Professional Documents
Culture Documents
Dişil Dindarlık
İslamcı Kadın Hareketinin
Dönüşümü
�,,,,,
..... .
ileti�im
Anneme ve Babama...
iÇiNDEKiLER
SUNUŞ ............................................................................................................................................... 9
BiRiNCi BÖLÜM
iKiNCi BÖLÜM
lslamcı kadınların küresel kadın dayanışmasıyla gerilimli ilişkisi ..... ... 121
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
9
nı bana hissettiren sevgili Elif Ekin Akşit'e; bana sık sık Ulus
lararası ilişkiler Bölümü'ne tez yazdığımı hatırlatan, tezime
bu anlamda çekidüzen veren canım hocam llhan Uzgel'e, te
zin özellikle kitaplaştırılma sürecinde jüride ortaya koydu
ğu eleştirilerinden faydalandığım Özlem Kaygusuz'a ve tezimi
kitaplaştırmak istediğimi söylediğimde bana her zamanki sı
caklığıyla destek olan Funda Şenol Cantek'e teşekkür ederim.
Ayrıca sevgili Elçin Aktoprak, her zaman yaptığım çalışmaya
inandı ve beni de buna ikna etti. Ona da dostluğu ve desteği
için teşekkürler.
Ailem . . . Aramızdan çok erken ayrılan annem Adalet Yılmaz
ve babam Hulusi Yılmaz'a, kısa da olsa bana onların çocuğu
olma şansını yaşattıkları için minnetttarım. Bu nedenle bu ki
tap onlarla paylaşamadığım 1 2 yılın tüm mutlulukları, üzün
tüleri, anıları adına canım annem ve canım babama atfedil
miştir. Onlardan geriye kalan biz beş kardeş . . . Öncelikle ha
yatta ablalara sahip olmanın konforunu her zaman bana ya
şattıkları ve her koşulda arkamda oldukları için ablalarım Ar
zu Yılmaz'a, Aslı Yılmaz'a ve Emiyra Yılmaz'a sonsuz teşekkür
ederim. Bunun ötesinde, tez sırasında Georgetown Üniversi
tesi'nde yaptığım bir yıllık çalışmada ablam Aslı Yılmaz ve gö
rüşmelerimin çoğunu gerçekleştirdiğim lstanbul'da diğer ab
lam Emiyra Yılmaz bana hem evlerini açıp hem de her türlü
desteği vererek tezin araştırma bölümünü kolaylaştırdı. Bu
nun için onlara ayrıca müteşekkirim. Ve hayattaki tüm başa
rılarımdan en çok onun gururlandığını bildiğim, diğer yarım,
canım kardeşim Kemal Yılmaz her konuda olduğu gibi tez dö
neminde de manevi olarak bana en çok yardımcı olanlardan
dı. Bir de meleklerim, yeğenlerim Adalet, Ada ve Hare'nin, o
insanın içini ferahlatan mis kokularını arada içime çekme fır
satım olmasaydı ne bu tezi ne de bu kitabı bitirme gücünü
kendimde bulabilirdim.
Son olarak, sanırım bu kitabın en çok teşekkür borçlu oldu
ğu isimlerden biri Murat Yağcı. Tezin her aşamasında yanım
da olan, tüm serzenişlerimi, iniş çıkışlarımı sabırla karşılayan,
tezin her bir satırını okuyup bana geri bildirimlerde bulunan,
10
umutsuzluğa kapıldığımda beni elimden tutup yeniden tezin
başına oturtan ve bundan sonra da elimi hiç bırakmayacağını
bildiğim Murat'a sonsuz teşekkürler. Tez bitince diye hayalini
kurduğumuz her şeyi ve beklediğimiz Yağmur'u yine birlikte
karşılayacağımız günlere . . .
Ankara, 2014
11
GiRiŞ
13
ler üzerinden lslamcılık ve serbest piyasa değerleri arasında bir
bağ oluşturulmaya çalışılmıştır. Serbest piyasa ekonomisine da
yanan neoliberalizm rüzgarından ve onun siyasal olarak öncele
diği sivil toplum, demokratikleşme, uzlaşma, insan haklan, ka
dın haklan gibi tartışmalardan etkilenen lslamcılar, lslam'ın kü
reselleşmeye, modernleşmeye karşı olmadığını ispatlamaya giriş
miştir. l 990'lar sonrası dönem lslamcılığın geleneksel değerle
riyle, serbest piyasa ekonomisi arasındaki uyumlaştırma çabala
rının tezahürlerine şahitlik etmektedir. 2000'lerden bu yana tar
tışılan 'lslam ve demokrasi', 'lslam ve sivil toplum' ya da 'lslam
ve kadın' eşleştirmeleri de bu bağlam içinde şekillenmektedir.
Bu çerçevede çalışmamda, lslam'daki dönüşümü ele alırken
küreselleşme gibi kapsayıcı bir kavramı tercih etmemin nedeni
lslamcılığın küreselleşmeye eşlik eden çoğu süreçten faydalan
mış bir hareket olmasına dayanmaktadır. Bir diğer nedeni ise
bugünkü yeni lslam modelinin en az Müslümanlar kadar, Müs
lüman olmayanlar tarafından da destekleniyor olmasının altını
çizmek istememdir. Zira bugün lslam'ın yeniden yorumlanma
sına duyulan ihtiyacın taraflarını belirleyen Müslüman olmak
ya da olmamak değil, neoliberal ekonomiyi ve 'değerlerini' ar
zulamak ya da arzulamamaktır. Serbest piyasa ekonomisi, de
mokratikleşme, özgürleşme ve sivilleşme ilkelerini yeniden ele
alan yeni lslamcılık da, bu değerleri benimsemiş her sistemin,
en ideal sistem olduğunu kabul eden küresel bir uzlaşmanın
neticesidir. Avrupa Birliği'nin (AB) üyelik sürecinde aday ül
kelere sunduğu Kopenhag kriterleri ( 1993), Amerika Birleşik
Devletleri'nin (ABD) 1 1 Eylül sonrası 'dost' ve 'düşman' ülke
leri belirlerken sunduğu kriterleri (200 1 ) ve ABD başkanı Ba
rack Obama'nın Başkan olduktan hemen sonra Kahire'de yaptı
ğı konuşmanın kriterleri de (2001 ) demokratikleşme eksenin
de belirlenmiştir. Nitekim son dönemde Türkiye'deki lslamcı
iktidara dönük yeterince 'demokratik' ya da 'çoğulcu' olmadı
ğına ilişkin itirazların temelinde de Adalet ve Kalkınma Parti
si'nin (AKP) bu uzlaşıyı zorlayacak politikalar içinde olmasın
dan duyulan kaygı yatmaktadır. itiraz, lslamcı ideolojinin içeri
ğine ilişkin değil, bu ideolojiye sahip olanların diğerleriyle iliş-
14
ki kurma biçiminedir. Diğer bir ifadeyle, daha önce olduğu gibi
bugün de lslamcılık üzerine tartışmalar dinsel nedenlerden da
ha fazla dünyasal nedenlerden beslenmektedir.
Bu nedenle burada lslamcılığı, oryantalist bir refleksle tarih
dışı ve doktrinler bütünü olarak ele almak yerine iktidarla dai
ma temas halinde olmuş ve siyasal iktidar tarafından biçimlen
dirilmiş tarihsel bir kaynak olarak ele alıyorum. lslami kavram
sallaştırmaların tarihsel olduğunu göz önünde bulundurarak,
siyasal aktörlerden ya da Müslümanların hayat tarzlarından ba
ğımsız bir lslam'dan söz etmiyorum. Tüm bu ilişkilere bağlı
olarak şekillenen siyasal bir ideolojiye işaret ediyorum. Bu bağ
lamda, benim açımdan önemli olan dinin ya da daha özel ola
rak lslam'ın oryantalist yaklaşımların yaptığı gibi 'modern' ya
da demokratik olup ol(a)mayacağını tartışmak yerine dinsel
olmayan önermeleri desteklemek için nasıl kullanıldığını açık
layabilmektir. Bu nedenle bir din olarak lslam'ın sosyal işlevi
ni, günümüz dünyasında egemen olan moderniteye, kapitaliz
me, demokrasiye nasıl eklemlendiğini 'küreselleşme' tartışma
ları bağlamında tahlil ediyorum.
Diğer taraftan birbirinden farklı yorumlar içinden, küresel
leşme sürecine dahil olan, bunu içselleştiren ve onun bir uza
mı olarak şekillenen yeni bir lslam modelinin hegemonik üs
tünlüğünden bahsederken, küresel lslamcı hareketin modern
tahayyüllerle bir 'uzlaşma' göstergesi olarak sunduğu, tüm coğ
rafyalarda yaşayan Müslümanlar için geçerli, benim tanımlayı
şımla, 'homojen ilke' arayışının nasıl bir siyasal dönüşüm için
de ortaya çıktığını açıklamaya çalışıyorum. Daha açık bir ifa
deyle, bir yandan lslami yorum farklılıklarının/çoğulluklarınm
diğer yandan da lslamiyet'te aranan temel ilkelerin, 'homojen
ilke'lerin eşzamanlı tartışılmasının ne tür bir küreseVyerel pa
radoksu içinde şekillendiğini, kadın hareketinin bunun içinde
nasıl yer aldığını anlamaya çalışıyorum. Zira aslında değişenin
din değil, toplumun ihtiyaçları olduğunu ve buradaki asıl me
selenin bu küresel ve yerel arasında çelişkiyi barındıran deği
şimde dinin nasıl bir işlev kazandığını açıklayabilmek olduğu
nu savunuyorum.
15
Bunun için çalışmamda, 'Müslümanlık' ile 'lslamcılık'ın kav
ramsal olarak birbirinden ayrılması gereğine inandığımdan,
'Müslüman' ya da 'Müslümanlık' kavramları yerine 'İslamcı'
ya da 'lslamcılık' kavramlarını kullanmayı yeğliyorum. Çünkü
benim açımdan İslamcılık, din olarak lslam'ın bir inanç siste
mi olmanın ötesinde siyasal bir ideoloji ya da iktidar alternatifi
olarak kullanılmasını ifade ediyor. İslamcılık, burada ele aldı
ğım biçimiyle tarih dışı bir anlatımla lslam dininin öğretilerine
değil, ağırlıkla bir siyasal referans olarak dinin kullanılış biçi
mine işaret ediyor. Diğer taraftan, İslamcılığın siyasal iktidarı
nı güçlendirmesini sağlayan ana unsurun ise yarattığı yeni din
darlık olduğunu düşünüyorum. Kanımca bugün dindarlık, si
yasal iktidarı ve toplumu birbirine bağlayan, siyasal iktidarın
meşruiyetini arttıran yardımlaşma süreçlerinde, ahlaki değer
lerde somutlaşan ve bu yolla iktidar lehine gündelik yaşamı ör
gütleyen soyut bir bağ olarak ortaya çıkıyor. Bu kapsamda İs
lamcılığın dindarlığı içerdiğini, ama sadece bundan ibaret ol
madığını öne sürüyorum. Kısacası, dindarlığı toplumu öncelik
le kendi arasında daha sonra ise siyasal iktidarla birbirine bağ
layan mobilize edici bir unsur olarak görüyorum. İslamcılığı ise
Müslümanları siyasal, sosyal ve ekonomik olarak yeniden ör
gütleyen total bir düşünce silsilesi olarak ele alıyorum.
Bu noktada lslamcı kadın hareketine İslamcılığın/dindarlığın
yeniden inşasında, bir yanıyla da icadında, stratejik bir önem
atfediyorum. lslamcı hareketin modem bir paradigma olarak
neoliberal küreselleşmeye direnme ya da eklemlenme arasında
yaşadığı gerilimli ilişkide en görünür aktörlerin kadınlar oldu
ğunu düşünüyorum. Zira lslamcı kadın hareketi deneyimi bi
ze göstermiştir ki lslam'ı geleneksel yükünden arındırarak, ge
leneksel öğretilerin ve kadınların ikincilleştirilmesinin aşılabi
leceğini düşünen lslamcı kadınlar, modernleşmeyi olduğu gi
bi kabul etmez. Modemi, eleştirileriyle birlikte ele alır ve bu
na yönelik kendi cevaplarını üretmeye gayret eder. Dolayısıyla,
modemizmin yeni aşaması neoliberal küreselleşme, lslamcı ha
reket içinde toplumsal cinsiyet ilişkilerini daha gergin bir nok
taya taşır. Geleneği kadınlar üzerinden yürütmeye çalışan er-
16
keklerle/kadınlarla, geleneği yeniden tanımlamaya çalışan ka
dınlar/erkekler arasındaki bu gerilimli ilişki ise İslamcılığı/din
darlığı yeniden inşa ve icat eder. Fakat bu icat sürecinde ka
dınlar zaman zaman kendilerine güçlendirici alanlar ve araç
lar da yaratır.
İslamcı kadınlar arasında önemli isimlerden biri olan Cihan
-
17
labilir. 'Model ülke' idealinin yıkılışı üzerine yapılan tartışma
lar bir yana, lslam ve neoliberal küreselleşmenin görece uyum
lu işleyişini takip etmek açısından Türkiye'nin doğru bir örnek
olduğunu düşünüyorum.
Diğer taraftan kadın hareket(ler)i bağlamında da Türkiye'nin
diğer Ortadoğu ülkeleriyle karşılaştırıldığında daha zengin bir
tarihe sahip olduğunu görüyorum. Kandiyoti'nin de vurguladı
ğı gibi doğrudan sömürge olmamış Türkiye'nin kadın hakları
mücadelesine dair geçmişi diğer sömürge olmuş Müslüman ül
kelerin kadın haklarına karşı gösterdiği tepkisel geçmişle hiç
bir zaman aynı olmamıştır ( 1 997a: 69) . Türkiye örneğinin ara
yerde hali hem İslamcı kadın hareketine ilişkin genel özellikle
ri hem de her bir ülke özelinde bu hareketin nasıl özgül biçim
lere bürünebileceğini görmek/göstermek açısından önemlidir.
Başka bir anlatımla, Türkiye örneği küresellik ile yerelliğin bir
biriyle kesiştiği ya da çatıştığı noktaları en açık biçimiyle ortaya
koyan özgün bir örnek olma özelliğini hem tarihsel geçmişiy
le hem de bugünkü toplumsal-siyasal özellikleriyle korumak
tadır. Ayrıca son on yıllık neoliberal küreselleşmeyle uyumlu
İslamcı iktidar deneyimi ve bu süre içinde İslamcı kadınların
açık bir biçimde daha görünür olmaya başlamaları da Türkiye
örneğini kaçınılmaz olarak önümüze sürmektedir.
Kanımca İslamcılık ve neoliberalizm arasındaki muhafazakar
ittifak İslamcı kadınların da üzerinden kendisini yerelde yeni
den kurmaktadır. Kadın hakları ve toplumsal cinsiyet ilişkile
ri bu iktidar mücadelesi ya da ittifakında merkezi bir yer işgal
etmektedir. Örneğin yerel ekonomiler üzerinde Dünya Banka
sı (DB) ya da Uluslararası Para Fonu (IMF) aracılığıyla yapılan
denetim, sürecin kadınlara etkisini de gündeme taşımıştır. Ka
dınlara dair kalkınma planları ve mikro krediler, DB ve IMF ta
rafından doğrudan ülkeler üzerinde baskı uygulayan, yönlen
dirici araçlar olarak kullanılmıştır. Birleşmiş Milletler'in (BM)
1 975 yılında kadın on yılını ilan etmesi ve ardından sırayla dü
zenlenen dört kadın toplantısı da ( 1975 Mexico City, 1980 Ko
penhag, 1 984 Nairobi, 1995 Pekin) bu gelişmeleri takiben ya
da paralel olarak küresel kadın hareketinin gündemine etki et-
18
miştir. Bu süreç, 'yerelleşme' vurgusuyla yereldeki lslami po
tansiyelin ortaya çıkmasına da dolaylı olarak katkıda bulun
muştur. Bu nedenle lslamcı hareketin yeniden canlanmasıyla
lslamcı kadın hareketinin canlanması eşzamanlı gerçekleşmiş;
aynı zamanda lslamcı kadın hareketi neoliberal küreselleşme
·
den beslendiği k adar neoliberal küreselleşmeye karşı bir gerili-
-
mi de içsel olarak barındırmıştır.
Söylediğim gibi bu sürecin kadınlara kazandırdığı bazı hak
lar ve kadınları güçlendirici etkileri de olmuştur. Örneğin İs
lamcı kadınlar neoliberal küreselleşmeyle birlikte aşikar bir bi
çimde kamusal alanda daha fazla görünürlük kazanmış, lslam
cı akımların toplumsal cinsiyet ilişkilerine ilişkin tahayyülü
nün hareket içinde sorgulanmasını tetiklemiştir. Ancak kadın
ların bu güçlenme stratejilerinin onları özgürleştirip özgürleş
tirmediği sorusu feminist tartışmalar açısından, açıklanmaya
değer önemli bir soru olarak karşımızda durmaktadır. Bu temel
soruyu iki ek soruyla açabiliriz: Kandiyoti'nin Türkiye'deki ka
dınlar üzerine yaptığı eşsiz değerlendirmede ifade ettiği gibi İs
lamcı kadınlar da, Türkiye'deki milliyetçVKemalist kadın ha
reketi deneyimine benzer olarak "kurtulmuş ama özgürleşme
miş" ( 1 997a: 72) olabilirler mi? Ya da kadınlar iddia ettiğim gi
bi kendilerine biçilen dindarlığı sürdürme rolü üzerinden yeni
bir güçlenme ya da özgürleşme imkanı yaratabilirler mi? Takip
ettiğim bu soruların cevaplan sadece bana lslamcı kadın hare
ketine ilişkin bilgi vermedi, seküler feminizmin sınırları ve sı
nırlılıklarına ilişkin tartışmaları irdelememe de vesile oldu.
Bu tartışmalar çerçevesinde ben de her ne kadar Türkiye'deki
lslamcı kadınların dindarlığın yeniden inşası ve yaygınlaştırıl
ması sürecinde önemli roller üstlendiklerini düşünsem de, esas
olarak kadınların kamusal alanda daha fazla görünür olmasının
kadınlan 'özgürleştirici' bir pratik olmasından daha çok kadın
ve erkek arasında cinsiyetçi görev dağılımının yeniden yapılan
dırılmasının yeni bir biçimi olduğunu öne sürüyorum. Dindar
lığın kadınlar eliyle kurulduğunu, yani dişilleştiğini iddia edi
yorum. Bunun kadınları güçlendirici imkanlar yarattığını ama
lslamcı kadınlar açısından asıl özgürleşmenin mümkün olabi-
19
leceği siyasal mücadele alanının oldukça kısıtlı olduğunu söy
lüyorum. Bu argümanımı ise çalışmamda Batıcı/seküler femi
nizme yönelik eleştiriler sunan post-kolonyal feminizmin eleş
tirileriyle süzerek tartışıyorum. Post-kolonyal teori içinde tar
tışılan 'madunluk' ve 'melezlik' tartışmalannı ise Islamcı kadın
lann güçlenme stratejilerini anlayabilmek için temel kavramsal
yörünge olarak ele alıyorum. Böylece post-kolonyal feminist
teori bir yanıyla bu değişimi anlamamda diğer yanıyla da Batı
cı/seküler feminizmin boşluklannı tespit etmemde benim için
önemli bir teorik süzgeç olma işlevi gördü.
Aynı zamanda, Islamcı hareketin neoliberalizmle birlikte dö
nüşümünü anlamak açısından da yerel öznenin egemen özne
ye karşı direnişini ve ona dahiliyetini açıklayan 'madun' ve 'me
lez' kavramlarına yeniden başvuruyorum. Çalışmam boyun
ca küresel Islam hareketinin dönüşümünü analiz ederken ken
disini 'madunluk' ve 'mağdurluk' söylemi üzerinden kuran İs
lamcılığın nasıl önce 'melezlik' ve sonrasında 'muktedirlik' söy
lemine doğru kaydığını, dönüştüğünü post-kolonyal tartışma
lar üzerinden, Türkiye'deki Islamcı hareketin neoliberal küre
selleşmeye eklemlenme deneyimini okuyarak takip ediyorum.
Özetle İslamcılığın dönüşümünü ve bu dönüşüme kadınların
etkisini küreselleşme bağlamına yerleştirerek, ama bununla da
eşzamanlı madunluk ve melezlik gerilimi çerçevesinde değer
lendiriyorum.
Öte yandan, post-kolonyal teorinin de literatürde etkisini
göstermeye başladığı l 990'lan Islamcı kadınlar üzerine düşün
mek için bir eşik olarak almamın öncelikli gerekçelerinden bi
ri kadınların yerel/küresel kamusal alanda görünürlüklerinin
artmasının bu döneme denk gelmesiyle yakından ilişkilidir.
Nitekim Islamcı kadın hareketinde asıl değişikliği yaratan ve
l 990'lar ile sonrasında iz bırakan kadınlar da, ikinci nesil ola
rak tanımlayabileceğim '50'li, '60'lı yıllarda doğanlardır. Bunlar
bugünün bilinen isimleri olarak sayabileceğimiz: Cihan Aktaş,
Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, Halime Toros, Nazife Şişman,
Hidayet Şefkatli Tuksal, Yıldız Ramazanoğlu, Mualla Gülnaz,
Sibel Eraslan, Ayşe Böhürler gibi isimlerdir. Bu dönemin Islam-
20
cı kadınlarının çoğu yüksek eğitim düzeyine sahiptir ve kuram
sal olarak geleneksellik ile modemizmin sentezini yakalamaya
çalışmaktadır. lkinci dönem lslamcı kadınlar, önceki dönem
den farklı olarak özellikle l 980'lerin ikinci yansından sonra ls
lami cemaatin erkeklerine karşı ciddi eleştiriler geliştirmişler
dir. Oysa 1970'ler itibariyle etkili olmaya başlayan, içinde Şule
Yüksel Şenler, Sevim Asımgil, Bakiye Marangoz, Gülsen Atase
ven, Fatma Çalıkkava, Hümeyra Ökten, Nuriye Çakmak, Atiye
Akyıl, Münire Yarar, Fakihe Güleç, Türkan Özkul, lmran Mü
berra Önal, Mevhibe Kor, Leyla Çonkar gibi isimlerin 1 olduğu
ilk dönem lslamcı kadınlar. e.rkekleri takip eden 'dava' kadını
,_
görünümü vermekteydiler. Bu dönemin kadınlan, kadın mese
lesi üzerine düşünmekten çok kimliklerine tehdit olarak gör
dükleri seküler sistemle mücadele etmeyi, bu nedenle de er
keklerle birlikte hatta çoğu zaman erkeklerin arkasında, onları
izleyenler, 'tamamlayanlar' olarak hareket etmeyi yeğlemişler
di. l 990'lardan sonra ortaya çıkan lslamcı kadın hareketiyse ls
lam'ın ataerkil yorumlarına ve bunun üzerinden Müslüman ka
dının ikincilleştirilmesine bir itiraz olarak ortaya çıkmıştı.
Elbette bu eleştirilerde � ?�O'lerle birlikte Türkiye'de feminist
hareketin bir muhalefet çeperi olarak ortaya çıkmasının da et
kisi vardır. Bu nesil lslamcı kadınlar da feminizmin kadınlara
sağladığı 'güçlenme' pratiklerinden etkilenmiş, yer yer bu lite
ratüre başvurmuştur. Ancak kadın hakları bağlamında lslamcı
kadınlarla feministler arasında daima 'aile' ve 'kadının bedensel
özgürlüğü' konularında bugüne de sirayet eden aşılmaz bir ge
rilim yaşanmıştır. Her ne kadar ikinci dönem kadınlar ilk dö
nem kadınlar kadar sadece aile konusu odaklı çalışmasalar da,
aile tartışması ikinci dönem kadınlar için de önemli bir başlık
olmuştur.
l 990'lann lslamcı kadınlarını önceki dönemden ayırt eden di
ğer önemli gelişme ise 28 Şubat döneminde türban eylemleri
nin kadınlar üzerindeki etkisidir. Bu eylemlerle bağımsız hare-
Cumhuriyet Dönemi'nin ilk dindar kadınlan üzerine yapılan bir profil çalış
ması için bkz. Fatma K. Barbarasoğlu, Cumhuriyrı'in Dindar Kadınlan, Profil
Yayınlan, lstanbul, 2009.
21
ket edebilme ve örgütlenebilme kabiliyeti kazanan kadınlar, İs
lamcı erkeklerden de bekledikleri desteği alamamışlardır. İslam
cı kadınlar açısından bu deneyim, sadece maruz kaldıkları reji
min eleştirisini yapmalarını değil, aynı zamanda İslamcı erkekle
re yönelik de önemli bir eleştiri başlatmalarını tetiklemiştir.
Yeni neslin birçoğunun ortak özelliği eğitimli, şehirli, mes
lek sahibi, kentli orta sınıftan oluşmasıdır. l 990'lı yılların İs
lamcı kadınları, yine önceki dönemden farklı olarak sadece
başlarını kapatıp bunu yaygınlaştırmaya çalışmıyor; aynı za
manda onlar kadın eliyle yeni bir hayat tarzını da ortaya ko
yuyor. Bu tarz, orta sınıf kentli kadının yaşam biçimini tem
sil eden 'tercih' üzerinden şekilleniyor. Kadınlar içine doğduk
ları için değil 'tercih' ettikleri için Müslüman hayat tarzına uy
gun yaşadıklarını ve başörtüsü taktıklarını altını çizerek ifade
ediyorlar. Diğer taraftan artık erkekler tarafından değil bizati
hi kendileri tarafından temsil edilmek istiyorlar. Özetle, '9.Qlı
yıllara gelindiğinde lslamcı kadınlar açısından '80'li yıllardaki
'temsil' kavramının yerini 'kcıtılım' aldı diyebiliriz (Çayır, 2000:
5 1 ) . Nitekim bu 'katılım'ın bir tür yansım�sı ola;ak 1980'li yıl
larda sadece eylem ve mitinglerde kendilerini gösteren kadın
lar, 1990'lardan sonra aynı zamanda derneklerde ve sosyal plat
formlarda daha örgütlü bir biçimde haklarını aramaya başladı.
İkinci dönemin kadınları, önceki dönem kadınlarda yaygın
olan dergilerde2 yazı yazmaktan çok gazete köşe yazarlığı ya da
dernekler yoluyla örgütlenme yolunu seçti. İnternet siteleri ve
forumlar kadınların beslendikleri ve kendilerini ifade ettikleri
2 Bir kısmı 1980'lerden sonra bir kısmı da 1990'lardan sonra çıkmaya başlayan
Şebnem, Hicran, Semerhand, Turuncu, Kadın ve Aile, Mehtup ve Bizim Aile gibi
dergilerde lslamcı kadının nasıl yaşaması, nasıl davranması gerektiğine ya da
lslam'ın kadına ne tıir sınırlar çizdiğine ilişkin makaleler, görüşler, görüşme
ler yer almaktadır. Bugün de yayınlanan, bazılan doğrudan cemaatlerle ilişki
li olan tüm bu dergiler, kadını aile içinde tanımlamakta, kadına yüklenen ge
leneksel rollerin eleştirisine ilişkin yorumlara ise neredeyse hiç yer vermemek
tedir. Dergilerde savunulan Müslüman kadın kimliği ise lslam Peygamberinin
eşlerinin model olarak alınması üzerine inşa edilmektedir. Özetle dönemin
yaygın kanısının bir yansıması olarak özellikle kadının annelik ve aile içi rolle
rinin kutsallığı ve önemine ilişkin yazılar dergilerde kendisine geniş yer bulur
ken; lslamcılık içinde toplumsal cinsiyet ilişkilerini eleştirmek ya da bunu de
ğiştirmeye ilişkin yorumlar ve değerlendirmeler gündeme alınmamaktadır.
22
bir diğer alan oldu.3 Kendilerinden önceki nesille karşılaştırıl
dığında önceki dönemin erkekleri takip eden kadın profilinden
daha farklı ve bağımsız bir strateji izlediler. Kısaca söylemek
gerekirse, l 990'lara gelindiğinde kadınların gündemi de değiş
ti: İslamcı kadınların kamusal alandaki görünürlüğü, kamu
sal alanın yeniden tanımlanması, kadınların meslek edinmele
ri, cenaze ve Cuma namazlarına kadınların katılımı, kadınların
siyasetteki rolü ve feminizm gibi konular kadınların gündem
lerinde yer almaya başladı. Bu gündem değişikliğinde feminist
hareketlerin çeşitlenmesi, küreselleşmeyle birlikte farklı kadın
hareketleri arasında dayanışmanın artması da etkiliydi. Böy
lece yeni lslamcı kadının söylemine daha sorgulayıcı bir ifade
yerleşti. Dönemin kadınları '80'lerdeki kadınların tersine 'diğe
ri'ni eleştirmekle eşzamanlı kendi içinde bulunduğu cemaati de
eleştirmeye başladı.
Günümüzde ise yeni bir İslamcı kadın hareketinden bahset
mek pek mümkün değil. '90'larda başlayan harekete eklem
lenen kadınlar olmakla birlikte, hala hareketin sürükleyicisi
ikinci nesil kadınlar. Daha sonra bahsedeceğim Buluşan Kadın
lar Platformu4 gibi geniş katılımlı örgütlenmelere giderek, ka
dınlar kendi aralarındaki dayanışmayı arttırmaya çalışsalar da
yeni dönemin kadınları bir ivme yaratacak potansiyeli taşımı
yor. Çoğu şu anda Türkiye'de İslamcı bir partinin iktidar olma
sının kendisine yarattığı fırsat alanları içinde İslami söyleme,
kadın boyutunu eklemeye çabalıyor. Hilal Kaplan, Nihal Bengi-
3 lslamcı kadınların haber almak ya da dini bilgiler edinmek için en çok kul
landığı siteleri şöyle sıralayabiliriz: www . mumine.com, www. kadinhaberleri.
com, www.kadinnews.com, www . kadinpenceresi.com, www.kadıncakararin
ca.com, www.kurandakadin.com, www.müslümankadin.com, www.kadinve
aile.com, www.birruya.com Aynca lslamcı kadınlar, kendi aralarında tartışma
lar yürütebilmek için de çok geniş e-posta gruptan kurmaktadır. En geniş üye
si olan ve kadınların en etkin kullandıktan e-posta gruplarını ise merdiyencirc
le, bulusankadinlar ve medyasofa olarak sıralayabiliriz.
4 2003 yılından bu yana lslamcı kadınlardan oluşan çeşitli dernek ve vakfın bir
araya gelerek oluşturduğu, belli aralıklarla to plan t ı lar ve kampanyalar düzen
leyen bir yapılanmadır. 2003 yılından bu yana 1 1 toplantı düzenlemiştir. Sa
dece Buluşan Kadınlar'a açık bir blog aracılığıyla da sürekli kadınlar arasında
kadın hakları ya da güncel sosyal, siyasal konulara ilişkin tartışmalar yürütül
mektedir.
23
su Karaca, Elif Çakır, Özlem Albayrak ve Esra Elönü gibi özel
likle gazete ve dergilerde yazı yazan kadınlar bu dönemde öne
çıkıyor. Ancak bu isimler kolektif bir hareket olmanın ötesin
de bireysel olarak farklı İslamcı kadın görünümleriyle kamu
sal alanda yer alıyor, gündeme gelen konular bağlamında siyasi
duruşlarını, kadın meselesine bakışlarını belirliyorlar.
Kanımca Türkiye'de lslamcı hareket içinde asıl ivmeyi ikinci
neslin öncülük ettiği ve l990'lardan bu yana sayısı hızla artan ka
dın dernekleri ve çeşitli dernekler içinde yeralan kadınlar yaratı
yor. Dergiciliğin yerini ise dernekleşme almış durumda. Dernek
ler, internet ağlan, bloglar aracılığıyla kadınlar sadece yerel gün
demle değil küresel gündemle de besleniyor. Her ne kadar İslam
cı kadınlar 10 yılı aşan İslamcı iktidar deneyiminin kendilerine
sağladığı olanakları kullansa da, daha açık bir ifadeyle halihazırda
devletle sıkı bir ilişkiyi sürdürse de bugün İslamcı kadın hareketi
devletçi ya da milliyetçi unsurlar üzerinden değil küresel olgular
üzerinden yeniden örgütleniyor. Ülke içindeki çoğu geleneksel
bağlantısını küresel referanslar üzerinden kuruyor.. Dinselliğin
�vrensellik iddiasıyla, küreselleşmenin evrensellik iddiası arasın
da dernekler aracılığıyla, devletin dışında ama devletin uzağında/
karşısında olmayan yeni bir strateji geliştiriyor.
Ben çalışmamda bu ilişkinin/stratejinin devletle olan değil,
küreselleşmeyle olan bağına bakıyorum. Bu nedenle çoğunluk
la dernekler üzerinden örgütlenen kadınlar üzerine odaklan
dım. Zira bu kadınlar, küreselleşme bağlamında lslam'da ya
şanan dönüşümün çıktılarını iki biçimde karşılamaya çalışı
yor. Bunlardan ilki yeni koşullara bağlı olarak Müslüman'ın ha
yat tarzındaki değişikliklerin lslam'da yeniden yorum ihtiyacı
nı doğurmasına kadın haklan bağlamında eklemlenmek ya da
neoliberalizmin yarattığı sosyal olumsuzlukları kadınlar aracı
lığıyla tamir etmek. Her iki biçimiyle de kadınlar İslamcılığın
dönüşümünde stratejik bir önem kazanıyor. Bu nedenle görüş
tüğüm dernekleri sınıflandırırken kadınların bu ikili işlevini
göz önünde bulundurarak hareket ettim.
Bu sınıflandırmadan ilki hak temelli çalışan ve kadınlar ta
rafından kurulan derneklerden oluşan, içinde Başkent Ka-
24
dm Platformu, Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği (AK
DER), Hazar Eğitim, Kültür ve Dayanışma Derneği (Hazar Der
neği), Kadından Topluma Eğitim Grubu ve Gökkuşağı Kadın
Platformu'nun (GIKAP) olduğu gruptur. Hazar Derneği ile Ka
dından Topluma Eğitim Grubu'nu hak temelli kadın örgütle
ri içinde ele almama rağmen, bu örgütlerin doğrudan hedefle
ri kadın haklan savunuculuğu değildir. Bu iki yapılanmanın da
temel amacı kadın hakları savunuculuğundan önce, kadınla
n eğitmektir. Bu eğitim de geleneksel Islami akımların tümün
de olduğu gibi toplumsal düzenin devam edebilirliği açısından
kadının değil annenin eğitimini vurgular. Anne eğitimi, buna
bağlı olarak çocuğun iyi yetişmesi ve neticede istikrarlı toplum
arasında kurulan doğrusal ilişki verilen eğitimlerin temel çer
çevesini belirler. Ancak, bu gruplar içinde yer alan kadınların
önemli bir kısmı anneliği sadece ev içini düzenlemek değil, er
ken cumhuriyet dönemi Kemalist/milliyetçi tasavvurda oldu
ğu gibi toplumun bütününü düzenlemek olarak algılamakta
dır. Bu tutumun kadınların hem kamusallıklarını hem de far
kındalıklarını arttırmak açısından dönüştürücü bir etkisi ol
muştur. Toplumun tümüne annelik yapmak üzerinden şekille
nen bu 'eğitme' hali, toplumu organikleştiren, kendine de ka
dın olarak o organik yapı içinde 'düzenleyici' rol atfeden anla
yışıyla kadınlar açısından farklı bir güçlenme alanı yaratmıştır.
Bu nedenle sözünü ettiğim son iki örgütü hak temelli kadın ör
gütleri kategorisi içinde ele aldım.
Bu kategori içinde değerlendirdiğim dört derneği feminist ha
rekete yaklaşımları üzerinden de kendi aralarında ikiye ayırmak
mümkündür. Başkent Kadın Platformu ve AK-DER ile Hazar
Derneği ve Kadından Topluma Eğitim Grubu arasındaki temel
fark; ilk grubun feminizm tartışmalarından faydalanmayı bir
zenginlik olarak görmesi ama ikinci grubun feminist tartışma
lara oldukça mesafeli yaklaşmasıdır. Gerek Hazar Derneği adı
na görüşme yaptığım Ayla Kerimoğlu, gerekse Kadından Top
luma Eğitim Grubu adına görüşme yaptığım Necla Koytak, gö
rüşmelerde bu aynını çok açık ifade ettiler. Aynca, AK-DER'in
ve Başkent Kadın Platfonnu'nun temel amacı Müslüman kadını,
25
hukuki haklan, kamusal temsili çerçevesinde bağımsız bir birey
olarak güçlendirmekken; Hazar Derneği ve Kadından Topluma
Eğitim grubunun amacı kadını aile içinde güçlü kılmaktır.
Bu grup içinde ele aldığım bir diğer örgüt GlKAP ise, kendisi
gibi bir platform olarak hareket eden ve temelde Ankara'da faa
liyet gösteren Başkent Kadın Platformu'nun tersine, kadın hak
larını aile odaklı ele almaktadır. GlKAP da, kadının aile içinde
güçlendirilmesiyle 'öz değerlerimizi muhafaza etmek' arasın
da doğrusal bir ilişki kurar. Aynı zamanda toplumun güvenli
ği ve düzenli devam edebilirliğini yine aile kurumunun deva
mıyla ilişkilendirir. 5
Hak temelli çalışan örgütlere Özgür Düşünce ve Eğitim Hak
lan Derneği (ÖZGÜR-DER) , lnsan Haklan Araştırmaları Der
neği (lHAD) ve lnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma
Derneği'ni (MAZLUM-DER) de ekledim ve onlarla da görüş
meler yaptım. Bilindiği gibi bu üç dernek de doğrudan kadın
haklan değil, insan haklan odaklı çalışır. İslamcı hareket için
de insan hakları mücadelesinin nasıl şekillendiğini ve bunun
içinde kadın hakları mücadelesinin nasıl yer aldığını bu der
nekler üzerinden anlamaya çalıştım. Ancak görüşmelerimin
sonunda ortaya çıktı ki, gerek ÖZGÜR-DER, gerek MAZLUM
DER'in gerekse 1HAD'ın6 demek olarak kadın haklan politika-
26
sına ilişkin tek açık inisiyatifleri başörtüsü sorunuyla ilgiliydi.
Onun dışındaki konular, her bir konuşmacının kendi okuma
ve ilgilerine göre oluşmuş kişisel görüşleri etrafında şekillendi.
lkinci sınıflandırmam ise yardımlaşma, dayanışma çerçeve
sinde hareket eden, kadınlar tarafından kurulan Nisan Derneği,
Hanımlar llim ve Kültür Derneği (HIK-DE) ve llke llim ve Kül
tür Derneği (tLK-DER) ile karma örgütler olarak bilinen Kim
se Yok Mu Derneği, lnsan Hak ve Hürriyetleri lnsani Yardım
Vakfı (lHH) ve Akabe Eğitim ve Kültür Vakfı/Yardımeli Derne
ği'nden oluşmaktadır. 1990'lardan sonra sosyal politika alanın
da neoliberal ve muhafazakar uygulamaların yaygınlaşmasıyla
derneklerin/vakıfların dikkate değer bir kısmı devletin yerine
sosyal hizmetleri yüklenen yardımlaşma/dayanışma kuruluşla
rına dönüşmüşlerdir. Küreselleşmenin neoliberal politikaları
na paralel, Türkiye'de de dünyadaki diğer örneklerine benzer
olarak 'yardımlaşma/dayanışma' temelli örgütlenmeler her ge
çen gün çoğalmaktadır. Bu artışın nedeni Türkiye'deki lslam
cı hareketin kapitalizmle uyumlu işleyişinin en önemli sonuç
larından biridir.
Aslında kadınlar tarafından oluşturulan yardımlaşma örgüt
leri bu süreçte sahip oldukları ekonomik potansiyel nedeniyle
çok fazla etkili olamadılar. Zira lslamcı kadınların önemli bir
çoğunluğu, yöneticiliğini erkeklerin yaptığı çok geniş bir kesi
me yardım götürme imkanına sahip olan derneklerde genellik
le 'gönüllü' olarak çalışmaktadır. Bu nedenle gerek yurt içinde
gerekse yurt dışında yardımlar organize eden Kimse Yok Mu
Derneği ve lHH ile de görüşmeler yaptım. Bu örgütlerdeki ka
dın profilleri, diğer kadın odaklı çalışan kuruluşlardan oldukça
farklıydı. Kadınların bu kuruluşlarda 'yardım götüren'ler ola
rak idare aşamasında değil ama hizmet sürecinde nasıl ikin
cil konumda rol aldıklarını açığa çıkarması bakımından görüş
melerim bana önemli veriler sundu. Aynı zamanda, Yardıme
li Derneği ile birlikte çalışan Akabe Vakfı'ndan iki isimle yap
tığım görüşmeler, büyük lslami idealin içinde yer alan kadın
ların, diğer kadın örgütlerinden farklılaştıkları noktaları orta
ya koymak açısından önceki iki örgütle ilgili izlenimlerimi ta-
27
marnlar nitelikteydi. Özetle, bu üç örgütün de ortak özelliği
toplumsal cinsiyet ilişkilerine ilişkin mevzuların oldukça ikin
cil, geride bir gündem olmasıydı. Bu kuruluşlarda asıl amaç ls
lam'ın yaygınlaştırılması sürecinde kadınların da emeklerinden
faydalanmaktı. Bu nedenle kurum içinde dağıtılan rollerde de
cinsiyetçi bir ayrım hemen göze çarpıyordu.
