Professional Documents
Culture Documents
C. L. P A R K E R
N O V t LIA
0 4 * 0
VAi:gecé¿4út4.
s e n v
L
íítÁ c a ^ tir .
B u kitabı, kendine has olağanüstü bir yeteneğe sahip
olan k ü çü k kız kardeşim B ritinie D ay ’e adıyorum. Bence ba
zen bu ö zelliğim unutuyor. Britt, sen kendine has ışığını y a
ya rk e n başka birinin gölgesinde kalm ana imkân yok. D ün
y a şenindir. Yapman gereken tek şey onu fethetm ek.
G iriş
O na âşık oldum.
7
1
ö z e l Cips Kola
N oa h
Lanie
D avid
22
diş ipi alm ak için özel dolabım a gittim . E vet, ofisim de gar
dırobum var.
Duş beni neyse ki epey ayıltm ıştı; bir randevuya yetişm em
gerektiğinden dinç görünm eliydim . Saate göz atınca hâlâ bol
bol zam anım olduğunu fark ettim.
O fisim d e n ç ık ıp d a a sa n sö rd en C ra w fo rd ’un indiğini
g ö rd ü ğ ü m d e e n h a fif ta b irle a fallad ım . O da beni görünce
h o m u rd an d ı. B u n u b ir iltifat, kesinkes b en im lehim e b ir işa
ret o la ra k a lg ılad ım . B elki d e karşı tak ım d a o lduğum da b e
n im le u ğ ra şm a k gü çtü am a bu ö z elliğ im le am acım a u laşı
y o rd u m . B en o n u n asabını ne k a d ar bo zarsam , onun da sırf
b e n d e n u z a k la ş m a k için ö nünde so n u n d a pes ed ip şirketin
y a rıs ın ı b e n d e n iz e teslim etm e ihtim ali bir o kad ar fazla o la
caktı. S a k ın o güzel aklınızı y orm ayın; N oah yum uşak k a m ı
nı g ö ste rirs e h iç d ü şü n m e d en yu m ru ğ u patlatırdım .
“G ü n le rd e n pazar, C raw ford. B urada işin ne?”
“ B irkaç iş halletm em gerekiyor,” dedi odasım n anahtarm ı
ç ık a n rk e n . B esbelli beni savuşturacaktı am a onunla dalgam ı
g e çm ed en bunu yapm asına izin verem ezdim .
“ D ü n g e c e e rk en gittin a m a hiç sorun değil. K urul ü y e
lerin e v e m ü şterilere , ilgilenm en gereken ateşli b ir hatun o l
d u ğ u n u sö y le d im ,” d ed im u k a la b ir h avayla. S ö y le d ik le ri
m in a n la m ın ı b iliy o rd u ; h a y aların ı k esip b ir k e se k âğ ıd ın a
k o y m u ş, e lin e tu tu ştu m v erm iştim . Ev sahibi takım a bir puan
y a zalım . D a v etlile rle ilg ilenm em esi, o ynadığım ız bu küçük
ik tid a r o y u n u n d a b ana avantaj sağlam ıştı.
D u d a ğ ın ı b üküp başını iki yana salladı.
23
“Lafı gelmişken... şu Deliane tam bir leopar. Uuff!” diye
haykırdım. “Ağzı da fena laf yapıyor. Dur bakayım , ne de
mişti bana?" dedim sözcükleri hatırlamaya çalışırken çenemi
sıvazlayarak. "Hah, buldum. Vantuz. Bir de senin kamışın
meğer benimkinden daha büyükmüş. Doği'u mu, değil mi bi
lemem ama neticede senin diğer fahişen, David Stone trenine
atlamıştı, değil mi? Tabii Delaine, Julie gibi değildi, hemen
erkeğini savunmaya geçiverdi. Epey de hiddetliydi. Böyle
bir kız başım sıkıştığında çok işime yarayabilirdi.”
Bingo! En sonunda, gol.
Gözlerinde bir nefret çaktı. Hata bir: Kızı ne kadar çok
umursarsa, ben de onu bir o kadar isteyecektim . N oah ara
mızdaki mesafeyi çabucak kapatarak kolunu uzattı ve beni
boğazımdan yakaladı. Hata iki: İşyerinde fiili saldırı; cepha
neliğime bir silah daha eklem iş oldu.
“Ona yaklaşm ayı o pis beyninden bile g eçirm e! Beni
anladın m ı?” diye kükredi. Sözcükleri kenetlenm iş dişlerinin
arasından tükürürken, parm ağını yüzüm e doğrultm uştu. “O
pis beyninden bile geçirme! Bunu ilk ve son kez söylüyorum ,
Stone. Yemin ederim, seni ellerim le ö ldürürüm .”
Hata üç: Şiddet uygulam akla tehdit. B ilirsiniz, can g ü
venliğimden falan endişe ettiğim için d üşm anca b ir iş o rta
mına m am z bırakılm am ak adına m ahkem eden korum a k a ran
çıkartmam gerekebilirdi.
Yüzüme zafer gülüm sem em i yerleştirdim çünkü onu tam
da istediğim noktaya getirm iştim . M esele bir kadına b ağlan
maya gelince, onu her zam an bu duygusal tepkileri yüzünden
24
uyarm ıştım . K aptınnış gidiyor, net düşünem iyordu. Onu pusu
ya düşürm ek ve gururunu, neşesini çalm ak için ihtiyacım olan
bütün cephaneyi tedarik etmişti. Kırmızı Lotus çantada keklikti.
Tabii benim çantam da.
C eptelefonu çaldı. B ir an açm ayacakm ış gibiydi fakat
sonra fısıltıyla bir küfür savurup, en sonunda geri çekildi ve
neyse ki soluk bom m dan yeniden hava geçm eye başladı. Ben
boğazım ı ovarak öksürm em ek için elim den geleni yaparken,
telefonunu açtı. C raw ford ödlek bir h erif değildi. Olur da bir
birim ize girivcrirsek zorlu bir düşm an olacağının farkınday
dı m am a bunu bilm esine hayatta izin verm eyecektim .
“N e ? ” diye bağırdı telefona.
A rkam ı dönüp asansöre yöneldim çünkü dürüst olm ak
g e rek irse ondan sıkılm ıştım . Z aten istediğim i alm ıştım ve
ra n d ev u m a gitm em gerekti; bu yüzden...
“ Polly, y a v aş konuş. K im ? D ez? K ahrolasıca D ez de
kim ? L an et olsun, hayır... ah, Tannm , hayır. O nerede? H ayu,
hayır, tam am . Ü niversite m i? Tam am , sakin ol sen. D aniel’i
arayacağım , o rada çalışıyor. Evet, sen git... onun yanından
ayrılm a, Polly.”
B u m on o lo g u n neyle ilgili olduğu konusunda en ufak
bir fikrim yok tu am a zaten sallam ıyordum da. A sansörün zil
sesi d u y u lu p k a p ıla r açıldığında N oah bana ters bir bakış
attıktan sonra telefonu kulağından çekti. “Az önce dedikle
rim k o n u su n d a ciddiydim , D avid. O ndan uzak dur,” diye
uyardı tekrar.
“A h, evet. Em in olabilirsin. Sözüm söz.” Kapılar kapa-
Ilırk en o n a y a p m a c ık b ir s e la m ç a k tım . Y a la n s ö y l e d i ğ i m i b il i
y o r d u f a k a l g ö r ü n ü ş e g ö r e o k ü ç ü k b ö c e k a r t ık b a ş ı n a n e iş
a ç tıy s a o n u n la m e ş g u l o lm a lıy d ı. B u d a b a n a i ş im e k o y u l m a k
iç in b o l b o l z a m a n v e r iy o r d u .
Otoparkta kınuızı V iper'ım a atlayıp özel tasarım m üzik
setimi açtım ve tekerleklerimin çıkardığt ciyaklam a eşliğinde
otoparktan hızla çıktım. Ö nüm de uzanan yoldaki süt bey
girleri. Kızıldeniz misali ortadan ikiye ayrılıp geçm em e izin
verdiler. Aslında rahatça basıp gitm em in sebebi pazar sabahı
erken saatlerde trafiğin az olm asına bağlanabilirdi am a bana
sorarsanız sebep bu m uhteşem şaheserin direksiyonunun ar
kasında bir Tanrı olmasıydı.
“İşte böyle, zavallı piçler. M ajestelerine yol a çın .”
32
2
L a n ie
.t.t
beni reddetm işti. B uradan gitm ek, tıpkı b unun k a d a r ü m itsiz
b ir başka m eseleyle yüzleşm ek için kaçm ak an lam ın a gele
cekti. O lm am gereken yer burasıydı.
A ilem in benim kadar bir üyesi sayılan D ez hem en yanı
başımdaydı; Poliy de öyle. T an n 'y a şükürler olsun ki beni sa
bah giydiğim kısa kınnızı elbiseden daha sıcak tutacak b ir şey
getinneyi aktl cunişti. Babam beni o kılıkta görseydi m uhtem e
len kalp krizi geçirirdi ve sonu annem in yanındaki yatak olurdu.
İşte buradaydım, pencereden bakıyordum ; üzerim de siyah ka
zak elbise, ayağım da siyah botlar vardı. Ö zenli ya da seksi bir
şey değil. Hatta biraz depresif görünüyordum , yani içim de nasıl
hissediyorsam öyle. Boş ve terk edilm iş kalbim hâlâ N o a h ’nın
yasını tutuyordu ama m hum , bedenim i kapsayan kasvetli siyah
giysinin asimda birazdan gerçekleşecek korkunç b ir olayın ke
haneti olm asından korkuyordum ; annem i k a y b etm ek gibi.
M uhtem elen hayatım ın tek aşkı olan adam ı kay b etm ek beni
kahrediyordu am a annem i kaybetm ek yaşam a isteğim i koru
m amı inanılmaz güçleştirecekti.
G öğsüm deki boşluk, bu düşünceyle b eraber o n a katlandı.
Sanki odanın soğuğu bir şekilde kalbim e sızm ıştı. A nnem be
nim en iyi arkadaşımdı. D aim a öyle olm uştu. D ez gibi, hatta
Poliy’nin de zam an içinde dönüştüğü anlam da bir arkadaş de
ğil. Annem daha fazlasıydı. Beni herkesten iyi tanırdı çünkü
onun yaşayan bir uzantısıydım ben. O kadın ağzım dan tek bir
sözcük çıkm asına gerek kalm adan benim ne düşündüğüm ü
veya hissettiğimi söyleyebilirdi. Ç ok daha tecrübeli olduğun
dan duym aya ihtiyacım olan şeyi, onu duym aya ihtiyacım olan
zamanı bilirdi vc istemesem de kendisini dinlememi sağlardı.
Genelde çocuklar bunu itiraf etmekten nefret eder ama benim
annem hemen her zaman haklı çıkardı. Bu yüzden onun sıcak
gülümsemesini bir daha asla göremediğimi, kocaman kahkaha
sını bir daha asla duyamadığımı, sanldığm da yaydığı sıcaklığı
asla hissedemedigim i, o güzelkokusunu asla koklayamadığımı
hayal bile edem iyordum .
Babam beni düşüncelerimden kopararak, “Lanie? Kahve
ister m isin?” diye sordu.
D önüp zorla gülümsedim ona. M ack böyleydi işte. Kansı
ölüyordu ve engellenem ez olanı durdurmak için bir şey yapa
m adığından, ilgilenecek başka bir şey veya birini buluyordu.
Uzattığı kahveyi alırken incecik yüzü çarptı gözüme. Gözleri
nin altında siyah halkalar vardı ve neredeyse tamamen uzamış
sakalına bakılırsa uzun zamandır tıraş olmamıştı. Kendine daha
iyi bakm ası için ona nutuk atmanın bir faydası olmayacağını
bildiğim için bir şey söylemedim.
A nnem in uyuyan bedenine bakarken, kalbimdeki soğuk
luğu ısıtması üm idiyle karton bardağı göğsüme bastırdım. Ger
çekçi olm ak gerekirse, bana kendimi daha iyi hissettirebilecek
tek şey annem in tam am en iyileşmesi olurdu; rahatlatıcı sesiyle
bana her şeyin yoluna gireceğini söyleyen N oah’nm kollanmn
beni sardığını hissetmek de yardımcı olabilirdi tabii. Onu özlü-
yordum ve içim den çaresizce onun yanımda olmasını diliyor
dum am a görünüşe göre kader bizim için başka planlar yap
mıştı. H er şeyin böyle bir yola sapması garipli. Noah, tam da
annem i ölürken izlem em gereken, evde kalıp karısı yokken
kesinkes sefil bir hayat sürecek olan babam a bakm am gereken
zam anda kontratı yırtınıştı. N o a h ’yia y aşad ığ ım o g ü nahkâr
hayatın, kannanın gerisingeri dönüp bir güzel hakkım dan gel
m esine yol açıp açm adığını düşündüm .
"B ay Talbot? Tanıdık bir ses kapının arkasından seslendi.
B aşım ı kaldırdığım da uzun boylu, kahverengi saçlı bir dok-
tom n beyaz önlüğünün cebinden bir kalem , k oltuğunun altın
dan klipsli bir defter çık an p bir şeyler karalam aya başladığını
gördüm . “ M erhaba, ben D oktor D aniel C raw ford. A m eliyatı
ben yapacağım ve bundan böyle karınızla ben ilgileneceğim .
Sizin için uygunsa tabii.”
Daniel C raw ford. N o a h ’nın y a k ışık lı a m cası. O n u g ö
rünce gizli bir iç g eçirm iş olab ilirim . T abii ra h a d ığ ım için,
onu arzuladığım için değil. B enim a rzu lad ığ ım te k b ir C raw
ford erkeği vardı ve o d a bu rad a d eğildi. İkinci k e z iç g e çir
m em de bu yüzdendi.
Daniel, babam a baktıktan sonra bana d önüp sıcak, anlayış
lı bakışlarla gülüm sedi, ardından da yeniden M a c k ’e döndü.
Nornıal şartlar altında annem kendi bakım ıyla ilgili karar
lan kendisi alırdı fakat buraya getirildiğinden beri ağ ır ilaçlar
yüzünden uyuyordu. Eski doktoru, sakinleştiricinin o nu rahatla
tacağım ve fazla heyecanlam tıa ihtim alini azaltacağm ı, böylece
halihazırda zayıf kalbini daha fazla yorm asının önüne geçece
ğini temin etmişti. Bu nedenle bütün tıbbi kararları artık M ack
alıyordu. Sanınm diğer doktorlar ve hem şireler bu görevi ben
üstlenm ediğim için rahatlam ışlardı. G eld iğ im izd e sonuçlan
öğrenm eyi, pofiolannı kaldırıp işlerini yap m alan n ı, annem in
hayatını kurtarm alarını talep ederek biraz ayaklarına dolanmış
olabilirim. Dez ile Polly beni yatıştırmak için ellerinden geleni
yapmışlardı am a nihayetinde kendime gelmemi sağlayan şey,
güvenlik görevlilerinin beni binadan çıkarmakla tehdit etmeleri
olmuştu.
“ Siz mi ilgileneceksiniz? Peki, ya Doktor Johnson?” di
ye sordu babam .
“D oktor Johnson işe yaram az,” dedim. Babamın yüzünde
ki onaylam ayan bakışı görünce de ekledim: “Ne? Öyle ama.”
A nnem in durum unu kontrol eden D aniel’ın belli belirsiz
güldüğünü duydum .
“G ördün m ü? D oktor Crawford benim le aym fikirde.”
M ack ensesini ovarken annem e baktı. “Oyunun bu evre
sinde doktor değiştirm ek ne kadar doğru bilm iyorum .”
N e kad ar adaletsizce davrandığım ı bilsem de, “ Bu bir
oyun değil, baba,” diye bağırdım. Durum u böyle algılamadığım
biliyordum ve bu yersiz yorum um a m azeret o lm a s a da hüsran
içindeydim. B abam bunu bana karşı kullanmadı çünkü o da ay
nı şekilde hissediyordu.
“ Sizi tem in ederim , bu hastalığa son derece hâkim im ,”
diye lafa girdi D aniel kalem ini önlüğünün cebine koyarak.
“H astanenin kalp hastalıkları bölüm ünün başındayım ve sa
yısız kalp nakli am eliyatı gerçekleştirdim .”
“B ir d a k ik a .” A raya girip m uhteşem olduğundan şüphe
duym adığım başarılarını listelem esini böldüm. O bir C raw -
fo rd ’du ve m uhteşem lik m uhtem elen onların kanında vardı
fakat az önceki konuşm asında aslında son derece önemli olan
m inik bir ayrıntı şimdi kafama dank etmişti. “N e am eliyatı?”
Annem acile getirildikten soruca yoğun bakım a alınmış ve
hayatı için mücadele etsin diye yeniden hayata döndürülmüştü.
Bildiğimiz kadarıyla bir mucize olana, ciddi bir gelişm e göste
rene veya göstermeyene kadar da burada kalacaktı. Artık elim
izde para olduğundan, ona yeni bir kalp bulabilmek için elim
den geleni ai duna koymamıştun ama bunun hiçbir önemi yoktu
çünkü listede ondan önce bir sürü insan vaıdı: D oktor Johnson’
ın işe yaramazlığı ve işe asılmamasının kanıtı.
Daniel bize içtenlikle gülümsedi. “Bir donörüm üz var, De
laine.” Görünüşe göre, ismimi onunla tek kelime bile konuşm a
yarak kendimi rezil ettiğim Kırmızı Lotus balosundan hatırlı
yordu. Noah’nın bana partideki erkeklerle konuşm a yasağı koy
masına verdiğim saçma sapan bir tepkiydi bu.
“Donör. Donör mü?” diye kekeledi babam , dudağının
kenarında kaygılı bir tebessüm belirirken. Heyecanlanm am ak
için elinden gelçni yaptığını görebiliyordum; duyduklanna ina-
namıyordu. Doğrusu buna inanmak benim için de çok zordu
fakat Noah Crawford’un bu işte bir parmağı olduğunu tahmin
ediyordum. Dünyaca ünlü bir kardiyolog olan am casının bir
anda burada belirmesiyle kesinlikle bir ilgisi olmalıydı. N oah’
nın annemin durumunu öğrendiğinde onun en iyi bakım ı alma
sını sağlamak için gizliden gizliye elinden geleni yapacağını
daha önce düşünememiştim. Bilmeden bunun için iki milyon
dolar bağışlamıştı bile ve şimdi de aile üyelerini seferber edi
yordu. Bir kez daha bana olan aşkını gösteriyordu, benim se hâlâ
hislerinin karşılıklı olduğunu ispatlamak için bir fırsatım yoktu.
ıv ın y u n ıu K ^ u n a h K a r u u e t
Noah
44
yorlar. Burada kalıp babasıyla beraber işleri halleder misin?”
Polly bir selam çakıp oyuncu bir havayla göz kırparak,
“Anlaşıldı,” dedi. O na halletmesi gereken bir görev verdiğiniz
de kendinden geçiyordu.
Dez ile Poliy’yi görevleriyle ilgilenmesi için bırakıp, has
tane personeli ve hastaların meraklı bakışlarını umursamadan
L anie’yi koridor boyunca kucağım da taşıdım. En sonunda
Daniel’in ofisine vardığım ızda kapıyı vurdum. Daniel, “Girin!”
diye seslendi. K ollanm da Lanie’yi görünce masasından kalka
rak endişeli bir halde yüzünü buruşturdu. “O iyi m i?”
“Evet, iyi. Ben... ee, biraz baş başa kalmaya ihtiyacımız
var. Bir sakıncası var m ı?”
“Tabii ki. Z aten am eliyathaneye gidip ellerimi yıkamam
ve operasyona başlam am gerekiyor.” Odadan çıkarken boğazı
nı tem izledi. “K apıyı kilitle de kimse sizi rahatsız etmesin.”
D aniel gittikten sonra D elaine’i koltuğa oturtacaktım ki
kollarım a tutundu ve başını kaldırıp yalvarırcasına gözlerime
baktı. “H ayır, lütfen beni bırakm a.”
“H içbir yere gitm iyorum , Lanie. Söz. Sadece kapıyı ki
litleyeceğim , tam am m ı?”
Başını salladı ve beni gönülsüzce bıraktı. Hemen kapıya
gidip kilidi çevirdim , sonra da mini buzdolabını açıp bir şişe
su aldım. K apağını açıp şişeyi ona uzatarak, “Al. iç bunu.”
dedim.
U facık bir yudum aldıktan sonra şişeyi masaya bıraktı.
Onun yamna oturur oturmaz kucağıma sığınıp başını omzımıa
yasladı. Hâlâ titriyordu ve üzgün olduğu çok açıkn, onu nasıl
45
sakinleştireceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu.
“Şşşt. geçti bebeğim. Her şey yoluna girecek artık,” dedim
sırtını sıvazlayıp başını öperken. “N eden bu kadar üzüldün?
Söyle bana.”
“Ah, Tanrım. Noah, hiçbir şey yoluna girm eyecek. O ölü
yor. Yani ölüyordu ama şimdi amcan bir donör olduğunu söy
ledi, ona baloda ne kadar da pis davranm ıştım . O ysa tek bil
diğim, annemin ölmek üzere olduğuydu. Sonra D ez beni aldı
ve buraya geldik, zam anında gelem eyeceğim diye korkudan
ödüm koptu. Seni bırakm ak istem iyordum fakat bunu y a p
malıydım. Üstelik sana burada çok ihtiyacım vardı am a sen
yanımda yoktun çünkü bu sabah benden kaçtın, çok öfkeliy
dim. Sana bağırmak istiyordum. Senin o güzel, aptal kafana
\oirmak istiyordum ama sen kalkıp gittin, sonra buraya da gel
medin. Ve aslında hâlâ bağırm ak ve seni yum ruklam ak istiy
orum, ancak bunu yapam ıyorum çünkü artık buradasın v e ben
sadece senin kollarında olmak istiyorum . Sen beni bıraktın...”
Hızla nefes alıp veriyor, tutarsız sözler söylüyor, gö zle
rinden yaşlar boşalıyordu fakat söylediği h e r b ir sözcüğü
anlıyordum . Ü zgündü ve korkm uştu, b a n a e n çok ihtiyacı
olan zamanda yanında değildim. Haklıydı; ben aptaldım . Be
nim saçraalıklanm la uğraşam ayacak kadar derdi vardı zaten.
“Biliyorum, Kedicik. Ö zür dilerim ,” dedim tüm içtenli
ğimle. “Şimdi buradayım ve artık beni istem ediğini söyleyene
kadar da hiçbir yere gitmiyorum.”
“İyi, çünkü Tann şahidim olsun, N oah Patrick Crawford,
beni bir daha bırakacak olursan Dez hayalarmı keserken seni
ben tutarım,” dedi. Sonra da yeniden ağlamaya koyuldu.
Ö ylece oturduk, onu öne arkaya sallarken gözyaşlannı
kusuyordu. Gözyaşlarını, sözcüklerini, hüsranlannı, hüznünü,
her şeyi. Bir süre sonra sessizleşm işti. Başta uyuyakaldığını
sandım, derken şişm iş gözleriyle bana bakarak gülümsedi.
Ağlamaktan pem beleşm iş küçük burnunun ucunu öpüp gülüm
semesine karşılık verdim .
“G öm leğini m ahvettim ,” dedi çatlak bir sesle.
“Altı üstü b ir göm lek, Lanie. Bir şey olmaz,” dedim kolu
nu okşayarak. “B en asıl senin için endişeleniyorum.”
