You are on page 1of 46

CATVLLVS

MEB YAYINLARI 1' � J_


/(4�ıAA._
/[;1 c lJ ( b '1

ŞARK- isLAM KLASiKLERİ


MİLLİ ECİTİM BAKANLICI YAYINLARI: 2120
BlUM VE KÜLTÜR ESERLERİ DlZlSt: 431
Şark- lsıam Klasikleri : 39

Kitabın adı
RUBAlLER (Seçmeler)
Yayın kodu
90.34.y.0002.815
ISBN 975.11.()440.8
Baskı yılı
1990
Baskı adedi
20.000
Dizgi, baskı, cilt
MİLLI EClTİM BASIMEVİ

Yayımlar Dairesi Başkanlığı'nın


13.7.1990 tarih ve 5711 sayılı yazıları ile
ikinci defa 20.000 adet basılmıştır.
CATVLLVS

Şark Islam Klasikleıi


-

RUBAİLER
(SEÇMELER)
Hayyam

Çeviren
RÜŞTÜ ŞARDAC

İstanbul, 1990
HAYYAM ÇEVIRlLERl

Bütün dünyada yüzlerce, dilimizde ise tam on beş


kez, nazım veya düz yazı biçiminde çevirisi bulunan
Ömer Hayyam ruhailerinin ozanı Gıyasüddin İbra­
him'in oğlu, Ömer Hayyam'ın, hayata gelişi üzerin­
den dokuz yüz elli yıla yakın bir zaman geçmiş bulu­
nuyor. Ölümünden sonra değil, ya§adığı günlerde bile,.
çoğu yanlış yargıların çemberi içine alınmış olan.
İranın ve dünyanın bu en sayılı bilgelik ustası gül,.
aşk, adalet, barış ve sevinçten örülü kalmasını arzu­
ladığı evrene gözlerini kapadıktan üç yüz yıl sonra,.
gerçek anlayışın getirdiği sevgi v� hayı-anlık rüzgan
ile insanlığın malı olmuştur. Matemı:.tik, f.ı:ik, hekimlik
ve gökler ilmi gibi kollarda, zamanında büyük ün bı­
rakmı§ olan, bugün bile Batılıların şaşkılı bir beğeni
içinde okudukları ilim escrlerinden başka, felsefe ala­
nında da yeri bulunan Hayyam, kendisini ve rubai bi­
çimi içinde bağda.'}ıp ruh bulmuş olan şiirlerini uzun
yıllar ters anlayışlara, maksatlı görü§lere veya dar
kavrayı§lara tamtamadı. "Toplumla llgisiz," "Başıboş
Ozan," "Şaraptan Başka Düşüncesi Bulunmıyan Kör­
kütük Sarhoş", "Şarap Sözü ile sufilerin dü§ündüğü
a§k şarabını ve tanrısal a§kı yol edinmi§ti", "Kafir.
Zındık Hayyam" gibi onunla en küçük ilintisi bulun­
mıyan çe§itli görü§ler, bir gün birdenbire değişiverdi.
RUBAILER
4

Hayatına, hayyamlaşma yolunda yön tutturan on do­


kuzuncu yüz yılın tanınmış İngiliz şain Edward
Fitzgerald rubailerin ruhunu kaleme dolayarak Hay­
yaını İngilizceye çevirmiş, bu suretle Hayyam ııürleri
için, İranda ve dünyanın her yanında beliren sisler
<iağılmıştı. Artık Avrupada büsbütün, İranda ve İran
:şiirinin ağır çapta etkisi altır,ıd� kalmış olan hizqe ise,
lJayyam bir bakıma gerçek niceliği içinde göründü.

Türkçede 1903 ten beri dilimize kazandırılınaya

çalışılan Hayyarnın - rubaileri, bildiğiine göre çeşitli

isün yapmış değerlerimiz eliyle ve övgü duyulacak bir


gönül bağlantısı ile on beş kez çevrilmek istenmiştir.

Bütün bu çeviri eserlerinde biçim veya asıl metin ba­

kımından eksiklikler görüldüğünü de söylemeliyiz. 'Bir

defa bunların pek çoğu hece uyağı ile veya yazı halin­

dedir. HaYY,amı hem aruz dışı ve hem de ayak'larının

lcümelenişi- bakımından rubai biçimi dışmda çevirmek;


:yarı yarıya amaçtan kop�aktır; ruhtan olmaktır. Ba­
:zı l'ürkçe çevirmeler ise aruz iledir; fakat rubai biçi­
mi ile değildir. Düz yazı olarak yapılmış çevirmeterin
çoğu doğru, fakat ök:;üzdür. Çünkü nesre çevirirken
şiir yaralanmıştır. Sade Hayyam değil, İran, Arap
ve Osmanlı Türk şiirinin, yüzde altmış, ses şiiri oldu­
ğunu, o gizli ritmik sesi vermedikçe bu şiirlerin yarı
_:yarıya ölüme sürükleıuniş olacaklarını nasıl unutmak­
taıı. gelebiliriz. Muallim Naci, -�uallim Feyzi, Abdul­
lah Cev�et, Hüseyin :J?aniş, Rıza Tevfik, Hüseyin Ri­
_fat, llüseyin Danişle. birlikte Rıza Tevfi�, Neyzen
Tevfik, Feyzullah Sacit, Yahya Kemal, Vasfi l't1ahir,
Sabahattin Eyüboğlu, Abdülbaki GöJpınarlı, Orhan
RUBAILER 1

Veli, Cemil Miroğlu bütün veya eksik bu rubailerin


�ricileri arasında bulunmaktadır.
Hayyam, ölümünü hemen peşliyen gÜnlerde, arka­
daşlan, seven veya sevmiyen tanıdıkları eliyle sade
malesadından değil, yazdığından da başka biçimde göa­
terilmek istenmiş, biraz da bu yüzden yüz yıllar boyu,
yorumsal karanlıklara gömülmüştiir. Öğrencisi Niza­
mi-i Aruzi'nin "Çehar Magale" siyle ozanlığı ortaya
çıkan Hayyam'ın bazı mısraları veya büsbütün bazı
ruhaileri ortadan kaldırılıp onların yerlerine başkalan,
arzu edilenler � tabit yakıştınlmaya çalışılarak -
ileriye sürülmüştür. Bir yandan Iranda Necmüddin
Razi gibiler, kendi sufi inançlanna uymamğı için
Hayyam rubailerini, sapık -&"Örüşlerle dinsizliğe örnek
tutarlarken bir yandan da Hayyarnın dostlan, efsa­
neler yaratarak onu, kendi hayallerinde uydurduklan
masallara benzer bir kılığa sokmak istemişler ve ru­

bailerinde keyiflerince bazı tasarruflar yapmışlardır


veyahut da yenilerini uydurmuşlardır. İşte bu yüzden
iiayyam rubailerinin, şişe büyüye binleri bulduğunu
görürüz.
O binlerce rubai içinde Hayyam, gökler bilgini,
mateınatikçi ve felsefeci Hayyam, yüz çeşit karakteriıl
·adamı olup çıkmıştır. Pek tabit olarak bütün· bu değie­
titici ve uydurukçu görüşlere göre imal edilen ruhai­
lerin ışığı altında Ömer Hayyam, hem, sevgileri gölp
bedenimizden çekip Tan·rıya bağlıyan bir silfi, hem
tabiat tutkunu bir garip, hem karamsar; hem iyimser;
hem öldükten sonra ruhların kalıp değiştireceğille
lıem de ölümle birlikte her şeyin bittiğine inanmıe
Ilir kimse; �imdi maddeci, şimdi nıanacı, aarada ....
RUBAILER
6

vet düşkünü, burada ahlak ve erdemlik sahibi, şimdi


rind, sonra kalleş olmak gibi, türlü özellikler ve renk­
ler içinde önümüze &erilmiştir.