Görüşme yaptığım bir diğer dernek Aileyi Koruma Derne
ği'ni (AKODER) ise tüm sınıflandırmalar içinde doğrudan bir
yere yerleştirmek mümkün değil. Çünkü AKODER, medya iz
lemesi yapan bir örgüttür. Medyada aile düzenini bozacak un
surlara ilişkin tarama yapıp, bunları tespit etmeye odaklanır.
Bu anlamda faaliyet olarak değil, ama toplumsal cinsiyet ilişki
lerine bakış açısından, yukarıdaki kategorilerin ikisiyle de ke
sişmektedir. Bunlardan ilki hak temelli kadın örgütleri içinde
ki eğitim temelli dernekler; diğeri ise yardımlaşma temelli der
neklerdir. Çünkü her iki kategorideki derneklerde de kadın
hakları, aile bağlamı içinde ele alınmakta, toplumun düzeni
nin devamı ailenin korunmasıyla eş görülmektedir. Bu anlam
da AKODER kadın temelli yardım dernekleriyle, eğitim temel
li çalışan dernekler arasında tanımlanabilir.
Görüşme yaptığım ve sözünü ettiğim sınıflandırmalar içi
ne dahil olmayan bir diğer örgüt ise lslam Dünyası Sivil Top
lum Kuruluşları Birliği'dir. lslam ülkeleri içinde bir çatı örgüt
olmak üzere kurulmuş olan lslam Dünyası Sivil Toplum Ku
ruluşları Birliği, dernekleşmenin siyasi bir strateji olarak siya
si iktidar tarafından kullanılmasını, daha açık bir ifadeyle siya
sal iktidar ile dernekleşme arasındaki ittifakları göstermesi ba
kımından önemliydi. Zira lslam Dünyası Sivil Toplum Kuru
luşları Birliği'nin açılışı bizzat AKP hükümeti temsilcileri tara
fından yapılmıştı.
Son olarak Diyanet Vakfı Kadın Faaliyetleri Merkezi, Diyanet
lşleri Başkanlığı Dış llişkiler Temsilciliği, Diyanet lşleri Başkan
lığı TV Dairesi ve dönemin İstanbul Müftü Yardımcısı Kadriye
Erdemli ile yaptığım görüşmeler ise bir devlet kurumu olarak
Diyanet'in kadın haklan mücadelesinde nasıl bir noktada dur
duğunu açıklamak açısından bana önemli ipuçları verdi. Görüş-
28
melerde İslamcı hareket içinde kadınların öncülük ettiği sorgu
lama sürecinin Diyanet'i nasıl etkilediği, Diyanet'in tüm bu ge
lişmelere nasıl adapte olduğu!ol(a)madığı üzerine konuştuk.
Öte yandan, İslamcı kadınlar üzerine bir değerlendirme ya
parken cemaatlerin kadınlar üzerindeki etkisini göz önünde
bulundurmamak beni eksik saptamalara yönlendirebilirdi. Zira
kadınların önemli çoğunluğunun dini, sosyal ve siyasi eğilimle
ri üzerinde yakın durdukları cemaatlerin etkisi gözleniyor. İs
lamcı kadınlar arasında kadın haklan bağlamında verilen mü
cadelede de ana gerilim bağımsız hareket eden kadınlarla, er
kekler tarafından yönetilen ve yönlendirilen cemaatlerdeki ka
dınlar arasında sürüyor. Bu çerçevede çalışmamda Türkiye'de
ki Nakşiler, Süleymancılar ve Nurcular gibi bilinen, İslamcı ha
reketi etkileyen çeşitli ana akım cemaatler arasından Nurculara
yakın olan, ama onlardan da oldukça ayrışan Fethullah Gülen
cemaatini, bağımsız hareket eden kadınların cemaatler içindeki
kadınlardan farklılıklarını/benzerliklerini ya da gerilimli yanla
rını karşılaştırmak üzere seçtim.
Çeşitli cemaatler içinde, Gülen cemaatini ömeklem olarak
seçmemin nedeni, bir İslami cemaat olarak Gülen cemaatinin
dünyevi hayata ilişkin tasarrufunu var olan egemen sistem ve
onun araçlarıyla müzakere etmek üzerinden kurması oldu. Ce
maat, küresel kapitalist sistemle yakın temas kuran, demok
rasi, modernleşme, uzlaşma, diyalog gibi tartışmaların ulusla
rarası alanda taşıyıcısı rolünü üstlenen; aynı zamanda ticaret
le uğraşmayı İslam'ı yaymak ve egemen kılmak için bir strate
ji olarak belirleyen, servet birikimini özendiren ve modem top
lumun sağladığı imkanlardan yararlanmayı sorgulamayan tu
tumuyla benim araştırmam bağlamında ana çerçeve olarak ele
aldığım 'neoliberal küreselleşmeyle uyumlu toplumsal hareket
ler' kıstasına uyumlu görünmekteydi. �µlen cemaati, neolibe
ral küreselleşmeye karşı değil, bilakis küreselleşmeyi içselleş
tirmeye çalışan bir lslami harekettir. O nedenle, küresel kapi
talizme eklemlenme çabasında olan bir örgütlenme olarak Gü
len cemaatinin toplumsal cinsiyet politikası çalışmam açısın
dan önem kazanmaktadır.
29
Fakat, cemaat tüm bu modem 'değer' ve araçlarla pragmatik
ilişkisine rağmen, kadın konusundaki muhafazakar tavnnda ıs
rar etmektedir. 'Modem lslam', 'lslam'da Refom', 'lslam ve De
mokrasi' ve uzlaşı, diyalog tartışmalarının Türkiye ve dünya
daki önemli yürütücülerinden biri olan cemaat, toplumsal cin
siyet politikalanna mesafeli yaklaşarak, kadın-erkek ilişkileri
ni geleneksel öğretiler üzerinden sürdürmektedir. llginç olan
cemaat içindeki kadınların önemli bir bölümü de bu anlayı
şa uyum sağlamakta ve egemen geleneksel 'eril' yapının sür
dürülmesini kolaylaştırmaktadır. Tüm bu din ile modernleş
me arasındaki felsefi zıtlığı aşma çabası içinde yer alan kadın
ların, cemaat tarafından dini/dindarlığı, geleneği temsilen 'ko
runak' olarak algılanması hususu dikkate değerdir. tık bakışta
cemaat kadın meselesi dışındaki konularda, 'modem' bir sivil
toplum örgütüne benzer (görüşme yaptığım Gazeteciler ve Ya
zarlar Vakfı bu anlamda önemli bir örnektir) özellikler göster
mektedir. Ancak, kadın erkek ilişkileri gibi ahlaki sınırlar için
de tanımlanan ilişkilere dair kodların cemaat tarafından belir
lenmesi ve cemaatte kadınlann, erkeklerin buna göre görev al
ması konulannda cemaat oldukça geleneksel bir görünüme bü
rünmektedir. Bu nedenle İslamcı hareket içindeki kadın erkek
ilişkileri konusundaki gerilimleri açıklamak bakımından Gü
len cemaati önemli bir örnektir.
Bu bağlamda cemaatten yukarıda yardımlaşma dernekleri
içinde ele aldığım Kimse Yok Mu Derneği, Gazeteci ve Yazar
lar Vakfı, ayrıca cemaatte ablalık, ağabeylik yapan, cemaatin
okullarında öğretmenlik yapan, cemaat evlerinde kalan, cema
atin ev sohbetlerine katılan, cemaate finansal destek sağlayan
kadın ve erkeklerle sohbetler gerçekleştirdim. Şunu da not et
meden geçmemeliyim; çalışmamda belli bir tarikati değil de ce
maati ömeklem olarak ele almamın nedeni, cemaatlerin tarih
sel kaynakları da olsa asıl varoluş süreçlerinin modern döneme
rastlamakta olmasıdır. Tarikatların ise geçmişi çok daha eski
lere dayanır. Tasavvuftan beslenen tarikatlann tarihi 13. ya da
14. yüzyıla kadar dayandmlrnaktadır. Ayrıca, cemaatler, bugün
yaygın olan ve kendisini sivil toplum kuruluşu olarak tanımla-
30
yan örgütlerle benzer faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Yine de
Gülen cemaatini, her ne kadar cemaat içinde öyle olduğunu id
dia edenler olsa da, bir sivil toplum örgütü olarak ele almadığı
mın altını dikkatle çizmeliyim.
Sonuç olarak, tüm bu örnekler çerçevesinde çalışmamda ne
oliberal küreselleşmenin yerele nasıl temellük ettiğini post-ko
lonyal teori bağlamında, Türkiye'deki lslamcı kadın hareketini
�emel alarak tartıştım. Neoliberal küreselleşme gibi geniş kap
samlı bir konuyu ele almama rağmen, kadın haklan mevzusu
na odaklandığımda kaçınılmaz olarak, çoğu zaman yereli ne
oliberal küreselleşmenin önünde ama daima neoliberal küre
selleşmeyle birlikte değerlendirdim. Ancak bilindiği gibi kadın
hakları konusu ne kadar küresel tahayyüller içinde değerlendi
rilmeye çalışılırsa çalışılsın daima yerel kültüre, siyasete tabi
dir. Bu nedenle, çalışmamda neoliberal küreselin yerelle ilişki
sinden çok bunu ters çevirerek yerelin neoliberal küreselle iliş
kisine odaklandım. Bu tersten okumayı doğru aktarabilmiş ol
mak dileğiyle. . .
31
BiRiNCi BÔLÜM
33
likle 'madunluk' ve 'melezlik' kavranılan küresel lslamcı hare
ket açısından oldukça işlevsel bir biçimde kullanılmıştır.
Aslında post-kolonyal teori, temelde Batı-merkezci moder
nizm anlayışını eleştirmek ve buna karşı Doğulu/Güneyli/sö
mürülen özneyi/faili (agency) yeniden kurmak temel nokta
sında ortaklaşsa da, bu temeli yapılandırmak üzere kullanılan
yöntem ve ayrıntılarda birbirinden çokça farklılaşan teorisyen
leri bir araya getirmektedir. Teori Ranajit Guha, Gayatri C. Spi
vak, Dipesh Chakrabarty, Partha Chatterjee, Gautam Bhadra,
Gyanendra Pandey ve Shahid Amin gibi Marksist kökenli te
orisyenlerden; Stuart Hall, Paul Gilroy, Homi K. Bhabha gibi
kimlik siyaseti üzerine çalışan, yer yer neoliberal küreselleşme
nin 'çokkültürcülük' anlayışıyla kesişen önermelere kaynaklık
eden teorisyenlerin çalışmalarına kadar uzanan geniş bir yelpa
zeyi içine alır.
Teorinin bu kadar geniş bir alanı kapsaması özellikle
l 990'lardan sonra ortaya çıkan kimlik temelli hareketlerin te
oriden faydalanırken bazı kavranılan kullanmakta 'seçici' dav
ranmasına neden olmuştur. Post-kolonyalizmin eklektik yapı
sı, teoriyi referans alan hareketler açısından 'seçiciliği' kolaylaş
tırmaktadır. Fakat bu seçicilik içinde 'madunluk' ve 'melezlik'
kavramları bugün kendisini egemen küresel düzenin, 'geçirgen'
alanında kuran küresel lslam modeli/sistemi açısından özellik
le öne çıkmıştır. Hatta 'madun' kavramından feyz alan lslamcı
lar, bir anlam kayması yaratarak kavramı 'mağdur' olarak kul
lanmış ve 'mağdurluk' durumlarım iktidar mücadelelerinde iş
levselleştirmişlerdir.
Bilindiği gibi lslamcı hareket, l 990'lara kadar kendisini, Ba
tılı modernizmin 'görmezden geldiği', 'dışladığı' bir yaşam bi
çimi olarak tanımlar. Buna bağlı olarak, dışlanmışlığın lslam
toplumlarında yarattığı 'mağduriyet' ve 'hınç' duygusu üze
rinden çeşitli direniş hareketlerini örgütler. Ancak, l 978'de
Edward Said'in yazdığı Şarkiyatçılık kitabıyla lslam'ın, ontolo
jik ve epistemolojik dışlanmışlığı önce akademide tartışılır. Da
ha sonra da, aynı tartışma, küreselleşme süreciyle birlikte, Sa
id'in önermelerinden esinlenen ama onun ötesine geçen yeni
34
bir kavramla, yani 'kültürel melezlik' içinden yüıütülür. Bu dö
nemde İslam ve modemizm, İslam ve demokrasi, İslam ve sivil
toplum ya da İslam ve kadın haklan gibi tüm eşleştirmeler kü
reselleşme ve melezleşme arasında kurulan bağ üzerinden de
ğerlendirilir. Modernliğin otoriterliği ve tekçiliğinin karşısına
İslamcılık çoğulcu ve demokratik bir sistem olarak konulur. Bu
bağlamda 'madun'dan feyz alınarak yeniden tanımlanan maz
lumluk/mağdurluk ve mazlumun/mağdurun küreselleşmeye
dahiliyetini imleyen melezlik kavramları İslamcı hareket için
iki temel referans kaynağı haline gelir.
Nitekim 1990'lardan önce ( 1 1 Eylül 200 1 saldırısıyla ve son
dönem IŞİD saldırılarıyla yeniden gündeme gelmiştir) terör, ci
had, şiddet, gericilik, modernizm karşıtlığı, anti-kapitalizm gi
bi kavramlarla açıklanan ve örgütlenen İslamcılık anlayışına
karşı, l 990'lardan sonra demokrasi, sivil toplum, (post)moder
nizm, şiddet karşıtlığı ve Batı'yla müzakere etmenin, melezleş
menin önemli bir unsuru olarak sayılan 'uzlaşma' kültüıü üze
rinden açıklanmaya çalışılan yeni bir İslamcılık anlayışı geliş
tirilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda Kur'an'da şiddetle ilişki
lendirilen ayetler yerine "Sen kendi dinine, ben kendi dinime"
( 109. sure, 6. ayet) ve "Dinde zorlama yoktur" (2. sure, 256.
ayet) gibi ayetler öne çıkarılmıştır.
Aslında Irak'ın ABD tarafından işgal edilmesinden sonra or
...
taya çıkan, ancak Suriye'deki iç savaşla birlikte güçlenen IŞlD
( Irak, Şam İslam Devleti) ya da daha sonraki kullanımıyla lD'in
(lslam Devleti) eylemlerinin arkasında yatan önemli nedenler
den biri de egemen İslamcı anlayıştaki bu değişimdir. Zira 'mü
zakereci', küreselleşme bağlamında 'Batıcılıkla' uyumlu ve ço
ğulcu bir İslam anlayışına karşı İslam'ın özünden uzaklaşıldı
ğı savı üzerinden şekillenen Selefi inancına dayalı, İslam'ın tek
mezhebe, Sünniliğe dayandığına inanan ve bunu yaymak için
pornografik bir şiddet kullanımını meşru sayan İslami bir ör
gütlenme olarak IŞlD bu bağlamda ortaya çıkmıştır. Bugünkü
gerilimin daha önceki İslamcı hareketlerden farkı, İslamcılığın
Batı karşısında kendini konumlandırışına ilave olarak lslamcı
lann kendi aralarındaki gerilimdir. Zira bu nedenle bazı Müs-
35
lüman çevreler, IŞlD'in eylemlerinin lslam'la ilişkilendirilme
sine başından beri itiraz etmektedir. Bugün İslamcılığın çoğul
gelenekleri arasında hangi lslam'ın sözünün daha geçerli oldu
ğuna ilişkin bir gerilim hatta kriz yaşanmaktadır. Sözünü etti
ğim bu söylemdeki, eylemdeki değişim ve buna bağlı oluşan iç
gerilim aynı zamanda lslamcı hareketin politik bir strateji ola
rak 'madun'dan 'melez'e ama bununla birlikte 'mağdur'dan,
'muktedir' olmaya doğru evrildiği döneme de işaret etmektedir.
Muktedir olma çabası İslamcılar içinde içsel bir gerileme ne
den olmuştur. Bu gerilim kendisini zaman zaman IŞlD'de ol
duğu gibi köktenci bir lslami akımla göstermiş, kimi zaman ise
Türkiye'de son yıllarda tanık olduğumuz gibi Adalet ve Kalkın
ma Partisi'ni (AKP) 2002'de iktidara taşıyan ittifakın önemli
bir parçası olan Gülen Cemaati ile AKP arasındaki 'tasfiye' sa
vaşını tetiklemiştir. Ancak tüm bu tartışmalara eşlik eden, ama
tüm bunlardan da özgün nitelikleri haiz olan toplumsal cinsi
yet meselesi temel bir gerilim olarak İslamcılığın merkezinde
durmaktadır. Hem lslamcılar hem de karşıdan için mağduriye
tin de melezliğin de öncelikli göstergesi hep kadınlardır.
Diğer taraftan, yine İslamcılar tarafından küreselleşmeye da
hil olma, küreselleşmeyle karşılıklı bulanma sürecinde kadın
ların başörtüsü gibi imgeler mağduriyet dilinin üretilmesin
de stratejik bir anlam kazanır. Zira kadınlar, küreselleşmeci İs
lamcı hareketin idealine uygun bir şekilde asıl mücadelelerinin
odağına Batı karşısında 'mağlup' görünen lslam imajını bir tür
'mağduriyet' dili aracılığıyla tasfiye etmeyi yerleştirir. Ancak bu
mağduriyet söylemi, kadınların neoliberalizme karşı eleştirile
rini zayıflatır, kadınların söylemlerini neoliberal küreselleşme
nin 'melez' bir parçası olarak yeniden kurar.
İslamcılığın önce küreselleşmeyle daha sonra da kendi ara
sındaki gerilimli ilişkisini anlayabilmek ve tartışmayı biraz da
ha derinleştirebilmek için post-kolonyal tartışmaların bize sun
duğu 'madunluk' ve 'melezlik' kavramlarını açıklamaya çalışa
lım. Zira l 990'lar sonrası lslamcılık içindeki gerilimleri ve İs
lamcılığın muktedir olma iddiasıyla kendisini yeniden üretti
ği mazlumluk/mağdurluk söyleminin esasını anlayabilmek için
36
bu söylemin kendisine kaynak bulduğu teorik zemine daha ya
kından bakmak gerektiğini düşünüyorum.
37
bu ikili hat üzerinden hangi kavramlara lslamcı hareketin nasıl
eklemlendiğini ve post-kolonyal tartışmaları nasıl bir izlek ha
line dönüştürdüğünü tartışmaya açmak gerekir. Öncelikle, Ba
tı-merkezci modernizm anlayışının eleştirisi olarak yola çıkma
sına rağmen neticede bu itirazı kimlik siyasetine evirerek yapı
sal analizlerden uzaklaşan post-kolonyal teorinin Marksizme,
kültürel boyut eklemekten, özcü bir kültürelci anlayışa savrul
ma nedenlerini madunluk ve melezlik kavramlannı açıklama
ya çalışarak tartışalım.
38
yi üzerine eğilmiş olmasıdır ki, ��plumun en alt d�zeyi sadece
�ermaye mantığıyla bir araya getirilmemiş de olabilir (Spivak,
2010a: 55) . Madun, bu sermaye ilişkilerinin içinde ya da dışın
da olabilir; onun ortak bağlamı bu ilişkiler içindeki konumu
değil, nasıl konuşamaz ve temsil edilemez kılındığıdır. Bu bağ
lamda post-kolonyal teorinin içinden konuşan Mutman, madu
nun özne olma mücadelesini şöyle açıklar:
39
tışır. 1 988 yılında yazdığı bu makaleyle Delleuze ve Fouca
ult'nun 'Aydınlar Üzerine' konuşmalarından başlayarak Batı
lı entelektüel bilgi üretimi ile Batı'nın uluslararası iktisadi çı
karlarının nasıl örtüştüğünü açığa çıkarmaya çalışır. Sonun
da da, Batı'nın söylemleriyle madun kadının konuşması ya da
onun adına konuşma imkanı arasındaki ilişkilerin 'alterna
tif bir analizini önermeye' girişir (Spivak, 2009: 53) . Spivak'ın
'madun' kavramı daha çok kadınlar, sömürülenler ve proleter
ler gibi iktidardan uzak tutulan sosyal gruplarla ilgilidir (Mor
ton, 2007: 126). Yani madun burada da sadece yoksullar değil,
"aynı zamanda sömürgeci özneyi üreten, kültür alanında iler
lemiş, gelişmiş ve doğruyu ya da iyiyi bilen olarak nitelendiri
lenlerin haklarından ve olanaklarından 'yoksun' olanları" (Ye
tişkin, 20 1 0a: 1 7) kapsamaktadır. Bu yönüyle madun, sömü
renler ile geriye kalanlar arasındaki farkın heterojenliğine/çok
luğuna işaret etmektedir.
Spivak'ın manifesto niteliğindeki meşhur makalesinin sun
duğu en önemli önerme ise 'madun'un konuşamaz kılınması
dır. Spivak'a göre madunu sessiz ve egemenin hegemonyası
nı sürekli kılan araç epistemik şiddettir. Spivak hem episteme
kavramını hem de epistemih şiddeti açıklarken doğrudan Fou
cault'ya başvurur. Foucault epistemeyi doğruyu yanlıştan değil
ama doğruyu bilimsel olmayan şeyden ayıran 'aygıt' olarak ta
nımlar. 3 Buna göre, episteme her dönemin doğrularını ve yan
lışlarını belirler. Spivak da episteme kavramıyla Foucault'nun
vurgusuna benzer şekilde sömürgenin gelenek, ahlak gibi kül
türel kodlarını belirleyen bir bilgisel süreçten ve düzenleme
den bahseder. Buna göre, epistemih şiddet hegemonik ilişkilerin
yeniden üretilmesini sağlayan ve bu dengeyi 'istikrar'ı koruya
rak güvence altına alan bir tür madunu 'sessizleştirme progra
mı' olarak tanımlanabilir. Örneğin, epistemih şiddet "cins-kim
lik gibi 'düzenleyici politik kavramlar' dizisinin ideolojik inşa-
40
sının ataerkillik gibi bir unsurun hakimiyetini koruması ve sür
dürmesidir" (Yetişkin, 2010a: 18) . Bu nedenle egemen eril öz
ne epistemik şiddet yoluyla madunu sessiz kılarak baskın gücü
nü sürdürülebilmektedir.
Ancak Spivak, madunun konuşama(ma)zlığını entelektüe
lin temsiliyle aşmaya çalışır. Madunu ancak entelektüeller tem
sil edebilir. Bu anlamda, entelektüel temsil ettiği madunla kar
şılıklı bir bilinçlenme süreci yaşar. Madun, entelektüelin temsi
li ile fai l'e dönüşür. Ancak bu temsil, bir yanıyla 'madunun ye
rine kendini koyma' ve o çerçevede hareket etme gibi 'entelek
tüel bir etik' anlayış ile sınırlandırılmıştır. Spivak etik anlayışı
nı şöyle ifade eder:
41
silinmişliği içinde cinsel fark iki misli silinmiştir. Spivak bunu
şöyle ifade eder: "Sömürgeci üretim bağlamında, madunun ta
rihi yoksa ve konuşamazsa, kadın olarak madun daha da de
rinden gölgededir" (2009: 80) . Çünkü cinsiyetlendirilmiş ma
dun öznenin içinden konuşabileceği hiçbir alan yoktur. Spi
vak'a göre buradaki asıl mevzu madun kadının hiç konuşama
ması değil; madunun konuşabileceği hiçbir zeminin olmaması
dır (Spivak, 2009). Spivak bu düşüncelerini aynı makalede şöy
le dile getirir:
42
(Spivak, 1987: 136). Fakat tüm bunlara ilave olarak bugün, bu
tarihsel gerçeklik nedeniyle feminist tartışmalara mesafeli yak
laşan Üçüncü Dünyalı kadınlan anlamaya ve temsil etmeye gi
rişen Spivak, feminist olsalar dahi madunu küresel sermayenin
çıkarına hizni"� t edecek şekilde çalışanları maduncu olarak ka
bul etmez (Spivak, 2010a: 59).
Spivak'ın bu vurgusu başka bir anlamda, post-kolonyaliz
min Marksizm'den uzaklaştığına ilişkin yapılan eleştirilere de
bir tür cevaptır. Spivak ve Madun Çalışmaları grubu özellikle
Gramsci'den faydalanmış olsa da 'madun' kavramına yaptıkla
rı vurgu nedeniyle Marksistler tarafından 'sınıf kavramı yerine
'madun' kavramını ikame etmeye çalışmakla eleştirilmişlerdir.
Marksistlere göre, post-kolonyalizmin en büyük sorunu "sı
nıf ilişkilerini inkar etmesidir" (Dirlik, 2005: 10). Buna karşın,
kendisini Marksist olarak tanımlayan Spivak, Madun Çalışma
lan'nın Marksizmle ilişkisini şöyle açıklar:
43
lik yapılan eleştirilere karşı Spivak, tekilin her zaman evrensel
leştirileceğini söyler. Bu anlamda Madun Çalışmalan'nın sü
rekliliği olmayan epistemeleri oluşturmak maksadıyla, küresel
leşmenin getirdiği sorunlarla mücadelede dünyanın yerel poli
tikalara indirgenmesine karşı çıktıklarının da altını çizer (Spi
vak, 20 10b: 78) . Daha açık bir ifadeyle Spivak'a göre, Madun
Çalışmaları'nda yerele odaklanmak, bütünü daha iyi görebil
mek içindir, yoksa yereli bütüne hakim kılmak ya da onu daha
önemli bir yere koymak için değil.
Ancak Spivak çalışmalarında, yer yer özcü tanımlara da yer
verir. Spivak için iktidara uzak duran grupları harekete geçir
mek maksadıyla özcü tanımlar kullanılabilir. Özcülük Spivak'ta
bir teori olmaktan çok bir tür stratejidir. (Morton, 2007: 1 27).
Bir yanıyla kültürel özcülükle mücadele ettiğini iddia eden ma
dun epistemolojisinin, diğer yanıyla stratejik olarak özcülükteki
ilişkileri ön plana alması çelişkili bir durumdur. Üstelik öyle an
laşılıyor ki, bu stratejik tercih kimlik politikalarına yarar sağla
maktadır. Zira her ne kadar Spivak teorik olarak bunun tam ter
sini iddia etse de, teorinin siyasal hareketler içindeki yansıması
na baktığımızda, kavramların taşıdığı 'muğlaklık' nedeniyle ko
layca anlam kaymasına uğratılarak kullanılabildiğini görürüz.
Bunun en dikkat çekici örneği İslamcı hareket tarafından 'ma
dun' kavramının 'mağduriyet' olarak ele alınmış olması ve siya
sal mobilizasyonunu bunun üzerinden kurmasıdır.
Küresel kapitalizm ve onunla uyumlu hareket eden küre
sel lslam gibi kimlik temelli hareketler madunu insan olma
nın ötesinde bir tür veriye dönüştürür. Böylece, madun bir tür
'haksızlığa uğrayan'lar olarak ele alınır ve mazlum ya da mağ
dur olarak tanımlanarak 'çokkültürcülük' politikaları altında,
kimlikleri üzerinden bu 'mağduriyetler'ini aşmaya odaklanır.
Neoliberalizmin normlarını sorunsallaştırmayan bu mazlum ve
mağdur eğilimi, kimliğinin tanınmasına olanak tanıyan 'çok
kültürcülük' yanılsaması içinde, egemen tahakküm ilişkileri
nin stratejik ortağı haline gelebilir. Bu yaklaşım, "madunu ho
mojen ve sabit bir bütün olarak tanımlamak ve sadece her tür
lü alt ve aşağı derecede olan olarak düşünmek, onu hakim ne-
44
oliberal ekonomi-politik yeniden üretim için bir gerekçelendir
me aracı olarak işlevselleştirmektedir" (Yetişkin, 2010b: 147) .
Başka bir anlatımla, epistemih şiddet daha önce marjinalleş
tirilen toplulukları ya da Spivak'ın sevdiği kavramla madun
ları 'çokkültürcülük' siyaseti etrafında bir değişim yanılsaması
yaratarak sabitlemeye çalışmaktadır. Spivak'ın sözettiği madu
nun heterojenliği egemen söylemin dili 'çokkültürcülük'e dev
redilmekte ama madunun kendisi homojen bir kitlenin parça
sı olarak ele alınmaktadır. Bu eleştiriyi en iyi Benita Parry ve
rir. Parry'e göre, Spivak'ın incelemesinde eksik olan hegemo
nik söylemin mutlak gücünü kurgularken, yerlinin parçalan
masıdır (Parry, 1995: 36). Bu söylem bugünkü küresel siyase
tin ve onun uzamı çokkültürcülüğün parçalı kimlikler üzerin
den kendini yeniden üretmesini tetiklemektedir.
Spivak, madunun izinin sürülmesi gerektiğini ısrarla savu
nuyor; hatta bunu görmezden gelenleri emperyalizmi devam
ettirmekle suçluyor. Ancak, Spivak'ın 'madun adına konuşma
yı' mümkün kılması, madunun sürekli başkaları ya da başka
kurumlar tarafından temsil edilmesini beraberinde getirebilir.
Temsil edilmek yoluyla belli ağlara dahil olan 'madun' o vakit
kaçınılmaz olarak, Spivak'ın tanımını takip edersek, madun ol
maktan çıkar ve hegemonik ilişkilere dahil olur. Böylece, çoğu
zaman madunun da rızasına dayanan bu ilişkiler, madunu yö
netilebilir ve yönlendirilebilir statik bir veriye dönüştürebilir.
Başka bir anlatımla, madun kendisi ile 'fark'ı üzerinden tanım
lanan cins, din ya da etnik kimlik üzerinden yeni kimlik inşası
na gönüllü olarak eşlik edebilir. Madun önce kendisini kültürel
farkı üzerinden tanımlayan oryantalist anlayışa karşı çıkarken,
daha sonra 'fark'ına yaptığı vurgusuyla bizzat kendisi bu oryan
talist söylemi tekrar edebilir ve bunun üzerinden örgütlenebi
lir. Neticede bu örgütlülük tahakküm ilişkilerinin içinde bir di
reniş olmanın ötesine taşınarak, tahakküm ilişkilerinin bir par
çası haline gelebilir. Diğer bir ifadeyle, madun epistemih şidde
tin bizatihi üreticisi haline dönüşebilir.
Türkiye'deki lslamcı harekete ve özellikle de lslamcı ka
dınlara baktığımızda da durumun özetlediğimiz biçimde, ya-
45
ni 'madun'un mazlumlaştınlarak/mağdurlaştırılarak tahakküm
ilişkilerinin bir parçası haline dönüştürüldüğünü görürüz. Zi
ra, özellikle Türkiye'de başörtülü kadın imgesi lslamcı hareke
tin kendisini mağdur olarak ürettiği en önemli imgedir. Fakat
burada kadınlar ve onun etrafında oluşan söylem madunluk
değil mazlumluk/mağdurluk üzerinden şekillenir. Madunun
mazlum/mağdur olarak tanımlanması ise kendisini lsİamcı ola
rak tanımlayan herkesi madun kılar. Oysa daha önce de ifade
ettiğim gibi madun homojenliği değil, heterojenliği imler. �l
li bir din ya da etnik kimlik altında madun sabitlenemez. Buna
rağmen, madunun mağdur ya da mazlum olarak ifade edilmesi
ve bunun etrafında kendisini dışlayan iktidarla bir tür mücade
leye girişilmesi mazlumluğu/mağdurluğu üreten özü yani etnik
ya da dinsel kimliği sabitler. Mazlumluk ya da mağdurluk için
den çıkılması gereken bir hal değil, özsel kimliğin korunabil
mesi için iktidarla yapılan mücadelenin aracı haline gelir. Kül
türel öze yapılan bu vurgu da kaçınılmaz olarak -her ne kadar
Madun Çalışmaları buna mesafeli yaklaşsa da- çokkültürcülük
tartışmalarına kapı aralar. Adorno'nun da ifade ettiği gibi şaha
ne mazlumların yüceltilmesi, sonuçta, onları mazlumlaştıran
şahane sistemin yüceltilmesinin ötesine geçemez (2005: 29).
Mazlum ya da mağdurun iktidarla ilişkiye girdiği alan ise Bha
bha'nın üçüncü alan olarak tabir ettiği melez alandır. Bu alan ay
nı zamanda madun tartışmalarının kültürel savrulmalarının ze
min bulduğu, post-kolonyal tartışmalar içinde çokkültürcülük
tartışmalarına aralanan kapının genişlediği yerdir. Daha açık bir
ifadeyle !!Ielez alan, kendisini mazlum ya da mağdur hissedenle
rin dışlandığını düşündüğü iktidarla hesaplaştığı, ama ondan da
ha çok o iktidardan faydalandığı ve bu yolla iktidardan pay alma
İun, hatta muktedir olmanın yollarını aradığı alandır.
46
farklı bir içeriğe sahiptir. Kabaca melezlik kavramı, özsel kim
lik tanımlamalarına karşı olarak, tarihin hiçbir döneminde saf
ve otantik kimliğin olmadığı iddiası üzerinden şekillenir. Baş
ka bir ifadeyle melezlik, sınırlar ve kültürler arası geçirgenlik
lerin oluşturduğu üçüncü alanlara (third space) odaklanır (Bha
bha, 1995b: 209). Üçüncü alan kültürel çeşitliliğin ortaya çıktı
ğı yerdir. Burada kültür melezliğe eklemlenir; bu nedenle bura
sı müzakerenin ve dönüşümün eşiğidir. Üçüncü alanda Bhab
ha, 'sarı değil, 'bulanık' olanı arar. Bhabha, kültürel çeşitlilik ile
kültürel farklılık kavramlarını birbirinden ayırır. Kültürel fark
lılığın inşa edildiğini savunan Bhabha, kültürler arası farklılık
üzerinden kurulan hiyerarşik ilişkiyi 'melezlik' kavramı üzerin
den tersine çevirmeye çalışır. Bu tersine çevirme aynı zaman
da bir tür direnme ve alternatif kültür üretme imkanı da sağ
lar. Bhabha'nın melezlik kavramı üzerinden bu arayışı bir yan
dan çokkültürcülüğe dayanan egemen iktidarın yeniden üretil
mesini diğer yandan da, bu iktidarı kendine göre, ama iktida
rın izin verdiği sınırlılıklar içinde, yeniden ele almayı içerir. İs
lamcı hareket de alternatif kültür inşasını Bhabha'nın önerdiğ.i
Üç�ncü alanda kurmaya meykder. Benzer bir çerçeveden ba
kıldığında küreselleşmeci lslamcı hareketin ürettiği 'alterna
tif kültür' günümüzde, egemen sistem için tehdit içermez bi
lakis onun yeniden üretimi sürecine küreselleşme bağlamın
da dahil olur.
Bhabha'nın kültürler arası akışkanlıklara yaptığı bu vurgu,
kendisini Madun Çalışmaları'ndan farklılaştırmıştır. Kanımca,
post-kolonyal çalışmalar içinde temelde ortak eleştiriyi verme
lerine rağmen, farklı iki kavramla sömürgeci süreci çözümle
yen_?pivak ve Bhabha, diğer düşünürlerden daha fazla öne çı
kan isimler olmuştur. l!er ikisi de ezilen/sömürülen toplumla
rın temsiline odaklanmış ama bunu çözümleme noktasında ay
rışmışlardır. Bu da post-kolonyal teori içinde ikili bir ayrışma
nın oluşmasına neden olmuştur. Bu bağlamda, �ivak ile _Bha
bha arasındaki temel farklılıkları üç başlık altında toplayabili
riz. Bunlardan ilki Jail'e atfedilen anlamsal farklılıktır. lkinçisi
odaklandıkları konu itibariyle Spivak ezilen toplumların tem-
47
�ilini, Bhabha ise kültürel akışkanlıkların yarattığı etkiyi açık
lamaya çalışır. Son olarak da Spivak emperyalizm eleştirisi ya
par; ama Bhabha bu tartışmalara çalışmalarında yeterince yer
verme;. Geldiğimiz noktada sözünü ettiğim farklılıktan biraz
daha açalım.
Öncelikle Spivak odaklandığı özneyi/faili (agent) edilgen ta
nımlarken, Bhabha özneye etkin/dönüştürücü bir rol verir.
Bhabha'nın 'melez alanda' özneye yüklediği 'değer', kavramı,
liberaller ve egemen öznenin 'Batılı/beyaz' kültürünü değiştir
me/dönüştürme potansiyeli taşıdığını düşünen lslamcılar gibi
'kimlik' temelli hareketler açısından çekici kılmıştır. Diğer ta
raftan Spivak, 'madun' kavramı üzerine odaklanarak, <ı:!<saklık
\anna rağmen ezilen bir topluluğu temsil etmek üzere yolaJrn
yulurken, Bhabha 'melezlik' kavramıyla farklı kültürler arasın
daki akışkanlık ve bu akışkanlığın 'karşılıklı' dönüştüı:ücü p!:_>
tansiyeline eğilmiştir. Parry'nin işaret ettiği gibi Bhabha'da ma
dun konuşabilir; hatta yerli ses onun sömürge metinlerini oku
masında keşfedilebilir ( 1995 : 4 1 ) . Dolayısıyla m�du �, �Jıa.b
ha'nın anlatımında edilgenleştirilmiş bir zavallı, bir meiğ_dur de
_ğildir, etkin bir özne bir direnişçidir (Polat, 20 10: 145).
Son olarak, Spivak'ta belirgin bir emperyalizm eleştirisi me_v
cutken, Bhabha'nın emperyalizme ilişkin tek eleştirisi kültürel
hiyerarşileri yıkmaya dönüktür. Ancak bu eleştirisi de küresel
düzlemin savladığı 'kültürler arası diyalog/uzlaşma' denemele
rine denk düştüğü için, anlamını aşan bir biçimde kapitalizmin
küresel bir olgu olarak tartışılması sürecine katkı sağlamıştır.
Bhabha doğrudan diyalog önermemiş olsa da, onun kültürel
melezliklere yaptığı vurgu, önermelerini kaçınılmaz olarak 'di
yalog ve uzlaşma' projelerinin kaynağı haline getirmiştir. Bhab
ha bu kültür vurgusuyla, özellikle temel yapıtlarından biri olan
The Location of Culture ( 1994a) adlı kitabında Marksist okuma
lardan oldukça uzaklaşmıştır. Spivak ise, kendisini post-Mark
sist çizgiyle sınırlandırmış ve amacını Marksizm'e kültürel bo
yut eklemek çabası olarak tanımlamıştır.
. Bhabha 'melezlik' kavramıyla temel olarak sömüren ve sö
!?üıülen arasındaki ilişkinin birbirinden bağımsız olmadığını
48
vurgula�alışır. Aslında bu kavram, il� ol�rak Spivak tara
-
fından-kullanılan 'ilişkisellik' kavramının daha geliştirilmiş ha
lidir. Spivak da çalışm�lannda bu iki fark olarak algılanan taraf
lar arasındaki ilişkiyi vurgular; ama Bhabha bunu geliştirir. }1e
!ezlik kavramının temelinde öncelikle Batılı ile Doğulu arasın
da kurulan ve buna bağlı olarak da kültürel ve ideolojik anlam:
da çeşitli veçheleriyle devam ettirilen ikili/zıt ilişkilere bir iti
raz vardır. Bhabha sömürgeci kimliklerin bölüntünün iki yaka
sında da istikrarsız, tartışmalara açık ve sürekli akış halinde ol
duğunu söyler (Loomba, 1998: 204) . Bhabha sömürgeci arzu
nun daima ötekinin yeriyle bağıntılı olarak eklemlendiğini id
dia eder ve Franz Fanon'un bahsettiği kara deri/beyaz maske
ler imgesinin 'pürüzsüz bir ayrım' olmadığını belirtir (Bhabha,
l 994b: 1 1 2- 1 23). Özetle, Bhabha'nın bahsettiği melezlik kavra
mı, mantıki açıdan hala metin olarak, öz olarak kültür nosyo
nuna, yani kültürün başka kültürlerle karıştırılabilecek, melez
lenebilecek özellikleri olduğu kavrayışına dayanmaktadır (Fri
edman, 1999: 102).
