsa, faiz iki üç günde
biter, iç cümleciği ile ilgileniyorum şu anda.”
“Master ve doktora yapma süreleri kaldırıldı mı? Tezini ver,
iddianı ispatla, bitsin! Doğru olan budur kardeşim!”
“Her ülke her şehre büyükelçilik açtığı gün tatile çıkılacak!”
“Ölümden korkanlar devlet kuramaz.”
“Kimsenin ismi Allah değildir, olamaz.”
“Tarihi binaları yakıp, yıkıp yerine bina yapanlar tarihi eser
kaçakçılığı yapmış sayılıyor muydu Hümani?”
“Herhangi bir bankanın isminin hemen önünde yazılan şık bir
isim, hikâyenin sonunda bankacılığı çökertecektir.”
“Toto, loto, iddia, sayısal, bunlar hep haram. Bunları da kimlik
numaralarına endeksleyelim mi diyorsun?”
“Oynayan insanları kullanarak dünyanın en şanslı insanlarını
bulabilmemizin yegâne yolu bu adamım. Hiç kusura bakma!”
“İddia “her otuz kişiden birine” kuponda vereceğini taahhüt
ettiği parayı verince yarı yarıya büyüyor zaten.”
“Suça teşvik eden günahları engelleyici şeyler neler?”
“Kanunlar mı?”
ARKIN ÇALAPALA .
298
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Peki günaha teşvik eden suçları çoğaltan şeyler neler?”


“Kanunlar mı?”
“İşte, Allah’ın kanunları bu yüzden geçerlidir. Ve insanların
kanun ve yasaları da bu yüzden geçersizdir.”
“Nesiller arasındaki yaş farkının bittiği ülkeler de var.”
“Bir şey soracağım. Bugüne kadar kaç rekât namaz kıldın?”
“Ne bileyim! Onu saymıyoruz herhalde ibadet ederken.”
“40 yıl, 365 gün, 100 rekât desen; 1,500 bin rekât civarı.”
“Ben kaçar, siz yine matematiğe bağladınız.”
“Tohum sandıklarını yollamayı unutma bak, fena olur!”
“Bir ara kahve içelim mi? Sana bir şey anlatacağım.”
“Kandırma beni yine. Önce sözünü tut, falları gönder!”
“Harabi, Hümani’ye söyler misin, hemen eve gelsin!”
“Ben söylerim kız! Sen de “damarları ışıklandırmamız lazım”,
dersin. Uzun mesele ama raporu yoldaymış, dersin.”
“Damarları niye ışıklandırıyoruz? Renklere göre hücreler yok
etmenin peşinde misiniz? Siz yine bir iş çeviriyorsunuz ama…”
“Ben de kaçar.”
“Ha bu arada, bu konuşman yayında! Hümani! Hemen evimize
gel aşkım! Sana kalem aldım. Renksiz yazıyor. Gel bak, anlatacağım.”
“Gözleme, kalem… Oh, ne güzel hayat!”
“Sarımsaklar bu mevsimde neden bayat?”
“Bunun sesi neden çıkmıyor bu günlerde?”
“Bisikleti bozulmuş, ondandır muhtemelen.”
“Çağırsınlar Hülya H.’yi. Oradan atıp tutuyordu.”
“Sevdim bu görünmez olup sohbete katılabilmeyi.”
“Hadi canım! Yaptınız mı sonunda?”
“Kokulu telefon için de yapamazsınız demiştin. Ne oldu?”
“Ben kaçar. Çok işim var. Hadi siz de işinize bakın.”
“Burda olmana çok sevindim. Sana bir şey sormam lazım.”
“Sor tabii ki. Dinliyorum seni.”

ARKIN ÇALAPALA .
299
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Kaftanlar hakkında bir kitap var demiştin.”


“Evet. Benim kütüphanemde bir kopyası var, evde.”
“Rica etsem onu bana kargolar mısın. Okuyup geri veririm.”
“Ne işine yarayacak ki? Bilelim de ona göre yardım edelim.”
“Orada gelip geçmiş birçok kavmin kıyafetleri var, demiştin.”
“Evet, Asya, Avrupa, Afrika, Amerika, bütün kıtaların.”
“Öyleyse tüm semboller de var olmalı.”
“Semboller olmasa da desenlerin çoğu var gibi hatırlıyorum.”
“Kaç sayfalık bir kitap demiştin?”
“On dokuz bin civarıydı. Toplam yirmi ciltlik bir eser.”
“Uf! Çok iyiymiş. Ne zaman gönderirsin peki?”
“Sembollere ulaşıp ne yapacaksın ki?”
“Bunu burada değil de yüzyüzeyken anlatsam daha doğru.”
“Peki, öyle olsun. Kitap yarın sende olur. Evde misin?”
“Yok, Piano Londra’da işim var yarın. Oraya yollar mısın?”
“İyi de akşam Piano Berlin konseri var. Ya geç getirirlerse?”
“O zaman oraya göndermen daha mnantıklı. Kim getirecek?”
“Ya Ann Hathaway ya da Nagehan Alçı. İkisinden birini seç!”
“Ann olur. Hem onunla rap albümünü konuşmamız lazım.”
“İyi o zaman. Ben de kaçtım. Allah’a emanet.”
“Eyvallah.”
“Alo! Emojiyi unuttun!”
“Unutunca biter diye düşündüm ama sayende bitmedi.”
“Emojilerin istatistiklerini sisteme bağladınız mı?”
“Bağladık. Sonuçları da emojilerle açıklayacağız.”
“Şaka mı bu? Yok artık! Ay siz iyice kafayı yediniz kuzum!”
“Sonuçları emojilerle açıklamak doğru değil.”
“Emojiler bize, desenler ve resimlerden sosyolojik istatistiğe
ulaşma şansı tanıdığı için gerçekten çok şanslıyız.”
“Ben geldim. Bu konu çok önemli!”

ARKIN ÇALAPALA .
300
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Her konu önemli sanıyordum ben!”


“Bir şey diyeceğim.”
“De!”
“Ne yaparsak yapalım, insanlar mutlaka günah işliyor. Yahut
bir şekilde harama bulaşıyor. Bunu engellemek de durdurmak da hep
imkansız! Neden olmuyor? Neden başaramıyoruz?”
“Detaylara girmezsen cevabını alamazsın!”
“Muhammed öyle kurallar koymuş ve Allah öyle hükümlerle
mülke hak indirmiş ki, neredeyse hareket etmek günah!”
“Hükümlere takılırsan olacağı budur.”
“Ya ne yapmalıyım?”
“Hangi hüküm, hangi birliği korumak için veriliyor ve o birlik
insana veya Allah’a nasıl bir değer katıyor, işte bunu incelemelisin.”
“Meseleleri esastan incelemen gerekiyor. Kısacası bu.”
“İyi de esas dediğin şey Sabit Yıldızlar Feleğinde.”
“Evet ama buradaki yansımaların değiştiği anları yakalayarak
bunu başarmak mümkün. Bunu denemelisin!”
“Hiçbir şey anlamıyorum konuştuklarınızdan.”
“Hükümlerle ilgilenirken; esas’ın yeryüzüne indirildiği anları
dikkatle incelersen hükümlerin temellerindeki delilleri ve o delillerin
değiştirilme sebeplerini rahatlıkla bilebilirsin. Yani mucize peşinden
koşturup durmadan hakkı hukuku anlayamazsın. Mucizeler esastır ki
esas sürekli olarak değiştiği için birçok mucize bulunabilir. Anladın?”
“Aklıma gelmişken, kayın ağaçları konusunda dava genişleyip
iklim değişikliğine gitmişti ya, geçen gün gelen bir raporda fark ettim,
akarsular daha yavaş buharlaşıyor. İnsanlar suları barajlarda tuttuğu
için asıl buharlaşma hızı çok fazla.”
“Ben de geçen gün şunu fark ettim: Otobüslerde imam var ve
yolcular yol boyunca oturarak namaz kıldıklarının farkıda değiller. O
namaz esnasında, bir an çok acayip veya çok karmaşık hareketlerden
yaptıklarında, şoförün yani imamın dikkati dağıldığı için şu hareketli
zamanın ayarı bozuluyor ve kaza oluyor. Bunu geliştireceğim ve mail
atacağım hepinize. Şimdilik bu kadarını bilmeniz yeterli.”
“Demek ki şoförlerin uyuduğu filan yok. Olay bambaşkaymış.”

ARKIN ÇALAPALA .
301
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Benim kendimi gerçekten izole etmem gerekiyor. Aksi halde


bu kitabı bitirmem imkansız. Bana yardım edin lütfen.”
“Git işine be Allah’ın adamı. Biz ne diyoruz, sen ne diyorsun!”
“İnsanların içine karışınca işine de karışıyoruz. Bence senin
problemin bu Arkın Ç.. Ya bizimle yaşamayacaksın ya da yaşarsın.”
“En çok da sizin yüzünüzde kendi hayatımı yaşamıyor oluşum
beni üzüyor. Düşünsenize. Benim bir hayatım var ama aslında yok.”
“Suçu bize atıyor, bakar mısınız?”
“Konuyu değiştirelim lütfen, hanımlar beyler!”
“Yargıda Rönesans ilan ettiğimiz günü hatırladım.”
“Ne alaka şimdi? Senin kafa da bir acayip çalışıyor ha!”
“O günkü demeci ezberimden okumuştum.ne gündü be!”
“Haydi yine oku! Şimdi oku! Lütfen!”
“Oku! Oku! Oku!”
“Evet, okusana, neşemiz yerine gelir.”
“Pankart için aforizma buldum. Tüm şehir sana küstü Paris!”
“Yargıda Rönesans! Yargıda Rönesans!”
“Ey İnsan Cumhuriyeti! Yargıda en iyi hakimleri ayırt edip şu
zavallı ve yandaş hakimleri iyice belirginleştirebilmek adına, hangi
hakimin baktığı dava sonrasında karar temyize taşınıyor ve/ya karar
gerekçesi bir üst mahkemece reddediliyor ise, kısacası hangi hakimin
kararları temyizde değiştiriliyor ise, işte o hakimleri görevden almalı
ve terfi ettirmemeliyiz. Çünkü onlarla ilgili iki ihtimal var: Ya davaya
hakim değiller ve yasa bilmezler ki o zaman asla hakim olmamalılar,
olamazlar, ya da fazla hakimler ve hüküm dairesinin dışına da türlü
oyunlarla karıştıkları için hükmü daha fena bozmuş oluyorlar.”
“Aynısıydı evet, çok iyi hatırlıyorum.”
“Hastasınız hepiniz hasta!”
“Müjgan! Biraz gelir misin?”
“Geliyorum Harabi, bir saniye lütfen.”
“Saçlarını kime boyattın? Ne kadar güzel olmuşsun!”
“Bir ressam arkadaşım var, ona boy attım.”

ARKIN ÇALAPALA .
302
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yirmi Birinci Bölüm


NAGEHAN ALÇI
Gökçe Kılınçer | Güneşin Kızkardeşi | 04:41
İnsanların hesaba çekilecekleri gün yaklaştı. Hal böyle iken onlar
gaflet içinde yüz çevirdiler. … Peygamber dedi ki: Rabbim, yerde ve
gökte, söylenmiş her sözü bilir. O hakkıyla işiten ve bilendir. …
Azabımızı hissettiklerinde bir de bakarsın ki oralardan, azap
bölgesinden kaçıyorlar. Kaçmayın! İçinde bulunduğunuz refaha ve
yurtlarınıza geri dönün! Vay başımıza gelenlere, dediler, gerçekten
biz zalim insanlarmışız. Biz kendilerini, kuruyup biçilmiş ekine,
sönmüş ateşe çevirinceye kadar bu feryatları sürüp gider. Biz, göğü,
yeri ve bunların arasındakileri oyuncular misali eğlence olarak
yaratmadık. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi
tarafımızdan edinirdik. Bu irademizin eseri olurdu. Ama biz bunu
yapanlardan değiliz. Bilakis biz, hakkı batılın tepesine bindiririz de o
batılın işini bitirir. Bir de bakarsınız ki batıl yok olup gitmiştir. Allah’a
yakıştırdığınız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size! Göklerde ve
yerde kimler varsa, hepsi O’na aittir. O’nun huzurunda bulunanlar,
O’na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar. Onlar bıkıp
usanmaksızın gece gündüz Allah’ı tesbih ederler. … Allah yaptığından
sorumlu tutulamaz. …Rahman melekleri evlat edindi, dediler. Haşa! O
bundan münezzehtir. Bilakis melekler, lütuf ve ihsana mazhar olmuş
kullardır. O’ndan emir almadan konuşmazlar, onlar sadece O’nun
emri ile hareket ederler. Allah onların önlerindekini de,
arkalarındakini de, yaptıklarını da yapacaklarını da bilir. Allah
rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler. Onlar Allah
korkusundan titrerler. Onlardan her kim; Tanrı O değil, benim, derse,
biz onu cehennemle cezalandırırız. İnkar edenler, göklerle yer bitişik
bir halde iken bizim onları birbirinden kopardığımızı, ve her canlı şeyi
sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?
… Biz gökyüzünü korunmuş bir tavan gibi yaptık. Onlar ise
gökyüzünün ayetlerinden yüz çevirirler. … Her canlı ölümü tadar. …
İnsan aceleci bir tabiatta yaratılmıştır. Size ayetlerimi göstereceğim.
Benden acele istemeyin. … Hesap gören olarak biz herkese yeteriz. …
Davud ve Süleyman’ı da an. Bir zaman, bir ekin konusunda hüküm
veriyorlardı. Bir grup insanın koyun sürüsü geceleyin başıboş bir
vaziyette bu ekinin içine dağılıp ziyan vermişti. Biz onların hükmünü
görüp bilmekte idik. Böylece bu hükmü, bu fetvayı Süleyman’a biz

ARKIN ÇALAPALA .
303
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

anlatmıştık. Biz onların her birine hükümdarlık, peygamberlik ve ilim


verdik. Kuşları ve tesbih eden dağları da Davud’a boyun eğdirdik.
Bunları biz yapmaktayız. Ona, savaş sıkıntılarınızdan sizi koruması
için zırh yapmayı öğrettik. Artık şükredecek misiniz? Süleyman’ın
emrine de kasırga gibi esen rüzgarı verdik. Onun emriyle içinde
bereketler yarattığımız yere doğru eserdi. Biz her şeyi biliriz. …
Şeytanlar arasından da onun için dalgıçlık edip inciler çıkaran ve
bundan başka işler görenler vardı. Biz onları gözetim altında
tutuyorduk. … İsmail’i, İdris’i, Zulkif’i de an. Hepsi de sabreden
kimselerdendi. … Onlar, bütün peygamberler, hayır işlerinde
koşuşurlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı, onlar bize karşı
derin saygı içindeydiler. … Hakikaten bütün bu peygamberler ve
onlara iman edenler, bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de
sizin Rabbinizim. Öyleyse bana kulluk edin. İnsanlar kendi aralarında,
din ve devlet işlerinin birliğini bozdular. Halbuki hepsi bize
döneceklerdir. … Nihayet Yecüc ve Mecüc setleri açıldığı ve onlar her
tepeden akın ettiği zaman, ve gerçek vaat, ölüm, kıyamet yaklaşınca,
inkar edenlerin gözleri birden donakalır. Yazıklar olsun bize, deler,
gerçekten biz bu durumdan habersizmişiz hatta biz zalim
kimselermişiz. Siz ve Allah’ın dışında taptığınız şeyler cehennem
yakıtısınız. Siz oraya gireceksiniz. Eğer onlar birer tanrı olsalardı
oraya, cehenneme girmezlerdi. Halbuki hepsi, tapanlar da tapılanlar
da orada ebedi kalacaklardır. Orada onlara inim inim inlemek düşer.
Yine onlar orada hiçbir iyi haber duymazlar. Tarafımızdan
kendilerine güzel akıbet takdir edilmiş olanlara gelince, işte bunlar
cehennemden uzak tutulurlar. Bunlar cehennemin uğultusunu
duymazlar, gönüllerinin dilediği nimetler içinde ebedi kalırlar. En
büyük dehşet dahi onları tasalandırmaz. Melekler kendilerini şöyle
karşılar: İşte bu size vadedilmiş olan mutlu gününüzdür. Düşün o
günü ki, yazılı kağıtlarını tomarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz.
Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz. Bu,
üzerimize aldığımız bir vaat oldu. Biz vadettiğimizi yaparız. …
Yeryüzüne iyi kullarım varis olacaktır. İşte bunda bize kulluk eden bir
kavim için mesaj vardır. … Şüphesiz Allah sözün açığını da bilir, gizli
tuttuklarınızı da bilir. … Muhammed: Rabbim! Onlar hakkında
adaletinle hüküm ver. Bizim Rabbimiz Rahman’dır. Sizin
anlattıklarınıza karşı yardımı umulandır, dedi.

ARKIN ÇALAPALA .
304
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İNSAN ANAYASASI |18-35|


Bu anayasa; İnsan Cumhuriyeti şehir ve devletlerinde yürür.
Bu anayasanın uygulayıcısı, İnsan Parlamentosu öncülüğünde; bütün
insanlardır. Ve bu anayasa tüm yeryüzünde uygulanabilir.
İnsan günahsız yaratılır. Bu yüzden bütün insanlar eşittir.
İnsan hep özgür doğar. Saygı ve sevgiyle büyür. Onurlu yaşar.
Diğer insanların tümüyle eşit haklara sahiptir. İnsan, en erdemlidir.
Bu anayasa organik anayasa olduğu içindir ki; hakkındaki her
hüküm öldürmedikçe güçlendirir. Ayrıca bu anayasamız 18 yaş sınırı
üstündeki yetişkinler içindir ve “1-8 | 8-12 | 12-18 | 35-66 | 66-99 ve
“99 üstü” yaş aralıkları için de kadın ve erkeksi modelleri ile bitki ve
hayvanların türlerine göre cici çeşitleri mevcuttur. Bu anayasalar ve
insanla ilgili her bilgi Medya Polisleri tarafından hızla yayınlanır ve
elbette ki tüm insanların oylaması ve kabulünden sonra yayılır.
Her insan, yaşadığı toprakların yasalarına uymakla ve diğer
insanların hakları ve özgürlüklerine saygı göstermekle yükümlüdür.
Şehrini değiştiren insanlar içinde bulundukları şehrin yasalarıyla ve
vatandaşlık haklarıyla korunurlar ve adil eğitimleriyle desteklenip
yetiştirilirler. Şehir devletler ve tüm devletler ve tüm ordular, İnsan
Cumhuriyeti’nin garantörleridir ve Başkan ile Halife emrindedirler.
İnsanlar zekâ, akıl, “ruh” ve vicdana sahiptir ve diğer insanları
kardeş kabul eder, ona göre davranırlar. İnsan dediğin böyle olur.
İnsan yaşadığı şehirde veya devlette yahut şehir devletinde;
ırkı, rengi, cinsiyeti, “dili”, “dini”, kökeni, mal varlığı ve mirasına göre
değil, sadece iyi veya kötü davranışlarına göre değerlendirilir ve ona
göre ödüllendirilir, cezalandırılır yahut eğitilir.
İnsanlar arasında siyasal, hukuksal veya şehirlerarası duruşu
bakımından hiçbir ayrım yapılamaz. Her insanın her şehirde mutlak
dokunulmazlığı vardır ve yaşamı, özgürlüğü ve kişi güvenliği o şehrin
yasalarıyla korunur, gözetilir.
Hiçbir insan köle değildir, köleleştirilemez. Köle insan ticareti
yapmak tehlikeli ve yasaktır.
İnsana işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı ve onur kırıcı
davranışlarda bulunulamaz, bu kapsamda cezalar da her ne durumda
olursa olsun insanlara verilemez. Suç işlediği “ispatlanan” insanlar,
cezalarını İnsan Atölyeleri’nde eğitim eşliğinde çekerler ve topluma
ARKIN ÇALAPALA .
305
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yeniden kazandırılırlar. Kasten insan öldürmek, katletmek, soykırım


yapmak veya idam yasaktır. Cezası “ömür boyu” atölye çalışmalarına
katılıp insanlığa sürekli olarak hizmet etmektir. Hukuk ve Toplum
Polisleri bunun gibi durumlarda ortak hareket ederler.
Her insanın, hakları çiğnendiği için, ilgili ve yetkili olan şehir
devlet mahkemelerine veya onların mutlak denetleyicisi olan İnsan
Parlamentosu’na aracısız olarak başvuru ve şikâyet hakkı olup şehir
devlet başkanları bu konuda sorumludur.
Hiçbir insan, keyfi olarak, asla, alıkonamaz, yakalanamaz, bir
şekilde tutuklanamaz ve sürgün edilemez. Bu konu, toplum ve hukuk
polisleri, ayrıca İnsan Parlamentosu Kamera Ve Güvenlik Sistemleri
Başkanlığı sorumluluğundadır.
Şehir devletlerinin mahkeme salonlarındaki davalar ve İnsan
Parlamentosu çalışmalarının tümü, ilgili televizyon kanallarından ve
programlarından naklen yayımlanır ve online olarak yapılan insan
oylamalarıyla birlikte, açık ve şeffaf bir şekilde yürütülür ki hiçbir
insanın hakkı yenmesin ve haklar kaybolmasın.
Kendisine bir suç yüklenen her insan, kendisini doğal olarak
savunabilmesi için gereken tüm güvencelerin sağlandığı bir salonda,
toplum önündeki açık yargılamalar süresince, yasalara göre suçlu
olduğu saptanmadıkça suçsuz sayılır.
Hiçbir insanın özel yaşamına, ailesine, evine veya iletişimine
keyfi olarak karışılamaz. Hiçbir insanın ismine, soy ismine, onuruna
saldırılamaz. Böyle terbiyesizliklere hiç gerek yok!
Her insanın, her şehirde, devlette veya coğrafyada serbestçe
dolaşma, oturma, yaşama ve iş kurma hakları vardır. Bu haklar, her
zaman her şehre geri dönebiliyor olma hakkının da garantörü sayılır.
Zulüm altındaki her insanın “her şehre” sığınma hakkı vardır.
Ve bu zulmün yaşandığı her şehrin veya devletin başkanı ile başkan
yardımcısı, İnsan Parlamentosu tarafından yapılan oylamalar, sorgu
ve kovuşturmalarla, çok hızlı bir süreç dahilinde yargılanır.
Her insan, tüm oylamalar arasında hem içinde yaşadığı şehrin
vatandaşı olarak hem de İnsan Parlamentosu “daimi üyesi” olarak oy
kullanma, yasa üretme, seçme, seçilme haklarına sahiptir. Geçmişte
ceza çektiği suçlar buna engel teşkil etmez. Ne alaka! Başkan, başkan
yardımcısı, herhangi bir polis veya melek olmak için herhangi bir şart

ARKIN ÇALAPALA .
306
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

veya gereklilik yoktur. Her insan her yerde her istediği ile evlenebilir,
yeter ki evlenecek insanların rızıkları ve iradeleri tam ve özgür olsun.
Her insan, anne baba soyunu sürdürdüğü için, kendi ismi ile birlikte
anne babasının soy isimlerini de taşır ve kendi çocuklarına bu soy
isimlerden yalnızca bir tanesini verebilir. Her insan tek başına veya
başkalarıyla ortaklaşıp her türden mülk edinme haklarına sahiptir.
Mülksüzleşme Yasası’nın uygulandığı şehirler dâhil, her türlü mülk
tapusu ve faturası, o insanın kendisi veya Para Polisleri tarafından
saklanır ve de arşivlenir. Her insan “düşünce” özgürlüğüne sahiptir.
Düşüncelerini her türden yöntemle yayma hakkı bütün şehir devlet
uygulamaları dâhilinde hep oluşturulur. Düşüncelerin gelişmesi için
araştırma yapmak gereklidir ve her insanın her şeyi araştırma hakkı
her zaman sağlanır. Her şehir devletindeki bilgi melekleri bu konuda
uygulama üretip detaylı hesap vermekten sorumludur. Her insan, bir
mekânda, toplum polisi ve mekân sahibi izni ile gösteri, yürüyüş ve
tören yapma hakkına sahiptir. Kamu mekânları her yönüyle her türlü
uygulama dâhilinde ilgili şehir devletinin başkanı ve yardımcısının
sorumluluğundadır ve İnsan Parlamentosu gözetimindedir.
Her yaştan her insan, istediği her tür eğitimi bilgi meleklerine
“talep yapmak” kaydıyla alır. Bilgi melekleri ve sanat polisleri, medya
polisleri ve bu gibi müesseseler ortaklaşa komisyonlar ve oylamalar
aracılığı ile çalışmalarını yürütürler.
Yetim, öksüz, aç, evsiz, işsiz, hasta, sakat, dul, yaşlı ve engelli
vatandaşların bakımları ve sorumluluğu o şehir devletin başkanı ve
yardımcısındadır. Bu konuda tüm insanlar gözlem yapabilir, herkes
yetkindir ve İnsan Parlamentosu’na talep yapıp bilgisini ve delillerini
paylaşabilir. Delikanlı dediğin bunları korumakla yükümlüdür.
Sosyal güvenlik, sigorta, adalet, eğitim, sendikalaşmalar, sivil
toplum kuruluşları, elverişli ve iyi koşullarda çalışma, işsizliğe karşı
korunma hakkı, ücretli izin, eğlence, kültür ve diğer tüm toplumsal
konularda, şehir devletinin başkanı ve yardımcısı mutlak yetkilidir.
Uygulamaları izlemek veyahut müdahale etmek, İnsan Parlamentosu
yetkisindedir.
Seçimler ve bir uygulamanın durdurulması veya oylanması, o
şehirde yaşayan insanların çevrimiçi katılımıyla gerçekleşir. Bir şehir
devletinde; birden az başkan olabilir ama birden çok başkan olamaz
fakat başkan yardımcısı olabilir.

ARKIN ÇALAPALA .
307
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Her devlette “manyetik” İnsan Cumhuriyeti IDLira geçerlidir


ve başka para kullanılamaz. Şehirlerarası değiş tokuş işlemleri para
polisi tarafından yürütülür, parlamentolar tarafından denetlenir.
Şehirler veya devletlerarasındaki yarışmaların tamamı İnsan
Parlamentosu tarafından özenle yürütülür ve değerlendirilir. Şehir
içi yarışmalardan ise şehir başkanı sorumludur.
İnsana verilen her ödülü ilgili parlamento takdim eder ve bu
ödüller medya polisleri aracılığıyla şehir stadında veya ilgili mekanda
duyurulur, medya melekleri tarafından yorumlanıp özendirilir.
Her insan, kültürel yaşama kolayca katılıp “güzel sanatlardan
yararlanma” haklarına sahiptir. Bu hakkı, sanat ve toplum polisleri
tarafından korunur, melekler tarafından gözetilir.
Çocuklarla ilgili her türlü yetki ve sorumluluk önce anne baba
üzerinde sonra da çocuk polisleri ve melekleri gözetimindedir.
Her insanın ürettiği her şeyden doğan bütün maddi ve manevi
çıkarlarının korunması hakkı sanat, para, hukuk ve toplum polisleri
işbirliği ile güvence altına alınmıştır. Ve bu gibi meselelerin her biri
bilgi meleklerinin gözetimindedir.
İnsanlar hayvanları ve bitkileri korurlar ve türlerin devamını
hep birlikte sağlamaya hep özen gösterirler. Bilgi işleyen melekler bu
konuda tam yetkilidir.
Çok uzun, karışık ve anlaşılmaz metinler yahut çok maddeli
tutanaklar kullanmak yasaklanmıştır çünkü bugüne kadar hiçbir işe
yaramadılar. İşe yarasalardı, günümüzde yaşayan insanları ve yaşam
biçimlerini çok daha farklı bilir, yaşadığımız tüm terörist eylemlerle
ve savaşlarla asla karşı karşıya kalmazdık. Ve bu kadar fazla katliam,
soykırım da yaşanmamış olurdu.
Eğitimsiz insanların anayasa üretim uygulamalarına katılımı
zorunluğu bizi “mükemmel fikirlerin kötü, bahtsız uygulamalarında
her zaman rastladığımız gibi” mutsuzluğa ve karışıklığa götürebilir.
Bu yüzden sürekli, düzenli ve organik eğitimler şarttır.
Şehir devletleri kendi iç yasalarını kendileri ilan ederler veya
kabul edeceklerini ilan edip ilgili tarihlerini işaret ederler. Bu aradaki
zaman diliminde ise İnsan Parlamentosu’nun çoklu desteği ile ihtiyaç
duyacakları altyapıyı hızla üretebilmeleri için değişik çalışmalar ve
üretimler yapılır, girişimlerde bulunulur.

ARKIN ÇALAPALA .
308
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İnsan Cumhuriyeti devletleri küçültüp yönetimin yerel hale


getirilmesi amacını gütmektedir. Tüm devletler bu sıradan anayasayı
uygulamaya soktukları an itibarı ile kendi işletim sistemlerinin kendi
yöneticilerine sağladığı çıkarları “durdurdu” sayılırlar ve devletlerin
yönetiminin çıkar sahiplerinin elinde oyuncağa dönüşmesi bu sayede
engellenmiş olur.
Yüzde yüz oy oranı sağlandığında bütün şehir devletler kendi
yasalarında hangi dini kabul ettiklerini hemen ilan edebilirler. Fakat
bir şehir devletinde birden fazla din ilan edilemez.
Dinler sadece cansız birer düşünce topluluğudur ve her güçlü
düşünce topluluğu gibi, kendilerini oldukça koruyabilmek için güçlü
alışkanlıklar üretirler. Din ve dini kurallarla ilgili olanlar yalnızca din
melekleridir. Din melekleri ise isteyen herkesin “bazen” görebileceği
ve isteyenin görmeyeceği bir yaratılışa sahip oldukları için, İnsan
Cumhuriyeti’nde dini meselelerin tümü “bilimsel olarak kayıt altına
alınamaz” durumda kabul edilmişlerdir. Bu melekler ve bütün dinler
hakkında bilimsel çalışmalar yapılıp tüm dünya vatandaşlarına bilgi
verilebilir elbette, fakat “din melekleri” gerçekte var olmadıkları için
oylamalara katılamaz ve yönetim, üretim ya da atölye çalışmaları
yapamazlar. Din melekleri kutsal, gerçek, tanrısal varlıklardır fakat
varlıkları bilimsel olarak rahatlıkla ispatlanamadığı veya ispatlanıp
açıklanamadığı için bu mesele bu şekilde “yoruma açık” bırakılmıştır.
Meleklik tanrının sevgili kullarına bahşettiği bir elbise de olabilir. Bu
konuda konuşma ve beyan hakkı sadece halifededir.
İsteyen şehir devleti, yüzde yüz oy oranı sağlandığında kendi
başkanına kral, reis, prens, kraliçe, tanrı, peygamber, dj, şeyh, kaptan,
sevgili, hoca, müdürüm, kanka, kıl, tüy gibi isimler verebilir. Doktor,
doçent, profesör, pilot, savcı, albay, hemşire, er, kurmay, hâkim gibi
isimlerse ilgili eğitimler ve uygulamalar neticesinde hak edilmedikçe
verilemez. Biraz ciddiyet lütfen!
İsteyen şehir devletleri, tam yüzde “doksan dokuz” oy oranı
sağlandığında, iç yönetim biçimi olarak; monarşi, anarşi veya çok
değişik rejimleri ilan edebilir fakat bu durum sadece kendi sınırları
dâhilinde yaşanır ve geçerlidir. Rejim ihraç ve ithal etmek yasaktır.
Her şehir devleti diğer devletlerle ilişkilerinde cumhuriyet esaslarına
göre ve bu anayasaya uygun davranmak zorundadır. Bu durumun
sürekliliğini sağlamak ise şehir devletinin başkanı ve yardımcılarının
sorumluluğu alındadır. Çok gerekir ve ciddiyetle talep edilirse, İnsan
ARKIN ÇALAPALA .
309
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Parlamentosu bu ve benzeri konularda hızlı oylama yapabilir. Bütün


dünya vatandaşlarının istemesi gibi, ciddi konu ve durumlarda ise,
yine bu parlamento herhangi bir şehir devletinin rejimini, adını, rengi
veya yerini değiştirebilir. Alem buysa kral parlamentodur.
Şehir devletleri birleşemez fakat kardeşlik ilan edebilir.
Uyuşturucu, sigara, içki ki benzeri uyarıcı madde kullanımları
şehir halklarının tercihine göre serbest bırakılabilir. Gerçek insan ne
kendisine ne de başkalarına zarar verir. Arkadaşınızı iyi seçin!
Bilgi, toplum, hukuk, medya, sanat, çocuk, aşk melekleri ve
polisleri ve diğer tüm polisler ile tüm melekler bu anayasayı işletir ve
gözetir ve geliştirir ve korurlar. Tanrı onları korusun! Âmen!
Adalet Şehri, Teknoloji Şehri, Gazeteciler Şehri, Aşıklar Şehri,
Mutluluk Şehri, Yazarlar Şehri, Şairler Şehri, Hırsızlar Şehri, Kadınlar
Şehri, Çocuklar Şehri, Erkekler Şehri, Âlimler Şehri, Narenciye Şehri,
Dullar Şehri, Sıvı Şehir, Tünelli Şehir, Al Yazmalılar Şehri, Selvi Boylu
Şehir, Kiraz Şehri, Kırık Kalpler Şehri, Bisiklet Şehri, Puertorico Vaya
Con Dios Şehri, Bedava Sanılanın Para Verip Alındığı Şehir, Ürkütücü
Şehir, Sessizlik Şehri, Günah Şehri, Zina Şehri, Sahilde Seksek Şehri,
Bir Kere Öpüşme Şehri, Hala Da Elele Dolaşanlar Şehri, Şehriyar, Sarı
Kütüphaneler Şehri, Zıt Abilerin Ab-ı Zıttın Mı Şehri, Bir Kere Ver Sen
Ne Olur Şehri, Darphaneler Şehri, Şahaneler Şehri, Mazlumun Ahının
Aheste Aheste Çıktığı Şehri, İnsan Cumhuriyeti Başkenti Kudüs, Zayıf
İnsanlar Şehri, Küçük İnsanlar Şehri, Darbukatörler Şehri, Alkolikler
Şehri, Fotoğrafikler Şehri, Amma Da Homini De Gırtlak Puf İdi Kandil
Şehri, 26 Nolu Mezatçıların Şehri, Zavazingo Şehri, Uyuşturucu Şehri,
Grafiti Şehri, El Yazmacılar Şehri, Adam Gibi Adamların Şehri, Kaliteli
Kadınlar Şehri, Vur Patlasın Çal Oynasın Şehri, Hiç Ayranı Olmayanlar
Şehri, Atla Gidenler Şehri, Terk Edilenler Şehri, Delikli Deşiksiz Şehir,
Bulutlardaki Şehir, Karbon Salınımını Geriye Döndürebilen Şehir, Bir
Günde Bir Kitap Okunan Ve Bütün Hayatın Değişimine Sebep Olan Şu
Şehir, Kriptolular Şehri, Kumarbazlar Şehri, Jaws Şehri, Seni Çok Çok
Özledim Şehri ve burada o özel isimlerini sayamadığımız birçok şehir
bu anayasayı koruyacağına dair ant içmiştir ve söz vermiştir.
Yaşasın İnsan Cumhuriyeti! Yaşasın İnsan Anayasası!
Şehirde Barış, Dünyada Barış!
Ne Mutlu İnsanım Diyene!

ARKIN ÇALAPALA .
310
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yirmi İkinci Bölüm


KALEM
Moby | Like A Motherless Child | 03:36
Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi
müthiş bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın, emzirdiği
çocuğu unutur, her gebe kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş
halde görürsün. Oysa sarhoş değillerdir fakat Allah’ın azabı çok
dehşetlidir. … İnsanlardan, bilgisi olmaksızın Allah hakkında
tartışmaya giren ve her inatçı şeytana uyan bir takım kimseler vardır.
Şeytan hakkında şöyle yazılmıştır: Kim onu yoldaş edinirse bilsin ki
şeytan kendisini saptıracak ve alevli ateşin azabına sürükleyecektir. …
O, Allah’ı bırakıp kendisine ne faydası ne de zararı dokunacak olan
şeylere yalvarır. Bu, haktan büsbütün uzak olan sapıklığın ta
kendisidir. … Gerçek şu ki: Allah dilediği kimseyi doğru yola sevk eder.
… İmdi; inkar edenler için ateşten bir elbise biçilmiştir. Onların
başlarının üstünden kaynar su dökülecektir. Bununla karınlarının
içindeki organlar ve derileri eritilecektir. Bir de onlar için demir
kamçılar vardır. … Muhakkak ki Allah iman edip iyi davranışlarda
bulunanları, zemininden ırmaklar akan cennetlere kabul eder. Bunlar
orada altın bileziklerle ve incilerle bezenirler. Orada giyecekleri ise
ipektir. Ve onlar sözün en güzeline yöneltilmişler, övgüye layık olan
Allah’ın yoluna iletilmişlerdir. … Bana hiçbir şeyi eş tutma. Tavaf
edenler, ayakta ibadet edenler, rüku ve secdeye varanlar için evimi
temiz tut. … Kendisine ortak koşmaksızın Allah’ın hanifleri, onun
birliğini tanıyan müminler olun! … O ihlaslı ve mütevazi insanları
müjdele! Onlar öyle kimseler ki Allah anıldığı zaman kalpleri titrer.
Başlarına gelene sabrederler. Namaz kılarlar ve kendilerine rızık
olarak verdiğimiz şeylerden Allah için harcarlar. … Allah hain ve
nankör olan herkesi sevgisinden mahrum eder. … İşlerin sonu Allah’a
varır. … Seni yalanlayanlar hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira
dolaşsalardı, elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu.
Ama gerçek şu ki gözler kör olmaz lakin göğüsler içindeki kalpler kör
olur. … Rabbinin nezdinde bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin
yıl gibidir. … Allah kendi ayetlerini sağlam olarak yerleştirir. … Allah
kesinlikle tam bir bilgi sahibidir, Halim’dir. … Allah hakkıyla işiten ve
görendir. Böyledir. Çünkü Allah hakkın ta kendisidir. … Hiç şüphesiz,
Allah çok kuvvetlidir, çok üstündür.

ARKIN ÇALAPALA .
311
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Para. Dünyanın o en kötü kelimesi rüyama girmişti. Para. Onu


rüyamıza on sekizinci yüzyıl civarında sokmuşlardı. Birçok dildeki en
hastalıklı ön ek olan bu kelime, paranoyak, paranoid ve parapsikoloji
gibi kullanımlarının tümündeki bilinçaltı tecavüzünü, günde beşyüz
kez tekrarlata tekrarlata bizim dilimizi, Türkçeyi kullanan insanlara
enjekte edilmiş bir zehir gibi, sokulmuş bir virüs gibi rüyama girmişti.
Parayı verdiğim düdüğü kırdım ve rüya biti verdi.
Gözlerimi açtığımda “vahşi doğan”ın en güzel varlığı ve vahşi
batanların en çetrefilli güneşi, dünyanın en iyi insanlarından birisi ve
hayatımın manası yanımda yoktu.
Önce, birkaç defa, usulca seslenip yanıt almayı denedim, fakat
yanıt alamadım. Sonra bağırmaya başladım evin içine doğru.
“Paris! Sevgilim Paris! Deren? Paris? Kime diyorum ya!”
Evin içinden ses gelmiyordu. Nereye gitmiş olabilirdi ki Paris?
Neden gitmiş olabilirdi ki? Kiminle, kime gitmiş olabilirdi?
Kafamı çevirdiğimde gül kokulu oryantal yastığının üzerinde
bir mektup zarfı gördüm. Zarfın üzerinde hep büyük harflerle “Lütfen
beni bekleme sevgilim.” yazıyordu.
Zarfı açıp okumaya başladım.
Okuduklarım inanılır gibi değildi. Resmen terk edilmişim ben.
Ben ve kızım Deren, Deren’in öz annesi Paris tarafından dün gece terk
edilmiştik. Deren benim de öz kızım.
“Sevgilim. Üzgünüm, hemen gitmek zorundayım çünkü şu an
yapılacak en doğru şey bu. Özür dilerim, çok özür dilerim. İnan bana,
hiç ama hiçbir suçum yok. Tekrar “yan yana” geldiğimizde, olan biten
her şeyi anlatacağım, sana söz. Kendini üzme, lütfen. Sabırlı olmalısın.
Hareketlerine ve yazdıklarına çok dikkat et! İnsan Cumhuriyeti ilan
edilecek bugün, bu öğlen vaktinde. Lütfen beni bekleme! Hemen gidip
televizyonu açmalısın. Çok sigara içme, ne olur! Kızımıza iyi bak. Seni
delice seviyorum. Senin gibi… Paris.”
Televizyonu açtım. Lütfen beni bekleme, derken?
Peşinden gitmemi veyahut onu aramamı mı istiyor acaba?
Paris işte, dünyanın en anlaşılır olmayan kadını, istediğinde.
Uzatmayayım, “kendime verdiğim bir söz vardı” dedim ve ilk
önce kızımızın odasına yürüdüm, Deren, Hu, diye seslendim.

ARKIN ÇALAPALA .
312
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kapıyı hafifçe açıp baktığımda göz göze geldik ve o “dünyalar


tatlısı” konuşmasıyla yataktan fırlaması ve boynuma atlaması aynı
didaktik saniyem içinde gerçekleşti.
“Günaydın. Paris nerede?”
“Sen ne zaman uyandın Deren? Niye tavana bakıyorsun? Yine
ne hokkabazlık düşünüyorsun?”
“Tavan olmasa yıldızlarla konuşurduk, değil mi?”
“Şimdi gündüz ama bebeğim, şimdi konuşamazsın.”
“Gündüz olunca yıldızlar gidiyor mu?”
“Gitmiyorlar ama görünmez oluyorlar.”
“Görünmez olanla konuşulmaz mı?”
“Bilmiyorum bebeğim. Haydi, gel, televizyona bakalım.”
Görünmez olanla konuşulmaz mı? Deren’in sorusunun acıtan
hatta “öfkeli” acıtan cevabını günler sonra, mutsuz bir gece yarısında
Paris’e yazdığım epik mektupların bazılarını okuyup ağlarken kendi
kendime vereceğimi bilmiyordum. Konuşulur, görünmez olunca da
konuşulur. Görünmez olanlarla da konuşulur. Adım kadar eminim.
Televizyon izlerken kahvaltı hazırlamaya da koyulmuştuk ki
Deren turkuaz renkli koltuğun üzerinde sebepsiz bir heyecanla “zıp”
“zıp” zıplamaya başlamıştı, bana doğru şunları söylüyordu. Onun bu
hallerine bayılıyorum ya;
“Paris! Bak! Bak Paris! Bak orada, Paris orada bak!”
“Nerede, hani nerede? Göster bakayım!”
“Şurada, kolunu kaldıran kadının arkasında, bak, işte!”
“Dur! Sus bakalım ne konuşuyorlar. “Dinle” bak!”
“Paris neden bizimle kahvaltı etmiyor?”
“Gittiği yerde de sandviç vardır güzel kızım.”
“Paris orada mı kalacak? Ne zaman gelecek?”
“Bilmiyorum Deren, şu anda hiçbir şey bilmiyorum.”
“Evet, sayın seyirciler, tam bir haftadır Bilgi Melekleri ve G20
devlet başkanları arasında süren ilk görüşmeler sonucunda tarafların
ortak kararı ve anayasa planları hakkında açıklamalar yapılıyor. G20

ARKIN ÇALAPALA .
313
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

devletleri adına açıklamaları yapan, Rusya’nın devlet başkanı Sayın


Vladimir Putin’i dinliyoruz…”
Putin’in söylediklerine bakılırsa tam yedi gün boyunca kimse
bulunduğu şehri terk etmeyecekti, ortak toplantı Paris’te yapıldığına
göre, Paris de Paris’te olmalı diye düşündüğüm bu bozuk cümleyi son
okuduğumda ise namuslu bir tebessümün inceden inceden yüzüme
yayılıyor olduğunu fark ettiğimi bilmenizi isterim. Sonunda istediğini
yaptın Paris, dedim kendi kendime. Fakat tam o sırada Paris’in, evet
Putin’in hemen arkasında dikilen sevgili eşimin iki yanındaki kadınla
birlikte, hızla yere eğilip televizyonun kadrajından çıktığını gördüm.
Güvenlik ünlemi!mi sonra kullanma hakkım olsun mu? Acayip acayip
cümleler! Şimdi kullanayım, geçelim. …kadrajından çıktığını gördüm.
Ve silahlar ateşlenmişti ve Putin “sol” omzundan vurulmuştu.
Çıkan çatışmada altı bilgi meleği ve üç devlet başkanı öldürülmüştü.
Paris’i bundan sonraki toplantı ve açıklamaların hiçbirinde tüm akılcı
uğraşlarıma rağmen göremedim.
Yine telefonundan arayayım şunu, dedim fakat telefonu hala
kapalıydı. Aradığınız numaraya şu an ulaşılamıyor, lütfen…
Putin’in az önceki açıklamasında “bir şey” dikkatimi çekmişti.
Dünya üzerindeki insanların yarısından çoğu hatta yüzde altmışı bilgi
meleklerini süper desteklediği için, demişti, İnsan Anayasası’nı kabul
etmek zorundayız. Ve eklemişti: Bundan böyle dünya demokrasi ile
yönetilecek. Bir müdahale de buraya: Demokrasi nedir? Cidden!
Dünyanın neden ve nasıl yönetileceği umurumda bile değildi.
Ben sadece eşimi ve kızımı düşünüyor, düşündükçe de çıldırıyordum.
Düşüncelerimi şöyle değiştirebiliyorum:
Cuma namazına giderken bırakın kendi öz ve kız çocuklarını
yanlarına alıp camiye götürmeyi, kendi öz oğullarını dahi götürmedi
bu zalimler. Böylelikle hazin sonlarını hazırlamış oldular.
Mesela yukarıda bahsedilen nedir, bilmiyoruz “ikonu” değişti,
ama netlik yok. Harabi ruhunun romanı ele geçirme sendromu?
Ya ona da isabet ettiyse kurşunlardan biri? Ya şu konferans
salonunu basıp herkesi öldürmeye kalkan teröristler kaçırdıysa zeki
sevgilimi? Ya öldüyse Paris? Çıldırmamak elde mi?
Takip eden ilk saatlerde, gazetedeki arkadaşlarından tutun da
not kâğıtları ve defterleri arasında bulduğum her bilgi ve numaraya

ARKIN ÇALAPALA .
314
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kadar teker teker herkesi ve her şeyi aradım fakat hiçbir iyi habere
ya da net bilgiye ulaşamadım. Herkes büyük bir tedirginlik içindeydi
ve onu aramak için Deren’i anneannesine bırakmam gerektiğini akıl
ettiğimde, bir defa daha çıldırmak sanırım benim kaderimdi. Paris’in
annesi o sabah niyeyse kalp krizi geçirmişti ve iki üç hafta hastanede
müşahede altında kalması, yoğun bir bakımla iyileşmesi gerekiyordu.
Paris’i televizyonda gördükten beş altı saat sonra, Macron ve
Kraliçe kelimelerinin yerlerini değiştirmem gerektiğini fark edip vaz
geçtikten sonra, Artbat ile DJ Tarkan aynı anda çalıyordu diye panik
yapmış ve fikirlerimi dağıtıp toplayarak net beyin jimnastiği yapma
eylemine başlamıştım ki “Namazda tekrarlanan mikro yahut makro
hareketlerin tümünün “yavaş çekimle uzun zamanda tecrübe edilen
halleri” asıl İslam sanatının alfabesini üretir.” cümlesini yazdım.
Ben olağanüstü saf bir roman kahramanı gibi güçsüz değilim.
Paris’i televizyonda gördükten beş altı saat sonra, odasındaki çalışma
masasının zamanlı anahtarlı çekmecesini kırıp ona hızla kavuşmamı
sağlayacak herhangi bir bilgiye ulaşmak için çabalarken bir defter
buldum. Bu defter boş bir defterdi fakat içinde üç tane mektup zarfı
vardı. Zarfların dolu oldukları her hallerinden belliydi. Bunlar “okur”
mektubu olmalı, deyip bir köşeye sıpıttım. Sadece zehruyuşturucuyu
değil, sigarayı da bırakma kararımın ürediği ilk an işte bunları temize
çektiğim ilkbahar ki masalı gerçekte yaşayan Deren E.’ye sorsanız
son ilkbahar olduğu için sonbahar, der o, nokta. Bir gün sonra, acaba
o mektuplarda lezbiyenlik, iğnecilik ve ensest iğrençliği dâhilinde bir
şeyler bulabilir miyim merakıyla okumaya başladığımda, düz kafayla
okuduklarıma inanamadım.
Kilitli çekmecede bir şey bulamadığıma hayıflanıp tümeni kır,
Deren’in yanına gittim. Kızımız televizyon karşısına öylece oturmuş
ve sabırla Paris’in gelmesini bekliyor gibiydi. Onun o iri masum halini
görünce yanına gidip sıkıca sarıldım, öptüm onu, acısını paylaşmaya
çalıştım. Başardım mı, bilmiyorum.
Tüm kanallar sabah saatlerinde (gözün çaresiz olduğu anı da
ispatladım bak, görüyor aslında ama akışı durduramıyor ki) yaşanan
olayların yatıştırıldığını ve o silahlarla eylem yapanların etkisiz hale
getirildiğini açıklıyordu. Anayasa o anlarda zaten kabul edilmişti ve
yarın İnsan Parlamentosu tüm bu kötü yaşananlara rağmen işletime
sokulacak, çalışmalarını ve erkini mutlak olarak başlatacaktı. Haber
kanallarında yapılan yorumlara bakılırsa, dünya nüfus sayımlarına
ARKIN ÇALAPALA .
315
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

göre, dünyamızda sekiz milyar insan yaşıyordu ve bu insanların beş


milyara yakın bir kısmı İnsan Cumhuriyeti’ni ve dâhiyane fikirlerini,
eylemlerini gerçekten de destekliyordu. Ki bir milyar insanın henüz
haberinin dahi olmadığı da söyleniyordu. Canım! Bu veriler çevrimiçi
katılımcılar ve istatistikler sayesinde oluşmuyordu sadece, dünyanın
tüm şehirlerindeki bir sürü insan sokaklara dökülmüştü ve İNSAN
ANAYASASI İSTİYORUZ gibi çok değişik ama mükemmel sloganlar
atıyordu. Evet, sloganımız bu ey okur! Bunu duvarlara yaz, lütfen!
İNSAN ANAYASASI İSTİYORUZ!
“Allah” her şeyi yaratıp “ilk insanlara” sembolik elmayı sakın
yemeyin diyor, bütün ülkelerdeki acı çeken insanlar temel problemin
yaşlandıkça azalan “elma tüketim katsayısının” olduğunu bilmeksizin
yaşayıp gidiyor ya, bu duruş da sinirlerimi çok bozuyor. Bir masalda
olduğunuzu düşünün. Allah bu, masalın başkahramanı ve her dediği
oluyor. Sonra cennetten kovuyor tüm insanları ve şeytanı ki insanlar
kendilerine secde etmeyen şeytan tarafından o an yoldan çıkarılmıştı
sonsuzluk ağacının meyvesini yiyerek, hatırlatayım ve toparlayayım;
cennet çoğul nurdan yapılan bir varlık ve insan oradaki tek madde.
Şeytan ateş maddesi, o da kendi çapında bir madde. Allah maddeleri
cennetten kovuyor mu acaba? Öyleyse eğer, sonsuzluk maddesizlik
hali midir? İnsan anayasası isteyenler açıp Kur’an okusa ya! Neyse!
İnanılmaz bir gündü ve harika görüntüler vardı.
Bu durum sevindiriciydi aslında. Son zamanlarda Paris’in bu
konudan sık sık bahsettiğini hatırlıyordum. Gerçi böylesine güçlü bir
konum ve makamda olduğunu bilmiyordum ama her an yaptığı her
harekete güvenimin tam, mutlak oluşu gibi, bu konudaki düşünce ve
eylemlerine de güvenim tamdı. Paris bir anarşist ya da bir savaşçı
değildi asla, fakat kafasına taktığı ve yapmaya kesin karar verdiği
hiçbir işi de yarım yamalak bırakmazdı. Yine de şu düşünce beynimin
koridorlarında gezip beni çileden çıkarıyordu. Ya öldüyse Paris?
O gece Deren’e masalını anlatıp uyumasını sağladıktan sonra
bu düşünceden nasıl kurtulacağımı düşünmeye başladım. Ve tek bir
ihtimal kaldığını fark ettim. Bunlar okur mektupları olmalı, deyip bir
köşeye sıpıttığım yani “aşırı” önemsiz “sandığım” için fırlatıp attığım
mektupların içinde, belki de işime yarayacak bir bilgi vardır. İşte bu
düşünceden sonra, bir hızla Paris’in çalışma odasına doğru yürümeye
başladım ve odasının kapısını açtığımda, uzay penceresinin önünden

ARKIN ÇALAPALA .
316
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

çalışma masasına vuran ışığın, mektupların tam üzerine düştüğünü


fark ettim. Uğraşacak işimiz yok ya, o yüzden martaval okuyoruz.
İşte o andır, kendi kendime şu pis sözü verdiğim an: Ne olursa
olsun, seni bulacağım Paris! Seni bulup lime lime edeceğim bebeğim!
Mektuplardan ilkini açıp okumaya başladığımda, “ilk bir iki”
sayfa gayet doğal, normaldi. Bir okur mektubu olduğu konusundaki
tahminlerim doğru çıkmıştı fakat okumaya devam ettikçe fark ettim
ki mektupları yazan şu kadın eşim Paris’e aşıktı. Hem de sırılsıklam
aşıktı, fena “sık” aşıktı. Geçmişteki, hepimizin geçmişindeki birbiriyle
düğünlerde dans eden genç kızlarımızın veya kadınların ruhlarından
bahsetmek istemiyorum şu an. Tedirgin olma ey okur! Oku!
Birinci mektubu bitirdiğim cıvık anda aklıma Paris’in bir köşe
yazarı olduğu geldi. Yarın, tıpkı her gün olduğu gibi yazdığı bir yazıyı
köşesinde yayınlaması gerekiyordu. Gerçi Paris çok isterse gazetenin
arşivindeki yazılarından da yayınlanıyordu ama böylesine büyük bir
olaydan hemen sonraki gün arşiv yazısı kullanacaklarını hiç mi hiç
sanmıyordum. Öyleyse sabaha kadar beklemeli ve sabah ilk iş gidip
gazeteyi almalı, Paris köşesinde neler olup bittiğine bakmalıydım.
Ertesi sabah saat yedi civarında, gazeteyi elime alıp Paris’in
köşesine baktığımda şu muhteşem başlıkla karşılaştım ve az da olsa
rahatladım: “İnsan Parlamentosu Ve Başkan’ın Mesajı”
Veli ile Nimet neden ayrıldı “cidden” bilmiyorum ama en adil
ve hızlı olan bilgenin demokrasiyi cumhuriyet eşliğinde getireceğine
dair inancım mutlak ve sonsuz.
Yiyecek, giyecek ve bütün o içeceklerde kimyasal maddelerin
içeriği ve kullanımı yasaklandığında ve en doğal maddelerin yiyecek,
giyecek ve içecek üretimlerinde kullanılması serbest bırakıldığında,
dünyamız ve insanlık olması gereken hale dönüşmeye ve bürünmeye
başlayacaktır mutlaka.
Basit bir köşe yazarı “diye bildiğim” Paris köşesinde böyle bir
yazı yayınlıyordu ve bu yazının yüksekten giriş cümleleri sanki bana
gönderilmiş birçok “sakin olma” mesajını iletiyordu. O köşe yazısını
okur okumaz, Paris’in yaşadığına ve çok emin ellerde olduğuna dair
inancım büyüdü. Sakin olma derken, kendi saki’n olma, ölürsün…
Dün geceki okur mektupları, daha doğrusu şu aşk mektupları
meselesi aklımı kurcalamıyor değildi, fakat bu bilgi Paris’in hayatta

ARKIN ÇALAPALA .
317
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kalması gerçeği ile kıyaslanınca adeta devede kulak veya atta sinek
gibi kalıyordu. Okur mektuplarının ilk ikisini hop bitirdiğimde Paris’e
olan kızgınlığım epey artmıştı fakat üçüncü mektubu da okumalıyım
diye düşünmüş ve o mektubu da okuduktan sonra şundan iyice emin
olmuştum ki bu okurun eşime duyduğu aşk karşılıksız bir aşktı.
Evet, bu aşkın karşılıksız olması bir tarafa, hemen söyleyeyim
ama siz de hemen unutun, bu mektupları kankamız GGG’nin yazıp
göndermesinin temel sebebi, İnsan Cumhuriyeti ekibinde yaklaşık
altı ay cirit atan ajanı yakalamaya çalışmak uğraşı imiş. Yani Paris
mektupların aslen GGG tarafından yazıldıklarını gayet iyi biliyor ama
kimlik tespitinde mutlak bilgiye erişebilmek için kendilerince oyun
çeviriyorlar. Paris’in birkaç köşe yazısında bu silik onun okur tavrına
uzak durma kararıyla ilgili açıklamaları da var ki bu da kurguymuş.
Yine de bana hiçbir şeycik anlatmadan ortadan kaybolması
affedilecek bir hareket değildi. Üçüncü mektupta yazanlara bakılırsa,
bu ajan Paris’i evimize kadar takip etmiş bile olabilir. Ki Paris’in tüm
bu durumlarda kızımız Deren’i risk altında bırakmış olma durumu
beni çok kızdırıyordu. İnsan, bütün insanları rahat ettireceğim diye
kendi öz evladının hayatını riske atar mı? Siz yapabilir miydiniz?
Paris yapabiliyor. Konuyu buradan değiştirmeyelim.
İki ihtimal vardı. Paris ya tutuklanmıştı, “gözlem altın”day’dı
ki tutuklayan taraf bu az önce bahsettiğim ajanın kendisi için çalıştığı
insanlar bile olabilirdi, ya da Paris ve GGG başka tür işler çevirdikleri
için Paris’e ulaşmam zorlaşmıştı.
İyi de ona ulaşmak ve onu tutuklamak isteyen birileri olsaydı,
ilk önce bakacakları yer evimiz olmaz mıydı? Oysa bugüne kadar ne
bir gelen vardı evimize, ne de kendisini soran vardı.
Ya konferans salonunda tutuklandıysa?
Belki de tutuklanma fikri tamamıyla saçma. Bu kurucu ekibin
hareket tarzı belki de budur. Can güvenliklerini sağlayabilmek adına
“gizlenmek” kararı da almış olabilirler.
İşte böyle büyüyen binlerce kurşuni düşüncenin çapraz ateşi
altında alevleri körüklenen fıstık gibi cehennemin zıpır dönüşünün
ortasında bakakalmıştım içinde yaşadığım zamanın acı gerçekliğine.
Her şeyi bir kenara bırak, dedim kendi kendime. Dünya güzeli kızım,
yaşama sebebim Deren’le artık daha fazla ilgilenmem gerekiyordu.

ARKIN ÇALAPALA .
318
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yirmi Üçüncü Bölüm


MACRON
Natasha Atlas | Mon Amie La Rose | 04:36
Gerçek’ten müminler kurtuluşa ermiştir. Onlar ki namazlarında huşu
içindedirler. Onlar ki boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler. Onlar ki
zekatı verirler. Ve onlar ki iffetlerini korurlar. Ancak eşleri ve ellerinin
sahip olduğu cariyeleri hariç çünkü bunlarla kınanmazlar. Kim,
bunlardan başkasını isterse, işte onlar haddi aşanlardır. Yine o
müminler ki emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler. Ve onlar
namazlarına devam ederler. İşte asıl bunlar varis olacaklardır, evet,
Firdev’e varis olan bu kimseler orada ebedi kalıcıdırlar. Andolsun biz
insanı çamurdan süzülüp çıkarılmış bir özden yarattık. Sonra onu
sağlam bir yerde azıcık su haline getirdik. Sonra azıcık suyu aşılanmış
yumurta, kan pıhtısı haline getirdik. Sonra bu kan pıhtısını bir parça
et haline soktuk. O et parçasını kemiklere, iskelete çevirdik ve bu
kemikleri etle kapladık. Sonra ona başka bir yaratılış, can verip insan
haline getirdik. Şekil verip yaratanların en güzeli olan Allah’ın şanı
pek yücedir. … Andolsun biz, sizin üzerinizde yedi yol yarattık. …
Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu yerde, arzda durdurduk.
Hiç şüphesiz bizim o suyu yok etmeye de gücümüz yeter. … Onları
yalanladılar ve bu sebeple helak edilenlerden oldular. … Ey
Peygamberler! Temiz olan şeylerden yiyin! Güzel işler yapın! Ben sizin
yaptıklarınızı hakkıyla bilmekteyim. Şüphesiz bu insanlar bir tek
ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise
benden sakının. … Ne var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini,
dinlerini parça parça böldüler böldüler. Her grup kendi mezheplerine,
fikir ve davranışlarına güvenip inandılar. Şimdi sen onları bir zamana
kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak! … İnnellezine hüm min
haşyeti rabbihim müşfikûn, Rablerine olan saygıdan dolayı
azabından, kötülükten sakınanlar, Vellezine hüm bi ayati rabbihim
yüminûn, Rablerinin ayetlerine inananlar, Vellezine hüm bi rabbihim
la yüşrikûn, Rablerine ortak tanımayan, eş koşmayanlar, Vellezine
yütûne ma atev ve kûlübühüm veciletin ennehüm ila rabbihim raciûn,
Rablerine dönecekleri için, kalpleri korku ile çarparak, yapmakta
oldukları işleri yapıp zekatı verenler, Ülaike yüsariûne fil hayrati ve
hüm leha sabikûn. İşte onlar iyilikler yapmak için koşuşular ve hayır
için yarışırlar. Biz hiçkimseyi gücünün yettiğinden başkası ile
yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve

ARKIN ÇALAPALA .
319
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

onlar haksızlığa uğratılmazlar. … Hayır, biz onlara izzet ve şereflerini


(Kur’an’ı) getirdik, fakat onlar kendi şan ve şereflerine, hakları olana
sırt çevirdiler. … En nihayet üzerlerine, azabı çok şiddetli bir kapı
açtığımız zaman, bir de bakarsın ki onlar orada şaşkın ve ümitsiz
kalmışlardır. … O, yaşatan ve öldürendir. Gecenin ve gündüzün
değişmesi O’nun eseridir. Hala aklınızı kullanmaz mısınız? … Allah
gaybı da şehadeti de bilendir. … Sen kötülüğü en güzel bir tutumla
sav. Biz onların yakıştırmakta olduğu şeyi çok iyi bilmekteyiz. Ve de
ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım. Onların
yanımda bulunmalarından da sana sığınırım Rabbim. … Sur’a
üflendiği zaman artık aralarında akrabalık bağları kalmamıştır.
Birbirlerini de arayıp sormazlar. Artık kimlerin sevap tartıları ağır
basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir. Kimlerin de tartıları
hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir çünkü onlar
ebedi cehennemdedirler. Ateş yüzlerini yakar, orada suratları çirkin
ve gülünç bir halde bulunurlar. … Allah inkarcılara “Yeryüzünde kaç
yıl kaldınız?” diye sorar. Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık,
işte sayanlara sor, derler. Buyurur: Sadece az bir süre kaldınız. Keşke
siz bunu bilmiş olsaydınız. Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin
hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız? Mutlak
Hakim ve hak olan Allah çok yücedir. O’ndan başka tanrı yoktur. O
yüce Arş’ın sahibidir. Her kim Allah ile birlikte diğer bir tanrıya
taparsa, ki bu hususla ilgili hiçbir delili yoktur, o kimsenin hesabı
ancak Rabbinin nezdindedir. Şurası muhakkak ki
kafirler asla iflah olmaz. …
Üzülmeyin! Sakın üzülmeyin! Sabırlı olun biraz! Biz hepimiz
kardeşiz. Bir parlamento düşünün. İnsan Parlamentosu. Bizler için.
Biz insanlar için. Biz inananlar için.
Bu parlamento dünya üzerindeki, kurulmuş, kurulan ve sonra
kurulacak olan bütün şehir devletlerinin başkanları ve illaki başkan
yardımcıları tarafından oluşturulmuş bir yapı olacak.
İnsan Anayasası’na riayet ederek kanunlar ve yasa teklifleri
çıkartacak ve bu çalışmalarını şehir devletlerine özenle uygulama
çabaları dâhilinde “Dünya Vatandaşlığı” ve “Erdemli İnsan” fikirlerini
koruyacak.
İnsan Cumhuriyeti’nde yaşayan dünya vatandaşlarının hepsi
bu parlamento aracılığıyla korunacak ve yönetilip gözetilecek.

ARKIN ÇALAPALA .
320
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Hukuk polisi, sanat polisi, medya polisi, toplum polisleri, para


polisi, internet polisi ve benzeri hiperaktif kolluk gücü oluşumları ve
organizasyonları aracılığı ile bu parlamento, dünyadaki yüzler belki
de binlerce şehir devletinde hizmet verecek. Tüm bu polis güçlerin
her şehirde yöneticileri, başkanları, başkan yardımcıları ve denetçil
yapıları olacak. Ve bu kişiler öncelikle içinde yaşayıp görev yaptıkları
şehir devletinin başkanına ve insanlarına, biraz sonrasında da İnsan
Parlamentosu’na bilgi ve rapor verecekler.
Dün, evet dün, İnsan Cumhuriyeti ilan edildi ve başkanımız şu
sözlerinin tüm dünya vatandaşlarına iletilmesini istedi:
“Sevgili insanlar, bayanlar, baylar, tüm dünya çocukları, tüm
şehir devletlerinin yönetimine katkı, güç ve destek sağlayan değerli
meslektaşlarım, başkanlar ve yardımcıları, polis arkadaşlarım, moda
dairesinin, gıda dairesinin ve elbette doğal dairelerin koruyucuları ve
bilgi melekleri! Hepinize merhaba!
Bugün ilan ettiğimiz İnsan Cumhuriyeti’mizin en değerli yapı
taşlarından biri olan cep telefonlarımız, öyle umuyorum ki hepinizin
eline ulaşmıştır.
Dilerim bu telefonları en işlevsel biçimde kullanmayı toplum
polislerinin ve eğitmenlerin yardım ve çabalarıyla en kısa zamanda
öğrenirsiniz. Bu konuda anlamadığınız şeyi sormaktan korkmayın!
Yıllardır süren çalışmalarımız sayesinde şehir devletlerimizi
tek bir çatı altında toplayabildik. Tüm bu şehirlerin halklarına gerekli
eğitimler verildi, gerekli bilgiler ve donanım dağıtıldı. Ve artık insan
denen varlığın yaşadığı dünyayı, yeryüzünü bir cennete çevirmemiz
için önümüzde hiçbir engel kalmadı. Bunu rahatlıkla başarabiliriz.
Dünyadaki “sekiz milyar” insanın her birine bir cep telefonu
vermeyi uygun gördük ki bu hoş devrim ancak bu hareket üzerinden
hepsini düşünceler yoluyla birbirlerine bağlamak olabilirdi. Sizlere
dağıtılan cep telefonları sayesinde, artık her biriniz katılımcı olarak
çevrimiçi oy verme, yargılama, seçme ve seçilme, yürütme ve karar
durdurma, yasama ve sorgulama gibi birçok işleme iradenizi yansıtıp
İnsan Cumhuriyeti’nin yönetimine aktif birer yaptırımcı ve yönetici
olarak dâhil olma şansını rahatlıkla yakalayabileceksiniz. Çıkmasını
istediğiniz yasaları önce kendi şehir devletinizin meclisine, sonra da
İnsan Parlamentosu’na teklif taslağı olarak sunabilecek, uygulanan

ARKIN ÇALAPALA .
321
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ve uygulanacak olan tüm yasa ve kanunların görüşmelerinde mutlak


oy kullanabileceksiniz.
Şehirlerinizin düzenlerini bozan herhangi bir durumla karşı
karşıya kaldığınızda, ilgili polis departmanına çağrı gönderebilecek
ve suç ve suçluları önleme çalışmalarına katkıda bulunabileceksiniz.
Etrafınızda yardıma muhtaç bir insan olduğunda, ister kendi
başkanınıza isterseniz de parlamento başkanına, bu durumu hemen
bildirebilecek ve insanların, hangi sebepten olursa olsun, mağduriyet
yaşamalarını dakikalar içinde engelleyebiliyor olacaksınız.
Çevrimiçi haritalar, takip ve gözlem olanaklarımız sayesinde
çevrenizdeki bütün hastanelerde ve toplumlara hizmet veren sosyal
tesislerde neler olup bittiğini izleyebilecek ve çok daha hızlı, çok daha
anlık hatta çok daha gerçekçi, insana dair ve yapıcı müdahalelerde
bulunabileceksiniz.
Diyelim ki, özel bir konuda hızlıca eğitim almak istiyorsunuz.
Örneğin on sekiz yaşındasınız ve kafaya taktınız, para polisi olmak
istiyorsunuz. Hemen elinizdeki cep telefonundaki “bilgi melekleri”
linkine tıklayacaksınız ve bir bilgi meleğimiz ile konuşma, görüşme
başlatmış olacaksınız. O insan, sizlere ta ki para polisi olduğunuz ve
görevinize başladığınız ana kadar hizmet verip yol gösterecek. Çünkü
insan olmak bunu gerekli kılıyor, çünkü insan olmak ancak böyle
eğitimler, paylaşımlar, dokular ve süreçlerle netleştirilip anlatılabilir,
yaşanılıp paylaşılabilir.
Herkes, istisnasız herkes, öğrenmek istediği her bilgiyi hızla
öğrenecek bugünden itibaren. Sadece bir telefon tuşuna dokunmanız
yeterli. Almak istediğiniz her eğitim, bilgi meleklerimizin çalışmaları
aracılığı ile mutlaka verilecek.
Diyelim ki silahlı meleklerden olmak istiyorsunuz. O zaman
da aynı şey geçerli. Sadece bir tuşa basacaksınız, eğitim polisleri size
bütün süreci anlatacak, yaşatacak ve tamamlatacak ve tüm bunların
sonunda istediğiniz, o dileğiniz gerçekleşmiş olacak. Bunları yalnızca
birer örnek olması için anlatıyorum. Yoksa bizim kısa zaman sonra
yeryüzündeki silahların yüzde doksan dokuzunu süper hızda toplatıp
eriteceğimizi zaten iyi biliyorsunuz.
Halklar içinde çingene olarak adlandırdığımız romanlara da
gerçekten teşekkür etmek istiyorum çünkü bugüne kadar ne “silah
ürettiler” ne de “devlet kurup şu masum insanları topluca katletme”
ARKIN ÇALAPALA .
322
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

eylemine dâhil oldular. Sadece eskileri, demir ve plastik atıklarını ve


çöpleri özenle ve sabırla ayıklayıp hızlıca toplayarak geri dönüşüme
yüzyıllardır yaptıkları katkıları da unutmayalım lütfen.
Bizler bugün, her insanın her yerde, hep, her istediğini hemen
gerçekleştirebileceği bir sistemin temellerini attığımıza inanıyoruz.
Bundan sonrası sadece dünya vatandaşlarının duyarlılığına kalacak.
Bu durum ise eğitimle, çok çalışarak en mükemmel haline ulaşabilir.
Zaman geçtikçe göreceğiz ki dünya vatandaşlığı, şimdi hayal
dahi edemeyeceğimiz boyutlarda iyi, sağlıklı ve keyif veren durum ve
oluşumlar, hayatlar ve akışlar üretecek.
Tüm yarışmalar, maçlar, kutlamalar, dini bayramlar, törenler,
gösteriler, eğlenceler, konferanslar ve özel buluşmalar, müsabakalar,
paneller veya bilgi şölenleri hatta sinemalar, yalnızca bir tıklama ile
gözlerinizin önüne gelecek. Ve sadece seçmeniz yeterli olacak.
İnsan Parlamentosu olarak ihtiyacı duyulan her noktaya tamı
tamına yirmi altı milyar adet kamera montajı yaptık.
Gözlem ve kontrol ekiplerimizde çalışan kayıtlı ve de kayıtsız
gönüllü polisin sayısı bir milyar insan civarında ve bu sayı her geçen
gün hem nitelikler hem de nicelikleri bakımından artıyor. Sizler de
gözlemci eğitimi alıp yardımcı polis görev ve yetkilerine sahip olmak
isterseniz, şehrinizdeki bilgi meleklerine başvuru yapmanız yeterli.
Onlar kısa, sadece üç aylık bir eğitim neticesinde sizlere bu konunun
diplomalarını verebilecek kadar yetkinler ve mevzuya hâkimler. Bu
sayede yetkinlik ve değer kazanmış olacaksınız.
Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreği bitiyor. Yaşı kırkın üzerinde
olanlar, bu yüzyılın başındaki o adi terör katliamlarını ve istihbarat
örgütleri arasındaki soykırımcı savaşları ve pis soykırımları gayet iyi
hatırlayacaklardır.
Rakamlarla konuşmak istiyorum.
2015 yılında dünyamızda terör yüzünden hayatını kaybeden
insan sayısı yüzbinlerle ifade ediliyor, devletler tarafından hiçbir şey
yapılamıyordu. Bu çok acayip değil mi?
Birinci ve ikinci dünya savaşları esnasında, dünyanın birçok
masum ülkesinde milyonlarca insanın zalimce ve iğrençliklerle dolu
yöntemlerle katledildiğini de unutmayalım.

ARKIN ÇALAPALA .
323
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bugünkü şehir devletlerin oluşumları, yani “yerel yönetimi


güçlendirmek ve kendi kendimizi yönetebilmeyi bütün dünyada en
yaygın hale getirme” amaçlı şehir devlet teorisi, gerek şehirlerimizin
gerekse masum insanlarımızın korunmalarını daha iyi ve süper ileri
boyutta sağlayabildiği için, dünyanın her yerinde ölü sayıları ve terör
eylemleri hızla azalıyor.
İnsanlarda, özellikle kötü insanlarda “can” bilincini geliştirme
çalışmalarımız devam ediyor. Fakat ölüm Allah’ın emridir.
Bu vesile ile, dün sabah yapılan basın toplantısında, hayatını
kaybeden tüm dava arkadaşlarımın aile ve sevdiklerine de başsağlığı
diliyorum. Yaralananlara da acil şifalar dilerim.
Her ne oluyorsa olsun; buradan büyük bir gururla ilan etmek
isterim ki yeryüzündeki bütün terör eylemleri ve terör denen vahşet,
cehalet artık bitmiştir. Bunun en büyük sebebi ise “mutsuz” veya zor
durumdaki toplumların, diğer toplumlar tarafından “koruma” altına
alınıp desteklenmesidir.
Eski dünya devletlerinin şapşal, hantal istihbarat servisleri ve
yöntemleri, bazı para, güç ve de sermaye sahiplerinin ürettikleri ve
yaydıkları azılı ve silahlı terör eylemlerini durdurmak için gereken
donanıma sahip değillerdi. Bu durumu hepten tersine çevirebilmek
için yapılması gereken asıl yatırım eğitimdi, eğitimdi ve yine eğitimdi.
İşte biz bunu başardık. Şükürler olsun!
İnsan Cumhuriyeti’ni ve “cumhuriyetin ilanını” destekleyerek
bunu başarmamızı etkileyen, tetikleyen yahut sağlayan herkese canı
gönülden teşekkür ederim. Harika varlıklarsınız.
Hepinizin dünya vatandaşlığını en içten dileklerimle kutluyor
saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Yaşasın İnsan Cumhuriyeti! Şehirde
barış, dünyada barış! Ne mutlu insanım diyene!”
Başkanımızın sözleri burada son buluyor.
İyi insanlar bu oluşumları destekleyecektir mutlaka. Çünkü
onlar, “insan tanımanın” ne kadar onur verici ve mükemmel bir şey
olduğunun farkında olarak yaşıyorlar. Böyle insanların bu dünyada
yaşadığını, nefes alıp verdiğini bilmek ise, etkileyecekleri insanları da
düşünürseniz, daha güzel bir dünyanın garantisi demek. Bunlar, her
insanı minik bir tanrı kabul edip bu çerçevede algılayabiliyor ve o
insanın yolculuğuna destek olabilmek adına ellerinden gelen her şeyi

ARKIN ÇALAPALA .
324
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yapıyorlar. Diğer insanlar yani şu kötülük peşinde koşturan zavallılar


böyle ise değiller. Kötü insanlar, evet onlar, bu zamanlı cumhuriyetin
ve parlamentonun oluşumunu yine, hep engellemek isteyeceklerdir.
Onlar “insan” denen varlığın ve her bir insanın ne kadar yüce, ne
kadar özel ve değerli olduğunun farkında değiller henüz. İnsanın öz
değerlerini savunmak, her insanın farklı düşünce sistemleri ve yaşam
beklentileri olduğuna dikkat etmek henüz umurunda değil bu kötü
insanların. Dünyanın birçok yerinde insanlar, “insanlara” sıradan bir
varlıkmış gözüyle bakıyorlar. İnsan doğar, yaşar ve ölür sanıyorlar.
Hâlbuki insan yaşadığı tüm anlar itibarı ile kutsal bir varlıktır hatta
yaratıcıdan sonraki en kutsal varlıktır. Bu sebep yüzünden de yaratıcı
insana secde edilmesini emretmiştir. Ki her insan, diğer bir insana
kıyasla, farklılıkları dolayısıyla kutsanmadıkça, insanlık kendisi için
yapılmış mükemmel tasarımın sonuna erişemeyebilir.
Bırakın kutsanmasını, karşılaştığımız bir insanın davranış ve
tepkilerinin, her defasında ne kadar özel, harika olduğunu fark edip
kabullenmek, bugünkü toplumların bir türlü beceremediği bir şey.
Erkekler bu konuda da “kadınlarımıza kıyasla” oldukça gerideler ve
donanımsızlar. Bunu bırakın, yaşadığımız her an, o anlara yaratıcının
gözüyle baktığımızda, tamamen farklı ve sonsuz sayıdaki etkileşimle,
akışla oluşuyor ve bu varoluş inanılmaz bir durum. İnsanı bilmeyen,
anlayamayan, yaşadığı anların mükemmelliğini nereden bilsin, nasıl
anlayıp yaşasın? Oysa o, insan, tek başına iken yaptığı veya toplum
içinde sergilediği her hareketinde ve eyleminde dikkatle izlenmeli, en
sade, en özel ve en çok ihtiyaç duyacağı cevaplarla buluşmasına özen
gösterilmeli. Bunu her yüz kişiden kaçı biliyor acaba, ya da kaçımız
uyguluyoruz?
Bakkaldan çikolata alan bir ufaklıktan bahsedelim. Bu ufaklık
bakkala giriyor, parayı uzatıyor ve çikolatasını alıyor. O basit anda bu
çocuğun içinde bulunduğu durum o kadar değişik, o kadar özel bir
durum ki, bakkal amcalar bunun farkında bile değiller. Konu sadece
çikolata değil. O çocuk da bir kimlik ve kişilik sahibi. O küçük yaşına
rağmen, onun da başından geçen bir sürü güzel veya kötü şey vardır.
Sorsanız, neleri seviyorsun, deseniz, en az elli madde sıralar. Ailesi
var, kedisi veya köpeği var belki, huyları var, yapmaya bayıldığı yahut
yapmayı hiç sevmediği şeyler de var. Düşünceleri var, bisikleti var,
kendi kıyafetleri var. Hani o her gün yanından öylece geçip gittiğimiz
yüzlerce insan var ya, işte onların her birinin inanılmaz hikâyeleri

ARKIN ÇALAPALA .
325
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

var. Tıpkı sizin gibi onlar da nefes alıyorlar, hissediyor, bir şeyler için
çabalıyorlar. Konu sadece çikolata değil. İnsanlar insanları gerçekten
de fark edip özen gösteremedikleri için insan olmanın nasıl güzel bir
şey ve ne kadar yüce bir duygu olduğunu oldum olası öğrenemiyorlar
ve anlamıyor, bilemiyor daha da kötüsü yaşayamıyorlar. Her varlığın
bin bir çeşit, milyon çeşit varoluş anı var. Hem bakkal kendi çocuğuna
da bu kadar sıradan yahut lakayt davransa ya. Yok, o kendi çocuğu ya,
o öz evladı ya, ona öyle davranamaz. İşte bütün mesele bu noktada
düğümleniyor. Dünyadaki her insana kendi kardeşimiz gibi bakıp
ona göre davranmalıyız ama bunu bir türlü başaramıyoruz biz. Her
çocuğu özenle ve dikkatle, sevgi ve şefkatle izlemeli, büyütmeli yahut
böyle büyümesine destek olmalıyız ama bunu da hiç umursamıyoruz.
Konu yalnızca çikolata olsa, keşke fakat öyle değil.
İnsanlar “çok” değişik rastlantılar ve şans sayesinde yan yana
geliyorlar. Bunu başarıyorlar. Fakat diğer insanlar yaşam alanlarına
bir şekilde öyle kötü müdahalelerde bulunuyorlar ki, bir süre sonra,
gerçekte yaşanma ihtimali olan çoğu güzellik ve iyilik yaşanamamış
oluyor. Her bir insana ve insanların yan yana gelerek oluşturdukları
topluluklara o kadar az özen gösteriyoruz ki, bu yüzden iyi ve güzel
insanları daha fazla tanıyıp onlardan bir sürü güzel, sevgili ve iyi şeyi
öğrenmenin ve bu iyilikleri, güzellikleri hayatlarımıza uygulamanın
keyfini de tadamıyoruz.
Her insan elbette ki bir ormandır, fakat bugünkü toplumlar ve
insanlar sadece katliamlar ve parasal oyunlarla, döngülerle meşgul
oluyorlar. Ve tüm bu olanlara rağmen insan hala o kadar saf, naif bir
düşünce sistemine sahip ki kendisine bunu yapan hoşafları bırakın
cezalandırmayı veyahut yok etmeyi, bu fikri veya düşüncelerini bile
üretmeye niyetlenmiyor. Aynı anda iki bin canlı bombanın en büyük
iki bin şehirde kendisini patlattığını düşünün, ne demek istediğimi
rahatlıkla anlayacak, terör denen pisliğin üremesindeki asıl sebebin
“kontrolsüz öfke” olduğunu bir çırpıda fark edeceksiniz.
Onların yani teröristlerin de doğduklarında tamamen masum
ve günahsız olduklarını biraz dikkate alabilirseniz eğer, bunu onlara
insanların, toplumların, kötü sistemler ve döngülerin dayattığını fark
etmemeniz bence imkânsız. Teröristlerin neredeyse tümü, psikolojik
baskı ve tehditlerle veya uyuşturucuyla “yalnızlaştırılmış insan” olma
durumunu yaşamıştır. Ki bunların birçoğu üzerine, içine doğdukları
topraklar ellerinden öyle ya da böyle alınmış ve toplumları dağıtılmış

ARKIN ÇALAPALA .
326
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

oldukları için, geleneksel yaşam hakları bir şekilde ellerinden alınmış


oldukları için, sevdikleri katledilmiş, evleri bombalanmış, toprakları
yağmalanmış insanlar oldukları için de şu teröre meylediyor, aslına
bakarsanız teröre meyletmek zorunda bırakılıyor olabilirler, gibi. Bu
kötülüğü onlara yapanlar ise, genel olarak bugün hala şu çok ciddiye
aldığımız devletler veya sermaye grupları, evet. Bu insanlık dışı tavrı
sergileyen insanların, sırf kendileri için envaı çeşit ordu kurmuş ve
kurmakta olmaları yetmiyormuş gibi, bir de hiç utanmadan terörist
gruplar üretip silahlandırıyor ve masum insanları katlediyorlar. Asıl
iğrençlik tam olarak bu noktada. Elbette ki terör iğrenç, terör lanet
bir şey. Fakat teröristlerin, terörist grupların veya canlı bombaların
durduk yere ürediklerini düşünmek de yeterince aptalca ve oldukça
ahmakça, diye düşünüyorum.
Dünyanın birçok yerinde, “hiçbir eğitim almadan” yaşamak
zorunda kalan, sadece çevresinden görüp işittiklerini kendi kendince
yorumlayıp hayata uygulayan ve insanın evrimine hiçbir katkı yahut
katılım sağlamadan ölüp giden o kadar çok insan var ki. Her insanın
en fazla tanrı kadar özel ve çok karmaşık bir yapıya sahip olduğunu
anlayamayan o kadar çok bencil insan ve o kadar çok terörist sistem
üremiş ki zamanla. İyi insanların varlıkları ve asil duruşları, bütün bu
kötülüklerle, çirkinliklerle ve şu iğrençliklerle kıyaslanınca inanılmaz
özel ve anlamlı. Bu iyi insanların her insana hatta her şeye hakkını
vermeye çalışarak yaşama uğraşlarını sürdürme çabaları inanılır gibi
değil. Bunu başarabiliyor olmaları öyle güven verici ki anlatamam!
İşte bu iyi, imanlı insanlar sayesinde bence, bir gün mutlaka,
dünyadaki tüm insanlar dünya vatandaşlığı kavramına ulaşacaklar ve
İnsan Cumhuriyeti’nin fikir oluşum sürecini bir bir tamamlayacaklar.
Bir gün hepsi, robot üreten büyük devletler yahut milletler dâhilinde
yaşayıp gerçek insan olmayı sürekli unutmaktansa, kendi küçük şehir
devletlerinde insanca bir yaşam sürdürmenin ne kadar süper, akıllıca
olduğunu anlayacaklar ve bu mükemmel duruma en uygun şekilde
örgütlenecekler. Hem bunu yapmak artık eskisi gibi zor değil. Bugün
kullandığımız sosyal medya ve iletişim sistemlerinin çoğunda, İnsan
Cumhuriyeti’nin altyapısı zaten neredeyse en mükemmele yakın bir
biçimde çalışıyor. Sadece bazı insanlar hala farkına varamadılar, bu.
Ama bunu da başarmamıza az kaldı, hem de çok az kaldı.
Şimdi bu satırlarda, bunları dillendirdiğime bakmayın! İnsan
Cumhuriyeti ilan edildi. Size en yakın toplum merkezine, daha bilinen

ARKIN ÇALAPALA .
327
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

adıyla “belediye”ye gidip kimlik kartınızı gösteriyorsunuz ve size bir


“cep telefonu” veriyorlar. Bu cep telefonunu alıyor ve hemen sokağa
çıkıyorsunuz. İlk gördüğünüz şık kırmızı şapkalı ve kırmızı kıyafetli
polise, onlar toplum polisleri oluyorlar, telefonu nasıl kullanacağınızı
soruyorsunuz. Toplumdaki herhangi birisine de sorabilirsiniz çünkü
şu anda her iki insandan en az biri, İnsan Cumhuriyeti’nin vatandaşı
olarak bilgi merkezlerine üye olmuş durumda ve yaşamına daha
sağlıklı olarak devam etmeye başladı. Telefonu kullanmayı öğrenmek
en fazla bir saatinizi alıyor ve işin fazla eğlenceli kısmı ondan sonra
başlıyor. Başkanımızın da söylediği gibi, artık birçok meseleyi sadece
bu telefonlar üzerinden rahatlıkla halledebiliyoruz. Oylama yapmak,
seçmek, seçilmek, insanlara uyarıda bulunmak, polis güç veya enerji
yönlendirmek, dürtmek, bir bilgiye erişmek, düzeltmek, soru sormak,
rapor incelemek ve saire…
Dünya artık tek bir insan gibi düşünmeye başladı.
Bugüne kadar yaşayan veyahut yaşamaya devam eden bütün
insanların tüm düşünceleri, büyük bir düşünce havuzunda son hızda
dolaşmaya başladı. İyi niyetli her düşünce her tür saygıyı hak ediyor,
böylelikle de her tür gelişime açık tutuluyor. Kötü niyetli düşünceler
ise hemen sobelenip yok ediliyor ve hor görülüyorlar. Artık insanlık,
İnsan Cumhuriyeti sayesinde bunu başarabiliyor. Hangi düşüncenin
iyi, hangi düşüncenin kötü olduğuna elbette insanlar her an oylama
yaparak karar veriyorlar. Bu inanılmaz bir şey! Sizce de öyle değil mi?
Hepimiz aynıyız ve de hepimiz kardeşiz. Bizi insan yapan tüm
değerlere sahip çıkmalıyız. Bazı kalleş saldırılar yüzünden aramızdan
ayrılan insanlar var fakat onların fikirleri ve yaşamlarımıza kattıkları
değerler her zaman bizimle beraber olacak. O insanlar sonsuza kadar
yaşayacaklar. Saldırganlar ve o kalleş saldırı emrini verenlerin tümü
yakalandı. Terörist suçlamasıyla tutuklanarak atölyelere nakledildi.
Suçlular eskiden bedel ödememe yolunu bir şekilde buluyordu çünkü
ayarlayabiliyorlardı. Artık o bozulma durduruldu. İnsan Cumhuriyeti
kullandığı veriler ışığında bakıldığında dünyanın ve gelmiş geçmiş
tüm zamanların en büyük ve en kuvvetli mimarisidir. Ve hiçbir suçlu,
hiçbir günahkar, bundan böyle elimizden kurtulamaz.
Şehirde Barış Dünyada Barış!
Yaşasın İnsan Cumhuriyeti!
Ne mutlu insanım diyene!

ARKIN ÇALAPALA .
328
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yirmi Dördüncü Bölüm


FATİH ALTAYLI
Asura | Altered State | 06:56 | 06:57
Bu, bizim indirdiğimiz ve hükümlerinin uygulamasını farz kıldığımız
bir suredir. Belki düşünüp öğüt alırsınız diye, onda açık seçik ayetler
indirdik. … Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer
sopa vurun! … Zina eden erkek, ancak zina eden ve Allah’a eş koşan
bir kadınla evlenir. Zina eden kadın da, ancak zina eden ve şirk koşan
erkekle evlenebilir. Bu, müminlere haram kılınmıştır. … Namuslu
kadınlara zina iftirasında bulunup sonra ispat için dört şahit
getiremeyenlerin her birine seksener sopa vurun ve artık onların
şahitliğini asla kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkardırlar. … Siz
bu iftirayı dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi
olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun
önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu Allah katında çok büyük
bir suçtur. … İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını
arzulayanlar için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır. … Ey
iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin! Kim şeytanın
adımlarını takip ederse, muhakkak ki o, edepsizliği, yüz kızartıcı
suçları ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah’ın lütuf ve
merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse asla temize çıkamazdı.
Fakat Allah dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir. … Namuslu,
kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina iftirasında bulunanlar,
dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Bu yapmış olduklarına dilleri,
elleri ve ayaklarının aleyhlerinde şahitlik edecekleri gün, onlar için
çok büyük bir azap vardır. … Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü
erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz
erkekler de temiz kadınlara yaraşır. … Ey iman edenler! Kendi
evinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip, izin alıp ev halkına
selam vermeden girmeyin. … İçinde kendinize ait eşyanın bulunduğu
oturulmayan evlere girmenizde herhangi bir sakınca yoktur. Allah
açığa vurduklarınızı da gizlediklerinizi de bilir. … Mümin erkeklere,
gözlerini harama dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını, söyle!
Çünkü bu kendileri için daha temiz bir davranıştır. … Mümin
kadınlara da söyle: Gözlerini harama bakmaktan korusunlar,
namuslu olup ırzlarını korusunlar. Görünmesi zaruri olan yüz, el ve
ayak kısımları kısımları hariç, süs eşyalarının takılı olduğu baş, kulak,
boyun, göğüs, kol bacak gibi yerlerini açmasınlar. Başörtülerini

ARKIN ÇALAPALA .
329
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yakalarının üzerine kadar örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının


babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek
kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, mümin kadınlar,
ellerinin altındaki hizmetçileri, ailenin kadınlarına şehvet duymayan
erkek hizmetçiler veya kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin
farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler.
Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere
vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki
kurtuluşa eresiniz. … Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve
cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler,
Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Evlenme imkanını
bulamayanlar ise, Allah lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar
iffetlerini korusunlar. … Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde
edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa
zorlamayın. … Allah göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun sıfatı,
içinde ışık bulunan penceresiz bir kandildir, hücredir. O ışık bir kristal
fanus içindedir. O fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir. Bu
ışık güneşin doğusundan ve batısından gölgelenemeyen, mübarek bir
zeytin ağacının yağıyla tutuşturulur. Onun yağı kendisine ateş
değmese dahi ışık verir. Bu, nur üstüne nur’dur. Allah dilediği kimseyi
nuruna kavuşturur. Allah insanlara böyle temsiller verir ki ibret alıp
iman etsinler. Allah her şeyi bilir. Bu kandil bir takım evlerdedir ki,
Allah o evlerin yücelmesine ve içlerinde isminin anılmasına izin
vermiştir. Orada, sabah akşam onu öyle kimseler tesbih eder ki; onlar
ne ticaretin ne de alış verişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz
kılmaktan ve zekat vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar
kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar. …
Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır. … Allah hesabı çok çabuk
görür. … İnsan elini çıkarıp uzatsa, neredeyse onu dahi göremez. Bir
kimseye Allah nur vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi
yoktur. Göklerde ve yerde bulunanlarla, kanatlarını çırpa çırpa uçan
dizi dizi kuşların Allah’ı tesbih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi
duasını ve tesbihini öğrenip bilmiştir. Göklerin ve yerin mülkü
Allah’ındır, dönüş de ancak O’nadır. Ve lillahi mülküs semavati vel ard
ve ilellahil mesıyr. Görmez misin ki; Allah bir takım bulutları çıkarıp
sürüyor, sonra onları bir araya getirip üstüste yığıyor. İşte,
görüyorsun ki bunların arasından yağmur çıkıyor. O gökten, oradaki
dağlardan, dağlar büyüklüğünde bulutlardan dolu indirir ve onu
dilediğine isabet ettirir dilediğinden de uzak tutar. Bu bulutların

ARKIN ÇALAPALA .
330
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alır, kamaştırır. Allah gece ile


gündüzü birbirine çeviriyor. Şüphesiz bunda basiret sahipleri için
mutlak bir ibret vardır. Allah her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan
kimi karnı üstünde sürünür kimi iki ayağı üstünde yürür. Allah
dilediğini yaratır. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir. Andolsun ki biz,
bilmediklerinizi size açık seçik bildiren ayetler indirdik. Allah
dilediğini doğru yola iletir. … Aralarında hüküm vermesi için Allah’a
ve Resulüne davet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak “İşittik ve
itaat ettik.” demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir. Her kim
Allah’a ve Resulüne itaat eder, Allah’a saygı duyar ve O’ndan
sakınırsa, işte asıl bunlar mutluluğa erenlerdir. … Köre güçlük yoktur.
Topala güçlük yoktur. Hastaya da güçlük yoktur.
Sekiz Kral ve Melekler Çetesi Adına!
Aşık Olamayan Masalcılar Çetesi Adına!
Kraliçeler, Prensler, Prensesler Adına!
Mükemmel Düşünce Tasarımı’nı tamamlamak adına!
Ey Amerikan Başkanı’nı kandıranların başındaki kolpa! Hala
gömlek düğmelerine kameralar veya kıyafetlere toplumsal istihbarat
sistemleri geliştiremediniz.
Ey Hindistanlı, Mısırlı Yöneticiler! Korkak soykırımcılar!
Ey Arabistan Kralı! Çöllerdeki kum fırtınalarını bitiremediniz
hala ve helâl rızıktan nasibinizi almak için hakikaten mümin olmanız
gerektiğini öğretebilen bir eğitim sistemi geliştiremediniz.
Ey Pentagonlu Kişiliksizler! Hala 200den fazla insan öldürten
ve 2000den fazla insanı yaralayan o teröristi koruyorsunuz ve bunun
hesabını Allah’a vereceğiniz gün ben de orada olacağım. Böyle insan
olunur mu, Allah aşkına bana mantıklı, insanca bir cevap verin!
Sizde hiç utanmak, arlanmak diye bir şey yok mu? Sizler nasıl
insanlarsınız? Bütün şu kaypak, çirkin, zalimce eylemlerinizin gerçek
sebebinin kaypak, çirkin, zalim düşünceleriniz ve rezil heveslerinizin
olduğunu nasıl oluyor da göremiyor ve bilemiyor, bundan da kötüsü
anlayamıyorsunuz? Sizi kim eğitiyor? Neden eğitiliyorsunuz ki?
Yaşınızdan başınızdan utanınız, zaten utanmalısınız ki ben bu
yaşımda siz yaşı büyüklerime Mükemmel Düşünce Tasarımı yapmayı
öğretecek ve sizi yıllardır içinde bulunduğunuz bu anlamsızlıktan ve
manasızlıktan hızla kurtarmaya çalışacağım. Lâkin bu mektubumdan
ARKIN ÇALAPALA .
331
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

sonra, eğer ki eylemlerinizde en ufak bile bir kötülük sezersem, bakın


görmekten değil sezmekten, sezinlemekten bahsediyorum, ant olsun
ki yüceler yücesi Allah’ıma dua ederim, adaklar adarım ki sizi, sizleri
seçenlerle birlikte ülkelerinizin tümünü yerle bir etsin ve de başınıza
geçirsin. Bana bunu yaptırmayın!
Şimdi efendiler! Puredikkat beni dinleyiniz! İkinci mektubum
epey tehlikelidir. Üçüncü mektubum ise bizzat benim tarafımdan ve
canınız, kanınız karşılığında elden verilir. Destur deyin! Bu defa beni
dinlemekle kalmayın, sözlerimin her birini ezberleyin.
Her düşünce, düşünüldükten hemen sonra hayata geçme ve
gerçekleşme eylemine başlıyor. Bir süre sonra da eksiğiyle, fazlasıyla
hayata geçiyor ve gerçekleşmiş oluyor.
Mesela ben şimdi “susadım” düşüncesini düşündüm. Susadım
ve biraz su içeceğim. Su masadaki bardakta duruyor. Şartlarım hazır
yani. Alıyorum hemen su bardağını elime ve suyu içiyorum. Bu kadar.
Düşüncem gerçek oldu işte. “Susadım ve su içeceğim.” Düşüncem tam
olarak buydu. Masamda da su vardı, hazırdı su. Refleks olarak bu
düşünce kendisini düşündüğüm ilk anda olası “en mükemmel haliyle”
çıkıverdi kalbimden. Düşüncemi kendime dillendirdim ve o, sonunda
şartlar yani haller de uygun olduğu için hemen gerçekleşti. Bu kadar
basit aslında. Anlamadıysanız tekrar okuyun, anlayana kadar.
Mesela bu düşünceden hemen sonra da “Rakı içeceğim.” diye
düşündüm farz edelim. Hemen ardından da “Yok ya, şimdi kim gidip
rakı alacak?” düşüncesini ürettiğim için, rakı içmekle ilgili düşüncem
ve “buna bağlı olarak rakı içmekli eylemim” ilk anda gerçekleşmedi.
Çünkü ürettiğim artçı, bozucu düşüncem, kendisinden hemen önceki
rakı içmekle ilgili düşünceyi bozdu ve öldürdü.
Mükemmel Düşünce Tasarımı bu kadar basit efendiler!
Şimdi şu düşünce ve beyanlarımı kayıt altına alın!
İnsan Cumhuriyeti’nin ilk halifesi olarak bendeniz Harabi, ilk
başkanı olarak da oldukça değerli dava arkadaşım Hümani seçilirsek,
seçildiğimiz günden on bir yıl sonra geçerli olmak üzere, yaşayan tüm
insanlara en az 300 yıl yaşam vaat ediyoruz. 9 hediye, 12 olabilir.
Ne oldu? Şaşırdınız, öyle değil mi?
Şaşırmanız bile hileli.

ARKIN ÇALAPALA .
332
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yeraltı madenlerinden çıkarılan her şeyin parası, yerin altı da


üstü de CamusMuse daha doğrusu hepten kamu muza ait olduğu için,
insanlara gerisin geriye ödenmek zorundadır. Hemen halledin!
Kulaklık formundaki cep telefonlarını gözlerimizdeki lenslere
entegre edebilirsek, lensle ateş yakan aplikasyonları ve benzerlerini
rahatlıkla çalıştırabiliriz. Hemen halledin!
Çalışmak insanların sinirlerini yorup duygularını, buna bağlı
olarak da düşüncelerini, tavırlarını bozduğu için insanlar bencilleşip
kötüleşiyorlar. Bu yüzden çok çalışmamamız gerekiyor. Halledin!
GeçmişZaman + ŞimdikiZaman = GelecekZaman
İnananlar inanmayanlara gezegen yapsın! Sonra inanmayan
insanların tümünü o gezegene yükleyip uzaya gönderin! Hemen!
Damar tıkanıklığı, damarların içine iğneyle yağ ve asit enjekte
edilmek suretiyle giderilebilir. Böylece damarlardaki tıkanık yerler
açılır ve eskisi gibi çalışır. Damar ışıklandırma üzerinde çalışıyoruz.
Terörle mücadelede “koku mayını” ve “ışık mayını” da bir an
evvel devreye girmek zorundadır. Terör üretmeyi hemen kesin!
Beynimizdeki kelimelerin özellikle onları telaffuz eden kişiler
tarafından anlamları değiştiriliyor hep. Bunu durdurun. Medyalarınız
kontrol edilmekten sıkılmadı mı hala? Medyayı da özgür bırakın!
Android futbol sahaları, basketbol sahaları ve benzeri birçok
spor alanları üretip sporcuların hareket ve performans istatistikleri
üzerinde çalışmalar ve okumalar yapmalıyız. Hemen başlayın!
Göz üretmeden gerçeği görmemiz imkânsız. Göz üretin! Eğer
üretemiyorsanız haber verin, biz üretelim. Şimdiye kadar bütünüyle
tüm organları üretebiliyor olmalıydınız. Sizi gidi tembel tavuklar!
Köpek izolasyonları küresel ısınmayı engeller. Sahiplendirin!
Bugünden itibaren sahipsiz dolaşan, ona buna yerli yersiz havlayan,
varlığı bile risk olan bir tane dahi köpek görmek istemiyorum.
Her daim nakit para kullanan insanların yaşadığı her ülkede
faiz biter. Gıda ihracatını durdurunca da faiz biter. Her insan yaptığı
işi sevdiği zaman işsizlik biter. Herkesin toprağı varsa terör de biter.
Herkes aşık olduğunda mutsuzluk biter. Amma salaksınız! Tsunamiyi
engellemek için sahilleri ağaçlandırmalıyız. Geri kalmış ülkeler çocuk
tüketim markaları yaratsın!

ARKIN ÇALAPALA .
333
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Devletler insanları klonlamak istemez çünkü bu işlem hızla


zamanı durdurma yöntemlerinden birisidir ve dünyadaki finansal
dolandırıcılığın da süratle artmasına sebebiyet verebilir. Dolandırıcı
sayısı artınca ne olur? Eski ve köklü dolandırıcılar işsiz kalır ve artık
eskisi kadar insanları dolandıramazlar. Organ klonlamayı başlatın!
Devletler, silahlı kuvvetlerinde kullandıkları, dilaltına üç defa
vurulunca uyuşturucu bağımlılıklarını tamamıyla ortadan kaldıran
iğneleri neden ve nasıl oluyor da kendi vatandaşlarına arz etmiyor?
Bu düşüncemi kayıt altına alın! Bu durum devletlerin işine gelmez,
öyle değil mi? Öyleyse bu düşüncem de şu anda kayıt altına alınsın ki
alınmışını okuyorsunuz. Düşüncelerimizin “iç savaşları” neden daha
fazla kayıt altına alınmıyor? Düşüncelerimize neden olması gereken
özeni gerçekten gösteremiyoruz ki? Yazık değil mi düşüncelerimizin
yerlerine ve zamanlarına? Hemen düşünce kayıt sistemleri geliştirin.
Şunu kesinlikle kabul etmemiz gerekir ki düşüncelerimizin tümü, biz
onları düşündükten sonra, bir şekilde hayata geçiyor. Fakat biz onları
eksik, yanlış yahut da zamansız, mekânsız veya bozuk zamanlı veya
bozuk mekânlı düşününce bir türlü gerçek olamıyorlar. Çünkü onları
en mükemmel halleriyle düşünmedin! Yüce Allah her düşüncesini en
mükemmel şekliyle, onları ilk ve tek düşündüğü anda, refleks olarak
tasarlayabildiği için, bir tek Allah. Bu sebepten de Allah’ın dediği olur.
Allah’ımız, mükemmel düşünce tasarımı yapma ilmine sonsuz olarak
ve sonsuz biçimde sahip. Ki O’nun bu ilmi de tıpkı diğer ilimleri gibi
sonsuzlukta, sonsuz olarak ve de “sonsuz bir ahenk” içinde çalışıyor.
Allah’ımız bunları da bizlere açıklamış zaten. Niyet ve halimiz neyse,
kısacası içinde bulunduğumuz şartlar ve ilk dileğimiz neyse işimiz de
odur. Halimiz eğer niyetimize uygun değilse, o zaman tasarladığımız
düşünceler asla gerçekleşmez. Yani işlerimiz rast gitmez. Halimiz ve
niyetimiz arasında ise “nefs”, nefsimiz belirir. Ey Allah’ımın cahil ve
zalim kulları! Hal ile niyet arasındaki “fark” ise nefsi ele verir. Öyleyse
işitme ve görme konusu bu noktada epey önem kazanır. Bu konuyu
incelemek fayda verir. Çünkü işiten ve gören bilir. Allah bu sebepten
der her şeyi bilen ve her hükmü verendir. Ama anlayanına!
Dilaltı iğnesini aşıya dönüştürüp uyuşturucuyu mutlak olarak
bitirmek en doğrusu değil mi? Metan fetamin, eroin ve tüm kimyasal
uyuşturucuları üretenleri, özellikle de bonzai, skank, kubar, marok,
asit, mdma, ketamin, su, limon ice, şeker ve her çeşit kafa açan hapı
üretenleri ve de torbasını tutanları önce yakalayıp sonra eğitmek ve

ARKIN ÇALAPALA .
334
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

topluma kazandırmak nasıl fikir? Hemen bitirin bu cahil uyuşturucu


ticaretini ki yapanlar bu zıkkımı zaten kullanmıyor!
Bu arada, “toplum güdümlü” “sanat” kanunlarını da çıkarmak
gerekiyor. Şöyle olabilir: Halk, etik veya sağlıklı olmayan her türden
sanat eserini şikâyet edip toplatma veya yayınını durdurma hakkına
sahip olmalıdır. Şikâyet yoksa eser yoluna devam eder ve böylelikle
insana zararlı sanat eserlerinden de bir an evvel kurtulmuş oluruz.
Zinanın suç olmaktan neden, ne zaman ve kimler tarafından
çıkartıldığı konusu da şimdilik kenarda dursun! Çatal ile tırpan, zina
mıdır her daim imanlı gibi göz kırpan?
Bütün insanlar için indirilmiş, hiç bozulmayan, bozulamayan,
değişmez ve değiştirilemez olan kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’deki
birçok ayette, “Allah her şeyi işitendir.”, “Allah her şeyi bilendir.”,
“Allah her şeyi görendir.” benzeri bilgileri görüyor ve okuyor fakat
inanarak okuyup anlamadığımız için, yedi yaşındaki çocuk bakışıyla,
masumca bakıp hayal edemediğiniz için saf gerçekleri algılayamıyor,
anlayamıyor, bilemiyoruz. Yüce Allah’ımız, işte asıl bu yüzden, gaybı
da bildiği için yüceler yücesidir. Bunu anlamak çok mu zor?
Düşünsenize ey zalimler! Allah her şeyi ama her şeyi işitendir.
Olan veyahut olmayan ne varsa, işitir Allah. Bizler ise henüz dünya
üzerindeki tüm sesleri her an kaydedip kanal kayıt ve veri depolama
çalışmaları yapan bir program ve bir sistem dahi geliştiremiyoruz ki
olmayanı nasıl işitelim! Olmayanı işiten var mı aranızda? Gelsin!
Birçok ses kayıt ve montaj programı var, istatistik programı
var, algoritma var, kamera sistemi ve görüntülü ses kayıt teknolojisi
var ama biz onları düzgün kullanamıyoruz. Kullanım etiği öğretin!
Eğer “her şeyin sesini” ayırt edip kayıtlar ve yorum yapan bir
sistem geliştirebilirsek ki bu konulardaki çalışmalarımızın sonlarına
yaklaştık artık, o zaman bütün suçları işlendiği an itibarı (her an’ın
itibarı olduğundan bahsediyorum size şapşal gerzek ucube maymun
kalıntıları) ile bilir, işlenecekleri anları da tespit edip hemen en aza
indirgeyebiliriz. Ey Allah’ın zalim, cahil ve haddini bilmez, günahkâr
kulları! Sizi gidi sefil böcekler! Allah her şeyi gördüğü için her şeye
şahit ve vekildir. Bu yüzden de hüküm verme yetkisi onundur. Allah
her şeyi görendir. Bu oldukça mutlak bir bilgi olduğu için, her şeyi
yaratmış ve yaratmakta olan Allah’ımızın her şeyi yapamayacağını
sanmak başlı başına ahmaklıktır. Eğer Allah her şeyi işitiyor ve her

ARKIN ÇALAPALA .
335
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

şeyi görüyorsa, elbette ki her şeyi bilen olması gayet doğal, olağan ve
nettir. Allah’ı önce öğrenip sonra öğretiniz! Acele ediniz!
Ey aslında ilim fakiri olduğu için bilimin çılgın ve tehlike dolu
sularında kaybolan zavallılar! Hey gidi kumarbaz cahiller! O öyle bir
Allah’tır ki nefsimizi en iyi bilen de yine O’dur. Allah, aldığımız her
nefesin en ufak sesini ve o nefesle yaptığımız en mikro hareketi dahi
işitip, görüp bildiği için, daha önemlisi, almadığımız ve verdiğimiz
yahut vermediğimiz tüm nefesler için de aynı şey geçerli olduğu için,
nefsimizi bizden daha iyi biliyor ve bu yüzden de kaderimizi yazıyor
olması gayet doğaldır, mantıklıdır, dürüstçe ve akıl kârıdır. Ey nefsini
köreltemediği için körleşip o “en doğru” yoldan sapmışlar! Ey düzgün
işitmeyi bilmediği için kendi kaderini kendisi bozan çıtkırıldımlar!
Yüce Allah’ımız, olur da bir an gelir, biz nefsimize hâkim veya savcı
olamayız diye, bari eşimiz bize hâkim olsun diye bizleri çifter çifter
yaratmıştır. En doğrusunu her zaman âlim olan Allah bilir. Ve biz aciz
kulları, onu anlamak varken, belki de onu anlamamak için şu dünya
malına, mülküne tapar dururuz. Ki mülk de Allah’ındır. Bu yüzden de,
yine O’nun iradesi altında, yine O’na tapmış sayılırız, bilmeden.
Siz salak mısınız efendiler? Mal mısınız ya? Dangalak mısınız?
Allah Mü’min Suresi’nde ne diyor? Allah’ın ayetleri hakkında inkâr
edenlerden başkası tartışmaya girişmez. Bu ne demek? Mümin olan
Allah’ın ayetlerini olduğu gibi kabul eder, demek. Ben size daha ne
diyeyim, bilemiyorum ki! Cahilsiniz işte, zalimsiniz! Sürekli ve olağan
ödüksünüz olm sizler! Tırtsınız! Tırt! What? Tırt!
Ey makamlarını birer markaya dönüştüreceğine şu akıllarını
birer hırkaya dönüştürmeyi ve kıvrak sandıkları o sapkın zekâlarıyla
öpüştürmeyi dahi akıl edemeyecek derecede soysuzlaşanlar! Şimdi
şunu ezberleyin ki; “İman etmiş olamazsınız birbirinizi sevmedikçe,
cennete giremezsiniz iman etmedikçe.” kalbiniz temizlensin!
Büyük Hac meselesine gelecek olursak, şunu iyice biliniz ki
Müslümanlar da Müslüman olmayanlar da her an unutuyorlar. Büyük
Hac sonrasında Allah’ın ve Resulünün Müslüman olmayan kesimlerle
yaptıkları antlaşma sona ermiş olacaktır. Öyleyse tüm insanlar en geç
Büyük Hac vakti Müslüman olup şehadet getirmeli, imana gelmelidir.
Bu yüzden zorlu Kıyamet Provası’nın dili Arapça, duası ise Kur’an-ı
Kerim olmalıdır. Besteler ve tarz, tüm coğrafyalara dair olmalı!

ARKIN ÇALAPALA .
336
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Her ne olursa olsun ve her şeye rağmen Allah, kutsal olanın,


insanların ve tüm güzel canlıların, devlet teorisinin ve gerçekliğinin
kıymetini bilip kendi öz halklarına adaletle ve samimiyetle davranan
tüm başkanların ve kralların, hükümdarların, sultanlar ve âlimlerin,
reislerin ve müminlerin rızkını arttırsın inşallah! Âmin!
Kıyamet Provası konusunda, ki benim aklım böylesine büyük
organizasyonlara ermez ama, “her millet birkaç sure” seçip okursa,
güzel besteler eşliğinde 114 surenin de hakkı layığı ile teslim edilmiş
olacaktır. Bu iş için ne yapıp edin, kesenin ağzını açın!
Sakın unutmayın! Müslümanlar istediklerinde o Büyük Haccı
başlatırsa, bu zaten Kıyamet Provası ve mahşer günü hareketi başladı
demektir. Ne yazıktır ki, ne acıdır ki, kendi dini ve insani değerlerine
sahip çıkmayan birçok Avrupa, Amerika, Asya, Afrika, Arap ülkesi ve
insan topluluğuyla, milletiyle karşı karşıyayız. İçki, kumar, zina, terör,
uyuşturucu, her çeşit sapkın ve iğrenç davranış ve organize hareket
almış başını hızla yürüyor. Bu saydıklarım sadece Hristiyanlara veya
Yahudilere değil, her bir insana, Müslüman olanlara da haramdır ve
yasaklanmalıdır. (Hangi birini kime anlatayım ben ya Rabbim?)
Ey cahil insanların pek cahil ve çok zalim liderleri! Bunu niye
yapıyorsunuz? Bunu kendinize niye yapıyorsunuz peki? Bunu kendi
insanlarınıza, sizi insan sayıp seçen o masum halklara ne hakla yapıp
duruyorsunuz? İnsanları gerçekten, en doğru yoldan, Allah’ın doğru
yolundan, tanrılarının iyilik ve güzellikle dolu yolundan saptırırken
hangi amaca hizmet ettiğinizi sanıyorsunuz sizler? Kıyametin yakın
olması gerekir çünkü peygamber efendimiz öyle olması gerektiğini
dillendiriyor. Kıyametin yakın olması gerekir çünkü yüce Allah’ımıza
kavuşmak isteyen, Allah’a inanan her kul kıyametin yakın olmasını
diler. Elbette ki kıyamet saatinin bilgisi Allah katında tutulmaktadır.
Ve onu da yalnızca, her şeyi ve gaybı işitip gördüğü için bilen yüce
Allah’ımız bilmektedir. Siz zaten O’na şükredin!
Biz, milyarlarca insan, hepimiz bir araya toplanıp aynı anda
Allah’ımıza “Allahüekber” diye seslenirsek, Allah beni de affetsin ama
inanıyorum ki yüce Allah’ımız bu çağrımızı duyacaktır ve bir şekilde
cevap verecektir, belki de. Kim bilir… Allah bilir. Biz bilemeyiz. Bunu
bilemeyiz. Bunu kimse bilemez. Bunu ancak, her şeyin en doğrusunu
bildiği için her şeyi bilen, Rahman ve Rahim olan Allah bilir. İşte biz
ancak bunu bilebiliriz. Bu bağlamda, bütün insanları hızla bir araya
toplayıp Kıyamet Provası yapmamızın tek yolu Rabia’dır. Tek millet,
ARKIN ÇALAPALA .
337
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

tek bayrak, tek vatan, tek devlet! İşte İnsan Cumhuriyeti tam olarak
budur, bu temelde algılanmalıdır.
Tek millet; yaratılmış olan tüm insanları hatta tüm canlıları
ve hatta her şeyi temsil eder. Allah her şeyi yaratan olduğuna göre,
her şey aslında birlik içindedir ve tek millettir. Ve sizler bugüne kadar
bu aziz insan milletini, kutlu emaneti ayrıştırıp durdunuz, parçalayıp
durdunuz, sömürüp durdunuz. Biraz olsun akıllı olun, akıllı!
Tek bayrak Hz. Muhammed’in sancağı olabilir. O zaten, ancak
Kur’an-ı Kerim olabilir. Kur’an-ı Kerim’i inanarak ve de inandırarak
okumayan insanlar sonunda, her zaman, hep, bir şekilde kaybettiler,
kaybetmeye mahkûmdurlar, kaybederler.
Tek vatanımız Allah’ın mülküdür ve bu mülk her biri ayrı ayrı
halife olan bütün insanlar tarafından onurla, adalet içinde, barışla ve
demokrasiyle yönetilmelidir. Siz kim oluyorsunuz da yüce Allah’ımın
mülkünde, kuralları, kanunları, haramları, yasakları, günahları zaten
yüzyıllardır pek belirgin olduğu halde, kafanıza göre yeni yeni, saçma
sapan kanunlar yapmaya kalkışıyorsunuz? Allah’ın kanunları zaten
her an ve her yerde yazılıdır, yazılmaktadır, yazılıyor olacaktır. Fakat
anlayanlar için elbette. Siz kim oluyorsunuz da Allah’ımın mülkünde,
Allah’ımızın sonsuzlukla dolaylı dolaysız olarak çalışan ilmini inkâr
edip bilim denen acayipliği ve saçmalığı icat ediyor ve bu bağlamda
insanları köleleştiriyor, yeryüzünü azap dolu bir tasarımla boğuyor
ve bozuyor dahası mahvediyorsunuz? Allah’ım bunları görmüyor mu
sanıyorsunuz ey cahiller! Açın da Kur’an-ı Kerim okuyun! Sefiller!
Tek devlet, organik demokrasi fikri ile oluşturulmuş ve ancak
bu fikir etrafında belirmiş teorilerle yönetilen, Cumhuriyet esaslı bir
yapılanmadır. Çünkü hak ancak bu sayede korunur. Ezberleyin!
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek. Siz kim oluyorsunuz
da yüce Allah’ın yarattıkları üzerine zar atıyor, tasarruf hakkı iddia
ediyorsunuz? Devam edin kardeşim! Günü geldiğinde herkes yaptığı
her şeyin hesabını tek tek verecek. Gelecek yine ölümsüz gerçek, şu
ölümlü yalan bir anda bitecek. Dağlar yürüdü, sular coşuyor. Devam!
Mülk Allah’ındır ve adalet mülkün temelidir. Gerçekten adalet
isteyenler işte bu yüzden ilk önce ve her zaman Allah’tan korksunlar.
İnsan Allah’ın yeryüzündeki halifesidir, yaratılmış en şerefli varlıktır.
İnsanı yaratan yüce Allah’tır çünkü her şeyi yaratan yüce Allah’tır. Siz
utanmıyor musunuz Allah’ın mülkü olan her şeyin minnacık bir kısmı

ARKIN ÇALAPALA .
338
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

olan yeryüzünü şu rezil kanunlar ve yasaklarla yönetmeye? Siz nasıl


insanlarsınız böyle? Hemen aklınızı başınıza devşiriniz! Bunu acilen
yapınız! Kur’an’da emredilenlere uyunuz! Yoksa işiniz bitti!
Kumar, zina, faiz, hırsızlık, kölelik üretmek, ölçüsüzlük, iftira
gibi şeyler haramdır. Kötü şeyler haramdır. Yüceler yücesi Allah’ımız
bunu Kur’an-ı Kerim’de uzun uzun açıklamıştır ve biz insanlara yol
göstermiştir. Siz ne kadar da budala bir hale gelmişsiniz! Koskoca
Allah; kötülükleri haram kılıp iyiliği emrederken, siz zavallılar, cahil
zalimler, çıkarttığınız şu kanunlar ve yaptığınız yasalarla kötülüğün
hızla yayılmasına sebep oluyorsunuz. İnsan dediğin Allah’a hakkıyla
tapar. Bunun için yaratılmıştır. Namazını kılar, oruç tutar, zekât verir,
hacca gider, kelime-i şehadet getirir. İnsanlar bunları yapsınlar diye
yaratılmışken, bunları yapmalarını, bu özel yükümlülüklerini yerine
getirmelerini engelleyenler bence kesin cehennemliktir. Unutmayın!
Kadın ile erkek, yaşlı ile genç, engelli ile engelsiz olan asla eşit
değildir, olamazlar da. Her insan kendi günahlarından sorumlu kabul
edilmelidir ve sorumlu tutulacaktır. Çünkü her insanın hal, niyet ve iş
döngüsü farklıdır ve bunları da yalnızca, her şeyi hakkıyla bilen Allah
kaydetmektedir. Siz hiç o boş kafanızı yormayın! İster şeytana uyun,
isterseniz Allah’ın doğru yoluna sapın! O şeytan var ya, o bile mahşer
gününde sizden yüz çevirip Allah’a yalakalık yapacak. Bunların hepsi
yazıyor Kur’an-ı Kerim’de. Ya siz? Allah’ın yarattığı en üstün varlık,
meleklerin bile secdeye durduğu sizler, bir şeytan kadar olamayacak
mısınız? Yazıklar olsun! Ben daha ne diyeyim size, bilmiyorum ki!
Ey Amerikan Başkanı!
İkiz kulelerin yıkımından sonra 60.000.000 insanı vatanında
öldürmeye kalktınız ve onlar göç etmek zorunda kalıp mülteci olmak
için türlü yollara ve hilelere başvurdular.
Sen kim oluyorsun da yüce Allah’ımızın mülkünü yönetmeye
kalkıp oraya buraya savaş ilan ediyorsun? Kolpa! Sen kim oluyorsun
da “teröristlerle terörist avına çıkıyor” gibi yapıp yüzbinlerce insanı
katlediyorsun? Allah seni ve ülkeni en kısa zamanda bozguna uğratır
ve yerinize daha akıllı ve iman dolu toplumlar ve yöneticiler getirir
inşallah, diyeceğim lâkin dilim varmadı yine. Tövbe tövbe! Dilim asla
varmaz çünkü sadece senin ülkende kaç binlerce “şerif” olduğunu sen
benden çok daha iyi biliyorsun. O şeriflerin hepsinin kasabaları nasıl
da iman ve inançla korumaya çalıştıklarını da gayet iyi biliyorsun sen.

ARKIN ÇALAPALA .
339
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ey Arabistan Kralı!
Sen kim oluyorsun da Müslümanların, Hristiyanların dahası
bütün inananların hacca gitmelerine engel üretiyorsun? Dünkü bebe!
Senin sülalen yokken biz o çöllerde aslan beslerdik millet olarak. Sen
kim oluyorsun da Allah’ın kanunlarını hiçe sayanlarla işbirliği yapıp
canım kutsal topraklarımızda kargaşaya, zulme ve ihanete sebebiyet
veriyorsun? Allah sizleri en kısa zamanda bozguna uğratır ve yerinize
daha akıllı, iman dolu insan ve yöneticiler getirir inşallah! Âmin!
Ey Pentagonluların da kafasını karıştıran Evangelistler!
Siz kim oluyorsunuz da yüce Allah’ın mülkünde insanları ve
toplumları ayrıştırıcı teorilerle her an zehirleyip bölüyor ve halkların
öz kaynaklarını sömürüp zenginleşmeye çalışıyorsunuz? Yahu sizler
kim oluyorsunuz da Süleyman’ın saltanatının sadece asasını yiyen bir
pire yüzünden sonlandığını bilmeden, onunla bunu ve şununla onu
birbirine düşürüp o iğrenç tezgâhlar ve hokkabazlıklarla yeryüzünde
bozgunculuğa sebebiyet veriyorsunuz? Allah sizi ve ülkenizi en kısa
zamanda bozguna uğratır ve yerinize akıllı ve iman dolu toplumlar ve
yöneticiler getirir inşallah! Âmin!
Aklınızı başınıza toplayın! Beni oraya getirmeyin!
Üşenmem, ışık olur gelirim, gözlerinizi kör ederim!
Hiç acımam, çığlık olup gelir, kulaklarınızı sağır ederim!
Ölüm olur gelir, zebani nasıl olurmuş, gösteririm.
Kendi halklarınıza ettiğiniz zulmün haddi hesabı yok!
Siz nasıl insansınız ya! Yüzleriniz de bakışlarınız da hileli!
Siz nasıl insansınız ya! Kıyafetleriniz hep pahalı, hep yeni!
Siz nasıl insansınız ya! Refleksleriniz dahi oldukça düşünceli!
Siz nasıl insansınız ya! Kandırmak sizin tek amacınız, belli!
Siz nasıl insansınız ya! Birileri size dur demeli, sabretmemeli!
Siz nasıl insansınız ya! Birileri size hak ettiğiniz dersi vermeli!
Siz nasıl insansınız ya! Birileri sizin iç yüzünüzü göstermeli!
Siz nasıl insansınız ya! Birileri halklarınızı hemen uyarmalı!
Siz nasıl insansınız ya! Biri çıkıp bunlar insan değil, demeli!
Siz insan mısınız?

ARKIN ÇALAPALA .
340
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yirmi Beşinci Bölüm


KRALİÇE
Eleny Karaindrou | Nostalgic | 02:32 |02:31
Yine onlar dediler ki: Bu ayetler onun başkasına yazdırdığı, kendisine
sabah akşam okunmakta olan, öncekilere ait masallardır. De ki: Onu
göklerde ve yerdeki gizlilikleri bilen Allah indirdi. Şüphesiz O, çok
bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. Onlar şöyle de dediler: Bu ne
biçim peygamber! Bizim gibi yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor! Ona
bir melek indirilmeli, kendisiyle birlikte o da uyarıcı olmalıydı. Yahut
kendisine bir hazine verilmeli veya içinden yiyip kolayca geçimini
sağlayacağı bir bahçesi olmalıydı. Ayrıca o zalimler müminlere
dediler ki: Siz ancak büyüye tutulmuş bir adama uymaktasınız. Senin
hakkında ne biçim temsiller getirdiler! Artık onlar sapmışlardır ve
hidayete hiçbir yol da bulamazlar. Dilerse sana bunlardan daha
iyisini, altlarından ırmaklar akan cennetleri verecek ve sana saraylar
ihsan edecek olan Allah’ın şanı yücedir. Üstelik onlar kıyameti de
yalan saydılar. Biz ise kıyameti inkar edenler için alevli bir ateş
hazırladık. Cehennem ateşi uzak mesafeden kendilerini görünce onun
öfkelenişini ve uğultusunu işitirler. Elleri boyunlarıda bağlı olarak
onun, cehennemin dar bir yerine atıldıkları zaman, “Yetiş ey Helak!”
der, oracıkta yok oluvermeyi isterler. Onlara şöyle denir: bugün yalnız
bir defa yok olmayı istemeyin! Birçok defalar yok olmayı isteyin! De ki:
bu mu daha iyi, yoksa takva sahiplerine vadedilen ebedilik cenneti mi?
O cennet onlar için bir mülafat ve huzura kavuşacakları bir varış
yeridir. Onlar için orada ebedi kalmak üzere, diledikleri her şey vardır.
Bu Rabbinin kendisine mesul bir vaaddir. … Ey insanlar! Sizin bir
kısmınızı, bir kısmınıza imtihan vesilesi kıldık. Bakalım sabredecek
misiniz? Rabbin her şeyi hakkıyla görür. … O gün cennet ehlinin
duracakları yer çok hayırlı, dinlenecekleri yer çok güzeldir. O gün
gökyüzünün beyaz bulutlar ile yarıldığı ve meleklerin amel
defterleriyle bölük bölük indirildiği gündür. İşte o gün gerçek mülk,
hükümranlık, çok merhametli olan Allah’ındır. Kafirler için de pek
çetin bir gündür o. O gün zalim kimse pişmanlıktan ellerini ısırıp şöyle
der: Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım. Yazık bana, keşke
falancayı, batıl yolcusunu dost edinmeseydim. Çünkü zikir, Kur’an
bana gelmişken, o hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı
yapayalnız bırakıp rezil rüsva eder. Peygamber der ki: Ey Rabbim!
Kavmim bu Kur’an’ı büsbütün terk ettiler, ondan yüz çevirdiler. İşte

ARKIN ÇALAPALA .
341
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

biz böyle, her peygamber için günahkarlardan düşmanlar ürettik.


Hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter. … Hevesini kendisine
tanrı edinen kimseyi gördün mü? … Yoksa sen onların çoğunun
gerçekten söz dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır,
onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha sapıktırlar. Rabbinin
gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? Eğer dileseydi onu elbet
hareketsiz kılardı. Sonra biz güneşi ona delil kıldık. Sonra onu, uzayan
gölgeyi yavaş yavaş kendimize çektik, kısalttık. Sizin için geceyi örtü,
uykuyu istirahat kılan, gündüzü de dağılıp çalışma zamanı yapan
O’dur. Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O’dur.
Biz ölü toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanlara ve nice
insanlara su vermek için gökten tertemiz su indirdik. Andolsun
yağmuru memleketler arasında taksim ettik ki ibret alsınlar. Ama
insanların çoğu ille nankörlük ettiler, inkar ettiler. Şayet dileseydik,
elbette her memlekete bir uyarıcı gönderirdik. O halde kafirlere boyun
eğme ve onlara karşı Kur’an ile mücadele et. … Ölümsüz ve daima diri
olan Allah’a güvenip dayan. Onu hamd ile tesbih et! Kullarının
günahlarını O’nun bilmesi yeter. … İbret almak veya şükretmek
dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardına getiren O’dur.
Rahman’ın has kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürüler ve
kendini bilmez kimseler onlara laf attığında “Selam!” der geçerler.
Gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyamda geçirirler. Ve şöyle
derler: Rabbimiz, cehennem azabını üzerimizden sav. Doğrusu onun
azabı gelip geçici değil, devamlıdır. Orası cidden ne kötü bir yerleşme
ve ikamet yeridir. O kullar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik
ederler. İkisi arasında orta bir yol tutarlar. Yine onlar ki Allah ile eş
tuttukları başka bir tanrıya yalvarmazlar. Allah’ın haram kıldığı cana
haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan günahının
cezasını bulur. Kıyamet günü azabı kat kat arttırılır ve azapta
alçaltılmış olarak, devamlı kalır. Ancak tevbe ve iman edip iyi
davranışta bulunanlar başkadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere
çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. Kim tevbe
edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak
Allah’a döner. O kullar yalan yere şahitlik etmezler, boş sözlerle
karşılaştıklarında vakar ile geçip giderler. Kendilerine Rablerinin
ayetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar.
Ve o kullar: Rabbimiz, bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve
zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl, derler. İşte
onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı verilecek,

ARKIN ÇALAPALA .
342
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır. Orada ebedi


kalacaklardır. Orası ne güzel bir yerleşme ve ikamet yeridir. De ki:
Kulluk ve yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! Ey
inkarcılar! Resulün size bildirdiklerini kesinkes yalan saydınız!
Onun için azap yakanızı bırakmayacaktır.
Ey İnsan Hakları Mahkemesi Hâkimleri!
Ey Birleşmiş Milletler Parlamentosu Üyeleri!
Ey Nato Ordularının Komutanları!
Ey İslam Ülkeleri Birliği Liderleri!
Ey Avrupa Birliği Liderleri!
Ey Dünya Sağlık Örgütü Yöneticileri!
Ey Dünya Af Örgütü Yöneticileri!
Ey örgütlenmeyi bilmeyen ve örgütlendiğini sananlar!
Ey günahı sevabı anlamadan yaşayanlar! Gerçek kafirler!
Ey insanlığı yok etmeye çalışan âlim suretli zalimler!
Ey kendisini ölümsüz sanan ipsiz sapsız, soyu tasmasız itler!
Hey yavrum hey! Biz kimlerin öldüğünü görmedik ki!
High One mısınız? Ne seek (arıyorsunuz) şu güzel dünyada?
Siz nasıl insanlarsınız yahu! Deli misiniz, ne!
Bilmez misiniz ki “hiçbir insan köle” değildir ve köle misali
çalıştırılamaz. Bilmez misiniz ki insanlar, algıları bozulsa dahi katiyen
robotlaştırılamaz. Bilmez misiniz, insan özgür doğar. Bilmez misiniz
ki o, insan masum doğar. Bilmez misiniz ki insan saygı, sevgi, onur ve
erdemle büyütülmeli, bunlar için eğitilip yaşatılmalıdır.
Bilmez misiniz ki sağlıklı koşullarda eğitilip büyütüldüğünde,
insan asla ama asla kötülük etmez ve hiçbir canlıya da zarar vermez.
Madem bunları biliyorsunuz da niye pislik yapıp duruyorsunuz?
Bu size ilk ve son mektubumdur. Sözlerimi dinlemeyen, şimdi
burada yaptığım uyarılara kulak asmayan yahut dediklerimi serkeşçe
çarpıtanlardan Allah’ın orduları intikam alır inşallah! Âmin!
İnsan zekâ, akıl, ruh ve özel vicdana sahip bir varlıktır. Diğer
insanları kardeş kabul eder. Kardeşler arasında ise din, dil, ırk, renk,
cinsiyet, köken yahut da mal varlığının ayrımı olmaz, yapılmaz. Birisi

ARKIN ÇALAPALA .
343
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kalkmış, tanrı kraliçeyi korusun, demiş, öteki kalkmış, biz Fransızlar


İngilizceyi sevmeyiz, demiş, bir başkası daha fena ırkçılık yapıp, ne
mutlu Türküm diyene, demiş, biri çıkmış, padişahım çok yaşa, demiş,
demiş, demiş… Kimse de çıkıp, ne mutlu insanım diyene veya tanrım
sen masumları koru, ya da, Allah’ım mülkünde helâl rızık nasip eyle
bizlere, dememiş. Hep bir ayrımcılık, hep bir savaş hali, hep bir ırkçı
söylem… Bunu kendinize neden yapıyorsunuz be kardeşim? Manyak
mısınız yahu siz? İnsanları bu hale kim getirdi? Neden kimse çıkıp bu
gerçekleri sorgulamaya cesaret edemiyor? Ahmaklar! Kimden, neden
korkuyorsunuz? Ölürseniz Allah’a kavuşacaksınız işte, bundan güzel
kavuşma mı olur? Sürekli olarak korku toplumları üretilmiş, sömürü
sosyolojisi dayatılmış, emre itaat yüceltilmiş de yüceltilmiş!
Ey akıl fakirleri!
Hepimiz insanız. Bunu anlamak o kadar mı zor? Bu gerçekliği
anlayamayacak kadar geri zekâlı mısınız? Irk nedir? Cinsiyet ayrımı
nedir? Din savaşları da nedir? Bu ne aciz bir sosyolojik yapılanmadır
kardeşim! Bu temelde oluşturulmuş toplumlarda yetişen insanlarla
elbette hiçbir yere varamazsınız. Olsa olsa terörist sayısını artırır ve
dünya sağlığını ve istatistiklerini sürekli olarak geriye götürürsünüz.
Öncelikle hepimiz insanız ve hepimiz yaratılmış kullarız. Anlayın bu
gerçeği artık, lütfen ya! Allah, “idrak bizde” diye bize secde ettirmiş.
Zıtlıklar ya da farklılıklardan bahsedeceksek, iyi ile kötünün
ayrımını konuşmalıyız. Ki insanlarla, insanlıkla ilgili her konu ve her
detay Kur’an-ı Kerim’de uzun uzun anlatılmıştır, her türlü bilgi, yasa,
haram ve günah, cezalarıyla birlikte Allah tarafından Hz. Muhammed
aracılığı ile bizlere, “insanlara” bildirilmiştir.
Hz. Muhammed son peygamberdir. Kur’an-ı Kerim son kutsal
kitaptır. Tüm kutsal kitaplarımız değerlidir lakin Kur’an-ı Kerim ile
birlikte hükümleri tümden güncellenmiştir. Bunun sebebi de yine biz
insanlarız. Kutsal olanı değiştirmek üzerine, mahvetmek üzerine bir
refleksimiz olmasaydı, elbette ki kutsal kitapların hükümleri hiç, asla
güncellenmezdi. Bununla birlikte, bütün bu kutsal kitaplar hakikattir
ve Kur’an-ı Kerim’de adı geçen peygamberler de Allah’ın elçileridir.
Allah’ın sözlerine ve elçilerine, âlimlerine veya yarattıklarının işaret
ettiklerine kulak vermeyenler, ille de dikkat kesilmeyenler, vakti ve
zamanı, yeri ve mekânı geldiğinde hesabı yüce Allah’a vereceklerdir.
Çünkü Allah hesabı en iyi bilen ve “çok çabuk” görendir. Dahası bütün
hesap zaten hep, an be an görülmektedir, görülmüştür, görülecektir.
ARKIN ÇALAPALA .
344
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Mesela şehirlerimizin sular altında kalması, gıdalarımızın tatlarının


bozulması, mevsimlerin gün geçtikçe karmaşık hale gelmesi, bunlar
bu durumun en açık ispatıdır. Anlayan için elbette.
Ürettiğiniz bütün örgütler hatta devletlerinizin birçoğu, kendi
kuruluş ilkelerine, niyetlerine ve amaçlarına riayet edip buna uygun
davranmadıkları için geçerliliklerini yitirmiş veya yitirmektedirler.
Bunu da sizler benden daha iyi biliyorsunuz zaten. Böylesi bir durum
İnsan Cumhuriyeti fikrini ve yapılanmasını, şehir devlet teorisini ve
uygulamalarını ister istemez mutlak hale getiriyor, getirmeye devam
edecektir. Bu fikir ve teorileri, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün
Güneş Dil Teorisi ile birleştirirsek, o zaman işte, sizlerin ve sizler gibi
kurumların, örgütlerin, yapıların ömrü ve hükmü, ister istemez sona
erecek gibi görünüyor. Bunu fark etmemeniz gerçekten çok ilginç!
O kadar salaksınız ve bu salakça duruşunuz o kadar iğreti, o
kadar komik ki, sizi aşağılamak için harcanacak vakte yazık!
Bizler, hep iyilik peşinde koşan insanlar, aynı devletin yani bir
tek devletin çatısı altında toplandığımızda, siz “teröristler üreten” ve
teröristlerden daha terörist tavırlar sergileyen akıl yoksunu, ahlak ve
erdem garibesi güçlerin etkilerinden de bir bir kurtulmuş olacağız.
Allah’ın mülkünde ortak bir dil bulup da bu dil üzerinden anlaşmaya
başladığımızda ise, teoride “uzunca zamandır yaşamakta olduğunuz”
mutlak bitişle ilgili “o son” noktaya “pratikte” de ulaşmış olacaksınız.
Sanıyorum bu dil “şimdilik” çoğu insanın rahatça konuşup dürüstçe
anlaşabildiği İngilizcedir. Zamanı geldiğinde ise tüm milletler ve tüm
insanlık Arapçayı öğrenmiş, hep birlikte Allah’a dua ediyor olacaktır.
Pekâlâ, neden İbranice değil Rusça değil Japonca değil? Çünkü hükmü
sonlandırılmış bütün o dinlerin dilleri yetersiz kalmış ve biz insanları
tam manasıyla uzlaştıramamış olmalı ki hükümleri sonlandırılmış.
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. Şehir devletler ve gerçekten
soylu milletler dilleri birleştirmemizi kolaylaştırır ki Elhamdülillah
kolaylaştırılmışı var. Yılana değil tatlı dili kullanana bakın artık!
Yoksa sizler hala Ümmetimuhammedleştiremediklerimizden
misiniz? Yoksa sizler hala dünya vatandaşı değil misiniz?
Bence tüm insanlar, dünyaya gelip nefes almaya başladığı an
itibarı ile dünya vatandaşıdır. Bunu da bütün müzisyenler, ressamlar,
şairler, yazarlar, felsefeciler, sanatçılar, yönetmenler ve tiyatrocular,
sporcular, işçiler, memurlar, öğretmenler, öğrenciler ve birçok insan

ARKIN ÇALAPALA .
345
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

gayet iyi bilir, uygular. Bunu bilmeyen yahut “anlayamayan” yalnızca


politikacılar mıdır, sermaye sahipleri midir, dini liderler midir?
Ey akılsızlar! Allah sizlere akıl fikir versin! Âmin! Ben de size
biraz bilgi vereyim, demokrasi nedir, cumhuriyet nasıl kurulur, bunu
anlatayım, öğreteyim. Ola ki feyz alasınız.
İnsan Cumhuriyeti Parlamentosu, şehirler ve ülke devletlerin
parlamento başkanları ile mesleki veya toplumsal parlamentoların
başkanlarının her birinin üye olduğu ki vekil olduğu bir yapılanmayla
çalışır. Daha keskin bir ifadeyle, 9999 üyesi İstanbul, Londra, Paris,
Mekke gibi şehir devletlerin, örnek veriyorum, sakin, lütfen kimse
gocunmasın ve Türkiye, Malezya, Arjantin, Küba gibi ülke devletlerin
başkanlarından ve müzisyenler parlamentosu yahut da yönetmenler
parlamentosu, ayakkabıcılar, öğretmenler parlamentosu, çocukların
parlamentosu gibi envaı çeşit parlamentonun başkanlarından oluşan
bir parlamentodur.
Bu parlamentoda oylama ile seçilmiş iyi bir başkan, bir veya
birden fazla başkan yardımcısı, bir de bilgi meleği mevcuttur. Ve tüm
üyeler yani o diğer parlamentoların başkanları, sadece cep telefonları
üzerinden bütün meseleleri görüşüp konuşurlar, yazışırlar ve oylama
yapıp karara bağlar. Şehir ve ülke başkanlarının başkanlık ettiği tüm
parlamentolar ise bir alt gruptaki parlamentoların başkanlarının üye
olduğu meclislerdir. Parlamentolar sırasıyla şu; İnsan Parlamentosu,
şehir parlamentosu, ilçe parlamentosu, “mahalle parlamentosu” gibi
isimlerle adlandırılır ve her birinin başkan ve başkan yardımcıları bir
üst parlamentoda üye olurlar.
Meslek ve sivil toplum parlamentoları ve “meclisleri” de aynı
işletim sistemi ve yapılanma ile çalışır.
Başkan ve başkan yardımcısı, kanunlar ve yasalarla, olaylarla
ilgili işletim sistemini yürütürken, bilgi meleği, kendi uygun gördüğü
parlamentolardan talep ettiği raporlar ve istatistiki bilgiler sayesinde
gelişmeleri ve haberleri iyice anlayıp, yorumlayıp anlatan, oylamaya
sunabilen ve sistemin organik bir biçimde çalışmasını sağlayan bir
donanımda hizmet verir. Tüm parlamentolarda en az bir adet bilgi
meleği, halife misali çalışır ve tanımlanmış hiçbir görevi olmadığı için
her şeyden kendisine vazife çıkarma yetkisine sahiptir.
Bilgi meleklerinin yani halifelerin kendi görevleri ve bölgeleri
kapsamında, her türlü ses, görüntü, yiyecek, içecek, sanat, para, iş ve

ARKIN ÇALAPALA .
346
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

medya konularında her şekil parlamento veya meclis kurulması için


talepler yapmaya ve durumları gözetmeye, gerekirse referanduma
gitmeye yetkileri ve hakları vardır. Bu bağlamda İnsan Parlamentosu
Başkanı’nın görevi dünyayı adaletle yönetmek, halifenin görevi ise,
parlamentolardaki halife yardımcıları ve temsilcileriyle bütünleşik
olarak insanları düzgün yönetmek, insani sıkıntıları hızla gidermek,
gerektiğinde başkan veya tüm üyeleri de denetleyip, hızlı bilgi akışını
hemen sağlamak yoluyla bilgilendirip hızlandırmak, güçlendirmek ve
desteklemektir. Çok basit aslında. Nesini anlamıyorsunuz?
Ben Harabi. Tüm insanlar tarafından seçilmiş ilk halife. Şimdi
söylediklerimi iyi dinleyin! Benim kafamın tasını attırmayın! Ha, bu
arada, anlamadığınız her şeyi hemen sorabilirsiniz.
İnsan Cumhuriyeti’nin başkanını, parlamentodaki her üyeyi,
halifeyi yani bilgi meleklerini ve ilgili personelin tamamını ellerinde
cep telefonuyla oy kullanan tüm insanlar seçerler. Yine tüm insanlar,
hem lokal hem de global boyutta işletilecek olan her türlü yasayı ve
kanunu hazırlarlar, oylamaya sunarlar, oylarlar ve onaylarlar.
Hiçbir mahallede, ilçede, şehirde yahut ülkede, hiçbir başkan,
oranın halkının oylaması haricinde seçilemez veya atanamaz. Bırakın
bunları, seçime girecek olan adaylar, parti başkanları tarafından asla
seçilemez. İmza toplamalarına da hiçbir gerek yoktur. İsteyen istediği
seçime katılabilir. Tüm bu durumlarda, ne gibi online yani çevrimiçi
karışıklık çıkabilir ki? Adaylar halk içinden kendileri belirecektir de.
Bu durumda sadece bireylerin yani adayların geçmişte yaptıklarına,
sicil kayıtlarına, performanslarına bakmak yeterli olacaktır.
Organik İnsan Anayasası, şehir devlet yasaları ve ülke devlet
kanunları, bunların hepsi bu algoritmik düzenek ve mantıkla üretilir,
üretilmelidir. Aksi durumda demokrasi ve cumhuriyet işlemez.
Ey DEMOKRASİ ve CUMHURİYET fikirlerini anlamayan fakat
nasıl oluyorsa anlatabilen yahut öyle yaptığını sanan cahiller! Sizi son
bir defa uyarmalıyım! CUMHURİYET REJİMİNİN İÇİNDE DEMOKRASİ
GERÇEKLİĞİNİ YAŞA YAMADIĞIMIZ MÜDDETÇE İNSANLIĞIMIZDAN
KAYBETMEYE DEVAM EDERİZ.
Bu arada yeri ve zamanı gelmişken imdi söyleyeyim; GÜÇLER
AYRILIĞI İLKESİ deyip masum insanlara yutturmaya çalıştığınız şey,
kimin malını kimden çalacağını veya kaçıracağını şaşıranlar içindir.
Böylesi bir saçmalık olamaz. Onca hukuk insanının ve profesörünün

ARKIN ÇALAPALA .
347
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

de bu iğrenç yaklaşıma mantıklı demesi, bilimseldir demesi diğer bir


ayıbınızdır. Güçler ayrılığı ne demek ulan, ahlaksızlar! Beşeri olan ve
insanı ilgilendiren her bir mesele bütünleşiktir, iç içe geçmiştir yahut
geçecektir, bu yüzden de birleşik tasarlanmalıdır. Ey zavallılar! Daha
insan olamamışsınız, bir de utanmadan bilimden, ilimden, politika ve
devletleşmekten, millet bilincinden bahsediyorsunuz. Gelin hakikati
anlatayım size, güçler ve güç nasıl tasarlanır, buyurun öğreteyim!
Şöyle başlayalım isterseniz: Üç çeşit güç vardır. Bunların ilki
yasama, ikincisi yürütme, üçüncüsü de yargıdır. Buraya kadar her şey
gayet açık, değil mi? Devam edelim öyleyse.
GÜÇLER AYRILIĞI mı daha akıllıca GÜÇLER BİRLİĞİ mi?
Elbette ki Güçler Birliği daha akıllıca çünkü ancak bu sayede
tüm güçlerden en verimli biçimde ve en güzel etkileşimler dâhilinde
faydalanmamız mümkün olacaktır. Fakat tanımları doğru yapmalıyız.
YASAMA, kanunlar hazırlamak, oylamak ve kanun yapmaktır.
Yapılan kanunlar yürütmeye gider ve yürütülmeye başlanır.
YÜRÜTME, kanunların işletilmesi ve yürütülmesi demektir.
Bozuk veya onmamış kanunların düzeltilmesi eyleminin de temelidir
yürütme. Çünkü tüm bozuk kanunları veya “kanun bozanları” yargıya
gönderir. Bu sayede kanunlar mükemmelleşir veya yasamaya gider.
YARGI, bozulan kanunları ve de o kanunları bozanları inceler,
irdeler, takip eder, gerekli olan düzeltmeleri yapar ve cezaları keser.
Düzeltilmiş kanunları taslak olarak yasamaya gönderir ve böylelikle
kanunlar düzeltilip, ideal şekillerine bürünüp insanla bütünleşirler.
Eğer ki bu üçü birbirinden ayrık deki bağımsız veyahut kopuk
çalışırsa, bozuk yapılmış kanunlar düzeltilemez, kanun bozanlar ise
cezalandırılamaz hale gelir. İlaveten her geçen gün bu kötü durumları
sayısı da artar ki içinde bulunduğumuz ve bir önceki yüzyıllarda olan
tam olarak budur. Eğer bu üçü birlikte, oryante ve bütünleşik olarak
çalışırsa, ancak işte o zaman organik kanunlar oluşur ve adalet yerini
bulur, kötülük bitmeye başlar. Bunu yeryüzünde gerçekten de işleyen
bir hale getirmekten tüm insanlar ve kurumlar, toplumlar sorumlu ve
bu sorumluluğu nedense türlü entrika ve kargaşalar dolayısıyla bir
türlü yerine getiremiyorduk. Artık o devir de kapandı. Akıllı olun!
Artık tüm bilgiler başkanla, bilgi melekleriyle, sivil toplum
kuruluşlarıyla, işletmelerle, insanlarla, herkesle paylaşılacak. Kadın,

ARKIN ÇALAPALA .
348
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

erkek, yaşlı, genç, çocuklar da dâhil herkes bu süreçlerin tamamına


dâhil olacak ve imza atıp iradesini beyan edecek. Tekrar ediyorum,
“güçler ayrılığı” dolandırıcılar için çalışır, “güçler birliği” ise iyilik ve
güzellik için çalışır. İnsanların aklını bozmuşlar ya! İşe bak hele!
Kısacası, her coğrafya ve her toplum, hem global hem de lokal
çalışan parlamentolar sayesinde kendi başkanlarını, hâkimlerini ve
doktorlarını, polislerini ve kolluk güçlerini, işçilerini ve sanatçılarını
kendi seçer, kendi büyütüp yetiştirir, kendi onaylar, kendi çalıştırır.
Kendi kanunlarını adil oylamalar ve tasarılar yaparak kendi hazırlar,
kendi işletir, kendi dener ve kendi düzeltir. Daha önemlisi kendi rızık
bilincini kendisi oluşturur ve kendi refleksleriyle yaşayıp gider.
Bir toplumun kendisinin seçmediği insanlar o toplumu neden
ve nasıl yönetsin? Bir toplumda hem vali hem de belediye başkanı
olduğunda, bu demek oluyor ki o toplumda çift başlılık söz konusu.
Bu çift başlılık ise hem yalan dolan, hem de kaçak göçük işler, hem
adaletsizlik hem de haksızlıklar demektir. Toplumlarımız neden, niye
kirlensin ki? Bakın bakalım bir, Allah kendi mülkü olan dünyayı nasıl
yönetiyor. Birçok tanrı olsaydı, o zaman bunların aralarında savaşlar
olurdu, diyen de Allah değil mi? Ey cahiller! Bu ne uzun uykudur! Ey
zalimler, bu ne menem körlüktür! Dead Can Dance, Agape şarkısını
biz insanlar için yapmadı mı ya? Björk seslerin karanlığında gördüğü
kâbuslarla bizim ruhlarımızı aydınlatmadı mı? Vivaldi Dört Mevsim’i
yeterince anlatamadı mı? Dub Pistols Point Blank noktayı koymadı
mı? Susheela Raman, Taboo söz ile sesin tabularını kaldırmadı mı?
Sharabi ille beni yeterince anlatamadı mı? Utanın kendinizden zalim
cahiller! Utanmalısınız çünkü! Cesaria Evora’dan ve Tom Waits’den,
Meiko Kaji’den, Bryan Ferry’den de utanın. Boris Vian mezarlarınıza
tükürse yeridir. Sizi gidi laftan anlamazlar! Sizi gidi vurdumduyamaz
tiplemeler! Viva La Fete Noir Desire, “Selam ani!” demedi mi lan cıvık
dümbelekler! O kadını boş yere mi bağırttık o kadar? Sizi gidi masacı
sakiyi, masalcıyı dolandırıcılar! Fuck you! Hate you! Disgusting you!
Size her gün yüzlerce defa İnsan Cumhuriyeti Marşı Spente Le
Stelle dinletmek lazım gelir! Enigma featuring Aquilo, Amen bana
uyar! En azından Porteghale Man dinlemelisiniz! Nameh!
Bir yasa çıkarken ve çıktıktan sonra, insan hiç mi incelemez,
o yasayı kim, kiminle yaptı, hangi sebeple, neye hizmet etmek için
yaptı? Ne zaman yaptı? Tüm yasaları, bin yıllardır çıkarılan bütün o
yasaları dikkatle inceleyin ki kimin, kime, ne yarar sağladığını, kimin,
ARKIN ÇALAPALA .
349
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kimlere, nasıl zararlar verdiğini ve vermeye niyetlendiğini rahatlıkla


anlayabilesiniz. Bu konudaki en büyük problemimiz şu: Bir yasa her
zaman bir “ilk fikir”den doğar. Bu sebeple, bundan böyle yapılan ve
yazılan her yasanın en altında o yasanın ilk fikir sahibinin beyanı ve
imzası mutlaka olsun! Çünkü ancak bu sayede bir yasanın kötülük
üretmesini engellemiş oluruz. Ancak bu sayede o yasanın bütün
kurumlardaki ve toplumlardaki dolaşımı ve hayatı, mutlak ve de
eksiksiz olarak takip edilebilir ve ilgili herkesten ancak böylelikle
hesap sorulabilir. Elbet bunun da en doğrusu Allah bilir.
Bıktım sizin şu saçma sapan meselelerinizle ve olaylarınızla
uğraşmaktan! Bıktım size insanca çözümler sunmaktan! Sizin pislik
tavırlarınız, davranışlarınız ve hayalleriniz yüzünüzden yüce Allah’a
ibadet edecek zaman bulamıyorum vallahi. Sizin yüzünüzden sevgili
peygamberim Hz. Muhammed’in sünnetini de yerine getiremiyorum.
Öyle basit konularla, öyle manasız ve gereksiz bir meşguliyet içinde
boğulup kalıyorsunuz ki bunu zaten hiçbir zaman, hiç anlayamıyor,
anlamlandıramıyorum. Neymiş efendim, çoktandır terörle mücadele
ediyorlarmış! Ulan cahil züppeler! Terörü ben mi ürettim? Bütün pis
silahları ben mi üretip dağıttım? Siz yaptınız, siz kendiniz yaptınız, siz
bunu hala yapıyorsunuz. Bakın sizin asıl probleminiz bu da değil! Asıl
probleminiz, her yerde ölüm saçtığını sandığınız ama bir yandan da
üretip durduğunuz, besleyip durduğunuz terör değil. Sizin asıl en asli
probleminiz açlık ve cehalet! Hepiniz cahilsiniz! Hepiniz açsınız! Sizi
açgözlü bir şekilde eğitip yetiştiren sistem ve toplumlar zincirlerinin
zavallı birer kölesi haline gelmişsiniz. Asıl probleminiz bu sizin!
Oysaki kalpleriniz Allah bilgisine aç! Akıllarınız Allah ilmine
aç! Kulaklarınız güzel söz ve güzel sese aç! Gözleriniz mutlak güzellik
ve doğruluğa, ruhlarınız ise iyiliğe çok aç! Ey cahiller! Açsınız çünkü
fıtratınızda bu var! Böyle yaratıldınız. Elbette ki ben de sizin gibiyim,
bir insanım. Ve elbette ki bu benim de problemim.
Hem şu abartıp durduğunuz terörle mücadele nedir ki yahu?
Koyun her yere yüksek kaliteli HD ses kayıt cihazlarınızı, modelleyin
sesleri, suça giden ses sinyalleri üretebilen yazılımlar çalıştırın, terör
denen saçmalık da hemen bitecektir. Şöyle anlatayım çünkü yine beni
anlamadınız: Önce ses kayıtlarını toplamalısınız ve bunu anlık olarak
yapabildiğiniz özel bir sistem kurmalısınız. Sonra da kim, hangi çeşit
sesleri ne kadar süre, hangi hızlarda, ne amaçlarla çıkardı, çıkartıyor,
çıkaracak, tüm bunlara dikkat etmeli ve bu bilgileri işleyip sonuçların

ARKIN ÇALAPALA .
350
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yorumlarıyla meşgul olmalısınız. Sesin en mutlak yolculuğunu takip


ederseniz, elbette ki Allah da izin verirse, çoğu suçu çözersiniz, çoğu
suçluyu suçüstü yakalar, çoğu kazayı engeller veya ötelersiniz. Sesleri
iyi analiz eder ve yorumlayabilirseniz, terörü bitirir, kötülüğü yener
ve iyiliğe hizmet etmiş olursunuz. Unutmayın, Allah her şeyi işiten ve
bilendir. Allah her şeyi gören ve bilendir. Bu sebeplerden dolayı Allah
her şeyi hakkıyla bilendir. Bu yüzden de hükmü veren Allah’tır.
Kuzum sizin mahkemelerinizin çoğu zaten, daha “ses” denen
şeyi delil olarak kabul etmiyor. Sizin mahkemeleriniz çocukları erken
yaşta her tür tembelliğe alıştıracak, toplumların sosyal duruşlarını en
temelinden mahvedecek kanunları da uyguluyor zaten. Sizin zavallı
mahkemeleriniz hırsızları, tecavüzcüleri, katilleri serbest bırakıyor,
dolandırıcı insanların önünü açıp kötülüklerin büyüyüp yayılmasına
destek oluyor, aldıkları kararlar dikkatle incelendiğinde, hangi türde
toplumsal bozgunların nasıl planlandığını ve ne zaman yaşanacağını
kararların hepsi de gayet iyi açıklıyor.
Resmen acınacak haldesiniz. Ben size daha ne diyeyim?
Suçları ve kazaları önlemek ve en aza indirgemek için elbette
ki sadece ses’i dikkatli takip etmek yetmez. Görüntü, koku, tat, doku,
hız, ısı, ışık, atom, rol, mimikler, vücut dili, yazı, teknoloji, delil, silah,
su, toprak, hava, ateş, alev, rüzgâr, bulut, canlı, mikro ve makro, taş,
bitki, kum, cam gibi konulara da hâkim olmalı ve bilimsel bakış açısı
geliştirmelisiniz ki “adaletle” hüküm verebilesiniz. Örneğin ateş hem
yanandır hem de yakandır. Oysa alev sadece yakandır. Bu yüzden biri
erkek öteki dişidir. Bunu bilmeden ne yangın söndürülür ne de büyük
veya küçük bir kundaklama meselesi çözüme kavuşturulabilir. Bütün
bu kelimeler nasıl ürediler, nasıl türediler sanıyorsunuz?
Siz zaten hep unutuyorsunuz. İnsanın nasıl da soylu bir varlık
olduğunu unuttunuz. Siz, şeytanın içimizde olduğunu da epey uzun
bir zamandır unuttunuz. Allah günahlarımızı affetsin! Âmin!
Yazmak, bir düşünceyi kabullenmenin en güzel ve en şık olan
yollarından biridir. Ve ancak “yazmak” bir düşünceyi var etmekle yok
etmek arasında gidip gelmenin o büyülü tedirginliğini hissettirebilir.
Bu bağlamda, ilk mektubuma şimdi son verirken, siz cahil ve zalim
olan insanları “Hükmün Karadeliği” konusunda son defa uyarıyorum.
Akıllı olun çünkü biz hepimiz kardeşiz. Ama en büyük biziz.

ARKIN ÇALAPALA .
351
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Niye “en büyük biziz”, onu da anlatayım. Allah’ın yanında yer


alanlar, en sonunda Allah galip geldiği ve geleceği için, otomatikman
galip gelmiş oldular, olurlar, olacaklar. İşte bu yüzden biz hepimiz bir
ve kardeşiz ama bazıları doğru yoldan, Allah’ın yolundan, Allah rızası
için sabredip savaşmaktan çıktığı için, en büyük biziz.
Öte yandan; yüce Allah’ın “yokluğunun varlığı” ile “varlığının
yokluğu” arasındaki tek fark ancak ve ancak BİR DÜŞÜNCE olabilir.
Aklıma gelen bir ilk düşünceyi sizinle paylaşayım: Ölüm bizi
Allah’ımıza kavuşturacaksa, en azından Allah’ın yerini biliyor olması
gerekir. İşte şimdi geldi ölümlü yalan ve gitti ölümsüz gerçek. İşte şu
an, şimdi Allah’ın yerini hiç bilmeyen ölümü öldürmenin yeri burası
olabilir. Fakat zamanı değil.
Önemli konuları tekrar tekrar anlatmak istiyorum:
Allah’ın kullarını, insanları öldürmeyi acilen bırakın!
İnsanları öldürmek için ordular kurup üstüne de silahlandırıp
maaş verdiğiniz insanların cehaletinden faydalanıp onları da günaha
bulamayın! Beraber yanarken size söyleyeceklerini bir düşünün.
Verdiğiniz eğitimlerde hakikat bilgisini ve gerçeği saptıran ve
insan aklına, fıtratına uymayan şeyleri masum çocuklara ve insanlara
öğretmeyin. Bunu yaptığınız müddetçe dünya düzelmez.
İnsanları zehirlemeyi bırakın! İnsanı mahvetmeyin!
Dünyanın düzenini bozan şu devasa fabrikaları kapatın!
Barajlar yapıp suyun akışını ve sıcaklığını bozmayı bırakın!
Akan su soğuk kalır, durgun su daha çabuk buharlaşır!
Dünyanın düzenini bozan iğrenç eylemlerinizden vazgeçin!
Ordularınızdaki paralı askerlere insanları öldürtmeyin!
Yerin altını üstüne getirmekten bir an evvel vazgeçin!
İnsanların algısını bozup mallarına el koymaktan vazgeçin!
Masumiyetin ve asıl güzelliğin farkına sizler de varın!
Yalan söylemeyin! İçki içmeyin! Zina etmeyin! Şirk koşmayın!
Lütfen bu kadar da aptal olmayın!
Başka diyeceğim yoktur!
Eyvallah!

ARKIN ÇALAPALA .
352
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yirmi Altıncı Bölüm


SEZEN AKSU
Public Memory | The Line | 04:30
Onlar iman etmiyorlar diye, neredeyse kendine kıyacaksın. Biz dilesek,
onların üzerine gökten bir mucize indiririz de ona boyunları eğilip
kalır. … Üstelik ona “yalandır” derler, fakat alay edip durdukları
şeylerin haberleri yakında onlara gelecektir. Yeryüzüne bir
bakmazlar mı? … Şüphe yok ki Rabbin mutlak galip ve engin
merhamet sahibidir. … Biz, ilk iman edenler olduğumuz için
Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umarız. … Bana, sonra
gelecekler arasında iyilikle anılmayı nasip eyle! … İnsanların
dirilecekleri gün beni mahcup etme! … Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak
galip ve engin merhamet sahibidir. … Siz her yüksek yere bir alamet
dikerek eğleniyor musunuz? Temelli kalacağınızı umarak sağlam
yapılar mı ediniyorsunuz? … Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik
düzenlik vermeyenlerin, aşırı gidenlerin emirlerine uymayın! …
Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da insanlar içinden
erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz, sınırı aşmış, sapık bir
kavimsiniz. … Velhasıl onu yalancı saydılar da kendilerini o
gölge gününün azabı yakalayıverdi. … Onu Ruh-ül Emin, Cebrail
uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle senin kalbine
indirmiştir. … Biz onu arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de,
bunu onlara o okusaydı, yine iman etmezlerdi. … O’nu, Kur’an’ı
şeytanlar indirmedi. Bu onlara düşmez, zaten güçleri de yetmez.
Şüphesiz, onlar vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır. … O ki gece
namaza kalktığın zaman seni görüyor. Secde edenler arasında
dolaşmanı da görüyor. Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O’dur. …
Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? Onlar günaha,
iftiraya düşkün olan herkesin üstüne inerler. Bunlar şeytanlara kulak
verirler ve onların çoğu yalancıdırlar. Şairlere gelince, onlara da
sapıklar uyar. Onların her vadide başıboş dolaştıklarını ve gerçekte
yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi? Ancak iman edip iyi
işler yapanlar, Allah’ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında
kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler hangi akıbete
döndürüleceklerini yakında bileceklerdir. Onlar iman etmiyorlar diye,
neredeyse kendine kıyacaksın. Biz dilesek, onların üzerine gökten bir
mucize indiririz de ona boyunları eğilip kalır. … Üstelik ona “yalandır”
derler, fakat alay edip durdukları şeylerin haberleri yakında onlara

ARKIN ÇALAPALA .
353
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

gelecektir. Yeryüzüne bir bakmazlar mı? … Şüphe yok ki Rabbin


mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. … Biz, ilk iman edenler
olduğumuz için Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umarız. …
Bana, sonra gelecekler arasında iyilikle anılmayı nasip eyle! …
İnsanların dirilecekleri gün beni mahcup etme! … Şüphesiz Rabbin,
işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. … Siz her yüksek
yere bir alamet dikerek eğleniyor musunuz? Temelli kalacağınızı
umarak sağlam yapılar mı ediniyorsunuz? … Yeryüzünde
bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyenlerin, aşırı gidenlerin
emirlerine uymayın! … Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi
bırakıp da insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu
siz, sınırı aşmış, sapık bir kavimsiniz. … Velhasıl onu yalancı saydılar
da kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. … Onu Ruh-ül
Emin, Cebrail uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle senin
kalbine indirmiştir. … Biz onu arapça bilmeyenlerden birine
indirseydik de, bunu onlara o okusaydı, yine iman etmezlerdi. … O’nu,
Kur’an’ı şeytanlar indirmedi. Bu onlara düşmez, zaten güçleri de
yetmez. Şüphesiz, onlar vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır. … O ki
gece namaza kalktığın zaman seni görüyor. Secde edenler arasında
dolaşmanı da görüyor. Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O’dur. …
Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? Onlar günaha,
iftiraya düşkün olan herkesin üstüne inerler. Bunlar şeytanlara kulak
verirler ve onların çoğu yalancıdırlar. Şairlere gelince, onlara da
sapıklar uyar. Onların her vadide başıboş dolaştıklarını ve gerçekte
yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi? Ancak iman edip iyi
işler yapanlar, Allah’ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında
kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler hangi akıbete
döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.
Ey Beştepe Reisi!
Unutma! Senin de dediğin gibi, dünya beşten büyüktür lâkin
O’ndan küçüktür ve O Allah’tır çünkü tek sonsuz ve ilksizdir.
Allah affetsin! Allah affetsin! Allah affetsin!
Ey Allah’ın sevgili kulu! O Yüceler Yücesi Allah’ımın rızasıyla,
Yüceler Yücesi Allah’ımızın rızası için çalışıp çabalayan, dil döken! Ey
Ümmet-i Muhammed’in Hizmetkârı! Ey suçları salt iz’e, şairlere dize
getiren! Ey halka hizmetle hakka hizmeti iyi bilen! Ey şehitlere saygı,
yetimlere sevgi gösteren! Ey engellilerin engellerini bir bir kaldıran!

ARKIN ÇALAPALA .
354
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ey hadsizlere hadlerini bildiren! Ey “ak” akçeyi “kara” gün için sabırla


biriktiren! Er meydanında boy gösterirken şahitlik de eden!
Ey Reis-i Cumhur!
Naber? Nasılsın? İyi misin? İyi olmanı yüce Allah’tan dilerim.
Devletin ve halkın, insanların nasıl? Hepsi iyiler mi? Hepsine selam
eder, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim.
Bir emrin olursa; düşünmen yeter Reis!
Yüce Allah’ımız yar ve yardımcımız olsun! Allah’ımıza emanet
olalım! Allah’ımıza hamdolsun! Allah’ımıza şükürler sonsuz olsun!
Meselelere ve meselelere dair çözümlemelerime başlamadan
önce şunu bilmeni çok isterim ki Allah seni başımızdan eksik etmesin,
Allah şanını tüm dünyaya yaysın, ilmine âlim, âlimlerine ilim katsın,
seni sevenleri de senin sevip gözettiklerini de korusun! Âmin!
Pek çok önemli olduğu için bu konuyu bir an evvel anlatmam
gerekiyor Reis; Irma diye bilinen şu “Kasırgacı Robot” denemesini az
zayiat ve mutlak başarıyla tamamına erdirdik çok şükür. Şimdi sence
ne yapalım? Bu haberi tüm dünyaya yayalım mı, yoksa bu bilgiyi yeri
ve zamanı geldiğinde kullanmak için saklayalım mı? Ne dersin?
Reis aslında benim canım çok sıkılıyor, biliyor musun? Neden
Allah’a kavuşup cennette onun etrafında koşuşturamıyor ve şükür ve
iyi niyetlerimizi yüz yüzeyken sunamıyoruz? Neden Hz. Muhammed
efendimiz ve ashab-ı kiramla tanışma şerefine nail olamıyoruz? Öyle
çok şey var ki canımı sıkan! Bir an önce kıyamet kopsa da kavuşsak
gerçek sevgiliye! Ama bu ziyana gidişle hiç de öyle olmayacakmış gibi
görünüyor. Geçen gün, bir anda aklıma geldi ve İslam’ın şartlarını ve
imanın şartlarını düşündüm. Müslümanlar öyle fena durumdalar ki
aslında! Beş vakit namaz kılan sayısı yüzde bir bile değil. Camiler her
yönüyle unutulmuş. Oruç tutanlar yüzde yirmilerde dolaşıyor, zekât
yüzde 10 civarında, hac ise binde birlerde. Bunları ve Allah’ı, insanlar
ve toplumlara unutturmanın, öyle değişik yol ve yöntemlerini bulup
geliştirmiş ve aktif etmişler ki, cahil ve zalim olup da inanmayanlar!
Allah hepimize sabır versin! Âmin!
Kur’an-ı Kerim olmasa var ya, resmen tükenmiş bir toplumuz.
Peygamberlere inanan kalmamış, kitaplara inanan zaten kalmamış,
meleklere inanan kalmamış, kadere inanan zaten yok. İnsanlarımızın
hepsi inançlarını yitirmişler, hem her şeye karşı. Sözde inanıyor gibi

ARKIN ÇALAPALA .
355
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

görünüp böyle söylüyorlar fakat eylemlerini sentezleyip incelediğim


zaman görüyorum ki gerçekte sadece yiyeceklere, içeceklere, servete
ve mala, mülke ve birbirlerine, eşyaya, paraya, altına tapıyor ve bu
yüzden işte Allah’ın gazabını üstlerine çekiyorlar. Yine de başkanlık
sistemiyle ilgili referandumda Anadolu toplumları “Allah’ı unutturup
bizi doğru yoldan saptıramazsınız.” dediler de dengeler yerli yerine
oturdu. İslam ve imanın şartlarından tek ümidim Kur’an-ı Kerim’e
olan bağlılığımız kaldı Reis. Ve kıyamet! Allah Kerim’dir. İnşallah onu
da yaklaştıracağız. Yeter ki Allah’ımız dilesin. Gerisi çok kolay!
Memleket ve mülk meseleleriyle uğraşmaktan, sana mektup
yazmaya vakit bulamadım bir türlü. Birkaç gündür dünya liderlerine
fırça atıp duruyordum. Dünyayı öyle kötü bir yere çevirmişler ki, ne
desem boş! Daha önceleri de bahsettiğim gibi, Allah insanların yüzde
doksanının gözlerini çok kör etmiş, kulaklarını sığır etmiş, kalplerini
mühürlemiş fakat bundan haberleri dahi yok. Ne diyeyim ki? Onlar, o
taptıkları şeylerin onlara göz, kulak ve kalp olduğunu sanıyorlar. Peki
ahirette hesabı nasıl verecekler? Allah o taptıkları şeylere de soracak
hesabı. Muhtemelen hepsi cehennemde yanacaklar Reis. Aslında biz
bilemeyiz kim cennete gider, kimler cehennemliktir ama sanki bütün
insanlar cehenneme gidecekmiş gibi bir hal de var. Neyse, şu yavan
dünyanın meselelerinden bahsedip durduk yere canını sıkmayayım.
Konu değişsin! Yazının simetrik olmadığı için tutunabildiği meselesi
de şimdilik bir kenarda kalsın, nasıl olsa sonra anlatırım Reis.
Sana geçenlerde söylediğim “Kıyamet Provası” için dünyanın
en iyi müzisyenlerini, bestecilerini ve şarkıcılarını bir araya toplama
işini ne yaptın? Davulcular ne durumda? Aman bu işi yabana atma
Reis! Bir de film meselesi vardı, onu da ihmal etme lütfen! Filmin dili
Türkçe değil Arapça olmalı. Altyazılar tüm dillerde elbette. Mekke’nin
peygamberimizin yaşadığı dönemdeki dekoruna ulaşmasını sağlama
işini bana bırak! Bu arada bir müjdem var. Filmin adı: “MUMINS” yani
“MÜMİNLER”. Aslında ilk başta “Masalı Gerçek Gerçeği Masal” dedim,
olmadı, içime sinmedi. Sonra “Elmas Elmalar” dedim, o da hiç güzel
durmadı. Evet, evet, sakın ola merak etme, elmaslar güvende. Kraliçe
istediğimiz elmasları vermeyi hala reddediyor ama Prenses Diana’ya
ait günlüklerle ilgili kozumuz çok kuvvetli olduğu için sonunda verir
diye ümit ediyoruz. Sinirlenip elmasları yine yakmasın da bir de onun
kişisel bunalımlarıyla uğraşmayalım. Sana da inanamıyorum Reis ya!
Nereden akıl ettin Kâbe’nin örtüsünü dünyanın en güzel elmaslarıyla

ARKIN ÇALAPALA .
356
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

süslemeyi? Helal olsun sana ya! Ben neler neler hayal ediyorum da,
bu neden benim aklıma gelmedi, anlamıyorum. Demek ki bu da senin
kısmetinmiş Reis. Allah arttırsın! Âmin!
Geçen gün evin balkonunda otururken aklıma Kara Yıldızlar
isimli bir kitap yazmak geldi. Sonra başladım tuhaf tuhaf tamlamalar
arasında dolaşmaya. Dur sana da yazayım, belki de aklına bir iki fikir
gelir. Biraz uzun ama olsun, sen sabırlı adamsındır, bilirim.
Rüyaların Prensi Şerif, Gözleri Güneş Güzel, Siyahımsı Peçete,
Maskeli Balo, Pardon Perspektif, Desenli Yağmurlar, Mükemmelleri
Buluşturan Sokaklar, Zamanda Yolculuk Yapabilen Rüzgâr, Bisikletli
Kızlar Çetesinin Şehri, Karanfil Kokulu Su, Kelimelerin Ölümleri, Pek
Mutlu Aşıklar Şehri, Kedi Oyunları, İnsan Atölyeleri, Beyaz Karanlık,
Âlem Yaratanların Âlemi, Renklerin Esrarlı Hanımı, Rüya Halısı, Mavi
Daktilo, Sessizliğin Esrarı, Yeşil Yansımalar, Kokusuz Tatların Gizemi,
Hayal Havuzu, İnsan Kuşlar, Uçan Çiçek Rüzgârı, Fosfor Facialarından
Önceki Geri Sayım, Pembe Para, Kırmızı Mermerler, Kremli Karizma,
Kahverengimsi Küllük, Bordo Bunalım, Azmış Çoğalmak İster, Büyü
Günahsa Büyümek Daha Günah, Kiralık Kıyamet, Surat Köprüsü, Kim
Sakladı Hırkayı, Ayak İzi Kimde, İman Kimde, Kuş Kalbi, Pencerenin
Masalı, Bahçenin Masalı, Çiçekli Piyano, Kaderin Cilvesi, Altın Bisiklet
Nerede, Seyre Diyorsun, Gümüş Daktilo, Ay Yıldız, Cebri Şiir, Sıktım
Öldü, İm İma İman, Salak Put İle Avanak Heykel, Köle Bakışı, Zarafet
Zarfı, Gülümseyen Buse, Aşk Tatlısı, Cep Telefonu Hapı, İnce Çizgi…
Aslında kafamdaki hayallerin, cümle ve kelimelerin ucu başı
yoktur, bilirsin, fakat şimdi müsaadenle daha ciddi, önemli meseleleri
yazmak istiyorum. İslam bunların başında geliyor her zamanki gibi.
Bu nasıl İslam? Kadın erkek örtünüp camide yan yana namaz
kılamıyor ama soyunup yan yana denize girebiliyor. Hristiyanlar en
azından ikisini de birlikte hatta çoluk çocuk yapabiliyor. Ne dersin?
Bana sorarsan terör, içki, kumar, hırsızlık, zina, yalan, küfür,
şirk ve benzeri bütün kötülükleri bitirip erkeklerin zehirlenmelerini
ve doğru yoldan çıkmalarını engelleyebilirsek, yeniden evlerine yani
yuvalarına, çocuklarına, eşlerine dönüp geleneksel “aile” kavramıyla
iç içe yaşamaya tekrar başlayabilirler. Bu naif durum daha huzurlu
yaşayıp daha çok ibadet etmelerini, daha risksiz ve güvenli biçimde
çoğalmalarını da sağlayacaktır. Bunun için önce Gıda Devrimi sonra
da Kumar Devrimi ve İçki Devrimi yapmamız lazım.

ARKIN ÇALAPALA .
357
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Gıda Devrimi derken domates, incir, ceviz, hurma, böğürtlen,


armut, kiraz, kabak, çiçek, üzüm, elma, biber veya benzeri meyve ve
sebze yaprağından tütün yapıp içelim demiyorum Reis!
Allah’ımızın bizi yaratırken yaptığı tasarımı bozmadan hayatı
ve yaşamlarımızı sürdürebilmek için yukarıda saydıklarım ve benzer
gıdaları, toprağın onları bize sunduğu orijinal halleriyle yiyip içelim,
konserve yapalım, kuru yemiş stoklayalım, diyorum. Allah eğer yağ,
un, tuz ve şeker tüketmemizi dileseydi, emin ol onları da hazır halde
sunardı. Koskoca Allah, hiç yaratıp gözettiği kullarına kıyar mı? Zaten
başımıza ne gelirse Allah’tan diyoruz ya, bu da çok salakça! Başımıza
gelen her kötü şey kendi aptallığımızdan geliyor.
Kumar Devrimini nasıl yaparız ki diye düşünürken aklıma şu
cümleden oluşmuş tek sayfalık broşürleri uçaklarla şehirlere fırlatıp
insanları aydınlatmak geldi ama senin devletinin icraatlarına bakınca
fark ettim ki sizler de kumar üzerinden para kazanmayı bir şekilde
tercih ediyor ve günaha bulanıyorsunuz. Allah affetsin Reis! İddia!
“Ölçüsü bozuk masalarda, konuşan çaylar eşliğinde, her türlü
makro ve mikro ifadenin gölgesinde, işaretlenmiş kâğıtların arkaları,
kırıklarıyla desen yapılabilen taşlar, manyetik alan hileleri, dokunsal
organizasyonlarla gençlerin vaktini, keyfini, çoluk çocuğun rızkını, eş
haklarını alırken, üstüne de para ödendiği için kumar haramdır.”
Allah, kulları bu kadar çok şeyi aynı anda kaybedip de dara
düşmesinler diye kumarı haram kılmış olabilir. Kumarda kazananlar
kumarhane sahipleridir her zaman, sence de öyle değil mi? Koskoca
Allah hem, hiç kötülüğü emreder mi? Asla, asla, asla! Allah katiyen
kötülüğü emretmez. Çünkü Allah adaletli olanları, aşırıya kaçmayan,
iyilik ve güzellik yapanları, israf etmeyenleri, çok temizlenenleri ve
övünmeyenleri, böbürlenmeyenleri sever.
Ey Allah’ın dinini en güzel savunan insanlardan biri olan mert
insan! Allah’ımızın yasakladığı, haram kıldığı şeylerin listesini yaptım
senin için. Bunu okuduğunda “Vay be, tapu topu bir sayfa!” diyeceğini
ve gülümseyeceğini gayet iyi biliyordum. Oysa devletlerin yaptıkları
kanunların sayfa sayısı kim bilir kaç milyon sayfadır!
Allah’ın haram ve günah dediği şeylerin listesi:
Yeterince şükretmemek, yeterince hamt etmemek, şeytanlara
uymak, putlara tapmak, şirk koşmak, temiz olmamak, kötü olabilmek,
tövbe etmemek, uzlaşmamak, ümitsizlik, sözünü tutmamak, yardım
ARKIN ÇALAPALA .
358
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

etmemek, yalan söylemek, yalancı şahitlikler, Allah’ı tespih etmemek,


yok yere yeminler etmek, yetimleri korumamak, fal bakmak, namaz
kılmamak, zina etmek, haram yemek, rüşvet vermek, sabretmemek,
sadaka vermemek, selam almamak, sapkınlık, sarhoşluk, içki içmek,
sihir yapmak, oruç tutmamak, zekât vermemek, hacca gitmemek,
kelime-i şehadet getirmemek, doğru örtünmemek, kadere, meleklere
ve peygamberlere inanmamak, kutsal kitaplara inanmamak, ahirete
inanmamak, kısasa kısası yerine tam getirmemek, kıskançlık, kibre
düşmek, köle edinmek ve köle üretmek, kurban kesmemek, Kur’an-ı
Kerim okumamak, kin tutmak, ayıplamak, lakaplar takmak, zalimlik,
cahillik, ilim öğrenmemek, imana gelmemek, iman etmemek, imansız
dolaşmak, abdestsiz dolaşmak, inkâr etmek, inkâr edenlerden yüz
çevirmemek, fitne ve fesat çıkarmak, isyan etmek, faiz alıp vermek,
gıybet etmek, ibret almamak, gösteriş yapmak, güneşe tapmak, aya
tapmak, haddi aşmak, hayâsızlık, helal rızık yememek, ölçü ve tartıyı
bilmemek, hileler yapmak, iffetsizlik, iftira atmak, Allah’ın ayetlerini
alaya almak, azgınlık yapmak, batıl olana inanmak, büyü yapmak,
bozgunculuk, cahiller ile zaman kaybedip oyalanmak, kalplerde cihat
etmemek, domuz eti yemek, kan içmek, cinlerden çağırmak, çocuk
öldürmek, insan öldürmek, taşlar dikip put üretmek, dinde zorlama
yapmak, dua etmemek, emanete hıyanet, Kur’an-ı Kerim’e uymamak.
İşte Reis! Bunlar haramlar ve günahlar. Bu kadar kısa bir liste
var elimizde ve bu kısa listeyi yıllardır uygulayamayan akılsızlarla,
cahillerle ve zalimlerle yıllardır, yüzyıllardır savaşıyoruz ama sayıları
nedense hep artıyor. İyisi mi ben sana yeni meseleler açayım.
Rüzgâr Santralleri Meselesi’nde, fırpervanelerin üretimlerine
ve hammaddelerine dikkat edilmeli. Manyetik alan üreten döngünün
sağlanabilmesi için pervanelere (+) kutuplu mıknatıs, yer altındaki
mıknatıslanma için birinci yer altı kısmına çekici (-) kutup, ikinci yer
altı kısmına ise itici (+) kutup mıknatıs yerleştirilmeli. Yer altındaki
manyetik alanlar hareket ettirilebilir de ettirilmeyebilir de. Öteki:F26
Uçakları Meselesi’nde, F16 uçaklarının her şeyi ve her yönüyle en az
iki veya üç katı olarak tasarlanan F26 uçakları türbülans üretmekte
kullanılmalıdır. Bunun için “uçak motorlarına manyetik alan yükleme
modeli” rüzgâr santralleri projesine benzer biçimde hazırlanmalı ve
üretilmelidir. Bu uçakla birlikte havalanan ve türbülanslı rüzgârının
içinde manyetik alan etkisiyle uçan iğnelerin özellikleri şunlardır: Bu
iğneler, mikroskop altında çalışan lirik makineler tarafından üretilen

ARKIN ÇALAPALA .
359
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

robotlar tarafından üretildiği için gözle görülmez ve havadan hafiftir.


Bu iğneler patlayıcı, kimyasal veya nükleer tahrip özellikleri olacak
şekilde tasarlanır. Örneğin 1 kilometre çapında hedef alanda tahribat
yapmak için, bir adet F26 uçağını bileği sağlam bir pilotla, saatte 620
km hızla 26 derece ısıda ve 26 derece açıyla o alana dalış yaptırmak
yeterli olacaktır. İğneler arkasından takip ediyor bu arada Reis! Allah
cümlemizi korusun, cümlesini de korusun! Âmin!
Gökdelenler Meselesi’nde, Enerji İstasyonları devreye sokulu
olursa, sigara sönmesi ve tekrar yanması olayı gibi, ot, ağaçlar, yollar,
“köprü ve kavşakların hepsi” gökdelenlerin arasında organik ilişkili
yaşam modellemeleri kurmak üzere hızla aktif edilebilir. Isınan hava
genleşir ya, bunu size o orijinal mektupta da anlatmıştım, hatırlayınız
lütfen, topluma açılan kütüphane de daha yüksek hızla gelişmiş olur
ve adını TRANCEHUMANCE filan koyarlar. Su, hava, enerji, ısıtma ve
soğutma sistemleri çevrelerle bütünleşmiş, ağaçlandırma, park, gezi
ve koşu alanları, toplumsal yaşam alanları, kafeler filan gökdelenlerin
aralarında yürüyen merdiven misali takılı. Bisiklet yolları, uçak taxies
ve havuzlar, statlar filan da aralarda olsun. Sayın Cumhurbaşkanım,
yukarıdaki modellerden de anlayacağınız üzere, köprü ve kavşakları
aracılığı ile şehir ve büyükşehirlerimizdeki gökdelenleri birbirlerine
bağlayıp ağaçlandırmalı, bu sayede huzur ve refahın yanında değişik
ve alternatif enerji kaynakları yapılandırmalıyız. Bilgilerinize de arz
ederim.
Saygılarımla.
Misket Havası Meselesi’nde, yaratışında asla hiçbir eksiklik
olmayan Allah’ımız ki yine sadece kendisidir SESSİZLİK gibi, ismini
söylediğimiz zaman ortadan kaybolan bir şeyi bile layığı ile yaratan
ve odur ki gölgeye kıbleyi taşıtabilen, işte Allah’ımız için, onun rızası
için güneşli ve gölgeli havalarda aktif hale geçirdiğimiz bir “misket
ordusu” düşünün. Her “bir misket” ısıyı, sesi, hareketi hatta rüzgârı,
kurşun ve saldırıların aletlerini en ufak detayına kadar algılayan ve
bunları kamera ve ses kayıtları yapıp diğer misketlere ve güvenlik
kurumlarına bluetooth ve uydu teknolojileriyle aktaran, acil durum
oluştuğunda birçok misketi bir araya toplayan sinyal gönderebilen ve
kıldan ince kılıçtan keskin iğneli silahla çevresine müdahale eden iç
parçalar, aygıtlar, detektörler, yazılım ve donanımla üretilmiş olsun.
Bu misketler elbette çocuklara da satılmalı ki onların kişiliklerini ve
reflekslerini tespit etmek konusunda da etkin çalıştırabildiğimiz artı

ARKIN ÇALAPALA .
360
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

değerlerimiz süper olsun. Bu misketlerin her biri insanlar tarafından


tasarlanmış çok çok çok büyük bir mikroskop altında çalışan robotlar
tarafından üretilmiş ve gözle görülmeyen az mini robotlar tarafından
üretilmiş süper mini robotlar tarafından üretilmeli ki “üretim bandı”
mükemmele yakın olsun. Dışları aynalı camdan yapılmış, yani sırra
kadem basmak amacına batırılmış, karlı – yıldızlı – aynalı – güneşli
günler için farklı tasarımları olan, en az 9 kameralı, 9 adet yüksek ses
HD kayıt sistemli, içinde balon uçuran gaz olduğu için gerektiğinde
uçabilen, gerekince iğne silahını aktif eden, gerekirse kendisini ve 99
metre çevresini tamamıyla patlatabilen ve gerekince atom bombası,
gerekince ilaç tedavisi, şu örümcek adam teknolojisinde ve hareketli
aerodinamik yapısında, terör üretmek için değil canı - cihanı anlayıp
anlatmak ve Allah rızası için bir misket tasarlamalıyız.
Araba Meselesi’nde, manyetik yollardaki manyetik enerjilerle
çalışan arabaların manyetik lastikleri de olmalı hatta tüm aksamları
manyetik enerjiye endeksli olmalı ki yeryüzünün manyetik enerjisini
ve buna bağlı olarak çalışan iklim değişikliklerini, atmosfer olaylarını
ve insan davranışlarını daha kaliteli takip “edebilerek” ortak yapılan
oylamalara göre yönlendirebilelim. Arabanın lastiklerinin içinde her
türden enerjiyi ve akışını üreten katmanlar olmalı ve bu katmanlar
hız’ı belirleyebilmeli. Aktif edilen katmanlar “hızı artırırken” deaktif
edilen katmanlar hızları yavaşlatmalı. Yine bu, katmanların içindeki
enerji dönme katsayısını da belirlememizi sağlayacaktır. Yolları (+)
kutup, lastikleri (-) kutup kabul edersek, direksiyon çevrilince yol ve
arabadaki kutuplar aktif hale geliyor ve hız manyetik alan gücüne
bağlı olarak artıyor veya azalıyor. Drone modeli olmazsa, diyorum.
Hidrolik ve süspansiyonel düşünce ve teori ekiplerimizin de
desteği ile bölünmüş yollarda hız yapan arabaların dönme hızını
artırmak için tekerlek sayısını artırmalıyız. Çünkü iki tekerlek başka
döner, üç tekerlek başka, dört başka, altı başka. Manyetik enerjiyle
çalışan sekiz koltuklu arabaların tabanında homojen olarak dağılmış
sekiz tekerlek hayal ediyorum ben. Bu projeyle birlikte gökdelenler
arasındaki kavşak ve köprüleri kullanırsak, film, hem çalışanlar toplu
taşımada zaman kazanır hem de şu patron amcalara konfor üretmiş
oluruz. Yine de temkinli davranmakta fayda vardır. Kaporta ve boya
işleri plastik ve el işçiliği olmalı fakat demir ve mıknatıstan yapılmış
yollarda bu arabanın kusursuz çalışabilmesi için, ham maddesinde
demir ve mıknatıs “olması gerektiği kadar” kullanılmalı. Boyamalar

ARKIN ÇALAPALA .
361
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

çocuklara yaptırılabilir. Aslında her arabanın tasarımı, onu satın alıp


kullanacak olan kişinin isteğine göre “butik” yapılmalı. Fren ve tren
sistemlerini dikkatle geliştirmeliyiz. İki araba veya on beş araba arka
arkaya bağlanabilmeli ve hem enerjiden hem de mutluluktan tasarruf
edebilmeliyiz. Bu projedeki güvenlik ve ses bariyerleri plastikten olsa
iyi olur. Zaten trafik kazası olan mekânların her yönüyle incelenmesi
hakkında kanun eksikliği var. Karayolları bu işi kıvıramıyor. Kazaya
sebebiyet veren asıl mekanizma karayollarını tasarlayan ekiplerdir.
Kaza olan mekânları kim tasarladı, o yolları kim yaptı, kim onayladı,
trafik ışıklarını kimler yerleştirdi? Bunların hepsini sağlıklı kontrol
edecek iyi bir sistem geliştirmeliyiz çünkü yetki; yetkinlik gerektirir.
Eğer ki suçluları ama gerçek suçluları bulup suçun nasıl oluştuğunu
anlayamaz isek, gerçek suçluları adil soruşturup eğitici yöntemlerle
cezalandırmaz isek, halka hizmet, huzur ve refahı nasıl götürebiliriz!
Konuyu biraz dağıtmak için bonzaiden bahsedeceğim.
Bonzaideki zehir vücuda giriyor ve vücut zehri diğer gıdalara
oranla daha hızlı biçimde işliyor. Bu durumda beyin alyuvarlara bu
işlemi hemen yapıp zehri vücutta etkisiz hale getirip dışarı atması
için “çok hızlı çalışma emri” veriyor. Beyin sürekli emir gönderince
kalp alyuvarlara daha çok baskı yapıp yorulmaya başladığında ritmi
bozuluyor, bunu yaptıran ise kesin beyin. Sonuçta iki ihtimal yüksek
oranda oluşuyor, “kalp krizi” veya “panik atak” ki o da bir kalp krizi
sayılmalı. Bonzainin zehre dönüşen hali bir uçta yani bir gıdım, nokta
kadar bonzaiden üremiyor. Ama sigaranın ucuna bir gıdım yerine iki
gıdım, dört gıdım koyunca, zehir yüksek oranda aktif edilmiş olduğu
için anlatıyorum bunları. İlk önce beyninde şimşek çakmaya başlıyor
insanın. Sonra etrafı mutlak bilgi ağıyla örülüyor ve mana âleminin
maddesiz boyutu yaratıcının mutlak gerçekliğiyle örtüşüyor. Öldü. O
sırada affedilene rastlamak pek mümkün değil. Ama mümin isen ve
dünya hayatında daha yapacak işlerin varsa ve Allah’tan ölmemeyi
dilersen, o zaman yüce Allah duayı kabul ediyor. Bunu dokuz defa
yaşadığım için anlatmam gerektiğini düşünüyorum. Kısaca ölümü de
anlatalım. Kur’an-ı Kerim’de Allah zaten ölüme bizden daha yakın
olduğunu bildiriyor ama işin mana ile gerçekliği ve yokluk ile mutlak
varlığı buluşturmak için tasarlandığını anlatmıyor. Demek ki öyle
olmaya da bilir. Ne olursa olsun, bir cümle daha kurayım Reis ve sen
başta bonzai ve metan fetamin içicileri olmak üzere, tüm dünyada bu
uyuşturucu meselesini kökünden kazımak için gerekli olan tek şeyin

ARKIN ÇALAPALA .
362
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

önce uyuşturucuyu serbest bırakıp eğitimini herkese vermek ve


öldüren uyuşturucuları ya da sert uyarıcıları insanlara içirmektense,
devletlerin kontrolünde ve sağlık onayıyla üretilen uyuşturucuları
insanlara bilinçli bir biçimde ulaştırıp sert ölmelerini ya da sağlıksız
yaşamalarını engellemek gerektiğini bir an önce anla. Bu mesele için
sana söylenmesi gereken asıl cümle de şudur ey Reis-i Cumhur:
“Ölüm, bence, Kur’an-ı Kerim’deki bazı ayetleri diğer ayetlere
kıyasla hafife almamızla kaynaklanıyor. Bu tıpkı bonzainin vücuttaki
zaten var olan zehirleri aktif etmesi gibi. Bünye kendisini öldürüyor.
Daha tuhafı şu: kokain insanı tanrı yaparken, bonzai Allah’a çevirip
inanan hale getiriyor. Demek ki kâfirler kokain, inananlar ise bonzai
üretiyor. Şu da var, “beyin tek bir hücre” ve kimyasallar iç yapısalları
öldürüp düşünce trafiğinin yollarını azaltmak yöntemiyle düşünceler
hızlandırırken “doğal ot” kanı hızlandırarak düşünceyi hızlandırıyor.
99 Bulut Projesi Ve Meselesi’nde, yalanın dünyevi evrimdeki
çevrimini sağlamak “ciddi” tasarımlar ve “sert” bilimsel yaklaşımlar
gerektiriyor. Bu proje dünyanın her yerinde uygulanabilirse mutlak
başarı elde edilecektir. Öyle ki aktif edildiği an Kyoto Protokolü bile
geçerliliğini ve yetkinliğini yitirecektir. Fakat dikkat edilmelidir ki bu
proje güneşe ve aya tapanlardan habersiz üretilmelidir. Yoksa patlar.
Bu proje hayata geçirildiğinde şu projeler de kolayca hayata
geçebilecek ve böylece Kıyamet Provası hazırlıklarının tam yüzde elli
dokuzu “tamamlanmıştır” olacaktır. Hidroelektrik Santrallerine Bağlı
Nanomanyetik Çevrimlerle UçReaksiyon Ve Enerji Üretimleri Projesi.
Büyük Damla Sulama Tekniği Projesi. Merkezkaç Kuvvetli Nükleer
Enerji Santrallerinin Zararsızlaştırılması Ve Halklara Arzları Projesi.
Dünya Bisiklet Enerjileri Oryantasyonu Projesi. Dünya Zemin Enerjisi
Oryantasyon Projesi. Manyetik Alanlı Otoyollar ve Arabalar, Uçaklar
Projesi. Gökdelenler Arası Köprü Ve Kavşaklar Projesi. Gökdelenleri,
Aralarını Ve Alanlarını Enerji Yapılandırması Niyetiyle Ağaçlandırma
ve Işıklandırma, Sulama Ve Geliştirme, Halka Kazandırma Projesi.
Cep Telefonu Meselesi’nde, en büyük parçası dahi mikroskop
altında çalışan itaatkâr robotlar tarafından üretilmiş ve şu manyetik
enerji teorilerinin stres çarkı denen şeyin teorileriyle buluştuğu içten
“şarj ünitesi” sayesinde kendinden şarjlı hale gelmiş bir cep telefonu
hayal ediyorum. Yani bu telefon sadece elimizde çevirdiğimiz zaman
dahi şarj oluyor. Reis, Reis! Beni anlamıyorsunuz hiç!

ARKIN ÇALAPALA .
363
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bu telefondaki koku transferini yapan yapay zekânın ve koku


verisini algılayıp ayrıştıran ve aranan kişiye ileten yazılımın iyilik ve
güzellik için çalıştırdığı mekanizma da yine dev mikroskop altında
üretilmiş robotlar tarafından üretiliyor. Bakışla çalışan ekranların ve
aplikasyonların optik teknolojisi ve montaj robotları üzerindeki lirik
ve epik çalışmalarımız devam ediyor. Reis, bu telefon yeri ve zamanı
gelmeden asla ama asla insan çevrimine sokulmamalıdır. Öte yandan
tüm dünyada ortak referandumlar ile devreye sokulması gereken bu
teknoloji, tüm dünya ile aynı anda çalışan kurgusal dünya ile de aynı
anda devreye sokulmalıdır. Tüm aplikasyonlar pek zararlı ve kötülük
üreten alt yazılımlar ve modellemelerden arındırılıp Allah rızası için
çalışır hale getirilmeden, gözle - ıslıkla - nefesle - sesle - ısıyla çalışır
hale de getirilmemelidir bu tür cihaz ve telefonlar, aman dikkat!
199 gram ağırlığındaki bu telefondaki “999 koku” molekülleri
ünitesi ayrı ayrı 999 “mikro hazne”den oluşuyor. Bu haznelerin her
birindeki değişik parfüm markaları dıştan gelen komutlara göre aktif
ediliyor. 9 adet HD kamera ve bu 9 kameranın görüntüsünü tek bir
görüntüye ve “çoklu boyuta indirgeyen” yazılım “hem ön hem arka
tarafta” çalışıyor. Gölgede prezantasyon, sunum ünitesinin yanında
güçlü ses kaydediciler ve baba hoparlörler de mevcut. Saat yönünün
aksine, Kâbe tavaf yönünde hareket eden “manyetik alan döndürme
ve şarj enerjisi üretme aleti” ise telefonun en ortasında yer alıyor. Her
kullanıcının elinin büyüklüğüne en uygun büyüklükteki çeşitleriyle
insanlara sunulacak olan bu telefonun en önemli özelliklerinden biri
ise dışına yani gövdesine yansıyan duvar kâğıdı teknolojisi. Kullanıcı
telefonun dışının tasarımını kendi seçiyor ve bu tasarım telefonun
üzerindeki ışıklandırmalı ledler sayesinde telefonun dışına yansıyor,
bu sayede her an yeni bir dış görünüm üretilebiliyor ve kılıf giderleri
ve bu yolla üreyen israflar da durdurulmuş oluyor. Aynı teknolojinin
arabalara uygulanmasını da bitirdik biz bu arada, haberin olsun Reis,
arabaları ucuz yollu led ekranlarla kaplama teknolojisinin yazılımı da
hazır ve Cumhurbaşkanlığı’nın emirlerini bekliyor.
Yapay Zekâ Enstitüsü Meselesi’nde, Açık Sanat Enstitüsü ve
Köy Enstitüleri Meselelerinden daha hızlı yol kat ediyoruz, bilginize.
Hareketleri seslere, sesleri kanal kayıtları sayesinde çalışan kodlara,
kodları yine kanal kayıtları aracılığı ile seslere, sesleri de hareketlere
dönüştürme sürecini silikon vadisinin kurucusu olan şirketlerimizle
ve Hindistan, Amerika, Avrupa, Japonya merkezli borsa şirketlerimiz

ARKIN ÇALAPALA .
364
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

sayesinde tamamladık. Bu arada, çocukların eğitimi için oyuncakları


tasarlarken kullanacağımız ses, ışık, doku, koku ve tat teknolojileri
konusundaki laboratuvarlarımız da aktif edildi. Kısaca "Yapay Zekâyı
şu şekilde mutlaklaştırdık: En ufak bir hareketi dahi; ısıların, koku ve
seslerin, hızın, tüm maddelerin ağırlık merkezlerinin ve açısal olarak
yaşadıkları değişikliklerin ölçümlerindeki sapmalardan tespit edip
her bir değişimi ses veya müzik fonksiyonu olarak yazıyoruz. Sonra
bu ses fonksiyonlarını kodlara dönüştürüyoruz ve bu emir komutunu
vermiş oluyor. Bu sayede aynı kodları yakalayan veya yönlendiren
herhangi bir komutu da ses veya müzik fonksiyonları üzerinden yine
ısılar, sesler, hareketler göndererek verebiliyor ve yapay zekâyı hızla
çalıştırmış oluyoruz.
Bu meselede önemli olan, “özne” kabul ettiğimiz yapay zekâyı
aktif edecek veya çalıştıracak “nesne” değil “gerçek özne” olan insan
veya varlığının, tamamıyla iyilik, doğruluk ve tabii ki güzellik üzerine
kurgulanmış bir eğitimle donatılmış olması ve tüm insanlığa hizmet
edebilmesidir. Uzay Hukuku düşünmenin sırası tam şimdi Reis!
Şartülnakş Meselesi’nde, iyi durumdayız. Fakat biz bilemeyiz,
Allah her şeyi işiten ve gören olduğu için her şeyin en doğrusunu bilir
elbette. Bizim insanlık olarak Allah’ın ilim seviyesine çıkabilmemiz ve
ona daha dikkatli tapınabilmemiz için ise ortak akıl şart. Ki bu söylem
ne kadar “doğru olur” bilemedim ama bence ancak bütün insanlar bir
araya geldiğinde ortak akıl oluşabilir. Yine de unutmayalım ki o ortak
aklı da bunun sahibi insanları da yaratan en yüce Allah’tır. Bu sebeple
Allah’ın rızasını kazanıp ortak aklı olması gereken yere çekebilmemiz
için Kur’an-ı Kerim’in her bir ayetini tüm insanların ve de milletlerin
gönlüne, göstererek veya gizleyerek işleyebilecek bir nakış makinesi
tasarımına ihtiyacımız var.
Başka bir tasarım anlatacaktım ama vaz geçtim, arkasında iz
olan, tela olan nakış sahtedir, ipin çit yönlü ve çift taraflı dolaştırıldığı
nakış ise gerçek olanıdır. Bu nakış makinesi için uygun yazılımlar ve
modelleme, uygun ekranda tasarım yapmak da önemlidir. Her ihtiyaç
için yarışmalar ve ihaleler açanlar, bu nakış makinesi için de aynı şeyi
yapmalıdırlar. Gergin durumdaki herhangi bir beze iki yanında da “el
gibi çalışan iki adet robot” bir ipi bir iğneyle ve iki elle olmak kaydıyla
birçok rengi nakşederse, her iğne bu iki “el gibi eller” arasında gidip
gelirse, el sayısı hiç önemli değil, bu nakışlar orijinal nakış olur. Bunu
başaran fabrikalarımız eğer kaliteli markalar üretip sebat ederlerse,

ARKIN ÇALAPALA .
365
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

tüm dünyayı, insanları daha kaliteli, bunun da ötesinde daha sağlıklı


giydirmemiz mümkün olur.
Reis! Gözcülerine ve de o sözcüne sor bakalım, daha ne kadar
zamana ihtiyaçları varmış aşağıdaki problemleri hızla halletmek için:
Yanıltıcı perde ve siyah cam üreticilerinin sakin sorgulanması, perde
kumaşı ile keçeden kaşe palto üretimi, seccade desenlerinden yazlık
elbise ve kışlık elbise üretimi, süpermarketlerin raflarında ve diğer
her yerde satılmak için üretilen tüm ürünlerin üzerlerine “bluetooth”
ile ses kaydı yollama teknolojisini gıda kontrol merkezlerine adapte
etmek, “oturayım mı biraz, otur bütün yaz” mantığından bir an evvel
sıyrılmak, Allah’ın isimlerinin ve emirlerinin yazılı olduğu 100, 200,
300, 400 ve 500 minareli camileri olan cikis saraylar inşa etmek, nota
çizgilerinin sayılarını ve türlerini artırmak, duvar örenlere “seksek”
oyununu hatırlatmak, şu çocukların dikkatlerini ele geçirebilmek için
uğraşan ölçü bilmez satıcıların yanlış hareketler etmesini ve bu yolla
dikkat çekmesini engellemek, çıkmaz sokakların bitimindeki evlerin
sahiplerini ve “ara sokakları çalmış” binaların sahiplerini, müteahhit,
belediye ve ilgili bütün tapu dairelerini acımadan sorgulamak, tapu
sisteminin son 999 yıllık kayıtlarıyla birlikte hızla size devredilmesi
yoluyla net yönetim ve koruma altına alınması, adaleti çok daha hızlı
sağlamak, adaleti sağlamlaştırmak, sokaklarda oluşan veyahut kasıtlı
oluşturulan “mini genel evler” ve “kerhane” misali kafe, bar ve çaycı
işletmelerini ve dükkanlarını hop uyarıp gerekirse kapatmak, makatı
sürtünmeye alıştıran tangaları veya benzeri kıyafetleri üretip ucuza
satanların leş üretimlerini durdurup kendilerini bizzat sorgulamak,
bakır mutfak eşyalarının üretimini satışını ve kaliteli markalaşmasını
desteklemek, nükleer enerji üretilen her yere; o yerdeki insanların
sağlıklarını koruyucu ve geliştirici malzeme teknoloji gıda ve teori
takviyesi yapmak, tüm dünya halklarının demokrasi ve cumhuriyet
bilinçlerini geliştirici “medya kanal trafikleri” üretip yaygınlaştırmak,
adaleti en kolay yolla sağlayacak yazılımı cep telefonu üreticilerine
satıp “doğru uygulamaya” ve kullanıma sokmak üzerine antlaşmalar
yapmak… Reis lütfen sorar mısın sahi sözcünün ve gözcülerinin bu
meseleleri hızla halletmek için daha ne kadar zamana ve paraya
ihtiyaçları varmış. Neticede sen de, ben de, onlar da, hepimiz hesabı
Allah’a vereceğiz. Allah hepimizi affetsin! Âmin!
Bunu anlatmıştım ama tekrarda tekrarı anlatayım, demokrasi
insanların kendilerini yönetecek insanları oylama yoluyla seçmesidir

ARKIN ÇALAPALA .
366
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ve cumhuriyet ile karıştırıldığı için anlaşılamamaktadır. Cumhuriyet


ise en ileri düzey demokraside en adaletli olan “bilge” kişinin hüküm
vermesiyle oluşan sosyal düzendir. Bu ikisinin de birbirine muhtaç
olmasının yanı sıra, bazı yönetim biçimlerinde ne demokrasi ne de
cumhuriyet olmamasına karşın, hüküm veren kişinin en adaletli bilge
olması sebebiyle hiçbir problem yaşanmadığı ve halkın hep huzur ve
refah içinde yüzyıllarca yaşadığına şahit olunduğu da olmuştur.
Burada ilk anlaşılması gereken adalettir. Adalet Yasama’dan
Yürütme’ye, Yürütme’den Yargı’ya, Yargı’dan da Yasama’ya “doğru”
“organik” bir biçimde çalışan “bir” yapıyla sağlanabilir. Yasama yasa
yapar. Yürütme yasa yürütür. Yargı yasa yargılar. Bunların ayrılığı
yani Güçler Ayrılığı ilkesi, bana sorarsan bugüne kadar insanoğluna
atılmış en büyük kazıktır. Çünkü bunlar ayrıştırılması gereken değil
aksine birleştirilmesi gereken organik yapılardır ve hepsi kesinlikle
birbirinden bağımsız olmasına karşın mutlak iletişim içinde olmaları
sebebiyle ortak sistem etrafında toplanmalıdır. Bunu başarmak için
“insan merkezli” bir toplumsal yapılanmaya ihtiyacımız var. İnsanı
eğitim, üretim ve tüketim süreçlerinde dolaştıran bir mekanizma
günümüzde zaten mevcut. Fakat her ne hikmetse, toplumbilimciler
insanın ürettiğini, toplumun ise tükettiğini bir türlü kayda geçemiyor
ve hayatın olaylardan fonksiyonlara, fonksiyonlardan istatistiklere,
istatistiklerden yine olaylara, olaylardan haberlere ve de yorumlara,
yorumlardan yine olaylara akışı karşısında çaresizlik içinde kıvranıp
duruyorlar. Bunların samimiyetlerinden de şüphe duymak gerekiyor.
Aklı başında olan bilim insanlarının yapacağı işler değil bunlar Reis.
Gerçekten merak ediyorum, toplumlar neden ayakta uyuyor. Toplum
denen şey nedenleri nedense nedenli unutuyor. Allah akıl fikir ihsan
eylesin! Âmin! Cümlemize!
Belki de dünya hem cennet, hem de dünyadır, belki de kendini
uyuşturanlar dünyadan cennete kovuluyordur da ayık olanlar onları
cennetten dünya gerçekliğine kovulmuşçasına kötü, vahşi ve bozuk
algılıyorlardır. Bunu da Allah bilir, biz bilemeyiz ki bu konuyla ilgili
ayetlerde sonsuzluk ağacının “zıpır” meyvesinin yenmesini cennette
yasaklıyor Allah, dünyamızda değil. Yine söyleyelim, insan cennette
sonsuzluk ağacının meyvesinden yediği için sonsuzluktan mahrum
bırakılmış çünkü “sonsuzluk içindeki uç sonsuzluk”; “sonlu” olmakla
eşdeğerdir ve cennet zaten sonsuz olduğu için, sonsuzluk ağacının
meyvesini yiyenler “sonlu olmayı” veya sonu olan hayatı tercih etmiş

ARKIN ÇALAPALA .
367
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

olurlar. Tabii hiç kimse hatırlayamıyor cennette sonsuzluk ağacının


meyvesini lümbürdetip cennetten kovulduğumuzu. Allah bir an evvel
hafızalarımızı açsın! Âmin!
İlaç şirketleri ve tıp dünyasının tasmalı köpeklerinin bu konu
hakkında verecekleri tepkileri umursamadan “organ nakli ve bağışı”
meselesine gelecek olursak her insan topluluğunun organlarını kendi
türüne, Müslümanların organlarını sırf Müslümanlara, Hristiyanların
organlarını Hristiyanlara, Budistlerin organlarını Budistlere, kediler
ve köpeklerin organlarını kediler ve köpeklere, fareler ve kuşların
organlarını fareler ve kuşlara nakledebilen ve “sadece insanla değil”
hayvanlarla ilgili organ ve tedavi meselelerini de çözüme kavuşturan
işletme ve kurumların açılması, nakle giden o organların çalışır halde
taşınmasını sağlayacak sistemlerin ve cihazların özenle üretimlerine
endeksli yapılanması ve insanların bu mutlak hijyenik kurumlarda
doğru görevlendirilmesi, bu kurumlara kaliteli yetkililer ve personel,
hemşire ve doktorlar yetiştirecek eğitim fakültelerinin üniversitelere
hızla eklemlenmesi gerekmektedir. Ancak bu sayede “yaratılmışlar”
arasındaki dengeler korunabilir ve tüm muhabbetler sabitlenebilir.
Peki, o zaman, zamanın hızı da artar mı? Artmaz! Sabit kalır ki bu asıl
başarıdır zaten. Mademki insan ve yaratılmış olan “her şey zamanın
içinden geçmek kaydıyla zamanda yolculuk yapıyor”, bize düşen her
insanın “kendi rızası ve iradesiyle” istediği zamanda hızlanma veya
yavaşlama eylemine bir şekilde destek olabilmektir. Bu meselenin de
asıl hâkimi, her meselenin mutlak hâkimi olan, asi Âlemlerin de Rabbi
ve ilahı, Yüceler Yücesi Allah’ımızdır.
Gıda özellikle kuruyemiş, meyve, sebze ihracatını yasaklayıp
faizin dünya hükmünü bitirmeye başlamayı konuşmak varken, fakir
insanların memleketlerinden evler alarak bu evleri o fakirlere hediye
edip, beyanlar sırasında bu fakirlerden gelir ve emlak vergisi almaya
kalkan devletlere de insan hakları üzerinden dava açmayı konuşmak
varken, kongre meydanlarındaki “adil merdiven” sayılarını artırmayı
tasarlamak varken, youtube’a kendi şarkılarının reklamlarını veren
şarkıcıların çuvalladığını ve satılmış olduklarını dillendirmek varken,
İstanbul çöplerini topladığınız için birçok organik etkileşimi ve doğal
hayatı mahvettiğinizi dikkatli incelemek varken, yine de sen gel, biz
yoksul halklar meselesine geçelim.
İnsanlar eşya ile gıda ile hakikat bilgisi ile uğraşmaz da ses ve
görüntüyle uğraşırlarsa, yani diyeceğim, işitme ve görme duyularını

ARKIN ÇALAPALA .
368
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

geliştirmeye kalkarlarsa, bu onları “hızlı şirke düşme eylemi” etrafına


çakabileceği için Allah bu türden olan insanların rızıklarını azaltır ve
imanlarının güçlenmesi için bekler, bence. Ben bizzat bu tip insanları
daha fazla denediğine, türlü belaları başlarına musallat ettiğine şahit
oldum ki bu rızıkları azalınca panik yapıp hakikate dönsünler ve mini
“tanrıcılık oynamaktan uzaklaşsınlar” diye de olabilir. Diyeceğim, bu
sebeple, yoksul halkların renk ve ritim bilgisi, zengin olan halklara
oranla daha fazla, daha sade ve daha ilahi boyutlardadır. Bu da müzik
ve moda gibi konularda zengin halklara kıyasla çok daha donanımlı
olmalarını sağlayabiliriz demektir. Öyleyse bu insanları yani fakir ve
yoksul halkları acilen müzik ve moda üretimine sevk etmeliyiz. Bu
insanların vahşi hayat tecrübelerinden de faydalanmalı ve gelenek
göreneklerinin aşırı mutlak bilgilerini günlük hayatın akışına adapte
etmeliyiz. Bu insanlara Kur’an-ı Kerim eğitimleri vermeli ve dinimizi
öğretmeliyiz. Bunu yaparken ise Hristiyanlarla ve tek tanrıya inanan
tüm dinlerle ortaklaşa oluşturduğumuz fonları kullanmalıyız. Yine bu
insanların aç veya yoksul olanlarına temiz gıda dağıtmalıyız ve onlara
sağlık kurumları, camiler, kilise ve tapınaklar inşa etmeliyiz. Ancak
böylelikle güzel özlerinde ve ruhlarında yerleşik olan ve biz modern
toplumlara kıyasla daha net ve epey dürüstçe çalışan inanç ve iman
kavramlarını koruma altına alabiliriz. İman onlarda da olabilir.
Ortak İbadethaneler Meselesi’nde, * Harem-i Şerif *, Mescid-i
Aksa, Ayasofya ve tüm ibadet yerleri dâhil, yani sadece birden fazla
dine hizmet vermiş veyahut vermekte olan yerler değil, tüm ibadet
yerleri, hangi dinin olduğu hiç önemli değil, tüm dinlerin ziyaret ve
ibadetine açılmalı ki hakiki kardeşlikler, dinler arasında gerçekten
sağlanabilsin. Bu mekânlar, tarihsel dokuları ve mimarileri kesinlikle
bozulmadan veya değiştirilmeden, bütün dinler arasındaki zamansal
paylaşımlar da adaletli yapılarak, ortak ibadetlere ve şık tapınmaya
açılmalıdır ki yeryüzündeki sınırları tamamen kaldırabilelim.
Allah’ım! Sen bu duamın kabulünü hızlandır lütfen! Âmin!
Ayasofya’dan örnek verecek olursak, bu tatlı, kutsal mekânda
Cuma günleri Cuma namazı kılınsa, aynı zamanda Pazar günleri ayin
yapılsa, salıları Budistler takılsa, cumartesileri Yahudilerin olsa fena
mı olur! Haftanın yedi günü tüm “tek tanrıya inanan dinler” arasında
adaletli taksim edilebilir. Öyleyse bunu neden yapmıyoruz? Çünkü o
zaman kardeşlik ve iyilik yeryüzüne yayılır ve şu cahil bozguncuların
hesapları tersine döner. Bunu yaptır Reis! Sevabı sana yazılsın!