İran milleti ve sanatseverleri haklı olarak uzun


yıllar gerçek Hayyamı, sahtesinden ayırıp gün ışığına
kavuşturmaya öyle bir güçle sarıldılar ki, büyük şair­
lerini ilk olarak duyup asıl ic; yüzünden ve gerçek
yönünden dünyaya duyuran Fitzgerald'ın örnek tut­
tuğu robailerinde bile, Hayyama ait olmadığına inan­
dıkları çevirmeler buldular ve onun göremediklerini
de kendileri bulup eklediler. Bugün tran ve dünya.
yüzde yüz vesikalara dayanmasa bile, yüzde yüz zevke
ve Hayyam felsefesine ve ünlü İngiliz şairinin zama­
nımızdan yarım yüzyıl önceki ince süzgecine dayanan
örnekleri bir araya getirdiler.

HAYYAMI SARAN RÜZGAR

Hem bizim gibi de değil o; göklerin ilmini de

yapmıştır Başını kaldınr: görür yükselir; sonrad;m


sert bir bilinmeze çarpıp gök kubbcden aşağı bütün

hayalleriyle beraber paldır küldür yuvarlanır. Bilin­


meyen şeyler karşısında Hayyam, hep böyle çok bil­
miş olmaktan gelen bir beceriksizlikle kahrolmuş dur·­
muştur. Dünyayı, günlerin ve olayların gerisinden
süzer. Bir de ne görsün: yapraklarından meltcmle
soyunmuş canım güllerle; yeşili gönüle halılar seren
bu çayır ve çimenlerle; şu, güneşin erguvan rengini
yansıtan şarap kadehleri ve parmak uçları dokunur
dokunınaz önce kadeh sonra gönülleri yangına veren
RUBhll.FR

elkileriyle dünya, delicesine sevip bağlanılacak kadar


güzeldir.

Hayyanı topluma dalar; yazık, yazık, bakar ki,


herkes sebepsiz bir kavganın peşinde. Hükümdar bir
ıgün öleceğini düşünmeden, zulümden bir anıt dikrne­
ğe uğraşmada. Vatandaş bir lokma ekmeği iki lokma
-yapabilmek, fistanı roba çevirmek için akla sığma�
'Çabalar içinde. Dernekler, birlikler, kurumlar ve tür­
m çevrelerde her gün pişcn ett üstün aş: tki yüzlüliik.

Hayyanı siyasal dii7.ene bal,ar: Kardeşlik sustu­


TUtmuş, haksızlık tarlaianna tarihten arta kalmış
:zor, tutsaklık ve iltirnas tohumlan ekilrnekte. Dost gü­
lüşlerine bakar, üşür. Allah'ı bazı ödevleri yaparak
"kandıracağını sananları göriir; utanır. O güzel türkii­
teri. söyleyen genç kızların gÜ) dudaklanndan bir gün
nasıl böyle bereketli çİmenler beslent>ceğini düşünür;
"titrer.

Ömer Hayyamı toplumdan doğaya; m('clisten


meyhaneye; hükümdardan rneylıaneciye; riyadan yal­
nızlığa; kavgadan susgunluğa; huzursuzluktan aşka
döndüren şartlar, tarihin bütün büyük muztariplerin­
de görülen aynı kader hamuru değil midir?

Schopenhauer'i hasta eden şey, insanların, sonsuz


ve manasız istekleri değil midir? Tolstoy'u önce in­
kara sonra, Tann önünde hüngür hüngiir ağlamayB
·götüren, şu gördüğümüz insanlık değil miydi?
Rousseau'yu kirli toplumdan çekip prograrndan disip­
linsizliğe fırlatan kader, Hayyam'ı bir dere kenann­
da şarap şişesiyle başbaşa koyan, kör çevreden gelme
tıpkısı kader değil midir? Hayyarnın tek arzusu, üs-
RUBAlLER
1

ttl sevinçle iyi cilalşnmış bir ıztırabı çağırmış ol­


maktı.

Ömer Hayyaın'ı yazık ki, yüzyıllar, anlamadı.


İşin ger�eği ha.Ia da tam anlaşılmamıştır. Hayyam
garap, saki ve doğa katışığı yalnızlığına gömülür, da­
ha doğrusu döndürülürken sadece bu evreni haykır­
ınakla bile topluma karşı pasif direnme halindedir.
En küçük bir eleştinneye yer verilınediği, baskılar
içinde yaşanılan günlerde hükümdarların eninde so­
nunda toprak altında çiçek yetiştirme� üzerıı bereket­
li bir gübre olacağını söyliyen oıJur:

Gel şu laleye bak dost, anlamayan lale sanır.


Sulayan onu bil, aslında hükümdar kanıdır.

(Rubaiyyat-e Musavvar-e hakim Omar Hay­


ya .. me Nfşabiiri S.: 77).
Senin gözünde büyüttüğün, üç koca hükümdar
bhdm bir damla şarabımıza' bile değmez:

..Bir damla şarap bil ki şu Kavtısa bedeldir.ı


Hem Keykubad'ın tahtına, hem Tus'a bedeldir.2

(Aynı eser S: 97)


Nerde içkiyi bulduğu söylenen Cemşit? Hani,.
gölgesinden -korkulan Behrariı?

ı Asıl metinde de "Keykaaviis" yerine kısaltıl­


mışı söylenmiştir. Bu, sade uyağa gelsin diye değı1,.
.Kaavils'Ia Tils'taki ses uyumunun güzelliğine kıyılama­
yı�ı ytizünden yapılmış olmalıdır.
• TGs, Iranda bir eyalet.
"'Dünya denilen köhne evin aslı nedir?

Gündüz sonu, hep böyle karanlık gecedir.

Cemşit gibi yüzlercesi gelmiş, hani ya?

Behram'a otağ oldu o, on bin senedir.

(AynLeser S: 61).

Hayyam içmiş midir? Elbetw� Hayyam içki pro­


pagandacısı m ıdır ? Ayyaşlığın övgüsünü mü yapar!
Asla. Avuntuyu içkide ve güzelde bulduğu doğrudur.
Ruhailetinin hemen üçte ikisinde, şaraptan, güzelden,
dudaktan, su- kimanndan, san · gilllerle kırmızı llleler­
den söi etmesi ve dünyasını bu türlü motiflerin ııüs­
lemesi, bunlara olan düşkünlüğünü d eğil , sadece özle­
ınini gösteri r . Sanatın yüzü, h er Qağda, .görillen ve
·

yapılandan daha Çok, özlemi duyulan şeye dönük- de­


ğil midir? Orluti şiirlerini bir çapkınirk ve sarhotluk
edebiyatı ?larak değil, tabi�t, dostl�k ve düzen iste­
:.
ği .saymalıyız. H.erkesi meclisine _ gel diye çaiırır­
", "

·
kep, asıl davet biraz da kendisine gibid ir. Ister ki.
,
şartlan ağır, istibdadı yıkılmaz bir toplumda insan
oğlu, kimseye zararı o�mıyan bu rahatlik çiçeklerine
koşsun ve n� zaman geleceği . bilinmeyen zalim aJüm
�rmede� önce, hayatın tadını Ü
tadab diğince tatsın.
İşte bu duyguyu anlatan ruhailerinden biri:

"Hayyam, keyifsen içkiden yana; keyfine bak.

Ay yüzlü yarla böyle yanyana; keyfine bak.

lVfadem cihanda her işin sonu, en aonu biç..

Şükret bu var olan zamanına; keyfine bak..


