You are on page 1of 277

s it r r s *

C. L. P A R K E R
N O V t LIA
0 4 * 0
VAi:gecé¿4út4.
s e n v
L
íítÁ c a ^ tir .
B u kitabı, kendine has olağanüstü bir yeteneğe sahip
olan k ü çü k kız kardeşim B ritinie D ay ’e adıyorum. Bence ba­
zen bu ö zelliğim unutuyor. Britt, sen kendine has ışığını y a ­
ya rk e n başka birinin gölgesinde kalm ana imkân yok. D ün­
y a şenindir. Yapman gereken tek şey onu fethetm ek.
G iriş

Seks karşılığında para ödemiş bir adamım. Mecbur kaldı­


ğımdan değil, yanlış anlamayın, önünde sonunda becerilme-
meyi garantilemenin tek yolu bu olduğundan. Aslında bunun
amacı zaten becerilm ekti ama burada bahsettiğim becerilme
öyle bir şey değil. Uzun lafm kısası; iki yıllığına bir kadına sa­
hip olm ak için delice bir miktar, tamı tamma üd milyon dolar
ödedim . K ız bakireydi ve her kuruşuna değerdi fakat sonra gi­
dip en olm ayacak şeyi yaptım.

O na âşık oldum.

Bununla da kalmadım, bedenini satmasının arkasmda ya­


tan gerçeği araştınp öği'endim. Birinin hayatım kurtarmak için
yapm ıştı bunu. Bense onu yatağa atmak için sattn almışnm. Bu
denklem deki pisliğin kim olduğu açıktır herhalde. Gelgelelım.
her şeyi telafi etm ek için canımı dişime takmaya hazırdım.

B e n im ad ım N o ah C raw ford ve bu benim hikâyem in


devam ı.

7
1

ö z e l Cips Kola

N oa h

Delaine Talbot’yu arkamda bırakmak hayatımda yaptığım


en zor şeydi. Annemle babamın ölümünden sorumlu olmam,
bunun ardından ölümcül düşmanım David Stone’la beraber
yönettiğim multimilyarlık şirketi, yani Kırmızı Lotus’u miras
almam göz önünde bulundurulduğunda az önceki cümleyi ku­
rabilmemin önemi daha iyi anlaşılabilir.
David bir zamanlar benim en iyi dostumdu, tabii bir gün
iş gezisinden döndüğümde onu sevgilim Julie’yi jakuzimde
becerirken görünceye kadar. Söylemeye gerek yok ama Julie
artık sevgilim falan değildi. Bir şıllıktı, evet ama sevgilim
değildi. B ütün bu olaylar beni tesadüfen Lanie’ye getirdi.
B undan ötürü üzüntü mü, yoksa mutluluk mu duymalıyım
hâlâ bilm iyorum.
K a d ın la n en yü k sek teklifi v erene satan yeraltı b ir şir­
k etten b ah sed ild iğ in i du y m u ştu m . K a dınların h ü r irad esiy le
o lsu n olm asın, so n u çta bu insan ticareti o ld u ğ u n d an elb ette
y asad ışı b ir işti. B ununla b irlikte, sö z kon u su k a d ın la r k a z a ­
nan kişinin m alı o lm ayı, o n a dilediği şek ild e h izm e t etm eyi
kabul etm işlerdi. Ju lie ve D avid fiy ask o su n d a n so n ra k a d ın ­
lara güvenim kalm am ıştı am a en n ih ay e tin d e b e n de b ir er­
kek tim ve d iğ er e rk ek ler gibi b e n im de ih tiy a ç la rım vardı.
B öylece, bu m üzayede işini d u y d u ğ u m d a b a n a u y g u n b ir yol
gibi gölündü.
Scott Christopher, göıünürde ü niversitelilerin m ask aralık
m ekânı olarak hizm et verm esine karşın, alt k atın d a b u m ü za ­
yedenin düzenlendiği k u lübün, yani F o re p la y ’in sah ib iy d i.
C hristopher’dan biraz olsun h o şlan m am ak la b e ra b e r sonuçta
oraya arkadaş edinm eye gitm em iştim . K afam d a te k b ir h e d e f
vardı ve ben istediğim i daim a elde ederdim .
D elaine Talbot, y in n i d ö rt y a şın d a b ir b a k ire y d i. L ek e ­
lenm em iş, e v cilleşm em iş. M ü k e m m e l. O n u n sa h ib i o lm a k
için h arcadığım iki m ily o n d o lar g e rç e k te n d e so n d e re c e iyi
bir yatırım dı. İsted iğ im zam an , isted iğ im şe k ild e o n u n la her
türlü y aram azlığ ı y a p m a k için iki y ılım o lac ak tı. S e k s k o n u ­
sunda h içb ir tecrübesi o lm am asın ı b e k le m iy o rd u m a m a ona
her şeyi öğ retecek kişi o lacağ ım için m u tlu y d u m . M u h te şe m
b ir öğrenciydi ve d erslerin d e ö y le b a şa rılı o ld u k i, b ir a ra b e­
nim sonum u g etireceğ in i d ü şü n d ü m . A y n c a e k stra b ir ö z e l­
liği de vardı; kafasının d ik in e g id en b ir tipti. B u n u n tadım ı
kaçırm ış o lab ileceğini d ü şü n e b ilirsin iz. O y sa ta m a k si, y a l­
\jiA n u rn \.u r l y u t ı

nızca a le tim i d a h a da sertleştirm ey e yaradı.


D u rm a d a n d in le n m ed e n b o y n u z la rım ızı birb irin e g e ­
çirip du rd u k am a bu çatışm alar her d efasında o ism im i haykı­
rırk en b en im organım ı onun o eşsiz vajinasının derinliklerine
so k m a m la sonu çlan d ı. B en b ir seks tanrısı, o da tepeden tır­
n a ğ a b ir sek s tan rıçasıy d ı; ta ki onun aslın d a bir m elek, be­
nim d e k ılık d e ğ iştirm iş şeytan oldu ğ u m u anlayana dek.
Z an n ettiğ im in yarısı kadar zeki olsaydım bu işin başında
o n u n g e çm işin i araştırırd ım am a yok. B en hiçbir ahlak kura­
lın a ria y e t e tm e y en azg ın b ir h ergeleydim . Z aten g idip bir
in san sa tın a lm a m ın n edeni de buydu.
S o n ra d a n ö ğ re n d im ki, L anie T albot olabilecek en bü­
y ü k fe d ak â rlığ ı yapm ıştı. Ö lüm döşeğindeki annesini kurtar­
m a k için k e n d in i satm ıştı.
F aye T albot kalp nakli am eliyatı olm ak zorundaydı fakat
T albot ailesi am eliyatı karşılayacak durum da değildi; üstelik
sa ğ lık sig o rta la n da yoktu. L an ie ’nin babası M ack, kansm a
b a k tığ ın d an d ev am sızlık nedeniyle işten atılm ıştı. K urum sal
A m e rik a işte böyle gaddar olabiliyor, b a şa n la n n ın asıl nede­
ni olan insanları um ursam ak yerine kârıyla ilgilenebiliyordu.
N e v a r ki, olan olm uştu işte. Talbot ailesinin bu zorlu yolda
ilerlem ek ve um utlannı kom m ak dışında yapabilecek bir şey­
leri yoktu.
U m ut ışığı, L anie için ödediğim iki m ilyon dolarla geldi.
A m m a da fedakâr bir insanım . Sevgili m erhum anneci­
ğim E lizabeth, K ıraıızı L otus’la hayireet erlik işlerine girişti­
ğinde em inim aklında bu tarz bir şey yoktu. Babanı N oah da
onun kad ar kınardı bu yaptığım ı.
L a n ie ’y e ne y a p tığ ım ı fark e tliğ im d e , a rtık b u n u k e s­
m em gerek tiğ in i biliyordum . O na â şık o lm u ştu m . H em de
nasıl. Bunu itira f etm ek beni resm en ö ld ü rse d e onu b ıra k ­
m am gerektiğini biliyordum . O n u n yeri a n n e sin in y a n ıy d ı,
benim yatağım değil.
Bunu yapabileceğim den em in o lm ad ığ ım ı itira f edeyim .
B u yüzden L an ie ’ye m esafe alm ıştım . B a rajın k a p a ğ ı en so ­
nunda K ın n ızı L otus b a losunun o ld u ğ u g e ce ç atlad ı. Ö n e e
Julie hiç yoktan ortaya ç ık ıv e rd i. B ü tü n g e c e re sm e n b ana
yapıştı ve etra fta k i y ö n e tim k u ru lu ü y e le ri ile p o ta n s iy e l
m ü şteriler yü zü n d en bu k o n u d a y a p a b ile c e ğ im h iç b ir şe y
yoktu. B una b ir de gözüm e soka so k a D a v id S to n e ’la flört-
leşen L an ie ’yi ekleyin. B u y u ru n siz e fo k u r fo k u r k a y n a y a n
bir kazan. B öylece, L an ie ’yi o ra d a n g ö tü rm e k z o ru n d a k a l­
dım ; yoksa soğukkanlılığım ı y itirip so n ra d a n iz le rin i silem e-
yeceğim berbat bir y a y g ara ç ık a ra b ilird im . Z a te n D a v id de
em inim bunu yapm am ı istiyordu.
L an ie ’y le eve d ö n erk en k a v g a ettik. Y ani, o k a v g a etti,
bense onu görm ezden geldim . D aha da delirdi tabii. O n u becer­
m em i istedi, hatta bunu bekledi ç ü n k ü b e n h e p b u n u y a p a r­
dım. O ysa artık bunu yapm ak istem iyordum . Y apam ıyordum .
Ö ğrendiğim şeylerden sonra olm azdı. B eni y a n lış an lam ayın;
onu istiyordum . K ahretsin, h e m d e nasıl. A m a a rtık b u n u ona
yapam azdım .
G elgelelim , p es edecek gibi b ir hali yoktu. S onuçta L a n ie ’
den bahsediyoruz. Y aklaşım ına tepkisiz k aldığım da lim uzinden
fırlayıp y ağm urun altında eve koştu. E lbette peşiden gittim fa­
kat çılg ın a dönm üştü; beni çileden çıkarm ak için dem ediğini
bırakm ıyordu.
O n u becerm ezsem balodaki birinin bunu zevkle yapaca­
ğını söylediğinde, tabiri caizse turnayı gözünden vurdu; aklım a
b unu yapab ilecek tek bir isim geliyordu tabii: D avid Stone.
S ah iplenici doğam devreye girdi. K uşkusuz öfkeliydim ,
k u şk u su z am a bu, yapm ış olduğum şeyin m azereti olam azdı.
H iç de hassas davram nadan, onu kavrayıp hem en oracıkta, ba­
sa m ak ların ü stü n d e becerdim . Z evk alm asını um ursam adım .
B ir y e rin in acıyıp acım adığını um ursam adım . B ana ait gördü­
ğ ü m şeyi alm a k dışında hiçbir şeyi um ursam adım .
T abii, o b a n a a it falan değildi. Evet, belki onun vücuduna
sahip o lab ilird im ancak ruhuna, kalbine sahip değildim ve işte
b e n asıl o k ısım la n istiyordum . H iç farkına varm aksızm . ken­
d im d en o n a v erdiğim şey ler de bunlardı. Ü stelik karşıhgm da
tek bir k u ru ş ödem em işti.
O n u k a h ro la sıc a b ir hay v an gibi becerd ik ten sonra, en
so n u n d a k e n d im i, sakladığım h e r şeyi itira f em teye zorladım .
A n n e sin in d u ru m u n u , k e ndisini en fazla parayı veren kişiye
sa tm a k z o ru n d a k a lm a sın ın neden in i bildiğim i söyledim . Ve
b u n u n n e k a d a r y a n lış o lduğunu b ilsem de, ona âşık o ld u ğ u ­
m u sö y le d im . S onra d a onu yalnız bırakıp gittim .
L anie b e n duş yaparken yanım a geldiğinde şaşkınlıktan
nutkum tutuldu. B ir de üstüne, hayalarım ı kesip annak yerine
o n u n la sevişm em i istediğinde yaşadığım şaşkınlığı düşünün.
B enim tarafım dan sevilm enin nasıl bir şey olduğunu hissetm ek
istiyormuş. Sadece bir kez. Tek istediği buymuş. Ona istediği
her şeyi verirdim, bu nedenle lıiç düşünmeden kalbimi gümüş
bir tabağa koyup ona uzattım. KJişe olması, doğnt olmadığı an­
lamına gelmez.
Onunla sevişirken, aşağılık ruhumu ona teslim ederken,
bunun sonuncu sefer olduğunu biliyordum takat yine de bu dü­
şünceleri bir kenara almayı başanp ona aslında ilk günden beri
hak ettiği saygıyla yaklaştım. Onu özgürce, her hücremle, bü­
tün ruhumla ve varlığımla seviyordum. Onun hakkındaki hisle-
rimin şüphe götürür bir yam yoktu. Hâlâ da yok.
Onu seviyordum. Tanrı yardımcım olsun, onu delice se­
viyordum.
Sonradan, elbette konuşmamız gerektiğini söyledi. Ancak
ben zaten söyleyeceği her şeyi biliyordum; böylece geceyi ta­
mamen ona sanimaya ayırdım. Bunu yapabilmek için son şan­
sım olduğunu biliyordum.
Ertesi sabah o yatağın eşsiz huzurunu terk etm ek için bü­
tün gücümü son damlasına kadar kullandım. Bunu yapm am
gerekiyordu. Böylece boynuna sokulup çıplak om zuna yum u­
şak bir öpücük kondurdum ve kulağma, “Seni seviyorum,” diye
fısıldadım. Uykusunda kıpırdanıp gülüm sedi, tabii böylece
yanından aynimam daha da zorlaştı fakat bunu bir şekilde ba­
şardım.
Çabucak duş yaptım, kıyafetlerimi üstüm e geçirdim . Ban­
yodan çıktığımda, işte karşımda dum yordu ve benim m ilyon
dolarlık bebeğim, düşündüğümden çok daha güzeldi. K onuş­
mak istiyordu ama söyleyeceklerini biliyordum ve o sözcükleri
duymayı kaldırabileceğimi sanmıyordum. Böylece doğru olanı
yaptım.
Kontratı yırttım ve ona ailesinin yanına gitmesini söyle­
dim. Titreyen bacaklarımla ondan uzaklaşmaya çalıştım. Ar­
kam dan gelm eye, beni durdurm aya kalkmadı; zaten doğrusu
da buydu. Satın alm aya çal ıştığım fantezi sona ermiş, artık ger­
çek dünyaya dönm e vakti gelip çatmıştı.
Lim uzin caddeye çıkarken, arkamı dönüp kapıya bakma
isteğim i bastırdım . O rada olmadığını görmek islemiyordum.
Eve vardığım da da orada olmayacağını bilmek yeterince zordu.
Belki de bir gün gelecek, aklına geldiğimde benden bütün kal­
biyle tiksinmeyecekti. Hatta belki de sıcacık tebessüm edecekti.
Belki. Yine de bundan hiç emin değildim. O mutlu olduğu sü­
rece sorun yoktu, önemsediğim tek şey buydu.
İşte böylece kendimi limuzinde tek başıma, ölümcül yan­
gınlar içinde kavrulurken buldum. Kendimi hayatımdaki diğer
bütün trajedileri atlatm am ı sağlayan tek şeye verecektim: Kır­
m ızı L otus’a.

Lanie

L im uzinin gözden kaybolmasını izlerken bana bir şeyler


oldu. Bu duygunun yenilgi, ıstırap, ihanet veya kalp acısı ol­
duğunu zannetm iştim ama değildi.
H iddet. H iddet ve daha fazla hiddet.
B unu nasıl yapardı? Aptal koca evi, aptal koca egosu,
aptal koca kafasıyla bu aptal adam, benim için en iyisini bil­
diğini sanıyordu demek. İlişkimizin yüramcycceğini söylese
de buna inandığını düşünınüyorduın. Gözlerindeki o bakışı
görmüştüm. Bunu yapmak onu öldürüyordu. Peki, o zaman
neden yapıyordu? Madem bu işten paçayı sıyımıa fırsatı bul­
duğu an beni salıverecekti, neden bana olan hislerini ispatla­
mak için önceki gece bu kadar uğraşmıştı? Kontrol etmeye
takıntılıydı, mesele buydu. Ancak bana ne yapacağımı söyle­
yemezdi. Artık onun çalışanlarından biri değildim. Yatağın
üstüne bıraktığı parçalanmış kâğıt, bu anlaşm anın bittiğini
gösteriyordu.
Ben de tıpkı o kâğıt gibiydim... Parçalanmış.
Bütün bu saçmalıklarına bir nokta koymak için ben de
onu sevdiğimi söyleyecektim ama böyle bir şansım olmadı.
Ona yanıldığını muhakkak ispatlayacak olan o sözcükleri
söylememe fırsat venneden, bana gitmemi söyledi.
O istediğini söyleyebilirken benim söyleyememem hak­
sızlık değil miydi? Yani, tabii tutkunun doruklanndayken ben
de ilaniaşk yapabilirdim fakat bu tutku efsaneviydi ve anlaşı­
lır veya sevecen duracak bir şey söyleyebilmek şöyle dursun,
nefes almayı hatırlamak bile benim için yeterince zordu.
Üstelik ona nasıl hissettiğimi söylemek için bol bol vaktim
olacağını zannetmiştim. Yani, yuh artık! Tanrı aşkına, bana
Lanie diye hitap etmesine izin vermiştim. Ayrıca o iki küçük
sözcüğü sırf o bana söyledi diye söylediğim i düşünm esini
istememiştim. Bunu avazım çıktığı kadar bütün dünyaya ilan
etmek için özel bir an istiyordum. Böylece sam im iyetim den
kuşku duymayacaktı çünkü böylesine bir itiraf bayağı ciddi
bir şeydi. Yine dc ben bu riski göze almak için hazırdım.
Onun için, kendim için, bizim için.
Sonra kalkıp bu mağara adamı zırvalıklarıyla her şeyi
berbat etti.
Erkekler cidden ahmak.
Ancak ben en azından kendi ahmağım konusunda bir şey
yapabilirdim çünkü onunla yüzleşerek kaybedecek bir şeyim
yoktu. İstese de istemese de beni dinlemesini sağlayacaktım.
Onu sevdiğimi bilecekti ve beni böyle savuşturduğu için tam
bir dingil gibi hissedecekti. Onun o şık küçük ofisine giderek
beni dinlem esini talep edecektim. Yaptığı varsayım lann ne
kadar haksız olduğunu görecek ve bir daha asla kendi kendine
çıkarım lara varmayacaktı. Ben ölüm döşeğindeki annesinin
hayatını kurtarmak için her şeyden vazgeçmiş bir kadındım ve
söyleyeceklerimin dinlenmesini talep ediyordum. Noah Craw-
ford’un hayatına girdiğimden beri yaşadığım her şeyin boşa
gitmesine tahammül edemezdim.
Bu planda karar kılarak arkamı döndüm, omuzlanmı ge­
riye atıp başımı dikleştirerek eve girdim. Hızlı bir duştan ve
P o liy ’nin seçtiği uygunsuz kıyafetler diyarında bir turdan
sonra üstüm ü değiştirip evden çıkmak üzere masadan cepte-
lefonum u aldım.
Basamaklardan alelacele inerken yuvarlanıp boynumu
kırmadığım ve kafatasımı çatlatmadığım için kendimle gurur
duyuyordum. Birinci kata ulaştığımda bir arabanın eve yanaştı­
ğını işittim. Bu, N oah’yı bırakıp dönen Sanıuel olmalıydı; böy-
lece kendime sağlıklı bir dozda "gördün mü işte kaderde var­
mış" kürü uyguladım çünkü böyle mükemmel bir zamanlama
başka neyin işareti olabilirdi ki?
Derken kapı sertçe ş'umruklanmaya başladı, ardından da
şu sözler duyuldu: "Lanie Marie Talbot, orada olduğunu bili-
yonım! O şişko poponu hemen yataktan çıkanp şu kapıyı aç!”
En yakın arkadaşım Dez’di bu.
Koşturarak kapıya gidip hızla açtığımda, Dez yeniden
yumruğunu \-unnak üzereydi. Bir kıza göre epey güçlü oldu­
ğundan. \Timruğu alnımı hafifçe ıskalayıp beni yere sermediği
için şanslıydım. Aksi takdirde, Noah’yla yüzleşmeye tek boy­
nuzlu bir at kılığında gitmem işten bile değildi.
“Dez!" diye haykırdım yumruğundan kaçınm ak için ba­
şımı eğerken. İkimiz de birer adım geri çekilip birbirimizi süz­
dük.
“Üstündeki ne?” diye sorduk aynı anda.
“Cips kola kilit! Bana kola borcun var!” diye bağınrken
Dez de, “Cips kola kilit! Bana kamış borcun var!” diye bağırdı.
Bu oyunu oynadığımızda kolamı aldığım görülmemişti.
Ne var ki Dez daima kamışım alırdı, hem de benim yardım ım
olmadan.
Dez baştan aşağı siyahlara bürünmüştü. Yani genel olarak;
siyah dar kot, siyah dik yaka bluz, siyah yılan derisi botlar. Dü­
şük bel daracık pantolonunun belini kurukafa biçim inde bir ke­
mer tokası süslüyordu ve yine kurukafa işlemeli siyah bir kas­
keti mükemmel alınmış kaşlanm n hem en üstüne kadar indir
mişti.
M ilyonluk G ünahkâr Düet

En iyi arkadaşımı kavrayıp kollarını iki yanına yapıştırarak


ona sıkı sıkı sarıldım. “Ah, Tanrım! Seni çok özledim!” Ne
kadar çok özlediğimi, o karşımda belirene kadar anlamamıştım.
“ Bırak beni, dişi Hulk! Lanet olsun, burada seni neyle bes­
liyorlar?” diye sordu kollarımın arasından kurtulmaya çalı­
şarak.
Kollarım ı ondan ayırm azsam muhtemelen kemiklerini
kıracağımı fark edip onu rahat bıraktım ve yana çekilerek içeri
davet ettim. “N eden Görevimiz Tehlike imajı benimsemiş du­
rum dasın?”
“ Seni buradan kaçırıyorum .” Onaylayan bir gülümse­
m eyle tekrar dönüp bana baktr. “Sevgilin seni cidden allayıp
pullam ış, ha? M inik kırmızı elbisenle şu haline bak. Bayan
Fahişe Fahişegil.” Derken birden nefesini tuttu, gözleri irileşti.
“Senin halin cidden yaman! Dökül bakalım!”
Yüzüm ün kızardığını hissettim. “Ne? Hiç de bile!”
“Evet, Lanie Talbot! Kiminle konuşmğunu unutma sakın.
O ‘az önce seks yaptım ’ görüntüsünü benden iyi kim bilir?”
En iyi arkadaşıma açılmaktan çok istediğim b h şey yoktu
ama N oah’ya yetişm ek zomndaydım ve D ez’in ziyareti nede­
niyle gecikecektim. Ziyareti demişken... “B h dakika, beni ka­
çırm aya mı geldin?”
“Aynen öyle, eşyalarım topla da gidelim. Seni seks köle­
si hapishanesinden uçurmak için gizli görevdeyim,” dedikten
sonra hayranlık içinde etrafa bakındı. “Tabii bu eve hapisha­
ne dem ek pek de m ümkün değil. Burası bildiğin saray!”
“Tamam, cidden. Neden buradasın ve nerede olduğumu
nasıl öğrendin?”
Dez gözlerini devirdi. “Seni satın alan kişinin Noah
Crawford olduğunu söylemiştin zaten. Başta fark etmedim
ama sonra karanlık bir sokakta pezevenginden tokadı yiyen
bir fahişe misali kafama dank etti; Kırmızı Lotus’un Noah
Crawford'undan bahsediyordun, değil mi? Yani sonuçta, bı­
rak bu ülkeyi, bu dünyada biraz ‘ah, evet tatlım, sütümü sağ’
keyfi için iki milyon papelcik ödeyebilecek kaç tane Noah
Crawford olabilirdi ki?” diye sordu. Rol yapm a kabiliyeti,
kaderinde Hollywood’da hiçbir şansı olmayan bir pom o yıl­
dızı gibi vasattı.
“İyi de hâlâ neden buraya gelip beni kaçm naya çalıştığını
söylemedin. Ben iyiyim, gerçekten, bir m ahkûm gibi de yaşa­
mıyorum. Noah bana gayet iyi davranıyor.”
En yakın arkadaşım derin derin içini çekti. “Sana söyle­
mem gereken bir şey var, tatlım,” diye girdi söze. Ne zam an az
sonra ağır bir şey söyleyecek olsa bana tathm derdi. Kalbim
boğazıma zıplayıp ağzımdan zorla çıkm aya çalıştı.
“Faye kötüleşti. Üniversite H astanesi’ne yatırıldı, ailesini
oraya çağırdılar. M ack’e seni oraya götüreceğim i söyledim.
Annen iyi görünmüyor, bebeğim .”
Tam o sırada kapı açıldı ve Polly eşikten içeri zıplayarak
her zamanki neşeli sesiyle, “G ünaydın, L anie!” dedi. Sanki
bütün dünyam sadece saniyeler önce baş aşağı olm am ış gibi.
Yüzümün halini görür görm ez gülüm sem esi kayboluverdi.
“Tanrım. Neler oluyor?”
Göğüskafesim sanki bir anakonda tarafın d an m ideye
indiriliyorm uş gibi sıkışıyordu. “Noah haklıydı. Ailemin ba­
na daha fazla ihtiyacı var.”

D avid

Başım acıyordu. Sanki yirmi kat yukandan kafama de­


m ir bir tuğla düşmüştü. Veya belki de şu Titanik'ıekı avize­
lerden biri; hatta lanet olasıca Titanik’in kendisi.
Üstelik ağzım da birinin poposunu yalamışım gibi pis bir
tat vardı.
Tek gözüm ü açıp hasar incelemesi yaptım. Genelde bu
halde uyandığım da yanım da yapışmadan önce sepetlemem
gereken bir, iki, hatta üç fahişe olur.
N eyse ki şimdi Kırmızı Lotus’taki ofisimde yalnızdım.
Görünüşe göre o sürtük Julie dün gece ona defolup gitmesini
söylediğim de dediğimi yapmıştı. Tabii ona böyle bir şey söy-
lediysem. Onu arkadan düzdüğümü hatırlıyordum çünkü anı­
ları tazelem esem olmazdı. Keşke yanım ızda Crawford da
olsaydı. Baloya Julie’yle birlikte geldiğimi gördüğünde yü­
zündeki ifade paha biçilmezdi; gerçi beklediğim kadar büyük
bir tepki vemnemişti. Bunun nedeni muhakkak şanslı piçin
kolunda Bayan Delaine Talbot’nun olmasıydı. Belki de asıl
N oah’nın onun kolunda olduğunu söylemek daha doğru olur.
Kızın bileğindeki o kelepçe bilezik her şeyi belli ediyordu
zaten; N oah onu kendi malı ilan etmişti. Bu da kıza sahip ol­
mam gerektiği anlamına geliyordu tabii. Sadece adam gibi
bir plan yapm am gerekiyordu. Kızla yaptığım ız o bilgilen­
dirici konuşm a sırasında eski kankam a ciddi duygular besle­
diği aşikârdı; fakat böyle olm asaydı bile D elaine Talbot gibi
bir kadın boş vaatler ve para pulla kafalanainazdı. Ju lie ’yi
böyle kafalam ış olm am ise hiç de şaşırtıcı değildi.
Gerindiğimde taş gibi, her biri şaheser kıvam ındaki kasla­
rım ın sızlandığını hissettim. Tek bir şey kesindi: İtaly a ’dan
getirttiğim rahat deri koltuk belime hiç iyi gelm iyordu. Şu kısa­
cık öm rüm de üzeninde bol bol düzüşm ek onu epey zorlam ıştı
am a ne yapalım , orgazm üretme m ekanizm am iyi çalıştığı sü­
rece bunu yapm ayı sürdürecektim . K endi orgazm larım dan
bahsediyorum tabii, kadınlar um urum da değil. S onuçta kim ­
seye bir şey vaat etmedim.
Yenimde doğrulup biraz daha gerinirken başım ın zonkla­
m asını kontrol etm eye çalıştım . B oynum daki ve sırtım daki
krampları biraz hafifletmeyi um uyordum. B aşım d öraneye baş­
ladı am a birkaç dakika sonra zem in ayağa k alkm am a izin vere­
cek kadar haraketsizleşti. Hâlâ biraz sarhoş olduğum dan, b a n ­
yom a doğru ağır adımlarla zikzak çizerek ilerledikten sonra do­
laptaki ağn kesici kutusunu kaptım . A ğzım a bir, sonra n e olur
ne olm az diye bir tane daha hap atarak av u çlarım a so ğ u k su
doldurup içtim.
Aynaya baktığım da resm en parlıyordum . D ün y aşadığım
geceyi başka bir herif yaşasaydı berbat görünürdü a m a b e n asla.
Ben her zaman iyi görünürdüm . D olaptan diş fırçam ı kaptım ;
çunku dillere destan gülüm sem em i k om m am g erekiyordu. B en
de incilerimi parlatıp duşa girdim . K um landıktan sonra b ir kutu

22
diş ipi alm ak için özel dolabım a gittim . E vet, ofisim de gar­
dırobum var.
Duş beni neyse ki epey ayıltm ıştı; bir randevuya yetişm em
gerektiğinden dinç görünm eliydim . Saate göz atınca hâlâ bol
bol zam anım olduğunu fark ettim.
O fisim d e n ç ık ıp d a a sa n sö rd en C ra w fo rd ’un indiğini
g ö rd ü ğ ü m d e e n h a fif ta b irle a fallad ım . O da beni görünce
h o m u rd an d ı. B u n u b ir iltifat, kesinkes b en im lehim e b ir işa­
ret o la ra k a lg ılad ım . B elki d e karşı tak ım d a o lduğum da b e ­
n im le u ğ ra şm a k gü çtü am a bu ö z elliğ im le am acım a u laşı­
y o rd u m . B en o n u n asabını ne k a d ar bo zarsam , onun da sırf
b e n d e n u z a k la ş m a k için ö nünde so n u n d a pes ed ip şirketin
y a rıs ın ı b e n d e n iz e teslim etm e ihtim ali bir o kad ar fazla o la­
caktı. S a k ın o güzel aklınızı y orm ayın; N oah yum uşak k a m ı­
nı g ö ste rirs e h iç d ü şü n m e d en yu m ru ğ u patlatırdım .
“G ü n le rd e n pazar, C raw ford. B urada işin ne?”
“ B irkaç iş halletm em gerekiyor,” dedi odasım n anahtarm ı
ç ık a n rk e n . B esbelli beni savuşturacaktı am a onunla dalgam ı
g e çm ed en bunu yapm asına izin verem ezdim .
“ D ü n g e c e e rk en gittin a m a hiç sorun değil. K urul ü y e ­
lerin e v e m ü şterilere , ilgilenm en gereken ateşli b ir hatun o l­
d u ğ u n u sö y le d im ,” d ed im u k a la b ir h avayla. S ö y le d ik le ri­
m in a n la m ın ı b iliy o rd u ; h a y aların ı k esip b ir k e se k âğ ıd ın a
k o y m u ş, e lin e tu tu ştu m v erm iştim . Ev sahibi takım a bir puan
y a zalım . D a v etlile rle ilg ilenm em esi, o ynadığım ız bu küçük
ik tid a r o y u n u n d a b ana avantaj sağlam ıştı.
D u d a ğ ın ı b üküp başını iki yana salladı.

23
“Lafı gelmişken... şu Deliane tam bir leopar. Uuff!” diye
haykırdım. “Ağzı da fena laf yapıyor. Dur bakayım , ne de­
mişti bana?" dedim sözcükleri hatırlamaya çalışırken çenemi
sıvazlayarak. "Hah, buldum. Vantuz. Bir de senin kamışın
meğer benimkinden daha büyükmüş. Doği'u mu, değil mi bi­
lemem ama neticede senin diğer fahişen, David Stone trenine
atlamıştı, değil mi? Tabii Delaine, Julie gibi değildi, hemen
erkeğini savunmaya geçiverdi. Epey de hiddetliydi. Böyle
bir kız başım sıkıştığında çok işime yarayabilirdi.”
Bingo! En sonunda, gol.
Gözlerinde bir nefret çaktı. Hata bir: Kızı ne kadar çok
umursarsa, ben de onu bir o kadar isteyecektim . N oah ara­
mızdaki mesafeyi çabucak kapatarak kolunu uzattı ve beni
boğazımdan yakaladı. Hata iki: İşyerinde fiili saldırı; cepha­
neliğime bir silah daha eklem iş oldu.
“Ona yaklaşm ayı o pis beyninden bile g eçirm e! Beni
anladın m ı?” diye kükredi. Sözcükleri kenetlenm iş dişlerinin
arasından tükürürken, parm ağını yüzüm e doğrultm uştu. “O
pis beyninden bile geçirme! Bunu ilk ve son kez söylüyorum ,
Stone. Yemin ederim, seni ellerim le ö ldürürüm .”
Hata üç: Şiddet uygulam akla tehdit. B ilirsiniz, can g ü ­
venliğimden falan endişe ettiğim için d üşm anca b ir iş o rta ­
mına m am z bırakılm am ak adına m ahkem eden korum a k a ran
çıkartmam gerekebilirdi.
Yüzüme zafer gülüm sem em i yerleştirdim çünkü onu tam
da istediğim noktaya getirm iştim . M esele bir kadına b ağlan­
maya gelince, onu her zam an bu duygusal tepkileri yüzünden

24
uyarm ıştım . K aptınnış gidiyor, net düşünem iyordu. Onu pusu­
ya düşürm ek ve gururunu, neşesini çalm ak için ihtiyacım olan
bütün cephaneyi tedarik etmişti. Kırmızı Lotus çantada keklikti.
Tabii benim çantam da.
C eptelefonu çaldı. B ir an açm ayacakm ış gibiydi fakat
sonra fısıltıyla bir küfür savurup, en sonunda geri çekildi ve
neyse ki soluk bom m dan yeniden hava geçm eye başladı. Ben
boğazım ı ovarak öksürm em ek için elim den geleni yaparken,
telefonunu açtı. C raw ford ödlek bir h erif değildi. Olur da bir­
birim ize girivcrirsek zorlu bir düşm an olacağının farkınday­
dı m am a bunu bilm esine hayatta izin verm eyecektim .
“N e ? ” diye bağırdı telefona.
A rkam ı dönüp asansöre yöneldim çünkü dürüst olm ak
g e rek irse ondan sıkılm ıştım . Z aten istediğim i alm ıştım ve
ra n d ev u m a gitm em gerekti; bu yüzden...
“ Polly, y a v aş konuş. K im ? D ez? K ahrolasıca D ez de
kim ? L an et olsun, hayır... ah, Tannm , hayır. O nerede? H ayu,
hayır, tam am . Ü niversite m i? Tam am , sakin ol sen. D aniel’i
arayacağım , o rada çalışıyor. Evet, sen git... onun yanından
ayrılm a, Polly.”
B u m on o lo g u n neyle ilgili olduğu konusunda en ufak
bir fikrim yok tu am a zaten sallam ıyordum da. A sansörün zil
sesi d u y u lu p k a p ıla r açıldığında N oah bana ters bir bakış
attıktan sonra telefonu kulağından çekti. “Az önce dedikle­
rim k o n u su n d a ciddiydim , D avid. O ndan uzak dur,” diye
uyardı tekrar.
“A h, evet. Em in olabilirsin. Sözüm söz.” Kapılar kapa-
Ilırk en o n a y a p m a c ık b ir s e la m ç a k tım . Y a la n s ö y l e d i ğ i m i b il i­
y o r d u f a k a l g ö r ü n ü ş e g ö r e o k ü ç ü k b ö c e k a r t ık b a ş ı n a n e iş
a ç tıy s a o n u n la m e ş g u l o lm a lıy d ı. B u d a b a n a i ş im e k o y u l m a k

iç in b o l b o l z a m a n v e r iy o r d u .
Otoparkta kınuızı V iper'ım a atlayıp özel tasarım m üzik
setimi açtım ve tekerleklerimin çıkardığt ciyaklam a eşliğinde
otoparktan hızla çıktım. Ö nüm de uzanan yoldaki süt bey­
girleri. Kızıldeniz misali ortadan ikiye ayrılıp geçm em e izin
verdiler. Aslında rahatça basıp gitm em in sebebi pazar sabahı
erken saatlerde trafiğin az olm asına bağlanabilirdi am a bana
sorarsanız sebep bu m uhteşem şaheserin direksiyonunun ar­
kasında bir Tanrı olmasıydı.
“İşte böyle, zavallı piçler. M ajestelerine yol a çın .”

Arabayı üniversiteli gençlerin uğrak m ekânı ve gizliliği


başanyla korunan büyük iş anlaşm alarınm döndüğü F oreplay’
in otoparkına çektim. Hatta söz konusu anlaşm alar öyle gizliydi
ki yeraltında yapılıyordu. Şıllıklar ve salaklar yukarıda, gerçek
fahişeler ve kodamanlar çukurda. M ükem m el bir sistem .
Arka kapıya gidip art arda iki kez kısa, altı k ez de aralık ­
larla vurdum. H em en ardından T errence k ap ıy ı açtı.
Yapmacık bir içtenlikle, “B ay Stone! Tam zam an ın d a ,
her zamanki gibi,” dedi. En az yirm i d akika gecik m iştim am a
dediğim gibi, David Stone için saatler b ile d u rurdu. “ B u y u ­
run, buyurun,”
Loş hole girerek derin bir nefes çektim . “ A h, sabah vakti
ıvm yfjn ıu K u u n a h k a r U u ef

tatlı mı tatlı vajina v e para kokusu,” diye m ırıldandım . “ D aha


iyi b ir k arışım olab ilir m i?”
“ İm k ân sız , d o stu m .” T errence gülerek sırtım a vurdu.
“ B ay C h risto p h er sizi bekliyor.”
O s c a r’lık g ü lüm sem em i takınarak, “Tabii ki bekliyor.
Y olu b iliy o ru m ,” dedim .
O , başını sallayıp işine dönerken, ben de koridordan aşa­
ğıya yürüyüp kapıyı çalm aya bile zahm et etm eden Scott’m ofi­
sine girdim . Scott koltuğunda arkasına yaslanm ış, b ir sigara
yakm ıştı. G ünün haşatı, henüz torbacılara teslim etm ediği son
partinin bulunduğu küçük paketlerle beraber m asasm da duru­
yordu.
“ H ey,” diye selam ladı aylak aylak. K enevir dum anım sa­
larken kısılm ış gözleri iki ufak noktaya dönm üştü.
K apıyı kapatıp ceketim i çıkardm ı ve küçük dikdörtgen bir
ay n ay a dizdiği yum uşak beyaz kar çizgilerine bakarak başımı
salladım . “P artiye benden önce mi başladm ?”
“ S en gelm eden b ir örnek hazırlayayım dedim .” Yerinde
d ikleşerek sigarayı m asasm uı kenanndaki kristal küllükle sön­
d ürd ü k ten sonra önündeki hesap defterlerini k anştum aya ko­
yuldu.
S co tt C h risto p h e r’la ortaktık, tabii ben sessiz ortaktım ,
F o re p la y o n a aitti am a işin m ali kısm ı ve ticaret yapılacak
m ü şterileri sağ lam a işe bendeydi. İki tür ticaret yapılıyordu:
seks v e uy u ştu ru cu . K ıım ızı L otus benim tem el gelir kayna-
ğ ım dı am a m ü zay ed e ve kokain cebim i dolduruyordu. Hem
de nc doldurm ak.
Sokaklardaki o am atö r pezevenkleri ve to rb ac d arı salla
gitsin. O nları bozuk para niyetine harcardık. B iz elit tabakaya
h izm et veriyorduk.
İşe sağlam para yatım ıış olsam da S cott zen g in ve ko­
daman tipleri benim sayem de çekiyordu. Hali vakti yerinde tip­
ler beyaz pudraya bayılıyordu ve o noktada ben devreye giri­
yordum . Scott gibi bir girişim ci, benim oturup kalktığım çapta
adam lara yanaşmayı aklının ucundan bile geçirem ezdi. M üşte­
rilerle ve müstakbel Kırmızı Lotus y atın m cılan y la y ediğim öğ­
le yemekleri ve m uliabbetlerim iz sayesinde ek b ir işkolu sağ­
lamıştım kendime. Gizlilik sözüm , ko d am an lan oltaya getiri­
yordu. Bir kere m alın tadına bakınca yem i m is gibi yiyorlardı
tabii. Ondan sonra da o sapık c an lan ne istiyorsa y ap acaklan
bir hatun bulmak için gitgide kaptınyorlardı kendilerini. H ep­
sinin ağzm a layık m alım ız vardı.
Bu kodam anlann bütün sırlannı bilm em de cabası. Y üz­
lerine gülüyor, ellerini sıkıyor, sırtlan n a vuruyordum . A ncak
günün sonunda olur da bıçak kem iğe dayanırsa kendim i koru­
m ak için on lan sırtlarından bıçak lam ak tan geri d urm azdım .
A nlaşm a dem ek, resm i belge, yani b u laştık ları sk an d alların
kanıtı demekti. O belgeler ne kadar riskli olursa olsun, m üşte­
riler sunduğum uz m alın buna değer old u ğ u n u düşünüyordu.
Kırm ızı L otus’u tam am en ele geçirm ek için h am lem i y a p tı­
ğımda, her birinin benim takım da yer alacağından adım gibi
emindim.
K ahrolasıca h ayatım ı seviyordum .
“Peki, diğer işte rakam lar ne â le m d e? ” C eketim i p o rt­
m antoya asıp kokaini denem ek için m asaya döndüm .
M asaya eğilip çubuğun ucunu burnum a, diğer ucunu da
hazırlanm ış çizgilerden birine dayadım . Parm ağım la burun
deliğim i kapatınca gözlerim i yum up birinci sın ıf beyaz pud­
rayı b u rn u m a çektim . Sanki burnum dan yukarı incecik kum
sık m ıştım am a m al o k ad ar saftı ki y anm a yerine ani bir
uyuşm a d u y u m sad ım ve M iki F a re ’yi Yeşil D ev gibi hisset­
tirecek b ir kafa yaşadım .
B u d u ygu baştan ayağa vücudum a yayılırken gözlerim i
y avaşça açtım . “A h, evet dostum . İşte buna iyi m al derler.”
N o rm a l b ir gün olsaydı dünyayı tersine çevirebilirm iş
gibi hissed erd im . B u iblis tozundan azıcık burnum a çekince
bırak ın dün y ay ı, evreni tersine çevirebileceğim i hissediyor­
dum . Z en g in k o d am an lar bu duyguya tutkundu; ona bağım lı
olu y o rlard ı. B izim m ü şteriler düşünüldüğünde, son derece
başarılı ve yük sek kâr getiren kokain işi sokak köşelerindeki
to rb acıların rüyalarını süslüyordu.
B ir k o ltu ğ a çöküp ayaklarım ı S cott’ın m asasına attım.
Sinir olm uş gibi bir hali vardı am a bana bir şey söylemesi im­
kânsızdı. “M üzayede geliri ne oldu?”
“ M u h teşem . M ahallenin bakire dilberi sağ olsun. Asıl
sana v e rec ek b ü y ü k b ir haberim var.” Y üzünde pis bir sırıtış
parladı. “ İlginç bir b ilg i.”
Tek k aşım ı k aldırdım çünkü hayatın bütün gizem lerini
biliyorm uş ve b ana reddedem eyeceğim bir tek lif yapacakm ış
gibi b ir hali vardı. “ Ö yle m i? Söyle bakalım ."
“ S öylem ek y erine göstersem olur m u?" M asasının alt
çekm ecesini açıp bir karton dosya çık artarak m asad a önüm e
itti.
Etikette kınnızı harflerle D elaine Talbot yazdığını görünce
kahkaha attım.
K ınnızı Lotus balosunda beni haşlarken takındığı o se k ­
si pis sırıtış resm en gözlerim in önündeydi. F ena h ald e se rt­
leştirm işti beni. M üşterilerim iz v e o n la n n m e sle k taşla rı a ra ­
sında ağızdan ağıza bir şeyler yayıldığını b iliyordum . B u n e ­
denle de S cott’ın neden sevgili hedefim in ism ini taşıy a n bir
dosya tuttuğunu fena halde m erak e d iyordum . D o sy ay ı h e ­
men açıp içindeki kâğıdı ineeledim .
D elaine’in iki yılını N oah P. C raw ford diye birine sattı­
ğının kanıtını elimde tuttuğum u fark edince, yüzüm e tatm inkâr
bir gülüm sem e yayıldı. “Vay canına, inanam ıyorum . N oah,
Noah, Noah,” dedim alayeı bir sesle.
Scott, kendinden m em nun bir sıntışla, “H oşuna gideceğini
düşündüm,” dedi.
“Neden daha önce söylem edin?”
“Onun buraya geleceğini düşünm edim . Z eki biri. A radı­
ğında kimliğini gizledi. İsm ini verm ek istem edi, sadece telefo­
nunu ve özel isteğini belirtti. B ir bakire. B ir daha ondan ses
çıkmaz sandım çünkü bekaretini m önüye koyacak kadar çare­
siz bir hatun bulma ihtimalim sıfırm altındaydı. D erken Delaine
Talbot çıkageldi,” dedi elim deki dosyayı işaret ederek. Sanki
elimde kutsal kâseyi tutuyordum , haksız da değildi ya. “M üza­
yededen önceki gün imzayı bastı.
“O nu aradığımda gelebileceğini, her ihtim ale karşı bir oda
ayıiTnamı söyledi. Eh, Noah Crawford kapıdan girdiğinde yaşa­
dığım şaşkınlığı bir düşün.”
“Evet, em inim .” Noah ile Delaine’in imzası bana bakar­
ken kahkahayı bastım.
Dosyayı kapatıp masada ittim. Onu elimden bırakmak için
bütün gücüm ü toplam ak zorunda kaldım ama en azmdan ne­
rede olduğunu biliyordum ve ona istediğim an ulaşma imkâ­
nım vardı. Scott bu belgeyi Crawford’a karşı Kırmızı Lotus’un
yansını bana devretmesi için şantaj malzemesi olarak kullan­
m am a asla izin veım ezdi. Bu, işler açısından; yani hem müza­
yede hem de kokain işi açısından son derece riskli olurdu. Üs­
telik tedarikçiler ve işin içindeki güç odaklan, Scott’m şapşal­
lık ettiğini ve çevirdikleri kirli işlerin ifşa edilme tehlikesinde
olduğunu düşünürlerse kuşkuya kapılırlardı. Onlan korkutma­
m ak en iyisiydi.
Sadece bu yeni bilgiyi hiçbir şeyi riske atm adan lehime
kullanm anın bir yolunu bulmalıydım .
“N o a h ’y a söylem eye karar verirsen sakın ismimi zik­
retm e,” dedi Scott dosyayı çekm eceye yerleştirirken. "M ese­
leyi kendisi çözerse de bana haber vermeyi es geçeyim deme,
böylece m ekânı derleyip toplam aya zam an olur. Sakın ola.
Stone. İş yaptığım insanlar anlayışlı tipler değil."
“F azla endişeleniyorsun, Scotty. Crawford spot ışığını
kendine çekecek biri değil. Ayrıca, seni sürece dahil etmeden
istediğim i alabileceğim den em inim ."
Planım ın yürüyeceğinden emin değildim fakat önemli
olan şey en sonunda zaferi kazanmaktı. O sabah ofiste N oah’
y la a r a m d a g e ç e n le r i le h im e k u lla ııa m a y a b ilir d im . K u lla n m a
im k â n ı e lim e g e ç s e d e v e o n u n a d ın ı le k e le m e k te n k a tık s ız b ir
k e y i f a la c a k o ls a m da. n e le r o ld u ğ u n u k a n ı tla m a m ı n im k â n ı
y o k tu . P e k i b u n a n e d e m e li ? B u n u in k â r e t m e s i im k â n s ız d ı .
H e r ş e y y a z ılı o la ra k e lim d e y d i.
K ıır n ız ı L o tu s , ç a n ta d a k e k l ik ti .

32
2

B ir A lan a Bir Bedava

L a n ie

H astane odaları neden çok soğuktuç? Sanki ölümün za­


lim eli uzanm ış ve hastane binasından bütün sıcaklığım çal­
mıştır. H astane görevlileri hastane odalarım ne kadar sıcak
ve evcim en gösterm eye çalışırsa çalışsın, burasım n değer
verdiğiniz kişinin m uhtem elen göreceği son mekân olduğu­
nu; söz konusu k işinin son günlerini, saatlerini, hatta dakika­
larını burada yaşadığını fark ettiğinizde dekor umurunuzda
olm az. B ir de koku vardı: beden sıvıları, hastalık ve ölümle
karışm ış kim yasallar. K oku her şeyi fazlasıyla gerçek kılıyor­
du. O labildiğince hızla koşarak N oah’yı bulm ak ve annemi
kaybetm e gerçeğinden uzaklaşm ak istiyordum. O ysa yapa­
m azdım . B ir kere, bu gerçekten onım son saatleriyse, yanında
olm adığım için kendim i asla affetmezdim . İkincisi de, N oah

.t.t
beni reddetm işti. B uradan gitm ek, tıpkı b unun k a d a r ü m itsiz
b ir başka m eseleyle yüzleşm ek için kaçm ak an lam ın a gele­
cekti. O lm am gereken yer burasıydı.
A ilem in benim kadar bir üyesi sayılan D ez hem en yanı
başımdaydı; Poliy de öyle. T an n 'y a şükürler olsun ki beni sa­
bah giydiğim kısa kınnızı elbiseden daha sıcak tutacak b ir şey
getinneyi aktl cunişti. Babam beni o kılıkta görseydi m uhtem e­
len kalp krizi geçirirdi ve sonu annem in yanındaki yatak olurdu.
İşte buradaydım, pencereden bakıyordum ; üzerim de siyah ka­
zak elbise, ayağım da siyah botlar vardı. Ö zenli ya da seksi bir
şey değil. Hatta biraz depresif görünüyordum , yani içim de nasıl
hissediyorsam öyle. Boş ve terk edilm iş kalbim hâlâ N o a h ’nın
yasını tutuyordu ama m hum , bedenim i kapsayan kasvetli siyah
giysinin asimda birazdan gerçekleşecek korkunç b ir olayın ke­
haneti olm asından korkuyordum ; annem i k a y b etm ek gibi.
M uhtem elen hayatım ın tek aşkı olan adam ı kay b etm ek beni
kahrediyordu am a annem i kaybetm ek yaşam a isteğim i koru­
m amı inanılmaz güçleştirecekti.
G öğsüm deki boşluk, bu düşünceyle b eraber o n a katlandı.
Sanki odanın soğuğu bir şekilde kalbim e sızm ıştı. A nnem be­
nim en iyi arkadaşımdı. D aim a öyle olm uştu. D ez gibi, hatta
Poliy’nin de zam an içinde dönüştüğü anlam da bir arkadaş de­
ğil. Annem daha fazlasıydı. Beni herkesten iyi tanırdı çünkü
onun yaşayan bir uzantısıydım ben. O kadın ağzım dan tek bir
sözcük çıkm asına gerek kalm adan benim ne düşündüğüm ü
veya hissettiğimi söyleyebilirdi. Ç ok daha tecrübeli olduğun­
dan duym aya ihtiyacım olan şeyi, onu duym aya ihtiyacım olan
zamanı bilirdi vc istemesem de kendisini dinlememi sağlardı.
Genelde çocuklar bunu itiraf etmekten nefret eder ama benim
annem hemen her zaman haklı çıkardı. Bu yüzden onun sıcak
gülümsemesini bir daha asla göremediğimi, kocaman kahkaha­
sını bir daha asla duyamadığımı, sanldığm da yaydığı sıcaklığı
asla hissedemedigim i, o güzelkokusunu asla koklayamadığımı
hayal bile edem iyordum .
Babam beni düşüncelerimden kopararak, “Lanie? Kahve
ister m isin?” diye sordu.
D önüp zorla gülümsedim ona. M ack böyleydi işte. Kansı
ölüyordu ve engellenem ez olanı durdurmak için bir şey yapa­
m adığından, ilgilenecek başka bir şey veya birini buluyordu.
Uzattığı kahveyi alırken incecik yüzü çarptı gözüme. Gözleri­
nin altında siyah halkalar vardı ve neredeyse tamamen uzamış
sakalına bakılırsa uzun zamandır tıraş olmamıştı. Kendine daha
iyi bakm ası için ona nutuk atmanın bir faydası olmayacağını
bildiğim için bir şey söylemedim.
A nnem in uyuyan bedenine bakarken, kalbimdeki soğuk­
luğu ısıtması üm idiyle karton bardağı göğsüme bastırdım. Ger­
çekçi olm ak gerekirse, bana kendimi daha iyi hissettirebilecek
tek şey annem in tam am en iyileşmesi olurdu; rahatlatıcı sesiyle
bana her şeyin yoluna gireceğini söyleyen N oah’nm kollanmn
beni sardığını hissetmek de yardımcı olabilirdi tabii. Onu özlü-
yordum ve içim den çaresizce onun yanımda olmasını diliyor­
dum am a görünüşe göre kader bizim için başka planlar yap­
mıştı. H er şeyin böyle bir yola sapması garipli. Noah, tam da
annem i ölürken izlem em gereken, evde kalıp karısı yokken
kesinkes sefil bir hayat sürecek olan babam a bakm am gereken
zam anda kontratı yırtınıştı. N o a h ’yia y aşad ığ ım o g ü nahkâr
hayatın, kannanın gerisingeri dönüp bir güzel hakkım dan gel­
m esine yol açıp açm adığını düşündüm .
"B ay Talbot? Tanıdık bir ses kapının arkasından seslendi.
B aşım ı kaldırdığım da uzun boylu, kahverengi saçlı bir dok-
tom n beyaz önlüğünün cebinden bir kalem , k oltuğunun altın­
dan klipsli bir defter çık an p bir şeyler karalam aya başladığını
gördüm . “ M erhaba, ben D oktor D aniel C raw ford. A m eliyatı
ben yapacağım ve bundan böyle karınızla ben ilgileneceğim .
Sizin için uygunsa tabii.”
Daniel C raw ford. N o a h ’nın y a k ışık lı a m cası. O n u g ö ­
rünce gizli bir iç g eçirm iş olab ilirim . T abii ra h a d ığ ım için,
onu arzuladığım için değil. B enim a rzu lad ığ ım te k b ir C raw ­
ford erkeği vardı ve o d a bu rad a d eğildi. İkinci k e z iç g e çir­
m em de bu yüzdendi.
Daniel, babam a baktıktan sonra bana d önüp sıcak, anlayış­
lı bakışlarla gülüm sedi, ardından da yeniden M a c k ’e döndü.
Nornıal şartlar altında annem kendi bakım ıyla ilgili karar­
lan kendisi alırdı fakat buraya getirildiğinden beri ağ ır ilaçlar
yüzünden uyuyordu. Eski doktoru, sakinleştiricinin o nu rahatla­
tacağım ve fazla heyecanlam tıa ihtim alini azaltacağm ı, böylece
halihazırda zayıf kalbini daha fazla yorm asının önüne geçece­
ğini temin etmişti. Bu nedenle bütün tıbbi kararları artık M ack
alıyordu. Sanınm diğer doktorlar ve hem şireler bu görevi ben
üstlenm ediğim için rahatlam ışlardı. G eld iğ im izd e sonuçlan
öğrenm eyi, pofiolannı kaldırıp işlerini yap m alan n ı, annem in
hayatını kurtarm alarını talep ederek biraz ayaklarına dolanmış
olabilirim. Dez ile Polly beni yatıştırmak için ellerinden geleni
yapmışlardı am a nihayetinde kendime gelmemi sağlayan şey,
güvenlik görevlilerinin beni binadan çıkarmakla tehdit etmeleri
olmuştu.
“ Siz mi ilgileneceksiniz? Peki, ya Doktor Johnson?” di­
ye sordu babam .
“D oktor Johnson işe yaram az,” dedim. Babamın yüzünde­
ki onaylam ayan bakışı görünce de ekledim: “Ne? Öyle ama.”
A nnem in durum unu kontrol eden D aniel’ın belli belirsiz
güldüğünü duydum .
“G ördün m ü? D oktor Crawford benim le aym fikirde.”
M ack ensesini ovarken annem e baktı. “Oyunun bu evre­
sinde doktor değiştirm ek ne kadar doğru bilm iyorum .”
N e kad ar adaletsizce davrandığım ı bilsem de, “ Bu bir
oyun değil, baba,” diye bağırdım. Durum u böyle algılamadığım
biliyordum ve bu yersiz yorum um a m azeret o lm a s a da hüsran
içindeydim. B abam bunu bana karşı kullanmadı çünkü o da ay­
nı şekilde hissediyordu.
“ Sizi tem in ederim , bu hastalığa son derece hâkim im ,”
diye lafa girdi D aniel kalem ini önlüğünün cebine koyarak.
“H astanenin kalp hastalıkları bölüm ünün başındayım ve sa­
yısız kalp nakli am eliyatı gerçekleştirdim .”
“B ir d a k ik a .” A raya girip m uhteşem olduğundan şüphe
duym adığım başarılarını listelem esini böldüm. O bir C raw -
fo rd ’du ve m uhteşem lik m uhtem elen onların kanında vardı
fakat az önceki konuşm asında aslında son derece önemli olan
m inik bir ayrıntı şimdi kafama dank etmişti. “N e am eliyatı?”
Annem acile getirildikten soruca yoğun bakım a alınmış ve
hayatı için mücadele etsin diye yeniden hayata döndürülmüştü.
Bildiğimiz kadarıyla bir mucize olana, ciddi bir gelişm e göste­
rene veya göstermeyene kadar da burada kalacaktı. Artık elim­
izde para olduğundan, ona yeni bir kalp bulabilmek için elim ­
den geleni ai duna koymamıştun ama bunun hiçbir önemi yoktu
çünkü listede ondan önce bir sürü insan vaıdı: D oktor Johnson’
ın işe yaramazlığı ve işe asılmamasının kanıtı.
Daniel bize içtenlikle gülümsedi. “Bir donörüm üz var, De­
laine.” Görünüşe göre, ismimi onunla tek kelime bile konuşm a­
yarak kendimi rezil ettiğim Kırmızı Lotus balosundan hatırlı­
yordu. Noah’nın bana partideki erkeklerle konuşm a yasağı koy­
masına verdiğim saçma sapan bir tepkiydi bu.
“Donör. Donör mü?” diye kekeledi babam , dudağının
kenarında kaygılı bir tebessüm belirirken. Heyecanlanm am ak
için elinden gelçni yaptığını görebiliyordum; duyduklanna ina-
namıyordu. Doğrusu buna inanmak benim için de çok zordu
fakat Noah Crawford’un bu işte bir parmağı olduğunu tahmin
ediyordum. Dünyaca ünlü bir kardiyolog olan am casının bir
anda burada belirmesiyle kesinlikle bir ilgisi olmalıydı. N oah’
nın annemin durumunu öğrendiğinde onun en iyi bakım ı alma­
sını sağlamak için gizliden gizliye elinden geleni yapacağını
daha önce düşünememiştim. Bilmeden bunun için iki milyon
dolar bağışlamıştı bile ve şimdi de aile üyelerini seferber edi­
yordu. Bir kez daha bana olan aşkını gösteriyordu, benim se hâlâ
hislerinin karşılıklı olduğunu ispatlamak için bir fırsatım yoktu.
ıv ın y u n ıu K ^ u n a h K a r u u e t

“ Evet, yani, burası bir nakil m erkezi ve durumu göz


önünde bulundurulduğunda Bayan Talbot öncelikli bir vaka,”
diye açıkladı Daniel. “ Potansiyel bir donörümüz vardı, labo-
ratuvar çalışm asını halleder etmez organın uygun olduğunu
gördük. Şim di birkaç kâğıt işi halletm ek lazım; tabii bir de
operasyon var.”
“K albi değişecek...” Babam sersem lemiş gibi görünü­
yordu.
Yeniden N oah’yi düşündüm ve içimden, keşke burada ol­
saydı, diye geçirdim. Burada ona ihtiyacım vardı. Anneme yeni
bir kalp takılıyor olabilirdi am a benimki hâlâ kırıktı. Hastanenin
“bir alana bir bedava” kampanyası olmadığma da emindim.
“Aynen öyle.” Daniel gırtlağım temizledi; ardından Betty
Boop’un sanşın versiyonuna benzeyen bir hemşire içeri girdi.
Daniel, “B ay Talbot, Sandra’yla beraber giderseniz size belge
işlerinde yardım edecek, sonra da işe koyulabiliriz.” Sonra bana
dönerek, “D elaine,” dedi ve başını sallayıp sıcak bir gülümse­
m eyle selam verdi.
“Vay canına! Anneciğin yaşayacak!” Dez yumruğunu ha­
vaya kaldınnca babam ona bakıp kaşlarını çattı. “ Ah. şey, par­
don,” dedi D ez utangaç bir gülümsemeyle. Sonra ayaklanıp
çantasım om zuna attı. “Sizi bilmem ama bu heyecan beni acık­
tırdı. Kantine inip biraz hastane lapası yiyeceğim. Yanm saat
içinde dönm ezsem acile bakın. Orada çalışan Latin tannsı yü­
zünden söylemiyorum bunu. Tabii belli olmaz, midemi doldur­
duktan sonra pelvisim i sakatlamış rolü yapmam gerekebilir.
Gelmek isteyen?”
Poliy’nin telefonu şakıdı, mesaj gelmişti. Ona baktığımda
yüzünün asıldığını gördüm. Kalıvesini masaya koyup, “Ben gi­
deyim. Zaten Mason'ı yoklamam lazım,” dedi. Bir yanım aslın­
da amacının Noah’yi yoklamak olup olmadığmı m erak etti ama
bu benim hüsnükuruntuın olabilirdi tabii.
Mack yanıma gelip elini omzuma attı. “Ben şu evrak işle­
rini hallederken yalnız başına kalman somn olm az, değil m i?”
“Tabii, sen git. Ben onunla kalırım.” Uyuyan annem e bak­
tım. Gözlerinin altındaki siyah halkalar, babam ın gözlerinin
altında olanlardan daha belirgindi ve babam dan çok daha sıs­
kaydı. O kadar zaman boyunca ben krallara yaraşır bir m alikâ­
nede yaşarken ve söz konusu kral içimdeki seks tanrıçasını
kışkırtırken, bu dünyada en çok önemsediğim iki insanın acı
içinde yaşaması bana kendimi suçlu hissettiriyordu. O nlann
yanında olmalıydım.
“Bak, annenin yeni bir kalbi olacak. Yeniden hayata ka­
vuşmak için bir şansı var. İyileşecek ve doktor her şeyin yo­
lunda olduğunu söylediği an okula dönüp o diplom ayı almanı
istiyorum. Beni duyuyor musun? Tembellik etm ek yok.”
“Tabii ki, baba. Sözüm söz,” Hafifçe güldüm , sonra beni
kendine doğru çekip sanldı ve hemşireyi takip ederek odadan
çıktı. Aslında üniversiteye falan kaydolmadığımı öğrendiğinde
çok büyük hayal kırıklığına uğrayacaktı ve bunu ondan nasıl
saklayacağım konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Bu yalanı
söylemeden önce hazırlığımı yapmış olmam gerekirdi am a ok
yaydan çıkmıştı artık.
Annemin yatağının yanındaki sandalyeye oturarak elini
avucuma aldım. Teni soğuktu, hafifçe beyazlaşmıştı ancak hâlâ
yumuşaktı. Tırnak cilasının çıktığını fark ettiğimde, çok hasta­
lanmadan önce beraber manikürcüye yaptığımız gezileri hatır­
ladım. İyi göründüğünde daha iyi hissettiğini söylerdi hep. Ba­
bam dışında hiç kim se görmese bile yatağında hasta haliyle
otump tım aklanna oje sürdüğünü hatırladım. Belki de babama
sürdürüyordu. Bunu hayal edince içimden güldüm.
“ Hey, anne,” dedim alçak sesle. “Yeni bir kalbin olacak.
Yaşasın!” Y üzüm de şapşal bir sırıtışla havada ponponlar sal-
lıyom ıuş gibi yaptım . Derken durumun ağırlığı baskın geldi.
“Am a bundan önce, hazır sen baygın dummdayken ve söyle­
yeceklerim i duyam azken, anlatmam gereken bir şey var.
“ Şöyle ki, bir adam la tanıştım, harika biri. İsmi Noah
Crawford,” Bilinci yerinde olsaydı vereceği tepkiyi bildiğim­
den gözlerim i devirdim. “Evet, o Noah Crawford. Parasının ve
yakışıklı yüzünün seni kandumasına izin verme; kendisi bazen
tam bir hergele olabiliyor ama işte bu da onu harika yapan özel­
liklerden biri. H er neyse, bir süredir beraberdik ve dün gece be­
ni sevdiğini söyledi.” Annem bunu duyunca kesin çığlık atardı.
Beni görecek halde olm am asına karşın, “Evet, e \e t,
evet,” dedim yine gözlerim i devirerek. “Mesele şu... bu sa­
bah bana hayatından defolup gitmemi söyledi. Benim için en
doğrusunu bildiğini zannettiği için bunu yaptığını düşünü-
yomm. Erkekler işte, değil mi? Galiba en başından beri bir mil­
yarderle Hillsborolu sıradan bir kızın aşkının ancak peri
m asallarında yürüyebileceğini biliyordum. Ve peri masalları
asla gerçekleşm ez. Sorun şu ki, Noah gerçekleşebileceğine
inanmamı sağlıyor. Sonuçta beni sevdiğini söyledi. Bu yüzden
korkulanma karşın aramızda bir şeylerin gerçekten de yürüye­
bileceğine inanmaya başladım ama ben ona duygulanım söyle­
me firsatı bulamadım.” Yüzümü annemin omzuna gömüp içimi
çektim. “Bunu bilmemesine dayanamıyorum, bu konuda yapa­
bileceğim hiçbir şey olmadığından her şey daha da büyük bir
işkenceye dönüşüyor. Sonuçta bunu mesaj yollayarak veya tele­
fonda söyleyemezsin, değil mi? Hayır, yüz yüze olmam ız ge­
rek. Oysa sorun şu ki, o yanımda değil ve onu bir daha görme
fırsatım olacak mı bilmiyomm. Bana yardım etmelisin, anne
çünkü ne yapacağım konusunda hiç fikrim yok.”
“Şimdi yanındayım,” dedi tanıdık bir ses kapıdan. K al­
bim ağzıma geldi ve sesin geldiği yöne döndüm . O radaydı,
sanki bir derginin sayfalarından fırlam ış gibi görünüyordu.
Ellerini kotunun ceplerine sokm uş, kapı pervazına yaslan­
mıştı; sözcüklerine o seksi boğuk sesi sinm işti. “Söyle bana,
Delaine. Sen bana karşı ne hissediyorsun?”

