Professional Documents
Culture Documents
Ali Fuat Cebesoy Bilinmeyen Hatıralar
Ali Fuat Cebesoy Bilinmeyen Hatıralar
BİLİNMEYEN H A TIR A LA R
Kuva-yı Milliye ve Cumhuriyet Devrimleri
A li Fuat Cebesoy
Ali Fuat Cebesoy
BİLİNMEYEN H A TIR A LA R
Kuva-yı Milliye ve Cumhuriyet Devrimleri
t .
't
□ B E tU l
T E M E L Y A Y IN L A R I
Tarih/Kültür Dizisi: 2 2
ISBN : 9 7 5 -4 1 0 -0 5 6 -X
E d itö r
Osman Selim Kocahanoğlu
Dizgi
Ayhan Özcan
Tashih
İzzet A ncan
K ap ak
Ebru Grafik
Baskı
Özener Matbaası
2 0 0 1 - İS T A N B U L
TEMEL YAYINLARI
Piyerloti Cad. Dostlukyurdu Sok.
Hacıbey Ap. No. 10 Daire 5
T el:(0-212) 5 1 6 23 5 2 - 5 1 7 73 2 0
Fax: (0 -2 1 2 ) 517 75 9 6
Çemberlitaş - İSTAN BU L
bilin m eyen
HATIRALAR
Kuva-yı Milliyeden
Cumhuriyet Devrimlerine
Y ayın a H a z ırla y a n
Osman Selim KOCAHANOĞLU
İÇİNDEKİLER
Birinci Bölüm
-II-
Harici düşmanlarla muharebe neden senelerce
devam etmişti? Hakikatte olduğundan daha evvel
onları mağlup edebilmek imkânı var mıydı?
İkinci Bölüm
MİSAK-I M İLLÎ VE MAKALELER
Üçüncü Bölüm
(*) Mehmet Ali Paşa Harbiye öğrencisi iken «Napofyon’un Kavaid-i Harbiyesi»
isimli küçük bir Risale hazırlayarak Sultan Abdülmecid’e sunmuştur. Elyazısı
ve zarif ciltli bu Risale veya Rapor halen aile arşivinde bulunmaktadır.
Önsöz XIII
f i ismet Parmaksızoğlu tarafından kaleme alınan Mehmet Ali Paşa maddesi için
bkz.: Türk Ansiklopedisi.
XIV Önsöz
O Ali Fuat Paşa’ya daha sonraları yakıştırılan Çerkezlik iddiası sanırız buradan
kaynaklanm aktadır.
XVI Önsöz
Ali Fuat Paşa’nın annesi Zekiye Hatice Hanım, Mehmet Ali Pa-
şa’nın üçüncü kızlarıdır ve İsmail Fazıl Paşa ile 1879’da evlenmiştir.
Bu evlilikten Mehmet Ali (1880) ile Ali Fuat (1882) doğacaktır. Ali Fu
at Paşa hiç evlenmiyecek, ağabeyi Mehmet Ali Bey ise Mütareke
dönemi Dahiliye Nazırlarından Mehmet Ali Bey'in (Gerede) kızı Ley
la Makbule hanımla evlenecektir. Halen hayatta olan Ayşe Cebesoy
(Sarıalp) ile Prof.Dr. İsmail Fazıl Cebesoy bu ailenin çocukları ve Ali
Fuat Paşa’nın yeğenleridir.
A
Cebesoy ailesinin kız alarak akraba oldukları Dahiliye Nazırı
Mehmet Ali Bey’in hayat hikayesi de ilgiye değer. Mehmet Ali Bey,
(Gerede) Macar m ültecilerinden olup Gerede’ye yerleştirilm iş yedi
kardeşli bir aileye mensuptur. Yedi kardeşten birisi Mehmet Ali
Bey’in dedesidir.
Mehmet Ali Bey’in babası eski Zabtiye Nazırlarından Kâmil
Paşa, annesi ise Batmanlı Kürt asıllı bir aileye mensup Hafize Ha
nımdır. Mehmet Ali, dört çocuklu ailenin en büyük evladıdır.
Zabtiye Nazırı Kamil Paşa ManisalI bir Türk ailesinden gel
mektedir ve Plevne savunmasında Gazi Osman Paşa’nın erkân-ı
harp reisi Müşir Tahir Paşa’nın kardeşidir.
1875 doğumlu Mehmet Ali Bey Galatasaray Sultanisini birinci
likle bitirdikten sonra Mektubî Kaleminde göreve başlamış ise de
sonradan ticaret yapmıştır. Büyükdere ve Üsküdar Belediye Baş
kanlıklarında bulunmuştur.
Hürriyet-İtilaf Partisi’nin ileri gelenlerinden olan Mehmet Ali
Bey, Mütarekede kurulan ilk Damat Ferit Kabinesinde (3 Mart 1919)
önce Posta-Telgraf Nazırı olmuş, sonra Dahiliye Nazırlığını üstlen
m iştir (7 Nisan 1919). General Fahri Belen bu ailenin damadıdır.
Atatürk’ün Samsun’a çıkmasında Mehmet Ali Bey’in oynadığı rol
ilerde ayrıca anlatılacaktır. Cumhuriyet devrinde 150’likler listesine alı
nınca uzun yıllar Paris’te yaşamış ve gazete çıkarmıştır. 1938 yılında
çıkarılan umumi affa rağmen, Atatürk’ün ölümünden sonra yurda dö
necek ve 15 gün sonra da kalpten ölecektir. Mezarı Zincirlikuyu’dadır.
x v ın Önsöz
Telgraf Nazırı olur. Biraz sonra görevi Dahiliye Nazırlığına tebdil edi
lir (7 Nisan 1919).
Aynı günlerde Samsun civarında asayişsizlik çıktığı için İngiliz-
ler hükümetten bunun önlenmesini isteyecek, Damat Ferit Paşa da
Dahiliye Nazırını çağırarak bu konuyu görüşecektir. Mehmet Ali Bey
bu göreve, güvenilir ve dirayetli bir adam olarak Mustafa Kemal'i tav
siye edecektir. Kısaca, Mustafa Kemal'in adını ortaya atan ve Damat
Ferit’i iknâ eden Mehmet Ali Bey’dir. Harbiye Nezaretindeki temasla
rıyla işin askeri yönünü ise Mustafa Kemal kendisi hazırlamıştır.
Mustafa Kemal Paşa’nın Damat Ferit’le tanıştırılm ası ve tayin
kararnamesinin hazırlanarak Saray’a gönderilmesi bu ilk temas ve
telkinler sonunda ortaya çıkmıştır. Nutuk’ta da epey yer ayrılan bu
tayin meselesinde İsmail Fazıl Paşa vasıtasıyla hazırlanan ortam ve
kulisin etkisini kabul etmek gerekir.
Ali Fuat Paşa Mart 1919’da kolordusu başına dönerek, karar
gahını Konya’dan Ankara’ya nakleder (13 Mayıs 1919). Şişli’de ve
rilen karar gereği Rauf Orbay’da İstanbul’dan ayrılarak Balıkesir-Ay-
dın bölgelerini dolaştıktan sonra Ankara'ya Ali Fuat Paşa'nın yanına
gelmiştir. Dolaştığı yerlerde Çerkez Ethem ve Teşkilât-ı Mahsusacı-
larla temas edip mücadeleye başlama telkininde bulunmuştur.
Mustafa Kemal Samsun’a çıktığında ilk haberleştiği kişi arka
daşı Ali Fuat’tır ve görüşmek üzere Amasya'ya davet eder. Ali Fuat
Paşa Rauf Orbay’la birlikte Ankara’dan hareket ederek Amasya'da
Mustafa Kemal Paşa ile buluşacaklardır (19 Haziran 1919). M illî Mü
cadeleyi başlatan ilk kararlar burada alınacak ve Ali Fuat Paşa
Amasya Kararlarına hiç tereddüt etmeden imzasını atacaktır. Mus
tafa Kemal, Rauf Bey'le tehlike ve umut dolu Sivas yollarına düşer
ken, Ali Fuat’da kolordusu başına Ankara’ya dönecektir.
Ali Fuat Paşa bu sıralarda kolordusunun bütün imkanlarını Si
vas Kongresi’nin desteklenmesi ve Kuva-yı Milliye güçlerinin örgüt
lenmesine ayıracaktır. Niyetleri iyice ortaya çıkan Mustafa Kemal'i
İstanbul hükümeti geriye çağırırken (8 Temmuz 1919), o da görevin
den istifa edecektir. Ali Fuat Paşa da İstanbul'a çağırıldığı halde
Harbiye Nazırının emrini dinlemiyecek, yerine tayin edilenlerin göre
ve başlamasına da fırsat tanımıyacaktır.
Önsöz XXI
Ali Fuat Paşa Anzavur belası İle meşgul olduğu için TBMM.nin
açılışında bulunamamıştır. 1920 Mayıs ayı da Düzce-Hendek isyan
larının bastırılması ile geçmiştir. 22 Haziran 1920’de Mustafa Kemal
ile Eskişehir’de buluşarak birlikte Ankara’ya dönerler. Yunan Cephe
sindeki askeri durum değerlendirilir ve Ali Fuat Paşa 25 Haziran
1920’de Garp Cephesi Kumandanlığına tayin olunur.
Düzenli ordu kurma çalışmalarına hız verildiği bu günlerde Yu
nan ordusu Uşak’ı işgal edince, TBMM, telaşlı ve heyecanlı konuş
malara sahne olacak ve meclisin Kayserl'ye nakli bile gündeme gele
cektir (29 Ağustos 1920). Ardından Gediz harekatı yapılır, ama birlik
lerimiz geri çekilme zorunda kalırlar... Artık Ali Fuat Paşa’ya karşı An
kara’da güvensizlik rüzgarları esmeye başlar. Bunda en büyük etken
şüphesiz ki Çerkez Ethem meselesidir. Nihayet Ali Fuat Paşa 10 Ka
sım 1920 de cepheden alınarak yerine İsmet Paşa tayin olunacaktır.
Ali Fuat Paşa’nın cephe komutanlığından alınması bizce ha
yatının bir dönüm noktası olacaktır. Zira en yakın arkadaşına kırgın
lığı bu olayla başlamıştır. Nutuk’ta ve kendi anılarında başka başka
sebeplere bağlanan bu olayın hikayesi de uzundur. Ve Paşanın ilk
defa bu kitabında anlattığı Ankara istasyonunda «vagonun aranma
sı» meselesi de üzerinde durulacak ayrı bir detaydır ve kendi ifade
sine göre, bundan sonrası hayatının siyasi safhasıdır.
Cepheden alınan Ali Fuat Paşa için bulunan görev, o yıllarda
Avrupa başkentleri kadar önem kazanan Moskova Büyükelçiliğidir.
O yılarda biraz bolşevik yoldaşlığına, biraz da Turancılık hayallerine
kapılan İttihatçılar Moskova'yı karargah seçmişlerdir. Bir yandan
Bolşevik liderlerinin politika hesaplarını görürken, Dr. Nazım, Cemal
ve Enver Paşaların temasları ile de yakından ilgilenen Ali Fuat Pa
şa bu görevinde ilginç olaylarla karşılaşacaktır. 2 Haziran 1922'ye
kadar devam eden bu görevi Moskova Hatıraları’nda geniş şekilde
anlattığı için burada üzerinde durmayacağız.
Ali Fuat Paşa Moskova’dan Ankara’ya döndüğünde ordumuz
Yunan cephesinde büyük bir taarruza hazırlanıyordu. Mustafa Ke
mal Paşa ise, TBMM, reisi olduğu gibi meclisteki Müdafa-i Hukuk
grubunun da reisi idi. Başkomutanlık üzerindeydi. II. Grup Başkomu
tanlık yetkilerine ve uzatılmasına itiraz ediyordu. Mustafa Kemal Pa
Önsöz XXIII
Bilinmeyen Hatıralar
Ali Fuat Paşa anılarını sağlığında yayınlayıp görme mutluluğuna
erişmiştir. Milli Mücadele Hatıraları (1953), Moskova Hatıraları (1955),
Siyasî Hatıralar (1957) ve Sınıf Arkadaşım Atatürk (1967). Elinizdeki
«Bilinmeyen Hatıralar» ismini verdiğimiz bu eseri ise, sağlığında kitap-
laşmamış bazı notlarından, dergilerde yayınlanmış yazı ve makalele
rinden, en önemlisi de ömrünün son günlerinde Amerikalı Prof. Frede-
rik Latimer ile yapılıp banda alınmış dikkate değer bir röportajından
meydana gelmektedir. Elimizdeki malzeme tasnif edildikten sonra bö
Önsöz XXV
(*) Kitabın 191 sayfalık ilk bölümü, Ali Fuat Paşa'nın hazırlayarak daktilo ettirdiği,
ciltlenmiş 200 sayfalık notlanndan dizilmiştir. Kitap şeklinde ciltlenmiş daktilo
eserin sırtında, «A li Fuat Cebesoy, Ankara N asıl Türk M illi Hûkümûmetine M er
kez Olabilmişti? II» yazısı vardır. Kapak içinde ise şu nota tesadüf edilmektedir:
«DOSYA -9- Ali Fuat Cebesoy'un Milli Kurtuluş Savaşı içinde Ankara'nın m er
kez oluşu ile iç Ayaklanm aları belgelere dayanarak hazırladığı eserinin 2. C il
didir. Sadeleştirilm iştir, 200 daktilo sayfasıdır.»
Notları bize ulaştıran dostumuzun aktardığı bilgilere göre, bu notlar gazeteci
ve tarihçi bir yazarım ızın arşivinde yıllarca bekletildikten sonra bize ulaşmış
olm aktadır. Notlardan Ali Fuat Paşa ailesi haberdar edilerek rızaları ve yayın
izni alınm ıştır. Bu konuda Ayşe Cebesoy Hanım efendiye ve notları bize ulaş
tıran Yalçın Toker'e teşekkürlerim i sunarım . O SK.
XXVI Önsöz
(*) Bkz.: Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, sh. 444-448, Temel Yayınları veya
C.Kutay, Çerkez Ethem Dosyası, s. 126-1 2 7 ,1 98 9 .
XXVIII Önsöz
(*) Frederik P. Latimer, The Political Philosophy of Mustafa Kemal Atatürk, Prin
ceton University, 1960.
B İL İrí M EYE Tí
HATIRALAR
K uva-yı Milliye B a şla rk e n
-ı-
retiyle tecelli edecekti. Bundan sonra İtilaf devletleri, gûya, hiç bir şey
den haberleri yokmuş gibi görünerek içlerinden birine sırf İnsanî bir va
zife olarak yeni ihdas etmiş oldukları Türkiye’nin mandasını kabul ettir
mek suretiyle koskoca bir Türk devletinin ömrüne son vereceklerdi.
İstanbul’un işgali münasebetiyle tebliğ edilmiş olan beyanname,
velev kısmen olsun, bu m eş’um siyasetin esaslarını ima etmektedir.
İstanbul, fiilen işgal edilmezden yani düvel-i itilâfiye Türki
y e ’nin umur-u dâhiliyesine v az’ıyed etmezden önce Fransızlara Kilik-
ya; İtalyanlara Antalya ve Yunanlılara İzmir ve Aydın taraflarında birer
faaliyet sahası verilerek bu ecnebî Hükümetler Türk halkı aleyhine tah
rik edilmişti. Memleketin şark kısımlarına da Ermeniler musallat edil
mişti. Bu suretle Türk yurdunun muhiti merkezinden ayrı kalmış oldu
ğu gibi merkezden muhite doğru da bir çok millî kaynakların yekdiğe-
rinden ayrılmasına da çalışılmıştı.
Ecnebî işgal kuvvetleri şimendifer hatlarını ve bazı mühim geçit
noktalarını (Çanakkale, İstanbul, Mudanya, Samsun) işgal etmiş ve bun
lar bazan tarafımızdan tazyika maruz kaldıkları zaman mukavemet et
meksizin çekilerek Türkiye’nin umur-u dâhiliyesine müdahale etmez gi
bi görünmüşlerdi. Ecnebiler Kuvâ-yı Miiiiyenin muhitteki faaliyet ve
mevzii muvaffakiyetlerinden memnun kalmışlardı. Çünkü bunun netice
sinde vatanın orta kısmı zaif düşecek ve onlar müşkilâta uğramaksızın
istedikleri gibi Türk yurd1 nu parçalayabileceklerdi. Fakat bu hal çok de
vam edemedi. Çünkü erkân-ı milliye ve ecnebî planının içyüzüne iyice
nüfuz ederek vahdet ve azm-i millînin takviyesine mütemadiyen çalış
mış ve kuvveti boşyere israf etmemişlerdi. Bu teşebbüsün ilk muvaffa
kiyet emareleri Sivas kongresinin içtimai zamanında görülmüştü. Ecne
bî kuvvetleri her taraftan harekete geçmek istemişlerse de bunun bir nü
mayiş olduğunu hissetmiş olan Yirminci Kolordu ile buna bağlı Millî
Müfrezeler derhal mukabil harekete geçerek şimendiferler üzerinde bu
lunan ecnebî kuvvetlerinin mikdarını asgarî bir miktara (yalnız Eskişe
hir’de bir miktar İngiliz kuvveti kalmış ve mütebakisi İzmit’in şarkından
garbına nakledilmişti. Eskişehir’de kalmış olan bu kuvvet icabında rehin
olarak tutulabilirdi) indirtmeğe muvaffak olmuş, bundan başka ecnebî
aleti olan Dâmat Ferit Hükümetini iskât ettirmiş ve evvelce feshedilmiş
Kuvâ-yı Millîye Başlarken 1
Millî İdare aleyhine taarruz ettirerek fiilen Millî İdare ile Yunanistan
arasında hal-i harbi ihdas etmek istemişlerdi.
Şurada istidraden [yeri gelmişken] arzetmek isterim ki, o vakitler
İngiliz efkâr-ı umumiyesi Türkiye’de olan bitenlerden tamamiyle ha
berdar olabilmiş olsaydı Mr. Loid Jo rj’a itimad etmemeleri lâzımgelir-
di. İngiltere Türkiye ile yeni bir harbe başlamadıkça İngiliz efkâr-ı
umumiyesi Türkiye’deki vaziyetten doğru olarak haberdar olamaya
caktı. Halbuki Yunan mağlubiyetinden sonra Loid Jorj inadını, İngilte-
reyi harbe sokmağa kadar vardırınca itimadı kaybetmişti. O zamanki
görüşümü, bu hadise de teyid eder mahiyettedir.
İstanbul’un resmen işgali keyfiyeti, milliyetperverlerin, yeni ku
rulan Millî İdarenin muvaffakiyeti için daha çok çalışmağa mecbur kal
dıkları ve ecnebilerin ise Türkiye umur-u dâhiliyesine alenen karışma
ğa başladıktan bir devre başlangıç olmuştu.
İzm ir’in işgalinden beri geçen on ay zarfında Milliyetperverlerin
bir çok tazyik ve işkencelere maruz kalmalarına rağmen itidâl ve sükû
netlerini muhafaza etmeleri kuvve-i maneviyelerinin azalmış olmasın
dan değil, meşru haklarını sulh ü sükûnla istihsal edebilmek emel-i ha-
lisanesinden ileri gelmişti. Harb-i Umumî gibi milletlerin başına bir
çok felâketler getirmiş olan bir büyük harbin sonunda, meşru olan hak-
lanmızm harben istihsali gibi en son çare olarak tarafımızdan kabul
edilmiş bir keyfiyet gibi.
Hasımlarımızm da aynı düşüncelerin tesirleri altında bulundukla
rını farzederek harpten içtinab edeceklerini sanmıştık. Halbuki İzm ir’in
cebren işgali teşebbüsü, bu zannımızda az veya çok aldandığımızı ve
fakat İstanbul’un işgali ile bunu takip eden bu nevi vak’alar bize tama
miyle aldanmış olduğumuz göstermişti. Muhteris ve emperyalist olan
hasımlarımızm büyük harbin felâketlerinden hiçbir suretle ders-i ibret
almamış oldukları anlaşılıyordu. Binaenaleyh harbin mahiyeti ne olur
sa olsun tahripkâr olan bu vasıtayı daima ilk çare olarak kullanacakla
rı tezahür etmişti. M amafî harbe sebebiyet vermek isteyenlerin başında
bulunan Vahdettin’le hükümetinin ve ecnebilerin Millî İdare aleyhinde
ki bütün teşebbüs ve hareketleri akamete uğramıştı. 1336 (1 9 2 0 ) sene
si martında başlayıp Haziranına kadar devam etmiş olan bu hareketler,
Millî İdarenin daha çok kuvvetlenmesine sebep olmuştu.
Kuvâ-yı Millîye Başlarken 9
ğini henüz ikmal edememiş ve yeni idareye olan rabıtaları henüz takvi
ye edilmemiş olan ordu kıt’alariyle, maksat ve hareketlerini bidayette
gizlemeye muvaffak olmuş olan asilere karşı alelacele harekete karar
vermiş ve Ankara’dan B olu ’ya ve Geyve Boğazından Hendek ve Düz-
ce ’ye ordu kıt’alan şevketmiş ve Afyon Karahisar’ı* Nazilli gibi uzak
mahallerden de celbine karar vermiş olduğu Millî Müfrezelerle Nallı
han’da bir ihtiyat teşkilini düşünmüştü.
Halbuki ben, dahilî isyanların sür’atle bastırılmasında temayüz
etmiş ve Bursa - Gönen arasında Anzavur’u mağlup edebilmiş olan
müfrezelerimize, yeni isyan merkezlerine hareketleri için hazırlanma
larını ve Eskişehir ve B ursa’da da yeni Millî Müfrezelerin bu maksatla
teşkilini emretmiştim. Bittabi bunların Düzce, Hendek asileri üzerinde
müessir olabilmeleri için iki haftalık bir zamana ihtiyaç vardı.