Bha�_ha, sömürgeleştiren _kültürlerin, sömürgeleştirilen ba�
lamlara yazilclığında her zaman farklı bir şeye tercüme edil
miş yani melezleşmiş olduğunu söyler. Bu da yamalı kimlik
ler oluşturur ve daha önce de söz ettiğimiz gibi 'beyaz olan ama
beyaz olmayan' çokbiçimli halklar ortaya çıkar. Bhabha'ya gö
re, sömürgeci melez için karşıt değerli alanların dile getirilmesi
gücün arzu ile eklemlendiği yerdir, bu yer disiplinli bir gücün
propagandasını yapan bir yer ya da metaforlann birbirine ka
rıştığı negatif geçirgen (negative transperancy) alan da olabilir
(Bhabha, 1995a: 35). Çünkü söm�ge_leştirill!l�ş_olaıun_jekrarı
_hiçbj.! zaman basit bir tal<lit_ değilillr ;_.9�ııedel<U�rk:ı y� öteki
l�i_.��n_, aynı-ben'_e dönüşü imkansız kılan bir süreçtir. "Tak
lit aynı anda hem benzerliktir hem de tehdittir" (Bhabha, 1984:
1 27) . Taklit bir yanıyla iktidarı mümkün kılarken diğer yanıy
la da onun kaybını yeniden üretir.
Böylece sömürge de sömüren de kendisini aynen tekrar ede
mez. Bhabha'yı takip edersek kültürel tercüme sonunda evren
sel kültürün de 'saf kalamayacağını melezleşeceğini söyleye-
49
biliriz. Kültürel tercüme günümüz demokrasisinin sınırlarını
zorlar, sosyal değişim yaratır ve yeni özgürleşme alanlan açar;
bunu günlük sosyal ilişkileri değiştiren yıkıcı pratikler aracılı
ğıyla yapar (Buden, 2009) . Özetle, Bhabha sömürgeciliğin bir
yandan yeni yapılan, uzanılan ve sahneleri yarattığını ve hege
monikleştirdiğini diğer yandan diasporikleştirip, müdahaleyi,
değiştirmeyi, tercüme etmeyi ve dönüştürmeyi mümkün kıldı
ğını öne sürer (Yeğenoğlu, 2003: 25-5 1 ) .
Fakat Bhabha'nın sömürgeci ile sömürülen kimlikler arasın
daki karşılıklı ilişkiye, akışkanlığa vurgu yaparken asıl amacı
bu akışkan alanda oluşan ve dinamik bir kimlik olan melezliğin
bir direnç alanı/imkanı olabileceğine ilişkin inancıdır. Bu an
lamda sömürgeci ile sömürülen arasında kurulan özselci man
tığı sorgular ve öne sürdüğü iki kavramla yani 'müzakere' ve
'tercüme' kavramlarıyla dünyayı dönüştürmenin mümkün ol
duğunu söyler. Bhabha'nın bu tezi, çatışmaya kilitlenen sömür
ge karşıtı söylemin 'söylemsel geçişler' yoluyla yerinden edil
mesidir (Parry, 1995: 42) . Melezlikler kendini ötekileştirmeye
çalışan sömürgeciyi taklit ederken otoriteyi daha da muğlaklaş
tırır. Bhabha'ya göre, sömürgeci mevcudiyet her zaman çirt de
ğerlidir, orijinal ve yetkili görünüşüyle tekrar ve farklılık olarak
eklemlenmesi arasında yarılmıştır; bu gedik/çift değerlilik sö
mürülenler için bir direniş alanı oluşturur ( l 995a) . "Bir anlam
<!::ı �öte�i'-�endini nesneleştiren sömürgeciye onu taklit ed�_rek
c1e direnebilir. Her taklit bozguncu olduğu için taklit bile hiJ_Qj
_renişe dönüşebilir. Böylece özne-nesne ya da yapılandıran-ya
pılandırılan ikili ilişkisi bozulur; ortaya melez yapılar çıkar. J!u
,!!lelezleşme ya da bozulma her iki taraf için de geçerlidir. �
mürgeciyle sömüriHen s(irekli birbirini bozan bir ilişkiye __gi
rerler. Bu mei��lik hali sömürüİe�lıı direniş alanını oiüŞ"lı.i�ur"
cBhabha, 1984: 133). Başk� bir anlatımla, Bhabha melezleşme
yi sömürgeci gücün etkisini "yerinden eden ve yeniden yerleş
tiren bir güç" ( 1 995a: 35) olarak tanımlar. Bhabha'da 'melezlik'
sömürgeci inkarın etkilerini tersine çeviren, bu yolla dışlanmış
diğer bilgilerin egemen söyleme dahil olduğu ve onun otorite
sinin temelini yabancılaştıran bir temsil olarak ele alınır. Bu an-
50
lamda, Bhabha'nın çerçevesi melezliği kendi başına, kendi için
de bir değer olarak tavsiye etmektedir (Mutman, 20 10: 124).
Bhabha'nın ve diğer post-kolonyalistlerin yaptığı kültür çö
zümlemesi her ne kadar kültürel çeşitliliğe yaptığı vurgu açı
sından çok önemli bir adım olsa da bir yanıyla da "bu kültür
çözümlemesi her zaman bu çeşitliliği dizginlemeye, sömürme
ye ve yönetmeye -dolayısıyla şiddetle daraltmaya- çalışan git
gide daha bütünsel biçimlerle suç ortaklığına düşme tehlikesi
altındadır" (Connor, 2005: 362) . Bu eleştiriyi çok açık bir bi
çimde Arif Dirlik verir. Dirlik'e göre, post-kolonyalistler Avru
pa merkezciliğe odaklanarak, Avrupa merkezci iktidar ile kapi
talizm arasındaki yapısal bağları da dışlamaktadır. Diğer taraf
tan kapitalizm tartışmasını ekonomi politik alanından kültür
alanına kaydırarak, radikal kapitalizm eleştirilerine karşıt ba
haneler de sunmaktadır (2005: 8-9).
Başta da değindiğim gibi post-kolonyal teorinin belki de içi
ne düştüğü en büyük bunalım bir eleştiri olarak yola çıkması
na rağmen kendi eleştirisi içinde kendisinin boğulması ve neti
cede çokkültürcülük politikalarıyla çoğu noktada özdeşleşerek
eleştirdiği sistemin meşrulaştırıcısı konumuna düşmesidir. An
cak Butler, bu önermeye itiraz olarak kendi çalışmasının Ho
mi Bhabha ve Gayatri Chakravorty'nin çalışmalarının kültürel
araştırmalara mı yoksa eleştirel kurama mı dahil olduğuna dair
tartışmalara şöyle cevap verir: " . . . belki de bu tür sorular basit
çe bu iki girişim arasındaki katı ayrımın artık çöktüğünü gös
teriyordur" (20 10: 13).
Butler'ın bu tespitini akılda tutmakla birlikte post-kolonyal te
orinin ilk ortaya çıktığı zamanlardan, yani 1980'lerin ikinci yan
sından bugüne değin önemli belirsizlikler içerdiği de bir gerçek
tir. pirlik'in de değindiği gibi_I>()St-kol�!1Yal eleştiriler "pusnlası
belirsiz bir yönü gö�term�_lc t�g_ir'' (2005: 6) . Bu nedenle post-ko
lonyal teorinin, kültürler arasında özcü mantıkla kurulan hiye
rarşik ilişkileri reddetmek üzerinden başladığı tartışma neticede
"kültürel olana yaslanmaya başlamıştır" (Akay, 2010: 5).
Öncelikle hem Benita Parry ( 1 995) hem de Arif Dirlik
(2005), Spivak ve Bhabha'yı sömürgeci temsillere odaklanarak
51
sömürge hegemonyasının ve küresel kapitalizmin yapısal/mad
di koşullarını görmezden gelmekle eleştirir. Ayrıca Parry aynı
makalede, Spivak'ın ve Bhabha'nın bilimsel incelemelerine yö
nelik, yukanda bahsettiğim 'yapısal/maddi ihmal'e ek olarak iki
eleştiride daha bulunur. Parry'e göre, gerek Spivak'ın tekil ma
dunlar üzerine eğilmesi gerekse melez bir özneden sözetmek
yerel olanın sabitleştirilerek merkezin parçası haline gelmesi
ne neden olur; ayrıca daha sonra kendi kendini kuran 'öteki'
ya sessiz bir yere ya da iktidar dengesizliğini müzakere ettikle
ri agonistik bir alana yerleştirilir. Böylece teori tam da düzelt
meye çalıştığı hataya, yani merkeze karşı kenar, sesini duyur
maya çalışana karşı hiç sesi çıkmayan şeklindeki bir ikili mo
del üstünde sabitlenme ve bu modeli çoğaltma hatasına düşer
(Connor, 2005: 348) .
Bugün küresel sistemin bütününün melez bir alan olarak al
gılanıyor olması ile parçalı kimlikler arasında bir bağ vardır.
Nitekim küresel düzen de kendisini bu bağ üzerinden dinamik
olarak yeniden üretebilmektedir. Yeni küresel düzende belli bir
ulusa ya da topluluğa ait olan kültürün sınırları ihlal edilmekte,
onun yerine kültür kendi başına bir değer haline dönüştürül
mektedir. Bu biçim küresel sistem içindeki hegemonik ilişkile
rin sürdürülebilir kılınmasını sağlarken aynı zamanda da 'me
lez' kimlik "ötekileri kimliklendirmenin bir biçimi" (Friedman,
1999: 104) olarak tezahür etmektedir. Aslında melezleşen yine
ötekinin kendisidir. Bu defa da 'öteki' Doğulu olan, Müslüman
olan, siyah olan, kadın olan değil 'melez' olandır.
Arif Dirlik, çokkültürcülüğün artık çalışanlara has bir özellik
olmaktan çıkmış,4 yönetimsel bir zorunluluğa dönüşmüş oldu
ğundan söz eder (2005: 294). iktidar 'çokkültürcülük' üzerin
den 'öteki'ni kendisine yeniden tabi kılmaktadır. Melez alanda
egemen üzerinde dönüştürücü etkiye sahip olduğunu düşünen
hareketler ise, aslında daha çok egemenin istikrannı güçlendir
mektedir. Zira karşılaşma ve karşılaşmadan doğan etkileşime
vurgu yapan melezleşme nosyonu farklı kültürlerin bir araya
geldiği mekanda oluşmaktadır. Yani melez alan bazı gelenek-
4 Dirlik, burada Batı'da çalışan 'öteki' toplumlardan/bireylerden sözediyor.
52
leri taşıyanların bir şekilde ötekilerden daha fazla olduğu, do
layısıyla bazılarının geleneklerinin ötekilerinkinden daha ege
men olduğu bir toplumsal yapıdır (Hanrenz, 1 992: 96). Öyley
se f!:lelezleşme nosyonu gerçekleşirken bir taraf diğerinden da
q.a fazla dönüşmektedir.
Bu çerçevede küresel lslam bağ!amında sıkça tartışılmaya
başlanılan 'lslam �e yen-i yorum' ya da 'lsiam ve demokrasi' ya
da 'lsÜ.m ve sivil toplum' ya da 'lslam ve kadın/Feminizm' iliş
kisi de tam da Bhabha'nın sözünü ettiği 'üçüncü alanda' üretil
mektedir. Küreselleşmeyle birlikte Batı'yla karşılaşan, Batı'da
yaşayan ve neticede Batı'yla 'iç içe geçen' lslam, melez bir kim-
111< uzerinden yeniden inşa edilmektedir. Modem olanın içine
gelenekseli yeniden çağırmak olarak niteleyebileceğimiz küre
sel lslam hareketinin yeni hayat tarzı, 'melezlik' ya da 'çokkül
türcü' alanların kendilerine tanıdığı olanaklarla egemen özne
nin, lslam'a bürünmüş aynadaki yansıması gibi tezahür etmek
tedir. Elbette aynaya yansıyan bu 'kültürel tercüme' aynadaki
görüntüsünden memnun olmayan egemen öznenin de kendi
sinde birtakım değişikliklere gitmesine neden olmaktadır. An
cak, öne sürülen çokkültürcülük neticede varolan iktidar yapı
larının dışındaki bir biçime değil, sadece onlar içindeki küçük
bir değişikliğe işaret eder (Dirlik, 2005: 36) . Melezlik ve onun
toplumsal yansıması olan İslamcı hareketin 'direniş' potansiye
li bu küçük değişikliklerin abartılı bir güzellemesi gibi görün
mektedir.
Neticede melezlik, tercüme, üçüncü alan, kültürler arası
akışkanlık kavranılan mazlum ya da mağdurun, kendisini bas
tıranlara, aşağılayanlara karşı duyduğu hıncı bir yanıyla ehli
leştiren bir yanıyla da mazlumlara/mağdurlara da iktidarda pay
sahibi olmaya imkan tanıyan bir süreci tanımlamaktadır. Hat
ta bu Bhabha'nın argümanlarının çoğul yapısı mazlumluğun/
mağdurluğun paradoksal bir biçimde nasıl baskıcı iktidar ta
leplerine dönüşebileceğini açıklamada da bize yol gösterir. Zi
ra melezlik mazlumluğu/mağdurluğu tasfiye etmez; mazlum/
mağdur ile iktidar arasında bir ittifak alanı yaratır. Bu ittifaktan
her iki taraf da faydalanır.
53
Örneğin lslamcı hareketin küreselleşme içinde, tüm bu tar
tışmalar çerçevesinde söylediği söze, tvfohanty'nin şu cümlesiy
le yanıt verelim: "Mesele �a_dece_ �özünü �öyleye bilmek d�l
dir; daha önj!mlisi, h�rn_hirey_ olarak _�eın de çeşitli kol� ktifle
rin parçası olarak edindiğimi� kQı::ı,µ_Il!_geregi hangi sö���le
yebilir hale g_eldiğinıiz sorusudur.'.: (2008: 2 10). Küresel yöneti
şim, arzu ettiği sözü, kitlelere söyletebilme gücü üzerinden ta
hakkümünü kurar. l\üresel lslamcılık da bugün, söyleyebildik
leri üzerinden şekillenmekt�dir.-:B\.l nedenle, 'lslam ve yeniyo
rum', 'lslam ve demokrasi', 'lslam ve sivil toplum' ve 'lslaın ve
kadın' eşleştirmeleri küresel lslam için merkezi bir önemi ha
iz olmuştur. Bu başlıklar, bugün lslam'ın söyleyebildikleridir.
Söyleyemedikleri ise, 'anti-kapitalist', 'cihadçı', 'şiddet yanlısı'
ya da 'feminist' olandır. lslamcı hareketin madunluk ve melez
lik arasında salınırken, söyleyebildikleri olarak tanımladığım
süreci önce 'Küresel lslam' başlığı altında tartışalım.
54
i KiNCi BÖLÜM
57
yülün kültürel farklılıklara yaptığı vurguya kaynaklık etmiştir.
Oryantalizm eleştirilerinden oldukça faydalanan İslamcı kadın
hareketi ise bu küresel alanın kimlikler ve yereller üzerinde ya
rattığı etkiler çerçevesinde yeniden şekillenmiştir. Bugün İs
lamcı kadın kimliği, geleneksel ile modern ya .da yerelile küre
sel arasında tam da küreselleşmenin öncüllediği, post-kcl�l
tartışmaların analiz ettiği 'melez kimlik' olarak tezahüL�Lm.�k
iedir. Küresel kapitalizm, farklı kimliklerin bir arada yaşay'!_bi
leceği düsturundan yola çıkarak, kimlikler arasındaki çatısnıa
potansiyelini 'ilişkisellik' tartışmalarıyla aşmaya çalışır. J>ost
kolonyal teorinin öznenin inşa sürecinde ilişkiselliğe yap.tığı
vurgu da, bugün sınırsızlaşmayı öven küresel kapitalizm iç_i_n
de Batıcı öznenin, ötekiyle karşılaşmasının karşılıklı yaraıuğı
etkinin 'ilişkisellik' kavramıyla açıklamasına olanak tanımıştıı:.
Kimliğin ilişkisellik sonucu kurulduğunu öneren anlayışa
göre, "öznelerin kuruluşu bir yandan kendinden menkul ol
mayıp, süreğen bir 'içerideki-dışarıdaki' ilişkisine bağlıdır. Bu
na göre, demokratik bir siyaset için toplumsal ve siyasal arena
daki çatışmaların önünün alınması ve/veya engellenmesi değil,
tanınması gerekir" (Coşar ve Özman, 2003: 105). Özne ile öte
ki arasındaki gergin ilişkinin, 'çatışma' değil de 'tanınma' teme
linde yeniden tanı�·lanması bir anlamda uzlaşının sağlandığı
melez alanda farklı kimliklerin birlikte yaşama deneyimi edin
melerine imkan tanır. İslamcı kadınlar da, daha önce Batıcı öz
nenin ötekisiyken, bu ilişkiselliğin vakfedildiği ortak alanda
dini kimliği dışında tüm farklıklarını dışarıda bırakmış, 'uyum
lu' bir unsur olmasıyla egemen Batıcı öznenin kendisini yeni
den inşa etmesi açısından ittifak kurulabilir melez öteki biçi
ı:ninde ele alınır. Diğer bir ifadeyle, İslamcı kadınlar -hiç de ni
yet etmedikleri bir biçimde- küreselleşmenin kimlik siyaseti
nin uyumlu paydaşları olarak işlevsel bir nitelik kazanır.
Bu bağlamda küreselleşme nosyonuyla en uyumlu toplumsal
hareketlerden birinin, kapitalizmin önerdiği kültüre dirençle
rini daha sonra açmak üzere paranteze aldığımızda, İslamcı ka
dın hareketi olduğunu ileri sürebiliriz. Zira İslamcı kadınların
asıl mevzusu lslam'ı kadın perspektifi?den okıryar�k gel_enek-
58
sel ilişkileri iyilt�ştimı�ky�J<f!�ese_�_düz_�i_n B�tılılaşma haline
direnmektir. Fakat kadınlar kültürel olarak Batılılaşmanın, ne
oliberal ekonomiyle ilişkisini irdelemeyi ertelemekte ve sonın
lannı küresel kapitalizmin dayattığı kimlik siyaseti üzerinden
açıklamaya gayret etmektedir. Böylece Batıcı 'kültürel istila' ile
baş etmenin bir yöntemi olarak melezlik nosyonu yeni bir or
tak kültür tahayyülü olarak kabul edilir. Bu çerçevede Çoşar
ve Özman'ın İslamcı kadın hareketinin, küreselleşmeye bir al
ternatif hareket olarak değil, eleştirileriyle küreselleşmenin bir
veçhesi olarak ortaya çıktığı (2003: 105) önermesi önemlidir.
Hatta bu önermeye şunu da ekleyebiliriz: lsla�g kag_ı:nlarJ11.5a.
hiplendiği söylem para�oksal �-�� _!:>!çim_g�Jslamcılığı kadml�r
tarafından bir kültür olarak yeniden inşa etmektedir. Çürık9
kadınlar Batıcılıkla veya neoliberal küreselleşmeyle çatışmasını
kültürel değerler üzerinden tanımlamaktadır.
Şimdilik bu tartışmayı daha sonra geniş bir biçimde ele al
mak üzere burada bırakalım. Zira bu tartışmaya girmeden önce
İslamcılığın küresel kapitalizme melezleşme bağlamında nasıl
eklemlendiğine bakmak gerekir. Bana göre, İslamcı kadın ha
reketi açısından küresel lslam bugünün temel belirleyeni ola
rak tezahür etmektedir. Öyleyse konuyu tartışmaya küreselleş
meyle melezlenerek yeniden şekillenen İslamcılık çerçevesin
de, 'küresel lslam' kavramını ve lslam'ın kapitalistleşme süreci
ni tartışarak başlamak gerekir.
64
mekanlarının meşruluğunu ortadan kaldırmıştır (Roy, 2003:
85) . _ Dinsel bilgi i�tidannı yitirm!şt_ir a�� -�i":d�!!ı�_ yiti_ıj}_��
miştir, Sadece herkesin bilgiyi edinebilme imkanına sahip ol
ması, topluma dindarlığı bireyselleşme çerçevesinde eklemle
miştir. Dolayısıyla, gerek Roy gerekse de Bayat için post-İslam
cılık dinin gerilemesi değildir. Roy'un tanımlamasıyla '�dinsel
pratiklertp, g�liştiği mekanı!1 l�ikleşme_bjçiın(djr (2003: 44).
Din ve toplum arasındaki ilişkisell_iğin biçimi v� _iç��_ği _d�ğ!ş
.miş.tir.
Bu anlamda modemist olmadan da modemı sekülerist olma-
'
d
. an · da�e-l<ÜJ�r.9!!ınifül�fiğini _g_ö�t�_i;;.��L��ıŞ!n_cJarı__p_o_sı-Jw-
lonyal tartışmalar küreselleşmeyi bir tür içselleş_t.irme strat��
jisi olarak İslamcılara oldukça işlevs�Ll:>i� ka.yp.��-�a_ğl_aım§tır.
Özellikle 1990'lardan sonra, literatüre hakim olan post-kolon
yal teori, modemizmi ortadan kaldıran değil, modemizmi ye
relde de içselleştiren, derinleştiren ama aynı zamanda da me
lezleştiren bir etki yaratmıştır. Post-kolonyal tartışmalarla kü
reselleşmeci lslamcılar, Batı/lslam ikiliğini aşarak monolitik
bi.r)�tı ve Il!9_dem!ı:m..�_lwını parçalamış, E?.rç���ığı u_nsurfar.
_arasıncJ� �l<l�_ls_t_H<_ bir__?�l�şla .. •-��a_!1!cılığı yeJ!jg�l} l<!_l!!.l)!I�!fl!Ş
__
66
ramlarını bir arada kullanırken, iki farklı siyasallaşma süre
ci olan küreselleşme ve lslamcılığın kesiştiği noktalar olmak
la birlikte her yönüyle istikrarlı bir birliktelik gösterdiğini de
savunmuyorum. Tersine modernleşme, Batıcılık, sekülerleşme
ve kadın hakları bağlamında lslamcılığın, küreselleşmeyle olan
gerilimli ilişkisini de dikkate alıyorum. Bu nedenle küresel ls
lam'ın, küreselleşme içinde yaşadığı gerilimi aşmak üzere kü
reselleşmeyi ekonomik ve kültürel olarak ayrıştırdığını ve eko
nomik anlamda küreselleşmeyle bütünleşirken, kültürel ola
rak kendisini küreselleşmeden farklılaştıran lslam referans
lı yeni bir siyasal söylemi sahiplendiğini ileri sürüyorum. Hat
ta güncel bir örnek olarak, Türkiye'de bu söylemin açık temsil
cisi olan AKP'nin ve Recep Tayyip Erdoğan'ın -Türkiye neoli
beral ekonomiye fütursuzca dahil olurken- dile getirdiği kür
taj ve sezaryen tartışmasını ya da aile kurmak ve en az üç ço
cuk yapmak konusundaki teşvik edici sözlerini, alkole ilişkin
yasal düzenlemelerini ya da 2013 Gezi Eylemleri'nde dile geti
rilen 'kızlı erkekli evler' tanımlaması üzerinden kurulan ahlaki
yargılamaların hepsinin bu bağlam içinde düşünülmesi gerek
tiğini savunuyorum.
Ancak burada bir ayrıma da dikkat çekmek gerekir. Bir fark
lılık olarak vurgulanan lslam kültürü dahi küreselleşmeden ya
lıtılmış bir biçimde şekillenmemektedir. Çünkü neoliberal kü
reselleşmenin dayattığı 'biricik' normlara 'farklılık' yoluyla ken
disini hatırlatan melez dindar, coğrafi aidiyetin kaybolması ne
deniyle lslam'ı da melez bir kültür olarak yeniden yorumla
makta ve türetmektedir. Bu nedenle burada her şeyi göreceleş
tiren küreselleşmenin yarattığı kaotik ortamda bir kültür im
gesi olarak lslam vurgusunun, kendisini diğerinden ayrıştıran
melez dindar için taşıdığı cemaat ağlarını ve aidiyet duygusunu
vurgulamak için sözünü ettiğim tüm bu çelişkileri içeren 'kü
resel lslam' kavramını sadece siyasal değil kültürel bir gösterge
olarak da ele alıyorum.
Ayrıca, bugün birçok lslamcı hareket her ne kadar yerel ha
reket etse de, bu onun küresel bir nitelik taşımadığı anlamı
na gelmez. Roy (2003) ve Moghadam'ı (2009) referans alırsak,
67
burada küreselleşmeyle kastettiğim bir ölçek, kapsam/faaliyet
alanı ve lslamcılığın ulaştığı, onayla(n)dığı sınırlar aşırı ileti
şim ağıdır. Bu bağlamda küresel lslam'a ilişkin bir taruş_111a. �
rütürken, lsla111c_ılığın kapitalistleşme süreci bir til_r_ eşik _olcı
rak ka�l!! _e�ilmelidi�. Çünkü küresel lslam sınırlar aşırı eko
nomik ağlara, neoliberal küreselleşmeye öncelikle kapitaliz
min sunduğu serbest piyasa ekonomisi üzerinden eklemlen
mektedir.
69
liberal pol_iti_l<a�cı11n yl)ks�ljşi arasında paralellik kurar ( 1997) .
Keyder, Iürkiye'dekj neaHheraTdeğisim!�]�i�!!liitr _Qarti ta
rafından_yürıltQlm�_siniıı_ınQ!i�rnleşmeyle neden. çelişmedjğini
�orgular_. Seküler hükümetlerin neoliberal politikaları uygula
makta başarısız olmalarınJn ve serbest piyasa ekonomisine dev-
--
letçi politikalarla direnmelerinin yarattığı iktidar bo�J]Jğ!ınun
lslamcılar tarafiıidari- doldurulduğunu iddia eder. Bu önerme
yi destekler nitelikte tlhan Uzgel de, Nur cemaatinin önce Ana
vatan Partisi'ne (ANAP) , daha sonra AKP'ye verdiği desteği ne
oliberal dönüşümün ilk aşamasında devletin ekonomiden Ç.f
kilirken bıraktığı boşluğu lslamcı kesimlerin doldu�� çabası
olarak değerlendirir (20 10: 17). Nurculara benzer olarak Nak
şi geleneğinden feyz alan lskenderpaşa cemaatinin de öz�ıiikie
28 Şubat 1997 sonrası, serbest piyasa ekonomisini savıınan gQ
rüşleri olmuş, cemaatin lideri Mahmut Esad Coşan Jnüritkri
ni piyasada Müslümanların rekabet gücünü artırmaya t�vik et
m�ştiı:__(Yavuz, 2005; _Taşkın, 20 13). Bu teşvik ve katılım1_Müs
lümanların hayat tarzlarını hızla değiştirdiği gibi aynı Z11nli!n
da Müslümanların kendilerini piyasada sınadıkları bir �i
başlatmıştır. Piyasa koşullarının dindarlıklarıyla çehştiği_nQ}<
tada Müslümanların, çoğu zaman piyasa koşullarından yal!�_!a
kındığı tutum hem piyasa karşıtı İslamcılar hem de diğer..m.u
halif gruplarca sıkça eleştirilmiştir.
Örneğin lslamcıların hızla kapitalistleşme sürecine dahil
oluşlarının Müslüman'ın hayatında yarattığı çelişkileri görüş
me yaptığım sırada AKODER başkan yardımcısı olan Yasemen
Çoban şöyle aktardı:
"Kapitalizm emeğe değil, üretime önem verir. Dindarlık bu
nu değiştirmez. Kaliteli mümin en fazla olanı değil, Allah rı
70
Diğer taraftan bugün lhsan Eliaçık'ın önderlik ettiği Anti-Ka
pitalist Müslümanlar grubu, TOKAD (Toplumsal Dayanışma
Kültür Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği), Devrimci Müs
lümanlar, Emek ve Adalet Platformu gibi lslam'ı soldan yorum
layan yapılar da tam lslam'ın ve kapitalizmin birlikte yol alma
ya başlamasının İslamcılar arasında yarattığı çatlaktan doğdu.
Bu yapılann ortak noktası lslam ile kapitalizmi bir araya getir
me çabalarının lslam'ın özüne aykırı olduğu iddiasıdır. Buna
karşın, kapitalizm karşıtı Müslümanlar lslam'ın emekçiden ve
paylaşımdan yana ve biriktirmeyi kesinlikle reddeden bir din
olduğunu öne sürer. lhsan Eliaçık görüşmemizde bu görüşleri
ni şöyle ifade etti:
"( . . . ) bir servet olabilir, miras kalmıştır veya ticaretle uğraş
mışsındır, elinizde birikim vardır, fazlalık vardır. Kur'an em
ri gereğince bu birikimi kendimizde tutmayıp, topluma ak
tarmamız gerekiyor. Buna Kur'an'da 'kenz yasağı' denir. Ya
ni kenz etmek, şahsi mal biriktirmek, kişinin kendi elinde ser
vet tutması yasaktır. Bununla ya yatının yapacaksın ya muhta
cı olana vereceksin ya da borç vereceksin veya vakfedeceksin,
elindekini toplumun istifadesine vereceksin. Sadece ihtiyacın
olan kadarını alacaksın . . . Bir yerde mesela başörtüsü yaygınla
şıp, hacca gidenlerin sayısı artıyor, camilerin sayısı artıyor diye
biz oraya lslam'ın geldiğini söyleyemeyiz. lslam'ın gelmesi için
ekonomik, politik düzenin değişmesi lazım. Eğer bir yerde İs
lam varsa, gözle görülür bir adalet ve eşitlik olması lazım in
sanlar arasında. Zenginle yoksulun arasındaki farkın ortadan
kalkması lazım. Ama bugün bunlarda hiçbir değişiklik yok,
olacak gibi de görünmüyor. Buna yönelik bir zihniyet de yok
hatta tam tersi bunun Allah tarafından takdir edildiğini söylü
yorlar. (. . . ) Allah'ın zenginleri sevdiğini, kimimizin zenginlik
le, kimimizin de yoksullukla imtihan edildiğini, bunun bizim
bir kaderimiz olduğunu söylüyorlar. "6
71
kapitalist İslamcılarla, lslam'la kapitalizmin kesinlikle bir ara
ya gelemeyeceğini savunan, lslam'ı adalet ve paylaşım temelli
yorumlar çerçevesinde ele alanlar arasında uzun zamandır var.
Aslında Türkiye'de Milli Görüş ana damarı içindeki ayrışma
nın nedeni de temelde İslamcılar içinde ekonomik yaklaşımlar
arasındaki farklılaşmadan kaynaklanmıştı (Tuğal, 2010). !k
fah Partisi (RP) lideri _Nec!!}ettir:ı_�!_��kan'ın tasarladığı lsl�i
ve milli bir e�()ll_()miye dayanan Adil Düzen' den, .t\I<P:!lin neo
liberalizmle lslami kapitalist sınıfın çıkarlarını dah�_!"�la _gö
zett:!!. ve .�Qresf!l p�zarın ihttyaÇİarİna cevap Yeren- poHtikala
ra geçmesi lsl;lfi1cıla_r !ü.odeki sınıfsal ayrışmaları� netleşmesi
açısından önemlidir (Atasoy, 2005; Tuğal, 20 10). Bu ayrışma
nın kristalize olduğu yer ise MÜSIAD'dır (Müstakil lşadamla
n Derneği) .
savunucufanndarid.ii.
Çokça vurgulandığı üzere küresel kapitalizmin yeni aşaması
neoliberalizm, geleneksel değerlerin yıkılmasını değil yeniden
inşa edilmesini destekler, hatta bundan beslenir. Nancy Fra
ser'in da değindiği gibi lngiltere'de Margaret Thatcher, ABD'de
Ronald Reagan ve baba-oğul Bushlar'ın varolan sosyal güvence
leri yerinden etmesinin, emek örgütlerinin gücünü azaltması
nın, piyasa ekonomisinin bireyselci ve rekabetçi değerlerini ha
yatın her alanına yaymasının nedeni neoliberalizmin toplum
sal dokuda yarattığı tahribatı soğurmaktır (20 10: 2 10). �
sel lslam da, piyasa ekonomisini desteklemesi, bunun yarattı
ğı tahribatı daıia--ÇöIT�dı� e�eği Üzerinden şekillenen ·v�k;f_
lar ve dernekler tarafından sürdürülen yardırnİsadaka kültü
rüyle aşmaya çalışması ve lslami yatay ağlan kapitalizm lehine
hayata geçiren bir sistemi sürdürmesiyle neoliberal politikalar
la_ uyumluluk göstermekte�ir.
Bu yeni sistemde toplumun farklı kesimlerini birbirine bağ
layan, her kesime kendi içinde bulunduğu durumu sorgulama
sına izin vermeden toplumun sürdürülebilirliği açısından bir
rol atfeden geniş ağ en iyi lslami cemaatler tarafından işletil
mektedir. Cemaatler gelenekleri yıkan değil yeniden inşa eden
7 201 2 verilerine göre, MÜSlAD'a bağlı şirketler yılda ortama 5 milyar dolar ya
tının, 1 7 milyar dolar ihracat yapıyor ve 1 .2 milyon kişiye de istihdam sağlı
yor. GSMH'ya yıllık katkısı ise 1 15 milyar dolar. Kaynak: www . rnüsiad.org.tr.
73
yapılarıyla kapitalizmin ruhuna uygun şekillenmektedir. Nite
kim Türkiye'de de durum tasvir edilen biçimiyle tezahür etmiş
tir. Bunun Türkiye'deki en iyi örneği de küresel hareket edebil
me kabiliyetine sahip olan Gülen cemaatidir.
Cemaatleşmenin ve kapitalizmin
vazgeçilmez uyumu
75
le birleştirilmektedir. Gülen cemaatinin özellikle Orta Asya ve
Kuzey Afrika'da eğitim kurumlarının kurulmasıyla ticari faali
yetlerin başlatılmasını eşgüdümlü sürdürmesi bu politikanın
uzantısıdır. Örneğin cemaatirı s�_T!11�ye sahibi üye_leri Türki
ye, �al_�cınl�_r. K�fkas_!�r_ye_Qrt� Asr�'_daki �Eslü��ı;ı,_topluluk
larda ���1:ilt:_!!_ ���LY�- ��tj� faaliyetlerini 4�-şt�lemek için
l99(fda Asya Finans Şirketi'ni kurar (Yavuz, 2005: 259). Ayn
ca yine Gülen taraftarı işadamları ar�sında lş Hayatı Dayanışma
Derneği (tŞHAD) ve Hür Sanayici ve lşadamları Derneği (HÜR
SlAD) kurulur. Bu işadamları çeşitli vakıflara da destek sağlar.
Ancak, &erek MÜSl/\D'da gerek AKP'de gerekse G�len cema
atinde t�lam vurgusu genellikle ekonomik ilişkileri belirleyen,
siyase�e yön veren bir un!)ur olarak değil, kitleyi mobilize eden,
�itle içinde iktidarı da besleyen dayanışma ağlarını kura!!..ah}a
ki bir söylem olarak kullanılır.
Nitekim bu tespitimi destekler nitelikte bir ifadeyi görüş
me yaptığım Yasemen Çoban kullandı. Çoban İslamcıların İs
lami anlamda AKP'den beklentilerinin azaldığını görüşmemiz
de şöyle dile getirdi:
"Açıkçası bizim iktidardan artık İslami bir beklentimiz de yok.
AK Parti, Türkiye'de bir değişimin öncüsü, biz o nedenle des
tekliyoruz AK Parti'yi."
77
met yörüngesine göre tanzim ettiği takdirde, ömrünü de bütü
nüyle ibadet haline getirebilir." ıo
78
Bu yeni mücadele araçları ve küreselleşmeye eklemlenme bi
çimleri ise dindarın hayat tarzı değişimine bağlı olarak yeni bir
dindarlık yorumunu zorunlu kılar.
80
lam'ın yeniden yorumunun sahih lslam'da aranmasının dias
pora Müslümanlannın hayat tarzı değişimiyle yakından ilişkili
olduğunu iddia eder. Diaspora Müslümanlan için dinle coğra
fi bağın zayıflaması, din ile Müslüman'ın yaşadığı coğrafya ara
sında geçişliliği sağlayacak yeni bir din yorumu ihtiyacını do
ğurur. Bu nedenle tarihsel ve kültürel bağından kopan MJ!s
lümanlar, köklerin� lsla�i sahih_liğe atfettikleri ilkelerde arar.
Diğer taraftan- ABD'de yaşayan Müslümanlar üzerine çalı
şan Esposito, ABD'nin ünlü araştırma şirketi Gallup 1 4 rapor
larına dayanarak, ABD'deki Müslüman nüfusun arttığını ama
asıl önemli olanın Müslüman nüfusun eğitim düzeyindeki ar
tış hızı olduğunu söyler. Yeni lslam yorumu ihtiyacını ortaya
çıkaran değişimin Müslümanların eğitim düzeylerinin yüksel
mesiyle yakından ilişkili olduğunu vurgular (20 10: 14) . Bu de
ğişimler elbette, hem oryantalist lslam yorumuna hem de ge
leneksel lslam yorumuna ilişkin eleştirileri beraberinde geti
rir. Oryantalistlere karşı Müslümanlar, kendi kimliklerini ve
dinlerini kendileri tanımlamaya meyleder. İnternet ise sağladı
ğı ağlar yoluyla diaspora Müslümanları ile çoğunluğu Müslü
man olan ülkelerde yaşayanlar arasında bilgi akışını kolaylaştı
nr ve hızlandınr.
Böylece günümüzde, ağ epistemolojisi bireysellikleri ço
ğullaştırarak, lslami açıdan belli bir kimliğin egemen olama
yacağı çeşitli bağlamların temsilini olanaklı kılmıştır ( Cooke
ve Lawrence, 2005: 27). 'Fetva araştır' butonları dini bilgile
re hızlı ulaşımı sağlamış ve elektronik ortamda yapılan sanal
tartışmalar Müslümanlara bu bilgileri karşılaştırma imkanı ta
nımıştır. lslamicity.com, e-ijitihad.com1 1�!ıt�}Q 1 .com, lsla
__
Cilt), lsıanbul: Bilgi Üniversitesi. Aynca bkz. Miriam Cooke, Bruce L.awrence
(2005), Muslim Networhs from Hajj ıo Hip Hop, The University of North Caro
lina Press, Chapel Hill ve Londra.
l 4 http://www .gallup.com/home.aspx.
81
kin bilgiler yayınlanarak, site takipçilerinin, diğer bir ifadeyle,
sıradan insanların da lslam'la ilgili konuşmalarına olanak ta
nınmıştır. Böylece lslam üzerindeki bilgi tekeli ortadan kaldı
rılmaya çalışılmıştır.
İnternet kullanımının yaygınlaşmasının yanında, özellik
le kitlesel eğitim Müslümanların, dini sadece eğitimli uzman
lar yoluyla değil, temel ilahi metinlere bireysel olarak ulaşma
larıyla öğrenmelerine de imkan tanımıştır. Eğitimli insan sayı
sının artması aynı zamanda yeni lslami bir orta sınıfın oluşma
sının da temellerini atmıştır. Böylece çoğunluğu Müslümanlar
dan oluşan ülkelerde ve Batı'da yaşayan Müslümanlar arasında
lslam'ı yeniden yorumlama çabaları açısından yeni Müslüman
orta sınıf önemli bir itici güç oluşturmuştur. Örneğin Iran üze
rine çalışan Bayat, reformist süreçte orta sınıfın -diğer ülkeler
de olduğu gibi- lran'da da reform sürecindeki itici gücüne de
ğinir (2007: 105) . Bayat, kitlesel eğitimin kadınlan da içine ala
rak artmasını lran'da orta sınıfın gelişimi açısından en önemli
unsur olarak ele alır. Eğitim düzeyindeki bu ilerlemenin, daha
çok doktorun, yazarın, hukukçunun, akademisyenin yetişme
siyle sosyal hareketliliği de artırdığını söyler.
Elbette, sosyal hareketliliği besleyen ve buna öncülük eden
en önemli gruplardan biri de öğrencilerdir. Genç Müslüman
ların nüfusun yorum farkını bütüne fark ettirme ya da ekleme
çabaları yine Muslim Student Association, Masjed of the Ether
ve the Cybermuslim gibi daha farklı birlikler ve İnternet sitele
ri kullanılarak gerçekleşmiştir. Eğitimin yaygınlaşmasıyla yazı
lı, görsel ve elektronik medyanın da gelişmesi, öncelikle lslam
dini açısından "dinsel hiyerarşileri istikrarsızlaştırmak" ( Casa
nova, 2001: 1 1 ) olarak kendisini göstermiştir. Bilgiye, farklı yo
rumlarla ulaşmak kolaylaşınca, her bireyin lslam'a ilişkin kendi
yorumunu geliştirmesi de bireysel bir yorum, değerlendirme ya
da en azından sorgulama başlatmasını tetiklemiştir.
Tüm bu tarihsel ve sosyal değişimler lslam yorumlarındaki
farklılıkları da beraberinde getirmiştir. lHAD'dan görüşme yap
tığım Ayşe Bilgen bu değişime ilişkin görüşlerini benimle şöy
le paylaştı:
82
"İslam değil, Müslümanların dönüşümü diyorum ben ona . . .
