Professional Documents
Culture Documents
- t o e p p re s e p H o iie
K R I S T E N P ROB Y
Qspend^s
Kaç Benim le
Orijinal Adı: Com e Away With Me
ISBN: 978-605-5175-54-2
YAYINEVİ SERTİFİKA NO: 26144
Yayımlayan:
ASPENDOS YAYINCILIK ve EĞİTİM HİZMETLERİ
Gürsel Mah. İcabet Sok. N o:4/B G ürsel M ahallesi
Kağıthane / İSTA N BU L
Tel: (0212) 220 61 88
Faks: (0212) 220 63 37
e-posta: editor@ aspendosyayinevi.com
ffla ç 'M e n ü n le '
KRISTEN PROBY
Çeviri
G izem Pekin
QSp end^s
Işık bu sabah muhteşemdi. Canon ’umu kendime çevirdim
ve deklanşöre bastım. Klik. Puget Sound pembe, sarı, mavi
renklere bürünmüştü ve rüzgâr ilk defa neredeyse hiç es
miyordu. Dalgalar nazikçe ayaklarımın önündeki bariyer
leri yalayıp gidiyordu ve ben önümde uzanan bu güzelliğin
içinde kaybolmuştum.
Klik.
Sol tarafıma döndüğümde kaldırımda yürüyen genç bir
çift gördüm. Alki Plajı, birkaç inatçı ve benim gibi sabahın
köründe uyanan erkenciler dışında genellikle boş olurdu.
Genç çift, birbirlerine gülümseyerek el ele uzaklaşırken,
ben objektifimi onlara yönelttim ve klik. Spor ayakkabılı
ayaklarına ve birbirine kenetlenmiş ellerine yakınlaşarak
birkaç poz daha çektim, fotoğrafçı bakış açım onların plaj
daki bu özel anlarından keyif almıştı.
Tuzlu havayı içime çekip, kırmızı yelkenli bot suyun
üzerinde yavaş yavaş süzülürken Puget Sound’a bir kez
daha baktım. Sabahın ilk ışıklarının botun etrafında belli
belirsiz parıldamaya başladığı anı yakalamak için fotoğraf
makinemi tekrar denize döndürdüm.
“Ne halt ediyorsun sen öyle?”
Hızla, kızgın sesin geldiği yöne dönüp gözlerimi, parlak
sabah denizini y ansıtan m avi g ö z le re d ik tim . Bu g ö z le r çok
ama çok kızgın bir yüze aitti.
Sadece kızgın da değildi. Ö ik e d e n d e liy e d ö n m ü ştü .
"A ffedersiniz?” diye ç ık ıştım se sim i y ü k s e lte re k .“ N e
den hiçbiriniz beni y aln ız b ıra k m ıy o rsu n u z ? ” d iy e b a ğ ırd ı
önüm deki yakışıklı -ge rç e k te n y a k ışık lı - y a b a n c ı sin ird en
titreyerek. İçgüdüsel olarak g eri a d ım a ttım , k a şla rım çatıl-
mıştı ve ben de ona sin irle n m ey e b a şla m ıştım . S e n n e y a p
tığım sanıyorsun?
"Ben seni rahatsız e tm iy o rd u m ,” d iy e c e v a p la d ım , s e
simin kızgınlıkla g üçlü ç ık m a sın a m u tlu o lm u ş tu m ve b ir
adım daha geri çekildim . Ö y le g ö r ü n ü y o rd u ki B a y G ü z el
Mavi G özlü ve Seksi Y unan T an rısı S u ra tlı ta m b ir ç atlak tı.
Ne yazık ki geriye do ğ ru h a m le m i ta k ip e tti ve k o rk u m u n
bedenim i ele geçirm eye b a şla d ığ ın ı h isse ttim .
“Beni takip ediyordun. F a rk e tm e y e c e ğ im i m i sa n d ın ?
Kamerayı bana ver.” U zun p a rm a k lı e lin i u z a ttı, a ğ z ım a çık
kaldı. Kam eram ı göğsüm e b a stırd ım v e k o ru m a c ı b ir ta v ır
la kollarım ı etrafına sardım .
“Hayır.” Sesim şaşırtıcı d e re c e d e sa k in d i. E tra fta k a ç
mak için bir yol aram ak istiy o rd u m , a n c a k g ö z le rim i o n u n
kızgın deniz m avisi g ö zle rin d e n a y ıra m ıy o rd u m .
Yutkundu, gözlerini kısıld ı, z o r n e fe s a lıy o rd u .
“Şu lanet olası k am erayı b a n a v e rirs e n se n i d a v a etm em .
Sadece fotoğraftan istiy o ru m .” S esi a lç a lm ış tı a m a h âlâ
tehditkârdı.
“Fotoğraflarım ı çek e m e z sin !” B u h e r if de k im d i? K o ş
m ak için arkam ı d öndüğüm de k o lu m d a n y a k a la y ıp y ü z ü n e
bakm am için beni kendine çev ird i ve k a m e ra m ı yak alad ı.
Bağırm aya b aşladım , k ap ım ın ö n ü n d e sa ld ırıy a u ğ ra d ığ ım a
inanam ıyordum . Beni b ırak tığ ın d a , b e li b ü k ü lm ü ş, elleri
düzlerinin üstünde, kafası titriy o rd u . E lle rin in titred iğ in i
fark ettim.
KRISTEN PROBY
L anet olsun .
G eriye doğru b ir adım daha attım , koşm aya hazırdım
am a kafası hâlâ aşağıdayken elini kaldırdı ve “ Bekle,” dedi.
K açm alıydım . H em de hızla. Polisi arayıp bu kaçığı
bana saldırdığı için tutuklatm alıydım am a kıpırdayam adım .
N efes alıp verişim düzelm eye başladı, paniğim yok oldu ve
neden bilm iyorum , onun bana zarar vereceğini sanm ıyor
dum .
Tabii, em inim Green R iver K atili fnin kurbanları da onun
kendilerine za ra r verm eyeceğini düşünm üşlerdir
“A h, iyi m isin ?” Soluk soluğaydı sesim . K am eram ı hâlâ,
neredeyse kendim i acıtacak kadar göğsüm e bastırm aya ça
lıştığım ı fark ettim , sonra kafasını geriye yasladığında elle
rim i rah at bırakıp indirm eye başladım .
“F otoğrafım ı çekm e sakın.” Sesi alçak, ölçülü ve kont
rollüydü, fakat h âlâ titriyor ve sanki m araton koşm uşçasına
zor nefes alıyordu.
“T am am , tam am . Ç ekm eyeceğim . Lens kapağını kapatı
yo ru m ,” derken kapağı kapattım , gözlerim i yüzünden ayır-
m am ıştım , o ise dikkatle ellerim i izliyordu.
Tanrım .
D erin b ir nefes alıp kafasını salladığı sırada yüzünden
başka y erlere bakm a fırsatım oldu. Vay canına. Biçimli bir
yüz, çizilm iş, h a fif sakallı bir çene ve o derin m avi gözler.
D ağınık sarı saçlar. U zun boylu, 1.70’ten uzun, fit, geniş
om uzlu. K ot pantolon ve siyah bir tişört giymiş, her ikisi de
form da v ücudunu tam da doğru yerlerde sarmış.
K ahretsin. Ç ıplak m uhteşem görünürdü. İşin garibi şu ki
onun objektifim in önünde olm asını isterdim.
Yeniden gözlerim in içine baktığında bir an için tanıdık
geldi. O nu bir yerlerden tanım am gerektiği hissine kapıl
dım am a bu kısacık tanım a anı konuştuğu zam an uçup gitti.
“K am eranı bana verm en gerek, lütfen.”
Ciddi mi bu adam? Hâlâ beni gasp etm eye mi çalışacak?
Kısa bir kahkaha atıp sonunda göz tem asını kestim , ar
tık mavi gökyüzüne bakıyor ve kafamı sallıyordum . G öz
lerimi kapatıp açtığımda, gözlerini dikkatle bana diktiğini
gördüm.
Kendimi gülümseyerek, “Bu kam erayı asla sana verm e
yeceğim,” derken buldum.
Kafasını yana eğdi ve gözlerini yeniden kıstı. O nun bu
seksi bakışı karşısında alt karın kaslarım kasıldı. Kendi
kendimi azarladım sessizce. Seksi sabah gaspçın tarafın
dan baştan çıkarılayım deme sakın.
“Kameramı alamazsın. Kim olduğunu sanıyorsun ki
sen?” Artık sesim yükseliyordu ve bundan dolayı kendim le
gurur duyuyordum.
“Kim olduğumu biliyorsun.”
Cevabı kafamı karıştırdı, gözlerim i kısıp ona tekrar bak
tım ve bir kez daha onu daha önceden tanıyor olabileceğim
hissine kapıldım, ancak reddederek başım ı iki yana salla
dım.
“Hayır, bilmiyorum.”
Kaşını kaldırdı, elini ince dudaklarına götürüp m ükem
mel dişlerini gösterecek şekilde gülüm sedi. G özleri dudak
ları gibi gülmüyordu.
“Yapma ama tatlım, oyun oynam ayı bırak. Ya b ana k a
merayı verirsin ya da fotoğrafları silersin ve ikim iz de y o
lumuza gideriz.”
Neden fotoğraflarımı istiyordu? B irdenbire, onun fotoğ
raflarını çektiğimi düşünm üş olabileceği geldi aklım a.
“Burada sana ait hiç fotoğraf yok, tatlım ,” diye yanıtla
dım.
Gözleri yeniden kısıldı ve gülüm sem esi yok oldu. B ana
inanmamıştı.
Ona doğru bir adım attım. G özlerim i gittikçe genişleyen
IS.K.1» 1 ELİN e r u d i
Q^ )
17
f^ /U n o i/ ^ ¿ U ü *ri/
18
“Ah, özür dilerim...” Bir adım geriye atıp kafamı kaldır
dım. Am an Tannm.
“M erhaba, Natalie.” Luke dudağının kenarına yerleşmiş
gülümsemesiyle bana bakıyordu. Şaşkındı, mutluydu, tam
anlamıyla... İnanamıyorum.
“M erhaba, Luke.” Sesim kısılmıştı yine ve zihnen ürk
müştüm.
Bayan Henderson gelen bir müşterisiyle ilgilenmek üzere,
Luke’la beni yalnız bırakarak dükkânının başına döndü. Be
nimse gözlerim sandaletlerime takıldı, ayaklarımın pediküre
ihtiyacı vardı.
Ne söylemem gerekiyor?
“D em ek bir sanatçısın.” Luke, hâlâ tezgâhın üzerinde yı
ğın hâlinde duran çerçevelenmiş çalışmalarıma göz attı.
“Evet,” diyerek bakışlarını takip ettim. “Çalışmalarımı ci
vardaki dükkânlara satıyorum.”
Güldü ve ben kamım da yine o kasılmayı hissettim.
“Burada ne işin var senin? Burası senin uğrayacağın türde
bir yer değil gibi.”
“Kız kardeşim için doğum günü hediyesi bakıyorum.”
Çalışmalarımı eline alıp incelemeye başladı. “Bunlar harika
olur. Yeni bir daire aldı. Hangilerini tavsiye edersin?” Bakış
larını yeniden bana çevirdiğinde, yirmiden fazla fotoğrafa
birlikte bakm ak için eğilip ona katılmaktan başka seçeneğim
kalmamıştı.
“Çiçekleri mi tercih eder, yoksa manzara mı?” diye sor
dum.
“Hım ,” dedi yutkunurken. Onu etkiliyor muydum acaba?
Tezgâhın üzerindeki fotoğraftan inceliyormuş gibi yaparak
eğilirken biraz daha yakınlaştım, nefes alıp verişini duyuyor
dum. “Sanırım çiçekleri.”
“Bunu istiyorum.” Artık beni tehdit etmeyeceğini bildi
ğim için yakınımda oluşundan keyif alarak kendi kendime
gülümsedim, hepsi birbirinden farklı türde ve renkte dört adet
fotoğraf seçip görebilm esi için kare şeklinde tezgâha dizdim .
“M ükem m el." G ülüm seyişi yüzünü aydınlattı, ben de
gülüm seyerek karşılık verdim . “ Ç ok y e ten ek lisin .”
İltifatı beni bir an için geçm işe götürdü, yanaklarım ın
kızardığını hissettim . “T eşekkür e d erim .”
Luke, Bayan H enderson’a a ldıklarının parasını ödeyip,
arabam a doğru yönelirken a rkam dan geldi.
“Sonraki durak neresi?” diye sordu bana yetişip.
“Bu son teslim atım dı, yani eve d ö n ü y o ru m .”
“Ya da,” dedi soğukkanlılıkla, “ sana b ir kahve ısm arla
yabilirim .”
M idem heyecan içinde kasıldı. H âlâ ilgileniyor! Peki ya
ben? Baltalı bir katil olabilir. Ya da d ah a k ötüsü.
“Happy hour?” 1 diye devam ettirdi k o n u şm asın ı.
Hâlâ arabam a doğru yürürken ona b a k ara k gülüm sedim .
“Akşam yem eği? K ülahta d o n d u rm a ısm arlay ab ilirim
sana?” Boşta kalan elini d ağınık sa ç la rın a götü rd ü ğ ü n d e
mest oldum.
Halka açık bir yer güvenli olab ilird i, so n u n d a k endim i
bu duruma daha fazla k aptırm am ak için, “ B ir şe y ler içelim
0 hâlde. Bir blok ötede happy h o u r’u çok gü zel b ir b a r v ar,”
deyiverdim.
“Önden buyurun!” L anet olsun, şu g ü lü ş için neredeyse
her şeyi yapabilirdim .
“Kardeşinin hediyelerini arabana k o y m ay a ca k m ısın ? ”
“Yürüyordum ,” dedi om uz silkerek.
“Benim arabam a bırakabilirsin.” L exus S U V 2 arabam ın
bagajını açıp, o fotoğrafları y erleştirirk en kap ağ ı tuttum .
20
“ G üzel a ra b a ,” dedi şaşırarak. B ana bakarken kaşlarını
kaldırm ıştı.
“T eşek k ü rler.” B agajı kapatıp arabayı tekrar kilitledik
ten so n ra k a ld ırım d a n y ürüm eye devam ettik.
L uke, k im sen in onu izlem ediğinden em in olm ak ister
m iş gibi e tra fın a bak ark en , pilot gözlüğünü beyaz tişörtü
nün y a k asın d a n çık arıp gözüne taktı, benim suratım asıl
m ıştı. B e n im le gö rü lm ek ten mi çekiniyor? Eğer öyleyse
ned en beni d a v et etti ki?
O , en sev d iğ im İrlanda barının kapısını benim girebil
m em için açık tutarken ben hâlâ buna kafa yoruyordum .
G üzel b ir bara gelm iştik.
“ Selam ! C eltic S w ell’e hoş geldiniz.” Genç bir garson
ikim ize de g ülüm sedi, L u k e ’a daha bir dikkatle bakarak.
G özlerim i devirdim . K ız, “Ç ok güzel bir gün,” diye sür
dürdü k o n u şm asın ı, “ dışarıda mı oturm ak isterdiniz, yoksa
içeride m i? ”
L u k e ’a bak ıy o rd u m ki o hiç duraksam adan ve bana ne
istediğim i sorm adan, “ İçeride,” diye yanıtladı.
“T abii ki, beni takip et yakışıklı.” Kız, beni yok sayıp
L u k e ’a göz kırparak, bizi barın arkasındaki bölüme götür
dü.
B iz y erleşirken, B ayan Flörtöz, m asada duran happy
hour m enüsünü işaret ederken, tekrar L uke’a sırıttıktan
sonra yanım ızdan ayrıldı.
“B enim le dışarıda görünm ekten utanıyor m usun?” İşin
aslını öğrenm eye kararlıydım .
Luke bir nefes alıp gözlüğünü çıkardı; kocaman mavi
gözleri ortaya çıkm ıştı, dehşete kapılm ış görünüyordu.
K am ım daki kasılm a yavaş yavaş geçiyordu.
“Hayır! Tabii ki hayır, Natalie. Aslında, seninle vakit ge
çirm ek beni heyecanlandırdı.” Samimi görünüyordu. “Ne
den sordun?”
“ Şey...” H âlim den m em nun bir şekilde, garson kızın
önüme koyduğu sudan bir yudum aldım. “Biraz şey görü
nüyorsun...”
“Ne?”
“Birdenbire sessizleştin.“ Ortaya atabildiğim en iyi argü
man buydu. Kahretsin, bu adam neden beni geriyor böyle?
“Burada, seninle olmaktan m utluyum . Sadece...” Elini
güzel saçlarının arasında gezdirerek kafasını salladı. “ Ben
özel hayatına önem veren bir adam ım .” H ızla nefes alıp
verdi ve parlak mavi bakışlarını bana çevirm eden önce,
âdeta bir çeşit iç çatışm a yaşarcasına gözlerini kapadı.
“Sorun değil.” Teslim olm uş gibi ellerim i havaya kaldır
dım. “Sadece sormak istedim. E ndişelenm e.”
Rahatlatıcı bir gülüm sem e takınarak, o başka bir şey
söylemeden önce happy hour m enüsüne uzandım . R uh hâ
lindeki değişim ya da bunun arkasındaki n ed en ler beni ilgi
lendirmiyordu. Sadece birer içki içip kalkacaktık. C iddiye
alınacak bir şey değildi..
Gülümsedi ve beni Flörtöz G a rso n ’a sipariş verm ek için
gireceğim küçük diyalogdan kurtardı.
Luke kaşlarını bana doğru kaldırıp, “ K üçük hanım ne is
ter?” diye sordu.
“Ekstra limonlu, tuzsuz, buzlu b ir m arg a rita .” G arson
kızın kızarmış yanaklarını görünce k a şlarım h a v ay a kalktı,
benim sözlerim üzerine not defterine hırsla sip arişim i k a ra
layıverdi. Luke çekici bir adam dı, onu n la ilg ilen d i diye kızı
suçlayamazdım am a yine de içim deki ilkel b ir şe y ler kızın
o güzel kahverengi gözlerini çık a rm a k istiyordu.
Üstelik daha benim bile değildi.
Luke kendi kendine güldü. “ İki tan e o lsu n .”
“Elbette. Başka bir isteğiniz?” diye so rd u L u k e ’a, açık
açık beni görm ezden gelerek. L uke, “ H ayır, teşek k ü rler,”
diye m ırıldanm adan önce k ıza g ü ç b ela b ir b a k ış a ta rk en g ü
lümsedim.
KRISTEN PR OBY
23
seklerim masanın üzerinde, ilgiyi yeniden onun üzerine çek
mekten memnun olarak.
“Ne tesadüftür ki dün gece ben de iyi uyuyamadım, bu
yüzden biraz yürümek ve denizin tadını çıkarmak için erken
kalktım/’ İçkisinden içmek için durakladı.
“Mmm hım...”
“Sonra karşılaştığım bu inanılmaz derecede seksi ve güzel
kadına büyük bir kabalık yaptım .” Nefesim kesilmişti, du
daklarımı ısırdım. Seksi ve güzel? Vay.
Luke’un gözleri dudaklarıma çevrildi.
“Acaba yaptığın bu kabalık için seni affetti m i?” Sesim
fısıltıya dönmüştü.
“Emin değilim, um anm .”“Sonra ne yaptın?”“Bir şeyler
okumak için eve döndüm.”
“Ne tür şeyler okumak için?” M m m , m argaritam çok lez
zetliydi.
Kaşları biraz çatılmıştı, om uz silkerek, “ İşle ilgili bazı
şeyler,” dedi.
“Öyle mi? Ne iş yapıyorsun?” Bayan Flörtöz’e içkimi ta
zelemesi için elimle işaret ettim, L uke’a kaşlarım ı kaldırdım,
kafasıyla bir tane daha istediğini onayladı.
“Neden bilmek istiyorsun?” diye m ırıldandı ve birdenbi
re rengi soldu. Ne bu şimdi? G erçekten seri katil m i yoksa?
Ajan mı? İşsizdi de ona bakacak bir kadın m ı arıyordu? Bu
son düşüncemi hemen attım kafam dan, işsiz olsaydı bu ci
varda yaşayamazdı çünkü.
“Ya, işte şimdi merak ettim.” Öne doğru eğildim . Rahat
sız olmuş görünüyordu; ben de bu işkenceye bir son verdim.
“Ama beni hiç ilgilendirmez. Ee, bir şeyler okudun, sonra?”
Rahatladığı fark ediliyordu am a ne iş yaptığını bana söy
lememesi beni hayal kırıklığına uğratm ıştı.
“Ben de uyudum.”
Gülümserken ona bakıyordum . “B en de seni izlem ek is
terdim.”
24
IV K IS 1 CİN ^ K U Ö Y
27
Saatimi kontrol ettiğimde soluğum kesildi. Üç saattir bu
rada oturuyorduk!
“Gitmeliyim,” dedim ona gülümserken. “ Uzun zamandır
buradayız.”
“Güzel biriyle birlikte olduğunda zam an akıp gidiyor.”
Öne doğru eğilip elime uzandığında, artık onun büyüsüne
kapılmıştım. Gözlerim dudaklarına odaklandı, dudaklarını
yalıyordu, bense kıvranıyordum. Neredeyse hızlıca elini
geri çektiğinde, dokunuşundaki sıcaklığı hissedemeyece-
ğim için hayal kırıklığına uğramıştım.
“Katılıyorum,” dedim, yüzüm e yeniden o şım arık gü
lümsememi yerleştirmiş bir hâlde hesaba uzanırken.
“Ah olmaz. Ben ısm arlıyorum .” Luke hesabı ellerim in
arasından kapıp cüzdanını karıştırm aya başladı.
“Kendi içtiklerimi ödem ek istiyorum .”
Luke bana baktı, gerçek anlam da sinirlenm iş görüntüsü
beni şaşkına çevirdi.“Hayır.”“Peki. Teşekkür ederim .”
“Rica ederim,” dedi gülüm sem esi yeniden yüzünü kap
larken.
Luke bir yandan faturayı cüzdanına yerleştirirken, biz
kaldırımda yürümeye kaldığım ız yerden devam ediyorduk.
Alelacele güneş gözlüklerini taktı yeniden, gözle görülür
biçimde etrafımızda kim lerin olduğunun farkındaydı. E lim
den tutup arabaya doğru yürüm eye başladığım ızda kalbim
hızla çarptı.
Güneş batm aya başlam ıştı, göz kam aştırıcı Puget
Sound’u izliyordum; m asm avi deniz, denizin üzerinde sü
zülen yelkenliler, dağlar, o an yanım da k am eram ın olm asını
çok isterdim. L uke’a baktığım da çenesi gergindi; kafasını
yere eğdi ve biz hızla yürüdük.
“Hey, yavaş ol,” diyerek hafifçe eline asıldım , bilerek
yavaşladım. “Benden kurtulm ak için m i acele ediyorsun?”
“Hayır, hiç de değil.” Yeniden etrafa bakındı, sonra
adım larını yavaşlatarak bana doğru döndü.
KRISTEN PROBY
30
bu da evini ne kadar sevdiğinin bir kanıtıydı. Neler hissetti
ğini anlayarak ona gülümsedim.
Yan koltuk, ön kapıya gelecek şekilde park ettim ara
bayı, em niyet kem erim i çözmek için herhangi bir hareket
yapmadan bekliyordum . Luke çoktan arabadan inmişti, bir
de baktım ki ön taraftan dolaşarak kapıma uzanıp açtı.
“ Lütfen, içeri gel.” Elini bana doğru uzatmıştı ama ben
duraksadım.
“G itm eliyim ...”
“Gerçekten içeri gelmeni çok isterim.” O çekici gülüm
semesi yerleşti yüzüne, yelkenleri suya indirdim. “Sana
m anzarayı gösterm em e izin ver. Belki sana akşam yemeği
hazırlarım. Sadece o kadar, söz veriyorum .” Gözleri hay
lazca parıldıyordu ve ben ona daha fazla karşı koyamadım.
Ona karşı koym ak istemiyordum.
“ Seni m eşgul etm iyorum , değil m i?”
“Hayır, ben özgür bir adamım, Natalie. Haydi.”
Arabayı kapatıp, eline uzandım. Vay. Dokunuşundaki
elektrik hâlâ orada duruyor. Gözlerim onunkilerle buluş
tuğunda büyüdü. Gülüm semesi kayboldu, dikkatle gözle
rimin içine bakıyordu. Elimi kaldırıp dudaklarına götürdü,
sonra arkam dan arabanın kapısını kapatıp, sanki her an ka
çacakm ışım gibi elimi bile bırakmadan evin kapısına kadar
sürükledi.
Poposunu şekillendiren kot pantolonunun kalçalarını
sarışını beğenm em ek elde değildi. Beyaz tişörtü pantolo
nunun dışına sarkıyor, vücudunu sıkmıyordu ama omuz ve
kol kaslarını mükemmel şekilde sarıyordu. Ona arkadan
sarılmak, burnumu sırtına gömüp, kokusunu içime çekmek
ve onu belirgin köprücük kemiklerinin arasından öpmek is
tiyordum.
Böylesine yakışıklı olmak yasa dışı olmalıydı. Belli ki
kendine çok iyi bakıyordu. Aniden onun, benim ligimin dı
31
şında olduğu düşüncesine kapıldım. O, on üzerinden ondu,
bense, sevdiğim spor salonunda kendim e çekidüzen verdik
ten sonra on üzerinden yedi olabilirsem şanslı sayılırdım.
Biraz popom ve o kadar m ekik çekm em e ya da Yoga eg
zersizi yapmama rağmen asla gitm eyen ayva göbeğim ol
duğundan bahsetmiyorum bile. Şişm an olm adığım ı biliyo
rum, yine de Jules gibi m anken fiziğine de sahip değildim .
Ta ki bugüne kadar, bunu hiç de dert etm em iştim .
Luke kapının kilidini açıp bana döndü, bakışları kusur
larımla ilgilenmediğini söylüyordu. G ördüğünden gayet
memnun gibiydi, umut içimi kaplam aya başlam ıştı.
“Hoş geldin Natalie. Kendini evinde hisset.” İçeriye gi
rip, ihtişamlı evini görür görm ez yüzüm ü dolduran bir gü
lümsemeyle onu takip ettim. Salonu iki kat yüksekliğindeki
tavanı ve kum beji renkli duvarlarıyla genişti. A rka duvar
tamamen camla ve Puget Sound m anzarasıyla kaplıydı.
Mavi-beyaz ve bir parça yeşil renkli m o bilyalar kocam an
dı. İkili kanepesinde kıvrılıp bütün gün dışarıyı seyredebi
lirdim.
Odanın içinde geziniyordum , sandaletlerim koyu p arke
lerin üzerinde ses çıkarıyordu, birkaç dakika pencerelerden
manzaraya baktım. G üneş dağların hem en üstünde iyice
alçalmış, dalgalı m avi denize yansıyordu, küçük beyaz
yelkenliler zarafetle suyun üzerinde süzülüyorlardı. H âlâ
odanın diğer ucunda duran L u k e ’a bakm ak için kafam ı çe
virdiğimde ellerini göğsünde b irleştirm iş beni izlediğini
gördüm. Keşke aklından geçenleri okuyabilseydim .
“Ne var?” diye sordum , onun duruşunu taklit edip, V y a
kalı kırmızı tişörtüm den göğüs dekoltem i b iraz olsun g ö s
terecek şekilde ellerim i önüm de birleştirirken.
“Çok güzelsin, N atalie.”
Ah.
Ellerimi indirdim , konuşm ak için dudaklarım ı araladım
KJ11STEN PROBY
33
KAÇ BENİMLE
34
KRISTEN PROBY
36
KRISTEN PROBY
37
Bir ısırık alıp gözlerimi kapadım. “Mmm... Çok lezzetli.”
Peçeteyle ağzımı silerken güldüm. Luke’un gözleri par
lıyordu, şarabından bir yudum alırken gülümsedi.
“Beğendiğine sevindim.”
“Demek,” dedim bir ısırık daha alarak, “yem ek pişirm e
yi sana annen öğretti.”
“Evet, yanından taşındıktan sonra bütün çocuklarının
kendi ayakları üzerinde durmaları gerektiğini söylerdi her
zaman.” Tavuğu bıçağıyla keserken onu izledim.
“Kaç kardeşin var?”
“Bir erkek kardeşim, bir de kız kardeşim var.”
“Senden büyükler mi, yoksa küçükler m i?” diye sor
dum. Tanrım, bu adam yemek yapabiliyor.
“Kız kardeşim benden büyük, erkek kardeşim ise k üçük.”
“Ne iş yapıyorlar?”
“Samantha, kız kardeşim, Seattle M ag azin e’de editör.”
Luke’un gözleri gururla parlıyordu. “M ark da kolej eğ iti
mini Alaska’da balıkçılık yaparak harcıyor.”
“Sen bu durumu pek onaylam ıyorsun sanırım .” K aşım ı
kaldırarak şarabımı içtim.
“Yani, o daha çok genç. Başında kavak yelleri esiyor,”
dedi omuz silkerek.
“Annenle baban?” Ailesinden bahsetm esi h o şu m a g it
mişti. Onları sevdiği çok açıktı.
“Redmond’da yaşıyorlar. Babam , M ic ro so ft’ta çalışıyor,
annem ise ev hanımı,” derken boşalm ış tab a ğ ım a g ö zü ta
kıldı.
“Çok lezzetliydi, teşekkür ederim .” S andalyem e y a sla
nıp bacaklanmı uzattım.
“Rica ederim.” Utangaç gülüm sem esiyle ö y lesin e genç
görünüyordu ki. “Biraz daha ister m isin?”
“Ah, hayır, doydum ,” G öbeğim i okşayıp d enize d o ğ ru
bir bakış attım. “M anzara harika.”
KRISTEN PROBY
45
“Ee, seks yok mu yani?” Bu kadar mı?” Sesim şekeri
elinden alınmış bir çocuk gibi çıkıyordu.