RUBAILER
lO

Ömer Hayyam'ı bir zaman da toplum düşmaruı


gibi yorumlamak isteyenler olmuş, ama haklı çıkma­
mışlardır.

Ömer Hayyam'ın o çağda, hükümdar Keykaavus'un


kcllesiyle alay eden. Babram'ın eski cafcaflı sarayı­
nın döküntülerine pervasız takılan TUbailerine ege­
men hiciv havası, biraz da Selçuklu devletinin h09
görme özelliğine örnek sayılmak gerekır:

'
.ı'Keykaavus'a ait kelle tutup tıencerelerinde,
- Bir kuş soruyor bak, eski saray kubbelerinde:
_ı.�y kelle. niçin susmuş, borazantarla trampet!
Ol saltanatın yeller rri eser, şimdi yerinde?"

Tabiatın bugüne kadar binlerce inceleyicisini, sa­


yısız hayranını gördük. Ama sevgisini içimızden bö:r­
lesinf', Hayyam'ca akıtan örneklerine rastlarlık mı?

Hayyam'da güzel olan şey ne tabiat, ne şarap, neo


kadın, ne de aşktır. Asıl güzellik, bu dördünü işlemf'­
deki ı,ıaşırtıcı sadelilttir. Eski Yunan şiirinin benzet­
melerden, oyunlardan uzak düpedüzlüğüne Ömer Hay­
, yam ek olarak, kadife yumuşaklığında bir doku, gü­
neşin doğuş anına benzer bir tılsımlı cümbüş kazan­
dırmıştır:

"Olacaksın sonu toprak, hadi tat duy,


Şu çiçekten, şu kitaptan, şu dudaktan."

Ama gene söylemeliyiz ki, bir nokta önem taşır:


O, ne, dediği kadar içmiş, ne anlattığınca sevmiş, neo
RUBAİUR
11

de boylu boyunca tabiata gönül verebilmiştir. Koca


.ozanın bütün mısralan adeta bize haykırmaktadır:
·"Ben sevemedim; siz sevin. Ben uyanamadım; siz
oyanın. Ben tadını çıkaramadım; siz çıkarın."
HAYYAM VE ALLAH

Nişabur'un bin yıllık bir geçmişten ses veren hem


bqına, hem gönlüne buyruk ozanı için kendi vatanın­
·da bile uzun asırlar dinsiz sıfatının kullanıldığı veya
üstü kapalı, bu yargının ileri sürülmek istendiği bir
gerçektir. Bugün bile birçoklarının gözüne o, böyle
görünmekte. Hayyam hakkındaki bu haksızlığın da­
yancası, şairin, cebir'de bulgulara kadar ulaşan bilim­
sel hayatmdan gelemezdi. Ele alınan yanlış inanç,
Ömer Hayyama yeni bir rüzgar getirip ondan rüzgar
almış olan ruhailerinden çıkarılmak istenmektedir.

Aslında düşünce ve bilim adamı olan, hayatında


kendisine önellenmiş en büyük devlet görevlerini dir­
sek ucu ile iten Hayyam, yaşayış ve insanoğlu bak­
kındaki izlenim ve deneylerine dayanarak yılda bir­
kaç taneyi geçmemek üzere ortaya attığı bu ölmek ta­
nımaz dörtlüklerinde din ve dinsizlik karşısında ilgi­
sizdir. Hayyam bu ruhailerinde aşk, şarap ve kadından
katışık bir dünyayı ve dekor olarak da tabiatı ısrarla
yaşattığı gibi, bazan da an'la, çevre ve gün'le ilgili
hislerini, birbirinden ayrımlı duyuşlar halinde yayınış
durmuştur.
İşte onun Allah ve dinle ilgili görülen ruhaileri
de bu değişen şartlara göre başkalık, ayrılık taşır. O,
'toplumdan gördüğü anlayış eksikliği, insan kardeele-
RUBAILER
ı�

rinin acınacak, utanılacak, dertlenilecek türlü zaafla-·


n, din adamlarının o sevgililer sevgilisi Tanrıyı dar­
•e korkutucu görüşlerine alet etmeleri, hayatı insana.
zından eylemleri dolayısiyle · bazı rubailerde, Tannya.
kadar uzandığı sanılan sitem oklarını gizlememiş, ba­
zılarında korkunç ve hain ölüm enneden önce hayab
ve yaşamayı işaretlemiş, bir bölü ruhaisinde ise ölü­
mün zalimler için en büyük bir adalet ve yerinde bir­
ceza olacağını, gelecek kuşaklara ibret olacak kuvvet-·
tE> anlatarak Tanrıya bağlanmıştır. Değişik ruh hali
içinde bestelenmiş, eserler gibi yazılan bu rubailerden.
biri Allaha boyun bilküp bağlanmışken, bir ötekisi en•.
sevgili bir dosta seslenircesine !afla kafa tutmaya ka-·
dar varmıştır. Hem tabiatın ko
- ynuna gizlenen �ay-·
yam'dır, hem ölüm meselesini çözemeyip yorgıın dü­
şen, o tatlı dünyayı sever,ek anlatan Hayyam'dır ve
öteyandan na�uslu insaniann rahat edeceği bir dün­
ya kunnak için eskisini yıkmayı düşünen de o. .İşte
türlü histerin yumağı içinde önce nıha, şonra kaleme
dolanmış olan bu ruhaileriyle Ömer Hayyam, çok za­
man kendisini yalnız bir yani ile görmek istiyen . in­
sanlann kafasında, haksız ve yanlış olarak Allah'sız
ve dinsiz gibi yer tutmuştur •

O, bir gün, -hiç beklemediğimiz bir anda gelivere­


cek olan ölüme bel bağlarken nasıl da yanna inançlıdır_

"Bizi yalnız koyarak gitti bütün dostlarımız.


Ölümün pençesi altında yatıptır yarımız.
Bu ömür meclisinin aynı şarabından içip,
Bazımız sızdı en önce; geliyor bak sıramız.

(Aynı eser, sayfa: 121).


RUBAILER
..,

Bir yandan ölüm gelecek ve bu dostlar, güzeller,

,gUzellikler m eclisi yağmaya gidecek diye yazıklanan,


•korkudan içi titreyen Hayyam, bu kördv�münü çöz­
•mek için kafasını yerden yere vurur.

Bir yandan da zalim hükümdarlar, burnu büyük­


ller için Allah'ın büyük adaleti olan ölüme minnet ve
-sevgi hisleri duyar•

...Bir vakt idi, hükmeyledi Cemşid o sarayda


Arslanları, kaplanlan almış idi kayda.
"Yüzlerce yaban merkebi vurmuşken o Behram,
..Avlandı fakat tıpkısı bir kanlı dolayda.

•(Aynı eser, sayfa: 137).

ömer Hayyarnın dinsiz olduğu sanısını uyandırarı


�bailerinden işte biri: Ozan, Tanrısını, en aziz dosta
-yapılmış sitemler gibi içten gelme mısralarla sıkıştır-
-rnadadır. Fakat madalyanın öteki yüzünü niçin düşün-
•müyoruz? Burada ve aynı ruhainin içinde ozan, Tan­
•rısına, onun bağışlayıcı enginliğine de bağlanmadadır:

Asi kulunum, hükmürı, haydi gururun nerdP?


•Gö!llüm ki kararmıştır, nerde, o nurun nerde?
'Sen hizmete bir karşıt, Cenneti vermektey-sen,
"Bir üc:rete benzer bu; bizlere lut fu n nerde?

'(Aynı eser, sayfa: 249).