Aslında ben Müslümanların dönüşümünü sosyo-ekonomik
olarak bir dönüşüm şeklinde nitelendiriyorum. Yani İslam'ın
dönüşümü diye bir şey söz konusu değil zaten. İslam temel
kaideleri, kuralları, ilkeleri belli olan bir din ve toplumsal bir
din. Hani Hıristiyanlık'tan ve diğer dinlerden biraz daha fark
lı olarak daha halkın yaşamasıyla anlam kazanan bir din. İn
sanların kendini inzivaya çekmesinin, işte insanların kendini
tamamen terbiye etmesinin ötesinde bir şey. Halkın içinde di
nini yaşayabilmek ya da kendini bunun içerisinde terbiye ede
bilmekten geçiyor." 1 5
83
lar aracılığıyla yeni dayanışma imkanları ve mekanları yaratma
ları itibariyle Müslümanlar açısından yeni dönemin ihtiyaçlarını
karşılamaktadır. Örneğin Gülen cemaati daha çok ibadet etme
yi değil daha fazla ticaret yapmayı ve eğitim görmeyi, aynca ca
mi değil okul yapmayı teşvik ederken dini, farklı coğrafyalarda
yaşayan ve farklı kültürlerle karşılaşan Müslümanlara kendi 'de
ğer'lerini, kültürünü hatırlatan bir unsur olarak sunmaktadır.
Çalışmamda ele aldığım uluslararası faaliyet gösteren Gülen
cemaati 'gönüllü'lerinden Esra ile yaptığım görüşmede, Esra ce
maatle ABD'deki eğitimi sürecinde tanıştığını, cemaatin ülke
sinden uzak olduğu dönemde kendisine "sahip çıkarak" , "kül
türünü kaybetmesini önlediği"ni söyledi.16 Yine bir başka ce
maat üyesi Derya, henüz küçük olan oğlunun gelecekte yurt
dışına gitmesi halinde, "cemaatin sağlayacağı maddi ve mane
vi imkanların ve denetim ağlarının çocuğunu koruyacağı"na
inandığını belirtti.17
Bu iki örnek, Roy'un esas amacın cemaati muhafaza etmek
değil de, söz konusu olanın cemaatte bulunduğu varsayılan yi
tirilmiş değerler etrafında onu yeniden kurmak olduğu tespiti
ni doğrulamaktadır (2003: 67) . Bu nedenle gerek İnternet üze
rinden kurulan cemaatler olsun, gerekse esnek yapılı, giriş-çıkı
şın denetlenmediği, karşılıklı dayanışmaya, aynı zamanda da hi
yerarşik bir yapılanmaya sahip olan post-cemaatler olsun hepsi
kökünden uzaklaşan Müslümanlar için öncelikle yeni köklerin,
yurtların yeniden tanımlanmasıdır. Zira geç modem kültürün
paradoksal sonuçlarından biri olarak cemaatler, modern döne
min öncesine ait ve tarihsel akış içinde sönümleneceği umulan
kavram ve kurumlar gibi yeniden hayat bulmuş ve itibarları iade
edilmiştir (Çiğdem, 201 2: 40). Çünkü cemaatlerin, günümüzde
lslamcılar açısından kaybolan değerleri hatırlatması yönüyle iş
levsel ve neredeyse vazgeçil(e)mez bir anlamı vardır.
Yine Gülen cemaatinden görüşme yaptığım isimlerden Der
ya'nın ifade ettiği: "Cemaat senin üzerinde sürekli bir kontrol
sağlıyor. Aslında sürekli iyi insan olmanı denetliyor. Nefsine
84
yenik düşmemen için seni sürekli uyarıyor. O nedenle cema
ati tercih ediyorum,"18 cümlesi cemaatin modem zamanlarda,
kendi değerini üretemeyen insanlara nasıl hazır değerler sun
duğunu, bu değerler üzerinden nasıl bir denetim mekanizma
sı geliştirdiğini ortaya koyuyor. Hatta öyle görünüyor ki cema
at mensupları bu denetimi kendileri tercih ediyor. Görüştüğüm
diğer iki kişi Filiz 19 ve Merve20 de cemaatle hayatla ilgili bir
sorgulama dönemindeyken tanıştıklarını, bu süreçte cemaatin
kendilerine sunduğu cevapları tatmin edici buldukları için ce
maate yaklaştıklarını benimle paylaştılar. Bu örnekler bireysel
leşmesini ancak bir cemaat güvencesinde tamamlayabilen in
sanlar açısından cemaatin taşıdığı anlamı tarif etmesi bakımın
dan önemli görünüyor. Zira görüştüğüm tüm isimler cemaate
"bireysel tercihleri"yle dahil oldukları, bu nedenle de "herhan
gi bir baskı görmedikleri"ni ısrarla vurguladı. Bu düşünceye
göre baskı talep edilmeyen ve saygı duyulmayan iktidardan ge
lir, oysa burada sözkonusu olan 'şuurlu' ve 'bireysel' bir tercih
tir. Modem dünyanın yalnızlığına ve bunun içinde kayboluşa
karşı birey, cemaatler yoluyla dayanışma ağları içine dahil ola
rak kendini bir tür güven çemberine almakta ama bunu da bi
reyselliğine karşı bir tehdit olarak görmemektedir.
Ayrıca, daha önceki bölümde değindiğim İslamcılığın kapi
talizme eklemlenmesi süreci, başka bir ifadeyle Müslümanların
hazcılığı, mutluluk fikrini tüketim kültürü içinde yeniden keş
fetmesi sözünü ettiğim değişimlerle birlikte daha esnek/ılımlı,
küresel kapitalizmin işleyişine uygun bir lslam anlayışını zo
runlu kılar (Tuğal, 2010; Çınar, 2005; Yavuz, 2004). Müslü
manların güçlenmesinin araçları, değişen dünyanın koşulları
na uygun bir biçimde ticaret, eğitim ve sivil toplum üzerinden
yeniden tanımlanmaktadır. Hatta bu yönüyle 'gönüllülerin' id
diasına göre cemaat Müslümanların hareket kabiliyetini ve bi
reyselleşmesini engellememekte, tam tersi bunu desteklemek
tedir. Bu durumda cemaatler de ekonomik anlamda neolibe-
85
ral kapitalizmden bağımsız bir tahayyülün peşinde olmadıkları
için bunun siyasal ve sosyal çıktılarını da karşılayacak yeni bir
siyasal söylem ve örgütlenme biçimi üretirler.
Gülen cemaatinin Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV) gibi
sadece 'düşünsel' çalışmalar yapan bir vakıf kurması ve Aband
Platformu çerçevesinde düzenlediği toplantılar silsilesi bu ça
banın ürünüdür. 21 Cemaat bir yandan geleneksel dayanışma
ağlarıyla tabanda örgütlenirken, diğer yandan bu tür vakıflar
la da şeffaflaşmakla ve toplumsal hayattaki değişikliklere ce
vap veren dinamik bir yapı kazanmaktadır. Cemaatin vakfı,
'müzakere' diskuru üzerinden takipçilerine toplumsal 'değişi
mi' süzerek, yorumlayarak aktarmak bakımından kalkan göre
vini görür. Diğer taraftan, bu vakıflar, dernekler cemaatleri de
görünür kılmakta ve onlara meşruluk kazandırmaktadır (Avcı,
20 12: 105). Bu nedenle birçok cemaat vakıflar ya da dernekler
aracılığıyla daha çok kitleye ulaşmaktadır.
Bu bağlamda GYV'den lrem Şeyma Koç, cemaatin kurduğu
vakıflar üzerine benim sorduğum "Cemaatler oldukça gelenek
sel yapılar, oysa sivil toplum örgütleri modern dönemin ürü
nü. Vakfınızın Gülen cemaati ile ilişkisi biliniyor, bu ikisi na
sıl bir arada sürdürülebiliyor? " sorusuna görüşmemizde şöy
le cevap verdi:
"Evet, gelenek mi, modem mi? Bunlar birbirinin içine çok geç
miş şeyler. lslam'ı bir din olarak STK hareketi olmaya, cemaat
leşmeye engel olarak göremeyiz. Hareket de bunu sırf moder
niteye ayak uydurmak için yaptı demek de doğru olmaz. Ama
neticede siz mevcut bir sisteme alternatif geliştirmeye çalışı
yorsunuz, ortada kurulmuş bir düzen var ve siz orada varo
luş mücadelesi veriyorsunuz. Burada kendi metodunu geliştir
mekle sorumlusunuz ve politize olmayı tercih etmiyorsunuz,
apolitik olmayı tercih ediyorsunuz, bunu da sivil toplum hare
keti olarak gerçekleştirebilirsiniz. "
86
mektedir. Tüm bu sosyal, siyasal ve ekonomik değişim içinde
Müslümanlar, özgün gelişme yollarını dinle bağlarını kopart
madan bulmanın yollarını aramaktadır (Vergin, 1 998: 6 1 ) . Bu
yol arayışı, bir taraftan sivil toplum örgütleri aracılığıyla mo
dem ile geleneksel ağları birleştirmeye çabalarken, diğer taraf
tan da lslam'ın esasında bulunan ilkelerle dini metinlerin her
bağlam içinde yeniden şekillenebileceği iddiasını birleştirip, ls
lam'ı geleneksel yükünden arındırarak, tarihsel bir okuma yön
temiyle küreselleşme içine yerleştirmeyi önermektedir. Zira İs
mail Kara'nın da değindiği gibi bugün kaynaklara dönüş ha
reketinin esasında, daha sahih bir lslam idrakine ve tatbikatı
na ulaşmaktan ziyade modernleşme temayüllerine ve dönemin
icaplarına daha uygun bir lslam yorumuna kapı aralamak bu
lunmaktadır. Bu nedenle de kaynaklara dönüş bir araç kavram
dır ve esas itibariyle ulemanın ve metinlerin otoritesini ve sos
yal değer haline de dönüşen tarihsel tecrübenin, geleneğin bağ
layıcılığını ortadan kaldırmaya yönelmiştir (20 10: 383).
Ancak, konuyu post-kolonyal dönemin tartışması yapan mo
dernist bakışın din gibi geleneksel bir olguyu yeniden çağırma
da araç olarak kullanılabilmesi değil, tarihselci, rasyonel din
yorumunun modern ile geleneksel ayrımını ortadan kaldırarak
modernizmin ikiliklerini çözmesidir. Nitekim melezlik bu bağ
lamda bahsettiğimiz çözülmeye işaret eder, bu yüzden de din
darlığı ortadan kaldırmaz. Dinin ve dindarlığın yeni dönemin
ihtiyaçlarına göre yeniden yorumlanmasını önceler. Küresel
leşme içinde geçmişle bağını koparmadan, hatta geçmişi yeni
den canlandırarak varolmaya çalışan İslamcılar için Kur'an'ı ye
niden yorumlamayı içeren 'tarihselci okumalar' ise bu bağlam
da öne çıkar.
87
ni şartlarına ve ihtiyaçlarına göre lslam dininin yeniden yorum
lanabileceği düşüncesiyle Kur'an tefsirleri yazılmıştır. Nitekim
bugünü yeniden-yorumlama üzerine yürütülen tartışmalarda
belirleyici olan rasyonel okuma da kaynaklarını 19. yüzyıldan
almaktadır. Hüseyin El-Cisr rasyonel yorumu başlatan önem
li bir isimdir. Cisr'i, Irak'ta Muhammed Şükri Kasımi, Suriye'de
Cemaleddin El-Kasimi, Mısır'da Cemaleddin Afgani'nin öğren
cisi olan Muhammed Abduh'un öğrencileri, özellikle eş-Şeyh
Tantavi Cevheri takip etmiştir (Al-Azmeh, 2003: 198). Bu isim
ler, fıkıh ve Kur'an'ın temel kuralları arasında ayrım yaparak ls
lam'a ilişkin bilgilerin doğrudan Kur'an'dan edinilmesi gerekti
ğini savunuyorlardı. Sosyolojik olarak ya da tarihsel olarak gel
miş kurallarla, Kur'an'ın temel ilkelerini birbirinden ayırt ede
rek lslam anlayışını daha dinamik bir yorum çerçevesinde ele
almaya çalışmışlardır. Bu çaba Kur'an'ın ataerkil yorumlarının
ve lslam hukuku üzerine arkaik yorumların eleştirilmesinin de
önünü açmıştır.
Günümüzde, bu ekolden etkilenen lslam'ın rasyonel yoru
munu savunan en önemli isim ise Fazlur Rahman'dır. Pakistan
lı düşünür Rahman da, 'normatif lslam' ile 'tarihsel lslam' ara
sında keskin bir aynın yapar (2009). Kur'an metinlerindeki il
keleri öne çıkararak Kur'an'ı tarihsel perspektiften okur. Rah
man gibi lslam'ı rasyonel yorumlayanlara göre, lslam akıl dışın
da bir otorite tanımaz (Al-Azmeh, 2003: 162). Rahman'ın öğ
rencisi Amina Wedud da Rahman'la aynı yöntemi kullanır ve
Kur'an ve Kadın adlı kitabında (2005) Kur'an'ı kadın perspekti
finden okur. Kısacası, aklı ilahi kaynağın üzerinde gören bu gö
rüş, ilahi kaynakların ancak akıl süzgecinden geçirilerek tarih
selci bir okumayla anlaşılabileceğini iddia eder. Bugün IŞlD/lD
ile gündeme gelen Selefi gelenek ise tarihselci okumanın tam
tersi, ayetlerin akılla yorumlanmasını reddeder, nakil (Kur'an
ve sünnet) ile hareket eder. Aklı ise nakle tabi görür, daha açık
bir ifadeyle lslam'la ilgili her konuda Kur'an ve sünnet açıkla
malarıyla yetinir.
Fakat 2000'lerden sonra lslamcıhk içinde lslam'ı tarihsel
perspektiften rasyonel okumayı öneren akım daha etkili olma-
88
ya başlamıştır. Bu akım, bir yandan lslam'ın her bir tarihsel dö
nem içinde farklı yorumlanabileceğini savunurken, diğer yan
dan Kur'an'ın içindeki esas ilkeleri, sahih lslam'ı öne çıkarır.
lslam'ın esas ilkelerinin Müslümanlara yol gösterdiğini, bu ne
denle asıl önemli olanın sahih lslam'ı vurgulamak olduğunu,
geri kalan fıkıh'a ilişkin uygulamaların ise tarihsel perspektiften
yeniden okunabileceğini savunur. Rasyonel okuma lslam'ı bu
günün yaşam alışkanlıklarına uygun bir biçimde yorumlamaya
ilişkin bir okuma önerisidir. lslamcılar, bu okumayla köksüz
leşmeye, yersiz yurtsuzlaşmaya karşı yurdu, bugünün bakışıyla
yeniden yorumlanan en eski kökte aramaktadır.
SahiMıakiki lslam'ı öne çıkarmak, tarihsel bir okuma çerçe
vesinde, pozitivist bir bakış açısını içerir. Bu okuma yöntemiy
le, "sömürge öncesine ya da halifelik dönemine ait bir ütopya
nın yeniden canlandırılması, tarih yükünden kurtulunması, sa
hih olmayan şeylerin sonucu olarak maruz kalınan değişimin
silinmesi" (Al-Azmeh, 2003: 134- 135) hedeflenir. Tüm deği
şimlerden yalıtılmış lslami bir özün varlığına inanılır. Böylece
lslamcılık kültürel ve tarihsel bağlamından ayrıştırılarak, küre
selleşme içinde yeniden tanımlanabilir. lslam'ın coğrafi sınırlı
lıkları olan kültürler içinden değil, evrensellik içinden okuna
bileceği iddiasıyla ilkeler düzeyinde tartışma yürütülmeye gay
ret edilir.
Bunun için lslamcı hareketin içinde tarihselci okumaların
öne çıkmasını küreselleşmeyle yakın ilişkisi bağlamında ele al
mak gerekir. Çünkü lslamcı hareketin küreselleşmeyle bütün
leşmesi/uyumlaşması hareketin kendisini kültür üzerinden Ba
tı'yla ayrıştıran bir söylemi yeniden inşa etmesine yol açmıştır.
Bugün küreselleşmeci lslamcılar, "lslam'ın modernleşme için
uygun olmayan bir kültür olduğu iddiasına karşı çıkarak, Müs
lüman ülkelerin sadece lslam'ı işlevselleştirerek modernleşebi
leceğini savunmakta ve otantik bir modernleşme yolu aramak
tadır" (Çınar, 2005: 32). Bu yeni model bir taraftan küreselleş
menin ekonomik ve teknolojik avantajlarından faydalanırken,
diğer taraftan kültürel ya da ahlaksal alanının sınırlarını tarih
selci bir perspektifle lslam'ın sahih unsurlarının öne çıkarılma-
89
sı, geri kalanının ise yeniden yorumlanabilmesi üzerinden çiz
mektedir. Al-Azmeh'in deyişiyle söylersek, sahih lslam'a ge
ri dönüş "bir özün yeniden canlandırılması değil, bir kimliğin
imal edilmesi" (2003: 1 1 3) süreci olarak tezahür etmektedir.
Bu kimliğin imal edilmesi yeni dönemin, yeni yaşam biçimi ve
kavramları üzerinden ama onlara alternatif olarak Kur'an'ı ta
rihselci okuma çerçevesinde yürütülmektedir.
Bu bağlamda "az gelişmişlik ve emperyalizm 'kültürel işgal'e,
Üçüncü Dünya 'lslam dünyası'na, kurtuluş ve bağımsızlık 'kül
türel sahihlik'e dönüşür" (Al-Azmeh, 2003: 137). Sahihlik söy
lemi, tarihsel olarak kurulan öznenin esas doğasına ulaşması
için, tarihsel yükü ayrıştırıp, çekirdeğini yüzeye çıkartma ça
bası olarak ortaya çıkar. Bu çekirdek, tarihselliği yok eden, ta
rihsellikler üstü bir düzen tahayyül eden küreselleşmenin il
keleriyle paralel tanımlanmaya çalışılır. Böylece Medine Vesi
kası'yla demokrasi, cinsiyet ve sınıf gözetmeksizin 'inananla
ra/müminlere' atfedilen lslami sorumluluk ile eşitlik anlayışı
özdeşleştirilir. Kur'an'da kadınlara tanındığı söylenen boşan
ma ve miras gibi haklar ise cahiliye dönemi kadınlarıyla karşı
laştırılarak yüceltilir. Peygamberin eşleriyle deneyimleri üze
rinden kadın haklarına dayanak bulunmaya çalışılır. Ancak
Al-Azmeh'in de değindiği gibi, bu yol Doğuluların, kendilerini
kökten bir biçimde yeniden Doğul ulaştırmalarına neden olabi
lir (2003: 43).
Bu noktada kadınlar da sürecin yürütücüsü/taşıyıcısı ya da
göstereni olarak önemli bir işlevi haiz olur. Kapitalizmin sö
mürü ilişkilerini, küreselleşme çerçevesinde nasıl yeniden ta
nımladığı üzerine düşünmek yerine alternatif kültür/modern
leşme tahayyülü olarak İslamcılığı özellikle de kadınlar üzerin
den yeniden kurmak, kültürelci tartışmaların merkezinde yer
alır. Bu bağlamda İslamcılığın da kültürelci tartışmalar çerçeve
sinde baştan tanımlanmasıyla tanık olduğumuz şey, dünya ça
pında bir yeniden tabakalaşmanın cinsiyetçi söylemleri de içine
alarak tekrar türemesidir. Bu süreç boyunca yeni bir toplumsal
kültürel hiyerarşi, dünya çapında bir derecelendirme oluştur
maktadır (Bauman, 2010: 8 1 ) . Böylece İslamcılığın sözünü et-
90
tiğim kültürcü eğilimi kapitalist küreselleşmeden kaynaklanan
toplumsal ve ekonomik bozulmayı gizleyerek siyasal sorunla
rı kültür alanına yöneltebilmektedir (Amin-Khan, 201 1 : 163) .
Ancak, lslamcılığın kültürelci savrulmaları Bhabha'nın
( 1 984) bahsettiği ve olumladığı melezliğin dayanağı olarak gö
rülen kültürel tercüme'nin taşıdığı riski bize yine hatırlatır. Kül
türel tercüme, kültürün yeniden inşa edilmesi yoluyla kültürel
ci söylemin yüceltilmesini beraberinde getirebilir. Çünkü bu
gün küreselleşmeci lslamcıların öncelediği melezlik, madunun
direnerek iktidarı dönüştürmesini değil, müzakere ederek ik
tidara katılmasını önceler. lslami özde aranan homojen ilkeler
de, lslami kültürü yeniden kuran, ama bunun yanında küresel
düzlemin ilkeleriyle müzakere etmeyi, ortaklaşmayı önceleyen
bir çabayı içerir. Böylece lslam bizatihi Müslümanlar tarafın
dan bir kültür olarak yeniden inşa edilir.
Zira bugün lslamcılık hakkında bir değerlendirme yaparken
Müslümanların Batılı modernizm anlayışıyla içerici ya da dışla
yıcı ilişkisini göz önünde bulundurmamak önemli bir eksiklik
tir. Çünkü bilindiği gibi, "yeniden lslamlaşma" Müslüman top
lumlarda Batılılaşma süreçleriyle birlikte yürümüştür (Bozars
lan, 201 2: 66) . Batılılaşma süreciyle bir yandan müzakere etme,
bir yandan da kendini Batılaşmadan ayrıştırma gayreti lslamcı
lık açısından yer yer kültürelci söylemlerin öne çıkmasıyla so
nuçlanmıştır. Bu nedenle bugün söz konusu olan lslam'ı ye
niden yorumlama tartışmaları, modernliğe, Batılılaşmaya kar
şı reaksiyoner bir nitelik taşımaz; tam aksine onu araçsallaştır
manın yollarını arayan yeni bir yöntemi önerir (Laçiner, 2012:
2 1 ) . Bu yöntemin Türkiye'deki en önemli temsilcisi ise Gülen
cemaatidir.
Türkiye'de kültürler arası diyalog ve Batı'yla müzakere söyle
mini en sık dillendiren siyasi ve dini yapılanma Gülen cemaati
dir. Cemaat, müzakerenin mümkün kılınabilmesi için lslam ve
rasyonalite arasındaki geçişleri öne çıkarır. Gazeteciler ve Ya
zarlar Vakfı'nın 1998 yılında Aband Toplantıları çerçevesinde
düzenlediği "Din, Devlet ve Toplum" başlıklı toplantının sonuç
bildirgesinde akıl ve din arasındaki ilişki şöyle açıklanır:
91
"İslam vahyi, akla hitap etmekte ve onu rakip ya da muhalif
bir unsur olarak görmemektedir. Bu sebeple İslam düşünce ta
rihinde aklın iyi yönde kullanılması dini bir zorunluluk sayıl
mıştır. Ne var ki lslam dünyası zaman zaman bu zorunluluğun
gereğini kafi derecede yerine getirememiştir. . . İslam'a göre,
vahyin bildirdiğinin anlaşılmasında asıl görev akla düşmekte
dir. Vahyin verilerini anlama ve yorumlamaya çalışırken onun
bütünlüğünü dikkate almak, parçacı yaklaşımlardan tatmin
edici sonuçlar çıkmayacağını idrak etmek durumundayız. " 22
92
da Kur'an ve Tevhid eksenli çalışmalar yapmaktadır. Ancak, ls
lam'da rasyonel yorumun tartışılması bağlamında asıl çığır açı
cı tartışmalar Ankara Ekolü olarak tabir edilen Ankara llahiyat
Fakültesi eğitimli llahiyatçılar ya da onlardan etkilenenler ta
rafından üretilmiştir. Ekol en temelde eleştirellik ve farklı yo
rumlara açık olmak ilkeleri üzerinden şekillenir. Ankara Eko
lü hem lslam içinde mezhep ayrımlarını aşmaya çalışan hem de
lslam dışı madun kesimlerle de küresel ölçekte buluşmayı he
defleyen bir harekettir.
Bu nedenledir ki, İslamcı kadın hareketine önderlik eden ve
Kur'an'ı kadın gözüyle tarihselci perspektiften okuma tartışma
larını başlatan kadınların önemli bir çoğunluğu da Ankara llahi
yat Fakültesi mezunudur.23 Bu kadınlar, cemaat ilişkilerini ka
dının kendini gerçekleştirmesinin önünde engel olarak görür ve
başta Gülen cemaati olmak üzere tüm cemaatleri kadını, bire
yi ikincilleştirmekle eleştirir. Örneğin Hidayet Şefkatli Tuksal,
Kur'an'ı rasyoneVtarihselci yorumlayan, Ankara llahiyat Fakül
tesi mezunu önemli isimlerden biri olarak, görüşmemizde Gü
len cemaatine ilişkin görüşlerini bizimle şöyle paylaştı:
93
Tuksal cemaat 'gönüllü'lerinin tersine, cemaatin bireyselleş
me önünde önemli bir engel olduğunu iddia etti. Bireyselleşme
önünde cemaatin engel oluşturmasının esas nedenini ise Gü
len'in din yorumlarıyla ilişkilendirdi. Bu bağlamda bir yazısın
da Tuksal genel olarak cemaatlerin dini nasıl manipüle ettiğini
ise şöyle dile getiriyor:
94
nı zamanda da bireye 'pragmatist' bir anlayışla seküler dün
yanın nimetlerinden faydalanma imkanı tanıyan cemaatleşme
arasındaki gerilim vardır. Bu gerilim Türkiye'de İslamcılığı ye
niden inşa etmektedir.
Sonuç olarak, hem Türkiye'de hem de diğer Müslüman top
lumlarda lslam dinini yeniden yorumlama ihtiyacının neden
leri birbirinden farklıdır. Elbette Müslümanların hayat tarzın
daki, siyaset algılarındaki değişiklikler İslamcılık için gerilimli
bir ilişki olan kadın-erkek ilişkisini de yeniden tanımlama ihti
yacını beraberinde getirmiştir. Yukarıda saydığım iletişimin ge
nişlemesi ve hız kazanması, Müslümanların sınırlar ötesi hare
ketliliğinin artması, eğitimin kitleselleşmesi gibi nedenler İs
lamcı kadınları da harekete geçirmiştir. Önce oryantalistlerin
kendilerini biçimlendirme yöntemlerine itiraz ederek siyasal
laşma sürecine giren kadınlar, daha sonra bu eleştirilerini İs
lamcı erkeklere yöneltmiştir. Kadınlar İslamcılığın küreselleş
mesinde ve yeniden yorumlanmasında önemli aktörler olarak
rol almışlardır.
95
dia edildiği biçimiyle (Göle, 2000, 2001 ; Saktanber, 2002; Öz
dalga, 2007) kadınların modernleşmeyi içselleştirdiği önermesi
kadar, erkek ve kadın için 'eşit' dindarlık sorumluluğunu vur
gulayarak İslamcılığın cinsiyetçi yorumunu tasfiye etmek yo
luyla yeni bir lslami uyanışın şekillenmesiyle de yakından iliş
kilidir. Post-kolonyal teori bu bağlamda lslamcı kadınlara hem
Batılı modernleşme anlayışını eleştirmek hem de lslamcılığın
ve dindarlığın yeni halini belirlemek açısından teorik bir kay
nak işlevi görmüştür.
Bu çerçevede, lslami kesimin, özellikle de kadınların yeni
varoluş biçimlerini takip ettiğimiz son yirmi yıla baktığımız
da, post-pozitivist, postmodernist ya da post-kolonyal tartış
maların lslamcı hareket içinde etkin olarak kullanıldığını görü
rüz. Tüm bu 'post' eleştirileri İslamcılar, kendisi bir 'büyük an
latı' olan lslam'ı yıkmak için değil, bu büyük anlatıyı yeni dü
zenin koşullarına uyarlamakta, yeni kavramlar ve kategoriler
üretmekte hatta daha açık ve esnek örgütlenme biçimleriyle
'post-cemaatçilik' de diyebileceğimiz yeni cemaatleri anlamlan
dırmakta önemli argümanlar olarak kullanmışlardır. Postmo
dernizm üzerine yazılan metinlerin ve kitapların lslami dergi
lerde yayınlanması ya da lslami yayınevleri tarafından basılma
sı da bir tesadüf değildir (Çobanoğlu, 201 2: 408) . lslamcı ha
reket, modern dönemin bireyde yarattığı toplumsal ve bireysel
boşlukları tespit etmekte 'post' tartışmaları kullanırken, tespit
ettiği boşlukları lslam'ın ahlak anlayışı üzerinden doldurmuş
tur. Bu süreç 'hangi lslam?', 'nasıl bir ahlak?' sorularını berabe
rinde getirmiştir. lslamcı kadın hareketi de 1990'ların yarattı
ğı "fırsat alanları" (Tilly, 2008) içinde daha güçlenmiş, sorula
ra kadın perspektifinden cevap vererek yeni dindarlığın inşa
sında belirleyici olmuştur.
Bu çerçevede İslamcı hareketin dönüşümüyle, lslamcı kadın
hareketinin gelişimi arasındaki sürece post-kolonyal teori üze
rinden bakan Saba Mahmood da, Politics of Piety (2005) adlı
kitabında Kahire'deki kadınların cami üzerinden örgütlenişle
rini 'lslami uyanış' çerçevesinde ele almıştır. Çünkü Mahmood
için önemli olan 'ilerlemeci' analizlerden farklı olarak kadınla-
96
nn nasıl özgürleşeceğine değil, iktidar ilişkileri içinde kendile
rini nasıl gerçekleştirdiklerine/güçlendirdiklerine bakmaktır.
Bu nedenle, Mahmood, faili (agency) ilerlemeci politikalardan
ayım ve failin kendi kapasitesini nasıl gerçekleştirdiğine odak
lanmaya çalışır. Bunu yaparken liberal ve post-yapısalcı femi
nistlerin kadınların faaliyetlerinde, Mahmood'un deyişiyle 'di
reniş arayan' yaklaşımlarına mesafeli yaklaşır. Mahmood'a gö
re, kadınların dinsel faaliyetlerine baktığımızda kadınları sade
ce egemene karşı direnişleri üzerinden değerlendirmemeliyiz;
aynı zamanda tarihsel olarak kadınların egemene bağlılığının
bizatihi kadınlar açısından ne tür imkanlar yarattığına da odak
lanmalıyız (2009: 15). Özetle Mahmood, itaate her zaman ba
sit bir boyun eğme üzerinden değil bunun ötesindeki anlamla
rıyla bakmamızı önerir.
Mahmood'un perspektifinden baktığımızda, bugünkü ikti
dar ilişkileri içinde İslamcı kadınlar için ne kadın haklarından
bahsetmenin, ne Kur'an'ı yeniden okuma girişimlerine öncü
lük etmenin, ne kamusal alanda (cami, okul, meclis, iş meka
nı . . ) daha fazla görünmenin, ne de küreselleşmenin 'nimetle
ri'nden faydalanmanın bir çelişkiye işaret ettiğini görürüz. Hat
ta çoğu zaman tüm bu tartışmalar kadınların dindarlıklarını
güçlendirmektedir. Çünkü bahsettiğimiz tartışmalar, yeni bir
dindarlığın kadınlar tarafından tarif edilmesinde ve kadınları
da içine alarak hayata geçirilmesinde kullanılabilirdir. Bu biçi
miyle kadınlar açısından egemen ile kendilik arasındaki ilişki
nin tanımlandığı madunluğu aşma söylemi, 'bir dikiş/sıçrama
ideolojisi' (Açıkel, 1996: 157), diğer bir ifadeyle bir imkan ola
rak işlevsel bir anlam kazanır. Çünkü Spivak'ın açıkladığı biçi
miyle madunluğu aşma süreci 'ilerleme'nin dışında bırakılanla
rın, bu 'dışanklılık' halini 'içeride olan/egemen olan'a karşı ye
niden tanımlama sürecine işaret eder. Madunluğu aşmak ege
menin kendisine benzemeyenleri tanımlaması yerine, benze
meyenin kendi pozisyonunu kendisinin tanımlamasını içerir.
Diğer bir ifadeyle, egemenle bir tür hesaplaşma ideolojisi ola
rak biçimlenir. Spivak'a göre fail, kendisini ikincilleştiren, sus
kun kılan iktidarla hesaplaşmaya başladığı an itibariyle para-
97
doksal bir biçimde madun olmaktan çıkar. Hatta eğer madun
konuşabiliyorsa daha fazla madun olarak kalamaz. Bu nedenle
de bütün olarak İslamcılar ve daha özelde İslamcı kadınlar 'ma
dun' olmak ve 'mağdur' olmak arasında anlam kayması/karga
şası yaratmak yoluyla mağdurluk söylemini bir politik strateji
olarak sürekli elinde tutar. Zira madunluk iktidarın dışında ol
mayı işaret ederken, mağdurluk iktidardan pay talebinin yarat
tığı mücadeleden 'yenik' ayrılmaya işaret etmektedir.
Nitekim İslamcı kadınlar tarafından madunluk Spivak'ın sa
vunduğu gibi sesi duyulmayan, sesini duyurabilecek olanak
lara erişemeyen, sessiz kılınan kitleyi tanımlamak için değil;
'mağdur' anlamında egemen söylemin dışına itilmiş kitleler
için bir iktidar arayışının, talebinin, diğer bir ifadeyle, melez
liğe geçiş sürecinin öncelikli söylemi olarak kullanılmıştır. Bu
nedenle de küreselleşmenin kapitalizmle birlikte gelişimini te
mel olarak aldığımızda İslamcılığın bugün küreselleşme için
deki iddiası da madunluğu kuran 'hesaplaşma' üzerinden değil,
melezliği önceleyen 'eklemlenme' arayışı çerçevesinde şekillen
mektedir. Mağdurluk, melezleşmeye geçişin ara, ama her çe
lişkide yeniden sarılınabilecek işlevsel formülü olarak sürekli
ayakta tutulmaktadır. İslamcıların egemen söylem içindeki po
zisyonuna göre yer yer geri çekilen, yer yer de daha güçlü ifa
de edilen bir strateji olarak sürdürülmektedir. Spivak'ın faile
edilgenlik atfeden 'madun' ya da Bhabha'nın faile etkenlik atfe
den 'melez' kavramları arasında konumlandırılan 'mağdurluk',
ne direnişi ne de geri çekilişi içeren 'mazlum' bir yol olarak İs
lamcı hareketin iktidarla çatışmadan, iktidarın içinde hatta ik
tidarın kendisi olarak var olmasına önayak olmuştur. İslamcı
lar için mağdurluk, madunun içerdiği sınıfsal anlamı dışlayan,
kültürel olarak ikincilleştirilmeyi önceleyen vurgusuyla daha
fazla sahiplenilen bir kimlik haline gelmiştir.
İslamcıların iktidar talebinin bir sonucu olarak bugün, İs
lami toplumun geleneksel idealleri ve örgütlenme biçimleri kü
resel kapitalizmin mantığı içinde yeniden yorumlanmaktadır.
Daha önce Batıcı küresel düzlemden, laikçi devlet anlayışından
dışlanmanın ifadesi olan 'mağdur' İslamcılık, l 990'lardan son-
98
ra küresel düzleme eklenerek yereldeki iktidar mücadelesinin
'melez' adı haline gelmiştir. Bunlar, lslamcılann küreselleşme
içindeki "güç istemi"nin (Açıkel, 1996) yansımalarıdır.
lHAD'dan Ayşe Bilgen, 'içeriden' bir isim olarak, bu tespitle
rimizi destekler nitelikte, görüşmemizde şu cümlelerle İslamcı
lar içindeki değişimi açıkladı:
99
Tartışmayı biraz daha açabilmek için yine post-kolonyal dü
şünürlerden Partha Chatterjee'nin sömürgecilik karşıtı milli
yetçilikler üzerine yaptığı maddi ve manevi alan ayrımına baş
vuralım. Chatterjee'ye göre sömürgecilik karşıtı milliyetçilik
ler toplumsal kurumlarını ve adetler dünyasını maddi ve ma
nevi alana böler. Buna göre maddi alan ekonomiyi, devlet işle
rini, bilimi ve teknolojiyi içinde barındıran 'dışarıdaki' alandır.
Bu alanda Batı üstünlüğü kabul edilmiştir. Diğer taraftan mane
vi alan ise kültürel kimliğin 'özünü oluşturan' işaretleri taşıyan
'içerideki' bir alandır. Bu nedenle, Batı'ya özgü becerileri taklit
etmede kişi ne kadar başarılı olursa, kendi manevi kültürünün
farklılığını muhafaza etme ihtiyacı da o denli fazla olmaktadır
(Chatterjee, 2002: 22). Chatterjee'nin sömürgecilik karşıtı mil
liyetçilikler üzerine yaptığı bu ayrım İslamcı hareket açısından
da kullanılabilirdir. Özellikle İslamcı hareketin ekonomik ola
rak neoliberalizme dahil olurken, toplumsal anlamda İslami re
feranslara başvurması bu bağlamda ele alınabilir.
Zira Roy'un değerlendirmesiyle, kendisini büyük ölçüde Ba
tı'nın kültür emperyalizmine tepki olarak tanımlayan İslamcılık,
tepkisellikten başka bir kültür modelinin taşıyıcısı ol(a)mayıp,
sonunda kültür ile ahlak-zabıtalığını birbirine karıştırmaktadır
(2003: 40) . Nitekim çoğu zaman kadının sorumlulukları üze
rinden şekillenen ailenin, toplumsal düzenin devamını sağlaya
cak bir 'kurum' olarak İslamcılar tarafından sürekli vurgulanma
sı bu ahlak denetiminin en önemli siyasal diskurudur. Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın İslami bir parti tarafından kurul
ması, İslami sivil toplum örgütlerinin daha çok kadınlar üzerin
den aile odaklı çalışmalar yürütmesi bu diskuru destekler. Ka
dın bedeninin kontrolüne ilişkin planlamayı içeren çocuk sayı
sı, kürtaj ve sezaryen konularındaki siyasal ve toplumsal baskı,
toplumsallığın hem niteliksel hem de niceliksel devam edebilir
liğinin tüm sorumluluğunu kadına yükler. Aile ve kadın arasın
da kurulan doğrusal ilişki, İslami ahlakın ve otantikliğin kadın
lar üzerinden tanımlanması sonucunu da beraberinde getirir.
Otantizmin dayanağı da, İslam'ın modemizme eklemlenmesinin
göstereni de paradoksal bir biçimde kadınlardır.
1 00
Bir taraftan, kadınların konumu sömürge karşıtı direniş sü
recinde bir koz olarak görülürken (Al-Azmeh, 2002: 52) ve
dindarlık kadınlar üzerinden korunmaya çalışılırken; diğer ta
raftan kadınların bu sahihlik, otantiklik arayışına katılımıy
la paralel şekilde yeni dindarlık yine kadınlar tarafından çö
zülmekte ama yeniden de tanımlanmaktadır. lslamcı kadınla
rın kadın haklarına referansla, lslamcı erkeklere dini öğretme
çabaları da küreselleşen lslam'ın nasıl olması gerektiğine iliş
kin kadınlar tarafından lslamcı erkeklere yönelik normatif bir
önermeyi içerir.
Ancak, Parry ( 1 995) ve Dirlik'in (2005) post-kolonyal teo
risyenlere yönelik, özcülüğün kaçınılmaz olarak kültürelci tar
tışmalara dayanacağı eleştirisine benzer olarak, kadınların ls
lam'ın kendisini bir kültür olarak sunan özcü savları sahiplen
meleri, lslam'ın kültürel otantikliğini yeniden üretir. Çünkü
kadınların önermeleri, küreselleşen lslam'ın neoliberal ekono
mi politikalarına ilişkin ciddi bir eleştiri sunmaz. Küreselleşen
lslam'la birlikte, lslami hayat tarzını Batıcı modern yaşamdan
ayrıştırmaya girişen kadınlar lslam'ı, başlı başına bir kültür ola
rak tanımlar. Roy lslam'ı kültüre indirgeyen bu bakışı göçmen
Müslüman nüfusun artması ve buna bağlı köksüzleşmeyle iliş
kilendirir (2003: 63).
Bu gayret Müslüman kimliğinin farklılığının kaybolması ris
kini taşıdığı için -ailenin idealleştirilmesinin yanında- kadın
ların giyinme biçimi olan başörtüsü gibi sembolleri, bir ter
cihin ötesinde Müslüman'ın var oluşunu gösteren siyasal bir
mücadele aracı olarak da yeniden kurar. Buna bağlı olarak, bu
güne kadar erkek egemen bir bakışla erkeğe cazip görünme
mek üzerinden tanımlanan başörtüsü, görüştüğüm birçok ka
dının ifade ettiği gibi, "erkeğe değil Allah'a itaat"in bir sembo
lü olarak tanımlanır. Zira bu yorum farklılığının temelinde, el
bette Kur'an metinlerinin artık sadece erkekler tarafından de
ğil, kadınlar tarafından da yorumlanmasının etkisi vardır. Ni
tekim 1990'lardan sonra güçlenmeye başlayan lslamcı kadın
ların, başörtüsüyle ilgili kullandığı 'tercih' vurgusu, başörtüsü
nü takmaya ilişkin değil, bu yeni yorumlara dayanarak lslami
101
hayat tarzını yaşamaya ilişkindir. Bu hayat tarzını 'tercih et
tik'ten sonra onun getirdiği zorunluluklar kadınlar tarafından
sorgulanır; ama yeni bir biçimde yeniden içselleştirilir. Böyle
ce erkeğe itaat etmek üzere kullanılan başörtüsü söylemi yeri
ni tanrıya itaate bırakır. Kadının seçtiği başörtüsü değil, tan
rıya itaat etmektir. Elbette, inançları gereği kadınlar tarafın
dan bu itaat ilişkisi sorgulanmaz. Fakat kadınlar bugüne ka
dar tanrıya itaati cinsiyetçi bir biçimde tanımlayan ve uygula
yan erkeklere karşı toplumsal konumunu yeniden tanımlaya
rak dindarlığa yeni bir anlam katar. Üstelik bu dil kurulurken
eklektik bir biçimde modernist tartışmalardan, özellikle de fe
minizmden faydalanılır. Ancak, dünyevi İslamcı erkek iktida
rını zayıflatan -ama asla ortadan kaldırmayan- bu 'feminist'
dil, uhrevi cinsiyetsiz iktidarın toplum üzerindeki etkisini da
ha da güçlendirir. Hiçbir analitik yaklaşımı bütünüyle tek tek
benimsemeyen, her birinden kendi faydası oranında feyz alan
İslamcılık parçaların toplamının, lslami ilkeler içinde eritilme
siyle yeniden şekillenir.