“Bu gece yok,” dedi gülümserken. Derin bir nefes aldı,
alnımdan öpüp elimi tuttu. Ben battaniyeyi aldım ve içeri
girdik. İçeride hâlâ müzik çalıyordu.
Battaniyeyi ellerimin arasından alıp sağ tarafımda duran
uzun mavi koltuğun üzerine fırlattı. “Dolaşmak ister mi
sin?”
Ben şu ‘seks yok’ yorumu üzerine sinirliydim ama evi
nin geri kalan kısmını dolaşma fikri beni biraz neşelendirdi,
teklifini kafamla onayladım.
Parmaklarını parmaklarımın arasından geçirdi. “B ugün
kü turumuza katıldığınız için size teşekkür ederiz, Bayan
Conner, burada bizimle olduğunuz için çok m em nunuz.”
Bu tur rehberi sesine oldukça güldüm , biraz olsun gevşe
miştim. Beni güldürmeye çalışıyordu.
“Mutfağı zaten gördün.”
“Mutfağı sevdim.”
Gülümseyerek, banyoyu ve boş bir odayı gösterip beni
koridora doğru sürükledi. K oridorun sonunda kapalı başka
bir kapı daha vardı, ama onu geçip, “B ir tür depo şim dilik,”
dedi.
Tekrar salona yönlendik, m erdivenlerden yukarı, daha
fazla yumuşak m obilyalı, televizyon odası olarak kullandı
ğı geniş tavan arası bölüm üne çıktık. G eniş ekran televiz
yonun asılı olduğu duvar kocam andı, kendim i gülm ekten
alıkoyamadım.“Bu kadar kom ik olan n e?” dedi televizyona
bakarak, ben kıs kıs gülüyordum .
“Erkekler ve onların devasa televizyonları.”
Kendi kendine güldü ve beni başka b ir boş oda ve b a n
yoya götürdü. Tavan arası bölüm ünün tam karşısında, m an
zarayı tam amen gören boydan boya pencere kaplı yatak
odası vardı. Yeşil, m avi ve bej tonlarının hâkim olduğu
KRISTEN PROBY
47
“Otoriter?” Düşünür gibi dudaklarını büzdü sonra güldü.
“Belki bir parça otoriter.”
Eğilip yalnızca dudaklarıyla hafifçe dokundu. “İyi gece
ler, güzellik.”
“İyi geceler.” Aklım başımdan gitti! Vay be, dudakları
nefis. Arabama binip emniyet kemerimi bağlam am a yete
cek kadar aklım kaldığı için şanslıydım. Kapısının eşiğine
kadar gitti, ben yola koyulurken bana el salladı.
Vay canına.
50
KRISTEN PROBY
53
yoga için geç olmak üzereydi, ufak tefek işlerim vardı.”
Kamera ve el çantamı kapının yanındaki masadan aldım
Dağınık hissetmekten nefret ederim!
Luke kamera çantamı elimden alıp omzuna astı, ben te
şekkür anlamında tebessüm ettim. “Ya sen? İyi uyuyabildin
mi?”
“Gayet iyi uyudum, teşekkür ederim.”
“Sana etrafı gezdirmek isterdim ama yola çıkm amız la
zım. Ertelesek?”
“Tabii ki, haydi gidelim.”
Luke’un park etmiş olduğu üstü açılabilir spor Lexus
arabasını görünce ıslık çaldım. Kamera çantamı küçük arka
koltuğa yerleştirip, yakışıklı suratındaki o kocam an kendini
beğenmiş gülümsemesiyle benim için arabanın kapısını açtı.
“Güzel araba.”
“Yokuş aşağı sürmek için iyi olacağını düşündüm .”
“Kulağa güzel geliyor.” Deri koltukları alçak ve lükstü,
etkilenmemek elde değildi. İnce bir zevki vardı.
Çok geçmeden Seattle’ın çevre yolundan Interstate 904
otobanına doğru yola çıktık. Bu araba uçabiliyor! Güneş
yakıyor, rüzgâr tenimizi okşuyordu, Luke radyoya uzanıp
Maroon 5 tarzı bir şeyler açtı. Lafı dolaştırm aya gerek yok
tu, birbirimizle olmaktan hoşlanıyorduk, ben yan koltuğa
gömülmüş şelaleye giden yolun üzerindeki yeşilin keyfini
çıkarıyordum.
Luke’un, Snoqualmie Şelalesi’nin nerede olduğunu bil
diği belliydi, biz yaklaştıkça m üziğin sesini kısıp elini ba
cağıma koydu. Sadece bu dokunuş bile cinsel dürtülerim i
harekete geçirip dikkat kesilm em i sağladı, düzensiz atan
kalbimi sakinleştirmek için derin bir nefes aldım .
“Buraya daha önce geldiğin açık.”
54
KRISTEN PROBY
57
sırtıma dolandırdı. Burnunu burnuma sürttü, mavi gözleri
istekliydi.
“Bütün gün seni öpmenin hayalini kurdum .”
“Daha az düşünce, daha çok eylem .” A rsız cevabım beni
şaşkına çevirdi ya da belki kalbim bu denli hızlı atarken
cevap verebilmeme bile şaşırmışımdır.
Luke, dudakları dudaklarımın tam karşısında gülüm se
yip şehvetle, beni içine çekercesine öptü. Ellerim i bırakıp,
dün gece olduğu gibi ellerini kalçalarım a koyup beni ken
dine çekti. Yüzünü ellerimin arasına alıp onu kendim e yak
laştırdım, sanki içinde kayboluyordum . D udaklarını öyle
iyi kullanıyor ki! Dudaklarıma küçük ısırıklar konduruyor,
diliyle dilime nazik ve sabırlı dokunuşlar yapıyordu. İnle
yerek, ellerimi saçlarına dolayıp sıkıyordum .
“Affedersiniz.”
Arkamı döndüğümde, gezinm ek için yürüyüşe çıkan bir
kafileyi gördüm. Lanet olsun! Luke kahkaha atıp kafile yo
luna devam edebilsin diye beni yoldan çekti.
“Sanırım yakalandık,” diye fısıldadı kulağım a, önüm e
düşen bir tutam saçımı arkaya atıp yanağım dan öptü.
“Sanırım öyle oldu,” diye kıkırdadım nefes nefese, sonra
onun seksi arabasına doğru yürüyüşüm üze devam ettik.
60
“İtalyanca,” diye yanıtladım.
Parmaklarıyla harflerin üzerinden geçti, dirseklerime
dayanıp onu izledim. Göz göze geldiğimizde, gözlerinden
ateş çıkıyordu, kaslarım, kamımın altındaki kaslarım kası
lıyordu.
“S ek si,” diyerek gülümsedi.
“Teşekkür ederim ,” diyerek karşılık verdim.
“Başka dövm en var mı?” Kafasını yan yatırıp diğer aya
ğıma geçti.
“Evet.”
Gözleri yeniden benimkilere odaklanmıştı, kısılmışlardı.
“N erede?”
“Çeşitli yerlerde.”
“Ben başka göremiyorum.” Gözlerini açıkta kalan ba
caklarım da, kollarım da ve göğüs kafesimde gezdiriyordu.
“K ıyafetlerim üzerimdeyken görülebilen tek dövmem
ayağım daki, o da yalnızca çıplak ayaklı olduğum zaman,”
diye fısıldadım . Tanrım, çok eğlenceliydi.
Ayağımı bıraktı.
“Aa! Ayak m asajını sevmiştim.”
Ayak bileklerim den tutup bacaklarımı araladı, sonra el
lerinin ve dizlerinin üzerinde vücudumun üzerine doğru ya
vaş yavaş ilerledi, ta ki bum u benim burnuma neredeyse
değene kadar.
“D iğer dövm elerinin nerede olduğunu bilmek istiyorum,
N atalie.”
D udağım ı ısırarak kafamı iki yana salladım. Bedeni bu
kadar yakınken kim kelimeleri düzgün düzebilirdi ki?
“Bana söylem eyecek misin?” Yavaşça eğilip dudağımın
köşesini öptü.
Kafamı tekrar hayır anlamında salladım.
“Sanırım onları kendin bulmak zorunda kalacaksın.”
61
'ylltu n cı ¿fâölüm
62
“O kadar seksisin ki, Natalie. Sana dokunmadan dura
mıyorum.”
“Bana dokunman hoşuma gidiyor.”
“Öyle m i?” Yanağımdaki serseri saçları çekerek yüzümü
okşadı.
“Evet,” diye fısıldadım.
“Tenin öylesine yumuşak ki,” diye mırıldandı, yanakları
hâlâ yanağım dayken. “Kıvrımlı vücudunu seviyorum.”
Gözlerim büyüdü.
“Som urtm a.” Yüzümdeki sertliği yumuşatıyormuşçası-
na kaşlarım ın ortasından öptü.
“Kıvrımlı vücudumdan o kadar da emin değilim.” Bu,
daha önce hiç yapmadığım , fısıltıyla çıkan bir itiraftı ve dü
rüst olm ak gerekirse, daha önce hiç bu kadar savunmasız
hissetm em iştim .
M avi gözleri yine gözlerimle buluştuğunda, her bir keli
meyi kısa ve net bir şekilde: “Sen. Çok. Güzelsin.”
Gözlerim i kapadım ama o çeneme hafifçe dokunup, beni
yeniden ona bakm aya zorladı.
“Teşekkür ederim .”
Sonsuza kadar zamanımız varmış gibi, dudaklan şimdi
usul usul, oyalana oyalana, okşarcasına dudaklarımın üze
rindeydi. K alçalanm ı hareket ettirip kendimi kasıklarına
doğru çektim , boğazının derinliklerinden kısık sesle inledi.
K anım kaynıyordu. Daha önce hiçbir erkeği Luke’u is
tediğim gibi istemedim. Onu tüketmek istiyordum. Onu de
licesine istiyordum . Bütün günü onunla geçirmek istiyor
dum. Benim le şefkatli oluşunu seviyordum.
Beni de kendiyle birlikte kaldırıp oturdu, bluzumun ke
narından tutuyordu. “Seni görmek istiyorum.” Nefes nefese
ve m uhtaç gibiydi, o andan sonra istediği her şeyi yapabi
lirdim.
Ellerimi başımın üzerine kaldırdım, o bluzumu çıkar
63
madan önce, yüzümde su damlaları hissettim. Yukarı bak
tığımda gökyüzünün bulutlandığını ve yağmur başladığım
fark ettim, yağmur damlaları meşe ağacının dallarının ara
sından aşağı süzülüyordu.
“Islanıyorum,” diye fısıldadım dudaklarına doğru.
Sırıtıyordu, gözleri bana gülüyordu. “ Um arım .”
Kahkaha atmaktan kendimi alamadım ve kollarımı boy
nuna doladım. “O da var ama yağmura yakalanm ak üzere
yiz.”
“Kahretsin,” diye homurdandı Luke, sade bir öpücük
kondurarak. Bir eli arkamda, boynumdan kalçam a dolanıp
duruyordu, sanırım mırıldandım.
“Gitmeliyiz.” Tek kaşımı kaldırdım.
“Güzel dövmelerini keşfetmeyeceğimi sanm a sakın.”
“Şu yavaştan alma işine ne oldu?” N efesim düzelmeye
başlıyor ama kalbim hâlâ hızla çarpıyordu. Ah, bu adam
bana ne yapıyor!
“Sanırım kararımı değiştirdim.” Tamamen ciddiydi.
Şükürler olsun!
“Nedenmiş o?” Ellerimi saçlarının arasından geçirdim,
kollarını bana sarmış, kucağında tam am en m utluydum .
“Çünkü ellerimi senden uzakta tutam ıyorum . Bana ne
yaptığını bilmiyorum ama bir çeşit büyünün etkisindeyim
sanırım.” Sallanıp kararan havada etrafım ıza bir bakış attı.
“Yağmur hızlanıyor, haydi, geri dönelim .” Kalkmam a
izin verdi, eşyalarımızı toparlayıp orm anın içine, oradan da
arabaya doğru yola koyulduk. Arabaya varıncaya kadar ıs
lanmıştık ve çocuklar gibi kahkahalar atıyorduk.
“Deri koltuklarına ıslak ıslak oturmak istem iyorum !”
“Bunun için endişelenme, arabaya bin!” Kapıyı benim
için açtı. “Hasta olmanı istemiyorum, bebeğim .”
Bebeğim? Bebeğim! Bana bebeğim dem esine aldırm ı
yor muyum? Beni koltuğa oturtup kapıyı kapattı ve s ü r ü c ü
64
koltuğuna geçti. Bana bakıyordu, saçlan ve bluzu sırılsık
lamdı, zor nefes alıyordu, güzel mavi gözleri mutlulukla
parlıyordu.
Ah, evet. Kesinlikle aldırmıyordum.
“Haydi, seni evine götürüp kurutalım.” Arabayı çalıştı
rıp otobana girmek üzere park ettiği yerden ayrıldı.
“Bana biraz kendinden bahsetsene.” Luke otoban yoluna
bağlanırken bana bakıyordu.
“Ne bilmek istiyorsun?” diye sordum.
“En sevdiğin müzisyen?”“Maroon 5,” diye yanıtladım
kolayca.
“En sevdiğin film?” diye sordu gülümsemeyle.
“Hım... Bundan bahsetmiştik,” diyerek güldüm. “Hâlâ,
Bulunduğumuz Yol”
“Ah, evet, sen Robert Redford hayranıydın.” Elinden
öptü, iç çektim.
“Öyleyim .”
“İlk erkek arkadaşın?” diye sordu, gözleri endişe içinde
benimkilere döndü, ben donakalmıştım. Bu somya nasıl ce
vap verecektim?
“Bunu yapmayacağımı biliyorsun.” Koltukta ona doğru
döndüm.
Kafasını önce bana sonra yeniden yola çevirdi. “Neyi
yapmayacaksın?”
Kelimeleri bulmaya çalışarak ve neden kendimi açıkla
ma ihtiyacı duyduğumu merak ederek omzumu silktim.
“Hey,” dedi, ellerini benimkilere kenetleyip öptü ve iki
mizin elini de kucağına koydu. “Neymiş o yapmayacağın?”
“Genellikle erkeklerle fazla zaman geçirmem. Seviş
mem. Yemek paylaşmam. Soru cevap oynayarak vakit ge
çirmem. Ben sadece... yapmayacağım.” Bir şeyler yanlış
geliyordu.
Tekrar yüzüme baktı, şaşkındı.
65
“Peki öyleyse, erkeklerle ne yaparsın?” Koltuğunda kıv.
ranıyordu, kızdığını düşündüm.
“Onlarla düzüşürüm.” İşte. İşte söyledim.
“Ne?” Ah, tabii... Sanırım gerçekten kızdı.
“Luke, ben flört etmem.” Bunu nasıl açıklayabilirdim
mi? Daha önce kimseyle çıkmak istemedim. Ondan önce.
“Beni ret mi ediyorsun?” Sesi kuşkuluydu, elimi bıraktı.
“Hayır!” Gözlerimi kapayıp kafamı iki yana salladım.
“Seninle tanışmadan önce demek istiyorum. Sadece önüne
gelenle yatan biri olmadığımı ya da daha iki gündür tanıdı
ğım erkeklerle ormanda dolaştığımı falan sanm anı istiyo
rum.”
“Ama onlarla sevişiyorsun.” Kafası karm akarışık ol
muştu.
“Şey, eskidendi.” Koltukta önümü dönüp ön cam dan dı
şarıyı seyrettim. “Annemle babam ölm eden önce...”
Elimi yeniden tuttuğunda, şaşırm ış hâlde yeniden kafa
mı ona çevirdim.
“Devam et.”
“Onlar ölmeden önce, ben üniversitede okurken, ken
dimi çok düşünmezdim. Dolayısıyla başkalarını da. Flört
etmemeyi ben seçtim, Luke. Am a seks, anladığım bir şeydi.
Bir erkeğe başka şeyler hissetmeyi istem edim hiç.” Güç
lükle yutkunup gözlerimi utanç içinde kapadım .
“Seni böyle düşünmeye itecek bir şey mi oldu?
“Hım...” Bundan kimseye bahsetm em iştim . Jules hariç.
“Bak, Nat, aramızda bir şeyler olduğunu hissediyorum
ve senin güzel, sevimli popon üzerine bahse girerim ki bu
gece seninle sevişeceğim. Seni becerm eyeceğim . Yani, bir
birimize karşı dürüst olmamızın oldukça önem li olduğunu
düşünüyorum. Sürpriz yok.” Yakışıklı suratı öylesine sami
mi ve tatlıydı ki.
“Dün gece beni becermek istediğini söylüyordun.”
“İstedim. İstiyorum. Ve isteyeceğim de. Ama bu gece
d e ğ il”
“Ah,” diyerek nefes aldım.
“Evet. Şimdi, ne oldu bebeğim?”
Elimi elinden çekip kucağımda birleştirdim. Luke şerit
değiştirirken ben de düşüncelerimi toparlamaya çalışıyor
dum. Ah, işte bu canımı yaktı.
“On yedi yaşındayken, birkaç ay boyunca çok tatlı ol
duğunu düşündüğüm bir çocukla flört ettim. Bakireydim,
bu konuda benimle alay ederdi ama ben aldırış etmezdim.
Tanrı aşkına daha on yedi yaşındaydım.
Neyse, uzun lafın kısası, bir gece çok ileri gitti. Benim
evdeydik, annemler parti gibi bir şey için dışarıdalardı, biz
yalnızdık ve o...” Konuşmayı kesip ağaçlan ya da binaları
görmeden utanç içinde camdan dışarı baktım.
“O, bana tecavüz etti.”
Luke keskin bir nefes aldı, yüzü sinirden buruşmuştu.
“Orospu çocuğu.”
“Daha kötüsü de var,” diye gülümsedim neşesiz bir ifa
deyle.
“Lanet olsun, bu hiç komik değil.” Bana bakıyordu, yü
züm eski hâline döndü.
“Güven bana, biliyorum,” diyerek yutkundum. “Çok kü-
fıirbazsın.”
“Henüz küfür duymadın. Daha sonra ne oldu?”
“Annemle babam geldi.” Dudaklarımın arasından bu iti
raf döküldü. Luke yeniden gürültülü bir nefes aldı.
“Babam onu neredeyse öldürüyordu. Polisi aradık. Ceza
aldı. Babası senatördü, şu yasal saçmalıklardan sonra ai
lem onları dava etti ve kazandı. Babam çok iyi bir avukattı.
Mahkemeden sonra yüklü bir tazminat aldım ve ona hiç do
kunmadım. İhtiyacım yoktu, ailem sıkıntı çekmemi istemi
yordu ama ben yine de o parayı istemedim.”
67
K A Ç b b N iM L c
Uzunca bir süre hiçbir şey söylem edi. Sadece araba sü
rüyor ve tamamen düşüncelere dalmış görünüyordu.
“Yani,” diyerek sessizliği bozdum, “üniversitedeyken
erkeklerle bu yüzden bu kadar problemli ilişkilerim oldu.
Düzelmem birkaç senemi aldı ve ailem in ölümü beni bazı
zararlı davranışlar gösterm eye itti.”
“Dövmeler?” diye sordu.
“Hayır, ne tuhaftır ki dövmelerin ve diğer başka şeyle
rin iyileşm eye çalışmamla ya da geçm işim le hiçbir alakası
yok.”
Hâlâ yüzüme bakmıyordu. Kahretsin, bu çok erken oldu!
“Hey,” dedim elini avucumun içine alırken. “Biliyorum,
anlattıklarım fazla geldi, üstelik daha yeni tanıştık. Eğer
beni eve bırakıp, benimle görüşmeyi kesm ek istersen, bunu
anlarım.”
“Hayır, Natalie, benden bu kadar kolay kurtulam ayacak
sın.” Parmaklarımı ellerinin içinde sıktı, hissettiğim rahat
lama inanılmazdı.
“Biraz sessiz duruyorsun.”
“Açıkçası ne söyleyeceğimi pek bilm iyorum .” Kaşlarını
çatarak bana baktı.
“Ben...” Durup düşüncelerim i toparlam aya çalıştım.
“Aramızdaki şeyin özel olduğunu hissediyorum ve bunu
bilmen gerektiğini düşündüm .” Son iki kelim e ağzımdan
fısıltıyla dökülmüştü.
“Demek daha önce kimseyle flört etm edin?”
Kafamı salladım.
“Tatlım, daha yapacak çok şeyim iz var.” Sesi yeniden
şefkat dolu geliyordu, içimi um ut kapladığını hissediyor
dum.
“Öyle m i?”
“Ah, kesinlikle. Ama bir sorum var.”
“Evet.”
“Bu h erif nerede?”
68
KRISTEN PROBY
“Bilmiyorum. Neden?”
“Çünkü onu öldüreceğim.”
Bunu söylediğini inanamıyordum! Usulca kıkırdadım.
“Gerek yok. Eminim acınacak hâldedir, Luke.”
“Cehennemde yanmalı.”
“Yanacak.” Elini sıkıca kavradım. “Bana güven, o artık
problem değil. Babam beni kurtardı.”
“Tanrı’ya şükür.” Parmaklarımı öptüğünde, yanı başım
da rahatlamaya başladığını sezdim.
Vay canına, ona olabilecek en kötü şeyi söyledim ve o
hâlâ beni istiyor? Nasıl bu kadar şanslı olabilirim?
Luke arabasını evimin önüne çekip kontağı kapadı. Be
nim için kapımı açtı, arka koltuktan kamera çantamı alıp
beni eve kadar takip etti. Evin kapısını açıp içeri gelmesi
için işaret ettim.
“Jules!” Ev arkadaşıma seslendim ama ev boş gibiydi.
“Burada olduğunu sanmıyorum” Ona gülümseyerek ka
mera çantamı elinden alıp yere koydum, kendi çantamı ve
onun anahtarlarını da masanın üzerine.
“Sana etrafı gösterebilir miyim?” Ansızın utanmıştım.
“Elbette, önden buyurun.”
El ele tutuştuk. “Bugünkü turumuza katıldığınız için size
teşekkür ederiz, Bay Williams, burada bizimle olduğunuz
için çok m em nunuz.”
Luke kam ını tutarak sesli bir kahkaha attı, utangaçlığım
eriyip gitmişti. “Ah, espri anlayışına bayıldım, Natalie.”
Kamera çantamı yerden aldığımda kaşlarını kaldırdı.
“Sana stüdyomu göstereceğim, bunu da ortadan kaldırmış
olurum.”
Onaylar anlamda kafasını salladı, ona evin içinde reh
berlik ediyordum.
“Senin de çok güzel bir manzaran var,” dedi salonun
boydan boya pencerelerini işaret ederek, gülümsedim.
“Evet, var. Burası hem salon hem yemek odası hem de
69
mutfak.” Kırmızı ve kahverengi kanepelerimize, koyu ah-
şaptan yemek masamıza ve mutfağın sade şıklığına bir göz
attım.
“Güzel mutfak,” diyerek bana göz kırptı.
“Evet,” diye kıkırdayarak yanıtladım. “Ama çok fazla
yemek yapmam. Yemek işiyle daha çok Jules ilgilenir.”
“Sana burada yemek pişirmeyi çok isterim.” Bakışları
parıldıyordu.
“Ben de çok isterim.” Yanaklarımın yandığını hissedi
yordum. “Tamam, haydi stüdyoya gitmek için çıkalım, son
ra da sana üst katı gezdireyim.”
“Çıkalım?”
“Evet, dışarıdaki misafir odasını stüdyoya dönüştürdüm.
Evin en sevdiğim kısmı. Haydi gel.”
Yana açılır cam kapılardan, stüdyoya giden arka bahçe
ye geçtik. Kapının önünde durup ona kuşku dolu bir bakış
attım.
“Ne var?” diye sordu, yüzünden merak okunuyordu.
“Bana kızmayacaksın, tamam m ı?”
“Neden kızacakmışım ki?
“Şey, sana geleneksel portreler çekm ediğimi söylemiş
tim.” Dudaklarımı ısırdım.
“Bebeğim, bugünkü konuşmamızdan ve şu an sana kar
şı hissettiklerinden sonra sana garanti ederim, kızm ayaca
ğım.”
Yüzünden bunu gerçekten kastettiği anlaşılıyordu, dö
nüp kapının kilidini açtım.
Hiçbir şey olmadı.
Onun önünden içeri girip kamera çantamı yere bıraktım.
Işıkları açtım, Luke beni içeri kadar takip etti. Tam eşikte
durdu; stüdyoma girerken ağzı açık kaldı, gözleri büyüdü.
Dönüp onun baktığı yöne baktım. Üzerindeki gölgelik
ten aşağı sarkmış beyaz çarşafıyla köşede duran, yarınki
70
KRISTEN PROBY
seansa hazır, çift kişilik dev bir yatak vardı. Ve daha fazla
boydan boya pencere kaplı duvarlar - mükemmel ışık!
Raflar dolusu, kadın iç çamaşırları, korseler, pelüş kürkler,
ayakkabılar ve diğer malzemeler. Ama odaklandığı şey,
odanın etrafında asılı kanvas tablolar gibi görünüyordu.
Bir tanesine doğru yürüyüp, şiddetli bir şehvet içindeki
çifte baktı. Fotoğraf siyah beyazdı; devasa yatağımın üze
rindeki çifti yandan görüyordu, adam üstteydi, ağzı kadının
göğüslerinde üzerine kapanmıştı. Kadının kafası arkaya ya
tık, ağzı açık, bacakları adamın beline dolanmış, ayakları
kalçalarındaydı.
Erotik, özel bir fotoğraftı ve benim favorilerimden bi
riydi.
Luke kendi etrafında bir tur dönüp duvarlarımdaki sanatı
kavramaya çalışıyordu; tahrik edici pozlar veren, bir çoğu
farklı pozisyonlardaki bazı kadın ve adamlar. Nihayet göz
lerimiz birleşti.
“İşte çalışmalarım,” diye mırıldandım.
“Natalie.” Yutkundu, favori fotoğrafıma yeniden baktı.
“Bu inanılmaz.”
“Gerçekten mi?”
Kafasını aşağı yukarı salladı, gözleri büyümüştü. “Evet,
muhteşem. Akıl almayacak kadar seksi. Bu işe nasıl bulaş
tın?”
Gülümsemem bütün yüzümü kaplamıştı. “Üniversite
de. Kızlar, erkek arkadaşları için, kendi özel fotoğraflarını
çekmemi istediler, ben de daireme geçici bir stüdyo kurup
orada başladım.”
“Peki ya çiftler?”
“O kendiliğinden gelişti. Pek çoğu, kadınlarının fotoğ
raflarından hoşlanarak geri dönüş yapan erkekler arkadaşla
rı ya da eşleri, çift olarak özel fotoğraflarını istediler.”
“Bu pomo değil.” Durumu aydınlatmak istiyordum, yü
züne baktım.
71
KAÇ BENİMLE
72
Aman Tanrım, işte ne yaptığını bilen, kararlı bir erkek.
Luke beni evin içinde vahşi bir hayvan gibi çekiştiriyor
du.
“Yatak odan?” diye yineledi, dilim tutulmuş hâlde mer
divenleri işaret ettim.
Kendi adımı hatırlamıyordum! Ve bana daha dokunma-
mıştı bile.
Tanrım.
M erdivenleri çıkarken, sıkı kalçaları gözüme ilişti, mi
dem kasıldı.
“Sağa.” Sonunda ses çıkarabilmiştim, beni yatak odama
sürükleyip kapıyı kilitledi ve beni kendine çekti.
Mavi denizin sesinin odayı doldurduğu pencerelerden,
hâlâ yeteri kadar ışık içeri sızıyordu. Bir süre, ellerim geniş
omuzlarında, kollarım belime dolamış hâlde öylece ayakta
dikilip düzgün suratını büyük bir zevkle seyrettim.
“Öyle yakışıklısın ki,” diye mırıldandım.
Bana gülümseyip, beni geri geri yatağa götürürken boy
numa sokuldu. Neyse ki yatağı bu sabah yapmıştım!
Beni yatağa itmesini bekliyordum ama onun yerine,
bana hiçbir şekilde dokunmadan geri çekildi, alev alev ya
nan gözleri aşağıdan yukanya vücudumda geziniyordu, en
sonunda gözlerimiz birleşti.
73
KAÇ BENİM LE
75
K A Ç M E N İM L E
76
KRISTEN PROBY
77
K/\(,' HI NİMI.I-
78
KRISTEN PRÜBY
79
daha aşağıya, içim e daha rahat girebilm ek için dizim i tutup
yana doğru açtı.
“Evet, bebeğim , bırak kendini.”
Bıraktım , şiddetle sarsıldım .
“Ah, L uke!”A niden kaskatı kesildiğini hissettim , birkaç
kez daha itip içim e boşaldı.
“N atalie!”
81
^ /eU i^ irıri ¿ S ö iü tri/
82
KRISTEN PROBY
88
KRISTEN PROBY
Kaşını kaldırdı.
“Kadınlar yalnızca fiziksel bir ilişkileri olduğunda do
ğum kontrol hapları kullanmazlar,” dedim gözlerimi devi
rerek. “Yoksa hormonlarımızla başımız derde girerdi ”
“Aa.” Kaşları yeniden çatılmıştı, dövmelerime baktı.
“Her yıl sağlık kontrolü yaptırıyorum. Tamamen sağlık
lıyım.” Gülümsedim.
“Yani, duşta seninle sevişebilirdik?”
Kahkaha atıp kafam la onayladım, sonra durup kuşku
dolu gözlerle onu süzdüm. “Yani...”
“Ben de düzenli olarak muayene oluyorum, seninle yak
laşık olarak aynı süreden beri kimseyle birlikte olmadım ve
tamamen sağlıklıyım .”