Bu hale nazaran Düzce ve Hendek isyanı bu mıntıkalara yakın
bulunan müfrezelerle çevrilip büyümesi durdurulduktan sonra Geyve
Nallıhan’a iki hafta içerisinde yetiştirilecek olan tecrübe görmüş Millî
Müfrezelerle mi yoksa Ankara ve G eyve’den acele ile gönderilecek
olan ordu kıt’alan ile mi daha kolaylıkla bastıralabilecekti.
Eğer Düzce, Hendek isyanı birden bire bir yangın gibi başlayıp
sür’atle büyümek istidadında olsaydı yangını daha duman halinde bas
tırmak ve söndürmek sözüne ittiba edilebilirdi. Fakat bu isyanın mahiye
ti, büsbütün başka idi. Bu isyan iki aydan beri yukarda bildirildiği veç
hile yavaş yavaş hazırlanmıştı. Bundan başka Düzce ve Hendek isyanı
Anzavur’un Bursa garbında mağlubiyetinden önce başlamamış olduğun
dan bu mağlubiyetten sonra tesirini bir hayli kaybetmiş bulunacaktı.
Ankara’da yeni idare kurulurken ihraz edilecek olan ilk muvaffa
kiyetlerin sonraki hareketler üzerinde çok mühim tesiri olacağı nazar-ı
itibara alınabilmiş olsaydı daha harekâtın başlangıcında telâş ve acele
ile hareket edilmemesi lazımgelirdi. E ğer başlangıçta Adapazarı - Gey
ve - Geyve - Göynük - Nallıhan - Beypazarı - Yabanabad hattında isya
nın durdurulması gibi bir tertibatla iktifa ve sonraları Geyve ve Nallı
han’da toplanacak olan millî ve tecrübe görmüş müfrezelerle asiler
üzerine yürünmüş ve yalnız hareket mıntıkalarının cenah ve gerilerini
örtmek maksadiyle az miktarda ordu kıt'alan istihdam edilebilmiş ol
Kuvâ-yt Millîye Başlarken \5
Boğazın şimal methalinde 143 üncü alaydan bir taburla bir istih
kâm bölüğü bir sahra bataryası (iki toplu) bir iki Millî Müfrezeden baş
ka kimse kalmamış ve bunlar da milliyetperverlerin çekilmesi üzerine
arkalarından geri çekilmeye hazırlanmışlardı. Bursa’dan acele ile Gey
v e’ye hareketim, tam zamanında olmuştu. Çünkü bu buhranlı günlerde
Geyve boğazı milliyetperverlerin elinden çıkmış olsaydı isyan mıntıka
sı Bilecik ve Eskişehir’e kadar büyüyebilir ve ecnebî müfrezeleri tek
rar eski mevkilerine avdet edebilirdi. Bittabi Ankara’nın vaziyeti çok
sıkışabilirdi ve kurtuluş ümidi kim bilir ne kadar azalırdı.
28 Nisan sabahı Geyve istasyonunda yerleşmiş olan karargahım
da meşgul bulunduğum bir zamanda Taraklının (Geyve istasyonunun
20 kilometre kadar cenubu şarkîsinde) asiler tarafından basıldığı habe
ri alındı. Çolak İbrahim Bey kumandasındaki bir müfrezeyi derhal ora
ya gönderdim. İbrahim B ey vazifesini hüsnü ifa ederek orada kalmıştı.
28 Nisandan 23 M ayıs’a kadar Geyve boğazında geçirdiğim gün
ler, hareket-i milliyenin başlangıcından beri geçirdiğim günlerin en
müşkülü ve sıkıntılısı idi. V aziyetim izin Garbı Anadolu’da sıkışık ol
ması, bu buhranı tevlid etmiş değildi. Ankara’nın o vakitler sebepsiz
olarak içine düştüğü zaaftır ki, bu buhranı azamî derecesine çıkarmıştı.
Günler geçtikçe G eyve’de vaziyetimiz kuvvetleniyordu. Fakat Anka
ra ’nınki tersine olarak fenalaşıyor ve oradaki zaafın yeni yeni buhran
lara sebebiyet verebileceğinden korkuluyordu. Bir kere Ankara’nın za
afına G eyve’de telgraf başında çare düşünmek mecburiyetinde kalmış
tım. Şunu tebârüz ettirmeden geçemeyeceğim: Kurtuluşumuzun baş
langıcından sonuna kadar her müşkile çare bulmak hususunda hariku
ladelik göstermiş olan Ankara, maatteessüf o tarihlerde o harikulâdelik-
ten eser bile gösterememişti.
Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekâleti, halâ isyanın bir hatta dur
durulmasına taraftar olmayıp şurada burada eline geçirdiği ordu
kıt’alan ve Millî M ü frez eleri şimendiferle Nallıhan’a gönderiyor ve
oradan Mudurnu’ya sevkediyordu. Bunlar, bidayette her ne kadar mu
vaffak olabilmişlerse de sonraları mevkilerini terkederek ya dağılmış
veyahut ric’at etmişlerdi. Neticede asilerin maneviyat ve c ü r’eti çoğal
tılmaktan başka bir şey yapılamamıştı.
Kuvâ-yı Millîye Başlarken 17
da çıktığımız halde Saffet Bey taam ız grubu ile irtibat temin edememiş
tim. Üzerine çıktığımız tepeden daha ileriye gitmeyi idare bakımından
muvafık göremeyerek Saffet B e y ’e icap eden talimatı gönderdikten son
ra Doğançay’ına dönmüştüm. Saffet B ey ’e verdiğim talimatın hülâsası:
«Şayet asiler boğaz methalini fazla sıkıştıracak olursa Saffet Bey
asilerin yatı ve gerisine taarruz edecekti». Avdetimizde K ışlaçayı’na
kadar olan yürüyüşümüz tam bir sükûnet içinde geçmişti. Saat onbirde
K ışlaçayı’nın garbında bir dağın yamacında bulunan ormanlığa girdi
ğimiz zaman, ağaçlar üzerine çıkıp gizlenebilmiş olan asiler birden bi
re üzerimize ateş açmıştı. Bu ateşi Doğançay taraflarındaki diğer ateş
gürültüleri takip etmişti. Bu suretle boğazın günlerden beri devam et
miş olan sükûneti bu ateşlerle ihlâl edilmiş bulunuyordu. Üzerimize
ateş.edenler ismimi telaffuz ederek teslim olmamı istemişlerdi. Bu ga
rip baskın esnasında biz de teker teker hayvanla sık olan ağaçların al
tından geçecek bir vaziyette bulunduğumuzdan üzerimize icra edilen
ateşlerden müteessir olmamıştık, pek az süren bu şaşkınlık ve tereddüt
ten sonra hafif makineli tüfeklerle yere inilmeksizin ağaçlar üzerinde
gizlenmiş olan asilere ateş açılmış ve bir kaçının vurularak yere düşme
sinden, ateşimizin müessir olduğunu anlamış ve artık müdafaa maksa-
diyie yeni bir hareket icrasına lüzum görmeden ağaçların altında bir
müddet kalarak kendimizi muhafaza etmeyi düşünmüştük. Çok zaman
geçmemişti ki asiler ağaçlar üzerinden kendilerini yere atarak kaçışm a
ğa başlamışlardı. Ateşimizden kurtulabilenlerden bir kısmı esir edilmiş
ve bir kısmı da kaçmağa muvaffak olmuştu. Bu müsademe, azamî ya
rım saat kadar devam etmişti. Bu müsademede refakatimdeki süvari
bölüğünün ve bilhassa yüzbaşısı Recep B e y ’in göstermiş olduğu itidal
ve cesaret her nevi takdirin üstünde idi.
Saat onikiye doğru D oğançay’a gelebildiğimiz zaman bu civarda
müsademenin daha şiddetli olduğunu görmüştük. Bini mütecaviz asi
D oğançay’ın şimalindeki tepeleri işgal ettikten sonra iki kola ayrılmış
ve bunlardan bir kolu D oğançay’m şimalindeki şimendifer köprüsün
den Sakarya’nın garbına geçmek için Yürük civarında bir sahra takımı
nın 7 0 0 -8 0 0 metre mesafede icra etmiş olduğu şiddetli ateş altında bir
hayli telefat vermiş ve bir türlü Sakarya’nın garbına geçememişti. Di
ğer kolu ise Doğançay’ın bulunduğu istasyon binasına doğru yürümüş
Kuvâ-yt Millîye Başlarken 19
tim. İlk atışı yaptığım vakit 14 sene evvel Selânik’te 15 inci topçu ala
yının 6 ncı bataryası kumandanlığım yaptığım zamanı hatırlamıştım.
Bu atışım galiba Selânik’teki kadar sıhhatli olamamıştı ki Anzavur sü
varileri Köprübaşı köyünde biraz durduktan sonra dağınık bir halde is
tasyona doğru yürümeğe cü r’et edebilmişlerdi. Fakat yaverim İdris Ç o
ra B e y ’in makineli tüfeğiyle yapmış olduğu atışlar daha çok isabetli
olabilmişti. Bu makineli tüfek ateşiyle asilerin istasyona girmesine ya
rım saatten fazla mani olunabilmişti.
Bundan sonra, asiler köprüyü yaya olarak elimizden almak iste
miş iseler de istihkâm bölüğü köprüyü iyice müdafaa edebilmişti. Sıra
sıyla teberruz ettirilen bu küçük küçük muvaffakiyetlerimiz Anza-
vur’un Sakarya’nın şarkına geçmesine mani olmuştu. İki saatten fazla
sürmüş olan bu müdafaamızdan sonra bir taraftan süvari bölüğü diğer
taraftan hiç beklemediğimiz yüz kişilik Yüzbaşı Mesut Bey Millî Müf
rezesi onbeş, yirmi kadar zabitle ve daha sonraları Demirci Efenin atlı
zeybekleri yetişmişti. Yüzbaşı Mesut Efendi ile sabık yaverlerimden ve
Erkân-ı Harp Mektebi talebesinden Yüzbaşı Ferit Bey de İstanbul’dan
yaya olarak gelebilmiş ve bize sonraki hareketlerde çok kıymetli mu
avenetleri dokunmuştu.
Akşama doğru topçu ve makineli tüfeklerin yardımıyle Anza
vur’u her iki cenahtan sıkıştıracak veçhile yaptırmış olduğum taarruz
muvaffakiyetle neticelenmiş ve Anzavur telefat vererek geldiği istika
mete kaçmıştı.
Bulunduğum tepeye G eyve’den getirtmiş olduğum bir telgraf
makinesi sayesinde mıntıkamızın haricinde geçmiş olan hadisattan ha
ber alabilmiştim.
Aynı günde, Ankara’da da tıpkı benim başımdan geçen vak’aya
müşabih bir vak’a geçmişti. Yalnız şu kadar farkla ki, Ankara benim sı
kışmış olan vaziyetimi anlayamamış ve fakat ben Ankara’nınkini anla
yabilmiştim.
Aym günde Ankara’da Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekâletine ka
rargâh olan Ziraat Çiftliğinde muhafızlar yanlışlıkla ateş açmışlardı. Bu
ateş esnasında tesadüfen hali içtima ve müzakerede bulunan bazı yüksek
zevat (Meclis Reisi, bazı Hey’et-i Vekile azası) yalnız baskına uğramış
olduklarına zahip olmamış, işgal etmiş oldukları çiftlik binasına asilerin
22 Kuvâ-yı Millîye Başlarken
KOLORDU EMRİ
1 - İnayet-i hakka istinaden yarınki 23.5.336 (1920) gününden iti
baren usâtın (asilerin) tedibatına başlanacaktır.
2 - Elyevm işgal etmekte bulunduğumuz Geyve boğazı tarafeyn
deki araziden Sakarya şarkında Değirmendere - Hamidiye (nam diğer
Çınardibi) - Kumbaşı ve Sakarya garbında İlmiye - İkramiye - Bıçkı hat
tının ve Geyve Şimali şarkisindeki Saraçlıüstü, Ceriller-Taraklı ve Bo-
lu’nun şimalindeki bilumum mıntıka, muhalefet ve isyan mıntıkası adde
dilmen, tedibat yapılmalıdır. Çatal tepesi civarındaki Boztepe (azlarının
hiç olmazsa bir kısmının usât (asiler) ile birlikte hareket ettikleri dahi ta
hakkuk etmiştir.
3 - Harekât-ı umumiyeyi Etem Bey kumandasındaki kuvve-i tedi-
biye yapacaktır. 24 üncü fırka emrindeki kıtaatı Nizamiye ve Kuva-yı Mil
liye müfrezeleri de bu harekâtın yan ve gerilerini işgal suretiyle setrü te
min edecektir.
4 - Harekât-ı umumiyenin ilk hedefi Adapazarı-Sapanca kasaba
ve mıntıkalarını ve badehu kemali sür’atle Hendek ve havalisini işgal et
mek ve Mudurnu grubunun Bolu Dağı’ndan Düzce üzerine hareketi es
nasında Hendek’ten aynı suretle Düzce'ye ilerleyerek en mühim isyan
mıntıkası bu suretle iki taraftan tazyik ve tedib olunmaklıdır.
5 - Bunun için:
a) Ethem Bey kuvve-i tedibesi yarınki 23.5.336 (1920) günü Sa
karya tarafeynindeki Adapazarı'na ilerliyecek ve Adapazarı ile Sakarya
ve Yavaşça’yı Kınalı köprülerini işgal edecektir.
Etem Bey’in Sakarya şarkından ilerliyecek olan koluna Eskişehir’in
Albayrak müfrezesiyle Konya'nın Arnavut müfrezesi ilhak edilmiştir. Bu iki
müfreze bu geceden itibaren Yeniköy'de Kışlaçayında toplanacak ve
müfrezelerin kumandanları yarınki 23.5.336 (1920) günü sabahleyin saat
beşbuçuktan itibaren Doğançay’da Sakarya şarkından ilerliyecek Etem
Bey müfrezesinin kumandanından emir telâkki edeceklerdir.
b) Rauf Bey kumandasındaki Şark Millî Müfrezeleri Değirmende
re ve şimali garbisindeki elyevm işgal ettikleri sırtları yine elde bulundu
rarak Çınardibi Hamidiye tarafeynindeki müfrezelerini Sakarya şarkın
dan ilerliyecek olan kolun Şark yanını setrini temin edecek surette De-
ğirmendere’nin şimali garbisindeki köylere doğru ileriye sürecektir.
Kuvâ-yı Millîye Başlarken 25
C: 22.5.36 şifre:
Düşman tarafından bir taarruzu intizar etmekte olan Refet Bey
Bolu üzerinden harekâtı taarruziyeye Geyve kıtaatının Hendek ve Akya
zı’yı işgalinden sonra geçebilecektir. O zamana kadar yalnız başına ha
rekâtı taarruzıyede bulunacak olan Geyve kıtaatının sür’atten ziyade
emniyet ve ihtiyatla hareket etmesine ehemmiyet veriyoruz. 23 Mayıs
için tasmim buyrulan harekât ile hemfikiriz. Fakat Kuvve-i Seyyarenin
uzun bir hat üzerinde gerisinde sabit kıtaat terki için mevcut kuvvet gay
rı kafi görüldüğünden Afyonkarahisar’daki alay 159, tabur 1, 2 emr-i
devletlerine tevdi olunmuştur.
Adapazarı ve Sapanca’dan hareketten evvel yapılan harekâtın te
sirini anlamak münasip olacaktır. Hendek üzerine hareket için Etem
Bey’in sol cenahını istinad ettirecek dağlar düşmandır. Binaenaleyh
kuvve-i seyyarenin cenuptan şimale doğru Akyazı üzerinden veya daha
şarktan Hendeğe tevcihi daha münasip addolunur. Adapazarından son
ra Sakarya nehrini Etem Beyin iki kolu arasında bırakmak tehlikeli ve
gayri caizdir. Vaziyetin inkişafına göre mütalaa-i devletlerine muntazırız.
Erkân-/ Harbiye-i Umumiye Vekili
Miralay İsmet
Kuvâ-yı Millîye Başlarken 27
G a y e t a c e le d ir: M u d u rn u , 2 2 .5 .3 6
E rk â n -ı H a rb iy e -i U m u m iy e Vekili
M ira la y İs m e t
Yürük Köyünden, 2 3 M a y ıs 3 6 (1 9 2 0 )
KOLORDU EM Rİ
M udurnu, 2 3 M a y ıs 1 3 3 6 (1 9 2 0 )
O Bu telgraf yanlış olarak şifre edildiği için meali iyice anlaşılamamıştır. ^AFC.)
36 Kuvâ-yı Millîye Başlarken
2 4 M a y ıs 3 6 (1 9 2 0 )
Pek yakın bir zamanda vukuu yafte [vukuu bulmuş] olup künhü
mahiyeti zat-ı fetâmetsemât-ı şahenelerince de etrafiyle malum olan ah-
val-i elime üzerine bundan evvel unf-u millî neticesi pek haklı olarak ıs
kat edilmiş olan Dâmat Ferit Paşa’nın tekrar zimâm-ı idareyi eline aldı
ğı günlerden beri takibine başladığı meslek maalesef tamamiyle hilafet-
i celile-i İslâmiye ve saltanat ve millet-i necibe-i Osmaniyenin menafiine
ve şu en heyecanlı ve buhranlı zamanlarda gösterilmesi lâzımgelen
ulüvvü basiret ve kiyasete tamamiyle ve kafiyen mugayir ve bu yüzden
hilâfet ve saltanatın muhat olduğu mehâlikin maazallahütealâ daha zi
yade müşedded olduğu pek zahirdir.
Mumaileyhin esasen bir liyakat-i zatiye ve kıymet-i ilmiye ve idari-
yeye sahip bulunmadığı daha ilk sadaretinde yaptığı eğri ve ¡çapsız ha
reketler ile müsbet bir keyfiyet olup, fakat bu vak’ai saniye sadaretinde
mahza tahtı hümâyunları etrafında toplanarak menafi-i mukaddese-i hilâ
fet ve saltanat-ı seniyelerinin muhafazası için müttehid ve mütesanid ol
maktan başka hiç bir emel beslemeyen Millet-i Osmaniye arasına tohum-
u nifak ve şikak sokmağa ve menafi-i mülk-ü milleti mühinâne hetkü ihlâl
etmek isteyen düşmana karşı hukuk ve menafi-i saltanat-ı seniyelerinin
icap ederse silâh bedest olarak müdafaasından ve vatan-ı mübarekenin
her zerresini kaniyle korumaktan başka bir emel beslemeyen Kuva-yı Mil
liye üzerine sevkiyat icra ederek ve mesai-i müfide-i vataniyeyi lisanı
Kuvâ-yr Millîye Başlarken 39
Etem
Ferit Paşaya
Etem
Etem
Kuvâ-yı Millîye Başlarken 43
O Çolak İbrahim Bey süvari fırkası kumandanlığına kadar irtika etmiş ve sonra
ları Bilecek mebusluğunu tercih ederek askerlikten çekilmişti. (AFC.)
46 Kuvâ-yı Millîye Başlarken
rin telkiniyle basit düşünceli Etem Ankara’yı yeni idareyi ve onun er
kânını küçük görmeye başlayacak ve bunun neticesi olarak mühim ga
ileler çıkabilecekti. Bu hal, binbir müşkilât içerisinde çırpınmakta olan
yeni idare için büyük bir zaaf ve Etem gibi halk arasında yetişmiş olan
bir şahsiyet için de hüsran olacaktı. Maatteessüf vekâyi-i atiye endişe
lerimin haklı olduğunu göstermişti. Ben, bir kaç defalar bu husustaki fi
kir ve endişelerimi gayet açık olarak Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Ve
kâletine arzetmiş ve E tem ’in yerine Çolak İbrahim müfrezesinin gön
derilmesini teklif etmiştim.
G eyve’den Eskişehir’e sekiz haziranda müfrezeleriyle hareket
etmiş olan E tem ’den, sonraları aldığım bir telgraftan anlamıştım ki, Er-
kân-ı Harbiye-i Umumiye Vekâleti bana malumat vermeksizin E tem ’i
müfrezeleriyle birlikte Ankara’ya alelacele çağırmıştı. O vakitler Vekâ
letin bu tarz-ı hareketine hayret etmiştim.
Kuvâ-yı Millîye Başlarken 47
3 - Y a ln ız :m -U » cU f ır k a k ıta a tın d a n a la y 7C ta b u r 1 y u n
a la y */0 kulundum -i.,rinde o la ra k v c L i r te k sa h ra topu i l e A r l i l y c
ririU v a
â l i l'Uat
-i-
48 Kuvâ-yı Millîye Başlarken
miş mevkilerdi. Hakikat bu derece bariz iken yeni Millî İdarenin kuru
luş hengammda, onun kuruluşuna bir birbuçuk seneden beri en mühim
mevkilerde fedakârâne hizmet etmiş olan kumandanları ondan koparır
casına ayırmakta bir fenalık görmüş ve evvelemirde bu husus hakkın
da tenvir edilmekliğimi rica etmiştim. Verilen izahat neticesinde bir
başkumandanlık makamının noksanlığı bir daha tezahür etmişti.
Kumandanların uzun müddet siyasetle meşgul olması, onları in-
zibatsızlığa alıştırabileceği endişesinin de mumaileyhimin tebdillerine
bir amil olduğunu hisseder gibi olmuştum. Halbuki bu endişe ne Bekir
Sami ve ne de Âşir Beyler hakkında akla gelebilirdi. Çünkü bu zevat
inzibat ve itaat hususlarında daima numune-i imtisal olmuşlardı. Bunun
üzerine mumaileyhimin vazifeleri başında kalmalarını Mustafa Kemal
Paşa Hazretlerine tekrar rica etmiştim. Mümkün olanı yapacağını vaid
buyurduktan sonra karargahımda o esnada hazır bulunan Miralay Bekir
Sami B e y ’i B ursa’nın sebebi ziyaı hakkında isticvap etmiş, aldığı ce
vaplardan memnun kalmamıştı.