ARKIN ÇALAPALA .
369
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Tapınanlar şiire, puta, güneşe ve o aya, kumara, zinaya, içkiye


değil de Allah’a, bir tanrıya tapınıyorsa, o zaman işte onlara zorluk
çıkarmak yerine kolaylıklar sağlanmalıdır. Ancak bu sayede gelişecek
toplumlar birbirlerini daha kolay ve çabuk tanıyıp öğrenebilirler ve
ötekinin ilahıyla arasındaki rolleri ve modellemeleri, davranışları ve
refleksleri daha rahat kavrayabilirler. Fakat bizden önceki insanların,
nesil ve âlimlerin eksikliğinden kaynaklanmış olsa gerek ki, bugün
hiç de böyle saf, masum ve güzel bir akış söz konusu değil, aksine her
din diğer dinlerin tapınmasını engellemeye odaklı bir yapılanma
içinde yüzüyor. Allah affetsin!
Bu sebeplere bağlı olarak “çıkan” asla değil, “kasten yapılan”
katliamlar ve soykırımlar, kuşatma ve işgal eylemleri arkasına gizli
terör davranışları da iğrenç! CIA Factbook, World Health Report ve
benzeri önemli raporları daha ciddiyetli ve butik kullanımlara açık
hale getirerek tüm ülkelerde ve tüm dinlerdeki ölüm oranlarını, daha
önemlisi ölümün sebeplerini, sonuçlarını ve sebep sonuç ilişkilerini
titizlikle incelemeliyiz. Kaç Müslüman terörden öldü? Kaç Hristiyan
terörden öldü? Kaç yuvamız içkiden yıkıldı? Hangi ülkede kaç insan
içkiden öldü? Kaç Afrikalı açlıktan ve terörden öldü? Kaç Türk sigara
sebebiyle öldü? Hangi şehirde, hangi cinsiyetle, ne zaman, kaç çocuk
doğdu? Kim nerede ortalama kaç yaşa kadar yaşadı? Hristiyan doğum
oranlarının yıllara kıyasla artma ve azalma ivmeleri ve grafikleri nasıl
ve ne durumda? Müslümanlar ve Yahudilerin sayısındaki değişimler
ne şekilde? Hangi ülke hangi ülkenin toprağına neden saldırdı? Kim
kime karşı ne kadar kimyasal silahı kaç defa kullandı? Kim ne kadar
silah üretti yahu? Kime sattı? Silah üretmeyi kim serbest bıraktı? Kim
insanlığı mahveden bir sürü gereksiz icat ve teknolojiyi ne sebeple ve
kimlerin teşvikiyle ne kadar süredir üretti, yaydı? Algıyı ve insanlığı
kimler, ne kadar mahvetti? Bütün bu soruların cevaplarını aramalı ve
bu konulardaki yanlışlıkları ivedi olarak durdurmaya çabalamalıyız.
Devletler sadece “istedikleri şartları sağlayanlara” değil tüm
vatandaşlarına istedikleri oranlarda borç vermeli. Ve bu vatandaşlar
yapmak istedikleri iş veya projelerine göre geri ödeme yöntemlerini
iyi belirlemeli. Belki de bir havuz üretilmeli ve herkes ürettiklerini o
havuzda paylaşmalı, isteyenler de havuzdan istediğini ödünç niyetle
alabilmeli. Bu sayede paranın da hükmünün kalkacağını bilmeyen mi
var? İşin tuhafı internet bunu yapmamız için gereken her imkânı
sunuyor ama biz insanlar bir araya toplanamıyoruz. Paranın hükmü

ARKIN ÇALAPALA .
370
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kalkınca yani paralar halka mutlak ve homojen olarak dağılınca, bu


durum, hem işsiz hem de parasız olan insanları daha düzenli olmaya,
dikkatli düşünmeye, iş arayışını artırmaya, kendilerine ve topluma
saygı duymaya itecek ve sevk edecektir. Böylece temeli gerçekten de
sağlam atılmış bir toplumsal süreci rahatlıkla başlatabiliriz. Halkların
devletlere güveni de artmış olur. Hem şu devletler de halkın parasını
zenginlere kaptırmamış olur. Beni anlayabiliyor musun acaba Reis?
İnsanları gerçekten de özgürleştirmek istiyor musun Reis? İnsanlar
gerçekten özgürleştiklerinde, Allah’a tapma eylemi gerçek manasıyla
gerçekleşecek, sen bunun ne demek olduğunu biliyor musun Reis? O
zaman altınları topla, paraları dağıt! Çünkü suçlulukları kesinleşmiş
olanlara günahları konusunda soru sorulmaz. Unutma!
Önceleri insanlar ihtiyaçlarını değiş-tokuş yöntemi ile daha
rahat karşılarken, sonrasında işin içine altın, gümüş gibi maddeler
neden girmiş acep? Peki, bir yanlışı doğruya çevirmek için genellikle
“kaderi tersine çevirmenin yeterli olacağı” bilgisi neden hiçbir türlü
anlaşılamıyor? Hükümdarlar acaba yalnızca ölçüleri doğru olsun ve
yerini bulsun diye mi altın ve gümüşlerin üzerlerine isim, resim ve
mühürlerini bastırıp güven telakki etmek istemişler ya? Para neden
üretilmiş? At neden evcilleştirilmiş? Ateş neden ve nasıl bulunmuş?
Tekerlek neden icat edilmiş? Kâğıt para varsa, yani bir kâğıt para
varsa, üçkâğıdın olmamasının ihtimali var mı? Düzen neden iyilik ve
sevgi gibi ilahi kavramlar üzerine değil de para gibi iğrenç bir kavram
üzerine inşa edilir hale gelmiş şu halde? Allah paradan değil, dünya
malından değil, helal rızıklar ve iyilikten bahsedip, gerçeği defalarca
anlatıp emretmiyor mu? Allah’ın yasakladıkları, haram kıldıkları ve
nasıl olması gerektiğini etraflıca anlattığı şeyler ne zaman anlaşılacak
ve kabul görecek? Zaten her türlü onun iradesi altında olduğumuzu
neden anlayamıyoruz? Çevreneden bu kadar kötü? Haydi bakalım!
Bugüne kadar bestelenmiş, söylenmiş ve dünyaya yazılmış
tüm şarkıların sözlerini daha da önemlisi seslerinin kanal kayıtlarını
incelediğimizde, aynı şey filmler için de geçerli, o şarkıların yapıldığı
toplumlarda çekilen acıların, yaşanan kötü olayların ve bu olayların
sebeplerinin neler olduğu, içlerinde hangi hileleri barındırdıkları ve
bu dandik akışların nasıl cereyan ettiği tek tek ortaya çıkmayacak mı?
Allah her şeyin en doğrusunu bilir. Ve bir gün her şeyin en doğrusu
ortaya çıkacak, göreceksin!

ARKIN ÇALAPALA .
371
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kim kime ne yapmış? Kim neyin reklamı ile kime göz kırpmış,
kimi gözaltına almış, kime göz atmış, kimi göz etmiş? Kimler yıldızları
ve hafızaları silebileceklerini sanmış acaba? Kimler kıyamet ağıtlarını
aramış da Kur’an-ı Kerim hakkını gözetmek hep unutulmuş? Kimler
çocukları yaşlandırmış? Kimler kimleri nasıl aptal etmiş? Cam şişeli
içecek kapaklarının üreticileri ile araba lastiği üreticileri ve kaldırım,
sokak mühendisleri arasında ne gibi anlaşmalar ve savaşlar varmış?
Ortada bir antlaşma varsa mutlaka bir savaşın da var olması ihtimali,
gerekliliği kimin gözünden kaçmışmış? Neler neler nelerin üretimini
yavaşlatmış ve neler nelerin tüketimini hızlandırmış? Bunu yapanlar
insanların alışkanlıklarıyla oynayıp kolay para kazanma cahilliğine
ve zalimliğine genlerindeki hangi pisliğin etkisi dolayısıyla bulaşmış?
Kimler hangi türden “organize kötülükleri” neye binaen tasarlamış?
Kimler kamu mallarını, parklarını ve bahçelerini hatta meydanlarını
kimlere ne amaçla kaç paraya ne kadar süreliğine yobazca kiralamış?
Kiralamaların önünü açan ve kira süreleri belirleyen yasaları ve buna
benzer sömürgen yasaları kimler kimlerle bir olup çıkarmış, sonra da
meclislerden geçirmiş, yayınlamış? Bu kişilerin yaptıkları diğer yasa
ve kanunlar da dikkatle incelenmiş mi? Peki, bu yolla alınan paralar?
O paralar “alındı” gibi gösterilip, nerelere “harcandı” gösterilmiş ve
kimlere dağıtılmış? Hangi kanunu kim nerede neden kiminle nasıl ne
zaman çıkartmış? Kimler bu rezil kanunları onaylamış? Kimler hangi
kanunları onaylatmış? Kıraathane ve barlarda erkeklerin zehirlenip
eksiltilmesi ve güçsüzleştirilmesi yoluyla yuvalarımızın yıkılmasını
kimler tasarlamış? Neden hiç kimse suyu dekorasyon yoluyla taşıyıp
temizlemeyi ve arıtmayı akıl etmemiş? Bu nasıl insanlık kardeşim!
Dua edelim de Allah yıldızları silmesin!
Kendi şehrinde dolaşmayan büyük lastiklerin yükseklik farkı
bilgisini kimler hangi işlerinin takibinde kullandı? Sigara dumanının
“akış yönünün” rüzgârın hareketi bilgisini verdiğini kuşlardan başka
kimler ciddiye aldı? Peki, kuşların dökülmüş kanatlarındaki delilleri
kimler topladı? Asil kuşları çiftleştirmek için kanatlarını kesmek ve
çiftleşme sonrasında bu kesik kanatları koparıp kanatları yeniden
çıkartabildiğimiz bilgisi neden bu kadar geç anlaşıldı? Hak, haklı olan
insanlara ve canlılara neden teslim edilmedi? Kınalar niye yakıldı o
kına gecelerinde? Allah’ın davul zurna çalın ve eğlenin diye bir emri
vardı da biz mi bilemedik ulan? Nikâhlar yapılmaz veya geçersiz hale
getirilmeye uğraşılırken, düğünler neden yapıldı? Nikâhların kronik

ARKIN ÇALAPALA .
372
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kutsallığını anlayana sivrisinek nasıl saz oldu da anlamayana davul


zurna az oldu? Neden Kur’an-ı Kerim okunmadı evlenenlere de takı
takıldı? Gelin ve damat, düğünlerindeki misafirlerin hareketlerine ve
oyunlarına bakarak gelecekte yaşayacakları hayatı, düzeni, iyilikleri
ve kötülükleri bir bir saptayıp ona göre yuva kurabilecekken, nasıl ya,
ne zamandan beridir, büyüklerimiz ve âlimlerimiz neden bu konuları
gözden kaçırdı? İnsan henüz “kendi sözünü kesmeyi” dahi bilemez
iken, mana akışının ana dil üzerinden/sayesinde kalbe şıp ve şıp ve
tıpış tıpış yerleşmesini kim kolayladı? Soruyorum şimdi!
Bütün ülke ve devletlerin liderlerini, başkanlarını yahut kral
ve padişahlarını neden bütün insanlar “ortak oylamalarla” seçemedi?
Birçok görevi ve sorumluluğu “yerine getirebilmek için” makamları
dolaşması ve yönetmesi gerekenler, nasıl oldu da aynı koltuklara,
aynı makamlara yıllarca hatta on yıllarca hapsedildiler? Asıl makam
sahiplerine neden verilmedi ki “hak” ettikleri o makamlar? Makamını
kazanan ama tecrübesiz olanlara neden eziyet edildi?
Hadi bunları geçtim; her ülkenin meclisinde her gün yapılan
ve çıkarılan kanunları bizim dilimize çevirip risk analizleri yapan ve
bunu tüm dünyaya hep duyuran, kötü kanunların geçmiş ve gelecek
uzantılarını, ürettikleri kötü kanun ve yansımalar ışığında ispatlayıp
ilgili mahkemelere dava açan akıllıca bir kurum yahut kalem neden
üretilmedi? Haydi, bunu da geçtim, içkideki vergi artışları sonrasında
sigara ve uyuşturucuda ve bunlara bağlı tuhaf sağlık problemlerinde
patlama yaşandığını niye kimsecikler fark edemediler? Haydi, onu da
geçiyorum, iştah açmak için sabahları aç karnına dondurma yemeli
demeyeceğim elbette, her insan e-devlet ekranı üzerinden alım satım
yapıp faturalarını kesebilseydi ve beyanlarını verebilseydi her şey en
mükemmel haliyle toplum ve devletin iç içe ve sağlıklı yaşamasına,
gelişmesine daha fazla katkı sağlamaz mıydı? Bu sayede vergi kaçırıp
para çalanlar belirmez miydi? Çok mu zordu bankacılık sistemlerini
e-devlet içerisinden çalıştırmak, ey güzel kardeşim! De bakayım!
Güneş Dil Teorisi nasıl oldu da bütün insanların ihtiyacı olan
“ortak anadili geliştirebilmemiz” için gereken yegâne teori olmaktan
çıkarılıp üstü örtüldü? Yeni doğan sayısını veya nüfusları sabitlemek,
neleri kolaylaştırıp neleri zorlaştırabilirdi? Arap Yarımadası bir hızla
ve tamamıyla boşaltılsa, yıldızlar da kararır mıydı yoksa daha mı çok
belirirdi? Yemin edenler, kusur arayanlar, laf taşıyanlar, saldırganlar,
günahkârlar, kumarbazlar ve hayırsız olanlar neden ve nasıl oldu da

ARKIN ÇALAPALA .
373
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

bunca sevildi? Baba ve oğulun birbirlerine faydası olamama durumu


netleştiğinde ve mutlaklaştığında kıyametin çok yaklaşmış olacağı
durumu ve bilgisi neden, nasıl unutuldu? Ağaçların, insanların, bitki
ve hayvanların halleri, büyüdükleri ve yaşadıkları toprağın halini ve
sırrını vermez miymiş hiç! Hilafet Akademisi, İyilik Enstitüsü, Dünya
Voltaj Antlaşması, Güzellik Beyannamesi gibi fikirler kimindi, patent
işlemleri neden yapılmamıştı? Şahitlik yüz yüze yapıldığında yalancı
şahitler yüzlerini büküp eğerken pek mi gafil avlanıyorlardı? Hangi
marka ve dükkânlar, hangi iç şehirlerde, hangi ürün ve markaları ne
zaman, kaç adet ve hangi yöntemleri kullanarak, neden sattı? Bunları
kiminiz denetledi? Suç oranları ve büyüme-küçülme istatistikleri ne
zaman, kimlere, hangi yollarla paslandı? Yüceler yücesi Allah’ımızın
tüm bunlara da kesinlikle ve net olarak şahit olduğu hangi akıl fikir
mustaribi insanlar tarafından, neden unutuldu?
Reis, şimdi hiç alakası yokken şunu da belirteyim; uyuşturucu
bağımlılarının zirzop uyuşturucudan kurtulmaları için ellerinde aynı
uyuşturucudan bolca, zahmetsizce olması gerekiyor. Temelde farklı
farklı uyuşturucular içmek zorunda bırakıldıkları için bağımlı olarak
kalıp uyuşturucu baronlarına hizmet etmiş oluyorlar. Bu baronların
uyuşturucu içmeme sebebi de aynı; önceleri çok içiyorlar, içiyorlar,
sonra alışıp biriktirmeye başlıyorlar, sonra aynı uyuşturucuyu içe içe
bağımlı olmaktan kurtuluyorlar, sonra da farklı uyuşturucuları her
an ellerinde tutabilmek için canım insanları zehirliyorlar. Farklı farklı
uyuşturucular kullanmayan bir bağımlı, aynı uyuşturucuyu kullanıp
algı eşiğini sabitleyebileceği için, yapılması gereken şey, uyuşturucu
bağımlılarına beş on biner lira banka kredisi vermek ve en sevdikleri
uyuşturucuyu alıp kullanmalarına izin verip onları kendileriyle baş
başa bırakmak, kendilerini tedavi etmelerine yardımcı olmaktır.
Bu meseledeki kafa karışıklıkları gibi, birçok meselede birçok
kafa karışıklığı üretilmiş ve bu sayede eğitimsiz halkların, insanların
kaynaklarını ve hayatlarını “sömürü işlemi” kolayca gerçekleştirilmiş
ve gerçekleştirilmeye de devam ediliyor. Mesela şeytan, insanı doğru
yoldan, en kolay çıplaklık sayesinde saptırabiliyorken, neden Kur’an-
ı Kerim’in her dilde yalnızca bir çevirisi yayınlanmadı da milletlerin
kafaları karıştırıldı? İnsanlar, yıldızların yerlerine o yemin edilirken,
şehit olanların şahitlik ettiğinin nasıl oldu da hiç farkına varamadı?
Neden peki, sürekli el değiştiren dükkânların çevresinde mutlaka bir
namussuzluk vardı? Parmak içi çizgilerimizin “büyüme” ve avuç içi

ARKIN ÇALAPALA .
374
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

çizgilerinin “değişim hızları; “kim ne kadar hızlı oluyor ve ölüyor?” ve


o bölgelerdeki derilerin hallerini hangi organlar belirliyor?” soruları
ve çözümlemelerini açığa çıkartmaz olur mu? Zamana çabuk yenilen
şeylerden yemek zamanı “nasıl” hızlandırıyor? Hakiki insanlar yoksa
zamanın durması için mi çalışıyor? Bu insanların doğru halleri zaten
zamanın içinde çok mu yavaş ilerliyor? Söz ve niyet, sadece hal ve de
vakit sorulmak şartıyla, neden bu kadar çabuk ve kolay öğreniliyor?
Değişenler ve değişim, dönüşenler ve dönüşümle “ortak mı” hareket
ediyor? Bir şeyin veya insanın halini öğrenmek isteyenler bu bilgiye
giden yolu açabilmek için mi hediyeler veriyor? Hediye vermek aslen
neden, neye hizmet için emrediliyor? Hatalı karar veren hâkimlerin
istatistiklerini kimler tutuyor, kimler saklıyor? Ve kimler tarafından
kimlere satılıyor? Hâkimler düzeltemiyorsa eğer hataları kimler neye
dayanarak nasıl edip düzeltiyorlar? Hâkimlerin daha büyük davalara
bakması hususunda kimler ne biliyor? Kim kime, dum duma, kimin
malını kimden çalıp kime nasıl neden niye satıyor? Malın ve mülkün
kaydını gerçekten kim tutuyor? Bakınız, Allah da şahit oluyor.
Yeryüzüne “nazar-ı şerif” ile yüce Allah’ımıza nazar-ı kalp ile
kaç kişi bakıyor? Herkesi kendi yakınları ile kim ne zamandır sınayıp
sorguluyor da bunlara göre hüküm veriyor? Mayınları temizleyebilen
robotlar neden hala üretilmiyor? Mayın üreten fabrikalar neden hala
kapatılmıyor? Bu üretimleri yapan, yeryüzündeki o silah ve füzelerin
sayısını arttıran devletlere neden Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde
dava açılmıyor? Teröristlerin kendi kendilerine salakça ve de aptalca
eziyet ettikleri o sığ mağaralara neden kimyasal bombalar atılmıyor,
kimyasal gazlar sıkılmıyor? Kendi halkına kendi çıkarlarını korumak
için düzenlediği yürüyüşlerde biber gazları sıkan, tomalarla saldıran
emniyet güçleri ve müesseseleri neden hala daha dikkatli müdahale
edebilecek ve daha sağlıklı bir toplum tesis edecek şekilde yapılanma
ve teşkilatlanmaya gidemiyor? Terörden temizlenen topraklar neden
halklara zimmet edilmek yöntemiyle adil garanti altına alınamıyor?
İnsanlar makamları kendi yasalarına göre, mülkü ise Allah’ın kanun
ve emirlerine göre yönetemiyor, o nedenki? Bizi aldatan nasıl oluyor
da bizden oluyor Reis? İçtiğimiz suları kim hangi akla hizmetle nasıl
sahipleniyor, bozuyor, kirletiyor, satmaya kalkıyor ve bunlara kim
hangi yollarla izin veriyor? Reis, kim insanları zehirliyor ve buna göz
yuman devletleri kimler ne kadar zamandır yönetiyor boş boş? Yoksa
davetlerdeki hileleri yüz yüze görüşmeler ve elçilerin aracılıkları mı

ARKIN ÇALAPALA .
375
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yok ediyor? Her şeyin şükrü kendi cinsindendir. Bu gerçeği insanlar


neden anlayamıyor? Bunu neden anlatamıyorsunuz Reis?
Her toplumun kendi için yaptıklarının, kararlarının kendisine
doğru ve güzel görünmesine sebep olan toplumsal gönül gözünü ve
toplumsal aklı, ortak aklı kimler neden kör ediyor? Gönül gözü neden
“sadece kul ile Allah arasında” olmaktan bir türlü kurtarılamıyor?
Toplu ibadetler neden daha fazla ciddiye alınmıyor? Toplu ibadetleri
engellenmek yoluyla toplumların küçültülüp zayıflatıldığı ve saldırı,
dolandırma gibi dış etkenlere daha açık hale getirildiği gerçekliği
neden bir türlü anlaşılamıyor? Şimdi bahçeyi kim fethediyor? Rapor
yayan ve yayınlayanlar, o raporları hangi niyetle, niye, hangi algıları
üretmek ve yönlendirmek amacıyla yaymaya çabalayıp duruyor?
Kadınlar, engelliler, yaşlılar ve çocuklar için neden daha fonksiyonel
camilerin inşasına başlanmıyor? Zekât, sadaka ve kurban etleri ile
derilerinin halk arasında toplanılıp yine halk arasında dağıtılmasına
neden engel olunuyor? Allah bunları görmüyor mu sanıyorsun Reis!
Bazı konularda mutlak tekel işletiliyorken, bazı konularda
neden “tekel” işletilmiyor? Devletler neden insan sağlığına zararları
mutlak olarak ispatlanmış sigara, içki, uyuşturucu, çikolata gibi zararı
çok fazla ve hayati olan şeylerin üretimine ve satışına izin verip ileri
zamanlarda hesaba çekilecekleri bu çok büyük günahları, haramları
görmezden gelmekte bu kadar ısrar ediyorlar? O yıllar boyunca çok
iyi eğitimler aldıklarını savunup duran “rantçı” doktorlarla avukatlar
neden bu konuda İnsan Hakları Mahkemesi’ne dava açmıyorlar? Yine
bunlar değil mi ilaç plasiyerleriyle satış istatistiklerini inceleyen ve
bu istatistiklere haksız kazanç için insanlar üzerinde envaı çeşit zarar
üretecek müdahalelerde bulunan? Bugünkü rezil ve çok bozuk adalet
sistemlerinin üremesine sebep olan hukuk âlimleri de bu avukatlar
değil mi? Ben mi yaptım kanunları! Bunlar, kanun yapanlar, imza atıp
teklifte bulunanlar ve onaylayanlar, hiç mi hiç utanmıyor? Doktorlar
yemin etmiş olmalarına rağmen, neden bu hileli durumlara sürekli
göz yumuyorlar? Avukatlar, devlet adamları ve milletlerin vekilleri,
savcılar, hâkimler, doktorlar, mühendisler eğer hakkı hak sahiplerine
teslim etmeyecekler ise neden onca yıl dirsek çürütüp okudular? Ya
şu vize uygulamaları, bu uygulamalar neden bir türlü sonlanamıyor?
İnsanlar Allah’ın mülkünü nasıl oluyor da satmaya, kiralamaya, kendi
çıkarlarına göre yönetmeye kalkıyor ve bu yüzden her şeyi mahvedip
insanlığımızdan utanmamıza sebep oluyorlar? Neden yahu neden ki!

ARKIN ÇALAPALA .
376
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Sürekli namaz kılınan ve Kur’an-ı Kerim okunan yerlerin sayısı neden


artmıyor da azalıyor? Emanetler neden, neye istinaden gözetilmiyor?
Yalancı şahitler ne kazanırken, neyi ve neleri kaybediyor? Kıyametin
kefili kim? Kıyametin vekili veya vekilleri neredeler? Kalemin kılıçtan
çok daha keskin olduğu neden anlaşılamıyor bre? İnsana ve insanlığa
zararlı şeyler hangi şehirlerde, kimler tarafından üretiliyor ve servis
ediliyor? Hangi şehirlerin “halkları bu akışlara göz yumuyor”, izin ve
onay veriyor? Hangi kanunlar hangi amaçlara hizmet ediyor? Hangi
kanunlar hangi kanunların çıkarılabilmesi için hazırlık yapılmasının
önünü açıyor? Adalet böyle sağlanmaz be kardeşim! Günahtır!
Son 2000 yılı inceleyelim bir zahmet “be Reis”!
Her devlete veya ülkeye kendi salt haksızlıkları ve katliamları
hakkında kendi yerel ve idari mahkemelerinde açılmış olan davalar
neden örtbas ediliyor? Hâkimler bu tip davalarda devletlerin lehine
karar verdiklerine göre, terörist devletlerin halkı sömürmeye devam
edebildiklerini anlayamayacak kadar cahil, öyle ise, tüm bu hâkimleri
hangi cahil deliler mahkemelerin başına getiriyor veya atıyor? Zaman
aşımı ile sonuçlanan davalarda kimin, hangi hâkimlerin imzaları var
ve sanık, tanık ve hâkimler arasındaki ilişkiler nasıl? Zaman aşımını
kimler uydurdu ve bu konudaki kanunları kimler bir olup onayladı?
Devletleri şimdi, şu anda yöneten bürokrat, politikacı ve liderler ile
adaleti tesis eden ya da öyle yaptığı sanılan adli kurumların yetkilileri
ve tüm mahkemelerin hâkimleri, bütünüyle salakça iğrençlik olan bu
bozukluğa ve çılgın adaletsiz işletim sistemine neden, ne amaçla göz
yumuyor, katkı sağlıyor, itiraz edemez bir halde “aval aval” yaşıyor?
İtiraz edenlerin itirazları neden ve hangi sebeplerle hangi kanunlara
dayandırılarak reddediliyor? O kanunları kimler ne zaman kimin için
ne sebeple yaptı? Bunu onaylayanlar kimler idi ve kimler yayınladı?
Halklar neden tüm bu zavallı işlere, iğrençliğe, zalimliğe, işkenceye
ses çıkartamıyor? Halkların fazla ses çıkarmalarını önleyici tedbirleri
alıp bu yönde uygulamaları serbest bırakan ve halkların iradelerini
yok etmeye kalkan bozuk kanunların altında kimlerin imzaları var?
Unutma Reis! Allah “her şeyi yine o her şeyle okuyan” yegâne varlık
olduğu için “her zaman” kazanır. Ve Allah’la bir olup onun yanında
duranlar da mutlaka galip gelir. Anlayan anlar.
Her tür neden kendi türü ile eğitilmiyor ki? “Karasularımızda
Yüzen İnsan Yapımı Adacıklar Projesi” dünyanın her yerinde ve tüm
ülkelerinde neden aktif edilmiyor? Tugboat denen yüzerler neden bir

ARKIN ÇALAPALA .
377
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

türlü uçamıyor? Küçük ve büyük uçakların veya hepsinin birleşimiyle


neden uçak gemileri daha doğrusu uçak uçakları yapılmıyor? Hilafet
Akademisi’ne kabul edilen çocuklar neden aileleriyle birlikte 3 ile 33
yaşları arasında tam zamanlı eğitim göremiyor? Halife adaylarına ne
diye sadece on yabancı dil öğretiliyor, neden on değil yirmi yabancı
dil öğretilmiyor? Adalet, insan, toplum, hayat, üretim, tüketim, aşk,
yasama, yürütme, yargı, sevgi, güven, seks, erotizm, pornografi(ti), tv,
radyo, telefon ve benzeri döngüler ve bunların geçmişten güç alarak
ve güç bularak geleceğe uzanabiliyor olmaları, bu faşist ve terörist
hareket modellemelerinin insana zararlı uygulamaları nasıl oluyor
da hala anlaşılamıyor? Neden birisi akıllı çıkıp da tüm Müslümanlara
“Hz. Muhammed yaşarken mezhepçilik mi vardı? Öyleyse kendisinin
mezhebi neydi?” ya da tüm Hristiyanlara “Hz. İsa zamanında şimdiki
gibi mezhepçilik mi vardı? Öyleyse kendisinin mezhebi neydi?” diye
sormuyor? Kur’an-ı Kerim’de “mezheplere ayrışın” diye bir emir var
da ben mi bilmiyorum? Hangi peygamber Allah’ın dinini zümrelere
bölmek ister, hangi peygamber buna cüret edebilir? Siz peygamberi
ne zannediyorsunuz, o insanlar öyle kafalarına göre takılabiliyor mu
acaba? Her an Allah’la beraber olmanın ne demek olduğunu cahiller
ve zalimler ne zaman anlayacaklar? Ben daha ne diyeyim!
Cahiller işte! Kulakları sağır, gözleri kör edilmiş, kalplerine de
mühür vurulmuş! En doğrusu her zaman aynı şeyi yapmak Reis! Tüm
insanları, Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Hindu, Deist veya Ateist dahi
demeden aynı çatı altında toplamalı ve onlara gerçek yaratıcılarını,
Allah’ı anlatmalı ve öğretmeli, Allah’ın emirlerini iletmeliyiz. Katolik,
Protestan, Ortodoks olanlar da aynı durumda, bunlar da tıpkı zavallı
Müslümanlardaki mezheplerin yaptıkları gibi birbirlerini katlediyor
ve toplumlarını ve yeryüzünü mahvediyorlar. İsa peygamberimiz ve
diğer peygamberlerimiz yaşarken mezhepçilik mi vardı? Böyle işte,
Allah ilmi aldı mı, mührü de vurdu mu, gerisi hikâye, biz ne yaparsak
yapalım, doğru yola gelmezler, iletilmezler. Allah affetsin! Âmin!
Bak Reis! Bu sözlerimi iyi dinle! Bana şu dört kişiden biri emir
verse, Hz. Muhammed, Fatih Sultan Mehmet, Atatürk ve sen; elbette
ki ben Allah’ın sevgili kulu peygamber efendimizin emrini uygularım.
O emir de mutlaka Allah’ımızın Kur’an-ı Kerim’de emrettiği ve uygun
gördüğü kelamlardandır. Yok, efendim şöyle milliyetçi olmakmış, yok
efendim modern olmakmış, yok efendim olaylara bilimsel yaklaşmak
ve zamanın şartlarına ayak uydurmakmış, bunları geç, bunların hepsi

ARKIN ÇALAPALA .
378
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

safsata. İnsanlar “dünya düzeninin temelinde zamansızlık” olduğunu


bile fark etmemiş durumdalarken, bu kadar cahil bir yaşama uğraşı
içindelerken, değişen ve bozulan her şartın dünyaya dolayısıyla da
kendilerine hiç bilemeyecekleri türden zararlar verebileceğini cahil
oldukları için anlayamazlarken, kalkıp da bu insanların söylemlerini
ciddiye almak bence asıl ahmaklık olacaktır. Sen istediğin kadar onlar
gibi düşün, davran, onları anlamaya çabala, ben bu işte yokum Reis!
Allah’ın emirlerini, herhangi bir emrini dahi uygulamayan herkes bir
gün gelecek hesap verecek. Yalan mı? O zaman nasıl hesap vereceksin
Reis? Düşün bunu! Şimdi hiç sırası değil ama olsun; o futbolcular bile
şu “topun peşinde ahmakça koşmak” için ayırdıkları vakitte İstanbul
veya değişik şehirlerden hacca gitmek için koşmaya başlasalardı, bir
çok defa varıp, geri dönüp tekrar varmışlardı Mekke’ye. Öyleyse tüm
bu sporcular neden hac niyetiyle Mekke’ye, Medine’ye, hatta Kudüs’e
doğru koşmazlar da abesle iştigal edip dururlar, bunu da sen düşün!
Demek ki bazı organizasyonlar var ki insanları sürekli bir meşguliyet
altında tutup pis çıkarlarını sağlamlaştırıyorlar ve yine demek ki bazı
toplumlar veya devletler var ki bundan nemalanıyorlar. İşte Allah’a
inananlar, Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Rum, ermeni, Türk, Fransız,
Alman, Japon, Hindu, hiç fark etmez, “hepsi”, bütün insanlar, bütün
milletler ve toplumsal oluşumlar aynı durumdalar. Allah’ın yarattığı
dünyada Allah’ımıza tapınmak varken, sırf can sıkıntısındanmış gibi
görünüyor ama aslında üzerlerindeki gizli baskılar ve “dolaylı eziyet”
nedeniyle, başka başka şeylere, Allah’ın sakın tapmayın dediği birçok
şeye tapıyorlar. Ama Allah bunun hesabını er ya da geç sorar elbet.
Ha şunu da söyleyeyim, ben öyle günü kurtaracak laflar eden ve kendi
çıkarlarını gözeten, Allah’ın emirlerini yaymak varken kendi söylem
ve laflarını putlaştıran adamların göz ve sözlerine itimat etmem.
Ben öyle bir milletin bin yıllık tarihini bir harf inkılabı ile bir
gecede çöpe atan, o milleti iki bin yıllık geleneksel kıyafetlerinden bir
kanun veya emirle vazgeçirmeye kalkan sonrasında bu duruma karşı
çıkan insanları idam ettiren, sürgüne yollayan ve benzeri hareketler
yapan bir insanın demokrasi peşinde koştuğuna, hümanist olduğuna
veya devrimci ruhu temsil ettiğine de inanmam. Bizim asil milletimiz
İslamiyet’i tanıyana kadar Gök tanrıya tapmış ve Allah’ın mülkü olan
yeryüzünün kıymetini bilmiş, ona göre yaşamış ve doğa ile muhteşem
organik bağları olan bir millettir. Sonrasında İslam’ı öğrendiklerinde
demişler ki; bu din “gerçek hak” dinidir. Ve bizim milletimizin bu dini

ARKIN ÇALAPALA .
379
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kabulünden sonra İslam dünyaya tam manasıyla yayılmıştır. Böylesi


asil bir milletten olup da futbol canavarını, içki içenleri, zina edenleri,
kumar oynayanları görmek ve bunları kanunlarıyla desteklemeye
çabalayan bir devletin yönetiminde yaşamak, bunu da işte şimdi, bu
acayip satırda, o devletin başındaki adama anlatıyor olmak nasıl da
kahredici bir bilsen Reis! Sen bari onlardan olma Reis! Sen bari sakın
şeytana uyma Reis! Ben daha ne diyeyim?
Uyurken işitilen seslerin rüyaları biçimlendiriyor olmasından
faydalanıp, tüm insanların “rüya günlükleri”ni kayıt altına alıp, tüm
rüya alt merkezleriyle paylaşıp işler, dikkatli yorumlarsak, kaza ve
kader meselelerinde ilerleme kaydedebiliriz. Yine de unutmamamız
lazım gelir ki bu ilimlere sahip ve vakıf olma konusu, hakkı, hakikati
ve gerçeği, bütün ilimleri sonsuzlukta sonsuz ahenkle çalıştırabilen
yüce Allah’ımıza aittir. Allah’a şükürler sonsuz olsun! Âmin!
Allah’ımıza şükürler sonsuz olacak çünkü Allah her şeyi işiten
ve görendir. Çünkü Allah her şeyi işitip gördüğü için de her şeyi bilen
ve her şeye hakkıyla hüküm verendir Elhamdülillah.
Anlatmayacaktım ama anlatacağım. İnanmayan insanlardan
çok inanan insanların birbirlerini katletmeleri, çektikleri zulümler ve
karşılıklı işkenceleri kabul edilir gibi değil. Hem aynı Allah’a tapıyor,
ibadet ediyorlar hem de Allah emretmediği halde birbirlerini öldürüp
onları bu hale iten zalimlerin oyunlarından bihaber, insanlıklarından
çıkıyorlar. O kadar cahiller ki, buna şaşırmamak elde değil. Hem aynı
Allah’a dualar ediyorlar hem de aynı Allah’ın mülkünde birbirlerinin
topraklarını işgal ediyorlar, rızıklarına, mallarına veya namuslarına
el uzatıyorlar, sürekli savaş halinde olup kendilerine eziyet etmeleri
bir kenara, soykırımlar yapıp meleklerin bile secde ettiği insan onuru
ve varlığını mahvediyorlar. Bunun sebebinin “farklı farklı devletler,
mezhepler ve inanışlar içinde yaşıyor olmaları” olduğunu ne zaman
anlayacaklar? Hepsi İnsan Cumhuriyeti’nde yaşasaydı ve hepsi İslam
dinine mensup asil Müslümanlar olarak hayatlarına devam etseydi ve
Kur’an-ı Kerim’deki emirlere riayet ederek barış içinde yaşasaydı ne
güzel olurdu, sence de öyle değil mi? Ancak o zaman işte çektikleri
acıların ve yaşadıkları katliamların hiçbirini yaşamazlardı. Ama daha
önceleri de dediğimiz gibi, öylesine kör ve nankör, öylesine cahil ve
zalim olmuşlar ki, kötülükten beslenen iğrenç insanlar bu iyi insan ve
toplumları mutlak kontrol altında tutabilmek için öyle mekanizmalar
geliştirmişler ki, aynı Allah’a inanırken dahi birbirine çeşit çeşit, türlü

ARKIN ÇALAPALA .
380
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

türlü kötülükler yapan şu insanların gönül gözleri kapanmış, bununla


birlikte akılları da bitmiş, kafaları gerçeğe, gerçekliğe gerçekten de
basmaz olmuş. Reis Allah bunları da anlatıyor Kur’an-ı Kerim’de açık
açık. İnananlar cennete, inanmayan zalimler ise cehenneme gidecek,
diyor, biz o inanmayan zalimlerin oyunlarını hep bozduk, bozacağız,
diyor, istediğimiz an da onları yerle bir ederiz, diyor, başlarına türlü
türlü belalar musallat ederiz, diyor, geçmişteki kavimleri incelesinler
bile diyor, bir sürü tarihsel olay anlatıyor. Ama gel gör ki insanlar
bunu okuyup anlamayı, anlayıp inanmayı, inanıp Allah’a tapınmayı
bırak, okumuyorlar bile. Zaten en büyük problem bu; koskoca yüceler
yücesi Allah, Âlemlerin Rabbi, Kur’an-ı Kerim isimli son kitabını bize,
tüm insanlara gönderiyor son peygamberi aracılığı ile fakat insanlar
dinleri veya dilleri ne olura olsun bu kitabı okuyup anlama eylemini
beceremiyorlar. İnanarak okuyamıyorlar çünkü. Yahu kardeşim, bu
öyle basit bir kitap değil ki! Koskoca Allah’ın kelamı. Allah’ın kelamını
anlamadan dahası inanmadan niye okuyorsunuz? Bunu yapmanızın
başınıza ne belalar açacağının farkında değil misiniz? Okuyorsunuz
ve orada dediklerini ciddiye almayan tavırlar sergiliyorsunuz, böyle
davranmak biz kulların, “aciz” insanların haddine mi? Yüce Allah’ın
söylediklerine çocukça inanıp insanca tapınmak varken bu cahillik ve
zalimlik niye? Ama yüce Allah öyle affedici ki, Azrail’e bir emir verse
hepimizin canını o anda alırlar olm, mal mısınız lan siz, sefil cahiller!
Ama Allah zenginliği sadece dürüst insanlara veriyor ve bu dürüst
insanların sindirim sistemlerini bile alaturka tuvaletleri alafranga
tuvalete çevirerek bozmayı akıl eden rezil cibilliyetsizler, vücuttaki
sindirilmiş olan pis şeylerin tümünü dışarıya atamamak durumuyla
karşı karşıya kaldıkları için obezite, kalp hastalıkları artıp dururken,
bir Allah’ın kulu da çıkıp, sakızlar da yasaklanmalı çünkü çocukların
dişlerini bozarak diş doktorlarına ve hastanelere kaynak üretiyorlar,
hastanelere kaynak üretimini durdurmalıyız, ayrıca sakız ve gazozla
diş etleri veya damaklardan beyne “asit” verdiklerine de bizzat şahit
oldum, olm dikkatli yaşayın, bu devletler biz insanları mahvediyor ve
benzeri, demiyor! Ne diyeyim? Allah hepimizi affetsin!
Geçen gün bir problemle karşılaştım Reis! Birileri uyuşturucu
özendiriyor olmaktan dolayı bana dava açmışlar! Ben de ne yapayım,
sana yolladığım mektupların içeriklerinden bahsettim. Asıl amacımın
uyuşturucuyu yeryüzünden kaldırmak olduğunu anlattım. Dava kara,
bu satırda başka şeyler anlatayım da tam olsun özendirme işi, Reis,

ARKIN ÇALAPALA .
381
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ne acayip bir şey şu devlet ya, dava da zaten yazdıklarımla bütünleşik


bir biçimde kapandı. Ben masum bulundum. Tazminat istedim. Bütün
parayı yoksullara, dilencilere ve yetimlere bizzat kendi elimle dağıtıp
sevaba girmek istiyorum Reis. Binip arabama, arkadaşlarımla şehir
şehir dolaşacağım dünyayı. Arabada en az bir milyar lira olacak ki her
olaya anında müdahale edebileyim. Sende bir milyar lira olsa bu işim
için hibe eder miydin? Kuruşu kuruşuna hesabı tutacağız elbette.
Ama yüce Allah’ımız öyle affedici ki, diyorduk, siz tövbe edin
biz kabul edelim, diyor, siz dua edin ki biz kabul edelim, diyor. Onun
yerinde ben olsam, tövbe haşa, sen affet ya rabbim, bir gram olsun
gözyaşına bakmam bu zalimlerin, cümlesi tazminat parasını dağıtma
muhabbetinden sonra hiç güzel olmadı ama ben şu katil zalimler ve
cahillerin tavırları üzerine kaldığımız yerden devam ediyorum.
Sen kalk bunlara dünya yarat, rızık ver, sonsuz icat yarat, ilim
yarat, bu şerefsizler de sana inanmayıp envaı çeşit pislik içinde iğrenç
ve rezillik dolu bir hayat yaşasınlar. Düşünsene Reis, Allah bir kitap
yazıyor ve bu şerefsizler onu değiştiriyor. O kadar şerefsizler bunlar.
Koskoca Allah O, bunların hesabını öyle bir soracak ki! Bunlar bizim
kitabımızı okumayı da akıl etmiyorlar zaten! Daha Allah’ın sözlerine
inanmıyorlar ki bunlar nasıl insan olacaklar? Çok zor bence! Baksana
hallerine, aldatanlar, zina edenler, çalan çırpanlar, küfür içki kumar
peşinde koşanlar, yalancılar, katiller, ne ararsan var içlerinde. Bunlar
var ya birbirini öldürüyorlar, düşünebiliyor musun? Sebep? Dünyaya
tapmak. Sebep? Ego, süper ego ve ID bozuklukları! Sebep? Açlık!
Ben Allah’ın yerinde olsam var ya, bir an bile düşünmezdim,
inandığını bildiğim kulları cennetlere yollardım, inanmayanlara da
envaı çeşit işkenceler yapardım. Aslında eğitmek en doğrusu, zaten
Allah da bizi dünyaya bu yüzden göndermiş, cennet ve cehennem için
eğitim görüyoruz dünyada, ama anlayan nerede? Anlayan yok!
Allah bunlardan hep bahsediyor aslında en kutsal kitabımız
Kur’an-ı Kerim’de. Demek ki gerçekten yapmış. Onlar, diyor, orada
cehennemdeyken hallerini bir görseydin, diyor ha sevgili peygamber
efendimize. Ama yine de hep sabrediyor. Belki olur da kulları imana
gelirler diye sabrediyor. Çünkü Allah çok çok affedicidir. Demek ki bir
defa şahit olmuş, öyleyse ikinci defa buradayız, dememem lazım, onu
şöyle bastıran bir cümle kurayım; Allah bilir tüm bu meseleleri, bizim
aklımız ermez. Zaten en büyük mesele bu: Bizim aklımız Allah’ın sıfat
ve isimlerini kavrayabilse dahi varlığını kavrayamaz. Bunun sebebi
ARKIN ÇALAPALA .
382
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ise akıllarımızın yetişme biçimleri, büyüme anında aklımıza verilen


zararlar. Ki aklımızın tüm yetişme biçimleri tamamen kontrol altına
alınmış. Bunu da yapanlar zalimler! Sen benden daha iyi biliyorsun ki
o zalimler Allah’ın öz, kullarının tümü inanmayı başaramasın, Allah’ı
anlayamasın, Allah’a inanmasın, Allah’ı bilmesin diye uğraşmış ve de
uğraşıyor. Oysa Allah Kur’an-ı Kerim’de onu hakkıyla anlayabilelim
diye her şeyi açıktan da açık anlatıyor. Neden kendimizi bir masalın
içindeki gerçekte veya gerçeğin içindeki masalda Allah’la bir olmuş
bir şekilde göremiyor, kurgulayamıyoruz ki? Bu meselenin nişanı şu
olsun ki; bize geçmişte dayatılmış olan eğitim sistemi çok karışık ve
zaman kaybettirici. Yaratanın mülkündeki bir kulun her şeyi, her şeyi
derken bir sürü gereksiz bilgiyi öğrenmesine ne gerek var? Zalimler
Allah’tan uzaklaşalım da dünya malına, paraya tapalım diye böylesi
utanç verici bir eğitim sistemi geliştirmişler. Şimdi sözümü iyi belle
Reis! Bununla da başa çıkmak kolay. Biz her şeyin ölçüsü olarak da
rehberi olarak da Kur’an-ı Kerim’i kabul edelim, o bize yeter. Biz Hz.
Muhammed efendimizin sünnetine layık bir biçimde güzel yaşayalım,
yeter. Allah zaten bütün ilimleri ve uygulamalarını birer birer anlatıp
öğretmiş en kutsal kitabımızda. Mesele, tarih, coğrafya, coğrafya, fen,
felsefe gibi bilgileri Kur’an-ı Kerim’in kutsal ışığında çocuklarımıza
verebildiğimiz bir eğitim sistemi geliştirmektir ki bu da gayet kolay,
Allah’a şükürler sonsuz olsun! İnşallah! Âmin!
Bence isteyen coğrafyalar çocuklarını çıplaklık, kumar, içki,
yalan dolan gibi kurgular üzerine de yetiştirebiliyorken, bizler, insan
olarak Kur’an-ı Kerim referanslarına binaen inşa edilmiş bir eğitim
sistemini ilkokul çağlarından itibaren başlatmalıyız ya. Vakitli fakat
zamansız yaşayanların günahtan uzak hayat üretebiliyor olmaları bir
yanda, yani zamanı kullanarak günahlarının önünü açan ve yolunu
yapanlar bir yanda dursun, bir saniye bile ne kadar önemli, öyle değil
mi, yavaş yavaş, bıktırmadan, örneğin ilk beş yıl içinde bir yandan
çocuklarımıza Kur’an-ı Kerim’i ezberletirken, diğer yandan da haklı
Kur’an-ı Kerim’de ezberledikleri tüm surelerde açıklanan bilgiler ve
ilimlerle onları donatmalıyız. Bir yandan soylu yıldızlardan bahseden
sureyi ezberletirken, diğer yandan astroloji dersini ve ilimlerini aynı
anda kalplerine ve beyinlerine, usulünce nakşetmeliyiz.
Mesela, şu surede neden öyle demiş, bu surede ne anlatmak
istiyor, tarzında anlatımlar olmalı. Mesela, şu konulardaki bilimsel
formül şunları anlatıyor, bu mesele şu şekilde gerçek hayatta da vuku

ARKIN ÇALAPALA .
383
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

buluyor, şeklinde bir öğretim ve eğitim sistemi kurgulamalıyız. Şunu


yasaklamış çünkü sebep şu, bu haram çünkü böyle olunca şöyle olup
şunlara sebep oluyor tarzında bir eğitim algoritması üretmeliyiz. Biz
böyle bir anlatım ve yaklaşım tarzı üretmeden Kur’an-ı Kerim’i dünya
hayatına endeksleyemeyiz, kendimizi “kusursuz kitabımız” ışığında
yeryüzüne adapte edemeyiz ve uyarlayamayız. Mesela Allah Kur’an-ı
Kerim’de savaş mı anlatıyor, aynı sömestride tarih dersleri verip en
ince detayına kadar tüm savaşları ve sebep sonuçlarını öğretebiliriz.
Mesela savaşlarla birlikte ülkeleri veya kabileleri mi anlatıyor, o vakit
coğrafya derslerini yoğunlaştırmalıyız ve de bir yandan ilgili sureler
ezberlenirken bir yandan uygulamaların yansımaları ve etkileşimleri
sürece dâhil edilmeli. Bu işler kolay, yeter ki Allah “Ol!” desin! Âmin!
Bu eğitim sistemini aslında tüm hayata uygulamamız lazım.
Tüm insanlara İslam dinini, Allah sevgisini ancak böyle öğretebiliriz.
O da zor değil. Mesela Kur’an-ı Kerim öğrenenler için yetimler haftası
etkinliği, yoksullar haftaları, engelliler haftaları düzenlemeyi daha sık
hale getirebiliriz. Mesela Ramazan ayı gibi üç dört tane daha iyilik ayı
belirleriz ve o aylarda herkes birbirine iyilik yapsın diye toplantılar,
şenlikler organize ederiz. Mesela namaz emrediliyor ya, eğer istersek
Dünya Namaz Olimpiyatlarını bile düzenleyebiliriz. Camilerimizi de
hızla hareketlendirmemiz ve kullanışlı hallere getirmemiz gerekiyor.
Üniversitelerde öğretmenlik yapan değişik insanları camilere davet
ederiz ve namazların öncelerinde ve sonralarında cemaatle değişik
bilgiler paylaşmalarının önünü açarız. Bu insanlar psikolog olabilir,
tarihçi olabilir, biyolog olabilir, kimyager, fizikçi, matematikçi olabilir
hatta milletvekili, doktor, avukat, kaportacı, şoför dahi olabilir. Böyle
bir kurguyla herkesin çok iyi bildiği şeyleri herkesle hemen her an
paylaşabilmesinin de önünü açmış oluruz. İnsanlarımız camilerimize
geldiklerinde, hem bu sohbetler sayesinde faydalı bilgilere kavuşmuş
olurlar hem de namazlarını eda ederler. Mesela patronlar minberlere
çıkıp nasıl para kazandıklarını anlatırlar ama bu Halife’nin cumaları
Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden tüm camilere gönderdiği Kur’an-
ı Kerim’de “De ki..” şeklinde başlayan ayetlerden oluşturduğu hutbe
sonrasında olmalı ki herkes haddini bilsin! Koca halife, yüce Allah’ın
peygamberine “De ki..” diye emrettiklerinin haricinde fetva verirse, o
zaman işte “doğru yoldan saptık” demektir ki bugün doğru yoldan
sapmış olduğumuzun da açık ispatlarından biri budur. Patronlar veya
tüccarlar, diyorduk, ticaretin kurallarını anlatırlar ve o cami eşrafına

ARKIN ÇALAPALA .
384
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

bu konuda yardımlarda bulunurlar. Matematikçiler mesela, yüksek


matematik öğretebilirler cami cemaatine, ne zararı var ki bunun! Bu
konuda gayet açık fikirli olmamızda fayda var çünkü camilerimizdeki
insan eksikliğimizin temel sebebi hakiki bilginin oralardan uzaklaşıp
üniversitelere kaymış olmasının yanında, üniversitelerdeki bilginin
gündelik hayatta daha çok para, makam ve değer kazandıran bir hale
getirilmiş olması, böylece sürüklenip gittiğimiz “ucuz” sistemin içine
“hapsedilmiş” olmamızdır. Öyleyse üniversite kürsülerindeki dersler
ve konferanslar gibi konuşma ve tartışmaları, camilerimizde aktif
etmeliyiz hatta sadece teorik bazda değil pratik olarak da bunu yayan
bir mekanizma geliştirmeliyiz. Araba kaportacısının araba motorunu
nasıl tamir ettiğini cami önündeki bahçede anlatması bile makbuldür.
Kısacası, Allah’ın emirleriyle örtüşen yaşam koşullarını bir şekilde
sağlamalıyız. Fakat bunu yaparken cahiliye devrine dönelim, diğer
milletleri, ülkeleri ve insanları boşlayalım, onlara düşman da olalım,
demiyorum. Bizim hayattaki temel görevimiz bütün insanlara Allah’ı
öğretmek ve İslam dininin nasıl özel bir din olduğunu göstermektir.
Teknoloji de epey önemli bir olgu. Teknolojiden faydalanma
yöntemlerini de en mükemmel hale getirmeli ve yaygınlaştırmalıyız
fakat yeryüzüne zarar vermeyen teknolojileri destekleyen bir bakış
açısıyla hareket etmeliyiz ki bu felsefe teknolojiyi çok daha verimli
kullanılan bir hale taşıyacak ve gelişim hızının ivmesini artıracaktır.
Unutulan şeyleri iki defa, üç defa hatta beş defa anlatmaktan
sıkılmak bu kenarda dursun, anlattıklarımın genel olarak başarılması
için kanunların düzeltilmesi ve Kur’an-ı Kerim’deki emir, yasak ve de
haramlarla “örtüşen” bir hale getirilmesi gerekiyor. İşte bu noktada,
Kur’an-ı Kerim’in hiç değiştirilmemiş olması da “çok büyük” avantaj
sağlayacaktır. Miras, ticaret, ölçü, aile, toplumsal yaşam, insan, kadın,
yardımlaşma, çalışma, rızık, sağlık ve benzeri tüm konuları Allah’ımız
Kur’an-ı Kerim’de defalarca anlatmış. Öyleyse ilgili tüm kanunlar ve
bu kanunlarla ilgili olmasa da etkileşimli tüm kanunlar, yani kısacası
tüm anayasa, yasa, kanun, hüküm, kanun hükmünde kararname ve
metinler Allah’ın emir ve yasaklarına uymalı yahut en uyumlu hale
getirilmelidir. Elbette ki bu durumu yaşamak istemeyen toplumların
varlığı kaçınılmazdır ve bu aç toplumların kendi iradeleriyle hareket
etmeleri asla engellenmemelidir lâkin bu tuhaf toplumların değişik
dinamikler aracılığı ile İslam toplumlarını zehirlemelerine de asla
müsaade edilmemeli ve bu toplumlara müsamaha gösterilmemelidir.

ARKIN ÇALAPALA .
385
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bu işleri kotarabilmek için ona buna taş atmaya gerek yok, imanı ve
ahlakı yerinde, kaliteli ve ciddi birkaç ekip çalıştırmak yeterli olacak
ve unutmayı engelleyici istatistiki tedbirlerin halklarımızla paylaşımı
bu süreci hızlandıracaktır. Bu ekip, hem Kur’an-ı Kerim’i hem de yasa
ve kanunları, adaleti, insan hak ve ödevlerini bilmeli, İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi’nin aslında insanları insanlıklarından çıkartıp
doğru yoldan saptırmak amacıyla üretilmiş “büyük ve organize” bir
palavra olduğunun gayet farkında olarak felsefe yapmalı, edebiyat
üretmeli, medyatik yaklaşımlarda bulunmalı ve daha birçok ilmi veya
bilimi biliyor, hayata uyguluyor olmalıdır. Hâkim demek sadece basit
hukuk bilgisine sahip olmak veya hukuka, usule hâkim olmak demek
değildir, ne kadar çok ilme hâkim olursak o kadar çok adalet sağlarsın
demektir, bence. Ki yüceler yücesi Allah sırf bu yüzden hâkimlerin
hâkimi değil midir? Öyle değilse nedir? De bakalım!
En çok neyi merak ediyorum biliyor musun: İman kimde? İşte
bu sorunun cevabını çok merak ediyorum. Bence dünyamızın en iyi
insanı kim ise, “iman” da ondadır. Peki, bir soru daha: Yeryüzündeki
tüm günahlar ve sevaplar aynı terazide tartılıp denk ve eşit geldikleri
an, o an “zamanın durma ihtimali” var mı sence? Çünkü şu sıralar o
çizgiye çok yakınız, haberin olsun! Allah hakkıyla bilendir tabi, ben
bilmem, biz bilemeyiz, bunu bilemeyiz, bunu kimse bilemez.
Camilerden bahsederken unutmadık fakat yinelemekte fayda
görüyorum, Cuma namazı hutbelerinde ve bazı “vaaz pratiklerinde”,
yetkili kişiler, bence, sadece Allah’ın peygamberlerimize “De ki..” diye
emrettiği şeyleri anlatmalı ve bu konuları açıklamalı insanlara. Ben
şahsen koca peygamberin ve peygamberlerin Allah’ın emrinin dışına
çıkıp günaha bulaşacaklarını hiç sanmıyorum. Bu noktada hadis ilmi
de âlimi de dikkatli olmalıdır çünkü mezhepçilik denen ve birçok dişi
olan canavar bu konu yüzünden de yaygınlaşıyor ve kontrol edilemez
bir hale geliyor. Ne olursa olsun, bence peygamberlerin hepsi Allah’ın
kendilerine “De ki..” diye emretmiş olduklarını demiş olmalılar sade
insanlara. Zaten en gerçekçi ve hiç yıkılmayacak olan camiler beton,
taş, cam, uranyum, karbon alaşımlarından veya mozaiklerden, vitray
ve benzeri teknolojilerden yapılan camiler değil, insanla insanlık ve
insan için insanlarla yapılan camiler değil midir? Adalet de böylesine
sağlıklı inşa edilmeli aslında, sadece insanlar ve insanlık için sadece
insanlar, insan olanlar tarafından yapılmalı. Elbette hâkimler adaleti
sağlar ama günümüz hâkimleri cahil, cahil sanılan halklar ise hâkim

ARKIN ÇALAPALA .
386
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

gibiler maşallah! Hükümleri veren hâkim de olsa, halk da olsa, adaleti


sağlamak zor iştir. Hâkim olanın gerçeği işitmesi, şahit olanın gerçeği
görmesi gerekir. Yahut tersimetri! Hüküm de bu sayede verilir dahası
verilebilir hale gelir, gelebilir. Doğru hükümlerden oluşan adalet de
ancak bu sayede, bu yolla mülkün temeli olabilir. Doğrusunu elbette
mülkün sahibi Allah’ımız bilir, biz bilemeyiz Allah’a şükürler olsun!
Allah’a şükürler sonsuz olsun! Âmin! Çünkü Allah görüleni de
görünmeyeni de bildiği için her şeyi bilir. Çünkü Allah her şeyi işittiği
için her şeyi gören ve bilendir. Allah’ımız Kur’an-Kerim’de diyor ki:
“Rabbinin ayetleriyle kendisine öğüt verilip de, sonra
onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim kim olabilir? Gerçekten
biz günahkârlardan intikam alacağız.”
Allah hepimizi affetsin! Âmin!
Zaten Reis, ben biliyorum, ne Alman gençliği, ne İngiliz ne Rus
gençliği, ne Kanada, ne Fransa, hiçbir ülkenin gençleri hatta insanları
savaş veya katliam istemiyor. Fakat ne zaman ki evlenip çoluk çocuğa
karışıyorlar, işte o zaman “sırtlarını dayayacakları” ve güven içinde
yaşayabilecekleri “bir toplumsal devinim uğruna” devletlerinin kötü
politikalarını destekliyormuş gibi görünmek zorunda kalıyorlar hatta
buna mecbur bırakıldıkları bir seçim sistemi içinde mahvediliyorlar.
Bu yüzden onlar da öz be öz kardeşlerimiz olsun inşallah! Âmin!
İlk gençlik yıllarımda Japon’undan Çinlisine, Hindu’sundan
Bulgar’ına, Rus’undan Yunanına, harika Fransız’ından Jamaikalısına,
Korelisinden Arap’ına birçok milletin insanını tanıdım. Hepsini, her
birini tanımak ve bilmek benim için büyük bir lütuftur çünkü hepsi
yüce Allah’ın sevgili kullarıdır. Fakat bunu ne yazıktır ki kendileri
bilmiyorlar. Bu gerçeği anlamalarına sürekli engel olan bir sistem, bir
devinim içinde, adeta “doğal olan yahut olması gereken buymuş gibi”
“robotlaştırılmış vaziyette” boş boş yaşıyorlar. Bir an önce onları da
aydınlatmamız ve yeryüzündeki toprakların tümünün bütün insan ve
canlılara ait olduğunu göstermemiz gerekiyor. Bu aynı zamanda yüce
Allah’ın da emridir. Yeryüzünü dolaşmamızı emrediyor Allah çünkü
ancak bu sayede hangi memleketler ve hangi toprakların ne durumda
ve oralardaki insanların ne halde olduklarını bilebiliriz.
Toprak demişken, hangi toprakta ne gibi suların aktığını ve
ne çeşit işlerin” dönüp durduğunu” en iyi bilen kabzımallar olduğuna
göre, gıdaların renklerini değiştirip olağan albenilerini artırmak veya

ARKIN ÇALAPALA .
387
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

azaltmak, paketlenmelerini denetlemek, helâller mi yoksa haram mı


oldukları konusunda gerçekçi olacak çalışmalar yapmak, gıda, sağlık,
beslenme konularındaki gereksiz yerlere aktarılan paraların kaynağı
olan vergileri bir an önce halkların refahı ve adalet için düzenlemek
gibi meselelerin çözümlerini de kabz-ı mallara danışmakta fayda olur
kanaatindeyim. Mülk Allah’ın ne de olsa. Mal yani eşya da mülkün bir
parçası tıpkı insan gibi. Can da malın yongası. Canı da cananı da malı
da mülkü de veren Allah’a şükürler sonsuz olsun! Âmin!
Aslında akreditasyon kurumlarının “yanlı” yönetimi ve kalite
belgelendirmelerindeki eksiklikleri, sahtekârlıkları, pislikleri, iğrenç
hataları yüzünden, iş bilmezlikleri ve ihanetleri yüzünden bir türlü
aktif edilemeyen Dünya Sağlık Sistemi, World Health System, dünya
halklarının tümünün oylarıyla iş başına getirilmiş ve aklı başında bir
başkan tarafından üretilip oluşturulmalı, düzenlenip korunmalı ve
işletilmelidir. Her doktorun her hastalığa teşhisini koyabileceği yahut
tedavisini “her yerde” uygulayabileceği bir sağlık sisteminin en temel
yapıtaşları olan hız ve teknoloji, MIT, NASA, GATA, CERN, CIA, FBI,
ODTU, ITU, OXFORD, HARWARD, STANFORD ve benzeri yüzlerce
kurumun, üniversitenin ve enstitünün bünyesinde zaten mevcut olup
İnsan Cumhuriyeti’nin yönetildiği İnsan Parlamentosu başkanlığında
tüm bu kurumlarla işbirliğine gidilmelidir.
Ben deli olmadığımı bildiğim için deli değilim lakin sizler deli
olduğunuzu bilmediğiniz için bir gün gelecek deli sayılacaksınız.
Bu sistem, World Health System o kadar önemli ki, kesinlikle
İnsan Parlamentosu tarafından denetlenmelidir. Sağlam kafa sağlam
vücutta bulunduğu sürece sağlam vücut sağlam kafa tarafından en iyi
şekilde yönetilebilir.
Dünyadaki tüm üniversiteler hatta liseler ve ortaokullar için
de buna benzeyen bir sistem geliştirmeli ve bunların hepsi arasında
organik bir “bağ” oluşturmalıyız. Fakat bu bağı casusluk faaliyetlerini
hızlandırmak için değil “daha iyi bir insanlık” için güçlendirmeliyiz.
Dünya Üniversiteler Başkanı’mız olmalı. Dünya Liseler Başkanı’mız
olmalı. Bu başkanları üniversiteliler ve liseliler seçmeli. Bu seçimin
ve yönetim biçiminin hem tüm üniversitelerde hem de Üniversiteler
Parlamentosu’nda gerçekten yaşanabilmesi ve fayda sağlayabilmesi
için, bir üniversite yahut eğitim kurumu faaliyetine ilk defa başlama
aşamasında iken de eğitimi başladıktan sonra da Dünya Üniversiteler
Başkanı tarafından denetlenebilir, gözlemlenebilir ve istatistiklerle
ARKIN ÇALAPALA .
388
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

değerlendirilebilir olmalıdır. Tüm kararları bütün öğrenciler versin!


Öğretmenler de öğretmek dışında etliye sütlüye karışıp durmasınlar!
Bir üniversitenin rektörü değişeceği zaman, bu durumdan dünyadaki
bütün öğrencilerin haberi olmalı, böylesine bir sistem geliştirmeliyiz.
Çünkü ancak böyle bir sistemde, bütün üniversiteler arasında işleyen
ortak eğitim dolaşımları ve kampları, çalıştayları faydalı hale gelir ve
projelerin yahut tezlerin mutlak yani serbest dolaşımı örgütlü ve pek
serbest kılınabilir. İnsanlar ancak bu sayede, tüm ülke insanlarının,
tüm üniversitelerde eğitilebilir ve yetiştirilebilir olduktan sonra tüm
dünya insanlarına faydalı ve sevgi dolu bir hizmet verebileceğini niye
anlayamıyor, işte bunu aklım bir türlü almıyor. Aklım alıyor aslında,
almıyor değil, fakat ruhum kabullenemiyor, içimdeki şu iflah olmaz
romantik bunalımlara giriyor, ne dense! Go univercities, goooo!
Yüce Allah’ın dinini tamamına erdirmek ve tüm kayıtlı dinler
ışığında bütün insanlığı aynı çatı altına toplayabilmek için daha çok
çalışmalıyız. Daha akıllıca ki şık hareketler tasarlamalı ve daha pozitif
enerji yayan eylemlerde bulunmalıyız. Cami, kilise, sinagog, havra,
tapınak, cem evi ve benzeri tüm ibadethaneleri tek bir örgüt, tek bir
kuruluşun çatısı altında birleştirmeliyiz. Ortak eğitim, ortak ibadet,
ortak tapınma ve ortak dua etme konsantrasyonları geliştirmeliyiz.
Müslümanlar son peygamberden bu yana tahmini bir milyara yakın
Müslümanın katledildiğini bir şekilde unutabilmeliler. Hristiyan ve
Yahudi katliamlarının sayıları da belli ve kayıt altındadır. Fakat şunu
hiç sanmıyorum ki Allah, Ashab-ı Kiram’dan bu yana yaşamış olan ve
sayıları otuz milyar civarında olan ve tek duaları İslamı yaşamak olan
Müslüman müminlerin dualarını kabul etmemiş olsun ki en az bir bu
kadar da Hristiyan’ın duası var. Tüm insanlar birbirlerini işte sırf bu
yüzden affetmelidir. Tüm insanları tek bir din ve tek bir çatı altında
toplamanın bir türlü gerçek olamama sebebi din adamlarıymış gibi
görünse de gerçek sebep halkların yani insanların bu bilince, bu birlik
kavramına ve anlayışına henüz ulaşamamış, erişememiş olmalarıdır.
İnsanların asıl bu konuda hızlı eğitilmeleri, doğru bilinçlendirilmeleri
“olmazsa olmaz” bir şarttır. Yüce Allah’ın dinini tamamına erdirmek
ve tüm kayıtlı dinler ışığında insanlığı “aynı çatı altına” toplayabilmek
için çok çok hatta daha da çok çok çalışmalıyız.
Allah yar ve yardımcımız olsun! Amin!
Allah’a şükürler sonsuz olsun! Amin!

ARKIN ÇALAPALA .
389
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bu şart öyle çok meseleyi aynı anda ve aynı zaman diliminde


çözmeyi ve yönetebilmeyi gerekli kılıyor ki bunların bazılarını zaten
anlattım, diğerlerini de anlatmaya devam edeyim.
Tüm halklar için geçerli olmak üzere, elbette halkın ilgisini bir
hızla ve yoğun olarak çekebilen ürünlerin reklam metinlerini her an
kullanarak, yabancı dilleri ve ortak dilleri, öğrenenlerin daha kolay
öğreneceği ve daha rahat edeceği şekillerde öğretmeliyiz. Beynimizin
odaklanmasının aşırıya kaçtığı ve bunu insan fıtratı dolayısıyla yani
hiç bilmeden yaptığı ürünlerin hatta üretilmiş olan ve arz edilen tüm
ürünlerin reklamlarında World Advertisement Agreement’a, Dünya
Reklam Antlaşması’na uyumlu çalışmalar ve işbirlikleri üretip yaygın
hale getirmeliyiz ki Ar-Ge dediğimiz canavar daha net doysun. Bunu
yapmayıp petrolün içine cam karıştırabilir ve dünyada çalışan bütün
makinaları bir anda bozabiliriz de, bunu yapmayıp “ateşin serin ve
zararsız hali su ise suyun sıcak ve zararlı hali ateştir” denkleminden
yola çıkarak ortalığı cehenneme de çevirebiliriz fakat ne gerek var!
Evrimin çevrimi, faiz, işsizlik gibi onlarca, yüzlerce meselemiz
varken bu çocukça hayallere kapılmak yalnızca ahmaklık ve zalimlik
olacaktır ve âlemlerin Rabbi Allah’ımız zalimleri asla sevmez.
Evrimin çevrimi meselesini şöyle anlatayım: Kendisini akıllı
sanan devletlerin kaçak yapılaşmayı imar afları sayesinde kanuni
hale getirmeleri ve bu yolla yeni vergi gelirleri üretip rant, para ve oy
peşinde koşturmaları gibi basit bir mesele değil bu. Evrim, bütün ses
dalgaları ile çok daha hızlı ve kolay anlaşılabilir. Çünkü birbirine en
çok benzeyen sesler, birbirine evrilecek olan her şeyi gayet açık ve
net biçimde gösterirler. Eşya ve canlılar, böyle olmayan yani birbirine
benzemeye yakın olmayan seslerin, bu duruma rağmen birbirleriyle
buluşmak ve birbirlerine karışmak istemesi yüzünden kaza’yı ve
suç’u üretir. Ve kaza suç’u tüketir. Tüm bunların tersi de mümkündür
elbette. Bu yüzden işte, sessizlik ve bununla ilintili olarak yalnızlık,
bizi varlığın yani eşyanın ve canlının evrimi hakkında şüpheye ve
vesveseye düşürüp soktuğu için sevilmez. Şimdi sen, yok artık, amma
da abarttın, diyeceksin belki ama sessiz çiçekler dahi sırf bu yüzden
kopartılıyor olabilir. Sessiz karıncalar sırf bu sebepten uzak ilimleri
olduğu için topluca ölüyor olabilirler.
Bazen çok sinirleniyorum, biliyor musun? Aklıma bin bir çeşit
cinlik ve fikir geliyor. Sonra Hz. Süleyman efendimizin de öldüğünü
hatırlıyorum ve duruluyorum. Bazen diyorum ki, ezilen ve soykırıma
ARKIN ÇALAPALA .
390
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

uğratılan fakir halklara gönderdiğimiz bütün un çuvallarının içine,


şehirlerin altlarına sağlam tüneller yapmaları için kireç çimento ve
soykırımları yapanlar üzerinde kullanmaları için kimyasal şeyler mi
koysak? Ne gerek var pislik yapmaya!
Aslında Filistin’in başkenti Doğu Kudüs’e ve İsrail’in başkenti
Tel Aviv’e üç beş tane daha Mescit-i Aksa ve Süleyman Mabedi inşa
etsek, Kudüs’ü de tüm insanlığın başkenti yapsak, evet, Kudüs İnsan
Cumhuriyeti’nin de resmi başkentidir, bu yüzyıllardır devam eden ve
hiç de insanca olmayan katliamlar ve soykırımlar bir an önce biter.
Ama bu fikri kim kabul eder? Ama eğer ki yüce “Allah bu acayip fikrin
uygulanmasını dilerse”, o zaman elbette kabul edilir. Biliyor musun,
Allah her şeyi hakkıyla bilen olduğu için, Allah’ın dediği olur. Bu belki
de bütün insanları ve canlıları hatta her şeyi kazadan ve kötülükten
koruyor olabilir. Allah hepimizi korusun! Âmin!
Bir problemi üreten mekanizmanın aynı problemi çözmesini
beklemek bence tam bir ahmaklık. Mesela halkına ücretsiz bisiklet
dağıtmayan bir devlet, elbette bunun enerji olarak geri dönüşüne ve
sermayesine yahut getirisine de asla sahip olamaz. Aynı şey faiz ve
bankalar konusunda da geçerli. Merkez bankalarının bazı günler dört
beş saat havale blokajı uygulayıp kur farkından ciddi kazançlar elde
etmeleri, devletlerin kendi halklarından ve halklarının gün görmemiş
zenginliklerinden nasıl rantlar elde edip para çaldıklarını da gayet iyi
anlatıyor fakat biz bu noktada takılmayalım, bir problemi çözebilmek
için o problemi üretenleri problemden ve çözüm aşamalarından uzak
tutmak gerekliliğinin altını çizelim burada. Aslına bakarsan insanlar
borçlarını ödemedikçe faiz bitmez. İnsanlar kendi bankalarıyla, kendi
hissedar oldukları bankalarla çalışmadıkça faiz zaten bitemez. Bu
sebepten dolayı, tüm ilçe, il, şehir ve ülkelerde, halklar kendi paraları
ve mal varlıkları ile kendi bankalarını ve benzeri finans kuruluşlarını
oluşturup yapılandırmalı ve bir an önce aktif etmeliler.
İsrail Devleti’ni ilk tanıyan devlet bunu niye yaptı Reis?
Benim burada anlattıklarımın çoğu, şu hayatın içinde zaten
yaşanıyor fakat insanlar niyet bozuklukları daha doğrusu niyetlerin
saptırılmaları ve yıpratılmaları dolayısıyla bunun farkında olarak,
bilinçli bir şekilde bu dinamikleri yerli ve zamanlı olarak, haklı ve
doğru olarak kullanamıyor. Bu da unutulacak ama neyse.

ARKIN ÇALAPALA .
391
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Tüm belediyeler belediye bankalarını kurmak için harekete


geçmeliler. Ancak bu sayede parayı en organik toplumsal düzenekler
içinde kullanıp çeviriyor olacağımız için, hem şu parayı kullanmanın
faydalarından yararlanabiliriz hem de paranın değişik şekillerde bir
yerlere, birilerinin kötü cebine kaçırılmasını ve zararlı kullanımlarını
engellemiş ve sona erdirmiş oluruz. Allah izin verirse elbette. Ancak
Allah izin verirse ve dilerse, bir malı içten artırmanın en kolay yolu
olan ve tam olarak bu yüzden haram kılınan faiz belasından kurtulup
insanca yaşamlara merhaba diyebiliriz. Allah’ın izin vermediği şeyler
asla ama asla gerçekleşmez. Mesela suni devlet gündemleri yahut da
şu toplumsal olayları yaratıp, dolar ve Euro kurlarıyla üç beş günlük
oyunlar oynayıp bunu da herkesin gözünün içine baka baka yapan ve
halkların alın teriyle kazandıkları paralarını çalanlar var ya, şimdilik
Allah izin veriyor da bu yüzden bu tür hırsızlık ve sahtekârlığı kotarıp
başarabiliyorlar. Fakat günü gelince hakikat vuku bulduğunda soysuz
soytarıların hesabını da görecektir Allah’ımız.
Kendisine tüm âlemlerde sonsuz şükürler olsun! Âmin!
Bizim bu duamızın içinde de Allah’ın dileği emrolsun! Amin!
Faizin temel sebeplerinden biri de işsizlik. İnsanlar işlerinden
olunca yani işsiz yaşarken de parayı kullanmak zorunda oldukları bir
sistemin içine hapsedildikleri için borç alıp hayatlarını idame etmek
zorunda kalıyorlar. Bu durum da faiz denen belanın üremesine sebep
oluyor. Hâlbuki insanlar üretmeyi iyi bildikleri, üretimini gerçekten
sevdikleri şeyleri “ufak tefek” üretseler ve gerektiği kadarıyla ihtiyaç
ve rızıklarını kazanmaya çabalayan bir bilince erişseler, butik üretim
yapsalar, o zaman işte sürekli gelir elde eder ve faize bulaşmazlar.
Bunu başarmak için ise devletlerden çok âlimlerin dahası iş
adamlarının işsizlik problemini bir an önce çözmeleri gerekiyor. Bu
problemi çözebilmek için “dünyanın her yerinde, herkes hakkını ve
rızkını kardeşiyle paylaşmalı” teorisinden yola çıkarak şöyle net bir
tasarım yapmalıyız: Tüm işyerlerindeki çalışan sayısını, verimi ve
kaliteyi iki katına çıkartabilmek için, çalışma saatlerini ve ücretlerini
yarı yarıya indirip bu yolla, şu anda çalışan insan sayısı kadar insanı
işe almalıyız. Böylece hem işler daha kolay yürüyecektir hem de tüm
insanların kendilerine ayıracakları vakit eşitlenecek, artacak ve daha
kaliteli hale gelecektir. Bu artan vakitlerde isteyenler değişik ilim ve
bilim dallarında eğitim görürler, isteyenler namaz kılıp Allah’a ibadet
eder, isteyenler kiliseye gidip her gün ayin yapar, isteyenler hilafet
ARKIN ÇALAPALA .
392
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

akademileri ve iman pratikleriyle meşgul olup hem insanlığa hem de


Allah’a hizmet edebilirler. İnşallah olur bunlar! Âmin!
Allah’ım sen insana zarar veren her şeyi yok et! Âmin!
Hiç anlamıyorum, insanlar sendikalaşmış olsalar hemen çoğu
problem bitecek. Devletler sigorta, işe kabul belgeleri arasında neden
“sendika üyelik belgesi” de talep etmiyor, bu konuya hiç girmeyelim
ama eğer sadece bunu yapabilmiş olsaydık işveren ve işçiler arasında
yaşanan tüm problemler grev denen sistem ve zenginlerin oyununa
bulaşmadan çözülebilirdi. Zaten asıl buna anlam veremiyorum; grev
yapılınca üretimin durduğunu, o zaman da toplumun fakirleşip para
ve güç kaybettiğini neden anlayamıyor ki insanlar, işçiler? Bu grev
hakkı, iş durdurma, lokavt ve benzeri durumlar ve kanunları kimler
güzel toplumlarımızın işleyişlerini bozmak için tasarlayıp aktif etmiş,
asıl bunu dikkatle incelemek lazım. Tabi bunun yanında sendikaların
uzlaşma sürelerini de kısa tutmak şart. Bunlar hep şeytanın yoldan
çıkarıp durduğu cahil zalimlerin yüzlerce, binlerce oyunundan birkaç
örnek sadece. Allah onu da bildiği gibi yapsın!
Aslında şeytana yediği en büyük kazığı atmak için, şeytanın
röveşatası olan “çıplaklık”ı engellemek için, tüm dünyadaki çıplaklığı
teşvik eden kıyafetlerin, iç çamaşırların ve makyaj malzemelerinin,
takıların da fiyatlarını artırmak ve üretimlerine kısıtlamalar, lojistik
döngülerine ek ve çok ağır vergiler getirmek hatta vergi oranlarını
tümüyle artırmak gayet yerinde ve akılcı bir davranış olacaktır, olsun
ve olur inşallah! Âmin! Hem, makyaj malzemelerindeki vergi ve fiyat
artırımları, bir yandan doğal olan güzelliklerin bozulmasını ve yok
edilmesini engellerken, bir yandan da kaliteli yaşamı, temiz yaşamı
ve temiz olmak konusundaki gizli veya açık tüm “masum çabaları”
arttıracaktır. Anladığım kadarıyla epey acilen yapmamız gereken en
önemli iş yerel halkları, küçük toplumları ve kabileleri güçlendirici
tedbirler almak ve bu toplumları merkezi şehirlerle ve toplumlarla
dikkatlice birleştirmektir. Mesela gelecek yıllarda ve teknolojilerde
havaalanı ihtiyacı ve proje sayısı hızla artacağı için on binlerce pilot
yetiştirmek icap edecek. Bu pilotları yetiştireceğimiz okulları fakir
olan ama gelişmek isteyen kasaba ve şehirlere kurmalı, eğitimleri ona
göre organize etmeliyiz ki bu yerler, beldeler çok daha hızlı kalkınsın.
Mesela araba, uçak, gemi yedek parçası fabrikalarını da böyle belde
ve şehirlerde açmak sağlıklı olacaktır.

ARKIN ÇALAPALA .
393
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İster pragmatik düşünelim istersen epik yargılayalım, hiç fark


etmez. Bilimsel olarak da baksak, dinsel boyutlarda da yaklaşsak, hep
aynı, hep aynı! Dört yanımızda o uçurumlar! İnsanlar putlara tapıp o
algıda kaldıkları müddetçe ne Allah rızıklarını arttıracaktır ne de en
bilimsel yaşam tarzına ulaşabilecek ve kazançlı çıkabileceklerdir. Şu
telefonlara, televizyonlara, kıyafetlere taptıkları müddetçe, hep Allah
tarafından emirle, ama sanki kendi tercihleriymiş gibi, rızıkları bir bir
kesilecek ve giderleri gelirlerinden fazla olduğu için, sürekli olarak
fakirleşeceklerdir.
Putlara tapınma eylemi aslında çocukluktan itibaren başlıyor,
daha doğrusu başlatılıyor. Ellerine veriyoruz “bonibon”ları ve ilaca
alıştırıyoruz önce demiyim şimdi ama ellerine veriyoruz o sapkınca,
zalimce tasarlanmış olan oyuncakları ve daha o yaşta ateş etmeyi,
silahı, arabayı öğretip heveslendiriyoruz çocuklarımızı. Aslında geri
kalmış şehirlerde oyuncak fabrikaları kurmalıyız, halk oyunları gibi
oyunları, geleneksel davranışları ve Allah inancını besleyen, öğreten,
geliştiren ve destekleyen oyuncaklar üretip dünyanın tüm çocukları
masum ve iyilik dolu bir çocukluk yaşasın diye çabalamalıyız. Aynı
durum gençler, yetişkinler ve yaşlılar için de geçerli. Kim yahut hangi
soysuz ne derse desin, isteyen “faşistlik” desin isteyen “tek adam”lık
desin, yeryüzündeki insanlara, insanlarımıza, insanlığımıza, özellikle
de çocuklarımıza zarar verecek her şeyin önüne geçmeliyiz. Bunu bir
şekilde başarabilmemiz için oyuncak yapacaksak onu yapalım, kitap
yazacaksak O’nu yazalım, işçi gibi çalışacaksak ona da varım ki tıpkı
bu oyuncak meselesinde olduğu gibi teknoloji meselesinde de zararlı
olanın topluma yayılmasını engellememiz şarttır. Bence.
Hattatlar sadece siyah bölgeleri ve harfleri nakşetmeyi değil
de beyaz bölge ve beyaz gölge okumayı, nakşetmeyi de bilselerdi, bu
pislik durumların ve kötü hayatın hiçbiri yaşanmayacaktı, başımıza
bunlar gelmeyecekti fakat bu konu fazla derin ve mevzu biraz tehlike
arz ediyor. Tüm sapkınlıklar bunun gibi derin ve tehlikeli mevzuları
algılamayı ve yönetmeyi bilmediğimiz için oluşuyor. Mesela cinsiyet
bozulmaları ve sapkınlık meselelerinde de bu bakış açısı geçerli. Ben
şundan eminim, aslında sapkınlar Allah’ın rahmetinden ümitlerini
kestikleri için bu hallere düşüyorlar. Bir çocuğun kendisinden başka
kime zararı dokunmuş ki! Yazık!
Cinsel problemlerin veya cinsiyet bozulmalarının çözümü de
çok kolay aslında. Karşı tarafın istediği gibi seks yapmayanlar mutlu

ARKIN ÇALAPALA .
394
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

olamazlar. Fakat diğer yandan, eğer öyle seks yaparlarsa da cinselliği


durduramazlar. Komik olan aslında şudur ki, yüzlerce çeşit yöntemle
ve ilaçlarla kilo verip zayıflamaya çalışan kardeşlerimiz asıl çözümün
tam olarak bu noktada yattığını da kavrayamıyorlar çünkü Allah öyle
diliyor ve öyle istiyor olmalı. Senin halkımızı yönettiğin yıllar içinde
yaptığın “en büyük yanlışın” da bu noktada açıklanabilir hale geliyor.
Ürettiğin toplumsal yapı insanları meşru cinsellikten uzaklaştırdı ve
bu yüzden de zina yapanların sayısı arttı, mutsuzluk yayıldı. Önceden
yapılan bir zina vardı, zinayı yasaklayan kanunlar vardı fakat insanlar
mutluydu, şimdiyse yapılamayan birçok zina var, zinayı serbest kılan
kanunlar çıkardınız ama insanlar mutsuz. Çünkü sen ve adamlarının
dayattığı toplumsal yapı toplumsal ve bireysel samimiyeti azaltan bir
sistem çünkü sadece paraya dayalı bir sistem ürettiniz ve komşuluk,
akrabalık, saygı, sevgi, ahlak, erdem gibi asıl, en insani meselelerdeki
gelişimlerin önünü reformlarınızla “bir şekilde” tıkadınız. Bu durum
bir yandan da en doğrusu çünkü Allah böyle emrediyor lâkin insanlar
hep mutsuz olsun diye de emretmiyor. Allah dünya hayatını mümkün
olduğunca kolaylaştırmamızı emrediyor fakat senin ve adamlarının
ürettiği bu sistemde sadece sizin yandaşlarınıza hayatı kolaylaştıran,
size yandaş olmayanlara ise hayatı zorlaştıran bir hayat üredi gibi. Bu
durumda da senin senden öncekilerden bir farkın kalmadı ve halkın
seni çıkardığı yerden aşağı indirmesi an meselesidir. Ben söyleyeyim
de sonra söylemedin deme. Ki bu konuda söylediklerim sadece bizim
ülkemizde değil tüm yeryüzünde yaşandığı için, aslında senin de bir
suçun yok, sen de emperyalist güçlerin oyununa gelmiş durumdasın,
olsa varsa alsa dolsa bu! Ve daha acıklı bir durum da şu ki, ne sen, ne
etrafındakiler, ne de diğer milletlerin yöneticileri, bu durumu tersine
çevirmek için yapabilecek hiçbir şeyi kalmayan insanlarsınız. Çünkü
beşeri ilimler ve denklemler her ne kadar insan tarafından üretiliyor
gibi görünse de “ortak aklı mutlak olarak kontrol edebilen tek varlık”
olan Allah tarafından yeryüzüne vahyediliyor. Bu garip durumda da
Allah’ın iradesinin ve tasarımının üzerinde tasarım yapıp irade beyan
etmek hiçbirinizin haddine değildir. İstersen şimdi sana biraz yüksek
fizikten ve gerçek sonsuzluktan bahsedeyim. İyi gelecektir.
Rahman ve Rahim olan Allah’tır. Hızın da sonu yoktur çünkü
sonsuz olan yalnızca Allah’tır. Diğer her şeyin başı vardır, sonu vardır
ve Iraki bundan yüzyıllar önce Parıltılar isimli eserinde, iki ip parçası
örneği ile bunu gayet net bir biçimde ispatlamayı başarmıştır. Hem

ARKIN ÇALAPALA .
395
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

hızın da sonsuzluğun da sahibi, yaratıcısı yüceler yücesi Allah’tır. Tır


ve konteynerlerde defter taşımaktan bahsetmiyorum burada, onu on
yıl önce anlattım zaten, Allah’ın bilgiyi de gerçeği de zamanı da sonlu
veya sonsuz hızda taşıyıp depolayabildiğinden bahsediyorum.
Allah şu yüzden her şeyi bilendir: Sadece ve sadece Allah her
şeyi hakkıyla bilir. Peki, Allah kulaklarımızı ve gözlerimizi alıp sonra
da kalplerimize mühür vurursa, ya o zaman ne olacak, o zaman nasıl
yaşarız, o zaman ne yaparız? Allah’tan başka taptıklarımız onları geri
verebilirler mi? Allah, Kur’an-ı Kerim’de peygamber efendimize, bu
konuyu onlara söyle, diyor. İşte bu yüzden, Allah’tan başka taptıkları,
insanlara hiçbir fayda sağlamayacaktır. Bu Allah’tan başka taptığımız
her şeyi bir an evvel terk ettiğimiz bir sistem geliştirmeliyiz. Çünkü
yalnızca seccadeyi değiştirenin alın yazısı değişir. O da yüceler yücesi
Allah dilerse değişir. Ve şunu da ekleyelim biz, alınyazısı değişenlerin
sadece kaderleri ve kazaları değişir, Allah’ı değil. Başka nasıl anlatılır
bu gerçekler, bilmiyorum ki! Işığın “bilgiyi taşıyıp” değiştirebildiğini,
her bilginin birçok duygu üretebildiğini, suyun sesle değiştiğinin çok
önceleri zaten ispatlandığını, ateşin nefesten üreyip türediğini başka
nasıl anlatabilirim ki! Hem Âlim olan yalnızca Allah’tır, ben yalnızca
fakir, basit bir kulum, elhamdülillah!
Yıllar, yıllar önce “ağlayan aşıklar neden ağlar” ve “ağlamayan
aşıklar neden ağlamaz” meselesine dair birkaç parça yazı yazmıştım.
Sanırım insanlar o meseleyi de bu meseleler gibi anlayamazlar. Ümit
ediyor ve Allah’tan diliyorum ki sen anlarsın. Cennetteki bahsi geçen
ağaç sonsuzluk ağacı ise, kim ekiyor, kim suluyor, kim satıyor ve kim
yakıyor acaba? Evet, cennetteki o ağaç sonsuzluk ağacıdır. Sonsuzluk
ağacının meyvesini tüketmek ise net şirke kapılmak demektir. Çünkü
sonsuz olan yalnızca Allah’tır ki sonsuzluk ağacı cennette yasaklandı,
yeryüzünde değil. Öyleyse cennetten kovulma sebebi olarak bu karar
gayet ilahidir. Kimler şirke düşerse cennete alınmaz veya cennetten
kovulur. Kim ki şirke düşmez, işte bu yüzden sonsuza kadar cennette
yaşayacaktır.
Yani aslında sonsuzluk ağacının meyvesini yemek, yememek
anlamına geliyor. Ki sonsuzluk meyvesini yememek ise yemek dahası
sonsuza kadar cennette yaşamak yani “sonsuzluk” anlamına geliyor.
Yokluk ile varlık, ancak bu şekilde anlaşılabileceği için sanırım, bu iş
böyle halledilmiş ve hükmedilmiş. Sonsuzluk zaten bambaşka bir şey
olmalı, onu da Rabbim bilir, şükürler olsun! Âmin!

ARKIN ÇALAPALA .
396
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

(Simetri + Kusur = Güzellik) ve de (Simetri – Kusur = Güzellik)


ikircikli durumuna gelecek olursak, nedense “her daim” “güzellik” ve
“çirkinlik” oluşlarına bakıyoruz. Kimse “simetrilere dikkat” etmiyor.
Herkes kusura bakma durumuna düşüyor, kusura bakıyor. Hâlbuki,
kusura bakma, deyip duruyoruz da gündelik hayatta. Kusura Bakma
ama bence bizler henüz kusura bakmayı bilmiyoruz. Ne yazıktır ve de
ne tuhaftır ki öğrenemiyoruz da kusura bakmayı. Cebr işte budur.
Şuraya gelelim, hareketler az kemikleşen yahut kemikleşmiş
yapılar ve yapılanmalar sayesinde oluşuyor. Yani insanlar refleks ve
hareketlerini kontrol edemiyor, edemez çünkü insanların refleks ve
hareketlerini kendi kemikleri belirliyor. Birbirine benzeyen kemikler
birbirine benzeyen damarlarla beslendikleri için, birbirine benzeyen
doku ve kaslarla korunuyor, yine birbirine benzeyen organlarla iç içe
yaşayıp birbirine benzeyen tenlerle örtülüyor.
Peki, uyuşturucu spermlere ve yumurtalara ne kadar sürede
bulaşıyor? Bu konu genelindeki sonsuzluğun sonlu sonuçları nelerdir
ve neleri etkileyip tetiklemektedir? Bunları da öğren Reis!
Echo yani eko ve ego arasındaki ilişkiyi göz ardı etmeksizin
bir hayalimden bahsetmeliyim. Bütün canlılar birleşip 114 sûrelik ve
muhteşem, dünyanın en uzun ve en büyük ve en samimi bestesini bir
an önce yapmalı ve söylemeliyiz. Kâinatın en hak sözlerini kâinatın
en güzel bestesiyle buluşturmalı ve yüce Allah’a en son kullandığı için
en geçerli sayılabilecek o dil ile dua etmeliyiz. Dünyanın en büyük ve
en fena, en çılgın orkestrasını da kurmalı, en iyi davulcuları bir araya
toplamalı, en sağlam müzisyenlere nü çağrı yapmalı ve dünyanın her
yerinde, aynı anda elbette, mesele bir radyo istasyonundan Kur’an-ı
Kerim bestesi ve marşını çalmalı, çaldırmalı, hepimiz sesi “son ses”
açıp katılarak “global stereo” boyutlarında ibadet etmeliyiz. Fakat bu
hayali gerçekleştirebilmek için, öncelikle tümüyle şarkıların ve tüm
filmlerin kanal ve montaj kayıtlarını, orijinal hatta beta versiyonlarını
dikkatle incelemeliyiz. Hemen incelemeliyiz. Klasik müzik dinle!
Sanırım mektubumun yüksek tarih bilinciyle alakalı sayfasına
ulaştık. Bu konu çok önemli Reis! Çok önemli! Bu yüzden senden tek
ricam Allah’a yasladığın sırtını kıpırdatmamandır. Eğer sen vaz geçer,
bu zalimlere yem olursan bu iş bitti demektir. Kıyamet yakın Reis!
Tüm şarkıların kanal kayıtlarını, tüm filmlerin her tür montaj
kayıtları da dâhil tüm kayıtlarını ivedilikle incelemeliyiz çünkü hangi

ARKIN ÇALAPALA .
397
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yıl, kim, kime, ne gibi acılar çektirmiş, neden çektirmiş, işte bütün bu
bilgiler şarkılarda ve filmlerde kayıtlı, marşlarda, türkülerde, ağıtlar
ve operalarda kayıtlı, tiyatrolarda ve showlarda kayıtlı. Bu kayıtları
bir an evvel toplamalı, yorumlamalı, yayınlamalıyız.
Sorup soruşturmak lazım Reis!
Kimler, hangi insanlar ve kavimler, hangi topraklarda ne tür
acılar çekmişler? Şarkılar bunları binlerce yıldır anlatıyor. Filmler ise
bunun da ötesinde, anlatmakla kalmıyor, ispat ediyor. Tüm filmler bir
şekilde hayatı anlatıyor, bazen gerçek görüntülerle bazen de gerçek
bilginin hayal gücüyle örtüşmesi sayesinde. Allah isterse o bilgileri
yeniden yeniden yaratır, isterse de bir anda siler. Hz. Muhammed işte
bu Allah’ın elçisi, biz de bu peygamberin ümmetiyiz şükürler olsun.
Allah Hz. Muhammed’den razı olsun! Âmin!
Her milletin “ata sözü” var fakat ata sözü olup verdiği sözleri
hala tutmayan milletlerden bahis açmak, bizi zaman kaybına itebilir.
Atlara verdiğimiz sözler binlerce, on binlerce olsa dahi intikam sahibi
olan atlar değil yüce Allah’tır. Her türlü intikamı azaltabilmek, belki
de yok edebilmek gerekir mi, Allah bilir, ancak bu gibi durumlar için
tüm orman ve çiftliklerdeki ağaç ve yaprak çeşitlerini kalibre etmeli
ve faydalı ürün haline getirme çalışmaları yapmalıyız.
Atların, çocukların, yaşlıların, kadın ve kızların rızıklarına göz
koymayınız. Erkekleri de rızık peşinde koşmuyor diye parasızlaştırıp
itibarsızlaştıran ve yalnızlaştıran bir sistemin ucuz ve zavallı öğeleri
haline getirmekten vaz geçiniz. Rızıkları Allah dilediğince dağıtmakta
ve de nasip etmektedir. Şeytanın en sevdiği şeylerden biri ise işleri
karıştırmaktır. Tıpkı insanların insanları durdurmak için envaı çeşit
plan, kurgu yapıp oyun çevirmesi gibi. Şeytanın röveşatası ise türlü
türlü hilelere ve kurgulara bağımlı dizaynlarda genişlettiği çıplaklık
oyunudur, gölüdür. Bu gole karşın sevgili peygamberimiz “temizlik”
şutunu çekmiştir ve bu şut direkten dönüp durmak cibilliyetindendir.
Ben, mesela, bulaşıkları yağmur suyu ile yıkıyorum, elbette ki yağmur
suyu içiyorum çünkü bir tek o bedava fakat konumuz bu değil.
Haydi, bakalım; şu alicenap bilgi de bedava olsun! İnsanların
vücutlarındaki yağ oranlarını yaz, kış mevsimlerine göre, ilkbahar ve
sonbahar mevsimlerinde ayarlarsanız, üşüme daha doğrusu ısınma
problemleri ortadan kalkacak boyutta çözümlenir. Doktorlarınız ve
onlara hastalıkların belirtilerini üreten mühendisleriniz ve diğer âlim

ARKIN ÇALAPALA .
398
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

sandıklarınız, insanları robotlaştırmak yerine robotları insanlaştırıp


yaşam kalitemizi arttırma, dahası insana hizmet kapsamlı yazılım ve
donanımlarla besleyip süslemek hatta ki bezemekle ilgilenmelidir ki
sadece temizlik konusunda değil birçok konudaki sosyal, insancıl ve
antropolojik meseleler en doğru çözümlerine daha çabuk, ve mutlak
sonuçlarına yeri ve zamanı geldiği anda ulaşsın.
Bu arada şunu belirtmeliyim ki, mektubumu gözden geçirip
düzeltmeler yapayım derken fark ettim, mektubumda hiçbir yanlış ya
da eksik bilgi yoktur. Bu yüzden bu paragrafı yazmayı oldukça gerçek
ve akılcı buluyorum. Polislerin insan öldürmesine veya yaralamasına
izin veren tüm devlet başkanlarını tutuklattığım dava bitmeden önce
yani “23 Nisan 2023” öncesinde, politikayı veya siyaseti bıraktığınızı
açıklamanızı rica ederken, yüce Allah’ımdan, bunu size yaptırmasını
niyaz ederim. Makamınız Çavuşoğlu’nundur. Yardımcısı Soylu’dur.
Şunu da düşünelim; yalnızca kadın katliamlarının değil bütün
katliamların engellenebilmesi için türlerin ve suçların yoğun dikkatle
modellenmeleri ve karşıt türlere dikkatle öğretilmeleri icap eder. Bu
çözümü üretmek zorunda kalmamıza sebep olan bilgi topluluğu; her
canlının, karşı tarafı kendisi gibi sanması eylemi çevresindedir. Oysa
her canlıyı geçiniz, her varlık başlı başına bir orman, bir evrendir.
Kadınlarla ilgili mutlak eşitlik - eşitsizlikleri de bu acayip yazı
serisinin üç sezonluk dizisi ve filmlerinde konuşacağız fakat illa acil
müdahale gerekiyorsa, kadın katliamlarının engellenmesi için ve bir
şekilde azaltılabilmesi için düzgün eğitim şarttır. Düzgün eğitimler ve
yaşama koşullarını üretemeyen toplumlar bu katliamlarla yaşamaya
mahkûmdurlar. Kadınlara erkeklerin davranışlarını, bundan daha da
önemlisi erkeklere “kadınların davranışlarını” modellemeliyiz. Belki
de kadınlara asıl kadın hilelerinin neler olduğunu modellemek daha
faydalı olacaktır. Çünkü kadınların en çok da birbirlerine bilerek veya
bilmeden “tuzak” kurma kabiliyetleri ve refleksleri çok hızlı çalıştığı
için bu cümleyi bitirememeliyim, diye düşünüyorum. Düşün yani, bu
problem o kadar zor ki biz bile muhatap olmaktan kaçınıyoruz.
Kısacası; kadınlara da erkeklere de, çocuklara da yaşlılara da
engellilere de diğer tarafların sert ve sorunlu reflekslerini modelleyip
öğretmeliyiz. Özellikle kadınlar ve erkekler, ikisi de karşı tarafı kendi
gibi sanıyor hatta yorumluyor ve sürekli olarak bu yüzden yanılgıya
düşüyor, günden güne mutsuzlaşıyorlar.

ARKIN ÇALAPALA .
399
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Eğer ki kadınlar, erkeklerde “bilinç kaybı” üreten durumlara


düşmezlerse, ölüm oranları mutlaka azalacaktır. Bunu başarabilmek
içinse kadının “beğenilme güdüsü” dediğimiz duygusal yanının her
zaman dikkatle tatmin edilmesi gerekiyor. Bu da emek, hem de büyük
emek, bizzat toplumsal emek demek. Aslına bakarsak bu beğenilme
güdüsünün tatmini ancak kadın ve erkek aynı toplumdan olduğunda,
mutlak olarak gerçekleşebiliyor fakat insanlık o kadar cahil ki, bu pis
gerçekliği farkında olarak yaşamayı akıl edemediğimiz için bin yıllar,
on bin yıllardır bu meseleyi de halledemiyoruz. Akıllı olun, akıllım!
Aynı gelenek ve görenekleri seven iki insan evlenince algı ve
refleksleri birbirini daha hızlı, hoş ve daha eksiksiz olarak tamamlar.
“Seven” dedim, “aynı geleneğe sahip olanlar” demedim. İşte; iki farklı
toplumda yetişmiş iki insan evlenince, bu yüzden o evlilik bir şekilde
biter. Buna bağlı olarak boşanma sayıları da artar. Asıl sebep, sürekli
olarak bu. Aynı gelenek ve görenekleri seven çift olamamak.
Şehir hayatını dikkatle incelersek, farklı toplumlarda yetişen
insanların birçok problem yaşadıklarına ve bolca evlenip yine bolca
boşandıklarına şahit oluruz ki Allah hiç uzun, yıpratıcı, zorluk çıkaran
boşanmaları emretmez. Bunu yani sancılı boşanmaları üreten ve tüm
insanları bir şekilde terbiye etmeye kalkan hukuki sistem, evet bugün
içinde yaşadığımız ve biz insanların geliştirdiği hukuki sistem, insanı
doğru yoldan saptırmak ve mutsuz etmek için kurgulanmış belalı ve
büyük bir iğrençlikten başka bir şey değildir, olamaz da.
Diğer yandan bu bahisteki en önemli ikinci konu, geleneksel
toplumların reflekslerinde yer alan “kadını robotlaştırma” pratikleri
ve gerçekliğinin bir an evvel ve hızla yok edilmesinin gerekliliği ve de
zaruri yetidir. Çünkü ancak bu sayede sevgili kadınlar kendi “şahane”
toplumlarında, sevdikleri örf ve adetlerle iç içe bir “yaşama katılma
arzusu” hissedebilir ve bu özel arzuyu en istedikleri gibi geliştirebilir,
koruyabilirler. Allah’ımız tüm bunları uzun uzun anlatmıştır.
Şimdi, bu bahisteki en önemli konuya gelecek olursak, dünya
üzerinde yaşayan insanların, “kadın – erkek” ayırt edilmeksizin kendi
toplumlarının geleneklerini ve öğretilerini yaşayıp aşarak, “dünyada
yaşayan tüm medeniyetlerdeki tüm insanlarla mutlu olmalarını bir
şekilde sağlayacak dünyevi standartlarda bir sosyolojik yaşam” ve de
toplumsallaşma algısına ulaşmaları için eğitim “şart” oğlu şarttır. Bu
yüzden, daha önceleri “de” değişik şekillerde belirtmiş olabileceğim
üzere, orta öğretim ve liselerde verilmesi gereken eğitimlere her tür
ARKIN ÇALAPALA .
400
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

suç, cinsellik, uyuşturucu, adalet bilinci, para, tüketim, insan, erdem


ve benzeri konularda eğitimler eklenmeli ve her eğitimin hakkı ciddi
ciddi verilmelidir.
İmdi, ufak tefek inkılaplar sayacak olursak, şehirler ve bütün
yaşam alanlarındaki kanalizasyonları doğal insan gübresi üretir hale
getirmek, arıtma tesislerinde iyi enerji çevrimlerini yaygınlaştırmak,
ücretsiz tohum merkezleri kurgulamak, .pdf kitapları yaygınlaştırıp
kütüphanecilik ve arşivcilik çalışmalarını arttırmak, her eve ama her
eve en azından 99 kitaplık bir kütüphane hediye etmek, insanlardaki
hediye verme ve hediye etme reflekslerini arttırmak, ses kirliliklerini
faydalı ve zararsız hallere çekmek, part time yani yarı zamanlı hizmet
karşılığında ücretsiz seyahat hakkını halkın iç çevrimlerine sunmak,
ortak araba kullanımlar ve carpooling organizasyonları tertip etmek,
Hz. Muhammed zamanının TV dizilerini ve sinema filmlerini gerçekçi
ve tarihsel yanılgılara meydan vermeyecek şekilde çekmek, porno –
web – TV – radyo kısacası medya denetlemelerini topluma indirgeyip
tüm bu konularda söz sahibinin ve hüküm verenin yalnızca toplum
olduğu işletim sistemleri geliştirmek, deep web – webin dibi – w3 de
dâhil olmak üzere, geçmişte yapılan tüm kötülükler hakkında geriye
dönük davaların açılabildiği bir adalet sistemini tesis etmek, güzel
sanatlar ve sahne sanatlarında turne stajları yapılandırmak, gezici
fakülteler tesis etmek, saray müziklerini ve müzik saraylarını yaygın
hale getirmek, “rock” ve “raks” aktiviteleri tertip etmek, namuslu ve
çalışkan olma eğitimlerini kolaylaştırıp artırmak ve yaygınlaştırmak,
köy enstitüleri ve kasaba enstitülerini hızla aktif etmek, global bilgi,
lokal yaşam, global istihbarat, lokal irtibat, kiralık ev – daire - otel ve
pansiyonlarda zinayı destekleyen ve arttıran unsurların yok edilmesi
için gerekli tedbirleri almak, uçakla tohum ve dergi ve kitap ve gıda
atmak, sulama haritalarını organize edip tek elden aktif etmek, varlık
fonlarına altın emanet edenlere toprak zimmetlemek veya kiralamak,
su tünelleriyle enerji üretimini yaygınlaştırmak, su tünelleri projesini
gökdelenlerle bütünleşik tasarlarken ısınan havanın genleştiğini de
unutmamak, her toplumun tarihsel gelişimine uygun silahsız kumsal,
yaşam hatta üreme alanları desteği vermek, yüzen kara parçaları inşa
edip okyanus ve denizlerde bitki, hayvan, bakteri, enerji, ilaç, besin
ve teknoloji üretmek ve benzeri birçok mevzudan bahsedebiliriz.
Organik Eğitim meselesinde, tıpkı o eğitim hastaneleri örneği
üzerinden tecrübe ettiğimiz gibi, eğitim adliyeleri, eğitim tiyatroları,

ARKIN ÇALAPALA .
401
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

eğitim statları, eğitim fabrikaları hızla kurulmalıdır. Ancak bu sayede


“eğitim ve öğretim ile üretim ve yönetimin en organik döngüsü” tesis
edilebilir. Hâkimler hukuk okullarında ders vermeli, hukuk öğrenci
ve akademisyenleri, adliyelerde davalara şahit ve müdahil olmalı ki
halk kendi adaletini kendisiyle sağlayabilsin. Meslek gruplarına göre,
ustalar öğretmenlik, öğretmenler ustalık yapabilecek şekilde eğitilip
yetiştirilmeli, öğrenciler de istedikleri konuda hem çırak, kalfa, usta
eğitim ve işletim sistemlerine dâhil olup para kazanmalı hem de daha
gerçekçi bir eğitim ve yaşam sistemine dâhil olup öğrenimlerine bu
şekilde devam etmelidir.
Bu sayede, bence, ancak bu sayede, eğitimi sürekli hale getirip
toplumumuzu tüm yeryüzündeki insan ve de canlıları güçlendiren ve
koruyan, en güzeli ve en doğruyu arayan iyi bir medeniyet seviyesine
çıkarma yolunda ilerleyebiliriz. Doğrusunu yanlışını ben bilirim Reis!
Allah ise en doğrusunu bilir. Sakın ola unutma! Unutturma! Allah en
doğrusunu bilir ve biz bilemeyiz. Google da en doğrusunu bilemez.
Çift okeye giden şeytanın akıbetine gelecek olursak, sen daha
doğrusunu bilirsin belki ama bence, bence diyorum, Allah ona secde
emrini verince, şeytan yüce Allah’ın emrine uymuyor. Hemen o anda
secde etmek yerine “Beni ateşten onu çamurdan yarattın.” gibi laflar
ediyor. Kurbağa istatistiklerine dikkat! Çünkü “salak” bir şeytan ile
karşı karşıyayız çünkü Allah öyle diliyor. Aha, “salak” diyorum, gelip
beni yoldan çıkarsın, yapabilirse. Allah istemezse nah çıkartır!
Hâlbuki o anda, salak şeytan yani iblis “Ben sadece sana secde
ederim, başkasına etmem.” dese… Düşünsene, Allah’ın şeytanı bile
çift yaratmış olması gerekmez mi ki; bir önceki bahiste Âdem’e secde
etmediği için huzurdan kovulan şeytan bir sonraki bahiste Âdem ile
Havva’nın cennette yasak ağacın meyvesinden yeme olayında bu defa
cennette karşımıza çıkıyor. Diyorsan ki, o şeytan başkadır bu şeytan
başka, demek ki iki şeytan var. Diyorsan ki, bu şeytanla o şeytan aynı,
bu demektir ki Allah şeytanı da en az bir defa affetmiş. Yoksa secde
olayı yüzünden huzurdan kovulmuş şeytanın cennette ne işi var?
Ne konuşuyoruz, neden lafı evirip çeviriyoruz ki!
Toprağın üstüne hatta her yere camdan duvarları ve kanalları
olan, içlerinden rengârenk ve değişik tatları olan su, süt, bal, şarap
pınarları, nehirler, ırmaklar hatta değişik enerjiler akıtmamız lazım.
Dünyayı tertemiz bir yere, adeta şirin bir cennete çevirmemiz lazım.

ARKIN ÇALAPALA .
402
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yeryüzünün tüm yollarını ışıklarla altın edip şu dünya gezegenini en


güzel “yıldız” ilan etmemiz lazım. Allah’ım bizimle övünmeli ve gurur
duymalı Reis! Allah’ı en iyi temsil eden, O’na en yakın olandır.
Gayet iyi biliyorsun, secdeye varıyoruz, “al canımızı” diyoruz.
Almayan Allah almayınca, yine de pes etmiyoruz, Rabbena ile “selam”
veriyoruz. Sen de gayet iyi biliyorsun ki Ümmet-i Muhammed böyle
yaratılmıştır. Allah tarafından! Peki o zaman bu cennet ahalisi olanlar
nasıl oldu da bu hallere düştüler? Bunlar nasıl cennet ahalisi Reis! De
bakalım hele! Ben bunların dillerini de dinlerini de anlayamadım şu
ahir ömrüm boyunca. Sen anladın mı bari? Anlat hele!
Bisikletle ilgili tüm vergilerin kaldırılması, her türde teşvikin
verilmesi ve dergilerin çoğaltılması meselesinden öte, tüm dilleri tüm
dillere çevirebilen, devletlerin garantörlüğünde çalışan ve tek olan,
alternatiflerine asla izin verilmeyen bir iletişim, çeviri programı ve
yazılımı ve aplikasyonu üretmemizin gerekliliğini konuşmalıyız. Tüm
diller arası kopukluğun ve milletler arası bozukluğun, huzursuzluğun
ve anlaşmazlıkların temel sebebi olan “karşındakinin konuştuğu dili
anlamamak” problemi ancak bu sayede yarı yarıya indirilebilir. Sonra
yapılması gerekenler kolay. Bu programı ve projeyi ücretsiz kullanım
modeliyle yaygınlaştırmak da şart çünkü O, Allah ancak kendisinden
korkanlardan kabul eder.
Bak, unuttun! Unutturdular! Unutmuşsunuz işte! Sakın ola ki
unutturmasınlar! Sen sakın şeytana uyma! Hâkimlik ve savcılık sınav
ve içeriğini neden hala herkesin başvurup katılabileceği şekillere ve
oluşlara çevirmediniz? Mümin olan bir defa gelir dünyaya ve bir defa
ölür. Bir defa da mahşer günü için diriltilir. Bak, unutturdular işte!
Allah yalnızca kendisinden korkanlardan kabul eder. Zaten
Allah’ın “Kim bir cana kıymayan veya (ve değil “veya”) yeryüzünde
bozgunculuk çıkartmayan bir nefsi öldürürse, ol insanları öldürmüş
gibi olur. Kim de bir nefsin yaşamasına sebep olursa, bütün insanları
yaşatmış gibi olur.” hükmü tüm İsrailoğulları’na farz kılındığı halde,
neden hala böyle yapıyorlar, inan bir türlü anlayamıyorum.
[Güneş Dil Teorisi’nin en mutlak uygulamasının Fransızca dili
olduğu tüm bilimsel yaklaşımlarla ispatlandı. Bundan böyle yeryüzü
ortak dil olarak Fransızca kullanacaktır. Oylamalar neticelenmiştir.]
“Bütün yeryüzündekiler ve bir o kadarı daha inkâr edenlerin
olsa, bunlar kıyamet gününün azabından kurtulmak için hepsini fidye

ARKIN ÇALAPALA .
403
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

olarak verseler, yine onlardan kabul edilmez. Onlar için can yakıcı bir
azap vardır.” Buna bayılıyorum ya! Süper ayet!
Allah yalnızca kendisinden korkanlardan kabul eder. Yoksa O
“Göklerin ve yerin mülkünün Allah’a ait olduğunu, dilediğine azap
edip dilediğini de bağışladığını bilmedin mi?” der mi?
Allah her şeye kadirdir. Tövbe de ona edilir, şükür de.
Kelimeleri yerlerinde değiştirenler küfürde yarış edenlerdir.
Yine onlar “Eğer size bu verilirse alın, verilmezse sakının.” dermiş.
Olur, küfre düşer, şeytanın oyununa gelirsen, bol bol dua et!
Çünkü O, Allah birini şaşırtmak isterse, sen onun için Allah’a
karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar öyle kimselerdir ki, Allah onların
kalplerini temizlemek istememiştir. Onlar için dünyada rezillik var ve
yine onlar için ahirette de “büyük bir azap” vardır. Onlar yalana “çok”
kulak verirler ve “çok” “haram” “yerler”. Eğer sana gelirlerse, “ister”
aralarında “hükmet”, “ister” onlardan “yüz çevir”. Eğer onlardan yüz
çevirsen sana hiçbir zarar veremezler. Eğer aralarında hükmedersen,
“adaletle” “hükmet”! Şüphesiz “Allah” (“hiçbir konuda hiçbir şüphesi
olmayan, her şeyi net, doğru, özünde bilen Allah” manasında bence.)
“adaletli” davrananları sever.
İyi diyoruz da, yalana çokça kulak veren gerçeği nasıl duysun
Reis? Nasıl olacak, duyamaz elbette. İşte, şeytan bu yüzden de sağır
Reis. İyi belle bunları! Hem “İçinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat
yanlarında dururken, seni nasıl hakem yapıyorlar da ondan sonra da
dönüveriyorlar? Onlar inanıcı değillerdir.” demiş Allah hem de buna
bağımlı ve bundan bağımsız olarak “İnsanlardan korkmayın, benden
korkun, ayetlerimi az bir paraya satmayın.” demiş ve eklemiş;
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin
kendileridir.”
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin
kendileridir.”
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin
kendileridir.”
Reis! Sen Allah’ın indirdiğiyle hükmediyorsun, değil mi?
Reis! Hemen ara Putin’i! Bu dediğimi ona sen ilet! O hele, hiç
unutmasın! Allah ikinizden de razı olsun! De ki ona; “Allah şunu der:

ARKIN ÇALAPALA .
404
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İncil ehli de Allah’ın ona indirdikleriyle hükmetsinler!” Ve şu: “Yoksa


cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesinlikle bilen bir toplum için
Allah’tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?”
İşte o en güzel hükümleri hakkıyla veren Allah’ımız, sana da,
bana da, inşallah sevgili peygamberimiz Hazreti Muhammed (S.A.V.)
efendimizle de Makam-ı Mahmut’ta tanışmayı nasip etsin! Âmin!
İnşallah Hz. Süleyman’la, Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Nuh, Hz. Ali ve
diğer peygamber ve kullarıyla tanışmamız da nasip olur. Âmin!
İnşallah yüce Allah’ımız bütün yeryüzü insanlarının Ümmet-i
Muhammed olmasına (ki öyle zaten) yeri ve vakti zamanı geldiğinde,
eğer öyle diliyor veya biliyorsa rıza göstersin. İnşallah gösterir. Âmin!
Gösterse de o bizim Allah’ımızdır, göstermese de. Bunu da yalnızca
kendisi bilir, biz bilemeyiz. Bunu kimse bilemez Reis! Kimse bilmez.
İyisi mi sana anlatmak gereken son meseleleri de anlatayım.
Bu meseleler genellikle “kıyamet” bahsi ile ilgili olup “bahsi”
kelimesinden dolayı kendimce tövbe ettiğimi de bilmeni isterim.
Bu bir bahis değil asla, ama diyelim ki bahis ki kontrolü benim
elimde olmayan yahut da sonucundan kesinlikle emin olmadığım bir
bahse asla girmem ki bahis yani kumar haramdır, o zaman kıyamet
alametlerinin her varlığına ve işleyişine bakarak kıyametin kesinlikle
gerçekleşeceğine zaten hükmedebiliriz. Böylece hem bu büyük bahsi
kazanırız, hem bu bahis ortadan kalkmış olur hem de şirke düşmemiş
daha doğrusu harama bulaşmamış oluruz.
Kıyamet kopup da Allah ve melekleri gelince ne olacak? Onca
yeri, gökleri, gezegenleri, galaksileri bilenlerden ve dolaşanlardan ve
yaratandan bahsediyorum. Bu varlıkların ne hız, ne mana ne de vücut
problemleri var. Allah da başlarında olacak. Haydi, geldiler, diyelim.
Bir bakıyorsun, bir anda oradalar, bir bakıyorsun, uf, bir anda
şuradalar, bir an sonra buradalar… Allah bir emir veriyor, diyelim ki
Mikail Aleyhi selama, vın, Mikail bir anda kayboluyor ve aynı anda
geri gelip tekrar ortaya çıkıyor. Allah soruyordur, hallettin mi? Mikail
diyor ki, sıkıntı yok Allah’ım, hallettim Elhamdülillah. Bu arada bütün
melekler ve insanlar Allah’a secde etmiş durumdalar. Neticede Allah.
Düşünsene Reis! Secdedesin, Allah’ın emirleri bir görünüp bir
kayboluyorlar ki dünya hayatında bunu sefilce bilinçsiz olarak her an

ARKIN ÇALAPALA .
405
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yaşıyoruz zaten, diyeceğim; ya Allah o sırada Kur’an-ı Kerim okumak


isterse! Zaten hepsini ezbere biliyor. Zaten sonsuz nefsi ve nefesi var.
(Gerzekler! Yoktuk biz! Ne kadar dar, kalın kafalısınız. Yoktuk
ve Allah bizi yoktan var etti. Bir de insan olarak var etti. Buna rağmen
şu halimize bakın! Şu duruma bakın ve aklınızı başınıza toplayın!)
İşte o zaman, Allah’ın neler dediğini anlamamız ve ona eşlik
edebilmemiz için (Tövbe ya Rabbim!) Kur’an-ı Kerim’i ezbere bilmek
gerekiyor. Koskoca Allah bizleri yaratmış, kıyamet kopmuş, herkes
secdede ve yüce Allah Kur’an okuyor ve biz Allah’ımızın ne dediğini
bilmiyoruz. Hiç böyle bir saçmalık olur mu?
Demek ki bu ihtimaller dâhilinde, yaratılmış olanların hepsi
Kur’an-ı Kerim’i ezbere bilmek gerekliliğindedir. Bu en büyük gerçek
veya en büyük gerçeklerden biri olabilir, buyur gerisini de sen düşün
Reis! Durumumuzun vahimliği oldukça açık ve anlaşılır.
Daha etraflıca düşünelim mi? Mesela Yasin Süresi 53ncü ayet
ile 67nci ayetleri ve arasını hem okuyup hem yazalım. Bunlar Allah’ın
kitabı Kur’an-ı Kerim’de, Allah’ın ağzından kıyamet gününü açıkça
anlatan ayetlerdendir. Birçok ayet var, elbette biliyorsundur.
“Başka değil, sadece bir tek çığlık olmuş, derhal hepsi
toplanmış, huzurumuza getirilmişlerdir. Artık bugün hiç kimseye
zerre kadar zulmedilmez. Ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.
Gerçekten cennetlik olanlar bugün bir meşguliyet içinde zevk
etmektedirler. Kendileri ve eşleri gölgelerde, koltuklar üzerine
kurulmuşlardır. Onlara orada bir meyve vardır. İsteyecekleri her şey
onlarındır. Onlara, Rahim olan Rab’den “selam” sözü vardır. Ey
günahkârlar! Bugün siz bir tarafa ayrılın! Ey Âdemoğulları! Şeytana
tapmayın, o size apaçık bir düşmandır diye size ant vermedim mi?
Çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır. Bana kulluk edin! Doğru yol
budur. Böyle iken o sizden birçok nesilleri yoldan çıkardı. Ya o zaman
düşünmüyor muydunuz? İşte bu size vaat edilen cehennemdir. Bugün
yaslanın ona bakalım inkâr ettiğiniz için. Bugün biz onların ağızlarını
mühürleriz de neler kazandıklarını bize elleri söyler, ayakları da
şahitlik eder. Hem dileseydik gözlerini üzerinden silme kör ediverirdik
de yola dökülürlerdi. Fakat nereden görecekler? Yine dileseydik
oldukları yerde kılıklarını değiştirirdik de ne ileri gidebilirlerdi ne de
geri dönebilirlerdi.”

ARKIN ÇALAPALA .
406
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İşte bu! Uzun okumalar sonucunda ulaşabildiğim ve ilk defa


seninle paylaştığım bir bilgidir Reis! Kıymetini bil! Anlayana öğretilir
ilim, anlamayana ne fayda verecekmiş zaten zalim olan bilim?
İşte bu, Allah’ımızın mahşer günü Kur’an okuyacağını, mutlak
surette ispatlamaktadır Reis. Haydi bakalım, bundan böyle Kur’an-ı
Kerim okumasınlar da görelim, bilmesinler, anlamasınlar da görelim.
Allah her daim Galip’tir. O öyle “El Muzaffer her daim” filan da
dedirtmez. Çünkü O sultanların sultanı ve hâkimidir, yaratıcısıdır.
Bak Reis! Sözlerimi iyi dinle ve o kendini üstün ya da donanım
sahibi zanneden sefil maceraperest böceklere aynen böyle anlat!
Yarın öbür gün Kıyamet koptuğunda Hz. İsa inip de Hristiyan
toplumuna sorduğunda, “Ya kardeşim, siz benim dinimi ne iğrenç bir
hale çevirdiniz böyle, ben size bunları mı söyledim, ben size bunun
için mi elçilik ettim?” diye sorduğunda hangi cevabı verecekler? Bunu
Papa’ya bizzat ilet Reis! Sen iletmezsen ben iletirim. Çünkü “Word”
kelimesi ile “World” kelimesi arasındaki tek farkın “ince bir çizgi”
olduğunu bilecek kadar yaşadım. Papa da kimmiş lan! Allah var!
İlet ki onların suçlarının vebali altında kalmayalım ve suçları
bir veba misali bize de bulaşmasın ki bugüne kadar onlar yüzünden
işlemediğim yasak, suç, yaşamadığım iğrençlik kalmamıştır fakat ben
bunları sadece aslen tecrübe edip insanlara aynen şimdi olduğu gibi
anlatabilmek için tecrübe ettiğimdendir, kendimi tüm zamanlarımda
“masum” addediyorum. Allah da bunu biliyor, sonsuz şükür!
Ey Allah’ın sevgili kulu!
Aynı şeyler Ümmet-i Musa için de geçerli hatta gelmiş geçmiş
tüm peygamberlerin ümmetleri için geçerli. Zaten bu yüzden bütün
insanlar Hz. Muhammed’in ümmetidir. Kıyamet günü Allah herkesi
toplayıp aynı dinin hükümlerini açıklarken hangi peygamber çıkıp da
“Ben bunları iletmedim.” diyebilir? Allah hiç kendisine, işini bilmeyen
peygamber seçer mi, yaratır mı? Sen koskoca peygamber olacaksın,
işin nedir, elçilik, Allah’ın istediklerini ve emirlerini kullarına iletmek,
eee, kıyamette o kullara da sorarlar elbet, sen ilettin mi, ilettim, peki
siz neden uymadınız o zaman… Allah hesabı işte böyle soracak Reis.
O zaman ne yapacak bu gafiller? O zaman ne yapacak bu cahiller? O
zaman ne yapacak bu zalimler? Nükleer füzeleri düşünme şimdi!

ARKIN ÇALAPALA .
407
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bakma Reis Müslümanların işi de çok zor olacak o gün. Sevgili


peygamberimiz Hz. Muhammed de konuşacaktır o gün mutlaka. O da
şunları söylerse, işte o zaman hakikaten yandık:
En çok ihracat yapan on ülkenin ihraç ettiği malları sakın ithal
etmeyip en yüksek cirolu on sektöre de ihracat yasağı getirirsek işte
o zaman faiz bitmeye başlar. Bunu aklıma gelmişken söyleyeyim.
Ben size faiz haramdır demedim mi? Ben size sakın şu putlara
tapmayın demedim mi? Ben size köleliği kaldırmadım mı? Siz benim
ve Allah’ımın dinini ne hallere düşürdünüz böyle?
Reis, Hz. Muhammed bunları söylerse… Hz. Ali de çıkıp, “Ulan
ya, rezil ettiniz beni yüce Allah’a ve Muhammed’e karşı, bizim elçimiz
Muhammed, o vakit niye benim üzerimden mezhepler geliştirdiniz,
derse Alevilere ve diğerlerine… Kim bilir Allah da bunların üzerine
neler der, neler yapar bize. Varsın bunu da âlimlerle zalimler hesap
etsin! Ben korkarım Allah’tan. İnşallah peygamber efendimiz bunları
söylemez de “Ben ümmetimden razıyım.” der. Âmin!
Budistlerin taptıklarını da düşün! Onlar konuşamıyorlar bile.
Ama Allah bunun hesabını da görecek. Hani sizin taptıklarınız bunlar
mı, diyecek ve Budistler apışıp kalacak. Sonra putlara emredecek ve
putlar konuşmaya başlayacaklar. Biz masumuz, diyecekler. Bunların
tümü Kur’an-ı Kerim’de anlatılıyor Reis. Söyle o Budistlere, akıllarını
başlarına toplasınlar! Nükleer girişin sayısı artmasın yok yere!
Düşünsene, şeytan bile o gün tüm suçlamalara cevap verirken
“Ben sizin kadar ileri gitmem, Allah’tan korkarım…” gibi laflar edecek
ve kendi yırtma ihtimalini üretecek. Eee, sen kalk bu durumda Budist
ol ve küllen şirke düşmüş bir halde Allah’ın karşısına çık! Yazık ya!
Budist olmak şeytana uymaktan kat be kat fena ya, çok daha
fazla günah! Bunların kafaları hiç mi çalışmıyor, anlamıyorum ki.
Bizde de çok var puta tapan. Ha puta tapmışsın, ha mal, mülk,
telefon, arabaya tapmışsın. Hiç mi hiç fark etmez be kardeşim! Allah’a
tapmayan herkes o gün hesap verecektir. Bakalım o cansız putlar, o
taptıkları şeyler kurtarabilecek mi bu cahilleri?
Japonlar hala insana secde ediyor, hem de her selamlaşmada!
Hadi diyelim ki hiçbir şey bilmiyorsunuz, en azından “Fatiha”
suresini ezberleyin kardeşim! Yarın, öbür gün, kıyamet kopunca onu
okursunuz da Allah belki affeder. Tabii bunu da biz bilemeyiz.

ARKIN ÇALAPALA .
408
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Allah Filistinli kardeşlerimizden de razı olur inşallah! Onlarca


eziyete, yüzlerce katliama rağmen hala vazgeçmediler. Allah Yahudi
halklara da soracak hesabı. Siz bu Filistinlilere neden zalimlik ettiniz,
diyecek. Bunu demeyebilir fakat buna benzer bir şeyler diyeceği yüce
Allah’ın kutsal kitaplardaki ayetlerinden rahatlıkla çıkarabileceğimiz
bir bilgi. O zaman İsrail halkı, Amerika halkı, Avrupa halkları, Yahudi
toplumları ne cevap verecek? Neymiş efendim, Kudüs İsrail’in mutlak
başkentiymiş! Sektirin oradan! Kudüs her zaman tüm insanların salt
başkentidir ve bu da Kudüs’ü İnsan Cumhuriyeti Başkenti yapar.
Bana kalırsa, Hz. Musa efendimiz kıyamet gününde çok ama
çok mutsuz olabilir Reis. Ama Allah’ın sevgili bir başka peygamberini
öyle mutsuz görmek isteyip istemediğine dair şüphelerim de olduğu
için ve sizler onların günahlarından sorumlu değilsiniz, diye genelde
peygamberlerine açıklama yaptığı için, kıyamet anında, tüm insanlar
imana gelebilir, neden olmasın ki, şeklinde düşünüyorum. Yüce Allah
mahşer gününde bize öyle sorular sorabilir ki, bir Allah’ın kulu bile
cevap veremez, veremeyebilir. Unutma! Allah Celil, Cebbar ve Gafur.
Böyle bir durum bütün insanların cehenneme girmesine net
sebep olabilir ki bu da yazılı. Zaten bu yüzden, elçim Muhammed’in
yolundan ayrılmayın, diye emrediyor Allah. Çünkü Allah’ın sözlerini
Ruh-ül Emin Cebrail yani “Emin olunan ruh” Hz. Muhammed’e vahiy
olarak iletti. Ki Hz. Muhammed, “Muhammed-ül Emin” yani “güvenilir
Muhammed” olarak anılıyor. Emin Muhammed. Neden emin? Bence
ümmetinin yoldan çıkmak meselesinden emin. O neden peki? Elbette
ki Allah’a olan inancından ve güveninden. Nisa 23 – Azhab 50.
Şöyle anlatalım mı, Kur’an’ı Allah Cebrail’e, Cebrail de sevgili
peygamberimiz Muhammed’e emanet ediyor. Muhammed yahut da
Cebrail hiç değiştirmediklerine göre, biz de “asla” değiştirmediğimize
göre, demek ki Allah’ın Kur’an’da söyledikleri harfiyen aynı. Zaten bu
metinlerin değiştirilmeleri imkânsız çünkü Allah Kur’an’da, Allah’ın
sözü değişmez, diyor. Kendisine kutsal kitap indirilmiş olanların bu
konudaki tavırları çok fena cezalandırılmalarına sebep olacak çünkü
Allah’ın sözlerini değiştirmeye kalktılar. Allah da bunun hesabını bir
gün mutlaka soracaktır. Dangalaklar işte, fikir fakıri funny’ler!
İşte Ümmet-i Muhammed bu yüzden feci değerlidir ve sevgili
peygamberlerinin onlara gösterdiği doğru yoldan sapmalarının zerre
kadar ihtimali de sırf bu yüzden yoktur. Çünkü biz böyle bir ümmet
olmayı başlangıçta, “yaratılışın en başında”, kaderlerin yazıldığı ilk
ARKIN ÇALAPALA .
409
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

anda kabul etmişiz. Ki tüm insanlar bu ümmettendir. Allah da bize bu


güzelliği nasip ettiği için Allah’ımıza şükürler sonsuz olsun! Âmin!
Anlıyorsun değil mi şimdi, Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de neden
“Ne kadar da az şükrediyorsunuz!” deyip sitem ettiğini?
Nisa 23’te kısıtlanan peygamber Azhab 50’de rahatlıyor az.
Asıl meselemiz ne biliyor musun, Hz. Muhammed sadece tüm
insanlara değil, tüm canlılara gönderilmiş bir peygamberdir. Bunun
basit bir sonucu olarak mahşer günü diğer canlılar da haklarını talep
edip hesap görülmesini isteyebilir. Hadi diyelim ki insanlar topyekûn
haklarını birbirlerine helal ettiler. Peki ya diğer canlılar? Onların hak
ve rızıklarından çalıp çırptıklarımızı nasıl “iade” edeceğiz, bu hesabı
nasıl vereceğiz? İşte bu yüzden herkesin günahı da sevabı da yalnızca
kendisine yazılıyor olmalıdır. Ancak bu sayede ben bir hidroelektrik
santrali dolayısıyla oluşan günahlardan sorumlu tutulamam ve sen
de ancak bu sayede aç insanlara yardım kampanyalarıyla kazandığın
sevaplarından sorumlu tutulursun Reis. Bu işler böyle işler.
Bunlar ve bunlara benzeyen birçok felsefi problemle uğraşıp
net çözümlemeler üretmemiz gerekirken, bu çözümlemeleri topluma
yaygınlaştırıp hayata uygulamamız gerekirken, bizler ne yapıyoruz?
Kalemi değiştirenin el yazısı da değişir sanıyoruz. Aman ha dikkat et!
Kalemi değiştirenin el yazısı değişmez. Atasözlerinde de olumsuzluk
ekleri pek sevilmez, kabul görmez.
On binlerce felsefi problemimiz varken, neredeyse günde on
saat, Allah’ın “onlara değil bana tapın” dediği şeylere sahip olmak için
neden uğraşıp çalışıyoruz? Biz robot muyuz ki? Bizi uyuşturmalarına
neden izin veriyoruz? Peki, sen neden bizi uyuşturmalarına çok ses
çıkartmıyorsun? Neden uyuşturuluyoruz? Hakikat değişmez ki!
Yüzlerce cümle var Kur’an-ı Kerim’de. Her birinin bir hakikati
ve de bir manası var. Bunlara sen çalışmazsan, ben çalışmazsam, kim
çalışıp anlayacak da anlatacak? Bizi ve tüm dünyayı bu hallere koyan
âlimler mi yapacak bu işi? Yoksa zalimler mi, cahiller mi?
İndirin Reis ya! Herkesin maaşını da çalıştığı süreyi de yarı
yarıya indirin! Biraz da tembeller çalışsın! Biraz da çalışkanlar ibadet
etsin! Biraz da ibadet edenler sevinsin! Biraz da zalimler tembelleşip
yavaşlasın! Gerekirse tüm insanların borçlarını aynı ekrandan takip
edin ki alacaklarla borçları denkleştirip “borçsuzluk” durumunu kısa

ARKIN ÇALAPALA .
410
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

sürede üretip faizi “mutlak olarak” kaldırabilesiniz. Borç değil oruç


yiğidin kamçısıdır, demiş miydik?
Haydi, diyelim ki benim aklım ermez, yaşım pek tutmaz, dilim
varmaz, sen söyle o zaman, Allah rızası için şöyle bak, günde on saat
çalışan bir insan, zaten yorulmuş etmiş, kafa bin beş yüz olmuş, takati
kalmamış, bu insan nasıl ibadet etsin? İşte bu zulümdür. Dikkat et, bu
insanlar hem bütün gün çalışıyorlar hem de üstüne ibadet ediyorlar.
Böyle insanlarımız var bizim. Allah onlara çok güç versin. Âmin! Allah
onlara gani ganiy sabır versin. Âmin! Allah onlardan razı olsun! Âmin!
Daha önceleri de dediğim gibi, Cuma günlerini resmi tatil ilan
edelim, hava yolları zaten halkın malı, uçak bileti fiyatlarını hızlı tren
bileti fiyatlarına eşitleyelim, gerekirse yolculuk ücretlerini devletlere
karşılatalım ve insanlar gezip görsünler dünyayı, görüp bilsinler. Ki o
zaman daha çok ibadet edeceklerdir, eminim. Allah’ın yarattığı kul ve
canlılara eziyet etmeyelim be Reis! Gerek yok. Çalışanların iş yükünü
yarıya indirip çalışmayanları da bu işlere sokarsak, buyurun işte size
Allah’ın mülkünde biraz daha adalet ve gerçek kalkınma. Yalan mı?
Ha, eğer uçaklar yetişemezse, o zaman da “ne güzel işte” uçak
fabrikaları inşa ederiz ve tuhaf tuhaf şekilleri olan, janjanlı uçaklar
yaparız. Allah o günleri de görmeyi nasip eder inşallah. Âmin!
Aslında hem hava yolları hem çalışanlar hem de petrol rezerv
ve kaynakları, kısacası yeryüzündeki her şey Allah’ın mutlak halifesi
insanların olduğu için, çoğu şeyi bedava yapmak lazım gelir fakat bu
konuyu yüz yüze geldiğimiz zaman konuşuruz.
Allah, yeryüzünü dolaşın da şu zalim kavimlere neler yaptık,
görün, bilin, gibi bir emir de veriyor kutsal kitabımızda. Eğer Allah’ın
kullarının, Allah’ın mülkünde, Allah’ın delilleri peşinde koşmalarını
sağlar ve bu emrin yerine getirilmesinin önünü açarsan, ne mutlu
sana Reis. İnşallah bu da sana nasip olur. Âmin!
Bu arada, eğer ki bütün ülkeler ve şehirlerarası vize muafiyeti
anlaşmaları akıllıca yapılırsa, o zaman bu iş tüm insanlığa yayılabilir.
O zaman halk diyebilir ki, ya bu iş süper ama biz internet için neden
para ödüyoruz? Neticede telekomünikasyon şirketleri de bizim.
Evet, kendi malları ama hem vergi hem de ücretini ödüyorlar.
Çünkü sistem böyle kurulmuş. Çünkü sistem sömürü ve kalleşlikler
üzerinden ilerliyor. Hâlbuki böyle ilerlemesine hiç gerek yok. Nasıl ki
bütün haksızlıklara dur diyorsun, ben bütün kalbimle inanıyorum ki
ARKIN ÇALAPALA .
411
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

bu bozuk gidişata bir gün “Yeter artık durun, söz milletin!” deyip sade
bizim milletimizin değil tüm insanlığın liderlerinden biri olacaksın.
Ki hâlihazırda öyle olasın diye senelerdir uğraşmıyor muyuz Reis?
Peki, insanlar çokça seyahat edip daha çok ibadet ettiklerinde
ne olacak? O zamanlar çok güzel olacak işte. İnsanlar, cennet gibi bir
dünyada yaşamaları gerektiğini ve aslında sadece bunu korumak için
çalışmaları gerektiğini anlayacaklar.
Şimdi şunu düşün! Akıllıca çalıştık, ibadet ettik, gezdik, bildik,
anladık ve saire… Üç dört yıl içinde, diyelim ki 2023 yılında dünyayı
gerçekten de cennete çevirdik. Savaş yok, kötülük yok, hiç günah yok,
haram yok. Eee? Allah nerede? Sorarlar adama kardeş! Zaten o anda
“web merkezli haberleşme sistemi” gibi şeyler de olur ama sen şunu
düşün! Herkes, aynı anda “çığlık” atıyor. “Allahüekber! Allahüekber!”
Dünya gezegeninden çıkan bu ses, bu Allah’a çağrı, bütün evrende ve
kâinatta derin bir yankı uyandırıyor. Ki tam olarak o anda da yüce
Allah’ımız bizi görüyor olacaktır. Allah Hz. Muhammed efendimizden
razı olsun. İşte bu noktada şu sorum beliriyor: İyi de, kıyamet filan,
dedin, cehennem dedin. Allah bizi cehennemde yakmaktan vaz mı
geçti? Sen kimi kandırıyorsun? Çocuk mu kandırıyorsunuz? Peki, ya
Allah’la Muhammed arasında bizim bilmediğimiz bir anlaşma varsa?
Ya Muhammed “Herkes benim ümmetime dâhil olur da bu dünyayı
cennete benzeyen bir yere çevirirse onları affeder misin?” dediyse?
Ya Allah “Ben çok çok affedenim. Elbette ki affederim.” deyip herkesi
affedeceğini beyan ettiyse? Ya bu aralarındaki sırlardan biriyse?
İnanmıyorlar Reis! İnsanlarımız, bütün dünya insanları artık
iyiliğe, güzelliğe, doğruluğa inanmıyorlar. Bırak bunları Allah Kur’an-
ı Kerim’i bize “emanet” etmiş, orada hakkı ve haklıyı, haksızı, her şeyi
açıklamış ama şu insanlar, koskoca Allah’ın dediklerini anlamıyorlar
çünkü inanarak okumuyorlar çünkü inanmıyorlar Reis! Nasıl bunca
cahiller! Nasıl bilgiden ve araştırmaktan uzaklar! Nasıl da zalimler!
Nasıl da acımasızca katlediyorlar güzeli, insanlığı! Nasıl da ilim, irfan
yoksunu insanlar! Nasıl açgözlü bu zavallı insanlar! Nasıl kapanmış
kalp gözleri! Nasıl körleşmiş gözleri! Nasıl sağırlaşmışlar!
Aslında ben insanları haklı buluyorum bu durumların hepsini
inceleyip düşündüğümde. Eğer bu tavırlar içine girmeselerdi, mutlak
olarak insanlık hatta insan soyu tükenirdi. Kendilerine gerek şeytan
gerekse şeytanca insanlar musallat olduğu için, çareyi kötü olmakta
bulmuş milyarlarca insanın tüm devirlerde yaşadığını fark etmemek
ARKIN ÇALAPALA .
412
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

elde değil. Düşünsene, karşında çok zalim, acımasız rakiplerin var ve


ayakta, hayatta kalman gerekiyor. Ne yaparsın öyle zor bir durumda?
Elbette en az düşmanın gibi davranır, düşmanın kadar ahlaksızlaşır
ve her türden hareketini onun hareketlerine benzeyen hareketlerden
seçersin. Dediğim gibi insanlığın bugün içinde olduğu durumlar aslen
haklı görülüp sayılmasını da sağlayabilir. İnsanlar ne yapsın ki çevre
denen şey iğrenç ve zalim ve cahil ve ahlaksız ve bir canavar iken!
Ne olursa olsun, “Yüce Allah” Kur’an-ı Kerim’de, nasıl da her
şeyin en doğrusunu biliyor, söylüyor fakat bunu dahi anlamıyorlar ki
Allah onu da söylüyor, farkında mısın?
Tüm bunların yanında ifade edilmesi gereken asıl önemli şey
cumhuriyet rejimini yıkan şeyin idam olduğudur. Ben demiyorum ki
idam edelim çocuk katillerini ve tecavüzcüleri. Sadece tecavüzcüleri
mutlak hadım edelim, organlarını keselim, katilleri de ölmüşten beter
edelim, diyorum. Bu kadar da insafsızlık olmaz Reis! Allah’tan kork!
Aslında idam daha hızlı çözüm ama Allah öldürmeyin, diyor.
Bütün bunların yanında, ifade edilmesi gereken bir şey var ki
ucu sana da dokunabilir, çocukların sokakta oynama istatistiklerinde
fark ettim, sihir, büyü gibi şeylerin haram olduğu Kur’an’da yazıyor,
bugün içinde yaşadığımız sistem, medya, bu sistemin algı yönetebilen
öğeleri, bence bunların tümü hileler üretiyor ve hile yapana sihirbaz
damgası vurulmasına sebep olabilir. İyilik için de olsa, kötülük için de
olsa, haram haramdır. Ha, eğer Allah rızası için diyorsan, işte onu ben
bilemem Reis! Motosikletine kanat takmayı akıl edemeyen o cahiller
zaten bilemez, takılma sen onlarla Reis! Allah bilir her şeyi sadece.
Yine de sana şu kadarını söyleyebilirim; sihir yapan kişi, sihir
yapılan kişinin iradesini yani nefsini kendi hükmü altına aldığı için
sihir haramdır. Yani göz, kulak, her ne olursa olsun, başkasına ait olan
bir varlığı, o sahip olanın iradesi dışında, istemsiz olarak yönetmeye
kalkmak, yönetmek hatta değiştirmek, kulun, varlığın hatta eşyanın
hakkına tecavüz olacağı için sihir haramdır.
Ben bilmem, diyorum, belki sen de bilemezsin ama ikimiz de
gayet iyi biliyoruz ki kıyametin yakın olması gerekir. Uyan Reis uyan,
uyan ki balığa gidelim. Sözlerime dikkat et bak herkesin bir derdi var!
Ben Harabi. Bir tek makamın güzelim dünyaya yüzyıllar hatta
binyıllar kaybettireceğini bilecek kadar yaşadım. Şu kıl “şeyhülislam”
makamının Halife’yi ve Hilafeti bozmak için üretildiğini, hem Halife
ARKIN ÇALAPALA .
413
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

hem sultan olarak padişahlarımızı kibre bulaştırdığını, elbette ki bu


tür kargaşaların, bir cihan devletini dahi kolayca batıracağını çok iyi
hesap edenlere karşı dikkatle ve iman dolu göğsümüzle çalışmamız
gerektiğini, sana ilk ve son defa yazıyorum. Kimseye söyleme!
Ben Harabi. Önce Halep sonra Mekke, sonra Kudüs, sonra cici
İstanbul, sonra Paris, Mardin, Londra, Berlin şehirleri Emiri. Ümmet-
i Muhammed ve Medine hizmetkârı.
Ben Harabi. Yezdan Yıldızı’nı bulan, ismini kendi koymayıp
Allah’a bırakan ki bu yıldızı bu yıldızın içindeki rüzgâra saklayan yüce
Allah’ın fakir kulu. Uyan Reis, uyan! Sana şunu ezberletmem lazım:
“SEN SAKIN ŞEYTANA UYMA!”
Çok üzülüyorum Reis, çok. Allah diyor ki:
“Eğer kitap ehli iman etmiş ve layıkıyla korunmuş olsalardı,
onların kötülüklerini örter, nimeti bol olan cennetlere koyardık. Eğer
onlar, Tevrat’ı, İncil’i ve kendilerine indirileni gereğince uygulasalar,
hem üstlerindeki hem de ayaklarının altındaki nimetlerden bol bol
yerlerdi. Onların arasında ılımlı bir grup da vardı. Böyle olmakla
beraber, onların çoğunun yaptıkları ne kadar kötüdür.”
“Muhakkak inananlar, Yahudiler, Sabiiler ve Hristiyanlardan
kim Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve güzel amel işlerse, onlar
için bir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.”
Bunu da Kraliçe’ye söylersin Reis! Ben demiştim ona, “tacını
çalarım” diye. Sözcüne söyle, söz verdir, söz al ki:
“Prenses Diana’nın günlüklerinin bazıları elimdedir. Kafamı
bozmasın, hiç acımam, yayınlarım. Ve işte aynen böyle olmuş, misali,
böylece “hükmü” sona erer. Allah’ın topraklarını Allah’ın kullarından
çalmaya devam ederse, o ellerini keserim, yerine hidrocat takarım.”
O şimdi hidrocat nedir, merak eder. Kelimeyi ben buldum, bir
manası hidro kökünden geliyor, diğeri hibrit, diğeri roket, diğer mana
ise kedi soyundan. Dördünü birleştir, al sana hidrocat!
Kraliçe’ye aynen böyle söylersin Reis! Lady Di senden de bir
iki cümleyle bahsetmiş. Tanıştığınızı bilmiyorduk vesselam.
Allah’tan korkmayıp kuldan korkanlar hüküm vermeyi nasıl
bilecek? Allah diyor zaten: Fakat ne zaman ki bir peygamber onlara

ARKIN ÇALAPALA .
414
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

nefislerinin hoşlanmadığı bir şey getirmişse, bunlardan bir kısmını


yalanlamışlar, bir kısmını da öldürmüşlerdir.
Ey Allah’ın sevgili kulu!
Sana Prenses Diana’nın sade günlüklerinden beğendiğim bazı
paragrafları yolluyorum. Aman diyeyim, Kraliçe’den başka kimseye
okutma! Putin’e okutabilirsin elbette. Bir de şu Suudi Arap Kralı’na
“kardeşim” dediğin için söylüyorum, iletirsin aynen:
“Akıllı olun! Aklınızı alırım!”
Suudi Arap Kralı, Birleşik Arap Emirliği Kralı, İsrailliler, bazı
Avrupalılar ve Amerikalılar! Mısırlılar! Ne oluyor! Bizim yüz yıllarca
yönettiğimiz toprakları nasıl yönetebildiğimizi bilmeden hop atlayıp
hep patlıyorlar! İnsan biraz akıllı olur yahu! Bizim gibi bir millet, bir
toprağı dört yüz yıl yönetecek de oranın dinamiklerinin neler olduğu
konusunda bir şey bilmeyecek! Bakma sen, bu mesele İsrail ve Yahudi
planının nasıl deşifre edileceğine kadar götürür konumuzu ama ben
bu konuyu seninle baş başa konuşmayı tercih ediyorum.
Bizim ekibimizin elinde tüm coğrafyanın karadeliklerinin bir
haritası ve yıldızlı yağmurlarının kayıtları varsa, evet şu bildiğin uçan
saraydaki ekibimizden bahsediyorum Reis, bizim elimizde Çölde Çay
filmi negatifleri değil Çölde Kum Trafikleri Atlası varsa, bizim elimize
yaşamış ve yaşayan “tüm develerin kaydını tutan” bir soyun prensesi
ki Harward mezunu bir dilber geçtiyse, bizim elimizde tüm coğrafya
ve topraklardaki Şerif’lerin ilim ettiklerinin el yazmaları varsa, bizim
elimizdeki “CA” sadece California olarak değil Carbon karşıtı Calsium
olarak manasızlık âlemindeki başıboş dolaşmasına devam ediyorsa,
bizim elimizde mutlak aklın algoritması, mutlak zekânın formülü ve
mutlak güzelliğin ispatı varsa, bizim elimizde yok yoksa, bizim elimiz
çok güçlüyse ve bizim avcumuzda en küçük rüzgâr esiyorsa, bizim de
elimizde Dünya Soy Ağacı Tohumu mevcutsa ve bizim elimizde dünya
yörüngesindeki açısal sapmaların da durdurulması için çalıştırılması
gereken kuantum fiziği formülleri varsa, bizim elimizde insan türüne
dair her türlü log mevcutsa, bizim elimizde toprak, hava, su ve ateşin
log’ları da mevcutsa, kim bilir senin elinde neler vardır Reis!
Ey Reis-i Cumhur! Mektubuma burada son veriyorum.
Bir daha benden sana mektup yoktur. Allah senden razı olsun.
Mektubumun en başında belirttiğim gibi; bir emrin olursa, düşünmen
yeter Reis! Bir emrin olursa düşün yeter! Elhamdülillah! Eyvallah!
ARKIN ÇALAPALA .
415
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bu sayfada senin ve senin gibilerin yapmadığı ama yapmanız


gereken bazı şeyleri açık bir dille anlatmaya çalışacağım. Böylece ilim
ve alim sayınızda ciddi artış olacak. Bu yazdıklarımı yapmamaya illa
ki devam ederseniz, emin ol, sizin de sonunuz çok kötü. Lütfen dikkat
et ve aşağıya yazdıklarımı sektirmeden yap, yaptır!
Bereket bir rekat namazı kılmak. Yabancı müzik dinlemek. İlk
defa sanatını yayınlayan yeni sanatçılara yardım etmek. Pop, jazz, lo
fi, acid jazz, rock, alternatif, klasik müzik benzeri müzikleri ve her tür
müziği dikkatle dinlemek. Dünya sinemasını ve yönetmen sinemasını
takip etmek. Sinemacılara daha fazla para vermek ve kaynak yaratma
neticesinde doğru bilginin yayılmasını hızlandırmak. İnsanlarımızın
sağlığını bozan ürünleri üreten fabrikaları kamulaştırıp kapatmak. Ki
bu fabrika sahiplerine bedelini topluma hizmetle ödetmek. İfadenin
özgürlüğü hakkında ciddiyetle çalışmak. Parayı ve maddi kaynakları
dünyanın ve insanlığın faydasına kullananlara yönlendirmek. Parayı
kimlik kartları üzerinden kullanıma sokmak ve her türlü işlemi onun
üzerinden yaptırıp o faizi bitirmek. Mültecilerin ülkelerini ellerinden
alanlardan o toprakları geri almak ve mültecilere geri vermek. Fakat
bunu Amerika’nın sömürü yöntemiyle değil, diğer devletlerin insani
yardımları ve katılımlarıyla ortaklaşa yapmak. Dünyanın ses düzeni
bozuk yapılanmasını durdurup sesi kontrol altına almak. Gelenekleri
her coğrafyada aktif edip kültür emperyalizmini sonlandırmak. Çiçek
ve ağaçlar konusunda inkılap yapmak. Kitap yazmayı özendirmek ve
yazar yetiştiren üniversite kurmak. Filmler için de kaliteli yönetmen
yetiştiren üniversite kurmak. Basılı yayını finanse edip okuma yazma
alışkanlıklarının önünü açmak. Meyve vermeyen ağaçları kağıda veya
ürüne dönüştürüp yerlerine meyve sebze dikmek. Barajlarımızı aslen
olmaları gerektiği gibi akarsuya dönüştürmek ve derelerle nehirleri
kurtararak iklim bozulmasının önüne geçmek. Su, plastik, elektrik ve
kimyasal kullanımlarını akıllıca düzenlemek. Araba kullanımını iyice
kısıtlamak. Cep telefonlarının hepsini tek model yapmak ve devletin
her işini ve oylamasını telefonlardan halledip gereksiz harcamaların
hepsini bitirmek. Devletin işgücü giderini düşürüp halka parayı geri
dağıtmak. İnsanların hepsine bahçeli ev tahsis edecek akıllı bir sistem
geliştirip daha sağlıklı yaşamalarına öncülük etmek. Anne babalara
kendi çocuklarını yetiştirme hakkını geri verecek bir sistem geliştirip
hayata geçirmek. Allah’ın ayetlerini her yere güzelce yazıp çizmek.
Allah yar ve yardımcınız olsun! Amin!

ARKIN ÇALAPALA .
416
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yirmi Yedinci Bölüm


ALEYNA TİLKİ
Gramophonedzie | Why Don’t You? | 06:12
Korkma! Çünkü benim huzurumda peygamberler korkmazlar.…
Andolsun ki biz, Davud’a ve Süleyman’a ilim verdik. Onlar: Bizi mümin
kullarının bir çoğundan üstün kılan Allah’a hamdolsun, dediler.
Süleyman Davud’a varis oldu ve dedi ki: Ey insanlar! Bize kuşdili
öğretildi ve bize her şeyden nasip verildi. Doğrusu bu apaçık bir
lütuftur. … Hüdhüd gelip, ben, dedi, senin bilmediğin bir şeyi
öğrendim. Sebe’den sana çok doğru ve önemli bir haber getirdim.
Gerçekten, onlara hükümdarlık eden, kendisine her şey verilmiş ve
büyük bir tahtı olan bir kadınla karşılaştım. Onun ve kavminin Allah’ı
bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan kendilerine,
yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun
için doğru yolu bulamıyorlar. Şeytan böyle yapmış ki göklerde ve
yerde gizleneni açığa çıkaran, gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilen
Allah’a secde etmesinler. Halbuki büyük Arş’ın sahibi olan Allah’tan
başka tanrı yoktur. Süleyman Hühhüd’e dedi ki: Doğru mu söyledin
yoksa yalancılardan mısın, bakacağız. Şu mektubumu götür, onu
kendilerine ver, onlardan biraz çekil ve ne sonuca varacaklarına bak.
Süleyman’ın mektubunu alan Sebe melikesi, “Ey ileri gelenler! Bana
çok önemli bir mektup bırakıldı.” dedi, “Mektup Süleyman’dandır.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlamaktadır. Bana baş
kaldırmayın, teslimiyet gösterip bana gelin, diye yazmaktadır. Beyler!
Ulular! Bu işimde bana bir fikir verin. Bilirsiniz, siz yanımda olmadan
hiçbir işi kestirip atmam. Onlar şu cevabı verdiler: Biz güçlü kuvvetli
kimseleriz. Zorlu savaş erbabıyız. Buyruk ise senindir. Artık ne
buyuracağını sen düşün! Melike: Hükümdarlar bir memlekete girdiler
mi, orayı perişan ederler ve halkının ulularını alçaltırlar. Herhalde
onlar da böyle yapacaklardır, dedi. Ben şimdi onlara bir hediye
göndereyim de, bakayım elçiler ne gibi bir sonuçla dönecekler. Elçiler
hediyeyle Süleyman’a gelince o şöyle dedi: Siz bana mal ile yardım mı
ediyorsunuz? Allah’ın bana verdiği sizin verdiğinizden daha iyidir.
Hediyenizle ben değil siz sevinirsiniz. Ey elçi! Onlara dön! İyi bilsinler
ki, kendilerine asla karşı koyamayacakları ordularla gelir, onları
muhakkak surette hor ve hakir olarak oradan çıkarırız. Sonra
Süleyman meclisindeki ileri gelenlere dedi ki: Ey ulular! Onlar
teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o melikenin tahtını

ARKIN ÇALAPALA .
417
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

bana getirebilir? Cinlerden bir ifrit: sen yerinden kalkmadan ben onu
sana getiririm, dedi, buna gücümün yeteceğinden eminim. İlahi
kitabın ilim ve bilgisine sahip olan bir vezir de: Sen gözünü açıp
kapamadan, ben onu sana getiririm, dedi. Süleyman onu, melikenin
tahtını yanıbaşında görünce: Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa
nankörlük mü edeceğim, diye beni sınamak üzere Rabbimin gösterdiği
lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük
edene gelince, o bilsin ki hiçbir şeye muhtaç olmayan Rabbim çok
kerem sahibidir. Süleyman devam etti: Onun tahtını bilemeyeceği bir
hale getirin. Bakalım tanıyacak mı yoksa tanımayanlar arasında mı
olacak. Melike gelince: Senin tahtın böyle miydi, dendi. O cevap verdi:
Sanki odur, fakat daha önce bize bilgi verilmişti, Allah’ın kudretini ve
senin peygamber olduğunu anlamış, Müslüman olmuştuk. Belkıs’ı o
zamana kadar Allah’tan başka taptığı şeyler tevhid dinine girmekten
alıkoymuştu. Çünkü kendisi inkarcı bir kavimdendi. Ona, saraya gir,
denildi. Daha önce Süleyman tarafından yaptırılan, altından sular
akan salonu görünce onu derin su zannetti, eteğini yukarı çekti.
Süleyman: Doğrusu bu camdan yapılmış şeffaf bir saraydır, dedi.
Belkıs: Rabbim, şüphesiz ben önceden kendime yazık etmişim,
Süleyman’la beraber alemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum, dedi.
… İşte haksızlıkları yüzünden çökmüş evleri! Anlayan bir kavim için
elbette bunda bir ibret vardır. … Göz göre göre hala o hayasızlığı
yapacak mısınız? … De ki: Hamdolsun Allah’a! Selam olsun seçkin
kıldığı kullarına! … Onlar mı hayırlı yoksa ilk başta yaratan, sonra
yaratmayı tekrar eden ve sizi hem gökten hem yerden rızıklandıran
mı? … De ki: Çabucak gelmesini istediğiniz şeyin bir kısmı herhalde
yakında başınıza gelecektir. … Gökte ve yerde, göze görünmeyen
hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta, Levh-i Mahfuz’da bulunmasın.
Ve o müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve rahmettir. … Bil ki
sen ölülere işittiremezsin. Arkalarını dönüp giderlerken sağırlara da
daveti duyuramazsın. Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola
getiremezsin. Ancak ayetlerimize inanıp teslim olanlara
duyurabilirsin. … Kıyamet yaklaşıp o söz başlarına geldiği zaman,
onlar için bilmedikleri bir yaratığı, Dabbe’yi yerden çıkartırız. Onlara,
insanların ayetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.
… Siz benim ayetlerimi, ne olduğunu kavramadan yalan saydınız, öyle
mi? Değilse, yaptığınız neydi? Yaptıkları haksızlıktan ötürü azaba
uğrayacaklarını bildiren o söz gerçekleşmiştir. Artık onlar
konuşamazlar. Dinlensinler diye geceyi karanlık, çalışsınlar diye

ARKIN ÇALAPALA .
418
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

gündüzü aydınlık kıldığımızı görmediler mi? … Sen dağları görürsün


de onları yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutların yürümesi gibi
yürümektedirler. Bu her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır.
Şüphesiz ki O yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır.
“Yaz kızım! Önce lokman’ı bitir ünlemi ile Lokman Peygamber
arasındaki veya cenabı Allah seslenişi ile cenabet kelimesi arasındaki
“bağlantılı dil refleksi ve bilinçaltı sömürüsü” acilen durdurulmalı.
Ey İnsan Hakları Mahkemesi!
Sizleri acilen şu göreve çağırıyorum. Dünyanın birçok yerinde
insan, bilinçaltı, aşk, eşya ve çevre katliamı yapılıyor. Siz kılınızı dahi
kıpırdatamıyor gibi görünüyorsunuz. Bu tavrınız kendi beyanlarınıza
tamamen aykırı ve bu yüzden size açacağım tüm davaları kaybetmiş
durumdasınız. Ne yazık ki durumunuz bundan ibaret.
Sizleri acilen bu göreve çağırıyorum ve uy arıyorum. Üçüncü
mektubum yalnızca benim tarafımdan verilir ve bu sizin hem felsefi
hem de maddi olarak, “insan soyu” olarak yok olup ölmeniz demektir.
İşinizi yapmayacaksanız ne diye orada duruyorsunuz? Organize suç
örgütü kurmaktan ve çeteleşip terör örgütleri üretmekten yargılanıp
idam edileceğinizi hala bilmiyor musunuz? Akıllı olun, akıllı!
Ben Harabi! Halife Harabi!
Ölüleri kabirlerden benim Allah’ım çıkarır.
Tövbem gökler ve yerler durdukça, şükrüm ise sonsuzdur!
Emrolunduğumuz gibi dosdoğru olunuz!
Beraberinizde O’na tövbe edenler de dosdoğru olsunlar!
Beni delillendirmeyin lütfen!
Eyvallah!”
“Tamamdır Halife Hazretleri. Harfi harfine yazdım.”
“Ölüleri kabirlerden benim Allah’ım çıkarır. Bu cümlenin altı
çizili olsun! Hakimliği hak etmeyenlerin gözlerini bu çizgi bozsun.”
“Gerçekten dava açacak mıyız efendim?”
“Önce genişlettiğimiz davaların hükmünü verip yayalım…”
“Siz küçükken kaç yaşındaydınız Halife Hazretleri?”
“Fat Boy Slim ve de Prodigy dinlerken on sekiz yaşımdaydım.
Propellerheads dinlerken yirmibir yaşındaydım sanırım. Tom Waits
ARKIN ÇALAPALA .
419
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

dinlemeye de o zaman başladım. Cesaria Evora yirmi yaşında, Yann


Tiersen yirmi üç yaşımda hayatıma girdi. Simply Red yirmi, Orange
Blossom otuz beş, Fiona Apple, Hattori Hanzo da o civarda.”
“Sorum anlaşılmadı galiba efendim.”
“Cevap anlaşılmadı bence. Dinlediğin şarkıları şans eseri olsa
da doğru zamanda seçip dinlersen, asla büyümezsin. Hattori Hanzo o
durumun kalıcı olmasını sağlamak için masallara bir göndermeydi.”
“Masallara bayılırım ben. Masal yazmayı çok istiyorum.”
“Henüz yolun başındasın ufaklık. Nesine bay ılıyorsun mesela
masalların? Filmlerde izlediğimiz epik masalların gerçek kahramanı
olanlar nasıl büyüyor zihinde? Bunlara dikkat ederek mi izliyorsunuz
masalları acaba? Masal demek masa demeye çok yakın!”
Harabi, beş inci asistanı Aleyna Tilki ile göz zinası pratiklerini
her zaman olduğu gibi icra ederken, dikkati Tilki’nin dronşortuna bir
anda takılıverdi şu sebepsiz boynuz yüzünden.
“O atın boynuzuna üzerilik demi katsak ve carbon kaynatsak,
içinde tabii ki, sonra da kargı kamışında ve akasya özünde bekleteni
yanımıza alıp dağlara çıksak, sonra dağda o içkiyi içsek, sence günaha
mı gireriz yoksa sevaba mı?” dedi Harabi.
“DMT. Bunu içersek alemin her bir zerresinin hareketini anın
en ince detayına kadar görürüz Harabi. Mikro fonları kapatmamız da
icap eder. Yapalım, diyorsan ben her türlü varım.”
“Yanında o desen kümelerinin bizi sokacağı şu rengarenk bad
tribini engelleyici bir şeyler var mı? Müjgan, hemen gelir misin?”
“Hemen gelemem Harabi. Reis’in Parti’sine hazırlık yapıyoruz
şu anda. Senin de katılmanı rica etti. GGG kaftanındaki desenin aynısı
Audrey Alkestis’in kaftanında da olduğu için sinir krizi geçiriyor. Ben
sana dedim ama, o dolu bulutu şimşeğini çizme, parıltısı akla da göze
de zararlı, dedim. Dinlemiyorsun ki! Aşk olsun ama!” dedi Müjgan.
“Ülker yıldızındaki çikolata fabrikası görevi tamamlandı mı?”
“Evet, fabrika patlatıldı, sahipleri eğitim ve denetim altında.”
“Fetö ile ilişkileri var mıymış? Dikkatle sorgulasaydınız bari.”
“Sultan Ahmet’teki Valilik Yokuşu’nda, ilk dönemeçteki sağda
yıkık dökük şu restorasyon yapılması gereken yer var ya, sahibi yine

ARKIN ÇALAPALA .
420
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

karşımıza çıktı. Asıl sermayenin bu olduğunu anladık ama adamların


hepsi öyle temiz ve dikkatli ki, yardım etmelisin.”
“Hümani ne diyor bu işe?”
“Kraliçe’den yardım alın, toplayın hepsini, diyor.”
“O zaman toplayın. Başkan o. Ama ondan önce adamların tüm
mekanlarına yirmi altı bin toz drone gönderin ve delilleri toplayın.”
“Anlaşıldı Harabi. Dronları vücutlarının içine de atalım mı?”
“Filtreler hazır mı? Sana dedim bu konu önemli, dedim.”
“Hazır, sigaralara ve suya yerleştirildi. Nakliye de tamam.”
“Havalandırmaları çalıştırın o zaman, susasın ibneler biraz.”
“Nem üreten rüzgar egzozlarının kullanım izni hala çıkmadı.”
“Bana gönder hemen onaylayayım. Hümani’den yetki aldık.”
“Anlaşıldı Harabi. Son bir konu daha vardı. Ama nasıl…”
“Lafı ağzında geveleme Müjgan. Koyver gitsin lütfen!”
“Jack N., Tom Cruise krallığının davalarında aklandı. Savunma
yaptığı her konuda haklı bulundu. Bugün Hollywood toplantısı var.”
“Sana demiştim. İnsan beynini bozmaktan açalım şu davaları,
demiştim. Ama sözümüzü dinlemiyorsunuz ki? Bu Oscar piçlerini bir
elime geçirirsem analarını sikicem. Çevirdikleri tüm filmlerle canım
otopornografik reflekslerimizi siktikleri yetmezmiş gibi bir de hakim
ve savcıları kandırıyor bu orospu çocukları. Sen dur! Ekrandaki Etler
Kanunu bir aya aktif olur. O zaman onların kıçlarına limonda yakılmış
albino mantarı suyuna batırılmış kaktüs sokmazsam, benim de adım
Harabi değil. Tamam Müjgan, aynı saatte aynı yerde görüşürüz.”
“Anlaşıldı Halife Hazretleri. Canlı yayınınız başlıyor az sonra.”
“Efendim, bu elmasları tarttık ve tam altı kilo, yetmiş bir gram
geldiler. Ceviz ve elma ağaçlarındaki bozulmaları unutmadınız değil
mi? Domates üreticileri de cevap bekliyor.” dedi Rüya Pamuk.
“Domateslerin ekimlerini, bu listedeki şehirlerde üç hafta geç
yapsınlar. Bağsara erken ektikleri için oluşuyor. Ceviz ve elmalar için
ben de bekliyorum. Elmasları siyaha boya ve üstüne giyin. Seni orada
Bahadır Arıcı ve Görkem Şen karşılayacak. İkisine de en ufak bi hatalı
söylemde bulunma ve asla ama asla saygısızlık etme. Görkem’i sakın
ama sakın kıskanma! Anlaşıldı mı?”

ARKIN ÇALAPALA .
421
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Anlaşıldı Halife Hazretleri. Şuraya da imza rica ediyorum.”


“Hümani! Nasılsın kardeşim. Evet, tamamdır, çok sağol.”
“Canlı yayına son bir saniye efendim. Tantra modu aktif.”
“Selamın Aleyküm. Herkese Merhabalar. Bugün herkesin çok
uzun zamandır merakla beklediği Mutasyon Tantra konusundan bazı
bilgilerimizi ve hareketlerimizi paylaşacağız. Beşinci yardımcı Aleyna
Tilki ve ben, bir yandan işin felsefesini anlatırken bir yandan da tüm
o imkansız hareketlerin nasıl yapıldığını elimizden geldiğince yavaş,
uygulamalı olarak göstereceğiz. Hazırsak başlayalım.” dedi Harabi.
“Mutasyon Tantra’da önemli olan vücudumuzu namaz kılanın
yaptığı her hareketi yaparken yavaş ama çok yavaş hareket ettirmek
ve namaz hareketlerinin tümünü, hiçbir fizik kuralına uymadan, bir
şekilde yerine getirmek. Bunu yaparken gördüğünüz gibi biyoenerji
duvarlarımızı dikkatle örmemiz gerekiyor ki yere çakılıp kalmayalım.
Boynunuzdaki kasların ve omurilikteki en ufak bir değişimin, sürekli
farkında olarak davranmanızda fayda var. Ağırlık merkezini dikkatle
oluşturmazsak, yıkılıp yığılmak an meselesi. Başlangıçtaki amaç kırk
beş derece öne yatabilmek ve beş saniye öyle kalmak. Bunu secdeye
varırken de yapıyoruz, şu şekilde.” dedi Aleyna Tilki.
“Evet. Her kim cumhuriyetimiz sınırları dahilinde, bu türden
hareketleri yapmakta “başarılı” olduğunu fark ederse, lütfen Hilafet
Akademisi’ne başvuru yapsın. Allah vergisi bir yeteneği olduğu için,
kimilerinin uzun yıllar çalışarak ulaştığı makamlara çok kısa zaman
ve çabayla ulaşacağını ben Halifeniz olarak garanti ediyorum.”
Harabi derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti.
“Son olarak bir biyoenerji uygulaması saydığımız maddelerin
yerlerini değiştirme eylemini göstermek istiyorum. Bunu yaparken o
maddenin özünden aldığımız enerjiyi geri verme anında maddenin o
yavan bağlarını tüm dünyayla kesiyoruz ve onunla birleşmiş oluyor,
bu sayede yerini belirleyebiliyoruz. Şöyle ki; önce maddenin enerjsini
çekiyoruz, sonra o enerjiyi geri veriyoruz, sonra maddenin zamanını
durduruyoruz ve maddeyi istediğimiz her bir yere taşıyoruz. Madde
taşıyor ama biz taşmıyoruz. Pozitif ayrımcılık asıl bu noktada önemli.
Negatif pozitif akışı arasındayken dikkat edilmesi gerek ki maddenin
yeri yansımadan değiştirildiği için hakiki değiştirilme eyleminden de
ayrışıyor. Maddenin yansımadaki yerini hızla kabul edeceği yöntemi
geliştirmeliyiz.” dedi Harabi ve yayını bitirdi.
ARKIN ÇALAPALA .
422
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yirmi Sekizinci Bölüm


RÜYA PAMUK
Sam Brown | Stop | 04:16
Firavun Mısır toprağında gerçekten azmış, halkını çeşitli zümrelere
bölmüştü. … Musa yiğitlik çağına erip olgunlaşınca biz ona hikmet ve
ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükafatlandırırız. …
Muhakkak ki zalimler iflah olmazlar. … Bu dünyada arkalarına lanet
taktık. … Bizzat kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet
geldiğinde, Rabbimiz ne olurdu bize bir peygamber gönderseydin de
ayetlerine uysak ve müminlerden olsaydık, diyecek olmasalardı, seni
göndermezdik. … Allah’tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine
uyandan daha sapık kim olabilir. … Ondan, Kur’an’dan önce
kendilerine kitap verdiklerimiz, ona da iman eder. …Onlar boş söz
işittikleri zaman ondan yüz çevirirler. Bizim işlerimiz bize, sizin
işleriniz size. Size selam olsun. Biz, kendini bilmezleri arkadaş
edinmek istemeyiz, derler. Resulüm! Sen sevdiğini hidayete
erdiremezsin, bilakis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete
gidecek olanları en iyi O bilir. … Biz refahtan dolayı şımarmış nice
memleketi helak etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda
pek az oturulmuştur. Onlara biz varis olmuşuzdur. Rabbin,
kendilerine ayetlerimizi okuyan bir peygamberi memleketlerin
merkezine göndermedikçe, o memleketleri helak edici değildir. Zaten
biz ancak halkı zalim olan memleketleri helak etmişizdir. … Rabbin
dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçim hakkı yoktur. … Ne olurdu,
dünyada iken doğru yola girselerdi! … De ki: Düşündünüz mü hiç, eğer
Allah üzerinizde geceyi ta kıyamet gününe kadar devam ettirse,
Allah’tan başka size bir ışık getirecek tanrı kimdir? … Şımarma! Bil ki
Allah şımarıkları sevmez. … Allah bozguncuları sevmez. … İman edip
iyi işler yapanlara göre Allah’ın mükafatı daha üstündür. Ona da
ancak sabredenler kavuşabilir. … Kim bir iyilik getirirse, ona bundan
daha hayırlı karşılık vardır. Kim bir kötülük getirirse, onları işleyenler
ancak yaptıkları kadar ceza görürler. … Rabbim kimin hidayeti
getirdiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir.
… O’nun zatından başka her şey yok olacaktır.
Hüküm O’nundur ve siz ancak O’na döndürüleceksiniz.
“Selamın Aleyküm. Halife Mektubu getirdim. Fazla da vaktim
yok. Hazırsanız okuyayım. Bu arada Başkan Hümani sizi izliyor şu an.

ARKIN ÇALAPALA .
423
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ey Kumarbazlar Prensi!
Yirmi lirayla masaya oturanların şu diğer insanlardan beş yüz
lira söğüşlediklerini duydum. Ki o yirmi lirayı da aynı masadaki sevgi
dolu arkadaşlarından borç alıyorlarmış. Kimin parasıyla kimi, ne diye
dolandırıyorsunuz siz kardeşim? Kimin hangi iradesini kullanıp neyi
nereye kaçırıyorsunuz? Buna izin vermenin bir sebebi olmalı moruk!
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın” adıyla meclisini feshet! Sana
gönderdiğim “kumar” yasalarını ve “yasaklarını” bu satırı okuduktan
sonraki satır bitmeden önce referanduma götür. Şimdi.
O şehri üçüncü “Hilafet Şehri” ilan ettik. Bundan böyle şehrin
halkı sadece ve sadece halife yetiştirmekle yükümlüdür.
Allah yardımcın, razı olsun! Âmin! Sana dair en güzel hediyem
Hûd Suresi 104, 105, 106, 107 ve 108 inci ayetlerini tavsiyemdir.
Allah’a şükürlerimiz sonsuz olsun! Âmin!
Mektubunuz bu kadar. Bir diyeceğiniz var mı?”
“Şu Zaman Mektubu’nu Görkem Şen ile birlikte buradan çıkıp
Hans Zimmer’a iletmenizi rica edeceğim. Elmasları getirdiniz mi?”
Bahadır Arıcı şu her zamanki ılık soğukkanlı tavırlarıyla Rüya
Pamuk üzerinde huzur üretmişti ve genç kız büyük bir saygıyla kendi
çevresindeki eşyalara bakınmaya başladı. Bir şey aradığı belliydi. Bir
çiçek, bir kadife eşya, dokusu tatlı olan herhangi bir şey. O an aklında
bir fikir oluştu. Elmasların sarılı olduğu kadifeyle flok arası maddeye
gülümseyerek cevabını verdi.
“Elmasları getirdik. Yalnız Tarkovski bu kadife varisi maddeyi
geri götürmemizi emretti. Buyurun lütfen, elmaslar.”
Bahadır Arıcı, Arkın Ç. ile son yaptıkları resim sergisinden bu
yana gördüğü en güzel renkli kadifeye sahip olacağını sanmıştı bir an
ki o anı Rüya Pamuk acımasız bir Tarkovski planıyla mahvetti.
“Nasıl olur? Elmasları nereye koyacağız pekala?” dedi ilk önce
Bahadır A. ama Rüya P.’nin bu sorunun cevabını bildiği aşikardı.
“Efendim ben size kendi çantamı bırakayım, sonra yollarsınız
bana geri. Buyurun, içinde özel eşyam yok sanırım.”
Bahadır Arıcı sinirlendi ve sadede geldi.
“Ne yapacakmış ki Tarkovski bu kadifeyle?”

ARKIN ÇALAPALA .
424
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Renk perspektiflerinin oluşumlarını bir belgesele dönüştür,


emrini aldıkları için…” derken Rüya P., Bahadır A. sordu:
“Kimden aldılar bu emri?”
“İnanın ben de bilmiyorum efendim. Sanırım Melekler Çetesi
Başkanı verdi bu emri. Ama yalan söylemiş olmayayım, siz yine de bu
bilgiyi arkadaşlarınızdan talep edin.” dedi Rüya P.
“Başkan asla emir vermez. Kendi işini kendi görür.”
“İşin orasını bilemem gayri. Bizler emir kuluyuz neticede.”
“Hepimiz emir kuluyuz Rüya Hanım. Saçınızda toz kalmış.”
“A! Öyle mi! Çok teşekkür ederim beni uyardığınız için.”
Bahadır A., acımasız seksapelini kullanarak genç kızın bütün
damarlarında akan kanın hızını arttırdı ve bunu kaydeden ultra gizli
kamerasına “tecrübe zaferin başkumandanıdır” gülümsemesi fırlattı.
Bu gülümsemeyi fark eden Rüya Halifesi, hakkında dedikodu
yayılmasın diye Bahadır A.’nın kulaklarına şu cümleyi fırlattı ve hızlı
cümle isabet ettiği için Bahadır A. uyuya kaldı. Uyandığında bunun da
rüya olduğunu sanacaktı. Birazdan.
“Seni senden korumak için kendim hakkında yalan söylemek
zorunda bıraktın beni. Bu yüzden üç yıl yüzümü göremezsin.”
Bahadır Arıcı uyudu, Rüya P. al kış tuttu, Bahadır Arıcı uyandı.
Rüya P. Sesleri kısan kolonu aktif etti ve uyku vızvızını açtı.
Bahadır A. az önce yaşadıklarının seslerini uyku vızvızının zil
sesi sayesinde tekrar duyup aynı şeyleri tekrar yaşadı ama rüyada.
Rüya P. Bu zaman mektubu taşıyıcısının yakasındaki tozların
orada olma sebeplerini merak ederken işi uzatmaktan vazgeçti.
Rüya P. Tekrar alkış tuttu. Bahadır A. tekrar uyandı.
“Selamın Aleyküm. Halife Mektubu getirdim. Fazla da vaktim
yok. Hazırsanız okuyayım. Bu arada Başkan Hümani de izliyor şu an.”
İkinci defa konuşmaları gereken her şey bittiğinde Rüya P. şu
bildik imzasını Bahadır Arıcı’nın hırkasına nefesiyle atmıştı ki, içeriye
giren Görkem Şen kendisini tanıttı.
“Merhabalar. Ben G. Kıyafetim ve cümlelerim yüzünden aklını
ve kafanı ütülemek istemem. Şunu da bil; ben adrenalinli aşk severim

ARKIN ÇALAPALA .
425
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ve bunun için yaşarım. Tek işim müminlere gülümsemektir. Hazırsan


çıkalım mı? Herkes bizi bekliyor. Sevap kazanmamız lazım.”
G’nin bu tavırları karşısında apışıp kalmaktan afallayan Rüya
Halifesi, Kumarbazlar Prensi’ni selamladı ve odadan çıktılar.
Görevleri Ceren E. Tarafından yazılmış bir zaman mektubunu
son düzeltmeleri yapması için Sekiz Prens’in biri olan Hans Zimmer’a
götürmek ve ondan sonra da Harabi’ye ulaştırmaktı.
Harabi ve Ceren E. ayrılırken birbirlerine bu mektuplar hakkı
için söz vermişlerdi ve sonraları bu mektuplar bir oyuna dönüşmüştü
ve tüm çeteler tarafından birer eğlence konusu olarak kabul edilmeye
başlanmıştı. Bu iş Harabi’nin de Ceren E.’nin de hoşuna gitmişti, öyle
ki bu sayede cumhuriyetin ihtiyacı olan barış sağlanabiliyordu.
Çok zor veya sert, çetin şartlar altındayken bir çete, bir Zaman
Mektubu geliyor ve herkesi rahatlatıveriyordu. Fakat bütün bu tuhaf
durumun da zorlukları yok değildi. Bu mektupları taşımak çok zordu
çünkü içlerine çok fazla test, madde, anti madde, koku, tad, malzeme
karışmış olabiliyordu. Bir defasında, bir zaman mektubunun içinden
zaza zürafa çıkmıştı ve o zamanlar mektup taşıma görevini çok seven
Müjgan, bu görevden alınmayı talep etmişti. Sebep çok komikti, tüm
mektup boyunca sesini duyduğunuz zürafa, mektup bitince okuyanın
üstüne işiyordu. Müjgan bir hafta insan içine çıkamamıştı. Bazı kişiler
halen, bunun bir utanç dolayısıyla değil, zaman mektubunu sahibine
iletmeden “okuma eylemine” karıştığı için verilmiş iyi bir ceza olduğu
hususunda bahse girip delil toplamaya devam ediyorlar.
İyi de taşıyan okumazsa kim bilecek mektupta ne yazdığını?
İyi de düzeltme yapanlar olmazsa kim bilecek varlığını?
İyi de okuyanlar olmasa kim işitecek koranlığını?
İyi de yazanlar olmasa kim diyecek zoranlığını?
İnsanlar mektup yazmayı unutmak zorunda bırakıldılar.
İnsanlar kitap okumayı bırakmak zorunda bırakıldılar.
İnsanlar kitap yazmayı bırakmak zorunda bırakıldılar.
İnsanlar sağlıklı beslenmeyi bırakmak zorunda bırakıldılar.
İnsanlar erken yaşlanmak zorunda bırakıldılar.
İnsanlar estetik yaptırmak zorunda bırakıldılar.

ARKIN ÇALAPALA .
426
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İnsanlar günaha girmek ve suç işlemek zorunda bırakıldılar.


İnsanlar sigaraya ve alkole alışmak zorunda bırakıldılar.
İnsanlar zina yapmaya ve fuhşun normalliğine zorlandılar.
İnsanların akıllarını başlarından alan işler çevirildi.
İnsanların fıtratı bozuldukça hayvanlar mahvoluyordu.
İnsanların fıtratı bozuldukça bitkiler mahvoluyordu.
İnsanların fıtratı bozuldukça yeryüzü mahvoluyordu.
İnsanın fıtratını insan olamayanlar bozuyordu.
İnsan olamayanlar Allah’ın sınavını veremeyecekler.
İnsan olamayanlar yok yere kendisini Allah sanıveriyor.
İnsan olamayanlar Allah gibi yaşayabileceğini sanıyor.
İnsan olamayanlar çoğaldıkça insan olanlar azalıyor.
Üç buçuk milyar Hristiyan iki buçuk milyar Müslüman varken
nasıl oluyordu da yedi milyar günahkar insan oluyordu. İşte; insanlar
bu hesapları yapmayı hiç mi hiç bilmiyordu.
Nisa 23’te, Nisan 23, 2023’e de gönderme olsun bence, Allah
müminlere kimlerle evlenebileceklerini anlatmıştı. Ama Muhammed’
in durumu daha kısıtlıydı. Diğer erkekler amca dayı hala teyze kızını
da alabilyorken, bu Muhammed’e yasaklanmıştı. Bu, Allah ile sevgili
peygamberimiz arasında sırlar olduğunun da ispatıydı. Ondan başka
Azhab Suresi 50nci ayeti sayesinde Muhammed’e de amca dayı hala
teyze kızını alması helal kılındı ama insanlar bunu hep yanlış anladı.
Peygamberin hangi karıları sikeceği kutsal kitapta neden yazıyor gibi
aptalca bir bakışa kapıldılar. Oysa ki bu ayet, Kur’an-ı Kerim’in neler
olursa olsun asla değişmediğinin ispatlarından biriydi de.
İnsanlar aklı keskin çalıştırmayı öğrenemediler bir türlü.
Çocuklar da erken yaşlarda günahkar olmaya başlamıştı.
Müziğin ruhu beslemesi türlü entrikalarla engellenmişti.
Müziğin ruhu bozması türlü entrikalarla sağlanmıştı.
Müzik ruhu bozmaya başlayınca sonrasında içki gelirdi.
İçki bozulmaya alışmış ruha kimyasal bir rahatlama verir.
İçkiden sonra bünye bağımlı olmaya alışmaya başlar.

ARKIN ÇALAPALA .
427
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İçkiye bağlı sektörlerin başında uyuşturucu gelir.


İçki içenlerin çoğu uyuşturucyla tanışır. İçmeyen bilmez.
Uyuyşturucu içenler paraları bitince torba tutmaya başlarlar.
Sadece torbayı tutanlar uyuşturucuya para vermezler.
Torbayı tutarken kendini ve dalgayı koruman gerekir.
Bunu yapabilmen için silah kullanmayı öğretirler.
Öteki tarafta müminler vatan nöbeti tutuyor bu arada.
Silahı kullanmaya başladın mı daha iyisini ararsın.
Sonra silah alıp satma işi başlar. Ve terör belirir.
Teröre bulaştın mı vicdanın biter ve öldürmeye başlarsın.
Çok parayla tanışırsın ama çok para helal değildir, asla.
Zenginlerin hepsi haram yerler. Zenginlerin hepsi haramcı.
Artık gücü eline geçiren her zavallı insan onu korumak ister.
Buradan bir sürü dolandırıcılık, faiz, zina, yalan oluşur.
Haram yiyenlerin bedelini helal yiyenlere ödeten devletler.
Devletleri fakirler değil zenginler yönetirler bu yüzden.
Devletleri kuranlar da zenginlerdir zaten her zaman.
Onlar çünkü Allah’ın kanunlarıyla yaşamayı kabul edemez.
Onlar Allah’ın kanunlarını anlayamaz çünkü bu iş böyle.
Allah onları cehennemde yakacak ama son bir şans vermiş.
Belki değişirler, doğru yola girerler diye. Neticede kullar.
Yoksa ilk yaratılışında domuz, ayı, öküz olanlar onlar hep.
Bu ayılar, bu öküzler, bu domuzlar fazla olmaya başladı.
Bu yüzden İnsan Cumhuriyeti ilan edildi.
Bilenler bilmeyenlere anlatınca çok güzel oluyordu.
Bilenleri bu yüzden sustururlar, öldürürler, yok ederler.
İçinde Allah korkusu olanlar oysa, hiçkimseden korkmaz.
İçinde Allah sevgisi olanlar oysa, ondan başkasını sevemez.
İşte hepsi bu kadar. Hepsi bu kadar. Hepsi bu.
Ayvallah!

ARKIN ÇALAPALA .
428
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yirmi Dokuzuncu Bölüm


ESRA RENGİZ
Marjan Farsad | Khooneye Ma | 04:28
İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece “İman ettik!” demeleriyle
bırakıverileceklerini mi sandılar? Andolsun ki biz, onlardan öncekileri
de imtihandan geçirmişizdir. … Kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa,
bilsin ki Allah’ın tayin ettiği o vakit elbet gelecektir. O her şeyi işiten
ve bilendir. Cihad eden ancak kendisi için cihad etmiş olur. … İman
edip iyi işler yapanların geçmiş kötülüklerini elbette örteriz ve onlara
yaptıklarının daha güzeli ile karşılık veririz. … Rızkı Allah katında
arayın. O’na kulluk edin ve O’na şükredin. … Ahiret gününe umut
bağlayın. … Nitekim onlardan her birini günahı sebebiyle
cezalandırdık. Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgarlar gönderdik.
Kimini korkunç bir ses yakaladı. Kimini yerin dibine geçirdik kimini de
suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine
zulmediyorlardı. … Allah’tan başka dostlar edinenlerin durumu,
örümceğin durumu gibidir. Örümcek bir yuva edinir; halbuki
yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi. …
Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. …
Ayetlerimizi ancak kafirler bile bile inkar eder. … Elbette iman eden
bir kavim için onda rahmet ve ibret vardır. … Bu dünya hayatı sadece
bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurdundaki hayata
gelince; işte asıl yaşamak odur. Keşke bilmiş olsalardı.
Merhaba,
Pers şiiriyle ve bahçeyle ilgilenmeyi çok seviyorum. Gezmeyi,
yeni yeni yerler ve insanlar, yeni dilleri ve hikâyeleri öğrenmeyi her
zaman “çok” sevdim ben. Dünyanın neresinden olursa olsun, değişik
insanlar tanımak çok çok hoşuma gidiyor. Müzikler, kitaplar, sinema
özellikle Fransız sineması çok ilgimi çekiyor. Genellikle komiğim ve
kolay anlaşılan bir kişiliğim var. Uyumlu olduğumu söyleyebilirim.
Akıl oyunlarını oynamaya ve ellerimle küçük heykelcikler yapmaya
uzun zamandır bayılıyorum. Tarih bilgim hiç kuvvetli değil ama yeni
yeni ülkeler, bu ülkelerin insanları, özellikle de geleneklerini bilmek
ilgimi çekiyor. Her şeyi öğrenebilirim çünkü yorulmuyorum. Bence
bu konuda biraz tuhaf olduğum söylenebilir.
Aslında birçok konuda tuhaf olduğumu söyleyebilirim.
Ne yapayım! Ben buyum!
ARKIN ÇALAPALA .
429
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Geçen yıl kısa bir seyahate çıktım ve fark ettim ki insanlarla


bağ kurmak çok çok önemli. Bu yüzden de kendimi farklı farklı yerler
görmek fikrine adadım. Umarım yanlış yapmıyorumdur.
Çingene müziklerine, özellikle vurmalı çalgılara bayılıyorum.
Eski Türkçe şarkılar, “ruhani” tarz ve şaman kültürüne dair müzikler
çok tatlı. Kadın sanatçıların sözlerden arınıp “sadece vokal” yaptığı,
farklı sesler çıkarttığı şarkılar da çok önemli bence.
Dedim ya, geçen yazdı, küçük bir köydeki büyük bir çiftlikte
yaşadım birkaç hafta. İnanılmaz güzeldi ama. Doğaya zarar vermeden
yaşamanın yollarını bulmuşlardı ve bunu gerçekten de yapıyorlardı.
Hayvanlar birer köle muamelesi görmekten epey uzaktaki bir
kurgu içindeydiler ve geri dönüşüm önemseniyordu. Su ve çamurdan
küçük heykeller yapmayı eskiden biraz biliyordum ama orada daha
iyi öğrendim. Öğrenmek çok keyifli bir şey benim için.
Şunu itiraf etmeliyim, ben galiba en çok tiyatroyu seviyorum.
Tiyatro sahnesinin pek şımarık ışıklarını görmek bile yetiyor mutlu
olmama. Bomboş bir sahne çoğu sanatçı veya kişiye yaptığı gibi beni
ürkütemiyor, aksine huzur ve güven verdiğini bile söyleyebilirim.
Tiyatroyu niye sevdiğimi uzun uzun düşündüm aslında ama
bulabildiğim cevaplar beni pek tatmin etmedi. Yine de paylaşayım.
Tiyatroyu seviyorum çünkü kendisi olmamayı, başka bir ruh
ve karaktere bürünmeyi anlatıyor insana. Bu durum da çok özel değil
mi? Kıyafetler değiştiriliyor, sözler değiştiriliyor, akışlar değişiyor ve
birden hayatın beklenmedik bir sahnesine açılıyoruz. Oyuncu sahne
arkasından geliyor, oyunun içine dalıyor ve başlıyor hiç bilmediğiniz
şeyler yapmaya. Bu belki futbolda da böyle oluyordur ama şu futbol
benim ilgimi “oldum olası” çekemiyor. Futbol sahalarında koşanlar, o
yirmi iki kişi ellerinde çiçeklerle sahaya çıksaydı ve seyirciye sonsuz
sayıda çiçek fırlatsaydı çok daha hoş olurdu ya. Ama hayır, eğer bunu
yaparlarsa çok fazla “çiçek ölmüş” olur. Çiçekleri öldürmelerine asla
izin vermemeliyiz. Çünkü çiçekler dallarında çok güzeller. Aslında şu
futbol statlarını botanik ve çiçek bahçelerine dönüştürebiliriz.
Çiçekler içinden en çok karanfili ve gülleri seviyorum. Yani ya
tek bir karanfil olmalı ya da bir gül demeti. Güller sanki biraz daha az
mı kokuyor, ne! Tek bir karanfil, derin bir nefes sonrasında çok mutlu
olmama yetiyor da artıyor bile.

ARKIN ÇALAPALA .
430
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kadife de aynı etkiyi yaratabiliyor bende. O yumuşacık doku,


o huzur verici, ılık ve yavaş “sürtünme” inanılmaz büyüleyici.
Sürtünme deyince aklıma geldi, sürtünme kuvvetini hiç mi hiç
sevmiyorum. Bizi o kadar sınırlayıcı bir kuvvet ki bu, keşke onun yok
edilmesi üzerine çılgın uzay araştırmaları yapılsa ve kurtulsak. Uzun
yürüyüşleri, sanayi devrimlerini ve uçma katsayılarını düşünüyorum
da, sürtünme kuvveti olmasa her şey çok daha güzel olabilirdi. Bırak
sürtünme kuvvetini, yerçekimi kuvveti ve merkezkaç kuvveti de hiç
sevmediklerim arasında. Hayal ettiğim o dünyada bu kuvvetlere asla
yer yok. Ben hiçbir kuvvetin etkisinde kalmadan özgürce koşmak ve
uçmak istiyorum. Sadece ben mi? Hayır, elbette hayır. Ben her şeyin
uçmasını istiyorum. Uçan kedileri hayal ediyorum. Ve uçan köpekleri!
Yaşlı teyzelerin ve amcaların uçtuğunu hayal ediyorum hep. Hem o
zaman gidecekleri yere daha çabuk, daha acısız gitmezler miydi? Her
şey polen uçmalı bence. Çiçeklerin uçuştuğu, ağaçların istedikleri gibi
hareket ettikleri “bir dünya” daha güzel olmaz mıydı? Neden öyle bir
dünya yaratılmadı, bunu da anlayamıyorum zaten. Yerçekiminden ve
diğer kuvvetlerden izole edilmiş alanlar veya coğrafyalar yaratmak o
kadar zor olmamalı ama insanlar bunu yapamıyor. Neden ki? Neden
yapmıyorlar? Yapabilirler bence. Bu konuyu düşüneceğim.
Ağaçlar ve çiçekler, kökleriyle toprağa bağımlı kalmışlar ama
insanlar kalamamışlar. Bu konu çok garip! Keşke ağaçlar ve çiçekler
gökyüzüne çıkabilseydi ve kötü insanlar kötülükleri oranında toprak
ve taş gibi şeylere bağlı kalsalardı. Bunu acı çekmeleri için söylemek
istemedim, o süre boyunca düşüncelerini geliştirirler diye, yani buna
inandığım için söyledim. Ben hareket etmediğim zamanlar daha fazla
düşünüyorum. Bir masada otururken mesela, ya da bir araba içinde
seyahat ederken, insan “uzun uzun” düşünmek ve doğrularını, yanlış
veya kötü hareketlerini ayırt etmek durumunu hızla yakalayabiliyor.
Durağan anlar benim çok işime yarıyor bazen, “öyle” çok düşüncemi
geliştirip hemen daha yenisini ve daha güzelini buluyorum ki...
Düşünceler de “canlı yaratıklar” olabilirler. Haberleri izlerken
fark ettim bunu bir gün. Her olay bir düşünce yüzünden çıkıyor ve bir
başka düşünce, olayın akışını hemen yani aniden değiştirebiliyor.
Düşüncelerin hayatımızdaki yerleri de çok büyük ve ben kötü
düşünceleri duyduğumda, gördüğümde yahut da fark ettiğimde çok
çabuk moralim bozuluyor. Kim çıkartmış ya bunca kötü düşünceyi?
Şeytan mı? Hayır, bence insanlar yaratmışlar kötü düşünceyi. Şeytan
ARKIN ÇALAPALA .
431
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

etkisiz eleman bana göre. Hepimizin iradesi var. İyi şeyler düşünen
bir insanı basit bir şeytan nasıl olur da yoldan çıkarabilir ki? İşte bunu
anlamakta gerçekten ama gerçekten zorlanıyorum.
Bu konu beni kötülük kelimesine götürdü. Kötülüğün doğal
akışı söz konusu sanki biraz. Dışarı çıkınca rüzgâr esiyor mesela, ya
da “yağmur yağıyor” diyelim, hızla ıslandığımız anlar oluyor. Islaklık
beni tedirgin ediyor. O tedirgin halimle eve doğru yürürken karşıma
bir arkadaşım çıksa, al işte, kötülük başlangıcı bir durum. “Merhaba”
dedikten sonra biraz sinirli yahut da gergin cümleler kuracağım. Eğer
arkadaşım da ıslaksa, o da kesin gergindir. Al sana biraz kötülük daha.
Demek istediğim, kötülük “önce doğada oluşmuş” olmalı. Ben, zaaten,
buna inanmak istiyorum.
Bir örnek daha vereyim. Mesela eski “zam” anlardaymışız. Bir
erkek, minik çocuklarına meyve toplamak için doğada dolaşırken bir
aslana rastlamış ve alp aslan onu hemen paramparça etmiş. Kulübede
bekleyen çocukların ve de eşinin “dumurunu” düşününce, kötülüğün
doğada ve aniden oluştuğunu kabul etmeden geçemem. Bu çok vahşi
bir örnek oldu ama ben sevdim doğrusu. Alpaslanlar da gökyüzünde
uçabilmeli miydi? Elbet, tabii ki. Hatta aslanların üçayaklı olmaları bir
nebze daha iyi olabilirdi. Evet, dikkatli düşünmek lazım.
Bazen bu oyunu oynamayı çok seviyorum. Varlıkları olduğu
gibi değil de daha değişiklermiş gibi düşünmek oyununu. Mesela hep
şaşırmışımdır; neden ağaçların bir tane gövdeleri var. Bir ağaç iki, üç
tip gövdeyle de toprağa bağlanıp beslenebilmeliydi. Aynı şey şerceler
için de geçerli. Serçelerin üç ya da dört tane kanadı olsaydı, eminim
soyları daha yaygın ve de çok daha görünür olurdu. Bu garip durum
yaşama uğraşlarında daha güçlü kılardı onları ve bizler de bu sayede
“daha fazla serçe” görürdük. Serçeleri ve kelebekleri çok seviyorum.
Harikalar. Dünya üzerinde o kadar çok harika var ki!
Kaplumbağalar asıl çok tatlı. Onların da uçmaları taraftarıyım
ama bir şartla; ufo muamelesi yapmak yok asla. Ayrıca kartal, şahin
gibi “yırtıcı” kuşların “tek kanatla” uçmaları da güzel olurdu. Binlerce
beyaz tavşan bıdı bıdı dolaşırdı etrafımızda. Ne olur ki! İstanbul gibi
bir şehre gökdelenler dikmektense “havuç” ekerdik. Tavşanların bir
olup köprüde yürüdüklerini hayal ettim şimdi. Konu; bozuk ve acılı
havuçlarının pil tasarımı. Tavşanlara kiraz ve somon hormonlu havuç
vermişiz ve beğenmemişler ve yürüyorlar. Tavşan haklarını savunan
hâkim ve savcılar da ön saflarda pankart açmışlar. Tavş anlara dört
ARKIN ÇALAPALA .
432
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

uçak! Tavşanlara dört uçak verin! Pankartta böyle yazıyordu, ben ne


yapabilirim! Köprünün hemen altında üç yüz tane yunus bir adaradar
yüzüyor ve şu yeni Yunus Anayasası hakkında çıkan kıl dedikoduları
tartışıyor sahil kenarı martıları ve simitçilerle. Simitçiler mutsuzlar
çünkü martılar “günlük beş simit” kullanım hakkını sonunda Dünya
Parlamentosu’ndan geçirmişler ve gayet de mutlular. Biraz ileride ise
arılar var ve o martılar ağızlarındaki çiçekleri Dişi Arılar Konseyi’nin
önündeki altıgen bulutlara bırakıp hem dolu selam veriyorlar hem de
gülümseyerek uzaklaşıyorlar. Arılardan ben de çekinirim amma bala
bayılıyorum. Bir gün elimi bir bal kovanına sokup delilli bal yemiştim,
çocuktum, çok iyi hatırlıyorum. Babam gelip hemen kaçırmıştı beni
ve arıların saldırısından bu sayede kurtulmuştum.
Şans çok önemli ve sanırım ben fazla şanslıyım. İnsan şansını
kendisi yaratabiliyor, evet, fakat hayvanlar bunu nasıl yapsın. Bazen
yüksek düzeyde bilinçleri olduğunu sanıyorum hayvanların ama hep
bir açık veriyorlar, hep yanlış bir şeyler yapıp ölüyorlar ve ben de bu
anlarda mutsuz olup iradeleri yok diye üzülüyorum. Hayvanların da
iradelerinin olduğu bir dünyada yaşamak isterdim. Kedilerin biraz
var gibi ama biz insanlar onlara da rahat vermiyoruz.
Biz insanlar kime, neye rahat veriyoruz ki şu dünyada? Anne
ve babaların bebeklere davranışlarına da bakıyorum. Daha bir yaşına
gelmemiş bebeği hemen sınırlıyorlar, bebek arabalarına veya sıkıcı
kundaklara hapsediyorlar. Çocuklara dahi böyle davranıyoruz. Çocuk
üç yaşında ve koşmak istiyor, anne hemen bağırıyor, koşma, diyor. Of
ya, bırak koşsun işte, ne güzel!
Hayat nasıl akarsa aksın, ne yaşarsak yaşayalım, önemli olan
aşk, bence. Aşklara bayılıyorum. Ayrılık anları har iç tabii. O anlarda
bulunmayı ve ayrılıkları yaşamayı hiç sevmiyorum.
Aşk durumuna düşünce tam bir aptala dönüşüyorum, bence.
Hiçbir ayrıntıya dikkat etmeden, adeta balıklama bir süzülüş varmış
gibi yaşamaya kalkıyorum aşkı. Sorgu yok, kaygım yok. Daha kötüsü
benim tarafımdan üretilmiş mutlak bir güven duygusuyla teslimiyet
söz konusu. Hemen suya indiriyorum yelkenlerimi ve her an aşığımın
yanında olabilmek uğruna “birçoğu değerli” şeyden, kendimden bile
hemen vaz geçebiliyorum. Çok aptalım. Neden bu kadar aptalım?
Bence aşk bir ilişkide sıra geldiğinde yaşanması gereken bir
durum, tıpkı cinsellik gibi ama zayıf iradem yüzünden bunu bir türlü

ARKIN ÇALAPALA .
433
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

başaramıyorum. Karşıma çıkınca o kişi, onun da tavırlarında her an


gördüğüm bir çaresizlik var ve bu çaresizliği yaşamayı ne kendim için
istiyorum ne de aşığım için.
Bazıları hayatta sadece “bir” aşkın yaşanabileceğini söylüyor
ama ben bunu da doğru bulmuyorum. Belki öyledir, belki hepimizin
bir tane hayatının aşkı vardır. Bunu nasıl bilebilir ki insan?
Aslında bu konuda uzun uzun düşündüm ben ve günlüğüme
şunları yazdım ama bir türlü kabullenemiyorum:
“İnsanın imanı bütün olduğunda, kendi kaderini kendisinin
değil de yaratıcının yazdığını kabullenmeye başlıyor. Bu sayede uzun
veya kısa vadede, yaşadıklarının hepsindeki hakiki oluşları rahatlıkla
kavrayabiliyor ve bir süre sonra hiç hata yapmamaya başlıyor. İşte o
zaman bir bekleme süresi ürüyor. Uzun bir süre. Bu zor süre boyunca
sabretmek gerekiyor. Yaratıcı sürekli deniyor insanı. Bakalım her tür
kötülükle ve şanssızlıkla başaçıkabilecek mi? Eğer ki insan bu durum
ve oluşlarla başa çıkabilirse, kendisi için en güzel ve en hayırlı olan o
kader sonunda yazılıyor ve işte insan, hayatının sonuna kadar mutlu
oluyor. Yaratıcının yazdığı kaderdeki aşığımız gerçekteki çiftimizdir.
İnsanlar çifter çifter yaratılıyor ya, işte o çiftimiz. Ama bu iş çok zor.”
Bunları biliyorum ama elimden bir şey gelmiyor.
İnsan bir şeyi bildiği zaman hiçbir şey olmuyor ki.
İnsan düşüncelerini düzgün üretmedikçe bilmek boş iş.
Ayrıca aşk çok başka bir şey, aşk oldukça tuhaf bir şey.
Aşk acımasız bir şey, insan aşık olunca tanrı kıskanıveriyor.
İnsan aşık olunca öbür insanlar hemen tedirgin oluyor.
İnsan aşık olduğunda içindeki çocuk sürekli hata yapıyor.
Aşık olup çocuğu özgür bırakmak mı doğru olan?
Aşık olmayıp hiç hata yapmadan yaşamak mı en doğrusu?
Bilemeyiz. Bunu kimse bilemez. Bunu Matisse de bilemez.
Belki benim hayatımın aşkı sizsinizdir.
Belki sizin hayatınızın aşkı da benimdir.
Sevgimle hoşça kalın…

ARKIN ÇALAPALA .
434
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Otuzuncu Bölüm
HANS ZİMMER
Pitbull | Oye | 04:02
Eninde sonunda emir Allah’ındır. … Allah dilediğine yardım eder. …
Allah vaadinden caymaz; fakat insanların çoğu bilmezler. Onlar
dünya hayatının görünen yüzünü bilirler. Ahiretten ise tamamen
gafildirler. … Onun delillerinden biri de gökleri ve yeri yaratması,
lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. … Yine O’nun
delillerindendir ki size korku ve ümit vermek üzere şimşeği gösteriyor,
gökten su indirip ölümünün ardından arzı onunla diriltiyor. … Sen
yüzünü gerçek olan dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa
ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din
budur. … İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi
bir faiz Allah katında artmaz. Allah’ın rızasını isteyerek verdiğiniz
zekata gelince, işte zekatı veren o kimseler sevaplarını ve mallarını
kat kat arttıranlardır. … İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden
karada ve denizde düzen bozuldu. Ki Allah yaptıklarının bir kısmını
onlara tattırsın, belki de tuttukları kötü yoldan dönerler. … Allah
O’dur ki rüzgarları gönderir, bunlar da bulutu kaldırır. Derken Allah
onu gökte dilediği gibi yapar ve parça parça eder. Nihayet arasından
yağmurun çıktığını görürsün. Allah dilediği kullarına yağmuru nasip
edince onlar seviniverirler. Oysa daha önce üzerlerine yağmur
yağdırılmasından iyice ümitlerini kesmişlerdi. … Elbette sen ölülere
duyuramazsın, arkalarını dönüp giderlerken sağırlara o daveti
işittiremezsin. Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola
iletemezsin. Ancak teslimiyet göstererek ayetlerimize iman edenlere
duyurabilirsin. … Kıyamet koptuğu gün günahkarlar dünyada ancak
pek kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler. İşte onlar dünyada da
haktan böyle döndürülüyorlardı. Kendilerine ilim ve iman verilenler
şöyle derler; Andolsun ki siz Allah’ın yazısında hükmedildiği gibi,
yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bugün yeniden dirilme
günüdür ama siz onu tanımıyordunuz. … Şayet onlara bir mucize
getirsen, inkarcılar kesinlikle şöyle diyeceklerdir: Siz ancak batıl
şeyler ortaya atmaktasınız. İşte: bilmeyenlerin, hakkı tanımayanların
kalplerini Allah böylelikle mühürler. Sen şimdi sabret!
Bil ki Allah’ın vaadi gerçektir. Buna iyice inanmamış olanlar,
sakın seni gevşekliğe sevk etmesin.