“Öyleyse, evet.” Vay canına, onu başka bir kadınla oldu
ğunu düşünm ek bile istemiyordum. Hayır, hayır, hayır.
“O hâlde, kahretsin, yeniden duş almak zorundayız sa
nırım.”
G ülüm seyip, başımı göğsüne yaslayarak yeniden kolla
rının arasına kıvrıldım.
“Yarın, uykum geldi.”
“Belki, birbirim izin uykusuzluk problemini çözeriz.”
“D enem eye değer.” Esneyerek göğsüne bir öpücük kon
durdum.
“İyi geceler, bebeğim .”
89
KAÇ BENİMLE
“İyiyim."
“Yalnızca iyi mi?” Yanağımdan öptü, derin bir nefes al
dım.
“Ne tür bir cevap bekliyordun?” diye sordum, daha iyi
öpebilsin diye kafamı yana çevirdim.
“Muhteşem,” diye mırıldandı.
Gülümseyerek ellerim i sırtına götürdüm. “Ö yle de de
nebilir.”
Bana yeniden bakm ak için doğrulduğunda yüzünü elle
rimin arasına aldım.
“Sen nasılsın?” diye sordum .
“Hiç bu kadar iyi olm am ıştım .”
Bu ciddi cevabı karşısında gözlerim büyüdü.
“Vay canına, sıradan bir güzel cevabı da yeterdi bana.”
“Ah, tatlım, onu dün sabah bitirdim .”
“Büyüleyicisin.”
Gülümsedi.
“Sabahları çok güzel oluyorsun.”
Burnumdan soluyarak onu başım dan atm aya çalıştım
ama o sıkıca çenem den tuttu.
“Sen.” Öpücük. “Ç ok.” Öpücük. “G üzelsin.” Öpücük.
Aman Tanrım.
“Sen de hiç fena sayılm azsın,” diyerek gülümsedim du
daklarına doğru.
“Seni istiyorum, bebeğim ,” diye mırıldandı.
“Anlayabiliyorum.” Kalçamı uyarılmış penisine doğru
kaldırdım, soluğu kesilmişti.
‘Tanrım, beni sanki bir ergenmişim gibi azdırıyorsun,
Nat. Ne yapıyorsun bana böyle?” Mavi gözleri gözlerime
dikilmişti, kalçasını hareket ettirip, penisinin ucunu vajina
ca dayadı, leğen kemiğimi eğip içime girmesine izin ver
dim.
Ah!” O daha derine inerken ben omuzlarını tutuyor-
9 i
dum. Yüzünü boynuma gömdü, nazikçe öpüp emiyordu
Darbeleri gittikçe daha da hızlı ve derin olm aya başladı
şiddetle nefes alıp veriyorduk.
“Ah bebeğim... Ben hiç... Tanrım harikasın.”
Onu daha derine itmek için poposunu tutup sıkıyordum.
“Benimle gel, bebeğim.” Düzensiz nefes alıp veriyordu,
orgazm olmak üzere olduğunu hissedebiliyordum ve beni
de yanında götürüyordu.
“Ah, evet!” diye haykırarak boşaldım .
Vücutlarımız ve nefeslerim iz sakinleştikten birkaç da
kika sonra kafasını kaldırıp kibarca öptü. İçim den çıktı,
vücudumun biraz ağrıdığını hissediyordum am a fazla dert
etmedim.
“Hemen dönerim,” diyerek kalktı ve banyoya gitti.
Yatakta doğrulup ağır hareketlerle gerindim . A h, evet,
her yanım ağrıyordu. Bazı kasların bir süredir kullanılm adı
ğı belliydi. Kendime sarılıp yataktan kalktım ve bir tişörtle
!f yoga taytı giydim.
“Giyinmişsin.” Banyodan çıktığında dudakları büzüş
müş Luke’a bakıp bir kahkaha attım. B eni kollarının ara
sına alıp sıkıca sardı, derin bir nefes aldım . Vay, bu gerçek
olamayacak kadar güzel bir şey degıl mi?
“Kahve yapacağım. Aşağıda buluşalım m ı?” Yanağını
okşuy ordum.
“Tabii, arkandan geliyorum .”
tu %
92
Çi)oJî4^^tı^ıct4/ S B ciilm /
94
IVK.1Ö 1CİN riNAJD I
97
zaman başka bir aptal vampir film i fragm anı daha görsem,
kendimi öldüresim geliyor.
Aman Tanrım. Daha küçük düşürücü bir şey olabilir mi?
Lııke, üç vampir filminde rol almıştı ve film ler sadece iyj
gişe yapmakla kalmamış, öyle büyük bir etki yaratmışlardı
ki filmin yıldızlarıyla ilgili haberleri ya da her çeşit ürünü
görmemiş olmak imkânsıza yakındı.
Ve ben, geçtiğimiz yaklaşık kırk sekiz saati, ligim in dı
şında olmasını bırak, aynı sporu bile yapm adığım bir ada
ma âşık olarak geçirdim.
Neden bana söylemedi? Neden bütün sırlarım ı anlatma
ma izin verip kendi sırlarından hiç bahsetm edi?
Küvete uzanıp musluğu açtım. Seansım a kadar kendimi
toparlamak zorundaydım. Küvete sindim. B ugünkü m üşte
rilerim çift ve ben onların birbirlerini sevm elerini, romantik
olmalannı teşvik ederek özel anlarını fotoğraf!am ak zorun
dayım.
Kahretsin.
Hızlıca duş aldım ama birkaç saniye daha suyun yüzü
me püskürmesini istedim. Kırmızı, şişm iş gözlerle korkunç
görünüyordum.
Kurulanıp giyindikten sonra saçımı kurutup topladım.
Yüzümü inceledim. Evet, kırmızı, şişm iş gözler. Makyaj
yapmakla uğraşmadım, önümüzdeki yarım saat içinde yü
zümün normale dönmesini umuyordum. Bu seansı atlatmak
zorundaydım, sonra yatağıma kıvrılıp eğer istersem günler
ce ağlayabilirdim. Luke’u düşünmeden geçirilecek sadece
iki saat daha.
Banyo kapısından kafamı uzattım, yatak odası boştu.
Tanrı’ya şükür. Kapının yanındaki L uke’un tekm elediği du
varda iz yoktu. O kadar da sert vurm am ıştı. Hole gidip ön
kısma bakan camdan dışarıyı dikizledim. L uke’un arabası
yola koyulmuştu.
98
KRISTEN PROBY
Gitti.
Aşağıda, Jules elinde kahvesi, gözünde yaşlarla hâlâ
mutfaktaydı.
“N atalie, üzgünüm .”
Ellerimiz teslim olur gibi yukarı kaldırdım. “Senin su
çun değil. Şu an bunun hakkında konuşamam, Jules. Birkaç
dakika içinde seansım başlayacak.”
“Enkaza döndü, N at.”
“Yapma.”
“Onunla konuşm ak zorundasın.”
“Yapma! Jules, bunun hakkında konuşamam.” Sesim
kesildi, gözyaşlarım ın durmasını umarak derin bir nefes al
dım.
“Tamam, seanstan sonra konuşuruz o hâlde.”
“Senin işin yok m u?” diye sordum.
“İptal ettim. Burada seninle kalacağım.” Hafifçe tebes
süm etti.
“Seni seviyorum , Jules.” Gitmek için arkamı dönmüş
tüm ama aklım a bir şey takıldı. “Bana bir iyilik yapar mı
sın?”
“Tabii ki, ne istiyorsun, tatlım?”
“Nevresim leri çıkarıp hepsini yıkayabilir misin?” Ken
dime acım akla kıvranırken daha sonra onun kokusunu duy
maya dayanam azdım .
“Elbette.”
Q^S)
101
“Filmde çıplak mı?” diye mırıldandım.
“Arkadan, evet. En sevdiğim kısm ı.”
Ah, bütün Amerika’nın Luke’un poposunu görm üş ol
masından hiç ama hiç hoşlanmamıştım.
“Gerçeği daha iyi, şahsen,” diye yanıtladım .
“Haydi canım, şaka yapıyorsun!” Ju les’un sesi yeniden
on beş yaşındaymış gibiydi, kıkırdadım. “Biliyorsun, beş
yıl önceki son Night\ralker filminden sonra hiçbir filmde
oynamadı.”
“Neden?”
“Bilmiyorum,” dedi omuz silkerek Jules, sonra benim
buzlu çayımdan bir yudum içip kendi şezlonguna geri dön
dü. “Dedikodulara göre, ateşli bir hayranı zorla evine gir
miş ve kendini yaralamış.”
Nefesim kesilmişti. “Ona bir şey olm uş m u?”
“Hayır, sanmıyorum. Evde olduğunu düşünm üyorum .
Ama şu sıkıştırılmış televizyon program larının ne kadar
doğru söylediğini kim bilebilir ki? Ben Los A n g eles’tan ta
şınıp aktörlüğü bıraktığını duymuştum. B uraya taşındığıyla
ilgili hiçbir fikrim yoktu.”
“O buralı,” dedim. “Ailesi buralarda yaşıyor.
“Vay, harika.” Jules alaycı gözlerle bana bakıyordu.
“Onunla işinin bittiğine emin misin, N at? Bu sabah sen git
tikten sonra onu görmeliydin.”
“Ne yaptı?”
“Oldukça ağzı bozuk biri, tıpkı senin gibi. Volta atıp, kü
fürler yağdırdı. Senin peşinden gelmesine engel olm aya ça
lıştım, çünkü bunun işleri düzeltmenin bir yolu olm adığını
biliyordum.”
“Hayır, onu görmek istemiyordum.”
“Tam bir enkazdı. Sana çok kızmıştı. Bence onu daha
iyi tanımaya çalışmalısın, gerçek kişiliğini, bir şans ver.’
Suratımı asıp ona baktım. “Üstelik, bir erkek için daha önce
102
hiç böyle davrandığını görmemiştim. Bu kadar çabuk pes
etme.”
“Bana yalan söyledi ve bu konuda neler düşündüğümü
biliyorsun!”
“Ah, N atalie, düşün biraz. Hiç şunu düşündün mü, bel
ki, ondan bir şeyler istemeyen birinin etrafında olmak onun
için hoş bir fırsattı? Kim onu tanıyınca çığlığı basıp aptal
sorular sorm az ki? O sadece normal bir kızla takılan normal
bir adamdı. Ben bunu bozmak istemezdim.”
Jules’un söylediklerini çok düşündüm ve evet, çok man
tıklıydı.
“Yine de bana söylemeliydi, en azından dün.” Somurtu
yordum am a um urum da değildi.
“Haklısın. Bırak kendini affettirsin. Belki hesapta olma
yan hediyeler alırsın. Mücevher? Şarap? Çiçekler?” Dilimi
çıkardığım da gülüyordu.
“Bugün olm az.”
“O nunla oyun oynama, Nat.”
K aşlarım ı çatm ıştım . “Oyun oynadığım falan yok. Kal
bimi kırdı. Bugün en iyi arkadaşımla takılıp kız kıza bir
şeyler yapm ak istiyorum . Hem, odamdan hışımla çıkarken,
buna ihtiyacı olm adığını söylemişti, ben de artık ilgilenme
diğini varsayıyorum .”
“Aa, ilgileniyor,” dedi ellerini sallayıp kafasındaki dü
şünceleri dağıtarak. “Alışverişe gitmek ister misin?”
“Hayır. İşin garibi, sinemaya gitmek istiyomm. Ama
içinde Luke W illiam sTn olmadığı bir şey olsun.”
“Tamam, zaten vizyonda isminin geçtiği bir film yok.
Sanırım patlam ış m ısırım ıza ekstra tereyağını hak ettik.”
“Diyet kola da yok. Ve onu benden önce tanıdığın için,
sen ısm arlıyorsun.”
Jules, eşyalarım ızı toplarken suratını astı, arabaya binip
bir başkasının hikâyesinde birkaç saatliğine kendimi unu-
103
KAÇ BENİMLE
105
'T î
KAÇ BENİMLE
107
Telefonumu ve ön kapıya yapıştırılm ış notum u cebim
den çıkardım. Sabırsızlıkla telefonum un açılm asını bekle
dim.
Üç cevapsız arama, iki sesli mesaj ve iki de m esaj vardı.
Hiçbiri Luke’tan değildi.
İki sesli mesaj da m üşterilerim dendi, ben de m esajları
kaydedip, bu sabah gelen dördünü de yarın geri aram ak için
hatırlatma yazdım.
Rehberde Luke’un num arasını bulup, “ara” tuşuna bas
tım.
İlk çalışta telefonu açtı.
“Selam,” dedi yum uşacık ses tonuyla.
“Selam,” diye fısıldadım, sesini duyunca g özlerim ka
panmıştı. “Güzel çiçekler için teşekkür ederim .”
“Sevdin m i?” Gülüşünü duyuyordum .
“Olağanüstüler. Ve çok fazlalar.” K ıkırdam am ın önüne
geçemedim.
“Bugün seni çok düşündüm .”
“Öyle görünüyor.”
“Natalie, özür dilerim ...”
“Hayır, Luke,” diye lafını kestim , sesindeki acı, benim
felaketim olmuştu. “Ben de özür dilerim . B iraz fazla tepki
göstermiş olabilirim.”
“Hayır, seni anlıyorum. D ün söylem eliydim sana.”
“Evet, söylemeliydin,” dedim om uz silkerek. “Bunu
telefonda konuşmak istem iyorum. Yarın sabah m üsait m i
sin?”
“Beni yarın görmek mi istiyorsun?” Sesindeki heyecan
içimi eritmişti.
“Şey, yann sana uğranm ve konuşuruz diye düşünm üş
tüm .”
“Evet. Şimdi gel.”
Gülüp yatağımda diğer yana döndüm .
KRISTEN PROBY
110
H eyecan ı beni güldürmüştü, oturma odasındaki düzine
lerce dem et gülü göreb ilsin diye kapıyı biraz daha araladım.
Gözleri yuvalarından fırlayacaktı.
“ A m a n T an rım ! N e k a d ar da şanslısın. H oşça kal!” El
sallayıp u z a k la ş tı.
K a h v ed e n b ir y u d u m alıp - A h Tanrım , çok güzeldi. B e
yaz ç ik o la ta lı m o c h a sevdiğim i nereden biliyordu? - notu
açtım.
G ünaydın, h a rik a ş e y G üne g ü ze l başlayabilmen için
küçük b ir a rm a ğ a n . S e n i g ö rm ek için sabırsızlanıyorum. -
Luke
A m an T an rım , o k a d a r tatlıydı ki. Jules esneyerek aşağı
indi.
“G elen k im d i? ”
“ S ta rb u c k s’m ev le re servisi var m ı?” diye sordum.
“ A h, k e şk e .” G özleri elim deki kahveye ve güldeydi.
“B ir k ız az ö n c e bunları getirdi.”
“T anrım , iyice m ide bulandırıcı olm aya başladı bu iş.”
Jules m u tfağ a y öneldi, ben de onu takip ederken gülüyor
dum.
“Bu sabah o nu göreceğim .”
“ İyi. D etayları öğrenm ek istem iyorum .” Kendine kahve
hazırlam aya koyuldu. “Bekle. Burada işi pişiren bir tek sen
varsın. E vet, ayrıntıları kesinlikle istiyorum. Hatta fotoğraf
da.”
Sırıtıp yeniden gülü kokladım. “Onunla yatmayacağım.
Sadece konuşacağız.”
“Tabii.”
“E vet.”
“Tamam. Nasıl geçtiğini haber ver.” Kahvesinden bir
yudum alıp bana gülüm sedi. “Ona bir şans vermene sevin
dim.”
“Luke Wilîiams olduğu için m i?”
K AÇ B EN İM LE
â
1
“Hayır, sana hak ettiğin gibi davranan iyi bir adam 01 -
duğu için.”
“Kendimi neyin içine atıyorum ben böyle?”
“Eğlenceli bir şeyin,” dedi omuz silkerek. “ Üzerine dü-
şünmeyi bırak ve tadını çıkar.” ■
“Peki. Duş alıp kahvaltı için evine gideceğim .”
“Kendine dikkat et,” diye seslendi arkam dan.
“Her zaman ediyorum ,” diye yanıtladım .
j
Kapıyı çalmadan önce L uke’un kapısının önünde dur
dum. Fazla mı süslenmiştim? Sarı yazlık elbisem e ve siyah
sandaletlerime baktım. Yaz intikam alır gibiydi ve bugün |
sıcak olacaktı. Belki de şort giym eliydim .
Belki de ağırdan almayı bırakıp kapıyı çalm alıydım .
Birkaç saniye sonra Luke kapıyı açtı ve ben tek kelime
edemeden beni kollarının arasına alıp sarıldı ve daha önce
hiç duyumsamadığım büyük bir ihtiyaç içinde öptü. Tek eli
ni belime götürüp beni kendine doğru çekti. D iğer eliyle
yüzümü okşuyor, dudakları ustalıkla dudaklarım da gezinir- *
ken, dili ileri geri dudaklarım a girip çıkıyordu, dilim le dans
edip birlikte hareket ediyorlardı.
Aman Tanrım, onu özlemişim! H enüz yirm i dört saat ,
olmuştu ama sanki günlerdir onu görm em iş gibiydim . El
lerim, tişörtünün içinde, yum uşak tenini hissederek sırtında
dolaşıyordu, dudaklarının içinde inildiyordum .
Öpücüğü yavaşlatıp, dudaklarıyla kibarca dudaklarıma ;
dokundu, gözlerimi açtığımda alnını alnım a dayam ıştı.
“Kapıya hep böyle mi bakarsın?” diye fısıldadım .
“Ah, Tanrım, Natalie, seni bir daha görem eyeceğim diye
öyle korktum ki.” Sesi acıyla titriyordu, yüzünü ellerimin
arasına alıp, gözlerimin içine bakmasını sağladım.
112
KRISTEN PROBY
“Buradayım.”
“Tanrı’ya şükür.” Geriye çekildiğinde, onu süzdüm. Vü
cudu, kolları dirseğine kadar kıvrılmış beyaz göm lekle ve
pantolonla m uhteşem görünüyordu. Ayaklan çıplaktı. D a
ğınık ve seksi saçları parmaklarımı bekliyor gibiydi.
“Harika görünüyorsun. İçeri gel, kendini evinde hisset.”
Mutfaktan gelen kokular inanılmazdı, midem guruldadı.
“Bir şeyler m i hazırlıyorsun?” diye sordum ona baka
rak.
“Sana kahvaltı sözü verdim .”
“Zaten bir kahve gönderdin ki çok güzel ve beklenme
dikti. Teşekkür ederim .” U zanıp minik bir öpücük kondur
dum dudaklarına.
“Rica ederim .” Gülüm sedi. “Umarım Fransız tostu, pas
tırma, m eyve ve kahveden hoşlanırsın.”
“M ükem m el.”
“Dışarıya hazırladım .”
Onu dışarıya hazırladığı şahane verandasına kadar takip
ettim, eliyle önden geçm em için işaret etti. Gerçekten bir
kaç gece önce burada m ıydım ? Çok uzun zaman önceymiş
gibi geliyordu, o zam andan beri ne çok şey yaşandı.
M asa beyaz bir örtüyle kaplıydı. Yemekler, gümüş bom
beli kapakların altında sıcak tutan tabaklardaydı. Kahve ve
meyve suyu vardı am a benim asıl dikkatimi çeken kırmızı
güllerdi. Üç ayrı dem et hâlindeki üç düzine kırmızı gül m a
sanın altına eşit uzaklıklarda yerleştirilmişti.
Luke’un ellerini om uzlarım da hissettiğimde ağlamak
üzereydim. N e kadar zahm ete katlanmış! Üstelik ben dün
onunla öyle konuştuktan sonra bile.
Kollarında arkam a dönüp onun etkileyici, güzel mavi
gözlerine baktım . “Ç ok teşekkür ederim .”
“Benim için zevkti, tatlım. Sana arabada da söylemiştim,
yapacak çok şeyim iz var. Buna alış.”
113
KAÇ BENİMLE
114
KRİSTEN PROBY
116
“Sorun değil. Bana neyi anlatmak istiyorsan onu anlat ve
oradan devam ed elim .”
Arkasına yaslanıp parmaklarımı öperken gözleri endişe
liydi bakıyordu, kaşları çatılmıştı.
“Öncelikle, sana yalan söylemek istememiştim.” Göz
ucuyla bana bakıyordu. “Burada olduğun gece sana karşı
dürüst olmalıydım ama açık olmak gerekirse, sana öylesine
kapılmıştım ki. Bana bazen adımı bile unutturuyorsun.”
Yani o da aynı sorunu yaşıyormuş, ha?
“A çıkçası, tanıştığım ız sabah, benim fotoğraflarımı çek
tiğini sanm ıştım . Bu artık çok sık başıma gelmiyor ama na
diren de olsa olur ve ben de panikledim.”
“Senin iznin olmadan asla fotoğraflarını çekmem.”
Elimi sıkıp üzgün bir gülümsemeyle karşılık verdi.
“Teşekkür ederim ,” diye mırıldandı. Derin bir nefes al
dıktan sonra konuşm asını sürdürdü. “Birkaç yıl önce işler
çığırından çıktı. M agazinciler acımasızlardı ama zaman
zaman hayranlar daha da kötüydü. Kalabalıklarla hiçbir
derdim yoktu, neden bilmiyorum, kelimenin tam anlamıy
la caddelerde yüzlerce insan tarafından muntazaman takip
ediliyor olm ak, bende bir fobiye dönüştü. Beş yıl boyunca
hayatımın her anı belgelendi.”
Bana doğru döndü, gözleri büyümüş ve tekinsizdi. “İs
teseydim bile bir kız arkadaşım olamazdı. Kendime ayırdı
ğım bir dakikam bile yoktu.”
“Kadın başrol oyuncusuyla birlikte olduğun gibi bir şeyi
okuduğumu hatırlıyorum ... Meredith Bir Şey ya da diğeri.”
Kafasını öfkeyle iki yana salladı. “Filmin gişesi için uy
durulmuş bir şeydi o. Reklam için. Yapım şirketi büyük büt
çeli bir filmin oyuncusuysan senin sahibin olur, Nat. Kimin
le olacağına, ne yapacağına, nereye gideceğini onlar söyler.
Bunun gerçekten ne demek olduğunu anlayamayacak kadar
gençtim.
117
“Mereditlı hoş bir kızdı ama hiçbir zaman kız arkadaş^
olmadı ve bu da magazincilerin ne kadar insafsız olduğu,
nun bir başka kanıtıdır. Sıkıcı gerçektense, istedikleri hikâ
yeyi alana kadar o şeyin etrafında dönüp dururlar.” Yutkun,
du, kaşları çatılmıştı, ardından güzel mavi gözleri yeniden
benimkilerle buluştu.
“Eğer geçmişimle ilgili soruların varsa, bana sormalısın.
Cevapları internette arama.”
Ups. “Tamam.”
“Bu çok önemli. Bu bizi birleştirebilir ya da koparabilir
ve artık hayatımın parçası olmayan bir şey yüzünden seni
kaybetmeyi kabul etm iyorum.”
“Hâlâ seninle ilgili haberler yazılıyor m u?” diye sordum.
“Zaman zaman, artık çok sık değil. TanrTya şükür.”
“Beş yıldır gerçekten hiç film yapm adın m ı?”
“Beş yıldır hiçbir filmde oynam adım ,” diye yanıtladı.
“Neden?”
Elleriyle yeniden saçını karıştırdı. “Ç ünkü parayla saa
det olmaz.”
“Ne demek istiyorsun?”
“Yaptığım filmlerden çok para kazandım , Nat. Ticari
alım satımlar, muhasebecim ve avukatlarım sayesinde hâlâ
da kazanıyorum. Ve filmlerde oynayarak daha da fazla ka
zanabilirdim, peki neyin karşılığında? Takip edilm ek ve ha
yatımın başkaları tarafından yönlendirilm esine izin vermek
pahasına mı?
“Peki, Matt Damon ve Ben Affleck gibi aktörler? On
lar dürüstçe özel hayatlarını yaşıyorlarm ış gibi görünüyor,”
diye hatırlattım.
Kafasını onaylar gibi salladı. “Evet, öyleler am a şimdi
biraz daha yaşlılar ve genç kadınlara yönelik rom antik ko
m edilerde rol almıyorlar. Onlar gazete m üsveddeleri için
artık iyi bir malzeme değiller.”
118
“Yani artık film işi yok,” diye sordum daha fazlasını öğ
renmek istey erek , h âlâ ne iş yaptığını söylemiyordu.
“Ö y le sö y le m e d im .”
A h. “T a m a m .”
“Artık ü retiyoru m , film lerin çekilm esine yardım ediyo
rum. Artık aktör d e ğ ilim .”
“Yani bu u zu n süreliğine gitm ek zorunda kaldığın an
lamına m ı g e liy o r? ” Sesim deki korkuyu saklayabilmiştim
ama kanım d o nm uştu. O ndan uzun süre ayrı kalmak iste
m iyordum !
“Hayır, işlerin çoğunu evden hallediyorum.” Yeniden
elimi öptü. “ Tek tük, birkaç günlüğüne LosAngeles’ay ad a
New Y ork’a gid iy o ru m , hepsi bu. İşin çoğunu üstlenebile
cek başka y a p ım c ılarla da çalışıyorum .”
“A h.” Vay canına, gerçekten benimkinden tamamen
farklı bir h ay at yaşıyor. “Bir sorum var.”
“Sor.”
“Jules dün, birin in senin evinde kendini yaraladığını
duyduğunu sö y le d i.”
L uke’un y ü zü sarardı, gözleri kasvete büründü.
“Evet. Son film in reklam ını yapmak için New York’tay-
dım.” Y utkundu. “ G enç bir kız, bir hayranım, evime girip,
evi ateşe verdi.
Soluğum kesilm işti. “Am an Tanrım.”
“Daha kötüsü de olabilirdi ama kötü bir iş çıkarmış, ken
disi de yangına yakalanm ıştı, ölümle sonuçlandı.”
“Lanet olsun, L uke.”
“ İşim in bittiğini o zam an anladım. Bu delilikti ve ben
bunun için yaratılm am ıştım . Diğer aktörler için bu dünya
sorun olm ayabilir am a benim için insanlann hayatlarından
daha önem li değildi.”
“Kız tam anlam ıyla bir kaçıkmış, tatlım.”
Gözleri benim kilere odaklandı. “Bana ilk defa adım di
anda bir şekilde hitap ettin.”
119
KAÇ BENİMLE
120
K R IS TE N PROBY
121
“Bebeğim, bunun için endişelenm ene gerek yok.”
Aniden beni öpmeye başladı, harekete geçm iştik. Kuca*
ğındayken ayağa kalkıp içeri doğru yöneldi. Hiç ağırlığı^
yokmuş gibi taşıyordu beni ve çok... seksiydi.
“Nereye gidiyoruz?” diye sordum dudaklarına doğru.
“Yatağıma.”
Vay.
“Kahvaltı sofrasını toplam adık.”
“Sonra.”
“Kanepede soyunabilirdik,” diye önerdim , kulak meme
sini ısırırken.
Hırıldadı. “Hayır, yatağım a.” M erdivenleri çıkıyorduk.
“Seni soyup yatakta seninle bir hafta geçirm eyi planlıyo
rum.”
Güldüm. “Pazartesi m üşterilerim var.”
“Tamam ama bugün ve yarın tam am en benim sin.”
“Senin?” diyerek tek kaşım ı kaldırdım .
“Benim,” diye yineledi ve yatağın kenarına nazikçe bı
raktı. Elbisemin kenarından tutup kafam dan geçirerek çı
kardı.
“Aman Tanrım, iç çam aşırı giym em işsin.”
Sırıttım. “Hayır.”
“Bunca zaman, on beş santim etre uzağım da iç çamaşır
ların olmadan mı oturuyordun?”
“Evet.” Güldüm ve göm leğinin düğm elerini çözmeye
başladım. Dikkatle beni seyrediyordu, düğm eleri tek tek
açtım. Gömleği om uzlarından sıyırdım , o da omuzlarından
düşmesine izin verdi.
Ardından parm aklarım ı esnek iç çam aşırıyla teninin
arasına soktum, tıpkı geçen gece yaptığım ve elim i çektiği
gibi. Gözleri ihtiyaç içinde parlıyordu, bu defa beni durdur
m ak için hiçbir hareket yapmadı. G ülüm seyerek dilimi alt
dudağında gezdirdim. Ellerimi kam ından ferm uarına gö
türdüm ve kot pantolonunu açtım. Yumuşak pantolonu ve
i -n
| gri boxerını şek illi kalçalarından çekip bacaklarından indir-
t dim- Ayaklarıyla onlardan kurtulup onları bir kenara fırlattı.
| “Beni büyütüyorsun,” diye mırıldanıp kavrulan mavi
' gözlerine baktım .
Bana dokunm uyordu ki bu beni arzudan delirtiyordu. O
maharetli elleri üzerim de istiyordum!
“Bana böyle bakm anı seviyorum ,” diye mırıldadı ve
bana doğru geldi. G eri çekilip bacaklarımı arkasını yatağın
kenarına dayadım .
! “Nasıl bakıyorm uşum sana?”
“Yeşil gözlerinde sana dokunm am için sabırsızlanıyor
gibi bakıyorsun.”
( “Sabırsızlanıyorum .”
“Yatağa uzan, bebeğim .”
İstediğini yaptım ; karşım dakinin Luke olmasını keyfini
\ çıkararak ona bakıyordum . Vücudum daki bütün kan bacak
larımın arasına akıyordu, soluk soluğaydım. Bütün bunların
hepsi bana daha dokunm adan oluyordu.
“Bana ne y a p ıyorsun?” diye sordum, kelimeler yüksek
i sesle çıkıyordu ağzım dan.