Ertesi günü, Gazi Hazretleri refaketlerindeki hey’etle onbirinci fır
kayı ziyarete gitmiş ve'mezkûr fırkada görmüş oldukları asar-ı intizam
dan dolayı beyanı memnuniyet ve teşekkür etmişlerdi. Bu fırkanın Pa
zarcık - İnegöl arasına nakli, bu ziyaretten önce hitam bulmuştu. 61 inci
fırkanın Köprühisar - Bilecik arasında yeniden teşkiline başlanmıştı.
Garp Cephesine iltihak edip Simav üzerine gönderilmiş olan Etem
Bey kuvve-i seyyaresinin 30 ve 31 temmuzda ihraz etmiş olduğu muvaf
fakiyet göstermişti ki, düşmanın yan ve gerilerinde icra edilecek Gerilla
nın düşmanı yıpratmak hususundaki nokta-i nazarımızı tevafuk ediyor.
Binaenaleyh hali teşekkülde bulunan ordumuzun teşkili bitinceye kadar
bu nevi harekete devamın faydalı olacağı bir daha teeyyüd etmişti.
Mevzubahs bu muvaffakiyet hakkında aşağıdaki rapor iyi bir fi
kir verebileceğinden aynen dercediyorum:
Kuvâ-yı Millîye Başlarken 71
O Gazidir.
Kuvâ~yı Millîye Başlarken 73
Müdafaa-i Milliye Vekâleti hiç bir vakitte dememiştir ki, hareket kusur
suzdur. Mutlaka böyle olmak lâzım gelirdi. Binaenaleyh ortada mesul
olmamak lâzımdır. Böyle dememiştir. Müdafaa-i Milliye Vekâleti, Er-
kân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti Meclis-i Âlimizin Reisi ef*ali umu-
miyede zîmethal ve m es’ul olmak itibariyle bittabi alâkadar oldu ve tah
kikat yaptı. Almış olduğu netice sizin bir aydan beri hergün müteaddid
defalar talep ve ısrar ettiğiniz muamelenin mevkii fiile konmasını iste
seydi bunda bir an bile tereddüd etmezdi. Bittabi vaziyeti anlamak, es-
bab ve evamilini tetkik etmek için bir usul vardır, bir kaide vardır. Biz
bugün Garp Cephesinin bütün harekâtından m es’ul olmak üzere oraya
bir kumandan tayin etmiştik. Şimdiye kadar dermeyan edilen mütalaat-ı
umumiyede hey’et-i aliyenin kaffesi bu kumandana karşı emniyet ve iti-
mad izhar etti ve etmektedir. Bunun aleyhinde bu zata karşı itimatsızlı
ğa delâlet edecek hiç bir mütalaa işitilmemiştir. (*)
Binaenaleyh, işte bu zat diyor ki vukubulan iş’aratınız ve evami-
riniz ve tebligatınız üzerine bu kumandanların harekâtını tetkik ettim ve
takip ettim. Ve binnetice delâil ve vesaikiyle arzediyorum ki, bunlan it
ham edecek sebep yoktur. Bu hey’et-i aliyenize arzedildiği halde yine
ısrar edilmek isteniyor. Şu halde Bekir Samir B ey ’i ve Âşir B ey ’i ve sa-
ireyi tetkik ve tahkika lüzum yoktur efendiler: Eğer Garp Cephesi Ku
mandanına emniyet ve itimadınız varsa onun söylediği sözün nazar-ı
O Çok gariptir ki,14 Ağustos 1336 tarihlerinde Garp Cephesinin geçirmiş oldu
ğu en buhranlı yani ne ordunun teşekkül edebilmiş ve ne de kuva-yı milliye-
den bir eser kalmış olduğu günlerde meclis huzurunda bana kat’î surette em
niyet ve itimad ve iki iki buçuk ay sonra da yani teşrinisanide yirmibeşbini mü
tecaviz muntazam ve muallem bir ordu teşkil ve bununla Gediz'de düşmanın
bir fırkasına karşı bir muvaffakiyet istihsal ederek aynı meclis huzurunda tak
dir edilmiş iken 7, 8 sene sonra Gazi Hazretleri siyasî nutuklarının 313 üncü
sayfası nihayetinde ve 314 üncü sayfasının başlangıcında bakınız benim için
neler söylemiştir:
«............... Gediz muharebesinden ve onun maddî ve manevî can sı
kıcı neticelerinden sonra Fuad Paşa’nın cephe üzerindeki kumandanlık tesir
ve nüfuzu sarsılmış gibi görünüyordu............... Fuad Paşa aleyhindeki dedi
kodu ve kuva-yı seyyare mevcudunun ordu inzibatsız!ığı üzerindeki suitesira-
tı o kadar mahsus olmağa başlamıştı k i , ................................ »>
Efendiler: Artık Ali Fuat Paşa’nın Garp cephesine kumanda edemiye-
ceğine. kani olmuştum.............. (AFC.)
Kuvâ-yı Millîye Başlarken 75
H am dullah S u p h i B ey - H ayır...
dan alâkadar olmuştur. Ve bu gün için mümkün olan makul olan tedbir
leri ittihazda da kusur etmemişlerdir. Efendiler: Burada Şefik Bey âmil
değil, müşevvik dahi değildir. Mevzubahs şahıslar hakkında bir cümle
daha arzetmek isterim:
Falan filan zevat inhizamın müsebbipleri değildir ve olmadığı
vukubulan tahkikat ve tetkikat ile taayyün etmiştir. Ve neticeye resmen
ve usulen tevessül neticesinde destires olunmuştur. Ancak mevzubahs
olan kumandanlar hakkında tetkik ve teftişten evvel bir çok söz söylen
miş olduğu için bahusus M eclis-i Âlinizde kendilerine tecavüz edildiği
için bu adamlar sarsılmıştır...................................... Efendiler: Hamdullah
Suphi B e y ’in ne için düşman gelmeden kaçtı sualine cevaben diyorum
ki daha evvel tahliyesi için ben emir vermiştim.
H a m dullah S u p h i B e y - Bunu vaktiyle söylemeli idiniz.
9 - Uşak’ ın zıyaı:
mek istenirse, denilebilir ki, başlamış olan harbe, kat’î bir harp şekli ve
rilerek Türkiye'nin büsbütün inhidamına çalışabilmek. H a rp bu şekli
a lın ca , artık fila n şeh ri kaybettik ve ed eceğ iz g ib i en d işeleri nazar -1 iti
b a ra alm ayarak istiklâlimizi kurtarabilm ek için m üdafaa m ühim m e s e le - ‘
sinin um um î topyekûn olarak düşünülm esi lâzım gelm işti. K ilikya-Elce-
zire ve g a rp cep h elerin d e ahval ve vaziyet h e r n e olursa olsun bizi ihata
etmiş ve harekete geçm iş olan hasım larım ızdan en kuvvetlisine karşı en
büyük yığınağı yapm ak ve bu esnada bu kuvvetli düşm anın ala ca ğı vazi
yete g ö re ya m üteferrik grupm anlarını ayrı ayrı yakalayarak onu m ağlup
etm eyi iyice hesaplam ak veyahut onu içeriye çek erek yıprattıktan sonra
b ir kaç d a rb e ile mahvu p erişa n etm eye çalışm ak icap etmişti. B u hasım
da Yunan ordusundan başka bir şey olamazdı.
11 H a z ira n 1 3 3 5 ( 1 9 1 9 )
(*) Ali Fuat Paşa'nın buraya kısaltarak aldığı Mustafa Kemal ra ş a nın konuşma
sı, gerçekten de TBMM.nln en yaşlı üyesi Sinop Mebusu Şerif Böy’ı'n geçici
riyasetinde açıldığı ilk günün ertesinde 24.4.1920 tarihli ikinci içtimada yapıl
mıştır. Mustafa Kemal Paşa Ankara mebusu olarak söz alarak ilk defa kürsü
ye çıkmış ve «Mütarekeden Meclisin açılmasına kadar geçen zaman zarfın
da cereyan eden siyasi ahval hakkında» çok genişaçıklamalar yapmıştır. Bi
ri gizli beş celse devam eden bugünkü görüşmelerin üç celsesinde aralıksız
Mustafa Kemal Paşa’nın bu tarihi uzun konuşması dinlenilmiştir.
Bunun arkasından Mustafa Kemal Paşa «Hükümet.teşkilâtı» hakkmdaki tek
lifini vermiş ve daha sonraki gün de reis seçilmiştir. Anılan uzun konuşmanın
tam metni için bkz: TBMM. Zabıt Ceridesi D:!, İçtimâ Senesi: I İkinci İçtima S.
6-30 arası (OSK.).
88 Kuvâ-yı Millîye Başlarken
21 T e m m u z 3 3 6
(*) Zeybek Demirci Efe de Nazilli ve Denizli taraflarında halk içerisinden yetişme
millî kahramanlarımızdandı. Yunan ordusunun İzmir’e ihracı esnasında pek
çok yararlıklar göstermiş ve Aydın Millî cephesinin tesisinde yardımı olmuştu.
Fakat sonraları bu da Etem gibi hüsnü idare edilemediğinden bir takım feci
vak’alara sebebiyet vermiş ise de merkezî hükümete celbedilmemiş olması
onu fazla şımartmamış ve onun kalbinde hükümet korkusu denilen şeyi bırak
mıştı. Etem isyanına tekaddüm eden günlerde ve Etem isyanında kıyam et
mesi için çok çalışılmış ise de ciddî hiç bir şey yapamamış ve nihayet Kanu
nuevvel aylarında İğdecik’te Dahiliye Vekili Refet Bey tarafından ansızın bas
tırılarak mecruhen esir edilmişti. Demirci Efenin şu akıbeti de benim, Etem’in
Ankara’ya celbedilmemesi hakkındaki nokta-i nazarımı teyid eder. Etem İsya
nı bastırıldıktan sonra denmiştir ki, Etem’in isyanı çok isabet olmuş, çünkü
Etem gailesi başka türlü halledilemezdi. Hayır bir vak’anın neticesine göre
hükmetmek doğru olamaz. Etem isyanından sonra Yunanlılar da taarruza
başlamışlardı. Halbuki o zamanki garp cehpesinin vaziyeti her iki düşmana
karşı duracak bir kuvvet ve kudrette değildi. Bereket versin ki, Etem müfreze
sinin büyük kısmı onun peşinden gelmemişti. (AFC.)
Kuvâ-yı Millîye Başlarken 93
da milliyetçiliği ve halkçılığı halk arasında tamim ve takviyeye muvaf
fak olabilmiş olmalarıdır. Muhafazakârlar ise millî birliği takviye sure
tiyle Millî İdarenin bidayetinde bunun teşekkül ve takviyesine hizmet
edebilmişlerdi. Fakat yeni idarenin teessüsü ile zarurî olan netayicini
idrâk hususunda izhar-ı acz etmiş olmaları bazı mühim mesailde anla
şamamayı intaç etmiş ve bu yüzden müttehid ve umumî bir millî siya
setin esasının vaz’ma şuursuzca mani olmuşlardı.
Teceddüd ve ıslahat taraftarları (H ey’et-i İcraiye) idare ve siya
sette kâfi derece kabiliyet gösteremiyerek Meclisin siyaset-i dâhiliye
sindeki ittihatsızlığa mani olamamış ve bilakis bunlar da bu ittihatsız-
lık içerisinde sürüklenmişlerdi. H ey’et-i İcraiyenin, o zamanlar bu de
rece aciz mevkie düşmesi mühim gailelerin çıkmasına sebep olabilirdi.
14 Eylül 1336 tarih ve şifreli telgrafıma M eclis Reisi Mustafa Kemal
Faşa’nın tahriratla vermiş olduğu cevabın aşağıdaki bazı kısımları bu
mütalaa ve fikirlerimi teyit etmektedir.
Mezkûr tahriratın 4 üncü maddesi nihayetinde deniliyor ki:
«Memleketimizin fikir ve inkılâp taraftarı olan veya bu perde altında
türlü türlü maksatlar peşinde koşan adamları da bu mehalik-i farket-
meksizin bolşevik teşkilâtını takviye etmektedirler.»
Aynı tahriratın 7 inci maddesi nihayetinde: «gerek garp ve gerek
şarka karşı dahilden inhidama mani olarak Yunan taarruzunun herhan
gi bir hatta tevkifine muvaffak olabilirsek davamızı halledecek kararı
bulacağımız muhakkaktır.»^*)
Aynı tahriratın 8 inci maddesinde: « ...................................... Mecliste
ahiren meydana çıkan halk zümresi bizim tanıdığımız arkadaşlardır.
Bunlar memlekette bir İçtimaî inkilâbın kısmen olsun lüzumuna kani
olanlardır. Bu teşebbüsün mehalikini ihata edememektedirler. Hükümet
ten ayrı bir zümre yapmaktan vazgeçirmek istedik. Mümkün olamadı.
Fakat şimdi halkçılık programı namı altında Hükümetçe bir program ka
bul ettik. Halk zümresi kendiliğinden dağılmış gibidir. Hacı Şükrü Bey
gibi diğer bir çok arkadaşlar kafi bir tarzda başladıkları Yeşilordu teşki
lâtıyla oynadılar. Bunu tevkif etmelerini kendilerine ihtar ettim. Kendi
arzularını suhuletle terviç ettirmek isteyen bir takım kimseler hilekârâne
bir surette komünizm ve sair teşkilâta taraftar olduğumu daima neşredi
yorlar. Vaziyetim, arzettiğim gibi şark veya garp ile muayyen bir netice
ye varmadan inkılâbattan içtinap e tm e k .........................................»
Millî Hükümetin esaslı bir sebep yok iken maatteessüf nasıl za
yıfladığını yukarda izah edebildiğimi sanıyorum. Şekl-i Hükümetimize
göre H ey’et-i İcraiyenin bu gibi zamanlarda en ziyade sahib-i azim ve
karar olması lâzımgelen şahsiyeti, Başkumandanlığı temsil eden Er-
kân-ı Harbiye-i Umumiye Vekilinin olması lâzımgelirdi. Halbuki bu
zat askeri ve siyasî hiç bir sebep yokken birden bire merkezî hüküme
tin Ankara’dan Sivas’a nakline karar vermişti. Bu bapta Erkân-ı Harbi
ye-i Umumiye Vekâletiyle Garp Cephesi Kumandanlığı arasında cere
yan etmiş olan muhaberat aşağıdadır:
Harp zamanlarında, dahilî vaziyetlerin karışmasından dolayı Hü
kümet otoritesi zayıflayabilir fakat başkumandan olan zat da bu zaafı
bertaraf edebilecek kararlar alamayacak olursa, cephe kumandanlarının
maruz kalacakları müşkilâtvn çoğalması tabii ve şüphesizdir.
Z a ta M a h s u s ve B iz z a t E rk â n -ı H a rb iy e -i U m u m iy e
H a lle d ile c e ktir 1 E y lü l 1 3 3 6
E rk â n -i H a rb iy e -i U m u m iy e Vekili
M ira la y İs m e t
G a rp C e p h e s i K u m a n d a m
M irliva A li F u a t
96 Kitvâ-yı Mi dîye Başlarken
Ş ifre E rk â n -i H a rb iy e -i U m u m iy e
Z a ta m ah su stu r 4 E y lü l 1 3 3 6
C: 2 .9 .1 3 3 6
E rk â n -i H a rb iy e -i U m u m iy e VekiJi
M ira la y İs m e t
Merkez grubu
Ertuğrul grubu
11, 61 inci piyade fırkaları
Bir numaralı kuvve-i seyyare
Cephe kıt’a ve kollan
B ü yü k M ille t M ec lis i R e is i
M u s ta fa K em al
G a rp C e p h e s i K u m a n d a m
M irliva A li F u a t
(Var olsun Ali Fuat Paşa ... sesleri, kahrolsun düşman sesleri,
alk ışlar........ Yaşasın Türk askeri ...... )
«I K
'S" & tn
İ3 s ... ife | l
«tonlu*» I.« w rt.3 < S
•»^ {§ w Él
a s 3 3 5 1ÜX* -
■ p & ".......... ■ » K ,
M i l i s.
a «
-i
<M9 i
§1
a
„
Í .1
H is s
. . 1»
« S S " .! “ ? } - t"-,
i &f
a ï i °
.s f
m pbıst
• s.5 « s «
s a s - f i -6j - 7)
i4 | | i ?í
Oaxp
, ß rí- M
" a
I s*
its“
I f f - H - i ’ J•İJ .'S
I ■I
I
;i 8
iv‘*s2? & & * t»(U
a - <1 ■J«n idN
» ;C «)
csr, ti
“ g
ft p ,\
S K»
i «9 «
«4
a» 5$ 5 “3 Ï »M . $ ie rf
s i
ilil ' a
i Ï
m
il -J 3
í í;;
I ‘
>Jh İl il -i - * ^ &
* í.
a s l|
H
s 5 *’
- 3 3 |fe
s dSL-v? 3
“ '" 'Î B
- i ’ gR Ş
no Kuvâ-yı Millîye Başlarken
Ş ifre A n ka ra , 2 6 .1 0 .1 3 3 6
591
Vürûdu 27/
Yahya Necati
Kuvâ-yı Millîye Başlarken 113
G a y e t a c e le d ir A n k a ra , 3 1 T eşrinievvel 3 3 6
638
Ş ifre
B ü yü k M ille t M e c lis i R e is i
Mustafa Kemal
Vürûdu: 1 Teşrinisani 340
İdris Çora
114 Kuvâ-yı Millîye Başlarken
O Ali Fuad Paşa’nın verdiği 20/21 Kasım tarihlerinde yanlış hatırlama olmalıdır.
Bu tarih Nutuk irde 6-7 Kasım, Fahri Belen ve Kâzım Özalp’in hatıralarında
9-10 Kasım olarak verilmektedir. İnönü hatıralarında Garp Cephesi Kuman
danlığına tayinini 8 Kasım vermekte. ATAŞE arşivinde de bu tarihler vardır.
Bkz: Dr. Ayfer ÖZÇELİK, Ali Fuad Cebesoy, Ankara 1993, s. 175-176.
116 Kuvâ-yı Millîye Başlarken
ve yeni hükümete olan merbutiyetimi izhardan hiç bir vakit fariğ kal
mamıştım. Bu tarzdaki hareketime, yani şahsî menfaat ve ihtirastan ta-
mamiyle tecerrüdle millî davaya bağlanarak sonuna kadar hizmet ede
bilmiş olduğuma, o vakitler hırs ve kıskançlıklarının mağlubu olmamış
olanlar elbette şahit olmuşlardı.
21 Teşrinisanide Ankara istasyonunda Mustafa Kemal Paşa haz
retlerine mülâki olduğum zaman anlamıştım ki müşarünileyhin maatte
essüf sebepsiz olarak eski arkadaşlarına olan itimadı azalmağa başla
mış ve binaenaleyh Ankara’ya yeni gelmiş olan zevatın teşebbüslerine
yol açılmıştı.
O zamanlar Mustafa Kemal Paşa’nın Büyük Millet Meclisinde
ekalliyette kalarak, ekseriyeti teşkil edebilecek olan zümrenin sahib-i
şöhret diğer bir zatla anlaşarak bunu meclis riyasetine getirebilmeleri ih
timali var mıydı? Milletin yeniden itimadım kazanmak maksadiyle sal-
tanat-ı meşruta taraftan olan Sadrazam Tevfık ve Ahmet İzzet Paşalarla
arkadaşlan erkân-ı milliyeden bir veya bir kaçı ile anlaşarak Ankara
Millî İdaresinin devamına mani olabilirler miydi? Bu iki ihtimal de ha
tıra gelebilirdi. Fakat Mustafa Kemal Paşa’nm eski arkadaşlanndan hiç
biri böyle oyunlara kapılacak kadar ahlâken zayıf kimseler değildi ki,
müşarünileyhin bunlan memleket haricine çıkarması gibi bir fikir hatı
ra gelebilsin. Esasen erkân-ı milliye arasından hiç bir kimsenin o zama
na kadar makam ve şöhret peşinde koştuğu da görülmemişti.
Eğer Mustafa Kemal Paşa muhâl olarak yukarda arzetmiş oldu
ğum fikre kapılmış ve eski arkadaşlannı memleket haricine çıkarmak
ta devam ve ısrar etmiş olsaydı İstanbul’da İngiliz idare-i askeriyesinin
ihdas etmiş olduğu Malta menfası başka suretle ihya edilmiş olurdu.
O tarihlerde içinde yaşadığım şart ve vaziyeti bu günkü görüşüm
le tetkike kalkışacak olursam Moskova Büyükelçiliğine nakil ve tayi
nimin Ankara - M oskova münasebetlerine ifa edebileceğim hizmetin
sebep olmadığı ve bilakis memleket haricine çıkarılmaklığım fikrinin
hakim olduğu görülür. Ve sonraları bu memleket dışına çıkarılmaklığı
ma da türlü türlü şekiller verilmek istendiği anlaşılır. Gûya ben munta
zam olmayan askerî teşkilâta taraftarmışım, muntazam bir ordunun teş
kili ve kuvvetli bir disiplinin taraftan değilmişim, sevk ü idarede aczim
varmış, şunun ve bunun tesiri altında kalıyormuşum, Gediz taarruzunu
Kuvâ-yı Millîye Başlarken 119
Eteni’in telkinatına tabi olarak yapmışım, E tem ’e karşı zayıfmışım, Er-
kân-ı Harbiye-i Umumiye’nin emirlerini dinlem iyorm uşum .........ilah.
Hayır, hayır, bunların hiçbirisi doğru değildir.