ARKIN ÇALAPALA .
435
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Jamais Vu *
| Prenses Diana Günlüklerinden Seçkiler |

*
Bu metinler birer kopya olarak, Müslümanların “son” Halifesi
Beştepe Reis’ine, Hristiyanların son Halifesi Putin’e, İngiliz Kraliçesi ve
İspanyol Kralı’na, Katar Emiri’ne, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’a ve
Papa’ya gönderilmiş olup orijinal metinler ve evrak, Yezdan Yıldızı’na
saklanmıştır. En son “Tanrım neler oldu ya?” dediğini sandığınız sevgili
Prenses Diana, “Lady Di”, aslında ondan sonra da birçok şey söylemiş,
birçok ölümcül meseleyi çözümüne kavuşturmuştur. Fakat sizler bunu
bilmiyordunuz. İşte şimdi onu öğreneceksiniz. Lady Di günlüklerinin ilk
sayfalarında şu cümlenin yazılı olması ise hem “oldukça” düşündürücü
hem de gölgede daha fazla sevindiricidir:
“Di-rector was kissing com-poser for the re-public.”
*

ARKIN ÇALAPALA .
436
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

… Demek ki artık büyüdüm. Hayal edilmemiş bir şey değildi.


Fakat daha önce hiç mi hiç yapılmamıştı. Önemli olan yapılmasıydı.
Önemli olan hep aynıdır zaten, önemsiz olan ise hep başkadır. Artık
anladım, her cümle her fiili takınır. Hız ada kendi içinden bakılır. …
… Kendi değerlerine sahip çıkmayan Avrupa ile karşı karşıya
kaldım, diyeceğim ama anlıyorum ki savunduğu değerler kendi değer
ve yargıları değilmiş Avrupa’nın. Bu da demek oluyor ki çalma çırpma
değerlerle medeniyet oluşturulamıyor. Ne kendi bestecilerinin yapıp
sunduğu müzikleri ve çıkardığı sesleri dikkatle dinliyor Avrupa ne de
kendi yönetmenlerinin sunduğu ve şık ispat kıvamındaki görüntüleri
layığı ile görüyor. In-sister ne demek? Kendi yazarlarının toplumsal
ispatlarına, sırf uyuşturulduğu için barışık kalamayan, bolca zina, içki
ve kumar ayrıca tembellik içinde sıkıştırılmış ve kavrulan bir Avrupa
gençliği ile karşı karşıyayım. Bu hiç iyi bir şey değil ama böyle. Sırf bu
yüzden birinci ve ikinci dünya savaşlarında milyonlarca insan öldü
ve katledildi. Kim tarafından? Kendi kardeşleri tarafından. Ki ırkçılık
da haram. Dil ayrımı da haram. Tanrım, bizi kötülüklerden koru! …
… Eleny, Vivaldi, Brahms, Birkin, Dead Can Dance, Björk, Pink
Martini, R.E.M., Madonna, Michael J., Prince, R.W., of ya, evet, Robbie
Williams… Bütün bu sanatçılar ve daha yüzlercesi, neyi, hangi sesi ve
ses oluşumlarını neden kaydedip insanlara ne şartlar altında sunmuş
olduklarını unutmuş değillerdir. Neden? Neden kendi kıyafetlerine,
kendi geleneklerine, yasalarına ve çocuklarına, daha da kötüsü kendi
kanunlarına sahip çıkmayan ve yüce tanrının mutlak, güzel ve doğru
yolu gösteren emirlerine uymayan bir Avrupa ile karşı karşıyayım?...
… Kraliçe, ben yazılı anayasa olmadan yönettim tebaamı, gibi
şeyler söylediğinde kurtulabileceğini mi sanıyor? Tanrının kuralları,
emirleri ve yasaklarına göre yönettin mi asıl ona bakılacak ey Kraliçe!
Uyan da balığa gidelim! ...
… Tüm dünyadaki, özellikle de Afrika ve Asya’daki fakir insan
ve halkların “öz” kaynaklarını sömürmekten, bu halkların genleriyle
oynayıp ruhlarını bozmaktan, ahlak-erdem gibi kavramları kullanıp
yine bu kavramları yok etmek gibi alaycı bir yaklaşımdan bir türlü
vaz geçemeyen bir Avrupa ile karşı karşıyayım. …
… Uzaya roket, uydu gönderip Ay’ı yürümek için harcadıkları
parayla dünyanın tamamı sağlıklı bir biçimde yaşayabilirdi ve o vakit
yeryüzünü bir cennete çevirmek gayet olası olurdu. Charlie Chaplin,

ARKIN ÇALAPALA .
437
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ingrid Bergman adına, Bisiklet Hırsızları kıvamında, Stalker hızında;


utanıyorum bir Avrupalı olduğuma. …
… Benim çocuklarım peki? Onlar ne olacak? …
… İnsan Hakları Mahkemesi, Birleşmiş Milletler, AB ve elbet
NATO ve bunlar gibi birçok kurum ve örgüt neden kurulduklarını ve
kendi kuruluş sözleşmelerini, diğer yandan tanrısal görevlerinin ne
gibi şeyler olduğunu adeta unutmuş durumdalar. Tanrım neler oldu?
Song For The Unification Of EU şimdi mi manasını kazandı? Amerika
bu yüzden mi özgürlükler ülkesi sanıldı? Peki, Japonlar Hiroşima ve
Nagazaki’yi “nasıl olur” da unuttu? Yalnızca bir Avrupalı olduğum için
değil, insan olduğum için de utanmaya başladım Tanrım. …
… Baudelaire neden yazdı Paris Sıkıntısı’nı? Adam ile Philips
Öpüşme bir de Gıdıklanma üzerine neden çalıştı? Aşkın ve ayrılıkları
üreten bahçelerle pencerelerin değil ümit etmenin ve inanmanın ilk,
orta ve son şairi Füruğ! Sahi o neden anlaşılamadı? Çünkü Fars diyarı
“Hafız” divanıyla fal bakmaya kalkıştı ve lanetlendi tıpkı diğerleri gibi
Bukowski ile, Tinto Brass ile, Amerikan sineması ile. Dekameron ile
Updike neden anlaşılmadı çünkü Eco Echo değil Ego üretti ve ben, bu
durumda kendimi çok yalnız hissediyorum. Tam da yancılar casusluk
yaparken, nasıl oldu, çok iyi oldu ama değil mi, Nefertiti’nin sıktığı en
gerçek ve en asil sanılan kurşun, pat diye Dickinson’a isabet etti. Oh!
Sevgili kardeşim Camille Paglia Cinsel Kimlikler isimli muhteşemüstü
kitabı ile kimlere kimlere nasıl da koydu! Por Favor, Por Flawor, Por
No Politika! Ref: A.Ç. Bilgi ağcıklamasını beyinlerinin ve yüreklerinin
sapkınca kirletilmiş ışık havuzlarında sıkça yaşayan zavallı dünyanın
zavallı politikacıları, evet evet, zavallı dünyamızın pek zavallı politik
acıları nasıl oldu da, nasıl olur da bizim Dante’mizi, Joyce’umuzu,
Proust’umuzu, Dostoyevski’mizi, Kafka’mızı, Vian’ımızı, Geothe’mizi,
Sheakspeare’mizi, Balzac’ımızı ve elbette ki Rousseau’muzu Şu yavan
İstanbullu iğnelerin bile hunharca ve canla başla savunduklarını, de
ki bunun sebebinin ne olduğunu anlayamadıkları için bilemediler. O
vakit Kafka zaten dönüşmüştü değişime, bunu bilemeyiz, bunu kimse
bilemez, “bunu Kafka da bilemez” ancak kendileri sadece kafiye icabı
once (önce) bok olup kokmuştu sonra gerçekten bok olup yok olmuş,
güvercin kafiyesi dalında kombili hatta kombine hezimetler kopması
durumunun üremesine sebep olmuştu, diyerek bu cümleyi bitireyim.
Hakikaten, İstanbul’un sayılı iğnelerinden biri olan Küçük İskender;
The Kırmızı Başlıklı İstasyon Şefi, daha Erotika, Suzidilara, Gözlerim

ARKIN ÇALAPALA .
438
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Sığmıyor Yüzüme, Cangüncem isimli muhteşem şiirimsileri neden ve


ne niyet’len yayınlamıştı? Bakınız The Flues! U! Necip Fazıl denen şair
neden onca Çile’yi çekti ve neden film çekmedi? Adam Sanat ve deep
Monocle şairlerini ve ajanlarını Necip Amca gibiler mi yetiştirdi? Kim
idi bunların içindeki en entelektüel ve en harbi abi? Harap olmuş tüm
toplumlara sadece sevgilim Türklerin şairleriyle ve yazarlarıyla ilgili
on binlerce cümle yazarım ve alıntılarım buraya alın, terimle! Ki Yüz
doksan küsür devlet bir o kadar “dark web” millet var, Avrupa dahası
Amerika nasıl oldu da kendi öz evlatlarının, öz yazar ve öz, acayip öz
düşünürlerinin insanlığın hayrı için ürettiği fıstık gibi düşüncelerden
“kurdukları oyunlarla iç içe çalışan” şu zavallı adalet mekanizmasını,
insanları öldürmek, şehirleri mahvetmek, yeni nesilleri bozmak hatta
soylarımızı kırmak ve kurutmak için kullanıp durdu? İğrenç! …
… Tanrı Kraliçe’yi korusun mu? …
… “Kraliçe yazılı olmayan bir anayasa” ile çocukları korurken
(!) sarayının bahçesinde elmaslarını yakıp “Sizler olmadan ben bir
hiçim.” pratikleri dâhilinde zalimlik daha fenası cahillik vurgusu yapa
dursun, yakılan elmaslarla kaç Afrikalı çocuk ölümden kurtarılırdı ve
sevgili İngiliz halkları bunu neden akıl edemiyor, anlamıyorum. …
… Avrupa’nın moda, sinema, müzik, gıda gibi sektörleri, maki
değil makine veya silah endüstrileri neden insanlık zararına çalışmak
üzerine kurgulanmış? Ünlü değil büyük düşünürlerimiz buna bir çare
bulamamış mı? Başka dillere çevrilmiş yazarlarımız bu konuları niye
işlememişler? Ya medya? Bu konularda yayın ve araştırma yapanları
savunan ve destekleyen, yayan “bir medyamız” neden yok? 21nci yüz
yıl geldi ve biz Müslümanlar kadar dahi olamıyoruz. Yazık! …
… Allah Muhammed’e “De ki;” demiş, emretmiş, “Kıyametin
yakın olması gerekir.” diye. Belki de bahsettiğim bu kötülük üzerine
kurulu sistemler, Avrupa özellikle de Amerika kökenli olarak, acaba
diyorum, kıyametin yakın olması ve bir an önce kopması için mi böyle
kurgulanmış ve durdurulamaz bir biçimde çalışıyor? …
… Avrupa’daki Hristiyanlar da tıpkı Müslümanlar gibi tuhaf
mezheplere bölünmüşler. Ama Müslümanlar camiye kadın erkek ve
çoluk çocuk, hep birlikte gitmiyor. Tanrıya şükürler ahir olsun ki biz
kiliseye de birlikte gidiyoruz, denize de birlikte giriyoruz. Aslında
Müslümanlar denize mayoyla ve hep birlikte gidiyor ama camiye niye
öyle gitmiyorlar anlamıyorum. Örtünmek, düzgün giyinmek onlara

ARKIN ÇALAPALA .
439
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

emredilmemiş gibi davranıyorlar. Ve iman… Konuşmadan anlaşmak


sanatı mıdır nedir? Müslümanlar da bizim insanlarımız da imanın ne
olduğunu anlayamıyorlar. Neden kimse yaratıcıyı her yerde her an
göremiyor? Neden kimse ona çocukça gülümseyemiyor? Dünya niye
bu kadar salakça bir düzen üzerine kurulmuş ki? Biraz akıllı olsaydık
ve biraz yardımsever davranabilseydik, çok daha güzel bir dünyada
çok daha mutlu, insanca ve aşkla yaşayabilirdik ama nerede! …
… İstanbul Belediye Başkanı’yla tanıştık ve anlaştık. Süper bir
muhabbet oldu. Adam çok samimi ve dürüst. Gelecekte başkan seçilip
gizli projemizi tüm dünyaya yayacağına dair söz verdi. İnşallah onun
da önünü tıkamazlar. Gerçi bu defa tıkayamazlar çünkü bu projemizle
eş zamanlı olarak devreye girecek elemanlara bakınca kötülerin bizi
asla durduramayacaklarını anlıyorum. Daha çok bilgi sihirbazı, daha
çok teknoloji canavarı lazım bize. Herkes BOP diyor, Büyük Ortadoğu
Projesi filan deyip atıyor boş keseden, biz ise dünyayı kurtarıp yeni,
yepyeni bir galaksi hayaliyle yanıp tutuşuyoruz. Ne olursun “İnviters
Organizasyonu” sekteye uğramasın tanrım. Çünkü o zaman ne bizler
kendi kendine yetebilen bir gezegen oluruz, ne bir sonraki aşamada
uzayın kaynaklarından faydalanabiliriz, ne de her an her yerde olma
lüksüyle zamanda yolculuk, maddede cincilik yapabilen yaratıcılarla
yüz yüze gelip dans edebilir, zar atabilir, gülümseme dolu bir sonsuz
paylaşıma ve hayata başlayabiliriz. Lütfen. Lütfen. Lütfen tanrım! …
… With reference to Otzeki - True Love & Artbat Mix – Tabu –
Uplift, Türklerde çok az zaman sonra meşhur olacak büyük bir rock
star ile tanıştım. İsmi Şebnem soy ismi Ferah. Bu ufak kız bir gün şuna
benzer bir şarkı yapacak ve her şeyi pis karıştıracakmış: Ben şarkımı
söylerken “istersen sesi açarsın”, “istersen kısıp onu da yok sayarsın”,
kim bilir belki gülümser belki ağlarsın, yüreğimdeki sesleri… Bu hoş
şarkıyı Charles ile dinlemek isterdim ama Charles tam bir anakuzusu.
Hangi akla hizmet ona çocuk verdim ki! Ah, yazmayı unutuyordum,
çocuklarla ilgili vakfımız bugün dünyanın en zeki çocukları ile yemek
ve toplantı için bir araya gelmemizi sağladı. İnanılır gibi değillerdi. Bu
çocukların dünyayı yöneteceklerini bilmek içimi ısıttı. …
… Toprak da biz insanlar gibi yeni yeni dillerden üreyen farklı
hikâyelerle öğreniyor zamanı. Her insan bambaşka ve başlı başına bir
sinema. Dünyanın neresinde olursak olalım, müzikler, kitaplar, film
ve belgeseller, komik olaylar, hüzünlü olaylar, bazen acı dolu fikir ve
gelişmeler ve daha birçok şey dönüp duruyor “et”rafımızda. Akıl fikir

ARKIN ÇALAPALA .
440
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

oyunları oynayan yahut uyumlu olduğunu iddia eden ama gerçekten


“delirmiş” deliler var. Onlara şunu haykırmalıyım: Ben delirmiş birisi
olmadığım için deli olmadığımı biliyorum. Oysa sizler delirmiş kişiler
olduğunuz için deli olduğunuzu bilmiyorsunuz. Hem de şimdi burada
açıkça söylüyor olmama rağmen bu gerçekliği bir türlü kavrayamıyor
ve anlayamıyorsunuz. …
… Zaman Matematiği hakkındaki ilk teorileri gizledik. …
… Elleriyle put yapan ve mühürlenmiş kalpleriyle bu putlara
tapan cahil ya da zalim birçok insan var. Suç ve ceza ile iç içe yaşayan
kumarbazlar bence asıl onlar. Ama böyle olmayanlar da var. Tarih ve
kültür bilgisini bir şekilde hiçe sayıp tanımayanlar, asıl olan andır ve
“seize the day” yahut carpe diem deyip zaten var olan güzel toplumsal
dinamiklerin üstüne yeni ve “aykırı toplumlar” inşa etmeye çalışanlar
da var. Tanrının dünyasında bu nasıl bir ihanettir! Bu ne büyükçe bir
kibir! Ama insanları gerçekten tanımak ve bilmek isteyen ve bunun
için samimiyetle çabalayanlar da var. Ve bunlar sayıca çoğunluktalar.
Zaten bütün problem burada ortaya çıkıyor. Çoğunluğu ve bu harika
çoğunluğun haklarını yönetmeye kalkan pis ruhlu bir azınlık problem
ve gerçekliği var. Ve bir sürü rapor, bir sürü anlamsız hareket, iş. …
… Catherine Ribiero ve arkadaşları ve onlar gibi yüzlerce iyi
niyetli insan, neden acaba, neden dağlara çıktılar, kırlarda dolaştılar,
sahillerde tecrübelerini paylaştılar ve olağanüstü müzikler yapıp biz
insanlara faydalı olmak için çırpındılar? Tarkovski neden çekti o naif
filmleri? Kardeş Türküler neden planlıyor ki Hemavaz isimli albümü
yıllardır? Geriye kalan müzik! Ve Elvis! Gerçekten, Elvis kimdi? …
… Her şeyi öğrenebiliriz çünkü “işimize gel ince” asla ama asla
yorulmuyoruz. Tüm insanlarla bağ kurabiliriz. Çingene müzikleri ve
metal müzik dinleyebilir, kadın ve erkek vokallerin çok farklı çığlıklar
atıp başka başka sesler çıkarttıkları şarkılarda delice eriyebiliriz. …
… İrili ufaklı köylerde ve kasabalarda yaşayan bir sürü güzel
insan var dünyada, milyonlarca, milyarlarca insan. Bunlar doğaya ve
insana zarar vermeden yaşamanın yollarını bulmuşlar ve bu yolları
kullanarak “gerçekçi bir hayat” inşa ediyorlar. Sürekli. Bu insanların
çevrelerinde yaşayan canlılar, bitkilerle hayvanlar da köle muamelesi
görüp canlı bilincini yitirme kurgusundan uzak bir döngüde, gerçek
geri dönüşüm ve “evrimin çevrimi” zincirlerine ancak gerektiği kadar
dâhil oluyorlar. Öyle tatlılar ki! Gökyüzü de çok tatlı ama! Gökyüzüne

ARKIN ÇALAPALA .
441
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

bayılıyorum. Rüzgâr sürekli olarak bir şeyler müjdeliyor. Yağmur her


an rızıklarımızı taşıyor bize. Buna rağmen bizler, insanlar yaratıcının
kıymetini bilmiyoruz. (Büyük tufandan önce yağmur yağmış.) …
… Kraliyet çok büyük bir tiyatronun hazırlıklarına başladı. Ve
bu oyuna göre benim Charles ile boşanıp bir araba kazasında ölmem
gerekiyor. MI6 tanık koruma programı dâhilinde oynanacak olan bu
oyun zamanla ilgili olarak üretilen naif yanılgılar sayesinde başarıya
ulaşacak fakat beni sevenleri mutlaka üzecektir. Ama o büyük ve zor
gün geldiğinde, prova gününde herkesle teker teker görüşeceğiz. …
… Bundan sonra tiyatro izlemeyeceğim. Sahnenin şımarık ve
kurgu ürünü ışıklarını görmek yetmez çünkü artık mutlu olmama. Ki
kendim olmamak, başka bir ruha veya karaktere bürünmek asla ama
asla doğru gelmiyor bana. Tiyatro, sanatın başladığı yerde, zamanda
yapılıp sonlandığının ispatı olsa dahi, üzgünüm. …
… Bir gün, günlüklerim gün ışığına çıkınca, işte o zaman beni
sevenler kıyametin bir an evvel kopması için dua ederler inşallah! Bu
sayede hemen buluşabileceğiz. Hem de cennette. Ben biliyorum, öyle
olacak çünkü ne kadar büyük tiyatrolar düzenleyip beni halkımdan
koparmak isterlerse istesinler, adalet mahşer günü yerine gelecek. O
gün tüm halkım ve yaşarken tanıştığım insanlar ve arkadaşlarım, hep
birlikte çok mutlu olacağız. Buna eminim. …
… Kraliçe’yi uyardım ve sözlerimi dikkatle değerlendireceğini
söyledi. Günlüklerim bende kalacak. Günlüklerimi çok iyi saklamalı
ve doğru insanlara emanet etmeliyim. Take care Di! Sheakspeare ve
Montaigne oku Di! Ve Canterbury Tales! …
… Tiyatroda maskelenmiş bir şeyler, tuhaf ve anlamsız bazı
hareketler var. Gıcık oluyorum. Tam olarak anlamak hiçbir zaman ve
hiçbir şekilde mümkün olmuyor. Kıyafetler, sözler değişiyor ve ani
bir şekilde hayatın hiç beklenmedik bir sahnesine açılıyor insan. Bir
oyuncu şıp diye sahne arkasından çıkıveriyor ve oyunun içine dalıp
başlıyor hiç bilmediğimiz bir şeyler yapmaya, anlatmaya. Bence Life
is not a stage, life is a rehersal! …
… Bana bir ada vermişler. Hizmetçiler ve korumalar dışında
hiç kimse olmayacakmış. Yeni doğmuş bir bebek gibi hayata yeniden
başlamak demek bu. Hâlbuki hep şuna sevindim; bu, “dünyaya” ilk ve
son gelişim. Umarım tanrı beni yanında tutar ve sevdiklerimi. …

ARKIN ÇALAPALA .
442
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

… Skor: 0:0 ve maç başlasın! Futbolu nasıl da bozdu insanlar.


Futbol hangi memleketin ne durumda olduğunu iyice anlamak için
kurgulanmış özel bir oyundu. Herkes gelir, halini sergilerdi, niyetini
belli ederdi, gücünü ve tekniğini gösterirdi, böylece memleketlerin ve
o memleket insanlarının halleri hatta kaderleri bu yolla bilinebilirdi.
Şimdi futbol tam bir palavra. Futbolcular artık topa değil birbirlerine
vuruyor, topla değil hakemle ve formalarıyla oynuyorlar. Yazık! …
… Bugün ilk defa adaya gittim. Çok harika, çiçekten bahçeler
yapmışlar. En güzeli karanfillerdi. Ama onlar benim hakkımda neler
düşünüyor, elbette bilemiyorum. Bir tane gülü kopardım çünkü o an
kadifemsi yapraklarını sutyenimin içine doldurma arzuma bir türlü
dur diyemedim. Charles ile ayrılmak sevindirici fakat yalnızlık üzücü.
Ruhumda bir “femme fatale” dolaşmaya başladı. Bunun üstüne bir de
çocuklarımı görememek var yirmi beş yıl. Her şey dolunay yüzünden
böyle sanırım. Tanrım! Bana masum ve “hiç” kirlenmemiş bir sevgili
ver ve hayatımın sonuna kadar ona ait olayım. Âmin! …
… Çiçekler “öyle güzel” kokuyorlar ki çıldırmak üzereyim. Bu
yüzden mi ölmek ve yeniden doğmak zorunda kalıyoruz? Bilemedim.
Tanrım! Lütfen bana bir eş ver! Çok yalnızım. …
… Yarın incirden altın yapmayı öğreneceğim. Papa “İncil’den
altın” yapıyorsa ben neden incirden yapamayayım? İlk önce kaynatıp
sonra altın suyu elde ediliyormuşuz. Oh my Lord! It’s incredible! It’s
inexpressable! You are inexpressable for all the times! …
… Gülün mahcubiyetinden bedenime yayılan duygu günlerin
asırlara dönüşmesine sebep oluyor. O yumuşacık doku, o huzur verici
ve ılık ama yavaş sürtünme hazzı inanılmaz büyüleyici. Aslında kendi
kendine inceleyince sürtünme kuvvetini de hiç sevmiyorum. Bizi öyle
çok sınırlıyor ki bu kuvvet. NASA’daki eski arkadaşlarımdan birkaçı
ile görüşüp rica ettim, sürtünme kuvvetinin yeterince yok edilmesini
sağlayabilmek adına yeni uzay fiziği araştırmaları yapacaklar. O uzun
yürüyüşler, sanayi devrimleri, “uçma” katsayılarını düşünüyorum da;
şu “tatminsiz sürtünme kuvveti” olmasaydı her şey çok daha çılgınca
yaşanabilir, güzel olabilirdi. Aslında hiçbir mutlak kuvvetin etkisinde
kalmadan, özgürce uçmak ve koşmak istiyorum. Sadece kendimin ve
sevdiklerimin değil her şeyin uçmasını hayal ediyorum. Uçan kediler,
köpekler, kalemler, kitaplar, yaşlı teyzeler ve amcalar, arabalar hatta
engelli insanlar… Geçen gün haberi geldi, Kalaşnikov markası yirmi
yıl sonra uçan arabaları yapmış olabilirmiş. On yıl da hata payı olsa…
ARKIN ÇALAPALA .
443
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Çiçeklerin uçarak büyüdüğü, ağaçların hareket ederek gölgeyi taşıyıp


“var ettiği” bir dünya olabilir cennet. Acaba öyle mi? Who knows? God
knows of course. …
… Bugün Kur’an-ı Kerim siparişim geldi. Çok ilginç ama ilk an,
okuduğum ayette İncil’in hükmünün bittiği yazıyordu. Ahkaf Suresi
30ncu ayet aynen şunları diyor ki bu sözler tanrının yani Allah’ın ilk
ağızdan hiç değiştirilmemiş sözleri ve bu sözlere inanmamak aptallık
olur. Hem Muhammed Musa’dan sonra değil İsa’dan sonra geldiği için
Kur’an İncil’i tasdik ediyormuş. Tam sırasıyla şunları okudum, Ahkaf
Suresi, 30ncu ayet: “Onlar kavimlerine şöyle dediler: - Ey kavmimiz!
Gerçekten biz Musa’dan sonra indirilen ve kendisinden öncekileri
tasdik eden bir kitap dinledik. O kitap gerçeği, doğru yolu gösteriyor.”
Sonra Ahkaf -29 okuyunca aklım başıma geldi. “Ey Muhammed! Hani
biz cinlerden bir grubu Kur’an’ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik.
Onlar Kur’an’ı dinlemek için hazır bulundukları zaman birbirlerine
“susun” dediler. Kur’an’ın okunması bitince de birer uyarıcı olarak
kavimlerine döndüler.” Cinlerin elçisinin Musa’nın olması ihtimali bir
yana, benim için İncil’in hükmü artık bitti demektir. Hem hangi İncil?
Kur’an’da her şey o kadar mükemmel anlatılmış ki! Bence Kur’an hem
gerçeği ve güzeli hem de doğru yolu gösteriyor. Sanmıyorum kolayca
devretsin ama yıldırımlar yaratan ırk böyle devre diyor olabilir. …
… A Letter To Papa
Subject: If Order
Dear Papa, Subject is order. Allah is God. God is Allah. Gold is
not God or Allah. Think about order, not subject. This time subject is
order. Post Script: Take care Pop, subjectif order is not the same with
subjectis order.
Sincerely Yours, …
… İman kimde Allah bilir. Sen Allah mısın, hele onu söyle! …
… Günahları ile sevapları eş değer olanlardır belki de zamanı
durdurup duranlar. Matematiksel boşlukta kimyasal yayılanlar!…
… In God We Trust! Dün gece yarısı Trump isimli bir tüccarla
tanıştırıldım. Çok tehlikeli bir adam. Sağı solu hiç belli değil. Umarım
Amerika’yı satın almaya kalkmaz. Kendisi öyle dedi. Eğer bu adam bir
gün Amerika’yı satın alırsa, zaten Kraliçe’nin de parası bitti, bence bu

ARKIN ÇALAPALA .
444
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

adamı hiç kimse durduramaz. Çok acayip şeyler oluyor. Bu demektir


ki daha da acayip şeyler olacak. Allah bilir neler olacak. …
… Lanet olsun! Kyoto Protokolü iyiden iyiye nükleer enerjinin
telifi haline gelmeye başladı. Ve ben, bugün de nükleer enerji konusu
için hazırlattığım fosil yakıt tüketimini sınırlayıcı yasaları meclisten
geçirtemedim. Your Highness sözünü tutmadı. Çok utanıyorum tanrı
ve meleklerden. Çok utanıyorum çocuklardan, açlıkla savaşanlardan
ve çarpık çurpuk kesintilerle doldurulmuş insanlık tarihinden. …
… Zeki çocuklarla ikinci buluşma! Bugün oyuncular ve yazar
olacak olanlarla görüştük. Audrey Tautou çok başarılı. O da ekibimize
dâhil oldu. Amelie adlı bir film yapacaklar. Reklam filmlerindeki yüz
haklarımı “hacı” yağı No.5 sahibi Channel’e devrettim. …
… Ey insanlar! Bu haliniz ne böyle! İnsan insana bunu yapar
mı? İnsan kendine bunu yapar mı? Kim mühürledi kalplerinizi ya! …
… Para salaklık derecemizi test etmek için üretilmiş bence. …
… Fransa Cumhurbaşkanı’na Mektup
Subject: Cehennem başkalarıdır.
Heaven is not the others. Heaven is the others. Heaven is just
heaven. Bu yüzden de işte cehennem başkaları olamaz. Tam da noter
tasdiki yaptıracaktım; noterlerin zamanı geldiğinde kapanacaklarını
hatırladım. Şu an gülümsüyorum. …
… O bir rüzgârdır ki içerisinde acı bir azap vardır. O rüzgâr
rabbinin emriyle her şeyi yakar, mahveder. …
… Bağırsakları parçalayan kaynar su cehennemde varmış ve
ateşte ebedi olarak kalacak için bekletiliyormuş. …
… Muhammed – 18: Artık kıyamet kendilerine gelip çatınca
anlamaları ne işe yarar. Mükemmel! I love you Allah! …
… With reference to old Persians, A Basic Prologue for Sartre:
Professional Logaritm may be a big funny fantastic clue for the best
heavenism and showenism. Dear Sirs, God says in the Koran, Taha,
119: Sen orada ne susarsın, ne de güneşin sıcağında kalırsın. …
… Kraliçe beni çağırmış. Neden hep ben onun ayağına gitmek
zorundayım ki! Biraz da o benim ayağıma gelsin canım! …
… Dün Neslişah Sultan ile buluştuk. Dünyanın tüm ülkelerine
çevre ve ses kirliliği konusunda dava açmaya karar verdik. Sultan’ın

ARKIN ÇALAPALA .
445
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

avukatları ilk önce 66 ülkeye dava açacaklar. Sultan, Avrasya’nın en


büyük probleminin “pilot uygulama başlatabilme” mantığından tuhaf
bir biçimde yoksun kalmaları olduğunu anlattı. Kraliçe bizzat kendisi
Neslişah Sultan’a şunu demiş: Türkler bu yüzden de Avrupa Birliği’ne
giremediler. Sultan sinir oluyor Kraliçe’ye. Bir gün çok fazla “kız”mış,
çantasından çıkartıp “yeryüzünün tapusu” ile “suyla çalışan araba”
ikilisinin ortak teknik çizimini göstermiş ve salonu terk etmiş. Helâl
olsun! Kraliçe şok olmuş tabii, oh olsun! Asıl bomba dedikodu şuydu:
Sultan Kabe’nin üstünden çekilen fotoğraflarla üretilmiş kısa belgesel
filmin ardından içini hareketli ışıklarla süslettiği koca Kabe Elması’nı
gösterdiğinde Kraliçe’nin dibi düşmüş. Allah’ın izniyle, Sultan elmas
ve mücevherlerinin tümünü fakir, aç çocuklara vakfedecekmiş, ömrü
yeterse. Çılgın bunlar! Öteki daha da çılgın. Tutturmuş bir Jubile, ne
dünya umurunda ne de fakir fukara halklar! Millet ufacık pırlanta alıp
evlilik teklif etmek için aylarca çalışıp duruyor, bunlar hep koca koca
elmaslarını veya mücevherlerini yakıp eğlence düzenliyorlar. Cahillik
ve zalimlik kız bu yaptığınız. Sonra da adaletten bahsedersiniz. Zaten
yeryüzünde böylesi çılgın zalimlerin adaleti sağladığını sandığını bir
şekilde izlemek zorunda kalmak asıl acı olan. Bu saçma mesele bence
daha ciddi incelenmeli. Çizgi film izlemeliyim. …
… How’l Moving Castle izledim. Çok güzeldi. Müziği fena. …
… Saramago okudum, A Ton Etoille dinledim. …
… Tate London Baş Editörü, “Miyazaki” konusundaki cevabını
yollamış. Miyazaki de Rüyaların Prensi Şerif’in hayranıymış. Ona bazı
insanlar Resul diyormuş. Öyleyse “Resul Nerede” diyorum ben de. ...
… Kayınpederim “kendi” ağzıyla şunları söylemişti: Ne evrimi
bu kardeşim! Siz hangi evrimden bahsediyorsunuz? Tanrıdır bütün o
çekirdekleri ve tohumları yaratan, tanrı! Siz ne cahil varlıklarsınız ya!
Sadece bu durum bile kıyamete inanmanız için gereken sebep sonuç
ilişkisini yeterince üretir. Ne evrimi! Tanrı sadece evrimler sayesinde
çekirdeklerden ve tohumlardan canlıları, canlılardan da çekirdekleri
ve tohumları çıkartıyor. Ne evrimi, cahiller! Bu sayede hem ölülerden
dirileri hem de dirilerden ölüleri çıkartmış oluyor. Anlasanıza artık!
Siz ne kadar da cahilsiniz! …
… Ya çocuklarım da büyüyünce acımasız olurlarsa? …

ARKIN ÇALAPALA .
446
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

… Sevgili dava arkadaşlarım, günlüklerimi zamanı geldiğinde


tüm dünya dillerinde yayınlayın. Ama eğer beni tekrar insanlarımla
buluşturabilecekseniz yapın bunu! …
… Hz. Muhammed rüyama girdi ya! Şeytan ne gerçekte ne de
rüyada alabiliyor onun yerini. Hayır, rüyamı anlatamam. Zaten biraz
Kur’an okumam lazım. Kur’an sanki “çocuklar için yazılmış gerçek”te
“büyükler için okunması gereken bir masal” gibi. Tövbe tövbe! …
… Atlara eziyet etmeyin! Atı olanlar belirli, düşükçe bir ücret
karşılığında at meydanlarında at binme eğitimi ve eğlenceleri tertip
etsinler! Çocuklara atları sevdirmemiz şart! Yay gibi kaşların, keman
yayının nereden nasıl gelip neden nereye gittiğine niye kimse dikkat
etmiyor anlamıyorum. …
… Bir gün elli bin sene eder ruh ve melekler yükselip çıkarken.
Allah ruhu yakın görür, insanlar uzak görür. …
… Kendine gülemiyor çok insan. …
… What do we do here bro? (Ne işimiz var lan burada?) …
… Susheela Raman geldi bugün adaya, akustik konser verdiler
ve nagara yaptılar bana. Ona Taboo isimli bestemi verdim, Paris’teki
bir konserinde çalacağına söz verdi. …
… Üzülmeyin, sakın üzülmeyin! Kıyamette buluşacağız. …
… Büyü günah, büyümek daha günah. …
… Zina haram, faiz haram, putlara tapmak haram. …
… Türkiye’den bir grup semah gösterisi yaptı bugün. İzlerken
salonu terk ettim. İnsanların kendi eksenleri etrafında dönmeleri çok
kızdırdı beni. İnsanlar sadece Kâbe’nin etrafında dönmeli, yalnızca ve
yalnızca Kâbe’yi tavaf etmeli. Hesabı nasıl verecekler acaba? …
… Bugün bazı iyi lortlar ile bankalar hakkında toplantı yaptık.
Çok veyahut az kredi vermek konusunda; işi olmayanları sorumluluk
altına sokup çalışmaya teşvik etmek için altı ay, bir yıl ve iki yıl sonra
ödenmeye başlanabilir krediler konusunda girişim başlattık. Böylece
artık tüm vatandaşlarımız kredi alabilecek ve paranın hükmü şimdi
olduğundan daha az gerçekleşecek. …
… Yeni bir buluş için Kraliçe’den para istedik ama vermedi. Bu
defa Arap Kralı’na gittik, o da vermedi. Katar Emiri verdi ama. Bu yeni
buluş ortalığı karıştıracak. Tam “yirmi yedi” yıl sonra “tamamlanmış”

ARKIN ÇALAPALA .
447
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

olacak. Belki “görürüm”, belki göremem. Hayal etmesi bile inanılmaz


rahatlatıcı. Çizerek anlatmak lazım ki zaten öyle yapıyoruz hep ama
kimse dikkat etmiyor tarihi dahi çizerek yaptığımıza ve yazdığımıza.
Bu proje kısacana şöyle: Görüntüyü, sesi, kokuyu, tadı ve dokuyu dört
boyutlu olarak hemen üretebilen ve her an her şeye dönüşebilen hızlı
ve yapay bir “varlık”. Bir saniye önce bisiklet iken “bir saniye” sonra
kaset, bir saniye sonra pencere, bir saniye sonra TV, sonra araba, ev,
her şey… Bu varlığı zamanı gelince üretecek neslin ilkokul itibarı ile
bu bilince erişebilmesi için Lego isimli bir oyunun tüm dünyada aktif
edilmesi süreci de başladı. Arap Kralı şerefsiz! …
… Günlerdir sıkıntıdan patlıyorum. Seslerin içinden renkler,
renklerin içinden de sesler çıkıp duruyor. Bunların içinden ise renkli
sesler ve sesli renkler çıkmaya çalışıyorlar. Geceler sessiz, gündüzler
sesli. Sanki sessizlikten ses soyulurken sesi asıl sessizlik soyuyor. Bir
yanım ne ararsa onu bilip buluyor, diğer yanım buna şaşırıp şahitlik
ediyor. Her şey boşluğa doğru akıyor. Ve boşluk küçülüp duruyor gibi
geliyor. Dün bunları yazdığım masa titredi. Dün, gündüz gün ağarmak
istedi. Defalarca ağladım. Şimdi de işte buraya yazıyorum: Eşhedüen
La İlahe İllallah ve Eşhedüenne Muhammeden Abduhu ve Resulü. …
… Şimdi ben Müslüman mı oldum? Ne fark eder ki? Ben yine
aynı benim. Kur’an-ı Kerim’i ve bütün kutsal kitapları düzgün okuyup
anlamadan, inanarak bilmeden, orada öğrendiklerini gerçek hayatta
uygulamadan ne fark eder ki? Hem çoğu Hristiyan birçok Müslümana
kıyasla daha mümin, çoğu Müslüman birçok Hristiyan’a kıyasla daha
günahkâr. Tanrı en doğrusunu biliyordur elbette. …
… Biz Hristiyanlar “baba-oğul-kutsal ruh” üçlemesi yapıyoruz
ama Kur’an bunun “yanlış” olduğunu söylüyor. Eşinin ve çocuklarının
olmadığını söylüyor Allah Kur’an’da. Bütün Hristiyan âleminin bu zor
konuda acilen uyarılması gerekiyor. Zaten mantıklı bir insan her şeyi
yaratan varlığın bir eşinin olmasını nasıl olur da kabullenir, işte bunu
anlamıyorum. Mademki eşi yok, çocukları nasıl olsun ki? Bunu neden
akıl edemiyor ki insanlar? Müslümanları da uyarmak lazım. Onlar da
birçok konuda Hristiyan yahut Budist toplumlarından farklı değiller.
Dini “ne olursa olsun” insanların çoğu doğru yoldan çıkmış durumda.
Hepsi zina işliyor, kumar oynuyor, yalan söylüyor, insan katlediyor,
hırsızlık yapıyor, şirk koşuyor, faiz yiyor ve saire. Dünyadaki bütün
toplumlar dini yani Allah’ın doğru yolunu yanlış yorumluyorlar. …

ARKIN ÇALAPALA .
448
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

… Kur’an öyle güzel anlatıyor ki her şeyi, neden adalet içinde


ve doğru yoldan sapmadan yaşamamız gerektiğini. …
… Rüzgâr ağaçların peygamberi yani müjdecisi olabilir çünkü
tıpkı peygamberlerin bize Allah’ın hükümlerini ve emirlerini iletmesi
ve bu sayede elçilik yapması gibi, rüzgâr da yağmurun yağacağını ve
suyun toprakla buluşabileceğini haber veriyor bazen ağaçlara. Taşlar
belki de kendilerine doğru fırlatılan her cisim ise köpeklerin uyarıcısı
gibi. Bu nasıl düzenektir tanrım! Adeta her şey her şeyi uyarmak veya
müjdelemek için yaratılmış gibi. Çok acayip! Dünya hayatı gerçekten
de çok acayip! Aklım almıyor. …
… Ölmeden önce ölmem gerekiyor. Zamanla aramızda tuhaf
bir anlaşma da yok aslında. Bu süreci durdurmamalıyım. Ama insan
düzgün okumalar yapmayı unutmuş durumda. Kimse metinler arası
ilişkiler dolayısıyla ruhun beslendiğinin farkında değil. Evrim ile yazı
arasındaki organik ilişki de asla anlaşılamayacak bir boyuta geçmiş
çünkü o biçimde ve düzeyde konuşlandırılmış. Harfler var ve aslında
onlar sesler. İşte tam bu noktada ses görüntüye, görüntü ses dönüşüp
dönüşüyor, dönüştü. Ama bunu da kimse anlayamıyor. Neden ki! …
… Hazin ama yine de umut verici bir sona doğru hızla gidiyor
gibiyiz. Buna engel olup olmamak konusundaki kararsızlığım devam
ediyor. İçimdeki çocuğa sarılıyorum haftalardır ve o, yalnızca o bana
insanı, insan olmanın yüceliğini anlatabiliyor. …
… Ey Hristiyanlar! Ne olursa olsun putlara tapmayınız! Zina
işlemeyiniz! İçki içmeyiniz! Yalan yere yemin etmeyiniz! Yalancı şahit
olup cennetler kaybetmeyiniz! İnsanların hakkını yemeyiniz! Putlara
tapmayınız! Allah’a tapınız! …
… I don’t trust EU. I wish a Brexit for the nation. …
… Baptising is a big wrong of us. Babies are borning with no
sin. So, why are we baptising them close after borning? …
… Joyce is one of the best w order of course! …
… Kıyamette gökyüzü erimiş bir maden gibi, dağlar ise atılmış
bir yün gibi olacaklarmış. Sur’a üflenecekmiş. Bunu insanlar kıyamet
provasında yapabilir mi? Herkesi delirten bir ses bulup onu merkezi
bir sistemden tüm dünyaya bir saniye içinde yaymak yeterli olabilir.
Yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine tek bir parça çarpılış ile parça
parça edilecekmiş. Gök yarılacakmış ve kıyamet böylece çökecekmiş.

ARKIN ÇALAPALA .
449
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Elli bin yılda bir kez kıyamet kopsa, yedi milyar yılda on dört bin defa
kıyamet koptu demektir. Allah bilir. …
… İnsanları azdırmak ki doğru yoldan çıkarmak için çabalayıp
duran sahtekârlar! O büyük gün, mahşer günü nasıl vereceksiniz her
pisliğinizin hesabını, çok merak ediyorum. Kubrick! Yine yaptın her
zamanki gibi yapacağını. Eyes Wide Shut ile aşıkları oyuna, insanları
sapkınlığa sürükledin. Farkında değil misin yoksa? …
… Bugün çok güzeldi ya! Rüya Enstitüsü’nün açılışını adada
yapmak zorunda kaldık. Aynı anda hem Dejavu hem de Jamais Vu gibi
bir şey yaşadım. Leonardo Di Caprio da oradaydı. Herkes şaşkındı. İlk
kayıtlı rüyamı anlatayım. Yağmur ormanlarının içlerine kurulmuş ilk
zıplayan insanlar şehrine gitmiştik. Gerçekten gerçek hatta masaldan
gerçek gibiydi her şey. On metreye kadar sıçrayabilenler vardı. Bazısı
firavun faresi yiyordu. Ama biz fil kuşu yumurtalarının kırılmalarını
engellemek ve fil kuşlarının yeniden büyümesi, çoğalması için dualar
ettik. Böylece firavun faresinden intikam almış olacaktık. O olmadığı
için değil, daha garanti olacağı için zürafa kurtları bukalemunlarla bir
olup intikam aldılar. Saniyenin 30.000’de biri hızıyla döverek intikam
alabilen… Neyse… Çok mutluyum. İntikam alma işimiz bitince şu orta
parmak hareketini çektik ve bambu ağaçlarında siyanür elde edenler
için zaman istifledik. Altın takı verdiler bize. Biz tehlikeli olduk. Şehri
duvarlarla örmüşlerdi. Pijama desenliydi duvarlar. Üstten giriş vardı.
Çok tuhaf! Suikastçıların içindeki dilenci adeta gardiyan gibi davranır
bir haldeydi. Rüyanın sonunda şu cümleyi bağırıp uyanırken kendimi
yakaladım: “O zaman alttan girişi büyütmemiz lazım ya!” …
… Pardon Perspective! Big “butterfly baloon” in untisocial but
so simetric saloon, was just a joke of joker. …
… Prenses Adaları’ndan komşum Traje “Zamanların Hafızası”
isimli kitabını göndermiş. Serigrafi ile çoğaltmış diye ipek tohumları
gönderdim Traje’ye. Onun da gölgesi suçlu, kendisi değil. Bence. …
… Zamanda yolculuğun formülü: Üç boyutu iki boyuta ve bu
boyutun kodlarına indirgemek gerekiyor. Eğer bu kodları galakside
tutabilirsek, bu kodları tekrar iki ve üç boyutlu varlıklara dönüştüren
klonlama tekniği ile “Lazer Printer Ship”e yüklersek, işte o zaman bu
gemiye bineriz, kodları gizlediğimiz yerlere gideriz, klonlamayı ve de
üretimi yaparız ve üç boyuta dâhil oluruz. Zamanda yolculuk böylece
geriye doğru aktif edildi. Ancak bu şekilde ve bu sayede zamanda geri

ARKIN ÇALAPALA .
450
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yolculuk yaptığımızda, bu yolculukların sonuçları diğer zamanları ve


mekânları etkilemez hale gelebiliyor. Aynen yazdım. Bu dur! …
… Ahireti üretecek olan insanlar bence. Bir gün gelecek bütün
insanlar her türlü teknoloji ve kayıt biçimini en mükemmel şekillerde
kullanmayı öğrenecekler ve önce kendilerini sonra da diğerlerini her
türlü yargılayıp gerçekliği ve adaleti yerli yerine koyacaklar. Ki bu tür
bir yargılamanın, henüz yapılmamış gibi görünse dahi anlık sonuçları
dâhilindeki yansımaları an be an görülmekte. Sıkıntı büyük! …
… Şeytan Hz. Muhammed’in ümmetine dâhil olmak isteseydi
acaba neler olurdu? Affedilir miydi mesela? Kör şeytan! Sağır şeytan!
Allah ile iddiaya tutuşulur mu hiç, salak şeytan! Akılsız şeytan! İddia
da şeytan da Allah’ın yaratması dâhilinde. Çok acayip. …
… Open Art Institute kuruldu. Çok güzel oldu. …
… Afgan macunu içtim. Çok iyi kafası varmış. …
… Bence uyuşturucu bağımlısı olmanın “temel sebebi” seçilen
arkadaşlar ve girişilen aktiviteler. Eğer doğru arkadaş seçerse, insan
asla bağımlı olmaz. Ama gel de bunu gençlere anlat! …
… Allah kendine sadık kullarının canlarını ve mallarını cennet
karşılığında satın almıştır. Bence en adaletli anlaşmalardan birisi bu.
Ben de bir anlaşma yapmak istiyorum kendisiyle ama kabul eder mi,
işte bunu bilemedim. …
… Denize girenler güneşe secde ediyor, içki içenler aya. Çok
çalışanlar putlara tapıyor, fitne çıkaranlar şeytana. Az çalışıp ellerine
geçen her fırsatta ibadet edenler ise Allah’a tapıyor. Onlar işte, doğru
yolda olanlar; o insanlar. …
… Kaçış yok! Allah yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, ona
çıkanı bilir. Yani gökten inen yere girer, yerden çıkan göğe gider. Yani
yere giren de ondan çıkan da aynıdır, O’ndan O’na dolaşır durur sade.
Kaçış bu yüzden yok. Olamaz da zaten. …
… Ölüydük, topraktık, çamurduk, sperm ve de yumurta olup
diriltildik, büyüyor ve yaşıyoruz. Sonra yine öleceğiz. Bu döngüyü bir
defa daha yaşamak istemiyorum. Zaten aynı döngüyü tekrar yaşamak
imkânsız. Zamanın gerçekliğini bırak, gölgenin hafızası var. …
… Yıldızların yerlerine yemin etmek neden büyük yemindir?
Belki de yıldızların yerleri değişmediği için. Kur’an da değişmiyor. O

ARKIN ÇALAPALA .
451
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

zaman Allah Kur’an’ı da yıldızlara endeksli işletiyor olabilir mi? Daha


çok araştırma yapmam lazım. …
… Mezhepler ve din savaşları, farklı yorum ve gerçekleri aynı
çatı altında toplama iradesinden yoksun halifelerle, papalar, kardinal
ve krallar, sultanlar yüzünden üremiş olmalı. Öyleyse din savaşlarını
bitirip, bütün mezhepleri birleştirip aynı, tek ilahi dinin çatısı altında
toplayabilmek için en son bu kişilere başvurmalıyım. Hepsini tek bir
çatı altında toplayıp hem papa hem de halife olabilecek birisi lazım.
Halifeyi halklar seçsin! Başkanlar ve Kraliçe de aday olabilmeli. Eğer
isterlerse tabii. …
… Bu gece Tom Waits ile takıldık. Roberto Benigni hastaymış,
gelemedi. Oscar’ını aldı ya, şımarıyor pislik. Karısı da kankam aslında,
tatlı kadın. Devlet gibi kadın demek daha doğru olur. …
… Nefs kıskançlığa çok hazır. Juliette Binoche ile Three Colors
filmi için de anlaştık. Viral marketing uzamında destek olacaklar bize.
Müzikleri de biz seçtik, Preisner ile çalışacaklar. …
… To the Camera Of The Lords: Yalancı şahitler dillerini büker
ve eğerler ve çekinirler. …
… Kadınlar arasında adaletli olmaya hiçbir erkeğin gücü yok,
yetmez, yetmiyor. Birine kapılıp gitseler ötekiler darılıyor. Darılanlar
göz yumsa ortalık karışıyor, sapkınlık başlıyor. Derin mesele. …
… Gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkları her geçen gün
biraz daha artıyor. Buzullar eriyor. Bu sıcaklık farkları kim bilir hangi
doğal afetlere ve ruhsal hastalıklara sebebiyet verecek. Ses, hız, doku,
tat, bulutlar, ışık… Her şey haddini aşma yolunda ilerliyor. …
… Kıyamet Kilisesi’ni daha aktif yapmalı mıyız? …
… İma nasıl yok edilir? Elbette yapmayarak. …
… Çocuktan Al Haberi gazetesi bugün üçüncü yılını kutladı. …
… Vals, basgitarın ilk siyah perdesidir. Ve en ciddi aşıklar vals
yaparak düşmanlarını gözlemlemek, en iyi boksörler dans ederken
dövüşmek zorunda kalanlardır. …
… Bugün insanların cinsellikle barışmalarını sağlamak adına
“internetteki ilk seks” hikâyemi yazdım. Ensest ilişki ve sapkınlık gibi
konulara hala çözüm arıyoruz. Aslında internette bu tür bilgilere “ilk

ARKIN ÇALAPALA .
452
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

defa rastlayan birisi, böylelikle bu pis bilgilerin varlığından haberdar


olmuş oluyor ve bu belki de asıl problem. Ne yapmalıyım? …
… Kuşların rüzgârları aslında “sır asma” köprüleri, insanların
ise yalnızca bir surat köprüsü var. Keman yayındaki sinek vızıltısına
benzeyen o fena ince ses de atların kendilerini ısırıp duran sinekleri
kuyruklarıyla öldürmesi sayesinde çıkıyor. Fakat işte anlayana sivri
sinek saz oluyor. Anlamayana, o evliliği gerçekleştirenlerin yaşadığı
aşkı Allah’ın şahitliğinde nikâh ile tamamlayanları anlayamayana ise
gerçekten de davul zurna az. Çok akıllı bu herif ya! …
… Ölüm yani Azrail mekâna girdiğinde hareket ve zaman şıp
diye duruveriyor. Neden öyle oluyor? Bunu çözümlemek lazım. …
… Yokluktan iyilik de ürer kötülük de. Fakat belirsizlikten hep
kötülük ürer. Ki tam bu sebepten; kötü insanlar durumları belirsizlik
içinde bırakmak için “zaman her şeyin ilacı” yalanını uydurmuşlardır
ve zamanı kötüye kullanım böylelikle aktif olmuştur. Zaman her şeyi
taşır, zaman her şeyin taşıyıcısıdır, ilacı hiç değildir. Zaman her şeyin
ilacı nasıl olsun, olamaz. Zamana ve zaman aşımına bırakılan her şeyi
engellemeli, dikkatlice sentezlemeliyiz ki kötülükler dursun. Allah’ın
zamanlarını ve bunları kullanım yöntemlerini ise biz anlayamayız. Bu
konuda bize düşen görev Allah’a yaslanmak, kulluk etmek, tövbe edip
şükretmek ve ibadet edip hamt etmek olabilir. …
… Yukarı odadaki kafamın gölgesi aşağıdaki halının gölgesine
yansıdığı anda, biraz da sesimdeki “vurgular” sayesinde, herkesin her
türlü yasak taslağı kabul edildi. Oylama meclisleri gerekçeli kararları
onayladı ve yayınladı. Gerekçeli red’ler taslak komisyonlarına gerisin
geriye iade edildi. Böylelikle “oy çoğunluğu sağlayan her yasa” kabul
edilmiş oldu. İşte gerçek demokrasi bu şekilde çalışmaya başladı. …
… Amerikalılar başta olmak üzere tüm insanlar dürüst ve asil
olsalardı, eminim yeryüzündeki işsizlik oranları azalırdı hatta işsizlik
son bulurdu. Tüm insanları dürüst yapmanın formülü eğitimdir. …
… Kiliselerin, camilerin ve sinagogların, tümüyle tapınakların,
hepsinin, her birinin Allah’a ait olduğunu unutuyorlar. Bu ibadethane
ve mekânların Allah rızası için, O’na tapınmak için, ibadet etmek için
yapıldığını hep unutuyorlar. Unutmak en büyük problemimiz. …
… Fransızların başında da Lut kavmine verilen bela var. Daha
fenası bu bela tüm toplumlara hızla yayılıyor. Pity Proust! What you
wrote, what they read, how they understand! …
ARKIN ÇALAPALA .
453
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

… İnsanların tüm dertlerden ve acılardan ve çarpık oyunlarla


doldurulmuş ilişkilerden hemen kurtulabilmesinin tek bir yolu var, o
da sınırları kaldırmak. İsrail ne firavundan ders almış, ne Hitler’den,
ne de buzağıdan. Peki, Mısır ve Arap halkları neden böyle yapıyor? …
… Ülkelerin ve bütün şirketlerin reklam analizleri geldi. Hangi
ülke ne kadar faşist, hangi şirket ne kadar şirke düşmüş, bunların her
biri elimde. Analizlerini hazırlattım. İlk Halife seçtiğimiz Harabi dedi
ki: Bu bilgi FİFA başkanını değiştirmeye yeter. Kazancımız şimdilik
yirmi altı ülke başkanını yeniden seçtirme konusunda aldığımız sözlü
anlaşmalar. Charles iş başında bile değil. Ayakta uyuyor, otel paraları
ödeyip duruyor. …
… Halk komisyonları ve sivil parlamentolar, bunların her biri
yakın geleceğin toplumsal meclisleri olacaklar ne güzel. Üniversiteler
komisyonu, adalet komisyonları, memur ve işçilerin sendikaları, sivil
toplum kuruluşları internet üzerinden ve anketlerle şikâyet ve talep
toplayıp, yasalaştırma çalışmaları başlatıp yasa taslaklarını üretmeye
hazırlanıyorlar. Herhangi bir problem, ister bir mahallenin problemi
olsun, ister bir kasabanın veya şehrin, isterse bir ülkenin; %51 nüfus
çoğunluğu şartı ile (%51 oy çoğunluğu şartı ile değil) sonuca gidecek.
Kısacası her problemle ilgili kanun ve yasalar en az %51 “nüfus ve oy
çoğunluğu” şartı ile kabul edilip aktif edilebilecek. Bunların oylamaya
sunulması için ise hiçbir şart aranmayacak. %1’lik nüfus katılımıyla
her türlü yasa talebi ve tasarısı oylamalara açılabilecek. Zaten her tür
problem ancak bu şekilde adil ve kalıcı çözümlere ulaştırılabilirdi. Bu
mesele de böylelikle bitti. Problem kiminle ilgiliyse yasayı da onların
oylaması hakkı konusundaki tartışmalar çocuklara kadar yansıyor.
Çocuklarla ilgili kanunlarda, anne ve babanın “her çocuğu için bir oy
hakkı daha var” sayılacak. Yaşlılar ve engelliler, şehit aileleri, gaziler
için de aynı kural geçerli olacak. Böylelikle yaşayan tüm toplumların
homojenizasyon hızlarının ivmeleri sabit tutulabilecek. …
… Ufak bedeller karşılığında, üstüne de fazlaca emek harcayıp
eşyanın tabiatını bozan, öz ülkelerinin ağaç ve ormanlarını katleden,
yakıp yıkan, “demir – çelik” ve benzeri yeraltı kaynaklarını yerüstüne
çıkaran işleyip yahut işlemeden, bunları her çeşit ürüne dönüştürüp
her türlü yakıta çevirerek parayı verenlere satan o cahil, iş bilmeyen
halklara seslenmek istiyorum. Şu kaynaklarınızı neden ufak paralar
karşılığında satıyor, kaptırıyor veya hızla tüketiyorsunuz? Saf mısınız
siz? Bırakın herkes kendi ülke kaynaklarını değerlendirsin, bakalım

ARKIN ÇALAPALA .
454
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

durum yine böyle mi olacak! Yok efendim, Çin malı tahta oyuncaklar
ucuzmuş! Yalanın dibi bu. Çin’deki ormanları katletmek ve yok etmek
için yapıyorlar bu sahtekârlığı. Yok efendim, çikolata çocuklara fayda
sağlarmış kahvaltıda. Yalan! Karadeniz halkının fındığını sömürmek
için uydurulmuş bir yalan bu yalnızca. Yok efendim, arabalar sağlam
olmalıymış. Demirin de’yerini değiştirip durarak düzeni bozmak için
uydurulmuş bir oyun daha. Kaynaklarınızı ki yeraltı zenginliklerinizi,
yerüstü varlıklarınızı ve suyunuzu, havanızı, canlılarınızı korumalı ve
kendi yerelinde geçmişten süregeldiği oranlarda yaşamalısınız. Rızkı
gerçekten muhtaç olanlarla paylaşmanız lazım. Kalplerinizi de onlara
gerçekten zarar vermeyecek olanlara açmalısınız. Çin, Tayland, Kore
gibi ülkelere bakın. Cep telefonu ve benzer bütün teknolojileri kendi
ülkelerindeki öz kaynaklardan kendileri üretiyor olmalarına rağmen,
bir de üstüne para vererek satın alıp kullanıyorlar. Bu nasıl bir ahmak
davranışıdır böyle! Bu ne cahil bir toplumsal davranıştır! Kendilerine
ait kaynaklarla kendi ürettikleri mallara para vererek sahip olanlara
ne denir? Salak, denir. Hava bedava, “su” bedava, diyen bir Türk şair
vardı, yakında su da parayla satılacak. Ki “en küçük hava parçacığı”
olan “ses” hakkındaki “telif yasaları” zaten oldukça meşhur. Herkes,
hepimiz, bütün insanlar, dokunun da dokunanın da hakkına saygılı
davranmalıyız. Hepimiz hakkımızı da haddimizi de bilmeliyiz. Sahte
güzellikten gerçek güzelliği ayırt edebilmek için, Allah’ın verdiği akıl
ve zekâmıza, “kıyas yapma” ilmini daha bilimsel ve de matematiksel
temellere dayandırarak çalıştırmayı öğretmeliyiz. Çünkü mükemmel
düşünce tasarımlarımızı da, kararlarımızı da, niyetlerimizi de, durum
ve hallerimizi de bizden başka birinin daha iyi bilmesi imkânsız. Ey
sömürülen halklar! Uzaktan davulun sesi kulağa hoş gelir. Çünkü bu
ses, rüzgârın kulağı yalarken çıkarttığı o ses ile neredeyse aynıdır.
Unutmayalım ki din, imanı korumak için üretilmiş olsa dahi, elbette,
öyleyse dinsizin hakkından imansızın geliyor olması gayet aklidir. …
… Azgınlık varsa tufanlar kaçınılmaz. Tüm azgınlıkların bir an
evvel bitmesi için Allah’ın kötüleri de affetmesi gerekecek gibi. Peki,
şeytanı da affeder mi? Firavun’u? Hitler’i? Churchill’i? Kraliçe’yi? Bu
yüzden mi “Tanrı Kraliçe’yi affetsin!” deyip duruyoruz. Yeryüzünde
en çok edilen dualardan birine bakın hele! Tanrı Kraliçe’yi affetsin!
Bu duayı eden halklar nasıl bu kadar cahil olabilir, cidden ama cidden
anlamıyorum. Peki, Amerikan başkanları? Teröristler, insan katilleri,
sapıklar pekâlâ? What a long list! …

ARKIN ÇALAPALA .
455
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

… Organ & Strings takıldım bugün. Müzik dünyası asıl en pişik


ve en şişik organ mafyası! İyi de Allah’ın sözü değişmez, yazıyor! …
… “G-String” denilen tangalar, iç çamaşırları, taytlar… Bunlar
da hep cinsel sapkınlıkların temel süreçlerini üretip yönetiyor. …
… Mahşerin dört atlısı peygamberler mi olacak, melekler mi?
Yoksa dört halife mi? Belki de piano, keman, davul ve ıslık. …
… Yüzü suyu hürmetine, diye başlayan dua sadece tanrıya
edilirmiş. Sanki diğer duaları başkasına ediyoruz! …
… Bir cennetim olsaydı ve yedi kapısı olsaydı, o kapıların her
birinden sırasıyla şu insanları içeri alırdım; şehitler ve Allah yolunda
ölenler, iman edip namaz kılanlar, inanıp şirk koşmayanlar, iyi işitip
zekât verenler, şükredip oruç tutanlar, tövbe edip Kelime-i Şehadet
getirenler, her şeye dikkatle bakıp görüp bilip hacca gidenler. …
… Harabi geldi ve tanıştık. Mahşerin dört atlısı kimlerden olur
bilemem lakin Hz. Muhammed olacaktır mahşerin en tatlısı, dedi. Her
gülümsemesinde gözlerinden güneş ışıkları fışkırıyor gibiydi. Doğru
insanı halife seçmişiz. Çok güzel bir adam. …
… Çok uzun bir zaman ortadan kaybolması gerekiyormuş. …
… Trump İnsan Cumhuriyeti projesinde yer almayı kabul etti.
Biz de Amerikan Başkanı olmasını kabul ettik. Boş yere ölen ve ölecek
olan insanlar için çok üzülüyorum ama bu proje tamamlandığı zaman
herkes eşit olacak, herkes insan gibi yaşamaya başlayacak. İçerisinde
bulunduğumuz günlerde Irak, Çin, İran gibi insanlarına çok fena, kötü
davranan ülkeler var ve bu ülkelerin ıslah edilmesi “şart”! Asıl büyük
problem ise Afrika ve insanları. Ondan da büyük bir problem var ki,
o da Yahudi lobilerinin İnsan Cumhuriyeti fikrini türlü entrikalarıyla
önce sahiplenir gibi yapıp sonrasında ise baltalamaya kalkışmaları.
İnsanlar neden anlamıyor? Müslümanlar da Hristiyanlar da firavun
zamanından bu yana Yahudilerin katliamına uğruyor. Niye Yahudiler
insanlığa resmen tecavüz ediyor? Oysa onlar da kardeşlerimiz. Onlar
da Allah tarafından yaratılmış. Harabi “bunu durdurabilmek için son”
anda ortaya çıkacak. Hümani ile birlikte elbette. Amerika ve Avrupa
ülkelerinin liderleri dünyanın her yerinde şeriatsız ve özgürlükçü bir
yaşam için gereken eğitimlerin ve fırsatların sağlanması hususunda
anlaştılar. Asya ve Arap ülkeleri de tüm konuya ılımlı yaklaşıyor lakin
isteyen şehirlerde, halklar şeriat yönetim biçimi tercih edebilecek. Bu
durum şu anki duruma göre daha sağlıklı. Harabi kendisine verilecek
ARKIN ÇALAPALA .
456
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

olan yetkilerle bırakın dünya üzerinde barışı veya adaleti sağlamayı,


insan ömrünü her yirmi yılda bir otuz yıl artırarak her insanın en az
üç yüz yıl yaşamasını sağlayabileceğinin “dahi” taahhüdünü verdi. Ha
bu arada, Harabi için küfür etmek ve tehdit mektupları yazmak da
serbest olacak. Tehdit olmadan her tür kaderin oluşumuna müdahale
etmemi nasıl beklersiniz, gibi bir savunmayla bu hakkı kazandı. Çok
zeki ve çok akıllı bir adam. Ben ona sonsuz güveniyorum. …
… Mükemmellik yeryüzündeki büyük ve ciddi problemlerden
biridir çünkü zamanın durmasına sebep olur. …
… Bundan böyle her şey karışacak çünkü insanların hallerini
gözlerimizle, niyetlerini hareketleriyle, emniyetlerini ise sözleriyle
anlamaktan gittikçe uzaklaşıyoruz. …
… One day, silence of the lands will end. Sayın! Kraliçe “büyük
günahları” işliyor. Önce ajanlarını gönderip ülkelerin her şeyini içten
içe karıştırıyor, sonra silahları ve subaylarıyla her şeyi saptırıyor, en
sonunda da insanları öldürüp canları ve mallarıyla tehdit ederek bu
ülkeleri kendi hükmüne bağlıyor. Çoğu zaman, ülkelerin kendi içinde
soysuz insanları seçip onlardan ordu üreten ve kendi masum insanını
bu “soysuzlara katlettiren” de bizzat Kraliçe’nin kendisi. Aynı taktiği
Amerikalılar da uyguluyor. Hikâyenin sonunda kültür emperyalizmi
ile yerel dinleri ve öğeleri, geçmişi ve tarih bilincini yok ediyorlar ve
ülkenin kaynaklarını sömürme eylemini garanti altına alıyorlar. Dil,
din, ırk, bayrak, meclis gibi her şeye müdahale ediyorlar, ne acı! One
day, the silence of these lands will end! …
… Londra! Longdrama! Barların şu arka kapılarından çıkan ve
kendisine yazık eden binlerce şarhoş edilmiş ve uyuşturulmuş genç
kızın ahını alan bir şehir. Ve Berlin! Paris! İstanbul! Tokyo! New York!
Las Vegas! Bunlar gibi yüzlerce şehir var ve kimse bu durumu geriye
çeviremiyor, bu suçları engelleyemiyor. Halklar ne ise yöneticileri de
öyle davranıyorlar çünkü. Toplumlar; halkların hiyerarşik bir yapıyla
kendi aralarından polis, asker, zabıta seçmesi, sonra onların başlarını
onların seçmesi, sonra onların da daha tepedekileri seçmesi, sonra bu
tepedekilerin de en tepedekileri seçmesiyle oluşuyor çünkü. …
… Âlimler ve hâkimlerin âlimi, hâkimlerin ve âlimlerin hâkimi
Allah. Gerçek, gerçekten de gerçek bir masal. Ve masal sanılan şeyler
hakikaten gerçeğin öğeleri. Neden anlamak istemiyorsunuz? …

ARKIN ÇALAPALA .
457
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

… İçki haram çünkü zina ve benzeri birçok pisliği ve kötülüğü


üretiyor. Zina haram çünkü ölçüyü bozuyor, hakikati gizliyor, adaleti
yok ediyor. Kumar haram çünkü birçok şeyini kaybedip üstüne bir de
para ödüyor insan. Allah kullarının üzülmesini, kötü yola düşmesini
ister mi hiç? Asla istemez. Asla! Asla! …
… Olmuyor, olmuyor, olmuyor! Bütün dilleri bütün insanlara
öğretmeden olacak gibi görünmüyor. Şirke düşmenin düşüncesi bile
şirke düşürebiliyor insanı. Düşünceler çünkü ışıktan bile hızlı, güçlü
hatta tehlikeli olabiliyor. Düşünce duyguyu, duygu kokuyu dürter. …
… Sineklerle ve “taze balığa konmaya bayılan” arılarla birlikte
ettiğim kahvaltıdan kalmış kuşların kanat izleri gölgesi rehberliğinde
yürüyordum ki bir ses duydum: Armudun iyisini ayılar yer. …
… Harabi dedi ki; Allah kızınca zaman fena hızlanıyormuş. …
… Allah iyiliğe kat kat ve fazlasıyla, kötülüğe ise aynı oranda
ceza verdiğini kendisi söylüyorken, güzelliğin sayısı ve katsayısı her
daim artıyorken, çirkinlik ve kötülük nasıl galip gelebilir? Hile ile! …
… Moda antika şarap gibi sert. Bekledikçe güzelleşiyor zaman
sayesinde. Ve fiyatı artıyor hep güzelliğin, elbette yine hile ile. …
… Seslerle hareketler, bakışlarla duygular, ünlemlerle bazen
düşünceler, düşüncelerle bazen ünlemler değiştirilebiliyor. Bu nokta,
niyetin en önemli şey olduğu nokta. Nokta nükte! …
… Her suç en az iki kişilik ortaklıktan doğar, özne ve nesnenin
ilişkisinden. Bu sebepten, iki kişinin bildiği bir şey sır olarak kalamaz.
Körler ile sağırlar, birbirlerini işte aynen böyle ağırlar. …
… Bakış ve ses yıldırımı: Kadınların ayaları, ayakları, aylakları
ve çaylakları çok tehlikelidir. Fakat bu iç bilgiyi de diğer tüm bilgilere
yapabileceğimiz gibi doğru duygulara ince müdahalelerde bulunarak
değiştirebiliriz. Duyguları bakışlarla ve seslerle de değiştirebiliyoruz.
Hem o zaman kulak ısısını ölçmemize de gerek kalmıyor. …
… “Yemin edip duran aşağılık, daima kusur arayıp kınayan,
hep laf götürüp getiren, hayra engel olan, saldırgan, kaba ve haşin,
sonra da kötülükle damgalı insanlar mal ve oğulları var diye böyle
davranırlar. Kendilerine Kur’an okununca “eskilerin masalları” deyip
yüz çevirirler.” Allah onları da affetsin! Âmin! …
… Üçüncü yaratılış ve ikinci dirilişin ispatı! Kur’an’dan: O gün
işler zorlaşır. Secdeye davet edilir fakat güç yetiremezler. Burnunun
ARKIN ÇALAPALA .
458
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

üzerinden damgalayacağız. Sonunda bahçe kökünden kuruyup sim


siyah kesiliverdi. Yoksulları bahçelerine bile yanaştırmaz, yanlarına
sokmazlar. Mahrumiyetten bahsederler, “Biz zalimlermişiz.” derler,
suçu birbirlerine yüklemeye başlarlar. “Yazıklar olsun bize.” dediler,
“Biz azgınlarmışız.” Bence güzel bir ispat bu. Harabi’den. …
… “Kıyamet bir saattir. O saatin bilgisi Allah yanındadır.” Saat
denilen şey zaman. Zaman kıyameti üretiyor. Süre başka bir şey. …
… “Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez.” “Hiç kimse hangi
yerde öleceğini de bilmez.” Bunlar da güzel ayetler bence. …
… Güneş de ay da belirli bir süreye kadar akıp gidiyor. …
… Bence Allah’ı gerçekten seven insanlar, bir an önce birleşip
kaderi değiştirmeliler. Çünkü “ar” duygusu bittiği an denizler yedi kat
artabilir. Şu an 1,3 civarında, yirmi yıl sonra 3,7 sınırına gelir. Ondan
sonra bu artışı durdurmak imkânsız olacaktır. Çünkü yağmuru Allah
yağdırır. Ve Allah bütün insanlar bir araya geldiği için oluşmaz. Allah
zaten vardır ve O istediği için bütün insanlar bir araya gelecek. …
… “Rahimlerde ne varsa Allah bilir.” “Baba çocuğuna bir fayda
vermediğinde, çocuk da babasına hiçbir fayda sağlayamadığında işte
o günden korkun.” Böyle diyor Allah Kur’an-ı Kerim’de. …
… Derece farklılıkları sayesinde rüzgârlar nem’i taşır. Nem ise
suyun spermidir. Her bulutun nem’i başkadır. Her yağmurun da suyu
başkadır. Yeter ki o rüzgâr gelmesin aşka! Derece farklılığı yüzünden
nem suyu üretiyorsa, derece farklılığının sebebi de “ateş”, rüzgâr ve
hava ise, su “ateş ve rüzgâr” ikilisinden yaratılmıştır, diyebilir miyiz?
Ki iki hidrojen bir oksijen gerçekliği de var. …
… İmansızlık hastalığının anlaşılabilmesi için gözlere bakmak
gerekir. “Gözleri düşük bir halde, kendilerini bir zillet kaplar.” Ref to:
drugs. Oysa onlar sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı. …
… Semih, Semud kavmini sesle, Adil, Ad kavmini gürültülü bir
fırtınayla uyarmış, olabilir. Harabi de dedi ki: Kur’an-ı Kerim’in bütün
dillerdeki çevirilerini, o dilleri Güneş Dil Teorisi ışığında yaklaşımlar
ve sorgulamalarla inceleyip, sentezleyip, tecrübe edip, anlamaya ve
anlamlandırmaya çalışıp “mana akışının” “ana dillerimiz üzerinden”
“kalbimize yerleşmesini” çözümlemeliyiz. …
… Maskeli Balo, şehvet ve fal hastalarının hallerini rahatlıkla
bildirebildikleri yegâne dil olabilir diye düşünüyorum. …

ARKIN ÇALAPALA .
459
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

… Ey iman edenler “içki”, “kumar”, “dikili taşlar” ve “fal okları”


şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. …
… Şeytan içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve
sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan
vaz geçtiniz, değil mi? Bunlar ne kadar değerli ayetler ya! …
… Yalnızlık zaman hastalığının ilacıdır. Ve ancak Allah dilerse
zamanı durdurur. Yalnızlık işte bu yüzden Allah’a mahsustur. …
… Allah’ın her emri, sadece bir defa kullandığı kuş sesleri gibi
bir bıçak, olabilir. Virgül tehlikelidir. Tehlike görecelidir. …
… Ateşten alev, dumandan bulut, nemden su! Hikâye bu! …
… Işık, “ateşten alevin sıçradığı an”larda oluşan kıvılcımların
uzamak istemeleri yüzünden yok olmaları son ucu oluşur. Ve yıldızlar
kâinatın yüce sahibinin yarattıklarına duyduğu aşk, sevgi kıvılcımları
ile doldurulup dondurulmuş olabilirler. …
… Ne dense neden! Dünyanın en büyük jürisi “EL ÂLEM”. …
… Allah’ın emirleri de, emirleri de kendilerini iyi bilirler. …
… Dünya beşten büyük ve kâinat O’ndan (Allah’tan) küçük. …
… “Öyle taşlar vardır ki içinden nehirler kaynar.” “Öyle taşlar
vardır ki Allah korkusundan yerlerde yuvarlanıyorlar.” …
… Ruh, ses olabilir. Bu yüzden de müzik ruhun gıdası olabilir.
Zamansızlık ruhun gıdası olabilir mi? Sessizlik ruhu durdurur mu? …
… Namaz kılmayı öğrendim bugün. Çok eğlenceli. …
… Hala yıldızları izliyorum sevgilim. Bir boşlukta salınıyor ılık
yüreğim. Ne acı! Yine ben kaybettim ve yine sen yenildin! …
… Ancak bomboş kalan bir kalp sırlarını paylaşabilir. …
… Odak, yani dikkat bir noktada iken düşünmez, meşk ederiz.
Hayat böyle anlarda öylece akıp gider de farkına bile varamayız. Yani
dikkat başka bir şey, düşünmek başka bir şey, hayatın kendisi ise çok
başka bir şey. Peki, iman hayatın kendisi olabilir mi? …
… Rüya mıydı, gerçek mi, şu an anımsayamıyorum. Korkmuş
olduğumdan sanırım, kollarım iki yana ve ileri geri açılıp duruyordu.
Kuşların Allah’tan korktuklarını anladım. O an işte! Zaman adeta beni
kapsıyor ve üzerimden geçiyordu. Öyle bir yokluk hali. Uzun, gerçek

ARKIN ÇALAPALA .
460
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ve uzun zamanlar nesillerin üzerinden geçermiş. Peki, kısa zamanlar?


Onlar nerede? Allah katında mı? …
… Ancak halkı zalim olan memleketler helak edilir, yazıyordu
Kur’an’da. Bence Kraliçe’nin inanmayanlara karşı kullandığı silahları
var ve onların en önemlilerinden biri de Kur’an-ı Kerim. Eylemlerine
ve kararlarına bakılırsa, Kraliçe birçok defa Kur’an’ı “okumuş” olmalı,
diye düşünüyorum. İnsan olmak istiyorsan kötülükten vazgeç! …
… Yaşlı kadınlar huzuru, yaşlı adamlar hakikati, kız çocukları
peygamberini, erkek çocuğu Allah’ı, genç kızlar çiçekleri, delikanlılar
aşıklarını, aşkı kadınlar, erkekler ise parayı ve imanı ararmış. …
… İhtimal: İman ancak “bütün insanlar bir araya geldiği vakit”
bilinebilir. Cihat bu yüzden önemli olabilir. Kalpten kalbe cihat eden
insanlardan olmalıyız. Kilim örmeli, nakış yapmalı, net bakmalıyız. …
… Türkçe, Farsça, Arapça, Fransızca, Rusça, Almanca, Latince,
İspanyolca, Japonca, Çince, Hindu dillerini de biliyorum. …
… Bildikçe bilebiliyor insan. Gerisi büyük büyülü bir yalan. …
… İsrail Anayasası hakkında tartışıp durduk bütün gün. Bütün
Yahudiler “cumhuriyet” fikrine gıcık oldular. Biz Kudüs’ten çıkmayız,
dediler. Nah çıkmazsınız! Harabi “2023” yılını bekliyor. Burnunuzdan
fitil fitil getirecek bu yaptıklarınızı! Harabi fena vahşi! Fakat zekâsını
bu vahşiliğin arkasına akıl yoluyla gizlediği için oldukça medeni tavır
sergileyebiliyor. Ben çok güveniyorum ona. Samimi ve dürüst. Yıllar
önce gördüğü bir rüyaya taktı kafayı bu günlerde. Kesin kaçar gider.
Ben yine bu adada yalnız kalacağım. Gözleri Güneş Güzel kimmiş, bir
bakalım! Onu ondan önce bulmalıyım. …
… Herkese haber saldım ve Gözleri Güneş Güzel dediği kadını
buldum. Ne kadın ama! Hem modacı hem felsefeci hem de mümin! ...
… Paris geldi bugün. Hümani hakkında dert yandı. Onu delice
özlemiş ama benim gibi onların da sabretmeleri gerekiyormuş. …
… Ace Of Base dinledik bugün. Happy Nation şarkısını sipariş
verdik. Birkaç yıla biter ve meşhur olur, dediler. Hayırlısı. …
… Don’t Turn Around Harabi! I won’t let you go! …
… Of ya! Başaramadım. Kaçtı! GGG kaptı. Çok sıkıcı. …
… Zamanı yavaşlatabiliyorum artık. …
… Resim çiziyorum. …

ARKIN ÇALAPALA .
461
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

… Halen resim çiziyorum. …


… Resim çizmekten dolayı hastalandığım oluyor. …
… İyileştim ve yine resim çizdim. …
… Bir film çekseydim şayet, o filmde en en fazla elele tutuşma
sahnesi olurdu. İnsanlar elele tutuşmalı. Bunun değerini anlamalı. …
… Bu sigara var ya, teröristten bile beter bir şey. …
… En son haberler çok iyi. Yakında elbise olabilen dronumuzu
denemek için arkadaşlarım gelecek. Çok mutluyum. …
… Parti çok iyi geçti. Elbiseler inanılmazdı. …
… İnsanları neden bu kadar çok seviyorum tanrım? …
… Aşk neden bu kadar özel bir bilgi topluluğu? …
… Renklerin her biri o kadar güzel ki! …
… Renklerin yanyana gelmelerini çözdüm. …
… Renklerin Hanımı diye bir hikaye yazdım. …
… Sipariş ettiğim müzikleri gönderdi Harabi. GGG ile hala. …
… Yağmur’un çıkardığı ses çok güzel. …
… Daha ne kadar sabredebilirim ki! …
… Daha fazla yazmayacağım. …
… Hazırlanmalıyım. …

ARKIN ÇALAPALA .
462
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Otuz Birinci Bölüm


TOM CRUISE
Dj Tarkan | Paragalo | 09:17
O, gökleri görebildiğiniz bir direk olmaksızın yarattı, sizi sarsmasın
diye, yere de ulu dağlar koydu ve orada her çeşit canlıyı yaydı. …
Yaptığın iş, iyilik veya kötülük, bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa,
ve o bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde
bulunsa, yine de Allah onu senin karşına getirir. Doğrusu Allah en ince
işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır. … Küçümseyerek
insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira
Allah, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez.
Yürüyüşünde tabii ol, sesini alçalt. Unutma ki seslerin en çirkini
merkeplerin sesidir. Allah’ın göklerde ve yerdeki nice varlığı, imkanı
sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca
ihsan ettiğini görmediniz mi? Yine de insanlar içinde, Allah hakkında
tartışanlar vardır. … Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de
arkasından yedi deniz katılarak mürekkep olsa, yine Allah’ın sözleri
yazmakla tükenmez. Şüphe yok ki Allah mutlak galip ve hikmet
sahibidir. İnsanlar! Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz ancak tek bir
kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir. Unutulmasın ki Allah her
şeyi bilen ve görendir. … … Allah hakkın ta kendisidir. … Zaten bizim
ayetlerimizi ancak nankör hainler bilerek reddeder. .. Ey insanlar!
Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evladı, ne evladın
babası namına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki Allah’ın
verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan
Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın. Kıyamet vakti
hakkındaki bilgi ancak Allah’ın katındadır. Yağmuru O yağdırır,
rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez.
Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah her şeyi
bilendir, her şeyden haberdardır.
İnsanın soylu bir varlık olduğunu nasıl oldu da unuttuk?
Şeytanın kendi içimizde olduğunu neden bir türlü anlamadık?
İstersek her birimizin iyi birer meleğe dönüşebileceğini niye bir türlü
kabullenemedik? Sadece bencilce yaşayan, kendini düşünen varlıklar
olmaktan ne diye bir türlü vaz geçemedik? Düşünün bunları lütfen!
Bilgi melekleri bizim gibi değiller. Onlar sadece bilginin “akış”
ve “oluş” biçimleriyle meşgul oluyorlar ve onların sayesinde insanlık

ARKIN ÇALAPALA .
463
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

her geçen gün “daha iyi bir dünyaya dönüşen” gezegendeki yaşamını
kolaylıkla sürdürebiliyor.
Bilgi melekleri, kendi toplumlarındaki her türden gelişmenin
kaydını tutuyorlar ve bunu diğer şehir ve toplumlardan gelen bilgi ve
gelişmelerle birleştirip yayınlıyorlar. Böylece her insan, bir gün önce
İnsan Cumhuriyeti’nde neler olup bittiğini hemencecik öğrenebilir ve
müdahale edebilir halde yaşamına devam ediyor.
Bilgi meleklerinin evleri yok. Onlar bilgi saraylarında ikamet
ediyor fakat genellikle kendi şehir devletlerindeki değerli insanların
evlerinde kalıyor ve evinde kaldıkları insanlara kendilerini, yaşamak
ve “şehrin sosyal hayatına dâhil olmak” konusundaki kuralları ve iyi
tecrübelerini öğretmeye uğraşıyorlar.
Bilgi melekleri tasarımı bütün insanlara ait olan şehirlerarası
bilgi ağını kullanıyorlar ve bu ağa kaydettikleri bilgilerin her insana
açık, şeffaf ve “net” olmasına özen gösteriyorlar. Kendileri veya diğer
insanlar bu bilgilerde bir yanlışlık, “sapma” veya özensizlik olduğunu
fark edip “uyarı” yapınca, o zaman oylama, düzeltme işlemi başlıyor.
Bu işlem tamamlanıncaya kadar, hatayı yapan “her” bilgi meleği, bilgi
sarayındaki kendi köşesine çekiliyor ve hata konusuyla ilgili kitaplar
okuyup eğitimler almak zorunda kalıyor. Kendisini geliştirmek ya da
yenilemek için çalışma, sabretme ve bekleme süreci başlıyor.
Bilgi başkanları ve başkan yardımcıları yönetiminde hayatını
sürdüren her bilgi meleğinin “istediği şehre, istediği zaman” yolculuk
yapma ve “bilgi edinip yayma” hakkı mevcut. Ve bir bilgi meleği başka
bir şehre hangi amaç ya da konuyla seyahat edeceğini ilan ettiğinde,
bütün şehirlerde ve toplumlarda bu konuyla ilgili tepkiler, fikirler ve
istekler teker teker toplanıyor ve bilgi meleği müdahale ağı üzerinde
özenle işlenmeye başlıyor. Bu noktada ilk delillerini toplayan ve diğer
polislerle de işbirliği yapan bilgi meleği “konuyla ilgili” çalışmalarını
yayınladığında, bu yeni bilgi, yorum ve deliller, insan parlamentosu
aracılığıyla tartışmaya ve gözleme açılıyor ve kısa zaman içinde halk
oylamasına sunuluyor. Böylece bir konu, bir kanun veya bir olay, net
bir biçimde incelenmiş ve sonuçlandırılmış oluyor.
Bilgi melekleri, “isteyen her insanın, istediği her şeyi” hemen
yapabilmesi için çok çaba gösteriyorlar. Fakat bu isteklerin suç teşkil
etmemesi, diğer insanların özgürlük alanlarına müdahale etmemesi
gerekiyor. Sistem bu “koşullar altında” çalıştırılıyor.

ARKIN ÇALAPALA .
464
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kim hangi mesleği öğrenmek ve “icra” etmek isterse, bir bilgi


meleğine danışıyor ve eğitimlerine yönlendiriliyor. Bu yüzden bilgi
melekleri hem toplumdaki sosyal hizmetçilerin hem de üretim işçisi
olanların yaptıkları her işi yakından biliyor. Bilgi melekleri polislerle
ve yöneticilerle işbirliği yapmanın yanında “moda” daireleriyle, gıda
daireleri ve doğal dairelerdeki yetkililerle de işbirliği içinde çalışıp
yaşamın her alanında en doğru tepki ve davranışların üretilebilmesi
için uğraşıyor, çaba sarf ediyorlar.
Bir bilgi meleğinin istediği her an, istediği her işi yapmak ve
tecrübe etmek hakkı var. Bu sayede o konuyla ilgili daha gelişmiş ve
daha ilerici söylemlerde bulunup vatandaşlık haklarımızı geliştirme
amacını rahatlıkla koruyabiliyor. İsterse parlamento başkanının ana
ekranını bile rahatlıkla kontrol edip yönetebiliyor ve bu gibi durum
ve olaylarda, alanına müdahale ettiği her insan evinde oturup bütün
gelişmeleri takip etmek ve kendisini yenilemek zorunda kalıyor. Bu
gibi büyük eylemlerinden önce, bilgi melekleri bir araya geliyorlar ve
“sebep sonuç ilişkilerini” masaya yatırıp oyladıktan sonra ilgili her
hareketlerini ve tasarımlarını insanların oyuna sunup yeteri kadar
onay aldıktan sonra eylemlerine devam edebiliyorlar.
İnsan Cumhuriyeti’nde bir bebek doğduğu an, bir bilgi meleği
bu bebeğin düşüncelerinden sorumlu olmaya başlıyor. Ve bu bebekle
aynı evde yaşamaya başlaması da gerekiyor. Anne ve babası, bebeği
sağlıklı bir insan olması için yetiştirip korurken, bilgi meleği, bebek
konuşup isteklerini söyleyebilir hale gelene kadar düşüncelerinin ve
duygu gelişimlerinin ideal olması için çaba sarf ediyor.
İnsanlar kanun ve yasaları bir defa yapıp sonrasında işletme
konusunda neden bu kadar ısrarcı, bunu bir türlü anlayamıyorum.
Bilgi melekleri kanunların ve yasaların hatta anayasanın bile
her an yeniden ve yeniden yapılması için büyük uğraş veriyorlar. Bu
sayede yasalar ve uygulamaları insan gelişimine uyumlu bir biçimde
geliştirilmiş oluyor. Organik anayasa ve yasalardan bahsediyorum.
Bilgi melekleri ve hukuk polisleri yasaların bir “ihtiyaç olduğu
için” yapılmasını değil ihtiyaç olacağı için yapılmasını sağlıyor. Bunu
ise basit bir biçimde oylamaların ivmelerini okuyabildikleri grafikler
ve istatistikler sayesinde başarıyorlar.
Bir yasa düşünün, son üç yıldır halka arz ediliyor ve birinci yıl
yüzde on, ikinci yıl yüzde yirmi beş, üçüncü yıl ise yüzde otuz iki oy

ARKIN ÇALAPALA .
465
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

alıyor. Bu durumda bilgi melekleri de hukuk polisleri de, bu yasanın


çıkması gerektiğini fark ediyorlar ve bu bilgi gayet hızlı bir biçimde
yorumlanıp paylaşılıyor. Böylelikle çıkması en muhtemel yasalar ve
kanunlar saptanmış ve doğru uygulanması garantilenmiş oluyor.
Bilgi melekleri sanat polisleriyle de “işbirliği” içindeler çünkü
her insan, sanat öğrenimi ve uygulamaları sırasında bilgi meleğinin
yardımına ihtiyaç duyuyor. Bilgi melekleri bir bilginin en kolay nasıl
öğretilebileceğini de araştırıyor. Her bilgi meleği, her bilginin insan
üzerindeki etkilerini ve “olası” yansımalarını kayıt altına aldığı için,
sosyoloji ve antropoloji gibi bilim dallarının görevi olan fakat bugün
zerre kadar dahi yerine getirilmeyen teoriler ve pratik uygulamalar
bu sayede hayata geçirilmiş ve gözlemlenmiş oluyor.
Bilgi meleklerinin geçmişine doğru ufak bir yolculuk yapmak
sanıyorum faydalı olacaktır. Bu günlere kolay gelinmedi.
Bundan birkaç yıl önce bir internet sitesi kuruldu, bu sitenin
ana sayfasında şu slogan belirdi: Yukarıdaki “üye sayısının yarısı +
bir insan” tarafından kabul edilmiş olan her bir düşünce, yasa haline
gelmiş demektir. İmza: Bilgi Melekleri.
İlk önce üye olmayı gerektiren bu site, üye olmak isteyenlere
şu soruları soruyordu: İsminiz ve soy isminiz nedir? Hangi şehirde
oturuyorsunuz? Lütfen konum bilgi servisinizi açınız. İlgi alanlarınız
nelerdir? Dünya vatandaşlığı numaranızı almak için tıklayınız.
Bu bilgilerinizi aldıktan sonra, size bir vatandaşlık numarası
atıyor ve böylece İnsan Cumhuriyeti üyesi kabul ediliyorsunuz. İşin
eğlenceli kısmı üye olduktan sonra başlıyor. Üyelik ekranı açıldığında
alt alta yazılmış şu yazılar beliriyor:
İnsan Anayasası (Yasa teklif etmek için tıklayınız.)
Şehir Devlet Yasası (Yasa teklif etmek için tıklayınız.)
Yaşadığınız şehir devletini değiştirmek için lütfen tıklayınız.
Yeni bir yasa teklif etmek için lütfen tıklayınız.
İnsan Anayasası’nın üzerine tıkladığınızda karşınıza otuz kırk
maddeden oluşmuş bir anayasa çıkıyor. Bu anayasanın her maddesi
kimler tarafından yapıldıysa onların vatandaşlık numaraları hemen
yan kısmında beliriyor, bu numaraların yanında ise şöyle bir cümle:
Bu maddeyi iptal etmek veyahut düzenlemek için tıklayın! İşte, asıl
tasarımlar bu noktadan az sonra başlıyor. Herhangi bir maddeyi iptal
ARKIN ÇALAPALA .
466
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

etmek ya da düzenlemek için tıkladığınızda karşınıza “dokuz” kişiden


oluşan ve o yasayı oylamaya sunan ekibin listesi çıkıyor ve şöyle bir
yazı: Onlar bu yasayı şu tarih ve saatte, şu kadar insanın katılımı ve
oylamasıyla yaptılar. Lütfen “geriye doğru yasa işletme” hareketini
başlatmak için talep gönderin.
Tıklıyorsunuz ve bir talep formu çıkıyor ve şunları diyor: Bu
yasanın neden değişmesi veya iptal edilmesi gerekiyor? Lütfen bütün
fikirleriniz ve delillerinizle açıklayınız. Her şeyi yazıyorsunuz ve bir
tuşa tıklayıp o dokuz kişiye göndermiş oluyorsunuz. Takip eden gün
veya saatlerde eğer ki o kişilerden en az beş tanesi önermenizi haklı
veya doğru bulursa, yasanın geriye gitme işlemi onaylanmış oluyor.
Bir yasa, kaç komisyondan geçerek anayasada yerini aldıysa,
o kadar komisyonu “ikna ederek” “geriye” döndürebiliyorsunuz veya
iptal ettirebiliyorsunuz. Bu işlemler, fikirlerinizin ve delillerinizin ne
kadar güçlü ve eksiksiz olduğuna göre, bazen bir saat bazen bir gün
bazen ise bir hafta, bir ay hatta bir yıl alabiliyor. Son komisyon da bu
talebinize onay verdiğinde, yasayı iptal edebiliyor veya düzenlemek
için yeni halini önerip aynı yolculuğu bu defa olması gerektiği gibi
yaptırabiliyorsunuz. Kısacası; “Yeni bir yasa teklif etmek için lütfen
tıklayınız.” sayfasına yönlendirilmiş oluyorsunuz.
Bir yasayı iptal ettirmek veya düzenlemek için, o yasayı onay
amacıyla halka götüren dokuz kişiden en az beşini ikna ediyorsunuz.
Sonra o beş kişinin “dokuzlu” yasa gruplarını da ikna etmek zorunda
kalıyor ve ciddi ikna turları atıyor, en sonunda da bu grupların aktif
katılımıyla, yasayla ilgili talebinizi tüm gruplara yayıyorsunuz.
Eğer “kabul eden grup sayısı reddeden grup sayısından fazla”
ise, işte o zaman yasayı iptal etme ve düzenleme hakkı size geçiyor.
Ve eğer yeni yasa tasarınız hiç dokunulmadan, aynen kabul edilirse,
yanında sadece sizin vatandaşlık numaranız yazılıyor.
Evet, o zaman bu yasa “siz istemedikçe” değiştirilemez. Fakat
böyle bir yasa bugüne kadar hiç çıkartılamadı. Ne tesadüf ama!
Yeni bir yasayı teklif etmek için tıkladığınızda ise durum biraz
daha kolay ilerliyor. Teklifinizi ilk önce sizinle aynı mahallede oturan
sekiz kişiyle birlikte bir grup oluşturarak onaya sunmanız gerekiyor.
Onay aldığınızda bir üst gruplara yani ilçe gruplarına gidebiliyor ve
yasayı orada tanıtmaya başlıyorsunuz. Eğer bir üst dokuzlu da kabul
ederse ve bir üst “dokuzlu”, artık arada kaç dokuzlu varsa, o zaman

ARKIN ÇALAPALA .
467
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

şehir devlet komisyonuna gidiyor yasa teklifi. Eğer ki bu komisyon da


kabul ederse, işte, İnsan Parlamentosu’nda ve de yasa teklifi vermek
üzeresiniz. Teklifiniz parlamentoda da kabul edilirse, halk oylaması
gerçekleşiyor ve oylama neticesinde yasalaşıyor veya reddediliyor.
Şunu belirtmeden geçmeyelim. Başlangıçtaki ilgi alanlarınız
hakkındaki soruya verdiğiniz cevap büyük önem taşıyor. Kaç tane ilgi
alanınız varsa o kadar fazla sosyal gruba üyesiniz demektir. Ve bilgi
melekleri bu üyeliklerin aktif ve kayda değer bir biçimde, her türlü
alanda ve buluşmada gerçekleşip gerçekleşmediğini, üyeler arasında
yaptıkları oylamalar ve denetlemeler sayesinde anlayabiliyor. Her
vatandaşın en azından iki ilgi alanı olmalı ki hem mahalle hem de ilçe
gruplarında aktif olarak tutunabilsin.
Şöyle de bir kural var. Siteye arkadaşlarınızı davet ederseniz
ve onlar da vatandaşlık numarası alırlarsa, onlarla birlikte de grup
oluşturabiliyor ve yasa taslakları üretip oylamaya sunabiliyorsunuz.
Elbette ki bu arkadaşlarınızla aktif bir paylaşım yaşamak kuralı var
ve her arkadaşınızın yine “en az iki” ilgi alanı seçip uygulamalarını
ispatlama zorunlulukları var. Sitenin en üst satırında, her zaman, şu
yazı var: Şu andaki üye sayımız: “…” . Bu sayı 5.000.000.000.000
olduğunda İnsan Cumhuriyeti’ni ve İnsan Anayasası’nı hep birlikte
ilan edeceğiz. Bu arada, söylemeyi unuttuk, bilgi melekleri bu sitede
sadece ve sadece yazı yayınlanmasına izin veriyor. Siteye delil veya
ispat niteliğinde videolar, fotoğraflar, belgeler yükleme gerektiğinde
sizi hemen popüler sitelere yönlendiriyorlar ve böylece asıl amaçtan
da sapmamış oluyorsunuz. Asıl amaç İnsan Anayasası’nı aktif etmek.
Bilgi meleklerinin bu sitesinde hukuk polisleri, sanat polisi ve
toplum polisi gibi tüm oluşumların kendi sitelerine yönlendirme var,
tüm bu siteler birçok alan adı üzerinden yayına sokulmuşlar. Olası bir
servis aksaması durumunda hemen başka başka alan adları devreye
giriyor ve işler çığırından çıkmıyor. Şöyle de bir seçenek var ki bu çok
özel bir hizmet; isteyen vatandaşlar, bu cumhuriyetteki her şeyi ama
her şeyi aynı ekran üzerinden görmeyi talep edebiliyor ve bu sayede
farklı “farklı internet siteleri arasında dolaşmak” sorununuz ortadan
kalkmış oluyor. Bunun için çok yasa çıkarmak ve biraz para yatırmak
gerekiyor. Ne kadar yasa o kadar para!
Yaşadığınız şehir devletini değiştirmek ister misiniz, kısmına
gelecek olursak, bunu başarabilmeniz için “bir form” doldurmanız ve
bazı bilgilerinizi samimiyetle paylaşmanız gerekiyor. Ona göre talep
ARKIN ÇALAPALA .
468
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yapmış kişiler, yani kendi şehrinde veya coğrafyasında yalnız kalmış


ve “arkadaş talep etmiş” kişiler bilgilerinizi inceleyip size davetiyeler,
çağrı mektubu, iş kabul belgesi veya evlilik teklifi gönderebiliyor. Çok
çılgın bir sistem ama sizce de öyle değil mi? Evet, bu sistem dünyanın
yüzde altmış beşi tarafından kullanılıyor. Yaşasın İnsan Cumhuriyeti!
Bunlarla kalsa iyi! Şehir değiştirdiğinizde, aynı grupta hizmet
ve yasa üretip zamanı paylaştığınız arkadaşlarınıza denk gelirseniz,
işte o zaman “süper” oluyor ve asıl “şehir devlet teorisi” güçlenmeye
başlıyor. Umarım bir gün başınıza gelir ve taşınmanıza yardım eden
onlarca insan sayesinde yirmi dakikada evinize yerleşirsiniz.
Burada bahsettiğimiz tüm uygulamalar bir yandan çevrimiçi
olarak yaşanırken, bir yandan da içinde bulunduğumuz şu devletlerin
yasalarıyla savaşlar veriliyor. Yeterli imza toplandığı zaman gündelik
hayatta yani henüz İnsan Cumhuriyeti olamamış “de facto” dünyada
da ilginç gösteriler, yürüyüşler ve davalar vuku bulabiliyor. Fakat bu
durumların hepsinde işletilen çok önemli bir kural var ki o da naif ve
kibar olmak. Kimse kimsenin özgürlüğüne müdahale etmiyor.
Birden fazla yasaya “vatandaşlık numarasını vermiş” olanlar
hukuk polisi ilan ediliyor ve istedikleri her gruba kayıt olma hakları
doğduğu için yasaları “en fazla” onlar kontrol ediyorlar. Hukuk polisi
kabul edilenler, gündelik hayattaki “dava açma” işlemlerini yürütüp
neticelendirmekle de sorumlu oluyorlar. En başarılı hukuk polisleri
ise hukuk meleği ilan ediliyor. Sonra da bilgi meleği olunuyor.
Lütfen biraz hayal kurun! Ve tüm hayalleriniz gerçekçi olsun!
İnsanın soylu bir varlık olduğunu “asla” unutmayın!
İnsan Cumhuriyeti ilan edildi artık!
Yaşasın şehir devletlerimiz! Yaşasın barış!
Kendinize bir iyilik yapın! Bunu hemen yapın!
Gidin hemen bir vatandaşlık numarası alın!
Demokratik cumhuriyet olgusunu sizler de tecrübe edin!
Geçmişte yaşadığınız sıkıntıları asla unutmayın!
Geçmişte yaşadığınız zor günleri asla unutmayın!
Yaşadığınız her olaydan ders çıkarın ve yola öyle devam edin!
Hayatı yaşarken sadece aynaya değil herşeye dikkat edin!

ARKIN ÇALAPALA .
469
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Çocukları ve yaşlıları gözeten yasalara önem verin!


Kadınlara, yetimlere, öksüzlere, hastalara önem verin!
Gurbette olanlara iyi davranın ki onlar da iyi davransınlar!
Kimsenin malını çalmayın, hakkını yemeyin!
İnsanlara hiçbir zaman yalan söylemeyin!
Her zaman temiz olun, kıyafetlerinizi düzgün seçin!
Kendinizi boyamayın, deldirmeyin, yaktırmayın!
Arkadaşlarınızı düzgün seçin ki doğru yoldan çıkarmasınlar!
Aile kavramının yüceliğine aykırı hareket etmeyin!
Gelenekler ve görenekleri anlayıp uygulamaya bakın!
Ama Allah’ın ayetlerine uymayan her şeyi terk edin!
Aynı günahı sürekli işlemeyin, işlerseniz tövbe edin!
Sharabi, Jarabi, Zarabi dinleyin ama coşmayın, uçmayın!
Kim Ki Duk, Tarsem, Miyazaki izleyin ama sapıtmayın!
Gülümseyin! Resim çizin ama çirkin şeyler çizmeyin!
Fotoğraf çekin ama pis fotoğrafları yaymayın!
Film çekin ama sade, ahlaklı, edepli, komik olsun!
Kitap yazın ama aklı keskinleştirsin! Başucu kitabı olsun!
Hiçbir örgüte ve tarikata üye olmayın! Önce insan olunur!
Hedeflerimizi unutmayın ve unutturmayın! Lütfen!
Yolculuk bedava!
Manzara bedava!
Telefon bedava!
Toprak bedava!
Hava bedava!
Gıda bedava!
İlim bedava!
Aşk bedava!
Su bedava!
Saygılarımla…

ARKIN ÇALAPALA .
470
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Otuz İkinci Bölüm


RABİA MÜJGAN
Nouvelle Vague | In A manner Of Speaking | 04:00
Allah gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra bütün bu
işler, sizin sayageldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde onun
nezdine çıkar. İşte görülmeyeni de görüleni de bilen, mutlak galip ve
merhamet sahibi O’dur. Allah ki yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk
başta insanı çamurdan yaratmıştır. Sonra onun zürriyetini dayanıksız
bir suyun özünden üretmiştir. Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş,
ona kendi ruhundan üflemiştir. Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler
yaratmıştır. Ne kadar az şükrediyorsunuz. … Size vekil kılınan ölüm
meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz. … O
günahkarların Rableri huzurunda başlarını öne eğecekleri,
“Rabbimiz! Gördük, duyduk! Şimdi bizi dünyaya geri gönder de iyi
işler yapalım. Artık kesin olarak inandık!” diyecekleri zamanı bir
görsen!Biz dilesek elbette herkese hidayetini verirdik. Fakat
“Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla
dolduracağım.”diye, benden kesin söz çıkmıştır. … Bizim ayetlerimize
ancak o kimseler inanırlar ki, ayetlerle kendilerine öğüt verildiğinde
büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar ve Rablerini hamd ile tesbih
ederler. Korkuyla ve ümitle Rablerine yalvarmak üzere ibadet ettikleri
için vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz
rızıklardan Allah yolunda harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak
onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez. Öyle ya!
Mümin olan, yoldan çıkmış kimse gibi midir? Bunlar elbette bir
olamazlar. İman edip de iyi işler yapanlara gelince, onlar için
yaptıklarına karşılık olarak varıp kalacakları cennet konakları vardır.
…En büyük azaptan önce, onlara mutlaka en yakın azaptan
tattıracağız. Olur ki imana dönerler. Kendisine Rabbinin ayetleri
hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalim kim
olabilir. Muhakkak ki biz, günahkarlara layık oldukları cezayı veririz.
… Sabrettikleri ve ayetlerimize kesinlikle inandıkları zaman, onların
içinden, buyruğumuzla doğru yola ileten rehberler tayin etmiştik.
Muhakkak ki Rabbin, ihtilaf etmekte oldukları şeyler hakkında
kıyamet günü onların aralarında hükmedecektir. Halen yurtlarında
gezip dolaştıkları o kendilerinden önceki nice nesilleri helak edişimiz
onları doğru yola sevk etmedi mi? … Kupkuru yerlere suyu
ulaştırdığımızı, onunla gerek hayvanlarının gerekse kendilerinin

ARKIN ÇALAPALA .
471
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yiyegeldikleri ekini çıkarmakta olduğumuzu da görmediler mi? Hala


da göremeyecekler mi? … Artık sen onları bırak ve bekle!
Zaten onlar da beklemektedirler.
Ey İstanbul Padişahı!
Kadınların Koyu Kadı Köyü’nden burnuma pisipis kokular ve
kulağıma cırtlak sesler geldi. Bir otel varmış, koyun ilerisinde, rüzgarı
ve süzülmesini bozuyormuş. Onu o raya dikmelerine neden, niye izin
verdin? Madem o dediklerini dinlemeyeceksin, onca kadıyı ne diye şu
koyun köyüne yerleştirdin? Bela mısın sen be adam! Umarım yanında
değildir madam! Dikkatle dinle dediklerimi, iyice belle! An itibarı ile
kayda girdi doksan dokuz bin kameram.
Sana bir “tespih” göndereceğim fakat ondan önce bir tespit ve
bir kinaye yapayım. Diğer şehirlerle birlikte senin şehrinde de bütün
inananların yani Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Musevi, Budist ve tüm
diğerlerinin; namaz kılma, oruç tutma, zekât verme, hacca gitme oran
ve sayıları her geçen gün sürekli olarak düşüyor. Yüce Allah’ım Tövbe
Suresi 3ncü ayetinde ne diyor? Madem hatırla yamıyorsun deyyus, ne
diye Kur’an’ı ezbere bildiğini anlattırıp duruyorsun? Sakın unutma!
Biz hepimiz kardeşiz ama en büyük biziz! Bizden büyük olan bir tek
Allah’tır. Ve peygamberleridir. Ve melekleridir. Ve sevdiği kullarıdır.
Bre kolpa soysuz! Allah her şeyin sahibidir.
Aklını başına topla! Allah ilmini artırır inşallah!
Mektubuma öyle uzun uzun cevaplar yazma! Elçimizi bekle!
Sana tespih getirecek. Sonra seni alacak ve bana getirecek!
Allah’ım sana şükürler sonsuz olsun ya Rabbim! Âmin!
Tövbe Suresi 3ncü ayetinde Yüce Allah’ımız diyor ki: … Ayrıca
Büyük Hac günü, “Allah ve Resulü” tarafından insanlara bir ilandır ki
“Allah da” “Resulü de” müşriklerle yapılan anlaşmalara bundan böyle
bağlı değillerdir. Eğer “hemen” tövbe ederseniz, bu sizler için hayırlı
olandır. Yok, yine tövbeden yüz çevirirseniz, bilin ki Allah’ı yıldıracak
değilsiniz. Kâfirleri “acı bir azap” ile müjdele!
Ey İstanbul Padişahı!
Yüce Allah’ımız Kur’an-ı Kerim’i sırf zevk için okumaya karar
verirse onu kim durdurabilir? Allah’ın nefsi yahut nefesi biter mi hiç?
Hamt O’nadır şükürler olsun ki! Aklını başına topla! O bina yıkılabilir.

ARKIN ÇALAPALA .
472
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kimin mülkünde kime hava atıyorsunuz kolpa? İçinde sadece


Kur’an okunan, namaz kılınan, oruç tutulan, zekât verilen ve ilimlere
ömürler vakfedilen şehirler inşa etmemiz gerekirken, şu şehirlerimiz
ve yaşadığımız coğrafyaların hallerine bak hele! Yüce Allah bunun da
hesabını soracak. O vakit nasıl cevap veririz? İmkân mı yoktu? Vardı.
O zaman ne bu hâl, bu tavırlar! Mesnetsiz felsefe yapmayın bana!
Hac meselesine gelelim. Muhammed Allah’ın ve İbrahim’in ve
tüm diğer peygamberlerin dinini tebliğ edeli onlarca yüz yıl olmuş da
bu dinin mensupları niye hala hacca giderken engelleniyor acep? Sizi
gidi basiretsiz soysuzlar sizi! Hac vazifesini yerine getirmek isteyen
fakir fukaranın parasına ne diye göz koyuyorsunuz ahlaksız erdemsiz
tiplemeler sizi! Çoktan bitirilmesi gereken bir iş değil midir bu; hacca
gitmek isteyen “herkesi” mukaddes topraklara istedikleri zaman, her
ne olursa olsun “götürüp getirmek”? Bu kısıtlamaları ve bu izansızlığı
kendi pis “çıkarlarınıza uygun” örgütlediğinizin farkında değilim mi
zannediyorsunuz kahpeler! Kendi şehirlerine almadığınız Müslüman,
Hristiyan halkları ve meraklı insanlar dahası Allah bunun hesabını da
soracak bir gün elbette! Ne cevap vereceksiniz o vakit? Ey cahiller!
Sizde kafa kalmamışsa suç bizim midir? Ötün bakalım!
Ey İstanbul Padişahı!
Alma mazlumun ahını, göreceksiniz bak, çıkartacağım aheste
aheste! Şehrindeki ve ülkendeki “vizelerle ilgili kanun” için “Hristiyan
yahut Müslüman veya Allah’a inanan halklar için serbesttir” deyiver,
“gereksiz” ilan et o kanunu ve vize yasaklarını öldürmeyi sen başlat!
Allah haram kılmamış, yeryüzünü dolaşın da görün o eski kavimlerin
halleri nicedir, demiş de size ne oluyor be hey kendi imanına zıpkınlı
saldırıda bulunan çapsızlar! Kimin mülkünde kime artistlik yapılıyor
acep, alo! Bu paragrafı hemen bir daha oku! Hemen, dedim!
Allah isterse gözümüzden kalbimize akan O nurunu bir anda
keser. Allah isterse kulaklarımıza taşıttığı tüm sesleri daha ilk anında
yok eder. Bunları da o putlara, heykellere tapanlara söylersin! Hemen
söyle! Almayayım canınızı durduk yere! Beni günaha sokma!
Aklını başına topla! Mademki o bina yıkılabilir, sen yık o vakit
ki sevabı da sana geçsin! Anladın mı beni? Sarhoş sağır seni!
Hristiyanların da, Müslümanların da, diğer tüm insanların da
hac yollarını açın! Siz Allah’a şükredin ki sonunda yine kendisi galip
gelecektir. Angutlara bak hele! Allah’ın mülkünde Allah’ın camilerini,

ARKIN ÇALAPALA .
473
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kiliselerini, sinagoglarını ve tapınaklarını yakıp yıkanlar varmış! Bu


soysuzlara da söyle, siz nasıl insanlarsınız, insan olmak böyle bir şey
değil, insan erdemli yaratılmıştır, bakın, halifeye veremeyeceğiniz bir
hesabı Allah’a hiç veremezsiniz, de! Bunlar nasıl insanlar! Bunlar niye
insanlar! Bunlar nasıl insanlar! İki etti! Gerçekten insan olanlar “yüce
Allah’ımıza” inanırlar ve rızıkları için çalışırlar ve her fırsatta ibadet
eder, tövbe eder, şükreder ve namaz kılarlar. Gerçekten insan olanlar,
gerçekten inananlar boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler ve asla
kusura bakmazlar. Sen de kusura bakma ha! Hakkıyla inananlar zekât
verir, hacca giderler. Onlar iffetlidir, sadece eşleri ile ve cariyeleri ile
ilişki kurarlar. Anladın mı beni İstanbul çocuğu? Tek eşlilik inananlar
ve iyi insanların nüfuslarını ve soylarını kırmak için üretilmiş soysuz
bir hiledir ve Allah her hileyi bozacak kadar temkinlidir. Gerçeklere
inananlar emanetleri gözetir ve verdikleri sözleri tutarlar. Yoksa sen
hala Allah’a söz vermedin mi? Seni gidi körpe şeytan seni!
“Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!” diye emreder
Allah’ımız. Haberin var mı? Taş duvar! Kör pencere! Seni gidi yararsız
salatalık seni! Tilt etme beni, sıraya dizerim ebeni ve sülaleni!
Artık öyle bir vakte gelmiştir ki kulluk, Allah’ın âlimleri; insan
sadece Kur’an okursa yoldan çıkar, sapkınlaşır ve bu yüzden mutlaka
bir mezhebe veya tarikata tabi olmalıdır, diyorlar. Bunu dedikleri ana
Allah da şahit oluyor, sen kafanı yorma! Ama ne acıdır ki asıl bu kâfir
ve soysuz tiplemeler, “Kur’an’ın tek başına okunup anlaşılamayacak”
olduğunu söyleyip bu dinin insanlarını bölüyor, ayrıştırıyorlar. Allah
şahittir, gerisi ister Fransız senaryosu de, ister Amerikan senaryosu
de, dümbelektir, vurdukça ses çıkarır, filminden ok turşusu yapılır.
Ulan soysuz köpek! O yanındaki “cahiller” ordusuna da söyle!
Sanki “biz bilmiyor muyuz” zina etmeyi, adam öldürmeyi, masumları
zapt edip kanlarına girmeyi, çalıp çırpmayı, soygun yapmayı, mesele
dolandırmayı? Eğer biz harama bulaşmıyorsak, Allah’tan korkumuz
olduğu içindir. Hem sizde Allah korkusu yok ise, bunu düzeltmek biz
fakir fukaraya mı kalmış? Allah’tan korkmayan kaypaklar kuldan hiç
korkmasın! Devam edin siz! Allah’ın beyanları açıktır, nettir!
Alay etmek Allah’ı unutturur. Kendi köyünü, kasabasını, ülke
toprağını dahi korumayanlar, imanını korumayıp nefsiyle savaşmaya
korkanlar neyi nasıl hatırlayacaklar? Kendi külünden doğan o Simurg
bile bilir ki cigaranın külünden kokain doğar. Ve Kelebekler Kralı bile

ARKIN ÇALAPALA .
474
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Biz de namazı kıyamet kopsun diye kılarız.” demişken, beni daha da


konuşturma! Spastik refleksli yılan seni! Akıllı ol, akıllı!
Şimdi soruyorum sana: Biz her an Allah’a tapıyor muyuz? En
küçük rüzgârı bilen en büyük rüzgârı tanımaz mı? Tasarım “de sign”
değil mi? Öt ulan öt! Öt ki görelim canım İstanbul’un gerçekliğini!
Kapıya bak! Elçimiz gelmiştir. Topla pılını pırtını, hemen bin
o kuşun sırtına! Huzurumuza gel! Sıçradığın andır şu an!
Seni gidi vurdumduymaz, seni gidi yaramaz.
Canım isterse gelir alırım o şehri lan, canım istemezse Şam’da
kayısı, Şiraz’da kiraz! Canım isterse suratından Piyano İstanbul yapar
çalarım Brahms’ı, canım istemezse Tarkovski’nin Ayna’sı. Canım ister
de Allah dilerse, mektup olur aşağıdaki son nokta, ödersin o noktayı
canınla, canım istemezse, Luc Besson bahane, Tarsem Singh palavra,
insanlara ödeyeceksin sen tüm yaptıklarını!
Unutma! Vampir olurum kanınla!
Radyo dalgası olurum aktif dronlarımla!
Işın olup delerim ve silerim ve geçerim!
Dedikodunun, zinanın ve içkinin karanlığında!
Hırsızların hırsını tembellikle çoğaltırım!
Odunsuz ateşte yakarım onları bakışlarımla!
Pislerin hani o çirkinlerin kazdıkları bir kuyu var!
O kuyuyu doldururum iğne zindanlarımla!
Edepsiz giyinenlerin kulağı kesik olsun!
Uçurtma yaparım rüzgara asarım onları dualarımla!
Güçsüzlere karışanları hemen uyar!
Güç üretemezler yoksa mide reaksiyonlarıyla!
Yalan dolana bulaşanların çoğalma hızı çok fazla!
Doğru yolun zor resmini çizerim bak kafalarına arızayla!
Faiz ve altın lobilerini şımartabildiğin kadar şımart!
Alacağım hepinizin altınlarını Allah’ın rızası ve yardımıyla!
Haram batağı, günah yatağı olmuş o güzelim şehir!
Allah’ın ayetlerini yazdırmak lazım bütün duvarlarına ışıkla!

ARKIN ÇALAPALA .
475
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yerin altını mekan edinmişsiniz, sizi gidi cahiller!


Dua et de yıkmasın Yüce Allah herşeyi başınıza o “Ol!” anıyla!
Ağaçlar yokmuş, arabalar çokmuş, çocuklar korkmuş!
Hepsinin intikamını alacağım yazdığım bir kitapla!
Köpekler dolaşır, tabancalar sıkılır, kurşunlar atılırmış!
Uyuşturucunun kralını zerk edeceğim o fani insaf damarınıza!
Ben şiir yazmam aslında, şiirin riskleri büyüktür!
İntikamını alacağım bu şiirimin, basit bir rakı makasıyla!
Göreceksin bak! Uçuracağım seni korku türbülansıyla!
Konamayacaksın hiçbir şehre, varamazsın zaten bir yere!
Halifelerimin sabırlarıyla yakacağım saraylarını, sırayla!
Kolay kazanılan şeyler kolay kaybedilir hakikat iman!
Senin iman senin iman, oysa benim imam benim iman!
İnsanların suratlarındaki gülümsemeleri sen öldürdün!
Güzelim şehri günahın en büyük başkentine döndürdün!
Sıralamaya koysak sen asıl ilk önce kendini öldürdün!
Milyonlarca mümini hiç sebepsizce kafire döndürdün!
Ben sana daha ne diyeyim, imana gelmen için hediyeyim!
Gün olur alır başımı gelirim, o gün olur, olur bak, bildireyim!
Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste, duydun mu onu!
Dua et de geldiğimde sana sadece bu ünlemleri yedireyim!
Nedir durum? Oluşmaya başladı mı reflekslerinde telaş?
Senin ruhun ezhelden talaş, orospu karıdan salaş!
Altı yüz yıldır yönetiyoruz biz o şehri gardaş!
Haydi, bakalım, naş! Bitti şimdilik bu tıraş!
Eyvallah!

ARKIN ÇALAPALA .
476
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Otuz Üçüncü Bölüm


TOM WAITS
Pryda | The End | 09:00
Allah’tan kork! Kafirlere ve münafıklara boyun eğme! Elbette Allah
her şeyi bilmekte ve yerli yerince yapmaktadır. … Allah’a güven. Vekil
olarak Allah yeter. … Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola O eriştirir.
… Yanılarak yaptıklarınızda size vebal yotur fakat kalplerinizin bile
bile yöneldiğinde günah vardır. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
Peygamber müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri
onların analarıdır. Akraba olanlar, Allah’ın Kitabına göre mirasçılık
bakımından birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha
yakındır. Ancak dostlarınıza uygun bir vasiyet yapmanız müstesnadır.
… Allah’a verilen söz mesuliyeti gerektirir. … Eğer ki ölümden veya
öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size asla bir faydası olmaz.
Eceliniz gelmiş ise, yaşatılacağınız süre çok değildir. … Andolsun ki
Resulullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve
Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir. … Ey peygamber
hanımları! Sizden kim açık bir hayasızlık yaparsa, onun azabı iki
katına çıkarılır. Bu, Allah’a göre kolaydır. … Siz kadınlardan herhangi
biri gibi değilsiniz. Eğer Allah’tan korkuyorsanız, yabancı erkeklere
karşı çekici bir eda ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan
kimse ümide kapılır. Güzel söz söyleyin! Evlerinizde oturun, eski
cahiliye adetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın! Namazı kılın, zekatı
verin, Allah’a ve Resulüne itaat edin. … Allah’ın emri mutlaka yerine
gelecek, yazılmış bir kaderdir. … Allah, müminlere karşı çok
merhametlidir. Kendisine kavuştukları gün Allah’ın onlara iltifatı
“selam”dır. Allah onlara çok değerli mükafat hazırlamıştır. … Allah
hakkı söylemekten çekinmez. … Allah ve Resulünü incitenlere, Allah
dünyada ve ahirette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap
hazırlamıştır. … Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de
onlar bunu yüklenmekten çekindiler, sorumluluğundan korktular.
Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir. Allah bu
emaneti insana vermek suretiyle münafık erkeklere ve münafık
kadınlara, müşrik erkeklere ve müşrik kadınlara azap edecek, inanan
erkeklerin ve inanan kadınların da tevbesini kabul buyuracaktır.
Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
Yeniden Merhaba,

ARKIN ÇALAPALA .
477
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bu haftaki yazınızı sabahın ilk saatlerinde okudum ve inanın


çok üzüldüm. Size yazdığım uzun mektuba dair hiçbir şey yazmamış,
hiçbir gönderme yapmamış ve beni resmen geçiştirmişsiniz. Eğer ki
yine aynı şeyi yaparsanız, size tavırlarımı değiştireceğim.
Yazdığınız yazıda ismimi en az iki defa kullanmazsanız, daha
ketum tavırlar sergileyeceğim size karşı. Kendime söz verdim. Emin
olun, kendime verdiğim sözleri, ne olursa olsun tutmaya bayılırım.
Şaka bir yana, yazınızı yine büyük bir hayranlıkla okudum ve
çok heyecanlandım. Bakkaldan “çikolata alan çocuk” konusuyla ilgili
yazdıklarınız içimdeki çocuğun yeniden ortaya çıkmasına ve de evin
içinde koşturmasına sebep oldu, diyebilirim.
Siz kaç yaşındasınız bilmiyorum. Ben tam olarak kırk yaşında
ve bekâr birisiyim. Bir evlilik yaptım fakat bundan seneler önce son
buldu. O evlilikten bana kalan dünya tatlısı bir oğlum var ve liseyi bu
yıl bitirecek. Bu konularla kafanızı şişirmek istemiyorum, o yüzden
İnsan Anayasası konusuna değinmek istiyorum.
Bence İnsan Anayasası yazmak o kadar da zor bir şey değil,
olmamalı. 1948 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen şu
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni iyi inceleyin, ne demek istediğimi
anlarsınız. Birçok devlet bir araya gelmişler ve insana dair bir metin
ortaya koymuşlar. Ben genel hatlarıyla bu metni beğeniyorum fakat
devletlerin metni ne kadar uyguladıkları yahut da uygulayabildikleri
konusuna gelirsek, işte orası biraz can sıkıcı.
İnternette araştırdım ve dünya nüfusu içinde bulunduğumuz
yıl itibariyle yedi buçuk milyar civarındaymış, onu öğrendim. 2050
yılında bu nüfus tam 10.000.000.000 olacak yazıyordu.
İnanılır gibi değil. Bu kadar da çikolata var demek ki dünyada.
Her bir çikolatayı düşündükçe, yaşadığını, nefes aldığını ve bir hayatı,
hayalleri, çevresi, acayip alışkanlıkları olduğunu düşündükçe kafayı
yememek elde değil. Sizi tebrik ederim, çok. Eğer gerçekten her bir
insana, çikolata meselesinde bahsettiğiniz gibi davranıyorsanız, eğer
buna enerji ve vakit bulabiliyorsanız, mükemmelsinizdir.
Yazdıklarınızı ve kitaplarınızı büyük bir “hayranlıkla” okuma
sebeplerimden biri sanırım bu olmalı. Siz oldukça “hassas” bir insana
benziyorsunuz. Ve sanırım insanları incitemeyecek olduğunuza beni
inandırdınız. Size bu yüzden aşık olduğumu düşünüyorum.

ARKIN ÇALAPALA .
478
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Daha önceki mektubumda yazmıştım hatırlarsanız, ben aşkı


çok seviyorum ama bütün bünyem alt üst oluyor aşık olduğumda. O
yüzden bana bu çerçevede yakınlaşmanız biraz önemli gibi.
Sizin günlerinizi nasıl geçirdiğinizi çok merak ediyorum. Ben
size kendimden bahsedip duruyorum, vakit buldukça yine bahseder
belki sizi biraz olsun neşelendiririm. Ama ben de sizin özel hayatınız
hakkında bir şeyler bilmek istiyorum.
Aslında sizinle paylaşmak istediğim o kadar çok şey var ki, bir
liste yapsam size dair en az beş yüz madde yazarım. Neyse, biraz daha
kendimden bahsedeyim. Hem birbirimizi daha iyi tanımış oluruz.
Dediğim gibi ben kırk yaşlarında dul bir insanım. Uluslararası
nakliye işleriyle meşgul oluyorum. Ufak bir şirketim var. Orada bazı
şehirlerden, diğer bazı şehirler için üretilmiş olan bir şeyleri nakledip
duruyorum ve hayatımı böyle kazanıyorum. Birkaç ülkede ofisimiz
de var, böyle basit bir iş, ne bileyim. Aslına bakarsanız hiçbir iş basit
değildir, bu işin de zorlukları var fakat şimdi bunlardan bahsedip de
kafanızı şişirmeye ne gerek var canım.
Size gündelik hayatımı anlatayım biraz.
Sabahları “altı buçukta uyanıyorum” ve ilk önce banyo yapıp
ayılmaya uğraşıyorum. Uyanınca banyo yapmadığım günler, genelde
çok mutsuz ve yorgun hissettiğim için “neredeyse her sabah” banyo
yapma alışkanlığına sahibim. Bunu bilmenizde çok fayda görüyorum
çünkü bir gün bana aşık olmak isterseniz veya benimle hoş bir ilişki
yaşamak isterseniz, bilmelisiniz ki ben temiz ve özenli bir insanım.
Bazı insanlar var, çok pisler, gerçekten çok dağınıklar. Siz o
insanlardan biri misiniz, onu merak ediyorum ama burada konumuz
bu değil. Erkeklerin yaratılış itibariyle düzensiz, dağınık olduklarını
iyi biliyorum ama “kadınların düzensiz olmaları” daha tedirgin edici
bana göre. Asil bir bayanın hem temiz ve çok düzenli hem de ahlaklı,
namuslu ve sevecen, kibar olması gerektiğine inanıyorum ben.
Günümüz toplumundaki bayanlar sadece kıyafetleriyle temiz
görüntüsü veriyorlar epik çevrelerine ama evlerinin içine veya kişisel
dünyalarına girdiğinizde hiç de öyle olmadığını fark ediyorsunuz. İşte
bunlar beni çok rahatsız ediyor. Bir bayan öncelikle temiz ve tertipli
olmalıdır. Yanında bulunan veya beraber yaşadığı erkekleri de temiz
tutmaya hatta onlara dikkatlice, özenle davranmaya gayret etmelidir.
Kadınlık anaç olmayı gerektiriyor ama bu fikri günümüzün modern
ARKIN ÇALAPALA .
479
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kadınları beğenmiyor hatta hiç kabul etmiyorlar. İlginç! Feministlere


sorsanız, onlar çok daha sert cümleler kuruyorlar.
Neymiş efendim, kadınlarla erkekler eşitmiş. Tanrı aşkına, bu
durum, bu kabuller çok imkânsız! Sizce de öyle değil mi? Nasıl kabul
edilebilir ki kadın ve erkeğin eşitliği? Kadınlar, düşünce sistemleri ve
davranış modelleri düşünüldüğünde erkeklerden o kadar farklı ve o
kadar üstün varlıklar ki, bunu anlatmayı “nasıl başarabileceğimi” şu
anda kestiremiyorum. Erkekler ise “yaratılış” olarak daha güçlüler ve
keşfetmeye yönelikler. Kadınlar enerjileri toplamak üzerine bir yarış
içindeyken, erkekler enerjiyi savurmak adına kurgulanmışlar gibi.
Siz benden çok daha iyi bilirsiniz elbette aralarındaki keskin
farkları, öyle değil mi? Bir kere erkekler bulundukları ortamı pek de
önemsemeden yaşıyorlar. Fiziksel ihtiyaçlarıyla duygusal isteklerini
geçiştirmeleri onlar için yeterli gibi. Çok şey beklemiyorlar. Kadınlar
ise hem içinde bulundukları her ortamı hem de duyguları ve olayları
hatta düşünceleri kontrol ederek hayatı yaşamaya meraklılar. Kadın
“hem duyguları, hem bedeni aracılığıyla” tatmin edilmeyi, erkeklere
kıyasla çok daha fazla talep eden bir varlık bence. Bununla kalsa iyi.
Bir de çevresi tarafından tatmin uğraşı içine düştüğü anları var. Hep
bir hız ve tedirginlik içinde yüzüyor kadınlar, yaratılışları gereği de
olsa, bu gerçekleri reddedemeyiz. Bu yüzden de hayatlarının yüzde
seksenini mutsuz olarak geçiriyorlar. Erkekler öyle mi?
Bir erkeğin eline verin cici bir atari, oynasın dursun sabahtan
akşama kadar. Veya koyun önüne yüz tane film, bütün gün hiç sesini
çıkartmadan izler. Karnını doyurmanız yeter. Peki kadın? Kadın öyle
mi? Elbette hayır. Filmi vereceksiniz, filmle birlikte mısır, cips veya
içecek bir şeyler olmalı, yanında mutlaka sevdiği birileri olmalı, bu
arada sohbet edilmeli, farklı farklı konular hakkında konuşulmalı, o
ne yaptı, şu nereye gitti, her şey iyice sentezlenmeli... Arada da film
izler kadın. Yaratılıştaki farklılığı görüyor musunuz? Kadınlar bence
erkeklerle kıyaslandıklarında inanılmaz ileride varlıklar. Bu “acayip”
durumda eşitlik talebini yapması gerekenlerin erkekler olması daha
doğru ama hiç de öyle olmuyor. Hala kadın hakları savunuluyor ama
erkek haklarını savunanlar yok. Aslına bakarsanız erkekleri damızlık
olarak kullanan bir dünyada yaşıyoruz bence. İşe gitsin, eve de gelsin,
para versin, çene dinlesin... Ah, zavallı erkekler. Onlar için gerçekten
üzülüyor ve düşünüyorum ama elimden pek de bir şey gelmiyor. Asıl
mesele sizin de dediğiniz gibi kadın veya erkek olarak yaşamakta

ARKIN ÇALAPALA .
480
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

değil, insan olarak yaşamayı bilmekte. İnsan önce insan gibi yaşamayı
öğrenecek, ondan sonra kadın olmuş, erkek olmuş, ne fark eder, öyle
değil mi? Şapka taktığınızda çok güzel oluyorsunuz.
Kadın peygamber geldiğini var sayalım. Kadınlardan kurulu
bir ordusu olacaktır çok büyük ihtimal. Ve kadın başkanları ve kadın
bakanları, subayları olacaktır. Kadınlar ülkesi... Eskiden Azerbaycan
civarında, İran sınırlarına yakın bir dağın çevresinde varmış böyle bir
ülke, bunu biliyor muydunuz? Elbette biliyorsunuzdur, benimkisi de
soru işte. Umarım kafanızı şişirmiyorumdur.
Kadın peygamber gelseydi neler olurdu, bunu biraz “deşmek”
istiyorum. Bir defa kadınlar çok daha farklı bir “kıyafet kültürüne” ve
tasarımına sahip olurlardı ve onları daha da çıplak görürdük, bence.
Gerçi gelen o peygamberin savunacağı fikirlerle de doğru orantılı bir
kıyafet kültürleri olurdu fakat kadın bir peygamberin, erkek cinsinin
peygamberlerinin savunduğu şeyleri savunacağını pek sanmam.
Dünya, daha güzel yemeklerin olduğu bir cennete dönüşürdü
büyük ihtimal. Evler daha büyük ve daha özel tasarlanırdı. Kadınlar
ev konusunda fazla hassaslar, öyle demeyin. Erkekler için kesinlikle
ilginç ve çekici ödüllendirme sistemleri geliştirirdi böylesi bir kadın
peygamber ve acayip prim yapardı bu tip ödül sistemleri. Şehirler ve
dükkânlar kesin daha temiz ve bakımlı olurdu. Daha çok tören, daha
çok eğlence ve elbette ki daha fazla savaş olurdu, bence. Ayrıca kadın
peygamberler tarafından tasarlanmış ilginç dünyada, bugüne kıyasla
çok daha fazla yazılı kanun ve yasa olacağına olan inancım daha tam.
Kadınlar çok detaycı ve de ayrıntıcı oldukları için kim bilir ne acayip
yasalar yaparlardı. Bu kötü bir şey mi? Sanmam.
Haydi, kadın peygamberin yasalarından örnek maddeler alıp
biraz eğlenelim. Hadi ama! Bunu bana çok görmeyin!
Kadın dayanışmasını bozan kadınların ayakkabı giymesi beş
yıl boyunca yasaklanmıştır. Kıyafet “yorumlama nöbeti” şehirlerdeki
caddelerde dört saat, kasabalardaki sokaklarda ise altışar saattir. Her
kadının bir şoförü vardır veya olmalıdır. Her kadının evinde en az bir
hizmetçi, iki arkadaşçık odası, bir “kıyafet çanta ayakkabı” odası ve
yansıtmalı boy aynaları ve tuvalet aynaları da olmak zorundadır. Her
erkek, her aybaşında, eşine biraz çanta, bir elbise ve birkaç ayakkabı
almak zorundadır. Bir kadının renkli günleri “üç ila yirmi gün” arası
sürebilir. Bu süre içinde ilişkiye girmek istemezse kendi bileceğidir.

ARKIN ÇALAPALA .
481
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Böyle bir durumda eşini aldatan her erkeğe haftada yirmi saat fazla
mesai bir yıl boyunca yazılır. Parası eşine peşinen ödenir. Alışveriş
merkezleri, üyesi olan kadınlara yüzde yirmi ila seksen arası indirim
uygulatırlar. Hırsızlık yapan bir kadın eğer ki evli ise, cezayı eşi çeker,
bekârsa üç vakte kadar evlendirilir. Evlilik öncesi şartların bazıları
şunlardır: Her erkek evlenmeden önce çamaşır ve bulaşık makinası
kullanmayı bildiğini ispatlayan kurs veya eğitim belgesini sunmakla
yükümlüdür. Bir kadına tecavüz etmenin cezası mutlak idamdır. Kız
kaçırmanın cezası erkeğin mal varlığının kaynanaya geçmesidir. Kız
kaçıranlar bunu peşinen kabul etmiş sayılır. Evde futbol maçları veya
spor müsabakaları izlemek yasaktır. Çorabını çıkaran erkek hemen o
anda yıkar ve kurumaya bırakır. Yemeğe başlamadan bulaşıklar hop
yıkanır. Her erkek resim çizmeyi, saç boyamayı, manikür pedikür ve
ağda yapmayı bilmelidir. Her kadının her gün dışarıya çıkması şarttır
ve bu kanun değiştirilemez. Saçında kırık olan kadınlar ifadeye gider.
Kadınların tüm eşyaları uydu takibine kaydedilir. Erkeklerin, kadının
eşyalarını saklaması veya bozması hapis suçudur. Kadınlar az, makul
oranlarda bunu yapabilirler. Eşyaları kadınlar seçer. Eğlenilecek olan
mekanı kadınlar seçerler. Yemekleri kadınlar seçerler. Her erkek her
kıyafetini kendisi ütüler. Tüyleri veya kılları dökülen erkekler acilen
tedavi görürler. Durup dururken ağlayan kadınlara her türden destek
verilir. Para kazanmayan erkekler evlenemez. Evi olmayan erkekler
çocuk talep edemez. Arabası olmayan erkekler mutluluğu haketmez.
Aldatan erkek idam edilir. Kadınların aldatmaları aldatma sayılamaz.
Boşanma kadın isterse gerçekleşir. Boşanan erkek boşadığı o kadına
hayatı boyunca hizmet edecektir. Erkekler iki defa evlenemez. Kadın
olmak ve kadınca yaşam her kanunla kolaylaştırılır. Kadın dedikodu
yapabilir ama erkek yapamaz. Futbol yok hükmündedir. Bir kadının
arkadaşları ve akrabaları kocasından önce gelir. Erkeklerin hepsi bir
çeşit eğitime muhtaçtır. Ağır eşyaları erkekler taşır. İntihar eden her
erkeğin mal varlığı kadın yöneticilere ve kadınlara devredilir.
Bilemedim doğrusu, böyle cılız problemlerle mi ilgilenirlerdi
yoksa erkek denen varlığın daha iyi eğitildiği bir toplum yaratıp bu
toplum içinde huzur ve barışın gölgesinde mi yaşarlardı?
Umarım sizi az da olsa neşelendirebilmişimdir.
Hoşça kalın..

ARKIN ÇALAPALA .
482
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Otuz Dördüncü Bölüm


GÜNEŞ
Nu Jo Ke | Who Loves The Sun | 09:22
Yerin içine gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya çıkanı bilir. …
Ayetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışırcasına uğraşanlar için de
en kötüsünden, elem verici bir azap vardır. … Ahirete inanmayanlar
azaptadırlar ve derin bir sapıklık içindedirler. Onlar gökte ve yerde,
önlerine ve arkalarına bakmıyorlar mı? Andolusun, Davud’a
tarafımızdan bir üstünlük verdik. Ey dağlar ve kuşlar, onunla beraber
tesbih edin, dedik. Ona demiri yumuşattık. Geniş zırhlar imal et,
dokumasını ölçülü yap, ey Davud Hanedanı, iyi işler yapın, kuşkusuz
ben yaptıklarını görmekteyim, diye vahyettik. Sabah gidişi bir aylık
mesafe, akşam dönüşü yine bir aylık mesafe olan rüzgarıSüleyman’ın
emrine verdik ve onun için erimiş bakırı kaynağından sel gibi akıttık.
Rabbinin izniyle cinlerden bir kısmı onun önünde çalışırdı. Onlardan
kim emrimizden sapsa, ona alevli azabı tattırırdık. Onlar Süleyman’a
kalelerden, heykellerden, havuzlar kadar geniş leğenlerden, sabit
kazanlardan ne dilerse yaparlardı. Ey Davud Ailesi! Şükredin!
Kullarımdan şükreden azdır. Süleyman’ın ölümüne hükmettiğimiz
zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu
gösterdi. Sonunda yere yıkılınca anlaşıldı ki, cinler gaybı bilselerdi,
o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı. … Onların yurdu ile içlerini
bereketlendirdiğimiz memleketler arasında, kolayca görünen nice
kasabalar varettik ve bunlar arasında yürümeyi konaklara ayırdık.
Oralarda geceleri, gündüzleri korkusuzca gezin, dolaşın, dedik. Bunun
üzerine, ey Rabbimiz, aralarında yolculuk yaptığımız şehirlerin
arasını uzaklaştır, dediler ve kendilerine yazık ettiler. … Allah’ın
huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaati
fayda vermez. … Sizi huzurumuza yaklaştıracak olanlar ne
mallarınızdır ne de evlatlarınızdır. İman edip iyi amelde bulunanlar
müstesna. … Rabbim kullarından dilediğine bol rızık verir ve
dilediğinden de kısar. Siz hayır için ne harcarsanız, Allah onun yerine
başkasını verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır. … O gün Allah
onların hepsini toplayacak, sonra meleklere: Size tapanlar bunlar
mıydı, diyecek. Melekler: Sen yücesin, bizim dostumuz onlar değil,
sensin. Belki onlar cinlere tapıyorlardı, çoğu onlara inanmıştı,
diyecekler. … Kuşkusuz Rabbim gerçeği ortaya koyar çünkü o gaybı
çok iyi bilendir. … De ki: Hak geldi. Artık batıl ne bir şeyi başlatabilir

ARKIN ÇALAPALA .
483
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ne de geri getirebilir. De ki: Eğer haktan saparsam kendi aleyhime


sapmış olurum. Eğer doğru yolu bulursam, bu da Rabbimin bana
vahyettiği Kur’an sayesindedir. Şüphesiz O işitendir, yakındır.
Resulüm! Telaşa düştükleri zaman bir görsen! Artık kurtuluş yoktur!
Yakın bir yerden yakalanmışlardır. İş işten geçtikten sonra “ona
inandık” demişlerdir. Dünya hayatı gelip geçtikten sonra imana
kavuşmak onlar için nasıl mümkün olur? Artık bundan önce
benzerlerine yapıldığı gibi, kendisiyle arzu ettikleri şey arasına perde
çekilmiştir. Şüphesiz onlar endişeye düşüren bir korku içindeydiler.
Ey Allah’ın kullarını yerin altında çalıştıran zalimler!
Ey güneşe tapan zalimler!
Ey puta tapan zalimler!
Ben Harabi! Sırf siz “cahillerin” iğrenç gerçekliklerinizi kendi
yüzünüze açık açık söylüyorum çünkü sizi, insanları seviyorum diye
beni cezalandırmaya devam edecekseniz, “bu da” sizden beklenilecek
bir hareket zaten. Ben Harabi. Tarih ve tarihçiler beni de kaydetti. Siz
devam edin saçmalamaya. Allah da ödetecek yeri gelince bedeli.
Ben Harabi. Allah’ın fakir kulu.
Cebrail’in din kardeşi.
Mikail’in din kardeşi.
İsrafil’in din kardeşi.
Azrail’in din kardeşi.
Ben Harabi! Lagri Milla’nın kardeşi. Dediklerimi iyi belleyin!
Zira bu benden size ikinci mektuptur!
İstanbul’un padişahına da ulaştı ikinci mektubu, siz sakın ola
tasalanmayın! Yanlış hareketlerinize fatura olarak çıkardığım “spor
meselesi” ileriki sayfalarda dursun, biz biraz tasarımdan bahsedelim.
Çok zaman, fazlaca ve sıkça kullandığımız veya kullanmaya yöneltilip
yönlendirildiğimiz eşyaların tasarımlarındaki değişiklikleri, gelişme
ve de uydurmaları takip ederek, hangi güçlerin nasıl bir amaç peşinde
olduklarını takip edebilirsiniz.
Sadece promosyon ürünlerin ambalajlarına, şekillerine ve de
tatlarına dikkat etmeniz bile “kimin” sizi “neden” etkilemek istediğini
anlamanızı sağlayacaktır. Cahil kalmaya, hiç işe yaramayan o cehaleti

ARKIN ÇALAPALA .
484
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kabullenmeye gerek yok. Bakın çocuklara! Nasıl da hemen öğreniyor


çocuklar her şeyi! Bakın yıldızlara! Nasıl da gizliyorlar gerçeği!
Allah’ın işine akıl sır ermez. Çocuklara ettiğimiz eziyet var ya,
işte onun da hesabını vereceğiz. Unutmayın, sakın ha! Ama unuttunuz
işte! Dünyanın en güzel şeyinin çocuklarla muhabbet etmek, arkadaş
olmak olduğunu unuttunuz. Ölümün yerini biliyor diye bazıları, yüce
Allah’ın yerini de bilecek değiller ya! Neyse. …
… Cep telefonlarımızın ve aplikasyonların tasarımlarına ya da
çevremizde, TV’de ve medyada bize sunulanlara dikkatlice, ölçülü ve
bütünleşik olarak bakmanız yeterli. Allah’ın mülkünde, Allah’ın ölçü
sistemlerinin dışında ölçü sistemleri kullananlar da kanımca zalimdir
ve zındıktır ve kodoştur.
Buzdolabı ile taze rızıktan uzaklaşmış oluyoruz. Çamaşır ve
bulaşık makinaları ile tembelleşiyoruz. Bunların hepsine yaş ve bölge
kısıtlamaları getirin hemen! Sevdiklerimizin, tüm insanların hallerini
anlamak için, onların çamaşır ve bulaşıklarını dikkatlice, tarihsel iz
ve hareketlerine dikkat ederek temizleyebilmemiz ve buzdolaplarını
nasıl kullandıklarını, çöpe neler attıklarını, bu sayede neye duyarlı ve
yakın olduklarını, neyi sevip sevmediklerini iyi bilmemiz gerekiyor.
Tembellik, “sevdiklerimizin hallerini anlamak için” vakit ayırmamızı
çok sert biçimde engelliyor. Saç kurutma makinesi kafaya zarar verip
kafa derisini de hırpalıyor şoklama yaparken. Makyaj olduğumuz gibi
görünmemize ve göründüğümüz gibi olmamıza engel oluyor. Hem de
kalben, hem de neyse ney! Boş verin bunları! Şunu ezberleyin:
Bir varlığın, bir insanın imanı tam mı, değil mi anlamak için,
ortamdaki tüm sesleri kısın ve o varlık konuşurken sadece gözlerine
değil her şeyine, tüm hareketlerine, mimiklerine ve jestlerine bakın!
Başka şeylerle değil o zaman her şey netleşiyor. Allah’a sonsuz şükür!
Bir karış toprakta da olsa, koskoca bir kıtada da olsa, nerede,
ne zaman soykırım olduğunu bulmak ve bilmek istiyorsanız; oradaki
etnik grupların “yıllara göre nüfus istatistikleri” fonksiyonuna ulaşın!
Bunu harmonic yani etkileşimli ve organik fonksiyonlara ulaştırıp bu
çoğul hareketlerin ivmelerini de hesaplayabilirseniz, her türden “soy
kırmaca”nın türünü, sebep sonuç ilişkilerini de ele geçirir ve zalimler
ile cahilleri deşifre edebilirsiniz. Bu konudaki çalışmalarla ilgili rapor
ve saptamaları bana hemen gönderin! Kimlerin rapor ve saptamaları
daha önce gelirse, soykırım yapan tüm milletlerin topraklarını onlara

ARKIN ÇALAPALA .
485
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

vereceğim, zamanı gelince. Onlar, şu “soykırmaca oyunu” oynayanlar,


“varlık vergisi” alacak kadar alçak bir bilinçte ikamet edenler, zalim
ve cahil ve hain oldukları için ve insan olamadıkları için cehennemde
yanacaklar zaten, kafanızı hiç yormayın!
Bizim asıl problemimiz zaten bu: İnsan formunda yaratılmış
olmalarına rağmen insan olmanın bilincine erişememiş bu insanları
cehennem ateşinden kurtarmaktır. Bir tanesine bile insan olmanın ve
erdemli davranmanın ne demek olduğunu öğretip nefsini kurtarsak,
Allah, tüm insanların nefsini kurtarmışız gibi davranacağını Kur’an-ı
Kerim’de beyan etmektedir. Çünkü dedik ya kardeşim, onları da aynı
Allah yaratmıştır. Onlar da bizler gibi insan olarak yaratılmış fakat bir
şekilde doğru yoldan çıkarılmış, gerçekten saptırılmış, ya çocukluk ya
gençlik yahut da yetişkinlik yıllarında nefislerine olağan müdahaleler
ile “anti” insanlaştırılmışlardır. Bunu kendi kendilerine yapmalarının
imkânı olmadığına göre, genel olarak tüm insanlar masum sayılmalı
ve eksiklikleri “ölçü alınarak” eğitilmelidir. Çünkü onlar da bizdendir.
Yüce Allah’ımız bu konuda ölçülü, adil ve dikkatli olmamızı, temkinli
davranmamızı tembihliyor. Durup dururken dudak okuma fikirlerini
bozmaya uğraşmayın şimdi! Bana artistlik yapmayın! Bana caka filan
satmayın! Dikerim belanızı! Elimde kalırsınız! Düşüncelerimle eziyet
ederim size! Sakın beni düşünce suçlusuna döndürmeyiniz! Hooop!
Spor meselesine gelecek olursak, antrenman sahalarını büyür
veya küçülür hale getirmek, pota, kale ve kullanılan topları manyetik
aktarımların olduğu “bol engelli” tasarımlarla bütünleştirip skor, gol,
sayı gibi durumları netleştirip mikro boyutlarda ölçülebilir hallere ve
yapılara dönüştürmek, spor ayakkabıları ile mekân zemini arasında
çekme, itme, fırlatma “ve” zıplatma kuvvetleri yaratmak suretiyle hızı
artırıp yavaşlatmak ki yapılmışı var, güç konsantrasyonları üretmek,
top çeşitliliğini yalnızca antrenmanlarda kullanmak kaydıyla arttırıp
refleksleri buna binaen geliştirirken resmi müsabakalarda aynı çeşit,
ölçü ve model topları “tüm dünya üzerinde kullandırma” şartını aktif
etmek, pota – kale gibi “gol” veya “sayı” üretilen alanların ölçülerini
küçültmek veya büyültmek yoluyla kas sınıflandırma ve geliştirmede
refleks modellemeleri ve ölçümleri yapmak, antrenmanlarda pota ve
top, kale ve top arasında taktik manyetik çekimler monte edip sayı ve
gol sayısını arttırıcı çalışmalar yapmak, her spor dalına uygun kıyafet
devrimi organize etmek, tüm dallarda topların ve sporcuların yönlere
istatistiklerini ve genel istatistiklerini tutmak ve yayınlamak, sadece

ARKIN ÇALAPALA .
486
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

spor salonlarına değil düğün ve dans salonlarına, konser ve maçların


yapıldığı alanlara da enerji üretim zeminleri inşa etmek, aynı şeyi bir
defa daha söyleyelim, topların ebatları ve ağırlıklarıyla oynanan türlü
antrenmanlar yapmak, saha zeminleriyle oynamak, ortam akustiği ve
renkleriyle oynamak, “ortam renkleri ve renksiz kişilikler çocukların
geç yürümelerine de sebep oluyor” bu arada, tüm bunlar sporda hızlı
ilerleme kat etmemizi sağlayabilir, Allah’ın dağ izniyle.
Spor meselesinde önemli bir detay “dağa” var. Spor dallarının
başka spor dallarına usta, kalfa ve çırak yetiştirmesini sağlamalıyız.
Mesela boksörleri hızlandırmak için hem suyun altında hem de suyun
üstünde dans eğitimleri vermemiz lazım. Mesela yüzücüleri havuzun
suyunun ısısı ve yoğunluğuyla oynayarak daha hızlı hale getirmemiz
lazım. Nanoteknoloji yüzme kıyafetlerine yıllar önce uygulandı zaten.
Buz hokeycilerine iki üç yıl halter çalıştırıp elbiselerini patenlerine
bağlı ve patenleriyle özdeşleşmiş ve bütünleşmiş olarak tasarlamayı
çözmemiz lazım. Mesela topun ulaştığı bölgelere ve o bölgelerin etraf
yerlerine düğme misali içe girip dışa çıkan butonlar koyalım ki top
butonlara değip butonlar içe ve dışa hareket ettikçe enerji “elde” edip
israftan uzaklaşalım. Mekanik enerjiyi değişik enerjilere çevirme ya
da dinamik enerjiyi statik enerjilerin içlerinde organikleştirme gibi,
hidrolik enerjiyi natürel enerji ile yüzeyselleştirme gibi birçok atılım
yapılabilir. Bence sakıncası yok. Enerji enerjidir en nihayetinde. Siz iç
ve ruh enerjinize sahip olun, akıllı olun, ahlaklı olun yeter!
Ben Harabi.
Mektubumu burada bitiriyorum. Sizlere vekillik edecek olan
iradesi, aklı ve adaleti tam elçilerim bu mektupla yola çıkmış olup ben
onları veya sizi yahut hepinizi çağırana kadar onların can, mal, giyim,
yiyecek ve yatacak ihtiyaçlarından siz sorumlusunuz. Sakın ola, “bana
mahsus” elçilerimin bir dediğini iki etmeyin! Sakın!
Tekrar söylüyorum, eğer elçilerimin “bir” dediğini “iki” eder
de gaflet, dalalet veya hıyanete düşerseniz, sizin ikileyip üçlediğinizi,
beşleyip onladığınızı tek etmek, bir etmek, hamdolsun ki, şükürler de
sonsuz olsun ki bize kolaydır, elbette Allah’ın izniyle.
Ey zalimler! Ben Harabi. Medine Hizmetkârı Harabi.
Allahüekber! Bir etti!

ARKIN ÇALAPALA .
487
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Elçilerimin geri döndüğü memleketler yahut elçilerimin şirke


bulaşmış zalimler tarafından öldürüldüğü, katledildiği yerler ve bu
yerler dışındaki her yer ve her şey ve her mülk Allah’ındır.
Siz Allah’a dua edin zira O olmasa siz de olmazdınız!
Siz Allah’a şükredin zira “her şeyin şükrü kendi cinsindendir”
fakat bu durum sizi tanrı gibi hareket etmek suçundan alıkoymaz.
Siz Allah’a hamdedin çünkü hamd ancak âlemlerin rabbi olan
Allah’adır, elhamdülillah ya Rabbi şükür.
Allah’ı anlayamayacak kadar aklı, zekâsı, mantığı yahut irade
ve espri anlayışı olmayan zavallılar, bundan böyle kaçacak yer arasın!
Allahüekber! İki!
Ben Harabi. Şehsuvar dememiş ki kör karanlıklardır iğne diki!
Ki eşeğin ilki, bir satırdayken ölmüş müydü, neydi, iki kılçık, üç tilki!
Ben Harabi. Mekke ile Kudüs’ün Emiri Harabi. Halep ve Şam
Emiri Harabi. Mardin, Berlin, Londra ve Paris Emiri Harabi.
Ben Halife Harabi. Benim İstanbul’un Kırk Yıllık Emiri.
Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını ne hallere sokup ancak kendi
kendinizi kandırdığınızı size “tarihsel ve matematiksel” yollarla ispat
edebilmek için tam yirmi altı yıl uğraş veren fakir “im” “ben”...
İm kelimesini kim ilk defa kullanmış, bu eki kim dalgalandırıp
yaygınlaştırmış! Hemen bakalım! Ben im, sen in, on un, “on, in, under
near”, men im, bend’im, sen len, anda… Vurulduk ey halkım, bizzat ve
kasten öldürüldük hecelerle, gecelerce, bir acayip pulsuz dilekçe dağı
tarafından yontulmuş bilmecelerle! Bir tek biz mi? Tüm dünyadakiler
kandırıldı ve katledildi kalemi kılıçtan aklı zekâsından keskin olsa da
kalbi ruhunda iğnelerle, ruhu cehennemde dönenlerce: alfabitikler!
Ben Harabi. Muhammed’in din kardeşi. Ali’nin de hayranıyım
bu arada, ne varmış bunda, ters simetrik çorbacılar sizi gidi!
Siz sakın şeytana uymayın! All+ah eşittir Allah sanmayın!
Çünkü “ wI ” (Allah) Galip’tir. Ters simetrik “ Im ” değil.
Akıllı olun ki aklınızı vermek zorunda kalmayın!
Cümlelerinizle kandırabileceğinizi sandığınız iyi insanlardan
uzak durun! Çünkü içlerinden bazıları halden de anlamaktadır.
Eyvallah!

ARKIN ÇALAPALA .
488
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Otuz Beşinci Bölüm


TANITA TIKARAM
Tanita Tikaram | And I Think Of You | 04:27
Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler
yapan Allah’a hamdolsun. O yaratmada dilediği arttırmayı yapar.
Şüphesiz Allah her şeye gücü yetendir. Allah’ın insanlara açacağı
herhangi bir rahmeti tutup hapseden olamaz. O’nun tuttuğunu ondan
sonra salıverecek de yoktur. … Şeytan sizin düşmanınızdır, siz de onu
düşman sayın. O kendi taraftarlarını ancak ateş ehlinden olmaya
çağırır. … Kim izzet ve şeref istiyorsa, bilsin ki izzet ve şerefin hepsi
Allah’ındır. O’na ancak güzel sözler yükselir, ulaşır. Onları da düzgün
davranışlar, amel-i salih ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara
gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur. …
Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da mutlaka
bir kitaptadır. Şüphesiz bunlar Allah’a kolaydır. … Rabbiniz Allah’tır.
Mülk O’nundur. O’nu bırakıp da kendilerine taptıklarınız ise bir
çekirdek kabuğuna bile sahip değillerdir. Eğer onları, putları
çağırırsanız, sizin çağırmanızı işitmezler. Faraza işitseler bile, size
cevap veremezler. Kıyamet günü de sizin ortak koşmanızı reddederler.
Bu gerçeği sana, her şeyden haberi olan Allah gibi hiç kimse haber
veremez. Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve
övülmeye layık olan ancak O’dur. Allah dilerse sizi yok eder ve yerinize
yeni bir halk getirir. Bu da Allah’a güç bir şey değildir. … Körle gören,
karanlıkla aydınlık, gölge ile sıcak bir olmaz. Dirilerle ölüler de bir
olmaz. Şüphesiz Allah dilediğine işittirir. Sen kabirdekilere
işittiremezsin. Sen sadece bir uyarıcısın. … Cennette şöyle derler:
Bizden tasayı gideren Allah’a hamdolsun. … Size düşünecek kimsenin
düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? … Sizi yeryüzünde
halifeler yapan O’dur. … Eğer Allah yaptıkları yüzünden insanları
hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı yaratık bırakmazdı.
Gelişmeleri takip ettikçe şaşırıyordum.
O okurun Paris’e yazdığı son mektup beni çıldırtmıştı. Çünkü
mektuplarla köşe yazıları içinde birbirine dair şık göndermeler vardı.
Bununla kalsa iyi. Sanki birbirinden beslenen ve birbirine benzeyen
birçok cümle vardı. O cümleleri incelemek istemem. Ama vardı.
Bu yüzden şehir devletleriyle ilgili uzunca bir yazı yazıp hem
kendi gazetemdeki köşemde ve internette yayınladım hem “de Bilgi”

ARKIN ÇALAPALA .
489
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

melekleri internet sitesine yükledim. Artık ben de bir vatandaştım ve


benim de her düşüncemi yayınlama hakkım vardı.
Yazdığım yazıyı Paris’in yazısına eleştiri olarak yayınladığım
için, aldığım saatlik tıklamalar sayesinde, sıralamada Paris’in üstüne
çıkmıştım. Üstüne çıkmakla kalsam yine iyi. Yazdıklarım Paris’in ve
arkadaşlarının, cumhuriyet savunucularının da epey hoşuna gidiyor
olmalıydı ki, yazılarımdaki bazı fikirleri tasarı haline getirip oylama
yaptırıyor ve bu fikirlerin yasalaşması için çaba sergiliyorlardı.
Bu durum Paris’i tedirgin etmiş olsa gerek ki sonraki gün akli
demokrasiyle alakasız ama o okurla alakalı bir mektup yayınladı.
Bu mektubu “o” “o” kura yazmış olduğuna karar verdim ve
onu kendi içimde affetmem gerektiği hissine kapıldım.
Bana yazmış olma ihtimali de vardı bu mektubu, fakat bana
bıraktığı mektupta beni hala sevdiğini söylediği için, bu mektubun o
okura yazıldığı netti. Onu ok urdan ayıran şey ise keramet idi.
Bütün bunları yaşadığımıza inanamıyordum. Kızımız Deren’i
hiç mi düşünmüyor, hiç mi özlemiyordu? Benimle beraber yaşadığı
bir sürü güzel an vardı. O anlara hiç mi saygı duymuyordu?
Günler geçtikçe daha duygusal bir insana dönüştüğümü fark
ediyor fakat bu duygusal gerçeklikten kurtulmanın yolunu bir türlü
bulamıyordum. Aslında bu duygusallık hoşuma da gidiyordu bazen,
belki de sırf bu yüzden kurtulamıyordum duygusallığın latifesinden.
Sevdiği insan tarafından “yalnız bırakılmış” her insan burada
anlattıklarımı çok kolay anlayacaktır. Genetik Süpürtülme budur!
Bu süpürtülmeden önce dokunma şeyiyle savaştım. Bu birkaç
gün sürdü diyebilirim. Dokunduğum şeylere dokunurken onun varlık
bilincinin garantisiyle donandığımı fark ettim bir gün. Yüksek derece
bağımlılık dürtüsüyle gözün yaratma güdüsünün diplerinde birleşen
ve çevreme yayılan bu his “prag”matik “matem”atik felsefesi dışından
bakıldığında yaşadıklarımı olumsuzlamaktan başka hiçbir işe yararlı
durmuyordu. Bunlar anadüşüncelerime ve anadillerime yakışmayan
bilinçdışı merhametsizliğin vurgu köklü otik duvar sıvamalarıydı.
Dokunmadan daha fena olan şey ise koklama, onu, kokusunu
her an alabilme durumumdu. Bu durum adeta haftalarca sürdü. Çok
değil, sekiz on yıllık bir evliliğimiz vardı Paris’le fakat ilk defa onun
kokusuna karşı bu kadar hassas olduğumu fark etmiştim. Ellerimden

ARKIN ÇALAPALA .
490
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

çevreme yayılan irade husumetlerinde her zaman olduğu gibi üstüne


çıkamıyordum dokunduğum şeylerdeki algoritmik fantastizmin. Ve o
kadar büyük, hesap edilemez bir bozukluk vardı ki parantezlemeleri
tersine de işletilebilen varsayımsız üflenilmiş organtirik devinimleri
susuzlaştırılmış ve kısırlaştırılmış muammaların, dağınık ve “devrik”
cümlelerin etrafımda gezinmelerini durdurmak için sembollerin ilk
belirginleşme anlarının kafamdaki boşlukla doluluk arasındaki alan
veya dolanlarına dahi dokunmalarımı konduramıyor, bunlara “bağlı”
olaraksa koklamalarımı dokunduramıyordum.
Bir de düşünme tekrarlarım vardı. Yanımda olmadığı için mi,
yoksa boş zaman fazlalığından mıdır nedir, onu düşündüğüm anlar
her geçen gün biraz daha artıyordu. Bu anlar arttıkça olaylara daha
acı dolu, her acıya endeksli, acımı arttıran düşüncelerle ve duygularla
yaklaşıyor olmalıydım ki, içimden birçok ılık şiirin, hem de kontrolü
imkânsız deli divane, muamma dolu aşk şiirinin akıp geçtiği hissiyle
kıvranıyordum. Love In Damascus şarkısı ki eylemi, ne kadar vakittir
söylemek isteyip de bir türlü söyleyemediğim çünkü anlayamadığım
için anlatamayacağım ve anlayamadığım duygularımın nasıl olduğu
hakkında daha iyi bilgi verebilir. Love In Damascus, Fuck You Marcus
Arellius. Love In Damascus, Haydi Gel Biraz Da Üstüme Kus Kus Kus!
Aklımın kaydığını fark ettiğim bu tip anlarda, kendimi bir romandan
kaçıp bir cumhuriyet kurmuş misali çılgın tiplemeler arasında bulur,
hemen önümde duran şu pencereden dışarı bakmak için kafamı üste
kaldırırken gözlerimi de tam o an kapatır, kendimle kuşak geç erdim.
Tanrım, ne kötü günlerdi! İnsanın ölünce bile ayrılmayacağını
en azından bir zaman sonra kavuşacağını düşündüğü bir insanla ayrı
düşmesi garip ve felaket bir şey. Güzel bir böğürtlenli pasta yediniz
ve fesat topluluk çıkageldi, diye düşünün, geldiler ve size dediler ki o
yediğin pastayı organlarından hemen alacağız, tüm dediklerimizi yap
yoksa fena olur. Yeme zevkini de ver bakalım şöyle…
Düşüncelerin ifade özgürlüklerinin imkânsızlaştırılması ve şu
mahkeme salonlarında birçok hâkimin “sadece verilen ifadeyi” değil
ifadeye yorum da katılarak kanunlara uydurulan hakimane cümleleri
kâtiplerine yazdırdığı gerçeğini bu paragrafta anlatabildim sanırım.
İlerleyen zamanlarda, duygu veya düşüncelerimi tahrik edici
yazılara ve mektuplara dönüştürme fikrim, sanırım üst paragraf gibi
geçirdiğim günlerde çok daha fazla temellendi ve içimde yayıldı.

ARKIN ÇALAPALA .
491
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Aslında bunu nasıl yaptığımı tam olarak anlamış değilim.


Hayatın içinde ben de herkes gibi yaşıyorum ve hayat devam
ederken yaşadıklarım içinde, çok özel anlara dair bilgiler olduğunda,
o bilgileri bir kenara yazıveriyorum. Genellikle bir deftere, bazen de
telefonuma notlar alıyorum. Günler geçtikçe aldığım notlar, o günler
boyunca ilgilendiğim konular hakkındaki gerçek bilgiye ulaşmamı da
sağlıyor ve araştırma yapmamı tetikliyorlar.
Yaptığım araştırmalarda insanların bildiği çoğu bilginin salak
saçma, sapkın ve yoldan çıkarıcı olduğunu fark ettim. İnsanlar bunu
neden yapıyorlar bir türlü anlamıyorum. Bilgiyi, bilimsel olması şartı
ve kaydıyla hemen yayınlıyorlar. Ama sindirilmiş olması veya düzgün
sindirilebilirliği ile değerlendirmiyorlar bilgiyi.
Son yirmi yılda daha da kötüsü oluyor. İnsanlar sürekli bozuk
ve kötü bilgileri yayıyor ve yayınlıyorlar. Bu da yoldan çıkmalarına ve
sapıtmalarına, sapkın ve doyumsuz toplumlara dönüşmelerine sebep
oluyor. Bunu engellemenin bir yolu olmalı diye düşünüyorum.
Aslında kötü insanların tercihleri ve zevkleri, diğer insanlara
arz edilmeyebilir, diğerlerinin dikkatinden uzak tutulabilir ama bunu
yapmıyor internet ve medya şirketleri. İfade özgürlüğünün ne olduğu
hakkında çok bir şey bilmemelerinden kaynaklanıyor kötülükler.
Devletler debu duruma engel olmazlar çünkü bu iş insanların
robotlaşıp sentez yapamamasını sağladığı için devletlerin kesin işine
geliyor ve keselerini dolduruyor. Öyle görünüyor.
Avukatlar ve hakimler ve savcılar çok iyi bildikleri için hukuk
ve yasaları bozup duruyorlar, doktorlarsa insanları öldürdükçe daha
fazla şey öğrendiklerinden olsa gerek, ettikleri yeminlere epey aykırı
hareketler sergiliyorlar. Okumuş insanlar değil halk daha aydın.
İnsanların işsiz kalmamak için öğretmen, polis ve temizlikçi
olduğu ülkelerin zavallı halkları sırf çocuklarını okula gönderebilmek
için açlıkla savaşıyor. Belediyeler sözlerini tutmuyor, hizmet üretme
şöyle dursun, esnafları sömürüyor, sömüren şirketler kuruyor.
İnsanın tanımı doğru yapılmamış. Asıl problem bu bence.
İnsanlar kendilerini insan zannedip diğer insanları başka bir
varlık yerine koyuyor. Kimisi kimisine hayvan gözüyle bakarken kimi
kimini nasıl dolandıracağını araştırıp duruyor. Bunu niye yapıyorlar
gerçekten bilmiyordum. Ben sadece anlamak istiyordum.

ARKIN ÇALAPALA .
492
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Otuz Altıncı Bölüm


TARKOVSKI
Sahale | Djiin | 06:18
Biz onların boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar çenelere kadar
dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır. Önlerinden bir
set, arkalarından bir set çektik de onları kapattık. Artık göremezler. …
Sen ancak Kur’an’a uyan ve görmeden Rahman’dan korkan kimseyi
uyarabilirsin. … Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar. İşte bu Aziz
ve Alim olan Allah’ın takdiridir. Ay için de birtakım menziller tayin
ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi hilal olur da geri döner. Ne güneş
aya yetişebilir ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede
yüzerler. … O gün onların ağızlarını mühürleriz. Yaptıklarını bize
elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder. … Kime uzun ömür verirsek,
biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç düşünmüyorlar mı? … Yeşil
ağaçtan sizin için ateş çıkaran odur.
İnsan, yıldızlarla ve çimenlerle dolu şu dünyamızı kendi soylu
ışığıyla aydınlatmak için yaşamalıdır!
İnsan, yeri veya zamanı geldiğinde makro evrenlerdeki mikro
ifade biçimleri hakkında nutuk atmaya da kalkışmalıdır!
İnsan, ilk önce kendi varlığını tanımlamalıdır kendisine!
Esaret olmadan ve de hiç kimseye zarar vermemek koşulu ile
“her insan her” istediğini yaşamakta özgürdür. İnsan diğer insanlara
özgürleşmeleri için yardım eder. Her insan yaşadığı şehirde, yasalar
önünde ve toplumlar içinde eşittir ve olan bitenden diğerleri kadar
sorumludur. İyilik ile anlaşılıp uzlaşılabilen “her alan ortak yaşam”
alanıdır ve insan “binlerce yıllık tecrübesi” ile “devlet” teorisini buna
güvence olması için üretmiş ve uygulamaktadır.
İyi insan hangi olaya içgüdüleri ile ve hangi olaya tecrübeleri
ile bakacağını iyi bilir. İsteyen her insan, istediği insanla evlenip yuva
kurabilir, boşanıp yollarını ayırabilir. Yeter ki nasıl bir işe kalkışıyor
olduğunun “farkında” olsun ve kimseye asla zarar vermesin. İnsanın
kendisi dışındaki her canlıyla hatta her şey ile ilişkisi “ilk önce iyilik”
üzerinden olmalıdır. İyi insan “iyi cevap”, tepki ve davranışlara, kötü
insan ise kötü cevap, “kötü tepki” ve davranışlara layıktır. Çok kötü
insanlar insan atölyelerinde iyileştirilmelidir. Ülkelerimiz arasındaki

ARKIN ÇALAPALA .
493
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

sınırların kaldırılması, “dünya vatandaşlığını” ve insan cumhuriyetini


güçlendirecek, insan parlamentosunun oluşumunu destekleyecektir.
İnsan kavramının en temelde hiçbir devlet, kişi veya kurumla
ilgisi yoktur. Gerçek insan her zaman iyi olandır veya iyi insan olmak
adına çaba gösterendir. Şehir devletleri bu şahane durumun temelini
oluştururlar çünkü şehir devletleri kendilerinden binlerce kilometre
uzaktakiler tarafından değil bizatihi kendileri tarafından yönetilirler.
Doğrudan temsil hakkı bu sayede yeniden insanın eline geçmiştir.
Gerçekten iyi olan yahut iyi kalabilen her insan, etki ve yetki
alanlarını “en fazla” kendisi belirlemelidir. Etkilerini veya yetkilerini
kötüye kullandığı her meselede, özgürlüğünün yanında iyiliğinden ve
tanrısallığından da kaybedeceği pek açıktır. İnsan yasalar yardımıyla,
insanlar önünde yaş, din, dil, ırk ayrımı yapılmadan eşit tutulmalıdır.
Din savaşları insanlığın en büyük düşmanıdır. Ve bugünden itibaren
“inananlar şehri” haricinde hiçbir şehirde din kelimesi kullanılamaz.
İnananlar şehrinin kaç tane olduğunu ve sayılarının günler geçtikçe
nasıl azalacağını yakın gelecekte hep birlikte göreceğiz.
Her meselenin gözlemcisi aynı zamanda hâkimidir ve hâkim
insanlar konunun ve kanunun tamamına hâkim olmalıdır. Hâkimsin
ama imlerin hakkından gelemiyorsun. Yok öyle bir dünya!
Her insan birbirinden farklıdır fakat hepsi şöyle haklara veya
benzerlerine doğuştan sahiptir: İnsan; “düşünmek”, “seyahat etmek”,
konuşmak, eğitim, seçmek ve seçilmek için özgür yaşamalıdır. Çünkü
insan özgür doğar. İnsan bakışını ağaca ve aleve verirse rüzgâr olur.
Rüzgârı bilirse kuş olup uçar. O zaman rahata ve huzura erer insan ve
tüm cennetler ayaklarının altına serilir “hep”. Her şehri birer cennete
dönüştürmek ise tamamıyla biz insanların elindedir.
İnsan doğayla ve yaratıcı ile ilişkilerini, istediği zaman yalnız,
istediği zamansa diğer insanlarla birlikte üretebilir. Bunu her an her
yerde yapabilmelidir. Şehir devletler yaratıcı ile ilgili bilimsel deney
ve çalışmalar yaparlar fakat buldukları bilgileri, biz insanları kontrol
etmek amacıyla değil evrimin hızını arttırmak amacıyla yayarlar.
İnsan parlamentosu, her insanın, her anında başvurabileceği,
oylamalar yapıp yasa üretebileceği, şeffaf ve her alanda her teknikle
geliştirilen bir iletişimle korunan “bir kurum” olmalıdır. Amacı insani
sorunları çözmek ve insanlığa değer kazandırmaktır. Bu parlamento
şehir devletlerine aittir ve kendi başına hareket etmez, edemez.

ARKIN ÇALAPALA .
494
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İnsan her konuda, her istediği eğitimi alabilir. Bunu yaparken


diğer insanların yardımlarına muhtaçtır. Aslına bakılırsa ego insanın
düşüdür. Yaratıcının salt düşü ise düşünen insandır. Çünkü ancak bu
sayede zaten varlığına varis kıldığı tüm varlığı ve kendisini ve elbette
ki kendilerini anlayıp tekrar varis olabilirler. Her an böyledir.
Önyargı dolu insanlara daha hızlı iyileşmeleri için eğitimler
verilmeli ve bu eğitimler boyunca yazının resme, felsefenin ise resim
ve müziğe dönüştüğü öğretilmelidir.
Anneler meseleleri iyilikle çözümleyebilen çocuklar, insanlar,
nesiller yetiştirmelidir. Cennet “aslında” bu yüzden anaların ayakları
altındadır. İnsan kendisini açlıkla, yalan dolanlarla ve suçla, yalnızlık
veya aşkla terbiye edebilir. Önemli olan kötü ve diğer insanlara zarar
veren davranışları tekrar edip durmamaktır.
İnsan olana söz vermek yahut insan olandan söz almak yeterli
olmalıdır. Söz pek önemlidir. Uzun zamanlı veya riskli olan sözler için
sözleşme hazırlanması ve kayıt tutulması gayet akıllıcadır. İnsan olan
gereksiz işler, gereksiz olaylar ve gereksiz evrak, muhabbet, gereksiz
kişilerle, hatta canlılar ve şeylerle uğraşmaz. Çünkü iyi insan “her an”
yaratıcısına, kendisine, çevresine uyumlu olan, saygı dolu ve “ölçülü”
davranışlar sergiler. İyi insan yaşadığı şehre özen gösterir.
İyi insanlar iyilik için, kötü insanlar kötülük için “düşünmeye
ve dua etmeye eğilim” gösterdiği için, her düşüncenin gerçekleşmeye
meyli ve tüm duaların kabul edildiği küçük yaşta öğretilmelidir.
Zaman, mekân, olaylar, insanlar, şeyler veya canlılar gibi ses,
gölge, söz ve benzeri değerler de meselelerin akışlarına etki eder. Bu
yüzden her şey “insani ve hukuksal” denklemlere dâhil oluyor. Sanat,
bilim ve hukuk aracılığı ile her şeyin tanımı; insana ve doğaya faydalı
olacak biçimde yapılmalıdır. Kokular, tatlar, dokular, ısı, teori hatta
gerçekleşmeye başlamamış “ari” düşünceler, bunların hepsi şehirde
meselelerin hesaplarına dâhil edilmelidir ki iyiliğin, iyilerin etrafını
her zaman sarma ihtimali olan kötülükle baş edilebilsin.
Zaman ancak zamandan yani kendisinden bağımsız şeyler ve
meselelerin ilacı olabilir. Çünkü zaman robot üretir. İnsanların robot
olması fikri ise asla kabul edilemez. İnsanlar muhabbet, merak, “nefs”
meseleleri için yaratılmıştır. Terör, katliam veya esaret, insan için iyi
olmayan ve tanrı tarafından değil insanlar tarafından yaratılmış olan
şeylerdir. Zaten savaş, terör, katliam gibi emirler veren bir yaratıcı iyi

ARKIN ÇALAPALA .
495
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

olamaz. Bunların tümü kötü insanların “pisleş” icatlarıdır ve kötüler


iyileştirilmelidir. Yaratılma sebebimiz katliamlar, tecavüzler olsaydı,
yaratıcı zaten insanı yaratmazdı. Ki yaratıcının “kuralları ve tasarımı”
kutsal kitaplarında ve yarattığı her şeyde açıkça görülebilir, okunup
öğrenilebilir. Bunun için sağlıklı eğitim yeterli olacaktır.
İyi insanlar “söz ile eylemi” aynı anda evirip çevirir, çünkü iyi
insanın içinde herhangi bir “aşırılık” asla yoktur. İyi insan her olaya
önce insanlık sonra insan, en sonunda da kendi açısından yaklaşır. İyi
insanların hepsi marifet, iffet, hikmet ve cesaret sahibidir. Onlar her
fırsatta iyilik yaparlar, doğayı korur, onurlu ve şerefli, haysiyetli ve
vicdanlı olarak yaşarlar. İyi duyguların “birinden veya birkaçından”
vazgeçip, tüm duygulara hızla ulaşıp onların sahte hallerini yaşamak
kolaydır. İyi insanlar bu saygısızlığı ne kendilerine, ne de çevrelerine
yaparlar. Çünkü onlar erdemli olmanın rahatlığını bilirler.
İnsan, ihtiyaçlarını karşılayacak kadar değiş-tokuş, alış-veriş
yapar. Bu konuda diğer insanlara “kolaylık” gösterir. Temiz, güzel ve
sağlıklı yaşar çünkü bu oluş tüm insanların birbirini tanıyıp bilmesini
kolaylaştırır. İnsan ölçülü yaratılmış bir varlıktır ve yaratılışını inkâr
etmemelidir. Kader ölüm rüya uyku gibi soyut meselelerde de bilimi
kullanır çünkü aslında insanın kendisi her şeyin tek ölçüsüdür. İnsan
olan ağacın ve taşın, havanın ve suyun, canlı ve cansız olan her şeyin,
geçmişin ve geleceğin kıymetini çokça bilir. Ne kadar az iyi insan var
aslında, sizce de öyle değil mi? Şehir devletlerinde iyi insan sayısının
hareketleri dikkatle ve özenle takip edilir, yayınlanır ve yorumlanır.
İyi insan sayısı her geçen gün biraz daha artmalıdır. Bir insan
anayasasının düşünülüp tasarlanması, hazırlanıp “yaşayan” halkların
oylamasına sunulması bu kadar mı zordu yani? Yazarlar, düşünürler,
sanatçılar, hukukçular, adil akademisyenler, sivil toplum kuruluşları,
çalmayan dernekler ve iyi örgütler, partiler ve politikacılar, askerler,
parlamenterler, ‘net’ senatörler, seçilmişler, öğretmenler, öğrenciler,
ev hanımları, emekliler, işçiler, tüm insanlar, tüm halklar neden bunu
yapamadılar? Çünkü “bugüne kadar” sadece kendi haklarını ve kendi
çıkarlarını korumaya odaklı yaşadılar veya düşündüler. Yaratıcının,
gezegenin, tüm canlıların ve cansızların haklarını, geçmişlerini hatta
geleceklerini umursamıyordu kimse. Neden öyle yapıyorlardı sizce?
Çünkü medya, sistem ve epik çevre gibi unsurlar tarafından yönetilen
beyinleri, ruhları ve şuh kalpleri hayatın özündeki değerli bilgilerden
uzaklaştırılıyordu, ‘sürekli’ yönlendiriliyor, sınırlandırılıyordu. Buna

ARKIN ÇALAPALA .
496
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

neden izin veriyorlardı peki? Çünkü insan rahatına düşkündür hep ve


kendisine dokunmayan yılanın “bin yıl” yaşamasına göz yumar. İzin
veriyorduk ve unutuyorduk bugüne kadar çünkü iradelerimiz zayıftı
ve eğitimlerimiz çok kötüydü, genlerimiz yüzyıllar geçtikçe daha da
bozuluyordu. Aynaya uzun uzun bakmamız lazımdı fakat zamanımız
adeta ipotek edilmişti. Hepimiz bilgi meleklerine teşekkür etmeliyiz
çünkü kendi iyi şehirlerimizi kurup kendi kendimizi yönetebilmemiz
hususunda bize yardım ettiler, bize hizmet ettiler.
Demokratlar demokrasiyi, liberaller özgürlüğü, muhafazakâr
olanlar ise geleneklerimizi savunuyordu. Şu harikulade dünyamızın
dört bir yanında, milyarlarca insan yaratıcıya inandığını söylüyordu
ama kutsal kitaplara ve öğretilere “gönül vererek” sahip çıkmıyordu.
Dinler kitlelerin afyonu olmuştu ve kimse bunları durduramıyordu.
Kimse insan olanı savunmuyordu. Büyük dinler arasındaki savaş bin
yıldan fazla zamandır sürüyordu ve milyonlarca masum insan hangi
amaca hizmet ettiği “anlaşılamadan” katledildi, katledilmeye devam
ediyordu. Sömürgeciliğin yapısı, “organik uygulamaları” değişiyordu,
modern bir hal alıyordu fakat esasları hiç değişmiyordu. Güçlü olan
güçsüz olanı sürekli sömürüyordu ve bu yüzden oluşan bozulmaları
herkes “önce görüyor” sonrasında ise sadece göz ardı ediyordu. Bilgi
melekleri bu duruma dur dediler ve doğru gerçekle buluştu. İnsanlar
insanlara güvenemiyordu. Dürüstlük, etik, “samimiyet”, güzel ahlak,
hoşgörü, kardeşlik bilinmiyordu. Aile, namus, çiçekler ve bekâret gibi
alımlı özel kavramlar unutuluyor, unutturuluyordu ve aslında gayet
zavallı olan şu anki modern dünya tasarımıyla, değerli gözlerimiz kör
ediliyordu. İnsana yakışmayan, hiç de öyle insanca olmayan sağanak
refleksler geliştiriliyordu. Öğrencilerimiz müşkülpesent bir biçimde
uyuşturuluyor, öğretmenlerimiz baskıyla bıktırılıyordu.
Gerçekleri öğrenmeye çalışanlar hızla durduruluyordu.
Şiddet ve toplu katliamlardan, savaşlardan kaçan mültecilere
yardım edilmiyordu. Kapılar yüzlerine kapatılıyor hatta sınırlara tel
örgüler çekiliyor, duvarlar örülüyor, mayınlar yerleştiriliyordu. Çok
değil, bir ay sonra şehir devletlerimizde bunların hiçbiri olmayacak.
Bundan sonra kimsenin yüzüne hiçbir kapı kapanmayacak.
Sermaye sahipleri ve sistemin öğelerine dâhil olanlar hariç,
kimsenin hakkı tam, eksiksiz olarak teslim edilmiyordu. Hak arama
yolları çoktan saptırılmış ve bozulmuş, hukuk ve yasalar yüzünden
neredeyse tamamen kapanmıştı. Tecavüzcüler ortalıkta dolaşıyordu
ARKIN ÇALAPALA .
497
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ve katillerle soykırımcılar devletlerimizi yönetiyordu. Hırsızlar “hep”


birbirini kolluyor, hırsızlar ve para, dokunduğu herkesi ve girdiği her
yeri bir hızla kirletiyordu. Özgürlükler, temel hak ve hürriyetler hep
kısıtlanıyor, yok ediliyor, mahvediliyordu. Bir yıl önceye bakıp olanı,
biteni ve bu didaktik ve satirik “iç değişimin” ne kadar özel, ne kadar
önemli olduğunu anlayabilirsiniz. Biraz daha sabır lütfen!
Adalet, barış, huzur bazı coğrafyalarda var, gibi görünüyordu
bazı coğrafyalarda ise tamamıyla yok edilmişti. Fakirlik ve zorbalık
hızla büyürken, “gerçekler karşısında susan dilsiz” şeytanların sayısı
her geçen gün artıyordu. Toplumsal refah bozuluyordu. Mala, mülke,
para ve altına, makama tapanların sayısı hızla artıyordu. Zina ve akıl
hastalıkları, değişik oyunlarla iyi insanlara bulaştırılıyordu ve temiz
toplumlarımız hızla kirleniyordu. Temiz toplumlar “büyük bir hızla”
kirletiliyordu fakat artık hukuk, toplum, medya ve sanat polislerimiz
var ve şehirlerimizi kirletmelerine, toplumlarımızı bozmalarına izin
vermeyeceğiz. Şehir devlet yapılarımızı buna göre oluşturmalıyız.
Gerçekten inanan insan, kusursuz tapınma uğraşı içinde olup
tüm hayatını bu bilgiyle yorumlayandır. Fakat iyi şeyler unutuluyor.
Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Budist ve daha birçok din ve öğretiye
mensup iyi insan, algı yanıltmacaları ve bozulmaları sebebiyle, iyi
hatta çok iyi insanlar olmalarına rağmen zarar görüyorlar. Sermaye
sahipleri, silah tüccarları, “adi” medya devleri hatta bazı ülkelerdeki
çıkarcı ve kısa vadeli düşünen parlamentolar, teröristlere kol kanat
geriyor ve masum insanların katledilmesine karşı “aşırı tepkisizlik”
sergiliyor. Yani terörü üreten de destekleyen de devletler oluyor. Bu
durumu engellemenin tek yolu silahlara vedadır. Şehirlerimizde tüm
o katliamcı silahları ve yapıları istemiyoruz. Silahları eritmeliyiz.
Parayı “mutluluk üretme aracı” olarak kullanabilecekken, bir
kontrol aracı olarak kullanmayı daha çok sevenler var. Bunların kim
veya kimlerden olduklarını herkes biliyor. Kimse “paradan çok daha
değerli ve önemli şeylerin olduğunu” insanlara öğreterek paranın
insan üzerindeki etkisini azaltabileceğimiz fikrini desteklemiyordu.
Kimsecikler parayı “başkalarını mutlu etmek için” kullanmayı
bilmiyordu. Parayı sırf iyi insanları rahatsız etme duygusunu tatmin
edebilmek için kullananlar bile vardı. İyi insanlar, masum insanların
hayatlarına girip onlara rahatsızlık vermezler. Fakat “iyilik nedense”
hep unutuluyordu.

ARKIN ÇALAPALA .
498
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ne dense, insanın “kötülükleri hatırlamaya yönelik” eğilimi ve


refleksleri daha fazla gelişmiş durumda. Bir kişinin bir kilo unutma
problemi varsa bin kişinin tam bir ton unutma problemi var demek
oluyor bu. Halklarımızın hafızaları bu yüzden “kısa” ömürlü olabilir.
“Şehirlerimizin hafızalarını” dikkatle beslemeliyiz ve gelişimlerinin
kayıtlarını tutmalıyız.
Bozuk tohumlar, çiftçilerin pis hileleri, su pazarlıkları, petrol
kaçakçılıkları, soykırımlar ve yüzlerce kötülük, derebeylik uzantısı
sınıf çatışmaları… Bunlar hiç mi hiç unutulmuyordu fakat sanıyorum
zamanın akışında, birey ve toplumlar üzerindeki anlık kontrollerin
sağlanması ve algı oyunları sayesinde, beynin karanlık köşelerinde
hapsolmuş olarak bekliyordu. Hangi devlet hangi ülkede kaç yılında
kaç milyon masum insanı öldürdü? İstatistik enstitüleri bu ve benzeri
sorulara asla ama asla cevap veremiyordu. İnsanlığın şiirinin kuşları,
bulutları, doğayı anlatması gerektiğini, böylesine özel bir şiirin ancak
harika insanlar tarafından yazılabileceğini kimse umursamıyordu.
Terörü, katliamları, savaş ve kötülüğü yok etmek “istiyorsak”
çirkinlik üreten tüm bilgileri ve bilgi taşıyıcıları acilen yok etmeliyiz.
Bir bilgiyi yok ettiğimiz zaman, o bilginin “gerçekliği” de yok olmaya
başlayacaktır. Kötülükleri yok etmek istiyorsak çok daha fazla iyiliği,
daha hızlı ve eksiksiz üretecek sistemler geliştirmeliyiz. Televizyon,
internet, medya ve sosyal medya gibi iletişim kanallarının duruşları
ve içerikleri hakkında kaliteyi arttırıcı önlemler de almalıyız.
Tüm devletlerin ve de ekonomik sistemlerin insanları düzenli
gelir elde etmeye koşullandırmasını hep engellemeliyiz. Düzenli gelir
yapısı sanatı yok edecektir ve insanı robotlaştırmaya odaklıdır. Şehir
devletlerine dikkatle ve “akıllıca” bakarsanız en temel yapının “ortak
düşüncelerin mutlak paylaşımı” olduğunu anlarsınız. İyi ve sevimli
bir hayatı, benzerleriyle birlikte, sevdikleriyle birlikte, barış ve huzur
içinde üretmeyi kim istemez ki?
Rüzgâr yollarının takibi, enerji patlamaları, engellenen sular
ve yolları, araba taşıyan uçaklar ve uçak taşıyan savaş gemileri, gemi
taşıyan gemiler, çıplaklar kampı, kapak güzelleri, abonelik ücretleri…
Konuşulması, çözümlenmesi gereken o kadar çok “insanlık suçu” ve
problemi var ki! Şehir devletlerimizin tüm tartışmalarında bütün bu
kötülükleri dile getirmeli, bilgiyi işlemeli, çözümler geliştirmeliyiz.

ARKIN ÇALAPALA .
499
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Moda gibi, medya gibi, hukuk gibi, sigorta gibi birçok yöntem
ve disiplin kullanarak insanlığı, güzelim toplumları ve toplumların öz
kaynaklarını, tüm idari birimleri ve kurumlarıyla kontrol etmeye ve
yönetmeye çalışan bir “devletler yapılanması” söz konusu. Günümüz
devletleri... Uygar olduğunu düşündüğümüz birçok toplumu yöneten
bu devletler, insanoğlunun en temel meselelerini, örneğin can ve mal
güvenliğini dahi tesis edemiyorlar. Fatura, abonelik, “vergi”, askerlik,
para gibi birçok üst sistem ve teori ile toplumları sömürmeye devam
ederken, değişik ve de zorunlu bağımlılıklar, sosyal ortamlarda hızla
bulaşan psikolojik hastalıklar yaratıyorlar. Dünyamızı pis savaşların
hatta ki insan ve doğa katliamlarının ürediği bir dünyaya çeviriyorlar.
Bizler ise tıpkı aciz birer robot gibi, bu katliamlara “dur ” diyemeden,
çalışmak için “çırpınıp” duruyoruz, elimize hiçbir şey geçmeden, “bu”
iğrenç düzenin durdurulamaz ve sahte akışında hayatımızı geçirmek
zorunda bırakılıyoruz. Akademisyenler ve yetkin kişiler, felsefeciler
ve yazarlar da hiçbir şey yapamıyorlar sisteme. Tüm bu davranışsal,
toplumsal bozukluklar; cumhuriyet, demokrasi, medeniyet, gelenek,
barış, sevgi, hoşgörü, doğa, özgürlük, ‘insan ve aşk’ gibi birçok önemli
kelimenin manasını yitirmesine sebep oluyor. Yine de bazı devletler
ve yöneticileri var ki, hala insanları korumak, can ve mal güvenliğini
tesis etmek ve insanoğlunu özgürleştirmek için çaba sarf ediyorlar.
Küçük bir ihtimal olmakla beraber, belki de en doğrusu, her yıl; bu yıl
halifemiz şu kişidir, deyip meclis eliyle ve referandum aracılığı ile o
devletlerin başkanlarını onurlandırmaktır.
Turizm merkezleri, benzin kullanımı daha da doğrusu benzin
sömürgeciliği, yeraltı kaynaklarındaki sömürgecilik, temiz ve sürekli
enerji üretimleri, tarihten eser kaçakçılığı, insan kaçakçılığı gibi konu
başlıkları da mevcut. Terörist ve sömürgeci ahlaka sahip olan devlet
“ve insanlar” ve sermaye sahipleri, hırslarından kurtulamayacak gibi
görünüyorlar. Bunların en temel ve acınası, en zavallı amacı içlerine
yayılmış o iğrenç kötülüğü hatta sergüzeşt pisliklerini, iyi insanlara
ve toplumlara dayatabilmek. Yeryüzündeki iyiliği kontrol edebilmek
için araç olarak kullanıp pis ruhlarını bu sayede tatmin ettikleri para
ve güç gibi etkenlerin, “iyi”, erdemli insanların kontrolüne geçmesini
türlü türlü entrikalarıyla engellemek. Oysaki tam olarak bu noktada
çok büyük bir yanılgıya düşüyorlar çünkü erdemli insanlar onların ne
paralarını, ne kötülük, şehvet ve lükse bağımlı ruhlarını, ne de sahte
dostluklarını çevrelerinde istiyorlar. Bu insanlar sadece kendi özgür

ARKIN ÇALAPALA .
500
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

iradeleriyle huzur içinde ve iyilik ile yaşamak istiyorlar. Milyarlarca


insan sadece ve sadece bu amaçla, bu niyetle yaşıyor. Ve bu entrikacı
devletler ve bu kötü insanlar, bunca basit durumu, gerçekliği anlayıp
kabul edecek kadar “dahi” akıllı değiller. Dışarıya ve dış ekonomilere
bağımlı bütün insanlar ve devletler, bu ucuz bağımlılığı üreten aptal,
kötü, namussuz ve ahlaksız insanların hatta şu basiretsiz devletlerin
tümüne “Dur!” demeli. Şehir devletlerimizi akıllıca inşa etmeliyiz. Bu
pis problemler, bireysel yani içsel ve şehirsel yani toplumsal üretim,
savunma ve eğitim politikaları tasarlanarak ve uygulanarak aşılabilir.
Bu problemler insanların “hatta” canlıların hayrına uzun vadeli değer
üretecek yeni felsefeler ve sistemler geliştirilerek tanımlanıp etkisiz
hale getirildikten sonra yok edilebilir. Bunu rahatlıkla başarabiliriz.
Şehirlerimizi dikkatle tasarlamalıyız. Önemli olan her insanın, kendi
değerlerinin ve varlığının, huzur ve barış içinde yaşadığı bir dünya
tesis etmek. Önemli olan bu amaç ve çabanın “yeryüzünde” dikkatle
yaygınlaştırılması. Bunun içinse yaşayan insanların her dilde yayınla
bilinçlendirilmesi ve dikkatle eğitilmesi gerekiyor.
Diyelim ki, ilk iş olarak bu kötü insanların ve kötü devletlerin
finans sistemlerine zarar vermeye karar verdik. Bunu yapmak çok
basit. Haklarımızı gasp eden kötü güçlere bağlı “küresel markaların”
ürünlerini kullanmayı hemen bırakabiliriz. Bilinçle organize olmak
yeterli. Bu markaların dahil oldukları hırsız borsalarda spekülasyon
da yaratabiliriz. Şirketin “tablo” değerlerini, önce bir grafiğe sonra da
bir “fonksiyona” dönüştürürüz. Sonra fonksiyonu herhangi bir tarihe
öteleyebilen “kodlara” ulaşırız. Sonra o tarihin fonksiyonu sayesinde
ulaştığımız verilerine uygun olarak satın alma yaparız ve “bitti”. Bir
şirketin bütün tablolarına dair bu yöntemle fonksiyonlar yazarsak ve
bunları kodlamaların da yardımıyla tek büyük fonksiyona çevirirsek,
sonuçta herhangi bir borsayı tamamıyla bu şekilde okuyacağımız bir
program ve algoritmayı üretiriz. Bu algoritma ile dünyanın neresinde
olursak olalım, istediğimiz şirkete anında müdahale edebiliriz. Bunu
yapınca elde edeceğimiz değerleri ya da duyguları yaşamak için silah
üretmeye ve adam öldürmeye gerek yok. Ama kötüler bu üst noktaya
geliyorlar ve insanları öldürüyorlar, tarihi yok ediyor, anarşi ve terör
üretiyorlar. Bu arada, bu markalar için asıl üretimleri yapan taşeron
firmaları ve işçileri de düşünmek zorundayız. Adil spekülasyon ağları
kurmalı ve tüm borsaları “insan için işler” hale getirmeliyiz.

ARKIN ÇALAPALA .
501
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Aslında her şey din savaşları yüzünden bu halde. Ve hukuksal


uygulamalardaki “kişisel eksiklikler”. Yeryüzünün tamamında geçerli
olan bir hukuk sistemi işler hale gelince, her şey çok daha iyi olacak.
Ortak polis kullanan bir insanlık var bundan böyle. Herkesin eşit hak
ve özgürlüklere sahip olduğu ciddi bir anayasa tarafından korunması
sağlanmaya başlandı ve artık din, dil, ırk, şehir veya coğrafya ayrımı
gözetilmeyecek. Sınırlar kalkacak ve yaşadığımız şehrin yasalarına ve
ortak anayasaya göre hayatımızı yaşayacağız. Süper değil mi?
Mahkemeler, hukuk kurumları için ‘hukuk polisleri’ yetişince
yasalar en mükemmel haliyle işliyor ve gelişiyor olacak. “Açık” hukuk
denilen hukuki işletim sistemi “her şehirde, yedi gün yirmi dört saat”,
aynı değerlerle çalışacak. Hukuk davalarının ve “davranışlarının” ve
sonuçlarının istatistiklerinin daha iyi takip edildiği, dünya genelinde
çalışan, beş milyar insan tarafından yönetilen devasa bir veri tabanı
oluşturuldu ve iyi çalışmaya başladı. Üniversitelerde, liselerde hatta
ortaokullarda anayasa polislerimiz de ders vermeye başladılar ve bu
konudaki eğitim teorileri hatta destekleri artıyor. Rüşvet, kaçakçılık,
dolandırıcılık suçlarının azalması için sahada ‘hızlı hukukçu’ kavramı
çalıştırılmaya başlandı ve “anında yargılama ve tutuklama” işlemleri
yapılıyor. Kötülüğün cezası “hemen ve tam” karşılığıyla yani adaletli
olarak veriliyor. Hukuk polisleri ve bilgi melekleri arasında da dosya,
karar, takip ve uygulama istatistikleri tutuluyor. Başarılı olanların
yetkileri arttırılıyor ve etkileri genişletiliyor. Başarısız olanlar eğitim
sürecine dâhil ediliyor. Keşke her kelimeye, her olguya, her türlü olay
ve kişiliğe hukuksal çerçevede bakmayı ilke edinmiş ve o konudaki
hukuku hızlı anlayan ve yorumlayabilen insanlar olabilsek hepimiz.
Düşünceleri ve “yaşama biçimleri” “birbirine uyan” insanların
hepsi, bir gün aynı şehirlerde yaşayacaklar. Onlar kendi şehirlerinde
“kendi devletlerini” oluşturacaklar ve kendi kendilerini yönetecekler.
Yüzlerce kilometre “uzaktaki birinin yönetimi elinde bulundurması”
“süper aptalca” değil mi?
Şehir devletlerimizi dikkatle tasarlamalıyız. Dikkat etmeliyiz!
Yaşam alanlarımızın en minik milimetrekaresini dahi dikkatli, akıllı
bir biçimde tasarlamalıyız. Yoksa gerçekten de biteriz. Gıdalarımıza,
onları kimlerin elinden yediğimize ve onları kimlerle, hangi insanlar
ve varlıklarla birlikte yediğimize dikkat göstermeliyiz. Kullandığımız
eşya çevremize zarar vermemeli. Çevremizdeki kötülüğün oluşma
sebeplerini bilmeliyiz. Şükür ve ibadet etmeliyiz. Her an. Kalite!

ARKIN ÇALAPALA .
502
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kaliteli müzikler dinlemeliyiz yoksa kulağımız bozulur.


Kaliteli filmler izlemeliyiz yoksa gözlerimiz bozulur.
Kaliteli kitaplar okumalıyız yoksa aklımız bozulur.
Kaliteli yemekler yemeliyiz yoksa sağlığımız bozulur.
Kaliteli düşünce üretmeliyiz yoksa kalbimiz mühürlenir.
Kaliteli vakit geçirmeliyiz yoksa düşüncelerimiz çürür.
Kaliteli arkadaş seçmeliyiz yoksa hayatımız mahvolur.
Kaliteli ilişki üretmeliyiz yoksa reflekslerimiz bozulur.
Kaliteli ilişkiler yaşamalıyız yoksa sinirlerimiz bozulur.
Kaliteli eşya kullanmalıyız yoksa rahatımız bozulur.
Kaliteli ışık kullanmalıyız yoksa nurumuz yok olur.
Kaliteli renkler seçmeliyiz yoksa çevremizdekiler bozulur.
Kaliteli ve edepli giyinmeliyiz yoksa ahlakımız bozulur.
Kaliteli hareket etmeliyiz yoksa kıyafetlerimiz kirlenir.
Kaliteli konuşmalıyız yoksa dinleyici sayımız azalır.
Kaliteli bakmalıyız yoksa kalitesiz bakışlar çoğalır.
Kaliteli gülmeliyiz yoksa komedi filmleri azalır.
Kaliteli dokunmalıyız yoksa dokunduklarımız bozulur.
Kaliteli koklamalıyız yoksa organlarımız bozulur.
Kaliteli kokmalıyız yoksa şimdi ve geleceğimiz bozulur.
Kaliteli yerlere gitmeliyiz yoksa kalitesizler çoğalır.
Kaliteli insan yetiştirmeliyiz yoksa toplumumuz mahvolur.
Kaliteli bilginin peşinden koşmalıyız yoksa kalite biter.
Kaliteli uyumalıyız yoksa rüyalarımız bozulur.
Kaliteli uyanmalıyız yoksa her günümüz bozuk olur.
Kaliteli insan olmalıyız yoksa dünyamız bozulur.
Kaliteli yaşamalıyız yoksa ölü gibi yaşarız.
Kalite! Kalite!
Kalite! Kalite!
Kalite! Kalite!