Onu, Tanrıya savurduğu sitemlerinde gerçek yüzü


tile tanımak için Tanrıya, bir arkadaş sayarc:asına
RUBAILfR
15

bağlanmasındaki sevgi ve yakınlık peteğinin içine in­


mek, orda ki tatlı özü akıtmak lazımdır. Şu sitem ve

sorudaki ruh, Tannsızlığa değil, Tan ı sevgisinin eııi


bulunmaz değerine ııe güzel bir örnektir.

Yoluro üstünde tuzaklar kurasın; oldu mu ya!

Sonra saptım diye yoldan, vurasın; oldu mu ya!

Ne dilersen o olur, her şeyi yargın yürütür.

Gene kalkıp beni isi yoraam; oldu m�& ya!


RUBAILER

Hayyam keyifsen içkiden yana, keyfine bak.


Ay yüzlü yarla, böyle yanyana; keyfine bak.
Madem hayatta her işin sonu ,en sonu hiç,
Şükret bu var olan zamanına; keyfine bak.
*

Şu düşen destiye bak. bencileyin �şk ağına,


Bir zamanlar o da tutkundu bir afet saçına.
Eski bir aşığa ait olabilmez �.i �u kulp?
Kim bilir belki dolanmıştı da yar çerdanına.
*

Geldi neşeyle coşup zevk alacak günler.


Gönlümüz coşkulanıp kırda bahar ister.
Doğdu Musa eli, bin feyz �e dallardan.
Her soluk dört yana lsa'dan umut serper.
*

Gelmiş diye bü1bül sarhoş olup bahçelere,


Güllerle kadehler düştü o an n�şelere.
Bülbülden işittim, sanki o şaşmaz öğüdü:
"Tut kaçmasın ömrün, dost, çıkıyorken sefere."
*

Bak ömür kervanı göçmekte nasıl,


Uçacak zevkle geçen demler, ayıl.
Gelecek derdini koy, gün eriyor,
Sun a saki, bitecektir bu fasıl.
KUBAlLER
18

Her gün diyorum, etmeliyim içmeye tövbe.


"Bardakta dolup taşmış olan badeye tövbe.
l..akin bakarım, her yana gül mevsimi gelmiş;
'"'Tanrım, edeyim bari" derim, "Tövbeye tövbe.''

"Bizden daha evvel gittiler ey saki!


"Toprakta yatarlar; bittiler ey saki!
1çmektir asıl gerçek; bunu benden duy.
tloştur öte sözler, içki ver ey saki!

-yerden yedi kat göklere vardım.


Xarşımdaki her zorluğu yardım.
-yalnız ölümün ilmiği hariç,
<iüçlükleri çözdüm ve kotardım.

Dünya denilen köhne evin aslı nedir;


<iündüz sonu, hep böyle karanlık gecedir.
<::emşit gibi yüzlercesi gelmiş. gitmiş,
"Behrama otağ oldu o, on bin senedir.

ıCelmem mi !'(.na, sanki benim dünyaya,


Gitmem neyi sağlar, bunu hiç bilmem ya!
Maksat ne gelişten; bu gidişten dostlar?
Kalk, istemeden gir, o bilinmez yuvaya.

"Bir yaşlıya rastgeldim, o meyhane içinde,


Sırtında şarap destisi var, keyfi yerinde.
Sordum, dedim: "Allahtan utanmaz mısın ey ptr'ı"
••Lutfundan eminim" dedi, "Sen iç, beni dinle!"
RUHAlLER 19'

Güller öpüşürken nevruzda, baharla,


Kırlarda uzanmak, gül yüzlü o yarla.
Kalk, geçmişe mazi derler, hadi zevk al •

Dönmez güne ait hoş hatıralarla.


*
Şu kızıl laleye bak, anlamayan lale samr.
Besleyen şey onu, aslında hükümdar kanıdır.
Yerde mahzun bükülen şeb boya dikkatle bakın:
Taze bir kız yüzünün şimdi toz olmuş yanıdır.
*
örter kara toprak seni madem ki sonunda,
Dostsuz, yapayalnız çıkılan son yolculuğunda.
Gel, iç, şu sözüm sır gibi kalsın kulağında:
"Tekrar yaşamaz, örselenen lile solunca."
*
Şöyle batmanla içip yaşasam.
Us'u, imanı üç el boşasam.
Baş göz olsam üzümün kızına,
Ellerim boynuna dek dolasam.
*
Bir damla şarap bil ki şu KaavQsa bedeldir.
Hem Keykubad'ın taht'ına, hem ·rns•a bPdeldir.ı
Rindin bize tan vakti eriştirdiği feryat,
Dininde yalanlar dolu menhusa bedeldir.
*
Kime sırdaş, kime yar oldu felek?
Kıydı Mahmud'a2 sitem, ccvrederek.
Kimse '\"ermez sana bir başka ömür;
Bir gidersen daha dönmczsin: çek 1
ı Tfis, İranın önemli bir kenti.
t Gazneli Sultan Mahmud'u kasdetmiştir.
RUBAILER

"Gel gülüm, bak hava pek hoş; ne soğuktur, ne sıcak,


Damlayıp şimdi bulut; gülleri, tozdan yuyacak.
Pahlevi dille öten bülbülü gel duy; ne diyor�
...Sarı güllerle bu mevsim içilir, dost, ancak."
*

Bizi yalnız koyarak gitti bütün dostlarımız.


Ölümün pençesi altında uzanmış yanmız.
·Bu ömür meclisinin aynı şarabından içip
Ximimiz sızdı çok önce; geliyor bak sıraınız.
*

"'Üstad elinde bir nice yıl ben de çocuktuın.


Bir gün yetiştim, usta olup, arttı huzuruın.
Dur, bak, bu macera neye mal oldu sonunda:
'Toprak yoliyle gelmiş idim, toz duman oldum.

"Kalk, gunun zevkine yaklaş, ne bu dünya tasası!


Mutluluklada geçir ilnı, budur, aşk yasası.
Haydi, varmış diyelim dost, şu �önen çarkta vefa;
$ana gelınezdi ki gülmekle sevilmek sırası.

Düşmemiş sırrını çözmek ezelin, h�dimize.


<>kunur şey mi bt., esrarla tıkız, güç kelime.
Söyleşip durmadayız, perdenin ardında bugün;
Perde düşsün, ikimizden de:. o an hak getire.

... Acılar çökmeden evvel, bu saı-armış tene, hey!


Bak şu gül yüzlü, kızıl renkli şarap içmene, hey!
Kendin altın gibi bir .mal mı sanırsın, _şaşkın,
Var ını imkan, girerek toprağa; dönmek gene, hey.
RUBAİLfR 21

Gelerek desti ile şöyle dudaktan dudağa,


Dedim "anlat, uzun ömrUn nicedir şartı, bana"
Dedi " Bi r sır sana: "İç, günleri keyfince geçir;
Bir gelir evrene insan, daha dönmez bu yana."

İncitme, yazık geç şu çimin uzağmdan.


Sürmüştür o, bir taze kızın d udağı ndan .
Sert basma yeşilliklere, bel ki de onlar,
Beslenmededir bir güzelin yanağından.

Haydi saki, çabuk ol bak, ağıyor gün doğusu.


Ver kızıl renkli şaraptan l:iize ba rdak dolusu.
Gel mübarek yere, sessizce ·uzan, içkini iç,
Ne öğüt diılıeme var burda, ne dünya konusu.

Öyle içsem, doyunca. öyle şarap;


Aymasam hiç mezarda ben, Ya Rap.
'
Koku duydukça kabrim üzre gelen,
Bayılıp sarhoş olsa, d şse fl harap.
*

Madem ki sağlanamaz, yann nasıl, nicedir'!


Koy hüznü; gÜnleri yar, aşk içinde geçir,
Doğmuşken ay, hadi iç ay yüzlü. cünkü bu ay,
Bir gün olur bizi bulmaz, her zama n o gelir.