Noah

Söylediği her bir sözcüğü duymuştum. Kulak kabartmaya


çalıştığımdan değil; sadece annesiyle yaşadığı bu özel am böl­
mek istememiştim. Hatta tam arkamı dönmüş gidiyordum ki
ismimi duydum. İnsan doğası tabii. M azoşist yanım L anie’nin
benden ne kadar nefi-et ettiğini duym ak istediği için durdum.
Duyduklarım nefretin kıyısından köşesinden geçm ezdi, yine
de kendi kendime çıkanmlara vararak daha fazla gerzeklik ede­
cek değildim.
Delaine afallamış halde bana bakakaldı ama soruma cevap
vennedi. Hatta tek bir şey bile söylemedi. Sadece ayaklannın
üstüne sıçrayarak bana doğru koştu. Kollanma atladığında onu
tutmayı güçbela becerdim. Dudaklarını benimkilere yapıştudı,
sanki birbirimizi son görüşümüzün üzerinden saatler değil de
aylar geçmiş gibi, yum uşak bedeniyle sert bölgelerimin üze­
rinden kıvnlarak beni öptü.
Öpücük saldınsının arasmdan, “Hey, hey, hey,” demeyi
becerebildim. D udaklanna damlayan gözyaşlanmn tuzunu ta­
dabiliyordum. Kendini koyvermiş ağlıyor, deli gibi titriyordu.
Ben de başını boynum un altına yerleştirirken onu sımsıkı tut­
tum. “Geçti. A rtık buradayım, Kedicik. Her şey yoluna gire­
cek.”
“B abam beni böyle görm esin, Noah. Hâlâ seninle ve
yaptıklarım la ilgili hiçbir şey bilmiyor. Öğrenmemeli de,”
dedi çılgına dönm üş halde.
“Endişelenm e. H er şeyi yoluna sokacağım.”
Polly tepesi atm ış, korumacı bir anne edasıyla odaya bir
hışım daldı. “Kahretsin, Noah! Ona ne yaptın? İyi mi?” Nor­
malde ses tonunun son derece yersiz olduğunu söyler ve had­
dini bildirirdim ama bu koşullar altında kabalığını anlaya­
biliyordum. O ve Delaine yakınlaşmışlardı ve Polly sadece
korum acı davranıyordu, tıpkı bana karşı olduğu gibi. Bu ne­
denle bir şey demedim.
“ İyi olacak,” dedim. “Onu buradan götürmeliyim.”
“Hayır! Gidemem," diye itiraz etti Delaine gözyaşlarının
arasından. Hâlâ başını kaldırmıyordu.
Saçlarını okşayarak. "Hayır, Kedicik. Seni hastaneden
göriireceğim. Sadece konuşabileceğimiz biraz daha özel bir
yere götürmek istiyorum seni,” diye telkin ettim onu.
"Eyvahlarolsun, bu bizim Noah Crawford!” Başımı kal­
dırdığımda kapıda sahte göğüslü, aşırı ince belli, yüzü iki
santimetre kalınlığında makyajla kaplı, uzun bacaklı bir ha­
tun gördüm. Başta, gözlerinde yıldızlar çakıyordu, derken bu
yıldızlar biranda hançerlere döndü. Bakışlar insanı öldüre-
bilseydi bu kız hakkımdan gelir, bedenimi yakar, küllerimi
de gübreye karıştırırdı. "Hayalarını kesip gırtlağına sokm a­
dan önce ellerini ondan çek, pis hergele!”
“Dez, sakin ol,” diye mırıldandı Delaine başım boynum­
dan kaldırmadan.
“Ah, Dez. Karıkası sensin demek,” dedim en sonunda me­
seleyi çözerek. “Bak, islersen sonra hayalanmı kopanp boğa­
zıma sokabilirsin, hatta bir el atıp kendi kendimi hadım edebi­
lirim ama şimdi Lanie’yle ilgilenmem gerekiyor. Babası gör­
meden onu bir yere götürmem gerek. Ben onu sakinleştirene
kadar annesiyle durabilir misin, lütfen?”
Gözlerini Lanie’den bana çevirdi, sonra gönülsüzce başını
salladı.
Sonra Polly’ye döndüm. Milyon dolarlık bebeğim ise hâlâ
kollanmdaydı. Aslında milyon dolar kısmını sallayın gitsin; o
artık sadece benim bebeğimdi. “Polly, asla anlayam ayacağım
bir sebepten ötürü insanları iyi kafalıyorsun. Senden hoşlanı-

44
yorlar. Burada kalıp babasıyla beraber işleri halleder misin?”
Polly bir selam çakıp oyuncu bir havayla göz kırparak,
“Anlaşıldı,” dedi. O na halletmesi gereken bir görev verdiğiniz­
de kendinden geçiyordu.
Dez ile Poliy’yi görevleriyle ilgilenmesi için bırakıp, has­
tane personeli ve hastaların meraklı bakışlarını umursamadan
L anie’yi koridor boyunca kucağım da taşıdım. En sonunda
Daniel’in ofisine vardığım ızda kapıyı vurdum. Daniel, “Girin!”
diye seslendi. K ollanm da Lanie’yi görünce masasından kalka­
rak endişeli bir halde yüzünü buruşturdu. “O iyi m i?”
“Evet, iyi. Ben... ee, biraz baş başa kalmaya ihtiyacımız
var. Bir sakıncası var m ı?”
“Tabii ki. Z aten am eliyathaneye gidip ellerimi yıkamam
ve operasyona başlam am gerekiyor.” Odadan çıkarken boğazı­
nı tem izledi. “K apıyı kilitle de kimse sizi rahatsız etmesin.”
D aniel gittikten sonra D elaine’i koltuğa oturtacaktım ki
kollarım a tutundu ve başını kaldırıp yalvarırcasına gözlerime
baktı. “H ayır, lütfen beni bırakm a.”
“H içbir yere gitm iyorum , Lanie. Söz. Sadece kapıyı ki­
litleyeceğim , tam am m ı?”
Başını salladı ve beni gönülsüzce bıraktı. Hemen kapıya
gidip kilidi çevirdim , sonra da mini buzdolabını açıp bir şişe
su aldım. K apağını açıp şişeyi ona uzatarak, “Al. iç bunu.”
dedim.
U facık bir yudum aldıktan sonra şişeyi masaya bıraktı.
Onun yamna oturur oturmaz kucağıma sığınıp başını omzımıa
yasladı. Hâlâ titriyordu ve üzgün olduğu çok açıkn, onu nasıl

45
sakinleştireceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu.
“Şşşt. geçti bebeğim. Her şey yoluna girecek artık,” dedim
sırtını sıvazlayıp başını öperken. “N eden bu kadar üzüldün?
Söyle bana.”
“Ah, Tanrım. Noah, hiçbir şey yoluna girm eyecek. O ölü­
yor. Yani ölüyordu ama şimdi amcan bir donör olduğunu söy­
ledi, ona baloda ne kadar da pis davranm ıştım . O ysa tek bil­
diğim, annemin ölmek üzere olduğuydu. Sonra D ez beni aldı
ve buraya geldik, zam anında gelem eyeceğim diye korkudan
ödüm koptu. Seni bırakm ak istem iyordum fakat bunu y a p ­
malıydım. Üstelik sana burada çok ihtiyacım vardı am a sen
yanımda yoktun çünkü bu sabah benden kaçtın, çok öfkeliy­
dim. Sana bağırmak istiyordum. Senin o güzel, aptal kafana
\oirmak istiyordum ama sen kalkıp gittin, sonra buraya da gel­
medin. Ve aslında hâlâ bağırm ak ve seni yum ruklam ak istiy­
orum, ancak bunu yapam ıyorum çünkü artık buradasın v e ben
sadece senin kollarında olmak istiyorum . Sen beni bıraktın...”
Hızla nefes alıp veriyor, tutarsız sözler söylüyor, gö zle­
rinden yaşlar boşalıyordu fakat söylediği h e r b ir sözcüğü
anlıyordum . Ü zgündü ve korkm uştu, b a n a e n çok ihtiyacı
olan zamanda yanında değildim. Haklıydı; ben aptaldım . Be­
nim saçraalıklanm la uğraşam ayacak kadar derdi vardı zaten.
“Biliyorum, Kedicik. Ö zür dilerim ,” dedim tüm içtenli­
ğimle. “Şimdi buradayım ve artık beni istem ediğini söyleyene
kadar da hiçbir yere gitmiyorum.”
“İyi, çünkü Tann şahidim olsun, N oah Patrick Crawford,
beni bir daha bırakacak olursan Dez hayalarmı keserken seni
ben tutarım,” dedi. Sonra da yeniden ağlamaya koyuldu.
Ö ylece oturduk, onu öne arkaya sallarken gözyaşlannı
kusuyordu. Gözyaşlarını, sözcüklerini, hüsranlannı, hüznünü,
her şeyi. Bir süre sonra sessizleşm işti. Başta uyuyakaldığını
sandım, derken şişm iş gözleriyle bana bakarak gülümsedi.
Ağlamaktan pem beleşm iş küçük burnunun ucunu öpüp gülüm­
semesine karşılık verdim .
“G öm leğini m ahvettim ,” dedi çatlak bir sesle.
“Altı üstü b ir göm lek, Lanie. Bir şey olmaz,” dedim kolu­
nu okşayarak. “B en asıl senin için endişeleniyorum.”
“ Sana böyle patladığım için özür dilerim, seni resmen De­
liler Ü lkesi’ne kaçırdım . Bunu herkes bilmez ama o ülkeye sık
giderim, aklında olsun,” dedi utangaç bir şekilde omzunu sil­
kerek. İleriye uzanıp m asadaki peçete kutusundan bir peçete
çekti.
Bunun üzerine hafifçe kıkırdadım. “Bu bir sır değil ama
bu özelliğim son derece cazip bulduğumu söylemeliyim.”
Yarım yam alak gülümsedi ve gözyaşlanmn ıslattığı ya­
naklarını peçeteyle sildi. “N e kadar zamandır buradasm?”
“Pek fazla obnadı.” Peçeteyi alıp yüzünü iyice sildim. “Bu
arada donör için tebrikler.”
“B unu sen yaptın, değil mi?”
Kendime onun gözlerinden bakmak başımı döndütmeliydi
ama gerçeği biliyordum ; bu nedenle o da bilmeliydi. "O kadar
güçlü değilim, Lanie.”
“Zırvalık. Sen her şeyi yapabilirsin. Daniel'in gelmesini
sen sağladın, değil m i?”
“ O ndan annenle ilgilenm esini istem iş olabilirim , evet.”
“O halde annem in hayatını kurtaran da sensin dem ektir;
çünkü Daniel araya girm eseydi annem o kalbi alm aya hak ka­
zanam azdı.”
İç geçirip çenesini tuttum ve gözlerine baktım . “ Ben süper
kahram an değilim ama senin için bir kurşun yiyebilir, sadece
tek bir elimi havaya kaldırıp hızla gelen bir lokom otifin önüne
geçebilirim ; hatta sana ulaşm ak için gökdelenlerden sıçraya­
bilirim. Seni m utlu etm ek için ne gerekiyorsa... çünkü seni se­
viyorum ve ihtiyacım olan tek sebep de bu.”
“Ben de seni seviyorum ,” diye fısıldadı.
Dam arlanm daki kan hızlandı ve kalbim göğsüm den ko­
pup çıkacakm ış gibi kabardı. B eni seviyordu. B enim m ilyon
dolarlık bebeğim beni seviyordu.
"Ben belki senin gibi hoş sözcüklerle bunu söyleyem iyo­
rum am a...”
Tekrar durm aksızın konuşm asının önüne geçerek, “ Hey,”
dedim. “Bilmem gereken tek şey bu. Senin beni sevdiğin.”
Lanie gözlerini yum du ve yavaşça nefesini verdi. G ö z ­
lerini yeniden açınca bana bakıp şöyle dedi: “N oah C raw ford,
seni o kadar çok seviyom m ki bazen kalbim akciğerlerim i bas-
tınyor ve nefes alam ıyorum .”
Bu bana yetti.
Yavaşça öne eğilip altdudağını hafifçe ısırdım , dudakla-
nrm n arasına alıp onu şehvetle öptüm . G öm leğim i çekiştirdi,
yavaşça geriye çekilip onu tekrar tekrar, her defasında daha da
güçlü öptüm. Bu ona yetmiyordu. İşin aslı, bana da yetmiyordu.
Kapının kilitli olm asına şükrederek L anie'nin altından çeki­
lince koltuğa sırtüstü uzandı. Bacaklarının arasına geçip dizi­
min üstüne çöktüm . Benim kadar sabırsızdı; göm leğimi çekiş­
tirip gövdelerim iz birbirine değinceye kadar beni kendine çekti.
A m cam ın o fisinde liseli bir çift gibi sevişiyorduk. O an
hayatta o lduğum u hissettim . Elim i yavaşça bacağından kaydı­
r ıp elbisesinin altına soktum ve kalçasına ulaştığım da aniden
durdum. B ir terslik vardı.
P arm aklarım ı lastik bandın altına kaydınp çektim ve bı­
raktım. “ Bu ne böyle, B ayan Talbot?” diye sordum dudaklan-
mı ondan ayu m adan.
“ K ülot,” dedi nefes nefese, sonra da boynum u öperek em ­
meye başladı.
“ B iliyorum . S enin üzerin d e ne a n y o r? ” L anie b ir öfke
nöbetine k a p ılıp o n u n için satın aldığım ateş pahası iç çam a­
şırları y a k m a y a k a ra r v e rd ik ten sonra ona külot giym esini
yasaklam ıştım . E vet, bunu iç çam aşırı dükkânının sahibi b e ­
nim eski se v g ilim o ld u ğ u v e o n u kıskandığı için y apm ıştı
ama sonuçta “ k ü lo t y o k ” kuralı geçerliliğini hâlâ koruyordu.
“P olly elbiseyle beraber getirdi.” K alçam ı kavTayıp beni
kendine çekti.
“A m a g iy m en gerekm ezdi,” dedim çıplak kalçasını kav ­
rayarak. E h, en azından tangaydı.
B oynunu öpüp y avaşça em m eye başladığım da bir k üfür
savurdu ve göğüslerini yukarı kaldırdı. "H ay ır am a sen beni
bırakm ıştın ve b ir d aha beni g ö rm eyeceğini dü şü n sem de
içim de bir y e rle rd e senden intikam alm ak istedim . A yrıca
k o n tra tı y ırttın ,” N e fes a lışv e rişleri d ü z e n siz d i, tıpkı benim ­
k ile r g ib i.
“ K o n tra ta b a şlatm a, sen hâlâ bana a its in ,” d e d im ve bu­
n u k a n ıtla m a k için b a ca k la rın ın a rasın a sü rtü n ü p inlem esini
s a ğ la d ım . “ Ü stelik ç o k y a ram az lık y a p tın , D e la in e .”
B acaklarını belim e doladı. “ H ım m , b ö y le sa h ip le n ici ve
te h d itk â r o ld u ğ u n d a ç o k h o şu m a g id iy o r.”
İşte iiişk im izd e sev d iğ im şey bu y d u . D a h a a z ö n c e bir­
b irim ize ebedi a şk ım ızı itira f e tm iştik v e şim d i d e a m cam ın
o fisin d e b ir güzel k e y fim ize b a k ıy o rd u k .
“ K edicik, şu anda cezanı v e rm e y i g e rç e k te n ç o k istiy o ­
rum am a ç o k kap tırm ad an d u rm a m ız g e re k ,” d e d im geri çe ­
kilerek.
L anie içini ç ek e rek , başını k o ltu ğ u n k o lu n a y a sla d ı ve
bacak ların ı b e lim d en ç e k ti. “ H a k lıs ın .” G ö z le ri k a p a lı bir
halde kendini to p arlam ak için d erin b ir n e fe s a ld ı. D erken,
aniden tepesi attı; g ö ğ sü m ü iterek a c e le y le o tu rm a p o z isy o ­
nuna geçip üstüne başına çek id ü ze n verdi. “ G ö rd ü n m ü ? İşte
bana hep bunu y a p ıy o rsu n , N o a h C ra w fo rd . B u ra y a geliy o r­
sun, hiçbir şey yapam ay acağ ım ızı b ile bile, a n n e m koridorun
ucunda am eliy ata girm ek ü zere y k en beni g a z a g etiriy o rsu n .
Ş eytan d iy o r ki, babam a tatlı m asu m k ü ç ü k k ız ın d a n nasıl
fa y d alan d ığ ın ı ve onu n asıl h o rm o n p a tla m a sı y a şa y a n bir
ergene d ö n ü ştü rd ü ğ ü n ü sö y le .”
A niden durdu. “ K ahretsin! M a c k !”
G üldüm . “N e olm uş o n a ? ”
“ Seni ona nasıl a n la tac ağ ım ? ”
•“ Baba, işte bu benim zengin mi zengin, yakışıklı mı ya­
kışıklı sevgilim . D evasa bir organı ve maharetli bir dili var,’ de­
meye ne dersin?” O na takılarak altdudağım ı yaladım ama beni
durdurm ak için dilim i kavradı ve gözlerini irileştirdi.
“ Ben c id d iy im , N o a h .”
Geri çekilerek parm aklannı ısırmaya çalıştım, en sonunda
beni bıraktı. “B en de. A ynca sanınm böyle olduğumu çoktan
ispatladım a m a tabii h e r zam an hafızanı canlandırabilirim ,”
dedim şeytani b ir sın tışla kaşlanm ı oynatarak. Sonra malum
şeyi yapm aya h azırlanarak elim i elbisesinin altına kaydırdım.
“N oah!” E lim e v urup dışan çıkardı ve ayağa kalkıp odada
yürüm eye koyuldu. “ B abam üniversitede olduğum u sanıyor;
Noah C ra w fo rd ’un B ekaret B ozm a M erkezi’nde değil. Ona ne
şekilde tanıştığım ızı nasıl söyleyeceğim ?”
O m zum u silkerek en m antıklı çözüm ü önerdim. “Gide­
rim. Böylece benim le ilgili hiçbir şey bilm ek zorunda kalmaz.”
A niden d u ra ra k d ö n ü p parm ağını bana salladı. “Hiçbir
yere gitm iyorsun! Y em in ederim , Noah. Bunu düşünemiyorum
bile...”
A raya g irip ellerim i teslim olm uşum gibi havaya kaldıra­
rak, “Tam am , sakin ol,” dedim .
S a k in le şe n L a n ie ellerin i beline koyup altdudağını
kem irm eye b aşlad ı. B unu yapm ayı kesm ezse tavşanlar gibi
se v işm ed en o o d a y ı terk etm e ihtim alim iz yoktu. Ayağa
kalkıp y an m a g id ere k o dolgun dudağını rahat bırakm asını
sağladıktan so n ra y ü zü n ü tuttum . “ Bir şeyler düşüneceğim .
Sen a n n en in o d a sın a git ve babana çaktım iadan Polly ile
D e z 'e b u r a y a g e l m e l e r in i s ö y l e ."
“ S e n n c y a p a c a k s ın ? ”
" H e n ü z b ilm iy o r u m a m a e m in im ü ç ü m ü z b ir olursa]^
in a n d ırıc ı b ir h ik â y e b u la b ilir iz .”
“ T a m a m .”
O n a k-üçük. y u m u ş a k b ir ö p ü c ü k v e r e r e k o n u k a p ı y a g e .

ç ird im .
“ H e y ." d e d im o g itm e d e n . A r k a s ın ı d ö n ü p b a n a b a k tı. “ S e ­

n i s e v iy o r u m ."
Y üzüne öyle parlak bir gülüm sem e yayıldı ki, Chicago
ş e lırin in lamamını aydınlatabilirdi. “B en de seni seviyorum.”
3

O rd övr

N oah

Bir plan yaptık. B unun için dört saatimizi harcadık ama


en sonunda h allettik. Tabii bu zam anın bir kısmı kuzenim
Lexi’yi beklem ekle geçti çünkü Polly takviyeye ihtiyacımız
olduğuna k arar verdi.
Lexi ona neden ihtiyacım ız olduğunu dinledikten sonra
bana, “Sen tiksindirici bir dom uzsun, biliyorsun değil m i?"
dedi.
N orm alde kim senin benim le böyle konuşmasma izin ver­
m ezdim am a şim di durum farklıydı. Zaten farklı olmasaydı
da, m esele kuzenim le çatışm aya geldi mi tedbiri elden bırak­
mam ak gerekirdi. A lexis M aviş kam uoyunun gözünde sosye­
tenin k ay m ak tabakasındaki beyler ve hanım ların saygısını
kazanm ış b a şa n lı b ir işkadm ıydı. O ysa bizler için o hâlâ bay-
ram lıklanyia pis bir dereye girip kurbağa yakalam aya çalışan
ve ağaçlara tırm anan bir erkek F atm a’ydı. D obra dobra ko­
nuşur, sözlerinden hoşlanm ayanlan sallam azdı bile.
“Evet, biliyorum ,” dedim çünkü bu d oğruydu ama o
sırada konumuz bu değildi. “A m a sonuçta durum artık farklı.
Onu seviyorum, o da beni seviyor ve şim di içeride babasıyla
oturuyor. Bütün bu saçm alıklarla tek başına uğraşm am ak için
gitmemi istemiyor. Ben de istem iyorum . Şim di bize yardım
edecek misin, etm eyecek m isin?”
“Edeceğim ,” dedi en sonunda, sonra da o kendine has
şirret bakışlarıyla karşılık verdi. “A m a bunu sadece onun için
yapacağım çünkü belli ki sen durum dan faydalanm ak isti­
yorsun. Lanie senin de aynı şekilde suçlu olduğun bir şey yü­
zünden güme gitmeyi hak etm iyor, sen de suç ortağısın.”
Sessiz kaldım çünkü haklıydı.
Aslında ustalıklı planımızı bulan L exi’ydi. Benim hiçbir
katkım olmadı çünkü kafamdan D elaine’in külot giymesi ola-
ymı çıkanp atamıyordum. Bu benim em irlerim e açıkça karşı
gelmekti, belden aşağı vurmuştu ve hem en cezalandmlm ası ge­
rekecekti. Bunu iple çekiyordum.
“Pekâlâ, ekip. Hadi, şim di sahaya çıkalım ve bu maçı
alalım,” dedi Dez. Tam ben kapıdan çıkacakken önüm de di­
kildi. O tehditkâr bakışlarıyla süzüyordu yine beni. “ Sen ve
ben yine de küçük bir sohbet yapm alıyız, değil m i?”
Biraz korkm uş olabilirim çünkü D ez birkaç hapisane
gardiyanını düdükleyip m ala çevirdikten sonra peygam ber­
devesi misali kafalarını koparıp atm ış bir kadına benziyor­
du. Üstelik Lexi’nin de her an takviye yapmaya hazırmış gibi
bir hali vardı.
“Sonra yapsak? Lanie’den bir an daha ayrı kalmak is­
temiyorum.”
“Ay... ne kadar da tatlı şeysin sen öyle,” dedi aşın se­
vimli bir sesle. Bu oltaya gelmedim çünkü ben zeki bir adam­
dım. Dez gözlerini irileştirdi. “Tamam, sonra yapanz. Senin
kim olduğun veya ne kadar paran olduğu falan umurumda
değil; bu işten kendim öylece aklayamazsın. Ancak Lanie se­
ni seviyor ve elim kolum bağlı.” Bana iyice yaklaştı, burun
buruna geldik. “Am a olur da onu tekrar ağlatırsan, hayalarım
ateşe veririm .”
Bir çakm ak sesi duymamla beraber bakışlanmı aşağıya
indirdiğimde, D ez’in nasıl yaptıysa cebimdeki çakmağı aşı­
rıp niyetini göstermek için kullandığını gördüm. Geriye sıç­
radım ve benim oğlanların iyi olup olmadığını kontrol ettim.
Dez güldü, çakmağımı söndürüp göğsüme dayadı.
“Y üzünün ne hale geldiğini görmeliydin!” Arkasmı dö­
nüp L exi’ye, namı diğer hain kuzenime bir beşlik çaktı. Belli
ki et tırnaktan ayrılırmış. Buna karşın, Lanie’nin onu dişiyle
tırnağıyla koruyan birine sahip olması beni sevindiriyordu.
En sonunda Daniel’in ofisinden çıkmış Faye’in odasına
gidiyorduk ki Dez, Lexi’ye yanaşıp koluna girdi. “Demek spor­
cu menajerisin, ha? Eminim sürülerce bağlantın vardır. Beni
Gators’m soyunma odasına sokma şansın var mı? Kendimi bil­
dim bileli hayalimdir. Tamam, belki kendimi bildim bileli değil
ama, anlarsın ya? Soyunma odası, irikıyım maskülen adamlar,
çıplaklık... benim olayım /w."
Lexl kıkırdadı. “Böyle som mu olur? O üniversite oğ­
lanları geleceklerinin parlak olduğunu zannettiklerinden so­
yunma odalarını ziyaret edeyim diye didinip dum rlar. Ve bil­
gine. ulanma diye bir şey yok onlarda; inini m innacık havlu­
lar (alan. Yani tabii kİ seni sokabilirim. Bir hafta sonunu buna
ayıralım.”
Dez eliyle ağzını kapatıp nefesini tuttu. “Sakın ola benimle
dalga geçeyim deme.”
"Hiç de bile,” diyerek güldü Lexi. “Brad bu ziyaretleri o
olmadan yapmama bozuluyor. Özgüvensiz olduğundan değil,
kendisine ait olan şeyi süzdüklerini bildiği için ve o, oyuncak-
lannı paylaşmayı sevmeyen cimri bir oğlan çocuğudur; ama
fark etmez çünkü bana ne yapm am gerektiğini söyleyem ez.
Bak. ne diyeceğim. Senden çok hoşlandığım için randevuyu
halledip seni aranın. Bütün bir gün benim konuğum sun.”
“Alexis Mavis, kalbimin derinliklerinden söylüyorum ,
senden çocuk doğurmak istiyorum ,” dedi D ez bütü n c id d i­
yetiyle. “Tabii bunu yapacağım diye fındığım ın b içim ini bo­
zacak halim yok ama eminim yeterli para verirsek popo d e­
liğimden senin için bir tane çıkarm am a yard ım ed ec ek bir
doktor bulunur. Oğlum uza, kızım ıza, işte bebeğe... P opocan
veya Popogül ismini falan koyabiliriz,” dedi ve bu isim ler
sanki Broadway tabelalarında ışıklı harflerle y azıy o m ıu ş gibi
ellerini havaya kaldırdı.
“Veya sezaryen olup kurtulabilirsin,” d iye ö n erd i Polly.
Üçü birden gülme krizine girdiklerinde, hem şire odasındaki
hem şireler ile h a d e m e le r bu tarafa baktı.
O n la rı, “ Ş ş şt,” diye susturdum çünkü Faye’in odasına
y aklaşm ıştık. “ T am am , L exi, git şu işi hallet,” dedim onu ka­
pıya d o ğ ru iterek.
“ B ir d a k ik a b ek le şe n e, din g il!” En azından fısıldam ıştı.
Bana d ö n ü p aln ım a h afifçe vurdu. A ilem den olduğu için ger­
ç ekten şa n slıy d ı. “ B ö y le hassas m evzular özen ve hazırlık
gerektirir. D o ğ ru d ü rü st hazırlanm adan öylece içeriye dala­
m am . P o lly ? D e z ? ”
Pes e d ip n e fe sim i verdim . Polly elinde karton bardakla
su sebiline g itti. L exi, D e z ’e döndü ve D ez onun kıyafetlerini
çek iştirip d a ğ ın ık b ir hava verm eye çalışırken, Lexi de kendi
y a n ak ların a h a fifç e vurdu. Polly döndüğünde bardaktaki su­
yu L e x i’ye a tm a y a yelten d i am a L exi onu durdurdu. “ Yüce
İsa, Z ek â A b id esi Polly! K oşturarak gelm işim gibi durm ası
lazım , ıslak tişö rt yarışm asın d a birinci olm uşum gibi değil!”
“A h, tam am . Pardon,” dedi Polly süklüm püklüm sıntarak.
“ T am am . Ş im d i...” Lexi saçlarını karıştırdı, om uzlarm ı
geriye attı ve başını dikleştirdi. “ Flafıfçe ıslat beni, bebeğim .
Terlet b e n i.”
B u sö zler üzerine m ilyon tane kaba saba laf edebilirdim
am a b u ndan alacağım kısacık keyif, nihayetinde göreceğim
tepkiye değm ezdi. Lexi yıllar yılı süren gerilla la f atm a savaşı­
m ızın saltanat süren kraliçesiydi; bu oyunda sözlü saldm bizim
silahım ızdı. Bunu çocukluğum uzdan beri oynuyorduk; o yüz­
den m uhakkak öcünü alacağını biliyordum ve buna ayıracak
vaktim iz yoktu. Ayrıca arkadaşını aşağıladığım için L anie'nin

57
beni araba tamponuna bağlayacağından, gaz pedalına basaca
ğından ve hayalanm ciddi zarar görene kadar sokağın ortasında
beni sürükleyeceğinden emindim. Hayatımın bir senesi boyun­
ca bir cımbızla hayalanmdaki minik çakıltaşlannı temizleıne
düşüncesi bir nebze bile çekici gelmediğinden, düşüncemden
hemen vazgeçtim.
Polly parmak uçlarım bardağa batırdı ve gerçekten de
panik içinde koşmuş gibi görünene kadar L ex i’nin yüzüne
boynuna ve göğsüne hafifçe seıpti. Derken L exi hızla soluk
alıp vermeye başladı. Artık resm en nefes nefeseydi. Sonra
kapıya döndü ve uygulam aya koyduğum uz plana birebir
uyum göstererek kapıyı hızla açtı.

Lanie

Beklemek işkence gibiydi; sanki sarhoş bir tek gecelik


ilişki sonrasında beraber eve döndüğünüz kişinin işsiz güçsüz
ve vücut sıvılannı kontrol etmekten aciz serserinin teki oldu­
ğu ortaya çıkmış, az önce beyaz bir çubuğa işem işsiniz de
birkaç çizgi birden belireceğinden em inm işsiniz gibiydi. Ta­
mam, evet, böyle konularda hiçbir şey bilm iyor olabilirdim
ama sonuçta hayal gücü diye bir şey vardı, üstelik ben sağ­
lam bir dizi seyircısiydim. Annem am eliyattaydı, babam ye­
rel gazeteyi okuyarak yanımda sabırla bekliyordu ve Noah
odanın birinde bizim yanmkürede ne işi olduğunu açıklamak
için bir plan bulmaya çalışıyordu. T ırnaklarım kem ireen
ıvaıyomuk Ounahkar Düet

dişlerimin uyguladığı baskıya daha fazla dayanamadı; üstelik


popo yanaklarım ın arasına bir parça kömür koysaydınız,
beyzbol topu büyüklüğünde bir elmas alabileceğinizden
emindim.
Sandra, namı diğer Hemşire Barbi, birkaç dakika önce
odaya gelip annemin iyi olduğunu ve uyuduğunu söylemişti.
Daniel biraz sonra gelecek ve bizi ayrıntılar hakkında bilgi­
lendirecekti. Bu, muhteşem bir haberdi ama bir yandan da
kafamı kurcalayan diğer mesele vardı. Babam biraz formdan
düşmekle beraber, bir palavra döndüğünü anlama konusunda
öyle m aharetliydi ki, mesele ona bir şey yutturmaya gelince
işimizin zor olduğunu biliyordum. Sadece Noah’nın planının
yakışıklı suratı kadar pürüzsüz olmasını ve babamın yanında
silah getirm ediğini umuyordum.
Kapı aniden açıldığında sandalyemden öyle hızlı sıçradım
ki, yan tarafa kayıp başımı duvara çarptım. Aldım biraz yenne
gelmiştir herhalde.
“Am an Tanrım, Lanie! Olabildiğince çabuk geldik.” de­
di Lexi içeriye dalıp bana sanlırken. “İyi misin? Annen iyi
mi? N eler oluyor?”
“Lexi? Burada ne arıyorsun?” diye sordum afallamış
halde.
“Kıçını kurtarıyorum,” diye fısıldadı kulağıma.
İşte tam o anda kapıya baktım ve Noah’nın bir manken
edasıyla kasıla kasıla içeriye girdiğini gördüm. Yok, manken
demeyelim. Daha ziyade oıgazm gezegenine havalanmış bir
roketteki seks lanrısı-rock yıldızı karışımı birine benziyordu.
Sağ elini kot pantolonunun cebine sokm uştu ve diğer elinin
pannaklai'i da ağır ağır o mükemmel biçimli çenesini okşuyor,
du. Başparmağının ucu altdudağında gezindi ve maharetli dili­
nin ucu, küçük bir selam vennek için hafifçe dışarı çıktı.
Casus, el çırparak yukarı aşağı zıplam aya koyuldu,
Noah gelişigüzel bir biçim de kot pantolonunu düzelttiğinde,
elini alnına koyup fenalaştı. Evet, işte bu adam , bedenim de
bu etkiyi bırakıyordu. Annem de iyiydi, bu nedenle onun kar­
şısında hissettiklerim bir nebze bile edepsizce değildi. Hadi
bakalım, başka kapıya,
“Aman Tannm, bu baban mı?” Lexi aniden beni bıraktı
ve ona doğru süzüldü. Evet, öyle bir süzüldü ki bu dörtlünün
bulup bulabildiği muhteşem planın babamı baştan çıkarmayı
içerip içermediğini düşündüm, çünkü Lexi kirpiklerini kırpıştı­
rarak ve dekoltesini çekiştirerek epey ciddi bir ham lede bulun­
muştu. Sanki az sonra perdeler açılacak, ortaya b ir striptizci
direği, bir sahne ve bir DJ çıkacaktı. O nu zorla yere yatırıp
yumruklasam mı, yoksa cüzdanımdan para mı çıkarsam , emin
olamadım.
“Sizinle tanıştığım a çok sevindim . B ay T alb o t,” dedi
elini babama uzatarak. “ Ben Alexis M aviş, L an ie’nin oda ar­
kadaşı.” Oda arkadaşım m ı? Evet, bu beni gafil avlam ıştı
ama ağzımı kapatıp her şeyin yoluna girm esini beklem ekte
karar kıldım. Nefeslerini Uıtan Polly ile D e z ’e bir bakış attı­
ğımda bu kararımda haklı olduğumu anladım.
Mack, Lexi’ye resmen çarpılmıştı. Annem koridorun so­
nundaki odada yatarken ağzından böyle salyalar akıttığı için
içimden onu yumruklamak geliyordu. Onu aldatacağını falan
düşündüğümden değil. Ve işin doğrusu, bu onun hatası da de­
ğildi. Lexi’nin, akrabası olmayan bütün erkekler üzerinde böyle
bir gücü olduğunu tahmin ediyordum; bu nedenle babamın tep­
kisi gayet normaldi. Üstelik Lexi’nin göğüslerinin büyüsünden
çarçabuk uyanmıştı ve en azmdan bunun için bir alkışı hak
ediyordu.
“Alexis M avis, spor menajeri olan mı? Kocanız NFL
oyuncusu Brad Mavis değil mi?” diye sordu babam şaşkın
bir ifadeyle. Hah, işte salya akıtmasının nedeni ortaya çık­
mıştı. Bir erkeği bu şekilde tepki vermeye iten diğer tek şey
spor olabilirdi ve babam tam bir fanatikti.
“Ta kendisi,” dedi Lexi kırmızı halı gülümsemesiyle.
Ah, bu işte başarılıydı.
M ack de benim kadar şaşkındı. Sanınm ben, N oah’nm
nefes alışverişleri dikkatimi dağıttığı için kendi heyecanımı
gayet iyi saklıyordum . Şey, aslında nefes alışverişlerinde bir
şey yoktu, orada olması yeterliydi. Orada olmasına bir de be­
ni sevmesi eklenince, normal davranma yetisinde defteri ka
patmıştım denebilir.
“Lanie size söylemedi rai?” diye sordu Lexi bir bana, bir
babama bakarak. Ben omzumu silktiğimde içini çekti \ e bık­
kınlıkla gözlerini devirdi. “Lanie kampüse geldiğinde yatak­
hane düzenlemelerinde bir yanlışlık yapıldığı ortaya çıktı; bir
yatak eksikti ve dilekçe yazmak için çok geç kaldığından, me­
seleyi kendisinin halletmesi gerekiyordu.
“Ben New York Üniversitesi mezunlar birliğindeyim .
Kocamla ben o gün dekanla yemek yemek için okula gitmiş
tik. Tam çıkıyorduk ki çıkan kargaşaya kulak misafiri olduij
ve yardım etmek istedik. Lanie'nin şansına, kampüsün dış^.
daki çatı katımızda fazladan bir odamız vardı," diye açıklat,
Lexi. Epey ikna edici olduğunu da eklem eliyim .
“Peki, bizi neden aramadın?” diye sordu Mack, başım
yana eğdi ve bana küçükken hiç işim olm ayan bir şeye bu­
laştığım zamanlarda olduğu gibi baktı.
“Ben, şey...” Yardım almak için L exi’ye baktım.
“Aslında eşyalarım toplayıp eve dönecekti ama ben iyi
eğitime tüm kalbimle inanan biriyim ve sırf böyle küçük bir
sorun yüzünden bundan vazgeçm esine izin verem ezdim .”
Fazla abarttığını düşünüyordum ama işe yaram ıştı, onu ayak­
ta alkışlayıp Emmy’ye aday göstermek istiyordum . “Ayrıca
Brad oyunlar için sık sık şehir dışında oluyor, yanım da bir
can yoldaşı olması çok iyi geldi. Brad’in katılam adığı etkin­
liklerde bana eşlik ediyor, işte bunlardan birinde de canım
kuzenim Noah’yia tanıştılar.”
“Noah?” diye sordu Mack bana dönerek. “N oah kim?”
“O ben oluyorum, efendim,” dedi Noah öne çıkıp elini
uzatarak. “Noah Crawford. En sonunda sizinle tanıştığıma
çok sevindim. Lanie sizden ve eşinizden çok bahsetti.”
“Bahsetmiştir tabii,” dedi Mack bana yan yan bakarak.
“Eh, keşke aynı şeyi ben de senin için söyleyebilseydim .”
Palavra metresinin tehlikeli noktalara çıkm akta oldu­
ğunu resmen görüyordum.
“Evet, şey, özür dilerim, baba.” Ayağa kalkıp onu doğru
düzgün tanıtm ak ve bir hasar kontrolü yapmak için Noah’nm
yanına gittim . N oah elini belim e koydu ve beni yanına çekti.
Bu, birleşik bir cephe oluşturduğum uzun işaretiydi ama as­
lında son derece dikkat dağıtıcıydı çünkü şimdi onu hem
hissedebiliyor hem de kokusunu alabiliyordum.
“B aba, seni... hım m ... erkek arkadaşım Noah Crawford
ile tanıştırayım ,” dedim . Onu kim olarak tanıştıracağımdan
emin değildim , sözcüklerim in bir soru cümlesi gibi çıkma­
sının nedeni de buydu.
M ack önce bana ve N oah’ya, sonra Noah’mn belime sar­
dığı, aşinalığımızı gayet iyi özetleyen eline, derken Noah’mn
öne uzattığı eline bakıp en sonunda onu sıktı. “O Noah Craw­
ford, ha?”
“Kırmızı L otus’tan,” dedi Noah elini çekip yemden cebine
koyarak. “E şinizin hastalığı için çok üzgünüm. Şimdi nasıl
acaba?”
“Fevkalade iyi durum da,” dedi arkadan bir ses.
Hep beraber döndüğümüzde, Daniel’in elinde muhteme­
len annem in bilgilerinin yazdığı bir dosyayla odaya girdiğini
gördük. L exi’nin babam ın yanında olduğunu görünce birden
durdu. “D em ek kızım ve yeğenimle tanıştınız,” dedi gülüm­
seyerek. “D ünya küçük, değil mi?”
“Evet, öyle görünüyor,” dedi babam. Ses tonundan tufaya
getirildiğini bildiği belli oluyordu. “Peki, kanm nasıl?"
“Nakil ameliyatı sorunsuz geçti,” dedi Daniel son derece
profesyonel bir havayla, “tş artık vücudunım yeni kalbi kabul
etmesini beklemeye kaldı.”
" O n u g ö re b ilir m iy iz ? ” d iy e s o rd u m .
“Şimdi toparlanması şart.” Odadakilere bakıp en sonunöj,
gözlerini bana ve Noalı'ya sabilleyerek, "Hiçbir şekilde beye,
canlanmamalı. Şimdilik sadece sizi gömıesine izin vereli:^
Olur mu. Bay Talbot? Sandra birkaç dakikaya gelip sizi götü,
riir."
“Ama Lanie onun kızı,” diye itiraz etti Mack.
“Onu görmek istiyorum,” dedim kararlılıkla.
“Göreceksin de,” dedi Daniel. “Sadece, lütfen sabırlı ol
Şimdilik tek bir kişi gitsin.”
“Sen önce git, Lanie,” dedi Mack ama yüzündeki her bir
çizgi annemin yanında olmayı deli gibi istediğini belli ederce­
sine belirginleşmişti.
Ona telkin edici bir gülümsemeyle karşılık verdim. “Sorun
değil, baba. Ben onu sonra görürüm.”
“Neden beraber bir şeyler yemeye gitmiyoruz?” Noah şa­
kağımdan öptü ve rahatlatıcı bir şekilde sırtımı ovdu. “Yeme­
yi hatırlayamayacak kadar üzgün olacaksın diye endişelen-
miştim ve haklı da çıktım.”
Karşı konulamaz seksi gülümsemesini takındığında, ora­
cıkta üstüne atlamamak için altdudağımı ısu-dım. Babam böyle
pornografik bir sahneden hiç hoşlarunazdı.
Dez’in koluna girerek, “Biz de gelelim,” dedi Polly. İki
dünyamın böylesine kendiliğinden birleşmesi yüreğimi ısıtıyor­
du.
Şimdi Noah’yia hayatlarımızın birlikte bir yaşam kurma­
mıza izin vermeyecek kadar farklı olduğunu düşündüğüm için
kendimi budala gibi hissediyordum. Sonuçta parayı, ihtişamlı
evlen, arabaları, giysileri aldığınızda hepimiz sadece insan de­
ğil miydik? Para, aşkı kesinkes satın alamazdı; bazı insanlan
değiştirebilse de biraz parası olan herkes ukala olacak diye bir
kaide yoktu, tşin aslı, N oah ile sevdiklerinin benim dünyamda
yaşamaya uygun olm.adıklarını düşünerek asıl ben ukalalık
etmiştim. Sadece uygun olmakla kalmıyorlardı, şimdiden haya­
tımın demirbaşı olm a yolundaydılar. Noah’dan önceki yaşamı­
mı hatırlayamıyordum bile ve geleceğimi de onsuz hayal etmek
istemiyordum.
“Evet, iyi fikir bence. Hep beraber gidelim,” dedim Noah’
nın elini tatarak. Sonra da babama döndüm. “Anneme onu sev­
diğimi ve izin çıkar çıkm az onu görmeye geleceğimi söyle,
tamam m ı?”
“Tabii ki, tatlım ,” dedi babam.
Daniel, N oah’yla bana bilgiç bilgiç gülümsedi, sonra da
izin isteyip aynidı. Lexi, Dez ve Polly de hemen arkamızdan
geliyordu am a N o ah ’yla kapıya döndüğümüzde babam bizi
durdurdu.
“Lanie, bir saniye gelir misin?” diye sordu, sonra Noah’ya
baktı. “Özel konuşabilir miyiz?”
N o a h ’ya özür dilercesine gergin gergin gülüm sedim .
Onun gittiğini görm ekten nefret etsem de babamın konuşm a
isteğini geri çeviremezdim. Ayrıca Noah ben istediğim sürece
yanımda olacaktı, böyle söylemişti. Sadece, bir ömrün ne ka­
dar sürdüğünün farkında olduğunu umuyordum.
Zihnimi okurcasına yanaklarımı kavradı ve beni yumuşak
bir şekilde ahumdan öptüklen sonra. “Seni asansörde bekleyg
ceğiın." diyerek arkadaşlarınnzm arkasından çıktı.
Kendimi raliatlatmak için derin bir nefes alıp yüziime ya.
piştirdiğim bir gülümsemeyle babama döndüm. “Ne oldu?"
“Anneni gönnek için gelmen neden bu kadar uzun sür­
dü?”
"Nasıl yani? Dez bana söyler söylemez geldim.”
Mack az önce okumakla olduğu gazeteyi bana uzattı. C/n-
cı7go Times'm ilk sayfasındaki magazin bölümünde Kırmızı
Lotus balosunda Noah’yia benim kımıızı halıda çekilmiş fotoğ­
rafımız vardı. Altında şu başlık yazıyordu: C hicago’nun en
seçkin bekârının başı bağlandı nn?
"Baba, açıklayabilirim...” diye söze girdim.
Mack ellerini havaya kaldırıp beni durdurdu. “Gerek yok,
Lanie. Tek bildiğim, sen şehirdeydin ve bu haberi görmeseydim
bile New York’tan pat diye gelmen yeterince şüphe uyandırı­
cıydı. Annen için endişelenmekle o kadar meşguldüm ki, bir
anda tam burs alıp bir çırpıda New York’a gitmenin ne kadar
tuhaf olduğunu fark etmedim bile. Derken, birden banka hesa­
bımıza kimin yolladığı belli olmayan birkaç milyon dolar yatı­
verdi, annenin doktoru değişti ve yenne seçkin bir kardiyolog
geldi. İşe bak, bu doktor aynı zamanda senin sözüm ona oda
arkadaşının babası ve...” Gazeteye hafifçe vurdu. Chicago’
nun en seçkin bekânnın da amcası. Adamın tuvalet kâğıdı niye­
tine kullanacak kadar parası var ve benim kızım, kendi m ezu­
niyet balosuna bile gidemeyecek kadar utangaç olan çocuğum,
bu adamla ilişki yaşıyor ve fotoğrafları da gazeteleri şenlen-
diriyor, öyle m i?”
Mack içini çekip başını iki yana salladı. “Bu hiç akla yat­
mıyor ama şu anda um um m da değil. Bir mucize oldu ve bütün
bu tesadüflerin,” dedi “ tesad ü f’ sözcüğünü vurgulayarak, “bu­
nunla bir ilgisi olduğunu düşünüyorum ama bu mucizeyi sorgu­
lamayacağım çünkü görünüşe göre bir süre daha kanmla bera­
ber olabileceğim. Lütfen, beni pişman etme.”
Öyle büyük bir gülümsem e takındım ki yanaklanm acıdı.
“Etmem, babacığım .” Yedi yaşımdan beri ona böyle hitap et­
memiştim. Yanına gidip ona sımsıkı sanidım çünkü bunu hak
ediyordu ve ikim izin de buna ihtiyacı vardı. “Teşekkür edenm.”
“Tamam, tam am. Hadi, git buradan da bir şeyler ye. Tığ
gibi kalm ışsın,” dedi eliyle beni savuşturarak. “Ve her şey du­
rulduğunda, annen eve döndüğünde onunla doğru dürüst ta­
nışmak için ikinizin yemeğe gelmesini istiyorum.”
Tercümesi: N oah’yı Smith and Wesson marka tüfeğiyle
tanıştırmak istiyordu.
Beni durum dan azat etmesine karşın, ona. “lütfen tüfeği
meydana çıkarıp beni utandırma” bakışlanmla baklım. Noah
benim için önemliydi ve ihtiyacım olan son şey, Mack'in koru­
macı baba oyununu oynamasıydı. Yiımi dön yaşındaydım \ e
kendime gayet iyi bakabiliyordum. Mack. aileme yardımcı ola­
bilmek için yaptığım şeyleri bilseydi bu düşimceme karşı
çıkabilirdi ama ben yaptığım şeyi zayıflık değil, bir güç göster­
gesi olarak görüyordum . Ne olursa olsun, onu tanıma fırsatı
bulduklannda, tıpkı bana yaptığı gibi, ikisinin de ayağını yer­
den keseceğini biliyordum.
"Olmuş bil," dedim Mack'e. “ Birazdan anneme bakmak
için dönerim."
Odadan çıkrığımda, derin bir nefes verdim ve rahatlayarak
iç geçirip asan.söre giltim. Tanı bir-iki adını afnııştını ki, bir ka­
pıdan çıkan bir çift el beni içeriye çekti. Saldııgaiıınia karşı
koşmıadım. ağzımı açıp bağınııadım çünkü onu gönııeden önce
kokusunu alııııştını.
Beni duvara yaslayıp bedenini bana bastırırken, “Noah,
burada ne arıyorsun?” diyerek güldüm.
Boynuma öpücükler koııdunııaya başladı. “Sana aç oldu­
ğumu söylemiştim."
“Havır, söylemedin. Asıl aç olan bendim,” dedim kıkırda­
yarak.
Omzunu silkerek tek eliyle ellerimi başımın üstünde sabit-
ledi. “İkisi de aynı kapıya çıkar.”
Bedenim dokunuşlarıyla rahatladı. “Sen tam bir obursun,
Bay Crawford.”
“Ah. demek en sonunda farkına vardınız, Bayan Talbot,”
dedi ve sağ göğsümü kavrayıp okşamaya başladı.
“Peki, burada ne anyoruz öyleyse?”
"Bence sizin... hımm, ne derler? Rahatlamaya ihtiyacınız
var.” Eli yavaşça aşağıya indi ve eteğimin içine kayıp külodu-
muıı altına girdi. Pannaklan yumuşak tenime temas ettiği an
inledim. Klitorisime dokunmaya başladığında Casus zevk için­
de titredi.
“Hımm. evet. Buna ihtiyacın vardı, değil m i?” Dilini ku-
lakmemeıne dolayıp onu emmeye başladı.

68
C asus m em nuniyet içinde başını salladı ve dokunuşuyla
beraber ağlam aya koyuldu.
G ür saçlarını tutabilm ek için ellerimi indirmeye çalıştım
ama beni sertçe, olduğum yere mıhladı. “Olmaz, Lanie. Dokun­
mak yok. Sadece hisset.”
Son sözcüğü vurgulayarak, uzun, kalın parmağını içime
kaydırıp ağır ağır itti ve aynı ağırlıkla çıkardı. Avucu klitorisime
yaslanmış, yukan aşağı giderek onu ovuyordu, bir an dizlerimin
bağının çözüldüğünü ve yere düşeceğimi hissettim fakat böyle
bir tehlike yoktu çünkü Noah beni yerimde tutma konusunda
gayet becerikliydi.
İçim e b ir parm ağını daha soktuğunu hissettim, sonra va­
jina duvarlarım ı okşam aya başladı, kalçamı onun elinin hareke­
tine göre kaydırdım . Parmaklarını çıldırtacak kadar yavaş so­
kup çıkarıyor, sonra birden hızlanıyor, derken yeniden yavaş­
lıyordu. Bu aynı anda hem yeterli hem de çok fazlaydı, vücu­
dum bu h isle sarm alanarak tek bir dokunuşla kendini bırak­
m aya hazırdı.
“D aha değil,” dedi fısıldayarak, sonra dudaklanm ı yakıcı
bir öpücükle esir aldı. Parmaklanm çektiğinde beni ona muhtaç
halde bıraktı. İtiraz ederek sızlandığımda dudaklanmı bırakıp
kadınlık organlanm a şarkılar söyletmeyi daima başaran o pis
sırıtışıyla bana baktı.
“Sabret, Kedicik. Seninle her zaman ilgilendiğimi biliyor­
sun.”
Bunda haklıydı.
Bedenini benden çekerek ellerimi iki yanımda duvara
sabitledi. Beni süzerken daigm dalgın mırıldandıktan sonra
altdudağını ısırdı. “Şimdi ellerini bırakacağım. Delaine ama sa­
kın onlan kıpırdamıa. Kıpırdatırsan boşalmayacaksın. Anladın
mı beni?”
“Bunu bana yaptığın için senden nefret ediyorum,” dedim
ama benden islediği her şeyi yapacağımı biliyordum. O da bili­
yordu.
Tekrar sınttı. “Hayır, etmiyorsun. Beni sevdiğini çoktan
söyledin, geri alamazsın.” Burnumun ucunu öptü, sonra yavaş­
ça ellerini benden çekti.

Noah

Dizlerimin üstüne çöküp ellerimi Lanie’nin elbisesinin


içine sokup kaydırdım ve onu kalçalanna kadar sıyudım. Baeak
arasına sokmlmak için ezici bir dürtü hissediyordum; siyah ipek
külodundan sızmış olan zevk sıvısının tatlı tadına bakmak için
dilimi ona dokundurdum. “Hımm, ordövr. Sanmm bunu son­
raya saklayacağım.” Külodunu kalçalanndan çekip yırttım. Bu
lanet zımbırtıyı giymesi yasaktı, üstelik benimle istediğim şey
arasına bir bariyer koymaması gerekiyordu.
Lanie şaşkınlıkla nefesini tuttuğunda ona gülümsedim.
“Bir daha ne zaman acıkacağımı bilemeyiz,” dedim omzumu
silkerek. ‘“ Külot yok’ kuralını apaçık çiğnediğini unutmuş de­
ğilim, Bayan Talbot. Bunu ödeyeceksin. Sonra.”
Külodunu kotumun cebine koydum. Onu güzelce aradan
çıkardıktan sonra ellerimi dizlerinin arasına yerleştirdim ve süt
gjbi kalçalarını istilama hazırlayarak iki yana açtım. Ağır dav­
ranmadım, yavaş veya nazik olmadım; yüzümü kalçalarının
arasına göm üp saldırdım. Lanie’nin gövdesi yukarı yükseldi,
dizleri kilitlendi am a kalçalarını sertçe tutarak onu olduğu yere
çiviledim. Ben onu bırakm aya hazır oluncaya kadar benden de,
dudaklarımdan da kurtulamazdı.
Bir an geri çekilip tath-sert bakışlarla onu süzerken, gözu-
cuyla pantıaklarm m titrediğini gördüm. “Lütfen, o elleri oy­
natma, Kedicik. Sana istediğini vermeden durmayı hiç istemem
ama sözümün eriyim ve dururum; o yüzden beni sınama,” diye
uyardım. D udaklanm ı hassas tepeciğinde dolandınyordum.
“Lütfen, Noah. Lütfen, ben...” Sadece benim ona verebile­
ceğim şey için yalvaim asına deli oluyordum. Aletimin fena hal­
de sertleşm esine yol açıyordu ve onu ıslatmak için sabırsız­
lanıyordum.
Aslında aynı anda ikim izin de rahatlamaması için bir ne­
den yoktu; tek taşla veya bu durum da tek kamışla, iki kuş. An­
cak başta ağzım a biraz iş düşüyordu. Böylece klitorisini ısmp
kasılmış noktayı hızla em erken, Lanie’nin boğuk iniltisinin
hepten hayvansı bir sese dönüşmesini sağladım. Nefis vajinası­
nı son kez uzun uzun yalayıp ayağa kalktım ve ellerimi iki ya­
nına duvara yasladım. Bedenimi onun bedenine bastırarak sen­
liğimi hissetmesini sağladım.
“ İşte bana bunu yapıyorsun. G erçekten çok acı verici
ama seni tem in ederim , haz da orada bir yerde,” dedim ona.
Sonra kendimi onun çıplak, son derece ıslak vajinasına yasla­
yıp hareket ettin n ey i sürdürürken zevk iniltilerinin (adını
çıkardım . A m aç onu delirtm ekli, ben de bunu yaptım ama
ben de delinniştim ve a itık daha fazla bekleyem eyecektim .
Hızla geri çekilip çarçabuk kem erim i açtım , aletimi ser­
best bırakarak pantolonumu aşağıya indirdim . Sonra bacakla­
rını tutup ayırdım ve onu duvara yaslayarak yukarıya kaldır­
dım; m ükem m el yüksekliğe erişm iş, bacaklarım kollanm a
atmıştı.
"Seni eve götürdüğüm de her şeyi ağırdan alacağıın ama
bunun hızlı olması gerekiyor. T utun bana. K edicik,” dedim
en sonunda bana dokunm asına izin vererek.
Lanie kollannı bana sanp om uzlarım ı kavradıktan sonra
içine, derinlere girdim. İkimiz de zevk içinde inleyince dudak­
larımı onunkilere bastırıp seslerim izi dindirm ek zom nda kal­
dım, yoksa istemeden dikkat çekip m eraklı bir hem şirenin veya
Tann korusun, babasının içeri girm esine yol açabilirdik. Sevdi­
ğim kadınla ilişkime elbette babası tarafından m orga gönde­
rilmekle tehdit edilerek başlam ak istem iyordum . G erçi ölü sert­
liği çoktan etkisini gösteım işti, en azından organım da; işte La­
nie beni o derece sertleştirmişti.
Telaşa mahal yok, L anie’m in içine tam am en göm ülm üş­
tüm ve bu, m eseleyi çözm ek için yeterdi de artardı bile. Tekrar
tekrar içinde gidip geldim , her hızlı itişim de d aha da derine
giriyordum. Tırnaklarını om zum a geçirdi, göm leğim i delip
geçtiklerini hissedebiliyordum am a bu beni caydırm adı çünkü
bunun ona verdiğim bazdan kaynaklandığını bildiğim den ken­
dimi iyi hissettiriyordu. Kadınım ın öpücükleri çok iştahlıydı.
gidip gelmelerim hızlandı, ta ki sonunda duvarlanmn titreyerek
organımın etrafında kasıldığını hissedene ve Lanie dudakla­
rımın arasında inleyene kadar. Bedeni kasddı ve kollanmda
titreyerek orgazm olurken bacakları kendiliğinden kapanmaya
yeltendi. Bu, en sonunda kendimi bırakıp sıvımı son bir boğuk
iniltiyle içine akıtmadan önce ihtiyacım olan izindi; kalçalarım
son damlama kadar akana dek kesik hareketlerle kasıldı.
Dünyanın en iyi hızlı kaçamağının bu olduğu su götürmez
bir gerçekti. İlk aşk itiraflanmızı yaptıktan sonra onunla böyle
seviştiğim için tam bir pislik gibi hissettiğimi itiraf etmeliyim
ama sonra bunu mutlaka telafi edecektim. Tekrar tekrar; ta ki
o, baştan uca tatmin oluncaya kadar. Sonra da yeniden başa dö­
necektik çünkü kadınımın dediği gibi, ben oburun tekiydim.
İçinden çıktım ve onu yavaşça duvardan yere indirdim.
Kollanmda hafif uyuşuk bir halde sallandığında onu yemden
kollarıma aldım. “Yavaş, Kedicik. İyi misin?”
Memnuniyet içinde içini çekti. “Ah, evet, çok iyiyim.”
Cevabına güldüm. O da bende aynı etkiyi yaratıyordu.
Buna şaşırdığımdan değil çünkü zaten beraber geçirdiğimiz ilk
haftadan beri durum buydu ve her zaman da böyle olacaku.
Her zaman derken? İlişkimizin uzun vadeli mi olacağını
düşünüyordum?
Aynen öyle. O benimdi.
4

Ç atlayın da Patlayın

L a n ie

“Yok artık!” diye haykırdı annem.


Dez, onun tepkisine güldü. “Yemin ederim. Onu görmen
lazımdı, Annecik. Aynen şöyleydi...” Dez çenesini göğsüne
yaklaşünp om uzlannı kabartarak babamı taklit etmeye başladı.
‘“ O benim kanm , evlat. Daha dün ergenliğe girmiş ve homıon-
larla sersem lemiş sivilceli hademenin tekinin ona banyo yap-
tum asm a izin vereceğimi sanıyorsan çok yanılıyorsun! Onun
m ahrem yanlarına ancak ben dokunabilirim! O lifi bırak ve kü­
vetten uzaklaşıp yavaşça buradan git, yoksa birinin canı feci
yanacak.’”
Dez, babam la uzaktan yakından ilgisi olmayan taklidini
bitirdiğinde annem kahkahalara boğulmtışm. Bu ses kulaklan-
m a güzel bir şarkı gibi geliyordu. O kadar uzım zamandır böyle

75
güldüğünü duymamıştım ki sesinin nasıl olduğunu adeta unut­
muştum. Tabii babam Dez'in kendisiyle dalga geçtiğini duy­
saydı bunu o kadarda komik bulmazdı. Neyse ki şimdi evdey­
di. annemin dönüşü için ortalığa çekidüzen veriyordu.
Ameliyatın üzerinden on gün geçmişti ve şimdilik her şey
yolundaydı. Annemin yüzüne renk gelmişti, yatağında oturu­
yor, gülüyor, yemek yiyor, gülümsüyor, yaşıyordu. Göğsündeki
yara izinin rengi koyu kımıızıydı fakat o da fark edilir derecede
iyileşmişti ve annem sadece öksürdüğünde çok az acıdığını
söylüyordu. Bu doğru olabilirdi de, olmayabilirdi de fakat göz­
lerine bir panitı gelmişti ve \dicudunun yeni kalbini reddetme­
mesi için sağlığını nasıl koruyacağına ilişkin bütün talimatları
kulaklannı dört açıp dinliyordu.
Belki de kaygılandıncı tek şey, Faye’in kendisine yaşama
şansı veren genç kadının ailesi için endişelenmesiydi. Onlara
baş sağlığı dilemek ve doğru düzgün teşekkür edebilmek isti­
yordu, tıpkı hepimiz gibi. Ancak Daniel, ailenin bilgilerini gizli
tutmayı seçtiğini söylemişti. Hal böyle olunca, annemle oturup
onlara bir gün acılannm hafiflemesini dileyen bir mektup yaz­
dık ve Daniel bu mektubu onlara ulaştırmaya söz verdi. Ben
annemin de acısmın hafiflemesini istiyordum fakat o duygusal
bir insandı ve biri öldüğü için yaşadığı fikrinin ömrü boyunca
onu hüzünlendireceğini biliyordum.
“Evet, aynen böyle yaptı,” dedi Polly neşeli bir sesle,
“Kesinlikle böyleydi,” dedi Dez.
Ben öyle olmadığını biliyordum. “Mack ‘mahrem yerleri’
demez bir kere.”
A n n e m y ü z ü n d e p is b ir s ırıtış la a ra y a girdi. “Hım m , evet,

der.”
“Of, iğrenç! Anne!” Hayalimde canlandırmaya ihtiyacım
yoktu. Zihnimi temizlemek için çamaşır suyu veya hastanelerde
hijyen için ne kullanılıyorsa onu bulmak için hademenin dola­
bına bahnak geçti içimden. İhtiyacım olan kesinlikle kimyasal
bir şeydi ve sonrasında muhtemelen hayatım boyunca yaralı
kalacaktım.
Annem dudak büktü. “Ah, lütfen, Lanie. Buraya nasıl gel­
diğini sanıyorsun ki? Seni temin ederim, leyleklerle bir ilgisi
yok.” Sanki hafızasında canlandmyormuş gibi, gözleri buğu­
landı. “Seni dünyaya getirirken çok eğlendiğimiz muhakkak.
Babanın ne kadar maharetli oldu...”
Ellerimle kulaklarımı kapadım ve sesini bastırmak için
şarkı söylemeye koyuldum. İşe yaramadı. Korkunç cırlak sesi­
me rağmen söylediklerini duyabiliyordum.
“... baban Özgürlük Heykeli’ne hayran, benim de ona ben­
zer bir kıyafetim var ve...”
“Kes! Kes! Kes! Lüüüüütfen kes,” diye yalvardun.
Bu patlama sonrasında Faye en sonunda sessizleşti ve ba­
na bir bakış attı. “O kadar masummuş gibi yapma," dedi üstün­
deki çarşafı düzelterek. “Beraber olduğun o taş gibi adamı gör­
düm. Birbirinize dokunmadan edemiyorsunuz. Eminim yatakta
da harikadır, değil mi? Yani sonuçta o, Noah Crawford. Chica­
go’nun en seçkin bekârı.”
Lexi tırnaklarını incelerken bezgin bir sesle, "Cidden mi?
Şimdi kusacağım,” dedi. Sonra içini çekti ve sandalyesinde
dikleşti. "Kuzenimi seviyorum filan ama bunlan duymayı ger­
çekten hiç sei'mıyorum,”
Annem, annelik rolünü bir kenara atıp kızlardan biri gibi
davranmaya çalışıyordu. “Sus bakayım, tatlım. Her şeyi bilmek
istiyorum.” dedi Lexi'ye, sonra da bana döndü. "Peki, söyle
bakalım organı da banka hesabı kadar büyük m ü?”
“ Bu soruyu hayatta cevaplamam,” dedim. Dehşete kapıl­
mış ve utanmıştım. Onlar susuncaya kadar cenin pozisyonunda
kıvrılıp başparmağımı emmek geliyordu içimden. “Ne oluyor
sana? Genç erkek avcısı mı kesildin başuna? Karşında kızın var,
bunun son derece yersiz olduğunu hatırlatmalı mıyım?”
Dez annemin imdadına yetişti. “Aman, kes şu iffet timsali
havalannı, Sandra Dee. Bırak da içindeki Cha Cha DiGregorio
özgür kalsın. Boyanmış derilere büründün, ucu açık topukluları
çektin, dudaklarını boyadın ve Danny Z uko’yu kaptın.”
“Grease ” filmine çılgıncasına tutkundu.
“Hadi, bize her şeyi kendi gözlerinden göster. Yani turnayı
gözünden caırdun tatlım. En azından biz talihsizlerin karşısında
biraz böbürlenmeye hakkın var.” Dez bacak bacak üstüne atıp
dirseğini dizine yerleştirdi ve çenesini eline dayadı. “Olayı ne­
dir, söyle bakalım. Ve sakın yalan söylemeye kalkma çünkü
Noah’mn ayaklarının ve ellerinin büyüklüğünü gördüm.”
“Aman Tanrım! Bunun olduğuna inanam ıyorum ,” diye
mınidandım ellerimi yüzümden geçirerek. “Bu bir gizli kamera
şakası, değil mi? Kameralar nerede?”
Dez, tek elini yumruk yapıp diğerini sanki bir kamera tutu­
yormuş gibi çevirmeye başladı. “Lanie Marie Talbot, bu senin
hayat hikâyen,” dedi bir program sunucusunun ses tonuyla.
“Anlat bize... Viyana sosisi mi, yoksa Alman sosisi mi?"
“Söyle işte,” dedi Polly neşeyle. Şok olmuştum. Sanki
ölümsüzlüğün form ülünü falan açıklayacakmışım gibi bir hali
vardı. N oah onun patronuydu ve kocası da muhtemelen Noah'
nın en yakın dostuydu. Buna karşın karşımda durmuş, mahre­
miyetime burnunu sokuyor, Noah’nın zamazingosunun büyük­
lüğünü bilm ek istiyordu.
Lexi içini çekerek gözlerini devirdi. “Söyle şunlara Tann
aşkına, söyle de bu kâbus konuyu kapatalım.”
“ İyi!” diye bağırdım ellerimi havaya kaldınp pes ederek.
“Devasa boyutta, tamam mı? Kocaman! Seks de efsanevi! To­
pun başına geçti mi gol atmadan duramıyor. Sanki bana bir ruh
musallat olm uş gibi başım üç yüz altmış derece dönüyor ve
kim senin bilm ediği diller falan konuşuyorum. Evrendeki en
mükemmel seksin zirvesi bir adamla simgelenecek olsaydı bu
Noah Crawford olurdu. O, sonu gelmeyen orgazmlarm hâkimi,
dünyanın bütün kamışlarının en yücesi. Onun malafannm ka­
lıplarını çıkartıp şöminelerin üzerine heykel niyetine yerleştir­
meliler. Smithsonian Doğal Penis Müzesinde kurşun geçimıez
camekânm ardmda ısıya duyarlı komma alamılan ve hareket
dedektörleriyle sergilemeliler! O bütün dünya penislerinin kut­
sal kâsesi ve ancak Noah’nm kumandasında tam gücüne ulaşa­
biliyor. Özetle, Noah Crawford demek seks demek. Vücudumu
baştan uca titretip kıvrandınyor. Bu kadar. Mutlu musunuz,
şimdi?”
Oda öyle sessizdi ki bir topluiğne düşseydi duyulabilirdi.
Annemin ağzı açık kalmıştı ve Polly’uin gözleri yuvalarından
fırlamıştı. Dez’e gelince...
“Peki, mesela ölçü vennen gcrekseydi ııe derdin?”
Kapıda birinin gırtlağını temizlediğini duyar duymaz başı­
mı o tarafa çevirdim ve Noah'nın elleri ceplerinde, kapı perva­
zına yaslanmış durduğunu gördüm. Yüzündeki megaloman
sıntışa bakılırsa, poposunun yüksekliğini dağlara çıkannaya
yetecek kadar dinlemişti beni.
“Böldüğüm için üzgünüm, Hanımlar,” dedi vücudunu dik­
leştirip odaya girerken. “Bayan Talbot, çok iyi görünüyorsu­
nuz.”
“Ben, şey... şey, hımm, teşekkür ederim,” diye geveledi
annem. Belli ki sevgilimi çıplak hayal ediyordu, tam da kadın
kuşağı programlannın rezilliğine yaraşır bir haldeydi.
On gün önce annemi ameliyattan sonra gördüğümde Noah
yam başımdaydı. Gözlerinin önündeki tabloya inanamazmış
gibi, ağzının açık kaldığını ve gözlerini ovuştump durduğunu
hatırlıyordum. Yüzü sanki az önce diğer yeniyetme rakibelerini
bozuk para gibi harcamış bir güzellik kraliçesinin annesi gibi
ışıldıyordu. Annem bana hiçbir zaman böyle yaklaşmadı tabii
ama Noah Crawford’un kim olduğunu biliyordu ve küçük kızı­
nın onunla beraber olması onu zevkten dört köşe yapmıştı,
“Seni özledim.” Noah arkamda eğilip boynuma küçük,
tatlı bir öpücük kondurdu. Sonra kollannı bana dolayarak anne­
me döndü. “Yolda Bay Talbot’yla konuştum. Tıbbi malzemele­
rin bugün ulaştığını ve kumtduğunu söyledi. Yani Daniel yeşil
ışık yakar yakmaz taburcu olabilirsiniz gibi görünüyor.”
"Aslında Doktor Crawford, beklenmedik bir engel olmaz­
sa yarın eve gidebileceğimi söyledi.” Faye heyecanla ışıldıyor­
du. “Sana her şey için çok teşekkür ederim. Eminim, asla hiçbir
şeyi kendi üzerine almayacaksın ama sen burada olmasaydın
kızım en sonunda böylesine mutlu olamayacaktı, biliyorum.
Ailemize karşı çok fedakâr davrandın, Noah. Bunun hakkını
asla ödeyemeyiz.”
Noah bana daha da sıkı sarıldı. "Lanie için her şeyi yapa­
lım. Aynca elinde fırsat olan her insanın yapacağını yaptım ben,
Bayan Talbot. Ben peygamber değilim.”
“Açıkçası benim gözümde öylesin ve yaptıklannı asla
unutmayacağım,” dedi annem buğulu gözlerle. Derin bir nefes
aldı ve kendini toparlayarak yeıüdcn söze girdi. “Peki Lanie,
planların ne bakalım? Okula dönecek misin?”
Evet, annemle babam hâlâ NYU’da okuduğumu samyor-
lardı. Bu yalandan nasıl paçayı sıyıracaktım?
Lexi imdadıma yetişti. “Aslında ben dekanla bir görüşme
ayarlamayı başardım ve Lanie’nin bu yarıyılı dondurup bir son­
rakinde devam etmesine izin verdi, tabii bursu etkilenmeyecek
bundan,” dedi ve söylediklerine uygun konuşmamı tembih-
lercesine bana baktı. “Yani bir süre burada kalabilir.”
Annem ellerini birleştirdi. “Bu harika! O zaman eve geli­
yorsun, değil mi?”
“Hımm...” Gafil avlanmıştım. Bıuadan çık'tığımızda ne
yapacağımı, nereye gideceğimi hiç düşünmemiştim. Beyaz atı­
na atlayıp yeniden imdadıma yetişmesi için dönüp Noah’ya
baktım ama yüzündeki mağlup ifade bana onunla eve dönebil-
me umudu veya teselli vermiyordu. Başını sallayıp gülümse­
mesinden onun da benden ayn kalmak istemediği anlaşılıyor­
du ama aym zamanda durumun buna varacağını tahmin etmişti,
yani yüıe ben ve ailem için fedakârlık yapacaktı. Bencil davran­
masını ve onunla kalmamı talep etmesini dilerdim ama bunu
yapmayacağını biliyordum.
Onun yakışıklı yüzünü görmemek için, ikimizin de söyle­
mem gerektiğini bildiğimiz sözcükleri söyleme gücü kazanma
umuduyla anneme döndüm. “Tabii, anne. Eve geleceğim.” Ye­
terince ikna edici olduğunu umduğum yanın yamalak bir gü­
lümseme takındım.
Ben nasıl bir evlat olmuşmm böyle? İyileşirken ona destek
olmak için yanında olmayı istemeliydim çünkü daha kat edecek
çok yolu vardı. Buna karşın, soğuk yatağımda, ömrüm boyunca
asla yanımda sıcak bir beden hissedemeyeceğimi, bir sevgilinin
dokunuşuyla damarlarımdaki kanın kaynamayacağını, değer
verdiğim bin tarafından asla sevgi gönneyeceğimi hayal etti­
ğim o yatakta uyuma düşüncesine dayanamıyordum.
Omuzumun üzerinden kalın sesiyle konuşan N oah’nın sı­
cak nefesini kulağımda hissettim. “Sizin için sakıncası yoksa
onu bu geceliğine kaçınnak isterim. Bayan Talbot. Tabii ona
ihtiyacınız varsa önemli değil.”
Her zamanki gibi kahrolasıca bir centilmen. B ir mağara
adamı gibi beni omzuna atsana, kahretsin! Beni senden almaya
cüret edebilecek herkese kükreyerek beni mağarana kaçır! Tan­
n şahitti, bu adam daha önce de olduğu gibi benim için en doğ-
msunu bildiğine karar verdiğinde böyle davranmakta bir beis
görmüyordu. Böyle düşündüğüm için gerçekten kafayı sıyırmış
ama b ir yanım Noah’nın yine öyle davranmasını
o la b ilir im
umuyordu. En azından o an.
“Hayır, hayır, hayır. Lanie odaya çıktığımdan beri sabah
akşam yaşlı ve hasta annesiyle birlikteydi,” dedi Faye. “Dışan
çıkması lazım. Siz gidin de, eee... keyfinize bakın.” Kıkırda-
malannı bastumaya çalıştı ama Dez, Polly ve Lexi b s b s gül­
meye başladığında herkes kahkahayı koyverdi.
İçimden ne kadar çocuksu davrandıbannı düşündüm. Bir
daha asla o “Noah bir seks tannsı” konuşmasım yapmayaca­
ğım son derece açıktı. Hepimizin katılabileceği bir “The Jerry
Spnnger Show” bölümü düşündüm; Annem Sevgilimle Yatmak
İstiyor ama Sevgilim Kuzenini Becermekle Meşgul, Aynca Evli
Asistanı Onun Penisini Hayal Edip Duruyor ve En Yakın
Arkadaşım Ondan Hamile Kalmış Olabilir.
Bu yeni farkmdalığımı kendi aleyhime çevumek ve beni
utandınnalan karşısında hepsine acı çektirmek için bu rahatsız
edici düşünceleri kafamdan atarak ayağa kalbım. Annemi ya­
nağından öptüben sonra Noah’nın elini kavradım ve onu kapı­
ya doğru sürükledim.
“Nereye?” diye sordu Polly.
Durdum, omzumun üstünden onlara babım ve ukalaca sı-
ntıp şöyle dedim: “Bahsettiğim müzeye. Çatlayın da patlayın."