Fakat tslamcılık yeniden şekillenirken, cemaatler bağlamın
da ele aldığım bireyselcilik ve ümmet olma arasındaki gerilim
İslamcılık içinde en temel konulardan biri olmayı sürdürür.
Bugüne kadar gelen deneyimlerden ve kaynaklardan anlaşıldı
ğı üzere lslam toplumunun amacı bireyin mutluluğunu gerçek
leştirmekten önce ümmeti yaşatmaktır. Bu noktada White'ın
Gülen cemaati üzerine yaptığı tespiti, küreselleşmeci İslamcı
lıktan bahsederken de kullanabiliriz. White cemaatte bireyin
tekil olarak değil, değişimin kolektif öznesi olarak önem kazan
dığını söyler (2013: 272) . İslamcılığa da bu kolektif bilinç üze
rinden baktığımızda görürüz ki, İslamcılıkta tüm bireyselleş
me tahayyülü ümmetin faydası çerçevesiyle sınırlandırılmıştır.
Öte yandan Fatima Mernissi ise sözünü ettiğim birey ve üm
met olmak arasındaki gerilimin cinsiyetçi boyutuna dikkat çe
ker. Mernissi bugün lslam dünyasındaki bireyselleşme eğili
minden korkan kesimlerin asıl korkusunun bireyselleşme de
ğil, kadının bireyselleşmesi olduğunu söyler. Mernissi'ye gö
re kadınların statülerini değiştirme çabalarına direnişin, femi-
1 02
nist eğilimlerin 'Batılı' diye reddedilişinin altında bu korku yat
maktadır ( 1998: 1 60). Bu nedenle özellikle lslami cemaatler de
dünyevi konularda bir yandan bireyselleşmeyi öncelerken, di
ğer yandan kadınları dini alanda tanımlayarak bireyselleşmele
rini engellemeye çabalar.
Çünkü lslam toplumlarında ümmet olmayı, bir arada kalma
yı sağlayan da kadınların 'koruduğu' ya da 'korumakla yetkilen
dirildiği' alanın değişmeden sürdürülebilir kalmasıdır. Bu ne
denle kadınların tüketim kültürünün parçası olarak tesettürü
moda ekseninde yeniden tanımlamaları 'bireyselleşme', 'kişisel
tercih' çerçevesinde açıklanırken, kadınların aileden uzaklaşa
rak bireyselleşmeleri lslamcılığa yönelik bir tehdit olarak algı
lanmaktadır. llk durumu piyasaya hizmet ettiği için olumlana
rak kullanılmakta, ikincisi ise lslami otantizmi tehdit ettiği için
olumsuzlanmakta ve denetlenmektedir.
Nitekim çalışmam çerçevesinde görüştüğüm kadınların hiç
birinin daha önce de değindiğim gibi dünyadaki ekonomik dö
nüşüme ilişkin yapısal bir eleştirisi ya da önerisi yoktu. Görüş
melerde kadınlar, ekonomik dengesizliğin, yoksulluğun olum
suz etkilerine değiniyordu, ama bunun nedenlerine ya da çözü
müne ilişkin hiçbir görüş geliştiremiyorlardı. Kapitalist ekono
mik yapıya, Batılaşmaya ve bununla ilişkili yerel iktidar uzan
tılarına yönelik eleştirel bir yaklaşımı olan ÖZGÜR-DER'in on
yıl başkanlığını yapmış Hülya Şekerci dahi, lslami bir devlet/
hükümet kurulduğunda, bunun nasıl bir ekonomi politikası iz
leyeceğine ilişkin somut birşey söyleyemedi:
103
kadın haklan, daha özelde de İslamcı kadınların hakları üzeri
ne çalışan AK-DER'den Neslihan Akbulut'un görüşmede söy
lediği, " ( . . . ) benim bekar arkadaşlarım bazen evlilik için yo
rum yapıyorlar. Ben diyorum ki bu sadece cinsel tatmin değil,
bir sosyal tatmin, psikolojik tatmin, hukuki tatmin var. Yal
nız arkadaşlanma bakıyorum, yalnızhktansa ortalama bir evli
lik daha iyi olacak gibime geliyor,"28 savı kadının bireyselleş
mesinin beraberinde onun evlilikten ve aileden uzaklaşması
nı getireceği korkusuna yönelik verilen çok muhafazakar bir
tepkiydi.
Aile ve eğitim temelli faaliyet gösteren ya da yardımlaşma te
melli çalışan örgütlerde ise Akbulut'un bu ifadesi siyasi bir söy
lem olarak faaliyetlerin bir parçası haline getirilmişti. Eğitim
programları ve yardım faaliyetlerinin niteliğiyle ailenin öne
mi ve korunmasına yönelik önlemler konusunda Müslüman
lar, özellikle de kadınlar bilgilendiriliyordu. Öyle görünüyor
ki hem İslamcı kadınlar hem de erkekler, kadınların bireysel
leşmesinden korkuyor. Bu nedenle de kadınlann yaşadığı top
lumsal ve siyasal değişimin cemaatin, ümmetin yapısını boz
madan aile içinde gerçekleştirilmesi arzulanıyor. Çünkü İslam
cılığın özünün, yani dindarlığın korunması bir anlamda kadın
lara devredilmek isteniyor. Otantik bir kültür olarak İslamcılık
kadınlar üzerinden yeniden kurulmaya çalışılıyor. Bu durum
da maddi ve manevi alan ayrımına kadınların konumu manevi
alanla sınırlandınlıyor.
Sonuç olarak baştaki referansımıza yeniden dönersek, Mah
mood'un da ifade ettiği gibi kadınların iktidara eklemlenme
lerinin yer yer onlara kendilerini gerçekleştirmeleri/güçlen
dirmeleri açısından yeni imkanlar sunduğunu söyleyebiliriz.
Kur'an'ın kadın merkezli yeniden yorumlanması ve kadın hak
lan tartışmaları kadınların İslamcı erkek iktidarını tekrar eder
ken aynı zamanda bu tekrar yoluyla kendilerini, haklarını keş
fetme deneyimlerine de işaret eder. Başka bir ifadeyle, bu de
neyimler İslamcı kadınların İslamcılık içinde ve geleneksel rol
leri çerçevesinde kendilerine yeni alanlar açma çabalarının te-
28 Neslihan Akbulut'la yapılan yüz yüze görüşme, 06. 1 2.20 1 1 .
1 04
zahürleridir. Nitekim kadınların bu çabaları, lslamcılık içinde
özellikle toplumsal cinsiyet ilişkilerine ilişkin ciddi bir gerilim
yaratmaktadır. Öyle görünüyor ki bu gerilimin kendisi de İs
lamcılığı ve buna bağlı olarak dindarlığı kadınlan da içererek
yeniden inşa etmektedir. Bu argümanı tartışmaya lslamcı ka
dınlar odaklı bakarak devam edelim.
1 05
ÜÇÜNCÜ BÔLÜM
İSLAMCI KADINLARIN
KENDiLERiNi YENiDEN lANIMLAMA
DENEYiMLERi
1 07
yeni bir biçimde icat edildiğini öne sürdüm. Bugünün ihtiyaç
larına bağlı olarak, tarihsel bir okumayla yeniden şekillenen İs
lamcılığın ve dindarlığın kadın-erkek ilişkilerine ilişkin de yeni
bir düzenlemeyi kendiliğinden zorunlu kıldığına değindim. Bu
bağlamda kadınların dindarlığın yeniden kuruluşunda stratejik
bir önem kazandığını tartıştım.
Bu bölümde ise yeni dindarlığın inşasında kadınların aldığı
konumun iki sonucu olduğunu öne sürüyorum. Bunlardan il
ki lslamcı kadınların Kur'an'ı kadın perspektifinden okumayla
başlayan geleneksel lslamcı anlayışa yönelik eleştirilerinin, da
ha liberal bir lslam yorumunu benimseyen lslam içi ve dışı re
formistler tarafından desteklenmesidir. Şiddet yanlısı olmayan,
sivil inisiyatiflere açık, müzakere edilebilir bir lslam yorumu
nun küreselleşme bağlamında yeniden şekillenişinde, lslamcı
kadınlar eleştirileriyle hem hareket içinde erkeğe bağımlı gö
rülen geleneksel Müslüman kadın profilini, hem de oryantalist
perspektifin çizdiği 'ezilen' Müslüman kadın modelini eleştir
miştir. Hatta kadınlar yer yer kadın haklan söyleminden fayda
lanarak lslamcı erkeklerden daha özerk hareket edebilme kabi
liyeti de kazanmıştır.
Fakat kadınların kamusal görünürlüğünün ve etkinliğinin
artmasını sağlayan bu özerkleşme durumu lslamcılığın küre
selleşme içinde Batılılaşmayla farkını ortaya koyma aşamasına
geldiğinde lslami kültürelci dili yeniden üretmiş, daha açık bir
ifadeyle Müslüman kadın bedenini toplumsal ahlakın sınırları
nı belirleyen ve hatırlatan bir unsur olarak tanımlayan gelenek
sel yaklaşımı sürdürmüştür. Buna bağlı olarak da, lslami esasın
asıl korunduğu alanın kadına ilişkin konularla sınırlandırılma
sı doğal olarak dindarlığı dişilleştirmiştir. Dindarlığın içeriğine
ilişkin tartışmaların ana ekseni kadınlar tarafından ya da kadın
lar üzerinden belirlenirken, ekonomi ve siyasetin alanı erkekle
re bırakılmıştır. Bir yanıyla kadınlara yeni alanlar açarak özerk
leştirici, bir yanıyla da kendini yeniden sınırlayan bu ikili sü
recin taşıdığı gerilim, lslamcılığın hangi bağlam içinde yeniden
şekilleneceğinin ve bu yeni bağlamda hangi konularda değiş
meyerek kendini, kültürünü koruyacağının da hattını çizmiş-
1 08
tir. Böylece kadın-erkek ilişkileri, kadın haklan ve kadının be
deninin denetimi/denetimsizliği gibi konular yeni dindarlığın
şekillenişinde merkezi bir önemi haiz olmuştur.
Açıkçası bu ikili süreçte kadınlar açısından en önemli yapı
sal dönüşüm küreselleşme bağlamında gerçekleşmiştir. Küre
selleşme İslamcı kadınları farklı dinlerden, ideolojilerden, kül
türlerden ve coğrafyalardan kadınlarla bir araya getirmiştir. Bu
etkileşim ve kadınların çabalan İslamcılık içinde özellikle top
lumsal cinsiyet ilişkilerinde ciddi bir değişimi ve farklılaşma
yı tetiklemiştir. Bu değişimin İslamcılığın ve buna bağlı ola
rak dindarlığın kadınları da içererek yeniden inşa edilmesin
de önemli bir etkisi vardır. Zira, bugün İslamcılığın yeniden in
şa edilmesi, küreselleşme dolayımıyla, Batıcılıkla etkileşimin
ve Batıcılığa yönelik eleştirinin eşgüdümlü ilerlediği bir süreci
içerir. Öyleyse bu süreci, önce küreselleşmenin lslamcı kadın
lar üzerindeki etkisi çerçevesinde tartışmak gerekir.
1 09
ce kadın haklan söylemi de, 'uzlaşma' ve 'diyalog' üst başlıkla
rı içinde mücadeleden, müzakereye doğru kaydınlabilmekte ve
İslamcı kadınların 'mağdur' söylemi, 'melez' bir söyleme doğru
dönüş( türül)ebilmektedir.
Bu bağlamda Afgan Sakena Yacoobi, Taylandlı Soraya jam
juree ve Somalili Dekha lbrahim gibi entelektüeller ve aktivist
ler, İslamcı kadınların uzlaşmazlıkların çözümündeki rolü üze
rine çalışmış isimlerden bazılarıdır. İslamcı kadınların uzlaş
mazlıkların çözümündeki rolüne çalışmalarında yer veren Ay
şe Kadayıfçı da yüzyıllardır farklı coğrafyalarda, farklı kültür
lerle birlikte yaşamış kadınların bu deneyimlerinin uzlaşı kül
türünün gelişmesi açısından önemli olduğunu savunur (2010:
187). Bu iddiayı paylaşanlar, iddialarını güçlendirmek için de
lslam'ın biçimlendirildiği yıllardan bu yana kadınların lslam'ın
üzerinde kritik ve ayırt edici bir rol oynadığını savunur; ayrı
ca hadislerin nakledicisi olan, hatip olan, bilim insanı olan İs
lamcı kadınlardan örnekler verir. Bu açıdan en önemli imge
ler lslam'ın yayılmasında etkin rol üstlenen Muhammed Pey
gamber'in ikinci eşi Ayşe ve kızı Fatma'dır. Ayrıca kadın lslam
alimlerinden Ümmü Seleme yine diğer önemli bir isim olarak
öne çıkar. Bu imgelere sık sık çalışmalarında yer veren Mernis
si de, Peygamber'in kadınları dinleyen ve şikayetlerine kulak
veren bir kişi olduğunu, aynı zamanda kadınların Peygamberin
izleyicileri olarak siyasi sahnede üstün yerleri olduğunu söyler
( 1 998: 1 22- 1 23).
Nitekim çalışmam çerçevesinde benim görüştüğüm kadınlar
da bu görüşlere benzer olarak Muhammed Peygamber dönemi
nin yeniden canlandırılmasının bugün Müslüman toplumlarda
kadın-erkek eşitsizliğine ilişkin tüm sorunları ortadan kaldıra
cağı görüşünü sık sık vurguladı. Kadınların tamamı bugün ls
lam'ı yaşayan toplumlarda açığa çıkan sorunların öncelikle ls
lam'ın özünden değil, uygulamalardan kaynaklandığını söyle
di. Ardından ise büyük çoğunluğu bu sorunların çözümünün
Mernissi'nin de önerdiği gibi Peygamber döneminin uygulama
larının yeniden canlandırılarak aşılabileceğini savundu. Örne
ğin kadın haklan üzerine çalışan bir sivil toplum kuruluşu olan
110
Başkent Kadın Platfotmu'ndan Nesrin Semiz lslam'ın kadın al
gısına ilişkin görüşlerini benimle şöyle paylaştı:
111
su 'adalet' temelinde şekillendiği üzerine yapılan tartışma, bir
yandan lslam'da kadın ve erkek ilişkisine odaklanırken, diğer
yandan da lslam'ı barışçıl bir dil üzerinden yorumlamaktadır.
lslam'ın bugüne kadar kadınların aleyhine yorumlanmış olma
sını erkek yorumuyla ilişkilendiren bu bakış, lslam'ın kadın ve
erkek gözünden farklı yorumlanabileceği iddiasını ortaya ko
yarak 'çoklu lslam' yorumunun da önünü açmıştır. Ancak bu
çoklu yorum içinde barışçıl bir lslam yorumunu önceledikleri
için lslamcı kadınların eleştirileri, daha içerseyici ve demokra
tik bir lslam tahayyülünü destekleyen liberal Batıcılar ve lslam
cılar tarafından önemsenmiş ve desteklenmiştir.
Bu çerçevede lslam'ın farklı yorumlarına kadınların nasıl etki
edebileceğine ve bunun lslam toplumlarını nasıl dönüştürece
ğine ilişkin sorduğum soruya, lslam ülkelerinde kadınlar üze
rine belgeseller dizisi yapan Ayşe Böhürler görüşmemizde şöy
le cevap verdi:
112
kadınların taşıdığı itici güç olma potansiyeli, Müslüman top
lumların kendi içindeki değişimle ilgilidir, ancak Batıcı liberal
lerin lslamcı kadın hareketine yönelik ilgisinin diğer bir nedeni
ise Batı toplumu içinde gerçekleşen değişime ilişkindir. Diğer
bir ifadeyle Batıcı liberal entelektüellerin lslamcı kadın hareke
tiyle olan alakasının bir başka nedeni Batı coğrafyasında artan
Müslüman nüfusu ile ilgilidir.4 lslamcı feminist örgütlenmeler
olarak tanımlanan STK'lann büyük çoğunluğunun Arap olma
yan lslam ülkelerinde ya da ABD ve Avrupa gibi Müslüman di
asporasının yoğun yaşadığı yerlerde ortaya çıkmış olması ya da
Kur'an'ın kadın perspektifinden yeniden yorumlanmasına iliş
kin akademik tartışmaların çoğunlukla ABD, Avrupa akademi
si içinden yapılıyor olması dikkat çekicidir.5 Tüm bu tartışma
lar Hıristiyanlarla Müslümanların birlikte belli bir uzlaşı çer
çevesinde yaşayabilmesinin koşullarını oluşturmaya ilişkindir.
Bu nedenle Müslümanlarla, Hıristiyanlann nasıl birlikte yaşa
yabileceği üzerine düşünen ABD'li akademisyen Esposito, ls
lam'ın geleceğinin sadece Müslüman reformistlere dayanama
yacağını, artık ABD ve Avrupa'nın da bu süreçte rol alacağını
ısrarla vurgular (20 10: 3). Ayrıca Esposito, şiddet yanlısı, kök
tenci lslam yorumunun lslam'ın özüyle değil, bazı lslamcılann
yorum farklılıklarıyla ilişkili olduğuna ABD'li ve Avrupalı Müs
lüman olmayan kitleleri ikna etmeye çabalar.
Çünkü lslam'ın coğrafyasızlaşması hem farklı yerlerde yaşa
yan Müslümanları hem de bu defa kendi topraklarında Müslü
manlarla karşılaşan ve onlarla birlikte yaşamayı öğrenmeye ça
lışan Batılıları lslam adına 'homojen ilkeler' belirlemeye zorla
mıştır. Farklı ülkelerde farklı yönetimler altında yaşayan ve bir
anlamda "hayal edilen cemaat" (Casanova, 200 1 : 10) olarak ta-
113
nımlanan Müslümanlar için yeni bir ümmet tanımı ve buna uy
gun daha kapsayıcı ilkeler ihtiyacı doğmuştur. Böylece, "poli
tik yeniden yapılanmanın kod adı olan demokratikleşme" (Spi
vak, 2010: 60) ile uyumlu, müzakere edilebilir, birlikte yaşana
bilir ve iş yapılabilir bir İslam inşa etme tasarımı açısından İs
lamcı kadınların tartışmaları önem kazanmıştır.
Bu açıdan Amerikalı İslamcı feminist yazar Amina Wedud'un
Kur'an ve Kadın (2005) isimli kitabında dile getirdiği herke
sin kendi deneyimleri, kültürü ve coğrafyasına, hatta cinsiye
tine bağlı olarak farklı bir Kur'an yorumu yapabileceğine iliş
kin iddiası Müslüman toplumlarda olduğu kadar Batıcı liberal
entelektüeller tarafından da sıkça referans olarak kullanılmış
tır. Wedud'a göre:
114
sistemlerinde olduğu gibi, insanidir ve değişebilir (2006: 633).
Mir-Hosseini'nin üzerinde durduğu bu ayrım, Islam dini kul
lanılarak kadınlara uygulanan ayrımcılıkta fıkı hın çoğu zaman
şeriatın önüne geçtiğini açığa çıkarması bakımından Islamcı
kadınlara önemli bir açılım sağlamıştır.
Wedud'un ortaya attığı, Mir-Hosseini'nin derinleştirerek tar
tıştığı bu önermenin iki açıdan önemi vardır. Bunlardan ilki Is
lam'ın çoklu yorumunun mümkün olduğuna ilişkin iddiadır.
Wedud'un iddia ettiği gibi Kur'an'ın yorumlanmasında öncül
metin önemliyse, özellikle 1 1 Eylül saldırılarından sonra 'lslam
ve şiddet' arasında kurulan ilişki ya da bugün IŞID'in uygula
dığı şiddet küçük ve radikal bir grubun lslam'ı yanlış yorum
lamasının neticesi olarak değerlendirilebilir. Bir başka deyişle,
bunun tam tersi şiddetin referansı olarak ele alınan cihadla iliş
kili Kur'an ayetlerinin karşısına, bu defa da banşla ilişkili ayet
ler konulabilir.
Diğer taraftan, yine Islam'ın çoklu yapısı ile ilişkili olarak
"lslam feminizm ile birlikte olamaz,"6 iddialannın karşısına da
Wedud, "Her kelime kullanıldığı çerçevenin sınırlan içinde ele
alınmalıdır" (Wedud, 2005: 33) önermesini getirerek, özellik
le Kur'an içinde kadının ikincilleştirildiğine ilişkin eleştirilere
ve bunun üzerinden Islam'ın cinsiyetçi ve despotik bir din ola
rak yorumlanmasına karşılık olarak Kur'an'ın indiği dönemde
Arap coğrafyasında egemen olan ataerkil yapılanmanın dikka
te alınması gerektiğinin altını çizer. Hatta böyle bakıldığında
Kur'an'ın dönemine göre kadın haklan bakımından ilerici bir
metin olduğunu öne sürer.
Bu görüş benim görüştüğüm kadınların neredeyse tamamı
tarafından da vurgulandı. Fakat zaman zaman bazı kadınla
rın ifadelerinde Arap toplumuyla ilgili tespitler, dönemin Arap
toplumunun kültürüyle Islam'ın ilkelerinin birbirinden aynl
masının ötesine geçerek bugünü de aynı çerçevede ele almaya
girişmekteydi. Hatta Islam üzerindeki Arap kültürü gölgesini
kaldırmak da diyebileceğimiz bu tutum, tarihselci okumaların
---------
115
kastının ötesine geçerek Esra Elönü'nün ifadesinde de yer bul
duğu gibi etnofobik formlara da bürünebiliyordu:
116
İslami kaynaklardan çok Batılı kaynaklara odaklanıyorlar, ora
dan İslam'ı yorumluyorlar," 10 derken, Batılı kaynaklar kadar İs
lami kaynaklara da önem vermeyen kadınlara yönelik eleştiri
de bulunuyorlardı. Fakat bu tartışmalar içinde şunu da not et
mekte fayda var ki, kadınların önemli bir çoğunluğunun Batı
lı kaynaklara yönelmesi bugün özellikle İslam ve kadın hakla
rı bağlamında uluslararası düzlemde üretilen yeni tartışmala
rın büyük çoğunlukla İngilizce ve ABD ya da Avrupa gibi Ba
tı ülkelerinde yapılıyor olmasıyla yakından ilişkilidir. İslam
cı kadınların elinden çıkan çalışmaların önemli bir çoğunluğu
da İngilizcedir.
Nitekim ABD'de yaşayan İslamcı feminist yazar Wedud'un
ardından İslamcı kadınlar açısından diğer önemli çalışmanın
2002 yılında Believing Women in Islam: Unreading Patriarc
hal Interpretations of the Qur'an adlı kitabıyla ABD'de yaşayan
Pakistan asıllı yazar Asma Barlas'a ait olduğunu söyleyebili
riz. Barlas, Kur'an metninin tüm metinlerde olduğu gibi birden
çok anlam içerebileceğini, bu nedenle de hermenötik prensibi
ne uygun olarak birden fazla okumaya hatta birbiriyle çelişebi
lebilecek okumalara açık olabileceğini söyler (2002: 73) . Buna
bağlı olarak da Kur'an'da neyin ataerkiden ve neyin İslam'dan
kaynaklandığını ayırt etmeye girişen Barlas, Kur'an'ın bugüne
kadar erkekler tarafından yorumlanmasına karşı, Kur'an'ın ka
dın perspektifinden, yeni bir okumaya tabi tutulması gereği
ni savunur. Diğer bir ifadeyle Barlas, Wedud'a benzer olarak,
Kur'an'ın patriarkanın çok güçlü olduğu bir dönemde geldiğin
den hep bu gözle yorumlandığını, kadınların şimdi buna mey
dan okumaları gerektiğini söyler (2002: xi) . Bu tartışmalara pa
ralel olarak Wedud önderliğinde başlatılan 1994 yılında Güney
Afrika'da, 2004 yılında ABD'de Virginia ve 2005 yılında New
York'ta camide kadın ve erkeklerin birlikte namaz kılarak yap
tıkları eylemler Kur'an'ın kadın perspektifinden okunması ça
balarına ve buna bağlı olarak gelişen eylemliliğe hız kazandırır.
Çoğunluğu Müslümanlardan oluşan bölgelerde ya da Avru
pa ile ABD'de yaşayan Müslümanlar arasında hızla yayılan ve
10 Hidayet Şefkatli Tuksal'la yapılan yüz yüze görüşme, 14.02.2012.
117
Kur'an metnini tarihsel bir okumaya tabi tutmayı öneren bu ba
kış, Kur'an'ın esasının kadın-erkek eşitliğine dayandığını, an
cak toplumsal ve tarihsel yükün lslam'ı özünden uzaklaştırdı
ğını iddia eder. Bu tarihsel yükten lslam'ı arındırmak, Kur'an'ın
özüne ulaşarak esas ilkeleri açığa çıkarmak ve bu ilkeler çer
çevesinde Kur'an'ı yeniden yorumlamak kadınların öncelikli
gündemleridir. Bu anlamda Amina Wedud'un sözünü ettiğim,
ilk 1999 yılında yayınladığı Kur'an ve Kadın adlı kitabı kadınlar
açısından çığır açıcıdır. Kur'an'ı kadın perspektifinden okuma
çabası olan bu kitap, alandaki ilk çalışmadır. Wedud, 2006 yı
lında yayınladığı inside the Gender ]ihad kitabıyla, kendi dene
yimlerinden de yola çıkarak perspektifini daha da derinleştirir.
Hocası Fazlur Rahman'ın yöntemini kullanarak "Kur'an tefsiri
ni önce bugünkü durumdan Kur'an'ın indiği döneme giderek,
daha sonra da tekrar bugüne dönmek yoluyla iki yönlü hare
ket" (Rahman, 1982: 5) üzerinden açıklamaya çalışan Wedud,
Kur'an'ı tarihsel bir zemine yerleştirir ve öyle değerlendirir. Bu
da Wedud'a demokrasi, kadın hakları, insan hakları, özgürlük,
eşitlik gibi 'seküler' değerlerle Kur'an metinleri arasında teorik
bir geçirgenlik yaratma imkanı tanır. Nitekim Wedud bugün
böyle yorumlanan lslam'ın, daha sonra başka şekillerde yorum
lanabileceği ihtimaline ilişkin olarak şu değerlendirmeyi yapar:
118
göreceliliği olarak özetleyebileceğimiz önermesinin asıl önemi
de yaşanan lslam'ın göreceliliğini vurgulamakla, lslam'ın esa
sındaki ilkeleri, benim kullanımımla 'homojen ilkeleri', orta
ya çıkarmak niyetlerini aynı anda taşımasıdır. Örneğin Wedud,
Kur'an'ın her döneme ve coğrafyaya uygulanabilirliğini vur
gulamak amacıyla öne sürdüğü ilke arayışını şöyle dile getirir:
119
lışmalarında sıkça değinmişlerdir. Wedud'un "adalet, hakkani
yet, ahenk, manevi uyanıklık ve gelişme" (Wedud, 2005: 143)
olarak sıraladığı ilkelerle, küresel düzenin yeni bir değer ola
rak sunduğu demokrasi birbirine uyumlu görülür. Kendisini
Avrupalı bir Müslüman olarak tanımlayan Tarık Ramadan da
İslam'ın her döneme uygulanabilir kılınması ve Müslümanlar
la diğer dinlerden olanların 'ortak bir zeminde' buluşabilmeleri
için 'homojen ilkeler'in gerekliliğinden söz eder (2009, 2010).
Aslında bu çaba '"hakiki İslam'ın ne olduğu üzerine düşünme
gerekliliğidir" (Roy, 2003: 78) . Bir başka ifadeyle, bu 'homojen
ilke', İslam'ın özünde aranmaktadır. Fakat bu otantik öz arayı
şı demokrasi, kadın hakları ve ilerleme kavrayışlarına uyumlu
bir şekilde çerçevelenmektedir. Elbette İslamcı kadınların gün
demlerini de günümüz tartışmaları belirlemektedir. Örneğin
görüşme yaptığım isimlerden biri olan AK-DER'den Neslihan
Akbulut, bu çerçevede bugünkü İslami tartışmalarla, egemen
düzen arasındaki ilişkiye ilişkin şöyle bir özet yaptı:
"Baskın bir dünyevi düzen var. Hani biz kalkıp bir yüzyıl, iki
yüzyıl önce bir tartışma yapsaydık herkes gibi başka yerden gi
recektik. Mesela günümüzde 'İslam ve feminizm'i tartışıyoruz,'
İslam ve kadın hakları' tartışıyoruz. Niye bunu tartışıyoruz?
Bugünün söylemi olduğu için. Yani bir sürü konuda iki yüz
yıl önceki tartışmalara bakıyoruz ve diyoruz ki bunlar neler
den bahsetmiş ki? İşte aslında İslam kadın haklarına şöyle ba
kar, aslında İslam'da demokrasi vardır diyoruz. Bugünün kav
ramları olduğu için bunu bugün tartışıyoruz." 13
1 20
ortaklaştığı, yer yer de aynştığı alanlar olarak farklı eğilimler
den Islamcıların yeni örgütlenme mekanlarına dönüşür. Nite
kim bugün 'lslam'ın yeniden yorumlanması' ve buna bağlı ye
ni dindarlığın inşası tartışmalarının önceki dönemlerden farkı
m belirleyen ana eksen yeni önermelerin "bir ulus-ötesi (trans
national) söylem ve tartışma bağlamı" (White, 2002: 50) içinde
gerçekleşiyor olmasıdır. İslamcı kadınların sahiplendiği ve bir
taraftan da onlara atfedilen bu melez kimlik ise onun, özellik
le ulus-ötesi ağlar aracılığıyla yerelden küresele doğru sıçrama
sında önemli bir basamak oluşturmuştur.
121
çirildiği ilk toplantı 1995 yılında Pekin'de düzenlenen Dördün
cü Dünya Kadın Konferansı'dır. 1 4 Bu toplantıda ilk defa farklı
coğrafyalardan ve kültürlerden, dinlerden kadınların da katı
lımıyla kadın dayanışmasına küresel bir nitelik kazandırılma
ya çalışılmıştır. Toplantıya katılan Türkiye'den otuz beşi res
mi delege olmak üzere yüz temsilci arasında, lslamcı kadınlar
dan da Gökkuşağı Kadın Platformu adına Münire Yarar,15 Meh
lika Mısıroğlu, 16 Selime Sancar17 ve Nazife Şişman'dan 18 oluşan
dört kişilik bir grup temsilci olarak yeralmıştır. Konferans, İs
lamcı kadınlar ile seküler kadınlar arasında dayanışma ve uz
laşma zemini sağlarken aynı zamanda çoğunlukla lslam ve Ka
tolik ülkelerin oluşturduğu Grup 77'nin 19 küresel bir kadın ha
reketi üzerine koyduğu çekincelerle kadınlar arası aşılması zor
aynşmalan da açığa çıkarmıştır.ıo
Daha özelde lslamcı kadınlar açısından bakarsak, küreselleş
me tahayyülü ve küresel kadın dayanışmasıyla uyumlu hareket
eden örgütlenmeler ve lslamcı kadınlarla seküler kadınların or
tak akılda buluşabileceğine inanan kadınlar arasında bir ittifa
kın doğması açısından bu toplantı önemli bir işlev görmüştür.
Ancak bu ittifak içinde eşcinsellik, kürtaj , kadın-erkek eşitliği
1 22
ve toplumsal cinsiyet gibi feminizmin ana tema tartışmaların
da lslami referanslardan uzak bir eğilim ortaya çıkınca, aslında
bir anlamda da İslamcı kadınların, "Kadınların sadece kadın ol
mak hasebiyle bir birliktelik içinde olmaları mümkün değildir"
(Şişman, 1996: 1 23) gibi bir yargıya varmalarına ya da varolan
bu yargılarım pekiştirmelerine neden olmuştur. Toplantı, itti
fak alanlarının netleşmesine olanak tanırken, ittifak kurulma
sı imkansız konulan da açığa çıkarmasıyla lslamcı kadınlar açı
sından ikili bir işlev görmüştür.
Aslında Pekin Konferansı öncesinde farklı kadınlar arasın
da dayanışmaya imkan tanıyan ilk gelişme "dönüm noktası"
(Mir-Hosseini, 20 1 2a) olarak da tabir edilen Kadınlara Karşı
Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi'nin
(CEDAW) 1979 yılında imzalanmasıdır. CEDAW farklı kültür
den kadın aktivistlere patriarka ile mücadelede ihtiyaçları olan
araçları sağlayan bir sözleşmedir (Mir-Hosseini, 20 1 2a). CE
DAW ve Pekin Konferansı sonrası oluşan küresel kadın aklı
m Sancar, '"kadının insan haklan'm evrensel ve ortak bir değer
olarak savunan kadın haklan siyaseti" olarak tanımlar (201 1 :
7 1 ) . Nitekim CEDAW sonrasında da CEDAWın önerdiği kri
terlerle kendi toplumlarındaki kadın haklarım uyumlaştırmak
üzere tüm dünyada kadın örgütlenmeleri artmış, ulus-ötesi ka
dınlar arası bağlar açısından da önemli ilerlemeler kaydedil
miştir. Özellikle 1 990'lar, yeni dünya sisteminin değerlerini te
sis etmek bakımından uluslararası örgütlerin öneminin tartı
şıldığı yıllar olmuştur (Moghadam, 2009: 3). Pekin Konferansı
ise bu bağın ulaştığı ilk önemli aşamadır.
Women Living Under Muslim Laws (WLUML) , Sisters in
Islam, Muslim Women's Netwok, Seattle's Islamic Sisterho
od (SiS) , Revolutionary Association of the Women of Afga
nistan (RAWA), Women's Islamic Initiative in Spirituality and
Equality (WISE), International Union of Muslim Women ve
Arab Women's Solidarity gibi örgütler İslamcı kadınlar arasın
da 1980'1er itibariyle kurulmuş çeşitli ittifaklar olarak belirmiş
tir. Bu örgütler CEDAWın sunduğu ilkeler üzerinden lslam ül
kelerinde ya da Müslümanların yaşadığı tüm toplumlarda ka-
1 23
dınlara uygulanan ayrımcılığı ortadan kaldırmaya çabalar. Tür
kiye'den de Başkent Kadın Platformu ve AK-DER gibi lslamcı
kadın örgütlenmeleri CEDAW izleme komitelerine katılır. Zi
ra her ikisi de kadın hakları üzerine çalışan ender lslamcı ka
dın örgütlerindendir.
Fakat Türkiye'deki lslamcı kadın örgütlerinin çalışmalarıy
la, diğer lslamcı kadın örgütleri arasında temel bir fark vardır.
Saydığım ilk örgütlerin önemli bir kısmı Kur'an'ı kadın mer
kezli okuyarak lslam ülkelerinde kadına karşı ayrımcılığı eli
mine etmeyi amaçlar. Elbette kadınlar açısından Kur'an'ı ka
dın merkezli yeniden okumak, öncelikle aile hukukunda yeni
yorumlara kapı aralamak maksadıyla başlatılmış çalışmalardı.
Oysa bu konu Türkiye'deki lslamcı kadın örgütleri için laik bir
hukuk sistemine sahip olunması nedeniyle daha ikincildi. Tür
kiye'deki kadınların yeni lslam yorumu hukuki düzenlemeler
yapabilmek için değil, daha çok cinsiyetler arası eşitliğe daya
lı hukuki düzenlemelere rağmen, dini referans olarak kullanıp
toplumsal hayatta kadınlan ikincilleştirmeleri nedeniyle lslam
cı erkeklere karşı bir eleştiri niteliği taşımaktadır. Hidayet Şef
katli Tuksal'ın da görüşmemizde ifade ettiği gibi:
1 24
dar daha önceki bölümde tartıştığım gibi Batıcı liberallerin bu
yeni hareketi 'uzlaşılabilinecek' yeni bir lslam yorumu açısın
dan işlevsel görmesiyle de bağlantılıdır. Zira lslamcı hareket
özelinde baktığımızda, küreselleşme ile lslamcı hareketi dö
nüştürücü dinamikler arasındaki geçişler hemen dikkatimizi
çeker. lslamcı hareketin, artık belli bir coğrafyayla sınırlandırıl
ması mümkün olmayan lslam cemaatine ulaşma arzusu, diğer
bir ifadeyle Müslüman'ın hareket kabiliyetinin artmasının do
ğurduğu ulus-ötesi tahayyül, neoliberal küreselleşmenin yerel
leri de içerecek şekilde nüfuzunu arttırma idealiyle yer yer ke
sişir. Demokratikleşme, sivilleşme ve kadın haklarını savunan
lslamcı kadın sivil toplum örgütlerinin, İnternet ağlannın yay
gınlık kazanması, lslamcı hareketin bugünün ihtiyaçları gere
ğince ulus-ötesi etki yaratmak üzere yeniden örgütlenmesiyle
yakından ilişkilidir. Ancak, bahsettiğim bu üç 'değer' üzerinden
yeniden örgütlenme, aynı zamanda küresel aklın önerdiği 'de
ğer'lerle uyumlaştığı sürece 'meşru'laşmakta ve etkisini arttır
maktadır. Bu uyumlaşma sürecinde yeni dindarlık ise hem ye
rel hem de küresel düzlemde ahlaki olarak Müslümanları birbi
rine bağladığı oranda kendisini yeniden üretebilmektedir.
Sivil toplum örgütleri, bu uyumlaşma sürecinde -zaman za
man uluslararası kaynaklarla da desteklenerek- önemli bir iş
lev kazanır. Özellikle lslamcı hareket açısından kaynak, uz
manlık ve lobi konularında dönüştürücü bir toplumsal aktör
rolü üstlenir (Kandiyoti, 1995: 25) . Kur'an'ın, kadın-merkez
li yeniden yorumlanması tartışmalarına öncülük eden, böylece
lslam hukuku gerekçe gösterilerek kadının ikincilleştirilmesi
nin yanlışlığını ortaya çıkarmaya çalışan en etkili ulus-ötesi ör
güt WLUML'dir. tık lslamcı feminist intemet ağı olarak bilinen
ve 1984 yılında kurulan WLUML, "Ortadoğu'da demokratik
leşme hareketlerini destekleyen en önemli kuruluşlardan biri
dir" (Moghadam, 2005: 1 55). WLUML'nin esas gündemi lslam
ülkelerinde uygulanagelen aile hukukunu ve medeni kanunu,
sözünü ettiğim kadın-merkezli Kur'an okuma yöntemini kul
lanarak daha eşitlikçi bir temelde yeniden yorumlamaktır. Bu
nedenle de kuruluşundan bu yana WLUML, lslam konusun-
1 25
da anti-köktenci bir tutum sergiler. Örneğin, son yıllarda, radi
kal lslamcı örgütlenmeler olan FIS (Front Islamique du Salut
lslami Selamet Cephesi) ve GIA'nın (Groupe Islamique Arme -
Silahlı lslami Grup) Cezayirli kadınlara yönelik taciz, kaçırma,
tecavüz ve öldürme gibi faaliyetlerini de içeren şiddet eylemle
rine itiraz eder. FIS ya da GIA üyesi olup da Batılı ülkelerden sı
ğınma talep edenlerin, kabul almaması için lobi faaliyetleri yü
rütür (Moghadam, 2009: 76) . Aynı zamanda, WLUML içinde
aktif olan Khawar Mumtaz ve Farida Shaheed, BM'ye danışma
lık yapmaktadır.
WLUML, lslamcı kadın ağları içinde farklı bağlamları bir
biriyle kesiştiren önemli bir örnektir. Seküler kadınlar ile İs
lamcı kadınların birlikte çalıştıkları kadın ağlarından biridir.