“ Sana böyle patladığım için özür dilerim, seni resmen De
liler Ü lkesi’ne kaçırdım . Bunu herkes bilmez ama o ülkeye sık
giderim, aklında olsun,” dedi utangaç bir şekilde omzunu sil
kerek. İleriye uzanıp m asadaki peçete kutusundan bir peçete
çekti.
Bunun üzerine hafifçe kıkırdadım. “Bu bir sır değil ama
bu özelliğim son derece cazip bulduğumu söylemeliyim.”
Yarım yam alak gülümsedi ve gözyaşlanmn ıslattığı ya
naklarını peçeteyle sildi. “N e kadar zamandır buradasm?”
“Pek fazla obnadı.” Peçeteyi alıp yüzünü iyice sildim. “Bu
arada donör için tebrikler.”
“B unu sen yaptın, değil mi?”
Kendime onun gözlerinden bakmak başımı döndütmeliydi
ama gerçeği biliyordum ; bu nedenle o da bilmeliydi. "O kadar
güçlü değilim, Lanie.”
“Zırvalık. Sen her şeyi yapabilirsin. Daniel'in gelmesini
sen sağladın, değil m i?”
“ O ndan annenle ilgilenm esini istem iş olabilirim , evet.”
“O halde annem in hayatını kurtaran da sensin dem ektir;
çünkü Daniel araya girm eseydi annem o kalbi alm aya hak ka
zanam azdı.”
İç geçirip çenesini tuttum ve gözlerine baktım . “ Ben süper
kahram an değilim ama senin için bir kurşun yiyebilir, sadece
tek bir elimi havaya kaldırıp hızla gelen bir lokom otifin önüne
geçebilirim ; hatta sana ulaşm ak için gökdelenlerden sıçraya
bilirim. Seni m utlu etm ek için ne gerekiyorsa... çünkü seni se
viyorum ve ihtiyacım olan tek sebep de bu.”
“Ben de seni seviyorum ,” diye fısıldadı.
Dam arlanm daki kan hızlandı ve kalbim göğsüm den ko
pup çıkacakm ış gibi kabardı. B eni seviyordu. B enim m ilyon
dolarlık bebeğim beni seviyordu.
"Ben belki senin gibi hoş sözcüklerle bunu söyleyem iyo
rum am a...”
Tekrar durm aksızın konuşm asının önüne geçerek, “ Hey,”
dedim. “Bilmem gereken tek şey bu. Senin beni sevdiğin.”
Lanie gözlerini yum du ve yavaşça nefesini verdi. G ö z
lerini yeniden açınca bana bakıp şöyle dedi: “N oah C raw ford,
seni o kadar çok seviyom m ki bazen kalbim akciğerlerim i bas-
tınyor ve nefes alam ıyorum .”
Bu bana yetti.
Yavaşça öne eğilip altdudağını hafifçe ısırdım , dudakla-
nrm n arasına alıp onu şehvetle öptüm . G öm leğim i çekiştirdi,
yavaşça geriye çekilip onu tekrar tekrar, her defasında daha da
güçlü öptüm. Bu ona yetmiyordu. İşin aslı, bana da yetmiyordu.
Kapının kilitli olm asına şükrederek L anie'nin altından çeki
lince koltuğa sırtüstü uzandı. Bacaklarının arasına geçip dizi
min üstüne çöktüm . Benim kadar sabırsızdı; göm leğimi çekiş
tirip gövdelerim iz birbirine değinceye kadar beni kendine çekti.
A m cam ın o fisinde liseli bir çift gibi sevişiyorduk. O an
hayatta o lduğum u hissettim . Elim i yavaşça bacağından kaydı
r ıp elbisesinin altına soktum ve kalçasına ulaştığım da aniden
durdum. B ir terslik vardı.
P arm aklarım ı lastik bandın altına kaydınp çektim ve bı
raktım. “ Bu ne böyle, B ayan Talbot?” diye sordum dudaklan-
mı ondan ayu m adan.
“ K ülot,” dedi nefes nefese, sonra da boynum u öperek em
meye başladı.
“ B iliyorum . S enin üzerin d e ne a n y o r? ” L anie b ir öfke
nöbetine k a p ılıp o n u n için satın aldığım ateş pahası iç çam a
şırları y a k m a y a k a ra r v e rd ik ten sonra ona külot giym esini
yasaklam ıştım . E vet, bunu iç çam aşırı dükkânının sahibi b e
nim eski se v g ilim o ld u ğ u v e o n u kıskandığı için y apm ıştı
ama sonuçta “ k ü lo t y o k ” kuralı geçerliliğini hâlâ koruyordu.
“P olly elbiseyle beraber getirdi.” K alçam ı kavTayıp beni
kendine çekti.
“A m a g iy m en gerekm ezdi,” dedim çıplak kalçasını kav
rayarak. E h, en azından tangaydı.
B oynunu öpüp y avaşça em m eye başladığım da bir k üfür
savurdu ve göğüslerini yukarı kaldırdı. "H ay ır am a sen beni
bırakm ıştın ve b ir d aha beni g ö rm eyeceğini dü şü n sem de
içim de bir y e rle rd e senden intikam alm ak istedim . A yrıca
k o n tra tı y ırttın ,” N e fes a lışv e rişleri d ü z e n siz d i, tıpkı benim
k ile r g ib i.
“ K o n tra ta b a şlatm a, sen hâlâ bana a its in ,” d e d im ve bu
n u k a n ıtla m a k için b a ca k la rın ın a rasın a sü rtü n ü p inlem esini
s a ğ la d ım . “ Ü stelik ç o k y a ram az lık y a p tın , D e la in e .”
B acaklarını belim e doladı. “ H ım m , b ö y le sa h ip le n ici ve
te h d itk â r o ld u ğ u n d a ç o k h o şu m a g id iy o r.”
İşte iiişk im izd e sev d iğ im şey bu y d u . D a h a a z ö n c e bir
b irim ize ebedi a şk ım ızı itira f e tm iştik v e şim d i d e a m cam ın
o fisin d e b ir güzel k e y fim ize b a k ıy o rd u k .
“ K edicik, şu anda cezanı v e rm e y i g e rç e k te n ç o k istiy o
rum am a ç o k kap tırm ad an d u rm a m ız g e re k ,” d e d im geri çe
kilerek.
L anie içini ç ek e rek , başını k o ltu ğ u n k o lu n a y a sla d ı ve
bacak ların ı b e lim d en ç e k ti. “ H a k lıs ın .” G ö z le ri k a p a lı bir
halde kendini to p arlam ak için d erin b ir n e fe s a ld ı. D erken,
aniden tepesi attı; g ö ğ sü m ü iterek a c e le y le o tu rm a p o z isy o
nuna geçip üstüne başına çek id ü ze n verdi. “ G ö rd ü n m ü ? İşte
bana hep bunu y a p ıy o rsu n , N o a h C ra w fo rd . B u ra y a geliy o r
sun, hiçbir şey yapam ay acağ ım ızı b ile bile, a n n e m koridorun
ucunda am eliy ata girm ek ü zere y k en beni g a z a g etiriy o rsu n .
Ş eytan d iy o r ki, babam a tatlı m asu m k ü ç ü k k ız ın d a n nasıl
fa y d alan d ığ ın ı ve onu n asıl h o rm o n p a tla m a sı y a şa y a n bir
ergene d ö n ü ştü rd ü ğ ü n ü sö y le .”
A niden durdu. “ K ahretsin! M a c k !”
G üldüm . “N e olm uş o n a ? ”
“ Seni ona nasıl a n la tac ağ ım ? ”
•“ Baba, işte bu benim zengin mi zengin, yakışıklı mı ya
kışıklı sevgilim . D evasa bir organı ve maharetli bir dili var,’ de
meye ne dersin?” O na takılarak altdudağım ı yaladım ama beni
durdurm ak için dilim i kavradı ve gözlerini irileştirdi.
“ Ben c id d iy im , N o a h .”
Geri çekilerek parm aklannı ısırmaya çalıştım, en sonunda
beni bıraktı. “B en de. A ynca sanınm böyle olduğumu çoktan
ispatladım a m a tabii h e r zam an hafızanı canlandırabilirim ,”
dedim şeytani b ir sın tışla kaşlanm ı oynatarak. Sonra malum
şeyi yapm aya h azırlanarak elim i elbisesinin altına kaydırdım.
“N oah!” E lim e v urup dışan çıkardı ve ayağa kalkıp odada
yürüm eye koyuldu. “ B abam üniversitede olduğum u sanıyor;
Noah C ra w fo rd ’un B ekaret B ozm a M erkezi’nde değil. Ona ne
şekilde tanıştığım ızı nasıl söyleyeceğim ?”
O m zum u silkerek en m antıklı çözüm ü önerdim. “Gide
rim. Böylece benim le ilgili hiçbir şey bilm ek zorunda kalmaz.”
A niden d u ra ra k d ö n ü p parm ağını bana salladı. “Hiçbir
yere gitm iyorsun! Y em in ederim , Noah. Bunu düşünemiyorum
bile...”
A raya g irip ellerim i teslim olm uşum gibi havaya kaldıra
rak, “Tam am , sakin ol,” dedim .
S a k in le şe n L a n ie ellerin i beline koyup altdudağını
kem irm eye b aşlad ı. B unu yapm ayı kesm ezse tavşanlar gibi
se v işm ed en o o d a y ı terk etm e ihtim alim iz yoktu. Ayağa
kalkıp y an m a g id ere k o dolgun dudağını rahat bırakm asını
sağladıktan so n ra y ü zü n ü tuttum . “ Bir şeyler düşüneceğim .
Sen a n n en in o d a sın a git ve babana çaktım iadan Polly ile
D e z 'e b u r a y a g e l m e l e r in i s ö y l e ."
“ S e n n c y a p a c a k s ın ? ”
" H e n ü z b ilm iy o r u m a m a e m in im ü ç ü m ü z b ir olursa]^
in a n d ırıc ı b ir h ik â y e b u la b ilir iz .”
“ T a m a m .”
O n a k-üçük. y u m u ş a k b ir ö p ü c ü k v e r e r e k o n u k a p ı y a g e .
ç ird im .
“ H e y ." d e d im o g itm e d e n . A r k a s ın ı d ö n ü p b a n a b a k tı. “ S e
n i s e v iy o r u m ."
Y üzüne öyle parlak bir gülüm sem e yayıldı ki, Chicago
ş e lırin in lamamını aydınlatabilirdi. “B en de seni seviyorum.”
3
O rd övr
N oah
57
beni araba tamponuna bağlayacağından, gaz pedalına basaca
ğından ve hayalanm ciddi zarar görene kadar sokağın ortasında
beni sürükleyeceğinden emindim. Hayatımın bir senesi boyun
ca bir cımbızla hayalanmdaki minik çakıltaşlannı temizleıne
düşüncesi bir nebze bile çekici gelmediğinden, düşüncemden
hemen vazgeçtim.
Polly parmak uçlarım bardağa batırdı ve gerçekten de
panik içinde koşmuş gibi görünene kadar L ex i’nin yüzüne
boynuna ve göğsüne hafifçe seıpti. Derken L exi hızla soluk
alıp vermeye başladı. Artık resm en nefes nefeseydi. Sonra
kapıya döndü ve uygulam aya koyduğum uz plana birebir
uyum göstererek kapıyı hızla açtı.
Lanie
68
C asus m em nuniyet içinde başını salladı ve dokunuşuyla
beraber ağlam aya koyuldu.
G ür saçlarını tutabilm ek için ellerimi indirmeye çalıştım
ama beni sertçe, olduğum yere mıhladı. “Olmaz, Lanie. Dokun
mak yok. Sadece hisset.”
Son sözcüğü vurgulayarak, uzun, kalın parmağını içime
kaydırıp ağır ağır itti ve aynı ağırlıkla çıkardı. Avucu klitorisime
yaslanmış, yukan aşağı giderek onu ovuyordu, bir an dizlerimin
bağının çözüldüğünü ve yere düşeceğimi hissettim fakat böyle
bir tehlike yoktu çünkü Noah beni yerimde tutma konusunda
gayet becerikliydi.
İçim e b ir parm ağını daha soktuğunu hissettim, sonra va
jina duvarlarım ı okşam aya başladı, kalçamı onun elinin hareke
tine göre kaydırdım . Parmaklarını çıldırtacak kadar yavaş so
kup çıkarıyor, sonra birden hızlanıyor, derken yeniden yavaş
lıyordu. Bu aynı anda hem yeterli hem de çok fazlaydı, vücu
dum bu h isle sarm alanarak tek bir dokunuşla kendini bırak
m aya hazırdı.
“D aha değil,” dedi fısıldayarak, sonra dudaklanm ı yakıcı
bir öpücükle esir aldı. Parmaklanm çektiğinde beni ona muhtaç
halde bıraktı. İtiraz ederek sızlandığımda dudaklanmı bırakıp
kadınlık organlanm a şarkılar söyletmeyi daima başaran o pis
sırıtışıyla bana baktı.
“Sabret, Kedicik. Seninle her zaman ilgilendiğimi biliyor
sun.”
Bunda haklıydı.
Bedenini benden çekerek ellerimi iki yanımda duvara
sabitledi. Beni süzerken daigm dalgın mırıldandıktan sonra
altdudağını ısırdı. “Şimdi ellerini bırakacağım. Delaine ama sa
kın onlan kıpırdamıa. Kıpırdatırsan boşalmayacaksın. Anladın
mı beni?”
“Bunu bana yaptığın için senden nefret ediyorum,” dedim
ama benden islediği her şeyi yapacağımı biliyordum. O da bili
yordu.
Tekrar sınttı. “Hayır, etmiyorsun. Beni sevdiğini çoktan
söyledin, geri alamazsın.” Burnumun ucunu öptü, sonra yavaş
ça ellerini benden çekti.
Noah
Ç atlayın da Patlayın
L a n ie
75
güldüğünü duymamıştım ki sesinin nasıl olduğunu adeta unut
muştum. Tabii babam Dez'in kendisiyle dalga geçtiğini duy
saydı bunu o kadarda komik bulmazdı. Neyse ki şimdi evdey
di. annemin dönüşü için ortalığa çekidüzen veriyordu.
Ameliyatın üzerinden on gün geçmişti ve şimdilik her şey
yolundaydı. Annemin yüzüne renk gelmişti, yatağında oturu
yor, gülüyor, yemek yiyor, gülümsüyor, yaşıyordu. Göğsündeki
yara izinin rengi koyu kımıızıydı fakat o da fark edilir derecede
iyileşmişti ve annem sadece öksürdüğünde çok az acıdığını
söylüyordu. Bu doğru olabilirdi de, olmayabilirdi de fakat göz
lerine bir panitı gelmişti ve \dicudunun yeni kalbini reddetme
mesi için sağlığını nasıl koruyacağına ilişkin bütün talimatları
kulaklannı dört açıp dinliyordu.
Belki de kaygılandıncı tek şey, Faye’in kendisine yaşama
şansı veren genç kadının ailesi için endişelenmesiydi. Onlara
baş sağlığı dilemek ve doğru düzgün teşekkür edebilmek isti
yordu, tıpkı hepimiz gibi. Ancak Daniel, ailenin bilgilerini gizli
tutmayı seçtiğini söylemişti. Hal böyle olunca, annemle oturup
onlara bir gün acılannm hafiflemesini dileyen bir mektup yaz
dık ve Daniel bu mektubu onlara ulaştırmaya söz verdi. Ben
annemin de acısmın hafiflemesini istiyordum fakat o duygusal
bir insandı ve biri öldüğü için yaşadığı fikrinin ömrü boyunca
onu hüzünlendireceğini biliyordum.
“Evet, aynen böyle yaptı,” dedi Polly neşeli bir sesle,
“Kesinlikle böyleydi,” dedi Dez.
Ben öyle olmadığını biliyordum. “Mack ‘mahrem yerleri’
demez bir kere.”
A n n e m y ü z ü n d e p is b ir s ırıtış la a ra y a girdi. “Hım m , evet,
der.”
“Of, iğrenç! Anne!” Hayalimde canlandırmaya ihtiyacım
yoktu. Zihnimi temizlemek için çamaşır suyu veya hastanelerde
hijyen için ne kullanılıyorsa onu bulmak için hademenin dola
bına bahnak geçti içimden. İhtiyacım olan kesinlikle kimyasal
bir şeydi ve sonrasında muhtemelen hayatım boyunca yaralı
kalacaktım.
Annem dudak büktü. “Ah, lütfen, Lanie. Buraya nasıl gel
diğini sanıyorsun ki? Seni temin ederim, leyleklerle bir ilgisi
yok.” Sanki hafızasında canlandmyormuş gibi, gözleri buğu
landı. “Seni dünyaya getirirken çok eğlendiğimiz muhakkak.
Babanın ne kadar maharetli oldu...”
Ellerimle kulaklarımı kapadım ve sesini bastırmak için
şarkı söylemeye koyuldum. İşe yaramadı. Korkunç cırlak sesi
me rağmen söylediklerini duyabiliyordum.
“... baban Özgürlük Heykeli’ne hayran, benim de ona ben
zer bir kıyafetim var ve...”
“Kes! Kes! Kes! Lüüüüütfen kes,” diye yalvardun.
Bu patlama sonrasında Faye en sonunda sessizleşti ve ba
na bir bakış attı. “O kadar masummuş gibi yapma," dedi üstün
deki çarşafı düzelterek. “Beraber olduğun o taş gibi adamı gör
düm. Birbirinize dokunmadan edemiyorsunuz. Eminim yatakta
da harikadır, değil mi? Yani sonuçta o, Noah Crawford. Chica
go’nun en seçkin bekârı.”
Lexi tırnaklarını incelerken bezgin bir sesle, "Cidden mi?
Şimdi kusacağım,” dedi. Sonra içini çekti ve sandalyesinde
dikleşti. "Kuzenimi seviyorum filan ama bunlan duymayı ger
çekten hiç sei'mıyorum,”
Annem, annelik rolünü bir kenara atıp kızlardan biri gibi
davranmaya çalışıyordu. “Sus bakayım, tatlım. Her şeyi bilmek
istiyorum.” dedi Lexi'ye, sonra da bana döndü. "Peki, söyle
bakalım organı da banka hesabı kadar büyük m ü?”
“ Bu soruyu hayatta cevaplamam,” dedim. Dehşete kapıl
mış ve utanmıştım. Onlar susuncaya kadar cenin pozisyonunda
kıvrılıp başparmağımı emmek geliyordu içimden. “Ne oluyor
sana? Genç erkek avcısı mı kesildin başuna? Karşında kızın var,
bunun son derece yersiz olduğunu hatırlatmalı mıyım?”
Dez annemin imdadına yetişti. “Aman, kes şu iffet timsali
havalannı, Sandra Dee. Bırak da içindeki Cha Cha DiGregorio
özgür kalsın. Boyanmış derilere büründün, ucu açık topukluları
çektin, dudaklarını boyadın ve Danny Z uko’yu kaptın.”
“Grease ” filmine çılgıncasına tutkundu.
“Hadi, bize her şeyi kendi gözlerinden göster. Yani turnayı
gözünden caırdun tatlım. En azından biz talihsizlerin karşısında
biraz böbürlenmeye hakkın var.” Dez bacak bacak üstüne atıp
dirseğini dizine yerleştirdi ve çenesini eline dayadı. “Olayı ne
dir, söyle bakalım. Ve sakın yalan söylemeye kalkma çünkü
Noah’mn ayaklarının ve ellerinin büyüklüğünü gördüm.”
“Aman Tanrım! Bunun olduğuna inanam ıyorum ,” diye
mınidandım ellerimi yüzümden geçirerek. “Bu bir gizli kamera
şakası, değil mi? Kameralar nerede?”
Dez, tek elini yumruk yapıp diğerini sanki bir kamera tutu
yormuş gibi çevirmeye başladı. “Lanie Marie Talbot, bu senin
hayat hikâyen,” dedi bir program sunucusunun ses tonuyla.
“Anlat bize... Viyana sosisi mi, yoksa Alman sosisi mi?"
“Söyle işte,” dedi Polly neşeyle. Şok olmuştum. Sanki
ölümsüzlüğün form ülünü falan açıklayacakmışım gibi bir hali
vardı. N oah onun patronuydu ve kocası da muhtemelen Noah'
nın en yakın dostuydu. Buna karşın karşımda durmuş, mahre
miyetime burnunu sokuyor, Noah’nın zamazingosunun büyük
lüğünü bilm ek istiyordu.
Lexi içini çekerek gözlerini devirdi. “Söyle şunlara Tann
aşkına, söyle de bu kâbus konuyu kapatalım.”
“ İyi!” diye bağırdım ellerimi havaya kaldınp pes ederek.
“Devasa boyutta, tamam mı? Kocaman! Seks de efsanevi! To
pun başına geçti mi gol atmadan duramıyor. Sanki bana bir ruh
musallat olm uş gibi başım üç yüz altmış derece dönüyor ve
kim senin bilm ediği diller falan konuşuyorum. Evrendeki en
mükemmel seksin zirvesi bir adamla simgelenecek olsaydı bu
Noah Crawford olurdu. O, sonu gelmeyen orgazmlarm hâkimi,
dünyanın bütün kamışlarının en yücesi. Onun malafannm ka
lıplarını çıkartıp şöminelerin üzerine heykel niyetine yerleştir
meliler. Smithsonian Doğal Penis Müzesinde kurşun geçimıez
camekânm ardmda ısıya duyarlı komma alamılan ve hareket
dedektörleriyle sergilemeliler! O bütün dünya penislerinin kut
sal kâsesi ve ancak Noah’nm kumandasında tam gücüne ulaşa
biliyor. Özetle, Noah Crawford demek seks demek. Vücudumu
baştan uca titretip kıvrandınyor. Bu kadar. Mutlu musunuz,
şimdi?”
Oda öyle sessizdi ki bir topluiğne düşseydi duyulabilirdi.
Annemin ağzı açık kalmıştı ve Polly’uin gözleri yuvalarından
fırlamıştı. Dez’e gelince...
“Peki, mesela ölçü vennen gcrekseydi ııe derdin?”
Kapıda birinin gırtlağını temizlediğini duyar duymaz başı
mı o tarafa çevirdim ve Noah'nın elleri ceplerinde, kapı perva
zına yaslanmış durduğunu gördüm. Yüzündeki megaloman
sıntışa bakılırsa, poposunun yüksekliğini dağlara çıkannaya
yetecek kadar dinlemişti beni.
“Böldüğüm için üzgünüm, Hanımlar,” dedi vücudunu dik
leştirip odaya girerken. “Bayan Talbot, çok iyi görünüyorsu
nuz.”
“Ben, şey... şey, hımm, teşekkür ederim,” diye geveledi
annem. Belli ki sevgilimi çıplak hayal ediyordu, tam da kadın
kuşağı programlannın rezilliğine yaraşır bir haldeydi.
On gün önce annemi ameliyattan sonra gördüğümde Noah
yam başımdaydı. Gözlerinin önündeki tabloya inanamazmış
gibi, ağzının açık kaldığını ve gözlerini ovuştump durduğunu
hatırlıyordum. Yüzü sanki az önce diğer yeniyetme rakibelerini
bozuk para gibi harcamış bir güzellik kraliçesinin annesi gibi
ışıldıyordu. Annem bana hiçbir zaman böyle yaklaşmadı tabii
ama Noah Crawford’un kim olduğunu biliyordu ve küçük kızı
nın onunla beraber olması onu zevkten dört köşe yapmıştı,
“Seni özledim.” Noah arkamda eğilip boynuma küçük,
tatlı bir öpücük kondurdu. Sonra kollannı bana dolayarak anne
me döndü. “Yolda Bay Talbot’yla konuştum. Tıbbi malzemele
rin bugün ulaştığını ve kumtduğunu söyledi. Yani Daniel yeşil
ışık yakar yakmaz taburcu olabilirsiniz gibi görünüyor.”