Noah boş asansöre binerken ve kapılar ardımızdan kapa-


nu-ken, “Dünyanın bütün kamışlannın en yücesi demek...” dedi.
Denn bir nefes vererek asansörü saran kokusunun her ya­
nıma nüfuz etmesine izin verdim. Bir mırıltı çıkannış olabi­
lirim. "Öyle bir şey işte."
Noah aniden beni duvara yaslanıp bedenini bana sertçe
bastırdı ve ateşli dudaklannı benimkilerle birleştirdi. Elleri her
yanımdaydı: Göğsümü okşuyor, kalçamı sıkıyor, kofumun üs­
tünden o haz noktasını ovuşturuyordu. Hamleleri o kadar hızlı
ve şiddetliydi ki nefes almaya bile fıı-satım kalmamıştı. Oksi­
jene ne gerek vardı zaten, değil mi? Onsuz da yaşayabilece­
ğimden emindim çünkü Noah nabzımı hızlandıran şeyler yap­
mayı sürdürdükçe, kalbim de attnayı sürdürecek demekti. El­
bette işini bitirdiğinde sersemlemiş beynimde oksijensizlik
yüzünden biraz hasar olacaktı ama buna kesinkes değecekti.
Asansörün zili çalarak bir katta durduğumuzun sinyalini
verdi. Kapılar açılmadan önce, Noah geri çekilip yanımda dur­
du. Yemek arabası taşıyan bir hemşire asansöre girdi. Bana şöy­
le bir baknğında gözlerini nasıl irileştirdiğine bakılmsa, az önce
neler kanştu-dıgunızı kesinlikle anlamıştı. Göğsüm inip kalkı­
yordu ve saçlarımın tıpkı kıyafetim gibi dağılmış olduğundan
emindim. Aynca tenimin pembeleştiğini hissedebiliyordum.
Hemşire Meraklı en sonunda beni süzmeyi bitirdiğinde gözle­
rim Noah’ya kaydırdı ve nefesi kesildi. Tepkisinin nedenini an­
lamak için dönüp ona baktun ama bana gayet normal görün­
dü. Bunu sadece yakışıklılığının kadınlar üzerindeki etkisine
bağlayacaktım ki bir anda pantolonunun önündeki devasa ka-
banklığı fark ettim. Çabucak onun önüne geçip Hemşire Me-
raklı’nm devasa organ manzarasını kapattım. Tam o sırada bir
hemşire daha asansöre bindi ve bir süre sonra ikisi sohbet et­
meye koyuldular, böylelikle erkeğimi süzdüğü için o şırfıntı­
nın gözlerini oymak zorunda kalmadım.
Noah elini belime atıp beni kendine yapıştırdı. Şimdi kal­
çam tam da onun ereksiyonunun üstündeydi. Burnunu kulağı­
ma sürttü ve bana yaslanarak fısıldadı: “Kıskandın mı, Lanie?”
Başımı iki yana salladım.
Sessizce kıkırdayıp boynuma yumuşak bir öpücük kon-
dtudu. “Evet, kıskandın.” Sıcak nefesi kulağımda gezmiyordu.
“Seni becemıek istiyorum. Şimdi. Burada. Bu asansörde. Onlar
izlerken.”
Kalbim resmen takla attı. Kendimi hiçbir zaman yaramaz
biri gibi düşünmemekle beraber, bu teşhircilik düşüncesmin
beni tahrik etmesine de şaşırmamıştım. Noah halihazırda içim­
deki kişinin farklı yanlarını bana göstermişti; önceden böyle
yanlarım olduğundan haberdar değildim. Bunu onun kadar ben
de istiyordum şüphesiz. Üstelik sırf bu şıllıklar onun bana ait
olduğunu anlasın diye de değil.
Asansör en sonunda zemin katta durdu ve Noah beni Sa-
muel’in limuzinde beklediği ön kapıdan geçüdi. Arabaya bm-
diğimizde beni kendine çekip uzun uzun öptü.
“Seni özledim,” dedi dudaklannı benden ayınnca.
Noah annemle ilgili yaşadığım o işkence gibi günlerde hep
yanımda olmuştu ve birbirimizi her gün görmüştük ama ne
söylemek istediğini anlıyordum. Bir sefer dışında bübirimize
dokunmak için kaçmaya fırsat bulamamışnk. İkimiz de heyeca­
nımızı iyice biriktinniştik ve yine annemlerle eve döneceğim

85
için ufukta bir kez dalıa aynlık vardı. Ancak buna rağmen, daha
fazla yalnız kalabileceğimizi umuyordum çünkü bir çift ergen
gibi parklara sıvışıp orada sevişmeye bile razıydım.
"Ben de,” diye fısıldadım yanağını okşayarak.
Yüzünde muzip bir gülümseme belirdi. “Aynca cezanı
unutmadığımı da söyleyeyim,”
İçimi çekip gözlerimi devirdim. “Şimdi tekrar şu aptal
külot meselesini açma ne olur.”
Saçlanrm sertçe kavrayıp yüzümü zorla kendine çevirerek,
“Ah, evet,” dedi. Bu beni gerçekten tahrik etmişti. Hem de nasıl.
“Belden aşağı vurdun, biliyorsun; o yüzden cezalandınlacaksın.”
“Peki, neymiş o ceza. Bay Crawford?” diye sordum he­
vesle oyuna katılarak.
“Bir fikrim var. Aç mısın?” diye sordu, başımı salladım.
“İyi çünkü burada senin için bir şey var.”
Kemer tokasının açıldığım, sonra da fermuanmn indiril­
diğini duydum.
“Dudaklarım özledim,” dedi beni tutkuyla öperek. Sonra
nefes alışverişleri hızlandı. “Ve ağzım özledim.”
Elbette ki üstün espri yeteneğimden bahsetmiyordu. Bu,
başımı döndürmüştü. Talebini seve seve yerine getirirdim.
Elini saçımdan çekmeden başımı bacak arasına indirdi,
organının çoktan dışan çıktığmı ve bana şöyle dediğini gördüm.
Hey! Ne haber? Az sonra gırtlağından içeri sokuştundacak or­
gan benim, adamım Noah ağzını düzebilmek için başım sertçe
indirip kaldıracak. Vah ki ne vah. O külodu giymemeliydin,
kadın.
K ık ırd a m a m ı b a s tırd ım çü n k ü bu te h d it beni bir nebze
olsun k o rk u tm a m ıştı. İste d iğ im b ir şey nasıl ce za olabilirdi ki?
Bu işten k o la y y ırta c a k tım . V eya d ah a ziyade, bizzat ben kârlı
çık acak tım . B elk i d e N o a h ’nın am acı buydu.
B elk i b e n i b o ş a ltm a y a niy eti y o k sa fikrini değiştirebilirim
diy e, “ S e n i s e v iy o r u m ,” ded im .
“Hıhı. Ben de seni seviyorum, Kedicik. Şimdi işe koyul,
hadi,” dedi başımı aşağıya bastırarak.
Sırf birbirimize ilaniaşk etliğimiz için bu otoriter huyunu
kaybetmemesine bayılıyordum. Yoksa bu aynı olmazdı. O aynı
olamazdı ve ben de onun olduğu kişiyi değiştirmesini istemi­
yordum.
Bulunduğum açı pek de ideal sayılmazdı. Bu nedenle yere
inip bacaklarının arasına geçtim ve organım elime aldun. Teni
ipek gibi ve sıcacıktı ama bir yandan da mermer kadar sertti.
Organına hayranlıkla bakmadan edemedim. Böbürlendiğim ka­
dar vardı ve onu çok özlemiştim.
Onu ağzıma aldığımda en sonunda bunu yapabildiğim için
zevkten inledim. Haklıydı; organını ağzıma almaktan biraz faz­
la keyif alıyordum.
“Kahretsin, evet. Buna bayılıyorsun, değil nri? Kötü kızlar
emmeyi sever, değil mi? İzin ver, sana bakayım.” Ne yapnğımı
daha iyi görebilmek için saçlarımı topladığı sırada zevkle hay­
kırdı.
Bunun karşısında yeniden inleyerek başımı hevesli bir
şekilde indirip kaldırmaya başladım, onu mutlu etmek istiyor­
dum. Kasıklanndan salya akıyor, hareketlerimi abartmamı, onu
daha da derinlere almamı kolaylaştırıyordu.
Noah fısıldadı. “Tannm. bunu mükemmel yapıyorsun. Or­
ganımı böyle güzel ve doğru emdiğinde çıkardığın o ıslak ses­
leri duymaya bayılıyorum.”
Bu seksi sözcükleri beni kamçıladı ve daha hızlı gidip gel­
meye başladığımda, göğsünün derinliklerinden bir hırıltı yük­
seldi. Sonra kalçalannı yukan aşağı hareket ettirmeye başladı,
aleti ağzımın içinde hızla gidip geliyordu. Her bir darbede gırt­
lağıma değdiğini hissediyordum; sonra onu neredeyse tama­
men çıkanp yeniden iyice sokuyordu. Boğulma refleksimi kont­
rol etmek için böyle devam etmeliydim ama onu ağzıma al­
maya bayılıyordum.
“Keşke beni em erken ne kadar iyi göründüğünü herkes
görebilse,” diye inledi.
Bana neler olduğunu bilmiyordum; belki de dakikalar ön­
ce asansörde yaşadığım farkındalık yüzünden veya bu adamı
ne kadar mutlu ettiğimi herkesin görmesini istediğim için, elimi
uzatıp camın düğmesine bastım. Aşağıya kayan siyah cam, bü­
tün Chicago sakinlerine bizim küçük şovumuzun perdelerini
açtı. Az önce Altın Penis ödülünü kazanmış bir pomo yıldızı
gibi hissediyordum; insanlann görebileceği tek şey inip kalkan
başım ve N oah’nın yüzündeki orgazmik haz ifadesi olsa da.
Ancak yanlış anlamayın, yanımızda duran bir araba bu limu­
zinin arka koltuğunda neler döndüğünü gayet net anlayabilirdi.
“Ah, Tannm, seni köpek gibi seviyomm, kadın.” Noah in­
ledi, camdan giren şehir ışıklan kemikli yüzüne hareket eden
gölgeler düşürüyordu.
Onu olabildiğince derinlere aldım, organının başını boğa-
2iıîia soktum, sonra onu yeniden bıraktım.
“Aynen öyle, bebeğim. Beni böyle emmeye devam et, eve
gidince sana istediğin şeyi vereceğim.” İnleyerek başımı aşağı­
ya iterken kalçalannı yukan kaldırdı, sonra her şeyi yeniden
bana bıraktı. “ Senin o daracık küçük vajinanla sevişeceğim,
sonra da o güzel poponu becereceğim.”
Şut ve gol. M ükemmel vuruş. Top ağlarla buluştu. File
liizgârda dalgalanıyor... Her neyse. Tek bildiğim şey, gözümün
büyük kupada olduğuydu ve onu kapacaktım.
O devasa organına bütün gücümle saldnarak o yaramaz
çocuğa sanki günlerdir yemek yememişim de açık büfeye rast­
lamışım gibi yumuldum. Bütün çabalarım, yani aldığım hazlar,
meyvesini verdi. Noah kalçalannı yukan kaldırıp organmı gul-
lağıma dayamak için başımı iyice bastırdı, sonra da bir volkanik
patlama misali sıcak sıvısını boğazıma fışkırtarak boşaldı. Ola­
bildiğince hızlı yuttum çünkü yapışkan tuzlu sıvının tadım his­
setmeyi pek istemiyordum ama her şeye karşm dolgun dudak-
lanndan dökülen vahşi haz iniltilerini duymaya bayılıyordum.
“Tannm, kadın.” Vücudu en sonunda rahatladığında hâlâ
nefes nefeseydi, organını ağzımdan çıkardım. "Seni bir şekilde
becerecektim ama bu? Lanet olsun, bunu anlatmaya sözcükler
yetmez.”
Kıkırdadım. “Yani külot davasından aklandım, öyle mi?"
Oıganım pantolonuna sokarken gülümsedi. "Evet, affedil­
din ama sakın ola bir daha yapayım deme çünkü bu cezanın
aynısını yinelemek beni fazlasıyla mutlu eder."
“Hep vaat, hep vaat,” diye mınidandım dudaklanmın ke-
narlarmı silerek.
Araba kenara çektiğinde camdan bakıp eve geldiğimizi
gördüm. Ne kadar süre ayn kalacağımızı, aynlığımızm onun
bana olan hislerini etkileyip etkilemeyeceğini bilmediğimden,
b h anda kendimi kötü hissettim. Sonuçta işi ve evi Chicago’
daydı. Ben ise cehennemin dibi Hillsboro’da olacaktım. Ta­
mam belki başka bir eyalette değildim ama Noah çok yoğun
olduğundan onu ne kadar görebilecektim ki?
“Hey, ne oldu?” diye sordu Noah çenemi kaldırıp gözle­
rime bakarak.
“Bunu yapıp yapamayacağımı bilmiyorum.”
“Neyi?”
“Senden ayn kalmayı.”
“Ben bir yere gitmiyorum, Lanie.”
“Evet, ama ben gidiyorum,” dedim ve çenemi elinden çe­
kip kendime çekidüzen verdim. “Ve sen sürekli azgınsın, zaten
beni de buraya getirmenin nedeni buydu...”
Sanki ona tokat atmışım gibi yüzünü buruşturduğunu gö­
rünce konuşmayı kestim.
“Özür dilerim, öyle demek istemedim. Sadece... Tanrım,
buna dayanamıyomm, anladın mı?”
Noah içini çekti. “Evet, anlıyorum,” dedi sessizce. “Ama
sonuçta hafta sonlan var, üstelik her fırsatta Hillsboro’ya geli­
rim.”
Kollanmı göğsümde kavuşturup somurttum. “Tabii, bir
süre öyle gider, sonra bunalıp daha az gelmeye başlarsın, der-
líen bir bakınışız arada bir, sırf alışkanlıktan geliyorsun. Benden
uzaklaşm aya başlarsın ve bir anda ortadan kaybolursun çünkü
hayatına d ev a m etm ek istersin.” Kollarımı iyice gerdim, kendi­
me sarılıyordum , y ü reğim de büyüm eye başlayan boşluğu şim­
diden h issed iy ordum .
“Yapma,” dedi kendinden emin bir sesle.
“Neyi yapmayayım?”
“Şimdiden bize kötü son yazma.” Bezgin bir havayla elini
saçlanndan geçirdi. “Seni seviyorum, Lanie. Kendimi yeniden
böyle açabilmek çok uzun zamanımı aldı ve bundan öylece
vazgeçecek değilim. Ben şeninim, sen de benimsin. Zamanı­
mızı en iyi şekilde değerlendireceğiz. Şimdi, şu kahrolasıca
arabadan in.”
Noah kapıyı açıp arabadan indi ve elini bana uzatn. Bir an
buradaki ilk gecemi hatırladım, birbirimiz için neye dönüşece­
ğimizi o zamanlar hayal bile edemezdim. Uzattığı elini nıttum.
Bu işte beraber olduğumuzun, beraber bir yolunu bulacağıım-
zm işaretiydi bu.
İner inmez Noah beni havaya kaldınp omzuna atn ve ba­
samaklardan kapıya taşıdı. Güldüm, artık aynlığın sızısını his­
setmiyordum; bu anı yaşamaktan mutluydum. Madem şimdi­
lik birbirimize ayıracak küçük dakikalar yaratmak zorunday­
dık, bunlan dolu dolu yaşayıp her şeyin yolunda gitmesini uma-
caktım.
İçeriye girdiğimizde beni çalışma odasına taşıyarak çek­
meceyi açtıktan sonra baş aşağı sarktığım ve Muhteşem Popo
ile yüz yüze olduğum için göremediğim bir şey çıkardı. Bütün
kanım beynim e depolanm ıştı am a m anzaram m uhteşem di; bu
nedenle şikâyet falan etm iyordum .
“N e y apıyorsun?” diyerek güldüm .
“G ö receksin.” dedi ve çalışına odasından çıktık.
B eni b asam ak lard a n çık arıp k o rid o rd a n aşağı götürdü.
G üzergâhı g ay e t iyi biliyordum ; m utlu m esut, keyifli bir oyun
için beni yatak odasına taşıyordu. En sonunda beni y ere bıraktı­
ğında, başım dan g eri çe k ilen ve v ü cu d u m a yay ılan k an nede­
n iy le an id en sersem ledim .
“Her şeyden önce,” dedi beni yere sabitleyerek. Elinde bir
cetvel vardı. “Benim hakkımda böbürleneceksen, en azından
gerçek rakamlara dayanman lazım.”
“C etv el m i? ” d iy e sordum .
Sınttı. “Evet. Belki de bir yarda ölçeği daha uygun olurdu,
ne dersin?”
Penisini mi ölçmemi istiyordu? İşte megalomanlık başlı­
yor...
Omzumu silktim. Bükemediğin bileği öpeceksin. Aynca
kesin rakamı bilmeyi ben de fazlasıyla istiyordum.
Cetveli alıp pantolonuna uzandım.
"Hop, hop, dur!” Noah beni durdurup geriye çekildi. “Onu
böyle yumuşakken ölçemezsin. Ben sertleşene kadar beklemen
gerek.”
“Hımm, anladım,” dedim, sonra yeniden ona yaklaştım.
“Şey, bakalım bu meseleyi halledebilecek miyiz? Yani önemli
olan gerçekleri yansınnak sonuçta.”
Onu duvara yaslayıp boynunu boydan boya öpmeye baş-
ladıiTi. Ş iry a n d a n da kotunun üstünden organım kavrayarak onu
okşoyordum . Y u m u şak o lm asın a karşın boyutu etkileyici bir
büyüklükteydi am a pantolonunun içindeki kabanklığm dokunuş-
lanm ın altın d a se rtle şm e y e başlam ası uzun sürm edi. Y üzüm e
yayılan m e m n u n gülü m sem ey i engelleyem edim .
Noah mırıldandı. “Sen... çok yeteneklisin.”
“Öğretmenim harika, ne yapayım?” Bir adım geriledim
ve pantolonunu çarçabuk indirdim. “Bence artık haztrsm, koca
oğlan.”
Süper Kamış özgürce ortaya çıktı, doğm dürüst ölçebilmek
için onu kavrayıp dümdüz tuttum. Etkileyiciydi. Gerçekten etki­
leyiciydi. Noah’nın ölçümüne göre penisi yirmi santimetreyi
biraz geçiyordu. Bu boyda bir şeyi içime almıştım; üstelik kısa
bir süre sonra da arka tarafımdan alacaktım. Açıkçası biraz ürk­
müştüm.
Ukala bir sıntış ve parlayan gözleriyle, “İşte oldu.” dedi.
“Sevgilinin aletinin gerçekten de dünyadaki bütün karmşlarm
kutsal kâsesi olduğunun kanıtı.”
Gözlerimi devüip cetveli bir kenara atnm. “Konuşmamın
ne kadarım duydun?”
“Hepsini.” Bana yaklaştı ve tişörtümü çekip başımdan çıkar­
dı.
“Şimdi de kendini bir şey samyorsun. öyle mi?” diye sor­
dum gömleğinin düğmelerini açarken. Çıplak tenim öperek ko­
kusunu içime çektim ve göğsündeki kaslann her bir girintisini
inceledim.
“Eh, artık bunu kanıtlamış olduk, değil mi?” Ayakkabı-
tannı sallayıp attıktan som a öne uzanarak sutyenim in önündeki
kopçayı çözüp bırakınca askılar kollarım dan aşağıya indi.
“ Hepsi senin, bebeğim ,” derken göğüslerim i avuçlarının içine
aldı ve m em e uçlanm dan birini em m eye başladı. "T annm , seni
m anyak gibi istiyorum ."
Birbirim izi tam am en soym am ız p e k de u z u n sünnedi.
Kendimi bir anda yatakta sere serpe uzanm ış, N o a h ’yı da ba­
caklarımın arasına göm ülm üş buldum.
Islaklığıma yaslanarak, “ Hımm, tadın çok güzel, Kedicik,”
diye m ınidandı.
Dili klitorisime hızla vurduktan sonra onu ağzıyla kapatıp
hafifçe emdi. Bu sırada o m aharetli diliyle ona dokum uayı da
sürdürüyordu. Dizlerimi yukanya kaldınp b acaklanm ı boynuna
sardım. Bir yandan da pis sakalının hassas tenim de bıraktığı
hisle inliyordum. İçime iki parm ağını sokup çık an rk en , diğer
ikisi de arka tarafı yokluyordu. Beni istilaya hazırlıyordu; bu
nedenle olabildiğince rahatlam aya çalıştım ve dikkatim i dağıt­
mak için bana verdiği diğer hazza yoğunlaştım . Ç ok geçmeden,
kendim i, parm aklarının hareketine karşılık verm ek için öne
iterken, daha fazlasını isterken buldum.
“ Evet, sen de istiyorsun, değil m i?” C evap olarak sadece
inlemeyi başarabildim. “M erak etm e. Kedicik. İstediğini vere­
ceğim. Sadece önce hazır olmam sağlam am gerek.”
Kendimden geçerek boşaldım , kalçalanm öne arkaya sal­
lanıyor, bedenimi ele geçiren ve beni hareketsiz kılan orgazmla
kasılıyordum. Noah yavaşça parm aklarını içim den çıkararak
yanıma uzandı. N efes alışverişlerim düzene girene, yeniden
önüm ü g ö re b ile n e d e k o m z u m a v e b o y n u m a yum uşak öpücük­
ler k o n d u rd u . N o a h b en i k o lla rın a alıp y an çevirdi, şim di kal­
çam o n a d a y a n m ış tı. Ve a rk a m d a n girdi.
B e n im le y a v a ş y a v a ş sev işirk e n beni sım sıkı san y o r, kula­
ğım a a ş k v e z e v k s ö z c ü k le ri fısıld ıy o rd u .
“Seni çok seviyorum,” dedim avucunu öperek. Bu pozis­
yondayken yalnızca eline ulaşabiliyordum.
“Biliyorum, bebeğim.” Boynumun arkasındaki hassas nok­
taya burnunu sürttü. “Ben de seni seviyorum. Tannm, inanılmaz
iyi hissediyorum.”
Ancak ona daha fazlasını verebilirdim. “Noah ben hazı­
rım,” dedim. Daha ileri gidebilmek için iznimi beklediğini his­
sedebiliyordum.
“Emin misin?” Boynumdan kulağıma uzanan bölgeyi öpü­
cüklere boğdu. “Çok istiyorum... delicesine istiyomm ama canı­
nı yakmak istemiyorum.”
“İkimiz de canımı yakamayacağını biliyoruz,” diye telkm
ettim onu. “Lütfen...”
Noah uzanıp işyerinden getirdiği kayganlaştırıcı şişesini
aldı. Parmak uçlarına biraz sıkıp arkama sürerken içimden çık­
madı. Bu sırada hâlâ içimde gidip geliyordu.
“Bu benim için de ilk olacak,” diye fısıldadı omzumu
öperken. Sonra içimden çıktı ve organına sıvıdan sümıeye baş­
ladı.
“Bunu daha önce hiç yapmadın mı?” diye sordum afalla­
mış halde.
“Hayır. Çok canın yanarsa söyle. Olur mu?" Organının
ucunun girişime hafif bir baskı yaptığını hissedebiliyordum.
Başımı sallayıp nefesim i tuttum çünkü gergindim ama
bunu onunla yapmayı çok istiyordum . En sonunda kimsenin
bizden çalamayacağı bir ilkti bu.
Yavaşça, biraz daha baskıyla ittiğini hissettim . Sonra çok
hızlı, kısacık bir itişle içimdeydi. Yakıcı hisle birlikte nefesim
kesildi ve kasıldım. Bir kez daha nefesim i tutup tenim i geren
acının yaydığı ateşin dinm esini bekledim. Bir anda gözlerime
yaşlar doldu, sanki yere düşm üş ve dizini acıtm ış küçük bir
kızdım ama bu acı ondan çok daha büyüktü. V ücudum un doğal
dürtüsü onu dışan çıkarmaktı am a sabit kaldım ; bunun her şeyi
daha acı verici yapacağından çekindiğim için hareketsiz kalıp
nefes alm adan gözlerim i yum m akla yetindim.
“N efes al. Kedicik. N efes alm an gerek.” N o ah ’nın gergin
sesi adeta bir fısıltı gibiydi. Titreyen elleri sevgiyle kollanmı
okşuyor, om uzlanm a şefkatli öpücükler konduruyordu. “Sade­
ce nefes alıp ver ve rahatla. H er şey daha iyi olacak.”
Uzun bir nefes aldım ve vücudum daki kasları gevşetmek
için elim den geleni yaptım. Haklıydı. Bir kez rahatlam aya baş-
laymca acı bir nebze azaldı.
“Devam et,” dedim.
Sesi çatlak geliyordu, vücudu titriyordu. “ Em in misin?
Daha tamamen girmedim bile. Sadece başını soktum .”
Ne?!
Başımı hızla salladım. Ç enem kenetlediğim dişlerimin
baskısıyla acıyordu. Derin bir nefes verdim ve yeniden nefes
alarak kendimi sonraki acıya hazırladım. Bunu yapabilirdim.
..Mn KJunufiKaı- Uuet

Bunu onun için yapabilirdim. Sesimdeki gerginliği atamadan,


“ S a d e c e ... yavaş ol,” dedim.
“Canın yanıyor. Bunu yapmayalım,” dedi, sonra da sanki
¡çin id en çıkacakmış g ib i geri çekildiğini hissettim. Bunu yapma­
sına izin veremezdim.
“Hayır! Bunu istiyorum. Lütfen, Noah. Bırak bunu sana
vereyim. Bunu bana ver,” diye yalvararak ne kadar istediğimi
kanıtlamak için kendimi yavaşça ona doğru ittim.
İnlediğini duydum. Bezginlikle değil, hazla. Bunu ona ben
yapmıştım. Sonra onun sıcak, yumuşak, ıslak dudaklannın ye­
niden omzumda gezindiğini, bir kez daha yavaşça içimde ha­
reket ettiğini hissettim. Şimdi o kadar da acı verici değildi, sa­
dece biraz huzursuzdum ama o hareket edip derine gittikçe, da­
ha da rahatladım ve hissettiklerim daha keyif verici gelmeye
başladı. Dudaklanm dan beklenmedik bir inilti döküldü, kolla-
nnın beni daha sıkı sardığını, nefes alışverişlerinin hızlandığmı
duydum. Onun da iyi hissettiğini duymak istiyordum; bunu
söylemesini istiyordum.
“Nasıl hissediyorsun?” diye sordum. “Hoşuna gidiyor mu?”
“Ah, Tannm, Kedicik. Bilemezsin,” diye rainidandı o bo­
ğuk sesiyle. Sıcak nefesi boynumdan aşağıya sızıyordu. "Bana
çok inanılmaz hissettiriyonsun.”
“Daha fazla. Daha fazla ver bana,” diye cesaretlendirdim
onu, canımı yakmamak için kendini tuttuğunu biliyordum ama
sonuna kadar gitmesini istiyordum ve açıkçası hoşuma da gidi­
yordu. İlk seferde boşalamayacağımı bilsem de bunu dert et­
miyordum.
Noah beni olduğum yerde sabit tutarken kalçalarını hare­
ket ettirerek daha hızlı bir biçimde iyice derine girdi.
‘■jşte böyle, bebeğim." diye teşvik ettim onu. “Nasıl iyj
hissediyorsan öyle yap. Çok fena boşalmanı istiyorum.”
Hızlı nefes alışverişlerinin arasından güçbela, “Kahretsin!
Bana böyle edepsiz laflar etmene bayılıyoi'um,” dedi.
Bunu söylemesi yeterdi. Madem bunu seviyordu, devam
edecektim.
“Noah, devasa organın şu an arka deliğimin içinde,” diye
inledim. Fiziksel duyguyu zihninde canlandırmasını istiyor­
dum. “Bebeğim, beni arkamdan beceriyorsun, tam anlamıyla
bana sahipsin.”
İşte bu işe yaramış olmalıydı.
“Kahretsin, kahretsin, kahretsin!” diye inledi kenetlediği
dişlerinin arasından. “Ben... dayanamıyorum. Ah, Tannm.
Ben... kahretsin, boşalacağım. Kedicik.”
Sonra içime boşaldı, kalçaları popoma çarpıyordu ve eli
kalçamı öylesine sert kavramıştı ki sabah o bölgenin morarmış
olacağını biliyordum. Boynumun arkasını ısırdı ve resmen bir
hayvan gibi kükredi. Yapabileceğim tek şey yerimde durup
yaptığım şeyle böbürlenerek gülümsemekti. Bunu ona ben
yapmıştım. Kimsenin ona vennediği şeyi ben vermiştim. Belki,
umanm, başka hiç kimse bunu ona asla veremeyecekti. Ve bu­
nu binlerce kez yapardım çünkü yapabiliyordum.
Canım fena yandı fakat yaşadığım acıya sonunda değdi
çünkü bu sadece ikimizin paylaştığı bir deneyimdi. Ona ne
kadar büyük bir haz verdiğini hissedebiliyordum ve görünürde
daimi* liontrolü elinde tutan bir adam ın iş bana geldiğinde kont-
lolünii y itirm esi ho şu m a gidiyordu. Bu onun hak ettiği bir öz­
gürlüktü ve d aim a bö y le hissetm esini istiyordum.
N o ah ’y a k elim e n in h er anlam ıyla bir bakire olarak gel­
miştim. B eni h em fiziksel hem de duygusal açıdan akla hayale
sığmaz b ir h a z d ü n y asıy la tanıştırm ıştı. Bunun karşılığında iki
milyon d o lar verm iş olabilirdi am a bana verdikleri için ona çok
daha fazlasın ı b o rç lu y d u m . O n a kalbim i, ruhum u, bedenim i
borçluydum v e h ep si o n a aitti.
“ Seni ço k sev iy o ru m , N oah C raw ford.” Sesim ancak bir
fısıltı gibi çık ıy o rdu. U zam p çıplak poposunu okşadun. “Teşek-
Icüi' ederim .”
“B e n d e sen i sev iy o ru m . D elaine Talbot,” diye fisıldadı.
G öğsü g ü çlü k le ald ığ ı n efeslerle inip kalkarken kalbiıun sırtım­
da attığını d u y a b iliy o rd u m . “ B u kad a r özel bir şeyi senin dışın­
da b iriy le p a y la ş tığ ım ı h a y a l b ile edem iyom m . B ana güven­
diğin iç in te ş e k k ü r e d e rim .”
5

K ırm ızı Çiçek Filizleniyor

N oah

L a n ie ’y l e s e v i ş m e k d ü n y a n ın e n k o la y iş iy d i çü n k ü onu
tü m k a l b im l e s e v i y o r d u m v e s e v e c e k tim . A n c a k k e n d i haz-
z ım u ğ m n a o n a a c ı v e r m e k iş k e n c e y d i.

Bunu yapm ayı çok istemiştim. Yasaktı ve bu nedenle


daha da baştan çıkarıcıydı; ama içine ilk kez girdiğimde ve
keskin bir nefes alıp tuttuğunu, bedeninin kasıldığım hisset­
tiğimde... Evet, başta acımasını bekliyordum fakat belli ki
onu bu kadar acıya tam anlamıyla hazırlamamıştım. Bunu
onun için becerem emiştim. Bu işten hemen vazgeçmeye ka­
rarlıydım ama sonra devam etmem için bana resmen yalvar­
dı. Karşılığında sadece acı çekecek olsa da hu deneyimi ve
benimle bu ilki yaşamasına, yaşamamıza izin veımemi istedi;
bu da beni razı etti. Böylece bütün çekincelerime rağmen de­
vam ettim.
Benden istediği her şeyi verirdim ona. Her ne isterse... Ge­
ce vakti ayı çekip onun narin ayaklarına serer, evreni küçük
parlak bir top yapıp minik ellerine koyardım. Çünkü bundan
çok daha fazlasını hak ediyordu ve onun her şeye sahip olması
için bürün yaşamımı feda edebilirdim.
Ancak ona bir fahişe gibi, sırf benim azgınlıklanm ı tat­
min etmek için orada olan bir parça etten ibaretm iş gibi yak­
laşmamın satın aldığım bir oyuncak, bir m alm ış gibi davran­
mamın telafi edilecek yanı yoktu. O nun m asum iyetini çal­
mıştım, İlişkimiz zaten en başından kirli niyetlerin tam kal­
binde doğmuşken, onu nasıl düzlüğe çıkarabilirdik?
Bunu başaracağımıza inanmak zorundaydım çünkü eğer
bizim ilişkimiz yanlışsa, o halde ben doğruyu yapm ak falan is­
temiyordum, Evet, bu çok beylik bir laf ama sözcükler benim
için son derece doğruydu. Gördünüz mü? O nun yalakasına dö­
nüşüyordum, bir güzel yola getiriyordu beni.
Kanıtlamama izin verin...
Biz iş üstündeyken sinirlerim harap haldeydi. Bedenim
hem Lanie’yi incitmekten hem de geri durm aya çalıştığım
halde bir anda içine girmeye korktuğum için titriyordu. Bu
kadar muhteşem hissediyordum işte. Beni bu kadar tahrik
eden şey normal yoldan yaptığımızda kötü hissetm ek değil;
sadece onunla yasak elmanın tadına bakmaktı. Bunu yalnızca
güvenebildiğiniz biriyle paylaşabilirsiniz, hayatınızı beraber
geçirmeyi planladığınız, kahrolasıca kutsal bir bağınız olan
biriyle.
Julie ile David’i bastığımda aralanndaki şey, benim Lanie’
y aşad ığ ım y ak ın lığ ın kıyısından köşesinden geçmezdi. O
gördüğüm şey, y a ln ız c a iki zavallının s ırf düzüşm ek niyetine,
s ırf beni m a h v e d ip k a n la r içinde ötm em i izlem ek için, düzüş-
ınelerinden ib aretti. O acın ası b ay a tlan boyunca arasalar da ben
ve ben im L a n ie ’m in s a h ip o ld u ğ u şeyi bulm anın yakınından
bile g eç em ez lerd i.
A y rılm a d a n ö n c e b u n a , b u y a k ın lığ a ih tiy acım ız vardı.
Ve onun için güçlü kalmam gerektiğini bilsem de, akşamlan
eve döndüğümde burada olmayacağını, her gece yatağımda
çırılçıplak yanımda uzanmayacağım, her gün gözlerindeki o
bakışı göremeyeceğimi bilmek beni içten içe mahvediyordu.
O bakış ki, binlerce sözcükten daha fazla şey söyler. Onun
dünyası olduğumu söyler; tıpkı onun benim dünyam olması
gibi. Dudaklar her şeyi söyleyebilir fakat gözler asla yalan
söylemez. Ve benim o gözlerde gördüklerim, varlığımın her
bir hücresiyle hissettiklerimde yansıyordu. Bana âşıktı. Bana
gerçekten âşıktı. Parama, unvanıma değil. Bana. Ve iki elim
kanda da olsa bu ilişkiyi bir şekilde yürütecektim.
Delaine kalçasını bana yaslayarak orgammın hâlâ içinde
olduğunu hatırlattı. Evet, yumuşaktı ama orada kaldığı sürece
daha da tahrik oluyordu ve bu şekilde hareket etmeyi sürdürür­
se kendimi onun içmden çıkarmak çok dalıa zorlaşacakn. Bir
kez daha sevişmeyi kesinlikle istesem de canının zaten yandı­
ğım biliyordum ve bana kendisinden daha da fazla vemie ihti­
yacından faydalanmak istemiyordıun. Hayatımda olması yeter­
liydi zaten ve artık bunun karşılığında benim ona bir şey ver­
mem gerekiyordu. Bu nedenle organım daha da büyüyüp onun
l /, P arker

canını daha fazla yakmadan önce onu çıkardım. Hızlı harckcı


edersem bunun daha kallanılabilir olacağını umuyordum
O irkildiğinde göğsümde bıçak gibi bir suçluluk hissi duy,
dum ve zihnim anında korumacı bir moda geçli. O kadına tapa-
caklıın ben, ona minnclimi göslcrccck, bir kez dc ben onunla
ilgilcncceklim Tıpkı onun ben dahil etrafındaki herkesle ilgi,
Icnmcsi gibi.
Onu bana doğru çevirip göğsüm de bastırarak, “Özür di­
lerim, Kedicik,” dedim . “Canını yaktığım için çok özür di­
lerim.”
Benim kadınım göğsüm de ağlayabilirdi, izin verirsem
beni bir güzel pataklayabilirdi, ona yaşattığım acının karşılığı
olarak istediği veya ihtiyaç duyduğu her şeyi yapabilirdi ama
bunların hiçbirini yapmadı. Bunun yerine kalçalarını bacaklan-
mm arasına yerleştirdi, kolunu belime .sarıp popom u avuçladı
ve boynum a saldırdı.
“ Kapa çeneni, Noah,” diye mırıldandı öpücüklerin arasında.
“Kafanı fazla yoruyorsun ve heyecanımı öldürüyorsun. Aynca
şunu .söyleyeyim, bunu kesinlikle bir daha yapmak istiyorum.”
Biliyorum, daha önce söyledim ama bir daha söyleyece­
ğim: Kadınımı öyle delice seviyordum ki, canımı yakıyordu.
Başını geriye atıp bana baktığında gözlerinde hınzır bir
heves vardı. Kendi ellerimle bir canavar yaratmıştım fakat ben
duyarsız bir pislik değildim. Kadınımın canı yanıyordu ve
bunun için kendimi kölü hissetmeyeyim diye acısını maskele­
meye çalışıyordu. Bu inanılmazdı ve tabii ki tam bir hergele
gibi hissediyordum. Nasıl hissetmezdim ki?
M ilyonluk (jünahkâr Düet

Uzanıp dolgun dudaklarına yapışarak sergileyebileceğim


bütün aşk ve tutkuyla uzun uzun öptüm onu. Yeniden sertleşme­
ye başladığımı hissedince kendimi geri çektim. Bunu onu tekrar
istediği'Tiitı bir işareti olarak alırdı, haksız da değildi. Ancak onun
htiyaçlan benimkilerden çok daha önemliydi ve o sırada, bunu
t ir a f etmek istese de istemese de, onunla ilgilenmeme ihtiyacı
vardı.
Başamıak için kendimi çok zorladım fakat en sonunda
ondan ayrılıp yataktan çıkmayı becerdim.
Lanie itiraz ederek homurdandı ve uzanıp elimi yakaladı.
"Hayııır. Nereye?”
Nasıl hissetiğini gayet iyi biliyordum; ben de ondan bir
saniye bile uzak duramıyordum. Bunun düşüncesi bile beni
boşluğa itiyordu, üstelik onu şimdiden özlemiştim. Kendimi
ondan nasıl koparacaktım? Bencil yanım bir an çirkin yüzünü
sergiledi; neredeyse ondan gitmemesini isteyecektim. İstesem
benimle kalacağını biliyordum ama kendime bunu yapmayı
yediremiyordum. Zaten şimdiden ondan çok fazla şey almıştım.
“Uzağa gitmiyorum. Asla gitmeyeceğim.” Son bir kez onu
şefkatle öptükten sonra geri çekilerek fiziksel bağımızı kopar­
dım ama yataktan kalbime uzanan görünmez bağ, uzaktayken
bile onu benden ayırmıyordu. Daha önce hiç kimseye böyle
duygular beslememiş, kendimi sadece tek bir kişiye böylesine
bağlı ve ait hissetmemiştim. Bu, çözümünü bilmek istemediğim
bir gizemdi.
Bana umut veriyordu.
Çarçabuk onun için küveti doldurup suyun çok soğuk
veya sıcak olmamasına dikkat ettim. Poliy’nin banyoya ka
dmlara özgü o sabunlardan koyduğunu görünce sevinerek
etiketi huzur, rahatlık ve dinginlik vaat eden bir tanesini seç­
tim. Bunu yapsa iyi ederdi, yoksa o piçleri yanıltıcı reklam
yapmaktan ötürü dava edecektim. Benim kadınım en iyisine
layıktır.
Koşmak beni olduğumdan daha da yalaka göstereceği
için yavaşça yürüyerek içeriye döndüm. Organım yarıya
indirilmiş bir bayrak gibiydi ve Lanie’ye doğru yürarken yu­
karı aşağı sallanıyordu. Lanie, onu yemek arayan bir sokak
köpeğiymiş de bir kasabın vitrininde sosis görmüş gibi süzü­
yordu.
Çarşaflan çıplak bedeninden çekip onu kucağım a alır­
ken, “Burada durnıuş kendimi tutmaya çalışıyorum. Bilirsin,
ilgili ve sevecen bir sevgili gibi davranm aya... Beyaz Atlı
Prens gibi, ama sen öyle salyalarını akıttıkça söz konusu
prens bir deve dönüşebilir. "Ve bence şu an bu pek de iyi ol­
maz.” dedim.
Banyoya yürürken Lanie kollarını om uzlarım a sardı ve
başını boynuma soktu. Çenesini öyle yavaş kaldırdı ki, ihti­
raslı sesi kulakmememde süzüldü. “Bunu kaldırabilirim .”
Omurgamdan aşağı bir ürperti inip dosdoğru bana en ufak
bir anlayış göstermeyen organıma ulaştı.
Derin bir nefes alıp yavaşça bırakarak kendimi toparladım.
“Nedense bundan şüpheliyim,” dedim küçücük bedenini kuca­
ğımda küvete taşırken.
Küvetin içinde, kucağımda onunla beraber yavaşça çöküp
oturdum. Kıpırdanmaya, bir yandan da boynumu öperek mml-
lılar çıkannaya başladığında, aletimi içine sokmamın sadece
an meselesi olduğunu biliyordum ve bu o an ihtiyacı olan son
şeydi. Bu nedenle hızla küçük bedenini kaydınp, uzattığım ba-
caklanmuı arasına yerleştirdim. Böylece onu yeniden becerme­
den şu küvet seansını atlatma ihtimalini de epey güçlendirmiş
oldum.
Delaine bir nemfomanyağa dönüşüyordu. Onu böylesine
yozlaştırdığım için kendimi suçluyordum ama artık aramızdaki
şeyin düzüşmekten ibaret olmadığını bilmesini istiyordum.
Önceden arabada ayrı kalacağımız için ne kadar üzgün görün­
düğünü, ilişkimizin yolunda gitmesinden ne kadar şüphe duy­
duğunu hatırladım. Bir süreliğine birbirimizden uzak olsak da
ona karşı hislerimin değişmeyeceğini bilmesini istiyordum.
Bana, bize inanmalıydı.
Kollanmı beline sardım ve onu kendime çekerek kulağma.
“Seni seviyorum,” diye fısıldadım. “Deli gibi. Bunu biliyorsun,
değil mi?” Bu iki sözcük ağzımdan çıktı çıkalı onlan söyleme­
den edemiyordum.
“Ben de seni seviyorum,” diye fısıldadı. Parmak uçlan
suyun altındaki kollanmı okşadı.
“Ben başka bir şey sordum,” dedim. “Seni sevdiğimi bi­
liyorsun, değil mi? Çünkü bir süre ayn kalacaksak benim için
ne kadar önemli olduğun konusunda hiçbir şüphenin olma­
ması gerek. Ve uzak kalmak gerçekten de söyledikleri gibi
hisleri, aşkı meşki falan güçlendiriyorsa. o zaman sana karşı
hislerim sadece daha da yoğunlaşacak. Aramıza kimsenin
g irm esin e izin verm eyeceğim .”
“ Sen altlan alta takipçi sapık falan m ısın yoksa?” diye esp­
ri yaparak başını yana kıvırdı ve o süt gibi boynunu sergiledi,
“Seni tem in ederim , gayet ciddiyim ,” dedim ve sonra o
z a rif boynuna bir dizi öpücük kondurdum . K ulağına eriştiğim­
de durdum ve fısıldam aya başladım : “ Ayn olduğum uz her an
seni düşüneceğim . Yatakta yanım da yatınadıgm her gece seni
hayal edeceğim . Ne zam an kahrolasıca pastırm a kokusu duy­
sam ...” Sözüm ü tam am lam adan bana kahvaltı hazırlarken
onunla seviştiğim günü hatırlattım . “ Seni düşünüp sertleşece­
ğim ve adını haykırırken kendim e dokunacağım . S ırf sesini
duym ak için seni arayacağım . Beni gördüğün zam an gözlerinin
nasıl parladığına şahit olabilm ek için habersizce çıkageleceğim.
Ve tadına bakabilm ek için seni kaçıracağım . Ç ünkü sana aç
olacağım , Lanie. M idem kazınacak.”
Bir nefes aldıktan sonra dudaklan hafifçe aralandı ve yu­
m uşak bir m ırıltı çıkardı. Sanki sözcüklerim den bir talim at al­
mış gibi gözlerini yum du ve bacaklarını araladı.
“Yani, buna sapıklık diyorsan evet, sanınm sapıgm olaca­
ğım.” Elimi kamından aşağıya indirip altındaki tepeciğe yerleştir­
dim, kalçalanra dokunuşum a karşılık verm ek için hareket ettirir­
ken dudaklarından yum uşak bir inilti daha döküldü.
“ Ben hayatta üç k ’ye inanınm : kazan, kom , karşıla. Sana
ihtiyacın olan her şeyi vereceğim . H er şeyi,” dedim ve avu­
cumu tatlı çıkıntısına bastınrken pannaklanm ı içine kaydırdım.
“Seninle ilgilenm ek benim sorum luluğum . O yüzden bana ait
olanın etrafında aranan bir herif görürsem onun peşine düşerim
M ilyonluk G ünahkâr D üet

ve canını y a k a rım . Böyle bir bağlılığa hazır olduğuna emin


misin, Delaine?”
“Ah, Tamım. Evet, Noah.” Parmaklarımı kıvırarak içine
sokup çıkarırken inledi.
Diğer elimi göğsüne götürdüm ve çıkık ucuyla oynayarak,
“Ben kendi dünyamın hükümdanyım ve sen benim dünyam-
sın,” dedim. “İyi hissetmek için ihtiyacın olan her şeyi sana ve­
rebilirim ve vereceğim ama ben kıskanç ve kinci bir hüküm­
darım, Lanie.”
Onu parmaklanmla düzerken bir elini bacaklannın arasın­
daki elimin üstüne koyup diğerini de boynumun arkasma yerleş­
tirdi, “Ben... kahretsin... şeninim, Noah. Sadece... ah Tannm...
şeninim.”
“Güzel. Anlaştığım ıza sevindim,” dedim parmaklanmı
hevesle içine iterken. “ Boşalmak istiyor musun?”
Başım salladı.
“Hımm, sanki o kadar da istemiyorsun,” dedim onunla oy­
nayarak. “Yalvar.”
“Lütfen,” dedi nefes nefese,
“Ah, yapma. Eminim, daha iyisini başarabilirsin.” dedim
meme ucunu parmak uçlarımın arasında sıkarak. “İkna et beni.”
Tırnaklarını boynum a geçirip bacaklarının arasındaki
elimi kendine bastırarak göğüslerini yukarıya kaldırdı.
Parm aklarım sabit bir ritimle gidip geliyordu ama vajina
duvarları kasılm aya başladığında elimi çekerek yaptığım
şeye son verdim. “ Hiç sanmıyorum. Kedicik. Beni ikna ede­
ne kadar olm az.”
inledi. "Lütfen, Noah. Devam et. Lütfen... bırak da par­
maklarına boşalayım .”
Lanet olsun, onu istiyordum am a ona tekrar sahip olma­
dan önce boşalıp beni doldurm asını, bana zam an vennesini
istiyordum.
“Ah. merak etme boşalacaksın, Lanie am a p a n n r' lanma
değil." Onu bııakıp kucağıma aldım ve kalçalanm küveti çevre­
leyen fayans kaplı duvarın kenanna yerleştirdim . Orada yumu­
şacık, kabarık bir havlu vardı; bu nedenle kısa bir süre önce
ona yaptığım şeyle karşılaştırılırsa o kadar da rahatsız hissetme­
yecekti.
Ona istediğini venneyi, onun tadına bakm ayı öyle fena is­
tiyordum ki, o küçük güzel vajinasına ulaşm ak için bacaklannı
iki yana açarken hiç de dikkatli davrammadım. Gelgelelim , ba­
şımı bacaklanmn arasına gömüp dilimi düzleştirerek ipeksi kat-
manlannı yalamaya başladığımda sızlanm ak yerine hazdan in­
lemeye başladı. Saçlanma yapıştı; bunu yapm asından ölesiye
zevk alıyordum. Sonra bacaklannı om uzlarım ın etrafında bir­
leştirince dizleri iki yana düştü ve doğrudan istediğim yere
ulaşabilmemi sağladı.
Bakışlarımı kaldırdığımda beni izlediğini gördüm ve ona
uzun, kalın dilimin ıslak küçük klitorisine dokunuşunu göster­
dim.
“Kahretsin,” diye fısıldadı, sonra altdudağını ısu-dı. Başı­
mın iki yanından, hevesle saçlanmdan tuttu. “İnanılm az muhte­
şem hissediyorum. Tadımı seviyor musun, N oah?”
Gözlerimi yumarak “Hımm...” dedim, sonra kesik kesik
y u m u şak ö p ü cü k ler k ondurdum .
D erin b ir nefes aldığını duydum ve beni hâlâ izleyip izleme­
diğini g ö rm ek için y u k a n baktım . İzliyordu. K olum u kalçasına
do lay ıp p a m ıa k la n m la tepesinin altındaki deri katm anını ayıra­
rak a ltın d a k i h âz in ey i o rta y a çıkard ım . Y aptığım şeyden tam
an lam ıy la z e v k ala b ilm e si iç in m a n zaray ı tam am en görm esi
g erek iy o rd u v e b e n d e gö rm esin i sağladım .
Ö n e u z a n ıp k a b a rm ış tom u rcu ğ u em dim , başım ı geri çeke­
rek o n u b ıra k tım , so n ra te k rar em dim .
“ T a n n m ,” ded i fısıltıyla. “ B u ra y a gel ve ben i becer, N oah,
İçim d e o lm an ı istiy o ru m .”
Onu duymamazlıktan geldim. Sadece fiziksel değil, zihin­
sel ve duygusal anlamda onun üzerindeki etkim beni hipnotize
etmişti. Gözlerim yüzüne kilitlenmiş, her bir haz ifadesini izli­
yordu çünkü ona iyi hissettirdiğimi biliyordum. Bana tuhaf
şeyler yapıyordu.
Yaptıklanmla hipnotize ohrıuştu, gözleri her hamlemi mest
olmuş halde izliyordu. Dişlerimi klitorisine sürttükten sonra dili­
min ucuyla o leziz çıkıntınm üstünde yukan aşağı gidip geldim.
Kesik bü nefes aldı ve o ıslak tomurcuğu dudaklanmın arasına
alıp yukan bakıp ona göz kırptığımda saçlanmı iyice sıkn.
Onu delirtmeye çalışıyordum ve belli ki doğm yoldaydım.
“Ah, Tannm. Durman gerek, bebeğim. Beni boşaltacaksm,
içime girmeni istiyorum.”
Buna ihtimal yoktu. Kendimi, beni bekleyen ödülden, o
tatlı sudan mahrum bırakmaya niyetim yokm. Bunun yerine
onu son noktaya getirdim. Küçük haz çıkıntısına son hızla
dilim i \oiruyor, onu emiyor, dudaklanm ın arasında bastınyor
orgazm ını tatlı dille yuvasından çıkarıyordum .
Fısıltıyla küfredip dunnam ı sağlam ak için boş yere sa­
çım ı çekerek, “Hayır. Dur," dedi. O nu bir daha asla böyle bir
şansım olm ayacakm ış gibi yedim ; gerçi olacağını biliyor,
dum. Bunu m uhakkak sağlayacaktım .
“Beni boşaltacaksın...” Saçlanm ı çekiyor, onu bira.Muami
sağlamaya çalışıyordu ama taviz verm iyordum . Bedeni istedi­
ğim sonucu bana verecekti ve bunu alm adan da onu bırakmaya­
caktım.
“Kahretsin! Hayır...” İnledi, hırladı, sonra başınu bastırarak
yüzümün hazine mağarasma tam am en göm ülm esine izin verdi.
Bacaklan birbirine kenetlenerek bir mengene misali başımı sıbş-
tmrken bedeni kasıldı ve sıvılan onu bekleyen dilime aktı. Hep­
sini yaladım, emdim, yuttum. Benimdi, hepsi benimdi.
Ona yaşattığım orgazm dindiğinde, saçlarım ı bıraktı ve
bacaklan gevşedi. Yüzüm ü ellerinin arasına alıp yukan kaldı-
nrken güçlükle aldığı nefesinin arasmdan, “Acayip sinir bozu­
cusun,” dedi.
Sıntarak, “Bunu daha önce konuştuğumuzdan eminim, De­
laine. Ben oburun biriyim. Bir daha asla istediğim şeyi bana ver-
m em ezlık etme çünkü önünde sonunda onu alm m ,” dedim ve,
göğsü inip kalkarken onu küvete çektim.
Göğsüme bastm p beni iterek küvetin diğer duvarına ya­
pıştırdığında gafil avlandım. “Sen de sakın bana istediğim şeyi
vermemezlik etme, Noah Crawford. Çünkü önünde sonunda onu
alınm,” dedi. Derken kucağıma çıktı, aletimi kavradı ve...
M ily o n lu k G ü n a h k â r D üet

“ L anie, y apm a. S en...”


Ç o k geçti. D em ir gibi sert organım ın üstüne oturdu ve beni
tam am en içine aldı.
“ L a n et o lsu n ,” d iy e k ü kredim . D uvarlarının beni sarm ala­
dığını h issed erk en b a ş ım geriye düştü.
Lanie tepkim karşısında ukalaca kılordadı. Başımı hızla öne
attığımda karşunda yine ukala bir smtış vardı. Benim ukala sın-
tışım. Resmen aynaya bakıyordum ve bu konuda ne hissettiğim­
den emin değildim. Tabii bunun suçlusunun ben olduğum açıktı.
Evet, kesinlikle bir canavar yaratmıştmı. Göze göz, dişe diş; işte
ilk kez beraber olduğumuz, bekaretini aldığım gün de bundan
şüpheleraTiiştim. Onunla işim olduğunu anlamıştım ve beni haklı
çıkanyordu. İnamimaz inatçıydı, sürekli bana hatab olduğumu
kanıtlamak zorunda hissediyordu. Onu bunun için suçlayamaz­
dım çünkü ben de aym şekilde davramyordum ve o da bunu beni
izleyerek öğrenmişti. Böylece onu rahat bırakıp istediğini yapma­
sına, beni iyi hissettirmesine izin verdim. Nasıl olsa er ya da geç
istediğini alacaktı.
Ve bana göre hava hoştu.

Sümbül kokusu her yanımı sarmıştı. Serin bir rüzgâr o


güzel kokuyu bedenime yayıyordu. Yaylı çalgı dörtlüsünün
sesini, bir araya gelen arkadaşların ve ailelerin coşkulu kah-
kahalannı duyabiliyordum. Güneş yüzümü ve ellerimi ısıtı­
yordu. H afif esinti dışında ezici bir sıcak vardı.
Mutluydum. Tam olarak ne olduğunu anlayamasam da.
bu çok önemli bir olaydı.
"Ah, Noah, o harika. Tam da hep tanışmanı istediğim tür­
de bir kız,” diye mırıldandı yumuşak bir ses arkamdan. Bu sesi
tanıyordum. Hızla döndüğümde bir de baklnTi ki annem, kır­
mızı elbisesiyle uzun çimlerin, eflatun bahar dallarının, çiçek
açmış beyaz ve san çiçeklerin arasında duruyor. Tepesi hâlâ si­
yah, yanlan kırlaşmış saçlanyla, yüzünde gururlu bir gülüm­
seme olan babamın koluna ginnişti. Annem haklıydı; babamın
böyle bambaşka bir havası vardı.
“Anne? Baba? Burada ne arıyorsunuz?” diye sordum şaş­
kınlık içinde. Bir yanım burada olmalarının doğal olduğunu
hissetse de diğer yanım bunu garip karşılıyordu.
“Üstelik bir de dobra. Bana anneni hatırlatıyor.” Bahara,
kansına şefkatle baktı.
Annem gülerek onu yanağından öptü. “Bu da bir artı.
Crawford erkekleri onlan dizginleyecek güçlü kadınlara ihtiyaç
duyar.”
Derken, bir anda önümde belirdiler. N e ara geldiklerini
anlayamadım bile. Annem bana dönüp şefkatle gülümseyerek
elini yanağıma koydu. “Onun gibisine az rastlamr, Noah. Sakın
ola onu bırakayım deme. Unutma: Çamurdan ve balçıktan kır­
mızı çiçek filizlenir. Ay’a uzanmak için her şeyin üstesinden
gelir.”
Ben gençken bu sözü hep söylerdi ama o zam anlar ne de­
mek istediği konusunda en ufak bir fikrim yoktu; aslında hâlâ
da yok.
“Kırmızı lotus,” diye fısıldadım.
M ilyonluk Günahkâr Düet

Başını salladı ve hatırladığım için aşikâr bir mutluluk du­


yarak kocaman gülümsedi. “Seni seviyoruz, Noah. Bizi öyle
gururlandırdın ki.”
Babam boğazını temizlediğinde ona döndüm.
“Şimdi gitmemiz gerek, evlat. Kalamayız.”
Gitmek mi? Nereye gideceklerdi?
“Sadece seni tebıik etmek istedik.” Kolunu bana uzatıp sa-
nldı. “Bu arada, içki için sağ ol,” diye fısıldadı kulağıma.
Annem yanağımı öperken gözlerimi ynmarak çiçek par­
fümünün tanıdık kokusunu içime çektim. Gözlenmi açtığımda
gitmişlerdi. Etrafımda dönüp onlan aradım ama hiçbir yerde
yoklardı. İleride arkası bana dönük beyazlar içinde bir kadın gör­
düğümde olduğum yerde aniden donakaldım. Saçlan yukanda
topuz yapılmıştı, başını yana çevirip elbisesini düzeltirken duvağı
yüzüne düştü. Elinde kırmızı çiçeklerden bir buket vardı. Rüzgâr
yeniden belirerek kokusunu bana taşıyınca zaten bildiğim şeyin
doğru olduğunu anladım. Göğsümde kalbimin patlayacakmış
gibi şişmesinden onun kim olduğunu anlamıştım. Bir beklentiyle
yüzüme kocaman bir tebessüm yayıldı.
“Delaine?” diye seslendim ama bana cevap vermedi. Başmı
kaldınp bana baktığında, gülümsemesini görmesem de kalbimi
ısıttığım hissediyordum. Ancak sonra arkasını dönüp koşmaya
başladı; belli belirsiz kahkahası kulağımı gıdıklıyordu.
“Lanie!” diye bağırdım ve şaşkınlık içinde arkasmdan koş­
maya başladım. “Neden benden kaçıyorsun?”
Koştum, koştıun. Ayaklanm çimentoya batınimış gibi hisse­
dene dek koşmrn. Ona yetiştiğimi hissettiğimde elimi uzattım
ama elbisesinin kaygan kumaşı pannak/annıın arasından kaçı,
ve yine benden uzak/aşd.
Bir kez daha belli belirsiz kahkaha attı. Benimle oynuyor
bana meydan okuyordu. “Hadi, Noah. Yakala beni.”
Bütün gücümle öne atılarak beline sanidım ve onu kollan­
ma çektim. Şeftiıf duvağının ardından bana çocuksu bir neşeyle
bakan parlak gözlerini görebiliyordum. Başını geriye atarken
coşkulu kahkahası ılık havaya yükseldi. Bedenime dokunan teni
yumuşak ve kaygandı. “Nereye gittiğini sanıyorsun, Kedicik?”
diye sordum ona sarılarak.
Kamımın üzerindeki elinin sıcaklığını ve saçlanmm arasın­
dan geçirdiği pannakJannın hassas dokunuşunu hissedebiliyor­
dum. “Öp beni, Noah. Ebediyen senin olayım,” diye fısıldadı.
Duvağına uzanıp yukan kaldırdığımda, katıksız güzelliğine
şahit oldum ve ödülümü aldım. Dudaklanm onun dudaklanna
değdiği anda kayboldu.
“Noalı, uyan. Noah, rüya görüyorsun.”
İrkilerek uyandığımda kısmen felç olmuş bedenimde hâlâ
uykunun izleri vaıdı. Gözlerimi çarçabuk açtım ve işte oradaydı;
vücudunu bana yaslamış, tek elini koluma koymuş, parmak uç-
lanyla şefkatle başımı okşuyordu.
Sadece bir rüyaydı.
Kusursuz yüzünü parlatan sıcacık bir gülüm sem eyle bana
baktı. “İyi misin?”
“Evet,” dedim uykudan çatlamış sesimle. Gözlerimi ovuş­
turdum. “Ben iyiyim. Seni uyandırdım m ı?”
“Öyle de denebilir,” dedi muzip bir sırıtışla. “ Beni öyle
ıv t ııy t n iiU K K j u n a n K a r u u e t

sıkı sannıştın ki, nefes bile alamayacak haldeydim. Oksijen ek­


sikliği insanı uykusundan uyandırıyor tabii. Buna hayatta kal­
ma içgüdüsü deniyor.” Güldü.
Yüzüne düşen saç tutamını geriye atıp kulağının arkasına
yerleştirdikten sonra burnunun ucunu öptüm. “Özür dilerim.”
“Hey, şikâyet eden yok. Bu sahiplenici yanın bir şekilde ho­
şuma gidiyor,” dedi pis sakalımı okşayarak. “Ne gördün rüyan­
da?”
Aslında rüyanın dehşetli bir yanı falan yoktu; kâbus de­
ğildi ama çok gerçekçiydi ve bu beni biraz korkutmuştu. An­
latacaksam, önce biraz sindirmem gerekiyordu. Onu da korkut­
maya gerek yoktu şimdi. Bu yüzden her ne kadar ketum görü­
nürse görünsün, başımı iki yana salladım ve bu rüyayı biraz da­
ha kendime saklam ayı seçtim.
Tam o sırada kom odinin üstündeki saatin alaımı çalmaya
başladı. Sağır edici tiz sesi odanın sessizliğini delip geçerken
yaşadığımız anı bir bıçak gibi kesip attı. Lanie almnı göğsüme
yaslamıştı. Bu sesin aynlığım ızı simgelediğini bilerek ikimiz
de homurdandık. Benim işe, onun da ailesinin yanma gitmesi
gerekiyordu. İkimiz de bundan mutlu değildik ama daha kalıcı
bir çözüm bulm adan önce başka çaremiz yoktu.
K ahrolasıca sesini kesm ek için saate vurduğumda bir
gümbürtüyle yere düştü. Bir hatırlatıcıya ihtiyacımız yoktu ama
oradaydı işte; ölüm sırası gelmiş bir mahkûmun karşısındaki
giyotin misali duruyordu. İşte böyle hissediyordum. Onsuz kal­
mak, başımın vücudumdan ayrılması gibi hissettirecekri. Belki
yüreğimin sökülmesi gibi dersem bu daha isabetli bir benzetme
o lu r çünloi onu da b erab e rin d e g ö tü re c e ğ i k e s in d i.
Ç ıp lak sırtının saten ten in i o k ş a rk e n , “ S e n i s e v iy o ru m ,”
d iy e m ın id an d ı.
" B iliy o m ın ." d ed im başın ı ö p e re k . “ B e n d e s e n i seviyo-
ru m ."
B akışlaım ı y u k a n k ald ırd ı, b an a k ilitle d iğ i g ö z le r in d e bir
in an ç vardı. "B iliy o ru m ,” d ed i v e sö z le rim iz i b ir ö p ü c ü k le m ü­
hürlerken d ü nyanın bü tü n a ğ ırlığ ı o m u z la n m d a n u ç tu gitti.
B u b ir veda ö p ü cü ğ ü y a da b irb irim iz i b a ş ta n ç ık a m ıa öpü­
cü ğ ü değildi; ancak efsanevi b o y u tlard a b ir s e rtle ş m e y e y o l açtığı
kesindi. B u ö p ü cü k b ir vaatti. B e ra b e r o la c a ğ ım ız ı b ild iğ im iz i,
ağ z ım ızd an çıkan bü tü n sö z c ü k le re in a n d ığ ım ız ı, h a y a t b iz e ne
g etirirse getirsin, k a rşım ız a ç ık a n b ü tü n e n g e lle r i e z ip g e ç e c e ğ i­
m izi sö y lü y o rdu. Ç ü n k ü a ra m ız d a k i h e r ş e y n e k a d a r iğ re n ç bir
ş e k ild e b aşlam ış o lu rsa o ls u n , ç a m u rd a n v e b a lç ık ta n k ır m ız ı çi­
ç e k serp ilecek ti.