ARKIN ÇALAPALA .
503
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kaliteli kağıt kullanmalıyız yoksa yazdıklarımız silinir.


Kaliteli manzaralar üretmeliyiz yoksa mimari biter.
Kaliteli bahçeler üretmeliyiz yoksa çiçekler yok olur.
Kaliteli gıdalar üretmeliyiz yoksa erken ölürüz.
Kaliteli filmler çekmeliyiz yoksa sinema biter.
Kaliteli oyunlar yazmalıyız yoksa oyunculuk biter.
Kaliteli dans etmeliyiz yoksa günaha gireriz.
Kaliteli müzik üretmeliyiz yoksa insanlığımız biter.
Kaliteli seks yapmalıyız yoksa sapkınlık artar.
Kaliteli ailemiz olmalı yoksa yoksullaşırız.
Kaliteli mahallelerimiz olmalı yoksa çirkinleşiriz.
Kaliteli komşularımız olmalı yoksa yalnızlaşırız.
Kaliteli havayı solumalıyız yoksa ucuzlaşır her şey.
Kaliteli bisiklet sürmeliyiz yoksa tarfik artar da artar.
Kaliteli elbise üretmeliyiz yoksa namus kavramı biter.
Kaliteli su içmeliyiz yoksa epifiz bezi mahvolur.
Kaliteli güneşe dokunmalıyız yoksa mahvoluruz.
Kaliteli yağmurda yürümeliyiz yoksa burun bozulur.
Kaliteli rüzgara çıkmalıyız yoksa ciğerler korkar.
Kaliteli rastlantıya inanmalıyız yoksa şans biter.
Kaliteli makamlar üretmeliyiz yoksa devlet biter.
Kaliteli insanlar seçmeliyiz yoksa ülkemiz mahvolur.
Kaliteli seçim yapmalıyız yoksa seçimler biter.
Kaliteli örgü örmeliyiz yoksa örgücülük biter.
Kaliteli yapmadığımız her şey kötü sonuç üretir.
Kaliteli üretmediğimiz her şey bitmeye mahkumdur.
Kaliteli yaşamalıyız yoksa ölü gibi yaşarız.
Kalite! Kalite!
Kalite! Kalite!
Kalite! Kalite!

ARKIN ÇALAPALA .
504
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Otuz Yedinci Bölüm


EVA GREEN
Goloka | Give Me Loving | 04:52
Saf saf dizilmişlere, toplayıp sürenlere, zikir okuyanlara yemin ederim
ki ilahınız birdir. … Biz yakın göğü bir süsle, yıldızlarla süsledik. Ve
gökyüzünü itaat dışına çıkan her şeytandan koruduk. Onlar, artık
Mele-i Ala’ya, Yüce Topluluk’a kulak veremezler. Her taraftan
taşlanırlar. Kovulup atılırlar ve onlar için sürekli bir azap vardır.
Ancak meleklerin konuşmalarından bir söz kapan olursa, onu da delip
geçen bir parlak ışık takip eder. … O dirilme korkunç bir sesten ibaret
olacak, o anda onlar hemen gözleri açılıp etrafa bakacaklar! …
Onlara pınardan doldurulmuş kadehler dolaştırılır. Berraktır, içenlere
lezzet verir. O içkide ne sersemletme vardır ne de onunla sarhoş
olurlar. Yanlarında güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri
gözlü eşler vardır. Onlar gün yüzü görmemiş yumurta gibi
bembeyazdır. … Biz, ilk ölümümüz hariç, bir daha ölmeyeceğiz ve
azaba uğratılmayacağız. Şüphesiz bu büyük kurtuluştur. Çalışanlar
böylesi bir kurtuluş için çalışsın! … Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri
böyle mükafatlandırırız. … Sizler ve taptığınız şeyler! Hiçbiriniz,
cehenneme girecek kimseden başkasını Allah’a karşı azdırıp doğru
yoldan saptıramazsınız. … Melekler şöyle derler: Bizim her birimiz için
bilinen bir makam vardır. Şüphesiz biz, orada sıra sıra dururuz ve
şüphesiz Allah’ı tesbih ederiz. … Gönderilen bütün peygamberlere
selam olsun! Alemlerin Rabbi olan Allah’a da hamdolsun.
Yazınızı okuduktan hemen sonra gazetenizin binasına doğru
yola koyuldum. Amacım sizi görmekti belki de konuşmaktı. İnanın bu
tamamen içgüdüsel, anlık olarak yaptığım saf bir davranıştı. Üzerimi
giyindim, hayır tabii ki de evin içinde çıplak dolaşmıyorum, üzerimi
giyindim ve o an yola çıktım. Hava oldukça soğuktu. Aman dikkat edin
kendinize ne olur, kış aylarında sıkı giyinin, hastalanmayın.
Binanın önünde taksiden iner inmez, içeriye girip boynunuza
sarılmayı düşündüm ilk önce. Ama bu hareket pek yakışıksız olacağı
için, “bekle ve düşün”, dedim kendime. Düşünürken neler geçmedi ki
aklımdan. Hava da soğuk bir yandan. Çık işin içinden, çıkabilirsen.
En komik “üç düşüncemi” yazmak istiyorum. Binada yangın
çıkartıp, herkes tahliye edilirken sizinle “doğal bir tanışma” yaşamış
olmak kurgusu. Yüzlerce “çiçeği” masanıza bırakma kurgusu, bu çok

ARKIN ÇALAPALA .
505
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

romantikti ama pahalıya kaçacağı için yapamadım. Son olarak da “en”


sevdiğiniz kahveyi gazetenizin hemen yanındaki kahve dükkânındaki
çalışanlardan öğrenmek ve size uzun bir kahve molası hediye etmek
kurgusu. Bunlar ilk üçe girdiler. Nedense, hiçbirini yapmaya cesaret
edemedim. Beni affedin ne olur!
Sonra birden turkuaz atkı takmış biri belirdi ikinci katta. Bu
sizdiniz, evet, inanılır gibi değildi. Masanız cam kenarındaymış, bunu
öğrendiğim an “dünyanın en mutlu insanı” oldum resmen. Elbette ki
saatlerce sizi izledim. Pen cerenin kenarında sonsuz harikaydınız.
İki defa burnunuzu karıştırdığınıza da şahit oldum ve sanırım
hiç iğrenmedim. Bunu ilk defa olduğu için söylüyorum. Normalde ben
burnunu karıştıran birilerini gördüğüm anlarda iğrenirdim fakat bu
sefer hiç de öyle olmadı. Evet, bu durum bana da çok ilginç geliyor.
Bir aralık atkınızı “çıkar tıp” düzelttiniz ve dışarı çıkacaksınız
sanıp heyecanlandım. Dışarı çıksaydınız, muhtemelen sizi takip edip
evinizin nerede olduğunu öğrenir, sonraki günlerde ise cici evinizin
kapısını, duvarlarını değişik şeylerle boyayıp içinde olduğunuz o ruh
halinden sizi kurtarırdım. Hayır, hayır ama benden “korkmayın” rica
ederim. Sadece hayatınıza biraz tat, neşe katmak istiyorum. Bunda ne
kötülük olabilir ki? Hayır, ben o “sapık düşünceli tuhaf insanlardan”
biri değilim. Hayır, sizi öldürmeyi, kesmeyi, boğmayı ve kaçırmayı da
düşünmüyorum, bilemediniz. Sadece size “aşık oldum” ben, o kadar.
Bunda ne kötülük olabilir ki?
Tamam, pekâlâ, itiraf ediyorum, sizi evinize kadar takip ettim,
çünkü başınıza kötü bir şeylerin gelmesinden korktum. Peki, tamam,
şakaydı, sizi takip ettim çünkü tuhaf bir biçimde, yürüyüşünüze tıpkı
annemin yürüyüşüne benzediği için hayran kaldım.
Evet, ertesi sabah kapınızın zilini iki defa çalıp kaçtım çünkü
sizi görememiştim ve çok özlüyordum. Ne yapabilirim ki? Kuzum siz
de neden evdeki çalışma masanızı cam kenarında bir yerlere taşıyıp
kendinizi görünür kılmadınız ki? Reva mı yani bu yaptığınız? Size aşık
olduğumu daha kaç defa söylemem gerekiyor?
Evet, alışveriş merkezinde yere bıraktığınız çantanızı da ben
çaldım. Çaldım çünkü özel hayatınızla ilgili her şey dikkatimi çekiyor
ve bu beni size yakınlaştırıyor. Bundan henüz tam emin değilim ama
sanıyor ve inanıyorum. Sanıyorum, dedim çünkü yün cüzdanınızdan
çıkan o resim, tam “üç gün üç gece” boyunca mutsuz olmama sebep

ARKIN ÇALAPALA .
506
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

oldu. Fakat bu mutsuzluk size duyduğum aşkı bitirdi veya azalttı, diye
düşünmek hatasına sakın ola düşmeyin. Bana karşı “kırıcı bir cümle”
kurmadıkça veya saldırgan bir tavır sergilemedikçe, emin olun ki size
karşı hissettiğim büyülü duygularda “bir gram” dahi eksilme olamaz,
olmayacaktır.
Çantanızı verdiğim güvenlik görevlisi size beni tarif etmiştir
mutlaka ama beni, ben istemediğim müddetçe göremeyeceğinizi iyi
bilmelisiniz. Size kendimi göstermemi istiyorsanız, o zaman…
Şöyle yapalım; ne zaman ki beni tanımak istediğiniz ana gelip
büyük, delice bir merak duygusuyla yanmaya başlarsanız, köşenizde
bir okurunuzun size tehdit mektupları yazdığını ve sizi ölümle tehdit
ettiğini yazın. O zaman anlarım ki beni tanımak istiyorsunuz ve bu
durum sizi yoruyor, yıpratıyor. O zaman, hemen ertesi gün karşınıza
çıkarım. Bunu yapmak benim için çok basit.
Elbette ki cüzdanınızdaki resmin kime ait olduğu konusuna
da açıklık getirmeniz şartıyla. Hayır, çok üzülmüyorum.
Hayır, lütfen ama, hafta sonunda evinizin sokağının başında
topuklu ayakkabılarıyla yürürken hemen önünüze, yere yığılıp kalan
kişi de ben değildim. Samimi bir arkadaşımdı o. Vereceğiniz tepkileri
merak ettiğimi söyleyebilirim. Evet, ben “o” sırada arkadaşımın mini
eteğine ve bacakları arasına bakıp bakmadığınızı kontrol edip cinsel
arzularınız ne kadar güçlü, bunu “anla maya” çalışıyordum arabamın
içinde. Evet, az kalsın size çarpacak olan kırmızı arabadaki gözlüklü
tuhaf kişi bendim. Evet, yıldızlı nakışlı elbiselere bayılırım.
Evet, biliyorum arkadaşımın bacaklarına bakmadığınızı. Ben
sadece “ölüm korkunuzun seviyesini tespit etmek için” size çarpacak
gibi yaptım. Ve gördüm ki ölmekten korkmuyorsunuz. Ölmekten hiç
korkmuyorum ben de. Ölmekten korkanların aşkı yaşayabilecekleri
bir dünyada yaşadığımızı da sanmıyorum. Aşk, bana sorarsanız, her
an ölmenin ve her an yeniden doğmanın en güzel yollarından biridir.
Sizi öldürmek ister miydim? Bu, hangi anı nasıl yaşayacağız,
ona da bakar bence. Mesela beni aldatırsanız sizi öldürmek isteyebilir
hatta size “işkence etmek” fikrine bulaşabilirim. Beni aldatmazsanız
sizi asla öldürmem. Şaka yapıyorum şaka, aldatırsanız da öldürmem.
Ben sizi asla öldüremem ya. Siz o kadar iyi bir insansınız ki,
aldatsanız dahi mutlaka geçerli bir sebebiniz vardır, diye düşünüp
içimde sizi korurum. Aldatmak elbette ki iğrenç bir hareket fakat siz
ARKIN ÇALAPALA .
507
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

bu hareketi de yaptıysanız ve biz bir ilişki yaşıyorsak, sizi anlamaya


çalışmak en doğru hareket olacaktır sanıyorum. Başka türlü ilişkimizi
nasıl sürdürebiliriz ki? Rüyalarda mı? Peh!
Hayır, ısrar etmeyin, rüyamı anlatmayacağım. Belki yan yana
geldiğimiz zaman anlatırım. Bunu da bilmiyorum. Hayır, ilk değildi o
rüya, üç defa gördüm sizi rüyamda. Ama merak etmeyin, üç rüyam da
birbirinden güzeldi ve biz ikimiz de çok mutluyduk. Evet, siz de bana
aşık olmuştunuz. Hayır, yan yana gelmeden anlatmam.
Gönderdiğiniz taslakları inceleme fırsatı bulabildim. Öncelik
gösterdiğim diğer özel işlerimin az da olsa aksamasına sebep oldu bu
durum ama yazdıklarınızı ve İnsan Cumhuriyeti hakkındaki düşünce
ve görüşlerinizi ilk okuyan olmak inanılmaz derecede keyifliydi.
Bu konuda yaptığınız her hareketi sonuna kadar destekliyor
ve asla yılmamanızı, kararlarınızdan “ödün” vermemenizi şiddetle ve
şiddetlice tavsiye ediyorum. Yazdıklarınıza bakılırsa birkaç hafta, en
geç bir iki ay içerisinde “gerçek demokrasiyi” ve dünya vatandaşlığını
ilan edebileceğinize inanıyorum.
Ne tesadüftür ki eski eşimin bazı akrabaları size yakın çevre
ve gruplardan olabilir. Onları, size ulaşmaları ve “her konuda destek”
olmaları için bilgilendireceğimi bilmenizi isterim. Gerçi fazlaca yurt
dışında, Londra ve Paris’te yaşıyorlar ama olur da başınıza kötü bir
şey gelirse, hızla kaçmak veya arızalı birilerinden saklanmak zorunda
kalırsanız, mutlaka çözümcümle(!) yardımları dokunacaktır.
Bilgi melekleriyle ilgili o yazınızın taslak çalışmasını okumayı
da bitirdim bu arada. En çok o yazınızı beğendiğimi söylemeliyim.
Bu kadar olağan dışı bir insan topluluğunun yaşıyor olduğunu
bilmek çok güzel. Yazınızı okuduktan hemen sonra ben de “o” siteye
girip vatandaşlık numarası aldım. Gazeteniz bu yazınızı yayınladığı
an itibariyle dünyadaki birçok okurunuzun da aynı tavrı takınacağı,
bana kalırsa şüphe götürmez bir gerçek.
Human Republica! Mükemmel bir tasarım olmuş. Ayrıca epey
fonksiyonel tasarlanmış olduğunu da düşünüyorum. Ekibinizdekileri
çok merak ediyorum. İnsanların bu kadar temiz yürekli ve naif, ölçülü
ve etik davranabileceğine asla inanmazdım fakat şimdi anlıyorum ki
hayatta her şey olabilir, imiş. Aplikasyonun indirildiği ve vatandaşlık
kaydının yapıldığı o sitenin adresini ne zaman paylaşacaksınız bütün
insanlarla? Tüm veri tabanlarını ve datayı suya taşıtıyoruz, derken de
ARKIN ÇALAPALA .
508
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ciddi miydiniz kuzum? İnanın havsalam yetersiz kaldı buna. Verilerin


suyun içinde hiç değişmeden saklanması ve organik ilişkilerin böyle
efsanevi bir yolla tetiklenmesi mükemmel ötesi bir tasarım. Lakin su
bozulunca ne yapıyorsunuz? Bildiğim kadarıyla su da küfleniyor. Tuz
bozulunca turist yapıldığını biliyoruz lakin su bozulduğunda zamanı
devreye sokmak ne gibi sonuçları sebeplerine doğru iteliyor ki?
Bir şey daha vardı öğrenmek istediğim. Bilgi meleklerinin yaş
sınırlaması olması gerekmez mi sizce? Çocuklar da bilgi meleği olmak
istediklerinde ne olacak? Malikler Şehri diye bir film vardı. Yirminci
yüzyılın ortaları sanıyorum ki doğru tarihtir, o zaman yayınlanmıştı.
Hatta sonrasında o yüzyılın sonuna doğru bir defa daha çevrilmişti. O
filmi çok sevmiş ve keşke hayatımızda böyle melekler olsa, demiştim.
Hayallerimi gerçekleştirme çabalarınız için teşekkür ederim.
Umarım bir gün size dair en büyük hayalimi de gerçekleştirir ve beni
dünyanın en mutlu ve en rahat insanı haline getirirsiniz.
Evet, en büyük hayalim sizi öpmek. Doğru tahmin ettiniz. Bu
durumun hayatımızı karıştırma ihtimaliyse süper anti yüksek. Çünkü
yazılarınızdan anladığım kadarıyla siz, hemcinslerinden de hoşlanan
veya onlarla ilişki üreten bir insan değilsiniz. Ve bu beni epey mutsuz
ediyor. Bu problemi nasıl aşacağımızı bir türlü bulamıyorum.
Ne olursa olsun, ilk önce düşünceleriniz ki düşünce sisteminiz
yüzünden size hayran olduğumu asla unutmayınız. Aramızda “hiçbir
romantik duygu zinciri veya tensel akış oluşmasa dahi” hayatınızda
yer almak benim için onur verici. Bunu da bilmelisiniz.
Sizinle bir sahil kasabasında yaşamayı “nasıl delice” isterdim.
Güneş doğardı bembeyaz çarşafların üzerine ve denize girerdik naif
kahvaltılarımızı etmeden önce. Duş alırken sevişirdik ve sevişirken
temizlenirdik ruhlarımızdan bile gizlice. Gerisi hep bir bilmece.
Kasabanın çikolata dükkânına gidip en sevdiğimiz çikolatalar
ve şekerlemeleri alır, eve gelip bir afiyetle yerdik onları. Size gözleme
kızartırdım kendi ellerimle, yanında da salata. Bisikletlerimize biner
ve gezerdik kasabanın sokaklarında. Etrafınızdaki manayı durdurup
hızlandırdığınız veya yönettiğiniz efsanevi anları izlerdim aşık bozuk
kalbi çözük bakışlarımla ve her defasında size olan hayranlığım artıp
dururdu. Yaptığınız bir hareketi neden yaptığınızı anlamaya uğraşıp
delirdiğiniz bazı anlarda size sarılırdım ve tedirginliğiniz geçerdi hep
bu güven paylaşımlarıyla dolu aşk ve akış aralarında. Size renklerden

ARKIN ÇALAPALA .
509
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

içecekler, giyecekler yapardım tanrısal bakış kaçırmalarımızla. Ve siz


beni öperdiniz hep, sevinerek öperdiniz, koklayarak öperdiniz, sakin
bir hayat geçireceğimiz hayaliyle öperdiniz beni siz. Hep!
Bilmiyorum, beni tanıdığınız zaman bunları benimle yapmak
isteyeceğinizi dahi bilmiyorum ve bu merakım her geçen gün biraz
daha artıyor. Bana bir mektup yazın! Aşkıma cevap verin! Aşk acısı
katlanılır bir şey değil! Ayrılık insanı mahvediyor.
Biliyorum siz evlisiniz ve çocuğunuz da var ama olaylara bir
de benim tarafımdan bakın. Hayatınız boyunca düşündüğünüz ve de
ürettiğiniz düşüncelerin en benzerlerini üretebilen kişiye rastladınız
diye düşünün. Siz olsanız ne yapardınız kuzum? Cidden ama…
Bana kötü de olsa bir iki mektup yazın! Aşkıma cevap verin!
Yaşama direncimin kırılmasına asla izin vermeyin! Pes etmeyeceğim!
Çünkü iyi insanlar asla pes etmezler.
İyi insanlar asla ama asla pes etmezler! O kadar!

Not. Sizin için bir playlist hazırladım. Umarım beğenirsiniz.


Vuelvo Al Sur – Gotan Project
Kayla Nickhols – Save My Soul
Possibility – Lykke Li
Var - Kuan
Söz yok Anlatmaya Seni – Ferdi Özbeğen
Empire State Of Mind – Jay Z
Face A La Mer – Les Negresses Vertes
Little Drop Of Poison – Tom Waits
Notorious – Duran Duran
Syria - Unders
Turn It Off - Mooryc
Reloading My Mind - Karsu
Kime Ne - İnsanlar
Simply - Mooryc
Amen - Enigma

ARKIN ÇALAPALA .
510
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Otuz Sekizinci Bölüm


ASYANİL
Lhasa De Sela | Love Came Here | 03:45
Onların her biri gönderilen peygamberleri yalanladılar, bu yüzden de
kendileri için azabım hak oldu. Bunlar da ancak, bir an bile gecikmesi
olmayan korkunç bir ses beklemektedirler. … Doğrusu ortakçıların
çoğu birbirlerinin haklarına tecavüz ederler. Yalnız, iman edip de iyi
işler yapanlar müstesna. Bunlar da ne kadar az! … Biz seni
yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet.
Heva ve hevese uyma, sonra bu seni Allah’ın yolundan saptırır.
Doğrusu, Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına
karşılık çetin bir azap vardır. … Süleyman ne güzel bir kuldu. Doğrusu,
o daima Allah’a yönelirdi. Akşama doğru kendisine, üç ayağının
üzerine durup bir ayağını tırnağının üzerine diken, çalımlı ve safkan
koşu atları sunulmuştu. Süleyman: Doğrusu ben bu atları, Rabbimi
anmayı sağladıkları için severim, dedi. … Andolsun biz Süleyman’ı
imtihan ettik. Tahtının üstüne (adeta) bir ceset bırakıverdik. Sonra o
yine eski haline döndü, iyileşti. Süleyman: Rabbim! Beni bağışla! Bana,
benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver. Şüphesiz,
sen daima bağışta bulunansın, dedi. Bunun üzerine biz de, istediği
yere onun emriyle kolayca giden rüzgarı, bina kuran ve dalgıçlık
yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı diğer yaratıkları onun
emrine verdik. İşte bu bizim bağışımızdır, ister ver, ister elinde tut,
hesapsızdır, dedik. Doğrusu onun, bizim katımızda büyük bir değeri ve
güzel bir yeri vardır. … Allah: Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde
etmekten, seni men eden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden
misin, dedi. … Allah: Çık oradan! Sen artık kovulmuş birisin! Ceza
gününe kadar lanetim senin üzerinedir, buyurdu. İblis: Ey Rabbim! O
halde tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver, dedi. Allah:
Haydi, sen bilinen güne kadar mühlet verilenlerdensin, buyurdu. İblis:
Senin mutlak kudretine andolsun ki, onlardan ihlasa erdirilmiş
kulların bir yana, hepsini mutlaka azdıracağım, dedi. Allah: Doğrusu –
ki ben hep doğruyu söylerim- mutlaka sen ve sana uyanların hepsiyle
cehennemi dolduracağım, buyurdu. … Bu Kur’an, ancak alemler için
bir öğüttür. Onun verdiği haberin doğruluğunu, bir zaman sonra çok
iyi öğreneceksiniz. …
Ey Şeytan! Ey İblis! Ey Allah’a kafa tutan dangalak!

ARKIN ÇALAPALA .
511
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bana ayak yapma! Kıyamet yaklaşmasın da cezamı çekmeyip


cehennemden yırtayım, diye çabaladığını bilmiyorum sanma! Sana o
kadar kazık attım, hala da atıyorum “fakat sen” nasıl oluyorsa oluyor,
bir türlü imana gelmiyorsun. Ne acayip bir şeysin ya!
Hala akıl edemiyorsun, değil mi? İnsanlar ne kadar günahkâr
olursa, belaları ve cezaları da o kadar şiddetli olur. Oysa mahşer çok
başka bir varoluş ve durumdur. Düşün bunları biraz, düşün!
İster devam et bu anlamsız yolculuğuna, ister tövbe et ve dile
hemen en büyüğünden bir bağışlanma. Ne yaparsan yap, durduramaz
veya erteleyemezsin! Senin varoluşun da vereceğin hesap da “fena”!
Kıyamet vakti geldiğinde kopacak, şükürler sonsuz olsun. Ve
o harika, eksiksiz tasarlanmış vaktin yakın olması gerekir.
Senin asıl problemin bence bu! Kendini bir bok sanıyorsun ve
Allah’ın iradesini yüzde yüz dikkat ederek ve saygıyla kabullenmiyor,
sanırım biraz da Allah’ı kıskanıyorsun.
Seni gidi hadsiz hercümerç seni! Domuz refleksli şey seni!
Aklı olan Allah’ı kıskanmaz. Çünkü O, Allah kıskanılamayacak
kadar sonsuz güzelliğe sahiptir, sonsuz yaratış ve yaratılışa sahiptir.
O, Allah her şeyden üstündür ve bu gerçektir.
Uzatma! İnsanlar senin her pisliği ateş ile ısı ile alev ile ışık ile
yahut da sıcak ile yaptığını anlayacaklar bir gün. Uzatma! Sıkıldım!
Hemen Mekke’ye gel! Hemen Kâbe’ye gel! Hacer-ül Esvet’in
önünde bekle beni! Sana rüzgârla haber yolladım az önce.
Ama istersen gelme, sen bilirsin!
Gelmezsen, cehennemde yanacağın kesin! Tövbe tövbe!
Gelirsen de cehennemde yanacağın kesin! Tövbe tövbe!
Anladın mı şimdi mümin kulların aklı keskin, intikamı dabbe!
Biz Pek Yüce Allah’ın sözüne güveniriz bir tek, gerisi hikaye!
Şimdi beni dikkatle dinle! Ey salaklar ordusunun kalleş zillisi!
Şimdi beni yorma! Artık beni yorma! Tüm cahillerin iç sesi!
Gelirsen, gelmeme eyleminden vaz geçmiş olacağın için kurgu
otomatik daha doğrusu matematik olarak değişecek gibi görünüyor.
Oysa gelsen de gelmesen de Allah sana nazıl azap vereceğini biliyor.
Yanacaksın sen! Başka kaderin yok! Senin de işin zor be!
ARKIN ÇALAPALA .
512
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Eee, alma ilk düzlükte mazlumun ahını, çıkar aheste aheste!


Hem bizden daha hayırlı olan bu kadar aptar olur mu yahu!
Akılsız bıdık, varlık kendisini yaratana kafa tutar mı yahu!
İster gel, ister gelme! İster tövbe et, istersen etme!
İster kullara sevap işlemeyi öğretmeye başla, ister başlama!
İster namaz kılmayı dene, istersen oruç tutmayı ezberle!
İster kendini aş, insanlara işlettiğin günahları temizle!
İster camiden camiye, kiliseden kiliseye koş, Kur’an elinde!
İster zenginden çal fakire ver, istersen tüm zinaları engelle!
İster yalanı kurut düşüncesini okuduğun insan beyinlerinde!
İstersen de “Bu defa büyük sıçtım ben ya!” de kendi kendine!
Ben, en büyük düşmanın halife.
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Ben, en büyük düşmanın halife.
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Ben, en büyük düşmanın halife.
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Ben, en büyük düşmanın halife.
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Ben, en büyük düşmanın halife.
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!

ARKIN ÇALAPALA .
513
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!


Ben, en büyük düşmanın halife.
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Ben, en büyük düşmanın halife.
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Ben, en büyük düşmanın halife.
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Ben, en büyük düşmanın halife.
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Ben, en büyük düşmanın halife.
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Ben, en büyük düşmanın halife.
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Ben, en büyük düşmanın halife.
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Senin cayır cayır yandığını gülerek izlesem rüyamda bir kere!
Ben, en büyük düşmanın halife. Harabi Halife. Son Halife.

ARKIN ÇALAPALA .
514
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Otuz Dokuzuncu Bölüm


HALE AKAR
Ane Brun | Halo | 03:53
Dikkat Et! Halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp kendilerine
birtakım dostlar edinenler: Onlara bizi sadece Allah’a yaklaştırsınlar
diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri
şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah yalancı ve
inkarcı kimseyi doğru yola iletmez. … Güneşi ve ayı emri altına
almıştır. Her biri belli bir süreye kadar akıp gider. Dikkat et! … Allah
sizi bir tek nefisten yarattı. Sonra ondan da eşini yarattı. … O,
kullarının küfrüne razı olmaz. … Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur
mu? … Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu
dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah’ın yarattığı yeryüzü
geniştir. Yalnız sabredenlere, mükafatları hesapsız ödenecektir. …
Bana, dini Allah’a halis kılarak O’na kulluk etmem emrolundu. Bana
Müslümanların ilki olmam emrolundu. … Dinleyip de sözün en
güzeline uyan kullarımı müjdele! İşte Allah’ın doğru yola ilettiği
kimseler onlardır. Gerçek akıl sahipleri de onlardır. … Rablerinden
sakınanlara, üstüste kurulmuş, altlarından ırmaklar akan köşkler
vardır. Bu Allah’ın verdiği sözdür. Allah verdiği sözden caymaz. …
Görmedin mi? Allah gökten bir su indirdi, onu yerdeki kaynaklara
yerleştirdi, sonra onunla türlü türlü renklerde ekinler yetiştiriyor.
Sonra onlar kurur da sapsarı olduklarını görürsün. Sonra da onu kuru
bir kırıntı yapar. Şüphesiz bunlarda akıl sahipleri için bir öğüt vardır.
… Allah’ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar
olsun! … Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan,
tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. … Zalimlere,
kazandığınızı tadın, denilir. … Doğruyu getiren ve onu tasdik edenler
var ya, işte kötülükten sakınanlar onlardır. … Allah, öleceklerin ölüm
zamanı gelince, ölmeyeceklerin de uykuda iken canlarını alır. Sonra
ölümüne hükmettiği canı alırken, ötekini muayyen bir vakte kadar
bedende bırakır. Şüphe yok ki bunda iyi düşünecek bir kavim için
ibretler vardır. Allah tek olarak anıldığı zaman, ahirete
inanmayanların içlerine sıkıntı basar. Ama Allah’tan başkası anıldığı
zaman, hemen yüzleri güler. … De ki: Ey gökleri ve yeri yaratan, gizli
olanı da açık olanı da bilen Allah! Kullarının aralarında ayrılığa
düştükleri şeyin hükmünü sen vereceksin. … İnsana bir zarar
dokunduğu zaman bize yalvarır. Sonra kendisine tarafımızdan bir

ARKIN ÇALAPALA .
515
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

nimet verdiğimiz vakit, bu bana ancak bilgimden dolayı verilmiştir,


der. Hayır, o bir imtihandır fakat çokları bilmezler. … Ey kendi
nefislerine uyup haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit
kesmeyin! Çünkü Allah (şirk hariç) bütün günahları bağışlar. …
Kıyamet gününde, Allah hakkında yalan söyleyenlerin yüzlerinin
“kapkara” olduğunu görürsün. … Sur’a üflenince, Allah’ın diledikleri
müstesna olmak üzere, göklerde ve yerde ne varsa hepsi ölecektir.
Sonra ona bir daha üflenince, bir de ne göresin, onlar, ölüler ayağa
kalkmış bakıyorlar. Yeryüzü, Rabbinin nuru ile aydınlanır. Kitap
konulur. Peygamberler ve şahitler getirilir. Ve aralarında
hakkaniyetle hüküm verilir. Onlara asla zulmedilmez. Herkes ne
yaptıysa, karşılığı tastamam verilir. Allah onların yaptıklarını en iyi
bilendir. O küfredenler, bölükler halinde cehenneme sürülür. Nihayet
oraya geldikleri zaman kapıları açılır. Bekçileri onlara: Size, içinizden
Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden
peygamberler gelmedi mi, derler. Onlar, evet geldi, derler ama azap
sözü kafirlerin üzerine hak olmuştur. Onlara, içinde ebedi kalacağınız
cehennemin kapılarından girin, kibirlenenlerin yeri ne kadar kötü,
denilir. Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük cennete
sevk edilir. Oraya varıp da kapıları açıldığında bekçileri onlara: Selam
size, tertemiz geldiniz, artık ebedi kalmak üzere girin buraya, derler.
Onlar: Bize verdiği sözde sadık olan ve bizi, dilediğimiz yerinde
oturacağımız bu cennet yurduna varis kılan Allah’a hamdolsun, iyi
amelde bulunanların mükafatı ne güzelmiş, derler. Melekleri görürsün
ki, Rablerine hamd ile tesbih ederek Arş’ın etrafını kuşatmışlardır.
Artık aralarında adaletle hükmolunmuş ve “Alemlerin Rabbi olan
Allah’a hamdolsun!” denilmiştir. …
Merhaba.
Benden hiçbir şey bekleme lütfen. Oraya gelmemi, sana cevap
vermemi, eskisi gibi seni “çok” sevmemi. Hiç ama hiçbir şey bekleme.
Çünkü bunları karşılayamam. Artık yapamam. Yapamam ve yapmak
da istemiyorum. Kötü duygularımla yazmıyorum sana bunları. Öfkeli
değilim asla. Senden nefret etmiyorum. Hatta büyük bir gurur filan
da beslemiyorum içimde. Beni bekleme çünkü gelmeyeceğim. Bunu
anlamış olman gerekirdi. Gelecek olsaydım “en kısa zamanda” orada
olurdum. Başka bir yerde veya çok daha başka bir şekilde... Ama bunu
istemiyorum ve istemeyeceğimi de biliyorum. Buna eminim. Ve ben
bundan sonra senin de iyice emin olman için yazıyorum tüm bunları.

ARKIN ÇALAPALA .
516
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Görüyorum ki üzülüyor, kendini yıpratıyorsun. Aynı zamanda


kazandığın güzellikler de var. Yaşadığın... Dokunuyorsun bazı şeylere
ve bunu gerçekten yapıyorsun, ne kadar güzel. Fakat artık hayatında
benim olmayacağımı da öğrenmen gerekiyor. Düşüncelerindeki ben...
Nasıl istiyorsan... Kontrol hep senin elinde olmalı. Zaten o alana asla
giremem. Nasıl düşünmek istiyorsan beni... Orada kavga edebilirsin
benimle, beni oraya getirebilirsin hatta beni “yok” edebilirsin. Ama o
ben değilim. Bunu unutmamalısın. Ve o çizgiyi yitirip kendine lütfen
zarar verme. Lütfen. Biz yol arkadaşı değiliz artık. Sana ilginç bir şey
anlatmak istiyorum, sonra gideceğim.
Bilginin “sonsuz” olduğunu öğrendim. Bir şeyi sadece bir defa
öğrenmediğimi, aynı bilgiyi defalarca öğreniyor olduğumuzu, baştaki
öğrenmem ile sondaki öğrenmem arasında çok fark olduğunu, ama
aslında tamamen de aynı olduklarını düşünmeye başladım. İki yıl
önce öğrenmiş olduğum bir şey vardı.
Bir kâğıda yazarken de hatırlıyorum kendimi. Sonra o kâğıdı
buruşturmuştum. İnsanların yalnız, “gerçekten yalnız” olduklarını ve
hayatlarına giren insanların, “dünyanın en güzel masalını ararken” o
insana yardım etmek için bunu yaptıklarını yazmıştım. Ama kendimi
o kadar kötü hissettim ki... Aklıma o zamanlar çok yakın olduğum bir
arkadaşım gelmişti. Ve onun hayatımdaki varlığına hakaret ettiğimi
düşünerek ona karşı büyük ayıp yaptığımı düşünüp endişelenmiştim.
Sonra bu bilgiyi yakın bir zamanda tekrar öğrenmeye hatta bilmeye
başladım.
Yalnızlık bize öğretildiği gibi arızalı, korkunç bir hal değil. Bu
dünyada yalnız bir şekilde var oluyor, yok oluyoruz. Ne olursa olsun
tamamen yalnız olduğumuzu düşünüyorum. Ama elbet, bu kimseyle
birlikte olmamak ya da insanlardan uzak kalmanın iyi bir şey olacağı
anlamına gelmiyor. Yollarımız var ve bu yollar bir başkasının yolu ile
kesiştiğinde onunla yol arkadaşı oluyoruz. Birbirimize duyduğumuz
yüce duygular devam ettiği müddetçe de birlikte yürümeyi seçtiğimiz
o insanla yürüyor ve yürüyoruz. Tabii ki de düşmek, koşmak, durmak,
kalakalmak, hiçbir şey yapmamak gibi pek çok “haller” içine giriyor,
çıkıyoruz bu süreçte.
Ama asıl anlatmak istediğim bu değil. Sakin ol ki kavuşalım!
Bir an gelip de o yüce duygular değiştiğinde artık yol arkadaşı
olma durumu ortadan kalkmaya başlıyor. Seçimler, istekler ve hisler

ARKIN ÇALAPALA .
517
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

değiştiği için, en önemlisi de o naif paylaşım azaldığı için, o yoğunluk


ve saf duygu halinden uzaklaşıldığı için bu “iki arkadaşın” yolları da
değişiyor. Ve “yavaş yavaş” ayrılık başlıyor. İnsanlarla yol arkadaşı
oluyoruz, çünkü herkesin bulması gerektiğine inandığım bir cevabı
bulma yolunda insanlar birbirine yardım ediyorlar. Bu cevap da yine
herkes için farklı fakat aslında aynı. Buna amaç da diyebiliriz, belki.
Nihayetinde bir ayrılık muhakkak gerçekleşiyor. Ya kişilerin isteği ile
ya da ölüm ile. Ve yalnızlık hep olduğu gibi kalıyor. Aslında yalnızlık
doğum ve ölüm anını düşündüğümüzde inanılmaz özel bir tasarım.
Kocaman sevgiyle yürüdüğümüz insanların varlıklarını duyumsamak
da öyle. Ama sana dediğim gibi biz artık yol arkadaşı değiliz. Ve bunu
iyice anlaman gerekiyor.
Sana yazdıklarım yalnızca okuduğun gibiler. Lütfen karmaşık
hale getirme. Basit olanın güzelliğini düşün “iyice”. Ve ben, az önce de
dediğim gibi, artık birlikte olmayacağımızı iyicene anlaman için sana
bunları yazıyorum. Ve bir daha hiçbir şey yazmayacağım. Çünkü inan
diyecek başka bir şeylerim yok. Bunu da bekleme benden. Olur mu?
Yolunda yürü ve bunu gerçekten yap. Başka bir şekilde dediğim gibi,
bunu yineliyorum ki bunun için bir eylemde bulunma, sana hiç cevap
veremeyecek, seninle hiç konuşmayacağım. Bunu istemiyorum. Bunu
istemiyorum çünkü sen yollarımızın ayrıldığına inanmadığın için bu
haldeyken konuşmamız imkânsız ve zaten ben bunu istemiyorum.
Seninle ilgili olan “pek” çok eşya bende değil artık. Kitapların,
kasetlerin, plakların, kaftanın, kıyafetlerin, defterlerin... Yavaş yavaş
benden gittiler. Bu sebeple sana kargo ile yollayacak hiçbir şeyim yok
ama olsaydı da gönderecek olduğumu sanmıyorum. Yazdıklarını bu
sefer okudum ve haklı olduğun noktalar var. O zamanki 'ben' ile ilgili
söylediğin bazı şeyler. Fakat bunların da bendeki şu andaki hallerini
bilmiyorsun ve seninle bunları paylaşmak istemiyorum. Bir de dünkü
telefon konuşması için yazıklarının bazılarına hak verdim. Benim için
ilk defalığına arama eyleminin başlangıcında öfkeye yakın bir hissim
olması ile birini aradığım bir andı. Sinir demiyorum, öfke. Bu bana da
doğru gelmiyor. Ki yazmamı istediğin şeyi yazmamı bekleme benden.
Çünkü beni sevdiğine gerçekten inanmıyorum.
Benim için beslediğin o hislerin, duygularının, düşüncelerinin
ve eylemlerinin kaynağının kesinlikle sevgi olduğuna, senin sevgine,
dolayısıyla da ilgine, beni sevdiğine inanmıyorum. Hayat, yazılarımın
durumu gibi şeylerin de artık senin bilmen gereken şeyler olduğunu

ARKIN ÇALAPALA .
518
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

düşünmüyorum. Bunların hepsi senin dışında olan şeyler bana göre.


Senin nasıl düşündüğün beni asla ilgilendirmiyor. Yaptıklarını doğru
bulmuyorum. Sanırım bu da seni ilgilendirmiyor. Ama dürüstçe sana
şunu söyleyebilirim. Benim “seninle” ilgili hissettiğim şey yoğun olan
hiçbir şey. Yalnızca bazen biraz kızgınlık, bazen bir acıma, bazen bir
umursamazlık bazen de hiç. Bunu bu hale senin yanlış davranışların,
sözlerin ve kaynağında “sevgi” adlandırdığın ama asla sevgi olduğuna
inanmadığım ve dün dediğim gibi, sağlıklı olduğunu düşünmediğim
ruh halin getirdi.
Bunların üzerine anlam yüklememen için -çünkü bunu da çok
yapıyor, kendi yüklediğin anlamların doğruluğuna büyük bir inançla
bağlanıyorsun- şu anki duygu durumumu da yazayım sana. Dünküne
hiç benzemiyor. Sakin ve epey sessiz bir odada yavaş yavaş bunları
yazıyorum. Aslında duygu durumu dedim, ama buraya yazacağım bir
hissim yok işte. Sadece bazen çok fazla şaşırıyorum. Nasıl oluyor da
olanları çok iyi bir şekilde yorumluyormuş gibi cümleler kuruyor ve
aslında çoğu şeyi göremiyorsun... Bunu hep yaptın sen. Benim adıma
düşündün, benim adıma karar verdin, inanılmaz denklemler kurarak
büyük tasarımlar yaptın, onları kendince uyguladın...
Ama her şey yazdıklarından, düşündüklerinden ve elbette ki
söylediklerinden ibaret değil. Bunları nasıl da böyle emin bir şekilde
söylüyorum biliyor musun; benim hislerimi ve davranışlarımı nasıl
yorumladığını gördüğüm için. Aksi halde böyle bir şeyi söylemeye
hakkım yok. Neyi nasıl yaptığını, doğruluğunu, kesinliğini emin bir
şekilde bilmem de hiç mümkün değil. Ama söz konusu yalnızca o hissi
hisseden veya o eylemleri yapan kişinin bileceği şeyler olunca ve sen
bunu benim yerime yapmaya kalkınca, bu noktada emin bir şekilde
diyebilirim ki kendine kurmaca bir gerçeklik yaratıyorsun ve buna
körü körüne bağlanıp yalnızca var ettiğin o dünyanın sınırları içinde
bir özgürlük alanı yaratıyorsun. Kendine ve o dünyada var ettiğin her
şeye. Bu tuhaf alanda kelebek gibi gidip geliyorsun, rahatça hareket
edebiliyorsun, düşünebiliyor, karar verebiliyor, her şeyin de farkına
varabiliyorsun ama ötesi yok.
O kurmaca dünyanın sınırları içinde oluyor bütün bunlar. Ve
yanlış anlamanı istemem, bu “iğrenç” ince bir çizgi; bunları birinin bir
diğerine bu kadar emin bir şekilde söylemesi de doğru değil aslında.
Mümkün değil. Çünkü hiç bilemezsin. Kendinden başkasını bu kadar
emin bir şekilde asla bilemezsin. Ama sözlerin, davranışların benimle

ARKIN ÇALAPALA .
519
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ilgili olduğu için ve ben aslında bunların gerçek hallerini bildiğim için
emin bir şekilde bunları yazabiliyorum. Ve tek sebep benimle ilgili
olanlar değil. Birlikte olduğumuz anlarda bir olaya ikimizin de tanık
olmasına rağmen o olayı senin nasıl yorumladığına da defalarca tanık
olmuş olmam.
Dediğim gibi, yarattığın şu tuhaf gerçekliğin içinde saplanıp
kaldığını düşünüyorum. Ve aslında bu sebepten, bu yazdıklarımın da
hiçbir etkisi olmayacağını düşünüyorum. Çünkü şöyle yapıyorsun: O
dünyada beni yarattığın haldeyim. Ve her şeyi sen kurguladığın için,
benim neyi nasıl söylemem gerektiğini, nasıl davranırsam iyi insan,
nasıl davranırsam kötü insan olacağımı, hislerimin değişkenliğini ve
gerçek sonuçlarını, davranışlarım, düşüncelerim ve bunların alacağı
şekilleri, bu yolları... Hepsini, hepsini sen biliyorsun. Ve sanki ucuz bir
karikatür gibi orada bir “ben” var, tepesinde bir konuşma baloncuğu.
Aslında oraya neyin yazılacağı da belli ve “sen” ancak, oraya yazılması
gerekeni söylersem bunu kabul edeceksin hatta ancak o zaman beni
gerçekten duyacaksın. Duyduğunu sanacaksın belki de. Senin sevgine
inandığımı söylememi istemen gibi ve bunun aslında doğru olmaması
gibi ve buna asla inanmıyor olmak gibi...
Söyleyeceklerim sanırım bu kadar. Sana “son defa” anlatmaya
çalıştım. Ne yazık ki anlayacağını düşünmüyorum. Ama bilmelisin ki
karşılaştığımız o yerden sonra ben çok ve çok başka yollara girdim ve
birbirimizden artık çok uzaktayız. Ve varlığının benim için bir önemi
kalmıyor artık. Yavaş yavaş varlığın “söz” konusu bile olmayacak gibi
görünüyor bu gidişle.
Bu iyi bir şey değil ama böyle.
Kendini o “bıdı bıdı” dünyanın sınırlarının biraz olsun dışına
çıkarıp şöyle etraflıca bir etrafına bakmanı dilemekten başka ne gelir
elimden? Hiçbir şey gelmez elimden.
Ancak bu kadarını yapmak isterim sana dair.
Kendine iyi bak.
Yine de kendine iyi bak.

Not. Hala hop tereyağlı ballı ekmekler mi? Yoksa elma dilimli
kızarmış patates ve sarımsaklı soğanla afiyet mi? Böğürtlenli şirincik
pastası mı yoksa içmeyen erkeğin kızlar hastası mı? Sevgimle…

ARKIN ÇALAPALA .
520
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kırkıncı Bölüm
MUHAMMED
Orange Blossom | Mexico | 05:44
Bu kitap, mutlak galip, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tevbeyi
kabul eden, azabı çetin, lütuf sahibi Allah tarafından indirilmiştir.
O’ndan başka hiçbir ilah yoktur, dönüş ancak O’nadır. İnkar edenler
hariç, hiçkimse Allah’ın ayetleri hakkında tartışmaz. Onların
şehirlerde rahatça gezip dolaşması seni aldatmasın. Onlardan önce
Nuh Kavmi ve bunlardan sonraki topluluklar da peygamberlerini
engellemeye, her ümmet kendi peygamberini yakalamaya azmetmişti.
Batılı hakkın yerine koymak için mücadele etmişlerdi. Bunun üzerine
ben onları kıskıvrak yakaladım. İşte, cezalandırmamın nasıl olduğunu
gör! İnkar edenlerin cehennem ehli olduklarına dair Rabbinin sözü
böylece gerçekleşti. Arş’ı yüklenen bir de onun çevresinde bulunan
melekler Rablerini hamd ile tesbih ederler, O’na iman ederler.
Müminlerin de bağışlanmasını isterler: Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve
ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe eden ve sinin yoluna girenleri
bağışla, onları cehennem azabından koru, derler. Rabbimiz! Onları da,
onların atalarından, zevcelerinden, nesillerinden iyi olanları da
kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz Aziz ve Hakim
olan sensin. Bir de onları her türlü kötülüklerden koru. O gün sen kimi
kötülüklerden korursan, muhakkak ki onu rahmetine mazhar etmiş
olursun. Bu en büyük kurtuluştur. İnkar edenlere şöyle seslenilir:
Allah’ın gazabı, sizin kendinize olan öfkenizden elbette daha ağırdır.
Zira siz imana davet ediliyor fakat inkarda ısrar ediyordunuz. Onlar:
Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz de
günahlarımızı itiraf ettik. Bir daha bu ateşten çıkmaya yol var mıdır,
derler. Onlara denilir ki: İşte bunun sebebi şudur; Tek Allah’a ibadete
çağrıldığı zaman inkar edersiniz. O’na ortak koşulunca bunu tasdik
edersiniz. Artık hüküm yücelerin yücesi Allah’ındır. Size ayetlerini
gösteren, sizin için gökten rızık indiren O’dur. Allah’a yönelenden
başkası ibret almaz. Haydi! Kafirlerin hoşuna gitmese de Allah’a,
Allah için dindar ve ihlaslı kullar olarak dua edin! Dereceleri
yükselten, Arş’ın sahibi Allah, kavuşma günüyle korkutmak için,
kullarından dilediğine, iradesiyle ilgili vahyi indirir. O gün onlar
kabirlerinden meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah’a gizli
kalmaz. Bugün hükümranlık kimindir? Kahhar olan, soran ve cevabını
veren Allah’ındır. … Zalimlerin ne dostu ne de sözü dinlenir şefaatçisi

ARKIN ÇALAPALA .
521
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

vardır. … Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir. …


Eğer o yalancı ise, yalanı kendisinedir. Eğer doğru söylüyorsa, sizi
tehdit ettiği azabın bir kısmı olsun gelip size çatar. Şüphesiz Allah
haddi aşan, yalancı kimseyi doğru yola eriştirmez. … Kendilerine
gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah’ın ayetlerine karşı mücadele
edenler, gerek Allah yanında gerekse iman edenler yanında büyük bir
nefretle karşılanır. Allah büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte
böyle mühürler. … Onlar sabah akşam o ateşe sokulurlar. Kıyametin
kopacağı gün de, Firavun ailesini azabın en çetinine sokun, denilecek.
… Ateşte bulunanlar cehennem bekçilerine: Rabbinize dua edin,
bizden, bir gün olsun azabı hafifletsin, diyecekler. Bekçiler: Size
peygamberleriniz açık açık delil getirmedi mi, derler. Onlar da:
Getirdiler, cevabını verirler. Bekçiler: O halde kendiniz yalvarın,
derler. … Allah’ın ayetleri hakkında münakaşa edenler var ya, hiç
şüphe yok ki, onların kalplerinde, asla yenemeyecekleri bir büyüklük
hevesinden başka bir şey yoktur. … Elbette göklerin ve yerin
yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat
insanların çoğu bilmezler. Körle gören, inanıp iyi amellerde bulunanla
kötülük yapan bir olmaz. Ne kadar az düşünüyorsunuz! … Rabbiniz
şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti
bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.
İçinde dinlenesiniz diye geceyi, görmeniz için de gündüzü yaratan
Allah’tır. Şüphesiz Allah insanlara karşı lütufkardır fakat insanların
çoğu şükretmezler. … Hiçbir peygamber, Allah’ın izni olmaksızın,
herhangi bir ayeti kendiliğinden getiremez. Allah’ın emri gelince de
hak uygulanır. İşte o zaman batılı seçenler hüsrana uğrarlar.
Aşk, anadilde yaşanınca güzeldir ve Paris şehrinin ana dilleri
Arapça, Fransızca, İngilizce, Farsça, Latince ve bütün o diğer dillerdir.
Aşk, dostluğun çok erotik hallerinden beslenir ve Paris’in kafeleri bu
durumu korumak ve de güçlendirmek için yapılandırılmıştır. Böylece
yalan aşklar belirir ve yok olurken(,) gerçek aşklar saptanır. No coma.
Aşk, “gelip geçici” bir duygu topluluğu olduğu için, geldiğinde panik
yapmamak, gittiğinde mutsuzluğa kapılmamak esastır. Aşkın gözü
kör değildir, şu aşıkların gözleri kördür ve bu körlük ancak iletişim
kurularak, bilgi paylaşılarak aşılabilir. Aşıklar iki türlüdür. Birinci tür
gerçek aşıklardır, onlar her anda aşıklarının yanındadır ve ne olursa
olsun aşıklarından ayrılıp başka bir duruma girmek istemezler. Bu
yüzden de aşkları asla ama asla bitmez. Bu işler böyledir.

ARKIN ÇALAPALA .
522
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İkinci tür sahte aşıklardır. Onlar değişik aşk oyunlarıyla “aşkı


canlı” tutmaya meyilli oldukları için bazen hiç beklenmedik bir anda
aşıklarından uzaklaşırlar ve bazen bu uzaklaşmalarını “abartır” hatta
uzatır ve aşıklarının büyük acılar çekmesine ve aşklarının bitmesine
sebebiyet verirler. Oysaki aşk başka dostluk başka şeydir bacım.
Her iki türün davranışları da, tecrübeleri de, talepleri de, his
ve şikâyetleri de kendileri tarafından kaydedilip toplumsal kullanıma
açıldıktan sonra aşk melekleri tarafından kapsamlı değerlendirmeye
tabi tutulur. Ve bu sayede işte, her aşık kendi aşık puanlama sistemini
oluşturur. Öz denetimli aşk yönetimini projelendirme tasarı’sına ek!
Paris şehrinde ilk defa birbirine rastlayan ve tanışan herkes,
aşık puanlamasını sormak ve de söylemek zorundadır. Bu durumda
kendisini riske atıp sormadan aşık olanlara da rastlamak olasıdır.
Aşk meleği yoktur, aşk melekleri vardır. Bu melekler en hoş,
büyülü ve sonsuz aşka ulaştıktan sonra aşıkların içinden ve seçimle
ortaya çıkarlar. Asla kavga etmez onlar, tüm konularda ortak fikirler
üretebilirler ve fikirleri asla yanlış çıkmaz.
Aşk melekleri sıfatını kazanmak isteyen çiftler için tek koşul
“her zaman yan yana” olmanın bir formülünü bulmak ve bu formülü
ispatlamaktır. Aşk meleği olmayı kabul edenler hiç ayrılamazlar, eğer
ayrılmakta “ısrar ederlerse” o zaman işte kendilerine başka bir şehir
seçmeleri gerekir ve Paris’i terk ederler. Kısacası o, aşk; güvenmektir
ve güven duygusu bozuk insanları Paris’te istemiyoruz. Lütfen aşıklık
başlangıcında güven testlerini mutlaka yapınız.
Aşk melekleri çalışmazlar sadece aşıklarla sohbet eder ve aşk
katsayılarının artması için çaba harcarlar. Her türlü ihtiyaçları ve de
istekleri Aşıklar Konseyi tarafından hemen karşılanır.
Aşıklar Şehri Paris’te yaşayanların asıl amacı üremektir. Tüm
insanların üreme güdüsü ve tavırları vardır fakat Paris’teki en önemli
kavram, duyguların bedenlerle ve düşüncelerle bir olup da üremesini
sağlayan aşk yapılarının oluşumudur. Bu ılık yapıların sonsuza kadar
yaşamasını sağlayan yaşam biçimleri ve öz paylaşımlar şehir konseyi
tarafından desteklenir, tüm insanlığa faydalı durumların oluşumları
gözlemlenir, kaydedilir.
Aşk meleklerinin en değişmez hedefi, değişik aşk şehirlerinin
oluşumunu sağlamak ve dünya nüfusunun yarısından fazlasının bu
şehirlerde yaşamaya başladığı ilk güzel gün, Aşk Cumhuriyeti’ni ilan
ARKIN ÇALAPALA .
523
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

etmektir. Çünkü aşk insandan daha yücedir, daha üstün tutulmalıdır


ve daha tanrısaldır. Çünkü aşk olmadan yaşanan her türden üreme
sağlıksızdır ve rezil kötülük başlangıcıdır. Çünkü aşkın, gerçek aşkın
kanatları altındaki her varlık ölümsüzdür. Ve bu ölümsüzlük erdem
ve yaratıcının da ispatı demektir.
Paris’le Şiraz kardeş şehirlerdir ve Paris’te yazılan aşk şiirleri
Şahane Şairler Şehri Şiraz şairleri tarafından yapılan oylamalar ve bu
oylamaların İnsan Parlamentosuna sunulması ve tüm “harika” dünya
vatandaşları tarafından oylanması sonrasında Aşıklar Tarihi Kral Şiir
Sistemi’ne kabul edilir. Bu sistemde şiiri olan her insan Paris Aşıklar
Konseyi’nin “zamansızlık” üyesi olur ve şehirdeki her bilgiyi hemen
gözlemleme ve yorumlama hatta her aşığa ve aşk meleklerine aynen
müdahale etme hakkı kazanır. Bu kişilere sade Şair denilir. Ve şairler
Şiraz’da yaşarlar. Ve şairler sadece aşıklarıyla yaşarlar. Ve her şairin
sessizlik kulesi vardır. Ve isteyen her şair, Paris’te kendi için sessizlik
kulesini inşa edebilir. Yaşasın gerçek şairler, soylu şairler!
Paris’te yaşayanların sınıflandırılması çok kabadır fakat yine
de faydalı olacağı kanısıyla şöyle sınıflandırma yapılmıştır: Aşık, aşk
polisleri, aşk melekleri, aşıklar konseyi üyeleri, şairler bilgi melekleri.
Her sınıfın üyeleri, “yeri ve zamanı geldiğinde” bir diğer sınıfa geçme
hakkı kazanır ve bu hak oylamalar ve yayınlar sayesinde netleşir.
Paris, aşıkların kendileri için tasarladıkları kıyafetlerin diğer
dünya vatandaşları arasında rağbet görmesi dolayısıyla net bir moda
merkezi olarak da kabul edilmiştir fakat bu durum “aşık” kelimesine
asla zarar veremez çünkü bilmeden yapıyorlar abisi.
Aşk polisleri kavga eden aşıkların herhangi biri talep etmezse
aşk kavgalarına müdahale edemez. Darp süre-cinin başladığı an, aşk
polisinin müdahale hakkı doğar. Darp yapan aşık kontrol altına alınır,
sakinleştirilir ve eğitimlere gönderilir. Diğer aşığın eğitim süresince
aşığını görmesi yasaktır.
Yönetmenler şehriyle yapılan anlaşma uyarınca, dünyada ve
uzayda çekilecek tüm aşk filmleri, Paris Aşk Filmleri Haftası boyunca
gösterime girer. Bu nahoş haftanın bazen bir ay bazen bir yıl sürdüğü
durumlar için şu önlem alınmıştır. Aşk melekleri istedikleri kadar aşk
filmi seyredebilirler ve en beğendikleri üç aşık çift de onlarla birlikte
film etkinliklerine katılabilirler.

ARKIN ÇALAPALA .
524
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Müzisyenler Şehri Londralı kardeşlerimiz, eğer çok isterlerse


tabi, şehrimize gelip çalışmadan istedikleri kadar kalabilirler.
Tek şartımız bestelerinin kullanım haklarını paylaşmalarıdır.
Paris şehrinde kimse kimsenin kıyafetine karışamaz. Aşıklar
veya kıskandırma refleksi bu kararı değiştiremez.
Paris’teki her evde en az bir kedi ve bir köpek yaşar. Kediler
pozitif enerjilerin düzenli dağılımını, köpekler ise sadakat ve güven
duygularının korunmasını ve gelişimini desteklerler.
Aşk melekleri çıplak ayakla dolaşırlar. Aşıkların çıplak ayakla
yürümeleri yasaktır. Aşk melekleri Paris Fal Kanunu’na çok uymayan
herkesi Aşıklar Konseyi’ne bildirmekle yükümlüdür.
Paris’te ticaret yapmak yasaktır. Paris’te para geçmez. Paris,
aşıkların evlerinin bahçelerinde yetiştirdikleri lir organik besinlerin,
aşıklar pazarında paylaşımı esasına göre yaşanan bir şehirdir. Keçi,
koyun, inek gibi hayvan besleyenler çiftlik talebinde bulunabilirler ve
kusurlu aşıkları eğitebilirler. Aşık kıyafetleri bu çiftliklerde üretilen
yünlerle ve kumaşlarla ciddi aşıklar tarafından dikilir ve diğerleriyle
dönüşümlü olarak paylaşılır.
Paris şehrinde perde, araba, silah ve naylon asla kullanılmaz.
Paris’in içindeki her bir kitap, kaset, plak ve film koleksiyonu mutlak
paylaşıma açıktır. Paylaşımın talep saati öğlen on iki, “talebe” cevap
saati gece on ikidir. Paris şehrinde içecekler evlerdeki musluklardan,
diğer her türlü içki ise sokaklardaki çeşmelerden akar. Uyuşturucular
ve sağlık konularındaki tüm talepler aşk meleklerine yapılır.
Son olarak; söylenmemiş aşklar, aşk değil saçmalıktır. Bunları
yaşayanlar bencil ve psikopat insanlardır, medeni cesaretleri yoktur
ve suça eğilimlerini gizlemenin bir yolu olarak bu “zavallıca” eyleme
girişirler. Cesur insanlar paylaşmayı, konuşmayı, dürüstlüğü oldukça
iyi bilirler ve Paris sokakları o cesurların kanıyla yıkanır geceleri.
Paris’te aşıklar gibi insanlara aşkla, sevgiyle, huzurla ve güvenerek
bakmayanların gözleri kör ola, dilleri tutula, saçları hep döküle,
tenleri buruşa, iştahları kaça, anatomileri bozula! Âmin!
Paris şehri yasaları her kilit hafta başında yeniden oylamaya
sunulur çünkü içeri ve dışarı göçlerin haftalık akışı sebebiyle nüfusun
yaklaşık olarak yüzde kırkı her hafta değişmektedir.
Bu yasalar İnsan Parlamentosu güvencesi altındadır.

ARKIN ÇALAPALA .
525
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İnsan Cumhuriyeti vatandaşlarının bilgilerine ve dikkatlerine


arz olunur. Aşk dolu bir hayatta, en mükemmel düşünce sistemleri ve
uyumlu kaderler dileriz.
Paris’te Aşk Dünyada Barış!
Yaşasın İnsan Cumhuriyeti!
Ne Mutlu İnsanım Diyebilene!

AUDREY T. MARION C. EMMA S. YONCA Ç.


Başkan Halife Sekiz Kral Sekiz Kral
Adına Hakim Adına Yazar
MELANIE L. ANNE P. CATHERINE D. LEA S.
Hukuk Melekleri Bilgi Melekleri Medya Melekleri İkinci
Başkanı Başkanı Başkanı Halife
EVA G. EMMA W. JULIETTE B. SOPHIE M.
Bisikletli Kızlar Sanat Melekleri Melekler Çetesi Müzik Melekleri
Çetesi Sözcüsü Başkanı Asil Üyesi Başkanı
RÜYA P. JADE J. OLIVIER M. PIERRE O.
Rüya Halifesi Renklerin Şeytana Kazık Politika Meleği
Aşk Meleği Hanımı Atan Adam Anayasa Hakimi
RICK D. NORA A. LIZZIE B. ARKIN Ç.
Seslerin Büyümeyen Etik Meleği Namaz Meleği
Sözcüsü Bebek Aşk Meleği Yalan Kesici
JULIE D. CECILE B. VINCENT C. ALEX L.
Işık Melekleri Surat Köprüsü Sanatta Sapma Masum Sanatçılar
Başkanı Hakimi Hesapçısı Birliği Başkanı
JEANNE C. OLIVIER A. YAEL G. TANITA T.
Özgür Politika Meleği Aşk Meleği Güzel Ses
Kız Tarih Yazıcı Sabır Meleği Katibi
CHRISTIAN L. RIFF C. LISA Z. KINGLEY C.
Sürat Köprüsü Güzel Ses Kraliçe’nin Kumarbazlar
Hakimi Onaycısı Sözcüsü Prensi
SEBASTIAN R. LOU D. YANN T. ROMAN C.
Mimik Fırlatan Sırat Köprüsü Piano Senaryo
Şövalye Hakimi Başkanı Başkanı
JAMEL D. CHRISTINE L. GERALDINE H. FAB M.
Festivaller Sekerse Tehlike Hüzünlü Güzel Ses
Başkanı Refleksi Adına Oyuncu Kesici
IRENE J. MELİSA D. SEBASTIEN I. FRANCOIS C.
Bakış Fırlatan Feminist İlçe Güzel Müzik Anayasa
Şövalye Başkanı Prensi Mühürcüsü

ARKIN ÇALAPALA .
526
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kırk Birinci Bölüm


BERFİN ERDOĞAN
Roni Alter | Save Me | 03:11
Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkar edip O’na ortaklar mı
koşuyorsunuz? O, alemlerin Rabbidir. O, yeryüzüne sabit dağlar
yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde
isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti. Sonra duman
halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: İsteyerek veya
istemeyerek gelin, dedi. İkisi de isteyerek geldik, dediler. Böylece göğü,
yedi kat gök olmak üzere iki günde meydana getirdi ve her göğe
görevini vahyetti. Ve biz yakın semayı kandillerle donattık,
bozulmaktan da koruduk. İşte bu Aziz, Alim Allah’ın takdiridir. …
Allah’ın düşmanları ateşe sürülmek üzere toplandıkları gün hepsi bir
araya getirilirler. Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve
derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine şahitlik edecektir.
Derilerine niçin aleyhimize şahitlik ettiniz, derler. Her şeyi konuşturan
Allah, bizi de konuşturdu. Sizi ilk defa O yaratmıştır, yine O’na
döndürülüyorsunuz, derler. … Rabbiniz hakkında beslediğiniz zan var
ya, işte sizi o mahvetti ve ziyana uğrayanlardan oldunuz. … İnkar
edenler: Bu Kur’an’ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın,
umulur ki bastırırsınız, dediler. … Şüphesiz, Rabbimiz Allah’tır, deyip
sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara:
Korkmayın, üzülmeyin, size vadolunan cennetle sevinin, derler. …
İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel bir şekilde önle. O
zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse adeta candan bir
dost olur. … Gece ve gündüz, güneş ve ay O’nun ayetlerindendir. Eğer
Allah’a ibadet etmek istiyorsanız, güneşe de aya da secde etmeyin.
Onları yaratan Allah’a secde edin! … O, eşsiz bir kitaptır. Onun
önünden de ardından da batıl gelemez. … İnsanlara ufuklarda ve
kendi nefislerinde ayetlerimizi göstereceğiz ki Kur’an’ın gerçek
olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez
mi? Dikkat edin, onlar Rablerine kavuşma konusunda şüphe
içindedirler. Bilesiniz ki O her şeyi ilmiyle kuşatmıştır.
Aşıklar Şehri Paris Yasaları kabul edildikten bir iki saat sonra
sokağa çıkıp yürümek istedim ve Deren’i de yanıma alıp sakin ve çok
düşünceli adımlarla içinde yaşadığımız şehrin merkezine doğru ufak
ufak yaklaşmaya başladım.

ARKIN ÇALAPALA .
527
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Deren artık eskisi gibi soru sormuyor, sanırım kızacağımdan


çekiniyor ve ürküyordu. Onun bu halleri üzülmeme sebep oluyor ve
bazen ona ufak tefek laf atmamı, komiklik yapmamı sağlıyordu.
“Deren! Paris hiç gitmemiş olsaydı da sen gitmiş olsaydın olur
muydu? Onun yerine sen kaybolmak ister miydin?”
“Paris gitmedi ki, o sadece yok oldu, yıldızlar gibi. Bir gün geri
gelecek ve biz yine oyun oynayacağız. Gelecek değil mi?”
“Bilmiyorum Deren inan ki hiç bilmiyorum. Paris bizim mutlu
olduğumuz, güldüğümüz, oyunlar oynadığımız Paris değil artık.”
“Böyle konuşma! O bizi sevdiğini söylüyordu hep.”
Altı yaşındaki kızımız Deren’in, bu kadar olgun düşüncelerle
ve cümlelerle cevaplar üretmesini izlemek gerçekten de keyif verici,
fakat içinde bulunduğumuz anı yorumlamaya kalkınca, çok üzücü bir
durumdu. Paris’e Paris diye seslenmeyi benden öğrenmişti.
“Deren, sence insanlar neden kaybolurlar?”
“Dinlenmek için bence. Yıldızlar da dinleniyorlar.”
“Paris bir yıldız ya da ışık topu olsaydı ne güzel olurdu, değil
mi? Çikolata olsaydı peki, o zaman onu yer miydin?”
“Yerdim. Sana da verirdim azıcık.”
“Bence yıldızlarda bizim hiç bilemeyeceğimiz şeyler oluyor.”
“Bana çikolata alır mısın? Canım çok çikolata istedi.”
Deren’e ve kendime aldığım o çikolataların da etkisinden olsa
gerek, biraz mutlu olmuş ve pozitif düşünmeye başlamıştım.
Bugüne kadar ürettiğim yazılar ve kitapları düşünüyordum.
Onlar sayesinde hukuk veya toplum meleği olabilirdim. Fakat
bu ne kadar samimi bir hareket olurdu ki? Neticede bu konularda pek
uzun yıllardır ciddi çalışmalar yapmıştım fakat bilimsel olan şeylere
karşı tavrımdan dolayı bunu yaparken toplumsal dinamiklerden çok
uzakta durmayı tercih etmiştim. Şimdi o dinamikler beni kabul eder
miydi acaba? Böyle diyorum çünkü yazılarımda saldırmadığım hiçbir
toplumsal dinamik yoktu ve bunun sebebi ben değildim, onlardı.
Aslında hukuk az da olsa ilgi alanıma giriyordu ve başvurumu
yapmaya karar verdim. Hukuk meleği olmak, güzel olmalıydı. Hem bu
sayede Deren’i şehirdeki çocuk merkezine bırakabilir ve daha özgür

ARKIN ÇALAPALA .
528
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

hareket edebilirdim. Buna ihtiyacım vardı. Evet, hukuk meleği olmalı


ve bir şeylerle muhatap olmalıydım, zamanda çözünmeliydim.
Bu kararı verdim çünkü eşim Paris olmadan hayatıma devam
etmek her gün biraz daha mutsuz olmama sebep oluyordu. Hem eğer
hukuk meleği olursam adalet şehri Roma’ya gitmeye hakkım olurdu
ve orada Paris’i bulabilirdim, belki.
En azından nerede olduğunu bulabilirdim. Çünkü adalet şehri
tüm dünya vatandaşlarının ve şehirlerarasında geçişlerin verilerinin
takip edilebildiği ilk şehirdi. En güvenilir veri tabanı elbette oradadır,
şeklinde düşünüyordum.
Bunun için hukuk meleği olmaya değer miydi pekâlâ?
Bu da soru mu? Paris’i bulmak için her şeyi yaparım. O benim
hayatımın manası. Onunla beraber vakit geçirmeyi çok özlüyorum.
Paris olmadan yaşamak istemiyorum artık!
Oylamayı başlattım ve yaklaşık yirmi saat sonra unvanı alıp
yeminimi ettim. Artık hem hukuk hem de toplum meleği olmuştum.
Bunlar şimdi zamanın en güzel akışlarında yaşadığım şu saat
ve dakikalarda çok da çetrefilli değilmiş gibi görünüyor fakat bunları
yaşadığım anları hatırlayınca, çok şanslı olduğumu düşünüyorum.
Bir kadın sevdim ben ve o kadın oldukça “ulvi” olmadıkça pek
“keyfi” amaçları uğruna ortadan kayboluverdi bir anda. Hadi bakalım
ara ki bulasın. Yolunu gözle ki sarılasın! Pastoral ol ki lanetlenme!
Diyelim ki buldun, ya “seni sevdiğini sandığın” kadın gerçekte
senden nefret ediyorsa ve artık yanında olmak, yol arkadaşın olmak
istemiyorsa? Bir sürü tantana! Bir sürü alter fragman! Çüş kuzum!
Hiç gerek yok, dedim kendi kendime, sen kendi işine bak yahu
ne kasıyorsun! Oturdum ve başladım inceden ince hesaplar yapmaya.
Bunların hepsini yola getirmeye karar verdim. Simetrik senaryo!
O sırada beni birisi aradı. İsmini sordum. Asıl ismini asla, kata
kullanmıyormuş. Resim de vermiyormuş. Bu kadar. Silgisel.
Hava açılmaya başladı, açıldı ve genişledi, yüzleşti ve cebirlen
katışık serbestiye geçiverdi. Yeni yeni hava olaylarının olması olacağı
muhtemeldi. Bu yüzden sıkı giyindim, sıkı giyiniyorum, giyineceğim.
Bana bir gümüş yaldızla yazan kalem, bir altın yaldızla yazan
kalem, bir robüst defter, bir şekilli cetvel, bir araba, bir kredi kartı ve

ARKIN ÇALAPALA .
529
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

banka hesabı, bir ekip, bir kamera, bir telefon, bir bilgisayar, bir tane
de dizüstü bilgisayar, bir tane büyük ekran, çok hızlı ve süper limitsiz
internet bağlantısı, bir tane iki yana açılabilen telefon, bir tane de üç
yana açılabilen telefon, biraz yiyecek içecek, biraz tütün filtre kağıt ve
değişik otlar, bir baba kamera, bir server, biraz tual, biraz yağlı boya,
biraz kumaş, biraz ip ve bir dikiş makinesi, bir bahçe, bazı tohumlar
ve bir laboratuvar, birkaç yüz dönüm arsa, birkaç at, birkaç kilo altın,
bir cam ocağı, bir kayıkhane, deniz kenarı, bir sevgili, bir kanka, biraz
zaman, biraz güç, biraz sabır, biraz daha iman, biraz daha sabır ve bir
seccade lazım. Daha bir sürü şey lazım bana.
Kendimi serbest bırakmalıyım fakat çok korkuyorum.
Korkularımla yüzleşmeliyim fakat yüzleşmek çok zor.
Yola çıkmaya hazırlanmam gerekiyor fakat içimden gelmiyor.
Sanırım ben de fermuar sesi duymaktan nefret ediyorum.
Kendime kahve yapayım dedim az önce ama kahve taştı.
Yeni bir algoritme yazmaya başladım. Çok güzel olacak.
Bir sürü insan bana mesaj atıp yazılarımı övüyor. Ne güzel.
Düşüncelerimin hepsi mükemmel olmalı. Başarmalıyım.
Acaba turkuaz renkli çantayı hala kullanıyor musun Paris?
Acaba sana aldığım kitapları neden ve kimlere dağıttın?
Acaba hayat kadın başına sandığın kadar kolay mı?
Acaba sokağa çıkarken makyaj yapıyor musun bu ara?
Mükemmel düşünceler tasarlamalıyım yoksa biterim.
Kutsal kitapların hepsini bir defa daha okumalı, bitirmeliyim.
Turuncu kalem öteki ceketin cebinde kaldı, of ya, unutma!
Yalan yakalamak için uğraşan kişiler neden yalan söylüyor?
Tiyatro sahnesinde kusma repliği yazılmış mıdır acaba hiç?
Gerçek bir kusma, tiyatro sahnesinde devrim niteliğindedir.
Kadınların ayaklarının öpülmesine neden bu kadar baygın?
Şu hırkayı üşütmeden giysem iyi olacak. Hava da kararmış!
Müzik dinleyip dinlenmeliyim. Güzel bir şarkı seç bakalım!
Mano Solo, sha La La. 07:18… Hey There Delilah. 03:45…

ARKIN ÇALAPALA .
530
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kırk İkinci Bölüm


ANN HATHAWAY
Hybrid | Choke | 06:51
Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek, Allah’a
mahsustur. İşte bu Allah, benim Rabbimdir. O’na dayandım ve O’na
yönelirim. … Bu din, Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. … Onlar
kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki çekememezlik
yüzünden ayrılığa düştüler. … Ben Allah’ın indirdiği kitaba inandım ve
aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. … Ona
inanmayanlar onun çabuk kopmasını isterler. İnananlar ise ondan
korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. … Allah kullarına rızkı bol
verseydi, yeryüzünde azarlardı. … Onlar büyük günahlardan ve
hayasızlıktan kaçınırlar. Kızdıkları zaman dahi kusurları bağışlarlar.
Yine onlar Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar.
Onların işleri aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz
rızıktan da harcarlar. Bir haksızlığa uğradıkları zaman
yardımlaşırlar. Bir kötülüğün cezası ona denk bir kötülüktür. Kim
bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükafatı Allah’a aittir. … Göklerin ve
yerin mülkü Allah’ındır. Dilediğini yaratır, dilediğine kız çocukları,
dilediğine de erkek çocukları bahşeder. … Allah bir insanla ancak
vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. … Sen kitap nedir, iman
nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, kendisiyle
doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık.
Rahman ve Rahim olan Tanrı’nın adıyla...
Bugün, “dünyanın her yerindeki” çocukları ve yaşlıları, kadın
veya erkek hiç fark etmez “bütün insanları”, engellileri, suçsuzları ve
masumları koruyacağıma ant içiyorum.
İyi insanlardan öğrendiğim faydalı bilgilere ve bana verilen
eğitime asla ihanet etmeyeceğim. İnsanlığın onuru için, bugün daha
çok çalışacağım ve erdemli insanlarımın sayısı, her geçen gün biraz
daha artacak. Bu, ben ve benim gibiler, görevlerini tam olarak yerine
getirdiği için gerçekleşecek. Bu, biz iyi insanların sayesinde olacak.
Bugün suç işleyen kim olursa olsun, onun “ilk önce bir insan”
olduğunu unutmayacağım. Ve kim, hangi suçu işlerse işlesin, onu zor
veya zorbalık kullanarak değil “insanca” yöntemlerle durduracağım.
Ancak bir veya birkaç insanı öldürmeye çalışan birilerini ateş ederek
durdurabilirim ki ilk önce kollarına ve bacaklarına ateş edeceğim.
ARKIN ÇALAPALA .
531
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Her insan bu dünyanın bir vatandaşıdır ve her insan bu insan


cumhuriyetinin bir üyesidir. Suç işlemiş olanları yasalarla, diğerlerini
sevgi ve saygıyla selamlayacağım. Suç işleyen birine rastlarsam, onu
durmaya ve yasaların önüne çıkmaya davet edeceğim. Eğer davetimi
reddederse o zaman onu insanca yaptırımlarla durdurup yasaların
önünde yargılamaya başlayacağım. Neticesinde her suçlu insan gibi o
da insan atölyesine götürülecek ve orada hızla ıslah edilecek. Umarım
ömrü boyunca orada kalmak ve hizmet etmek durumuna düşmez.
Bugün insan olmak adına, yasalara ve “hukuk”a faydalı neler
öğrenirsem, hepsini İnsan Parlamentosuna, bilgi paylaşım merkezine
aktaracağım veya kaydedeceğim. Düşüncelerimin ve tecrübelerimin
birer tasarı veya kanun maddesi olabilmesi için en insani değerleri ve
yöntemleri kapsadıklarından, işlettiklerinden emin olacağım.
Bugün karşılaştığım her olayda, o olayın yasalara ve hukuka
uygunluğunu sorgulayacağım ve “uygun olmayan her olaya” anında
müdahale edeceğim. Bu müdahalemi de bilgi paylaşım merkezlerine
aktaracağım ve çözümlerimi, tavsiyelerimi, işleteceğim hukuku niye
nasıl işleteceğimi açıkça, seçikçe kaydedeceğim.
Ben, bir hukuk meleği olarak, çevremdeki bütün haksızlıklara
karşı sorumluyum ve bu haksızlıkları hemen durdurmak konusunda
yetkilendirildim. Bu yetkimi kötüye kullanırsam, bu yetkiyi düzgün
kullanamazsam, en başta çevremdeki ve şehir devletimdeki insanlar
olmak üzere, tanıdığım veya tanımadığım her insana zarar vermiş ve
insanlık tarihine kötülük yapmış olurum. İnsana kötülük yapan her
insan onursuzdur.
Ve ben onurlu, erdemli bir insan olarak içinde bulunduğum
her durumda, şartlarım ne olursa olsun, erdemli ve onurlu bir insan
olarak kalacağıma ant içerim.
İçinde bulunduğum her durumda, diğer melek arkadaşlarıma
ihtiyaç duyacağım da aşikâr. Bu yüzden, gerek kendileriyle gerekse
düşünce ve öğretileriyle barışık biçimde yaşamalıyım. Toplum ancak
toplum melekleri görevlerini tam olarak yerine getirirse barış içinde
olabilir. Yasalar ancak hukuk melekleri yetkilerinden taviz vermezse
mükemmelleşip insanlığa değer katabilir, yüce ve faydalı toplumların
üremesini sağlayabilir. Sanat ancak sanat polisleri dikkatle çalışırsa
yepyeni hatta bambaşka bir insanlık, “tertemiz bir dünya”, yemyeşil
bir doğa üretip onu koruyabilir.

ARKIN ÇALAPALA .
532
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İnternet ve medya polisleri işlerini doğru yaparlarsa, bilgi ve


düşüncelerin “her birini” insan olana uygunlukları açısından sınırlı
veya sınırsız bırakırlarsa bütün insanlar kardeşlik bilincine erişebilir.
Tüm bunlara dikkat edeceğime söz veriyorum.
Ben, geçmişte yapılmış tüm davranışlardan hatta kayıt altına
alınmış tüm yasalar ve olaylarından da sorumluyum. Vakit buldukça
“vaka incelemeleri” yapıp saptadığım hatalı kararları veya durumları
açık etmeliyim, ilgili tüm yanlışların düzeltilmesi için bilgi paylaşım
merkezine çağrıda bulunmalıyım. Gerekirse kamuoyu oluşturmak ve
ilgili yasal düzeltmeleri hemen yaptırmak yetkilerim var.
Ben, hâkimler, savcılar veya avukatlar gibi değilim.
Ben tanrının affı yani Allah rızası için takılıyorum aranızda.
En ufak hukuk dışı duruma müsaade etmeyi düşünmem dahi,
yetkilerimdeki tanrısal dokuyu bozup beni varlığın en güzel duygusu
olan kanun “koyucu olmak güdüsü”nün uzağına itecektir. Yetkilerim
dolayısıyla yazılmış, yazılmakta olan ve yazılacak her kanundan, her
yasadan sorumluyum ve bunların en doğru, ideal kanunlar ve yasalar
oldukları o mükemmel an’a kadar takipçisi olacağım.
Bu konuda polisler, hâkim veya savcılarla işbirliği yapacak ve
insana hizmetlerimi en iyi şekilde gerçekleştireceğim. Her davada ve
her olayda, kendimi o olayın ve davanın özüne hapsedeceğim ve bu
mahkûmiyetimi bitirecek olan asıl iradeler kendilerini tamamlasın
diye büyük bir sabırla bekleyeceğim.
Her davayı, “kendi özündeki şartlarına bağlı kalarak” ve kendi
zaman dilimleriyle inceleyeceğim ve her kararımı insan cumhuriyeti
lehine düşüncelerim doğrultusunda vereceğim. Verdiğim bir kararın,
bir yasa taslağına ve ideal bir kanuna dönüşebilmesi için gerekli olan
tek şey “tüm şartlar altında” doğru ve ideal kabul edilmesi ve tüm
zamanlarda uygulanabilir olmasıdır. Bu duruma özen göstermeliyim
ki dünya üzerinde, istediğim her anda, birlikte yaşamayı seçebildiğim
her toplum, huzur ve barış içindeki yaşamına sonsuza kadar devam
edebilsin. Ben, “suçlu mu - suçsuz mu” olduğuna dahi bakmadan, suç
yüklediğim veya yükleyeceğim her insanın, kendi masumiyetini her
an ispatlayabileceği şartları hemen oluşturmaktan ve bu şartların her
an “hazır olarak” bekletilmesinden sorumluyum. Bu konudaki yol ve
çözümlerin tıkanıklığına asla izin vermeyeceğim.

ARKIN ÇALAPALA .
533
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Her insan yaşamda ve yasalar önünde eşittir ve hiçbir güç bu


eşitliği bozamaz, yok edemez. Suç işlemiş olsa dahi, her insanın suçlu
olduğu ispatlanana kadar dokunulmazlığı vardır ve bu doğal durumu
asla değiştirilemez. İnsanlar “doğduğu andan itibaren” özgürdür ve
yasalar önünde ifadesinin alınmasını gerektiren çok gerçek durumlar
haricinde asla ve asla, hiç kimse tarafından alıkonulamaz. Durumlar
şartları, şartlar olayları, olaylar kararları, kararlar yasaları, yasalarsa
toplumları oluştururlar. İyi toplumların oluşması için “her insanın”
yasalar, kararlar, olaylar, şartlar ve durumları eşit olarak yaşamasını
sağlamak en büyük görevimdir.
Karşılaştığım her durumda, şartlarım ne olursa olsun, olayları
dikkatle inceleyip kararlarımı insanca vereceğime, her türde insanın
“yüceliğini ve onurunu”, yasaların ve hukukun mutlak üstünlüğünü
koruyacağıma ant içerim.
Bugüne kadar toplumsal yapılanma ve yasalar, insana yeteri
kadar güvenmediği için bütün işletim sistemleri insanlar üzerinden
oluşturulmadı da şu makamlar üzerinden oluşturuldu. Eğer ki insan
üzerinden oluşturulmuş olsalardı, bugün makama tapanların hepsi
işinin ehli insanlara tapar ve saygı gösterirlerdi.
Bir hukuk meleği olarak insanlar üzerinden oluşturulmuş ilk
gerçek adalet işletim sistemine bağlı kalacağıma ant içiyorum.
Bundan sonra her şey insana odaklı ve insan merkezli olacağı
içindir ki insanın değeri artacak ve varlığı daha erdemli bir hal alacak.
Aklı olanlar bundan böyle kasten suç işlemesin!
Aklı olanların şirki bundan böyle masumlara ilişmesin!
Aklı olanların tümü, bundan böyle doğru yola evirilsin!
Aklı olan bundan böyle asilleşsin!
Aklı olan delilleri yok edeceğine üretmesin.
Aklı olan haklı olan değildir her zaman.
Aklı olan haklı da olmayı denesin.
Yaşasın İnsan Cumhuriyeti!
Yaşasın Hukuk Melekleri!
Ne mutlu insanım diyene!

ARKIN ÇALAPALA .
534
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kırk Üçüncü Bölüm


ORHAN PAMUK
Savages | You Are My Chocolate | 05:28
O, size yeri beşik kılmış ve doğru gidesiniz diye, yeryüzünde size yollar
yaratmıştır. … Biz, şüphesiz Rabbimize döneceğiz, demelisiniz. …
Onlar, Rahman’ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba
meleklerin yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şahitlikleri
yazılacak ve sorguya çekileceklerdir. Ve dediler ki: Rahman dileseydi,
biz onlara tapmazdık. Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar
sadece yalan söylüyorlar. … Şayet insanların küfürde birleşmiş bir tek
ümmet ola tehlikesi bulunmasaydı, Rahman’ı inkar edenlerin
evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık.
Evlerinin kapılarını ve üzerine yaslanacakları koltukları da hep
gümüşten yapardık. Ve onları ziynetlere boğardık. … Kim Rahman’ı
zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona
musallat ederiz. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan
alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. …
Onları, sonradan gelenlerin geçmişi ve bir ibret örneği kıldık. …
Şüphesiz ki o kıyametin ne zaman kopacağının bilgisidir. Ondan hiç
şüphe etmeyin ve bana uyun çünkü bu dosdoğru yoldur.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla…
İsmini son sayfaya yazdığın yerde sana anımsatan şey nedir?
Bilemedin. O zaman dinleyeceksin! Zaten bir şeyi beğenmen de uzun
zamandır işe yaramıyor. Neden anlamıyorsun? Mal mısın, nesin!
Papa Efendi! Papa Efendi!
Petrolü, gazı, şiiri, şirazeyi değil suyu kontrol edenler her şeyi
kontrol ederler. Suyu kontrol edebilen “benim” fakat yaratan yüceler
yücesi Allah’ımızdır. Allah suyu gökten indirmiştir ve orada her güzel
çifti yetiştirmiştir. Allah suyu gökte yaratır. Yani su ve toprak birleşir.
Anlamıyorsun değil mi? Aynen öyle, istersem anlayabileceğin şekilde
anlatırım, istersem anlamayacağın şekilde anlatırım, istersem de hiç
anlatmam. Akıllı ol! Su ve toprak birleşir ve onun içinde her güzel çift
yaratılır. Suyu hakkıyla anlayan Allah’ı da anlıyor olabilir, şeklindeki
cümleyi buraya yazacağım ama sen farz et ki yazmadım. Çünkü iman
bunu gerekli kılıyor Papa Efendi. Bilirsen durur, bilmezsen kendinde
eksiklik ara. Malsın kesin! Düzgün okumazsan anlamazsın tabii!

ARKIN ÇALAPALA .
535
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kusura kal mayasın! Bu dilden başka dili anlamıyorsun!


Papa Efendi! Papa Efendi!
Gözaltına alınmayı da anlatayım sana. Göz yani Allah’ın gören
yanı, “altına” yani kuluna alınır ve böylece Allah gözünü altına almış
olur. Yani Allah kulunun kalbine giriyor… Anladın? Yine anlamadı.
Papa Efendi! Papa Efendi!
Rapor yayınlayanların yaydıkları o raporları neden yaydıkları
konusunda hesap ver hele! Ve şu diyeceklerimi iyi belle!
Tüm insanlar üzerinde uyguladığınız zulmü ve pek çılgın soy
kırma oyunlarını bir an evvel durdurmanızı, bitirmenizi Rahman ve
Rahim olan Allah’ın adıyla emrediyorum.
Hepimiz aynı tanrının kullarıyız. Ve de hepimiz Allah’a hesap
vereceğiz. Aklını başına devşir! Kiliselerini Kraliçe’nin hatta Putin’in
kiliseleriyle bir an evvel birleştir. Yoksa senin işini onlar bitirir.
Trump’ın halkıyla uğraşmayı bırak. Onların çoğu masum veya
inanan kimseler. Senin haddine mi onlar hakkında tasarruf etmek?
Sakladığın kitapların, evet kütüphane ve arşivlerinden, şu pek
değerli hazine sandıklarından bahsediyorum; onları bir an önce, tüm
insanların okumasına sun. Aç! İlmi saklamaktan utanmaz mısın?
Siz bu dünyada Allah’ın yani O tanrının düzenini korumak için
mi çabalıyorsunuz yoksa bozmak için mi, inan anlamıyorum.
Uğraşıyorum, makamınızı düşünerek uğraşıyorum fakat asla
anlayamıyorum. Sizin derdiniz nedir tam olarak? Allah’ın kurallarını
kullara bildirmek değil midir sizin göreviniz? Allah’ın emirlerini ve
yasaklarını neden söyleyemiyorsunuz? Neden insanlara, birbirinizi
öldürmeyin, demiyorsunuz? Neden şu komutanlara, masum insanları
öldürmeyin demiyorsunuz? Neden bu cahillerle ve zalimlerle işbirliği
yapıyorsunuz? Neden paranızı fakire ve fukaraya yardım etmek için
kullanmıyorsunuz? Neden ilahi adaleti sağlamaya uğraşmıyorsunuz?
Din ve devlet işlerini birbirinden ayırmaları hiç işe yarar mı? Neden
insanları yaratıcılarının hükmüyle yönetemiyorsunuz? Siz nasıl da
cahilsiniz! Siz nasıl da zalimsiniz! Yazıklar olsun!
Bu birinci mektubum. İkinci mektubum, uzun olur. Üçüncüyü
elden veririm lâkin karşılığında o pis canını, kalbini ve kelleni almak
zorunda kalırım. Adamın asabını bozma! Kro! Sen Allah’a şükret!

ARKIN ÇALAPALA .
536
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kırk Dördüncü Bölüm


SERKAN ALKAN
Sharon Van Etten | No One Is Easy To Love | 04:33
Biz Kur’an’ı mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyız.
Katımızdan bir emirle, her hikmetli işe o gecede hükmedilir. … Şimdi
sen göğün, insanları bürüyecek, açık bir duman çıkaracağı günü
gözetle! Bu elem verici bir azaptır. … Denizi açık halde bırak. Çünkü
onlar boğulacak bir ordudur. Onlar geride nice bahçeler, pınarlar,
ekinler, güzel konaklar, zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler
bırakmışlardı. İşte böylece biz de onları başka bir topluma miras
bıraktık. Gök ve yer onların ardından ağlamadı. Onlara mühlet de
verilmedi. … Biz, gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve
eğlence olsun diye yaratmadık. Onları sadece gerçek bir sebeple
yarattık. … İlk tattıkları ölüm dışında, orada artık ölüm tatmazlar.
Harabi’nin her zaman okuduğu kendi Mushafını bulduğum o
sonbahar günü, kitabın içindeki o altı çizilmiş ayetleri ve kitabın türlü
türlü notlarla doldurulmuş, büyülü sayfalarını okuduğumda ürktüm.
Tüm sayfaları, inanan bir insan için en hakiki bilgilerle doldurulmuş
olan Mushaf, sanki bin yıl önceden, islam alimlerinden biri tarafından
yazılmıştı. Halife’nin en özel kayıtlarından biri elimdeydi. Ve onun da
tanrıya sonsuz bir bağlılık içinde yaşadığını fark ettim. İşte tam o sıra
ve o anda karar verdim onun hayatından çıkmaya. Eğer Harabi’nin
hayatında kalırsam, tek hayali olan “bütün insanları mümin yapmak”
konusunda onu yoldan çıkarabilirdim. Ben aslında Allah’a inanmakta
olan bir insanım fakat günah olduğunu bildiğim halde, açık saçık ve
tahrik edici kıyafetler giyiniyorum, içki içiyorum, yalan söylüyorum,
işime geldiğinde insanları kandırıyorum, iradelerini kendi istediğim
kıvama getirmek için büyü yaptığım da oluyor. Sanıyorum ondan ayrı
kaldığım yıllar boyunca, bu kitapta yazılmış ve altı çizilmiş cümleleri
asla unutamayacağım.
Harabi’nin bu Kur’an’ı birkaç yıl sonra ikinci halifesi Müjgan’a
verdiğini duyduğumda ise gerçekten çok kıskandım. Kıskandığım şey
Harabi’nin aşkı, bedeni yahut Müjgan’la paylaştıkları değildi. Onunla
imanını paylaştığını düşündüğüm için, bu ikisinin arasındaki uyumu
kıskanıyordum. Bu iki halife, kendilerince saptadıkları kanunlar ve şu
ilahi gerçekler yüzünden tüm insanları, evet tüm insanların kültürel,
sanatsal, dinsel, cinsel, sosyal ve politik eğilimlerini yönetiyorlardı.

ARKIN ÇALAPALA .
537
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Doğru Yol: Ancak Allah’ın yoludur. Dosdoğru Yol: Kim imanı


değiştirirse doğru yoldan sapar. Allah’ın Ahdi: Allah, zalimler için söz
vermem, buyurdu. Hüküm: İşitip ve görüp bilmek, bilip hükmetmek.
Kıyamet Şahitliği: İşte böylece sizin insanlığa şahit olmanız, Resulün
de size şahit olması için, sizi mutedil bir millet kıldık. Hak: Sana gelen
ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, işte o zaman
sen hakkı çiğneytenlerden olursun. Lanet: Ayetlerimizi inkar etmiş
ve kafir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah’ın, meleklerin, insanların
laneti onların üzerinedir. Kısas: Kısasta sizin için hayat vardır. Doğru
Yol: Kur’an-ı Kerim. Allah’ın Hesabı: Çok süratlidir. İman var: Ayetel
Kürsi. Tevbe, iman: Amener Resulü. Işık 8 dakika. Işığı kendi üzerinde
dolaştıran desenler. Sözle Yenmek: Hüccet ilmi. İnsan: Gıda, su, mide,
vitamin, protein, hücre, kan, damar, sinir, kas, et, kıkırdak, kemik.
Faiz yemek, haram. Faizli para vermek haram. Alışveriş yaptığınızda
şahit tutun. Şeytan ısıya bakarak emrediyor, olabilir. Allah bu yüzden
renklerle oynuyor gibi. Fıtrat: Kadınlara oğullara, yığınla biriktirilmiş
altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı bu
düşkünlük insanlara çekici kılındı. Adalet: Allah adaleti ayakta tutup
şu hususu açıklamıştır ki; kendisinden başka ilah yoktur. Allah yakın
olunca: Kulun da diledikleri oluverir. Ne kadar çok ilim bilirsek Allah
o kadar yakınlaşırız. O’na o kadar çok benzeriz. Bir olmanın hakkı bu.
Gerçek: Rabbinden gelendir. Öyle ise şüphecilerden olma. Önemli iş:
Hiçbir insanın, Allah’ın kendisine kitap ve hikmet ve peygamberlik
vermesinden sonra insanlara, bana kul olun demesi mümkün değildir
ve şöyle demesi gerekir: Okumakta ve öğretmekte olduğunuz kitap
uyarınca Rabbe halis kullar olunuz. Ve size melekleri, peygamberleri
ilahlar edinin, diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra o hiç
size kafirliği emreder mi? Hani Allah peygamberlerden ben size kitap
ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri tasdik eden peygamber
geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz, diye söz almış,
kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi, dediğinde, kabul ettik,
cevabını vermişler, bunun üzerine Allah, o zaman şahit olun, ben de
sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim, buyurmuştu. İşte o peygamber
olanların bu sözü yüzünden, tüm ümmetler mümin olmak zorunda,
olabilir, birleşebilir. Ölüm: Hiçbir kimse yok ki ölümü Allah’ın iznine
bağlı olmasın. Ölüm belli bir süreye göre yazılmıştır. Detay: Bilmeden
bileni bulamazsın. Detay: Ruh soğuyor, o yüzden mahmurluk. İntihar
hakkında: Ve kendinizi öldürmeyin! Zekat Hakkı: Allah’ın insanların
bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle, mallarından harcama

ARKIN ÇALAPALA .
538
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Şirk:


Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Tıb: Kemik – kuş
yumurtası. Fıtık – sıcak su. Detay: İyilik Allah’tan, kötülük nefsinden.
Önemli Detay: Allah her şeyin hesabını arayandır. Özel Detay: Kim bir
mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennem.
Detay: İyilik gerçektir. Detay: Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse,
işte onlar kafirlerin ta kendileridir. Detay: Kadın sesine refleks olarak
tepki verenler sapık veya hasta. Güzel: Önemli olan inandıktan sonra
iman ve iyi amelde sebaat etmektir. Özel Soru: Açıklanırsa hoşunuza
gitmeyecek olan şeyleri sormayın. Net: Allah’ın kelime ve kanunlarını
değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. Tuhaf: Kesin iman edenlerden
olması için İbrahim’e göklerin ve yerin melekutunu gösteriyorduk.
Aldatmak: Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar.
Soru: Kim Allah’ın ayetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenlerden
daha zalimdir? Bunlardan daha zalim olma gücü Allah’ındır. Çünkü O
düşündüğümüz tüm ihtimalleri bile bile bilendir. Net Detay: Allah her
şeyin Rabbi iken, ben O’ndan başka Rab mi arayacağım? O Şeytandan
Fark: İnsana saygı. Özel Müjde: Rüzgarları rahmetinin önünde müjde
olarak gönderen O’dur. Sapkınlara taş yağmuru! Devenin ayaklarını
kesenleri sesli sarsıntıyla yakalayıp dizüstü çöktürüyor. İmanlı insan
için geçerli: Allah sizi alemlere üstün kılmış. Rahman, Rahmet: Kimi
dilersem onu azabıma uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kuşatır. Onu
sakınanlara, zekatı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım.
Resul: Allah’a ve O’nun sözlerine inanır. Ceza: Rabbin cezayı çabucak
verendir. Mümin: Yarattıklarımızdan daima hakka ileten ve adaleti
hak ile yerine getiren bir millet bulunur. Şöyle: Müminler insanların
kendi aralarında uzlaşamadığı meselelerde hak ile hüküm verenlerdi.
Onların kalpleri Allah tarafından birleştirilmiştir. Esma-ül Hüsna ile
dua etmek çok önemli. Gri, güneş sayesinde gümüş oluverir. Mescit:
Allah’a ortak koşanlar, kendi kafirliklerine bizzat şahitlik ediyorken,
Allah’ın mescitlerini imar etmeye layık değildirler. Kalbi mühürlenen
kişi neyin doğru olduğunu bilmez. Zan: Şüphesiz zan, ilimden başka
hiçbir şeyin yerini tutmaz. Taktik: İnsan kendi yalanladığı şeye inanır
gibi yapsa dahi inanmaz. Bir şeyi önce yalanlamasını sağlar sonra da
inanmasını ister ve beklersek, işte o konuda kalbi mühürlenmiş olur.
Allah’ın sözleri yerlerini bulur. Tebliğ, hikayeye o tebliğ katıldığında
yapılabilir. Allah en doğrusunu, hepsini ve her şeyi bilir. Rüya İlmine
Dair: Özne biterse, yeni özne eski özneyi bitiren eylemin ismidir. Asıl
rüyada delil özne, hakikat nesnenin hareketidir. Aslında özne, nesne

ARKIN ÇALAPALA .
539
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ilişkisi bozulmadan devam eder ama özne nesne olur, nesne de özne.
Yalan gerçeği gizler ama hakikat delildeki delildedir. Hükümse birlik
içinde olma halidir. Korku tedbiri üretir. Tedbir tevili çıkarır. Tehdit
tedbir tevil tevhid. Ses, olmanın ispatıdır, olacağı haber verir. Nesneyi
özne yapan hümü verebilir. Işık olmayınca gölge olacağı imleyebilir.
Doku ve iş, Muhsin, imanı haber eder. Tat ve renk ile helal ve haram
şeytanı haber verir. Müminler ümit kesmez. Zamanda yolculuk ancak
ışık hızının desenlere yansıması olabilir. Kalp Huzuru: Kalpler ancak
Allah’ı anmakla huzur bulabilir. Tuzak: Bütün tuzaklar Allah’a aittir.
Allah: Şüphesizdir. Diğer tüm varlıklar şüphelidir ve şüphe duymaklı.
Cinler zehirli ateşten yaratılmıştır. Allah hayatın hakkını bile gözetir.
Doğru Yol: Yolun doğrusu Allah’ındır. Yeryüzü: Sarsıcı. Dağlar bunu
engeller. Bal: Ters evrim. Meyve ağacı tedavisi: Ağacın toprağına veya
dallarına bal sürerek yapılabilir mi? Kuşları işaretlemek faydalı mıdır
ki! Namaz: Sabah namazı şahitlidir. Kafirin Kıyameti: Kıyamet günü,
onları kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzükoyun hasrederiz. Uyku:Kulak
perdelenince uıykuya dalarız. Güneş: Boyun eğen kullalrdandır. İlim:
Münakaşa: Delilin açık ve net değilse, münakaşaya girişme! İleri geri
konuşanların bilgisine başvurma. İmanın Engeli: Öncekilerin başına
gelenlerin kendi başlarına da gelmesini yahut da azabın göz göre göre
kendilerine gelmesini beklemeleri. Sabır: İç yüzünü bilmediğin bir işe
nasıl sabredersin? Zülkarneyn: Gündüz gören gece duyan sistem var.
Hakiki güneşin doğduğu yer arş olabilir. Bizimkisi yansıma olabilir. O
bu sayede dünyada olup biten her şeyi anlıyor olabilir. Çünkü her şeyi
ve halini başka bir şeyle anlıyor Allah. Güneşin battığı yer! Ve güneşin
doğduğu yer! Melekler fotoğrafçı ve sesçi mi yoksa kameraman mı?
Beyaz fotoğrafın süsü. Gölge beyazın süsü. Hangi fotoğraf hangi sese
aittir? Allah bunu da biliyor. Nesnenin özne oluşunda hayat vardır.
Tremiz olan zorba değildir. Allah unutkan değildir. Taha15: Kıyamet
günü mutlaka gelecektir. Herkes peşinden koştuğu şeyin karşılığını
bulsun diye, neredeyse onu kendimden gizleyeceğim. Detay: Halklar
unuturlar. Bağışlanmak: Ben tevbe eden, inanan ve yararlı iş yapanı,
sonra da böylece doğru yolda giden kimseyi bağışlarım. Namaz Vakti:
Güneşin doğmasından önce, batmasından önce, gecenin bir kısım
saatleri ve gündüzün etrafı (iki ucunda). Gökyüzü ayetleri… Yeryüzü
ayetleri… Rüzgar & Bereket: Süleyman’ın emrine de kasırga gibi esen
rüzgarı verdik. Onun emriyle içerisinde bereketler yarattığımız yere
doğru eserdi. Biz her şeyi biliriz. Allah’ın Sevgisi: Allah hain ve nankör
olan herkesi sevgisinden mahrum eder. Allah’ın Zamanı: Muhakkak

ARKIN ÇALAPALA .
540
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ki Rabbiniz nezdinde bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl


gibidir. Çamuru kaynatıp süzsek ne olur? Sır: Allah’ın zamanına uy!
Zina Ceza: Şahitli yüz sopa. Kurtuluş: Toplu tevbe; Ey müminler hep
birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz. Allah gece ile
gündüzü birbirine çeviriyor. Bunu gölge ile yapıyor. Kül: Külün rengi
haram ve zehrin derecesini verebilir. Para: iğne seramik. Işık içeride.
Gündüz uzayan gölge, gece kısa gölge… Para: Sert rüzgarlar, bereketli
topraklarda. Para: Tekstil, mercek, büyüteç. Para Tiyatro: Gölgelerin
Hikayeleri. Para: Dolap masa, ışık içeride. Helal Rızık: Yalnız Allah’ın
yarattıkları arasındadır, insanın çoğalttıkları arasında değil. Para: En
ufak kuyum. Gözün ögremediği kadar küçük işlemeler. Kötü kavimler
imanı barındırmaz. Olmak Lazım: Meleklik lütfedilmiş kul. Haksızlık
yapanın evi çöker. Allah’ın sanatı: Kaviyy. Dağlara bak. Para: Küreden
büyüteç kullanıp sarı ışıkla desene bak! Yönetmek için zümrelere böl.
Yanlış. Yönetmek için refah üretmek lazım. Güzellik göz aydınlığıdır.
Para & Renk: Alan ve hacim arttıkça sıcaklık azalır. Hız ve sürtünme
kuvveti de sıcaklığı etkiler. Nur’un hareketi o zamanlarda değişir. Isı
ve ışık bir maddede birleşince renk oluşur. Sıcaklık artınca beyaz
artar çünkü nem buhar olup yansır ve nur oluşur. Allah’ın yarattıkları
boyanmamalı bence. Kollar korkunca açılır. Allah şımaranı ve bozgun
yapanı sevmez. Gece ve Gündüz: İşitmek ve Görmek? Nuh: 950 yaşlı.
Yoldan çıkana gök açılır. Namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar
ve affedilmeyi sağlar. En çürük yuva örümceğin, çünkü o büyücüdür.
Önünde. Sonunda. Önceki kavimler daha güçlü. Gelenek ilahi sanattır.
Para Makyaj: Kuaförler giysilerdeki renk tonlarında boya kullanırsa
şaheser oluşabilir. Renkler farklı olsa dahi tonları aynı olmalı. Hayat:
su. Şimşek: şiddetli ses ve renk. İnsan toprağa bağlı ve organik bağlar
toprak üzerinden. Lisan ve renkleri farklı farklı yaratıp şeytandan da
koruyor olmalı. Ve ilmi dağıtıyor. Allah’ın yaratışında değişme yoktur
ve bu sayede kavrayabiliriz hakikati. Mesele meselelerdir. Allah hem
mucize istetiyor hem de mucizeyi yalanlatıyor. Kalbi böyle de mühür
altına alıyor. Kalp ölüyor. Sebep meyletmeyi yani sevmeyi bilmemesi.
Alimler bu yüzden Allah’ı seviyor. Allah her şeyi biliyor. Allah kimseyi
geri çevirmez. Tersine çevirebilir. Sen de öyle olmaya çalış. Manyetik
süspansiyon. Para Kıyafet: Üzerinde sıvı dolaşan hava kabarcıklı üst
ve alt kıyafetleri. Para Cam: Elimizde tutunca sanki kendisi hiç yoktu
gibi arkasını gösteren bardak, çatal kaşık, her tür eşya. Şeytan, Allah
affına güvendirerek bizi doğru yoldan çıkarır. Kaburga tedavisi: Eller
secde esnasında uzanabildiğince ileriye uzanıe ve gerdirilir. Parmak,

ARKIN ÇALAPALA .
541
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

bilek kırılma açısı 90 derece olunca hareket edemez. Güzel: Allah ki,
yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmış.
Büyük mükafat! Büyük mükafat! Buldum: kendisine kavuştukları gün
Allah’ın onlara iltifatı, “Selam”dır. Allah onlar için çok değerli mükafat
hazırlamıştır. Emanet: Allah’ın nefsi mi? Biz emaneti, göklere, yere ve
dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, korktular.
Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir. İMAN. Allah bu
emaneti insana vermek suretiyle, münafık erkeklere ve münafık olan
kadınlara, müşrik erkeklere ve müşrik kadınlara azap edecek, inanan
erkelerin ve inanan kadınların tevbesini kabul buyuracaktır. Cinler
gaybı bilmez. Yani iradeleri var ama akılları yok. Çünkü Allah’ın nefsi
onlarda yok. Süleyman’ın Rüzgarının Hızı: 1000 km/saat. Selçuklu’da
Şehircilik Anlayışı Bu: Onların yurdu ile içlerini bereketlendirdiğimiz
memleketler arasında kolayca görünen nice kasabalar var ettik ve bu
kasabalar arasında yürümeyi konaklara ayırdık. Oralarda geceleri ve
gündüzleri korkusuzca gezin, dolaşın, dedik. Dolandırıcılığı engeller:
Tek ID. Rızık: Siz hayra neyi harcarsanız, Allah onun yerine başkasını
verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır. Buradan Fatır üçüncü ayete!
İşte aynen böyle oluyor. Allah ol deyince, nefsinden dolayı oluyor. İlk
önce şaşırtma. Sonra arayış. Rızık verenleri gören göz ve akıl hemen
arayışa geçti. Arayışa girmek bile küfür. Haklı olarak kızıyor Allah’ım.
Demek ki imanı kazanmak için dünya yaratıldı. İman başka yerlerde
yok. Hayat Sırrı bu olsa gerek. Varsa da biz bilmiyoruz. Allah’a ancak
güzel sözler yükselir. Gölge. Sıcak. Yaldızlı Not: Cennette şöyle derler:
Bizden şüpheyi gideren Allah’a hamdolsun! Yapışkan çamur! Akıllıca
Ayet: Birinci ölümümüz haricinde, biz bir daha ölmeyecek ve bir daha
azap görmeyecek değil miyiz? Şüphesiz bu büyük kurtuluştur. İlyas,
yaratanların en iyisi olan, demiş. Yalanlama kanunu aktif etmiş sanki.
Yaratanlar, dediğinde bunu kabul edenler, hem yalancı hem de Allah’ı
yalanladığı için imansız olur. Onlardan uzak dur! İmansızı bu şekilde
yakalamak mümkün. Rüya ilmiyle kader ilmi birleşiyor: Ey İbrahim!
Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükafatlandırırız. Az önceki
büyük mükafat bu da olabilir. Cehennem: Cehenneme girecek olanlar
azıp veya azdırılıp saparlar. Onlar haricindekiler imanlı ve cennetlik.
Kuvvet: Kulumuz Davut’u, o kuvvet sahibi zatı hatırla. O hep Allah’a
yönelirdi. … ona hikmet ve güzel konuşma vermiştik. Tapu ayrıştırma
kanunu için o ayet: Doğrusu ortakçıların çoğu birbirlerinin haklarına
tecavüz ederler. Güneş ve ay, akıp gidenlerden. Güzelin güzel tanımı:
Güzel, yaratanın doyurmasına nesne olandır. Meshep problemimizin

ARKIN ÇALAPALA .
542
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

temeli: Dikkat et! Halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp kendisine
bir takım dostlar edinenler, Onlara, bizi sadece Allah’a yaklaştırsınlar
diye dua ediyoruz, derler. Allah’ın iki eli var: Allah; Ey İblis! İki elimle
yarattığıma secde etmekten seni men eden nedir? Böbürlendin mi
yoksa yücelerden misin? dedi. Hükmün Temeli Hakkında Ayet: De ki:
Ey gökleri ve yeri yaratan, gizliyi de aşikarı da bilen Allah! Kullarının
arasında ayrılığa düştükleri şeyin hükmünü ancak sen vereceksin. O:
İnsanların ve suretlerin hepsi, her an tanıdık gelince… İki defa geleni
anla: Onlar, Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz de
günahlarımızı itiraf ettik. Bir daha bu ateşten çıkmaya yol var mıdır,
derler. Onlara denir ki: İşte bunun sebebi şudur: Tek Allah’a ibadete
çağrıldığı zaman inkar edersiniz. O’na ortak koşulduğunda ise tasdik
edersiniz. … Allah’a yönelenden başkası ibret almaz. Güzel Ayet: Allah
gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir. Müminlerin nefret
etmesi de bir kişinin kalbini mühürler. Şaşırtma ilmi hakkında: Bu
sizin yeryüzünde haksız olarak şımarmanızdan ve aşırı olarak sevinir
ve böbürlenir olmanızdan ötürüdür. Uğursuz günler: Soğuk rüzgar!
Haram: Güneş ve aya secde. Müminler: Onlar büyük günahlardan ve
hayasızlıktan kaçınırlar. Kızdıkları zamanlar da kusurları bağışlarlar.
Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Bir
detay: bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar,
içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar, süzme baldan ırmaklar. Bir
ilim: Müminler arasındaki savaşta, ilk saldırana saldırmak esastır. Şu
Zan: Zannın çoğundan kaçının çünkü zannın bir kısmı günahtır. Bazı
Rüzgar Çeşidi: Tozdurup savuranlara, yükünü yüklenenlere, kolayca
süzülenlere, işi ayıranlara and olsun ki… Yakından Seslenen Konusu:
Seslenenin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver. Bir rüzgar da
şu: Kasıp kavuran rüzgar. Dikkat Ayet: Ahiret de dünya da Allah’ındır.
Göklerde nice melek var ki onların şefaatleri, dilediği, hoşnut olduğu
kimse için, Allah’ın izin vermesi dışında bir işe yaramaz. Rahman 26:
Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak. Demir göktendir. Kurtuluş:
Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
İsabet: Allh’ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Vade Ayet:
Allah’ın tayin ettiği vade gelince, artık o ertelenmez. Allah’ın uzaklığı:
elli bin yıl. Bu meleklerin hızı. Araçla bir milyar kilometre, bizim hız.
Dünyanın hızı 1760 km. sapma oranı %2 ile saatte 36 km cehenneme
yaklaşıyoruz. İsrafile yan çizmek yoktur. Düz! Titremelerin sebebleri
yörüngeden çıkma ve ısı değişiklikleri. Sırat cehennemden kaçış mı?
Ayet: Peki inkar ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek o

ARKIN ÇALAPALA .
543
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

günden kendinizi nasıl koruyabileceksiniz? Önemli bu: Elbiseni temiz


tut! Rüzgar şiddetle eserek zararlıları savurup atar. Helal nasıl oluşur
bakalım: önce sen Allah rızası için verirsin. Sonra o sana geri gelir. Ve
bu geri geleni çoğaltırsan hepsi helal olur. İlik: sırt ile göğüs kafesinin
arasından. Fayda verecekse öğüt ver. Boş kalınca: Boş kalınca hemen
başka işe koyul ve yalnız Rabbine yönel! Sosyalistlerin kibirli, üstten
bakan tavırları insanları muhafazakar olmaya itiyor. Kırmızı: can, kan
Yeşil + sarı + kırmızı: toprak. Mavi: su. Bu yüzden göze bakılır. Göz şu
kalbin halini ele verir. Tıb alimleri göze bakıp kokuların renklerini ve
bozuklukları yakalamaya çalışırlar. Eğer ki Hz. İsa son peygamber ve
Hz. Muhammed sondan ikinci peygamber olsaydı, o zaman elbette ki
İncil’deki hükümler mutlak olarak geçerli olacaktı. Lakin öyle olmadı.
Ses, karanlık ışıktır. Işık sessiz renktir çünkü içerdiği ses yandığı için
parlar. Yeryüzündeki ışık kullanım miktrarı ile yıldızları biz karartıp
söndürüyoruz. Yeryüzü tamamen yanınca yıldızlar da sönmüş olacak.
İnsanların hepsi büyücü olup dikkat dağıtarak ve göz boyayarak hep
karşısındakinin iradesine müdahale etmeye başladığında kıyamet de
kopacak sanırım. Kadınlar makyajla bunu yaptıkları için örtünmeleri
emrediliyor. Ama erkeklerden son bir mümin kalana değin kıyamet
kopmayabilir. İnsanın annesi büyücü babası yalancı olmasın! Ö = S F
Öl = Se Fo . Zümer 53: Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Meryem
64: Senin Rabbin unutkan değildir. Virüs aşısı: virüsün öldürdüğü ilk
insandan alınan halinin canlısı + aynı vücutta üremiş en taze ölü
hücreden en fazla hangisi ise ondan bir sıvının içine konulur, ana sütü
ile enjekte edilir. Para: Manyetik Tren Rayı. Demontable Yelkenli. En
Büyük Para: Rocket Jacket.
Harabi’nin her zaman okuduğu kendi Mushafını bulduğum o
sonbahar günü, kitabın içindeki altı çizilmiş ayetleri ve kitabın türlü
türlü notlarla doldurulmuş büyülü sayfalarını okuduğumda ürktüm.
Halife’nin en özel kayıtlarından biri elimdeydi. İşte tam o sırada ve o
anda karar verdim onu hayatımdan çıkartmaya. Eğer ki o hayatımda
kalırsa, tek hayali olan “bütün insanları mümin yapmak” konusunda,
onu o yoldan çıkarabilirdim. Ben aslında Allah’a inanmakta olan bir
kadınım fakat günah olduğunu bildiğim hallerde, açık saçık ve tahrik
edici kıyafetler giyiniyorum, içkiyi içiyorum, yalan söylüyorum, işime
geldiğinde insanları kandırıyorum, iradelerini de hep kendi istediğim
kıvama getirmek için, büyü yaptığım dahi oluyor. Sanırım ondan ayrı
iken, mushafa yazılı ve altı çizilmiş cümleleri asla unutamayacağım.

ARKIN ÇALAPALA .
544
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kırk Beşinci Bölüm


BURCU BİRİCİK
Hooverphonic | Mad About You | 03:42
O, göklerde ve yerde ne varsa, hepsini, kendi katından bir lütuf olmak
üzere sizin hizmetinize sunmuştur. Elbette bunda düşünenler için
ibretler vardır. … Allah gökleri ve yeri yerli yerince yaratmıştır.
Böylece herkes kazancına göre karşılık görür. Onlara haksızlık
edilmez. … Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır.
Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helak eder. Buhususta onların
hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar.
Büyür gözbebeklerim! Zayıf çırpınışlarında zavallı kalbimin,
karşımda bakışların, ölüm dolu anlarında “çaresiz” aşkımın, saçların
suçlu. Ey “varlığımın yokluğu”, ey varlığı yokluğumun! Kısa da olsa
birkaç cümle söyle, kur sözü adil hecelerle ve bir rüzgârın akıl almaz
haykırışlarına yükle gecelerimin ve gündüzlerimin sonsuz günahını.
Ah, “aciz” yollarımın karanlığını süsleyen şu alevli şelale ve sapsarı
çimenler, kapkara bulutlar ve ıslak alevler! Bildiğim bütün denizler
dondular bu aşk yüzünden. Ayak bastığım topraklar ağlıyor, yüzümü
sürdüğüm. İnsanlar her zaman doğal bir yıkımın eşiğinde, oysa ben
ilk defa “bir insan” olduğumu anlıyorum. Bu onur, bu erdem ve bu
sonsuzluğa dair düşünceler “senin” yüzünden, senin yüzünden bu
kadere ihanet etmeler, aşka susamışlığım, benim için soysuz artık
tüm bilmeceler. Kaygılarım ilim eksikliğinden değil talihsizliğimden.
Kısa da olsa bir cümle söyle, “kır sessizliği” çünkü kuşlarım ölüyor ve
ağaçlarım kuruyorlar. Bu ben değilim, acı bu, yalnızca bana kalandır,
senin ilgisizliğinden. Baktığım her renk turkuaza dönüşüyor aniden,
ölümü ne de uzun bir asırdır deniyordum sanki kargalar bilir. İşkence
nöbetleri kadar tutuklu ve titrek bağlı, inmeye çalışıyorum tanrısal
bekleyişin sessizliğine, oysa sana doğru akıyor bütün sakin ırmaklar,
rastlantılar. Senden çıkıyorlar yeryüzünün en güzel ayetleri, bin defa
delinse de gök, birkaç damla gözyaşı hınzır ecelimse, anlamımdı, son
nefesimi alana dek bu acılar durulmuyor ve durdurulamıyor. Bir şey
söyle, bak işte şu, şu renksiz kelebeğin kör uçuşu da bilgisizliğinden,
gibisinden. Bir şey söyle ki büyüsün gözbebeklerim! Büyülü yıkımın
duvarları ölülerin cennetinde şarkı söylerken cehenneme çevriliyor
bütün şu saf ve insanca dokunuşlar. İnsanın nesini bilmiyorum ben,
mızraklar yahut savaş bakışlarıyla sancaklar, bir olup üstüme üstüme
geliyorlar. Bir yokluk halinden vahşi yansımalar desem bu duruma,
ARKIN ÇALAPALA .
545
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yokluğun da ömrü var, başı var ve sonu var. Bu düşüncelerime bakıp,


bakıp uzuyorsa delil rastlantılar bir varoluştan ötekine ki akarsular
akmaya devam ediyorsa, bu işin içinde başka bir iş var. Kelebeklerin
desenlerini kaydediyorum ben de senin gibi ey, “sonsuz bilgeliğin” ve
yokluğumun sınırlarına. Yeni bir varoluş için dualar ediyorum nanik
tanrılara. Fakat boşluk daha da büyük, daha da büyülü bir boşluğa
dönüşüyor aklın sınırlamasız akışlarında. Yeni açılmış tüm sayfalar o
andan sonraki tarihlere karışıyor bir bir, işte bir çıkış daha bulmuş
oluyorum cehennem dolu sabahlarıma. Bilginin çaresizliği uygulama
eksikliğinden ki azgın suyu hatırlama savaşları neden bu kadar erken
bitiyorsa, işte o yüzden bitli yanılgımın zırhlı duvarlarıyla ve acıyla
ördüğümüz mutsuzluklar ve saldırı dolu yok etmeler ve gün ışığının
vurmadığı her bir canlı bedeninde bir hızla, bir şekilde gerçekleşen
soysuz katliamlar. Kapılarını aç bana az ve büyüsün gözbebeklerim!
Kapılarını aç bana, azal ve beni de içine al ruhunun. Aç şu kapılarını,
diyorum sana! Varlığım şenlendirecektir bir mum gibi karanlığını ve
zıpkınca akışına riayet ederek kutsamaya kalkacaktır ruhunun tenini
susuzluğunda, gecelerinin o cahil ıssızlığında, elbette ki aşık olmanın
kusurlarıyla. Şenlendir beni! Şenlendir beni ki durdu rayım ol, bütün
bulutları senin için. Ol ki olayım, ey, bak ki yapayım. Bir de bakarsın
çaresizlik! Bırak beni yanında olayım. Bırak yanında olayım artık ve
ısıtayım seni mutlak tecrübenin akla hayale sığmayan büyüsüyle. Ve
kanatlarının altında bir ıslık sesi üretirken hükümsüzlüğün, başarmış
olmayı anlayayım!
Belki de başardım, evet, belki de sonunda başardım.
Yıldızlar gittiler, donmuş bulutlarıyla ah’gam kesen gökyüzü
beni içine çekiyor. Çok yalnız ve ürkeğim. Bir çay bardağını tutmaya
duyduğum özlem, neredeyse tek keyfim, bir sigarayı parmaklarımın
arasına alma yoksunluğu ve keder, derken sonsuzluğun içinden bir
başka sonsuzluk daha çıkıyor.
İnce ve sararmış yaprakların dokunulmazlığını savunanlarla
birlikte mi yoluma devam edeceğim yoksa ben de?
Ters çevrilmiş bir bisikletin yavaşça dönmekte olan tekerleği
anlayabiliyor hatta anlatabiliyorken zamanı, ben neden ve nasıl olur
da anlayamıyorum, anlatamıyorum?
Büyüt gözbebeklerimi ki büyüsün gözbebeklerim! İlk ve son
defa aşkla yanayana geleyim! Öleyim! Bütün heyecanları, süzülüşleri

ARKIN ÇALAPALA .
546
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kalbimin, sen ateşinin ışığında! Bırak, kalbini bırak bana! Bırak ki o


da yansın! Yeryüzündeki ve ayetlerdeki zindanların hepsi boşaltılsın!
Bu aşk yüzünden çekeceğim acılar ve de zamandan kaçışlarımı gizli
tutabilmem için, çözülsün bütün zincirler! Ey ölümsüz anım! Zaman
bulutlarındaki “aşk” anlarımı “bir sen” bil, bir de ben! Yokluğun, evet,
adill yokluğun cehennemin öbür adı, bir şairde gibi. Cehennem, evet,
cehennem varlığımın bir başka ispatı daha. Büyüsün gözbebeklerim!
Küçülsün gözbebeklerim! Bir başka büyüydün sen “evrilmenin” soylu
karanlığından! Şimdi delirdim işte! Delirince sobelerim. Bak sana!
Ara beni yıldızlardan veya muammanın sarhoşluğundan!
Ara beni çıkan ve çıkmaktaki insanca yasaların kaynağından!
Ara beni bir kahvaltı sofrasının o akıl almaz rahatlığından!
Ara beni günlüklerinin acı dolu kesif kesişim noktalarından!
Ara beni şu bahçenin fethinden, yeryüzünün ayetlerinden!
Ara beni, ilk ve son defa konuştuğumuz, o köşedeki pilavcının
karşısındaki modacının o ara sokağındaki çiğ anın oradaki sahaftaki
eski bir kitabımın yüz on beşinci bölümünün başlığındaki kontrolsüz
bir manadan!
Ara beni bir film setinin içkisiz, uyuşturucusuz, korkusuz ve o
akışı oldukça değerli repliklerinin en güzelinden!
Ara beni şu kurtarmak istediğimiz masum halkların basit ve
sade desenleri ile çok ürkütülmüş aristokratların ve asillerin süslerle
dolu cıvık ve hiç de insanca olmayan partilerinden!
Arasana beni, haydi, ara şu kullanmadığım için ulaşamayacak
olduğun telefondan, evden, ve modanın sokaklarından, kan ter içinde
ilk defa uyandığında bir kabustan, ve bir tostun veya bir dostun sıkıcı
yahut iletken muhabbetinden sıkıldığın terli bir andan!
Ara beni bana olan şu merakını zerre kadar depolamadan!
Ara beni en bildik islam alimleri durağında beklerken kazara
gördüğünü sandığın cacıklı ve müşkülpesent bir iç şeytanın zıtkaçık
envai çeşit oyunundan kaçacağını sandığın bir hitit kalıntısından!
Ara beni o güzelim, canım ve narinin ötesi saçlarının arasında
dolaşırken ellerin ya da enseni sıkarken en şatafatlı genlerin!
Ara beni bir poket masasından!

ARKIN ÇALAPALA .
547
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ara beni acısız ve yarasız bir bisiklet kazasından!


Ara oyalamadan ve oyalanamadan!
Ara beni bir senaryonun o en güzel, heyecanla kabul kararını
verme anından sonraki korkak kararanlığından!
Ara beni setlerdeki her tür çıplaklığından!
Ara beni yıldırımlar yaratan bir ırkın asabından!
Ara beni yüzünde çizgiler oluşmadan!
Ara beni bakışların kendiliğinden kırılmadan!
Ara beni tenin çok fazla yumuşamadan!
Ara beni üşüdüğün zaman da!
Ara beni sustuğun zaman!
Ara beni iyi bir fragman!
Ara beni! Bu sefer ben boyayacağım seni!
Ara beni! Yoksa sonsuza kadar engellerim seni!
Ara beni! Aşık triplerin nasıl da belli ediyor kendini!
Ara beni kulakları kiraz küpeli sevgili!
Ara beni dünya mahvolmadan!
Ara beni kıyamet kopmadan!
Ara beni sevdiklerimiz yok olmadan!
Ara beni ıvır zıvırdan bıdı bıdı sebeplerle!
Ara beni yalnızlığının bittiği noktadan!
Ara beni en çok özlediğin andan!
Ara beni cillop gibi pankart ve çok enteresan!
Ara beni ölüm bizi bulmadan!
Ara beni hayran olmadan!
Aptal! Aptal! Aptal!
Ara beni sabitlerimizden ve anılarımızdan!
Ara beni kalbin çürümeden ve paslanmadan!
Aptal! Aptal! Aptal!
Budur çünkü sana kalan!

ARKIN ÇALAPALA .
548
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kırk Altıncı Bölüm


CAMILLE PAGLIA
Rafael Cerato & Artbat | Uplift | 08:00
Rabbimiz Allah’tır, deyip sonra da
dosdoğru yaşayanlara korku yoktur.
Ey Papa Efendi!
İkinci defa;
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, tüm insanlar üzerinde
uyguladığınız zulmü ve çılgın soykırımları bir an evvel sonlandırmanı
emrediyorum. Unutma, bu iki etti.
Bu mektubun bir kopyasını da Kraliçe’ye yolladım. Daha önce
de emrettiğim gibi, kiliselerinizi bir an evvel birleştirin! Yüce Allah’ın
mülkünde Allah’ın kullarına eziyet edenlerin cezası şiddetli olur. Bu,
sakın ola aklınızdan çıkmasın!
Sizler ve yandaşlarınız adeta bir gelenek haline getirdiğiniz
bu çirkin ve insanlık dışı soykırımları, katliamları ve algı oyunlarınızı
bitirmezseniz, bizler elbette ki bitirebilecek güçteyiz, Allah’ın izniyle.
İçeriği bana kalsın, İstanbul’dan bir paket ulaştı makamımıza.
Bu paketin içinden Prenses Diana’nın günlükleri çıktı. Ben kendisiyle
bizzat tanıştığım ve bu günlükleri yıllar önce gördüğüm için, Allah’ım
ondan razı olsun ki Lady Di ilmini de emanetini de emin ellere teslim
etmiş ve halklarımıza miras bırakmıştır.
Bu “elyazması” günlüklerin yine elyazması kopyalar şeklinde
çoğaltılması için emir verdim. Eğer ki siz, Kraliçe, Krallar ve şu diğer
dünya liderleri, dediklerimi harfiyen yerine getirmez ve Allah’ın bize
emaneti olan şu dünyamızı pisletmeye ve Allah’ın “Müslüman olsun,
Hristiyan olsun hiç fark etmez.” tüm kullarını iyi yoldan çıkartmaya
devam eder, birçoğu hep iğrenç ve insanlık dışı entrikalarınızı hemen
bitirmezseniz, emin olun ki dünyanın bütün radyo, televizyon, medya
kuruluşlarına, tüm sanat galerilerine ve müzelerine, bütün devletlere
ve sivil toplum kuruluşlarına Lady Di günlüklerinin birer kopyasını
hemen yollar, ardından da tüm dünyaya kitap formatında yayınlarım.
Hiç acımam, yaparım bilirsin.
Ben Harabi. Medine Hizmetkârı. Kudüs Emiri. Mekke, Londra,
İstanbul, Paris, Berlin, Mardin ve Halep Emiri.

ARKIN ÇALAPALA .
549
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Akıllı ol! Aklını alırım! Bunu da öyle sizin yaptığınız gibi hile
yahut zorbalıkla değil sadece düşünerek ve “dua ederek” yaparım ki
sen de mutlaka duymuşsundur düşüncelerimle savaş açtığım kişileri
ve varoluş formlarını bugüne kadar yenemediğim görülmemiştir.
Bunları bilmeye layık mısın ben bilemem lâkin kendi görevim
olduğu için belirtmeliyim ki yaratıcıya ve insana inanmayanlar, işte
bunlar korkmayı bilmezler. Çünkü korku ancak kötülüğün içinde ve
içinden öğrenilen bir bilgi topluluğudur. Kötü insanlar zaten kötülük
içinde(n) oldukları için korkuyu bilirler ve yine bu yüzden korkmayı
bilmezler, bu yüzden de hiçbir şeyden korkmazlar.
Sen sakın onlardan olma! Sen sakın şeytana uyma Papa!
Ben yalnızca Allah’tan korkarım. Umarım size de korkmakla
ilgili ilmi burada layığı ile öğretebilmişimdir. Yaratıcıya ve insanlara
inananlar, iyiliğin içine kötülüğün karıştığı tüm anlarda korkarlar ve
o anların yaşandığı mekânlardan kendilerini soyutlamayı iyi bilirler.
Çünkü korku tam olarak böyle anlarda doğar. İşte hepsi bu kadar.
Korkmayanların kalpleri taş tutmuş gibidir. Kadınların korku
ile ilişkilerine erkeklerin “korku ile ilişkilerini” kıyaslarsan ne demek
istediğimi daha rahat anlarsın. Korkmayanların kulakları yüce yahut
ilahi sesleri duyamaz çünkü onlar bu seslerden mahrum kılınmıştır.
Elbette ki her ses yüce ve ilahi kabul edilmelidir lâkin helal rızkın az
indirildiği de göz ardı edilmemelidir.
Daha fenası görme biçimleridir. Korkmak yahut inanmaktan
uzak olan insanlar hakikati, gerçekleri ve varlığın en güzel hallerinin
yansımalarını ve suretlerini görmekten yoksundur. Çünkü güzellikler
kutsaldır ve kutsal bilgiler ve varoluşlar kutsal olmayanlarla asla bir
araya gelmez, onlara dokunmaz, açılmaz, yayılmaz, nüfuz etmez. Eğer
bu dediğim olmayıp kutsal olanlarla olmayanlar birbirine karışabilir
olsaydı, bu çok büyük bir haksızlık olurdu ki Allah haksızlık etmez ve
edilmesini de edenleri de sevmez.
Bol bol Kur’an okumadıkça bahsettiklerimi anlayamazsınız.
Tüm bunlara rağmen Allah’ımıza inanmayan kötülük sahibi o
insanlar kendilerinin diğer insanlara kıyasla farklı ve üstün olduğunu
savunur. Oysa asıl ahmaklık budur çünkü her insan farklı yaratılmış
olduğu için, her insanın bambaşka üstünlükleri mevcuttur.
Dikkat et Papa Efendi!

ARKIN ÇALAPALA .
550
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bizler zamana karşı yarışan zavallı kullarız ve Allah’ın emir


ve tavsiyeleriyle hareket ederiz. Zaman, kötü insanların kötülüklerini
tedavi etmelerini hesaplayabilmeleri için yaratılmış olabilir ki Allah
en doğrusunu bilir. Bu yüzden olabilir ki zaman kötülerin saydığı biz
diğer insanların ise içinde, altında, üstünde ve dışında kaydığı sıralı
ilimlerden biridir. Evet efendiler, o iyi insanlar zaman içinde oluşan
şartlar dâhilindeki en iyi hareketi yapmaya odaklı tercihlerle yaşayıp
gittikleri için zamanı saymazlar.
Şimdi size emrediyorum:
O sapkın krallar ve kraliçeler, papazlar, imam ve değişik din
adamları ile Allah’ın mülkünde, Allah’ın kullarını, Allah’ın yolundan
çıkartmaya, daha fenası onları katletmeye devam ederseniz, yakında
bu yaptıklarınızın “hesabını vereceğiniz günün gelişini hızlandırmak”
dışında hiçbir şey yapıyor sayılmıyorsunuz.
Papa! Makamınızın ne derece önemli olduğunu asla ama asla
unutmayınız. İnsan yüce ve kutsal bilgilere eriştikçe, bu bilgilerin ağır
ve çetrefilli olmaları sebebiyle sapık olma ve sapkınlık yoluna düşme
ihtimali de artıyor olabilir. Bu yoldaki bilgiler hakikat denene fazlaca
yakın olduğu için, insanın aklı ve kalbi hazır değilse bu bilgileri hazmı
zorlaşır. Sıradan insanın inancı ve iyiliği bu yüzden, her zaman daha
güçlü, mutlağa yakın ve hazine değerindedir.
Sakın unutmayasınız!
Kötüler, gerçekten kötü olanlar, duymayı, söz söylemeyi ve de
görmeyi, görünmeyi bilmezler. Allah kutsal kitabımızda ki sade bize
değil sizlere de indirilmiştir Kur’an-ı Kerim, bu meseleleri açıp gayet
net biçimlerde açık etmiştir. Ayrıca gözleri ve kulakları alıp kalpleri
mühürlemekten de bahsetmiştir. Bu konuda da “O” sonsuz âlimdir.
Unutmayın, Allah’ın sözü değişmez, Allah asla ama asla yalan
söylemez, Allah hiçbir şekilde ve zamanda kötülüğü emretmez.
Yaptıklarınızı yapmaya devam eder de beni hem dinden hem
de imandan çıkarırsanız, Allah’ımızın izniyle yola çıkıp her çeşit yol
ve yöntemle sizi bulur ve o sahteciliklerle dolu kellenizi alırım. Bunun
gibi az bir ceza ile kalmaz kalbinizi yerinden söker ve yakar, derinizle
de robotlarım için kımıl kımıl kıyafetler diktiririm. Emin olunuz!
Bakınız Papa Efendi!

ARKIN ÇALAPALA .
551
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Tüm oluşlar başka başka akışlarla ve oluşlarla yeniden doğuş


halindedir. Bunu aslında ve ancak yüceler yücesi Allah bilir ve isterse
bazı ilim sahiplerine, sevgili kullarına bunun ilmini nasip eder. Bu zor
bağlamda, elime ulaşan Lady Di günlüklerinin bazılarının orijinalleri
ile bazılarının kopyalarını arşivlerine koyman için sana gönderiyor
ve çevrendeki zavallılara şunu söylemekte fayda görüyorum: If you
don’t direct your countries and films according to the orders of Allah,
I pray that all of you shall never be happy or healthy. Ey Papa Efendi!
Tehdit’in dik gerçeği olumlayan hatta üreten son “akıllıca” şart olarak
kullanılabilirliğinin ilmini kulağına fısıldayarak şunu belirteyim; biz,
mesele Allah ve onun mülkü veya emirleri olduğu zaman kimselerin
gözünün yaşına bakmayız ve biz, hiç bilmediğimiz en alakasız anlara
dahi Allah böyle istediği için düşünmeden teslim oluruz çünkü kader
“tamamıyla” yalnızca Allah’ın emrinde çalışır ve bunu tecrübe ettik,
ediyoruz, edeceğiz Allah’ıma şükürler olsun sonsuz. Teslimiyetlerine
mutlak olarak sahip çıkmayanlar mahşer günü nasıl cevap verecekler
acaba? Hz. İsa “efendimiz” de Hz. Muhammed efendimiz de ölmeden
önce ölmeyi buyurmadılar mı? Yoksa siz, size yollanan elçinin kuşlar
ve insanlarla ilgili diriltme ilmine vakıf olamadınız mı henüz? Yazık!
Yüce Allah’ımızdan “her ilmi hak edenlere indirmesini” yahut
nasip etmesini dilerim. Ama önce, ölmeden önce ölerek, dünyamızın
bazı mekân ve coğrafyalarında cenneti ve ahalisini, bazılarında ise şu
cehennemi ve ahalisini görüp, bilip tecrübenizi yaşınıza göre değil de
makam ve fikirlerinize uygun biçimlerde geliştirmenizi ki dostlarınız
olanları da bu daire etrafında seçip kollamanızı tavsiye ederim.
Ben Harabi. Allah’ın izniyle Allah’ın emiri. Allah’ın fakir kulu.
Doğal olan her şeyin izlerinin takipçisi ve koruyucusu. Evet efendiler!
Ben doğal olan her şeyin izlerini takip etmek ve korumakla yükümlü
kılındım çünkü insan yalnızca bu izlere gösterdiği saygı ve ettiği saf
hürmet sayesinde Allah tarafından ilimle müjdeleniyor ve ilimlerinin
sonuçlarıyla mükâfatlandırılıyor. Fakat sizler henüz ortak yaratıcı ve
tanrımız olan Allah ile, ilmi ile, irfanı ile buluşmaya hazır değilseniz,
bu olağanüstü durumdan nasibinizi almanız “mümkün” dairelerinde
oluşamayacağı gibi “kader” akışlarında da vuku bulamaz.
En doğrusunu ise her daim Allah bilir.
Unutmuş olmayasınız diye hatırlatayım dedim, insan yeryüzü
sularını gökyüzüne, gökyüzündeki suları da yeryüzüne indirmeyi ve
çıkarmayı asla beceremediği ki beceremeyeceği için de yaratıcı değil
ARKIN ÇALAPALA .
552
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yaratılmış olandır ve böyle kalmaya mahkûm edilmiş olabilir. Bizzat


paranızla veya altınlarınızla kurdurup kötülüklerini tüm dünyaya her
an yaydığınız tüm kurumlara bildiriniz ki, yaratıcı yeryüzünün tüm
ahengini koruma görevini insana verdiği için onu rızık ve ilimleriyle
güçlendirmektedir. Ki her ne olursa olsun, insan da diğer varlıkların
tümü gibi her an Allah’ı tespih etmek, Allah’a kulluk etmek, Allah’ı bir
şekilde öğrenmek, bilmek, bulmak, sevmek için yaratılmıştır.
Ey bahtı fena Papa!
Sizinle görüşmek istediğim meselelerin “en fazla ehemmiyet”
arz edenleri (Dikkatli okuyun, lütfen ama, cansız olmalarına rağmen
meselelerin ehemmiyet arz edebildiklerinden bahsettim az önce.) şu
savaşlar ve şehirlerle ilgili olanlardır. Savaşların ve rezil katliamların
istatistiklerindeki günlük “azalmanın ivmesi” nazar-ı dikkatimizden
asla kaçmaz. Bu böyle biline!
Şehirler mevzuuna gelecek olursak, Kur’an-ı Kerim referansı
ile “yakıtı insanlar ve taşlar olan ateş” aslında şehirler de olabilir, gibi
bir uyarıda bulunmak isterim. Allah affetsin beni! Âmin!
Şehirler aslında insan atölyeleridir. Ve şehirlerin tümü sizin
kabile anlayışınız ve ahlakınıza paralel olarak bugünkü hallerini alıp
adeta birer cehenneme dönüşmüşlerdir artık.
Bizim kabile anlayışımızı, ahlakımızı ve şehirci geleneğimizi,
dikkat buyurup inceleme şansınız olursa, görecek ve anlayacaksınız
ki geçmişte de, bugün de bizim şehirlerimizin her biri adeta birer öz
cennettir. Bu yüzden de şehirlerimize göz koyup onları ele geçirmek
istemeniz insanca olmamakla beraber gayet normaldir. Fakat bu pis,
soysuz hırsızlığı ve buna bağlı katliamları gerçekleştirip insan denen
varlığın “varlık bilincinden” gün be gün uzaklaşacağınıza, neden sizin
kendi şehirlerinizdeki taşları azaltmıyor, etrafı toprak, çimen, çiçekle
ve ağaçlarla düzenlemiyor, gökdelenlerinizi ve aralarındaki gökleri
ağaçlandırıp siz de kendi şehirlerinizi cennete çevirmiyorsunuz? Hiç
anlaşılır gibi değil! Şehirler tüm insanların ki insanlığın mirası. Nasıl
olur da binlerce yıllık şehirleri bombalamalarına, yıkmalarına ve tüm
o şehir ahalisinin şehirlerinden sürgün edilmelerine göz yumarsınız?
Şehirler aynı zamanda çocukların! Çocuklar ise hepimizin çocukları!
Bunu çocuklarımıza yapmalarına neden izin veriyorsunuz? Ey Papa!
Makamınızın ilahi hiçbir yanı kalmadığının ve bu gidişle çok yakında
dikkate alınmayacağının farkına varınız.

ARKIN ÇALAPALA .
553
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Sizin yahut desteklediğiniz insanların algı bozmaları ve insan


denene saygı göstermemeleri yüzünden, artık “hem sizin, hem bizim”
şehirlerimiz, çocukların “nedensizlik” ilkesini dahi hızla azalta azalta
ortadan kaldırmaya yönelik bir tehditle, bir yapılanmayla işliyor ve
insanların neredeyse tümü mutsuz hayatların içine hapsolmak veya
kendi kendini hapsedebilecek kadar zavallılaşmak bilinciyle ömrünü
tüketiyor. Aslında hepimize ait olan çocukların erkenden büyümesi
hatta yaşlanması demek oluyor tüm bunlar. Neden anlamıyorsunuz?
Nesini anlayamıyorsunuz? Çocukların erken büyümesi ve yaşlanması
bir kıyamet alameti olarak kutsal kitabımızda geçmiyor mu? Nasıl bu
kadar ilgisiz olabilirsiniz Allah’ın dikkat çektiklerine! Yazıklar olsun!
Milyarlarca insanın bu, “şehir” dediğimiz cehennem kurgularında ne
büyük ve keskin bir azap çektiğini fark etmemiş olamazsınız. Kendi
arşivinizdeki kitapları, seyahatnameleri dikkatle incelerseniz geçmiş
ve daha önce geçmiş tüm zamanlarda yaşamış birçok medeniyetin ve
kavmin ne denli özel ve doğa ile bütünleşik şehirler oluşturduklarını
kolaylıkla anlayabilirsiniz. Ben çok yaşlıyım, enerjim de yok bu işlere,
diyorsanız, o vakit yerinize geçecek birisini seçin! Genç yahut da yaşlı
olması fark yapmaz, “biraz” işini yapsın yeterli! Şaka bir yana, aslına
bakarsanız, şehirlerin dikkatsizce inşası, doğanın alt katmanda kalıp
unutulmasına ve yok sanılmasına, sonrasında ise yok sayılmasına ve
hiç yokmuş gibi davranılmasına sebep oluyor. Bu da açık bir kıyamet
alameti. Çünkü her şey doğa üzerinden birbirine bağımlı ve mutlak
bir harmoni içinde yaratılmıştır. Adeta bir cennet kıvamında, bizler,
insanlar için yaratılmış olan yeryüzü, bugün baktığımızda insanların
ve insanlığın kendisine cehennemler yaratmak için yarıştığı bir yapı,
bir şey, bir cehalet mekânı, bir zalimlik çukuruna dönüşmüştür.
Papa Efendi! Tüm insanlar olarak yeryüzünün tamamını cici
ve saf bir cennete dönüştürmek için çalışmalı ve bunu başarmanın en
pratik hatta en pragmatik yolu neyse, onu hemen uygulamalıyız.
Dikkatle dinle ve sakın unutma!
Çocuklar için oyun ve oyuncak, eşya ve kitap değişim merkezi,
genç kızlar için takı, aksesuar ve elbise paylaşım merkezi, delikanlı ve
erkekler için araba, kramponlar, top ve kıyafet paylaşım merkezi, her
insan için bisiklet, film, kitap, proje, gıda, tecrübe paylaşım ve kargo
merkezleri, yaşlılar için hafif güçle ve yapay zekâ ile çalışan icatlar ve
yürüyen kaldırımlar ile yollar, bebekler için yürüten kaldırımlar ile
yollar, konuşmayı “öğreten” oyuncaklar, gençlerimizi güçlendirmek

ARKIN ÇALAPALA .
554
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

için yeni yeni spor dalları… Bunlar gibi yüzlerce işle ve proje ile ilgili
vakit ayırmam gerekirken oturmuş sana mektup yazıyorum. Dikkatle
dinle ve sakın unutma!
Bizzat CERN’de yetiştirdiğiniz Afgan macunu, kubar, kokain,
şeker, hap mad ve daha yüzlerce uyuşturucu ve uyarıcı maddenin her
birinden haberimiz vardır. Eğer “bilimsel çalışma” adı altında yapılan
bu tür zındıklıklara ve soysuzluklara dur demezseniz ve eğer ki 2020
yılının Temmuz ayına kadar yok yere çıkardığınız ve yönettiğiniz tüm
savaşları ve savaş oyunlarını bitirmezseniz, ensene binerim! Ayrıca,
NASA, CERN, CIA, MIT, MI5, BERKELEY, HARWARD, OXFORD, İTÜ ve
BOĞAZİÇİ, BİLGİ, ODTÜ, AÜ, İÜ gibi onlarca üniversitede ve enstitüde
gizli terör elemanları yetiştirdiğinizden, bu amaca yönelik ürettiğiniz
sakız kameralardan, ses kaydeden bisküvilerden, ortam ısısını bozan
çay kaşıklarından, uçan ve yapraklı yahut kanatlı kamera sistemleri
ile envaı çeşit chemical’dan da haberimiz var brother! Kendi uyarıcısı
ve uyuşturucusunu yapabilen öğretim görevlileriniz, asit dahi üretir
hale gelmişken sizlerin ayakta uyuduğunu sanmamızı sağlamaya dair
tavırlarınızı da yemezler brother! Be wise, we’ll rock you, otherwise!
İnsan Cumhuriyeti Başkan Adayları Meselesi’nde, benim aday
listemin başında her zaman dava arkadaşım Hümani ilk sıradadır ve
kendisini Beştepe Reis’i Erdoğan takip etmekte, Putin ise üçüncü kişi
olarak bu listede belirmektedir. Dördüncü kişi Fransız Xxxxxxxx, beş
numaralı adayım Çin Başkanı, altı numaralı aday İspanya Kralı, yedi
numaralı adayım ise Japon Kralı veya Güney Kore Başkanıdır. Sen ve
çevrendekiler, her ne olursa olsun Hümani’yi destekleyeceksiniz, bu
dediğimi sakın unutma! Bahsettiğim kişilerin “tümü” makam sahibi
olmanın ve halk yönetmenin ne demek olduğunu gayet iyi bildikleri
için, sabrı bilip de şirke asla düşmedikleri için, tanrı gibi davranmayıp
sadece insanlara hizmet etmek amacıyla çalıştıkları hatta yaşadıkları
için Allah onlardan da razı olsun. Neticede “bizim başkan” tüm dünya
vatandaşları tarafından oylama ile seçileceği için, %51 oy alan kişi bu
yarışı kazanacaktır. Sen ister benim dediğimi çevrendekilere yaptır,
istersen de yaptırma, insanların “en çok güvendiği ve sevdiği” kişiler
bundan böyle başkanlığa seçileceklerdir. Gerçek “demokrasi” de işte
budur. Ben sana, Hümani için çalışacaksın, diyorum çünkü böyle bilgi
türlerinde istatistik takip edebilmemiz için bir başlangıç istatistiğine
ihtiyacımız oluyor ve çevrendekilerin Hümani’ye oy vermesi bu konu

ARKIN ÇALAPALA .
555
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

hakkındaki ihtiyacımızı giderecektir. Hem zaten “Hümani Efendi”nin


senin gibilerin oyuna da oyununa da ihtiyacı yohtır.
O 2031 yılının Temmuz ayını sabırsızlıkla bekliyorum. Eğer o
gün tüm savaşlar hala bitmemiş olursa and olsun ki en sevdiğim 100
bin kuşuma “Hemen bomba olun ve tüm şehirlere hızla varıp oralara
yağmur misali inerek de bomba olun ve kendinizi yok edin!” emrimi
veririm. Sadece benim kendi haremimde 999 eş ve cariyemin olduğu
gerçeğinden yola çıkıp, her birinin 1000 kuş yetiştirdiğini de göz ardı
etmezseniz, bu eylemi gerçekleştirmenin, biz iyi insanlar için hiç de
zor olmadığını rahatlıkla anlayabilirsiniz. Yine anlamadıysanız şunu
da belirteyim, biz kuşları çiftleştirmeyi çok iyi biliyoruz, biz yedi yüz
yıldır posta güvercini kullanıyoruz, bizim dünyanın en kalabalık 99
şehrinde haremimiz var ve biz Allah emretmedikçe nefes almayı dahi
önemsemeyiz. Bunları da öyle her önünüze gelene yahut altınıza veya
altınlarınıza yatana anlatmayın Papa Efendi!
Hesaplarımıza göre 2023 yılında İnsan Cumhuriyeti, en başta
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Himayelerinde olmak üzere
birçok devlet ve başkanlık himayesinde ilan edilebilecek. Ve bu canım
cumhuriyetin parlamentosu ilk önce tüm bankaları kapatıp, her kredi
ve borcu üstlenip yapılandıracak. Bu konuda Alman Şansölyesinin de
tavırları olgunlaştı. Olgunlaşmasaydı vajinasını kesip tespih yapardık
lakin bu iğrenç yaptırıma da gerek kalmadı. Aslında şansölye de gayet
iyi bir insan ve insanlık hayrına çalışıyor senelerdir ama birilerinin
çıkarlarını korumak için doğru yoldan çıkmak üzerine kurulu pek bir
tehlikeli kurgunun içinden geçmek ve bu kurguyu yönetmek zorunda
kaldığı için başına gelmedik iş kalmadı. Alman gençliği ve adaleti de
yeri ve zamanı geldiğinde tüm bu kayırma ve haksızlıkların hesabını
tek tek soracaktır, bundan zerre kadar şüphem yok. Hem ben Alman
halkını ve reflekslerini severim çünkü hem Allah’ın emri olan çalışma
eylemini çok başarılı biçimlerde gerçekleştiriyorlar hem de Yahudilik
konusundaki cezalandırma geçmişleri gayet başarılı, kayda değer ve
“insanca olmasa da” kabul edilesi durumlarda yüce bir eylem. Bu cılız
bağlamda Polonya’nın tazminat isteğini de kabul edilebilir bulmuyor
ve desteklemiyorum çünkü zalim Hitleri davul zurna ile kapıda bizzat
karşılayanlar da o zamandaki soydaşlarıydı. Öyle değilse, konuyla en
ilgili arşivinizin kopyalarını gönderin ki doğruyu bilelim ve yayalım.

ARKIN ÇALAPALA .
556
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Unutmayınız ki tarih affetmez çünkü affedemez. Sarih olunuz


zira yalnız ve yalnızca Allah çok çok affedicidir ki bu yüzden bizler de
çok çok affedici olmak konusunda gayret içerisindeyiz.
Kimin kimi kiminle kime karşı kimden yana kimliksizleştirip
kifayetsizleştirdiği aramızda kalsın, size en vahşi ve en yahşi fahişem
Hale’yi yolluyorum Sayın Papa. Onu rahibe yaptırıp veya yapıp iyice
eğitiniz, her fırsat dâhilinde sevip okşayınız ve sıkıştırıp, sakinleştirip
sırtını sıvazlayınız, doğum izine dokunmadan. Lakin, sakın ama sakın
ola zina etmeyiniz, ettirmeyiniz zira kendisi içimizdeki en mükemmel
mümin olduğu için kendisine veya imanına zarara teşebbüs edenleri
veya kılına zarar vereni kılıcına geçirmesi yarım, en fazla “bir saniye”
sürüyor. Onu size göndermekteki asıl amacım “tüm dilleri” iyi biliyor
olması dolayısıyla Prenses Diana’yı “hiç bilinmeyen ada”dan kaçırma
temaşamız için kendisini Hristiyan kültür ve refleksleriyle eğitmeniz
ve desteklemeniz gerçekliğidir. Protestan limitleri gayet uyumlu ve
Budist karakteri oldukça zengindir. Disiplin konusunda onun üstüne
olmadığını da belirtmekte fayda görüyorum.
Sayın Papa!
Meraklanmayınız çünkü hiç bilinmeyen adayı geçmişte bizler
inşa ettiğimiz için yerini de sadece biz biliyoruz. Adanın korumalarla
dolu duvarının yıkılması için Çin halkı tarafından yapımı devam eden
ekskavatör tamamlandığı vakit ki Alman halkı endüstriyel destekleri
esirgemediği için Allah onlardan da razı olsun, operasyon başlayacak.
Birleşik Kore Cumhuriyeti’nin anti nükleer savunma sistemi
ve Japon Krallığı’nın kansız savaş filoları da davamızda gayret içinde
olduklarından, Allah onlardan da razı olsun! Âmin!
Papa Efendi! Dikkat buyurasınız ki meleklerin ezber yeteneği
yoktur yani mutlak olarak vardır. Diyeceğim, melekler de tıpkı insan
gibi sadece Allah’ın emirlerine itaat etmeye yönelik bir irade çevre ve
çerçevesinde yaratılmışlardır. Öyleyse ezber yani hafıza, yani geçmiş,
yaratıcıya itaat gücü ve imanı zayıf olanların mefhumu olabilir. Bu pis
sorunun cevabını “elbette çocuklarımız” en doğru şekilde verecektir.
Hiçbir yaratılış anı aynı değilse ve birbirinin yerini asla tutamıyorsa,
bizler neyi neden ezberleyeceğiz ki? Siz yine de şu diyeceğimi iyi belle
hatta çok iyi ezberle ve altın üzerine bronz delikle nakşettirip Arap
Kralı, Amerikan Başkanı, Belçika Lideri, İran Müftüsü, İsrail Başkanı
ve de Nobel Kralı ile Kıbrıs tayfasına birer tane yolla şıfıttırınız:

ARKIN ÇALAPALA .
557
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Zevzekler! Zalimler! Cahiller! Biraz daha vızvız edip insanları


katletmeye devam ederseniz, sizin ve parlamentolarınızdaki bütün o
iğnelerin dükünü keserim. Sonra boyatıp cilalar, ışıklandırıp yıldız ve
benzeri yapar ve Holly Wood sokaklarındaki kaldırım köpeği yıldızı
ve benzeri yıldızların kuyruklarına asar, Tom Cruise, Robert De Niro
gibi asil sanatçıları tenzih ederek elbette, neticede ibreti âlem olsun
diye uzun metrajlı filme çeker ve tüm dünyaya yaya yayarım.”
“Siz yıldızları ancak kaldırım taşlarına işleyerek yere indiren
zavallı insanlarsınız. Bizler ise yıldızları bayraklarımızda ve omuzlar
üzerinde taşıyoruz. İşin aslında ise bizim öz yıldızlarımız yani bizim
“Allah’ımızın yıldızları göktedir” ve bizim insanlarımız onlara hayran
hayran bakıp onlara nasıl ulaşabileceklerini ve yıldızlarla yaratılışlar
arasındaki hikâyeleri merak eder, araştırıp dururlar. Yeri ve zamanı
geldiği vakit, bunu neden anlattığımı anlayacaksınız. O zamana kadar
ne olursa olsun beni öldürme zahmetine girişmemenizi rica ederim.”
Ey Papa! Unutma ki insanları “öldürmek” haramdır. İnsanları
yurtlarından etmek de haramdır. Şeytan adımlarla ilerler. Taş üstüne
taş koymak gibidir şeytanın oyunları. Bu yüzden de haramdır putlara
tapmak. Rüşvet haramdır. Unutma ki Allah “uyumaz” ve Allah yemek
yemez. Allah’ın hesap görmesi çok çabuk olduğu için yaşadığımız her
an ama her an bu hesabın en büyük ispatıdır zaten. Papa! Papa! Yok
yoktur. Bu konuda ilave bir şey söyleyenler cahildir ve ancak cahiller
zalimleşebilirler. Sebebi gayet açıktır şöyle ki ilim bilen, âlim olanlar
anlar ve âlim olanlar yalnızca anlar. Anladın? Anlamadın! Olsun!
Zina haramdır. Gizli dost tutmak da haramdır. Sonunda Allah
galip gelecek. Sonunda Allah galip geleceği için de onun tarafında yer
alanlar galip gelecek. Sen Allah’a şükret Papa Efendi! Gerisi hikâye.
Şu dediğim gümüş üzerine "dövme ve kabartma ile üniversite
ve ibadethanelerin kapılarına asılsın! Hatta her şehirdeki en büyük
gökdelenlerin üzerine “neon” lambalarla yazılsın ki akıldan çıkmasın!
Bu konu çok önemli çünkü Papa Efendi!
“Temiz olmamak maymunluktur. Çok yemekse domuzluktur.
Şirke düşmek, tuzak kurmak ve insana secde etmemek şeytanlıktır.
Zalimin zulmü varsa sevenin Allah’ı var. Akıllı olun uleyn!”
Şu dediğim de tüm telefon ekranlarında bir yıl boyunca ışık
olarak yanıp sönsün! İlgili kanun hükmünde kararname onaylandı.

ARKIN ÇALAPALA .
558
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Bundan böyle vücutlarınızı, onlara zerk edilen tüm zehirler


ve adi uyuşturuculardan “mutlak olarak kurtarabilmek için” haftalık
olarak idrar ve kan tahlili yapacağız. Yaşayan her insan bir yıllık süre
boyunca her hafta kendi randevu saatinde bu uygulamaya katılacak
ve bizler bu sayede tüm uyuşturucu ve zehir tacirlerinin icaplarına
bakmış olacağız.”
Şu dediğim ise irili ufaklı kurşunların üzerine ayna ve aryalar
ile nakşedilip tüm ülkelerin hâkimlerine ve savcılarına yollansın, tüm
adliyelerin kapılarına asılsın ve “bundan sonra” basılacak olan bütün
kitapların ön kapaklarının sağ üst köşelerine, çekilecek olan filmlerin
ilk önce görünen ekranlarına yerleştirilsin!
“Adalet mülkün temelidir ve mülk Allah’ındır. Allah’ın kendi
mülkünde Allah’ın kendi hükümleriyle hüküm vermeyen hâkimler ve
insanlar hep kâfir olanlardır. Onlar gerçek zalimlerdir.”
Papa! Papa! İnsanlar nerelerde, hangi meselelerde neden ayrı
gayrı içine düşüp ayrılığa bulaştıklarını yaratıcıdan öğreneceklerine
kendileri bulsalar ya! Papa! Papa! Hiçbir insan yaratıcı değildir ve O,
Allah istemedikçe de hiçbir insan yaratıcı olamaz. Yemek yiyen nasıl
yaratıcı olabilir ki? Hem yaratıcı her an intikam alıcıdır çünkü bizzat
intikam sahibidir. Bakınız Papa Efendi! Allah’ımızın sözleri hem pek
“doğru hem de pek adil” olduğu için kimse onları değiştiremez. Oysa
Allah’ın yarattıkları birbirlerine çok benzer hem de hiç benzemez.
Democracy is emergency Papa! Freedom is urgent!
“One Republic” is “just” the only “one solution” dear Papa!
Âdem ve Havva, belki de kadın ve erkek, birbirine düşman bir
şekilde yeryüzüne indirilmemiştir de birlikte indirilmiştir. Sonsuzluk
Ağacı’nın meyvesini yedikleri için zaten sonsuza kadar sonsuz olmak
durumlarını unut şimdi, konumuz başka. Zaten insanların üzerinde
aşağılık, yoksulluk, âlimlik, doğruluk gibi damgalar vuruludur fakat
bunları insanlar göremezler. Çünkü gerçekler, hakikat ancak gerçek
olmayanlar, hakiki olmayanlar kullanılmak suretiyle gizlenebilir. Bu
hoşuna gitmediyse şunu dinle: cennetin temeli tebessümdür. Şu nasıl
peki? Cennet ahalisinden “sayılabilecek” insanlar bilmedikleri şeyleri
asla söylemezler. Bu oyunu sevdin mi Papa? Sevdiysen oynayalım!
İçinden nehirler kaynayan, çatlayınca bağrından su fışkıran,
korkusundan aşağı yuvarlanan taşlar vardır. Bazı insanlar bu taşlar
kadar bile duygusal olamazlar.
ARKIN ÇALAPALA .
559
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Çirkinlik, kötülük bilmediğimiz şeyleri söylemeye başlayınca


oluşmaya başlar. Bulması kolay olsun diye buraları boş bırakacağım.
Yaratıcı haksız saldıranları sevmez. Haksızlık etmeyenler ise
haksızlığa uğramaz.
Cennetin eni, göklerin ve yerin genişliği kadardır. Buradaki
dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci boyut hesaplamalarını
yapamayan cahiller ise yine insanlardır. Çünkü küfre düşenler hemen
miskinleşir. Miskinleşenler ise cahilleşip zalimleşirler.
Kin tutan ölüme yaklaşıyor demektir.
Bazı insanlar şeytanı tanır. Bazıları tanımamakla emrolunur.
Şeytanı tanımayanlar onu hakem yapmak isteyebilirler.
Güzellik Allah’tan, kötülük insandan gelir.
Deliller hükümleri oluştururlar.
Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.
Allah kendisine şükreden ile iman edene azap etmez.
Allah kötü sözün açıklanmasını sevmez.
Allah Muhammed’in kitabını kendi ilmiyle indirdi. Buna kendi
şahittir. Muhammed ve melekler de şahittir ama zaten Allah’ın şahit
oluşu her meselede yeterlidir.
Kısmet zar atarak paylaşılamayacağı için kumar haramdır.
Allah fesat çıkaranları sevmez.
Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın!
Şeytan süslü gösterendir.
Ölüm ruhun bedenden alınmasıdır. Ruhsuz yaşayanlar ise çok
önceden ölmüşler demektir.
Dünya karar yeri, cennet emanet yeridir.
Cennette büyüklük taşlanmaz, boş laf edilmez.
Şeytan yukarıdan ve aşağıdan sokulamaz, sağ sol ön arkadan
sokulur, tıpkı insan gibi.
Papa Efendi! Ezan okunur çünkü okunduğunda Allah’ın ismi
zikredildiği için kendisinin rücu etme ihtimali ürer. Bu yüzden ezan
okunduğunda her şey durmalıdır ve tüm işler bırakılmalıdır. Ezanlar,
günaha girenlerin günaha girmeyi hemen bırakmaları için birer uyarı

ARKIN ÇALAPALA .
560
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

niteliğindedir. Çünkü Allah hesabı çabuk görendir. Bundan böyle bir


cami dahi yıkılırsa, bir ezan sesi dahi yarıda kesilirse, hesabı senden
soracağım, bilesin.
Allah edepsizliği değil dikkatle örtünmeyi emretmiştir.
Deve iğnenin deliğinden geçince herkes cennete girecektir bu
yüzden deveyle pire arayan devletlerin halkları cennetlik olabilir.
Allah kişi ile kalbinin arasına dahi girebilir.
Allah sabredenlerle beraberdir.
Kalbi mühürlenen başına geleceği bilemez.
Aklı “olmayan” sağıra hidayet edilmez. Basireti olmayan köre
yol gösterilmez. Allah zulmetmez. İnsanlar kendilerine zulmediyor.
Cennet de cehennem de çalışırken gökler ve yer duracak.
Kadınların hilesi çok büyüktür.
Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen vardır.
Şeytanın insana karşı gücü yoktur.
Allah zamanı yavaşlatıp hızlandırabilir. Allah her şeyi geriye
de sarabilir. Mucizeler korkutmak için gönderilir.
Şeytanın sesi şehvet çalgısıdır. Bu çalgıya uyanların kulakları
bozuktur. Ki şeytan unutturur.
Selam doğru yolda gidenlere gelinen yolla ilgili bilgi vermek
için verilmelidir. Yahut da tersi.
Hayatı olan her şey sudan yapılmıştır.
Allah çok imtihan eder bu yüzden çok çok affedicidir.
Yeryüzü kendi etrafından eksilmektedir.
Şeytan yaratıcının affına güvendirerek aldatır.
İnsanların fitnesi Allah’ın azabı gibi görünür ama hakikat öyle
değildir. Aklı olan farkı anlar.
Ahirete inananla şüphede kalanları ayırt etmek için şeytana
fırsat verilmiştir.
Göklerin ve yerin nizamı bozulursa, Allah’tan başkası onları
tutamaz. Allah istemedikçe hiçbir şey olmaz.

ARKIN ÇALAPALA .
561
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Allah’ın kanunlarında değişme veya sapma yoktur. Kıyamet


günü eller konuşur, ayaklar da her şeye şahitlik eder. Allah kelimesi
inanmayanlarda darlısıkıntı yaratır. Kader ufuklara ve nefse yazılmış
olabilir. Her kavim kazandıklarıyla cezalandırılır, insanlar kendisini
dünya için paralamalarıyla cezalandırılır. İnanmayanlar zevk peşinde
koşturur, hep yemeye içmeye odaklı yaşarlar. İnananlar ilim peşinde
koşar, güzel, ibadet odaklı yaşarlar. Kadınların kadınlarla alay etmesi
kötülük doğurur. Toprak insandan zamanı eksiltir. Yaratıcı yorulmaz.
Gökyüzünde çok değişik yollar vardır. Günah yeryüzündedir. Ahirete
inanmayanlar meleklere dişi isimleri takarlar. Gözün gördüğünü kalp
yalanlamaz. Yalanlayanlar bu yüzden yalancı şahit olurlar veya öyle
sayılırlar. Günahkârlar şaşkınlık ve de çılgınlık içindedir. Mal ve evlat
imtihandır. Çok yemin edenler, kusurluyu arayanlar, sözü taşıyanlar,
hayra engel olanlar ve haddi aşanlar değersizdir.
Seccadeyi değiştirenin alınyazısı değişir, Allah’ı değil.
Daha nasıl anlatayım, ey cahil!
Hakiki bir iktidar muhalefet oryantasyonu ancak “gençlerin
partisi” ile “yaşlılar partisi” arasında yapılan münazaralar sayesinde
tecrübe edilebilir. Çünkü şu pek saçma “yaşın bilgeliği belirliyor olma
durumu” ancak bu sayede sonlandırılabilir.
Toplumların beslenmelerini, konserve, reçel, salça gibi uzun
saklanması ve kolay saklanması mümkün gıdaların bozulmayanları
üzerine kurgularsak, kuruyemiş de iyi bir örnektir, bu sayede yazları
çalışıp kışları ibadet etme sürelerimizi uzatabiliriz.
Dar alanda kısa röportaj vermekten kaçının!
Mekke, Medine ve Kudüs’ü, Şam ve Bağdat’ı, İstanbul ve tüm
Anadolu kentlerini eskiden olduğu gibi ilim irfan yurtlarına çevirip
aynı şeyi dünyanın her yerinde gerçekleştireceğiz. Destek olunuz!
İnsan Cumhuriyeti’ni kabul eden her şehirde ve bunlara bağlı
yerleşim yerlerinde hukuk, sanat, edebiyat, opera, bale, aşk, meşk ve
mimarlıkla ve daha birçok ilimle ilgili üniversiteler kuracağız. Esmaül
Hüsna Enstitüsü, Medya Delilleri Enstitüsü de bunların bazılarıdır.
Emekli emniyet müdürlerini hâkim, savcı veya istihbarat şefi
yapacağız ki tecrübelerinden faydalanabilelim. Sen de öyle yap!
Gece sessizlik gündüz sesle dolu ise, sessizlikten ses ve sesten
sessizlik çıkıyor ise, sen düşün gerisini de!

ARKIN ÇALAPALA .
562
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İskambil kâğıtlarının arkalarını, köşelerinin kırıklarını, okey


taşlarının ağırlıklarını, kırıklarını ve manyetik alanlarını çok dikkatli
inceleyip kumarı bir an evvel bıraktıran tedbirler aldırmalıyız. Bütün
fenalıkları kendinde toplayan Kıbrıs’ı incelerseniz, kumar, kötü fikir,
kötü insan, kötü masa, kötü niyet, zina, fahişeler, içkiyle dolu oteller,
silah, kaçakçılıkla dolu olduğunu görürsünüz. Kraliçe’ye haber et, bu
kadar karışık bir suça karışıp ortalığı karıştırmayı engellesin!
Kraliçe demişken, yabancı coğrafyalardan futbolcu ihracatına
izin verdikçe, futbol takımlarının kendi vatanlarında ne gibi pis işler
döndüğünü anlayamazsınız. Ve bir toprağın kendi futbolcularını aynı
toprağın futbol sahalarında izlemedikçe, o toprağın ağaçları ve suyu
nasıl, kuşlarının kaderi nasıl, bunları asla öğrenemezsiniz.
Bundan böyle “EKRANDA EKRAN ÇALIŞTIRMAK YASAKTIR”.
Bundan böyle her görüntü kendi kaydedilmiş orijinal sesiyle yayına
sokulacak ve yayınlanacaktır. İkinci defa yazıyorum çünkü bütünüyle
pisliklerin üremesinin başlıca sebeplerinden birisi budur. Ekranlarda
ekran yani ana ekran içinde başka ekranlar çalıştırmak yasaktır. Her
görüntüyü kendi orijinal sesiyle yayınlamalıyız ki hak edenlerin pek
değerli haklarını yemiş olmayalım ve düzgün algısı olanların algıları
bu yüzden bozulmasın! Bu konu ivedi ve önemlidir.
Solution, re-solution, soul, revolution, volume, volumation,
ışın, volt, voltage, volver, re-volver, revolving kelimelerine çalış!
Zaman aslında bir taşıyıcıdır ve bilinmeyen şeyleri geçmişten
geleceğe taşırken şimdi’de dinlenmek için yaratılmış olabilir. Enerji
üretmek istiyorsak sadece zamanı değil “zamanın taşıdıklarını”, ışığı,
suyu, havayı ve maddeleri taşımayı da iyi bilmeliyiz. Bizler çapı 1 km
uzunluğunda bir merceğin yapımına başladık. Haberin ola!
Cennetteki yasak ağaç, sonsuzluk ağacı, içeni şirke bulaştıran
kenevir bitkisi de olabilir, sakın unutma! Fakat sonsuzluk ağacı niye
yasaklandı ve nerede? Cennette yasaklandı, dünyada değil. Bununla
birlikte şu da var; azabı şiddetli olan duman, esrar her içildiğinde, şu
kenevir de olabilir, ne sebeple yakılırsa yakılsın, hangi tarlada iyilik
adına yakılırsa yakılsın, yakıldığı tüm anlarda büyüyor, büyülüyor ve
yayılıyor olabilir. Neticede atmosferimize kalıyor, unutulmasın!
Şeker, un, yağ, tuz, organ bağışı, unutkanlık, ses, H2O, şeker!

ARKIN ÇALAPALA .
563
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Papa Efendi! Biz de iki başörtüden bir bluz, iki seccadeden bir
elbise yapmayı gayet iyi biliyoruz. Lakin kemik köpek karınca doktor
zengin olur diye çekiniyoruz.
Anladın? Hayır! Nerde e?
Eledeki mezhep farklılıklarını yok etmek, tüm dinleri hemen
birleştirebilmek için tüm kutsal kitapları birleştirmeli ve ibadethane
denen yerleri tüm dinlerin kullanımına açmalıyız.
Elle, sesle, kıyafetle, renkle, düşünceyle, duruşla konuşanlar
içinde en güçlü ve en tehlikeli konuşmacılar bakışla konuşanlardır.
İnsan, “gözünde büyütme” hastalığına, ya bir şeyi ilk gördüğü
anda yahut da ilk duyduğunda yakalanır. Bu hastalığın çözümü o şeyi
yine gözde küçültmeye çalışmaktır. Gözde büyüyen kalpte de büyür.
Gözde küçülen kalpte de küçülür.
Kadınların geneli büyü yemeyen çocuklar, erkeklerin çoğu ise
büyüyebilen en yaşlılardır. Anladın mı? Hayır! Olsun anasını satayım!
Bak Papa Efendi! Hangi anlaşmalar, hangi devlet ve sultanlar
arasında kimler tarafından neden, nasıl, ne zaman imza edildi, biliriz.
Biz, bütün bu kayıtları tüm dünya vatandaşlarının kolayca inceleyip
anlayabileceği şekilde tasarlanmış bir algoritma ile yayına hazırlıklar
yapıyoruz. Orijinal metinleri ve çoklu çeviri sistemlerini kullanıyoruz
ve emin ol bu projemiz tüm devletlerin ve insanların işine yarayacak.
Devletleri ilk önce ve sırasıyla tanıyan devletlerin listeleri, kimin kimi
ne zaman “kimlerce” neden tanıdığının bilgileri, hangi devletlerin ne
tür kanunları ne zaman ve neden, hangi anlaşmalara referans vererek
çıkardıkları, bu kanunları kimlerin onayladığı ve kimlerin nerelerde
nasıl hilelerle uyguladıkları, her şey ama her şey elimizde ve zamanı
geldiğinde bunları gün ışığına çıkaracağız.
Kim olursa olsun, ne yaparsa yapsın istisnasız herkes kıyamet
koptuğunda hesabı Allah’a verecektir. Bu yüzden “sen sakın” şeytana
uyma! Zalimliği bırak ve ayakta uyuma!
İnsanların din yolculuğu yaşları ile de alakalıdır. 15-25 yaşlar
arasında sekse odaklı insanlar içki ve zina peşinde koşturur ve Hz. İsa
öğretisi Hristiyanlığı tecrübe eder. 25-35 yaş arasındaki çoğu insansa
hem Yahudi hem Hristiyan gibi yaşayıp içki içer, para peşinde koşar,
zina ve kumara merak salar. Ancak 35-40 yaşları civarında gerçekleri

ARKIN ÇALAPALA .
564
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ve hakikati anlamaya başladıkları için insanlar yaratıcılarını anlamak


ister ve aramaya başlarlar. İşte o zaman da Müslümanlığı denerler.
Kim olursa olsun, dini, milleti, ırkı, milleti, cinsiyeti ne olursa
olsun, bir insan yaratıcıyı anlamaya uğraşıyor ve ona ibadet ediyorsa,
o insan Allah’ın sevgili kullarındandır ve Müslümandır ve mümindir
ve doğru yol üzerindedir. Zaten tüm insanlar sırf bu yüzden kardeştir.
Sen, Papa, bu kardeşliği arttırmaya çabala! Sakın ola hainlerin cahil
savunucularından olma! Gün olur, harman her daim olur. Et!
Güneş dürülür. Yıldızlar kararıp dökülür. Dağlar yürür. Gebe
develer salınır. Vahşi hayvanlar toplanır. Denizler ateşlenir. Ruhlar
bedenle çiftlenir. Defterler açılır. Gökyüzü açılır. Cennet yaklaştırılır.
Ve kıyamet kopar! Al sana alametler!
Evet, Papa Efendi!
Daha birçok konu başlığımız var aslında. Park ve okullardaki
oyun ve oyuncak modelleri…
Hangi çocuk üstün zekâlı, hangi genç dağcı, hangi kız hemşire,
hangisi ev hanımı konularında küçük yaşlarda yapılması gereken test
ve benzeri aktiviteler… Hastanelerin doktorlarla oryantasyonları…
Hastanelerin organ çeşitlerine göre yapılandırılmaları…
Doktor ve sağlık personelinin hastalık çeşitlerine göre eğitimi
ve teşhis, tedavi ve cerrahi müdahalelere göre sınıflandırılmaları…
İstatistikler… Analizler… Sentezler…
Hükümler… Kanunlar… Metabolizmalar…
Melisa Döngel… Hande Erçel…
Bunlar sana gönderceğimiz diğer elçiler.
Birçok meselemiz var Papa Efendi! Uyan artık! Uyan!
Organik kadraj istiyorsan eğer, ya üstten soğutacaksın yahut
da alttan ısıtacaksın. Gerisi yalan. Yalan yedi goller yedi tepe yalan ye!
Bu sana ikinci mektubumuzdur. Makamın senin olsun çünkü
bizim Allah’ımızın malı da makamı da mülkü de sonsuzdur.
Sen yine Allah’a şükret ki ecelin hala yolsuzdur!
Eyvallah.
Not. Lady Di’nin defterinden bir sayfa yolluyorum, bakarsın.

ARKIN ÇALAPALA .
565
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

… Bugün Kur’an-ı Kerim siparişim geldi. Çok ilginç ama ilk an,
okuduğum ayette İncil’in hükmünün bittiği yazıyordu. Ahkaf Suresi
30ncu ayet aynen şunları diyor ki bu sözler tanrının yani Allah’ın ilk
ağızdan hiç değiştirilmemiş sözleri ve bu sözlere inanmamak aptallık
olur. Hem Muhammed Musa’dan sonra değil İsa’dan sonra geldiği için
Kur’an İncil’i tasdik ediyormuş. Tam sırasıyla şunları okudum, Ahkaf
Suresi, 30ncu ayet: “Onlar kavimlerine şöyle dediler: - Ey kavmimiz!
Gerçekten biz Musa’dan sonra indirilen ve kendisinden öncekileri
tasdik eden bir kitap dinledik. O kitap gerçeği, doğru yolu gösteriyor.”
Sonra Ahkaf -29 okuyunca aklım başıma geldi. “Ey Muhammed! Hani
biz cinlerden bir grubu Kur’an’ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik.
Onlar Kur’an’ı dinlemek için hazır bulundukları zaman birbirlerine
“susun” dediler. Kur’an’ın okunması bitince de birer uyarıcı olarak
kavimlerine döndüler.” Cinlerin elçisinin Musa’nın olması ihtimali bir
yana, benim için İncil’in hükmü artık bitti demektir. Hem hangi İncil?
Kur’an’da her şey o kadar mükemmel anlatılmış ki! Bence Kur’an hem
gerçeği ve güzeli hem de doğru yolu gösteriyor. Sanmıyorum kolayca
devretsin ama yıldırımlar yaratan ırk böyle devre diyor olabilir. …
… A Letter To Papa
Subject: If Order
Dear Papa, Subject is order. Allah is God. God is Allah. Gold is
not God or Allah. Think about order, not subject. This time subject is
order. Post Script: Take care Pop, subjectif order is not the same with
subjectis order.
Sincerely Yours, …
… İman kimde Allah bilir. Sen Allah mısın, hele onu söyle! …
… Günahları ile sevapları eş değer olanlardır belki de zamanı
durdurup duranlar. Matematiksel boşlukta kimyasal yayılanlar!…
… In God We Trust! Dün gece yarısı Trump isimli bir tüccarla
tanıştırıldım. Çok tehlikeli bir adam. Sağı solu hiç belli değil. Umarım
Amerika’yı satın almaya kalkmaz. Kendisi öyle dedi. Eğer bu adam bir
gün Amerika’yı satın alırsa, zaten Kraliçe’nin de parası bitti, bence bu
adamı hiç kimse durduramaz. Çok acayip şeyler oluyor. Bu demektir
ki daha da acayip şeyler olacak. Allah bilir neler olacak. …
… Lanet olsun! Kyoto Protokolü iyiden iyiye nükleer enerjinin
telifi haline gelmeye başladı. Ve ben, bugün de nükleer enerji konusu..

ARKIN ÇALAPALA .
566
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kırk Yedinci Bölüm


SÜLEYMAN
Laura Marling | What He Wrote | 03:58
Ey iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, O da size
yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz. İnkar edenlere gelince, onların
hakkı yıkımdır. Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bunun
sebebi Allah’ın indirdiğini beğenmemeleridir. … Hem kendinin hem de
mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahlarının bağışlanmasını
dile! … Şüphesiz ki kendilerine doğru yol belli olduktan sonra
arkalarına dönenleri şeytan sürüklemiş ve kendilerine ümit vermiştir.
Bunun sebebi, onların, Allah’ın indirdiğinden hoşlanmayanlara: Bazı
hususlarda size itaat edeceğiz, demeleridir. Oysa Allah onların
gizlediklerini biliyor. Ya melekler onların yüzlerine ve sırtlarına
vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak? … Kalplerinde
hastalık olanlar, yoksa Allah’ın, kinlerini ortaya çıkarmayacağını mı
sandılar? Biz dileseydik onları sana gösterirdik de sen onları
yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki sen onları konuşma
tarzlarından tanırsın. Allah işlediklerinizi bilir. …
Allah zengindir, siz ise fakirsiniz.
Uçaktan inip de şehir merkezine vardığımda kendi kendime
itiraf ettiğim ilk cümleler şunlardı: Burada çok işin yok. Hemen onu
aramaya başlamalısın ve onu bulup kızına geri dönmelisin. Aramaya
başlayacağın yer Adalet Enstitüsü. Orada yoksa Melekler Konseyi’ne
gitmelisin. Onu bulmak zorundasın. Önce bul, sonra yargılarsın!
Adalet Enstitüsü’nün kapısından içeri girdiğimde bazı küçük
çocukların masalarda oturduklarını görünce şaşırdım ve içlerinden
birine yaklaşıp konuşmaya başladım.
“Merhaba, ben hukuk meleğiyim. Bu kimlik kartım. Eşime bir
türlü ulaşamıyorum da, acaba nerede olduğunu sisteminizden bakıp
saptama şansım var mıdır, diye geldim.” On üç, on dört yaş civarında
olduğunu düşündüğüm kıvırcık saçlı çocuk şu inanılmaz cevabı verdi.
“Hoş geldiniz. Eşinizin vatandaşlık numarasını nedir?.”
Birkaç saniye sonra, Paris’in bir adalet atölyesine sığındığını
ve oradan anayasayla ilgili çalışmalarını yürüttüğünü, bu bilginin ise
çok özel olduğunu öğrendiğimde rahatladım. Onun nerede olduğunu
bulmuştum sonunda. İnanılır gibi değildi.

ARKIN ÇALAPALA .
567
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Peki, onu görebilir miyim?”


“O da sizi görmeyi kabul ederse, elbette görebilirsiniz.”
Adalet atölyesine doğru giderken aklıma gelen kötü ihtimalin
başıma da geleceğini bilmiyordum.
Ya oradan giderse hemen, ya ben onu bulmuşken kaçırılırsa,
ya şu anlarda işkence görüyorsa…
Saçmalıyordum; dünya düzeni değişeli bir ay bile olmadığı
için saçmalayan yanımı da haklı buluyordum.
Adalet atölyesine varıp görüşme talebinde bulunduğumda,
ilgili kişiler Paris’in kaçırıldığını, olay yeni olduğu için sisteme girişin
yapılmadığını söylüyordu.
Lanet olsun!
Paris yoktu.
Ne olursa olsun onu bulamıyordum.
İhtimal; insan atölyelerinden birinde olabilirmiş.
Düşündüm.
Elimdeki vatandaşlık numarasını ekrana girdim fakat son
yirmi dört saat içinde hiçbir aktif hareketinin olmadığını gördüm ve
tekrar üzülmeye, endişelenmeye başladım.
Bir şey yapmalı ve hemen ona ulaşmalıydım.
Gazetedeki ve internetteki köşelerimde onun okuma ihtimali
olan romantik yazılar ve şiirler yayınlamaya karar verdim.
Bu tuhaf yazıları bilgi melekleri sitesindeki sayfamda da
yayınlıyordum ki bu hiç akıl kârı değildi.
Bir hukuk meleği olarak kariyerimi mahvediyor ve
geleceğimi tehlikeye atıyordum fakat bu konudaki açıklamalar
aklıma geldi ve yaptığımın en doğru şey olduğunu anladım. Hem
“artık” İnsan Cumhuriyeti’nde yaşıyordum.
Kimseden korkma, en doğru şeyleri yapmaya çalış, diyordum
kendime. Her gün yayınlıyordum bu yazıları.
Paris onları takip ediyor muydu, bunu merak ediyordum.
Bu merakım ise, beni bu tuhaf yazıları daha hızlı yazmaya ve
yayınlamaya itiyordu. Riske girmek istiyor muydum gerçekten?

ARKIN ÇALAPALA .
568
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Nereye gitmiş olabilirdi Paris? Şimdi ne yapacaktım?


Adalet atölyesinin kapısından konuştuğum yetkili ne demişti?
İhtimal, insan atölyelerinde olabilir. İnsan atölyelerinde ne işi var ki
Paris’in? Oralarla ilgili düzenlemelerin yapılmasına mı katılıyordu?
İyi de o zaman, neden kaçırsınlar ki onu ya? Belki de kaçırılmamıştı,
sadece böyle söylüyorlardı. Evet ya, enstitüdeki arama sorgusu zaten
benim cep telefonumdan yapılmıştı, sistemin tümü tarafından kayda
geçmiştir. Onu aramak için oraya geleceğimi öğrenmiştir mutlaka. İyi
de benden neden kaçıyor, bunu bir türlü anlayamıyorum. Bu mudur
cumhuriyet? Geriye dönmek için uçak biletimi aldım ve “gece uçağı”
uyurum her türlü, düşüncesiyle bir kafeye oturdum. Sütlü filtre kahve
söyledim. Kahvemi içerken fark ettim ki sinirlerim iyice yıpranmaya
ve bozulmaya başlamıştı. Geri dönüp beybi Deren’i bıraktığım yerden
almalı ve fıstık bir plan yapmalıydım. Yazılarımı yayınlamaya devam
etmeliydim. İnsan en sevdiği varlıktan uzakta kalınca hiçbir şey eskisi
gibi olmuyormuş, bunu daha iyi anlamaya başladım ben. Düşünmem
gereken o kadar çok şey vardı ki, bu çokluk hali bunların hiçbirini tam
olarak düşünemez bir zavallıya dönüştürüyordu beni. Bu dönüşümse
ılık bir işkenceydi. Belki de doktora gitmeli, tedavi talep etmeliydim.
Ne olursa olsun, kendimi ilaçlarla uyuşturmak fikri berbat.
Dinlediğim müzik listelerini değiştirsem? Şehirleri dolaşmak
için daha az vakit harcasam ve komedi filmlerini izlemeye başlasam?
En sevdiğim yüz kitabı satın alsam, okusam biraz ve hediye etsem? O
okurun yolladığı mektupları polise götürsem ve cici eşim geçen hafta
kaçırıldı, desem? Arayışımın hukuki olmasını kim neden umursar ki?
Deren’le daha fazla ilgilenmeliyim. Onu üzüyor olabilirim. Bunlar, o
gün üç tekerli motosiklet kullanırken gördüğümüz çorapçıdan benim
için seçtiği çoraplar. Bu gömleği ilk defa giydiğim anda, kol düğmesini
iliklemişti ve beni öpmüştü. Bütün kumaşları yaktığımız “ateş” neden
aklıma geldi şimdi? Onu bulmalıyım. Paris! Seni bulacağım bir gün ve
öpeceğim. Ya ben onu bulduğumda, o kendini kaybetmiş olursa? Tam
bunları düşünüyordum ki yan masaya bir kız oturdu ve söyle dedi:
“Kabul edildim, yazarlar şehrine, gidebiliriz artık! Yaşasın!”
Beynimden soğuk su boşalıyor gibiydi.
Bu detayı nasıl kaçırmıştım! Aptal kafam!
Paris bir yazardı. Elbette önce yazarlar şehrini kontrol etmem
gerekirdi. Bir yazar nerede yaşar? – Konuya bakar!
ARKIN ÇALAPALA .
569
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bununla kalsa yine iyi. Uçağa bindiğimde Paris’in köşesini de


kontrol ettim. Bir köşe yazısı az önce yayınlanmıştı.
Köşe yazısını okumayı bitirdiğimde, şu İnsan Cumhuriyeti’nin
aslında gerekli, oldukça gerçekçi bir tasarım olduğunu ve en büyük
amacın, en büyük hedefinse insanların evrimi ve acilen sosyalleşme
olduğunu anladım. Paris “insanlık” kelimesini “aile” kelimesine tercih
etmişti. Bunu “daha iyi bir aile” hayatı için ben de yapardım.
Uzun uzun düşündüm bu konuyu ve bu konuyu uzundan uzun
düşündüğümü fark ettiğimde başka şeyler düşünmeliyim, dedim.
Neler düşünmedim ki! İnsan kafayı yer böyle düşüncelerle.
Bir canlı düşündüm. Tohumu toprağa ekiliyordu ve güçlü bir
bitki olarak büyüyüp serpiliyordu. Kanatları olan ve iki, üç yıl sabır
ve sebaat edildikten sonra koparıldığında uçabilen bir bitkiydi bu. Bu
bitki hangi renk suyla sulanırsa, tam o rengi alan gövdesi ve kanatları
vardı. Bu bitki ne kadar vitamin veya protein takviyesi yapılırsa onca
hareket ediyor ve güçlü takılıyordu. Bu bitki sese öylesi duyarlıydı ki
dil öğrenmek doğasında vardı. Bir canlı düşündüm, ejderhamsi fakat
bir bitki gibi doğup büyüyor ve ekilebiliyordu. Yüzebiliyordu elbette.
Bir şarkı düşündüm. Bir adam bir kadına evlenme teflif etmek
için yüzük bakarken, hemen yanlarından geçen genç kızın kulaklığına
kayıyordu kulağı ve bu şarkıyı duyunca bütün hayatı değişiyordu. Kız
adama dokunaklı bir bakış atmıştı ve adam evlenmek istediği kadını
oracıkta bırakıp kızın peşine takılmıştı. Sonra kızla beraber olmuşlar
ama adam kızın inadı yüzünden o şarkıyı bir daha dinleyememişti. O
şarkıyı da bir genç kız söylüyordu. Şarkının adı O An idi, uzunluğu bir
saniye kırk sanise idi. Şarkının sözleri şöyleydi: Son kez sarıldığımız
an bir fotoğraf şimdi. Ah! Her şey o anda asılı, bırak öyle kalsın olduğu
gibi. Son öpüşmemizdi o, şimdi rüya gibi, buluttan bir gemi. Öylece
duran güneş gibi, aklımda dipdiri gözlerinin rengi.
Bir resim düşündüm. Ejderha ve şarkıyı söyleyen genç kız bir
bulutun üstünde uçuyordu ve bir adam kocaman gözleriyle bulutun
renklerini kesiyordu bakışlarıyla. Adamın dudakları kanıyordu. Kanı
bir geminin güvertesinden denize akıyordu. Kan damlalarından ürer
bir salıncaklı bisiklet deniz dibi haritaları arasında dolaşırken, ben ve
Deren, yağmurlu bir akşamüstünde bu bisikletli salıncağa biniyor ve
Paris’i arıyorduk güle oynaya.
Bir sigara sardım ve toparladım kafamı. Böyle işte.
ARKIN ÇALAPALA .
570
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kırk Sekizinci Bölüm


ZÜLKARNEYN
Miss Li | My Hearth Goes Boom Boom Boom | 03:47
Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik. Böylece Allah senin
geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar
ve seni doğru bir yola iletir. Ve sana şanlı bir zaferle yardım eder.
İmanlarını bir kat daha arttırsınlar diye, müminlerin kalplerine güven
indiren O’dur. … Henüz elde edemediğiniz başka ganimetler de vardır
ki onlar Allah’ın bilgisi, kudreti dahilindedir. Allah her şeye kadirdir.
… Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Pergamberini hidayet ve hak
din ile gönderen O’dur. Şahit olarak Allah yeter.
Her cismin bir sırası var. Öyleyse ben de Harabi gibi her işimi
sır aya sokmalıyım. En yüksek sessizlik kulesi burada dursun. Meyve
ağaçlarının hemen yanında dursun. Bisikletin ped alının seri altında.
Damarları hızlı temizleyen gıdalar burada bozulmamıştı. Otuz yıldızı
da kabartmam gerekiyor. Kabartmazsam olmaz. Zaten makam içinde
makam olmaz, olunca dağa kuşkonmaz. Bu ne sakin bir tütün bulutu!
Bu resimlerin sonu ne olacak, çok merak ediyorum. Bazı anlar
atasım geliyor onları, yakasım geliyor ama her şeyi de yakamam ki. O
kadar büyük bir terapiyi organize etmek her babayiğidin harcı değil.
Kalemlerin ve boyaların üzerinde biraz daha çalışmam gerek
elbette. Eksik olan kırk bir renk tamamdır, onları buldum fakat diğer
kombinasyon için gereken otuz iki renk hala üremedi. Yanyana gelme
problemi en çok renklerde var gibi. Bunun teorisini de hızlıca yazmalı
ve yayınlamalıyım. Git başımdan be sinek. Durduk yere günaha sokup
duruyorsunuz beni. Niye bu ölüm merakı. Takıl işte kafana göre. Niye
onu bunu rahatsız edip duruyorsun ki?
Çimenlerin boylarını ölçmek için iki saatim kaldı. Unutma!
Sigara sararsam vücut ısım iki derece artacak. Ne gerek var!
Bardaktaki sıvının izi kalıyor yine, değiştirmem lazım!
Suyla yıkayınca çıkmayan şeylerden ben de uzak durmalıyım.
Etrafta neden hiç ses yok. Kuşlar neden cıvıldaşmışyor?
Uykuda mıyım yoksa hala? Bu yosun kokusu nereden geliyor
anlamıyorum. Tuğçe’nin son iki şarkısı fazla güzel olmuş. Şansa bak,
bana rakı ısmarladığı gün de bu beyaz gömleği giymiştim. Düğme!

ARKIN ÇALAPALA .
571
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bu kadının hayaletinden neden kurtulamıyorum. İlla yazacak,


çizeceğim bir roman komşularım hakkında ve kusurlarını birer birer
anlatacağım onlara. Fakat bunu yapmak için zamanım yok. Aslında şu
romanı kendim yazmak yerine onlara yazdırsam? Hem böylece basit
hayatlarına biraz renk katmış olurum. Sayalım bakalım. Bir, iki, dört...
Otuz üç kadın penceresi var. Otuz üç hikaye eder. Yapamazlar. Onlara
bırakırsam bu kitabı bitirmeleri yıllar alır. Hayır, onlara bırakacağım.
Daha fazla Kur’an okumalıyım. Okumayanların yerine okunan
bir sistem geliştirmeliyim. Ne yaparsam okumayanlar da okumuş gibi
olur? Bu konuyu büyük harfle odanın duvarına yazmalıyım sanırım.
Yeraltı Suları Haritası bitmek üzereymiş. Oh be! Sonunda.
Kelebeklere gitmemiz gerekiyor. Çoğalmanın bozulmasını bir
şekilde durdurmalıyız. Caretta carettalardaki taktik biraz basit kalır
bu konuda. Alanın ölçüleriyle oynamak çok riskli. Etken maddeler de
belli ama genetik sınırlar çok çizgisel ve gölgede bozukluk söz konusu
sürekli. Vadiyi yükseltsek! O zaman da hava akımı ve fotosentezlerin
parametreleri değişecek. Sesle müdahale işe yaramamıştı. İçeri giren
deniz suyundaki Ph değerini de azalttık. Allah’ım çıldırıcam. Bir sürü
kelebek ölüyor ve hiçbir şey yapamıyorum. Çıldırıcam! Çıldırıcam!
Konuyu değiştir! Uzak dur biraz! Bekle! Bisikletli Kızlar bunu
sana söylemişti. Kadınların söylediği slow şarkılar dinlemelisin hep!
Bu bir desen mi olacak yoksa bir resim mi? Resim olmalı!
Sol dış topuğu kontrol ettin mi? En son bir milim gitmişti. Hep
aksatıyorsun. Yüzdün yüzdün, kuyruğuna geldin. Bak bakalım!
Eşit! Evet! Budur! Günün hediyesi! Düzgün yürüyen kazanır.
Doğru yolda düzgün yürüyenler her zaman kazanır. Yaz!
Sigaranın içindekileri neden yazmıyorlar? O da bir çeşit gıda!
İşlerine gelmiyor da ondan yazmıyorlar. İlaçlar, içki ve sigara
konusunda sert davranmam gerekiyor. Yoksa yine aynı şeyler olur.
Evin içinde çöp kutusu tutmayı da yasaklamalıyız. Böceklerin
bir numaralı üreme merkezi çöp kutuları. Örümceklerin, sineklerin o
vazgeçemedikleri tapınak. İnanılır gibi değil! Göz göre göre insanlar
bu gölü atıyorlar kendilerine ve sevdiklerine. Buna inanamıyorum!
Evet, kahvaltı hazır. Duşunu al ve kahvaltını et! Hayat hala iyi.
Beyaz gömleğe dikkat et! Bileklik gün geçtikçe güzelleşiyor.

ARKIN ÇALAPALA .
572
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kırk Dokuzuncu Bölüm


NUH
Tuğçe Şenoğul | Kırık Hikaye | 02:12
Eğer bir fasık size bir haber getirirse, onun doğruluğunu araştırın.
Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza
pişman olursunuz. … Allah size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize
sindirmiştir. Küfrü, fıskı, isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru
yolda olanlar bunlardır. … Eğer müminlerden iki grup birbiryle
savaşırsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın
buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. … Ey müminler!
Bir topluluk bir topluluğu alaya almasın! Belki de onlar kendilerinden
daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki de onlar
kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın. Birbirinizi
kötü lakaplarla çağırmayın. … Ey iman edenler! Zannın çoğundan
kaçının çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu
araştırmayın! … Allah yanında değerli olanınız O’ndan en çok
korkanınızdır. …
Her şehir devletinde, bir insan atölyesi vardır ve bu atölyeler
her dünya vatandaşının suç grafiklerini okumakla, gerçek ve gerçek
dışı suç istatistiklerini tutmakla yükümlüdür.
Bu işlem, şehir devletine giriş yapıldığı an itibariyle başlatılır
ve şehir devletlerinin arasında bu konudaki bilgi paylaşımı açıktır.
İnsan atölyelerinin amacı suçluları cezalandırmak değildir ve
bu bakış açısına sahip olanlar hızla ve dikkatle eğitilmelidir.
İnsan atölyeleri, suç işlemiş olan insanların topluma yeniden
kazandırılması amacı ve niyetiyle kurulmuştur. Bu sayede bir insan,
hayatta ne olursa olsun, insan olduğu fikrini yaşar. Her ne yaşanırsa
yaşansın, nefes alan her insan, insan olduğunu ve buna riayet ederek
yaşaması gerektiğini kabullendiğinde, artık “iyi bir insan” olmuş oldu
demektir. Bunu es geçemeyiz.
İnsan atölyesine alınan suçlular üç gruba ayrılır. Bu gruplar
insan öldürenler, zarar verenler ve azmettirenlerdir.
Bir veya birkaç insanı öldüren, bunu kasten yapan her suçlu,
hayatının sonuna kadar insan atölyesinde yaşamaya ‘mecbur’ kabul
edilir ve iki metreye iki metre genişliğindeki odasında uyumasına ve
yemek yemesine izin verilir. Uyku ve yemek saatleri dışında geçirdiği

ARKIN ÇALAPALA .
573
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

her an, yaklaşık olarak her gün on beş saat, değişik işlerde çalıştırılır
ve şehrin ihtiyaçları için yaptırılan üretimlere dâhil olur.
Çalışmasından elde ettiği var sayılan gelir, öldürdüğü kişinin
mirasçılarına nakledilir. Adalet bu şekilde yerini bulmaktadır.
Zarar verenler üç gruba ayrılırlar. Bunlar ise; kendisine zarar
verenler, doğaya zarar verenler ve başkasına zarar verenler olarak
kabul edilmiştir. Zarar verenlerin en büyük zararı kendilerinedir.
Kendisine zarar verenler, ilaç tedavisi ve terapilerle başlayan,
spor veyahut sanat çalışmalarıyla devam eden ve muhabbetlerle dolu
üretimler sonrasında neticelenen bir sürece alınırlar.
Bu sürecin ne kadar süre süreceği tamamıyla, kendisine zarar
verip yaşamın akışını bozan, “insan olmanın değerini azaltan” kişinin
çabalarına, çalışmalarına, tepkileri ve davranışlarındaki gelişmelerin
istatistiklerine, raporlarına göre saptanır.
Doğaya zarar verenler, verdikleri zarara eş değerli sayılacak
bir yararı üretene kadar insan atölyelerindeki şiirli üretim süreci ve
çalışmalarına tabi tutulurlar. Verdikleri zararı kendisine eş değer bir
yararla onardıkları an itibariyle de serbest kalırlar. Bu yararı bulmak,
tavsiyeler veya kendi talepleri dolayısıyla mümkündür. Üç metreye
bir metrelik odalarda kalırlar.
İnsan dışındaki canlıları, yasalara riayet etmeden, amaçsızca
veya insanca hiçbir iyi amaca uymaksızın öldürmenin cezası, o canlı
hakkında en az yüz sayfalık beş farklı kitap yazmak ve o canlı türünün
gelişimine, evrimine ve yaşamına saygı gösterdiğini ve oldukça katkı
sağladığını ispatlayana kadar çaba göstermektir.
Başkasına zarar verenler üç gruba ayrılırlar.
Bu gruplar az ve geçici zarar verenler, çok zarar verenler ve
bilmeden zarar verenlerden oluşur.
Bilmeden zarar verenler, zararı verdikleri konularla ilgili bir
kitap yazıp, bir müzik albümü yapıp bir de film çektikten bir ay sonra
serbest kalırlar. Bu bir ay boyunca bilmek veya olmak, bilmemek ve
olmamak konularındaki yayınları izler ve bütün soruları cevaplamak
için yalnızlıklarla beslenmiş çalışma zinciri içinde, dört metreye dört
metrelik odalarda kısıtlanırlar.
Az ve geçici zarar verenler, yüzde yirmi beşlik zarar sınırının
altında kalıyorsa, verdikleri zarar tamamıyla geçinceye kadar ve bu
ARKIN ÇALAPALA .
574
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

zararı bir daha asla vermeyeceklerini yazılı veya sözlü, “tam” olarak
ispatladıkları ilk salaş ana kadar beş metreye beş metrelik odalarında
düşünmeye sevk edilirler. Bu süre boyunca yemek, içmek ihtiyaçları
atölye başkanlığı tarafından karşılanır.
Az ve geçici zarar verenler, yüzde yirmi beşler ila ellilik zarar
sınırlarının arasında kalıyorsa, dört metreye dört metrelik odalarda
sınırlandırılırlar ve verdikleri tüm cani’ce zararlar toplum tarafından
unutulana kadar veyahut oylamayla serbest kalmaları kararı verilene
kadar balık üretimi esaslı atölyelere katılırlar. Karar çıkıp da serbest
kaldıkları ilan edildikten üç ay sonra serbest bırakılırlar ve bu zaman
zarfında işledikleri suçlarla ilgili yasaya üretim ve teklif çalışmalarına
katılırlar. Dünya döndükçe avantajları bitmez. Bu bilgi nettir.
Çalışmaları boyunca, olur da “şansen” kendi yasalarını kabul
ettirebilirler ise, dört metreye sekiz metre olarak odaları değiştirilir
ve kendilerine “manzara” imkânı sunulur. Odalarına banyo küveti ve
kolonya konulur.
Çok zarar verenler, yüzde elli ila yetmiş beşlik zarar sınırları
arasında kalıyorlarsa elbiselerinin ağırlığı kendi ağırlıklarının yarısı
olacak şekilde tasarlanır ve iki metreye bir metre “bir oda” ile, yarım
metreye yarım metre masa ile sınırlanırlar. Bunlar, bu masada zarar
verdikleri kişiye ve sevdiklerine, mirasçılarına mektupla kendilerini
affettirene kadar bu odalardan dışarı çıkamazlar.
Kendilerini affettirdikleri anda, oylamaya gidilir ve oylamayla
serbest kalmaları kararı verilene kadar susu üretim esaslı atölyelere
katılırlar. Karar çıkıp da serbest kaldıkları ilan edildikten tam yedi ay
sonra serbest bırakılırlar ve bu zaman zarfında işledikleri suçla ilgili
yasa üretimi, teklif veya deneme çalışmalarına katılırlar. Çalışmaları
boyunca olur da kendi yasalarını kabul ettirebilirler ise, dört metreye
on iki metrelik odalara nakledilirler ve kendilerine havuz, manzara,
masa tenisi masası ve iyi film arşivi imkânları sunulur. Odalarına ise
banyo küveti, müzik sistemi, daktilo ve kolonya konulur.
Çok zarar verenler, eğer ki yüzde yetmiş beşin üstünde zarar
sınırlarına dâhil oluyorsa sırtlarında kilolarının yarısı ağırlığında taş
taşımak zorunluluğuyla, çıplak olarak dolaşımlar ve gözetimler esasa
çalıştırılır. Öyle Goethe, böyle Dante!
Bunlara ezberletilen kitapların listesi .pdf olarak, internetteki
çvrmç kütüphanelerde bulunup ince elenebilir ama sık doku namaz.

ARKIN ÇALAPALA .
575
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Her bir günleri içinde yaşadıkları üç saat boyunca kendilerine


izlettirilir. Konuşmaları “yasak”tır. İki metreye yarım metre “oda” ile
yarım metreye çeyrek metre masa ile sınırlanırlar.
Bunlar, bu masalarda, zarar verdikleri kişilere, sevdiklerine,
mirasçılarına, uzunca mektup yazıp kendilerini affettirene kadar, bu
odalardan dışarı çıkamazlar.
Karar çıkıp da serbest kaldıkları ilan edildikten “iki yıl sonra”
serbest bırakılırlar ve bu zamanın zarfında işledikleri o suçlarla ilgili
yasa üretim, teklif ve deneme çalışmalarına katılırlar.
Çalışmaları boyunca olur da teklif verdikleri yasalarını kabul
ettirebilirler ise, sekiz metreye on altı metrelik berbat lüks odalara
nakledilirler ve kendilerine havuz ve manzara, ağaçlı bir bahçe, masa
tenisi masası, film arşivi imkânları sunulur.
Odalarına ise küvet, müzik sistemi, daktilo, halı ve de kolonya
konulur. Hizmetçi talepleri ciddiyetle değerlendirilir.
Azmettirenler hakkındaki atölye çalışmaları tamamıyla bilim
ve sanat çalışmaları odaklı yapılır. Nerede, “nasıl yaşayacaklar” veya
suçlarını nasıl hazmedecekler, bunların kararı bilgi meleği ve hukuk
meleği olan “on bilge kişi” tarafından tasarlanıp oylamalara sunulur.
Oylamada kabul edildikten sonra işlem başlar.
On Bilge Kişi seçimlerine katılmak için tıklayınız.
On Bilge Kişi oylamalarına katılmak için tıklayınız.
İnsan atölyeleri, atölye çalışması yapılan mekânlar ve yaşamı
devam ettiren suçlu odaları haricindeki tüm yolları tam da bir metre
genişliğinde ve en fazla on metre uzunluğunda tutarlar.
Tüm bu yollar kameralarla izlenirler ve her köşe başında bir
nöbetçi bulundurulur ki suçlular arası etkileşim kontrol altına alınsın
ve düzenlenebilsin. Suçlular çıplak ayakla dolaşır.
Her suçlunun odası tek kişiliktir ve odasının içine kendi hariç
kimse giremez. Bu odaların içinde tuvalet, banyo ihtiyacını, temizlik
gerçekliğini yaşayabileceği imkânlar mevcuttur.
Az ve geçici zarar verenler cep telefonu kullanıp dünyayla ve
kendi insanlarıyla iletişim kurmaya devam edebilirler. Fakat oylama,
seçilme ve yasa teklif etme gibi hakları durdurulur.
Bu yasa kendisine zarar verenler için de geçerlidir.