Tanrısal güçle tutup yakasından feleğin,


Getirip kündeye, alt edeyim, ellemeyin.
Yaşasın rindlerimin tümü rahat, diyerek,
Yeni bir evreni Irunnalıyım, bencileyin.
RUBAILER

Dünya denen bu çarkı, sen dibi var sanma.

Her gün şarap içip dağıt gamı; yaslanma.

Bir gün o son şaraba geldiği anda nöbet,

Sessizce iç te bozma keyfini, sızlanma.

Insan, bu kadeh, ey büyük Us. eserindir.

Alnındaki bin aşk dolu buse senindir.


Dk önce· yaratsın onu, en sonra da kırstn,

Bilmem ki bu iş, hangi sapık desticinindir?

Yoluro üstünde tuzaklar kurasın; oldu mu ya?

Sonra saptım diye yoldan, vurasın; oldu mu ya?'

Ne dilersen o olur, her şeyi hükmün yürütür;

Gene kalkıp beni asi yorasın; oldu mu ya?

Kalbten süpürür maddeyi, t1'd eyleme, gel, iç!

Kimyadır o: "olmaz" deme, "pcrhiz" deme, gel iç!

Dünyadaki bin türlü görüş SP.nde yer etmez,

Her derde deva damlası, h�>r illete, gel, iç!

Sununuz, bana her lil.hza şarap doldurunuz.

Ölü benzime yakut gibi bir renk vurunuz.

Yıkayıp beni içkiyle; şu tabOtumu siz,

Dilerim, yine bir bağ kütüğünden oyunuz.

Ge�n akşamdı, yoluro rastladı bir desticiyP.


İşi balçıkları karnıaktı birteviye.
Görmez elbet kör olan, sezdim işin iç yüzünü,
Babamın toprağı dolmuştu çamur ellerine.
RUBAlLEB 23

'Bir gün, benim de düşüp ömrümiın zavallı dalı,


Gücsüz kalıp, çürüyüp, toprağın olunca malı,
Olsun şarap d olu bir desti toprağım, bedenim.
Tekrar hayat bana tapiaze, böyle başlamalı.

.Asi kulunum; nerde, rızan n erde?


Zindan kesilen gönle ziy an n erde ?
Cennet bize, hizmetlere karşıt mı?
ö..Y� şu. lutfwı .ne 7.alllıW, ner�?
*

Kötülükler, iyilikler geli yo r, aslından.


Gülüşün, ağlayışın; hep feleğin çarkından.
Varsa aklın, ne şikayet ediyorsun ona sen,
Daha biçare o; bahtın, gelemez hakkından

Ey top misali, kader yolundan fırlatılan.


Sağdan ve soldan iti l ; sakın konuşma, aman!
Zira yeden seni, böyle koşturan biri var,
Yalnız O'dur, O bili r ve salt O'dur tanıyan.

Eyvah, dürülüp gitti şu gençlik demimiz.


Taptaze, esenlik dolu yaz günlerimiz.
Fark etmedi asla o d eliş men kuşu, hic;,
Gelmiş ne zaman, gitti ne gün, gözlerimiz.

Cömert eliyle yarattı, ezelde Tann beni.


Okuttu aşkı en önce, güzel donattı beni.
Anahtar olmak için manevi hazineler-e,
'Bu aşkla parçalayıp büsbütün ufalttı beni.
RUBAlLER
24

İç ve dış evreni gördüm, aynı zamanda.


Nice bilgiyle donandım, köhne ci handa .

Kara cahil deyiniz, sarhoşluğa fistün


Bir makam var sanıyorsam, ben öte yanda.

Dostlar, ramazan gitti de şevval geldi.


Çılgınca içip keyfedecek hal geldi.
Bak sesleri duy: "Haydi şö len ler kurunuz,
Sırtınd2 şarap destisi, hammal geldi."
*

Gördüm ikibin destiyi tezgaht� o gün;


Susmuş kimi, amma, çoğu c�nltydı bütün.
Bir desti dedi: "Nerde bi zim de3ticimiz?
Ya desti alan, desti satan nerde bugün?,.

Perdede oynuyoruı:.; kuklasıyız feleğin.


Sözlerimin tümü gerçek, şaka bellemeyin.
Eğlene oynaşa bir gölge misali kayıp
Peşpeşe girmedeyiz sa�dı bna ecelin.

İşin aslını anla bir, evlat.


Gamı boşla da bir ya�a fırlat.
Feleğin bir oyuncağıyız biz;
Her solukta otur da keyif çat.

Feryat ederim ben, ne fena şeylere taptım.


Nefsimle bir oldum da haram yollara saptım.
"Yap,. buyruğunun tersini yaptım, Ulu 1'anriın.
,
Sen "yapma . dedin; dinlernedim ben, gene y2ptım.
RUBAILER 25
Nerde içkim a kuzum, gelecek riii?
Bana yakut dudağın deyecek mi?
"'Müslümansan şarap içme" diyorlar,
İçmedim, dine bu şart yetecek mi?

Yoksa esrarına dair bir işaret,


Ne çıkar. 'camiye' gel; �
havra a zikret.
Onun esrarına e rdin ·mi, rahatsın;
Ne cehennem dü§ünü;sün, ne de cenriet.

Kimse bilmez ecelin nerde' ucu?


Bir adımcık aŞainazsın yokuşu�
Cahili�de� riice ü�tad�na dek,
Hepsi aciz: Çözebilmekte bunti�

Yaşadın sar, dileğiııtıe; aen Sona . bak.


Sürsün ö�rün biti ���ce.; se�- so;;a bak.
Daha oyüzyıl demir aı: 'ne faydası var?
Bitecektir hi deyince; ···�en . soiııi . bak.

*
. -·

Niye, masmavi gogun, 'kapkara'! Kalk!


Bu kalın örtüyü yırt; vız gel� halk.
Bak, şarap içre kabarcıklara eŞ,
Nice Hayyam gelerek kaybola�ak:

Madem sana vermiş rızkını Tanrın,


Neysen, o kalırsııi -hükmü' �e �abrınl
Mal sahibi ol, yahut nıeteliksiz,
Yok ayrımı hiç, beyhudedir ağrın.
RUB-'ILFR
%6

Daha ben doğmadan evvel kanlırken hanıurum,


Kattılar fitne, fesat, yoğruluyorken çamurum.
Değişik özde bir insan olamam, elde değil.
Böyle çıktım kalıbımdan, niye olsun umurum!
*

Bir devleti sen, eski şanptan da küçük tut.


Yollar, o şarap semtine varmazsa, güdük tut.
Bir bardağı yeğdir, Feridun şaha, şarabın.
Key tacını, küp kapağından da çürük tut.
*

Korkarak türlü günahtan, bu derin yas ne demek!


Var mı dünyada günahsı� kişi, göster bana. tek.
Sen günah işlPrnesen, affın için yok ki sebep.
Seni hoş görmeyip Allah, kimi affeyleyeeek?

Dünyada kazık kakmaya gelmiş, değiliz ki-


Vay. yandık eğer yoksa, o eanan ile ic;kil
"Gö"kler ne 7.amandan beri var?" pek te rnübim ya;
Bir kerre göçüp gitmiyesin, neyler o bilgi!
*

GE-ernekte zaman, dinle beni


Sevmem, o kadar b<>klemeyi.
Gün doğdu, gün aydın diyelim,
Doldursana. yakut kadehi!

Her gün sevişip gez, kötü yolda dolan.


Keyf et ki budur, en sonu burda kalan.
Mahsubunu yapmaz ki hesaplarının;
Sen istemeden bahtını yazmış olan.
RUBAILER 27

Cihana §İmdi gelmiş ol, ha eskiden,

Sonunda yolcusun, dürüp te postu sen.