İş te en s o n u n d a a n la m ış tım .
6

Basıldınız!

L anie

Eşyalarımı toplarken gözyaşlanma hâkim olmak için


elimden geleni yaptım. Döneceğimi biliyordum ama bu yine
de çok zordu. Kot pantolonumu almak için gardıroba bir yolcu­
luk daha yapmıştım ki, gözüme Noah’nın beni tatlı niyetine
yemeye karar verdiği gün giydiğim beyaz gömlek takıldı. Par-
maklanmı gömleğin kolunda gezdirirken sırf bunu giyip yanına
gittiğimde N oah’nın yüzündeki bakışı hatırladım. O sırada on­
dan nefret ediyordum ama aramızdaki somut cinsel çekimi o
zaman bile yadsıyamıyordum. Casus onu askıdan alıp yanım­
da götürmem konusunda hemfikir oldu ve beni yüreklendirdi.
Ben de öyle yaptım. Noah onu asla aramazdı. Bir dolu kıyafeti
vardı, onun için bu gömlek bir karlopımun içindeki tek bir kar
tanesiydi. Benim içinse paha biçilemezdi.
Noah üzerinde V yaka bir lişört, kol pantolon ve spor
ayakkabılanyla banyodan çıktı. Saçları hâlâ sabalı aldığımız
duştan ötürü ıslaktı ve kafasında diken diken görünüyordu.
Belli ki tıraş olmayı es geçmişti ama bana göre hava hoştu. Pis
sakallı olmasına bayılıyordum.
“Ofis için biraz spor giy inmemiş misin?” diyerek gülüm­
sedim ve gömleği ile geri kalan kıyafetlerimi çantama koyup
fermuarı çektim.
Arkamdan gelip kollannı belime dolayarak bana sımsıkı
sarıldı. Hafif parfümünün ve duş jeliniiı kokusunu alabiliyor­
dum. Derin bir nefes alıp sanki unutabilirmişim gibi her bir
aynntıyı hafızama yazdım.
“Evet, ama kadınımı ailesinin yamna götürmek için mü­
kemmel bir kılık.”
Ben de kollarımı onunkilerin üzerine yerleştirdim ve dönüp
ona baktım. “Okulu mu kıracaksın bakayım?”
“Hımm.” Burnumun ucunu öptü. “Seninle son dakikaları­
mızın her birini beraber geçirmek istiyorum. Sonuçta bir gün
bcnsiz idare edebilirler.” Çenesini omzuma koyarak çantama
baktı. “Bütün kıyafetlerini oraya sığdırmayı nasıl oldu da be­
cerdin?”
“Her şeyi almadım," dedim omzumu silkerek. “Sonuçta şık
kıyafetler Hillsboro’da bir gereksinim değil. Orası sadece küçük
bir kasaba. Alışveriş merkezi bile yok. Beni sivri topuklular ve
kısa etekle süpermarkette gezerken hayal edebiliyor musun?”
Noah hayallere dalarak mırıldandı ve kalçalanma iyice
yaslandı. Bunu “evet" olarak aldun, Upkı bacaklanmm arasındaki
kiiçük şıllığın yaptığı gibi. Casus, mınltılar çıkartarak tıpkı dikkat
çekmeye çalışan bir kedi yavrusu gibi Noah’nın organına sürtün­
mem için uğraşıp durdu. Noah kesin karşılık verirdi, bu da yatak
odasından asla çıkamayacağımız anlamına gelirdi. Süper Kamış’
la bir tur dalıa atmaktan hoşlanmayacağımdan değil ama anne­
min evde yardıma ihtiyacı vardı ve babam da bir ara vermeyi
hak ediyordu.
“Böyle şeyler yapmaya devam edersen buradan asla çıka­
mayacağız,” diye uyardım onu.
Casus şöyle söylendi: Evet, zaten amaç da o, seni gerzek.
Hadi şu taş gibi herifi becer, Tann aşkına!
Gerçekten de pek fazla eşyam olmadığmı fark ederek ve
Noah’ya biraz takılmak amacıyla abartılı bir şekilde iç geçir­
dim. “Yanımda getirdiğim eşyalan çöpe attığm için zaten ahşve-
rişe gitmem gerekecek.”
Noah yüzünü boynuma gömerek homurdandığmda gül­
düm. O davranışı içm kendini bir pislik gibi hissettiği belliydi,
ben de bunu inamimaz şirin buluyordum. Arkamı dönüp yüzünü
ellerimin araşma aldım.
“Seni seviyorum,” diye hatırlattım ona.
Bana şefkatle bakarak, “Ve bu sözcükleri söylediğini duy­
maktan asla sıkılmayacağım. Dur bir dakika,” dedi ve arka cebi­
ne uzanıp cüzdamnı çıkardı. Küçük, siyah, metal bir kart çıka­
rıp bana uzattı. “Bununla kıyafet veya başka neye ihtiyacm olursa
onu almanı istiyorum,”
“Kredi kartı mı? Noah? Sence bana yeterince vermedin
mi?”
"Hey,"dedi çenemi tutarak. "Bım u çoktan hallettik sanıyor­
dum. Sen benim kadm ımsın. Seninle ilgileneceğim ve bunu da
hiçbir şeyi atlamadan yapacağım . Şikâyet duym ak istem iyom m .”
D udaklarım a lurkmlu bir öpücük kondurup çantam ın sapı­
nı kavTayarak om zuna astı. Elini uzattı. “ H azır m ısın?”
Uzattığı eluıi autum; bunu daima yapacaktım. Bizi nelerin
beklediğini bilmiyordum ama o benim elimi tuttuğu sürece onu
en karanlık gecelerde takip edeceğimi biliyordum çünkü yolculu­
ğumuzun sonunda bir yerde ışık belirecekti.
Kapıya vardığımızda aniden donakalıp arkasuu döndü. Ka­
fasından ne geçtiğini söylemeyince, “Ne?” diye sordum.
Komodine doğru yürüdü, çekmeceyi açtı ve elini uzattı.
Memnuniyetsizce dudağını bükerek, bana hediye ettiği ve
“Crawford kurşunu” ismini taktığımız vibratörü çıkardı. “Bir şey
unutmadın mı?”
“Yani, ihtiyacım olacağını düşünmedim ki,” dedim şaşkın­
lıkla.
Smtıp onu çantama tıktı. “Hem de nasıl ihtiyacm olacak.”
Mutluydu, onu mutlu ettiğimi bana hatırlatıyordu. Casus ise
bu işte kendisinin de parmağı olduğunu bana hatırlatıyordu. Belki
bu doğruydu, ne var ki içimden ona Noah’yia aramdaki ilişkinin
seksten ibaret olmadığını hatırlattım. Apartman topuklanru çıkar­
masını veya Süper Casus kıyafetini bir hayır kurumuna falan
bağışlamasını istediğimden değil. Bir gün yine gerekeceklerdi.
Bundan geyet emindim.
Çantamı arabanın bagajına atıp beraber arka koltuğa yerle­
şince yola çıktık. Evin gözden kaybolmasıra izledim. Duyduğum
hüznü hisseden N oah kollarını dolayıp beni kendine çekince
başımı om zuna yasladım.
Başım a bir öpücük kondurdu. “Ev sen dönene kadar dipsiz
bir boşluktan ibaret olacak ve döndüğünde de yeniden yuvaya
dönüşecek.”
Ben de aym şekilde hissediyordum . Benim için yuvam
Noah’m n olduğu yerdi. M akas E ller heykelleriyle çevrili devasa
bir m alikânede veya sokak arasındaki mukavva bir kutuda yaşa­
m am ız fark etm ezdi. H iç önem li değildi. Ö nemli olan tek şey
onun yanm ıda olm asıydı.
Uzun Hillsboro yolculuğunda bir süre uyudum. Hatırla­
dığım tek şey, Noah’mn şefkatle saçlanmı okşaması ve beni
kucağına yatırmaya çahşmasıydı. Önce ona oral seks yapmamı
istediğini sandım, Casus da öyle sandı ama sonradan anladım ki
sadece bana yahn olmak istiyor. Yanlış anlamayuı, bu çok gü­
zeldi fakat bir yandan da Noah, Casus’un bu kötü çocuğa deh
olmasma yol açan o otoriter, hastacı yanım dizginlemeye çalışı­
yormuş gibi geliyordu. Belki de aşk itiraflanmız fazlasıyla şekerli
olmaya başladığından böyle davranması gerektiğini düşünü­
yordu. Biraz dinlenmem konusundaki ısranna karşı gelebilir ve­
ya oral seks yapma isteğimde daha iddialı olabilirdim ancak işin
aslı, önceki gece canıma okumuşUı ve biraz daha uyumak iyi
gelebilirdi. Yorgun zihnim. Casus meydan okuduğunda sanmm
savaşı kazanmıştı çünkü bir anda mışıl mışıl uyumaya başladım.
Noah beni bir süre sonra uyandırdı. Yüzüm kucağında
olduğu için fena halde sertleştiğinden ve hayalanmn bunu daha
fazla kaldıramayacağından şikâyet etti. Cezasını bulmuşm. Ben
etrafa bakınıp nerede olduğumuzu anlamaya çalışırken pan­
tolonunu düzeltti. Hillsboro’nun eteklerindeydik. Manzarayı
tanımıştım çünkü bu caddeden annemlerle bol bol geçmiştik
Küçükken camdan dışan bakar, manzarayla ilgili bir sürü farklı
hikâye uydururdum. En çok da, küçük bir kır evine kilitlenmiş,
günlerimi tek başıma Yakışıklı Prens’in beyaz atının üstünde
beni almaya gelip ayaklanmı yerden kesmesini bekleyen fakir
bir genç kız olduğumu hayal etmeyi severdim.
İçimden bir kahkaha attım. Hangi küçük kızm böyle bir fan­
tezisi yoktur ki?
Hatırası o kadar canlıydı ki, detaylarm çoğunu hâlâ hatırlı­
yordum. Hatta hemen köşeyi dönünce bir...
Aniden, “Arabayı durdur!” diye bağuarak bizi Sarauel’den
ayuan cama vurmaya başladım.
“Neden? Neler oluyor?” diye sordu Noah panikleyerek.
“Durmak zorandayız! Lütfen, Noah. Durmalıyız!” dedim.
Gereğinden fazla bağmyordum çünkü sonuçta yanı başımdaydı.
Haykmşlanm onu irkiltse de durumun acil olduğunu anladı.
Bir düğmeye basınca cam aşağıya indi. “Samuel, kenara
çek.” Ses tonu son derece otoriterdi; normalde bu beni aynı anda
hem tahrik eder hem de tepemi attınrdı ama şimdi sırası değildi.
Araba şarampolde durduğunda kapı kolunu çekiştü-dim ve
en sonunda onu açıp dışan fırladım.
“Lanie?” diye bağırdı Noah arkamdan gelirken. “Neden
benden kaçıyorsun?”
Durup ona cevap vermedim. İşte oradaydı, hep yaşadığımı
hayal ettiğim küçük kır evi. Taş bir bacası, kemerli pencerelerinin

124
alımda sümbüllerle dolu çiçeklikler, budaklı tahtadan bir kapısı
vardı; üstüne üstlük bir çimenliğin ortasında dumyordu. Çimler
uzun ve yeşildi, aralara yer yer küçük mor, beyaz ve san çiçekler
serpiştirilmişti; hava ise tertemiz ve serindi. Mükemmeldi. Ve az
önce fark ettiğim üzere, ev satılıktı.
Bacaklarım elverdiğince hızlı koşuyordum. Ona dokun­
mam, gerçek olduğunu, hayal gücümün yarattığı bir şey olma­
dığını anlamam gerekti. Rüzgâr saçlanmın arasmdan eserken,
yeniden o küçük kız gibi hissettim. Çocuksu bir coşkuyla can­
lanmıştım. Yanaklanm gülümsemekten acıyordu.
Noah’nm parmak uçlannın uzandığmı ve koluma hafifçe
dokunduğunu hissetsem de koşmaya, bir budala gibi kıkırda­
maya devam ettim. Omzumun üstünden dönüp baktım ve yine
kıkırdayarak şöyle dedim, “Hadi, Noah. Yakala beni!”
Tara kulübenin verandasma ulaştığımda koUarmı belime
dolandı ve beni kendine çekti. Güldüm, hem de nasıl güldüm
Her şey mükemmeldi. Küçük kulübenin önünde duruyordum ve
yakışıklı şövalyemin kollanmn arasmdaydım.
Şövalyem bana gülümsedi. “Nereye gittiğini sanıyorsun.
Kedicik?”
Muhteşem seksi saçlan, ardmdan parlayan güneş ışıklarmı
engelliyor, bir ışık halkası oluşturuyor, yüzüne >-umuşacık bit
gölge düşürüyordu. Yakışıklı bir adamdı. Uzamp parmaklanmı
saçlannm arasmdan yavaşça geçirdim. Yüreğimin dünyanm bü­
tün güzellikleriyle kabardığım hissediyordum. "Öp beni. Noah.”
Gözleri irileşti ve vücudu kasıldı. "Va\... dejavu.” .\deia
fısıldıyordu ve yüzünde tuhaf bit ifade \ ardi.

125
-Ne?"
Başını yavaşça iki yana salladı. "Yok bir şey.” Eğilip dudak-
iannı bana değdirdi.
GeneliıkJe öpüşm elerim iz ateşli, tutkulu ve iştahlı olurdu.
Oysa bu... bu öpücük tatlı, şefkatli, kontrollüydü. Ve beni deli
gibi azdırıyordu.
Büyük bir hoşnutlukla, “H ım m ,” diyerek iç geçirdim . G öz­
lerimi açbğımdaysa yüzünde daha önce hiç görm ediğim bir bakış
gördüm. Gözlerin, kalbin aynası o ld u ğ u n u d u y m u şu m d u r her
zaman. İşte o an, bunun doğru olduğuna inandım .
"N e düşünüyorsun?” diye sordum .
Noah başım salladı. "Çamur ve filizlenen çiçekler. Böyle
deyip geçelim.”
Eh, bu kesinlikle çok garip bir cümleydi ama Noah’nın
kendine has tuhaf bir tarzı vardı; benim kalbim ise resmen tak­
lalar atıyordu. Bu nedenle ona daha fazla soru sormadım.
Camdan içeri bakmak için elini tuttum ve çekiştirerek,
“Hadi, gel,” dedim.
“Neden buraya geldik? Neresi burası?”
“Ben küçükken burada yaşadığımı hayal ederdim,” de­
dim. Pencereden içeri baktığımda odanın boş olduğunu gör­
düm. Elini çekiştirip, bü de diğer yandan bakmak için onu evin
arka tarafına götürdüm. “Büyülü, değil mi?”
“Büyülü mü?” diye sordu.
“Evet, bir peri masalından fırlamış gibi.” Ellerimi yüzüme
siper yapıp pencereye vuran güneş ışığmı kesmeye çalıştım ve
en sonunda net bir görüntü gördüğümde nefesimi tuttum. “Ah,
şömine nefes kesici!”
İçerideki hiçbir şey modem görünmüyordu. Daha çok an­
tika, kırsal bir havası vardı, sanki Modern Hnme'Aan ziyade
Country Living in sayfalanna yaraşır bir evdi bu: kemerli kapılar,
ahşap parkeler, dalgalı camlar. Noah’yla beraber kanepeye kıvnl-
dığımızı veya şömine ateşinin karşısındaki yumuşak halıda seviş­
tiğimizi hayal edebiliyordum. Tabii yine kendimi kaptınnış, ha­
yal dünyamda kaybolup gitmiştim. Amma da hayalcisin, Lanie
Talbot.
Noah tek kaşını kaldırarak evi inceledi. “Biraz köhne san­
ki, değil mi?”
“Noah Crawford!” diyerek koluna vurdum. “Nasıl olur da
benim rüya evim hakkında böyle dersin? Aynca sevgi ve tami­
ratla halledilemeyecek bir şey yok.”
Haklıydı ama dediği kadar da kötü değildi. Çatıdaki kire­
mitlerin bazıları eksikti; her şey toz ve pisliğe gömülmüştü ve
camlann arasmdan süzülüp ıslık çalan rüzgâra bakılırsa muh­
temelen pencerelerin de yenilenmesi gerekiyordu.
“Ah! Her zaman arka bahçeyi görmek istemiştim.” diye
haykırdım ve yine onu çekiştirdim.
Evin arkasma vardığımızda aniden donakaldım. Manzara
nefes kesiciydi. Evin yaklaşık elli metre ilerisinde küçük bir
göl vardı ve suyun yüzeyinde bir ördek ailesi yüzüyordu. Gö­
lün kenannda, beyaz ahşaptan bir salıncağın bulmıduğu küçük
bir çardak vardı. Onu yuvarlak bir çiçek bahçesi çevTeiiyordu
ve taş bir patika eve uzanıyordu. Batıya baktığından, batan gü­
neşi izlemek için harika bir yerdi.
Noah bir anda beni evin taş duvarına yapıştırdı. Tek elinj
sağımdaki duvara yerleştirdi, diğeriyle de kalçam ı kavTayıp beni
kendine çekti. Bedenlerimiz birbirine yapışm ıştı, alınlanm ız bir­
birine değerken gözlerime bakıp şöyle dedi: “Y üzündeki o ba­
kış... şu anda seni deli gibi istiyom m .”
Popomu kavrayıp kalçalanm bana bastınrken boynum u
öptü. Şaka yapmıyordu. Sertliğini kam ım da hissedebiliyor, dar
kot pantolonunun altmdan fırlamasmı engellem eyi nasıl başar­
dığını düşünüyordum.
Eli bir anda belimdeydi, pantolonum un düğmesini açıp elini
içeriye kaydırdı. Pannaklan C asus’a ulaştığmda ikimiz de inledik
ve başımı duvara yasladım.
“Noah. yapamayız,” dedim ikna edici olamadan. Bir yan­
dan da nafile yere kolunu çekiştiriyordum. “ Samuel...”
Boynuma ateşli öpücükler kondurm aya devam ederek, “O
arabada. Buraya gelmez,” diye mmidandı.
Evin doğu tarafindaki ağaçlann arasında bulunan eve baka­
rak şansımı tekrar denedim: “Ama komşular...”
“Bırak, izlesinler. Seni istiyorum. Şimdi.”
Birbirine sürtünen metalin sesini duyar duymaz fermuaruu
indirdiğini anladun. “Hızlı olacak. Söz veriyorum,” diye fisıldadı
kulağıma. “Dön arkanı. Kedicik.”
Karşıdaki eve bir kez daha baktım ve görünürde kimsecikler
olmadığını görünce dediğini yaptım. Açıkçası içinde olduğumuz
tehlikeli durum ve derhal doyumiması gereken haz ihtiyacımızın,
yakalanma ihtimalimize baskın gelmesi beni heyecanlandırmıştı.
Noah pantolonumu kalçalanmdan aşağıya indirdiğinde
serin lıava çıplak tenimi ısırdı. Vücudu beni sararken eli kalçamın
(epesinden, bacaklanmm arasına kaydı.
"Lanet oistın, Delaine. Benim için hep ıslaksın," diyerek diz­
lerinin üstüne çöktü.
Ellerim evin duvarlarına yaslanmış, bacaklanm pantolonu­
mun içine hapsolmuştu ve onu durdunnak için elimden gelen bir
şey yoktu. Kalçalarımı kendine doğru çekerek dilini vajinama
kaydırdı.
‘‘Tannm, Noah.” İnliyordum, gözlerimi yummuş, altduda-
ğımı ısınyordum.
Sadece tadına bakmak istiyordu. Dili ıslak katmanianmm
arasından kıvnlarak küçük tepeciği buldu ve bir an onunla oyna­
yıp sonra ilgisini başka bir yere yöneltti. Vajinamı önden arkaya
doğru bir kez uzunca yaladı, sonra devam etti. Ta ki...
“Aman Tannm!” Dilinin arka deliğimde döndüğünü, inanıl­
maz bir baskıyla ona vurduğunu hissettim. Utanmaz bir şıllık gi­
bi inleyerek bedenimi geriye doğru tavırdım ve daha fazlası için
yalvararak kendimi ağzma yasladım. Noah, yeni favori organıma
yumuşak, sulu bir öpücük verdikten somu yeniden doğruldu.
Boğuk sesi kulağımda belirdi. “Hoşuna gitti, değil mı ?"
Aletinin başmı bacak aralarımda sürterek deliğimi aradığını his­
settim.
Bunu sevmeli miydim? Ah, Tannm. bunu gerçekten sev­
miştim. “Hthı,” diyebildim sadece.
Sonra içim e girdi, organı merkezime doğru kaydı ve
tamamen yerleşti. Kalçalarını oynatarak onu biraz çıkardı,
sonra yeniden itti. Sadece açısını ayarlamaya çalışıyordu ama
beni resmen delirtiyordu.
"Hazır mısın. Kedicik?"
"Hıhı.” Belli ki sözcük dağarcığım beni Icrk etmeye karar
\ ennişti ve sesim sanki soluğum kesilmiş gibi çıkıyordu.
Noah lepkim karşısında gülerek hemen kulağımın altındaki
noktayı öptü. Sonra kalçalanmı tuttu ve içeri dışarı basınçlarla
sabit bir ritim tııllurdıı. "Beni mahvcdiyoı-sun.” derken inliyordu.
"Sanki oıgaııımı bal kabına sokııyonım. O kadar yumuşak, o ka­
dar sıcak, o kadai tatlı ki. Seni hak etmek için ne yaptım?”
Bu soruyu sonnası gerekenin ben olduğunu biliyordum, o
da muhtemelen kendi sorusunun cevabını biliyordu ama bunu
milyonlarca kez söylemiş olsam da onu asla inandıramaya-
caktım.
"Annemin hayatım kuıtardın... ve benimkini de,” diye ce­
vapladım. Sonra biraz hınzırlaşıp ekledim, "Aynca beni yalama­
na bayılıyorum.”
O çok sevdiğim hınltınm göğsünde gümbürdediğini duy-
dıun. Beni sabit aıtnıak ve gidiş gelişlerini htzlandm p sertleştir­
mek için bir eliyle omzumu tuttıt. “Öyleyse, seni gerçekten de
hak ediyorum."
Doğu yönündeki ağaçlığa bakmamla beraber, kom şu evdeki
sürgülü cam kapıdan bir adamın çıktığını gördüm . Barbeküye
benzer bir şeye doğru bir tepsi götürdü ve kapağı açtı.
"Noah,” diye fisıldadım. “A z Önce kom şulann evinden bir
adam çıktı.”
"O zaman sessiz olsak iyi ederiz, değil m i?" İniltileri epey
sessizdi ama hareketlerinde bir duraksam a olm aksızın beni be-
M ily o n lu k G u n a n k a r U u e i

c c rn ıe y e d e v a m e d i y o r d u . “ S e s ç ık a r ır s a n d ik k a tin i çe k e rsin .
Tabii o n u n s e n i d u y m a s ı n ı is liy o r s a n iş b a ş k a .”
Klitorisimi buldu ve bana, “Aman Tannm, bu inanılmaz
muhteşem bir duygu,” dedirten o noktaya büyük bir ustalıkla
dokunmaya başladı. Kulakmememi dudaklannın arasına alıp
emdi ve ısırdı. İnlememe hâkim olamadım ve başım omzuna
düştü.
“Şşşt, seni görecek.” Sekse bulanmış ses tonu işimi hiç
kolaylaştırmıyordu. “Ve arkadan becerilnken ne kadar güzel
olduğunu görünce seni isteyecek. Bir adamın canmı acıtmama
yol açmaman gerektiğini söylemiştim; hatırlıyorsun, değil mi
Lanie?”
Başımı yana çevirip çıkardığım sesleri bastırmak için Noah’
nın omzuma koyduğu elini ısırdım. Bunu yapardı; buna gerçek­
ten inanıyordum. N oah sahiplenici ve gaddardı. Üstelik geçmi­
şinde yaşadıklan göz önüne alınırsa, bu tür bir kalp acısma bir
daha asla katlanm am ak için gerek gördüğü her şeyi yapacağını
biliyordum. Ve bundan bir nebze bile korkmuyordum. Hatta sa­
hiplenici doğasını arzuluyordıun çünkü sahiplenilmek istiyor­
dum. Bunım sağlıklı bir ilişki olmadığını söyleyenler umurumda
değildi. Bizim için her şey yolımda olduğu sürece kimseye laf
düşmezdi ki.
“Birazcık daha. Kedicik. Çok azıcık... daha...” diye fisüdadı
kalçalannı bana yaslarken.
D uvarlanm ın gerildiğini, organını sıktığını, bu arada kamı­
mın altındaki inanılm az baskının gitgide aittığmı. patlamaya
hazır olduğunu hissettim . B iran evvel boşalmam gerektiğini bi-
liyordıım çünkü ben gelene kadar N oalı'm n kendini tutacağım,
bunun da yakalanm a ihtim alim izi artıracağını biliyordum . Ken­
disi öyle düşünceli bir âşıktı ki. A>Tica basılm am ız um urunda bi­
le değildi; gelgelelim benim um ıırum daydı.
Tek elimi evin zalim taş duvarına yaslanıp vücudumu Noah’
ya bastımıak için kullandım, diğer elimle de aşağıya uzanıp elini
tuttum. Beni kaynama noktama getiımek için beraber çalıştık,
derken çaydanlığm kapağı attı.
Noah’nın elini sertçe ısırdığımda çıkardığım ses hiçbir şe­
kilde alçak falan değildi ama bu şartlar altında yapabileceğimin
en iyisi buydu. Komşunun bizi duyduğu belliydi, bizim yöne ol­
masa da şöyle bir etıufa bakındı. Evin boş olmasının lehimize
olduğunu düşündüm çünkü belli ki bu sesin kır evinden gelebi­
leceğini düşünmüyordu.
“Kahretsin, bağırmana bayılıyorum. Daha hızlı. Kedicik,”
dedi aceleyle; ben de talebini yerine getirdim. Kulagırmn arka­
smda boğuk nefes alışverişlerini duyuyor, ısınğımm sertliğine
uyarak hızlanan gidiş gelişlerini hissediyordum. Hazırdı, hareket­
leri kesikleşmişti.
“Hadi, Kedicik,” diye hırıldadı kulağıma. “Ver bana. Ale­
time boşal.”
Bu yetti. Duvarlanm onun etrafina kapandı ve orgazmımla
beraber ritmik bir şekilde kasıldı. Üstelik Noah’nın elini öyle
fena ısınyordum ki fena halde kanıyor olabilirdi. Noah da boşal­
dı; çok güçlü fakat sessizdi. Kalçalan öne arkaya kasıldı, her bir
orgazmik rahatlama dalgasıyla organının içimde zonkladığını
hissedebiliyordum. Sonra vnicudunun ağırlığı sırtıma yığıldı.
“Hey! Siz ikiniz orada ne arıyorsunuz?” Bir erkek sesinin
yükseldiğini duydum. İkimiz de başımızı pat diye komşunun
evinin olduğu yöne çevirdiğimizaie, güneşten korunmak için elini
gözlerine siper eden bir adamın bizim olduğumuz yöne baktığını
gördük.
“Aman Tannm!” diye haykırdım.
“Sanmm gitme vakti geldi ” Noah organım içimden çarça­
buk çıkanrken güldü, ikimiz de pantolonlanmızı yukan çektik.
Pantolonumu çeker çekmez, giysilerimi düzelterek koşma­
ya başladım, bir yandan da yüzümün üstüne düşmemeyi umu­
yordum. Noah beni takip ederken gülmekten ölüyordu. Komşu­
nun bizi yakalayıp kim olduğumuzu görmesinden deli gibi kork­
muş olmasaydım, geri dönüp az kalsm yakalanmamıza neden
olduğu için ona girişebilirdim.
Diğer evin bu kadar uzak olması iyi bir şeydi. Hillsboro çok
küçük bir kasabaydı; herkesin birbirini tamdığı bir kasaba. Bu
da komşu adamın muhtemelen babamı tanıdığı anlarmna geli­
yordu. Mack’in, krzmın sabahın bir vakti Noah tarafından bece-
rildiğini duymaktan hoşlanacağını sanmıyordum. Hele ki insan­
lann görebileceği bir yerde. Annem muhtemelen ergen kızlar gibi
heyecanlanırdı ama babam? Evde bir sürü silahı vardı, hani bam
diye patlayıp kalbinizi durduran silahlardan.
İşte böylece zavallı hayatım için koşuyordum. Üstelik kü­
çük kaçamağımızın ardından temizleraneye ftrsatmı olmamışn.
Bu da kot pantolonumun tenime tutkalla yapışmış olduğu ve onu
söküp çıkarmam gerekeceği anlamına geliyordu. Samuel limu­
zinin açık kapısının yanında dumyordu ve yüzünde "siz iki sür­
C . L . P a rk e r

tüğün ne kanştırdığını biliyoaım ” bakışı vardı. Noah arkamda


koşttırurken gülüyordu; beni babama gammazlaması ve Noah’
nın hayatuıa son vermesi, en azından Süper Kam ış’ı kopararak
beni ve Casus’u mahvetmesi gayet mümkün olan adam da muh­
temelen ensemizdeydi. Kalbim saniyede milyai' kez aöyordu ve
bunun normal olmadığma emindim. Arabaya ulaşır ulaşmaz Sa-
muel’in bilmiş bakışlarından kaçınarak arka koltuğa atladım.
Deli gibi atan kalbimi sakinleştirmek için elimi göğsüme yerleş­
tirdim.
Daha fazla spor yapmalıydım; aynca İsa’yı hayatıma biraz
daha sokmak da zarar vennezdi.
Noah kendim yamma attı, nefesini toparlayamamıştı çün­
kü aptal bir sırtlan gibi gülüyordu. Omzuna vurdum, ikinci hede­
fin neresi olduğunu doğru tahmin ederek yüzünü korudu, bir yan­
dan da hâlâ gülüyordu.
“Kes şunu! Komik değil, Noah!”
“Ben...özür dilerim,” dedi derin bir nefes alarak. “Çok
korkmuştun... ve koşuyordun... acayip şirindi.”
Kollanm ı göğsümde kavuşturarak ona arkamı döndüm.
Evet, somurtuyordum. Bundan gurur duyduğum söylenemezdi
ama yine de yapıyordum.
Noah kaskatı bedenime kollannı dolayıp beni kendine çek­
erken, “Ayy... gel buraya. Kedicik,” dedi. “Seni seviyorum.”
“Babam hayalarım kesip kahvaltı niyetine yerdi. Onlardan
mahmm kalmam istemem,” diye mızmızlandım.
Evet, aynen öyle, mızmızlandım. Ancak bunun sebebi Noah
Crawford ve onun devasa organıydı. Buyurun siz düşünün ve
onun mortoyu çekmesi ihtimali karşısında mızmızlanıp mızmız-
lamnayacağınızı söyleyin bana.
“Evet, şahsen ben de onlara bağlandım.” Yeniden güldü
ama ona ters ters baktığımda hemen durdu.
“Ha-lıa-ha,” dedim ruhsuzca. “ Belki de biricik küçük kızına
az önce yaptığın şeyi M ack’e söylemeliyim. O zaman o kadar
da komik ohnazdı.”
“Hımm, açıkçası sana zorla bir şey yaptırdığımı hatırla­
mıyorum,” diye itiraz etti Noah. “Bunu sen de istedin, Lanie.
İstediğin şey aletimdi." Son sözcüğü vurguladığında hâlâ patır
patır atan kalbim tekledi. “İtiraf et.”
“Hayır.”
Parmaklanm uzahp beni gıdıklarken ezgili bir sesle, “İtiraf
et,” dedi.
İstemeden güldüm ve kıpırdamp elinden kuıtulmaya çalış­
tım fakat Noah beni kucağına çekmeyi başardı ve kollarım bana
doladı; artık hareket edemiyordum.
“ikimiz de yetişkiniz, Lanie. Ve bir gün baban küçük kızmın
yuvadan uçmasına izin vermek zorunda kalacak,” dedi j'üzünde
ciddi bir ifadeyle. U zun parmağı yanağımı hafifçe okşadı. “Çün­
kü şimdi sen benim bebeğimsin.”
G ülüm sem eden edemedim. Kim, Noah Cravvford'un bu
kalp eritici sözcükleri rmnidanmasından hoşlanmazdı ki?
Tepkimden m em nun olan Noah başmı yukan kaldmp beni
tatlılıkla öptü.
Beraber geçirdiğim iz tek bir dakika bile sıkıcı değildi ve
asla da öyle olmayacağını umuyordıun. fakat beraber ihtiyarla­
mak, bir çardaktaki beyaz ahşap salıncakta otunıp göldeki ördek
ailesine yem aünak da beni mutlu ederdi.
7

N e d e d in ?

Noah

O n u en s o n n e re d e y s e ik i h a fta ö n ce görm üştüm . L a n ie 'y ı


H illsb o ro ’y a g ö tü n n e m in ü z e rin d e n ço k uzu n , çok dayam im az
gelen iki h a fta g e ç m iş ti. B u , s o n d e re c e h u zu rsu zlu k vericiydi.
 şık o ld u ğ u k a d ın ın y a n ın d a o lm a m a sı b ir ad a m a neler yapı-
y o n n u ş m e ğ er.
B u n a k a r ş ın o n u n la h e r g ü n k o n u ş u y o rd u m . E v lerin d e
d u n u n b ira z n o r m a le d o ra n ü ş tü . A n n e si a y a k la n m ış , gayet iyi
to p a ıia n ıy o m ıu ş g ib i g ö r ü n ü y o r d u , b a b a sı d a fa b rik a y a d ö n ­
m ü ştü ; b u iy i b ir h a b e rd i. B e n b ile, M a c k ’in b ir ara v e n n e y i

hak e ttiğ in i g ö r e b iliy o r d u m . L a n ie ’y e g ö re e s k is i k a d a r da ak sı


değildi a m a h e r ş e y e k a rş ın k a n s ın m y an ın d a n a y n im a k ta n n ef­
ret e d iy o rd u . T a m a m e n fa rk lı n e d e n le rd e n d e o lsa a d a m ın nasıl

hissettiğ in i a n lıy o rd u m ; b e n d e L a n ie 'n in y a n ın d a n a y n h n a k ta n

1.0
C L. Parker

nefret ediyordum.
Sanki onsuz geçen ilk hafia yeterince berbat değilmiş gibi,
iş için şehir dışından çağınidını ve beraber geçireceğimiz hafta
sonu da böylece suya düştü. Hoş, “Ben böyle iş gezisinin içine
edeyim." diyerek Lanie'nin yanına gidebilirdim elbette ama
kısa süre sonra yönetim kurulu toplantısı vardı ve zaten şimdi­
den bir dolu işi aksannıştım. Dumm hiç iyi görünmüyordu, hele
ki David Slone'un sürekli ensemde olduğu düşünülürse.
Bir süredir nonnalde olduğundan çok daha ukala tavırlaı-
takınmıştı; tabii böyle bir şey mümkünse. Şüphelenmeye baş­
lamıştım. Sanki benim bilmediğim bir şey biliyordu. Büyük bir
şey. Kırmızı Lotus balosunım sabahında aramızda geçenler için
beni kurula gammazlama tehdidini yememiştim. Endişelenmi­
yordum. Kurul üyeleri annemle babama büyük hürmet duyu­
yordu. bu da tabii benim lehime işliyordu. Muhakkak D avid’in
bunu hak edecek bir şey yaptığını düşünürlerdi.
Bir ara sırf Lanie’ye daha yakın olmak için aklım dan
şirketin bana ait olan yansını o alçağa satmayı geçirdim fakat
bunu aileme yapamazdım. Kırmızı Lotus onlann rüyasıydı ve
mutluluğumun onlara daha fazla şey ifade edeceğini bilm em e
karşın, bu kadar bencil olamazdım.
Evet, biliyorum; bir anda gerçek bir aziz olmuş çıkmıştım.
Ancak Lanie’ye hislerimi itiraf ettiğimden beri, hak ettiği adam
olmaya çalışıyordum; yani onun kadar fedakâr bir adam.
Lanie çok anlayışlıydı. İş yolculuğuna gidip işlerimi hal­
letmemde ısrarcı oldu ama sadece yüzeyde böyle olduğunu,
buna yapmam gereken şeyler olduğu için katlandığım biliyor­
M ilyonluk G ünahkâr Diief

dum. Ne var ki sesindeki kalp kırıklığını daha ziyade Poliy'yi


andıran bir havailikle kapamaya çalışması, ayrılığımızın onu
da benim kadar etkilediğini gösteriyordu. İşkenceydi bu. Katık­
sız, saf işkence. Yine de cn sonunda beraber olduğumuzda ne
kadar muhteşem olacağını bilmek, dayanmamıza yetiyordu.
Onsuzluktan kafamı ayırabilmek için kendimi işe verdim
ama bu da işe yaramadı. İtiraf etmek gerekirse. Mason. Polly
ve Samuel dahil olmak üzere çahşanlanma biraz huysuzdum.
Polly de bana terslendi, ki bu hiç iyi bir fikir değildi ancak ona
saygı duyuyordum. Haksız olduğunu bildiğinde benim zır\ alık­
larımla uğraşmazdı. Onu rahat bıraktım çünkü Lanie'yi hemen
hemen benim kadar özlediğini biliyordum. Arkadaşı gitmişti,
zaten çok da arkadaşı yoktu. Sinir bozucu bir manyak olmak,
ona katlanmaya gönüllü insanlann sayısını da sırurlandınyordu
tabii. Ayrıca M ason’ı iş gezisinde yanımda gelmeye zorlamış­
tım. Benden bunun için nefret etse de en sonunda atlatmıştı.
Yani, galiba.
İki g ü n daha.
H afta so n u n a k a d a r iki acı verici, üm itsiz gün daha vardı,
sonra o n u g ö reb ilecek tim . O n u ko llan m d a tutabilecek, dolgun
d u dak ların ın ta d ın a b ak ab ilecek , yum uşak tenini hissedebile­
cektim . B u e n a z b irk a ç saati atlatm am için yeterdi.
E v et, b en ço k iy im ser b ir pisliktim .
M a so n ’m , m eşg u l zih n im e karşın ayarladığım yeni m üşte­
rilerle ilgili h azırlad ığ ı rap o rlara bakm ayı bitirince çıkm ak için
h azırlan m ay a k o y u ld u m .
M a so n to p la n tın ın detay larını konuşm ak için ofisim e gel-
di. " G id iy o r m u su n , p a tro n ? ”
“E vet, bugü n lü k çık ıy o ru m . B u a ra d a ra p o rla rd a iyi iş çıkar­
m ışsın. H arika gö ri'm ü y o rlaı.”
Mason başını geriye attı. Gözleri söylediğim güzel sözcük­
lere inanamadığından irileşmişti. Zavallı adam son birkaç gündür
benim gazabıma katlanmıştı ve bu hiç de adaletli değildi. Bunu
hak etmiyordu. Bu nedenle fedakârlıkla ilgili yeni teoriıni hatırla­
yarak ondan özür diledim.
“Hey, son zamanlarda sana karşı sert davrandıysam özür
dilerim, sadece Lanie gittiği için...”
“Sorun değil, dosmm. Polly de aynı durumda,” diye böldü
lafımı, içimi rahatlatarak.
“Demek iki taraftan da paparayı yiyorsun, ha?”
Mason başını salladı. “Sanınm o küçük kızın bu kadar in­
sanı etkilediğini hiç fark etmemişim.”
Ben de etmemiştim ama haklıydı. Lexi bile son zamanlar­
da beni daha sık arar olmuştu, bu hiç de huyu değildi ve aradı­
ğında da hep Lanie’nin nasıl olduğunu soruyordu. Onu arama­
sını, Lanie’nin onun sesini duymaktan hoşlanacağım söylüyor­
dum ama rahatsız etmek istemiyordu. Tabii, sanki bu bir nebze
doğruydu da.
“Katlandığm işkenceleri hak etmiyorsun.” Paltomu silkele­
dim ve kapıdan çıkarken omzuna vurdum. “İyi akşamlar, dos­
tum.”
Hava son birkaç gün içinde serinlemişti. Asimda tam zama­
nıydı ama belki de Lanie yanımda olup beni sıcak tutamadığı
için bunu daha fazla hissediyordum. Gerçekten de, sanki etra-
timdan bütün sıcaklık emilmişti. Kendi özel güneş ışığım benden
kilometrelerce uzaktaydı ve kendimi soğuk, taşlaşmış hissediyor­
dum.
“ Hey C raw ford!” diye bağırdı David, ben asansöre iler­
lerken. Soğuk ve taşlaşm ış demişken...
O nunla laklak etm ek için dutmadım çünkü gerçekten de
söyleyecek hiçbir şeyim yoktu. Aynca kadınımla telefon rande­
vum vardı ve bunu kaçırm aya hiç niyetim yoktu.
“N e istiyorsun, Stone?” diye patladım.
“Sadece kurul toplantısmda olmayı düşünüp düşünmediğini
soracaktım , o kadar.” D avid’in sözcüklerinde doğal bir merak
vardı am a kara gözlerinde yansıyan kesici bakışı ya da dudakla­
rında oynayan o alaycı küçümsemeyi görmek zor değildi. Sağ
elimi yum ruk yaptım . O pis herifi yere sermek ve o kendini be­
ğenmiş sıntışıru yerden kazım ak istiyordum.
“N eden gelm eyeyim ki?” diyerek içimi çektim ve özel
asansörüm ün düğm esine onun yüzünü hayal ederek yumruk
attım.
“Son zam anlarda sürekli kayıplara kanştığm için emin ola­
madım. B u görüşm eyi kaçırm ak istemezsin Crawford. İnanıl­
maz eğlenceli olacak.” Dişlek sınbşmı takındı ve çekip gitmeden
önce bana göz kırptı.
E ğlenceli. B u dingil gerçekten de onu öldünnekle tehdit
ettim diye şirketten dışlanacağımı mı sanıyordu? İnsanlar Kiyle
şeyleri her gün söylüyor. Belki işyeri ortamı için uygun olmaya­
bilir am a şirketim i onun gibi birinin ellerine teslim emıem için
yeterli sebep olm adığı da kesindi. Aynca onun sözi'ıne mi, yok-
C. L Parker

sa benim sözüme mi inanacaklardı? Aynca o sırada üstünde


kayıt cihazı olmadığına da emindim.
Delinin teki gibi eve fırladım, İğne atsan yere düşmez tra­
fikte ne kadar deli bir hızla gidilebilirse tabii. O kadar uzun süre
limuzinin arkasında onımıak beni çıldırttı. Yemin ederim, ara­
bada Lanie’nin kaçamakianmızdan kalma leziz kokusunu ala­
biliyordum.
Bütün hayatım boyunca ev dediğim o bomboş malikâneye
girince, boşluk ve özlem yeniden her yanımı sardı. Lanie’nin
bir yeri bütün canlılığıyla doldurmak gibi bir huyu vardı, buna
karşın bana her zaman sanki gezegende sadece ikimiz vannışız
gibi hissettinneyi de başarıyordu. Ve bu kahrolasıca evi biraz
doldurmamız gerektiğini düşünmeye de bayılıyordum. Bilirsi­
niz, insanlık adına falan. İşte o an kafama dank etti: Ondan ço­
cuk istiyordum. Bir sürü, bir sürü çocuk.
Lanie’yle en son konuştuğumuzda, birbirimizi bir sonraki
görüşümüzde bana sağlam bir egzersiz yaptıracağını iddia et­
mişti. Bu düşünce beni güldürmüştü. Asıl obur kendisi olup
çıkmıştı. Bir zamanlar bakışlanmın altında titreyen bir kedi­
cikken, iştahını bastmna ihtiyacı nedeniyle fiitursuzlaşan ve cü-
retkârlaşan bir kaplana, parlak bir yırtıcıya evrimleşmişti.
Dumm tersine dönmüştü. Şimdi o yutıcıydı, ben ise av olup
çıkmıştım.
Şey, aslında pek değil ama bu onu daha maceracı hisset­
tirecekse böyle düşünmesine izin vermeye istekliydim. Ne iste­
diğini bildiği ve ben gönüllü katılımcı olsam da onu almaktan
utanmadığı için onu takdir ediyordum.
M ily o n lu k G iın a h k â r D üet

Onun aramasını beklerken bir şeyler atıştırdım ve duş yap-


(„Ti. Telefon çaldığında henüz banyodan çıkmıştım. Odanın
diğer ucundaki telefona atlayacağım diye havlumu düşürdüm
ve gat'P pozisyonda yatağa zıpladığımda çıniçıplaktım.
Kahretsin, canım yanmıştı.
“Ah, lanet olsun! Kahretsin!” Evet, telefonu açtığımda
çıkan ilk sözcükler bunlardı. “Hey, K e d i c i k . ”
a ğ z ım d a n

“Sorun ne?” diye sordu Lanie. Sesinde endişe vardı.


“Galiba orgammı kırdım,” dedim sırtüstü uzanırken.
Lanie hattm diğer ucunda kıkırdamasını bastırmaya çalıştı.
“Neyle meşgulsün? Kamış egzersizi mi?”
“Evet,” diye güldüm esprisine karşılık vererek. “Sadece
organım sertleşmeyi reddediyor, o kadar.”
“Ay, zavallı bebeğim,” diye mınidandı. “Öpeyim de geç­
sin rai?”
Organım sunsıkr bir tasmaya bağlı olmasaydı eminim tele­
fondan girip ona uzanmaya yeltenebilirdi.
“Sen acımasız bir şıllıksm. Ağzmı becermekten daha çok
istediğim bir şey olmadığını gayet iyi biliyorsun. Şimdi düşü­
nünce bile sertleşiyorum ve bu konuda yapabileceğim hiçbir
halt yok.”
“Ah, orasını bilemem.” Sesi boğıüc, baştan çıkarıcıydı. İşi­
mi hiç kolaylaştırmıyordu. “Üstünde ne \ ar?"
Kısık bir sesle, “ Yatakta uzanıyorum. Sence ne olabilir?"
diye sordum; çıplak yattığımı bildiğini biliyoi'dum.
“Hımm, göster bana."
“N e?” d iy e so rd u m şaşkınlıkla.
“Telefonuna bak.”
Komodinin üstündeki telefonum titrediğinde uzamp kaptım.
Saliiden de kadınmıdan bana bir mesaj gelmişti. Açtığımda nere­
deyse yataktan düşecektim. Anadan doğma halde karşımdaydı,
hayal gücüne hiçbir şey bırakmıyordu. Yatak başlığına yaslan­
mıştı, gür saçlan oınuzlanna dökülüyordu, göğüsleri dolgun,
meme uçlan dikti. Dizlerini kaldınp iki yana açmış, bana bacak
arasındaki hassas pembe noktanın büyüleyici bir görünlüsünü
sunuyordu. Ve gözleri. Tannm, gözleri kısılmıştı ve o etli altdu-
dağmı, benim dokunuşum için yanıp tutuşuyoımuş gibi ısınyor-
du.
“Ben benimkini gösterdim. Şimdi sen de şeninkini göster,”
dedi mınidanarak.
Göremese de duyabileceğini bildiğim bir gülümsemeyle,
“Ah, demek oyun oynamak istiyorsun, öyle mi?” diye sordum.
“Oyun oynamak istiyormuşum gibi mi geliyor?” Bir anda
bir tuş sesi ve ona hediye ettiğim Crawford kurşununun o kendi­
ne özgü titremesini duydum. “Sana ihtiyacım var. Daha fazla
bekleyemeyeceğim. Boşalt beni, Noah.”
“Tanmn...” Gerçek beden parçalarımla değil de lanet olasıca
bir makineyle olmak zomnda olsa bile onu boşaltmaktan büyük
mutluluk duyacaktım. “O benim kurşunum mu. Kedicik?” diye
sordum. Duyacağmı cevaptan emindim.
“Hayır, ama bu seninki.” Bir başka tiz sesli titreme sesi,
öncekinin boğuk mınitısma katıldığında kaşımı kaldırdım.
“Peki diğeri neymiş, Lanie?”
Kıkırdadı. “Dez bugün beni bir dükkâna götürdü. Yetişkin-
lere özel bir d ü k k ân . B u rad a ö y le b ir yer olduğunu bile bilm iyor­
dum. M u h tem elen a rk a so k ak la rd an birinde olduğu için.”
•‘V ibratör m ü satın a ld ın ? ” A it olduğu yere yani yatağım a
döndüğünde o p islik şe y e ihtiyacı olm ayacaksa da, m ağazada sa­
tılan en iyi şey i a lm a k iç in o n a v erd iğ im kredi kartını kulanm ış
olsa iyi ed erd i. G e rç e k v e y a s a h te , h iç b ir organ, ben kadınım ın
ilıtiyaçlannı g a y e t iyi b ir ş e k ild e ka rşıla r durum dayken onun ya­
nından y ö re s in d e n g e ç e m e z d i. C ra w fo rd k urşunu b ir istisnaydı
çünkü o s a d e c e b ir ila v e y d i, b ir ik a m e değil.
“Evet. Tabii ki, seninkinin büyüklüğünün yakınından bile
geçmez ama sonuçta seninle olamadığımdan böyle idare etmem
gerekecek.”
Evet, egomu normal boyutunun on katma çıkarmıştı. Sade­
ce onu da değil.
“Onunla ne yapacağımı söyle, Noah. Kendimi nasıl iyi his­
sedeceğimi söyle. Şimdi orada seninle olsaydım bana ne yapar-
dm ?”
Ceptelefonumdaki görüntüsünü süzerken tam olarak ne ya­
pacağımızı biliyordum. “Seni bu yalağa bir güzel aup yüzümü o
muhteşem baldırlannm arasına gömer ve kendime bir ziyafet
çekerdim. Burada olsaydm işte bunu yapardım.”
Telefonda inildediğinde organım kamuna kadar çıktı. Lanet
olsun, bu kadm beni tersyüz ediyordu.
“Ama yatağımda çıplak uzanmadığın için idare etmek zo­
rundayız. Bu akşam için vibratör benim organım ailünü üstle­
necek. Onu küçük ben gibi göreceğiz. Onu bir kenara koyup
kurşunu almanı istiyorum. Kedicik. Onu vücudımdan aşağıya
c L. P a rke r

kaydır ve hemen klitonsinin üstüne yerleştir. Üstünde tutma. Koy


oraya.”
Yeniden inledi, besbelli hafif titreşim sinir uçlannı harekete
geçiriyordu.
"Orada kalsın. Onu ne kadar çok aşağıya itmek istesen de
bunu yapma,” diye talimat verdim. “Şimdi o güzel göğüslerini
avuçlarına al ve okşa. Tannm, çok iyi hissenniyor musun? Par-
makJannı benim için yala, Lanie. Göğüslerini sıkıştınp birbirine
doğru it, ıslak parmaklannla o dik, küçük meme uçlannla oyna
ve onlan çek. İşte dudaklarım, sıcak ve ıslak; emiyor ve oynuyor.
İkisi arasında gidip geliyorum, dilim onlara vumyor ve daireler
çiziyor; sonra ikisine de aym anda. Tırnaklarınla meme uçlarını
sıyır. İşte dişlerim. Kahretsin, onlan ısırmayı deli gibi istiyomm.
Beni hissediyor musun. Kedicik?”
"Ah, Tannm, evet,”
“Lanet olsun, böyle söyleyince...” Gözlerimi yumduğumda,
bedeninde dolanan ellerini adeta görebiliyordum. Bunu en kısa
zamanda önümde yapmasını sağlamam gerektiğini kendime ha­
tırlatacaktım. O küçük oyuncağıyla kendini tatmin etmesini
izleyebilirdim. Belki de onu atmasma izin vermemeliydim.
“Benim için kendine dokun. Parmaklanm vajinanın dudak-
lannın arasına kaydır ve ne kadar yumuşak ve sıcak olduğunu
hisset.” Onunla oynamaya devam ettim. “Benim için ıslan­
dın mı, Lanie?”
İnledi. “Hem de nasıl.”
Sesim kendi kulaklarıma derinden, boğuk geliyordu. Kan
damarlarımda pompalanıyor, doğrudan sertleşmiş orgamma gi­
M ilyonluk G ünahkâr Düet

diyordu. “Aferin, Kedicik. Küçük beni ağzına a!. Organımı em-


tneııi istiyorum. Beni o daracık vajinanın içine kaymam için ıslat
ve hazırla.”
Hattın diğer ucundan gelen mırıldanma boğuklaştığında
ondan istediğim şeyi yerine getirdiğini anlamıştım. Islak emme
sesleri iştahlı tatmin iniltilerine kanşıyordu ve ne halt etliğini ha­
yal etmek yerine gerçekten görmek istiyordum.
“Bu yeterli, Lanie. Beni kıskandırmak istemezsin, değil
mi?”
“Öyle yaparsam beni daha sert becerecek misin?” Sesi alay­
cıydı, cevabımın evet olmasını umuyordu.
“Seni sert becerdiğimde hoşuna gidiyor, değil mi?”
Lanie hattın diğer ucunda mınitılar çıkardığmda, sırfbu ses
bile nefesimi ivmelendimıeye yetti. Organım olabildiğince sertti
ve kısa bir süre sonra bu yükün birazını boşaltamazsam bir kan
damannı falan çatlatabileceğimden korkuyordum. O noktada
elim artık kendi kendine hareket etmeye başlamıştı, aletimi
sıvazlamaya başladım.
“Vajinam sana çok iyi hissettirdiğinde kendini tutamaman
çok hoşuma gidiyor.”
Kadınınım ağzmdan vajina sözünü duymak bende manyak­
ça bir etki yaratıyordu. Göğsümden bir kükncme yükseldi ve ke­
netlediğim dişlerimin arasmdan döküldü. “Bir dalıa söyle.”
“Neyi?”
Neyi duymak istediğimi gayet iyi biliyordu. Benimle oy­
nuyordu ve biraz keyfim kaçmıştı. Bunun en büyük nedeni
onun yanında olamamak, üstelik pomo film setindeki bir nem-
fomanyak kadar azgın olmamdı. “Ne olduğunu biliyorsun. Bir
daha söyle.”
“Vajiiiinaaaa.”
“Lanet olsun, kadın. Şimdi burada olsaydın sana bir gram
merhamet etmezdim. Seni öyle fena becerirdim ki gözlerinde
yıldızlar çakardı." Her bir sözcüğümün arkasmdaydım.
“Şimdi kim oynuyonnuş acaba? Şimdi ne yapmamı isti­
yorsun, Noah'i’”
Ah, tabii. Elinde vibratör vardı. Bu düşünceyle zihnimde
pek çok farklı yere gidebilirdim. Bunlardan birini söyleyiverdim.
“Aç onu. Kedicik. Ellerinde titreştiğimi hisset. O ıslak va­
jinanın dudaklarının arasına organımm başını yerleştirmeni is­
tiyomm, Beni ıslaklığma batu.”
“Hımm, bu çok iyi hissettiriyor.”
Telefonu omzumla çenemin arasına sabitleyip komodinin
çekmecesine uzandım ve kayganlaştmcıyı buldum. Sonra avu­
cuma büyük bir miktar sıkarak şişeyi kenara atıp orgammı sı­
vazlayan elimi izledim.
“Beni orada hisset, deliğine organımla dokunuyorum. Se­
nin için hazınm. Seni sert ve hızlı becereceğim, İsmimi haykır­
manı istiyorum.”
“Tannm, evet, Noah,” diye inledi, nefes alışverişleri be­
nimkiler gibi hızlanmıştı.
“Dizlerinin üstüne otur. Kedicik. Bunu benim için yapar
mısın? Telefonun hoparlörünü açmanı istiyorum. Dizlerinin
üstüne otur ve boşta kalan elinle yatağmm başına tutun.”
Hattın diğer ucundan bir hışırtı duydum, sonra da artık
daha uzaktan gelen sesini. “Tamam, şimdi?”
“Oıgammm üzerine bineceksin, Lanie. Bacaklannın arasına
bir yastık koy ve o zımbırtıyı üstüne yerleştir. Şimdi bacaklanm
açarak aşağıya in, ta ki onu deliğinde hissedene kadar.”
“Seni delicesine istiyorum ,” diye sızlandı.
“O zaman, al beni. Organımın üzerine otur ve üstümde
sertçe inip çık, istediğini yap.” Bu duyguyu onunla hissetmeyi
isteyerek organım ın başını başparmağımla işaretparmağımm
arasında sıktım, sonra geri kalanını elimden iterek kalçalarımı
yukan kaldırdım.
Gözlerimi kapatıp onun içine girdiğimi ve bunun nasıl bir
duygu olduğunu hayal ettim . “Ah, kahretsin, Lanie. Çok iyi
hissediyorum. B unu sevdin m i?”
“Çok kalınsın," diyerek son sözcüğü vurguladı,
“Kedicik, kahrolasıca arabaya atlayıp seni kaçırmak için
Hillsboro’ya gelm eden önce böyle şeyler söylemeye bir son
vermelisin.” B unu yapm am a resm en ramak kalmıştı.
“Kalın organm ı da yanında getirecek misin?”
Sözcükleri beni delirtiyordu. Organunı sıvazlarken elle­
rimle iyice sıkıyordum , kayganlaştıncı avucumun uyguladığı
sürtünme nedeniyle ısınıyordu. Gözlerimi yumdum ve elimi
onun vajinası olarak hayal ettim. Kalçalannı üstümde hareket
ettirirken kasılıyor, sonra gevşiyordu.
Onun bana yukarıdan baktığını görmek istiyordum. .Ağzı
hafifçe aralanm ış, tırnaklarını göğsümdeki kaslara geçinnişti.
Saçlan etrafım ıza bir perde çekiyordu. O küçük tepeciği kası­
ğıma sürterken kalçaları dalgalanıyordu.
Hatlın diğer ucunda inledi, sızlandı, ev halkının dikkatini
çekmemek için sessizdi ama sersemlediğini anlayabiliyor, daha
fazlasına ihtiyacı olduğunu hissediyordum.
“Sür beni, Lanie. Daha sert.” Poposunun baldırlanma indi­
ğini, memelerinin hareketleriyle uyumlu bü ritimle zıpladığını
hayal ettim. Elim hızlandı ve dudağımı öyle sert ısırdım ki kana­
dığından emindim.
Sessizce, “Çok iyi hissediyorum,” diye inledi. Nefes alış­
verişlerini, altındaki vibratörün üstünde inip kalkarken yatak
başına hafifçe vurduğunu duyabiliyordum.
"Bekie, Kedicik. Biraz daha,” dedim, neredeyse boşalmak
üzereydim.
“Noah, sana ihtiyacım var. Lütfen,” diye yalvardı son nok­
taya ulaşmak için kıvrarurken. “Bana dalıa fazlasmı ver.”
“Sana her şeyi vereceğime söz verdün. Hatuladm rm? Sana
bunun sözünü vermedim mi? Yatak başmı bnak, Lanie. Parnıak-
lannı kullan. O noktayı, daha fazlasını isteyen o küçük noktayı
bul. Parmaklarınla ona dokun ve sana söylediğimde onu çimdik­
le.”
Nefesleri ağırlaşmıştı, hattın diğer ucundan delici bir ses
yükseldi, sotua boğuklaştı.
“Şimdi, Kedicik. Çimdikle.”
“Ah, kahretsin!” Sessiz olmaya çalıştığmdan sesi fısıltı gi­
bi çıkıyordu. Başının geriye düştüğünü ve orgazmının gücüyle
bedeninin kaskatı olduğunu görebiliyordum.
Ve bu hayal, beni tam da ulaşmaya çalıştığım noktaya
taşıdı. “İşte böyle. İşte... kahretsin...” Bir hırıltıyla boşalırken
Ita lç a la n m y u k a r ıy a s ıç r a d ı. O rg a n ım ı iy ice s ık tım ve b a şp a r­

mağımı u c u n a b a s tırırk e n y o ğ u n , k ıv a m lı sıv ın ın fış k ın p k a m ı-


ma indiğini h is s e ttim . O rg a n ım ı ta m a m e n b o ş a la n a k ad a r sıv az­
larken k a lç a la rım d ü z e n s i z a r a lık la r la k a lk ıp in iy o rd u .
“N o a h , h â lâ o r a d a m ıs ın ? ” d e d i L a n ie te lefo n u alıp h o p ar­
lörü k a p a tırk e n . H â lâ n e f e s n e f e s e y d i a m a sesi canlı ve y u m u ­

şaktı-
K o lu m u y ü z ü m e a ttım v e k e n d im i to p a rla m a y a ç a lıştım .
“Evet, K e d ic ik . B u r a d a y ı m .”
“ S en i ö z l e d im .”
E v e t, b e n d e o n u d e li g ib i ö z lü y o r d u m .

Hillsboro’ya gitmek dört saat sürüyordu; yani gidiş-dönüş


toplam sekiz saat. Bu da demekti ki oraya gidip işe yetişebi­
leceğim şekilde dönmek için yeterince vaktim vardı. Orada öy­
lece uzanmış, gece yarısına yaklaşan saatin dakikalannı sa­
yarken, bu hesaplamayı defalarca aklımda evirip çevirmiştim.
İki saat önce yaşadığım rahatlamaya karşm, bir türlü uyku mt-
muyordu. Yine. Aşk ile mtku arasında ince bir çizgi vardı \e
ben ona basacak kadar tehlikeli hamleler yapmaktan korkuyor­
dum (tabii böyle düşünmeme yol açan şey uykusuzluk denen
o pis illet de olabilirdi.) Bir an evvel bir çare bulmam lazımdı
ve bunun için daha iki gün beklemem gerektiğini biliy ordum.
Somn, onunla geçireceğim birkaç günü uyuyarak harcamak
gibi bir niyetimin olmamasıydı, bu nedenle biz bir aray a gel­
menin bir yolunu bulana kadar bu kısırdöngüye sıkışıp kala-
C i . P a rke r

çakımı. Veya dclirccckıim; artık hangisi önce olursa.