Çünkü bu bühtanların hiç birinin hakikat olmadığını ve her biri
nin birer tesir altında söylenmiş ve yazılmış olduğunu bu ve bundan ev
velki mebhaslarda delil ve vesikalariyle isbat etmiş olduğumu sanıyo
rum. Onun için burada fazla izahat vermekten içtinap edeceğim. Ma-
mafı bu bühtanları birer maksatla ihdas etmeye yeltenmiş olanlar da ka
ildirler ki M oskova’ya teb’idimi icap ettiren sebepler bilâkis harekât-ı
milJiyenin başlangıcından itibaren Garbî Anadolu’yu istilâ etmiş olan
anarşi içerisinde müstakbel millî ordunun esasını ve çekirdeğini teşkil
etmiş olan yirminci kolorduyu sonuna kadar muntazam ve zapt ü raptı
mükemmel kıt’ alar halinde tutuşum, birinci Eskişehir hareketiyle Sivas
kongresinin metalibatını kabul ettirişim, ikinci Eskişehir hareketiyle
Ankara Millî İdaresinin kuruluşunu temin edişim, Garp Cephesi Ku
mandanlığına tayin olunduktan sonra az zaman zarfında muntazam bir
ordu teşkiline muvaffak oluşum, hareketimizin başlangıcından itibaren
rütbe ve makam aramaksızın her vazifeyi feragatle, itaatle ifa edişim,
Hey’et-i İcraiyenin E tem ’in tesiri altında kaldığı zamanlarda bile buna
şahsî nüfuzumla hükümetin ve kumandanlığın her nevi emirlerini din
letmiş ve icra ettirişim sebep olmamıştır.
Teşrinisanide, maatteessüf yeni hükümet daha çok zaaf ve acze
düşmüş ve şu ve bu şuursuz zümrenin bazicesi olmuştu. Ekseriya inkı
lâp zamanlarında yeni gelip de işgal etmiş oldukları makamları geçm iş
teki şöhretleriyle olmayıp başkalarının buJunamamasından dolayı bu
yerlere geçmiş olan fırsatçı ve ihtirascılar, başlanılmış olan millî dava
nın alacağı şekil ve varacağı gayeyi idrâk edememelerinden çabucak
macera peşine düşer ve bu uğurda her şeyi göze alırlar. Çünkü bunların
bozgunluk halinde kaybedecekleri bir şey olmayıp bilakis muvaffaki
yet halinde kazanacakları vardır.
Ankara’da yaşamak imkânını bulmuş olan bu bozguncu hava içe
risinde yeni gelmiş olan fırsatçılar, millî hükümetin kâfi deıece kuvvet
lenmemesi yüzünden etrafı saran tereddüd ve vehimden istifade ederek
Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini fazlaca aleyhime tahrike muvaffak
120 Kuvâ-yt Millîye Başlarken
H a rb iy e , 3 .3 .3 6
H a rb iy e N e z a re ti S e ry a v e ri
Binbaşı Salih
Mustafa Kemal Paşa, o tarihlerde bir kaç gün için Ankara’ya zi
yaret için gelmiş olan İsmet B e y ’i Nutkunda beyan etmiş olduğu gibi
bir askerî vazife ile İstanbul’a göndermiş olduğunu bana söylememiş
ti. Hatta hazırlamış olduğum plânı tasdik maksadıyla yanlarına götür
düğüm zaman İsmet P aşa’nın aynı vazife ile İstanbul’a gitmiş olduğu
nu bana söylemeleri lâzım gelirken hiç bir şey söylememişti. Bu aske
rî vazifenin benden gizlenmesi için de hiç bir sebep yoktu.
Kuvâ-yı Millîye Başlarken 133
Ş ifre m ah lufü H a rb iy e : 1 9 .2 .3 6
M a h re m ve m ü s ta c e l
H a rb iy e N â z ın
F evzi
Her biri üçer fırkadan mürekkep iki kolordu ile bir Milis fırkasın
dan ibaretti.
Birinci kolordu Ödemiş - Aydın mıntıkasında; ikinci kolordu M a
nisa - Ayvalık mıntıkasında ve Milis fırkası İzmir civarında idi. Bu or
dudan başka 1150 kişilik bir müfreze İstanbul Boğazının Rumeli tara
fında bulunuyordu.
b ) İngiliz işgal kuvvetleri:
Mevzubahs plân:
G a y e t m a h re m ve A n k a ra , 9 .1 .3 3 6
Yalnız z a ta m a h s u s tu r
No. 5 5
M u s ta fa K e m â l
dir. Böyle bir v a ziye tte kuva-yı m illiyenin v a h d e t ve kudreti d ola y ısıy la
H ü kü m e t v e d evletin e l’an ra h n e d a r o lm a y an kuva-yı h ayatiyesin i a le m e
isbat bütün vesaiti m evcu denin bu m a k s a tta istimali ile m uvaffakiyetin
tem ini h er v a ta n p e rve rin en m u k a d e s va zife s i o la ra k telâkki edilm elidir.
2 4 üncü fırkadan iki piyade bir topçu alayı v e 41 inci fırkadan bir pi
y a d e alayı v e 2 3 üncü kolordudan bir m u h are b e , bir süvari, bir istihkâm,
bir nakliye, bir sıhhiye m üfrezesi (m üm kün ise şim endiferle) 2 4 üncü fır
ka kum and anı K ay m a k a m M ah m u t B ey k u m a n d a sın d a (A laşeh ir)de.
v e 41 inci fırk a d a n bir piyad e a la yı, bir ceb e l taburu v e 11 inci fır
k adan iki p iy a d e alayı v e onikinci kolordudan bir m u h a b e re , bir süvari,
bir istihkâm , bir nakliye, bir sıhh iye m ü frezesi (m ü m kün ise şim e n d ife r
le) s a b ık K a v a k m ın tıkası k u m a n d a n ı K a y m a k a m Arif B ey k u m a n d a s ın
d a (A laş e h ir)d e içtim a edeceklerd ir.
Lahika: Y u kard a arzed ilen plân hiç bir vakit A n ad o lu ’nun istiklâliye-
ti m an asın ı taza m m u n etm eyecektir. Yunanlıların resm î v e y a gayrı resm î
(Aydın) vilâyetinin ilhakını ilân etm eleri veyah ut Düvel-i İtilâfiye v e m üşte
reke Sivas millî kongresinin çizm iş olduğu hudud dahilindeki anavatan ı
inkisam a u ğratacak herhangi bir teklifin tebliği halinde m a k a m -ı hilâfet ve
saltanat ve H ükûm et-i m erkeziye ve meclis-i millî, re s m î hiç bir teşebbüs
v e y a hareketle m arülarz tehlikelere karşı bir tedbir ittihaz e d e c e k v aziyet
te bulunam adıkları takdirde veyah ut yapılacak h er nevi teşeb bü sat-ı m us
lihane m üsm ir bir netice v e rm e zse sırf son bir tedbir o lm ak ü ze re işbu
plân tertip edilm iş ve m am afi hüküm etin gizli v e a z a m î m u av e n e tin e m az-
har olacağı d a n aza r-ı d ikkate alınm ıştır. D e rs a a d et v e T ra k y a hakkın da
bu p lâ n d a bir m ü talaa d erm e y a n edilem em esi esbabı D e rs a a d e t ile T ra k
y a ve A nadolu a ra s ın a kuvvetli e c n e b î kıtaatın girebilm esi ihtim aline m eb-
n î A n ad o lu ’dan o ra la ra hakim o lam a m a k endişesidir.
G a y e t m a h re m ve y a ln ız
A n kara, 1 3 .1 .3 3 6 z a ta m ahsustur. N o. 5 7
M u s ta fa K e m a l
Kuvâ-yt Millîye Başlarken 147
3 - Ankara’da yeni idarenin teessüsünden sonra istiklâlimizi
kurtarmak için bütün kuvvetlerimizi garpta en kuvvetli olan Yunan
ordusuna karşı bir plân dahilinde tahşid etmek lâzım gelirken ne
den şarkta Türk unsurunu imhaya başlamış olan Ermenistan’a kar
şı üç munzam fırka ve gönüllü kıtaattan mürekkep onbeşinci kolor
du Erzurum civarında atıl bırakılmış ve hadisatın cereyanına terke
dilmişti. Onbeşinci kolordu derhal Ermeni ordusuna taarruz ve bu
nu mağlûp ettikten sonra garba nakledilemez miydi? 336 senesi teş
rinievveline kadar millî hükümet garpta dahilî muharebelerden mu-
zafferen çıkmış ise de Yunan ordusu Bursa-Uşak hattına kadar iler
leyebilmiş ve Eskişehir ve Afyonkarahisar’a karşı tehdid edici bir
vaziyet almıştı. Eğer bu tarihe kadar şarktaki onbeşinci kolordumuz
serbestisini kazanarak garba nakledilebilmiş olsaydı garpta haki
katte olduğu gibi zayıf değil bilakis kuvvetli olabilecektik.
(*) Şark cephesi kumandanlığı Ermenistan hareketine başlamağı teklif ettiği za-
man Hey’et-i Vekile ve Erkân-ı Harbiye böyle bir hareketin Garp devletlerinin
aleyhimizde harbe girmelerini intaç edebileceğini ileri sürerek şark cephesini
Ermenistan hareketine başlatmaktan men etmişti. Şimdi cenupta Fransızlara
karşı taarruz icra etmekle aynı mahzur meydana çıkmayacak mıydı? (AFC).
Kuvâ-yı Millîye Başlarken 157
c) Onikinci kolordu
Onikinci kolordu karargahı: Dumlupmar
23 üncü piyade fırkasıyla 1, 2 nci süvari fırkaları Akkaya-Duzlı-
ca-Kaplangı dağı-Sultan oluğu-Kızılcaköy mıntıkasında.
d) İhtiyat-ı umumî
Beşinci Kafkas fırkası ile Meclis muhafız taburu: Eskişehir’de.
Merkez ordusundan Garp mıntıkasına kabili nakil kıtaat Eskişe
hir’e celbedilerek ihtiyat-ı umumiye verilecekti.
Garp Cephesi mıntıkasında yukarda farz ve tasavvur ettiğim yı
ğınakların icra edildiğini kabul ediyorum. Hakikatte ise bu yığınakların
icrasına mani bir sebep de zuhur etmemişti.
Bu yığınaklar bittikten sonra nasıl bir tarz-ı hareket kabul edil
meli idi? Yani Yunanlıların ileri hareketi mi beklenmeli idi, yoksa ken
dimiz mi harekete geçmeli idik? Bu azamî kuvvet yığınağını yaptıktan
sonra da Türk ordusu üstün bir kuvvet temin edemezdi. Bunun için Yu
nanlılardan önce harekete geçmemiz bahse mevzu olamazdı. Bu sebep
le Türk kumandanlığı, Yunanlıların taarruz hareketini beklerken kuv
vetlerini tanzime ve çoğaltmağa çalışmalı idi.
Hakikati halde, Yunan kumandanlığı bu son fırsatı (yukarda ba
his mevzuu yığmaktan daha çok yığınak yapabilmek) Türk kumandan
lığına bırakmayarak 23 Mart 1 3 3 7 ’de harekete geçmişti. Yunan kuman
danlığı nasıl hareket edebilirdi. (K roki 2 )
Ü ç ihtimal vardı:
1 - Evvelâ Bursa grupmanı Yenice-Tavşanlı üzerinden Kütahya ve
cenubuna inerken İzmit’teki Yunan fırkası şiddetle İnegöl-Yenişehir hat
tına taarruz edebilmeli ve aynı zamanda Uşak grupmanı da Dumlupmar
grubuna yanaşmalıydı. Sonra her iki grupman Eskişehir - Seyidgazi hat
tına taarruza geçerek Türk ordusunun cenup cenahı iyice ihata ve bunun
arkası Porsuk çayına ve Sakarya’ya verilerek buralarda bir imha muha
rebesi tecrübe edilebilmeliydi. En muvafık olanı bu hareket idi.
2 - İzmit’teki Yunan fırkasının Bursa grupmanma iltihak etmesi
şartıyla Bursa ve Uşak grupmanları Eskişehir umumî istikametinde bir
leşecek veçhile hareket edebilirlerdi.
Kuvâ-yı Millîye Başlarken 159
3 - Yunan ordusunun ikiye ayrılmış olan grupmanlanndan her bi
rinin halâ Garp Cephesi mıntıkasındaki Türk kuvvetlerine üstünlüğü
zannedilerek Bursa grupmanı Eskişehir’e ve Uşak grupmam da Afyon-
karahisar’a yürüyebilirdi. ... Muhtemel iş bu Yunan ileri hareketlerine
karşı icrası mümkün ve muvafık olan Türk kuvvetlerinin yığınağı yu
karda arzedilmiştir.
Bu Türk yığınağının üstünlüğü, yekdiğerinden ayrılmış bulunan
Yunan grupmanları birleşmeden önce; Türk ordusunun bütün kuvvetle
riyle kumanda altında istenilen zaman ve mekanda düşmana nazaran en
müsait bir vaziyette kullanılabilmesi imkânı bulunmasında idi.
Yunanlıların muhtemel birinci hareketine karşı:
Garp Cephesi emrindeki fırkalarla (Üçüncü süvari fırkası ile
müstakil süvari alayı müstesna), Erkân-ı Harbiye-i Umum iye’nin em
rindeki umumî ihtiyat Seyidgazi’nin cenubu şarkisinde Garp Cephesi
Kumandanının emrinde olveçhile kademeli olarak tertiplenmelidir ki,
düşmanın cenup cenahı ve gerileri iyice çevrilerek ona kat’i bir darbe
vurmak imkânı olabilsin. Bu esnada cenup cephesi ve onikinci kolordu
düşmanı tedrici bir surette Eskişehir-Seyidgazi hattına ve imkân hasıl
olursa daha gerilere doğru çekebilmeli ve Garp Cephesi Kumandanlı
ğına Seyidgazi civarında bir ihtiyat bırakmalıdır.
3 üncü süvari fırkası ile müstakil süvari alayı Cenup cephesinin
ve diğer süvari fırkalarının cümlesi Garp Cephesinin emrine girmelidir.
Yunanlıların muhtemel ikinci hareketine karşı Eskişehir istika
metinde her iki Yunan grupmanı birleşmeden önce vaziyete göre mez
kûr grupmanlardan biri aleyhine azamî kuvvet toplayarak üzerine taar
ruz etmeli diğeri mümkün olduğu kadar az kuvvetle oyalanmalıdır.
Yunanlıların m u htem el ü çü n cü h a rek etin e karşı
6 - Dördüncü grup:
Grup karargâhı; 5 , 7 ,8 inci piyade fırkaları: Kümbet-Bahişan-Pa-
puldak mıntıkasında.
7 - Birinci grup:
Grup karargâhı; 2 3 , 11, 61 inci piyade fırkaları: Seyidgazi hava
lisinde.
8 - 17 nci piyade fırkasıyla meclis muhafız taburu: Seyidgazi şar
kında.
9 - Süvari grubu:
Grup karargâhı; 1, 2, 3, 14 üncü süvari fırkaları: Hüsrev Paşa ha-
nı-Bardakçı-Cevizli mıntıkasında.
10 - Sandıközü - Ayrancıgediği - Oyuktepe - Tirioğlan - Kara-
bükrekli dağı mıntıkası ile İnönü-Eskişehir ve Seyidgazi şimal ve şi-
mal-i garbiye karşı tahkim edilmelidir.
KARAR:
K a ra r:
laşarak 18 Temmuz akşamına kadar birinci grup (1, 61, 7 inci fırkalar
ve 4 üncü süvari livası) Kanlıpınar-Tahtalıbaba hattını cephe, garbe ve
şimalîgarbe müteveccih olmak üzere üttaeaktır. 12 nci grup (8, 5 7 , 11
inci fıkralar) Ardcı vazifesini yaparak Albanu-Seyidgazi hattına çekile
cek ve buraya cephe garbe müteveccih olmak üzere yerleşecektir.
Üçüncü grup (15, 2 4 , 4 1 inci fırkalar), Kocaeli grubu (5 , 23 mü-
rettep fırkalar) ve dördüncü grup ( 3 , 7 , 4) ve beşinci süvari grubu ( 1 , 2 ,
3, 14 ünsü süvari fırkaları) mukabil taarruz yığmağı teşkil etmek üzere
Hacıbektaş bayın - Cevizli - Yapıldak hattına gruplar yukardaki sıra ile
gelip birleşeceklerdir.
15/16 Temmuzda başlayıp 18 Temmuz akşamı bitecek olan mu
tasavver Türk ric’ati ile 18 Temmuz akşamı bu ordunun alacağı yeni
vaziyet 8 ve 9 numaralı krokilerde gösterilmiştir.
Ordu kısm-ı küllisi 12 nci grubun şimalinden şarka intikal eder
ken bu grubun sağ cenahını hem kuvvetli bulundurulmalı ve hem de bi
rinci grup sol cenahıyla sıkı bir irtibat tesis etmelidir.
Bu yeni yığınağın muvaffakiyeti, Türk ordusunun şarka ve mem
leket dahiline uzaklara doğru ric’atine devam ettiği fikrini düşmana
verdirebilmekte ve Seyidgazi cenubunda yapılacak olan yığınağı gizle-
yebilmektedir.
Türk ordusunun 15/16 ilâ 18 Temmuz akşamına kadar durmaksızın
ve mukabele etmeksizin ric’atine devam etmesinden ve bilhassa 15/16 ve
16 Temmuzdaki ric’at hareketlerinin pek uzun olmasından (2 4 saat zar
fında III, IV ve V inci gruplarla 17 nci fırkaya 5 0 kilometrelik bir ric’at
yaptırılmış ise de 16/17 Temmuzda istirahat ettirilmiş ve 17 Temmuzda
ise ancak 22 ilâ 24 kilometrilik bir yürüyüş yaptırılmış ve 17/18’de tek
rar istirahat ettirilmiş ve 18’de yani muharebeye takaddüm eden günler
de bazı ehemmiyetsiz hareketler yaptırılarak kıtaat istirahat ettirilmiştir)
ve Kütahya ve Eskişehir’in alelacele tahliye edilmesinden düşman tara
fında Türk ordusunun dahile doğru uzun bir ric’at hareketine devam et
mekte olduğu fikri hasıl edebilir. 18 Temmuz’da 12 nci grubun Seyidga
zi - Elbanus hattına çekilmesi de Türkleri daha çok takviye edebilir.
Seyidgazi cenubundaki mutasavver yığınak hareketine Türk or
dusunun istihdam edilebilecek ve verilecek meydan muharebesine ye-
180 Kuvâ-yı Millîye Başlarken
1?
Kuvâ-yı Millîye Başlarken 189
SON
MlSAK-I MİLLÎ
M İSAK-I M İL L Î
Yazan: G e n e ra l A li F u a t C e b e s o y <*>
O Ali Fuat Paşa, Misak-ı Millî yazısını ölümünden bir yıl önce, 1967 yılında ka
leme almış olup, son eseridir (OSK.).
196 Misak-ı Millî
maz. Harp, Avrupa cephelerinde stabilize olur olmaz İngiltere ile Rus
ya, Osmanlı ülkesi üzerinde iki önemli rakip olduğundan, her ikisi de
bu topraklara büyük kuvvetlerle saldırıya başlıyacaklardır. Rakibinden
daha fazla parça koparabilmek için, İngiltere’nin Hindistan bölümünü
emniyette bulundurmak hususundaki endişeleri gözönüne alınırsa, ne
yapıp edip, Ruslardan çok daha fazla bir kuvveti Osmanlı ülkesine gön
dereceklerdir. Harbin bu devresinde Osmanlı orduları kuvvetli ve kud
retli kaldığı ve PAN İSLAM İZM ve PAN TURAN İZM maksatları ile
cephelerinin genişliğine ve derinliğine dağılmayıp, Türk çoğunluğunun
bulunduğu hudutları koruyarak, mevzilerde düşmanlarına karşı şiddet
li bir mukavemet gösterdiği takdirde, İngiltere ve Rusya devamlı suret
te Doğu’ya kuvvet ayırıp göndereceklerdir. Bu sayede müttefiklerinin
Avrupa cepheleri üzerindeki tazyiki azalacaktır. Osmanlı Devleti’nin
bu tarzdaki yardımı elbette diğer usullerde yapılacak yardımlardan da
ha tesirli olacaktır. Aynı zamanda kendi memleketinde tutması gereken
mevzileri de zayıflatmamış olacaktır.»
İleriyi görmekteki istidadı ve hesap ve muhakemesinde realistliği
ile tanınmış Mustafa Kemal Bey, daha gençken büyük memleket ve sa
vunma meselelerini milletinin yararına çözmesini bilir ve bu bakımdan
aldığı kararlar hep isabetli olurdu. Meşrutiyet öncesi ve sonrası Osman
lI Devleti’nin yerine kuvvetli ve yeni bir Türk devletinin kurulmasını
kendisine hedef tutmuştu. Osmanlı Devleti inhitat devresine girdikten
sonra şartların artık lehe bir inkişaf kaydedemiyeceğini görüyordu.
X I X ve X X . yüzyıllarda Milliyetçilik davası o kadar çok ilerle
mişti ki, kuvvetli bir milliyetçiliğe dayanmayan devletler yaşayamazdı.
Osmanlı Devleti yerine yeni bir Türk Devleti kurulmazsa, çöke
ceği muhakkak olan Osmanlı enkâzı altında Türklüğü kurtarmak çok
güç olacaktı. Zayıflamış Osmanlı Devleti yerine, Türk çoğunluğunu
içine alan hudutlar üstünde kurulacak kuvvetli bir Türk Devleti, Avru
pa’nın Orta Şark dengesi bakımından elzemdir. Bu gayeyi kendisine
hedef tutan Mustafa Kemal Bey, Osmanlı meselelerinin halledilmesine
bu şekilde bir çözüm yolu bulmuştu.
Elbette herkesten çok, O haklıydı.