"Aslında Doktor Crawford, beklenmedik bir engel olmaz
sa yarın eve gidebileceğimi söyledi.” Faye heyecanla ışıldıyor
du. “Sana her şey için çok teşekkür ederim. Eminim, asla hiçbir
şeyi kendi üzerine almayacaksın ama sen burada olmasaydın
kızım en sonunda böylesine mutlu olamayacaktı, biliyorum.
Ailemize karşı çok fedakâr davrandın, Noah. Bunun hakkını
asla ödeyemeyiz.”
Noah bana daha da sıkı sarıldı. "Lanie için her şeyi yapa
lım. Aynca elinde fırsat olan her insanın yapacağını yaptım ben,
Bayan Talbot. Ben peygamber değilim.”
“Açıkçası benim gözümde öylesin ve yaptıklannı asla
unutmayacağım,” dedi annem buğulu gözlerle. Derin bir nefes
aldı ve kendini toparlayarak yeıüdcn söze girdi. “Peki Lanie,
planların ne bakalım? Okula dönecek misin?”
Evet, annemle babam hâlâ NYU’da okuduğumu samyor-
lardı. Bu yalandan nasıl paçayı sıyıracaktım?
Lexi imdadıma yetişti. “Aslında ben dekanla bir görüşme
ayarlamayı başardım ve Lanie’nin bu yarıyılı dondurup bir son
rakinde devam etmesine izin verdi, tabii bursu etkilenmeyecek
bundan,” dedi ve söylediklerine uygun konuşmamı tembih-
lercesine bana baktı. “Yani bir süre burada kalabilir.”
Annem ellerini birleştirdi. “Bu harika! O zaman eve geli
yorsun, değil mi?”
“Hımm...” Gafil avlanmıştım. Bıuadan çık'tığımızda ne
yapacağımı, nereye gideceğimi hiç düşünmemiştim. Beyaz atı
na atlayıp yeniden imdadıma yetişmesi için dönüp Noah’ya
baktım ama yüzündeki mağlup ifade bana onunla eve dönebil-
me umudu veya teselli vermiyordu. Başını sallayıp gülümse
mesinden onun da benden ayn kalmak istemediği anlaşılıyor
du ama aym zamanda durumun buna varacağını tahmin etmişti,
yani yüıe ben ve ailem için fedakârlık yapacaktı. Bencil davran
masını ve onunla kalmamı talep etmesini dilerdim ama bunu
yapmayacağını biliyordum.
Onun yakışıklı yüzünü görmemek için, ikimizin de söyle
mem gerektiğini bildiğimiz sözcükleri söyleme gücü kazanma
umuduyla anneme döndüm. “Tabii, anne. Eve geleceğim.” Ye
terince ikna edici olduğunu umduğum yanın yamalak bir gü
lümseme takındım.
Ben nasıl bir evlat olmuşmm böyle? İyileşirken ona destek
olmak için yanında olmayı istemeliydim çünkü daha kat edecek
çok yolu vardı. Buna karşın, soğuk yatağımda, ömrüm boyunca
asla yanımda sıcak bir beden hissedemeyeceğimi, bir sevgilinin
dokunuşuyla damarlarımdaki kanın kaynamayacağını, değer
verdiğim bin tarafından asla sevgi gönneyeceğimi hayal etti
ğim o yatakta uyuma düşüncesine dayanamıyordum.
Omuzumun üzerinden kalın sesiyle konuşan N oah’nın sı
cak nefesini kulağımda hissettim. “Sizin için sakıncası yoksa
onu bu geceliğine kaçınnak isterim. Bayan Talbot. Tabii ona
ihtiyacınız varsa önemli değil.”
Her zamanki gibi kahrolasıca bir centilmen. B ir mağara
adamı gibi beni omzuna atsana, kahretsin! Beni senden almaya
cüret edebilecek herkese kükreyerek beni mağarana kaçır! Tan
n şahitti, bu adam daha önce de olduğu gibi benim için en doğ-
msunu bildiğine karar verdiğinde böyle davranmakta bir beis
görmüyordu. Böyle düşündüğüm için gerçekten kafayı sıyırmış
ama b ir yanım Noah’nın yine öyle davranmasını
o la b ilir im
umuyordu. En azından o an.
“Hayır, hayır, hayır. Lanie odaya çıktığımdan beri sabah
akşam yaşlı ve hasta annesiyle birlikteydi,” dedi Faye. “Dışan
çıkması lazım. Siz gidin de, eee... keyfinize bakın.” Kıkırda-
malannı bastumaya çalıştı ama Dez, Polly ve Lexi b s b s gül
meye başladığında herkes kahkahayı koyverdi.
İçimden ne kadar çocuksu davrandıbannı düşündüm. Bir
daha asla o “Noah bir seks tannsı” konuşmasım yapmayaca
ğım son derece açıktı. Hepimizin katılabileceği bir “The Jerry
Spnnger Show” bölümü düşündüm; Annem Sevgilimle Yatmak
İstiyor ama Sevgilim Kuzenini Becermekle Meşgul, Aynca Evli
Asistanı Onun Penisini Hayal Edip Duruyor ve En Yakın
Arkadaşım Ondan Hamile Kalmış Olabilir.
Bu yeni farkmdalığımı kendi aleyhime çevumek ve beni
utandınnalan karşısında hepsine acı çektirmek için bu rahatsız
edici düşünceleri kafamdan atarak ayağa kalbım. Annemi ya
nağından öptüben sonra Noah’nın elini kavradım ve onu kapı
ya doğru sürükledim.
“Nereye?” diye sordu Polly.
Durdum, omzumun üstünden onlara babım ve ukalaca sı-
ntıp şöyle dedim: “Bahsettiğim müzeye. Çatlayın da patlayın."
85
için ufukta bir kez dalıa aynlık vardı. Ancak buna rağmen, daha
fazla yalnız kalabileceğimizi umuyordum çünkü bir çift ergen
gibi parklara sıvışıp orada sevişmeye bile razıydım.
"Ben de,” diye fısıldadım yanağını okşayarak.
Yüzünde muzip bir gülümseme belirdi. “Aynca cezanı
unutmadığımı da söyleyeyim,”
İçimi çekip gözlerimi devirdim. “Şimdi tekrar şu aptal
külot meselesini açma ne olur.”
Saçlanrm sertçe kavrayıp yüzümü zorla kendine çevirerek,
“Ah, evet,” dedi. Bu beni gerçekten tahrik etmişti. Hem de nasıl.
“Belden aşağı vurdun, biliyorsun; o yüzden cezalandınlacaksın.”
“Peki, neymiş o ceza. Bay Crawford?” diye sordum he
vesle oyuna katılarak.
“Bir fikrim var. Aç mısın?” diye sordu, başımı salladım.
“İyi çünkü burada senin için bir şey var.”
Kemer tokasının açıldığım, sonra da fermuanmn indiril
diğini duydum.
“Dudaklarım özledim,” dedi beni tutkuyla öperek. Sonra
nefes alışverişleri hızlandı. “Ve ağzım özledim.”
Elbette ki üstün espri yeteneğimden bahsetmiyordu. Bu,
başımı döndürmüştü. Talebini seve seve yerine getirirdim.
Elini saçımdan çekmeden başımı bacak arasına indirdi,
organının çoktan dışan çıktığmı ve bana şöyle dediğini gördüm.
Hey! Ne haber? Az sonra gırtlağından içeri sokuştundacak or
gan benim, adamım Noah ağzını düzebilmek için başım sertçe
indirip kaldıracak. Vah ki ne vah. O külodu giymemeliydin,
kadın.
K ık ırd a m a m ı b a s tırd ım çü n k ü bu te h d it beni bir nebze
olsun k o rk u tm a m ıştı. İste d iğ im b ir şey nasıl ce za olabilirdi ki?
Bu işten k o la y y ırta c a k tım . V eya d ah a ziyade, bizzat ben kârlı
çık acak tım . B elk i d e N o a h ’nın am acı buydu.
B elk i b e n i b o ş a ltm a y a niy eti y o k sa fikrini değiştirebilirim
diy e, “ S e n i s e v iy o r u m ,” ded im .
“Hıhı. Ben de seni seviyorum, Kedicik. Şimdi işe koyul,
hadi,” dedi başımı aşağıya bastırarak.
Sırf birbirimize ilaniaşk etliğimiz için bu otoriter huyunu
kaybetmemesine bayılıyordum. Yoksa bu aynı olmazdı. O aynı
olamazdı ve ben de onun olduğu kişiyi değiştirmesini istemi
yordum.
Bulunduğum açı pek de ideal sayılmazdı. Bu nedenle yere
inip bacaklarının arasına geçtim ve organım elime aldun. Teni
ipek gibi ve sıcacıktı ama bir yandan da mermer kadar sertti.
Organına hayranlıkla bakmadan edemedim. Böbürlendiğim ka
dar vardı ve onu çok özlemiştim.
Onu ağzıma aldığımda en sonunda bunu yapabildiğim için
zevkten inledim. Haklıydı; organını ağzıma almaktan biraz faz
la keyif alıyordum.
“Kahretsin, evet. Buna bayılıyorsun, değil nri? Kötü kızlar
emmeyi sever, değil mi? İzin ver, sana bakayım.” Ne yapnğımı
daha iyi görebilmek için saçlarımı topladığı sırada zevkle hay
kırdı.
Bunun karşısında yeniden inleyerek başımı hevesli bir
şekilde indirip kaldırmaya başladım, onu mutlu etmek istiyor
dum. Kasıklanndan salya akıyor, hareketlerimi abartmamı, onu
daha da derinlere almamı kolaylaştırıyordu.
Noah fısıldadı. “Tannm. bunu mükemmel yapıyorsun. Or
ganımı böyle güzel ve doğru emdiğinde çıkardığın o ıslak ses
leri duymaya bayılıyorum.”
Bu seksi sözcükleri beni kamçıladı ve daha hızlı gidip gel
meye başladığımda, göğsünün derinliklerinden bir hırıltı yük
seldi. Sonra kalçalannı yukan aşağı hareket ettirmeye başladı,
aleti ağzımın içinde hızla gidip geliyordu. Her bir darbede gırt
lağıma değdiğini hissediyordum; sonra onu neredeyse tama
men çıkanp yeniden iyice sokuyordu. Boğulma refleksimi kont
rol etmek için böyle devam etmeliydim ama onu ağzıma al
maya bayılıyordum.
“Keşke beni em erken ne kadar iyi göründüğünü herkes
görebilse,” diye inledi.
Bana neler olduğunu bilmiyordum; belki de dakikalar ön
ce asansörde yaşadığım farkındalık yüzünden veya bu adamı
ne kadar mutlu ettiğimi herkesin görmesini istediğim için, elimi
uzatıp camın düğmesine bastım. Aşağıya kayan siyah cam, bü
tün Chicago sakinlerine bizim küçük şovumuzun perdelerini
açtı. Az önce Altın Penis ödülünü kazanmış bir pomo yıldızı
gibi hissediyordum; insanlann görebileceği tek şey inip kalkan
başım ve N oah’nın yüzündeki orgazmik haz ifadesi olsa da.
Ancak yanlış anlamayın, yanımızda duran bir araba bu limu
zinin arka koltuğunda neler döndüğünü gayet net anlayabilirdi.
“Ah, Tannm, seni köpek gibi seviyomm, kadın.” Noah in
ledi, camdan giren şehir ışıklan kemikli yüzüne hareket eden
gölgeler düşürüyordu.
Onu olabildiğince derinlere aldım, organının başını boğa-
2iıîia soktum, sonra onu yeniden bıraktım.
“Aynen öyle, bebeğim. Beni böyle emmeye devam et, eve
gidince sana istediğin şeyi vereceğim.” İnleyerek başımı aşağı
ya iterken kalçalannı yukan kaldırdı, sonra her şeyi yeniden
bana bıraktı. “ Senin o daracık küçük vajinanla sevişeceğim,
sonra da o güzel poponu becereceğim.”
Şut ve gol. M ükemmel vuruş. Top ağlarla buluştu. File
liizgârda dalgalanıyor... Her neyse. Tek bildiğim şey, gözümün
büyük kupada olduğuydu ve onu kapacaktım.
O devasa organına bütün gücümle saldnarak o yaramaz
çocuğa sanki günlerdir yemek yememişim de açık büfeye rast
lamışım gibi yumuldum. Bütün çabalarım, yani aldığım hazlar,
meyvesini verdi. Noah kalçalannı yukan kaldırıp organmı gul-
lağıma dayamak için başımı iyice bastırdı, sonra da bir volkanik
patlama misali sıcak sıvısını boğazıma fışkırtarak boşaldı. Ola
bildiğince hızlı yuttum çünkü yapışkan tuzlu sıvının tadım his
setmeyi pek istemiyordum ama her şeye karşm dolgun dudak-
lanndan dökülen vahşi haz iniltilerini duymaya bayılıyordum.
“Tannm, kadın.” Vücudu en sonunda rahatladığında hâlâ
nefes nefeseydi, organını ağzımdan çıkardım. "Seni bir şekilde
becerecektim ama bu? Lanet olsun, bunu anlatmaya sözcükler
yetmez.”
Kıkırdadım. “Yani külot davasından aklandım, öyle mi?"
Oıganım pantolonuna sokarken gülümsedi. "Evet, affedil
din ama sakın ola bir daha yapayım deme çünkü bu cezanın
aynısını yinelemek beni fazlasıyla mutlu eder."
“Hep vaat, hep vaat,” diye mınidandım dudaklanmın ke-
narlarmı silerek.
Araba kenara çektiğinde camdan bakıp eve geldiğimizi
gördüm. Ne kadar süre ayn kalacağımızı, aynlığımızm onun
bana olan hislerini etkileyip etkilemeyeceğini bilmediğimden,
b h anda kendimi kötü hissettim. Sonuçta işi ve evi Chicago’
daydı. Ben ise cehennemin dibi Hillsboro’da olacaktım. Ta
mam belki başka bir eyalette değildim ama Noah çok yoğun
olduğundan onu ne kadar görebilecektim ki?
“Hey, ne oldu?” diye sordu Noah çenemi kaldırıp gözle
rime bakarak.
“Bunu yapıp yapamayacağımı bilmiyorum.”
“Neyi?”
“Senden ayn kalmayı.”
“Ben bir yere gitmiyorum, Lanie.”
“Evet, ama ben gidiyorum,” dedim ve çenemi elinden çe
kip kendime çekidüzen verdim. “Ve sen sürekli azgınsın, zaten
beni de buraya getirmenin nedeni buydu...”
Sanki ona tokat atmışım gibi yüzünü buruşturduğunu gö
rünce konuşmayı kestim.
“Özür dilerim, öyle demek istemedim. Sadece... Tanrım,
buna dayanamıyomm, anladın mı?”
Noah içini çekti. “Evet, anlıyorum,” dedi sessizce. “Ama
sonuçta hafta sonlan var, üstelik her fırsatta Hillsboro’ya geli
rim.”
Kollanmı göğsümde kavuşturup somurttum. “Tabii, bir
süre öyle gider, sonra bunalıp daha az gelmeye başlarsın, der-
líen bir bakınışız arada bir, sırf alışkanlıktan geliyorsun. Benden
uzaklaşm aya başlarsın ve bir anda ortadan kaybolursun çünkü
hayatına d ev a m etm ek istersin.” Kollarımı iyice gerdim, kendi
me sarılıyordum , y ü reğim de büyüm eye başlayan boşluğu şim
diden h issed iy ordum .
“Yapma,” dedi kendinden emin bir sesle.
“Neyi yapmayayım?”
“Şimdiden bize kötü son yazma.” Bezgin bir havayla elini
saçlanndan geçirdi. “Seni seviyorum, Lanie. Kendimi yeniden
böyle açabilmek çok uzun zamanımı aldı ve bundan öylece
vazgeçecek değilim. Ben şeninim, sen de benimsin. Zamanı
mızı en iyi şekilde değerlendireceğiz. Şimdi, şu kahrolasıca
arabadan in.”
Noah kapıyı açıp arabadan indi ve elini bana uzatn. Bir an
buradaki ilk gecemi hatırladım, birbirimiz için neye dönüşece
ğimizi o zamanlar hayal bile edemezdim. Uzattığı elini nıttum.
Bu işte beraber olduğumuzun, beraber bir yolunu bulacağıım-
zm işaretiydi bu.
İner inmez Noah beni havaya kaldınp omzuna atn ve ba
samaklardan kapıya taşıdı. Güldüm, artık aynlığın sızısını his
setmiyordum; bu anı yaşamaktan mutluydum. Madem şimdi
lik birbirimize ayıracak küçük dakikalar yaratmak zorunday
dık, bunlan dolu dolu yaşayıp her şeyin yolunda gitmesini uma-
caktım.
İçeriye girdiğimizde beni çalışma odasına taşıyarak çek
meceyi açtıktan sonra baş aşağı sarktığım ve Muhteşem Popo
ile yüz yüze olduğum için göremediğim bir şey çıkardı. Bütün
kanım beynim e depolanm ıştı am a m anzaram m uhteşem di; bu
nedenle şikâyet falan etm iyordum .
“N e y apıyorsun?” diyerek güldüm .
“G ö receksin.” dedi ve çalışına odasından çıktık.
B eni b asam ak lard a n çık arıp k o rid o rd a n aşağı götürdü.
G üzergâhı g ay e t iyi biliyordum ; m utlu m esut, keyifli bir oyun
için beni yatak odasına taşıyordu. En sonunda beni y ere bıraktı
ğında, başım dan g eri çe k ilen ve v ü cu d u m a yay ılan k an nede
n iy le an id en sersem ledim .
“Her şeyden önce,” dedi beni yere sabitleyerek. Elinde bir
cetvel vardı. “Benim hakkımda böbürleneceksen, en azından
gerçek rakamlara dayanman lazım.”
“C etv el m i? ” d iy e sordum .
Sınttı. “Evet. Belki de bir yarda ölçeği daha uygun olurdu,
ne dersin?”
Penisini mi ölçmemi istiyordu? İşte megalomanlık başlı
yor...
Omzumu silktim. Bükemediğin bileği öpeceksin. Aynca
kesin rakamı bilmeyi ben de fazlasıyla istiyordum.
Cetveli alıp pantolonuna uzandım.
"Hop, hop, dur!” Noah beni durdurup geriye çekildi. “Onu
böyle yumuşakken ölçemezsin. Ben sertleşene kadar beklemen
gerek.”
“Hımm, anladım,” dedim, sonra yeniden ona yaklaştım.
“Şey, bakalım bu meseleyi halledebilecek miyiz? Yani önemli
olan gerçekleri yansınnak sonuçta.”
Onu duvara yaslayıp boynunu boydan boya öpmeye baş-
ladıiTi. Ş iry a n d a n da kotunun üstünden organım kavrayarak onu
okşoyordum . Y u m u şak o lm asın a karşın boyutu etkileyici bir
büyüklükteydi am a pantolonunun içindeki kabanklığm dokunuş-
lanm ın altın d a se rtle şm e y e başlam ası uzun sürm edi. Y üzüm e
yayılan m e m n u n gülü m sem ey i engelleyem edim .
Noah mırıldandı. “Sen... çok yeteneklisin.”
“Öğretmenim harika, ne yapayım?” Bir adım geriledim
ve pantolonunu çarçabuk indirdim. “Bence artık haztrsm, koca
oğlan.”
Süper Kamış özgürce ortaya çıktı, doğm dürüst ölçebilmek
için onu kavrayıp dümdüz tuttum. Etkileyiciydi. Gerçekten etki
leyiciydi. Noah’nın ölçümüne göre penisi yirmi santimetreyi
biraz geçiyordu. Bu boyda bir şeyi içime almıştım; üstelik kısa
bir süre sonra da arka tarafımdan alacaktım. Açıkçası biraz ürk
müştüm.
Ukala bir sıntış ve parlayan gözleriyle, “İşte oldu.” dedi.
“Sevgilinin aletinin gerçekten de dünyadaki bütün karmşlarm
kutsal kâsesi olduğunun kanıtı.”
Gözlerimi devüip cetveli bir kenara atnm. “Konuşmamın
ne kadarım duydun?”
“Hepsini.” Bana yaklaştı ve tişörtümü çekip başımdan çıkar
dı.
“Şimdi de kendini bir şey samyorsun. öyle mi?” diye sor
dum gömleğinin düğmelerini açarken. Çıplak tenim öperek ko
kusunu içime çektim ve göğsündeki kaslann her bir girintisini
inceledim.
“Eh, artık bunu kanıtlamış olduk, değil mi?” Ayakkabı-
tannı sallayıp attıktan som a öne uzanarak sutyenim in önündeki
kopçayı çözüp bırakınca askılar kollarım dan aşağıya indi.
“ Hepsi senin, bebeğim ,” derken göğüslerim i avuçlarının içine
aldı ve m em e uçlanm dan birini em m eye başladı. "T annm , seni
m anyak gibi istiyorum ."
Birbirim izi tam am en soym am ız p e k de u z u n sünnedi.
Kendimi bir anda yatakta sere serpe uzanm ış, N o a h ’yı da ba
caklarımın arasına göm ülm üş buldum.
Islaklığıma yaslanarak, “ Hımm, tadın çok güzel, Kedicik,”
diye m ınidandı.
Dili klitorisime hızla vurduktan sonra onu ağzıyla kapatıp
hafifçe emdi. Bu sırada o m aharetli diliyle ona dokum uayı da
sürdürüyordu. Dizlerimi yukanya kaldınp b acaklanm ı boynuna
sardım. Bir yandan da pis sakalının hassas tenim de bıraktığı
hisle inliyordum. İçime iki parm ağını sokup çık an rk en , diğer
ikisi de arka tarafı yokluyordu. Beni istilaya hazırlıyordu; bu
nedenle olabildiğince rahatlam aya çalıştım ve dikkatim i dağıt
mak için bana verdiği diğer hazza yoğunlaştım . Ç ok geçmeden,
kendim i, parm aklarının hareketine karşılık verm ek için öne
iterken, daha fazlasını isterken buldum.
“ Evet, sen de istiyorsun, değil m i?” C evap olarak sadece
inlemeyi başarabildim. “M erak etm e. Kedicik. İstediğini vere
ceğim. Sadece önce hazır olmam sağlam am gerek.”
Kendimden geçerek boşaldım , kalçalanm öne arkaya sal
lanıyor, bedenimi ele geçiren ve beni hareketsiz kılan orgazmla
kasılıyordum. Noah yavaşça parm aklarını içim den çıkararak
yanıma uzandı. N efes alışverişlerim düzene girene, yeniden
önüm ü g ö re b ile n e d e k o m z u m a v e b o y n u m a yum uşak öpücük
ler k o n d u rd u . N o a h b en i k o lla rın a alıp y an çevirdi, şim di kal
çam o n a d a y a n m ış tı. Ve a rk a m d a n girdi.
B e n im le y a v a ş y a v a ş sev işirk e n beni sım sıkı san y o r, kula
ğım a a ş k v e z e v k s ö z c ü k le ri fısıld ıy o rd u .