Yalaklan çıkıp kolumu giydim ve uykuya dalm amı sağla­
yacak kahrolasıca bir şey, bir bardak sül veya bir teklik Patrón
yuvarlamak için aşağıya indim. Aşağı kala indiğimde dikkatim
dağıldı çünkü nereye baksam onun hayalini görüyordum. Kapı­
nın önünde diz çökmüş Lanie, istemediği o iç çamaşırlarını
yaktıktan sonra kapıdan bir hışım çıkan Lanie, baloya giderken
Sindirella misali merdivenlerden inen Lanie, onu oracıkla öf­
keyle becerdikten sonra yüzünden akan yaşlarla merdivende
uzanan Lanie. Bu görüntüyü aklımdan kovmak için gözlerimi
yumduğum an Lanie’nin duşla yanıma geldiğini, bana suyun
altında sarılırken ıslanan güzel, titreyen vücudunu hayal ettim.
Piyano odasına varıncaya dek evde dolandım ve işte ora­
daydı, kısa kuyruklu piyanomun üstüne yayılmıştı, derken otu­
rakla kucağımdaydı; sevişiyorduk. Çalışma odamda, Lanie üze­
rinde yalnızca benim ipek kravatımla kapı pervazına yaslan­
mıştı.
Onu çok özlüyordum. Zihnim onun buna benzer, kimisi
masum, kimisi şehvetli sayısız hayaliyle dolarken yüreğim
acıyordu; güzel gülümsemesi, sonra bana benden nefret ettiğini
söylediğinde takındığı o seksi smtış, benim için art arda boşalır­
ken yüzünde oluşan erolik ifade, beni sevdiğini söylerken ser­
gilediği o memnuniyet; kısacası her şey. Belki o yanımda olma­
dan da hayatta kalabilirdim ama bunu yapmak istemiyordum.
Mesafelerin gözü kör olsun. Onu görmem gerekiyordu.
Çıplak ayaklarımla, gömleğimi giymeden antreye fırla­
dım, yan sehpadan anahtarlarımı ve cüzdanımı kaptım ve ara-
baiTia koştum. Ben H illsboro’ya, ona doğru yola çıkarken bir­
kaç damla yağm ur arabanın ön cam ına damlıyordu.
Manyaklar gibi gaza basıyordum . Islak yol şık bir spor
araba için ideal sürüş koşulu sağlam az am a umurumda bile
değildi. Tekrar onu bırakıp dönm eden önce onu kollanma al-
ı^aya yetecek kadar zam an yaratm am gerekiyordu ve Lam­
borghini şu anda en uygun ulaşım aracıydı. Sonraki gün bir he­
likopter satın alm am gerekeceğini hatırlattım kendime.
Yağmur yol boyunca gitgide güçlenerek yere inmeye baş­
larken lastiklerimin altındaki her bir su birikintisiyle, silecek­
lerin ön cam daki her bir hareketiyle kendimi Lanie’nin haya­
linin derinliklerinde daha da çok kaybettim.
Onun hayali ve onu iki hafta önce annesiyle babasının
evine bıraktığım gün gördüklerim bana musallat olmuştu. Kır
evi, çimenlik, onun kahkahalan, yüzündeki tebessüm; tam göz­
lerimin önünde rüya gerçeğe dönüşm üştü sanki.
Hâlâ sesinin tınısmı duyabiliyordum; beni özlerken ne kadar
hüzünlü ve yalnız olduğunu... Sesi zihnimde yankılanıp göğsümü
sıkıştırdı. Ben de onsuz hüzünlü ve yalnızdım. Bunun bana tasma
taktığı anlamına gelm esini falan umursamıyordum. Bana tasma
takılacaksa bunu ancak o yapabilirdi; bir başkası değil.
Lam borghini’yi varış noktam a ulaşması için yol boyunca
zorlayarak gaz pedalına bastım .
Ben boş yolda basıp giderken gece etrafımı sarmalı> or. ön
farlarım önüm de uzanan ıslak yolda uzanıyordu. ,\z kalmıştı,
sadece birkaç kilom etrecik, sonra onu kollanm a alabilecektim.
Sokağa girdiğim de, yağm ur çoklan şiddetli sağanağa dön-
müştii bile. Lanie veya ailesini telaşlandınnam ak için heınen
ön farlan kapadım ve evin biraz aşağısına çektim . L an ie’nln
yatak odasının cam ından loş, titrek bir ışık süzülüyor, duvanna
dans eden g ölgeler yansıtıyordu. B elli ki b ir m um yakm ıştı
Evin geri kalanı karanlığa göm ülm üştü ve sokakta in cin top
oynuyordu.
A rabadan inip kapıyı yavaşça k apadım fak at g alib a çok
ses çıkarm ıştım . Ö nce bir, sonra iki kö p ek deli g ib i havlam aya
başladı, ta ki kahrolasıca bir sürü, etrafım ı sarm ış gibi gürültü
çık an n ay a başlayana kadar.
Soğuk yağmur çıplak tenimi dövüyor, zalim rüzgâr onu
kamçılayarak savuruyordu. Saniyeler içinde baştan ayağa sml-
sıklam olmuştum ve çok üşümüştüm ama umurumda bile de­
ğildi. Bedenim doğanın gücü karşısında titremeye başlasa da
kafamda sadece tek bir şey vardı: Kadımm. Elbette bu enerjinin
binde birini planımı daha çerçeveli düşünmeye ayırsaydım bir
sonraki adırmmm ne olacağını bilebilirdim. Kapı zilini çalama-
yacağım açıktı çünkü bunu yapsaydım karşımda zamazingoma
doğrulttuğu tüfeğiyle Mack’i bulabilirdim.
Lanie’nin penceresine kadar yükselen ağacı şöyle bir süz­
düm ve odasına kadar tırmanma ihtimalimi hesapladım. Alt kı­
sımda iki tane dal vardı, bu nedenle şansım epey yüksekti. Tabii
ona tırmanmaya kalkışırsam.
Çıplak ayaklanm ve yosun kaplı gövde yüzünden kahro-
lasıca şeye bir türlü tutunamadım. Tepemdeki dalı kavrayıp
kendimi yukan çektiğimde üstüne oturabileceğim kadar yaklaş-
nuştım ama dal ağnlığımı taşıyamayıp kınidı ve beni bir güm-
bültüyle yere serdi. B ir an için soluğum kesildi am a bu kadar
kolay edem ezdim . B uraya dört saat direksiyon sallamıştım,
fam kalkıp bir d aha deneyecektim ki perdelerin açıldığını ve yu­
karı kaldınlan p en cerenin ardında Lanie’nin durduğunu gördüm.
M uhtem elen k ırılan u z u v la n m ın sesine koşan Lanie,
“Noah?” diye seslendi şaşkınlık içinde. “ Sen delirdin mi? Burada
ne anyorsun?”
Başım ı k aran lık g ö ğ e çevirdim . Y ağm ur damlaları gözle­
rime düşüyor, L a n ie ’yi g ö reb ilm e k için gözlenm i ktrpışlm yor-
dum. H uşu için d e k alak ald ım , gözlerim i rüyalarım ın kadınından
alamıyordum. S a ç la n n ı d ağ ın ık b ir atkuym ğu yapm ıştı, birkaç
bukle yüzüne g e v şek çe dü şm ü ştü v e gözleri uykudan hafifçe şiş­
mişti. M ü k em m el b ir d ağ ın ık lığ ı vardı v e ben onu sonsuza dek
yanımdan a y ırm ak iste m iy o ru m . D erk en iki küçük sözcük, am-
den d u d ak lan m d an d ö k ü lü v e rd i.
B ir so m d eğ ild i. B ir em ird i. L a n et olsun, b ir yalvanşn.
“E v len b e n im le .”
8

Balon Patladı

Lanie

P e n c e re d e d u r m u ş a ş a ğ ı y a , N o a h ’y a b a k ıy o rd u m . Ü stü
çıplaktı. G ö m le ğ i, a y a k k a b ıla r ı y o k tu , s a d e c e o e n fe s v ü c u d u n a
yapışm ış ısla k k o t p a n to lo n u v a rd ı. S a ç la n aln ın a yap ışm ış, uzun
k irpikleri y a ğ m u r d a m la l a r ıy la k ırp ış ıy o rd u , dili a ltd u d a ğ ın d a n

diişlü d ü ş e c e k k ü ç ü k d a m la la r ı y a k a la m a k için d ış a n ç ık m ıştı.


Ve b an a s a n k i b ir ila h m ı ş ı m g ib i b a k ıy o rd u . Y ata lak b ir h a s ta

gibi g ö r ü n d ü ğ ü m e e m i n o ls a m d a .

“ E v le n b e n i m le .”

S ö z c ü k le ri, o n u y a r a la y ıp h a ş a t e d e n e k ad a i saldırm ay ı sür-

d ü n n e k le te h d it e d e n z a lim r ü z g â r ı k e s ip y ıık a n y a , b a n a d o ğ ru

süzüldü.

K a lb im , s a n k i ş o k c i h a z ıy l a h a y a ta döndüriiliT iüş g ib iy d i.

D izlerim ç ö z ü ld ü v e a y a k k u ım ın a lım d a k i z e m in a d e ta k a y m a y a
C L . Parker

başladı; dengemi kaybetmemek için pencere pervazına tutun­


dum.
Denedim ve başaramadım.
Öne doğm sendeleyip açık pencereden aşağıya düşecektim
ki tam zamanında önümdeki dala tutundum.
“Lanie!” diye haykırdı Noah, boğuk sesinden korku akıyor­
du.
Ona ulaşmah, kollatma aftlmalı, kendimi onunla sarmala-
malıydmı. Merdivenlerden inmek çok uzun sürerdi ve lanet olsun
ki bu bizim için çok geleneksel kaçan bir yöntemdi. Salla gitsin,
dedim kendi kendime. Zaten çoktan önümdeki dala da tutunmuş­
tum bile. Ağaca çıkıp yavaşça sürünürken buz gibi yağmur dam-
lalan çıplak tenime batıyor, üzerimdeki beyaz gömlekten içeri
sızıyordu. Bu, yammda getirdiğim, Noah’mn gömleğiydi.
“Boynunu kırmadan şu kahrolasıca pencereden içeri gir
Lanie!” diye emretti Noah. Oysa benim onu dinlediğim nerede
görülmüştür ki?
Bir daldan diğerine inmeyi başardım; kollanna atılabilmek
için bir tane daha kalmıştı. İşte tam o sırada içimdeki şapşal
uyanmaya karar verdi. Evet, şurada büyük bir jest yapmaya ça­
lışıyordum ve o psikopat şıllık o çirkin, biçimsiz yüzüyle ortaya
çıkıverdi.
“Ah, lanet olsun!” Ayağım kaydı.
Bedenim soğuk, sert zeminle değil de etten bü duvarla kar-
şılaştığmda yaşadığım şoku düşünün. Noah düşmemi engelle­
mişti fakat hızımla ikimiz de yere yığıhvermiştik.
Kendimi toparlayıp ona baktım, burada olduğuna hâlâ ina-
M ilyonluk Günahkâr Düet

namıyordum. Uzaklarda bir gökgürültüsü kükredi fakat ikimiz


de sessizdik. Orada, çamurda uzanmış, birbirimize bakıyorduk.
Bakışları gözlerime kilitlenmişti. Bu beklenmedik teklifinden
biraz olsun pişmanlık duyup duymadığını anlamak için gözlenni
inceledim.
Yoktu.
Gördüğüm şey, benim duyduğuma benzer bir arzuydu; her
türlü şüpheyi dağıtan bir kararlılık, içimde duyduğum gerçekti.
Bu adamı seviyordum, o da beni seviyordu ve bu doğruydu.
Çenesindeki kaslar gerilirken uzanıp yüzümü ellerinin
arasına aldı. Sonra yavaşça nefes verdi ve alnımdan ıslak bir saç
tutamım çekti. “Bir daha asla senden uzak olmak istemiyorum.
Bum yapamıyorum” Sesi çatlamış, sarsılrmştı.
Ben de onun gibi hissediyordum ama sözcükler boğazımda
düğümlemniş, sayısız derin duygularm girdabında dönüyordu.
Sözel iletişim yeteneğimin çalışmadığı aşikârdı, böylece hisleri­
mi başka yollarla aktarmak için elimden geleni yaptım. Onu
daha önce hiç öpmediğim gibi öptüm. Noah Cıaıvford'da kay­
bolmuştum. Dünyadaki her şey silinip gitmişti: amansız firtına,
sabahın dördünde burada olmamız, havlayan komşu köpeklen,
her şey...
Noah bizi diğer yana devirdi, şimdi ona doğru knnhyor.
ona yaklaşmak için elimden geleni yapıyordum. Ümitsizliğimi
hissedince çıplak bacağımı kalçasına attı. İslak kot, bacak arama
yaslandığında ona yapıştırdığım dudaklanmın arasından inle­
dim. Her zaman neye ihtiyacım olduğunu biliyordu ı e tıpkı söz
verdiği gibi, daima benimle ilgilenecekti.
Ellerim çıplak göğsünde, haslı onuızlannda, sert kanıındj
dolandı: her bir noktası dokıuuışumun altında ıslak ve kaygandı
Diğer bacağımı da ona sararak onu esir aldım. Bir daha asla bı­
rakmaya niv etinı yoktu.
Bir eliyle popomu kavradı ve kalçalannı süritü. Beni öpüşü
sıcacık v e talepkârdı. Dudaklan en soıuuıda benden aynldtğmda
o malıaretli dili çenemden aşağıya süzülerek kulağımın ardındaki
o hassas noktaya ulaştı.
D erken, b ira n d a d ıutıp çarçab u k g eri çek ild i v e b ana baktı.
K aşlannı çatm ış, dud ak lan n ı aralam ıştı; y ü z ü n d e şaşkın bir ifade
vardı. Yağm ur, saçlan n m u cu n d an g ö z y a ş la n g ib i dam lıyordu,
b ir tanesi y an ağ ım a d ü şe re k yüzüm i'm k e n a n n d a n k a y ıp gitti.
M ilyonlarca yağ m u r tanesi bize sa ld ın y o r olsa d a titrem em e, tüy­
lerim in diken d ik en o lm asın a se b e p o la n n e d e n s e y aln ızca bu
damlacıkm.
"N e o ld u ?" diye so rd u m , n e d en d u rd u ğ u n u anlam am ıştım ,
"B an a cev ap v e m ıe d in .”
K ıkırdayıp g ö zlerim i d ev ird im . “N o a h . p e n c e re d e n çıkıp
bir ağaçtan düştüm , s u f san a g eleb ilm ek için a z k alsın boynum u
kırıyordum . G erçek ten b ir şey sö y le m e m e ih tiy a c m v a r m ı?”
"Şey, evet, asim da var,” Y üzündeki ifade ç o k içtendi. “ Sen­
den k an m olm anı, ço cu k larım ı d o ğ u n n a n ı, b e ra b e r yaşlanm a­
m ızı istiyorum . S enden ben im le ev len m en i istiyorum . Delaine
M arie Talbot. İyi günde, kö tü günde. H astalıkta, sağlıkta. Ölüm
bizi ayırana dek. B u. hayatm ın geri kalan ın d a y a p m a k isteyece­
ğin b ir şey m i?”
Y ü zü m e y ay ılan şapşal sın tışı b a stırm a k için dudağım ı
ısmli'" ''C soğukknniı bir havayla omzumu silktim. "Olabilir."
O mükemmel, bembeyaz dişlerini göstererek bana gülüm­
sedi. Onlan yalamak istiyordum. "Olabilir demek."
"Sana deli oluyorum, Noah Crawford. Ve bunun nedeninin
(ıcni cidden delirtmen değil de sana âşık olmam olduğundan da
eminim. Yani evet. Bu, hayatımın geri kalanı boyunca yapmak
jsieyehileceğim bir şey."
"Yani, evet mi?"
Israrı karşısında kahkaha atlım. “Evet, Noah."
Rahatlamıştı, gülümsemesi ışıl ışıldı. "Tamam, iyi."
PaiTiıaklanmı ıslak saçlarından geçirdim. "Çok iyi." Göz­
lerim yi'ız hatlarında gezindi. Ela gözlerinde öyle çok aşk ve şef-
kal vardı ki... Mutluydu ve bunu ona ben yapmıştım.
Biçimli çenesine dokunduğıunda, parmaklanmın altında
kasıldığını hissederek yıunuşak dudaklanna dokundum. Noah
gözlerini kapatıp parmak uçlanm ı öptü ve ben çenesine inerken
boynıuıu eğdi. Aşağıya kayıp âdemelmasmı hafifçe okşamaya
başladım. Boynu kalın ve kaslıydı, teninin alhndaki atardamar
o mükemel vücuduna akıttığı yaşam özüyle atıyordu. Bu ada­
mın bu kadar güzel olması neredeyse haksızlıktı ama şikâyet et­
miyordum, çünkü o sonsuza dek benim olacaktı.
“ Seviş benim le.”
Noah gözlerini açtı ve sorgulanamaz bir kararlılıkla, "Her
zaman yaparım am a bu yağm um n altından kalkmamız gerek."
Ayağa kalkıp beni yukarı çekti. "M ack muhtemelen hayalanmı
kopartacak.”
Bütün sızlanm alarım a rağmen kollan, omuzlanııu sardı.
( / l ur hi i

İK 'I I İ kcmlınc l)iislııi|) (MI kM|iıy:ı dnpm gıiliırılii (), kapı kDİmm
ııViııaya valışııkcıt kalaıııa dank elli. IVmcrccIcıı ıııılıpiıu
kapı kilılliydi
■'İ L-, kapı kılılli,"dt(lıııı ona. Malıııııını ilanı
"Şey, oapaçlaıı (ırınaııınayacaksııı. <»ı.ısı kesin." Itiı başka
yol bnlıııak için cilalına lıakınıh. "Aıka kapı?"
"K ılıllı "
A ıa h a sın a haklı. " O /.aıııaıı se n i içeri a lın a la ıı iç in onları
a ıa . ( c p lc lc lo m n n o a la y ın ı . " D e rk e n sö /.iin ii y a n d a k e s ip hir
kiiliıı s a v n ıd n v c c lle ıın i ıslak saçlın im lan g e ç ird i. “ L aııel olsnnl
H cn lam İlil b cy iiısi/.im . fc le liın tın ı e v d e k a ld ı."
"İlil kadar yolu Iclcliınnn olınadan nn geldin?”
“ le le l’o n ıım , a y a k k a b ıla n n ı, g ö m l e ğ im o lm a d a n ,” dedi
y ti/iiııd o .şeylani biı p a rla k lık la . “ I’a n lo lo n n m z a lc ıı iizcriın d c
o lm asay d ı oıııı da g iy m e z d im . İle n i n c k a d a r ıle lırlliğ iııi anladın
m ı '"
l'amıak uçlarımda yükselip bıırnııııını ııeıımı öplüııı. “Ta­
mam, dumıııu bir gözden geçirelim. İkimiz, de yarı çıplağız, ha­
va kanililik, yağmm yağıyor, içeri girmek için bir yolumuz, yok
vc lıcıı seui isliyorum... şiiıııli... gel benimle."
İ linden tnlııp onu verandanın basamaklarından imlircrck
evin yanındaki küçük ağaçlığa gölürdüm.
“Nereye gidiyoruz?"
“( iöreeeksin," dedim nınzip bir gülümsemeyle.
( iüı ağaçların sınırından içeri adım alınca, onıı orta kısım­
daki açıklığa gölürdünı. Dnnıpona bakarken bizi yağmurdan kn-
nıyacak bir bariyer olnşlııran bol yapraklı ağaçları işaret ellim.
M H v ftu íítk <á 'im iíik o i D iit-l

••Şimdi lie yuiiiiciigi/V" diye snrdii heii iimi yııkhışırken


“ Ş İ I I I I İ İ , ” dedim kol piiiiUiliiiiiiiiiiii düğmelenin açarken

“Sen lena halde ne/le (ilniadan öneeşıı ıslak panhiliinu üsliinden


çıkaracağı/..”
Niiali içini çekli ve gıinıleğimin üsl düğmesine u/rindi.
“Uíiyie iilniasina i/in vermemek gerek lahii, değil mi?”
Ila.yinii iki yana .salladiklan sonra ii/rinip boynunda atan da­
marının liiilunihigii nokiayi emdim, hir yandan da üstümü/dcki-
lerdeii kiirliilmiiya çalı.şıyordıık. Uülün engelleri all edinee Noah
bcnl kaldırdı, bacaklarımı beline doladım vc dudaklarımı/yeni­
den InılıışUı.
Dilim ıııuıııkiiıi ararken, elim göğsünden karnına indi ve
hedenlerimi/in urasııula sıkışmış olan organına ula.şlırn. En su­
nunda ona dokımdıığuında inleyerek başını geriye alıp boynunu
veomıı/larını gö/lerimin önüne .serdi. Tek bir .saniye bile harea-
ıııak islenliyordııın; lezi/. lenini dilimle, dudaklarımla,dişlerimle
kal ellim. Oıgaııı elimde litanyum gibi pürü/sü/dü. Onu ken­
dime haslınp ıslaklığıııuı buladım.
Sınıra elleri kalçalarımı kavradı vc ben onu içime sokarken
beni yukarı kaldırdı. Tıpkı her /amanki gibi, tıpkı her /aman
yapacağı gibi beni laınaınen doldurdu, nedenlerimi/ sanki bir
ya|ibo/nn parçalan gibi birbirine kcnellenirken ikimi/de inle­
dik. I laltalardıı ilk kc/. gerçeğiyle asla boy ölçüşemeyeeek sen-
lelik bir .şey yerine oıııın üslöndeydinı.
Noah saçlarımdaki (okayı çıkardıktan sonra başını eğip
dudaklarıyla meme ııeıımıı kavraılı. Dişleri .sertleşmiş tepeciği
sıyırırken, dudakları emiyor, dili çıldırlıcı bir hı/kı gidip gell-
yıiKİıı Kalç.-llalli III ai kaya (Ingiii çıkaı ip iiiiii laıııaıııı-ıı ıçııın.
ılım ve ('Kİrp gi'lıııcvc liaşladıııı. Hıılınııııızv a.şk sii/cciklcn |,
sıldaikı-ıı yavaşça, apıı apıı scvı.şlık
/ııv c y c ııla.şıııaMU/ lazla m 'i m m c i I i llııl>ıiMnız.ılc'iı ıı kadai
za m a n ay ı I kalmak ık I I Mizı dc çok yaıaiaınışlı. Ayı ıca ilişkimizin
a ld ıp ı yön, âşık oldnpnmnz, ınlı ikizimizin yanında İm önıüı
gcçıımc v a a d i, hızı öyle hu nnklaya j'vliıınişli ki, Ick istediğiniz
şey hiılmınnzde kayhnlmaklı.
Kayholmanın ¡'özel yaıılaı ı vaıdı,
Çok geçmeden onun kollaıimlaydım, hedenleiimiziii ısısı
ılılıyaı’imız olan sıeaklığı hıze veriyordu ramamcıı hilnıişllk,
hiiliiniiyle doyuma nlaşmışlık.
" ( iilmem geıek," diye lısıldadı Noalı gönülsüzce. “ Hnnu
yapmak isleıniyoıum ama Slone hıı halılar kanşlıı iyor, pazartesi
l'unkii kilini loplanlısımlan önce hir işgünü daha kaçırmayı güze
alamam."
lopai lamp ona yumuşak hir ())iüeük verdim. “ Sonın değil.
Anlıyorum ”
l'lleıı ıslak saçlarımı omzıılanmdan çekerken yiiz.iinüi el­
lerinin arasına alıp hcııi uzun nznn öplii. ( leri çekildiğimle res­
men sızlamlım.
"Seni İçel iye sokmanın hir yolunu hnimalıyız,."
( İmzıımn sılklim. “Sen gil, hen kapıyı çalarım."
“ I'.e, soma? 1Izeıinde henim gömleğimle nasıl kapıda kal-
dıg.ını sonınea Maek’e ne söylemeyi düşünüyorsun, .sorahilir mi­
yim',' Hıı arada gömlek de yakıyor, söylemeden geçmeyeyim.”
“ Hahamı lakmıı sen, Hen hallederim," dedim. Aklımda dıı-
„ ı ı ı ı ı M i i ı a "•■'•‘U İ •'ivıklayM cai'iııiii «l.nı cıı u la k hir llk ır y o k lu am a
bil ş e y Im la e a k lıııı. “ 1 le y , b e t i ıı ı i i s la k b e l D e k im e ( ta v v lo n l'u m .
^ y lıiıı p ı r ı l ik /.e k iim k ııı b i r a / b a n a ila b n la ş ım ş lır liertiald e, d e ğ il

ini?”
Noalı (lınlaklarmı ısırdı, gözleri benitrı dnriakl.ırıırıdaydı
“TanrıIII, ne gii/el sö/eiikleı.” Dana sımsıkı sarılıp dudaklarıma
işliilılı bir öpücük kdiulurdıı.
D ak ik alar so n ra , Noalı’ iş e g e ç k a l m a m a k için Mıılıle-

şenı l’opo’yıı panlolomıııa sokması içm dil döklüklen sonra,


kendimi ailemin veramlasmda kapıyı yumruklarken buldum
İteklediğim gibi, Mack nykıdn gö/leıie kapıyı sertçe çekip açlı.
İleni karşısıiKİa ğöriince gö/leri irilcşli.
“ I.ruiie? (ieceııiıı bir yarısı yağmnrım allında nc arıynr-
sunV”
Yanııulan geçip içeriye girdim. Kapıyı kapayıp bir tcvap
bekleyerek bana döıulii.
Annem de ııykıısnııdaıı uyanmış halde koridorda belirdi
“Neler(ilııyor?” diye sordu gö/lcrini ovuşlurarak. Kapı çerçevc-
sine yaslanırken son derece sağlıklı görünüyordu.
“ İten de zaleıı bıııııııı cevabını arıyordum,” dedi Mack göz­
lerini benden ayırmadan, “ l anie?"
( bılaıa doğruyu söyledim.
“Noalı geldi ve bana evlenme IckIircili."
“ Ne yaplı, ne yaplı?” lüıyc’in gözleri lıeyeeankı açılırken
yüzüne kocaman bir gülümsem e yayıldı.
Habam da onım gibi, “ Ne yaplı, ne vaplı .’"ılıye sordu arna
sesi hiçbir şekilde anııemiııkı kadar heyeeanlı değildi.
Ona dönüp başımı yukan kaldırdım. “Bana evlenme teklif
etti, ben de, evet, dedim.”
“Bu harika!” diye haykırdı annem gelip bana sanlarak
Mack bezginlik içinde, elleriyle yüzünü ovuşturdu, “Pekj
nasıl oldu da dışanda yağmurun altında kaldın?”
“Yanına gitınek için ağaçtan indim,” dedim gerçekçi bir
havayla.
“Ah, bu çok romantik.” Annem rüyalara dalmış gibiydi.
“Bu çok aptalca!” diye çıkıştı Mack. “Boynunu kırabilirdin,
genç hanım. O nerede?”
“Of, Mack, kapa çeneni,” dedi annem imdadıma yetişerek.
“Bu harika bir haber, bunu mahvetmene izin vermeyeceğim.”
Annemin romantik bir evlilik teklifi almadığmt biliyordum.
Anlattığına göre Mack onu bir yere götürmüş, ona dönüp şöyle
demişti, “Dünya evine girmek ister misin?” Annem de ona,
“Olur,” deyince Mack de, “Eh, iyi madem” demiş ve arabayı
çalıştırmıştı. Annemin bundan şikâyet ettiği yoktu, böyleydi
onlar işte. Tıpkı Noah’nın teklifi ve benim kabul etmem gibi;
biz de böyleydik işte.
“Hadi, kahve içelim,” dedi annem beni m utfağa sürükle­
yerek. “Bana her şeyi anlatmalısın.”
Babam pes ederek gözlerini devirdi. “Ben yatağa dönüyo­
rum.”
Fırtına en sonunda dinip de ufukta güneş belirdiğinde, Faye
ile birlikte hâlâ mutfaktaydık. Ona bütün hikâyeyi anlattım, yan
taraftaki saçaklı ağaçlann altında seviştiğimizi bile. Sanki bir
çocukmuş da ona Noel Baba’yı anlatıyormuşum gibi bütün söz­
dikkatle dinledi.
c ü k le r im i

"Yüzüğüne bakayım,” diyerek elimi kaldırdığında parma­


ğ ı m ı n boş olduğunu gördü.

Omzumu silktim. “Aniden oldu. Aynca yüzüğe falan da


ğıtiyacım yok.”
“Lanie, Noah Crawford’dan bahsediyoruz. Kesinlilde bir
yüzük verecek sana.”
“Benim için hiç önemli değil. Beni sevdiğini bilmek ye­
tiyor.” Gerçekten öyleydi. Hiçbir zaman gösteriş budalası bir tip
olmamıştun ama annem haklıydı: Noah bana kesinlikle bir yü­
zük verecekti. Sadece devasa veya aşut pahalı bir şey olmama­
sını umuyordum. Kahretsin, parmağıma kraker kutusundan yu­
varlak bir kraker taksa da bana uyardı. Polly ile Lexi muhte­
melen uyuzluk yapacaklardı ama umurumda değildi.
Annem elimi eline alırken, “Bebeğim,” dedi içtenlikle.
“Ona gitmelisin. Burada kalamazsm.”
“Anne, bunu dert etnüyor,” dedim lafmı bölerek. "Sen iyi
olduğun zaman döneceğim.”
“Şimdi kulaklannı dört aç Delaine Talbot,” dedi otoriter
anne sesiyle. “Ben gayet iyiyim. Hatta hiç bu kadar iyi olma­
mıştım. Artık hayatmı ben ve babanla geçirmey'i bırakman ve
gidip kendininkini yaşam an gerekiyor. Bu adam sana deli olu­
yor, sen de ona deli oluyorsun. Git. İsrar ediyotum."
“Beni kovuyor m usun?” dedim sahte bir ötkeyle.
“Evet, aynen,” dedi bana katılarak. “Her şeyini toparla ve
defol git bu evden.”
K ah k ah alara b o ğ u lu p birbirim ize sanldık. En sonunda
C i P a rk e r

Noah’yia kavuşacağım ız için içim içim e sığm ıyordu. C asus da


bu beklentiyle deli gibi h ey eca n la n m ıştı, O ve S ü p e r Kam ış
kavuşacaktı ve m utluluğun önündeki tek engel C a su s’un M uhte­
şem Popo’ya duyduğu takıntıydı. G elgelelim , b ir şek ild e bunun
bir çaresine bak acaklannı, C a su s’un iki aşkının da keyfini süre­
ceğini biliyordum .
Noah sağ salim döndüğünü ve işe doğru yola koyulduğu­
nu haber vermek için beni aradı. Eve, yanına geleceğimi ve bi­
zimkilere evlilik meselesinden bahsettiğimi ona söylememeye
karar verdim. Yanına gidip ona bunu açıkladığım da yüzündeki
şaşkınlığı görmek istiyordum,
O uyuşuk D ez’i ailesinin evinden arayıp bir güzel uyan­
dırdım ve güzel haberi verdim. Yaklaşık üç dakika boyunca onu
uyandırdım diye söylenmelerini dinledikten sonra en sonunda
lafını böldüm ve baklayı ağzımdan çıkanverdim .
Bana söylediği ilk şey, “Ve herhalde benim baş nedimen
olmamı istiyorsun, öyle mi?” oldu.
Kayıtsızlığına güldüm. “Çok meşgul değilsen çok sevini­
rim.”
Dez içini çekti, “ Sanırım bunu yapabilirim ama gelin par­
tisinde kesinlikle striptizciler olacağını bilsen iyi edersin,”
Yani bekârlığa veda partisinde mi?”
“Evet, onda da.”
Güldüm. “Hey, sonuçta hepsiyle yattın, bari indirim falan
alıyor musun?”
“Aynen öyle, indirim yapsalar iyi olur,” O da gülmeye baş­
ladı, sonra bir anda ciddileşti. “Senin için çok mutluyum, Lanie.
M iiy o n lu K iju n a h k a r D ü e t

Ancak yine ederse onun zamazingosunu ya-


kanm”
“Ay, ço k incesin. Şimdi kaldır poponu da buraya gel. Beni
Chicago’y a götürmen lazım.”
“Vardiyam gece başladığı için şanslısın,” diyerek püfledi.
"Birazdan yanına damlıyorum, şekerim.”
Tam eşyalanmı toparlamış onlan ön kapıya taşıyordum ki,
mutfağa girdim ve babamı oturmuş, öğle yemeğini yerken gör­
düm. Hüzün dolu gözlerini kalduıp bana baktı ve dikkatini sand­
viçine verdi.
Üzgün olduğunu ama annem hatnna dilini tuttuğunu bili­
yordum.
“Baba?” dedim m utfağa gidip yanına otururken.
Gırtlağını temizleyip kayıtsız görünmeye çalışarak arkası­
na yaslandı. “Aklından neler geçiyor, tatlı kızım?”
“Ben gayet iyi olacağım, biliyorsun değil mi?”
“Sana bildiğim şeyi söyleyeyim,” dedi kollannı korumacı
bir şekilde göğsünde birleştirerek. “Hiçbir şey. Bildiğim şey bu.
Üniversiteye gidiyorsun, durduk yere banka hesabımızda para
beliriyor, anneni eyaletteki, hatta ülkedeki en iyi kalp cerrahı
ameliyat ediyor, derken sen paradan bol bir şeyi olmayan bu
adamla çıkageliyorsun ve küçük kızım bir anda bu adamla evlen­
mek için kaçıp gidiyor. Kahretsin, benim rızamı istemedi bile.
Şimdi söyle bakalım. Burada beni endişelendiren şey nedir?"
“Bana güvenmek zorundasın. Artık küçük bir kız değilim.
Ne yaptığımı biliyorum.”
Başını çevirip pencereden baktı, sonra yeniden içini çekti.
"Onu seviyor m usun?”
filim i o m /u ıiü k o y d u ğ u m d a d ö n ü p b an a bak tı. “ İnanam a­
yacağ ın k ad ar ço k . Ve o d a beni se v iy o r; ç o k , ço k fa z la .”
B ir sü re se ssiz liğ e g ö m ü ld ü k , cn so n u n d a şö y le d ed i: “ Bi­
liyor m u su n , m in icik b ed en in i ilk k e z k u c a ğ ım a a ld ığ ım d a seni,
bu zalim d ü n y an ın k arşın a çık a ra c a ğ ı h er şe y d e n k o ru m a y a ye­
m in etm işlim . A n cak m u tlu lu ğ u n a en g el o lacak k a d a r korum acı
o lm ay acağ ım a d a y e m in e tm işlim .”
İçtenliğim i g ö zlerim le iletm ey e çalışarak , “ N o a h beni m ut­
lu ed iy o r, b a b a ,” d ed im . “O n s u z ça re siz im . M ayalım ı o n u se v e­
rek ve beni se v m e sin e izin v ererek geçinm ek isliy o ru m am a se­
nin iznin o lm azsa asla g erçek ten m utlu o la m a m . B en i kolunda
m ihraba g ö tü rm en i v c o n u n la g ü v e n d e o la c a ğ ım ı b ilerek N o ah ’
ya verm eni istiyorum . O n a y v e riy o r m u su n ? ”
M ack bak ışların ı m a say a in d irip b ir p a ta te s c ip s i aldı ve
o m zu n u silkti. “ G alib a a m a çizg iy i b ir m ilim e tre b ile aşarsa
onun p o p osunu kum torbası gibi te k m e le rim ,” d ed i v e patates
cipsini ağzına attı.
K ollarım ı b o y n u n a d o lad ım ve o n a sım sık ı sa rıld ım . “ Te­
şekkürler, baba! En çok seni se v e c e ğ im .”

Kırm ızı L otus’un kapılarından girdiğim izde, “ Vay can ın a!”


dedi D ez nefesi kesilm iş halde.
Lobideki şatafatlı eşy alara bak ın arak , “ Vay be... bu ç o k et­
kileyici,” dedim . “ M üstakbel k ocam ın hali vakti cid d e n y e rin ­
de.”
"Şu anda sen d en çok nefret ediyorum ,” dedi I )e / go/lcnnı
kıskançlıkla irileştirerek. “ U n utm a am a senin olan benimdir "
“ Hu bcniiTi o lm a y a c a k . D e /.” İleride l’oliy’yı gördüm; el
sallayıp bi/.i y an ın a çağ ırd ı. “ N o a h ’dan aşkı dışında hiçbir şey
istem iyorum . Vc b ir d e b elk i, hayır kesinlikle, vücudu dışında.”
Yanına v a rd ığ ım ız d a , “T ebrikler!” diye haykırdı Polly.
kollarını b an a d o lay ıp sım sık ı sararken. Bu kadar ufak tefek hır
şey olma.sına karşın g erçek len çok güçlüydü. Herhalde kanncala-
rın ağırlıklarının elli katı fazla şeyleri taşıyabildiklcn doğruydu.
I'olly o n a d a ay n ı şeyi y aptığında, bir an D ez’in ona bıçak
çekeceğini d ü şü n d ü m am a n eyse ki Polly elini çabuk tuttu, ü e n
çekildiğinde gö zlerin d e h eyecan vardı. “ Hadi, gel. Seni yukanya,
nişanlının y an ın a g ö tü re lim .”
Bizi b ir asa n sö re g ö tü rd ü , içeri girerken N oah’nın odasının
bulunduğu d ü ğ m ey e bastı. Yukarı çıkarken düğün hakkında som­
lar sorup durdu: P lanlam ayı kim yapacaktı, yemeklerden kim so-
mmlu olacaktı, tarih n ey d i? L iste bilm ek bilmiyordu. Sorduğu
her soruya, “ B ilm iy o ru m ” dediğim de, çileden çıktığı y'üzünden
anlaşılıyordu.
“ Polly, b a n a e v le n m e te k lif edeli daha birkaç saat oldu.
Düğün p la n la m a y a zam a n ım m ı oldu .sanki?”
“ Üff,” ded i e liy le ben i savuşturarak. "Tatlım , ben düğünü­
mü üç yaşın d an beri p la n lıy o ru m .”
N ed en se b u n d an şü p h e duym uyordum .
A sansörün zili çalarak gideceğim iz yere geldiğimizi duyur­
duktan so n ra k a p ıla r açıld ı v c çıklık. Polly'yi kondorda ü k ip
ederken, insan ların san k i d c lilc y c çıkm ışız gibi duıup bize bak-
tıklanın fark ettim. Bu yüzlerin bazılarını balodan hatırlıyor
dum arna yine de bu beni biraz huzursuz ediyordu.
Odasına girdiğimizde. "Hey. kancığım! Ne anyorsuıı bu
rada?"diye sordu Mason şaşkınlık içinde. Derken, ben Polly'nir,
arkasından çıktığımda gözleri adeta yuvalarından uğradı
“Aman Tannm! Asıl sen burada ne anyoraıuı?"
“ Şşşt," dedi Polly, eliyle onun ağzını kapatarak. “İçeride
mi?"
Mason başını sallamakla yetindi çünkü yapabildiği tek şey
buydu. “Ee? Ne bekliyorsun? Git de al onu," dedi Polly başıyla
Noah’nın odasını işaret ederek.
Oraya doğru gidip kapıyı açtım. M asasında oturuyordu,
sırtı kapıya dönüklü ve sanki m ilyonlarca kilometre uzaktaymış
gibi pencereden dışan bakıyordu, Saçlan kanşm ıştı ve pis sakalı
nom ialden daha fazla uzam ıştı. Belli ki H illsboro’ya yaptığı
doğaçlama yolculuk ona tıraş olacak vakit bırakmamıştı.
Kapıyı arkam dan kapadım . “ Pişm an mı olm aya başladın
yoksa?"
Noah kaşmı kaldum ış, gözlerini irileştirmiş halde koltuğun­
da döndü.
“Sürpriz,” dedim ona doğru giderken.
“Lanie? Burada ne a n yorsun?”
“Sen bana sürpriz yaptın, ben de karşılığını vereyim diye
düşündüm ,” dedim kucağına oturarak. “ A m a ben gitmiyorum.
Burada kalacağım. A nnem iyi olduğuna yem in ediyor, babam
da... şey, evlenm em ize onay verdi.”
Sanki aynlığım ızın yarattığı bütün gerginlik aniden sözcük-
Icrim 'c d a ğ ıtm ış g ib i, b ü tü n b e d e n in in ra h a tla d ığ ın ı hissettim .
Eğilip k u la ğ ın a b u r n u m u s ü rttü ğ ü m d e b e n i d a h a d a sıkı sardı,
■■Galiba b e n im e lle r im e k a ld ın ,” d iy e fısıld ad ım .
N o a h y ü z ü m ü e lle rin e a ld ı, d u d a k la rın ı b a n a sürttü ve şöyle
hoş g e l d in , K e d ie ik ." Sonra d a b e n i tu tk u y la öptü.
dedi: " E v e
Sözcükleri tenime nüfuz ederken ve benim bir parçam
olurken, ona temas eden bedenimin eridiğini, ona aktığımı his­
settim Ait olduğum yere, kalbimin sonsuza dek sahibi olan
adamın kollanna dönmüştüm. Annem iyileşiyordu, babam işe
dönmüştü ve her şey yoluna giriyordu. Kendimi içinde bul­
duğum küçük mutluluk balonunu hiçbir şey patlatamazdı.
“Ne haber, Crawford!” N oah’mn odasının kapısı aniden
açılarak “sonsuza dek mutlu” anımızı böldü ve hafızama göm­
meyi umduğum bir ses güzel havamıza kötü kokular saldı,
Noah homurdandı, sesi hiddetliydi. “Ne istiyorsun. Stone''
Ayrıca habersiz odam a girerek ne yaptığım samyorsun?”
“Vay vay vay. Siz ikiniz mercimeği firara rm vermek üze­
reydiniz? Ç ünkü şirket kurallarına göre bu yasak ama tabii
pazartesi günkü kurul toplantısında üyelere sorabiliriz ”
Ona öyle ters baktım ki ciddi ciddi bir adım geriledi. "Ye­
mek aramaya mı çıktın, vantuz?" diye sordum,
“Delaine!” dedi yüzünde kocaman bir gülümsemeyle. "Yi­
ne mi azla yetiniyom un? N e zaman şu Crawford’u kenara atıp
Koca K am ış’ı deneyeceksin?”
Noah koltuğundan kalkm aya yeltendiğinde onu güçbela
yerinde hıb-nayı becerebildim . Noah'mıı bu admmn canına oku­
masını gönneyi çok istesem de, David Stone basitçe Kınnızı
C. L. P a r k e r

Lotus’u kaybetmeye değmezdi. “Boşver, bebeğim. Değmez


Penis kıskançlığından mustanp.”
David elini kalbine koyup altdudağını bükerek, “Aa, duy.
gularım incindi ama.” diye sızlandı.
Onu umursamadım ve ayağa kalkıp Noah’ya döndüm.
“Ben eşyalarımı boşaltmaya eve gidiyorum. Akşama görüşü­
rüz.” David'e kalbimin sahibinin kim olduğunu iyice göstennek
için Noah’ya ayak bir öpücük verdikten sonra, “Seni seviyo­
rum,” diyerek kapıya ilerledim.
"Çekil,” dedim David’e.
Akıllılık edip kenara çekildi fakat alaycı bir smfış takınma­
yı da ihmal etmedi. “Ben de seni seviyorum.”
Dez, Polly ve Mason, kahvelerle Mason’ın odasına dön­
müşlerdi.
Mason, David’i gördüğünde içini çekti ve kapıyı kapadı.
“Of, kahretsin.”
“Olduğunuz yerde kalın. Bu taş gibi adam kim?” dedi Dez
onu baştan aşağı süzerek.
“Kendisine acınası pislik diyoruz,” dedi Polly,
“Hayır, cidden. Kim bu?” dedi Dez yeniden. “Galiba onu
tanıyorum.”
“Umanm öyle değildir,” dedim. “Bu, David Stone. Kırmızı
Lotus’un diğer ortağı.”
“Emin misin? Çünkü bana acayip tanıdık geldi.”
Mason masasının kenanna oturdu ve Poliy’yi bacaklannm
arasına çekti. “Gücenme Dez ama bence aynı mekânlarda takıl­
mıyorsun uzdur.”
‘‘Şey, boş ver. Zaten önemli değil,” dedi omzunu silkerek.
Sonra da bana döndü. “Hazır mısın? Çok vaktim yok, işe yetiş­
mem gerek.”
“Evet, hazırım ,” dedim ve Polly ile Mason’a veda ettim.
Tabii Polly düğün hazırlıklanna başlamak için ertesi sabah erken­
den geleceğini söyledi. Bu düşünce tüylerimi ürpertti.
Dez’le m alikâneye vardık ve Samuel’in yardımıyla eşyala-
nmı boşaltıp N oah’nın yatak odasına yerleştirdim. Kısa bir süre
sonra Dez’i Foreplay’deki, yani N oah’yia tanıştığımız et paza­
rındaki vardiyasm a giderken uğurladım. Tam mutfağa gidip
kendime bir bardak buzlu su koyuyordum ki kapı zili çaldı. Ye­
niden hole dönerken D ez’in eşarbmı çıkardığı yerde bıraktığını
fark ettim.
Dez’in dönm e sebebinin bu olduğunu düşünerek eşarbı
kaptım ve kapıyı açıp elim i uzattım. “Eşarbını unut...” Kapının
diğer tarafındaki kişinin D ez olmadığım gördüğümde sesim
boğazımda düğümlendi.
“Sevgilim, ben geldim.” David Stone, o pis suratmda yı­
lışık bir gülümsem eyle kapıdaydı.
“Noah daha dönm edi.” Tam kapıyı yüzüne kapatıyordum
ki elini uzatıp beni engelledi.
“Ben N oah’yı görm eye gelmedün. Seni görmeye geldim,"
dedi yanımdan geçip içeriye dalmaya yeltenirken.
“Laftan anlamıyorsun, değil mi?" dedim bu pervasızlığa
öfkelenerek. “Seninle bir işim yok, pis herif”
David beni arkaya doğru iterek duvara yapıştırdı. Köşeye
kısılmıştım. Beni bedeniyle kapana kıstınp canavar gibi eli de
yüzümden b ir tu tam s a ç a lıp a rk a y a y a tırır k e n g ü lü m s e d i.
“.N'e istiyorsun. David?”
“Seni istiyorum.”
“Şey, ben seni istemiyorum; o yüzden şimdi gidebilirsin.”
“Bence beni hemen geri çevirmeden önce teklifimi duy­
mak isteyebilirsin, Lanie.”
Laubaliliği tüylerimi diken diken etti. “Ne dedin sen?”
.Sınttı ama kafasının kanştığı belliydi. “Ne? lanie, dedim.”
Omuzlanmı geriye atıp dimdik durdum ve kararlı adımlar­
la üstüne gittim. “Yalnızca yakınlanmın bana böyle demesine
izin venrim.” Onu göğsünden ittim ve o arkaya giderken, “Sana
gelince... sen benim arkadaşım değilsin,” diye ekledim.
Dostane olmaktan ziyade tüyler ürpertici bir gülümseme
takındı. “Bebeğim,” diye mınidandı ellerini teslim olmuşçasına
havaya kaldırarak. “Neden sevişeceğimiz yere savaşıyoruz ki?”
Başımı iki yana salladım. “Tannm, sen cidden dangalağın
tekisin, değil m i?”
“Dinle iki dakika,” dedi. “ Düşman olm am ıza gerek yok.
Siz kadınlann içten içe ne istediğinizi gayet iyi biliyorum, iki­
mizin de kazançlı çıkacağı bir düzenlem e yapabiliriz.”
Kollanmı önümde kavuşturdum ve kaşımı kaldırarak ona
baktım.
“T am am ,” dedi o m zu n u silkerek. “ İlla üstte olacağım di­
yorsan, bana uyar.”
“Senden tik sin iy o ru m .”
“Sözüm ü b itirebilir m iy im ?”
“Söyleyeceğin h içb ir şe y ilgim i ç e k m iy o r.” K a p ıy a doğru
yürüdüm ama onu kapı dışan etmeye fırsat bulamadan David
bir anda önümde belirip om zunu kapıya dayadı Ona delirmiş
gjbi baktım çünkü gerçekten de kafayı yemiş gibi bir hali vardı.
Derken tekrar otuz iki diş sınttı.
“Durum şu: Benim le birleş ama sanki hiçbir şey değişme­
miş gibi şimdilik Cravvford’un yanında kal. Bırak o budala piç
sana âşık olsun, sonra o büyülü yüzüğü parmağına geçirdiğin
anda sen ve ben her şeyi elinden alalım. Sen benim Kırmızı Lo­
tus’u ele geçirmeme yardım et, ben de sana hayatın boyunca ba­
kayım. Elini sıcak sudan soğuk suya sokmana bile gerek kal­
maz. Bütün ülkenin en m uhteşem kamışı da emrine amade
olur.”
Kendimi m tam ayıp gülm eye başladım. Hem de bağırarak.
Mahkeme duvan gibi suratına bakılırsa, David’in bunu benim
kadar komik bulm adığı belliydi.
“Ne diye gülüyorsun?” diye sordu.
“Sana,” dedim parm ağım la onu işaret edip gülmeye devam
ederek. “Bunu öyle ciddi bir ifadeyle söyledin ki duyan da senin
gibi biri için N o ah ’yı bırakacağım ı sanır. Yine de böyle bir şey
yapacağıma aslında sen de ihtimal vermiyor olmalısm.”
Yüzündeki ifade yeniden değişti, hiddetle yukan kalkan
kaşı indi, yerine dudaklannda bilm iş bir sıntış belirdi. "Ha, an­
ladım şimdi. Parayı peşin istiyorsun. Ortağım da ödemeni bu
şekilde yapmıştı, değil m i?”
Gülüşüm aniden dondu kaldı. O sözcükleri duymamla be­
raber yüzümdeki bütün kanın çekildiğini hissedebiliyordum ve
bir anda korkuyla felç oldum.
C L Pa rke r

“Ne kadar tutar? Bin? On bin? Yüz bin papel? Ah, doğnj
ya. Senin gidiş fiyatın iki milyon dolardı, değil mi? Vay anasını
senin mal herhalde altın kaplama falan.”
Aman Tannm. Biliyordu.
“Neden bahsettiğini bilmiyorum,” derken, sesim bana bile
ikna edici gelmiyordu.
“Öyle mi?” Yüzündeki ifadeye bakıhısa onun neden bah­
settiğini bildiğimden emindi. “Bakalım, şimdi hafızan canlana­
cak mı? Noah Foreplay diye bir kulübe bir ziyaret gerçekleştir­
di, sonra arka kapıdan süzülüp gizli bir müzayedeye katıldı ve
iki milyon karşılığında seni satm aldı.,, seks kölesi yapmak için.
Şimdi hatırladın mt bakalım?”
Bütün bedenim dehşet içinde titredi.
“Nasıl öğrendin?”
David kıkırdâdr. “Bir kontrata denk geldim, diyelim.”
Kontran mı bulmuştu? Ama nasıl?
“Ne istiyorsun?” diye sordum taleplerini duymaya hazır.
Kolunu belime sanp beni kendine çekti. Sonra eğilip kula­
ğıma fisıldadı. “Sana söyledim zaten. Kıtnuzı Lotus’u istiyorum.
Ve şu altın vajinanın tadına bakmak.”
“Flayır!” dedim onu iterek ama çok güçlüydü, onu yerinden
kımıldatamadım bile.
“Ama neden bu kadar pintisin bakayım? Sonuçta bunun
için para almıyor musun? Tek fark, ben sana ortağımın ödediği
azıcık paradan daha fazlasını öneriyorum. Fler şeye sahip olabi­
lirsin, buna ben de dahil. En azmdan gerçek bir erkekle beraber
olmanın nasıl bir şey olduğunu görürsün,” dedi ve ardın­
dan b o y n u m u k ö p rü c ü k k e m iğ im d e n kulakm em em e kadar yala­
d ı. "Y a b u n u y a p a rs ın y a d a N o a h ’n ın ipliğini p azara çıkannm .
K urula g id e r, b u k ü ç ü k a n la ş m a n ız ı a n la tın m . O zam an her şe­
yini k a y b e d e r; ş ir k e tin i, h a y s iy e tin i, k a m u o y u n u n gözündeki
imajını. A y n c a a ile n k ız la n n ın b ir fahişe o ld u ğ u n u öğrenir. Şim ­
di k ara n n ı v e r D e la in e .”
G ö ğ s ü m ü a v u ç la y ıp y ılış m a y a , o n u b ir stres topuym uş gibi
s ık m a y a b a ş la d ı. K e n d im i b ü s b ü tü n sa v u n m a sız hissediyordum
ve ö d ü m p a tla m ış tı. S ıc a k n e fe s i te n im d e y ay ıld ı, b o y n u m a ya­
pış y ap ış ö p ü c ü k l e r k o n d u r m a y a b a ş la d ı.
Kalbim kafesinde deli gibi çarpıyordu, bu açmazdan bir
çıkış yolu bulmak için kendirtü zorladım. Noah. Ben Noah’rm
istiyordum. Yakmda evde olurdu ve sonra...
Derken bir anda kafama dank etti. Bu tam da David’in iste­
diği şeydi. Noah’run içeri girip beni becerdiğini görmek istiyor­
du, tıpkı Julie’yle olduğu gibi. David onu tamamen yıkmak is­
tiyordu.
Bu nedenle ya ona istediğini vererek ve Noah’mn kalbini
kıracak ya da onu geri çevirip Noah’nm şirketi, ebeveynlennm
dişiyle tırnağıyla bu günlere getirdiği şirketi David Stone'a dev­
retmesini bir köşeye çekilip izleyecektim. Noah yüalacakn ve
ailem ne yaptığımı öğrenecekti ama Noah içeri girip de bizi gö­
rürse bu daha fazla zarara yol açabilirdi. Noah bunu gördükten
sonra beni sevmeyi sürdürebilir miydi ki? Her halükârda, bu so­
runun basit bir çözümü yoktu.
Zihnimden N oah’nm yüzü geçti: Bana âşık olduğunu ilk
söylediğinde yüzünde beliren kederli ifade, ben en sonunda ona
c c \;ıp vonııc rıı-salını okiıığıu'da g ö zlerinde b eliren ışık, yağ.
nuırda varı çıplak halde bana evlenm e IckIil edcrkcnki gözünü
karartm ış hali. O nun kalbini söküp alam azdım . O n a Jıılie'nin
yaptığı şeyi yapam azdım .
( ilan m ala olsun, dedim kendi kendim e. N oah zaten zekiydi
vc yeniden başarılı olacak kadar y etenekliydi, «.am ııoyuıiun
gözündeki imajına gelince, instuılar m esele ünlülere gelince za­
lim ve kana susam ış olabiliyorlardı fakat göz açıp kapayıncaya
kadar büıün bunlan unutkudı. Ve evet, annem le babam ın kızla-
nnm kendisini iki m ilyon dokun sattığını öğrendiklerinde göz­
lerinde beliren hayal kınklığım sonsuza kadın görecektim , fakat
onkuın sav'gısını kaybetm em , diğer seçeneğim i düşündüğüm de
adaletli bir bedel gibi geliyordu, K ınk bir kalbi onam ıak çok daha
güçtü ve N oah'nın kalbi daha ö nce defalarca kınlm ıştı. En so­
nunda birine güv enebilm esi için çok zam an geçm esi gerekmişti
v c geriye kalan parçalan da benim ellerim e teslim etm işti. Bu
kadar değerli bir hediyeyi hayatta m ahvedem ezdim .
"H ayır," dedim D avid'e. “ B en N oalı'y a, sadece ona aitim.
Ben onunum ,"
D avid'in vücudundaki her bir kasın, sözcüklerim i sindirir­
ken gerildiğini hissettim . G öğsünden boğuk bir kükrem e yük­
seldi ve geri çekilip bana ters ters baktı. “ Sana sahip olacağını.
İstesen de istem esen de fark eunez."
C evap vem ie firsatı bulam adan göm leğim i yakalayıp yırtar­
ken kopan d üğm elerim yere döküldü.
“Hayır!” diye haykırdım , sonra büti'ın güeiünü toparlayarak
onu inim.
Bu omuı geriye doğru sendelemesine ve benim de pençe­
kurtulmama yetmişti. Kapıya koşturdum ama David
le rin d e n

lıcınen eıısemdeydi. Kapı koluna uzandığıda kolumu kavradı ve


beni geri çekip yerde sürükledi, ta ki kafam duvara çarpana kadar.
David üstüme yürürken bir yandan da pantolonunun düğ-
ıiıe le rin i çözüyordu. Sürünerek ondan uzaklaşmaya çalıştım
ama beni çarçabuk yakaladı. Ben de yapabileceğim tek şeyi
yaptım: Onunla savaştım. M adem beni alt edecekti, bunu onun
için kolaylaştımıayacaktım. Üstüme çıkmaya çalıştığmda ona
tekme atarak hayalanna isabet ettirdim.
"Seni fahişe!” İki büklüm oldu ama bu tekme onu durdur­
maya yetmedi. Daha da kararlı, sağa sola salladığun kollanmı
kavradı ve beni zem ine yapışhrdı. Ağu-hğmm altoda ezilmiştim,
zorla bacaklarımı iki yana açm aya çalışıp pantolonumu çekişti-
nrkeıı hareket edem iyordum .
"Lütfen! H ayır!” diye haykırdım. Gözyaşlanm yanakla-
nmdan süzülüyordu.
Gözlerimi sım sıkı yum arak tepemdeki iğrenç adarmn kor­
kunç görüntüsünü kafam dan uzaklaştırmaya çalıştot. O, kahro-
lasıca bir hayvandı; kararlı bir şehvetle soluk soluğa kalmış,
kontrolünü yitinniş valışi bir hayvandı. Terinin berbat kokusu
bumn deliklerim den içeri süzülüyordu; yüzümden aşağı yakıcı
gözyaşlan akıyor, nızlu tatlan titreyen dudaklarımdan süzülüp
geçiyordu. O an D avid S tone’dan o kadar nefret ediyordum İd.
onu öldürm ek istiyordıun.
Elleri kotum un düğm elerine gidince, bana dokunmasına
izin vem ıem eye kararlı bir şekilde onım ısnueı gücünden kur­
tulmak için mücadele eltim.
Ben bir fahişe falan değildim!
Tam o sırada kapı sertçe açıldı.
“Onu rahat bırak!” Bu. Noah’nın sesiydi, sanki içine şeytan
girmiş gibi bağırdı.
Çıplak tenimde beklenm edik bir ürperm e oldu, sonra
David’in artık üzerimde olmadığını fark ettim. Havada uçup bir
sehpanın üzerine düştü ve ağırlığı altındaki ahşabın korkunç
ama memnuniyet verici kınlına sesini duydum .
Noah bana kısa bir bakış atıp D avid’in üzerine atıldığında,
kararmış gözlerinin ardında kadifemsi göğe çatallı dillerini
uzatmış kırmızı yılanlar gibi yanan hiddeti gördüm . Omuzları
öfkeli soluklarla inip kalktı ve vücudu saldırıya hazırlanarak
kaskatı kesildi. Onu hiç bu kadar korkutucu görmemiştim.
Darmadağın olan sehpanın üzerinde yatan ve nefesini to­
parlamaya çalışan David’e gitti. David ayaklannın üzerine kalk­
maya fırsat bulamadan karşısında N o ah ’yı buldu. Noah onu
yakasından kavrarken yumruğunu hazırladı ve D avid’in yüzüne
ilk darbeyi indirdiğinde gürültülü bir çatlam a sesi odada yankı­
landı.
David ayağa kalkmasına yetecek zamanı kazanmak için
onu tutup geriye iterek karşılık verdi. Dudağından kan süzülü­
yordu; yüzü şişmiş, kızgın bir kım uzıya bürünm üştü. Sonra
David’in göğsünden bir savaş çığlığı yükseldi; bütün kuvvetiyle
N oah’ya doğru koşup onun beline dolandı ve arkasındaki duvara
doğru itti,
“N oah!” diye bağırdım ayağa kalkarak. Onlara doğru
koşup D a v id ’in s ırtın a a tla d ım v e k o llarım ı b o y nuna san p onu
b o ğ m ay a ç a lış tım . İ ti r a f e tm e k g e re k irse , m u h tem e len pek de
tehlikeli b ir y a n ım y o k tu . D a v id b u n u , b en i k av ray ıp sırtından
y e re sa v u ra ra k k a n ıtla d ı z a te n .
F a k a t N o a h ’n ın ih tiy a c ı o la n şey D a v id ’in dikkatinin dağıl-
m asıydı. B ir y u m r u k d a h a a tıp D a v id ’in g ö ğ ü sk afesin e isabet et­
tirdi. D a v id iki b ü k lü m o lu n c a , b u fırsatı o n u n çe n esin e aşağıdan
bir y u m ru k s a lla y ıp o n u y e n id e n y e re s e re re k d eğerlendirdi.
Yere serildiğinde David’in kafası yana döndü ve vücudu
hareketsizleşti. Yüzü kan revan içindeydi ama bu, Noah’yı dur­
durmadı. David’in üstüne bindi ve art arda onu yumruklamaya
devam etti. David’in artık mücadele edecek halinin kalmadığını
anladığında, tiksinti dolu bir ifadeyle düşmanına baktı.
Sonra bana döndü; yüzündeki ifade çarçabuk öfkeden
yürek yakıcı bir endişeye dönüşürken yanımda diz çöktü, “tyi
misin, Kedicik?”
Her şey, durumun bütün ağulığı en sonunda kafama dank
etmişti. Gözyaşlanma hâkim olamıyordum. David her şeyi bili­
yordu ve bununla da durmuyordu. Hayır, Noah’dan öylesine nef­
ret ediyordu ki onu mahvetmek için bana tecavüz edecekti. Bana
tecavüz edecekti.
Noah’nın göm leğine yapıştım ve onu kendime çekip başı­
mı göğsüne göm düm . “Benim şey yapmamı istedi... ve bımu
sana yapamazdım ama bu sefer bana...”
“Şşşt, geçti,” dedi Noah beni kollannda sallayarak. “Bili-
yomm, Kedicik. Geçti artık. Buradayım ve kimsenin senin ca­
nını yakmasına izin vermeyeceğim.”
Is m u ıh .ı lı. I'v'uı n ı.ltuv'vi^'iı u \ .o n v u n j a n u t n i n k ı\ ı.

s ıııd .ııı J o ıın ııiN o ln ı.ık ıK y ıM ı I llv iK ' l'u . u \ ' i ın u l c y o k k o n i hu

o ık ı l 'n a k n ı ı j l ı .ıtn .ı I V u u l ıı\ InıiM J o \ .ıın o lin o ş a n s ı o lııı.ın ıış iı

\ o . i t i I v ıt i k o ıın n ıış ııı, ııp k ı s o \ o u l ı ı 'j n ıl 'i I h 'II i J .ılı.ı y o k ü ,\'n

ş ı '\ . I t . n u l ut Its'ı Şt.'\ ı h ılın y s ı \ \t\ih \ ı ıı ı.ıl n y\ivMiy kaıi.ııoiui'-

n ı . ı n ı . o , ı k .ıı.ıılı o l m . ı s o d i

I k ın a ıl y y ıl. N v 'a lı'v a i'iı ,'a ı a ı g y lıiK 's ıiK İ y ıı ı i u \ ı l ı ı ğ u m

k o ı k n İ v i n y ıl y m a y o \ ı ı o o u l u

l i o . i K i o l a P a \ ı J III \ a ı l ı ; ; ı \ y t d y b u l ı a ı v k y l l y n ı n y o k lıı-

y n ıü i a o R İ iım \ ı' lıy ıııy n s o n r a a ğ ıı a ı l ı n ı l a ı i a k a p ı y a k o ş u m lu

P a \ ı J k .ıy iN O u in \ o a l i I v n ı k v 'll.ı ııi k ta ı ı b ı r a k ı p o n u n .li k a s ın ­

d a n y ı i n u n y \ y l ı y ı u l ı r.ık .ıı o n u u y u y y k lı ın

'■ |l,ı\ II. N .ıp a ııı.ı. s ı n ' ' d ı \ y iı,ı\ k ı r J ı n ı o n .ı I n i l ü n riiy U n ıly

s.ıni,ır.ık
\o ,ılı ylis'iıniık'n kıırııılnı.ıy .1 y.ılışlı. "K .iyiM ir.” )'ıi/üıuı
lıılııp kyııdınıy yy\ ın lıııı ' t>ıiı\oı. \o .ih . I k'i şy\ i biliyor.”
\ y Iv y k v y ıııııkyınmt'l kıiyiık h.ılonıınuı/ p.ulaınışiı.
P c /. l l o ş k ı / A slın d a

N(»iilı

Sunuıcl Iv n ı .1/ ö nce bir cim utc cvr.ık c;ım.un, dığcniKİc


k illim in K'in nlıiığıın çiçeklerle evin önüne bınıknuşıı. Bıı /ı-
\ ııreıçıını/ o kinğnnn laik eiiıginuie şaşkınlıkla bakakaklını. B il­

inin IXv olınaıiıûını c a \e l i\ i biliyordnın. OaMıi SloneTın \ i-


per'ı o ıia \a park elınişli \ e /ilm im bir an onu tvınyoıiKİa nuis-
lakbel nişanlım ı arkadan becerirken baslığım güne gıliı.
n ü şü n e h ild ığ ım lek şey şuydu: / iiijin. oolmıi'm:.
Pannak e k le m le rim elim deki Inıkeim ctralinda sıkılaştı; ta
kı 1 anıe'n ın o Calıişe .lulic olm adığını \ e bana asla öyle bir şey
yapm ayacağını h a iu ia v an a kadar.
Yine de korkuy o rd u m işle. S ın v eniden canıma okunsun
d n e mı b ırak n u şlım tedbiri elden'.’
I'skı bir g ra ın a lö n d a çalan b o /u k bir plak gibi kalamin
içinde dönüp duran bu dehşet verici hisler nedeniyle ileriye doğpj
bir adım atmakta bile zorlanıyorduın. Sanki ayaklanm çimen­
toyla çamurlu bir nehrin taşlarla bezeli dibine sabitlenm iş, bir
gram nefes için yüzeye çıkma iradesini benden çalmjştı. Kalbim
yanşraam için bana uzun bir nutuk çekm ekle m eşguldü fakat
Lanie'ninDavrd'in büyüsüne kapılmış olabileceği fikri Lanie’ye
bu kadar hızlı duyduğum güveni gölgeliyordu. K adınlar bu
adamda ne buluyordu?
Evden bir feıyat yükseldiğinde ölümcül düşüncelerim den
silkinerek uyandım.
“Seni fahişe!" Bu, David'in sesiydi. Zehire bulanm ış ve
çileden çıkmıştı.
Bir ses daha duymamla birlikte elim deki buket ile evrak
çantası yere düştü ve ensemdeki tüyler dikildi.
Lanie’nin çığlığı çaresiz bir yalvanşh; kapıya uzanan ba-
samaklan birer ikişer koşarak çıktmı. Hiç düşünm eden kendim i
kapıya atnm. Bedenim ona ulaşmak için gösterdiğim çılgm ca ça­
badan duyduğum acıyla uyuşmuş ohnahydı.
Şiddetli manzara gözlerim in önünde uzam yordu işte; ka­
dınım o pislik parçası tarafindan yere serilm işti. Y anağm da şiş
meye başlayan büyük bir yara vardı ve tam o no k ta y a bundan
sadece saniyeler önce ağır bir elin indiği belliydi.
Benim kadınıma elini kaldırmıştı!
Kalbim, kendiliğinden beliren sayısız d u yguyla ele geçiril­
mişti. Onlar şekil alırken, birbirinin içine giren renkler gözlerim in
önüne bir perde indirdi ve beni içim de y atan p a tla m a y a hazır
canavara karşı savunmasız bıraktı. Ü rkütücü y eşiller dehşetli do-
„uk mavilere dönüştü. Şiddetli gece mavisi tiksintiyle samıa-
lanaıı yakıcı bir turuncuya kaydı; ta ki gözlerim hiddetin yoğun­
luğuyla kor alevi gibi yanan şeytani bir kızıl ile tutuşana kadar,
pürken, en sonunda her şey vücudum daki her bir mikroskobik
hücreyle karardı.
"Ellerini ondan çek!” D aha kendim ne olduğunu anlamadan
David’i yakasından tutm uş ve onu kadınımın üzerinden çekip
odanın diğer tarafına fırlatm ıştım . Lanie bakışlarım bana kaldır­
dığında, bütün varlıgm ıla onun ihtiyacı olduğunu bildiğim huzu­
ru ona sağlam am gerektiğini hissettim fakat David’in yaptığı şe­
yin bedelini ödem esi için duyduğum ezici istek galip geldi.
Hiddet, bed en im in kontrolünü kaybedene kadar bütün ben­
liğimi ele geçirm işti. Y um ruklar savm ldu, çarpıştı, sırtraı duvara
yapıştmidı, derken Lanie odanm diğer ucundan alıldı ve David’in
sırtına çıktı. İşte D a v id o an d a , onu sanki kullanıla kullanıla
pörsümüş b ir lastik parça sı gibi silkeleyip atıverdi. Okulun bah­
çesinde kim d ah a güçlü diy e kav g a eden iki cılız çocuk gibi güre­
şip durduk. K an a susam ıştım . B u insan dem eye vannayacak acı­
nası yaratığı p estilin i çık aran a, gebertene kadar dövmeye karar­
lıydım.
Ve az k alsm b u n u y a p a c a k tu n da. Üstündeydim, npkı onun
benim k ad m ım m ü stü n e çık m ası gibi, ben de tehditkâıca onun
üstüne çıkrm şttm işte; o aşağılık herifin yüzüne çaknkça çakıyor­
dum. Y u m ru k la n m m a ltın d a kem iklerinin çatladığını hissede­
biliyordum, n e h o ş sesti bu.
N e za m an b ıra k m a m gerektiğini bana içgüdülerim söyledi.
David yerde h arek e tsiz yaü y o r, güçbela nefes alıyordu. Bir bıçak
g ib i k o lu m a d o ğ ru y ü k se le n acı şim şe k le rin i e lim i sallayar^ı^
a ltım ç ü n k ü b u n a d eğ erd i. S o n ra, sanki çck ım scl bir kuvvet var.
m ış g ib i L a n ie ’y e d ö n d ü m . O n u n y ü zü n ü g ö rd ü ğ ü m d e her bir
ö fk e k ın n tısı an id e n dağ ıld ı gitti.
B a n a ihtiyacı vardı ve d ü n y ad a hiçbir şey o n a ulaşm am ı cn-
g e lle y e m e z d i.
“ İyi misin, Kedicik?” Yanında diz çöküp başka bir yerine
bir şey olup olm adığına baktım.
Y ü zü b o m b o ştu . D erk en b ir an d a, d u ru m u n korkunçluğu
k afa sın a dank ettiğ in d e g ö zlerinden y a şla r b o şa ld ı. U zan ıp göm .
leğ im e y ap ışarak başını g ö ğ sü m e g ö m d ü v e sarsılarak ağlam aya
başladı.
“ŞşşL g eçti.” O n u k o lla n m d a sallark en rah atlam asın ı sağla­
m ak için elim d en g elen i y ap tım . “ B iliy o ru m , K edicik, (jcçti ar­
tık. B u rad ayım ve k im sen in sa n a z a ra r v e rm e sin e izin verme­
y eceğ im ,”
G erçekten d e ö y ley d i. S o n n efesim i v e re n e k a d a r bu böy­
leydi.
K ısa b ir sü re d a h a o r a d a ö y le c e o tu r d u k , L a n ie ağlıyor,
sa n k i o n u h e r a n b ır a k m a m d a n k o r k u y o r m u ş g ib i bana
s a n lıy o r d u v e b e n d e o n u te s e lli e tm e k iç in e lim d e n geleni
y a p ıy o rd u m . fJn u y a n y o ld a b ıra k m ış tım . O n u k o ru m a y a söz
v erm iş a m a y a n y o ld a b ıra k m ış tım . O r a d a o lm a lıy d ım , bir
şe k ild e D a v id ’in n iy etin i a n la m ış o lm a lıy d ım . B e n d e n nefret
ettiğ in i b iliy o rd u m , o n u b a ş ta n ç ık a r m a y a ç a lış a c a ğ ı belliydi
am a o n a te c a v ü z e tm e y e y e lte n m e s in e n e d c tn e li? L skiden
en iyi ckrstum d e d iğ im b u a d a m ı h iç ta n ım a m ış o ld u ğ u m çok
belliy d i v c h u b e n i d u h a d a tı k s ın d ın y n r d u
A rk a m d a b ir h ış ım d u y d u m , s o n ra I >avıd |el h ı/ıy la kapıya
koştu- O a ş a ğ d ık h e r d i c a n ın ı alrn arlan b ıra k ırsa m narnerttıın
Larıic’yi k o lla r ım d a n b ır a k ıp a y a k la rım ın üstü n e k alkm aya ça­
lıştım fak al b e n i b ır a k m ıy o r d u .
" H a y ır, y a p a m a z s ın ! ” d iy e b a ğ ırd ı, ç a re s ı/e c b an a tutunup
David’in a r k a s ın d a n g itm e m i e n g e lle m e y e ça lışıy o rd u
“ K a ç ıy o r.” İ lle rin i ü s tü m d e n ç e k m e y e ça lıştım arna bç-nı
bir tü rlü b ır a k m ıy o r d u .
fy n a b a k m a m iç in b e n i z o r la y a n ş e y b a n a ö lü m ü n e tutun­

m ayıydı. Y a n a k la r ın d a n s iy a h rim e l a k m ış tı, g ö zleri şişm iş, ın-

Icşm işti, s a n k i b a n a b ild iğ i b ir ş e y i gösterT rıç7e çalışıyrn- fakal

ben b ir tü r lü a n l a m ı y o r d u m . “ H ıliy o r, N o a h . H er şeyi biliyor."