☆
M ustafa Kem al - Millî Lider
A li F uat Cebesoy
E m ekli O r g e n e ra l , E sk işeh ir M eb u su
tiklâline son derece bağlı bir millet olarak görülmeyi istemiş olduğunu
her nevi mubahase ve hareketinden anlamak mümkün olurdu.
Millî mücadele başlamazdan önceki Mustafa K em al’in şahsiyeti
nin bâriz çizgilerini yukarıda çizmeğe uğraştım.
A m asya’da malûm zevatla yapmış olduğu içtima ve orada alman
kararlardan sonra Mustafa Kemal milletçe «Millî Lider» olarak tanın
mağa başlamıştı. Fakat kurtuluş düşüncesi ve hazırlaması ve hattâ ha
rekete geçmesi bu içtimadan çok evvel olmuştu. Şöyle ki:
Mustafa Kemal, mütarekenin ilk günlerinde Adana’da, Yıldırım
orduları kumandanı bulunurken Britanya kumandanlığı bu ordularımı
zın ellerindeki silâhlarla teslim olmasını ve Halep’e esir olarak nakle
dilmesini istemiş ve Fransızlar da denizden emrivaki yaparak İskende
run’u işgal etmişlerdi. Bu hâdiseler cereyan ederken aynı günlerde
Trakya, Boğazlar ve İstanbul’da da, ecnebi işgalleri emrivakilerle baş
lamıştı. Kendi mıntıkasını böyle feci bir akibetten kurtarmak için der
hal harekete geçmiş ve maiyet kumandanları ile anlaşarak alman ted
birler sayesinde ne Yıldırım ordularım silâhtan tecrit ve esir ettirmiş ve
ne de İskenderun’u Fransızların işgali altında bırakmıştı.
Almış olduğu bu isabetli tedbirleri maatteessüf diğer mıntıkalar
için hükümeti merkeziyeye kabul ettiremediğinden memleketin merkez
ve garp kısmı işgal altına girmişti.
Şu suretle garbî Anadolu’da Millî Mücadeleye başlangıç olan ve
sonraları millî orduların kuruluşuna esas olan Yıldırım ordularını bu
suretle esir olmaktan kurtarmıştı, ki bu ordular Anadolu’nun tâ içerle
rine kadar girmiş olan kuvvetli düşmanın imhasını mümkün kılmıştı.
Daha sonraları İstanbul hükümetinin aczi ve ihanet derecesine
kadar varmış olan gevşekliğinin milletin başına getirmiş ve getirecek
olan felâketleri sezen ve bu felâketten kurtulmak için milletin bir gün
gelip idareyi kendi eline almasını ve mukadderatına bizzat hâkim olma
sının zarurî olacağım anlamış olan Mustafa Kemal, cephane vesair mü
dafaa vasıtalarının düşmana kaptınlmamasma gayret etmişti.
Adana’dan İstanbul’a döndükten, Samsun’a geldiği güne kadar
(1 9 1 8 ’den 1 9 /5 /1 9 1 9 ’a kadar) 2 0 nci ve 12 nci kolordularla garbi Ana
dolu’da kurulmağa başlamış olan millî guruplarla ilgisini ve onlarla
Misak-i Millî 219
(t) Garpteki, işe beraberce başlamış olduğu kumandan arkadaş 20 nci kolordu
kumandanı Ali Fuat Paşa ve Şarktaki kumandan arkadaş ise 15 inci kolordu
kumandanı Kâzım Karabekir Paşa idi.
(2) Hüseyin Rauf Bey : Eski İcra Vekilleri Reisi olan Hüseyin Rauf Bey.
Miralay Refet Bey : General Refet Bele.
Bekir Sami Bey : Eski Hariciye Vekili
Hakkı Behiç Bey : Eski Maliye Vekili ve sair arkadaşları.
220 Misak-ı Millî
Anlatan: A li F u a t C eb eso y
İstanbul, 29.1.1918
K ard eşim :
K a ra rg a h -/ U m u m iy e y e m e m u r
O rd u K u m a n d a n ı
M u s tafa K e m a l
G a rb i A n ad o lu U m u m K u v a -y ı M illîy e K u m a n d a n ı
A li F u a t P a ş a H a zre tle rin e
Yazan: A li F u a t C eb eso y
Yazan: A li F u a d C eb eso y
ret etmek lâzım gelecekti. Hakim tarafın savaş hedefleri bu suretle ma
lum olunca, buna karşı alınacak tedbirler kendiliğinden ortaya çıkmış
bulunacaktı. Yani Avrupa’daki müttefikler, savaşın yıllarca süreceğini
kabul edecek ve mümkün olduğu kadar yıpranmamağa çalışacak, muka
vemetlerini uzatacaklardı. Bunun için Avrupa’nın doğusunda kendileri
ne hayatî bir saha temin ederek dayanışlarını arttıracaklardı. Bu esnada,
Rus ordularını yakalayıp mağlûp edebilmeleri, dayanışlarını bir kat da
ha arttırabilecekti. Almanlar B atı’da, Fransızlar’a taarruz edecekleri yer
de, müdafaada kalmış olsalardı, şüphesiz Doğu’daki hareketlerini daha
esaslı bir surette başaracaklar ve Avusturya ve Macaristan ordularının
Ruslar tarafından mağlûbiyetine sebebiyet vermemiş olacaklardı.
Osmanlı İmparatorluğu’ndaki duruma gelince: Mademki bunu
parçalamağa karar vermişlerdi, aralarında doğacak rekabet yüzünden v|
buradan daha büyük bir parça elde edebilmek için İngilizler ve Ruslar tâ-
biatiyle doğuya pek çok kuvvet gönderecekler ve bu hususta adeta yan
şa çıkacaklardı. Fırsat bulursa, Fransızlar da aynı şeyi yapacaktı. Bu du
rum karşısında Osmanlı silahlı kuvvetlerinin en büyük ödevi, Türk ço
ğunluğunun bulunduğu büyük parçayı savaş sonuna kadar düşmana kap
tırmamak ve müdafaa sahası çok geniş olduğundan hiç bir kuvvetini dı
şarıya göndermeyip, müdafaa hatlarını kuvvetlice tutarak, üstün düşman
kuvvetlerini üstüne çekmekten ibaret olacak ve bu hareketi ile müttefik
lerinin yükünü daha iyi azaltmış olacaktı. Bu önemli ödev, hülyalara ka
pılarak Süveyş Kanalı’nı, Yemen ve Arabistan çöllerini beyhude kan dl
kerek müdafaa etmek ve İran’a girmek ve kışın en soğuk günlerini
10.0 0 0 ’lerce şehit vererek Sarıkamış taarruzlarını yapmakla yerine get
rilemezdi. Güneyde Halep ve Musul vilâyetleri de (çoğunluğu Türktüı
anavatan içersinde kabul edilip, buralarını en iyi bir surette müdafaa edi
cek mıntıkalara ileriden oyalayıcı savaşlarla çekilmek ve buralarını U
nuna kadar müdafaa etmekle, ödev daha iyi yapılacaktı.
Kuzeyde ise, hudutlarımızda ve gerisinde kurulacak kuvvetli rrrt
dafaa sahasında dayanarak, vakit kazanmağa çalışılacaktı. Çünkü R|
ordularının çoğunluğu Avrupa’da dayanamıyarak mağlûp olacağındü
Kuzey hududlanmızda önemli başarılar elde edemiyecekti. Batıda ifl
Boğazların denizden ve karadan müdafaası çok önemlidir. Müttefikimi
Bulgaristan dayandıkça ve Yunanistan tarafsız kaldıkça Edime ve Med
Misak-ı Milli 253
nekleri pek çoktur. Ben size burada bana gönderdiği iki mektubu örnek
göstereceğim:
İstanbul, 29.1.191i
K ardeşim :
K a ra rg a h a U m u m iy e y e m e m u r
O rd u K u m a n d a m
M u s ta fa K e m a l
G arb i A n ad o lu U m u m K u v a -y ı M illiy e K u m a n d a n ı
A li F u a t P a ş a H a zre tle rin e
M u s ta fa K e m a l
Hatasız kul olmaz, derler. Paşa da, bir «belki»nin etkisinde kala
rak hâfızasının raflarındaki dosyalara yeniden başvurdu. Düşündü, dü
şündü:
- «Bilerek bir hata işlediğimi hatırlamıyorum» dedi. «İyi sanıp
da, aslında doğru sayılmayan hatalarım belki olmuştur.»
- «M isal v ereb ilir m isiniz?»
- «Bunlar hakkında katî bir misal gösteremeyeceğim. Ben, gene
fikrimde ısrar edebilirim. Yaptıklarımdan bazılarım iyi ve isabetli dü
şüncesiyle yapmışımdır ama, sonradan başkaları hata olarak kabul et
mişlerdir.»
Paşa, gene kısa bir süre düşündü. Sonra:
- «M eselâ, 1933 yılında, Atatürk’ün rızasıyla K onya’dan müsta
kil mebus olduktan sonra, vefatına kadar kendisinden bir iş talebinde
bulunmadım. O ima etti. Fakat, o günkü şartlar içerisinde çalışmamdan
bir fayda sağlanacağını sanmamıştım. Bu bakımdan memleket vazife
sinde gerçek mesul bir mevki almamam belki bir hata olarak kabul edi
lebilir. Biliyorsunuz 1 9 2 6 ’dan, 1933 yılına kadar siyasî ve her çeşit res
mî hayattan çekilmiş olarak yaşadım. Buna rağmen Atatürk beni sık sık
davet ederdi, eski samimiyetimizi devam ettirirdik.»
- «A tatürk'ün bu davranışı, g e n e b ir politik d ü şü n c e d e n çıkm ış
ola bilir m i?»
sın çarpışma devam etsin. Çünkü birinin yok olması, diğerinin tahak
kümüne sebep olur. Meselâ, hür milletlerin kazanması, emperyalizme
yol açabilir. Açıkça konuşalım: Komünizmin olması, emperyalizmi
frenlemiş, hattâ ortadan kalkmasına âmil olmuştur. Öte yandan komü
nizmde de emperyalist temayül vardır. Fakat netice olarak bir ortam te
sisine imkân veriyor. Temenni olunur ki Demirperde gerisi memleket
lerde de hürriyet ve demokrasi anlayışı daha süratle gelişsin. Devletle
rarası kültür gelişmesi bir gün o seviyeyi bulacak ki, hangi yönden ge
lirse gelsin, her çeşit baskı düşüncesini önleyebilecektir.»
- «B u gü n k ü T ürk g e n ç liğ i için d ü ş ü n c e n iz ? »
Türk gençliğinin kendini siyaset oyunlarına kaptırmamasını te
menni ediyorum. Memleket sathında iş tutmamış bir genç, kendini ye
tiştirmeden, siyasete, sokak gösterilerine kapılırsa, ilkin Atatürk umde
lerine ihanet etmiş olur! Bilgili, kendini devrinin şartlarına göre yetiş
tirmiş, meslek yapmış bir gencin de, memleket meselelerinde ve siya
set sahasında söz sahibi olması kadar tabiî bir şey olam az.»
- «C um huriyet* in kuruluş sıra la rın d a okum ayı itiyat edindiğiniz
g a z e te , m ecm u a ile, şim di takip etm ekte o lduğunuz g a z e te , m ecm u a la
rın adlarını v ereb ilir m isiniz? H a len o k u d u ğu n u z e s e r le r var m ı?»
muhtemel bazı siyasî çatışmaları bile içine alan, birçok yönleri iyi he
saplanmış bir harekât plânına benzetilebilirdi. P aşa’ya, bu düşüncemi
zi açıkladık. Şu cevabı verdi:
- «Evet. Öyledir. Benim ve Kâzım Karabekir Paşa’nın eserleri,
vesikaların ışığında umumî bir mahiyet taşır.»
Konuşmamız burada bitti. Paşa’mn nezaketini suiistimal etmek
istemedik. Veda edip ayrıldık.
Atatürk ile M illî M ücadele arkadaşları
Sulhtan sonra neden anlaşamadılar?
Yazan: A li F u a d C eb eso y
K arşım ızda size, gözlerinizin içine gülüm siyerek bakan b ir çift göz
vardır k i; ardındaki beyin ve hafıza d en en muazzâm hâtıralar hâzinesi
nin aynasıdır. O gözlerin şu anda size baktığı g ib i yıllar, y ıllar ve yıllar
d ır bakıp gö rm ed iği ve bakıp g ö rerek için d e yaşam adığı n e, h a n gi m e
rak ettiğiniz olay, ha n gi sırrını ö ğren m ek istediğiniz hâdise bırakm ıştır?.
K A N D E M İR
rum» dedi ise de, Kâzım Karabekir Paşa, orduda kalmayı tercih ettiğini
söyledi. Bunun üzerine bu mevkie Fethi B ey ’in getirilmesi kararlaştırıl
dı. Şimdi bir lahza durup, vaziyeti mütalâa etmeli: Rauf Bey, kendi arzu
su ile ve Mustafa Kemal Paşa’nın ısrarına rağmen Başvekillikten çekil
miştir. Ben orduda kalmayı istediğim halde, yine Mustafa Kemal Pa-
şa’nın ısrarıyla -fakat muvakkaten - meclis ikinci reisliğine getirildim ve
Kâzım Karabekir Paşa da keza, Mustafa Kemal Paşa’nın, Başvekilliğini
münasip görüşüne rağmen orduda kalmayı tercih etmişti.
Bu esnada İzm ir’in 9 Eylül 1 9 2 3 ’de, ilk kurtuluş yıldönümü bay
ramına, Meclis benim riyasetimde bir heyet göndermişti. O zaman, ben
Meclis İkinci Reisi idim. Merasimden sonra hemen İzm ir’den ayrılma
dım. Bir kaç gün daha kalarak imar faaliyetini görmek istedim. Aynı za
manda İzm ir’de valdesinin nezdinde istirahat etmekte olan Hüseyin
Rauf B e y ’i görmeden oradan ayrılamazdım. Gazi ona, benim vasıtam
la bir teklifte bulunmuştu. Bunu da kendisine söyliyecektim. Teklifin
mahiyeti şu idi: Benim Meclis İkinci Reisliğinden ayrılarak, merkezi
Konya olan İkinci Ordu Müfettişliğine tâyinim kararlaştırılmıştı. Gazi
benim yerime, Rauf B ey ’in gelmesini arzu ettiğini, Rauf B ey muvafa
kat ederse, Meclisin kendisini memnuniyetle seçeceğini ona söyleme
mi ve muvafakatini almamı istemişti.
Bunu kendisine söylediğim zaman: «Gazinin arzularım hemen ye
rine getirmek isterdim. Fakat İcra Vekilleri H ey’eti Reisliğinden çekil
meme sebep olan mazeretlerim, henüz zail olmadığından, bu arzuyu ye
rine getiremiyeceğim» dedi. Israrlarıma rağmen kararında sebat etti. Ben
de Ankara’ya dönüşümde Gazi’ye bunu anlattım. Rauf B e y ’in henüz ra
hatsızlığı geçmemiştir, şimdilik mazur görülmesini rica etti, dedim.
Ben de yukarıda bahsettiğim karar gereğince, Meclis İkinci R e
isliğinden istifa ile, yeni vazifeme başlamak üzere Ankara’dan ayrılma
dan evvel Başkumandan ve M eclis Reisi Mustafa Kemal Paşa’mn
emirlerini almak üzere kendisine müracaat ettim. Bana 27 Ekim akşa
mına kadar Ankara’da kalmamı ve her akşam Çankaya’ya köşke gel
memi emretti: 25 ve 26 Ekim geceleri Köşkte bulundum. Sabahın iki
sine, üçüne kadar süren birçok müzakerelere iştirâk ettim ve 27 Ekim
gecesi kendilerine vedâ ettiğim zaman bana: «İkinci Ordu Müfettişliği
270 Misak-ı Millî
lim. Lâtife seni görünce çok memnun olur» diye Çankaya Köşkü’ne
davet etti. «Olur» cevabını verdim. Ve bundan sonra -birkaç g ü n evvel
C u m huriyetin ilânı m eselesin d en dolayı R a u f B ey le İsm et P aşa a ra
sında fırk a g ru b u n d a cerey a n ed en çatışm aya sözü getirerek - Rauf
B e y ’le İsmet Paşa hakkındaki fikirlerimi sordu. Şu cevabı verdim: «Siz
hakem oldukça, etrafınızdaki anlaşmazlıklar çok devam edemez. Bu
ihtilâfı başından sonuna kadar takip için vakit bulmuştum. Bence, fırka
grubu bu ihtilâfa en iyi hâl çaresini bulmuştur»
- Fırka grubunun kararı, R auf’un aleyhinde olsaydı sen bunu
haklı bulmazdın? diyen Gazi, bana, Rauf B e y ’in Cumhuriyet taraftarı
olup olmadığını, mahremâne sordu. Kendisine: «Rauf, Millî Hâkimiyet
esaslarından bir şey kaybetmemiş olan Cumhuriyet şekline ve sizin de
her nçvi teşkilâtın üstünde Cumhurreisi olmanıza tamamiyle taraftar
dır» cevabını verdim.
Gazi tekrar sordu:
- İngiliz Krallığı da Millî Hâkimiyet esası üzerine kurulmuş bir
devlet şeklindedir, ama Devlet Reisi bir kraldır. Buna ne dersiniz?
- Benim bildiğime göre Rauf, hanedanların şahısların, fertlerin
tahakkümünden çok fenalık geleceğine kaani olmuş bir arkadaşımız ol
duğu için, Cumhuriyeti dâima krallığa tercih etmiştir» dedim.
Bu konuşmadan sonra, beraberce otomobile bindik. Yavaş yavaş
Çankaya Köşküne gittik. Lâtife Hanımefendi ziyaretimden hakikaten
çok memnun olmuştu. Sofrada beraberce oturduk. Gazi perhiz yemeği
ni yerken, bana biraz rakı içmemi teklif etti. Arzusunu yerine getirdim.
Gece saat onbir buçuğa kadar üçümüz yalnız kalmış, pek samimî suret
te görüşmüştük. Gazi daha fazla oturmak istedi. Ben de ona mütahas-
sir olduğum için, bu arzuyu yerine getirmek istedim. Fakat Lâtife Ha-
mmefendi’nin haklı bir müdahalesi, konuşmalarımıza son verdi. Ken
disine hayırlı geceler temenni ederken sordu:
- K onya’ya ne vakit gideceksiniz?
- Ne vakit emrederseniz.
- Beni yalnız bırakma, tekrar görüşelim.
G azi’nin bana karşı muhabbet ve samimiyetini bir daha teyit eden
bu sözleri üzerine kendisine veda ettim. Aralık ayının dördünden sonn
Misak~ı Millî 273
yaptığı b ir hitabe
Aziz vatandaşlarım!
Benden, 1918 yılında, «Millî Mukavemet»in nasıl başlayıp 1920
yıllan sonlanna kadar devamı hakkındaki intibalanmı soruyorsunuz.
Ben o tarihlerde, 7 nci Ordu, 2 0 nci Kolordu, Garbî ve Orta Ana
dolu kuva-yı millîye Başkumandanlığı ve Garp Cephesi Kumandanlığı
vazifelerinde bulunmuştum. Bu yönden intibalanmı hülâsa etmeğe ça
lışacağım. Eksiklerimin ikmal ve tashihini tarihin derin incelemesine
bırakıyorum.
Aziz vatandaşlanm!
1918, 1919, 1920 yıllan; teslimiyet, korku, bozgunculuk, ihanet
ve mukavemet, cesaret, millî birleşme, fedakârlık ve şahamet gibi ta
mamen birbirinin zıddı olan hâdiselerle doludur.
Hainleri, mürtetleri, münkirleri ve dönekleriyle feci bir devri ve
şehitleriyle, gazileriyle fedakâr ve feragatkâr hizmetleriyle bir şahamet
destanı olan bu yıllan sizlere tamamiyle anlatabilmek için zaman mü
sait değildir.
Aziz vatandaşlanm!
Bildiğiniz gibi asırlar boyunca en önemli siyasî rollerini yapmış
olan Osmanlı, Avusturya ve Macaristan ve Rusya İmparatorluklannın
çökmesi ve tasfiyesiyle sona eren Birinci Dünya Harbi biterken, Orta
282 M is a k ri M illî
Şarkın önemli bir siyasî muvazene uzvu olarak müstakil bir Türkiye
Devleti’nin de, vücut bulacağını ümit ediyorduk. Mütarekeyi takip
eden günler, haftalar ve aylar geçtikçe, iç ve dış düşmanlarımızın bir
leşmesi ve mütereddit bir hükümet ve bunun başını ve ruhunu teşkil
eden saltanat hanedanının, düşmanlarımıza karşı mutavaatkâr durumu,
müstakil bir Türk yurdunun teşkil edilmesi ümidini yavaş yavaş orta
dan kaldırmakta idi.
Hakikati sezmeğe muvaffak olan her Türk, istiklâliline aykırı
gördüğü her harekete karşı tedricen direnmeğe, karşı koymaya ve bazı
yerlerde bu hareketleri daha sert mukabelelerle yok etmeğe başladı. Bu
hareketler, kendi çaplan içinde başanlar elde etmeğe başlayınca; istik
lâlin, ancak mukavemetle kurtulacağı fikri yayılmaya ve bu fikre daya
narak birçok mahallî mukavemet gruplan kurulmağa başladı.
15 Mayıs 1919 günü İzm ir’in düşman tarafından kahpece ve şe
naatle dolu bir işgale maruz kalışı, bütün vatanda bir birleşme tesiri
yaptı ve birden bire başlıyan umumî heyecan, silâhla mukabeleye mün
cer oldu.