G ülüm seyerek yatağa çıktı, bacaklarım ı aralayarak elle
rini om uzlarım ın iki yanına koydu. Bana hâlâ tam anlamıy
la dokunm uyordu. B aşını eğip dudaklarını dudaklarımın
üzerinde gezdirdi, b ir defa, sonra bir defa daha.
“Seni baştan çıkarıyorum .”
“Gayet iyi başarıyorsun.” Dudaklarımın üzerinde du
rurken gülüm sedi. K alçalarını tuttum ama o ellerimi iterek
uzanamayacağım kadar geri çekildi.
“Hey!”
“Yatak başlığına tutun.”
“Sana dokunm ak istiyorum .”
“Ellerin orada kalsın, tam am m ı?”
“Tamam.”
191
ö tlN İM L t
124
“Kendimi,” diye fısıldadım.
“Ah, bebeğim .” Dövm em i tatlı tatlı öptü, parmakları
bacaklarımın içinden vajinama doğru harekete geçti. Bir
parmağını klitorisimden anüsüme kadar yarığımda gezdi
riyordu. Haykırdım.
“Aah! Aman Tanrım!”
“Tatlım, sırılsıklam sın.” Dili de ellerini takip etti, kal
çam sarsılıyordu. Bacaklanm ı sımsıkı tutup kendisi için ge
nişçe bir açıklık yarattı.
“Çok tatlı.” O sihirli dilini getirip dudaklarımdan içeri
soktu, sanki yüzüm ü öpüyormuşçasına içtenlikle öpüyordu,
burnu klitorisim e baskı yapıyordu.
“Lanet olsun!” diye bağırdım, güldüğünü hissedebili
yordum. Elleriyle kalçalarım ı avuçluyor, beni kaldırıyor,
yüzünü iyice içim e bastırıyordu, acıması yoktu. Burnunu
çekip, dili içim de oradan oraya dolanabilsin diye klitorisimi
açtı, orgazm ım dan neredeyse korkmuştum. Hâlâ yatak baş
lığına kenetli ellerim le kendimi çekip hızlı ve sert bir şekil
de boşaldım L u k e’un adını haykırarak ya da en azından ben
öyle söylediğim i hatırlıyorum .
Bir sürü dilde konuşm uş olabilirim.
Son titreşim bedenim den çıkıp gidene dek tatlı işken
cesine devam etti, ardından vücudumu yukarıya doğru öp
meye başladı, her bir göğsüme özel bir alaka göstermek
için duraklıyordu, sonunda dirsekleri omuzlarımın yanında
üzerime uzanm ıştı, cinsel organlarımız birbirine değiyordu.
Sert m ızrağı, benim sırılsıklam vajinamın karşısındaydı,
bacaklarımla ona dolanm ak için kalçamı hareket ettirdi
ğimde, aşağı yukarı gidip geldiğini hissettim.
Luke sıkıca gözlerini kapadı. “Ah Tanrım, Nat, harika
sın.”
“Sen de.” K endim i yukarı kaldırıp dudaklarından öpüp,
ikimizin de tadına baktım .
125
K .A V ö t iN IM L C
127
“İzlemedim. Bu Jules’un özellikle en sevdiği sahney.
iniş,” diye açıkladım.
“Ha.” Birkaç dakikalığına yeniden banyoya girmişti, ar.
dmdan kırmızı yeni bir boxerla - ağzım ın suyu aktı! - kapN
da belirip kenara fırlattığı pantolonunu ve beyaz göm leği^
giydi.
“Bununla ilgili ne hissetm em gerektiğini bilmiyorum,”
diye mırıldandım onu giyinirken izlerken.
“Neden?”
“Dışarıdaki herkesin senin poponu görm üş olmasından
hoşlandığımı sanm ıyorum .”
Beni yataktan kaldırıp göğsüne dayadı, ellerini belimde
birleştirmişti.
“Neden, Natalie, kıskandın m ı?”
Yaklaşık yüz m ilyon kadının seni arzulam asını m ı?” Ka
şımı kaldırdım. “Bunda kıskanacak ne var ki?”
“Kesinlikle hiçbir şey yok.” N azikçe dudaklarım dan
öperken, dizlerim in bağı çözüldü. “Popom da olm asını iste
diğim tek şey senin ellerin ve gözlerin, bebeğim .”
“Peki,” diye fısıldadım dudaklarına doğru. “E ğer bu haf
ta sonunu burada geçireceksem ,” kollarından sıyrılıp geri
çekildim, ellerini avuçlarım ın arasına aldım , “eve gidip bir
kaç şey almam lazım. H afta sonu dışarıda kalm ayı planla-
m am ıştım .”
“O zam an şimdi git, sonra hem en gel.”
“Bütün hafta sonunu burada, evde m i geçirm ek istiyor
sun?”
“Çoğunu, evet.” Ellerim i dudaklarına götürdü. “Bugün
burada takılıp ne istersen onu yaparız. Sana yem ek pişirir,
seninle ilgilenirim .”
Şaşkınlıktan ağzım açık kalm ıştı, hiçbir şey söyleyem e-
dim .
“Ve yarın da, akşam yem eği için benim le ailemin evine
e e lm e n i istiyorum .”
“Ne?”
“Her Pazar aile toplantısı yaparlar, sanırım hafta sonu
için erkek kardeşim de burada.”
“Ailenle tanışam am !” Ellerim i çekip kollarımı önümde
birleştirdim. A ile s iy le tanışm ak!
“Neden o lm asın ?”
“Tanışalı bir hafta b ile olm adı!
“Yani?”
“Yani m i? Yani mi! L uke...”
Ellerimi y en id en ellerin e aldı h ızlıca, sakin bir tavırla
korku dolu g ö zlerim e bakarak gülüm sedi.
“Bir tür m angal partisi, Nat. Büyütülecek bir şey değil.
Ailemle tanışm anı istiyorum .”
“Biraz hızlı gitm iyor m uyuz?”
Kaşlarını çatarak ellerim ize baktıktan sonra gözlerimin
içine çevirdi gözlerini.
“Hafta sonu benim le olacaksın. Hafta sonum un bir kıs
mı da ailem le b ir öğleden sonra zam an geçirmek. Gelmeni
istiyorum.”
Ailesiyle tanışm am ı istiyor! Buna bir türlü anlam vere-
miyordum. A ncak iyim ser görünüyordu, üstelik kabul et
meliyim ki b ir yanım büyüdüğü yeri görm eyi ve ailesiyle
tanışmayı çok istiyordu.
“Tamam, gelirim .”
Gözleri küçük b ir oğlan çocuğu gibi heyecan içinde pa
rıldadı. “G elecek m isin ?”
“Evet, görünen o ki cazibene karşı koyam ıyorum ,” diye
homurdandım alaycı bir tavırla.
“Haydi,” diyerek popom u bir şaplak atıp bana m erdi
venlere kadar eşlik etti. “Ben üzerindeki elbiseyi yeniden
^karm adan eşyalarını alıp gelelim .”
129
ben im le
130
KRİSTEN PROBY
133
KAÇ BENİM LE I
I
Ellerimi bacaklarına çıkarıp onları kavradım. Dişleri |
nin arasından nefes alıyordu, çenesi kasılmıştı, gözleri alev r
alev yanıyordu. f
Ellerimle aşağı yukarı hareketler yapm aya başladım, di- |
limle ucuna küçük darbelerle dokunup sonunda gelen sıVl i
damlayı tattım. |
“Kahretsin bebeğim.” ■
Tokamı açıp saçlarımı serbest bıraktıktan sonra elleri- |
ni saçlarımın arasından geçirdi, dudaklarım la daha cesur, I
daha hızlı hareketler yapıyor, etkileyici boyuttaki erkekliği-
ni dilimle aşağı yukarı okşayarak, onu daha derinim e çeki
yordum. Sol elimi biraz daha aşağıya indirip yumurtalarını !
avuçladığımda, iyice deliye döndü.
“Yeter! ” Dirseklerimden tutup beni yukarı çekti ve kuca- ;
ğına oturttu, süratle içime girdi, elbisenin altına iç çamaşırı
giymemiş olmam büyük şanstı.
“Ah!”
“Sana. İhtiyacım. Var.” G özlerim iz buluştuğunda, elleri
kalçalarımda beni cezalandırırcasına aşağı yukarı, ahenkli
bir ritimle hareket ettiriyordu, o kadar derinim e girdi ki ne- j
redeyse acı çekiyordum. Elbisem i kafam dan geçirip çıkar
dım, Luke’un dudakları göğüs ucum daydı, insafsızca içine
çekip yalıyordu.
Kafasının arkasından kanepeye tutunm uştum sıkıca, gö- j
ğüslerime özgürce sahip olabilm esi için geriye doğru yas
landım, rahmim deki kasılm alara, bacaklarım ın esneyişine
teslim olmuştum ve vücudum heyecan içinde sayıklarken,
ben boşaldım. !
Luke beni durdurup, şiddetle, içim e boşaldı. “Ah evet,
bebeğim .”
135
KAÇ BENİMLE
137
KAÇ BENİMLE
‘‘Bir sââttir.
»GüzeI kokular geliyor.” Gülüm sedi.
“Et sote yer m isin akşam yem eğinde?”
“jVimmm... K ulağa harika geliyor. A m a önce hızlı bir
dllŞ için vaktim var m ı?”
“Elbette, bebeğim . Sen git duşunu al ben de yemeği ha
klayayım .” B attaniyeyi üzerim den çekip aldı.
“Böyle şım artılm aya alışabilirim ,” diye espri yaptım.
Arkamı dönüp m erdivenlere doğru yöneldiğim de m ırıl
dandığım duydum. “B unun için uğraşıyorum .”
139
“Hayır, üşüm edim .”
Bana bakıp iki kaşını da kaldırdı.
“Ellerini seviyoru m ,” dedim , parm aklarım la parmakla,
rını sararken. Elim i dudağına götürüp b ileğim i öptü.
“Sıradan eller işte,” diyerek hınzır bir gü lü cü k attı, kar
nım kasıldı.
“Bana çılgın ca şeyler yaptılar,” d iye fısıld ad ım .
“Uslu ol, yoksa arabayı kenara çekip seni beceririm .”
Sözleri nefesim i kesm işti. Bu dün gecekinden tamamen
farklı bir tarzdı ve dürüst olm ak gerekirse, çok da seksiydi.
Şehvet, kasıklarım a doluşm uştu, onunla b iraz oynamaya
karar verip gülüm sedim .
“Tutam ayacağın sözler verm e.”
“Ah tatlım , em in ol, bu kesinlikle tutabileceğim bir söz.”
Kırm ızı yazlık elbisem in bir k enarıyla uğraşıyordum .
H avanın serin olm ası yüzünden elbisem in üzerine açık
mavi bir kot ceket ve hafif topuklu b ir sandalet giym iştim .
“Kanıtla o zam an.”
K afasını bana çevirip gözlerini k ısa rak baktı. “Efen
dim ?”
“Beni duydun,” diye fısıldayıp, eteğim i bacaklarım ın
üzerine doğru kaydırdım , p arm aklarım ı şim d id en hassas
laşm ış ıslaklığım a götürdüm .
“A ilem le tanışm aya giderken seni arab ad a becerm em i
m i istiyorsun?” Sesi kuşku doluydu, an cak gözleri ateş sa
çıyor, kesik kesik nefes alıyordu.
“Evet, lütfen.”
O tobandaki ilk çıkıştan çıkıp b ir alışveriş m erkezinin
o toparkına park etti. Sık yoğun ağaçlıklı b ir yerdi ve uzun
bin an ın arkasında hiç trafik yoktu. O toparkın en uzak kö
şesine park edip kontağı kapattı, beni kucağ ın a çekti, bir
elini saçlarım a daldırdı, diğer eliyle de eteğim in köşesinden
p o p o m u avuçluyordu.“
Lanet olsun, çok seksisin. H ep seni istiyorum.”
“Ben de seni istiyorum .”
Muhtaç gib i so lu k solu ğayd ım , onu içim de istiyordum,
şimdi.
“K ucağım a otur, b eb eğ im .” Luke koltuğunu otomatik
tuşla geriye itti, gü m ü ş d ireksiyona yaslandım , fermuarım
açıp, harekete g e ç m iş p en isin i özgür bıraktı. İki eliyle po
pomu avu çlayıp , tangam ı yana sıyırıp beni üzerine oturttu.
“Ah evet, L u k e.”
“A ah!”
Arabanın için d e daracık alanda şiddetle aşağı yukarı ha
reket etm eye b a şlad ım . E lleri popom da bana rehberlik edi
yordu, g ö zleri k ap alı, a ğ zı açık solu k alıyordu.
“K ahretsin, g eliy o ru m .”
“Evet, beb eğ im , ben im için gel.”
Bir, iki defa d aha inip kalktıktan sonra kaslarım la peni
sini sıkıştırarak p atladım , benim hem en ardım dan içimde
boşaldığını h issettim .
Soluk alıp verişim iz düzene girene kadar öne eğilip alnı-
mı alnına dayadım .
“Tanrım, N at, b u beklenm edik bir şeydi.”
Ü zerinden k alk ark en elbisem i düzeltip yerim e geçtim.
“Seni araba kullan ırk en izlem ek beni tahrik etti.”
“Vay canına, dem ek çok fazla seyahate çıkacağız be
beğim.” G üldüm ve aniden bunun gerginliğim i azalttığını
hissettim
Luke ferm uarını çekip koltuğunu düzeltti ve arabayı ça
lıştırdı.
142
ve yemek m asasıyla, klasik döşenmiş salon gözüme ilişti.
Luke hâlâ elim i tutuyor, parmaklarımı öpüyordu. Ona bak-
tım, bana sıcak bir gülümsem e attı, burada olduğum için
n ıu tlu olduğu yüzünden okunuyordu.
Kahretsin, ço k tatlı.
“Luke ve N atalie geldi!” diye duyurdu Lucy biz mutfa
ğa girerken. M utfak kahverengi ve bronz tonlarda dekore
edilmiş, güzel ve genişti. M utfak tezgâhı koyu kahverengi
granit, eşyalar paslanm az çelikti, fınn ise kocamandı. Her
aşçı bu m utfağa gıpta ederdi. Büyün bir televizyon ve kah
verengi, bakır ve bronz tonlarında, yumuşak, göz alıcı ka
nepelerin olduğu oturm a odasına açılan günlük bir yemek
bölümü vardı.
İnanılm azdı ve konforluydu.
“Hoş geldin, N atalie.” Oldukça uzun sarışın bir adam
mutfakta bir şeylerle meşguldü. Ellerini bir havluya silip
arkasına dönerek bana baktı. “ Seninle tanıştığımıza çok
memnun olduk.”
“Nat, bu babam , N eil.”“Ben de çok memnun oldum,
efendim.” Sıkıca elim i tuttu, tokalaştık ve aynı mavi gözler
bana gülüm sedi. Luke babasının kopyasıydı.
Luke’un, babasına ve ağabeyine benzeyen küçük erkek
kardeşi, M ark da babasına mutfakta yardım ediyordu. “N ’a-
ber N atalie?”
“Sen M ark olm alısın,” diyerek güldüm, kafa salladı.
“Evet, burada en iyi görünen benim, sen hariç.” Koca
man bir gülücük attı, karşılık vermeden yapamadım. Wil
liams erkeklerinin hepsi çok yakışıklı ve üstelik çekicilerdi
de!
“Ve bu da,” diye Luke küçük erkek kardeşine bakarak
araya girdi, “kız kardeşim Samantha.”
Samantha kucağında iPad ve elinde bir kadeh şarapla
yumuşak bir kanepede oturuyordu. Sade bir güzelliği vardı,
sanşm, m avi gözlü, ince yüz hatlı ve annesi gibi ufak tefek-
143
K A Ç B EN İM LE
ti, gözleri cin gibiydi ve gülüm sem iyordu, beni aile içinde
hoş karşılam adığı belliydi.
“N atalie.” Beni başıyla hafifçe selam layıp iPad’iyle uğ.
raşm aya devam etti.
Dönüp L uke’a baktım, o ise Sam antha’ya bakıyordu.
Geçen geceki telefon konuşm asını hatırladığım için onda-
ki gerginliği hissedebiliyordum , elini sıkıp bana bakmasını
sağladım . A çıkça görülüyordu ki Sam antha, ailesinde tanı
m ası en güç olacak insandı.
Om uz silkip ona gülüm sedim , o da karşılık verirken ger
ginliğinin birazı om uzlarından akıp gitm işti.
“N atalie, erkekler yem ek yaparken, sen de benim le otur
da biraz sohbet edelim . Luke bir önlük al, oğlum . Babanın
bifteklerle yardım a ihtiyacı var.”“B enim yardım a ihtiyacım
yok.” Neil alınm ış görünüyordu am a bu belli ki aile arasın
da bir espriydi. “Bifteği güzel p işirebilirim .”L ucy ona göz
lerini devirip bana yem ek m asasına kadar eşlik etti. “Bir
kadeh şarap ister m isin, tatlım ?”“ Evet, lütfen.”
içkilerim izle birlikte m asaya oturduk, m uhtem el bir sor
gulam a seansı için kendim i zihinsel olarak hazırlam ak üze
re şarabım dan koca bir yudum aldım .
“Evet, söyle bakalım neler yapıyorsun, N atalie?”
Q0g)
145
f. f-
KAÇ BENİMLE
146
KRISTEN PROBY
147
KAÇ BEN İM LE
150
KRISTEN PR O B Y
151
N.AI, ötiNIlVİLC
157
ıvrvy DCI'VUVILC
161
İşin akıp gittiği bazı günler vardır, neyse ki bu da o günler
den biriydi.
Bu sabah L uke’u yatakta bırakm ak çok zordu ama ka
nım pom palansın diye yogaya gittiğim için mutluydum. Ju-
les’la, hafta sonunda olanları ona anlattığım geniş bir kah
valtı yaptık ama on bir seansım geciktiği için daha sinirli
olamazdım.
Brad model potansiyeli taşıyan yirm i bir yaşında çeki
ci biriydi. Yüzü ve vücudu yerindeydi ve beni portföyünü
sağlamlaştırmak için işe alm ıştı. G enellikle kadınlarla ya
da çiftlerle çalışıyordum am a B rad profesyoneldi ve tüm
kalbiyle şov dünyasına girm ek istiyordu, ben de onu gen
çeviremedim.
Uzun boylu, esm er ve akıl alm az derecede yakışıklı ol
duğundan bahsetm iyorum bile. Günün birkaç saatini harca
mak için hiç de kötü bir yol değil.
Bütün sabah çok eğlendik. Brad yaklaşık bir metre dok
san santim boyundaydı ve şekilli bir vücuda sahipti- Lu*
k e ’tan farksızdı am a onu bilinçaltım ın derinliklerine gönıe
rek işime odaklandım. Luke ne kadar sarışın ve bronzsa-
Brad de yanık tenli ve esmerdi; koyu saçlar ve gözler, y°n
tulm uş çenesindeki kirli sakallar.
Takımını zar zor kapatan ince akıl almaz derecede küÇ
KRISTEN PROBY
166
KRISTEN PROBY
-Kızmıyorum.”
-Kızdın.”
“Evet, kızdım.” Alnım dan öptü. “Burada giyecek düz
gün bir şeylerin yok m u?”
-Var ama sıcak oldu, ben de çıkardım.”
Gözleri yine kısıldı, soğuk bakıyorlardı. Kahretsin.
“Bana sinirlenme, fotoğraf çekerken dünyayı unutuyo
rum, burada klimam da yok.”
“Neden?”
“Şey, açıkçası terli bir vücut fotoğraflarda daha iyi gö
rünüyor.”
“Ah.” Kaşları çatıldı.
“Hey, yapma böyle. K ıskanacak hiçbir şey yok, tatlım.”
Ellerimle, avuç içim deki sakalsız pürüzsüzlüğünün keyfine
vararak yüzünü okşadım .
“Bana böyle seslenm eni seviyorum .” Elime doğru yasla
nıp gözlerini kapadı.
“Öyle mi?”
“Evet, bana genellikle adım la hitap ediyorsun.”
“Tatlı sözlerden hoşlanıyorsun demek, ha?” Ayak ucum
da yükselerek dudaklarını m inik bir öpücük kondurdum,
gözleri alev alevdi.
“Öyle görünüyor, bebeğim .”
“Bana bebeğim dem eni seviyorum .” Şimdi gözleri yıl
başı ağacı gibi ışıl ışıldı.
“Neden?
‘Daha önce kim se böyle seslenmedi de ondan,” diye fı
sladım.
*ÇÇekip sıkıca sarıldı. “Söz konusu ilişkiler olduğunda
ne kadar tecrübesiz olduğunu unutmuşum.”
“Evet, dolayısıyla biraz anlayışlı ol. Bir öğrenme süreci
0 ntalı.” Kalçasını çimdikledim, güldü.
. “Tamam, tamam. Sadece bana bir iyilik yap.” İfadesi ye-
n,(kn ciddileşmişti.
167
K A Ç B EN İM LE
“N edir?"
“ Daha fazla yalnız erkek yok. L ütfen."
Suratım asılm ıştı, onunla tartışm ak istiyordum .
“Lütfen, Natalie. Benim için."
“Peki ya bir refakatçi olursa?
“Başka bir adam la randevu ayarlam adan önce benimle
konuş, bunu tartışalım . Böyle hissetm ekten hoşlanmıyo
rum. Duygularım a saygı duym anı rica ediyorum ."
Peki, öyle diyorsan.
“Tamam, önce seninle konuşacağım ." E vet, bu bir tesli
m iyetti ama sevişm e sahnesiyle ilgili söylediği şeyi aklım
dan çıkaram ıyordum ve eğer ben öyle bir d urum da olsay
dım kıskançlıktan deliye döneceğim i biliyordum .
“Film lerinde seviştin mi hiç?" diye sorup yüzüne bak
tım.
“K alçam ın göründüğü sahnenin neden o lduğu nu sanı
yorsun?" G ülüm sedi.
“O filmleri hiçbir zam an görm ek istem iyorum , L uke.”
“Bana uyar, bebeğim .”
“D em ek, ben senin kız arkadaşınım , h a ? ”
“K esinlikle.” D erin b ir öpücük verdi, o n u ken d im e çeke
rek om uzlarını tutuyordum .
Geri çekildiğinde, p arm aklarım ı sa çların d a gezdirm eye
koyuldum . “Tam am , haydi gidip öğlen y em eğ i yiyelim . Se
ninle kavga etm ek beni acıktırdı.”
“Ö nce düzgün bir şeyler giy ü z erin e.”
“Kiminle?”
“Yıl dönümleri dolayısıyla kocası için birkaç güzel f0.
toğraf isteyen bir kadın.”
“Ah, tam am .”
Ellerimi saçlarında gezdirdim. “Endişelenm e bebeğim>
Şu an için listemde yalnız erkek yok.”
“Olduklarında haber verebilir m isin?” Jules hızlı bir ıs
lık çaldı. “Bu aşırı rom antik hâller ne kadar uzun zamandır
hayatımda birinin olm adığını hatırlatıyor bana. Yemeğe gi-
din. Ya da odanıza çıkın.”
Veda edip evden ayrıldık, M ercedes’inin kapısını bine-
bilmem için açtı. D ireksiyonun başındayken, eğilip beni
hafifçe öptü.
“Nereye gidiyoruz?” diye sordum , o arabayı çalıştırır
ken.
“Deniz m ahsulleri kulağa nasıl geliyor?”
“Seattle’da yaşıyoruz. Sanırım deniz ürünleri sevmek,
burada yaşam ak için şart koşulan bir şey.”
“Deniz m ahsulleri o hâlde.” E llerim i ellerinin arasına
alıp gülümsedi. “Ç ok güzel görünüyorsun.”
“Teşekkür ederim .” Y üzüm ün kızardığını hissedebili
yordum , kenetlenm iş ellerim ize doğru kafam ı eğdim . “Sen
her zam an iyi görünüyorsun.”
K ahkaha atıp kafasını salladı. “K alıtım sal.”
“Bu sabah ne yaptın?” diye sordum konuyu değiştirerek.
“ Spor salonuna gidip eğitm enim le çalıştım .”
“B ir eğitm enin m i var?” Tabii ki var.
“Evet, canım ı okuyor.” G ülüm sedi, k arşılık verdim.
“ Yoga nasıldı?”
“H arikaydı. Yogayı seviyorum . H iç denedin m i?”
“H ım , hayır.”
“ Senin için yeterince erkeksi değil m i?” d iyerek gözle
rim i devirdim .
KRISTEN PROBY
175
KAÇ BENİM LE
|
180
S N . I V İ O l C ,IN r K U Ö Î
?
t altında kalçamı hareket ettirdim.
in le y e r e k
İ “H e n ü z değil bebeğim.” Kalçamı elleriyle durdurarak
l dirseklerini iki yanıma yerleştirip gövdeme eğildi. İçten,
S gır ağır, diliyle dudaklarıma leziz şeyler yaparak beni öpü-
\ yordu. Güçlü bedeni aşağı yukarı gidip geldikçe bedenime
! carpıy°rdu’ yüzünü ellerimin arasına alıp öpücüğüne aynı
| şevkle cevap veriyordum.
i Parmakları, göğüs uçlarımla buluşup, kasıklarıma doğru
] ^az titreşimleri göndererek acımasızca onlarla oynamaya
\ başladığında nefesim kesildi. Kalçamı oynatmadan dura-
| mıyordum, ellerimle onu içime kaydırmak için iki yandan
} aşağı indirerek poposunu kavradım.
“Kahretsin Nat, çok güzelsin.” Yaramaz dudaklan boğa
zıma doğru inmişti bile. Ellerini aşağı, kalçama doğm kay
dırıp bacağımı kalçasına doğru çekti. Belli belirsiz, usulca
yalnızca penisinin ucunu içime doğru kaydırdı.
“Ah, Tanrım evet.”
“İstediğin şey bu m u?”
“Evet!” O nu kendim e çekm ek için kollarımı etrafına do
ladım. B irdenbire üzerim de yukarı çıktı, diğer bacağımı da
kalçasına attım , içim e var gücüyle saplanıyordu. Ben kalça
mı hareket ettirdikçe, o, dudakları dudaklarımda inliyordu.
Kafamın iki yanm a dirseklerini dayayıp ellerini saçlarımın
arasına gömdü.
Poposunu avuçlarım ın içine almıştım ama o beklenme
dik bir şekilde durdu ve bana baktı, gözleri erimiş buzlar
gibiydi, yüzündeki ifade tam am en ciddi ve saygılıydı.
“Neyin var?” diye sordum soluk soluğa.
Başını sallayıp acı çekiyorm uş gibi gözlerini kapadı ve
korku bir kıym ık gibi yüreğim e battı.
“Ne oldu?” Elim i yanağına koydum.
‘B en...” G özlerini yeniden açıp etkileyici bakışıyla beni
delip geçti, ardından şehveti onu itiyormuşçasma tekrar içi-
me girip çıkarak kalçalarını hareket ettirmeye başladı.
181
KAÇ BENİM LE
“Harikasın, bebeğim .”
inleyerek kalçalarım ı onunkilere uydurdum , aniden beni
de yanına çekip, aram ızdaki tem ası bozm adan topuklarının
üzerinde doğruldu. Kollarım ı boynuna dolayıp ayaklarımı
kalçalarını yanm a yerleştirdim , m ızrağının üzerinde aşağ!
yukarı hareket ederken bana rehberlik ediyordu, elleriyle
popom u sımsıkı tutuyordu.
V ücudum da, boşalm ak üzereyken gelen o çok tanıdık
kasılm ayı hissediyordum , bunu o da hissediyor olmalıydı,
çünkü beni düzeltip kendine doğru daha da hoyratça çek
m eye başladı.
“Haydi bebeğim ... Haydi, g ü z el... B enim için boşal.”
İçim deyken param parça olm uştum , tam am en tükenmiştim.
Bir defa daha beni kendine çekip, kendini bırakırken
adımı haykırarak içim e fışkırdı.
“Peki.”
“Güven bana.”
“Güveniyorum, kesinlikle.” Sesime tam bir dürüstlük
hâkimdi. Ona güveniyordum ve bu içimi, ailem öldüğünden
beri tatmadığım bir sıcaklıkla dolduruyordu.
Luke alnımdan öpüp beni göğsüne bastırdı. “Haydi uyu,
güzel kadın.
0 n / Ç fâ iU iin v
184
KRISTEN PROBY
“Vay, günaydın gün ışığım,” dedi Jules imalı bir ses to
nuyla.
“Evde ne arıyorsun? Senin işte olman gerekmiyor muy
du?”
“Bugün evden hallediyorum. Hey, sen gerçekten sinirli
sin. Neler oldu?” Ellerini dudağına götürüp kaşlannı çata
rak bana baktı, hemen iyi hissetmeye başlamıştım.
“Spor salonunda sinirimi bozdu. Luke kıskanç biri.”
“Korkutan cinsten mi, yoksa seksi mi?” diye sordu Jules,
kaşlarını kaldırarak.
“Aptal kıskanç,” diyerek iç geçirip oturma odasındaki
kırmızı kanepenin yastıklarının içine gömüldüm. Jules ya
nıma gelip, çıplak ayaklarını koltuğa dayayarak karşımdaki
sandalyeye oturdu.
“Belli ki sana deli oluyor.” Suyunu bir dikişte bitirdi.
Omuz silktim. “Sanırım. Tüm bunlara alışık değilim,
Jules. Kötü anlam da değil. Beni düşündüğünü biliyorum.
Bana karşı çok tatlı ve nazik. Ama Brad’den hiç hoşlanma
dı.” Gözlerimi devirip kafamı koltuğa doğru geriye yasla
dım.
“Çekici m odel m üşterin Brad?”
“Evet.” Dün L uke’un stüdyoya gelip bizi gördüğünden
Ve bugün de B rad’le spor salonunda karşılaştığımızdan
bahsettim.