Garipçe bir gidiş bu, kimse kalmıyor.

Gelen gider; giden kalır; nasıl düzen!

Düşecek bir gün yolum elbet izine,


Yıkılıp sarhoş gibi cismim dizine.

Sanğım baştan, kadehim elden uçup

Tapacak Hayyam, saçının zincirine •

Dört unsur içinden burya düşen yolcu t

Şaşkın gibisin dörtten, yediden, yolcu !B

Gittin mi dönüş yok; bir daha gelmek yok.

1;, keyfini sür; bin kez dediğim şey, bu.

Tenden çıka görsün, hele bir kerre bu can;

Dostlar bizi tuğlayla kaparlar o zaman •

Bir gün de bizim toprağımız tuğla olur;

örter, sayısız başka mezar, dostum uyan!

Sennaye uçup gitti, yazık!

Ezrail ise, ister azık.

Evvelce gidenden de haber


Gelmez ki, ışınsak azıcık.

s "Dört" le, toprak, hava, su ve ateşten ibaret


dört unsur; "yedi" ile de, yedi kat göklere işaret edil­
miştir.
RUBAILER
28

Sohbeti hoş dosta feda ol�yım.


Bassa başını üstüne, boş tutayım.
Ham sofu karşında iken hala,
..Nerde cehemıem" diye sorma. bayımi

Tanrım, sana ben anlatayım, dinle;


Sırrınla ilişkin ikı üç kelime:
Sevgiyle yarattın k�ra topraktan;
Girdik, gene sevginle yerin dibine.

Sol bilgine bak, koca bil�in beye bak!


Göklerle yarışmaya kalkar, avanak!
Gör, beyni aşağda, nasıl sallanıyor,
Esrarını kimseye bildirmerli Hak.

Bir gÜn yılnlır saltanatın, yapma gÜzel!


Fırsat sana el vermiş iken, ver bize el.
Bir devlete benzer bu gÜzellik, sonu yok;
Gel, gönlümüzün hakkını lutfetmeye gel.

İbadetim neyi kattı kudretine?


Günahlanmda zarar ne, devletine!
Sığınmışım, bilirim bağışlamanı,
Cezayı sevmeyen Allah, şefkatine.

Bir tuğla kadar olsa benim cümle varım,


Bir kase şarap almaya karşıt tutarım.
Yarın nolacakmış... onu Meryem mi diken?
Sırtımdan atıp cübbemi, "al" der, satarım.
RUBAILER 29

�efsimle savaştan, gece gündüz yeniğinı.


Ahvalime üzgün ve perişan gibiyim.
Sen belki acır, belki bağışlarsın ama,
Ben işiediğim şeyden utancım ııideyim?

Ben ölümden korkan adam değilim.


Bu yarım tenden, daha çok beziğim.
Varsa bir can, iğretidir zaten,
"Al" derim bir gün, ederim teslim.

Tanrım, acıyandan daha çok; çok acıyansın.


Asi neden öyleyse kızıl ateşe yansın?
Bir lfıtf olamaz hizmete karşıt şu mükafat,
Elbette günah işiiyenin hakkıdır affın.

Bu ömür Bağdat'ta, Belh'te de olsan; biter.


Acı çek, ya neşe duy; gene devran biter.
Sevgilim, bir gün sönerse de bil, gölgemiz,
Ay saçar, her yönde o nurunu, her an biter.

Bu şarap saltanatın, Gazne1i Mahmut say.


Dinle tar seslerini, Hazreti Davut say.
Nene lazım sana, geçmiş, gelecek günler..•
Yaşanan ana değer ver, onu yakut say.

Tammazken şu hayat çarkını sen.


Çözemezsin ölüm esrarını sen.
Kavramazken bu günün anlamını,
Ne bilirsin ölümün ardını sen?
RUBAILER
30

Geçmekte ömrümüz evıat. içelim.


Kılmaz ölüm, bize imdat, içelim.
Bir gün büker belimiz, kahpe felck.
Vermez su içmeye fırsat; içelim.

Aniatma beyim ilmini, ballanı ballanı.


Yar zülfüne as kendini, sallanı sallanı.
Gel, dö1aneden evvel kanımız, şu geçen zaman;
Dolsun kadehin bağrına, destimizin kanı.

Para etmezken akıl sahibi indinde para,


Gene us sahibi yoksulları zindanda ara.
Gülüyorken san altın kesesinden bize gül,
Bak, menekşem boyun eğıniş, düşeyazmış ayağa.

Güzel bir ad bırakıp meşhur oluver.


Felekle cengi bırak dost, nur oluver.
Şu softa zühd ile mağrur olsa da. sen
Üzüm kızından içip mahmur oluver.

Seni isbata a Tanrım, benim aklım mı yete?


Yapılan şey, el açıp göklere, yardım dileme.
Kavramak, hiç, seni mümkün mü yetersiz us'la!
Kimse bilmez o büyük zatını, senden özge.

Gülü sevmek, ne kolay şey sanıyor.


Batıyor türlü diken. katlanıyor.
Yasemin saçlan öpsün diyerek
Bak, tarak kaç dilim olmuş, kanıyor.
RUBAlLER 31

Aşıksan eğer, deli ol, baştan başa gönlüm.


Ruhundan alev gibi hep neşen taşa, gönlüm•
.Madem ki ne gün, ayık olsan gamlanıyorsun.
Etrafta olanlan geç, sarhoş yaşa, gönlüm.

Kafanda bilgiye yaslanma, yapma caka;


Hünerle dolsa başın, sanma kimse baka.
Sözünde dur da yücel, rütbelen a gözüm,
Adamlığın biricik şartı, bence vefa.

Tannm, onu sen aşk ile, şehvetle yarat;


Amber koku ver, saçları sümbülce uzat ;
Kalk, sonra, "Günah, bakma" de; manası bunun :
"Doldur kadehi, tersine tut; dökme fakat."

Benim. a sevgili, gel işit, isteğim tektir!


Şarap içilmeye uyacak vakti seçmektir.
Pazar, Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe,
Cuma, Cumartesi; gece gündüz, hep içmektir.

Bıkmak düşüyor benim payıma,


Hem tak dedi artık canıma.
Olsam, ya da olmasam fark yok.
Öyleyse sebep ne varlığıma?

Eyvah ki ne boş yere bittik.


Hep gök orağiyle biçildik.
Bir göz açalım, dedik amma,
Bir göz kapayıncaya, gittik.
RUBAILER
32

Hem kırar, hem de dökersin içkiın.


Kaçınp keyfiıni, yıktın sevgim.
Hani gül renkli şarabını? - affct ­
İkimizden biri sarhoş ama, kim?

Çirkin olmuş, ya güzel ; var mı bunun ayrımı dost?


İnce atlas gibi sarmakta şu çul, {ışığı, dost.
Tutkunun gözleri cennetle cehennem seçemez;
Kuş tüyünden gibidir, kerpiç olan yastığı, dost !

İçkiyle başım boş, ama sarhoş değilim.


Salt kase tutar, başka günah tutmaz elim.
Her suçla eğer sarhoş olunsaydı biraz,
Bir tek ayık insan bulamazdın sen azizim.

Taze yakut dudağından aşk ver.


Sarabın eskicesinden gönder.
İçki İslamda haramdır deniyor;
Müslüman nerde a yavrum, göster!
*

Meyhanede öptünse mübarek E'şiği ;


Rildinse, "Güzel, ya kötü ; fark yok" rlemeyi ;
Devriise cihan, top gibi karşında RPnin,
Olmaz ki bunun arpa kadar bir değeri.
*

Sünneti geç, farzı da bir yana ser.