ARKIN ÇALAPALA .
576
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ellinci Bölüm
İSA
Radiohead | Exit Music | 04:24
Biz, toprağın onlardan neleri eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz.
Yanımızda o bilgileri koruyan bir kitap vardır. … Yeryüzünü de
döşedik ve ona sabit dağlar koyduk. Orada gönül açan her türden
bitkiler yerleştirdik. Allah’a yönelen her kula, gönül gözünü açmak ve
ibret vermek için yaptık bütün bunları. … Andolsun insanı biz yarattık
ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Biz ona şah damarından
daha yakınız. İki melek insanın sağında ve solunda oturarak
yaptıklarını yazmaktadır. İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında
gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın. Ölüm sarhoşluğu
gerçekten gelir de, işte bu senin öteden beri kaçtığın şeydir, denilir.
Sur’a üfürülür. İşte bu, geleceği vadedilen gündür. Herkes yanında bir
sürücü ve bir de şahitle beraber gelir. … Benim huzurumda söz
değiştirtirilmez ve ben kullara asla zulmedici değilim. … Seslenenin
yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver. O gün insanlar bu sesi
gerçekten işiteceklerdir. İşte bu çıkış günüdür.
Ey Alkolikler Ülkesi Kralı!
İçki haramdır.
Bu ise Allah’ımızın emridir. Benim Allah’ımın emridir, senin
Allah’ının emridir, bizim Allah’ımızın emridir. Benim Allah’ım, bizi ilk
defa yaratan Allah’tır. Biz, bir şeyi açıklasak da, gizler gibi yapsak da,
gizlesek de, şüphe yoktur ki O, Allah her şeyi bilmektedir. Yaptığımız
eylemlerle ya da çıkardığımız seslerle yerkürenin, gökler ve kaderin
hareketlerinin hızlarıyla alçakça oynuyor olsak bile, bu zoresrarengiz
ötesi durumların sabitlerinin ve değişkenlerinin okunması, bilinmesi
ve yazılması ilmi de Allah’ımıza ait olduğu için “kıyamet vakti saatini”
yalnızca yüceler yücesi Allah’ımız bilir. Kıyamet saatinin yakın olması
gerekir çünkü Allah’a kavuşmamızın tek yolu bu yakınlıktan geçiyor.
Allah Hazreti Muhammed Efendimize böyle buyurmuştur. Bu yüzden
de tüm insanları tek bir din çatısı altında birleştirmeliyiz ve aynı gün
aynı saatte, kıyameti tüm yeryüzünde prova edip Allah’a kavuşmaya
çabalamalıyız. Bu varolan bütün fikirlerin ulaşacağı tek gerçektir.
Ben Halife Harabi. O, masum insanlara bol içirip tedavilerinde
kullandığınızı da söyleyip, hem onları hem de kendinizi kandırdığınız

ARKIN ÇALAPALA .
577
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

alkollerin oranlarını, reaksiyon çeşitlerini değişik yol ve yöntemlerle


denetleyebilen fakir im ben. Kendi peynirinizi yapmanızı ön eririm.
Barlarda ve bar taburelerinde uyuma ve sızma ve uyuklama,
dokunma ve sürtünme ve taciz etme, genel olarak edepsizleşme gibi
konulardan oluşturmanız gereken istatistikler hala elime geçmedi.
Akciğer Üniversitesi konusundaki çalışmalar ne zaman biter?
Bu okulun açılışı ne zaman yapılacak? Açılışınıza bir elçi yollayacağım
ki aynı zamanda rektör vekili olacak. Burcu Eken isimli bir şair.
Burcu Eken, aslında Sanat İşçileri ekibimizin içinde yer alırdı,
eskiden, fakat son yıllarda çizgisini koruduğu için Hilafet Akademisi’
ne trans fer ettik onu ve çıplaklık konusunda sınırsız yetki verdik.
Akciğer Üniversitesi raporlama sistemini Sanat İşçileri Kurgu
Başkanı Serkan Çatar’a ulaşacak biçimde yapabilen yegane kişi, yine
kendisidir. Çok iyi şiir yazar, çok iyi poz verir, şeytanın anasını bile…
Serkan Çatar ekibindekiler hakkında elbette çok şey duymuş,
dinlemişsinizdir fakat şunu asla unutmayın, o ekiptekiler neredeyse
otuz yıldır bizimle organik bağ içerisindedirler ve yaptıkları tek şeyi,
sanatçı yetiştirmeyi tekrarlayıp dururlar. Bunu yaparken envai türde
teoriyi dener, üretir, yayar ve bunu başarabilmek için sürekli olarak
içkili takılırlar. Herkes onları öyle bilse de, İnsan Cumhuriyeti Günah
Rapor Sistemi’ndeki top 100 isim arasındaki 44 kişi onlardandır.
Moda’dan Caferağa’ya, Kadıköy Rıhtım’dan Beşiktaş’a, Çarşı’
dan Nişantaşına, Taksim’den Cihangir’e tüm sanat yollarını onlar bilir
ve bulur ve inşa ederler. Galata tüccarları da onların emrindedir, şu
ünlü Tahtakale esnafı da. Uçanı da kaçanı da sanatsal objeye dönüşük
şekle sokabilecek kadar bağımsız takılan bu ekip şu manifestoyu tüm
sanat dünyasına enjekte etmeyi de başarmıştır. Ver kurtul, çak kurtul
ya da kaç kurtul! Sanat İşçileri öyle hafife alınacak bir oluşum değil.
Serkan Çatar’ın isminin kullanımı bile özel izinler gerektirir.
Paris Alkol Partisi’ne kaç kişiylen katılacaksınız? Mektubumu
ayık kafayla okuyun diye “size özel Türk Kahvesi” de yolladım. Afiyet
şeker bal kaymak olsun. Bu kahve yüzünden tam kırk yıl her dediğimi
yapacağınızı da ümit ediyorum. Paketin içindeki kahvenin hepsini 24
saat içinde tek başınıza tüketin iz ve beni arayın! Tarif paket üzerinde
mevcut, bulunuyor. Allah’ın rahmeti ve nuru üzerinizde olsun.
Not. Bilal’le konuş! Diana’yı kaçıracağız. Eyvallah!

ARKIN ÇALAPALA .
578
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Elli Birinci Bölüm


İBRAHİM
Howl’s Moving Castle | Main Theme | 05:11
Tozdurup savuranlara, yükünü yüklenenlere, kolayca süzülenlere, işi
ayıranlara andolsun ki, size vadedilen kesinlikle doğrudur ve ceza
mutlaka vuku bulacaktır. … Şüphesiz ki Allah’a isyandan sakınanlar,
Rablerinin kendilerine verdiğini alarak cennetlerde ve pınar
başlarında bulunacaklar. Kuşkusuz onlar, bundan önce dünyada
güzel davrananlardı. Geceleri pek az uyurlardı. Seher vakitlerinde de
istiğfar ederlerdi. Mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı.
Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ayetler vardır. Kendi
nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz? Semada da rızkınız ve size
vadedilenden başka şeyler vardır. Göğün ve yerin Rabbine andolsun
ki, bu vaat sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir.
İnsan Atölyeleri Yasası, fazla tepki almasına rağmen, insanca
bulunduğu ana fikriyle ve yüzde elli bir oyla kabul edilmişti.
Dünya değişiyordu artık, İnsan Cumhuriyeti vatandaşı sayısı
oranı yüzde yetmiş beşlere kadar çıkmıştı. Tüm bunlar tedirgin edici
ve merak uyandırıcıydı fakat benim asıl ilgimi çeken, yasaların iyiliği
değil, uygulamaların doğruluğu idi. Aslında bunu da çok merak edip
etmediğimi söyleyemem. Asıl merak ettiğim şu: Yirmi milyon nüfusu
olan bir şehri, nasıl olacak da şehir devletine çevirebileceğiz?
Tokyo’yu düşünelim. Otuz beş milyon nüfusa sahip bir bölge
ve her tarafı gökdelenlerle, metro ağlarıyla, otobanlarla örülü büyük
bir metropol. Otuz beş “milyon”, evet, dile kolay, tam otuz beş milyon
insan yaşıyor bu şehirde ve evlerinden işlerine, işlerinden evlerine
gidip geliyorlar. Tokyo’nun insan atölyesini “nasıl hayal” edebiliriz ki,
her yüz kişiden üçü suç işlese bir milyon suçlu eder. Hangi bina veya
hangi yapılanma tüm bu insanları hem besleyip hem de eğitebilir?
Bu tür düşüncelerim vardı, evet, fakat yine de “en büyük” dert
ve isteğim Paris’i bir an önce bulmak ve hayatımıza devam etmekti.
Deren’i çocuk merkezinden almış, bütün kayıt ve başvuruları
zamanında ve kuralına göre yapmış ve işte, Yazarlar Şehri Atina’ya
gitmek üzere uçağa binmiştim. Paris çok iyi bir yazardı ve onu orada
bulabileceğimi biliyordum. Eğer ki şu yeni cumhuriyet ve şehir devlet

ARKIN ÇALAPALA .
579
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

oluşumlarında bu derece söz sahibiyse, elbette ki çok iyi korunuyor


olmalıydı. Peki, bu korunma bir engel teşkil eder miydi? Olabilir.
Atina’ya indiğimizde ilk işim Atina Sanat Enstitüsü’ne gitmek
oldu. Yazmak bir sanattır, diyordum ya kendi kendime, bu yüzden de
Paris’in nerede, nasıl yaşadığı mutlaka bu enstitüde kayıtlıdır.
Oraya vardığımda kapıdaki güvenlik görevlisi daha ilk teorim
ağzımdan çıktığı anda itiraz etmişti ve beni ne yapacağını bilmez bir
zavallı konumuna düşürmüştü. “Buyurun, nasıl yardımcı olabilirim?”
“Yazmak bir sanattır, esasına dayanarak, bir şey sormak için
burada bulunuyorum. Eminim dünya yazar listelerine bakıp Paris...”
İşte! Talihin, kızım Deren ve benim talihimizin, hiç mi hiç iyi
gitmediği anlardan biri daha! Görevli şu cevabı vermişti:
“Yazmak bir sanat değildir beyefendi, olsa olsa bir ihtiyaçtır.
Yazarsınız, düzelirsiniz. Sanatçı listelerine bakmamı ister misiniz?”
“Neden olmasın?”
Paris ne şu Atina Yazarlar Listesi’nde, ne de Atina Sanatçılar
Listesi’nde görünmüyordu. İyi de o bir yazar. Burada olması gerekir.
“Beyefendi sesle düşündüğünüzün farkındasınızdır mutlaka
fakat size kendisini ilk önce Yazarlar Caddesi’nde aramanızı tavsiye
edebilirim. Orada tüm yazarlar nerede, kiminle, ne yapıyor oyununu
oynarlar. Bu sayede belki bulabilirsiniz kendisini. Eğer orada değilse,
mutlaka yazar mezarlığındadır. Başka sorunuz var mıydı?”
“Var. Yazar mezarlığı nerede?”
“Hemen telefonunuza bakalım. İşte, koordinatını da yükledik,
umarım bulursunuz. Hayranlarından biri olduğumu bilmelisiniz.”
“Yardımlarınız için çok teşekkür ederim.”
Nerede, kiminle, ne yapıyor oyunu şöyle bir oyun: Bir kafeye
gidiyorsunuz, rastgele bir masayı seçiyorsunuz, bu masadaki kişilere
eğilip bir isim söylüyorsunuz, sonra da ekliyorsunuz, nerede, kiminle,
ne yapıyor. Masada bir ikaz düğmesi var. Önce o düğmeye basıyorlar
ve kafedeki herkes susuyor. Sonra da oyun başlamış oluyor.
“Şimdi sizi dinliyoruz beyefendi.” Bunu söylüyor içlerinden
biri ve herkes sizin cümle kurmanızı bekliyor. Böyle bir oyun.
“Paris nerede, kiminle, ne yapıyor?”

ARKIN ÇALAPALA .
580
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Pardon?”
“Paris nerede, kiminle, ne yapıyor?”
Herkes fısıldaşmaya başlıyor, fısıldaşmalar sonuç vermezse
cep telefonları çıkarılıyor, ilk kelimeler yazılmaya başlanıyor ve otuz
saniye sonra herkes bulduğu bilgiyi paylaşıyor.
“Paris ölü gözüküyor.”
“Paris anayasa çalışmaları sonrası kaçırılmış.”
“Paris bir kadınla birlikte, dün gece öldürülmüş.”
“Paris son yazısını yayınladıktan altı saat sonra ortak intihar
teşebbüsüyle yargılanmış ve bundan tam üç buçuk saat sonra araba
ile giderken direksiyonu kırıp bir köprüden uçmuş ve ölmüş.”
“İyi de bu bilgileri ben neden göremiyorum?”
“Telefonunuza engel konulmuş olmalı beyefendi.”
“Paris’in arabası başka bir kadındaymış. Paris ölmemiş.”
“Yazar mezarlığı 26.026 numaralı mezarda yattığı yazıyor.”
“Bence saklanıyor o. İnsan Cumhuriyeti dâhilindeki şehirlerin
yasaları tamamlanınca ortaya çıkacaktır. Bunlar bizim gibi roman ve
tarih yazarı değiller arkadaşlar. Ciddi tehdit altında olduklarına ve iyi
korunmaları gerektiğine inanıyorum ben. Kadın geleceği yazıyor.”
“20.026 numaralı mezara nakil işlemi dün tamamlanmış.”
“Bir saniye, bir saniye ya! Telefonu hala iade edilmemiş. Bu ne
demek oluyor şimdi? Ölülerin telefon numaraları aktif edilmeli mi?”
“Ne fark eder ki? İsterse bir telefona hemen ulaşabilecektir o.
Onlar için telefon bulmak o kadar zor olmamalı.”
“Kim bu Paris ya, yeter artık ya, yeter! Deminden beri kafamı
şişirdiniz. Umberto nerede, kiminle, ne yapıyor?”
“Bir dakika, bir dakika! Hangi Umberto?”
İşte böylesi bir oyun. Bir başka isim söylenene kadar devam
edebiliyor ancak. Böyle de bir kuralı var. Aşk gibi. İç ten dinamitli.
Kızım Deren’le şu 20.026 numaralı mezara gitmek üzere yola
çıktığımız anda aklımdan şunlar geçiyordu: Mezarı açmazsan, gerçek
mi “yalan” mı olduğunu anlayamazsın. Ya mezarlık görevlisi de bizim

ARKIN ÇALAPALA .
581
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

peşimizden gelirse, o zaman nasıl açacağım mezarı? Kamera sistemi


de vardır kesin. Olsun. Tutuklanma sebebi değil bu. Bilgi net değil.
Mezarını açıyorum ve mezardan çıkan şu ex oyuncak bebekle
karşılaşıyorum. Bu bebek Paris’in asla yanından ayırmadığı o bebek.
Hayatta en sevdiği şeydir. Gözlerime inanamıyorum. Onu gömmüş.
Birkaç saat sonra otel imde otururken “can sıkıntımı” biraz da
olsa giderir belki, düşüncesine sığınarak sanat melekleriyle ilgili bir
yazı yayınladım ve oldukça yüksek bir tıklamaya ulaştım.
Şimdi kulaklıkla şarkı dinliyorum. Sesleri beynimin en firücra
köşelerine gönderiyorum sırf biraz daha fazla uyuşayım da acılarımız
dinsin diye. Mızıka çalmak istedi canım. Et yemeliyim. Sesi kökle!
Bir gün bakışlarımla kuşları hareket ettiriyordum ki burnuma
bir sinek kondu. Sineğe bakıyordum; hiç kımıldamadan bana bakıyor,
adeta gözlerimdeki doğaüstü aktivizmin sebep sonuç ilişkilerini hızlı
anlayıp çabuk rapor etmeye çalışıyor gibiydi. Kafamı yukarıya doğru
kaldırdım ve güneşe sineğin gölgesinde bakmaya başladım. Sinek bir
hızla terlemeye başladı ve ben içimden “sen kiminle uğraştığını bilip
bilmeden ne diye burnuma kondun ki ey zalim sinek” dedim. Güneşin
sıcaklığı artıyor ve “gözlerimin bebeklerini” ısıtıyordu. Sineğin kanat
ve gözleri ise yanma eylemine girmiş oldukları için sinek “kanı çekilir
bir hale düşmüş”, küçülmeye başlamıştı. Sinek kırışıyordu. Ona bunu,
sadece onun gölgesinde güneşe bakarak yaptığımı fark ettiğim o anda
aklıma bir fikir geldi. Ve kafamı iki yana sallayıp sineğe can verdikten
sonra güneşin etrafına daha dikkatli bakmaya başladım. Güneşepik!
O sırada yanımdan geçen arabalardan son model olanı durdu
ve sürücü koltuğunda oturan iri güneş gözlüklü kadın bana konuştu.
“Pardon, Farsça biliyor musunuz?”
“Hayır, bilmiyorum. Neden sordunuz?”
“Farsça konuşmayı özledim de.”
“Ya, öyle mi?”
Kadın gitmeden önce gözlüklerini biraz aşağı çekip gözlerimi
dikkatle süzerken, ilk defa yapay zekâ takılı bir insanla karşılaştığımı
fark etmiştim. Gözlerinde güneş vardı adeta, fakat bunlar sıradan bir
insan gözleri değildi, en az yarım kat daha büyüktü. “N’oldu lan şimdi,
kim bu kadın?” dedim kendime ve anladım her şeyi o an. Kıyamet…

ARKIN ÇALAPALA .
582
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Elli İkinci Bölüm


HIZIR
Korhan Futacı | Abra Kadabra | 03:48
Yalanlayanların vay haline o gün! … Herkes kendi kazandıklarına
karşı bir rehindir. … Orada karşılıklı kadeh tokuştururlar, ama
burada içki yüzünde ne saçmalama vardır ne de günaha girme. ..Allah
bize lütfetti de bizi vücudun içine işleyen azaptan korudu. … Acaba
onlar herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? … Asıl tuzağa
düşecek olanlar, inkar edenlerdir. … Gecenin bir kısmında ve
yıldızların batışı sırasında da O’nu tesbih et.
Ey Falcılar Şehri Şeyhi! Dinle! Mano Solo, Sha La La, 07:18.
Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini!
Ben de unuturum yıldız yıldız parlayan gözlerini!
Gözlerinin içine başka hayal girmesin!
Ne vakit gelsen aklıma, bir yıldız düşer içime!
Kader diyemezsin, sen kendin ettin!
Seni gidi vurdumduymaz, seni gidi yaram az!
Kadehi şişeyi kırarım bugün!
Dün gece resmini öptüm de yattım!
Geçip giden zamanları bir yerlerde bulsam!
Bir efsaneydi, efsaneydi senle beraber olmak!
Rüzgarla gelen ilkbahar gibi gözlerin!
Kız seni alan yaş adı, dertlerini de, boş adı!
Durup da söyle yemediğin adımsa gizli kapaklı!
İşte biz o gün tükeneceğiz! Aşk tesadüfleri sever!
Gülmek için yaratılmış gözlerde yaşlar neden!
Dün gece seni andım, seni andım içim yandı!
Kan ter içinde uykularından uyanıyorsan eğer, her gece!
Suç bende, sever gibiyim, gel benim ol da rahat edeyim!
Ben şarkımı söylerken istersen sesi açarsın! İstersen!
Suyla yıkanınca tabaktan çıkmayan şeyleri yemek çok zararlı!

ARKIN ÇALAPALA .
583
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Sen kaybettin! Sen yenildin! Zor gülecek zor, gözlerin!


Aşkla başım hoş değil, söylediğin sözü bil!
Vazgeçtim gözlerinden, vazgeçtim sözlerinden, bir ah de!
Kalbi! Neden hep olmazlarda! Neden hep çıkmaz sokaklarda!
Cümlelere bak cümlelere! Hep bir acı, hep bir karamsarlık!
Dayatıyorlar zavallı insanlara böyle boktan boktan şarkıları!
Ondan sonra da, bu toplum neden psikopat dolu, diyorlar!
Öyle insanlar yaşıyor ki henüz gerçek bir şarkı dinlememiş!
Öyle insanlar yaşıyor ki, kendisini müzikle tedavi etmemiş!
Öyle insanlar yaşıyor ki şarkılarla konuşmaktan haberi yok!
Şimdiki şarkıların sözleri daha da fena. Hip hop sözleri!
Bunların sonunu hiç hayırlı görmüyorum biliyor musun?
Sana bunları neden anlatıyorum ki! Sen cezalısın oldukça!
Sen aslında beş yıllık ayna hap simi hak ediyorsun ya, neyse.
Artist! Seni oraya “haram fal oklarıyla” oynaşasın diye mi ata
dık dık dıgıdık dıgıdık dıgıdık dıgıdık. Dur gıdaklama!
Gıcık! Bir an önce şu kulak falını, kullanılmış bardak falını, içki
kadehi falını, sigara izmariti falını, kurşun kalem kilidini, fal fallarının
falcısını bulma falını ve bu fallara gerçekten bakmayı öğren!
Bak bakalım Almanya ile Türkiye daha kaç defa küsüp barışır.
P&G ne zaman veyahut neden, ilk nerede kapanacak? Unilever’in yeni
CEO’su olma sırası kimdeymiş, ona da bak! Bir de yağmur bulutunun
eşi yani çifti neredeymiş, eğer tam bakabiliyorsan ona biraz bak, tam
bakamıyorsan unut gitsin! Çok önemli.
Bıktım sana iş öğretmekten, bıktım! Bari saptamalarımı yazıp
sana biraz bilgi atayım da onları “gayb” bilgisine çevir ve fal usulleri
âlimlerine ulaştır. Bunlar önemli konular! Zevzeklik edip durma!
İnsan aşk ile dolmayınca zaman durmaz.
Doktorlar her muayene başına değil, tedavisini mutlak olarak
bitirdikleri hastaların memnuniyet bilgisi ve imzasıyla onaylanmalar
sonrasında primlerini almalılar.
İnsan Cumhuriyeti vatandaşlarının tümüne iyi yayın yapan ve
cici bilgi ulaştıran bir radyo kanalına ihtiyacımız var. Bu konuyla ilgili
ARKIN ÇALAPALA .
584
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

olarak hidromanyetik radyo dalgalarında geçişkenleşebilen enerjiler


icat etmek gerekebilir. Bak bakalım asit felsefesi ne durumda?
Tüm okullarda aynı tarih kitapları okutulmalı. Bu kitaplar ise
sadece İnsan Parlamentosu tarafından onaylanmalı. Tarih Bilincimiz
çok kötü durumda ve Gelecek Bilincini çok hızlı mahvediyor. Bu konu
ve çevresindeki eksiklikler nasıl yoluna girebilir?
Sadece tarih değil dil konusunda da büyük reformlar gerekli.
İstediğimiz dilden istediğimiz kelimeleri istediğimiz dillere rahatlıkla
empoze edebildiğimiz “adil bir sistem” geliştirebileceğimiz reformlar
yapabilirsek, dünyadaki insanların “her dil üzerinden” anlaşmalarını
sağlayacak mutlak dili kullanmaya başlayacakları tarihi yakınlaştırır,
bu sayede de cehaleti ve yanlış anlaşmaları ortadan kaldırabiliriz. Bu
sahtekârlık durumlarının üremesini de %100 durduracaktır çünkü
herkes konuşup duruyor ama kimse gerçeği gerçekten anlamıyor.
Yeryüzünde kurulan şirket sayısını, yine yeryüzünde kurulan
okul sayısına paralel hale getirilmeli çünkü ancak bu iç sayede arz ve
talep dengeleri korunabiliyor, dahası işsizlik mutlak olarak yok olup
bizi rahat bırakıyor. Kalite ve markalaşma da güvenilir boyutlara tam
anlamıyla taşınmış oluyor. Okullarla birlikte Ar-Ge laboratuvarlarını
da tasarlamamız şart.
Aslında, her mesleğe ve konuya dair üniversite kurmak için,
halk üniversiteleri kurabilmemiz için insanlardan talep toplayıp bu
durumu bir yatırım aracı olarak üniversite ortaklığına dönüştürsek,
bu sayede “üniversiteler borsasını” bile aktif edebiliriz. Fakat bu cikis
borsanın %51 hisse denetimi hep İnsan Parlamentosu Üniversiteler
Meclisi tarafından yapılmalıdır.
Prenses Diana’nın günlüklerini kullanmaya başladık. Değişik
yerlerden videokasetleri de düşmeye başladı. Bunun için kariyerimi
mahvetmem gerekebilir. Olur da benim kasetlerime rastlarsan, bunu
kasıtlı olarak, Lady Di’yi korumak için yaptığımı sen bil, yeterli. Talep
edersem bu mektubu Parlamentoya delil olarak gönderin. Orijinalini
değil, mal, kopyasını gönderin! Ufak bir alanda denemeler yapacağım
bu konuda. Böylece “ondan önce kendimi ihbar ettirip” benimle “ilgili
içtihat üzerinden onu suçsuz kılma” yöntemini yaratmış olacağım.
Bir rüya gördüm. Çok fenaydı. Biz kız vardı. Neyse, geçtik.
Robie Williams ile anlaşma tamamdır. Son albümünün bütün
kliplerini biz çekeceğiz ve Kur’an-ı Kerim alt metinde akacak. Şimdi
ARKIN ÇALAPALA .
585
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

sana kırk bir albümün de sanatçı isimlerini veremem ama şunlar her
türlü çalışmanıza destek oluruz diyenler: Madonna, JJ Johnson, REM,
Dead In Vegas, Emma, Hooverphonic, Riff Cohen, Hindi Zahra, Tom
Waits, Prodigy, Susheela Raman, Emel Mathouluthi, Orange Blossom,
Yann Tiersen, Tuğçe Şenoğul, Preisner ve Eleny K., Dead Can Dance,
Melody Gardot, Şebnem Ferah, Sezen ve Tarkan, Sıla, Azelia Banks,
Artbat, Artbat beş albümle ilk sırada, şimdi başka konular da var, bu
konuyu geçiyorum bebiş. Artbat Mix’i hala dinlemedim deme, uç tığın
an olur bak, bilesin!
Bilmeden destek olanları da yazmak lazım aslında. Biraz kaba
bir hareket olacak ama olsun! Tito Tarantula, Calexico, Johhny Cash,
16 Horsepower, DreamCity Film Club, Burning Caravan, Ve ve ve ve;
Lee Harris, Paul Webb, Tim Friese, Martin Ditcham, Hugh Davies,
Robbie Macintosh, Mark Felthan, Simon Edwards, Nigel Kennedy,
Michael Jeans, Andrew Marriner, Christhoper Hooker, Joy Division ki
Closer, The Stone Roses, The Smiths ki Queen Is Dead, Charlatans,
Happy Mondays, Buzzcocks, Ian Brown, Unfinished Monkey Business
ve Brian Eno Music For Airports, Boards Of Canada Music Has The
Right To Children, The Orb Orb’s Adventures Beyond The UltraWorld
ve Autechre Amber, Aphex Twin Selected Ambient Works Volume II,
Biosphere Microgravity, AVI Allison / Brown Ki Caravans Soundtrack
ile devam edecek olursak, Sonic Youth Daydream Nation, Minuteman
Double Nickels On The Dime, Joy Division Unknown Pleasure, Talking
Heads Remain In Light, Madonna Like A Player, Dela Soul Three Feet
High And Rising, Pixies Suffer.., Nirvana Nevremind ve Loveless My
Bloddy Valentine, The Stone Roses The Stone Roses, Pavement ikilik
Slanted & Enchanted, Sonic Youth Goo, PJ Harvey Dry, Radiohead Ok
Computer, Jeff Buckley Grace, DJ Shadows Entroducing, The Beach
Boys Pet Sounds, The Beatles White Album, The Doors The Doors ve
Bob Dylan ilk albüm ve Blood On The Tracks, The Jimi Hendrix Are
You Experienced, Pink Floyd Piper At The Gates Of Down, Rolling
Stones Exile On Main Street, The Who Who’s Next, Joni Mitchel Blue,
Black Sabbath Paranoid, Patti Smith Horses, Steve Wond Innervision,
Er, Pere Ubu The Modern Dance, Brian Eno, Another Green World,
Neil Young After The Goldrush, Van Morrison Astral Weeks, elbette
ki Tim Buckley Starsailor, Kraftwerk Trans Europe Express ve ölmüş
bir Yanan Karavan tribi olarak Takehisa Kosuqi, Ryo Koike, Yukio
Tsuchiya, Seigi Nagai, Michihiro Kimora, Esra, Takio Hasegawa, Kingi

ARKIN ÇALAPALA .
586
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Hayashi, Improvisation Part I 58:37, Part II 59:44, Tetuzi Akiyama,


Acid Mothers Temple, Emma Pollock, Alun Woodward, Steward Hand
son, Chemical Underground Records, John Pell, Great Estern, hate
The Delgados, Marcus Eroin, Michael Sandison, Warp Records, John
Cage 04:33, Sessizliğin Sesi, ilgili kadraj Munch Scream, Swans, Poust,
Michael Gira, Roli M, Norman W, Harry Crosby, Jonathan K, Big Black
Einstürzende Neubauten, Keith Jarrett La Scala, Garbarek Khan Ragas
And Sagas, biraz da Anohar Brahem Khoomsa, Chick Korea Return To
Forever ve John Coltrane A Love Supreme, Miles Davişs Bitches Brew,
Alice Coltrane, Ornetta Coleman Body Meta, My Bloody Valentine,
Young Merble G, Ride Souvlaki, Loveless Colossal Youth, The Noise
Made By People Broadcast, Sunburned Hand Of Man Wedlock, No
Neck Blues Band, Keiji Haino, Miminokoto, Wolf Eyes River Sloughter
ve Boredoms Vision Creation, John Zorn Duras Duchamps, Text Of
Light Tol, Bordo Pond Live, Nadja Archive, Sunn O Void, Orange Can
Entrance High Rise, German Oak Go, Eintürzende Neübauten Kollaps,
Metal Machine Music, GHQ Cosmology, Earth Hibernaculum, LSD
March, Jesu Conqueror, Merzbow The New B.., Sunn o))) White, Boris
Sunn O))) Altar, Elliot Smith XO, !!!, Tom Carter Marcia Bassett Zaika,
Takayanagi Masayuki Action Direct,
Bak şimdi dikkatli dinle. Bir adam demiş ki: Vallahi dünya için
Allah demem. Bu öyle bir cümle ki, söylediğin zaman hem normaldeki
anlamı çalışıyor hem de zıt anlamı. İkisi aynı anda. Ben de birkaç tane
buldum, nasıl olmuş, bir baksana!
O zaman altı olur! (Bunu Reis çok beğenmiş.) Vallahi de güzel
için güzel sevmem. Vallahi “Allah içindir” Allah demem. Anladın mı
meseleyi. Adam bir tarikat lideri. Sondaki fiili yontup kendine mürit
toplamış. Bunların hepsi nasıl verecekler şu hesabı, inan çok merak
ediyorum. Allah yardımcıları olsun! Âmin! Büyük de âlimler ha, öyle
küçük adamlar değiller. Geçtik!
Fal oklarıyla ilgili özel konuya dönüyorum. Makam sahipleri;
istatistik bilgileri, geçmişte yaptıklarının değerlendirildiği puanlama
sistemleri ve sınavlarla seçilsin.
Bugüne kadar hangi makam sahibini kimler atadı biliyoruz. O
makam sahipleri neleri imza etmişler onu da biliyoruz. Olaylı tarihler
ve yönetimler bu taktikle sorgulanabiliyor ama Reis diyor ki insanlar
daha güvenilir bir sistemde yaşamalılar. Her şey şeffaf olmalı, diyor.

ARKIN ÇALAPALA .
587
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Devletlerin içindeki en büyük ve “ilk 20” mafyayı yaklaşık yüz ülkede


bu sayede deşifre ettik, biliyor musun?
Kimin kaç hizmetçisi var? Neden köle gibi çalıştırıyorlar şu iyi
insanları? Başkasının işini bir günde on saat yapana ne denir? Köle!
Demek ki sistemler köle yetiştirmek üzerine kurulu. Sırf birkaç akıllı
rahat yaşasın diye yaşadıklarımıza bakar mısın? İblis cinlerden mi?
Araştırır mısın? Göklerin ve yerin yaratılışına cinler hiç şahit değildir.
Şeytan ne bilsin kıyamet saatini!
İnsanı insan yapan saygıdır, imandır, akıldır, vicdandır.
Tüm spor dallarında, oyunlarda, antrenmanlarda sporcuların
kaç adım attığının istatistiğini tutalım, diyorum. Bunu sağlayan saha
yapılanması ve işletim sistemi nasıl olmalı?
Biz onları biçilmiş bir ekin ve bir yığın kül haline getirinceye
kadar hep sözleri bu feryat olmuştur. Mükemmel bir ayet.
Bütün insanlık bir araya gelip Allah’ı mı oluşturur? Hayır, kız
ne alakası var ya. Çok aptalca ve çok günah bir soru. Ama Allah, tüm
yarattıkları bir araya geldiğinde “hak edenlerin” yüzlerine bakarak
onları temizleyeceğini Kur’an’da söylüyor. Kıyamet provası önemli.
Onu ilk gördüğüm an için her şeyi yaparım. Her şeyi mi? Evet!
Kıyamet yakın olmalı. Allah, Hz. Muhammed’e bile “İstersek
Kur’an’ı bile sileriz ve hiçbir yardımcı bulamazsın.” diyor. Bazı ayet
ve söylemlerinde yarattıklarını toptan silebileceğinden bahsediyor.
Fakat bunu her yapışında, kendisi de dâhil mi, hem evet, hem hayır
ama hepimiz kıyamet gününden, O’nu görmek, duymak ve bilmekten
uzaklaştığımız için, bunu yapmayı sevmiyor olabilir.
Kısaltmayı deneyeyim; Allah yarattığı “her hangi bir varlığın”
ömrünü tamamıyla veya belirli bir zaman diliminde sildiğinde, bunun
etkileşimde olduğu mutlak kader de değiştiği için “tüm akış” değişmiş
oluyor denilebilir, gibi. Ama değişmeyebilir de, neticede Allah O. Ama
eğer değişiyorsa, bu durum zamansal sapmalara neden oluyor bence.
Belki de Allah O’nun kendi zamanıyla oynamayalım diye bu ilmi sade
kendisine mahsus kılmış. Zamanda yolculuk hakkı da ona mahsus bir
şey gibi. Bu konuları ciddi ekiplerle araştırmaya başladık cicim.
Aslında Allah istese hepimiz zamanda yolculuk yapabiliriz. Ki
zaten yaptığımız tek şey neredeyse bu. Zamanda akıp gidiyor ömür.
Neden istemesin ki? Keşke yeryüzünde uslu uslu takılan meleklerden

ARKIN ÇALAPALA .
588
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

olabilsek. O zaman melek peygamberler gönderirdik, diyor Kur’an’da


ama bu konu “çok” tehlikeli. Çünkü Hz. Muhammed sonrasında insan
peygamber gelmeyeceğini de biliyoruz. Son peygamber Muhammed.
Meleklerin yeryüzüne ineceğine dair kesin hüküm var mı? Al sana bir
soru daha: Cebrail Muhammed’in Allah’la arasındaki elçi olduğuna
göre, aslında Muhammed’e “melek peygamber” olarak Cebrail elçilik
etmiş sayılmaz mı? Demek ki Muhammed melekti ki elçisi de melek.
O zaman Muhammed melekse ve bizim elçimizse, biz de mi meleğiz?
Al sana boru gibi soru. Cevapla bakalım! Diyanet İşleri Başkanı bile
bu soruya cevap veremedi, veremez, desem…
Otomobil lastikleri “saat yönünün tersine” dönüyor. Kumarda
da böyle. Kâbe’nin tavaf yönü de böyle. Neden böyle? Dünya? Güneş?
Ay? Zaman niye… Zaman değil de saat niye o yönde dönüyor? Burada
bir hinlik var, bunu da araştırır mısın? Bu arada sonsuzluk işareti bu
konu dâhilinde ele alınca çok zamanlılığı simgeliyor gibi geldi bana.
Sence? Her şeyin yeri ve zamanı olmasının bu konuyla ilgisi nedir?
Fal okları meselesine tık devam ediyorum. Düşünürken beyin
zaten çalıştığı için kulaklar o anlardaki hakikati beyne ve kalbe tam
ve eksiksiz olarak iletemez. Allah işte bu yüzden de büyüktür. Çünkü
O bütün eksikliklerden uzaktır. O Allah, O. Ki kötülükler, düşünürken
“hakikati bilmekten uzak” olduğumuz için doğar asıl. Allah bu yüzden
kötülükleri asla emretmez. İbadeti emreder. Çünkü ibadet eden kulu,
Allah’ı tespih veya tespit ederken, ne biraz kötülük düşünebilir ne de
doğru yoldan sapabilir. Bu sayede kötülük üremez hale gelmektedir.
Âlimler zamanlı konuşup zamanlı hareket ettikleri için onlara
rastlayanlar mucize görebilirler. Zaten “arayan” herkes mucize görür.
Fakat bu mucizelerin hangisi aldatıcı ve sahtedir, hangisi hakikatlerin
âlemindendir, işte bunu dikkatle incelemekte ve gerçek olanın iyice
ayrıtına varmakta fayda vardır.
Kuşlar, olacakları, olmadan çok az biraz önce, “yalnızca” sevip
güvendiklerine işaret ederler ama söylemezler. Anlayan anlar, anladı.
Anlasın! Güzel bir paragraf yapayım mı sana?
Herkese halini ve hatırını sormalıyız ki bir yerden bir yerlere
taşınan her türlü söz, eşya, niyet ve hakikatten haberimiz olsun. Hal’i
öğrenmek için hediye gönderilir. Çünkü hediye her türden teslimiyeti
göstermek yoluyla “niyeti öğrenmenin” önünü açar. Halifeler, gerçek
halifeler emirlerini ve bunların gereklilikleri bahsindeki her şeylerini

ARKIN ÇALAPALA .
589
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kuşlara, cinlere, insanlara, rüzgâra ve daha ismini sayamayacağımız


pek çok şeye rahatlıkla taşıtabilirler. Peygamberler kim bilir ne kadar
donanımlı, sen düşün! Kendilerine hainlik edenleri asla savunmayın!
Allah insana zamanı peşinen verdiği için vakit nakittir. Zamana çabuk
yenilen şeyleri yediğimizde ise, çabuk hazmedilip sindirildikleri için
zamanı güçlendirirler. Zaman güçlendiği vakitlerde, hızlanır mı yoksa
yavaşlar mı? Kıyamet saati zaman hızlandığından mı yaklaşır yoksa
yavaşladığından dolayı mı? Allah doğrusunu bilir. Gümüşten çocuk,
aynadan kadın camileri inşa edip tüm insanları ve toplumları ibadete
hazır, istekli ve kaliteli hale ulaştırmalıyız. Boş yere yemin edip ant
içenler tuzak kuranlardır. Bunların ve bir şekilde haksızlık yapan tüm
varlıkların evleri çöker, yuvaları da bir bir yıkılır. İlahi adaletin tecelli
şekillerinden biridir bu hakikat. Allah inanan insanların canlarını ve
mallarını, onlara cennetlerini vaat ederek satın almıştır. O “her şeyi”
konuşturan Allah’tır. Düzgün hüküm vermeyen o hâkimlerin mesleği
hâkimlik değil işçilik olmalıdır çünkü tekrarlardan üreyen tecrübeler
ilgili hükümlerinin en sabit yanlarını oluşturmaktadır. Hükümlerdeki
sabitlerin ve türlü değişkenlerin kaderi de oluşturduğunu “yüz yıllar”
önce Arabi isimli âlim zaten anlatmıştı fakat kendisinin sonsuzlukla
ilgili beyanlarında eksiklikler vardı ve bu eksiklikler şans eseri Iraki
isimli âlim ve bazı berduş çağdaşları tarafından aynı mesele içindeki
rastlantılar hiç mi hiç fark edilmeksizin, irade dışı bulunup, açıklanıp
ispatlanmıştı. Aynı yüz yıllarda şark İslam “âlimlerimiz” öyle önemli
konularda o kadar fazla çalışma yapmış ve bunu, başta Ortadoğu ve
de sakin Asya olmak üzere, öyle çok memlekete ve hükümdara tebliğ
etmişlerdi ki, bugün yaşanılan ilimsizliğin ve şu adaletsizliğin nasıl ve
neler yüzünden ortaya çıktığı konusunu sürekli araştırmak zorunda
oluşumuz beni çıldırtıyor. Hukuk sistemlerindeki pis bozulmalar öyle
çok ki ilk aklıma gelip beni en çok gıcık eden örneği vereyim ve konu
kapansın. Kendisine ilgisi “tebliğ” edildiği halde, bir davaya katılması
gerekip de duruşmaya gelmeyenler, o toprağın hukuk sistemini kabul
etmiyor veya bozmaya yelteniyor olabilirler. Öyleyse tüm o insanlar
hakkındaki yapılması gereken en şey, neden davaya katılmadıklarını
iyice araştırıp ifadelerinin ilk rastlanılan yer ve zamanda alınmasıdır.
Bu kuralı işletmek için tutuklamalar yapmaya gerek yoktur. Devletler
kendi işlerine gelmeyen, sıra dışı tarzda yaşayan insanları tutuklayıp
durmaktan bir an evvel vaz geçmelidirler çünkü tüm bunların hesabı
pek yakın bir zamanda sorulacaktır.

ARKIN ÇALAPALA .
590
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Elli Üçüncü Bölüm


ADEM
Francesca Gagnon | Vai Vendrai | 04:35
Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız sapmadı ve batıla
inanmadı. O arzusuna göre de konuşmaz. O bildirdikleri
vahyedilenden başkası değildir. Çünkü ona güçlü kuvvetli ve üstün bir
yaratılışı olan Cebrail öğretti. O en yüksek ufukta iken asıl şekliyle
doğruldu. Sonra Muhammed’e yaklaştı, derken daha da yaklaştı, o
kadar ki iki yay arası kadar hatta daha da yakın oldu. Bunun üzerine
Allah kuluna vahyi bildirdi. Muhammed Cebrail’i gözleriyle gördüğü
vakit kalbi yalanlamadı. Onun gördükleri hakkında şimdi kendisiyle
tartışacak mısınız? Andolsun ki onu Sidretü’l-Münteha denilen yedinci
göğün yanında, önceden bir defa daha görmüştü. Cennetü’l-Meva,
Meva Cenneti de Sidretü’l-Münteha’nın yanındadır. Sidre’yi kaplayan
kaplamıştı. Onun gözü kaymadı ve sınırı aşmadı. Andolsun o, Rabbinin
en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü. … Yoksa insan her arzu ettiği
şeye sahip mi olacaktır? … Göklerde nice melek var ki, onların
şefaatleri, dilediği ve hoşnut olduğu kimse için Allah’ın izin vermesi
dışında, hiçbir işe yaramaz. … Ufak tefek kusurları dışında, büyük
günahlardan ve edepsizlikten kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin affı
bol olandır. O sizi daha topraktan yarattığı zaman, siz annelerinizin
karınlarında bulunduğunuz sırada bile, sizi en iyi bilendir. Bunun için
kendinizi aklamaya kalkmayın. Çünkü o kötülükten sakınanı daha iyi
bilir. … Gerçekten hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenemez.
Bilsin ki, insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Ve
çalışması da ileride görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam
verilecektir. Ve şüphesiz en son varış Rabbinedir. Doğrusu güldüren de
ağlatan da O’dur. Öldüren de dirilten de O’dur.
Dünyaya ve insanlığa hizmet etmek amacıyla kurulmuş basit
enstitüler düşünün. Şehir devletlerinde “sanat enstitüleri” diyebiliriz.
Bu enstitüler yazı, şiir, fotoğraf, sinema, müzik, resim, heykel, tiyatro,
moda, reklam, mimari gibi sanatsal ve “toplumsal” değerler üzerinde
çalışıyor ve insan yetiştiriyorlar. Bu enstitülerden mezun olan bütün
insanlar, toplumsal yaşamlara karıştıklarında, buralarda edindikleri
bilgiler ve disiplinler ışığında yaşamları yorumluyor ve üretimlerini
gerçekleştiriyorlar. Sanat melekleri ise bu iyi insanların üretimleri ve
ürünleri arasındaki etkileşimleri gözlemliyor ve denetliyorlar. Açık

ARKIN ÇALAPALA .
591
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

sanat enstitüleri; sanatı açık sanat, zanaatı ise “faydalı zanaat” olarak
gerçekleştirmenin yollarını arıyor ve güzelliğin önünü açıyorlar.
Her yıl, her şehirde on binlerce insan sanatçı, zanaatkâr, usta,
şair, yazar, felsefeci, müzisyen, ressam, oyuncu, heykeltıraş, modacı,
tiyatrocu, reklamcı, tüccar hatta iş adamı, politikacı, haberci olarak
bu enstitülerdeki eğitimini tamamlıyor ve şehir devletlerin içindeki
kendisini bekleyen bireysel yaşamına başlıyor. Üretmeye başlıyor.
Açık Sanat Enstitüleri, bilgi melekleri ve moda melekleriyle iş
birliği içinde atölyelere, fabrikalara, açık sergi salonlarına, okullara,
sinema salonlarına, açık tiyatrolara, insanla ilgilenen vakıf ve kamu
kurumlarına, “organize sanayi bölgelerine”, kafeteryalara, kullanışlı
spor tesislerine, kısacası toplum içinde aklınıza gelebilecek her yere,
eğitimli ve bilinçli, “üretmeyi seven ve erdemli” insanlar yetiştirmek
için çalışıyor, çabalıyor. Ve bu enstitüleri bitirip toplumsal katılım ve
uygulamalarda, üretim ve yorumlamalarda başarı gösteren insanlar,
önce sanat polisi sonra da “sanat meleği” ilan ediliyor.
Katılım yaşı diye bir şey yok. İsteyen her insan, istediği her an
başvuru yapabiliyor açık sanat enstitülerine. Çıraklık eğitimini alan,
kalfalık eğitimine ve çalışmalarına başlıyor. Bu eğitimi de bitiren usta
oluyor ve kendi özel ve öz öğrencileriyle buluşturuluyor. Eğitimlerini
doğal kabiliyetleri dolayısıyla daha hızlı bitirenler, çok daha çabuk
mezun oluyor bu enstitülerden. Ve bu naif enstitülerde yaş, cinsiyet,
ırk, din, dil, uyruk yahut da benzeri hiçbir ayrım yapılmaksızın, şehir
devlet destekleri güzel insanlara ulaştırılıyor. İsteyen insanlar yatılı
eğitimler de görebiliyor. Yasaları çiğnemediğiniz ve başka insanların
haklarına ve özgürlük hallerine saldırmadığınız müddetçe bu sağlıklı
enstitülerde istediğiniz konuda istediğiniz eğitimleri alabiliyorsunuz.
Açık sanat enstitülerinin temel amaçları şunlar: Sanat polisi
ve iyi sanat meleği yetiştirmek, arabaları ve silahları eritmek, beton
binaları yok etmek, uzaya insan fırlatmak, dünyadaki tüm sınırları
kaldırmak, yeni şehir devletleri kurmak, ihtiyaç duyulduğunda şehir
devletlerini gizlemek, sanat eseri maliyetlerini düşürmek, sanat eseri
değer belirleme çalışmaları yapmak, “açık sanat” davaları açmak ve
kazanmak, sahtecilik girişimlerine engel olmak, görsel veyahut yazılı
yayınlarda medya polisleri ve internet polisi ile uyumlu bir biçimde
işbirliği yapmak, “telif haklarını” hukuk polisleriyle birlikte korumak,
mülksüzleşmeyi öğretmek ve hep yaymak, tüm savunma sistemlerini
bilgiyle inşa ederek doğanın ve özümüzün bozulmasına engel olmak,
ARKIN ÇALAPALA .
592
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

terör, soykırım ve ırkçılığı destekleyen düşünceleri bilgi melekleri ve


hukuk melekleri aracılığıyla yok etmek, yazı, sanat, aşk, renk, ses ve
sessizlik sarayları inşa etmek, müzik, sinema, resim, dans ve heykel
fabrikaları üretmek, muhabbet kütüphaneleri ve de felsefe bahçeleri
inşa etmek, insan atölyelerindeki insanlara yardım etmek, düşünce
ve barış operasyonları düzenlemek, yardım havuzlarındaki insanları
eğitmek, kraliçeden çok kraliçe yetiştirmek.
Tüm bu amaçlarının yanında, bu enstitülerin en ciddi bilinen
amacı; unutulmuş veya unutulmaya yüz tutmuş tüm gelenekleri, tüm
sanatları toplumlarda ve şehirlerde tutundurmaya çalışarak insanın
tarihsel evrimi içinde yaşadıklarının ispatlarını korumaya çalışmak.
Her şehir devletinin “en az bir” açık sanat enstitüsü var, diye
düşünün. Ve bunlar irili ufaklı olmasına bakılmadan şöylesi donanım,
cihaz, yapılanma ve de öğelere, kuruluşları itibariyle sahip oluyorlar:
Televizyon, iki online bir “on air” radyo, matbaa, film atölyesi, dergi,
gazete, abonelik sistemi, üyelik sistemi, öğrenci takip sistemi, arge
sistemi, internet ağı, intranet ağı, “dikiş atölyesi”, deri atölyesi, hesap
sistemi, nakliyeci sistemi, lojistik sistem, banka, araba havuzu, uçak
havuzu, seralar, iri kütüphaneler, intibak köyleri ve intibak kasabası,
cami, kilise, sinagog, tapınaklar, at çiftliği, stadyumlar, spor salonları,
olimpik yüzme havuzları, kapalı bir sergi kasabası, çikolata fabrikası,
uyuşturucu kontrol merkezi, rakı masaları, uyandırma servisi, uçan
balonlar, tekne yapım atölyeleri, misket atölyesi, uçurtma atölyeleri,
moda sarayları, politika sarayı, aşk sarayları, muhabbet sarayı, ritim
fabrikası, kolon atölyeleri, başka müzik aleti üretim atölyeleri, kiraz
işletmesi, altın işleme merkezleri, tabakhane, cici spor topları müzesi,
uzaktan kumanda sistemleri, açık istihbarat teşkilatı, müzik grupları,
sinema kurulu, sinema ödülü, sinema yönetmenliği okulları, hediye
kabul merkezi, ses kayıt kasabası ve de stüdyoları, ses yayın sistemi,
gökkuşağı üretim merkezi, plak ve kaset fabrikaları, pikap fabrikası,
şiir kasabası ve şiir tepeleri, şehir gizleme sistemleri, okur, yazar ve
kitap sarayları, birleşik aşk hikayeleri havuzu, aşıklar sınırı, eserlere
takip sistemleri, insansız sanat havuzu sulu fonu, akıl hastanesi, fikir
hastanesi, mezarlık, kimlik kartı sistemi, dünya ve uzayın her yerine
aynı anda ses gönderebilen mikrofonu, yasa ve kurallar, dolandırıcı
avcıları birliği, kumar uzmanlığı masası, seslerle renk üreten makine,
postane, pastaneler, su kaynakları, kışla, teleferikler, sanat gemileri,
dünyanın en güzel aşk masalları koleksiyonu, pilli rüya halısı ve hayal

ARKIN ÇALAPALA .
593
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

havuzu, karga kabilesi, martı kabilesi, serçe kabilesi, kuş kabileleri,


uçurtma bayramları, açık sanat mevsimi, düşünce mevsimi, arkadaş
sitesi, silahsız ordusu, dansöz teşkilatı, hareketsiz uzay, çok iyi fikir
tabutu, çok iyi fikir tabutu yüksek kurulu, şişe tasarımları hanesi ve
müzesi, şoförler teşkilatı, çay işleme çiftliği, nikah salonu, çilehanesi,
kurucu başkanı, gül bahçesi, yedek sanat listesi, yalancı üyesi, düdük
atölyesi, kaza bildirme sistemleri, hızla öğrenilmiş çaresizlik refleksi,
kalemle uç tasarım masaları, makyaj teşkilatı, kamera fabrikası, aktör
seçme kabiliyeti, üye mülakat sistemi, aktris eleme yöntemi, origami
krizi, açık sanat manifestosu, yel değirmenleri, sis, rüzgar gülü bıçağı,
maket uçak sevdası, işbirliği kabiliyetleri, hizmet politikası, kardeş ve
can ciğer arkadaş enstitüleri, yönetici başkanı, başkan yardımcıları,
yalaka tespit ve bildirim sistemleri, duran toplara kötü vuran robotu,
seferberlik halleri, sergi denetleme takımları, sessizlik kuleleri, Arap
kağıdı atölyeleri, filtre fabrikası, gözlük markası, kolonya markaları,
rakipsizlik endişesi, parti kurmama bildirgesi, terbiyesizlik makalesi
ve uygulamaları, usul teorisi, koruma güdüsü, can bilgisi, peygamber
mezarları haritası, haftanın sanatçısı, yılın başkanı, kuş evleri, nazik
ve şık hareketler komisyonu, etik hareketler komisyonu, pis ve ayıp
hareketler komisyonu, erdem olimpiyatları, tatil kasabası, engelliler
sarayı, zeki çocuklar sarayı, zamansız saray, epik hareketler listesi,
zıvana defteri atölyeleri, uyuşturucu tedavi merkezleri, farklı şeyler
istasyonu, dikkatle izleme merkezi, cinnet manifestosu, sanat işçileri
sendikası, beyin fırtınası kurulları, beyin fırtınası üst kurulu, rüzgar
saptama hafızası, apolet spolet arma koleksiyonu, ekip ruhu, bisiklet
yarışları, defileler, işaret dili, ıslıkla iletişim sistemi, yayıncılar kurulu
nöbet çizelgesi, çok merkezli yönetim kurulu, merkez hakem kurulu,
istatistik haftası, kayıt kabul günleri, mezuniyet ayı ayarları, montaj
atölyeleri, lens atölyeleri, fırınlar, tekstil fabrikası, mızıkacı markası,
gitar markası, piyano markası, çay markası, sessiz rüzgâr jeneratörü
markası, makas markası, kalem markaları, boyacı markaları, sözcüsü,
çiçekçi melekleri, duvar boyacıları birliği, bilgi melekleri ve başkanı,
duvar sanatçıları kurulu, duvar koleksiyonları güvenlik timi, desenli
çıkartma atölyesi, fal merkezi, itfaiye teşkilatı, hazır çorba markası,
elektrikli, rüzgârlı, sulu motosiklet markaları, finans müdürleri, arge
müdürleri, kurmaca sanat keyfi, iç ve dış yazışma formatları, elçileri,
misket festivali, sanat hırsızları, sanat hırsızlarının destek timi, sanat
hırsızlarının destek sistemi, su markası, ayakkabı markası, büyüteç

ARKIN ÇALAPALA .
594
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

markası, tual markaları, hafıza kartı markası, kibrit markası, sigara


markası ve daha birçok şey…
Sadece biraz daha etraflıca düşünelim lütfen.
Şehir devletlerinde yaşadığımızı düşünelim.
İnsan Anayasası tarafından korunduğumuzu düşünelim.
Her üretimi bilim ve sanatın ortaklaşa kontrol ettiği bir yer,
bir dünya hayal edelim. Daha temiz, daha özenli bir dünya isteyelim.
Açık sanat enstitüleri kuralım her yerde ve mutsuzlukları ve
boşa geçirdiğimiz zamanları birer birer öldürelim. Eminim hepimize
çok iyi gelecektir bu değişim.
Yoksa siz hala şu cep telefonunuzu ve vatandaşlık numaranızı
almadınız mı? Yoksa siz hala dünya vatandaşı olmadınız mı?
Şehir devletler bir bir ilan ediliyor. Ve İnsan Cumhuriyeti’nin
vatandaş sayısı altı milyara yaklaşıyor. Oylamalar büyük bir hızla ve
“özenle” yapılıyor. Şehir devlet ilan edilen yerlerin listesi:
Aşıklar Şehri Paris
Ressamlar Şehri Berlin
Müzisyenler Şehri Londra
Yönetmenler Şehri Hollywood
Gazeteciler Şehri Ankara
Radyocular Şehri İzmir
Şairler Şehri Şiraz
Kadınlar Şehri Tahran
Alkolikler Şehri New York
Teknoloji Şehri Washington
Fizikçiler Şehri Boston
Falcılar Şehri Goa
Tarihçiler Şehri Şam
Masalcılar Şehri Moskova
Yazılımcılar Şehri Delhi
Bisikletçiler Şehri Şanghay

ARKIN ÇALAPALA .
595
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Derbederler Şehri Sao Paulo


Dansözler Şehri Meksiko
Pazarlıkçılar Şehri Kahire
Sabır Üstüne Sabır Şehri Dhaka
Hafıza Dikenler Şehri Bombay
İmparator Yetiştirenler Şehri Pekin
Sabun Konusunda Ciddiler Osaka
El Sanatlarını Geliştirme Karaçi
Bir Acayip Şehir Buenos Aires
Ph Kontrol Şehri Kolkata
Fırtıne Üretebilen Şehir Lagos
Saçma Sapan Hareketler Şehri Manila
Putperestlerin Şehri Rio De Janerio
Abesle İştigal Edenlerin Şehri Cakarta
Tablo Biriktirenlerin Şehri Dakka
Hızlı Sirkülasyonun Şehri Los Angeles
Edebiyatta Yoksun Şehir Taipei
İş Makinaları Yok Eden Şehir Kuala Lumpur
Boğa Manyaklarının Şehri Madrid
Sade Kahvaltılar Şehri Sidney
Buraya yazamadığım irili ufaklı, tam 1996 şehir ilan edildi şu
ana kadar, listeler uzayacak gibi görünüyor. Yaşamak istediğiniz her
şehirde yaşamaya başlayabilmek için tek yapmanız gereken şey şu:
Gidiyorsunuz ve tam dört yıl on altı gündür sizi bekleyen şu telefonu
alıyorsunuz. Tıklıyorsunuz ve bir vatandaşlık numaranız oluyor.
Hepsi bu kadar!
Not. Sanat, insanın davranışları ve toplumsal huzurla ilgili, ve
daha çok sosyolojik bir mesele kabul edildiği için, konuyla ilgili yetkili
Harabi seçilmişti. Aksi halde Harabi dahil herkes Hümani’ye insanca
bilgi ve rapor verir.
Önemli Not. Sesin yayındığı alan Y, Sesin yüksekliği X

ARKIN ÇALAPALA .
596
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Elli Dördüncü Bölüm


MUSA
Sunmonx | Rokkit Snot | 06:24
Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. … Biz de derhal, nehir gibi devamlı
akan bir su ile göğün kapılarını açtık. Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık.
Her iki su, takdir edilmiş bir işin olması için birleşmişti. … Nasılmış
beni azabım ve uyarılarım? … Bilakis kıyamet onlara vadedilen asıl
saattir ve o saat daha belalı ve daha acıdır. Şüphesiz suçlular sapıklık
ve çılgınlık içindedir. … Bizim buyruğumuz, bir anlık bakış gibi,
bir tek sözden başka bir şey değildir. …
Şimdiki zaman çok güçlü bir biçimde işliyor oysa ben bunları
geçmişte yaşıyordum. Tanrım! Aklımı, zaman bilincimi yitiriyorum!
Bu yazım sayesinde sanat meleklerinden davet alıyorum ve
Deren’e soruyorum “ressamlar şehrine” gelmek isteyip istemediğini?
Sanat melekleri asıl yasa çalışmalarına katılmam için davet ediyorlar
beni. Ona biraz sanat meleklerinden bahsediyorum ve tüm dikkatini
vererek beni dinliyor. Bir elimde de şarap kadehi var bu arada.
“Baba, ben sanat meleği olmak istiyorum. Lütfen gidelim.”
İşte tam o sırada, tam on altı gün sonrası, sesini duyamadığım
ve yüzünü göremediğim, dudaklarını öpemediğim ve sarılmayı delice
özlediğim on altı bin milyon günden sonra telefonum çaldı.
Telefonu açınca Paris şunları fısıldayarak söyledi: “Merhaba,
çok sesli konuşamıyorum, ancak herkesin her istediğini yaparsan yan
yana gelebiliriz. Kızımıza iyi bak lütfen. Hoşça kal.”
Çok sarhoş değildim ama çok sarhoş olmak istiyordum.
Resepsiyonu aradım ve iki şişe kırmızı şarap siparişi verdim.
Deren’i yatağına yatırdım ve kırmızı şarapları içerek iki saat boyunca
hiç durmadan ağladım. Dün gibi hatırlıyorum o iki saati.
Benimle dalga geçiyordu Paris resmen. Peşinden koşturuyor
fakat yüzleşmekten çekiniyordu. İstiyor gibi ama istemiyormuş gibi
davranıyordu. Hadi ben neyse, kızına nasıl böyle davranabiliyordu?
Onu aşk şiirlerimle yakalamaya ve yaralamaya karar verdim.
Ancak bu şekilde duygularını ayakta tutabilir, güvenini kazanabilir ve
onu bize geri döndürebilirdim. Paris aşk şiirleri yazmayı bilmediğimi
söylemiştir her zaman. Bana kalırsa bu konuda çok yanılıyordu.

ARKIN ÇALAPALA .
597
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bazen her insana olduğu gibi, bana da bir şeyler oluyor ve bir
anda matematiksel bir tamamlanma hissi yaşıyorum. Bir ahengin iç
duvarlarına çarpıp kendimi yaraladığımı bolca hissetsem de, akışsız
duyguların bulunduğu ve kayda geçilebildiği, deli boşluğa düşer gibi
bırakıyorum, sunuyorum kendimi kalem kâğıdın hizmetine.
Bir yanımda hissedilebilen kelimeler geçiyor bir yanım’dansa
kafiye tutkalıyla birbirine yapışmış satırlar. Bana kalan bu olmamalı,
diyorum çoğu zaman. Kimse beni duymuyor, kimse anlamıyor kibeni.
Yokluğun anlamsızlığını anlatmaya uğraşıyorum çünkü. Kimse beni
anlayamıyor ve görmüyor kimse beni. Varlığımı, anlamını saklamaya
çalışıyorum çünkü. Bir yanım aşkın, bir yanım sevdiğim kelimeler...
Birgün Tuğçe’nin Bir Günah Gibi şarkısını dinlerken de aynı
şey olmuştu. Genellikle Leonard Cohen dinlerken oluyor ama o gün o
şarkıda olmuştu. Tuğçe telefon açmış ve Gaye’nin ne kadar kaltak bir
karı olduğunu anlatıyordu ki Hakan Tamar aradı. Üçümüz konferans
konuşmada Gaye Su’yu çekiştiriyorduk ki kapı çaldı. Gelen elbette ki
Yonca idi. Yonca da konferansa katılınca muhabbet hip hop’un farklı
bakış açıları dolayısıyla gelişemediğine geldi. Aslında farklı bakış, açı,
syntax gibi kelimeler her şeyi geliştirirdi ama hip hop gelişemiyordu.
Kahve fincanındaki sessizliğin işaretinden anladığım kadarını
anlatacak olursam, hip hop ve benzeri müzik türleri, insanların veya
varlıkların kendi tercihleri dolayısıyla dinledikleri şeyler değillerdi.
Bunu sessizliğin katsayısıyla anlatabileceğimi hissettiğim çok
an yaşadım ama kıyamadım o anların bütünlüğüne. Daha farklı yollar
da kullanabilirdim çünkü hip hop’un gelişememesi üzerine yaptığım
destansı çalışmalarda. Tarih bilincim o derece mükemmeldi.
Çok uzatmayayım. Hip hop’u nasıl güzelleştirdiğimi anlatacak
ve bitireceğim. Ki bunu basit bir yasayla yaptım. Şöyle bir yasa:
Psikolojik testlerden başarıyla geçemeyenler ve en az üç tane
müaik aleti çalamayanlar hip hop yapamaz. Hip hop şarkılarına klip
çekmek yasaktır ve bu madde değiştirilemez. Hip hop kelimesi de tik
tok kelimesi gibi yasaklanmıştır. Sebebi ruhun i ve o harflerindeki şu
refleks eksikliğinden kaynaklanan bozulmalardır. Hip hop müzikleri
sadece kafelerde dinlenebilir ve bireysel dinlemelere kapalıdır.
Yaşadığım dejavuyu logaritmik saplantıya kazıdım rüyamda.
Kısacası, geceler boyunca aşk mektupları yazıyordum.

ARKIN ÇALAPALA .
598
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Elli Beşinci Bölüm


DAVUD
Soul Button | Dark Engrave | 05:52
Allah yeri canlılar için yaratmıştır. … Yeryüzünde bulunan her canlı
yok olacak. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zatı baki kalacak.
… Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çevresinden çıkıp
gitmeye gücünüz yetiyorsa geçin.ancak büyük bir güçle çıkıp
gidebilirsiniz. … Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimselere iki
cennet vardır. … Bu ikisinden başka iki cennet daha vardır. … Bu
cennetler koyu yeşildirler. …
Ey Bankacılar Şehri Başkanı! Ey Finans Emiri!
Faturalandırma ve fatura ödeme sistemleri hakkında değişik
dedikodular gelmeye başladı kulağıma.
Fatura tahsil eden veya öyle konularda tahsilat yapan dükkân
ve şirketler, bazen 1 lira bazen de 1,5 lira gibi komisyonlar alıyormuş.
Fatura sahiplerinin banka veya kredi kartları varsa, bu acayip
komisyonları ödemeden de faturalarının tutarlarını otomatik ödeme
olarak yatırabiliyorlarmış. Bu ne tezgah, bu ne sürahi lan!
İnsanlar genellikle benzer bazı yöntemler ve hilelerle, banka
ve finans sistemlerine dâhil ediliyorlarmış.
Bu durum faizin artmasına ve yayılıp ortalığı karıştırmasına
sebep olacaktır. Seni uyarıyorum. Akıllı ol!
Bu durum haksız kazanç peşindekileri heyecanlandıracaktır.
Bu durum insan haklarına da aykırı durumlar üretir.
Kimse, hiçbir insan topluluğu zorlama ve türlü baskı yahut da
tekniklerle, bir sisteme veya gruba üye olmak zorunda bırakılamaz.
Aklını başına devşir. Danışmanlarının işlerine son ver.
Sana, konuyla ilgili çeyrek asırlık tecrübe sahibi iki elçimi, bu
mektup eşliğinde gönderiyorum. Onların sözünü dinle!
Birlikte alternatif finans yöntemleri üretin!
Kul hakkı yeme! Yedin, demedim, henüz. Yeme, dedim.
Eğer iraden ve de hükmün altındaki yaşayanlarla ilgili en ufak
bir şikâyet dahi duyarsam, üçüncü ve son mektubumu yazarım.

ARKIN ÇALAPALA .
599
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Unutma! Sakın unutma.


Ben Harabi. Yıldırımlar yaratan ırkın özelliklerini çeyrek asır
boyunca araştıran ve bulan Allah’ın fakir kulu. Ve bütün insanların ilk
halifesi. Ayrıca senin şehrini kuranların şehirlerinin de Emiri.
Ben Harabi. Öfkemin şarkısı Prodigy, Firestarter. İnfaz anına
gözlerim Madonna, Frozen. Düşünürkense Mercan Dede, Dream Of
Shams. Yakaralarsam Mercan Dede, Napas. Elbette, Onun Karanlık
Huyları ile benim karanlık huylarım aynıdır. The Tiger Lilies, Quick
And Slow beni çok iyi anlatır. Roni Alter, A L’ammoniaque misali.
Sürekli olarak Allah’a tövbe edip şükretmeliyiz. Dua edelim ki
hala dünyanın birçok yerinde ezan okunuyor ve ezan sesi duyuluyor.
Maskeli Balo Teorisi de gerçek çıktı, ispatlandı. Tüm alimler, konuyla
ilgili bilimsel ve tinsel ve dini ve insani ve milli tecrübelerini raporla
paylaşmaya başladılar. Metin ol! Sabırlı ol! Her şey çok güzel olacak.
Sanırım bu dil, dünyadaki en güçlü dil olacak. Nasıl olacağını
sen de düşünsen biraz! Sana dediklerimi ve yazdıklarımı ihtiyacı olan
herkese doğru yol ve yöntemlerle öğret, yay, açık et!
Allah senden razı olsun! “Dünyanın En İş Bitirici On İnsanı”
sıralamasında hala yedinci sıradasın. Allah senden razı olsun! Âmin!
Sabah kahvaltılarını dikkatle tamamla! Fazla yumurta yeme!
Ayakkabılarını seçerken ısı değişimine dikkat et!
Kıyafetlerinin içinde ışığı tutmaya özen göster!
Nereden geldiğini bilmediğin balığı asla ama asla yeme!
Nereye gittiğini bilmediğin kadını asla ama asla sevme!
Nereye vardığını görmeyen insanlarla işbirliğine girme!
Nereye uçtuğunu bilmeyen kuşa dahi sakın ola güvenme!
Nereye saklandığını bildiğin suçluları hemen hapsetme!
Nereye gömüldüğünü bildiğin hazineleri sakın açık etme!
Nereye varacağını bilmediğin meselelerde Allah’a sığın!
Nereye gittiğini görüyorsan ölümden korkma! Allah’tan kork!
Allah’a şükürlerimiz sonsuz olsun! Allah’a hamd olsun! Amin!
Allah ilmimizi ve âlimlerimizi artırsın! Amin!
Eyvallah.

ARKIN ÇALAPALA .
600
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Elli Altıncı Bölüm


YUNUS
Sofi Tukker | Best Friends | 03:05
Kıyamet koptuğu zaman, ki onun oluşunu yalanlayacak hiçbir kimse
yoktur, o alçaltıcı, yükselticidir. Yer şiddetle sarsıldığı, dağlar
parçalandığı, dağılıp toz duman haline geldiği, ve sizler de üç sınıf
olduğunuz zaman; sağdakiler, ne mutlu o sağdakilere, soldakiler, ne
bahtsızdır onlar. Hayırda önde olanlar ecirde de öndedirler. İşte
bunlar Naim Cennetlerinde Allah’a en yakın olanlardır. Onların çoğu
önceki ümmetlerden, birazı da sonrakilerdendir. Cevherlerle i,şlenmiş
tahtlar üzerindedirler, karşılıklı olarak oturup yaslanırlar.
Çevrelerinde hizmet için ölümsüz gençler dolaşır. Main çeşmesinden
doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle. Bu şaraptan ne başları
ağrıtılır ne de akılları giderilir. Onlara beğendikleri meyveler,
canlarının çektiği kuş etleri, saklı inciler gibi iri gözlü huriler
yaptıklarına karşılık olarak verilir. Orada boş bir söz ve günaha sokan
bir laf işitmezler. Söylenen yalnızca “selam selam”dır. Sağdakiler, ne
mutlu o sağdakilere! Düzgün kiraz ağacı, meyveleri salkım salkım
dizili muz ağaçları, uzamış gölgeler, çağlayarak akan sular,
tükenmeyen ve yasaklanmayan sayısız meyveler içindedirler. Ve
kabartılmış döşekler üstündedirler. Gerçekten biz hurileri apayrı
biçimde yeni yarattık. Onları eşlerine düşkün ve yaşıt bakireler kıldık.
Bütün bunlar sağdakiler içindir. Bunların birçoğu önceki
ümmetlerdendir. Birçoğu da sonrakilerdendir. Soldakiler, ne yazık o
soldakilere! İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde, serin ve hoş
olmayan, kapkara dumandan bir gölge altındadırlar. Çünkü onlar
bundan önce varlık içinde sefahate dalmışlardı. Büyük günahı
işlemekte direnir dururlardı. Ve diyorlardı ki, biz öldükten sonra,
toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra, biz mi bir daha
dirileceğiz? Önceki atalarımız da mı? De ki: Hem öncekiler hem de
sonrakiler, belli bir günün belli bir vaktinde mutlaka
toplanacaklardır. Sonra siz ey sapıklar, yalancılar! Elbette bir
ağaçtan, zakkum ağacından yiyeceksiniz. Üstüne de kaynar sudan
içeceksiniz. Susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz. İşte ceza
gününde onlara sunulacak ziyafet budur! Sizi biz yarattık. Tasdik
etmeniz gerekmez mi? Söyleyin öyleyse, rahimlere döktüğünüz meni
nedir? Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz? Aranızda
ölümü takdir eden biziz. Ve biz önüne geçilebileceklerden değiliz.

ARKIN ÇALAPALA .
601
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ölümü, böylece sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi


bilmediğiniz bir alemde tekrar var edelim diye takdir ettik. Andolsun
ilk yaratılışı bildiniz. Düşünüp ibret almanız gerekmez mi? Şimdi bana
ektiğinizi haber verin! Onu siz mi bitiriyorsunuz yoksa bitiren biz
miyiz? Dileseydik onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız.
Doğrusu borç altına girdik, daha doğrusu biz yoksul kaldık, derdiniz.
Ya içtiğiniz suya ne dersiniz? Buluttan onu siz mi indirdiniz yoksa
indiren biz miyiz? Dileseydik onu tuzlu yapardık. Şükretmeniz
gerekmez mi? Söyleyin şimdi bana, tutuşturmakta olduğunuz ateşi,
onun ağacını siz mi yarattınız yoksa yaratan biz miyiz? Biz onu bir
ibret ve çölden gelip geçenlerin istifade etmesi için yarattık. Öyleyse
ulu Rabbinin adını tesbih et. Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim
ki bilirseniz, gerçekten bu büyük bir yemindir, şüphesiz bu korunmuş
bir kitapta bulunan değerli bir Kur’an’dır. Ona ancak temizlenenler
dokunabilir. O, alemlerin Rabbinden indirilmiştir.
O yumuşak, ölümlü yatağından uyanıp özlediğim için rüyama
giren ve gülümsediğim sen! Senin soylu hatırandır ancak bana bu aciz
cümleleri yazdıran. Yazmak... Bir düşünceyi kabullenmenin en güzel
yollarından biri olabilir. Ve yazmak, bir düşünceyi “var etmekle yok”
etmek arasında gidip gelmenin en büyük tedirginliğini hissettirebilir
insana. Yazı ise başlı başına bir cumhuriyettir.
Bir yere gidiyorduk. Ve minik, fakat nasıl olursa, minnacık bir
siyah desenli kelebek kondu sayfanın boşluğuna. Belki de sana dair,
senden bir parça, bir aydınlık belirtisidir.
Okuduğum için güçlenen her metin gibi olmayan kutsal kitap
ve kutsal düşüncelerden birini, herhangi birini üretememiş olmama
hayıflanırken müzik başladı. Zaman durdu. Ve ben durdum sevgilim.
Emin ol, hayal dahi edemeyeceğin bir sonsuzluğa düştüm. Bu
yüzdendir, zorda kalınca hep yaptığım gibi, elime aldığım o resimlere
baka baka “içimden gelenleri yazma” oyununu şimdi burada oynuyor
olma ihtimalim yalnızca benim bileceğimdir.
Çiçek kokularını ve kelebek desenlerini akılda tutma öğretisi
tam olarak az önce bitti. Nakışlı, beyaz bir peçeteyi cebime koydum.
Ne olursa olsun dedim kendime, çocukça resimlerden ve desenlerden
örülü bir duvar istiyorum. Ve masamın üzerine serdiğim halının içi,
özenle yerleştirilmiş birçok kitaptan kaçan özensiz birçok düşünce
arasında sıkışıp kaldığı için büyüyor ve büyülüyor.

ARKIN ÇALAPALA .
602
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yanan şöminenin hemen önünde uzanmış ve bir şeyler olsun


diye bekleyen kadın kadar sabırsız bir ruh haliyle itiraf etmeliyim ki;
taş ağacın ustası olabilir, ve evet, ruh bakışlarımızda mahkûm sadece.
Yokluğunun varlığı ile varlığının yokluğu arasındaki “tek fark”, ancak
ve ancak bir düşünce olabilir. Ey can! Sana kalan, sakın bu olmasın!
Özür dilemeli ve sesini daha özenli duyurmalısın bana! Hiçbir
zamana ve insan soyuna yenilmeyen bir sen! En basit haliyle bilimi,
sanatı ve aşkı insanla buluşturan sen! İçinde demirin, bakırın ve tüm
madenlerin akışları mevcuttu! Mermerin ve toprağın acısını içten içe
biliyorsun! Ahşaba güvenen, bin yıllık bir ayna misalisin! Yansıtılana
yansıtanı yansıtabilen sen kaldın! Ve sen!
O mor döşek, siyah odadaki beyazı olmayan aynanın altında.
Ya şu kadifede halılara hakkını veren kedilerin reflekslerinden çıkmış
belki de çıkan cümle, pekâlâ bu cümle güçlü müdür! Hayır, ama hayır,
dikkatle dinlemiyorsun beni hala!
Işığını pencereden değil de diğer odalardan almayı bilen o ilk
oda, ya yorumda haksızlığın tüm sebeplerinden habersiz kaldıysa...
Bir keman mavisiyle yazıyorum sana ait tüm düşüncelerimi.
Eğer ki aşk kıpkızıl bir kırmızı karşılaşmaysa...
Bin yıl “bir gün” edince, ben de işitmek ve bilmek isterdim ki
insan zaman içinde zamanı yüklenmekten de vaz geçecek.
Maddesel ve zamansal “geri dönüşüm” imkânsızlığını anlatıp
insanları önceden uyarmak için indirilmediyse tüm o kutsal kitaplar,
neden indirildi? Neden indirildi kutsal kitaplar, söyle bana!
Gökle yer arasında olup bitenler destansı bir eğlence miydi?
Bir gün gelecek, gözlerimiz kamaşacak ve sözlerimiz bitecek.
Bir gün gelecek, ay tutulacak ve güneşle bir araya toplanacak.
Bir gün iki doğu ve iki batı arasındaki herkes yan yana dizilip
iki deniz birbirine kavuştuğu için tutuklandığında, ey gecelerimi...
Binlerce metre yüksekliğindeki koca koca dağlar neden ama
neden yaratıldı, eğer “iki insan” iki sandalye çekip, bir masaya oturup
insanca uzlaşamayacaksa? Hadi söyle şimdi bana!
Sahte güzellikten gerçek güzelliği ayırt etmek için “en ufak bir
çabası” dahi yoksa neden, insan soyu neden bu kadar abartıldı?

ARKIN ÇALAPALA .
603
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Şaşırtıcı! Çok şaşırtıcı! Üç beş yaşındaki “melek misali” çocuk


insanlar etrafımızda koşuşup “sevgi ve mutluluk peşinde” gülücükler
dağıtıyorken, altmış yaşındaki “şeytan refleksi” giyinmiş olgun insan
dediğimiz şu utanmazların mal mülk merakı ve aslında hiç de insanca
olmayan hırslarıyla dünyamızı kirletmek, yok etmek niyetiyle kötü
davranışlar ve düşünceler üretmeye odaklı yaşamaları, gerçekten de
çok şaşırtıcı! Onlardır, bence onlardır gerçek şiiri bozan soysuzlar!
Neyse ki gerçek melekler, “melek insanlar” ile gönül bağlarını
kurmuşlar ve muhabbet içindeler. Neyse ki onlar hak, hukuk, adalet
ve mutluluk, huzur dağıtmak peşindeler.
Işığı kapatıyorum. Diğer ışıklarımızı da kapatıyorum.
Keman mavisini söndürüyorum kırmızı karşılaşmaya.
Sen bir şarkı çalarak geliyorsun kapıma, ıslıkla.
Kapıyı açıyorum ve seni içeri alıyorum her defasında.
Biraz daha üşümüş oluyorsun ve biraz daha tedirgin.
Bir kedi gibi dokunuyorsun ve bir kedi gibi kaçıyorsun.
Bir kelebek gibi düşünüyor, kelebekler gibi yaşıyorsun.
Bir vadi gibi yaşayabiliriz oysa kendi içimize çoğalarak.
Bir orman gibi varla yok arasında zamanlanabiliriz.
Bir ağaç gibi katmanlanıp durdurabiliriz zamanı.
Şair olduğumu unutma! Şair olduğumu sakın unutma!
İnsanların tuzakları büyüyor ve büyülüyor zamanı!
Yasakların sayısı her geçen gün artıyor ve kimse görmüyor!
Toz yiyenlerin yaptıkları artık yanlarına kar kalıyor!
Dişler bozuldukça düşler, izler bozuldukça işler karışıyor!
Saklı bahçeler ve saklı manzaralar yalnızlığa hapsediliyor!
Radiohead, Exit Music ama ben seviyorsam sen bahanesin!
Nefes al! Nefes almaya devam et sevgilim! Hatırla ve öl!
Gördüklerin ve göremediklerin aynıymış aslında, anladım!
Ünlem biriktirdim senin için, artık şarkılar da muamma!
Yapma! Bunu bana yapma! Bunu bize yapma! Şımarma!
Bana gel! Ve lütfen ama lütfen, dur artık orada!
ARKIN ÇALAPALA .
604
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Elli Yedinci Bölüm


YUSUF
Stromae | Formidable | 04:54
Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmektedir. O
Aziz’dir, Hakim’dir. Göklerin ve yerin mülkü onundur. O diriltir,
öldürür. O her şeye gücü yetendir. O ilktir, sondur, Zahir’dir, Batın’dır.
O her şeyi bilendir. O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’ın
üzerine istiva edendir. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve
oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah
yaptıklarınızı görür. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Bütün işler
ancak O’na döndürülür. Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye
katar. O kalplerde olanı bilir. Allah’a ve Resulüne iman edin! Sizi,
üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı şeylerden harcayın. Sizden iman edip
de Allah rızası için harcayan kimselere büyük mükafat vardır.
Peygamber sizi Rabbinize iman etmeye çağırdığı halde,
niçin Allah’a inanmıyorsunuz? … Kim Allah’a güzel bir ödünç verecek
olursa, Allah da onun karşılığını kat kat verir ve ayrıca onun çok
değerli bir mükafatı da vardır. … İman edenlerin Allah’ı anma ve
O’ndan inen Kur’an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha
gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi
olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı.
Onlardan birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir. … Allah’a ve
peygamberlerine iman edenler, evet işte onlar, Rableri yanında sözü
özü doğru olanlar ve şehirlik mertebesine erenlerdir. Onların
mükafatları ve nurları vardır. … Allah’a ve peygamberine inananlar
için hazırlanmış olup genişliği; gökle yerin genişliği kadar olan
cennete koşuşun! … Biz demiri de indirdik. … Allah’tan korkun ve
peygamberine inanın ki, O size rahmetinden iki kat versin ve size
ışığında yürüyeceğiniz bir nur lütfetsin, sizi bağışlasın.
Ey Sigara Üreticileri Şehri Başkanı!
Raporların hala gelmedi, bilesin!
Geçen gün sizin dört numaralı bankanızda, kamera sistemi ile
ilgili bir mevzu olmuş. Tüm belgeleri ve delileri hemen gönder!
Bir banka çalışanı, arkasındaki kamera sayesinde, “karşısında
oturan müşterinin hareketlerini” önündeki bilgisayar ekranından bir
çakallıkla, ustalıkla izleyip ona göre davranışlar sarf ederken aniden
yakalanıvermiş. Ne iş? Biz ne konuştuk seninle?
ARKIN ÇALAPALA .
605
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bu durum adaleti bozar. Dikkatli ol! Akıllı olun!


Bu hareketiniz Maskeli Balo Kanunu kapsamında ele alınırsa,
yaptıklarınızın hesabını zor verirsiniz, şehrinize kapsamlı müdahale
hakkımız doğar ki beni bilirsin, yıllarca “keş atmışlığımız” var seninle,
bir yeri veya şahsı temizlemek istersem işim en fazla bir gün sürer.
Yoksa yaşlanmaya mı başladın kanka!
Sana dedim ben, içme şu kimyasalları! Bırak hap atıp yok yere
patlamayı! İradene hâkim olmazsan iraden bozulur ve bu bozulmalar
ışığında oluşan olaylardaki insanlar sana hâkim olurlar.
Laf dinle biraz, laf!
O son gönderdiğin Afgan macununun içinden de kokain suyu
çözeltisinde yatıştırılmış yüksek uyuşturucu daha fenası, salt uyarıcı
çıktığı için, kısaca söyleyeyim, hiç iyi değildi. “Leş” idi. Üç gün başım
ağrıdı. Kasten yapmadınız umarım. Kırmızı et de fayda vermedi.
Neyin peşindesiniz uleyn!
Hemen bu konuda iki laboratuvar kur, iki elçime teslim et!
Ceza olarak 999 Yaprak Laboratuvarı Projesi’ni erteledik. Ve
yeni bulduğumuz ağaçlardan seni haberdar etmemeye karar verdik.
Seninle yaşadığımız onca şeyi bir daha düşün! Çünkü ancak o
anları düşünüp hatırlayabilirsen kendi varlığını fark edecek sindir.
Bir şeylerin tek başına güzel olması seni etkilemesin, dikkatli
ol! Bir bütün içindeyken güzel olabilenlerden yana kullan tercihlerini.
Kütüphanendeki yetmiş yedinci rafta bir kitap bulacaksın. Bu
kitabın kapağının desenini ben kendim çizdim. Sonra da çalınmış gibi
yaptım ve mezattan geri aldırdım. Kapağın üzerindeki parmak izleri,
sevmediğim bazı müptezellerin. O parmak izlerine göre tasarlanmış
bir iki çeşit uyuşturucuyu bir hafta içinde göndermiş ol!
Vaktiyle biriktirdiğimiz sigara paketlerinin kağıtlarının yanık
şiirlerle dolu olanlarına da göz at ki benim için ne kadar değerli birisi
olduğunu anlayasın! Biz değişmedik. Değişen zaman.
İbni Arabi’nin Füsus-ül Hikem kitabını Özel Bal’dan geri al!
Mektup hakların burada sona erdi. Allah yardımcın olsun!
Selametle! Allah’a emanet ol!
Eyvallah.

ARKIN ÇALAPALA .
606
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Elli Sekizinci Bölüm


MERKEL
Sugarbabes | Overload | 04:37
Allah her şeye şahittir. … Gizli konuşmalar şeytandandır. … Allah:
Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz, diye yazmıştır. … İyi bilin ki
kurtuluşa erecekler de sadece Allah’ın tarafında olanlardır. …
Kızım Deren’le Ressamlar Şehri Ber1in’e vardığımızda Deren
“çok” mutluydu çünkü her yerde rengârenk resimlerin ve heykellerin
olduğu bir şehre dönmüştü Ber2in ve manzara içimizi ısıtıyordu.
Bir şehir hayal edin. Baktığınız her yerde, ya bir resim, ya bir
heykel yahut da hareketli bir ekranca görüyorsunuz. Arabalar, yollar,
kaldırımlar, dükkânın camları, insanların kıyafetleri, her yerde ve her
şeyin üstünde sanatsal çalışmalar, resimler ve desenler, boyalar var.
Hiç boş geçmemişler. Şehrin anayasasının ilk maddesi zaten inanılır
gibi değil: Gözünüzün alabildiği her ‘tamamen boyanmış alan’ Ber3in
şehri sınırlarına dâhil demektir, alın size boya, kafanıza göre takılın!
Evet, hiç üşenmeden gökyüzünü de boyamışlar ve haftada bir
gün “boya bayramı” düzenliyorlar. Güçlü bulutlar geçerken üstlerine
toz boya atıyorlar. Bir de bakıyorsunuz ki bulutlar rengârenk olmuş.
Bulutların üstünde değişik boyutlarda desen vericiler asılı durumda.
Böylece istedikleri her şekli bulutlara yansıtmış oluyorlar.
Çılgın şehir ha! İnsanların ellerinde rengârenk çikolatalar var.
Deren bayıldı resmen çikolatalara. Öyle bir teknoloji geliştirmişler ki
çikolataları isterseniz yiyorsunuz, isterseniz boya olarak kullanıyor
ve çevrenizdeki renk cümbüşüne dâhil oluyorsunuz.
Herkesin kıyafetinde bir resim var. Bu resimler yağlı boyayla
da yapılmış, sulu boyayla da, nakışla da. Sulu “boyalı elbise” bezlerini
daha çok yazlık kıyafetler için tasarlamışlar. Nakışlı desen ve resme
dayalı kıyafetler ise moda melekleri ile yapılan anlaşma sayesinde
ithal ediliyor ve şehrin paylaşım havuzundan dağıtılıyor.
Otele girip biraz dinlendik ve Deren yine tutturdu, ben dışarı
çıkmak istiyorum, ben dünyayı boyamak istiyorum, ben beni de hep
boyamalıyım, ve daha bir sürü tantana… Sonunda dayanamadım ve
elimden geldiğince kibar bir şekilde sordum.
“Neden sürekli dışarı çıkmak istiyorsun Deren?”

ARKIN ÇALAPALA .
607
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Bilmiyorum. Canım istiyor. Havasız kalıyorum burada.”


“İyi ama bazen istediklerini yapamaz insan.”
“Hayır, ben yaparım. Bana ne, dışarı çıkmak istiyorum.”
“Korkmuyor musun peki? Köpekler var, hırsızlar var.”
“Hayır, neden korkayım ki? Köpekler cici bir kere.”
“Ya hırsızlar?”
“Hırsızlar bana ne yapar ki?”
İçimden ‘iğrençsin, böyle mi çocuk yetiştiriyorsun’ cümlesini
geçiriyordum ki o damızın kapısı çaldı. Kapıyı açtığımda ise iki kadın
ve bir erkek, bir yandan ellerindeki sihirli tual bezlerinden yapılmış
telefonlarla oynarken bir yandan birazdan çok önemli bir toplantıya
katılmam gerektiğini söylüyorlardı. Kısa “süreli” bir toplantı olacaktı
ve sonrasında müzisyenlerin şehrine geçecektik. Sanat meleklerine
verdiğim söz yüzünden ilk önce ressamlar, sonra müzisyenler, en son
olarak da yönetmenler şehrine gitmem gerekiyordu. Toplantı salonu
çok kalabalıktı ve Deren’le içeri girdiğimizde herkes onu işaret edip,
bu mu, kızı bu muymuş, diyordu. O sırada yanımdaki bayana sorunca
öğrendim ki, Paris İnsan Cumhuriyeti başkanlarından biriymiş ve bu
toplantıyı Deren’i görebilmesi için tasarlamışlar. Gizlenmesi şart ve
gerekliymiş. Anlayışla karşılamamı rica ediyormuş.
Prodüksiyona bakar mısın! saçmalıklarla dolu ve bedava!
Ben daha güzel bir prodüksiyon yazayım. Sade sahne olsun!
Bir parkta oturuyorum. Yanımdaki bankta ise iki tane kaliteli
kadın oturuyor. Yaşları 21 ve 22 olsun! Ben onlara bakamıyorum
fakat onlar beni izleyebiliyor birbilerine bakmak bahanesiyle. Bir ara
kızın ayak bileğine bakıyorum ve karşıdaki ağacın toprakla birleştiği
noktaya. Sonra aynı eylemi beş defa tekrarlıyorum. Kızı ağaç halinde
gördüğümü kafasına kazımış olmalıyım ki ağacı tırnaktan tepeye, saf
ve çok yavaş bakışlarla inceliyorum. Ben inceledikçe ve güldükçe, kız
arkadaşıyla konuşmasında sesini yükseltip alçaltıyor. Fakat birazdan
güneşin ensesini ve omuzlarını da yakmaya başladığını anlamayacak.
Parkın su fıskiyesi aniden çalışıyor ve kız sırılsıklam oluyor. Bitti.
Yaşadığım anların hayallerimle karışmalarından hazetmem.
O günkü yazımda, bir gram dahi acımadan saldırdım Paris’e.
Ne diye acıyayım ki! Bu gerilimi başlatan o!

ARKIN ÇALAPALA .
608
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Elli Dokuzuncu Bölüm


LOKMAN
DJ Antonio | Here She Comes Again | 04:11
Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
… Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini
unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir. …
O, yaratan, var eden, şekil veren Allah’tır.
En güzel isimler O’nundur.
Ey Çöl Kaplanı! Müjde! Müjde! Müjde!
Madenlerin taşınmasını hızlandırmayla ilgili gensorunuz hızlı
bir şekilde kabul edildi. Buna bağımlı olarak yaptığınız o, kumların ve
toprakların homojenize edilmesi planını vakit kaybetmeden devreye
sokunuz. Sizleri tüm kalbimle tebrik ediyor ve yüce Allah’tan size her
türlü ihtiyacınızla ilgili olarak sonsuz ilim ve rızık vermesini diliyor,
Allah razı olsun, diyorum.
Bu arada, “üç dakikalık damla sulama tekniği” konusunda ani
bir kararla yaptırdığımız araştırma sonuçları gayet olumlu. Bir metre
büyüklüğünde damlaları fışkırtacak makinelerin yapımına başlandı.
Çöldeki teslimat nereden baksak yirmi gün sürer. Toplam beş adet ilk
etapta sipariş edildi. Gerisini görüşüp değerlendireceğiz.
Bu makinede uygulanan tavsiyelerimizden birisi sırf size dair
bir “kıyak” olması amacıylaydı ki kıyakçılığın sonu ayakçılık olmasın
diye belirteyim, bu iyiliğimizi ileriki yıllarda sadakatinizle ödeyiniz.
Makine yapılırken bu bir metrelik damlaların içine fenni değil
doğal gübre konulmasını emrettim. Fenni gübre beş altı yıl kullanıldı
diye kuraklaşan topraklar olmuş. Çiftçiler ve köylülerden aldım bu iyi
ve kaliteli haberi, elbette ki çocuk ajanlarımız aracılığı ile değil asla.
Diğer bir kıyağımız da şu: Bir metrelik damlaların içine “ışık”
da yüklettik ki gece sulamaları daha etkili oluversin.
Tekrar ifade etmek isterim ki Allah sizlerden razı olsun!
Yeryüzündeki tüm o çölleri çiçek bahçelerine çeviriyorsunuz
ve bunu söz verdiğiniz zamanda yetiştireceğinize dair verdiğiniz söz
ve imzalara güvenimiz tamdır. Allah ilminizi ve âlimlerinizi arttırsın!
Âmin! Size 696 bahçıvan gönderiyorum. Maaşlarını biz ödeyeceğiz.

ARKIN ÇALAPALA .
609
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Çöllere ekilmesi gereken ağaçlar hakkında daha önceleri epey


konuşmuştuk. Bu ağaçların meyve ağacı veya yararlı ağaç olmalarına
özen gösterelim lütfen. Saçpasapan ağaçlar dikip binbir zahmetle çöl
için ürettiğimiz su ve ışık kaynaklarını boşa harcamayalım. Tasarımı
ve uygulamayı yaparken en çok buna özen gösteriniz.
Bisiklet yolları, droneparkları, kültür merkezleri, sanatla dolu
yapılar, üniversiteler, özellikle müzik, yazı, film, tıp ve uzay ilimlerini
geliştirebileceğimiz üniversiteler de bolca inşa edilmeli.
Geri dönüşüm merkezlerine gerek yok çünkü kompost sistem
üzerinde oy birliği sağlandı ve kesin karara varıldı. Bilgilerinize.
Yıldız manzaraları projenizi çok beğendiğimizi belirtmeliyim.
Yalnız aklımıza takıldı; siz yıldız şeklinde lambalarla bitkileri geceleri
de ısıtabileceğimizi söylerken ciddi misiniz? Bunları ısıokları fırlatma
yöntemiyle mi başaracaksınız, yoksa hareketli nükleer yıldızlar fikri
mi aktif olacak? Doğrusu inanılmaz bir ekip kurdunuz, tebrikler.
Ekibinizin on bin üyesinin de dünyanın tüm şehirlerine giriş
çıkışları onaylandı, bu şehirlerde seyahat ve refakatçi izinlerini de bir
iki güne kalmaz elinize ulaştıracağız.
İlaç ve uyuşturucu talebiniz değerlendirildi ve çölde rönesans
açılımınızın bitimine kadar kabul edildi. İlgili kargo, gıda vesselinizle
yolda, uydu takip kodlarınız ve şifreleriniz ektedir.
Kalem ve kağıt üretimi konusunda kum kullanımı projeniz de
takdire şayandı doğrusu. Bu projeye kristal ev eşyaları ve dronearaba
bir de kristal telefon yapımını da eklemenizi rica ederiz.
Çölde rüzgar tribünleri çalıştırıp rüzgarı ters püskürtebilmek
için akla ihtiyacınız olduğunu söylemişsiniz. Size şöyle bir akıl verme
çabası içine girmek durumundayım.
Bir dağın eteğini düşünün. Güçlü bir rüzgar esiyor ve ortalığı
kasıp kavuruyor. Tam o sırada bir milyon adet kuştan oluşan göçmen
bir sürü oradan geçiyor. Yani şunu demek istiyorum; kumları birlikte
tutabileceğiniz ve epey değişik şekillere sokabileceğiniz bir manyetik
blok hayal edin. Şehirlerin girişlerine yerleştirdiğiniz aşırı hafif hatta
hemen uçucu plastik kumlar rüzgar gelince hemen uçuyor ve rüzgarı,
yapısını vericilerle bildirmiş oluyor. Manyetik blok daha güçlü olsun
diye demirli kumlardan yapılabilir. Şimdilik durumlar bunlar.
Saygı, sevgi ve şükranlarımla. Allah’a şükürler sonsuz olsun!

ARKIN ÇALAPALA .
610
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Altmışıncı Bölüm
ANIL ÖZBEK
Nancy Sinatra | Bang Bang | 02:42
Rabbimiz! Bizi inkar edenler için deneme konusu kılma! Bizi bağışla!
… Allah adaletli olanları sever. … Ey iman edenler! Kendilerine
Allah’ın gazap ettiği bir kavmi dost edinmeyin!
Aptal! Aptal! Aptal! Aptal! Aptal!
Senin rüya halısı dediğin o hayalde, kendi acayip rüyalarımın
falına baktığım bir mekanizma geliştirdim. Bu mekanizma, gerçekleri
hep kendi gerçekliğimde yaşamama olanaklar sağlıyorken, istediğim
durumları istediğim zamanlarda görmemi kolaylaştırıyor. Görmem
gereken veya yaşayacağım olayları ve durumları, bana birkaç zaman
önceden haber ediyor, böylece rahatlıyorum.
Bazen seni öyle özlüyorum ki, rüya halımız böyle zor anlarda
devreye giriyor ve “seni” geceler boyunca rüyalarıma getiriyor. Bilim
insanları buna şizofreni veyahut koşullanma diyor olabilir. Fakat ben
biliyorum ki bu mesele “o kadar basit değil”. Böyle söyledim çünkü
hiçbir mesele bizim anlayıp bildiğimiz düzeyde basit değil.
Rüya halısında gördüğüm hatta bildiğim şeylerden bahsedip
aşkın ne kadar yüce bir varoluş olduğunu da anlatmak istiyorum sana
biraz. Çünkü insan aklının almayacağı ve sadece yaratıcının bileceği
konuları boş yere konuşup ahkâm kesmek de boş. Onun yerine, seni
nerelerde, nasıl görebildiğimi anlatmayı tercih ederim. Hem böylece
hangi hislerimi nasıl yaşadığımı daha kolay anlayabilirsin.
Karmaşık ve tanrıça kokulu, ütüsüz eşyalarını şu darmadağın
tıkıştırdığın valizin en donuk rengini gördüm rüya halımızda ilk önce.
Makyaj masanı ve kendine yaptığın yünden küpeliği gördüm hemen
sonra. Hız, ritim ve zaman asla bulaşmadı rüya halımızın desenlerine,
asla. Rüya halımızın dokunuşları da tıpkı senin dokunuşların gibiydi.
Yumuşacık ve naif. İşte böylelikle, çokça var saydığım anların
bazılarındaki robotik yaklaşımlarımla benim de tıpkı cahil senin gibi
aşkımızı bitirmeye çalıştığımı gördüm.
O, bahçe penceremizin önündeki ağacın yaşadığı heyecanlar,
hayretle izliyordu tüm olanı biteni. Ne diyeyim?

ARKIN ÇALAPALA .
611
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ne ben, ne e sen, ne de rüyadaki hallerimiz engel olabiliyordu


kötü akan bütün bu olaylara. Aynı ağacın kız yaprakları dökülüyordu
ve elimden hiçbir şey gelmiyordu o çılgınca rüya deseninde. Çok iyi
hatırlıyorum çünkü o deseni çizdim hemen hemen tüm resimlerimin
sol üst köşelerine. Cıvıldaşır mı artık bisiklet süren gözler?
Ahengi yakalamaya ve anlamaya da özen gösterdim ‘zamanın
tersine dönenler’ havuzumuzun diri kenarında. Pencerenin önünde
duran masamızın kenarına çizdiğim şu resmi hatırlıyor musun? Öyle
konuştum ‘que’ gölgeye ve birçok defa öğrendim gölgenin de maskeli
baloya katıldığını seni öpmeler ve hissetmeler uçurumunda. Turkuaz
ve turuncuydu çoğu eşya. Akciğerlerimi düşünce kedin yedi.
Olsun ama, tüm ayrılıklarımız sonluydu rüyalarımda.
Nasıl oluyorsa, tekrar yan yana geliyorduk biz, onu fark ettim.
İşaretlerimizden oluşan dört farklı resmi aynı yaptım “aşk uçurtması
falı finalinde” ve beni hiçbir şekilde anlamayacağın şu ana gelebilmek
adına, aşkı ters çizdim bakışlarına, kalp atışlarına hatta gelecekte asla
göremeyeceğin rüyalarına. Ciddi söylüyorum. Mizacım böyle.
Rüya halısı bunu yapmama izin verdi hem. İşime karışma!
Köye şehir yağarken bir helikopter düştü kafama ve o rüyada
aydınlandım “ben de tıpkı senin gibi” dolandırıcılık konusunda. Aşkın
fotoğraflarını gördüğüm soğuk anda ise köye şehir yağıyordu. Sonra
rüyalarımdaki bütün karakterler, rüya halımızın şık desenlerini hatta
resimlerin hepsini bir bir çalıyordu. Gerisi daha da “büyük ve soysuz”
bir yanılmaca. Sanat, şu rakamsız dolandırıcılıklarla günışığına çıkan
zavallı insanların sahte ihtiyaçlarında ve kalpsiz duruşlarında.
Bir gece bir yıldızdaydım, bir bulmacacık çıktı karşıma. Sen o
kadar iyi giyinmiştin ki benden başka hiç kimseye görünmüyordun.
Fakat çaldılar o falımızı da hıza. İhbar etseydim tembel olduklarını bu
hırsızlara, hırsızlık da “sonradan öğrenilen” bir şeydir, diyeceklerini
bildiğim için yazıyorum belki de bunları sana.
Şimdi akşamüstü. Bu kaçıncı akşamüstü?
Küçük iki katlı evimizde olmak isterdim. Of ya!
Kedin ve ben, evet uzadı sakallarım iyice, senin geri geleceğin
o güzel günü beklerdik. Kediyi besleyemiyorum çünkü tembel kediler
felsefe üretemez ve insan eğitemez. Kargalar tembel değiller.

ARKIN ÇALAPALA .
612
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Doğada geçiriyorum vaktimin çoğunu. Ağaçlar, kuşlar, tuhaf


tuhaf seslerimizin arasında gidip geliyor aklım ve bedenim. Bakanlar,
bakışlar öldürenlerim, yılanlar, sayılar ve örümcek ağından oluşmuş
yapraklarım var elbette.
Bir sürü tanrısal kavuşma var. Turuncu sahildeki altın ağaç da
tıpkı benim gibi ve tıpkı turuncu gözlü kız gibi çok sabırsız. Hepimiz
“sanıyoruz ki sen bir gün geleceksin”. Hepimiz sanıyoruz ki uçacağız
bir gün bu halıyla. Fakat dediklerim ve isteklerim çok uzun zamandır
gerçekleşemiyor. Belki rüya halımızdaki serbest düşünme teknikleri
yüzünden oluyor tüm bunlar. Bilmiyorum sevgilim.
Bilmiyorum. Nasıl oldu da senin robotun olduk hepimiz, inan
anlayamıyorum. Neden kaybolup duruyorsun? Neden! Neden!
Sevgilim. Ahenginin resmini hala sakladığını gördüm bir gece
rüya halımızda. Ve senden asla vazgeçmememiz için merak güdümü
canlı tutmaya uğraştığını fark ettim. Bu yüzden de olabilir, masamızın
hemen yanındaki yatağın üzerinde yaşadığımız her şeyi bir rüya gibi
hatırlıyorum. Ve sana bir defa daha diyorum ki seni en gerçek tende
öptüğüm o andaki kadar çok seviyorum hala...
Uzun bir rüyada hayatını dağıttığımı ima ettin bir gece. Halı
desenleri âleminin “göz yaşartabilen” ilmeklerini bulmak ve çözmek
zorunda bıraktın beni. O sırada seni o en gerçek tende öptüğüm hatta
seninle ilk defa öpüştüğüm, seni öpmeyi öğrendiğim ilkanı da bulmuş
oldum. Rüya halısı ilk defa yanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı
fakat sen her zaman olduğu gibi bu biranda da benimdin ve film gibi
sevgilimdin. Zamanı yavaşlattın ve halımızı kurtardın.
Evet, bütün bunlara inandığıma inanamıyorum. Bu “düşünce
topluluklarıyla” vaktimi geçirdiğime şaşırıyorum. Fakat ne yapabilir
ki insan, elinden başka bir şey gelmediğinde düşünmekten?
Zamanımızı, tüm zamanları yavaşlatma yöntemlerinden biri
olarak “benimle öpüştüğün” ve beni uzun uzun öptüğün o dâhiyane
anların tümü kafamı karıştırıyor. Elele dolaşıp “yürüdüğümüz” ve çok
acayip şeyler taşıdığımız her bir anı hatırlıyorum.
Sana sarıldığım anlarda, ortalığa yayılan o “tanrısal” kokuyu
anlatan şu cümlem nasıl da yavan kalıyor, seninle beraber olmakla
kıyaslandığında. Efkarlı bir cümle daha şimdi sana hediye.
Seni sevdiğime asla pişman değilim.

ARKIN ÇALAPALA .
613
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Sana sarılmak nasıl bir filmdi, nasıl bir “felaketti”, bunu nasıl
unutabilirim? Yaşadığımız anların hiçbirini, kimseyle yaşayamam ki!
Burada ilk ve son defa samimi yetimle anlattığım her şeyi hayatımda
“ilk ve son defa yalnızca seninle” yaşadığıma emin olabilirsin. Çünkü
bir gece yine rüya halısının kenar desenlerinde dolaşıyordum ve sen
birden ortaya çıkmaların şiir prensesi olarak şöyle fısıldadın: Peki bir
kadınla aşk yaşadığımı ve nasıl öpüşeceğimi anlattığın paragraf, o ne
olacak? Öt bakalım! Öt hadi öt, yalıdaki çapkın! Sana da günaydın!
Şaşırmıştım çünkü bu anı bir yerlerden ve ılık bir zamandan
hatırlıyordum. Yazdığım bir paragrafta bir kadınla nasıl öpüşülmesi
gerektiğini anlatmıştım, evet. Fakat sonraları “seninle” bu öpüşmeyi
birebir yaşayınca benim de kafam pis karışmıştı. Böyle acayip anlarla
dolu hayaller işte. Bak, seni yeni düşüncelerinle tanıştırdım şimdi.
Şaka bir yana, sen hep en büyük hayallerimi gerçekleştirirdin.
Bunu nasıl başarabildiğini şu anda bilemiyorum ama durum bundan
ibaret. Zaten bu saatten sonra ne yapacağım, inan bilmiyorum.
Daha önce de dediğim gibi, “önemli olan” yaşadıklarımız değil
yalnızca. Yaşayamadıklarımız “da” var sevgilim. Hem yaşadıklarımız
çok önemli olsaydı ayrılmaz ve bu duruma düşmezdik. Öyle değil mi?
İnsanların suretleri arasında akıp duruyorum artık.
Daha şiirsel değil belki fakat manayla sürekli buluşuyorum.
Uzmanların söylediklerine bakılırsa, kıyamet epey yaklaşmış.
Aynı kitabın aynı cümlelerini okuyup refleks biriktiriyorum.
Günler azaldıkça veya çoğaldıkça, umarım fark etmişsindir.
Saatler azaldıkça ve çoğaldıkça, umarım fark etmişsindir.
Gölge biriktiriyorum. Gölge biriktiriyorum. Gölge.
Gerçeği resme, resmi desene, deseni hafızaya ekledim.
Büyünün sokaklarında kimsesizleri koruyorum.
Burası çok soğuk. Burası çok minimal titrek.
Kargalarla da konuşabiliyorum.
Bulutlarla uçuyorum.
Suyla akı yorum.
Here It Is, Leaonard Cohen, 04:16.

ARKIN ÇALAPALA .
614
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Altmış Birinci Bölüm


KIVANÇ T.
Prodigy | Diesel Power | 04:20
Ey iman edenler!
Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri
söylemeniz Allah katında büyük bir nefretle karşılanır. Allah, kendi
yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf tutarak savaşanları sever.
… Ey iman edenler! Allah’ın yardımcıları olun! …
Ey Bahçıvanlar Ülkesi Emiri!
Çölde gül de yetiştiren arkadaşım der ki: Toprak üç türlü rızık
verir. Birincisi sadece ağaçta yetişir. İkincisi toprağın üstünde yetişir.
Üçüncüsü ise toprağın altında yetişir.
Değerleri farklı farklıdır yani bir ceviz ağacından yüz kilo alıp
kâra geçtiğini sanırsın ama atmosferine rahatsızlık verirsen hesabını
sorarız. Hem, her şeyin fazlası zararlıdır. Bence daha fazla müzik ve
sanatla haşır neşir olmalı, hırsını terbiye etmelisin!
Kolay mı sanıyorsun yeryüzüne hükmetmek! Deli!
Alana yani metrekare başına düşen rızkı hesaplamayı da bir
an evvel bırak. O işlerin en doğrusunu Allah bilir. Sen kimsin ki böyle
tehlikeli ve şirke, sirke atfedilebilir işlerin peşinde koşturuyorsun!
Sen bahçıvanlarımıza ilim öğretsene be kardeşim!
Duyduğuma göre hala “çiçekleri kullanıp” arıları ve böcekleri
kandıramayan öğrencilerin varmış. Ve hala yukarıya doğru su akıtma
yollarını bulamamışsınız. E tabi, boş işlerle uğraşırsan, olacağı budur.
Neyse, GGG dedi ki, araştırmaları, sonucu buharlaştırma yöntemiyle
soğutma yöntemini aynı türbin içinde kullanarak suyu yukarı doğru
rahatlıkla akıtabilirmişsiniz. Lady Di bu bilgiyi en mutlak haline taşır,
her türlü, takılmayalım zira zamanımız kalmadı. Bana sorarsan Allah
bilir suyu yukarıya taşımayı. Ondan başkası düşüncesiyle adam dahi
öldürebilir ama suyu alçak bir yerden yüksek bir yere doğru akıtma
sırrına sahip değildir. Bir kişi daha var ama onu bulmak imkânsızdır.
Uçan çiçek yetiştirme projesinde ne durumda olduğumuzu da
yazmamışsın. Neden bu kadar tembelleştin, inan anlamıyorum.
Ben sana kuşların sırtına çiçek bahçeleri yapın, demiyorum.
Sadece uçan çiçek üretmenizi istiyorum. Hiçbir şey yapamıyorsanız,

ARKIN ÇALAPALA .
615
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

göndereyim on onbeş bin drone, onların altına montajlayın bahçeleri,


uçsun çiçekler. Sebebini sorma! Çiçeklerin uçmasını istiyorum. Bunu
çocukluğumdan beri hayal ediyorum. Camdan yapılmış, uçan, bahçeli
saraylar yaptırtma bana durduk yere! Yetiştir şu uçabilen çiçekleri.
Sen zaten faydalı tütün projesinde de yamuk yapmıştın, epey
iyi hatırlıyorum. Ben sana demiştim, bu tütünlerle kanseri yeneceğiz,
tek amacımız bu, demiştim. Sen yine yanlış yola saptın ve daha faydalı
uyuşturucu bitkileri yetiştirdin. Hep aynı kolpalıklar. Bırak bu işleri.
Canlı olmayan her şeyin zaten heykel olduğunu anlatmalıyız.
Cansız insan veya varlık vücudu yapmak bu yüzden günah.
İnsanların can algısını bozuyor, yerle bir ediyor, durduk yere.
Uçan çiçekleri biraz da bu yüzden istiyorum. İnsanlığın güzel
olana özlemini tatmin etmek derdine düştüm. Eğer ki güzel olanlarla
insanlar yan yana gelebilirse, o zaman düşünceleri güzelleşecek. Beni
en çok etkileyen güzelliklerden biri uçan çiçekler. Etkileme sebepleri
diğer insanlardan biraz farklı ama olsun. Onların da zamanı gelince,
renk reflekslerinin değişeceğine inancım tamdır.
Aklımı kurcalayan bir mesele daha var. Ama bu konuyu kimse
duymamalı. Sanırım ben aşık oldum. GGG bunu bilse var ya, kesinlikle
mahveder beni. Ama bu itirafı yapabileceğim başka kimse yok.
Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Aramızda çok büyük bir
yaş farkı olmasına rağmen, sanıyorum o da bana aşık oldu. Belki bunu
henüz fark etmedi ama ben öyle olduğunu gayet iyi biliyorum.
Hiç anlamıyorum, biliyor musun! İnsanlar aşık olmanın nasıl
bir şey olduğunu bit türlü fark edemiyorlar. İşin tuhafı, oldukça basit
bir konu bu aslında. Yanında mutlu ve güvende hissediyorsan ve yanı
başında olmaktan vaz geçemiyorsan aşık oldun demektir.
Nesini anlamıyorlar, gerçekten anlamıyorum.
Bu konuyu yüz yüze geldiğimizde etraflıca tartışırız.
Kimsenin bir yere kaçtığı yok ama bu bilgiden yola çıkma!
Dediklerimi dikkatlice oku! Artık en ufak hataya tahammülü
ayarlayacak noktada değilim. Değerli kardeşim! Aklını başında topla!
Sana güvenim tamdır! Sakın beni rezil etmeyesin! Allah bereketimizi
artırsın! Âmin! Allah’a şükürler sonsuz olsun! Amin!
Allah’ımıza emanet ol! Eyvallah.

ARKIN ÇALAPALA .
616
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Altmış İkinci Bölüm


AZELIA BANKS
Nancy Sinatra | Friday’s Child | 03:04
Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır.
Müzisyenler Şehri Londra’ya vardığımızda çok tuhaf bir olay
oldu. Otele yeni girmiştik ve Deren’le bardak altlıkları hakkında çok
tatlı bir sohbet anındaydık ki Deren birden kapının altından atılan o
mektup zarfını gördü ve bak bak, mektup geldi, dedi. Zarfı açtığımda,
Paris’in yazdığı metni görür görmez, telefonuma doğru yürüdüm.
“Aptal! Bir milyar takipçin var! Düzgün şeyler yaz artık!”
Bir yandan gülümsüyor, bir yandan da yazılarımı takip eden
insan sayısına baktıkça cidden şaşırıyordum. Dünyamda yaşayan her
yedi insandan biri yazılarımı takip ediyordu artık ve bunun farkına
varmamı sağlayan kişi Paris’ti. Onunla sırf bu yüzden evlenmiş olmak
ihtimalime gülümsedim. Yapacak bir şey yok!
Asansörle aşağıya inerken, birden bire kafama dank etti, Paris
yazdıklarımın şiddetinden ve içeriğinden etkilenmiş olmalıydı ki bu
durumu durdurmak istiyordu. Evet. Yani hayır. Hayır, istediğini asla
yapmayacak ve onu kızdıran yazılar yayınlamaya devam edecektim.
Kimin nerede kiminle ne yaptığı ya da düşündüğü umurumda değil!
Londra sokaklarında yürümeye başlamıştık ve adım başı bir
kulübe vardı. Müzisyenler şehri burası, başka ne olabilirdi ki!
“Bu kulübelerin içinde müzik dinliyorlar Deren.”
“Hepsinde mi? Ben de dinleyebilir miyim?”
“Dinleyebilirsin elbette bebeğim.”
“Müziği kulübelere neden hapsetmişler ki?”
“Zaman çok hızlı akıyor o yüzden bebeğim.”
“Paris de olsaydı zamanı durdururduk, değil mi?”
“Evet, bir defasında durdurmuştuk, hatırlasana!”
“Evet, hatırladım. Sen avuçlarının içini yukarı çevirip Allah’a
bir şey demiştin. Paris de seni öpmüştü. O sırada ben hangi şarkıydı,
bir şarkı söylüyordum. Hangi şarkıydı?”
“Sana da günaydın. O şarkı mıydı?”

ARKIN ÇALAPALA .
617
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Hayır, o değil, sen olsan bari.”


“Sonra Paris küpesini kulağından çıkartıp senin defterinin o
kadife kapağına takmıştı. O anda sana ne söylemişti Paris?”
“Bana dedi ki, eğer bir gün beni göremezsen ve görmeniz icap
ederse, bu küpenin üstündeki düğmeye bas. Hemen gelirim. Öyle.”
Deren’i kulaklıkları ve bebexi müzikleriyle baş başa bırakmış,
etrafı incelemeye başlamıştım ki bu kulübeler birbirleriyle birleşince
ortak müzik dinleme keyfini tadabildiğimizi fark ettim. İki kulübeyi
birleştirdiğinizde kapalı alan yaratmış oluyordunuz ve müzik sesini
daha gerçekçi duyabiliyordunuz. Küpe sırrını nasıl olduysa unutmuş
ve içinde yaşadığımız ana dâhil olmuştum. Deren’in yanında bu gibi
şeyler yaşamak çok keyifli. Dünyanın en önemli konusu da olsa, ben
bebeğimle yan yana iken hiç dikkatimi çekmez. O kadar.
“Deren! Birlikte müzik dinleyelim mi? Kulübeler birleşiyor.”
O gün o kulübede o kadar keyifliydim ki, kızımla beraber tam
kırk şarkı dinlemişizdir. Yaklaşık dört saat hiç dışarı çıkmadan ve hiç
bıkmadan. Aslında keyifli olmamın sebebi annesinin bıraktığı o nottu.
Onu bulmuş sayılmazdım, doğru, ama iyi yaşadığını ve bizi izlediğini
bilmek bile şimdilik yeterliydi. İkimiz de biliyorduk ki eğer istersem
dünyayı ayağa kaldıracak şiirler ve yazılar yazabilirim ve her şey bir
birine karışabilir. Zaten Paris’in korktuğu da tam olarak buydu. Yan
yana olsak beni kontrol edebilirdi ama yan yana değildik. Ne yazık ki
bu defa beni kontrol edemezdi. Hem o bir başkandı artık, yapacak çok
fazla işi olmalıydı. Kimin başkan olduğunu görecektik yakında. Paris
takipçi sayısında ilk sıradaydı evet ama ben de o an ikinci sıradaydım.
Eğer biraz daha stratejik hareket edersem, birinci bile olabilirdim.
İşte bu gerçeği de fark ettiğimde yazılarımı aynı tat ve dokuda
devam ettirmeye karar verdim. Beni ikinciliğe hızlı taşıyabildiklerine
göre, biraz daha sabredersem birinci olabilirdim. Bu arada sistemde,
yani İnsan Cumhuriyeti Bilgi Sistemi’ndeki etkilerim de artıyordu.
Tanıştığım insanlar hem kalburüstü hem de parabüstü süslü
insanlardı ama hedefleri aynıydı. Dünyayı tüm insanların mahvolmak
için değil mutlu olmak için yaşadığı bir yere çevirmek!
Geceleri onu düşündükçe sinirleniyordum. Gerçekten!
Paris! Devam et kafana göre takılmaya aptal Paris!
Bir sonraki yazım sayesinde birinciliği kaptım.
ARKIN ÇALAPALA .
618
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Altmış Üçüncü Bölüm


TUBA BÜYÜK
Melody Gardot | Les Etoiles | 03:19
Yeminlerini kalkan yapıp Allah yolundan yan çizdiler. Gerçekten
onların yaptıkları ne kötüdür. Bunun sebebi onların önce iman edip
sonra inkar etmeleridir. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık
onlar hiç anlamazlar. … Allah yoldan çıkmış topluluğu doğru yola
iletmez. … Asıl üstünlük Allah’ın, Peygamberinin ve müminlerindir.
Hacker Hacker!
Human Republica aplikasyonundaki ana giriş ekranında 27ye
17 mevkiindeki “nokta”yı hemen kaldır! Oradan virüs giriyor be abi!
Şahsen ben girdim. Demek ki herkes her an girebilir. Bu saatten sonra
sana iş mi öğreteceğiz be kardeşim? Information Angel olma konusu
daha ön planlara da taşınmalı. Bu hafta dokuz şehir devlet daha ilan
edilecek. O şehirlerin bilgi işlemesi çok doğru çalışmalı bak. Bizim en
mükemmel tabloları ve de verileri görmek ve incelemek için dikkatli
olmamız lazım. Bu yüzden de Information Angel sayısını %24 artırma
kararı aldık. Böylece her dört kişiden ikisi “bilgi yönelim araştırması”
kapsamına bizzat dâhil olacak. Bu sayede her bireyin neyi sevdiğini,
nelere kabiliyetlerinin olduğunu erken yaşlarda belirleyip lisanslama
ve meslek sahibi yapma istatistiklerini yukarılara taşıyabileceğiz. Bu
erken emekliliğin mutlak çözümüdür.
Dil kamplarıyla ilgili sayfanda da bazı eksiklerimiz var. Onları
da kendin bul! Örnek, sadece yazın yahut da kışın değil her mevsimde
“hep aktif olan bir dil eğitim süreci” tasarlamak daha mantıklı. Ancak
bu tür bir çözüm 10 yaşına gelmeden 5 dil, 20 yaşına gelmeden 10 dil
ve 30 yaşına gelmeden 20 dil öğrenmemizi sağlıyor.
Ben ne yapayım kardeşim! Tasarım böyle!
Kur’an-ı Kerim’le ilgili sayfalarda “gerçekten inanarak okuma
ve anlama” derdini belirginleştirelim kanka. İnsanlar “hala” koskoca
Allah’ın sözlerini %100 inanarak ve anlayarak okuyamıyorlar. Bunu
başaramamaları beni acayip ürkütüyor ve kızdırıyor. Allah neyi eksik
yahut yanlış yaratmış ki ona inanmamakta bu kadar ısrar ediyorlar?
Koskoca Allah söz söylüyor ve insanlar bu sözleri inanmadan okuyor
hatta anlamının ne olduğunu merak etmeden ezberliyorlar. Bu saçma
durumu durdurmanın en kolay yolu yine eğitimden geçiyor.

ARKIN ÇALAPALA .
619
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“İnanmadan okuyacaksanız hiç okumayın daha iyi!”


“Anlamadan okuyacaksanız hiç okumayın daha iyi!”
Bu cümleleri de büyük harflerle “viral” gir! Oku yamasınlar,
anlamasınlar ama görsünler ve bil inç altlarına kazınsın! Anladın mı?
Ses ve kamera kayıtları olmasına rağmen “herhangi” bir suçu
işlediklerini inkâr edenler hakkındaki sorunuzun cevabı şu: o mutlak
kayıtlarda mutlaka ortam sesleri de mevcuttur. Önce o sesleri ayrıştır
ve salt insan seslerinin kayıtlarına ulaşınca, o kayıtları değişik arka
seslerle birleştirip sahteliği ve gerçekliği inceleyip anla! Mesela telsiz
arka seslerini temizle! Ve aynı şahıslara mahkemede aynı cümleleri
kurdur. Mahkeme arka seslerini de temizle. Sonra mahkemedeki salt
insan sesi kayıtlarına orijinal telsiz arka seslerini ekleyip ispata yürü!
O da mı olmadı! O zaman uçağa bindirin o zalimleri ve telsizden aynı
cümleleri aynı mevkide kurdurup ilk kayıtlarla karşılaştırın! Beni de
bu basit işlerle meşgul etme!
Gelirim yoksa oraya hemen! Gelirsem de davayı devralırım ve
sanıklar elimden ve dilimden, dişimden kurtulamaz.
Kayıtları incelerken kelimelerin yahut harflerin akışlarına ne
diye dikkat ediyorsunuz ki! Seslerinin akışına odaklanın! Görüntüleri
için de bu dediklerim geçerlidir. Tek fark ışık problemi olabilir ki tüm
sinemacıları bilirkişi heyetine dâhil edip ışık desteği alın! Doğru ışık
kurulmalı karşılaştırmalı ispat sahnelerini üretebilmek için! Hâkime
de söyle, tüm hâkimler Türk halkının o geceki şahitliğini hiçe saymak
konusunda hata yapmayı bırakıp bir an önce idam cezasını aktif hale
getirmenin bir yolunu bulsunlar! Doğru ışığı kurup anlık reflekslere
ulaştığınız kamera kayıtları zalimlik derecelerini ispata yeter de artar
bile. Masum insanlar bizden adalet bekliyor! Beni delirtme!
Drone ve insansız hava aracı kullanımında abes eksikler var.
Bu sana ikinci mektubum, bilmem anlatabildim mi? Sen böyle değil,
çok daha hızlıydın. Ne oldu, aşık mı oldun? O zaman devret kardeşim
görevini! Bize zaman kaybettirme sene! Orman yangınları için drone
ve iha’ların nöbetlerini arttırın! Kamera sistemlerimiz mutlak olarak
çalışmalı! Micro dronela ağaç kesimleriniz aktif edilmek üzere. Yanan
yahut yanmak üzere olan ağaçlar micro drone ile kesilip, yangınlar
kontrol altına alınacak. Macro iha’lar da aktif edilince söndürücüler
çok yakın mesafeden bırakılabilecek. Dünyanın ilk 77 şehrinde micro
drone ve “macro iha” üretimi bantları, havaalanları ve uçuş okulları

ARKIN ÇALAPALA .
620
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

tasarımı yasa haline geldi. Bu bilgileri de yayınla ki başvuru kanalları


genişlesin! Diğer bir konu var. Her kanunu her parlamentere imza ile
tebliğ edip arşivleyen yazılım geliştirin! Elbette kendi parlamentoları
için geçerli bu dediğim. Biz bütün parlamentoları görebilmeliyiz. Ben
değil özellikle başkan bu konuda sınırsız yetkiye sahip. Ona göre.
Aynı şey medya kanununda, gazeteciler ve belediye kanunları
kapsamında çalışanlar için de aktif edilir birkaç haftaya.
Kimse salağa yatmasın kardeşim!
Aynen böyle önviral planla!
“Lütfen salağa yatmayın! Hepimiz insanız!”
Sloganın bu! Şunu da usul sayfalarının her birine ekle!
“Bir kişi göreve geldiğinde kendisinden önceki o görevi yapan
kişi (halef midir selef müdür, neyse artık) tüm ilgili konuları ve ilgili
kanunları tebliğ edecek ve imzalarını alacak.”
Aplikasyon ana sayfaya:
“İnternet bundan böyle ücretsizdir.”
“Tek cihaz, tek ip, tek bakış şarttır.”
Açıklaması yarına elinizde olur. Tekrar söylüyorum. Bu ikinci
mektubum. Ya işini düzgün yap ya da kaçacak delik ara!
Beni rezil edersen seni cennete yollarım!
Şimdi gelelim asıl konumuza!
Senden tüm hosting şirketlerine haber uçurmanı istiyorum.
Plastik server kullanmak zorunda kalacakları gün geldiğinde,
onlara yardım etmemizi istiyorlarsa, bütün verilerini bizimle sınırsız
paylaşıma açık tutmalılar. Sınırsız, diyorum, sınırsız.
Ellerindeki bütün veriler içinde en önemli olan videolar. Artık
bütün videoları aktif ederek dünya sineması izlemenin zamanı geldi.
Senin görevin çok basit. Bizim serverlarımızı temel alacaksın
ve diğer serverlardaki videoların tümünü adeta kamera görevi yapar
hale getireceksin. Ben yeryüzünde herhangi bir nokta, bir koordinatı
yazdığım zaman, o noktadaki tüm videolar karşıma çıkmalı.
İstediğim; her mekanı ve her sokağı, her ağacı, her bilgiyi her
an görebilmeliyim. Bunun için insanları iç mekan çekimlerine de hızlı
teşvik etmekte fayda var. Hall ediver bir zahmet!
ARKIN ÇALAPALA .
621
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bunu başarabilirsen, yapay zekayı kontrol etmemiz oldukça


kolay olacak. Zaten plastik serverlara geçince bunlara gerek kalmaz.
Sen şimdi içinden sürekli aynı cümleyi kuruyorsun:
Plastik server olmaz! Ne ayak bu Harabi! Ne işi var plastikle!
Bu konuda açıklama yapamıyorum şu anda.
Emin ol, dünyanın bugüne kadar gördüğü en büyük devrim.
Konuyu değiştirmek için kısa bir hikaye anlatıp mektubumu
burada bitireceğim. Umarım kızmazsın, darılmaz yahut gücenmezsin.
Birgün, bir kafeteryada oturuyoruz. Zeynep Farah, ben, Ahsen
Eroğlu, Birkan Sokullu, Deniz Can, Nazlı Senem ve Yaprak Medine.
Yappy tam olarak şu soruyu sordu:
“Bir insanın bisikletli kızlara katılacağını nasıl anlarız?”
“Katıldığını mı yoksa katılacağını mı?”
“İkisini de. Bu bilgi çok işime yarayacak.”
“Katıldığını elbiselerinden anlarız. Katılacağını oturuşundan.”
“Biraz daha açabilir misin? Tam olarak ne demek istiyorsun?”
“Kıyafetlerinde tanrısal bir dokunuş varsa demek ki onlardan
biri olmuş. Eğer ki otururken, sol elinin avcu, yarım açık şekilde kendi
kafasını işaret ediyorsa, demek ki onların arasına katılacak.”
“Gerçekten bu kadar basit mi bisikletli kızları saptamak?”
“Boşverin şimdi bunu da çekimlerin başlangıç tarihini neden
hala kararlaştırmadınız, onu söyleyin hele!”
“Yappy yan çiziyor sürekli. O yüzden saptayamadık.”
“O zaman onun rolünü başkasına verin! İşi bitirmek önemli.”
“Hayır ama, ekipten kimse ayrılmayacak. Hayatımız boyunca,
yalnızca kendi senaryolarımızı oynayacağız. Başka türlü, deneysel ve
belgesel takılma şansımızı yitirebiliriz. Bize söz verdin, unutma!”
“Siz de bana söz verdiniz, unutmayın!”
Hikaye aynen böyle. Bunlar da bir zamanlar en yeni ekipti.
Allah yardımcınız olsun! Allah’a şükürler sonsuz olsun! Âmin!
Not. C, Basic, Logicpro ve de şu Ableton ekiplerimden 5er kişi
geliyor yardımına, sabret. Allah sabredenleri sever.

ARKIN ÇALAPALA .
622
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Altmış Dördüncü Bölüm


ANE BRUN
Starsailor | Poor Misguided Fool | 03:55
Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. … Eğer Allah’a,
rızası uğruna ödünç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat arttırır, sizi
bağışlar. Allah çok mükafat verendir, ceza vermekte acele etmeyendir.
Görülmeyeni ve görüleni bilendir. Üstündür, hikmet sahibidir.
Kendimi öldürdüğüm yeri asla bilemeyeceksin, asla! Bu ölüm
esnasında hangi müzikleri dinledim, neler için nasıl ağladım bunları
da asla anlayamazsın. Boşuna uğraşma lütfen. Öldükten sonra neye
dönüştüğümü de asla göremeyeceksin. Ben kimdim gerçekte? Neden
yaşadım? Bunu en çok sen düşüneceksin. Ama üzülme. Lütfen. Beni
çok kırdın ama yine de sana anlatacağım. Hayatımın her anını nasıl
yaşadığımı anlatacağım bu mektupta. Böylece sevgime ve sevdama
nasıl haksızlık ettiğini öğrenmiş olacaksın. Bunu başkalarına yapma!
Hayat doğru paylaşımlarla ve dürüstçe yaşandığında güzel. Sade ve
sakin yaşayınca özel, samimi davranınca sıcak. Çok sevince daha naif
hayat. Kıskanınca daha değerli ama tehlikeli. Keşke bu kararımdan
beni vazgeçirecek bir mucize olsa!
Düzgün akan ve kadere riayet eden matematiksel bir boşluk
aslında hayat. Kimin ki bu dünya? İnsan henüz karartabilen lambayı
bile icat edememişken, şehir üretmeyi ve gizlemeyi dahi inanan ve
inanmayanlara göre ayarlamayı başaramamışken, bırak onu, koku
taşıyan telefon veya televizyon algoritmasını henüz yazamamışken,
senin kokunu bana taşıyamazken, ay ve güneşi icat edene bu kafa
tutmalar neden? Yaratıcıya ait ve tamamen onun tasarımı olan bu
dünyada insanlar nasıl oluyor da her şeye onun gözüyle bakamıyor?
İnsan neden insan denen varlığı bozuyor? Bize yeşil ağaçtan kırmızı
ateş yapana sığınmak varken şu yaptıklarımıza bak. Körlük. Aslında
renkleri yani boyutsuz ve zamansız anları değiştirmek zor değil o
kadar. Asıl zor olan bence fikirlerimizi paylaşabilmek. Fakat bir fikri
gerçekten öğretebilmek de çok zor. Bunu yeni öğrendim işte. Yine de
herkes uzaya dokunduğunu anlayınca ve onun çok özel bir parçası
olduğunu kabul edince kazanacağız. Evet, herkes harfleri, rakamları
okumayı bırakıp kelimeleri ve de manayı, gerçekten sayı saymayı ve
okumayı öğrenmeye başlayınca kazanacağız. Hem harflerin yan yana

ARKIN ÇALAPALA .
623
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

gelmeleri gayet doğaldır. Doğal olma yan, bazen bazı kelimelerin yan
yana gelmeyi bilmemesi olabilir. Bu kontrol edilemez.
Şimdi artık kelimelerin ve rakamların oyunlarına bahaneler
üretmek nasıl da yersiz. Ne çok isterdim, biliyor musun sen, öldükten
sonra kedi olmayı. Ne güzel; hız ve hareketi denetliyorlar, selam alıp
vermeyi kontrol ediyorlar ve sevilmeye bakıyorlar. Kadınlar da kedi
gibi aslında. Bana sorarsan yalnızca iki büyük fark var aranızda. Siz
konuşabiliyorsunuz ve kedilerin elleri yok, patileri var. Elleri olsaydı
eminim şeytana yıldız atıp dururlardı. Konuşabilselerdi, taş nasıl ki
ağacın ustası, onlar da biz insanların ustası olurlardı. Okuduğumuz
için güçlenen her metin gibi bize insan olmayı biraz daha, biraz daha
öğretirlerdi. Modern tasarımların tümünde “siyah ile beyazın” ölüm
için oynaştığını da onlar itiraf ederdi, eğer ki konuşabilselerdi. Bize
derlerdi ki; doğru deseni üreten doğru işaretler, doğru malzeme ve
doğru ustayla, doğru zamanda buluştuğunda üreyen “lüks” aslında
tarihi ve “insanın bilincini” koruyor. Bize derlerdi ki: İnsan zamanı
yüklenmekten ne zaman, nasıl vazgeçecek? Kutsal kitaplar fiziksel,
kimyasal, biyolojik ve de “zamansal geri dönüşün pis imkânsızlığını”
anlatmıyor mu yeteri kadar? Açık sevap nedir? Kapalı günah nedir?
Açık günah ve kapalı sevap nedir? Bize derlerdi ki: Uzak gökyüzünde
mutsuz hatırlama seansları hayal edeceğinize, el yazısıyla söz verip
yerine getirmemenin ne kadar büyük bir günah olduğunu ezberleyin
ey insanlar! Gerçekten isterdim be öldükten sonra kedi olmayı. Kesin
seni tırmalardım, hem de çok fena.
Çok şaşırdım biliyor musun son mektubun elime geçtiğinde.
Bir sevgili nasıl bu kadar acımasız şeyler yazabilir sevdiğine? İnsan
sevdiği birine bunu nasıl yapabilir? Bu yüzden seni cezalandırmaya
karar verdim sevgilim.
Açıklanamayan üzerine sözcüklerin dizinimi sayesinde sana
bunları yazıyorum. Dokunun da, dokunanın da hakkı olmalıydı ama
olmadı. Herkes hakkını bilmeliydi “ama” bilemedi. Akıl belki henüz o
olgunlukta değil. Sahte güzelliklerden “gerçek güzelliği” ayırmak için
kıyas ilmini kullanmayı henüz hepimiz öğrenemedik. Yine de en güzel
kararlarımı benden başka kimse bilmiyor.
Yine de hala çok fazla denecek kadar hızlı soru biriktiriyorum.
Cevabını veremediğim soruları buraya yazayım mı?
İster misin?

ARKIN ÇALAPALA .
624
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Dünyanın en iyi insanı kim? Savaşları bitirmek için insana ne


yapmak lazım? Devletler kim ve ne için var? Herkesin bir ruh eşi mi
var yoksa birden fazla mı? “Mükemmel Düşünce Tasarımı” teorisi bir
gün kanun olur mu? Susmak kabullenmek midir? Hiçbir yol olmayan
bir yer var mı? Sevince olan şeyler sevmeyince neden olmuyor?
Seni tanımamış olsaydım ne bu yaşadıklarımızı bilecektik ne
de anlattıklarımı. Ama seni tanıdım ki, öğrendim ve artık biliyorum.
Hatta şunu da unutma; hayatımın en güzel anlarını seninle yaşadım.
Hayatımda yaptığım en güzel şey seni sevmekti. Fakat asıl meselemiz
“Maskeli Balo” olduğu için şunu da belirtmeliyim; çok yoruldum, çok
yıprandım, çok zor günler yaşadım. Bütün bunları neden yazdım, bu
ölüme neden karar verdim, inan ki bilmiyorum. Tüm samimiyetimle
belirtmeliyim bunun daha iyisini yapamam. Çok aşıktım sana. Mutlak
sebep bu olmalı. Belki de artık beni görmeyi istemediğin için kızdım
ve kırıldım sana. Sen beni gerçekten hiç sevmemişsin. Belki de bu
yüzden. Mektuplarından birinde yalnızlığı tavsiye etmiştin yok yere.
Belki şöyle düşündüm: Sen kendini maskeli balo dediğimiz illetten
kurtaramadığın için yalnızlığı tercih etmiştin. Eğer ki şeytana uymaz
ve şey'lerin değerlerini an'larda bilir, im'lerin özlerini iyi anlar ve
bozmaz, her an'ı o an'a tam teslim olup yaşarsan, o zaman maskeli
baloyu unutup yalnızlıktan hemen kurtulursun. Belki... Bilmiyorum.
Yine de seninle yaşadığım bu “son aşk” ya da ayrılığın acısını
hafifletebilmek için yaptığım tercihlerin çoğu doğruydu. Yaşadığım
soğuk günlerden hangisiydi, inan hatırla yamıyorum, bir gün şunları
düşünmüştüm: Ya seninle yaşadığım her sahneyi tekrar yaşayıp seni
en içime, kalbimin “en derun” yerine kazıyacaktım ya da seni, seninle
yaşadığım her şeyin, her yerin, her anın dışında arayacaktım. Önce
seni bulacak, böylelikle kendinden koruyacak fakat o arada çalacak
daha doğrusu çalmış olacaktım. Ben ikinci gerçeği tercih ettim. İyi
biliyordum çünkü birinci gerçek çektiğim acıyı asla bitiremiyor.
Seninle yaşam ürettiğimiz anlara ve tüm o anılara, zaman ve
mekânlara gidip yarama kaya ve tuz basmaktansa, hiç yaşamadığımız
anların peşinde koştum. Zamanlarımızı yakaladım. Bize ait olan asıl
mekânları buldum. Sen hep yanımdaydın. Ne yazık ki seni bu şekilde
bilip yaşamak bana kalmıştı ve bu tavırlar acımı biraz dindiriyordu,
diyebilirim. Ne yaparsam yapayım, ne yaşarsam yaşayayım sen hep
yanımda olduğun için, ikinci gerçeği tercih ettiğim tüm o deli anlar
itibariyle, seninle yaşamadığımız hiçbir şey kalmayacaktı. Sevdiğin

ARKIN ÇALAPALA .
625
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

şarkılara kısa filmler çekmek, en sevdiğin bisküvileri ve düşünceleri


birer resme dönüştürmek gibi çılgın anlarda döndüm durdum.
Dinle! Burada bir aşkın mutlaklığını anlayıp inandıktan sonra
bilmemiz ve yapmamız gereken her şeyi işaret ettiğime inanıyorum.
Bu bağlamda senin için son sözlerim her zaman aynı oldular ve her
zaman aynı olacaktır. Seni her an “delice” sevdim. Seni çok ama çok,
gerçekten çok seviyorum. Seni her yerde, her zaman, hep seveceğim.
Dostça, insanca, kardeşçe, dürüstçe, sence... Aşkla. Seni çok özledim.
Öyle çok özledim ki ağaçların gölgelerinden ayrı kaldığı bu güneşli
günler sanki hiç geçmeyeceklermiş gibi geliyor. Seni öylesine delice
özledim ki içime senden başka hiçbir varlık dikkatimi çekemiyor.
Bugüne kadar sana yazdığım şu diğer mektupların bir hayale
dair olmalarının aksine bu defa gerçeği “olduğu gibi” yazmak istedim.
Bu gerçeğin hayatımda yer bulması durumuyla ise ilgilenmiyorum.
Dikkatle oku, lütfen. Yapma! Gerçeğin hayatımda yer bulması
durumuyla da ilgilenmiyorum, dedim bak. Hem yazdıklarım yahut da
tahminlerim “daha önceleri de olduğu gibi” “yine gerçekleşirse”, bu
benim suçum değildir. Hatta bu abes durum, tarihsel süreç dâhilinde
karakterlerini iyi seçebilen her insanın başına geliyor olmalı. Bence
burada beni diğer insanlardan ayıran tek şey ölüm fikri. Sanırım ben
diğer insanlara kıyasla biraz daha cesurum. Aslında evet, her şeyi çok
iyi konuşmak ya da bazen çok iyi davranmak, çok iyi düşündüğümüzü
göstermiyor. Ama elimden bir şey gelmiyor ki.
İnsan herkesi bir masal kahramanı gibi görmeye başladığı an,
masallar bilimkurguya, bilim kurgular ise gerçeğe dönmeye başlıyor.
Ölüm fikrinin zihnime yerleşmesi ise şu sıralar kurtulmayı bir türlü
beceremediğim tek gerçek.
Gerçekler feleğin kontrolünde bence. Namus oyunları çevirip
durduğu için sanıyorum, insanlar f’elek'i 'kahpe' olarak tanımlıyor.
Oysa ruhundaki bazı olgunlaşamamış refleksler dolayısıyla namuslu
davranan da namussuz davranan da yalnızca insanın kendisi, hep. Bu
saçma ve insana dair olmayan durumdan uzakta yaşayabilmesi için
insanın bazı şeylere dikkat etmesi gerektiğine inanıyorum ben. Bazı
şeyleri daha iyi öğrenip tanımlamalı. Bence insan ilk önce kendisine
bakmalı ve kendisini bilmeli. Ondan sonra çevresiyle ve çevresinin
kusurlarıyla “ilgilenme hakkı” konuşulabilir. Önce kendimize hâkim
olmalı ve kendimizi yargılamayı iyi bilmeliyiz. Bütün hareketlerimizi

ARKIN ÇALAPALA .
626
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ölçüp biçerek ve tartarak sergilemeliyiz. Sonra bize uygun insanları


seçmeli ve de sevmeli, onlara gitmeli hatta koşmalıyız. Ama onlara
giderken de; kendimizi götürmek yerine gerçekten gitmeliyiz. Ancak
o zaman onlara kendilerini yansıtabiliriz çünkü. Ve o zaman, onların
aynası olup mutluluğu inşa etmeye başlayabiliriz.
Dünyadaki bütün savaşlar, acı ölümler, cinayetler, tecavüzler,
kirli suçlar hatta iğrenç, insanlık dışı soykırımlar, bunların hepsinin
kahpe feleğin işleri olduğunu düşünüyoruz. İyi ve kötü olan her şeyi
sadece ve “sadece insan” üretiyorken ve bunu görmek için yalnızca
dikkatle bakmak yetiyorken, neden hala tüm kötülüklerin sebebinin
felek ve yaratıcının “doğayla bütünleşik ve mistik türevleri” olduğuna
inanıyoruz, bunu bir türlü anlayamıyorum.
Felek, içinde yıldızların ve tuhaf burçların dönüp durduğu ve
dünya isimli gezegenimizin yerli yerinde durmasını kolaylaştırırken
ruhlarımızı da özgürleştirmeye çalışan bir geometri bence. Makrodip
düzeyde bir bilgi topluluğu olduğuna ben de inanıyorum, dolayısıyla
hayatlarımızı sonsuz boyutta ve düzeyde etkilemeye tıpkı melekler,
tıpkı şeytan, tıpkı “biz insanlar” gibi hakkı ve de gücü olabilir. Fakat
insanlar hep unutuyorlar; her şeyin, iyinin ve kötünün tüm tasarımı
yaratıcı tarafından yapılıyor. Bu noktada insan olanlara düşen görev;
kendi feleğinin çemberinden geçerken o çemberin çapını da çok iyi
bilmesi, yapacağı tüm hareketlerle ilgili sonuçları iyi ve doğru tahmin
etmesi. Ben felekle ilişkimi buna benzer düzenekte üretmeye gayret
ettim hep. Basit bir şeytanı alt edemiyorsak niye yaşıyoruz?
Evet, ben yaratıcıya inanıyorum. Yaratıcıya inanmayan ve bu
konuya daha bilimsel bakmak gerektiğini savunanlara da inanıyor ve
hak veriyorum. Ama ister bilimsel ister ruhani olsun, birçok durumda
çözümler gayet açık iken, neden çözümsüzlükler yaşıyoruz, işte buna
katlanamıyorum.
Yaratıcıyı kabul ederek evrimi anlamaya çalışabilirdik. Bilim
dâhilinde olan, incelenen iyi veya doğal rastlantıların çoğunu tanrısal
kabul edip daha iyi formüllere “sürekli” ulaşabilirdik. Ama yeterince
eğitilmedik, beslenemedik.
Bunun çok değişik sebepleri var ama ilk önce şunu söylemek
istiyorum çünkü aklıma gelen ilk ünlem, maalesef şu:
Kandırıldık biz!
Evet, kandırıldık biz.
ARKIN ÇALAPALA .
627
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Çevremize düzenli ve planlı olarak yerleştirilmiş eşyalar, bizi


sürekli olarak yanlış yola soktu. Bu eşyaları tasarlayanlar, bir şekilde,
kendi hırsları ve sapkınlıkları yüzünden hayatlarımızı mahvetti.
Aynı şeyi gıdalar için de söylemek yerinde olacaktır.
Aynı şeyi manzaralarımıza da yaptılar. Güzel manzaraları tek
ellerine aldılar ve izleyebilmemiz için bilet parası ödememiz gerekti.
Bizi zehirlerken bunu da kılıfına uydurmanın yollarından biri
olarak reklamcıları devreye soktular. Sistem içinde sistemler kurarak
düz çalışan aklımızı katmanlar sayesinde yorup ele geçirdiler.
Her şeyi tersine çevirdiler. Her şeyi tersine çevirdiler.
Çocukların oyun alanlarına müdahale ettiler.
Gençlerin özgürlüklerini ve aşklarını parayla kısıtladılar.
Yaşlıların sağlıklarını kullanarak mutluluklarını sömürdüler.
Erkeklerin cinsel eksikliklerini kullanarak güçlerini bitirdiler.
Kadınların güzele olan hassasiyetlerini allak bullak ettiler.
Romancıların şair olmasını sağlayarak kötü şiirler sayesinde
düşünce sistemlerinin kurulmasına engel oldular. Herkes zannetti ki
şiir en öncül yazı türüdür. Oysa şiir yerli yerine oturamamış düşünce
ve duyguların çöpe atılmaması için gerekli bir formdu yalnızca.
Bunu çoğu zaman yaptılar. Kaliteli malları pahalı satıp kalitesi
düşük veya kalitesiz malları ucuza kakaladılar. Böylece kaliteyi hızla
düşürdüler ve doğru yola çıkan patikalar birer birer tıkanmış oldu.
Ekran içinde ekran, ekran altında yazı çalıştırarak hem sesler
hem de görüntüyle bizi avlayıp beynimizi sürekli olarak tavladılar.
Binlerce algoritma arasında sıkışıp kalmamıza sebep oldular.
Bizi sürekli olarak birbirimize kırdırdılar, harcattılar.
Bazı devletler bunu bilmeden yaptılar bazı devletler bilerek.
Bütün devletler biraraya geldiğinde ise asla adil olamadılar.
Daha ordularını birleştirip tek bir polis gücü aktif edemediler.
Sağlık sistemlerini birleştirip işimizi kolaylaştırmadılar.
Bunları yapan devletler değil aslında, arkalarına saklananlar.
Kandırıldık biz. Evet, maalesef kandırıldık biz!

ARKIN ÇALAPALA .
628
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Altmış Beşinci Bölüm


AY
İnsanlar | Kime Ne | 23:56
Apaçık bir hayasızlık yapmaları hali dışında, kadınları evlerinden
çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. … Allah her şey için bir ölçü
koymuştur. … Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık
verir. … Allah hiçkimseyi verdiği imkandan fazlasıyla yükümlü kılmaz.
… Allah yedi kat göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır. Ferman
bunlar arasından inip durmaktadır ki böylece Allah’ın her şeye kadir
olduğunu ve her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz.
Ey Soylu Aileler Şehri Başkanı!
Mektubunuzda bahsedip dert yandığınız o meselenin çoğulcu
ve “asıl” sebebi boşanma sürecinin uzunluğudur. Boşanmak için uzun
uzadıya beklemeye gerek yok! Bu durum, toplum huzurunu ve birey
huzurunu kaçıran bir belirsizlik üretir. Kadın ya da erkeğin, ikinci ya
da üçüncü veya onuncu şansını denemesini de engeller. Bu konuda
Kur’an’da belirtilenler açık ve nettir. İşleri zorlaştırmamanızı tavsiye
ederim. O kadar uzun süre bekleyince insanlar evlenmemiş oluyorlar
ve daha çok zina ürüyor. Boşanmaları hızla ve güzellikle halledin. Bu
süreleri uzatıp ahlaksızlıkları çıkaran ve büyüten asıl ahlaksızları biz
hallediyoruz. Evlilik müessesesine asıl zararı “neticesiz ve kimliksiz”
ilişkilerin, uzamış daha fenası kasten uzatılmış boşanma süreçlerinin
ve gönül eğlendirenlerin verdiğini de unutmayın.
Bize yolladığınız rapordaki sağlıklı beslenme teknikleri ve ilk
defa denediğiniz apartman değiş tokuş sistemi, birkaç toplantımızda
oldukça fazla övgü aldı. Bu yüzden, pilot uygulamaları yaygınlaştırma
kararına vardık. Tarafınıza ayrılan ödenek sisteme kaydedilmiştir. İlk
iş olarak projelendirmeyi ve yapılanmayı bitirmenizi, sonrasında ise
insan göçlerini aktif etmenizi tavsiye ederiz.
Sağlıklı beslenme konusundaki mekan etkilerinin matematik
ilmiyle donatılmış ve formülize edilmiş bir dosyasını ekte gönderdik.
Ümit ederiz ki işlerinizi daha da mükemmel sonuçlara iletir.
Allah her şeyi işiten, gören ve bilen, bu yüzden de hakimdir.
Allah sizlerden razı olsun! O’na şükürler sonsuz olsun! Âmin!
Saygılarımızla.

ARKIN ÇALAPALA .
629
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Altmış Altıncı Bölüm


ŞEYTAN
Gökhan Kırdar | Şeytan Senin İçinde | 04:48
Allah, gerektiğinde yeminlerinizi bozmanızı size meşru kılmıştır. …
Eğer Peygambere karşı, birbirinize arka çıkarsanız, bilesiniz ki onun
dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir.
Bunların ardından melekler de ona yardımcıdır. …
Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap!
Ey Tekel Kralı!
Duydum ki telefon şebekeleri ve operatörleri ile ilgili hala pis
işler çevriliyormuş. Çekim alanı az olan firmaların faturaları ve servis
ücretleri de azmış. Çekim kalitesi çoğaldıkça “fiyatlar” da artıyormuş.
Daha fenası, bu firmaların hepsi bir olup, insanları bu algı oyunu gibi
oyunlar sayesinde yanıltıp dolandırıyormuş. Biri çekim alanı sıkıntısı
yaratıp insanları bunaltıp şebeke değiştirmeye itiyorken diğeri çekim
servisimiz çok “iyi deyip” faturaları şişiriyormuş. Oylama sonucu tüm
kayıt istatistiklerinin incelenmesine dair karar çıkmıştır. Şebekelerin
değiştirilme kayıtları da gözlemimiz altına girmiştir.
Oylama sonucu, hepsine el konulmuş ve hepsi sizin tekelinize
devredilmişlerdir. Hayırlı ve uğurlu olmasını dilerim.
İçki, sigara, uyuşturucu üretimleri ve satışı hakkında ihtiyaç
duyduğunuzu bildirdiğiniz tüm kanunlar hazırlandı ve onaylandı. Biz
yüce Allah’tan dileriz ki yüzünüzü kara çıkartmasın!
Vücut refleks haritası ve genetik markalaşma konuşunda çok
kapsamlı bulunan laboratuvar çalışmalarınız da sonunda incelemede
ve yapılandırılma aşamasında. Allah size akıl fikir versin bol bol!
Uçan çiçekler konusundaki çözümsüzlük hala devam ediyor.
Plastik server yapımında sonuçlar sizin dediğiniz gibi, net.
Aşağıdaki iki şarkıyı dostluğumuzun anısına dinlemeniz rica:
Gökhan Kırdar, Ethnotronix. Sessizlik ayinleriniz için...
Gökhan Kırdar, Scurry Bag. Gözyaşı ayinleriniz için…
Allah’a emanet olun!
Not. 11 erli 9 takımdan oluşan ilk maçı tek topla oynatmışlar,
dediler geçen! Allah müstahakkınızı versin! Simetribülans fikirmiş!

ARKIN ÇALAPALA .
630
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Altmış Yedinci Bölüm


ROBERT DE NIRO
Portishead | Sour Times | 04:14
O ki hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için
ölümü ve hayatı yaratmıştır. … Andolsun ki biz dünyaya en yakın göğü
kandillerle donattık. … Oraya atıldıklarında, onun kaynarken
çıkardığı uğultuyu işitirler. Cehennem neredeyse öfkesinden
çatlayacak. … Gökte olanın sizi yere batırıvermeyeceğinden emin
misiniz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır. Yahut gökte olanın üzerinize
taş yağdıran bir fırtına göndermeyeceğinden emin misiniz? İşte bu
tehdidimin ne demek olduğunu yakında bileceksiniz.
Uyandığımda binlerce mesaj gelmişti telefonuma ve hepsinin
başlığı aynı kelimeleri içeriyordu. Maskeli Balo. Herkes, maskeli balo
nedir, hadi bize “maskeli” baloyu açıkla, diye mesajlar atıyordu. Ve bu
mesajlar her an geliyordu. Bu bir şaka olabilir miydi? Bu şakayı eşim
Paris organize edebilir miydi? Elbette ki hayır. İnsan Cumhuriyeti bu
gibi durumlara newer müsaade etmezdi. Sistemin işleyişine duyulan
güven azalırdı. Demek ki; tırnak içinde yazdığım “maskeli balo” ilgiyi
çeken bir kelime grubuydu. Bu gerçeği iyi değerlendirmeliydim.
Deren o sabah iyi hissetmediğini söyledi ve daha çok uyumak
istedi. Ateşini ölçtüm ve abartılacak bir şey olmadığından iyice emin
olduktan sonra, otel kafesinde müzikçiler konseyi üyeleriyle buluşup
konuşmak üzere o”day”ı terk ettim. Bir şey olursa telefonun ahizesini
kaldırıp sıfıra basmayı, Deren henüz dört yaşındayken öğrenmişti.
Müzisyenlerle, seslerin kontrol edilmesi ve sağlıklı kullanılıp
uyarlanmasının esasları üzerine olan toplantımız bittiğinde, aynı gün
içinde yönetmenler şehrine gitmemiz, yönetmenlere film müzikleri
hassasiyeti hakkındaki mutlak kararları iletmemiz gerekiyordu.
O sırada tanıştım Harabi ve GGG ile. Harabi bana çok benziyor
ve sevdiği kadından başka kimsenin gözünün içine veya yaşına zerre
kadar bakmıyordu. Anlattıklarına bakılırsa, bu ikisi dünyayı fantastik
bir yere çevirmeye yemin etmişlerdi ve bunu montajsız, 3D’siz kayıt
ve salt görüntülerle yapacaklardı. Bunun için de dünyanın gerçekten
fantastik olması gerekiyordu ve bunun için “birekip” kurmuşlardı. Bu
e-kip bir süre sonra çok kalabalıklaşınca ekibi part’iye fan”tez”iyi ise
“İnsan Cumhuriyeti” deyip durdukları oorganizmaya çevirmişlerdi. O
çok “sağlam” bir adamdı. Harabi, diyorum. Derdimi anlattığımda fazla
ARKIN ÇALAPALA .
631
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

sabırlı olmalısın, dedi. Bana yardım edeceğini söyledi. Oysaki her şey
kendileri tarafından planlanıyormuş ve bilgiler olaylar üzerinden çok
değişik insanlara yansıtıldığı için kimse kimin ne yaptığını anlamıyor
ve öğrenemiyormuş. Akıllıca, dedim içimden.
Bu görüşmedeki en ilginç şey GGG’nin gözlükleriydi. Üzerinde
ve camlarında adeta bilgisayar gibi çalışan ekranlar olan bu gözlükler
onu tanımamı engelledi ilk başta. Fakat bir ara, gözlük camları buğulu
olduğu için çıkarmak zorunda kaldığında onu tanıdım. Bana arabayla
yaklaşıp Farsça konuşmak isteyen kadındı GGG. Ve gözleri güneş gibi
güzeldi. Yapay zekâyla çalışan ilk insan sen misin, dediğimde anladı
onu hatırladığımı ve gülümsedi. Hayır, ben değilim, eşiniz Paris, dedi.
O an beynimden kaynar sular döküldü. İsteyen herkes yapay zekânın
kullanıcısı olabiliyor mu, dediğimde, evet, dedi. Tansiyonum çıktı.
Bana çok iyi davrandılar ama Paris hakkında yardım etmeleri
konusunda söz veremediler. Bir yandan içlerine sızmaya başladığımı
düşünüyor ve seviniyordum fakat bir yandan da bunun büyük bir risk
olabileceğini düşününce hayıflanıp duruyordum. Biraz daha filmleri
konuştuk, sonra da gittiler. Vay be! Allah ne insanlar yaratıyor!
Bu işi sevmiştim. Dünyanın en zeki, en üretken ve en idealist
insanlarıyla toplantılar yapıyor ve kendi çapımdaki katkımı yeni ilan
edilmiş cumhuriyete adeta hediye ediyordum.
Deren, otelde onun için özele hazırlattığım ıhlamur ve hatme
çiçeği karışımını içince kendisine geliverdi ve normale döndü. Uçağa
bindik ve ver elini Hollywood. Yönetmenler bu şehri istila etmişti.
Bu şehrin en ilginç yanı; herkesin kostüm içinde ve kalabalık
gruplar halinde, ellerinde kameralarla, ışık tertibatlarıyla ve o acayip
“itici ses kayıt” cihazlarıyla dolaşıyor olmasıydı. Her kalabalık grubun
içinde, beyaz kıyafetlere bürünmüş bir kişi vardı ve bu kişiler gerçek
yönetmenler oluyordu. Kıyafetleri konusunda mutlak bir yasa vardı.
Yönetmenlerin üzerlerindeki her şey “hep” beyaz olmak zorundaydı.
Saatlerinden kıyafetlerine, saç “tokalarına” kadar her şey. Bu sayede
herkes onların yönetmen olduğunu biliyor, onlara zarar vermemeye
özen gösteriyordu. Yönetmenlerin açık seyahat hakları vardı çünkü
ancak bu sayede her istedikleri “kadr”aja ulaşabiliyorlardı. Uçaktaki
araştırmamı iyi yapmış ve dersime iyice çalışmış, yönetmenlerle ilgili
birçok şeyi onlarla buluşmadan önce zaten öğrenmiştim.

ARKIN ÇALAPALA .
632
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Film Müzikleri Hassasiyeti Yasası’nı görüştük, oylamaya açıp


beklemeye başladık. Oylamalar yapılırken Deren’le oynuyor ve sert
hatta fazlaca vurucu, yeni bir yazıyı kafamda tasarlayıp duruyordum.
Oylama bitip o yasanın tüm maddeleri de kabul edilince otelde yemek
yedik ve Deren “ata”ri oynamaya dalmışken ben bu yazıyı dikkatli bir
şekilde yazmaya, güçlendirmeye başladım. Bu sefer gerçeğimi olduğu
gibi anlatabilmiştim. Bu yüzden çok sevinçliydim.
Yeni yazımı yayınlamadan “bir dakika” önce durdum. Aynaya
baktım ve şu zavallı, acınası halimin aslında nasıl da soylu olduğunu
fark ettim. Paris bu halimi görse, kim bilir nasıl şok olurdu, kim bilir
nasıl büyük bir keyifle izlerdi ve gülümserdi. Onu özlüyordum. Onu
istiyordum. Onu çok seviyordum. Bu gerçekleri ondan “çok daha iyi”
biliyordum. Yalan söylemiyorum. Yalan diye bir şey yok ki zaten! İsmi
yalan bir defa! Yalan, yani yalan!
O anda, “yalan söylemezsek gerçek aşk bitmez” cümlesi beyin
hücrelerimi meşgul etmeye başladı. Demek ki gerçek aşk ancak tanrı
ile yaşanılması için yaratılır, cümlesi ondan sonra aklıma geldi.
Aklım da karışmaya başlamıştı. Neden tanrı ile yaşanır gerçek
aşk? Çünkü O’na yalan söylenilemez. Çünkü O her şeyin en doğrusunu
bilir. Çünkü yalnızca O’nu şahit gösterirsek ‘ehlisünnetehli’ olabiliriz.
Bu düşüncelerimi derinleştirmeye karar verdiğim için o gece
inanılmaz şeyler yaşadım. Nasıl olduğunu hala anlamış değilim.
Bir parka gitmiştim. Elimde şarap şişesi vardı ve sakindim.
Yanıma bir adam ve bir kadın yaklaştı. Biz de katılabilir miyiz,
diye sordular ve şaraba, rüzgara, müziğe ve kokuya eşlik ettiler.
İsimlerini sorduğumda, isim vermesek olur mu, dediler ve bir
anda kıllandım. Ne iş yaptıklarını sorduğumda ise ajan olduklarını ve
bir film için araştırma yaptıklarını söylediler. Hangi örgüt için çalışıp
üretiyorsunuz, dediğimde Masal Okuyan Kızlar Çetesi için, dediler.
Bunların amacı insanların gerçeklik algısını düzeltmekmiş ve
son zamanlarda Hollywood büyük bir prodüksiyona imza atacakmış.
Bu prodüksiyon tamamına ererse işler çok karışacağı için engelleme
operasyonuna gelmişler. Filmin adını sordum ama söylemediler.
Bir aralık; kadın, yağmursuz rüzgardaki yağmur kokusundan
çok etkilendiğini söyleyip azıcık tellendirmek istediğini söyledi. Tam

ARKIN ÇALAPALA .
633
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

olarak ne demek istediğini anlamamıştım. Adam cebinden bir kağıtlık


çıkardı ve kadına heyecanlı heyecanlı sordu:
“Üçlü mü sarayım tek li mi?”
“Üçlü sar, beyefendi de bize katılmak ister belki.”
“Nedir saracağınız şey? Tehlikeli mi? Uyuşturucu mu yoksa?”
“Evet. En iyilerinden. Yağmur suyunda kendim yetiştirdim. Üç
yıldır paslı plastikte bekletiyorum. Tek bir fırtı sizi cennete götürür.”
“Hadi canım! Olmaz öyle şey! Yok daha neler!”
“Anlaşıldı, sizinle çok iyi anlaşacağız.”
“Çok iyi anlaşacağımız aşikar yalnız dalganın Ph değerini bir
ölçsek diyorum. Şunu buraya batırdık mı, evet, tamamdır, oldu bu iş.”
“Yok artık! Siz müfettiş misiniz? Aşkım, neler oluyor?”
“Kormanıza gerek yok! Sizin sağlığınız için ölçüyorum. Ayrıca
bu cigarayı içmenizde bir sakınca yok. İyi iş çıkartmışsınız. Ben de bir
fırt çekerim. İçine mentol sıkalım mı?”
Harabi yasayı görüşürken bana demişti: bu şehir şerefsizlerle
ve orospu çocuklarıyla dolu, dikkatli olmalısın, cigara konusunda çok
fazla dikkat etmelisin, bunların yarısı cahil yarısı ajan, geri kalanlarsa
torbacı, pezevenk, fahişe veya mafya. Şu silahı al, şu da tırtıkeşitphak.
Bu aleti içeceğin cigaraya batır, ph değeri doğruysa, içebilirsin demek
oluyor. Kırmızı ışık yanarsa içme! Sarı yanarsa sıradan, yeşil yanarsa
sakın kaçırma, derim. Bu ceketi de giy! Sana yaklaşılmasına kırk sekiz
santime kadar izin verir, daha fazlasında uzaklaştırıcı enerji yayar.
Harabi’nin yaklaşımlarını ve hayata katılmasını, kafam güzel
bir halde, o adamla kadının yanında tecrübe ederken, biraz da lezzetli
cigara yüzünden kendime gelmiş ve cennetin anahtarları sevenlerin
güven mekanizmalarında, şeklinde düşünmüştüm. Bir seven kesindir
ki tek başına cennete giremez ama iki seven seven eleven misali cenn
ete girebilir. Bu da böyle bir kafaydı. Kabul ettik, yaşadık, bitti.
Dinlenen bazı müzikler, ruhu alır, sabit yıldızlar feleğine hızla
uçurur, orada dengeleri dengeler ve ayakları rahatlatır. Omuzlarımın
iç ölümü dirilttiğini de bilirim. Kafamı 360 derece kıvırmam yeter!
Yazıyı okudum tekrar ve yayınladım. Seferberlik ilanı gibiydi.
Yayınlanmış halini okurken orgazm ortasına uyuyakalmışım.

ARKIN ÇALAPALA .
634
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Altmış Sekizinci Bölüm


NİL K.
Danit | Lunita | 05:53
Kaleme, kalem tutanların yazdıklarına andolsun ki, sen Rabbinin
nimeti sayesinde mecnun değilsin. Şüphesiz senin için bitip tükenmez
bir mükafat vardır. Ve sen elbette yüce bir ahlak üzeresin. …
Alabildiğine yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan,
durmadan laf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, aşırıya giden,
günaha dadanmış, kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra bir de
soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine, mal ve oğulları
vardır diye sakın boyun eğme. …
Beni hep yanlış anladın hep, biliyor mu, sun? Ben sana şu 'seni
seviyorum' cümlesini söylerken yahut yazarken, sen bu cümleyi hep
“sıradanlaşmış bir duygunun itirafı” olarak kabul ettin. Bu cümlemin
yükleminde belirtmekten hiç usanmadığım ve aslaki usanmayacağım
şimdiki zamana ve o şimdiki zamanın halen devam etmekte olduğuna
bir türlü yöneltemedin şu dikkatini. Seni seviyorum. Yani seni sevme
eylemim şu anda “yaşadığımız” bir eylem. Hatta seni sevme eylemim
şu anda yaptığım tek ekeylem. Ve “seni seviyorum” derken bu eylemin
devam etmekte olduğunu belirtmek istiyorum. Eylemimin “ne kadar
süreceğini” bilmediğim için de şimdi seni seviyorum manasında “seni
seviyorum” diyorum. Umarım bu sefer anlarsın. Şöyle anlatabilirdim:
Seni arıyorum, soruyorum, fena seviyorum ama sen bir türlü karşılık
vermiyorsun. Ya da şöyle anlataydım: Şimdi “seni seviyorum” ve seni
severken “bu sefil” paragrafı yazdım diye üzülme çünkü bu paragrafı
değişik şekillerde kullanarak da “seni seviyorum”. Şimdi, seni, bu ılık
cümlelerle öpüyorum sevgilim, sen bunun farkına bile varamıyorsun.
Şimdi sana sarılıyorum ve sen bunu “önemsiz” bir şey kabul etmişsin.
Bu sarılmama, hakkını veremiyorsun. Şimdi son bir cümle kuracağım
ama bunu yeni bir paragrafta yapmak istiyorum.
“Seni seviyorum.” dediğim zamanların “tümünde” beni yanlış
anladığın için ayrıldık biz ki ben seni sevme eylemimi durdurmayı bir
türlü başaramadığım için, bana yapmadığın kötülük etmediğin eziyet
kalmadı. Ve ben o kadar çok yoruldum ki, bir köşeye çekildim ve seni
sevme eylemime devam etmek durumunu yaşamaya devam ettim ki
sen bunu da anlamadın. Şimdi bu satırını okuduğun ve muhtemelen
çok üzüldüğün bu mektubu yazarak da “seni seviyor olma” eylemime

ARKIN ÇALAPALA .
635
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

devam ettim ve bu devam etmek nasıl oluyorsa oldu ve seni rahatsız


etmeye başladı. Ben seni gerçekten seviyor olduğum için bu durumu
da durduramadım ve gerçeklik algımı, sırf seni sevmeye kalkıştım ve
bu eylemimi durduramıyorum diye kaybetmeye başladım. Ve şimdi
gerçeklik algımı yerli yerine koyduğum şu aciz satırlarda, görüyor ve
üzülüyorum ki sen, seni seviyor olma eylemimi yanlış anlamışsın. Bu
durumu düzeltmek için bir cümle daha kuracağım, sonra da diri rüya
halısındaki zor yolculuğumu anlatmaya devam edeceğim. Üzgünüm
çünkü gerçekten, elimden başka bir şey gelmiyor. Seni seviyorum.
Sevgilim benim. Yaşadığımız anların çoğunda beni “küçük bir
çocuk misali” kızdırdın sen. Ama ben seni o kadar fazla ve gerçekten
seviyorum ki bu kızgınlıklarımın geçmesi için bir şekilde sabrettim.
Bana yaşadığım en güzel şeyleri hissettiren hep sendin yahu ve güzel
şeylerle birlikte kötü şeyler de yaşamak zorunda olduğumuzu veya
bazen buna çok mecbur kalacağımızı bir gün fark ettim. O gün, rüya
halısının ortasındaki desenleri köydeki evimizin salonunun duvarına
işlemeye başlamıştım ki birdenbire, hani senin aklına muzip bir fikrin
geldiği o anlardaki mimiklerinden birini, kendi kendime sergiledim.
Böylece barışmış olabiliriz, aşkımız o anda “yine yeniden” başlamış
olabilir, inan bunu bilmiyorum. Bildiğim tek şey, o acayip fikrin de
mükemmel fikirlerden olduğudur. Mükemmel düşünce tasarımının
fikri gibi, bir anda gelen ve kendi kendisini tamamlamış her fikir gibi.
Mükemmel düşünceler tasarlamanı çok isterim.
Desenler çizdim senin için, gökkuşağındaki bütün renklerle.
Seninle el ele tutuşmayı ben anlattım bir resmimde. Yanımızdan gelip
geçenlerin sana bakışını neden bu kadar fazla abartıp kıskandığımı
anlattım. Onları “kendine hayran bırakmayı seven” ruhunu anlattım.
Sen de beni çok kıskanıyor olmalıydın. Fakat senin dişil iraden her
zaman daha güçlüydü benim erkimden ve resme bu bilgiyi gizledim.
İçki bütün kötülüklerin anası olduğu için, 'sıradanlaşmadan'
içkiyi bırakmayı anlattım. Ellerini anlattım. Elini tutmak “yaratılışın
ilk anından beri” bana ait olan üst dudağını anlatmak gibi ölümcüldü.
Korkmadan, ölümcül olan her bilgiyi resmettim bu desene Paris. Alt
dudağımı ve damlayan musluğun yarattığı ritmi anlattım sana orada
uzun uzun. Endişelerimize rağmen zırt zamanı anlama neşemizi ince
eledim ve sık dokudum. Akışı anlattım ve kimsenin suçlu olmadığını
itiraf ettim orada belki de birçok defa. Fakat şu basit egolarımız öyle
güçlüydü ki, doğru dediğimiz şey öyle doğruydu ki, onu anlatmayı ne

ARKIN ÇALAPALA .
636
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kadar başardım, inan ki bilmiyorum. İsraf etmeyen bir aşığın kalbini


anlatmaya çalıştım sana çoğu defa, fakat emin ol, bu gerçeği anlamak
için anlatmaktan çok daha fazla uğraştım.
Bir desen çizdim senin için, kendimi emellerimden arındırıp.
Masumane bir desen olsun istedim. Beklemeyi bilmeyen erkekleri ve
kadınları ima ettim. Zamanı israf edersen, az para kazanır çok parayı
kazandırırsın, dedim. Ve paranın, adaletli hüküm vermenin tıkanık ve
dolambaçlı yollarında, sadece araç olması gerektiğinin altını çizdim.
Tersi çizgilere çizerken tersten giden ve nedense ters olanların israfçı
olmadıklarını fark ettim ve sevindim. O an “sanki” ellerimi gördüm ve
kendime senin tavrın gibi gülümseyiverdim. Yaratıcıyı anlatmak için
çırpındım. Bilmiyorum ne kadarı anlaşılır o işin ve bu bilgiyi ne kadar
yayabilirim. Toz zerreciklerine hükmedebilenlerin hilelerini anlattım
etraflıca. Hükmü ve hikmeti, hakemi ve hâkimleri boyadım. İsrafil'in
israfçı insanlarla ilişkilerini anlattım bile. Dengeyi, nefesi anlattım ve
gözün, kaderin dikişlerini nasıl dikiyor olduğunu da ima ettim sıkça.
Sarılmayı anlatmak istedim en çok ve ayrılmayı. İntihar edenin, bir
insana verilebilecek en büyük cezayı verme hakkının olduğunu fakat
bu tuhaf hakkın, yalnızca bir defa kullanılabildiğini anlattım. Evet, bu
hareketimde kararlıydım.
Bir desen çizdim ve o desende katil aşıkların el ele tutuşmayı
neden sevdiklerini anlattım. Her aşığın aşığına sarıldığı anlar kuş gibi
özgürleştiğini anlattım, her bir kuşun hareket eden sakin bir nokta
olduğunu anlatmadan önce. Yaratıcıyı anlattımdı her düşümde, onun
en sevdiği resimlerini, kuş noktalarını birleştirdikten sonra oluşan
çizgilerle ilk elden nasıl yaptığının bilgisini gizledim (!) rüya halısının
merkezine. Sevgilim. Sana bir desen çizdiğimi anlatırken ağladığımı
ise işte, şimdi, burada, bir defa daha itiraf ediyorum. Biz insanların
bıraktığı noktalar çünkü henüz hareket edemiyordu. Bunu anladım.
Büyük bir desen oldu bu ama olsun. Sana asla anlatmak istemediğim
uluslararası ilişkileri bile anlattım bu desende. Kimin neyi ne denli ve
neden nasıl denediğini itiraf ettim birçok defa farkındaysan. Ve güven
dediğimiz şeyi anladım, anlatırken. Aşkı anlatırmış gibi yapıp sevgiyi
ispata kalktım ve sevgiyi ispatlar gibi yapıp “bir aşkı” anlattım sana.
Dikkatli okusana. Bana söylemediğin ya da söyleyemediğin şeylerin
tamamını söylerken sana burada; ne ilişkimizin bitmesi, ne ölüm ne
de ayrılık, bunların hiçbirinden korkmadım.

ARKIN ÇALAPALA .
637
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Şimdi rüya halımız daha belirgin durumda. Şunu unutma ki


seni kendimden bağımsız düşünemediğim için asla diğerlerinin yani
ötekilerin yani insanların yerine koyamadım. Ve sanıyorum sırf bu
yüzden, senin varlığın yüzünden iyi bir insan olmak istedim. Böyle bir
desen çizdim bizim için sonunda. Bir de sen.
Seni rüyalarımda görmeye başladım. Bu demek oluyor ki sen
benim olmaya başladın. Ben de senin olmaya başladım tabii. Çünkü
gerçekten sahip olmaya başladığımız her şey rüyalarımıza da giriyor.
Belki de feleğin asıl sırlarından biridir bu. Bence feleğin en karmaşık
sırrı maskeli balo. Ondan sonra “iyi ile kötüyü iyi ayırt etmek” geliyor
olabilir. Bunu sana kısaca anlatmak istiyorum.
İyi ile kötüyü ayırt etmek için, var olanın “hali”ne bakıyorum
ben. Çünkü özde herkes, her an iyidir ve her şey. Ruh mükemmeldir,
günahsızdır. Bu yüzden zaten “varlık” dediğimiz yaptıkları, eylemleri
ile sorgulanır. Ve elbette ki iyi niyetleri ile. Yaptıklarımızın sorumlusu
kesinlikle bedendir. Oysa beden hata yapınca ruh da ceza alıyor.
Hepimiz, sonunda iyiler kazanır, fikrinin kurbanıyız belki de.
Barış içinde gezmek vardı bizim kaderimizde ama sen içinde
yaşatıp beslediğin o canavarla, güzelim aşkımızı mahvettin. Bunların
faturalarını da hep bana kestin. Sanki suçlu olan benmişim gibi yapıp
kendi vicdanını kirlettin, durdun. O kirli vicdanı temize çekebilmek
için bana ne günah fırsatları yarattın, ne haram kapıları açtın, cinsel
zarflar atıp durdun… Bunları anlamadım sanma.
Kendini, kendi iradenle buluşturup en güzel sana ulaşabilmen
için, yalnızlıkta çekeceğin o büyük acıları daha da büyük acılar denizi
haline getirme ihtimalinin olduğunu bildiğim için, kendine zarar ver
ve kurtul mantığıyla epey çabuk yanyana gelebildiğini gördüğüm için
için, birgün sevdiğim insanları playlistlerimle koruduğumu anladığın
anda hayatımdaki en ciddi paylaşımları ve muhabbetleri sadece şarkı
ve müzikler üzerinden yapabildiğimi görüp kavrayacağın için, geriye
kalanlar ne olursa olsun ruhlarımızın dilini seslerin düzeltebildiğini
kavradığında çok mutlu olacağımızı sandığım için, üç beş yıl ayrılmak
sonsuza kadar ayrılmaktan daha iyidir şeklinde akıl yürüttüğüm için,
kendimi tedavi etmeden seninle paylaşmanın ne kadar kaba bir oluş
ve paylaşım üreteceğini çok iyi bildiğim için, sen büyümeden aşkımız
mahvolacaktır güdüsü ve dürtüsü yüzünden ama hep senin için…
Sabrettim. Hala sabrediyorum.

ARKIN ÇALAPALA .
638
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Almış Dokuzuncu Bölüm


ALBİNA ULUTAŞ
White Lion | When The Children Cry | 04:21
Kitabı sağ tarafından verilen: Alın kitabımı okuyun, doğrusu ben
hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum, der. … Görebildikleriniz
ve göremedikleriniz üzerine yemin ederim ki, hiç şüphesiz, Kur’an çok
şerefli bir elçinin sözüdür. … Ve o gerçekten kat’i bilginin ta kendisidir.
Yönetmenler şehrinde “uyuşturucu” kullanımı veya denetimi
serbestti ve isteyen herkes günde bir adet “cigaralık” yani “ot” satın
alabiliyor ve kimseyle paylaşmamak iyi kuralı dâhilinde içebiliyordu.
Kendi cigaranızı içerken, elbette ki kendi cigarasını içen birisiyle yan
yana oturabiliyordunuz. Bu konuda bir kısıtlanma yoktu. Cigara içeni
kimse takip etmiyordu çünkü bu şehirde öyle hızlı, gelişmiş kamera
sistemleri vardı ki, bu sayede bırakın cigaralık görüntülerini, o anda
içinize çektiğiniz fırtın dumanının sesi, cigaranın ateşinin sesleri ve
nefes sesiniz bile kayıt altına alınıyordu.
Evet, bu şehrin en berbat yanı kameraların çevrimiçi yayına
açık tutulması ve kayıtların isteyenler tarafından kullanılabilmesiydi.
Birden bunu bir fırsata dönüştürebilirim diye düşündüm ve Deren’e
laf attım. Minik kızım inanılmaz özgür düşünceliydi.
“Deren! Paris’e nasıl ulaşacağımızı buldum galiba.”
“Gerçekten mi? Nasıl ulaşacağız peki?”
“Daha önce asla denemedim fakat serbest olduğuna göre, bir
şey olmaz diye düşünüyorum. Gidip uyuşturucu alıp içeceğim.”
“Uyuşturucu nedir?”
“Uyuşturucuyu içeceğim ve şuen gelişmiş kameralara maskeli
balonun nasıl bir şey olduğunu anlattığımızda herkes şaşıracak.”
“Maskeli balon nedir? Bana da alır mısın maskeli balon?”
“Boş ver onu şimdi. Şaşırmaya, şaşırtmaya odaklanmalıyız.”
“Paris mi şaşıracak? Şaşırınca geri gelecek mi peki Paris?”
Dışarı çıkıp uyuşturucu satışı da yapan o dükkânlardan birine
girdim ve normal sigara görünümündeki o şeyi aldım. Dükkânın içi
öyle kalabalıktı ki, ne yapıyorlar orada, sorusunu atmaktan kendimi
alamadım. Derleri uyuşturucu değil bunların, başka bir şey.

ARKIN ÇALAPALA .
639
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Dükkâncı kız, “Medya Yasaları” oylamaya sunuldu, dedi.


Medya Yasaları çok çok ilginçti ve oldukça kısa tutulmuştu.
Şöyleydi: Medya polisleri yakalar, medya melekleri eğitirler.
Medya polisleri gözlemler, medya melekleri yönetirler.
Medya meleklerinin sert editöryal değişiklik yapmaya hakları
yoktur fakat teklif etmeye hakları vardır.
Medya melekleri kendi köşelerinden her tür ihlalleri yayınlar.
Avcı eleştirmenler hep harika medya meleği üretme amacıyla
çalışır ve yayın yaparlar. Avcı olmak için yaş sınırlaması yoktur.
Köşe yazarlarının en büyük sorumlulukları saf, mutlak bilgiye
ulaşmak ve onu yaymak için araştırmaktır.
Müzisyenler istedikleri her müziği yapabilirler.
Şiddet ve acı sınırlarını medya melekleri belirler.
Yönetmenler istedikleri her filmi çekerler ve o filmlerin yayın
haklarını almadan önce herhangi dokuz meleğin iznini ve “canatipik”
saygı bildirimini almak zorundadırlar.
Fotoğraf sanatı, “toplumun tamamına mal olduğu için” sanat
dalları arasından çıkarılmıştır.
Sinema, müzik, gazete, radyo veyahut televizyon yayınlarıyla
amaçlanan şey “insan bilinci” ve bilinçaltını daha kaliteli ve nitelikli
hale getirecek eylemleri tekrarlatmaktır.
Medya polisleri, moda ve toplum polisi ile birlikte kafeler ve
barlarda muhabbeti artırıcı önlemler alırlar.
Medya meleklerinin yayınladıkları her türlü yazı ve yayın açık
kaynak kabul edilir. Her vatandaş, bu yazıyı veya yayını istediği gibi
değiştirip düzenleyebilir ve hemen altında alternatif yayınlayabilir,
hatta oylamaya bile sunabilir.
Eğer ki, beğenen insan sayısı, orijinal metni beğenen insan
sayısını geçerse, o zaman ilk versiyonun yerini alternatif versiyona
tahsis etmemek ciddi bir suçtur. Bu meleklerin sorumluluğundadır.
Evet, oylama kazananlar, orijinal metnin yerini kaparlar fakat
metnin “ilk üreticisi” her zaman en iyi versiyonun hemen ardından
gelir, ikinci sıradan daha aşağıya da düşemez. Şehir devlet başkanları
bu konuda garantördür.

ARKIN ÇALAPALA .
640
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Medya polisleri, melek oldularsa stat toplantıları yapabilir ve


yeni medya meleklerini ilan edebilirler.
Melekler, gıcık “Yalan” kelimesini yeryüzünden sildikleri için
kendilerine saygı dolu davranılması ve daha saygı dolu davranılması
gerekmektedir. Melek misin, gerisi ya hikaye yahut masal.
Maddeleri okumayı bitirdikten az sonra dışarı çıkacaktım ki
genç bir bayan koluma girdi ve kulağıma şunları fısıldadı:
“Beraber ot içelim mi? Hem sizin şu son yasayı da konuşuruz.”
Dünya vatandaşları kayıtlarında, vesikalık resim kullanıldığı
için beni tanımış olmalıydı. Deren oteldeki çocuk parkındaydı ve otel
görevlilerince bakılıyordu. Keyfi yerindedir, diye düşünmüştüm.
“Neden olmasın. Hadi içelim ve kadı’nın fenninni konuşalım.”
Genç bayanla Hollywood’un en güzel sokağının köşesinde, bir
kaldırıma oturduk, ikimiz de duvara yaslandık ve içmeye başladık.
Çok eğlenceliydi. İçmeyenleri teşvik etmek için değil, içenleri
güldürmek için anlatıyorum bunları; gerçekten çok eğlenceliydi.
Bir fırt çekiyorsunuz ve beş dakika sonra, bütün dünya algısı
hatta düşünce yapısı ve evrenin akışı değişmiş oluyor. Büyülü bir şey
bu. Hangi güç, insanı meleklere bu kadar yaklaştırabiliyor ki?
Derin birkaç fırt sonrasında genç bayanla şunları konuştuk:
“Hala aynı şekilde misin? Aynı şeyleri mi düşünüyorsun Film
Müzikleri Hassasiyeti Yasası hakkında?”
“Elbette. O yasayı dünyanın en zeki insanlarıyla hazırladık.”
“Yasa ezberinde mi pekala? Madem bu kadar savunuyorsun,
mutlaka ezberlemişsindir. Ezber puanların çok yüksek!”
“Dudakların çok güzel. Dokunabilir miyim onlara?”
“Kızın otelde hala, ama korkma, emin ellerde.”
“Kimsin sen? Kim için çalışıyorsun? Benden ne istiyorsun?”
“Gazeteciler şehrinden geliyorum ben. Başkan Erdoğan seni
görmek ve seninle muhabbet etmek istiyor. Nedenini bilmiyoruz.”
“Kafam çok güzel! Şimdi olmaz. Dudakların çok güzel ya!”
“Yasayı ezberden okuyacaktın. Ne oldu, vaz mı geçtin yoksa?”
“Burada yazılı hali var zaten, neden ezbere okuyayım ki?”

ARKIN ÇALAPALA .
641
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Beraber okuyalım, bakalım bu kafayla da beğenecek misin?”


“Bana uyar. Aman tanrım, elbisendeki kelebek uçuyor.”
“Girişi şu: Film müzikleri hassasiyeti yasası, film senaryoları
hassasiyeti yasasıyla birlikte, medya polislerimiz tarafından işletilir
ve aşağıdaki maddeleri içerir. Hadi oku! Sıra sende.”
“A. Her filmin müziği bir orkestra, bir telif meleği ve de filmin
müzik yönetmeni tarafından yapılır. Müzik yönetmenleri, anlaşmak
şartıyla, her müziği ve şarkıyı kullanma hakkına sahiptir. Bu konuda
anlaşmalar üretmek ve yapmak, telif meleği sorumluluğundadır.”
“Güzel! Şimdi sıra bende. Bir sonraki maddeyi okuyorum.”,
“Buralarda pastane var mı? Pastacılar şehri kuruldu mu?”
“Hayır, kurulmadı. Herkes Afrika’daki yeni nükleer şehirlerin
kurulmasını ve Afrika insanlarının çoğulcu kıtalara yerleştirilmesiyle
ilgili yasa maddelerini üretiyor, oyluyor. Kimsenin pasta yapmaya ve
çikolata gökdelenleri inşa etmeye zamanı yok bu aralar.”
“Politikacılar sonunda başardılar demek. Helal olsun. İnsana
onlar kadar değer veren bir varlık görmedim hayatım boyunca.”
“Var var, çok iyi varlıklar var. Politikacılar şehrinin yasalarını
okumadın mı? Kuş dahi uçurtmuyorlardı orada. Sıkıysa herhangi bir
politika meleği zimmetine para geçirsin, sıkıysa politik söylemlerde
verilen bir vaat yerine getirilmesin. O an yakalıyorlar ve çok hızlı bir
yargı sürecinden sonra, ver elini atölye!”
“Bütün politikacıların aynı şehirde toplanması bana oldukça
tuhaf geliyor. Ama opolitik felsefenin en doğru şekline bürünmesinin
başka da bir yolu yok sanıyorum, sence de öyle değil mi?”
“Adalet için de aynı şeyler geçerli. Adalet felsefesinin tam ve
eksiksiz yapılanması için tüm hâkimlerin, avukatların, savcıların ve
meleklerin aynı şartlar altında yaşaması gerekliydi.”
“Dudakların gittikçe güzelleşiyor. Seni öpmek isterdim.”
“Unutma! Sen evli ve çocuk sahibi bir erkeksin.”
“B maddesini okuyacaktın, haydi şu hassasiyet yasasına dön!”
“B. Her filmin senaryosunda olduğu gibi, müziklerinde de ilk
önce “çocuk meleklerin onayı” alınır. Yüzde yirmi beş çoğunluğu bir
şekilde sağlayamayan müzikler filmden çıkartılır.”

ARKIN ÇALAPALA .
642
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Çocuk melekler inanılmazlar, değil mi? Nasıl oluyor da doğru


bilgiye içgüdüsel olarak ulaşabiliyorlar, buna şaşırıyorum ben.”
“Sıra sende. Bak, dudaklarıma ruj sürdüm. Şimdi onları daha
çok öpmek isteyeceksin. Ve ben tavırlarını yarınki yazımda herkese
anlatacağım. Ay bu duruşun çok güzel oldu. Kızma lütfen!”
“C. Her müzik parçasında olduğu gibi, her film müziği de her
zaman dinlenebilecek formatlarda, kaset, cd, dvd, albüm ve plak gibi
teknolojilerle çoğaltılacak ve açık kullanıma sunulacaktır.”
“D. Bir filmin alternatifini üretme çalışmalarında, o filmde ve
jeneriğinde kullanılmış müziklerin hiçbiri asla kullanılamaz.”
“E. Her filmin bir amacı vardır ve bu amaç siyah ekran üstüne
beyaz yazılarla, arka fondaki müziğin eşliğinde, film başladıktan tam
bir saniye sonra “bir dakika boyunca” gösterilecektir. Ondan sonra
yönetmen adı ve soyadı en fazla beş saniye boyunca yayınlanabilir.”
“Ve son maddeye geldik. Bu maddeye bayılıyorum ya.”
“Neden ki? Benim cigaralık bitti, seninki niye bitmedi?”
“F. Senaryo yazmak, şarkı bestelemek, film çekmek veya dans
etmek her babayiğidin harcı değildir.”
“Bu maddeyi oylamaya kimlerin sunduğunu biliyor musun?”
“Bilmez mi insan. Müzik meleği Eleni Karaindrou ile Eva Green.”
“Uf! Kafam çok güzel ya! Hadi şarap içelim. Ben ısmarlarım.”
“Unuttun galiba şekerim, içki bu şehirde de bedava.”
“İçkinin bedava olması seni de tedirgin ediyor mu?”
“Hayır. Yaş sınırı ve alışma katsayısı yasaları gayet verimli.”
“Alkolikler şehrine gittin mi hiç? Orayı merak ediyorum ben.”
“Salla gitsin! Yelkenliyle de gidebilir. O derece yani…”
“Üşümüyor musun? Hava biraz soğudu gibi.”
“Bir düşünceden, bir başka düşünceye geç işi ispatladın fakat
benden başka kimse fark etmedi.”
“Zaten altını çize çize söylemeyince kimse bir şeyi anlamıyor.”
“Geçen gün bir pırlanta yüzük buldum, biliyor musun?”
“Yapma şunu! Tamam, anladık, anlamışsın.”
“Benim gitmem lazım, cidden.”
ARKIN ÇALAPALA .
643
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Yürüyebilirsen ne ala! Cigaralığın Ph değeri çok iyi çıkmıştı.”


“Uf! Gerçekten yürüyemiyorum. Uzansak çok güzel olurdu.”
“Ben uzanabileceğimiz bir park biliyorum ama biraz uzak.”
“Taksi tutalım. Benim taksi kullanma limitim arttırıldı.”
“Tamam tutalım fakat bir ricam olacak senden.”
“Söyle bakalım. Öpüşmek veya seks haricinde bir şeyse…”
“Senin resmini yapmak istiyorum. Bana yarım saat ver!”
“Parkta mı yapacaksın? Karakalem mi olacak. Çok iyi ya!”
“Hayır, otelde yapacağımrenkli kalemlerim orada.”
“Sana karşı nazik davranmak konusunda emir aldım.”
“Süper. Bir saat sonra resmi çerçeveletmiş oluruz.”
“Gerçekten resmimi çizip bana hediye mi edeceksin?”
“Elbette sana hediye edeceğim. Yalnız bir şartım olacak.”
“Zor olmazsa sevinirim. Yeterince nazik davranıyorum sana.”
“Benim odamda çok güzel bir cigaralık var. Dün gece bir adam
ve bir kadınla tanışmıştım. Onlarla takılırken cigaranın sonunda hort
oldular. Ben de harman kalırsam içerim diye sakladım.”
“Kaç fırt vardır ki? Cigaranın sonundan bahsediyorsun.”
“Yarısı dolu bir üçlüden bahsediyorum usta. Haydi gidelim.”
“Merhaba. Bizi Four Seasons’a bırakır mısınız lütfen!”
“Hızlı mı gidelim yoksa yavaş mı gitmek istersiniz?”
“Yavaş yavaş gidelim, başımıza bir iş gelmesin!”
“Hızlı gidelim, yapacak bir sürü işimiz var.”
“Anlaşıldı, uçak modunda yavaş gidiyoruz. Kemerler lütfen.”
Oteldeki işimiz bittiğinde gözlerimin içine bakarak sorduğu o
soruyu hayatım boyunca unutmayacağım. O anı başka hiçbir yerde ve
hiçbir zamanda yaşamadım. Hala da merak ederim, acaba sorduğu o
soruyu sormak için en ince ayrıntısına kadar düşündü mü yoksa hep
bu şekilde mi takılıyor? İnsan bazen olmadık sorularla karşılaşıyor.
“Hamile kalırsam çocuğu nüfusuna aldırmak ister misin?”
“Kız olursa çok isterim. Erkek olursa okula göndermeyelim.”

ARKIN ÇALAPALA .
644
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yetmişinci Bölüm
PELİN ÇİFT
Nil K. | Resmen Aşığım | 03:21
Birisi, yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından, inkarcılara
gelecek olan ve hiçkimsenin savamayacağı azabı istedi. Melekler ve
Ruh, Cebrail, oraya miktarı dünya senesi ile elli bin yıl olan bir günde
inip çıkar. Şimdi sen güzelce sabret. Doğrusu onlar o azabı ihtimalden
uzak görüyorlar. Biz ise onu yakın görmekteyiz.
“Bir şey soracağım, siz şu büyük mafyanın başı mıydınız?”
“Hayır, Putin başkan. Ben yardımcılardan biriydim yalnızca.”
“Diğer yardımcıları kimlerdi? Böyle bir sisteme, nasıl oldu da
dâhil olabildiniz? Neden tüm gerçekleri dünyaya anlatmadınız?”
“Trump, Çin başkanı, Japonya başkanı, Fransa başkanı, İngiliz
Kraliçesi, Hindistan Başkanı, Azerbaycanın başkanı, neredeyse bütün
başkanlar vardı, diyebilirim. Nasıl anlatacaktım ki! Her an, tehditlerin
ve suikast girişimlerinin muhatabıydık. Hepimiz bir aradaydık.”
“Siz hepiniz mafyaydınız ve dünyayı böyle mi yönettiniz?”
“Ya ne sandınız? Başka türlü nasıl yürür tüm o karmaşık işler
ve uluslararası anlaşmalar, görüşmeler? Bir şey rica edeceğim, bana
bir iyilik yapmanızı istiyorum. Bu mektubu, teknoloji şehrine gizlice
gidip başkanına elden verir misiniz? Bu çok önemli bir mektup. İlgili
tüm kanunlar hazırlatıldı. Kanada üzerinden gitmelisiniz. Bu sayede
“daha az şüphe” çekersiniz. Bu mektubu başkana verdiğinizde, İnsan
Cumhuriyeti’nin temelleri sağlamlaşmış olacak. Bana güvenin!”
“Peki, bir şey soracağım. Birleşmiş milletlerde bütün orduları
ve polis güçleri birleştirip tek bir kolluk kuvveti yaratmayı ve bütün
dünyayı bu kuvvete endeksli teorilerle yönetmeyi hiçbiriniz mi akıl
edemediniz? Tabii, bir yandan teröristlere silah dağıtmak da gerekli,
öyle değil mi? Hangi devlet başkanları silah dağıtıyordu pekâlâ?”
“Bakın! Yardımcılarım eşinizi bulmak istediğinizi ilettiler. Bu
söylemlerinize bakılırsa eşinizi bulmak istemiyor gibisiniz.”
“Size gerçekten güvendiğim için şehrinize geldiğimi unutmuş
gibisiniz sayın başkan. Bu mektubu yayınlamamı ister misiniz?”
“Buranın gazeteciler şehir olduğunu unuttunuz sanıyorum.”

ARKIN ÇALAPALA .
645
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Ülkeleri de böyle yönetiyorsunuz, değil mi? Önce anlaşmalar


teklif ediyorsunuz sonra tehditler savuruyorsunuz. Çok kabasınız.”
“Kızınızı anneannesine bıraktıktan sonra, ilk önce şu şairler
şehrine gitmeli ve “Maskeli Bal’oyu” yayınlamalısınız. Belki farkında
değilsiniz ama eşiniz “inanılmaz” çalışmalar yapıyor ve “bütün dünya
insanlarına huzur içinden yaşam sağlama” amacımızı günler geçtikçe
güçlendirip olgunlaştırıyor. Sizin yazılarınızı da inceledik fakat onun
yaptıklarıyla kıyaslanamayacak kadar basit duyguların ve güdülerin
peşinde koşturuyorsunuz. Lütfen kendinize biraz çekidüzen verin ya!
Hz. Muhammed (S.A.V) bu konuda der ki...”
“Hazreti Muhammed’in bu konularda neler dediğini gayet iyi
biliyorum ben, boş yere kendinizi yormayın sayın başkan.”
“Öyleyse yolunuz açık olsun!”
“Teşekkür ederim. Mektuba cevap istiyor musunuz?”
“Hayır, gerek yok. Sadece iletmeniz bizim için yeterli.”
Erdoğan’ın yanından ayrılıp Deren’imin yanına döndüğümde,
ilk işim resepsiyondan “iki şişe şarap” söylemek ve o acayip mektubu
cebimden çıkartıp okumak oldu. Üzerinde “One Month!” yazıyordu.
Mektubu açıp içindekileri okumaya başladığımda ise gerçekten “çok”
şaşırmış, Erdoğan’a karşı kabalık ettiğim düşüncesine kapılmıştım.
Kızım Deren’i radyocuların şehrine, anneannesine bırakmam
gerekiyordu. Ondan sonra da şairlerin şehrine gidecektim. Her kesin
her isteğini yerine getirmeye çalışıyordum ki Paris’e kavuşabileyim.
Uçağa binmeden birkaç saat önce, şu yönetmenler şehrinden
aldığım cigaralardan birini daha içtim, ruh eşleriyle ilgili o denememi
bitirip yayınladım. Erdoğan haklıydı belki de, daha ciddi meselelerle
uğraşmamın zamanı gelmişti. Kendimi tıpkı Paris’in yaptığı gibi, tüm
dünya insanlarının mutlu bir yaşam sürmesi fikrine adamalıydım.
Aslına bakarsak, tüm dünya insanlarının mutlu yaşamasında
hoşuma gitmeyen detaylar gizliydi. Öncelikle şunu söylemeliyim ki,
tüm güzel hikâyeler mutsuzluk süreçlerinden çıkıyordu ve mutluluk
her zaman, güzel hatta eğlenceli hikâyelerin son bölümünü üretiyor
ve bu yüzden hikâyelerin bitmesine sebep oluyordu.
İnsanın ilk yapması gereken şey belki de buydu.

ARKIN ÇALAPALA .
646
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İnsanın ilk yapması gereken şey belki de bu kararı vermekti.


Güzel ve eğlenceli hikâyelerin ürediği mutsuzluk dolu dinamikler ve
pis ayrıntılarla süslü bir hayatı sürdürmek mi, yoksa asıl hikâyesi asla
olmayacak veya çok kısa olacak ama sürekli mutlu olunan bir sistem
ve yaşam dâhilinde üremek, yemek, içmek ve uyumak mı?
Ne olursa olsun, ben uzun hikâyeleri ve eğlenceyi daha fazla
seviyorum galiba, dedim kendi kendime ve herkesin büyük bir sabır
ve merakla beklediği şu maskeli baloyla ilgili aldığım tuhaf notları ve
cümleleri tekrar okumaya başladım.
Maskeli balo hakkında yazdıklarım gerçekten anlaşılacak mı,
bunu bilemiyordum. Bildiğim tek şey, az önce yayınladığım “ruh eşi”
meselesiyle ilgili yazımın beni tıklama listesinde ikinciliğe düşürüp
hayal kırıklığına uğrattığıydı. Yazı güçlüydü bence.
Maskeli Balo’yu tekrar tekrar okumaya karar verdim.
Yollar uzundu, uzadıkça uzuyordu, şiir beni ele geçiriyordu.
Makamların sahipleri aklı törpülemeyi çoktan unutmuştu.
Anneler çocukları terk ediyor, babalar harama el uzatıyordu.
Yaşlılar yaşlanmayı kibir, cimrilik ve sadelik sanıyordu.
Yetişkinler riske girmek istememekten mahvoluyordu.
Çocuklar ve bebeklerin tüm bu olan bitenden haberi yoktu.
Müzikleri içindeki bass seslerinin şiddeti kendine artı yordu.
Resimleri içindeki flu geçişlerin sayısı sürekli azalıyordu.
Flu geçişlerin metrekareye düşen oranları da mahvolmuştu.
Su kendi gerçekliğinden uzak bir vahşi gibi yaşamı bölüyordu.
Şarap şarap olmaktan çıkmıştı, içkiler sek fondipleniyordu.
Böceklerin en kişilikli olanları dahi arsızlaştırılmışlardı.
Kuşların yuvalarında modernizmin etkileri beliriyordu.
Sünnetçi doktor olmamıştı ama doktor sünnet ediyordu.
İmamlar nikah kıyabiliyordu ama Kur’an-ı bilmiyordu.
Tüccarlar teraziden çalmayı abartmış, terazi üretiyordu.
Modacılar israf olmasın diye insanları çıplak bırakıyordu.
Tütüncüler her türden eşyayı satıyor, izliyor, kaçırıyordu.

ARKIN ÇALAPALA .
647
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Dilbilgisi gündelik hayatın çok dışında kalmıştı, ölüyordu.


Geometri, kimya ve biyoloji canlandıkça dünya bozuluyordu.
Rating istatistikleri bütün davranış biçimlerini açıklıyordu.
Popüler Listeler bütün sanayi yatırımlarını tetikliyordu.
Ses yoklukta iletildiği için zararı artıyor ama anlaşılamıyordu.
Plastik tuğla üretimi hızlandığı için misket oyunu siliniyordu.
Oyuncaklar kuşaktan kuşağa devretmeyecek kadar kötüydü.
Çocuk boku incelenen değil çöpe atılan bir şey olup çıkmıştı.
Yaşlılar kazaların talihsizlik olduğunu sanıp yanılıyordu.
Askeri darbeler ülkelerin kanını emiyor, engellenemiyordu.
Polis güçlerin çoğu kendisini kral veya şah zannediyordu.
Oysaki şah mattı, eller oyuna heyecan kattı, dil salt an attı.
Virüslerin de ortalığa yayılmasıyla birlikte son uyarı alındı.
İnsanlar fazlaca öpüşüp koklaşıyor, sarılıp oynaşıyordu.
Allah’ın kuralları her nedense kimsenin işine gelmiyordu.
İnsanlar Allah’a karşı birleşmiş de savaşıyormuş gibiydi.
İnsanların komutanlığını orospu çocuğu şeytan yapıyordu.
İyi insanların insan öldürmelerini sağlayan sistem kötüydü.
Kötülerin cinayete kurban gitmeleri de çok fena bir durumdu.
Sahiplenmeyi bilmeyenlere sahiplenme rekorları kırdırıldı.
Bunu, bir felsefesi olmadan yaşayan dangalaklar yapıyordu.
Mevsimlik işçilerin hayatlarını da onlar mahvediyorlardı.
Göçmenler, mülteciler ve masumlar sürekli endişeliydi.
Yasaları yapanlar ve yasaları koruyanlar tutuklanıyordu.
Adaletin sağlandığı binaların hacimleri ve sayıları artıyordu.
Adaleti sağlayan insanların sayıları her geçen gün artıyordu.
Doktorların ve polislerin ve askerlerin sayısı da artıyordu.
Uzaktan, gökyüzünden bakınca dünya nasıl da masumdu.
Uf! Balinaya bak! Kocaman! İşte! Şurada!
Eşiyle çocukları da orada! Ar kasında!

ARKIN ÇALAPALA .
648
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yetmiş Birinci Bölüm


BAHADIR ARICI
Hasta Siempre | Che Guevera | 05:02
Bilinmeli ki Allah’ın tayin ettiği vade gelince, artık o ertelenemez. …
Size ne oluyor ki Allah’a büyüklüğü yakıştırmıyorsunuz? … Nuh:
Rabbim, dedi, yeryüzünde kafirlerden hiçkimseyi bırakma!
Sayın Başkan Camille Paglia,
Düşüncelerinizdeki özene ve sabra duyduğum büyük saygıyı
da belirterek söylemeliyim ki, teknoloji şehrindeki nükleer enerjiler
ve kaynaklar yaratma çabalarınızı takip etmek mutluluk verici. Bu
konudaki her türlü gazete yayını kullanım şifreleriniz mektubumun
ekinde tarafınıza gönderilmiş ve kullanımınıza sunulmuştur.
Sadece Nijerya’daki açlık sınırındaki insan sayısı yedi milyon
civarındayken ve dünyanın, özellikle de Afrika’nın birçok şehrinde bu
sayılar her geçen gün artıyorken, ürettiğiniz “yaşam gemileri” ve hızlı
nakliye sistemleri sayesinde insanlığa etmiş olacağınız hizmetin ne
derece önemli olduğunu vurgulamaya gerek yok sanırım.
İnsan Cumhuriyeti “Acil Operasyonlar” Yasası’na bakılırsa, en
fazla yirmi gün içinde ihtiyaç duyacağınız tüm yasalar çıkmış olacak.
Bu durumda milyonlarca insanın yaşamını kurtarmış olacağınız için,
sizi şimdiden tebrik etmek, saygılarımı sunmak isterim.
Çalışmalarınızı sürdürürken unutmayınız ki, bizler ne derece
Müslüman olursak olalım, asıl kaygımız insan olmak adınadır ve tüm
dinlerdeki tüm kardeşlerimiz adına şunu belirtmekte fayda görüyor
hatta ısrar ediyorum ki, kuracağınız enerji şehirleri için üreteceğiniz
robotlar, asla fakat asla, insan bilinci ve bu bilincin akışı meselesinde
hissettiğimiz yüce duyguları ve erdem olgusunu bilemezler.
İnsan olmak, yaratıcının kontrolünde olduğu kadar insanların
ve devletlerin de gözetiminde ve etkisindedir. Ve bu durumda bizler,
üzerimize düşen “adalet ve kalkınma” görevlerini yerine getirmekten
asla çekinmemeliyiz. Ancak bu şekilde, barışçıl ve insancıl bir dünya
yaratabilir ve bunu bizden sonra yaşayacak olan insanlara, bir miras
olarak bırakabiliriz. Doktora tezinizde, insanın robotlaşması konusu
ile sanatın bu konuya etkilerini, en gerçekçi biçimleriyle işlediğiniz
için bir defa daha saygılarımı sunmak isterim.