Donakaldım, az, önce sessizliğe gömülü olan bir ormamja


ince bir dalın kırıldığını duym uş bir gC7 İk misali kaskatı kal­
mıştım.
“Nc...” Sesim boğazımda düğümlendi ve devam etmeden
önce gırtlağımı U-ttiİz Icttictti gerekli. “Ne biliyor ki? Nc diyorsua
Lanie'/”
“Her şeyi. .Müzayedeyi, kontratı, benim için nc kadar para
fklcdiğjni, hcT şeyi.”
ÜişICTİmi birbirine kenetleyip burnumdan denn bir netes
aldım. “ Um urumda değil. Hu yanına kâr kalmayacak." Icldo-
numu çıkanp tuşlara basm aya başladım.
“ Kımı arıyorsun'.'”
“ kolisi.”
Başını kendinden geçm iş gibi ıkı yana salladı vc clını tele­
fona koydu. “Hayır, Noah, lütfen. Her şeyi kaybedersin.”
“ Hiçbir şey senden daha önemli değil! Hiçbir şey!”
patladığımda sözcüklerimden ürktü. Sinirimi ondan çıkarmak
istememiştim ama hiddetten gözüm dönmüştü.
Onu kollanma alıp göğsüme yaslayarak alnını tekrar tekrar
öperken saçlannı okşadım. “Özür dilerim, özür dilerim, özür di­
lerim,” dedim öne arkaya sallanırken. Geri çekilip yüzünü elleri­
min arasına alırken beni anlaması için gözlerine baktım. “Lanie
bebeğim, sana dokundu...”
Lanie yüzünü ellerimden çekip kucağına koydu. “Ne yaptı­
ğını biliyomm ama benim canımı yakamadı çünkü onu durdur­
dun, Noah. Onu durdurdun.”
Tannm, beni rahatlatmaya çalışıyordu. “Kahrolasıca ellerini
senin üzerine koydu ve ben... bunu kalduamam.” Kalbimi sıkış­
tıran mengenenin daraldığını hissettim. Hayal kırıklığma uğrat­
tığım kadının masum yüzüne daha fazla bakamadan bakışlanmı
önüme indirdim.
Lanie şakaklanmdaki saçlardan parmaklarını geçirdi ve ona
bakmam için çenemi kaldırdı. “Şimdi beni dinle, Noah Craw­
ford. Bu senin hatan değildi. Bunu yapacağmı nasıl bilebilirdin
ki? O yüzden sakın ola kendini suçlayayım deme.”
İtiraz etmeye yeltendim ama beni sustunnak için parmağını
dudaklarıma koydu. “Ben iyiyim ama polisi çağırırsak herkes
öğrenecek ve annemle babam böyle bir şeyin altından kalkamaz,
Noah. Annem daha yeni ameliyat oldu. Sence az önce başuna
gelen şeyle baş edebilir mi? Aynca babam onu öldürür. Sen
şirketini kaybedersin, babam hapse girer ve neler yaptığımı öğre-
,ince m uhtem elen a n n e m in kalp nakli am eliyatı hiçbir işe yara-
luaz Bunu on lara y ap a m am . H ayır, akıllı davranm amız lazım.”
Delaine Talbot aklım ı başım dan alm ayı sürdürüyordu. Daha
22 önce başına gelen d e h şe t ola y d an sonra hâlâ başkalanm dü­
şünmeye d ev a m ed iy o rd u . Ş u zıv an ad an çıkm ış dünyada böyle-
jifie fedakâr b ir in san m o ld u ğ u n u asla tahm in edemezdim. Onu
hak etm iyordum .
E lbette h a k lıy d ı. D a v id ’in p eşin e düşm em ek bana ne kadar
2CI verirse v ersin , y e n id e n to p a rla n m a m ız ve ne yapacağım ızı
bulmamız g e re k tiğ in i b iliy o rd u m .
“T am am ,” d iy e p e s e ttiın ça re sizce iç geçirerek. “Dediğin

Elini alıp avucuna bir öpücük kondurdum; sırf bununla yeti-


n e b ilir d im . Ancak geri çekilmeye çalıştığımda kucağıma otump
kollannı boynuma doladı, dudaklan dudaklarımda eridi. Bu baş­
ka bir şeylere dönüşecek bir öpücük değildi. Bu yalnızca pay­
laştığımız aşkı aktaran bir öpücüktü; o ödlek David Stone’un bile
lekeleyemeyeceği aşkı.

Gecenin devammı televizyon odasında, devasa televiz­


yonda “Yüzüklerin Efendisi” filmine boş boş bakaıak geçirdik.
Filmin her sahnesini biliyor olmamm, bir inek olduğum anlamına
geldiğinin farkmdaydım ama ne olmuş yani? Zihnimi olaylardan
tamamen uzaklaştıramasa da beni sakinleştiriyordu. Bu imkân­
sızdı zaten.
Misafir gelir diye bulunduiduğum bir pijama altını giymiş-
( • / rıııh rı

tim Daha yom duştan çıkm ış, ii/LTİndc bcya/. göm leklerim den
birini giym iş ve seks biiyiisii gibi kokan laınic ise k ucağım a yer­
leşmişi ı. O ysa galiba ilk kez sadece kokusuyla yelinm ck isliyor,
dum . lam am , dürüsl olm ak gerekii'sc üzerim deki elkisi yüzün­
den. dii,şüncelcnmc hir yerden sızıyordu lakal Uilup da hir şey
yapm azdım asla.
Son derece tesıır, o a.şağıiık heri İle olanlar onu elkilcm em iş
gibi davranm aya çalışsa da, bunun doğru olm adığım biliyordum .
Yine de ona bu konuda baskı y ap m ay acak tım . İslerse bundan
bahsedebilirdi; dinler ve elim den geltliğince destek o lm ay a çalı­
şırdım, O zam ana dek, her lürlü cin.sel tem as onun girişim iyle
olacaktı,
“ Demek koniralı gördüğünü söyledi, ö y le m i?” d iy e sor­
dum I lâlâ Slone’un bizi sokluğu rlurum ko n u su n d a nc hail ede­
ceğimi bulm aya çalışıyordum .
"livel, am a bunu anlam ıyorum ,” dedi dalgın dalgın. “ Sen
kontratı yırttın ve bendeki kopyası da eşyalarım ın arasında dum -
yor. O na nasıl ulaştı? S cncc buraya g irip b ir k o p y a lalan mı
çıkardı?"
Pannaklarım çıplak baldırında daireler çizerken, “ Sanm ıyo-
ram ," dedim.
Yanı başımızda çalarak beyin fırtınası seansım ızı bölen tele­
fonu açlım. I lallın diğer ucunda D ez vardı ve ik im izle birden ko­
nuşabilm ek için sesini hoparlöre verm em i isledi. Bu garipli ama
artık dünyam ızdaki hiçbir şey nonnal görünm üyordu.
“Tamam, konuşabilirsin. Ne oldu?”
“ Hey, l-anes,” dedi L anie’ye. Fondan m onoton bas ritminin
M ily o n lu k (iü n a h k â r D üet

sesi geliyordu. İşyerinde olmalıydı. “ Dinleyin şimdi, bugün ofiste


gördüğüm o taş gibi adam ı nereden hatırladığımı buldum.”
“ Hir dakika, nc?” diye sordum şaşkınlık içinde.
“ David,” dedi L.anie. “ Sabah David’i senin ofisinde görünce
bir yerden g ö /ü n ü n ısırdığını söylem işti.”
Vay canına, bu ilginç bir bilgi değildi de neydi?
“O nu nereden hatırlıyorsun?” diye sordu Lanie.
“ Buradan, kulüpten,” dedi Dez. “Arada bir iş saatlennden
sonra geliyor. O nu gece tem izlik için ya da şey, gecenin Bay
Mükcmmel’iyle tanışm ak için kaldığımda gördüm. Seninki arka
kapıdan sessiz sedasız sıvışıp aşağı katla Scotf m ofisinde gözden
kayboluyor. G enelde biraz kalıyor, sonra giderken yanında hep
biraz beyaz toz götürüyor.”
“ Beyaz toz derken... kokain m i? Stone keş mi yani?” Neden
şaşırıyorsam. Biz gençken eğlence amaçlı uyuşturucu kullanırdı
zaten. Bunun sadccc eğlence olarak kaldığını düşünüyordum.
Dez alaycı bir kahkaha attı. “O herif öyle fazla kafa yapıyor
ki nc zaman osursa m uhtem elen poposundan kocaman pofuduk
bulutlar çıkıyor.”
Dez onu görem ese de, Lanie gözlerini devirdi. “Dez, işlerin
böyle yürüdüğünü hiç sanm ıyom m .”
“Her neyse. Lafın gelişi işte. Aynca gözlerini devirdiğini de
biliyoıum, fahişe.”
Lanie kıkırdadığında sanki güzel bir şarkı dinliyordum.
Derken bir anda beynim de şimşekler çaktı. “Scott."
“Ne?” diye sordu Lanie şaşkınlık içinde.
“Scoti’ta da kontralm bir kopyası var. Neticede anlaşmada
aracı oydu. Kahretsin!" Saçlanmı çektim \ e bezginlik içinde ho­
murdanarak başımt geriye attım. '"O kahrolasıca gammazcmm
böyle bir işe kalkışacağını tahmin etmeliydim. Onun para dtşmda
önemsediği bir şey yok. Eminim David ona btraz para savurunca
kontran hiç düşünmeden eline mnışturuvermıştir. Birbirlerini
tanıdtklan aklımdan bile geçmezdi."
"Ondan tiksiniyorum!" Lanie sözcükleri resmen tükürdü.
' Hımm. alo?" dedi Dez. bize hâlâ hatta olduğunu hatırla­
tarak. "Siz ikiniz ne hakkında konuşuyorsunuz?”
Bir şey u>dunnamı isteyip istemediğini anlamak için Lanie’
ye baknm. O gün neyin kokusunun çıktığım sadece bizim bildi­
ğimiz dank etti kafama,
Lanie gözlerini benden ayırmadan sessiz ve kararlı bir ifade
takınarak konuşmaya başladı. "David Stone, N oah’yla imzala­
dığımız kontran biliyor. Bugün buraya geldiğinde söyledi ve
beni. Noah’yi soyup soğana çevirdikten sonra onunla beraber
günbanmına doğru uzaklaşmaya ikna etmeye çalıştı.”
Hattm diğer ucundaki Dez’in nefesi kesilmişti.
"Ah. daha da beteri var. Teklifini reddettiğimde ve bana fa­
hişe dediği için hayalarına tekme savurduğumda, kaba kuvvete
başvurmaya karar verdi.”
“Ne yapn?” Dez, şok içinde haykırdı. “Orospu çocuğuna
bak sen! Yemin ederim, onun hayalarım kopanp kendi ellerimle
boğazma sokacağun. Sonra onu dostum Chavez’le tamştuaca-
ğım. Kendisi Oswald Hapishane’sinde, namıdiğer O z’da ağır ha­
pis yatmış çam yanması bir Meksikalıdu; aynca s u f eğlencesine
herifin birini arkadan düzmek de onu hiçbir şekilde bozmaz.
puyduğuma göre Chavez o kadar çok Naga Vıper biberi yemiş
lo spenni resmen sıvı asitmiş. Şeytanın ta kendisi olabilir ama
bana daima iyi davTanrmşnr ve eminim bana bir kıyak yapar. Ta­
bii bunun karşılığında ona bir iyilik borcum olur ama semn
için...”
"Dez, dur artık,” dedi Lanie. Açıkçası Dez'in haklı olduğu­
nu ve Lanie’nin bir onayıyla harekete geçeceğini biliyordum ama
belli ki Lanie benimle hemfikir değildi. “Öncelikle, Oz gerçek
b ir yer değil. O sadece bir dizide vardı. İkincisi, biz onun seviye­
sine düşmeyeceğiz. Ne yapacağınuza karar vermemiz gerekiyor,
bu yüzden ciddileşmeni ve odaklanmam istiyorum.”
“Şaka yapar gibi bir halim mi var?” diye sordu Dez ama
Lame onu duymamazhktan geldi.
“Dur bir dakika,” dedim kafamı toparlamaya çalışarak.
•‘Stone kontratı gördüğünü söyledi, değil mi? Yani elinde olduğu­
nu söylemedi.”
“Evet ve...”
Çözüm açücn. Para bütün kapüan açacakn. “Scott'm ziya­
retine gidip ona D avid’den daha fazla para teklif edeceğim Böy­
lece David’in elinde bir kamt falan olmayacak. Onun defterini
düreceğiz.”
‘‘Canım sıkmak istemem ama bu, işe yaramaz,” diye araya
girdi Dez.
“Neden?” İtiraz etmesi beni biraz sinirlendirmişti.
“Scott hakkmda istediğini düşünebilirsin ama o, tilki gibi
bir işadamıdır. Onun paradan başka bir şeyi önemsemediğim söy­
lerken turnayı gözünden v-rtrdım ama bir düşün. O konran sat­
mak iş açısından mantıklı bir karar değil. Sonuçta sırf mahre­
miyetin sağlanması yüzünden tıkırında giden bir işi lagaiuga « .
memeni sağlamak için elindeki tek kozu da sana öylece verecek
hali yok. O kontratı sana hayatta vermez. Gelgelelim, içimden
bir ses David'e de vermeyeceğini söylüyor.”
“Alınma ama Kırmızı Lotus’un geleceğini senin içindeki
sese bağlamak istemiyorum galiba,” dedim.
“Noah, kendini Scott’m yerine koysana.” Dez adeta alaycı
bir sesle konuşuyordu, “Şayet böyle gizli bir kontratı sızdırdığı
duyulursa iş hayatı büyük bir baskınla bitmekle kalmaz, bir daha
hiç kimse ona bir nebze bile güvenmez. Federallerle pazarlık
edeceğim diye bir sürü kimliği ifşa etmesi gibi bir tehlike varken
peşine bir sürü tetikçi salabilecckIerinden bahsetmiyorum bile.
Sen dc oradaydın, Crawford. Onun hizmet verdiği adamlann
çapını biliyorsun. İnsafsız pislikler. Tehlikeyi göze almaya değer
mi?”
Makul konuşuyordu. Hatta haklıydı.
“Peki, sence David kontratın kopyasını nasıl almayı düşü­
nüyor'.’” diye sordu Lanie.
Emin değilim ama tahmin etmem gerekirse, onu çalmayı
düşünüyor olabilir.”
“Tamam, o zaman ondan erken davranmalıyız,” dedim, La­
nie’nin bacağını zafer duygusuyla sıktığımda bana gülümsedi.
“Sen değil,” dedi Dez. Gerçekten de sürekli bana muhalefet
yapması a.sabımı bozmaya başlamıştı. “ Buraya girdiğin anda
Scott bir şeylerin ters gittiğini anlar. Ben yaparım ama yalnız
olmaz. Lanie, toparlan ve Foreplay’in kapanış saatinde gel. Seni
jçen sokanm.’
“ H a y a tta o lm a z ! ” d iy e itira z ettim . ‘T y n a b u n u yaptıraınam.
D ez. B ir b a ş k a y o l b u lm a k z o r u n d a y ız .”
Lanie başımı kendine çevirdiğinde ileri uzandım. Üstündeki
gömleğin, benim gömleğimin ilk üç düğmesi açıktı ve göğüsleri
bir atın önüne sarkıtılmış havuç gibi önümdeydi. Çenemi yukan
kaldırdığında kalçalannı üzerimde hareket ettirerek nefesinin tatlı
sıcaklığıyla beni baştan çıkarmaya çalıştı. “Noah, başka yolu
yok. Bunu yapmak zorundayız. Çaktırmadan gireceğim, Dez’le
kontratı Scott gider gitmez alacağız ve sen benim gittiğimin üırkı-
pa bile varmadan yatağına dönmüş olacağım.”
“Peki ya...” diye söze girdim ama dilini ağzıma sokup di­
lime hafifçe değdirdi, sonra geri çekildi.
“Orada bile olmayacak ki. Aynca Dez beni güvende tutar.”
Lanie’nin büyüsüne kapılmıştım ve aramızdaki küçücük
mesafeyi de kapatıp altdudağım hafifçe ısırdım, “Sağ salim döne­
ceksin, değil m i?” diye sordum. Sesim egemen erkek kararlılı­
ğından gitgide daha da uzaklaşıyordu.
Bana iyice yaslandı ve kalçasmı orgammın üzennde oynatn.
“Evet. Söz veriyorum.”
Kahretsin, Kadın yelkenlerimi suya indirmeyi iyi biliyordu.
Elimi, bacağındaki elinin üzerine koydu ve kaymak gibi te­
ninde yavaşça gömleğinin altından kaydırdı. Zihnimde bir yer­
lerde onu durdurmam gerektiğini biliyorum fakat elimi iyice içeri
kaydırdığında ve parmak uçlanm bacaklannın arasındaki yumu­
şak katmanlarda gezinmeye başladığında düşüncelerim dağıldı
“Seni yoldan aranın, Dez,” dedi, sonra uzanıp telefonu ka-
|>iil;mık komı.şıııuyı sııııliindm lı Ikışku hır şı-y kı)inışnı;ul;k. «a-
/.m ıııışlı
H ıınuııul;! suçh ın ııı g e ııy v ıIHııı vc h o y ıu ım ı so k u lu p opy
c ın c ık c ıı h u lilçc ısuilım . I aıu c h ucuklunııı iki yuııu uçlı vc elinj
y cııulcıı eh lilin iizcn n c k o y u p p u m ıu k lu n ın ı ısluk kulm unlaıınm
urusuKi ıvıcc soklıı.
''H u ıu ı> ;i|in ıu ın u lıy ı/,"ılc ıln n um u h o y ıu ııu ı ö p m e y i bnuk-
m uılım \ cvu elim i çek m eılım ç ü n k ü so n u ç lu h e n h ir erk eğ im ve
gcneıık yupıııı b öyle şe> ler y u p m um u ı/in v e rm e /.. L a n ie bende
bugınılılık vupınışlı.
"H em islediğim şe v d en m u lın ım m u b ıru k u e u k sın ? " Elini
b end en çekti v e g ö m leğ in in bir d ü ğ m e s in i a ç ıp o m /.u n d u n uşağı-
yu ııulıreıvk m ü k em m el g ö ğ ü sle rin i oriuyu ç ık a rd ı. S o n ra başımı

göğsiın e yasladı.
".Asla." Hana snnd n ğ ıı şeyi a ld ım ; d ilim i s e rile ş m iş m em e
ııennda g e /d ird ık te n so n ra o n u a ğ /ım a aU lım .
"I Inniuır bana, N oah. B eni al \ e o lıatın ıy ı a k lım d a n sil. Sa­
dece sem n M ı ıı u ı ş ı m u h alırla m a k is iıy o m m ."
B una, b an a ihtiyacı \ ardi. Ve o n d a n h iç b ir şe y i m alın ım et-
ıneAİİın.

1 anic elini y en id en b e n im k in in ü s tü n e k o y a r a k kalçakum ı


d ışarıy a d o ğ ru çık ard ı \ e b ir y a n d a n p a m ıa k la r ım ız ı için e so-
katk en b ir ştııulan ila giiğ sü n ii d u d a k la n m a y a s la d ı. İnlediğin­
d e. o ıg am m bu se sle h aıv k ete g eçti.
D olgun m çm e u çu n u so n ç e e m m e y e h a ş la d ım ; o n a doya-
m ıy o rd u m . B u k ad m h aşım ı d ö n d ü rü y o r, k o n ım a k için uğraştı­
ğ ım k o n im lü m ü l\m a k a y lx 'iiiriy o rd u . V ajin ası p a n ııa k h u ım ız m
olıtılilttiü o kadar ıslak, ı) kadar dardı ki; yumuşacık, tıpkı kaygan
bil iıx-k gibi hissediliyordu. Parmaklarımızı daha da içine soktu,
licıiim parmağımı sokup çıkarıyor, elimi klitorisinde gezdiriyor­
du, ncraberce o dehşet hatırayı siliyorduk. İşte bir kadınla adam
lirasında bu olm alıydı.
‘İç im e girm eni isliyorum , N oah.”
Meme ucunu bırakırken ona yum uşak bir öpücük vererek
şiiylc dedim; “ B enim için ayağa kalk. Kedicik.”
Iloşm ılsuz b ir şekilde sızlansa da kalkıp parmaklarımızı
içinden çıkardı. Bu kadıu' gönülsüz olm asına bayılarak ona gü­
lümsedim. Kalçalarımı kaldırdı ve pantolonıunu çıkararak kenara
alilin.
Som a arkam a y aslandım ve sertleşm iş organımı elime
aldım, '‘¡stcdiğin bu m u?"
Kucağıma bakarken saçları yüzüne düştü. Organımı iştahla
sii/üp altdudağını ısırırken başını sallam akla yetindi. Ardından
da üzerime oturup oıgam m ı eline alarak girişine yasladı ve kaydı­
rıp içine soktu.
Tamamen içine girebilm ek için biraz sağa sola kayarak gi­
dip gckIiklen sonra ellerim i kalçalanna yerleştirdim \ e beraber
hareket etlik. E ğilip beni öperken elini uzatıp koltuğun masaj
düğmesine bastı. H ayalanm m altında hissettiğim titreşimle bir­
likte inledim. Bu his, L an ie'n in göğsüm de dolanan meme uçla­
nılın dokunuşuyla, baştan çıkım cı öpücüğüyle \ e organımın
cmılinı stuan sıcacık vajinasıyla birleştiğinde, artık dalıa fazla
dayanamayacağımı hissetsem de daytuıdım. Bu ze\ k verici bir
işkenceydi.
“Seni seviyorum, Noalı," diye fisıldadı dudaklanma.
“Ben seni dalıa çok seviyonun." diye cevapladım. Bunu bil­
menin bir yoln yoklu ama bir insanın başkasını benim onu sev­
diğim kadar sevebileceğini düşünemiyordum bile.
Kalçalannı üzerimde hareket ettirerek klitorisini sürttü. Dol­
gun göğüsleri tanı başımın önünde beni baştan çıkanyordu, ben
de onlan birbirine yapıştınp meme uçlannı aym anda ağzıma
aldım. Saçlanmı mnuak üstümde hızla gidip geldi; tam da benim
sevdiğim gibi. Ben meme uçlannda dişleriıni gezdirdiğimde başı
öne düştü ve hareketleri yavaşladı.
Koltuğun arkasına tutunup kalçalarını daha karai'lı bir şe­
kilde oçııatırken, "Bu çok seksi. Kahretsin, inamimaz iyi hisse-
diyonım.“ diye inledi. Lanie “kaluetsin” sözcüğünü yalnızca bir
şeye sinirlendiğinde veya ona kendisini çok iyi liissettirdığimde
kullanırdı. Doğal olarak bunu duyanaya bayılıyordum.
Üzerimde öne arkaya gidip geliyor, kendi hazzı için beni
kullanırken, bana on kanm yaşatıyordu. Lanet olasıca aklımı yi­
tirmeye o kadar yakındım ki yine de ilk önce onu boşaltmak için
orgazmımı bastırmayı becerdim.
Vajinasmm duvarlan organımm etrafinda biraz daha ka-
sıldığmda ve sabit bir nrimle hareket etmeye başaldığmda çaba-
lanm ödüllendirildi. Yaşadığı duyguya odaklanırken dudaklan
aralanmışa ve gözlen kapanmışa. Gelmek, çılgına dönmek üze­
reydi ama daha fazlasma ihtiyacı vardı. Onun vücudunu kendi-
minkinden daha iyi tamyordum. bu nedenle işaretleri okuyabili­
yordum. Kendisini isteyerek verdiği adamın kontrolü ele geçirip
hak ettiği şeyi almaşım istiyordu.
M uyom uK uunahK ar uuet

"Benim için gel, kadınım,” diye yüreklendirdim onu. "Or­


ganımın üzerine boşal."
Miıkemmel birer yuvarlak biçimindeki kalçalannı kavra­
dığımda. onu yukan kaldınp yeniden kucağıma indiriyordum.
Kalçalanmn öne doğru kaymasım, sonra yine en başa dönmesini
sağlıyordum. Tımaklanm kafamın iki yanına geçirdiğini hissede­
biliyordum. Sonra başı arkaya düştü ve benim kahrolasıca adunı
haykıru'ken bedeni kaskatı kesildi.
Bir saniye bile harcamadım. Televizyon odasında uzaktan
kumandayla bir kaos yaramğı o günden beri onunla yapmayı is­
tediğim bir şey vardı. Ellerimi beline doladım ve kucağımda
onunla beraber kalkıp ilerideki bilardo masasına doğra gitüm. Hâ­
lâ bedenini üzerimde hiç tmlamadan hareket ettiriyor, orgazmım
sürdürüyordu. Dikkatimin dağılması yürümemi neredeyse imkân­
sız hale getiriyor olsa da oraya varmayı başardım.
Küçük tatlı cennet parçasmdan asla çıkmadan, diğer elimle
bilai'do masasmdaki toplan ittim ve onu masaya yatırdım, 'i'erleş-
tiğimizde kalçalannı kenara doğra ittim, dizlerini araladım \ e el­
lerimle iki bacağım ayırdım. Sonra sertçe içine girdim.
“Ah, kahretsm!” diye haykırdığında kaskatı kesildim, içim­
den ona bu kadar sert davTandığım için kendimi suçluyordum.
özellikle de yaşadıklanndan sonra.
“Kahretsin, çok özür dilerim. Kedicik. Ben., ben böyle >up-
mak istemedim.” Yaptığım şeyin bir özrü yokuı.
“Hayır, harikasın," dedi soluk soluğa. ‘A'emin ederim, iyi­
yim ben. Hatta iyiden de öte. Bu inanıhnaz bir his. Bu benim
ihtiyacım olan şey. Noah, Lütfen, kendini tumia. Lütfen."
H o ın .ıt a ll .u n ii h e m d c ra h a ık u ıu ş tım .
'T ? h a ld e , b ir v e re n m ın m a k is te v e b ilirs in ç im k ü b ira zd an
ç o k d .ıh a IV i o la e .ık .”

L.mie koll.mııı iki v.uta uzam ve bilanio masasmm iki ya-


nın.ı v.ır gdeiiv le mumdu, herleştiğinde kalç-üannı kavradun ve
h.ieakl.uını koll.ınma kovmasına İzm verdim. Deneme sürüşü
her sev m yolımda olduğunu söv lüyordu. Bunun üzerine ben de
■kendiinı bir.ik.ir.ik soluk soluğa kalm.ırna yol açan bir hızla ve
Siddeûc beni kullanmasına izin verdmı.
Göğüslen her bir ğ d ıs ğelisre zıplıv or. havalarım orgarumm
her bir .un.ms!-' h.irekeov le popeısuna çarpıv ordu. Gitgide daha
¿ 1 denııe ğ.rdmı. L.ınıe hav krnnav a başladı, başı öne arkaya gi­
dip geiıv onlu. .Ainınıda terlenn biriktiğini hissedebiliyordum ama
v-ıiıe de onu hiç Junrudan beoennev e dev am ettim.
Sor-a b.ışınn .ışağıv a indirip bm lesneımiz noktayı, onun
daracık v .ıjrr.asma kav an orgammı izledim.
"Lanet oi.sun." Hırladım , gözlerim i ondan alamıyordum.
"Xdiinan ınamLmaz... kahreısm... o benim ."
Kal ona on arda, gitgide daha sert vuruyor, daha da
derirderine gınv ordum. K.aim orgamm o daracık deliğini esnen-
y ordu v e ru hay atımda gördüğüm, en erotik şeydi. Organımdaki
damariar akın eden kanım la dolmuş, tenim onun ıslaklığıyla be-
zenmısh. Üst lasnn onun daracık \ ajinasımn kavTaytşıyla sürtün-
rneden örürü pvespembe olmuştu.
İçim de biriken her şey patladı ve orgazm ınım inam lmaz
duy gusuyla gözlerima sımsıkı yum dum . O rganım ın onun içinde
m ğ m : hıssederkec kükredim. Kalçaianrm son bir kez ona çarpa-
.\filyonluk Günahkâr Düet

nık e e lirk e n u ğ ru n a h e r şe y i y a p a c a ğ ım k ad ın ın içine boşaldım .


L a n ie 'y e iç im d e k i h e r ş e y i v e rd iğ im d e , içinden ç ık ım ve
e llerim i k a lç a la r ın d a n ç e k tim . O n u n e k a d a r sıkı tuttuğum u da o

z a m an a n la d ım .
•’K a h r e ts i n . Ö z ü r d ile r im . G a lib a o ra sı m o ra ra c a k ." Ö ne
e s ilip s a n k i g e r ç e k te n d e ö p ü p iy ile ş tire b ilırm işim gibi, küçük
(u rm ızı iz le r e y u m u ş a k ö p ü c ü k l e r k o n d u rd u m .

Lanie'nin parmaklan saçlarıma uzanırken başımı onun göğ­


süne yaslayıp kalp aüşlanıu dinledim. Bir de baktım ku benim
kalbimle onunki birlikte anyon Bu çok basmakalıp gibi gelebilir
ania ikimiz bir olmuşuık ve bunun doğru olduğunu biliyordum.
Da\ id Stone \ e\ a şu rezil kontrat meselesine rağmen aramıza
hiçbir şey giremeyecekti.
Onun uğruna yapmayacağım bir şey yok derken ciddiydim.
Her şeyden t azgeçmerm kamuov'unun gözünde rezil olmam, an­
nesinin hayatını kurtarm ak uğruna yaptıklarını bUen msanlann
aytpIamalarma katlanm am ası için onu Alaska'da metruk bir ku-
lübey e kaçum am gerekse bile fark etmezdi. Bunu yapardım
Çünkü benim için ondan daha önemli bir şey yokm
10

G ö rev im iz Tehlike

David

Lanet olsun.
B an y o ay n a sın d a ken d im i süzdüm . M ükemm el yüzüm
m ahvolm uştu a m a en azından kanı temizlemiş, açık yaralanma
pansuman y ap m ıştım .
P olise gitm ez lerd i. B undan em indi çünkü bu şekilde kendi­
lerini ifşa e tm e k z o ru n d a kalırlardı; fahişelik ve insan ticareti
yapm anın u zu n v a d e d e b en im yapm aya yeltendiğim şeyden çok
daha b ü y ü k b ir ce zası o ld u ğ u n d a n adım kadar emindim.
Y ine d e, işle r b ö y le suya düşm em eliydi.
H er şey i m ü k e m m e l p la n lam ıştım veya öyle sanmıştım.
Birinci ad ım : F a h işe y e IckIifıni yap, onu rezil em ıekle lehdil et
ve onun d o ğ u ş ta n g e tird iğ i seıv e t avcılığı eğilim ini anlaşmayı
tam am ına erd irm ek için kullan. İkinci adım , benim ta\ orim; Onu
i t l'.vhi

Ih IN 1411 p l l > l İK I I I | l , m i l i K i l , II I m I I I I I ’. I I I I i I i I I I I I I I m I lili l l l ll ll ll li i ,

Imlitipini röMı'ı w ilali.i lii.lii'.i içiıı \ i i I\ m i i ii i i m i i i i /Ii ' i Im ' ii I u ,

\aiiiliiil lia ( í .im liin rim ıçı iı |’iii|i In-’i tş ıİN İılıiılr vtilialaiiiiiMu,

lii'kli' \ i’ M'iiia .'ii ■,il|i.'i lililí' \iliimii viialiiii \i' o l'ıış I h 'I iim

lii'i líiii ki'iiiliMin' a\ mlipi ¡.'ii. ilali i iiuli-d Im ini ilii/iii c li' (.yi, iu||

gnu IÇIII ki'iiitnii iiialiM 'hiiiM iti i. li'

l >v.a i'kin ii'iN lı'|imışlı I k lmiii- li-klilimi kiihiil ı'(nu'iııış(ı,


l'll lia ( iiiw liMil iin l'i.'im iiu'ii iiiu'pi lii ma \ pi'ii'iiu'
Viii't'i tiiilaiiima j'i'lixi'i'lii H i i I ' i mi i m . i ' (’iiri i ' j' imm ' i iIiIş(Iiiiiu<
Mirilini. ilMi'lik u Nillipi v ría snilipiiii iç in il.’p.ilu liliiii ila ik'pil
ilim I Imiii liaimtiiivla rikak iiitii' k a iışıııaınai i i'pii'iiiiii livili.
Allí ak 'Minia Noali içı'iı giuii \ a pasliliini çıkaiılı
A\ nava l'akip. "I'iv liaip.ali'," ilailiin, anliiiilnii ila n lisc p.cçıp
kanılıma v il l'ii içki lia.-iiliiiliiu
Hanlai'iintlaki knv ii san su iv i ik'ililiiiaiak. paiiaaiay a pulip
aşapiıla ii/aiian >alm 'l'akliin İlanını şalııini lla n a iiitli o Dalia
ili'pniMi l'iiaa ail oiiiaiikli
Un 1 luliim alakan içki \ ankia iliulap.inia lam as ailiiiaa vil
.'(Inal l'iunşUmlnın Ha ilanila alknl lam tía v iaa m a lU ^ip ilali
pila vakiviii. kanılına Jalia ila aşapılaıanış Inssaliiiaim ' nadan
ninvi'ida
"I anal ı'Isııni'Mıva kiikiavaiak kaisi diiv inn liilallipiin l'iii
diik 111/ l'll/ nliln I 'm aulaki aam paıçalaı i v a ia vapai kan, l'ay a /
l'i'vavi Viski dainlalaiivla İH'vaıınşlı
I isillivia killili adaiak dapniiklipi la m i/lık ç ıla ıa l'irakip
|vnaaiava mi lina ilniiiliiin
llai şav. alialliaa plan vapniadipnii ıçnı siiva ılilşmılşlil.
o riıtın «itln n d h ılf f U ie l

I (iıılı''v<< 1)1111/ ılııİMi ılıl (lııınİM İıy ılıııı Ijılm k ı / lıııım n t/ı nl utyılı

İHİı- N ı'u lı lo 'ili l>lı lu 'iı/ı- |ııi( - k lr lı ı'n y ııiıı/ılı A nı ıık ılııın ın

I^İYİc ııls n v 'lı. V iıiH 'iık Ilııın ın İm k ın lın (ilıçlıı İm rlk ıııı u ln m /ılı

Kil ılım ( J in ın ııın v c k n llın ıılc Im ş c lın c k , lml(j.CNiııl k ım ın ııık n p ın

İlli K ilin im n m ıln n n K ,iıi|i k n ılın ıın , r<li|>cı k n lın ıın ım k ım i|ilc k s ın c

^ıılıi|i İm m in in in n p .ın ı.ın ın k lıın d n lın k o ln y d ı

S i'in n y u k ln . g ü ç lılilll lıc n d c y d ı Vcyn cn ii/muİmii İm gccc


Inlıın'tlon lu -ıu lc n ln c n k lı.
( )n n n ın lıV ıT ın c k ıÇ in k n d n n n ı lıc c c ın ıc k /o ın n ıln d c p ıld ıın

l’ıı/ıııU 'sı p .ıin k il k n ıııl li)|iln n liN n n ln o ıin y n ç ık ım u n p ım >cy p n /

ıiııılııdc I m i n n d n ı n i n ı s n İm /,n lc n ç im im in k c k lık lı llıın ım ln Ih iii

İH I, İllin vciM K 'k ıs lc t l ı p i ı n İm d e r s d c v ıın lı. ( I d ın p ılc kndııılnı ın

Ick İm ş ı 'y ı n |U 'ş ın ılc o l d ı ı p ı m n d c in in ıc n n n in lın n y n ç n lış iıın

l'nııı I Ic p s ı İm k n d n ı. I ’ııın n v c ıs ı In lıiş c lc n lı, isIisiuim/ lıcı İm i

liın ın ı n , lıc lk ı lın ş k n lılı ş e y i n d n lın p e ş im le tık ıb ıln Ic ıd t

kım ıış I b 'c l , Im ıın d n I m y ı ld ık in n n n ılın k k n k lı

I k ın ıl/ İm ç d l p y ııç s c ıs c n y k c ıı, o knim kjıliismn lalıişclcılc


ilgili ic o ıın u so k n ın y n ç n lış ın ış lıııı;(V c llild c d c lınlln sonlnıı \c s .i
nc /n n m n İm e ş lik ç iy e ılıliv ııe n n nisn beııiııılc Inkılınııvn /ninnin
ıilınnsını ıs le d ıp ıın için A n ın siiy le d ıp ıın şeyi' ııınm snnluın Hn
İHiııım ıcM iıeıı ç<nn|> d e ğ iş iiıır p ıln e ş d eğ işlın lığ ım pım nılşlııın
llsielık lıeı İm i İm işle n tm n n s e ıç e lm in kiıçılk i'nıçnlnım ı elde
i'ıleıek ç ık iı, ilslelık o seı \ el b e n ıın lınkkınıkeıı
h e lış k in o ld ııp .n n ın /,d n , u ıln p ın m ı m lnklnım ınsı çek dnlın
ö n e m lııd ı l ln im in ın n ı/ın ş iık e lın ı İnlim in İnle eılem cM vekleıı
kmlm / I l ı e v e (n şıv ııeıık siik , ( i m i liııd 'ım dıkknlm ı işe veııncM
p cıek ıv m d ıı Hıı k m lın n , k nlıuılıısıeıı İm sılılıığe kııpılıp .mdeıse
ıJıkkülı k e n d in i m e s e le y e v ık a m a y a e a k k a d a r d a ğ ın ık o la cak tı
h a ş k a y e r le r e b a ş k a ş e y le r s o k u y o r o ls a d a .
liirilerini yalağa atmak için hatunlarla takılmak ayn mesc-
leydi, IJı/ginlen hır kadının eline vennek ise bambaşka hır şcyfii
f .raıvford beni dinlememişti. Ailesi öldüğünde daha üniver­
siteden yeni mezun olmuş, şirketin yansını miras almış, koluna
taş gibi bir kadın takmıştı vc ben de hir güzel kenara atılmıştım.
Bunu yapan birde güya en iyi doslumdu. Babam, Noah’ya öyle­
sine gururlanarak, onaylayarak bakıyordu ki, bunu gayet açık bir
şekilde hissediyordum.
Bana asla böyle bakmamıştı.
Noah Crasvförd yük.selen bir yıldızdı, benim sahip olmadı­
ğım her şeye sahipli vc onun lanet olasıca gölgesinde kalmaktan
bezmiştim artık.
Kenıline hıraz Noah 'yi örnek atsana, lâavUl. Babamın sesi
kulaklanmda çınlıyor, bana sürekli onun beklentilerini asla kar­
şılayamayacağımı hatırlatıyordu. Evet, bazı hatalar yapmıştım;
gençtim vc partileri seviyordum fakat bu hatalar onun için kabul
edilemezdi.
Bence, bizim peder cibiliyctsizdi. Kırmızı Lotus’un başan-
sını bütünüyle kendine mal edebilecekken o kahrolasıca Craw-
fördlarla paylaşıyordu şirketi. Cici bici Craıvfordlar, Hadi gelin,
kârımızın azımsanmayacak hır kısmını hayır derneklerine hağış-
¡ayalım. Topluma hir katkımız olsun, bize bahşedilen lütuflar kar­
şılığında iyi hir iş yapalım.
Püf. Bunlar lütuf falan değildi. Deli gibi çalışm akla elde
edilmişti; babamın canını dişine takmasıyla. f>ysa babam bunu
asla biiylc g ö rm e d i. Işın dfığrusu, bence l.lı/abeth Yrd-MİıırıYa
jçrcn içe İş ık lı ’ >, o d a ya g irdiğinde yü/u n ü n aydmlaıulığını gör­
m üştüm . <> fah işe, b ab a m ı resm en parm ağında uynaüyordu lia-
Pam o n a a.sla s a h ip o la m a y a c a k s a bile, islediği her şeyi yapardı.
Bu d a k ad ın la rın e rk e k le r üzerindeki etkisine ilişkin düşün­
cemi d o ğ ru lu y o rd u tabii. Ü stelik babam o kadınla ışı pışırmemiş-

li bile.
İşi pişirmek derken... Yapacak işim vardı.
Gömleğimin diğer düğmesini de açıp bronzlaşmış demir
gibi göğsümü ortaya çıkarttıktan çünkü benim tarzım buydu
siinra anahtarlanmı kaptım. Geç oluyordu. Scrjtt yakında dükkânı
kapatırdı vc yanında taş bir hatun vc dağ gibi bt'yaz tozla beni
bckIiyrtr olacaktı. Kahretsin, nasıl da ihtiyacım vardı. İlcisine de.
Sonra, ofisinde tuttuğunu bildiğim o altın madenini yanıma
alacaktım. Bu onun için mürekkep vc kâğıttan ibaretti ama benim
için Stone Şirketi’nin geleceğiydi.

f.anie

Devasa küvete kurulduğumuzda, sıcak su çıplak bedenle­


rimizi sanp sarmaladı. Noah’nın güçlü kollan beni sarmalıyordu;
açıktaki göğüslerimde yavaşça gezdirdiği lifin verdiği hisle göz­
lerimi yumdum. Meme uçlanm, bu eve adım attığımdan ben bir
an olsun yumuşamamıştı.
Komik, o zamanlar ondan nefret etmeyi nasıl da istiyordum.
fJysa şimdi, sırf benimle istediği zaman, istediği yerde, istediği
şekilde keyirsiirebilıııek için beni stilin almış olan adama deliler
gibi aşıklım.
Meğer doğıuymuş: Aşkı aramayı bıraklıgımızda o bize ge­
lirmiş. Ve kalbimizi tutsak edip bizi altüst etmeyi beceren kişi de
genelde hiç beklemediğimiz kişi olurmuş.
Casus o au Süper Kamış larafından allüsl edilm eye çok he­
vesliydi, I lalla kimin altta kimin üstle olduğu bile umurunda de­
ğildi. Açgözlü şıllık.
Onun yalvarışını duymuşçasına, N oah’nın boşla kalan eli
yanımdan aşağıya, kamıma kaydı, sonra kalın parmaklan bacak
aramdaki kalmanlarımm arasına girip bana doğru düzgün bir
selam verdi. Leziz kokan nefesi boynumda dolandı; sonra sıcak,
ıslak dudaklan onu öpücüklere boğdu.
Noah’nın dili delirtici bir yclcncğe sahipli, dudaklan bütün
duyularımı harekete geçim ıc yetisiyle donanmıştı. Dişleri davet­
kâr bir şekilde tenimde gezindiğinde, kolumu kaldırıp boynuna
doladım. Lif elinden düştü vc göğsümü avuçladı, pannaklan na­
zikçe meme ucumu sıkıyor, çekiyordu. K alçalarım ın arkasma
yapışmış organının sertleştiğini, bacak aramdaki parmaklarının
ulaşabildiği her noktayı okşadığını hissedebiliyordum. Boynu­
mun kıvrımında dudaklarının, dilinin, dişlerinin enfes baskısı,
kulağımdaki yumuşak iniltilerle birleşti vc beni delirterek kıvran-
dırdı.
“ Noah.” Adeta nefes nefese yalvarıyordum.
Yaptığını bırakmadı. ” Nc istediğini söyle bana. Kedicik.”
Casus kâğıt-kalcm çıkarıp bir liste yapm aya başladı ama
onu görm ezden geldim. N oah’nın ona tapınmasının farklı yolla-
rını b u lm ası için fa z la s ıy la za m a n olacaktı. Şim di ben, Noah için
bir şey y a p m a k is liy o rd u m .
“ S en i.” K o lla rın d a d ö n d ü m . “ Senin tadına bakm ak istiyo­

rum.”
B a c a k la rın ın a ra s ın d a d ö rla y a k p o zisyonuna geçip davetkâr
bir lıa v a y la d u d a k la r ım ı y a la y a ra k o n u sü zd ü m . K üvetteki su
lıarek cllcrim lc ç a lk a la n ıy o r , k a m ın ın k asla rın a çarpıyordu. “Sen
benden b ir ş e y is te rs in d c y a p m a z m ıy ım hiç...”
V ahşi k o ll a r ın d a n d e s te k a ld ı v e y e rin d e n k alk ıp kenara
o lu r d u , b ir y a n d a n d a o r g a n ın ı b ir e lin e alıp dav e tk âr bir biçim de
sıv a z la m a y a b a ş la d ı. D iğ e r k o lu n u d a b an a d o ğ ru uzattı. "H adi

Lanie, b e n i a ğ z ın a a l .”
Bu sözcükler bana oradaki ilk gecemi, Noah’nm koltukta
çın içıp lak otump sigara içtiği o geceyi hatırlattı. Bu hatırayla tüy­
lerim diken diken oldu ve ona yaklaşırken dudaklanmdan acı­
nası, edepsiz bir mırıltı döküldü. Yanına geldiğimde saçlanmı
kavrayıp başımı bütün nezaketiyle ağzıma doğmittuğu o devasa
organına doğru çekti.
Eliyle organının altını sıkıyordu, onu ağzıma aldığımda
göğsünden seksi bir kükreme yükseldi. Ucunda dilimle daireler
çizip onu hevesli dudaklarım ın arasından olabildiğince derine
aldım. Başımı daha da bastırdığında dudaklanm gerildi. Eliyle
saçlarımı kavrayıp beni yavaşça aşağı yukan indirip kaldımiaya
başladı. Onu ağzıma almamı izlemek için ayağını küvetin yanına,
dayayıp duvara yaslandığında, bir tmda tam bir ifşacı olup çıkhm.
Bir anlığına onu ağzımdan çıkanlım ve başımı bacaklannın
arasına soktum. Gözlerimi yüzünden ayınnadaıı hayalanm yala-
m ay a, h er birini te k er te k er ağ z ım a alıp y a v a şç a e m m e y e k o y u l,
dum ,
“ L an et o lsu n ,” diy e rek in led ik ten s o n ra a ğ z ı a ç ık kaldı ve
g ö ğ sü g itg id e daha hızlı y ü k se lip a lç a lm a y a b a ş a ld ı.
D ilim h a y a lan n ın k u y tu su n d a n y u k a n , p a r m a k la r ın a iler,
leyip uzun kam ışına d o ğ ru kaydı. N o a h b a ş ım ı d a h a d a büyük
b ir g ü çle aşağ ıy a b a s tu ıy o rd u v e o rg a n ın ın b a ş ın ı b o ğ a z ım ın
arkasm da hissedebiliyordum . O ben i in d irip k a ld ırırk e n dişlerim
yavaşça yum uşak tenini sıy ın y o rd u . G ö z le ri d u d a k la n m a kenet-
lenm işh; başım ı öne arkaya h arek e t ettirip o n u iy ic e iç im e aldım .
Y utkunup boğazım ı g ev şeterek o n u d a h a d a d e rin e s o k tu m , ağ ­
zım daki sertlik sanki h ay a tım d a ta ttığ u n e n le z z e tli ş e y m iş gibi
beni inletiyordu. Z aten ö y le y d i de.
“Lanet olsu n.” Sesi ad e ta fisıltıydı; p ü rü z lü , g ü ç b e la k o ntrol
edebildiği b ir fisıln. “ A letim i em e rk e n n e k a d a r m ü th iş g ö rü n d ü ­
ğünü tahm in bile ed e m ezsin . D a h a sert. K e d ic ik , D a h a s e rt em
beni.”
O nu ö yle sert e m d im ki y a n a k la n m tu tu ld u . Ö y le s in e sert
em dim ki, işim bittiğinde o rg an ın ın m o s m o r o la c a ğ m d a n em in ­
dim . N o ah inlerken k o lla n n d a k i, g ö ğ s ü n d e k i, k a n ım d a k i bütün
k aslar gerildi, O beni k en d in d en g e ç m iş h a ld e iz le rk e n , d a h a h ız­
lı, d ah a sert em iyor, o n u d a h a d erin e a lıy o rd u m .
A ğ zım d a o n u n o rg an ıy la ö lse y d im m u tlu b ir k a d m olarak
ö lü rd ü m . O rg an boğ u lm ası n ed e n iy le ö lü m .
İsm im i haykırdı, so n ra y ü z ü b u ru ştu . “ D u r, d u r.”
D ev am ettim .
“H ayır... k ahretsin...” İnledi v e y ü z ü m ü ellerin in ara sın a alıp
beni organını bırakmaya zorladı.” Soluk soluğa kalmış, boynun­
daki damarlar belirginleşmiş, gözlen irileşmişti; iştahlı ve karar­
lıydı “Arkanı dönüp kenara tutun.”
S ahneye ç ık m a sırası C a s u s ’a gelince ikim iz de bunu bir
kutladık.
Arkamı dönüp rahatça aralanna girebilsin diye bacaklanmı
açtım; tabii işi garantiye almak için belimi kıvınp kalçalanna da
iyice dışan çıkardım. Nefesini ensemde hissettiğimde, göğsünü
sırtıma yaslayıp orgamm girişime yerleştirdiğinde, az kalsm o ra ­
cıkta boşalacaktım.

D u d ak la n k u la ğ ım d a y d ı v e o rg an ın ın ucunun katmanla-
nmm arasın d an k a y a ra k b a n a ta k ıld ığ ın ı hissettim . Çaresizce
ihtiyaç d u y d u ğ u m ş e y le b e n i do ldurm u yordu. Kalçalarımı oyna­
tıp girişimi aletin e y a s la m a y a ç a lıştım am a geri çekildi ve tema
simiz b o zu ld u ğ u iç in sız la n m a m a y o l açtı.
N efesi d erin v e te h d itk â r b ir sesle kulağım ı okşadı fakat on­
dan k o rk am ıy o rdum . “ H a n g i k a p ıd a n gırm ehyim , Lanie?” diye
sordu. “ B u n d an m ı? ” O rg a n ın ı v ajin am a doğru getirdi. “Yoksa
buradan m ı?” D iğ e r d e liğ im e k a y ıp hafifçe bastırdı.
“H an g isin i iste rse n . S en n asıl beni istediğim şeyden mah-
nım b ıra k m ıy o rsan , b e n d e se n i o n d an m ahrum buakm ayaca-
ğım.” A rka k a p ı d e n e y im im p e k k o la y olm aım şn; hatta başlan­
gıçta acı v ericiy d i fa k a t te k ra r d en e m ek istiyordum. Ve gerçetaen
de onun için b ir ş e y y a p m a k istiy o rd u m , o yüzden m adem beni
arkadan b ec erm ek istiy o rd u , o h ald e o n a izin verecektim,
N oah k u la ğ ım d a g ü lü m se d i, bım u görm ediğim halde bili­
yordum, “Ö y le m i? Ç o k c e su rs u n , Lanie. Ç ok fedakâr. V ücu-
dımun bu kadar istekli olmasına, dokunuşlarım a bu kadar fütur­
suzca kaışılık vcnnenc bayıIıyoRim. Organımı o leziz küçük po­
pona tekrar sokmayı iple çekiyoRun ve bunu yapacağım da. An­
cak bu sefer galiba... buraya gireceğim ."
Organının kalın başı vajinama girerek onu esnetti, kendisini
iyice yerleştirirken içimi doldurdu. İnleyip başımı om zuna koya­
bilmek için geriye attun. Tek eliyle göğsüm ü avuçlarken, diğerini
kamuna yerleştirdi. Sonra kam ım ın altına bastırarak beni çok
hafifçe öne eğdi fakat bu küçücük açı değişikliği bile nefesimin
kesilmesine yetti.
“Yavaş, Kedicik,” diye fisıldadı kulağıma. “Tannm , inanıl­
maz iyi hissettiriyorsun.”
"Sen de fena değilsin,” demeyi becerebildim sadece.
Noah yeniden içimde hareket etmeye başladı. Yavaşça içeri
ginp dışan çıkıyor, bir yandan da boynuma ateşli öpücükler kon­
duruyordu. Kamımdaki eli aşağıya inip parmak ucuyla klitori­
simi okşamaya başladığında başım yana düştü. Yeniden inle­
dim çünkü inamlmaz iyi hissediyordum; sonra göğsünü sırtıma
iyice bastırdı.
Ne istediğim biliyordum. İyice eğilmemi bekliyordu, ben
de eğildim ve benimle istediğim yapmasına izin verdim.
Ve bana neler yapmadı ki.
Dudaklan çıplak omuzlanmdan inerken tenimi karmcalan-
dınyordu. Göğsümdeki elini çekip parmaklannı küvetin kenarın­
daki elimin üzerine koydu. Bedenimin üzerindeki hafif ağırlığı
beni tamamen sarmalıyordu. Diğer eli yeniden kamıma kaydı ve
daha kararlı bir şekilde gidip gelmeye başladı. Kulağunın üze-
rindfki dudaklarından d ö k ü len h er bir küçük iniltiyi duyabiliyor,
İjC gidip gelişinde ten im d ek i sıc ak so lu k lan n ı hissedebiliyor-

duni'
“Daha da derinde olmalıyım, Lanie. Daha önce hiç ulaşma­
dığım kadar derinde,” dedi boynum un üzerindeki dudaklannın
arasından.
Eli bedenimde aşağıya doğru kaydı ve sol bacağım ın iç
İn s ın ın d a durdu. Onu kaldunp küvetin kenanna yerleştirdi. Sonra
y e n id e n yavaşça içime girdi.
“Aah...” diye inledim.
Kalçalanm popom a sürterek dudaklanm dan başka bir inilti
dökülmesine neden okurken, “ İşte böyle. Burası,” dedi. “Hoşuna
gidiyor mu?”
“Tannm, evet.” O rganınm içim de tavnldığım , duvarlarımı
ittiğini hissedebiliyordum; kalçalanm ı daha da dışanya çıkararak
onu daha çok içime alm aya çalıştım . “Seni hissedebiliyorum...
bana çok zevk veriyorsun...”
“Evet, ben de çok zevk alıyorum ,” dedi biraz gen çıkıp ye­
niden içime girerken.
Her büi en sonuncusundan daha da m uhteşem , kısa, hızlı
gidişgelişlerle hareket ediyordu. V ücudum un içindeki her bir
nokta birbirine kilitlenm işti.
“Daha hızlı, Noah. D aha hızlı becer beni." dedim onu teşvik
etmek için.
O da öyle yaptı. Bir eli saçlarım a ulaştı v e onlan çekip baş­
ımı zorla kaldırarak beni bir m anyak gibi bccennev c devam etti.
Kaşıklan uzun, sert, hızlı darbelerle po[xnna çaıpıyordu. Pannak
C L. P a rk e r

uçlan kalçalanmın arasında dolanırken tenlerimiz birbirine vu­


ruyordu. Göğsüm sıkıştı, kamım kasıldı, klitorisim titredi, dişle­
rim kenetlendi, parmaklanm küvetin kenanna öyle bir yapıştı |<i
eklemlerim beyazlaştı.
Derken her şey bir anda gevşedi ve beni iliklerime kadar
sarsan bir orgazm çığlığı attım.
“Noah... oh... Noah,” diye inledim kalbim göğsümü döver­
ken.
“Biliyorum, Kedicik,” diye inledi hâlâ sertçe gidip gelirken.
“Az kaldı. Boşalacağım, Boşalaca...” Kalçalan arkama çarparken
bir inilti çıkardı ve sadece bir-iki saniye öylece durup ardından
tekrar düzensiz ve sarsak gidiş gelişlerle devam etti.
En sonunda hareketsizleşti. Sanki fırtına bulutlan dağılmış
ve güneşi ortaya çıkannış gibi dinginleşti. M utlu, huzurlu ve
memnun.
İçimden çıkarken vücudu gevşedi, alnını sırtım a yasladı.
“Sen benim sonumu getireceksin,” dedi soluk soluğa.
Gerçekten mi? Kalbimin göğsümden kopmaya çahşırcasına
attığı göz önünde bulundurulursa ciddi bir kalp krizi geçirme
tehlikesiyle karşı karşıya olduğumdan emindim. Fakat Tannm,
amma da müthiş bir ölüm. Organ boğulmasıyla aşık atabilir.

Noah, Foreplay’e yalnızca D ez’le birlikte gitm eme karşı


çıktı ama onun bizimle gelip planı tehlikeye atmasına izin vere­
mezdim. Mason veya Samuel’in benimle gelme teklifini de geri
çevirdim ama onu, yanıma Poliy’yi de almama izin vermesi ko-
„usunda ikna ettim.
Çılgın sürücülük yeteneğinin bir faydası olurdu belki. Çılgın
derken kastettiğim, bu hatunun direksiyonun arkasında tam bir
manyağa dönüştüğü ve oraya sağ salim vanrsak şanslı olacağı-
mızdi- Ancak N oah’ya göre bıçak kemiğe dayandığında Polly
hiç de hafife alınm ayacak biriydi. Belki de volta atarken David
Stone’un çeşitli organlanna hayali yumruklar savutması yüzün­
den böyle düşünüyordu. Hedefi de on ikiden vuruyor, yumruğu
denk getirdiği organlann her birini haykınyordu. Bu beni biraz
korkuttu.
İşte gelmiş, karanlıkta Foreplay’in bulunduğu sokağın karşı­
s ın a park etmiş, D ez’in bizi içeri çağırmasım bekliyorduk. Bina,
görebildiğim kadanyla bom boş ve sessizdi. Otopark da bir o ka­
dar boştu ve neon tabela söneli uzun zaman olmuştu.
Polly ayakJarmdaki asker botlan da dahil olmak üzere baş­
tan ayağa simsiyah giyinmişti. Bu botlan nasıl bulduğu hakkında
hiçbir fikrim yoktu. B unun yürüttüğü ilk gizli görev olmadığın­
dan şüphelendim, zaten böyle bir şey duyarsam hiç şaşırmazdım.
“Telefonun açık m ı?” diye sordu milyanncı kez.
“Evet Polly, açık.”
Dizleri sanki kupalarca kahve içmişçesine titriyordu. .Aynca
gözlerinin fıldır fıldır döndüğünü de fark ettim. Yemin ederim,
sanki çalılıklann arasında bir polis ekibi olmasına rağmen mekâ­
nı soymak için gözetliyorm uşuz gibi bir hali vardı.
“Tekrar bir baksana,” dedi çünkü belli ki aptal bir ceptele-
fonunu çalıştırmaktan aciz bir beyinsiz olduğumu düşünüyordu.
Ona sinir olarak gözlerim i devirdim ve telefonluna baktım;
(■ / r,ıd < ı

luıiuı omı kiiklıri|i cnıiıı olması için y ü/üııe (utlum . la n ı o sımda


eliıiHİç tita's eıvk v oriııulc sıçmmauto ııctlcıı oldu.
IX v'dcn mesaj gelmişlı; Ih ıııtild ik ıc s ii ıiığ iiıijç ık tı.
I \ ei. Ivklaliğim i/ lelılike yok işaıvti işle bu şilivli mesajdı.
"I killi, gidelim." dedim l’olly'ye.
Arabadan ini|i kapılan olabildiğince sessiz kapattık. Mır-
st/largibi eğilerek sokağın kaişısına geçlik ve otoparktan ilerle­
dik C im rim i: 7i'MAe şarkısı karam ın içinde d ö n ü p dum yordu
t'akai Tom t'n ıise bizimle boy ölçüşem ezdi bile. K u lü b ü n önüne
vaalığııniAİa sııiınu/ı duvara yasladık, sonra ben çok halifçe
kapıya v urdum. Onee iki kez. sonra ıkırdum . sonra ü ç koz dalıa.
"Şiliv bu muydu'.’" diye sordu Polly lisıldayanık.
"1 layır. Öyle bir şey konuşm adık." dedim om zu m u silkerek.
"S ad a v düşündüm ki... alt. kapa çeneni. G erginini, tam am mı?"
Polly tiz bil' sesle kıkırdayınca hoıııen elini ağzm a götüriip
kendini durdurdu. Bu sırada Dez kapıyı açtı.
"Siz iki dangalak ne halt ettiğinizi sanıyorsunuz'.’'' diye fi-
sıldadı sertçe; ardından Polly‘ye bakıp kaşlarını çattı. "Yakahuı-
mamızı mı istiyorsunuz'.’ Pijania partisine gelm edin, liseli dilber."
Polly elini ağzından çekip kendini olabildiğince topıu lama­
ya çalıştı. "Ö /ü r dilerim."
Dez. onu şöyle bir sii/üp nom ialdc asla takınm ayacağı Vadi
Kı:ı ses tonuyla, "Kıyafetin lıoşm uş," dedi. K esinlikle Polly'ye
çekme>e başlamıştı. Bunu sonradtm söyleyip savunm aya geçme­
sini izleyecektim; çok cğlcneeli olacaktı.
Bu iltifat karşısında Polly'nin yiızü aydınlandı. "Teşekkiü-
ler! Seninki de," dedi onu süzerek.
1)e/. dc lijikı Polly gibi giyinmişti. Matta Noah'nm evine be­
ni “ kaçn-maya" gcldiğintlc giydiği kıyafetti bu. İşe bu kılıkta
gitnıediğii'C cinindim.
“ Ü sU İuü m ü d e ğ iş tird in ? ” d iy e so rd u m ç ü n k ü b u onun ya-

p acağ ıh i'sscy d v ğ ild i-


B an a " h e r h a ld e y a n i” b a k ışı a lıp a y ağ ın ı h afifçe yere vurdu.
"I lem iş h e m d c b u n u n iç in a y n ı k ıy a fe ti g iy e m e z d im h erh ald e,

değil m i? ”
Polly'ye bakarak gözlerimi devirdim. “Tannm, bir daha asla
a ık a d a ş lt ın ın la konuşm a. Lanet olasıca bir hastalık gibisin.”
Dez ıılallam ış gibiydi. “Siz neden bahsediyorsunuz?"
‘‘Poliy'nin kızsal triplerini kapmışsın. Sorun yok. hapisha­
nenin eş ziyareti gününde tekrar eski haline dönersin.”
Polly yeniden kıkırdadı. Dez ise kenara çekilip bizi içeriye
aldı.
”0 gitti m i?” diye sordum kapı arkamızdan kapanır kapan­
maz.
"G aliba am a arka kapıyı her zam an açık bırakıyor, bu yüz­
den açıkçası b ilm iy o iıım .”
“N e demek bilmiyorum? Kontrol etmedin mi'’" Hdlâ fistl-
dıyor olsam da sesimdeki kuşkucu ton çok netti. Telefonumu kal­
dırıp bana yolladığı mesajı gösteıriim, "'Hamilelik testi negatif
çıktı,’ yazmıştın!”
“Şey, birazcık luuııile olabilirim. Bu testler arada çuval­
lıyor.”
Onu öldürcccktiın. Gözlerimdeki gaddar ptulaklığm bunu
gayet nel gösterdiğinden emindim ama yıllann ,mn-enmaıuyla
mükemmelleşen ölümcül bakışım c-n yakın arkadaşım üzerindi;
hiçbir etkide bulunmuyordu.
IX / çok büyütülecek bir şey yokmuş gibi omzunu silkti
“Salla gitsin. Buradaysa, onu bir güzel bc-n/etiriz, ”
Beni daha iyi d u y a b ilsin d iy e tma iyice yakla.şlım . “Hımm^
IX-z? Bu kıyafetICT bizi süpc-r c c s u r n ın ja la r gjbi g ö s te riy o r ola­
b ilir ama öyle d e ğ iliz '
“Şimdi nc yapmamız gcrckıyori'” Polly pc-s cdtTccsine
omuzlarını düşürdü Bunun onu öldürdüğünü biliyordum. Düz­
gün planlama Poliy’nin hayatında csa.stı, bu nedenle drrğaçlama
yapmak onun kitabında felaketle c-şanlamlıydı.
fJmuzlanmı geriye atıp dikleştim. Durumu kontrol altına
alarak, “ Burada olup olmadığını öğrc-ncccğiz., srrnra da o kahro-
iasıca kontratı alacağız,” dedim kararlılıkla. “.Şimdi... hadi ninja-
lığımızı göstcTclim.”
Çıkış işarc-ticn çok az aydınlatmasına karşın kulüp karan­
lıktı Tabii IX'z mekânı avucunun içi gibi biliyordu, bc-n dc buraya
v/n ziyartTimdc-n, zemin katın yönünü biliyordum. Yani hazırdık.
Basamaklan inc-rkcn, kulübün korumasının kendini bir
Tanrı gibi hissclmcsinc yol açan kahrolasıca bir klipsli klasörle
bizi alt katta beklediğini sandım bir an. Neyse ki orada değildi.
Hatta içcTİsi zifiri karanlıktı. O kadar karanlıktı ki, yönümüzü
bulmak için duvarlara yaslanarak ilerlemek zorunda kaldık. Kori­
dorun sonuna ulaşmadan, bir kapının altından süzülen ışığı gör
düm vc (xiadan gelen müzik sc-sini duydum.
Saitt hâlâ ofistendi, IXrken binanın arkasından bizim tarafa
gelen sesleri duyduk.
.■rjuy/muf'. (/ u n a h kâ r İJû e i

Polly gömleğime yapışu, ben de Dez inicine yapışıp Vıafıfçe


ç e k iş tird im .

“ B inleri geliyor! Ne yapacağız','” diye fısıldadım.