191
KAÇ BENİMLE
192
K K l o 1 c.rs F K A J Ö I
193
KAÇ BENİMLE
om
KLAÇ B t N I M L t
ğ İm ” “ Atna
Yanağımı göğsüne, tam kalbinin üzerin e koydum . A
en çok da kalbini seviyorum ; bana karşı k ib ar ve anlay1
olduğu için. G enellikle,” diye ekleyip güldüm .
“Natalie, seni hak etm ek için ne yaptım bilmiyorum ama
yine olsa tekrar tekrar yapardım.” Limuzin durmaya hazır
lanırken, elinin arkasıyla yüzüm ü okşayıp şefkatli bir öpü
cük kondurdu.
“Geldik.”
Luke benim önüm den inip bu göz alıcı arabadan çıkma-
ma yardımcı olm ak için elini bana uzattı. Beni yanına çekti,
önümüzde duran şatoya bakakalm ıştım .
“Tanrım.”
“Burası C hateau Ste. M ichelle .10 Akşam yemeğimizi
burada y iyeceğiz.”
“Bir restoranları olduğunu bilm iyordum,” dedim gözle
rim onunkilerle buluştuğunda.
“Yok zaten. Sadece özel etkinlikle yapıyorlar. Bu gece,
en azından birkaç saatliğine, tam am en bizim .”
Dilim tutulm uştu. K oskoca C hatea u yu benim için mi
tutmuştu?
“Gel.” E llilerinin ortalarında olgun bir kadının bizi bek
lediği binanın girişine kadar bana rehberlik etti.
“Hoş geldiniz, B ay W illiam s ve Bayan Conner. Ben Ba
yan Davidson. Sizi ağırladığım ız için çok memnunuz. Lüt
fen beni takip eder m isiniz?” Bizi C hateau’nun yanındaki
taşlı yola götürdü. Y olun kenarında, binanın yan tarafını tü
müyle aydınlatan eski tip sokak lambaları dizilmişti.
Luke elim i alıp koluna yerleştirdi, Bayan Davidson’ın
arkasından yan y ana yürüyorduk. Evin arkasındaki köşeyi
döndüğümüzde, gözüm ün önündeki manzara nefesimi kes
mişti.
“Ah, L uke.” H ayatım da karşılaştığım en güzel görüntü
ye vereceğim tepkim i izlerken bana gülümsediğini hissedi-
^ Abd’nin W ashington eyaletinde Seattle yakınlarında 1934 yılında
kurulan en eski ve en beğenilen şaraphane. Cabernet Sauvignon, Mal-
bec, Merlot, Syrah, Chardonnay, Chenin blanc, Pinot Gris, Riesling, Sa-
Uyignon Blanc gibi dünyaca ünlü şarapların üretim evi. (ç.n.)
KAÇ BENİMLE *
r
204
KRISTEN PROBY
^uyurun, efendim .”
205
“Sanırım, Bayan Conner ve ben tatlıyı paylaşacağa *
“Elbette efendim .”
“Güzel fikir. Ama bugün aldığım ız kalorileri yakmak
için yarın yogada çok çalışacağız.”
“Ah evet, yoga. Gelmek zorunda m ıyım ?”
“Hayır, zorunda değilsin.”
“Yogayı boş verip bütün günü yatakta geçirebiliriz.” jça
dehinin üzerinden bana göz kırptı.
“Boş veremem, eğitm en benim .”
“Hiç bilm iyordum ,” dedi, kafası karışm ış hâlde kaşlarım
çatarken.
“Haftada sadece üç dersim var,” diy erek om uz silktim.
“Üstelik çok da esneğim . G österinin tadını çıkarmalısın.”
Kendini beğenm iş bir gülüm sem e takındım kadehim in üze
rinden ona bakarken.
“Hayatta kaçırm am .”
Garson elinde çilekli crèm e b rû lée o lan b ir tabakla ve iki
kadeh Eroica Ice şarabı ile geri geldi.
Ayrıca m asanın ortasına, T iffany m arka, açık mavi, kol
ye kutusu boyutlarında bir kutu b ırak a rak ikim izi de başıyla
selamlayıp uzaklaştı.
Aman. Tanrım.
0 n / Q)€)Aw%um cu / ğ B ciiim /
207
sedefli süt beyazıydı. Kolyeyi kutudan çıkardım , püriiz^
ve biraz soğuktu. *
“Luke, bu şahane.”
“Gel.” Büyük bir zarafetle şekilli bedenini sandalyesjn
den kaldırarak, arkamda durdu, harika inci kolyeyi elleri,
min arasından alarak klipsini açtı. B oynum un etrafından
geçirdi, o kolyeyi takarken parm aklarım la hem en doloın.
dum. Kolye köprücük kem iğim in hem en üzerine düşüy0r.
du. Eğilip nazikçe yanağım dan öptü ve N orah Jones’tan
Come Away With M e çalarken elini bana uzattı.
“Dan et benim le.” M asm avi gözleri m utluluk içinde pa.
rıldıyordu, bense rom antizm in ve onun rüzgârına kapılmış
tım, ona karşı koyam ıyordum .
“Zevkle.” Beni kollarının arasına alıp taş yolun etrafında
döndürmeye başladı.
“Bu güzel inci kolye için teşekkür e d erim ,” diye kulağı
na fısıldadım.
“Rica ederim, güzellik. B oynunda m ü th iş durdu.” Mü
zikle ahenkli bir şekilde bir sağa b ir sola salınırken, eğilip
dudaklarıma ufacık bir öpücük kondurdu.
“Bu işte iyisin.”
Gülümsedi. “Sette ders alm ıştım .”
“Beğendim .”
“Bunu duyduğum a sevindim .” Şarkı b ite rk en beni göğ
süne daha da çekip dudaklarını alnım a iliştirirk e n kollarıyla
belim e dolandı. “ Bu gece benim le g e l.”
“Bu gece sana gitm eyi m i istiy o rsu n ?”
“Evet. Seni yatağım da istiyorum .”
G üldüm , parm aklarım ı yum u şacık sarı saçlarında
dirip güzel yüzüne daldım . G özleri m asm a v iy d i, yeni tıraş
olm uş çenesi keskin hatlara sahipti. D ah a önce kimseyi bu
kadar sevm em iştim .
“Tam am . E vim den birkaç şeye ihtiy acım olacak.”
Elleri inci kolyenin hemen altında süzülürken, omur
gamda11 aşağıya doğru bir heyecan dalgası hücum etti. “Ju-
les çoktan icabına bakm ıştır.”
Kaşımı kaldırdım . “Kendinden çok eminsin.”
“Sadece bir um ut, bebeğim .” Yeniden alnımdan öpüp
yüzümü ellerinin arasına aldı. Dudakları burnuma, yana
ğıma ve daha sonra da uysal uysal dudaklarımı buldu. Bu
onun özel, kibar öpücüklerinden biriydi, kamımın derinlik
lerindeki kaslar kasılm aya başlayınca derin bir nefes aldım.
“Beni eve götür,” diye fısıldadım dudaklarının arasında,
gözlerini açtı, arzuyla yanıp tutuşuyorlardı.
M asaya geri döndüğüm üzde eşyalarımızın toplandığı
nı gördüm, m uhtem elen arabaya götürülmüşlerdi. Garson
elinde şalım ve el çantam la göründü. Luke elimi kolunun
kıvrımına y erleştirip arabaya kadar bana eşlik etti, ben kol
tuğa geçtikten sonra arabaya bindi.
İçeride yeni b ir şişe şam panya ve yeni kırmızı güller var
dı.
“Bu kırm ızı g üller de ne?”
“Sevm edin m i? ” Sesi endişeliydi, kaşları çatılmıştı.
“Hayır, sevdim . B eni şım artıyorsun.” Burnumu çiçekle
re gömüp kirp ik lerim in arasından onu gözetledim.
“İnci kolye, siyah elbise ve yüzündeki şu kırmızı güller
le, şu an çok güzel görünüyorsun.” Eliyle yüzümü okşar
ken, iç geçirdim .
“T eşekkür e d erim .”
“Buraya g e l.” H iç zorlanm adan beni kucağına aldı, yü
zümü boynuna göm erek kıvrıldım .
“Bu gece hayatım ın en sihirli gecesi, Luke.”
“Alm m ı öperk en gülüm sediğini hissedebiliyordum.
Benim için de ö y le.”
KAÇ BENİMLE
216
W i/M rU n€Î/^öiüm /
217
isterse sorun olmazdı. Eğer o da eşyalarını bana getirm l
isterse, bu da sorun olmazdı.
Banyo tezgâhına diş fırçamı, deodorantım ı, bir şiŞe ^
cut losyonumu ve şampuanımı koydum. Jules bütün bunları
almak için dün gece alışverişe çıkmış olm alıydı, içimden
ona yalnızca teşekkür etmiyordum, ona özel bir sürpriz de
yapmayı planlıyordum.
Kıyafetlerimi valizde bıraktım am a yoga kıyafetlerimi
çıkarıp yatağa doğru yeniden baktım.
Luke hâlâ uyuyordu, hâlâ çok zam anım ız vardı, ben de
onu öylece bırakıp kahve yapmak için aşağı indim.
Espresso renkli dolapları açıp kapayarak m utfağı karıştı,
rıyordum, sonunda kahve m akinesinin yerini saptayıp çalış,
tirdim ve kahve fincanı aram aya koyuldum . K ahve filtreden
geçerken ben verandaya çıkan Fransız kapıyı açıp, Puget
Sound’un eşsiz manzarasının keyfine varabilm ek için dışan
doğru çıktım ve derin bir nefes alarak tem iz havayı içime
çektim.
Güzel bir gündü. Gökyüzü m asm avi parlıyor, güneş
tamamen görünüyor ve derin m avi denizi aydınlatıyordu.
Feribot Bainbridge A dası’na doğru zarafet içinde süzülü
yordu. Martılar denizin üzerinde uçuşuyor, rüzgâr nazikçe
saçlarımı yalayıp geçiyordu. M uhteşem b ir gündü.
“Sabah insanı olmadığını sanıyordum .”
Sert, seksi sesine doğru döndüm . Beni kollarının arasına
alıp sımsıkı kucakladı.
“Günaydın, yakışıklı.”
“Günaydın bebeğim .”
Kafamı geriye çekerek ona baktım . “K ahve yapıyorum.
“Kokusu geldi. Teşekkür ederim . N eden beni uyandır-
m adın?” Alnımdan öpüp derin bir nefes aldı.
“Çok huzurlu görünüyordun, acelem iz de yok.”
“Eşyalarını çıkarmışsın.” B akışından kaçm ak için başı
mı göğsüne yasladım.
218
“Evet, eğer eşyalarımı burada bırakmamı istemezsen
toplayabilirim.”
g e ri
221
nrken bir yandan da omzumu öpüyordu. Yansımamızı av
dan seyretmek, elektriği doğrudan kaşıklanm a gönderdi &
Güçlü bronz elleri beyaz göğüslerim i kavramıştı. Dudakl *
n omzumda, gözleri kapalıydı ve yüzündeki bakış vahşi v
şehvetliydi, aman Tanrım.
“Ah!” Göğüslerimi ellerine iterken kafam ı göğsüne doğn,
geriye yasladım.
“Bütün o pozisyonlarda seni izlerken beni deliye döndür,
dün, bebeğim. Kendimi tutmayı nasıl başardım bilmiyorum ”
Derin bir nefes alıp, aynadan ona gülüm sedim .
Bir elini yan tarafımdan aşağı doğru kaydırdı, kalçamın
üzerindeki bel dövmenin izinden giderek vajinam a ulaştı.
“Kahretsin, bebeğim, benim için hazırsın bile.” Dudak
larıyla boynumu dişliyor, om urgam a titreşim ler yolluyordu.
Birdenbire beni belimden itti, bense, ellerim bann üzerin
de eğiliyordum, popoma sert bir şaplak attıktan sonra penisi
ni içime geçirdi.
“Ah, Tanrım!” Bir elini saçlarım a dolam ıştı, diğer eli be
limde her defasında daha da hızlı, her defasında daha da sert
beni kendine doğru itip çekiyordu, şim şek çakan gözleri ay
nadan bana bakıyordu.
Kahretsin, harikaydı! Yeniden ona doğru gittiğim de içim
den akan hızlı ve güçlü orgazm dalgasını hissettim ve o içim
deyken patladım.
Luke da iki defa daha içim de gidip geldikten sonra titre
yerek boşaldı.
228
“Evet, sanırım öyle yapacağım. Bu muhteşem bir çanta.”
Ayakkabıların yanında, çantalar da zaafımdı ve yeni, zarif
0UCCi çantamın karşısında sevinç nidalan atmaktan kendi-
mi alamıyordum.
“Erkek arkadaşını sevdiğimi söylemiş miydim?” Jules
s ır ı tı y o r d u .
“Rüya gibi bir adam, bu bir gerçek.”
“Seni gerçekten seviyor, Nat. Her yerinden okuyabiliyo
rum bunu. Yalnızca senin mutlu olmanı istiyor.”
Sözleri karşısında kalbim pır pır olmuştu. Haklıydı. Ve
eğer bana küçük şeyler alarak beni şımartmak onu mutlu
ediyorsa, ne diye şikâyet ediyordum?
“Aileni onun hakkında uyardın mı? Çılgın hayranlar gibi
üstüne atlam alarını istem em .”
“Evet, uyardım . Kendi kendilerine çılgına dönmek için
yeterince boş vakitleri oldu. Biliyorsun, sakin davranırlar.
Hem, benim ağabeylerim var. Onun seksiliğiyle ilgilen
mezler.”
“Doğru söylüyorsun.” Birbirimize gülüp akşama hazır
lanmak için yukarı çıktık.
235
K A V D fcN IM L t
«-1>"■"
Her zamanki gibi, aşırıya kaçm ışlardı. Erkeklerin hepSl
'mm*
birleşerek bana hediye kartı verdiler.
“'■ - ş s j ı i r t u ! -
“Daha fazla alışveriş!” Jules ve ben uyum içinde durumu,
açıklayıp kahkahalara boğulduk. i
Luke, yanımda gülüyor, şakağım dan öpüyordu, bense
utanarak ona gülüyordum.
Lucy ve Neil, bana, B ellevue’deki Microsoft mağazasın
da kullanılmak üzere çok cöm ert bir hediye kartı verdiler.
“Çok teşekkür ederim .”
“Rica ederiz, tatlım .” Lucy gülüm seyip Sophie’nin tatlı
kafasını öptü.
“Sırada bizim hediyemiz var.” Gail, mor hediye paketi
kaplı bir kutu uzattı.
“Bu parti amacını aştı!”
“Şımarıklık etme bakayım .” Steven sert görünmeye?3
lışarak parmağını sallıyordu ama bunu daha önce de
muştum, kıkırdadım. “Pataklarım seni.” ^^
“Peki efendim.” Kutuyu açtığımda tanıdık bir çif
gördüm, nefesim kesildi, gözlerim yüzlerini arıyordu-
İkisi de şefkatle bana gülümsüyordu. ^
“Bunlar senin.” Kafamı eğip, yeniden muhteşem V ^
ta küpelere bakıp elimi üzerlerinde gezdirdim. Yem
lenmişlerdi ve alacakaranlıkta ışıldıyorlardı. •$
“Bunları kabul etmeni istiyoruz.” G a il’in göze
muştu, tabii benim de.
238
K RISTEN PROBY
245
“ Bu doğru.“
Luke em niyet kemerim i benim yerim e taktı - Tanrımı
ve bir kolunu bana doladı. “Seni tuttum , bebeğim .”
“ Biliyorum. Biraz sonra iyi o lu ru m .”
Güzel mavi gözleri endişe içindeydi, on u öpmek içjn
kafasını kendim e çektim. İçim i titreten o öpücüğüyle bana
karşılık verdi, parm akları saçlarım ın arasındaydı.
“Bugün çok güzel görünüyorsun.” Yeşil kolsuz bir üst ve
kot pantolonum vardı üzerim de yaln ızca. Siyah tişörtü ve
haki şortuna bakıp gülüm sedim .
“Sen de öyle, yakışıklı.”
Hoparlörden, pilotun kalkm aya h a zır olduğum uzu, yük
sekliğimizi ve uçuş sürem izi söyleyen sesi duyuldu. Neyse
ki oldukça sakin bir uçuş olacaktı.
M otorun gürültüyle çalışm aya b a şlad ığ ın ı duydum , Lu-
k e ’un eline yapışabilm ek için k o lu n u in d ird im . Saniyeler
içinde pistte hızlandık ve yerden y ü k se ld ik .
Bayılacağım ı sandım.
“Nefes al bebeğim .”
Derin bir nefes alıp verdim .
“Yeniden. B enim le kal, beb eğ im , sa d e c e n e fes al.”
Tanrım, o an onu seviyordum . Sesi b e n i rahatlatıyordu
ve uçak yükselip düzeldikçe, sa k in le şm e y e başlam ıştım .
‘İy iy im ,” diye fısıldadım .
“ Size bir şeyler getireyim m i? ” U z u n b o y lu , uzun ba
caklı hostes yanım ızda duruyordu. N e k a d a r çekici oldu
ğunu daha önce fark etm em iştim . “ E ğ e r iste rse n iz kahvaltı
getirebilirim .”
K ararlı bir tavırla kafam ı salladım . “ Y a ln ız ca su, lütfen.
“ İkim iz için de su, lütfen.”
Soğuk sularım ızı içtik, L u k e ’u n g ö z le ri h â lâ üzerimdey*
di, b iraz kızardım .
“Ee, bu uçak kim in?” diye sordum.
“Spielberg’ün.” B ana gülümsedi.
Aman Tanrım.
“Steven olan mı?” diye sordum.
“Ta kendisi. Şim di askıya aldığım ve prodüktörlüğüne
yardım ettiğim film i yönetti. Bir süredir beraber çalışıyo
ruz. Ondan rica ettim ,” dedi om uz silkerek.
“Ben senin hiç dengin değilim ,” dedim kafamı sallayarak.
“O da ne d em ek şim d i?” K afam aniden ani çıkışına dön
dü, bana attığı b a k ış karşısında ağzım açık kalmıştı.
“Özür d ile r im ...” S om urtup bakışlarım ı uçağın içine
doğru kaydırdım . B u zenginliğin ötesinde bir şeydi. Zen
ginlik nedir b iliy o rd u m . B u F orbes dergisinin, “bir üçüncü
dünya ülkesini satın alab ilirim ” 100 listesine gidiyordu.
“Bu benim d eğil. Ö dünç aldım . H oşuna gideceğini dü
şünmüştüm.”
“H oşum a gitti. H er şey harika. Sen harikasın. Yalnızca
bazen b unların a ltın d a eziliy o ru m , L uke.”
“Evet, d e m e k ki b u b u laşıcı b ir şey, çünkü sen de beni ta
mamen tah rik e d iy o rs u n .” K endim i kırılgan, korkm uş, he
yecanlı ve âşık h isse d iy o rd u m , kollarının arasında olm aya
ihtiyacım vardı. B e n de k em erim i çözüp bir bacağım ı üze
rine atarak k u c a ğ ın a çıktım . K aşları şaşkınlık içinde kalktı,
yuvarlak k a lç am ı e lle rin in arasın a aldı. Bu pozisyondayken
hile göz h iza sın d a o lab ilec eğ im kad ar uzun olm asına bayı
lıyordum. K u su rsu z y ü z ü n ü ellerim le tutarak eğilip, h aya
tım bu öpücüğe b a ğ lıy m ışç a sın a onu öptüm .
Ellerinin sırtım da aşağı yukarı oynadığını hissediyor
dum, bir yandan ona sürtünüyordum.
“Kahretsin, bebeğim , beni deli ediyorsun.”
“H ım ...” D u d a ğ ın ın kenarını hafifçe ısırıp g ö zlerin e
haktim. “ Seni istiy o ru m . B ana n erede olduğ u m u zu u n u t
tur.”
K A Ç bfcNIM Lfc
-MO
“Ah, tatlım .” Ona iyice ve sımsıkı sarıldım. “Senin için
¿e dışın Ç°k 8üzeV ’ diye fısıldadım kulağına.
“Soyun, hem en,” diye homurdandı beni indirirken. B u
kadar hızlı bir şekilde, odanın içine yayılmış, ortalığa saçıl
mış* birbirine karışm ış kıyafetlerle, ikimizin de çırılçıplak
k a ln ıa k ve birbirim ize dokunmak için hevesli hâle gelme
m iz beni güldürmüştü.
Son parça kıyafet de yere düştüğünde, Luke beni aldı,
bir kucaklam ayla beni kendine çekti ama yatağa ya
t u tk u lu
tır m a k yerine, güçlü gövdesini ve kalçalarını üzerime yas
layarak, beni duvara sıkıştırdı, dimdik sertliği kamımdaydı.
Ellerini kollarım dan aşağı kaydırdı, parmaklarını par
maklarıma kenetleyip, beni yerime çivileyerek, ellerimi
başımın üzerine kaldırdı. Olağanüstü dudaklan boynumda
aşağı yukarı geziniyordu. İki bileğimi de tek eliyle tutarken,
açıkta kalan elini kolum dan aşağı süzüp, parmaklarıyla gö
ğüs uçlarım la oynam ak için göğüslerime indirdi.
“K ahretsin, L uke.”
“Tanrım, çok güzelsin. Göğüslerini avuçlarımda hisset
meye bayılıyorum .”
Ellerim hâlâ başım ın üzerinde asılıyken, ihtiyaç içinde,
vücudumu duvardan yay gibi ayırdım.
“Şşt, bebeğim .” Elleri acele etmeden sakin sakin leğen
kemiklerime, oradan da kalçalarım a doğru yolculuğa başla
dı, popomu önce nazikçe okşadı, ardından tokatladı. Sertçe.
“Ah!” B oynum un karşısında gülümsediğini hissedebi
liyordum, dudaklarım ı ısırdım. Popomu tokatlaması beni
nasıl bu kadar baştan çıkarabilirdi ki? İnanılmayacak kadar
seksiydi.
“Bir daha,” diye fısıldadım .
“Ah, bebeğim ,” dedi çenemi ve dudağımın köşesini
öPüp, yanağım ı ısırırken. “Sert mi istiyorsun?”
“Sadece seninleyken.” Ve bu gerçekti. Onun dokunduğu
249
gibi, bana yaln ızca o d o k u n a b ilird i v e te n im e ya!nızCa
böyle şarkı söyletebilirdi. B u in san ı s a rh o ş e d iy o rd u . °’
“ Bu d o ğ ru .” B eni y e n id e n to k a tla d ı v e b a ca ğ ım ı kal
sına kaldırdı am a o, p e n isin i v a jin a m d a h isse d e m e y ec e ğ j^
k ad ar uzun boyluydu.
“K aldır b eni,” diye y a lv a rd ım .
“Oh, kaldıracağım . S abret, g ü z e lim .” M u h te ş e m eli, ar.
kam dan şim di yanan p o p o m a, d e rin im e k a y d ı. B ir parma-
ğıyla içim e süzülüp, h e y ec an d a lg a la rı g ö n d e r e re k daireler
çizm eye başladı.
“Luke! L ü tfen !” B ile k lerim i e lle rin d e n k u rta rm a y a ça.
lışıyordum am a nafileydi. O n a d o k u n m a k istiy o rd u m ! Onu
içim de istiyordum !
“Ne istiyorsun b e b e ğ im !” d iy e m ır ıld a n d ı, parm ağıyla,
olabilecek en nefis şe k ild e s a ld ırırk e n .
“Seni. L ütfen,” diye fısıld a d ım b o y n u n a d o ğ ru .
“A lacaksın. Sabırlı ol, a şk ım . S a n a h e r ş e y i unutturaca
ğım, hatırladın m ı? ”
“Lanet olası adım ı b ile h a tırla m ıy o ru m şu a n .”
Gülüp, tatlı b ir ö p ü c ü k k o n d u rd u . “ Ş im d i e lle rin i bıraka
cağım . B aşının ü z erin e k o y .”
“N e?” H içb ir şey a n la m ıy o rd u m .
“ Sadece ellerini b a şın ın ü z e rin e k o y .”
“Sana d o k u n m ak istiy o ru m .” D u d a ğ ım ı b ü k ü p ısırdım.
“ H enüz değil. G ü v e n b a n a .”
E llerim i b ıraktı, b e n e lle rim i b ir a z k a f a m a in d irip , par
m aklarım ı birb irin e k e n e tle d im , k a f a m ı d u v a r a yasladım .
“G üzel. E llerini k ıp ırd a tm a , b e b e ğ im .”
“T am am ,” diye fısıld a d ım .
Y üzüm ü ve b o y n u m u ö p m e y e d e v a m e tti, k u la k meme
m e m inik ısırık la r a tıy o rd u , a r d ın d a n a ş a ğ ıy a d o ğ ru yöne
di.
N e v a n ac ae ın ı adım o ihi h iliv m rh ım
KRISTEN PROBY
256
“Yatakta hem bu kadar iyi olup hem de bakir olmana
imkân yok.”
“Öyle mi? N e kadar iyiym işim ?” G öz kırpıp beni k ol
a y l a sardı, elleri neredeyse çıplak sırtımda geziniyordu.
“Hım. • Fena d eğilsin .” Eğilip dudağımın kenarına tüy
ibi yumuşacık öpücüğünden yerleştirirken kahkaha attı.
g “Fena değil, ö y le m i?”
“Evet, katlanıyorum. Senin için.”
“Katlanıyor m usun?” Tecrübeli, yumuşak dudakları ya
n g ı m d a n kulağım a doğru yolculuğuna devam ediyordu.
“Çok zor oluyor am a nasıl oluyorsa dayanacak gücü bu
luyorum.”
Kıkırdadı, yü zü m ü n azikçe ellerinin arasına alıp, dudak
larıyla dudaklarımın üzerinden geçiyor, sakince ileri geri
hareket ediyordu; ardından dudaklarımın içine gömüldü,
derinlemesine öpüyordu ama hâlâ sakindi. Sevecendi. Tıp
kı bütün gün o ld u ğum u z gibi. Kalçalarını tutuyordum, orta
parmaklarımı pantolonunun kem er yerlerine geçirm iştim,
ellerimin yarını kum aşta diğer yarısı ise çıplak tenindeydi.
Tanrım, erkeğim öpüşebiliyordu.
Hâlâ yüzüm ü tutarken geri çekilip gözlerime baktı.
“Vay,” diye m ırıldandım , gözleri keyifle parıldadı.
“Buna da katlanabildin m i?”
“Gerçekten çok güzel öpüşüyorsun.”
“Sen de öyle. Elbise getirdin m i?”
Konuyu değiştirm esine gözüm ü kısarak ona baktım.
“Evet, neden?”
“Akşam yem eği için bir şeyler planladım .”
“Ah. Gün batım ında fotoğraf çekecektim .”
“Yine çekebilirsin. K am erayı yanında getir.”
“Tamam. N e zam an çıkıyoruz.”
‘Yarım saat içinde.”
Nereye gideceğiz?” diye sordum.
257
“Bu bir sürpriz, doğum günü kızı.” Gülümsedi, ba
inağının ucuyla alt dudağımı okşadı. Par'
“ Doğum günüm geçti.”
“Bu senin doğum günü tatilin, d olayısıyla hâlâ bir do&
günü kızı sayılırsın.” Dudağıma ufak bir öpücük kondu ^
kafasını kafama yasladıktan sonra beni içeri yönlendirdi ^
K ulübemiz ki kulübe d em eye bin şahit isterdi, kesinlikle
nefes kesiciydi. Gerçek anlamda suyun üzerinde bir bunga
lovdu. Hiçbir küçük otel kulübesi benim erkeğim e yeterli
olmazdı.
Bungalovumuz kocam andı, iki yatak odası, geniş bir or
tak alan, iki banyo bulunuyordu. İki banyodan daha büyük
olanında, tahtadan güvertenin üzerinde hem en açıkta duran
okyanus manzaralı iki kişilik bir küvet vardı. Aslında oda
ların çoğu gizliliği sağlam ak için uçuşan güzel perdelerle
dışarıya açılıyordu. Zem in koyu tahtadandı ama odalann
çoğuna, aşağıdaki balıkları izlem ek için cam bir bölme yer
leştirilmişti.
M obilyalar lüks, pahalı ve davetkârdı. Üzerinde yumu
şak beyaz nevresim , pike ve yastık olan yatak oldukça bü
yüktü. Ortak alan rengarenkti: turuncular, sarılar, kırmızı
lar. Gerçekten çok güzeldi.
“Buraya daha önce gelm iş m iydin?” diye sordum, elbi
semi ve topuklu ayakkabılarım ı giyerken.
“Hayır, ilk defa geliyorum . Topuklu ayakkabılara ihtiya
cın olm ayacak.”
“Ah, tam am. Terlik?”
“Evet.”
“ K um salda bir yere mi gidiyoruz?”
G ülüm seyip göz kırptı. Tamam, söylem eyeceksin .
“ Sen üzerini değiştirecek m isin?” ^
Beyaz kısa kollu bir göm lek giyip düğm elerini açık 1
raktı. “ İşte, değiştirdim .”
2 58
Kahkaha attım, arkama uzanarak bikinimin altını çıkarıp
elime aldım. A ynısını üstüm için de yaptım. Çıplak hâlde
gardıroba doğru yürüyüp tangalarıma uzandım.
“İç çamaşırı yok .” Dönüp şaşkın şaşkın ona baktım.
Gözleri için için yanıyordu.
“A m a...”
“İç çamaşırı. Y ok.”
Tanrım. Ne kadar otoriter. Ve bu hoşuma gitti. Garip.
“Peki.” Siyah k olsu z elbisem i başımdan giyerek üzerim
de düzeltip ayağım a siyah parmak arası terliklerimi geçir
dim. Saçlarımı h ızlıca taradıktan sonra sol tarafımda örüp
göğsümün üzerine bıraktım. Kirpiklerime hafifçe bir rimel
sürüp beni izley en L u k e’a döndüm, ifadesi anlaşılmıyordu.