ARKIN ÇALAPALA .
649
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bana kalırsa, silahların tümü toplatıldıktan sonra tamamıyla


ortaya çıkacak olan maden ve yer altı kaynaklarının istatistiklerini siz
de dikkatle değerlendirmeli ve teknoloji şehirlerinde başlayacak olan
geri dönüşüm prensiplerini projelerinizle savunmalısınız.
Organik gıdaların üretimi ve dağıtımı konusundaki tartışma,
mutlaka sizin lehinizde sonuçlanacaktır çünkü toprağın dokusunu ve
ürünün tadını korumaya özen gösterme girişiminiz, sizin de oldukça
iyi bildiğiniz gibi, tüm şehirlerde günlerdir konuşuluyor.
Merak ediyorum da, bütün bu çalışmalarımız devam ederken,
dinlerin ve dillerin bir araya geldiği hatta iç içe geçtiği bir sistemden
faydalanmamız olası mıdır? Mesela teknolojik bir cihaz, yeni bir icat
yapılsa ve bu icat sayesinde Müslümanlar ile Hristiyanlar veya diğer
din mensupları, aynı reflekslere doğru çekilse, sizce de günümüzün
koşullarına göre daha “sağlıklı koşulların üremesi” sağlanmış olmaz
mıydı? Bu tezimle ilgili hipotez ve antitezlerinizi merak ediyorum.
Sizce tüm dinleri ortak bir din öğretisi etrafında modellemek,
dinlerin toplumlara verdiği zararları vermelerine engel olabilir mi?
Sizce yaratıcıyı kendi cennetine hapsetmek daha doğru hatta
daha gerçekçi değil mi? Bu konuda teknoloji geliştirilebilir mi?
Örneğin yeni doğan bir bebeğe “tanrısal güçleri” yıllar içinde
yükleme yapsak ve onu doğduğu an itibariyle tanrı ilan etsek… Bütün
hareketlerini her an tüm insanlara yayınlasak ve tüm insanlar olarak
onunla en uyumlu iradeyi üretmeye çalışsak? Bunu şunun için anlatıp
sizi bu konuda farklı bir bakışın merkezine çekmek istiyorum: Bütün
insanlar cüzi irade dolayısıyla tanrıdır fakat kendilerine tanrı gibi bir
davranış geliştirilmediği için tanrı yahut da mini tanrı olarak yaşıyor
olmanın tadını çıkaramamaktadırlar.
Diyorum ve soruyorum ki; “önce bir tanrı, sonra birkaç tanrı”
mantığı üzerinden gidersek, en sonunda bütün insanları mutlak tanrı
iradesiyle buluşturmuş olmaz mıyız? Diyorum ve ekliyorum ki; Allah
bizi yaratandır ve onu anlayıp, ona dikkatle tapınabilmemiz için onun
gibi olma pratiği yapmamız icap ediyor olabilir. Günaha giriyorsam,
Allah affetsin! Âmin! Nasıl olsa; cehennem başkalarıdır! Öyle değil mi
ama? Çalışmalarınızı ve zor durumdaki insanların tümünü, şu diğer
kıtalara nakletme çabanızı tamamlamanız için size tanıdığımız süre,
“otuz gün” olarak güncellenmiş, bu esasa göre dünya vatandaşlarına
ilan edilmiştir. Başarılarınızın sonsuzluğunu dilerim.

ARKIN ÇALAPALA .
650
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yetmiş İkinci Bölüm


SELMA ERGEÇ
Tamino | Cigar | 04:30
O bütün görülmeyenleri bilir.
Görülmeyenlere dair ilmini kimseye açmaz.
Bana tuhaf bir şeyler oluyor. Beni anlayabiliyor musun? Kaç
zamandır hep “aynı rüya”ları görüyorum. Zamanlarımın hafızalarının
sahiplerini görüyorum rüyalarımda. Kuşlar olmalıydı zamanlarımın
hafızalarının sahibi. On bin yolu, on bin yo”kuş” eden ve bunu on bin
yıldır yapan “insanlar” olmalıydı zamanlarımın hafızalarının sahibi.
Yazdığım kâğıtların üzerine düşüp duran kül, o kırılgan duruşuyla, bu
duruma her defasında gülümseyen virgül olmalı biraz zamanlarımın
hafızalarının sahibi. Rüzgâr, nehirler, yapraklar, sinema, çatışmalar,
ay, güller ve de dudaklar, tüm bunların hepsi ve nokta. İnsan kuşların
vızıldadığı ve çiçeklerin gök sesler ile büyüyüp büyülendiği ilk mana
bulutlarındaki en güzel dahası en gizemli suretler olmalıydı. Ve sen.
Zamanımın hafızasının sahibi. Rüya halısına birlikte bindiğim ve hep
kendisine gülümsediğim, bir ceylan mısın sen? Sokaklarında ilmin ve
aşkın güdülerini, dürtülerini ve ilk sonsuzluğun geç hislerini öğrenip
öğrenip kaybolduğum bir şiirde uçan sen. Hep son sen.
Bütün veya bütünleşen ve bütünleşik tüm düşüncelerimi bir
araya getirdiğimi sandığım ve bu pil duruma aptalca inandığım şu an,
beni kurtarma! Basit bir denklemin içinde olsaydım acaba bir cümle
olarak mı bu denkleme dâhil olurdu “yar atıcı”? O’dur çünkü yine de
zamanlarımın hafızalarının sahiplerinin efendisi. Son sen. Görüntü ve
sesi aynı anda iç yahut dışa verip alabilen sence nedir? Kokuyu tada
dönüştüren kıvılcım kimin düşüncesiyle koyulur yola?
Beraber olduğumuz zamanların çoğunda “ruh eşi” meselesini
inceledim. Öylesine çok şey, öyle çok şeyle ruh eşiydi ki buna inanası
gelmiyor insanın. Fotoğraf ile ışık, altın ile gerdan, kömür ile elmas,
inci ile istiridye, kan ile iğne, yün ile makas, at ile keman, su ile toprak,
tütün ile kâğıt... Bunların hepsi birbirine eş. Bence hepsi aynı anda
yaratılmış fakat sonradan ayrı düşmüşler. Çöl ile deve, sevgi ile rakı,
aşk ile şarap, ses ile müzik, duygu ile renk, hareket ile davul, bereket
ile dua, sır ile şiir, rahmet ile muamma, “ada ile mavi” de bunlardan
bazıları bence. Peki sence?

ARKIN ÇALAPALA .
651
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Aynı anda yaratılmışlar fakat sonradan ayrı düşmüşler. Şöyle


olmuş: Aslında bunlar tek bir ruh imiş. Bu ruhun maddeyle birleşme
sırası geldiğinde, ruh giyineceği maddeye göre daha yoğun ve daha
nitelikli olduğu için bir şekilde parçalanması gerekmiş. Sanıyorum
yaratıcı bu noktada, bu tek fakat yoğun ruhu ikiye bölmüş ve bu iki
parçaya da farklı bedenler vermiş, maddeler giydirmiş. Örneğin ses
ile müzik aslında önce tek bir ruhmuş, fakat yaratıcı özde sesin hâkim
olduğu ruhun yarısını sese vermiş, öteki yarısını da müziğe çevirmiş.
Bu bağlamda sese “gürültü” dediğimiz bazı anların olması bana artık
gayet normal geliyor. Kadın ve erkek için de aynı şey geçerli. Yaratıcı
kadın ve erkeği “tek bir ruh” olarak yaratmış fakat bu ruhu tek bir
maddeye sığdıramadığı(!) için birini kadın bedenine ötekini ise erkek
bedenine hapsetmiş ve demiş ki, buyurun yaşayın. Yaşayıp giderken
birbirlerinin oldukları yani birbirleriyle oldukları andan itibaren ise
az önce bahsettiğim ilk ruh, meşakkatli yolculuğunu tamamlamış ve
birliğe, beraberliğe, tekliğe ulaşmış oluyor. Birbirlerinin oldukları ilk
andan itibaren bunlar artık bilinmezin, yüce varlığın, varlıkların en
mükemmel halini ve hallerini bilmeye başlıyorlar. Özde ait oldukları
ruhla büsbütün oluyorlar. Diğer söylemle, “ayrılık gelip” de çatıncaya
kadar aşkla, sevgiyle, zevkle ve keyifle fakat bir bu kadar da “acı” ve
kederle, ağrı ve sancıyla yaşayıp gidiyorlar. Bunların “vahşi insan”
formunda olanlarını bilmek, bulmak, görmek, duymak çok hoşuma
gidiyor. Ki bizler de bu vahşi insanlardan olduğumuz için yaşıyoruz
her şeyi ve sen bu yüzden bu uzun intihar yazılarını okuyorsun.
Ruh eşlerini burçların ayırdığını ve yine bu burçlar ile birlikte
hareket edebilen yaratıcı emirlerinin birleştirdiğini düşünüyorum.
Ne kadar ilginç ki insan formunda olan ruh eşleri her zaman
birbirini tamamlayan özelliklere sahipler ve de her nasılsa hatta hep,
sonsuz bir gelişim yahut yolculuk içinde oluyorlar. Diğer madde ve
varlıklardaki ruh eşleri de böyle aslında. Fakat şimdi buradaki asıl
konumuz ve konuğumuz insan. İnsan muazzam bir balo fakat sadece
dikkatlice ve özenle takılırsan...
İkilikler sürekli karşımıza çıkıyor. Hareket olduğu müddetçe,
büyüme ve küçülme olması katlanılır bir şey fakat ikilik hiç de öyle
değil. Ruh eşlerinden birinin saçları düz ise diğerinin saçları kıvırcık
oluyor, demek istemiyorum fakat bunların genel olarak birbirlerini
tamamlama özelliğine sahip olduklarını da oldukça iyi biliyoruz. Biri
yüzmeyi biliyorsa öteki uçmayı fazla seviyor. Biri ağlamayı tecrübe

ARKIN ÇALAPALA .
652
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ederken diğeri gülmeyi ve güldürmeyi deniyor. Biri susarken öteki


konuşuyor ki bu çok normal, biri kaçarken öteki kov alıyor. Ruh eşleri
her eylemlerinde birbirlerini “hız içinde tek bir ruh” olmak kaydıyla
tamamlıyorlar sanki. Ruh mükemmel ya, o yüzden iyisi ve kötüsüyle,
ruh eşleri yan yana geldiklerinde ‘yaratılışın ilk anı’ oluşuyor, bence.
Neredeyse her an, her şey olabiliyor bunlar veya hiçbir şey. Bütün
zıtlıklar bu noktada birleşiveriyor, bana kalırsa. Bir çeşit minik tanrı
parçacığından bahsediyorum, evet. Sanırım burçlar ile acayip felek
arasındaki anlaşılamaz ilişki de buna benzer bir ilişki.
Ruh eşlerinden biri, her zaman ötekinin peşinde dolaşıyor ve
asla ama asla ondan vazgeçemiyor. Bulduğu zaman ona anlatıyor her
bildiğini. Niye? Unutuyor çünkü öteki. Çünkü ötekileştiriliyor sürekli,
kendisi haricindeki her şey tarafından. Bu durumda hatırlatmaktan
başka ne gelir ki elden? Sonra da o kadar yoruluyor ki ötekileşenin
peşinde dolaşan, kırılıyor ve kendi dünyasına geri dönüyor. İşte bu
noktada sıra ötekine geçiyor. Artık asıl ruhun sorumlusu o oluyor ve
düşünüp, yaşayıp, anlayıp bilmek suretiyle bazen bir ay bazen bir yıl,
bazen ise beş dokuz yüz asır sonra ötekine yaklaşıveriyor. Bunların
yaklaşmaları da tanrı katında yazılıyor olmalı, tıpkı diğer her şeyin
birbirine yaklaşıp birbirinden bir hızla uzaklaşmasının tanrı katında
yazılıyor olması gibi. Aslına bakarsan ikisi de en sonunda beraber, bir
ve tek olacaklarını biliyorlar. Dostluğun fazla “abartılı” erotik halleri,
diyebilir miyiz bu duruma, bilemedim. Sonra “aklını başına toplayan”
ötekine gidiyor ve barışıyorlar, eğer biri ötekini ikna edebilirse tabii.
Barıştıkları an ise melek oluyorlar, uçuyor ve gözden kayboluyorlar
sanıyorum.
Ruh eşlerinde bir tek göz renklerinin aynı olması gerektiğini
düşünüyorum. Çünkü göz kalbe bağlı. Sence de öyle değil mi? Bir de
şu var: Ruh eşlerinin kalpleri de aynıdır sanıyorum. Emin değilim ve
olamam da fakat sanıyorum birebir aynı. Çünkü ruh, yaratıcının bize
mutlak olarak hükmedebilmesi için kalbe gizlenmiştir en çok. Kalbin
yeri ve zamanı geldiğinde dünyayı bile yönetebilen o noktasına. Sen
de çok iyi biliyorsun ki insan atardamarlar, toplardamarlar, sinirler,
organlar ve daha niceleri aracılığıyla her an yaratıcı tarafından eylem
yaptırılan en donanımlı varlıktır. Ve sırf kendi çıkarlarımız için bolca
kullandığımız irade aslen yaratıcıya kulluk etmemiz için bahşedilmiş
felsefi bir organizma. Su, kar, bulut ve rüzgâr ve daha yüzlercesi yine
aynı soydan geliyor. Şaka gibi, değil mi?

ARKIN ÇALAPALA .
653
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ruh eşini ‘bulup kaybetme’ meselesini fazlaca dillendirmeyi


doğru bulmuyorum çünkü her insanın “ruh eşi farklı” fakat “görünme
biçimleri aynı” olduğu için, ruh eşi olup da ayrı olanların bir gün, bir
şekil rastlayıp yan yana geleceğine olan inancım tam ola tam. Yine de
kaybedenlerin her an her yerde ötekini görmeye mahkûm olduğunu,
büyük ve derin acılar çekmek zorunda kaldıklarını söyleyebilirim. Bu
noktada en temel ve hiç çözümlenemeyen büyük problem, bir ruhun
kendisini yenmesinin imkânsızlığı oluveriyor. Ki “her ruh”, her türlü
mahkûmiyetinin en büyük suçlusudur, asıl sorumlu kendisidir bana
kalırsa. Belki de bu yüzden ruh eşini bulana ilk tavsiyem şu olmalı:
Anlaşma yap! Ne olursa olsun onu görmeni ve ruhu, sesini duymanı
engellemeyeceğine dair “söz al” ve söz ver. Çünkü senin ruhun ölünce
onun ruhu da ölmüş olacak, bu olabilir. Unutmamamız lazım ki ruhu
ölmeye başlamış olan her ruh eşi sevda hastalığı denen algoritmaya
yakalanmış olabilir. Bu hastalıkla ilgili çözümleri ve çözümlemeleri
ise herkes gayet iyi biliyor. Onları sana yazdığım uzun yazılarda da
okuyabilirdin ama gösterdiğin özen yeterli olmadığı için ve saklama
sanatında eksikliğin olduğun için, bu şansın çok düşük. Zaman acayip
işliyor artık. Bazen bir gün bir haftaya “bazen ise” bir yıl bir yüzyıla
dönüşebiliyor. Her noktanın bir ilk çizgiye dönüşmekten vazgeçip bir
nokta olarak da kalmak istemediği tuhaf olağandışı bir eyleme giriş
gibi karmaşık bir şey zaten zaman. Ben zamanın yaratıcı haricindeki
her şey gibi sonlu olduğuna ve bunu ancak kıyamet koptuğu zaman
anlayabileceğimize inanıyorum. Belki de bu yüzden zaman her geçen
gün anlamını ve işlevini biraz daha yitiriyor benim için. Geçmiş yok,
demek oluyor belki de bu. Belki de zamandır sonsuz olan. (!)
Neye göre zaman? Kime göre? Neyin zamanı? Kimin zamanı?
Neredeki zamandan bahsediyoruz? Nasıl akan zaman bu?
Geçmiş olmayınca gelecek de belirsizleşmiş sayılırsa, ben şu
an “gıcık şimdiki zamanın” öylece akıp gidişini izlemek ve sabretmek
durumundayım, böyle sanıyorum. Aslına bakarsan, ben bu günlerde
zamanın nasıl geçtiğini de anlamıyorum. Belki de zamansız kaldım.
Ruh zaten zamansız bir varlık olmalı, değil midir? Sanırım zamandan
bağımsız yaşayabildiğimiz anlarda çok tamamlanmış oluyoruz. Sanki
ruhumuzun “ilk” hallerine erişmiş oluyoruz. Belki de nefsimizle yan
yana gelmiş oluyoruz. Böylesi bir durumda zaman nedir ki? Neye ilaç
olabilir? Her an patlamak üzere olan bir atom bombası kadar tehlikeli
bir şeyden bahsediyor olabilirim bu satırda. Ve bu kötü şakayı, senin

ARKIN ÇALAPALA .
654
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

mimiklerini kendimde azıcık görüp 'işte şimdi de seni hissettim' diye


gülümserken yapmış bile olabilirim. Ama senin o mimiklerinle biraz
gülümsediğimde, sen de gülümsüyor olmalısın.
Ben bunlara inanıyorum. Çünkü kalplerimizin aynı olduğuna
inanıyorum. Öyleyse; ben paniksem sen daha paniksin, demektir. Ben
bozuksam, sen de bozuksun, “ben kötüysem”, “sen de kötüsün”. Zaten
aramızdaki bütün kesif yazık parçalanmalar bu anlarda oluyor. Bunu
hissediyorum. Aslında bu problemi aşmak mümkün, biliyor musun?
Hissettiğimiz duyguların tam zıttı olan, yeni bir duyguyu hissetmeyi
denememiz yeterli olabilir. İntihar fikrini de deneyebiliriz. Şaka şaka!
İntihar insanın kendini öldürmesidir. Büyük şirk!
Bazen ne düşünüyorum, biliyor musun? Bir gökdelen yaptırıp
içinde sinek beslesem... Sinekler ilk uçmaya başladıklarında hiç öyle
vahşi filan değiller. Kırmızıya çok duyarlılar ve uçmayan, kaçmayan
şeylerle de iletişim kurabiliyorlar. Küçüklüğünden itibaren sinekleri
yetiştirdiğimi düşün. Onların dilini öğrendiğimi ve milyonlarca sineği
ajan yaptığımı düşün! Süper bir ordu olurdu.
Aynı şeyi arılarla da yapabiliriz aslında.
Aynı şeyi balıklarla da yapabiliriz aslında.
Aynı şeyi kedilerle de yapabiliriz aslında.
Aynı şeyi karıncalarla da yapabiliriz aslında.
Aynı şeyi telefonlarla yapıyoruz aslında.
Aynı şeyi rüzgârla da yapabiliriz aslında.
Aynı şeyi seslerle de yapabiliriz aslında.
Çok sıkıldım. Bu kadar yeter! Seni çok fazla aramak istemiyor
ve sabredecek güç bulamıyorum. Sanırım tüm dinamiklerimizi yitirip
ilişkimizin bittiğine şahit olacağız.
Baksana halime! Bir aşkından yanıyor, bir nefretinden ölüyor
um. Bir peşinden koşuyor, bir gölgenden kaçıyorum.
Baksana halime! Yıldız biriktiriyorum düşüncelerimde ve her
nasılsa senin sende olmadığına inandığım için yıkılıyorum kendime.
Baksana halime! Tramvalardan tramvaylara dolanırken ruhu
çıldırmış bir büyükşehir dalkavuğu misali çiğniyorum hakikatleri. Ve
son bir bakış yakalamak için her maddeyi tarıyorum gece yarılarında.
Ve yüksek uçuyor, şeffafa dalıyor, koz çoğaltıyorum gerek yokken.

ARKIN ÇALAPALA .
655
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Baksana halime! Kutsal kitapların iplerini çözüyorum insanın


yücelebileceğine olan inancımdan. İnsanı bu iplerden bir kaftanla düz
kafa donatacağım ve uzaya salacağım günü iple çekiyorum.
Baksana halime! Zamansızlık sınırları açıldı bana! Çölleri güz
ve güzel olanın şehirlerine çevirmek için artist artist hareketler yapıp
kumların turşusunu teknoloji kavanozlarına kuruyorum. Zindanlara
konulmuş ve unutulmuş insanlardan ne farkım var Allah aşkına!
Baksana halime! Sakallarım beyazlamaya başladı. Sen basitçe
bir gerçeği algılayamadığın ve bu gerçeğin dönüşebileceği canavarlar
için önlem almayı akıl edemediğinden, ben gölgemi ve gerçekliğimin
hepsini bu canavarın hoşuna gidecek şekilde tasarlamaya başladım.
Baksana halime! Yüksek ses ışıkları burcuna ulaştım. Karanlı
hatta karan uzlaşmalar için bilendim. Dilsizlendim. Bırakmalandım.
Baksana halime! Kelimeleri yerlerinden değiştirmeyi öğrenir
oldum kelimelerin değiştirilebildiği yerde. Günahın dizi dizi dizesini
dizlerim yazdıydı, zaman yolculuklarım sayesinde bütün o yüz yılları
taradım, alimler sırlarımı kaydıydı, yaralarım azdıydı fakat sen anları
anlamama durağında geleceğini sanıyordun aşayiş berkemal ilminin.
Baksana halime! Neyin önemli neyin gereksi, neyinse değerli
olduğuna bakamadan Urartu biriktiriyorum bakışlarımda.
Baksana halime! Ahengi kazıdım sayende yanar avuçlarımda.
Baksana halime! Şeytana ders veriyor, unu ipe seri yorum.
Baksana içime! Balık hafızası modunu aktif edebiliyorum ben
artık ve mutluluğun kapısında nöbet yazdırabiliyorum sevdiklerime.
Değişik kelimelerin yüklendiklerini matematiksel değerleri ışığından
kurtarıp mana alemini yansıtırken ters eylem bozuntularına, anlaşılır
olmamak adına izler bırakıyorum çevrene, bilgine, adaletine ve içine.
Baksana halime! Yetişmiş ve yetiştirilmiş rüzgarların tümünü
kontrol etmeye kalkıyorum sanki büyük bir peygambermişim gibi.
Baksana halime! Kuşlara ahkam kesiyorum, martılardan simi
ve simidi çalıyor, çalım atıyorum çalım satan deyyuzlara.
Baksana halime! Şimdi bu satırları okuduğun noktadayım!
Baksana halime! Burası en soğuk olanla sıkıştırılmış.
Baksana halime! Görünmüyor halim. Bitmiş falım, failim.

ARKIN ÇALAPALA .
656
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yetmiş Üçüncü Bölüm


GUILLAIME GANET
Nouvelle Vague | Too Drunk To Fuck | 02:19
Şüphesiz gece kalkışı, kalp ve uzuvlar arasında tam bir uyuma
ve sağlam bir kıraata daha elverişlidir. … Peki inkar ederseniz,
çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek olan o günden,
kendinizi nasıl koruyacaksınız?
Sayın Başkan!
Halk meydanları üstü kapanır hale getirildi. Opera, tiyatro,
sinema gibi etkinlikler portatif hale sokuldu. Yazlık sinema ve kışlık
opera anlaşmaları tamamlandı. Tüm ülke başkanları kültür ve tarih
fonlarına %13 bütçelerini yönlendirmeyi kabul ettiler. Bu sizin
başarınızdı. Tebrikler. Her mahallede her vatandaşa 999 kitap
projesi aktif edildi. Muhtarlar bu proje dolayısıyla dağıtım ödülü
aldılar. Karakollara neden karakol dendiğini hala saptayamadık lakin
karakol, hapishane ve akıl hastanelerinin tümü insan atölyelerine ve
ilgili yaşam alanlarına çevrildi. Emirlerinizi bekliyoruz. Bazı kafe,
restoran ve çaycıların karşılarındaki apartman daireleri “maskeli
balo” müdahaleleri ile fazlaca müşteri çekmek için kullanılıyormuş.
Bu işin peşindeyiz. Birkaç gün sonra rapor elinizde. Vücuda dövme
yaptırmak serbest bırakıldı. Çıplak dolaşmak da en ilgili şehirlerde
serbest bırakıldı. Bu şehirlerin çıplak dolaşmak için tekstil tüketimini
devrimle azaltma gerçekliğini dövme yaptırma zırvalığının arkasına
gizlemeleri gerçekten çok akıllıcaydı. Bu konuda elimizden hiçbir şey
gelmedi. Sonuçlarına kendilerinin katlanacakları hususunda her
bireye imza attırdık biz de. Gelişmeler şimdilik bunlar sayın başkan.
Hümani sürecini tamamlamak üzere. Onun seçilmesi konusunda
sizler bizi desteklediniz, Allah razı olsun! Eşi Paris Hanım da oldukça
hoşgörülü. Hümani’yi son”gözlemlediğimde uyuşturucuyla kafayı
bulmuştu lakin bilincini aktif tutmayı başarıyordu. Ajanlarımızdan
biriyle öpüşmeyi de talep etti ama Paris izin vermediği için kısıtlama
getirdik. Bunların hesabını nasıl verecek çok merak ediyorum.
Hümani’nin yaşadıklarına baktıkça doğru yolda olduğumuza
dair inancım artıyor çünkü tüm insanların öz denetimlerinin tümüyle
insanlar ve insanlık tarafından yapılabiliyor olması iyiliği çok mutlak
hale getiriyor. Güzelliğin hızla yayılmasını kolaylaştırıyor.
Bir emriniz olursa düşünmeniz yeterli sayın başkan.
ARKIN ÇALAPALA .
657
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yetmiş Dördüncü Bölüm


ONUR YILDIRIM
Vivien Audet | La Nombre | 03:32
Ey bürünüp sarınan! Kalk ve insanları uyar! Sadece Rabbini büyük
tanı! Elbiseni tertemiz tut! Kötü şeyleri terk et! Yaptığın iyiliği çok
görerek başa kakma! Rabbinin rızasına ermek için sabret! … Rabbinin
ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu ise insanlık için ancak bir
öğüttür. … Bilsinler ki bu gerçekten bir ikazdır.
Dileyen düşünüp ondan öğüt alır.
Her şey birbirine karışıyor. Yine de doğru, iki dünya olduğunu
biliyorum. Rüyalar ve masallarımız hariç. Şiirin hariç. Hayallerimiz ve
kurgularımız hariç. Uyuşturucularımız veya gölgeler hariç. En az iki
dünya var! Ölüm hariç. Ve doğum hariç. Birincisi, Paris’le dolu olan,
Paris’in içinde yaşadığı dünya. İkincisi ise benim şu dünyam. Deren’le
yaşadığımız dünya. Bu iki dünya arasında haftalardır dolaşıyordum.
Kızım Deren’i anneannesine bıraktım ve canım epey sıkkındı.
İnsanlar “ruh eşleri” ile ilgili yazımda intiharın fikrine bulaştığım için
intihar edip etmemem gerektiğini de oylamaya başladılar ve “hayır,
intihar etmesin” sonucu çıktı oylamalardan. Sanırım beni seviyorlar.
Radyocular şehrinin tamamı iri antenlerle dolu ve her anten adeta bir
gökdelen misali tasarlanmış. Bu manzara fazla itici! Kızımızı burada
bırakmakla ne kadar doğru bir hareket yaptım, bilemedim. Kendimi
doğal filan hissedemiyorum. Bütün radyoları birbirine bağlayıp tüm
dünyaya aynı anda yayın yapıyor olmayı isterdim en çok. Bu yayını
yapsaydım şunları söylerdim: Durun, olduğunuz yerde durun ve bir
saat kıpırdamayın! Bu sayede kimse kimseyi öldürmemiş olacak! Bu
sayede bütün makinalar durmuş olacak ve kimyasal atık probleminin
nasıl çözülebildiğini göreceğiz. Bu sayede dinlerin savaşı yüzünden
engellenen kültürler arası etkileşim gözlerimizden akacak. Bu sayede
paranın etkisi sona erecek tüm hayatlarda. Derin bir nefes alın çünkü
kimse bir saatte veya bir günde, aç olduğu için ölmez. Kimse hareket
etmezse, insanlar insanı öldüremez. Evet, böyle bir yayın yapsaydım,
aynen bunları söylerdim ve hakkımı iyiliğe kullanırdım sanıyordum
ben, fakat şehirdeki en yüksek “radyo verici”sine tırmandığımda, hiç
de böyle olmadı. İnsanlar ya da insanlık hakkındaki düşüncelerimle
değil, aşk ve yalnızlık hakkındaki duygularımla hareket ediyordum.
Güzel cümleler okudum. Çok soğuktu ama kralını okudum.

ARKIN ÇALAPALA .
658
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yetmiş Beşinci Bölüm


HANDE ERÇEL
Ferdi Özbeğen | Seni Terkedeceğim | 03:28
Kıyamet gününe yemin ederim. Kendini kınayan nefse yemin ederim,
diriltilip hesaba çekileceksiniz. İnsan kemiklerini biraraya
toplayamayacağımızı mı sanır? Evet, bizim, onun parmak uçlarını bile
aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter. Fakat insan kıyameti
yalanlamak ister. Kıyamet günü ne zamanmış, diye sorar. İşte, göz
kamaştığı, ay tutulduğu, güneşle ay biraraya getirildiği zaman. O gün
insan, kaçacak yer neresi, diyecektir. Hayır hayır! Kaçıp sığınacak yer
yoktur. O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur. O gün
insana, ileri götürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir. Artık insan
kendi kendisinin şahididir. İsterse özürlerini sayıp döksün.
Burası çok soğuk ve sesler, renkler, dokular ve tatlar anlaşılır
gibi değil. Hiç insan yok ve ben “canlılarla” canlılar için cansız kalmak
üzereyim. Bahçeye benim kalbimi gömdüğüne inanamıyorum.
Hatırla! Başımızın üstünden “uçan avare” bir bulutun dağınık
düşüncesine dalan bir karga vardı. O karga haberimizi, o mutluluğun
şehrine götürecekti. O karga biraz önce vardı, biliyor musun?
Şimdi artık yoksul ve dul bedenimi sana getiremez hiç kimse.
Ruhumun “dağınık mum” ışığında, kalbine sığınmasını ne bir şahinin,
kırlangıcın veya bir karganın gözlerinde görebileceksin artık, “ne de”
mutlu bir yaşlının, çocuğun hayallerinde, şarkılarında, resimlerinde,
filmlerinde… Yüreğim oldu keman. Kavuşmamız yâr, ne zaman?
Seni her an görüyorum ve her zaman göreceğim buradan ama
sana dokunamıyorum. Ve seni öpemiyorum. Ve sana sarılamıyorum
asla. Kokun öyle uzak ki! Sesin öyle cılız ki! Sana inanamıyorum!
Sevgi bir şiirin çok önceleri yazılmış olduğunu bile bile bu şiiri
sanki az önce yazılmışçasına okumak, gerçek sevgi ise çok önceleri
defalarca okunmuş olsa da, aynı şiiri sırf şimdi birazdan okunulacak
diye, yine en başından yazmakmış. Bu ikisi birleşince, mutlak hatta
gerçek olan aşk oluşacaktı ve biz bunu yaşadık. Ve sen unuttun.
Evet, sen bizim bir aşkı hatta bir büyüyü yaşıyor olduğumuzu
unuttun, ona basit bir yolculuk muamelesi yaptın. Ona nasıl oldu da
kıydın? Neden beni yalnızlığa hapsettin? Şu halimize bak!

ARKIN ÇALAPALA .
659
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Demek ki günü gelmiş. Demek ki o büyülü aşkımızın da ömrü


bitmiş. Tebrikler! Artık senin de her istediğin hemen gerçekleşecek,
sevinmelisin. Fakat sakın unutma; “mana sese gizlenmiş” değil, “sesle
gizlenmiş”. Zaman ölümün temelinde adeta bir bomba ve sevgi onu
patlatıp, patlatıp duruyor. Ve zaman sadece iki bakışın farklılığından
doğuyor. Sen, seni bir şekilde zamanın dışına çıkardığı için yalnızlığı
seçiyorsun ve tek kalmayı seviyorsun.
Dünyaya bir defa daha gelsem, şair olur ve aynı aşkı sonsuza
kadar yaşamak isterdim. Fakat bu bilgi senin ilgini çekmiyor. Sana bir
şey söyleyeyim mi: Boş yere uğraşma, bazı şeyler bildiğin gibi değil.
Hızın sonu yok. Yakınına gelene ve uzağına gidene dikkat et.
İçinden gelen her ses yaratıcıya ait, bunu sakın unutma.
Dünyanın en güzel masalını üçüncü ve son defa yazacağımız
yerde yine seni bekliyor olacağım. Günah işlersen buluşamayız.
Büyük günahlardan uzak dur. Büyük suçları işleme.
Burası çok güzel, çok farklı, çok sakin, çok şirin.
Seni her zaman sevdim, aptal, seni bu sonsuzluğun içinde ve
ötesinde de seveceğim. Çünkü seni gerçekten sevebiliyorum artık.
Bu sana son seslenişim. Son olmak zorunda ki. Bundan sonra
yazı yazmak da istemiyorum asla. İstemiyorum çünkü sana yazdığım
yazıları anladığını yahut da anlamak istediğini sanmıyorum. Sen de
biliyorsun; bu acı hareketimi aylar, yıllar önce yaşayıp bitirmeliydim
ama belki bir şeyler düzelir, belki yoluna girer diye bekledim. Keşke
beklemeseymişim. Ne kadar riskli bir cümle!
Yine de söylemeden edemeyeceğim; Avare rüzgâr, evet şimdi
burada esen rüzgâr, bir an gelecek ve senin saçlarına dolanacak, o ılık
yüzüne dokunacak, ellerine, boynuna içimdeki acılı aşkı fısıldayacak.
Rüzgâr bir gün bunu yapacak, bütün dünyayı zorla dolaşmak
zorunda kalacak belki ama benim son nefesimi tenine dokunduracak
ve sen ürpereceksin. Bu fikir kendi içinde olgunlaştığında, ne demek
istediğimi ve gerçek sevginin nasıl olduğunu ümit ederim ki anlarsın.
Yoksa boşu boşuna yaşamış olacağız.
Biliyorum, seni çok rahatsız ettim, çok özür dilerim, ama inan
elimden bir şey gelmiyor. Sana akışımı durduramıyorum.
Ve sen, gerçekten de dediğin gibi, artık gitmişsin.

ARKIN ÇALAPALA .
660
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yetmiş Altıncı Bölüm


TUĞÇE ŞENOĞUL
Tuğçe Şenoğul | Onun Karanlık Huyları | 04:03
Hakikaten, insan var edilip bahse değer bir şey olana kadar, şüphesiz
uzun bir zaman geçmemiş midir? … Ne yana bakarsan bak, yığınla
nimet ve ulu bir saltanat görürsün. … Şu insanlar çarçabuk geçen
dünyayı seviyorlar da, önlerindeki çetin bir günü, ahireti ihmal
ediyorlar. … Sizler ancak Rabbinizin dilemesi sayesinde bir şeyi
dileyebilirsiniz.
Aslında bunları okudum, evet, o radyo vericisinden dünyanın
her yerine gönderemesem de okudum, sonra tam atlamak üzereyken,
telefonum çaldı ve sevdiğimin o güzel sesini yine duydum.
“Her insanın her isteğini gerçekleştirmezsen, bir araya gelme
şansımız yok, Bu imkânsız. Neden anlamak istemiyorsun ki? Kızımızı
düşün! Evimizi düşün! Bunu yapma! Lütfen kendini öldürme. Lütfen.
Seni seviyorum. Ve bekleyeceğim sonsuza kadar.”
“Peki, o zaman ben de maskeli baloyu yayınlıyorum.”
“Sakın yayınlama! Yayınlarsan küserim bak!”
“Bana ne, küsersen küs!”
Telefon kapandıktan sonra, her şey daha da ilginç bir hal alıp
iyice karışmaya başladı. Maskeli balonun yazısını bitirmiştim aslında,
istersem hemen yayınlayabilirdim fakat onun yerine, aşağıya inip bir
sigara içmeye karar verdim. Sigarayı bir çaktım, dünya o an durdu.
Aslında içtiğimde neşem de yerine gelmişti fakat çevremdeki
elektromanyetik çekimlerin, sihirli radyo dalgalarının da etkisinden
olsa gerek, kendimi yorgun, pis ve bitkin hissediyordum. Zamanların
içinde dolaşıyordum fakat kimse veya hiçbir şey, uzun vadede benle
birlikte hareket edemiyordu, bir şekilde kendi yolunu ayırıyordu.
Talihe bak tanrım! Çekirdek çitiletiyordum fakat bitiyordu ne
ala kaysa, çamaşır çitleyince de renkler kafamı at tırı yordu.
Sürekli olarak etrafımdaki eksikleri bulup, ifade edip yokluğa
gönderme eylemi de zaten o gün başladı ve hala devam ediyor.
Bunun da ötesine geçebiliyorum. Ruhumu “boşluğun akışına”
salabiliyor ve “zaman” olabiliyorum. Zaman olduğumda diğer oluşları
olamamak kahretse de beni, aynı anda gözümün alabildiği her türden

ARKIN ÇALAPALA .
661
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

mekânda bulunabilmenin lüksünü az da olsa yaşayabiliyorum. Bence


zamana kesilen ceza bu. Çok formluluk serbest fakat “sonsuz formlu”
olmak yasak. Herkesin “tel aşı” veya aşkı olabilirsin fakat birbirleriyle
organik ilişkide oldukları müddetçe. Gerisi uzun hikâye.
Bana soruyorlar hep! Neden bir müziği bazen günde yüzlerce
defa dinliyormuşum? Cevap çok basit aslında. Bunu yapınca zamanda
kırılmalar üretebiliyor ruhum ve seyahat planlayabiliyorum.
Sigara böyle yapıyor insana. Kafasını açıyor fakat söyledikleri
sağlam ve gerçekçi bir temelde tutunmak yerine hep havada kalıyor.
Sigara insana bunları yaparken şimdi hatırladım, Avrupa’daki
hekimlerin izniyle, ilaç sanayicileri, 1920ler civarıydı, sigaranın şöyle
yararları var, bunları tetikliyor, gibisinden reklam almışlardı medikal
birkaç dergiye. Sigara böyle yapıyor insana. Duyduğunu, çok eskiden
gördüğünü ve bildiğini sanmasına sebep oluyor. Kokladığını yaşıyor
olmak hissi üretiyor. Yediğini yemeden önce etkilerini üretiyor ve bir
şekilde yemiş kadar olduğun için yemiyorsun. Sigara bunu da yapıyor
insanlara. Yokluktaki kendileriyle tanışmalarını sağlarken, varlıktaki
ömürlerini mahvediyor ve onları bu ikiliğe hapsediveriyor.
Otele dönmeli yemek yemeli, banyo yapmalı dinlenmeliydim.
Uçağım ertesi gün kalkacaktı ve uçağa binene kadar kesinlikle hiçbir
yazı yayınlamamalıyım, şeklinde karar vermiştim önce.
Neden bu işkenceyi yapıyordum ki kendime?
Deren’i de alıp eve dönebilir, Paris geri dönene kadar, sadece
bekleyebilirdim. Ama böyle yapmamıştım. Peşinden şehirler dolaşıp
“onu bulmak” ümidiyle, saçma sapan yazılar yayınlıyordum.
Asıl önemli olan bunlar değildi belki de. Belki de ben bu savaş
halini seviyordum. Belki de ben bu savaş halinden besleniyordum.
Paris bu savaş hali sonrasında, aşkımızın ne kadar büyüdüğü
veya ne kadar küçüldüğünü inceliyor mudur, bilmiyordum ama bana
kalırsa birbirimize karşı hissettiğimiz duygular, bu ayrılık süresince
epey tazelenmişti. Kalırsa virgül, virgül nokta. Nokta kral!
Bir sigara daha yaktım ve Paris’in en sevdiğim yanlarını birer
birer düşünmeye başladım. Sanırım ondan “vazgeçme” anı’ma gelmiş
ve bir karar vermem gerektiğini düşünmeye başlamıştım.
Paris’in en sevdiğim yanları öyle çoktular ki, hepsini yazmaya
kalksam ciltler dolusu aşk şiiri oluşur. Buna adım kadar eminim.
ARKIN ÇALAPALA .
662
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Birden heyecanlandığı anları hatırladım.


Paris’in “en doğal”, en güzel olduğu anlar heyecanlandığı ve o
duygu içinde bana seslendiği anlardı. Önce bakar sonra konuşurdu.
Sigaramı söndürdüm. Parmaklarımı kıtlattım.
Yazıyı açtım, son bir defa daha okudum ve birdenbire gönder
tuşuna bastım. Şairlerden öğrendiğim kadarıyla, o tuşa bastıktan bir
saat sonra, okunma trafiğindeki birinciliği tekrar ele geçirmişim.
O tuşa bastıktan sonra hayatımdaki her şey değişti.
O tuşa bastıktan sonra Paris’i sonsuzluktaki bana hapsettim.
O tuşa bastıktan sonra yüzlerce, binlerce kanun yaptım.
O tuşa bastıktan sonra dünyanın en sevilen insanı oldum.
O tuşa bastıktan sonra yarım kalan ama bitirilmesi icap eden
tüm işleri bitirmeleri için insanlara güç verdim, para dağıttım, mutlu
ve huzurlu bir dünya kurabilmeleri için ne gerekiyorsa yaptım.
O tuşa bastıktan sonra görünmez olmayı dahi başardım.
O tuşa bastıktan sonra Harabi ile kanka oldum, ölene kadar.
O tuşa bastıktan sonra dünyanın tüm şehirlerini dolaştım ve
Harabi ile birlikte, tüm o şehirlerdeki insanları İnsan Cumhuriyeti’ne
kattım. İnsanlar Allah’ı bulmak için binyıllardır her bilgiyi sınıyor ve
deniyordu. Onlara hiç sınamadıkları ve denemedikleri, yepyeni fakat
mükemmel, eksiksiz bir hayal verdim. O hayalin peşinden koştursun
ve o hayali gerçek kılabilsinler diye onlardan fazla ben çalıştım.
O tuşa bastıktan sonra zenginlerden alıp fakirlere dağıttığım
şeylerin haddi hesabı yoktur. Atasözleri, deyimler ve özdeyişler, zor
girişimimde en başı çekenler olmuştur.
O tuşa bastıktan sonra Harabi ve Lagri Milla ile günahların ve
sevapların sokak aralarında envai çeşit gır gır şamataya meyillendim.
Alemlerden alemlere aktım. Zalimlerdeki cahilleri yaktım.
O tuşa bastıktan sonra binlerce kelimeyi ve cümleyi olmaları
gerek yerlere yerleştirdim. Bir bakışmla dünyanın eksenini hatta ki
yönünü bile değiştirdikleri oldu, oluyor, olmaya devam edecektir.
O tuşa bastıktan sonra bir sürü kadınla seks yaptım ama bunu
zina olarak görmüyorum. Hepsi Paris’i terk edebilmek adınaydı ve bu
benim için önemliydi. Tensel uyumu yakalasaydım eğer herhangi bir

ARKIN ÇALAPALA .
663
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kadında, onunla ikinci, üçüncü seksimi de tadardım. Fakat olmadı. Şu


Paris, beni hep alıkoydu ve ilk sexlerim hep olumsuz sonuçlar verdiği
için, başka başka kadınları aramak zorunda kaldım. İkinci defalığına
yapmış olunca zina olur. Birincisi arayıştır. Deneydir. Muammadır.
O tuşa bastıktan sonra süper güzel insanlarla tanışıp çalışma
fırsatı yakaladım. Onlar öyle güzel insanlardı ki! Hepsindeki tek ortak
özellik; kendi kendilerini yetiştirebilme kabiliyetiydi. Senelerce sırf
bu kabiliyeti olanların arasından seçtim asistanlarımı, müdürlerimizi
ve vekillerimizi, hakimlerimi ve savcılarımı, meleklerimizi ve polisi.
O tuşa bastıktan sonra o tuşa uzun uzun baktım. Bütün bunlar
olacak mıydı o tuşa baktığım anda. Evet, olacaktı. Bunu görmüştüm.
O tuşa bastıktan sonra her şey eskisinden çok daha güzeldi.
Bu cümleyi yazabilir miyim? Evet, yazabilirim.
O tuşa bastıktan sonra birgün öleceğimi anladım. Bunun yani
öleceğim zamanın yakın değil uzak olması için çabaladım ve kimseyi
eline kozlar vererek şımartmadım, abartmadım, yoldan çıkartmadım.
O tuşa bastıktan sonra aşk yeryüzünü terk etti. Bunu yaşadım.
Aşk yeryüzünü terkettikten sonra mülk sahibini buldu.
Mülk sahibinin olunca adaletin kılıcı bilendi, kesmeye başladı.
Kılıç keskinleşince korkaklar tırstılar ve masumlar kurtuldu.
Ama o tuşa bastıktan sonra aşk yeryüzünü terk etmişti.
Oysa benim tek derdim aşık olduğum insanlarla hep yan yana
gelebilmekti. Tek derdim, aşığımın gözlerine baktığım bütün anlarda
olduğu gibi, sevginin büyüsünde benliğimi yitirmek ve aşkın alevleri
içinde yanmak, sadece ve sadece ona susamaktı.
Çoğu insanın, bunların ne demek olduğunu bildiğini sanmıyor
ve bunu yaşadığını söyleyenlere hiç mi hiç inanmıyorum artık.
Her yüz kişiden bir tanesi, eğer ki gerçekten sevmeyi bilseydi,
bu durum diğer doksan dokuz kişinin sevmeyi öğrenmesine yeterdi.
Gerçekten ama gerçekten sevmeyi bilenlerin sayısı o kadar az ki!
Dünyamızın asıl bu yüzden gün geçtikçe mahvoluyor.
Bunu nasıl durduracağımı şimdi, şu an, hiç bilmiyorum fakat
bunu durduran kişilerin başına geçeceğimi biliyorum. Şimdi.
Bu sana yeter.

ARKIN ÇALAPALA .
664
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yetmiş Yedinci Bölüm


SAYGIN SOYSAL
Mohsen Namjoo | Rooberoo | 16:02
İyiliklerle birbiri peşinden gönderilenlere, şiddetle eserek zararlıları
savurup atanlara, hakikat ve hayırları yaydıkça yayanlara, hak ile
batılı birbirinden iyice ayıranlara, Allah’a yönelenleri arıtmak ve
kötüleri sakındırmak için öğüt verenlere yemin olsun ki, bilin ki size
vadolunan şey gerçekleşecek. Yıldızların ışığı söndürüldüğü, gökkubbe
yarıldığı, dağlar ufalanıp savrulduğu ve peygamberlerin ümmetleri
hakkında şahitlik vakti tayin edildiği zaman artık kıyamet kopmuştur.
… Biz yeryüzünü dirilere ve ölülere toplanma yeri yapmadık mı? … O
gün inkarcılara şöyle denilir: üç kolaayrılmış, ne gölgelendiren ne de
alevden koruyan bir gölgeye gidin! O, saray gibi kocaman kıvılcım
saçar. Her bir kıvılcım, sanki birer sarı deve gibidir. … Ey inkarcılar!
Yiyin, dünyadan faydalanın biraz. Gerçek şu ki sizler suçlusunuz. …
Onlar artık bundan, Kur’an’dan sonra hangi söze inanacaklar!
Uyarıyorum! Maskeli Balo’yu bilmiyorsan, bu kitabı bırak!
Sana yazılarımın bu acı ölümünde çünkü, tanıdığım insanlara
yıllarca anlatmaya uğraştığım, can yakıcı ve yıkıcı, kötü bir gerçekliği
kanunlaştırmaya çalışacağım. Olur ya, bir gün bu düz yazdıklarımı bir
kitaba yahut da bir tiyatro karesine dönüştürmenin gücünü kendinde
bulursan, ismi “Maskeli Balo” olsun lütfen ve gündelik hayatta seninle
yaşadığımız bazı kötü olayları, yaşandığı gibi anlat. Ben böyle yaptım.
Ki hala şunu bilmiyorum: Senin bana, “bize” maskeli baloyu öğretmiş
olman, benim yıllardır süregelen şu bakir hayatımı sonlandırmış bile
olabilir. Bu demektir ki bundan sonra asla saf, dürüst ve ne yazık ki
iyi bir insan olarak hayatıma devam edemeyeceğim. Sen bu “basitçe”
anlatacağım teorinin gerçek hayattaki pis yayılmasından, tehlikesi ve
potansiyelinden zaten haberdarsın, bunu iyi biliyoruz. Fakat yaptığın
tanımlamalar genelde yanlış, verdiğin tepkiler ise çok kötü ve mutlak
iradesizlik sınırlarında olduğu için, şu anlatacaklarımı bugüne kadar
hep yanlış anladın. Evet, hep. Anlattıklarımı dikkatlice dinlemediğin
için, şiirlerimi de özenle okuyup düşünerek hissetmediğin için çoğu
zaman yanlış yorumladın. Gerçek bu. Yahut iyi kalamıyorsun.
Sen bilirsin, ey şirin sevgilim. Ben burada tüm samimiyetimle
sana, seninle “yaşadıklarımın” benim tarafımda ürettiği duyguları ve
düşünceleri ve gerçekliği anlatıyorum. İster sev, ister sevme!

ARKIN ÇALAPALA .
665
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Seninle bir gün, bir kafede otururken, yaptığın hareketler ve


mimiklerin ile, kurduğun cümleler yani sözlerin ve o an anlattıkların
arasında hiçbir benzerlik olmadığını fark ettim. O an sanki hiçbir şey
anlamadım. Ve hiçbir şey de soramadım. Tuhaftık, çok! Neden böyle
davrandığınla “ilgili değilmişim gibi” bir andır o ilk anımız. Sonraları
birkaç buluşmada daha yaşadım bu yabancılaşmayı. Anlattıklarınla
hareketlerinin arasında “fark edilir” farklılıklar vardı. Bu yüzden de
sana bu türden yaşadığımız tuhaf anların benim tarafımdan görünen
hallerini ve kendimce yorumumu şöyle anlattım: "Sen tuhaf tuhaf
hareketler yapıyorsun. Bu hareketlerine “anlam veremiyorum” ben.
Seni anlayamıyorum. Bunları neden yapıyorsun ki? Ayıp değil mi ya?"
Cevap olarak şunu söylemiştin: "Neden bahsediyorsun? Ne dediğini
anlayamıyorum. Neden böyle konuşuyorsun?"
Konu o gün fazla uzamadı fakat ben artık hareketlerini daha
dikkatli izlemeye ve bunu yaptığımı ise bazen hissettirmeye bazen de
hissettirmemeye başladım. Bir robot gibiydim. En ufak bir mimiğini
bile yakalamaya özen gösteren ve her şeyini kaydeden bir robot, bir
kamera. Azıcık elini oynatsan, hemen bu hareketinin öncesindeki ve
sonrasındaki reflekslerini ölçmeye çabalayan zavallı bir cihaz belki.
O güzel hatta “emsalsiz” bakışlarını hapsetmeye meyilli bir canavar,
matematiksel ve geometrik yaşayan bir insan robottum belki de. Tek
derdim seni kaybetmemekti. Duygularım kıskançlıklarla dolu değildi,
merak ve endişeyle kaplıydı. En büyük korkum ise seninle ayrılmaktı
ve sırf “maskeli balo” yüzünden ayrılacağımız hissi, beni günden güne
yiyip bitiriyordu. Dikkatlice izlemek zorundaydım. Hareketlerinin iç
manasını, reflekslerinin arkasında yatan kırık duyguları takip etmek
zorundaydım. Üzgünüm. Bu durumu “uzunca süre” yaşamak zorunda
kaldık. Zaten sonraları olanlar oldu ve ayrıldık. Evet, ayrıldık.
Bir gün yine bir kafede oturuyorduk ve ben ilk defa, “şu senin”
hareketlerinin benzeri olan hareketleri yan masadaki bir adamın da
yaptığını fark ettim. Ve teorimin “ilk belirim anı” bu oldu diyebilirim.
Maskeli balo gerçekte ilk defa görünüyordu.
Bir başka gün, bu defa bir başka âdem, senin yani ruh eşimin
yaptığı hareketlerin benzerlerini değil tamamlayıcılarını yapıyordu.
İşte tam o sırada uyandım. Davranışlarınız erotik sayılabilecek fakat
uyumları, “ortaklıkları asla ispatlanamayacak” hareketlerle doluydu.
İkiniz arasında sanki gizli bir anlaşma, hareketleriniz arasında ise
adeta gizli bir uyum vardı ve bu “pis durum” garip bir oyuna doğru

ARKIN ÇALAPALA .
666
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

gidiyordu. Ne yazık ki sen beni bu tuhaf oyunun dışında bırakmıştın.


Böylece benim “arkamdan iş çevirmeye” ilk defa başlamış oldun. Hiç
bilmediğim bir oyunu “benim yanımda” fakat bana haber vermeden
başkasıyla paylaşmıştın ve paylaştığın ‘duyguların’ “beni aldatmak”
üzerine kurduğun kendi saf ‘düşüncelerin’ olduğunun farkında bile
değildin. Ben o sırada sadece [sana aşıktım] ki sana güveniyordum ve
bu yüzden belki de [sonsuza kadar] ayrılacağımızı, sana duyduğum
yüce sevginin lanetlendiğini hissediyor fakat bilmiyordum. Bir insan
sırf hissettiği çok yüce duygular yüzünden, kendisine mutlak olarak
teslim olmuş bir başka insana bunu neden yapar? Bence bu sorunun
cevabını ilk önce sen vermelisin. Ve unutmamalısın ki biz, sen bunu
etrafımızdaki bir sürü insanla, arkadaşlarımla, kendi arkadaşlarınla
yaşamakta ısrar ettiğin hatta buna karışamayacağım konusunda inat
ettiğin için ayrıldık. Aşkımız bitti diye ayrılmadık biz.
Uzatmayayım, sen kadınların şu bildik hatta klasik ‘saçlarını
düzeltirken göğüslerini vaat etme’ hareketini yaparken, ben adamın
sigarasını dudaklarıyla ve “sert bir fırtla” buluşturduğunu fark edip
çıldırdım. Adam kısaca demek istiyordu ki; evet sendeyim, devam et
lütfen, çok etkilendim. İğrenç bir andır o an ve unutma ki bu anların
tümünü yaratıcı da biliyor. Ne o; bilmiyor mu sanıyordun yoksa?
Yine de hiçbir şeyi olduğundan farklı okuyamayan ve yanlış
anlayamayan çünkü sadece sana ait olabilen ruhumla hatta kalbimle
tavırlarımı korudum. Her bir anı izledim. Beni bunları yapmaya ve ne
yazık ki yaşamaya mecbur bıraktın. Senin, kahveni “iki elinle tutup”
fincanı dudağından hiç ayırmamanı, lanet adamın ikide bir o olmayan
sakallarını kaşımasını, hem de iki elinin avuçlarıyla ve parmaklarıyla
birden, aynı anda… Senin kafenin zeminine sürekli olarak bir şeyler
düşürmeni hatta bu şeyleri almak bahanesiyle bazen eğilip bazen de
yerinden kalkmanı, sen hop eğilip kalkıp oturup dururken bu adamın
sandalyesindeki iğrenç oturuşunu “bazen sert” bazen ise uyumuşak
fakat ani ve dizi dizi hareketlerle değiştirmesini... İzledim ve izledim
ve izledim. Ben. Tam yarım saat sürdü bu ilk cehennemim. İşte o gün
senin beni aldattığını ve bunu bana nasıl yapabildiğini anladım. Çok
ilginç! Bunlara rağmen, “belki de” hayatı boyunca bu gibi hareketleri
dolayısıyla ölmeyi birçok defa hak eden o adamı öldürmedim. O an
şunu düşündüm çünkü: Onun yerinde ben de olabilirdim. Ki sen iyi
biliyorsun, sonraki zamanlarda o adamın bana yaptığının belki de beş
katı fazlasını, ben de başka başka adamlara ve de kadınlara yaptım.

ARKIN ÇALAPALA .
667
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Fakat bütün bu yaşadıklarım süresince tek derdim maskeli baloyu


sonlandırabilmek için ihtiyacım olan her türlü malzemeyi tanımak ve
arşivlemekti. Sanırım bunlar en “akıllıca” hareketlerimdi. Buna tüm
samimiyetimle inanıyorum.
İyi insanların algılarını ve duygularını yönetmek için maskeli
baloyu “araç olarak kullanan” ve bu konuda yatırım üreten her kötü
insan burada sarf ettiğim çoğu cümleye karşı çıkacaktır, âmâ olsun...
Bu problemi “nasıl aşabiliriz” diye uzunca düşündükten sonra
senden hiçbir şey saklamamam gerektiğini, ilişkiyi ve aşkımızı ancak
bu şekilde sonsuza kadar sürdürebileceğimizi anladım. Çünkü daha
önceki ilişkilerimde hep böyle davranmıştım ve böyle davranamayan
hasta ruhlu insanlarla yollarım bir şekilde ayrılmış, bir daha da asla
kesişmemişti. Bunu da bilmelisin.
"Geçenlerde senin şu sözlerinle yaptığın hareketler birbirine
uymuyordu ya, hani konuşmuştuk kafede otururken, işte o konuda
konuşmak istiyorum biraz. Lütfen bütün dikkatinle dinle. Geçen gün
kafedeki şu çocukla da aynı anda yaptığınız ve oldukça erotik hatta
pornografik olan hareket dizilerinin hepsini izledim. Sabırla izledim
ve o an seni bozmamak ve “üzmemek için” hiçbir şey yapmadım. Ama
bundan sonra benim yanımda veyahut ben yokken bu tür hareketleri
yaparsan, bu davranışlarını ‘aldatmaca’ kabul ederim. Bunlar dürüst
insanların yapacağı hareketler değil. Bu “iletişim modeliniz” samimi,
insanca değil. Bu “iletişim tarzının içinde” sevgiye, imana, samimiyete
ve “insan olana dair” hiçbir şey yok. Birbirinizi tuhaf ve abartı dolu
hareketlerle dolu bir oyuna çektiniz ve önce kendi ruhlarınızı sonra
da etrafınızdaki iyiliği kirlettiniz. Bence bu. Bizim ilişkimize de yazık
ettin. “Şimdi artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” Olamaz. Ve ben
sürekli, acaba sen “yine” bir başkasıyla böyle pis hatta çirkin oyunlar
oynuyor musun, diye “dikkat etmek zorunda” kalacağım. Eğer ki bir
daha fark edersem ayrılırız, unutma. Bu duruma Maskeli Balo ismini
veriyorum. Bundan sonra bu konuda yaşadığım veya senin yaşadığını
gördüğüm her şeyi seninle hep paylaşmamız gerekiyor. Aksi takdirde
yanlış yapmış hatta yapıyor olabilirim. Seni aşırı veya sert yargılıyor
yahut yargılamış olabilirim. Belki aldatmadın, belki aldatmamak için
o hareketleri yaptın, belki de “hep aldattın” hep aldatıyordun. Bunları
bilemem. Bunu kimse bilemez. Bunu ancak “sen” bilebilirsin. Şimdilik
bu oyunu tam olarak bilmediğim için kesin cümleler de kuramam, net

ARKIN ÇALAPALA .
668
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

bir şey de diyemem. Ve dememeliyim. Ama eğer sen de bir şeyler fark
edersen, söyle lütfen. Çünkü konuşmazsak biteriz. Bunu biliyorum."
Bu konuşmamızı hatırlıyorsun, değil mi? O an çektiğim acıları
bir ben biliyorum. Sonrasında ise sen şunları söylemiştin:
"Söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorum. Bence bunlar çok
sağlıksız ve paranoyak tavırlar. Konuşma böyle ama! Düşünme böyle!
İnsanları bu şekilde sertçe, acımasızca yargılama, lütfen."
"Napayım? Sen söyle! Gözlerimi kapatayım ve bütün dünyaya
ağlıyayım mı? Kendimi öldürmemi ister misiniz? Kendimi yakayım ve
bir Simurg gibi küllerimden yeni bir ben üreteyim. Seni de yakmamı
ister misin? Evet? Sus masana! Evet, cevap bekliyorum."
Sen, kelimelerini yalan dolan içinde hatta acımasızca ve inatla
tekrar ederken, ben bir gün sana bu uzun mektubu yazacağımı ve tüm
zavallı teorilerimi temize çekerken hüngür hüngür ağlayacağımı fark
etmemiş, doğal olarak bir başka masadaki kötü kızın, hem de sevgilisi
yanındayken, sevgilisi yanında olan diğer bir masadaki ciddi aptal bir
erkek ile maskeli baloya girişini ve kötülüğün cins oyununu izlemeye
başlamıştım. İçimden ise şunlar geçiyordu: Kim “bu oyunda” ne kadar
iyi yani kötü olursa olsun, kimin tecrübesi hangi ilimleri aşarsa aşsın,
maskeli balo tamamen “ritme ve hayal gücüne” dayalı bir algı oyunu
olduğu için, mutlak sınırlamalar ve düzenli saldırılarla herkes herkesi
rahatlıkla yenebilir. Yaratıcının edebinden, etik ve iyilikten az da olsa
nasibini almamış olanların hepsi, “ucuz”, basit makyaj hileleri ve akıl
oyunları ile alt edilebilir. Çünkü gerçek hayra vesiledir. Şer’be’şerbet!
Ben bunları düşünürken, sen sevgilim, bir başka masadaki hiç
tanımadığımız uyuz bir adamla maskeli baloya girmiştin. Ve beni, bu
durumda ne yapılır ki, deyip pis masaya beyaz bir peçete bıraktıktan
sonra kalkmak zorunda bırakmıştın.
O berbat günden sonra aylarca insanları izledim. İnsanların
hareketlerindeki sebep sonuç ilişkilerini anlamaya gayret ettim hep.
Öyle çirkin ilişkiler ve iletişimler kuruluyormuş ki tüm bunları birer
birer senin sayende öğrendim. Çok teşekkür ederim.
Seninle her ayrılığımız maskeli balonların yüzünden oldu. Bu
yüzden yaptığımız her tartışmada “kalbimi kırdın” ve her defasında o
kırıkları ben tedavi etmek zorunda kaldım. Yine de şu “aşık çabaların”
dolayısıyla her istediğinde seninle barıştım ve iletişimi sürdürmeye
devam ettim. Ve sen, yine, hatta hep aynı şeyleri yaptın. Üstüne bir de
ARKIN ÇALAPALA .
669
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

sanki haklıymışsın gibi unuttun bütün bu anlattıklarımı. Ben “sana ait


olduğum süre boyunca asla” içimden gelerek katılmadım o maskeli
balolara. Sadece çirkinleşenlere ve bilmeyen masumları aldatanlara
hadlerini bildirdim komik beyaz peçetelerle.
İçim hep acıyor ve ruhum daralıyor. Üşüyorum. Artık maskeli
balodan bihaber olamadığım için “el”imden hiçbir şey gelmiyor. Artık
sen de yoksun hayatımda, varsın ve yoksun ve hayat her geçen saniye
manasını biraz daha yitiriyor. Evet, çok haklısın, benim de oynamaya
hakkım var, tıpkı senin gibi, çok doğrusun evet, benim de unutmaya
hakkım yok artık. Sayende. Hem beni biliyorsun, sırf “gırgır şam ata”
olsun diye gır mı yorum maskeli baloya, giremem de. Sonuç? Gerçek
ve öznel bir yalnızlıktan daha büyükçe, sahte ve nesnel bir yalnızlık.
İnanmak her şeyin başlangıcıdır, demiştin ve sanıyorum ben sana o
an, şıp diye inanmışım. Ne kadar aptalım!
Sadede gelirsek; bütün “pratik toplum”larda genellikle “iyiliği
umursamayacak kadar kötü” fakat “buna rağmen akıllı” geçinen genç
kızlar ile kanı bozuk ve azmış bu yüzden çoğalmak isteyen erkeklerin
oynadıkları sanılan, vücut diliyle ve mimiklerle kurulan bir anlaşma
ve davet etme sonrasında başlayan bu çok “erotik hatta pornografik”
oyun, benim adlandırdığım ismiyle maskeli balo. Bu oyunun iyi, iyilik
için veya iyiye kullanımları kuşların yönünü hemen değiştirebiliyor,
kazaları engelliyor, doğayı ki canlıları hatta geleceği iyice anlamamızı
kolaylaştırıyor. Fakat bütün bunları herkesin kendi doğasına uygun
olarak keşfetmesi çok daha iyi olur. Ben burada sadece pornografik
olduğunu saptadığım maskeli baloyu “işaret etmek” derdindeyim. Ve
teorinin diğer kullanımlarını, diğer hızlı teorisyenlerin açılımlarına
bırakırken, bazı cinsel teorilerini kısmen veya tamamen desteklemek
zorunda kalsam da fark ettiğim kötü detaylarını paylaşmaya devam
edeceğim. Asıl kitabını yazdığımda görecek herkes gününü!
Bunu yapmak zorundaydım, üzgünüm.
Birinin, bir gün, bunu yapması lazımdı.
Üçüncü satırda hatırda kalırdı. Düğüm!
Sana iyilik ile kötülük arasındaki o berbat çizgiyi nasıl işaret
edebilirim, “bilmiyorum”. Maskeli balo söz'ün belini kırıyor, yazı'nın
gücünü artırıyor ve bu sayede doğa ile insan arasında binlerce yıldır
üretilmiş olan bağı kopartıyor. Kapasitesi dolayısıyla, çoğu insan bu
oyuna daldığı zaman birbirini dinlemeyi bile unutuyor hemen. Bırak

ARKIN ÇALAPALA .
670
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

anlatılanı anlayıp doğal hafızasına kaydetmeyi, ruhunun ve ruhların


ağırlık merkezlerindeki kasıtlı saptırılmalar dolayısıyla kandırılıyor,
yalan yanlış şeylere inandırılıyor ve bu sayede dolandırılıyor. Bence
uygar olmayı bilmeyen “o” insanlar, seslerini yükseltip karşılarındaki
masum insanları korkutmak yoluyla da maskeli baloya dâhil olup
algıları bozmuş ve istedikleri şeyleri elde etmiş oluyor. Bazı banka,
belediye gibi tüzel kişiler, ürettikleri algoritmalarla halkların algısını
bozup öz kaynaklarını kendi pis çıkarları için seferber etmek hatta
sömürü gibi eylemlerinde de maskeli baloya dâhil oluyor. Ki insan
denen varlığın insanlık adına teorisini üretmiş olduğu devletler buna
izin veriyor, göz yumuyor, bu çirkin çarkın bir dişlisi hatta kendisi
haline geliyor. Allah’ı maskeli balo sananlar var! Yerin kulağı var!
İçimdeki en iyi, en güçlü, en adil, en samimi ses diyor ki hayat
sevgi üzerine kurulmuştur. Ve sevgi her yönüyle ele alındığında asla
ama asla pornografik bir kavram değildir. Sevgi, bana kalırsa, tıpkı
hoşgörü gibi, iyi insan olma çabasındaki imanı güçlü insanın yegâne
silahıdır. Sevgi âdemoğlunun kötülük karşısındaki tek dayanağıdır,
sabırla kuşanıp özenle koruması gereken öz kaynağıdır.
Günlük hayatın neredeyse her anının maskeli balo olduğunu
düşününce, doğru zamanlarda doğru yerde olmayanların canının çok
yanacağına olan inancımız dolayısıyla, her zaman ellerimi bağlayarak
oturuyorum ve sükûnet içinde bulunmaya gayret ediyorum. Artık ya
çalışıp bir şeyler üretiyorum veyahut da insanları ve diğer her şeyi
dikkatle ve özenle, adeta ilk huzura ermişçesine izliyor, bekliyorum.
Elleriyle boş hareketleri yapan insanların kısmetlerinin kapandığına
inanıyorum. Bunları “ne” olur unutma, lütfen, diyeceğim ama içindeki
o profesyonel maskeli balonun oyuncuları hafızaları maskeli balonun
türevleri sayesinde mahvolduğu için, bu dediğimi de unutacaklar.
Daha önceleri de ima ettiğim gibi, unutkanlık maskeli balo ve
türevleriyle fazla ilgilenenlerin ve bunları yerli yersiz uygulayanların
hastalığı bence. Hafızası iyi insanlar asla maskeli balo ve benzeri boş
işler için yaratıcı vergisi olan aklı ve zekâyı boş yere kullanmazlar. Bu
yüzden onlar her şeyi hatırlar. Bal süreni arı sokar. KARMA.COMA/[.]
Teoriyi biraz daha genişletip iyice detaylandıracak olursak;
barların ve diğer kolay, hızlı paralar kazandıran bütün işletmelerin
kapısındaki güvenlik görevlileri, “vücut yapısı” kendine benzeyenleri
içeri alırlar. Ve tarzı kendi tarzlarına benzeyenleri. Belki de böylelikle
kendi maskeli balolarını ve garip birliklerini örgütlü hale getirmeye
ARKIN ÇALAPALA .
671
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

çalışıyorlar. Aslına bakarsan “hepimiz her an”, hep yapıyoruz bunları,


biliyorsun. Herkes kendisine benzeyene gülümsüyor, benzemeyene
kızıyor. İnsanlar sanki oldukça doğal bir davranışmış gibi, kendisine
benzeyenleri hiç yargılamıyor da kendisine benzemeyenlerden uzak
durup “durduk yere” nefret veya benzeri duygular geliştiriyor. Senin
bunu asla yapmadığına şahit oldum. Belki de yapıyorsun ama çok iyi
gizlediğin için ben bilmiyorum. Aynı durum benim için de geçerli mi,
inan onu da bilemiyorum. Hayat bu noktada karışıyor. Maskeli balo
hakkındaki düşüncelerimi anlatmaya devam etmek istiyorum.
Ruhların da tıpkı maddeler gibi ağırlık merkezleri var bence.
Maskeli baloyu bu sınırlı teoriden bakınca daha iyi anlayabildiğime
inanıyorum. Ruhların ağırlık merkezlerini görmek için ise varlıkların
hareketlerini, bu hareketlerinin ivmelerini ve de ritimlerini dikkatle
izlemek ve yorumlamak gerekiyor. Kadrajı sessizleştirme bu noktada
en samimi tavir (tasvir+tavır) olabilir.
Karşısındaki insan, canlı yahut maddenin ritmini bozmayan
insanlar, bozanlara “kıyasla” daha kolay onaylanıyor. Bu sevgi veya
hoşgörünün gerçekliği sanırım. Karşısındakinin ritmini bozanlar ise
onu kendisine aşık ediyor. Bir nevi onu bozuyor, bozmaya başlıyor.
Ritmi bozmak nasıl oluyor? Bir varlığın ritmini bozmak demek, bu
varlığın herhangi bir anına sertçe müdahale edip akışını, hızını daha
doğrusu ritmini ve niyetini değiştirmek bence. Yaratıcı, yarattığı “her
şey aracılığı ile” her insana, bunu sonsuza kadar yapabilme hakkını
vermiş fakat demiş ki, kul hakkı yemeyin. Kutsal kitapların tümünde
bulabilirsin bu ve benzeri ilahi söylemleri. Bana karşı işlediğiniz o
günahları affederim fakat kul hakkı yiyenlerin günahları çok büyük.
Buna benzer cümlelere rastladığımı hatırlıyorum. Belki de bu yüzden
cenaze törenlerinde hakkı helal etme pratiği geliştirmişizdir. Yok, sen
asıl sebebi de bilmelisin sevgilim. Hakkı helâl ediyoruz “çünkü” adam
Allah’a hesabı vermeye gidiyor. Ona versin de gerisi kolay, bilinci. Bu
kadar da “ciddiyiz” Allah sevgimizde! Enteresan! Şaşırdım! Demek ki
ölünce ne oluyormuş, kıyamet kopuyor ve diriltilip hesap veriyormuş
ve eğer kör diriltilmediysek Allah’ı görüyormuşuz. Öyleyse uzun süre
hatta daha “uzun süre” ömrümüzü yaşamaya çalışmalıyız. İş! Sanırım
kıyametin ne olduğunu “sonunda” anlatabildim. Eyvallah! Eyvallah!
İsterseniz kıyamet provası yapmayın, ya da ölmeden önce ölün! Siz
bilirsiniz. Hayat sizin hayatınız. Ama veren Allah. Bunu unutmayın!

ARKIN ÇALAPALA .
672
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ritmi değiştirmek konusuna geri dönersek, bunu başarmak


için, ritmin “değişime götüreceğin haline” en çok benzediği anları
yakalayıp ‘arayı bulabilen ritmi’ hızla devreye sokman lazım. Yani iki
yaratılışın arasındaki anları, “sıralı yaratılışların arasını” yakalaman
gerekiyor. O zaman tüm dikkatleri üzerine çekebilirsin de. [Benim bu
bahiste asıl merak ettiğim şey şu: Bütün ritimleri saniye’ye “eşlersek”
veya an’a, “zamanın hakiki ritmi” ortaya çıkar mı? Zamanın ritmine
‘ahenk’ diyebilir miyiz peki? Bence diyebiliriz.]Zaman Matematiği.
Topluca bisiklet yarışında olanların yarattığı o hoş ritim, o
dalga hareketi ‘ahenk’ için çok iyi bir örnek olabilir. Sevgili ve özgür
kuşların gökyüzünde topluluk halinde aheste aheste süzülmeleri de
benim için güzel olan örneklerden biri. Ritim konusunda çocuklar ve
bebekler tamamen “bilinçdışı hareket” ettikleri için herkesin ritmini
bozup bakışlarını ele geçiriyorlar. Bu tip anlarda, kötü olanlar ve kötü
insanlar durup da izlemek, şaşırmak veya hayrete düşmek zorunda
kalırken iyiler hemen huzura ermiş oluyor. Kadınların çocuk yapma
isteğinin temel sebebi de bu iyilik dolu huzur ve barış hali olabilir.
Çünkü kadın, elbette anne veya iyi kadın olabilenden bahsediyorum,
bu dişi türevleri, hiç de öyle sanıldığı gibi ‘şeytan’ değil. Bence kadın
‘anlarda beliren imler’ bütünü olan ‘iman’ ile iyi olanın, olabilenin ve
iyi kalabilenin koruyucusudur. Bu yüzden “cennet anaların ayakları
altında” denilmiş olabilir. Zaten bu dünyada cennetin ne olduğunu
asla öğrenmemiş ve yaşamamış bir bilincin cennetteki bal ırmağıyla
karşılaştığında “‘Bal nedir?’” gibi bir soruyu üretmesi de kaçınılmaz
değil mi? Gördüğün gibi işte! Aklıma ve düşüncelerime hâkim olmak
yerine onları serbest bırakıyorum ve konular hızla değişiyor.
Memnun muyum peki bu hallerimden? Umurumda bile değil!
Varlıklar her an duyu organlarının çalışma mükemmeliyetlerine göre
algılar ve maskeli balolara bu temelden katılırlar. Köpekler mesela,
bir yandan hareketleri göz aracılığı ile takip ederken öte yandan sert
sesleri dinlerler. Bir ressam gibi renklerin soyunu önemsemezler de
etraflarındaki varlıkların koku, ses ve hız boyutlarıyla ilgilenirler. Bu
yüzden bir “köpeğin alanı”nda elini kolunu oynatarak yürüyen kişiler
köpeğin dikkatini çeker. Köpek koku ve sesi ısırınca ya da ısırmaya
yeltenince koş ve kaç eylemi gibi çok daha büyük bir tehdit üretiriz.
Eğer ki bir şeyler üretmiyor, yemek yemiyor veya spor yapmıyorsam
elimi kolumu oynatmıyorum. Ellerim sabitse, etrafımdaki varlıkların
özünü bozmamış oluyorum. Böylece onları “hakiki” sınırsızlığa itmiş

ARKIN ÇALAPALA .
673
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

oluyorum. Sen, seni sınırlayıp durduğumu söyledin bak yıllarca, fakat


aslında sınırlayan ben değildim, aksine sen her an kendini kendinden
sınırlıyordun. Bunun nasıl olduğunu ise yalnızca sen bilebilirsin.
Maskeli balodaki hareketler tıpkı hayatın içinde yaşadığımız
ve üretebildiğimiz hareketler gibi sınırsız fakat “sıralı”dır. Önce basit,
açısız diyebileceğimiz türden hareketler gelir, sonrasında ise daha
karmaşık, daha büyük ve daha geniş açılı hareketler vardır. Bunlar da
işe yaramazsa dikkatleri belirli bir noktaya çekmek için ses kullanılır.
Eğer sesler de dikkatleri çekemiyorsa akışkan ve hareketli renklerin
sesle birlikte baskıcı bir biçimde kullanımından hemen önce, belki de
son bir deneme olarak “erotik” bazen de pornografik diyebileceğimiz
seks, gülme veya hızlı ünlem sesleri devreye sokulur. Kişiliksiz, çirkin
ruhlu veyahut imansız kadınlar bunu öyle “tumturaklı” yapıyorlar ki
hepsinin doğuştan birer “tiyatrocu” olduğuna inanası geliyor insanın.
Evet, inanıyoruz ve de bilmeye başladığımızı sanıyoruz. Oysa bilmek
başka, bildiğini sanmak ise bambaşka. Bilmemek ayıp bile sayılmıyor
artık. Diyorlar ki, bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıptır. İstediğin
kadar öğren, bir şeyi bilmiyorsan bilmiyorsundur ve insan bilmediği
hiçbir şeyi uygulayamaz. Bilmediğin bir şeyi yaşayamazsın ki! Daha
kötüsü, yaşamış sayılmazsın. İster öğren, ister öğrenme. Bilmemek
ayıp değil imiş. Hiç de bile! Bilmemek bütün zamanlarda çok büyük
ayıplardan kabul edilmeli. Öğrenememişsin, defalarca tekrarlamışsın
ama bir türlü öğrenememişsin. Sigarasız bir hayatı bilmek istemediği
için yirmi yıldır sigara tüttüren o basit adamı düşünelim. Yirmi yıldır
sigara içmeyi öğreniyor, şöyle de içerim, böyle de içerim, nargile de
severim, ota bayılırım, diyor. Sonrası? Ölüm! Ancak “içmeyi öğrenen
bırakmayı bilmeye” hazırdır. Öğrenirsin ve de bir sonraki eğlenceye,
bilgiye gidersin. Zaman bu arada akmaya devam eder. Biliyor musun;
zaman dağlara bile teklif edilmiş. Fakat insan haricinde hiçbir varlık
bu teklifi kabul edememiş. Zamansal imandan bahsediyorum.
İstersen bir de şöyle anlatayım maskeli baloyu, daha anlaşılır
olsun: Dikkat çekmek için ilk önce ses çıkartılıyor, dikkat ele geçince
ise tuhaf veyahut imana aykırı fakat birbirine uyumlu ve çok tekrarlı
hareketler sergileniyor. Bu tür ritmik hareketlerin sergisinden sonra
veya sergisi sırasında yine sesler çıkarılıyor ve bu sayede hareketler
süslenmiş oluyor. Arada da “genellikle ikili” bazen ise üçlü veya çoklu
uyum yaratılıyor. Maskeli balolar genellikle “böyle başlıyor” ve böyle
yayılıyor ve yavaş yavaş temiz insanlara bulaşıyor.

ARKIN ÇALAPALA .
674
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Örneğin bir kadın evinin balkonunda çamaşır asıyor, diyelim.


Karşı balkonunda bir erkek olsun ve ikisi de maskeli baloyu iyi biliyor
olsunlar. Kadın “ıslak” kıyafetleri leğenden almak için eğilirken adam
yavaşça vücudunu dikleştiriyor ve belini ileri itiyor ve ses çıkarıyor.
Bu ses, kadın her eğildiğinde çıkartılması gereken o ses. Anlaşma bu.
Böylelikle ritmi adam belirleyecek ve pornografiyi ikisinin de kafaları
içinde üretebilecek. Sonra kadın çamaşırı asmak için ipe uzanacak ve
adam yine o sesi çıkarttıktan sonra tam da kadının ipe uzanma eylemi
sırasında, eğilip balkon duvarını temizliyormuş gibi elleriyle yahut da
parmaklarıyla terbiyesiz hareketler yapacak. Kadın eğilip o çamaşırı
almaya yeltenince adam doğrulup kasılacak ve yine ve yine.. Hayal
güçlerinin genişliği ve hızıyla da doğru orantılı olarak, duyu organları
aracılığıyla yakaladıkları ritme yani günaha teslim olup tatminlerini
böylelikle yaşamış ve “günah anını paylaşma yöntemi” olarak maskeli
baloya işte aynen böyle dâhil olmuş olacaklar.
Bazı dükkânların çığırtkanları kapı önünden geçen müşteries
içeri girsin diye bağırıp çok sert alkışlar tutar hatta bacaklarını dahi
oynatırlar. Bunlar terbiyesiz hareketlerdir. Zaten iyi ve de insanların
sağlığını bozmayan şeyler satanların bu çığırtkanlara ihtiyacı yoktur,
olamaz. Neden olsun ki? Onların iyiliği “fısıltı ile” ağızdan ağıza zaten
yayılır. İyi bir devlet başkanı için de aynı şey geçerlidir.
Cumartesi pazarları “herkes herkese araba” gibi davranıyor.
Dinlendik ya, sanıyorum bu yüzden. Bak! Yazdım bunu!
Evrendeki hareket edemeyen tek varlık ise ‘yazı’ olduğu için,
sanıyorum, atlar özgürce koşup arılar vızır vızır çalışırlarken, “kalbe
doğup akılla yoğrulduktan sonra ağızdan çıkıyor” olmasına rağmen
‘söz’ uçuyor, yazı ise olduğu yerde kalıyor.
Bir gün bir kafedeydim, oldukça üşümüş siyah bej bir kediciği
severken tam karşıdaki masaya siyah kürk mantolu bir kadın oturdu.
İlk ve son maskeli balo yenilgim budur. Kedi kadına kaçtı kolpa.
Genç kızlar tırnaklarını maskeli baloda yerler ve tırnaklarını
yemekte olduklarını “unuttukları için”, evet durum o kadar vahimdir,
fena ve ciddidir, parmaklarını yediklerine bile şahit oluruz.
En iyi maskeli balo oyuncuları önce gözleriyle oynayanlardır.
Oysa görme eyleminden sonraki bakma eyleminin başlangıcı olarak
kabul edebileceğimiz şu ikinci bakış anı, yaratıcının dikkat etmemizi
söylediği ve günahınız başlayacaktır, deyip bizi asilce uyardığı andır.

ARKIN ÇALAPALA .
675
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Geometri bakışla oynayanların çok iyi bilmesi gereken bir ilimdir. Ki


onlar “ses ilmini” çoktan öğrenmişlerdir. Ses ve digeometri pratikleri
arasında ise “ışık ve gölge” “oyunları ve oyuncuları” var. Kare, ‘Günah
Karesi” budur. Ses, geometri, ışık ve gölge; değişik “yan yana” gelme
durumlarında insanları sürekli avlar ve günaha sokarlar.
İnsan, duyularındaki organik bağ mükemmel yaratıldığı için
insandır ve biz insanlar sanırım bu gerçekliği artık unuttuk. Algı veya
duyularımızı “haddinden fazla” yönlendirmekle kalmayıp yönetmeyi
de üstlenen polis güçlerle sermaye devleri sonunda bunu başardılar.
İnsanın “neden ve nasıl insan olduğu” konusunu hızlı bir şekilde rafa
kaldırdılar. Erdemi, hayal gücümüzü, zamanı, temizliği, kardeşliği ve
daha onlarca hatta yüzlerce kelimeyi, kelimelerin insan üzerindeki
tanrısal yansımalarını ve yaptırım güçlerini kirlettiler ve bozdular ki
buna biz izin verdik. Biz kendimizi bir köşeye attık ve unuttuk.
Sevgilim. Bana hayatımın o en harika konserini hediye ettiğin
için, sana maskeli balonun sesli ve ışıklı türevlerinden de bahsetmek
istiyorum. Konser verebilen “sanatçılar da” maskeli balo konusunda
çok iyiler. Onlar, ‘her yaptıkları hareketle her çıkarttıkları ses’ aynı ve
uyum içinde olduğu için, yani çıkarttıkları tüm sesleri çıkartabilmek
için yaptıkları zor hareketleri yapmak zorunda kaldıkları için, siyah
giyiniyor ve “yas tutuyor” olabilirler. Bilemiyorum. Belki de ikilikten
uzak olmak insanın yaratılışına “aykırı bir” şey. Bunu belki de sadece
yaratıcının oyunu sanıyor bütün insanlar. Oysa sade ve doğal olmayı
sevemediklerini bırak kabul etmeyi, bilemiyorlar, göremiyorlar bile.
Acaba maestro biliyor mu onu eli cebinde sanarak izlediğimizi?
Ben en çok şu eşinin, karısının veya sevgilisinin yanında daha
doğrusu tam önünde olduğunda, bir başka erkekten yardım istemek
zorunda kalabilen fakir bazı erkekler için üzülüyorum.
Maskeli baloda işe yarayacak tepkileri ve hareketleri kolayca
üretebilen aksesuarlar var. Siz kadınlar oldukça seviyorsunuz onları.
Aksesuarlar ise kullanıcıya göre değişiyor, anlamlarını kazanıyorlar.
Etrafımızda gördüğümüz her şey, hepsi birer aksesuar aslında. Öyle
pis maskeli balo oyuncularına şahit oldum ki, arkadaşlarını aksesuar
olarak kullanabilecek kadar acıma sızdılar. Öyle arkadaşlar tanıdım
ki sadece “basit bir aksesuar olarak” an’daki maskeli baloyu çok iyi
izliyor ve biliyor olmalarına rağmen gayet mutluydular. Biraz da bu
bakış açısıyla düşünmek lazım seksen yaşındaki iyi bir insanın hayat
tecrübesini. Bir de bu bilgiyle izlesen yaşlı insanların ruhlarını. Çünkü
ARKIN ÇALAPALA .
676
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ben onları izlerken fark ettim ki kötü ve çirkin ve çok hızlı yaşlanmış
olanlar da maskeli baloda başrol kapıyorlar.
Geriye sadece “çocuklar” kalıyor. Onların gerçekten masum
olduklarını biliyor ve bu gerçeğe tüm kalbimle inanıyorum.
Bir gün bir arkadaşım “sıçraya sıçraya” muhabbet ediyorken
etrafımızdaki genç kızları düşünüp sıçramasını durdurabilmek için,
neden zıplıyorsun, sen zıplayan insanlar şehrinden misin, dedim. Bir
yandan zıplamasına devam edip öte yandan, ben deliyim, of ya, ben
hep deliyim, diye cevap verdi. O günden sonra onunla görüşmedim.
Maskeli baloyu yeterince ve iyi oynayanlar hangi uzuvlarını
hızlandırmaya yönelik tavırlar sergilerse o konuda hastalanıyorlar.
Ellerini çok kullananlar “hırsız” oluyor çünkü elleri haddinden fazla
hızlanıp aniden ruhsuzlaşıyor, çalma refleksi kazanıyor. Ayaklarını
çok kullananlar “korkak” oluyor. Göğüslerini kullananların göğüsleri
sarkıyor. Saçlarını kullananların saçları dökülüyor. Nefesini tutanlar
mide rahatsızlığına kapılıyor veya sinir hastası oluyor. Ülser “olmuş”
ama hala beş dakikada iki sigara içebilen insanlara rastladım. Fazla
sigara kullananlar maskeli baloya tutku yüzünden akciğer kanserine
yakalanıyor. Üşürken hatta titrerken maskeli baloya katılanlar var.
Geceleri pencere dikizleyenler körleşiyor, almadan vermek tanrıya
mahsustur, diyenler ise oldukça nankör oluyor. Durduk yere sürekli
öksürmek, tırnak yemek, yerlere tükürmek neden ayıp sence?
Bence herkes ama herkes neyin doğru neyin yanlış olduğunu
gayet iyi biliyor. Sadece iradeleri zayıf, sadece şu reflekslerini kontrol
edemeyecek kadar eğitimsiz ve duygusuzlar, sadece hayatın iyilikler
üzerine kurulu olduğu gerçeğiyle yüzleşmek onlar için hiçbi şey ifade
etmiyor, hepsi bu. Yoksa herkes, binde birini istisna kabul edelim, en
kötü olduğu anda bile hemen durup iyileşebileceğini fark ediyor.
Cep telefonunu elinden hiç düşürmeyen ve ona sürekli ayna,
arkadaş hatta alet muamelesi yapanlar var. Bir gün bir garsondan bir
şey isteyeceğim fakat garson beni rahat görmüyor. Yanımdaki bayan
arkadaşım, dur, ben hallederim, dedi ve de arkadaşım daha ağzına ilk
lokmayı attığı sırada garson masamıza geldi. O bayan arkadaşımı da
görmüyorum artık. Böyle insanlarla, epik maskeli baloyu yalan yanlış
yorumlayan ve kötüye kullananlarla görüşmek istemiyorum.
Neler neler, kimlerle kimler... Daha neler, diyeceğin bir anımı
anlatayım. Yeni tanıştığım iyi bir bayan arkadaşım var. Geçen yıl bir

ARKIN ÇALAPALA .
677
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

çocuğa aşık olmuş. Bu anlattığı olay ilk ve son aşkından maskeli balo
yüzünden ayrılmasından sonra yaşanmış. İlk aşkı ve kız arkadaşım,
oynarken birbirlerini aylarca izlemişler ve sonunda da ayrılmışlar.
Arkadaşım bu yüzden yemin etmiş, oynamayacağım, oynayanları da
bozacağım, demiş. Sonra geçen yıl bir çocuğa aşık olmuş bizimki. Hiç
oynamıyoruz, ne güzel, derken, bir gün bir de bakmış, sevgilisi onun
olmadığı bir anda, bir kafede çatır çutur “maskeli tören”de. Bizimki
öyle bir sinirlenmiş ki, çocuktan bunun intikamını alma yemini etmiş.
Çocuğun bir sonraki sevgilisini “hem elinden almış” hem de lezbiyen
olmuş veya olmak zorunda kalmış yahut da olduğunu anlamış. Bana
böyle anlattı. Şimdi bu örnek “maskeli balonun cinsiyetlerimizi bile
değiştirdiğini” ispat eder mi, yoksa bir istisna olarak gerçeği, yalnızca
tanrı tarafından doğal ve özenle yaratılmış olanı mı bozar?
Sana maskeli baloyla ilgili anlatabileceğim o kadar fazlaca pis
örnek var ki, bu örneklerden “etik ve epik” değerlerle dolu bir kitap
üreteceğim zamanı geldiğinde ve o kitabı kendi elimle en doğru insan
gruplarına sunacağım. Kısaca şu kadarını söyleyebilirim: Şeytanların
yani şeytanın ve yavrularının mikro hareketlerinden tutalım, makro
hareketlerine kadar her şey, neyse… Bu noktada bazı kelimelerle bazı
maskeli balo türlerini işaret edip konuyu kapatmak istiyorum.
Tespih, bisikletler, park, parklardaki ebeveynler, tahterevalli,
minibüsçül, kavşak ve tümsek, fren, ev hanımları ve pencere önünde
yapılan gündelik işler, yemek, kafelerde prizlere laptop fişi takmak,
sigara, kalem, dondurma, içilen şeyler, vurmalı çalgılar...
Aslında gerçekte, özünde iyi olanlar ve iyi kalabilen insanlar
özellikle de kadınlar maskeli baloya hiç tamah etmiyor, inanmıyor ve
sevmiyorlar. Bilmeyen veya oynamayan birine rastladıklarında adeta
tanrılarını görmüş veyahut bulmuş gibi davranıyorlar. Bunun aksine
bilmeyen ya da öyle görünen kişilerle dalga geçenler de mevcuttur.
Bütün bu anlattıklarım bir yana, tüm maskeli balolar oynandıkları ve
yaşandıkları yerlerde kalıyor her zaman. Ve bu durum birçok ruhsal,
insani, içsel ve toplumsal kayba sebep oluyor. O çok eski kabileler bir
dağdan öteki dağa anlaşmak ve haber uçurmak için kullanırken de
oynandığı yerde kalıyordu maskeli balolar. Ve şu sahte yüzleri. Sakın
unutma, eğer ki değerli bir şey kırılmadıysa, tüm maskeli balo anları
zaten unutulup gidiyor, hızla bitiyorlar. Mesafeli iletişimin en büyük
problemi bu; akıl maskeli baloda üreyen “hızlı yalnızlıklar” yüzünden
serbest kalıyor ve dikkat dağılınca zaman da hızla akıyor. Bence en

ARKIN ÇALAPALA .
678
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

değerli olan şey kalplerimiz. Ve onlar her ne olursa olsun yaratıcıya


ait. Kalp kırılınca tamir etmek yıllar alabiliyor.
Bazen düşünüyorum da, maskeli balo belki de aşıkların itiraf
edemedikleri anlarda aşklarını yaşayabilmelerinin yegâne yolu olsun
diye tanrı tarafından kullara sunulmuş büyük hediyedir. Maskeli balo
utangaç ve sessiz olanlar için yaratılmış bir dil olabilir.
Ne dersen de, neyi niye düşünürsen düşün, ne yaparsan yap,
beraber yaşadığın insanların ve toplumların hangilerinden ne çeşit
ruhsal, psikolojik ve toplumsal hastalıklar kapıyorsun, bilemedim.
Bu yüzden bu uzun ve sıkıcı yazımda, bu hastalıkların en sık
rastlananlarına değinip seni özgürleştirmek, etrafındaki kötülükleri
hemen bitirmek istedim. Tek amacım; seni geri kazanmak ve aşkımızı
eskisi gibi tekrar alevlendirmek ve ruhlarımızı “sonsuza kadar” bir
araya getirmek. Bunu yaparken tabii ki kendini öldürmeni sağlamak
gibi bir amacım yok. Benim kendimi nasıl öldürdüğümü izlemelisin
ve hayatının geri kalanını insanca, sevgi dolu yaşamalısın. Nasıl olsa
bir gün sen de öleceksin ve ruhumuz, olması gereken o tanrısal hale
bürünecek. Şimdi bir ayna bulup kendine bir defa daha bak! Ben şu
an sadece sevdiğim kadınla konuşuyorum. Ve bu kadın sen değilsen,
bu tamamen senin problemin. Eğer ki sen, sensen, o zaman hiç vakit
kaybetmeden geri dönmeli ve bize sımsıkı sarılmalısın.
Bu anlattıklarımı asla yaşamadığımızı da söyleyebilirsin. Sen
bilirsin. Bu sayede daha önceleri tanıdığın her şeyi tanımazdan gelip
yaşadıklarını hatta yaşamadıklarını hatırlamazsın, olur biter. Üzücü
bir durum fakat seni rahatlatacaksa neden olmasın.
Yıldızlar gündüzleri görünmüyor diye yok sayılamazlar.
Renkler kaynaşınca değiştiler diye kaybolmuş olmazlar.
Geceleri uyumayanlar rahat nefes alamazlar, zavallılar.
Bazen hiçbir tepki vermeyenlerin de canları yanar.
İnsanın uzuvları ruhunun kontrolünde çoğalır ve akar.
Bakışmalar sadece bir kişiyi değil, iki kişiyi de yaralar.
Gecenin karanlığında tedavi edilir yazık edilen duygular.
Derviş de olur bir aşık, başkan da olur. Asıl günahkarlar, ona
bunu yapanlar, yaptıranlar, dayatanlar ve onu aldatanlar!
Yazmak işte bu belaları başımızdan savar.

ARKIN ÇALAPALA .
679
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bazı insanlar ağlarken yeryüzü de gökyüzü de ağlar.


Bazen bir köşebaşı, bazen de zavallı bir sümüklü böcek insana
hayatında yediği ve yiyeceği o en büyük kazığı atar.
Bazen bir şarkı, bazen bir gülümseme bazen de bir eski cümle,
bunlar sürekli sevdiğini hatırlatırsa ortaya çıkan fikir asıl intihar.
Bilemez bu dünyanın kahpeliğini sonbaharda yalnız kalanlar.
Anlamaz bu dünyanın asıl derdini kahpeliğe soyunanlar.
Çözemez insanları dürüst bir hayatı dahi yaşayamayanlar.
Düşemez sırların peşine sürekli Allah’tan yana olmayanlar.
İnsanları kullananlar bedelini sürekli yanarak ödüyorlar.
Temiz olmayan ve kalamayanların ruhlarında haram var.
Tasarımın bütün güzelliğini hatta mükemmelliğini bozanlar,
tasarımın bütün güzelliğini hatta mükemmelliğini bozanlar.
Yaprakların üzerinde de en büyük sırrın izleri var.
Kalem izi korumak adına değil artık yaptırımlar.
Bakış kaçıranlardan daha suçlu dik dik bakanlar.
Bakış hapsedenlerden daha suçlu zavallı kumarbazlar.
Korktukları kadarıyla var olabilir sahte insanlar.
Anlatan ve dinleyenler dürüst oldukça kazanırlar.
Öğrenen ve öğretenler doğru oldukça yuvalanırlar.
İlimi de bilimi de anlamaz, bilmez çoğu zaman insanlar.
İnsanlar öylesine yaşarlar. İnsanlar öylesine aşık olurlar.
Mohsen Namjoo, Rooberoo, 08:01… Çalsın, dinleriz.
Tüm bunları hatırlatmak için kazıldı tüm o mezarlar.
Bütün bunları anlatmak için dikildi o koca koca taşlar.
Davranışlar tanımlandıkları anda var sayılırlar.
Kalem de zaten onların varlığını yazar.
İşte hepsi bu kadar.
Şimdi öğrendin işte, her zaman o en kötü ihtimali hesaplama
refleksine sahip olmanın ne kadar berbat bir şey olduğunu!
Tebrikler!

ARKIN ÇALAPALA .
680
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yetmiş Sekizinci Bölüm


MELİSA BÜYÜK
Muse | Unintended | 04:00
Şüphesiz, hüküm günü, vakit olarak belirlenmiştir. Sur’a üflendiği
gün, bölük bölük Allah’a gelirsiniz. Gökyüzü açılır ve orada pekçok
kapılar oluşur. Dağlar yürütülür, serap haline gelir. Şüphesiz,
azgınların barınağı olacak cehennem pusuda beklemektedir. Azgınlar
orada çağlar boyunca kalırlar. Orada bir serinlik ya da susuzluk
gideren bir içecek tatmazlar. Ancak dünyada yaptıklarına uygun
karşılık olarak kaynar su ve irin tadarlar. Çünkü onlar hesap gününün
geleceğini ummazlardı. Bizim ayetlerimizi yalanladıkça
yalanlamışlardı. Bir ise her şeyi bir kitapta sayıp yazmışızdır. Tadın!
Bundan sonra yalnızca azabınızı arttıracağız. … Cebrail ve melekler
saf saf olup durduğu gün, Rahman’ın izin verdiklerinden başkaları
konuşmazlar. Konuşan da doğruyu söyler. İşte o kesin olarak gelecek
gündür. O halde dileyen Rabbine varan bir yol tutsun.
Şairler Şehri Şiraz’dakilere sesleniyorum!
Aşıklar Şehri Paris’tekilere sesleniyorum!
Kadınlar Şehri Tahran’dakilere sesleniyorum!
Erkekler Şehri Bağdat’takilere sesleniyorum!
Yazdıkları her bir yazıyı yayınlama hakkını, nasıl ve nereden
aldıklarını bilmeyen, yaşadığımız süreçleri bozmaya kalkan ve bunu
o basit, o zavallı hevesleri uğruna yapan ucubelere de sesleniyorum!
İnsan Cumhuriyeti üç beş soytarı ve haddini bilmez, tutarsız
insan tarafından değil, altı milyar insan tarafından ilan edilmiştir.
İnsan Cumhuriyeti işletim sistemine zarar veren herkes günü
geldiğinde hesap vermek zorunda kalabilir. Kararlarımızı ve hareket
tarzlarımızı o esasa göre belirlemeliyiz. Şehir devletlerimizin yasaları
ve organik işletim sistemimizi bu duruma uygun olarak işletmeliyiz.
Unutmayın ki iri şiddet yaşanmadığı müddetçe polisler hiçbir
olaya veya düşünceye müdahale edemezler. Fakat bu demek değil ki
hiçbir zaman müdahale edemeyecekler. Bizler düşüncelerimizi ideal
şekillerine ulaşana kadar yoğurmalıyız ki düşüncelerimiz “en doğru”
ve en gerçekçi, en özel formlarına ulaşsınlar. Eğer ki düşüncelerimiz
onları ilk düşündüğümüz andaki halleriyle yayılmak isterse, elbette

ARKIN ÇALAPALA .
681
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

bu durumun sorumlusu da “yine bizler” oluruz. Kötü düşüncelerimiz,


yansıdıkları olaylarla yine bizi işaret edecek ve etkileyecektir.
Yukarıda kendilerine seslendiğim dört şehirdeki tüm kardeş
ve dostlarımı has içtenlikle tebrik ediyorum. Yayınlanan istatistiklere
göre bu dört şehir, en iyi düşünce üreten şehirler listesinde üst sırayı
paylaşıyorlar ve aralarında çok ufak farklılıklar var. Liste her an, her
düşüncenin oylanmasıyla değişiyor ve bu inanılmaz bir şey.
Listenin sonundaki şehirlerde ise bazı belirsizlikler, olumsuz
olaylar yaşanmasına rağmen, problemler çözülecekmiş gibi duruyor.
Dün bir silahlı saldırı yaşandı, mutlaka haberini almışsınızdır.
Bu saldırıda hayatını kaybeden olmadı fakat “üç” yaralı ve çok ciddi
maddesel zararlar var.
Buradan o ser haddini bilmezlere tekrar, tüm samimiyetimle
seslenmek istiyorum: Sizler de iyi birer insan olabilirsiniz ve kalan
hayatınızı huzurlu bir biçimde, insanca yaşayabilirsiniz.
Bugünkü yazımızın asıl konusuna gelecek olursak; dün, Moda
Melekleri Yasası dünya genelinde yüzde seksen gibi bir katılım oranı
ve yüzde doksan “kabul” oyuyla onaylandı. Melek seçim yarışmaları,
kuralları ve merkezleri belirlendi. Tüm bu çalışmalar ışığında ortaya
çıkan yasanın en beğendiğim maddelerini burada tekrar yayınlamak
istiyorum çünkü çok hoşuma gittiler. Bu maddeler şunlar:
Kadın, anne ve insan gibi yüce kavramları, tekrar gelenek ve
göreneklerimiz dâhilindeki doğru, sağlıklı ve en “güçlü” anlamlarına
kavuşturmalıyız. Moda kelimesindeki kaliteyi arttırmak bu konuda
işe yarayacaktır.
Moda; kadın yahut erkek, hiç fark etmez, insan olanların, gün
içinde giyeceği kıyafeti giyindikten hemen sonra, aynaların karşısına
geçtiği anda, kendi kendisine sorduğu şu değerli soruya evet cevabını
verebilme çabasıdır:
“Bir meleğe, iyimser bir insana, bir prense ya da bir prensese,
bir beyefendiye, bir hanımefendiye benziyor muyum?”
Hüzünlü, üzüntülü, sinirli, yıpranmış veya kötü olmayı seçmiş
insanların tümü, neredeyse tümü, aslına bakarsak bu soruya şu ‘evet’
cevabını vermeyi bir türlü öğrenemeyen insanlardır. Modacılara bu
yüzden ihtiyaç doğmuştur, doğmaktadır ve doğacaktır.

ARKIN ÇALAPALA .
682
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Gerçek modacılar, insanların insanlara ve yaratılmış olanlara


rahatça ve rahatlıkla bakabilmesini sağlayanlardır.
Gözlük, cüzdan, yüzük, saat gibi insanın “tek” giyindiği veya
takındığı aksesuarlar diğer moda nesnelerine kıyaslarsak dikkati çok
daha hızlı, çok daha sert çekerler.
Dikkati çeken ve hızlı yönlendirebilenler her zaman bir adım
önde olduğu için, modacılar her zaman bir adım öndedir.
En büyük modacı O, yaratıcıdır. O, renklerin sokağında adım
atmayı bırakın, doğanın tamamına yayılmış olan her bir deseninde at
koşturur, kuşlar uçurtur, suları fışkırtır ve en güzel desenleriyle akla
hayale sığmayacak varlığını anlamaya gayret etmemizi ister.
Zaten yaratıcının ilminin yakınlarından dahi geçse, herhangi
bir sanat yapıtı veyahut sanatçı, hemen değerli kabul edilir, övgüye
mazhar olur. İnsan olana bu yeter. Şirke düşmeye gerek yok!
Moda aslında “irili ufaklı” bazı oyunlar demektir. En iyi oyunu
tasarlayıp, yönetip oynayan diğerlerinin dikkatlerini kendisinde veya
istediği noktada ve yönde tutmayı başarabildiği için para, şan, şöhret
ve makam gibi gelip geçici şeyler kazanır. Kalıcı olan değer ise “melek
gibi bir ruha sahip olabilmek” ve o ruhu koruyabilmektir, bunu insan
olarak, insanca başarabilmektir.
Ağaçların yaprakları, çiçeklerin ve canlıların tüm o inanılmaz
desenleri, dağların taşları, göklerin bulutları veya yıldızları ve tabii ki
ay ve güneşi neden giyindiğini sıklıkla düşünmelidir insan.
Moda melekleri kıyafetlerinde yaşayan, canlı renkleri taşırlar,
çok bol giyinirler, bir şey ifade veya işaret eden rahat elbiseleri tercih
ederler. Her birinin kendi “tekrengi” vardır ve o rengi hep yaşırlar.
Moda melekleri hep ama her zaman giyinebilecekleri en güzel
kıyafetleri seçerler ki karşılarına ‘ilk defa’ çıkan her bir varlık onları
görünce kadim ve iyi olanı hissedebilsin, ‘güzelliği’ görebilsin. Abaza
erkekler “tayt” giymiş bir kızı ilk defa gördüklerinde ilk düşünceleri
çoğu defa çirkindir. Oysa şalvar giyinmiş bir kızı gören bir erkek belki
de ‘şalvarın deseni ne kadar güzelmiş’ diyecektir. Evet, bir varlığın bir
başka varlık hakkındaki ilk fikrini değiştirmek işte bu kadar kolay. O
tuhaf taytları bu yüzden çok ucuza sattılar bu güne kadar cahiller. Bizi
insanlığımızdan bu yolla da uzaklaştırdılar.

ARKIN ÇALAPALA .
683
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yarın İnsan Cumhuriyeti’mizin yirmi dördüncü günü. Şahsen


ben yarın en sevdiğim kırmızı elbisemi giyeceğim ve aşıklar şehrini
adım adım yürüyüp ıslık öttüreceğim.
Siz de yarın kırmızı giyinin. Kırmızı iyidir. Kırmızı candır.
Hepinize mutluluk dolu günler ve “hoş görüler” dilerim.
Hepinize düşüncelerinizi organize ederken veya yayınlarken
başarılar dilerim. Unutmayın lütfen çünkü şair şöyle demiş:
Yıldızlar gündüzleri görünmüyor diye yok sayılamazlar.
Düşünceler eyleme dönüşmediler diye unutulmazlar.
Bakışlar yıldırımları yok edebiliyor diye sınanmazlar.
Katıları sevenler sıvıları kaynatmaz, gazları kapatmazlar.
Uçanlar, yüzmeyi sevenler ve bisiklete binenler yaramazlar.
Sevişmeyi bir defa öğrenenler bir daha unutmazlar.
Yazmayı bir defa bırakanlar bir daha yazamazlar.
Gölgenin gölgesi yok diye gölgeyi yakalayamazlar.
Pırlantanın Hikayesi’ni bilenler asla takı takmazlar.
Çocuk yapanlar geleceğe dikkatlice bakamazlar.
Aromalı çay içenler günahtan asla kaçamazlar.
Mum ışığında bekleyenler yanmadan uyanamazlar.
Kumaş yakan sevgililer asla ama asla kavuşamazlar.
Sarımsaklı yoğurtlu patates yiyenler rahat durmazlar.
Gizli gizli ekenler büyünün lanetinden kurtulamazlar.
Çok sabun tüketenler yalnızlıkla “ultrafena” sırdaşlar.
Yıldızların bittiği yeri bildiğini söyleyenler yalancılar.
Sessizlikte yaşayanlar cellat imanlı kumarbazdırlar.
Çok ses yapanlar maskeli balo vurdumduymazıdırlar.
Güzel kokanlar imanlı, kötü kokanlar vahşi olurlar.
Yıldız biriktirenlerden uzak uzayda da bir sürü var.
El ele tutuşup yürüyenler asla ayrılmazlar.
Saygılar… Sevgiler… Saygılar…

ARKIN ÇALAPALA .
684
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yetmiş Dokuzuncu Bölüm


CHARLOTTE GAINGSBURG
Lemon Jelly | Nervous Tension | 06:40
Kıyamet gününü gördüklerinde dünyada sadece bir akşam vakti ya da
kuşluk zamannı kadar kaldıklarını sanırlar.
Ey İlham Verenler Şeyhi!
Hiç kimse nerede öleceğini bilemez.
Telif haklarıyla ilgili o şirret taleplerinizi geri çekmenizi kendi
hayat standartlarınıza ve de kişisel geçmişlerinize zarar vermemeniz
adına rica etmiştim fakat görüğyorum ki beni ciddiye almamışsınız.
Fakir fukara halkların zihinsel veya insani gelişimlerine engel
olma çabanızın hangi dürtüleriniz dolayısıyla olduğunu anlıyorum da
bunun size ve geleceklerinize vereceği zararları “tahayyül edemiyor”
oluşunuzu anlıyor olmama rağmen bir türlü kabullenemiyorum.
Parayla, malla mülk ile uğraşıp aşk yerine seks ile uyuşturucu
ve içki ile teselli olacağınıza, o on gram şeyi sokacak delik bulamadığı
için “envaı çeşit oyuna kalkışan” cahillere benzeyip kendi eserlerinizi
reddetmeye kalkışmanız hatta onları yok etmeye evrilmeniz, beni en
derinden yaralasa da buna engel olmalı mıyım, inanın bilemiyorum.
Yıllarca çabalayıp dünyanın en mükemmel düşüncelerinden
en mükemmel sanat eserlerinizi yaratmayı yahut bunun yapılmasını
desteklemeyi beceriyorsunuz da nasıl oluyorsa oluyor, bu eserlerin
en doğru biçim ve kanallarda yayılmasını istemeyen tavırlar sergiler
gibi bir hale düşürüyorsunuz kendinizi, aklım hayalim almıyor.
Bunu neden yapıyorsunuz? Neden böylesiniz? Amacınız ne?
Allah’tan belanızı mı istiyorsunuz? Ben Harabi. Bütün insanların ilk
halifesi. Yoksa siz insan değil misiniz? Neden böyle yapıyorsunuz?
Eğer ki telif haklarıyla ilgili taleplerinizi geri çekmezseniz, şu
yaşadığımız anın iki saat sonrasında, beyaz mürekkeple yazan kalemi
elime alıp siyah kâğıtlara, şehrinizdeki en kötü sicili olan 99 kişinin
adını yazacağım ve siyah mektup zarflarına o kâğıtları bir bir koyup
şehrinize intikal edeceğim. Bunu yalnız başıma yapacağım için benim
hakkımda “tehlikesiz” sanrılara düşme ihtimaliniz var. O yüzden sizi
hemen uyarayım. Zarfını kendisine elden verdiğim herkes, yaklaşık
bir saniye sonra huzuru bulmuş olacak. Bunu siz istediniz.

ARKIN ÇALAPALA .
685
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ben size demedim mi, biz bir milyon drone ile hareket ediyor
ve rüzgar nereye uçurursa orayı temizliyoruz, Allah rızası için.
Ben size demedim mi, insanların namuslarını koruyabilmeyi
başarırsanız Allah işlerinizi yoluna koyar, Allah rızkınızı arttırır.
Ben size demedim mi, her insan halifedir. Birazdan, on dakika
sonra, dünyadaki bütün cellatları ve psikopatları tek bir emrimle size
yönlendirdiğimde, nasıl kaçacaksınız ellerinden?
Nükleer uydumdan fırlattırdığım minnacık bir roketle bütün
o şehri yerle bir edebileceğimi bilmiyor musunuz?
Ben size demedim mi, benim hükmettiğim dünyanın düzenini
bozanın anasını sikerim. Ben size demedim mi götünüzden şırınga ile
kan alırım. Ben size demedim mi amı fazla kaşınana kafa da sokarım.
Ben sizi uyarmadım mı, halife şehrinin tek tutkusu müziktir. Eğer bu
telif hakları meselesini uzatırsanız onları üzersiniz, sonra onları ben
bile durduramam, demedim mi? Ben sizi uyarmadım mı?
Müzisyenler şehrinin alimleri alim de siz neden zalimsiniz?
Ben size, zalimin zulmü varsa sevenin Allah’ı var, dedim mi,
demedim mi? Ben size yasanızdaki yaptırımlarımın bütün delilleriyle
sebep sonuç ilişkilerini açık etmedim mi? Ben size o koca şehri kurma
çabasındayken onbinlerce insanla yardım etmedim mi? Ben size asla
kibirli olmayın, demedim mi? Ben size Hümani müzik konusunda çok
vahşidir, sizi asla ama asla affetmeyecektir, idamınız yakındır, dedim
mi, demedim mi? Söyleyin bakalım! Siz neden akıllanmıyorsunuz?
İdam fermanınız elimde şu anda. Parlamentodan emir aldım.
Size beş dakika veriyorum. Eğer beş dakika içinde telif hakları
hakkındaki emrimi yerine getirmezseniz, işinizi bitirmeye geliyorum.
Göreceğiz bakalım, el mi yaman bey mi yaman!
Göreceğiz bakalım, ilham mı önemli iman mı!
Göreceğiz bakalım, kimin adı kimde saklı!
Göreceğiz bakalım hangi şarkılar neden yasaklı!
İki dakika sonra yola çıkmış oluruz.
Anlaşıldı, size, Allah yarattı, demeyeceğiz!
“Canlı yayın başlasın! Kaftanlar füzyon moduna geçirilsin!”
Geliyorum! Geliyoruz!

ARKIN ÇALAPALA .
686
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Sekseninci Bölüm
TILDA SWINTON
The Cyristal Method | Turbulence | 04:46
Hayır! İnsan Allah’ın emrettiğini yapmadı. İnsan yediğine bir baksın!
Paris gerçekten de sinirlenmiş olmalıydı ki “Moda Melekleri”
isimli yazısında inanılmaz cümleler kurmuştu. Beni resmen tehdit
etmişti ve bunu kimsenin anlamayacağı bir dille, adeta “cumhuriyet
fikrinin şeffaflık edasıyla” yapmış ve ürkmeme sebep olmuştu. Pes
edecek miydim pekâlâ? Elbette ki hayır. Peki, kırmızı elbisem deyip
beni çıldırttığı o mini etekli elbiseyi giyerse? O elbiseyi giyip, aşıklar
şehrinin sokaklarında ıslık öttürüp gezecekmiş. Laflara bak! Nasıl da
“dişi” hareketlerdi bunlar! Aşıklar şehrinden tam olarak kastı neydi
acaba? Yüze yakın aşıklar şehrinin hangisinde olabilirdi “şimdi”? Onu
bulmak imkânsız! Rüyalarım da olmasa…
Şairler şehrinde, yasa çalışmalarından çok şairlerle ve şiirle,
kafiyenin matematiksel ve rastlantısal akışlarıyla, ha, bir de ilhamın
iflah olmaz, çılgın perileriyle meşgul olmuştum. Bu yüzden kadınlar
şehrine gitmektense bir gün daha orada kalmaya karar verdim.
Şehirde tuhaf diyebileceğim bir “enerji” vardı ve beni sürekli
şiirsel anlar düşünmeye ve yaşamaya itiyordu. Bunu bir fırsata çevir
ve Paris’in gönlünü al, dedim kendi kendime ve bu defa oldukça naif
ve romantik bir yazı yayınlamaya karar verdim.
Otelime döndüm, Deren’le ve anneannesiyle konuştum ve ilk
defa, adeta bir şairmişim gibi, dolmakalem ile yazmaya koyuldum.
Bir ara telefonum çaldı ve baktığımda arayan kişinin gazeteci
kodu olduğunu gördüm. Telefonu cevapladığımda, mektubunun hala
bende olduğunu gayet iyi bilen başkan Erdoğan konuşuyordu.
“Merhaba, nasılsınız? Şairler Şehri Şiraz nasıl? Orada bazı iyi
dostlarım vardır, size yardımları dokunacaksa yönlendirebilirim.”
“Merhaba. Nasılsınız? Umarım iyisinizdir.”
“İyiyim, teşekkürler ederim. Hediyemi ne zaman ileteceğinizi
öğrenmek için aramıştım aslında. Çok zamanımız kalmadı da.”
“Biliyorum. Hediyenizi birkaç gün içinde ileteceğim.”
“Oldu öyleyse, esenlikler dilerim.”

ARKIN ÇALAPALA .
687
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Telefonu kapattığımda, Sayın Erdoğan’ın da şiir okumayı çok


bildiğini hatırlayıp kendi kendime gülümsedim ve yazmaya devam
ettim. Şiir okumak başka bir şey, şiir yazmak başka bir şey, şiirleri
değerlendirmek ise bambaşka bir şeydi. Bunu fark ettim o anda.
Masamın üzerinde az önce bir kitapçıdan aldığım Hafız isimli
şairin o kalın divanı duruyordu. Bu şair, şairler arasında çok saygın
bir yere sahipti çünkü şairler onun şiirleriyle fal bakmaya bayılıyor,
kitabını evlerinin duvarlarına asıyorlardı. Hafız Divanı’nı elime alıp
rastgele bir sayfa açtım. Bakalım benim falımda ne çıkacaktı.
Bir de baktım, kitap ikinci el olduğu için, el yazısıyla yazılı şu
diyalog dikkatimi çekti ve birden tüylerim ürperdi, irkiliverdim:
“Ayağını masanın altından çeker misin lütfen!”
“Yapma, hepsi sarhoş. Ne gerek var şimdi.”
“Hemen gidelim buradan. Lütfen beni yorma!”
“Yapma, kötü bir durum yok. Neden bana güvenmiyorsun?”
“Biz gidiyoruz. Hepiniz…”
“Nereye gidiyorsunuz abi? Daha yeni geldik.”
“Bir şey söyleyip gideceğim. Bir daha da hiçbirinizin yüzünü
görmek istemiyorum.”
“Abi nereye gidiyorsun? Otursana! Şefim müziği değiştirin ya,
adam sıkıntıdan patladı, masayı terk ediyor.”
“Size şimdi insan olmayı anlatamam ama şu kadarını söyleyip
gideceğim. Sen de ister gel ister gelme, sana da artık güvenmiyorum.”
“Ne diyorsun yazar? Dediklerin hiç anlaşılmıyor.”
“Hepiniz kişiliği oturmamış çocuk olma sendromuyla savaşan
ve bundan “gayet memnun” cahillersiniz ve cehaletiniz aşıklara karşı
zalim olmanıza sebep oluyor. Az önce “hayatımdaki en güzel varlığın
kalbimdeki ölümüne sebep” oldunuz ve hayatımda yaşadığım en özel
aşkı bitirdiniz. Bunu biriniz yaptı fakat hepiniz aynısınız. Allah nasıl
biliyorsa öyle yapsın sizi!”
O sırada kafamı aniden aynaya çevirdiğimde ilk defa Paris’in
hayalinin yansımasını gördüm. Kitabı kapatıp gönder tuşuna bastım.
Gözlerimi kapattım ve beklemeye başladım.
Yapmam gereken her şeyi yapmıştım.

ARKIN ÇALAPALA .
688
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Sex’n Birinci Bölüm


GONCA VUSLATERİ
Noir Desir | A Ton Etoile | 03:51
Güneş katlanıp dürüldüğünde, yıldızlar kararıp döküldüğünde, dağlar
sallanıp yürütüldüğünde, gebe develer salıverildiğinde, vahşi
hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde, denizler kaynatıldığında,
ruhlar bedenlerle birleştirildiğinde, diri diri toprağa gömülen kıza,
hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda, amellerin yazılı
olduğu defterler açıldığında, gökyüzü sıyrılıp alındığında, cehennem
tutuşturulduğunda ve cennet yaklaştırıldığında,
kişi neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır.
Eğer ki yaşamımın ve şu kişisel gerçekliğimin merkezinde sen
değil de bir başkası olsaydı, “asla” ama “asla” bu kadar çabalamaz ve
uğraşmazdım. Fakat sen hep varsın. Ve “biz” tanıştık.
Bizim geçmişte başlayan ve sonsuza kadar süreceğini senin
benden daha iyi bildiğin bir ilişkimiz var.
Biz çoğu zaman mutlu yaşadık, senin gerçekten sen olduğun
zamanların tümünde mutluyduk biz. Unutmasana; beraber olduk biz.
Buna güvendim en çok. Çünkü sen buna güvenebileceğimi
ima etmiştin tüm tavırlarınla. Hatırlasana! Kalemi bırakma!
Seni göremediğim her an, aradım. Her yerde ve her şeyde hep
seni aradım. Varlığının benimle olan bağlarının o gerçek duruşlarını,
hakikatlerini bulabilmek için yapmadığım şey kalmadı. Issız geceler
boyunca, en iyimser düşüncelerimi ve de en saygın dualarımı, sana
ulaşır diye, boşluğa ve karma denene ve yaratıcıya, tanrıya yolladım.
Baktığım bütün kadınlarda seni gördüm. Bizi ayıran maskeli baloyu
yok edebilmek için aylar boyunca sessizlik oyunu oynadım. Seslerin
kesildiği anların özetlerini çıkarıp beliren ve işe yarayan formlarını
daha kullanılır hale getirmeye çabaladım. Kısaca anlatmak gerekirse
ıslık çalıp durdum diyebilirim. Ne olmuş ki! Rüzgâr da yapıyor bunu.
Bütün paramı, varımı yoğumu sırf bu iki kelimeyi yok etmek uğruna
harcadım. Mademki bizi ayıran maskeli baloydu, onu yok ettiğimde
tekrar bir araya geleceğimize inandım. Bizi ayıran o şeylerin etraflıca
tanımlanması gerektiğini düşündüm her an, bu yüzden aramızdaki
bütün problemleri inceledim. Biz sırf maskeli balo yüzünden değil,

ARKIN ÇALAPALA .
689
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

bir ilişkide olması gereken bazı insani ve ruhani değerlerden kopuk


ve eksik olduğumuz için de ayrılmıştık. Bunu fark ettim.
Gülüşlerini ve gülümsemelerini delice özledim.
Senden başka hiçbir kadına gülümsemedim. Naz yapamadım
hiçbir dişiye. Sen gibi olamayacağını da bildiğim için, hiçbir kadının
koynuna girmedim. Evet, başka başka kadınlarla vakit geçirdim fakat
bu anları sadece seninle kendimi eşitlemek için yaşadım. Bu sayede
daha da suçsuz olacaktık. Gerçi bunun doğruluğundan bir türlü “emin
olamadım” ama denedim işte, ne diyebilirim ki! Sana duyduğum sevgi
ve bağlılık benim kendi tercihimdi ve bu öz tercihi bilinçli bir şekilde
yaptığımı kesin ve net olarak bilmeni istedim. Seni her şeyinle, tekrar
tekrar yaşadım, ben her gün en “az bin defa” düşündüm seni, her gün.
Bazen bir düşüncemin saatler boyunca aktığını hayal et, ne demek
istediğimi işte o zaman anlarsın. Saçlarını düşündüm. Onlara biraz
benzeyen bir saç modeli gördüğümde kalbim çarptı hep.
Ama hep başına buyruk bir sen vardı, hep inatçı bir sen.
Yokluğunun varlığına, bu duruş bir şekilde ekli ve bunun asıl
sebebinin ‘yaşama bağlılığın’ olduğunu sanıyorum.
Senin duruşuna, omuzlarına, kıyafetlerine, seni hayalimdeki
sen yapan en ufak bir detaya rastladığımda, ilk ölümün kenarında bir
uçurumdan yukarıya doğru düşermişçesine heyecanlandım.
İlk başlarda bu tuhaf hayaletlerinden kurtulurum diye, uzun
yollar yürüdüm. Fakat hemen anladım ki senden kurtulmam değil de
sana teslim olmam gerekiyordu. Ancak bu şekilde hayatımın aşkına
kavuşabilirdim. Ki hayatımın aşkının sen olmadığını, başka birileri
olduğunu hayal ettiğim ve ölüm kabul ettiğim anlar da oldu. Fakat o
anların tümünde ruhun her zaman karşıma çıkıyordu ve beni uyarıp
duruyordu. En sonunda dedim ki: Boş yere uğraşma o nun”la, kaderi
değiştiremezsin. Ondan be te kurtulamazsın. En azından dürüstç sev.
İnsanca sev. Sabırla bekle he onu. Belki bir gün o da anlar gerçeğin ne
olduğunu, belki bir gün o da sin alınyazınızın bir olduğunu kabullenir.
Sarılır belki bir gün sana yine. He, seni bekledim. Haftalar geçti. Aylar
geçti. Yıllar geçti. Ve ben hep seni bekledim. Evet, bekledim.
Şimdi burada, bu acılı sayfada, yıllardır hak ettiğin o cümleyi
haykırmak istiyorum. Çünkü sen sadece kendi gerçekliğinin peşinde
koştururken de, benimken de, benim değilken de tek bir cümle vardı
aramızda. Ve sen bu cümleme inanmadığını söylüyor, beni en çok bu
ARKIN ÇALAPALA .
690
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yüzden kahrediyordun. Şimdi ilk defa söylüyormuş gibi utanarak ve


kimse duymasın, bilmesin diye uzun bir mektubun içine gizleyerek,
sessizce fısıldıyorum sana o inanmadığın cümleyi. Sakın ola unutma:
Seni seviyorum. Bu benim gerçekliğimdir. Bu bana kalandır ye. Mezar
taşıma bakıp ağlarken yapman gereken tek şey zamanın yaratıcısına
uzun uzun ağlamak değil, seni sevdiğime inandığını fısıldamaktır.
Parmaklarını, tenini ve güzel ellerini düşündüm uzunca süre.
Yüzüklerimizi düşünürken ise ağladım defalarca. Kendimi sana nasıl
affettirebilirdim, işte bunu düşündüm uzun uzun. Sensiz geçen her
anımın yazık ve kıyamet olduğunu anladım. Fiiller, sıfatlar ve zarf
tümleçleri arasında gelgit yapmayı dahi istemeyen yazar yanımın,
yazamayan çünkü büyülü ilham kaynağını kaybetmiş olan şu zavallı
masanın başındaki halini öldürmeyi, bu büyük faturayı sadece sana
kesmeyi defalarca düşündüm. Ama şimdi daha iyi anlıyorum ki sen
benden daha masumdun. Çünkü sana bu terk ettiğin adamı öğreten
de nihayetinde bendim.
Seni kızdıran ve terk eden, seni üzen ve kendini terk ettiren,
hep bendim, evet. Bunun başarabiliyordum.
Hayatımda ilk defa, kendimi bir insana adamayı düşündüm.
Bunu doğru yapabilmek için dikkatlice düşündüm. Elbette bunu bana
zorla yaptıran bir sevgilinin varlığı netti, şüphe götürmezdi. Ama bu
yüzden senin aslında beni ne kadar çok sevdiğini anladım, anladım
ve gülümsedim böyle romantik anlarda.
İyi ama o zaman neden yanımda durmuyor ki diye düşünüp
çirkinleştiğim her bir an, ruhuma yerleştirdiğin kontrol mekanizması
tarafından kendimi uyardığımı ve hayatımız ile aşkımızda, kontrol
edemediğim berbat şeylerin üremeye başladığını gördüm. Yüzlerce,
binlerce, milyonlarca gece bu düşüncelerle uyudum. Ve her sabah, bu
düşüncelerimin acı dolu uzantılarıyla sarhoş biçimde uyandım.
Sen yoktun. Evet, sen artık yoktun ve ben bu gerçeği kabul
edemiyordum. “Senin yokluğunu kabul edemem” emin sebebi olmalı.
Bir insan, bir insanın yokluğunu neden ve nasıl kabul edemez? Her
gün yüzlerce farklı cevap verdim bu soruya.
Aynı şarkıyı on binlerce defa dinlediğim için olabilir. Peki, bir
insan aynı şarkıyı on binlerce defa neden dinler ki? O şarkıyla ilgili
çok önemli, çok özel ve kayda değer bir geçmişi olmasın sakın! Peki,
madem çok önemli bir geçmişi vardı, neden kendi geçmişine sahip

ARKIN ÇALAPALA .
691
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

çıkmadı bu insan? İyi de bir insan, iki kişilik bir geçmişe tek başına
sahip çıkabilir mi? Tarihe tek kişilik olduğu zaman da tarih diyebilir
miyiz? Eskiden, beni aklına getirdiğin anda, hemen gülümsediğini
hissettiğim anlar vardı. Bunu bana ezberleten ise sadece sendin. O
güzel günlere nasıl geri dönülür?
Geçmiş, kendisine tarih dediğimiz an itibariyle geri dönülmez
bir şey oluyor gibi. Kendimi böylesi yanılgıların kalbine bıraktım.
Eyvahlar olsun! Artık yetişemiyorum düşüncelerimin hızına!
Ve tarihler kayboluyor yanılgılarımda.
Şiirsel bir boşluğuna doğru hızlanıyorum hayatın. Oysa sen...
Şu haline bak!
Adeta; “Gelecek de bir gün gelecek geçmiş olacak.” der gibisin
ukala mı ukala bakışlarınla, yalancı mı yalancı duygularınla.
Kimsin artık sen, tanrı aşkına!
Hiç hatırlamadığın için, bir gün hatta hemen şimdi hatırlamak
zorunda kalacağın mutlu gecelerimizden birinde aşkımıza şu onlarca
mum şahitlik etmişti. Ki sen o günlerde benim yanımda ve benim için,
bana ağlayabiliyordun Resimi. Bunların hepsini hatırlıyorum, buraya
yazdım. Fakat sen.. Aşkın ve dişinin intikam dolu sokaklarında iflah
olmaz bir aristokrat gibi nefes alıp vermeyi çok sevdiğin için, evet sen
bir türlü hatırlayamadın geçmişini hicri miladi “söz” aşk cümlelerinin
kalplerimizdeki yakıcı veya mim yıkıcı süzülmelerini. Bir insana onu
sevdiğini söylemek ne kadar büyük bir sorumluluk istiyormuş, öyle
değil mi? Ben bu sorumluluğu “dal” seni sevdiğimi tam olarak anlayıp
bu gerçeklikte karar kıldıktan rı sonra anladım. Oysaki sen küçük bir
çocuğun sevilmek istemediği o zamanlarda yaptığı, o kaçıp kurtulma
hareketlerini sergiledin durdun. Zavallı sevgilim “in yap tığı” bu.
Şimdi burada bana en az yüz defa söylediğin o cümleyi sana
hatırlatmak için değil, bu artık hayatımdaki en büyük ve en tehlikeli
gerçeklik olduğu için tekrar etmek istiyorum. Hüzün ve aşk ve acıyla
karışık biçimlerde seni seviyorum. İşte budur bana kalan.
İşte budur kendi kafamda “yar attığımı” söylediğin gerçeklik.
Aşkımızın ilk gününde bana demiştin ki, her şey ikimiz de iyice inanıp
kabullendikten sonra gerçek haline ulaşıyor. Ve “ben sana” güvendim
bu konuda, sana inandım. Ve hala boş sözlerine inanıp seni sevmeye
devam ediyorum. Ve seni severken, senin yapma ihtimalin olan tüm
ARKIN ÇALAPALA .
692
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

hataları tek tek buluyorum ve yok ediyorum. Aynı insanca hataları


geçmişte defalarca tekrar etmiş olduğuma inanıyorum çünkü. Bu da
bir başka mesele. Sen, sevgilim Paris, herkesi seven ve yardımsever
bir kişiliğe sahip olduğun için, bunu biliyorum çünkü biz seninle ruh
eşiyiz, kötü ve olmamış insanlar tarafından kolayca kandırılacaksın
ve “hemen inanan” yanların dolayısıyla gün be gün yalnızlaşacaksın.
İnsanlar seni her üzdüklerinde, yalnızlığa olan “memnutkun” daha da
artacak ve kendini “kalabalıklar arasında” daha çok vahşileştiğine
inandığım ‘tanrısal yalnızlığın hemen yanındaki’ o en büyük hatta en
büyülü diye tabir edebileceğim yalnızlığa hapsedeceksin. Kadınım.
Sakın kendini öldürme! Şimdi burada hemen söylemeliyim ki,
yalnızlık ne kadar büyürse büyüsün, ne kadar özel kılınırsa kılınsın,
sadece diğer eylemlerimiz gibi bir eylem, bir tercih. Fakat geç kalmış
olabilirim. Çocukluğun ve geçmiş tecrübelerin dolayısıyla sevmek
zorunda kaldığın ve belki de zamanla gerçekten sevdiğin yalnızlık
hissi ne yazık ki seni tamamen ele geçirmiş olabilir.
Bu durumda beklemekten başka yapabileceğim bir şey yok.
Nasıl düşünürsem düşüneyim ne yaparsam yapayım bu senin
kendine has yalnızlığın. Bu senin kendine dair yalnızlığın. Hepsi bu!
Tıpkı bu satırları atan adamın yalnızlığının, benim yalnızlığım
olması gibi. Demek ki yalnızız. Belki de aylarca, yıllarca paylaştığımız
o büyülü şey sadece yalnızlıktı.
Şimdi bunu daha iyi anlıyorum.
Ne zaman ki, baktın artık yalnızlığını paylaşamıyorsun, işte o
zaman benden vaz geçtin. Öyle, değil mi?
Beraber bahçeyi fethedeceğimize beni de inandırdın ve şimdi
yoksun. Kadınız kadınım kadın!
Bana bunu nasıl yaparsın! Sevginin bu kadar hain ki saldırgan
olduğunu, hilelerle dolduğunu bilseydim, kalbimi sana verir miydim
sanıyorsun? Beni kandırdın sen. Aşkımızı savunamadın.
İşte budur bana kalan.
Bana kalan, delice aşık olduğum ve çılgınca sevdiğim, uğruna
kendimi öldürdüğüm kadının yalnızlığının bakış açıları altında ezilip
kalmaktır.

ARKIN ÇALAPALA .
693
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bana kalan, ben güzelim saçlarına dokunduğumu sanıyorken,


onun bana setenamacımasıdır. Burada bana kalan, yoğun olan hiçbir
şeyin tanımını yapamamaktır.
Yoğun olan hiçbir şey! Bu ne demek, biraz anlatsana!
Çok uzun zaman oldu seni öpmeyeli. Bak, zaman anlamını ve
işlevini yitirmiş. Her şey se değişiyor. Her şey birbirine karışmış gibi.
Oysaki sen varken de yokken de kalbimde ve tenimdesin.
Yazık, çok yazık. Bu konu basit te aslında.
Bir insan bir başka insanı gerçekten de seviyor. Kendince bir
eylem “Sadecimdat Naifi”.
Benim için dünyanın en güzel eylemi.
Olabilir, körlük yaratabilir veya sınırlayabilir.
Yine de seninle sarımsaklı yoğurtlu elma dilimli o patatesleri
arayıp bulmak ve yemek dünyanın en güzel şeyiydi. Ne var sa bunda?
Sanırım ruhun bu anı tekrar yaşayacağı günler için her türden
çılgınlığa kalkışabilir, uzunca bir zaman bekleyebilir.
Senin ruhun hazlarına sahip çıkamıyor sa”y” suç kimde?
Ben de mi yoksa sende mi? Evet, doğru söylüyorsun; suç ve
ceza, gerçekliğin en mutlak anlarını bozanlara dair kovalamaca!
Kovala öyleyse beni, kurduğun ojehirlerin hüzünlü akşamları
ve şu öksürük dolu sabahlarında!
Kovala beni kendi kendine çaldığın bebek şarkılarıyla!
İnsan fikrinin soylu açmazlarıyla kovala beni!
Hatırlamadığın yaprakların rüzgârlarıyla kovala haydi!
Kendi şiirinin soylu mısralarıyla yarala kendini ve beni!
Sarmaşıklar arasında yaşamadığımız sahneleri hatırla!
Üzüm ağacından düşen yaprakların çıkardığı sesler de var!
Bana kalan sen olmadığın için sana kalan ben olamam.
Bana sarıldığın yağmurların hepsini teker teker hatırla!
Yalınayak dolaştığın sokaklarını hatırla kalbimin!
Bana kalan zamanların hafızası değil kırık döngüsüdür.
Sana kalan son şey ise aşığının beyin ölümüdür.

ARKIN ÇALAPALA .
694
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Seksen İkinci Bölüm


YANN TIERSEN
Goloka | Tobacco Slide | 04:12
Ey insan! Seni yaratıp düzgün ve dengeli kılan, seni istediği bir şekilde
birleştiren, ihsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?
Ey Müzisyenler Şehri Başkanı!
Bu kadar iş güç arasında bana o formülü ürettirmeyin çok rica
ederim. Her kokunun bir ağırlığı varsa, ağırlığı olan şeyler, mutlaka
ses çıkarıyorsa, demek ki kokuların seslerini de bulup müziklerinizin
içine kokuları da dâhil edebilirsiniz.
Allah güzel kokuyu binlerce, milyonlarca, sayılması mümkün
olamayacak kadar çok çiçekle etrafımıza yayıyor ya. Biz ise çiçekleri
koparıp, çelenk yapıp yaşamı taşlar ve camlar üzerinden kurguluyor
ve güzel kokuyu önce şişelere hapsedip sonra da satıyoruz.
Satmak için hapsetmek bilmem kaçıncı hatamız oluyor.
Asıl hatamız şu: Hapsetmek için çiçekleri ekmek ve büyütmek
ve korumak refleksini yok ediyoruz. Ne acı!
Bunu başarmış olsanız, kokuları müziklerinize katabilseniz,
her şey çok daha farklı olurdu ama bunu başaramıyorsunuz. Çünkü
sizler aşırı tembel ruh yapılarına sahipsiniz ve hassasiyetinizin değer
biçme yöntemleriyle dolu koridorlarında, insanca duyguların nerede
olduğu konusunda, kafanız epey karışmış. Hatırlatırız Allah’ın izniyle.
Benim sizler için yapabileceğim hiçbir şey yok.
Fakat yine de şu kadarını söylemeliyim ki unutmayın! O her
an kullandığınız seslerin de tümünü Allah yarattı. Ve olur da elimizde
olan bu varlığı, ses’i alırsa, apışır kalırsınız.
Şehrinize 10.000 adet Kur’an-ı Kerim gönderiyorum. Olur Ya,
Erdemle okursanız, yukarıda bahsi geçen konuda gelişme kaydedip
daha güzel eserler üreteceğinize dair inancım tamdır.
Sizleri ziyaret etmeyi çok isterdim ama ajandam namusaait.
Yeri gelmişken birkaç konudan bahsetmekte fayda var.
Cohen’le ölmeden önceki görüşmemizde bana anlattığı birkaç
şeyden birisi de kelimelerin doğru yerleşimleri. Daha önceleri de çok
konuştuk bu meseleyi fakat anlamıyorsunuz. Hep takıntılarınız, hep!

ARKIN ÇALAPALA .
695
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Leonard Abi demişti ki, harflerin özellikle sessiz harflerin dişi


ve erkek olanlarını ayırt etmeyi bilmedikleri için müziği boğzdular.
Sonrasında ben bazı sesleri daha doğrusu bazı sessiz harfleri
inceledim ve onları doğma anlarındaki güçlerine göre ayrıştırdım. B,
m ve p iki dudak birleşince çıktığı için en güçlü olanlar. F ve v ondan
sonra gelen iki güçlü sessiz. P, ç, t, k için sert sessiz derler hep yalan.
Bu konuyu bir an evvel, etraflıca inceleyiniz. Tüm diller aynı
dudak yapısından ürediği için, zalim alimler birleştirici değil ayırımcı
önlemler alıp aynı dili kullanmayı erteletmişler.
Daha önce de dediğim gibi, ulu önder Atatürk bu konuda epey
ciddi tahkikat yaptırmıştır. Güneş Dil Teorisi’ni kanunlaştırmamızın
da zamanı gelmiş hatta geçmektedir.
UltraHD ses kaydedicileri üretecek şehrin inşaası da bitmeye
yakındır. Geçmişte inşa edilmiş saçmasapan şehirler için harcanan o
zamanın onda biri elimizde olsa, şimdiye çoktan yoluna girmişti tüm
bozul olan işler ve teker teker eğitilmişti mümin olamayan kalpsizler.
Geçen gün birden aklıma geldi. Siz neden her şehirde o şehrin
yapısal özelliklerine uygun müzik üniversiteleri kurmuyorsunuz?
Bunu yaparsanız şehirlerdeki ses trafiğinin kalitesi artar.
Bakın Modacıların Şeyhi ne güzel halletti kumaş meselesini.
Gerçi Eli Saab olmasaydı, Pucci ve Versage destek atmasaydı,
biraz zor hallederlerdi ama olsun. Neticede hayırlı bir işi tamamladı.
Balık derilerini ses izolasyon ve ritm dekorasyon malzemesi
olarak kullanma fikriniz parlamentodan geçemedi. Üzgünüm.
Sıvı müzik açılımınız hakkındaki oylama hala devam ediyor.
Gökhan Kırdar, Lemon Jelly, Melody Gardot, JJJ, Azelia Banks
ve Gökçe Kılınçer, Piano İstanbul açılış konserini kabul ettiler.
Michael Jackson’un bıraktığı besteleri bitirdik. Çok güzel oldu.
Massive Attack Miss Li’yi reddetti ama Mooryc ve Artbat ok.
Pitbull konserde Banksy ile söyleyecek. Bu size müjdemdir.
Tom Waits, Kraliçe, Emma Shaplin, Madonna ve diğer tüm iyi
arkadaşlarıma selam eder, şarkıcıların ellerinden bestecilerin gözler
ve yanaklarından öperim. Eminem nasıldır eminem!
Allah müstahak ilminizi arttırsın. Âmin! Eyvallah.

ARKIN ÇALAPALA .
696
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Seksen Üçüncü Bölüm


MEHMET AKİF ERSOY
Catpower | Werewolf | 04:07
İyiler kesinkes cennettedir. Onlar orada koltuklar üzerinde etrafa
bakarlar. Onların yüzünde nimetlerin sevincini görürsün. Kendilerine
mühürlü, halis bir içki sunulur. Onun içiminin sonunda misk kokusu
vardır. İşte yarışanlar ancak onda yarışsınlar!
Kadınlar Şehri Tahran’a uğramadan Erkekler Şehri Bağdat’a
vardığımda gördüklerime inanamadım.
Kafeler tıklım tıklım dolmuştu. Herkesin elinde ve belinde bir
silah vardı. Saçlar, sakallar ve bıyıklar da birbirine karışmıştı. Rezillik
içindeki çöplerle dolup taşmıştı sokaklar, cılız ve bakımsız, aç kalmış
sokak hayvanları mahur, acılı bir bestenin içinde hareket edercesine
hayattan bıkmıştı. Ve beton binaların arasındaki dar yollarda gergin
gergin dolaşan tüm çocukların gözlerinde tanrısal yalnızlığın ışıltısız
sabrı vardı. Nerede o, kadınlar olmasın deyip bu şehri yaratan akıllı?
İnsan Cumhuriyeti’nin eli buraya neden dokunmamıştı acep?
Dünya vatandaşları neden bu şehrin yasalarını hiç okumadı? Tam bu
düşüncelerle gözlemler arasında gidip geliyordum Dumas ki masama
bir adam yanaştı, oturabilir miyim, dedi ve kendisine kahve söyledi.
Sanırım o beni tan ıy ordu ama ben onu, tanımı yordum.
“Sizi burada göreceğimi biliyordum, günlerdir bu anı bekledi
bütün arkadaşlarım. Bakın şu masadaki herkes sizin hayranınız.”
“Teşekkür ederim. Bir şey sorabilir miyim?”
“Buyurun lütfen, her türlü fikrinizi ve sorunuzu merakla ve de
büyük bir inançla bekliyoruz günlerdir. Bunun için buradayım.”
“Bu şehirde dünya vatandaşı sayısı nedir?”
“Kayıtlara göre bir milyon civarında. Şehrin nüfusu ise dokuz
milyon. Çok pis bir şehir, öyle değil mi? Ve hiç kadın yok.”
“Bir sebebi olmalı. Kadınları ne yaptınız? Nereye gittiler?”
“Kadınlar şehrine gittiler. Başka nereye gidebilirler ki?”
“Dünyanın tüm şehirlerine gidebilirler. Şehrin adını, yönetim
ve yasalarını neden “değiştiremiyorsunuz” ki? Silahlara veda etmeyi
denemelisiniz bence. Asıl sebep bu olmalı.”

ARKIN ÇALAPALA .
697
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Silahlara veda edersek şehri nasıl koruyacağız?”


“Şu anki haline bakılırsa korumanız değil acilen terk etmeniz
gerekiyor bu şehri. Zavallı Bağdat! Bu şehir bin yıl önce nasıldı, kim
bilir. Bir de şu haline bakın! Yazık olmuş, çok yazık olmuş.”
“Bize yardım edecek misiniz? Lütfen bize yardım edin!”
Mutsuzluğun Şehri Bağdat’ta silahların toplatılması altı saat,
şehir yasalarının tıp yapılması ve oylamaya sunulması üç saat sürdü.
Şehrin adıyla mutsuzluk ilan ettiler çünkü doğruydu. Kadınları şehri
terk etmişti ve geriye kalan tek şey mutsuzluktu, acıydı.
Orada daha fazla kalmak istemedim çünkü şehrin varoluşu ve
yapısı algılarımı, duygularımı, hislerimi, davranışlarımı ve elbette ki
düşüncelerimi bozuyordu. O bayılır bayılmaz kadının kadınına.
Gıda Polisleri Yasarı şın oylamaya açılmış, dünya vatandaşları
beslenme konusunda devrim yapmaya gayet hazır biçimde “katılım”
sağlıyordu. Akşam saatlerinde gelen bir mesajda dünyada yaşayan
tüm insanların sisteme başarıyla kaydolduğu, mutlak cumhuriyetin
başladığı yazıyordu. İşte mutluluk başladı!
Gıda Melekleri Yasası’nın bu konuda büyük etkisi olmuştu ve
Paris bir iki saat içinde bütün bilgileri yayınlayacaktı.
Bağdat’ın halini biliyor muydu acaba Paris?
Benim ne halde olduğumu umursuyor muydu acaba Paris?
Bakışlarının hayalleri arasında gidip gelme nöbetlerimin ne
kadar arttığını hesaplayabiliyor muydu acaba Paris?
İnsanlara olan sevgimin bitmeye başladığını nasıl anlatabilir
ve hissettirebilirdim acaba Paris’e?
Beraber ettiğimiz kahvaltılarda neden yumurtanın beyazımsı
taraflarını yemediğimi hiç hatırladı mı acaba Paris?
İnsanları kurtarıp kendi hayatını mahvettiği zaman insanları
kurtarmasının ne anlamı kalıyordu acaba insanın? Bunu hiç mi akıl
edemedi Paris? Sustukça, hızla kendisine gelen sırayı bir süre sonra
savamayacağı gerçeğiyle yüzleşmiş miydi ki Paris?
Bir sigara yakmalıydım. Bir sigara daha yakmalıyım.
Uçağa bindiğimde üzerimde berbat bir enerji vardı.
Sanırım bu enerji yüzünden kötü bir yazı yayınladım.

ARKIN ÇALAPALA .
698
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Sex’n Dördüncü Bölüm


DERYA ŞAHİN
Roxette | Wish I Could Fly | 04:38
Ey insan! Şüphe yok ki sen Rabbine karşı çaba göstermektesin.
Sonunda O’na varacaksın. … Şafağa, geceye ve onda basan karanlığa,
dolunay olmuş aya yemin ederim ki halden hale geçersiniz. Böyleyken,
onlar acaba neden iman etmezler?
Şimdi hayal et udevimizden, bahçedeki cici kiraz ağacının tam
karşısına oturmuş yazıyorum sana buka satırları. Kalbimi gömdüğün
yeri hatırlıyorsundur mutlaka. Şimdi bir defa daha gelmiyorsun. Ne
kadar çok şey yaşamışız şunca kısacık zamanda. Sonra bir gün, bir de
bakıyorum ki yoksun. Evet, “aynun böyle” bir gerçeklik. Var olduğunu
zannediyorum, hissediyorsundur mutlaka ve var sayıyorum seni ama
yoksun. Ve ben yalnızım. Ve hala seni seviyorum.
Tüm bunları buraya yazıyor ve itiraf ediyor olmama rağmen,
bir gün bu okuduklarını da unutacağına eminim. Sevgi nasıl bir şeydi,
bunu unutmuş olacaksın. O değil de sevgi nasıl olması gereken bir his
sence? Bu sorunun cevabını senin ağzından duymak isterdim. Her an
seni düşünmek, her gün seni özlemek ve de büyük bir sabırla o günü
tamamlamaya çalışmak, belki okuyunca anlarsın, çıldırır ve hemen
geri dönersin diye, “pozitif” insan aklının alamayacağı daha doğrusu
anlayamayacağı cümleler kurmak, bunlar da sevgi yüzünden olabilir
mi? Evet, sevgi nasıl olması gereken bir şey sence?
Ayrılık ve yalnızlık denen insan uydurması fikir ve felsefeleri
bir türlü kabul edemiyorum. Ayrılmak nedir ki, ben senimle beraber
olmayı biliyorum. Bu bilgiye ihanet etmek istemediğim için günden
güne ölüyor ve artık bu duruma katlanamıyorum. Her şeyin birbirine
karışıyor ve sen daha da yok oluyorsun. Sana göre sen artık yoksun
ve bana bu fikri kabul et diyorsun. İyi de sen varsın. Biz; aynı insan
cumhuriyetinde yaşıyoruz seninle.
Sanırım seni ümitsizce seven bir aşığın durumunu anlatmaya
çalışıyorum günlerdir. Ve sanırım az önce iki defa başardım.
Var sayalım ki bugün tanıştık. Önce bir kafede sohbet edip çay
içtik, sonra birbirimize iletişim numaraları verdik. Ne olurdu ki? Yine
aynı şeyleri yaşasak ne olacak, kim? Kötü mü? Şunu kesinlikle itiraf
etmeliyim; seninle “birlikte ve beraber olmak” mükemmel bir duygu

ARKIN ÇALAPALA .
699
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

üretiyor. Ve ben daha kötüsünü asla istemiyorum. Şu anda farkında


değilsin ve ben farkına varman için sabırla bekliyorum da* ama şunu
bilmelisin: Ne yaşadıysak veya neleri yaşayacaksak yaşayalım, seni
sevmekten vazgeçemiyorum. Yani istediğini başardın amma farkında
değilsin; senden asla vazgeçmeyecek “bir a damı” yarattın fakat onu
unutup duruyorsun. Ne acıdır ki bu sorunları sana hatırlatmak benim
görevim. Çünkü bir aşk için ölmek ve bir ölüme aşık olmak fikirlerini
senin şu ince çizgi diye tabir ettiğin hayalin üzerinde süzülürken bir
bir deneyimlemek saplantısıyla yanıp tutuşan hatta sıklıkla kavrulan
bedenimin çektiği acıları... Sen nereden bileceksin ki “uzun” yıkıcı bir
aşk cümlesini bitirmeden bırakmanın olağanüstü hazzını?
Sen ve ben ve öteki ben ve son sen, ey!
*Virgül var! Virgül var mı?
Asıl bana kalan nedir biliyor musun sevgili?
Bana kalan şafak vakitlerinde kendimi uyuşturduktan hemen
sonra, ıssız ve de soğuk sokaklarında adeta bir ölü gibi yürüdüğüm o
eski şehirlerin, türlü entrikalarıyla berbat kır zindanlarına hapsettiği
“kadınımın gerçeklik algısı” ve sevgisinin bittiğini acı da olsa görmek
ve bu gerçeği kabullenmek zorunda kalmaktır.
Bana kalan bu delişanlı şan ve şöhretle yıpratılmış günlerinin
sonunda, soğuk evimizin resimli kapısının buz gibi anahtarını deliğe
sokarken, gözünden akan bir damla gözyaşını silemeyecek olmanın
yaşattığı kahrolma hissini zavallı bir ölü olarak zaten yaşayamayacak
olduğumu bir defa da şimdi burada kabullenmektir.
Bana kalanları anlatmaya devam etmemi ister misin? Şiirsel
bir boşlukta akan bu “insanca bir duygunun” yoğun olan hiçbir şeyini
adeta yalnızlığı anlatır gibi anlatmamı ister misin? Cevap ver!
Sana kalan ise sadece bu mektuplar, yoğun olan hiçbir şeyin
ait olduğu bir insanın itirafları, duyguları, yalnızlığı ve inölümsüzlüğü
ile süslenmiş ve gereksiz her şeyin yanıp durduğu ocağın, şu bahtın
içine doğru fırlatılası, acayip, saçma, aptalca, anlamsız bir...
Kendimle birlikte seni de öldürmeli miydim? Bunu gerçekten
hak ediyorsun ama sana bu iyiliği yapmayacağım. Hayatın ve sevgi,
aşk gibi sözcüklerin ve yaşantıların altında ezilmelisin bence sen!
‘Senin algılarını “cendi” algılarımın paralelinde tutma kaygısı’
diye adlandırabileceğim bir duygum “var” artık benim, düşünebiliyor

ARKIN ÇALAPALA .
700
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

musun? Bunun nasıl bir durum olduğunu ve nasıl acayip varoluşlar


ürettiğini hayal edebiliyor musun? Hayır. Bu ikiliklerle dolu masada
oturmuş, her yerin ve herkesin ve her şeyin dağınıklığını anlamaya
ve bu “güç durumun sorumlu”sunu yok etmeye çalışıyorum. Evet, bu
durumun sorumlusu benim. Fakat beni bu bağımlı, ucuz, virane, leş
hatta yazık hallere sokan kişi de sensin. Bununla kalsa iyi. Sana olan
sevgimden şüphe duymama sebep olmaya çalışıyorsun, hem de ucuz
basit, estetik sözler yazıyor, ondan sonra kılını dahi kıpırdatmadan
başarıyorsun bunu. Çok garipsin. İflah olmaz bir cadısın sen bence.
Hayata büyüler kesip ekiyorsun, insanlara ‘merkezi akış sistemleri’
muamelesi yapıyorsun, kendinle ve duygularınla dalga geçiyorsun.
Şimdi senin de şu zamanı geri almaya karşı savunmasızlığını
hatırlayınca aklıma muhteşem bir fikir geliyor ve deli zamanlarımın
hafızalarının sahipleri bunu büyük bir hayal olarak görüyor. Ben “ki”
biliyorum, insanın istediği tüm güzel şeyler ve iyilik adına ettiği tüm
dualar gerçekleşiyor, birbirimize ait olmasak da birbirimizi iyi, aşık
olarak kabul edebileceğimiz büyü dolu zamanlar üretmek istiyorum.
Özlü sözlerine bayıldığım bir arkadaşım az önce dedi ki: Ritim
ver, durmaya yakın kalp olsun! Oysa sen hala dünyanın en iyi insanını
bulmaya, anlamaya ve onu dünyanın en güzel masalına hapsetmeye
çalışıyorsun. Kafiyelerin hatta teröristlerin konuyu değiştirdiğini bir
türlü fark edemiyorsun da “dünyanın en iyi insanı” ben de olabilirim
diye düşünüp duruyorsun. Düşünme! Sen değilsin! Bir başkası!
Düşünüp dururken zamanının geçtiğini fark etmiyor musun?
“Haftanın bir günü başka birisinin yerine geçmek oyunu”nu haftada
yedi gün oynamaya başladıktan sonra “‘Dünyanın en iyi insanı kim?’”
sorusunun cevabını bulmuştum.
Bence dünyanın en iyi insanı, insan katliamlarının temelinde
yatan sebepsiz zenginleşmeyi de bitirebilmek adına tembel olmaktan
vazgeçip çok çalışan ve bu sayede herkesin derdine derman olabilen
ve bunu her an her yerde herkesle bir olup başarabilen, sade, temiz,
dürüst, samimi ve de tüm insanlar ile yaratıcının insan ve yaratılmış
olanlarla ilişkisini özenle koruyan her insandır.
Yeri gelmişken anlatayım:
İnsan nüfusu artarken akraba evliliği yapılırsa, artış hızlanır.
Eğer ki nüfus azalınca akraba evliliği yapılırsa azalış yavaşlar. Allah o
durumları ayarlayan ayeti de Kuran’da söylemektedir.,

ARKIN ÇALAPALA .
701
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Allah’ın emirlerine uymayanları uyaran adamı buldum.


Cebrail desem değil, Azrail değil, Mikail değil, İsrafil değil.
Endişelenme, ben tok darbuka çalarken oynayan dansözlerin
sayısı gerçekten belli değil. Altı davula vururken üstteki davulun deri
dersi derisi ceylan derisi hiç değil. Derdim dersim olsa fakat değil.
Şimdi ritim vermiş olabilirim. Eğer ki verdiysem, bu ritmin
içindeki en sert kafiyelerden ve uyarıcılardan birisi de şu:
Bu kadar inatçı olduğunu bilseydim yine seni sever miydim?
Şimdi yanından bir minibüsün hızlıca geçtiğini hissettim ve uzun bir
yaşadığını hatırlayamama oyunu daha başladı. Hava fazlaca soğudu.
Annemlerde kaldığımız gecelerin bazılarında camın önüne oturup
kuşları, ağaçları ve insanları izlediğin anları hatırlıyorum.
Kaderi için öylece oturmuş üzülen bir genç kızın omuzları.
Sevdiğini bulmuş ama onunla ayrılması gereken desen.
Bir daha ne zaman geleceksin, sorusunu hazırla yan gölge!
Saçların ellerim gibi kokuyorsa ben ne yapabilirim sevgilim.
En çok ağaçlar ve çiçekler üzülüyor olmalı uygunsuz fakat işte
gerekli ayrılığımıza. Yine de rüzgâr bir şekilde “masalın kahramanı”
olmayı sürdürebiliyor. Toprak az da olsa acımı dindirebiliyor.
Aklımın, kalbimin “sahibi olduğun” köşelerini bu kadar temiz
tutabileceğini bilseydim, her şey çok daha farklı olur muydu? Belki.
Aklıma gelince hemen karşıma çıkabilen insanlar senin kadar
mükemmel olsalardı, her şey çok daha farklı, çok daha güzel olurdu.
İşte buna çok eminim.
Yoruldum çok.
Yorgunum.
Uyku…

ARKIN ÇALAPALA .
702
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Seksen Beşinci Bölüm


MATT DAMON
Pan Pot | Captain My Captain | 07:47
Şüphesiz inanmış erkeklerle inanmış kadınlara işkence edip sonra
tevbe de etmeyenlere, cehennem azabı ve orada yanma cezası vardır.
… O, çok bağışlayan ve çok sevendir. Arş’ın sahibidir, çok yücedir.
Dilediği şeyleri mutlaka yapandır.
Ey Farklı İşitenlerin Başhekimi! Zina Raporu yaz!
Ey Farklı Görenlerin Başhekimi! Güven Raporu yaz!
Sana şunları izah etmem icap ediyor:
Duyma yetisini kaybedenler yani işitmeyi bilmeyenler yahut
işitme yetisi bozuk olanlar ölmeden önce ölenlerdir.
Görmeyi bilmeyenler yahut da görme yetisi sonradan bozuk
olanlar sapkınlığa yaklaşanlar veya sapkınlardır.
Bu yüzden gözler ve kulakları korumak daha da önemlisi bir
hızla güçlendirmek üzerine daha ciddi çalışmalar yapmalıyız.
İkiz çek kullananları hemen bana yollayın! Bu bir emirdir. Bu
emri uygulamamanın cezası benimle yüz yüze gelmek de olabilir.
Beyindeki sesleri görüntüye dönüştüren nokta insanın niyet
ve arzularını da oluşturuyor. Bu gibi durumlarda kötülük, “mutlak bir
varsayımla” diyebilirim ki “bizim eserimiz” oluyor. Dış yaptırımlar ve
dış sesler yüzünden olsa dahi bu gerçeği değiştiremeyiz. Rüya görüp
rüya anındaki dış sesleri gördüğümüz rüyanın görsellerine katsak da
sonuç değişmez. Rüyasında annesini gören bir çocuğun uyuduğu yer,
annesinin gerçekteki seslerini rahatça duyabildiği bir yerse, çocuğun
annesinin söyledikleriyle görmekte olduğu rüyanın görsellerini hızla
oluşturması gerçekliğinden bahsediyorum burada, eh cahiller!
Diyeceğim şudur ki; “kötü görüntüler ve bilgi üreten sesleri,
“kişilerin ses limitlerini sentezleyip analiz ettikten sonra ulaştığımız
ses hassasiyet noktasında” eğer ilgili kişilere zararlıysa, insanlara bir
şekilde empoze etmeyi yasaklayan kanun” tüm cumhuriyet insanları
tarafından kabul edildi. Trump yenilgiyi kabullendi çok önce.
Bundan böyle delileri seslerle tedavi etmek sürecini daha ön
zamanlar ve erken durumlarda çalıştıracağız yani kime hangi sesler
dokunup zarar veriyorsa, o seslerin o kişiye ulaşmasını yasaklayacak

ARKIN ÇALAPALA .
703
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ve o kişiyi hem işitsel ve görsel ve ruhsal hastalıklardan koruyacak


hem de daha sağlıklı toplumlar üreteceğiz.
Bu bağlamda insana zararı mutlak olan seslerin yasaklanması
da gerçekleşmiştir. Sesler dikkatle alınacak dolaşıma bundan böyle.
Hayırlı uğurlu olmasını temenni ederim.
Allah yardımcınız olsun! Çünkü Muhammed’e söyledikleriyle
vaftizi kaldırarak tüm suçları bir defa “zaten” affettiğini fısıldayan O.
Pence”re”sizliğin lüzumu yok! Bill! Hillarya also will.
Eyvallah. Yemen’de Soykırım: 10 kişiden 7 ölü. Yani Birleşmiş
Milletler Amerikan Araplardan korkuyor. Demek ki Mekke düştü.
Addicted Waldeck, Blood Red The Colorist Orchestra, Oi Vai
Voi Refugee, Madonna Frozen, Bitter Sweet Symphony Verve, Fat Boy
Slim Gangster Tripping, Deftones Lucky You, The Cyristal Method ve
Weapong Of Mad, The Bangles Walk Like An Egyptian, White Snake
Here I Go Again, Out Of Control Original Mix, Garbage The World Is
Not Enough, Meiko Kaji The Flower Of Carnage, Lonely Shephard ile
Zamphir, Teamsleep The PassPortal, Leonard Cohen The Future veya
Eminem Loose Yourself ya da Battle Without Honour.
Hatırlatma:
Şans, şu felek otobanında ilerlerken
ruhun kader yolundaki yansıması ile çarpıştı.
Ölüm şansı yakalamak için yoldaydı.
Bu yüzden şansla alaka dar olanlar erken ölürken,
şanslı olanlar ölüm ve benzerlerinden kurtuldular.
Bunun Fransızca “fi” “kız” veya “film” parantezinde “garson”
“erkek çocuk” kelimelerinin oyunlarıyla veya peynirleri yapanların
parfümlere ihtiyaç duymasıyla alakası olmayabilir.
Kafa karıştırmaya gerek yok.
Farklı karakterlere can veren oyuncular her zaman, tarihin şu
sonsuzluğa yakın sayfalarında övgüye değer olarak anılacaklardır.
Her albümünde kendisini aşabilen müzisyenlerin icat ederek
yaymaya çalıştıkları sesler asla kaybolmayacaklardır.
Sıkıldım! Şimdilik bu kadar yeter!
Eyvallah!
ARKIN ÇALAPALA .
704
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Sex En Alt İnci Bölüm


MÜLK
Orange Blossom | Good Bye KO | 05:22
İnsan neden yaratıldığına bir baksın! Atılan bir sudan yaratıldı. O su,
sırt ile göğüs kafesi arasından çıkar. … Kur’an hak ile batılı ayıran bir
sözdür. O asla bir şaka değildir. Onlar bir tuzak kurarlar,
ben de bir tuzak kurarım.
İnsan Cumhuriyeti tohum laboratuvarlarında yapılan her tür
bakteriyel çalışmalar, birer birer tamamlanıyor ve doğal tohumların
geri dönüşümlü üretim havuzları tüm şehirlerde oluşturuluyor.
Gezici seraları dünyanın en uyumlu iklimleri arasında taşıyıp
bitki ve yiyecekleri geliştirmek ve rahatlatmak amacıyla tasarlanmış
olan gemilerin yapım süreci onaya sunuldu ve onaylandıktan sonra
rotaların da belirlenmesiyle bu hizmetin üretim süreci başlayacak.
Gezici seraların tırlarla dolaştırılması, daha lezzetli gıdaların
farklı rüzgârlar ve atmosferlerle ve böceklerle ve bakterilerin doğal
katılımlarıyla organik olarak üretimi konusu, tırların güzergâhları ve
taşıyıcı otobanları oluşturulduğu an itibariyle işleme girecek ve bu
üretimler başlatılacak.
Gübre sentezleme çalışmaları ve gübre etki araştırmaları ilk
defa gösterdi ki insan dışkısı da gübre olarak kullanılabilir. Bu konu
şehir devletlerin arıtma tesislerinin yeniden düzenlenmesi ve konu
dâhilinde yapılandırılması durumunu üretti. Hesaplamalar, oylama
ve denemeler hala devam etmektedir. Tuz unutulabilir bozulunca un.
Gökdelenler sayesinde şehirlerin üstünü kapama yöntemiyle
ortaya çıkan rüzgârı kontrol altına alma ve aynı ortamda döndürme,
yoğunlaştırma ve yağmur yağdırma çalışmaları tüm hızıyla sürüyor.
Yağmurun kontrol altına alınıp çiftçiliğe dâhil edilebildiği her
şehirde damla sulama tekniği eğitimleri verilmeye başlandı ve tüm
altyapı çalışmaları, boru, hortum ve kanal üretme yasaları onaylandı
hatta bu işlemler dolayısıyla İnsan Cumhuriyeti Kiraz Haftaları pek
sevindirici olmasa da ilan edildi.
Olgun kirazların ıslatılması yöntemiyle elde edilen kurtların
evrim ve kuantum fiziği, renk dinamiği çalışmalarında mı yoksa cilt
hastalıklarının tedavisinde mi kullanılacağı ise hala merak konusu.

ARKIN ÇALAPALA .
705
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Oylamalardaki eşitlik devam ediyor. İlgili filmlerin sayısı her


gün elli ila yetmiş arasında artıyor. Konuyla ilgili yazılan şiirler
basılmaya kalksa, ağaçlara yazık oluyor. Bu acayip şiirleri göz ardı
etme günü geldiğinde, kiraz konusu dünya oylamasına sunulacak.
Çikolata tedarik zincirlerinin geliştirilmek istenmesi sonucu
ortaya çıkan şekerpancarı krizi Anadolu topraklarında giderildi. İlk
defa tasarlanan elli bir katlı gökdelen seralarında, bir metre topraklı
her katın, “yükseklik az olduğu için çocuklar tarafından işletilmesi”
teklifi ise titiz hazırlık aşamasında. Birçok ilgili teklif var.
Teklifler yasa olarak kabul edilirse, bütün Anadolu çocukları
gökdelenlerdeki seralarda, gırgır şamata ile çiftçilik yapabilecek ve
bahçe keyfi, havuz keyfi, böceklerle oynama keyfi ve benzeri birçok
keyfi tadabilecekler. Bu gökdelenlerin on üçüncü katlarına, olimpik
futbol sahası kurulması tasarısı ise ilgisiz bir film yönetmeninin telif
hakları talebi dolayısıyla reddedildi.
Alkol ve içecek çeşmeleri teknolojisi ve altyapısının ilgilenen
tüm şehir devletlerine kurulması ve üretilmesi kanunu kabul edildi.
Konuyla ilgili danışmanlık hizmetini aşk meleklerinin verecek oluşu
tüm dünyada yankı uyandırmaya devam ediyor.
Değişik söylentilere göre en değişik aşk meleklerinin dünyayı
dolaşmaya başlaması, aşkın bazı şehirlere çok daha hızlı yayılmasına
sebep olacak. Bu durum ise şehir devletler uygulamalarındaki nüfus
istatistiklerini etkileyecek gibi görülüyor. Meleklerimizi çıplak ayakla
dolaşma isteğinden dolayı üzmeyin! Taleplerinde oldukça ısrarlılar.
Müjde! Müjde! Müjde!
Tüm hayvanların, kesilip yenilecek olmalarına bakılmaksızın
yaşam alanlarındaki tüm sınırların kaldırılması tasarısı, birçok şehir
devleti tarafından kabul edildi. Bu sayede “canlı bilincini yaşamaları
ve mutluluk hormonu üreterek zamanlarını geçirmeleri” hakları da
garanti altına alınmıştır, açıklamasını yapan gıda melekleri konseyi
ödüllendirilecek gibi görünüyor.
Kasapların aktivasyonu ve eğitimi kanun tasarısı, veganların
ve vejeteryanların tüm tepkilerine ve karşı çıkmalarına rağmen, dün
görüşüldü fakat oy çoğunluğu ile reddedildi. Tasarı, hayvan hakları
derneklerinin ve sanatçıların iç oylamalarında kabul edilmediği için
büyük yankı uyandırmış ve toplu gösterilere sebep olmuştu.

ARKIN ÇALAPALA .
706
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Tarım makinalarının eritilmesi, arabalara yapıldığı gibi geri


dönüşüme dâhil edilmesi konusu dünya vatandaşlarının büyük ilgisi
karşısında genişletildi. Konunun en can alıcı noktaları kısaca şunlar:
Doğal hayatın değerlenmesi. Çiftçiliğin tarım makinelerinden önce
bilinen tüm zamanlarındaki toplumsal yaşamın bugüne kıyasla daha
iyi olduğu. Tüm imecelerin “ortak yaşam katsayılarını” arttıracağına
dair raporlar ve değerlendirmeler. Oylamalar dört gün sonra büyük
bir hızla başlayacak gibi görünüyor.
Yel değirmeni tasarımlarının toplanma süreci bitmek üzere.
Çamurdan korkuluk kalıplarının üretimi bitti. Fırınlanmaları ile ilgili
teklifler ve tasarılar görüşülüyor.
Kuşçular şehrinden yapılan açıklamalara göre, güvercinlerin
üreme oranı geçen aylara göre yüzde on dört artmış. Bu durum doğal
hayatın dengelerinin uzun zaman sonra yerli yerine oturduğunun en
büyük ispatlarından biridir.
Buna benzer bir açıklama da arıcıların şehrinden yapıldı. Bal
yapım katsayısında yüzde “yirmi altı” gibi ciddi bir artışın söz konusu
olduğu belirtiliyor.
Şehirdeki pekişık balçeşmelerinin tasarımının Dante’nin İlahi
Komedya eserindeki Cennet tasvirlerine benzemesi, telif yasalarının
çalıştırılmasına sebep olmuş ve arıcılar şehri başkanının istifasıyla
sonuçlanmıştı. Allah sonumuzu hayır etsin. Amin!
Kelebek kanadından kadife elbise üretimi tasarısı doğal akışı
bozmasından duyulan şüpheler dolayısıyla reddedildi. Bu konudaki
moda meleği açıklaması şöyle: Amacımız, beslenme veya doğal akışı
bozmak değil, renkleri en doğal halleriyle tüm dünya vatandaşlarının
üzerinde görme tatminini yaşamaktır. Kelebekleri onlar için boşaltıp
düzenleyeceğimiz vadilerde ürettirecek, yönetmenler şehrimizdeki
kullanımlardan sonra, kanat dondurma ve kopyalama tesislerimizde
kumaş üretim çalışmalarımıza dâhil edecektik.
Önce cep telefonları, sonra televizyonlar sonrasında da büyük
görüntü sistemleri arasında güzel kokuların nakliyesi için teknoloji
araştırmaları yasa tasarısı kabul edildi. Çıkan tartışmalarda meyve ve
sebze kokularına yapılması olası ılık müdahalelerden korkulmaması
gerektiği kararı alındı. Organik Şehir Kanada’nın düz meyve ve sebze
üreticileri bu konuyu ciddiye bile almadıklarını ilan ettiler.

ARKIN ÇALAPALA .
707
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Sütçüler şehrinden flaş açıklama: Sütün tadını önceki yıllarda


olduğu gibi alamama sebebiniz, sütün kalitesi veya sütlere gizlice ve
kanunsuzca katılan sular değil, beslenme biçimleriniz dolayısıyla her
geçen gün bozulmuş damak tadınızdır. Lütfen ağız sağlığınıza dikkat
ediniz. Bu açıklamaya son saygı mektubu dişçiler şehrinden geldi.
Gıda Melekleri Raporu burada bitmiyor. Rapor tam doksan
dokuz sayfa ama hepsini burada yayınlamak istemiyorum.
Bazı önemli başlıkları da kısaca belirtmekte fayda var.
Plastik yemeklerin oruç tutmaya katkılarıyla ilgili rapor çöp.
Bitmeyen sakız kampanyasının dişlere faydası çöp.
Kadın çeneleri dolayısıyla güzelliğe verdiği zarar zaten çöp.
Limondan jöle yapımı onaylandı ama bazı uyarılar var.
Limon eş zamanlı olarak içten ve dıştan uygulanabilecek.
Dmt, çocuk kanıyla aynı kategoriye dahil edildi. Dikkat!
Tokat refleksini öldüren asit icat edildi ve pilot uygulamada.
Ateşböceği müzesi satış rekorları kırmaya devam ediyor.
Adidas logosunu gıda meleklerine hediye etti. Yeni logo fena.
Nike logodan vazgeçmeyeceğini açıklayınca kamulaştırıldı.
Yeryüzündeki her hareket gıdalarımıza bir şekilde yansıyor.
Unutmadan belirtmekte fayda var: Herhangi bir sebepten ve
hareketten, uygulamadan dolayı acı veren dişçilerin diplomaları iptal
edilmeye başlandı. Son altı aydır bu konuda ciddi tartışmalar yaşandı
ama Hümani her zamanki gibi son noktayı koymuştu. Acı yok!
Mc Donald’s ve Burger King iflas ettiklerini açıkladılar.
Önümüzdeki ay çok güzel yağmurlar yağacak. Dikkat edin!
Herkese bir at projesi sonunda hayata geçiyor. Bu son haber.
İnsan Cumhuriyeti’nin ne demek olduğunu epey iyi anlamayı
ve anlamlandırmayı sağlayan bu zor raporun hazırlanmasında emeği
geçen tüm gıda meleği arkadaşlara sonsuz saygılar sunarım.
Yaşasın İnsan Cumhuriyeti!
Yaşasın dünya vatandaşlığı!
Şehirde barış! Dünyada barış!

ARKIN ÇALAPALA .
708
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Sek Sen Ye Dinci Bölüm


HUGH GRANT
Om Unit | Dark Sunrise | 03:02
Seni en kolaya muvaffak kılacağız. O halde eğer öğüt fayda verirse,
öğüt ver. Allah’tan korkan öğütten yararlanacak. En büyük ateşe
girecek olan kötü kimse ise öğütten kaçınır.
Sonra o ateşte ne ölür ne de yaşar.
Sayın Başkan!
“Birleşmiş Milletler dâhilindeki tüm orduları ortaklaşa tek bir
karargâhtan tek bir komutanın yönetmesi, dünyadaki tüm terörü her
şekilde sonlandıracaktır.” fikriniz kapsamında, bu orduyu benim tüm
teşkilatım adına kullanmam için yaptığınız çalışmalardan dolayı çok
teşekkür ederim. Yüzünüzü kara çıkartmayacağız Allah’ın izniyle…
İnanın size yazmaya şimdi vakit bulabildim ve geçici başkan
seçilmenizin hayırlara vesile olmasını yüce tanrıdan dilerim. Umarım
sağlığınız, keyfiniz, sizi sevenlerin sağlıkları, keyifleri ile sizin her an
sevdiklerinizin sağlıkları ve keyifleri yerindedir.
Sizden bir ricam olacaktı. Hapishanelerdeki tüm insanları sırf
adalet yerini bulsun diye; içinde doğup büyüdükleri yani yetiştikleri
toplumlara kazandırmanın bir yolunu bulunuz lütfen. Zira onlar da
yüce Allah’ın yarattığı kullarıdır ve çoğu işitsel yahut görsel hastalık
kurbanıdır. Elbette yeryüzündeki tüm insanların bu konudaki tavrı
belirleyici olmalıdır fakat kaynakların doğru kullanımı hususunda bu
konu büyük önem arz etmektedir. Bu konuya faydası olacaksa, hilafet
akademisi 15 ila 20nci sınıf öğrencileri arasından araştırmacı olarak
içlerine kendi seçtiğim elçilerimden de yollayabilirim. Lakin bana hiç
kötülük veya cins saldırıya maruz kalmayacakları konusunda garanti
vermeniz icap eder ve hem bu onlar için de staj niteliğinde olabilir.
Evet, anlayana devrik cümle kurmak çok hoşuma gidiyor.
Diğer konuları yüksek dikkatlerinize arz edeyim:
Küçük çocuklar için yaşa endeksli çay, portakal suyu, meyve
sebze, kâğıt kalem, elbise, bisküvi ve şekersiz ama tatlı gıda üretimi
yoluna girdi. Tüm raporları oluştukça tarafınıza da ileteceğiz.
Suudi Arap Kralı, tam 1 gün 3 saat 7 dakikadır petrol satışını
altın karşılığı yapıyor, bilginize…

ARKIN ÇALAPALA .
709
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Aktif edildikten sonra veya düğmeye basılınca, dokunanı veya


dokunulanı zehirleyen epey ince “iğnelerle don atılmış” kumaşlardan
elbise üretimine başladık. Artık kimse kadınlara zulmedemez, artık
bir Allah’ın kulu dahi çocukların kılına zarar veremez. Elbiselerin onu
“giyenlere zarar vermesi” meselesi de butik çalışmalarımız dâhilinde,
elbiseler denenirken yapılan testler ve yüklemeler dolayısıyla hepten
çözüme kavuşturuldu.
Her tür kimyasal ve doğal saldırıya uğrayanları saldırı anında
narkoz ve serumla buluşturup sağlık müdahalelerinde zaman ve hız
kazandıran elbiselerin dağıtımları da ilgili bölgelerde başlatıldı.
BBB, “Butik Belediye Broşürleri” Yasası onaylandı ve tebliğ işi
tamamlandı. Bundan böyle belediye başkanı adaylarının hepsi bunlar
aracılığı ile yapacakları icraatların neler olduğunu bütçe ve zaman
aralığı vererek kanun önünde teklif etmiş sayılacaklar.
Arabayla taciz, sesle taciz, kıyafetle taciz, kokuyla taciz ve her
türlü taciz, tecavüz, kaçırma olayları hakkındaki yasayla ilgili çalışma
ve araştırmalarımız sonlanmak üzere.
Birinci Kıyamet Provası tarihi olarak 2023 belirlendi. İlk nesil
100 bebek, 100 bin kamera ile 2033 yılında hazır olacak demektir bu.
Dokunulmazlıkları mutlak olacak ve canlarının her istediğini mutlak
olarak elde edebilecekleri ve yapabilecekleri şartlar sağlanacak.
Yine bu projeler dâhilinde 2051 yılında metrekare hesabıyla
dünya kendilerinin yönetimine verilecek ve bizler izleyebileceğiz.
Bence halka açık kumar da kumar, o da haramdır, lakin “Kim
daha çok parayı koyarsa en üste, paranın hepsini o kazanır ta ki o
paradan daha büyük para konulana kadar.” fikriniz gerçekten de çok
iyiymiş ki konuyla ilgili suç oranları %75 ile %86 aralığında azaldı.
Devlet ve millet büyükleri ile, âlimlerin ve bilgelerin saraylar
ve tapınaklardaki “törenli” karşılanmalarında her saray ve tapınağın
kendi geleneksel müzik şölenini sergilemesi onaylandı.
Sayın Başkan, istirham ederim ki, kıyamet provası yapmazsak
ya da kıyamet kopmazsa, Allah’ın da dediği gibi, bu dünyada tıpkı şu
cehennemdeki gibi sonsuza kadar yanarız. Bu yüzden de kıyametin
yakın olması gerekir. Cennettekiler nasılsa sonsuza kadar kurtulmuş
durumdalar, bence biz kendi halimize bakmalıyız.

ARKIN ÇALAPALA .
710
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Teknoloji üreticileri, tehlikeli markaların bayi teşkilatları, bu


firmaların tümüne kredi kullandıran finans şirketleri ve onlara para
veren, garantör olan bankalar tamamıyla denetim altına alındı. Para
hem içerden hem de dışardan artırılması önlenince hakiki konumunu
buldu ve faizin beli bu sayede kırılmış oldu. Allah sizlerden razı olsun.
Bir hadis veya rivayet, gerçek mi değil mi, nasıl anlarız? Bu
sorunuzun cevabı oldukça basit sayın başkan. Hadis veyahut rivayet
Kur’an’da anlatılanlara uyuyorsa gerçektir, uymuyorsa palavradır.
Gelenekleri ticarileştirmek ne gibi artı değer üretebilir hiç mi
hiç anlamıyorum. Kraliçe’nin halkı bazı kelimeleri yerinden değiştirir
gibi yapıyor da bu sebepten bu paragrafı yazıyorum. Örneğin, trade’i
tradition’a çevrimlemeleri geleneği çoğaltmak adına mı yoksa sadece
zenginleşme adına mı, senelerdir ayırt edemem. Bir sorar mısınız?
Yazdığım tüm mektupların ve imzaladığım her belgenin birer
kopyası da sizin ekranlarınıza düşüyor. Ki şu, daha önceleri değindik
diye hatırladığım kadın meselesini derinleştirelim, diyorum.
Kadının erkekleşmesi problemi annelik güdüsünü özenilir bir
hale getirmekle aşılabilir olabilir. Geleneksel kadın daha mutluydu ki
ticari bir nesne olmayışının bu duruma katkısı büyüktü. Kadınlarımız
eskiden evlerinde ve tarlalarında hatta bahçelerinde üretime katılır,
saygı ve sevgi içinde, “gelenekleri dâhilindeki” aktivitelerin de pozitif
etkisiyle, bugünkü yaşadıkları kötülükleri tecrübe etmeden rahatça,
neredeyse hiç yıpranmadan yaşarlardı. Komşularıyla münasebetleri
bugüne kıyasla çok daha fazla, etkin ve sağlamdı. Kadın erkekle eşit
yaratılmadı, belki de daha üstün bir varlık olarak yaratıldı ve bu oluş
aslında ahengin tamamlanması için tasarlandı, diye düşünüyorum.
Temel problemimiz kadınların da tıpkı diğer insanlar gibi salt
kendilerine ait olan hayatlarında ÖZNE olarak yaşamalarına engeller
koyan irice bir algıya zaman içinde hapsedilmiş olmalarıdır. Aynı şey
çocuklar, yaşlılar ve engelliler için de geçerli gibi görünüyor. Eşitliği
asıl engelleyen şey, her bir insanın, her kadının ÖZNE olarak hayatını
sürdürmesinin önünü kapatan, bu durumu kısıtlayan bir toplumsal
hayata hapsedilmiş olmamızdır. Onu durdurmak için eğitimlerle hem
kendimizi hem çevremizi hem de kadınlarımızı önce teoride sonra da
pratikte özgürleştirmeliyiz. Fakat özgürleştirmekten kastım her tür
suç yahut günahı işler hale gelmek değil, her eylemi iyi sonuçlara ve
mutluluğa, toplumsal refaha ulaşacak şekilde sonuçlandırma hakkını

ARKIN ÇALAPALA .
711
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ve hareket kabiliyetini deneyimleyebilmektir. Bu tür bir eşitliği her


zaman sağlayabilmek dahası baştan üretebilmek için tüm insanların
üstünlüklerini dengelemeliyiz. Eşitlik ancak üstünlükler ve güçsüzlük
olmadığında, en azından dengelendiğinde elde edilebilir.
Bu yüzden kadınları sünnet edenleri uyarmalı ve uyarmalıyız.
Bunun için erkeklerin çocuk yetiştirmelerini sağlamalı ve öz
evlatlarıyla aralarında organik bağlar kurulmasını desteklemeliyiz.
Bunun için gerekirse tüm yaşlıları, çocukları hatta ki kadınları
sigortalayıp maaşa bağlamalıyız. Allah kadınların da diğerlerinin de
yiyecek, giyecek ve barınma ihtiyaçlarını karşılama yükümlülüğünü
erkeğe vermiştir. Bunun temel sebebinin ise erkek aklının çalışma
şeklinin ve erkek fıtratının doğayla daha bütünleşik çalışan bir yapı
ve refleksle tasarlanmış olmasıdır. Kadının tasarımı doğaüstü, tabir
yerindeyse doğanın akışından daha “kristal” ve daha kırılgan olduğu
için hüküm yetkisi erkekte, hükümleri yaratan irade ise kadındadır.
Tarihe baktığımızda, neredeyse tüm dünya üzerinde, 19ncu
yüzyıl civarında miras, seçim gibi haklara kavuşan kadın, Müslüman
toplumlarda 7nci yüzyıl itibarıyla miras hakkını elde etmiştir. Bu biz
Müslümanların kadın algısını anlamaya ve anlatmaya yeter de artar.
Sevgili dostum. Zaman aşımı ve hukuksal yansımaları konusu
sayenizde zararsız bir hale gelmiştir. Bu sayede “hem” hakiki makam
sahipleri görevlerinin başına geçmeye başladılar “hem” geriye dönük
davaların elli yıllık süreç dâhilinde aktivasyonu sağlandı hem de salt
adalet yerini bulduğu için insanların hukuka ve bizlere olan güvenleri
arttı. Allah bu konuda çaba gösterenlerden razı olsun.
Ey İnsan Cumhuriyeti Başkanı!
Hiçbirimiz, hiçbir insan kendi kendine oluşmuyor, üremiyor
yahut büyümüyor. Hepimiz, istisnasız hepimiz, doğduktan sonraları
yürümeyi, konuşmayı, adaleti, sevmeyi, öpüşmeyi, düşünmeyi diğer
insanlar sayesinde öğrenip tecrübe ediyoruz. Doğduğumuzda burada
saydıklarımın hiçbirini bilmiyorduk. Tekrar edeyim, bunları ve bütün
eylemlerimizi doğduktan sonra zaman içinde tecrübe ettiğimiz yahut
yaşadığımız olaylardan ve eylemlerden, insanlardan ve durumlardan
öğrendik. İnsanlar, öğretmenler, aileler, çevre, mahalle, şehirlerimiz,
medya, politikacılar, sanatçılar kısacası herkes ama herkes birbirini
yetiştiriyor. Bu yüzden de hiçbir insanın suçlu olmadığını düşünmeye
başladım. Mademki kendi öğrettiklerimiz ve yaşattıklarımız dolayısı
ARKIN ÇALAPALA .
712
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ile insanları yargılayacaktık, o zaman neden öğrettik ki? O zaman niye


en doğru şeyleri öğrenip öğretebileceğimiz bir hayat akışı, bilgisi ve
toplumsal düzenek üretmedik ki? Madem yaşadıklarını insanlara bir
şekilde biz insanlar öğretiyoruz, o vakit o insanları suça teşvik eden
de bizler sayılmaz mıyız? Son zamanlarda tüm insanların birer piyon
olduklarını düşünmeye başladım. Yahut oyun kurucu. Fakat ne olursa
olsun, Allah asıl iradenin ve yaşamın sahibidir. Bunu asla unutmamak
gerekiyor. Yüzyıllar geçtikçe insan denen varlık bozuluyor ve başka
bir varlığa dönüşüyor. Her şey “bilgiyle terör üreten” ve “parayla köle
üreten” sistemleri tasarlayan soysuzlar yüzünden bu hale geldi. Tinto
Brass’a sorsanız ben Bukowski’den öğrendim, der. Ona sorsanız belki
de Balzac’ı işaret eder. Balzac’a sorsak, ben Homeros’u okudum, der.
Homeros’a sorsak o da başkasını suçlar. Jesus, Dante, Beydeba’dan ve
Sheakspeare’den tutun da Bill Gates’e kadar birçok etkileşimli hayal
üreten insan var, binlerce, milyonlarca var ve hepsi bir şekilde katkı
sağladı bu bozulmaya. İçin içine televizyonlar ve telefonlar da dâhil
olunca, dönülmez akşamın ufku belirmeye başladı doğal olarak.
Doğru arkadaş ve doğru bilgiyi bulamayanlar, seçmeyi bilmez
halde etrafta avanak avanak dolaşanlar vakitlerini boşa harcar ve suç
işlemeye meyilli yaşar, sonra da ölüp giderler.
Meselelerimize dönmeden önce şunu belirtmekte fayda var:
Ahireti üretecek olanlar yine insanlardır, ama azıp coşarak, ama tapıp
koşarak… Bu durum böyle gelmiş, böyle gider. Değişmez.
Bir gün gelecek, tüm insanlar bütün ve bütünleşik teknoloji
ve kayıt biçimleriyle ve bu doğrultudaki sistemlerle önce kendilerini
sonra da diğer insanları ve varlıkları dinleyip, izleyip, öğrenip, bilip
en sonunda da yargılayabileceklerdir.
Bu sonuca ulaşacağımıza inancım tam olduğu için cumhuriyet
fikrine, demokrasi çözümlemesine hayatımı adadığımı bilmelisiniz.
Aslında âlim olanın anla yamayacağı üzere, bütün imtihan ve
yargılamaların anlık sonuçları zaten an be an yaşanmaktadır ki hesap
zaten enfes bir biçimde görülmektedir.
Sayın Başkan. Servislerde ve otobüslerde, dükkân ve alışveriş
merkezlerinde ortamın ısısıyla oynayıp insanları algı bozukluğuna ve
suça, günaha ve harama çekip doğru yoldan uzaklaştırmaya çalışan o
zalim şahıslar da bir bir yakalanıyor. Çünkü cennet öyle uzak değildir
müminlere. Çünkü rüzgârlar işleri taksim ederler.

ARKIN ÇALAPALA .
713
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Şunu diyeyim: Allah ancak altı üstüne getirilmiş şehirleri bir


hızla devirip yıkar ki mantıklı olan da zaten budur. Ama insanlar hala
şehirlerin altından çalıp üstüne inşa ederek bozuk düzenlerini kurup
arttırmaya devam ediyorlar. Pek yazık! Ne zaman ki her yer asfalt ya
da beton oldu ve toprak kapandı, o zaman yeryüzü dümdüz oldu…
Allah isterse bir anda gözlerimizi siler. Fakat insanlar gölgeyi
bile yoldan çıkarabilir halde gelişmiş sistemlere ve oluşlara sahiplik
yapmalarına rağmen çok basit gerçekleri göremiyorlar. Çünkü Allah
gönül gözlerine dilediği gibi hükmediyor. Gölge demişken, o gölgenin
yoldan çıkması yüzünden oluşan tüm arızalı ve sapkın durumlar da
çok yakında rapor olacak tarafınıza yollanacak.
Mektubumu bitirmeden önce çok sevdiğim birkaç gerçeği de
yazmak isterim sayın başkan. Şairlere “sapıklar” uyarlar. Cehennem,
hiç şüpheleri olmasın, kâfirleri kuşatmıştır. Göz var olan her bir şeyin
tasarrufçusudur. Kulak şahittir. Allah kulağı da gözü de “tek bir” anda
alabilir. Akıllı olmak lazım. Kutsal olanı iyi bilmek lazım.
Size Reis’le son görüşmemde bana söylediklerini aktarayım:
“Ruhani Mekke’yi koruyor, sen Kudüs’ü koruyorsun, ben ise
Medine’yi koruyorum. Papa Roma’yı, Putin Pedersbook’u, Macron ise
Makromikro’yu koruyor. “Canada”, Brezilya, Arjantin, İtalya, Japonya,
Çin, Kore, Ürdün, Irak, Azerbeycan ve diğer ülkeler emrini bekliyor.
Macron yan çizecek ama sonunda büyük bir ceza alacak, görürsün.”
Sayın Başkan! Ben Harabi. Kudüs Emiri, Paris, Berlin, Londra,
Mardin, Halep Emiri olarak Mekke Emirliğine talibim. Hicri 1453 yılı
İstanbul Emirliğimle birlikte, Mekke Emirliğim de başlarsa, gerek Rus
lideri Putin’in gerekse İran lideri Ruhani’nin Arap Yarımadası’nda pis
işlere bulaşmasına gerek kalmayacaktır. Emiri olduğum şehirlerdeki
yönetim istatistiklerini dikkatle incelemenizi rica ederim.
Müslümanları arabalarıyla Mekke’ye davet edersem ve bütün
devletlere bunun turistik bir gezi olacağını tebliğ edip gözlemciler de
talep edersem, Arap baharını bizzat Suudi Arabistan ve Birleşik Arap
Emirlikleri yaşar. Birleşmiş Milletler aktif olur. Amerika yargılanmak
zorunda kalır ve yandaşlarıyla birlikte savaş tazminatı öder. O vakit,
o parayla bu şehirleri yeniden inşa ederiz. O kadar para ödesin yani.
Allah ilminizi, âliminizi arttırsın! Âmin!
Eyvallah.

ARKIN ÇALAPALA .
714
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Sex’n Sek İzinci Bölüm


AUDREY TAUTOU
Nym | Et Moi | 03:45
İnsanlar devenin nasıl yaratıldığına,
göğün nasıl yükseltildiğine,
dağların nasıl dikildiğine,
yeryüzünün nasıl yayıldığına
bir bakmazlar mı?
Ayrı olduğumuz ve hala devam eden acı dolu zamanlarda çok
değişik şeylerle, olaylarla, insanlarla ve gerçeklerle yan yana geldim.
Benim bulunduğum noktalardaki bir insanın saf aklını kaybetmemesi
ihtimali sanırım yoktur. Düşünsene, yorgunluk ve zaman ve rüyalar
içinde gidip geldiğim şu hayatta, tuhaf tuhaf “kelimeler” ve düşünce
tamlamaları tarafından senelerdir rahatsız ediliyorum. Yaralı kuşun
verdiği iyi geceler öpücüğünü anlatmış mıydım sana? İnan pek çoğu
gibi onu da hatırlamıyorum. Yazmışım fakat unutuyorum.
Etrafımdaki asoyut bıçaklar dolayısıyla hareketlenen uzayda
mum balık ve narin nar(!) gibi düşüncesini tamamladığı halde oluş ve
oluşumunu bir türlü tamamlayamamış şeylere rastlıyorum. İçinden
geleni “söyle ve yap” baladını her gün yeniden ve yeniden besteliyor
olmama rağmen virgülleri seven, coşkun ve lirik hatta çılgınca epik
spekülasyonlardan bir türlü kurtulamadığım için diğer bestelerimde
olduğu gibi bu baladı da dinlemek nasip olmuyor. Hiçbir “anlama sığ
kalamayan ve sığmayan resimler” yapabiliyorum, biliyorsun, açık ve
azıcık oynamaların oldukça tehlikeli olduğu durumları da görüp, kıta
simetrileri hakkında teoriler üretip güzelleşebiliyorum fakat şu gıcık
eklemsiz düşünce kabiliyetimden bir türlü uzaklaşamıyor, bir türlü
kurtulamıyorum. Tekinsiz tecrübem sayesinde, ince kar ve çok ince
kararları görebilen kişilerimin listesine şiirsel bir az müdahale yapıp
seni beni onu bunu şunu eklesem dahi, “yu” karıdaki cümlelerimdeki
manasızlıktaki “asıl manayı” senin dahi çözümleyemediğini görünce,
“hızla öğrenilmiş çaresizlik refleksi” için sevişen hayaletlerin “mutlak
sarhoşluk durağında” inmem gerektiğini hemen anlıyor fakat bunu
başarabilecek dermanı izlerimde bulamıyorum.
Yine de sana burada güzel şeyleri anlatmaya çabalayacağım.
Zıplayan insanlar şehrindeki şu “adil hareketsizlik oyunu”nu ben icat
etmiştim. Belki hatırlarsın; satırların kaydığı andaydık yine ve sen

ARKIN ÇALAPALA .
715
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yine seni sevmediğimi düşünürken hapşırmak zorunda kalıyordun.


Güneşin bulunduğu aynasız yerdeki aynalı ters simetri bozuldu işte,
deyip dikkatini çok dağıtmış, bu sayede konuyu “kısasa kısas kısaysa
kısas” gerçekliğine taşımıştım. Yeni olan her dünyanın ilk sabitleri ve
değişkenleri ve fonksiyonları ve ilk kodları ve formülleri ötelenmişti.
Bakışlarını tedirginliğe gizleyip bilerek veya bilmeden fırlatman ilk
felekler teorisi ve bu teorinin ispatı için usul ve öğreti olduğu anda,
hatırlasana; peygamberler neler kaçırdı neler, demiştin.
Altın makasın en güzel dört resminden oluşan büyük ahengin
sevgilisi fakat kırık mı kırık mahureste tablo nedense henüz yeni yeni
efsaneleşiyordu ve kırkıncı yılının sonuna gelmiş olan “kırmızı sarayı
eksik etme” yöntemim sanki daha da belirgin, buruk bir hal alıyordu.
Biliyorum. Evet, çok iyi biliyorum ki sen şu “yalnızlar meydanındaki
cadıyı görme sıklığımız”la meşgulsün, hep. Bense bir yaz akşamında
sevgili ile konuşulabilecek şeylerimin listesini yapmaya uğraşırken
kimlik kontrolleri ve karıncalar ile küller arasındaki gün batımına
hapsedilmiş sevgili “kara mizah”a odaklanıyorum. Paris denen demir
kuleli şehir ‘megaexposedejavu’ okulunda gereken serbestlik üzerine
konuşmaya kalkınca, dönme hareketiyle kafa karıştıran sen, kadınsı
ve erkeksi icatlarından sorumlu tutulmuyorsun da, ben göz için yeni
şeyler icat etmeyi oldum olası sevemediğim için kaf şatodaki adamın
derdine hapsediliyorum. Böyle anlatmamı ister misin?
Unuttun sevgilim sen, benden vazgeçince özel ve önemli olan
birçok şeyimizi unuttun. Sözün kurallarını ve ahde vefayı unuttun.
Nelerin neleri gerçekten özgür bırakması gerektiğini ilk önce
hep sen unuttun. Köy enstitüleri mezarlığındaki yedinci defa yeniden
doğum teklifini “yazmayı” ve teklif etmeyi sen unuttun. Ukalalık edip
serbest bıraktığımızı şimdilerde yeni yeni fark ettiğimiz büyükserkeş
piyasaların yeniden yorumlanmasını sağlayacak olan parfüm şişeleri
ve kolileri arasında sıkışıp kalmış, fakat yine de bir numaralı sanatsal
nesne olarak karşımıza bolca “çıkar çıkaran veyahut çıkan” kadını ve
gerçek kadını ve bunu olmayı unuttun sen. Olmak veyahut olmamaya,
meselenin “manası bütüncül oluşu”na saplanıp kaldığın içindir bence
sen, mucizelerin çıkış noktalarındaki mucize yaratma tekniklerinin
sahiplerini ve onlarla aramızda hayat bulmuş “gen elleme” ilişkilerini
unuttun. Kâğıdı, tutkalı, resmi, boyayı, verniği, kadifeyi, bobini, dikişi,
kaftanımı ve de defterlerimizi unuttun. Tekrar ediyorum işte; kadife
bobinleri “ses dikiş makinesi”nden bir defa geçirme usulüyle yapılan

ARKIN ÇALAPALA .
716
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

nakışta hiçbir ipin diğer ipler üzerine binmemesi hakkındaki saygın


teorileri, bir oda dolusu daktilo ile aşk şiirleri yazan aşıkların o anda
yaptıkları beste “güzelim” dikkatini dağıttığı için unuttun. Yalan mı?
Sanayileşmeme devrimimizden hemen sonraydı, hatır cep telefonları
sayesinde sadeleşen hayatlarımız içindi, uzun ilham yolculuklarımda
kayda geçtiğim uzun hava kıvamındaki ağıtlarımı yakıp yıkıyorken
ben hep var olan tüm medeniyetlerin en iğrenç reflekslerini, sen, ey,
çoktan, üzerinde gelinlik beyazı el yazılarından olan kâğıt ve kumaş
parçalarını sahne ve salonlara atmaya yelteniyordun.
Birçok ilçe belediyesinin işgal mantığıyla ve meclis süsüyle,
hakkı, hakkı olmayan ‘de facto’ “haksızlara” teslim ettiğini hatta para
karşılığında sattığını ve insanımızın arazileri hakkındaki gelişmeleri
dört bir yana haber uçurmaya çalışırken ben, ah sen, belediyeciliğin
esaslarından çok uzakta bir yerlerde, hassas kulak incelemelerinin
sıra dışında kaldın ve senin için yazıp sakladığım dünyanın en güzel
şiir defterini aramayı, bulmayı unuttun. Biraz daha sabır, biraz daha
emek, biraz daha özür, biraz daha tutku, bak ondan sonra doğru yola
çıkacağız, deyip deyip beni de kandırdın. Buluşmalarımızın hepsinde
sen beni öpmek isteyince, ben sana kendimi öptürmüştüm ve sana
sımsıkı sarılmıştım, ama ben sana sarılmak veya seni aşkımla öpmek
istediğimde, sen bana o dudaklarını ne öptürdün ne de sana sımsıkı
sarılmama izin verdin. Sen, evet, sen su sakladığımız ve sırladığımız
şehirleri ve şiirleri bir de bir unuttun sevgilim, buna inanamıyorum.
Evet, kendi iltihaplanmış yarasına bile hiç acımadan bıçak sokabilen
sen, aşk için yağmur çamur demeden bisiklet sürebilen sen, ayağına
kadar gelip elden teslim ettiğim şu “son daktilo” yazılarımın orijinal
yirmi sekizinci sayfasındaki psikolojik roman kurgusunun senin için
hazırlandığını ve kimse tarafından bilinmediğini unuttun. Benim için
yazmanı aşkla beklediğimi ve beklemeni aşkla yazdığımı da unuttun.
Dikkatli oku lütfen bu satırlarımı. Çünkü bu defa ben de unuttum. Bir
gün seni arayacağım günü ve o saati daha şimdiden unuttum. Hatta
ben unutmak için unuttum. Çünkü benim bu aralar çok işim var. Seni
anlamaya, dahası sana seni anlatmaya çalışıyorum.
Unuttun, unuttun, unuttun ve unutuyorsun işte.
Bir birikim ise de uyuşturulma sorunsalı, çevre ve arkadaşlar,
sevgi ve sevgili, kötü ahlak dolayısıyla kaybolan iyi ahlaka dair temiz
okumalar, söze ve sese değer veren insanlar “ve da ha” incelerini sen
unuttun. Zamanla ilişkisini yönetebilen insanların maddelerle kendi

ARKIN ÇALAPALA .
717
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

hızları arasında ahenk yaratmayı ne çok sevdiklerini unuttun. İnsan;


maddeler, canlılar, eşya, hayvanlar ve insan gibi birçok şeyi felsefesi
bağlamında yaşarsa bu durum yaratıcının yeryüzüne indiğini bize az
da olsa ispatlar, diye ikimiz de kabul etmiştik. Sen bunu da unuttun.
Sevmediğin yahut da sevemediğin arkadaşlarımı sevmediğini ya da
sevemediğini söylemeyi unuttun. Dinlerin, “insan hastalıklarını” en
yüksek düzeyde tedavi etmeye yarayan ve de sürekli içmek zorunda
bırakıldığımız, oysa yan etkileri, tedavi ettikleri sanılan hastalıkların
dozunu daha da çok arttıran, çok zararlı ilaçlar olduklarını unuttun.
Tanrının yani yaratıcının konu dâhilinde tutulmaya çalışılmasının iyi
bir devlet teorisi ve oyunu olduğunu unuttun. Bir insanın her iyiliği
ve kötülüğü bilip uygulayabilmesi için en az beş yüz yıllık bir yaşam
sürmesi gerekir, bunu unuttun. Az uyumayı, çok çalışmayı, her insanı
hatta her varlığı kendi zamanı ile incelemeyi ve yaşamayı unuttun.
Zamanı uzun olanlarla dikkatli ilişki üretmen gerektiğini, zamanı kısa
olanlarla yaşadıklarını ise bir daha asla yaşayamama ihtimalinin nefs
büyüklüğünü uzun uza diye de anlatmıştım, onu da unutmuş gibisin.
Unutup durmaktan ne tür hazlar alıyorsun?
Bırak bunları, güven en güzel ilişkilerimizi ve duygularımızı
zamandan soyutlayabilen ve sevgi saygı gibi koruma duvarları olan
yanımızdır, demiştim ve sen onu da unuttun. Gülümsediğimiz, yemek
yediğimiz, sanattan bahsettiğimiz, kıyafet bakındığımız, beraber aşk
içinden nefesler alırken körleştiğimiz ve buna içten içe sevindiğimiz,
birbirimizi durduk yere körleştirmek istediğimiz ve bunu yasa kabul
ettiğimiz tüm o asil, harikulade anları unuttun. Bence derken, bence
insanın kendi mutlak doğrularını ifade etmek için kullandığı özel bir
kelimedir bence, demiştim, unuttun bence. Sadece senin ve benim
bildiğimi bildiğin ve bundan gayet emin olduğun sırlarımızı unuttun.
Daha ne diyebilirim ki! Bana kalan bunları sana hatırlatmaktır.
Caddelerimizi, sokaklarımızı, çıkmazları, kaldırım taşlarımızı,
ağaçlarımızı ve öpücük yapraklarımızı bir bir unuttun. Renklerimizi
unuttun. Konuştuklarımızı, güveni ve birbirimize verdiğimiz sözleri
unuttun. Burada yazılı olan her şeyi sana zaten yazılı olarak vermiş
olmama rağmen, biraz da haklı olarak tabii ki, öldüğümü unutman
gerekirken nerede ne zaman saat kaçta buluşacağımızı unuttun ey!
Aynalarla ilişkilerinde çok dikkatli olman gerektiğini, ayna “anların
yaratılışları ve birbirine benzeyebilen yaratılışların sayısı hakkında
parça başı bilgi verebilen bir icat” olduğu için unuttun. Devletler et

ARKIN ÇALAPALA .
718
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

fiyatını arttırınca insanların et alamayacağını, et yemeyen insanların


daha hızlı yaşlanacağını ve insan denen “en doğal” varlığın direncinin
böylelikle ansızın kırılabileceğini, vegan teorisininse bu sayede diğer
canlılara güç katacağını, bu yüzden de insan ırkının zarar göreceğini,
bırak bunları peş peşe gelen üç beyaz arabanın ardından dört beş ve
altıncının da garanti beyaz geleceğini unuttun. Ben en azından seni
sevdiğimi söylemeyi unutmadım.
Barış kelimem izi unuttun. Barış, kazanmak veya kaybetmek
üzerine bir tanım olmayıp savaşın olmadığı durumları, kısaca ve en
iyi, en sade şekilde anlatmak için üremiş ve de üretilmiş en güzel
kelimelerden biridir. Ama sen bu kelimenin en anlamını da unuttun.
Affetmeyi, şirince şarabını alıp, mumları yakıp beni aramayı ve bana
kur yapmayı ve ruhumu ele geçirmeyi unuttun. Vücutsuz kadınım,
sen benim kelebekler prensesimdin fakat uçmayı da unuttun. Yazının
intikamı yine yazının intikamının sokaklarında serbestçe dolaşmaya
bayılır, demiştim, hayret ediyorum bunu nasıl oldu da unuttun. İm
varlıkları yokluk anlarında hatırlamamızı ve yaşamamızı sağlayan
şeydir. Şeytan şey’lerin an’larını imanlı olanlardan kaçırmaya çalışır.
İman sadece iyi insan olma çabasıdır. İman im’lerin hepsine an’ların
tümünde saygı gösterebilmektir. Tüm bunlara bağlı olarak o, şeytan
tıpkı ay yazı’nın da bazen yaptığı gibi, basitçe fakat değerli yaşayan
insanın etrafıyla ilişkisini bozmaya ve bağını kopartmaya uğraşır. Bu
konularda anlatmış, anlaşmış ve uzlaşmıştık ve sen bunları da iyice
unuttun. Daha ne diyebilirim sana bilmiyorum ki. Seninle öpüşürken
kendimi sonsuzluk içinde çalınan bir piyanoyla beraber uçurumdan
düşüyormuş gibi hayal ediyorum, demiştim. Unuttun. Neredeyse her
şeyi unuttun. Unuttuğunu söylediğin için unuttuğunu söylüyorum ya,
kızma. Ben sadece “sıralı eylemlerimin sonuçlarında oluşacak iyilik”
sayılarını “tahmin ederek ve kıyaslayarak” tercihlerimizi üretmeye
çalışıyorum, hepsi bu. Yoksa bunu da mı unuttun?
Aptal! Unutup durarak kendi kişisel tarihine zarar verdiğini
fark edemiyor musun? Aptal! Aptal! Aptal!
Sana dinlettiğim o güzel şarkıların içine gizlediğim tarihselliği
nasıl olur da şu fevkalade basit, zararın neresinden dönersen kârdır,
saçmalığıyla durdurursun? Aptal! Aptal! Aptal!
Sen benim aşkımı hak ettiğine gerçekten inanıyor musun?
Sen beni öldürüyorsun! Sen bunu hep yapıyorsun!

ARKIN ÇALAPALA .
719
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Seksen Dokuzuncu Bölüm


EMİNEM
Devon & Milosevich | Corpus Hermeticus | 04:11
Haram helal demeden mirası yiyorsunuz. Malı aşırı biçimde
seviyorsunuz. … Ey huzura kavuşmuş insan! Sen ondan hoşnut, O da
senden hoşnut olarak Rabbine dön! Seçkin kullarımın arasına katıl ve
cennetime gir!
Ey Seslerin Takipçisi!
Sevgili Din Kardeşim!
“Ölüm Anlarında Ortalıkta Dolaşan Sesler” isimli o raporunuz
elime ulaştı ve okuyup bitirince çok şaşırdım. Size bu rapora nazire
olsun diye yazdığım “Re-Volumation Law” isimli dosyayı yolluyorum.
Umarım Heavyness Of Voices çalışmama gösterdiğiniz kadar ilginizi
çeker. Konuyla ilgili kanunlar sayesinde, büyük ve vahşi hayvanların
hareketlerini yönlendirme çalışmalarımız hızlandı ki bu atraksiyonu
kuşların göç yollarını ışıklandırmak için de kullanmayı deniyoruz.
David Bowie’nin Marion Cotillard kardeşim ile çektiği o klip
çok güzel olmuş ama yine de kötüdür filmler, iyidir rakçılar, raksçılar
ve rakıcılar demek isteğimi durduramadım. Allah affetsin. Âmin!
Şarkıların tutmasıyla ilgili sorunuza cevaben:
Bir şarkının dört mevsimde de tutmasını şiddetle istiyorsanız
önce bestesini yapmalı, sonrasında notalarını daha doğrusu melodiyi
ve nakaratlarını oluşturmalı, tüm bunların üzerine de güzel sözlerini
yazmalı ve sonuçta aranje etmelisiniz.
Ben Gotan Project’e ilk albümlerindeki süper vizeyi bu yollar
sayesinde çıkartabilmiştim fakat kendileri ne kıymet yahut kıyamet
ne de ilim ve fen yahut sanat ve kanat hareketlerini bilmedikleri için
yok olup gitmeye mahkûm edildiler, gibi, sanki, filan, feş mekan…
Neticede su da, sinekler de ses çıkartıyor, fareler de, yılanlar
da. Misket oynarken de ses çıkıyor, meyve ağacına dalarken de. Su da
yer de çekim kuvvetleri uyguluyor, zıtlıkla dolu olsa dahi. Yerin çekim
kuvvetini suyun kaldırma kuvveti dengeliyor da: Uzayda yer çekimi
yoksa, o zaman ay da güneş de palavra. Seven için sevilirken giden de
bir ölüp ahirete göçen de vir. Yüce Allah’ımız hepsini bizden iyi bilir.
Allah’a emanet olunuz! Âmin! Eyvallah.