0CZ elimi tişörtünden çekip bana döndâ “Başımızı belaya
şolcayım deme, Lanes. Kapa şu çeneni. Halledeceğim. Hadi"
Poliy’y le b erab er, onu k o n d o rd a takip ettik ve çok fazla gû-
^ Itü y ap m ad an h e m e n Scott’ın ofisinin yanındaki küçük dolaba
sığışmayı ba-şardık. Biz içeri g irer girm ez kapının dışındaki sesler
kesildi-
“İyi eğlenceler, dostum,” dedi bir erkek sesi.
“Bu, Terrence,” diye fısıldadı Dez.
“ K im in le konaşuyor?” Kulaklanmı d ö rt açtım ama duya­
bildiğim tek ş e y Scott’m odasının açılıp kapanmasıydı.
“Yani? Onlar gidene kadar burada böyle bekleyecek mi­
yiz?” diye sordu Dez,
S ard aly a m isa li m in ic ik b ir a la n a sığışm ıştık am a başka bir
seçeneğim iz d e y o k tu zaten.
“Evet, aynen,” dedim.
“Hiç de değil.” Dez, Scott’m ofisinin karşısındaki duvara
döndü.
Sıvanın üstünde çıkartmaya benzeyen bir şeyle uğraşmaya
başladığında, “Ne yapıyorsun?” diye sordum.
Onu çekiştirdi, derken bir delikten ışık sızdı. "Taş gibi bir
adam dolapta biraz yaramazlık yapmak isterse diye koruma
amaçlı yerleştirmiştim.” Omzunu silkti. “Olur da patron beni
ararsa haberim olsun diye.”
“Var ya, sen şeytani bir dehasın.” Pratik zekâsı beni
bii> üloıııişlı. "Ifiı- dolapla işi p işirdiğin için tanı bir sürtük ol­
m akla bcnılvr, bir deha olduğun çok a çık ."
-Ib ım ı illifat olarak a lıy o m ın ." dedi m u zip bir gülüm se­
me) le. “ İ n iyi yanı da biı d in a rla r kağıt gibi ince olduğıutdan
malııvm \ eiTennide b a\ ai fişek ler p atlark en se ssiz olm ak çok
/or. Hıı da son deıvee c a ıtik .”
Haşımı iki yana sallayıp deliğe e ğildim . S e o tt'ın yanında
kınım olduğunu g ö a lü ğ ü n ıd e nefesim kesildi ve bir anda yerim­
de zıplav ıp P oliy 'n in b unıuna çarptım . "L an e t o lsu n !"
Doz eli) le ağzım ı kapadı ç ünkü fısıltını k esinlikle fisıltıdan
çok dalıa fazlasıydı.
"T anrını!" Polly dikkatle b u n lu n u y okladı. “ N ed en burnu­
m u kınııak istediğini sorabilir m i) im. a ca b a? "
D e z'in elini ağzım dan çektim . "B u D a \ id!"
Polly, artık bım ııuum acısını önem sem iyoalıı. “O alçak herif
kontratı çalm aya gelm iş!"
Sesleri duyunca katlundaıı u y d u n ııa d ıg ım d a n em in olmak
için eğilip y eniden baktım . N eyse ki D avid. S e o tt'ın masasmın
ytuıııulakı d en koltukta oturuyordu, h ediği day ak yüziınden yüzü
şişm iş, nıonınııışn. Noalı P. Cravı ford'dm ı saygılar.
Bu arada S c o n 'm mastısı kokain d a ğ la n y la kapbydt.
".Aman Ttmnm! Dez. hem en telefonunu ver," dedim el yor­
d am ıyla arkaya uzanıp.
"N e? Niye'.’"
"Ş u n u n kam erasını aç \ e bana \ er. Ç ab u k !"
D ez telefoııım u elim e m tuşnınm ca, ekranından görüntüyü
iyi çektiğim den em in olarak onıı deliğe dayadım . D ez şaka yap-
M ilyonluk Uünahkâr Ditei

.„ iy o rd ıı; b u d u v a r l a r c id d e n k â ğ ıt g ib iy d i. S öyledikleri her bir


sözcüğü d u y a b i li y o r d u m .
"N e o ld u san a b ö y le ? ” S e o tt’ın sesinde h afıfb ir alay vardı.
A s lın d a b e n im d c iç im d e n g ü tm e k geliyordu.
D avid p a m ıa k la n n ı şiş g ö z ü n ü n üstündeki y an ğ a koydu.
■K ick b o X kazası. Kum torbasını ıskaladım.”
"Sonra peki? Kendi suratma tekme mi attın? Hem de aıka
arkaya?"
“Kapa çeneni. Hu kadar kısa zamanda yeni mal mı geldi?
Riskli iş." dedi D avid konuyu değiştirerek. Keyfi pek yerinde
görünmüyordu.
“Yeni parti değil. M ekânda talep artışı oldu. Şu vatkandaki
sümiıklü veletlerden de, faltişe kapmaya gelen alt kattaki beyler­
den de."
"Ü niversite çocuklanna da mı saüyorsun artık? Bunu ko-
nuşmamıştık. O rtağız sanıyordum.”
“Öy leyiz. Seni o yüzden çağırdım." Scott ayağa kalkıp ma­
stısının önüne geçti ve kenara yaslanıp bacak bacak üstüne am.
"O halde konuşalım ."
"K onuşacak b ir şey yok. Bu çok riskli bir iş. Gerzek serse­
rinin teki bizi gam m azlarsa Titanik misali denizm dibini hoylanz.
.Akıllıca değil. S on v er bım a."
Scott d udak b ü küp om zunu silkti. "Haklı olabilirsin ama
kızlarla b eraber kokain ptaketi sağlam kâr getiriyor. O zengtn piç­
ler hayatta ö tm ez, btuıu biliyorsun. Kaybedeceklen çok şey var.
Tek fiyata iki m al. m üzayedelerde açılış teklifini yûkselmıeye
\tirdimci olıu'."
“Şimdi sen hnyle deyince...” dedi David bir politikacı gibj
Biilümscycrek. “Sağlam kâr demişken, bir sonraki müzayedeye
senatör dostum da geliyor. Onu hem toz hem de hanımlar konu­
sunda .son derece mutlu etmemiz gerektiğini ne kadar vurgula-
sam azdır. İkiz arayışı nc âlemde? G elişme var m ı?”
“Olmaz mı? Seni çağırmamın ikinci sebebi. Güven bana,
gününü kurtaracağım, hatta haftanı. Bütün yılını diyelim gitsin.”
Scott telefonuna uzanıp bir tuşa bastı ve hoparlörü açtı,
Terrence hatlın diğer ucunda belirdi, “Evci, patron?”
“ Hanımlan ofisime getir,” dedi Scott, ardından tekrar bir
tuşa basıp telefonu kapattı.
Birkaç dakika sonra ofisin kapısı açıldı ve uzun bacaklı iki
kızıl ikizler salına salına odaya girdi. Görebildiğim kadanyla bir­
birlerine fizik olarak çok benziyorlardı ve ikisi de güm üş renkli
kısa bircibisc giymişti. Vay canına, salınarak yürüm eleri bile ay­
nıydı.
“Sakin ol, deli kalbim,” dedi David pantolonunun ağını çe­
kiştirerek. Kızlara, çok seksi olduğunu sandığı am a yüzü Fil
Adam’ı andırmadığı zamanlar bile ürpertici olan o gülümsem e­
siyle otuz iki diş güldü. “ Selamlaaaar, Bayanlar.”
Scott kızlann yanına gidip aralarında durdu. “ Izzy ve Belle’
le tanışmanı istiyorum. Mükemmeller, değil m i?”
“ Hem de nasıl. Senatör bu paketten son derece m emnun ka­
lacak. Biraz tatlarına bakmak beni de bozm az açıkçası.”
‘T ahm in etmişlim, bunu yapmamak için bir engelimiz de
yok. Neticede, gününü kurtaracağımı söylemiştim sana.”
David’in şehvet dolu gözleri sağdaki kıza kilitlendi. Kızı
jvm yon iuk G ü n a h kâ r Düet

yukandan aşağıya, sonra tekrar yukanya, bacaklanna kadar süz-


riü; onu adeta gözleriyle soyuyordu. "Neden yanıma gelip şu kay­
mak gibi bacaklannı bana sarmıyorsun, tatlım ?’ diye sorarken,
gözlerini kızın baldırlanndan ayırmadı bile.
Ah, iğrenç. Gelgelelim, bu tiksindirici flörtleşmesi onu seks
yap m a k ta n alıkoymayacaktı. Ceplerine birkaç papel koyduğu an
hu kızlar her şeye hazır ve nazır olurdu ama zaten birkaç papel­
den fazlasını aldıklanndan da emindim.
“Izzy, bu beyefendiye çok iyi davranmanı istiyomm. Çok
ama çok iyi,” dedi Scott ktzm elini tutup onu David’e doğm götü­
rürken.
Izzy onun önünde durdu, sonra Belle, kız kardeşinin arka­
sından gelip onun ferm uanru açarak elbisesini ayaklatma düşür­
dü. Izzy iç çam aşın giymem işti. D avid’in yüzündeki ifadeye ba­
kılırsa, oracıkta pantolonuna boşalıvermek üzereydi.
“Vay vay, hatuna bak!” David, Izzy’nin kalçalarma yapışıp
yüzünü bacaklarmın arasına gömdü. Izzy gülüp elini onım saç-
lanndan geçirirken gözlerini kapatıp başını arkaya attı. Gözlerini
yumduğu için onu suçlayam azdım . Bunu hissetmek zaten yete­
rince kötü olsa gerekti, bir de o canavar herif ona yumulmuşken
izlemek dayanılmaz olurdu.
Scott güldü ve m asasına gidip birkaç paket kokain alarak
David’e bir tanesini verdi. “Al bakalım, Romeo. Eğlencemize
bakalım.”
Başımı çevirmeliydim. O odada az sonra yaşanacaklar öyle­
sine rahatsız edici olacakb ki... Ama gözlerimi çeviremedim. Ben
cidden hastalıklı bir insandım. Sanki bir sirk izliyordum. Tüy-
lıTimi ılıkcn diken cdeeeklı litkal Ivıkma.lan cılcmiyoRİıını işle.
Belle de şimdi eıplaklı; kı/laı kane|vyc u/anım ş. David ile
Sam ise o iğıvııç salyalı ağı/larıııı vc ellerini onların viicutlaı ıııda
gc/diiıyoilardı, Kı/larnı şikâyel eder gibi bir hali yoklu anıtı..,
/ğıvne' Da\ ıd. küçük |iakelleıılen birini açıp içindekileri 1/y.y’nin
göbeğine döklii. Sonra bir kamış alıp uzun bir çizgi halindeki
lo/ıı bıımnna çekli l/zy o an inledi, David onun içine üç pamıa-
ğmı sokarken. Seoti'ııı da izlediğini gördüm.
"A / önce laiımin etliğim şeyi mi duydum ?" Polly beni çe­
kip bakmaya çalışlı. ''İğrenç! Ne yapıyor onlar orada'.’”
■'Kokain çekiyorlar," diye tisıldadım, Dez ile Poliy’dcn zi­
yade kendi kendime. O an tanı bir şok içindeydim. “ Vc... ve...
kendilerinden geçiyorlar."
“Nc? David vc Scoll mı?" Dez beni kenara ilip telefonun
ekranından baktı.
"Vay canına!” diyerek güldü. “ Baksaııızü, ben bu hatunlan
UııııyoRim. Yeni geldiler. Nasıl bu kadar kısa zam anda yardımcı
müdür olduklan anlaşıldı.”
"Şaka yapıyorsun, değil mi'.?” dedi Polly ama bunun cevabı­
nı bildiği belliydi.
Başımı iki yana salladım. Polly dc diğer taraftan beni sıkış-
tınp telefonun ekranına baktı.
David ve Scoli’ın, en hafif tabirle adi pislikler olduğunu bi­
liyordum ama buna kendi gözlerimle şahit olacağımı hiç düşün­
memiştim. Ömrüm boyunca bu görüntüyü aklım dan çıkarama­
yacağımı biliyordum. Tabii beynimi çam aşır suyuyla yıkama­
dığım sürece. Bu gayet iyi bir fikirdi aslında.
Dez. “ Noalı mı onun yü/ünii hu luılc gelirdi?" diye surdu-
nıınırla giiliiınscdim, “ Vay canına, galiba bu adama ben
.'ısik Aıiciik buıuı ona sakın söyleyeyim deme ^ün-
I b o /aiTian beni deli gibi isleyeceği için durum ikimi/, için de
¡İMiıaşık bir boyu! ahr.”
Sonra elim den aldığı Iclcfonuna diinüp şovu izlemeyi sür-
lilıdii “ Nc derseniz deyin, bu acayip seksi bir şey. Telefonun
IvıfızasınıJn'’ asla silm eyeceğim ,” dedi kaydetmeyi sürdürürken.
T ik s in d iric ilik lc d o r u k n o k ta s ın a v a ra n bu .sahneyi D ez'in

(İZCİ p o ın o k o le k s i y o n u n a e k le m e k is le m e s i k e sin lik le tam da


onun y a p a c a ğ ı b ir ş e y d i. O g e r ç e k ç e k im le r d e n hoşlan ıy o rd u ;
l-usarlaıımış. k u rg u işi o y u n c u lu k la r d a n d e ğ il. B ir g ece dairesinde
normal b ir İtim a r a r k e n k o le k s iy o n u n a d e n k g e ld iğ im için bunu

biliyordum.
Orada öylece birkaç dakika daha kaldık çünkü zaten ne ya­
p a b ilird ik ki? Telefondan çekildim çünkü artık izlemeye daha
fazla tahammül edem eyecektim . Derken, diğer odadan bir ses
duyuyor gibi olunca m erakım a yenik düştüm. Kulağımı duvara
dayayıp dinlerken, Polly de DczTc aram a sokulmanın bir yolunu
buldu; böylece göğüs göğüsc sıkışıp kalakaldık.
Birisi inliyor, m ırıldanıyordu, derken şunu duyduk: "Evet,
Koca Oğlan’ı sevdin dem ek, ha? Daha hızlı cm onu. bebeğim.
Gelmeme az kaldı.” D avid’in kendini beğenmiş sesi o kadar yap­
macıktı ki... Sonra, kızhrrdan veya belki de Seott'uın gelen çatlak
bir inilti daha duydum . K im den gelirse gelsin, ensemdeki tüyleri
kaldırmayı başardı.
Polly’nin beli benzi alm ıştı. "Ah, bu çok berbat,"
C L. P a rk e r

'‘Şimdi ne \'apı\ oriar. Dez?” diye fisıldadım. Elbette gözünü


dön açmış izliş ondu. Şıllık.
"Ne olabilir ” ' dedi Poll>. ■'Boşalıyorlar."
Gözlerimi devirdim. ■Soruşu anlamadın galiba. Şimdi ne
ş'aptıklanıu soruş o ru m ."
"hök. doğru söş lûş or.” dedi Dez. "Geliyorlar. Hem de aynı
anda. Zamanlamaşı nıttuımaşı nasıl başardılar İd'” ' Daha da be­
ren. sanki zor bir maıemarik sorusu çözüş orm uş gibi kaşlarını
şııkan kaldırmıştı. Eminim e\ e gittiğinde bu denklemin çözümü
üzerine çalışacakn. Biraz sonra şöyle dedi: "Tamam, çifte sürtük­
ler az önee arka odava geçti; orası Scott'm banyosu. Tahminim,
üstlerindeki ı n r z u m temizleş ecekler. M inik Kamış üe Minik
Kihnt de poftıduk rozlan çekiş oriar.”
Yere oturup başımı o aptal kontrat ile beni a şu a n duvara
ş asladmı. “ Bu çok uzun sürecek. Yakanda dönm ezsem Noah
çüdıracak \ e btr şeşlerin ters gitriğini zarmedeeek.”
Dez teletönuna bakmam için eliyle işaret ederek. "Bekle bir
saniye, tatlım. Şimdilik m eseleşi abartma." dedi.
Scott. "Bence onlarla zam anım ız \ arken keşlim ize baka­
lım." dedi ve organı yemden serdeşene kadar onu sıvazladı. Bu
işlemin hu kadar hızlı olmasına bakıürsa. o kokaine \ia g r a ben­
zeri bir şeş kanşnnknış olmalış dı. “Böş1e parçalar her gün elimi­
ze geçmiş OT sonuçta."
" Aşnen öşie!" dişe haşiurdı David. Pantolonunu alıp tele­
fonunu cebinden çıkardı. "B ir dakikaşn orada olurum. Senatör­
den telefon beküşonnn. m esajlanrm çabucak kontrol etsem işi
otur.”
M ily o n lu k G ü n a h k â r D ü e t

Scott banyoda ikizlere katılır katılm az. David telefonunu


vcııid«" cebine koydu ve hızla S c o n ’m m asasına gitti. Başmı çe-
etrafa bir kez daha göz gezdirdikten sonra çekmecelerden
birini açıp bu" karton dosya çıkardı. İçindeki kâğıdı aldı, onu faks
nıakinesine yerleştirdi ve b ir num ara çevirdi.
• Havıt- hayır, hayır...” diye söylendim , o kâğıdm kontrat
olduâunu biliyordum . B enim kontratım .
Polly sızlandı. “ .AJçak h e rifi”
Söz konusu alçak herif, m akinenin işlemi tam am lam asını
hçiöerken m akinenin üzerinde sabırsızlık içinde parm aklanyla
ndm mnıyordu, "G ön d erild i” kâğıdm ı alm ca onu vınarak. kom-
çjn ve karton dosv'ayı yerine yerleştirdi ve resm en koşfura koşıu-
a. şimdi m uhtem elen tam gaz dev am eden seks partisine kani­
n i üzere banyoya girdi.
.Alnımı duvara v urdum . Ş im di o kontran N o a h ’ya karşı koz
olarak kuUanmasmı asla engelleyem eyecektim .
■Neşelen L anes.” dedi D e z fazlasıyla şen şakrak bir sesle.
Saçmalaması karşısm da kaşlarım ı çattığım da telefonu havaya
(aldırdı. "D avid S tone h e m uyu ştu ru cu hem de seks Ticaretinde
Scon Christopher’la ortak. H epsi burada kavıtlı. B ence bu gav et
iağlam bir pazarlık sebebi, n e d ersin ?"
O an. Dez hayatım da g ö rdüğüm en seksi yarankn. En yakm
arkadaşım olm asaydı, o n u du v ara yapıştırıp dilim i ağzına soka-
oflndim. Haklıydı. D avid ile S c o tı’ı mahv etm ek için ihnvacım ız
olan bütün kam tlar elim izdeydi. B u durum konusunda Scott ve
onûfiızlu müşterileri ne düşünecekti m erak ediv ordum . Pek hoş­
larına gitmese gerekti.
" h ir.e d e gerçek k> rtrar: airr.ar. g e re k ." d e d i D e z . N e ara
m ar'îişır: se<; ; jpç:k.~,i,Çv. Na.y"rîa ' "E'-et-çolctan fek-s çekti ama
o n a lik ta ık; k'"nt.ra: birden g e zin ece ğ in e b ir ta n e g e z ıa s in b an ,"

vCi.
■Ben gıdr.oram ." dedim kapıya uzanarak.
Beni du-'dunTiak ıçın o m z u m a elini k o y a ra k . " B e k le bir da­
k ik a '" d r .e tıs;idadi Polly. " h a yakalanırsani> "
; de >ımd: giîrrıezsem başka şansım olm ayabilir." dedim
akli yjrJrerek. "H em erıcecık içen gireceğ im , duş sesini duy­
mazsam gensıngen cıkanm ve biraz daha b e k le n m ."
Dez. 'Bırak gitsin.” dedi Poliy ye. "B u ra d an izlen z. başı
derde zırerse de hemen hazırlanır, kurtarm a o p erasy o n u n a giri-
;inz."
■'Tamam," PolK 'nm sesindeki istek sizlik hissediliyordu.
"Ama sana bir şey olursa Noah işim i bitirir; o y ü z d en lütfen,
dikkat e t"
"Tabii ki." Gerginlik içinde başım ı salladıktan so n ra kapı
kolunu yavaşça döndürdüm.
Kondora çıktığım da duvara yapışıp p a rm a k uçlartm da
Scott'm ofisine vardım. Kapı kolunu yokladım ve kilitli olm adı­
ğını görünce kapıyı yavaşça ittim. K ulak lan m a akan suyun çı­
kardığı ses. ona kanşan kadın ve erkek seslen ulaştı fakat han­
gisinin kımm sesi olduğu anlaşılmıyordu.
Hemen Scott m m asasına gidip alt çek m ecey i açtım ve
David in az önce gen koyduğu dosyayı gördüm . İşte karşım day-
dı; T harfinin yanına yerleştirilmişti, T albot’nun T ’si. O n u çekip
çarçabuk açtım ve kontratı aldım.
Onu ellerimde tutarken yozûme bir g>iiütr:<.,ert,e
5nnra dosyayı yerme yerleştirdim ’.e tam duş sesi kesıidlsrce
¿ ^ d a n parmak uçlanm da çıktım,. Kaç.ıdan sıvy-tken i-unıVa
yapmamay a dikkat ettim. Dez ile Polly hem kondorda bekii-
yordu-
Kontratı havaya kaldırdığımda. Dez de telefonu '<aldırdı.
Yemin edenm . onun dudaklanna yapışmamak içir, ker.dı—i zor
tuttum. Yüzüm üzde kocaman gülûmserrıelerle zafer daruımır.
•/aptık- Bu dans uzun dostluğumuz boyunca, yıllar içince mû-
kemmelleşmişti; asimda temel olarak sadece kalçalarınım r-ı "ir
koreografi ve uyum la iki yana sallamaktan ibareta. Poiiy parmak
uçlarında zıplarken bızı alkışlarmış gibi yapıyordu Sonra ba-
şamaklara yönelip hırsızlara özgü kaçış plamıruzı gerçekleş­
tirdik.
G örev tainamlanmışTi. Belki planladığumz şekilde değil
ama yine de tam am lanm ıştı.
11

H a y a l K u r m a y ı D e n e se n e

Noah

A zizler G ü n ü v e y a d ah a iyi bilm en adıyla, C adüar Bavramı.


D ü n y an ın çe şitli k ü ltü rleri uzun y ılla rd a bu geleneği farklı
şekillerde k u tlam ıştır. H ep sin in kendine özgü bir tarihi olsa da
ve hiç k im se g e le n e ğ i k im in v eya nasıl başlattığını bilm iyorsa
da, g en ellik le b u b a y ra m ın P ag an kökenleri olduğuna manılır.
Her halü k ârd a, b u h e r yıl d ü n y a çapında kutlanan, yaşayanların
âlemine g e ç m e y e izinleri o la n gecede ölülerle eğleırm em izi sağ­
layan bir g ü n h a lin e gelm iştir. H er şey bir yanılsam a, birilenni
korkutm ak p a h a sm a eğ len m ek ten ibarettir. G elenekler v e içinde
b u lunduğum uz d u ru m d ü şü n ü ld ü ğ ü n d e, bütün ö nem li kurul
toplantılarının 31 E k im ’e, yani enayileri oyuna getiren b in olarak
giyinmenin k ab u l ed ileb ilir old u ğ u bir güne denk gelm esi gayet
yerinde g ö rü n ü y o rdu.
Bon hir enayi değildim. Tabii David Slone da değildi.
Pazartesi sabahı beklediğimden dalıa hızlı geldi çattı. Tasar­
ladığım ı/ planın haşarıya kavuşmasını ve bir şekilde ters tepme­
mesini umuvordıık. i ler şekilde, bn iş bitliğinde, budala kim­
se. onaya çıkacaktı.
\'e ganiniel de savaşın galibine gidecekti.
Kazansam da kaybetscm de hıı maskimahk en sonunda sona
erecekti. 1 anie'yle beraber hayalımızı binlerinin sakladığımız
sırrı öğa'nmesindcn korknıaksızın geçirebilecektik.
Lanie elinde esas kontratla eve geldiğinde, hemen Lanie’
deki kopy a ve hcnim parçaladığım kopyayı da alıp hepsini La-
nic'nin iç çamaşın y akmak için kullandığı çöp kutusımda yaktık.
.Anlaşmamızın kanılının küle dönmesini izlerken om uzlan-
nıızdan büyük bir yük kalktı. Vücutlarımız sanki ateş söndü­
ğünde gc\ şcılı. Bu, hem zihinsel hem de duygusal açıdan yıpran-
nuamızın y anı sıra fiziksel açıdan da ne kadar fazla stres altında
olduğıumızun kımınydı. Küller küllere, tozlar tozlara. Kendimize
yeni bir başkmgıç sağlamıştık vc ona garanti gözüyle bakma-
yacıiknk. Tiıbii bir de David'in taksla gönderdiği kopya vardı.
Dez görev den beraberlerinde getirdikleri ödül videosunu
bana göslennekten büyük mutluluk duydu. Seott’ın uyuşmnıcıı
işinde olduğunu bilmiy ordum ama bıı beni şaşırtmadı. Beni şa­
şırtan. Dav id'in bütün hu alav ere dalav erede yer almasıydı. Bunu
rahmin edemezdim bile ama sonuçta beni mi'ızayedeve yönlen­
diren yatınmeılanmızdtın biri olmuştu. Herhalde onu oraya ilk
götüren de David'di. Vıne de David bana bir şey çaktırmaınakta
başanlı olmuşm. Emmim bu onım için son derece kârlı bir işü.

: î -i
Yazık, sonradan her şeyi eline yüzüne bulaştırmıştı.
Üstelik Lanie’yle benim yaptığımız şeyi kurala ifşa etmeye
yeltenerek her şeyi daha da eline yüzüne bulaştıracaktı. Çifte
standarda bak sen. Şansı varmış, mesele oraya varmadan merha­
met edip işini bitirecektim. Annemle babama dua etmesi lazım­
cı Arkadaşları ve ortaklannı, yani David’in babası Harrison’ı
utandımiamı istemezlerdi.
İşte pazartesi sabahı gelip çatmış, kurul toplantısına daki­
kalar kalmıştı. L anie’yle birlikte özel asansörümde ofisime çı­
kıyorduk. Bana m oral vermek için yaramda gelmekte ısrar et­
mişti ve doğrusunu söylemek gerekirse yanımda olduğu için
mutluydum. Herhangi bir sebepten ötürü bu plan ters teperse,
beraberce hareket etmemiz, belki de şehirden defolup gitmemiz
gerekecekti. D uyduğum a göre, Alaska ilkbaharda çok güzel
oluyormuş.
Lanie kollannı belime sardı. “Heyecanh mısın?’’
Kayıtsızca om zumu silktim. “Yok yahu, ofiste sıradan bir
gün işte. .Ancak kurulun yeni hayır işi projemi onaylamasmı çok
istiyorum.”
Lanie beni kendine çevirip süzdü. “Eminim onaylarlar. Bü­
tün hafta sonu sunuma çalıştın. Sonuçta boşa gitmez, değil mi ?”
Gülüm sediğinde gözlerinde gördüğüm güven yüreğime su
serpti. Bana böyle baktığında, sarsılamayacak yenilenmiş bir öz­
güven veriyordu. Dünyaya karşı ikimizdik \ e Tann şahidim ol­
sun, sağlam bir şansımız vardı.
Asansörün zili çaldı ve kapılar ofisin harala gürelesine açıl­
dı, Çalışanlar her zaman mesele kurul toplannsı günlerine gelince
alarma geçiyor, hatta normalden daha meşgul görünmeye çahşı.
yordu. Heıkes en profesyonel kıyafetlerini giymişti ve ifadeleri
tamamen işe odaklanmış gibiydi. Biıkaçı kafalarım kaldınp La­
nie’yle bana küçük tebessümlerle selam verdi, sonra yeniden işe
döndü.
Sinirlerimi yanştumak için bir nefes verdim. Lanie’nin eli
koluma girdiğinde bakışlanm ı indirdim ve nişanlı olmamıza
rağmen parmağında yüzük olmadığı için kendimi bir pislik gibi
hissettim. Bunu derhal halletmem gerekti. Hâlâ Crav,ford bile­
ziğini takıyordu ama bu yeterli değildi. Onu zam anında en azın­
dan sözleşmeye bağlı olarak malım yapm am başka bir şeydi,
kendi tercihiyle benim olması bambaşka bir şey,
.Asansörden inince onu. beni bekley'eceği ofisime götürdüm.
Kurul toplannlan daima halka kapalı olurdu, bu nedenle yanımda
gelemezdi. .Aymca onu hayana Stone’un yanına yaklaştumazdun.
Odada beklemeyi dert etmedi, zaten Polly de ona arkadaşlık ede­
cekti. Mason da asistanım sıfatıyla toplannya katılacaktı. Gizlice
Polly nin telefonunu arayacak, böylece Polly ile Lanie de ofiste
konuşulanları dinleyebilecekti.
"H er şey hazır m ıT ' diye sordum M ason’a içeri girdiği­
mizde.
Lanie’yi tnasamm yanındaki koltuğa oturttum. Polly de kar­
şısına Olurda Mason sanki gizh bir operasyon yürütöyorrauş
gibi. Polly "nin telefonunu çaldmp her şeyin hazır olup olmadığını
ktKOrol etti.
"Evet. Hazır mısın, dostum?” diye so rd a
Başımı sallayıp bakışlanmı Lanie’ye indirdim "Hadi baka-

236
hnı. Şans öpücüğü alabilir miyim','”
Parmak uçlannda yükselip ceketimin yakalama yapıştı ve
pgfli kendine çekti. Dudaklan benimkilerle buluşuıken kollannı
boynuma doladı. O öpücük dillendirmeye gerek olmayan kitap­
lar dolusu söz söyledi bana. Geri çekilince ahum bana yaslayıp
Kararlılıkla gözlerime baktr. “Şansa ihtiyacm yok,” dedi. “.Ancak
bu fıraari dudaklannın tadına bakmak için kullanacağım.” Sanki
ne zaman canı çekse onlara erişim hakkı yokmuş gibi
“Biz birbirimiz için yaratılmışız,” dedi “O yüzden her şeyin
yerli yerine oturacağından şüphem yok. Aynca sen Noah Cravı -
ford’sun. Bu isim başanyla eşanlamlıdır,”
“Tannm , seni seviyorum,” dedim içtenlikle.
Yüzünde bir zafer gülümsemesi belirdi. “Biliy orum, ben de
seni seviyorum.”
M ason’uı uzarup PoUy 'nin başım öptüğünü gördüm. “Hadi
gidelim, dostum. Stone’un şüpbelenmesim istemeyiz."
“H akla onJan!” dedi PoUy cesaret verici bir gûlûmseıney le.
Kendisi bizim özel ponpon kızmuzdı
Lam e’nin burnunun ucunu öptükten sonra dönüp evrak
çantamı aldım ve ona göz kırparak ofisten çıknm. Mason a-ria-
ımzdan kapıyı çekti.
Büyük p lanımızın bir kısmı. Mason'm Davıd m sekreter
Mandy Peters’ı arayıp toplananın bir saat önceye çeküdiğm! soy -
letnesiy'di. Bunu sabah yapmışa. Davıd'in hazırlanmak ıçm çıl­
gınca koşturması gerekecekn ama elbene kı bunu yapacakc çün­
kü bugün beni alt etme şansı eline geçmışD. Tabu bilmediği şey
şuydu: Toplannda Kırmızı Looıs kurul üy ele r olmayacakn.
Kural odasının hazırlanmasını, işi bunu yapmak olan yöne­
tici asistanı yerine Mason ile Polly üstlenmişti. Bir müdahale
olmaması planın yürümesi için elzemdi. Aynca binlerinin reza­
letimizi duymasına izin veremezdik.
Kural odasına gittiğimizde, B planımın kapının önünde
beklediğini gördüm ve başımı sallayarak selam verdim.
“Çoktan geldi,” dedi
“Peki, misafirimiz?”
"Koridorun sonundaki boş ofiste bekliyor.”
“İyi. Sana ihtiyacım olabilir, kulaklarını dört aç.”
“Tamamdır,” dedi. İçeri girerken beni durdurdu. “Hey, içe­
rideki şu pisliği temizle, yoksa ben yapanm. Anladın m ı? ’
A planı, yaptığı her şeyi bildiğimizi ve elimizdeki karatlann
onu önünde sonunda ınahvedeceğini söyleyerek David’le yüzleş­
mekti fakat bu işe yaramazsa, B planı devreye gü-ecekti. Aynı za­
manda C planı da vardı ama o son şans, çok gerekmedikçe kul­
lanmak istemediğimiz çaresizce bir hamleydi. İşin oraya varma­
masını umuyordum.
Onu anladığımı göstererek yalnızca başımı salladım. Ardın­
dan da kapı kolunu çevirip içeriye girdim.
David’in yara bere içindeki yüzünü görünce gülümseme­
mek için kendimi zor tuttum ve bunu açıklamak için nasıl bir hi­
kâye uyduracağını düşündüm. Babası Harrison’ın eski sandal­
yesinin, zaman zaman toplantılara katıldığında hâlâ oturduğu
sandalyenin yanına, masamn başına çoktan yerleşmişti.
Harrison Kırmızı Lotus’taki görevini David’e devretmişti;
bazen kurul toplantılarına gelse de, bu yalnızca gündemünizde
çok önem li bir konu varsa olurdu. D avid’in elinde benimle ilgili
birtakım şe y le r o ld uğundan, en sonunda babasının gözündeki
imajı™ düzeltebileceğini düşündüğü için onu bu toplantıya çağır­
mış o lab ileceğ ini hissettim .
Onun için neredeyse üzülecektim.
Neredeyse.
Yanımda Mason’la beraber, masanın diğer ucuna, David’in
karşısm® geçtim. O nankör pislik, dudağındaki yank nedeniyle
(bendenizden saygılar) fena şekilde acı verici görünen, ’’senin
bilmediğin bir şey biliyoram” smtışıyla baktı ama onun dışında
çenesini kapayıp oturdu. Öte yandan ben, masanm diğer ucuna
atlayıp o hergeleyi ellerimle öldürmemek için kendimle cebelle­
şiyordum. Zihnimde hâlâ onu kadmımm üzerinde, kendisine ait
olmayan, Lanie’nin ona vermek istemediği bir şeyi almaya uğra­
şırken görüyordum. Yine de kendimi dizginledim. Artık bu mese­
leyi temelli halletmenin vakti gelmişti.
Tabii asistam da normalde bu toplantılara gelmemesine rağ­
men yanındaydı. En azından böyle bir toplantıya, "Çık dışan,
Mandy.”
O ve David birbirlerine baktılar, sonra David kahkahayı
bastı. “Kafanı sabah bir yerlere falan mı vurdun Crawford?
Mandy benim asistanım. Senden emir almıyor.”
Ona buz gibi bir bakış attım. “Sen ve ben biraz sohbet ede­
ceğiz. Sohbet etmekten hoşlarayorsun ya hani? Ama bu sohbete
şahit olacak birilerini istemeyeceğini düşünüyorum.”
Güldü. “Sen sigara falan mı içtin?”
“Hayır,” dedim rahatça arkama yaslanarak. “Burnuma bir
şeylerde çekmedim üsle/ik.”
Belli belirsiz irkildi.
“İyi, Mandy ka/abı/ir o zaman. Izzy ne âlemde?” diye sor­
dum sıntarak.
İşte böyle. Gözlerde hafif bir iri/eşme, vücudunda bir kasıl­
ma, sonra bakış/anııı kaçınnası. “Kural toplantısı bir saat önceye
talan çekilmedi, değil mi?”
"Hayır.”
David boğazını lemizleyip Mandy’ye döndü. “Bize biraz
zaman ver.”
Mandy’nin yüzündeki ifadeyi şaşkınlık sö z c ü p karşıta-
yanıazdı. Her şeyden bihaberdi, tıpkı her zamanki gibi. Yinede
iyi bir asistan gibi kendine söyleneni yapıp odadan çıktı.
“Peki, ya senin oğlan ne olacak?” diye sordu David, Mason’
I kastederek.
“Mason zaten her şeyi biliyor. O kalacak.”
“Peki, bana bu her şeyden bahsedecek misin?”
“Memnuniyetle. Tabii öncelikle, kontratmı yaranda mı?”
Sıntıp arkasına yaslandı. “Mesele buydu, değil mi?”
“Kurul toplantısında bu meseleyi gündeme getirmek değil
iniydi niyetin?”
“Sırf beni vazgeçirmek için bu numarayı planladıysan iki­
mizin de zamanını çalmışsın demektir,” dedi. “Ama teslim bay-
rağuıı çekip Kırmızı Lotus’un sana ait yansını gereğince bana
devredip elini eteğini buradan çekeceksen, kabul etmeye ikna
olabilirim.”
“Hımm, ben hiç de böyle çözüleceğini düşünmüyorum bu
jşjn Hatta bence burada işimiz bittiğinde sen hisselerinin tama-
„11111 bana devretmiş olacaksın.”
"Izzy hakkında ne biliyorsun? Daha doğrusu, onun hakkın­
da nasıl bir şeyler bilebiliyorsun? Scott’la mı konuştun?” Scott
Christopher’m onu gammazlarnasma benim gibi o da inanmazdı.
5te yandan gammazcılar, gemi batarken postu kurtarmak için
bulabildikleri ilk sağlam kayaya atlamaya meyillidir.
“Sen bana elindekini gösterirsen ben de sana gösteririm,”
diye meydan okudum.
David bakışlanma karşılık verirken dişleriııi birbirine sürttü.
P a r m a k la n y la masaya vurmaya koyuldu, sonra önündeki evrak
çantasını çekerek düğmesine basıp açtı ve tek bir kâğıt parçası
çıkardı. Evrak çantasım kapadıktan sonra, kontratı havaya kal­
dırdı.
“İşte burada Crawford. Benim aletimin gerçekten de senin-
kinden büyük olduğunun karatı,” dedi kibirli bir smtışla
Aletini, eski sürtük sevgilimin kalçalarmm arasında gör­
müştüm. Gördüğüm kadanyla benimkinin yakmmdanbile geçe­
mezdi.
“Peki şimdi elinde benimle ilgili ne var?” diye sordu.
“Kokain kullandığmı biliyorum.”
David güldü, sesindeki rahatlama bildiklerimden ötürü duy­
duğu gerginliğini ortaya çıkardı. “Kanıtla.”
“Kuruldan çıkacak zorunlu uyuştuıucu testi karan bunun
çaresine bakar.”
Omzunu silkti. “Fark etmez, biraz laf ederler, ben de bağım­
lılığım için yardım alacağıma söz veririm. Tuztun hâlâ kuru. Yme
de iyi denemeydi."
"Lanie'ye tecavüz etmeye çalıştın."
Yemden omuz silkti. "Onu mu dinleyecekler, beni mi? Üs­
telik onun bir fahişe olduğuna dair kanıtım var. Yanı tek yapmam
gereken şey polise \ e ktırula beni para vermezsem bu yalanı uy­
durmakla tehdit ettiğini söylemek. Basit bir şantaj vakası. Kurban
benim. Başka?”
B planım hazırdı.
"Mason.” dedim dikkatimi David’den ayırmadan.
Mason dizüstü bilgisayarını açıp projektörün uzaktan ku-
raandasım alarak bir tuşa bastı. Karşı duvardaki beyaz perdeye
Lanie ile kızlann Foreplay’de Scott’m ofisinin yamadaki dolap­
tan çektikleri görüntüler yansıdı.
David, yüzündeki berbat yaralann bir kickbox kazası oldu­
ğunu söylerkenkı sesini duyduğunda bakışlarım benden çekti.
Güldüm çünkü bu cidden acayip komikti.
Mason’a bakıp kapıyı işaret ettim. Başım salladı ve kapıdan
uzanıp bekleme alanına göz attı. Birkaç dakika sonra kapıyı so­
nuna kadar açtı, sonra peşinde Dez ve Scott Christopher’la be­
raber içeri girdi.
Scott kapıdan girer girmez donakaldı, dikkati gişe rekort­
meni bir aksiyon filminin bütün klişelerini barmdıran filme odak­
landı: Son derece yasadışı işler ile son derece amatör pomo sah­
neleri.
Mason, Dez’in arkasından kapıyı kapadı çünkü işyerinde
uygunsuz davraıuş smınm çoktan aşmıştık. Kırmızı Lotus çoktan
yapım aşamasında olan skandal işlerin üstüne bir de cinsel taciz
s ııç la m a la n y la uğı-aşacak d u ru m d a değildi.
D av id , S c o tt’ı g ö rd ü ğ ü n d e sandalyesinden fırladı. “Sen bu­
rada ne h a lt e d iy o rs u n ? ” E p e y şaşırdığını söylemek yerinde ola­
caktır. H a tta b ira z ö fk elen m işti de.
Ç e n e k a s la n n ın g e rilm e si ve iki yanındaki yumruklarını
sık m a sı b ir g ö s te rg e y s e , S c o tt’m da onun kadar afallamış ve
ö fk e le n m iş o ld u ğ u n u s ö y le m e k m üm kündü, İkisinin arasındaki
g erilim ö y le s o m u ttu k i, od ay ı sanki içeriye bir düzine insan gir­
m iş g ibi d o ld u ru y o rd u .
Scott, David’e baktı, sonra parmağını Oscar’lık bir perfor­
mansla ona doğrulttu. “Neler dönüyor Stone?”
B planı çok şey vaat ediyordu.
“Asıl sen söyle! Mekânm güvenli olduğunu söylemiştin!”
Scott, Dez’e ters bir bakış atn ancak bunu yapmasına izin
verecek değildim. Böylece ayağa kalkıp onu arkama aldım. El­
bette Dez bu savunmasız hamm rolünü kabul ernıedi. Yemin ede­
rim, böyle kadınsı görünmese onu etek giymiş bir erkek sana­
bilirdim.
Etrafımdan dolamp cesurca başını kaldırdı. "O görüntüyü
ben çektim. Aynca çok da süper bir iş yapmıştun. Hah. bu arada
istifa ediyorum. Aynca senden de korkmuyorum; o yüzden pe­
şime düşmeye kalkarsan o kahrolasıca popona tekmeyi basaca­
ğımı bil.”
Scott onu sinir bozucu bir sivrisinekmiş gibi elini sallayarak
savuşturdu. Eminim onu kafasına takmıyor, onunla uğraşmaya
zaman harcamak istemiyordu; tabii bu da iyi bir şeydi. Şansımız
varsa onu rahat bırakmii. Aynı şey Stone için geçerli olmayacakn.
Tahminimce Scott başını bu belaya sokan şeyin zaten
David’in kibri oldupnu biliyordu. Bunun çözümü ise Scott’m
elinde, hemen buradaydı; yoksa uyuşturucu tacirleri ve nüfuzlu
müşterileriyle savaşa gimıeye hazırlanması gerekiyordu. Bu ko­
kain işindeki tedarikçilenn, mesele ticareti korumaya varınca
zalim katiller kesildikleri bilinen bir şeydi fakat sadece kokain
değil, kadın da sattığı kodamanlan önemsememezlik edemezdi.
Yüzeyde sütten çıkma ak kaşık gibi görünebilirlerdi ama bu in­
sanlar tetikçilere parayı basıp meseleyi çarçabuk temizleyebilir-
lerdi.
“Bu iş ortaya çıktığında ikimize neler olacağı konusunda
bir fikrin var mı? Başlanm böyle işe. Seninle dibe batmayaca­
ğım. Bu meseleyi çözsen iyi edersin. Derhal!” Scott bana doğru
dönerek ellerini beline koydu. “İstediğin nedü?”
“Ailemin şirketinin yansı ve Delaine Talbot’nun kontratı.”
Daha önce bu kadar kızarabilen birini görmemiştim.
Scott’m başı David’e o kadar yavaşça döndü ki, bana Lmda
Blair’in o meşhur rolündeki halini anımsattı. “Kontratı çaldın
mı?” diye bağırdı. ■
Doğal olarak bu kadar bağırmasına izin veremezdim. “Se­
sini kısmanı istemek zorundayım, Christopher. Burada çalışan
insanlar var ve duvarlar o kadar da kaim sayılmaz. Lafı gelmiş­
ken, duyduğuma göre senin duvarlann da çok inceymiş. Yaptır-
san iyi edersin,” dedim gözümü kuparak. Ancak bunu görmedi
çünkü o sırada gözlerinde gaddar bir ifadeyle hâlâ David’e bak­
makla meşguldü.
“Of, abartma,” dedi David her zamanki kendini beğenmiş
lavnyla- “Kontrat güvende ve Crawford şirketinin yansını dev­
rederse hiç kimse onu görmeyecek. Rahat ol.”
Güldüm. “Galiba farkında değilsin, David.” Elimi perdeye
doğru kaldırdım. “Belli ki, bir keş evinde kız kardeşinin vajina­
sına hindi doldurur gibi beceriksiz parmaklanm sokuştururken
göbeğinden kokain çektiğin hattından daha iyi bir durumdayım.”
David güldü. “Hodri meydan. Artık en yakın dostum olma­
yabilirsin ama bir zamanlar öyleydin. Seni tanıyorum. O küçük
hıza o kadar şefkat duyuyorsun ki onu millete rezil edemezsin.
Şirketi devret ve bu kahrolasıca görüntüyü bütün kopyalanyla
beraber yok et, yoksa hem seni hem de onu ifşa edeceğim.”
Haklıydı. İlişkimizi kamuoyundan gizlemek içm her şeyi
yapardım; bu Kırmızı Lotus’un David Stone gibi bir pislik ta­
rafından mahvcdildigini izlemek anlamına gelse bile. Yme de
elimde bir koz daha vardı.
O halde C plara.
“Mason,” dedim ikinci kez.
Mason yeniden dizüstü bilgisayarma sanidı. Seott’m ofisin­
deki görüntüler durdu ve perdede bir başka görüntü belirdi. Tüy­
lerimi diken diken ediyordu. İçimde resmen bir canavarın doğ-
masma neden oluyordu. Bunu izleyemezdim ama saldından he­
men önce gerçekleşen konuşmalan duymaktan kaçışun yoktu.
Başta Lanie öfkeli, David ise laubaliydi. Lanie onun teklifine
güldüğünde bu kez öfkelenen David oldu. Sonra da Lanie’nin
üzerine atladı.
Vücudum titriyor, yıımruklanm kasılıyor, çenem seğiriyor,
bacağım sallanıyordu. Onu öldibmek istiyordum. Tam karşun-
d ix liı; ii K i s i n o r o lm u ş , ş iş m iş ü ö / ü . Ii ;i I i Ii ;i / iixİ;i y;u'a b o ıv için d ek i
y ü / ü n c r e s m e n z a m k la v a p ış tı n l m ı ş g i b iy d i. B u a n ın e n k ö tü
> an ı d a h e r şe s i iz le rk e n y i ı/ü n d e k i if a d e s iz liğ i g ö n n e k li . S u ra ­

tın d a p iş m a n lık ta n e s e r \ o k lu . L a n ie ç ığ lık a ttığ ın d a d a h a fazla

d a v a n a m a d ım .
" K a p a ş u n u ." d e ı i im M a s o n 'a . B e n im k a p ıd a n g i n p k a d ı­
n ım ın ü z e rin d e k i I d m d 'i k a v r a d ığ ım g ib i f trla ttığ ım b ö lü m b itti­
ğ in d e ç a m a b n k k a p a d ı.
" k ı e k l v v k iu a s ı d e m e k , ö y le m i? " d iy e s o r d u S c o tt. “ D ö ş­
lü m se n htıstasın . B u n u y a p tığ ın a in a n a m ıy o r n ın ."
" S a k ın o la btuıa a h k ık ç ılık ta s la y a y ım d e m e , a ş a ğ ılık h e rifi"
"S im d i n e h a ltla r k a n ş tır d ın b a k a lım ? " K o n u ş m a y a y e n i bir

se s k a tılm ıştı, h e p im iz b a ş ım ız ı s e s in g e ld iğ i y ö n e ç e v ir d ik . H aı-


n s o n S to n e . b a ş ım ız ın b e la d a o ld n ğ n n n tu ıla ta n o o to r ite r ifa d e ­

sİN le k a p ın ın ö n iu id e d ik iliy o rd u .
B a b a sın ın sert ttıtu m n k a rş ıs ın d a D a v id s u d a n ç ık m ış b alığ a
d ö n d ü . “ B a b a c ığ ım , g ö ri'u id ü ğ ü g ib i d e ğ il h iç b ir ş e y ."
H aiT İson e lin d e k i b a s to n u o ğ k u ıa sa lla d ı. “ A h . k e n d in e sa k ­
la. Z a te n h e r şe y i g ö rd ü m . U y u s tiim c iila i, faliişeler, te c a v ü z e yel­
te n m e le r... T a n n m . e v la t, g e r iy e n e k a ld ı ki z a te n ? "
" B e n . h ım m ..." D a v id b ir k a ç s a n iy e d ıu tık s a y ıp c n so n ıu td a
a ğ z ın ı k a p a d ı. S ö y le y e b ile c e ğ i h iç b ir şe y p a ç a s ın ı b u iş te n k ıu -
ta n n a z d ı.
K e ş k e H a r r is o n 'ın e r k e n d e n g e lm e s in in p la n ım ın b ir p a r­
ç a s ı o ld u ğ u n u s ö y le y e b ils e y d im a m a s ö y le y e m iy o m m . R o b e rt
B u n ı s 'ü n d e d iğ i g ib i, “ F a r e le rin v e in s a n la rın , e n iyi pU m lan
s ık lık la te rs g id er.” B a z e n b ü tü n y a n lış la n d ü z e ltm e s i için ev re n e
^ I;,,,, o sır.Kİii I la n iso n y ü z iin d e büy ü k bir gülüm sem oyk
I .,111 d ö n ü p e lim i s ım s ık ı Uittu. " N o a h , oğlum ! N asılsın baka-

hn''’"
Bıı a d a m a h is s e ttiğ im y a k ın lığ ı engelicyem iyordum . Baba-
,„111 ortağı- e n y a k ın d o s tu y d u . A ile m iz d e n biriydi. D avid gibi
(ıiı- iblisii’ d ü n y a y a g e lm e s in d e k atk ısın ın olm ası bana göre anla-
j , l, n a z b ir g i z '- ’ r t id i.

■•İyiyam, 1 la r i7 ," d iy e c e v a p la d ım çü n k ü bunu yapm am ak


•İde d e ğ i l d i . S o n ra e k le d im : “ E n so n u n d a rü y alan m m kadınını
[mlduın v c lıc r n a s ıls a o n u b e n im le ev len m ey e ikna ettim ."

D avid’in y ü z ü n d e k i ita d e p a h a piçilm ezdi. E vlilik hazırlı­


ğında o ld ıığ ım u ız u b ilm iy o rd u .
■•Hayalına re n k g e lm iş tir e m in im ! T ebrikler, evlat!" Harri-
s„n birkaç k e z s ır tım a v u r d u ğ u n d a , hâlâ elim i sım sıkı tutm uyor
olsaydı k u v v e ti b e n i y e r e y ık m ış o lab ilird i. “ D avetli listesinde
Ivni u n u tm a z s a n iy i e d e r s in ,” d iy e uyardı.
S o n ra b ir a z c id d ile ş ti. " O ğ lu m u n ailenin m irasını elinden
alm aya ç a lış tığ ın ı b iliy o n u u . B u k o n u d ak i hevesini basönnaya
çalışsam d a o ğ lu m u n k a lın k afalı o ld u ğ u bir gerçek ," dedi kendi
kafasına v u ra ra k . " B ir p a rç a m a n tık sokam azsın oraya."
D av id b e z g in lik iç in d e h o m u rd an d ı. "B u şirketi sen kurdun.

Bu b en im d e m ir a s ım .”
“ K a p a ç e n e n i , e v la t. B u ş ir k e ti B a b a N o a h ile b en kur­
duk. H e p s i omm f ik r iy d i. $ im d i b e lli ki N o a h 'y ı b ir şey lerle
tehdit e d e r e k y o l u n u b u lm a y a ç a lış ıy o rs u n am a b en her şeyi
o n d an d i n l e m e y i te r c i h e d e r i m ." B a n a d ö n d ü . “ S e n in le ilgili
cliMilc nc v;n. evini?"
ticrçcği il ı m r c l m c k l c n nc kntliir nlnnıi'Siim nlanaymı, « 1X11
l'ir şckıUlc ortaya çıkacağıın hılıyortinm. Ailemin hatırasına leke
diişiireıvk bıiliin kunılnn (iğrenmesimlensc I iaırison'ın öğrenme,
sini tercih ederıliın,
"Bir hakire salın aldım, sonra ona âşık oldum ." İlirafçarça-
hnk döküldü dtıdaklarınnlan; tıpkı bir yara handım çekip çıkar
inak gibi. Vc bir şey söyleyeyim mi? Tahmin elliğim kadar canım
yanmadı.
I laiTison pek halinden memnun göm nm em eklc birlikte ha­
yal kırıklığına uğramış gibi dc görünmüyordu. I lalla kayıtsız bir
hail vardı. Omzunu silkli. “ Ec?"
"Bu yelmez mi?"
"Sana hir şey sorayım, evlal. Kız bütün bunlara değer mi?”
Oğlunun yol açlığı rc/alcli ima ederek baslonunu salladı.
"Evet elendim, değer,” dedim içtenlikle. Lanie için, eğer
gerekirse David Stone’a her gün katlanırdım. Sonra, sanki yapbo-
zun son parçasını yerine yerleştirmişim gibi kafam a dank etli.
Bumı yapmak z.omnda ıleğihliııı. Önemli olan tek şey L anie’ydi.
Benim mıılluInğum ailemin istediği tek şeydi. Vc David Stone
muhtemelen böyle bir şeye asla sahip olam ayacaktı. Bu yeni
farkındalıkla David'e döndüm. “ Kabul...”
” Bir dakika,” dedi Hanison araya girerek. "H em en pes etme
bakalım, Noalı."
David babasına dönüp, “ Ne yapıyorsun, be adam ?” dedi
şaşkınlık içinde. ’’Senin söz hakkın yok.”
“Elbette var. O hisseleri hâlâ ben kontrol ediyorum. Senin
hıırıı<-l;ııı g im icn i s a ğ la m a k , k u ru la b ir aç ık lam a yapm am a bakar
Sen bn şiı k™ N "'' u la n ç s ın , b e n im için d e öyle. A lavere da­
l a v e r e l e r in l e d a h a l'a/.la u ğ ra ş m a y a c a ğ ım . B ü y ü a rh k !”
I larriso n m a s a y a u z a n ıp , o n u d u rd u ra c a k kadar hızlı tepki
v erem ey e n şo k iç in d ek i D a v id ’in e lin d e n kontratı aldı. B ir saniye
göz g ezd irip o n u b a n a u za ttı.
“Başka kopyası var mı?" diye sordu David’e. David başını
¡1(1 yana sallamakla yetindi. “ İyi.” Sonra Scott’a döndü. “Sen
neden hâlâ buradasın?”
“Görünüşe göre bu iş benim için de tehlikeli.”
“Nasılmış?”
Scott başıyla Mason’ın dizüstü bilgisayanna işaret etti. “As­
la ortaya çıkmaması gereken bir video. Şayet çıkarsa işim biter.
Oğlunuzun da.”
“Oltaya çıkmayacağını garanti edersem oğlumla artık hiçbir
bağının kalmayacağına yemin eder misin?”
“Ederim, Ben bela aramıyorum. İşime gücüme bakıyorum."
Harrison kaşlarını kaldırarak bana döndü. Evet anlammda
başımı salladım. Anlaşmadan istediğim her şeyi almayacaknm.
Lanie sağ salim benimle olduğu sürece, geri kalan her şeyi kar­
maya bırakacaktım.
“Video yok edilecek. Şimdi çık git buradan, burada olmaya
layık değilsin.”
Scott hızlı adım larla çıkıp gitti. Onu suçlamıyordum. Har­
rison hoşlanmadığı birisi ziyareti uzattığında adeta Clint East­
wood kesiliyordu.
“Görünüşe göre terazi senin tarafına kaymış durvımda.
t . L. Pa rker

Noalı,” dedi yeniden bana dönerek. “Şimdi ne yapmak istersin?”


David belli ki olaylann gidişatuıdan rahatsızdı. “Bir fahişe
sarın aldıT
Harrison bastonunu kaldırarak onu susturdu. “Tek kelime
daha edersen seni evlatlıktan reddederim.” Yeniden bana döndü.
“Noah?”
Tavana bakarak ötelerde bir yerleri görmeye çalışüm. Bu
ailem içindi. Hepsi. Onlann bu hayatta kurduklan ilişkiler saye­
sinde, öldükten sonra bile hâlâ bana gözkulak oluyorlardı. Hatı­
ralarına, miraslarına leke sürülmesine izüı vermeyecektim.
Başımı tekrar önüme eğdiğimde David Stonc’u bambaşka
bir gözle gördüm. Ona neredeyse acıyacaktım. Babası tamdığun
en muhteşem adamlardan biri olmasına karşm David ondan bir
şeyler öğrenme fırsatım hiçbir zaman değerlendirememişti. An­
cak beni, benim için şu dünyadaki en değerli şeyle tehdit etmişti
ve bu nedenle de ona acıyamıyordum.
“Dinle beni, David,” dedim dişlerimin arasmdan. “Bu özel
pomo videonu kamuoyuna sızdınp seni mahvetmemle bitmez
iş; o video uyuşturucu ve kadın ticareti yaptığınm kamtı, tabii te­
cavüze teşebbüsü gösteren diğer videonu da unutmayalım. Ha­
pishanede çok uzun zaman boyunca kalabilirsin.”
Dez eğilip söze girdi. “Bu arada, Chavez isimli irikıyım bir
MeksikalI peşinde, aşağılık herif”
Harrison görünüşe göre Dez’i yeni fark ediyordu fakat yü­
zündeki ifadeye bakılırsa ondan etkilenmişti. Dez’in insanlar üze­
rinde böyle bir etkisi vardı işte. Harrison kesin ona çıkma teklif
edecekti.
David’in yüzündeki ifade bana kaçacak, iç in e girip kaybo­
lacak b ir deliği olmayan, köşeye sıkışmış bir fareyi hatırlattı. Ye-
pjlgjyi k a b u l etmek dışında bir seçeneği olmamasından duyduğu
nefretle, “Ne istiyorsun?” dedi kenetlediği dişlerinin arasmdan.
Julie’yle banyomda bastığım o günden beri yüzünden sil­
mediği o kibirli gülümsemeyi bu kez ben ona karşı takındım.
Sonra da bu küçük farenin minicik elleriyle sımsıkı tuttuğu o
peynir parçasını kapıverdim. “Fazla bir şey değil, senin hissele­
rini. Sonuçta özgürlüğün karşıhğmda küçük bir bedel. Ne der­
sin?”
“O görüntüleri buna rağmen sızdırmayacağım nereden bi­
leyim?”
“Bilemezsin,” dedim dürüstçe. “Ama bunu yapmak çok ca­
nımı yaksa da sana söz veriyorum. Sen kendi sözünü yerine ge­
tirdiğin sürece ben de benimkini getireceğim. Bunun için De-
laine’e teşekkür edebilirsin. O benim asla olamayacağım kadar
bağışlayıcı bir insan.”
“Veya benim,” diye araya girdi Dez.
“Ne diyorsun, Stone?” diye sordum.
“İyi. Senin olsun. Hepsi senin olsun,” diye kabul etti.
“Toplantı sona ermiştir,” dedim zafer kazanrmşçasma. Ga­
nimetimi toparlamak için Dez ile Mason’ı kurul odasmdan çı­
kardım.
David’in hisselerini almak yalnızca tazladan bir getiriydi.
Asıl ödülüm Delaine’di. Ve kesinkes bu ödülün tadını çıkaracak,
onu asla heba etmeyecektim.
I vv I ;) g ıılı'ilv n ı, I m nho(|*Iı
ttıı tu n \ I»i,'II İMilhıptıt)«!;! ıtlıınııı I ; iiik *. ' I hıliı hıM ıpııu- muimiimk .
1 tM IIM l. "ttrJl

Knıııl (ı»['l;iM1ısiMiıı oMııpıı gılttilıı ıl/ı‘i iruleıı iK'leıleyNc lıh


lıjll.ı çvs uMşIt \t- ulljhpnnı/ ç;ı[l:ınfılı ııİMVlııiıtjııı soıını lıım/
1eıiMı'i I- ılılrı .ir \ ıiıılı I lıllshnm lıorıı k;ıl:ııııı/ı ilinleiiu-mj^
liı'iıı l i r I ıiııır 'ın ıı ¡ııIrM iıı g ıi ııı ır s i ıç n ı ııvp.ıııı y r n l ı , Itiı n lo |r
1r ı I r ş r r r g ı ı ı ı ı / ı s.-ııııı ıin iıı H ru ı l r İnç liıi/ıııılııç n \ iT iııiV iiulıını
"H ım . K rıliı'ik I I r l ç lı ın ış m n ıılıık , ç in n ılu ık ık ln n ıııtı g ç .
(II ip Mif p .ııınn.ıfnıı (ip lııııı 1 r (Hin n ı n / i p ç ç p ıilılıiıır
' \ i . k i i ı'M iır p .ı'lılık ," (İ rd i I n ııu ' Vdin lın k n ın k

I İHiı İlm ik lin i \ ılı'sı k ıiç ıillııp r ı ın ;ıınlı;ı y ıllım a g iıd iğ im -

d r, 1n .'iım r K ık ıjı lım .ıd a p ı-ç ın liıln m ." p ıin n lıalıı la d ığ ın ıı pıiriiıı-

("ç\ (' k .ıd ai Ilı" la p ltiı.m ıı a n l a m a d ı

"Nıialı, hain Hıımı İm dalıa \apmayarağı/,."


K.ıpıı 1açıp ar.ılıadan çıkarkçn hiçini şey dçınçdinı. N'olçıı
kı.Mnma pıvıpnıım ı kapısını açlığımda. jîömİİİsüav kdllanııı giığ-
sıiıulç kaııışlııulıı. “ Ila\n . Ndah Dlçldo islediğin kadaı solşç-
tıılın/ ama hır daha limada dima/ tıVççıı sçloı a z kalsın vaka-
laııiMinhık "

"l.ık a la n m a\aç a ğ ı/,‘'d çd m ı. sdiım elim lıılııp diııı kullıık-


(an (.vktıııı
Isloıııçu' isU'incvc aı kamdan geldi I lım lıılııp dini evin ar­
ka laıtdina gçyiıvıvk gıil \ e çaulağın Inıluıuluğıı holgeye doğra
devam eltim.
"N e VapıvıiiMiır,’ I X’liivhn m i'’" Kom şular b i/ı g d a v ek diye
^.||,.ııuı (lÖMiııiiŞ r.'l’' cirt'li'iı l<"l:ıvaıı alıyıınlıı.
■•|.vı-l,nsli"u IvıUıırsım ıkTınlim,"( )tnı çardağa çıkarıp salm-
,■ığıı d»|V" yi" Hcııi dclırtaı saisin,"
(lıııı salıııeai'.a ddnnı çevirip olıırınası için omu/.lanndan
liiilılçe lıaslıidmı. ( liiııeş ııHıkla lıalıyoı, lımmeıı vc pembe' ışık
lııı/ıneleıi yii/iiııiiıı ıııiikcMiıııel lıallaıına yaıısıyımlıı. Ördek ai­
lesi ('ölün di)’,cı yaııiMa doğnı liir S çi/erck yüzüyor, sessiz vak
vıık sesleri ıı/aklaıı kıılağıını/a ulaşıyordu.
l.aııie'ııiM önüm le diz çökliiğiiındc yüzündeki şaşkınlığı
link e l l i n i . “ A ı/n elliğin lıeı şeyi sana vcnııck istiyorum. Lanie.
t ieçınişi. şıındiyi, geleceği. Vc vereceğim. Uıımı Uı cn başta yap-
nıadıf'.ını için herhat hissediyonıııı," dedim lacivert kadife kutuyu
ı'dıiınılen çıkanıkeıl.
Soluğu kesilerek elini dudaklarına götürdü. “ Ah. Noah."
“ l aıkııula m ısın? M iislaklx'l Bayan Crawford olmana kar­
şın yüzilkparmağnı çıplak." O na gülüınscdiın, sonra kutuyu açıp
viiznğü ona gösterilim.
I'şi henzcri yoktu, lek bir kadın için tasarlanmıştı ama
kuşaklan kuşağa devrcılilm işli ve hu geleneğin u/ım sümie'sini
ılıliyonlnm. Uç karallık elm as parçaları, mcrkczıicki zümrüt ke­
sini sa lirin etra liıtıla kavisler vc daiıvlcr oluşmrar.ık gintt hir şe­
kilde öı iilmiişlü. k’ok abandı hir şey değildi; cazibesi sadeliğinde
yalıyoıdn.
^’üznğü kntıisundan alıp giiltiinscyetx'k Lıuıio’nin ritix'ven
eline nzaıiılım. "A nnem indi vc şimdi senin olınasım istiyomm.”
ıh ın parm ağına geçirip gözlerine bakımı. Dolan gözlo-
rmıieıı y aşlar süzülmey e haşladı. (.îülüınscınesi öınm ınde gör-
dılgiiıııen fii. ıT gıilıiınsı-ıiK-Mİı, ıçlııuK-n İm nnı hiiliiıı t-hedi
kemıvle m u is m .m dek ı'lnın sii/leşliıv ıv k İni ressam lıılnm ş ol.
ma\ I dıUslım
(> nuşelka(led|i(ıiın ' Seni sev i>onım . I>elame rallnu."
''H ılo o m m Hen de sem sev iv o m n ı." ılive lisılıiadı, sonnı
ivımıağaulakı vu/iiğe haklı, "k'ok gii/el. leşekkür ederim ."
\vağa kalkaiken, “ Kiea eıierim , am a ılalıa hilm eıli,"doıliın
Vıl.-unıde şev lani hlı gnliimseıney le.
Haşan aniden vnkan kaldııvlı. "H ılm edi mİ? Ne hilm edi?"
"1 ladi. gel," d a lim elini ınlıi|i onıı yııkanya çekerek.
('n n adela siinikİliyordum . I'ana ayak nydum hilnıesi için
nuılılenıelen vavaşlamam geıvkıy nıvlıı ama hir sonınki siiıpri/iın
ıçm çok lieveeanlıy dım. I am h o ıg h in i'y e v a rd ığ ım ı/d a dönüp
ev ın kapısına doğnı y liriimey e dev anı ellim.
1 anıe,"NeıvvegidivoiM m '.’ Hinleri polisi anıvaeak şimdi!"
dıveıvk kolnnuı çekiştirip Ih i i i anıhay a göliinncve çalıştı.
1 tini hini/ daha sençe çekea'k onıı g öğsüm e yapışuıtlıın vc
kolnnuı oın/nna allım, liıileıek. "Sakin ol, kadın. 1liç kini.se(H)li-
si falan anım ayaeak," dedıkıen sonnı ne İnlınğum u gönnesi için
av ueunuı açtım: k ır ev inin analıları.
Hir sanıy e öy kve donakaldı. O n halıçey e hakanık en sonun­
da ■■Sanlık" tahelasının iisliine ‘'S anldı" ihaıvsiuin eklendiğini
götviü. ‘‘Noah, olam a/."
Ik'lieesine .sevdiğim kadına çoenkink hayallerini süsleyen
evi veıvtiğiın için k a u liın le dııyıluğuın gnm ıdan ölürü yi'ı/iime
kocaman hir giilüınseıne y ay itinasına engel olam aılını. "Eve hoş
geldin. Lanie." Hen analıları kilide soku|i kapıyı açarken alillin-
,ış haille ymııımla ılu n ıyım lıı.
Ihıllalaı öııee lam ic'y i ailesinin evine bırakıp eve ılbner
Inıııne/-1'"' evini salın alınışım ı. H aşkalanna satılmak ii/cıvyılı
l ıh ıi islenen llyalın ılörl kalını leklil'elliğinule sahibi ıckliliıni
I ıılnıl eılerek keıuliıulen geçli. Hnnılan sıınnısmı Polly dcvnıl-
ı„ı^lı Haklayı ağ/ıııdan çıkaracağından emindim ama o koca çc-
ın-siııi kapalı lıılmayı becerdiğinde onunla gurur duydum. Üslehk
ılcknrasy"!' kom ısuıula aşırıya kaçm atnayı da başardı.
1 aııie'ııiıı elini lıılııp omı eşikten geçirdim vc kapıyı arkam-
ılıııı kapadım. Şöm inenin iislüııdekl rafa giderek ıı/aktan kuman-
j;ıyı aldım ve g a /lı şöm ineyi yaklım .
1lıila bir şey söylem ediğinden. "N e diişiinüyorsun?" diye
sordıım .