“Hazırım.”
Kafasını toplam aya çalışırm ış gibi kafasını sallayıp, iç
tenlikle bana gü lü m sed i. “Haydi, gidelim .”
259
“Ben de bugün şnorkelle yüzm ek ten çok key if aldı^
Vatozlar inanılm azdı. A m a dün, k asab ay ı keşfederken de
çok eğlenm iştim . H alhal için tek rar çok teşek k ü r ederim »
“Sana çok yakıştı.”
“Yarın ne yapıyoruz?” diye sordum . A yaklarım ı suyun
içinde ileri geri oynatıyordum . A yak p a rm a k la rım ın arasın
dan süzülüşü çok güzel bir duyguydu.
“Bütün bir günü yatakta g e çirm e k le ilgili bir şeyden
bahsettiğini hatırlıyorum .”
“A h.” Gözlerim büyüm üştü.
“Yarın bir haftalık tatilim izin o rta s ın a geliyoruz, güzel
bir zam an gibi görünüyor.” K aşların ı k a ld ıra ra k gülümsedi.
“Çırılçıplak yüzeriz! B a lıkları k o rk u ta b iliriz .”
“Kom şuları da,” diye sırıttı.
“I-ıh, odam ızın arkası bom boş. Ç o k ta n k o n tro l ettim.”
Şaşkınlıktan donup kalm ış h â ld e b a n a b a k tı, sonra kah
kahalara boğuldu. Ö zgüven için d e b e n d e o n a güldüm ve
şarabımı yudum ladım .
“Burası çok güzel.” D enize b a k ıp iç geçird im . Güneş
batmaya başlam ıştı ve y e m e k le rim iz i b itirm iş tik . “Birkaç
kare fotoğraf çekebilir m iy im ? ”
“Tabii, bebeğim .” K endine b ir k a d e h d a h a şarap doldu
rup beni izlem ek için ark asın a y a sla n d ı. K a m e ra m ın askısı
nı boynum a geçirip - suya d ü şü rm e k iste m iy o rd u m - ayağa
kalktım, sığ suyun içinde z o rlu k la a d ım atıyordum . Ayak
bileklerim in etrafı sıcacıktı, k u m y u m u ş a c ık , ışık ise mü
kem m eldi.
D enizin, ağaçların ve m in ik a d a n ın y ü z e y akın fotoğ
rafını çektim . A da, b ir çeşit tro p ik b ir ta k v im d e n çıkmış
gibiydi. D aha sonra objektifim i ra h a tla m ış görünen erkek
arkadaşım a çevirip, o beni g ö rm e d e n b irk a ç kare onu fo*
toğrafladım . D üşünceli b ir ifad e y le k a d e h in e bakıyordu.
K afasını kaldırıp bana, d u d a ğ ın ın k e n a rıy la o seksi gülüm
I S J K İ İ 1 H İN k k u d i
261
dum u örten hiçbir şey yoktu. L uke’un kafası bacaklarım
arasındaydı. n
“Aman Tanrım!” Hafifçe doğrulup dirseklerime daya
dım, katıksız bir şok içinde, kendini içim e gömmek, klj
torisim i yalam ak, onunla oynam ak için kalçam ı kaldıran
L uke'a baktım.
“Günaydın, bebeğim ,” diye fısıldadı kasıklarım a doğru
en hassas noktam a doğru nefesini veriyordu.
Yeniden yatağa devrilirken söyleyebildiğim tek şey
“Aman Tanrım,” oldu. G ülüm sediğini hissediyordum, iki
parmağını içime daldırıp içeride büküyordu, içimde kıvıl
cım lar patlıyordu.
Am an Tanrım.
Yenilip, o klitorisimi em m eye devam edip, iki parmağıy.
la içimde gezinirken kaslarım titredi ve şiddetle boşaldım.
Sonunda, kibarca kasığım daki dövm eyi öptü ve vücudum
dan yukarı doğru, ta ki yanım a uzanıncaya kadar, sihirli
yolculuğuna devam etti ve saçlarım ı yüzüm den çekti.
“G ünaydın,” diye m ırıldandım . “ U yanm ak için hiç de
kötü bir yol değil.”
“Beğendiğine sevindim .” Beni öptüğünde, dudaklann-
dan kendi tadım ı aldım , bu da dürtülerim i yeniden ateşle
di. Onu şaşırtan bir hareketle om uzlarından bastırarak onu
yatağa itip üzerine çıktım ve sertleşen penisinin üzerinde
gidip gelm eye başladım . Parm aklarım ı onunkilere kenetle
yerek, ellerim izi kafasının iki yanm a uzattım . Onun oyu
nunu oynuyordum , parm aklarım ı onunkilere kenetleyerek,
ellerim izi kafasının iki yanına uzatıp onu sıkıştırdım .
“Bana ne yapacaksın?” diye gülüm sedi, gözleri arzuyla
parlıyordu. Üzerinde kalçam ı hareket ettirdim , keskin bir
nefes aldı.
“ Bir bakalım .” Aşağı kıvrılarak hafifçe boynunu ısırıp
ardından dilim le üzerinden geçtim . “ Bu olağanüstü uyan'
dırm a servisinden sonra sanırım seni becereceğim .”
262
IVJK.IS I t f N rl\U D I
263
li kam ında kendim den geçerek, göbek deliğini dişlerim,
uyararak öpm eye başladım . Parm ak uçlarım ı yan taraflar,ne
da gezdirirken kıvranıp kahkaha attı. B oynunu ve çenesin
öpüp son olarak dudaklarına ufak bir öpücük kondurdum
“Her şey karşılıklı.” Dün bana söylediği aynı şeyi 0na
yeniden fısıldadım , inliyordu.
“Tanrım, Nat, beni öldüreceksin.”
“Ah, atın ölüm ü arpadan olsun.”
K ahkaha attı, içtenlikle beni öptü, ardından birdenbire
ayağa kalkıp beni de kendiyle birlikte çekip çıplak omzuna
aldı.
“Şu an popona en güzel yerden b akıyorum , aşkım.” Ha
fifçe vurdum , o da popom a bir şaplak atarak karşılık verdi.
“N ereye gidiyoruz?”
“Çırılçıplak y ü zm eye!” O m zunda benim le birlikte gü
verteye koştu -k o ştu !-, bir adım atıp beni suya doğru fırlattı.
G ürültüyle suyun sıcak yüzeyine çarp ıp sıçrayarak yu
karı çıktım . Fazla derin değildi, y a ln ız ca b ir m etre seksen
santim kadardı, ıslak saçlarım ı y ü z ü m d e n çekerken Lu-
k e ’un balıklam a suya d aldığını g ördüm . M utluluk içinde
bana doğru yüzüyordu, h areket eden sırt kaslarına hayran
olm am ak elde değildi.
“Selam ,” diyerek gülüm sedim , h e m e n önüm de sudan
çıktığında kollarım ı ve bacak larım ı etra fın a doladım .
“ Selam .” G ülüm seyerek ellerini b e lim e koydu, beni ha
vaya kaldırıp tekrar suya daldırdı.
A h, oyun oynayacağız! H em de çıplak!
Y üzeye çıktığım da çığlık atıy o rd u m , birbirim ize kahka
h alar içinde su sıçratıyorduk.
Y eniden bana doğru y üzm eye b aşlad ı, h ızlıca kaçmaya
çalıştım am a beni yakaladı ve y e n id e n su y a batırdı.
“ Beni boğm aya m ı çalışıy o rsu n ?”
“ B elki suni teneffüs yapm ak istiy o ru m .”
IV IV IO I I
2 73
KAC BENİMLE
“Seni istiyorum .”
“Biliyorum . B en de seni istiyorum.” Fısıltıları, yumuşak
iç çekişleri v e n efes alıp verişleri seviyordum. Bu bizim en
sessiz sevişm em izd i, aklımı başımdan almıştı.
Ah, ö y lesin e ağır ağır içim i doldurmaya başladı ki her
defasında biraz daha bir şekilde, girebileceği en derine ka
dar göm üldü. H em fiziksel hem duygusal olarak beni dol
duruyordu v e gözyaşları, gözlerim in kenarından aşağıya
yuvarlandı.
Bu hoş, korum acı, nazik, seksi adam beni seviyordu. Ve
ben de onu seviyordum , hem de çok.
“Ağlama, bebeğim .” Fısıltılı sesi duygu yoğunluğuyla
titriyordu, yavaşça içim de gidip gelmeye başladı. Onu daha
derinime alarak bacaklarım ı kalçalarına doğru kaldırdım,
en hassas noktam a çarptığında, kıvılcım ların içinde uçuş
maya başladığını hissettim .
“Ah, geliyorum , aşkım .”
“Evet,” diye fısıldadı kulağım a, kendimi kaybetmiştim,
orgazm beni tüketm işti am a neredeyse hiç sesimi çıkarama
mıştım, kendim i sessiz sevişm em ize kaptırmıştım.
Luke sessizleşip kendini son bir defa daha içime bastır
dıktan sonra adım ı sayıklayarak boşaldı.
Gerçek hayata dönm enin o kadar da kötü olm adığına karar
verdim.
Bir haftalık rom antik Tahiti kaçam ağım ızdan dönmüş,
rahatlatıcı iş rutinim ize, gün boyunca flörtöz mesajlara, be
raber spor salonuna ya da yogaya gitm eye, geceleri deği
şimli olarak benim ve onun evi arasında m ekik dokumaya
başlamıştık.
Bu gece benim evim de kalıp Ju le s’la b eraber akşam ye
meği yiyecektik.
“M akama öyle pişirilm ez! Jules h er zam an olduğu gibi
güzel görünüyordu, o erkek arkadaşım a bakarken ben sın-
tıy ordum.
“Nasıl yaptın peki?” Luke ona gerçekten sinirlenmişti ve
bense, arkama yaslanm ış, elim de bir k adeh şarapla gösteri
nin keyfini çıkarıyordum.
“Tuzu, su kaynam aya başlam adan önce atm alısın. Bunu
herkes bilir.”
“Ne var biliyor m usun, bildiğin gibi yap. Ben kız arka
daşım ı öpeceğim .” Jules’u yem eği bitirm esi için yalnız bı
rakıp beni öpm ek için m utfak tezgâhını dolaştı.
“ Sana kabalık mı ediyor?” diye sordum yüzünü okşar
ken.
“ Hayır, yem ek pişirm eyi bilm iyor ve dinlem iyor.
->-76
r v j v ı a ı E/iN r R U D i
277
“Bir yapım cı ne yapar ki zaten ?” diye sordu Jules, ma
kam anın suyunu süzüp lazanyanın bir katını cam tabağa
döşerken.
“Yapımcısına göre değişir. B irçok farklı rol var. Bazılar,
tüm iş boyunca sette dum p orada işlerin yürüm esini sağlar
Bazıları kamera arkasında çalışır, stü d y o y a para temin eder
ya da oyuncuları ve yönetm eni ayarlar. Y apılacak birçok
şey var ve genellikle farklı işler y ap an ç o k az yapım cı var.”
“Peki, sen tam olarak ne y a p ıy o rsu n ? ” diye sordum ger
çekten ilgili bir şekilde.
“Ben kam era arkasıyla, film in h a zırla n m a aşamasındaki
işlerle ilgileniyorum , böylece b u ra d an çalışabiliyorum . Za
man zam an kısa toplantılar için, L os A n g e le s ’a ya da New
York’a gitm ek zorunda kalıy o ru m a m a so n günlerde o da
azaldı. N eredeyse her şey, telefo n y a da e -m a il yoluyla hal-
ledilebiliyor. Ben oyuncularla ve y ö n e tm e n le konuşuyor,
bazen bir projeye para sağlam ak için k o n fe ra n s görüşmele
ri yapıyorum .” E lleriyle je s tle r y a p a ra k konuşuyordu, öyle
coşkulu ve hevesliydi ki y aptığı işi g e rç e k te n sevdiğini an
lamıştım. G ülüm seyip y a n ağ ın d an ö p tü m .
“ Seninle gurur duyuyorum .”
“N eden?”
“Çünkü sevdiğin b ir şey y a p ıy o rsu n ve b u işte başanlı-
sın.”
“N ereden biliyorsun?”
“B aşarısız biriyle birlikte o lm a z d ım ,” d iy e yanıtladım
şım arık bir ifadeyle, k ahkaha attı.
“Yani, bu C um a gösterim e g irec ek film için ne kadar
para yatırm ak zorunda kaldın? B ir de k im le r oynuyor?” Ju
les lazanyayı fırına sürüp d aha d ik k atli dinleyebilm ek iç*n
m utfak tezgâhına yaslandı.
“A dı, R ough Shot, başrolde C h a n n in g T atum oynuyor-
İçinde uçan, patlayan şeyler olan b ir a k siy o n film i, dolay1'
sıyla yüksek bütçeli b ir proje oldu. Yüz milyon dolar ka-
dar-
Jules ve ben birbirim ize daha sonra Luke’a baktık.
“A ffedersin, biraz önce yüz m ilyon dolar mı dedin sen?”
geSim tiz çıkm ıştı. B u rahatsız ediciydi. En az, erkek ar
kadaşımın y üz m ily o n doların sorum luluğu altında olması
kadar rahatsız.
“Evet,” dedi utangaç bir tavırla gülümseyerek. “Aksiyon
macera film leri, içinde C G I 15 ve bunun gibi, benim çok an
lamadığım a m a p ahalı olduğunu bildiğim, sinematografik
birçok öğe b arın d ırd ığ ı için yüksek bütçe gerektiriyor.”
Yutkundum . Vay canına.
“Yani, gişesi yük sek olacak bir film .”
“Evet, bu ha fta sonu yüz elli m ilyon getirmesini bekli
yoruz.” Y eniden o m uz silkti ama gözlerindeki gururu oku
yabiliyordum.
“Şey, b iraz k işisel bir sorum olacak, tabii, kendi işime
bakmamı sö yleyebilirsin am a m erak ediyorum, çünkü ben
para k azanm ak için çalışıyorum .” Jules’un gözleri merak
içinde p arlıy o rd u ve ben ne soracağını tam olarak biliyor
dum.
“Tam am , so r bakalım ,” dedi Luke sırıtırken. O da onu
neyin beklediğini biliyordu.
“Y üksek bütçeli film ler için oyuncuların ne kadar kazan
dıklarını biliyorum am a peki ya yapım cılar?”
“Yani, tüm ödem eler yapıldıktan sonra bu filmden elime
muhtemelen on beş geçecek.”
A ğzından çıkan kelim eleri doğru anlayıp anlamadığım
dan emin olm ayarak, gözlerim i kısıp dudaklarımı ısırarak
ona baktım. Ju le s’a baktım, ağzı bir açılıp bir kapanıyordu
ama sesi çıkm ıyordu.
279
Luke ikimize de bakmıyordu. K afasını eğmiş şarabına
bakıyordu.
Sonunda, ilk konuşan Jules oldu. “L ütfen bunun için ^
bir avukatın ve bir muhasebe ekibin olduğunu söyle. Çün>
kü eğer yoksa bu işle ilgilenebilecek birilerini tanıyorum ”
Tamamen ciddiydi.
Luke başıyla onayladı. “Evet, birkaç senedir bir ekibim
var.”
“Güzel,” diye yanıtladı Jules.
Ben ne diyeceğim i bilem iyordum . Varlıklı olduğunu
biliyordum ama bu kadarını tahm in etm em iştim . Nihayet,
Luke bana baktı, “iyi m isin?”
“İyiyim,” diye fısıldadım.
“Biraz solgun görünüyorsun.” E ndişeli gözlerle beni iz
liyordu.
“İyiyim ben.” Kafam ı sallayarak bakışlarım ı kaçınp
bana yol gösterm esi için Ju les’a baktım .
“N at,” dedi Jules, “sen paraya yabancı değilsin.”
“Hayır, değilim .”
“Ailen sana yirm i m ilyona yakın m iras bıraktı.”
Luke’un yüzü bem beyaz kesildi.
“Biliyorum .”
“O zaman, sorun ne?” diye sordu sessizce.
Suratım asılmıştı. “Tam am sanırım b iraz fazla tepki ver
dim.” L uke’a baktım , sonunda ona dokunm a ihtiyacıyla
elini elime aldım. “Ö zür dilerim , tatlım . Para benim için
büyütülecek bir m esele değil, biliyorsun. Sanırım , erkeği
m in aktörlerle ve m ilyon dolarlarla uğraştığını ve Steven
Spielberg’le arkadaş olduğunu duym ak biraz şaşırttı. Ama
şim diye dek bu hayattan uzak yaşadığım ız için unutması
kolay olacak.”
“N at, bu hayattan bilerek uzak kalıyorum .”
“B iliyorum .”
rs.iv.io ı E-1-N r r v w tJ ı
281
KAÇ BENİMLE
282
M \ 1 D 1 LİN r IVUU l
283
K A V tS fcfN H V IL E
284
IVIV13 1 E,in r R U D I
28 9
KAÇ BENİMLE
• hir !
H e p i m i z k u t l a m a y a d e v a m e t m e y e k a r a r verip d ^ ?
i ç m e y e g i t t i k . G e c e y i , e v i m i z e y a k ı n o l a n Celtic Sv^
n o k t a l a d ı k , b u r a n ı n , L u k e ’l a b i r l i k t e ilk d e f a b ir
ğ i m i z y e r o l d u ğ u n u h a t ı r l a y ı p g ü l ü m s e d i m . Üzerin
ö m ü r g e ç m iş g ib iy d i.
KRISTEN PROBY
291
“Sen de oldukça hoşsun.”
“Ah. biliyorum.” İçkimden bir yudum alıp bize m-ı
Nate e goz kırptım.
“Şimdi ne üzerinde çalışıyorsun?” diye sordum.
“Gelecek yaz gösterim e girecek olan bir Marvel çizgi ro
manı üzerine, bir stüdyoyla yazışm aya başladım . Daha önce
Tahiti'de çekilen, başrolünde A nne H athaw ay’in oynadığı
bir romantik komedi de bu ilkbaharda gösterim e girecek ”
Onu işiyle ilgili konuşurken dinlem ek öylesine... sek
siydi ki. O konuşurken parm ak uçlarım la bacağını okşuyor-
dum. Elimi alıp dudaklarına götürdü, parm aklarım ı öpüp
yeniden kucağına bıraktı.
“Unutmadan,” dedi Luke ve içkisinden koca bir yudum
aldı. “Babam, gelecek Cum artesi, evlilik yıl dönümleri için
anneme büyük bir sürpriz parti hazırlıyor. Jules, sen ve ai
len. hepiniz davetlisiniz.”
Ona gülümsedim, ailem i, ailesinin p artisine çağırmasına
sevinmiştim.
“Ah, ne kadar eğlenceli! B izim kilere h aber vereceğim.
Resmi bir davet mi olacak?” diye sordu Jules.
“Evet, babam büyük oynuyor. O tuz beşinci evlilik yıl
dönümleri.”
“Vay canına.” İçkim den bir y udum aldım . Otuz beş yıl.
“Ne?” Luke bana baktı, yutkundum .
“Çok uzun bir zam an,” diyerek om u z silktim .
“Benim ailem kırk yıldır evliler,” diye ekledi Jules.
“ Senin annenle baban hâlâ b irlik teler m i, Nate?” diye
sordum.
“Hayır, beni babam büyüttü. B abam her zam an bekârdı.
“ Parti için sana yardım edebilir m iy im ? ” diye sordum
L uke’a.
Bana sıcak bir gülümseme atıp aln ım d an Öptü. “Haym
babam ve Sam üstesinden gelirler sanırım. Yalnızca benim
le gel.”
K K l b 1 1 ,in r ı \ w o i
B e k le d iğ im g ib i, a ş a ğ ıy a in ip h o le y ö n e ld iğ i^
k e ’u n d e p o d e d i ğ i o d a n ı n k a p ı s ı a ç ı k t ı v e o n u n te le f ^
k o n u ş tu ğ u n u d u y a b iliy o r d u m .
“ E v e t, r a k a m la r ı b u s a b a h g ö r d ü m . H a r ik a h ab er
o l m a n a s e v i n d i m . H a y ı r , o k a r a r ı a l m a d a n ö n c e , p a2 ^
si g ü n ü n r a k a m la r ın ı b e k le y e c e ğ iz . T a m a m , so n ra e ö ^
rü z .” B e n o d a y a g ir e r k e n t e l e f o n u k a p a d ı. ^
“ D e p o l a y a c a k ç o k f a z l a b i r ş e y y o k m u ş . ” O fisin e •
g e z d i r d i m v e k e n d i f i l m i m d e y m i ş g i b i h i s s e t m e k t e n alıko
y a m a d ım .
B u r a s ı s i n e m a k a r i y e r i y l e i l g i l i a n ı l a r ı n ı s a k la d ığ ı bir
y e r d i . Nightwalker f i l m l e r i n d e n , ü z e r i n d e f o to ğ r a f ın ın ba
s ı l ı o l d u ğ u ç e r ç e v e l i a f i ş l e r d u v a r d a a s ı l ı y d ı . O d a n ın çeşitli
y e r l e r i n e d a ğ ı l m ı ş ö d ü l l e r v e s e r t i f i k a l a r , ü n l ü l e r l e çekilmiş
f o t o ğ r a f l a r v a r d ı . F o t o ğ r a f l a r ı n ç o ğ u n d a ö y l e s i n e genç gö
r ü n ü y o r d u k i.
E t k i l e y i c i m a s a s ı n d a o t u r a n e r k e ğ i m e b a k t ı m . Arkasına
y a s l a n m ı ş t ı , b e y a z b i r t i ş ö r t v e k o t p a n t o l o n g i y m i ş , kaygılı
g ö z le rle b e n i iz liy o r d u .
“N e ? ” d iy e s o rd u m , k a f a m ı y a n a y a tır ıp .
“ K ız d ın m ı? ”
“ B u o d a h a k k ın d a y a la n s ö y le m e n e m i? ”
“ E v e t.”
“ H a y ır .”
“ A h . ” K a ş l a r ı k a l k m ı ş t ı v e b i r a z ş ü p h e l i görünüyor ^
“ N e d e n y a p t ı ğ ı n ı a n l ı y o r u m . B u r a l a r d a b a ş k a sü rp nZ
rin v a r m ı? ” d iy e s o r d u m , m a s a s ı n a y a k la ş ır k e n .
“ H a y ır .”
“ G ü z e l.” eSjji
S a n d a ly e s in i g e r iy e itti, b e n , a y a k la r ım ı san a f
k o l l a n n a d a y a y a r a k , ö n ü n d e m a s a y a o t u r d u m , ° _s
s in i y a k l a ş t ı r a r a k k o l l a r ı n ı b e l i m e d o l a y ı p yüzünü
göm dü.
KRISTEN PROBY
E lle r im i k a f a s ı n a k o y u p k a f a s ı n ı ö p m e k i ç i n e ğ i l d i m .
“Çok g ü z e l k o k u y o r s u n , ” d i y e m ı r ı l d a n d ı m . “ B e n s i z d u ş
„ u a ld m ? "
“Evet, e r k e n k a l k t ı m . G ö s t e r i m d e n s o n r a k i s a b a h h e r
zam an ç o k y o ğ u n o l u r . H e m d e , s a n a k a h v e a l m a m g e r e
k iy o rd u .”
Dudaklarım kafasm dayken gülümsedim. “ K a h v e için te
şekkür derim.”
“R ic a e d e r i m .”
Telefonu ç a l d ı . B i r e l i b e l i m d e a r k a s ı n a y a s l a n ı p y a n ı t
ladı.
“W illia m s .” S e s i k a r a r l ı v e iş to n u n d a y d ı . O n a b a k ıp g ü
lü m s e d im .
“ S e la m , C h a n n i n g , b e n i g e r i a r a d ı ğ ı n iç in te ş e k k ü r e d e
rim , d o s t u m . D ü n g e c e f i l m i i z l e d i ğ i m i s ö y l e m e k i s t e d i m
sa d e c e . O l a ğ a n ü s t ü b i r i ş ç ı k a r m ı ş s ı n . ” B i r d a k i k a k a d a r
d in le d ik te n s o n r a k a h k a h a a t t ı . “ B i l i y o r u m . A l t ı n d a n k a l k
tığ ın a s e v i n d i m . G ü z e l e ş i n n a s ı l ? İ y i . H e y , g e l e c e k s e n e
için d ü ş ü n d ü ğ ü m b a ş k a b i r p r o j e d a h a v a r , s a n a s e n a r y o y u
g ö n d e r e b i lir m i y i m ? O l d u k ç a i y i . ” L u k e y e n i d e n k u c a ğ ı m a
s o k u ld u , t e l e f o n u n d i ğ e r u c u n d a k o n u ş a n C h a n n i n g ’ i n -
C h a n n in g T a t u m ! - s e s i n i b i r a z d u y a b i l i y o r d u m .
“T a m a m , g e le c e k h a f ta y o lla r ım s a n a . H a fta s o n u n u n
k e y fin i ç ı k a r . B u n u h a k e t t i n . H o ş ç a k a l . ”
“S esi n e ş e li g e liy o r d u ,” d iy e m ır ıld a n d ım .
“Ö y le d e o l m a l ı , b u s a b a h r a k a m l a r i y i .”
“D ü n g e c e , s e n in le n e k a d a r g u r u r d u y d u ğ u m u s ö y le m iş
m iydim ?”
“ S ö y le d in . B u n u s e n ç ıp la k k e n d u y m a y ı ö z e llik le s e v i
y o ru m .” B a n a m u z i p b i r i f a d e y l e g ü l ü m s e d i , k a h k a h a a t t ı m .
“B u n u b e n d e s e v d im .”
“ A s lın d a .” P o p o m u a v u ç l a r ı n ı n a r a s ın a a lıp b e n i k e n d i-
ne d a h a s ı k ı ç e k t i . “ B u g ö m l e ğ i g i y m e k i ç i n i z i n a l m a d ı n . ”
295
“Tanrım, bunu yapmayı kesm eliyim .”
“Biliyorum. Tişörtlerimi giydiğinde neler olduğunu •
diye kadar öğrenmiş olman lazımdı diye düşünüyorum ^ 11
“Ama tişörtlerini giymeyi seviyorum ,” dedim dudae
bükerek. 81,1,1
“Ben de bunu yapmayı seviyorum .” A ğır ağır gömleö
her bir düğmesini açtı, yum uşak göm lekten sıyrılıp arkam1
dan masanın üzerine düşmesine izin verdim .
Keskin bir nefes aldı, gözleri göğüslerim in hizasındaydı
sanki beni bakışlarıyla diri diri yiyorm uş gibi, o mavi güzel
gözlerini her yerimde gezdiriyordu.
“Aman Tanrım, o kadar güzelsin ki.” E ğilip burnuyla sağ
meme ucumla ileri geri yaparak, etrafında dolanarak oynu
yordu. Luke seyrederken m em e ucum buruştu. “Muhteşem
bedeninin bana verdiği tepkilere bayılıyorum .”
Aynı ilgiyi sol meme ucum a da gösterdi, ben hafifçe
inliyordum.
Tamamen giyinik hâlde sandalyesinde oturuyordu ve
ben yalnızca burnuyla kendim den geçm ek üzereydim.
İnanılmazdı.
Meme ucumu ağzına alıp em erken gözleri bana kaydı,
ardından yalayıp öpücükler kondurarak göğüs kafesimin
üzerinden diğer meme ucum a geçip aynı şeyleri tekrarladı.
Vücudumu aşağıya doğru öperken, elleriyle popomu okşu
yor, sıkıyordu.
“Ellerinle geriye yaslan, bebeğim .”
Ne istiyorsa yaptım, göbek piercingim i öpüyordu. “La
net olsun, çok seksi. Ne zam andır piercingin var?”
“On sekizince doğum günüm de yaptırm ıştım .”
“Harika.” Yeniden öptü ve dövm em e doğru inerken u a
ısırıklar bıraktı.
Ani bir hareketle beni m asanın kenarına doğru çekti,
seklerimin üzerinde uzanır hâle gelm iştim , önünde sere
296
KRISTEN PROBY
297
“Benim için gel, güzelim,” diye fısıldadı kulağlma
o seksi ses, beni, topuklarımı kalçasına saplatan bir baş^
mükemmel orgazmın eşiğine getirdi. a
“Tanrım, Nat.” İçime boşalırken titriyor, yüzümü öpa,
cüklere boğuyor, ellerini saçılarım a göm üyordu.
“Verandada seks öneriyorum ,” diye mırıldandım, ag,r
ağır ona gülümserken.
Kahkaha attı ve beni oturtm ak için kaldırdı. “Evet, bunu
daha sık yapalım.”
“Hey, Natalie! Bunları alm ak için evine gelm em dense, b e
nimle burada buluştuğun için teşekkür ederim .”
Brad’e gülüm seyip hızlıca sarıldım . Bu öğleden sonra
yapılacak bazı seçm elere gitm eden önce portföyüne ekle
mesi için bitm iş fotoğraflarını verm em için S tarbucks’ta
buluşmuştuk.
İçeceklerim izle bir m asaya geçtik, fotoğraflara bakıyor
du.
“Vay, bu işte gerçekten iyisin.”
“M ankenim iyiydi.” O na göz kırpıp kahvem den bir y u
dum aldım. Sonbahar yaklaştıkça, havalar soğum uş, yağ
murlar başlam ıştı, bu yüzden sıcak m okaya m innettardım .
Brad utangaç bir ifadeyle gülüm seyip fotoğraflara göz
gezdirmeye devam etti.
“Sen beni güzel fotoğraflam ışsın. B aşka b ir çekim i ne
zaman ayarlayabilirim ?”
“Şey, Brad, bu biraz sorun olabilir.” Suratım ı b u ruştur
dum, Luke’u düşünüyordum . Tanrım , Luke, B radT e kahve
içtiğimi bile bilse, bundan hoşlanm azdı.