Kıs azıcık lokmanı, yoksula ver.
Kırma gönül, gıybete sapma sakın ;
Cennete girdin bile, mü jdcmi ver.
RUBAILER

"Öte dünyada" diyor, bir softa,


"Yaptığın suç, duracak karşında,"
Suçumuz aşkla şaraptır, zaten,
Desene, orda da ya hey, dalga ! ..

Yuğı·ulurken çamurum, sence de belliydi özüm.


Suça eğgin tutumum, türlü günah, türlü sözüm.
Yakacaksın niye öyleyse cehennemde beni ;
Hükmünün aslına uymak mı günahım a gözüm?

Sen verirsin çamurda can; bana ne?


Yünle örten, kumaşlatan; bana ne?
Sensin ancak, fena veya iyiyi,
Alna ilk önceden yazan ; bana ne?

Ben aklıma sahipsem, alır gönlü keder.


Sarhoşsam eğer, aklımı bulmam bu sefer.
Hayran olayım orta yolun ölçüsüne :
Sarhoşluğu az, aklı da azdan tutuver.

Onanlmış nıce yerler gezdik.


Izienimlerden usandık, bezdik.
Geri dönmüş kimi gördük dostlar?
Bir gidiştir ki bu, candan bezdik.

Madem ki ölüm vermez aman, gel !


Saki kadehim doldur, aman gel !
Kalıretmeye değmez ki hayatta ;
Bir tüy gibi uçınakta zaman, gel !

3
RUBAILER
34

Genelik nö1ıetindeyim, elbet içerim.


Bin zevkle coşup kendi özümden geçeriın.
İçkim acı olsa da, ömrüm gibidir.
Dostlar, kınaman beni, şerbet içerim.

Mezara bak a gözüm, bak da hıçkır, ağlayıgör.


Şu fitnelerle geçen ömrü, asla bağlayıgör.
Ve toprak altını gör, padişahla kul yatıyor ,
Karıncalar yemi olmuş, şu bal rludakiıyı gör.

Ezelin sırrına karşı, bu derin suspusa bak.


Kabre dört nalla koşan, aslını bilmez us'a bak,
Yetişirken bize namus, kuru ekmek ve o yar,
Hırsla dünyayı yutan, gözleri aç, deyyusa bak.

Değişme adet olan dünyada,


Dolaş güzelle. boğul sevdada.
O ilk'le en son'a aklın yetmez.
Seviş ve iç, ne lüzum feryada?

Açtım ömür defterini, baktım falıma.


Çıktı o an pir, dedi sırdır gel yanıma :
..Mutluluğun bir yolu var : "Ay yüzlüyü sar;
Bir sene sürdür geceyi, değsin canına."

Bir destici gördüm pazarda, elde çamur ;


Pat küt vurarak kardınr, yapardı hamur.
Caniandı bir an kil, sokuldu ustasına :
••tnsandım oğul, dikkat et, yavaşçana vur."
B.UBAtLER 35

Renkten, kokulardan yana; hoş yaratıldım.


Bak, selvi beden, Jale yanak; donatıldım.
Sorsam o büyük Ressama, evrene niçin
Hem allanı, hem pullanı böyle atıldım!

Nevruzda düşerken çiğ, )'Uzunun lalesine,


Doldur ki, bu mevsim ben biterim içmesine.
Fırsat ele geçmişken onu kullan güzeiinı,
Bir gün dolacaklar toprağının bahçesine.

Bir huri misal kız, gelse şu mevsimde eğer;


Bir kırda kadeh doldursa, şarap verse eğer ;
Eller kınasın varsın; bu sözümden ötürü :
Hayyam köpek olsun, cenneti isterse eğer.

Sarhoş şu cehennemde yanar derler a, boş ver.


Sanmam ki bu söz doğru, bırak söylesin eller.
Sarhoşlan, aşıkları Tannm yakacaksa,
Cennet, avucumdan da küçük olsa yeter.

Kalk, kalk yatağından ey saki l


Ver, ver dudağından ey sliki !
Gel, desti yapılmadan kafamız,
Sun, sun şarabından ey saki.

İki üç yüz; ya da bin yıl yaşa, kal sen.


Gideceksin ; sona, ya, başa kal, sen.
Seni bir defnedecek, bir gömecekler;
Ama ister dilen, ister paşa kal, sen.
RUBAILER
36

Hani doğdum doğalı, biliniz aymamışım.


Destinin boynunu sarmalayıp okşamışım.
Küpün ağzında gezer dudağım Tanrı günü,
Ne cuma dinlemişim, ne kadir anlamışım.

Nazlı ömre niye gamdan dolsun?


Ve yÜZÜn sade kederden solsun?
Ben yaşantımda huzur bulmamışım,
Böyle bir ömre yazıklar olsun!

*
Mademki kurtuluş yok, şu bahtın elinden,
Ruhun da ansızın uçaeak kafesinden.
Sırt üstü yat, seril kıra, keyfini sür git.
Zira zamanla çimtenecek o güzel ten.

Bizden daha evvelce de varmış, gece, gün, düş.


Dünya o zamanlarda da hep böylesi dönmüş.
Ey dost, yürü dikkatle; şu topraklar içinde,
Mümkün ki yaman bir güzelin gözleri sönmüş.

Gönlüm, şu yaşantın, diyelim, hep güle gitmiş.


Zevk bahçenin üstünde yeşil cenneti bitmiş.
mr çiğ gibi kondun bu yeşilliklere farzet ;
Bir erte sabah, gör ki bu şebnem güme git:miş.

Sen sade zekilerle buluş, içkini iç.


Tat lale yanaktan o derin sevgini ; iç.
Sır verme sakın, tut dilinin kaymasını ;
Az iç, güzel iç, gizlice iç, bilgili iç.
RUBAlLEB

Tan rüzgarı esmiş, geçmiş gül etekten.


Bülbül güle tutkun, hem iç çekerekten.
Bir gül dalı seç, yaslan; sonra düşün dost :
Sönmüş göreceksin, bir sabah erken.

Cennetle cehennemİ var mı gören gönliım!


Dönmüş kimi gördü gözün, öteden, ııöruiim!
Madem ki bu yolda belirgen işaret yok,
Bel bağlama korkuya, belki'ye sen gönlüm.

Gel be çömlekçi, sakın, fiskelerinden.


Ne çıkar insanı tahkir ilc, kinden !
Biliyorsun ki o kil meydana gelmiş,
Feridun parmağı ya Keyhosrov elinden.

Balıarda lale misal bir kadeh al, gel.


O taze kızla özün içkiye sal, gel.
Bakarsın ansızın almış seni toprak,
Bu lacivert göğe, sevdalara dal, gel.

Tasalanma, yann şöyle veya böyle, diye.


Zevkli demleri tat; kurmayı geç bir teviye.
Yedi bin senedir göçmüş olandan ne haber!
Haydi neş'eli ol, böyle somurtmak da niye?

İnsan soyu, varlıktaki gizliliğin bilmez.


Hem aslı nedir, faslı nedir; nicesin bilmez.
Herkes gücü yettikçe mırıldanıyor amma,
Cevher nitedir ; kimse onun değerin bilmez.
BUDAlLER
38

Hall kokular, renkler ardında mısın!


Çirkinle güzel seçmek kaydında mısın?
Zemzem suyu içtin, ya ab-ı hayat,
Bir gün öleceksin yar, farkında mısın?

O içki destisinin, yok ki seninçin zaran.


Bitince tazele baştan, hadi, boş durıııamalı.
Ben önce davranmazsam, bilirim, desticiler.
Karıp da desti yaparlar, çürüyen ıoprağımı.

Heykel gibi göğdenle kurum satma ; hiçsin.