“Seni çok seviyorum,” dedim avucunu öperek. Bu pozis
yondayken yalnızca eline ulaşabiliyordum.
“Biliyorum, bebeğim.” Boynumun arkasındaki hassas nok
taya burnunu sürttü. “Ben de seni seviyorum. Tannm, inanılmaz
iyi hissediyorum.”
Ancak ona daha fazlasını verebilirdim. “Noah ben hazı
rım,” dedim. Daha ileri gidebilmek için iznimi beklediğini his
sedebiliyordum.
“Emin misin?” Boynumdan kulağıma uzanan bölgeyi öpü
cüklere boğdu. “Çok istiyorum... delicesine istiyomm ama canı
nı yakmak istemiyorum.”
“İkimiz de canımı yakamayacağını biliyoruz,” diye telkm
ettim onu. “Lütfen...”
Noah uzanıp işyerinden getirdiği kayganlaştırıcı şişesini
aldı. Parmak uçlarına biraz sıkıp arkama sürerken içimden çık
madı. Bu sırada hâlâ içimde gidip geliyordu.
“Bu benim için de ilk olacak,” diye fısıldadı omzumu
öperken. Sonra içimden çıktı ve organına sıvıdan sümıeye baş
ladı.
“Bunu daha önce hiç yapmadın mı?” diye sordum afalla
mış halde.
“Hayır. Çok canın yanarsa söyle. Olur mu?" Organının
ucunun girişime hafif bir baskı yaptığını hissedebiliyordum.
Başımı sallayıp nefesim i tuttum çünkü gergindim ama
bunu onunla yapmayı çok istiyordum . En sonunda kimsenin
bizden çalamayacağı bir ilkti bu.
Yavaşça, biraz daha baskıyla ittiğini hissettim . Sonra çok
hızlı, kısacık bir itişle içimdeydi. Yakıcı hisle birlikte nefesim
kesildi ve kasıldım. Bir kez daha nefesim i tutup tenim i geren
acının yaydığı ateşin dinm esini bekledim. Bir anda gözlerime
yaşlar doldu, sanki yere düşm üş ve dizini acıtm ış küçük bir
kızdım ama bu acı ondan çok daha büyüktü. V ücudum un doğal
dürtüsü onu dışan çıkarmaktı am a sabit kaldım ; bunun her şeyi
daha acı verici yapacağından çekindiğim için hareketsiz kalıp
nefes alm adan gözlerim i yum m akla yetindim.
“N efes al. Kedicik. N efes alm an gerek.” N o ah ’nın gergin
sesi adeta bir fısıltı gibiydi. Titreyen elleri sevgiyle kollanmı
okşuyor, om uzlanm a şefkatli öpücükler konduruyordu. “Sade
ce nefes alıp ver ve rahatla. H er şey daha iyi olacak.”
Uzun bir nefes aldım ve vücudum daki kasları gevşetmek
için elim den geleni yaptım. Haklıydı. Bir kez rahatlam aya baş-
laymca acı bir nebze azaldı.
“Devam et,” dedim.
Sesi çatlak geliyordu, vücudu titriyordu. “ Em in misin?
Daha tamamen girmedim bile. Sadece başını soktum .”
Ne?!
Başımı hızla salladım. Ç enem kenetlediğim dişlerimin
baskısıyla acıyordu. Derin bir nefes verdim ve yeniden nefes
alarak kendimi sonraki acıya hazırladım. Bunu yapabilirdim.
..Mn KJunufiKaı- Uuet
N oah
L a n ie ’y l e s e v i ş m e k d ü n y a n ın e n k o la y iş iy d i çü n k ü onu
tü m k a l b im l e s e v i y o r d u m v e s e v e c e k tim . A n c a k k e n d i haz-
z ım u ğ m n a o n a a c ı v e r m e k iş k e n c e y d i.
İş te en s o n u n d a a n la m ış tım .
6
Basıldınız!
L anie
124
alımda sümbüllerle dolu çiçeklikler, budaklı tahtadan bir kapısı
vardı; üstüne üstlük bir çimenliğin ortasında dumyordu. Çimler
uzun ve yeşildi, aralara yer yer küçük mor, beyaz ve san çiçekler
serpiştirilmişti; hava ise tertemiz ve serindi. Mükemmeldi. Ve az
önce fark ettiğim üzere, ev satılıktı.
Bacaklarım elverdiğince hızlı koşuyordum. Ona dokun
mam, gerçek olduğunu, hayal gücümün yarattığı bir şey olma
dığını anlamam gerekti. Rüzgâr saçlanmın arasmdan eserken,
yeniden o küçük kız gibi hissettim. Çocuksu bir coşkuyla can
lanmıştım. Yanaklanm gülümsemekten acıyordu.
Noah’nm parmak uçlannın uzandığmı ve koluma hafifçe
dokunduğunu hissetsem de koşmaya, bir budala gibi kıkırda
maya devam ettim. Omzumun üstünden dönüp baktım ve yine
kıkırdayarak şöyle dedim, “Hadi, Noah. Yakala beni!”
Tara kulübenin verandasma ulaştığımda koUarmı belime
dolandı ve beni kendine çekti. Güldüm, hem de nasıl güldüm
Her şey mükemmeldi. Küçük kulübenin önünde duruyordum ve
yakışıklı şövalyemin kollanmn arasmdaydım.
Şövalyem bana gülümsedi. “Nereye gittiğini sanıyorsun.
Kedicik?”
Muhteşem seksi saçlan, ardmdan parlayan güneş ışıklarmı
engelliyor, bir ışık halkası oluşturuyor, yüzüne >-umuşacık bit
gölge düşürüyordu. Yakışıklı bir adamdı. Uzamp parmaklanmı
saçlannm arasmdan yavaşça geçirdim. Yüreğimin dünyanm bü
tün güzellikleriyle kabardığım hissediyordum. "Öp beni. Noah.”
Gözleri irileşti ve vücudu kasıldı. "Va\... dejavu.” .\deia
fısıldıyordu ve yüzünde tuhaf bit ifade \ ardi.
125
-Ne?"
Başını yavaşça iki yana salladı. "Yok bir şey.” Eğilip dudak-
iannı bana değdirdi.
GeneliıkJe öpüşm elerim iz ateşli, tutkulu ve iştahlı olurdu.
Oysa bu... bu öpücük tatlı, şefkatli, kontrollüydü. Ve beni deli
gibi azdırıyordu.
Büyük bir hoşnutlukla, “H ım m ,” diyerek iç geçirdim . G öz
lerimi açbğımdaysa yüzünde daha önce hiç görm ediğim bir bakış
gördüm. Gözlerin, kalbin aynası o ld u ğ u n u d u y m u şu m d u r her
zaman. İşte o an, bunun doğru olduğuna inandım .
"N e düşünüyorsun?” diye sordum .
Noah başım salladı. "Çamur ve filizlenen çiçekler. Böyle
deyip geçelim.”
Eh, bu kesinlikle çok garip bir cümleydi ama Noah’nın
kendine has tuhaf bir tarzı vardı; benim kalbim ise resmen tak
lalar atıyordu. Bu nedenle ona daha fazla soru sormadım.
Camdan içeri bakmak için elini tuttum ve çekiştirerek,
“Hadi, gel,” dedim.
“Neden buraya geldik? Neresi burası?”
“Ben küçükken burada yaşadığımı hayal ederdim,” de
dim. Pencereden içeri baktığımda odanın boş olduğunu gör
düm. Elini çekiştirip, bü de diğer yandan bakmak için onu evin
arka tarafına götürdüm. “Büyülü, değil mi?”
“Büyülü mü?” diye sordu.
“Evet, bir peri masalından fırlamış gibi.” Ellerimi yüzüme
siper yapıp pencereye vuran güneş ışığmı kesmeye çalıştım ve
en sonunda net bir görüntü gördüğümde nefesimi tuttum. “Ah,
şömine nefes kesici!”
İçerideki hiçbir şey modem görünmüyordu. Daha çok an
tika, kırsal bir havası vardı, sanki Modern Hnme'Aan ziyade
Country Living in sayfalanna yaraşır bir evdi bu: kemerli kapılar,
ahşap parkeler, dalgalı camlar. Noah’yla beraber kanepeye kıvnl-
dığımızı veya şömine ateşinin karşısındaki yumuşak halıda seviş
tiğimizi hayal edebiliyordum. Tabii yine kendimi kaptınnış, ha
yal dünyamda kaybolup gitmiştim. Amma da hayalcisin, Lanie
Talbot.
Noah tek kaşını kaldırarak evi inceledi. “Biraz köhne san
ki, değil mi?”
“Noah Crawford!” diyerek koluna vurdum. “Nasıl olur da
benim rüya evim hakkında böyle dersin? Aynca sevgi ve tami
ratla halledilemeyecek bir şey yok.”
Haklıydı ama dediği kadar da kötü değildi. Çatıdaki kire
mitlerin bazıları eksikti; her şey toz ve pisliğe gömülmüştü ve
camlann arasmdan süzülüp ıslık çalan rüzgâra bakılırsa muh
temelen pencerelerin de yenilenmesi gerekiyordu.
“Ah! Her zaman arka bahçeyi görmek istemiştim.” diye
haykırdım ve yine onu çekiştirdim.
Evin arkasma vardığımızda aniden donakaldım. Manzara
nefes kesiciydi. Evin yaklaşık elli metre ilerisinde küçük bir
göl vardı ve suyun yüzeyinde bir ördek ailesi yüzüyordu. Gö
lün kenannda, beyaz ahşaptan bir salıncağın bulmıduğu küçük
bir çardak vardı. Onu yuvarlak bir çiçek bahçesi çevTeiiyordu
ve taş bir patika eve uzanıyordu. Batıya baktığından, batan gü
neşi izlemek için harika bir yerdi.
Noah bir anda beni evin taş duvarına yapıştırdı. Tek elinj
sağımdaki duvara yerleştirdi, diğeriyle de kalçam ı kavTayıp beni
kendine çekti. Bedenlerimiz birbirine yapışm ıştı, alınlanm ız bir
birine değerken gözlerime bakıp şöyle dedi: “Y üzündeki o ba
kış... şu anda seni deli gibi istiyom m .”
Popomu kavrayıp kalçalanm bana bastınrken boynum u
öptü. Şaka yapmıyordu. Sertliğini kam ım da hissedebiliyor, dar
kot pantolonunun altmdan fırlamasmı engellem eyi nasıl başar
dığını düşünüyordum.
Eli bir anda belimdeydi, pantolonum un düğmesini açıp elini
içeriye kaydırdı. Pannaklan C asus’a ulaştığmda ikimiz de inledik
ve başımı duvara yasladım.
“Noah. yapamayız,” dedim ikna edici olamadan. Bir yan
dan da nafile yere kolunu çekiştiriyordum. “ Samuel...”
Boynuma ateşli öpücükler kondurm aya devam ederek, “O
arabada. Buraya gelmez,” diye mmidandı.
Evin doğu tarafindaki ağaçlann arasında bulunan eve baka
rak şansımı tekrar denedim: “Ama komşular...”
“Bırak, izlesinler. Seni istiyorum. Şimdi.”
Birbirine sürtünen metalin sesini duyar duymaz fermuaruu
indirdiğini anladun. “Hızlı olacak. Söz veriyorum,” diye fisıldadı
kulağıma. “Dön arkanı. Kedicik.”
Karşıdaki eve bir kez daha baktım ve görünürde kimsecikler
olmadığını görünce dediğini yaptım. Açıkçası içinde olduğumuz
tehlikeli durum ve derhal doyumiması gereken haz ihtiyacımızın,
yakalanma ihtimalimize baskın gelmesi beni heyecanlandırmıştı.
Noah pantolonumu kalçalanmdan aşağıya indirdiğinde
serin lıava çıplak tenimi ısırdı. Vücudu beni sararken eli kalçamın
(epesinden, bacaklanmm arasına kaydı.
"Lanet oistın, Delaine. Benim için hep ıslaksın," diyerek diz
lerinin üstüne çöktü.
Ellerim evin duvarlarına yaslanmış, bacaklanm pantolonu
mun içine hapsolmuştu ve onu durdunnak için elimden gelen bir
şey yoktu. Kalçalarımı kendine doğru çekerek dilini vajinama
kaydırdı.
‘‘Tannm, Noah.” İnliyordum, gözlerimi yummuş, altduda-
ğımı ısınyordum.
Sadece tadına bakmak istiyordu. Dili ıslak katmanianmm
arasından kıvnlarak küçük tepeciği buldu ve bir an onunla oyna
yıp sonra ilgisini başka bir yere yöneltti. Vajinamı önden arkaya
doğru bir kez uzunca yaladı, sonra devam etti. Ta ki...
“Aman Tannm!” Dilinin arka deliğimde döndüğünü, inanıl
maz bir baskıyla ona vurduğunu hissettim. Utanmaz bir şıllık gi
bi inleyerek bedenimi geriye doğru tavırdım ve daha fazlası için
yalvararak kendimi ağzma yasladım. Noah, yeni favori organıma
yumuşak, sulu bir öpücük verdikten somu yeniden doğruldu.
Boğuk sesi kulağımda belirdi. “Hoşuna gitti, değil mı ?"
Aletinin başmı bacak aralarımda sürterek deliğimi aradığını his
settim.
Bunu sevmeli miydim? Ah, Tannm. bunu gerçekten sev
miştim. “Hthı,” diyebildim sadece.
Sonra içim e girdi, organı merkezime doğru kaydı ve
tamamen yerleşti. Kalçalarını oynatarak onu biraz çıkardı,
sonra yeniden itti. Sadece açısını ayarlamaya çalışıyordu ama
beni resmen delirtiyordu.
"Hazır mısın. Kedicik?"
"Hıhı.” Belli ki sözcük dağarcığım beni Icrk etmeye karar
\ ennişti ve sesim sanki soluğum kesilmiş gibi çıkıyordu.
Noah lepkim karşısında gülerek hemen kulağımın altındaki
noktayı öptü. Sonra kalçalanmı tuttu ve içeri dışarı basınçlarla
sabit bir ritim tııllurdıı. "Beni mahvcdiyoı-sun.” derken inliyordu.
"Sanki oıgaııımı bal kabına sokııyonım. O kadar yumuşak, o ka
dar sıcak, o kadai tatlı ki. Seni hak etmek için ne yaptım?”
Bu soruyu sonnası gerekenin ben olduğunu biliyordum, o
da muhtemelen kendi sorusunun cevabını biliyordu ama bunu
milyonlarca kez söylemiş olsam da onu asla inandıramaya-
caktım.
"Annemin hayatım kuıtardın... ve benimkini de,” diye ce
vapladım. Sonra biraz hınzırlaşıp ekledim, "Aynca beni yalama
na bayılıyorum.”
O çok sevdiğim hınltınm göğsünde gümbürdediğini duy-
dıun. Beni sabit aıtnıak ve gidiş gelişlerini htzlandm p sertleştir
mek için bir eliyle omzumu tuttıt. “Öyleyse, seni gerçekten de
hak ediyorum."
Doğu yönündeki ağaçlığa bakmamla beraber, kom şu evdeki
sürgülü cam kapıdan bir adamın çıktığını gördüm . Barbeküye
benzer bir şeye doğru bir tepsi götürdü ve kapağı açtı.
"Noah,” diye fisıldadım. “A z Önce kom şulann evinden bir
adam çıktı.”
"O zaman sessiz olsak iyi ederiz, değil m i?" İniltileri epey
sessizdi ama hareketlerinde bir duraksam a olm aksızın beni be-
M ily o n lu k G u n a n k a r U u e i
c c rn ıe y e d e v a m e d i y o r d u . “ S e s ç ık a r ır s a n d ik k a tin i çe k e rsin .
Tabii o n u n s e n i d u y m a s ı n ı is liy o r s a n iş b a ş k a .”
Klitorisimi buldu ve bana, “Aman Tannm, bu inanılmaz
muhteşem bir duygu,” dedirten o noktaya büyük bir ustalıkla
dokunmaya başladı. Kulakmememi dudaklannın arasına alıp
emdi ve ısırdı. İnlememe hâkim olamadım ve başım omzuna
düştü.
“Şşşt, seni görecek.” Sekse bulanmış ses tonu işimi hiç
kolaylaştırmıyordu. “Ve arkadan becerilnken ne kadar güzel
olduğunu görünce seni isteyecek. Bir adamın canmı acıtmama
yol açmaman gerektiğini söylemiştim; hatırlıyorsun, değil mi
Lanie?”
Başımı yana çevirip çıkardığım sesleri bastırmak için Noah’
nın omzuma koyduğu elini ısırdım. Bunu yapardı; buna gerçek
ten inanıyordum. N oah sahiplenici ve gaddardı. Üstelik geçmi
şinde yaşadıklan göz önüne alınırsa, bu tür bir kalp acısma bir
daha asla katlanm am ak için gerek gördüğü her şeyi yapacağını
biliyordum. Ve bundan bir nebze bile korkmuyordum. Hatta sa
hiplenici doğasını arzuluyordıun çünkü sahiplenilmek istiyor
dum. Bunım sağlıklı bir ilişki olmadığını söyleyenler umurumda
değildi. Bizim için her şey yolımda olduğu sürece kimseye laf
düşmezdi ki.
“Birazcık daha. Kedicik. Çok azıcık... daha...” diye fisüdadı
kalçalannı bana yaslarken.
D uvarlanm ın gerildiğini, organını sıktığını, bu arada kamı
mın altındaki inanılm az baskının gitgide aittığmı. patlamaya
hazır olduğunu hissettim . B iran evvel boşalmam gerektiğini bi-
liyordıım çünkü ben gelene kadar N oalı'm n kendini tutacağım,
bunun da yakalanm a ihtim alim izi artıracağını biliyordum . Ken
disi öyle düşünceli bir âşıktı ki. A>Tica basılm am ız um urunda bi
le değildi; gelgelelim benim um ıırum daydı.
Tek elimi evin zalim taş duvarına yaslanıp vücudumu Noah’
ya bastımıak için kullandım, diğer elimle de aşağıya uzanıp elini
tuttum. Beni kaynama noktama getiımek için beraber çalıştık,
derken çaydanlığm kapağı attı.
Noah’nın elini sertçe ısırdığımda çıkardığım ses hiçbir şe
kilde alçak falan değildi ama bu şartlar altında yapabileceğimin
en iyisi buydu. Komşunun bizi duyduğu belliydi, bizim yöne ol
masa da şöyle bir etıufa bakındı. Evin boş olmasının lehimize
olduğunu düşündüm çünkü belli ki bu sesin kır evinden gelebi
leceğini düşünmüyordu.
“Kahretsin, bağırmana bayılıyorum. Daha hızlı. Kedicik,”
dedi aceleyle; ben de talebini yerine getirdim. Kulagırmn arka
smda boğuk nefes alışverişlerini duyuyor, ısınğımm sertliğine
uyarak hızlanan gidiş gelişlerini hissediyordum. Hazırdı, hareket
leri kesikleşmişti.
“Hadi, Kedicik,” diye hırıldadı kulağıma. “Ver bana. Ale
time boşal.”
Bu yetti. Duvarlanm onun etrafina kapandı ve orgazmımla
beraber ritmik bir şekilde kasıldı. Üstelik Noah’nın elini öyle
fena ısınyordum ki fena halde kanıyor olabilirdi. Noah da boşal
dı; çok güçlü fakat sessizdi. Kalçalan öne arkaya kasıldı, her bir
orgazmik rahatlama dalgasıyla organının içimde zonkladığını
hissedebiliyordum. Sonra vnicudunun ağırlığı sırtıma yığıldı.
“Hey! Siz ikiniz orada ne arıyorsunuz?” Bir erkek sesinin
yükseldiğini duydum. İkimiz de başımızı pat diye komşunun
evinin olduğu yöne çevirdiğimizaie, güneşten korunmak için elini
gözlerine siper eden bir adamın bizim olduğumuz yöne baktığını
gördük.
“Aman Tannm!” diye haykırdım.
“Sanmm gitme vakti geldi ” Noah organım içimden çarça
buk çıkanrken güldü, ikimiz de pantolonlanmızı yukan çektik.
Pantolonumu çeker çekmez, giysilerimi düzelterek koşma
ya başladım, bir yandan da yüzümün üstüne düşmemeyi umu
yordum. Noah beni takip ederken gülmekten ölüyordu. Komşu
nun bizi yakalayıp kim olduğumuzu görmesinden deli gibi kork
muş olmasaydım, geri dönüp az kalsm yakalanmamıza neden
olduğu için ona girişebilirdim.
Diğer evin bu kadar uzak olması iyi bir şeydi. Hillsboro çok
küçük bir kasabaydı; herkesin birbirini tamdığı bir kasaba. Bu
da komşu adamın muhtemelen babamı tanıdığı anlarmna geli
yordu. Mack’in, krzmın sabahın bir vakti Noah tarafından bece-
rildiğini duymaktan hoşlanacağını sanmıyordum. Hele ki insan
lann görebileceği bir yerde. Annem muhtemelen ergen kızlar gibi
heyecanlanırdı ama babam? Evde bir sürü silahı vardı, hani bam
diye patlayıp kalbinizi durduran silahlardan.
İşte böylece zavallı hayatım için koşuyordum. Üstelik kü
çük kaçamağımızın ardından temizleraneye ftrsatmı olmamışn.
Bu da kot pantolonumun tenime tutkalla yapışmış olduğu ve onu
söküp çıkarmam gerekeceği anlamına geliyordu. Samuel limu
zinin açık kapısının yanında dumyordu ve yüzünde "siz iki sür
C . L . P a rk e r
N e d e d in ?
Noah
1.0
C L. Parker
nefret ediyordum.
Sanki onsuz geçen ilk hafia yeterince berbat değilmiş gibi,
iş için şehir dışından çağınidını ve beraber geçireceğimiz hafta
sonu da böylece suya düştü. Hoş, “Ben böyle iş gezisinin içine
edeyim." diyerek Lanie'nin yanına gidebilirdim elbette ama
kısa süre sonra yönetim kurulu toplantısı vardı ve zaten şimdi
den bir dolu işi aksannıştım. Dumm hiç iyi görünmüyordu, hele
ki David Slone'un sürekli ensemde olduğu düşünülürse.
Bir süredir nonnalde olduğundan çok daha ukala tavırlaı-
takınmıştı; tabii böyle bir şey mümkünse. Şüphelenmeye baş
lamıştım. Sanki benim bilmediğim bir şey biliyordu. Büyük bir
şey. Kırmızı Lotus balosunım sabahında aramızda geçenler için
beni kurula gammazlama tehdidini yememiştim. Endişelenmi
yordum. Kurul üyeleri annemle babama büyük hürmet duyu
yordu. bu da tabii benim lehime işliyordu. Muhakkak D avid’in
bunu hak edecek bir şey yaptığını düşünürlerdi.
Bir ara sırf Lanie’ye daha yakın olmak için aklım dan
şirketin bana ait olan yansını o alçağa satmayı geçirdim fakat
bunu aileme yapamazdım. Kırmızı Lotus onlann rüyasıydı ve
mutluluğumun onlara daha fazla şey ifade edeceğini bilm em e
karşın, bu kadar bencil olamazdım.
Evet, biliyorum; bir anda gerçek bir aziz olmuş çıkmıştım.
Ancak Lanie’ye hislerimi itiraf ettiğimden beri, hak ettiği adam
olmaya çalışıyordum; yani onun kadar fedakâr bir adam.