WLUML'nin kurucularından Merieme Helie-Lucas, birçok İs
lamcı feminist düşünür gibi erkek egemen yorumun sadece di
ni yorum farklılığını değil, aynı zamanda cinsiyetler arasındaki
eşitsiz ilişkiyi de kurduğuna inanır ve bu görüşlerini şöyle di
le getirir:
1 26
sıl yeniden ürettiğine odaklanmıştır. Ahmed, erkeklerin kadın
lan tarihin ve yorumun üretimi sürecinden dışladığı gibi dinin
alanından da dışladığını söyler. Bu nedenle de kadınların dış
lanmışlığı erkekler ve kadınlar için ayrı iki lslam'ın ortaya çık
masına neden olur (Ahmed, 1999) . Aslında lslam, Ahmed'in
ifade ettiği gibi sadece kadın ve erkek arasında değil, kadın ve
erkeğin içinde bulunduğu siyasi bağlam içinde de farklı farklı
şekillenir. Türkiye gibi, laik ama çoğunluğu Müslüman olan bir
ülkedeki kadınlar ile lslam hukukunun geçerli olduğu bir top
lumda yaşayan kadınların sorunları, gündemleri ya da Avrupa
ve ABD'de yaşayan Müslüman kadınların gündemleri birbirin
den çoğu noktada farklılaşır.
Bu bağlamda küreselleşmeyle, lslamcı kadın örgütleri arasın
daki ilişkiyi sorgulayan Kandiyoti, WLUML'nin kendi ilgi ala
nına giren topluluğun varlığını yerel ve uluslararası düzeyde
pragmatik ittifaklar yoluyla hibe ettiğini iddia eder ( 1 995: 26) .
Zira WLUML'nin büyük oranda lslam ülkelerinde değil de, Av
rupa ve ABD'de yaşayan kadınlar tarafından oluşturulmuş ol
ması22 Kandiyoti'nin iddiasını onaylar. Bu nedenle, WLUML
her ne kadar lslamcı kadınların sorunlarını küresel gündeme
taşıyor görünse de, bir taraftan da lslam ülkelerinde yaşayan
kadınların sorunlarına yabancılaşmaktadır. Kanımca Avrupa
ve ABD'de yaşayan kadınlann sorunları ve gündemleriyle küre
sel gündemi uyumlaştırmak Kandiyoti'nin deyişiyle daha 'prag
matik' olduğundan, Avrupa ve ABD'deki İslamcı kadınların so
runları sanki tüm lslamcı kadınların sorunlanyla özdeşmiş gi
bi sunulmaktadır.
Nitekim WLUML'nin faaliyetlerinde, Türkiye'den İslamcı
kadınlar üzerine çalışan -Pınar llkkaracan gibi- seküler ka
dınlar yer almasına rağmen, lslamcı kadınlardan ya da örgüt
lerden birine rastlamak pek mümkün değildir. Türkiye'deki
lslamcı kadınların bu örgüte mesafeli yaklaşması WLUML'nin
1 27
Batılı ülkelerle ve gündemlerle uyumlu çalışmasıyla ilgili ol
duğu kadar, halihazırda seküler bir hukukla yönetilen Türki
ye'de yaşayan lslamcı kadınların yine hukuki konulan müca
dele gündemlerine almamalarıyla da yakından ilişkilidir. Tür
kiye'deki lslamcı kadınların gündemlerini büyük oranda 'la
ik' erkek ve kadınlarla temelde örtünme sorunu çerçevesinde
mücadele ile daha 'adaletli' bir dindarlık için lslamcı erkekler
le, cemaatlerle mücadele işgal etmektedir. Bu çerçevede kadın
lar, kendi gündemleriyle oldukça sınırlı görünmekteler. An
cak bu tutum aynı zamanda Tuksal'ın da ifade ettiği gibi sade
ce farkında olunmayan bir 'sınırlılık' değil, aynı zamanda ken
di terminolojisini, gündemini yaratmaya dönük de bir tercih
tir. Zira uluslararası alanda yapılan toplantılara katılan ender
isimlerden biri olarak Hidayet Şefkatli Tuksal kendisine sor
duğum "Türkiye'deki kadınların toplantılara katılım eksikli
ğinin tartışmalarda bir kısırlık yaratıp yaratmadığı"sorusuna
şöyle cevap verdi:
1 28
yorsun. Mısır'dakiler ya da Sisters in Islam filan biraz da böy
le bir şey yani. "23
1 29
dan Eşitliğe" , "Şeriat Hukuku ve Toplumu", "lslam Hukukun
da Toplumsal Cinsiyetin Kuruluşu" , "Kur'an'ın Yorumlanma
sı: Çağdaş Bakışlar Doğrultusunda" ve "Metin ve Bağlam: Eşit
lik Okuması için imkanlar" gibi başlıklarla çeşitli atölye çalış
maları yapılmıştır.26 Toplantıya Türkiye'den sadece Başkent
Kadın Platformu'nu temsilen Zeynep Şenal katılmıştır. Ancak,
Şenal'ın da benimle paylaştığı üzere toplantıda Türkiye aktif
bir katılımcı değildir.27
Bu toplantı aynı zamanda lslam ülkelerindeki gündeme ya
bancılaşmayı aşmaya dönük de bir çabadır. Toplantılar tüm
Müslümanların gündemlerini ortaklaştırmanın, ortak sorunla
ra ortak cevaplar üretmenin, ama aynı zamanda da kendine öz
gü özellikler ve sorunları olan kadınlan yerel düzlemde güçlen
dirmenin bir aracı olarak görülmüştür. Ancak, lslamcı kadınla
rın sorunlarının bu toplantılar ve ağlar aracılığıyla 'Batıcı' gün
demle tahakküm altına alındığını, yönlendirildiğini düşünen
Türkiye gibi ülkeler, toplantılara ya hiç katılmamayı ya da bil
gilenmek maksadıyla izleyici olarak katılmayı yeğlemektedir.
Bu toplantıya Türkiye'den neden katılımın az olduğunu yap
tığım görüşmelerde, bütün görüşmecilerle tartıştım. Kadınla
rın önemli bir çoğunluğu daha önce başka bir bağlamda de
ğindiğim üzere lslam toplumlarında yaşayan kadınlarla, Tür
kiye'deki lslamcı kadınların gündeminin kesişmediğini söyle
di. Toplantıya katılan isimlerden biri olan Zeynep Şenal'ın "En
azından Diyanet'ten bir temsilci olsaydı, Türkiye daha etkili
olabilirdi,"28 yorumu üzerine, Diyanet'in neden toplantıya bir
temsilci göndermediğini Türkiye Diyanet işleri Kadın, Aile ve
Gençlik Merkezi Koordinatörü Hicret Toprak'a sordum. Top
rak'ın cevabı, çeşitli kadın derneklerinde aktif olan ve toplantı
ya katılmayan kadınlarla benzerdi. Toprak şöyle dedi:
1 30
"Realitelerimiz farklı. Yani Ortadoğu'daki herhangi bir kadı
nın yaşadığı pek çok dezavantajı Türkiye'de pek çok kadın ya
29
şamıyor, gündemlerimiz bu anlamda farklı."
131
ABD'nin Maryland eyaletinde olan kurucusunun İran doğumlu
Mahnaz Afkhami ile Amerikalı feminist yazar Robin Morgan'ın
olduğu ve seküler kadınlarla, İslamcı kadınların ittifak halinde
çalıştığı bir başka örnektir. SIGI'yı oluşturan kadro 2000 yılın
da Women's Learning Partnership'i31 kurmuştur (Moghadam,
2005: 143). Örgüt özellikle kadın liderler yetiştirmek ve kadınla
n güçlendirmek üzere kurulmuştur. Aynca kadınların eğitiminin
arttırılması ve kadına yönelik şiddet konularında da çalışmakta
dır. Women's Learning Partnership'in amaçlan feminizmin Müs
lüman çoğunluğun yaşadığı ülkelerde ve küresel olarak etkisi
ni arttırmak ile kadınların haklarının güvenliğini sağlamak, ka
dınların bulundukları topluma katkı sağlamalarını desteklemek
ve daha barışçıl bir dünya yaratmak olarak sıralanabilir (Mogha
dam, 2009: 75). Diğer taraftan, örgüt sekiz dile çevrilen,32 Clai
ming Our Rights: A Manual for Women's Human Rights Education
in Muslim Societies adında bir kitap da çıkarmıştır (Moghadam,
2009: 158). Yine SIGI de BM'ye danışmanlık yapmaktadır.
Ayrıca kadınların okullaşmalarını arttırmak üzere kurulan
Muslim Women's Associations of Nigeria (FOMWAN) da İs
lamcı kadınlar arasında öne çıkan örgütlerdendir. Shrin Ebadi
ve Mihrangez Kar'ın çabaları sonucu kurulmuş olan Nisa Mey
daab (Kadın Alanı) ise birçok kadının bilgilenmek ve paylaşım
maksadıyla kullandığı bir internet ağıdır. Bunların dışında En
donezya'da Fareena Syed'in başkanı olduğu Rahima Founda
tion33 ve Yemen'de örgütlenen Sisters Arabic Forum Ortado
ğu'da kadın merkezli çalışan örgütler arasında sayılabilir.34
132
Sonuç olarak, her ne kadar tüm İslamcı kadınlar için temel
sorun teolojik gibi görünüyor olsa da, her siyasi bağlamın için
de bu teolojik sorunlann farklı biçimlerde şekillenmesi siyaset
ve din ilişkisini tekrar açık bir biçimde bizim gündemimize ta
şımaktadır. Oryantalist tartışmaların kategorize ettiği İslamcı
kadın kimliği, bir yandan kendi araçlanyla, yani örgütleri, der
nekleri, İnternet ağları ile totalleştirilmeye çalışılırken, diğer
yandan yine farklı kadın yorumlanyla kendi içinden bir dire
nişle karşılaşır. Ulus-ötesi İslam tahayyülü sürekli küresel-ye
rel çelişkisi içinde, kadınlık ve erkeklik hallerini yeniden göz
den geçirerek, tahakkümün pasif nesnesi olma ya da ona diren
me arasında dindarlığı yeniden inşa eder. Bu anlamda melez bir
alan olarak 'İslam ile feminizm' ilişkisi üzerine tartışmalar ise
kadınlar açısından dindarlığın yeni biçimini belirleme sürecin
de önemli bir gündem haline gelir.
1 33
44) . İslamcı kadınların talepleri insan hakları, kadın hakları,
ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü gibi 'evrensel değer
ler' içinde tanımlanmıştır. Bu tartışmalar 'İslamcı feminizm' gi
bi yeni bir bakış açısının gelişmesine de vesile olmuştur.
İslamcı feminizm üzerine tartışmalar l 990'larda uluslarara
sı gündeme girmiştir (Badran, 2002). tık olarak 1994 yılında
Londra Ünivesitesi'nin School of Oriental and African Studi
es bölümünde yaptığı konuşmada İranlı akademisyen Afsaneh
Najmabadi tarafından telaffuz edilen 'İslamcı feminizm' kavra
mı, seküler feminizm ile din arasında diyalog sağlayan refor
mist bir hareket olarak tanımlandı (Moghadam, 2002: 1 143) .
Moghadam bu terimin oryantalist bir bakış açısını yansıttığı
nı söyleyerek kullanımını reddetse de, kavram ve kavramın İs
lamcı kadınlar üzerindeki etkisi daha sonra çokça tartışmanın
konusu oldu. Örneğin, kadınların bir kesimi ortaya koydukları
akademik çalışmalarda İslamcı feminizm kavramını, bakış açı
sını kullandılar ve Islam içinden feminist bir dil geliştirilebile
ceğini savundular. Hatta Mai Yamani yazdığı Feminism and Is
lam ( 1996) başlıklı kitabıyla bu alana ilk akademik çalışmayı
da kazandırdı. Daha sonra Haleh Afshar, Azize Karam ve Mar
got Badran da Islamcı feminizm kavramını akademik olarak
tartışan isimler oldu.
Ancak, çeşitli çalışmalarla tartışmalar sürdürülmesine rağ
men halen İslamcı feminizmin basit bir tanımının yapılabil
diğini söyleyemeyiz. içeriğine ilişkin de bir görüş birliği he
nüz oluşmuş değildir. Bu nedenle çoğunlukla biz, Islamcı fe
minizm hakkında konuşurken, daha çok kavramdan ne anladı
ğımız üzerine konuşuruz (McDonald, 2008: 348) ya da İslam
cı kadınların deneyimlerinin feminizm ile kesiştiği yerleri tes
pit etmeye çalışırız. Yine de kaba bir tanımlamaya gidersek, bu
iki yaklaşımın birbiriyle örtüştüğü ve Islamcı feminizm tanı
mıyla ilgili birçok düşünürün üzerinde ortaklaştığı parametre
nin Kur'an'ı kadın merkezli yeniden okumak olduğunu söyle
yebiliriz (Mir-Hosseini, 2006; Wedud, 2009; Badran, 2009). Is
lamcı feministler, daha önceki başlıkta sözünü ettiğim gibi, te
melde Kur'an'ın bugüne kadar hep erkekler tarafından yorum-
1 34
}anmasına itiraz ederler. Bu nedenle de Kur'an'ın indiği döne
min şartlarını ve bugünün şartlarını dikkate alarak Kur'an'ın
kadın merkezli yeniden yorumlanmasını önerirler. Bu yeni yo
rum aynı zamanda yeni dindarlığın inşasında kadınların gücü
nü de arttıran bir unsur olur.
Kadınlar bu güçlenme neticesinde kendi aralarında kurduk
ları uluslararası ittifaklarla kadınlar arası dayanışmayı da arttır
maya çabalar. Bu dayanışma girişimlerinin en önemlisi ise 'İs
lami feminizm'35 üzerine yapılan uluslararası toplantılardır. İs
lamcılık, feminizm, küreselleşme ve post-kolonyalizm arasın
daki geçişlilik ve bunun üzerinden yeniden inşa edilmeye çalı
şılan dindarlığa ilişkin, 'Uluslararası lslami Feminizm Kongre
si' başlığıyla 2005, 2006, 2008'de Barselona'da ve 2010'da Mad
rid'de dört toplantı düzenlenmiştir. Bu toplantılarla kadınlar
öncelikle Kur'an'ın kadın perspektifinden okunması, daha son
ra da medeni hukuk, kadına yönelik şiddet, kadının toplum
sal yaşama katılımı, ayrıca küreselleşme ile ulus-aşırı ittifaklar
gibi konulan gündemlerine almışlardır. 36 Dünya genelinde İs
lamcı kadınların düzenlediği bu toplantıların en önemli sonu
cu, farklı coğrafyalarda yaşayan İslamcı kadınlar arasında fikir
alışverişine imkan tanıyarak ulus-aşırı ağlar oluşturulmasıdır.
İslamcı feminizm kavramının tartışıldığı ilk toplantı 2005 yı
lında, Barselona'da yapılan "Birinci İslami Feminizm Kongre
si"dir.37 Bu kongre aslında bir anlamda, o tarihten sonra İslamcı
kadınların da gündemini belirledi. Kongrenin dört gündemi var
dı. Bunlardan ilki Kur'an'ın günün koşullarına, yeni dönemin ih
tiyaçlarına ve anlayışına uygun bir biçimde yeniden yorumlan
masıydı. Bu, lslam açısından içtihat kapısının yeniden açılması
ve lslami söyleme hakim olan patriarkal yorumun tasfiye edilme
si anlamına geliyordu. ikincisi kadınların haklarına ilişkin konu
lan ele alıyordu. Kadınların karar verici mekanizmalara katılımı-
35 Toplantının başlığında ve içeriğinde benim tezde kullandığım gibi 'Islamist Fe
minism'in çevirisi olarak 'lslamcı Feminizm' kavramı değil, 'Islamic Feminism'
yani 'lslami Feminizm' olarak çevirdiğim kavram kullanılıyor. O nedenle, kav
ramı tırnak içine aldığım yerlerde, toplantıdaki kullanımına yer veriyorum.
36 Toplantılar hakkında detaylı bilgi için bkz. http://feminismeislamic.org/home/.
3 7 Bkz. http://feminismeislamic.org/l congres/conclusions/.
1 35
nı, miras haklarını, mülk edinebilmelerini ve camilerde kadınla
rın da ibadet edebilmesi için koşulların iyileştirilmesini öneren
seküler taleplere ilişkindi. Üçüncü olarak kadınlar, küresel femi
nist hareketin daha kapsayıcı ve içerimleyici olması gereğine yö
nelik taleplerde bulundular. Son olarak ise hem İslamcı kadınla
rın kendi aralarında hem de diğer feminist gruplarla iletişimi art
tırmak üzere çeşitli İnternet ağlarının kurulması önerildi.
2006 yılında yine Barselona'da ikincisi yapılan kongrede, bi
rincisinde ele alınan gündemlerin yanında İslamcı feminist ha
reketin ulus-ötesi bir hareket olduğu ve bu bağlamda İnternet
ağlarını etkin kullanması gerektiği vurgusu daha belirgin ya
pıldı. 38 ikinci kongrenin sonuç metninde yeralan "lslami femi
nizm, 'lslami yasa' olduğu söylenen bu düzenlemelerin onlan
uygulayanlar tarafından söylendiği gibi 'Allah'ın yasası' değil,
yüzlerce yıl önce, kadınların erkeklerin malı olarak görüldüğü
ve dinsel söylemlerin tamamen erkeklerin elinde olduğu top
lumlarda insanlar tarafından yaratılmış yasalar olduğunu be
lirtir" (aktaran: Bora, 2008: 66) ifadesi lslam içinde kadınların
ikincilleştirilmesinin tarihsel boyutunu açığa çıkaran bir vurgu
olarak dikkat çekti. Hatta bu vurgu İslamcı kadınların politik
leşmesinin hareket noktasını oluşturdu.
2008 yılında tekrar Barselona'da düzenlenen üçüncü toplan
tıda ise İslamcı feminizmin İslamcılığa ilişkin tartışmalardan
çok küreselleşme, küreselleşmenin kadınlar ve farklı kültürler
üzerindeki olumsuz etkileri ve neoliberalizm ile din arasındaki
ittifak ele alındı.39 Son olarak 20 1 0 yılında Madrid'de gerçek
leşen kongrede, lslam içinde kadının hukuksal ve toplumsal
konumunu güçlendirmek, feminizm üzerine çalışan kurumla
n uluslararası düzeyde yaygınlaştırmak, arttırmak ve lslam ile
sufizm ilişkisini açıklamak gibi konular üzerinde duruldu.40
Uluslararası alanda düzenlenen bu toplantılar ve akademik ça
lışmalar İslamcı kadın hareketinin küresel ölçekte söz söyleme
kabiliyetini de arttırdı.
38 Bkz. http:l/reminismeislamic.orgl2congres/.
39 Bkz. http://reminismeislamic.org13congresl.
40 Bkz. http://[eminismeislamic.org/4congres/.
1 36
Dünyanın çeşitli bölgelerinden, ama özellikle Avrupa ve
ABD'de yaşayan Müslüman kadınların ve lslamcı feminizm
üzerine çalışan entelektüellerin yoğun ilgi gösterdiği bu top
lantılardan hiçbirine Türkiye'den etkin bir katılım olmadı. An
cak, her ne kadar Kur'an'ın kadın merkezli yeniden okunma
sı tartışmalarının çerçevesi bir taraftan farklı coğrafyalarda ya
şayan Müslümanlar arasında ortaklıkların yeniden inşa edil
mesi çabasıyla belirleniyor olsa da, diğer taraftan Türkiye gi
bi her bir ülke de kendi bağlamı içinde bu tartışmalara farklı
dinamiklerle eklemlenmektedir. Bu toplantılardaki gündem
ler dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan lslamcı kadınları da
etkiler.
Örneğin 'lslami feminizm' üzerine yapılan toplantılara katıl
masa da literatür tartışmalarını Türkiye gündemine taşıyan ilk
isim kendisini 'Müslüman feminist"'1 olarak tanımlayan ender
kadınlardan biri olan Hidayet Şefkatli Tuksal'dır. Ankara Üni
versitesi llahiyat Fakültesi mezunu olan Tuksal'ın hadislerdeki
erkek egemen yorumu, uydurma rivayetleri ortaya çıkarmaya
çalıştığı daha sonra kitap olarak da basılan Kadın Karşıtı Söyle
min lslô.m Geleneğindeki lz Düşümleri (2000) adlı doktora çalış
ması, Kur'an ve hadisleri kadın perspektifinden yeniden oku
ma çabasının Türkiye'deki ilk örneklerindendir.
Arkasından aynı fakülteden Hafsa Fidan, Kur'an'da Kadın im
gesi (2006) adlı -yine daha sonra kitap olarak yayınlanan- dok
tora çalışmasıyla Kur'an'a hakim olan eril dili çözümlemeye ça
lışır. Fidan, çalışmasında kadın konusunun linguistik düzlem
de Kur'an'da nasıl üretildiğine bakar. Bu anlamda da Kur'an'da
kadına yer yer ontolojik, yer yer de tarihsel anlamlar yüklendi
ğini söyler. Kur'an yazınına yerleşmiş olan imgesel kadın tasvi
rinin çözümlemesini yapar. Dolayısıyla, tarihsel okumayı red
detmemekle birlikte, tarih ile ontolojinin birbirine alternatif gi
bi sunulmasını eleştirir. Ontolojik olanın tarih içinde kendisini
açtığını ileri sürer (2006: 30) . Fidan'a göre:
1 37
"Kadın varlığı, içinde bulunduğu dilsel ve tarihsel ortama tep
ki verdiği şekilde kendini açabilmiştir. Tepki verme açıları,
boyutları ve gücü, kadın varlığının açılma imkanının fiilen
tezahür edebilmesi demektir. Bu noktadan bakıldığında bel
ki şunu da söyleyebiliriz: Kur'an'ın kadınlar hakkında sergi
lediği ayetlerin anlamı, erkeklerin onu nasıl yorumladığı ka
dar kadınların kendi linguistik ve tarihsel ortamlarına verdik
leri tepkilerin açısı, boyutu ve gücü nispetinde de belirlenmiş
tir" (2006 : 1 84) .
1 38
kesintiye uğratılmıştır" (2000: 1 9 1 ) cümlesiyle de altını çizdi
ği gibi kadın meselesi hakkında İslamcı erkeklerin ikircikli ta
vırlarını, yorumlarını açığa çıkarmaya ve aslında Kur'an'ın, ha
dislerin kadınlar tarafından yeniden ele alınmasıyla İslamcı ka
dınlan kendi tarihini yazmaya davet eder.
Zira İslamcı feminizm üzerine tartışmaların gelişmesinde ka
dın kategorisinin evrenselleştirilmesine itiraz eden post-kolon
yal tartışmaların etkisi büyüktür. Post-kolonyal tartışmalar fe
minizmin üsttenci, elitist dilini eleştirmiş ve cinsiyetçilik ile
kültürel hiyerarşi arasındaki ilişkiyi açığa çıkarmıştır. İslam
cı feminizm üzerine tartışmalar da bu eleştiriler üzerinden şe
killenmiştir. Örneğin kendisini İslamcı feminist olarak tanım
lamayan, fakat feminizmden faydalandığını söyleyen Yıldız Ra
mazanoğlu bir gazete yazısında 'emperyalist feminizm'e ilişkin
eleştirilerini sert ifadelerle şöyle dile getirir:
1 39
Ramazanoğlu'nun eleştirdiği ve 'emperyalist feminizm' ola
rak tanımladığı kadın haklan mücadelesinin nasıl daha içerse
yici hale gelebileceğine ilişkin görüşme yaptığım Hidayet Şef
katli Tuksal'ın önerileri ise dikkat çekiciydi. Tuksal 'emper
yalist feminizm' yerine 'seküler feminizm' kavramını kullan
dı. Aslında Tuksal'ın 'seküler feminist' olarak tanımladığı, ko
nuşmadan da anlaşılacağı üzere, Ramazanoğlu'nun 'emperya
list feminizm' olarak nitelendirdiği tartışmaların Türkiye'de vü
cut bulmuş haliydi. Tuksal 'seküler feminist'lere yönelik eleş
tirileriyle post-kolonyal feministlere oldukça yakın duruyor
du. Çünkü Tuksal, feministlere artık kadınlara haklarını 'öğ
retmekten' vazgeçmelerini onun yerine kadınların deneyimle
rinden, tarihlerinden ne öğrenebileceklerine odaklanmaları ge
rektiğini söylüyordu. Tuksal görüşmemizde bu eleştirilerini
benimle şöyle paylaştı:
140
öğretmeye değil öğrenmeye de dayalı bir feminizm olmalı. Ya
ni sadece bizim geldiğimiz noktayı nirvana gibi kabul edip, in
sanları oraya çekmeye çalışmak olmaz. "43
"Din tabii aidiyet getiren bir şey. Aidiyet sistemi olması ayn bir
şey ama dinin insan düşüncesinden bağımsız, öyle bir yerlerde
duran ve bizden teslimiyet bekleyen bir şey olarak algılanma
sına karşı çıkıyorum . . . Şöyle bir şey, ilahi iradenin, yani Allah
ü Teala'nın hangi dönemde vahiy ile tarihe müdahil olursa ol
sun diyelim, o dönemin insanlarının koşullan içinden konuş
tuğunu düşünüyorum. Yani çok büyük, çok devrimci şeyler
getirmediğini düşünüyorum. İnsanlara çok iş düştüğünü dü
şünüyorum. Bizim Müslümanlarla, benim aynştığım, yani be
nim gibi düşünen insanların ayrıştığı nokta burası. Yani "Al
lah-ü Teala hiçbir şeyi eksik bırakmamıştır" . Hayır! Allah-ü
Teala sadece bir şeyi başlatmış, bir ilmi, bir düşünme biçimini
öğretmeye çalışmış insanlara. Ondan sonra gerisi insanlara dü-
141
şüyor, Müslümanlara düşüyor. . . orada bir durum var, o duru
ma Allah-ü Teala bir müdahalede bulunmuş ve bir yerden bir
yere getirmiş. Senin kendini orayla sınırlı hissetmen, bana gö
re insanın doğasına aykın bir şey, hayatın da doğasına aykın
bir şey. Ama bizimkiler için ideal Müslümanlık o sınırlar için
de kalmak. Dolayısıyla biz burada ayrışıyoruz. "44
142
berin uygulamalarında ve gelenekte net olan şeylerdir. Nele
ri yorumlayabiliriz? Hukuki ayetleri yorumlayabilirsiniz, me
sela hukuki ayetler örneğin kadın. . . Kadın konusunda, kadı
nın miras paylaşımı konusunda. . . Kur'an'da öngörülen, tavsi
ye edilen bir şey var. Ama o tavsiyenin ötesinde de ihsan, iyi
lik tavsiye ediliyor. Şimdi dolayısıyla Kur'an'da ataerkil unsur
lar var. Yani aileyi geçindiren, her şeyi yapan bir erkek var. lşte
ona mirastan fazla verilmiştir, kadına az verilmiştir diyelim ...
Bugün roller değişmiştir, kadın erkek ekonomik anlamda ça
lışıyorsa, aslolan da adalet ve hakkaniyet ise dolayısıyla bura
da mirastan eşit alınabilir. Hatta kadının ihtiyacı olması duru
munda daha fazla alabileceğine dair yorumlar olabilir."47
cümleleriyle savundu.
Tüm bu değerlendirmeler, aynı zamanda bireyin kişisel ola
rak da Kur'an'ı anlayabileceği, kendi lslam yorumunu üretebi
leceği savını da destekliyor. Özellikle de kadın hareketi içinde
yer alan ve çoğunlukla eylemliliğini dernekler üzerinden yürü
ten kadınlar, bugün cemaatleşmeye ve cemaatlerin erkek ege
men yorum üzerinden kadınları ikincilleştirmelerine karşı,
Kur'an'la bireysel yüzleşmenin, onu önce kendi başına okuma
nın ve anlamaya çalışmanın gerekliliğini vurguluyor. Bu yön
temin de kadınları daha çok erkeklerin egemen olduğu cema
atlerin ve onların ürettiği lslam yorumunun tahakkümünden
kurtaracağı düşünülüyor. Diğer bir ifadeyle dünyadaki ve Tür-
143
kiye'deki lslamcı kadınlar Kur'an'ı tarihsel okuma yöntemiyle
"Herkesin dini aklı kadardır,"49 hadisini hatırlatarak, erkek ak
lıyla inşa edilmiş bir geleneksel din anlayışının erkek aklıyla sı
nırlı olacağını deşifre ediyor. Buradan da bireyselleşen kadının
hayat tarzına uygun yeni bir dindarlığın tohumlarını ekiyor.
Kısacası, lslam'ın, Müslümanların hareketliliğinin artmasıyla
birlikte bölgesel tanımının yapılmasının artık mümkün olma
ması, çeşitli kültürlerle farklı biçimlerde karşılaşan Müslüman
lar için dindarlığı ile gündelik hayatı arasında bir bağ kurma,
dindarlığını gündelik hayatını kolaylaştırıcı bir unsuru olarak
yeniden tanımlama ihtiyacını doğurmuştur. Yeni bir dönem,
farklı coğrafyalar, farklı kültürler, ihtiyaçlar ve araçlar Müslü
man'ın kendisini değiştirirken 'dindarlık' mefhumunu da de
ğiştirmiştir. Kadınların yaşam deneyimlerindeki farklılaşma
ya paralel olarak kadın-merkezli Kur'an okumaları, yeni lslam
cı kadının hayatına uygun bir yorum ise bu süreçte gündeme
alınmıştır. Bu yorum sürecinde Kur'an metni kadın-merkezli
yapısöküm yöntemiyle okunurken, feminizm tartışmaları met
ne kuramsal olarak nasıl yaklaşmaları gerektiğini gösteren esas
parametrelerden biri olarak sürece dahil olmuştur.
Bu çerçevede lslamcı feminizm tartışmaları, her ne kadar
Kur'an merkezli bir okumayı öncelikli gündemi olarak ele alı
yorsa da bununla eş zamanlı olarak feminizmin gündemi olan
kadın-erkek eşitliğine ilişkin toplumsal sorunlara da çözüm
üretmeye çalışır. Ancak, bu çözümlerin daima lslam'la uyum
lu olması gerekliliği arandığından, Kur'an kadınlar için te
mel referans olarak kullanılır. Örneğin görüşme yaptığım AK
DER'den Neslihan Akbulut bu yaklaşımı en açık ifade eden
isimlerden biriydi. Kendisini lslamcı feminist olarak tanımla
yıp tanımladığını sorduğumda Akbulut bu soruya kesin bir ifa
deyle şöyle cevap verdi: "Feminist ideallerle lslami ideallerin
çakıştığı yerde benim için referans lslam olur! "50 Nitekim Mir-
49 Cihan Aktaş, "Başörtülü Yazar Olmak" başlıklı yazısında bu hadisi hatırlata
rak, erkek egemen Kur'an yorumu üzerinden kadınlara baskı yapan erkekleri
eleştirmiştir. Kaynak: http://www. taraLcom. tr/cihan-aktas/makale-basortulu
yazar-olmak.htm, (05.06.2008).
50 Neslihan Akbulut'la yapılan yüz yüze görüşme, 06. 1 2. 20 1 1 .
144
Hosseini lslamcı feminizmi, meşruiyetini lslam'dan alan ama
feminizmden de beslenen toplumsal cinsiyet ilişkileri üzerine
yeni bir düşünme biçimi olarak tanımlar (2006: 640). Bu dü
şünme biçimi lslami sınırlar içinde kaldığı sürece meşrudur.
Kendisini 'Müslüman feminist' olarak tanımlayan Zahra Ali,
bu çerçevede lslamcı feminizmin düşünsel anlamda üç alana
yoğunlaştığını söyler. Bu üç alanı ise şöyle sıralar: lslamcı fe
ministlerin öncelikle yoğunlaştığı alan kaynaklardan, yani ada
let ve eşitliğin temel prensiplerinden yola çıkarak maskülen ve
cinsiyetçi manaların ortaya çıkarılması amacıyla fıhıhın göz
den geçirilip düzeltilmesi ve tefsirin yeniden yorumlanması
dır. ikincisi Müslüman kadınların tarihinin yeniden yazılma
sı böylece yeni bir bilgi birikiminin yaratılması, Müslüman ta
rihyazımında konum ve rollerin iyileştirilmesi ve lslam tarihi
nin kadınca ve feminist bir bakış açısıyla gözden geçirilmesi
dir. Üçüncüsü ise lslamcı feministler, toplumsal ve ruhsal eşit
lik meselesi üzerinden bir bütün olarak lslamiyet'i sorgulama
ya odaklanmıştır ve lslam'ın adalet ve eşitlik prensibine uygun
luğunu ele almışlardır (20 1 4: 25-27).
Bu çerçevede, lslamcı feminizmin öncelikle bugüne kadar ls
lam'ın eril siyasal iktidar tarafından nasıl kullanıldığını açıkla
mada önemli bir eleştiri zemini oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Dolayısıyla, lslam'da kadının yerini tanımlamaya çalışırken, ik
tidar ve din ilişkisini yapısöküme uğratan lslamcı feministlerin
eleştirilerinden, din ve siyaset bağına tarihsel açıdan bakan tüm
çalışmalar, daha önce tartıştığımız gibi yöntemsel ve içeriksel
olarak faydalanmaktadır. Çünkü eril iktidar ile din ilişkisini çö
zümleyen lslamcı feministlerin eleştirileri, yaşanagelen lslam'ın
soyut ve özsel bir inanma biçimi olmadığını, bunun ötesinde ik
tidar tarafından inşa edilen tarihsel bir olgu olduğunu ortaya çı
karmıştır. lslamcı feministlerin, din ile iktidar arasındaki prag
matik bağı ortaya çıkarması literatüre önemli bir katkıdır. Fark
lı iktidarlarla farklı lslam'lann tatbik edilebileceğini düşünen li
beral Batılılara da çözümlemelerinde kaynaklık etmiştir.
lslamcı kadınların yer yer faydalandıkları, yer yer de kendi
özgünlüklerine tehdit olarak gördükleri bu 'kaynaklık' dene-
145
yimiyle çatışmalı ilişkisi, kimliklerini bir yanıyla çözmekte di
ğer bir yanıyla yeniden yapılandırmaktadır. Yeni dindarlık ise
bu salınmanın yarattığı çelişkilerle diyalektik bir biçimde şe
killenmektedir. Küreselleşmeyle, kadın hareketiyle, Batıcılıkla,
modemizmle yeniden hesaplaşan kadınlar, 'farklılık' ve 'özgün
lük' iddiasını kaybetmeden madunluğunu tasfiye etmeye, kü
reselleşmenin taşıdığı 'potansiyel' tahakküm ilişkisinin parça
sı olmadan da melezleşmeye meyletmektedir. Bu nedenle ma
dunluk, hep içinden çıkılması gereken hal, melezlik ise sürekli
olarak özneye bir tamamlanmamışlık, olmamışlık halini hatır
latması dolayısıyla Islamcı kadın kimliğinin salınımını benim
açımdan en iyi açıklayan kavramlardır. Zira kadınların bu 'ta
mamlanmamışlık/olmamışlık' hali küreselleşmenin her aşama
sında tezahür eder. Islamcı kadınların kendi aralarındaki daya
nışma deneyimlerinde dahi daima Batıcı tahakküm ilişkileri
ne karşı çekinceler, itirazlar dayanışmanın bağını zayıflatır; öz
günlük, otantiklik ya da farklılık söylemlerini ise güçlendirir.
Bu ikilem en çok kendisini "lslam ve feminizm bir arada olabi
lir mi?" sorusunda gösterir.
146
lslamcı feminizm üzerine tartışmaların gelişmesine önem
li bir katkı sunan bir diğer grup lran'da yayınlanan kadın an
lamına gelen Zanan dergisi ve çevresidir. 1992 yılında kadınlar
tarafından kurulan Zanan dergisinin51 editörü Shahla Sherkat
ve diğer kadın ya da kimi takma isim kullanan erkek yazarlar,
Kur'an'ı özgürlükçü yorumlayan yazılar yazıyor, eşitlik mesele
sini, içtihat ve kadın haklarını lslam hukukunun yeniden yo
rumlanması üzerinden ele alıyorlardı. Aynı zamanda lran'daki
ve Zanan çevresindeki lslamcı kadınlar, aile içinde kadının sta
tüsünü geliştirmeye çalışmış ve görüşlerini desteklemek için
de yeni teolojik yorumlardan istifade etmişlerdi (Moghadam,
2002). Bu anlamda dergide boşanma, çocuğun velayet hakkı,
aile içi şiddet, kadına yönelik şiddetin toplumsal şekilleri, HIV/
AIDS'in yayılması ve fahişelik gibi kadınların içinde bulunduk
ları durumun iyileştirilmesi amacına yönelik olarak toplumsal
sorunlar incelenmişti (Badran, 2008).
Badran'ın dergi üzerine yaptığı bir değerlendirmeye göre,
dergide tartışılan en önemli konulardan biri de feminizmin İs
lamcı bir kadın tarafından kaynak olarak kullanılıp kullanıla
mayacağı üzerineydi (2008) . Bu soru, o günden bugüne 'lslam
ve feminizm' konusu gündeme geldiğinde her mecrada çeşitli
veçhelerle güncelliğini korudu. Zanan'ın ise bu konudaki tav
rı netti. Zanan'ın yazarlarından Najmabadi, l 994'te yaptığı ko
nuşmada lslamcı feminizmi, dindar ve seküler feministler ara
sında diyaloğa imkan sağlayan bir reform hareketi olarak ta
nımladı ve lslamcı feministlerin -özellikle Zanan'ın editör ve
yazarlarının- Batılı feminizme açık olduğunu öne sürdü (akta
ran: Gürhan, 20 1 1 : 73). Najmabadi'ye göre lslamcı feministler,
kadınların siyasi-sosyal konumunu geliştirme çabalarında se
küler feministlerle ortak zemini paylaşmaktaydı.
lslamcı feminizmin seküler feminizmle ortak zemjn_arama
çabası feminizm perspektifinden lslam'a bakmak yerine, ls-
51 Dergi 2008 yılında devlet tarafından, lran ls\am Cumhuriyeti'nin karan
lık bir resmini çizmek ve toplum için psikolojik bir tehlike olmakla suçla
narak kapatılmıştır. Kaynak: Margot Badran (2008 ) , "'Eşitliğin' Matemi",
http://tr.qantara.de/E%C5%9Fitli%C4%9Fin-matemi/l 5 l 05c380/index. html. ,
( 1 7.03.20 1 3 ) .
147
lam'ın içinde feminizmin izlerini aram�k_oJarak tezahür eqi
yord�_. lslam'ın ilahi metinlerinde kadın ve erkek arasında
ki ilişkiyi tanımlamak için kullanılan 'tamamlayıcılık' ilkesi
ni esas alan İslamcı kadınlar, Batılı kadın-erkek eşitliği öner
melerine lslami ilkeleri açığa çıkararak, bu ilkeler çerçevesin
de lslam'ı tarihsel okumayla cevap vermeye çalıştı. lslam'ı, fe
minizm içinde yeniden tanımlamak yerine, lslam içinde femi
nizmi aramak doğrudan kadınların hak talebini ilahi referans
lar üzerinden tanımlaması sonucunu da beraberinde getiriyo_r
du. Bu, feminizmin kadını dinden uzaklag_ır_�cağı v<ı:rsayımı
nı tersine çevirdiği gibi kadınlar tarafınd_�ın y_el!L�_ı:_ Js�am an
layışının inşa edilmesinde önemli bir kaynak olarak da kulla
nılıyordu. İslamcı feminizm yeni önermeleriyle ay�ı__�amanda
başka kuralları olan bir feminizmi de savunuyordu. Bu neden
le Is lamcı kadınların sahiplendiği yeni perspektif 'küresel fe
minizm/kızkardeşlik' tanımlamalarının sorgulanmasını da be
raberinde getirdi.
Farklı kadın hareketleri arasında 'feminizm' üzerinden or
taya çıkan tartışma, dünyanın çeşitli bölgelerinden kadınla
rın katılımıyla gerçekleşen Pekin Konferansı'yla birlikte açık
bir biçimde gün yüzüne çıktı. Fakat lslamcı kadın hareketinin
2000'ler sonrası ivme kazanmasına ve 'küresel feminizm' an
layışına yönelik eleştirilerini daha yüksek sesle ifade etmesi
ne etki eden en önemli gelişme Afganistan ve Irak savaşları ol
du. Nitekim Mir-Hosseini de Afganistan Savaşı'nın başlaması
na neden olan 1 1 Eylül 2001 saldırısını İslamcı kadınlar açısın
dan CEDAWdan sonra ikinci dönüm noktası olarak tanımlar
(20 1 2a). 1 1 Eylül 2001'de NewYork'da bulunan Dünya Ticaret
Örgütü'ne (DTÖ), İslamcı örgüt El-Kaide tarafından yapılan
saldırı sonrası, Afganistan ve Irak müdahalelerinde kullanılan
'Doğulu kadınları Batılı erkeklerin tahakkümünden kurtarma'
önermesi bir yanıyla Müslüman kadınları egemenin gözünde
pasifieştirirken, diğer yanıyla onların 'kurtarılacak nesneler' ol
ma konumundan aktif özne konumuna geçmelerinde kışkırtıcı
bir rol oynamıştır. Kadınların bu yeni aktivizmleri İslamcı ka
dın hareketini güçlendirdiği kadar Batıcı despotik modemizm
1 48
anlayışına karşı bir tepkiyi de içsel olarak taşımıştır. Bu tepki
başta feminizme ve feministlere yönelik olmuştur.