Ferdî silâhla mukabeleler, 28 Mayıs 1 9 1 9 ’da Ayvalık’ta ve 1 Ha
ziran 1 9 1 9 ’da Ödemiş’te silâhla kitle mukabelesine inkılâp etti. Bu hâ
diseler, Türk’ün birleşme, direnme, düşmana karşı koyarak istiklâlini
kurtarma azim ve imanını hızlandırdı. Bu tarihte kumandam altında bu
lunan resmî kuvvetler Ankara, Eskişehir, Bursa, Afyon, Konya, Niğde
bölgesi içinde idiler. Bu resmî kuvvetlerin bulunduğu bölgenin içinde
ve dışında teşekkül etmiş olan millî kuvvetler deniz kıyılarına kadar
iniyordu. İzm ir’in feci bir surette işgali, Türk düşmanlarının ne müta
reke hükümlerine ve ne de Türk istiklâline riayet etmiyeceklerini fiilen
bir daha göstermiş oldu.
Bu feci hâdise, memleketin bir ucundan öbür ucuna kadar sürat
le aksederken herkeste büyük bir intiba uyandırdı. Birbirini takip eden
bu tecavüzler karşısında, artık mütareke hükümlerine bir taraflı riayet
edilemiyeceği tahakkuk etmişti. Bunun üzerine Türk yurdunun istiklâ
lini kurtarıcı bir siyasetin esaslarının tesbit edilebilmesi için yetkili ve
her taraftan seçilecek olan millet mümessillerinin Sivas’ta toplanacak
olan bir kongreye davet olunması kararlaştırıldı.
Misak-ı Millî 283
dıkları bütün dağıtıcı tedbirler ve çok sert ve kanlı müsademeler ile ber
taraf edilerek 23 Nisan 1 9 2 0 ’de T .B .M .M .’nin Ankara’da açılması te
min edildi. Bu meclis, ilk iş olarak Mustafa Kemal P aşa’yı Başkanlığı
na ve beni de bütün yetkilerle Karadeniz ile Akdeniz arasındaki mınta-
kaya «Garp Cephesi Kumandanı» ünvanı ile seçti.
Bu vazifeye başladığım zaman Mayıs 1 9 2 0 ’de Garp Cephesi
kuvveti iki tümenli 2 0 nci Kolordu ile bazı müfrezelerden ibaret bulu
nuyordu. Beş ay sonra Garp Cephesi’nden ayrıldığım zaman, Garp
Cephesi’nin kendi takatiyle vücude getirdiği kuvvetler şunlardı; Beş
buçuk piyade fırkası, iki süvari livası, üç ağır topçu bataryası, beş mil
lî tabur, bir depo alayı, dört millî müfreze idi. Ekim 1 9 2 0 ’de bu teşki
lâtın kuvveti, 25 bin tüfek, 53 top, 85 makineli tüfek idi. Bu kuvvetler
le ben, Gediz’deki düşman kuvvetleri üzerine taarruz ve bunlan mağ
lûp ederek geriye atmıştım. Aynı kuvvetler ben kumandanlıktan ayrıl
dıktan bir iki ay sonra İsmet B e y ’in kumandası altında İnönü’de hazır
latmış olduğum mevzilerde düşmanın iki fırkadan çok kuvvetlerini
durdurmuş ve geriye tardederek Birinci İnönü Zaferini temin etmişler
di. Bu zaferin kumandanı olan Albay İsmet Bey de generalliğe yüksel
tilmişti.
Artık bu tarihten sonra yeni millî hükümetimiz düşmanı anava
tandan tardedebilmek için gereken kuvvetlerle bu cepheyi yavaş yavaş
takviyeye başlamıştı.
Sayın vatandaşlarım!
1918, 1919, 1920 yıllarında memleketimizin içine düştüğü du
rum, tarihte misaline rasgelinmemiş şekilde korkunçtur. Düşmanlar ga
lip ve çok kavi idi. Halk, asırlardan beri kötü idarelerden ezilmiş, bitik
vaziyete düşmüştü. Hususiyle son yarım asır içinde mağlûp olarak çık
tığı harpleri, onu perişan bir hale getirmişti.
Asırlardan beri devam eden iç isyanlar, hiçbir ailede huzur ve sü
kûn bırakmamış ve milletin en genç unsurunu bu uğurda kurban ver»
mişti. Garbin medeniyete doğru attığı en geniş adımlara ve bununla el
de ettiği geniş maddî kuvvetlere mukabil Türk tamamen geriliğin, ka
ranlığın içinde bırakılmış ve garp medeniyetinin imkânlarından mah
rum kalmıştı.
Misak-ı Millî 285
G e n e ra l Ali F u a t C e b e s o y 'u n 1 9 5 0 * d e E m in ö n ü H a lk ev in d e
yaptığı b ir hitabe
Aziz vatandaşlarım!
Benden, 1918 yılında, «M illî Mukavemet»in nasıl başlayıp 1920
yıllan sonlarına kadar devamı hakkındaki intibalanmı soruyorsunuz.
Ben o tarihlerde, 7 nci Ordu, 2 0 nci Kolordu, Garbı ve Orta Ana
dolu kuva-yı millîye Başkumandanlığı ve Garp Cephesi Kumandanlığı
vazifelerinde bulunmuştum. Bu yönden intibalanmı hülâsa etmeğe ça
lışacağım. Eksiklerimin ikmal ve tashihini tarihin derin incelemesine
bırakıyorum.
Aziz vatandaşlanm!
1 9 1 8, 1 9 1 9, 1 9 2 0 yıllan; teslimiyet, korku, bozgunculuk, ihanet
ve mukavemet, cesaret, millî birleşme, fedakârlık ve şahamet gibi ta
mamen birbirinin zıddı olan hâdiselerle doludur.
Hainleri, mürtetleri, münkirleri ve dönekleriyle feci bir devri ve
şehitleriyle, gazileriyle fedakâr ve feragatkâr hizmetleriyle bir şahamet
destanı olan bu yıllan sizlere tamamiyle anlatabilmek için zaman mü
sait değildir.
Aziz vatandaşlanm!
Bildiğiniz gibi asırlar boyunca en önemli siyasî rollerini yapmış
olan Osmanlı, Avusturya ve Macaristan ve Rusya İmparatorluklarının
çökmesi ve tasfiyesiyle sona eren Birinci Dünya Harbi biterken, Orta
282 Misakri Mil İt
Şarkın önemli bir siyasî muvazene uzvu olarak müstakil bir Türkiye
Devleti’nin de, vücut bulacağını ümit ediyorduk. Mütarekeyi takip
eden günler, haftalar ve aylar geçtikçe, iç ve dış düşmanlarımızın bir
leşmesi ve mütereddit bir hükümet ve bunun başını ve ruhunu teşkil
eden saltanat hanedanının, düşmanlarımıza karşı mutavaatkâr durumu,
müstakil bir Türk yurdunun teşkil edilmesi ümidini yavaş yavaş orta
dan kaldırmakta idi.
Hakikati sezmeğe muvaffak olan her Türk, istiklâliline aykırı
gördüğü her harekete karşı tedricen direnmeğe, karşı koymaya ve bazı
yerlerde bu hareketleri daha sert mukabelelerle yok etmeğe başladı. Bu
hareketler, kendi çaplan içinde başarılar elde etmeğe başlayınca; istik
lâlin, ancak mukavemetle kurtulacağı fikri yayılmaya ve bu fikre daya
narak birçok mahallî mukavemet gruplan kurulmağa başladı.
15 Mayıs 1919 günü İzm ir’in düşman tarafından kahpece ve şe
naatle dolu bir işgale maruz kalışı, bütün vatanda bir birleşme tesiri
yaptı ve birden bire başlıyan umumî heyecan, silâhla mukabeleye mün
cer oldu.
Ferdî silâhla mukabeleler, 28 Mayıs 1 9 1 9 ’da Ayvalık’ta ve 1 Ha
ziran 1 9 1 9 ’da Ödemiş’te silâhla kitle mukabelesine inkılâp etti. Bu hâ
diseler, Türk’ün birleşme, direnme, düşmana karşı koyarak istiklâlini
kurtarma azim ve imanını hızlandırdı. Bu tarihte kumandam altında bu*
lunan resmî kuvvetler Ankara, Eskişehir, Bursa, Afyon, Konya, Niğde
bölgesi içinde idiler. Bu resmî kuvvetlerin bulunduğu bölgenin içinde
ve dışında teşekkül etmiş olan millî kuvvetler deniz kıyılarına kadar
iniyordu. İzm ir’in feci bir surette işgali, Türk düşmanlarının ne müta
reke hükümlerine ve ne de Türk istiklâline riayet etmiyeceklerini fiilen
bir daha göstermiş oldu.
Bu feci hâdise, memleketin bir ucundan öbür ucuna kadar sürat
le aksederken herkeste büyük bir intibai uyandırdı. Birbirini takip eden
bu tecavüzler karşısında, artık mütareke hükümlerine bir taraflı riayet
edilemiyeceği tahakkuk etmişti. Bunun üzerine Türk yurdunun istiklâ
lini kurtarıcı bir siyasetin esaslarının tesbit edilebilmesi için yetkili ve
her taraftan seçilecek olan millet mümessillerinin Sivas’ta toplanacak
olan bir kongreye davet olunması kararlaştırıldı.
Misak-ı Mîllî 283
dıkları bütün dağıtıcı tedbirler ve çok sert ve kanlı müsademeler ile ber
taraf edilerek 23 Nisan 1 9 2 0 ’de T .B .M .M .’nin Ankara’da açılması te*
min edildi. Bu meclis, ilk iş olarak Mustafa Kemal P aşa’yı Başkanlığı*
na ve beni de bütün yetkilerle Karadeniz ile Akdeniz arasındaki mıntı
kaya «Garp Cephesi Kumandanı» ünvanı ile seçti.
Bu vazifeye başladığım zaman Mayıs 1 9 2 0 ’de Garp Cepheni
kuvveti iki tümenli 2 0 nci Kolordu ile bazı müfrezelerden ibaret bulu
nuyordu. Beş ay sonra Garp Cephesi’nden ayrıldığım zaman, Garp
Cephesi’nin kendi takatiyle vücude getirdiği kuvvetler şunlardı; Beş
buçuk piyade fırkası, iki süvari livası, üç ağır topçu bataryası, beş mil*
lî tabur, bir depo alayı, dört millî müfreze idi. Ekim 1 9 2 0 ’de bu teşki
lâtın kuvveti, 25 bin tüfek, 53 top, 85 makineli tüfek idi. Bu kuvvetler
le ben, Gediz’deki düşman kuvvetleri üzerine taarruz ve bunlan mağ
lûp ederek geriye atmıştım. Aynı kuvvetler ben kumandanlıktan ayrıl
dıktan bir iki ay sonra İsmet B e y ’in kumandası altında İnönü’de hazır
latmış olduğum mevzilerde düşmanın iki fırkadan çok kuvvetlerini
durdurmuş ve geriye tardederek Birinci İnönü Zaferini temin etmişler
di. Bu zaferin kumandanı olan Albay İsmet Bey de generalliğe yüksel
tilmişti.
Artık bu tarihten sonra yeni millî hükümetimiz düşmanı anava
tandan tardedebilmek için gereken kuvvetlerle bu cepheyi yavaş yavaş
takviyeye başlamıştı.
Sayın vatandaşlarım!
1918, 1919, 1920 yıllarında memleketimizin içine düştüğü dil-
rum, tarihte misaline rasgelinmemiş şekilde korkunçtur. Düşmanlar ga
lip ve çok kavi idi. Halk, asırlardan beri kötü idarelerden ezilmiş, bitik
vaziyete düşmüştü. Hususiyle son yarım asır içinde mağlûp olarak çıkH
tığı harpleri, onu perişan bir hale getirmişti. |
Asırlardan beri devam eden iç isyanlar, hiçbir ailede huzur ve g(|m
kûn bırakmamış ve milletin en genç unsurunu bu uğurda kurban v a rt
mişti. Garbin medeniyete doğru attığı en geniş adımlara ve bununla eHj
de ettiği geniş maddî kuvvetlere mukabil Türk tamamen geriliğin, ki»]
ranlığm içinde bırakılmış ve garp medeniyetinin imkânlarından mah4
rum kalmıştı. jj]
Misak-t Milli 285
Bölüm 1
O Bu konuşma Ali Fuat Paşa’nın Şişli’deki evinde 29 Mayıs 1966 tarihinde ya
pılmış ve banda kaydedilmiştir. Burada yayınlanan metin bant çözümü olup,
ana başlığı ve ara başlıkları Editör tarafından konulmuştur.
290 Atatürk ve Cumhuriyet Devrlmlerl
tedi miydi bir üçüncü adam çağırır, oturur. Siz mi söyleyeceksiniz ev
velâ, buyurun söyleyin, dinler dinler başlar kendisi cevap vermeye. B i
tirir, söyleyeceğiniz var mı, vardır, söyler, cevap verir, nihayet bir neti
ceye gelir, üçüncü şahsa, hakeme sorar. Siz ne buyuruyorsunuz, benim
kanaatımda mısınız yoksa arkadaşımın kanaatında mısınız? Eğer fikir
ler bir değilse, hangisini tercih ediyorsunuz ve niçin tercih ediyorsu
nuz? Bu sefer o hakemle konuşur. Şimdi bu meseleyi o kadar ciddi ya
par ki sanki kendisi meclis kürsüsünde bir arzusu varmış gibi bir heye
te kabul ettirmek azmiyle, bütün kabiliyetiyle, feragatıyla, hitabet kuv
vetiyle karşısındakini ikna etmeye çalışırdı... Kendisine sorardık, bu
kendisinde daima gördüğüm hasletidir. Böyle baş başa konuşmayı sev
mez, ulu orta münakaşa yapmaz. Mutlaka yapacak mı bu tertibi kurar.
Birgün kendisine sordum. Görüyorsun ihtilaller oluyor, evvelce
de olmuş, bizim zamanımızda da oluyor, bu padişahlık ne olacak, hü
kümdarlık meselesi ne olacak. O ben Türk tarihini kendi kendime oku
dum tetkik ettim, Türkler aşiret halindeyken bile bir padişah, kral, bir
derebeyi vesaireyi kabul etmez daima bir reis intihap eder ve onların
idaresinde çalışır. Ben Türk, eski Türk idaresinde Türklerin demokrasi
ye kabiliyetleri var, fakat maalesef birçok mühim şahıslar Türk milleti
nin başına geçerek, Selçuklular devrinde, OsmanlIlar devrinde, zorla
padişahlığı yürütmüşlerdir. Fakat Türklerin tarihten beri, eski tarihten
beri, demokrasi sistemine istidadan olduğuna kaniim derdi. Ve bilhas
sa o vakit, mektep hayatında, okul hayatındayken, Fransız cumhuriye
ti hayatıyla, idaresiyle, parlamentosunu tetkik eder, konuşur. Ve hatta
bizde ilk meclus açıldığı zaman da onlann reisleri hangi kıyafetle gelir,
usulleri nasıldır, ne nedir diyerek, hep onu almıştır.
Binaenaleyh, Atatürk’e bu idareler fikrinde, devlet idaresi, millet
idaresinde, demokrasi sistemi onun ruhunda vardı. Gençliğinden beri
bu mesele üzerinde çok çalışırdı ve arkadaşlanna da anlatmaya çalışır
dı. Ve isterdi ki Türk milletinde, tarihinde demokrasiye istidat vardır.
Binaenaleyh biz eğer milletimizde bir demokrasi idaresi getirirsek za
manla garp demokrasisini kurabiliriz ve en iyi bir idare de olur. Ve bu
suretle millet idaresine bigane kalmaz. Halbuki padişahlar idaresinde
daima bigane kalmıştır. Bunu, Atatürk’ün bu ruhunu, söylediği nutuk
ların hepsinde görürsünüz. Halktan milletle beraber, onların fikrini gö
Atatürk ve Cumhuriyet Devrlmleri 291
san tane mebus iltihak etti, Halk Partisinden. Kabul etmedik, ancak bu
modem kafalı olan arkadaşlardan otuzdokuz kişi intihab ettik. M eseli
Nurettin Paşa bize girmek istedi, kabul etmedik. Daha R aif hoca gibi
birçok adamlar, bunlar Milli Harekatta çok ilerde hizmet etmiş olan
adamlar. Gördük ki bunlar tam demokrasi insanları değildir.
F r e d e r ik P. L a tim er - R aif Hoca Sivas vali m uavini...?
için bundan istifade etmesin, onun için en emniyet ettiği adamı, Fethi
B ey ’i ondan sonra çağırdı, bu vazifeyi verdi. O vakit ondan sonra bak
tı ki İzm ir’de çok feveran var, çok karışıklık var, bu inkılâplara zarar
verecek, yani parti ne kadar dürüst hareket etse bile zarar verecek inkı
lâplara, bu itibarla Fethi B e y ’e partiyi kapat dedi. Am a bundan sonra
müstakil mebusluk ihdas etti, yani Halk Partisinin listesinde müstakil
mebusluk intihap etti. Hatta müstakil Konya mebusu vardı, Haydar
Bey, ölmüştü, onun yerine beni davet etti, bana teklif etti ve şu hitabıy
la, müntehibi sanilere, o vakit biliyorsunuz bizde iki dereceli intihap
vardı, ikinci müntehipler, sonra müntehipler... Müntehibi sanilere yap
tığı beyanatta Atatürk diyordu ki, «m illi harekatın başından so nuna ka
d a r ve b u g ü n e kadar ; siyasette id a red e tam am iyle hem fikir old u ğu m ve
K o n y a 'd a ikinci ordu m üfettişliği yapan A li F u a t P a şa ’yı H alk P artisi
İd a re H ey eti m üstakil a d a y lığa , nam zetliğini ka b u l ed iy o ru m . B in a e n a
leyh M ü n teh ibi sanilerin on a rey v erm esin i rica ed erim .» Bu beyanatı
ne vakit yapıyor? Biz Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını yapıyoruz.
Aradan birçok hadiseler geçiyor. Ve ondan sonra bunu yapıyor. Göste
riliyor ki, yani bu da ispat eder ki, ondan sonra, ikinci ispat, birisi bi
zim teşekkülümüzün yirminci günü, otuzuncu günü İsmet Paşa ile bi
zim yanımızda, gayet memnunen, bizde şimdi paşa müjdesini vereyim,
parlamento hayatı teşekkül etti, ikinci fırka yaptı. Serbest Fırkayı ka
pattıktan sonra müstakil mebusluğa gitti.
Binaenaleyh ben onun ölümüne kadar müstakil mebustum. Hatta
dedim ki Büyük Millet Meclisinde, uzun boylu murakabemi yapamam,
çünkü tek adamım, yahut iki üç kişiyiz. Arkadaşlarım ne fikirde. Mü
saade eder misiniz size geleyim yahut on onbeş günde, yahut başveki
le gideyim. Onunla fikir teati edeyim, bunu arzu eder misiniz? Hay hay
istediğin zaman, ister meclis kürsüsünden ister bizden istediğin gibi gö
rüşürsün dedi. Unutma dedi, hatırla dedi, Harbiye okulunda dedi, be
nim ne kadar münakaşayı sevdiğimi ve buna ne kadar önem verdiğimi
hatırlarsın dedi. Onun için hiç sıkılma dedi. Gel dedi görüşelim dedi.
Binaenaleyh hakikaten Atatürk’ün kanaati Türkiye’de belki tamamıyla
çok partili bir demokrasi, tam manasıyla bir garp demokrasisi teşekkül
etmez, belki bize göre bazı yerleri değişebilir. Am erika’daki demokra
si de başka türlü, Fransa’daki de. Ondan sonra daha diğer, mesela kra
294 Atatürk ve Cumhuriyet Devrimleri
liyetler var, Hollanda var Belçika var, bunlarda da demokrasi var, bun*
larda da azçok var. Yani o kanaatteydi ki pekala bu tarzı idare yerleşe
bilir ve memleket için de mutlu olur. En iyi bir idare olur ve mutlu olur
kanaatindeyim. Fakat bunun diğer inkılâplar gibi tabii çabuk olacağına
da kani değildi. Tabii zamanla bu tekamül edecektir.
(*) Burada küçük bir ara mevcut ve Latimer’in sorusu tam olarak belli değil...
Ancak sorusunun Amerikan mandası meselesi olduğu anlaşılıyor...
Atatürk ve Cumhuriyet Devrimieri 295
İmza var, var imza var. İmza attılar üç kişi. Ahmet Emin Yalman,
Mehmet Rauf, ki bu matbuat müdürü olan insan burda, bir üçüncüsü
daha var, şimdi bilmiyorum kimdir bu. Ondan sonra o hanım söyledi.
Bu Yusuf Kemal B e y ’in yeğenidir, yeğenidir.
F re d e r ik P. L atim er - Yusuf Kemal B ey ’e soracağım.
arkadaşımdı Saint Jozef mektebinde. Öldü, çok oldu öleli. Sonra anne
si de öldü bunun. Bunu Yusuf Kemal B e y ’in hanımı, yani halası, evlat
etti, o bakıyordu. Çünkü Yusuf Kemal B e y ’in çocuğu olmadı. Yusuf
Kemal B e y ’in evladı yok. Bunu evlat yaptılar, evlendirdiler, iyi okuttu
lar, zannederim Kolejden çıktı, daha başka yerlerde okudu, ondan son
ra, çok akıllı bir kadın ve bu işleri çok takip eden bir kadın. Tavsiye
ederim. Ya kocasının ismini öğrenin Ankara’da konuşun. Ve bu kadın
herhalde gidecek. Bana bunu söyledi. Benim malumatım yok, bizim
malumatımız yok. Mustafa K em al’in de malumatı yok bundan. Bize
böyle aksetmedi. Bize İstanbul’dan verdikleri malumata göre Ahmet
İzzet Paşa’ya ve diğer arkadaşlarına böyle bir müracaat olmuş. Filan fi
lan Amerikalı tarafından. Ama onlar da ne kadar selahiyetli belli değil.