Lanie çok anlayışlıydı. İş yolculuğuna gidip işlerimi hal
letmemde ısrarcı oldu ama sadece yüzeyde böyle olduğunu,
buna yapmam gereken şeyler olduğu için katlandığım biliyor
M ilyonluk G ünahkâr Diief
şaktı-
K o lu m u y ü z ü m e a ttım v e k e n d im i to p a rla m a y a ç a lıştım .
“Evet, K e d ic ik . B u r a d a y ı m .”
“ S en i ö z l e d im .”
E v e t, b e n d e o n u d e li g ib i ö z lü y o r d u m .
Balon Patladı
Lanie
P e n c e re d e d u r m u ş a ş a ğ ı y a , N o a h ’y a b a k ıy o rd u m . Ü stü
çıplaktı. G ö m le ğ i, a y a k k a b ıla r ı y o k tu , s a d e c e o e n fe s v ü c u d u n a
yapışm ış ısla k k o t p a n to lo n u v a rd ı. S a ç la n aln ın a yap ışm ış, uzun
k irpikleri y a ğ m u r d a m la l a r ıy la k ırp ış ıy o rd u , dili a ltd u d a ğ ın d a n
gibi g ö r ü n d ü ğ ü m e e m i n o ls a m d a .
“ E v le n b e n i m le .”
d ü n n e k le te h d it e d e n z a lim r ü z g â r ı k e s ip y ıık a n y a , b a n a d o ğ ru
süzüldü.
K a lb im , s a n k i ş o k c i h a z ıy l a h a y a ta döndüriiliT iüş g ib iy d i.
D izlerim ç ö z ü ld ü v e a y a k k u ım ın a lım d a k i z e m in a d e ta k a y m a y a
C L . Parker
İK 'I I İ kcmlınc l)iislııi|) (MI kM|iıy:ı dnpm gıiliırılii (), kapı kDİmm
ııViııaya valışııkcıt kalaıııa dank elli. IVmcrccIcıı ıııılıpiıu
kapı kilılliydi
■'İ L-, kapı kılılli,"dt(lıııı ona. Malıııııını ilanı
"Şey, oapaçlaıı (ırınaııınayacaksııı. <»ı.ısı kesin." Itiı başka
yol bnlıııak için cilalına lıakınıh. "Aıka kapı?"
"K ılıllı "
A ıa h a sın a haklı. " O /.aıııaıı se n i içeri a lın a la ıı iç in onları
a ıa . ( c p lc lc lo m n n o a la y ın ı . " D e rk e n sö /.iin ii y a n d a k e s ip hir
kiiliıı s a v n ıd n v c c lle ıın i ıslak saçlın im lan g e ç ird i. “ L aııel olsnnl
H cn lam İlil b cy iiısi/.im . fc le liın tın ı e v d e k a ld ı."
"İlil kadar yolu Iclcliınnn olınadan nn geldin?”
“ le le l’o n ıım , a y a k k a b ıla n n ı, g ö m l e ğ im o lm a d a n ,” dedi
y ti/iiııd o .şeylani biı p a rla k lık la . “ I’a n lo lo n n m z a lc ıı iizcriın d c
o lm asay d ı oıııı da g iy m e z d im . İle n i n c k a d a r ıle lırlliğ iııi anladın
m ı '"
l'amıak uçlarımda yükselip bıırnııııını ııeıımı öplüııı. “Ta
mam, dumıııu bir gözden geçirelim. İkimiz, de yarı çıplağız, ha
va kanililik, yağmm yağıyor, içeri girmek için bir yolumuz, yok
vc lıcıı seui isliyorum... şiiıııli... gel benimle."
İ linden tnlııp onu verandanın basamaklarından imlircrck
evin yanındaki küçük ağaçlığa gölürdüm.
“Nereye gidiyoruz?"
“( iöreeeksin," dedim nınzip bir gülümsemeyle.
( iüı ağaçların sınırından içeri adım alınca, onıı orta kısım
daki açıklığa gölürdünı. Dnnıpona bakarken bizi yağmurdan kn-
nıyacak bir bariyer olnşlııran bol yapraklı ağaçları işaret ellim.
M H v ftu íítk <á 'im iíik o i D iit-l
ini?”
Noalı (lınlaklarmı ısırdı, gözleri benitrı dnriakl.ırıırıdaydı
“TanrıIII, ne gii/el sö/eiikleı.” Dana sımsıkı sarılıp dudaklarıma
işliilılı bir öpücük kdiulurdıı.
D ak ik alar so n ra , Noalı’ iş e g e ç k a l m a m a k için Mıılıle-
“Ne kadar tutar? Bin? On bin? Yüz bin papel? Ah, doğnj
ya. Senin gidiş fiyatın iki milyon dolardı, değil mi? Vay anasını
senin mal herhalde altın kaplama falan.”
Aman Tannm. Biliyordu.
“Neden bahsettiğini bilmiyorum,” derken, sesim bana bile
ikna edici gelmiyordu.
“Öyle mi?” Yüzündeki ifadeye bakıhısa onun neden bah
settiğini bildiğimden emindi. “Bakalım, şimdi hafızan canlana
cak mı? Noah Foreplay diye bir kulübe bir ziyaret gerçekleştir
di, sonra arka kapıdan süzülüp gizli bir müzayedeye katıldı ve
iki milyon karşılığında seni satm aldı.,, seks kölesi yapmak için.
Şimdi hatırladın mt bakalım?”
Bütün bedenim dehşet içinde titredi.
“Nasıl öğrendin?”
David kıkırdâdr. “Bir kontrata denk geldim, diyelim.”
Kontran mı bulmuştu? Ama nasıl?
“Ne istiyorsun?” diye sordum taleplerini duymaya hazır.
Kolunu belime sanp beni kendine çekti. Sonra eğilip kula
ğıma fisıldadı. “Sana söyledim zaten. Kıtnuzı Lotus’u istiyorum.
Ve şu altın vajinanın tadına bakmak.”
“Flayır!” dedim onu iterek ama çok güçlüydü, onu yerinden
kımıldatamadım bile.
“Ama neden bu kadar pintisin bakayım? Sonuçta bunun
için para almıyor musun? Tek fark, ben sana ortağımın ödediği
azıcık paradan daha fazlasını öneriyorum. Fler şeye sahip olabi
lirsin, buna ben de dahil. En azmdan gerçek bir erkekle beraber
olmanın nasıl bir şey olduğunu görürsün,” dedi ve ardın
dan b o y n u m u k ö p rü c ü k k e m iğ im d e n kulakm em em e kadar yala
d ı. "Y a b u n u y a p a rs ın y a d a N o a h ’n ın ipliğini p azara çıkannm .
K urula g id e r, b u k ü ç ü k a n la ş m a n ız ı a n la tın m . O zam an her şe
yini k a y b e d e r; ş ir k e tin i, h a y s iy e tin i, k a m u o y u n u n gözündeki
imajını. A y n c a a ile n k ız la n n ın b ir fahişe o ld u ğ u n u öğrenir. Şim
di k ara n n ı v e r D e la in e .”
G ö ğ s ü m ü a v u ç la y ıp y ılış m a y a , o n u b ir stres topuym uş gibi
s ık m a y a b a ş la d ı. K e n d im i b ü s b ü tü n sa v u n m a sız hissediyordum
ve ö d ü m p a tla m ış tı. S ıc a k n e fe s i te n im d e y ay ıld ı, b o y n u m a ya
pış y ap ış ö p ü c ü k l e r k o n d u r m a y a b a ş la d ı.
Kalbim kafesinde deli gibi çarpıyordu, bu açmazdan bir
çıkış yolu bulmak için kendirtü zorladım. Noah. Ben Noah’rm
istiyordum. Yakmda evde olurdu ve sonra...
Derken bir anda kafama dank etti. Bu tam da David’in iste
diği şeydi. Noah’run içeri girip beni becerdiğini görmek istiyor
du, tıpkı Julie’yle olduğu gibi. David onu tamamen yıkmak is
tiyordu.
Bu nedenle ya ona istediğini vererek ve Noah’mn kalbini
kıracak ya da onu geri çevirip Noah’nm şirketi, ebeveynlennm
dişiyle tırnağıyla bu günlere getirdiği şirketi David Stone'a dev
retmesini bir köşeye çekilip izleyecektim. Noah yüalacakn ve
ailem ne yaptığımı öğrenecekti ama Noah içeri girip de bizi gö
rürse bu daha fazla zarara yol açabilirdi. Noah bunu gördükten
sonra beni sevmeyi sürdürebilir miydi ki? Her halükârda, bu so
runun basit bir çözümü yoktu.
Zihnimden N oah’nm yüzü geçti: Bana âşık olduğunu ilk
söylediğinde yüzünde beliren kederli ifade, ben en sonunda ona
c c \;ıp vonııc rıı-salını okiıığıu'da g ö zlerinde b eliren ışık, yağ.
nuırda varı çıplak halde bana evlenm e IckIil edcrkcnki gözünü
karartm ış hali. O nun kalbini söküp alam azdım . O n a Jıılie'nin
yaptığı şeyi yapam azdım .
( ilan m ala olsun, dedim kendi kendim e. N oah zaten zekiydi
vc yeniden başarılı olacak kadar y etenekliydi, «.am ııoyuıiun
gözündeki imajına gelince, instuılar m esele ünlülere gelince za
lim ve kana susam ış olabiliyorlardı fakat göz açıp kapayıncaya
kadar büıün bunlan unutkudı. Ve evet, annem le babam ın kızla-
nnm kendisini iki m ilyon dokun sattığını öğrendiklerinde göz
lerinde beliren hayal kınklığım sonsuza kadın görecektim , fakat
onkuın sav'gısını kaybetm em , diğer seçeneğim i düşündüğüm de
adaletli bir bedel gibi geliyordu, K ınk bir kalbi onam ıak çok daha
güçtü ve N oah'nın kalbi daha ö nce defalarca kınlm ıştı. En so
nunda birine güv enebilm esi için çok zam an geçm esi gerekmişti
v c geriye kalan parçalan da benim ellerim e teslim etm işti. Bu
kadar değerli bir hediyeyi hayatta m ahvedem ezdim .
"H ayır," dedim D avid'e. “ B en N oalı'y a, sadece ona aitim.
Ben onunum ,"
D avid'in vücudundaki her bir kasın, sözcüklerim i sindirir
ken gerildiğini hissettim . G öğsünden boğuk bir kükrem e yük
seldi ve geri çekilip bana ters ters baktı. “ Sana sahip olacağını.
İstesen de istem esen de fark eunez."
C evap vem ie firsatı bulam adan göm leğim i yakalayıp yırtar
ken kopan d üğm elerim yere döküldü.
“Hayır!” diye haykırdım , sonra büti'ın güeiünü toparlayarak
onu inim.
Bu omuı geriye doğru sendelemesine ve benim de pençe
kurtulmama yetmişti. Kapıya koşturdum ama David
le rin d e n
n ı . ı n ı . o , ı k .ıı.ıılı o l m . ı s o d i
k o ı k n İ v i n y ıl y m a y o \ ı ı o o u l u
l i o . i K i o l a P a \ ı J III \ a ı l ı ; ; ı \ y t d y b u l ı a ı v k y l l y n ı n y o k lıı-
d a n y ı i n u n y \ y l ı y ı u l ı r.ık .ıı o n u u y u y y k lı ın
'■ |l,ı\ II. N .ıp a ııı.ı. s ı n ' ' d ı \ y iı,ı\ k ı r J ı n ı o n .ı I n i l ü n riiy U n ıly
s.ıni,ır.ık
\o ,ılı ylis'iıniık'n kıırııılnı.ıy .1 y.ılışlı. "K .iyiM ir.” )'ıi/üıuı
lıılııp kyııdınıy yy\ ın lıııı ' t>ıiı\oı. \o .ih . I k'i şy\ i biliyor.”
\ y Iv y k v y ıııııkyınmt'l kıiyiık h.ılonıınuı/ p.ulaınışiı.
P c /. l l o ş k ı / A slın d a
N(»iilı
tim Daha yom duştan çıkm ış, ii/LTİndc bcya/. göm leklerim den
birini giym iş ve seks biiyiisii gibi kokan laınic ise k ucağım a yer
leşmişi ı. O ysa galiba ilk kez sadece kokusuyla yelinm ck isliyor,
dum . lam am , dürüsl olm ak gerekii'sc üzerim deki elkisi yüzün
den. dii,şüncelcnmc hir yerden sızıyordu lakal Uilup da hir şey
yapm azdım asla.
Son derece tesıır, o a.şağıiık heri İle olanlar onu elkilcm em iş
gibi davranm aya çalışsa da, bunun doğru olm adığım biliyordum .
Yine de ona bu konuda baskı y ap m ay acak tım . İslerse bundan
bahsedebilirdi; dinler ve elim den geltliğince destek o lm ay a çalı
şırdım, O zam ana dek, her lürlü cin.sel tem as onun girişim iyle
olacaktı,
“ Demek koniralı gördüğünü söyledi, ö y le m i?” d iy e sor
dum I lâlâ Slone’un bizi sokluğu rlurum ko n u su n d a nc hail ede
ceğimi bulm aya çalışıyordum .
"livel, am a bunu anlam ıyorum ,” dedi dalgın dalgın. “ Sen
kontratı yırttın ve bendeki kopyası da eşyalarım ın arasında dum -
yor. O na nasıl ulaştı? S cncc buraya g irip b ir k o p y a lalan mı
çıkardı?"
Pannaklarım çıplak baldırında daireler çizerken, “ Sanm ıyo-
ram ," dedim.
Yanı başımızda çalarak beyin fırtınası seansım ızı bölen tele
fonu açlım. I lallın diğer ucunda D ez vardı ve ik im izle birden ko
nuşabilm ek için sesini hoparlöre verm em i isledi. Bu garipli ama
artık dünyam ızdaki hiçbir şey nonnal görünm üyordu.
“Tamam, konuşabilirsin. Ne oldu?”
“ Hey, l-anes,” dedi L anie’ye. Fondan m onoton bas ritminin
M ily o n lu k (iü n a h k â r D üet
göğsiın e yasladı.
".Asla." Hana snnd n ğ ıı şeyi a ld ım ; d ilim i s e rile ş m iş m em e
ııennda g e /d ird ık te n so n ra o n u a ğ /ım a aU lım .
"I Inniuır bana, N oah. B eni al \ e o lıatın ıy ı a k lım d a n sil. Sa
dece sem n M ı ıı u ı ş ı m u h alırla m a k is iıy o m m ."
B una, b an a ihtiyacı \ ardi. Ve o n d a n h iç b ir şe y i m alın ım et-
ıneAİİın.
z a m an a n la d ım .
•’K a h r e ts i n . Ö z ü r d ile r im . G a lib a o ra sı m o ra ra c a k ." Ö ne
e s ilip s a n k i g e r ç e k te n d e ö p ü p iy ile ş tire b ilırm işim gibi, küçük
(u rm ızı iz le r e y u m u ş a k ö p ü c ü k l e r k o n d u rd u m .
G ö rev im iz Tehlike
David
Lanet olsun.
B an y o ay n a sın d a ken d im i süzdüm . M ükemm el yüzüm
m ahvolm uştu a m a en azından kanı temizlemiş, açık yaralanma
pansuman y ap m ıştım .
P olise gitm ez lerd i. B undan em indi çünkü bu şekilde kendi
lerini ifşa e tm e k z o ru n d a kalırlardı; fahişelik ve insan ticareti
yapm anın u zu n v a d e d e b en im yapm aya yeltendiğim şeyden çok
daha b ü y ü k b ir ce zası o ld u ğ u n d a n adım kadar emindim.
Y ine d e, işle r b ö y le suya düşm em eliydi.
H er şey i m ü k e m m e l p la n lam ıştım veya öyle sanmıştım.
Birinci ad ım : F a h işe y e IckIifıni yap, onu rezil em ıekle lehdil et
ve onun d o ğ u ş ta n g e tird iğ i seıv e t avcılığı eğilim ini anlaşmayı
tam am ına erd irm ek için kullan. İkinci adım , benim ta\ orim; Onu
i t l'.vhi
\aiiiliiil lia ( í .im liin rim ıçı iı |’iii|i In-’i tş ıİN İılıiılr vtilialaiiiiiMu,
lii'kli' \ i’ M'iiia .'ii ■,il|i.'i lililí' \iliimii viialiiii \i' o l'ıış I h 'I iim
lii'i líiii ki'iiiliMin' a\ mlipi ¡.'ii. ilali i iiuli-d Im ini ilii/iii c li' (.yi, iu||
I (iıılı''v<< 1)1111/ ılııİMi ılıl (lııınİM İıy ılıııı Ijılm k ı / lıııım n t/ı nl utyılı
İHİı- N ı'u lı lo 'ili l>lı lu 'iı/ı- |ııi( - k lr lı ı'n y ııiıı/ılı A nı ıık ılııın ın
I^İYİc ııls n v 'lı. V iıiH 'iık Ilııın ın İm k ın lın (ilıçlıı İm rlk ıııı u ln m /ılı
İlli K ilin im n m ıln n n K ,iıi|i k n ılın ıın , r<li|>cı k n lın ıın ım k ım i|ilc k s ın c
li bile.
İşi pişirmek derken... Yapacak işim vardı.
Gömleğimin diğer düğmesini de açıp bronzlaşmış demir
gibi göğsümü ortaya çıkarttıktan çünkü benim tarzım buydu
siinra anahtarlanmı kaptım. Geç oluyordu. Scrjtt yakında dükkânı
kapatırdı vc yanında taş bir hatun vc dağ gibi bt'yaz tozla beni
bckIiyrtr olacaktı. Kahretsin, nasıl da ihtiyacım vardı. İlcisine de.
Sonra, ofisinde tuttuğunu bildiğim o altın madenini yanıma
alacaktım. Bu onun için mürekkep vc kâğıttan ibaretti ama benim
için Stone Şirketi’nin geleceğiydi.
f.anie
rum.”
B a c a k la rın ın a ra s ın d a d ö rla y a k p o zisyonuna geçip davetkâr
bir lıa v a y la d u d a k la r ım ı y a la y a ra k o n u sü zd ü m . K üvetteki su
lıarek cllcrim lc ç a lk a la n ıy o r , k a m ın ın k asla rın a çarpıyordu. “Sen
benden b ir ş e y is te rs in d c y a p m a z m ıy ım hiç...”
V ahşi k o ll a r ın d a n d e s te k a ld ı v e y e rin d e n k alk ıp kenara
o lu r d u , b ir y a n d a n d a o r g a n ın ı b ir e lin e alıp dav e tk âr bir biçim de
sıv a z la m a y a b a ş la d ı. D iğ e r k o lu n u d a b an a d o ğ ru uzattı. "H adi
Lanie, b e n i a ğ z ın a a l .”
Bu sözcükler bana oradaki ilk gecemi, Noah’nm koltukta
çın içıp lak otump sigara içtiği o geceyi hatırlattı. Bu hatırayla tüy
lerim diken diken oldu ve ona yaklaşırken dudaklanmdan acı
nası, edepsiz bir mırıltı döküldü. Yanına geldiğimde saçlanmı
kavrayıp başımı bütün nezaketiyle ağzıma doğmittuğu o devasa
organına doğru çekti.
Eliyle organının altını sıkıyordu, onu ağzıma aldığımda
göğsünden seksi bir kükreme yükseldi. Ucunda dilimle daireler
çizip onu hevesli dudaklarım ın arasından olabildiğince derine
aldım. Başımı daha da bastırdığında dudaklanm gerildi. Eliyle
saçlarımı kavrayıp beni yavaşça aşağı yukan indirip kaldımiaya
başladı. Onu ağzıma almamı izlemek için ayağını küvetin yanına,
dayayıp duvara yaslandığında, bir tmda tam bir ifşacı olup çıkhm.
Bir anlığına onu ağzımdan çıkanlım ve başımı bacaklannın
arasına soktum. Gözlerimi yüzünden ayınnadaıı hayalanm yala-
m ay a, h er birini te k er te k er ağ z ım a alıp y a v a şç a e m m e y e k o y u l,
dum ,
“ L an et o lsu n ,” diy e rek in led ik ten s o n ra a ğ z ı a ç ık kaldı ve
g ö ğ sü g itg id e daha hızlı y ü k se lip a lç a lm a y a b a ş a ld ı.
D ilim h a y a lan n ın k u y tu su n d a n y u k a n , p a r m a k la r ın a iler,
leyip uzun kam ışına d o ğ ru kaydı. N o a h b a ş ım ı d a h a d a büyük
b ir g ü çle aşağ ıy a b a s tu ıy o rd u v e o rg a n ın ın b a ş ın ı b o ğ a z ım ın
arkasm da hissedebiliyordum . O ben i in d irip k a ld ırırk e n dişlerim
yavaşça yum uşak tenini sıy ın y o rd u . G ö z le ri d u d a k la n m a kenet-
lenm işh; başım ı öne arkaya h arek e t ettirip o n u iy ic e iç im e aldım .
Y utkunup boğazım ı g ev şeterek o n u d a h a d a d e rin e s o k tu m , ağ
zım daki sertlik sanki h ay a tım d a ta ttığ u n e n le z z e tli ş e y m iş gibi
beni inletiyordu. Z aten ö y le y d i de.
“Lanet olsu n.” Sesi ad e ta fisıltıydı; p ü rü z lü , g ü ç b e la k o ntrol
edebildiği b ir fisıln. “ A letim i em e rk e n n e k a d a r m ü th iş g ö rü n d ü
ğünü tahm in bile ed e m ezsin . D a h a sert. K e d ic ik , D a h a s e rt em
beni.”
O nu ö yle sert e m d im ki y a n a k la n m tu tu ld u . Ö y le s in e sert
em dim ki, işim bittiğinde o rg an ın ın m o s m o r o la c a ğ m d a n em in
dim . N o ah inlerken k o lla n n d a k i, g ö ğ s ü n d e k i, k a n ım d a k i bütün
k aslar gerildi, O beni k en d in d en g e ç m iş h a ld e iz le rk e n , d a h a h ız
lı, d ah a sert em iyor, o n u d a h a d erin e a lıy o rd u m .
A ğ zım d a o n u n o rg an ıy la ö lse y d im m u tlu b ir k a d m olarak
ö lü rd ü m . O rg an boğ u lm ası n ed e n iy le ö lü m .
İsm im i haykırdı, so n ra y ü z ü b u ru ştu . “ D u r, d u r.”
D ev am ettim .
“H ayır... k ahretsin...” İnledi v e y ü z ü m ü ellerin in ara sın a alıp
beni organını bırakmaya zorladı.” Soluk soluğa kalmış, boynun
daki damarlar belirginleşmiş, gözlen irileşmişti; iştahlı ve karar
lıydı “Arkanı dönüp kenara tutun.”
S ahneye ç ık m a sırası C a s u s ’a gelince ikim iz de bunu bir
kutladık.
Arkamı dönüp rahatça aralanna girebilsin diye bacaklanmı
açtım; tabii işi garantiye almak için belimi kıvınp kalçalanna da
iyice dışan çıkardım. Nefesini ensemde hissettiğimde, göğsünü
sırtıma yaslayıp orgamm girişime yerleştirdiğinde, az kalsm o ra
cıkta boşalacaktım.
D u d ak la n k u la ğ ım d a y d ı v e o rg an ın ın ucunun katmanla-
nmm arasın d an k a y a ra k b a n a ta k ıld ığ ın ı hissettim . Çaresizce
ihtiyaç d u y d u ğ u m ş e y le b e n i do ldurm u yordu. Kalçalarımı oyna
tıp girişimi aletin e y a s la m a y a ç a lıştım am a geri çekildi ve tema
simiz b o zu ld u ğ u iç in sız la n m a m a y o l açtı.