Kandiyoti'nin de değindiği gibi Afganistan'da ve Irak'ta 1 1
Eylül sonrası ABD askeri müdahalesinin öncülü ve eşlikçisi
olarak devreye sokulan mağdur kadınlara yardım söyleminin
açıkça araçsallaştırıcı bakışı lslamcı kadınlar açısından femi
nizm ile emperyalizmin eşitlenmesine yol açmıştır. Laura Bush
ve Cherie Blair'in mazlum Müslüman kadınlara yardım adına
yaptıkları girişimler, uluslararası feminist dayanışmaya bir ör
nek olmak şöyle dursun, kuzeydeki pek çok feministin son de
rece sert ve eleştirel tepkilerine neden olmuştur ( 20 1 1 : 53). Bu
nedenle Batılı feminizmin evrensellik iddiaları 1 1 Eylül sonrası
Afganistan ve Irak'ın işgalinin yarattığı toplumsal değişimlerin
etkisiyle yeniden ele alınmıştır. Post-kolonyal eleştirilerin de
katkısıyla, feminizm 'Batılı' olmaktan/algılanmaktan çıkarılma
ya ve daha kapsayıcı bir etik alana yerleştirilmeye çalışılmıştır.
Aslında akademide feminizmin evrenselliği üzerine post-ko
lonyal teori çerçevesinde tartışmalar 1980'lerde Üçüncü Dün
yalı kadınlar tarafından başlatılmıştır. Feminizmin coğrafi ve
kültürel sınırlılığına ilişkin ilk tartışmaları başlatan isimlerden
biri Spivak'tır. Spivak, kültürlerarası disiplinlerin, hatta femi
nizmin kolonyalist yapının bir ürünü olduğunu söyleyerek fe
minizm ile emperyalizm arasındaki bağı ortaya çıkarmaya ça
lışır ( 1999: 167) . Ardından post-kolonyal feministler arasında
bir diğer önemli isim olan Mohanty de, Robin Morgan'ın "Sis
terhood is Global" makalesinin eleştirisinden yola çıkarak, 'kü
resel kızkardeşlik' önermesinin tüm kültürlerdeki kadınların
sorunlarını genelleştirdiğini, kapitalizmin kültürler ve kadınlar
üzerindeki farklı etkisini görmezden geldiğini iddia eder. Buna
göre kapitalizm her toplumu aynı şekilde etkilememesine rağ
men 'küresel kızkardeşlik' düşüncesi sanki tüm kadınlar kapi
talizmden eşit şekilde etkileniyormuş gibi davranarak kültür
lerarası farklılıkları silmektedir. Oysa genelleştirilen kadın so
runları, beyaz orta sınıf kadınların sorunlarıdır ( 1992: 39) . Bu
tespitlerden yola çıkarak Mohanty, feministlerin karşı karşıya
olduğu en büyük meydan okumanın farklı tarih ve kültürleri
149
sömürgeleştirmek yoluyla nesneleştirmenin hegemonik tahak
küm ilişkileriyle işbirliği yapmak olduğunu söyler. Feministler
bunun farkına varmalı ve bundan kurtulmalıdır (2008: 1 77) .
Bu nedenle post-kolonyal düşünürler, küresel feminizmin
daha ahlaki bir feminist söylem için daha kapsayıcı, açık ve
eşitlikçi olması gerektiğinin altını çizer Oaggar, 2000: 22). Bu
nu başarabilmek için de öncelikle küresel feminizm iddiasında
olanların, Doğulu kadınlara karşı otoriter dili terk etmeleri ge
rektiğini savunur. Çünkü post-kolonyalistler için varolan biçi
miyle, feminizm Üçüncü Dünyalı kadınların sorunlarına cevap
ver(e)mez (Mohanty, 2008).
Kısaca bahsettiğimiz temel eleştirilerden yola çıkan post-ko
lonyal feminist teori, öteki ile ben arasındaki ilişkiyi kültürel
ve kimliksel anlatımlar yoluyla açığa çıkarmaya çalışır. (Schut
te, 2000: 49) . Bunu yaparken de sadece kadınların, kadın ol
maktan kaynaklanan sorunlarına değil, bununla aynı zamanda
kadınların ekonomik ve kültürel farklılıklarına da değinir (Sc
hutte, 2000: 5 1 ) . Mohanty, post-kolonyal feminizmin kapita
list ekonomik ilişkileri de eleştirmesi gerekliliğine ilişkin vur
guyu en sık yapan teorisyenlerdendir. Kapitalist ekonomik iliş
kilerin cinsiyetçi ve ırkçı bir söylemi nasıl beslediğini ise şöy
le dile getirir:
1 50
temlere kaynaklık etmiştir. Bu kültürelci üretime bazı nokta
larda lslamcı feminist tartışmalar da eklenmiştir. Post-kolonyal
eleştirilerin açtığı zeminden faydalanan lslamcı feminizm de
günümüz ekonomik sisteminin kültürel hiyerarşiyi nasıl yeni
den ürettiğine yönelik bir eleştiriyi gündemine öncelikli olarak
almamaktadır. Bunun da ötesinde kadınlar, sürekli olarak ken
dilerini kültürel farklılıklarıyla 'diğerleri'nden ayırt eden bir
diskuru tekrar etmektedir. Bu nedenle İslamcı kadınların femi
nizme karşı temel eleştirisinin zemininde de, kültürel bir itiraz
olarak feminizmin Batılı bir düşünce olduğu iddiası yatmakta
dır. Örneğin Aktaş, Müslüman kadınlarla diğer kadınlar ara
sındaki tarihsel ve kültürel farklılığı şu cümlelerle ifade eder:
1 51
Mir Hosseini ve Zahra Ali gibi isimler İslam'ın sınırlan içinde
kalarak feminist bir okumanın mümkün olduğunu öne sürer.
Nitekim İslamcı kadınlar arasındaki bu ayrışmadan yola çı
kan Asef Bayat, post-kolonyal eleştirilerden de faydalanarak, İs
lamcı kadın hareketi ile post-İslamcı feminizm arasında bir ay
nın yapar. Bayat'a göre, post-İslamcı feministler önce feminist
tir ve İslamcı söylem içinde toplumsal cinsiyet ilişkilerini eşit
likçi bir düzeye çekmeye çalışır. Entelektüel kaynaklarını İs
lam'la sınırlandırmaz, seküler feminizmden de faydalanır. Oy
sa sözünü ettiği post-İslamcı feministlerden ayrışanlar, örneğin
Mısırlı Heba Rauf İslamcıdır ve önce İslam'ı daha sonra kadın
sorunlarını gündeme getirir (2007: 77) . Post-İslamcı feminist
lerin, temel önermeleri kadın haklarının İslam kültürüne ya
bancı olmadığıdır (Bayat, 2007: 1 66). Bu nedenle Bayat, baş
ta Zanan dergisi çevresi olmak üzere Kur'an'ı feminist perspek
tiften yeniden okumaya girişen tüm kesimleri post-İslamcı fe
minist olarak tanımlar. Bu okumaya göre, post-İslamcı femi
nistlerde dinin önemi fıkıhta ya da ritüellerde değildir. Bunun
ötesinde içinde bulunan etikte ve ahlaki değerlerdedir (Bayat,
2007: 90) . Post-İslamcı feministler, inanç ve seçim ile dindarlık
ve kadın haklarının karışımı eklektik bir kimlik taşır. Diğer bir
ifadeyle, dinsel ile seküler olanı birbiriyle kombine eder. Bayat,
post-İslamcı feministlerin bugün yaptığını, Hildegard von Bin
gen ( 1 098- 1 1 79), Christine de Pizan ( 1 365- 1 430) , Isotta No
garola ( 14 1 8-1466) ve Arına Maria von Schurman (1607- 1678)
gibi isimlerin daha önce İncil için yaptığını söyler.
Özetle, her ne kadar Ortadoğu'daki feminist akımlar kaba
ca 'seküler' ve 'İslamcı' olmak üzere ikiye ayrılarak incelense
de, İslamcı kadınların önemli bir kısmı kendisini feminist ola
rak tanımlamak istememekte ve feminizm tartışmalarına mesa
feli yaklaşmaktadır. Bu düşüncenin temelinde de daha önce de
belirttiğim gibi feminizmin Batılı bir ideoloji olduğu varsayı
mı yatmaktadır. İslamcı kadınların önemli bir kısmı tarafından
feminizm, yerel burjuvazinin ideolojisiymiş gibi ya da kadını
kültüründen, dininden ve ailesinden bağımsızlaştıran bir dü
şünceymiş gibi algılanmıştır Oaggar, 2000: 1 2) . Post-kolonyal
1 52
feminist tartışmalar ise feminizmi belli bir coğrafya ve coğraf
yanın ideolojik örüntüsüyle sınırlandmnanın doğru olmadığı
m, her bağlam içinde feminizmin kültürel özgünlükleri de içe
1 53
lanma biçimleri var,"52 cümlesiyle, her lslam yorumunun bir
ön-okumaya tabi olduğunu ve bu okumanın tarihsellik içinde
şekillendiğini kabul ederken, bir başka ifadeyle ideolojik ter
cihlere kapı aralarken, diğer yandan "kadın-erkek eşitsizliğine
ilişkin sorunları dile getirmenize rağmen, neden kendinizi fe
minist olarak tanımlamıyorsunuz?" soruma: "(. .. ) benim kim
liğimi belirleyen temel şey, benim Müslüman olmamdır. Mü
min bir insanım, yani kendimi o şekilde tanımlıyorum" diye
rek Müslümanlığın yanına eklenen her türlü paradigmayı red
detti. Bu tutumuyla Güler, lslam'a, Müslümanlığa tarihsellik
dışı ve ideolojiler üstü bir anlam atfetti. Sözünü ettiğim yakla
şım, platformun içinde ya da dışında görüştüğüm birçok kadın
tarafından da paylaşıldı.
Oysa feminizme 'kültür' çerçevesinde dini ekleyen lslamcı
kadınlar, doğrudan 'modem' bir alanda tanımlanma kaygısıyla
kendilerini feminist olarak nitelendirmeye mesafeli dursalar da,
özneleşme sürecinde feminist tartışmalardan da oldukça fayda
lanır. Nitekim Türkiye örneğine baktığımızda da lslamcı kadın
ların erkeklere karşı kendi haklarını savunduklarında kullana
bilecekleri kendilerine ait bir söylem ve eylem pratiğine sahip
olmamaları dolayısıyla kendilerinden önce kadınlık durumları
nı feminist tarihin dünyadaki birikimiyle sorunsallaştırmış olan
Türkiyeli feministlerin deneyimlerinden faydalandığına tanıklık
ederiz (Alankuş, 1997: 28). Örneğin Fatma Bostan Ünsal bu mi
rastan faydalandığını, ama kendisini feminist olarak nitelendir
mediğini söyleyen isimlerden biriydi. Görüşmemizde Bostan fe
minizmle ilgili görüşlerini benimle şöyle paylaştı:
1 54
tirerek, çoğu zaman adına 'feminist' demeden yerel bir feminist
anlayış geliştirme çabasındadır. Bu çabayla İslamcı kadınlar,
kadınlan eril otoriteden ve eril hiyerarşik ilişkilerden özgürleş
tirmeyi hedefler. Ataerkil kurguyu lslamiyet ile meşrulaştıran
erkeklerle eşit sosyal ve siyasal bireyler olarak hesaplaşmanın
yollarını arar. Bu amaçla da lslamcı kadınlar kimliklerini "ay
n uçlan birleştirme" (llyasoğlu, 2000: 33) yoluyla, eklektik bir
biçimde ifade eder. Ama tüm bunların sonucunda, feminizm
le girdiği bu eklektik ilişkiye rağmen, lslamcı kadınların önem
li bir çoğunluğu Merve Kavakçı'nın da ifadesinde kendisine yer
bulduğu gibi kendisini sadece 'Müslüman' olarak tanımlar:
1 55
lam'ın kadın perspektifinden tarihsel yorumu ise kadınların,
modernleşmeye karşı kendi kaynakları üzerinden cevap üret
me gayretiyle bu yurtsuzlaşmanın, ara yerdeliğin tezahürü ola
rak ortaya çıkar.
Bu nedenle Türkiye'de lslam'ı tarihsel okuma tartışmaların
da belirleyici olan Ankara Ekolü, tarihsel okuma perspektifi
ni yaygınlaştırarak, her ne kadar kadınlar doğrudan kendileri
ni 'feminist' olarak tanımlamasalar da, kadınlara feminizm ile
lslam'ın bir arada olabileceği ya da feminizm'in lslam'ı oku
mak için bir kaynak olarak kullanılabileceği üzerine tartışma
yürütme zemini sağlamıştır. Bu zeminin kendisi lslamcılığın
toplumsal cinsiyet ilişkilerine ilişkin gerilimli yapısını aşmada
önemli bir eşik olmuştur.
Ayrıca bu ekolün temsilcisi olarak Başkent Kadın Platfor
mu'nun diğer örgütlerle farklılaşmasının esas nedenlerinden
biri de cemaatlerin Türkiye'deki etkisi ve kadınlar üzerindeki
baskısıyla yakından ilişkilidir. Çünkü cemaatler, özellikle top
lumsal cinsiyet ilişkilerinde bu tür 'modern' referansları red
deder. Zira Platform'dan görüştüğüm ilahiyatçı Hatice Güler,
Ankara'daki birçok lslamcı kadın derneğini içinde barındıran
platformun, belirgin bir biçimde lstanbul'daki kadın dernekle
rinden ayrışmasının esas nedenini Ankara'daki Müslümanların
cemaatlerin etkisinden daha uzak olmasıyla ilişkilendirdi. Hat
ta Güler, cemaatlerden bağımsız hareket edebilmeyi başarma
dan İslamcı kadınlar için özgürleşmenin pek mümkün olmadı
ğını söyledi. 56
Örneğin Güler'in ifadelerini destekler bir biçimde Gülen ce
maatinden görüştüğüm hiçbir kadının feminizm ya da kadın
haklan tartışmaları gündemi değildi. Ne "kocası izin vermedi
ği" için görüşmemizin kayda alınmasını istemeyen Abla'nın,57
ne "fıtratı gereği kocasına yemek hazırlama ve çocuklarına bak
ma görevini üstlendiği"ni söyleyen iş kadınının58 ne de "neti-
1 56
cede hiçbir erkeğin kansını erkek jinekologa götürmek isteme
yeceği" için bazı meslekleri kadınların da icra etmesini olum
lu bulmalarını cemaatin 'eşitlik' anlayışı olarak sunan okul mü
dürünün59 gündeminde feminizm tartışmaları yoktu. Hatta
ABD'de Gülen'e ait bir okulda müdür yardımcılığı yapan kadın,
feminizme olan mesafesini görüşmemiz sırasında bana sert bir
dille şöyle ifade etti:
miz.
1 57
lantılan çerçevesinde 'Demokrasi ve lslam' ilişkisi üzerine sayı
sız toplantıya ev sahipliği yaparken, kadın haklan ya da femi
nizm konulu tek bir toplantı dahi düzenlememiştir.61
Zira vakfın kadın platformunun İnternet sitesinde, Gülen'in
sözlerine yer verilerek, kadının görevleri "toplumun hemen
her alanında kendi üzerine yüklenen vazifeleri yapmakla ve iç
timai hayatta erkeğin elinin yetişmediği yerlere uzanıp orada
ki eksiklikleri tamamlamakla" sınırlandırılmıştır. Çünkü Gü
len için kadının aile içindeki 'annelik' görevi her zaman diğer
özelliklerinden ve görevlerinden önce gelir. 62 Gülen, kadınlara
yaradılışlarının gereği "annelik" ile şereflenmek varken, "sağ
da solda harcanmamaları"nı önerir (Çobanoğlu, 201 2b: 83) .
Gülen'e göre fıtraten farklı olan kadın v e erkek birbirine eşit
değil, birbirinin tamamlayıcıdır. Gülen'in, kadınların biyolo
jik özelliklerine ve buna bağlı tanımladığı toplumsal rolleri
ne ilişkin görüşleri cemaatte görüştüğüm herkesçe de onaylan
dı. Cemaat içindeki kadınlarda "siyaset erkeğin fıtratına daha
uygundur"a63 kadar varan, toplumsal rollerin kadınlar için sı
nırlılığını içselleştirme hali her alanda göze çarpıyordu.
Aslında ilginç bir biçimde Türkiye'de lslamcı kadınlar ara
sında 'feminizm' üzerine ilk tartışmalar, 1 980'lerin sonunda
Gülen cemaatine ait olduğu bilinen Zaman gazetesinde yapıl
dı. Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen ve kadın hakları ko
nusundaki muhafazakar tavrıyla lslamcı kadınlara yönelik her
dönemde en sert eleştirileri yöneltmiş olan Ali Bulaç ile gazete
nin diğer kadın köşe yazarları arasında geçen tartışma64 lslam-
61 http://www.abantplatform.org/Etkinlikler/Index/3.
62 Fethullah Gülen'in 'kadın ve aile' arasında kurduğu ilişkinin bir örneği için
bkz. "Cihangirleri Analar Yetiştirir", http://tr.fgulen.com/content/view/224/5/.
63 isminin kullanılmasını istemeyen Gülen cemaatinden Abla'yla yapılan yüz yü
ze görüşme, 08. 1 1 . 20 1 1 .
64 Tartışmanın genel çerçevesini görmek için bkz. Ali Bulaç, "Feminist Bayanla
rın Aklı Kısa" ( 1 7.03. 1 987, Zaman), Mualla Gülnaz, "Ali Bulaç'ın Düşündür
dükleri" (01 .09 . 1987, Zaman) , "Biz Kimiz" ( 1 5.09 . 1 987, Zaman), "Yolun Sıfır
Kilometresinde", Tuba Tuncer, "Kimin Aklı Kısa?" ( 1 .09. 1987, Zaman) , "Ka
dın, Yine Kadındır" ( 1 5 .09. 1 987, Zaman), Yıldız Kavuncu, "lslam'da Kadın ya
da lpekböceği" (29.09 . 1987, Zaman) ve Elif H. Toros, "Feminist Kime Der
ler?" ( 1 5.09 . 1 987, Zaman).
1 58
cı kadınlardaki farklılaşmayı işaret ediyordu. Nokta dergisinin
20 Aralık 1987'de yayımladığı 'Türbanlı Feministler' dosyasıyla
'türbanlı feminist' adıyla anılmaya başlanan kadınlar öncelikle,
"kendilerini tanımlarken kullandıkları 'kadın' sözcüğüyle, alı
şılageldiği biçimiyle 'hanım' sözcüğünü tercih eden lslamcı ke
simdeki yerleşik ifade biçimlerinden ayrılma gösteriyorlardı"
(llyasoğlu, 2000: 46-47) .
Ancak yukarıda Başkent Kadın Platformu üzerinden kısa
ca değindiğim gibi Türkiye'de cemaatlerden bağımsız hareket
eden kadınlar içinde de feminizm konusunda keskin bir ay
nın vardır. Ayşe Böbürler, Cihan Aktaş, Yıldız Ramazanoğlu gi
1 59
kü bir dine ait olmak, aynı zamanda biraz teslim olmayı da ge
rektir. Tabii ki doğal olarak eleştirinin de, yani dinin kendisi
ne ait eleştirinin de geri plana atılması anlamına gelir. Çünkü
bir inanç sistemini kabul ediyorsunuz ve iman ediyorsunuz.
tınan kavramı feminizmin bakış açısından çok algılanabilecek
bir şey değil elbette. Ama diğer taraftan da her din adaletli bir
toplumu öngörür. Bir Müslüman kadın olarak ben kendi inan
dığım dinin kadın ve erkek için, ikisi için de adaletli ve eşit bir
toplum yapısını öngördüğüne inanıyorum. Ama diğer taraf
tan bu dini uygulayan veya bu dini anlatan ve dinin geleneğini
oluşturan veya orada dominant faktör olan erkeklerin bu ada
let ve eşitliği dinin gerçek hüviyetine uygun olarak uyarlanma
sında kusurlu olduklarını düşünüyorum, yaklaşımım bu. Bir
feminist gibi bakmıyorum. Ben bu konuda kendimi hiç femi
nist olarak tanımlayan birisi değilim. Ama tarihsel olarak ka
dın erkek eşitsizliğini, adaletsizliğini gören ve bunun tarihsel
geçmişini eleştiren birisiyim. Ayrıca bunun değişmesi gerekti
ğini düşünüyorum ve bu değişimin de tslam'ın özüne, yapısı
na aykın ve zıt olduğunu düşünmüyorum. "65
1 60
dövme yaptırmıyorum. Benim bedenim tek başına tasarruf
sağlayabileceğim bir şey değil. Ben onu, varlığımı emanet ola
rak düşünmek zorundayım. "66
"Genel olarak şöyle bir şey, her cemaatin belli kırmızı çizgileri,
hassas noktalan var. Özellikle kadınlar söz konusu olduğun
da, bir hanımefendi kadın tipi var. Ben buna hanımefendilik
ideolojisi diyorum. Bu hanımefendilik ideolojisi lstanbul'da
ki cemaatlerde de var, efendim the cemaatte68 de var, hepsin
de var. Ama hepsinin yorumuna göre biraz farklılaşan tarafla
rı var. Mesela radikal lslamcılarda hanımefendi modeli çok şey
1 61
değil yani, daha kısıtlı bir model diyeyim. Yani daha az hanı
mefendilik beklentisi var, ama gene var. Diğer daha gelenek
sel ekollerde tam bir hanımefendilik ideolojisi var. Bu ideolo
ji ile kadınlan yüceltiyorlar, onlara imkanlar sunuyorlar. Ama
onlan sürekli o auranın içinde tutuyorlar ve bu auraya girmek
isteyen, bu aurayı tehdit eden, feminizm gibi yaklaşımlan da
tehdit olarak görüyorlar. İşte kadın haklan üzerinde o kadar
büyük bir negatif hassasiyet var ki, bunu herkes deneyimli
yor bir şekilde." 69
162
Türkiye özelinde görülüyor ki, post-kolonyal tartışmalar İs
lamcı kadınların önemli bir çoğunluğuna feminizm içinden de
ğil, sadece feminizmi referans alarak değerlendirme ya da eleş
tiri yapma fırsatı vermiştir. Zira Başkent Kadın Platformu'ndan
birkaç istisna isim dışında hiçbir kadın kendisini 'feminist' ola
rak tanımlamamaktadır. Feminizme mesafeli yaklaşmak, kar
maşık iktidar ilişkileri içinde Kandiyoti'nin değerlendirmesiy
le kadınlara, ataerkil sistemle pazarlık etmek imkanı tanımakta
ve kadınlar bu yolla çeşitli kazanımlar elde etmektedir ( 1988).
lHAD'dan Ayşe Bilgen'in de ifade ettiği gibi "Müslüman kadın
ların erkeklerle yaptıkları gizli anlaşma yani kadınların sessiz
sedasız kabullenmişlikleri" ,71 kadınların erkek cemaati tarafın
dan dışlanmamalarını ve diğer kadınların verdiği mücadelele
rin kazananları olarak erkekler tarafından ödüllendirilmelerini
sağlamaktadır. Diğer bölümde tartışacağım, 20 1 3 yılında mec
lise giren başörtülü kadınlar mevzusu bu tür bir kazanımın te
zahürüdür. Bu nedenle çoğu kadın için erkek iktidarınca öner
melerinin kabul edilebilirliği açısından 'feminist' yerine 'hanı
mefendi' olmak tercih edilen bir sıfat olmuştur.
Zira Diyanet lşleri Başkanlığı'nın 20 1 1 yılında 'Kadın Konu
lu Dini Yayınlar' başlığıyla yaptığı toplantıda kendisini 'lslam
cı feminist' olarak tanımlayan hiçbir kadına söz hakkının veril
memesi ve Diyanet lşleri Başkanı Mehmet Görmez'in toplantı
sonunda "Modem bir ideolojik söylem olarak feminizm ile ila
hi bir din olan lslam'ın ve lslami değerlerin karşılaştırılamaya
cağı unutulmamalıdır,"72 vurgusu, 'kadın hakları' söyleminin
lslamcı erkekler tarafından hangi sınırlar içinde kabul edilebi
lir olduğunu ortaya koyar.73 Aynı zamanda bu dil kadınlara da
hak mücadelelerindeki sınırlarını yeniden hatırlatır.
Kısacası, tüm bu değerlendirmelerden yola çıkarak İslam
cı kadınların feminizme mesafeli yaklaşmasının beş nedeni ol-
71 Ayşe Bilgen'le yapılan yüz yüze görüşme, 14.05.20 1 2 .
7 2 Diyanet lşleri Başkanlığı, 5. Dini Yayınlar Kongresi Sonuç Bildirgesi, http://www .
diyanet.gov . tr/turkish/haber/5 .dini_yayinlar_kongresi_04 l 220 1 1 .pdf (2-4 . 1 2.
20 1 1 ) .
7 3 Toplantıyla ilgili değerlendirme için bkz. Zehra Yılmaz, "Diyanet v e Kadın",
http://www .radikal.eom.tr/radikal2/diyanet_ve_kadin- 1072244, ( 1 1 . 1 2 . 20 1 1 ) .
1 63
duğunu söyleyebiliriz. Bunlardan ilki lslam'ın ideolojiler üstü
tanımlanması ve bu nedenle kadın haklarını da içerdiğinin id
dia edilmesi, ikincisi feminizmin Batılı bir düşünce olarak gö
rülmesi ve kültürel emperyalizmin bir parçası olarak tanımlan
ması, üçüncüsü özellikle kadının bedenine ilişkin konularda ve
aile konusunda feminist tartışmalarla lslami gündemin uyum
laştırılamaması, dördüncüsü kadın ve erkek arasındaki ilişki
nin feministlerin önerdiği gibi eşitlik değil, lslam'ın önerdiği
gibi tamamlayıcılık, diğer bir ifadeyle fıtrat üzerinden açıklan
ması ve sonuncusu feminist kadın imaj ına duyulan tepki ola
rak sıralanabilir.
Öyleyse lslamcı kadın hareketini toptan 'feminist' olarak ta
nımlamak mümkün değildir. Hareket feminizme yakın duran
lar ve uzak duranlar arasında ayrışmaktadır. Hatta yakın du
ranlar arasında bile feminizm, her bir bağlam içinde farklı fark
lı kullanılmakta, yorumlanmaktadır. Bu durumda sürekli ka
faları karıştıran, Moghissi'nin ( 1 999: 1 26) "eğer lslam ve fe
minizm birbiriyle uyumluysa, hangisi diğerini hangi çerçeve
de belirleyecek sorusu"nun cevabı lslamcı kadınların pratikle
rini takip ettiğimizde kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Kadı
nın çalışma, temsil, miras gibi haklan gündeme geldiğinde ka
dınlar feminizmden faydalanırken, konu bekaret, kürtaj , eşcin
sellik gibi bedenin denetimi/denetimsizliği konularına ya da
toplumun sürdürülebilirliğinin tek nüvesi olarak görülen 'aile'
bağlamına gelindiğinde 'lslam' kadınların temel referansları ha
line gelmektedir. Bu nedenle "lslam ve feminizm bir arada ola
bilir mi?" sorusunun cevabı her zaman tekdüze ve kolay cevap
verilebilir bir soru olamamaktadır. Kandiyoti'nin haklı sapta
masıyla buradaki esas mevzu kadınların lslam'a "ayrıcalıklı bir
yer" tahsis etmiş olmalarıdır ( 1 997: 93) .
Aslında öyle görünüyordu ki lslamcı kadınlar, lslam'a tanı
dıkları ayrıcalıklı yeri koruyarak kendilerine 'eklektik' bir dil
üzerinden yeni bir kimlik üretiyor. Postmodernist paradig
ma değişimini takip eden ama bunu lslam süzgecinden geçire
rek yorumladığını söyleyen, lslam'a her paradigmaya göre sü
zülebilir ama neticede hep en üstte kalan saf bir tortu anlamı
1 64
yükleyen, yeni paradigmalarla süzülmüş lslam yorumuyla ge
leneksel lslam yorumlarına meydan okuyan bu 'ikilemli', 'ek
lektik' pozisyonları üzerinden kadınlar, hem kendilerini hem
de dindarlığı yeniden tanımlıyor. Kadınlar açısından bu iki
lemlerin yarattığı alanlar, kadınlara kendilerini gerçekleştir
me, güçlendirme imkanı tanırken, aynı ikilem sürekli yapılan
'Müslüman'lık vurgusuyla kimliklerini öte yandan da totalleş
tiriyor. Müslümanlık bir anlamda da içine düştüğü çelişkiler
den kadınları arındıran, sürekli olarak kendisine kim olduğu
nu hatırlatan öze ama aynı zamanda da kendisini temsile iliş
kin bir tanımlama haline geliyor. Ancak bu arındırma sırasın
da kültürel farklılığa yapılan ısrarlı vurgu kültürel özcülüğe de
kapı aralıyor.
KültürelciliOin açmazları
165
manın bizatihi sömürgeci bir proje olduğunu iddia eder (Nara
yan, 1997). Narayan'a göre, hem sömürgeleştirenlerin hem de
sömürgecilik karşıtı hareketlerin içine düştüğü ortak hata kül
türü totalleştirmeleridir. Narayan'ın yorumundan yola çıktı
ğımızda görürüz ki farklı İslamcılıklar içinde parlamenter de
mokrasiyi benimseyenler ya da sivil toplumcu bir lslami anlayı
şı savunanlar, kapitalizmin sunduğu kültüre karşı direncini yi
ne kültürü üzerinden kurduğunda aslında İslamcılığı bir kültür
olarak kapitalizmin yararına yeniden üretmektedir.
Örneğin, lHH Kadın Kollan Başkanı Fatma Kutay'a yaptığım
görüşmede "lslamcı kadınların karşı karşıya kaldıkları sorunla
rını aşmak için önerileriniz nedir? " diye sorduğumda "Kadın
ların Kur'an'a yönelmelerini öneriyorum,"74 diye cevap verdi.
Aynı soruya Merve Kavakçı'nın cevabı ise vurgulu bir biçimde:
"Daha fazla lslamizasyon"75 oldu. Sürekli hayatın tüm çözüm
lemesini lslam üzerinden yapmak ve tüm sorunlara İslamlaş
mayı arttırarak cevap vermek kültürel olarak lslam'ı onayladığı
gibi bir taraftan her şeyi kapsadığını söyleyen lslam'ı hiçbir şey
leştiriyordu. Nitekim kadınlara "Dindar bir kadınla, seküler bir
kadın arasında fark nedir?" diye sorduğumda neredeyse hiçbir
kadın "ibadet etmek zorunluluğu" dışında bir farklılığı dile ge
tiremedi. Her şey olan lslam, bir anda bir ibadet ritüeli dışında
hiçleşti. Aslında ritüele yapılan bu ayrıksı vurgu, kültürel ola
rak Müslüman'a farklılığını hatırlatan neredeyse tek nüve ola
rak durduğu için bu kadar ısrarla vurgulanıyordu.
Fakat bugün sadece kadın hareketi değil, bir bütün olarak İs
lamcıların önemli bir çoğunluğu için de aynı çıkmazın sözko
nusu olduğunu söyleyebilirim. Örneğin son yıllarda Türkiye'de
İslamcılık üzerine ortaya çıkan tartışma76 da aslında lslamcılığı
1 66
doğrudan kültürelci bir çerçeveye sıkıştırmaktadır. Zira bir din
olarak lslam ve tarihsel bir olgu olarak lslamcılık arasındaki
ayrımı tarif eden isimler arasında Aktaş'ın ifade ettiği "lslami
yet dindir, lslamcılık ise zaman ve mekanla bağlı bir akım ola
rak görülmelidir"77 tanımını kabul edersek, lslam bir öz olarak
farklı dönemlerde ve mekanlarda yaşayan Müslümanları birbi
rine bağlayan din temelli kültürel bir kaynak, lslamcılık ise her
bir bağlama cevap veren ideolojik bir örgütlenme ve bakış açı
sıdır da diyebiliriz. Bu durumda lslam'dan kaynaklanan lslam
cılık ne kadar ideolojik bir itirazı öne sürerse sürsün daima ge
ride bir kültürü onaylamak zorundadır.
Diğer taraftan bugün olduğu gibi, parlamenter siyasete ya da
sivil topluma eklemlenen lslamcı hareketlerin ideolojik tutu
munun, neoliberal küreselleşmeye yönelik eleştirilerinin kül
türel alanın ötesine geçmemesi kaçınılmaz olarak lslamcılığı da
kültürel bir unsur olarak yeniden inşa etmektedir. Konu kül
türel tartışmalar ve kültürel direnişe indirgendiğinde Chatter
jee'nin de dikkat çektiği gibi Batıcılıktan farklılaşma ihtiyacının
billurlaştığı alan en çok cinsiyet ilişkileri ve kadınların konu
munda görünür (2002: 198). Milliyetçi projenin sömürgeciliğe
karşı 'manevi alan'ı kendi bölgesi olarak ilan etmesine (2002:
23) benzer şekilde, lslamcılar da bugün 'manevi alanı' muhafa
za ederek kapitalist kültüre direnmeye çabalar. Ancak bu mu
hafaza milliyetçiliğe benzer olarak manevi alanın olduğu gibi
kalmasını değil, manevi alanın lslamcılık içinde yeniden şekil-
1 67
lendirilerek hayata geçirilmesini içerir. Aile, manevi alanın te
zahür ettiği en önemli birim olma özelliğiyle tekrar lslamcıla
nn gündemine yerleşir.
Bugün İslamcılık içinde cinsiyetler arasında yaşanagelen ge
rilim ise ailenin yeniden şekillendirilmesinde geleneksel anla
yışın devamı olarak, erkekler lehine sürdürülen ilişkilerin ar
tık kadınların müdahaleleriyle birlikte gözden geçirilmek zo
runda kalınmasıdır. İslamcı kadınlara göre, "(. . . ) ailenin yaşa
dığı problemlerin gerçekçi çözümü bu kurumu anlamsız bula
rak iptal etmekle değil, zayıf noktalarını güçlendirmekle müm
kün olacaktır" (Aktaş, 1999: 268). Bu nedenle kadınlar evi, ai
leyi ve kadınların aile içi konumunu yeniden güçlendirmeye,
değerini arttırmaya çabalar. Çünkü "lslami geleneğe göre aile
olmadan toplum, toplum olmadan da aile olmaz" (Aktaş, 1999:
270). Hatta daha iyi aileler kurabilmeleri, daha iyi çocuk yetiş
tirebilmeleri için kadınların eğitim almaları ve gerektiğinde ai
le bütçesine 'katkı' sağlayabilmeleri için de meslek edinmeleri
desteklenir. Örneğin Türkiye'de Necla Koytak'ın başkanlık et
tiği Kadından Topluma Eğitim Grubu,78 isminden de anlaşıla
cağı üzere, doğrudan bu amaçla kurulmuştur.
Modem düşüncelerde olduğu gibi lslamcılık'ta da, toplumun
güvenliği ve devamı için en önemli kurumlardan biri aile ola
rak görülür. lslam dininde aile, hem toplumun ahlaklı ve dü
zenli sürmesini garanti eden hem de kadın ve erkek arasında
ki arzuyu denetim altına alarak Bouhdiba'nın da değindiği gibi
"cinsel anarşiyi" (2004: 98) önleyen önemli bir kurumdur. Zira
İslamcılık, serbest cinsellik olarak gördüğü cinsel anarşi başta
olmak üzere toplumsal anarşinin her biçiminden kaçınır. Nite
kim Islam'da evlilik dışı cinsel ilişkinin yasaklanması yani cin
sel ihtiyaç gibi doğal bir güdünün 'dinin' ya da 'iktidarın' de
netimine tabi tutulması nesebin 'karışmadan' devam edebilirli-
78 Esnek bir örgütlenme olan, bir demek gibi resmi bir niteliği olmayan grubun,
bilgi alabileceğiniz herhangi bir İnternet sitesi de yoktur. Gruba ilişkin tüm
bilgileri Necla Koytak ile yaptığım görüşmede (27 .04 . 20 1 2) edindim. Gru
bun sadece faaliyetlerinVeğitim seminerlerini duyurmak için 20 1 0 yılından bu
yana kullandığı bir facebook sayfası vardır: http://www .facebook.com/pages/
Kad%C4%Bl ndan-Topluma-E%C4%9Fitim-SeminerlerV24454285 1 357.
1 68
ği ve aile kurumunun bu süreçteki rolüyle yakından ilişkilidir.
Bu nedenle lslam'ın tarihsel yorumunda çok çeşitli lslami ko
nular, yeni bir okumaya tabi tutulurken evlilik öncesi ilişkinin
yasak olması hiçbir biçimde tartışma konusu yapılmamaktadır.
lslamcı kadınlar da feminizm konusunda ne kadar farklı eği
limleri olursa olsun, evlilik öncesi ilişkinin yasak olduğu ve ai
lenin toplumun istikrarı, devamlılığı açısından ikame edilemez
bir birim olduğu konusunda hemfikirdir.
Aslında aile odaklı modernleşme anlayışına eklemlenmiş bir
kadın hakları anlayışı bize birinci dalga kadın hareketinden mi
ras kalmıştır (Sancar, 201 1 : 69) . Bu anlamda birinci dalga femi
nistlere yakın duran lslamcı kadınlar da, toplumsal yozlaşma
nın önüne geçebilmek için evi ve aileyi kendilerine mabet ola
rak görürler. İslamcı kadınlara göre tevhidi bir kurum olan ai
le, Müslümanların varlık mücadelesinde merkezi bir öneme
sahiptir; bu nedenle de Müslümanların modernizm ideoloji
si karşısında en yalın ve anlamlı güçleri, aile kurumunun sun
duğu imkanlara bağlı olacaktır (Aktaş, 1999: 1 1- 1 2). Böylece
modernizme karşı İslamcılar daha özelde de kadınlar, mane
vi alanda yine aile üzerinden kendilerine bir savunma alanı ya
ratacaklardır. Kadının aileyle özdeşleştirilmesi ise yaradılıştan
kaynaklanan özelliklerle sosyal roller arasında bağ kuran fıtrat
üzerinden meşrulaştırılmaktadır.
Fıtrata dayalı işbölümünde kadınlık ve erkeklik kendi baş
larına varoluşları üzerinden değil, "cinsler arasındaki doğal
denge"ye (Aktaş, 1999: 164) dayalı aile içindeki sorumluluk
larla açıklanır. Diğer bir ifadeyle lslamcılar fıtratın, kadınla er
keğin bedenleri, zihinleri, davranışları ve karakterleri arasında
kesin bir zıtlığa, farklılığa işaret ettiğini söyler; ayrıca bu fark
lılıkların doğal olduğu kadar değişmez de olduğunu öne sü
rer (Edis, 2005 ) . Bu bağlamda kadınları doğurganlık üzerin
den tanımlayarak, annelikten kaynaklandığı söylenen duygu
sallık, kırılganlık gibi tüm özellikler kadına yüklenir. Bu özel
likleri dolayısıyla özel alana ait ev işleri ve çocuk bakımı kadı
nın sorumluluk alanına bırakılırken, rasyonellik gerektiren ai
lenin geçimini sağlamak ise erkekler tarafından yürütülür. Ka-
1 69
dm ve erkek arasında sözünü ettiğim işbölümünde fıtrat, biyo
loji ile toplumsal cinsiyet rolleri arasındaki ilişkinin yeniden ls
lami içeriğe kavuşmasını sağlar. Aile ise kadın ve erkek arasın
da icat edilen işbölümünü fıtrata dayanarak normalleştirir, bel
li bir sisteme bağlar.
Hatta feminist teori içinde tartışılan 'toplumsal cinsiyet' kav
ramı, yaratılıştan gelen ve fıtraten cinsler arasında farklılıkların
var olduğunu söyleyen muhafazakar dindar gruplar tarafından
eleştirilir (Kandiyoti, 20 1 1 : 5 1 ) . Biyoloji ile toplumsal roller
arasındaki ilişkiyi koparan 'toplumsal cinsiyet' kavramının kar
şısına 1ıtrat' konulur. Örneğin lslamcı kadınlardan Nazife Şiş
man, feminizmin kavramsallaştırdığı toplumsal cinsiyete dair
sosyolojik teorilerin Batı icadı, modem buluşlar olduğunu söy
ler. Tanrı'nın kadın ve erkeğe izlemeleri için çizdiği yola, mo
demizmin aklı yerleştirmiş olmasının kadın ve erkek meselesi
ni dini ve ahlaki bir mesele olmaktan çıkardığını, sekülerleştir
diğini öne sürer (2006: 14). Şişman'ın 'toplumsal cinsiyet' kav
ramına ilişkin bu eleştirel tavrı, İslamcı kadınların önemli bir
çoğunluğu tarafından da paylaşılmaktadır. GlKAP ve HIK-DE
gibi İslamcı kadınların bir araya geldiği dernekleri kuran Gül
sen Ataseven, Şişman'a benzer olarak fıtrat ve toplumsal roller
arasındaki ilişkiyi 20 1 1 yılında "Toplumsal Cinsiyet" konulu
bir toplantıda şöyle açıklar:
1 70
yapılsa da toplumsal yaşamı hem biyolojik olarak hem de istik
rarı itibariyle sürdürülebilir kılan aslında kadının aile içindeki
'annelik' rolüdür. lslamcı kadınlara göre, modemizm sonucun
da kadın dışarıda kendini kabullendirmek için doğasıyla da çe
lişerek anne olmak istememektedir (Aktaş, 1999: 1 00) . Bu ne
denle, sosyal statü olarak kadının annelik rolüne yeniden değer
kazandırılmaya çalışılmalıdır. Ancak böyle kadının ve erkeğin
farklı ama eşit bir biçimde hak sahibi olabileceği ve toplumsal
statüye sahip olmasının mümkün olabileceği düşünülür.