Ve onlar da demişler ki, tavsiye etmişler, isterseniz belki Kongre kabul
eder, diye böyle birşey var. Öbüründen benim de malumatım yok.
F r e d e r ik P, L a tim er - Ankara’da mı oturuyor?
A li F u a t C e b e s o y - Kuva-yı Milliye?
F r e d e r ik P. L a tim er - Gördüm.
dağınıktı, çok dağınık. Yunanlılar gibi değil. Dağınık, ondan sonra, ki
misi Am erika’da kimisi Avrupa’da. Sonra Rusya tarafında var çok, biz
den var. Ondan sonra filan, bunlan topladılar orda bir ordu yaptırdılar,
yirmi bin kişi kadar. Am a bu Yunan ordusu kadar kuvvetli değildi. Bu
kadar kuvvet içind e... Sonra Anadolu büyük harpte pek fakir düşmüş
tü. Bütün nesi var nesi yoktu hep cephelere gönderdi. Denebilir ki ya
ni genç adam pek az kalmış, pek az kalmış dönmüştü.
Pek az kalmıştı. Ondan sonra, binaenaleyh yani kadın kuvveti
fazlaydı. Buna rağmen nasıl bu adam bunun yolunu buldu, nasıl mille
ti topladı bir fikir etrafında, mesela Misak-ı Milliyi okuduğumuz za
man bir hukukçu için bir adam için kolay birşey zannediyorum. Ama
bu Misak-ı Milliyi Atatürk’ten başka kimse bulamadı. Kimse. En va
tanperver adamlar filan manda, falan manda olsun, hem de bütün onla
rın kafaları, Osmanlı İmparatorluğunu muhafaza etmek şartıyla, Ara
bistan da beraber manda isteyecek. İşte en vatanperver, tecrübeli adam
lar, ihtiyar adamlar hep böyle düşünüyordu. Bunun kadar müspet, can
lı, hayati bir plan kimse düşünemedi. Ve bu da herkes zannediyor ki o
zaman. Yoo gençliğinden beri kafası çalışır bir adamdır. Ve en ziyade o
durumu müsait bulduğu, nihayet kendi düşüncelerine bir şekil verdi.
F r e d e r ik P. L a tim er - Şekil vermek kabiliyeti çok büyüktü.
şah diyor, Türk padişahı diyor onlan topluyor diyor etrafına diyor. Ni
ye Türklerden istifade etmiyor diyor, bu nasıl imparatorluk diyor. Tür
kün kanıyla süngüsüyle idaresiyle kurulmuş, padişahı Türk diyor, hal
buki diyor padişah diyor esirlerle, dışardan getirdiği adamlarla memle
keti idare ediyor diyor.
F r e d e r ik P. L a t i m e r - Eski zamanlardan mı bahsediyordu? Yeni
çeri zamanı demek öyle yapıldı.
A li F u a t C eb eso y - Yeni zaman ama eskiyi bahseder. Sonra birşey
daha dikkat etmek lazım bu adamda. Çok büyük mesuliyet almıştır ama
bundan başka da çare yoktu. Ölünceye kadar Osmanlı devrini tarih yaz
mazdı. Ufak kitaplarla okuturlardı, Osmanlı devrini. Fatih lakırdısını
kimse ağzına alamazdı yani, onu öyle bir idare ederlerdi ki, ş e y ... Çün
kü eğer inkılâp yaparsak, inkılâp yaparsak ananeyi bırakmak lazım çün
kü ananenin kuvvetli yerleri de var zayıf yerleri de var. Kalkacaklar ni
ye bırakacağız bu kuvveti diyerek. Binaenaleyh tam bir tekamül yapmış.
O daima Macaristan’ı misal getirirdi. Finlandiya’yı misal getirirdi. Bun
lar da Türk derdi, bunlar da Asyalı derdi. Buyrun derdi, bütün Asya’da
ki ananelerini kestiler. Biri geldi Baltık denizinin köşesinde oturdu, biri
geldi Budapeşte civarında toplandı, tamamıyla medeni bir şekilde yaşa
dı der, buyurun, Macaristan oldu. Bugün Macaristan bir Fransızdan bir
Almandan farkı yok. Eee biz de böyle olmazsak, imkan yok, bize hayat
vermezler. Şimdi eee bu kadar ananemiz kuvvetli, bu kadar güzel şey
ler. .. bunlar inkar mı? Yok inkar etme, dur bakalım sus, zamanı gelir on
lan da tarih diye okursun. Ama şimdi bırak onu millete, sen yeni bir mil
let teşkil ettin, Türk, ondan sonra, Osmanlı şimdilik yok, tarihi onun pek
az, şimdi yeni kalıbı koyalım üstüne senin. O daima taa okuldan beri
Macaristan Finlandiya, dikkat eder. Bakın der ne kabiliyetli milletmişiz
der, bu Türkler der. Bakın FinlandiyalIlar der, Ruslardan daha akıllı, İs
veçliler gibi bir kavim derdi. Demek ki Türkler ne ister de olmaz derdi.
F r e d e r ik P. L a tim er - Pek güzel bir misal. Doğru.
B ü y ü k T a a ru za n a sıl k a r a r v erild i ? . . .
ket ederse onlara müdafaa edecek, verm eyecek yerini. Sonra Mahmut
Şevket Paşa geldi. Onun erkanı harbiyesi, reisi, Ali Rıza Paşa.
F re d e r ic k P. L a tim er - Ve Pertev Demirhan Paşa?
ben de çölde olsam domuz yemem. Şarap içme demiş içmem, çünkü
hakkaten dokunur adama. Am a dememiş ki günahtır, günahı sonraki
hocalar uydurmuş. Ondan sonra, şimdi, böyle ilticalar yapıyor, akıllı
adamlar da yapıyor. Çünkü menfaatleri kaybolduğundan dolayı yapı
yorlar. Am a bana öyle geliyor ki halkın ekseriyeti hükümetin karışma
masını kabul etmiştir. Kendi davaları kendi meseleleri bu hükümet ta
rafından adliye tarafından en iyi halledildiği için, eski şeriye mahkeme
lerinden daha iyi halledildiği için çok memnundurlar, anlatabildim mi,
onlardan daha memnundurlar. Şu halde bu irtica hareketleri ufak ufak
dalgalar gidip gelip geçecektir. B ir takım menfaatler peşinde gelip ge
çecektir. Binaenaleyh Atatürk’ün bütün meselesi Türk Müslüman kal
sın, ben ona karışmayayım, ama, onun da kanaati halkın bir dini olm a
lıdır, ama hükümet işine, halkı idare edenlerin işine karışmasın, laik
kalsın, karışmasın. Ve bu maksatla da bu inkılâpları yapmıştır.
F r e d e r ic k P. L a tim er - Efendim Atatürk dedi ki bir defa, ihtiya
cımız olan şey daha saf bir İslâmdır, daha mükemmel bir İslamdır. İs
lâmî kaldırmak hiç istemedi tabii. Fakat bana biraz tuhaf geliyor ki bu
na rağmen, bildiğime kadar, Atatürk çok az şey yapmış, daha bilgili
imamları yetiştirmek için, imam hatip okulları açmadı, vesaire. B ir
müddet İlahiyat Enstitüsü var İstanbul’da değil mi?
A li F u a t C eb eso y - Daha o zaman, Atatürk zamanından var, o ka
dar. Hatip mektebi yoktu, hiç. Yalnız ilahiyat kısmı vardı o kadar.
F r e d e r ic k P. L a tim er - Fakat bu kapandı bir zaman sonra çünkü
kimse gelmedi. Kimse gelmemiş, talebeler gelmemiş.
A li F u a t C eb eso y - Gelmedi. Tamam.
Ama bir kere ben bu taassup ve cehil üzerine ne yaparsam daha fena
olacak, onun için [] meşgul olmayayım, bırakayım memleketi böyle
bakalım bir müddet sonra ne olacak. Bu cehaletin önünü alalım bu ta
assubun önünü alalım dedi, kanaati budur.
Hatta dikkat edin Osmanlı tarihiyle de meşgul olmadı. Oraya da
belki dikkat etmişsinizdir. Osmanlı tarihiyle meşgul olmadı. Sebebi
Osmanlı tarihinin içinde din tassubu ve cehli de vardır. O tarihlen meş
gul oldu muydu ikisi beraber gelecek onun içinde. Çünkü Atatürk'ün
bütün emeli bu milleti tassup ve cehilden kurtarmak. Bu da dinlen ge
liyordu. Öyle bir hale gelmiş ki din getiriyordu bu cehaleti ve tassubu.
Onun için gerek Osmanlı tarihini gerekse İslamiyet müesselerini ihmal
etmeyi, bir müddet ihmal etmeyi göze ald ı...
m iş... Saat onikiye doğru herkes çekilmiş, onlar da çekilmiş. Gece sa
at ikide cephedeki tümen komutanları İsmet B e y ’i aradık, cephe ku
mandanını bulamıyoruz, karşımızdaki düşman çekiliyor. Bizim de çe
kilmemiz lazım. Bu vaziyette çekilelim mi? Biz ama düşmanı takip et
meye başladık. Bu havadisi alır almaz Mareşal tekrar Atatürk’ü kaldı
rıyor, ordaki bulunanları falan, bu telgrafı okuyor, hepsi seviniyor. Di
yorlar ki sen İsmet Bey, işte, Sivrihisar’a gelinceye kadar, sen idare et,
buradan telgrafla emir ver, harekatı sen idare et, ondan sonra yine va
ziyeti görüşürüz demişler. Duramamış, şu Hamduİlahı çağırın demiş.
Hakikaten düşman çekilmiş, bizimkiler de biraz takip etmişler, eski du
rum yine aynen kalmış. Birinci İnönü muharebesi. Tabii bunu mükem
mel bir muvaffakiyet gibi göstermek lazım. Çağırın demiş Hamdullah
Suphi’yi gelin. İçimizde yalnız sen demiş muvaffak olacağız, olduk di
yordun demiş. Al bakalım telgrafı da yaz. İşte o telgrafı o yazmıştır.
Milletin mâkûs talihini değiştirdin diye, bu şimdi Taksim’d eki...
F re d e r ic k P. L a tim er - Aaa Taksim’d eki...
de, bir tehlikeye girerse ordu bunu önlemeye mecburdur. Yani bir nevi
ihtilallere karşı orduyu siyasete sokuyor burda, anlatabildim mi, böyle
sokuyor. Şimdi bu 60 ihtilalinde bu maddeyi de almışlardır ele. Demiş
lerdi ki Öbür hükümet, partiler, o kadar birbirleriyle kavga etmeye kalk
tı ki, vatan cephesi yaptılar, birbirlerinlen kınşacaklardı. İşte biz bunun
önünü almak için yaptık ve buna istinaden. Şimdi görülüyor ki bizim or
duda hep siyasete karışmamak, zabitin kafasında ve itaat etmek esası
var, yani şartlar onların zihniyetine göre bir ihtilali getirecekse bile, ih
tilali getirecekse bile, muhakkak kitapta birşey arıyor, sonra bir general
arıyor, o emretsin diyor, filan böyle bir vaziyet var. Bu da Atatürk dev
rinde bu işe çok ehemmiyet verildiğindendir, o kafa o zihniyet vardır.
Sonra dikkat buyurun hiçbir ihtilal bizde olduğu gibi olmadı. İhtilalden
sonra ihtilalciler yeni anayasa yaptılar. Millete referandum yaptılar. Ne
bileyim yani normal bir memleketteki vaziyetleri ihdas ettiler. Binaena
leyh yani, anladınız değil mi, yani esas siyasete karışmaması ordunun.
F r e d e r ic k P. L a tim er - Otuz yedi sene Atatürk’ün politikası de
vam etti. Ordu müdahale etmedi siyasete. Acaba meşrutiyetin o zaman
da görünüyor ki bir kısım genç subaylar, ordu, hiçbir şey siyasiyle de
ğil, yapılmadı. Fakat başka kısım genç subaylar meşrutiyetin o zaman
da siyasi ile çok, ordu çok çalışıyor.
A li F u a t C eb eso y - Çünkü o, onu ben sana söyledim. İttihat Terak
ki Teşkilatı ihtilalden evvel ve ihtilalden sonra boyuna asker aldı, zabit
aldı. Eee hükümete de geçti, yani o prensip, İttihat Terakki Fırkasındadır
o kabahat. Orda çok zorladılar. Dediler ki bu subayları bırak. Bırakamam
dedi teşkilatım kalmaz. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu’nun her tarafında
teşkilat yapmak için mutlaka subay lazım. Şimdi Arnavutluğa gitmiş, ki
mi göndereceksiniz? Bir sivil yapamaz, ama bir subay yapar. Orada bu
lunmuş bir subay teşkilatı yapar. Efendim, Arabistan’da, subay yapar,
çünkü orada bulunmuş. Subaydır, halka kumanda etmiş, teşkilat yapar.
Binaenaleyh memlekette siyasi parti fikri uyanmadığı için o vakitki si
yasi parti İttihat Terakki mecbur olmuş, orduyu düşünmemiş, memleke
tin selametini düşünmemiş, kendi menfaatim düşünmüş, ihtilalden evvel
de ve sonra da bırakmamış ordu subayını. Kendi içine almış.
F r e d e r ic k P. L a tim er - Mahmut Şevket Paşa hakkında...
328 Atatürk ve Cumhuriyet Devrimlarl
A li F u a t C eb eso y - Ne noktada?
F r e d e r ic k P. L a tim er - E lli’de.
ile harp, yani beraber harp ettiği zaman ona misal olacak mutlaka, iyi
döğüşecek. Bunlar işte bir takım ananeler.
yok diyeceksiniz. Şimdi evet bizde Atatürk devrinde ihmal edildi. Tabii
[] subay, bölük kumandanı, eee benim askerim seksenden yirmi kişiye
indiğinden benim hevesim kalmaz. Yiımi kişiynen talim olmaz. Mem
nun olmam tabii. Onun için şeyde... Ama bizim ruhumuzda mukavemet
olduğu için, mukavemet olduğu için, biraz bakıldığıynen, yine şeyelli-
ğinnen o noksanımızı telafi ediyoruz, yani geliyoruz.
Yalnız Atatürk devrinde birşey yaptılar, o iyiydi. Mütemadiyen
Atatürk Mussolini’den şüphe ederdi, Mussolini’den. Mutlaka Arnavut
luğa çıkacak Balkanlardan bize gelecek. Ve orduda daima bu fikir vaıdi.
Mussolini’den, bize hücum edecek. Binaenaleyh ordu daima maneviya
tını, hareketini şey ederler. Bir şey söyledi bana, neydi o ihtilalcilerin ba
şı, şimdi hiçbir şey yapmadı, bir general vardır, ismi hatırıma gelmedi
şimdi, Gürsel’den sonra Gürsel’den sonra ikinci bir general vardı, o se
natör filan olmadı, hiçbir şey kabul etmedi, sizin hatırınıza geldi mi o ge
neral, Milli Birlik Kom itesi’nin reisiyd i.^ Şeydeyken asıl ihtilali onun
riyaseti altında yaptılardı, şimdi hatırıma gelmedi, o bana anlattı. Biz
mektepteydik dedi, Harbiye mektebindeydik, seksen kilometre yürütür
lerdi. Çünkü derlerdi ki İtalyan hücum ederse, eee birçok kıtalar var sa
hilde değil, hudutda değil, yürümek lazım. Alıştırmak için yürütürler
miş. Bazen ayakkabıları olmazmış, yırtılırmış, dinlemezlermiş ve mem-
nunen giderlermiş alışacağız diyerekten. Böyle birşey de yapmışlar.
Sonra itiraf etmeli ki ikinci harp zamanında bizim müşir, mareşal,
ordu, harbe girmedik ama orduyu daima seferber bulundurdu, iki milyon
askere silahın yok, elbisen yok, yatacak yerin yok, eee tutma bunu. Eee
harp olursa çağırırsın. Onda da bir fikir var, geç kalır. Eee canım silah
sız asker ne yapar hiçbirşey yapmaz. Biz harp etmedik ama çok zaiyal
verdik. İkinci harpte. At zaiyatı verdik. Şeyi bulamadık, yem. Sonra as
ker hastalandı birçok, hastalardan verdik. Yani oldukça zaiyat verdik se
ferber kalacağız diye ikinci harb zamanı. Bunlar memnuniyetsizliğe mu
cip oldu. Fakat işte ondan sonra yeni siyaset o noksanı kazandı tabii.
F re d e r ic k P. L a tim er - Fakat kasten Atatürk orduyu zayıflatma
dı. Politika bakımından belki tehlikeli olur diye, biraz zayıf olsun diye?
F re d e r ic k P. L a tim er - Gerilla.
partinin içine de koydu, ihtilal partisinin içine koydu. Ondan sonra işte
meşrutiyette biliyorsunuz... böyle evet. Bilhassa bu eşkiya takibinde
n
çok muvaffak olurdu, çok muvaffak olurdu.
F r e d e r ik F. L a tim er - Enver Paşa acaba mücadelesine inanıyor
muydu?**)
A li F u a t C e b e s o y - Tabii inanıyor. Deniz vasıtasıyla irtibatı var
fakat karadan pek az yol vardı. Bütün yollar Firzovik’e gelirdi, Koso-
va Ovası tabir ettiğimiz, işte vaktiyle B eyazıt’ın harp yaptığı ovadır
Ondan sonra Kaçalik boğazından çıkar çıkmaz Üsküp’e gelir. Binaena
leyh Arnavut politikası, siyaseti, iç siyaseti, en ziyade Üsküp’te halle»
dilir. O itibarla K osova’nın ehemmiyeti çok büyüktü. Sonra bunun
mıntıkası, cenuba doğru, güneye doğru ve doğuya doğru değil de en zi
yade batıya doğru, Arnavutluğa doğru idi, oraya en ziyade hükmeder
di. B ir de Sırp ve Bulgar hudutlarının birleştiği bir hudut mmtıkasıydı.
Bu itibarla Kosova mıntıkası...
P e r a P a la s ve M ü ta re k e İ s t a n b u l 'u ...
F re d e r ik P. L atim er - Mercedes?
A li F u a t C eb eso y - General.
A li F u a t C eb eso y - İstifade...
bekar bir adam. Padişaha bir damat buldum diye, padişah da beğendim
beğendim demiş. Ondan anladık ki Naci B e y ’in fikri, beni padişaha tu-
mttırmakta, siyasi değil de damat içinden falan. Neyse kaldı o da. B i
naenaleyh bu, vaziyet bu.
F re d e r ic k P. L a tim er - Evet.
F re d e r ic k P. L a tim er - Affederseniz?
F re d e r ic k P. L a tim er - Böbreklerden?
F re d e r ic k P. L a tim er - İstanbul’dayken.
A li F u a t C e b e s o y - Mimber galiba.
F r e d e r ic k P. L a tim er - Mimber.
İs m e t P a şa m ü c a d e le y e h iç in a n m a m ıştı ...
İzzet Paşa vardı. Az çok Ahmet İzzet P aşa’nın malumatı var. Biz Ana
dolu’da mukavemet yapacağız. Fakat o zamanda iş başında olan birçok
milliyetperver zevat asker olsun sivil olsun mukavemetin para etmeye
ceği kanaatindeydi. Çünkü millet yorgun, takati kalmamış, para yok,
bıkmış, nasıl bunu sürükleyeceksiniz, bu nasıl olacak. Bunlara karşı di
yoruz ki canım başka bir düşünceniz varsa söyleyin, yoksa buyrun bu
na hizmet edin. Evet Allah muvaffak etsin derlerdi. Mesela İsmet Pa-
şa’ya bile Kazım Karabekir, Mustafa Kemal birkaç defa anlatmış. İs
met Paşa kabul etmemiş, buna inanmamış, olmaz demiş bu iş. Olmaz.
F re d e r ic k P. L a tim er - İnanmamış?
İzzet P aşa’nın malumatı vardı elbette. Rauf B e y ’in, sonra İsmet Pa*
şa’nın. Ondan sonra işte karargahı...
F r e d e r ic k P. L a tim er - Mehmet Ali?
şey, Kara Vasıf Bey gidiyordu, İstanbul delegesi, onun kafilesine ver*
dik. Muhafızla beraber, kalkıp gitti Sivas’a ...
F r e d e r ic k P. L a tim er - Affedersiniz Kara Vasıf beraber mi gitti
Sivas’a?
A li F u a t C e b e s o y - Sivasa beraber gitti. Çünkü Kara Vasıf Bey
İstanbul delegesi diye gitti Sivas’a. Arkadaşlar zaten, tanışmışlar İstan
bul’d a ...
F r e d e r ic k P. L a tim er - Biliyor musunuz Adana’da konferans ver
diğim zaman bu Brown hikayesini bir saat hayli zeki bir zat çıktı kon
feranstan sonra suallere cevap vermeye çalışıyordum. Ve sordu acaba
bu gazeteci Brown şey, manda taraftarları ile beraber giderken Sivas’a
onların tesiri altında kalamaz mıydı ve Sivas’ta manda taraftarı olarak
çalışabildi mi? Ben o zaman kimle Sivas’a gittiğini bilmiyorum ve bu
nu söyledim. Fakat son olarak İlhan Selçuk Y ön mecmuasında bana
karşı bir makale yazdı ve Brown’un bir Amerikan ajanı olduğunu söy
led i... manda, şey Türklere kabul ettirmek için çalışan adam ...
A li F u a t C eb eso y - Kompromedör. Hiç siyasete karışmadı adam.
Am a hiç. Mustafa Kemal Paşa’nın anlattığı budur. Sivas’ta diyor, yer
verdik diyor ona, tercümanın yanında. Dört gün diyor, Sivas Kongresi
açıldı, hep bunlan dinledi diyor, hatipleri dinledi diyor, kararlan dinledi
diyor ve kapanmasıyla doğru bize geliyordu diyor, bizde misafirdi di
yor, yemeğini yerdi, bizle yerdi diyor, işte odasına çekilir yazar diyor.