N efesi d erin v e te h d itk â r b ir sesle kulağım ı okşadı fakat on
dan k o rk am ıy o rdum . “ H a n g i k a p ıd a n gırm ehyim , Lanie?” diye
sordu. “ B u n d an m ı? ” O rg a n ın ı v ajin am a doğru getirdi. “Yoksa
buradan m ı?” D iğ e r d e liğ im e k a y ıp hafifçe bastırdı.
“H an g isin i iste rse n . S en n asıl beni istediğim şeyden mah-
nım b ıra k m ıy o rsan , b e n d e se n i o n d an m ahrum buakm ayaca-
ğım.” A rka k a p ı d e n e y im im p e k k o la y olm aım şn; hatta başlan
gıçta acı v ericiy d i fa k a t te k ra r d en e m ek istiyordum. Ve gerçetaen
de onun için b ir ş e y y a p m a k istiy o rd u m , o yüzden m adem beni
arkadan b ec erm ek istiy o rd u , o h ald e o n a izin verecektim,
N oah k u la ğ ım d a g ü lü m se d i, bım u görm ediğim halde bili
yordum, “Ö y le m i? Ç o k c e su rs u n , Lanie. Ç ok fedakâr. V ücu-
dımun bu kadar istekli olmasına, dokunuşlarım a bu kadar fütur
suzca kaışılık vcnnenc bayıIıyoRim. Organımı o leziz küçük po
pona tekrar sokmayı iple çekiyoRun ve bunu yapacağım da. An
cak bu sefer galiba... buraya gireceğim ."
Organının kalın başı vajinama girerek onu esnetti, kendisini
iyice yerleştirirken içimi doldurdu. İnleyip başımı om zuna koya
bilmek için geriye attun. Tek eliyle göğsüm ü avuçlarken, diğerini
kamuna yerleştirdi. Sonra kam ım ın altına bastırarak beni çok
hafifçe öne eğdi fakat bu küçücük açı değişikliği bile nefesimin
kesilmesine yetti.
“Yavaş, Kedicik,” diye fisıldadı kulağıma. “Tannm , inanıl
maz iyi hissettiriyorsun.”
"Sen de fena değilsin,” demeyi becerebildim sadece.
Noah yeniden içimde hareket etmeye başladı. Yavaşça içeri
ginp dışan çıkıyor, bir yandan da boynuma ateşli öpücükler kon
duruyordu. Kamımdaki eli aşağıya inip parmak ucuyla klitori
simi okşamaya başladığında başım yana düştü. Yeniden inle
dim çünkü inamlmaz iyi hissediyordum; sonra göğsünü sırtıma
iyice bastırdı.
Ne istediğim biliyordum. İyice eğilmemi bekliyordu, ben
de eğildim ve benimle istediğim yapmasına izin verdim.
Ve bana neler yapmadı ki.
Dudaklan çıplak omuzlanmdan inerken tenimi karmcalan-
dınyordu. Göğsümdeki elini çekip parmaklannı küvetin kenarın
daki elimin üzerine koydu. Bedenimin üzerindeki hafif ağırlığı
beni tamamen sarmalıyordu. Diğer eli yeniden kamıma kaydı ve
daha kararlı bir şekilde gidip gelmeye başladı. Kulağunın üze-
rindfki dudaklarından d ö k ü len h er bir küçük iniltiyi duyabiliyor,
İjC gidip gelişinde ten im d ek i sıc ak so lu k lan n ı hissedebiliyor-
duni'
“Daha da derinde olmalıyım, Lanie. Daha önce hiç ulaşma
dığım kadar derinde,” dedi boynum un üzerindeki dudaklannın
arasından.
Eli bedenimde aşağıya doğru kaydı ve sol bacağım ın iç
İn s ın ın d a durdu. Onu kaldunp küvetin kenanna yerleştirdi. Sonra
y e n id e n yavaşça içime girdi.
“Aah...” diye inledim.
Kalçalanm popom a sürterek dudaklanm dan başka bir inilti
dökülmesine neden okurken, “ İşte böyle. Burası,” dedi. “Hoşuna
gidiyor mu?”
“Tannm, evet.” O rganınm içim de tavnldığım , duvarlarımı
ittiğini hissedebiliyordum; kalçalanm ı daha da dışanya çıkararak
onu daha çok içime alm aya çalıştım . “Seni hissedebiliyorum...
bana çok zevk veriyorsun...”
“Evet, ben de çok zevk alıyorum ,” dedi biraz gen çıkıp ye
niden içime girerken.
Her büi en sonuncusundan daha da m uhteşem , kısa, hızlı
gidişgelişlerle hareket ediyordu. V ücudum un içindeki her bir
nokta birbirine kilitlenm işti.
“Daha hızlı, Noah. D aha hızlı becer beni." dedim onu teşvik
etmek için.
O da öyle yaptı. Bir eli saçlarım a ulaştı v e onlan çekip baş
ımı zorla kaldırarak beni bir m anyak gibi bccennev c devam etti.
Kaşıklan uzun, sert, hızlı darbelerle po[xnna çaıpıyordu. Pannak
C L. P a rk e r
değil m i? ”
Polly'ye bakarak gözlerimi devirdim. “Tannm, bir daha asla
a ık a d a ş lt ın ın la konuşm a. Lanet olasıca bir hastalık gibisin.”
Dez ıılallam ış gibiydi. “Siz neden bahsediyorsunuz?"
‘‘Poliy'nin kızsal triplerini kapmışsın. Sorun yok. hapisha
nenin eş ziyareti gününde tekrar eski haline dönersin.”
Polly yeniden kıkırdadı. Dez ise kenara çekilip bizi içeriye
aldı.
”0 gitti m i?” diye sordum kapı arkamızdan kapanır kapan
maz.
"G aliba am a arka kapıyı her zam an açık bırakıyor, bu yüz
den açıkçası b ilm iy o iıım .”
“N e demek bilmiyorum? Kontrol etmedin mi'’" Hdlâ fistl-
dıyor olsam da sesimdeki kuşkucu ton çok netti. Telefonumu kal
dırıp bana yolladığı mesajı gösteıriim, "'Hamilelik testi negatif
çıktı,’ yazmıştın!”
“Şey, birazcık luuııile olabilirim. Bu testler arada çuval
lıyor.”
Onu öldürcccktiın. Gözlerimdeki gaddar ptulaklığm bunu
gayet nel gösterdiğinden emindim ama yıllann ,mn-enmaıuyla
mükemmelleşen ölümcül bakışım c-n yakın arkadaşım üzerindi;
hiçbir etkide bulunmuyordu.
IX / çok büyütülecek bir şey yokmuş gibi omzunu silkti
“Salla gitsin. Buradaysa, onu bir güzel bc-n/etiriz, ”
Beni daha iyi d u y a b ilsin d iy e tma iyice yakla.şlım . “Hımm^
IX-z? Bu kıyafetICT bizi süpc-r c c s u r n ın ja la r gjbi g ö s te riy o r ola
b ilir ama öyle d e ğ iliz '
“Şimdi nc yapmamız gcrckıyori'” Polly pc-s cdtTccsine
omuzlarını düşürdü Bunun onu öldürdüğünü biliyordum. Düz
gün planlama Poliy’nin hayatında csa.stı, bu nedenle drrğaçlama
yapmak onun kitabında felaketle c-şanlamlıydı.
fJmuzlanmı geriye atıp dikleştim. Durumu kontrol altına
alarak, “ Burada olup olmadığını öğrc-ncccğiz., srrnra da o kahro-
iasıca kontratı alacağız,” dedim kararlılıkla. “.Şimdi... hadi ninja-
lığımızı göstcTclim.”
Çıkış işarc-ticn çok az aydınlatmasına karşın kulüp karan
lıktı Tabii IX'z mekânı avucunun içi gibi biliyordu, bc-n dc buraya
v/n ziyartTimdc-n, zemin katın yönünü biliyordum. Yani hazırdık.
Basamaklan inc-rkcn, kulübün korumasının kendini bir
Tanrı gibi hissclmcsinc yol açan kahrolasıca bir klipsli klasörle
bizi alt katta beklediğini sandım bir an. Neyse ki orada değildi.
Hatta içcTİsi zifiri karanlıktı. O kadar karanlıktı ki, yönümüzü
bulmak için duvarlara yaslanarak ilerlemek zorunda kaldık. Kori
dorun sonuna ulaşmadan, bir kapının altından süzülen ışığı gör
düm vc (xiadan gelen müzik sc-sini duydum.
Saitt hâlâ ofistendi, IXrken binanın arkasından bizim tarafa
gelen sesleri duyduk.
.■rjuy/muf'. (/ u n a h kâ r İJû e i
biliyordum.
Orada öylece birkaç dakika daha kaldık çünkü zaten ne ya
p a b ilird ik ki? Telefondan çekildim çünkü artık izlemeye daha
fazla tahammül edem eyecektim . Derken, diğer odadan bir ses
duyuyor gibi olunca m erakım a yenik düştüm. Kulağımı duvara
dayayıp dinlerken, Polly de DczTc aram a sokulmanın bir yolunu
buldu; böylece göğüs göğüsc sıkışıp kalakaldık.
Birisi inliyor, m ırıldanıyordu, derken şunu duyduk: "Evet,
Koca Oğlan’ı sevdin dem ek, ha? Daha hızlı cm onu. bebeğim.
Gelmeme az kaldı.” D avid’in kendini beğenmiş sesi o kadar yap
macıktı ki... Sonra, kızhrrdan veya belki de Seott'uın gelen çatlak
bir inilti daha duydum . K im den gelirse gelsin, ensemdeki tüyleri
kaldırmayı başardı.
Polly’nin beli benzi alm ıştı. "Ah, bu çok berbat,"
C L. P a rk e r
vCi.
■Ben gıdr.oram ." dedim kapıya uzanarak.
Beni du-'dunTiak ıçın o m z u m a elini k o y a ra k . " B e k le bir da
k ik a '" d r .e tıs;idadi Polly. " h a yakalanırsani> "
; de >ımd: giîrrıezsem başka şansım olm ayabilir." dedim
akli yjrJrerek. "H em erıcecık içen gireceğ im , duş sesini duy
mazsam gensıngen cıkanm ve biraz daha b e k le n m ."
Dez. 'Bırak gitsin.” dedi Poliy ye. "B u ra d an izlen z. başı
derde zırerse de hemen hazırlanır, kurtarm a o p erasy o n u n a giri-
;inz."
■'Tamam," PolK 'nm sesindeki istek sizlik hissediliyordu.
"Ama sana bir şey olursa Noah işim i bitirir; o y ü z d en lütfen,
dikkat e t"
"Tabii ki." Gerginlik içinde başım ı salladıktan so n ra kapı
kolunu yavaşça döndürdüm.
Kondora çıktığım da duvara yapışıp p a rm a k uçlartm da
Scott'm ofisine vardım. Kapı kolunu yokladım ve kilitli olm adı
ğını görünce kapıyı yavaşça ittim. K ulak lan m a akan suyun çı
kardığı ses. ona kanşan kadın ve erkek seslen ulaştı fakat han
gisinin kımm sesi olduğu anlaşılmıyordu.
Hemen Scott m m asasına gidip alt çek m ecey i açtım ve
David in az önce gen koyduğu dosyayı gördüm . İşte karşım day-
dı; T harfinin yanına yerleştirilmişti, T albot’nun T ’si. O n u çekip
çarçabuk açtım ve kontratı aldım.
Onu ellerimde tutarken yozûme bir g>iiütr:<.,ert,e
5nnra dosyayı yerme yerleştirdim ’.e tam duş sesi kesıidlsrce
¿ ^ d a n parmak uçlanm da çıktım,. Kaç.ıdan sıvy-tken i-unıVa
yapmamay a dikkat ettim. Dez ile Polly hem kondorda bekii-
yordu-
Kontratı havaya kaldırdığımda. Dez de telefonu '<aldırdı.
Yemin edenm . onun dudaklanna yapışmamak içir, ker.dı—i zor
tuttum. Yüzüm üzde kocaman gülûmserrıelerle zafer daruımır.
•/aptık- Bu dans uzun dostluğumuz boyunca, yıllar içince mû-
kemmelleşmişti; asimda temel olarak sadece kalçalarınım r-ı "ir
koreografi ve uyum la iki yana sallamaktan ibareta. Poiiy parmak
uçlarında zıplarken bızı alkışlarmış gibi yapıyordu Sonra ba-
şamaklara yönelip hırsızlara özgü kaçış plamıruzı gerçekleş
tirdik.
G örev tainamlanmışTi. Belki planladığumz şekilde değil
ama yine de tam am lanm ıştı.
11
H a y a l K u r m a y ı D e n e se n e
Noah
: î -i
Yazık, sonradan her şeyi eline yüzüne bulaştırmıştı.
Üstelik Lanie’yle benim yaptığımız şeyi kurala ifşa etmeye
yeltenerek her şeyi daha da eline yüzüne bulaştıracaktı. Çifte
standarda bak sen. Şansı varmış, mesele oraya varmadan merha
met edip işini bitirecektim. Annemle babama dua etmesi lazım
cı Arkadaşları ve ortaklannı, yani David’in babası Harrison’ı
utandımiamı istemezlerdi.
İşte pazartesi sabahı gelip çatmış, kurul toplantısına daki
kalar kalmıştı. L anie’yle birlikte özel asansörümde ofisime çı
kıyorduk. Bana m oral vermek için yaramda gelmekte ısrar et
mişti ve doğrusunu söylemek gerekirse yanımda olduğu için
mutluydum. Herhangi bir sebepten ötürü bu plan ters teperse,
beraberce hareket etmemiz, belki de şehirden defolup gitmemiz
gerekecekti. D uyduğum a göre, Alaska ilkbaharda çok güzel
oluyormuş.
Lanie kollannı belime sardı. “Heyecanh mısın?’’
Kayıtsızca om zumu silktim. “Yok yahu, ofiste sıradan bir
gün işte. .Ancak kurulun yeni hayır işi projemi onaylamasmı çok
istiyorum.”
Lanie beni kendine çevirip süzdü. “Eminim onaylarlar. Bü
tün hafta sonu sunuma çalıştın. Sonuçta boşa gitmez, değil mi ?”
Gülüm sediğinde gözlerinde gördüğüm güven yüreğime su
serpti. Bana böyle baktığında, sarsılamayacak yenilenmiş bir öz
güven veriyordu. Dünyaya karşı ikimizdik \ e Tann şahidim ol
sun, sağlam bir şansımız vardı.
Asansörün zili çaldı ve kapılar ofisin harala gürelesine açıl
dı, Çalışanlar her zaman mesele kurul toplannsı günlerine gelince
alarma geçiyor, hatta normalden daha meşgul görünmeye çahşı.
yordu. Heıkes en profesyonel kıyafetlerini giymişti ve ifadeleri
tamamen işe odaklanmış gibiydi. Biıkaçı kafalarım kaldınp La
nie’yle bana küçük tebessümlerle selam verdi, sonra yeniden işe
döndü.
Sinirlerimi yanştumak için bir nefes verdim. Lanie’nin eli
koluma girdiğinde bakışlanm ı indirdim ve nişanlı olmamıza
rağmen parmağında yüzük olmadığı için kendimi bir pislik gibi
hissettim. Bunu derhal halletmem gerekti. Hâlâ Crav,ford bile
ziğini takıyordu ama bu yeterli değildi. Onu zam anında en azın
dan sözleşmeye bağlı olarak malım yapm am başka bir şeydi,
kendi tercihiyle benim olması bambaşka bir şey,
.Asansörden inince onu. beni bekley'eceği ofisime götürdüm.
Kurul toplannlan daima halka kapalı olurdu, bu nedenle yanımda
gelemezdi. .Aymca onu hayana Stone’un yanına yaklaştumazdun.
Odada beklemeyi dert etmedi, zaten Polly de ona arkadaşlık ede
cekti. Mason da asistanım sıfatıyla toplannya katılacaktı. Gizlice
Polly nin telefonunu arayacak, böylece Polly ile Lanie de ofiste
konuşulanları dinleyebilecekti.
"H er şey hazır m ıT ' diye sordum M ason’a içeri girdiği
mizde.
Lanie’yi tnasamm yanındaki koltuğa oturttum. Polly de kar
şısına Olurda Mason sanki gizh bir operasyon yürütöyorrauş
gibi. Polly "nin telefonunu çaldmp her şeyin hazır olup olmadığını
ktKOrol etti.
"Evet. Hazır mısın, dostum?” diye so rd a
Başımı sallayıp bakışlanmı Lanie’ye indirdim "Hadi baka-
236
hnı. Şans öpücüğü alabilir miyim','”
Parmak uçlannda yükselip ceketimin yakalama yapıştı ve
pgfli kendine çekti. Dudaklan benimkilerle buluşuıken kollannı
boynuma doladı. O öpücük dillendirmeye gerek olmayan kitap
lar dolusu söz söyledi bana. Geri çekilince ahum bana yaslayıp
Kararlılıkla gözlerime baktr. “Şansa ihtiyacm yok,” dedi. “.Ancak
bu fıraari dudaklannın tadına bakmak için kullanacağım.” Sanki
ne zaman canı çekse onlara erişim hakkı yokmuş gibi
“Biz birbirimiz için yaratılmışız,” dedi “O yüzden her şeyin
yerli yerine oturacağından şüphem yok. Aynca sen Noah Cravı -
ford’sun. Bu isim başanyla eşanlamlıdır,”
“Tannm , seni seviyorum,” dedim içtenlikle.
Yüzünde bir zafer gülümsemesi belirdi. “Biliy orum, ben de
seni seviyorum.”
M ason’uı uzarup PoUy 'nin başım öptüğünü gördüm. “Hadi
gidelim, dostum. Stone’un şüpbelenmesim istemeyiz."
“H akla onJan!” dedi PoUy cesaret verici bir gûlûmseıney le.
Kendisi bizim özel ponpon kızmuzdı
Lam e’nin burnunun ucunu öptükten sonra dönüp evrak
çantamı aldım ve ona göz kırparak ofisten çıknm. Mason a-ria-
ımzdan kapıyı çekti.
Büyük p lanımızın bir kısmı. Mason'm Davıd m sekreter
Mandy Peters’ı arayıp toplananın bir saat önceye çeküdiğm! soy -
letnesiy'di. Bunu sabah yapmışa. Davıd'in hazırlanmak ıçm çıl
gınca koşturması gerekecekn ama elbene kı bunu yapacakc çün
kü bugün beni alt etme şansı eline geçmışD. Tabu bilmediği şey
şuydu: Toplannda Kırmızı Looıs kurul üy ele r olmayacakn.
Kural odasının hazırlanmasını, işi bunu yapmak olan yöne
tici asistanı yerine Mason ile Polly üstlenmişti. Bir müdahale
olmaması planın yürümesi için elzemdi. Aynca binlerinin reza
letimizi duymasına izin veremezdik.
Kural odasına gittiğimizde, B planımın kapının önünde
beklediğini gördüm ve başımı sallayarak selam verdim.
“Çoktan geldi,” dedi
“Peki, misafirimiz?”
"Koridorun sonundaki boş ofiste bekliyor.”
“İyi. Sana ihtiyacım olabilir, kulaklarını dört aç.”
“Tamamdır,” dedi. İçeri girerken beni durdurdu. “Hey, içe
rideki şu pisliği temizle, yoksa ben yapanm. Anladın m ı? ’
A planı, yaptığı her şeyi bildiğimizi ve elimizdeki karatlann
onu önünde sonunda ınahvedeceğini söyleyerek David’le yüzleş
mekti fakat bu işe yaramazsa, B planı devreye gü-ecekti. Aynı za
manda C planı da vardı ama o son şans, çok gerekmedikçe kul
lanmak istemediğimiz çaresizce bir hamleydi. İşin oraya varma
masını umuyordum.
Onu anladığımı göstererek yalnızca başımı salladım. Ardın
dan da kapı kolunu çevirip içeriye girdim.
David’in yara bere içindeki yüzünü görünce gülümseme
mek için kendimi zor tuttum ve bunu açıklamak için nasıl bir hi
kâye uyduracağını düşündüm. Babası Harrison’ın eski sandal
yesinin, zaman zaman toplantılara katıldığında hâlâ oturduğu
sandalyenin yanına, masamn başına çoktan yerleşmişti.
Harrison Kırmızı Lotus’taki görevini David’e devretmişti;
bazen kurul toplantılarına gelse de, bu yalnızca gündemünizde
çok önem li bir konu varsa olurdu. D avid’in elinde benimle ilgili
birtakım şe y le r o ld uğundan, en sonunda babasının gözündeki
imajı™ düzeltebileceğini düşündüğü için onu bu toplantıya çağır
mış o lab ileceğ ini hissettim .
Onun için neredeyse üzülecektim.
Neredeyse.
Yanımda Mason’la beraber, masanın diğer ucuna, David’in
karşısm® geçtim. O nankör pislik, dudağındaki yank nedeniyle
(bendenizden saygılar) fena şekilde acı verici görünen, ’’senin
bilmediğin bir şey biliyoram” smtışıyla baktı ama onun dışında
çenesini kapayıp oturdu. Öte yandan ben, masanm diğer ucuna
atlayıp o hergeleyi ellerimle öldürmemek için kendimle cebelle
şiyordum. Zihnimde hâlâ onu kadmımm üzerinde, kendisine ait
olmayan, Lanie’nin ona vermek istemediği bir şeyi almaya uğra
şırken görüyordum. Yine de kendimi dizginledim. Artık bu mese
leyi temelli halletmenin vakti gelmişti.
Tabii asistam da normalde bu toplantılara gelmemesine rağ
men yanındaydı. En azından böyle bir toplantıya, "Çık dışan,
Mandy.”
O ve David birbirlerine baktılar, sonra David kahkahayı
bastı. “Kafanı sabah bir yerlere falan mı vurdun Crawford?
Mandy benim asistanım. Senden emir almıyor.”
Ona buz gibi bir bakış attım. “Sen ve ben biraz sohbet ede
ceğiz. Sohbet etmekten hoşlarayorsun ya hani? Ama bu sohbete
şahit olacak birilerini istemeyeceğini düşünüyorum.”
Güldü. “Sen sigara falan mı içtin?”
“Hayır,” dedim rahatça arkama yaslanarak. “Burnuma bir
şeylerde çekmedim üsle/ik.”
Belli belirsiz irkildi.
“İyi, Mandy ka/abı/ir o zaman. Izzy ne âlemde?” diye sor
dum sıntarak.
İşte böyle. Gözlerde hafif bir iri/eşme, vücudunda bir kasıl
ma, sonra bakış/anııı kaçınnası. “Kural toplantısı bir saat önceye
talan çekilmedi, değil mi?”
"Hayır.”
David boğazını lemizleyip Mandy’ye döndü. “Bize biraz
zaman ver.”
Mandy’nin yüzündeki ifadeyi şaşkınlık sö z c ü p karşıta-
yanıazdı. Her şeyden bihaberdi, tıpkı her zamanki gibi. Yinede
iyi bir asistan gibi kendine söyleneni yapıp odadan çıktı.
“Peki, ya senin oğlan ne olacak?” diye sordu David, Mason’
I kastederek.
“Mason zaten her şeyi biliyor. O kalacak.”
“Peki, bana bu her şeyden bahsedecek misin?”