ARKIN ÇALAPALA .
720
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Doksanıncı Bölüm
JOHN CUSACK
Moderat | Therapy | 05:41
Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi? Ona doğruyu ve
eğriyi göstermedik mi? Fakat o sarp yokuşu aşamadı. O sarp yokuş
nedir, bilir misin? Köle azat etmek veya açlık gününde, yakını olan bir
yetimi yahut aç, açık bir yoksulu doyurmaktır. Sonra da iman
edenlerden, birbirine sabrı tavsiye edenlerden ve
birbirlerine acımayı öğütleyenlerden olmaktır.
Organik şehir üzerinde uçarken gördüklerim inanılmaz ama
inanılmaz derecede güzeldi. Öyle büyük tarlalar, öyle güzel kuşlar ve
ahenkler, öyle renkli hayatlar gördüm ki anlatamam. Organik şehrin
yasaları keşke bütün dünyada kabul edilmiş olsaydı, diyeceğim fakat
monarşiyle yönetilmesi biraz üzücü olduğu için bu söylemimden vaz
geçmek durumundayım. Neden monarşi, hi çanla yamıyorum!
Uçaktan in dikten sonra Alkolikler Şehri New York caddeleri
ve sokaklarında dolaşmak ise tam bir nostaljiydi. Paris’le balayımızda
gelmiştik ilk defa bu şehre. Sonraki yıllarda da neredeyse her yıl bir
çok sebepten geldik. Zaten ilk önce, en son oturduğumuz restorana
gittim. Rakı söyledim, balıkla birlikte rakı içmek istedi canım. Koca
şişeyi bitirmiş olmalıyım ki, otele vardığımda kafam epey güzeldi. Bir
şeyler yapmalıydım. Uçaktayken yayınladığım iki yazıya da hiç tepki
vermemişti Paris. Beni sevmiyor muydu ki artık? Tıklamalarda hala
birinciydim fakat artık bunu takip etmek istemiyordum. İlgili tıklama
servisini ilk defa kapattım. Eğer ki Paris’i elde etmeyi ve bana geri
dönmesini sağlamak istiyorsam, daha da samimi yazılar üretmeliyim,
ona daha etkileyici bir biçimde seslenmeliyim, diye düşündüm.
Yazının “hızlı etki üretmekteki güçsüzlüğünü” o gün “birden”
“bire”, hiç olmadık bir durumda keşfettim. 1=? Evet? Cevap? Evet,
yazı kendi başınayken varlığını yüz yıllar hatta bin yıllar boyunca
sürdürebiliyordu fakat sese ya da görüntüye kıyasla “etkisel hızı” hep
geride kalıyordu. Görme duyusu değerli duyu idi fakat işitme duyusu
daha ileride bir evrim göstermiş olmalıydı ki, sözün sesli versiyonları
her zaman yazılı versiyonlarına kıyasla daha etkileyici. Müzik burada
verilebilecek en güzel örnektir. Versiyonların insanlara ulaşmalarını
kıyasladığımızda hız faktörünün ses’in içine daha rahat gizlendiğini
de yine o sırada fark ettim.

ARKIN ÇALAPALA .
721
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

En iyisi video idi. Romanlar imparator havası sever idi. Hem


sesi, hem görüntüyü, hem de sözü allıyor ve birçok duyu organına
hitap ettiği için etki üretmek konusunda ilk sırayı videolar kapıyordu.
Roman Empire. Komik ama doğrusu bu. Aslında eksik bilim insanları
“kulağın beyinle gözünse kalple” olan bağlarını araştırmaya daha çok
vakit ayırmalıydı. Temel problemin bu olduğunu düşünüyordum. Ve
yazdım. Beyin ve kalp arasındaki çip bağlantıların da bir an önce gün
ışığına çıkarılması gerekiyordu. Dışarı çıktım.
Telefonumun net ses kaydetme tuşuna bastım ve alkolikler
şehrinin sesleriyle birlikte düşüncelerimi teker teker ince kayıt altına
aldım. Bu ses kaydını olduğu gibi yayınlayacaktım.
Şehrin şu içler acısı haline baktım. Bir sürü problemi vardı ve
insanlar hala içkiler içip uyuşturucu kullanarak çevrenin etkisinden
izole olmaya ve hiç ama hiç gerçekçi olmayan yalandan bir dünyaya,
genellikle bir hayal âlemine dalıyorlardı. Bunu ben de yapıyordum,
kabul ediyorum fakat o anda şu gerçeğin farkına vardım: Üç beş
kişilik geyik muhabbeti grupları ile sınırlı bir alanda keyif çatmak,
insan bilincine zarar veriyordu. Bu bilinç o kadar kıymetliydi hatta o
kadar güçlüydü ki, ertesi sabaha uyandıklarında, bütün şuh alkolikler
geceden kalma olmanın rahatsızlığıyla baş etmek zorunda kalıyordu.
Belki de alkolizmin “insan atölyelerindeki suçluların tedavisi
için kullanılabilir” bir yöntem olduğunu saptamak üzereydim.
Belki de Allah’ın “kendisine yakınlık sınırlarına” tembihlerini
koyarak, bizleri kendisinden ve ölümden koruduğunu ispatlamıştım.
İçki, uyuşturucu, zina ve daha bir sürü şey ölüm sebeplerindendir.
Hızlandık! Belki de önce kahvaltı edip sonra uyumayı denerse
uykusu gelebilir, demeli olmayan telefondan bu saatte arayan ses.
Belki de bu daha serttir. Belki Muhammed sevince Cebrail aşk
veren, gönül çelen, rüya bilen ve bilet kesendir.
Belki de dikili de dikilidir dünyadaki en dikili taşlar, sevgilim
o kaşlar ne güzel kaşlar, o bakışlar nasıl bakışlar.
Yarım saat sonra otelime döndüm ve az önce aldığım cigarayı
yakıp hayaller dünyamın yoksul ve tedirgin edici danışmanlarına ve
nöbetçilerine teslim oldum. Sonrasında her şey değişmiş gibiydi.
Ses kaydını gönder! Evet, bu tuşa bastım ve her şey değişti.
Kim sevmez ki her şeyi bir anda değiştirebilme enerjisini?
ARKIN ÇALAPALA .
722
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Doksan Birinci Bölüm


ARYA
Mat Joe | Make A Living | 07:24
Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına, güneşi takip ettiğinde aya,
onu açığa çıkarttığında gündüze, onu örttüğünde geceye, gökyüzüne
ve onu bina edene, yere ve onu yapıp döşeyene, nefse ve ona bir takım
kabiliyetler verip de iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki,
nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, nefsini kötülüklere
gömen de ziyan etmiştir.
Sana kendimi anlatamıyorum. Ne yaparsam yapayım ki artık
neyi nasıl yazarsam yazayım beni hiç anlayamıyor yahut da anlamak
istemiyorsun. Hâlbuki durumum “çok” basit. Düşüncelerimi organize
etmeyi ve de en doğru biçimde tasarlamayı kendimce başarabildiğim
için, evet bunu “zaman içinde akan süreçler” dâhilinde öğrenebildim,
oysa sen bunu henüz saflıkla, hoşgörüyle ve dürüstçe başaramadığın
için her an ayrı düşüyoruz. İşin garibi sen bende de aynı problemlerin
olduğunu düşündün şimdi, öyle. Çünkü ben bu düşünceyi düşündüm
şimdi. Ben düşününce de gerçek oldu düşüncenin düşüşü.
Şöyle anlatayım: Merhaba sevgilim!
Bir düşünce, “düşünüldükten hemen sonra” hayata geçmeye
yani “gerçekleşme eylemi”ne başlıyor. Bir süre sonrası ise, eksiğiyle
fazlasıyla hayata geçiyor ve gerçekleşmiş oluyor. Mesela ben “şimdi”
‘susadım’ düşüncesini düşündüm. Susadım ve biraz su içeceğim. Su
masadaki bardakta duruyordu. Aldım su bardağını elime ve de suyu
içiyorum. Bu kadar. Düşüncem gerçek oldu. Susadım ve su içeceğim.
Düşüncem tam olarak buydu. Masada da su vardı, hazırdı su. Refleks
olarak bu düşünce onu ilk düşündüğüm anda en mükemmel haliyle
çıkıverdi kalbimden, dillendirdim onu kendime ve sonunda şartlar da
uygun olduğu için hemen gerçekleşti.
Mesela bu düşünceden sonra ‘rakı içeceğim’ diye düşündüm
farz edelim. Hemen ardından ‘yok yahu, şimdi kim gidip rakı alacak’
düşüncesini ürettiğim için “rakı içme düşüncem” ve buna bağlı olarak
“rakı içme eylemi” gerçekleşemedi. Çünkü ürettiğim bir artçı düşünce
kendisinden hemen önceki rakı içmekle ilgili düşünceyi bozdu hatta
öldürdü. Düşüncelerin savaşları neden daha fazla kaydedilmiyor ki?
Şunu kesinlikle kabul etmemiz gerekiyor ki düşüncelerimizin tümü
biz onları düşündükten sonra hayata geçiyor. Fakat biz onları eksik,
ARKIN ÇALAPALA .
723
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yanlış yahut da zamansız, mekânsız veya bozuk zamanlı ve bozuk


mekânlı düşününce gerçek olamıyorlar. Çünkü onu “en mükemmel”
haliyle düşünmedin. Tanrıyı anlamaya çalışırsak; o her düşüncesini
en mükemmel şekliyle, onu “ilk düşündüğü anda”, bir refleks olarak
tasarlayabildiği için tanrı. Ve çok eminim, sırf bu yüzden tanrının her
dediği oluyor. Tanrı “mükemmel düşünce tasarımı yapma” ilmine
sonsuz olarak sahip ve bu ilim tıpkı diğer ilimleri gibi sonsuzlukta,
sonsuz olarak, sonsuz bir ahenk içinde çalışıyor.
Bunu niye anlattım? Bundan böyle kalbimi olması gerektiği
hallere yaklaştırmaya çalışacağım. Bundan böyle vücudumun benden
hesap sorduğu anları da düşünerek hareket edeceğim. Bundan böyle
düşündüğüm her şeyi yaratıcının onu ‘ilk defa’ düşüneceği şekliyle
düşündüğümden “emin olana kadar” düşünmeye devam edeceğim.
Tam bu noktada işte, tövbemi etmeli miyim, gerçekten bilmiyorum.
Yaratıcının kullarından istediği şey belki de bu. Bunu başarabilirsem
ona benzemiş olacağım için değil, sadece ona benzemek sayesinde
ona yaklaşmış olacağıma inandığım için böyle yapacağım.
Yaratıcı ile beraber olanın, tek, birlikte olanın karşısında ne
durabilir? Güzellik. Yaratıcı ile beraber yani yan yana olduğumda
karşımızda duran güzellik benden olamayacağı için hep ona dâhil
olacaktır. Öyleyse o, aynı olsak dahi benden üstün olur. Böylelikle
küfre girmemiş ve düşmemiş olurum.
Aslen her şey aldatmak kapısında belirginleşiyor. Kendimizi
aldatmak, başkalarını aldatmak… Neden bunu yapıyoruz, bir türlü
anlayamıyorum. İnsana yaratıcısı tarafından bahşedilmiş ve içinde,
kalbinde, ruhunda mühürlenmiş ‘iyi olanlara yönelim’ saf güdüsünü
kontrol ve idare etmeyi iyi bilen güçler var dünyada. Bu güçler aynı
insana, aldatmanın sadece dinler ve isyan, dolandırıcılık, yalan gibi
durumlar aracılığıyla oluştuğu inancını ve refleksini de zaman içinde
üretip dayattıkları çeşitli yöntemlerle veya akışlarla benimsetmişler.
Oysa aldatmak sadece bedenen yaşanan bir kavram veya dünyevi bir
hareket değil. Aldatmak iğrenç, leş bir ihtiyaç aslında. Bir açlık çeşidi
olduğu da gerçek.
Aldatan mı aldatmış oluyor yoksa aldatılan mı? Aldatılan mı
aldatılmış oluyor yoksa aldatan mı? O kadar acayip türevleri var ki bu
“alaşağı” sorunun. İyisi mi ben; ‘aldatmalar etraflıca tanımlanmadığı
müddetçe muallakta kalıyor’ diyeyim ve aldatmayı biraz daha basit
bir düzenekte tanımlamaya çalışayım.
ARKIN ÇALAPALA .
724
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Aldatmak demek yalnızca “insanın kendi çıkarlarını” sevdiği


veyahut öyle söylediği insanların çıkarlarının üzerinde tutması değil.
Daha iyi, net bir tanıma ihtiyacımız var. Bence aldatmak, yaratıcının
kurallarına riayet etmeyip yaratılmış olan her şeyin doğasını yahut
yönünü değiştirmeye kalkmak hatta ahengini bozmaktır. Aldatılana
belli etmeden veya ederek fakat genellikle haber verilmeden yapılan
ve onun algılarını daha da önemlisi hayatını az ya da çok bir şekilde
etkileyen eylemlerin tümü aldatmaktır.
Bizi aldatan bizden değildir, sözü bence aldatmayı tam olarak
anlatıyor. Bu yüzden sana örnekler vermek istiyorum.
Sanatçıların ve zanaatkârların renkleri, sesleri, koku, tat ve
dokuları kullanarak ürettiği ve bundan epey büyük gelirler elde ettiği
aldatmacalar var etrafta.
Çoğu zaman tüccarlar, siyasetçiler hatta “akademisyenler” ve
halkların bazı kesimleri de bu tür ip cambazı oyunlara canı gönülden
katılıyorlar. Artık neredeyse tüm meslekler sanki insanı ve varlığı
aldatmak ve bu yolla kandırıp dolandırmak için icra ediliyor gibi.
Hâlbuki hiç gerek yok ki buna. Aldatmayanlar zaten tam olarak bu
yüzden tüm iyi dünyalarda, âlemlerde ve zamanlarda, hep kazanmış
oluyorlar. Gerçeği yaşayan aldatmayanlar, bence.
Müzisyenlerin çok fena ve tehlikeli olduklarını düşünüyorum
çok uzun zamandır. Hareketleri veya sesleri aracılığı ile aldatıyorlar
varlığı. Bu sayede seçtikleri veya onlara verilen ortamı yönetiyorlar
ya da yönettiklerine inanıyorlar.
Ben de denemiştim bir defasında, parkın birine oturmuştum,
tam dinlenirken bir horoz bana doğru yaklaşmaya başlamıştı. Bunu
fark edince, o anda oturduğum banka plastik çakmağımın demiriyle
vurmaya başladım. Horoz ürettiğim o tuhaf ritme uyarak etrafımda
adımlar atıyordu fakat bana yaklaşmıyordu.
Evet, yönetmenler daha çok element, daha çok detay, dikkat
ve malzeme kullanıyorlar manasına gelir az önce söylediklerim.
Bu yüzden de filmler yani “sinema ve reklamlar”, hayatımızı
çok ve çabuk değiştirme gücüne sahip oluyor ve kötü amaçlı olanları
bizi de kötü etkiliyor.
Ben kendim de bir gün iyi bir yönetmen olmak istediğim için
gayet iyi biliyorum bu durumu.

ARKIN ÇALAPALA .
725
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Aldatmak konusunda şu ana kadar yazdıklarımın hepsi sanki


yetmiyormuş gibi, bir sürü televizyon kanalında ve reklam alanında
da maskeli baloyla veya diğer çirkin yol ve yöntemlerle aldatıyorlar
bizi. Doğru yoldan uzaklaştırarak öldürüyorlar bizi.
Hiç mi hiç adil değil. Hiç de tanrısal değil. Hiç insanca da değil.
Yaşadığımız, yaşadığımızı zannettiğimiz hayat, günümüzden
bahsediyorum evet, yirminci, yirmi birinci yüz yıllar hep bir aldatma
ve aldatmaca sanki. Bizler eğer ki yaratıcıyı gerçekten anlamaya
çalışmaz, öğrenmez ve de anlamazsak, onun yarattıklarına dürüstçe
ve akılla uymaysak, bu aldatmaca hep böyle, kıyamete devam edecek
sanıyorum. Kıyamet kopunca düzen değişecek.
Eğer yaratıcının emirlerine uyarsak ne oluyor?
Bu en iyisi bence. Eğer yaratıcıyı doğru anlar ve emirlerine
aklımızı kullanarak dünyanın gerçekleri ölçüsünde uyarsak, o zaman
işte yaratıcı bize dokunuyor ve o yüce anların tümünde hayatlarımız
nurlanıyor. Hayat manasını o zaman kazanıyor. O zaman yaratılma
amacımızı gerçekleştirmiş, nihayetine erdirmiş oluyoruz.
Marifet, hikmet, iffet ve de cesaret gibi bazı erdemli karakter
özelliklerine sahip olan insanlar, sanırım iyi olmaya çaba harcıyor ve
insanları aldatmıyor yahut kötülerine kıyasla daha az veya farkında
olmadan aldatıyor. Benim sana tavsiyem yine aynı:
Aldatma Paris! Aldatma çünkü sen bu lirik dünyaya gelmeden
önce farklı bir varlıktın. İnsan olarak bu dünyaya geldiysen bir amaç
için geldin. Bu dünyaya gelmeden önce her şeyi bilmiyordun sen.
Senin şimdi bildiğin gibi insanların da bilmeye hakkı var. Bilenle
bilmeyen hiç bir olur mu?
Ve sen bunu onlara öğretmekle de yükümlüsün. Daha önceki
en büyük eksikliğin bilmemekti. Fakat sonra bildin. Şimdi şu anda ise
artık her şeyi biliyorsun. Bu yüzden aldatmamalısın.
Ölümümün çok güzel olmasını istiyorum. Neticede bir defa
ölüyoruz. Acısız ve hızlı olmalı. Kimsesiz olmalı. Delilsiz. Ne zaman ki
insanlara yük olurum, o zaman yürümeye başlayacağım. Yanıma hap
alırım. Vahşi doğaya çıkarım. Bir uçurum bulurum. Çakarım hapları.
Algım değişir. Kafam ada açılmış olur. Bir anda bırakırım kendimi
aşağıya ve bu iş biter.Ölürken başucumda olmanı isterdim.
Bakışır ve gülümserdik birbirimize.

ARKIN ÇALAPALA .
726
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Doksani Kinci Bölüm


PAPA
Lovage | Anger Management | 04:19
Kim verir ve sakınırsa, en güzeli de tasdik ederse, biz de onu en kolaya
hazırlarız. … Doğru yolu göstermek bize aittir.
Şüphesiz ahirette dünya da bizimdir.
Alkoliklerin şehrinde sabah uyandığımda, odanın penceresini
açıp koca koca gökdelenlerin arasında sıkışmış şehri izlemeye karar
vermiştim fakat pencereden dışarıya baktığımda, durum hiç de öyle
değildi. Şehrin içinde inanılmaz bir değişiklik vardı.
Şehrin caddeleri trafiğe kapatılmıştı ve yüz binlerce ağacı sıra
sıra taşıyan trenler bu caddelerden saatte bir kilometre hızla akarak
geçiyorlardı. Tasarımda güvertecilik edası temaşa halindeydi.
İnsanlar ellerinde içki şişeleri ve kadehleriyle bindikleri ağaç
trenlerin gölgeli köşelerine uzanmış muhabbet ediyor ve şehirlerine
yapacakları değişiklikleri tartışıyordu. Tren evler kol geziyordu.
Bunu, çevrimiçi tartışmalarından anlamak hiç de zor değildi.
Bu tartışmaların birinde tüm gökdelenler yıkılsın diye bir oylama bile
vardı ve asıl gidişata bakılırsa, gökdelenlerin tümü birkaç gün sonra
yıkılacaktı. Gökdelenlerin sahipleri bu işleri “asla” istemiyordu fakat
sayıları genel nüfusa kıyaslandığında o kadar azdı ki ellerinden hiçbir
şey gelemezdi. Gökdelenler yıkıldığında bu şehir fena güzelleşir, diye
düşündüm. Bütün şehirler güzelleşir. Bir tane kalsın, gerisi bum.
Birkaç milyon ağaç ekerlerdi, şehrin dışına doğru genişlemesi
sağlanırdı ve alın size mükemmel bir şehir daha!
Gökdelenlerin yıkılması yerine toprakla doldurulması teklifi
de bir ara oylanmıştı fakat teklif “yüzde yirmi altı” sınırını geçemediği
için yasalaşması ve dünya vatandaşlarınca oylanması imkânsızdı.
Alkolikler Şehri New York’a neden alkolikler ismi verildiğini
şimdi anlamıştım. Şehre tüm alkolikler geldiğinde, çalışma dinamiği
ve kuralları bozulacaktı ve gökdelenler sebepsizleştirilmiş olacaktı.
İçki gıda elektrik ve muhabbeti bedava dağıttığınız her şehrin
kontrolünü kısa sürede ele geçirebilirsiniz.
Yemeğini, giyeceğini, gezmesini sağladığınız her kadını her an
elinizde tutabilirsiniz. Tabii ki muhabbetiniz de kıyaksa.

ARKIN ÇALAPALA .
727
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ve New York’u ele geçirenler, Şirazlı ve Parislilerdi. Elektrik


dağıtımını ücretsiz hale getirenlerse, merakla izlenen başkan Camille
Paglia’nın Teknoloji Şehri Washington’ın vatandaşları idi.
Ben oradayken şehrin ismi aynı kaldı, gökdelenlerinin tümü
yıkılma kararına yakalandı fakat şehrin isminin “doğal” sıfatını alıp
kutlamaların yapılması, ben teknoloji şehrine gittikten altı gün sonra
gerçekleşti. 10.000 Kıyamet.
Dünyanın en “muazzam” gökdelenleri, şehrin yedi saat içinde
boşaltılıp bombalarla patlatılması sayesinde yok olmuştu.
Yıkıntılar vatandaşlar tarafından taşınmış, şehrin etrafındaki
yeni evlerin inşasında kullanılmıştı. Bu kadar basit, çak bira sit!
Altı gün sonra, Doğal Şehir olan New York’a tebrik mektupları
yağmaya başlamıştı. Şehrin ilk başkanı, iradesi ve felsefesini işletim
biçimleri dolayısıyla İnsan Cumhuriyeti ve birkaç kardeş şehir devleti
tarafından ödüllendirildi. Olaylar olaylar. Olaylar hakikati kolaylar.
Teknoloji Şehri Washington’a vardığımda, beni bir karşılama
ekibiyle birlikte başkan Paglia’nın şehri yönettiği ünlü Siyah Saray’a
götürdüler ve bekleme bahçesindeki ters şelalenin üstüne aldılar.
Başkan Paglia’ya, feminizm hareketleriyle ilgili nutuk atan bir
mektup yazmayı tasarladım onu beklerken, tasarımın düşüncelerini
Paris’e yazmak istediğim aşk mektubunun düşünceleri öldürdü.
Başkan’la yan yana geldiğimde “aslında seksi kadın” diye bir
iç fikrimi yakaladım Siyah Saray’ın kırmızı pencerelerinden kaçmaya
çalışırken ve bu fikir görüşmenin birinci dakikasında şu soruyu bir
hızla sorup her şeyi birbirine karıştırmama sebep oldu:
“Kadınların menopoza girmelerine engel olan cihazın üretimi
ne zaman başlayacak sayın başkan? Herkes merakla bekliyor.”
“Pardon, anlayamadım. Ne cihazı, dediniz?”
“Menopoz cihazı sayın başkan, menopoz cihazı.”
“Böyle bir çalışmamız olduğunu hatırlamıyorum.”
“Başkanım çalışma var ama insan gücü desteği çekildi.”
“Buyurun efendim, mektubunuz. Cevap mektubunuza gerek
olmadığını söylediler. Çalışmalarınız gerçekten de büyük bir ilgiyle
takip ediliyor ve tüm dünya vatandaşları tarafından destekleniyor.”

ARKIN ÇALAPALA .
728
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Biliyorum. Fakat Köy Enstitüleri Teknolojisi oluşturulmadan


dünya vatandaşlarının mutlak mutluluğu yakalayabileceklerine olan
inancımın “sıfır” olduğunu bilmelisiniz.”
“Köy Enstitüleri Teknolojisi mi? O da nedir sayın başkan?”
“Araba üretim bantlarındaki teknolojiden aldığımız ilhamlan
“büyük bir robot” tasarladık. Yüksekliği iki yüz metre, genişliği yedi
yüz, uzunluğu ise iki bin üç yüz metre. Bu robotun yol kat etme yapı
ve felsefeleri üzerinde halen çalışıyoruz. Bu çalışma bittiğinde, kendi
kendine hareket eden, yarım kilometreye iki kilometre genişliğinde
köyleri daha doğrusu köy enstitülerini iki saat gibi bir zaman dilimi
içinde “kurabilen bir sistem” yaratmış olacağız. Tüm dünyaya olmasa
da dünyanın yarısına bu net sistemi uyguladığımızda milyonlarca köy
enstitüsü üretebilir hale gelmiş olacağız. Yüz yıl sonraki şehir nüfusu
tahminlerini hiçe sayamayız, öyle değil mi?”
“Sanat Enstitüleri ihtiyacı karşılamıyor mu sayın başkan?”
“Sanat, içeriği ve yüklediği “taşınması zor bilgilerle felsefeler”
yüzünden toplumsal üretimin ve iç içe geçmenin tam olarak gerçeğe
yansıtılamadığı bir alan bence. Köy enstitüleri öyle değildi. Bir köyde
ufak bir enstitü kurun, o enstitü iyi yönetilirse bir gün içinde binalar
dikersiniz, bir hafta içinde resitaller verir ve bir ay içinde araba hatta
uçaklar üretirsiniz. Geçen yüzyılın ortalarında, sermaye devletleri ve
kendisini din muhafızı sanan dangalaklar, bir sürü devletteki benzer
türden uygulamaları engelleyici kanunları çıkartıp köy enstitülerini
tarihe gömdüler. Oysaki en verimli eğitim şekillerinden birisidir bu.
Beş bin haneli bir köy düşünün, yirmi öğretmen, bin kişilik bir ergen
grubunu alıp eğitmeye başlıyor ve birkaç yıl içinde inanılmaz sonuç
ve gelişmelere ulaşılıyor. Bunları sizin geldiğiniz coğrafya da yaşadı.
Mutlaka biliyorsunuzdur. Biliyor olmalıydınız.”
“Biliyorum sayın başkan, hem de gayet iyi biliyorum. Fakat şu
dünyaya nedense yayılmış olan “peygamber insandan üstündür” fikri
yüzünden başımıza gelmedik iş ve şey kalmadı. Bizim oralardaki köy
enstitüleri de sırf bu sebepten kapatılmışlardı. Çok iyi hatırlıyorum.
Hâlbuki bir peygamberin bir insandan üstün olan yanı ne olabilir ki,
diye düşününce aklıma hiçbir şey gelmiyor. Aynı duyu organları ve
aynı tasarımla yaratılış. Ben bazı geceler, peygamberlerin tüm kutsal
kitapları kafadan uydurduğunu da düşünüyorum. Bu yüzden belki de
günaha giriyorumdur fakat bana kalırsa, tanrı yarattığı evrende nasıl

ARKIN ÇALAPALA .
729
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ki sınırsızlığı ve sonsuzluğu desteklediyse, düşüncelerde ve davranış


biçimlerinde de sonsuzluğu, sınırsızlığı ve çeşitliliği desteklemiştir.
İbadetler, ayinler, öğretiler, kurallar, yasalar... Bütün bunlar yalnızca
insanların uydurması olan şeyler. Peygamberler de çekmişler kafayı,
içmişler şarapları, uydurup durmuşlar anasını satayım. İnsanların en
net çalışan reflekslerini ve duygularını, ihtiyaçlarını, sıradan insana
göre daha iyi okumuş ve anlamışlar, hepsi bu. Zaten bin kişiyi hatta
yüz kişiyi kendinize tamamıyla inandırdıktan sonra iyi de bir işletim
sistemi kurduysanız, tüm dünyayı kandırmanız ve yönetmeniz gayet
olağan. Siz mesela, eminim bir kadın peygamber olmak isterdiniz.
Belki de peygamber olmanın yolu erkek olmaktan geçtiği için kadın
değil erkek cinselliğini tercih ettiniz ve de lezbiyen oldunuz. Bunu iyi
niyet veya kötü niyetle söylemiyorum. Fakat cinsiyetinizi değiştirip
dünyayı yönetmek isteyecek kadar güçlü bir yaşama katılım güdüsü
varsa içinizde, buna engel olmaya kalkmanız da saçma olurdu, öyle
değil mi? Bir şey soracağım. Yazdıklarınız dolayısıyla gerçekten size
hayranım ve yıllardır merak edip duruyorum. İlham denen olguyla
nasıl başa çıkıyorsunuz? Araştırma yapıp sonrasında çok çalışarak
mı, yoksa öylece tepeden inen bir ilhamınız mı var?”
“Birer viski daha alalım mı? Muhabbetinizi sevdim doğrusu.”
”Efendim, benim bir yazımı yayınlamam gerekiyor. İzninizle,
otelime yerleşip biraz dinlenmek istiyorum. Uçağım yarın kalkacak,
bir emriniz olursa lütfen çekinmeyin.”
İşte tam bu sırada bir şey fark ettim.
Aslında yaratıcıya olan inancım hep tamdır ve onun varlığını
yaşamın değişik anlarında hissedip duygulandığımı söyleyebilirim.
Fakat başkan ile sohbete devam ederken adeta kör, dinsiz bir
insan gibi konuşmuş ve bir anda ağzımdan dökülen cümlelere hayret
etmiştim. Ben böyle birisi değilim. Tanrı biliyor. Tanrı şahit.
O anda anladım ki ben, kiminle yan yana gelirsem, ona göre
yansıyordu düşüncelerim. Aynaya bakınız. Kızılcık tadınız.
Otele vardığımda, şimdi nasıl bir yazı yayınlamalıyım ki, diye
uzun uzun düşündüm. Peygamber yasaları ve insan acizliğiyle örülü
bir yazı yayınlamayı düşündüm önce. Bu yazıyı Paris için değil insan
için, insanlar için yazabilirdim. Aaa, senaya bakınız.

ARKIN ÇALAPALA .
730
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Fakat bir ay içinde yaşadıklarım, hiç sakin, insanca olmayan


acılarım ve yorgunluğum aklıma gelince hemen, hemen(!) “vazgeçip”
Paris’e mektup şeklinde yazdığım yazılardan uzunca bir tane daha
yazmalıyım sonucunda karar kıldım. Ar ya’ya bakınız.
Hem artık ben de Paris gibi günlük tutuyordum ve yazılarımı
bu günlüklerdeki kayda değer bilgileri kullanarak üretmek, normale
kıyasla daha hızlı yazmamı sağlıyordu. Al binaya bakınız.
Kızımız Deren’le konuştum, böğürtlenli şarap ısmarladım ve
yazmaya başladım. Yazdıkça her şey daha da netleşiyor gibiydi.
Bu sefer yazmaktan haz alıyordum ve acılarımı unutuyor, her
fikrimin ve düşüncemin arkasındaki diğer fikir ve düşünceleri birer
birer yakaladıkça, yazmanın erdeminden nasibimi almaya başlamış
olmalıyım, diye düşünüyordum. Doğrusu budur, sen de kudur.
İlham perileri etrafımdaki akışlarda uçuşmuyordu, hayır.
Sadece vefalı, daha dikkatli düşünüyor, düşüncelerimi özenle
kaydediyor ve normalden çok daha fazla çalışıyordum.
O gece saldırgan ve gerçekçi bir yazı yayınladım.
O gece eskiden bana okuduğu şiirleri okudum kendime.
O gece birlikte yapmayı sevdiğimiz şeyleri yaptım.
O gece hafızasında problem olduğunu yine anladım.
O gece yazdıklarımı düzeltmeme kararı da aldım.
Peçete desenlerini renklendirirken uyuyakalmışım.
Işık mesafeyi kısalttığına göre yolculuğu tetikliyor.
Karanlık mesafeyi arttırdığına göre yalanı da üretiyor.
Bunları da rüyamdan uyanıp ufak ufak not aldım.
Bunu da marş filan olsun diye yapmadım.
Sadece çok heyecanlanmıştım.
Heycanlanmıştım ve elim ayağıma dolanmıştı.
Belki de dinlediğim müziklerden dolayıdır.
O günlerde Fransız solistlerine kafayı takmıştım.
Fransızca beni acayip tahrik ediyordu, Arapça gibi.
Şöyle bir playlistim vardı, dinleyip duruyordum.

ARKIN ÇALAPALA .
731
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Femme a la mer, Hoshi.


Ta mariniere, Hoshi.
On brulera, Pomme.
Ceux qui revent, Pomme.
Tous les garçons et les filles, Pomme.
Jalousie, Angele.
Ta reine, Angele.
La loi de murphy, Angele.
J’entends, Angele.
Balance ton qui, Angele.
Comment je vais faire, Hoshi.
Müzik uygulamalarının reklam girmesine gıcık oluyorum.
Bir de bize sürekli şarkı veya film dayatmaya kalkıyorlar.
Bu kadar arsızlaşmalarına ne gerek var, anlayamıyorum.
Bir aplikasyon yapmışsınız, ne güzel, insanlar kullanıyor.
Ne diye pislik yapıp insanların sinirlerini bozuyorsunuz ki!
Elime geçen ilk fırsatta bunları toplatıp aynını yapacağım.
Bir odaya hapsedeceğim önce bu arsız harsız yaratıkları.
En nefret ettikleri şarkıları onlara dinletip dinletip…
En çok tepki verdikleri kadrajları kafalarına çakıp çakıp…
En beğenmedikleri kokuları etraflarına dağıtıp dağıtıp…
En hoşlanmadıkları dokuları kıyafetleri aracılığı ile…
İnsanlara yaptıklarının intikamını tek tek alacağım.
Olur ama bu kadarına da pes doğrusu!
Bu ne tür bir varoluştur ki!
Bu ne iğrenç bir duruş!
İğrenç!

ARKIN ÇALAPALA .
732
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Doksan Üçüncü Bölüm


SÜMEYYE ŞEN
Marjan Farsad | Porteghale Man | 03:34
Gerçekten senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır. Pek yakında
Rabbin sana verecek de hoşnut olacaksın. O seni yetim bulup
barındırmadı mı? Şaşırmış bulup da yol göstermedi mi? Seni fakir
bulup zengin etmedi mi? Öyleyse yetimi sakın ezme! El açıp isteyeni de
sakın azarlama!
Ey Teknoloji Şehri Emiri!
Ey Uzay Ajansı Ajanı!
Hemen Mekke’ye gel!
E eşittir M C kare teorisinin ışığında
“yükseksizlik içindeki zor karanlıkların aydınlatılması”
konferansına katılmamız lazım.
Çabuk ol! Roket takım elbiseni giyinmeyi unutma!
Altı saat sonra başlıyor!
Kalkışlara beş saat var!
Yol en fazla beş dakika sürer.
Allah’a emanet ol!
Not. Gelirken dolu gelme!
Not2. Konferansta konuşma!
Not3. Balık getir gelirken!
Not4. Piano teli de lazım!
Not5. Sende beyaz cüzdan var mı?
Not6. Üç gün çalışacağız.
Not7. Aylin Kontente nerede?
Not8. Kafan güzelken konuşma onunla.
Not9. Karışık kuruyemişi unutma.
Noton. Ne acayip adamsın sen yahu!
Eyvallah!

ARKIN ÇALAPALA .
733
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Doksan Dördüncü Bölüm


ZEYNEP ŞEN
Monophona | Thumb | 04:12
Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla
beraber bir kolaylık daha vardır. Boş kaldın mı hemen bir işe koyul ve
yalnız Rabbine yönel!
Ey Pilotlar Şehri Başkanı!
Raporlarınızın elimize ulaşmaması çok şaşırtıcı.
Vaktim yok, kısa keseceğim.
Başkanımız derler ki:
“Söyleyin Harabi’ye, referanduma gitsin! Eğer bir saat içinde,
ilgili raporlar gelmezse, gitsin. Şehri içten kapatalım gerekirse insan
atölyesine çevirelim, olsun, bitsin. Harabi nasıl dilerse öyle yapılsın!
Âmin! Allah onu Cebrail ile desteklesin! Âmin!”
Bir saatiniz var. İşte başladı.

ARKIN ÇALAPALA .
734
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Doksan Beşinci Bölüm


GÖRKEM ŞEN
Pink Martini | La Soledad | 05:39
Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına
indirdik. Fakat iman edip salih amel işleyenler için eksilmeyen,
devamlı bir mükafat vardır. Artık bundan sonra ceza günü konusunda
seni kim yalanlayabilir? Allah hüküm verenlerin en üstünü değil mi?
Ey Simurg! Ey Şirin Simurg!
Bana kalan öpüşlerinin fırtınaları, bakışlarının şimşekleriyle
dolup taşmakta olan “bahtsız kalbim”in içindeki sokakları sana bütün
gerçekliğiyle anlatmaktır. Bana kalan arabesk ıslık tesellileriyle dolu,
bir türlü anlatamadığım, yazık kurtulamadığım bu temkinli sevdanın
seni üreten her bir yıldız tanesinde veya inci tanesi ve düşüncesinde
boğulmak, yine boğulmak ve hep ölmektir. Sana kalan ise seni ne çok
sevdiğimi çok geç öğrenmek yani bilmemektir.
Bana kalan, bu komik satırda zamanı açık etmektir. Evet, “çok
geç öğrendiğin için” bilmiyor sayılırsın. Zamanı geçti, evet. Bilmenin
benim için bir şey ifade etmediği an dâhilinde, bilmiyor sayılıyorsun
ve bunun adı bilmemek oluyor. Sana kalan budur maalesef.
Seni sevdiğime inanmanı isterdim. Çünkü bu yazık ilişki artık
sadece bir monolog oldu sayende. Ve tabii şimdilik. Bu monolog gibi
görünen diyalog çabalarım sevgimi renksiz, kusurlu veya değersiz
algılamana sebep oluyor. Belki de bu yüzden yalan dolan ve muğlak
ifadeler ardına gizleniyor, ilişkimizi sonsuza kadar erteliyorsun.
İyi misin? Kastettiğim hayat, sağlık, para gibi şeyler değil. İyi
insan olmaktan bahsediyorum. İyi misin?
İyi bir insan olamadığın anların tümünde seni rahatsız etmek
zorunda kalıyorum. Ruhum beni bu hareketleri yapmaya zorluyor.
Çünkü artık ben de bazı şeylerden eminim. Üzülme ve kızma lütfen.
Sen çoğu zaman iyi biri değildin. Bencil ve her istediği hemen
olsun isteyen, şımarık bir kızdın daha çok. Savunduğun o masumiyet
de gerçeğe oldukça yakın gibi görünüp algılanmasına rağmen gerçek
değil. Olsa olsa şu naif deneysel süreçlerinden süzüp çekip çıkarttığın
bir çeşit insan aktivitesi sayılabilir. Daha kötüsünü söyleyeyim sana:
Eğer ki hala değişmediysen yani açlık, hız, geçmiş, ses gibi sorunlarla
yüzleşmeyi öğrenemediysen işimiz cidden zor. Fakat nasıl oluyorsa
ARKIN ÇALAPALA .
735
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

oluyor, o tertemiz kalabilen kalbin bir şekilde atmaya devam ediyor


ve ben bunu artık neredeyse her an hissedebiliyorum. Gayet analitik
ve hızlı çalışıp her şeyi hep kontrol altında tutabilen beynini asıl suçlu
ilan etme vakti de ‘tam şu an’ sanıyorum.
Bence duygularını daha “gerçekçi artı dürüstçe” yorumlamayı
başarmak istiyorsan bugüne kadar yazdığın her bir sayfayı dikkatle
okumalısın. Günlüklerin sana ne derece iyi olduğunu ki ne kadar kötü
davranabildiğini anlatacaklardı. Olayların kısır döngüsel tekrarlarını
da bu sayede anlamaya başlayacaktın, eminim. Beni asıl ilgilendiren
şey ne, biliyor musun? Sen ve senin gibiler yüzünden olduğu kadar,
ben ve benim gibiler yüzünden de bozulan şu “aşk” kavramı. Yine de
seni bu sert söylemlerimle tahrik ettiğim için özür diliyorum. Buna
ihtiyacın olmasaydı keşke. Işık hızıyla yan yana gelseydik ve zaman
hemen dursaydı. Keşke şimdi bizim şarkımız da çalıyor olsaydı, sen
yanıma uzanmış olsaydın ve:
“Merhaba.”
“Merhaba.”
“Nasılsın?”
“Nasılsın?”
“Evet, nasılsın?”
“Hiç iyi değil.”
“Neden hiç iyi değil?”
“Bilmiyorum. Ha ha ha.”
“İyi ama sen gülüyorsun.”
“Mizacım böyle.”
Monolog denen şeyin en büyük problemi bu, biliyor muydun:
Tekrarlar yüzünden kafalara kazınmasına rağmen, o aynı sahnenin
manasının kaybolması ve asıl konuların bir şekilde unutulması. Beni
monolog hapislerinde tutma kararının “cerenesi” de bana anlattığın
rahatsız edici şeyleri hep yaşıyor olman. Unutma ki onların da çoğu
monolog idi, fakat bu defa senin monologların. Ve ben çoğunu, çok
istesem dahi hatırlamıyorum. Koparsan gelirsin günahlarından!
Dedim ya, benim peşinde koşturduğum bilgi mutlak aşk. Ve
senin, bende olduğunu söylediğin bütün kişilik bozukluklarını, robot

ARKIN ÇALAPALA .
736
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

arkadaşlarınla değil psikolog hattaki psikiyatrlarla tedavi ettiğinde, o


noktaya geleceğimiz ihtimalinin zayıflık göstergeleri beni üzüyor.
Başlangıçta inandığın daha doğrusu çok inandığını söylediğin
şeylere sonraları inanmamayı öğrenme kabiliyetini üreten her şeyi
teker teker yok etmemiz gerektiğine inanıyorum. İnan bana, ben de
seni tiratsız monolog hapislerinde süründürebilirim. Bunu yapacak
kadar iradem olduğunu sen de gayet iyi biliyorsun.
Yine de seni çok özledim ben, biliyor musun? Seni seviyorum.
Bunu fark etmek, öğrenmek ölmekten beter dahi olsa seni sonsuza
kadar seveceğim. İlişkimizi kendisine ertelemek adına yaptığım her
şey için beni affetmeni diliyorum.
Bana nefes almayı öğrettiğin için tapıyorum(!) belki ben sana.
Anlamamakta ısrar ettiğim her bir konuyu defalarca anlatmaktan
yılmadığın için de hayranım sana. Fakat “gölgeler” genişliyor. Ve kedi,
varlık bilinci denen tehlikeli bilginin en mutlak haline ulaştı. Yaşıyor
o. Kendisi içinde kendince tasarladığı tüm kuzgun oyunlarını bir bir
tecrübe ediyor. Etsin kanka. Bundan sonra çünkü belki de gökkuşağı
altındaki en güzel şehirleri inşa edecek rüya. Kelimelerin ölümlerini
bildirecek bize bir vamppir. Dinler mezarlığındaki fani peygamberler
müzesinde, sahte duruşlar üretip kötülüğü sergileyen ve yayan her
insanı şiddetle tırmalayacak. Uzatmalar devam ediyor şirin sevgilim.
Bu defa asla sandığın kadar çabuk bitmeyecek ve asla düşündüğün
kadar kolay olmayacak. Bu dediklerimi unutma, rica ederim.
Uzun zaman önceyi hatırlarsan, maskeli baloyu deşifre edip
yok edeceğimi de söylemiştim sana. Bu boyutta bir temizlik olacağını
düşünememiş olman, o konuyu yeterince ciddiye almamış olmandan
kaynaklanıyor olabilir. Hatırlarsan yine aynı günlerde, ben bir sevgili
olarak “hislerindeki samimiyetsizliğin faturasını” benim saf sevgime
kesmene asla izin vermeyeceğimi de söylemiş ve de seni uyarmıştım.
Şimdi bu tavırlarınız nedendir? İlişkimizin ilk buluşmasında verdiğin
“hayatımızın sonuna kadar görüşme” sözünü ya da o pek şirin, ikinci
buluşmamızdaki elini tuttuğum alt cennet gibi anda elini çekmeyişini
geçiyorum tamam, fakat üçüncü buluşmamızda yaşadığımız bir anı
hatırlatmadan edemeyeceğim. Biraz fazla içmiştik ve de kafamız epey
güzeldi hatırlarsan. Birbirimizin yanından asla ayrılamadığımız için
arkadaşımın evindeki tuvalette elimi sıkıcana tutarak çişini yapmak
durumundayken bana şunu söylüyordun: Seninle birlikte olmak çok
güzel ve kendimi çok iyi hissediyorum, çok mutluyum.
ARKIN ÇALAPALA .
737
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bunun gibi onlarca hatta yüzlerce anı paylaştığımızı unuttun,


şimdiyse kalkmış saygı, gurur gibi insan uydurması ve hiç de tanrısal
olmayan, çoğu insanın manasını bile gerçekten bilmediği şeylerden
bahsediyor ve elimde olmadan izlemek zorunda kaldığım şu kendini
sıradanlaştırma eyleminin finaline doğru adeta “hızla öğrenilmiş” bir
çaresizliğin içinde nefes alır gibi yaklaşıyor ve beni kahrediyorsun.
Unutmamalısın ki bütün çelişkilerin kendi bencilliğine, yalnız
yaşama tutkuna bağlılığından kaynaklanıyor. Samimiyetinde eksiklik
olduğu için aşka ulaşıp onu yaşamamıza engel oluyorsun.
Sen ilişkimize kirli türden yargılarınla, cinsiyetsiz ve şaşırtıcı
cümlelerinle ve şu aciz geçmişinin gıcık sırlarıyla doldurup durduğun
günlüklerinle saldırıp dururken “günah’ın ya da güven’in yeni” yeni
tanımlarını yeniden ve yeniden yapmak istemiyorum artık. Buna
ayırabileceğim bir vaktim de yok artık. Bence sen şimdi hemen bir
ayna bulmalısın ve o aynanın tam karşısına geçip yumruğunu sertçe
sıkmalı, kendine şunları sormalısın: Bu sefer de kazanacak mıyım? Ya
beni seviyorsa? Kendine sorman gereken asıl soru da şu aslında: Neyi
kazanıyorum ki? Neyi kazanıyoruz ki? Hadi bana bunu açıkla!
Şunu da sormalısın kendine: Ne kazanmak istiyorum ki? Son
sorun ise tam olarak şu türde olmalı: Onu kaybetmek demek hayatta
kazanmak demek mi? Onu kaybedince her şey mükemmel oldu mu?
Eğer beni kaybetmenin gerçek hayatta kazanmak olduğunu
düşünüyorsan “bol kazançlı” olacağını garanti edebileceğim, kötülük
dolu olması pek muhtemel hayatına ve bu hayatla ilgili tasarımlarına
lütfen beni dâhil etme. Bir daha da kimseye sonradan vaz geçeceğin
şeyleri vaat etme. Zira ben sana, ayrıldıktan sonra uzunca bir süre
peşinden koşup rahatsızlık vereceğimi de söylemiştim. Samimiydim
ben seninle olan ilişkimde. Hatırlarsan haklı çıkarım ancak.
Hayret ediyorum biliyor musun; o kadar “uzun süre” beraber
olmamıza rağmen aşk algımı ve “insan sevgimi”, adalet duygumu ve
beynimin içindeki algoritmaları çalıştıran şu mistik ve miskin işletim
sistemini hafife almış olman benim için asıl kırıcı olan şey. Saygın bir
duruma ve duruşa ihtiyaç duyuyorum artık seninle olan ilişkimizde.
Oysa sen o kadar yorucu ve “öylesine kaba” davranışlar sergiledin ki
bugüne kadar, insana, doğaya ve aşka verdiğim değerler sırf sayende
öldüm diye tamamlanamayacak korkusunu hayatımda ilk defa, ister
inan ister inanma, damarlarıma, sinir hücrelerimin en uçlarına kadar

ARKIN ÇALAPALA .
738
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

hissediyorum. Korku da kedi masalı gibi fiyaka. Bir var, bir yok. Beyaz
kâğıtlarımın sayısı çılgınca ve sayılamayacak kadar çok. En kötüsü ise
mürekkep. Mürekkepler dans ediyor düşüncelerin dehlizinde ve bir
bir ayrılıyor anılarla hatıralar parmak uçlarımda.
Yine de öznesi veyahut nesnesi sen olduğunda kesin var olan,
kurulmuş, var edilmiş, düşünülmüş yahut da yaratılmış herhangi bir
cümlenin konusunun ne olduğu umurumda bile değil. Sen ne zaman
ne istersen yaparım. Yeter ki senin iyi olduğunu ve bir huzur içinde
yaşadığını bileyim. Yeter ki iyi kaldığına “canı gönül”den inanayım.
Ama görüyorum ki sen artık bakmıyorsun, görmüyorsun.
Sevgilim. Seni birkaç noktada bir türlü anlayamadım ve asla
anlayamayacağımı düşünüyorum. Gerçekten anlamak istiyorum seni
ama anlayamıyorum. Ben bugün bile sadece sana olan sonsuz aşkım
yüzünden hiç kimsenin hayatına ya da hayaline dâhil olup dürüstçe,
basit bir teslimiyet sergileyemiyorken, sen nasıl oluyor da aşkıma,
sevgime veya sana olan hislerime “yalan” gözlüğü ve yakıştırmasıyla
bakabiliyorsun? Beni sevdiğine hiç inanmıyorum. Böyle bir cümleyi
kurma hakkına sahip olabilmen için “en az” benim “sevgim” kadar
harika bir sevgin olması gerekmez mi? Bunu sana anlatıyorum çünkü
senin kendi söylemin bu: Benim seninle ilgili hissettiğim şey yoğun
olan hiçbir şey. Bu laf eski bir aşık için söylendiğinde ne kadar kaba,
farkında değil misin? Bunu yanlışlıkla söylemiş olduğunu varsaymak
bile çıldırtıyor beni. Neyi anlatmaya çalışıyorsun ki? Cingöz!
Gurursuz olan da bence sensin ha. Bir adamla birlikte dahası
beraber oluyorsun, sonra da diyorsun ki, ben senin büyük sevgine
inanmıyorum, senin sevgin yalan. Bir adamı boş verelim, bir insana
söz veriyorsun ve sözünü tutmuyorsun.
Gerçekten merak ediyorum:
Hangimizin sevgisi daha dürüst?
Acaba kim gerçekten daha gururlu?
Farklı şeyler üret sevgilim!
Dünyayı dikkatlice izle!
Ve lütfen senin için buraya yazdıklarımı dikkatle oku! Artık
şunu, basit olanın güzelliğini düşünmeyi bırakmanın zamanı gelmedi
mi? Doğru olanın yüceliğini düşünmeye ne zaman başlayacaksın?

ARKIN ÇALAPALA .
739
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bana ait değilsen veya eskiden olduğu gibi benimle beraber


olmayacaksan bu sırf benim problemim değil ayrıca. Zaman geçtikçe
kimin, hangi konuda, ne kadar “fazla” saçmaladığını, neyin gerçekten
doğru, neyin yalan olduğunu ikimiz de göreceğiz.
Benim asıl üzüldüğüm şey ne biliyor musun, uzun zamandır
yanaklarını öpemiyorum ve çok uzun bir zaman daha öpemeyeceğim.
Saçlarını okşayamıyorum. Sana sarılamıyorum ve dokunamıyorum.
Üstelik sen benim hislerimi anlamak ve cümlelerime saygı göstermek
çabasında bile değilsin. Ne kadar inatçı bir keçisin!
Aylardır sana sarılıp uyuyamıyorum. Uyanınca sana sandviç
alamıyorum. Aşkımı tıpkı benden önce seni seven insanlara yaptığın
gibi kendi geçmiş yaşantılarından bulup çıkarttığın “kötü” refleksler,
alışkanlıklar, hastalıklar ve tavırlarla mahvediyorsun.
Senin sevgi anlayışın bu kadar. Ne diyebilirim? Sana bir şeyi
sadece fısıldayarak sormak istiyorum. Bunu kendine ve bize neden
yapıyorsun? Bu kadar mı kötüsün sen? O zaman neden adeta iyi bir
insanmış gibi davranıp çevrendeki seni seven, en azından bu gayreti
gösteren insanları kandırıyorsun? Ben kötüyüm de ve çık git o lanet
olası yalnızlığını yaşa! Sen dürüst olamıyorsun diye ben, beraberken
ürettiğin, beni “gerçekten gerçek” olduğuna inandırdığın samimiyeti
yaşayamıyorum diye acı çekiyorum. Bunu biliyor musun?
Yoksa yine, işine gelen çekici cümlelere inanıyor fakat işine
gelmeyen cümleleri yok mu sayıyorsun? Kimse senin aşkın yüzünden
ölmek zorunda değil. Neden anlamıyorsun?
Yoksa hala kalabalık kafelerde tek başına oturup aromalı çay
mı içiyorsun? Yoksa ‘beni görünce yanıma geldiğin yerde’ mi bekliyor
sun? Yoksa sana verdiğim her şeyi saklıyor musun?
Yoksa aynaya baktığında gördüğün varlığın kim olduğunu iyi
biliyor olmanın çıkışsızlığında mı hapsoldun benim gibi? Yoksa
kendinden kaçmayı başarsan bile o varlıktan kaçamaz oluşun mu
çıldırtıyor içindeki vahşiyi?
Yoksa yıldırımlar yaratan ırkın varlığı rahatsız mı etti?
Aşk olsun! Aşk olsun! Aşk olsun!

ARKIN ÇALAPALA .
740
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Doksan Altıncı Bölüm


ÇAVUŞOĞLU
Korhan Futacı | Sien | 04:40
Yaratan Rabbinin adıyla oku! Oku! İnsana bilmediklerini belleten,
kalemle yazmayı öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.
Gerçek şu ki, insan kendini kendine yeterli görerek azar.
Sabah uyandığımda hayatımın en güzel sabahlarından birini
yaşayacağımı bilmiyordum. Uyanmanın bu yanına bayılıyorum. Yeni
başlayan bir günle karşılaşıyoruz ve bu günün neler getireceğine dair
hiçbir bilgimiz yok aslında. O sabah da böyleydi.
Klasik, basit uyanmaydı ilk başlarda, elimi yüzümü yıkadım,
dişlerimi fırçaladım, banyo yaptım ve kahvaltımı etmeye başladım.
Fakat tam o sırada kapı çalındı ve dört tane iri yarı adam ve
başkan Paglia odadan içeri girdiler. Gözlerime inanamadım.
Paris dikdörtgenler prizması şeklinde kalın camdan yapılmış,
ses geçirmeyen bir kutunun içinde hapsedilmiş olarak duruyor ama
gayet sevimli ve olağan bakışlarla sadece bana bakıyordu.
Gözlerime inanamadım, evet, çünkü imkânsız bir durumdu
bu. Hayır, tabii ki imkânsız değildi fakat...
Başkan Paglia şu cümleleri kurdu:
“Bakın! Birbirinize iyi bakın! Gece yapılan oylamalar sonucu,
birbirinizle bu şekilde görüştürülmenize karar verildi.”
“Nasıl yani? Bizi duyuyor mu? Paris! Nasılsın sevgilim?”
“Boşa kürek çekmeyin, o sizi duyamaz. Bir saatiniz var özlem
gidermek için. Bir saat sonra onu alıp gideceğiz. Gidelim çocuklar.”
Başkanla adamları odadan çıktıktan sonra kahvaltı masasına
baktım ve vazodaki çiçekleri görünce hemen bir karanfili içlerinden
çekip Paris’e doğru yürümeye başladım. Paris kafasını yana eğmişti
ve beni affet sevgilim dercesine bakıyordu.
Karanfili uzattım sevgili kadınıma fakat o karanfile değil bana
bakıyordu. Tiyatrocu olsa dünyayı karıştırır kesin! Fransız sineması
onu komedi filmlerinde oynatsa biteriz. Hint sinemasında başrolleri
oynasa daha komik olurdu ama. En kötüsü de İran sineması. Müzikli
bir filmde bir şarkıcıyı oynadığını hayal dahi edemiyorum. Neyse…

ARKIN ÇALAPALA .
741
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ne yapabilirim diye düşünürken cam kutunun yanına oturup


onunla birlikte fotoğraf çekinmeyi akıl ettim. Telefonumu alıp Paris’i
de işaretlerle uyardıktan sonra yanına oturdum. Paris de çömeldi ve
“birbirimize yaslanmış halimizin” değişik açılardan fotoğrafların bir
bir çekip hızla yazdığım şu altyazı eşliğinde fotoğrafların en etkileyici
olanlarını yayınladım. O sırada sevgilim Paris, boşuna uğraşıyorsun,
dercesine acı dolu bakışlar atıyor ve gülümsemeye devam ediyordu.
“Dünya vatandaşlarının dikkatine! O İnsan Cumhuriyeti’ni bu
yüzden mi kurdunuz? Bunu bize yaptığınıza inanamıyorum. Lütfen
onu serbest bırakın ve oylamaya katılıp evet oyu kullanın. Bunu bize
nasıl yaparsınız? Aynı cumhuriyette yaşadığımıza inanamıyorum.”
Fotoğraflar ve kısa yazıyı yayınlayıp hemen altında da “Paris
serbest bırakılsın mı?” yas tasarısını oylamaya sunmuş ve beklemeye
başlamıştım ki, Paris eliyle işaret ederek, yaz, demişti.
Elime kalem kâğıt alıp şu çok basit “evet hayır” cümlelerimizi
kurmaya başlamıştım ve bu sayede ilk iletişimimizi sağlıklı olarak
başarmıştık. Bu işaret diliyle konuştuklarımız tam olarak şöyleydi:
“İyisin değil mi?”
“Hayır.”
“Tutuklandın mı?”
“Hayır.”
“Kendi isteğinle mi bu kutuya girdin.”
“Evet.”
“Bunu bize neden yapıyorsun Paris?”
“Bilmiyorum.”
“O mektupları yazan kadın başkan Paglia mıydı?”
“Hayır.”
Bu son cevabı aklımdaki düşünceleri öyle hızlı karıştırdı ki,
kalemi ve kâğıtları fırlatıp Paris’in cam kutusuna iyice yaklaştım ve
dudaklarımı kutuya dokundurdum. Aynı hareketi o da yapınca, yine
kalem ve kâğıt alıp yazmaya başladım.
“Beni seviyor ve istiyor musun?”
“Evet.”
“Deren?”
ARKIN ÇALAPALA .
742
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Evet.”
“Deren iyi, merak etme!”
“Biliyorum.”
“Sence ne yapmalıyım?”
“Bilmiyorum.”
Sevdiğim kadının sevgi dolu gözleriyle cama dokunduğunu ve
yanağımı okşadığını görünce, bunun bir rüya olabileceğini ve kendi
kendime tokat atarsam bu rüyanın sonlanacağını düşündüm ve o an
kendime sert bir tokat attım. Paris ne yapıyorsun, yapmasana, bakışı
attı ve o an, içinde bulunduğumuz anın gerçekliğinden “emin olmuş”
oldum. Yaklaştım cam kutusuna, yaklaştım ve ona tüm dikkatimle
bakmaya başladım. Dakikalarca bakışmış olmalıyız ki cam buğulandı
ve o buğunun üzerine “seni seviyorum” yazdım.
Gülümsedi Paris, gözleriyle yüzümün her bir santimini kesen
bakışlar fırlatıyordu ve tenimden yayılan çaresizlikle besleniyordu.
Gözlerimiz doluyordu fakat o da ben de hiç ağlayamıyorduk.
Zaman durmuştu fakat sarılamıyor, eskiden olduğu gibi uzun uzun
koklayamıyorduk birbirimizi. Paris öylece gülümsüyordu.
Kalem kâğıdı tekrar elime aldım ve yazmaya başladım.
“Nasıl nefes alıyorsun orada?”
Paris gülümsemeye başladı tekrar. İki elini de aynı anda dışa
ve yukarıya doğru çevirip, çok basit, işareti yaptı. Dua etmek gibi.
“Yasaları incelemeli miyim? Beklemek zorundayım, değil mi?
Her insanın her isteği? Beni seviyor musun?”
Paris kollarını iki yana açtı ve gözlerini kapattı. Ağlıyordu.
“Ben de seni seviyorum sevgilim. Üzülme, her şey düzelecek.”
Başkan Paglia adamlarıyla birlikte geldiğinde şunları söyledi:
“Oylamayı kaybedeceğiniz zaten belliydi. Aranızdaki ilişkinin
mutlak olduğunu ispatlamadan bir araya gelmeniz imkânsız. Bunu
anlamış olmalıydınız. Yerinizde olsam evime geri dönerdim.”
“İğrençsiniz! Hepinizden iğreniyorum ya. Zavallısınız hepiniz.
Bunu yanınıza bırakmayacağım. Bunu yanınıza bırakmayacağım.”
Paris gittikten sonra odadaki boy aynasına baktığımda, artık
kendimi değil de onu gördüğümü fark ettiğimde, içimdeki büyük aşk
ARKIN ÇALAPALA .
743
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ve sevginin “asla” bitmeyeceğini ve her zaman daha da çoğalacağını


anladım. Çünkü ben onu da seviyordum, onu sevmeyi de. Çünkü ben
onda kendimi görüyordum, kendimde de onu. Çünkü ben onun kadar
güzeline rastlamamıştım. İşte! Problem çözüldü.
Saatler sürdü Paris’in o hayalinin gözümün önünden gitmesi.
Aklıma hâkim olamıyordum ve bu “acı” durum ne kadar sürecekti,
bilmiyordum. Bir an önce bu şehri terk etmeliydim. Bir ay öncesine
dönebilmeyi nasıl da isterdim. Evimize, Deren’in yanına dönmeyi ve
Paris’in en doğal hallerini yaşamayı nasıl isterdim şimdi...
İşte o esnada “zamanı geri almak” fikrinin bir uzantısı olarak
zamanda yolculuk yapmak düşüncesi aklımı meşgul etmeye başladı.
Eğer ki “aynı şartları oluşturursam” zamanı geri almış olurum zaten,
fakat zamanda yolculuk yapmak daha başka bir şey, çok daha farklı
bir durum olmalı, diye düşündüm. İnternete zaman yolculuğu yazıp
çıkan sonuçları inceledim ve Fizikçiler Şehri Boston’da bununla ilgili
bazı ciddi çalışmalar yapıldığını okudum.
Telefonumu aldım, Paris’e uzattığım karanfili roket ceketimin
iç cebine koydum ve kalkan ilk uçağa binip Boston’a doğru uçtum.
Fizikçiler şehrine vardığım anda şehrin başkanıyla görüşmek
istediğimi söyledim fakat şehir yasalarına göre başkanla görüşmek
yasak olduğu için yardımcısıyla görüşmeye kabul edildim.
“Bana biraz zamanda yolculuk projenizden bahseder misiniz,
internetteki yazı çok anlaşılır değil. Bu yolculuk gerçekten yapılıyor
mu? Boston’da zamanda yolculuk yapabiliyor musunuz?”
“Yapabiliyoruz, evet, biraz pahalıya mal oluyor ama...”
“Nasıl yapabiliyorsunuz? Bana da öğretir misiniz?”
“Şöyle oluyor: Öncelikle zamanda geri gitmek istediğiniz anın
kişilerini seçiyorsunuz, o zaman diliminin üç boyutlu izleme imkânı
olan kameralarla filme çekilebilmesi için bu şart. Sonra çekilen film
üç boyutlu olarak izlenebilir şekilde montajlanıyor ve paketleniyor.
Sonrasında da istediğiniz an o filmi açıp istediğiniz sahnelerine dâhil
olabiliyorsunuz. Anladınız mı? Çünkü ilk defasında kimse anlamıyor.
Neden kimse bunu anlamıyor, bir türlü anlayamıyorum.”
“Anladım. Peki, bir şey soracağım. Burada sadece görüntüler
ve yansımalardan yani görsel değerlerden bahsediyoruz, öyle değil
mi? İçine yani sahnelerine dâhil olabildiğimiz o anlarda, koku ve tat

ARKIN ÇALAPALA .
744
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

alma duyularımız da o anı ilk yaşadığımız anlardaki gibi çalışabiliyor


mu? Dokunma duyumuz yeterince tatmin oluyor mu mesela?”
“Bu tamamen size kalan bir şey. Teknolojik dahası maddesel
olarak o anı kaydetmek istediğinizde durum biraz değişiyor. Bu gibi
durumlarda o anın kaydı “film” değil de facto kayıt olarak yapılıyor.”
“İşte bu dediğinizden hiçbir şey anlamadım. Nasıl yani?”
“Yaşadığınız çok özel bir anı mumyaladığımızı düşünün. İki
metre yüksekliğinde on metrekare bir odanın içindesiniz diyelim.”
“İki metre yüksekliğinde on metrekare bir odanın içinde...”
“Başkalarının hayatlarını çalma hastalarının atölye cezası.”
“Evet, düşünün ki öyle bir odanın içinde sonradan geri dönüp
ziyaret etmek istediğiniz bir anı yaşadınız. O andaki görüntüler, tüm
görüntüler ressamlar, heykeltıraşlar, kimyacılar ve görüntü yöneten
ve boyut yöneten insanlar tarafından aslına uygun bir biçimde yaşar
halde üretime alındı, sabitlendi ve mumyalandı.”
“Peki zamanın akışı içinde değişen hareketler ve sözler...”
“İşte o noktada “robotlar” devreye giriyor. Aslına bakarsanız
ben bu odayı nerede, nasıl saklayacağımızı sormanızı bekliyordum.”
“Mars’ta saklarsınız, o konuda bir sorum yok da, zamandaki
yolculuk başladığı zaman bu odaya nasıl gideceğiz, merak ettim.”
“Hayır, hayır, siz de beni anlamıyorsunuz. Bu teknolojilerin
çok pahalı olmasının iki sebebi var. Birincisi anların mumyalanması
oldukça pahalı uygulamalar gerektiriyor. İkincisi ve daha pahalısı şu
ki; zaman yolculuğu yapacağınız anların saklandığı odacıklar yaşam
alanınıza yakın olmaları açısından evinizin hemen altında ve üstünde
üretilen alanlara yerleştiriliyor ve basit kapsüller aracılığıyla o anlar
içinde dolaşımınız sağlanıyor. Şu anda teknoloji şehrinde üç, bizim
şehirde ise altı adet devam etmekte olan deney var. Bu deneylerden
herhangi biri doğru sonuçlanırsa...”
“Tanrı var demektir. Komşulukla ilgili ayetler, diyorsunuz.”
“Zamanda yolculuk bu değil bence. Bu “daha çok tiyatro” gibi
bir tasarım. Ben zamanda gerçekten yolculuk yapıp yaşanılan bir anı
gerçekten, en başından yaşamaktan bahsediyorum.”
“Uyuşturucu kullanıyor musunuz?”

ARKIN ÇALAPALA .
745
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Bazen kullanıyorum fakat söyleyeceklerimin bununla da bir


ilgisi yok. Şunu hayal edin. Bir düğmeye basıyorsunuz ve daha önce
yaşadığınız bir ana geri dönüyorsunuz. Boyut değiştiriyorsunuz.”
“Beyefendi biz deminden beri neden bahsediyoruz burada!”
“Hayır, hayır, zaman yolculuğundan kastettiğim şey, basit ve
kirli hatta teatral kurgularla kayıt edilmiş ve odacıklara hapsedilmiş
anlar arasında hız, teknoloji ve sanatı hatta bilimi kullanarak yapılan
sahte yolculuklar değil. Ben, bir düğmeye basıp “geçmişte yaşadığım
bir anı” istediğim bir süreye kadar yaşamaya başlayabildiğim ana,
anlara gitmekten söz ediyorum. Bakın, gördünüz mü? Bu defa da siz
beni anlayamadınız. Aşk olsun size!”
“Anlıyorum, sizi elbette anlıyorum. Peki, oradaki zamanı nasıl
üreteceksiniz. Hayır, hayır bir saniye! Şu anda anlayamıyorum sizi.
Zaman yolculuğu yapabilmek için zaman üretmekten mi söz ediyor
beyefendi, arkadaşlar? İçinizde kendisini anlayabilen var mı acaba?”
“Bakın, size şöyle anlatayım. Bir düğme var. O düğmeye ufak
bir dokunuşla, bir yolculuğa çıkıyorsunuz diye düşünün. Önce şöyle
anlatayım: Bir odadasınız ve başka hiçbir şey yok. Elinizde bir “kaset”
çalar var ve içine bir kaset koyuyorsunuz. Atıyorum; bir Zeki Müren
kaseti koyuyorsunuz kasetçalara. Şarkıyı dinlediniz. Oda boş. Aynı
şarkıyı bir daha dinlemek için yine tuşa bastınız, aynı şarkıyı yine
dinlediniz. Oda boş. Bir daha dinlediniz. Oda boş hala. Anladınız mı?”
“Hayır, hiçbir şey anlamadık. Daha doğrusu anlatamadınız.”
“Hiçbir şeyin değişmediği bir “an”ı yaratabilirseniz, o zaman
işte, zamanı yeniden yaratabilirsiniz. Çünkü zaman görelilik kuramı
dâhilinde bir şey ve hepimizin zamanı algılama biçimi farklı.”
“Zamanı yaratmak değil durdurmaktan bahsediyorsunuz.”
“Önce durdurup sonra yok etmekten, sonra da yaratmaktan
bahsediyorum aslında tam olarak. Bunu sesle yapabilirsiniz.”
“Tekrarlardan mı bahsediyorsunuz? Tekrarlar sayesinde mi
zamanı yok edebiliriz? Bunu mu söylüyorsunuz?”
“Hayır, hayır, tekrarlar sayesinde zamanı çoğaltabiliriz, bunu
anlatmaya çalışıyorum. Geriye sade tekrarlar sayesinde çoğalttığımız
zamanları iyi gizlemek ve de saklamak kalıyor.”
“Onu nasıl başarıyorsunuz?”

ARKIN ÇALAPALA .
746
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Söz! Sihirli kelime bu. Bir anı yaşamak için herhangi biriyle
anlaştığımız zaman ne yapmış oluyoruz? Söz vermiş oluyoruz. Bu söz
sayesinde özel bir anı istediğimiz zaman yaşayabiliyoruz. Yani sözler
sayesinde zamanda yolculuk edebiliyoruz zaten günümüzde.”
“Biraz daha açık olabilir misiniz?”
“Bir kafede oturup bir arkadaşınızla çay içtiniz. Sonra haftaya
bir daha aynı yerde buluşmak üzere anlaştınız. Tam bir hafta sonra
aynı anı yine yaşamış oluyorsunuz. Ve bunu sadece sözünüzü tutup
zamanı tekrarlamayı başardığınız için yaşamış oluyorsunuz.”
“Yani sizce zamanda yolculuk yapabilmenin şartı sözlerimizi
tutmak mı? Bu sayede istediğimiz anlara gidebiliyoruz çünkü.”
“Çok basit aslında. Neden bu kadar karmaşık hale getiriyor
tüm insanlar zamanda yolculuğu. Sadece sözlerimizi tutmamız...”
“Bence çok saçma! Bu adam bizimle kafa buluyor.”
“Bir saniye, bir saniye, o zaman niye bize geldiniz ki? Madem
sözleri tutmak aracılığıyla zamanda yolculuk yapabiliyorsunuz, bize
hangi konuda ihtiyacınız olabilir ki?”
“Bakın deminden beri bahsettiğim şey geleceğe doğru zaman
yolculuğu idi. Sizden öğrenmeye geldiğim şey ise geçmişe doğru bir
yolculuk. İkisi arasındaki farkı anlayabiliyor musunuz? Eğer gelecek
bir zamansa ve biz geleceğe doğru yolculuk yapabiliyorsak, geçmiş
de bir zaman olduğu için geçmişe doğru da yolculuk yapabiliriz.”
“Bence de doğru söylüyorsunuz. “Zamanda yolculuk” demek
tam olarak böyle bir şey olmalı. Fakat geçmişe nasıl gidilebilir ki?”
“Az önce anlattığım gibi. Geçmişe yolculukta da sihirli kelime
“söz” olabilir. Sözün etkisi mutlaka geçmişi de gerçek kılacaktır.”
“Hadi ama dalga geçmeyi bırakın da sihirli kelimeyi söyleyin!
Yoksa söylediğiniz zaman geçmişe gitmekten mi korkuyorsunuz?”
“Peki o zaman sihirli kelimeyi söylüyorum.”
“Dinliyoruz.”
“Child In Time! Pornopolitika final sahnesi.”
“Pardon?”
“Drone Pervanesi Lastikli Araba, sayısız öncül drone ekranı.”

ARKIN ÇALAPALA .
747
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Doksan Yedinci Bölüm


MERYEM BOZ
Mondkopf | La Feline – Three Graces | 05:46
Biz Kur’an’ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen
bilir misin? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. O gecede, Rablerinin
izniyle melekler ve Ruh, Cebrail her iş için iner dururlar.
O gece esenlik doludur.
Lütfen! Lütfen! Lütfen!
Sen de farkına var artık: Ben sıradan bir insan yahut da basit
bir adam değilim. Hiçbir zaman öyle saçma biri olmadım, olamadım.
Olamıyorum. Sırf sen öyle olsun istiyorsun diye sıradan insanlar gibi
davranamam. Ben böyleyim yani. Hep böyleydim. Sen zaten beni bu
yüzden sevdin. Belki de sevdiğini sandın. Niye öyle yaptın? Sevdiğini
sanmak gibi abartılı bir aptallığı, senin gibi duygularından oldukça
emin, net konuşan, epey akıllı biri neden yapsın? Görebiliyor musun
çelişkilerini? Yüzlerce var bu çelişkilerinden.
Yine de diğer kadınların, insanların, canlıların ve varlıkların
sana zarar verecekleri hiçbir hareketi yapmalarına izin vermiyorum.
Bunu hissediyor olmanı nasıl isterdim, bilemezsin.
Evet, şimdi hissettin! Teşekkür ederim.
Her şeyin intikamını almaya kalkışmana sebep olacak kadar
kötü ne yapmış olabilirim ki? Bisikletini mi bozdum? Bilgisayarını mı
çaldım? İplik yumaklarını mı karıştırdım birbirine? Kandırıp aklımı
çelen de sendin, giden de hep sendin, geri gelmeyen de sendin. Birden
bire değişip sevgimize inanmamaya başlayan da hepayrı sendin. Seni
kendimden uzak tutmamın bir sebebi vardı. Eğer bunu yapmasaydım
sevgini hızla kaybedecektim ve bir daha da asla yan yana gelemezdik.
Sen de beni, sevgimi kaybetmiş olacaktın. Oysa şimdi kimse kimseyi
kaybetmedi. Bana sorarsan bu yaşadığın ve yaşayacakların sadece
kişiliklerindeki yansımalar olacak. Aynılarını ben de yaşıyorum, hatta
unutma ki daha şiddetlilerini yaşayacağım. İyi misin? Ben iyiyim.
Başka bir yerde ve başka bir şekilde. Böyle söylemiştin değil
mi? Hala o anı bekliyorum ben, biliyor musun, hala orayı arıyorum.
Merak ediyorum:
Ya öldüğümde orayı bulamazsam?

ARKIN ÇALAPALA .
748
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Neden bu kadar içe kapattın ki kendini? Bu soğuk duvarları


neden ördün aramıza? Duvarların koca koca sınırlar olduğunu ve bu
yüzden hayattan tat alamadığımızı göremiyor musun?
Bana bakıp durduk yere ‘bi kere öpiyim mi seni’ veya ‘azıcık
sarılıyım mı’ dediğin anları hatırlıyorum. Benimle banyo yaptığın,
sokaklarda üşüdüğün, bana küstüğün, bazen çok şaşırdığın, beraber
karnımızı doyurduğumuz, basit insani durumlara, duruşlara hayret
ettiğimiz, yeni bir şeyler arayıp bulunca nasıl da mutlu olduğumuz
anları hatırla. Bir filmde yaşar gibi yaşadığımız tüm o güzel anları
nasıl unutursun? Bir daha asla yan yana gelemesek dahi unutma. Ben
sana burada söz veriyorum: Seni ve seninle yaşadığım hiçbir anı asla
ama asla unutmayacağım. Unutmuyorum. Unutmadım.
Antik kent tiyatrosunun ilerisinde büyük bir kayanın üzerine
oturmuştun. Yanına gelip sana sarılmıştım. O anımız hani şu aklını
okuyabildiğim anlardan biriydi. Bir gün mutlaka ayrılacağız biz, diye
düşündüğün ve düşündüğünü belli ettiğin berbat bir andı. Bu ayrılık
fikirlerini üretmene sebep olan kişi de ben değilim, öyle değil mi. Ben
değilim çünkü o ana kadar sana ‘eğer bir gün ayrılırsak neler olur’
sorusunun cevabını hiç vermemiştim. Hem biz o zamana kadar hiç
ayrılmamıştık ki. Nereden bileceksin bir gün ayrıldığımızda nelerin
olabileceğini? Sen bunu da düşünüp sonra da kendini üzüyorsan, bu
sadece geçmişteki ayrılıkların dolayısıyladır. Ben buna inanıyorum.
Orada ayrıldığın kişi de büyük ihtimalle ben değildim.
Asla anlaşılamayacak bir sürü hareketimi nasıl olsa “sen beni
anlarsın” diye yaptım. Sana duyduğum BÜYÜK aşkın, yüce sevginin
daha doğrusu “tedavisi imkânsız” sevdanın beni gün be gün, içten içe
yiyip bitireceğini ve senin buna karşı duyarsız kalacağını ise erkence
anladım. Bu durumdan kurtulmanın veya büyük yaralar almadan bu
sevdayı en baştaki haline döndürmenin en iyi yolunun, sürekli olarak
bir şeyler üretmek ve bu “aynı şeylerin hep iyilik adına ve iyilik için”
olduğuna dikkat etmek olduğunu düşündüm. Bu yüzden o resimleri
yaptım, desenleri çizdim, filmleri çektim, bestelerle uğraştım.
Bu mektubu ve beğeneceğini sanmadığım uzun şiirleri de bu
yüzden yazmış olabilirim. Şu an bulunduğum sonacı noktada, emin ol
ayrıldığımız günlerdeki halimin yüz bin kat daha yalnız ve pek acınası
yansımalarını yaşıyorumdur. Ümit ediyorum ki “aşkıma ve sevgime”

ARKIN ÇALAPALA .
749
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

inanmayarak, güvenmeyerek hatta sıkıcana tutunmayarak, ne kadar


dürüst ve samimi ve adil bir aşık olabildiğini, bir gün gelir anlarsın.
Kadınsı güdülerini tatmin etme hırsıyla uğraşını da bir tarafa
bırakabilirsek, yaşadığın ve yaşadığım ve sayende yaşamak zorunda
kaldığımız hatta kalacağımız tüm bu delikanlı ayrılıkları bir an önce
bitirmeni çok isterdim. Her şeyin bir yeri ve zamanı var. Ve sen bunu
unuttun. Unuttun. Unuttun.
Şu anda yanımda uzanmış ve bu son mektubumun içindeki
cümleleri kendisi için yazdığım sevgilim belki gerçekte yok ama bu
bilgiyi şimdi okuyan eski sevgilim bu cümleleri kendisi için yazdığım
asıl sevgilimi gayet iyi bildiği için, biraz daha sabretmen gerekiyor,
demeliyim. Seni özledim. Ölüyor da olabilirim, bu seni çok üzmemeli.
Nasıl olsa içinde duracak bana duyduğun sevgi.
Sevgilim. Bu cümleleri kendisi için yazdığım sevgilim. Bunlar
senin için yazdığım son cümlelerim. Sana dokunmayı ve sarılmayı ve
kendimde pek benzerini hala, hep duyumsayabildiğim o kokunu çok
özledim. Fakat görüyorsun ki olmayınca olmuyor. Bizi “çok” özledim.
Seninle beraber herhangi bir şeyi yapmaya karar vermeyi ve o şeyi
hemen yapmayı çok ama çok özledim.
Kalbini kırdığım ve kıracağım her an için özür dilerim değil,
özür diliyorum. Özür dilerim, dediğimiz anda ‘bir ara yaparım’ edası
ürüyor. Bu yüzden “bir defa daha” özür diliyorum. Amacım belki de
derdim herkesin, hepimizin, her insanın iyi bir dünyada yaşaması için
üzerime düşen görevleri harfiyen yerine getirmekti. Çok yoruldum,
oldukça tükendim fakat sanırım bunu başardım.
Seni beklemek ve beklerken değişik şeylerle oyalanmaktan
başka yapabileceğim hiçbir şey kalmadı. Hele bugünden sonra sadece
bekleyeceğim. Seni hep sevdim ve artık anlayabiliyorum. Hem buna
nasıl engel olunur ki? Sen hayatımın en güzel varlığısın ve hep öyle
kalacaksın. Çünkü sen değişince desen din, de sensin. “Konuşma!”
Konuşma baloncukları için özür diliyorum. Keşke olanı biteni,
her şeyi anlatsaydın da tahminde bulunmak zorunda kalmasaydım.
Kendini kendine kapadığın anlar öyle berbat ki, bu anların tümünde
elim ayağıma dolaşıyor. Hangi düşüncem neden, hangi hızla, hangi
düşünceme dönüşüyor, inan bana ne kontrol edebiliyorum bunu, ne
de bu tuhaf duruma müdahale etme gücü bulabiliyorum kendimde.

ARKIN ÇALAPALA .
750
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Elbette ki paranoyalarım dolayısıyla ben suçluyum. Elbette ki


bütün davranışlarımdan “ben” sorumluyum. Fakat unutmamalısın ki
riyakâr, yalan gibi bir sürü kelimede olduğu gibi, bir sürü dilde veya
birçok dinde ikilik yaratan birileri hep oldu, her zaman da olacaktır.
Bir şey anlatacağım: Dün sabaha karşı kaldığım otel odasında
uyandığım zaman aşırı terlediğimi fark ettim. Kendimi kokladığım o
an “muhteşem” bir andı. Tanrısal bir şekilde sen kokuyordum ve işte
o anda aklım başıma geldi. Seni olduğun gibi hatırlamaya başladığım
andı o an. Muhteşem bir varlık olduğunu düşündüm. Sen benim film
gibi sevgilimdin ama hastalıklı bir beyine de sahiptin. Her zaman sen
şefkatliydin ama ben bunu unutmuştum. Seni kaybetmiştim. Aslında
sen benimle hep ilgilenirdin ve mümkünse beni bütün kötülüklerden
korumaya çalışırdın. Bana sürekli hediyeler alırdın ve ben bunu da
unutmuştum. Yaşadığımız her biranın önemini anlatmak için çırpınır
dururdun ve ben bunu unutmuştum. O sabah, artık sensiz yaşamak
istemeyeceğimi ve bunu asla başaramayacağımı anladım.
O tanrısal kokunu ruhumda hissettikten üç beş dakika sonra
yaşadığımız kötü anları bire bir hatırlamaya, sorgulamaya başladım.
Hangi an, hangimiz “daha” suçluyduk? Artık bu zor soruya verilecek
herhangi bir cevabın hiçbir önemi kalmamıştı. Çünkü senin de ılık bir
gece, beni en son öptüğün ve bana en son sarıldığın “o” gece, doğum
gününü kutladığımız dakikalarda defalarca söylediğin gibi; ben her
kızdığımda seni “terk edip” gidiyor ve yalnız bırakıyordum. Bunu bir
gün dinlenme tesislerinde yapmıştım. Şehirlerin arasından yolculuk
ediyorduk, hatırlarsın. Yağmurlu bir gündü ve bendir köy kahvesine
sığınıp saatlerce ağlamıştım. Başka bir gün şu istasyonda yapmıştım
aynı şeyi, bir başka gün bir barda. Sen haklıydın. Ben hep seni yalnız
bırakıp gidiyordum ve bunu yapmaya asla hakkım yoktu. Ama lütfen
unutma senin de beni, ‘seni yalnız bırakıp gitmeyi hemen isteyecek’
kadar kızdırmaya hakkın yoktu. Yaşadık, gördük ve tamamlandık.
Benim hatalarım olduğu gibi senin de sert hataların vardı. Sen
gerçek sen değilsen kime anlatıyorum ben? Bu da senin hatandı.
Maskeli balo en büyük hatamızdı bence. O da bitti.
Yaşadığımız en kötü anlar nedense hep şu masalarda geçti.
Şimdi anlıyorum ki arkadaş, dost, insan deyip seçtiğimiz ve
güvendiğimiz insanların çoğu yalancıymış, dürüst değilmiş, samimi
değilmiş ve ilişkimizi mahvetmiş. Onların da kapasitesi bu kadar.

ARKIN ÇALAPALA .
751
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Şu an devam etmekte olan dipayrılığımızın, kendi tarafındaki


tasarımını yaparken, bir gece benim insan seçmek konusunda yeteri
kadar iyi olmadığımı fark etmiştin. Hatırlıyorsundur umarım. Ve bu
konulardaki donanımımı arttırmamız gerektiğine karar da vermiştik.
Böylece benim her şeyle her an başa çıkabildiğimi de görebilecektik.
Esaret de başa çıkmam gereken çirkin olgulardan birisiydi. Tasarımı
şöyle yaptın sanırım: Beni “terk edecektin” fakat hayatımızın sonuna
kadar görüşme anlaşmamız sayesinde, ne durumda olduğumu veya
kötü durumlarla nasıl başa çıktığımı uzaktan izleyebilecektin. Şimdi
görüyorum ve anlıyorum ki bunu da başarabiliyorsun. Canım isterse
bunu başaramazsın ama senin üzülmeni asla istemediğim için böylesi
bir durumu da hoş görüyorum. Yapmamam lazım ama elimde değil.
Yaptığım tek hata bana karşı hissettiğini çoğu defa söylediğin
büyük ve sonsuz sevgine mutlak olarak güvenmek oldu.
Bunu da üzülerek belirtmeliyim. Çünkü şu an çok eminim ve
iyi biliyorum ki sen hiç de öyle söylediğin gibi beni gerçekten çok
sevmemişsin. Sevseydin yahut sevmiş olsaydın bu hale düşmezdik,
en azından ben düşmezdim. Beni gerçekle başbaşa bıraktın ve kendin
de gerçeği seçtin. Gerçek beni senden çok sevince de beni gerçekten
çok sevmiyor olma durumuna düşürdün kendini. Anlayabildin mi?
Beni gerçekten sevseydin, peşinden şehir şehir koşturmama
asla izin vermez, beni bu durumlara düşürmezdin.
Beni gerçekten sevseydin, yaşadığımız ve yaşayacağımız her
durumu ikimiz adına düşünür ve en doğru kararı birlikte vermemiz
gerektiğini savunurdun. Ne kadar bencilsin.
Kendi hayatına dair o büyük kararları yalnız başına almazdın
beni gerçekten sevseydin. Bunun hayatlarımızı sonsuz etkileyeceğini
bilir, ona göre daha dikkatli davranırdın.
Beni gerçekten sevseydin, ölmek üzere olduğumu söylediğim
zaman her şeyi bir kenara bırakır ve beni kurtarmaya bir şekilde gelir
ve beni kurtarırdın. Bu hareketin sana güvenimin bittiği andı. Çünkü
sen bana ölüyorum, yardım et deseydin, ben senin istediğin her şeyi
yapar, ölmemen için varımı yoğumu verirdim. Anlayabildin mi?
Yaptığım tek hata o büyük ve sonsuz sevgine güvenmek oldu.
Bu hatayı bir daha yapmayacağıma emin olabilirsin. Yaptığım tek
hata sana güvenmekti. Benden artık güven beklememelisin.

ARKIN ÇALAPALA .
752
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Doksan Sekizinci Bölüm


AYBÜKE PUSAT
J. Patersson | Road To Diamond Creek | 07:48
Bu söylenenler hep Rabbinden korkanlar,
O’na saygı gösterenler içindir.
Geçmişe doğru zaman yolculuğu yapabilmek için hangi sihirli
kelimeyi kullanabilirdik?
Bir kelime yeter miydi bu kadar zor bir şey için, bu kadar zor
bir şeyi başarabilmek için?
Bir kelime. Bakalım neymiş o kelime!
Yalnızca bir kelime kullanacağız ve bizi geçmişe götürecek.
Falcılar Şehri Goa’ya uçarken “uzun uzun düşündüm” bunu ve
cevabı, evet, doğru cevabı, evet, gerçek cevabı buldum.
Tıpkı geleceğe yolculuk yaparken kullandığımız sihirli kelime
“söz” gibi, bir kelime vardı, “yalnızca bir kelime” vardı. Bu kelimenin,
geçmişe doğru zaman yolculuğu yapmak için kullanılabildiğini uzun
uçak yolculuğumda aniden fark etmiş ve kendime, “aptal”, demiştim,
nasıl bu kadar kör olabilirsin, gözünün önünde duruyor kanka ve sen
farkında bile değilsin. Bu kadarı da fazla ama!
Çok basitti aslında.
Bahsettiğimiz zamanlar, genel anlamıyla “zaman” olduğu için,
“söz” kelimesi, gelecek zamanlarda olduğu gibi geçmiş zamanda da
geçerliydi. Ve ben bunu yeni fark ediyordum.
Geleceğe zaman yolculuğu yapmak için birileriyle sözleşiyor
ve belirlediğimiz zaman geldiğinde onu yaşıyorduk.
Geçmişe zaman yolculuğu yapabilmek için de aynı şeyi yapıp
aynı şeyleri yaşamamız gayet olasıydı, olağandı.
Söz geçmiş zamanda da devreye giriyordu. Geçmişte yaşanan
bir anı düşünerek bu gerçekliğin farkına varmıştım.
Paris’le “Mutluluk Şehri İstanbul” sokaklarında dolaşıyorduk
bir akşamüzeri ve o canının sarımsaklı yoğurtlu elma dilimli patates
yemek istediğini söylemişti. Canı bir şey isterse o hemen olur.
Bunun nasıl olduğunu da anladım sonunda. Kendisi yapıyor
bunu, yapamayacağı şeyleri düşünmüyor ve istemiyor. Kendi içinde.

ARKIN ÇALAPALA .
753
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yarım saatlik bir arama ve sorma nöbeti sonunda istediğimiz


şeyi bulmuş, afiyetle de yemiş ve mutlu mutlu öpüşüyor, hayatın en
fantastik ve en büyülü olduğu uzun anlardan birini yaşıyorduk.
Biraz sonra yel değirmenleri olan bir mahallede, kepengi açık
unutulmuş bir dükkâna baktık ve Paris, hadi içine gir, dedi.
“İçine mi gireyim? Şimdi mi? İyi de bir şey olmasın?”
“Hayır, korkma, olmaz. Ben, sanki dükkânın sahibi senmişsin
de, ben de sana yardım ediyormuşum gibi yaparım, sesli bir hikâye
anlatırım, hah, tamam, Simurg hikâyesi, sonra ben de gelirim.”
İçine girmiş, kepengi de iyice kapatmıştım fakat Paris’in canı
bir şeylere sıkılmış gibiydi. Dükkân bir elbise dükkânıydı ve her yer
elbise doluydu. Paris o anda dedi ki:
“Akşam oldu, hadi elbiseleri yere serelim ve biraz uyuyalım.”
Elbiseleri yere serdik, üstlerine uzandık biz. Ben uyuyacağız
sanıyordum. Paris çantasından bir defter çıkartmış ve yazı yazmaya
hatta acayip acayip şekiller çizmeye başlamıştı.
Birden Paris’in ağladığını fark ettim ve “O ne?” diye sordum.
“Günlüğüm. Aklıma geçmişte yaşadığım bir şey geldi.”
O an, onun için, o kadar özel bir andı ki. Onu ağlatan hatta o
büyük bir özlem duygusunu gözlerinde görmeme sebep olan şey her
ne ise, o ana dönebilmesini, o şeyi, o kişiyi, o olayı yaşayabilmesini o
kadar çok istemiştim ki. O an Paris’in çok akıllı olduğunu fark ettim.
Geçmişini kaydettiğini sanıyordu herkes günlüklerine.
Oysa Paris, geçmişte olduğu için yaşayamadığı özel anlara bu
yolla gidebildiğimizi fark etmişti. Akıllı kadınım benim.
Paris, yaşamak istediği anlara hep söz yani “yazı” aracılığıyla
gidiyordu ve günlüklerine geleceği kaydetmiş oluyordu böylece.
İçimde bir fikir daha belirmişti. Bu tuhaf ve uçuk fikirler, son
zamanlarda fazlaca ürediği için bana da yapay zekâ yüklendiğini bir
anda düşündüm fakat fikirlerimin serbest dolaşımlarını fark edince
bunun imkânsız olduğunu anladım. Aklıma gelen son fikir şuydu:
Geçmiş zamanlarda gerçekten de yolculuk yapabilmemiz için
önceden yaşanan her şeyin verisini hep elimizde tutmalıyız. Ancak bu
sayede o zamanları aktif edip yaşayabiliriz. Bunu yapabilmek için ise

ARKIN ÇALAPALA .
754
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

teknolojimizin mikro dinamiklerini neredeyse sonsuz katta arttırma


eyleminde olmamız şart. Gidilen her geçmiş zamandan her an çıkma
kanalı da üretebilmemiz gerekiyor. Bunu başarabilmenin yolu vücut
dediğimiz maddeyi mutlak hareket kabiliyetiyle donatmaktır.
Yaratıcı, bu geçmişe yolculuk ve geleceğe yolculuk gibi zorlu
meseleleri, rüya yoluyla da çözmüş. Rüya başlıyor ve geçmişteki bir
sahneye vücudun “tüm duyuları açık” bir biçimde gidebiliyoruz. Veya
bir rüya görüyoruz ve birkaç zaman sonra gerçekleştiği için, aslında
biz o rüyayı gördüğümüzde geleceğe yolculuk yapmış oluyoruz.
Diyeceğim, yaratıcı öyle kudretli ki, bize tüm rüyalar yoluyla
geçmişte veya gelecekte yolculuk yapma imkânı veriyor ama biz aciz
kullar bunun farkında bile olmadan rüyalarımızı harcıyoruz.
Dış sesleri kullanarak rüya suretlerini yönlendirebileceğimizi
ve dış kokuları kullanarak rüyadaki duyularımızı daha aktif ve daha
kurgusal hale geçirebileceğimizi, dış ısıyı değiştirerek rüya renkleri
ve yoğunluğuna müdahale edebileceğimizi anlatmıyorum bile.
Hayır, kelimeyi söylersem ortalık karışır. Hiç gerek yok!
İşte şimdi, Paris’i anladığıma emindim.
İşte şimdi Paris’in de beni anladığına eminim.
Barıştığımızda ona çok fazla eziyet edeceğim. Biliyorum.
Hakkediyor bunu. Neden normal bir insan gibi tüm planlarını
paylaşmadı ki benimle? Olayların buraya varacağını biliyor muydu?
Beni bu kadar hırslandırması ve hızlandırması bilerek yaptığı
bir hareket mi? Hiç sanmıyorum. Kendisi de şu an şaşkın durumdadır
ve panik olmuş bir halde olabilir. Benden asla beklemediği şeylerin
çoğunu yaptım ve geriye bir şey kaldı. Başkan olmak.
Sırf ona inat başkanlığa adaylığımı koyacağım.
Harabi haklı, dünyayı yönetmesi gereken asıl insanlar biziz.
Paris de dahil, hiçbirinin iradesi mükemmel değil, inançlarına
bakınca da fark ediyorum bunu. Harabi onlar gibi değil. Başladığı her
işi bitiriyor ve hep faydalı işler kuruyor, yapıyor, çeviriyor.
Sistemin içinden sistem çıkartmak meselesi eper yoracağa da
benziyor lakin başardığımızda her şey çok güzel olacak.
Harabi ile daha fazla takılmalıyım.

ARKIN ÇALAPALA .
755
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Müzik grubu kurma teklifi de çok mantıklı. İnsanları bir araya


getirmek ve birleştirmek için en büyük silah bence de müzik.
Acaba bir rock grubu mu kurmalıyız yoksa tüm müziklerle mi
haşır neşir olmalıyız? Harabiye kalsa, rock candır. Fakat herkes rock
müzik seviyor mu? Sanmıyorum.
Diğer sanatçılarla daha çok ilgilenmeliyiz.
Politikacılara yolumuzu açmalarını öğretmeliyiz.
Bilim adamları hayal ettiğimiz sisteme dair her tür teknolojiyi
geliştirmeli. Ancak bu sayede başarılı oluruz.
Allah’ın emirlerini ezberlemem lazım. Hepsini uygulamalıyız.
Harabi uyguladıklarını söylüyor ama ben henüz başlamadım.
Kostümleri de çok iyi seçmemiz gerekiyor.
Paris’le barıştıktan sonra Harabi’yle takılacağım.
O ne derse yapacağım çünkü ben ne istersem yapacaktır.
Ona neden bu kadar güveniyorum? Sanki kendimi görüyorum
onda ve bu gerçekten de güzel bir his. Ona güveniyorum. O çok iyi.
Ben başkan olunca Harabi de Halife olacakmış.
Hilafet ilan edip şeriat mı getirecek? Yok artık! Daha neler!
Aslında insanların şimdiki halleri şeriattan bin kat berbat.
Neden bunu fark edemiyorlar onu zaten hiç anlamıyorum.
Çok güzel şeyler olacak. Hissediyorum. Her şey süper olacak.
Harabi halife olacak. Ben başkan olacağım.
Paris’le yanyana geleceğiz sonunda ve Deren çok sevinecek.
Bana yaptıklarının intikamını alacağım Paris. Çok yakında.
Başkan olduğumda bütün çocukları ve yaşlıları koruyacağım.
Paranın dünya ve ruhlarımızdaki hükmünü sonlandıracağım.
Arabaların hepsini eriteceğim. Drone ile takılsın insanlar.
Gökyüzüne yeni yeni akıllı şehirler inşa ettireceğim.
Yerin altına da akıllı şehirler inşa ettireceğim.
Her şey çok güzel değil, çok süper olacak.
Teoman, İstanbul’da Sonbahar.

ARKIN ÇALAPALA .
756
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Doksan Dokuz Uncu Bölüm


ELENY KAREINDROU
Hooverphonic | George’s Cafe | 03:55
Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür.
Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.
Şu an çok ama çok heyecanlıyım, biliyor musun?
Ve seninle beraberken bu heyecanın kaybolmasından acayip
nefret ediyorum. Masadaki kibrit olacaklardan habersiz, öylece bana
bakıyor, bense hala sana yazmaya devam ediyorum Paris. Hemen her
gün ölmek istiyorum fakat her sabah uyandığımda, bir gün yanımda
senin de olma ihtimalini hemen aklıma getirdiğim için san ki yeniden
doğmuş gibi oluyorum. Sanma ki yaşıyorum, sanma ki ben çok…
Çok komik bir durum bu; ölmeden önce ölmek gibi. Belki de
“ölmeye yatmak” gibi demeliyim. Adalet ağanın oğlu değil elbet.
Şunu unutma lütfen:
“Aşkta başarısızlığı” kabullenmeye başlayan her birey bir gün
geliyor ve robotlaşmaya başlıyor. Bu durum çok utanç verici.
Geçmiş ise sadece “kendisine ‘geçmiş’” diyelim diye geçmiş.
Geçmiş kendisine geçince gelecek gelecekmiş gibi yapıyor ve
bizler bu yüzden şimdiki zamana dimdik düşü veriyoruz.
Formül de yazayım istersen… Tövbe tövbe.
Mektubumun sonunda, düşüncelerimi yalnızca birer düşünce
olarak kabul etmen gerektiğini anlatmaya çalışacağım Paris. Oysaki
sen onları tıpkı benim de yaptığım gibi olaylar haline getiriyorsun ve
kafanda büyütüp farklı mı farklı hallere sokuyorsun. Benim olan bu
düşünceleri kendi özlerindeki hallerine bırakmayı denemiyorsun da
neden farklılaştırıyorsun? Sonra da bana kızıyor ve öfkeleniyorsun.
Gerçekleştikleri ilk anları ben tasarlamış olmuyorum ki. Bu durumda
seni asıl kızdıran şeyi ben üretmiş bile sayılmam ya. Bendeki halleri
sadece düşünceydi, henüz gerçekleşmemişlerdi. Ve sen onları iç olay
haline getirirken kendi düşüncelerini de ekledin. Belki de gerçekten
sinirlendiğin şey kendi salt düşüncelerine çarparken beni düşünmek
zorunda kalman. Ki düşünce ile gerçek arasındaki olma durumlarını
yaratan da yine kendi nefsin. Öyle değil mi? Bence sen kendi nefsinle
karşılaştığın zamanlarda, diğer zamanlarına kıyasladığımızda, daha

ARKIN ÇALAPALA .
757
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

çabuk sinirleniyorsun. Bazı insanlar böyle fena durumları olduğu gibi


kabullenip susuyorlar. Bazı insanlar ise etraflarını suçlayıp günden
güne yalnızlaşıyorlar. Bu dediklerimi unutmamalısın.
Unutma, çoğu zaman sadece düşüncelerimizi paylaştık.
Cinsiyetsiz “bir aşkla dolu iki insan”dan biri olarak aynı evin
içinde yaşamaya başlamak isterdim seninle. Kız henüz on sekizinde
çocuk ise yirmisinde olsun. Ben çocuğu otuz kabul ediyorum. Çünkü
oldukça hızlı bakıyor. Elleri daha doğrusu teni çok yumuşak. Ve çay
soğumuş! Sigara, yanıp dudaklarıma düşüyor! Müzikler yüksek sesle
çalmaya koşuyor! Çocuk kıza yaklaştı, yaklaştı ve yaklaşıyor. Yatak
insanların en mutlu oldukları yer hala. Çok tuhaf. Neden? Yazık! Kız
sırtını döndü. Ilık ve günah dolu bir “emircik” tanrı tarafından kızın
ensesine bırakıldı. Tanrı küser. Çocuğun gözleri yine doluyor. Hayır,
kız nasıl görsün. Telefon “çalmaz” umarım. Aslında çocuk şimdi gidip
bir kova soğuk su alıp kızın kafasından aşağıya boşaltsa haklı bence.
Yalancı ki bu kız. Derin bir nefes alan melek kıza bir defa daha hızla
dokunuyor. Olması gerekenleri engellemek yoktu hani? Parmakları
hareket eden çocuk kovayı da düşündü ama kova sadece kızın burcu.
Kızın yanağına elini attı ve saçlarını kokluyor gibi o. Sakin bir gece
olmayacak. Ne yazık ki bu düşünceler dizisinde olamayacak.
Kız geçmişinden kurtulamıyor çünkü kalbi... Kız geçmişinden
kurtulamıyor çünkü acılarıyla hesaplaşmıyor. Kız üçüncü ve son bir
defa daha geçmişine teslim oldu ve kız uyumak üzereyken çocuk ya
konuşursa. Elini kızın ensesi ile yanağı arasında unuttu. Güven kızın
bilmediği bir duygu. Su mu damlıyor? Kız sessizlikten hoşnut fakat
uykusu yok. Birazdan kavga başlar. Kız gecenin bir yarısında dışarı
çıkmaya karar verecek ve çocuk da onunla birlikte çıkmak isteyince
kıyamet kopacak. Büyük matematikçilerin hepsi uykuda.
Kız herkesin güvende olduğunu bilmeyi neden istiyor ki? Kaç
yaşında ama hala gezgin bir ergen gibi davranıyor. Oo. Rüzgâr üç ay
sonraki soğuk algınlığının ilk darbesini de vurdu ve ben bunu çoktan
unuttum. Sadece basit denklemler yok hayatta. Karma. O her şeyi en
ince detayına kadar hesaplıyor ve yaratıyor ve ölçüyor ve biçiyor ve
O bazen çok kibar bazen çok acımasız. En uzun cümle bu “olsaydı” ve
en kısa cümle en uzun anları yaratsaydı.
Kapı çalsa ve kız bu geceki yürüyüşünü herhangi bir olaydan
dolayı unutsa. Birbirlerine sarılsalar ve çılgınlar gibi sevişseler. Kız

ARKIN ÇALAPALA .
758
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

hamile kalsa ve bebek kusursuz doğsa. Bebek yakın bir dostları olsa.
Yakın dostları büyür ve insan olur ve günaha bulanır. Peygamber bu
defa bir kız, bayan, kadın ve o dişi. Balığın ve kedinin yemini unuttuk!
Yemin etme! Peygamber yok, artık yok. Kız kalkındı. Giyinir hemen.
Çocuk üzgün. Kararlı aşık bakışı, yazık. Kız gitti, çocuk ise bir sigara
yaktı. Elindeki çakmakla da parmağını ısıtıyor. Yanacaksın hey, aptal!
Mumlar içinde seviştikleri günü hatırladı. En temel çizgisi kızdı. Kızın
en temel çizgisi geçmiş. Mektubuna neler yazacak neler. Bir düşünce
daha! Bir kiraz ağacı yavaş yavaş büyüyor. Kapıyı çalan kimmiş?
Bize kalan budur sevgilim. Bir çift kiraz küpe.
Kız büyük bir oyuncudur. Peygamber olabilir. Çocuk en güzel
mektubunda “bu kızı” bıraksın. Bacakları fazla mı uzun? Noktalardan
çizgiler oluşuyordu. Çizgilerden ise harfler oluşuyor. Kız bir gün, bu
yazdıklarımı okuyunca çocuğu unutacak mıdır? Çocuk kendine nasıl
baksın? Erkekler kendilerine burada da bakamıyor. Burası ruhların
ve maddelerin saf akış halinde olduğu ve de kazadan soyutlanmış bir
bakış. Kimse anlamasa “dahi sen” beni anlardın. Uyanınca uzun uzun
konuşurdun. Ben istemeden istemezdin dışarı çıkmayı. Bir şehirden
öteki şehre farklılıklar gösterdiğini de bilmiyorsun henüz.
Bize kalan kontrol etmeyi başaramadığımız tüm bu düşünce
dizilerinden bir an önce kurtulmaktır sevgilim.
Kız sokakta yürüyor. Çocuk ise mumları yaktı. Tam yirmi altı
mum var. Hepsi yanıyorlar. Babacan mum ılık bir rüzgâr tarafından
yaralandı ve söndü. Çay buharlaşıyor, yok oluyor. Kapıyı anahtarıyla
açmayacak kız. Bahse girerim. Büyük bir tartışma mı istiyoruz?
İçeri gir, turuncu atkını çıkart, özür dile!
Bacakları da üşüdü. Önce kendi konforunu üretme hastası.
Hastalanınca çorba gelecektir bir gün sonra. Kremalı mantar
pakete iki ay öncesinden girmiş. Su ısınıyor. Bakışıyorlar ve sakıncalı
bir cümle her şeyi mahvedecek. Bunu neden yapıyorsun?
Susun. Lütfen susun.
Kız dolgun dudaklarını ısırmakta.
Zeki bakışlarıyla bu çocuğun gömleğinin üstten iki düğmesini
birden açtı. Oda sıcaklığı normal. Açlık ortalama. Rüzgâr çift yönlü.

ARKIN ÇALAPALA .
759
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kar taneleri şarkıdaki si bemol klarnet sesleri üzerinden rüya


halısının üzerine düşüyor ve kız onları izlediği için mutlu.
Kız çok tatlı. Çok dağınık ama sevgili. Bakışı emir.
O bir ay parçası. Çocuk güneş olamazsa kız ne yapar?
Çocuk susamadı ve konuşmaya başladı kendi içinde. Böyle iyi
kalsaydık. Ayrılmasaydık. Uyusaydık sadece. Sus ve şu çayını iç! Bu
dağınıklığa alışmalıyım. Sen sözünü tut, bu bana yeter!
Demek eşyalarım birer birer senden gittiler. Paris. Ah Paris
ah, onlar kendi kendilerine nasıl gidebilirler ki? Sen onları özensizce
davranıp başkalarına verdin ve ancak böylelikle gitmiş oldular.
Bunu yapmış olma ihtimalin de öyle zayıf ki. Ya da vermedin,
hala sendeler ama benim o şekilde düşünmemi istiyorsun. Benim ne
şekil düşünmemi istediğini söylemen yeterli. O şekil, bu şekil, şu şekil,
hangisi? Bunu yaptığın müddetçe mutlu olamazsın, unutma!
Süreci yönetip yorulmana ne gerek var ki sevgilim?
Düşüncelerle oynamaya “kalkan” kimmiş şimdi bunu anlamış
olduk. Bu da bize kalandır. Ama sen bana bakma! Son sonbahar.
Bunlar şimdi, şu anda düşündüklerim. Ve sen onları okuyor
ve anlamaya uğraşıyorsun. Sonra bu düşüncelerim “olay” olmaya ve
seni çileden çıkartmaya başlıyorlar. Hikâye şöyle devam ediyor.
Bu coşkunun sebebi genetik ve çevresel aktarımlar. Çok şey
isteyenden uzak dur! Matematik bilmeyenin sonu göremeyenle aynı.
Çocuk renkli gün kavramına takıldı ve sabırla sarılıyor. Uyuyacaklar.
Işık açık kalsa mı? Kızı baba ve amcasıyla barıştırmalı. Erkek kardeşi
asla yalan söyleyemiyor. Yalan bir perspektif. Çok basit aslında. Dinle
alakası yok. Kaderi bozan yalan değil günahlar ve cinslerin çoğalma
ve korunma güdüsü. Durağan bir gece. Kızın sırtı açıldı. Çocuk neden
bu kadar çok seviyor onu? Saplantılı aşkta hayır yok! Aşk saplantısız
olmaz, asla olamaz. Dolunay sert, çocuğun gözlerine vuruyor. Kız ne
kaybediyor uçunca? Bir olma duygusunun yayılması gecikiyor.
Ve hikâyemizin yani düşünceler dizisinin sonu şöyle: Çocuk
uçmaya başlıyor fakat Simurg küllerinin savaşını unutuyor. Her şeyin
yanıyordu. Kızın saçları yıldızdı ve küller etrafa yayılıyordu. İletişim
kurmaları gerekiyordu “yoksa zaman” “yok ol”uyordu. Kız rüyasında
yürüyüşlere başladı. Zaman tüm caddelerin soğuk kaldırım taşlarına
basıp geçmişten kurtulması gerektiğini düşlüyor. Ve sonsuzluğun bu
ARKIN ÇALAPALA .
760
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

acıklı anında, yaşadığı bir şeyleri hatırlayıveriyor. Yere değiliyor, bir


yaprağı oluşuna alıyor ve yaprakla konuşmaya başlıyor. Olacakların
hepsinden nasıl bu kadar ötede yaşarsın ey? Yaprak zamana cevap
yapıştırabilirdi fakat ruhunu vermedi. Elektrikler kesildi ve radyolar
kapandı. Radyo dalgaları şimdi ne işe yarıyorlar? Karanlığın içindeki
karanlık bir rüyaya devam ediyor. Gizli ve saklı olan her şey sabırla
bekliyor. Gün, saatler sonra yine ağaracak. Bize kalan; bir mektubun
içinde, henüz varlıkların ve âlemin maksadı gerçekleşmeden üreyen
ölüm parçacıklarının tasarımının “yaratıcı veya insanlar” tarafından
yapıldığı gerçekliği olacaktır. Eyvahlar olsun! Bundan yirmi yıl sonra
üremiş ve tescillenmiş olan şehir devletlerinin pek yüce kâhinleri ve
dostlarımız yine sadece insanlar tarafından katledilecekler.
Yok bu defa öyle bir şey. Yok bu defa öyle bir şey. Yok, yok.
Paris. Şimdi, tam olarak bu noktada, durumu yani düşüncemi
biraz değiştiriyorum, kızın akışını daha ön plana alıp bir senaryoya
dâhil ediyorum ikisini de. Unutma! Düşüncelerim bunlar. Bu aptalca
senaryonun ismi, beni öldür, lütfen beni öldür, gibi bir şey.
Saçları üç numaraya vurulmuş olan kız sahnenin ortasında
bir üniversiteli kız öğrenci evindedir ve ayaktadır. Kafası geriye yatık
bir biçimde gökyüzünü izlemektedir ve oyun boyunca susacak, belki
de bekleyecektir. Dik ve kambur duruşlar sergilemelidir.
Kızın ruh halini incelemeye gerek yok! Kız mutsuzdur!
Sahnenin kenarında “bir duvar” piyanosu vardır ve bir erkek
piyanist tarafından çalınmaktadır. Piyano sahne boyunca susmaz.
Kız evin içinde dolaşma eylemlerini piyanoya uygun biçimde
tekrar edip durur. Sanki hemen yanında çocuk varmış gibi.
İkişer dakika aralarla tam on üç defa evin içinde yürür. Ve bu
yürümelerinin arasında, evin içindeki eşyalarla ilgilenir, koltuğa ve
sandalyeye ve masaya oturur. Bacak bacak üstüne de atar. Pişti.
Yürüyüşlerinden bazılarında ağlar kız ve kız ağlarken piyano
susar. Ağlamanın erdemini yaşamamızı ister bazen yaratılış.
Oturduğu bazı anlarda eline geçen bazı eşyaları duvarlara ve
diğer eşyalara fırlatır ve piyanodan gerilim dolu müzikler duyarız.
On üçüncü yürüme sonrasında kadife koltuğa yığılıp kalır ve
yeterince dağılmış bir ev görüntüsü içinde mutsuzluktan kahrolmuş
bir kız görüntüsüyle baş başa kalırız. Kız ellerini birleştirir.
ARKIN ÇALAPALA .
761
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Piyanonun iki dakikalık hüzün dolu şarkısından sonra perde


kapanır. Perde kapanırken anlamı anlaşılamayan sesler duyarız.
Perde açıldığında sahnenin ortasında oldukça büyük, su dolu
bir akvaryumun içinde uzanmış çıplak kızı görürüz.
Kız on dakika boyunca nefessiz kaldığı zamanlarda kafasını
dışarı çıkarır, nefes alır ve tekrar suyun içine tüm bedenini batırıp
sırtüstü uzanarak bir şeyler haykırmaya uğraşır.
Suyun içindeyken yakaran ve çılgınca haykıran kızın çıkardığı
baloncuklar ve ürettiği dalgalanmalar, sahnenin diğer ucunda keman
çalan erkeğin çaldığı şarkıya uyumludur. Risk Edebiyatı.
Onuncu dakikanın sonunda kız akvaryumdan dışarı çıkar.
Kız yere uzanır. Teknik ekip şahane, bilet fiyatı daha ne!
Kollarını yukarı kaldırıp elleriyle bazı tuhaf hareketler yapar.
Yalnızlık kelimesini görür ve öğreniriz. Basit bir varsayım.
Keman huzur dolu bir şarkı çalar iki dakika boyunca ve perde
kapanır. Kapanır perdeler… Açılır perdeler… Perdesiz Pencere.
Bunu sen tiyatroyla ilgili atasözü yap bebeğim.
Her ev bir tiyatrodur izlemeyi bilene, her oyunda perde kapalı
oynayana gülene… Bunu düzeltirsen tamamdır.
Perde açılır ve siyah bir koltuk, siyah bir sehpa, siyah bir halı
dekorunda ve siyah kıyafetler içinde kız oyuncumuzu görürüz.
Siyah sigara paketinden siyah bir sigara çıkartır ve simsiyah
çakmağıyla yakar. Anti’patinin boyutları tedirgin edici Paris.
Üç sigara içecektir kız ve tüm sigara içişleri boyunca gözlerini
salonda dikkatle dolaştıracak, her izleyiciyle göz göze gelecektir.
Seyirci ile göz temasları sırasında verilmesi gereken bakışlar;
aşk, sevgi, güven, yalnızlık, güçlü insan olmayı bilmek gibi ‘süper ulvi’
değerlerin nasıl üretilebileceğine dair olmalıdır.
Üçüncü sigaranın sonunda kapının zili çalar ve kız koltuktan
kalkıp kapıyı açar. Beyaz kıyafetleriyle erkek oyuncu içeri girer ve
kızla sarılırlar, öpüşmeye ve hızla sevişmeye başlarlar.
Çırılçıplak kaldıkları an sahnenin akışı yavaşlar ve durur. İkisi
de sakindir çocuğun beyaz sigara paketinden çıkardıkları “iki beyaz”
sigarayı iki beyaz çakmakla yakarken. Anladın mı?

ARKIN ÇALAPALA .
762
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Sigarasını yarısındayken siyah küllükte söndüren kız, üzerine


çocuğun beyaz uzun gömleğini giydikten sonra ayağa kalkıp banyoya
doğru gider. Demek ki yürümeyi bilmek gerekiyor.
O an içinden geldiği gibi ıslık çalar kız. Şarapçı Zevzek.
Çocuk hala sigara içmektedir. Kuyumcudaki Boyacı.
Sahnenin üst kısmından çocuğun uzandığı koltuğa çok büyük
ve fazla hatta epey sert bir su birikintisi bırakılır ve çocuk ve her şey
sırılsıklam olur. Kızın ıslık sesini duymaya devam ederiz ta ki perde
kapanana kadar. Bu da kıza kıyak olsun sevgilim. Perde kapanır.
Perde açılır ve boş sahneye yavaş yavaş ev eşyalarını taşıyan
kız sanki oyunun birinci sahnesinin dekorunu hazırlıyor gibidir.
Koltuk, masa, sandalyeler, halı, mutfak eşyaları ve diğer her
şeyi evin içine taşıyan kız eylemini bitirdiğinde koltuğa uzanır ve bir
sigara yakar. Bu ne şimdi? Bu işte: Elimin Körü.
Kafasını okşamaktadır kız. Kıza kalan budur. Kız kahve falına
bakanın değil de yapanın baktığını anladı. Yaşadığı aşkla ilgili olarak
aklına gelen her şeyden kurtulma çabasına girdiğini de fark edelim.
Eşyaların yerlerini değiştirmeye yeltenir ve vaz geçer.
Kıyafetlerini kutulardan çıkarıp katlamaya ve yerleştirmeye
başlar fakat aklına gelen bir hatıra yüzünden bu işi de yarım bırakır.
Ayağa kalkar. Seyircinin üstündeki tiyatro tavanına bakar.
Yıldızlara bakar kız, bulutları görür ve gözleri dolar.
Çıplak ayaklarına dokunur kız. ZAMANDA.
Çıplak omuzlarına dokunur kız. YOLCULUK.
Çıplak ensesine dokunur kız. YAPMAK.
Olabildiğince şiddetli ağlamaya başlar kız. İSTEYEN.
Düşüncelerimi saf hallerinde de okuyabilirsin! ONU.
Düşüncelerimi saf hallerinde duyabilirsin artık! SERBEST.
Düşüncelerimi saf hallerinde yaşayabilirsin artık! BIRAK.
Düşüncelerini saf hallerine bırakabilirsin artık! HEMEN!
Sonrasında alkışlar fena.
Şimdi kaldığımız yere dönmemize gerek var mı? Bence yok.

ARKIN ÇALAPALA .
763
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yüz Üncü Bölüm


YILMAZ ERDOĞAN
Hindi Zahra | Kiss & Thrills | 03:53
Kabirlerde bulunanlar diriltilip dışarı atıldığı ve kalplerde gizlenenler
ortaya konduğu zaman, insan halinin ne olacağını düşünmez mi?
Bismillahirrahmanirrahim.
Ey Şanslı Şairler Şehri Şahı! Dear Sir,
Öncelikle en önemli konuyu açık etmek isterim.
İnsanlar aşk ve yaşamla ilgili çok büyük bir hata içerisindeler.
Hayatlarına özel birisi girdiğinde yahut aşık olduklarında, bu sürpriz
kişi hayatlarındaki her şeyi büyü dolu yaşanır ve olağanüstü hallerde
hissedilir durumlara taşıyor gibi göründüğü için kendilerine, insanlar
bir hızla körleşip bu güzel ve mucizevi akışları dileyen ve olduranın
aslında Allah olduğunu unutup bu özel, aşık oldukları kişiye tapınma
derecesinde hayran oluyorlar ve bu Allah’ı kızdırıyor. Bütün işi Allah
yaparken övgü ve algının tümünü bu kişiler alınca, bazı durumlarda
bile kıskanması asla mümkün olmayan Allah celallenip, kazayı yahut
kaderi yazıp bu “şirke düşme” eylemlerine haklı olarak müdahaleler
yapıyor. Böylelikle hem günahları artan insanların bu ucuz eylemleri
durdurulmuş oluyor hem de kimin “asıl yaratıcı” olduğunu hatırlayıp
tövbe etmelerin önü açılmış oluyor. Bu ve benzeri hatalara düşmeyi
bir an evvel bırakmaları için insanlara nasıl bir öneride bulunmalıyız
diye düşünürken aklıma bir fikir geldi fakat sizin bu konuda değerli
fikir ve tecrübeleriniz vardır diye beklemek isterim ki siz doğrusunu
benden daha iyi biliyor olabilirsiniz. Lütfen bu konuyla ilgili görüşler
ve önerilerinizi ivedilikle bildiriniz. Teşekkür ederim.
Şimdi sırasına dikkat etmeksizin sizi ve şehrinizi ve tüm insan
soyunu, evet tüm insanlığı ilgilendiren bazı meseleleri yazabilirim.
Ağlamayan kadın ağlayacak kadın demektir. Ağlayan kadın da
ağlatacak kadın demektir. Öyleyse ağlayan kadını mı tercih etmeliyiz
yoksa ağlatan kadını mı? Cevap lütfen.
Eskiden insanlar evlerini kendileri yaparken daha titiz ve çok
daha mutluyduk. Ne zaman ki evlerimizi başka insanlar ve sistemler
yapmaya başladı, toplumlarımız asıl işte o zamanlar itibarı ile gerçek
karakterlerini kaybetmeye başladılar. Çözüm lütfen.

ARKIN ÇALAPALA .
764
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Şehirlerdeki yollar veya altyapılarla uğraşan büyük arabalar


ve tırlar, bir şeyler taşırken “çok toz” yaptıkları için, şehirlerimizdeki
parklar ve ağaçlar mahvoluyor, şehirlerin ana arterlerindeki dükkân
ve kamu alanları kirlilik ve mutsuz müşteri trafiğinden zarar görüyor.
Çözüm lütfen. Akıllıca sürdürülebilir çözümler lütfen.
İnsanların birbirlerini besleyerek kasten veya bilmeden her
daim birbirlerinin ömürlerini uzattıklarını veya kısaltıp, sonlandırıp
mahvettiklerini fark ettiğinizde neler hissettiniz?
Ya çocuk ve bebek kanı takviyesi yüzünden saldırganlaşanlar
hakkında ne düşünüyorsunuz? Kanlarını değiştirip genç kalmakla da
kalmıyor, oraya buraya saldırıyorlarmış. Doğru mudur?
Şimdi diğer meselelere geçebiliriz.
Kuş Yarışmalarındaki En Politik Konuşmalar isimli kitabı size
gönderiyorum. Arkadaşım okuyup eleştirmenizi rica etti. Thanks.
Zamansızlığın Tam Zamanı. Sizce bu nasıl bir kitap ismi?
Zamanlarımızın İradeleri Hakkında. Bu nasıl isim sizce?
Güneş Dili Aylık Raporu hala elimize ulaşmadı, bilginize.
Albina nasıl? Söyler misiniz beni arasın!
A suggestion for English:
Will you please put a bridge between the vovels of “ea” and
“u”, as in sample of “hearth” and “hurt”. I Think this in so that earth
will not be hurting any more. Thanks.
Şimdi asıl konumuza geçiyorum. Mektubumun bu bölümünde
okuyacaklarınızın tümünü ezberleyip anladığınıza emin olduktan bir
saniye sonra lütfen bu mektubun tamamını imha ediniz. Son sayfa.
İlhamın engelsiz aktığı heceleri kelimelere dönüştürüp hiçbir
manası olmayan, bu yüzden de oldukça manalı kabul edilmesi gayet
muhtemel olan bir kitap yazmakla uğraşıyorum. Çünkü bence ancak
bu ve benzeri algıdaki kitapları kendi dillerine rahatça çevirebilenler,
bunu gerçekten de başarabilenler mutlak yazar ilan edilmeli şeklinde
düşünüyor ve fikrinizi çok merak ediyorum.
Metnin adının ““Soytarılığa Övgü”” olması konusunda ekipten
çok fazla baskı aldım. Sa fa ni ku mi to si la tur ni ka ma fi len tis to yi
ge mu har be le ta mal ke mal. Buradan şu kelimeler ürüyor. Sadece
fani kulların mimikleri toz toprak sihrindeydi, lâkin turuncu ve nikel

ARKIN ÇALAPALA .
765
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kadrajlar marifetli gemilerdeki lens teknikleri dolayısıyla yiyecek get


it out mutsuz harabeleri belirgin hale taşıyor ve maymuna kenetlerdi
maymunu. Bu metni şöyle bitirmeyi faydalı buluyorum: İçi dolmayan
bir özlem aşka ne dense vuruyor.
Diyeceğim, cümleler yahut kelimeler samimiyeti anlatmıyor
artık. Heceleri ve sesleri ölçmemiz lazım. Asıl mana oralarda gizlenip
duruyor. Ağızdan çıkan her hece yani ses ruhun halini ele veriyor. Bu
sayede hece sayısının artacağına inanıyorum. Heceler ruhun yansıma
durumunu yansıtabiliyor gibi geliyor.
A, ba, ca, da, ha, fa… Şeklinde kaydetmeye bir başlasak ki ters
okunuşları da mevcut, 300 adet 2 harfli hece, artı 3lü kombinasyonlar
2400 adet civarı, böyle işleyen bir dil için ilk etapta 20.000 adet civarı
hece ediyor. Her birini bir kelime kabul etsek yeni bir dil üretebilir
miyiz? Cevap lütfen. Çok güzel heceler var. Tayf. Morg. Cebrs. Zıptşs.
Aslında ne yapmamız lazım, biliyor musunuz; 20.000 hecelik
bir çalışma yapmalıyız. Bu hecelerin her birini dünyanın tüm enlem
ve boylamlarından, meridyen ve paralellerinden gelen deneklere çok
farklı ortamlarda, çok farklı ses iniş çıkışlarıyla ve artış azalışlarıyla
dinletmeli ve verdikleri tepkilerle oluşan tepkimelerin istatistiklerini
tutup, değerlendirip insan kulağının hassasiyet verilerine ulaşmalı,
Faydalı Kulaklar Projesi adı altında raporlar yayınlamalıyız. Leonard
Cohen Dance Me To The End Of Love isimli parçayı buna uygun biçim
ve ölçülerde yazdığı için şarkı çok tutmuştu. Ben olayı daha kolay ve
sakin anlaşılıp açıklanabilir hale getirdiğimi düşünüyorum aslen. Bu
konuda iki ilim mevcut. Linguistik birinci ilim ki bilmemeniz imkan
dahilinde değil. Öteki ilim de seslerin şekillere dönüştürüldüğü ilim.
Adı şimdi aklımda değil. Bir bakınız rica ederim.
Rüyada gerçekten ses çekme meselesini tecrübe ettiniz mi?
Görüntüleri yerleştirmek tamamıyla insanlara kalmış. Ufak bir tüyo
vereyim. Rüyada kime yahut neye bakarsanız yalnızca o hareket edip
algıyı sabitliyor. Yani gerçek hayatta hareket eden ses çıkardığı için
bakıyoruz ama rüyalarda ses çıktığı için bakış üretiyoruz ve bakılan
hareket ediyor. Umarım sizi yormuyorumdur.
Reis 5.000.000 adet kitap barındıran bir kütüphane kurmuş.
Bu konuda kendisine destek olunması icap eder. Lütfen ona en az 114
âlim yollayınız. Yok, yok 99 yeterlidir.
Ekteki mühürlü mektupları sahiplerine iletmeniz ricasıyla…

ARKIN ÇALAPALA .
766
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Selamın Aleyküm Sümeyye Kardeşim!


Görev yerinizle ilgili her tür bilgi ve raporları uydu üzerinden
2630971522 şifresiyle aktif edebilirsiniz. Görüşlerinizi de yine aynı
yolla göndermenizi rica ederim. Sonrasında tatil için sizi ve ailenizi
alacak jet ve sivillerle önce Paris’e ardından da Roma’ya gideceksiniz.
Papa ile randevunuz ayarlandı. Lady Di ile iyi anlaşmaya bakın. O tam
bir profesyoneldir ve Papa ancak onun sayesinde ikna edilebiliyor.
Bu konuyla ilgili detayları ağabeyinizle konuşunuz.
Roma Kadın Parlamentosu’nda yapacağınız konuşma metnini
isterseniz kabartmalı kâğıda yazdırıp engelliler misali okuyun ki sert
dinleyiciler ile göz temasınız bozulmasın.
Konuşma metniniz benim vaktimle tam 3,142851 vakit sonra,
yeşil kadife ceketinizin sol alt iç cebine bırakılmış olacak.
Konuşmanız esnasında, salonda hareket eden hiçbir varlığın
olmayacağı hususunda söz aldık. Hareket eden’i vuracağız. Lakin siz
de konuşmanızdaki “gesture” trafiğinizi sade tutunuz.
Bir yerde okumuştum, yok yok izlemiştim, adam fazla mimik
ürettiği için sevgilisi çok yoruluyordu ve filmin sonunda adamı terk
ediyordu. Filmin adını inanın hatırlamıyorum.
Bu arada Gençler Partisi üye sayınız 975.000.000 oldu.
Bence başkanlık görevi sizi daha verimli kıldı.
Size şiir göndermemi rica etmişsiniz lâkin “artık şiir” yazmayı
pek beceremiyorum. GGG’yi biliyorsunuz, dikkatim her an kendisine
yönelik olmayınca canımı okuyor. Onun da size selamı var.
Bisikletli Kızlar sizinle buluşmak için can atıyor.
Gerçekten bizimle sahnede şarkı söyleyecek misiniz?
Buna kimseyi inandıramadım. Lütfen republic yapın!
Size iki yeni dronekaftan hediyemiz var. Merak edin!
Allah sizden, ağabeyinizden, annenizden ve babanızdan razı
olsun. Âmin! Allah ilminizi ve âliminizi arttırsın! Âmin!
Hamd Âlemlerin Rabbi Allah’adır. Elhamdülillah.
Allah’a şükürler sonsuz olmalıdır.
Eyvallah.

ARKIN ÇALAPALA .
767
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ey Yönetmenler Şehri’nin Yönetmeni!


Sana tespih yolladım, aldın mı?
Onu çek ve Allah’ı hatırla hep!
Ekteki sahneleri son filmine koy!
Tarkovski’nin yanan nüshasını hala yollamadın.
Putin gelecek, sürpriz yapacağız. Yolla şunu!
Audrey ile konuştun mu? La2dy ona yüzük vermişti yirmi yıl
önce. O yüzüğü bir an evvel bana göndersinler. Telefon alın şuna ya!
Bıktım vallahi! Saçma sapan hareketler yapıyor, hiç laf dinlemiyor.
Bu arada Marion’a yüzyüze söyle, evet, soldaki kulağına, Bilal
ve Tuğçe yardımcı, Deren’i Paris’ten kaçırıyor gibi yaparken, Paris’i
Paris’te kaçıracağız ve film kopacak. Guilliame da yardım etsin lütfen.
Gerekirse konser organizasyonu olacak.
Sana bir şey söyleyip heyecan yaptırayım mı?
Aramızda kalacak ama.
Bırakın artık şu ipsiz sapsızları toplayıp film çekmeyi.
Kent tiyatrolarında ne cevherler var, onları bulun kardeş.
Rock star bulmayı öğreteceğim bir ara sana, söz.
Ayakta uyuma! Zıt! Erenköy!
Her hareketi olay olan o adamın bardan içeriye girip “herkese
benden rakı” dediği anı düşün! Herkese benden özgürlük! Herkese bu
dünyada yaşayacakları için kayıt cihazı. Benden! Herkese pamuk!
Kestik!
Sahneyi baştan alalım.
Bir, iki, üç, dört, oyun!
Kız çocuğa doğru yavaşça yaklaşıyor. Çocuk gözlerini alamıyo
kızdan ama hareket de edemiyo r. Kız çocuğun iplerini çözüyor ve “git
artık” diyor. Çocuk yanında duran valizin fermuarını açıp bir elbiseyi
dikkatle çıkartıyor. Elbise birazdan çocuğun vücudunu kaplıyor ve bu
sahne çok önemli, çocuk kızı elinden tutup hızla çekerek uçurmaya
başlıyor. Kız panik oluyor. Çocuk soruyor: Evet, söyle bakalım, nedir
tercihin, ben mi ölüm mü? kız elini çekiyor ve düşmeye başlıyor.
Kız ölür abicim filmin sonunda. Haketti çünkü. Siktiret!
ARKIN ÇALAPALA .
768
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yüz Bir İnci Bölüm


NİLAY TEK
Haris Alexiou | Gia Ena Tango | 05:06
İnsanların, ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olduğu,
dağların da atılmış renkli yüne dönüştüğü gündür o Karia.
Fizikçiler Şehri Boston’daki yöneticilerle yüksekte fizik hatta
zaman yolculuğu üzerine çalışmalar yaptıktan sonra uçağa binmiş ve
Matematikçiler Şehri Kyoto’ya doğru hızla uçuyordum ki, deli aklıma
muhteşem bir fikir geldi ve bir yazı yazdım.
Bu, “Falcılar Şehri Goa” kelimelerini taşıyan uzun bir yazıydı.
Tam yedi sayfalık bir yazıydı. Yazdıkça yazasım gelmişti.
Bu yazıyı yayınladığımda her şeyin, “ani” bir rüzgârın etkisine
kapılıp uçuşacağını ve çok hızlı değişeceğini düşünmüştüm.
Bu düşünceye gerçekten inanmıştım.
Yazının son sayfasında, büyük harflerle şunu yazmıştım bir
de: “Zamanda yolculuk yapmak isteyen onu serbest bırak hemen!”
Bu durumun bir oylama açacağını ve oylamayı kazanacağımı
da biliyordum. Çünkü yazdıklarım doğruydu, gerçekti.
Sadece sabırlı olmam gerekiyordu. Sabırlı olmak önemliydi.
Yazıyı yayınladığımda gerçekten de büyük bir olay oldu.
İnsanlar hem oylamaya katılıp Paris’in serbest kalması için
evet oyu kullanıyor hem de bana “zaman yolculuğunun sırrını” sorup
duruyordu. Tek bir cevap veriyordum hepsine.
“Yazılarıma devam edeceğim. Paris’le evimize dönene kadar
yazmaya, sadece yazmaya devam edeceğim. Gerekirse uzun şiirler de
yazacağımdan emin olabilirsiniz. Onu serbest bırakın artık ya! Yoksa
zaman yolculuğu hakkında bilgi de vermeyeceğim. Aptallar! Çikolata
yemeyi bırakın artık! Anlamıyor musunuz hala gerçekleri! Nasıl olur
da bu kadar bağımlı olabilirsiniz? Sizi niye zehirlediklerinin farkında
değil misiniz? Kendinize bunu neden yapıyorsunuz? Aptallar! İnsan
Cumhuriyeti’ni mahvediyorsunuz ve bunu da sadece çikolata yiyerek
yapıyorsunuz. Anlayın artık! Lütfen anlayın artık!”
Matematikçiler şehrindeki gıda melekleriyle yaptığımız besin
zincirleri toplantılarında, “beslenme alışkanlıklarımız” üzerine öyle

ARKIN ÇALAPALA .
769
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

mutlak denklemler ürettim ki, bu denklemler dünya vatandaşlarının


anlayacağı cümlelere çevrilip oylamalara sunulduktan sonra, dünya
üzerindeki en büyük gıda üretimi yapan fabrikaların yüzde doksanı
kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.
Bununla asla yetinmedim ama. Bu denklemlerin sadece gıda
yoluyla değil, birçok yolla hayatımıza girip onu mahvetmelerinin de
denklemlerini kurmaya ve bu denklemleri de iyi bir hızla paylaşmaya
başladım. Fikir güzelse gerisi hikâye, demiştim.
Böylece gerçek “İnsan Cumhuriyeti” fikrinin ne kadar önemli
olduğu ve bizi nasıl günlere götüreceği bir defa daha anlaşılmış oldu.
“Kyoto Protokolü nükleer enerjinin telifidir.”
Bu gibi denklemlerin ufak tefek kelimelerini sıralamalara ve
girdikleri işlemlere riayet ederek yazayım mı?
Çikolata, şeker, hastane, ilaç, sigorta, vergi, devlet, ordu...
Cips, yağ, obezite, tembellik, üretim, maaş, vergi...
Sigara, içki, akciğer, zaman, tembellik, kötülük, vergi…
Uyuşturucu, bağımlılık, kara para, mafya, din, silah, terör…
TV, dizi, tüketim, haber, algı, korku, nefret, -izm, suç, vergi...
Araba, hız, benzin, petrol, savaş, silah, ölüm, terör, vergi...
Özgürlük, aile, kira, tüketim, yalnızlık, intihar, vergi...
Cep telefonu, bilgisayar, kıyafet, marka, fabrika, vergi…
İnsanlar, bu kelimelerin ürettikleri büyük denklemlerle, her
an kontrol altına alınıyor ve bunu bildikleri halde tepkilerini bir türlü
üretemiyorlardı. İnsanlara insanlar yapıyordu bunu. Yazık!
Yazılarımda bunları yazmayı düşündüm ama ne gerek var!
Paris’e dair yazmak çok daha önemli ve çok daha özeldi.
Matematikçiler şehrinden sert bir iki yazı yayınladım.
Artık ne olacaksa olsun! Umurum değildi, umrumda hiç değil.
Limonata içerken aklıma geldi ayıldım birden.
Yan yana gelişler esastır.
Gerisi hikaye.
Çöp!

ARKIN ÇALAPALA .
770
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yüzük İnci Bölüm


SOUAD MASSI
Francesca Gagnon | Querer | 04:45
Gerçek öyle değil! Kesin bilgi ile bilmiş olsaydınız, orada, kabirlerde
mutlaka cehennem ateşini görürdünüz. Sonra ahirette onu
çıplak gözle göreceksiniz.
Paris. Artık sadece ismini ve yüzünü hatırlıyorum insanların.
Nasıl tanıştık? Neler yaptık? Beni kırdılar mı? Neden ayrıldık? Neden
hiç konuşmuyoruz? Onları kırdım mı? Şimdi nerede? Şimdi nerede?
Artık basit isteklerim bile gerçekleşmiyor. Sevdiklerimle güle
oynaya yaşayamıyorum bu dünyada. İnsan ne kadar aciz bir doğaya
sahip. İrade nasıl sıkıca bağlanmış rastlantılara. Şimdi sevdiklerimin
uykularına dahası rüyalarına girip sigara içmek istiyorum. Uyanıyor
hepsi ve konuşuyoruz. Seslerini duyuyor ve rahatlıyorum. Kendimi
yalnız hissettiğim için mi oluyor tüm bunlar? Yalnızlık yüzünden mi?
Sanmıyorum. Bazen talep etmeliyim. İyi şeylerin olmasına da
izin vermeliyim. Uzun mutluluklar yaşayabilirim ben de. Dikkatli ve
samimi olmalıyım. Gerçekten sevmeliyim ve dürüst davranmalıyım.
Ayrılıklarımın sebebi sadece ben değilim, sanıyorum. Her şey
konuşulup bilinmeden, “tam güven” ve de inanç sağlanmadan, uzun
mutluluklara ulaşılmıyor. Güvenmek, bağlanmak ama bunu insanca
yapmak ister her insan. Belki de buna benzer düşünceler gerçeklik
algımızı bozup hatalar yaptırıyor. İçimizden gelen de bu, işin kötüsü.
Karşımdaki daha doğrusu yanımdaki kişinin hayata bakışını
anlamamı fakat gerçekten anlamamı sağlayan cevapları olmalı. Ölçü
olmalı bu cevapların temelinde. Samimiyet de olmalı. Yalnızlık başka
nasıl paylaşılabilir ki? Yalnızlık bir amaç değil araç olmalı.
Bir noktadan sonra vücutla değil, akılla, kalple aşık oluyoruz.
Oysa “aşkla akıl” çoğu zaman çelişiyor ve mutsuz kişi olmamıza sebep
oluyor. Akıl; hoşgörü, öngörü, beğenme, estetik ve hesap, kıyas gibi
değer ve yargılarla aşkı mahvediyor. Bu pis mutsuzluk hali ise hırs ve
tutkuyla bastırılıp bitiriliyor. Beden yani vücut hareket halindeyken
mutsuz olamıyoruz. Henüz bu kadar evrilememiş insan. Bu yüzden
mi şarkıcılar aynı şeyi tekrarlıyor: Bir şey yapmalı, bir şey yapmalı!
Kıskanmak, baskıcılık, acelecilik gibi kötü huylar da var.

ARKIN ÇALAPALA .
771
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Sesini yükseltmek, ne istediğini bilmemek de çok yaygın.


Su içmeyi unutmak en büyük problemlerden biri.
Köpekler havlıyor dışarıda. Ne evleri var ne de dilleri. Ağaçlar
üşüyor, kuşlar hayatta kalmaya çalışıyorlar. Var olmak düşünüldüğü
zaman yaratıcı en güzel, en donanımlı ve en mükemmel olanı, insan
ruhuna ve bedenine katmış. İnsan ise tüm bunlara rağmen kötülükle
bir oluyor, pis hatta iğrenç hareketler sergiliyor, anlamsızlıkla dolu
bir dünya yaratıyor. İnsan varlık içinde yokluk üretebilen tek canlı.
Ne kadar üzücü bu! Düşünmemiz için beyin, karar vermemiz
için akıl verilmiş biz insanlara. Çalışmamız için eller, ayaklarımız ve
omurilik sistemimiz var. Koca bir beden. Birbirimizi tanıyalım diye,
hepimize farklı farklı suratlar verilmiş. Ve ibadet edelim diye “tanrı
zamanı” vermiş. Şiiri, yazıyı, sesleri ve akla hayale sığmayacak şeyleri
yaratmış insan için. Henüz yaratıcıyı anlayamıyor insanlar ki evrimi
nasıl anlasınlar? İnsanlar zamanı katledip duruyorlar.
Buluş yaptıklarını düşünüyorlar fakat yaptıkları buluşlar işe
yaramaz ve soysuz insanlar üretmekten bir adım daha ileri gitmiyor.
Ürettikleri toplumsal hayat tam bir pişmanlık çöplüğü; önce bir şeyi
istiyor ve elde ediyorlar, sonrasında fırlatıp atıyorlar. Tüketiyorlar.
Bugünün insanı böyle. İnsan; doğasını sömüren ve hırslarına,
içkiye, riske ve kumara, zinaya ve yalan dolana köle olmuş hatta tüm
özgürlükleri kaybolmuş bir varlık. Bana göre böyle. Tek derdi “para”,
bir de eğlence. Tabiatı görmekten, yaşayıp bilmekten ve anlamaktan
yoksun kalmış, yoksun bırakılmış. Tabiat buna tepki verecektir.
Oysaki “hayat” nasıl da basit. Gitmek istediğimiz yere kolayca
gidip yapmak istediklerimizi rahatlıkla yapabiliyoruz. Yaşlanmak ve
hastalanmak gibi deneyimler söz konusu biraz ama onlar da yüksek
oranda bizim kontrolümüzde. Sigarayı içip kendimizi mahvediyoruz,
yanlış insanların rüzgârına kapılıp oradan oraya hızla sürüklenirken
zaman kaybediyoruz. Daha ne kadar sürecek bu aptalca yaşam?
Seneler içinde yaptığım tercihler veya seçtiğim kötü insanlar
yüzünden kendimi nasıl da aciz, “acayip” hallere sokmuşum. Hayret
ediyorum. Bu kadar belirgin, basit ve anaç bir doğadayız ve yaşamın
anlamını yakalayamıyoruz. Doğru düzgün “sevip sevilmeyi” bir türlü
başaramıyoruz. Sapkınlıkları üretiyoruz. Terbiyeli, ahlaklı eylemler
üretmeden yaşayan o kadar çok insan var ki. Bu insanların sayısı her
geçen gün daha da artıyor, bu durum beni gerçekten tedirgin ediyor,
ARKIN ÇALAPALA .
772
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

diyebilirim. Belki de yeni bir yuva kurmalıyım. Ve yeniden bir çocuk


sahibi olmalıyım. Düzgün bir arkadaş topluluğu, akraba zincirinin de
desteğiyle, o çocuğu erdemli bir insan olacak şekilde yetiştirmeliyim.
Hem ölüm ertelenemez! Ölürsün, yaşıyor olsan bile!
Fakat bu “dünyaya çocuk emanet etmek” ne kadar doğru bir
fikir olabilir ki? Her yerde insanlar katlediliyor. Açlık içinde yaşayan,
susuzlukla savaşan ve salgın hastalıklar yüzünden ölen binlerce, on
binlerce insan var ve diğer insanlar onlara yardım eli uzatmıyor. Bu
bir şey değil. Devletlere ve politikalarına uyumlu silah tüccarları var
ve bu tüccarlar “din ve enerji” savaşlarını, para sömürüsünü her gün
biraz daha büyütüyor, kendi pis çıkarları için yüz binlerce masum
insanı katleden ordulara ve terörist gruplara, silah ve mühimmat
nakliyesi gerçekleştiriyor. Yüz milyonlarca hatta milyarlarca insan
ellerindeki cep telefonlarıyla uyuşturuluyor ve hiçbiri, bir telefonun
açlıkla savaşan bir ailenin neredeyse iki üç aylık yiyecek parasıyla eş
değerde olduğu gerçeğini fark edemiyor.
Açlığın ve susuzluğun ve salgın hastalıkların ve elbette ki şu
terörist katliamların yaşandığı yerlerdeki temel problemleri çözmek
için tüm insanların bir araya geldiği bir sistemin üretilmesi ve ortak
hareket kabiliyetinin sağlanması gerekiyordu. İnsan Cumhuriyeti ve
İnsan Anayasası bu temele dayanarak üretilmişti fakat uygulamalar
hiç de öyle olmadığını açıkça gösteriyor. Ayakta uyuyanlar var.
Bu durumda kendimi şanslı hissediyorum. Aç değilim, açıkta
değilim. Saldırı veya esaret altında da değilim. Benden çok daha zor
durumda olan milyonlarca insan var. Çok daha pis hayatlar yaşamak
zorunda kalanlar var. Bu öyle iğrenç bir dünya ki küçücük çocuklara
tecavüz eden manyaklar ve sapıklar var. Hırsızlar var her yerde.
Hayatımda kötülük istemiyorum artık ya. Hayatımda kötülük
üreten insanları da istemiyorum. İnsanların kötü olmalarını ve kötü
hareketler üretmelerini sağlayan davranışlardan uzakta, çok uzakta
bir yaşam üretmeliyim kendime. Bir insan olarak bunu başarmak ise
oldukça zor. Kadın veya erkek, hiç fark etmiyor, insan olmak zor.
Anlamlı bir hayat üretmek çok zor. Doğru filmleri izlemek ve
doğru müzikleri dinlemek bile şansa, dikkate ve emeğe bağlı. Doğru
manzaralar... Doğru yiyecekler... Doğru insanlar… Tanrım, en doğru
hayatı üretip yaşamak çok zor! Bir insan bütün bunları tek başına
başaramaz. Doğrularla çevrili özel bir hayat için; paylaşmayı bilmek,

ARKIN ÇALAPALA .
773
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

gerekiyor. Oysa paylaşmak da eski yüzyıllarda olduğu gibi samimice


değil. Gerçek manada paylaşmak, çevremizde duvarlarını ören para,
siyaset, medya ve büyük yalanlar yüzünden yönünü kaybetmiş.
Kimsenin canı hiçbir şey yapmak istemiyor artık ve çok fazla
seçeneğimizin olması, ‘mutsuz toplumlar’ gerçeğini değiştiremiyor.
Mutsuzuz çünkü aldığımız eğitimler gerçekçi değil!
Mutsuzuz çünkü paylaşımlarımız hiç gerçekçi değil, samimi
zaten değil, akıl kârı değil, güven verici değil, adaletli değil!
Mutsuzuz çünkü duyu organlarımızı bozdular!
Mutsuzuz çünkü gezerek değil oturarak öğreniyoruz!
Mutsuzuz çünkü kaliteli prensipler oluşturmayı bilmediğimiz
için kişiliklerimiz oturmuyor, bırakın oturmasını, üremiyor bile.
Mutsuzuz çünkü bizi tedavi ettiğini sandıklarımız öldürüyor.
Mutsuzuz çünkü kaliteli kitap seçmeyi bilmiyoruz.
Mutsuzuz çünkü kaliteli film bulmayı bilmiyoruz.
Mutsuzuz çünkü kaliteli müzik paylaşmayı bilmiyoruz.
Mutsuzuz çünkü kaliteli resimden hiç anlamıyoruz.
Mutsuzuz çünkü suyu parayla aldığımız bu sistemin kölesiyiz.
Mutsuzuz çünkü tüm ülkelerin kültürlerini yaşayamıyoruz.
Mutsuzuz çünkü aile denen şey artık yok olmuş durumda.
Mutsuzuz çünkü krallar insanları korumayı bıraktılar.
Mutsuzuz çünkü sanatçılar asli görevlerini yerine getirmedi.
Mutsuzuz çünkü rüya halifesi evinde oturmuş saç tarıyor.
Mutsuzuz çünkü renklerin hanımı evlenmiş.
Mutsuzuz çünkü şeytana kazık atan adam kaybolmuş.
Mutsuzuz çünkü büyümeyen bebek herkese güven verecek.
Mutsuzuz çünkü özgür kız hiç hata yapmamayı iyi biliyor.
Mutsuzuz çünkü mimik fırlatan şövalye yine erteledi oyunu.
Mutsuzuz çünkü sekerse tehlike refleksimiz yok oluyor.
Mutsuzuz çünkü güzel müzik prensi aşk acısı çekiyormuş.
Yalnızız! Çok yalnızız! Ve çoktandır mutsuzuz.

ARKIN ÇALAPALA .
774
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yüz Üçüncü Bölüm


ELİF ŞEN
Feder | Good Bye | 04:50
Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak
iman edip iyi ameller işleyenler, birbirine hakkı tavsiye edenler
ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.

UZAY AJANSI BAŞKANLIĞI

Tarih: 23.04.2031
Konu: Kıyamet

| İspat Lobisi |

HARABİ290820182222
HÜMANİ290820182223
MÜJGAN290820182224
LADYDI290820182225
MARION290820182226
NAGEHAN290820182227
FATİHA290820182228
MELİSAD290820182229
BURCUB290820182230
RABİAM290820182231
TANITAT290820182232
SERKANA290820182233

PARİSVEHÜMANİSÖYLÜYOR!DIRTYDIANA!
HARABİVEMÜJGANSÖYLÜYOR!LOOSINGMYRELIGION!
BANKSYSÖYLÜYOR!

ARKIN ÇALAPALA .
775
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İNSAN CUMHURİYETİ
PARLAMENTO KARARI

Tarih: 23.04.2023
Konu: İDAM

| İspat Lobisi |

HARABİ290820182222
HARABİ290920182222
HARABİ291020182222
HÜMANİ290820182223
HÜMANİ290920182223
HÜMANİ291020182223
MÜJGAN290820182224
MÜJGAN290920182224
LADYDI290820182225
LADYDI290920182225
MARION290820182226
NAGEHAN290820182227
FATİHA290820182228
FATİHA290920182228
FATİHA291020182228
MELİSAD290820182229
BURCUB290820182230
RABİAM290820182231
TANITAT290820182232
SERKANA290820182233

BANKSYHARABİVEHÜMANİSÖYLÜYOR!QUICK&SLOW!

ARKIN ÇALAPALA .
776
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yüz Dördüncü Bölüm


KARSU
Hobbs & Shaw | Even If I Die | 05:49
Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi adet edinen herkesin vay
haline! … Onlar ateş içinde, uzatılmış sütunlara bağlanmışlardır
ve o vaziyette o ateş üzerlerine kapatılmıştır.
Sonsuz yokluğun şu anında öyle mutsuzum ki!
Çılgın kalabalıklardan fazla uzakta geçirdiğim bu günlerde bir
türlü anlam veremediğim yoğun bir mutsuzluk yaşıyorum. Sanki çok
yakında, çok kötü şeyler olacakmış ve tüm insanlar ölecekmiş gibime
geliyor. Koca dünyada yalnız kalacağım ve vahşi hayvanlar beni ele
geçirecek, keskin dişleriyle tenimi ısırıp mahvedecekler. Yanardağ ve
gezegenler patlamış olacak ve aydınlık son bulacak gibi sanki.
Neden böyleyim? Dünyadaki güzel şeyleri neden göremiyor,
aklıma neden hâkim olamıyorum? Eskiden böyle değildim. Adeta bir
canavara dönüştüm. Düşüncelerimde bir canavar var, evet. Ve ben bu
canavarı bir türlü durduramıyorum. Herkese ve her şeye, her türden
olaya farklı bakmama sebep oluyor içimdeki bu canavar. Bir yolunu
bulup onu öldürmeliyim, yok etmeliyim fakat başaramıyorum.
Zamanı yavaşlatıp etrafıma dikkatlice bakındığımda aslında
her şeyin aynı şekilde akıp gittiğine, yaşandığına şahit oluyorum. Bir
şekilde yaşıyor işte insanlar, işlerine gidiyorlar, çocuklarını büyütüp
evlerinde yaşıyorlar fakat hepsini fazla vahşi algılıyorum, sanki hep,
herhangi bir an gelecek ve aniden bana saldıracaklar, her şeyi ve beni
mahvedecekler hissiyle karşılaşıyorum.
Penceremin önündeyim. Yaratıcının seslerini duyuyorum ve
akla hayale sığmayacak düşüncelerimin cümlelere ve yazıya, resme
dönüşmemesi için çok yüksek sesle müzik dinliyorum. Akıyor sesler.
Hayal, hayaller ve bir hayal daha. Bu ne kadar büyük bir acı! Sonsuz
yokluğun var olan şu anında öyle mutsuzum ki. Evren sanki bir daha
asla eskiden olduğu gibi olmayacak ve ben asla şımaramayacağım.
Umutla dolamayacağım geceleri asla ve özel olan yanım, naif
hayallerim, insanlarım sayesinde kendisini öğrenemeyecek bir daha.
Bu mudur benim yolumun sonu? Bu mudur tüm o şiirlerden,
o aşklardan bana kalan? Elini sıcacık tuttuğum insandan, olmak veya

ARKIN ÇALAPALA .
777
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

olmamak üzerine öğrendiğim cümleler neden artık kapımı çalmıyor,


neden ölümsüzlük hissiyle yan yana gelemiyorum bu aralar?
Bakışlarını özlüyorum ve yıllanmış müzikler eşliğinde gitme
telaşının hayal parçacıklarını. Kaçıncı defa izlediğim o filmin kaçıncı
defa dinlediğim o müziği çalıyor. Ne oldu bana? Neden hiçbir şeyden
etkilenmiyorum? Ellerin, sadece ellerin bana bunu yapıyor olamaz.
Dış ateşimin külleri düşüyor cam kenarına ve ben yine perde,
perde diye tutturdukları penceremin önündeyim. Sınırdayım.
Ah bir bilseydin, ne kadar acıklı. Bir bilseydin bildiklerimi. Ve
gölgenin yoldan çıkaran günaha hazırlıklarını bir anlasaydın.
En ufak fakat en ufak bir iz dahi bırakmadan yaşamak ki hızla
öldürmek senden olmayan yahut sana varamayan her şeyi, nasıl da
özel olurdu, nasıl da mutlu olurdum. Mutlu muyduk biz?
Bu son fırsat olsun. Şimdi artık daha sinirliyim, daha gebeyim
sert ve soğuk kışlara, uyku dolu yazlara ve baharlara, fakat bu da ilk
benim. Pencerenin manzarasını bozmak iyi bir fikir mi? İyi fikirlerin
cehenneminde neden, nasıl olur da ben bir kötü fikir kölesiyim?
Oduna, kömüre ve kâğıtlara hapsedilmiş yıldızları ve köylüler
ile işçileri serbest bırakıyorum şimdi. Kesilsin ışıklar! Yürüsün biraz
ay ışığı ve binlerce bilgi kesilsin düşüncemin damarlarından. Yüz bin
defa daha yansıyacağım. Sonsuz ışık kırılmasının sayılabilen anında,
işte şimdi bakışlarına oturan aşkın tutkusunu söndüreceğim ve iyiyi
iyi olanla iyice yaşamanın tadını anımsayacağım.
Ah, yoksa ben, sen ve kendim için yarattığımı (!) sandığım bu
cehennem cennette hapis miyim? Yoksa sadece o pencerenin önünde
miyim? Ufalıyor bütün kalabalıklar. Kim bilir daha ne kadar ufalacak
ve beni, “aşkı saymanın imkânsız sokaklarına” kadar kovalayacaklar.
Sesleniyorum sana, ey yokluğumun varlığı duy! Uyuşturdum kendimi
hayalinin heykelinin bakışlarıyla. Bu sana, seni senden kaçırabilmek
için daha ne demeliyim? Yazmaya çabaladığım tüm bu yarım kalmış
duygular ve titrek el yazısı ile aşk ile adalet ile aciz ölümümün içinde,
pencere önünde daha ne kadar bekleyebilirim?
İnanılır gibi değil soyut yargılamalar. Olmayan ve olmayacak
olan üzerine hayal kurmalar, gelgit üretmeler. Tüm yaşadıklarım saf
ve sade birer çocukluk anısına dönüşsün hemen! Kendi geçmişine ve

ARKIN ÇALAPALA .
778
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kendisine ihanet eden ve her şeye ihanet eden bir adamı, bir kadını,
bir insanı ve bir canlıyı öldürmek üzereyim. Bu düşünceyi durdur!
Rüzgârın sesi gölgenin efsane gücüne yön vermeye kalkıyor.
Kar taneleri, yıldız yağsaydı ne olurdu, işte bunu da anlatıyor. Eyvah,
şımarmayı öğreniyor bir kedi, donarak ölmeden önce. İlk defa ama ilk
defa ıskalıyorum kendi gerçeğimi hiç tanımadığım, hiç bilmediğim şu
insanlar, şu kalabalık yüzünden. Neden?
Uykuya çağrı baladını yazmalıyım acilen. Belki o zaman susar
tüm ayrılıklar, tek kişilik bir opera, hayır hayır, mevsim kaygısı yok
olmuş bir arya, belki birazdan belki de çok yakınımda başlar.
Üşüyorum ve üşümüyorum. Bekliyorum ve beklemiyorum.
Bu nasıl oluyor anlamıyorum. Gülüyorum ama aslında ağlıyorum.
Kendimi uyuşturmalıyım. Birilerinin beni uyuşturmasına izin
vermeliyim. Yürümeliyim uzun uzun. Kaldırım taşları arasında yuva
kuran karıncalara şeker atmalıyım ve bıkmadan usanmadan, yıldızla
çevrili şu evrende varlığımı hissetmeliyim. Fakat nasıl?
Gölgem büyüyor. Olamaz! Gölgem büyüyor. Anla beni!
Bir aşk kasabasına gitmeliyim. Seninle gittiğimiz o sahildeki
kumlara ayaklarımı sürtmeliyim. O kasabada bir ev tutmalıyım. Tüm
haksızlıklarımı durdurmalıyım. Büyük hatalar yaptım. Evet. Belki de
yapmadım. Hatırlamalıyım her şeyimi. Kendimi tarihin kollarına hiç
bırakamadım ki. Ya bu yüzleşme beklediğimden daha da zorsa? Sana
beni yaşamayı neden öğretemiyorum ki ben? Ben olmasam bile beni
yaşamayı bilmelisin. Öğrenmelisin. Sevgi varlıktan yansıyor sadece,
varlığa hapsolmuyor ki. Neden korkuyorsun ya ölmemden? Ben, beni
ister miydim? Cevap ver bakalım, korkak!
Büyürken öğrendiğim her şeyi unuttum. Bütün o gereksiz ve
geçersiz bilgileri kafama yüklemelerine nasıl izin verdim, neden izin
verdim? Güzel olana tapınma uğraşı yüzünden mi ki bu yaşadıklarım?
Sen de böyle fa re miydin? Hayır, senin çok basit kuralların vardı. Seni
anlamalı ve dikkatli olmalıyım. Senden uzaklaşırsam her şey daha da
kötüleşecek. Ölüm fikri beni ele geçiriyor.
Hayır!
Gereksiz ve işe yaramayan her bilgiyi hatta her düşünceyi bir
şekilde silmeliyim. Bu iyiliği kendime yapmalıyım.

ARKIN ÇALAPALA .
779
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bana hiçbir şey katmayan ve beni kendimden uzaklaştıran hiç


kimse ile görüşmemeliyim. Bu iyiliği kendime yapmalıyım.
Adil olmayan ve erdemli davranmayan hiçbir varlığa destek
olmamalıyım. Bu iyiliği kendime yapmalıyım.
Sadece insanları yok sonsuz kötülüğün, sistemleri, zamanları,
anlaşmaları, araç ve aracıları var. Kendisi kötü olmayan ama bizi bir
şekilde kötülüğe taşıyan bir sürü şey var etrafımızda.
Dergiler, arabalar, telefonlar, televizyonlar, bilgi akıtan cihaz
ve topluluklar var. Zararlı yiyecekler ve hastalık üreten, şu dâhiyane
fikirler sonucunda üretilmiş gıda zincirlerimiz var.
Her şey insanın yazık bir hayat yaşamasını sağlamak üzerine
tasarlanıyor. Evet, bunların hepsinden uzaklaşmalıyım.
İnsanların güzel bir hayat yaşamalarını sağlamalıyım.
Sessiz, sakin bir köşe bulmalıyım kendime, düşünmeliyim.
Kendim için yaşamıma orada devam etmeliyim.
İnsanlar için yaşamıma son vermemeliyim.
Risk istemiyorum artık!
Risk istemiyorum artık!
Risk istemiyorum artık!

ARKIN ÇALAPALA .
780
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yüz Beşinci Bölüm


DURUDURU
Damabiah Irminsul | Le Pillier Du Monde | 08:12
O kuşlar onların üzerlerine pişkin tuğladan yapılmış taşlar atıyordu.
Böylece Allah onları kemirilip çiğnenmiş yaprağa, ekine çevirdi.
Paris’in geceleyin yayınladığı dört sayfayı okuyunca gitmem
gereken asıl yerin sessizlik şehri olduğunu anladım. Çünkü beraber
gidip ayaklarımızı kumlara sürdüğümüz sahil kasabası o şehirdeydi.
Paris’in hayatta en sevdiği şeylerden biri olan sessizlik kuleleri de o
şehirdeydi. Oraya gitmeli ve onu bulmalıydım.
Bir ihtimal, bahsettiği o şehir, Aşıklar Şehri Paris de olabilirdi
çünkü orada da ayaklarımızı suya sürmüştük fakat yaşadığımız anda
“kum” yoktu. Ve Paris heyecanlanıp, bak dostlarımız, dememişti kum
tanelerinin zamanda ve ayaklarımızın üzerinde bıraktıkları ılık ışık
gölgelerine. Bak dostlarımız! Bunu söylediği yer sessizlik şehriydi.
Sessizlik Şehri düz Lübnan şehir devlet oluşunun yirmi altıncı
gününü yaşıyordu ve gerçekten ama gerçekten çok sessizdi.
Araba yasak. Bisiklet yasak. Koşmak yasak. Konuşmak yasak.
Kafe yasak. Bar yasak. İçki yasak. Dükkân kapısı yasak. Tren yasak.
Laubalilik yasak. Sevimsizlik yasak. Hız yasak. Kuş beslemek yasak.
Kamusal alanda kitap okumak yasak. Çeşme kullanmak yasak. El
şaklatmak zaten yasak. Islık çalmak büyük yasak. Beste yapmak
serbest ama dinlemek yasak.
Bunlar yasakların bazılarıydı.
Kuş cıvıltıları serbest, rüzgâr sesi serbest, bulut sesi serbest,
yağmur sesi serbest, yıldırım sesi serbest, kedi sesi serbest, çocuk
kahkahası serbest, uçurtma sesi serbest, kulaklıkla müzik dinlemek
serbest, sessiz sinema serbest. Bunlar da özgürlük duvarlarıydı.
Özgürlük duvarları sessizliğin amacını belirleyebilecek kadar
itinayla döşenmişti ve herkesin asıl sevdiği onlardı. Kalem Duvağı.
Sessizlik o kadar güzeldi ki bir sürü şiir yazdım o sessizlikte.
Fakat şehrin “sessizlik arşivlerini” inceleyince, Paris’in buraya hiçbir
zaman gelmediğini anladım. Ve bu beni daha çok şiir yazmaya itti.
Kendimi durduramıyordum. Kendime “en’gel” olamıyordum.
Sürekli şiir yazıyordum ve bu çok hoşuma gidiyordu. Bu acayip olay

ARKIN ÇALAPALA .
781
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

karşısında şairler şehrindeki şair arkadaşlara mesaj gönderdim ve bu


sorunu nasıl aşabileceğimi sordum. Verdikleri cevapta, daha fazla şiir
yazmamı ve ilham perilerim bedenden uzaklaşır uzaklaşmaz yaşlılar
şehrine gidip şiirlerimi bütün yaşlılara sevgiyle okumamı söylediler.
Dediklerini kelimesi kelimesine yaptım.
Yazabildiğim “en güzel” cümleleri yazdım ve herkes cümleleri
insanlık için yazdığımı sanırken, ben yalnızca Paris’in hatırasıyla ve
hayaliyle oyalandım. Aklımı ondan alamıyordum çünkü.
Bir gün gelecek, en güzel şiirlerimi, onun o kıvır kıvır saçları
arasına daldırdığım parmaklarımın yaşadığı keyfi hissederek, onun o
aşk delisi irisli gözlerine bakmanın tanrısallığında yüzerek ve onun o
sıcacık gülümsemesiyle eriyerek okuyacağım Paris’e.
Bir gün gelecek ve biz sarılarak aynı rüyayı görürken, gerçek
şiiri yaşamanın ne demek olduğunu öğreneceğiz.
Sessizlik şehrindeki sessiz odama dönüp sessiz yatağıma bir
büyük sessizlik içinde uzandım ve acılı bir şeyler yazıp yayınladım.
Bir gün gelecek ve biz onunla tıpkı eskiden olduğu gibi geniş
caddelerde el ele tutuşarak yürüyeceğiz, gülüp eğleneceğiz.
Bir gün gelecek, ıssız sokaklarda da kalabalık sokaklarda da
bisiklet süreceğiz ve o bana hayran hayran bakacak.
Bir gün gelecek, onun için seçtiğim kıyafetleri giyinip dışarıda
dolaşmaya çıktığında kendisine gerçekten rastlayacak ve benim öyle
hallerimin ne denli zor olduğunu anlayacak. Çünkü o haline bakınca
içine düştüğü ruh halinin kutsallığı onu da yoldan çıkaracak.
Bir gün gelecek, uzun sürebilir ama olsun, bir gün gelecek ve
o, o hayatında ilk defa anlayacak göbeğinin beraber kesildiği birisiyle
asla ayrılamayacağını ve bu sevdayı kabullenecek.
Bir gün gelecek, geçmiş şimdi olacak ve gelecek olmayacak.
Bir gün gelecek, yeşil doğacak göklerimizde, her yerde.
Bir gün gelecek, kuş sesleri içinde sevişeceğiz yine.
Bir gün gelecek, biliyorum.
Biliyorum.

ARKIN ÇALAPALA .
782
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yüz Altıncı Bölüm


SUSHEELA RAMAN
DJ Le Roi | I Get Deep | 07:35
Kureyş’e kolaylaştırıldığı, evet, Kış ve yaz seyahatlari onlara
kolaylaştırıldığı için onlar, kendilerini açıktan doyuran ve her çeşit
korkudan emin kılan şu evin Rabbine kulluk etsinler!

Müzisyenler Şehri Berlondra Parlamentosu

Hafıza Bayramı Etkinlikleri Kürsüden Şarkı Okuma Eğlencesi

| Katılımcı Şarkıcı ve Sanatçı Sayısı 999,999 |

CANLI YAYIN

EMMASHAPLIN030220262222
EMMASHAPLIN 030220262226

BERLİN & LONDRA


SPENTE LE STELLE

PARİS & ISTANBUL


SPENTE LE STELLE

ŞAM & MEDINE


SPENTE LE STELLE

MEKKE & ROMA


FATTY BOOM BOOM

ARKIN ÇALAPALA .
783
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yüz Ye Dinci Bölüm


RONI ALTER
Cibelle | Green Grass | 04:02
Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o yetimi itip kakar. Yoksulu
doyurmaya teşvik etmez. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar
namazlarını ciddiye almazlar. Onlar gösteriş yapanlardır,
hayra da mani olurlar.
Gökyüzü ağarıyor. Yağmur biraz sonra etrafa yayılacak ve var
oluşunu ispatlayacak. Herkesin zamanı kendisine ait. Bunu unutma!
Yağmur bile var oluşunu sonuna kadar yaşayabiliyor. Oysa
bize kalan geçen zamandır. Az sonra o da sınırlanacak.
Ah yapraklar! Onlarsa oradan oraya savrulmaların geometrik
dâhileri. Bir yaprak süzülüyor, süzülüyor ve hep savrulup dururken
konuveriyor avuçlarıma. Yüce tanrım! Alışılmışın dışında bir şehrin
ışıksız, sessiz ve aydınlık bir iç gecesinde kutsa beni, terkedilmiş ve
katledilmiş bütün adil şairlerin önünde! Şiirden bir ev yap bana, en
güzel sorularımı ekeyim yıllarca bahçesine ve zamanın gerçekliğini,
yokluğunu ısırayım tüm meyvelerinde. Ve bulutlar, o yer çekiminden
kurtulmanın çılgın ispatlarıdır onlar, “dingin insan” ruhumun soysuz
hayvan tepkilerinden biraz da olsa arınıp, kuşkanatlarına saklayıp
umuda yolladığım sevgimle her bir bulutu âlemin eksik yanlarına ve
düşlerine boyayayım. Ve kuşlar, özgürlüğün en çekici ve en manalı
sembolleriyse onlar, öleyim be hemen, beni yesinler ve doysunlar, işe
yarayayım. Ve toprak, “hazır cevaplarını verme” inceliğini her zaman
gösteren samimi yaratıcının en öz be öz evladıdır. Varlığını gizlediği
somut yokluk parçasıdır yine. Bahçenin içindeki toprağa sevgilimin
gözlerinden ve teninin ışığından kaçırdığım ellerimi bağışlıyayım ve
şu kalbimin gömülü olduğu ağacın dibindeki kiraz kokan mevsimin
adının bu defa “ölüm” olduğunu haykırayım. Ve ince sesler. Ve müzik.
Özgür ve mutlu yaşamanın bedeli ödenir diyorsa âlem, bir kıtadan bir
kıtaya uzanması için çığlıklarımın, kötü hatta en vahşi cellatlarla önce
ben tanışayım, o cellatlar ki varlığımın her bir duruşlu formunda ve
yansımasında görevlerini eksiksiz olarak yerine getirdiler, onların
akıttığı kanımın şarabından aşıklara, ah evet, aşıklara dünyanın en
güzel aryasını düşüncelerimle sadece ben fısıldayayım.
Ve pencerenin önündeki masa başında duran ben. Ben, hiçlik
rüzgârının ilk önce ulaştığı suçsuzluk ülkesinin kapısından içeriye ilk
ARKIN ÇALAPALA .
784
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

defa adımlarımı atarken yaratılmış olan hiçbir varlığın şimdiye kadar


bilmediği ve öğrenmediği bir sırrı bulayım ve bu sırrı senin melekler
tarafından örülmüş saçlarının arasına, ruhumuzun çıplaklığını ispat
etmek kaygısından çok uzakta bir duyguyla birlikte bırakayım.
Sen de biliyorsun, sana kalan ruhumun ve kalbimin merkezi,
aklımın ve heveslerimin sıcaklığıdır. Şirin sevgilim, bilmiyorum, tüm
bu akışın ve yok olmanın aksine hareket etmeyi sevdiğim müddetçe
varlığımı sonsuz bir yankı gibi koruyabilecek misin içinde? Bastığım
toprak ve yüzdüğüm su için neler gelir elinden? Her gün milyarlarca
insan için ayrı ayrı doğan şu gergin güneşin derin sıcaklığını tenimde
hissedebilecek miyim yeniden? Gün batımlarından bir eskici şehrin,
yorganı üzerime çekip uykunun az ölümlüleri misali gezinmek tense,
üzerime turkuaz hırkamı alacak ve bedbaht yolculuğumun sonuna
varabilecek miyim? En sonuncu sonunu gördüğümde, sanki ilk defa
gülümser gibi endişesiz ve arı samimiyetle bakabilecek miyim sana?
Görebilecek miyim gerçeğin endişesiz halini gülümsemelerinde?
Hava kararıyor. Düşüncelerim eskidikçe keskinleşiyor.
Sana öğretebileceğim her şeyi “mektuplar” içine bırakıyorum.
Artık benden bir öğrenebileceğin, daha doğrusu sana verebileceğim
hiçbir şey kalmadı Paris. Mutsuz bir adam ve kadın, ölü bir adamdan
daha şefkatli olabilirdi. Gerçek bir Simurg ise, hatırladığım kadarıyla
ölüp ölüp doğabilirdi. Sen bunu unuttun. Ben unutamadım. Seni hep
sevdim. Bunu biliyorsun. Seni çok seviyorum hatta sonsuza kadar da
seveceğim. Fakat unutma ki sen de benim kadar düşünce suçlususun
ve şimdi artık ikimiz de tanrı kadar özgürüz sevgilim.
Son aşk için, beni ben yapan her şeyi yok etmek zorundayım.
Epik bir zamansızlığa daldım ve buna inanamıyorum. Ama sen yine
de orada ol sevgilim. Rüzgârlar estiğinde, yapraklar sana da dokunup
uçmayı denediğinde, izlenecek tüm filmler bittiğinde ve yürünecek o
yolların hepsini yürüdüğünde, en güzel renkleri giyin, en masum ve
en çılgın yanlarını takın ve orada ol sevgilim. Orada ol. Karanlık seni
hiç korkutmadığında ve saçlarını benim gibi “sıfır”a vurdurduğunda,
dudaklarımızın gözyaşlarımızla ve ılık huzur rüzgârlarıyla ıslanacağı
anlarda, bulut ol ve bağır yeryüzüne, deniz ol ve haykır dalgalarınla
aşkımızı köpük köpük, ağaç ol ve bir ormansı üretip yayıl en güzel
evrenlere, yapraklarınla uçurtmalar uçur aşkın gerçek yüzünü kafiye
bilmeyenlere. Ama mutlaka orada ol. Orada ol sevgilim. Tüm palavra
kaçışlarında ve şu gece yarılarına açılan yalnızlık kapılarında nöbet
ARKIN ÇALAPALA .
785
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

tutmaktan vaz geç artık, düşün ki sen varsın, düşün ki ben varım ve
çocuklar da var etrafımızda ve yaşlı insanlar her zaman olduğu gibi
huysuzlanıyorlar ve telefonlar “yok artık”, çiçeklerimiz var, aşk var,
anlamalısın, naif dokunuşlarının derinine gizliyorum sana açlığımı
dilim dilim, unutma, sakın ola unutma çünkü orada, ait olduğumuz
yerde, kaçtığımız o büyülü zamanda sen de olmalısın sevgilim.
Seni senden çalmalarına izin verme! Seni benden almalarına
asla göz yumma. Korun tüm güzellikleri ile iyi aşık olmanın ve bulut
güldürme hevesi ile komik bisikletler süren canlı anarşi ile bir şeyler
yap, ne istersen yap ama orada ol. Ödünç aldığımızı bildiğin yaşam ve
formların kıyas yapmaktan aciz halleri de çünkü benimle birlikte seni
izliyor ve bekliyor olacaklar.
Unutma! Hayaletler sesleri duyamaz. İlk defa yapılan fakat şu
sonsuza kadar unutulamayan bir gece yarısı konuşması gibi, nasıl da
büyülüydü gözlerin ve sıcak, çayı unuturum soğur, kapıyı unuturum
dış ses, belki bir akordeon da bir flüte göz kırpar, belki de sıradan bir
hapşuruğun ok misali saplanır yüreğime, ellerin uzun yıllar geçse de
ellerime değebilir ve her şey o anda değişebilir diye en azından, orayı
ara. Seni oraya taşımama engel olma!
Kelebek kazalarını düşünmeyi bırak artık, geçmişin kopuk ve
arsız yanlarında dolaşmayı sonsuza dek ertele. Seni sevenleri ve seni
gerçekten sevenleri en iyi sen bilebilirsin. Ara teker teker hepsini, iki
üç şaka gönder onlara, “şans ve büyü” ve “kahkaha” bizimle buluşmak
istiyor bak uzun zaman sonra. Durma, hiç durma ve her zaman oranın
da bir hayal olduğunu unutma. O hayalde beni sakın yalnız bırakma.
Yıldızlar çünkü ne dense eriyorlar.
Bir yanım hep eksik. Aramadığım yer kalmadı. Sormadığım o
insanlar ve kış mevsiminde uzun sakallarıyla bir dede ve bıdı bıdı bir
kuş; kanadında dualarla. Aynı şeyi tekrarlıyor bana her bulmaca. Bir
yanım hep eksik, asırların, tarih bilinci ve sosyoloji, bunların hepsi
sadece çarpık birer kurmaca. Eğer ki en yüce olan buysa, bana bile
inanma! Bana sakın göz kırpma! Hayır, dur, gözlerini kapatma!
Bir yanım hep durgun ve tembel, kadınsı ve küskün ihtiraslar
eşiğinde salınıyor, buna karışma. Yabancıydım ve yabancıyım tüm o
savaşlara, biliyorsun, bir sokakta tek başıma, yürüyor ve duruyorum
tıpkı zaman gibi. Buna da aldırma. Geçer çünkü her yansıma.

ARKIN ÇALAPALA .
786
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bir yanım çok kırmızı ama sen orada olmadığında. Ve kırmızı


yanakların ülkesinde hapsolmuş, kaçamıyor toprağın ordusuyla dağ
kenarlarındaki derelere, tanrısal olarak doğanlara. Bütün bu yıllar ve
bütün saçmalıklar neden yaşandıysa... İzliyor ve bire bir not ediyor
tarihi acayip insanlar. Oysa tarih arkeologların ayaklarıyla ezilmiş ve
ürologlar tarafından cezalandırılmış olmalı ki ağlıyor kıtlıklara.
Bir yanım güneşe, bir yanım aya, bir yanım yıldızlara ve çaba
yıldızına, öteki yanımda gümüş ve altın renkli bisikletlerdir, ülkesinin
kralına hükmedenler arasındayım fakat meçhulüm, sevgilim, sürekli
hapşıran ve ağlayan bir kavalyem olsaydı, ya yokluktan söz ederken
fırtına çıksaydı, belki daha iyi olurdu. Sen bilirsin...
Bir yanım seninle sinemaya giderdi ve bazı metinlerde güven
tıpkı güvercinler gibi takla atmayı severdi. Kalbim, habersiz olduğun
tüm diğer organlarım gibi, şimdi dursa, şimdi dursa zaman ve sen ilk
defa yaşarmış gibi aşk şarkımızı başlatsan, ah sevgilim, en kötü film
bile’n o an biterdi. Yabancılaşmanın dilimde ve damağımda açtığı pis
yara ve yarıklar, sabahları asla hemen terk edemediğim yalnızlığımı
mı büyütüyor, bu savunmasızlık ve bu gam dolu hıçkırıklar gerçekte
kimin derdi? Biliyorum ki her film ve şarkı sonunda biterdi.
Sen hep orada ol. Dikkatle bakınca etrafına, kolayca anlarsın
her şey palavra. Ve bir ağaca sıkıca sarılmak için ellerim. Yeni bir şiir
ve gökyüzü yaratmak için hayallerim. Bunu sen de bilmelisin. Nasıl
olursa olsun, ne yaparsan yap, orada beni beklemelisin sevgilim.
Gerçekliğe dönüşün manifestosunda ve boş rakı masalarının
erken kaçışlarında “adil bir imza” olabilirim. Bir telaş ve bin dürtü
ellerime bulaşmadan, sana dair bir telaşı tercih ederim, ki bir tabakta
salata ve övgü aşkın çıkmadan yalın sokaklarında. Varış noktasında
iletişim denen küçük bir detay var. Yıldızı denize indiren ve o her şeyi
bilen canavar. Acayip acayip uyarılarıyla ve sembolleriyle en az senin
kadar bekâr, en az senin kadar aşikâr.
Peşinden yüzyıllardır sürüklendiğim! Aşka güvenilmez.
Gözlerin gözlerimi bir ışık huzmesiyle şaşkına çevirirdi ve sen
tüm dikkatinle benim olmak arzusunda sebeplice kaynardın. Bunu
bilirdim ve bunu da bilmemi istediğini hissederdim. Fakat sen bunu
yaşamayı bir türlü beceremezdin çünkü çok yaşayınca biteceğinden
çekinirdin. Yaksana kendini! Yak kendini, “yak” ve yüzyıl gibi geçen
yüzlerce geceden biri daha sensiz bir sona yaklaşsın. Bütün sonları

ARKIN ÇALAPALA .
787
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

var ve yok edeceğim bir gün. Yak kendini! Haberin dahi olmasın. Ah,
bu sürgün, bu oyun, bu hınzırlık hep senin suçundur.
Çay bardağı ve kalemler ve başıboş defterler masada. Dışarı
çıkan hep doğa. Özü doğa olanın pis saldırıları tehlikeli yamacımda.
Işıkları az önce kestiler, yeni hayalleri canlandırdı yaratıcı. O da her
şeyin farkında. O da istediğini alma telaşında. Ah, ne acı!
Yalnızlığım kendi duygu mağaralarını oluşturuyor sevgilim.
Özlemin mağarasında senin için ördüğüm kazaklar da nöbet tutuyor.
Tutkunun mağarasında asıl çıplaklığının esasları inceleniyor. Gizem
mağarası camdandı, duvarsız. Ve şu aşk mağaramızın duvarlarındaki
güller bir ellerime, bir kalbime, bir yüzüme, bir şu gözlerime batıyor.
Mağaraların her biri aşkının tehlikeli ve azgın canavarları tarafından
korunuyor. İşte en çok bu duruma canım sıkılıyor. Yüzün her yerde
beliriyor, her notada ve her ıslıkta hatta sokak başında. Bir canavar
olmanı ister miydim? Bir hayalet hızından. Fakat sen yine bir melek
gibi giyinmişsin. Yıldızlar niye parlıyor saçlarında öyle evhamlı? Tren
yolları neden kesişiyor ki’bar sayım’larında? Dans ediyorum aykırı
fısıltılarıyla keskinliğimin. Telaş tırnaklarımla kazınanlarda değil ki
düşüncelerini hızla çarpıştırıp hemen toparlayanda. Risk dolu “rüya
yürümeleri” ve boşuna aşk beklemeleri arasına mum alevleri ve ateş
dansları ihraç ediyorum, kadınım. Gök tanrı ve yer tanrıça baş başa.
Dizi dizi yazılmış en organik tepkiler hepimizin damarlarında
ve ihanet ederken anneye babaya, parmaklarımı toprağa daldırıyor
ve avuçlarımdaki kalbimi senin için gömüyorum oraya. Artık geldim.
Sen de varmış olmalısın uçurtma hızına. Son bir fırtın fırtına öncesi
yanışı gibiyse aşkın, kalsın, yok olma ihtimalimin sarsıcı gücünü ve
beni bulamadığın andaki pişmanlığını anlatamam sana bir defa daha.
Beni en çok kendinden korumalıydın ama bir tür oyun sandın
uzaklaşmamın bilgeliğini. Bana böyle bakma! Senden ürettiğim
hayaletler ince bir çizgi oluşturacaktı yakın gelecekte belki ama sen
bana aldırma. Günümü hatta gündüzümü, gece yarılarımı sana
soyunacağım varlıkla yok arasında. Şimdi bana kalan şarkıyı
değiştirmektir. Şimdi bana kalan şiiri bozmak ve yok etmektir. Hep
böyleydim, dur hemen kızma. Belirsiz olan belirgin yalnızca aslında.
Orada ol ve gerisine karışma!

ARKIN ÇALAPALA .
788
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yüz Sekizinci Bölüm


YAREN SOYKAN
Blue States | Season Song | 04:15
Resulüm! Kuşkusuz bir sana Kevser’i verdik. Şimdi sen Rabbine kulluk
et ve kurban kes! Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir.

Şairler Şehri Şiraz Parlamentosu

Hafıza Bayramı Etkinlikleri Kürsüden Şiir Okuma Eğlencesi

| Katılımcı Şair ve Yazar Sayısı 9,999 |

CANLI YAYIN

ARKINÇALAPALA030220262222
ARKINÇALAPALA030220262226
ŞİRAZ

ACI DOLU BİR PENCERE, KOCAMAN BİR BAHÇE VE YOĞUN OLAN


HİÇBİR ŞEYE DAİR HAYALLERLE DOLU BİR MERHABA
Ey dağların, ovaların, ırmakların arasında yalnız kalan biricik
sevgilim, gözümün nuru, elim eteğim, kendime ettiğim! Uzayın uçsuz
bucaksız derinliklerine hareketlen ve sınırla sen de göktaşları ardına
gizlenmiş tanrısal kehanetleri!
Işığını saç etrafıma! Suyun ve toprağın ve bütün maddelerin
sonunu bil! Oku! Yüzlerce, o binlerce varlığı oku! Bırak dolaşmayı şu
başıboş arabalarda, evhamlı partilerde ve lüks sığınaklarda!
Etrafında o lan bitenden, her şeyden sorumlu tut kendini ama
hemen soyutlayabilmeyi de unutma! Otur sen de pencerenin önüne!
Ve izle! O büyük ve ürkütücü tembelliği ile nasıl da haykırıyor beton
binalar arasına sıkışıp kalmış insan; “Beni kurtarın!” diye!

ARKIN ÇALAPALA .
789
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Dikkatle izle! Meleklerin birer birer haykıracaklar yaratıcının


en dâhiyane izlenimlerini ve örtülecek bütün evren sevgiyle!
Ucuz fotoğraf karelerine takılma! En gizli hazineleriyle buluş
varlığın! Bu sana bir daha asla bahşedilmeyecek bir hediye!
Ucuz insanlara yüz verme! İnsan nedir? Bir bilmece!
Bırak parmaklarının arasına girsin o aşk sahilimizin kumları!
Bırak ısınsın tırnakların! İzin ver ıslansın saçların! Yükünün
soylu ve sonsuz sayıdaki kelimeleridir asıl yardımcın.
Yatağında zamanı kontrol edebildiğini sanıyorsun. Fakat bu
sadece modern zamanlara dair bir yanıltmaca. İstediğin kadar kıs ve
karart lambaları, ufacık bir serçenin anlık bir telaşını bile asla ama
asla değiştiremezsin, sen gerçekten sen olmadıkça.
Dokun toprağa! Binlerce kat derininde ne hazineleri gizlendi
tanrının ve ne krallar, ne şeyhler, ne kabile reisleri incelendi.
Taşa dokun! Dağınık “bir karşılaşmanın son anda durdurulma
kaygısıyla dolu” çarpık evrendir taşlar, bunu sade aşıklar bilmeli.
Suya dokun! Evet, gülümse! Bakışlarına tanıdık gelmeyen her
varlık son bulacak onun içinde ve en güvendiğin insanlar bile bir bir
boğulacak yalnızca birkaç vakit derinde.
Ve beni hayal et tüm denizlerin kenarında! Evrenin heyecanlı
türleriyle birlikte “sana doğru” yüzdüğümü ve seni almaya geldiğimi
hayal et! Bizi görüyorsun, el sallıyorsun ve yok oluyorsun. Ölüm çok
acayip bir bilmece, her varsayım aslolanı bozanları silmece.
Geniş otobanlara çıkma! Sana alışan bitkilerini asla terk etme!
Trenler ve uçaklar ve arabalar ve büyük fincanlar ve bilgisayarlar ve
cep telefonları ve televizyonlar ve fabrikalarda paketlenmiş yiyecek
artıkları ve şişelenmiş içecekler... Bunların hepsi birer yanıltmaca!
Yanıltmacaların zamanını çalmasına şaşırma bundan sonra!
Doğanın gücünü hisset yosunlaşan didaktik duvarlarda!
Doğanın gücünü hisset paslanan “lirepik” makinalarda!
Kuruyunca ve fazla bekleyince kırılan kıyafetlerde, içe doğru
çeken ve delinen ve kendi kendine çürüyüp yok olan şu eşyalarda ve
insan soyunun tüm davranışlarında doğanın gücünü hisset!

ARKIN ÇALAPALA .
790
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ara! Ara! Ara! Ve bul kötülüğü! Kötülük kendisini yoksulluğa,


suça hapsetmeye kalkanların kutsal kitapları yanlış uygulamasında.
Kötülük, hâlihazırda devam eden kötülükleri, kendi çıkarları
için ve para için ve makam için devam ettirenlerin ve büyütenlerin şu
ruhsuz ve insani olmayan duruşlarında, tavırlarında, soylarında.
İnsanların her giyindiklerine ve soyunduklarına dikkatle bak!
İnsana kalan terbiyesizleşmek değildir “asla”, yaratıcının büyüleyici
güzelliğini gözler önüne seren eserler vücuda getirmek ve eserlerini
dünyanın tüm dillerine ve coğrafyalarına yaymak olabilir ancak!
Suyun içinde yüzen bir bebeksin sen! Ve her şeyi öğrenecek,
öğrenecek ve öğreneceksin doğadan, rüzgârlardan, yıldızlardan.
Bulutlar yağmuru öğretecek sana. Toprak olgunluğu ve insan
için iyiliğin nasıl da zor ve zahmetli, emek isteyen bir iş olduğunu.
İnsanlardan öğrenemezsin kadim bilgileri. Kadim bilgiler ey!
Çıkın yıldızların içinde saklandığınız patlamaların vahşiliğinden! Ey
kadim bilgilerimin içine gizlenen düşünce ovaları ve duygu deltaları!
Hemen inin yıldızların eteklerinden, bulutların ıslıklarından, suların
iflah olmaz serbestliğinden! Sevgilimi koruyun!
Sakın unutma!
Ara! Uzun yürüyüşler boyunca ara! İçindeki o kontrol edilip
edilemediğini asla bilmediğin varlığı ara! Çünkü kontrol edebilirsin,
eğer istersen. Neden bunca tutku? Neden bunca ihtiras? İyice ara!
Bunca erdemsiz hareketi ve kumarı ve pisliği ve zayıflığı ve
kötülüğü ve tanrısal olmayan hareketi üreten o içimizdeki gizli güç
nereye varmak istiyor? Amacı ne? Derdi ne? Sonundan kime ne?
Ara! Düşün! Konuş! Ve anla! İyi olup iyiliği anla, kötü olup da
kötülüğü anlayacağına! Kıyafetlerindeki desenleri örgütle ve sen de
çık düşünce tasarımlarının yapıldığı kata! Sen de katla düşüncelerini
bir düşüncenin ilk havuzunda ve atla en ortasına. Kendi ölümsüzlük
düşüncesi kaybolmuş, kendi düşüncesinin sistemleri bozulmuş bir
insandan daha yalnız ne olabilir ki bu hayatta? Ara! Ara ve düşün ve
sıklıkla anla! Hayvanı insana, sevgiliyi aşığa çevir kendi falınla!
Açlıkla savaşan, dar sokaklarda yaşamak zorunda bırakılan o
yüzlerce, binlerce insandan biri sen olabilirdin. Koca duvarlar arasına
hapsedilmiş tekstil işçileri gibi de somurtabilirdin. Maden işçileri gibi
ani bir sarsıntıdan ve toprak kaymasından hemen sonra ölebilirdin.
ARKIN ÇALAPALA .
791
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Sana sunulan masaların, koltukların, kalemlerin ve kâğıtların


ve her şeyi kıymetini bil! Onları boş yere tüketme! Doğayı, zamanı ve
insanları boş yere üzüp tüketme! Sarılsana kendi insanlarına! Sarıl ve
güven! Sarıl ve güven ver onlara! Sana kalan budur çünkü ruhumun
yokluğunda. Ey ruhumun sahibi! Ey bilincimin kederli kısmeti!
Bin katlı bir binanın bin inci katından kendini aşağıya atman
gerekse dahi, sakın verdiğin sözleri tutmayı unutma! Erdemli insan
sözlerini tutar. Erdemli olanlar en küçük manayı dahi sakınır sevdiği
insanlardan ve varlıklardan. Ve kontrol altında tutar kötülük deneni,
davranışlarındaki bilinmezliğe olan bağlılığıyla. Sakın kimseyi küçük,
anlamsız görme! Kandırma kimseyi. Değmez! O, yaşamanın ölçüsüne
kötülükle karşı koymaya kalkanın da damarlarında. O, dâhiyane bir
tasarım yaptığını sanan aptalların o en güçsüz anlarında bile sabır ve
af üreten, çare yetiştiren dili çoğu zaman kendi damağında.
Sakın kendini kandırma!
Yaşlı insanları izle ve onlara her zaman yardımcı ol! Tedirgin
ve alaycı yanlarını büyütme sakın şu bakışlarınla. Hızlı hareket etme
onların yanında, yüksek sesle konuşma! İnsanları asla korkutma!
Demir parmaklıklar çıkabilir karşına. Bazen senin tarafından
örülmüş bazen başkaları yüzünden belirmiş zindanlar ve duvarların
ve penceresiz kıyametlerin düşünce aralarında belirmesini yakala!
Yılmadan fakat dinlenerek sorgula! Çıplaklığı ve sabırsızlığı,
yalnızlığın ruhsal yorgunluğunu sorgula! Zenginliği, insan hayatının
sömürülmesini sorgula! Suç denen şeyi ve “suça giden yolları”, suça
açılan kapıları dikkatle sorgula! Kendisini tanrı veya “kanun koyucu”
sanan aptalları sorgula! Elleri ceplerinde boş boş işlerle uğraşanları
sorgula! Sorgu yani soru, düşüncenin ve “bilmenin en temel yapıtaşı”
olduğuna göre, sana kalan düşüncelerin mini dansını en mükemmel
haliyle icra etmektir. Çünkü daha da yalnızlaşacaksın bundan sonra.
Makam sahiplerini sorgula! Mülk sahibi olduğunu sananları
sorgula! Hiç bıkma! Onlar ellerinde küçük beyaz kâğıtlarıyla, her an
bir anlaşma yapmak, “yeni bir kural koymak” ve insanın doğasını hep
ama hep bozmak peşindeler bin yıllardır. Onlar ki kafalarındaki aciz
düşüncelerle her an yeni bir oyun kurmak hevesindedir, o insanların
sık sık ürettiği ucuz ve çirkin olan hiçbir oyuna yaklaşma!
İnsanın ürettiği ve zaman kayıplarına sebep olan her şeyden
uzak durmaya özen göster! Kötülüğün gizli esirlerinden olma!
ARKIN ÇALAPALA .
792
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Güzel şeylere dokun! Dokunma eylemi samimi ise vazgeçme!


Ağaçlara, yapraklara, çiçeklere dokun bolca! Kedilere ve köpeklere
dokun, canlıları sev, korkma! Taşlara dokun fakat sakın ola yerlerini
değiştirme! Doğaya kafa tutup varlığını riske atma! Sevdiklerine ve
seni sevenlere dokun! Her dokunuşun onları iyice anladığını anlatan
cümlelerle dolu olmalı. Özenle ve dikkatle dokun sevdiklerine!
Tırmanışlar, sıçramalar, atlamalar ve “hız” dolu bir dünya bu.
Varlığın temelinde yatan şeylerin paylaşmak ve üretmek ve izlemek
ve bilmek olduğu sence de gayet açık değil mi? Lütfen fazla sıkıldığın
zamanlarda biraz olsun yavaşla, savurganlık ve düzen bozuculuk ve
soytarılık gibi yollara sapma! Ey kalbimin acımasız hırsızı!
Gülmenin en kolay yolu sevmektir ve sevdiklerinle muhabbet
etmektir. Ağlamak tanrısal bir kıymettir. Nerede, kiminle olursan ol,
gözyaşlarına saygısızlık etme! Gözden akan yaşa seyirci kalma asla!
İnsanlar renkleri ve sesleri kullanırlar yaşamak için. İnsanlar tatları
ve dokuları kullanırlar yaşamak için. İnsanlar kokulara bakıp çoğu
tercihlerini buna göre yaparlar. Sen de tüm duyularını özenle kullan
ve bozulmalarına izin verme. Kendi kendine örselenme!
İnsanlar insanları kullanmaya çalışıyor. Seni kullanmalarına
izin verme! Kandırma kimseyi ve kandıranların yanında olma asla!
İnsanlığa hizmet edenleri destekle, yüce erdemin, yaratıcının
kıymetini bilmeyenlerin, bu kıymeti düşürenlerin yanında yer alma!
Uykunun kıymetini iyi bil! Yaratıcının kıymetini bil! Anne ve
babanın kıymetini bil! Ailenin, akrabalarının kıymetini bil! Sevdiğin
insanların ve canlıların kıymetini bil! Sevdiğin eşyaların kıymetini
bil! Gittiğin yerlerde yaşadığın her bir anın kıymetini bil! Yediğimiz
yiyecekleri bize sunan doğanın kıymetini bil! Özgürlüğü hatırlatan
kuşların kıymetini bil! Kedilerin kıymetini bil! Kitaplarının kıymetini
bil! Müziklerinin kıymetini bil! Filmlerin ve sinemanın kıymetini bil!
Tiyatronun, opera ve balenin kıymetini bil! Konserlerin, canlı sahne
almaların kıymetini bil! Bahçemizin kıymetini bil ve onu fethetmeyi
sakın unutma! Yeryüzü ayetlerinin de kıymetini bil! Öpüşmelerimizin
kıymetini bil! Sarılmanın kıymetini de bil! Benim de kıymetimi bil! O
çok sevdiğini söylediğin, o çok hayran olduğunu söylediğin ruh artık
öldü! Ve bedeni yeniden bir ruhu giyinebilmek için çırpınıp dururken
seni asla unutmayacak, senin ruhunu arayıp duracaktır.

ARKIN ÇALAPALA .
793
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ölümü bugün de yendim. Fakat ruhum ölmeye devam ediyor.


Bu ne kadar sürecek? Bana kalan bu çıplak ve korunmasız cılızlık ve
bu sıradan ten ile örülü beden parçası mıdır?
Öldüm diye sen yoksun artık ve bana kalan seni ağlatmak, hiç
bilmediğin zekâmın vahşi kıvrımlarıyla kışkırtmak, parça parça olan
bütün duygularımı yeniden bir araya getirmek ve onlardan yeni bir
bakış, yeni bir düşünce sistemi, yeni bir yaşama çabası ve yeni bir
dünya üretmek midir? Bu mudur bana kalan? Ey sevgilimin sahibi!
Kendimi öldüreceğim dediğim anların tümünde yanlış anladı
beni melekler, tıpkı senin gibi. Ölüm yokluğun kapı gibi sevgilisi.
Yıldızlar beliriyor şimdi gerçek bir şairin külleri gibi.
Bütün kuşlar aynı andan havalandı. Aynı yöne akıyor en yüce
gerçekler. Bir zaman hatası diye tutturduğumuz şeyler, vahşi doğanın
dikkatini çekemiyor. Ve bir defa daha anlıyorum ölümü sevmeyi.
Ölümün etrafı zahmetsiz duygularla dolup taştı. Endişeyi bir
kenara bırakmam gerektiğini düşünmeye de başladım. Bir şey yapıp
ölmenin gerçekliğini daha iyi anlamalıydım, fakat nasıl? Geri dönüşü
olmayan bir yoldan geri dönmenin sırrı da nedir? Yaratıcı ölümle mi
gizli? Ölüm buna mı yeminli? Kimdir en yüksek zeminli?
Bildik, tanıdık birçok yöntemle uyuşturulmuş insanlardan ve
akışına yabancı kaldığım doğadan ve bir türlü tanıyamadığım garip
halimden, kendimden hiç hoşnut değilim. Sevgilim, ey sevgili!
Bir vazonun yavaşça, evet çok yavaşça süzülerek mermer bir
zemine düşmesini izlemek istiyorum. Mermerle buluştuğunda güçlü
olmasını istiyorum. Vazonun kırılmasını değil, sert mermeri toprağa
çevirmesini istiyorum. Ve vazonun içinden bin bir renkten iki çiçeğin
fışkırması en büyük hayalim. Ve birden etraftan sular fışkıracak, ılık
ve sıcak ve soğuk sular. Ve ben ilk defa varlığımı deneyimleyeceğim.
İşaret parmağımı hareket ettirip yerlerinden çıkarttığım tüm
o çerçeveler, resimlerimdeki boyaların fışkırıp çözülmeleri sayesinde
birer yokluk aynasına dönüşecekler ve bu aynalarda kendimi bütün
çıplaklığımla görüp hayran kalacağım.
Mermerden gökyüzüne uçmaya çalışan ağaçların büyülü ve
lezzetli meyvelerini altın ve gümüş tabaklardan tadıp bu meyvelerin
sularını ve şaraplarını kristal kâselerden içeceğim.
Ey ölüm! Bulunduğum mekânları genişletme sırrı ver bana!
ARKIN ÇALAPALA .
794
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ey ölüm! Dokunduğum varlıkları yüceltmeyi öğret bana!


Ey ölüm! Şansın ve riskin kapılarında bırakma beni!
Ey ölüm! Ben basit bir insan değilim. Asla olamam da.
Bütün yansımalarında yaratılışımın, iyilikle ve kötülükle dolu
haykırışlar, dualar ve tövbeler arasında tek başıma dans etmek değil
istediğim. Fakat hızıma karışma! Beni durdurma! Çabamı yıkma!
Ey ölüm! Varlığımın bozgun, manasız kehanetlerle dolmakta
olan şu akşamında, yetkinlik denen makinayı öğret bana! Öğret ki şu
yavan dünyanın hallerinden bir bir geçeyim. Arzın ve saltanatın salt
koruyucularından biri de ben olayım. Yaşamanın ve var olmanın en
dayanılmaz hafifliğini ve gölgelerin istemini ve dansın görkemli yok
olma erdemini elimden geldiğince ben de anlatabileyim.
Bakışlarla bilenmiş kurşunlar sık kafama! Rüzgârla alevlenen
sularla sıkıştır tenimi! Asla korkamayacağım bundan sonra. Fakat el
elden üstündür, it iti ısırmaz, deme! Yalanın akışındaki inançsızlığın
mağarasını yok etmemi ister misin? Zevkin ve keyfin geniş sokakları
birer atom bombasıyla patlatılırsa, çoğalmanın ve eğlencenin fahişe
anıtları bir bir yıkılırsa, benden yana geçer misin?
Ey ölüm! Yeniden doğmayı anlat şu şair yanıma!
Ey ölüm! Alkışlar ve ürkütmeler arasında gidip gelmekten ne
zaman sıkılacaksın? Yangınlar ve hastalık nöbetlerinde, acılarımın ve
tutukluğumun dipsiz uzantılarında gizlenip duruyorsun. Gerçekçi var
oluşunu kaçırıp duruyorsun keskinliğin rastlantısal çıkışlarına. Niye!
Korkuyor musun yoksa! Kilitle bana devrilmez heykellerinin
ustalarını ve aşıla varsayımlar döngüsünün pişmanlığını. Lütfen!
Geniş pervaneler döndükçe rahatsız olan uzaydan söz etmedi
mi sana da çimenleri hareket ettiren “her zaman mutlu” ruhlar?
Kıvrak kaplanlar yavan birer dövmeye dönüştü diye sızlanır
iğneler. Ve solucanlar içinde kalmış ekinler ve topraklar. Ve ucu başı
çirkin ünlemlere, kısaltmalara dönüşmüş yazılar… Ey ölüm!
Al beni yanına! Yanında Allah varsa!
Bırak yaslanayım sana ve öğreneyim! Binlerce, milyonlarca
yaşayan, yeni doğan veya ölmüş yıldız var ve ben onlardan biri olup
öylece durmak isterdim belki de sadece gökyüzünde.