“Ah?” K aşlan kalkm ıştı.
“Erkek arkadaşım yalnız başım a erkek m odellerle ç alış
mamdan haz etmiyor. Bu tam am en onun korum acı ta v n n -
KAÇ BENİMLE
Kahretsin.
Bugün Brad’le buluşmamı Luke’a nasıl açıklayacaktım?
Sam’in ona bir şeyler söyleyeceğinden emindim, ben ona
söylemek için eve varmadan önce Luke’u aramaması için
dua ediyordum. Brad söz konusu olduğunda, Luke gerçek
ten sahiplenici oluyordu, bunu ona daha önceden söylemem
gerektiğini biliyordum ama halka açık bir yerde, bir müşte
rimle buluşmak için ondan izin almak saçma gelmişti.
Sanırım beni büyük bir sorun bekliyordu. Belki dikkatini
seksle dağıtabilirdim.
“Tatlım, geldim!” Tahiti’den döndüğümüzde bana verdi
ği anahtarla eve girdim.
“Ofisteyim,” diye seslendi.
Çantamı kanepeye koyup, elimde iki büyük alışveriş tor
basıyla ofisine girdim.
Beni sıcak bir gülümsemeyle karşıladı, ardından elimde
ki torbaları görünce şaşkınlık içinde kaşlarını kaldırdı.
“Bunların içinde ne var?”
“Ailenin evlilik yıl dönümü için bir şeyler aldım,” diye
gülümsedim, gergindim.
“Öyle mi?” Neşe içinde gülümsüyordu. “Ne aldın?”
“Bu hafta babandan biraz yardım aldım.” Torbadan çer
çeveleri çıkarmaya başlamıştım. Sekiz tane fotoğraf vardı.
“Babana, yalnızca annen ve kendisinin, düğün fotoğrafla
rından başlayarak evli oldukları her beş yılda bir çekilmiş
fotoğraflarından istedim.”
301
KAC BENİMLE
305
KAÇ BENİMLE
106
KRISTEN PROBY
307
KAÇ BKNIMLF
309
Bakışlarını elbisemin üzerinde gezdirip parmakla
inci kolyemin altına sokup tenim e dokundu. “Sen gördü*
güm en güzel kadınsın." Başımı döndüren o öpücüğün'
kondurdu, pürüzsüz yanaklarını okşadım .
“Teşekkür ederim. Sen de kendini oldukça toparlamış
sın, yakışıklı. Bu akşam oradaki kalabalığın içinde iyi 0ja,
cak mısın?"
“Evet, iyi olacağım. Ben bir aktörüm , unuttun mu? Bir
geceliğine oynayabilirim."
“Rahatsız hissetmeni istem iyorum ." Beni kandırama-
mıştı. Gözlerindeki gerginliği görebiliyordum , kravatıyla
oynayıp duruyordu.
“Oradaki çoğu kişiyi tanıyorum . A ilem bir dolu yabancı-
yı davet etmemiştir, bu yüzden iyi olm alı." Alnımdan öpüp,
dudağını yan çevirip alnım ın üzerinden konuşmasına de
vam etti. “Benim için endişeleniyor m usun?"
“Elbette, endişeleniyorum . Seni seviyorum ."
Bakışları yum uşadı. “ Ben de seni seviyorum ."
“Hey, Nat, küpelerini ödünç... Ah, Tanrım . Bunun için
zamanımız yok." Jules yüzünü buruşturarak kafasını sallı
yordu, paldır küldür gardırobum a gidip, bir çift küpemle
göründü. “Bu küpelerini ödünç alabilir m iyim ?"
“Evet," diye yanıtladım kahkaha atarken. “Bu elbise ola
ğanüstü."
“Öyle değil mi? B iliyorum ." Y üzünde kocam an bir gü
lümseme belirdi, askısız kırm ızı elbisesini göstermek için
kendi etrafında küçük bir daire çizerek döndü.
“Bu gece N ate’i getiriyor m usun?" diye sordum.
“Hayır, onu ailemle tanıştırm ayacağım ." Jules katı bir
tavırla kafasını salladı, üzerine gitm edim . N ate hakkın^3
hâlâ fazla konuşm uyordu.
“Peki," diye omuz silkerek gülüm sedim . “Bizimle ge
m ek ister m isin?"
310
KRISTEN PROBY
313
KAÇ BIINIMLE
11 A
KRISTEN PROBY
315
“Sen ne diyordun?” diye sordum L u k e ’a.
Nefes alıp beni kendine sım sıkı çekti, burnuyla kula^
la oynayıp, “Seni seviyorum ,” diye fısıldadı. lnı'
Gece hızla ve büyüleyerek geçiyordu. Luke, beni dansa
kaldırmaya cesaret eden kim olursa olsun dik dik bakarak
bütün gece beni yanında ayırm ıyordu, sahiplenici erkeğin^
gülmeden edemiyordum.
Kimse imza istememişti ve L uke, S am an th a’nm orga,
nizasyon için tuttuğu fotoğrafçıya, fotoğrafların aile içinde
kalacağını bilerek, kibarca poz verm işti.
“İşte buradasın!” Stacy’nin heyecan içindeki sesine dö
nüp ona sımsıkı sarıldım.
“Vay canına, m erhaba, güzel kız! A lırk en sana elbisenin
nefes keseceğini söylem iştim .” G eri çekilip, beyaz düşük
omuzlu elbisesine hayran hayran b aktım , vücuduna tam
oturmuştu ve Stacy m utluluk içinde p arlıyordu.
“Teşekkür ederim, sen de göz kam aştırıy o rsu n .”
Isaac bana sarıldı. “Selam , küçük. S ta c y ’ye bu elbiseyi
bulmasında yardım ettiğin için teşek k ü r ederim . Bu bir iş
kence. Ona dokunm am a daha iki hafta v a r ve sanırım öle
ceğim.”
Hepimiz onun yüzündeki acı dolu ifadeye güldük, göğ
süne vurup, “Zavallı adam. Sanırım Sophie buna değer,
dedim.
“Evet,” yüzündeki ifade koca b ir gülüm sem eye dönüş
müştü. “Ona değer. Hey, benim le dans e d er m isin?”
Luke’a baktım, om uz silkerek S ta c y ’e döndü. “ Bana bu
onum bahşeder m isiniz, güzel h a n ım ? ”
Stacy kıpkırmızı kesilip elini tuttu, L uke onu dans pı§t|
ne götürüyordu. Stacy’nin ne hissettiğini biliyordum , o y0
rek hoplatan bir erkekti.
Isaac de fena sayılm azdı. U zun bo y lu ve düzgün viıc^
luydu, koyu sarı saçlan ve öldürücü kahverengi gözleri
dı. Ondan seneler boyunca hoşlanm ıştım .
KRISTEN PROBY
Q^>)
Aman. Tanrım.
G ö z l e r i m y ü z ü n e k i l i t l e n m i ş t i , r u h u m v ü c u d u m u terk
e tm i ş ti.
O n u n l a e v l e n m e k m i ! Onunla evlenmek mi?
D a h a ç o k e r k e n d i . B i r b i r i m i z i n e k a d a r s ü r e d i r tanıyor
d u k k i, n e , i k i a y d ı r f a l a n m ı ? İ k i a k ı l a l m a z a y .
E n d i ş e l i g ö z l e r i d e r i n l e m e s i n e g ö z l e r i m e bakıyordu,
m a v i d e n y e ş i l e d ö n m ü ş t ü v e k a l b i m d e c e v a b ı n e v e t oldu
ğ u n u b i l i y o r d u m . B u i k i a y d a y a ş a d ı ğ ı m ı z , pay laştığım ız
o n c a ş e y d e n s o n r a b e n d e o n s u z b i r h a y a t d ü ş ü n e m iy o rd u m .
V e d ü şü n m e k z o ru n d a d a d e ğ ild im .
B e n im le e v le n m e k is tiy o r !
“ B e b e ğ i m , b e n i ö l d ü r ü y o r s u n b u r a d a . L u k e m in ik mavi
k u tu y u a ç m a y a y e l t e n d i a m a e l i m i e l i n i n ü z e r i n e k o y u p onu
d u r d u r d u m . Ş a ş k ı n g ö z l e r l e b a n a d ö n d ü , o n u te lk in ederce
s in e g ü l ü m s e d i m .
“ B i r k a ç ş e y s ö y l e m e k i s t i y o r u m . ” Ş i m d i i ç i m k 'P 11^
p ır d ı, o r a d a n o r a y a z ı p l ı y o r , k a l b i m b o ğ a z ı m d a atıy °
a m a d ı ş a r ı d a n b a k ı l d ı ğ ı n d a i n a n ı l m a z d e r e c e d e s a k in d m ^
“ S ö y le b a k a l ı m , ” d i y e m ı r ı l d a n d ı , h â l â b i r a z k o r k m a
ş ü p h e li g ö r ü n ü y o r d u . .. ..^
“ G e le c e ğ im e b a k tığ ım d a , L uke, s e n i 8° (J.
m m . Seni g ö r ü y o r u m , p a r a n ı , y a p t ı ğ ı n iş i y a d a se
322
1
K.RISTEN PR O B Y
n ıd ığ ın k i ş i y i d e ğ i l . S e n i , s e v g i d o l u , n a z i k , b a ğ ı ş l a y ı c ı b i r
adam o ld u ğ u n iç in s e v i y o r v e s a y g ı d u y u y o r u m . A i l e m i n
sa h ip o l d u ğ u ; a i l e n i n h â l â p a y l a ş t ı ğ ı ş e y i i s t i y o r u m . K a r ı n
o lm a k ta n , s a n a ç o c u k l a r v e r m e k t e n v e s e n i n l e b i r h a y a t g e i ....
ç irm e k te n g u r u r d u y a r ı m . ” t
B en k o n u ş u rk e n g ö z y a ş la rı y a n a k la rım d a n k o n tro ls ü z c e
a k ıy o r d u . L u k e ’u n g ö z l e r i y u m u ş a m ı ş , k o l l a r ı b e n i d a h a d a g
sık ı s a r m ı ş t ı . &
“B u b ir e v e t m i? ” d iy e f ıs ıld a d ı, g ö z y a ş la r ı iç in d e g ü l
düm .
“ E v e t.”
“ T a n r ı ’y a ş ü k ü r . ” Y a v a ş ç a d u d a k l a r ı m ı ö p t ü , y a n a k l a r ı n ı
e ll e r im in a r a s ı n a a l d ı m .
“ B ir d a k i k a l ı ğ ı n a b e n i e n d i ş e l e n d i r d i n b u r a d a , ” d i y e f ı
s ıld a d ı d u d a k l a r ı m ı n ü z e r i n d e y k e n .
A h , f ı s ı l d a y a n L u k e ’u s e v i y o r d u m .
L u k e ’u s e v i y o r d u m i ş t e .
“ B e n i a k ıl a lm a z d e r e c e d e ş a ş ır ttın . N e f e s a lm a y ı u n u t
tu m s a n ı r ı m . ”
“B u n u sa n a ş im d i g ö s te r e b ilir m iy im ? ” E lin d e tu ttu ğ u
k u tu y u k a l d ı r ı p b a n a g ü l ü m s e d i .
“ E lb e tte .”
B eni k o ltu ğ a o tu r tu p ö n ü m d e d iz ç ö k tü . T a n rım . G e v
ş e m iş k r a v a t ı v e s i y a h t a k ı m e l b i s e y l e , d a ğ ı n ı k s a ç l ı , p a r
la k m a v i g ö z l ü e r k e ğ i m i , ö n ü m d e d i z ç ö k m ü ş h â l d e e l i n d e
m avi b ir y ü z ü k k u tu s u t u ta r k e n g ö r m e k , s o n s u z a k a d a r a k
lım a k a z ı n a c a k b i r r e s i m d i .
“ B u n u g ö r d ü ğ ü m d e , s e n in o la c a ğ ın ı b iliy o r d u m . B u in c i
kolyeyi v e r d i ğ i m g ü n a l m ı ş t ı m b u n u . ”
D e rin b ir n e f e s a l d ı m , g ö z l e r i m f a l t a ş ı g i b i a ç ı l m ı ş t ı .
Ş a ra p h a n e d e k i g e c e d e n b e r i b e n im le e v le n m e k is tiy o r m u ş !
“O z a m a n , b u n a h a z ır o lm a d ığ ın ı d ü ş ü n m ü ş tü m .” B e n
k a fa m ı s a lla r k e n o g ü l ü y o r d u .
323
KAÇ BENİMLE
K u t u y u a ç t ı , k a d i f e n i n i ç i n e y e r l e ş t i r i l m i ş p ırla n t
k e m m e l d i . O r t a d a k i t a ş ı p r e n s e s k e s i m d i v e iriydi a 3 ^
c a m a n d e ğ i l d i . H e r i k i y a n ı n d a d a h e m b i r b i r l e r i n e do)
v e h e m d e o r t a d a k i t a ş t a b i r l e ş e n i k i s ı r a , d a h a u fa k ^
ta y la d iz ilm iş p la tin y e r le ş tirilm iş ti. ai1'
O y ü z ü ğ ü k u t u s u n d a n ç ı k a r ı r k e n , g ö z y a ş l a r ı n ı y enj,j
d ö k ü l m e y e b a ş l a m ı ş t ı ; y ü z ü ğ ü s o l e l i m e t a k ı p ö p tü . ^
“ T e ş e k k ü r e d e rim . M u h te ş e m .”
“ S e n i n g i b i . ” U z a n ı p b e n i t u t k u y l a ö p t ü , k e n d im e iyjCe
ç e k e r e k o n a s a r ı l d ı m . U z u n e t e ğ i m i e l i n e a l ı p , bacağım ,,
ü z e r i n e s ı y ı r d ı , e l l e r i b a c a k l a r ı m d a g e z i y o r , e te ğ im in altın-
d a n p o p o m u a v u ç lu y o rd u .
“ T a n r ı m , ş u y e n i , i ç ç a m a ş ı r ı g i y m e m e a lış k a n lığ ım sev
d i m . ” D u d a k l a r ı d u d a k l a r ı m d a y k e n g ü l ü m s e d i m . “Bunu
y e m i n l e r i m i z e y a z m a l ı y ı z . S a n a iç ç a m a ş ı r ı y o k .”
K o c a m a n b i r k a h k a h a p a t l a t t ı m , h e m e n a rd ın d a n , kal
ç a m d a n ç e k i p b e n i g e r i y e , k o l t u ğ u n y a s t ı k l a n n a yaslarken
n e fe s im k e s ilm iş ti.
S i y a h e t e ğ i m b o y n u m d a k i i n c i k o l y e d e to p la n m ış , bel
d e n a ş a ğ ı m t a m a m e n o r t a y a ç ı k t ı ğ ı n d a , b a n a b a k a rk e n kes
k in b ir n e f e s a ld ı.
“ Ş u a n n e k a d a r g ü z e l g ö r ü n d ü ğ ü n h a k k ı n d a herhang1
b ir fik rin v a r m ı? ”
“ B e n i g ü z e l h is s e ttire n s e n s in .” ..
Y e n i d e n a y a ğ a k a l k ı p b i r p a r m a ğ ı n ı i ç i m e itti, g°
v a j i n a m a k i l i t l e n m i ş , e l i n i i z l i y o r d u . “ S e n hayatım daa
d ığ ım e n g ü z e l k a d ın s ın , b e b e ğ im .” ¡„ü-
O , p a rm a ğ ıy la b a n a iş k e n c e e tm e y e d e v a m eder
y o r d u m . S o l u k a l ı p v e r i ş i m d ü z e n s i z l e ş m i ş t i , hız*1
lu m a y a b a ş la m ış tım . T a n rım , y a ln ız c a te k p a rm a g o
n e le r y a p ıy o rd u .
“ L u k e , s e n i is tiy o ru m . „ a^ ısla110"’'
“ A h , g ü v e n b a n a , is te d iğ in i a la c a k s ın . A rt
KRISTEN PROBY
p a rm a ğ ın ı iç im d e n ç ık a r ıp a ğ z ı n a g ö tü r d ü v e y a la d ı. “ T a d ın
çok g ü z e l.”
E ğ ilip b a c a k la r ım ı e l l e r i y l e g e n iş ç e a ç tı, v a jin a m ın d u
d a k la rı a y r ı l d ı . D u d a k l a r ı n ı n a k ı l a l m a z i s t i l a s ı n a k e n d im i
h a z ırla y a ra k k o ltu ğ u n y a s t ı k l a r ı n a tu tu n d u m ; d u d a k la rı
beni k a p la d ığ ın d a , d ilin i b a c a k la r ım ın a r a s ın a a s tırd ığ ın d a
i r k i ld im .
“A m a n T a n r ım ! ” E lle r im i s a ç la r ın a d a ld ırd ım , k a lç a la
r ım d a i r e ç i z i y o r d u . P o p o m u t u t u p v a j i n a m ı d a h a y u k a r ı
k a ld ırd ı v e o y e t e n e k l i d i l i y l e b e n i ç ı l g ı n a ç e v i r m e y e d e
v a m e tti. B u r n u n u n u c u n u k l i t o r i s i m e s ü r t ü y o r d u , k e n d im i
k ıv ra n a ra k , t i t r e y e r e k , a d ı n ı h a y k ı r a r a k o r g a z m ım a te s lim
e ttim .
B e d e n im s a k in le ş ir k e n b a c a k iç le r im i h a f if h a f if ıs ırıy o r
du.
“ L a n e t o ls u n , b u iş te ç o k iy is in ,” d e d im s o lu k s o lu ğ a ,
e lim i k a b a r ı k s a r ı s a ç l a r ı n d a g e z d i r i r k e n .
“ M m m m , b e ğ e n d i ğ i n e s e v i n d i m , b e b e ğ im . B e n im iç in
ay ağ a k a lk .” Z a r a f e tle a y a ğ a k a lk a r a k c e k e tin i, k r a v a tın ı v e
g ö m le ğ in i ç ı k a r ı p v e r a n d a n ı n y e r i n e b ı r a k t ı .
“ B a n a b ira z ö n c e y a p tığ ın ş e y d e n s o n ra b a c a k la rım g ü ç -
s ü z le ş ti. A y a k t a d u r a b i l e c e ğ i m i p e k s a n m ı y o r u m . ”
E lle rim i tu tu p b e n i o t u r u r p o z i s y o n a g e tir d i v e e lle rim i
Ç ıp la k o m u z l a r ı n a d o l a d ı . “ B a n a t u t u n . ”
“ M e m n u n iy e tle ,” d iy e m ır ıld a n d ım b o y n u n a g ö m ü lm ü ş
ken, o d a b u e s n a d a e lin i s ır tım a a tm ış e lb is e m in fe rm u a rın ı
a ç ıy o r d u . S a ğ k o l u m u e l b i s e m i ç ı k a r a b i l s i n d i y e i n d i r d i m ,
e lb is e m a y a k l a r ı m ı n d i b i n e y ı ğ ı l d ı .
“ T a n rım , s ü ty e n in d e m i y o k ? B u n u d a h a ö n c e ö ğ r e n m e
d iğ im i y i o l m u ş , y o k s a b i z i k u l ü p t e b i r t u v a l e t e k i l i t l e r v e
seni b ü tü n g e c e ç ıp la k t u t a r d ı m .” E lle r iy le s ır tım ı k u y r u k
sokum um a k a d a r o k ş u y o rd u .
“ S en h â lâ ç ıp la k d e ğ ils in .”
“Ah, benim de mi soyunm am ı istiyorsun?” diye sordu
m asumca, köprücük kem iğini ısırdım .
“Soyun."
“Sen küçük bir ısrarcısın, öyle değil m i?
“Neden çıplak değilsin?" Elleri k u yruk sokumumdan
sırtımdan yukarı doğru dolaşıp saç tokam ı açm aya başladı*
saçlarım om uzlarım a dökülüyordu.
“Saçlarını seviyorum ," diye m ırıldanıp saçlanm ın tutam
hâlinde dökülmesini izledi.
“Ben de senin saçlarını seviyorum ." Parm aklarım ı saçla-
rının arasından geçirdim , gülüm sedi.
“Biliyorum ."
Saçlarım tam am en açıldığında, ellerim i alıp, gözleri
gözlerimde, her bir parm ağım ı tek tek öptü. Bir adım geri
çekildi, gecenin serin havası, içim i ürperterek, meme uçla
rımı büzüştürerek vücudum u yalıyordu.
"Vücudunu seviyorum . K ıvrım lı am a yine de güçlü ve
fit bir vücudun olm asını seviyorum ." G özleri, açlık içinde
kıvrım larım da yukarı aşağı süzülüyordu.
"Sevindim ." U tangaç bir ifadeyle gülüm sedim . "Hâlâ
çıplak değilsin.”
Kaşını kaldırdı. "S abırsızlandın m ı? "
"N işanlım ın benim le sevişm esini istiy o ru m ," diye fısıl
dadım, gözleri büyüdü.
"Tekrar söyle," diye fısıldadı.
"Seviş benim le," diye karşılık verdim .
"Hayır, diğer kısm ını."
Yüzüm e ufak bir gülüm sem e yayıldı. "N işanlım .”
"Tanrım, evet dedin." Y utkundu, gözlerini yuvarlayıp*
gülüm sedi; nefes kesen, kocam an, neşeli b ir gülümsemeyle
ve ben ona yeniden âşık oldum .
Kafam ı onaylar gibi sallayıp güzel yüzüğüm e baktım-
O na bir yüzük alm ak için sabırsızlanıyordum .
IS.H.IÖI CİN rKUÖT
327
“ T am am , senin için ne y a p ab ilirim ? ” diye sordum, mut
fağa ağır ağır girerken. L uke, o m zu n d a b eyaz bir mutfak
havlusu asılı hâlde ocağın b a şın d ay d ı. B eyaz keten bir
göm lek ve soluk bir kot pan to lo n g iy m işti, yalınayaktı.
A ğzım a layık.
“ İşte, biraz m eyve d o ğ ra .” B u z d o la b ın d an kavun, çilek
üzüm ve şeftali çıkardı, ben b ir k e sm e tah ta sı ve keskin bir
bıçak alarak göreve başladım .
“Isaac, dün gece, erkekleri g e çe n g ün öğlen yemeğine
çıkardığından b ah setti.” B ir ka v u n alıp ik iy e böldüm , çekir
deklerini çıkarıp dilim lem ey e b a şlad ım .
“Ö yle m i?” L u k e ’un belli b e lirsiz su ratı asılm ıştı, krep
ham urunu karıştırıyordu.
“ Evet, sadece bun u söyledi, o n u n d ışın d a seni sevmiş,
bana olan davranışlarına d ik k at e ttiğ in sürece. Ona, dikkat
etm em eni tercih ettiğim i sö y le d im .” S ırıtıp , çileklerin sap
larını çıkarm aya başladım .
“ Sana evlenm e te k lif etm em in o n la r için bir sakıncası
olup olm adığını sorm ak isted im .”
B u cüm lesinin ü zerine a niden o n a d ö n d ü m , ağzım açık
bakakalm ıştım . O m uz silkip h a m u ru o c ağ ın üzerindeki ta
vaya döktü.
“N eden?”
“Ç ünkü onlar senin ailen. Seni se v iy o r ve koruyorlar,
hem bu bir gelenek.” K ah v esin d en b ir y u d u m alıp şüphe ı
bakışlarla bana güldü.
Vay canına.
“N e dediler?”
“ Sana evlenm e te k lif ettim , öyle değil m i?”
“ Peki ya hayır deselerdi?”
K ahkaha atıp kafasını salladı. “ Y ine de te k lif eder ı^*
Krepleri döndürdü, bir çilekle etrafından dolanıp, du
daklarına doğrulttum .
“A l.” Ç ilekten bir ısırık aldı, gerisini ben ağzıma attım.
“Mmm, güzelm iş.”
B aşparm ağım ı yaladım , belim den tutarak beni kendine
çekip işaret parm ağım ı yaladı. “ Seni yem ek yerken izleme
ye bayılıyorum .”
İçim de, hızlı ve ateşli bir arzu patlam ası oldu.
“Öyle m i?”
“Evet.”
Tekrar m eyvelere doğru gidip, salkım dan bir üzüm ko
pardım. A rkam ı döndüğüm de, Luke krepleri tavadan alıp
ocağın altını kapatıyordu.
D üşündüğü şey hoşum a gitm işti.
Ü züm ü dudaklarım ın üzerinde gezdirip ağzıma attım ve
ağır ağır çiğnem eye başladım .
“ Sen de ister m isin?” Ü züm ü ondan uzaklaştırdım, ara
m ızdaki m esafeyi yavaş yavaş kapatıp, üzümleri parmakla
rımın arasından aldı.
“Bu oyunu sevdim ,” diye fısıldadı, gülümsedim. Beni
m utfak tezgâhının üzerine kaldırdı, ayaklarım aşağıya sar
kıyordu, bacaklarım ın arasına geçip ağzım a bir tane daha
çilek koydu. Çileği dudaklarım la aldıktan sonra öne doğru
eğildim, o dudaklarım ın arasından çilekten bir ısırık alırken
ben de aynı zam anda onu öpüyordum .
Çileğin tadını alan Luke ve ben, dudaklarının içinde in
liyorduk.
“Tanrım, ne kadar seksisin.”
Yeşil bluzum u kafam dan geçirerek çıkarıp yere fırlattım,
aynı yolu sütyenim de izledi. Bir çilek daha alırken, gözle
rine bakıp dudaklarım ı ısırdım ve kırmızı meyveyi, m em e
uçlarıma gezdirerek buruşm alarını sağladım. Luke hızlıca
bir nefes alıp kalçalarım daki ellerini daha da sıktı, bu da
329
bana gözünün önündeki m anzaradan hoşlandığım söylü
yordu.
Çileği göğsüm den çekip tenim in üzerin d en çeneme ç!
kardım ve ağzım a koyup, m eyvenin tatlı suluğunun keyfini
çıkardım.
Kıpırdamıyordu, yalnızca beni izliyordu, elleri panto-
lonlu kalçalarımı avuçluyordu, bense ü z erim çıplak, seksi
nişanlımı baştan çıkarm aya başlıyordum .
Kocaman bir dilim kavunu L u k e ’un a ğ zın a soktum ve
eğilip, meyvenin dudağım daki suyunu e m e rek onu öptüm.
“Beni deli ediyorsun,” diye fısıldadı dudaklarım ın üze
rindeyken.
“İstediğim de bu,” diye fısıldadım b e n de.
Birdenbire beni kaldırdı, y em ek m asasın ın etrafına ace
leyle dönerken, bacaklarım ı beline d o lad ım . Beni yemek
masasına yatırdıktan sonra ben k a lç ala rım ı kaldırırken, o
pantolonumu ve onunla birlikte iç ç am aşırım ı çıkardı.
Gömleğini, düğm elerini u m u rsa m a d an kafasından geçi
rip çıkardı ve pantolonunu b acak ların a indirdi.
“Sana doyam ıyorum .” Beni g ö v d e siy le kapladı, elleri
saçlarımda, yüzü boynum a göm ü lü y d ü , h a ssa s tenim i öpü
yor, yalıyordu.
“Bana doym anı istem iyorum .” B a ca k la rım ı kalçalanna
doladım, sertliğini köküne k adar içim e k a y d ırd ı, onu içim
de kavramıştım.
Sağ elimi sol eline alıp b aşım ın ü z erin e k oydu ve sabit
bir hızda içime girip çıkm aya başladı.
“Seni bir şeyler yerken izlem ek b en i ö y le sertleştirdi kı.
Tatlı dudakların, gördüğüm en se k si a fro d izy a k .” Dudakla
rımız buluşmuştu; k elim elerind e, z a r if v e tam am ıyla üze
rimde olan bedeninde kayb oluyordu m .
O hızını artırırken, elim i sırtından sık ı k alçalarına indmP
sım sıkı tutundum.
“A h T anrım ,” diye inledim .
“ B ana b a k ,” diye h o m urdandı, göz göze geldik. “ Boşal
m anı izlem ek istiy o ru m .”
K ahretsin.
Ve işte tüm b u n la r beni d oruğa çıkarm ıştı. Beni iki defa
tokatlad ık tan so n ra içim e patlarken, hareketsiz kaldı ve du
daklarını ısırdı.
“T anrım , N at, sen beni öldüreceksin.” N azikçe öpüp
içim den çıktı, se rt m asad an k alkm am a yardım etti.
“Y em ek fetişin o ld u ğ u n u düşünm ekten kendim i alam ı
yorum .” Ç ıp la k p o p o su n a b ir şaplak atıp tem izlenm ek ve
giyinm ek için b a n y o y a gid erk en etrafa saçılm ış kıyafetle
rim i topladım .
M utfağa, y a n ın a g ittiğim d e, tam am en giyinm işti ve ta
vada p işm ek te o la n d a h a fazla krep vardı.
Y anağından ö p ü p m ey v eleri kesm eye devam ettim.
“G e lec ek ha fta L os A n g e le s’a gitm ek zorundayım .”
Luke k rep lerin i ç ev irip ban a döndü.
“N e d en ? ” Ç ilek leri d o ğram ayı bitirm iş, şeftalilere geç
m iştim .
“ B izzat b u lu n m a m g ereken bir toplantım var. Sadece bir
gece orada k a la ca ğ ım .”
“A h, p e k i.” S uratım asılm ıştı. Şaraphanedeki büyülü ge
ceden sonra b irb irim iz d en ayrı geçireceğim iz ilk gece ola
caktı.
“B enim le g e l,” diye önerdi.
“G elem em . H âlâ tatilim iz için ertelediğim randevuları
tam am lıyorum . G e lec ek h afta tam am en doluyum .” Çekir
deği çöpe atıp b ir başk a şeftali aldım .