Mnılina bakındı, (,'ok az iadilat yapılm ıştı am a Lanie'nin


Imyıldığı biiliin antika nüansları olduğu gibi bırakmışnm. Zemin
si.sliıeleıııniş. m o b ily a la r alınm ıştı fakal hepsi ,s;ıde ve rahattı,
ihıiyaeı olabilecek her türlü rahatlık vtudı; şöminenin önündeki
kocaman kabarık m inderler de cabası.
()ysa I anie lıfılâ hiçbii' şey söylem iyor, beni gcriyontu.
"Böyle kalm ak zorunda değil. Sana göstealiğim de e\ Niş
olıtiasın diye l’olly ’ye d ekoiv eltiahm . Se\ıııeıh>sen her şcm ye­
niden yaptırırız."
Bana dönüp iyice yaklaştı. "Katxt çeneni. Nıvıh. Cnk tiızla
konıışııvoi'sım.” Tişöriümü Itılitı \ e beni kendine çekip duıiakla-
rmıa vücudum u başlan ayağa karınealandıran bir öpücük kon­
durdu.
Ve bumınla da dtnntadı.
C L. P a rke r

O yumuşak, kıvmmlı dili benimkinin üzerinde gidip gelj.


yordu, tıpkı pamuk şeker gibi tatlıydı. Ona sımsıkı sarılıp bana
verdiği her şeyi aldım ve fazlasıyla karşılık verdim. Bedeni bede­
nimde kaybolmuştu ve bana dokımuşu... Ah, Tannm, dokunuşu
çıldırtıcıydı. Bana bir bakire olarak gelmişti, en ufak cinsel dene­
yimi yoktu. Niyetim ona sevdiğim şeyleri öğretmekken, asıl
öğretmeni kendi bedeni olmuştu. Ne istediğini biliyordu ve iş
onu almaya geldiğinde hiçbir engel tanımıyordu. Vücudunun
taleplerine cevap vererek benimkilere de cevap veriyordu.
Hünerli pannaklan gömleğimde süzülürken rastladığı bütün
düğmeleri teker teker açtı. Dudaklannı benden hiç ayırmadı,
nefes bile almıyordu. Buna ihtiyacı yoktu; aldığımız her nefes
diğerini besliyordu. Elleri gömleğimden içeri dalıp çıplak göğsü­
me yerleşti. Dokunuşuyla vücudumdaki her kas gerildi. En so­
nunda dudaklarını benden çektiğinde anında bir boşluğa düştüm
ama bu kez boynumun kenarmı öpmeye başladı. Bana göre hava
hoştu.
Yumuşak dudaklan boynumu emerken dili tadıma bakı­
yordu. Onu iyice kendime çekerek sallanan kalçalanm pantolo­
numun içindeki şişkinliğe sürttüm. Göğsüme geçti, dili meme
uçlanmdan birinin etrafında dönerken diğer göğsümün gerilen
kasmı tutuyordu. Sonra yavaşça ellerini omuzlanma getirerek
gömleğimi çekti, kollanmdan aşağıya, yere kaymasım sağladı.
Dikkatini diğer meme ucuma çevirdiğinde parmaklanmt
saçlanndan geçudim. Tırnaklan karm kaslarıma sürtünerek kot
pantolonumun beline inmeye başladığmda omurgamdan aşağı
bü- ürperti indi. Pantolonumu çıkararak beni iyice kendme çekti,
onra elin™ mükemmel bir baskıyla pantolonumun üzerinden
okşadığını hissettim.
"Kedicik.. .” Orgamm daha hapishanesinden çıkmadan ken­
dimi kaybetmemek için çaresizce uğraşırken soluklanmalarım
2„,sından ancak bunu söyleyebildim.
Ayakkabılanm savurup attı ve ellerimi gömleğinin eteğinde
buldum- Başpamiağım onun altındaki çıplak tenini okşadı fakat
bu yetmiyordu. Böylece gömleği kaldınp çıkardım ve yerde be-
,bmkinin yanına attım. İçindeki fırfirb mavi sutyen ona inamimaz
yakışmışh, kaymaksı göğüslerinin tümsekleri dışanya taşıyordu
Onlan avuçlarıma aldım. İnce kumaşm üstünden sıkıyor, okşu-
yordum ; tıpkı sevdiği gibi. Başparmaklarım sertleşmiş meme
uçlanna kaydığmda, cevap olarak göğsümü ısırdı. Evet, bunu
sevmişti- O kadar ki, kotum un düğmeleri pat diye açıldı ve or­
ganıma dokunmak için elini içeriye kaydırdı.
Avucunun içi organım m başm a kaydığında bir hınlü çıkar­
dım. “Tannm, Lanie.”
Şaşkınlık içinde, “Ç ok sertsin,” dedi. Sesi şehvet doluydu.
Dar kotum müsaade ettiğince elini organımın üstünde gezdirdi.
Pantolonumdan soktuğu eline bakmak için başımı eğdim
çünkü fena halde seksi göründüğünü biliyordum. Haklıydım.
Organımm başı kotum un belinden çıkrmşU; belli İd o da bunu
görmüştü çünkü elini çarçabuk benden çekip önümde diz çöktü.
O küçük seksi ağzı orgam m ın ucunu sararak iştahla emmeye
başladı. Hayalanm bir anda gerildi ve oracıkta boşalmamak için
omuzlarmdan tutup onu yukan kaldımıak zorunda kaldım.
Kollannı bırakmadan, “Yavaşlammı gerek, yoksa fazla da-
( ' / l'.i r i,;

';'iı;ın i;ıy ;ıo ığ ,ı„ ;- ^)iye ii\aixlim


M n s n ta v i g ô / l c r in d e ilu iia sii bii ışık ç a k ii vc koiulm i bana
M is la y ip p a iiio lo n u im i ç v k ış iıa ii. ” A a \ aşlıim ıık islc m iy o ïn n K
N ix ili, S o in isiiM in m v iç im d e k i s e n liğ im , b en i d o ld u rm a n ı h is­
s e tm e k istiy o ru m . B o ş a ld ığ ın d a g n lla ğ ım d a n ak lığ ım h issetm ek
istiN o m n ı. D u d a k la n m \ e d ilim v a im a n u la liiss e lm e k i.sliyom nı.
I le p s ım ısiiN o ın ın . Nı>ab I te p s in e ib ıiy a e ım vıu' v c b a n a i.sicdi-
ğ im \ e \ a ibnç a e ım ı>lan h e r şe y i \ e ıx v e ğ in e s ö z v e rm iş tin .”
B u la h n k e d ıe i s ii/le ı k a iş ıs ın d a . “ I an o t o ls u n ." d iy e hay-
kiixtim . B u b ı r / a a l t ı . b u n u n liııkındav dı. B eni p a r m a ğ ın d a o y n a ­
tıy o r. K 'u i lam d a is la h ğ im g ib i h a ıv k c t e llım te y i. sö z le rim i k en ­
di le h in e çaıp ıim aM b ili\ oıxin. S ö z ü m d e d u m ia m a m g ib i bir ihıi-
m al o la m a z d ı. S ö z ü m ka[n g ib i s a ğ la m d ı; ü ste lik b e n d e o n u n la
a y n ı ş e \ leri isliy o rd u m . S a d e c e , g e ç ir d iğ im iz a k ş a m ın ç o k d aha
kcx itli o lm a sı için ı>na a ld ığ ım b ir h e d iy e d a h a v ard ı.
" B e k le , l.a m c . S a n a b ir h e d iy e m v a r." d e d im c e b im e u za­
nırk en .
" D a h a sı m ı v a r? .\ m a N o alı b a n a z a te n b u e v i v c y ü z ü ğ ü m ü
\e ix iin ..."
O n a m u / i i x e ğ ü le re k e lim i g ö z le rin in ö n ü n d e tu tu p açlım
v e in cilerin p a n ııa k la n m d a n d ö k ü lm e s in e izin v e rd im . “ E lm as
b ir k ız ın e n iyi a rk a d a ş ı o la b ilir a m a inci ç o k d a h a eğ le n c e lid ir,"
d e d im k a ş la n m ı y u k a n a şa ğ ı o y n a ia n tk . K a fa sı k a n ş m ış tı um a
ö n e m li d e ğ ild i. S a d e c e b irk a ç d a k ik a so n n ı n e d e n b ah settiğ im i
g ö recek , h isse d e c e k ti.
L a n ie 'y i k a v ra y ıp o n u se rtç e k e n d im e b a s tırd ım . D u d ak la­
rım ız b u lu şlu , d iş le rim iz ç a ıp ış tı v c d ille rim iz , se rt, işta h lı bir
. ı !,• ıbiMS elli, / e m i i ı i i c k i n ıin ılc ıle r in ü s tü n e ç ö k lü ğ ü ım ic
|.| «yııısmı y ııp lı. tlııtl;ık l;ın m r/. ise b ir b ir in d e n lıiç a y rılm u d ı.
'll,lıi v ü cu d u n u m h e r y u n ın d u y d ı. g ö ğ s ü m d e n o m u / l a n m a k a y ı-
,1 y;ıvii,şça k a r n ım a d o ğ r u in iy o r d u . D u n d a n h o ş la n d ığ ın ı b i-
^ k karın k a s la rım ı k a s l ığ ı m d a d u d a k l a r ı n d a n b ir in ilti ç ık tı.
O bana d o k u n a r a k k e n d i n d e n g e ç e r k e n , ç a r ç a b u k s u ty e n in i
¡ışkıları ö /.g iiıc e o m u z l a r ın d a n in d i v c s u ty e n i b ir k e n a ra
Y uvarlak, d iri g ö ğ ü s l e r i ç ı p l a k g ö ğ s ü m e y a s l a n m ış t ı. D u -

ıHklarım b o y n u n u n o m z u y l a b i r le ş t i ğ i n o k t a y ı b u ld u . İ n c ile ri

scıik'im ii Iin-’IIK' ı ı ç l a n n d a n g e ç ir ip b o y n u n u e m e r k e n in le d i. İn -
•jlçıi bir sü re liğ in e b ır a k lım , p a n n a k l a r ı m ç a b u c a k k o t p a n to lo -

nıımıaçlı vc k ıv rım lı k a l ç a l a r ı n d a n a ş a ğ ı in d ird i.


H oyıuınu b a ş la n s o n a ö p ü p k u la ğ ın ın a r k a s ı n a v a r d ım v e

kalçasını a v u ç la y a ra k p a r m a k ııç k u 'im la v c s a te n g ib i y u m u ş a c ık ,

yuvarlak in c ile rle o g ü z e l ç ı k ı n l ı d a g e z i n d im . B o n c u k l a n n h a f i f


baskısı o n u ü ip e r tli. d a h a fa z la s ı iç in y a lv a r ttı; ta ki b e n in c ile r e

ilaha da h a s lın p o n la r ı s e r t l e ş m iş k l ito r is in e k a y d ı n n c a y a d e k .


Soluğu k esild i v e tır n a k la r ım s ır tım a g e ç ir d i, b i r y a n d a n d a o m ­
zumu em iy o r, ıs ır ıy o rd u . B e n i d e li e d iy o r d u .

G eriye ç e k ilip o n a b a k t ı m , b ild iğ im a m a y in e d e d u v m ıa k

islediğim h e r şe y i s ö y l e y e n if a d e s i n e b a k a r k e n o r g a n ım in a n ıl­
maz sertleşiy o rd u . " İ s t e d i ğ i n b u m u . K e d ic i k ? "

B ildiğim şe y i te k n e f e s te o n a y la d ı . " E v e t, d a h a f a z la ."


"B una n c d eı-sın ?” P a r m a k la r ım la in c ile ri o n u n ısla k , i[X'ksi
kalnıanlannııı a r a s ın a k a y d ır a r a k s ıv ıla r ıy la k a p la d ım .

İnleyerek y e n id e n o m z u m u ıs ırd ı, b ir y a n d a n d a k a lç a k u ın ı
öne doğm k ıv ırıy o rd u . " H ı m m , d a h a ç o k ,"
K ulağına. "C ok açgözlüsün. D claino." diye nıınldadım .
Sonra kulakm cnıcsini ağzım a alırken, iki pam ıağım la girişini
bulanık ona istediği şeyi \ erdim \ e incileri içine soktum.
Soluğu kesildi \ e başını geriye atarak boşaıunu gözlerimin
önüne serdi. Dilimi bo> dan boya gezdirip derin bir nefes aldım,
•Aldığı hazzm kokusu sıktığı hafif partüm e katışıyordu. Vahşile­
şerek. acıkarak dudaklanm ı yaladım.
"Kokunu alabiliyorum, Delaine. Aldığın haz öyle tatlı, öyle
davetkâr kokuyor ki," İncilerin bir kısm ını daha içine soktum.
İnliyor, görev tam amlanana kadar beni yönlcndim ıek için eğilip
bükülüyordu. Pannaklanm ı ağır ağır öne arkaya hareket ettirir­
ken, İncileri G noktasına süm neye başladım ; başparm ağım la
şenleşmiş çıkıntısına hafifçe baskı yapıyordum . K alçalanm öne
kaldınp daha da fazlası için yalvanyordu.
"Güzel, değil m i. Kedicik? Seni p a n n ak lan m la becermem
hoşuna gidiyor, değil m i?”
"Evet. Ah. Tanrım... evet.” B acaklannı pantolonu izin ver-
diğince iki yana açarak elim e sürtünm eye başladı. "B ana daha
fazlasını ver,”
“Daha fazla m ı? Böyle mi?” Pannaklanm ı incilerle beraber
içine ittim. O incileri kopanp organım ı derinlerine sokm ak iste­
m em e neden olan m inicik, seksi bir ses çıkardı. Stnisıklam ve
ipek kadar yumuşaktı, aklımı kaçıracağım ı düşündüm . “ Kahret­
sin, Kedicik, Ç ok ıslaksm. G eriye yatm anı istiyom m . Görmek
istiyorum.”
Lanie om uzlanma tutundu. Beraber m inderlere indiğimizde
onu sırtüstü yatırdım. Pantolonunu tam am en indirm ek için par-
lUani'iı içinden çıkarılığııiKİa suratını asarak sı/landı. Onıı ta-
„■ınıen göm ıeli. p a rnıaklarınıı ona sokarken i/lenielıydını Ha-
-ıklanıiı benim için açlı; hevesli hır davetli bıı. O nunla eanım
.^-Kivorsa onu y ap m a m ı istiyordu. Yapacaklıın da.
lH S •
Islaklığı ateşin ışığında p a rıldıyordu, içinden sarkan inciler
IMii gitttidv' başlan çıkarıyordu. O nun tadına bakm a düşünecsıylc
jııdaklaıınıı yaladım am a sonra incileri oynatm ak için pannakla-
|.ı„„ ıckrar içine soktum . “ K ahretsin, bu giizel bir vajina. Delaine.
\/e tamamen benim .
H içbir şey sö y le m e d e n incileri kav ray ıp yavaşça çektim .
IÇiKİınmıdan çıkan b o ğ u k b ir m ırıltı kıvrılan bedeniyle beraber
y ü k seld i. K alçasını ısırdım , g ö rü n tü başım ı döndürüyordu ve ar­
tık kendime h âkim o la m ıy o rd u m . B ö y lece incileri tek sel'erde
içinden çektim .
"A h, T anrım !” G ö v d e sin i y u k a n y a kaldırarak boşaldı. Bir
¡111 canını yakm ış o lab ilec eğ im i d ü şü n d ü m am a sonra tiz bir inil­
tiyi bastırmaya ç alışara k d u d a ğ ın ı sertçe ısırdı.
Pan n ak lan m y o lu n u b u ld u , G noktasının hatifçe pürüzlü
tenini okşayarak o rg a z m ın ı d a h a d a perçinledi. İnleyip belini
yukarıya kıvırdığında e ğ ilip se rt m em e uçlan n d an birini ağzım a
aldım. Dilim le ona h a fitç e v ıu ıırk e n y u k a n aşağı gidip geldim ,
dişlerimle çok h afifçe v e y a v aşça sıyırdım .
"Dalıa sert, N o a h ,” d e d i so lu k soluğa.
İsteğini her türlü y e rin e g etirdim . Ptuınaklanm ı içine sokup
çıkanyor, eklem y e rlerine k a d ar sokuyor, dişlenm le m em e ucunu
emiyor, ısırıyordum . S açlarım ı sertçe çekti. B;uıa sen dav ranm a­
sına bayılıyordum v e bunu biliyordu.
( /. I'a r k r r

“Şimdi içime girmeni isliyorum.” Dömin kulçülarım elleri-


meıliiyadı. “ LüılL-ıı."
Ben dc aynı ar/.uyla yanıp luluşuyordum. Ben de içinde o|.
mak istiyor, dalıa l'ay.la dayanamıyordum. Vc bu beni biraz öfke­
lendiriyordu çünkü onunla yapmak islediğim bir sürü şey vardı
fakat sonra kendi kendime “salla gitsin” diyerek büıün bir ömrün
bizi beklediğini halırladım vc pannaklarımı içinden çıkardım.
fek elime dayanarak panlolonumun fcnnuarını çözdüm ve
organımı dışarı çıkardım. Tallı asislanım ellerini kalçama yerleş­
tirip hareketimi kolaylaştırmak için pantolonumu indirdi, Onlan
şimdiye kadar çıkannış olmalıydım ama o anı yaşamak istedim,
dur tuşuna basmak gibi bir niyetim yoklu,
Lanie kalçalarını kaldınnış, hevesle bekliyordu fakal ben
biraz eğlencenin güzel olabileceğine karar verdim. Böylece kal-
çalanmı oynatarak oıganımın başını girişine sürttüm ve onu kli­
torisine bastırdım. Bu sahneyi görmek için dönüp baktığında
yüksek sesle inledi. Ona işkence etmeye, heyecanını yükseltme­
ye bayılıyordum. Böylece, organımı aşağıya kaydınp girişine
ba.stırdım vc yeniden geri çekip başa döndüm.
“ Lütfen, Noah...”
Evet, organım için yalvarmasına bayılıyordum.
Ona bakarak sınitım. “Lütfen ne? O güzel şeyi becermemi
mi istiyorsun?”
Başını sallayıp dudağını ısırdı, göğsü yükselip kalkıyordu.
İstediğini daha iyi göstermek için dizlerini havaya kaldınp kal­
çamı kavrayarak altımda dalgalanmaya başladı. Evet, artık bu
kadar zırvalık yeterdi. Kadınım aletimi istiyordu, o zaman ala-
cakıı Girişine baklım vc organım ın başını ona sokarak yavaşça
jttiiTi. En sonunda birleşm em izin verdiği hazla ikimiz de inledik;
I(cndini2 hâkim olam ıyordum , bu duygudan daha fazla istiyor­
dum-
“Kahretsin, bu çok iyi bir his, değil m i?” diye sordum ona.
•¡Ik defa içine girdiğim an gibisi yok. İçinde beni sanp sarmala­
man, Çok seksi, çok yum uşak ve ıslak. Bu duygu... hiçbir şeyle
karşılaştırılamaz. O yüzden bir k ez d aha deneyelim , olur mu'’”
İçinden çıkarken kendim i izledim . Sıvılan organımı sarma-
lamıştı; beni içine alm ak için esnem iş olan deliği, ona girmeden
önceki minicik haline geri döndü. Bu baş döndürücü bir m an­
zaraydı.
İncilerin üzerindeki ıslaklığın parlaklığı gözüm e takıldı ve
aklımda fena bir fikir belirdi. O nlan alıp tek bir katm an halinde
organımın etrafına sararak onu engebeli bir hale getirdim. Bun­
dan zevk alacaktı. L anie ne yaptığım ı görünce güldü, gözlerin­
deki o ifade, birbirim ize kafa tuttuğum uz ve bekaretini aldığım
günü hatırlattı bana. H er şeye vardı. B en de m anyak gibi azm ış­
tım.
Yeniden içine g irerken beni içine alm ak için kalçalannı
oynattığında organım ın b aşının içinde kaybolm asını izledim. İn­
cilerin aletimin etrafinda titrediğini hissederken resmen bilincimi
kaybettim. Lanie’nin o sırada çıkardığı ses bir göstergeyse, onun
da benim kadar zevk aldığı belliydi. Organım ı tam am en onun
içine sokarken kalçalanm ın ona çarpm asına engel olamıyordum.
Kalçalarımı kavnyor, altım da kıvranırken beni öylece uıtup kli­
torisini kasığıma sürtüyordu.
ı >mı ıv s;ııx 'ilo iK İİı\in n . leiiH ioıı n e g iv iy o f s n o n u y n p n u ısın ı

ı s l o o u i u m e iin k ü h a n a / e \ k \ e i v n d e l-nıydu. " i ş l e b ö y le . K eılj.


e ık e a n ı n n e is in o ı- s a \ a p n ıv le n in ıı k e n d i lıa /y ın iç in k u lla n ."

" 0 \ le k a im . ö \ lo .se ııs ın k i." liiv e m ı n i d a n d ı . " O r g a n ım

ıç ın u ie İ n s s e im e v e 1 \ i m I i \ o n ım . \ 'e o inı iU -r...'' S o n .sözeüğii in-


le v e ıv k svAy k a ü . k e n d in d e n g ıv o ıi'k g o / lo r in i y u m d u .
M u h te ş e m , M iK o n d o la r lık b o l v ğ ı m h u işi k a p m ış tı artık.

e i e n e ı k ı p s o n ra y e n id e n iç in e s e r tç e g ıa li m . " B ö y le m i? "
l i m a k l a n n ı k a lç a la n ım n > a n a k la n n a b a n a l ı, “ l'ıu ın m , evet!

D a h a h t/h ,"
İçinde Ivş k e/ hı/lı hı/lı gidip geloa'k ona istceliğini \ calini
\ e sonnı, ı.ımamen onunla .sannalanmış lıalde dualum. Kalçala­
rımı haıvkci cttıaMvk kliıorisiıuie hissetmek isloıiiği sürtünmeyi
ona \e a lim ,\>nea bunu yapmak o inciler ctaıfinda sanlıyken
oıg-anımda inanılma/ hisler uy andıny oalu.
İnlcvii. ",M ı. r a n n m ... ay n e n lıöy le. O u n n a ."
G e r i svkilip k a lç a la n m ı h u a 'k e ı ctıiriy o r, y e n id c n iç in e girip
çıkıy o a lu m . N e l u / h n e d e y a \ a ş b i r r iıim u ı ti u n n a y ı h ış a m ıış -
n m . B a n a y ıısh u ım ış salk u ııy o r, k a lç a U u ım ın h e r b ir g id iş gelişine
k a lç a la n y la c c \ a p \ eriy o a l u , İ n c ile r b e n i m a ln e d iy o a f u . o beni
m alıv o v iiy o afu , b ile r in in k a lç a la n m ı lu u ış u . iç in e g ir ip ç ık a rk e n
d u ı a r i a n n ı n k a s ılm a s ı la r i l'e ı i ile m e /d i.
" N ıv ıh . b e n ..."
" H a d i, g e l." d iy e in k v lim h â lâ iç in d e g id ip g e lm e y i sü rd ü ­
rü rk e n . ‘X') \ a jin ;u ıın o rg ıu ıım t sık lığ ın ı h is s e d e y im ." H e r gidiş
gelişle a le tim im m ılm a / scrtloşiy o r, lıa y a la n m p a tla y a c a k m ış gibi
hisescdcnc d e k o r g a / ı ın m y ü k se liy o r, y ü k s e liy o a iu .
"Işlc b ö y lo . K e d ic ik . İ ş le b ö y le .” O r g a z m o lu r k e n is m im i
I,.1X^1101, o r g a n ım ın e ı r a l i n d a k i d u v a ı i a r m o ç o k iy i b ild iğ im

liiıvyişini liisse liim .


1lı/ım ı a ılın lım . D a lıa s e rt, d a h a d e r in e g id ip g e liy o r, o r g a z -

ı„„„n hiiliii' e \ ıv lo rin i y a ş a m a s ın ı s a ğ lıy o r d u m . G ö z le r im i o n d a n


alaııııynıılnm . A te ş in y u m u ş a k ı ş ığ ın d a ç o k g ü z e ld i B e m b e y a z

tı'uini şelVal biı leı p ır ıltıs ı k a p la m ış tı , d u d a k l a n in lc ş m iş , k ira z


kınuı/ısı o lm u ş lu , g ö z l e r i k a p a n m ı ş , g ü r k ir p ik le r i te n in i o k ş a r ­
ken kendini ta m a m e n lia z z ı n a b ı r a k m ış tı .

"H cn d ü n y a n ın e n ş a n s lı e r k e ğ i y i m ," d iy e fıs ıld a d ık ta n s o n -

r.uı/aıııp o le z z e tli d u d a k l a r ı ö p t ü m .
Ö nee b ir k e z , s o n r a ik i, ü ç k e z d u d a k l a n n ı ıs ırd ım . O r g a n ım

içme giö ip g e liy o r , i n c i l e r ü z e r i n d e b o y l u b o y u n c a k a y ıy o r d u ,

(ioiiislcri g ö ğ s ü m e y a s l a n m ı ş t ı , d u d a k l a n b c n i m k i lc n y a lıy o r ,

jüimıakları k a l ç a l a n m a b a t ı y o r d u . B u ç o k h ız la y d ı.

"B a n a m u h t e ş e m lıis s e ttir iy o ı- s u n , L a n ie . D a lıa f a z la day a ­

nam ayacağı m ," d i y e u y a r d ı m . “ S e n in o g ü z e l v a jin a n ın h e r \ a n ı ­

na b o şa la c a ğ ım ."
L anie b a ş ın ı ik i y a n a s a l l a y ı p g ö z l e n m e b a k tı. " B e n i d e f a -

laıva g e n ç e v ia lin . B u k e z b u n a iz in \ e n n e y e e e ğ i m . .A ğ z ım a bx>-

şal.N oah. T a ıh m a l m a k i s t i y o m m ."

"K a lııv ts in ... t u t a b i l i r m i y i m , b i l m i y o n u n ... ç o k ... iy i... h is-

sediy o ın m ." B o ş a l m ı u n a k iç in e l i m d e n g e le n i y a p ıy o a lu m .

"H a d i. N o a h . A ğ z ı m a g e l ."
İste k siz c e iç i n d e n ç ı k t ı m a m a d a h a ö n e e x lcfal;u v a d e v liğ in i

gibi, iste'diği h e r ş e y i o n a v e a v e k t i m . B a ş ta o K -n im s e k s k ö lc ın -

üi fakat şim d i b e n o n u n k i o l m u ş t u m .
V. / <İ/A

İncileri çarçabuk çıkanp üstüne olurdum. Ağzına girerken


organım zonkluyordu vc onun sıvılanyla kaplaıunıştı. Dudakla-
nnın üstünde ucunu gezdirerek kendi sıvılannı ona sürdüm. “Ta­
dına bak, Delaine. Üzerinde senin sıvılann varken organımın tadı
nasılmış gör,"
Organımı ağzına soktu. Dudaklan etrafını sardı ve birbirine
kanşmış sıvılanmızı tadarken memnuniyet içinde inledi. Ensesini
tutup organımı ağzına sokup çıkannaya başladım.
“Tadımızgüzel mi, Lanie? Organımın üstündeki tadını sev­
din mi?”
İnleyerek cevapladı, sonra kalçalarımı kavradı, iterek beni
iyice içine aldı ve yutkunaıuk organımı sıkıştırdı. Artık daha fazla
dayanamayacaktım.
İyice derinine girerken, “Kahretsin, Kedicik! K ahretsin,
kahretsin!” diye haykırdım, organım boğazm a çarpan her bir
fışkınnayla zonkluyordu. O yuttukça daha da sıkıştığını hissedi­
yordum. Başını yavaşça öne arkaya liareket ettirerek, ben ağzında
yumuşayana kadar beni boşalttı.
“Tannm. Yeler artık,” diyerek güldüm, aletimi ağzından çı­
karmaya çalışarak. “Böyle devam edersen tekrar sertleşece­
ğim.”
"Bunun neresi kötü ki?” diye sordu.
Yemin ederim, bu kadına âşıktım.
Üstünden kalkıp yanına uzanarak vücudunu tıpkı bir batta­
niye gibi üstüme çektim, başını göğsüme koydu. Sol eli kam ı­
mın üzerindeydi, bakışlanmı oraya indirdim. A nnem in evlilik
yüzüğünün taşlan ateşin yansımasıyla gökkuşağı gibi panidı-
M ilyonluk Günahkâr Düel

yordu. En sonunda yuvasını bulmuştu.


Ben, en sonunda yuvamı bulmuştum. Lafı gelmişken...
“Ama söylemedin,” dedim. “Evi sevdin mi?”
Lanie başını kaldırıp bana baktı. Yüzüne yumuşak bir gü­
lümseme yayıldı. “Sevdiğimi biliyorsun.”
Evet, biliyordum,
“Ama bu nasıl olacak emin değilim,” dedi göğsümde da­
ireler çizerken.
“Ne nasıl olacak?”
“Yani senin Oak Brook’taki ev var, şimdi bir de kır evimiz
var. Nerede yaşamamızı istiyorsun?’
“ Evet, bunu düşündüm,” dedim, bü" anda bunu önceden
onunla konuşmadığım için kendimi bir pislik gibi hissetmiştim.
Aslında ona evi gösterdikten sonra bunu konuşmayı planbyor-
dum ama sotrra olaylar gelişti ve... İşte buradaydık, “David
şirketin yarısını bana devrediyor ya?”
“Evet?”
“Şey, Mason yıllar yılı bana çok sadık oldu, şirketin her tür­
lü işini çok iyi biliyor. Ben de onu ortak yapanm, diye düşün­
düm,”
“Noah, bu mükemmel!” dedi gözleri coşkuyla parlayarak,
“Polly resmen kalp krizi geçirecek!”
Muhtemelen haklı olduğunu düşünerek güldüm.
“ Bir saniye ama,” dedi yeniden toparlanarak. “Bunun hizim
nerede yaşadığımızla ne ilgisi var?”
“Ha, pardon,” dedim yeniden konuya dönerek, “Bunıuı
bizim nerede yaşadığımızla bir ilgisi yok ama en nihayetinde
( ' /, P a rk e r

Mason sürekli ofisle olıınınası gereken işlerin çoğunu yürütüyor


olacak. Hn nedenle biz islediğin yerde yaşayabiliriz. A ilene daha
yakın olmak için burada yaşamak i.slerscn burada bir ofis kurar
ve evden çalışırım.”
“Ama Noah. ailenin evi... sana onlardan kalan tek şey bu,”
dedi ciddileşerek.
Ona sarılıp alnını öplüm çünkü bunu istiyordum; yine feda­
kârlık yapıyordu. “Artık ailem scnsin, Lanie. Vc ileride bir sürü
güzel küçük Lanicmiz olsun isliyorum. Vc belki Crawford soya­
dını sürdümıcsi için birde küçük Noah.”
Kaşları havaya kalktı, gözleri irileşti ve yüzüne kocam an
bir gülümsem e yayıldı. “ Hebck? Hebck mi isliyorsun?”
“ Evci. Hir sürü, bir sürü bebek.”
“O halde,” dedi düşünceli bir şekilde. “O kadar bebeği sığ-
dımıak için büyük bir eve ihtiyacımız olacak, değil m i?”
Omzumu silkiim. “ Herhalde."
“ Üstelik Mason ofiste gecelere kadar çalışırken Poliy’ye bir
arkadaş da gerek. Aksi takdirde adam ı görüşem iyoruz diye sık­
boğaz eder durur.”
“ Muhtemelen.”
“Annem dc iyileşiyor vc babam işe döndü. Üstelik Dez de
şehirde cv aram aya başladı...”
N ereye vannaya çalıştığını anlam ıştım . “ K edicik, bana
Craw ford evinde yaşam ak istediğini mi söylem eye çalışıyor­
sun?”
Y üzünde suçlu bir ifade vardı. “Ç ok m u k ö tü y ü m bunu
istediğim için? Hem de ailem e bu k a d ar y a k ın yaşam a
M ilyonluk Günahkâr Düet

ş a n s ımvarken?”
“ Hiç dc değil. Onları istediğin zaman ziyaret edebilirsin.
S o n u ç ta burada da hoş bir evimiz var. Noel’de, Paskalya’da, yaz
tatillerinde, istediğin zaman geliriz. İstediğimiz zaman her şeyi
bırakıp buraya gelebiliriz.”
“Aynca Chicago’da meraklı bir komşumuz yok. Hem sen
de Kırmızı Lotus’taki işlerden çok kaytarmamış olursun,” dedi,
“ Hey! Hiç de bile,” dedim onu gıdıklayarak.
“Şaka yapıyorum! Şaka yapıyorum!” diyerek güldü.
“ Peki, o zaman, Chicago?” diye sordum.
Başını salladı. “Chicago.”
“ İyi,” dedim karanndan memnun kalarak. Onu yana doğra
kaydınp dirseğimden destek alarak doğruldum ve muzip bir gü­
lümsemeyle ona yukandan baktım. “Hadi, şimdi şu bebeklen
yapmaya koyulalım.”
Onu öpm ek için eğildim ama parmaklarını dudaklanmızın
arasına koydu. “Doğum kontrol iğnesi oldum, unuttun mu? Şu
anda hamile kalamam.”
Om zumu silktim. “Pratik yapmaya engel değil.”
Kıkırdadı ve en sonunda pes ederek, ateş fonda çıtırtılar
çıkanrken onu uzun uzun öpmeme izin verdi. İşte hayatımızın
daima böyle olmasmı istiyordum: Umarsız kahkahalar, erotik
sevişmeler, mutluluk ve özgürlük. Aldatan eski sevgililerden, bizi
mahvetmeye kararlı, arkadan bıçaklayan arkadaşlardan uzak.
Sevdiğiniz birinin hayatını sadece sizin kurtarabileceğinizi dü­
şünerek, bunu yapmak için kendinizi feda etmekten uzak. Ya­
payalnız yaşama duygusunun metmkluğundan uzak.
Ik-lkı bu. sıık.'ill.'i r.'isll.ıy.ıcıığıııı/ llcıkcsrıı l i i y t ı s , < ) l ı ,, a y ,, _

hıliKİı ııııı.'i Ifiııcl ;ıy/ıry<lr: Sevecek bn ı, ilgilenecek biri, kjırşr-


lığındıı ııyııısını sı/e ı enııekleıı liı/lıısını islemeyen biri, koşullar
ne nlnısa nlsnıı vanıııı/da nlan hırı.
Ve İH I niyayı yaşayaeaklık, Hnıııı gaıanlilcyeccklim. İle r

şeyin ınııkeınınel olacağını ılıişiinecek kaılaı nahirtlcgiklim. I le-


|ilnıi/in gbğıis gereceği ınöeaıleleleı var ama nznn vıulcılc sa­
vaşı h \/ ka/aııaeağı/.
Snnsıı/a dek ınııllıı yaşayacağız.
S o n söz

Seks... Yeniden

L anie

Hayatımın baş aşağı döndüğü, tersyüz olduğu, fml fml


dönüp beni bambaşka bir yola soktuğu günün ikinci yıldönü­
müydü. Zengin ve nüfuzlu adamlara ciddi paralar karşılığında
kadın satan Foreplay isimli kulüpteki müzayedeye çıkmamın
üstünden iki yıl geçmişti.
O gün yanımdaki kadınlann bunu yapma nedenlenni bil­
miyorum. Ben bir hayat kurtamıak için yapmıştım bunu. Anne­
min hayatını.
İki milyon dolara satılmıştım. En yüksek teklifi veren kişi­
ye; Noah Paü ick Crawford, Kımıızı Lotus’un sahibi. Bana iki
yıl boyunca sahip olacak, canının istediği her türlü cinsel ihti­
yacını kaı-şılamak için beni kullanacaktı.
Bu adam bana bir oı-ganı doğnı dünist ağzıma almayı
C L P arker

öğretecekti. Bana sayısız orgazmlanmın ilkini yaşatacak, beni


içimdeki Casus’la, onu da Parmak Seksinin ICralı, Muhteşem
Popo, Şaheser Popo, Süper Kamış'latanıştıracaktı . O adam beni
milli yapacak, hafifineşrep bir şıllığa dönüştürecek, ufkumu tah­
min edemeyeceğim kadar açacaktı. Bu adam beni hem yatak
odasında hem de genel anlamda zıvanadan çıkaracak, derken
beyaz atının üstünde çıkagelip vaziyeti kurtaracaktı.
Bu adam şimdi benim kocamdı.
Ve kızımızın, Scarlett Faye Craıvford’un babası.
Scarlett, babasının gözbebeğiydi. Biz evlendikten soma bir
yıl geçmeden dünyaya gelmişti. Hatta düğünümüzde ona hami­
leydim ama bunu bilmiyordum. Noah parmağıma yüzüğü taktığı
gün ona hamile kaldığımdan emindim.
Annesinin yüzüğünü.
O geceyi sonsuza dek hatırlayacağım; mükemmelliği her
açıdan kör edici derecede parlak kalacak. Noah bana o değerli
, yüzüğü verirken yüreğini, her şeyini vermişti. Onun yeri benim
yanımdı, benim yerim de onun.
Hayallerimin evinde, çocukken içten içe göz koyduğum o
evde, yeni hayatımız başlamıştı. Arzulanrmzı ve hayallerimizi
birbirimize fısıldamıştık ve evet, dünyadaki son gecemizmiş gibi
sevişmiştik. Çok seksiydi. Büyülüydü. Mükemmeldi.
O gece bana bir sürü bebek istediğini söylemişti. Bunu yeri­
ne getimıek beni çok mutlu etti. Scarlett, ileride dünyaya gelecek
çocuklanmızın ilkiydi.
Evet, şımartıldı. Flayal edilebilecek her şeye, kıyafetlere,
oyuncaklara, kitaplara sahipti, hiçbir eksiği yoktu Ancak bütün
M ilyonluk G ünahkâr Düet

bu maddi şeylerden daha önemlisi, seviliyordu. Her türlü heve­


sine, isteğine yetişen insanlarca seviliyordu.
Etraflan gür ve koyu renk kirpiklerle çevrili zümrüt biçimli
gözleri, parlak safir rengindcydi. Öpücükler kondurduğumuz süt
gibi yumuşacık teni, taramaktan, kurdelelerle ve taçlarla süsle­
mekten bıkmadığımız kalın, çikolata rengi lüleleri, insanlann
ayaklarına kapanmasma yol açabilecek bir gülümsemesi vardı.
İlk nefesini aldığı günden ben onun büyüsü altmdaydık.
Fakat Scarlett tam babasının kızıydı.
Beni yanlış anlamayın, annesini de seviyordu ama onun ki­
tabında babası bir kahramandı. Onu parmağında oynatıyordu, o
da aynı şekilde babasını. Babam M ack’te de durum aynıydı.
Scarlett’ın ilgisini çekmek uğruna N oah’yia arasında oluşan kıs­
kançlık krizlerini söylememe bile gerek yok. Mack. Scarlen'm
dedesiydi ve bir hafta sonu Noah, Scarlett’ı kendisinin götürmek
istediği oyuncak mağazasına hiç ona danışmadan, “düşüncesiz­
ce” götürdüğünde, torununu görme hakkım ihlal ettiği gerekçe­
siyle onu dava edeceğini söyledi.
Saçma, değil mi? Evet, ben de böyle düşünmüştüm.
Çocuk yüzünden böyle kavga etmeleri abesti. Ona verdikle­
ri hediyeler veya onu götürdükleri yerler konusunda sürekh re­
kabet etmeleri. Hatta M ack’in Noah’nm maddi gücüne avak uy-
durabibnek için çocukluğumun geçtiği evi ikinci kez ipotek et­
tirmiş olabileceğini bile düşünüyordum.
En sonunda diğer aile üyelen ve ben bir müdahalede bulun­
mamız gerektiğine karar verdik. Bu bir hafta önceydi. Yani, cid­
den, Scarlen’m o minicik, el kadar yüreğinde herkese yelecek
( . ra rf.,-1

kadar sevgi vardı ve siiıvkli onun için savaşm alan haksızlıktı.


Dez Teyzesi, auneaımesi, Pollv Teyvesi ve ben onu alıp babasıyla
dedesini evde valnız bınıkmış. N ew York Ta Lexi T eyze ile Brad
Am ea'yı ziv aıvte gitmiştik. Bir ara vem ıeye ihtiyaçlan vardı.
New i ork'ta geçirdiğimiz hatla çok eğlenceliydi takat ko­
camla olmayı özlem iştim . Tamam, evet, onun kimi hâzinelerini
de özlemiştim. O abes sen elinden bahseoniyorum. Yine Scarlett
için bir dolu şey. kendim ve elbette Polly. D ez vc Lexi için yep-
\ eni kıvafeıler alıp ev e döndük.
Mmlığımızda. Noah ile babam Sc;rrleH'a duyduklan özlem
sav esinde v eniden birbirlerine bağlanmışlai dı. Beni ipleyen yok-
nı tabii. Nevdim ben. doğranmış ciğer falan mı?
.Ancak kırgınlığım sadece birkaç dakika sürdü. Kısa bir
kıırşılama v c detakuva v inelenen. b a b a c ık s e n i ç o k ö z le d i, cüm ­
lesinden sonra. Mack çocuğu elim den kaptığı gibi annem le be­
raber çıktı gitti. Hafta sonu onlarla kalacakn.
Ben de Noalı'yla.
Kapı kaptmır kapanmaz gözü dönm üş kocam beni kapıya
Vapıştırarak bedenini bana basnrdı ve ellerini başımın iki yanına
sabtlledi. T’üzü benden sadece birkaç santimetre uzaktaydı ve
vüzüıne doğru esen netesinin sıcaklığım hissedebiliyordum. Du­
daklan yavaş yavaş benim dudaklanma yaklaştı.
"Bunu bir daha sakın bana yapavtm deme," dedikten sonra
dudaklarımı sertçe, iştahla öptü.
Bir nebze bile öfkeli olduğu yoktu. Sadece çok ama çok
azmıştı v e biraz rahatlamak için sabırsızlanıyordu.
Hımm. evet. Ben de aynı durumdaydım.
M ıtv o n tu k u u n a h k a r D u e l

“ Seni manyaklar gibi özledim,” diye fısıldadı dudaklannı


boynumda gezdirirken.
Casus da hemfikirdi. O da N oah’yı özlemişb. Hatta zihni-
nıin gerilerinde bir tür kutlama müziğinin çalmaya başladığını
duyabiliyordum. Casus kırmızı deri çizmelerinin ve mavi mayo­
sunun üstündeki tozlan silkeleyerek bir an Noah’nm siyah kra­
vatını ve o çok sevdiği siyalı bantlı topuklulan giymeyi düşündü.
Sanki çok önemi vam tış gibi.
N oah’nın eli, eteğim in altından kayıp çoktan sırılsıklam
olan merkezime ulaştı. Parmaklan, ancak Parmak Seksinin Krah’
nın yapabileceği şekilde okşuyor, derinlerime iniyordu. Diğer eh
göğsi'unü okşuyor, sertleşen m em e ucumu parmaklan atasmda
sıkıştırıyordu. O devasa orgam ise baldırlarıma sürtünüyordu.
Casus ona el sallayıp ihtiraslı bir sesle fısıldadı: S e l a m , k o c a

oğlan. B u r a y a g e ls e n e . s e n in le b ir a z s o h b e t e d e lim .

Casus Şeftali kesinkes şılltğm tekiydi.


Bana gelince, kendimi ağırdan satmaya karar verdim. Scar-
lett’a hamileliğim sırasmda seks hayatımız öyle veya böyle ak­
samıştı. Çünkü N oah b k şekilde beni veya bebeği mciteceğini
düşünüyordu.
Her neyse, çocuk doğduktan sonra, azalsa da alışkanlıktan
bu böyle devam etti. Tabii ki arada bir hızlı sevişmeler, duşta
alelacele kaçamaklar oluyordu ve bunlar da bir o kadar baş dön­
dürücüydü fakat ilişkim izin başlanndald o fimnah tutku yavaş
yavaş alevini yitirmişti. Şikâyet ettiğim yoktu ama biıbirimize
kafa uıtmamızı, m ücadeleyi, birimizin, h i r g i t e l t e p e n i a m r a y 'im .

s o n r a s e n i b ir g i t e l b e c e ıv y im d e s a h ib in in k im o id u ğ tın u u n u t-
L L. P a rk e r

ma. demesini özlüyordum.


Ve bunu geri alacaktım.
Olabildiğince ikna edici bir biçimde göğsünü tutup onu
ittim. Kafası karışmış, meraklı gözlerle bana babyordu. Ona göz
kırptım ve ne yapmaya çalıştığımı anlamasını umarak seksi bir
gülümseme takındım.
"Defol git, Noah! Yann günlerden ne, bilmiyor musun?"
diye patladım.
Yine o şaşkın bakış.
“Gördüğüm kadanyla hatu-lamıyorsun, pis herif!” dedim ve
öfkeyle çenemi yukan kaldınp devam ettim. “Tamşnğımız günün
ikinci yıldönümü. Beni seks kölene çevirip benimle istediğin şe­
yi, istediğin şekilde yapmak için iki milyon dolar bayıldığın gün.
Çünkü sen kendi hazzın için bana hükmetmekten tahrik olan
hasta bir pisliksin. Sırf bunu yapacak kadar paran var diye beni
isteklerine boyun eğmeye, sana teslim olmaya zorlamayı seviyor­
dun.”
Onunla burun burunaydık; tabii lafin gelişi çünkü sonuçta
benden uzundu. Göğüslerim sertçe onun gövdesine yaslanmıştı
ve bedeninden sıcak hava dalgalan yayılıyordu.
“Lanie, ben...” diye girdi söze ama onu durdurdum.
“Benim adım, Delaine! Bana Lanie diyemezsin!” diye hay­
kırdım.
Ve işte o an kafasındaki ampul yandı. En sonunda ne yap­
maya çalıştığımı anladığı belliydi ve yüzüne yayılan o ukala gü­
lümsemeye bakılırsa oyuna katılacaktı.
Saçlanmdan kavrayıp başımı geriye çekerken kalçamı
■jıtnuriAur u u e t

avuçladı ve beni sertçe kendine çekti.


“ Madem küçük kontratımızın tarihi yann doluyor, sana
sahip olduğum bu son geceyi olabildiğince iyi değerlendirmem
gerek,” dedi. Meme uçlanm. Seks Tann.sı Noah’nm yeniden orta­
ya çıkmasıyla beraber gömleğimden fırlamak üzereydi. “Sem
„yaı-malıyım, bu pek nazik olmayacak. Sert ve hızlı olacak ama
her anına bayılacaksın. Ve dediğimi harfiyen yapacaksm çünkü
vücudunun her bir santimetrekaresi bana ait. O becerilesi ağzın,
daracık küçük deliğin, yasaklı popon, hepsi bana ait ve onlan na­
sıl uygun görüyorsam o şekilde becereceğim. Sen benim hazzım
için buradasın, tıpkı benim senin hazzın için burada olmam gibi.
Anlaşıldı m ı?”
“Pek değil,” diyerek hınidadım. “Bırak beni! Senden nefret
ediyorum.”
“Olabilir am a seni becermeme bayılıyorsun, değil miT’ Bu
bil soru değildi. B ir gerçeği ifade ediyordu.
Saçlarımı bırakıp geriye bir adım attı. “Dizlerinin üstüne
çök, Delaine.” K em erinin tokasmı çekiştirdi. “Çok yorucu bu­
gün geçirdim v e o ustası olduğun stres masajma ihtiyacım v ar.”
“Burada m ı? Holde m i?” diye sordum.
“Bana sert bir bakış atıp ona karşı gelmeye cüret edemev e-
ceğimi söylercesme kaşlannı kaldırdı. “Ben kekeliyor muvunı’”
Casus bana bir beşlik çaktı, sonra mini DVD kavtt cihazını
çıkardı ve bir tuşa basıp, “Sette sessizlik! Kavtt!" div e bağırdı.
Tek bir hızlı hamleyle, Noah beni dizlerimin üstüne itti ve
devasa orgam hapishanesinden çıkıp bana, emilmeveli uzun za­
man oldu, derccsine baktı. Uçunda bir damla gözyaşı gördü-
ğuıiK' de em im in
Ne dem ek, liem en e e.d \,ışım .-ı o p e sm i. ATiee IV \;ısa
I feuvlım N v'lıeak' l>ıi\ıık ej'.lanl.n ağlam a.- \ e sı.- eıdden ç-ok
ama Çı’k InİMiksıimi/
Oılm ı ılışan çıkıp oıpaım m ı ııeııııdakı s ı \ ı \ ı \ aladığıııda
Nıvtlı tıınld.ulı I'ııdaklaıım ın keııaılau afi-ı d m p.ıı.sm la lilu-ılı
\ e ışkeneemı sıııvinıvlüm, t hm şelıv elle dpıüm . .soiira dudaklarım
eiıalm ı sam ulav ıp seiRv em erken ışiahlı l'ir milli çıkaulııu,
" Aman lâıınm . laııei olsım ." d ı\e kukev eıvk saçlarım dan
uıiııp Kışımı pen ıvkıı
Hn gıvem n sımunda kel kalm a.-sam şaıısln ılm ı.
Aukaviılan Kına Kıkiı. .sesi derin \ e boğukuı, "l’ıs oN iinlar
ınııaıuak ısinı'iMin. d \le mı " Hııım \ a |'a l'ilirim .” S d /e ıik leıi
kiMilar.ık su.'iıldii \ e l'iı \ ilanın dılı gibi Ivieaklaniniu arasına
ka\ı\eıdı. "Hımıda kimin sd/iinün gıvıiğim lıalırlaman geıvki-
\ ı'nm ış giK bıı halın \ ar. 1V laıne "
Melını kekimden kavradı \ e Kışını ı\ iee a ğ /ım a .sokmak
ıçm dı.denm Kikui 'A N k v e kal." di\ e emıvflı. "M urada Ivvvnue
ışını Ivn \a i'i\ı'm m . Sen enm oısım ,"
Haşımı ıkı elıvle uıtaıak a ğ /u u d a g idip g e lm e v e başladı.
k‘ok sı'it ıla\ r.mıv or, ağ/ım da olal'ildıginee derine inivonlu: yani
gııllağmmı en ueuna ı'aıpıvoıvln, İşın ıloğnısu, ona ayak u \ dur­
maya gayıv'i ıvlıvoıvlıım Nıvıirnın oıgaııı son birkaç yıl içiudç
kiıçülmüş ıloğıldı Ağ/ım olabıUlığinee açılıp e.snıy oıvlıı, bir y a n ­
ıtım ila lUklaklanmla ona Kıskı vapmava çalışıyor, o nlan ihtişamlı
organını aeılmaıııak için dışleıimın üsUıne kıv ınvoıvlum.
"Ihıtıa sen. IV laıne Ihılıa sen em b e n i." d ı\ e lıavkm h-

' 'S
lUmİM. SCSI lU'sıloğm n ıe ık e /ım e gulıp upkı umııı oıganı gibi biı
ılaıııla g d /'iiş ı ılökınOMiu' ıiı'ıloıı oldu ( loıçeklcn, t asııs İni ka-
,iaı ıslandığı ıçm alım da bu kap ialaıı kov luam gçıvkceeku
N oalı'm n k alçaları im e golıvoı, g ırllağm uıı arkasına \ıı-
m \o ı. aıiık /o ıla m lığ n ıı ııoklaM da aşan lıaııılcicr yapıyordu
Solııksıı/ kaldığım da, gırllağım oıganıuın çirarm da k.ısıldı Nmılı
haMi' ii kiitıiı lcr sav u rup a ğ /ın u la n çıklı \ c beni Nvıkany a çekti
Saıl \ e ateşli dııdaklariN la d u d ak larım a vapışlı
İbr süper kahmmanm güeü \ e lu/ı>la Ivnı om /ım a .ıttı \ e
basanıakları biıvr ikişer çıklı. Talak odain ı/a yönelip kapıya bir
lekme sav nuiıı ve beni yalağa l'ııialiı. İkim ı/m üslündekılen .kv -
le\ le çıkaidı. ,\y akkabılar \ e kıyal'eller iHİamn diğer kralına ııçu-
vonln. Derken kalçalanm yalaklan yükselirken baçaklanmı
onm/lanııa allığında, boy num lu h afb iraçı aldı. Nıvıh'nm yit/ti
lam da isk\lığim y eıv. baçaklanm m arasına gömülmüşui.
D udaklarını, dilini, dişlerini hisseitiğım de. " ,\h . T aun m '"
dıve lıavkınlını. H ana ytım ulm uşiu tvsm en ve bu dünyaılakı en
mıılııeşenı vluy guy vlıı.
Parmaklan kaUnanlarnm ayırarak g i/li ha/m em v'lan o
pçıulv bölgey i onay a çıkarıp kliiorisim de daiıvleı çı.m ıe\e K ış­
ladı Un oıum olağaııiistü mahaıvunin eıviık bir şov u \ du v e ben
de ö/el loeamdau i/liy o a iu m . U /u n ve sen dilinin gm şııne Kıs-
iııvlığını. İçel ivlen dışan gidip geldiğim gönlüm v e hıssv'ium. Son-
r.ı pınnakları lıa / çıkınlıma m ükem m el bir senlikte, h ı/la v unlu.
b/K'i güeü kaişısında olabikliğinee ktptnlauarak. ”\ v v ıh ..
lüdeıı.” viıye valvanlım . K alçalanm ı yukanya kaldıniim. yü /u
(amanıen K ie.ıklanmm arasına göm ülü olsa via vlaha krlasını ıs-
[i\onlum kam um lanm ı anılav ıp klilonsimı cmm cve haşladı;
dılı scnk-şnıış ıcfvviğo hı/lı hı/lı \ im i\onlu. Sonra klilorisimi
>oıııdai ağ.nna aldı. .lOrtvV vVklı \ o hir luıda bınıkn. Sonra hır kez
dalıa oıiKİı \ o da\ mıılm-ı/ hır a\aşlıkla çokli. sonra \ t'niden bı-
rakn \ o dııd;ikl;uını \ala_\arak onu izk\ii.
" \ aiiniin dünvadaki on taılı şov. Dolaino. \'o b;uıa aıı!"
Sahiplonıoı >luıına i\ı\ ılı\ ordmn takat rolünıdon çıkmadan
ıMia bir ş o m hanrlaoııav t u\ gıuı gördüm. "Sadooo \ anna kadar
p is lik 'SosınKİon ısMutkârlık akıyordu.
Nıvıh dişlorini .sorgiloyıp bana hırladı. A iizü öfkey e bııJan-
mışn. muhteşc'm bir .ıktordü. Boni sonçe y ataktan kaldınp be-
doîîmi bana yaşlay anık dtiMira .sabitledi.
Dudaklan kaıJağımdaydt. sıcak nefesi hızlanmıştı. Kalçala-
nmı kavrayıp beni yukan k-ildmuak. 'İki gön içinde daha fazlası
için yalvararak kapıma dayanırsın." dedi.
■■Rüyanda göriirsûn," dedim haoakhutmı ona dolarken.
N\>ah misilleme yapıp boynumla onızmnun arasındaki böl-
gey e dişk'rim geçinii. Sençe. hiç acımadan kalçalarım bana bas-
nnp içime gınlı.
Zev k içinde haykınp başımı dııv ara yasladım. Yüzüm bu-
nışmuş. dişlerim kenetienenek hu ham. ilkel duy guyu buyur edi-
yvvnju. Bu tam da hnyacım olan şey di.
Tek eliy le saçlanm ı kavrayıp diğeriy le beni mrarak. "Evet,
bunu seviyorsun, değil mi ?" dedi sıntarak. Geri çıkıp yeniden
sertçe içime girdiğinde, hamlesinin senliği beni irkilterek du\ ara
çaıpo.
”0 r2anıma bavıliv orsun." diy e huıldadı. her bir sözcüğü
,,ıi,<itie lieriiK’ inen şiddetli hamlelerle vurgulayarak. •'İstediğin
Kulıu ıvHİdet ama ikimiz de o vajinanın bana ait olduğunu bılı-
yoıu/. Oı-'laine.''
Tımaklarıını sırtına geçirerek hamlelennin gücü beni duva-
n.ı çaıparken ona snnsıkı tutundum. Dudaklanmı boynuna gö­
merek hiddetle kanşık tutkusunu tattım ve emdim.
Bu Ivnim N oah'm dı. Beni deliliğin uçurumuna sürebilen.
;;onm tam düşecekken çekip kurtaran adamdt. Ve bunu en sonun­
da ireni bırakana, ben sivri uçununun alandaki fırtınalı orgazm
denizine .savrulana kadar yapm ayı sürdürecekti.
Kahreılastea N oah bir macera sporuna benziyorda Ve Tan­
nm. nasıl bir adrenalin salgılatıyordu bana.
O. kalçalannın her ham lesinde homurdanuken. adını haykı­
rarak boşaldım . T'ücudum kollannda ıslak erişte kadar yumu­
şaklı.
'•Seninle işim bitmedi daha." Sesi talepkâr, kendinden emm-
Ji. Birbirine dolam nış bedenlerim izi duvardan söküp beni kol­
tuğa taşıdı. O koltuk, onu ilk kez ağzım a aldığım yerdi; dûşûn-
eelenmı bir dizi sahne esir aldı: N oah bana hükmedercesine te­
pemde dikihniş. tek ayağıru koltuğa \ erleşnımiş, otganmı ağzıma
sokup çıkanyor.
Casus geri sar m şuna basn \ e yüzünde şeytani bir gûlûmse-
mey le bana bu sahneyi defalarca gösterdi.
Noah içim den çıkıp beni y üzüstü çevirdi, elini belim e bas-
ımrken. diğer elinin pamtaklanra içime sokup çıkannaya başladı.
En sonunda tam am en çık anp oıgazm ım m kav gan kanıtım diğer
deliğime uzanan b ö lg e boytm ca y aydı, girişime kendi vücudu-
mun salgıladığı doğal kayganlaşlıncıyı sürdü.
Bunu yapmasını kesinlikle istiyordum am a bir yandan da
rolümü unutmuyordum . O m zum un üstünden ona ölümcül bir
bakış alıp alaycı bir gülüm sem e takındım . “ Sakın buna cüret
etme!" K alçalanm la yaptığım yaram az hareketler sözcüklerimle
tamamen zıttı, bu nedenle Noah aslında ne istediğimi biliyordu.
“Sana söyledim , Delaine. V ücudunun her bir santimetresi
benim ve istediğimi alacağım ,” dedi parm aklanm yasaklı girişe
sokarken. “ Ve şu anda istediğim şey...” Uzanıp dudaklannı tekrar
kulağıma yaklaştırdı. “ Daracık bir popoyu becerm ek.”
Sesi biraz yumuşadı vc yanağımı öptü. “I lazır m ısın. Kedi­
cik'.'” Benim iyi olduğumdan emin olmasını hiçbir rol c-ngclleye-
mezdı. Rahat olm am onun için her zam an cn önemli şeydi.
Başımı sallayıp kalçalanmı ona doğru kıvırarak ikimizin dc
istediği şeyi ona sundum.
“ Aferin s a n a ” Noah yeniden rolüne girerek eski pozisyo­
nunu alıp tek dizine dayanırkc-n diğcTİni koltuğa yerleştirdi.
('figanının başını girişime bastırdığını hissettim. İçime girip
çok yavaşça iterken aldığı hazla inledi. N oah’yla bunu genellikle
ÖZCİ durumlarda olmak üzere defalarca yapmıştık; bu nedenle
ilk sefer olduğu kadar acı verici değildi. Hatla epey zevkliydi.
Tek dirseğimin üzerinde yükseldim vc kendimi ona doğru
ittim ama belimin üstündeki elinin baskısı beni durdurdu. “ Yavaş,
kadın. Hep çok heveslisin.” Sesinden gülümsediği belliydi ve
bana hassas bir porselen gibi davranması sinirime dokunuyordu.
"Beni becerecek misin, yoksa bütün gece böyle birbirine
kilitlenmiş köpekler gibi duracak mıyız?”
Elini gürültülü hir sesle kalçama indirdiğinde hafif hır acı
duydum. Beni sabit tutm uyor olsaydı, tehlikeli pozisyonumuz
göz ününde bulundurulursa bu bir felakete yol açabilirdi.
“Bu bir uyarıydı, Delaine. Simdi kıpırdama, yoksa kararımı
değişfmp sana daha sert davranabilirim .”
Yüzümü koltuğun koluna çevirip gülümsememi saklamaya
çalıştım çünkü bu söylediği inanılmaz seksiydi.
Noah göreve dönüp kalçam ın yanaklanm iki yana ayırdı,
bu manzarayı incelerken ve kontrolünü kaybetm em ek için elin­
den geleni yaparken yüzündeki kon.santrasyonu hayal ettim. Çok
az dı.şan çıkıp kalçalanm önceki konum undan biraz daha öne
ıtti Hınltılan ve inlem elen birbirine kanşıyor, .sanki kendilenne
özel bir sevişm e sean.sı düzenliyorlardı. Vücudum da başla ger­
ginken rahatlam aya başlayan kaslar ona daha özgürce hareket
edebileceği sinyalini verene dek bu şekilde devam eni.
“Tannm , çok iyi hissediyorum .” A rkam da gidip gelirken
soluk soluğa ve son derece kontrollüydü.
Tek eli kalçam daydı, diğeri de klitorisime dokunmak için
kaydığında hızını artırdı. O dada derin, boğuk inilt/len yankıla­
nıyor, gidiş gelişleri daha d a sertleşiyordu. Birbirine çarpan be­
denlerimizin sesi de bu seslere katılarak, sadece ikimiz olsak da
sevişmemizi bir ses âlem ine dönüştürdü. Ben olgun bir pom o
yıldızı gibi inliyor, sızlanıyordum , Casus ise her şeyi kaydediyor­
du.
Noah çok daha iyi bir açı yakaladığında, “ İşte böyle. Kedi­
cik,” diye fısıldadı.
Ancak boşalm am a rağm en yeniden uçuruma yaklaşmıştım
\e , ı I.Tıa.-ı lıaMu-u M l-ılo v vıll.n i|'b ııa /m ı ısıııııam a ı.m v e m ıe
m,'M doğm .lı'ğıl.lı "Sakın .lıııa \ın ı .k'ıne," ılo ilıııı 1 V‘\a ııl eın
Taklaş.111 >U)M/nmnıı Milatım açığa ' man ın ıllıle ıı göğMİmlı' İn
ıtkııkı'n. klıloıiM inı ıvııın ak la ıın ııı araMiıda M kışlıu vonln
Sakın ılnınıa Sakın .iıın n a S akın ılıınııa " ılıvo b ağır
,lıın Iv şa lıık ı'n
IN'in asla gı'iı ç ı'M in ıo v c ce ğ n ıı b ılı\o ıv lıın ı. Mu. N oalı
( Vaw tö n rıın laı - ı »loğıKli ( ' ,i,ıim ,ı lalının oılonlı
NoalıTım göğsilıulon v il/o y ç ıloğm sıl/ılle n ğ ilıııbilnlom ç
Kav nam a noklasına ğyluKslı'n, gııilağım ian çıkıp biı liı/i sö \ ğily
U' dudak laı ııiılan d ı'k ü ln K x U 'n ö ıiıv o iğ a /n ıın ın ı do m k noklasnıa
nlaşıııanıışlını bıU' Meni lıaıv'kı'lMz iniarkı-ıı \ o Iv d e tıim i (am a-
m en Kvşalnıak ıçın kııllanıtkçn pulış gclışU 'n diizv'iısi/, lılıvk vç
ısıaıv ı\d ı.
I İMişnınş vooıiiMİiM iııkoiııııış Ihh İoiiiiii kolluğa yığılılı No
l'ı'snnı lopaıTanıava ıığraşıv »'ivlıını N o a lı'n ııı a ık a n ıd a çıkm ak
li/çıv' kıpıniadığıııı lııssılliğiııivlç v liçııdııııulakı l'illıiıı ka.slaı
kıvııUlı, /alcn bundan lııç liıişlan n ıa /d n ıı T Tnodç çim i çabuk tn
larak biHİçnmı ii/ç n ın ç bııaklı llvı /a m a n i Va -ii Ii bn iişık oldu
ğıından, In u n u n İK'i bn sanlım ını kıiçilk ö p ih iiklçıv b o ğ d u
“ Som dclıloı ğibi M’v ıy o m n ı.” dı'dı soluk laı n u n an ısın d an
‘İ y i ki o n ıti/a y ç ık 'd ç ıiç v k ılıp Jabba ılo iiyn in ıan a ı/in vvııııonıi
şm ı.”
Kıkntlayi]i çıplak hacağına vuulııuı Hn şaka yollu gtı işim i-
MIC Rİİldiİ.
"S ana haıvadığıuı lıoı bn kum şa doğciMiı M ullu yıldönilm
Icn, Deliline.“
t iılçlılkK' :ıl.lığım lu l.'slı'iııım ı ııı:iMn.l;ıu, " \\ ıı.-n, m i u h ı|„ ; ‘
ılı'ılllll şıikm İli kın ışık
1 ıısııs Şı'llıılı \ o M'l ı'k ılıııu k' KıU'i. Ş n ln sı i I' m « !, Mıılıtı-şoııı

| ’,i|iıi \ ı ' Sil|u'i l\İli ln ş, 1)1/1 ııyııklıı n lk ış lm lı I vo l. lu lkı lılııı yın


çok ık'ğıMı ınıın N m ılı \ o lu 'iı n ıı 11 / ı'ııu ı’ v n p l i H u ı n / ŞOV. I v ı n i v ı
g ı \ m l i | \ ı ı ı ı ı / liıiyı'l' o l u ş l ı n n ı ı k o l e k s i v u i i n o k U -ıu M 'k İni Ivişkn
)iıl/ol lııılnııyılı Hıı ğöıılıılılloı 1 1 1 0 /ı ııı iıın ısU-soııı oytıııln ln lı lı ğıı ıı

içm şınısl ıyılını v e I n ım ı sık s ık y ıı p ı y o n l ı ı ı ı ı


H m kıiıliMiü ıilılııı ılıişop.ııuU'kı ıııııio sıııı k ııılıııııın k ıçnı çnıv
sı/ı'ı' ı'.ııışlıp.i I'll n ııiı'ı'iıı, ılilııynnm on m ıılıloyoııı aşk lııkayolo
ıııiık'iı lılnııo »k'inişıniişlü I lollyvyooıl nınlıloınolotı aşk lııkavo
nn/nı haklanın sıılnı nlm ayaoaku ya ila ıs ın ılo ıım ı/ı ışık lı paıın
İlinin p.iıroıııoyoooklık lııkııl İn / koıulı ık in y a ıu ı/ıla pışo ıvk n ılın o
nıyılık \ o ö ııo ııılı olan lia s a ik v o l'n y d n
TE ŞE KK ÜRL ER

Bu se riy i y a y ın la m a y a h e m e n k a r a r v e rm e d im a m a b u ­
nu y a p tığ ım a m e m n u n u m . B u s a y fa , p e k tab ii k i, b u n u b a ş a r­
m am için te r d ö k e n k iş ile r e te ş e k k ü r e tm e m iç in a y n id ı. O
h ald e g iriş e lim şu iş e , n c d e r s in iz ?
H er şe y d e n ö n c e , in a n ılm a z y e te n e k li a r k a d a ş ım v e ak ıl
h o cam D a ry n d a J o n e s ’a t e ş e k k ü r e tm e liy im . S e n o lm a s a y ­
dın, bu m a c e ra ta m a m e n b a ş k a b ir y ö n d e g e liş ir d i. İn.sanlann
k a rş ım ız a b ir s e b e p te n ö tü r ü ç ı k a r ıld ığ ın a in a n ıy o r u m . H a ­
n ım e fe n d i, se n b e n im k a r ş ım a h a y a lle r im i g e r ç e k le ş tir m e m e
y ard ım e tm e k için ç ı k a r ı l m ı ş s ın . S e n in o ta tlı y ü z ü n ü s e v i­
y o ru m .
O la ğ a n ü s tü m e n a je r im A le x a n d r a M a c h in is t v c f e v k a la ­
d e e d itö rü m S h a u n a S u m m e r s T a ç a lı ş m a f ırs a tı y a k a la d ığ ım
için n e k a d a r ş a n s lı o l d u ğ u m a h â l â i n a n a m ıy o r u m . İk in iz ,
d ü n y a d a cn s e v d iğ im i n s a n la r s ı n ız . B a n a b i r ş a n s v e r d iğ in iz
için te ş e k k ü r e d e r im .

D ü z e l t m e n l e r i m P a t r i c i a D c c h a n t, M c la n ic E d w a r d s ,
M m ırtv ıı M o ıp m m ' ü h ic II K :ım o s':ı k o u ıın m ı K \sck k iirlc r.
S ı/ I v ııın ı d :ı\.im iğ im . dciK 'iiK ' l.ılm ım te on h iiy ü k d c s lc k ç i-
k'i İllis in i/. S ı/ ı sc\ ı\ o n ıııı. I um kn llu m lo .
Soknk iMkıınım l’a ik c r 's l'ıın p m ' r a k ım ı \ c e n ö n e m lisi
de sadık o k u rlarım a l e ş e k k ı ı r ediy o ru m . K e şk e lıe p in iz in is­
m ini bilsem çünkü > a p n u m n > a p a b ılm e m i s a ğ la y a n şey sizin

d e sie ğ ın ı/.
Son olarak, .\b v r n e M o s ıy n 'e le ş e k k ü rle r im i su n ın a lı-
\ İlil çıınkıı e lm a sla r bn k ı/m en ı> i a rk a d a ş ı o la b ilir fakat iıı-
e ıle r çok daha eğleıu'Çİıdıı.

I ie p ım /e leşekkiırler.

You might also like