ARKIN ÇALAPALA .
795
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bir yağmur tanesi olmak isterdim. Yerden göğe, gökten yere


yolculuk yapıp duran ve canı hiç sıkılmayan. Bir “su” damlası.
Erdemli bir taş parçası olmak isterdim görkemli bir sarayın
balo salonunda veya sarayın sahibi prens ile prensesin boynunda.
Sanırım son zamanlarda insan olmanın dışında bir yaratılış
hikâyesi yaşamaya başladım ve ufak rolümün hangi varlık olduğunu
anlamak hiç mümkün değilmiş gibi görünüyor. Günlerimin geçmesini
beklemekten ve izlemekten başka ne yapabilirim, işte onu anlamaya
çalışıyorum. Yine de mutsuzluğumun iki veya çok değil de tek kişilik
olması çok değerli ve hoş. Bedenim bir şekilde ölmüyor ve ruhumun
dipsiz düşünce kuyularına sarkıp düşmesi veya çırpınıp durması hiç
ama hiç tedirgin etmiyor beni bu aralar.
Bu aralar başka insanlarla yan yana gelmek istemiyorum hiç.
Sıfırdan yeni bir hayat tasarlamak için iyi bir noktadayım aslında ama
yalnızlık uzun ve sıkıcı nöbetleriyle etrafımda çirkin duvarlar ördüğü
için kolayca mutsuz oluyorum. Zaman mı acaba palavra?
Evet, zaman her şeyin ilacı değil. Zarif bir kadın sesiyle veya
bir çocuğun en vahşi, en “çalımlı” seslenişiyle duran zamanlar, benim
olduğu kadar senin de zamanındır artık. Ve zamanlarımız ilaç olacak
kadar güçlü değilse yaralarımıza, devrik bir cümlenin içinde hala ve
hep “dimdik duran” manayı gözetebilmek de çok önemli değil.
Beklemek artık hiçbir şeyin çözümü değil ve bundan sonra da
asla olmayacak. Ölü ruhumu ayırdığım şu canlı bedene sorsak, sana
karşı savunmasızlıklar üretecektir. Fakat bu benim “gerçek” algımın
içine girmesine izin verdiğim bir gerçeklik değil. Kendimi, ruhum ve
zamanımla ayırdım parçalarına, aynı beden için farklı bir ruh ürettim
ama unutma ki ölü ruhumun gittiği o dünyaların hepsi hala sana açık.
Ve varoluşumun düğümleri yeni ruhumun eylemlerini adeta ilk defa
yazıyormuş gibi yaparken, sermayesiz bir gezginin dudaklarına akan
‘masumiyet’, ‘sevgi’, ‘drama drama drama’ sözcükleri kadar kaçık! Ey
varlığımın varlığı! Drama Kahvesi önünde gizli Drama Kraliçesi!
Düşünmek artık bir olmak kadar özel değil. Sessizlik hiç de
mükemmel değil. Yalnızlık çok yorucu ve hiç insanca değil. Aşk ucuz
değil. Aşk kolay değil. Aşk akıl kârı değil. Mutluluk şimdilik benim
değil, benimle değil. Sevgilim! Eşim! Akıllı aptalım benim!
Toprağın tadını ve bulutların seslerini, şiddetini bilen yanına
sesleniyorum: Beni kurtar! Kaçır beni bir kaldırım kenarından!
ARKIN ÇALAPALA .
796
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Olgunluk ırmağında yanında yüzdüğüm, sana sesleniyorum


bu çılgın ve delirmiş anımızda: Beni Kurtar! Al beni yıldızlardan!
Gökler ve denizler ve insanlar çıldırmış durumda! Ve yazdığı
kıyamet hala gerçekleşmiyor yaratıcının. Beni kurtar imansızlıktan!
Mum ışığında ısınıyor hala tenim. Fakat gölgelerin genişleme
isteğini bir türlü durduramıyorum. Lütfen beni kurtar! Boğuluyorum
boş gökdelenlerle dolu sokaklarda. Senden ve seninle olandan başka
hiçbir şey istemiyorum. Yanıyor çünkü içim hak dinin bozuluşunda.
Beklentilerini al, hep bana gel yine! Ey sevgilim! Yârim!
Canım sevgilim! Yalvarırım kendini koru ki beni kurtar!
Basit bir evimiz olsun! Rengârenk eşyalarımız olsun! Tuhaf
tuhaf alışkanlıklarımız olsun! Kahvaltılarımız ve akşam yemeklerine
geç kalanın minik bedeller ödediği bir yuvamız olsun! Beni vahşi bir
hayatın içinde tek başıma bırakma! Beni abartı tapınağından çıkar!
Sevgilim! Sana yüreğimin kanıyla mektup yazdım.
Ayrıldığından dünya bana kıyamet göründü. Gözümde
ayrılığının yüzlerce nişanesi var. Tek nişanesi gözyaşlarım değil. Aşık
olmaya bak, bir gün dünya sona eriverir. Henüz varlık âleminin
maksadı gerçekleşmeden, Ne kadar denedimse de faydası yok. Zaten
denenmişi deneyen ancak pişman olur. Dedim ki, sevgilinin etrafında
dolaşsam kınıyorlar. Yemin olsun, biz kınanmayan aşk görmedik.
Yârin ahvalini tabipten sordum. Uzaklığı azaptır dedi, yakınlığı
kurtuluş. Mademki hafız bir kadeh istiyor, şirin canın için. Lütfundan
bir kadeh sun da tatsın. Eğer o olgun meyve elime düşerse… Söyleyip
işittiklerimize tövbe ettik, yine de gel. Ey seçilmiş sevgili, bir gün göz
ucuyla bakıver. Dostlar, bu ürkek kalbin çaresi nedir? O nazlı
yetişmiş, salınışı güzel fidan. Sanki gül yaprağındaki çiğ tanesi, bir o
hoş yürüyüşü gör, bir o ölçülü adımları. Yüzlerce ay yüzlü hasedinden
yakasını yırttı. İki gözümün nuru, dünyada vefa yok!
Öldüm. Ruhumu öldürdüm ve şu bedenim sana ne kadar itaat
eder, neden uyum sağlar, bilmiyorum. Fakat her geçen gün daha iyi
anlıyorum ki, yaşanmış olan her bir sevgi, kendi davranışlarının ve
tepki duvarlarının içinde hapis tutuluyor. Ruh ölse, beden uzaklaşsa,
sevgi bitti denilse bile, sevgi elbette ki bir düşünce topluluğundan
ibaret olmadığı için varoluşunu “sinsi”ce devam ettiriyor. Kendisini
sahiplenene çok zarar verdiği anlar da oluyor elbette, fakat sevginin

ARKIN ÇALAPALA .
797
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

tanımına dikkatli bakınca anlıyorum ki “zaman” yani “tekrarlar” son


bulmadıkça, bedenin ölümü veya ruhun uzaklaşması sevgimizi yok
edemiyor. Ey giyindiğim ve soyunmak zorunda kaldığım tek varlık!
Beni kurtar! Ölmüş olan o eski ruhumuz ve doğmuş olan yeni
ruh, tecrübeli bedenimin senden uzakta durmaya kalkan tavırlarına
artık engel olmayacakmış gibi görünüyor. Saçını kulağının arkasına
attığım ve seni yanağından öptüğüm herhangi bir anımızın büyüsünü
hatırla! Asla vaz geçemediğim ellerini uzat şu mesafelerin hızdan ve
sabırdan ötede duran özgürlük oyunlarından içeriye ve beni kurtar!
Beni kurtar ki şarap kadehini öpücüğümle mühürleyeyim!
Beni kurtar ki öpüşünü gülümseyişimle şiire döndüreyim!
Pencerenin önünde oturdum ve varlığımın ışıltısız akışını bir
ölünün zıtlık defterine kayıt düşermişçesine izliyorum. Bütün sesleri
durdurdu melekler, bütün akış her zaman olduğu gibi bir anlığına ve
“sonsuz kararlılığında” durdu. En ufak bir yaşam belirtisi dahi ipucu
olmak ve gülümsemek için çabalamıyor. Ve şu yıldızlar, bir defa daha
onlarla bir olup göz kırpma oyunu oynayamıyorum diye üzgün.
Bu son sayfadır bana kalan. Ey sevgilim! Baktığın çocukları ve
yaşlıları, özgürlük tutkunu ve yaşama bağlılığını “asla” kısıtlama! Bir
hızla yaşadığımız şu hayat, asıl sevdiklerimiz yanımızda olmadığı her
zaman, sadece bir koşturmaca, kor bir yanıltmaca. Bu durumun, aslı
astarı olmayan korku rüzgârlarıyla birlikte yayılmasına izin verme!
Bu mektup, son sesleniş ve son serzeniştir bana kalan. Işıkları
kapatıyorum. Mumlarımızı yakıyorum. Ruhu bedenimden ayırdığını
kabul ettiğim o ilk gece, tıpkı son gece gibi ve hep son. Uyuyorum ve
uyanıyorum ve sensizliğin dip koynundayım yine. Yokluğunun varlığı
bana sesleniyor. Haydi, diyor, duy aşkımızı, hemen. Aşkın kiraz renkli
anlarından birinde, son sırlarımı paylaşıp seninle, karanfiili cebirden
çıkarıyorum ve saçlarıma takıyorum mana. Kedi etrafındaki canlıları
dürtüyor yaşama hevesinin o ölümlü bakışlarıyla. Daha çok uzun bir
süre bekleyeceğim sanki anlaşılan seni. Kibrite uzanıyorum. Sigaramı
yakıyorum. Hep aynı. Fransızca şarkılar acımı dindiriyor.
Bir Şarkı. Bir Şiir. Bir Aşk. Boris Vian mı sence?
Bana kalan acı dolu bir pencere ve kocaman bir bahçedir.
Ve yoğun olan hiçbir şeye dair acı dolu bir merhaba.
Sana kalan bu dur Sevgilim.
ARKIN ÇALAPALA .
798
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yüz Dokuzuncu Bölüm


ARTBAT
Björk | Bachelorette | 05:15
Ey kafirler! Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam!
Hümani! Değerli dostum!
Reis, Macron, Trump, kısacası herkes Irma Robotu hakkında
karar vermemizi bekliyor. Referanduma ya da beşinci denemeye hiç
gerek yok bence de. İklim değişikliği durdurulamaz boyuta geçti.
Bu arada benim CD’me ne oldu? Eugen Audio LP’si de arada
kaynadı. Hadi ama ya, üç ay geçti. Geri vereceğine dair söz verdin.
İstirham ederim bro. Böyle yaparsan konsere çıkmam bak.
Şimdi bir haber geldi bizim şehir hakkında:
Londra oylaması %57, Berlin oylaması %69, Paris oylaması
%94, İstanbul oylaması %77, Eskişehir oylaması %100. Üzgünüm
Sayın başkan! Eskişehir kazandı. Biz biraz orada takılacağız.
Bir emrin olursa düşünmen yeterli sevgili kardeşim.
Veri akışının ilk uyduları “uçabilen robot kuşlar” oldu bundan
gayrı. Kuşların veri transferleriyle çalışan yeni ağın adı ne olsun? Üye
sistemi “cep” mi “jip” mi yoksa “çip” mi olmalı? Sence? Halklar telefon
diyecek gibi görünüyor. Ücretler ilk yıl, yine, her coğrafyanın halkına
göre değişecek, sonuncu defa. 1.000.000 dolar ila 10 dolar aralığında
karar kılındı. Bu kuşlar plastikten ama hızlıca görünmez olabiliyorlar.
Ses ve olay raporlamada kullanımları başladı. Olayın görüntülerinin
paylaşımını takiben, dava açım ve işletim süresi, takriben bir saat 09
dakika. Zamanın durması için, gerekirse ayı oynatma işinde nedense
bir türlü ilerleme kaydedemiyoruz. Ekiplerinizden birinde casus var.
İnsan vücudunu elektrikle ısıtan ve ışıklandıran kıyafetlerin üretimi
Moda Emiri’nce onaylandı. Siz, sakın, sıkıntı, üretmeyin, rica, ederim.
Yasaklanan kelimeler okunuşlarıyla: yazar, tiktok, limonays, bonzai,
telekız, selfi, abizıttınmı, tarikat, şeyh, porno, ibne, fahişe, orospu.
Elmas Şehir Emiresi sonunda başardı ve dün, kendi kaderini
değiştirebildiğini duyurdu. Pazar günü, Paris Aşıklarının elmaslarını
toplayıp bana getirecek. Öbür haftaya, Cuma namazı sonrasına kadar
“kalbi kırık” aşıklar kullanacak o elmasları. Halkın kararı bu yönde.
Mosque Of Diamond ne durumda, demişsin. O iş uzar bence!

ARKIN ÇALAPALA .
799
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ekte yeni taşlarla sinerji koleksiyonu fotoğrafları var. İlginizi


çekenleri seçip kullanım talebi oluşturun. Dikkatli olun lütfen!
Tapu kayıtlarınızı Rüya Halifesi ile görüştün mü?
Zina işliyor, diye dedikodular çıkmış. Bilgine.
Rüzgâr Şehri Şansölyesi Merkel parayı yollamış. Tüm paranın
yarısını aldım, teşekkürler. Mülteciler hakkındaki aspontane çıkışları
mükemmeldi. Artık daha güçlüdür, umarım. Parlamento Görüşmeleri
Yürütücü Başkanlığı yeni görevi. Mutlak demokrasi böyle bir şey, ne
diyebiliriz ki! Cumhuriyet desen, o bambaşka bir âlem. Eline geçti mi
sana gönderdiğim özel kalem? Şimdi sen söyleme bir şey. Tanrı seni
korusun! Araba drone ve manyetik modellemeyle elektrikli olacak.
Allah sabır versin. Âmin!
Aşıklar Şehri Paris’in Mavi Meclis Üyeleri sankli biraz yavaş!
Ekte öpüşme teknikleriyle ilgili istatistik ve raporlar mevcut.
Sonuçlar gayet güzel ve insana faydalı görünüyor.
Kahvaltı pratikleri raporu, yaklaşık 16 saat sonra “Acil Gelen”
kutularınıza düşecek. Allah sizi sevdiğinizden ayırmasın! Âmin!
“Midede sindirilen şeker’in çıkardığı sese göre bisiklet hızını
ayarlayan” cihazın üretimi bitti. Yolladık. Takip edin. Uydu kullanım
kodunuz “YKPARIS23042000 Allah kodumu korur inşallah” Âmin!
Love you! Love you! Love you! Because I thank you freaky!
Taş zeminleri toprağa dönüştürebilen zekâna hayranım.
Yüce Allah senden razı olsun! Âmin!
Putin’in yolladığı tedirginlik bombası denendi. Suç oranı %2
civarına kadar iniyor. Yırttık.
Altın sarısı martı fotosu yollasana bir iki tane daha ya, GGG
bayıldı o fotolara. Çok sağ ol…
Die Antwood Deren’i Paris’ten kaçırmayı kabul etti. Sıra bu
defa sende. Unutma, hepsi bir araya gelmeden bu iş olmuyor.
Deren’i kaçırma provasını tamamladık. Rüya Pamuk sonunda
gelişmelerin hepsine kefil oldu. Paris onu bekliyor. Her şey birbirine
karıştı! Şu olana bitene inanabiliyor musun? Kafayı yedi dünya!
Atların yelelerini ve kuyruklarını çalan şebeke çökertildi.

ARKIN ÇALAPALA .
800
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Hakikaten keman yayı ve teli yapıyormuş adi herifler.


Ömür boyu atlara hizmet cezası aldılar.
GGG evleneceğiz çok yakında. Düğün hediyesi konusunda ben
de senin gibi kararsız kaldım. Nikâh şahidimiz baban ve Macron olur
sanırım. Gök düğünü yapmayı planlıyoruz. Gelişmeleri anlatırım.
Son günlerde kalbimde değişik kasılmalar hissediyorum. Bu
durum yirmi altı yıldır sigara içmemden kaynaklanıyor olmalı. Sigara
çok zararlı ama içmeden de duramıyoruz işte şu veledi.
Can diye bir elektro gitarist var. Sağlam çalıyor. Onun eski bir
grubu var, Toz ve Toz isminde. O grubun üyelerini bulup bana yollar
mısın? Sanırım senin şehrinde takılıyormuş bir kaçı. Çılgınlar! Desen,
baklava açmayı biliyor musunuz, apışıp kalırlar ama işte sanatçılar…
Dedikodu yapmak için hal hatır soranlara da gıcık oluyorum.
Derya Şahin’le görüştün mü? Kabul etti mi?
Sorduğun soruya cevabım şu: Bir düşünce bir başka düşünce
için çalışmayı bıraktığı anda tükenmeye başladı demektir.
Reis’in konuşma metnindeki düzeltilmiş kısmı aynen, olduğu
gibi aşağıya yazdık, sen iletirsen sana kızmaz kanka. Sağ olasın. Kısa
bir düzeltme zaten, kızacağını sanmıyorum.
“Bizler, Türkiye Cumhuriyeti olarak, bu cumhuriyetin her bir
ferdi olarak İnsan Cumhuriyeti’ni destekledik çünkü “cumhuriyet”
kelimesi varsa, biz her zaman varız. Ne mutlu Türküm diyene! Ve ne
mutlu insanım diyene! Mesela İsviçre Putin’e saldırdığında neler oldu
da, Putin yine de vaz geçmedi İnsan Cumhuriyeti’nin kuruluşuna her
tür desteği vermekten. Aynı şeyleri eski Birleşmiş Milletler’in yüzden
fazla ülke başkanının yaptığını da bilmelisiniz. Bizler bütün olabilen
milletlerin şehirlere bölünmesini bu yüzden engelledik ve bütünleşik
olamayan o devletlerin de parçalanmalarına bu yüzden göz yumduk.
Hangi coğrafya tam olarak yönetilebiliyor ve bunu hangi alanda daha
büyük başarıyla sağlayabiliyor, önemli olan bu. Almanya’nın özellikle
Kraliçe’nin, eski Avrupa Birliği’nin sonlandırılmasına dair harcadığı
çaba da bu kapsamda ele alınmalıdır. Yönetmeyi bilmeyen devletler,
şehir devletlere parçalandılar ve böylece “mutlak adalet” sağlanabilir
oldu. Burada size saatlerce anlatabilirim. Mesela, belediye başkanları,
daha doğrusu başkan adayları da bizim sayemizde o yörelerin halkı
tarafından “seçilebilir” hale getirildi. Önceden parti başkanları kendi

ARKIN ÇALAPALA .
801
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

adamlarıyla doldururdu belediyeleri fakat artık hem başkan adayları


hem de belediye meclisi üyeleri ilgili seçim bölgesi halkı tarafından
belirlenip öne sürülüyor. Diğer konumuza geçeyim…”
Reis’e selam. Yola devam.
Hümani! Asli zamanda yolculuk yapabilmemiz için daha fazla
nüfus üretmeli ve aynı kişileri farklı alanlarda yetiştirip değiş tokuşla
zamanda yolculukların önünü açmalıyız. Şaka şaka!
Elbette ki ölüm olmasa nüfus kontrol edilemezdi. Dert başka.
1453’te, senin Tokyo’ya emir olman konusu netleşti. Bana bir
şehir daha eklendi, Roma. Gazamız mübarek olsun! Âmin!
Büyüteç kullanmayı severim ama diğer konular önemli.
Geçmiş(Gelecek)=Gelecek(Geçmiş)=Şimdiki Zaman=Zaman
Düşünce + Zaman = Mekan + Olay + Madde
Bu konularla ilgili yorumlarını bekliyoruz.
Functional Food Science hakkında da yorumların önemli.
Allah’ın hesabında, sevaplar günahları götürüyor mu? Hayır.
Cehennemde cezasını çekenler cennette sonsuza kadar kalacaklarına
göre, demek ki sevaplar günahları silmiyor. Hepsi sırasıyla yaşanıyor.
Ona göre dikkatli yaşamak lazım. Bunu herkese anlatmak lazım.
Vücudun her bölgesinde, kan akışı farklı olduğuna göre, vücut
bu farklı kan akışlarının yaşandığı bölgelere göre ayrıştırılıp tanımlar
eşliğinde düzeltilmeli. Kan yoğunluğu bile farklı çoğu bölgede.
Teoman Boşu Boşuna isimli şarkısında küfre düşmüş.
Güzel kokular, yeryüzünün çevresinden eksiltilmesi, daha iyi
söylemle dıştan küçülmesi sebebiyle, gizlenip kayboluyor. Bu durum,
küçülme durumu kasılma ve patlama ile her yeri sular altında bırakıp
herkesi öldürebilir boyuta ulaşmadan durdurmak gerekir mi?
Nur ışığı, ışık kadrajı, kadraj duyguyu, duygu düşünceyi yahut
düşünce duyguyu, duygu kokuyu, koku sesi, ses kokuyu, koku madde
gibi şeyleri üretir, desek ne kadar doğru olur?
Belediye meclisleri, üç vardiya esasına göre yirmi dört saat de
açık olmalı ki her şeyi kontrol edip müdahale edebilsinler.
Muhammed gibi olmak isteyen Allah’ı şahit tutmayı bilecek.

ARKIN ÇALAPALA .
802
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Kelimeler dilden dile refleks taşıyor. Mesela sürpriz kelimesi.


Türkçede yok. Çünkü biz Türkler sürprizleri sevmeyiz.
Şeytan konusunu sormuşsun. UzunCa düşÜndüm. Bence de,
şeytan insandan daha donanımlı ve daha önde. Slow emotion yerine
slow motion izle halayları, ne demek istediğimi anlarsın. Allah biliyor
onun böyle olduğunu. Düşünsene, şeytan da ölümlüdür ama ölümsüz
gibi duruyor. Allah ona ne diyor? Sen, diyor, kıyamete kadar mühlet
verilenlerdensin.
Aslında insanların kıyamet provası yapıp şeytandan intikam
almalarının vakti çoktan gelmişti. Allah secde etmesini söylüyor bize,
ama o etmiyor. Şerefsiz, sen kimsin ki? Çakala bak, mühlet istiyor ki
ölümsüz olacak, hesapta. Allah yer mi lan bunları? Ne yapıyor Allah
peki? İnsana güveniyor. Nasılsa, diyor kullarım bunu kafesler. Herkes
günahsız olunca, nasıl olsa şeytan da ölmüş olacak. Evet, o bize secde
etmedi diye, Allah onun ömrünü belirleme hakkını bizlere veriyor.
Kıyamet provası yaptığımız zaman ne olacak bence biliyor musun?
Şeytan ölmüş olacağı için Allah gelecek. Allah gelecek çünkü şeytana
verilmiş olan mühlet dolmuş olacak. Yani kıyamet kopmuş olacak.
Allah bu yüzden Muhammed’e diyor, insanlar sana kıyameti sorarsa,
“yakın olması gerekir, de. Çünkü kıyamet ne kadar çok yakın olursa,
şeytan o kadar erken ölecek. Allah’ın intikamı da işte böyledir sevgili
kardeşim. Ama sen bunları sakın kimseye anlatma. İnsanlar bu bilgiyi
anlayabilecek kadar insan değiller ki hala. Ne yazık ki değiller. Keşke
olsalardı ama değiller. Kıvılcım Kırlangıcı gördün mü hiç? Ben geçen
gün gördüm. O kadar güzelcil bir varlıktı ki, GGG, peridir peri, dedi.
Sürekli gülümsüyor ve merakla bakıyordu. Eğer şu periler bu kadar
masum bir güzelliğe sahipse, melekler kim bilir nasıldır.
Benny & Jets diye bir şarkı var, çok tatlı. Ama artık haberlerde
konserlerle ilgili de haber vermiyorlar insanlara. İnsanların yan yana
gelip paylaşım yaşamalarını engellemek istiyorlar, o ne dense… Sana
ne diyeceğim? İnsanlar konser izlerken eğer şarkıcı ve şarkılar güzel
ise, her beş şarkıda bir metre öne kayıyorlar farkında olmadan.
Piyano İstanbul filminin çekimlerine başladık, haberin olsun. Sana bir
şey soracağım: Doğru yol Allah’a, kötü yol ölüme mi ulaştırıyor? O
zaman her şekilde ölmüş olmuyor muyuz peki? Yalanın karmaşık
duyguların yoğunlaşması ve aynı anda aktif olması sebebiyle ortaya
çıktığını ispatlamak üzereyiz. Ağaçlar son bir yılı, yaşlılar son on yılı,
kadınlar son bir ayı ve çocuklar o son günü anlatır, diyor GGG. Sence

ARKIN ÇALAPALA .
803
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

doğru mu? Ölülere neden hakkımızı helal ediyoruz? Çünkü Allah’a


hesabı vermeye gidiyorlar. Kıyametten önce ölenlerin bir defa daha
doğması durumu ölümün sonu olan şu doğum yüzünden. Müminler
dünya hayatını cennet gibi yaşadıkları için bir defa ölüyorlar. Gibi.
1=2 x (1/2) bu işlem külli yanlış. Çünkü iki yarım bir tama eşit
değildir. Bir tam bir parça demektir. Oysa iki yarım iki parça demek.
İşte böyle oyunlar oynuyor bilim adamları ve matematikçiler. Yazık.
Arkadaşlar katılarda eşitlik denklemleri üzerinde hala çalışıyorlar.
Hydroplasticdronecar. Zaman yolculuğu makinesinin adı bu.
Hz. İsa insanlara, Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve haram kılınan
bazı şeyleri helal kılmak için gönderildim, diyor. Sen Tevrat’ı okudun
mu? Çok ilginç şeyler var içinde. Okumak lazım. Allah’ın kitabı netice
itibariyle, araştırmak, incelemek lazım.
Aslında halay çekmeyi yasaklamayı neden bu kadar istiyorum
biliyor musun? Çünkü halayı çekerken “ayakları yerinde duran insan”
görünce tepemiz atıyor. Halay bozulmuş oluyor çünkü bazısı yerinde
sayıp bazısı koşturunca. Halaylarda harmoni neredeyse % 1 civarına
düştü. Zaten % 100 harmoni için herkesin halay başına bakması şart.
Ama akılları fikirleri şeytanlıkta olduğu için boş boş takılıyorlar. Öyle
olunca ne oluyor biliyor musun? Gelinle damat mutsuz oluyor. Çünkü
onlar kimin nasıl oynadığını görüp kişilik analizi yapamıyorlar. Böyle
olunca da yuvalarına kim zarar verecek, kimler hainlik yapacak, işte
bu gibi şeyleri tespit edemiyorlar. O zamanlar işte, anlamayana davul
zurna az… Neyse. Düzgün halay çekmeyen yerlerde, halayı yasaklatıp
gerekirse halay eğitimi, düğün eğitimi verdirelim, diyorum.
Evet, bence de özgürlük her istediğini “hiçbir şeye asla zarar
vermeden” yapabilmenin gerçekliğidir.
Unutmadan; Allah’ın adını zikretmeyenler kıyamette kör olur
ve öyle haşredilirlermiş. Yani Allah’ın adını zikretmeyenler Allah’ı hiç
göremeyecekler. Düşünebiliyor musun? Bence cennetten başka her
yer cehennem. Sence? Sevgili. Mektubumu burada sonlandırıyorum.
Senin adında, en çok neye seviniyorum, biliyor musun? Sen hiç onlar
gibi kul hakkı yemedin. Sen onlar gibi yalan söz söylemedin. Ve sen
hiç kimseyi öldürmedin. Allah senden razı olsun. Dualarında ben ve
GGG’den de bahset lütfen. Allah razı olsun! Âmin!
Unutma! Şeytan içimizde. İnsana bu yüzden nefsini köreltmek
çağrısı yapılıyor. Ama bunu da kimse anlamıyor. Of ya! Deliricem!
ARKIN ÇALAPALA .
804
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yüz Onuncu Bölüm


EMEL MATHOULUTHI
Azelia Banks | 212 | 03:26
Allah’ın yardımı ve zaferi gelip de insanların bölük bölük Allah’ın
dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit, Rabbine hamederek O’nu
tesbih et ve O’ndan mağfiret dile. Çünkü O tevbeleri çok kabul edendir.
Bir gün yaşlılar şehrindeki yaşlı “ama mutlu” insanlara şiirler
okuyordum ki birden bire çantamın yerinde olmadığını fark ettim.
“Çantam nerede? Çantamı gördünüz mü?”
“Yenisiniz galiba bu şehirde, eşyalarınızı gözünüzün önünden
ayırmamalıydınız. Bu şehrin yorucu tarafı “da-bu” işte. Hırsızlar şehri
kardeş şehir ilan edildikten sonra hırsızlık vakaları oldukça arttı.”
“Hırsızlar şehri neden kardeş şehir ilan edildi ki?”
“Aslına bakarsanız iyi oldu, buradaki yaşlılar eşyalarını hep
bir yerlerde unutuyor. Biz de çözümü hırsız çalıştırmakta bulduk.”
“Dediklerinizden hiçbir şey anlamıyorum.”
“Hırsızlar eşyaları hep çalıyorlar ve geri dönüşüm havuzuna
teslim ediyorlar. Bakıcılar havuzdaki beğendikleri eşyaları alıp ilgili
oldukları kişinin kullanımına sunuyorlar. Biz burada sosyal adaleti ve
eşitliği bu yolla sağlama kararı aldık.”
“Peki, çantamı nerede aramam gerekiyor?”
“İki ihtimal var, ya geriye dönüşüm havuzuna bakmalısınız ya
da hırsızlar şehrine. İkisinden birinde mutlaka bulursunuz. Çantanız
takip cihazı takılı, o yeni model çantalardan mıydı, yoksa klasik çanta
mıydı? Takip cihazı takılıysa hırsızlar şehrine gitmediği kesin.”
“Basit bir çantaydı. Bilmiyorum, takip cihazı yoktu bence.”
”O zaman hırsızlar şehrine gitmek için bilet almalısınız.”
Hırsızlar şehrine gittiğimde, çantayla birlikte bilgisayarımda
sakladığım resimlerin de çalınmış olduğunu düşününce çok üzülmüş
ve çantayı bulmak için her şeyi yapmaya karar vermiştim.
Deren’le çekindiğimiz fotoğrafların hepsi gitmişti. Videolar,
Paris’le beraber fotoğraflarım, eyvah eyvah, Paris’in fotoğraf klasörü
tamamen oradaydı. Gençlik yıllarında en yakın kız arkadaşıyla sokak
takılmacalarındaki fotoğrafları, ülkeleri dolaşırken fena, acayip surat

ARKIN ÇALAPALA .
805
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ifadeleriyle çektirdiği komik fotoğraflar, müzik arşivinin albümlerini


daha hızlı hatırlamak için oluşturduğu albüm kapakları fotoğrafları
arşivi, ah, bisikletle gezerken çekindiğimiz fotoğraflar da vardı.
“Pardon, bir şey soracağım. Siz hırsız mısınız?”
“Dalga mı geçiyorsunuz beyefendi? Bu şehirde herkes hırsız.”
“Peki, en iyi hırsızı nerede bulabilirim acaba?”
“Neyinizi çaldırdınız?”
“Sevdiğimi, kadınımı, daha doğrusu sevdiğim kadının fotoğraf
arşivini. Bilgisayarımı koyduğum çantanın içinde çaldırdım.”
“Şehrin en yüksek yerine gidin! Orada gördüğünüz yönetmen
size yardım edecektir mutlaka. En iyi “hırsız da en iyi yönetmen” de
odur. Biz bu şehirde onu tanırız, onu biliriz. Kırmızı giyinmeyi sakın
unutmayın! Mesele kadınlar olduğunda kırmızı giyiniriz biz.”
Tam iki saat sonra şehrin en yüksek tepesine çıkmış ve elime
aldığım cep telefonumdaki verileri, tıklamaları, mesajlarımı kontrol
ediyordum ki beyaz kıyafetli, saçı sakalı birbirine karışmış bir adam
geldi, yanıma oturdu. İlk önce o konuşsun diye bekledim ama adam
konuşmuyordu. O zaman ben konuşurum, dedim ve ona konuşmaya
başladım. Sonrasında sıkı bir dostluğumuz oldu.
“Siz de hırsızsınız değil mi? Size şu maskeli baloyu anlatmamı
ister misiniz? Böylece yeni bir oyun öğrenmiş olursunuz.”
“Hadi ama yapmayın! Okudum ben o yazınızı. Kötüydü.”
“Bir milyardan fazla tıklama aldı ama naber?”
“Bunu nasıl yapabiliyorsunuz, sizi bir türlü anlayamıyorum.”
“Neyi nasıl yapabiliyorum? Neyi anlamıyorsunuz?”
“Sevdiğiniz kadına “aşk mektupları” yazıp duruyorsunuz ve
dünya vatandaşlarını kendi gönül meselelerinizle meşgul ediyor ve
büyük zaman kayıplarına sebebiyet veriyorsunuz.”
“Kadın cevap veriyorsa... Siz kaç film çektiniz bugüne kadar?”
“On sekiz. On dokuz. Hayır, hayır bu yıl yirmi oldu. Hatta bir
de kısa film var. Yirmi bir, evet, yirmi bir film çekmişim.”
“Son bir ayda kaç kişi izlemiş çektiğiniz filmleri?”
“Yüz elli milyon civarında sanıyorum. Emin değilim ama.”

ARKIN ÇALAPALA .
806
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“İçlerinde aşk filmi var mı?”


“Yarısı aşk filmidir. En az yarısı. Kırmızı yakışmış.”
“Siz neden aşk filmleri çekip duruyorsunuz o zaman?”
“Peki, peki, kavga etmeyelim, siz çok iyi bir insansınız, bunu
biliyorum. Size yardım etmek için geldim yanınıza. Önce şu çantanızı
alın! Tam bir saat harcadım bu çantayı bulmak için.”
“Bir şey soracağım. Bana yardım ediyorsunuz, teşekkür eder
devamını dilerim. Fakat yardımlarınız için bir ücret ödemem gerekli
mi? Ben zengin bir adam değilim çünkü. Sadece “çılgın bir” yazarım.”
“Biliyorum. Sizden sadece bir isteğim olacak. O da yazılarınızı
yazmaya devam etmeniz. Şaka bir yana, yazdıklarınız çok tatlı ya. Bu
arada, az sonra bizim çete gelecek, asıl mekânı görmüş olacaksınız.
Orada hem sohbet ederiz hem de eşiniz Paris’i çalmanızın yollarını
ararız. Onu çalmaktan başka hiçbir şansınız yok bence.”
“Sizin şu çeteniz... Çetenin güzel bir adı var mı bari?”
“Var. Yanan Karavan.”
“Bizi almaya bir karavan gelecek yani. Durun tahmin edeyim!
Karavanın rengi kırmızıdır kesin. Yanan karavan olduğuna göre!”
“Hayır, bilemediniz, mor. Ama yaklaşmış sayılırsınız.”
Yarım saat sonra hırsızlar şehrinin en zeki çetesinin o çılgın
ama inanılmaz donanımlı mor karavanındaydım ve hayatım boyunca
unutamayacağım birçok şey gördüm, duydum, yaşadım.
Çetenin diğer üyeleri kadındı ve karavanın içi çok düzenliydi.
İçeri girdim, herkese tanıştırıldım tek tek ve bir metreye iki metrelik
bir ekranda Paris’i canlı olarak izlemeye başladım.
“Bakınız, bu bizim dünya üzerindeki bütün kameralara bağlı
ekranımız. Paris’i vatandaşlık numarası sayesinde takip edebiliyor ve
hareketlerini kaydedebiliyoruz. Bu da ses ayar düğmesi. Sesi birazcık
açalım. Tamamdır. Sizi yalnız bırakmamızı ister misiniz?”
“Hayır, hayır, elindeki deftere ne yazdığını okuyabileceğimiz
bir açı lazım. Hangi şehirde? Burası Paris değil mi?”
“Şu kamerayı deneyelim. Tamamdır. Evet, burası Paris. Paris
Paris’te. Ve hırsızlar onu kaçıracaklar birkaç gün içinde.”
“Yazıları netleştirebilir misiniz rica etsem?”

ARKIN ÇALAPALA .
807
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yazılar netleştiğinde okuduklarıma inanamadım.


“Biraz sonra yel değirmeni denen bir mahallede, kepengi açık
unutulmuş bir dükkâna baktık ve Paris, hadi içine gir, dedi. İçine mi
gireyim? Şimdi mi? İyi de bir şey olmasın? Hayır, korkma, olmaz. Ben,
sanki dükkânın sahibi senmişsin de, ben de sana “öylesine” yardım
ediyormuşum gibi yaparım, sesli bir hikâye anlatırım, hah, tamam,
Simurg hikâyesi, sonra ben de gelirim. İçine girmiş, kepengi de iyice
kapatmıştım fakat Paris’in canı bir şeylere sıkılmış gibiydi.”
Bu yazıları okuduğumda gözlerim doldu ve bana az önce
uzattıkları şarap kadehini kafama diktim.
“Cigaralık ister misin? Bizde ne ararsan var.”
“Siz de içecekseniz içerim. Öyle daha zevkli oluyor.”
Cigaradan ilk fırtı çekmiştim ki, Paris’im masanın üzerindeki
sigara paketine uzandı, sigara aldı içinden ve o sigarayı dudaklarına
götürüp yaktı. Dumanı kameraya üfleyişi inanılmaz tahrik ediciydi.
“Peki, nasıl kaçırıyoruz Paris’i? Biraz da onu konuşalım.”
“Bence kaçırmamıza gerek kalmayacak bir plan yapmalıyız.”
“Benim aklıma gelen şu: Paris’i Moda Şehri yapalım. Nüfus az
olursa daha rahat hareket ederiz. Aşıklar Şehri başka bir şehir olsun.
Başka bir şehir bulalım aşıklar için.”
“Paris’in nüfus değişimi haftalık yüzde kırk dört olmuş. Bir o
kadar da ailesi olan aşk meleği olsa... Herkesi bir haftalığına başka bir
şehre yönlendirebilirsek eğer, Paris’i moda şehri ilan edebiliriz.”
“Olabilir. Aşk melekleri ve şairler, aşıkların değil modacıların
şehri ziyarete gelmesini her zaman savundular.”
“Ya Paris de Paris’ten giderse? Şairlerin nüfusa oranı neymiş
ona da bakalım. Yüzde on üç. Paris Paris’i seviyor mu pekâlâ?”
“Sevmez mi! Tabii ki seviyor. O en çok Paris’i seviyor.”
“Eminsiniz değil mi? Hata yaparsak bütün plan mahvolur.”
“Bir tek şu ayrıntı var. Çoğu zaman “Şirin Paris” diye söylenir
sokaklarında gezerken ama bence bu Paris’i terk etmesi konusuyla
alakasız bir bilgi. O Paris’i terk etmez. Şiddete maruz kalmadıkça. Bir
de bazen şunu söylerdi , “Paris çok şirin yok.” Sonra da gülümserdi.”
“Paris çok şirin yok mu? Bu ne anlama geliyor?”

ARKIN ÇALAPALA .
808
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Bilmiyorum. Bunu Paris’in bildiğini de sanmıyorum.”


“Kafiye işte, kadın yazar, takılma o kadar. İşimize bakalım.”
“Aşıkları Venedik’e çağırabilir miyiz?”
“Aşıklar Şehri Venedik, diyorsun yani...”
“Bu kameranın son haftadaki kayıtlarına ulaşabilir miyiz?”
“Hemen bakalım! İşte. Hah, bu kayıtta da var, bakın. Yine aynı
masada oturmuş. Bu sefer peçeteye bir şeyler yazıyor.”
“Kamerayı yaklaştırsana, önemli bir şey yazıyor gibi.”
“Paris yok şirin çok kötü her şey Simurg!”
“Bu da ne demek şimdi? Sizce ne demek istiyor?”
“Takılmayın, işimize bakalım. Onu nereye kaçıracağız?”
“İstanbul’a kaçıralım. En sevdiğimiz şehir orasıdır.”
“Kız kaçırmanın cezasını biliyorsunuz değil mi?”
“İnanamıyorum ya, o aptal yasa nasıl geçti oylamadan?”
“Tecrübe, sadece insan refleksi okuma tecrübesi sayesinde.”
O gece karavanın içinde uyumama izin verdiler ve bütün gece
Paris’in o kafede otururken kaydedilen görüntülerini izledim. Çok
mutsuzdu. O da sadece bekliyordu, benim gibi. Beni beklediğini adım
kadar iyi biliyordum. Çünkü her zaman aynı kafeye gidiyordu ve hep
aynı şarabı içiyordu. Görüntülere bakıldığında, canının çok sıkıldığı
ve uzaklara dalıp hayaller kurduğu belliydi. Eline aldığı peçetelere
değişik işaretler çiziyordu sürekli. Bu işaretlerin hepsini anlamak çok
zordu ama çoğunu anlayabiliyordum ben. Deren’i gerçekten özlemiş
olmalıydı ki her peçetenin sol üst köşesine onun adını yazıp minik bir
kalp içine alıyordu. Bunu biliyordum. Yolculuğumun ta en başından
beri bunu çok iyi biliyordum. Paris en çok onu özleyecekti, en çok ona
kavuşmak isteyecekti. Buna çok emindim. Çünkü Deren çok ama çok
tatlıydı. Onu özlememek imkânsızdı.
Ellerini izledim sevdiğim kadının. Elleriyle bir şeyler yapmak
onun en sevdiği şeylerden biriydi eskiden, oysa görüntüdeki Paris’in
elleri donuk, hissiz ve zayıftı, güçsüz gibiydi. Ara ara şarap içiyor, bir
an kafasını gökyüzüne kaldırıp bulutları izliyor ya da düşünüyor, bir
an sonra defterini açıp “notlar” almaya devam ediyordu. Bunu neden
yaptığını gayet iyi biliyordum. Bu Paris’in zamanda yolculuk yapma

ARKIN ÇALAPALA .
809
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

oyunuydu. Bunu herkes biliyordu. Ama bunu nasıl başardığını tam


olarak kimseler bilmiyordu. Ben nasıl başarabildiğini de biliyordum.
Biliyordum çünkü o günlük ve peçetelere şekiller çizerek zamanda
yolculuklarını yapıp benimle buluşunca, ben de o kocaman ekrandaki
görüntülerde yani zamanda yolculuk yapıp onunla buluşunca, bir
araya gelmiş, buluşmuş ve bu sayede de zamanda yolculuk yapmaya
başlamış oluyorduk. Umarım kimse anlamamıştır.
Saatlerce izledim sevdiğim kadını. O kadar masumdu, o kadar
şirin, o kadar büyüleyiciydi ki, gözlerimi alamıyordum. Bunun her an
olduğunu ve de hep olacağını gayet iyi biliyordu Paris. Ona en çok bu
yüzden kızardım geçmişte ve en çok bu sebep yüzünden kavga edip
küserdik. Ona bakınca gözlerimi alamazdım uzunca bir süre. Sureti o
kadar iyi fotoğraf kareleri verirdi ki, her an bir meleğin yanındaymış
gibi hissederdim. Ve ben, gözlerimi asla ondan alamaz, ayıramaz, her
hareketini takip etmek zorunda kalırdım. O bana bu kadar uzun uzun
bakmazdı hiçbir zaman. Bakardı, konuşur gülüşürdü ama beni daha
doğrusu bakışlarımı ele geçirdiği o ilk an itibariyle benim dışımdaki
dünyayla da ilgilenirdi. Benimle değil de bizim dışımızdaki dünyanın
bakışları veya dikkatini hatta algısını yönetmekle meşgul olduğunda
öyle çok üzülürdüm ki ben… Bunu nasıl başarabildiğini hiçbir zaman
anlamadım. Ben ona çok çok aşıktım ve bu yüzden gözlerimi ondan
alamıyordum ama o bana bu kadar aşık değildi ve bu yüzden başka
şeylerle de ilgileniyor, iletişim kuruyordu... Mu? Bunu hiçbir zaman
anlayamamıştım. Sevdiğim kadını izlemeye devam ettikçe artık bu
huyundan vaz geçtiğini fark ettim. Kamera kayıtlarına bakılırsa Paris
artık eski günlerimizde olduğu gibi “çevresini ve etrafındaki algıyı”
yönetmek için bakınmıyordu çevresine. Tanımak veya anlamak için
bakıyordu. Ellerini birleştirip oturuyor, hemen her şeyi biliyor gibi
bakıyordu. Yarım kalan son sigaradan derin derin fırtlar çektim ve
rüyamda onu görmek duasını edip gözlerimi kapadım. Çok yakında
ona kavuşabilirdim.
Tam o sırada telefonum çaldı. Arayan Cansu Canan’dı, kızımı
kaçırdıklarını, ama merak etmememi söyledi. Bir konserde bir şarkı
varmış, o şarkıyı dinlerken herkesin dikkatini dağıtabilmeleri için
ona ihtiyaçları varmış. Sonra hemen onu aldıkları yere bırakırlar ve
emniyetini yüzde yüz garanti ederlermiş.
“Siz kimsiniz ki? Tanışmış mıydık?”
“Biz gerçek İnsan Cumhuriyeti’ni kuranlarız.”
ARKIN ÇALAPALA .
810
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yüz On Birinci Bölüm


HARABİA
Melody Gardot | Preacherman | 07:04
Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi.
O alevli bir ateşte yanacak.
Bismillahirrahmanirrahim. Allah’ım! Yüceler Yücesi Allah’ım.
Gök yarıldı. Dağlar yürüyor. Denizler çoğalıyor. Sapkınlık her
gün biraz daha büyüyor. Zina artıyor. 1 günde sadece 3,000 kişi trafik
kazasında öldürülüyor. Ne hâkimlerin, işlerini yapıp en doğru hükmü
verebiliyorlar, ne fani kulların, seni hakkıyla tespih edebiliyorlar. Sen
zaten şahitsin. Dağlardaki taşları şehirlere indirmeyi biliyorlar fakat
dağların bu sayede yürüdüğünü anlamayacak kadar “gönül gözleri”
kapanmış. Yerin kulağı olduğunu söylüyorlar ama “kul ağı” olduğunu
anlamıyorlar asla. Google, youtube, instagram’a sahipler ama bunun
farkında değiller. Devletler insanları sürekli mahvediyor. Teraziden
bahsediyorlar ama adaleti asıl ölçen terazinin bağ ve bahçelerde cıvıl
cıvıl oynaşan çocuklar olduğunu bilemiyorlar. Bütün çocuklar, erken
yaşlanmaya başladı fakat bunu da umursamıyorlar. Gerçekten sahip
oldukları şeylere ilgili değiller ama hep sahip olmadıkları şeylerin
peşinden sürükleniyorlar. Sahip olmayı unutmuş durumdalar. Seni
merak ediyorlar aslında ama bir o kadar da sensiz yaşam istiyorlar.
Sözü neden gönderdin ki! Ne sözlerini tutmayı biliyorlar, ne de sözü
vermeyi biliyorlar, ne doğru düzgün söz kesebiliyorlar ne de iyi sözü
dinliyorlar. Sözcü seçmeyi nasıl bilsinler ki bu durumda? Sözcüleri şu
krallar haremden genelevler yapıp insan pazarlıyorlar. Susuyorum.

İnsan Parlamentosu Halife Konuşuyor


| İzleyen İnsan Sayısı 7,000,000,000 |

CANLI YAYIN
MÜJGAN230420230905
MÜJGAN230420231159

KUDÜS

ARKIN ÇALAPALA .
811
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bismillahirrahmanirrahim.
İsmini son sayfaya yazdığınız yerde size anımsatan şey nedir?
Bilemediniz. O zaman dinleyeceksiniz. Görüyorum ki şu an aramızda
olmayan Hristiyanların Halifesi Papa, bakalım neredeymiş cici Papa,
evet, kütüphanesinde, kendisine yazdığımız mektubu okuyor, hemen
yansıtayım ekranlarınıza, buyurun bakın. İşte Papa! Geçtik!
Ey İnsanlar! Hiçbir ayrım yapmadan hepinizi, her birinizi ilk
ve son defa buradan uyarmak istiyorum. Şu ana kadar yaptıklarınızın
hesabını Allah’a zaten vereceksiniz ama şu andan itibaren yaptığınız
her kötülüğün hesabını “görevim bitip yetkilerim alındığı an”a kadar
ben soracağım. Bunu yapmam için seçtiniz beni. Uyarım şudur: Sakın
şeytana uymayın! Sakın kimseyi öldürmeyin! İnsanız, unutmayın! Bu
uyarıyı yaptığım an itibarı ile tüm şehirlerde ve de ülkelerde sıfırdan
aktif edilen kamera sistemleri ve her türlü cihaz, sizleri huzurunuz ve
mutluluğunuz için koruma altına almaya başlamıştır. Kendi tercihini
yapan şehirler bu kapsamın dışındadır lakin o şehirlerin halkları biz
İnsan Cumhuriyeti şehirlerinin turizm, sanayi, gıda ve eğitim gibi hak
ve özgürlüklerinden faydalanamamaktadırlar. Bu yüzden de her gün
sayıları biraz daha azalıyor. Bizim güvenlik sistemimizi tercih eden
şehirlerin oranı tercih etmeyen şehirlere göre yirmi üç kat fazla. Yani
dünyadaki her yirmi üç şehirden yalnızca biri güvenilir değil. Durum
aslında şöyle: Halife “astığı astık kestiği kestik adam” sanıyorlar ama
asla öyle değil. Bizim şehirlerimizde herkes istediği kıyafet ve araçla,
istediği zamanda istediği gibi dolaşabiliyor ve yaptığı hareketlerin bir
bir hesabını verebilmenin olgunluğuyla yaşıyor. Biz hiç kimseyi içki
ve kumarla meşgul diye, zina yapıyor diye de tutuklamıyoruz. Bunlar
Kur’an-ı Kerim uygulamasının mutlak kabul edildiği şehirlerde böyle
ama tüm şehirlerimizde değil. Mesela Berlin’i veya Londra’yı da biz
yönetiyoruz ama kimse sokakta Allahüekber diye nara atmıyor. Niye?
Çünkü oradaki insanlar İsa peygamberimizi seviyor, onun ümmeti de
ondan. İstanbul da aynı. Kimse mini etek giyenlere kötü kötü bakıp
laf atmıyor. Herkes kendi hayatını yaşar. Bu bizim güvenlik sistemini
kabul etmeyen şehirler hakikaten pislik insanlarla dolu olanlar. Tüm
insanları, evet neredeyse tüm insanları suç işlemeye bayıldığı için bu
toplumlar “potansiyel suçlu” olmuşlar. Biz ne yaptık? Onların bizim
şehirlerimize girmelerini de yasakladık, bizim onların pis şehirlerine
gitmemizi de yasakladık. Hem iyi insanların ne işi var ki pislikle, kötü
olayların ve caniliğin, zalimliğin olduğu şehirlerde? Diyeceğim: Allah

ARKIN ÇALAPALA .
812
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

mülkün sahibidir ve onun mülkünde suç işlemek, temiz olmamak, bir


şekilde emirlerinin dışına çıkmak çok günah! Kimse kimseye kötülük
etmediği müddetçe kimseye bir şey dediğimiz yok ama ispatlanabilir
algı oyunları ve “kasıtlı saldırıların” da icabına bakacağımız bilinsin!
Şeriat uygulaması kabul eden şehirlerdeki suç ve ceza oranları diğer
şehirlerimizdeki oranlara kıyasla dokuz kat az, bunu da herkes bilsin
ki ona göre tercihlerinizi yapın. Yani şeriatla yönetilen şehirlerimizde
günde on suç işleniyorsa, yönetilmeyen şehirlerimizde doksan suç
işleniyor. Sebep? Biliyorlar çünkü başlarına gelecekleri. Bunu böyle
yorumlayacaklarını da Allah biliyor ezelden beri. Hikâye böyle. Zaten
2010 yılı öncesi hatta 2020 yılına kadar dünyadaki şehirlere bakınca,
ne kadar çok suçla dolu, suça endeksli olduklarını rahatça görebilir,
istatistiklerden inceleyebilirsiniz insanlığın bu güne kadar ne halde
olduğunu. Hala da kökünü kazımış değiliz bu cahil zalimlerin ama bir
gün gelecek bunu da başaracağız. İşte o gün geldiğinde kimse kimseyi
öldürmeyecek, kimse silah kullanmayacak, kimse hırsızlık, yalancılık
yapmayacak, kimse kimsenin malına canına ırzına kast edip tecavüz
etmeyecek, kimse kimseye zarar vermeyecek. İnşallah! Âmin!
Bismillahirrahmanirrahim.
Çok çok affeden Yüce Allah’ın sevgili kulları! Hz. Muhammed,
Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Davut, Hz. Süleyman, Hz. Salih, Hz. Nuh, Hz. Eyüp
ve tüm peygamber efendilerimizin değerli ümmetleri! Ey insanlar!
Sayın Başkan! Saygıdeğer Melekler! Sevgili Kardeşlerim!
Çok Sevgili Öğrenci Meclisleri! Onlardan Daha Sevgili Çocuk
Parlamentosu Üyeleri! Sanatçı, Akademisyen, Emekçi, Nöbetçi, Akıllı
Arkadaşlarım! Ve Kitap Kurtlarım Elbette! Selamın Aleyküm. Allah’ın
selamı, nuru ve aşkı hepinizin üzerinde olsun! Âmin! Allah hepinizin
ilmine âlim, dil imine can yoldaşı katsın! Âmin! Allah herkesi sevdiği
insanlara, aşıkları aşıklara kavuştursun ve hayırlısı ne ise “o” olsun
inşallah! Âmin! Allah kâfirlerin kalplerine iman indirsin ve onları da
aramızda görelim, insanlık en mükemmel şekline bürünsün inşallah!
Âmin! Allah şu kıyameti bir an önce koparsın da hem yüceler yücesi
Allah’ımıza, hem sevgili peygamberlerimize ve âlimlerimize, hem de
tüm sevdiklerimize bir an evvel kavuşalım! Âmin!
Öncelikle halifeliğim süresince küfür ederek konuşabilmem
ve yazışma yapabilmem için argoyu ve her tür dili “bana özel” serbest
bıraktığınız için hepinize, sayın başkan size de elbette, teşekkürler!

ARKIN ÇALAPALA .
813
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Allah hepinizden razı olsun çünkü tüm özgürlükler olmadan


tüm pisliklerin üstesinden gelemeyeceğimiz konusundaki teori şu an
2009 – 2023, tam olarak on dört yaşında. Şans katsayılarımızın da bu
durumlarda etkisi büyük, lakin bu katsayıları birlikte kullanmayı akıl
edip teori haline getiren ve dünyanın en ücra köşelerine dahi yayma
azmi ile senelerdir çalışan sevgilim Gözleri Güneş Güzel’e buradan
öpücük göndermek boynumun borcudur. Merhaba Sevgilim. Her gün
senin yanında uyanmak ve her akşam seninle dondurma yemek öyle
güzel bir duygu ki şimdi anlatamam.
Sevgili İnsanlar! Konuşmamı aldığım notlara ve onları ilk not
alınma sırasına göre, hiç sansürsüz yapmaya karar verdim. Bu biraz
kafa karıştırıcı olabilir, şimdiden uyarayım. Allah yardımcınız olsun!
Bu arada doğup büyümeme, yetişmeme ve şu ana gelmeme
her türlü destek olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne, bu devletin her
zaman dik duran başkanına ve her karış toprağına, her vatandaşına,
ailemi, akrabalarımı da unutmadan teşekkür etmek istiyorum. İlk ve
en büyük liderimiz Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm Diyene” cümlesini
“Ne Mutlu İnsanım Diyene” şeklinde değiştirdim ama halkımızın beni
bu konuda ve diğer bazı yeri ve zamanı geldiği için söylemek zorunda
kaldığım sert cümlelerim dolayısıyla affedeceği kanaatindeyim ki şu
an dokunulmazlığım olduğu için, saygısızlık etmek istemiyorum ama
affetmezseniz de fifi! Atatürk de bir kuldu neticede. Ona sorsak o bile
sevinirdi insanlığın geldiği şu seviyeye. Hem Hz. Muhammed varken,
Hz. İsa ve Hz. Musa varken, Hz. Süleyman ve Hz. Eyüp varken, bırakın
onları Allah varken, çocukluğumdan, ilkokuldan bu yana en sevdiğim
insanlardan biri olsa dahi Atatürk’ü veya diğer insanları bu kadar çok
abartmayı hiç mi hiç doğru bulmuyor ve bu konularda geleceğe dair
psikopat planlarım olduğunu ilk ağızdan duyup bilmenizi istiyorum.
Geçtik. Geçelim çünkü çok fazla konumuz var. Tahminen iki saat gibi
uzun bir süre konuşacağım. Allah sabır versin hepinize! Âmin!
Zaman matematiği konusunda temelleri attık ve Kırşehir’de
Zaman Matematiği Enstitüsü’nün açılışını Sayın Erdoğan ve Kraliçe,
Putin ve Macron, Trump ve Merkel, Paris ve Humani, Cansu Canan ve
Prenses Diana gibi liderler ve toplumların her kesiminde oldukça çok
sevilen Maradona, Messi, Eminem, Prodigy, Tom Cruise, Jay Z, Azelia
Banks, Lady Gaga, Sezen Aksu ve şimdi burada ismini saymaya zaman
yetiremeyeceğim birçok insanla yaptık. Sizler zaten telefonlarınızda
ve TV’den naklen izlediniz. Hayırlı uğurlu olmasını dilerim. Çok ciddi

ARKIN ÇALAPALA .
814
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

bir gelişmeden hemen burada hızlıca bahsetmek istiyorum. Prenses


Diana’nın aramıza dönmesiyle ilgili değişik haberler yapıldı, insanlar
bu duruma inanamadılar ama bu konuyla zamanda yolculuğun hiçbir
ilgisi olmadığını belirtmek istiyorum. Lady Di İnsan Cumhuriyeti’nin
ilk tasarımcı ve kurucularından biri ve ölümü bile organize bir tiyatro
idi ve tüm insanların sevgiyi anlayıp cumhuriyetimizin kuruluşuna
destek vermeleri için oynandı. Buradan kendisine bir defa daha çok
ama çok teşekkür etmek istiyorum çünkü bütün o yıllar boyunca, ben
bizzat şahit oldum, çok ama çok sabretti. Çocuklarına ve torunlarına
da bu eziyetten dolayı özür borçluyuz. Allah bu oyundan dolayı her
birimizi affetsin! Âmin! Zaman matematiği konusunda bir açıklama
yapmak için bu kadar uzattım. Dün geceye kadar zamanda yolculuk
yapamıyorduk ve buna bağlı olarak da ölüleri hayata döndüremiyor
veya yaşam sürelerimizi 300 yıldan fazla uzatamıyorduk. Dün gece
bir mucize gerçekleşti ve Zaman Matematikçileri kısa bir fonksiyon
yazdılar. Hemen yansıtıyorum ekranlara! Şöyle açıklayayım:
_____________________________________________________________________
Geçmiş Zaman + Şimdiki Zaman = Gelecek Zaman
Gelecek = Şimdiki Geçmiş = Geçmişteki Şimdi
Şimdiki Mekân = Geçmiş Mekân + Gelecek Mekân /2
Şimdi = Geçmişteki Gelecek = Gelecekteki Geçmiş
Geçmiş = Gelecekteki Şimdi = Şimdiki Gelecek
_____________________________________________________________________
Bu birinci fonksiyon zinciriydi. Gayet anlaşılır bence. Zaten
daha önceki çalışmalarımız sayesinde zamanda yolculuk konusunda
epey mesafe kat etmiştik. 3 boyutu kodlara indirgemiştik. Ses, doku,
koku, ışık, tat ve saire… Laser Printer Ship de üç ay önce sağlıklı bir
biçimde çalıştırılmıştı. Kodları “print” ettikten sonraki organik ilişki
sürecinin tetiklenmesi kalmıştı ki tüm bunlara da gerek kalmadı. Biz
yine de ilgili süper ekiplerimizin çalışmalarını devam ettirmelerini
destekliyoruz. Başladığımız işleri yarım bırakırsak, ne bilimde ne de
insanlıkta ilerleme kaydedemeyiz. Şimdi ikinci fonksiyona geçelim.
_____________________________________________________________________
Geçmiş Hız = Gelecek Hız = 0
_____________________________________________________________________

ARKIN ÇALAPALA .
815
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bu ikinci fonksiyon. Bu fonksiyon sayesinde hızı kesinlikle


şimdiki zamanda tutmamak gerektiği gerçekliğine ulaştı arkadaşlar.
Bu da demek oluyor ki zamanda yolculuk yapmayla hızın ilgisi yok
çünkü ne geçmişte ne de gelecekte hız yok. Bu da gayet açık oldu.
_____________________________________________________________________
Maddesizlik = Sonsuzluk
Olmama İhtimali =
İnsan = İlk Madde
_____________________________________________________________________
Bu üçüncü fonksiyon zinciri. Arkadaşlar burada külli irade ile
cüzzi irade arasındaki geçişi ispatlamaya uğraşıyorlar ve şu an tamı
tamına 696 fizikçi bu denkleme kafa yoruyor. Allah kolaylık versin.
Bu denklemdeki bir diğer durum insanın cennetteki ilk madde oluşu
ve cennetin dışına atılmasının asıl sebebinin bu oluşu. Cennet insanı
kabullenemedi yani, problem orada. Şunu da asla göz ardı etmeyelim,
bütün melekler bize secde ettiğine göre, insan Allah’tan sonraki en
tapılası varlıktır. Düşünsenize Cebrail Aleyhisselam bile bize yani Hz.
Âdem’e secde etti. İngilizce ve Arapça arasındaki kantitatif ilişkiler,
Mayaların hala yaşıyor oluşu gibi konulara da değinmemiz gerekiyor
fakat ben meseleyi şuraya getirmek istiyorum; arkadaşlarım zaman
matematiği ile ilgili bunlara benzer birçok fonksiyonu birleştirmeyi
başardılar ve zamanı durdurduklarını söylediler. Ben hemen gittim
Kırşehir’e ve gerçekten de şahit oldum. Sizler şu anda bilmiyorsunuz
çünkü zaman durduğunda sizler de durmuştunuz. Sadece zamanın
durdurulduğu mekândaki yirmi altı kişi buna şahit oldu. Ve o kamer
a. Görüntüleri hemen ekranlara verelim arkadaşlar! Sevgili insanlar!
Bu görüntüler dün gece çekildiler. Bu yirmi altı kişi hareket halinde
ve dünyanın hatta evrenin diğer her yeri ise hareketsizdi. Buyurun
izleyin. Bir fonksiyon daha var anlatmak istediğim. Ölüm Fonksiyonu.
_____________________________________________________________________
Ölüm = { Ölecek Olan Canlı Madde + [ O Andaki ( Gölgenin
Hafızası + Zamanların Hafızası ) x O Mekâna Dair ( Tüm
Zamanlardaki Maskeli Balo + Sembollerin Evriminin Özü ) +
Sessizliğin Bittiği Yerin Zamanı + Hız + Buluşma ] – [ Yıldızların
Bittiği Yerin Mekânı + Manasızlığın Başladığı Yerin Sonu ] + [
Sabit Yıldızlar Feleğinin O Anı İçine Çekmesi ] } – Madde

ARKIN ÇALAPALA .
816
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

_____________________________________________________________________
Bu fonksiyonu anlatmak biraz uzun sürer. Sakın ola kimseler
şüpheye düşmesin! Allah’a inancımızla bu fonksiyonların veya şu an
yaptığımız açıklamaların hiç, hiçbir ilgisi yoktur. Zamanı durdurmuş
olmamız veya ölümü tıbbi yöntemlerle öteleyebiliyor olmamız başka
başka meselelerdir. Biz elbette biliyoruz ki Allah’tan başka tüm canlı
hatta cansızlar ölür. Lakin bizler ölümsüzlüğü, ölümsüzlüğün insan
formu üzerindeki etki ve tepkilerini inşa etmez ve bulmaz yahut icat
etmezsek, Allah’ı nasıl ikna edeceğiz insan formunda yaşamanın ne
kadar güzel olduğuna? Bakın halimize! Altı milyar yıl geçti ve biz hala
ikna edemedik Allah’ı! Ayıp ayıp, resmen ayıp bu yaptığımız! Burada
problem şu: Allah ve melekleri uzaylı ve nur dolu oldukları için form
arayışları var ve bence bunun en akli sebebi zamansızlığa ve zamana
hükmedebiliyor olmaları mevzuu. Allah’ın bize biçtiği görev bu kadar
önemliyken, düşünsenize, uzaylısınız, yalan mı, Allah uzayda ikamet
etmiyor mu, uzaylısınız ve Allah’sınız ve bir forma girsem hangisini
seçerdim şeklinde düşünüyorsunuz. Sonra insanı yaratıyorsunuz ve
böylece bu diri merakınızı gidereceğinizi sanıyorsunuz. Tövbe tövbe.
Allah’ım sen beni affet ya rabbim. Âmin! Sonra insan ne yapıyor? Tüm
geri zekâlı hareketleri yapıyor ve onu yarattığınıza pişman ediyor sizi
ve insan için cehennem yaratıyorsunuz. Bizler insan olarak biraz az
bencil olsaydık ve sadece kendimizi değil Allah’ımızı da adam akıllı
düşünseydik, yaşadığımız katliam kötülüklerin yani cezaların hiçbiri
başımıza gelmezdi. Allah’ı gerçekten, gerçekten anlamak isteyenlere
seslenmiyorum hakikaten şu an! “Bir bok bildiğiniz yok! Salak salak
takılıyorsunuz! Siktirin gidin! Sizin bizi Allah’ımıza kavuşturacağınız
yok!” Neyse işte, ölümün imam bayıltan fonksiyonunda gelinen nokta
budur. Eğer ki ölümün çaresini yani ölümsüzlüğü bulmazsak Allah’ı
hep insan formunda görünmeye belki de yaşamaya ikna edemeyiz. O
zaman da onu yaratmış olamayız. Neticede insan formuna girdiğinde
O ilk defa madde olacağı için O’nu da biz yaratmış olacağız. Hem bu
sayede tapacağı bir tanrısı da ilk defa olacak. Allah insana tapar, insan
da Allah’a taparsa ne olur? El-Fatiha! Bir sokakta yürüyor, diyelim, O,
yüceler yücesi Allah’ımız, her gördüğü insan tapılması gereken bir
varlık olacak O’na göre yahut da bizlere göre. Aynı şekilde bizim bu
namütenahi(!) evrimi tamamlayabilmemiz için, bizim de her insana
taparcasına iyi davranmamız gerekiyor. Bu yüzden bir nefsi kurtaran
tüm insanlığı kurtarmış oluyor sevgili kardeşlerim. Eğer ki her nefse

ARKIN ÇALAPALA .
817
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

dikkat edersek, bu durum Allah’ın bizimle ve kendi güvenliği ile ilgili


şüphelerini ortadan kaldıracaktır. Ama biz insanlar öyle katliamlar,
öyle pislikler yaptık ki şu dünyada, gel de şimdi sevgili Allah’ı insan
formunda takılmaya ikna et! Ey Cahiller! Ey Zalimler! Mahvetmişsiniz
güzelim kurguyu! Allah size bolca akıl fikir ihsan etsin diyeceğim ama
ölüsünüz zaten. Ama sizi diriltecek O, Allah! Hiç kafanızı yormayın!
Hepinizi diriltecek ve her şeyin hesabını vereceksiniz. En mükemmel
kul olan Allah’a vereceksiniz hesabı. Yalan mı? Allah günah ya da suç
işliyor mu hiç? Şahit olan var mı? Duyan var mı? Ah be! Biraz akıllı
olsanız, biraz imanınız olsa, size “cennet ilk madde olan insanı kabul
etmediği için” bu yolculuğu yapmak zorunda kaldığımızı ve cennete
girmek için maddesizlik yani ölümsüzlük yani sonsuzluğu tecrübe
etmemiz gerektiğini, bu kuralı benim değil de Allah’ın koyduğunu
anlatırdım, ölümsüzlüğü tıpkı Kur’an’daki “cennette sonsuza kadar
yaşayacaksınız” bahsinde Allah’ın söz ettiği gibi bulabilmemiz için ise
kıyamet tasarlayıp Allah’ımızı davet etmemiz gerektiğini anlatırdım.
Çünkü ölümsüz olan O ve bu sırrı bizimle paylaşmasını sağlamamız
gerekiyor. Ben çok merak ediyorum acaba hangi insan Allah? Bunu
anlamak için sürekli Kur’an okuyanları dinlemem gerekiyor ama ne
yapalım, benim de cici kaderim bu. Hz. Muhammed onu rüyasında
görenleri tam olarak işte bu derin dertten kurtarıyor. Rüyada Allah’ın
sesini duyup Allah’ı aramaya başlayanlar onun yanında Muhammed’i
ve Muhammed’in rüyada dahi taklit edilemez suretini görmedikçe bu
cehennem devam ediyor. Öyle pis bir oyun ki bu, anlatsam hepiniz
intihar edersiniz. Ciddi söylüyorum bakın! Daha çok anlatırdım size
ben, ne acayip şeyler biliyorum, ne teoriler geliştirdik yıllar içinde,
şimdi başlasam anlatırım günlerce, haftalarca ama gerek yok. Çünkü
işimiz çok! Allah hepimizi affetsin! Âmin! Sakın unutmayın! Ölüm,
insanın sabit yıldızlar feleğindeki ruhunun bu boş, çakma dünyadaki
ruhuyla bir araya gelmesi yüzünden gerçekleşir. Aynı ruhtan iki tane
olmayacağı için birisi ölmek zorunda kalıyor. Şimdi beni daha da iyi
anlıyorsun değil mi Paris? Aferin sana Paris! Şimdi Humani’nin senin
tek çiftin olduğunu çünkü Allah’ın her şeyi çifter çifter yarattığını da
anladığına göre, Kur’an’da da bahsediyor bundan Allah’ımız, gidip
onu ılık öpebilirsin. Çünkü çift başka aynısı başka. Anladın? Herkes
anladı mı peki? O zaman sabit yıldızlar feleğini bulmamız gerektiğini
anlatmama gerek yok, değil mi? O zaman yıldızların sabit olduğu yani
bitmeye başladığı ve bittiği yeri bulmak için fazlaca hız yapmamız
gerektiğini de anladınız demektir. O zaman bu cıvık konu şimdilik bu

ARKIN ÇALAPALA .
818
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

kadar. Umarım bundan sonra ruhsuz ibneler misali davrananlarınız


da insan olanlarınız gibi pisliklerinden kötülüklerinden arınır da ne
kadar ilahi olduğunun farkında olarak yaşamaya başlar. O, Allah’ımız
hepimizi affetsin! Allah’ım, sen her bir şeye kadirsin! Hamd sanadır,
şükür sana! Bundan böyle bizi hiçbir zaman sensiz bırakma Allah’ım!
Âmin! A’raf Suresi 44ncü ayetinde yüceler yücesi Allah’ımız diyor ki:
Cennetlikler cehennemliklere “Rabbimizin bize va’dettiğini biz
gerçek bulduk. Siz de rabbinizin va’dettiğini gerçek buldunuz mu?”
diye seslenirler. Onlar “Evet” derler. O zaman aralarında bir
duyurucu “Allah’ın laneti zalimlere!” diye seslenir. Anladınız mı şimdi
Allah’ın laneti kimlere imiş? Allah’ın laneti zalimlere! Allah’ın laneti
zalimlere! Allah’ın laneti zalimlere! Sonra 45inci ayette şöyle devam
ediyor Allah’ımız: Onlar Allah yolundan alıkoyan ve onu eğri, çelişkili
göstermek isteyenlerdir. Onlar ahireti de inkâr edenlerdir. İşte böyle!
Allah’ın laneti zalimlere! Ey insanlar! Selamın Aleyküm ve Aleyküm
selam hepinize! Selam olsun size! Mülk Allah’ındır ve adalet mülkün
temelidir ise, bundan böyle en ufak bir canlıya dahi zarar verenin vay
haline! Sorularınızı instagram hesabım üzerinden cevaplayacağım.
İlgili videoları da youtube hesabım üzerinden izleyebilirsiniz. Zaten
başka da hesabım yok! Başka hesaba gerek yok.
Diğer bir gelişme Cern Laboratuvarlarından geldi bu sabah.
Cern’e şu şekilde sormuştuk Cansu Canan ve GGG ile geçen hafta: Ölçü
birimi olarak kullanılan “kilometrekare” her metrekareye düşen kilo
bazında düşünüldüğünde, önce sıradan iki nokta arasındaki mesafeyi
hesaplayıp sonra sıradan başka iki nokta arasındaki mesafeyi de ilk
yaptığımız gibi hesaplayıp, ardından bu dört nokta kaç metrekare
ediyor onu bulursak, işte, kilometrekare bize bu alandaki ağırlığı
verir mi ve bu yöntemle dünyanın ağırlığını hesaplayabilir miyiz?
Arkadaşlar soruyu ve konuyu hiç anlamadıklarını, biraz daha açıp
açamayacağımızı sormuşlar. Dünyanın ağırlığı zaten belliymiş. Biz de
yedik! Bu konuyu da incelemeye devam edeceğim.
Kars şehrinin İngilizce – Türkçe Arasında Şakalar Konferansı
sırasında aldığı onur şakası ödülüne binaen tekrar hatırlatayım, cars,
Kars, anladınız mı, tamamdır, işte Kars şehri ilk Hamburger Ağacı’nın
üretilebileceği en uygun şartlara sahip oluşu nedeniyle projeyi kaptı.
Bu proje sayesinde dünya üzerindeki mültecileri Doğu Karadeniz ve
Doğu Anadolu bölgelerine yerleştirme kararımız da kesinleşti. Ayrıca
Çay Nehri, Süt Irmağı, Lahmacun Bulutu, Bal Çeşmeleri, Kuru Fasulye

ARKIN ÇALAPALA .
819
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Pilav Hızlı Tren Hattı ve bunlar gibi onlarca projemizin de çalışmaları


devam ediyor. Devletler milyar dolarlar harcıyor saçma köprüler için,
barajlar için ama biz asla öyle yapmıyoruz. Şehrini seven insanların
ayağına hizmetleri biz götürüyoruz ki dolaşıp enerji sarfiyatına sebep
olmasın hiç kimseler. Gezmek isteyenler zaten ücretsiz geziyor. Ben
burada rızık aramak için yola koyulan ve bütün gün çalışmak zorunda
kalan fakir fukaradan bahsediyorum arkadaşlar.
Oğlak tandır, kuzu tandır, muhteşem dana döner ve benzeri
tabelaları yapmak, satmak, asmak, dikmek her türlü yasaklandı. Artık
daha sağlıklı besleneceğimiz bir sürecin dâhilindeyiz ve tüm bilgiler
kişisel hekimleriniz tarafından sizlere anlatılıp öğretiliyor.
Political Mail uygulaması tüm yeryüzünde ve gümrük kontrol
noktalarında sonlandırılmıştır. Şunu da söyleyeyim: Politika kelimesi
benim ve kurucu arkadaşlarımın hep birlikte yayınlayacağımız yirmi
altı ciltlik İnsan Cumhuriyeti kitabının sonu yani Pornopolitika isimli
romanın ikinci ve son cildinin de yayınlandığı büyükgün kullanımdan
kaldırılmış ve yasaklanmış olacaktır. Politika kelimesi referandumla
kullanımdan kaldırıldı. Tüm halklar ve şehirler bugüne kadar hiçbir
fayda sağlamadığı ve insanlığın ırzına geçtiği konusunda “politika” ve
“politikacı” kelimeleri hakkında tam | % 97 | “kullanımdan kalksın,
istemiyoruz” tercihinde bulundular. Hayırlı, uğurlu olsun!
Android, Mac ve Linux işletim sistemlerinin tümüyle yapılan
görüşmeler sonucunda Human Republica işletim sistemi sizlere uzun
zamandır ücretsiz dağıtılan cep telefonlarında aktif edilmişti. Diğer
üç işletim sistemine maddi manevi tüm varlıklarıyla birlikte Hilafet
Akademisi tarafından tarihsel okumalarda kullanılmak üzere bedeli
neyse ödenmek kaydıyla el konuldu. Bu durumdan herkes memnun.
Zaten Google 26 milyar Euro “faizli” cezaya çarptırılınca akademinin
kendilerine borcu değil, Google’la Apple’ın akademiye borcu artmış
oldu ki “apple” çok uzun zamandır insanları aldattığı için, cennetteki
“elma ağacı” bahsi dolayısıyla da suçluydu, zındıktı ve kodoştu; aldı
boyunun ölçüsünü, kıçının üstüne hop kalktı, sonra da hop oturdu.
Merkezi İstihbarat Sistemi tıkır tıkır işlediği için onun dışında
kalan tüm istihbarat sistemleri ve servisleri bugün itibarı ile kapatıldı
ve yetkisiz hale getirildi. Tüm ülke devletler ve şehir devletler durum
hakkında bilgilendirildi ve ilgili masaya davet edilip ilgili belgelere de
imza ettirildi.

ARKIN ÇALAPALA .
820
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Biraz mola verip Gözleri Güneşten Güzel sevgilime şunları bir


bir fısıldamak istiyorum müsaadenizle: Sana bakınca her şeyi ama
her şeyi unuturdum ben ve senin envaı çeşit “soru”n ile onları geri
çağırmana bayılır ve çok güvenirdim. Oysa sen de gayet iyi biliyorsun
ki kadınlar yalnızca inanırlar fakat şu erkekler hem inanır hem de
inandırırlar. Söndürmeden atınız yazılı küllüklerle evin içindeki tüm
bakteri örneklerini günlük olarak topladıklarını şu an düşünüyorum.
Zaman artık canımızı sıkamaz sevgilim. Şimdilik böyle.
Tost makineleri on yıllar önce, dünyadaki obeziteyi arttırmak
için tasarlanmıştı çünkü sıcak ekmek üzerinde eridiğini görerek yağ
sürmeye bayılan bir insan refleksi üreten gen yeni icat edilmişti. Yani
şunu demek istiyorum: Tost makinesinin finansal destekçileri şu yağ
üreticileri değil. Mesela şu zeytinyağı. Zeytin ağaçlarını kestirmemek
için uğraş verme olayı bu iddiasal çözümlemeyle patladı. Ve zeytin ile
yağ kelimeleri bu yüzden geç birleştirildi. Bundan böyle bu gibi insan
refleksleriyle uğraşan kurumlar da kursun devletleriniz! Bu ünlem de
ters oldu. Bu güne kadar neden kurulmadı acaba? Televizyon örneği,
demişim. Buyurun, anlatayım.
Televizyonu icat ettiler. Bu cümlem iç kayıtlara geçsin: Ancak
hiçbir şekilde durmayan bir insanın “her duruşu sergileme ihtimali”
var sayılabilir, olabilirdi. Ne diyorduk? Televizyonu icat ettiler çünkü
devletler için en büyük tehdit halkların bir araya toplanmalarıydı. Bu
durumu bir şekilde engellemeleri lazımdı. Sinema, tiyatro, festivaller
ve konserler, imeceler, futbol müsabakaları ve her tür organizasyon
yok edilir, azaltılır veya kontrollü olarak halklara sunulursa, bu tuhaf
durum devletlerin işine yarar, bu arada yeryüzündeki karmaşaları da
en aza indirgerdi. İnsanlar güvenilir olsalardı devletler elbette buna
uygun politikalar üretebilirlerdi ama hiç de öyle olmadı. Devletleriniz
televizyonu icat ettiler, kullanıma sundular ve bu fonksiyonu çok iyi
işler hale getirebilmek için yaratılması gereken tek şey olan “kontrol
edilebilir bir medya” tezgâhlanıp durmadan çalışan televizyonlara ilk
elden pompa edildi. Kimler bu teoriyi destekledi, kayıtlarda mevcut.
Acaba bu güne kadar kaç devlet başkanı televizyonu yasakladı, bu da
kayıtlarımızda mevcut. Ben başkan olsam televizyonu yasaklardım.
Zaten telefonlarda her şey mevcut. Ne gerek var televizyonlara? Silin
gitsin! Diğer konuya geçelim.
Her ülke ve şehir devletinin İnsan Cumhuriyeti’ndeki her ülke
ve şehir devletinde sorgulama ve kovuşturma yapabilmesinin önünü

ARKIN ÇALAPALA .
821
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

açtık. Böylece tüm savcı ve hâkimlerin eşitliği mutlak hale gelecek ve


adalet daha sağlam temellere oturacak. Yalnız hâkimleri şu konuda
uyarmakta fayda görüyorum: Davaları kendi kafalarına göre yönetip
insanları sakince konuşup “ifade” vermekten uzaklaştırmayı hemen,
bir an önce bırakmalılar. Ey hâkimler! İnsanların davalarda açıkça
verdikleri ifadeleri neden olduğu gibi yazmıyorsunuz da kanunlara
uydurabilmek adına anlaşılmaz biçim ve algılanamaz duruma taşıyıp
ondan sonra kâtiplerinize yazdırıyorsunuz? Ey temiz insanlar! İfade
vermeden önce, ifademin kayıtlara aynen geçmesini talep ediyorum,
derseniz, hâkim ve savcılar laflarınızı çarpıtamaz. Haberiniz olsun!
Gerçi yazarlar sırf bu sebepten dolayı yazarlık yapıyorlar ama konu
uzamasın diye burada kesiyorum. Ha, bu arada, idamı aktif edebilme
meselesi var gündemimizde. Ey hâkim ve savcılar! İnsanlığın hayrına
yapılması gereken idamları yapamadığınız için şikâyetçi iseniz yahut
bunun önünü açabilmeniz için bir kişinin kendisi için idam talep
etmesi gerekiyorsa, bilmelisiniz ki ben bu konuda size yardım ederim
ve idam talep ederim. Fakat sakın unutmayınız ki Allah’ın indirdiği
ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir. Allah’ın indirdiği ile
hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.
Bir mola verelim. Aşıklar için bir tavsiyem olacak. Aşık olanlar
el ele tutuşup öpüşmeyi, sevişme ve seksi “final” zannediyorlar fakat
gerçek bu kadar basit değil. Önemli olan aşıkların düşüncelerini hem
tartışmalar hem de ilk tecrübeleri yoluyla birleştirebilmeleri ve ortak
davranış parantezleri üretebilmeleridir. Tüm aşıklara bu rahatlatıcı
oyunu ilişkilerinde bir an önce başlatmalarını tavsiye ederim.
Orman ve kamu alanlarında jandarma ve polis veya belediye
garantörlüğündeki yerlerde değişik ticari faaliyetler göstermek için
yer işgal edenler, mekân üretenler hazırlansın! Kanunlarca da kayıtlı
izniniz olsun yahut olmasın, diğer insanların ki kamunun hakkını açık
veya gizlice çaldığınız için bedelini kamuya hizmetle ödeyeceksiniz.
Hoyrat yaptıranlardan vergi alan belediyelere seslenmek istiyorum:
İğrençsiniz ve iyilik peşinde koşup doğru yolların sayısını arttırmaya
uğraşanları engelleme çabalarınızdan dolayı cezalandırılacaksınız.
Sinema ve telif haklarıyla ilgili düzenleme bitti. Bundan böyle
bağımsız sinema, short cut, belgesel gibi teşvik çalıştırılan eserlerde
ilgili filmin çekildiği coğrafyaların insanlarına ve dillerine saygısızlık
edilmeden, kültürlerine tarihsel veya geleceğe dair zarar verilmeden,

ARKIN ÇALAPALA .
822
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

bu eserlerin tamamlanmasına özen gösterilecek ve eserlerin senaryo


ve ekipleri bu kararlara göre seçilip teşvikler öyle dağıtılacaktır.
Birçok yerde bayi teşkilat olan kurumsal firmalar ana cadde
ve meydanlardaki küçük esnafları öldürüyor ve bu durumlar o bölge
insanlarına paranın ulaşmasını engellediği için fakirliği üretiyor. Bu
gibi manzaralardan yola çıktık, hangi caddelerin ve semtlerin fakir,
hangilerinin de zengin olduğunu anladık ve kurumsal firmaların ana
caddelerde değil, zaten hâlihazırda müşterileri olduğu için trafiğe hiç
ihtiyaçları olmadığı gerçekliğinden de yola çıkarak en ara sokaklarda
hizmet vermeleri sürecini başlatacak kanunları oylamadan geçirdik.
Şehirlerimizdeki her insan geleneksel veyahut yıllanmış dükkânların
ana caddelerde hizmet vermelerini %86 oranında destekledi.
Unutma problemini ve Alzheimer hastalığını elektrikli kıyafet
ve aksesuarlarla gidereceğimiz konusunda, “hafızanın toprakta oluşu
ve çekim güçleri dâhilinde çalışması dolayısıyla” şeklinde pek kaliteli
bir açıklama yapmıştık. Çok tepki aldık. Aşk olsun! Tepki gösterenler
ve bazı doktorlara buradan seslenmek istiyorum: Hangi çıkarlarınıza
uymuyor bu işlemler? Söyleyin yardımcı olalım! Siz insan olun, yeter!
Gerisini biz hallederiz efendiler! Kime söylüyorum ben! Bunlar zaten
bütün hastalıkları organize biçimde tedavi etmeyip, üstüne üstlük bir
de yeryüzüne yayıp türlü ilaç ve organ mafyalarından para kopartan
insanlar değil mi? Bunları bir “altı” yıl daha eğitmek için referandum
mu yapsak acaba sayın başkan? En azından başarısız uygulama veya
cerrahi müdahale yapanlarının kayıtlarını açıklayalım ki bizler onları
meslekten ihraç etmeden, kendileri halkların psikolojik baskısından
utançları dolayısıyla istifa etsinler.
Geçen gün çocuklarla misket oynarken aklıma geldi de; bizim
zamanımızda çocukların “miskette isabet ettirme” istatistikleri daha
iyiydi. Demek ki, dedim kendime, insan bozuluyor. Sonra birkaç saat
bu konuyu düşününce fark ettim ki sebep zina yapmaktı. Matematik
hesaplarıma göre, mümin olan biri, mümin olan biriyle nikâhsız ilişki
yaşayınca, kâfir bir insanın doğma ihtimali en az %1’den başlıyor. Bu
durumdan öte, mümin olan birinin mümin olmayan biriyle nikâhsız
ilişkisi ise hepten yalan. İşte zina, kötü daha doğrusu “soysuz” veya
soyu bozuk insanların, doğru yolu bilmeyen ya da bulamayan cahiller
ile yaratıcıya inanmayan zalimlerin hızlı çoğalmalarını engelleyelim
diye haram kılınmıştır. Bence. Çünkü insanlar ne derece fazla zina
yaparsa insanlığın kalitesi de o derece fazla bozulur. Diyeceğim, hem

ARKIN ÇALAPALA .
823
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

şehir ve de yaşam alanlarında hem de zamanın akışında, insanlığın


kalitesine bakıp zina oranlarını rahatlıkla anlayabilir, bu sayede de
hangi toplum veya coğrafyaların Allah’a hesabı verirken daha fazla
zorlanacağını ve cehennem ahalisinin hangi toplumların ne miktarda
yoğunluğu ile oluşacağını saptayabiliriz. Geçtik.
Dünya Yeraltı Suları Haritasının dış uydulardaki aktivasyonu
dün tamamlandı. Bundan böyle GPS cihazlarınızı kullanarak doğal su
ihtiyacınızı hemen giderebilirsiniz. Yığılma ve birikmeleri engelleme
adına tasarlanan “suyu dengeli dağıtmak için basınç” sistemi de artık
devrede! Hayırlara vesile olsun! İç uydular üretimde.
Şimdi gelelim yılın en güzel haberlerinden birine. Ey insanlar!
Tek şutla gol atabilen kaleciyi sonunda bulduk. Cuma günü mübarek
Cuma namazından sonra İstanbul Boğazı Futbol Stadyumunda kendi
ve arkadaşları önce ufak bir caz konseri verecekler, hemen ardından
da Şairler şehri Şiraz ile Futbolcular Şehri Barcelona arasında yapılan
müsabakaya dâhil olacaklar. Bakalım son sekiz maçında yaptığı gibi
yine tek şutla gol atabilecek mi? Söylediğine göre yüksek miktarda
maydanoz yemiş ve kadınların kendisine olan yüksek ilgisini günler
boyunca defedememiş, bu yüzden de çareyi herkesten saklanmakta
bulmuş. Ne diyeyim? Allah akıl, fikir ve gol ihsan etsin! Âmin!
Bir güzel haberim daha var. Parlamentomuz, cumhuriyetimiz
ve hayatımıza henüz katılmamış olan tüm şehirlere faizi bitirebilmek
için yeryüzündeki tüm kâğıt fabrikalarını satın almıştır.
Yaptığınız oylamalarla konuşmamı kesiyorsunuz ama şu son
oylamaya da cevap vermek istiyorum. Soru: Duygular nasıl oluşuyor?
Cevap basit: Duygunun henüz oluşmamış hallerinden biri ışık. Diğer
halleri ise ses, koku, doku, rüzgâr, yağmur ve saire.
Şu cümlem kayıtlara geçsin: İnsanları tedavi edebilen tıbbi ve
natürel kıyafetler konusunu düşünürken kaburga yamukluğu konusu
için demir kazak, cilt hastalıkları için merhemli tişört, ilaçlar yemek
içine atılmalı mı şeklindeki düşüncelerim arasında seyahat ediyor ve
mutlu mutsuz takılıyordum ki boynunda gökdelenler olan sevgilimin
hadi eve gidelim ünlemi yüzünden aşağıya atladığımda fasulye çorba
ve pilav tabaklarının arasındaki sarı kâğıda turkuaz renkleriyle sekiz
defa “daktilo” yazıldığını fark edip asfaltlar ile kaldırımların taşlarını
birleştiren taşların arabaların park eylemini organize ederken canım
çocukların oyun oynama haklarını ve alanlarını gasp ettiğini anladım.

ARKIN ÇALAPALA .
824
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yarından tezi yoktur, belediyelerde yaşlıların sağlığını hemen


daha iyi hale getirebilecek masalar oluşturalım. İlaç danışmanlığı ve
antiaging üzerine yüksek lisans, insanlık üzerine doktora yapmış iyi
danışmanlar hep çalışsın bu masalarda. 50 yaş üstü herkese ücretsiz
hizmet veren bu masalarda çocuklara da iş verelim ki pozitif enerji
saçıp çikolata kazanma eylemleri yapsınlar. Çikolata olmaz, bisiklet,
evet, bu sayede çocuklar bisiklet kazansın!
Bu arada unuttum sanılmasın, telif haklarıyla ilgili yasalarda
“sanatçılar para kazanamasın, böylece devletler sanatın “olan yahut
olacak olan” tehlikelerinden daha uzak kalabilsin” mantığı işletiliyor
ve müzik başta olmak üzere birçok sanat dalı, sanat ürünü insanlara
ulaşamadığı için insanlığın kalitesi sürekli düşüyordu. Konuyla ilgili
oylama yapıldı, kanun hükmünde kararname çıkarıldı. Bundan böyle
radyo ve telefonlar en başta olmak üzere tüm sanat eserleri telifsiz
yayınlanıp sergilenebilecek. Kabul etmeyenler sanatlarını saklasınlar
kardeşim. Sergilenen eserlerle ilgili ödemeler tarafımca ilgili sendika,
kurul ve kurumların da katılım ve desteğiyle yapılacaktır. Biliniz.
Aklıma geldi de, belli bir yaştan önce okumaya başlayanlar ile
belli bir yaştan sonra okumaya başlayanlar arasında görülen yahut
rastlanan bariz farklar, tıpkı insan beyninin %90’ının “hayatın ilk 36
ayında” gelişimini tamamlaması meselesinde olduğu gibi reklam ve
proje ışıklarının altında neonlu değil fosforlu ünlemlerle aydınlatılıp
tüm insanların bu konuda bilinçlenmesi bir an önce sağlanmalı.
Şöyle de anlatayım ki cuk otursun: Uyuşturucuya erken yaşta
başlayan düşünürler sanatçı olurlar, geç yaşta başlayan düşünürler
ise politikacı. İşte tam olarak bu sebeptendir ki sanatçılar daha erken,
doktorlar, avukatlar, hâkimler, savcılar, devlet adamları ve zenginler
ise geç yaşta hem de epey geç yaşlarda ölürler. Geçtik.
Ateşi hiç kullanmadan yaşamak ve de beslenmek en doğrusu,
fakat nasıl, şeklinde not almışım. Bunu seneye konuşacağız sanırım.
Az önce yapılan bir oylamayla ilgili olarak hemen açıklamak
zorundayım çünkü oylamada bu cevap talep edilmiş; Gözleri Güneş
Güzel öncesinde hiç kimseyi sevmedim. Oylamanın sorusu şuydu: Hiç
sevdin mi GGG öncesinde? Neden, nasıl ve niçin? Şöyle anlatayım: Hiç
sevemedim çünkü sevseydim ve bir çocuğumuz olsaydı adını kesin
İstanbul koymak isterdim ve büyük ihtimal sevgilim karşı çıkardı bu
duruma. Hiç sevmedim çünkü bana GGG gibi bakabilen bir kadına hiç

ARKIN ÇALAPALA .
825
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

rastlamadım. Hiç sevmedim çünkü can’ın hatta ölüm’ün yerini tespit


etme işi bana kalmıştı. Hiç sevmedim çünkü hiçbir varlık taşı bitkiye
ölüyü diriye çeviremiyordu. Allah bunu yapabiliyor ve onu çok ama
çok seviyorum. GGG yapamıyor ama onu da çok çok seviyorum. Hiç
sevmedim çünkü insan vücudunu milyarlarca milimetrekareye parça
pinçik edip, ayrı ayrı ve bütünleşik olarak inceleyip düşünmemiz ve
her hastalığı bir daha ortaya çıkmayacak şekillerde tedavi etmeyi
başarmamız gerekiyordu. Hiç sevmedim çünkü şu youtube kim hangi
videoyu ne zaman izlemiş “göstersin” diye uğraşıyordum senelerdir.
Hiç sevmedim çünkü “sevmek kabullenmektir” fakat ben kötü şeyleri
yahut şu haram ve günahları kabullenmeyi bir türlü başaramıyorum.
Hiç sevmedim çünkü sade GGG hariç, beynimdeki kelimelerin, onları
telaffuz eden kişiler tarafından anlamları değiştirildi hep ve hep. Hiç
sevmedim çünkü kimse onu sevme çabamı değişik yollarla defalarca
anlatmaya çalışmama rağmen anlayamadı. Hiç sevemedim çünkü ilk
defa GGG’nin yanında, ona ait olma isteğimin hiçbir zaman bitmediği
duygusunu yaşadım. Hiç sevemedim çünkü birini sevdiğim zaman
kendimi ufak ufak öldürüyorum sanırım ben. Yani hiç kimse kendimi
mutlak olarak öldürme eylemlerimi algılayamadı. Hiç sevmedim ben
çünkü birini sevdiğimde onun için her şeyi yapmaya bayılıyorum.
Ama “beni sevdiği için” benim için her şeyi yapana ilk defa rastladım.
Ne zaman birisini sevsem ya kullanıyordu beni çünkü kullanılmıştı
yahut kandırıyordu beni çünkü o da kandırılmıştı. Kullananlara ve
kandıranlara meylim ve merakım olduğu için belki de hiç sevmemiş
olabilirim. Gerçekten öyle ama tüm toplumlar insanların birbirlerini
sevmek için değil kullanmak veya kandırmak için içinde yaşadıkları
çok iğrenç ve sahtekâr organizmalara dönüşmüştü, bu yüzden hiç
sevmemiş olabilirim. Kimse bana sevmeyi öğretemedi. “GGG” öğretti.
Bu yüzden onu seviyorum ben hem de deliler gibi. Kimse sevmenin
üstesinden gelemiyordu, kimse şu an olduğumuz kadar özgür olup
mutluluğu yaşayamıyordu, bu yüzden hiç sevemedim. Bunun sebebi
kimsenin beni ve kendisini mutlak olarak önemsememesi de olabilir.
Hiç sevmedim çünkü durağan şeylere bayılırım ama hareketli şeylere
alışamıyorum kolay kolay. Odaklanma problemim var benim, bu da
sevmeme engel oldu diyebilirim. Hiç sevmedim çünkü aşkın içinden
sevgi, dostluğun içinden saygı çıkaran kadınlara rastlamadım pek. Bu
arada hiçbir kadın bana GGG gibi bakmadı. Ben de hiçbir kadına ona
baktığım gibi bakamıyorum. Bu yüzden onu sevdim ve ondan önce
kimseyi sevmedim. İnsanlar önce tanıyıp sonra seviyorlar. Oysa ben

ARKIN ÇALAPALA .
826
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

önce sevip sonra tanıyorum ve kadınları tanıdıkça sevgim azalıyor


nedense. Bu yüzden de biraz sevmedim. İçimdeki şeytanı bir meleğe
çevirecek olan kadını bekledim senelerce, bu yüzden hiç sevemedim.
Senelerce herkesi çocuk kabul ettim ben ve hep bir şeylere birilerine
benzetip durdum. Bu yüzden hiç sevemedim. Erkek ruhlu bir kadına
ihtiyacım vardı ama bu kadının tanımına aykırıydı. Bu yüzden de hiç
sevemedim. Hiçbir kadın moda kavramını tanrısal düzeyde algılayıp
ona göre giyinemiyor, bu yüzden hep yarım kaldı sevme eylemim. On
üzeri yirmi iki yıldızı yoktu hiçbir kadının, bu yüzden hiç sevmedim.
Bana gezegen yap, şu inanmayanları dünyanın dışına yollamalıyım,
diyen bir kadına rastlamadım daha önce, bu yüzden hiç sevemedim.
Güçlü kadınlarla da tanıştım ama “onlar mafya”, hep güçlü erkeklerin
peşindeydiler. Bense düşünce gücüyle takılanlardandım her daim. Bu
yüzden kaçtılar zaten kadınlar benden genellikle. Son bir cümle daha
kurmak istiyorum. Bir kadını sevdiğim zaman, neye hikmetse, hemen
değişmeye başlıyor ve ben asıl bu yüzden hiç sevemedim. Geçtik.
Notlarım arasında birkaç farklı sayfa buldum. Bu sayfaları ne
zaman yazdım bilmiyorum ama büyük ihtimal uyuşturucu operasyon
ve çalışmalarımız sırasında yazmış, bir kenara atmışım. Şu cümleleri
yazmışım, aynen okumak istedim. Avrupa Birliği uyum yasalarını saf
bir dikkatle incelersek, toplumlardaki suçluları toplumlarımıza geri
kazandırmak bahanesiyle toplumsal çöküşü sürecini hızlandırmaya
yönelik çalışmalar olduğunu görürüz. Suçluları serbest bırak, toplum
içine tekrar sok ki yine suç işlesinler ve toplumsal huzuru bozsunlar.
Bravo Avrupa! Bunu kendi insanlarına da yapmaları ayrıca çok çirkin.
Avrupa’nın hak, hukuk, adalet bilinci böyle artık. Terör örgütü olarak
kabul ettikleri örgütlerin bile gösteri yapmasına izin veren şu Avrupa
ile karşı karşıyayız. Amerika daha da çirkin ve kötü bir insanlık tavrı
içerisinde fakat bunu yapan tıpkı Avrupa için de geçerli olduğu gibi,
halk değil, Amerikan devleti, başkanlığı ve bu çerçevedeki kurumlar.
Türkiye’de darbe girişiminde 295, bir rivayete göre 250, 255 Hatay
mıydı, yüzlerce insanı katleden ve sisteme saldıran bir terör örgütü
liderini tüm “uluslararası yasalara rağmen” yargılamıyor, ilgili adalet
kurumlarına teslim etmeyip üstüne üstlük bir de koruyorlar. Çünkü
politik ve maddi çıkarları insanlıklarının önüne geçmiş. Çünkü insan
olamamış bu politikacılar. Halkları da öyle cahil cühelâ ki bu zalimler
güruhunu devletin başına geçirmişler. Bunu yapan pis insanları Allah
ıslah etsin. Âmin! Daha ne diyeyim ki? Ben zaten burada iyi insanlara

ARKIN ÇALAPALA .
827
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yapılanların yüzde birini bile anlatmamışımdır. Anlatamıyorum da


çünkü beni de vurmaları ihtimaliyle yüz yüzeyim. Neyse.
Az önce bir oylama daha tamamlandı. Her dil için, sürekli ve
sadece o dili öğreten televizyonlar açılacak. 200 dil 200 TV. %97 oy
oranı. Katılım %98. Aynı şeyi meslekler, sanat dalları ve spor dalları
için de teklif edelim başkanım. Ben hemen kitap TV, özellikle roman
TV ve şiir TV için başlatıyorum şu anda oylamamı.
Şu cümlem kayıtlara geçsin: Başkanım Türkiye Genetik Tarihi
isimli eserinizi ne zaman bitireceksiniz? Ondan sonra mıydı Artificial
Intelligence Language projesi? Evet, Yapay Zekâ Dili. Unutmayalım da
“toprak asfalt” projesi de gündemimizdeydi başkanım. Bir de “kalem”
cep telefonu projesi vardı. Buradan başkanımızı bir konuda kutlamak
istiyorum. Telefon operatörlerini devletler olarak satın alalım ve tüm
telefon servisleri ücretsiz olsun, fikriniz bomba gibiydi. Allah sizden
razı olsun! Âmin! Dünya coğrafyasındaki kaynak ve iklim değerlerini
doğru okuyabilmemiz için tüm yeryüzünü tıpkı Türkiye Cumhuriyeti
uygulamasında olduğu gibi bölgelere ayırma fikriniz de muhteşemdi.
Paris’e seslenmek istiyorum, bu adamı sevmekte çok haklısın. Ve siz,
ikiniz muhteşem bir çiftsiniz. Başkanım Doğu Anadolu Bölgesi ve de
Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde “mutlak imar affı” çıkartıp nüfusu
milyonlar seviyesinde oralara çekmek de sizin fikriniz miydi yoksa
Cansu Canan’ın mıydı? Neyse, sizi meşgul etmeyeyim başkanım.
Ey insanlar! Prenses Diana ekibindekilerle yıllar önce Inviters
Organizasyonu’nu kurmuştu, hatırlarsanız. Bu konuda net açıklama
yapmamı rica etti kendileri. Ben kısaca konuyu anlatmak istiyorum.
Bu organizasyon bir ara terör örgütü diye tutuklanmaya da kalktı
ama o da tiyatroydu ve ekiptekiler MI99 korumasındaydılar. MI99 da
kapatıldı, üzgünüm. Inviters “davetçiler” manasına geliyor. Bu sistem
tüm uzayda geçerli olsun diye üç tabanlı bir algoritmayla çalıştırıldı.
Birinci tip davetçiler kendi gezegenlerinin kaynaklarını mutlak şekil
ve oranlarda kullanabilenlerdi ki bu proje başladığında bizim dünya
daha bunu bile beceremiyordu. İkinci tip davetçiler kendi yıldızının,
mesela biz güneşin enerjisini kullanıyoruz ya, onun gibi düşünün, bu
ikinci tip davetçiler kendi yıldızının kendi kaynaklarını mutlak olarak
kullanabilenlerdi. Üçüncü ve son tip davetçiler ise “transtip” denilen
şu çılgın yaratıklar idi. Geçmiş zamanda anlatıyorum ama şu anda en
revaçtaki bilgi topluluklarından biri bu. Transtipler yaratılmış olan
her şeyi ve o her şeyin kaynağını, enerjisini kullanıyorlar. Saf bilgi, saf

ARKIN ÇALAPALA .
828
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

hız, saf madde, saf zaman olabiliyorlar. Zamanda yolculuk, ölümsüz


takılma, tanrısallık, mutlak iyilik ve güzellik, ışınlama gibi envaı çeşit
marifetleri hep mevcut. Bizler teknoloji sayesinde bunların bazılarını
yapabilir hale geleceğiz önümüzdeki yıllarda ama şu an çalışmaların
devam ettiği gizli bir süreçteyiz. Eğer zaman bulabilirsek, GGG ile “Hiç
Sevdin Mi?” isminde bir kitap yazalım, diyorum ve bu Transtipler gibi
takılıp tecrübelerimizi paylaşalım. Aslında dünyamızın bu seviyede
ilerlememesinin asıl sebebi ne biliyor musunuz? İnsan ömrünün aşırı
kısalığı. Bunun için ömür uzatma çalışmaları yaptık. Ömür kısa olursa
insan etik ve ahlaki değerleri umursamadan, umarsızca yaşamaya ve
yaşlanmaya kalkıyor. Düşünsenize, 300 yıl yaşayacaksınız artık ve bu
süreyi doğru planlarsanız belki de sonsuza kadar yaşayacaksınız ki
öyle olacak gibi görünüyor. Kimsenin bilmediği bir şeyden bahsedip
sizi biraz daha heyecanlandırmak istiyorum. Bir makine tasarlıyoruz
bu günlerde arkadaşlarla. İçine giriyorsunuz ve ölümsüz oluyorsunuz
hemen. Bu tasarımda en sık karşılaştığımız problemi anlatsam var ya
şok olursunuz. Peki anlatayım. Huylunun “huyundan vaz geçmemesi”
en büyük problem. Yani makinaya girdiniz ve ölümsüz oldunuz fakat
huylarınız değişmiyor. Yine aynı saatte kalkıyor, yine aynı tonlamada
“Merhaba!” diyorsunuz. Bunu çözdüğümüz zaman kötü huyluyu kötü
huylarından vazgeçirebilen bir eğitim sistemini aktif etmeyi de uzun
zamandır düşünüyoruz doğrusu. Başaramasak bile bizlerden sonraki
kuşaklar mutlaka başaracaktır “insanın” evrimini tamamlamasını. Ne
diyorduk, inviters, bu organizasyon saf uzaylıları dünyaya davet edip
ağırlamak için kurulmuştu, elbette ki zamanı geldiğinde. Şimdi görüp
seviniyorum ki bu işin de zamanı oldukça yakın. Hayırlısı…
En çok da neye sinirleniyorum, biliyor musunuz? Küçük ya da
büyük alışveriş merkezleri, marketler biraz daha fazla para kazansın
diye mahalle ve semt pazarlarını yaygınlaştırmayı engelleyen pislik
belediyeler, bunu hem başkanlarının hem de meclis üyelerinin parayı
vurması denklemi dolayısıyla yapıyormuş gibi görünürken, aslında
onları seçen halklara “peş keş” çekmiş, eziyet etmiş, hem maddi hem
manevi hem de zamansal darbeler indirmiş oluyor. Biz burada zaman
matematiğini icat etmeye uğraşıyoruz, herifler üç gram altın için fakir
fukaranın canına ve malına tecavüz edip duruyor. Bunları başka bir
uzaya veya galaksiye götürsen ne değişir ki? Orada da potansiyelsiz
cümbüşlerde alakasız sesleri çıkartmaya kalkıp akışkanlar mekaniği
ağaçlarının susuzluk renkli taze meyvelerinde, bozulmaya sebebiyet

ARKIN ÇALAPALA .
829
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

vermek yahut jimnastik yapan bulutlara “radyo antenli kanat” takıp


yağmur rüyalarına müdahalede bulunmak gibi eylemlerle haşır neşir
olurlar. Te neşir haşırt! Nizam, nazım, Nesir, neşir. Hellalleştirir.
Şimdi kimse kesmezse, defterimdeki diğer notları olduğu gibi
okuyup konuşmamı tamamlamak istiyorum. İzninizle sayın başkan.
Tarlalarında fenni gübre kullanan köylü ve çiftçi kardeşlerim!
Fenni gübreyle topraklarımızı kısırlaştırmaya, uyuşturmaya ve hatta
kısırlaştırmaya uğraşan soysuz cahillere karşı savaş ilan ediyoruz bu
hafta! Lütfen bundan sonra, tıpkı atalarımızın yaptığı gibi kendi besi
hayvanlarınızın gübresiyle topraklarınızı besleyin!
Şimşekler çaktığı anda korkanlar! Korkmayın! Şimşeklerin en
şiddetli çaktığı anlarda ve bu tip doğa olaylarında Mikail A.S., yüksek
gürültüleri olduğu anlarda İsrafil A.S., ölüm ve kaza anlarında Azrail
A.S. hatta Azrail A.S.’a bizden daha yakın olduğunu söyleyen Allah da
orada olabilir. Allah bilir en doğrusunu biz bilemeyiz! Kitap onda.
Bir kopyası Levh-i Mahfuz’da var, Allah’ın yanında ve katında.
Bir kopyayı da bizler yaşıyoruz ve münker nehir melekleri yazıyorlar.
Etti iki kopya. Demek ki en az iki kopyası mevcut. Diyeceğim, Allah’ın
sözü değişmez olduğu için, tüm teorileri bunun üzerine inşa etmeliyiz
ve ona göre yaşamalıyız. Değişirse peygamber geldi demektir.
Ey Aleviler! Hz. Ali efendimiz dirilince “Siz bana bunu neden
yaptınız? Muhammed efendimiz Allah’ın dininin elçisi iken, beni nasıl
olur da elçi ilan edersiniz?” diye sorarsa ne cevap vereceksiniz?
Ey “sağlık, medya ve teknoloji” sektörlerindeki ilgili ve yetkili
kişiler! Sosyal medya yapısalları ve bilgisayar oyunlarının bozguncu
tasarımlarıyla çocuklarımızda kişilik bozuklukları üretmeyi ve erken
yaşlarda yaşlanmayı ürettiğinizi biliyoruz. Sizler bunu bilerek yahut
bilmeden yahut da devletlerin desteğiyle, bireyleri erken yaşlardan
itibaren kontrollü olarak kullanabilmek, sömürmek ve etkisizleştirip
insanlığından uzaklaştırmak için yapıyorsunuz ve biz bunun cezasını
yeri ve zamanı geldiğinde ödeteceğimizi işte burada deklare ettik.
Ey insanlar! Topraklarımızda on yıllar ve yüz yıllar süresince
öyle iğrenç sistemler, öyle “pislik oyunlar” kurulmuş ki, bayramlarda
çocuklara para verip sosyalleşme mevzuunu halledeceğini düşünen
dangalaklardan tutun da en güzel dişiler “liseli kızlar” olduğu için, en
olaylı ve polisli, kavgalı ve çekişmeli yerlerin de “yine liseler” olması

ARKIN ÇALAPALA .
830
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

salaklığına kadar birçok örnek verebilirim. Çünkü bu hayat beni sırf


insanlar kırılmasın diye konuşmadığıma pişman etti. Hümani bilir.
Ey anne babalar! Dikkat edin! Bebek arabaları çocuklarımızın
erken yürümelerini, hızlıca koşmalarını ve bunlara bağlı olarak daha
dinç ve mutlu bir hayat sürmelerini engellediği gerekçesiyle haftaya
kullanımdan kaldırılacaktır. Lütfen o arabaları ilgili noktalara teslim
edin ve onların yerine verilecek olan bisiklet, spor topu, değişik salon
ve jimnastik aletlerinden alıp çocuklarınızı bu uğraşlara yönlendirip
destekleyin. Pervaneli drone tipinde arabaların kullanımı tamamıyla
serbest kaldığında, bu arabaların minik modelleri de üretilecek ve o
zaman uzaktan kumanda ile çocuklarınızı uçurabileceksiniz.
Lahmacun Ağacı Projesi’nde 5,299 kişi teşvik almaya uygun
görülmüştür. Ödeme ve teknik detayları e-posta adreslerinize yarın
akşamüzeri yollayacağız.
Bölge ve şehre göre ev kiralarında alt ve üst limitler belirleme
esasına dayanarak “tersine göç başlatma” fikrimiz çalışmaya başladı.
Seçilen “az nüfuslu pilot şehirlerde” kiralar düşürüldü ve bu sayede
insanlar oralara taşınmaya başladı. Ev sahiplerinin zararını önlemek
adına aradaki fiyat farkını “devletler” ödüyor. Çok nüfuslu şehirlerde
ise bunun tam tersi uygulandı, kiralar arttırıldı ve oralarda da nüfus
problemlerinde kısmi düzelmeler yaşanmaya başladı. Lütfen sağlıklı
ve bedeninize uygun olan ucuz kiralı şehirlerde yaşamaya dair özen
gösterin! Şehirlerimizin nem oranları, su değerleri, rüzgâr ve basınç
istatistikleri ve daha birçok detay, ilgili raporlarla halklara yayılmaya
başlandı. İlerleyen zamanlarda şu seyrek nüfuslu şehirlerde ücretsiz
yemek dağıtımı ve iş olanakları sağlama çalışmaları da yapacağız.
Zaten geçen ay çıkardığımız yasayla, ilgili masalara detaylıca
beyan etmek ve başvuru yapmak kaydıyla, ormanlarda ev ve çiftlik
yapıp tavsiye edilen ürünleri üretmek veya hayvancılıkla uğraşmak
serbest bırakılmış, konuya dair “yapı malzemeleri desteği” ve kurucu
teşvik verilmesi de öngörülmüş, onaylanıp yayınlanmıştı. “Homojen
Dünya Projesi” kapsamındaki diğer yasa ve tasarıları incelemek ve
oylamak için lütfen ilgili siteye girip inceleyin ve üye olun!
Projelerden bahsetmişken, “The Effects Of Frekans” şöyle ki
“Frekans Etkileri Projesi” önümüzdeki bahara aktif edilecek. İlk başta
10 milyon denekle başlatılacak olan proje, ikinci yılında 100 milyon
denek, son yılında ise 1 milyar denek üzerinde çalıştırılacak ve bütün

ARKIN ÇALAPALA .
831
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

yeryüzünde mutlak hale getirilecek. İlk hedefimiz deneklere verilen


“sesler ve değişik dalga boyları” sayesinde, kendilerinden aldığımız
“denek tepkilerinden” bilime ve insana dair verileri analiz etmek olsa
dahi, asıl amacımız yapay zekâ ve “uzay çalışmalarımızda” kullanacak
olduğumuz dünyevi dili üretebilmek. Bu dili üretmeyi ve uygulamayı
başarabilirsek, sadece insanlarla veya uzaylılarla yahut makinelerle
değil, hayvanlarla ve bitkilerle hatta eşya ile de irtibat kurup iletişime
geçebileceğiz. Başvuru yapan insanlar, denek seçilirlerse, sonrasında
çalışmalarına gerek olmadan yaşamlarına devam edebilecekler. Bu
çılgın projenin fikir ve uygulama sahibi ve yetkilisi olarak şunları da
söylemeden edemeyeceğim: Spermlerimi kadınlara teslim edip bir
şekilde bana benzeyen insanları üretmektense, spermlerimi doğaya
teslim edip bir şekilde bana benzeyen bir doğa üretebileceğimi akıl
ettiğimde “Yok artık!” dedim kendi kendime. Bunu şunun için açıkça
anlatmaya karar verdim. Sanatçılar bazen eserlerinde o kadar iğrenç,
o kadar ağza alınmayacak kelime veya fiiller kullanıp saf beyinleri bu
sayede kirletiyorlar ki, bunu durdurmanın tek yolu sözsüz iletişimi
üretmekti. Birçok eserde “otuz bir çekmek, düzüşmek, yalamak, am,
göt, yarak, sik, sikişmek” ve benzeri birçok kelime kullanıldı. Ve insan
bilinci “bu çirkin yaklaşımlı algılardan” sıyrılıp daha sağlıklı ve sevgi
dolu bir halde yaşama katılması sağlanmış olması gerekirken içinde
bulunduğumuz şu hallere ve kim bilir daha ne hallere düşürüldü. Bu
durumu yok etmenin “en kesin çözümü” bu projeydi ki “biliyorsunuz,
her projemiz diğerleriyle organik çalıştığı için”, sözleriyle bu cümleyi
de bitirmek istiyorum. Ayı boldu, tok atladım. Ayrıca o yalansın diye
değil bu cümlelerim! Oy alansın diye cam açık!
Inviters Organizasyonu ile ilgili bir cevap isteği var. Soru şu:
Trans ne şekilde yorumlanmalı sizce? Ben, TransHuman hızlı şekilde
yolculuk edebilen insan diye düşünüyorum. Ama “translate” kelimesi
çevirmek anlamında ele alındığında “geç kalma haline düşmüş trans
varlık” olarak da kabul edilebilir. Çevirileri bu yüzden sevmiyorum
ve sırf bu yüzden her türlü dili öğrenmeyi destekliyorum. Bu arada
İngilizceye bir kelime daha hediye etmek istiyorum. Lating kelimesi.
Late kökünden gelsin! Bence geciktirmek babında da kullanılabilir. I
am lating her or they lated me yesterday, etc… Latte ile ilgisi yok ama
latte içip zaman geçirince yine geç kalınmış olunabilir. Uzun hikâye.
Ey uyuşturucu tüccarları ve onları destekleyen örgütler, ultra
yapılar hatta devletler! Mademki “İstersek 100 liralık uyuşturucuyu

ARKIN ÇALAPALA .
832
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

20 liraya satarız ve uyuşturucu bu sayede tüm dünyada hızla serbest


bırakılmış olur.” şeklinde düşünüyorsunuz, o zaman ben de diyorum
ki “İstersem uyuşturucu üretmenin, satmanın ve kullanmanın ve bu
duruma göz yummanın cezası müebbet hapis ve de kamu hizmetidir.”
şeklinde bir kanun çıkartırım, apışıp kalırsınız. Benimle kafa bulmayı
bırakın! Biz burada sizlerin çocukları da dâhil olmak üzere gelecekte
yaşayacak tüm nesillere “en güzel yaşamın” koşullarını sağlamak için
gece gündüz demeden çalışırken sizin bu yaptığınız düpedüz terbiye
sınırlarını aşmaktır, şerefsizliktir, insanlık dışıdır. Lütfen artık kolay
para kazanmak için uyuşturucu ve silah ticareti yapmayı durdurunuz
ve bırakınız. Öyle büyük bir günaha giriyorsunuz ki, bırakın beni ya
da sayın başkanımızı, kralı, kraliçesi hatta peygamberi gelse sizi onun
elinden kurtaramaz. O dediğim de Allah’tır. Tekrar ediyorum. Allah’a
biraz olsun inananlar, içinde biraz Allah korkusu olanlar! Lütfen artık
insanları zehirlemeyiniz! Lütfen insanların birbirlerini öldürmek için
sahip olmaya niyetlendikleri veya kalkıştıkları silahları üretmeyiniz.
Sağduyu ve samimiyetiniz için teşekkür ederim!
Sağlık demişken yaşlılarla ilgili bir beyanım olacak. Yaşlıların
içtikleri suda karar kılmaları ve yeraltı suyu içmeleri gerekiyor. İlgili
çalışmayı başlattık. Bu bağlamda yaşlanana kadar nafaka alacağını
sananlara da kötü bir haberim var. Nafaka eli ayağı tutana değil salt
olarak yardıma muhtaç olanlara verilir. Kadınlara boşanma sırasında
ödenmesi gereken şeye “meyir” denilir. Eşlerin muhtaç olana nafaka
ödemesi durumu en fazla ilişkinin veya evliliğin süresince olacaktır.
Ey politikacı arkadaşlarım! %10, %5, %20 ve benzeri seçim
barajlarını kaldırmayıp meclisleri gerçekten de halklara terk etmeye
yanaşamayan hiçbir ülke “Biz demokratik bir ülkeyiz.” yahut “Bizim
ülkemiz cumhuriyetle yönetiliyor.” demesin. Kendinizi kandırdığınızı
bilmiyor olabilirsiniz ama şunu artık gerçekten anlamalısınız ki sizler
bu dünyayı çok kötü bir hale getirdiniz ve insanlar artık sizi görmeyi
dahi istemiyor. Lütfen adam gibi, insan gibi, haysiyetli davranınız ve
bir an önce gerekçe olarak bu cümlelerimi göstererek yahut da hiçbir
gerekçe göstermeyerek istifa ediniz. Teşekkür ederim.
Şunu buradan ifade etmek istiyorum: Öldürdüğü insanlar ya
erkekler ya gençler ya da çocuklar olduğu için, silah mafyasının en
tepesindeki kişinin kadın, yaşlı ve de engelli olduğunu düşünüyorum.
Sayın Kraliçe, sizi tenzih ederim. Zehirlediği insanlar çoğunlukla genç
insanlar olduğu için, uyuşturucu mafyasının başındaki kişinin yaşlı,

ARKIN ÇALAPALA .
833
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

engelli ve beyni çocuk beyni misali çalışan biri olduğunu düşünüyor,


bu konudaki araştırmalarımızın devam ettiğini belirtmek istiyorum.
Bu arada organ mafyasının başındaki kişinin de yaşlı olduğu ve yaşlı
insanlar tarafından desteklendiği fikrim de beyanımda yer alsın ister,
demek ki bütün pislikleri yaşlılar üretiyor diyerek sözlerimi bitirmek
isterim. Şunu oylamaya sunmak istiyorum hemen, kırk yaşın üzerine
çıkmış herkes çalışmaktan men edilsin ve yerlerini genç ve henüz hiç
kirlenmemiş, sevgi dolu insanlara bırakıp tatile çıksınlar, keyiflerine
baksınlar. Bunu yaparsak her şeyin çok daha hızlı düzeleceğine inanç
duyuyorum. Gerçekten.
Aslında her toplum yalnızca kendi geleneksel müziklerinden
uzak kaldı ve kendi öz müziğini dinlemedi diye başımıza geldi tüm bu
kötülükler. Radyolar icat edildi ve ozon tabakası titremeye başladı bu
sayede. Sonra TV icat edildi ve mertlik bozuldu. Son olarak internet
de icat edilip yaygınlaşınca doğal olarak ozon tabakası delindi. Uydu
ve roketlerin de payı vardı bu delinmede, iklim bozulmalarını daha
hızlı hale getiren karbon gazı salınımlarının da, atom bombalarının
da payı vardı bu gerçekte, insan sirkülasyonlarının ve nüfus artışları
ile sanayi devrimlerinin de. Dağları madenciler yürütüyordu ve bunu
bir kıyamet alameti olarak kimse kabul etmiyordu. İşte en çok böyle
anlarda sinirleniyorum. Elimdeki şu düğmeye bakın! Dikkatle bakın!
Bu, dünya zamanını geri alabilen ve durdurabilen tek düğme. Bomba
filan değil ha. Buna dokununca zaman duruyor, hepsi bu kadar. Bunu
nasıl kullandığımı sordunuz, hemen söyleyeyim: Mektup yazarken ve
müzik dinlerken kullanıyorum. Bir de öpüşürken.
TransHuman bahsindeki çevirilerle ilgili şu konuyu atlamışız:
Çevirileri yaparken aralara orijinal kelimeleri olduğu gibi alıp şöyle
“(parantez içi)” açıklamalarla sözcükleri çevirinin diline kazandırmış
olsaydık, şimdiye kadar çoktan bütün diller, bütün dillerden almaları
gereken kelimeleri almış ve birleşmiş “(united)” olurdu. Öylesine kör,
öylesine tutucu hatta o kadar benciliz ki bu durum ister istemez, yine
söylüyorum, “ister istemez” ürettiğimiz dillere de yansıyor. Bu konu
çok önemli. Reklamların yasaklanması kadar önemli bence. Haydi şu
an hepiniz reklamlar yasaklansın cümlemi “like” edin! Çok işimize
yarayacak, ciddi söylüyorum.
Notlarıma son bir dönüş yapmak istiyorum.
Uzay Ajansı Başkanlığı görevimden istifa ediyorum.

ARKIN ÇALAPALA .
834
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Mutsuzluklarınızın temel sebebi sizler, kendinizsiniz. Doğru,


en doğru davranışları sergilemedikçe mutlu olamazsınız. Bunu zaten
biliyor olmalıydınız. Birbirinize karşı o kadar meraklı fakat ilgisiz ve
sevgisizsiniz ki sizi bu durumdan ancak yüceler yücesi Allah kurtarır.
Bence. Bence diyorum, benden günah gitti mi bilmiyorum. Allah’ımız
hepimizi affetsin! Âmin!
Diğer konu. Çok eski bir not bu. İnsanları tutup yakaladığınız
zaman zorbaca yakaladığınız müddetçe bir yere varamazsınız. Yıllar
önce 26ncı Sure 227nci ayet demiştim ama intikamımın böyle sert
olacağını hangimiz bilebilirdik ki? Çok geçmiş olsun. Bilmiyorum, not
almışım buraya, söylemem şart! Allah beni affetsin. Âmin!
İnsanların durduk yere yaptıkları ve hiçbir mana taşımayan,
yapılmasına hiç gerek yokmuş gibi gözüken hareketlerini kameraya
çekip yavaş çekimde izlerseniz, ölmeye başladınız demektir ve insan
bir defa ölmeye başladı mı bunu durdurması imkânsızdır. İşte bu ilk
ve son ölümdür ve “ölmeden önce ölünüz” bahsinde anlatılandır. Bu
konuyu Maskeli Balo kitabında inceleyeceğiz. Meraklısına halay!
Hiperaktivite unutkanlığı, unutkanlık da hiperaktiviteyi hem
üretip hem de doğurabildiğine göre, bunların “çaresi ancak Allah”a
dua etmekle bulunabilir. Allah’ıma şükürler sonsuz olsun. Âmin!
Hazır “Allah” demişken, İbrahim Suresi’nde geçen bir ayetten
bahsetmek istiyorum. Allah ayette diyor ki: O gün suçluları zincirlere
vurulmuş olarak görürsün. Gömlekleri katrandandır, yüzlerini de
ateş bürüyecektir. İşte bu ayetlere referansla, tüm insanlara ve tüm
halklara seslenmek istiyorum. Devletlerinizin her bir memurunu ve
başkanlarını öyle dikkatli seçmeniz lazım ki petrol çıkartan, satan ve
bu gibi işlerin tümüne yatakçılık yapan herkesten hesap sorabilelim.
Katran gömlek, plastik gömlek, PVC üretimi, naylon ticareti… Bunlar
hep iç içe geçmiş ve hâkimlerle savcıların sayılarını artırmadıkça bu
gibi meseleleri halletmemiz zaman alacak. Bence, diyorum, kendisine
ait koyunları kırpıp tüylerinden yün ve iplik yapan, sonra da bu iplik
ve yünlerle örülmüş kıyafetler giyinen yahut ipek elbiseler giyinenler
dışında herkes suçlanabilir durumda. Ne kadar acayip, öyle değil mi?
Bir ayet neleri neleri anlatıyor ve yüzlerce ayet var ve biz Allah’ımızı
anlamıyoruz. Öyle cahil ve akılsız toplumlara dönüştürülmüşüz ki bu
elimizdeki fırsatı, evet Kur’an-ı Kerim’i Allah’a ulaşmak için en ufak
detayına kadar öğrenip bilmemiz gerekirken, her an günah işleyen
varlıklara dönüşmek zorunda bırakılmışız. Allah hepimizi affetsin!
ARKIN ÇALAPALA .
835
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Son not biraz uzun, kusura bakmayın. Üç dakika sonra bitmiş


olacak konuşmam. Şunları yazmışım uzun zaman önce: İnsan Hakları
ile onları savunmayı bilmeyen, yüz binlerce insanın katliamını bütün
dünyanın birçok yerinde safça ve kılını dahi kıpırdatmadan izleyen
kör ve cahil belki de zalim insanlar neden ve nasıl oluyor da hayvan
haklarını savunmak için oralarını buralarını yırtıyorlar? Hayvanların
neredeyse tümü, her biri, insanın milyonlarca yıl evrim geçirmiş ve
kendilerini on binlerce, yüz binlerce yıl önce tamamlamış varlıklardır
bu bunu anlamak için çok zeki olmamıza gerek yok. Bakınız; kelebek,
karides, kertenkele, bırakın onları kuşlara bakın. Hepsi uçuyor, bizler
uçabilen bir aerodinamik vücut yapısına ulaşabildik mi? Hayır. Su altı
yaşamında ne kadar başarılıyız? Hiç. Denizaltılar ve uçaklar olmasa,
bitiğiz resmen. Diyeceğim, biz insan olarak önce kendi evrimlerimizi
ve evrimimizi tamamlamazsak ki Darwin yahut Kant da Hristiyanları
kurtaracağız derken insanlığı mahvetmişler, Spinoza, Descartes ya da
Aristo filan konuşacak vaktim yok, kimse kusura bakmasın efendiler.
Ha, bilimden bahsedeceksek, bilim madem doğayı uzayı, her şeyi açık
açık anlatabiliyordu, o zaman neden ölüyorduk ki bin yıllardır, derim.
Çok da uzatmak istemiyorum, kurduğumuz tüm karmaşık ve organik
sistemler sadece insanlara ya da hayvanlara değil, bitkilere, eşyaya,
kültür sanat miraslarına ve aklımızın kesmediği daha birçok şeye çok
zarar verecektir. Sözlerimin başını hatırlatayım, biz insanlar ilk önce
kendi evrimlerimizi ve evrimimizi tamamlamazsak, şeklindeydi.
Bu yüzden şunu altını çizerek söylemek istiyorum senelerdir:
Yaşasın İnsan! Yaşasın İnsan! Yaşasın İnsan!
Pardon pardon, hazır aklıma gelmişken bir hikâye anlatmak
istiyorum. Çok kısa bir hikâye. Çocukluk yıllarımda yaşamıştım. Bir
gün uçurtma ama şu çıtalı uçurtmalardan, kendimiz yapardık ya hani,
onlardan, uçurmuşuz ve eve dönüyorum, tek başımayım ve evin orda
futbol sahası büyüklüğünde bir çayırlık alanda uçuruyoruz, o arada
bir maç başlamış, herkes eve gitmiş, kimse yok, maç televizyonda, bu
arada ben yavaş yavaş yürüyorum çimenlerin üstünde. Uçurtma sağ
elimde, ağır ama ev yakın. Tak, dedi, kafama bir şey çarptı ve “anında”
olduğum yere düştüm. Bir saniye sonra elimi kafama götürdüm ve
kan filan akmıyor ama sersem gibiyim. Hayatımda yaşadığım en garip
anlardan biri oydu. Etrafta kimse yok ama. Kim vurdu? Nasıl? Hiçbir
cevap yok, bir sürü soru var. Diyeceğim, şu an, yani şu içinde bulunup
sizlere seslendiğim an, tıpkı o uçurtma uçurtmadan eve dönerkenki

ARKIN ÇALAPALA .
836
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

an gibi hayatımın en garip anlarından birisi. Hatta hayatımdaki en ve


en garip ve en güzel an. Şu an öyle özgürüm ki anlatamam. Bana bu
anı yaşatan herkese sonsuz teşekkürlerimi sunmak isterim. Sağ olun!
Şunu da anlatalım, tam olsun. Bir yerde yirmi yıl yaşayın ve
oradan başka bir yere taşının. O yirmi yılla ilgili hatıratınız oldukça
az olacaktır “bir iki üç” yıl sonra, göreceksiniz. En fazla hatırladığınız
şeyler ise farklı olaylar ve ilk defa yaşadığınız türden şeyler olacaktır
eminim. İşte Allah’ımız bu ilk defa görme ve yaşama anlarını çoğaltıp
hafızamızı güçlü tutalım diye yeryüzünü dolaşmamızı emrediyor. Her
insan beş en fazla on yılda bir başka şehre taşınmalı ki hafızasının da
ömrü uzasın. Alzheimer’dan kurtulma yollarından biri de budur.
Sözlerimi burada noktalamak istiyorum. Bir yıl boyunca beni
hiçbir şekilde göremeyeceksiniz, o yüzden son bir defa çok dikkatlice
bakın ve tüm haklarınızı helal edin. Allah sizlerden razı olsun! Âmin.
Fatiha Suresini ben okuyorum, Bakara ile sizler devam edin
lütfen. Hepinize sonsuz saygı ve şükranlarımı sunarım. Allah yar ve
yardımcınız olsun! Allah’a emanet olun! Hamd yalnız O’na, âlemlerin
rabbine mahsustur. Allah’a şükrümüz ise her daim sonsuzdur.
Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdülillahirrabbilaleminerrahmanirrahimmalikiyevmid
diniyyakenabüdüveiyyakenestainihdinessıratalmüstakimsıratallezi
neenamtealeyhimgayrilmağdubialeyhimveleddallinamin.
Şimdi ilk ve son defa, dünyadaki tüm insanlar hep birlikte ve
aynı anda, İnsan Anayasası’nın ilk versiyonu ile uzaya çağrı yapmak
ve okumak üzere “sayın” başkanımız Hümani’yi kürsüye davet etmek
istiyorum. Sayın başkan böyle buyurun lütfen!
Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim.
Allah’a şükürlerimiz sonsuz olsun.
Hamd Âlemlerin Rabbi Allah’adır.
Eyvallah.
Eyvallah.
Eyvallah.

ARKIN ÇALAPALA .
837
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yüz On İkinci Bölüm


ORANGE BLOSSOM
Karsu | Bırak Beni Böyle | 03:29
Bismillahirrahmanirrahim.
De ki: O, Allah birdir. Allah Samed’dir, hiçbir şeye muhtaç olmayan,
aksine her şeyin kendisine muhtaç olduğudur. O doğurmamış ve
doğmamıştır. O’nun hiçbir dengi yoktur.
Ertesi sabah da uyandığımda, Aşıklar Şehri Venedik’teydik ve
bunun nasıl olduğunu sorduğumda, karavanın dışındaki kahvaltı
eden hırsız dostlarım hep bir ağızdan şu cevabı verdiler.
“Zaman yolculuğu dostum, zamanda yolculuk.”
“Gerçekten... Nasıl geldik buraya?”
“Uçarak geldik tabii ki. Dünyanın en hızlı jeti bizde.”
“Onu da çalmamışsınızdır umarım.”
“Hırsızlar şehri yasalarına göre çalmak serbest. Ve bunu artık
cümle alem biliyor. Çaldık, hem de kimden çaldık biliyor musun?”
“Bilmiyorum ama çok çabuk öğrenebilirim.”
“Bırakın zevzekliği de Paris operasyonunu başlatalım.”
“Ne yapmamız gerekiyor? Tam olarak anlatır mısınız?”
“Neredeyse; hiçbir şey. İlgili yasayı dün gece oylamaya açtık,
bu sabah kabul edildi. Venedik artık aşıklar şehri. Sadece Paris’e gidip
Paris’i bulmamız ve onu da yanımıza alıp İstanbul’a gitmemiz yeterli.
İstanbul’daki yasalar, gerçek gülümseyen insanların tutuklanmaması
gerektiğini savunuyor. Oradan da artık hangi şehre gitmek istersiniz
bilemeyiz. Bunu Paris’le birlikte kararlaştırırsınız.”
“Deren ne olacak? Onun okulu var. Bırakmışlar mı nenesine?”
“Bir şey soracağım. Onu nasıl bu kadar çok seviyorsunuz?”
“Hakikaten, bir insanı bu kadar sevmek ona zarar verir.”
“O sizi, sizin onu sevdiğiniz kadar sevmiyor anlaşılan.”
“Bilmiyorum. Bu; onun sorunu. Ben sevgimi sorgulamıyorum
ve hiçbir zaman da sorgulamadım. Öyle davrandığım anlar oldu ama
o anlar Paris’in düşüncelerine müdahale edebilmek için yaşandı.”
“Nasıl yani, Paris’in düşüncelerine müdahale etmek için...”
ARKIN ÇALAPALA .
838
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Bir saniye, bir saniye, konu çok karıştı. Benim sorum basitti,
onu nasıl bu kadar çok seviyorsunuz?”
“Onu tanımıyorsunuz. Onu tanısanız bu soruyu asla ama asla
sormazdınız. Onu tanısanız şu anda onun yanında olmak isterdiniz.”
“Çok merak ediyorum şu Paris’i ya! Bakalım nasıl birisiymiş.”
“Peki, bir şey soracağım. Birkaç saat sonra Paris’e indiğimiz
zaman, onunla aynı masada oturacaksınız, değil mi? İlk önce...”
“Planı değiştirmeyin, kafede oturmak yok.”
“Kendisine soralım. Kafede oturmak ister misiniz Paris’le?”
“Kameraları en fazla yirmi olmadı yirmi beş dakika devre dışı
bırakabiliriz. Oturmak istiyorsanız söyleyin ki ona göre davranalım.”
Özsorgu: Paris’le bir kafede oturmak istiyor muydum?
Önce herkesi net olarak görüp yönetebileceği bir masa seçer
ve etrafındaki herkesi bir güzel sentezler.
Benim duygu durumuma göre, ihityacımız olan duyguları her
türlü oluşturabilir. Bunu yapmak için kimi zaman komik kimi zaman
da seksi insanları seçer. Mutsuzsam, komik birini seçer ve onunla bir
şekilde temas kurup topu bana atar. Mutsuzsam, güzel bir kadını ilk
defasında kendisine hayran bırakıp avlar ve bana hediye eder.
Bunların hepsini maskeli balo kullanarak yapacağı kesin.
Büyücü! İnsanların reflekslerindeki açıkları kullanarak günde
on kere, yüz kere maskeli baloya girip tatminler üretiyor.
İlk on dakika böyle geçerse, bu iyi bir şey.
Benim duygularımı önemsemediği bir andaysak ki bu her için
geçerli bir davranış bozukluğu, işte o zaman kendi duygularını tatmin
edecek demektir. O zaman da kavga edeceğiz ve ben onu kıracağım.
Sonra barışmanın dayanılmazlığını yaşayacak ve mutlu olup
bana sarılacak, gülecek, ve saire, ve saire…
Onunla bir kafede oturmak ister miydim?
İsterdim. İsterim. Kimsenin olmadığıu bir kafe güzel olurdu.
Bana şarkı söylerdi belki daha önce hiç dinlemediğim.
Bana, çocuk yapalım, mı diye sorardı belki.
Beni çok sevdiğini bilirdi.

ARKIN ÇALAPALA .
839
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yüz On Üçüncü Bölüm


SONA JOBARTEH
Sona Jobarteh | Jarabi | 05:38
Bismillahirrahmanirrahim.
De ki: Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin
şerrinden, düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ve
kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım!

İnsan Parlamentosu Başkanı Hümani Konuşuyor


| Aynı Anda Aynı Şeyi Konuşan İnsan Sayısı 7,000,000,000 |

CANLI YAYIN

HÜMANİ230420231200
HÜMANİ230420231226

KUDÜS

Merhabalar! Şu anda 7 milyar insan aynı kelimeleri ve manayı


“uzaya fırlatmak üzere” toplanmış bulunuyoruz ve ümit ediyoruz ki
uzaylı arkadaşlar veya şu her türden varlıklar, sesimizi duyar, bizimle
tanışmak ister ve de dünyamıza gelip bizim gibi onlar da meraklarını
giderirler. Sessizlik lütfen! Lütfen söylediklerimi aynı şekilde tekrar
edin! Katılım ve desteğiniz için şimdiden teşekkürler! Başlıyoruz!
ALO! MERHABA! SELAM! HELLO! HI! OOOOO! GOD! ALLAHÜEKBER!
BUDAAA! BREK BREK! (ISLIK SESİ)! (EL ÇIRPMA SESİ)! KİMSE YOK
MU? DÜNYADAN UZAYLILARA, DÜNYADAN UZAYLILARA! GOYAAA!
MAYAAA! MONA LİSAAA! ZEUS! ARİSTOOO! MUHAMMEEEEEEEED!
JESUS CHRIST! MOSEEEEEES! ELIAAAAS! JAKOOB! ATATÜÜÜÜÜRK!
ULYSES! ODESSAAA! ILYADAAA! ANAFARTA! ABRA KADABRAAA! İ!
İİ! VIIIIZ! VIIIIIZ! VIIIIIIZZZZZZ! DUP TIS TAK! DISTAKAAAA DISTAK!
BOMBERESSİ BOMBERESSİ BOMBERESSİ DİSCO! BİZİİİZ! MİCHAEL
JACKSOOOON! ADA! WASHINGTIIIIN! HİTİTLEEEER! HİT HİTLEEER!
ŞAKA ŞAKAA! KİMSE YOK MU O KOCAMAN UZAYDA YA! DÜNYADAN
ARKIN ÇALAPALA .
840
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

UZAYA! DÜNYADAN UZAYA! BURASI O DÜNYA! DÜNYADAN UZAYA!


SESİMİZ GELİYOR MU? BURASI DÜNYA! BİZ İNSANLARIZ! YALNIZIZ!
ARKADAŞ ARIYORUZ ARKADAŞ! ARKADAŞ ARIYORUZ ARKADAAAŞ!
TITANIIIIC! UZAYLILAAAR! BURASI DÜNYA! YENİ FORM VAR MIIIII!
CEVAP VERMEYECEK MİSİNİİİİZ? İYİ O ZAMAN! BİZ DE BAŞLIYORUZ
İNSAN ANAYASASINI OKUMAYA! DUYDUK DUYMADIK DEMEYİN HA
SONRA! BİZDEN O GÜNAH GİTTİ! TAMAM! NEREYE GİTTİ BİLMİYOR
ZATEN BİLMEK DE İSTEMİYORUZ AMMAA! DÜNYADAN UZAYA! SON
DEFA! MERHABA! MERHABA! İSTERSENİZ SİZ DE GELİNİZ BURAYA!
BAKIN BU GÜNAHA SON ÇAĞRIDIR! ŞAKA ŞAKA! SİLAHLARA VEDA
ETTİK BİZ! HABER VERELİM DEDİK! BİLİYORUZ SİZ BİZDEN DAHA
AKILLISINIZ! AMA BİZ DE KARİZMAYIZ. VE DAHA TANRISALIZ. BİZE
MELEKLER BİLE SECDE ETTİ, NABEER! MELEKLEEEER! MERHABA!
MADEM GELMİYORSUNUZ O ZAMAN NEDEN SECDE ETTİNİZ YAAA!
ALO! HELLO! MERHABAAA! ALFAAAA! BETAAA! GAMAA! MUAMMA!
QUANTUUUM! GANDHİİİİ! ŞİKİ ŞİKİ BABAAAA! HATTORİ HANZOO!
HEEEY! HAAAY! HUUUY! ALLAAAAAAAHÜEKBER ALLAAHÜEKBER!
EŞHEDÜENLAİLAHEİLLAHLAAAAH! LA İLAHE İLLALLAAAAAAAAH!
JÖTEEEEEM! AMOR! HERE IS NEW YOOORK! UN AMOOOR! LAMBA!
LA BAMBAAAAA! LAMBADAAA! BADAAA! CISTAK CISTAK! YİHUUU!
BİZ İNSANLARIZ OLM. DÜNYANIN HER YERİNDE GEÇERLİ OLAN. BU
ANAYASAYI YAPTIK VE HEP UYGULUYORUZ. ANAYASA DEMEK NE
DEMEK. UZUN HİKÂYE. BİZİM KURALLAR BUNLAR. BURAYA GELİN
GÖRÜRSÜNÜZ. KÖTÜ BİR ŞEY DEĞİL. BU KURALLARA UYUNCA HEP
MUTLU OLUYORUZ. CENNET GİBİ. MUTLU OLMAK. HAHAHAHA. HA.
(KAHKAHA SESLERİ)! MUTLULUK. SHA LA LA LA LA! MUSTAFAAAA!
MUHAMMED MUSTAFAAA! ŞERİİİİF! RESULÜEKREEEEM! ALLAAH!
İSTER DUYUN İSTER DUYMAYIN! İSTER SEVİN İSTER HAYIR! İSTER
GELİN İSTER GELMEYİN! BİZİM CİCİLİ ANAYASA ŞÖYLE! DİKKATLİ
DİNLEYİN! HİŞŞŞŞŞŞ! SAKİN! HA HA HAA! (ISLIK SESİ)! (EL ÇIRPMA
SESİ)! (MASUM KAHKAHA SESİ)! (KEDİ SESİ)! (KUŞ SESİ)! (KEMAN
SESİ 1 DAKİKALIK)! (PİYANO SESİ ELENY; ETERNITY AND A DAY)!
İNSAN CUMHURİYETİ MARŞI (EMMA SHAPLİN; SPENTE LE STELLE,
TAMAMI)! (SESSİZLİK 13 SANİYE) (ALKIŞLAMA 26 SANİYE) (HİŞŞŞŞ
SESLERİ 5 SANİYE) KERİİİİİİİM! KERİİİİİM! KERİİİİİİİM! CEBRAİİİİL!
AZRAİİİL! MİKAİİİL! İSRAFİİİİİİL! HEEEY! GOOOOD! ALLAHÜEKBER!
ALLAHÜEKBER! BİZ HEPİMİZ KARDEŞİZ VE YALAN DÜNYANIN HER
YERİNDEYİZ. BU DÜNYADA ESARET YOK! KÖLELİK YOK! FAİZ YOK!
O ZİNA YOK! YALAN YOK! KÖTÜLÜK YOK! İNSAN ÖLDÜRMÜYORUZ!

ARKIN ÇALAPALA .
841
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

KİMSE KİMSEYE HİÇ ZARAR VERMİYOR VALLA! HERKES İSTEDİĞİNİ


YAŞIYOR. HER İNSAN ÖBÜR İNSANLARA HEP ÖZGÜRLÜK SUNUYOR.
HERKES BİRBİRİNİ SEVİYOR VE ÖNCE BİRBİRİNE YARDIM EDİYOR.
HERKES EŞİT. DÜNYAYI HALİFE İLE BAŞKAN YÖNETİYOR. HALİFE
ALLAHIN KURALLARINI SÜPER UYGULUYOR. BAŞKAN İNSANLARIN
KURALLARINI UYGULUYOR. HER İNSAN HER AN HER İNSANA KARŞI
SORUMLULUK SAHİBİ. HEPİMİZ GIDALARIMIZI, HERŞEYİMİZİ HEP
PAYLAŞIYORUZ. HAYVANLARA VE BİTKİLERE FAZLA İYİ DAVRANIP
GEREKMEDİKÇE ONLARI ÖLDÜRMÜYORUZ. İYİLİK İÇİNDE YAŞAYIP
GİDİYORUZ. ESKİDEN KÖTÜYDÜK AMA ARTIK İYİYİZ. HEPİMİZ HEM
DE. ÇÜNKÜ NE ZAMAN NEREDE HANGİ OLAYA İÇGÜDÜLERİMİZLE
HANGİ OLAYA O OLAYDAN TECRÜBELERİMİZLE BAKACAĞIMIZI İYİ
BİLİYORUZ. EVLENİYORUZ VE İSTERSEK BOŞANIYORUZ. ÇOCUK DA
YAPIYORUZ VE DİKKATLE ÜRÜYORUZ. KİMSEYE ZARAR VERMEK
İSTEMİYORUZ ARTIK. MASUM OLMAK İLGİMİZİ ÇEKİYOR. GEÇMİŞ
TECRÜBELERİMİZİ YOĞURDUK. BİRÇOK İNSAN BU AN İÇİN YAŞADI.
İSİMLERİNİ SAYARSAK AYLAR YILLAR SÜRER. HİÇ GEREK YOK. VAR
AMA YOK. İNŞALLAH BİZİ ANLIYORSUNUZDUR. ÇÜNKÜ SON YÜZYIL
BOYUNCA BİZ SİZİ ANLAMAK İÇİN UĞRAŞTIK. ASLINDA SON İKİ BİN
HATTA BEŞ BİN BELKİ DE ON BİN YILDIR UĞRAŞIYORUZ. AMA İŞTE
BU NOKTADAYIZ VE SİZİ BULMAK VE SİZİNLE TANIŞMAK İÇİN CAN
ATIYORUZ. ÇÜNKÜ ARTIK İYİYİZ. BİZDEN ÖNCEKİLER BAZEN İYİ VE
MASUM OLAMADI. ONLARIN KUSURUNA BAKMAYIN. BİZ ONLARIN
TARİHİNİ ÇOK İYİ İNCELEDİK VE YAPTIKLARINDAN BÜYÜK DERS
ÇIKARDIK. BU YÜZDEN ARTIK HER ŞEYLE İLİŞKİMİZ İYİLİKLE VE
SAYGI SEVGİ İLE YÜRÜYOR. SİZİNLE DE BÖYLE OLMASINI UMARIZ.
BİZ İYİYİZ BU YÜZDEN İYİ UZAYLILARA VE İYİ OLAN HER ŞEYE ŞU
AN SESLENİYORUZ. İYİ İSENİZ BUYURUN DÜNYAYA GELİN. İYİLİK
YOKSA BİZ DE YOKUZ. İYİ DEĞİLSENİZ LÜTFEN GELMEYİN. GEREK
YOK. BİZ İYİLERLE BİRLEŞİP UZAYDA TANRIYA ULAŞMAK İSTİYOR
VE UMUYORUZ. TANRI DEĞİŞİK HAREKETLERİYLE DÜNYAYA GELDİ
VE BİZE ANLATMAK İSTEDİ KENDİSİNİ AMA BİZ ONU ANLAMADIK.
O DA BİZE KÜSTÜ VEARTIK BİZİMLE İLGİLENMİYORMUŞ GİBİ YAPIP
BİZİ DENİYOR. AMA BİZ BİLİYORUZ Kİ O BİZİ AFFEDER VE CENNETE
GERİ GÖTÜRÜR. EVET BİZ CENNETTEYDİK. BİZ HEPİMİZ DEĞİL İKİ
KİŞİ CENNETTEYDİ. ÂDEMLE HAVVA. AMA SONRA ONLAR ALLAHIN
SÖZÜNÜ DİNLEMEYİNCE CENNETTEN KOVULUVERDİLER. ÇÜNKÜ
ONLARI ŞEYTAN KANDIRDI. ŞEYTAN HİÇ İYİ DEĞİL. ŞEYTAN EĞER
BİZİ DUYUYORSAN SANA TEK BİR CÜMLE KURACAĞIZ. Pİ. SEN; HEM

ARKIN ÇALAPALA .
842
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

SALAK, HEM NANKÖR, HEM DE İĞRENÇSİN VE BİZDEN UZAK DUR


ÇÜNKÜ HALİFEMİZ HARABİ SENİ BULDUĞU YERDE CANINA OKUR.
CANI NANE Mİ OKUR. FATİHA OKUR. O OKURSA BİZ DE OKURUZ. AZ
ÖNCE FARKETMİŞSİNDİR. BÖYLE İŞTE SAYIN TRANSTİPLER. TANRI
BİZİ SÖZ DİNLEMEDİK DİYE CENNETTEN KOVMUŞTU. CENNETTEN
KOVUP DÜNYAYI İNSANA VEREN TANRIMIZ ASLINDA, BİZLERİ ÇOK
SEVİYOR VE O ÇOK ÇOK AFFEDİCİDİR. SİZ TANRIYI GÖRDÜYSENİZ,
LÜTFEN BİZE YARDIM EDİN YA. ONU ÇOK MERAK EDİYORUZ. BİZİ
GÖRMEK İSTEMEZSE Kİ ŞU AN BİZİ İZLEDİĞİNE ADIMIZ KADAR ÇOK
EMİNİZ, ONA DEYİN Kİ DÜNYALILAR AF DİLİYOR, DUA EDİYOR, ÇOK
İYİ OLMUŞLAR, ONLARI AFFET LÜTFEN. BÖYLE DEYİN O ANLAR. O
BİZİ AFFETSİN DİYE ÖYLE ÇOK ÇALIŞTIK Kİ. AMA AFFETMEZSE DE
O BİLİR. ÇÜNKÜ O TANRI. BİZİ O YARATTI. MUTLAKA BİR BİLDİĞİ
VARDIR. BİZ EN ÇOK ONA GÜVENİYORUZ. UZAYIN ORTASINDA BİZİ
YALNIZ BIRAKIP GİTMİŞ GİBİ YAPIYOR AMA BAKIN BİZE KİMSELER
DOKUNAMIYOR. AMA SON YILLARDA ATMOSFERİMİZ DELİNDİ. VE
İKLİMLERİMİZ DEĞİŞİYORDU. SON ANDA DÜNYAMIZI KURTARDIK
VE ARTIK AKILLANDIK. İÇİMİZDE İYİ OLMAYANLAR DA VARDI AMA
ONLARA DA İYİ OLMAYI ÖĞRETTİK. İLLA KÖTÜ KALMAK İSTEYEN
İNSANLARI DA TANRIYA ÇABUK ULAŞALIM DİYE ÖLDÜRDÜK. AMA
HALİFEMİZ KİMSEYİ ÖLDÜRMEDEN TÜM BU İŞLERİ HALLETTİ. VE
BAŞKANIMIZ. ONU DAHA ÇOK SEVİYORUZ ÇÜNKÜ O OLMASAYDI BU
DURUMA GELEMEZDİK. BİZE SEVMEYİ BAŞKANIMIZ ÖĞRETTİ VE
BİZ ARTIK MUTLUYUZ. BİZE İNANMAYI DA HALİFEMİZ ÖĞRETTİ VE
ARTIK O TANRIYA İNANIYORUZ. ÇOĞUMUZ SEVDİĞİ, AŞIK OLDUĞU
İNSANLARA KAVUŞTUK FAKAT TANRIYI ÇOK MERAK EDİYORUZ. O
YÜZDEN ŞİMDİ TOPLANDIK VE SİZE SESLENİYORUZ. LÜTFEN BİZİ
ANLAYIN. ANLADIĞINIZA DAİR BİR İŞARET GÖNDERİN. İSTATİSTİK
BİLGİLERİMİZE GÖRE ZATEN DÜNYADA YAŞAMAKTAN SIKILMAYA
BAŞLADIK BİZ. BU YÜZDEN DÜNYAYA FAZLA ZARAR VERDİ BİZDEN
ÖNCEKİ NESİLLER AMA BİZ AKILLI DAVRANDIK VE ONLARIN HATA
VE AYIPLARINI HEP DÜZELTTİK. TANRI BUNLARI BİLİYOR ZATEN.
OLSUN. BİZDEN ÖNCEKİLER HEP TANRININ TOPRAKLARI ARASINA
SINIRLAR KOYMUŞLARDI VE SİLAHLAR YAPMIŞLARDI VE HERKES
BİRBİRİNE ATEŞ EDİYORDU. AMA BİZ TÜM SINIRLARI KALDIRDIK.
SİLAHLARI TOPLADIK VE O SİLAHLARI YAPMAK İÇİN MADENLERİ
ÇIKARDIKLARI YERLERE ERİMİŞ MADENLERİ GERİ KOYDUK. BELKİ
HER ŞEY TANRININ YARATTIĞI GİBİ OLMADI AMA HEP, ELİMİZDEN
GELDİĞİNCE, ESKİ HALİNE GETİRDİK DÜNYAYI. ONUN CENNETİNE

ARKIN ÇALAPALA .
843
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

BENZEMİYORDUR AMA YİNE DE GÜZEL OLDU. KURANDA VE DİĞER


KUTSAL KİTAPLARDA BAHSETTİĞİ TASVİRLERİ DE UYGULAMAYA
ÇALIŞTIK, SÜT VE BAL IRMAKLARINI YAPTIK, GÜZEL ELBİSELERİ,
TAHTLARI VE SARAYLARI YAPTIK. BİZLERİ YÖNETSİN DİYE, ESKİ
ZAMANLARDA SEÇİLEN LİDER İNSANLAR VEYA KRALLAR VARDI,
ONLARIN HATALARINI DA DÜZELTTİK. ŞİMDİ TEK EKSİĞİMİZ VAR
O DA ALLAH’A, TANRIYA KAVUŞMAK. TANRI KİTAPLARINDA BİZE
KIYAMETTEN BAHSETTİ, FENA AMA ARTIK ONA KAVUŞMAMIZ İÇİN
KIYAMET KOPACAKSA DA KOPSUN. BİZ ZATEN KIYAMET PROVASI
DA YAPACAĞIZ HAFTAYA. BÜTÜN HAZIRLIKLARIMIZ TAMAMDIR.
YETER Kİ O, ALLAH BİZİ AFFETSİN. SİZE BİRAZ DAHA DÜNYADAN
BAHSEDELİM. BURADA HERKES EŞİT. HİÇKİMSE YASALAR ÖNÜNDE
FARKLI MUAMELE GÖRMÜYOR. BAŞKAN DÂHİL, HALİFE DÂHİL. VE
ÖYLE BİR YÖNETİM SİSTEMİMİZ VAR Kİ İSTEDİĞİMİZ AN BAŞKANI
VEYA HALİFEYİ DEĞİŞTİREBİLİYORUZ ÇÜNKÜ ARTIK BU KONUDA
TECRÜBELİYİZ. ASLINDA BİZ HER KONUDA TECRÜBELİYİZ. ARABA
DİYE BİRŞEY İCAT ETTİK, BİR SÜRÜ İNSAN ÖLDÜ FAKAT YILMADIK.
UÇAK İCAT ETTİK. ROKET VE UYDULARIMIZ VAR. NÜKLEER BOMBA
VE ATOM BOMBAMIZ BİLE VAR YA. AMA ONLARI KULLANMIYORUZ
ARTIK. KULLANINCA ÇOK KÖTÜ ŞEYLER OLDU. AMA BİZ YAPMADIK
HEP BİZDEN ÖNCEKİLER YAPTI. BİZ HEP MÜKEMMEL BİR DÜNYA
İÇİN DÜŞÜNDÜK ÇALIŞTIK SABRETTİK. BÖYLE İŞTE. DÜNYA BÖYLE
BİR YER ŞİMDİ. BİZİ TANISANIZ MUTLAKA SEVERSİNİZ. ÇOK ZEKİ
OLDUĞUMUZU DÜŞÜNÜYORUZ. ÖYLE ACAYİP MAKİNALAR YAPTIK
Kİ HEPSİ ÇOK HOŞUNUZA GİDEBİLİR. GERÇİ SİZİN DE KİMBİLİR NE
MAKİNALARINIZ VARDIR FAKAT İŞTE BİZİM ELİMİZDEN GELEN BU
KADAR. HALİFEMİZ SİZİN ZAMANDA MEKÂNDA VE MADDEDE YOL
KATETTİĞİNİZİ ANLATTI. SÜPERMİŞ. BİZ DE YAPACAĞIZ YAKINDA.
ÇÜNKÜ DEDİK YA ARTIK ÇOK ÇALIŞIYORUZ. ESKİDEN DEVLETLERİ
YÖNETENLER PARAMIZI ÇALIP KÖTÜYE KULLANIYORDU AMA BU
DURUMU DA HIZLA DÜZELTTİK. ARTIK PARAMIZIN, ZAMANIMIZIN
VE KAYNAKLARIMIZIN ÇOĞUNU, TEKNOLOJİMİZİ GELİŞTİRMEK VE
ÇOK UZUN ZAMANDIR AYRI KALDIĞIMIZ TANRIMIZI BULMAK İÇİN
HARCIYORUZ. BUNDAN MEMNUNUZ ASLINDA AMA NEREYE KADAR
BÖYLE SIKICI GİDER Kİ. DÜNYAYA GELİRSENİZ, YA DA BİZE ARAÇ
GÖNDERİN BİZ GELELİM, EVET BİZİM ASTRONOTLARIMIZ DA VAR,
BİZİM AYDA AYAK İZİMİZ BİLE VAR, AMA ORAYA ISINAMADIK, BİZ
MARSI DA BİLİYORUZ Kİ, İKİ ÜZERİ YİRMİ İKİ YILDIZ OLDUĞUNU DA
BİLİYORUZ AMA İŞTE ŞU ZAMAN YETMİYOR. EĞER İNSAN ÖMRÜNÜ

ARKIN ÇALAPALA .
844
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

UZATABİLİRSEK ÇOK GÜZEL ŞEYLER YAPACAĞIZ. SİZ ÖLÜMSÜZ MÜ


YAŞIYORSUNUZ. YALAN SÖYLEMEYİN BAK. ÖLÜMSÜZ OLAN O SADE
TANRIDIR. EĞER SİZ DE ÖLÜMSÜZSENİZ, O ZAMAN CENNETTESİNİZ
VEYA TANRIMIZ SİZİN YANINIZDA. İŞTE CEVAP VERSENİZ ÇOK İYİ
ANLAŞACAĞIZ AMA NAPALIM, İDARE DE EDECEĞİZ ARTIK. AMA BU
MONOLOG YAPISI ÇOK DA HOŞUMUZA GİTMİYOR. GİTSİN DİYE NE
TİYATRO ESERLERİ YAZDIK YÜZYILLRDIR AMA GİTMİYOR. TANRI
BİZİ BÖYLE ACAYİP YARATTI. BİZİ BÖYLE YARATTIYSA, O KİMBİLİR
SİZİ NASIL YARATMIŞTIR. AMA VAR YA BİZLER SİZİ DE ÇOK MERAK
EDİYORUZ. DURUM BÖYLE İŞTE. BİZ DÜNYADA KENDİ KENDİMİZİ
YÖNETMEKTEN FAZLACA SIKILDIK. BU DURUMUN SONU YOK. BİZE
YARDIM EDİN LÜTFEN. GELİN TANIŞALIM VE TEKNOLOJİLERİMİZİ
BİRLEŞTİRELİM VE O TANRIYI BULALIM. ESKİ İNSANLAR VERDİĞİ
SÖZLERİ TUTMUYORDU AMA BİZLER ÖYLE DEĞİLİZ. HER SÖZÜMÜZ
GÜMÜŞ DEĞERİNDEDİR. SESSİZLİĞİMİZ İSE ALTIN DEĞERİNDEDİR.
ALTIN VAR MI SİZİN ORALARDA. ASLINDA ESKİDEN BİZE ALTINLA
GELSENİZ AMMA RAHAT EDERDİNİZ. FAKAT ARTIK ALTINA DEĞER
VERMİYORUZ. BİZ AŞKA, GÜZELLİĞE, İYİLİĞE VE YARATICIYA ÇOK
AŞIĞIZ. GERİSİ BOŞ. SIFIR. ZERO. HİÇ. YOK. OH. ANLADINIZ MI? EĞER
BİZİ DUYUYOR VEYA GÖRÜYOR İSENİZ LÜTFEN İRTİBATA GEÇİN.
MERAK ETTİĞİNİZ ŞEYLER OLURSA BİLDİĞİMİZ HER ŞEYİ HEMEN
CEVAPLAMAYA HAZIRIZ. SİZİ GERÇEKTEN ÇOK MERAK EDİYORUZ
VE BİZ UZAYDA SANILDIĞI GİBİ KÖTÜ DEĞİLİZ. EĞER BİZİ İZLİYOR
VEYA İÇİMİZDE DOLAŞIYORSANIZ ZATEN HAKLILIĞIMIZ GARANTİ.
ASLINDA SİZE ANLATACAĞIMIZ ÇOK ŞEY VARDI AMA BELKİ DE SİZ
BİZİ BİZDEN İYİ BİLİYORSUNUZDUR. GÖRECEĞİZ. UMUYORUZ Kİ EN
KISA ZAMANDA DÜNYAYA GELİR VEYA ELÇİ GÖNDERİR VEYA BİR
ŞEKİLDE BİZİMLE TEMAS KURARSINIZ. SİZE AZ ÖNCE ÇALDIĞIMIZ
ŞARKI BİZİM YERKÜREMİZİN MARŞI. ŞİMDİ DE SİZİN İÇİN YILLAR
BOYUNCA UĞRAŞIP HAZIRLADIĞIMIZ ŞARKILARDAN OLUŞMUŞ BİR
KONSERLE VEDA ETMEK İSTİYORUZ. AMA İLK ÖNCE TABİİ İNSAN
CUMHURİYETİ’NİN MARŞI. SONRASINDAKİ ŞARKILARI HALİFENİN
PLAYLİSTİNDEN RADYO ARACILIĞI İLE UYDULARA VE UZAYA ÇOK
YÜKSEK SESLE YAYIN DA YAPACAĞIZ. (İNSAN CUMHURİYETİ MARŞI
(EMMA SHAPLİN; SPENTE LE STELLE) -ALLAHIM SEN BİZİ AFFET!!!

ARKIN ÇALAPALA .
845
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Yüz On Dördüncü Bölüm


RABIA HARABIA
Roni Alter | I Follow Rivers | 03:27
Bismillahirrahmanirrahim.
De ki: İnsanların kalplerine vesvese sokan, insan Allah’ı andığında
pusuya çekilen cin ve insan şeytanının şerrinden, insanların Rabbine,
insanların Melikine, mutlak sahip ve hakimine, insanların ilahına
sığınırım.

Mod Acılar Şehri Paris


“Merhaba.”
“Merhaba.”
“Nasılsın?”
“Nasılsın?”
“Evet, nasılsın?”
“Hiç iyi değil.”
“Neden?”
“Bilmiyorum.”
“İyi ama sen gülüyorsun.”
“Mizacım böyle.”
“Yirmi dakika sonra buradan kalkmamız gerekiyor.”
“İstanbul’a mı gitmek istiyorsun?”
“Öyle planladık?”
“Kaç kişisiniz?”
“Deren’i de sayarsak yedi.”
“Beni saydın mı?”
“Yani.”
“Bana çok kırgın mısın?”
“Kırgın değil kızgınım ama geçecektir.”
“Çok özledim seni.”

ARKIN ÇALAPALA .
846
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Biliyorum.”
“Özür dilerim.”
“Asıl ben özür dilerim.”
“Boş ver, unutalım gitsin.”
“Ben unuttum zaten.”
“Peki, o mektuplar?”
“Paglia! O neydi gerçekten? Neden çekmecende sakladın?”
“Onlar kitabımda kullanmak için yazdığım aşk mektuplarıydı.
Anlamadın mı benim yazdığımı ya? Aşk olsun!”
“Onları sen mi yazdın yani?”
“Hala öğreniyorsun. Bu kadar sene geçti.”
“Nasılsın?”
“İyi değilim aslında.”
“Neden? Neyin var?”
“Çok yorgunum. Sabrımın sonuna geldim sanırım.”
“Benden vaz geçmediğine inanamıyorum.”
“Ben de.”
“Deren’i çok özledim.”
“Ben de.”
“Köydeki evi çok özledim.”
“Ben de.”
“Seni çok özledim.”
“Yanımdayken bile mi?”
“Evet, yanındayken bile.”
“Aptal!”
“Aptal!”
“Zamanda yolculuk yapalım mı?”
“Aptal! Aptal! Aptal! Paylaşma sırlarımızı herkesle.”
“Beğenmedin mi yazdıklarımı?”
“Bilmiyorum. Tekrar okumalıyım.”

ARKIN ÇALAPALA .
847
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Seni çok özledim. Aptal!”


“En çok neyimi özledin?”
“Gülümsemeni özledim. Ve sarılmanı. Hayır, hayır kokunu.”
“Yumuşacık tenini özledim ben en çok.”
“Bakışmalarımızı çok özledim.”
“Bana müzik çalmanı özledim.”
“Elini tutmayı çok özledim.”
“Hah, tamam, deyip heyecanlanmanı çok özledim.”
“Hah, tamam.”
“Öyle değil, doğal olarak!”
“Sigara içişini izlemeyi özledim.”
“Sana bilmediğim şeyleri sormayı özledim.”
“Benimle ilgili olan mı, yoksa her şey mi?”
“Seninle ilgili olan.”
“İlk yıllarda bunu ne çok yapardın...”
“Zeki Müren’in kasetini ne yaptın?”
“Duruyor valizimde. Bunu bana versene!”
“Al!”
“Nerden buldun ki bunu?”
“Dört yıldır taşıyorum. Aynısından bana da yaptıralım.”
“Ciddi olamazsın! Affet beni!”
“Bir şartla affederim.”
“Ne, ne şartı yine?”
“Bahçenin Fethi’ni Farsça okursan...”
“Şimdi mi?”
“Hayır, İstanbul’dan sonra gittiğimiz şehirde.”
“Hangi şehre gitmek isterdin?”
“Bilmiyorum.”
“Bu kararı Deren’e bırakalım mı?”
“Olur.”

ARKIN ÇALAPALA .
848
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Deren’i gerçekten çok özledim.”


“En çok neyini özledin?”
“Boynunu öpmeyi.”
“Sana hiç kızmıyor, biliyor musun?”
“Biliyorum.”
“Büyüyünce nasıl olacak acaba?”
“Yaşlanınca nasıl olacaksın acaba?”
“Korkaksın sen var ya.”
“Biliyorum.”
“Şarap içelim mi?”
“İçelim. Burada böğürtlenli var.”
“Biliyorum.”
“Yalan söyleme, aptal!”
“Yalan söylemiyorum ya!”
“Söyledin, biliyorum.”
“Yanlış biliyorsun.”
“Bilmiyorum.”
“Seni seviyorum.”
“Ben de seni seviyorum.”
“My Love.”
“Kovacs’ı dinledin mi? Nasıldı ama? Kızdın mı?”
“Hepsini dinledim. Hayır. Ane Brun fenaydı ama değil mi?”
“Ben Jain Makeba’yı ilk dinlediğimde şok oldum.”
“Bana hala Agape dinlerken oluyor.”
“Ne tuhaf.”
“İnsanlar müziği kullanmayı bilmiyor.”
“Boş ver, bilmesinler.”
“Maskeli baloda kızdın mı çok?”
“Aptal! Aptal! Aptal! Aptal! Aptal! Aptal!”
“Ne! Beğenmedin mi? Dur vurma!”

ARKIN ÇALAPALA .
849
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Aptal! Çok fazla anlatmışsın! Ona sinir oldum!”


“Çok özledim seni. Öyle çok özledim ki anla tamam.”
“Çok özledim seni. Öyle çok özledim ki anlatamam.”
O gün, Paris’e kavuştuğumdan, bir daha hiç gitmeyeceğinden
emin olduktan sonra, zamanda yolculuğun sırrını da vererek kısa bir
yazı yayınladım. Kısa yazının ismi Mutlu İnsanlar Şehri İstanbul idi.
Paris’le öpüşürken gönder tuşu yerine “sil” tuşuna basmıştım
ve telefon sormuştu: Gerçekten silmek istediğinize emin misiniz ya?
Hayır, silme, demiştim önce. Sonra da gönder, demiştim.
Paris o sırada beni öpüyor ki şunu fısıldıyordu:
“Çok özledim seni. Öyle çok özledim ki anlatamam.”
Aptal Paris. İş mi şimdi bunca yaptığın? Aptal! Aptal!
Paris’le İstanbul sokakların dolaşıyorduk bir akşamüzeri ve o
sarımsaklı yoğurtlu elma dilimli patates yemek istediğini söylemişti.
Yarım saatlik bir arama sorma nöbetimizin sonunda istediğimiz şeyi
bulmuş, afiyetle yemiş ve mutlu mutlu öpüşüyor, hayatın en fantastik
ve en büyülü olduğu anlardan birini yaşıyorduk.
Biraz sonra yel değirmeni denen bir mahallede, kepengi açık
unutulmuş bir dükkâna baktık ve Paris, hadi içine gir, dedi.
“İçine mi gireyim? Şimdi mi? İyi de bir şey olmasın?”
“Hayır, korkma, olmaz. Ben, sanki dükkânın sahibi senmişsin
de, ben de sana yardım ediyormuşum gibi yaparım, sesli bir hikâye
anlatırım, hah, tamam, Simurg hikâyesi, sonra ben de gelirim.”
İçine girmiş, kepengi de iyice kapatmıştım fakat Paris’in canı
bir şeylere sıkılmış gibiydi. Dükkân bir elbise dükkânıydı ve her yer
elbise doluydu. Paris o anda dedi ki:
“Akşam oldu, hadi elbiseleri yere serelim ve biraz uyuyalım.”
Elbiseleri yere serdik ve üstlerine uzandık. Ben “birazcık” uyuyacağız
sanıyorken, Paris çantasından bir defter çıkartmıştı ve yazı yazmaya
hatta acayip acayip şekiller çizmeye başlamıştı.
Birden Paris’in ağladığını fark ettim ve “O ne?” diye sordum.
“Günlüğüm. Aklıma geçmişte yaşadığım bir şey geldi.”
“Aklına benden başka hiçbir şeyi getirme artık! Lütfen!”

ARKIN ÇALAPALA .
850
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

“Hayır ya! Saçmalama! İnsan Cumhuriyeti ismindeki kitabımı


yazıyorum. Kitabın sonuna geldim. Kafam karıştı.”
“Eee?”
“Erkek karakteri öldürsem mi öldürmesem mi bir türlü karar
veremiyorum. Haftalardır tıkandım. Öldürsem mi? Bilemiyorum.”
“Neden karar veremiyorsun ki?”
“Çünkü onu çok seviyorum.”
Kızımız Deren’le buluştuktan az sonra, hiç bilmediğimiz bir
şehre taşınmaya karar vermek için şehirler listesini açtık. İnanılmaz
şehirler vardı. Ama Deren tutturdu “eski şehir” de Eskişehir diye! Gül
şehri, bahçeleri dolu şehir, ölüm şehri, sandalcılar şehri, antik acılar
şehri, şiir şehri, kafe şehri, yün şehir, düğme şehir, iğneli şehir, park
şehri, tebeşir şehri, mumcular şehri, mutluluk şehri…
“Park Şehri mi? O ne be?”
Bir elimle Deren’in diğer elimle de Paris’in elini tutarak eski
şehir Eskişehir’in “birbiriyle öpüşüp duran” ve “muazzam” renkte ve
desende kadifelerle örtülmüş caddelerinde yürüyorum.
Derin derin nefesler çekiyorum içime çünkü ikisinden birinin
konuşmadığı bir ana rastlamadım. Ya biri konuşuyor ya da öteki.
Çok ilginçtir ki, ikisi de gayet mutlu ve “sessiz” bir biçimde el
ele yürümeye devam ediyorlar. Üçümüzde de ses yok, çıt yok.
Bir ara Deren elimi bırakıyor ve Paris’e sarılıyor.
Deren’in Paris’e “daha doğrusu” Paris’in Deren’e sarılmasını
izlemek olağanüstü keyif verici ve inanılmaz bir şey benim için.
Bu ikisi birbirine sarılıp bir olurken, derin derin nefesler alıp
veriyorum. Kulaklıklarımı takıyorum. Ve mutluluğum zirve yapıyor.
Rooberoo isimli şarkıyı dinlemeye başlıyorum. Sonra da “Ya
Sonra ” isimli parçayı çalmaya başlıyorum ve şarkının elli dokuzuncu
saniyesinde Deren birden beni çekiştirmeye başlıyor.
“Ne var Deren? Ne istiyorsun?” diyorum.
“Seni seviyorum, bi kere öpiyim mi?” diyor Deren.
“Drama! Drama! Drama!” diye bağırıyor Paris.
İşte tam o sırada önce Paris’in gözlerinin içine bakma ihtiyacı
hissediyorum. Paris, hayır, önce beni öpeceksin, dermiş gibi bakıyor.
ARKIN ÇALAPALA .
851
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Önce beni öpeceksin yoksa seni şuracıkta öldürürüm.


Paris’in bakışlarında tuhaf şeyler görüyorum.
Bana utanarak bakıyor. Beni öp, diye fısıldıyor sanki.
Acıyarak bakıyor sanki. Umurumda değil. Deren’i öpüyorum.
Gülümseyerek ve sevgiyle baktığı anları da oluyor fakat daha
çok ürkerek ve sanki bana katlanması zormuş gibi bakıyor.
Deren’e bakıyorum. Etrafında olan bitenden habersiz, sadece
oyuncak bebeğiyle mutlu olmak isteyen bir kız çocuğu görüyorum.
Onu korumalıyım. Hayatımın bittiği güne kadar onu korumak
görevim var. Paris de böyle yapmalı. Doğrusu bu.
Paris “Üşüdüm çok!” diyor ve ellerini cebine sokuyor.
Deren birazdan ona aldığımız bisikletten düşüyor. Ve bisiklet
almaktan vaz geçiyoruz. Geçmiş böyle bir şey işte.
Deren’e doğru bir adım atıyorum. Oyuncak bebek yere düştü.
Deren’i kucağıma alıp Paris’e doğru döndüğümde Paris, aptal ya bu
kadın, resmen aptal, elindeki silahla bana ateş ediyor.
Önce ayaklarıma ateş ediyor. Gelecek bu demek ki!
Deren’le birlikte dizlerimin üstüne düşüyorum.
Bir evin penceresinde yanan turkuaz bir mum sönüyor. Deren
koşmaya başlıyor, koştukça koşmuyor gibi...
Hayır, Deren’i öldüremezsin Paris!
Paris bir canavar gibi bakıyor Deren’e.
İstersem öldürürüm, diyor. Ama çok şirin o.
Deren koşmaya çalışırken ve ağlarken, Paris bana yaklaşıyor.
Deren sürekli, hayır Paris, yapma Paris, hadi be bekle Paris, diyor.
Paris kalbime ateş ediyor. Umurunda mı dünya?
Paris beni kalbimden vuruyor. Umurunda mı aşk?
Yere yığılıyorum ve üzerime yıldızlar dökülmeye başlıyor.
Paris üzerime eğiliyor, yanaklarımı ellerinin arasına alıyor.
Paris beni öpmeye başlıyor dudaklarımdan. Bu mu aşkın?
Budur sana kalan, fethet bakalım bahçeyi, diyor.
Bu hayata dair son hatıran bu öpücük ve bahçe olmalı.
ARKIN ÇALAPALA .
852
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Paris beni öperken, içimde hiç bilmediğim bir uzayın yavaş


yavaş oluşmaya başladığını hissediyorum. Çok komik ve ılık bir uzay
büyüyor içimde. Şimdiki zamanı dolduruyor bu öpücük geleceğime.
Bir yandan da kalan tüm enerjimle Paris’i öpmeye uğraşıyor
ve onu öpmenin gerçekliğini yansıtabileceğim bir yıldız arıyorum.
Deren diyor ki, hayır o yıldız değil, şununla konuşalım.
Bir yıldız görüyorum. Üzerinden bir kıvılcım bize akıyor.
Hakkını verdim her sözümün, diyorum Paris’e.
Beni ilgilendirmez, diyor Paris, ben öldükçe o yok oluyor.
Bütün hatırladığım bu. Son hatırladığım şey bu.
Deren vardı, Paris’le öpüşüyorduk ve ben öldüm.
Hayır hayır, Paris’le öpüşüyorduk ve ben uyuyakaldım.
Evet, böyle bitiyor benim tirajı komik hikâyem.
Paris’le öpüşüyorduk ve ben uyuyakaldım.
Evet, ben uyuyakaldım ve gözlerimi açtığımda vahşi doğanın
en güzel kadınını göreceğimi sanıyorum hala.
Olsun! Paris’le öpüşüyorduk ve ben uyuyakaldım. Olsun!
Bir çayırın ağladığını o da benim gibi duyuyor şimdi.
Bir mektubun sahibine ulaşamadığını…
Bir kadının hayatının aşkını öldürdüğünü…
Bir acının birçok hayatı mahvettiğini…
Bir gülüşün herkesi kandırdığını…

Bazı geceler sağ yanımda uyurken, seni izlerdim saatlerce. Ve


dünyanın en güzel anlarını senin yanında yaşardım haberin olmadan.
Bir köpek havlayacak da uyanıp gideceksin şu başıboş sokaklara diye
ödüm kopardı. Seni kırdığım her an acı çekerdim, senin kendini fazla
sevmen yüzünden kavga ettiğimizde. Ben bizi korurken, sen yalnızca
kendini düşünürdün. Öyle çok üzerdin ki beni, öyle fazla kırmıştın, öyle
yaralamıştın ki, bunu nasıl anlayamadığını anlayamıyorum.
Beni bu büyük aşkla bir başıma bıraktığın bu dünyada da, seni
görme ihtimalimin olduğu öteki dünyada da seni asla affetmeyeceğim
ve seni bir daha hayatıma sokmayacağım.
ARKIN ÇALAPALA .
853
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ARKIN ÇALAPALA .
854
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

ARKIN ÇALAPALA .
855
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bitirmeden Önce
ÖNEMLİ AYRINTILAR
İnsan Cumhuriyeti’ni bu noktada kesmeyi doğru buluyorum
çünkü beni Piyano İstanbul kelime grubu kurtarır hiçbir şey yazmak
istemesem dahi yazmakla ilgili ilhamım geldiğinde. Bu yüzden bu zor
hikâyeyi bambaşka karakterlerle ve bambaşka bir edebi anlatıyla en
güzel şekilde yazmam daha doğru olacaktır.
Uzunca bir süre roman yazmak istemeyişim bir tarafa, belki
de bundan sonra hiç roman yazmam. Daha heyecanlı bir hikâye bulup
o hikâyeyi İnsan Cumhuriyeti’nin ötesinde geliştirebileceğim hissine
yaklaşabileceğimi de sanmıyorum fakat elbette Allah bilir her şeyi.
Şu an düşünüyorum da, yüzlerce sayfa yazdım son altı yılda.
Bir sürü karakter yarattım ve hepsini tek bir varlığa bağladım ve o
varlıkla hem kendim hem de okur arasında kaliteli bir ahenk üretip
eseri tamamına erdirmeye uğraştım.
Hayallerimdeki hayatta, yüksek çözünürlükteki kameralarla
sigara fırtının dumanının sesi bile kaydediliyor. Her şey ve her anımız
kayıt altında olduğu için düzgün davrananlar puan topluyorlar. Belli
bir puana ulaşanlar görünmezlik zırhını aktif edebiliyorlar. Bazen bu
mekanda rahatlamak istiyorum, dediğimizde, o mekanı karartabiliriz
gibisinden bir refleks de geliştirilip duruyor. Her şey yolunda.
Paris ile yani Ceren ile Paris’te gezindiğimizi hayal etmedim.
Forabandit | Cancion 6:23.
Bu isimde bir kitap veya kitapçık yazdım aslında kafamda ve
karakterleri Ceren ile ben olmuştuk. Ama Ceren’in gerçeklik konusu
üzerinden yaptığı göndermeler, yıllar içinde “o kadar” aklımı başıma
getirdi ki, bir dikiş makinesinin başına geçip kendi söküğümü dikmek
durumunu yaşamam gereken zamanların geldiğini düşünüyorum her
an. Devrik ve bozuk cümlelerimiz için gerçekten özür dilerim. Bunca
kötü bir edebi eser vermekteki asıl amacım, okurun eserle bütünleşip
kendisini bir roman kahramanı gibi hissetmesini gerçekten başarıp
mutlu olmaktı. Romanımızın tamamını okuyan sabırlı okur dur!
Sabırlı okurla konuşmak, dertleşmek istiyorum biraz.
Aslına bakarsan şu an hiç mutlu değilim ama şu “süper” dikiş
makinasıyla harikalar yaratmaya başlayınca moralim düzelir.

ARKIN ÇALAPALA .
856
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Daha önceleri belirttiğim gibi, ben roman okurları için yazıyo


görünsem de, r burada dursun, kendisi için asıl çalıştıklarım; düşünür
ve yazarlar ve bilim adamlarıdır. Ve o insanlar için bu eseri, bu nokta
itibariyle bitirmekte fayda görüyorum. Belki birkaç sayfa daha…
Eğer onlardan biri olmayacaksan, benim eserlerimin peşini
bırak lütfen! Hayır, kendine zarar vereceksin, o yüzden söylüyorum.
Neyse. Biraz sır paylaşayım.
Ferdi Özbeğen, Seni Terkedeceğim, 03:18.
Yüz çevermek bu olsa gerek.
“Yeldeğirmeni” Mahallesi’ndeki defter dükkânımızda sürekli
olarak dinlediğimiz Ferdi Özbeğen o günlerde vefat etmişti, Allah bol
rahmet eylesin, bu şarkıyı dinlediğim kadınlar sırasıyla Berin, Ceren,
Ayşegül, Ilgın, Esra, Nimet, Başak ve erkekler, Serkan, Suphi ve öteki
Serkan, Akın, Hüseyin, hiçbiri belki de, Deniz ve Julia, Moda tayfası ve
Gerçekten Kaybedenler Kulübü üyeleri, bir gün onları terk edip uzun
zaman sonra geri döneceğimi ve bunu, günlerdir büyük bir sabırla
okuyup az önce bitirdiğin bu efsane kitapla ciddi ciddi yapacağımı bir
türlü kestiremediler. O günlerde bitirmiştim kitabın ilk yazımını.
Ben bu şarkıyı dinlerken, hep, onların hepsiyle ayrılacağımızı
düşünür üzülürdüm, onlarsa fondipledikleri rakı kadehleri sayesinde
bu gerçeklikten epey uzaktaki hayatlarını yaşamaya devam etmekle
meşgul olurlardı. Bu o kadar kırıcı bir durum ki şimdi anlatamam.
Belki de ben aslında Fransız vatandaşı olup ülkeyi terk etmeyi
hatta bundan sonra yazacağım aşk romanlarını Fransızca’da yazmayı
da yine o günlerde bilinçaltıma yerleştirmiş olabilirim.
Ensemble Cest Tout. Çok güzel filmdi. Öyle olur sandım.
Neticede bir aradaydık, hepsi buydu. Buymuş. Hepsi buymuş.
Şimdi daha iyi anlıyorum. Bir şeyleri daha itiraf etmek istiyorum.
Saçmalama lütfen, önemli olmasa niye itiraf edeyim.
Hayır benim için değil, senin için önemli.
Ben zaten bunları yaşadım bitirdim. Ama sen…
Neyse! İzin verirsen anlatayım.
Tam sekiz yıl oldu “Ceren’le yani Paris’le yani GGG” ile yani şu
Müjgan yani sevdiğim ama gerçekten sevdiğim kadınla ayrılalı.

ARKIN ÇALAPALA .
857
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bu sürenin tamamında beni en çok yaralayan şarkı hep Yann


Tiersen’in Esther ismindeki şarkısı oldu. Bu şarkıyı o acılarla dolu ..
günlerimde, Bergama Akropolis’teki ahşap zemine oturup dinlerken,
şu ağacın gölgesinde, şu suyu izlerken dinlerken öyle çok ağladım ki.
“Ayrılık” kelimesi burada dursun! Eleny, Nostalgic, 02:32 çalıyor.
Sanırım daha fazla katlanamayacağım bu acıya.
Yine de birkaç sayfa daha yazmak istiyorum.
Anlatmayı tamamlamam gereken şeyler var.
Bu kitabın nihayetine ermesi ve eserin topluma ulaştırılması
meselesinin yanında birkaç şey daha... Onları anlatmazsam olmaz.
İnsan öyle değişik ve öyle donanımlı bir varlık ki, başına neler
gelirse gelsin, eğer Allah yazdıysa bir şekilde kendisini toparlayabilip
gerçeğe dönebiliyor ve her şeye yeniden başlayabiliyor.
Ben sadece Berin’in ve diğer arkadaşlarımın beni alıştırması
yüzünden uyuşturucu bağımlısı olmuş bir yazar müsveddesi ve basit
bir tüccardım. Sonra Ceren’le tanıştım, bağımlı oldum, tedavi gördüm
hatta hakkımda annemi tehdit etmekten ve mahkemeye gitmemekle
alakalı olaraktan tutuklama kararı bile çıktı. Ama asla pes etmedim.
Sen de asla pes etmemelisin. Sakın pes etme!
Altı yıl önce, Berin’le o ilk uyuşturucuyu içmiş, yatağa uzanıp
hayal kurmaya başlamıştık ki aklıma bir fikir geldi. O kadar önemli ve
asil bir andı ki bu benim için. Özenle anlatmak istiyorum.
Yanında olduğum insanların, ki ben o sırada sekiz dokuz kitap
yayınlamış bir yazardım, yıl 2012, Radio Tarifa, Oye China çalıyor,
Berin’le o çocuğu Altıyol Boğa Heykeli yakınındaki bankta gördüğüm
o an bu şarkı çalıyordu ve sesi açıp ağlamaya başlamıştım. Bir saniye!
Yanında olduğum insanların benden daha üstün düşünceleri
ve düşünce sistemleri olduğunu gördüğümde çok kıskanır ve bunu ne
şekilde başardıklarını merak ederdim. Bu uzun yolculuk bu durumlar
hakkında gerçek bilgiye ulaşmamı da sağladı. Berin, Galata tüccarları,
Selim, Akın, Ceren… Bunların düşünceleri, düşünce sistemleri bayağı
kaliteli, derdim kendime. Öyle sanırdım.
İyi ve hızlı, estetik ve yüksek sanat voleli düşünce sahibi olan
insan hatta canlıların tümü, uyuşturulma ve uyarılma dolayısıyla bu
hallere düşüyorlarmış. Bunu anladım. Bu yüzden bir kez daha, lütfen:
Uyuşturucu içmeyin, içenlerle arkadaşlığınızı hemen kesin. İyi insanı
ARKIN ÇALAPALA .
858
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

iyi tanıyın! Sizi zehirleyip hayatınızı mahvetmelerine izin vermeyin!


İçenlerle asla muhatap olmayın! Kötü arkadaşlıklar kurmayı bırakın,
gitsin. İyi insanların sayısı daha fazla ve iyiler bize zarar vermiyorlar,
bizi dolandırmıyorlar. Lütfen biraz olsun bu dediklerimi düşünün!
Şimdi diğer bir meseleye, yine bu anlattıklarımın devamı olur
ümidiyle geçmek istiyorum. Olmazsa da olsun…
O uyuşturucuyu içtikten sonra bir ev, bir dükkân, biri defter
öteki dikiş olmak üzere iki atölye parası yedim ve Berin’in beni şu pis
uyuşturucu ile tanıştırması, bana tam 250 bin liraya mal oldu.
Dünya malı dünyada kalır lâkin böyle bir kayba hiç gerek yok!
Altı yıl içinde “dişlerim” mahvoldu, saçlarım ve sakallarım beyazladı,
cildim yumuşadı, insanlarla ve ailemle ilişkilerim mahvoldu ve şimdi
burada anlatmaya utandığım birçok kötülük, günah ve haram şeyleri
yaşamak zorunda kaldım. Çünkü kendimi uyuşturuyordum ve kimse
beni engelleyemiyordu. Bunu neden yapar ki bir insan kendisine?
Bir insanın bunu kendisine yapması için ya gerçekten salak
olması ya da bir amacının olması gerekir. Benim amacım bu kitabımı
yazmaktı ve amacıma ulaştım ve uyuşturucuyu bıraktım. Evet. İtiraf
etmeliyim, ben bunu kendime tam altı yıl “sırf bu romanı” yazabilmek
için yaptım. Ölmediğim için şanslıydım. Çok şanslıydım. Aslında üç
defa öldüm. Bir defasında Azrail ile kafa kafaya geldik. İçmişim, kitap
için kıyak notlar alıyorum, o sırada bir kalp krizi geldi; hassiktir ulan,
dedim içimden. Hemen gittim Kur’an-ı alıp ayet okumaya başladım.
Sonra Allah’a beni Azrail’in elinden kurtarması için dua ettim
de öyle kurtardım paçayı. Azrail çok acayip! Çok kontrolsüz! Şimdi bu
satırları yazıyorum diye, uyuşturucu tüccarları beni öldürmeye karar
verse, işi bitirecek olan yine Azrail. Kesin kontrolsüz.
Konumuz bu değil. Niye dalıp gidiyorsun ki!
Ne Berin ne Ceren, o gece, o ilk uyuşturucu kafasıyla çözümü
olmayan şu konularda psikopat bir roman yazma kararı aldığımı asla
bilemediler ve bunu kimse anlayamadı. Oh olsun!
Ve ben, İnsan Cumhuriyeti’ni insanlar için yazabildim.
İnsan Cumhuriyeti’ni yazabilmek için sekiz yılımı harcadım.
Ve bunların yanında bir sürü aşk, hayatımın en güzel iki aşkı “Berin”
ile Ceren, en samimi arkadaşlarım, hepsini harcadım bu roman için.
Öyle tuhaf bir tercihti ki bu! Ya bencil olup bu kitabı yazmazdım yahut

ARKIN ÇALAPALA .
859
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

da kitabı yazar ama her şeyi kaybederdim. Birçok defa öldüm, değişik
yöntem ve hareketlerle son anda kurtuldum hep. Yemin ederim. Niye
bunun bu kadar zor olabileceğini en başta anlamadım ki?
En başta şöyle düşünmüştüm: Birkaç yıl takılırım, yeter. Kral
malzeme çıkar bu camiadan! Ya! Çok kral malzeme çıktı, gördük!
Bir amacım daha vardı: terörü bitirmek. Şimdi onlar da bu net
satırı okuyunca, evet, teröristlerden biri mesela okuyunca bu yazıyı,
ulan bu herif bize savaş açmış deyip yine Azrail’i aktif edebilir.
Çılgınlık yani! Boru değil! Neyse, abartmayayım!
İki taraftan da çok rica ediyorum, beni öldürmeyin! Yazmam
gereken birkaç kitap daha var. Yeteri kadar insan öldürdünüz siz!
İnsan Cumhuriyeti romanında cevap vermek istediğim konu
başlıkları ve sorunlar oldukça büyüktü ve kısaca şöyleydi:
İnsanlar neden uyuşturucu kullanıyor ve nasıl vaaz geçerler?
Devletler insanları nasıl mahvediyor ve bu durum engellenebilir mi?
Politikacılar neden bu kadar adaletsiz bir dünya yarattı? Bilim neden
insanların işlerine yarar olmaktan bunca uzakta? Sanat neden olması
gerektiği gibi değil? Terör ne ayak ki? İnsanlar Allah’ı niye anlamıyor?
İnsanlık nereye gidiyor? Bu gidişata birisi dur diyebilecek mi?
Kıyamet yakın mı?
Ölüm de nedir?
Yok, var mı?
Son ne?
Bütün bu süre boyunca Allah korudu beni. Herkes ve her şey
üzerime gelirken, ben “zaten” bu psikopat problemlerle ve sağlığımla
uğraşırken hem de, Allah beni bir saniye olsun yalnız bırakmadı.
Allah’ıma şükürler sonsuz olsun ki başardım.
Aradığım bütün soruların cevaplarını bir şekilde paragraflara
ve sayfalara döşedim, yapmam gereken her şeyi yaptım.
Şimdi yapmam gereken iki şey kaldı.
İnsan Cumhuriyeti’ni yazabilmek için mahvettiğim hayatımı
eskisi gibi yoluna koymak ve son bir iyilik.
Kim olursa olsun, nasıl yaşarsa yaşasın, bu kitabı insanlığın
onuru, erdemi, ahlakı için yazdım. İnsan için yazdım.

ARKIN ÇALAPALA .
860
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bu kitabı kendi tecrübelerimle yazdım, kendime.


İnsanın “en büyük” problemlerinden “bazılarını” inceledim ve
geriye sadeCe kendime verdiğim sözü tutmak kaldı.
China Woman Montreal Love Theme çalıyor Ceren!
Seninle ilk tanıştığımız gün sana demiştim, çok önemli bir şey
var başarmamız gereken, sabırlı olmalısın, ikimiz de sabırlı olmalıyız.
Sen o zaman benim bu kadar uzun bir süre bu romanı yazmak
eylemiyle meşgul olup kendimi “bilgi ile” ve her çeşit uyarıcı veyahut
uyuşturucuyla zehirleyeceğimi “bilmediğin için” ne demek istediğimi
anlamamış olabilirsin. Bu gerçeği senden bile saklamak zorundaydım
ve gerçekten özür dilerim sevgilim Ceren.
Sana anlatsaydım, belki beraber olacaktık, belki hala beraber
olacaktık ama bir romancı olarak bu romanı yazamayacaktım.
Bir roman için hayatımın aşkını kaybetmiş olabilirim ama bu
kayda değer bir eylem bence. Umarım bana hak verirsin.
Biliyorum, kendime verdiğim sözün ne olduğunu merak eder
bir halde okuyorsun bu af dilediğim, mahcup ama gururlu satırlarımı.
Seninle “el ele dolaşırken” bu problemi çözmüştüm. Sana hep
Allah bahsi açıyordum fakat bunu çaktırmadan yapıyordum ve senin
de diğer herkes gibi Allah tarafından korunduğunu “gayet iyi” biliyor
ve bu duruma güveniyordum. Sonunda anladım ki İbrahim’in İsmail’i
kurban etmesi gibi, seni Allah’a kurban niyetiyle vermeli ve bu aşktan
vaz geçmeliydim. Bunu yapmak zorundaydım.
Kendime verdiğim şu söz bu noktada belirdi.
“Bir gün bu kitabı bitirdiğimde, Kur’an-ı Kerim’i en başından
en sonuna kadar okuyup hatim edeceğim ve Allah’ıma dua edeceğim
bizi kavuştursun, tekrar bir araya getirsin, diye.”
İşte şimdi o noktadayım sevgilim Ceren.
Bu öyle bir nokta ki, anlatamam.
Hayır anlatabilirim.
Marjan Farsad, Porteghale Man çalıyor sevgilim Ceren.
Onlarca defa hatmettim Kur’an’ı. Ama seninle barışmayı asla
istemiyorum. Sen kötü bir insansın. Kalitesiz bir kadınsın.
Ane Brun, Halo, 03:52 çalıyor. Anlayabilen için ama.

ARKIN ÇALAPALA .
861
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Ane Brun, Big In Japan çalıyor. Çok yorgunum usta!


Çılgın bir generalin, ordusuna hücum emrini verdikten sonra,
çıkan seslerin sıkıştırılmış halini, uzaya fırlatılmadan önce buldum.
Bir futbol sahasında çıkan seslerin tümünün kaydedildiği deli
cihazdan alınan anlık verinin 1/1000 ölçekle sabitlenmesinin resmi,
benimdi yahut değildi, kimin umurunda ki sabitin değişkenleşmesi!
Yerküre üzerinde akıp giden rüzgârların çevirdiği işler netice
gösterilince oluşan seslerin kanal kayıtlarının fotoğrafı lazım.
Ortalama bir insanın ömrü boyunca çıkardığı seslerin bir ara
bir araya toplanması sonucu oluşan kanal kayıtlarının tümü lazım.
Bir başka insanın ömrü boyunca çıkardığı seslerin bir ara bir
araya toplanması sonucu oluşan kanal kayıtlarının tümü lazım.
Kâbe’den gelen sesin kanal kayıtlarının fotoğrafı acil lazım.
Daha sade bir anlatımla devam edersem, durum şu:
İnsan nasıl oluşuyor, önce onu anlamalıyız.
İnsan, annesi ve babası ilişkiye girdikten sonra spermlerin ve
yumurtaların organizasyonu sonrasında bir embriyonun oluşumunu
takip eden olaylar serisi neticelendiğinde doğuyor. İki varlığın birlik
olduğu ve bir varlığı inşa ettiği bir durumdan bahsediyoruz. Elbette
bu duruma olma komutunu veren yüce Allah.
Olmayınca erkek karides yemeli ki spermleri güçlensin. Kadın
üstte takılmalı ki yumurtalık aşağıya çekilsin. Orgazm bitince erkek
dışarı çıkmıycak ki sperm geri çekilip boşa gitmesin. Adet gününden
14 gün sonra hazır oluyor kadın hamile kalmaya. Orgazm anında
kalçasının altında yastık olucak ve bacakları yukarı kalkık olucak.
Kadın üstte sevişecek ama erkek orgazm anında hemen üste geçecek.
Erkek altta takılınca spermler de güçlenecek, çünkü yukarı gitmek
zor iş. Normal pozisyonda aşağıya akıyolar rahat rahat. Rehavet işte.
Kısacası çocuk yapmanın da ilmi ve kuralları var. İlk kural ise
her zaman olduğu gibi Allah’ın dilemesi. O dilerse çocuk oluyor.
Embriyo büyüyor, cenin haline geliyor. Cenin büyüyor, sonra
annenin karnı şişiyor ve sonunda bebek doğuyor. Hikâye böyle.
Bebek önce duyuyor, sonra görüyor dünyayı.
Bebek nefes alıyor ve yaşamı başlamış oluyor.

ARKIN ÇALAPALA .
862
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Annesi onu emziriyor, temizliyor, besliyor, koruyor.


Anne ve babanın koruması altında bebek büyüyor. Ce! Ce!
Sonra bebek çevresiyle ilişki üretiyor, akrabalarıyla komşular
ve arkadaşlarla değişik süreçler tamamlıyor. Okula gidiyor, aşık olup
evleniyor, değişik şeyler yaşıyor ve bir insan tamamlanıyor böylece.
İnanırsa inanır, inanmazsa kendi bileceği.
Bir hastane düşündüm şimdi. Bir odasında “yeni doğmuş” bir
bebek ilk seslerini çıkartıyor. Bir başka odasında az sonra ölecek olan
bir yaşlı son seslerini çıkartmaya çabalıyor.
Bir futbol sahası düşündüm şimdi. Beş yaşındaki bir çocuk şu
tribün denen yerde babası ne yaparsa aynısını yapmaya çalışarak bir
şeyler öğreniyor ve sahada topun peşinden koşan futbolcu, birazdan
atacağı gol için büyük bir hırsla koşturuyor.
O sırada bir yaprak, bir kuşun incittiği bir yaprak tutunduğu
daldan kopup süzülerek yeryüzüne düşüyor. Bir rüzgâr, bunu bir an
fark etse de hiçbir şey yapamadan izliyor.
Bir başka coğrafyada bir araba kazası meydana geliyor ve altı
kişi vefat ediyor. Bilmem kaç kilometre uzakta ise bir uçak kalkıştaki
arıza sebebiyle uçuşunu erteletiyor.
Bir camide sabah ezanı okunurken bir başka camide yatsının
vitr vacibi kılınıyor. Bir yerde yağmur yağarken bir başka gezegende
karbon oranı hiç gerek yokken azalıyor veya artıyor. Olabilir.
Bunların hepsi birbirinden farklı akışlar. Ve tüm bu akışların
arasında bir bağ, bir bağlantı var ve bu bağlantı Allah tarafından net
bir biçimde sağlanıyor, yaratılıyor, oluşturuluyor ve işletiliyor.
Bir savaş uçağı hızla giderken karşısına bir kuş çıkıyor ve bu
uçağın motorunu bozup hem kendini hem de pilotu öldürüyor.
Bir çiftçi, traktörle ekin biçerken toprağı ezip geçiyor. Neden
çiftçi demiş olabiliriz? Çiftlik! Çift! Dilin güzelliğine bakar mısınız!
Bir şarkıcı en güzel sesiyle, en sevdiği notaları mırıldanırken,
bir enstrüman en zor çıkardığı sesleri çıkarmak zorunda kalıyor.
Ne olursa olsun, mutlak bir uyum ve ahenk yok, olamıyor.
Birlik oluşmadı aslında hiç, oluşamıyor çünkü O katılmıyor.

ARKIN ÇALAPALA .
863
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Allah bütün bu akışa o kadar büyük bir saygıyla yaklaşıyor ki


hiçbir müdahale etmeden her şeyin kendi akışında yaşanması oluşu
dâhilinde bize tanıdığı zamanın dolmasını bekliyor.
Arabasıyla 200 yapan adam neden unutuyor insan olduğunu?
Oradan oraya koşuşturanlar niye yapıyorlar bunu?
İnşa edilen o köprüler, barajlar, enerji santralleri, gökdelenler
ve diğer her şey, organik bağımızı mahvediyor. Ne acı! Büyük acı!
Sonra Allah emir veriyor, kitapları ve peygamberleri aracılığı
ile. Şunu yapın, bunu yapmayın, şunlar haram, bunlar serbest, diyor.
Bazı insanlar Allah’a inanıyor ve dediklerini yapıp yaşıyor.
Bazı insanlar Allah’a inanmıyor ve dediklerini önemsemiyor.
Elli yaşında olmasına rağmen insanları dolandıran da mevcut
ve gönül rahatlığı ile nefes alıyor, on beş yaşında olmasına rağmen en
ufak bir acıma hissi dahi olmadan adam öldüren de mevcut.
On yaşında aşık olan da var, yetmiş yaşında aşık kalan da.
Konuşulması, anlatılması, yazılması ve öğretilmesi, öğrenilip
dünyaya yayılması gereken o kadar çok şey var ki.
Değişik zamanlarda yaşayan iyi insanlar bu durumu fark edip
ona göre davranmışlar ve bu yüzden dünyada birçok iyi şey oluyor.
Bazı insanlar da var ki, iyi şeylerden beslenerek kötü şeyleri
ve kötülüğü yayıp dünyayı mahvediyorlar, insanı kirletiyorlar.
Bu konuları düşünerek hayatımın son otuz yılını harcadım.
Ey okur! Lütfen dikkatle dinle sözlerimi! (Teşekkür ederim.)
Yaşadığımız zamanların her detayına ne kadar dikkat ettik?
Yaşadığımız her şeye, özellikle her insana hakkını verdik mi?
Yaşadığımız mekânların özünü bozmadan yaşayabildik mi?
İngiltere’de ev ödevini yapan bir genç kız aklına tanrı gelince
kalkıp kiliseye gidebiliyor. Rusya’da bir anne patates soyarken içinde
oluşan inanç dolayısıyla “dua” edebiliyor. Amerikalı bir zenci baskete
giden topa “Help me God!” diyebiliyor. Ve bunlara benzer birçok oluş
oluyor, oluşuyor, yaşanıyor, bitiyor.
Aslında bitmiyor ama biz bitiyor sanıyor ve ona göre hareket
ediyoruz. Aslında yaratılış sürekli yenileniyor. Her anın yenisi var.

ARKIN ÇALAPALA .
864
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

İngiliz kız kilisede birisiyle tanışabiliyor. Rus anne elini kesip


yarabandı almak için bakkala gidebiliyor. Basketçi zenci top elinden
kaydı diye “Fuck!” diyebiliyor. Japon yapıştırıcı ne kadar uğraşırsak
uğraşalım, yapıştırdığımız iki şeyin özünü bozabiliyor. Ve arabaların
çoğu havayı kirletirken havayı temizleyen bir cihaz neden hala bu işe
dâhil edilmiyor, gibi bir fikir aklımıza gelebiliyor. Bir anda.
Yaşayan her insan bugüne kadar bir şeylerle meşgul oldu ve
bir şeyler üretti. Zamanını bir şekilde yaşadı, tamamladı.
Bu arada ,kimi canlılar özenle yetiştirilirken kimi canlılar sırf
insanlar doysun, diye öldürülmek ve yenilmek için beslendi.
Canlı bilincini yaşamadan kesilenlerin hepsi haram bence.
Öyle çok detay var ki yeryüzünde. Bir akıl ne kadar dikkatlice
akarsa aksın, bunların hepsine duyarlı olamıyor. Olamaz.
Bunu yapmanın tek yolu var: Allah’la takılmak, yanyana.
Bunun kuralı da çok net. Hiç günah işlememek. Mümin olmak.
Allah bu noktada da devreye giriyor ve bizi kurtarıyor.
Paris’te bir konser salonunda, yıllardır çalışıp bestelediği bir
şarkıyı söyleyen genç kadının gözleri aşkla parlarken, Angkor Wat’ta
gezinen iki terörist kadın zengin bir adamdan çaldıkları o parayı nasıl
harcayacaklarını konuşuyor. Japonyalı bir geyşa, Afrika’da doğsaydık
neler olurdu, diye düşünürken, Hindistanlı bir rahip zina işliyor.
Açlıktan ölen o çocuklar açlıktan ölmeye devam ederken para
peşinde koşturanlar silah çeşitliliğini artırmak üzerine görüşmelerini
yapıp sıfırlı anlaşmalara koşuşturuyor. Tarihleri mahvedilen, çünkü
bombalanıp yerle bir olan şehirlerin insanları, mülteciler yurtlarında
yaşayamadıkları için, yaşamaya devam ederlerse ölecekleri için “göç”
ediyorlarken, ikinci kuşak dededen zengin bir adam, elli milyon dolar
değerindeki yatında grup seks yaparak orgazma ulaşıyor.
Bir adam, bilgisayarının başında, dünyanın problemlerindeki
çözümsüzlüklere dair fikir oyunlarıyla muhatap olurken, bir kadın o
adamla tanışacağını henüz bilmiyor ve dizideki kızı izliyor dikkatle.
İnsan Cumhuriyeti’nin başkenti Kudüs’te her Allah’ın günü en
az bir insan öldürülüyor, ölüyor ve bunun sebebi insanların insanlığı
unutmuş olmaları. İnsanlar kendileri veya sevdikleri ölmediği sürece
ölümü ciddiye almıyorlar. Allah, bunu da planlıyor, Allah!

ARKIN ÇALAPALA .
865
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Dünya Sağlık Örgütü’ndeki bir stajyer, yeni teorisi sayesinde


milyonlarca insana iyilik edebileceğini fark edip sevinirken, şu zavallı
Birleşmiş Milletler, ölüm üretenleri kınayıp durup kınıyor ama kayda
değer hiçbir müdahaleyi yapmıyorlar. Ölenler kimler? İnsanlar! Niye
ölüyorlar? Çünkü bu büyük bir tezgâh! Kim tezgâhladı ki bu ölümleri?
Elbette ki insanlar! Mesele bu noktada düğümleniyor.
Birleşmiş Milletlere üye devletlerin hepsinin orduları var ve
bu orduların hepsi insanları öldürüp duruyor. Bu ne iğrençliktir!
İran sinemasında, bir yönetmen taşlanan bir kadının hikâyesi
yeterince algı bozamadı ya da düzeltemedi diye üzülürken, Amerikan
sinemasındaki bir yönetmen beklediğinden fazla gişe hasılatı yapan
filminden dolayı aldığı ödülü insani yardım kuruluşlarına bağışlıyor.
Bir viyolonsel aşık olduğu kadınlar yüzünden yüksek dozajda
uyuşturucu alıp intihar ediyor ki hastanede kurtarılıyor ve aklına “aç”
ölen insanlar değil de yine sevgilileri geliyorken, bisikletiyle yollarda
giden bir genç, balonların içine su koyarak kuraklığı nasıl giderebilir
diye hesap yapıyor. Öyle komik ve acayip durumlar var ki…
Dünyanın en büyük terör örgütünü deşifre eden ve dünyanın
en güzel masalını yazdığına inanan ve bütün yazdıklarının yaşanıyor
olduğunu fark eden bir yazar, gecenin sessizliğinde en çok sevdiği şu
kadını düşünüp dururken, şu kadın bahsinde geçen o kadın, hayattaki
en sevdiği bebeğin kaybolması yüzünden ağlarken, aslında Allah’ının
ilahi adaleti sayesinde bağışlandığından bihaber, yaşamına karmaşık
bir şekilde devam ediyor. Bebek bez! İlahi adalet tez! Daha çok gez!
Bir rüzgâr, sadece bir rüzgâr tüm borsaları manipüle edebilir
bir halde akışına devam ederken, bir koku iki insanı birbirine hızlıca
aşık edebiliyor. Bir hızlı tren insanları kavuştururken bir otobüs aynı
insanları ayırabiliyor. Bir bakış... Açısı bozuk bir bakış, bakış mıdır?
Şimdi samimiyetle cevaplamanızı rica ediyorum:
Bugüne kadar kaç sinek öldürdünüz?
Ben bine yakın sinek öldürdüm.
Bugüne kadar kaç sevgiliyi ayırdınız?
Ben kendi ayrılmak isteyenlerin hepsini ayırdım.
Bugüne kadar kaç ton benzin tükettiniz?
Ben hiç araba kullanmadım.

ARKIN ÇALAPALA .
866
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bugüne kadar kaç kişiyle yattınız?


Ben yüz civarı kadınla birlikte oldum.
Bugüne kadar kaç insana yumruk attınız?
Ben askeri okuldayken iki kişiye yumruk attım.
Bugüne kadar kaç çocuğa burs verdiniz?
Ben on bir kitap yayınladım.
Bugüne kadar kaç muhtacı doyurdunuz?
Ben en az bin kişiyi doyurmuşumdur.
Bugüne kadar kaç rekât namaz kıldınız?
Ben, günde dört rekattan, otuz beş yılda 51.100 rekat kıldım.
Bugüne kadar kaç insanın hayatını kurtardınız?
Ben yüzlerce insanın hayatını kurtardım.
Bugüne kadar kaç hayvanı yediniz?
Ben, günde beş gramdan, 78 kilo et yedim. Bir hayvan eder.
Bugüne kadar kaç şarkı dinlediniz?
Ben 10.000 şarkıyı 1 milyon defa dinlemişimdir.
Bugüne kadar kaç filmi çekmiş olmak istediniz?
Ben dokuz on tane film çekmek istedim.
Bugüne kadar işe yarar kaç icat yaptınız?
Ben pek yapmadım ama çok yaptırdım.
Bugüne kadar hakkını vererek kaç kitap okudunuz?
Ben yirmi bir yaşında sayı 6.000 iken okumayı bıraktım.
Bugüne kadar nerelere, kaç adet ağaç diktiniz?
Ben hiç ağaç dikmedim.
Bugüne kadar kaç kilo plastik, yün, kâğıt tükettiniz?
Ben çok kağıt tükettim.
Bugüne kadar dünyaya faydası olan insan yetiştirdiniz mi?
Ben çok insan yetiştirdim.
Bugüne kadar kaç kişiyi dolandırdınız?
Ben sadece beni dolandıranları dolandırdım.

ARKIN ÇALAPALA .
867
█ İNSAN CUMHURİYETİ █ ..

Bugüne kadar kaç insanın kalbini kırdınız?


Ben sadece benim kalbimi kıranların kalbini kırdım.
Bugüne kadar kaç elbiseniz, kaç ayakkabınız oldu?
Ben neredeyse hiç ayakkabı ve elbise almadım. Annem aldı.
Bugüne kadar anne babanıza iyi davrandınız mı?
Ben anne babama çok iyi davrandım ama anlamıyorlar.
Bugüne kadar akrabalarınızın halini hatırını sordunuz mu?
Ben bütün akrabalarımı ararım hal hatırlarını sorarım.
Bugüne kadar helal ve haram nedir gözetip yaşadınız mı?
Ben yedi yaşımdan beri gözetiyorum. Tersinde Allah’tan izin.
Bugüne kadar kaç inanmayanı inanır hale getirdiniz?
Ben binlerce kişiye müslüman olması için akıl verdim.
Bugüne kadar nasıl yaşadınız, her şeyden memnun musunuz?
Ben Allah rızası için yaşadım. Allah ne dilersem oldurdu.
Bugüne kadar ölmemenizin sebebi nedir?
Ben de yeri ve zamanı gelmediği için yaşıyorum hala.
Bugüne kadar insan gibi yaşayabildiniz mi?
Ben insan gibi yaşadığıma inanıyorum.

876 sayfa olmuş kitabımız, ey okur!


876…
543…
210…

Allah’a şükürler sonsuz olsun! Amin!


Allah Hz. Muhammed Efendimizden razı olsun! Amin!
Allah hepimizi cennetine alır inşallah! Amin!
Allah bu kitabın şanını her yere yayar inşallah! Amin!
Allah bu kitaptaki bilgilerin doğrularına ol der inşallah!
Amin! Amen! Amentü billahi ve melahi ketihi ve kütübihi ve…

ARKIN ÇALAPALA .
868

You might also like