“Memnuniyetle. Tabii öncelikle, kontratmı yaranda mı?”
Sıntıp arkasına yaslandı. “Mesele buydu, değil mi?”
“Kurul toplantısında bu meseleyi gündeme getirmek değil
iniydi niyetin?”
“Sırf beni vazgeçirmek için bu numarayı planladıysan iki
mizin de zamanını çalmışsın demektir,” dedi. “Ama teslim bay-
rağuıı çekip Kırmızı Lotus’un sana ait yansını gereğince bana
devredip elini eteğini buradan çekeceksen, kabul etmeye ikna
olabilirim.”
“Hımm, ben hiç de böyle çözüleceğini düşünmüyorum bu
jşjn Hatta bence burada işimiz bittiğinde sen hisselerinin tama-
„11111 bana devretmiş olacaksın.”
"Izzy hakkında ne biliyorsun? Daha doğrusu, onun hakkın
da nasıl bir şeyler bilebiliyorsun? Scott’la mı konuştun?” Scott
Christopher’m onu gammazlarnasma benim gibi o da inanmazdı.
5te yandan gammazcılar, gemi batarken postu kurtarmak için
bulabildikleri ilk sağlam kayaya atlamaya meyillidir.
“Sen bana elindekini gösterirsen ben de sana gösteririm,”
diye meydan okudum.
David bakışlanma karşılık verirken dişleriııi birbirine sürttü.
P a r m a k la n y la masaya vurmaya koyuldu, sonra önündeki evrak
çantasını çekerek düğmesine basıp açtı ve tek bir kâğıt parçası
çıkardı. Evrak çantasım kapadıktan sonra, kontratı havaya kal
dırdı.
“İşte burada Crawford. Benim aletimin gerçekten de senin-
kinden büyük olduğunun karatı,” dedi kibirli bir smtışla
Aletini, eski sürtük sevgilimin kalçalarmm arasında gör
müştüm. Gördüğüm kadanyla benimkinin yakmmdanbile geçe
mezdi.
“Peki şimdi elinde benimle ilgili ne var?” diye sordu.
“Kokain kullandığmı biliyorum.”
David güldü, sesindeki rahatlama bildiklerimden ötürü duy
duğu gerginliğini ortaya çıkardı. “Kanıtla.”
“Kuruldan çıkacak zorunlu uyuştuıucu testi karan bunun
çaresine bakar.”
Omzunu silkti. “Fark etmez, biraz laf ederler, ben de bağım
lılığım için yardım alacağıma söz veririm. Tuztun hâlâ kuru. Yme
de iyi denemeydi."
"Lanie'ye tecavüz etmeye çalıştın."
Yemden omuz silkti. "Onu mu dinleyecekler, beni mi? Üs
telik onun bir fahişe olduğuna dair kanıtım var. Yanı tek yapmam
gereken şey polise \ e ktırula beni para vermezsem bu yalanı uy
durmakla tehdit ettiğini söylemek. Basit bir şantaj vakası. Kurban
benim. Başka?”
B planım hazırdı.
"Mason.” dedim dikkatimi David’den ayırmadan.
Mason dizüstü bilgisayarını açıp projektörün uzaktan ku-
raandasım alarak bir tuşa bastı. Karşı duvardaki beyaz perdeye
Lanie ile kızlann Foreplay’de Scott’m ofisinin yamadaki dolap
tan çektikleri görüntüler yansıdı.
David, yüzündeki berbat yaralann bir kickbox kazası oldu
ğunu söylerkenkı sesini duyduğunda bakışlarım benden çekti.
Güldüm çünkü bu cidden acayip komikti.
Mason’a bakıp kapıyı işaret ettim. Başım salladı ve kapıdan
uzanıp bekleme alanına göz attı. Birkaç dakika sonra kapıyı so
nuna kadar açtı, sonra peşinde Dez ve Scott Christopher’la be
raber içeri girdi.
Scott kapıdan girer girmez donakaldı, dikkati gişe rekort
meni bir aksiyon filminin bütün klişelerini barmdıran filme odak
landı: Son derece yasadışı işler ile son derece amatör pomo sah
neleri.
Mason, Dez’in arkasından kapıyı kapadı çünkü işyerinde
uygunsuz davraıuş smınm çoktan aşmıştık. Kırmızı Lotus çoktan
yapım aşamasında olan skandal işlerin üstüne bir de cinsel taciz
s ııç la m a la n y la uğı-aşacak d u ru m d a değildi.
D av id , S c o tt’ı g ö rd ü ğ ü n d e sandalyesinden fırladı. “Sen bu
rada ne h a lt e d iy o rs u n ? ” E p e y şaşırdığını söylemek yerinde ola
caktır. H a tta b ira z ö fk elen m işti de.
Ç e n e k a s la n n ın g e rilm e si ve iki yanındaki yumruklarını
sık m a sı b ir g ö s te rg e y s e , S c o tt’m da onun kadar afallamış ve
ö fk e le n m iş o ld u ğ u n u s ö y le m e k m üm kündü, İkisinin arasındaki
g erilim ö y le s o m u ttu k i, od ay ı sanki içeriye bir düzine insan gir
m iş g ibi d o ld u ru y o rd u .
Scott, David’e baktı, sonra parmağını Oscar’lık bir perfor
mansla ona doğrulttu. “Neler dönüyor Stone?”
B planı çok şey vaat ediyordu.
“Asıl sen söyle! Mekânm güvenli olduğunu söylemiştin!”
Scott, Dez’e ters bir bakış atn ancak bunu yapmasına izin
verecek değildim. Böylece ayağa kalkıp onu arkama aldım. El
bette Dez bu savunmasız hamm rolünü kabul ernıedi. Yemin ede
rim, böyle kadınsı görünmese onu etek giymiş bir erkek sana
bilirdim.
Etrafımdan dolamp cesurca başını kaldırdı. "O görüntüyü
ben çektim. Aynca çok da süper bir iş yapmıştun. Hah. bu arada
istifa ediyorum. Aynca senden de korkmuyorum; o yüzden pe
şime düşmeye kalkarsan o kahrolasıca popona tekmeyi basaca
ğımı bil.”
Scott onu sinir bozucu bir sivrisinekmiş gibi elini sallayarak
savuşturdu. Eminim onu kafasına takmıyor, onunla uğraşmaya
zaman harcamak istemiyordu; tabii bu da iyi bir şeydi. Şansımız
varsa onu rahat bırakmii. Aynı şey Stone için geçerli olmayacakn.
Tahminimce Scott başını bu belaya sokan şeyin zaten
David’in kibri oldupnu biliyordu. Bunun çözümü ise Scott’m
elinde, hemen buradaydı; yoksa uyuşturucu tacirleri ve nüfuzlu
müşterileriyle savaşa gimıeye hazırlanması gerekiyordu. Bu ko
kain işindeki tedarikçilenn, mesele ticareti korumaya varınca
zalim katiller kesildikleri bilinen bir şeydi fakat sadece kokain
değil, kadın da sattığı kodamanlan önemsememezlik edemezdi.
Yüzeyde sütten çıkma ak kaşık gibi görünebilirlerdi ama bu in
sanlar tetikçilere parayı basıp meseleyi çarçabuk temizleyebilir-
lerdi.
“Bu iş ortaya çıktığında ikimize neler olacağı konusunda
bir fikrin var mı? Başlanm böyle işe. Seninle dibe batmayaca
ğım. Bu meseleyi çözsen iyi edersin. Derhal!” Scott bana doğru
dönerek ellerini beline koydu. “İstediğin nedü?”
“Ailemin şirketinin yansı ve Delaine Talbot’nun kontratı.”
Daha önce bu kadar kızarabilen birini görmemiştim.
Scott’m başı David’e o kadar yavaşça döndü ki, bana Lmda
Blair’in o meşhur rolündeki halini anımsattı. “Kontratı çaldın
mı?” diye bağırdı. ■
Doğal olarak bu kadar bağırmasına izin veremezdim. “Se
sini kısmanı istemek zorundayım, Christopher. Burada çalışan
insanlar var ve duvarlar o kadar da kaim sayılmaz. Lafı gelmiş
ken, duyduğuma göre senin duvarlann da çok inceymiş. Yaptır-
san iyi edersin,” dedim gözümü kuparak. Ancak bunu görmedi
çünkü o sırada gözlerinde gaddar bir ifadeyle hâlâ David’e bak
makla meşguldü.
“Of, abartma,” dedi David her zamanki kendini beğenmiş
lavnyla- “Kontrat güvende ve Crawford şirketinin yansını dev
rederse hiç kimse onu görmeyecek. Rahat ol.”
Güldüm. “Galiba farkında değilsin, David.” Elimi perdeye
doğru kaldırdım. “Belli ki, bir keş evinde kız kardeşinin vajina
sına hindi doldurur gibi beceriksiz parmaklanm sokuştururken
göbeğinden kokain çektiğin hattından daha iyi bir durumdayım.”
David güldü. “Hodri meydan. Artık en yakın dostum olma
yabilirsin ama bir zamanlar öyleydin. Seni tanıyorum. O küçük
hıza o kadar şefkat duyuyorsun ki onu millete rezil edemezsin.
Şirketi devret ve bu kahrolasıca görüntüyü bütün kopyalanyla
beraber yok et, yoksa hem seni hem de onu ifşa edeceğim.”
Haklıydı. İlişkimizi kamuoyundan gizlemek içm her şeyi
yapardım; bu Kırmızı Lotus’un David Stone gibi bir pislik ta
rafından mahvcdildigini izlemek anlamına gelse bile. Yme de
elimde bir koz daha vardı.
O halde C plara.
“Mason,” dedim ikinci kez.
Mason yeniden dizüstü bilgisayarma sanidı. Seott’m ofisin
deki görüntüler durdu ve perdede bir başka görüntü belirdi. Tüy
lerimi diken diken ediyordu. İçimde resmen bir canavarın doğ-
masma neden oluyordu. Bunu izleyemezdim ama saldından he
men önce gerçekleşen konuşmalan duymaktan kaçışun yoktu.
Başta Lanie öfkeli, David ise laubaliydi. Lanie onun teklifine
güldüğünde bu kez öfkelenen David oldu. Sonra da Lanie’nin
üzerine atladı.
Vücudum titriyor, yıımruklanm kasılıyor, çenem seğiriyor,
bacağım sallanıyordu. Onu öldibmek istiyordum. Tam karşun-
d ix liı; ii K i s i n o r o lm u ş , ş iş m iş ü ö / ü . Ii ;i I i Ii ;i / iixİ;i y;u'a b o ıv için d ek i
y ü / ü n c r e s m e n z a m k la v a p ış tı n l m ı ş g i b iy d i. B u a n ın e n k ö tü
> an ı d a h e r şe s i iz le rk e n y i ı/ü n d e k i if a d e s iz liğ i g ö n n e k li . S u ra
d a v a n a m a d ım .
" K a p a ş u n u ." d e ı i im M a s o n 'a . B e n im k a p ıd a n g i n p k a d ı
n ım ın ü z e rin d e k i I d m d 'i k a v r a d ığ ım g ib i f trla ttığ ım b ö lü m b itti
ğ in d e ç a m a b n k k a p a d ı.
" k ı e k l v v k iu a s ı d e m e k , ö y le m i? " d iy e s o r d u S c o tt. “ D ö ş
lü m se n htıstasın . B u n u y a p tığ ın a in a n a m ıy o r n ın ."
" S a k ın o la btuıa a h k ık ç ılık ta s la y a y ım d e m e , a ş a ğ ılık h e rifi"
"S im d i n e h a ltla r k a n ş tır d ın b a k a lım ? " K o n u ş m a y a y e n i bir
sİN le k a p ın ın ö n iu id e d ik iliy o rd u .
B a b a sın ın sert ttıtu m n k a rş ıs ın d a D a v id s u d a n ç ık m ış b alığ a
d ö n d ü . “ B a b a c ığ ım , g ö ri'u id ü ğ ü g ib i d e ğ il h iç b ir ş e y ."
H aiT İson e lin d e k i b a s to n u o ğ k u ıa sa lla d ı. “ A h . k e n d in e sa k
la. Z a te n h e r şe y i g ö rd ü m . U y u s tiim c iila i, faliişeler, te c a v ü z e yel
te n m e le r... T a n n m . e v la t, g e r iy e n e k a ld ı ki z a te n ? "
" B e n . h ım m ..." D a v id b ir k a ç s a n iy e d ıu tık s a y ıp c n so n ıu td a
a ğ z ın ı k a p a d ı. S ö y le y e b ile c e ğ i h iç b ir şe y p a ç a s ın ı b u iş te n k ıu -
ta n n a z d ı.
K e ş k e H a r r is o n 'ın e r k e n d e n g e lm e s in in p la n ım ın b ir p a r
ç a s ı o ld u ğ u n u s ö y le y e b ils e y d im a m a s ö y le y e m iy o m m . R o b e rt
B u n ı s 'ü n d e d iğ i g ib i, “ F a r e le rin v e in s a n la rın , e n iyi pU m lan
s ık lık la te rs g id er.” B a z e n b ü tü n y a n lış la n d ü z e ltm e s i için ev re n e
^ I;,,,, o sır.Kİii I la n iso n y ü z iin d e büy ü k bir gülüm sem oyk
I .,111 d ö n ü p e lim i s ım s ık ı Uittu. " N o a h , oğlum ! N asılsın baka-
hn''’"
Bıı a d a m a h is s e ttiğ im y a k ın lığ ı engelicyem iyordum . Baba-
,„111 ortağı- e n y a k ın d o s tu y d u . A ile m iz d e n biriydi. D avid gibi
(ıiı- iblisii’ d ü n y a y a g e lm e s in d e k atk ısın ın olm ası bana göre anla-
j , l, n a z b ir g i z '- ’ r t id i.
Bu b en im d e m ir a s ım .”
“ K a p a ç e n e n i , e v la t. B u ş ir k e ti B a b a N o a h ile b en kur
duk. H e p s i omm f ik r iy d i. $ im d i b e lli ki N o a h 'y ı b ir şey lerle
tehdit e d e r e k y o l u n u b u lm a y a ç a lış ıy o rs u n am a b en her şeyi
o n d an d i n l e m e y i te r c i h e d e r i m ." B a n a d ö n d ü . “ S e n in le ilgili
cliMilc nc v;n. evini?"
ticrçcği il ı m r c l m c k l c n nc kntliir nlnnıi'Siim nlanaymı, « 1X11
l'ir şckıUlc ortaya çıkacağıın hılıyortinm. Ailemin hatırasına leke
diişiireıvk bıiliin kunılnn (iğrenmesimlensc I iaırison'ın öğrenme,
sini tercih ederıliın,
"Bir hakire salın aldım, sonra ona âşık oldum ." İlirafçarça-
hnk döküldü dtıdaklarınnlan; tıpkı bir yara handım çekip çıkar
inak gibi. Vc bir şey söyleyeyim mi? Tahmin elliğim kadar canım
yanmadı.
I laiTison pek halinden memnun göm nm em eklc birlikte ha
yal kırıklığına uğramış gibi dc görünmüyordu. I lalla kayıtsız bir
hail vardı. Omzunu silkli. “ Ec?"
"Bu yelmez mi?"
"Sana hir şey sorayım, evlal. Kız bütün bunlara değer mi?”
Oğlunun yol açlığı rc/alcli ima ederek baslonunu salladı.
"Evet elendim, değer,” dedim içtenlikle. Lanie için, eğer
gerekirse David Stone’a her gün katlanırdım. Sonra, sanki yapbo-
zun son parçasını yerine yerleştirmişim gibi kafam a dank etli.
Bumı yapmak z.omnda ıleğihliııı. Önemli olan tek şey L anie’ydi.
Benim mıılluInğum ailemin istediği tek şeydi. Vc David Stone
muhtemelen böyle bir şeye asla sahip olam ayacaktı. Bu yeni
farkındalıkla David'e döndüm. “ Kabul...”
” Bir dakika,” dedi Hanison araya girerek. "H em en pes etme
bakalım, Noalı."
David babasına dönüp, “ Ne yapıyorsun, be adam ?” dedi
şaşkınlık içinde. ’’Senin söz hakkın yok.”
“Elbette var. O hisseleri hâlâ ben kontrol ediyorum. Senin
hıırıı<-l;ııı g im icn i s a ğ la m a k , k u ru la b ir aç ık lam a yapm am a bakar
Sen bn şiı k™ N "'' u la n ç s ın , b e n im için d e öyle. A lavere da
l a v e r e l e r in l e d a h a l'a/.la u ğ ra ş m a y a c a ğ ım . B ü y ü a rh k !”
I larriso n m a s a y a u z a n ıp , o n u d u rd u ra c a k kadar hızlı tepki
v erem ey e n şo k iç in d ek i D a v id ’in e lin d e n kontratı aldı. B ir saniye
göz g ezd irip o n u b a n a u za ttı.
“Başka kopyası var mı?" diye sordu David’e. David başını
¡1(1 yana sallamakla yetindi. “ İyi.” Sonra Scott’a döndü. “Sen
neden hâlâ buradasın?”
“Görünüşe göre bu iş benim için de tehlikeli.”
“Nasılmış?”
Scott başıyla Mason’ın dizüstü bilgisayanna işaret etti. “As
la ortaya çıkmaması gereken bir video. Şayet çıkarsa işim biter.
Oğlunuzun da.”
“Oltaya çıkmayacağını garanti edersem oğlumla artık hiçbir
bağının kalmayacağına yemin eder misin?”
“Ederim, Ben bela aramıyorum. İşime gücüme bakıyorum."
Harrison kaşlarını kaldırarak bana döndü. Evet anlammda
başımı salladım. Anlaşmadan istediğim her şeyi almayacaknm.
Lanie sağ salim benimle olduğu sürece, geri kalan her şeyi kar
maya bırakacaktım.
“Video yok edilecek. Şimdi çık git buradan, burada olmaya
layık değilsin.”
Scott hızlı adım larla çıkıp gitti. Onu suçlamıyordum. Har
rison hoşlanmadığı birisi ziyareti uzattığında adeta Clint East
wood kesiliyordu.
“Görünüşe göre terazi senin tarafına kaymış durvımda.
t . L. Pa rker
d r, 1n .'iım r K ık ıjı lım .ıd a p ı-ç ın liıln m ." p ıin n lıalıı la d ığ ın ıı pıiriiıı-
ıHklarım b o y n u n u n o m z u y l a b i r le ş t i ğ i n o k t a y ı b u ld u . İ n c ile ri
scıik'im ii Iin-’IIK' ı ı ç l a n n d a n g e ç ir ip b o y n u n u e m e r k e n in le d i. İn -
•jlçıi bir sü re liğ in e b ır a k lım , p a n n a k l a r ı m ç a b u c a k k o t p a n to lo -
islediğim h e r şe y i s ö y l e y e n if a d e s i n e b a k a r k e n o r g a n ım in a n ıl
maz sertleşiy o rd u . " İ s t e d i ğ i n b u m u . K e d ic i k ? "
İnleyerek y e n id e n o m z u m u ıs ırd ı, b ir y a n d a n d a k a lç a k u ın ı
öne doğm k ıv ırıy o rd u . " H ı m m , d a h a ç o k ,"
K ulağına. "C ok açgözlüsün. D claino." diye nıınldadım .
Sonra kulakm cnıcsini ağzım a alırken, iki pam ıağım la girişini
bulanık ona istediği şeyi \ erdim \ e incileri içine soktum.
Soluğu kesildi \ e başını geriye atarak boşaıunu gözlerimin
önüne serdi. Dilimi bo> dan boya gezdirip derin bir nefes aldım,
•Aldığı hazzm kokusu sıktığı hafif partüm e katışıyordu. Vahşile
şerek. acıkarak dudaklanm ı yaladım.
"Kokunu alabiliyorum, Delaine. Aldığın haz öyle tatlı, öyle
davetkâr kokuyor ki," İncilerin bir kısm ını daha içine soktum.
İnliyor, görev tam amlanana kadar beni yönlcndim ıek için eğilip
bükülüyordu. Pannaklanm ı ağır ağır öne arkaya hareket ettirir
ken, İncileri G noktasına süm neye başladım ; başparm ağım la
şenleşmiş çıkıntısına hafifçe baskı yapıyordum . K alçalanm öne
kaldınp daha da fazlası için yalvanyordu.
"Güzel, değil m i. Kedicik? Seni p a n n ak lan m la becermem
hoşuna gidiyor, değil m i?”
"Evet. Ah. Tanrım... evet.” B acaklannı pantolonu izin ver-
diğince iki yana açarak elim e sürtünm eye başladı. "B ana daha
fazlasını ver,”
“Daha fazla m ı? Böyle mi?” Pannaklanm ı incilerle beraber
içine ittim. O incileri kopanp organım ı derinlerine sokm ak iste
m em e neden olan m inicik, seksi bir ses çıkardı. Stnisıklam ve
ipek kadar yumuşaktı, aklımı kaçıracağım ı düşündüm . “ Kahret
sin, Kedicik, Ç ok ıslaksm. G eriye yatm anı istiyom m . Görmek
istiyorum.”
Lanie om uzlanma tutundu. Beraber m inderlere indiğimizde
onu sırtüstü yatırdım. Pantolonunu tam am en indirm ek için par-
lUani'iı içinden çıkarılığııiKİa suratını asarak sı/landı. Onıı ta-
„■ınıen göm ıeli. p a rnıaklarınıı ona sokarken i/lenielıydını Ha-
-ıklanıiı benim için açlı; hevesli hır davetli bıı. O nunla eanım
.^-Kivorsa onu y ap m a m ı istiyordu. Yapacaklıın da.
lH S •
Islaklığı ateşin ışığında p a rıldıyordu, içinden sarkan inciler
IMii gitttidv' başlan çıkarıyordu. O nun tadına bakm a düşünecsıylc
jııdaklaıınıı yaladım am a sonra incileri oynatm ak için pannakla-
|.ı„„ ıckrar içine soktum . “ K ahretsin, bu giizel bir vajina. Delaine.
\/e tamamen benim .
H içbir şey sö y le m e d e n incileri kav ray ıp yavaşça çektim .
IÇiKİınmıdan çıkan b o ğ u k b ir m ırıltı kıvrılan bedeniyle beraber
y ü k seld i. K alçasını ısırdım , g ö rü n tü başım ı döndürüyordu ve ar
tık kendime h âkim o la m ıy o rd u m . B ö y lece incileri tek sel'erde
içinden çektim .
"A h, T anrım !” G ö v d e sin i y u k a n y a kaldırarak boşaldı. Bir
¡111 canını yakm ış o lab ilec eğ im i d ü şü n d ü m am a sonra tiz bir inil
tiyi bastırmaya ç alışara k d u d a ğ ın ı sertçe ısırdı.
Pan n ak lan m y o lu n u b u ld u , G noktasının hatifçe pürüzlü
tenini okşayarak o rg a z m ın ı d a h a d a perçinledi. İnleyip belini
yukarıya kıvırdığında e ğ ilip se rt m em e uçlan n d an birini ağzım a
aldım. Dilim le ona h a fitç e v ıu ıırk e n y u k a n aşağı gidip geldim ,
dişlerimle çok h afifçe v e y a v aşça sıyırdım .
"Dalıa sert, N o a h ,” d e d i so lu k soluğa.
İsteğini her türlü y e rin e g etirdim . Ptuınaklanm ı içine sokup
çıkanyor, eklem y e rlerine k a d ar sokuyor, dişlenm le m em e ucunu
emiyor, ısırıyordum . S açlarım ı sertçe çekti. B;uıa sen dav ranm a
sına bayılıyordum v e bunu biliyordu.