Bir de baktık dördüncü akşamı yok, Mister Brown yook. Aman, yahu ne
oldu bu adama. Ararlar ararlar yok. Her tarafa atlı çıkartırlar. B ir de ba
karlar Mister Brown nehirden geliyor. Kızılırmak akar orda. Şu kadar
bir balık yakalamış, elinde getiriyor falan. Yahu neye zahmet ettin. De
miş, dinledim dinledim dinledim demiş, benim de bir hizmetim olsun
diye çalıştım bu balığı yakaladım, size takdim ediyorum demiş. Bina
enaleyh demiş lütfen kabul edin. Bu yolda demiş muhakkak muvaffak
olacaksınız demiş. Başka benim birşey söylemem demiş. Hiç. Anka
ra’ya geldiği zaman da hep İngilizlerin Kafkasya’daki bozgunlukların
dan, sonra içlerinde asla hükümetin siyasetini kabul etmediklerinden
misaller getirirdi. Anlatırdı böyle. Başka hiçbirşey. Manda lafını hiç din
lemedim ben ondan. Hiç ağzına bile almadı. Manda filan bildiği yoktu.
F r e d e r ic k P. L a tim er - Çok enteresan.
Atatürk ve Cumhuriyet Çevrimleri 363
bir muhit yaptı mıydı, yürür bir adamdı. Halbuki öbür ihtilalciler hep
si Atatürk yolundayız dediler. Başka bir şey bilmedik, birşey yapmadık
dediler. Hemen onun yoluna gittiler. Eee büyük bir lider olmazsa bina
enaleyh şe y ... Binaenaleyh onun diktatörlüğü, usta bir siyaset aktörü
nün yaptığı diktatörlüktür. Kıyas ederler ki Türkçe’de bir darbı mesel
vardır, teşbihte hata olmaz. Filvaki bu adama büyük aktör demekte pek
nezakete, nezaket değil ama o da bir sanattır, ama belki iyi kavrama-
yanlar olur, ama ne yapalım icraatı odur. Büyük ve usta aktörlük hava
sı içinde şeydir diktatördür bu adam. Asi ruhluluğu da, asi ruhluluğu da
buraya girer. Evet Atatürk Anafartalar’a kadar Çanakkale’ye kadar hiç
bir rütbe kazanmadı hayatında. Her bakımdan mağdur ettiler, doğrudur.
Büyümedi, yani hiç Çanakkale müdafaası olmasaydı Mustafa Kem al
yoktu. Bu kafasıyla Mustafa Kemal mahvolurdu, hiç. Çünkü neden hep
dediğiniz gibi, mamafih üstüne çatar, ona çatır, bunu yap der, bilmem
ne, hep sözünü esirgemeyen bir adamdır. Ve bunun da çok cezasını çek
ti. Yani Anafartalar’a kadar hiçbir şey olmadı. Ben ondan evvel terfi et
tim, ondan evvel terfi ettim.
F re d e r iç k P. L a tim er - Generalliğe mi?
F r e d e r ic k P. L a tim er - Vernichtung?
lir, konuşalım der. Ve size gönlünüzü açar. Şaşırırsınız. Yani ben düşün
düm düşündüm: un g ra n d co m ed ien su r la s c e n e m o n d ia i Ve bunu da,
bunu da yani kendi kendini yetiştirmiş bu adam bu işlere... Onun için, o
itibarla çok büyük bir zekadır. Çok büyük bir kabiliyettir, çok büyük bir
kabiliyettir. Bu bir Hitler gibi bir teşkilatın başında, bir sosyal demokrat,
gelmiş bir adam değil, yani ellerini kaldırsın bilmemne etsin falan, ma
kine gibi, bilmem Musolini gibi değil. Bunun kafası çalışmıştır. Düşü
nün genç bir general, genç bir general, Ahmet İzzet Paşa gibi bir adama,
yaşlı bir adama, nice Anadolu’da yaşlı adamlara kendini kabul ettirmiş,
arkasından sürüklemiştir. Bu rol Napolyon’da da yoktur. Napolyon ordu
başmda yaptı. Orduyu muvaffakiyete götürdü. Onun en büyük hususiye
ti, ordunun başında ve orduyu iyi yöneten asker, iyi kumandan. Atatürk
ise her çeşit adam. Hem iyi asker, hem de halkçı yan i...
F r e d e r ic k P. L a tim er - İyi sivil, sivil olarak.
F r e d e r ic k P. L a tim er - Zannetmiyorum.
hem İngiliz olsun hem de Alman olsun diye. Pretansiyonu kuvvetli ya
ni ölçüsü olmayan bir adam. Atatürk ise ölçülüdür.
F re d e r ic k P. L a tim er - Evet haddini bilmeyen bir adam değil mi?
ordu var. Yedinci ordu [Baalbek’e] gelecek, dördüncü ordu Şam’ın mü
dafaasına memur olacak. Yedinci ordu Baalbek’e gelince bütün askerini
bıraksın dördüncü ordunun emrine, yalnız bir kolordu karargahı olsun.
Çünkü Şam ’da, Baalbek’te yeni yeni kuvvetler topluyor, geriye gelen
kuvvetler var, onu Mustafa Kem al’e verecek. Mustafa Kemal beni tercih
ediyor, İsmet’i bırakıyor. Biz Baalbek’e gidiyoruz, Baalbek’te toplanan
kuvvetlere kumandan oluyoruz. Görüyoruz ki işte Beyrut’u almış düş
man, Baalbek üzerine de yürüyor. Şam o gece sukut ediyor, düşüyor. Eee
Baalbek’te kalamayız diyor. Bu sefer Liman Paşa’yı da ikna ediyor Ga
zi Mustafa Kemal Paşa, bunun diyor en büyük selameti bütün orduları
mızı, bütün kuvvetlerimizi Halep’te toplayalım. Düşmandan bir ayrıla
lım, tahrip yapalım. Düşman yavaş gelsin. Ve o esnada tanzim edelim.
Totoslan müdafaa edecek, anavatanı müdafaa edecek kuvvetli bir kuv
vet toplayalım diyor. Kabul ediyor o da. Trene biniyor. Bana da diyor ki
sen bu şimendifer yolunu yavaş yavaş, köprülerini falan tahrip edecek
sin. Yavaş yavaş düşman ileri kıtaatım tutmaya çalışacaksın ve o suretle
geleceksin. Baktık düşman gelmiyor, Hamah’a [Unus’a] kadar ancak bi
zi takip etti ondan sonra gelmedi. Biz de tahrip ettik geldik Halep’e. Ha
lep’te ilk hamlede üç tümenli bir kolordu teşkil ettik. Ve ona beni kuman
dan yaptı. Ve orda dördüncü orduyu da tasfiye etti. Kaldı yedinci ordu.
Yedinci ordu, benim kolordum, bir de Adana’daki kolordu vardı, bundan
ibaret kalmıştı. İşte o zaman Yıldırım Orduları lağvedildi, mütareke im
za edilmiş. Liman memleketine gönderiliyor, Atatürk onun yerini alıyor.
Ben de yedinci ordu kumandam oluyorum. Mütareke olduğu zaman da
vaziyet bu. Sonra Atatürk’ün vazifesini de kaldırıyorlar. Muharebe bitti
diyorlar İstanbul’a geliyor. Ben kalıyorum orada.
F r e d e r ic k P. L a tim er - Bu sıralarda...
F re d e r ic k P. L a tim er - Ne zaman?
Bilhassa şurda şeyettiler: Bizde tabii ölü, öldükten sonra işte usu-
lu veçhile kaldırılıyor, imamın hatibin eline düşüyor, o yıkayacak, ca
miye götürecek, bilmemne yapacak falan. Bu bizim zayıf noktamız ol
du. Yine mecbur oldular herkes, heryerde, eski hocaları, eski imamları
aramaya mecbur oldular. Ama onları kurstan geçirseydiler onlar tabii
şey olurdu. Şimdi onlar bu sefer kurnaz hareket ettiler. B ir kısmı yeni
lik göstermek istediler ama bir kısmı yine yobazlık yapmak istiyorlar.
Hülasa Atatürk’ün vakti müsait olmadı, öldü, çabuk öldü. Olsaydı bu
meseleyi de halledecekti yani. Bakın kanunu medeni yürüyor. Mahke
melerde, nikah dairelerinde yürüyor o, güzelce hallediliyor o.
F r e d e r ic k P. L a îim er - Evet Atatürk’ün inkılâpları hep duruyor,
laiklik duruyor. Yalnız şey halk dinini bırakmıyorlar ve belki bugün ye
tişmiş hocalar işlerine yetemez.
A li F u a t C eb eso y - Yetmez. Bakın şimdi nedir bilir misiniz tabii
Atatürk’ün yaptığı laiklik, dinsizlik değil. Atatürk, çünkü İslamiyet hü
kümet işine karışıyordu. Mesela kabinede başvekilden sonra bir şeyhü
lislam var. Bu şeyhülislam bütün İslam kanunu medenisi mucibince,
mülkiyet bunun elindeydi. Sonra halifelerin iskatı, getirilmesi bunların
elindeydi. Sonra bunların diğer bir vazifesi var. Kanunu medeni ellerin
de olduğu için hükümet bir karar aldı mıydı ahkam-ı şeriye muvafık mı
değil mi diye bir kontrolü da vardı. Binaenaleyh bunu bir kere kaldırdı
o. Halkın İslamiyeti devam etsin etmesin benim umurumda değil ama
bu müdahaleyi kaldırdı. Şimdi bugün bakarsanız Fransa, bilmem kaç
senedir laiktir devlet. Ama en fanatik de Avrupa’da Fransızlardır. Bu
böyle oluyor, böyle oluyor. Kilise el altından işte bunlar, partiler yapı
yorlar. Şimdi zaten altmış bir ihtilali, altmış ihtilali bence bunun için
dir. Bundan politikacılar istifade etmek istediler ama asıl altmış ihtila
linin ruhu Atatürk inkılâpları tatbik edilemiyor. Bilhassa bu mesele tat
bik edilemiyor. Buna mani olalım, illa Atatürk şeysi olsun dediler. Ta
bii sonra iktidarda kalan Halk Partisi, İsmet Paşa da kendi menfaatlan-
na kullanmak istediler, şey ettiler yani ihtilali. Yani ihtilalin hedefi, en
büyük hedefi Atatürk inkılaplarını devam ettirmek. Eee bu bizim mil
let, askerden çekinir. Yani kuruluşundan beri bu millet ya yobazdır ya
askerdir, yani ikisinin tesiri altında kalır, anlatabildim mi? Fakat aske
ri tercih eder. Askerin şimdi Atatürk ilkelerini takviye eden askerin ke
Atatürk ve Cumhuriyet Devri mteri 385
ndisine mal etmesidir bunu. Şimdi halk nezdinde hep dikkat edersin.
Atatürk ilkelerini isteriz, Atatürk Atatürk Atatürk Atatürk. Hep bu alt-
mışbir ihtilali yaptı bunu. Yine o eski kuvvetini aldı. Şimdi tabii yavaş
yavaş tekrar bu imam-hatip işleri düzeltiliyor. Geçenlerde haber aldım,
bu camilerdeki vaizleri Diyanet İşlerinde hükümetin kontrolü altında
yapıyorlar. Mühim. Bunlar iyi bir şey. Sonra halk bizim daha okumuş
değildir ama aklı selimi vardır, b o n s s e n s ’ ı vardır, kolay kolay da yo
baza kendini kaptırmaz.
F re d e r ic k P. L a tim er - Doğru.
SON
ALİ F U A T C E B E S O Y
BÜTÜN E S E R L E R İ
1
Sınıf Arkadaşım ATATÜRK
2
MİLLÎ MÜCADELE HÂTIRALARI
3
MOSKOVA HÂTIRALARI
4
SİYASÎ HÂTIRALAR I
(Büyük Zaferden Lozan’a)
5
SİYASÎ HÂTIRALAR II
(Lozan’dan Cumhuriyete)
6
SİLİNMEYEN HATIRALAR
(Kuva-yı Milliye ve Cumhuriyet Devrimler!)
1
OsmanlI Sarayı ve
HAREMİN İÇYÜZÜ
2
Abdülhamid Devrinde
HAFİYELİK VE SANSÜR
3
Şark Meselesi
OSMANLI’NIN SÖMÜRGELEŞME TARİHİ
4
MAKEDONYA MESELESİ
5
MISIR YEMEN HİCAZ MESELESİ
6
YILDIZ VE JÖN-TÜRKLER
7
MEŞRUTİYET DOĞARKEN
8
31 MART İSYANI
FELÂKET GÜNLERİ
I-II
■f DÜNÜBİLMEDENBUGÜNÜANLAYAMAZSINIZ...
Osman Selim KOCAHANOÖLU
DERVİŞ VAHDETİ
ve
31 Mart Çavuşlar isyanı
♦ Aile faciasının içine doğan çocuk (Kıbrıs 1869). 4 yaşında mektebe verilen. 5
yaşında Kur anı hatmeden. 14 yaşında hafız olan duygulu, hırslı ve zekî bir ço
cuk. .. ♦ 16 yaşında annesi kuyuya atlayıp intihar eden. 17 yaşında babası kaza
ya kurban giden. İki kardeşi veremden ölen bir ailenin dram ı?... ♦ 20 yaşında
Ayasofya Camii müezzini ve Nakşibendi Tarikatına giriş... Vahdetî Kilise vaazla
rına devam ediyor, niçin? ♦ Protestan papazın ağma düşüş ve İngiliz memuriye
ti. .. İçkili danslı balolu eğlencelerde beyaz eldivenli Vahdetî... ♦ Vahdetî Ingiliz
ajanı olabilir mi?... Jön-Türk mikrobu ve bir Yıldız hafiyesi... ♦ Vahdetinin İs
tanbul'a gelişi ve memuriyeti (1900)... Muhacirin komisyonu ve Memduh Pa-
şa'nın yalısında ramazan imamlığı... ♦ Vahdetî'yi Paris’e ajan olarak kim gön
derdi?... Vahdetî velinimeti Memduh Paşa’yı niçin jurnalledi?... ♦ VahdetTye
Mehterhane işkencesi ve Diyarbakır sürgünü... ♦ Ziya Gökalp ve Vahdetî. ♦ Di
yarbakır menfası v e Vahdetinin bir kaçış hikayesi ♦ İslamcı Vahdetî Volkan Ga
zetesini çıkarıyor?... ♦ Vahdetinin Hüseyin Hilmi Paşa'ya şantajları... ♦ Vahde
tî Enver Paşa yı niçin seviyor?... ♦ Kabeye konacak kurşun ve hürriyet fedaileri
♦ Pirinç tanesine yazılan FATİHA ve bir sünnet oyunu... ♦ Vahdetî tam bir Türk
çe ustası... ♦ Nişantaşı koyunları ve Şeyh Ebulhüdâ Efendi?... ♦ Mason locala
rına karşı Ittihad-ı Muhammedi Cemiyeti kuruluyor... ♦ Yeşil konaklı Nakşî şey
hi kim?... ♦ VahdetTyi ölüme sürükleyen Yıldız köstebeği İsmail Hakkı... ♦
I.M.C.nin kurucuları kimlerdir?... ♦ I.M.C. İçindeki gizli mücadele ve Ayasofya
gösterisi... ♦ Vahdetîye tehdit mektupları ve geliyorum diyen ihtilâl... ♦ Vah-
detTnin de mürtedleri var... ♦ Çavuşların isyanı başlıyor... ♦ Ayasofya Meyda-
nı'nda bir gazanfer... ♦ Meclis-i Mebusan baskını ve Şeyhülislâm Ziyaeddîn
Efendi... ♦ Vahdetî Abdülhamid huzurunda... ♦ Hareket Ordusu ve VahdetTnin
kaçışı... ♦ Şehzade Vahdettin ve Volkan’ın mehdisi... ♦ Vahdetinin yargılanma
sı ve idamı... ♦ İsmail Kemal Olayı ve Meclis-i Mebusan belgeleri...
Midhat Paşanın Hatıraları
HAYATIM İBRET OLSUN
ve
YILDIZ MAHKEMESİ
Yayına Hazırlayan
Osman Selim KOCAHANOGLU
«f Midhat Paşanın ailesi, yetişmesi ve memuriyetleri... > Tuna ve
Bağdat Valilikleri. Şûra-yı Devlet Riyaseti v e Sadrazamlık... Bir Se
raskerin ihtilali ve Hüseyin Avni Paşa... > Sultan Abdülaziz intihar mı
etti, öldürüldü m ü ?... ♦ Çerkez Haşan vakası ve Seraskerin katledil
mesi ... Sultan Muracfm cinneti ve Abdülhamicfin cülûsu... + Ab-
dülâziz neden ve niçin hal' edildi?... + İlk Kanun-u Esasi nasıl ilân
edildi? «f Abdülhamid-Midhat Paşa çekişmesinin içyüzü... ♦ Midhat
Paşa cumhuriyet mi ilân edecekti?... + Midhat Paşa destekçisi Yeni-
Osmanlılar... + Abdülhamid Midhat Paşa’yı azlediyor... ♦ Midhat
Paşa’nm bir mektubu ve Avrupa sürgünü... ♦ Yıldız Mahkemesfnde
siyasi hesaplaşm a... Mabeyn-i Hümayunda işkence metodlan ve
zavallı Fahri Bey. .. Midhat Paşa: Bu iddianamenin iki yeri doğru
dur: Başındaki besmelesi v e sonundaki tarihi... + Bu dalkavukluk
ancak Adliye Nazırı Cevdet Paşaya yakışır... -f Öbür dünyaya Ab
dülhamicfde çıplak gelecektir. Hesabımız orada görülür... > Midhat
Paşa’nın Taif Kalesinde sürgün günleri... ♦ Şeyhülislâm Hayrullah
Efendi v e Taif Zindanı... ♦ Bir Osmanlı sadrazamından eşine zindan
mektupları... > Midhat Paşa zindanda nasıl boğduruldu v e gasl edil
m eden gizlice göm üldü?... > Hicaz valisi Osman Paşa ve Şerif Ab-
dülmuttalip Efendi? + Hicaz Şerifleri neden Osmanlı düşm anı?... ♦
Yassıada Mahkemesi, Yıldız Mahkemesinin intikamı olabilir mi?...
♦ DÜNÜ BİLMEDEN BU GÜNÜ ANLAYAMAZSINIZ...
Kuva-yı Milliye Başlarken - Misak-ı Milli
ATATÜRK ve CUMHURİYET ÇEVRİMLERİ
• Ali Fuat Cebesoy'un sağlığında yayınlanmamış anıları...
• Çerkez Ethem ’in bilinm eyen üç mektubu... Çerkez Ethem
olayı biraz daha aydınlanıyor...
• Garp Cephesi kumandanlığından Moskova Büyükelçiliğine...
• Milli M ücadeleyi hazırlayan sebepler...
• Mustafa Kemal Paşa Anadolu’ya nasıl gönderildi?..
- Atatürk Sam sun'a çıkm asa ne yapacaktı?..
• Misak-ı Milli kimin eseri?..
• Atatürk’e kral ol. padişah ol dediler. Cum hurbaşkanı oldu...
• Atatürk ve Nazım Hikmet in mahkumiyeti meselesi...
• Milli M ücadelede Am erikan mandacılığı...
• Atatürk diktatör mü. yoksa bir siyaset dehası mı?..
• Terakkiperver Fırka ve İzmir Suikastı nın perde arkası...
• Atatürk'ün kafasındaki din ve lâiklik meselesi...
• Ziya G ökalp ve İnkılâp hocaları...
• Atatürk ile arkadaşları niçin anlaşamadılar?..
• Atatürk'ü telgraf başına çağıran Melâmi paşas ^
• Amerikalı Prof. Frederik Latimer'e ömrünün son ’ . \ , li
Fuat Cebesoy’un anlattıkları...
• Ali Fuat Cebesoy’un ailesi, askeri ve siyasi kişiliği üzerine * f
bir değerlendirm e...
ISBN a7s-ma-osu-x
Kuva-yı Milliye Başlarken - Misak-ı Milli
ATATÜRK ve CUMHURİYET ÇEVRİMLERİ
• Ali Fuat Cebesoy'un sağlığında yayınlanmamış anıları...
• Çerkez Ethem'in bilinmeyen üç mektubu... Çerkez Ethem
olayı biraz daha aydınlanıyor...
• Garp Cephesi kumandanlığından Moskova Büyükelçiliğine...
• Milli Mücadeleyi hazırlayan sebepler...
• Mustafa Kemal Paşa Anadolu'ya nasıl gönderildi?..
• Atatürk Samsun'a çıkmasa ne yapacaktı?..
• Misak-ı Milli kimin eseri?..
• Atatürk’e kral ol. padişah ol dediler, Cumhurbaşkanı oldu...
• Atatürk ve Nazım Hikmet'in mahkumiyeti meselesi...
• Milli Mücadelede Amerikan mandacılığı...
• Atatürk diktatör mü, yoksa bir siyaset dehası mı9..
• Terakkiperver Fırka ve İzmir Suikastı nın perde arkası...
• Atatürk’ün kafasındaki din ve lâiklik meselesi...
• Ziya Gökalp ve İnkılâp hocaları...
• Atatürk ile arkadaşları niçin anlaşamadılar?..
• Atatürk'ü telgraf başına çağıran Meiâmi paşas a
• Amerikalı Prof. Frederik Latimer'e ömrünün son ] li
Fuat Cebesoy’un anlattıkları...
•Ali Fuat Cebesoy'un ailesi, askeri ve siyasi kişiliği üzerine » *
bir değerlendirme...
ISBN 1 7 5 -m D -D S t-X
T İE İM İE İ»-
YAYINLARI II 100563