“ Sadece bir g ece,” diye m ırıldandı, arkam da durduğunu
fark ettim . B irdenbire kendim i savunm asız hissetm iştim ve
neden olduğunu bilm iyordum . Sadece bir gece! Elbette, on
suz bir gece geçirebilirdim .
KAÇ BENİMLE
G ü v e n s i z l i ğ i m i g ö r m e m e s i i ç i n d ö n ü p p a r l a k b ir
s e m e ta k ın d ım . “ S o ru n o lm a y a c a k . N e z a m a n g id iy o r ^ '
“ Ç a r ş a m b a s a b a h e r k e n d e n . P e r ş e m b e ö ğ l e d e n so
e v d e o la c a ğ ım .” a
“ U z u n b ir to p la n tı.” K a ş la rım k a lk m ış tı.
“ Z a t e n o r a d a o l a c a ğ ı m i ç i n , b i r k a ç t o p l a n t ı d a h a s ık ı^
ra c a ğ ım . S o ru n o lm a y a c a ğ ın a e m in m is in ? ”
“ T a b i i k i . S e n i s e v i y o r u m a m a s a n ı r ı m , s e n s i z b ir gece
h a y a t t a k a l a b i l i r i m . J u l e s v e b e n k ı z l a r g e c e s i yapanz.”
“ P e k i . ” B u r n u m d a n ö p ü p k r e p l e r i n e g e r i d ö n d ü v e firma
b ira z p a s tırm a k o y d u .
“ D ı ş a r ı d a k i t ü m o ç i ç e k l e r i n e y a p a c a ğ ı z ? ” d i y e sordum
k o n u y u d e ğ iş tire re k .
“N e y i k a s te d iy o rs u n ? ”
“ V e ra n d a d a y e m e k is te m iy o r m u s u n ? ”
“ H a y ır, iç e r id e y e r iz . D ile r s e n iç e r i g e tiririz .”
C a m k a p ı y a d o ğ r u y ü r ü y ü p , L u k e ’ u n g e l e c e k h a fta bir
g e c e o l m a y a c a ğ ı n ı ö ğ r e n d i ğ i m i ç i n ü z e r i m e ç ö k e n depre-
s i f r u h h â l i n d e n k u r t u l m a y a ç a l ı ş a r a k g ü z e l ç iç e k le r im e bir
g ö z a ttım .
“ Ç o k g ü z e l l e r . H e p s i n i n e r e y e k o y a c a ğ ı m ı z ı bilm iyo
ru m .”
“ Ş i m d i l i k b ı r a k , d a h a s o n r a b i r ç a r e s i n e b a k a r ız .”
“ P e k i . ” G e n i ş y e m e k m a s a s ı n ı a l t ı k i ş i i ç i n hazırladı®*
s ü r a h i l e r e p o r t a k a l s u y u v e k a h v e k o y u p m a sa y a yerleş11'
rirk e n k a p ı ç a ld ı.
“Ben bakarım.” Luke’un yüzünde bir g ü l ü m s e m e pad3
dı, biraz olsun rahatlamıştım, ailesini göreceğim ve hedıye
lerini vereceğim için heyecanlanmıştım. .
“Selam, hayatım.” Lucy, Luke’un yanağından $
oturma odasına geldi. N eil’ı, Mark izliyordu, arkala 11
da Samantha vardı. . jj
Belli ki Luke’un evinde çokça zaman geçirme
332
KRISTEN PROBY
339
“ Büyük bir düğün mü istiyorsun?” diye sordu Neil.
“ Hayır, yalnızca aileler ve yakın arkadaşlar,” diye omuz
silktim. “Üzerine hiç düşünm em iştim .”
“Her kız kendi düğününü düşünür. Bu erkekleri ölümüne
korkutur," diye sırıttı Mark.
Kafamı iki yana salladım. “ Evlenm eyi hiç planlamamış-
tım. Düşüncelerimin arasında bile yoktu.”
“ Bir fikrim var,” dedi Sam yum uşak bir ses tonuyla.
“Uzakta bir yerde evlenm eye ne dersiniz? Uçakla herkesi
bir yere götürür ve şirin bir yerde küçük bir düğün yaparsı
nız, örneğin Tahiti ya da ona benzer bir yerde.”
Fikir kafam da şekillenm işti, gülüm sedim . L uke’a baktı
ğımda o da bana gülüm süyordu.
“Ne dersin?” diye sordum ona.
“Ben erkeğim. Sadece ne zam an ve nerede olacağımı ve
ne giymem gerektiğini söyle, yapayım .”
Sam ’e sırıttım. “ Bu fikri beğendim . Bunu daha sonra
yine konuşalım .”
Sam bana gülüm sedi - bana g ü lü m sed i! - ve kafamda,
Luke’la, kristal berraklığında m asm avi bir denizin etrafımı
zı çevrelediği bem beyaz bir kum salda evlendiğim görüntü
sü canlandı.
341
KAÇ BENİMLE
“A m a n T a n rım !” d iy e c iy a k la y a r a k y a s tık la rı y u m ru k la
rım ın a r a s ı n a a l ı p s ı k ı y o r d u m .
U z a n ıp g ü ç lü e liy le s a ç la r ım ı tu tu p b e n i g e riy e d o ğ ru
ç e k ti, d i ğ e r e li k a l ç a m d a , b e n i p e n i s i n e d a h a h ız lı v e d a h a
k u v v e tle b a s tır ıy o r d u .
Beni becerm esini seviyorum .
Zar z o r n e f e s a l ı y o r d u . “ Y e n i d e n b o ş a l . ”
“ Y a p a m a m .” E ğ e r y e n id e n b o ş a lır s a m , n a lla r ı d ik e rd im .
“ Y e n id e n . B o ş a l.” S a ç la r ım a d a h a h ız lı a s ıla r a k p o p o m u
y e n id e n to k a tla d ı v e b e n d a h a f a z la d a y a n a m a d ım . K a s la
rım g e r i l d i , t i t r e d i , b u y a ş a d ı ğ ı m e n y o ğ u n o r g a z m d ı . V ü
c u d u m , L u k e ’u n v ü c u d u n a b a t ı p ç ı k a r k e n , y u m r u k la r ım d a
k a n e p e y e tu tu n m u ş , b a ğ ır ıp ç a ğ ır ıy o r d u m v e L u k e b o ş a lır
k en a d ım ı h a y k ır ıy o r d u .
“ B e c e r b e n i.” İ ç im d e n ç ık ıp b e n i k e n d in e d ö n d ü rd ü , y ü
zü m ü , y a n a k la rın ı, b u r n u m u , g ö z le r im i ö p ü p y ü z ü m ü a v u ç
la rın ın a r a s ın a a l d ı . “ İ y i m i s i n ? ”
“ E lb e tte ,” d e d im n e d e m e k is te d iğ in i a n la m a d a n , k a ş la -
n m ı ç a ta ra k . “ N e d e n iy i o lm a y a y ım ? ”
“ S a n a h iç b u k a d a r s e r t o lm a m ış tım . T a n rım , N a t, b e n i
d a rm a d a ğ ın e d iy o r s u n . S e n in le y k e n k e n d im i u n u tu y o r u m .”
E lle ri s ı r t ı m d a y d ı , b a n a h u z u r v e r i y o r d u .
“ T a tlım , s e n in le s e r t s e k s i s e v iy o r u m . B iliy o r s u n . S a n a
ta m a m e n g ü v e n iy o r u m . B e n i y i y i m .” O n a g ü lü m s e d im .
“ İs te d iğ in z a m a n p o p o m u to k a t l a y a b i l i r s i n . Ç o k a te ş li.”
L u k e k a h k a h a a ttı, n e fe s i h â lâ d ü z e lm e m iş ti, b e n i g ö ğ
sü n e s ık ış tırd ı. “ T a n r ım , s e n i s e v iy o r u m .”
Bütün gece uyum adım . M iden bulanıyor, biraz kusacakmış
gibi hissediyordum. L uke’un bu sabah gidişi beni gerdiği
için böyle olduğunu biliyordum . Sağ salim eve gelene ka
dar onun için endişelenecektim . U çakla seyahat etmesinden
nefret ediyordum.
Bütün bir gün boyunca Los A n g e les’a kadar araba sür
mesi m üm kün değildi.
Saatin yeşil ışıkları, sabahın beşini gösteriyordu. Luke
birazdan kalkıp sekizdeki uçağı için hazırlanacaktı, ben de
onu uyandırm aya başladım .
Onu uyandırm aya bayılıyordum .
Yanağından öpüp, ellerim i saçlarının arasından geçir
dim. “Uyan, aşkım .”
“I-ıh.”
“Haydi,” diye yanıtladım , ona gülerek. “Uyan. Yola çık
m ak için hazırlanm an gerek.”
Bana doğru dönerek kollarını etrafım a dolayıp y ü z ü n ü
boynum a gömdü.
“ Uyuyalım ,” diye m ırıldandı.
Ah, onun güçlü kollarında olm ayı seviyordum . „
“Eğer uyum aya devam edersek, uçağını kaçıracaksın^
Dudaklarına bir öpücük kondurup saçlarını okşamaya
vam ettim.
KRISTEN PROBY
349
KAÇ BENİMLE
350
KRISTLiN PR OBY
353
“N atalie'nin telefonu,” diye yanıtladı Jules. “Hayır ü2
günüm Luke, banyoda. Seni geri aram asını söylememi isteî
misin? Hı hı. Ah, peki, ona söylerim . H oşça kal.”
“Ee?" diye sordum , Jules telefonu kapadığında.
“ Başka bir toplantıya giriyorm uş am a daha sonra seni
arayacakm ış."
“G üzel." Kafamı geriye yasladım . “A h, Tanrım, ne ya
pacağım ben?"
“Sen neden bahsediyorsun? Sen ve Luke anne ve baba
olacaksınız." Jules yeniden elim i tuttu. “ Nat, siz muhteşem
birer ebeveyn olacaksınız."
“Çok erken," diye fısıldayarak iki elim i yüzüm e kapatıp
ağladım.
ı$ U i* h c i/
ICC
KAÇ BENİM LE
356
KRISTEN PROBY
357
* • ' - ....
KAÇ BENİMLE ;
359
K AÇ B EN İM LE
363
KAÇ BENİMLE
364
“N e o l m u ş ? ” S a m a n t h a ’n ı n a r a b a s ı n d a o t u r u y o r d u m , d e l i
g ib i k u l l a n ı y o r d u . O k e s k i n b i r v i r a j ı a l ı r k e n , ö n p a n e l e t u
tu n d u m .
“A y rın tıla rı b i lm iy o r u m . B a b a m y a rım sa a t ö n c e a ra d ı
ve H a rb o r V ie w H a s t a n e s i n d e n L u k e ’u n o r a d a o l d u ğ u n u
a ra y ıp h a b e r v e r d i k l e r i n i s ö y l e d i . K i m i a r a y a c a k l a n n ı s o r
m ak iç in u y a n m a s ın ı b e k l e m i ş l e r . ”
H ıç k ırık la ra b o ğ u la r a k a ğ l a m a y a b a ş l a d ı , iç g ü d ü s e l o la
ra k e lin i tu ttu m . B e n d e n n e f r e t e t m e s i u m u r u m d a d e ğ i l d i , o
an te k d a y a n a ğ ı b e n d i m .
“ Y a n i, o u y a n ı k m ı ? ” G ö z y a ş l a r ı u m a r s ı z c a y a n a k l a r ı m
d an a k ıy o rd u . Y a n m a g i t m e y e , o n a s a r ı l m a y a v e y a ş a d ığ ın a
e m in o l m a y a i h t i y a c ı m v a r d ı .
“U y a n ık tı, s a n ır ım b i r u y u y u p b i r u y a n ıy o r . A n n e m , b a
bam v e M a rk y a n ın d a la r. N e d e n h iç b ir im iz d e te le fo n n u
m a ra n y o k , b ilm iy o r u m . Ş e y , b e n d e n e d e n o lm a d ığ ın ı b i
liy o ru m a m a d i ğ e r l e r i n d e d e y o k . A m a L u k e b i r d e f a s ı n d a
bana n e re d e y a ş a d ığ ın ı s ö y le m iş ti, b e n d e e v in e g ittim , J u
le s d a b a n a o z a m a n s e n i n L u k e ’ u n e v i n e g i t t i ğ i n i s ö y l e d i . ”
“B e n i a ra d ığ ın iç in te ş e k k ü r e d e r im . H iç b ir ş e y d e n h a
b e r i m y o k t u . ” Tanrım, dah a h ızlı sür.
“N a ta lie , h e r ş e y iç in ö z ü r d i l e r i m .” Ş im d i ik im iz d e h ıç
k ırık la ra b o ğ u l m u ş t u k . “ C u m a r t e s i s a b a h ı n a k a d a r , b i r b i r i -
niz için ne kadar değerli olduğunuzu fark etm em iştim , ben
sadece onu korum aya çalışıyordum . O kaltak , Vanessa, onu
kandırdı ve ben kim senin onu bir d a h a b ö y lesin e incitme
sine dayanamazdım. A m a sizin b irb irin ize nasıl baktığınızı
görebiliyorum, siz birbirinizi gerçek ten sev iy o rsu n u z .”
“Biliyorum. Unut gitsin, Sam . S ad ece bizi on a götür, lüt
fen.” ^/? Tanrım, eğer onu k a yb ed ersem n e y a p a rd ım ? Ona
söylediğim onca korkunç şeyden so n ra ?
Ya bebeğini hiç görem ezse?
Hayır, böyle düşünm em eliydim . O iyi.
Lütfen iyi olsun!
Samantha arabayı park etti, biz d e v asa h a stan e y e girer
ken, o bir yandan, babasının n ereye g id e c e ğ im iz i ta rif ettiği
mesajı bulmak için m esajlarını k a rıştırıy o rd u .
Hayatımın en uzun asansör y o lc u lu ğ u n d a el ele tutuştuk.
Nihayet odasını bulm uştuk. N eil ve L u c y k a p ın ın dışında
dikilmiş doktorla konuşuyorlardı. L ucy, b izi k o rid o rd a koş
tururken görür görm ez, hem en b ize d o ğ ru y ü rü d ü .
“İyi olacak.”
Ah, Tanrı y a şükür.
“Neler olmuş? O nu görebilir m iy im ? ” Y a n ağ ım d an akıp
giden yaşları kontrol edem iyordum , y a ln ız c a o n u b ir kenara
itip aşkıma koşm ak istiyordum .
“Evet, onu görebilirsin. S a k in le ştiric i v e rd iler.” Lucy
ikimizin de bir elini tuttu. “O nu k a y b e d e b ilird ik .”
Ona baktım , m avi gözlerinin a ltın d ak i m o r halkaları,
solgun suratını fark ettim. S ım sıkı sa rıld ım .
“Ne olm uş?” diye sordum yeniden.
“ Sabahın erken saatlerinde, iki c iv a rı, b ir trafik kazası
geçirmiş. Sarhoş bir sürücü arab a sın a y a n d a n çarpm ış, In
terstate 5 yolunun ortasına k adar sü rü k le m iş.” L u cy gözle
rindeki yaşı sildi, öğürecekm iş gibi h isse ttim .
Ben onu gönderdikten sonra olm u ştu . A h , hepsi benim
suçumdu!
366
“O saatte neden dışarıdaym ış?” diye sordu Samantha.
“Kavga ettik,” diye fısıldadım. “Benim suçum. Ah, Tan
rım, özür dilerim .”
“Hayır, tatlım, hayır.” Lucy beni kollarını arasına alıp
salladı. “Senin suçun değil.”
“Nat, sen git onu gör. Ben burada annemle kalacağım.”
Sam beni teselli edercesine om zum a vurdu ve ben Luke’un
odasına girdim.
Dünya durm uştu.
Hastane yatağında hareketsiz yatıyordu. Sol gözünün
üzerinde bir bandaj ve sol yanağında büyük bir iz. Benim
dün giydiklerim den bir hastane önlüğü giydirmişlerdi. Baş
parmağına bir kablo, kolunda bir tansiyon aleti ve kolunun
kıvrımında bir serum takılıydı. Sol bileği sıkıca sanlıydı.
Yatağının yanına yürüyüp elini avuçlanmın arasına al
dım, sonra bir sandalyeye çöküp ağlamaya başladım.
“Lütfen, bebeğim , uyan. Sesini duymaya ihtiyacım var.”
Elini okşuyor, uyanm asını um arak yüzüne bakıyordum.
Neil odaya girdi ve om zum a dokundu. “Uyumasına yar
dımcı olmak için bazı ilaçlar verdiler.”
“İç organlarında hasar var m ı?”
“Hayır, birkaç kaburga kemiği zedelenmiş ve bileği in
cinmiş ve biraz da darbe alm ış ama çok şanslı. Arabası di
ğer yöne geçm iş olsaydı, onu kaybetmiş olabilirdik.”
Nefesim kesilm işti, yanağım ı Luke’un omzuna daya
dım. “Özür dilerim .”
“Natalie, senin hatan değil, tatlım. Çiftler kavga eder.”
Şaşkınlık içinde kafam ı kaldırıp N eil’a baktım.
“Lucy kavga ettiğinizi söyledi, Luke muhtemelen bu ne
denle o geç saatte dışarıdaydı.” Nazikçe bana gülümseyip
yeniden om zum a dokundu.
“Onu kaybedebilirdim ,” diye fısıldadım.
“İyileşecek. Birkaç hafta biraz sevgiye ihtiyacı olacak.
367
KA Ç B E N İ M L E
“D ah a n e k a d a r u y u y a c a k ? ” d iy e s o rd u m d o k to ra .
“ S a k in le ş tiric iy i a ltı s a a t ö n c e v e r d ik , y a n i y a k ın d a u y a
n ır .”
“ Y a n ın a y a t a b i l i r m i y i m ? ” Y a l v a r a n g ö z l e r l e d o k t o r a
b a k tım .
“ S o l b ile ğ i in c in m iş , v e y i n e s o l k a b u r g a k e m i k l e r i n d e
z e d e le n m e v a r. S a ğ t a r a f ı n a y a t a r s a n ı z i y i o l u r a m a n a z i k
o l u n .”
“ T e şe k k ü r e d e r im .”
D ik k a tle s a ğ t a r a f ı n a k ı v r ı l d ı m v e t ı r a ş ı g e l m i ş y a n a ğ ı n ı
ö p tü m . B a ş ı m ı o m z u n a y a s l a y ı p , p a r m a k l a r ı m ı s a ç l a r ı n d a n
y ü zü n e in d ird im .
A h, o n u ç o k s e v iy o rd u m .
“ S eni ç o k s e v iy o ru m ,” d iy e f ıs ıld a d ım o n a . “ S a n a ö y le
••
d a v ra n d ığ ım iç in ü z g ü n ü m . Ö z ü r d i l e r i m . ”
B a ş ım o m z u n d a , e l i m k a l b i n d e y k e n o n a m ı r ı l d a n m a y a
d e v a m e ttim . O n u y e r i n d e n o y n a t ı p s ı k ı ş t ı r m a m a k iç in s a
b it d u m y o r d u m .
L u k e ’u n d u d a k l a r ı n ı a l n ı m d a h i s s e t t i m . K a f a m ı k a l d ı r
d ığ ım d a o n u m a v i g ö z l e r i y l e b a n a b a k a r k e n b u l d u m .
“ A h , T a n rım , L u k e .” Y e n i d e n a ğ l a m a y a b a ş l a d ı m a m a
bu se fe rk i r a h a tla m a k ta n k a y n a k l a n ı y o r d u . U y a n m ış tı!
“ Ş şş, b e b e ğ im , b e n iy iy im .” S a ğ k o lu n u o m z u m a a ta
b ilm e s i i ç i n k e n d i m i d ü z e l t t i m , p a r l a k l a r ı m s a ç l a r ı n ı o k ş u
y o rd u .
“Ö z ü r d ile rim . H e r ş e y i ç i n .” Y e n id e n a ln ım d a n ö p tü .
“B en d e ö z ü r d ile r im .” P a r m a k la r ın ı s a ç la r ım d a n g e ç ir
d i, y a n a ğ ı n d a n ö p t ü m .
“ N a s ıl h i s s e d i y o r s u n ? ”
“ A ğ rım v a r. A m a b u r a d a o l d u ğ u n i ç i n r a h a t l a d ı m . ”
“B u sab ah b e n i S a m b u ld u .”
“Sam mi?”
“Evet, annenle baban onu aram ış, o da beni evinde bul
du.”
KAÇ BENİMLE
370
>4
K.RIS TEN P R O B Y
“ A ç m ıs ın ? ” d iy e s o rd u m .
“ Ö lm e k ü z e r e y im .”
“ E lb e tte , y iy e b ilir s in . H a f if ş e y le r le b a ş la . B u g ü n e t y e
m e k y o k . ” D o k t o r u n L u k e ’u m u a y e n e e d e b i l m e s i i ç i n y a
t a k t a n k a l k t ı m . F ı r s a t t a n i s t i f a d e , J u l e s ’u a r a y ı p e n s e v d i ğ i
m iz h a z ır y e m e k r e s t o r a n ı n d a n , h a f i f b i r s a n d v iç v e b ir k â s e
ç o rb a g e tir m e s in i is te d im , a r d ı n d a n d a h a ö n c e b a n a v e rd iğ i
n u m a r a d a n L u k e ’ u n a n n e s i n i a r a d ı m v e L u k e ’u n u y a n d ı ğ ı
n ı v e y a rın ta b u r c u e d ile c e ğ in i h a b e r v e r d im .”
B u a k ş a m g e ç s a a tte u ğ r a y a c a k la r ın a s ö z v e rd ile r.
B e n te le f o n u k a p a ttığ ım d a d o k to r d a iş in i b itirm iş ti.
“ J u le s s a n a y i y e c e k b i r ş e y l e r g e t i r e c e k .” S a ğ e lin i e lim e
a lıp y a n a ğ ı m a g ö t ü r d ü m .
“ E v e g itm e lis in , b ir ş e y le r y e v e d in le n .”
“ S e n b e n i b ır a k a n a k a d a r , b e n s e n i b ır a k m a y a c a ğ ım .”
U fa k b ir ta r tış m a b e k le m iş tim a m a o y a ln ız c a u ta n g a ç
ifa d e y le g ü lü m s e d i v e y a n a ğ ı m ı o k ş a d ı. “ P e k i. B a n a d ü n
n e le r o ld u ğ u n u a n l a t a c a k m ı s ı n ? ”
“ Is ra rc ıs ın d e m e k ? ”
“N e le r o ld u ğ u n u b ilm e k is tiy o r u m .”
“ B e lk i d e b u n u y a n n k o n u ş m a l ı y ı z , e v e g ittik te n s o n r a .”
“ A n la t b a n a , b e b e ğ im .” Y ü z ü k a r a m s a r v e b ira z d a ü z
g ü n d ü , g ö z le rim i k a p a d ım . O n a b e b e k te n h a s ta n e d e y k e n
m i b a h s e tm e li m iy d im , y o k s a b e k le m e li m iy d im ?
G ö z le rim i a ç tım , h â lâ s a b ır la b e n i iz liy o r d u , g e rç e ğ i b il
m ey i h a k e ttiğ in i d ü ş ü n d ü m .
D e rin b ir n e f e s a ld ım . “ D ü n s a b a h s e n g itm e d e n ö n c e ,
iy i h i s s e t m i y o r d u m a m a u ç a c a ğ ı n i ç i n s i n i r d e n o l d u ğ u n u
s a n m ış tım , k o r k tu m .”
E lin i e lim e a ld ım , k i b a r c a e l i m i s ık tı. “ K e ş k e b a n a s ö y -
le s e y d in .”
“ S e n i e n d iş e le n d ir m e k is te m e d im . E v e g e ld iğ im d e , ç o k
h a s ta la n d ım . B ir s a a t b o y u n c a , k u s a c a k h iç b ir ş e y im k a l-
371
mamasına rağmen kustum.” İğrenerek yüzüm ü buruştur
dum. “Ne seksi, değil m i?”
“Devam et,” diye yanıtladı.
“Kusmamın durmayacağını anlayınca Jules beni acile
götürdü.”
“Neden biriniz beni aram adınız?
“Bütün gün toplantıların vardı ve Los A n g e les’tan yapa
bileceğin herhangi bir şey yoktu.”
“İlk uçağa atlayıp gelirdim .”
“Doktorun ne diyeceğini beklem ek istedim . Grip oldu
ğuma emindim, meyve suyu içip dinlenm em i söyleyecek
lerdi.”
“Ne dediler?”
Dudaklarımı ısırıp kısa bir süreliğine gözlerim i kapa
dım. “Ee, sağlıklıymışım .”
“Ama?”
işte geliyor.
“Altı haftalık ham ileyim ,” diye fısıldadım .
Kafamı öne eğmiş eline bakıyordum . O da sessizdi.
Sonunda, saatler geçm iş gibi, fısıldadı. “ B ana bak.”
Kafamı hayır anlam ında iki yana salladım .
“Bana bak, bebeğim .”
“Bilerek yapm adım .”
“Yüzüme bak, Natalie.”
Yavaşça başımı kaldırdım , sevgiyle, hayretle ve biraz da
kafası karışmış hâlde bana bakıyordu. A m a kızgın değildi.
“Kızgın değil m isin?” diye sordum .
“Neden kızgın olayım ki?
“Çünkü daha çok erken.” K afam ı sallayıp gözlerimi ka
padım. “Daha çok erken.”
“Kızgın değilim. Am a Nat, doğum kontrol hapı kullan
dığını söylememiş m iydin?”
“Kullanıyordum. Söz konusu ilaçlarım ı alm ak oldu-
ıviAia ı hin rıvwo i
375
KAÇ BENİMLE
“Havamda değilim .”
Sonunda yatak odasına ulaşm ıştık, kollarında dönüp,
parmaklarımı yanağında gezdirirken, onu yavaşça öptüm.
“Başka fikrim yok,” diye fısıldadım.
“Önemli değil,” diye m ırıldandı. “ Benim birkaç fikrim
var.”
377
“Kahretsin.”
Tahiti’de muhteşem bir b u n g alo v u n içinde bir boy ayna
sının önünde duruyor, aynadan b an a bakan kadını tanıya-
mıyordum bile.
Gelinliğime bayılm ıştım . U zu n ve kat kattı. Beyaz şifon
kumaştandı, bel kısm ı b o n cu k lu , ince askılıydı, eteği ise
belden genişleyerek yere k ad ar dökülüyordu. Bugün ayak
kabı giymeyecektim. M ak y ajım ise b ir plaj düğünü için kla
sik, sade ve m uhteşem di, saçlarım kıvrılm ış ve dağınık bir
topuz şeklinde sol kulağım ın ark asın d a, üzerine kırm ızı bir
gül iliştirilmiş şekilde toplan m ıştı.
“Göz kam aştırıyorsun.” Ju les yanağ ım d an öptü, gergin
gülümsemeyle karşılık verdim . P em be şifon elbisesinin
içinde o da harika görünü y o rd u . B ungalova bir göz atıp,
aşk, mutluluk ve heyecan içinde gülüm sedim . Etrafım gü
zel kadınlarla çevriliydi. L u k e ’un annesi Lucy ve Jules’un
annesi Gail, bir köşede kafa k afay a verm işlerdi. Pembe el
biseleri ile çok sevim lilerdi.
Samantha ve Stacy ise, açık p em b e bir elbise ve ona uy
gun bir taç giymiş olan m inik S ophie ile oynuyorlardı.
•Jules, elbette, baş nedim ey d i; S tacy ve Sam de nedime-
lerimdi. Sam ve ben L u k e’un k azasın d an sonra savaş balta
larımızı gömmüş, iki iyi arkadaş olm u ş gibi görünüyorduk.
379
KAÇ BENİMLE
Aşkım,
Sen bunu okurken, b en im ka rım olm ana sadece birkaç
dakika kalmış olacak. B e n im o ld u ğ u n için ne kadar gurur
duyduğumu anlatam am . E şin o la ra k hayatım ın kalanında
seni sevm eye hazırım .
Seni tüm ben liğ im le sev iy o ru m .
- Luke.
Büyüleyici değil m i?
381
K A V HhlNIMLfc
384
K R IS T E N I’ROİÎY
385
KAÇ BENİM LE
386
K R I S T E N PR OBY
387
KAÇ BENİMLE
www.webcanavari.net /
Orppersephone
Öncelikle, eşime: Kafamı bilgisayara gömmüş, kendimi
dünyadan soyutlam ışken bile beni sevdiğin, beni kamçı
ladığın, beni bu işe zorladığın için teşekkür ederim. Seni
seviyorum, yakışıklı.
Anne ve Babam: BENİM annem ve babam olduğunuz
için, beni okum aya, hayal gücümü kullanmaya ve kafama
koyduğum ne varsa yapabileceğime inanmaya teşvik etti
ğiniz için teşekkür ederim. Tanıdığım en sevgi dolu, kibar,
entelektüel iki insansınız ve sizi seviyomm.
Mike: Çocukken bana çektirdiğin işkenceler, şimdi ki
taplarımda kom ik hikâyeler olarak hak ettiği yerini buldu.
Yani... böylesine karakteristik bir küçük kardeş olduğun
için teşekkür ederim. Ve en iyi arkadaşlarımdan biri oldu
ğun için de teşekkürler. Seninle gurur duyuyorum, Mikey.
Tanya Robo: Sen yalnızca dünyadaki en iyi redaktör de
ğilsin. Benim için her zam an en iyi arkadaş, amigo kız ve
geride bıraktığım otuz yılın en iyi kısımlarının sırdaşı oldun
(şşt). Kitap yazm am söz konusu olduğunda, hayatımda kim
se senin gibi cesaretlendirm edi beni. Yeteneğime her daim
güvendiğin için ve hayatımın çok güzel bir parçası olduğun
için teşekkür ederim. Sensiz ne yapardım bilmiyorum.
Nichole Boyovich, Kara Erickson, Eke Leo, Courtney
KAÇ BENİMLE
390