Yıldızlı, dokuz katlı semalarla; hiçsin.
Hem öldürii, hem solduru en sonra devran.
Bir an sürecek keyfine gam katma ; hiçsin.

Söyleyip dinlediğİn safsata, boştur.


Ne ki gördün, ne ki gelmiş başa, boştur.
Tıkılıp evde günahsız yaşa; boştur.
Gez, dolaş evreni baştanbaşa; boştur.

Ayağın güc vererek basma sakın, yerden ayır.


lnce bir sevgilinin gül yüzüdür, belki acır.
Şu saraylar yaratan tuğlayı süz, dikkatle :
Bir vezir parmağı, yahut da hükümdar başıdır.

Bir köşktü o, yükselmiş, göklere doğru.


Sarmıştı girerken hakanları korku,
RUBAlLER
39

Gör, şimdi o kasrın çökmüş, kulesinden


Bir kumru sorar: "Hu! Onlar hani? Bu! -Bu ! "•

*
Dört unsuru söyler, yedi gökten laf eder.
Bilmez, bu hesaplar onu kahreyler, ezer.
Bin lc.erre şarap iç demişim, tut sözümü;
Gittin o gidiş, bir daha dönmek ne gezer !

*
Mehtap, gecenin açtı siyah örtüsünü.
İç, bir daha çünkü bulamazsın bu günü.
Bak keyfine, bir gün gelecek, gezdirecek,
Ay, kabtirniz üstünde ışıktan yüzünü.
*
Bu yıkık yerle şu meyhane ve aşk, çalgı bizim.
Ruhumuz, üst başımız battı, şaraplaştı bizim.
Rahmetinden umudum yok, gazabından korkum;
Yolumuz böylece dört unsuru dost, açtı bizim.
*
Yok faydası, geldik gideriz biz buradan.
Erdirmez ümit meyvesi dallarda zaman.
Her nazlı vücut organı toprakta çürür.
Canlar yanıyor, kül tutuyor, nerde duman?
*
İçkisizlik bana yüktür, yapamam, kaldıramam.
Kan verir cisme şarap, içkisiz asla duramam.
Hele bir anına hayranım o sakinin, oğul,
Öyle bir an ki sunar, içmeye takat bulamam.

• Şair, metinde "Hu" yerine "Ku" kullanmış.


Hem kumru sesini veriyor, hem "nerde" anlamında­
dır. ".Hu" da bizde aynı şekilde, hem hitap, hem kum­
ru sesini vermededir. "Hu" ile karşıladık.
RUBAILER
40

Bak keyfine, dünyada sakın çekme çile.


Her istediğin dün yazılıp dün biçile.
Arzunla ilişkin şeye ermez ki elin ;
Hükmün senin ahbap, daha dünden verile.

Olsaydı nolur, burda rahat bir yerimiz.


Bir düz yola çıksaydı bizim menzilimiz.
Yıllar sonu, toprakların altında, nolur,
Erseydi çimenler gibi baştan, tenimiz.

Bahar gele, ardınca sürüklent> güz.


Düşer giderf'k yaprağımız, görürüz.
Şu bilge diyor : "kahrı zehir sayarım;
Şifası şarap, ki m dedi kendini üz?"

Zühreden ta aya çıktım, türlü ilimlerde.


Tatmadım içkiden üstün zevkleri bir yerde.
Paranın karşıtı, satmak içkiyi, meslek m i ?
Sorarım var mı akıl meyhaneci beylerde !

Gülden daha hoş, taze civan seç.


Sen gül'le şarabı, böyle zaman see;.
Haklar seni bir gün zalim ölüm.
Tek yol sana sevdadır, uyan, seç!

Bu ne? binbir kapı ardınca koşup durmak ne?


İyi olmuş, ya fena, anlaşıp "Eyvallah" de.
Feleğirı sürdüğü takdir zarı her neyse, tutup
Kaderimdir diyerek oynayıver gitsin, be !
RUBAILER
41

Keykaavus'a ait kelle tutup pençelerinde,


Bir kuş soruyor, Tus şehri, saray kubbelerinde :
"Ey kelle, niçin susmuş borazan, nerde trampet?
Ol saltanatın yeller mi eser şimdi yerinde?"

Dünyaya gelip oynaş.


Neş'eyle coşup kaynaş.
Bir tek kadeh iç, devri! ;
Son uykuya dal, yoldaş.

Bir gün kızanrken tava üstünde balık;


Der, ördeğe : ••Dostum, şu benim şüphemi yık:
Niçin bu nehirler geri dönmez acaba?"
- Biz ölmedeyiz; felsefeden geç be alık !

Içiyorsak a yobaz, horlama, ters bakma bize.


Sen yüzerken nice bin hile, dolanlar üzre.
••tçki içmem" diye tafran ne, övünmen ne?
Yüz haram lokmayı yut, sonra sataş içkimize.

Diyelim, sen Türkiye, Çin ve Mısır sahibisin.


Sana uyruk, hükmüne bağlı şu dünya d('diğin.
Uçacaktır hepsi inan, kalan ancak payına.
İki arşın toprak ile iki arşın kefenin.

Beyaz gumuş, sarı altın mı yığarsın; vah vah !


Niçin bu kaygı senin kalbini sarsın ; vah vah !
Nefesterin sıcacıkken malı dostlarla yeme.
Ve öl de gözleri aç düşmana kalsın ; vah vah 1
RUBAİLER

Feryadını dinle, derin derin,


Tan vakti horozla öten sesin.
Gün nakşına baksa, gözün görür,
Bir gün daha geçti bilir misin?

Her gün gama bin gam kabyor, bak feleğe.


Yatkındır o, hem yapmaya, hem hiçlemeye.
Hiç doğmamış insan, faraza görse bizi,
Abdeyler idi, "gel" deseler, gelmemeye.

Cevherli şaraptan var gibidir; doldur !


Hür insana candan yar gibidir ; doldur !
Dünyada hayatın tez geçecek ey dost.
Ömrün su gibi, rüzgar gibidir; doldur.

Sevgilim, içkimi sun ; şimdi sözün yok sırası.


Rızkım olmuş bana madem ki dudaklar arası,
Yanağın benzeri bir alca şarap verdiğin an,
Tutarım tövbemi dersem, bu değildir olası.

Acı Tanrım, şu gönlümün sesine.


Acı Bayyam'a. dertli sinesine.
Hep harabata yön tutar ayağım.
Acı Tanrım, kadeh tutan elime.

Gidişinden a felek, doğrusu memnun değilim.


Beni azat ediver, bağlama artık çöz elim.
Sen ki ahmak, beceriksizlere yüz vermedesin.
Ben de farzet, avanak, beceriksiz biriyim.
llUBAILER 43

Bir yerde sevinç yok mu. o yerden geç !


Içkin sunulurken, güzel elden seç 1
Yerden göğedek, içkiye, üstün yok.
Coşkunluğa düş, cümle kederden geç.

Niye bir çok teresi n, türlü cefasın çekelim!


Öyle alçak ki bu devran, bırakıp el çekelim.
Tek teselli bize ey sevgili, sensin, bunu bil.
Yere batsın şu zaman baskısı. doldur, çekelimf

Ey sevgili, dünyada şu pergel gibiyiz.


Baş ayn, ayaklar yapışık devrederiz.
Bir dairedir döndüğümüz nokta, bu gün ;
Yarın kara toprakta gelir, birleşiriz.

Sıkı dur, çünkü bu devran acıdır, serttir, amandır.

Boş bulundun mu çeker yay, dışa aldanma, yalandır.


Göz alan içki slinar, "Gel, hadi iç" der, sakın içme.
Sana yutturduğu şey, bil ki zehirdir ve yamandır.

You might also like