( /. I'a r k r r
e i e n e ı k ı p s o n ra y e n id e n iç in e s e r tç e g ıa li m . " B ö y le m i? "
l i m a k l a n n ı k a lç a la n ım n > a n a k la n n a b a n a l ı, “ l'ıu ın m , evet!
D a h a h t/h ,"
İçinde Ivş k e/ hı/lı hı/lı gidip geloa'k ona istceliğini \ calini
\ e sonnı, ı.ımamen onunla .sannalanmış lıalde dualum. Kalçala
rımı haıvkci cttıaMvk kliıorisiıuie hissetmek isloıiiği sürtünmeyi
ona \e a lim ,\>nea bunu yapmak o inciler ctaıfinda sanlıyken
oıg-anımda inanılma/ hisler uy andıny oalu.
İnlcvii. ",M ı. r a n n m ... ay n e n lıöy le. O u n n a ."
G e r i svkilip k a lç a la n m ı h u a 'k e ı ctıiriy o r, y e n id c n iç in e girip
çıkıy o a lu m . N e l u / h n e d e y a \ a ş b i r r iıim u ı ti u n n a y ı h ış a m ıış -
n m . B a n a y ıısh u ım ış salk u ııy o r, k a lç a U u ım ın h e r b ir g id iş gelişine
k a lç a la n y la c c \ a p \ eriy o a l u , İ n c ile r b e n i m a ln e d iy o a f u . o beni
m alıv o v iiy o afu , b ile r in in k a lç a la n m ı lu u ış u . iç in e g ir ip ç ık a rk e n
d u ı a r i a n n ı n k a s ılm a s ı la r i l'e ı i ile m e /d i.
" N ıv ıh . b e n ..."
" H a d i, g e l." d iy e in k v lim h â lâ iç in d e g id ip g e lm e y i sü rd ü
rü rk e n . ‘X') \ a jin ;u ıın o rg ıu ıım t sık lığ ın ı h is s e d e y im ." H e r gidiş
gelişle a le tim im m ılm a / scrtloşiy o r, lıa y a la n m p a tla y a c a k m ış gibi
hisescdcnc d e k o r g a / ı ın m y ü k se liy o r, y ü k s e liy o a iu .
"Işlc b ö y lo . K e d ic ik . İ ş le b ö y le .” O r g a z m o lu r k e n is m im i
I,.1X^1101, o r g a n ım ın e ı r a l i n d a k i d u v a ı i a r m o ç o k iy i b ild iğ im
r.uı/aıııp o le z z e tli d u d a k l a r ı ö p t ü m .
Ö nee b ir k e z , s o n r a ik i, ü ç k e z d u d a k l a n n ı ıs ırd ım . O r g a n ım
(ioiiislcri g ö ğ s ü m e y a s l a n m ı ş t ı , d u d a k l a n b c n i m k i lc n y a lıy o r ,
jüimıakları k a l ç a l a n m a b a t ı y o r d u . B u ç o k h ız la y d ı.
na b o şa la c a ğ ım ."
L anie b a ş ın ı ik i y a n a s a l l a y ı p g ö z l e n m e b a k tı. " B e n i d e f a -
sediy o ın m ." B o ş a l m ı u n a k iç in e l i m d e n g e le n i y a p ıy o a lu m .
"H a d i. N o a h . A ğ z ı m a g e l ."
İste k siz c e iç i n d e n ç ı k t ı m a m a d a h a ö n e e x lcfal;u v a d e v liğ in i
gibi, iste'diği h e r ş e y i o n a v e a v e k t i m . B a ş ta o K -n im s e k s k ö lc ın -
üi fakat şim d i b e n o n u n k i o l m u ş t u m .
V. / <İ/A
ş a n s ımvarken?”
“ Hiç dc değil. Onları istediğin zaman ziyaret edebilirsin.
S o n u ç ta burada da hoş bir evimiz var. Noel’de, Paskalya’da, yaz
tatillerinde, istediğin zaman geliriz. İstediğimiz zaman her şeyi
bırakıp buraya gelebiliriz.”
“Aynca Chicago’da meraklı bir komşumuz yok. Hem sen
de Kırmızı Lotus’taki işlerden çok kaytarmamış olursun,” dedi,
“ Hey! Hiç de bile,” dedim onu gıdıklayarak.
“Şaka yapıyorum! Şaka yapıyorum!” diyerek güldü.
“ Peki, o zaman, Chicago?” diye sordum.
Başını salladı. “Chicago.”
“ İyi,” dedim karanndan memnun kalarak. Onu yana doğra
kaydınp dirseğimden destek alarak doğruldum ve muzip bir gü
lümsemeyle ona yukandan baktım. “Hadi, şimdi şu bebeklen
yapmaya koyulalım.”
Onu öpm ek için eğildim ama parmaklarını dudaklanmızın
arasına koydu. “Doğum kontrol iğnesi oldum, unuttun mu? Şu
anda hamile kalamam.”
Om zumu silktim. “Pratik yapmaya engel değil.”
Kıkırdadı ve en sonunda pes ederek, ateş fonda çıtırtılar
çıkanrken onu uzun uzun öpmeme izin verdi. İşte hayatımızın
daima böyle olmasmı istiyordum: Umarsız kahkahalar, erotik
sevişmeler, mutluluk ve özgürlük. Aldatan eski sevgililerden, bizi
mahvetmeye kararlı, arkadan bıçaklayan arkadaşlardan uzak.
Sevdiğiniz birinin hayatını sadece sizin kurtarabileceğinizi dü
şünerek, bunu yapmak için kendinizi feda etmekten uzak. Ya
payalnız yaşama duygusunun metmkluğundan uzak.
Ik-lkı bu. sıık.'ill.'i r.'isll.ıy.ıcıığıııı/ llcıkcsrıı l i i y t ı s , < ) l ı ,, a y ,, _
Seks... Yeniden
L anie
oğlan. B u r a y a g e ls e n e . s e n in le b ir a z s o h b e t e d e lim .
s o n r a s e n i b ir g i t e l b e c e ıv y im d e s a h ib in in k im o id u ğ tın u u n u t-
L L. P a rk e r
' 'S
lUmİM. SCSI lU'sıloğm n ıe ık e /ım e gulıp upkı umııı oıganı gibi biı
ılaıııla g d /'iiş ı ılökınOMiu' ıiı'ıloıı oldu ( loıçeklcn, t asııs İni ka-
,iaı ıslandığı ıçm alım da bu kap ialaıı kov luam gçıvkceeku
N oalı'm n k alçaları im e golıvoı, g ırllağm uıı arkasına \ıı-
m \o ı. aıiık /o ıla m lığ n ıı ııoklaM da aşan lıaııılcicr yapıyordu
Solııksıı/ kaldığım da, gırllağım oıganıuın çirarm da k.ısıldı Nmılı
haMi' ii kiitıiı lcr sav u rup a ğ /ın u la n çıklı \ c beni Nvıkany a çekti
Saıl \ e ateşli dııdaklariN la d u d ak larım a vapışlı
İbr süper kahmmanm güeü \ e lu/ı>la Ivnı om /ım a .ıttı \ e
basanıakları biıvr ikişer çıklı. Talak odain ı/a yönelip kapıya bir
lekme sav nuiıı ve beni yalağa l'ııialiı. İkim ı/m üslündekılen .kv -
le\ le çıkaidı. ,\y akkabılar \ e kıyal'eller iHİamn diğer kralına ııçu-
vonln. Derken kalçalanm yalaklan yükselirken baçaklanmı
onm/lanııa allığında, boy num lu h afb iraçı aldı. Nıvıh'nm yit/ti
lam da isk\lığim y eıv. baçaklanm m arasına gömülmüşui.
D udaklarını, dilini, dişlerini hisseitiğım de. " ,\h . T aun m '"
dıve lıavkınlını. H ana ytım ulm uşiu tvsm en ve bu dünyaılakı en
mıılııeşenı vluy guy vlıı.
Parmaklan kaUnanlarnm ayırarak g i/li ha/m em v'lan o
pçıulv bölgey i onay a çıkarıp kliiorisim de daiıvleı çı.m ıe\e K ış
ladı Un oıum olağaııiistü mahaıvunin eıviık bir şov u \ du v e ben
de ö/el loeamdau i/liy o a iu m . U /u n ve sen dilinin gm şııne Kıs-
iııvlığını. İçel ivlen dışan gidip geldiğim gönlüm v e hıssv'ium. Son-
r.ı pınnakları lıa / çıkınlıma m ükem m el bir senlikte, h ı/la v unlu.
b/K'i güeü kaişısında olabikliğinee ktptnlauarak. ”\ v v ıh ..
lüdeıı.” viıye valvanlım . K alçalanm ı yukanya kaldıniim. yü /u
(amanıen K ie.ıklanmm arasına göm ülü olsa via vlaha krlasını ıs-
[i\onlum kam um lanm ı anılav ıp klilonsimı cmm cve haşladı;
dılı scnk-şnıış ıcfvviğo hı/lı hı/lı \ im i\onlu. Sonra klilorisimi
>oıııdai ağ.nna aldı. .lOrtvV vVklı \ o hir luıda bınıkn. Sonra hır kez
dalıa oıiKİı \ o da\ mıılm-ı/ hır a\aşlıkla çokli. sonra \ t'niden bı-
rakn \ o dııd;ikl;uını \ala_\arak onu izk\ii.
" \ aiiniin dünvadaki on taılı şov. Dolaino. \'o b;uıa aıı!"
Sahiplonıoı >luıına i\ı\ ılı\ ordmn takat rolünıdon çıkmadan
ıMia bir ş o m hanrlaoııav t u\ gıuı gördüm. "Sadooo \ anna kadar
p is lik 'SosınKİon ısMutkârlık akıyordu.
Nıvıh dişlorini .sorgiloyıp bana hırladı. A iizü öfkey e bııJan-
mışn. muhteşc'm bir .ıktordü. Boni sonçe y ataktan kaldınp be-
doîîmi bana yaşlay anık dtiMira .sabitledi.
Dudaklan kaıJağımdaydt. sıcak nefesi hızlanmıştı. Kalçala-
nmı kavrayıp beni yukan k-ildmuak. 'İki gön içinde daha fazlası
için yalvararak kapıma dayanırsın." dedi.
■■Rüyanda göriirsûn," dedim haoakhutmı ona dolarken.
N\>ah misilleme yapıp boynumla onızmnun arasındaki böl-
gey e dişk'rim geçinii. Sençe. hiç acımadan kalçalarım bana bas-
nnp içime gınlı.
Zev k içinde haykınp başımı dııv ara yasladım. Yüzüm bu-
nışmuş. dişlerim kenetienenek hu ham. ilkel duy guyu buyur edi-
yvvnju. Bu tam da hnyacım olan şey di.
Tek eliy le saçlanm ı kavrayıp diğeriy le beni mrarak. "Evet,
bunu seviyorsun, değil mi ?" dedi sıntarak. Geri çıkıp yeniden
sertçe içime girdiğinde, hamlesinin senliği beni irkilterek du\ ara
çaıpo.
”0 r2anıma bavıliv orsun." diy e huıldadı. her bir sözcüğü
,,ıi,<itie lieriiK’ inen şiddetli hamlelerle vurgulayarak. •'İstediğin
Kulıu ıvHİdet ama ikimiz de o vajinanın bana ait olduğunu bılı-
yoıu/. Oı-'laine.''
Tımaklarıını sırtına geçirerek hamlelennin gücü beni duva-
n.ı çaıparken ona snnsıkı tutundum. Dudaklanmı boynuna gö
merek hiddetle kanşık tutkusunu tattım ve emdim.
Bu Ivnim N oah'm dı. Beni deliliğin uçurumuna sürebilen.
;;onm tam düşecekken çekip kurtaran adamdt. Ve bunu en sonun
da ireni bırakana, ben sivri uçununun alandaki fırtınalı orgazm
denizine .savrulana kadar yapm ayı sürdürecekti.
Kahreılastea N oah bir macera sporuna benziyorda Ve Tan
nm. nasıl bir adrenalin salgılatıyordu bana.
O. kalçalannın her ham lesinde homurdanuken. adını haykı
rarak boşaldım . T'ücudum kollannda ıslak erişte kadar yumu
şaklı.
'•Seninle işim bitmedi daha." Sesi talepkâr, kendinden emm-
Ji. Birbirine dolam nış bedenlerim izi duvardan söküp beni kol
tuğa taşıdı. O koltuk, onu ilk kez ağzım a aldığım yerdi; dûşûn-
eelenmı bir dizi sahne esir aldı: N oah bana hükmedercesine te
pemde dikihniş. tek ayağıru koltuğa \ erleşnımiş, otganmı ağzıma
sokup çıkanyor.
Casus geri sar m şuna basn \ e yüzünde şeytani bir gûlûmse-
mey le bana bu sahneyi defalarca gösterdi.
Noah içim den çıkıp beni y üzüstü çevirdi, elini belim e bas-
ımrken. diğer elinin pamtaklanra içime sokup çıkannaya başladı.
En sonunda tam am en çık anp oıgazm ım m kav gan kanıtım diğer
deliğime uzanan b ö lg e boytm ca y aydı, girişime kendi vücudu-
mun salgıladığı doğal kayganlaşlıncıyı sürdü.
Bunu yapmasını kesinlikle istiyordum am a bir yandan da
rolümü unutmuyordum . O m zum un üstünden ona ölümcül bir
bakış alıp alaycı bir gülüm sem e takındım . “ Sakın buna cüret
etme!" K alçalanm la yaptığım yaram az hareketler sözcüklerimle
tamamen zıttı, bu nedenle Noah aslında ne istediğimi biliyordu.
“Sana söyledim , Delaine. V ücudunun her bir santimetresi
benim ve istediğimi alacağım ,” dedi parm aklanm yasaklı girişe
sokarken. “ Ve şu anda istediğim şey...” Uzanıp dudaklannı tekrar
kulağıma yaklaştırdı. “ Daracık bir popoyu becerm ek.”
Sesi biraz yumuşadı vc yanağımı öptü. “I lazır m ısın. Kedi
cik'.'” Benim iyi olduğumdan emin olmasını hiçbir rol c-ngclleye-
mezdı. Rahat olm am onun için her zam an cn önemli şeydi.
Başımı sallayıp kalçalanmı ona doğru kıvırarak ikimizin dc
istediği şeyi ona sundum.
“ Aferin s a n a ” Noah yeniden rolüne girerek eski pozisyo
nunu alıp tek dizine dayanırkc-n diğcTİni koltuğa yerleştirdi.
('figanının başını girişime bastırdığını hissettim. İçime girip
çok yavaşça iterken aldığı hazla inledi. N oah’yla bunu genellikle
ÖZCİ durumlarda olmak üzere defalarca yapmıştık; bu nedenle
ilk sefer olduğu kadar acı verici değildi. Hatla epey zevkliydi.
Tek dirseğimin üzerinde yükseldim vc kendimi ona doğru
ittim ama belimin üstündeki elinin baskısı beni durdurdu. “ Yavaş,
kadın. Hep çok heveslisin.” Sesinden gülümsediği belliydi ve
bana hassas bir porselen gibi davranması sinirime dokunuyordu.
"Beni becerecek misin, yoksa bütün gece böyle birbirine
kilitlenmiş köpekler gibi duracak mıyız?”
Elini gürültülü hir sesle kalçama indirdiğinde hafif hır acı
duydum. Beni sabit tutm uyor olsaydı, tehlikeli pozisyonumuz
göz ününde bulundurulursa bu bir felakete yol açabilirdi.
“Bu bir uyarıydı, Delaine. Simdi kıpırdama, yoksa kararımı
değişfmp sana daha sert davranabilirim .”
Yüzümü koltuğun koluna çevirip gülümsememi saklamaya
çalıştım çünkü bu söylediği inanılmaz seksiydi.
Noah göreve dönüp kalçam ın yanaklanm iki yana ayırdı,
bu manzarayı incelerken ve kontrolünü kaybetm em ek için elin
den geleni yaparken yüzündeki kon.santrasyonu hayal ettim. Çok
az dı.şan çıkıp kalçalanm önceki konum undan biraz daha öne
ıtti Hınltılan ve inlem elen birbirine kanşıyor, .sanki kendilenne
özel bir sevişm e sean.sı düzenliyorlardı. Vücudum da başla ger
ginken rahatlam aya başlayan kaslar ona daha özgürce hareket
edebileceği sinyalini verene dek bu şekilde devam eni.
“Tannm , çok iyi hissediyorum .” A rkam da gidip gelirken
soluk soluğa ve son derece kontrollüydü.
Tek eli kalçam daydı, diğeri de klitorisime dokunmak için
kaydığında hızını artırdı. O dada derin, boğuk inilt/len yankıla
nıyor, gidiş gelişleri daha d a sertleşiyordu. Birbirine çarpan be
denlerimizin sesi de bu seslere katılarak, sadece ikimiz olsak da
sevişmemizi bir ses âlem ine dönüştürdü. Ben olgun bir pom o
yıldızı gibi inliyor, sızlanıyordum , Casus ise her şeyi kaydediyor
du.
Noah çok daha iyi bir açı yakaladığında, “ İşte böyle. Kedi
cik,” diye fısıldadı.
Ancak boşalm am a rağm en yeniden uçuruma yaklaşmıştım
\e , ı I.Tıa.-ı lıaMu-u M l-ılo v vıll.n i|'b ııa /m ı ısıııııam a ı.m v e m ıe
m,'M doğm .lı'ğıl.lı "Sakın .lıııa \ın ı .k'ıne," ılo ilıııı 1 V‘\a ııl eın
Taklaş.111 >U)M/nmnıı Milatım açığa ' man ın ıllıle ıı göğMİmlı' İn
ıtkııkı'n. klıloıiM inı ıvııın ak la ıın ııı araMiıda M kışlıu vonln
Sakın ılnınıa Sakın .iıın n a S akın ılıınııa " ılıvo b ağır
,lıın Iv şa lıık ı'n
IN'in asla gı'iı ç ı'M in ıo v c ce ğ n ıı b ılı\o ıv lıın ı. Mu. N oalı
( Vaw tö n rıın laı - ı »loğıKli ( ' ,i,ıim ,ı lalının oılonlı
NoalıTım göğsilıulon v il/o y ç ıloğm sıl/ılle n ğ ilıııbilnlom ç
Kav nam a noklasına ğyluKslı'n, gııilağım ian çıkıp biı liı/i sö \ ğily
U' dudak laı ııiılan d ı'k ü ln K x U 'n ö ıiıv o iğ a /n ıın ın ı do m k noklasnıa
nlaşıııanıışlını bıU' Meni lıaıv'kı'lMz iniarkı-ıı \ o Iv d e tıim i (am a-
m en Kvşalnıak ıçın kııllanıtkçn pulış gclışU 'n diizv'iısi/, lılıvk vç
ısıaıv ı\d ı.
I İMişnınş vooıiiMİiM iııkoiııııış Ihh İoiiiiii kolluğa yığılılı No
l'ı'snnı lopaıTanıava ıığraşıv »'ivlıını N o a lı'n ııı a ık a n ıd a çıkm ak
li/çıv' kıpıniadığıııı lııssılliğiııivlç v liçııdııııulakı l'illıiıı ka.slaı
kıvııUlı, /alcn bundan lııç liıişlan n ıa /d n ıı T Tnodç çim i çabuk tn
larak biHİçnmı ii/ç n ın ç bııaklı llvı /a m a n i Va -ii Ii bn iişık oldu
ğıından, In u n u n İK'i bn sanlım ını kıiçilk ö p ih iiklçıv b o ğ d u
“ Som dclıloı ğibi M’v ıy o m n ı.” dı'dı soluk laı n u n an ısın d an
‘İ y i ki o n ıti/a y ç ık 'd ç ıiç v k ılıp Jabba ılo iiyn in ıan a ı/in vvııııonıi
şm ı.”
Kıkntlayi]i çıplak hacağına vuulııuı Hn şaka yollu gtı işim i-
MIC Rİİldiİ.
"S ana haıvadığıuı lıoı bn kum şa doğciMiı M ullu yıldönilm
Icn, Deliline.“
t iılçlılkK' :ıl.lığım lu l.'slı'iııım ı ııı:iMn.l;ıu, " \\ ıı.-n, m i u h ı|„ ; ‘
ılı'ılllll şıikm İli kın ışık
1 ıısııs Şı'llıılı \ o M'l ı'k ılıııu k' KıU'i. Ş n ln sı i I' m « !, Mıılıtı-şoııı
Bu se riy i y a y ın la m a y a h e m e n k a r a r v e rm e d im a m a b u
nu y a p tığ ım a m e m n u n u m . B u s a y fa , p e k tab ii k i, b u n u b a ş a r
m am için te r d ö k e n k iş ile r e te ş e k k ü r e tm e m iç in a y n id ı. O
h ald e g iriş e lim şu iş e , n c d e r s in iz ?
H er şe y d e n ö n c e , in a n ılm a z y e te n e k li a r k a d a ş ım v e ak ıl
h o cam D a ry n d a J o n e s ’a t e ş e k k ü r e tm e liy im . S e n o lm a s a y
dın, bu m a c e ra ta m a m e n b a ş k a b ir y ö n d e g e liş ir d i. İn.sanlann
k a rş ım ız a b ir s e b e p te n ö tü r ü ç ı k a r ıld ığ ın a in a n ıy o r u m . H a
n ım e fe n d i, se n b e n im k a r ş ım a h a y a lle r im i g e r ç e k le ş tir m e m e
y ard ım e tm e k için ç ı k a r ı l m ı ş s ın . S e n in o ta tlı y ü z ü n ü s e v i
y o ru m .
O la ğ a n ü s tü m e n a je r im A le x a n d r a M a c h in is t v c f e v k a la
d e e d itö rü m S h a u n a S u m m e r s T a ç a lı ş m a f ırs a tı y a k a la d ığ ım
için n e k a d a r ş a n s lı o l d u ğ u m a h â l â i n a n a m ıy o r u m . İk in iz ,
d ü n y a d a cn s e v d iğ im i n s a n la r s ı n ız . B a n a b i r ş a n s v e r d iğ in iz
için te ş e k k ü r e d e r im .
D ü z e l t m e n l e r i m P a t r i c i a D c c h a n t, M c la n ic E d w a r d s ,
M m ırtv ıı M o ıp m m ' ü h ic II K :ım o s':ı k o u ıın m ı K \sck k iirlc r.
S ı/ I v ııın ı d :ı\.im iğ im . dciK 'iiK ' l.ılm ım te on h iiy ü k d c s lc k ç i-
k'i İllis in i/. S ı/ ı sc\ ı\ o n ıııı. I um kn llu m lo .
Soknk iMkıınım l’a ik c r 's l'ıın p m ' r a k ım ı \ c e n ö n e m lisi
de sadık o k u rlarım a l e ş e k k ı ı r ediy o ru m . K e şk e lıe p in iz in is
m ini bilsem çünkü > a p n u m n > a p a b ılm e m i s a ğ la y a n şey sizin
d e sie ğ ın ı/.
Son olarak, .\b v r n e M o s ıy n 'e le ş e k k ü rle r im i su n ın a lı-
\ İlil çıınkıı e lm a sla r bn k ı/m en ı> i a rk a d a ş ı o la b ilir fakat iıı-
e ıle r çok daha eğleıu'Çİıdıı.
I ie p ım /e leşekkiırler.