Diğer taraftan lslamcı kadınlara göre toplumsal düzenin de
vam edebilirliği, toplumsal ahlakın devamı ile yakından ilişki
lidir. Toplumsal ahlak ise ailenin ne kadar 'iyi' kurulabildiği ve
ne kadar uzun sürdürülebildiği üzerinden sınanır. Bu düşün
ceye göre, birey ancak aile içerisinde sorumluluk ve görev ala
rak, daha açık bir anlatımla varoluşunun doğal işleyişine uy
gun davranarak ahlaklı olabilir. Bu hedef doğrultusunda Tür
kiye'de neredeyse AK-DER ve Başkent Kadın Platformu dışın
da tüm kadın dernekleri 'aile' konusunda eğitimler yürütür. Bu
eğitimlerden birini sürdüren Hazar Demeği'nde "Günümüzde
Aile Yapısını Zedeleyen Unsurlar" başlığı altında Mehmet Akif
Aydın, demek üyesi kadınlara verdiği derste, tek ebeveynli ai
le çocuklarının diğerlerine göre suça daha eğilimli olduklarını
ifade etmektedir. Bu nedenle Aydın, aileyi toplumun temel ya
pı taşı olarak tanımlar ve toplumun 'güvenli' sürekliliği için ai
lenin korunmasını şart koşar. Aileyi ayakta tutan en önemli un
sur olarak da dini görür.80
Dindarlıkla aileyi sürdürme başarısı arasında kurulan bu iliş
ki önemlidir. Bu bakışa göre, Müslüman'ın dindarlığının ölçü
sü aile biriminin içindeki toplumsal rolünü gerçekleştirme ka
pasitesiyle eşleştirilir. lslamiyet'in yasak kıldığı birçok konu ai
le bağı üzerinden denetlenir ve kontrol altına alınır. Aile top
lumsal denetimin esas unsuru olarak görülür. Örneğin, lslami
yet'te kesinlikle yasak olduğu söylenen ve toplumsal kaosa ne
den olacağı düşünülen bir başka önemli konu olarak eşcinsel
likle mücadele etmenin ancak 'iyi' aile kurmakla mümkün ola-
80 http://www .hazargrubu.orgl.
1 71
bileceği, çünkü aile içi rol dağılımının cinsel tercihlerde belir
leyici olduğu iddia edilir. GlKAP, bu konudaki görüşlerini in
temet sitesinde şöyle dile getirir:
1 72
toplum kuruluşlarından biri olan MAZLUM-DER'in eşcinselli
ği 'hastalık' olarak tanımlaması da bu düşüncenin bir tür uzan
tısıdır. 82
Sadece lslamcılık değil muhafazakar düşüncelerin hepsinin
temel özelliği bireyleri toplumsal rolleri içinde tanımlamasıdır.
Bireyler bütüncül parçanın içinde sorumluluklarıyla tanımla
nır. Bu rol dağılımına göre, ailede otorite olarak görülen baba
dan da bu bütünün aynı biçimde sürdürülebilmesi için otori
tesini koruması ve erkek çocuklarına bu otoriteyi kullanım be
cerisini devretmesi beklenir. Erkek çocuklar babadan hem 'er
kekliği' hem de otoriteyi kullanma becerisini öğrenir. Bu anla
yışta babalık bir 'otorite' olarak kabul edilip, erkekliğin kuru
luşuyla doğrudan ilişkilendirilir. Toplumsal rollerin paylaşımı
olarak sunulan anne ve baba arasındaki çocuk bakımı sorum
lulukları, aslında varolan toplumsal roller arasındaki hiyerar
şinin pekiştirilmesidir. Başkent Kadın Platformu'ndan Fatma
Bostan Ünsal görüşmemizde babalık ve otorite arasında kuru
lan bu ilişkiyi en açık ifade edenlerdendi:
1 73
Hisham Sharabi, yeni-patriarka kavramını ortaya atan ilk isim
dir. Sharabi 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlannda Arap dün
yasında kolonyal güçlerin yıkıcı etki yaratmasının Arap toplu
munu parçaladığını ve patriarkal düzeni modemite altında ye
niden kurarak bugün bildiğimiz anlamda yeni-patriarkayı orta
ya çıkardığını söyler (Sharabi, 1988: 53-55). Yeni-patriarka bo
zulmuş geleneğin, modemin içinde yeni bir biçime kavuşturul
masını ifade eder. Bu nedenle Sharabi, yeni-patriarkadan sö
zederken modernleşmenin ve patriarkanın bir arada yürüdü
ğü kendine özgü bir sürece işaret eder. Bu sürecin en önemli
özelliği bireyin ait olduğu toplulukla yani ailesiyle, mezhebiy
le ya da klanıyla ilişkisini kesmesinin engellenmesidir. Zira ye
ni-patriarka anlayışında birey ancak bu birimler içinde ahlaklı
olabilir. Bu nedenle bireyin sözü edilen birimlerle ilişkisini kes
mesi toplumsal ahlakta bir çöküş tehdidi yaratabilir (Sharabi,
1988: 35). Bu bağlamda lslamcı kadınlar da toplumsal sorun
lan çözmenin en temel yöntemi olarak aileyi yeniden düzenle
meyi öngörür. Aile içi rol dağılımlannı cisiyetçi bir biçimde ye
niden tanımlar.
Nitekim yaptığım görüşmelerde de ortaya çıktı ki, birçok ka
dın bir tür 'ahlaki sapma', 'hastalık' gibi gördüğü eşcinselliği ai
le içinde kadın erkek rol dağılımının tam netleşmemiş olma
sıyla ilişkilendiriyordu. Diğer bir ifadeyle ailedeki bozulmanın
bireyin cinsel eğilimi üzerinde etkili olduğu iddia ediliyordu.
Ama bunun da ötesinde, lslamcı kadınların eşcinsellikle ilgili
esas gündemini eşcinselliğin toplumsal düzen açısından nasıl
bir 'tehdit' oluşturacağı belirliyordu. Aslında eşcinselliğe gizli,
açığa çıkanlmamış bir biçimde yaşanıldığı sürece kadınlardan
çok yüksek sesli bir itiraz gelmiyordu. Kadınlann eşcinsellik
le ilgili temel itirazlan, eşcinselliğin 'normalleştirilerek' yaygın
laşması ve bunun toplumun düzenine, ahlakına tehdit oluştur
masıydı. Örneğin, yukarıda da değindiğim, eşcinselliği tedavi
edilmesi gereken 'hastalık' olarak tanımlayan ve bir insan hak
ları örgütü olarak bilinen MAZLUM-DER'den Şerife Gül An
man, eşcinselliği toplum açısından nasıl tehdit olarak gördüğü
nü şöyle aktardı:
1 74
"Eşcinselliği meşrulaştırdığınız sürece yaygınlaşmasına da bir
şekilde müsaade ediyorsunuz. Sigara da böyle bir şey. Benim
bir hocam şu anda sigara içtiği için insan hakları okulundaki
bir arkadaşıma kesinlikle o buraya gelip ders anlatamaz dedi.
Çok iyi bir insan hakları savunucusudur. Ama buna izin ver
medi, çünkü topluma zarar verebilecek, toplumun huzurunu
kaçırabilecek bir şeyi yaygınlaştırmaktan kaçınmak gerektiği
4
ni söyledi. Eşcinsellik de böyle." 8
1 75
leri Vakfı86 uzun zamandır kürtaja karşı bir kampanya yürütü
yor. Ancak hem Hayat Sağlık ve Sosyal Hizmetleri Vakfı'nın87
hem de diğer kadınların genel eğilimi kürtaj hakkının yasak
lanması değil de daha çok kürtajın zorunlu haller dışında ah
laki ya da lslami olmadığına ilişkin toplumda bir baskı yarat
maktır. Bu nedenle örneğin Türkiye'de Başbakanlığı sırasın
da Recep Tayyip Erdoğan kürtajın yasaklanabileceği tartışma
sını gündeme getirdiğinde kadınlar kürtajın 'yasaklanabilir' ya
da 'yasaklanamaz' olmasından çok bu önermeyi savunan mu
hafazakar/lslamcı/dindar erkeklerin kullandığı dile yönelik ah
laki bir itiraz sergiledi.88 Çok az isim dışında, çoğunluk 'kürtaj
hakkı' üzerine konuşmak yerine, hem feministlerin hem de İs
lamcı erkeklerin kullandığı dile, 'değerler' üzerinden itiraz et
ti. Zira doğrudan bu hakkı yasaklamanın kadın hayatı için ba
zı durumlarda olumsuz sonuçlar yaratacağı göz önünde bulun
durulduğu için ne kürtajı bir tür 'cinayet' olarak değerlendiren
Erdoğan'ın89 ne de 'kürtaj haktır' diyen feministlerin önermele-
86 hup://www .hayatvakfi.org. tr/Default.aspx.
87 Sare Davutoğlu Vakrın en akti[ üyelerinden biridir. Başbakanlığı döneminde
Recep Tayyip Erdoğan'ın kürtajla ilgili yaptığı açıklamalarda vakfın önemli bir
etkisi olduğu biliniyor.
88 Bu konudaki tartışmalar için bkz. Cihan Aktaş, "Kürtaj ve Uludere Kola
jı", http://www.taraLcom. lr/cihan-aktas/makale-kurtaj-ve-uludere-kolaji. htm
( 3 1 .05.20 1 2) , Fatma Barbarosoğlu, "Kraliçe Viktoria'nın Doğum Sancıları" ,
http://yenisafak.com. tr/Yazarlar/Defaultaspx ?i=32 7 l 2&y=FatmaKBarbarosoglu
(06.06.20 1 2) , Hilal Kaplan, "insan Nerede Başlar?" , httpJ/yenisafak.com. tr/ya
zarlar/Default.aspx ?t=08.06.2012&y=Hila1Kaplan, (09.06.20 12), Ayşe Böhürler,
"Darbeleri Araştırma Komisyonu "nun Başında iyi ki Bir Kadın Var", hııpJ/yeni
safak.com. tr/Yazarlar/Default.aspx ?i=32 7 5 1 &y=A yseBohurler, ( 09 .06. 2012),
Fatma Bostan Ünsal ile yapılan röportaj, "Kürtaja Karşıyım", http://www .taraf.
com.tr/haber/kurtaj-yasagina-karsiyim.htm (09.06.201 2), Hidayet Şefkatli Tuk
sal ile yapılan röportaj , "Uluderere'de Kürtaj Yok, Çocuk Cesetleri Var", http://
haber.gazetevatan.com/Haber/455878/1/Gundem, (06.06. 201 2 ) , Yıldız Rama
zanoğlu ile yapılan röportaj, "Uludere Kınlma Noktamız", httpl/www.radikal.
com. tr/Radikal.aspx ?aType=RadikalDetayV3&ArticlelD= 108993 7 &Category
ID=77, (03-06.20 1 2) , Meryem Hayda Atlas, "Kürtaja da Karşıyım, Yasağa da",
http://www . radikal. com. tr/Radikal.aspx ?a Type= RadikalDetayV3&ArticlelD= 1
09001 6&CategorylD=77, (04.06.20 1 2 ) , "Müslüman Kadınlar Kürtaj Hakkın
da Ne düşiınüyor?", httpl/bianeı.orglbianet/toplumsal-cinsiyet/138699-muslu
man-kadinlar-kurtaj-hakkinda-ne-dusunuyor, (29.05.2012).
89 Recep Tayyip Erdoğan'ın kürtaj hakkı ve yasasıyla ilgili açıklamaları için
bkz. h tlp://siyaset. milliyet . com. tr/her-kurtaj -bir-uludere-dir/siyaset/siyaset-
1 76
Tini paylaştılar. Kürtajı meşrulaştırmayı da, kürtajı yasaklamayı
da aynı anda eleştirdiler. Aktaş bu ikili eleştirel dili temsil eden
isimlerden biriydi:
"Türkiye tipi feminizm ise bir taraftan aşın lirik (ve banşçıl)
bir kadınsılığı yüceltirken ideolojik bir refleksle rahmi, ser
bestçe kazınmaya açık herhangi bir organ olarak görme yolu
nu tutuyor. Bu noktada belli ki 'kürtaj hakkımız' söylemi ön
celikle kalıplaşmış ideolojik reflekslerle açıklanabilir bir ek
siklikle malul. Erdoğan'ın kürtaj eleştirisini Uludere bağla
mında dile getirmesi de bu tür bir bakışa pek elverişli bir pen
cere sundu. "90
1 77
Özetle, lslamcı kadınların kadın hakları bağlamındaki çeşit
li konuları kültürel ya da ahlaksal bir sorun olarak ele almala
rı, kadın hakları meselesini siyasi mesele olmaktan çıkarmak
tadır. lslamcı kadınlar, lslamcı erkeklerle kadınların hakların
dan çok kadınların nasıl olması gerektiğine ilişkin bir gerilim
yaşamaktadır. Bora'ya göre "hak kavramının tamamen gözden
kayboluşu ve yerini kadınların nasıl olmaları gerektiğine ilişkin
ahlaki/kültürel normların alışı, cinsiyet eşitsizliğinin bir siya
sal sorun olarak tanımlanmasının da sona erdiği" anlamına ge
lir (2008: 64-65). Nitekim lslamcı hareket içinde kültürel alana
ilişkin sözün kadınlar tarafından üretilmesi, kadınlar siyasetin
parçasıymış gibi bir izlenime neden olmasına rağmen, kadınla
n güçlendirmez hatta çoğu zaman bir yanılsama yaratarak da
1 78
yeni-patriarkinin bizatihi kadınlar tarafından yeniden toplum
sal olarak tesis edilmesi sonucunu beraberinde getirir.
Oysa baştaki tartışmaya yeniden dönersek, post-kolonyal te
orisyenler içinde kültürelci savrulmalara dikkat çekmeye çalı
şan düşünürlerin söylediği gibi kadınların sadece kendi dene
yimlerine dönmeleri ve orada erkeğin egemenliğini fark etme
si yetmez. Bunu fark etmenin ötesinde kadınlar, kültürün in
sanlar tarafından inşa edildiği gerçeğinden yola çıkarak kültü
rel kavramları da siyasal olanın içinde yeniden tanımlamalıdır.
Ancak sürekli olarak kadınların kendi deneyimlerini keşfetme
ye yönlendirilmeleri, kendi kültürlerini ve bu süreçteki rolle
rini, İslamcı kadınlarda olduğu gibi, biricik ya da özgül olarak
kurmaları sonucunu beraberinde getirebilir. Daha açık bir ifa
deyle tartışmaların kültür üzerinden yapılması kadınların hak
mücadelesine zarar verebilir (Narayan, 1997). Kadınların bu
radan bir özgürleşme imkanı yaratabilmeleri ise bu geleneksel
roller üzerinden kendilerine açtıkları kültürel alanı, siyasi mü
cadele alanına çevirebilmeleriyle mümkündür. Ancak lslam
cı kadınlar bugün bu mücadeleyi daha fazla hak mücadelesiyle
değil, daha fazla görünür olmakla gerçekleştirir.
1 79
DÖRD Ü NCÜ BÖ L Ü M
lsLAMCI KADINLARIN
KAMUSAL GORONORLO�O
1 81
lığın l 990'lar sonrası 'dönüşümü' ya da kamusal alanda daha
çok görünür olması sadece iktidara bir direniş/alternatif olmak
üzerinden değil, Müslümanların hayat tarzındaki değişiminin
lslam algısında ve yaşayışında yarattığı farklılıkları da içere
rek, melezleşerek gerçekleşmiştir. Müslümanların hayat tar
zının yeni bileşenleri, geleneksel yaşamı, mekanları çözen ve
kadınların hayatını da buna göre yeniden şekillendiren bir de
ğişimi zorlamıştır. Üniversitelere kadınların başörtüsüyle gir
mesinden, kadınların ve erkeklerin birlikte sosyalleşebilecek
leri kafelerin ortaya çıkmasına, kadın erkek eşitliği çerçevesin
de camilerin dönüşümünden, ev/mahalle mekanının yeniden
tanımlanmasına ya da mahremi gösteren başörtüsünün, 'este
tik' olmak kaygısıyla 'moda' gibi tüketici bir bağlam içinde ye
ni bir imgeye kavuşmasına kadar tüm değişimler aynı dönüşü
mün, melezleşmenin tezahürlerine işaret eder. Alankuş'un da
ifade ettiği gibi Türkiye'de kamusal alanda karşıt görüşler bir
birlerinin eylemlerini ve söylemlerini bozuma uğratmaya ça
lışırken, "eklemlemelerle dönüştükleri, böylelikle de sürek
li olarak yeni mevzilere kaydıkları çok-söylemli bir nitelik ka
zanmıştır" ( 1 997: 6) . Diğer bir ifadeyle lslam, metaforik bir
anlatımla gökten yere indiğinde, hayat tarzına dönüştüğün
de 'tarzı' belirleyen diğer bileşenlerce çözülür. Bu çözülme ise
her dönemde ve her dönemin içinde farklı farklı dinsellikler/
lslam'lar oluşturur.
Ancak, bu farklı dinsellikler/tslam'lar, kamusal alanda sağla
dıkları denetime ve kontrole bağlı olarak diğerlerine (farklı İs
lam yorumlan ve seküler sistem) karşı güçlenir. Açıkçası çeşit
li hayat tarzlarının karşılaştığı mekan olarak kamusal alan, ik
tidarlar arası çatışmaları tetikler. Seküler sistemde dinselin bir
göstergeye dönüşmesinin sorun addedildiği alanlardaki lslami
vurguların artması ise kamusal alanda kurulan/dayatılan farklı
normlar üzerinden gündelik yaşama, hayat tarzlarına müdaha
le eden iktidarlar arası (tslamcılar ve Kemalistler gibi) ihtilafla
rın kaynağı haline gelir. Nitekim Göle İslamcıların lslam'ı ka
musal alanda görünür kılmaya dönük çabasını "'seküler'in ka
musal mekan ve kişisel habitus üzerindeki hegemonik deneti-
1 82
mine meydan okumak" olarak değerlendirir (20 12: 56) . Çün
kü kamusal alan bugün hala iktidarların kendilerini sınadı
ğı ve iktidarının meşruiyetini kazandığı yer olma işlevini sür
dürmektedir. Bu nedenle bugün İslamcılar, kamusal alanda gö
rünür olmak ve var olmak arasında doğrusal bir ilişki kura
rak, kamusal alanda 'mevzi' kazanmaya çalışmaktadır. Hatta ls
lam'ın kamusal alandaki görünürlüğü, rövanşist bir anlayışla,
lslamcılar tarafından kamusalı bir tür dönüştürme, ya da Bha
bha'nın kavramıyla 'tercüme etme' ( 1984, 1995a) stratejisi ola
rak da kullanılır. Daha açık ifade edersek, İslamcılar seküler ik
tidara görünümleriyle sürekli kendilerini hatırlatarak direnir.
İslamcıların dinselliklerini gizlemeye değil de, göstermeye, işa
ret etmeye hatta vurgulamaya dönük stratejileri ve bununla se
küler yerel ya da küresel iktidara meydan okumaları tesettü
rüyle lslami hayat tarzını en çok vurgulayan kadın bedenini çe
kişmenin kaçınılmaz olarak merkezine yerleştirir.
Son yirmi yılda tesettürlü kadınların kamusal alandaki görü
nürlükleri tartışmasız artmıştır. Ancak, 'kadınların görünür ol
masını İslamcılık içinde kadın ve erkek eşitliğinin sağlanması
na yönelik bir gösterge olarak ele alabilir miyiz?' sorusu ken
di başına ele alınmaya değerdir. Çünkü lslamcı kadınlar ka
musal deneyimleriyle cinsiyetçi rol paylaşımını bu defa da ka
musal alanda yeniden düzenliyor/üretiyor olabilirler. Örneğin
Sancar, İslamcılık içinde kamusal alanda görünür kadın sayısı
nın çok olmasının her zaman daha çok cinsiyet eşitliği anlamı
na gelmeyebileceğini söyler. Çünkü Sancar'a göre cinsiyet eşit
sizlikleri düzeni her zaman özel/kamusal ayrımına tekabül et
mez. Tam tersi 'etnik sembolleştirme' yoluyla bir tür dışlama
yöntemi olarak kadın temsili kullanılıyor olabilir ve böyle bir
durum kadınların gücünden çok araçsal bir 'güçsüzlük' konu
mu yaratabilir (20 1 2: 26). Bora ise, "Kadınların ve erkeklerin
kamusallıkları eşdeğerde midir?" sorusuyla tartışmayı daha da
açar. Ardından "Evet, kadınların özel alana kapatılmış kurban
lar oldukları doğru değil, ama onların kamusallıklarının erkek
lerle eşdeğer olmadığı da açık" (Bora, 1997: 89) diyerek soruya
kesin bir yargıyla cevap verir.
1 83
Bu iki bakış açısından yola çıkarak, öncelikle kamusal alan
daki lslamcı kadın görünümünü lslam ve lslamcılık'tan bağım
sız düşünmemek gerektiğinin tekrar altını çizmeliyim. Zira bu
bağ içinde İslamcılık hareketinde kadınların geleneksel ola
rak neredeyse tek (annelik dışında) meşru sayılan ve saygınlık
gördükleri alan dindir. Bu çerçevede bugün ise, kamusal alan
da dindarlığın görünürlük kazanmasının İslamcılar açısından
'mevzi' kazanmakla eşdeğerde görülmesi, dindarlığın gelenek
sel sahipleri olarak kadınlara kamusal alanda, büyük yasa ls
lam'ı görünür kılmak amacıyla yer açılmasını zorunlu kılmış
tır. Daha açık ifade edersem, lslamcı kadınlar üzerine yapılan
çalışmalarda yaygın olarak benimsenen, Göle'nin kadınların
kamusallaşmalarının onları sekülerleştireceği (2000, 200 1) id
diasının lslamcı kadınların kamusallaşma deneyimlerini anla
mak için her durumda çok açıklayıcı olmadığını savunuyorum.
Zira Göle'nin iddasının tersine, kamusal ve özel alan arasında
bir geçişlilik sağlayarak sekülerleşmenin ötesinde kadınların
dindarlığı kadın eliyle tekrar ettiğini iddia ediyorum. Daha açık
söylersem, organik toplumu sürdürülebilir kılan 'tamamlayıcı
lık' esasına dayalı görev paylaşımının, bu defa özel ve kamu
sal alan arasında değil de 'dişil' ve 'erkeksi' alanlar yaratılarak
bunlar arasında yeni bir paylaşıma tabi tutulduğunu öne sürü
yorum. Kanımca, daha önce 'maddi' ve 'manevi' alan ayrımın
da manevi alanın koruyucusu adledilen kadınların evde ya da
mahallede 'korudukları' dindarlık, bügün yine kadınlar tarafın
dan ama daha geniş bir kamusal alanda yeniden kurulmakta ve
korunmaktadır. Bu nedenle kadınların kamusal alandaki görü
nürlüklerinin artışının maddi ve manevi alan ayrımının ve bu
alanların temsilcisi olarak görev paylaşımının ortadan kalktığı
anlamına gelmekten'
öte kamusaVözel ayrımının cinsiyetçi bo-
yutunun yeniden tanımlandığı anlamına geldiğini söylüyorum.
Böylece, tek başına kadınların kamusal alandaki görünürlük
lerini kadın-erkek eşitliğinin göstereni olarak ele almıyorum.
Elbette derneklerde, camilerde, siyasette, üniversitelerde, ga
zetelerde, alışveriş merkezlerinde ya da siyasetçi eşi olarak te
settürleriyle kadınların kamusal alanda var olmaları, bedenle-
1 84
rini de sürekli görünür kılar. Kadınlar, lslamcı hareketin ken
dilerinden beklediği şekilde lslam'ın kamusal alandaki mevcu
diyetini örtüleriyle alenileştirerek tebliğ görevlerini yerine ge
tirirler (Alankuş, 1997: 8) . Ancak, bu tebliğ tek taraflı değildir.
Açmam gerekirse, kadınlar kamusal alanda tek bir işlevi yeri
ne getirmezler, bu tebliğ sürecinde kendi kimliklerini ve tarih
lerini de yeniden keşfederler. Kadın bedeninin İslami sınırla
rın dışına çıkmadan, diğer bir ifadeyle, tesettürüyle çeşitli ka
mu alanlarında yeniden örgütlenmesi kadınların kültürel pra
tiklerini kullanarak kendilerine yeni bir alan açmalarına da fay
da sağlar. Bu nedenle kadınların kamusal görünürlükleriyle
birlikte, kadınların bu görünürlüğü nasıl bir hak mücadelesi
ne dönüştürdüklerine aynı anda bakmak gerekir. Zira kamu
sal alan, İslamcı kadınlar için dindarlığı yeniden inşa ettikleri
bir uzam olmakla birlikte, aynı zamanda kendilerini gerçekleş
tirdikleri ve özgürleştirdikleri 'psişik' bir mekana da dönüşür.
İslamcı kadınların bu psişik hali, en iyi Butler'ın perfonnatijlih
kavramıyla açıklanabilir.
Butler'ın perfonnatijlih kavramıyla işaret ettiği, iktidardan
arınmış hiçbir siyasal konum olmadığı, hatta failliği, düzen
leyici rejimleri kesintiye uğratma ve tersine çevirme potansi
yeli olarak üreten şeyin bu arınmamışlığın kendisi olduğudur
(20 10: 32) . Hiçbir şey tabi olmadan ya da özneleşme süreci ya
şamadan özne olamaz (Butler, 2005: 18). Bu nedenle de baş
langıçta özneye dışsal gibi görünen, baskı yapan ve onu bo
yun eğmeye zorlayan iktidar (ki burada benim için bu hem se
küler hem de İslamcı erkek iktidardır) öznenin öz kimliğini
kuran psişik bir biçim kazanabilir (Butler, 2005: 1 1) . Bedenin
perfonnatif olarak 'oluşma' süreci, bu psişik alanda ortaya çı
kar. Zira tesettürlü kadınların çalışma hayatında bulunabilme
leri, eğitim alabilmeleri, dernekleşme, camilerde kadınların da
ibadet edebilmesi ve bu kamusal edimlerin sonucu kadın hak
lan bağlamında dahil oldukları "Kadına Yönelik Şiddete Son"1
1 85
gibi kampanyalar, kamusal alandaki kültürel temsil deneyimi
nin nasıl siyasal kazanımlara dönüşebileceğini göstermesi bakı
mından önemlidir. Diğer bir ifadeyle, kadınların kamusal alan
da dindarlığı kurmak gibi geleneksel bir rolü sürdürmeleri per
formatif olarak kadınları güçlendirici bir stratejiye de dönüşebi
lir. Aslında Butler'ın bu tartışması Bhabha'nın kültürel tercüme
üzerinden tanımladığı melezlik önermesini de tamamlar. Zira
Bhabha da bir tekrar olarak taklidin daima bozucu bir nitelik
taşıyacağım ısrarla vurgulamıştır ( 1 984, 1994b, 1995a) . Bu an
lamda melezliğe de iktidarı çözen/bozan bir anlam yüklemiştir.
Bu noktada, lslamcı hareketi Butler üzerinden okuyan Mah
mood'un, Politics of Piety (2005) adlı çalışmasına konuyu aç
mak için yeniden başvurmakta fayda var. Mahmood çalışma
sında, daha önce de değindiğim gibi Mısırlı kadınların camile
re girmesinin onların hayatında performatif olarak nasıl bir dö
nüşüm yarattığına odaklanır. Mahmood'a göre Mısırlı kadınla
rın camilere girmeleri basit bir ibadet ritüelinin ötesine geçmiş
tir. Zira kadınlar Kur'an okumalarında, dini ritüellerde birlik
te konuşmayı, tartışmayı ve hareket etmeyi performatif olarak
öğrenirler. Kadınlar örtünme, mahrem, dindarlık konuların
da beden performanslarına dayalı bir kendilik oluştururlar. Bu,
Mahmood için lslamcı kadınların kendilerini gerçekleştirmele
ri, özgürlük alanlarını keşfetmeleridir. Bu durumda söz gelimi
Mısır'da camiye giden kadınlar örneği bize gösterir ki, camile-
1 86
re giden kadınlar, bedenlerini ve kendilerini kapanmış olarak
görmezler, camiyi ve oradaki pratiklerini potansiyellerini ger
çekleştirecekleri bir alan olarak değerlendirirler. Daha açık bir
ifadeyle, inancın kendisi ya da inancı doğrultusunda pratik edi
len ritüeller kadınlar açısından dönüştürücü, güçlendirici ola
bilir. Nitekim Butler'a göre de özne normlara boyun eğer; ama
bu normlar aynı zamanda özneleştirir, yani oluşum halindeki
öznenin dönüşümüne etik bir biçim verir (Butler, 2005: 47) .
Çünkü hiçbir normun tekrarı tekdüze, birebir tekrar değildir,
tekrar daima bozucudur. Butler'ın kavramlarını kullanan Mah
mood da camiye giden kadının kendisine 'verilen' normu oldu
ğu gibi özümsemediğini, bu normu sürekli tekrar yoluyla ye
niden kurduğunu bize gösterir. Böylece Mahmood, siyaset dı
şı gibi görünen bir eylemin nasıl siyasi unsurlar taşıyabileceği
ne işaret eder.
Kısacası, Bhabha'nın melezlik kavramı gibi Butler'ın perfor
matiflik kavramı da öznenin boyun eğici olduğu kadar direni
şe de yatkın olduğunu, sabitlenemez, sürekli oluş halinde olan
öznenin yasayı içersediği kadar, yasayı çözücü bir potansiyel
taşıdığını söyleyerek, tabiyetin özneleşme sürecinin parçası ol
duğunu ortaya koyar. Bu nedenle lslamcı kadınlarla ilgili bir
değerlendirme yaparken onların söylemlerinden daha fazla ka
musal alanda kendilerini nasıl gerçekleştirdiklerine ya da gün
delik pratiklerine bakmak bizi daha farklı sonuçlara götürebi
lir. Zira kadınların kendilerini güçlendirdikleri, bağımsızlaş
tıkları alanlar kadınların kamusal alan deneyimlerinin uzantısı
olarak şekillenir. Böylece kadınların geleneksel rolleri üzerin
den edindikleri siyasal kazanımların izini sürmemiz daha kolay
olabilir. Aynı zamanda kadınların geleneksel rollerini tekrar ve
taklit yoluyla Bhabha'nın önerdiği gibi iktidarı bozucu bir ter
cümeye dönüştürüp dönüştüremediğini de takip edebiliriz.
lslamcı kadınların kamusal alan deneyimlerine baktığımız
da, kamusal alandaki görünürlüklerinin 'meşru' dayanağı olan
tesettür stratejik bir önem kazanır. Zira lslamcı harekette içe
ri ile dışarısı arasındaki keskin ayrımın belirleyeni olan kadın
bedeni, l 990'lardan sonra başörtüsüyle bu ayrımlar arasında-
1 87
ki keskinliği tehdit etmiştir. lslamcı kadınlar, bedenlerini ba
şörtüsüyle işaretleyerek hem mahremi her yere taşımış hem
de kendine namahrem kılınan kamusal mekanları ihlal etmiş
tir. lslamcı kadınların 'dışlananlar' olarak alternatif kamularda
ki örgütlenişleri de, lslamcı hareket içinde dış/iç ya da kamu
saVözel ayrımını yerinden etmiştir. Müslümanların yeni hayat
tarzının ritmi, estetiği, dayanışması, direnişi bu yeni mekansal,
zamansal düzlemde belirlenmiş ve tercümeye tabi tutulmuştur.
Kadınların, evlerde başlayan kamusallaşma deneyimleri, ma
hallelerden, sitelere, oradan camilere ve dernek-vakıflara ka
dar çeşitli biçimlerde tezahür etmiştir. Tüm bu deneyimler İs
lamcılığın dönüşümünün izlerini taşıdığı gibi, harekete de ken
di izini bırakmıştır. Tartışmaya Türkiye örneğinden yola çıka
rak, kadınların tesettüre atfettikleri anlamlar ve ev, mahalle, ca
mi, dernekleşmeye kadar farklı kamusal alan deneyimleri üze
rinden devam edelim.
1 88
kadınlar küresel alanda "ayrışırken kaybolmamak için biricik
liğini vurgulama isteği"ni (Aktaş 2007: 19) tesettürleriyle dile
getirir. Hatta gazeteci Hilal Kaplan, erkekler ve kadınlar arasın
daki bu farklılaşmayı ve erkeklerin bundan sağladıkları faydayı
eleştirel bir uslüpla köşesinde şöyle dile getirir:
1 89
Kaplan'ın eleştirileri özellikle 28 Şubat'tan sonra lslamcı ka
dınlar ve erkekler arasındaki ayrışmanın billurlaştığı noktalan
betimliyor. Fakat bu aynşma kadınların dinen kendilerine zo
runlu kılındığını söyledikleri örtünmeyle olan ilişkisini de ye
niden tanımlamasına vesile olmuştur. Kadınlar tesettürü ita
at kültürünün bir parçası olarak değil de, özgürleşmenin aracı
olarak tartışmaya başlamışlardır. Örneğin MAZLUM-DER'den
Şerife Gül Anman örtünme ile özgürleşme arasındaki ilişkiyi
görüşmemizde şöyle açıkladı:
1 90
Nitekim İslamcı kadınların örtüleriyle görünür olmaları ka
musal alanda kadın-erkek ilişkilerini de yeniden düzenleme
ye tabi tutar. 'Açık'lığı imleyen kamuya tesettür, kadınların
'açık'lığının sınırlarını tekrar tekrar hatırlatır. Ancak, bu vurgu
layıcı hatırlatmayı önceleyen tekrar, kadınların da bedensel ta
vırlarında, konuşmalarında, bakışlarında, estetik kaygılarında
ve elbette fikirlerinde, perfonnatif olarak önce kendiliği bozu
cu, daha sonra ise özne olarak kendisini yeniden yapılandırıcı
bir değişimi beraberinde getirir. Tesettürüyle mahremini, evine
değil bedenine saklayan/kapatan kadınlarla göz göze gelme, el
sıkma, harem/selamlık ayrımının işlevselliği, uzun yolculuk ve
mekanın kullanımı gibi sosyalleşme imkanları yeni bir okuma
ya tabi kılınır. llk-Der'den Zehra Özden Sönmez özellikle kadın
odaklı meselelerde bu tür yeniden okumaların daha zor kabul
lenildiğini söyledikten sonra yorum ihtiyacının kaçınılmazlığı
nı görüşmemizde şu örnekle açıkladı:
191
dan sonra bir hayat tarzı inşası olarak kadınların tesettüre iliş
kin yaptığı 'tercih/seçim' vurgusu, diğer bir ifadeyle iradi bir
sürecin sonucu olarak öznelliğin tamamlayıcısı, simgesi haline
gelen tesettür kullanımı, tesettüıü geleneksel öğretilerin dön
güsel tekrarı olarak tanımlayanlara da bir tür direniştir. Ancak,
bu direniş sınıfsal bir göstergeyi de içerir. Bu nedenle dayatılan
'türban' ile 'tercih edilen/seçilen' tesettür arasındaki siyasal ge
rilim, bu tercihi yapabilme, geleneksel döngüselliği kırabilme
kabiliyetine sahip orta sınıf, eğitimli İslamcı kadınların beden
leri üzerinden sürdüıülür. lslamcı kadınlar kendilerinin, sekü
ler kadınlar tarafından terbiye edil(e)meyecek kadar bilinçli bir
şekilde tesettüre girdiklerini, rahatsızlık yaratanın tesettür de
ğil, bunun sınıfsal gösterenleriyle ilgili olduğunu konuşmala
rında ve yazılarında sık sık dile getirir:
1 92
modernleşmeye hem de modem paradigmalara direnme nok
tasında verilen kamusal mücadelenin görünür aktörleri olmuş
tur (2005: 804) .
Ancak, lslamcı kadının varlığı ve görünürlüğü arasında ku
rulan doğrusal ilişki, kadının her mekanda var olabilmesini ko
laylaştıracak, 'normalleştirecek' bir giyim stili geliştirilmesi zo
runluluğunu da beraberinde getirir. Diğer bir ifadeyle, görü
nürlük Müslüman'a 'estetik' olma kaygısı yükler. 1970'li yılla
rın en önemli tartışma meselelerinden biri olan 'Müslüman ka
dının görünürlüğü' 1990'lardan sonra 'en şık şekliyle görün
me'ye çevrilir (Barbarosoğlu, 2006a: 96). Ancak bu yeni güzel
lik, estetik kaygısının eksenini belirleyen dindarlaşmanın insa
na getirdiği varsayılan mütevazı ve sadelik içeren ruhun yansı
ması değil,7 çoğu zaman görünürlüğün niteliğini piyasaya ko
şullayan moda olur.
Bu anlamda özellikle medya da kadın-tesettür-moda dizge
sinde işlevsel bir anlam kazanır. Çeşitli televizyon, radyo, ga
zete, dergi ve internet siteleriyle lslami medya gün geçtikçe bü
yürken, kadınların bedenlerinin biçimi, temsili ve yeri piyasa
içinde lslami olana işaret eden, onu farklı kılan neredeyse tek
unsur haline gelir. Medya ve moda ilişkisi karşılıklı birbirini
besleyerek lslami kesim içinde yeşeren sınıfsal ayrışmanın sı
nırlarını bu defa da 'tesettür modası' ekseninde yeniden çizer.
Bu süreçte, lslamcı hareketin yeni hayat felsefesinin gösteren
leri olarak kamusal alanda en çok yine tesettürlü kadınların be
deni ön plana çıkar.
Diğer taraftan, kadın tesettürünün moda bağlamına yerleşti
rilmesi, kadınların bugüne kadar tesettür üzerinden 'yeterince
modem görünmedikleri', 'estetik olmadıkları' gerekçesiyle dış
lanmaları hatta 'kara fatma', 'ninja', 'sıkmabaş' gibi aşağılayıcı
tanımlamalarla kendilerini çirkinleştirmeye dönük kullanılan
1 93
üslüba karşı da rövanşist bir anlayış içermektedir. Yeni görü
nüm, tesettür sınırlan içinde günün moda giysilerinin giyilebi
leceğine, günün güzellik kriterlerine uygun estetik anlayışının
tesettür içinden de geliştirilebileceğine ilişkin bir anlayış deği
şikliğinin göstergesidir. Aktaş tesettür modası üzerine görüşü
nü, Ahmet Sait Akçay aracılığıyla şöyle dile getirir:
1 94
ne ilişkin siyasal tercihler, 'moda' içinde tek tek çözülür. Örne
ğin lslamcı kadın bir aktivist Yasemin Köycü, 28 Şubat sürecin
de çene altından iğneli başörtüsü olarak bilinen, yasak kılınan
örtünme biçiminin şimdi moda içinde nasıl değiştiğini görüş
memizde şöyle açıkladı:
1 95
ne ilişkin talepleri tesettür anlayışlarındaki değişimle daha gö
rünür olur. Bu, iki ideoloji arasında bir seçimi değil, iki ideolo
jinin sentezinde ortaya çıkacak melez bir arayışı ifade eder. Fa
kat bu arayış sadece moda bağlamında Müslüman kadın imajı
nı değiştirmez; "aynı zamanda dindarlığın ve kadınlığın içeriği
ni ve biçimini" (Gökarıksel ve McLarney, 2010: 3) de dönüştü
rür. Bedeni silikleştiren tesettür, modayla Müslüman kadın be
denini yeniden görünür kılarak, daha önce tesettürün yarattı
ğı 'gizlilik', 'görünürlük'le yer değiştirir. Kamusal alandaki gö
rünürlük ise performatif olarak kadını özgürleştiren bir süre
ci teşvik eder.
Örneklendirirsek, Türkiye'deki tesettürlü kadınların dene
yimi bize göstermiştir ki; kadının görünürlüğünün artmasıyla
birlikte sahiplenilen bir tercih olarak tesettüre girme söylemi,
öncelikle bedenini açma ve kapama inisiyatifini kadına devre
derek ilahi ilke olan tesettürün varlığına itaat etmenin özneleş
me sürecinde yarattığı gerilimi aşmada önemli olmuştur. 1 1 Fa
kat aynı zamanda bu özneleşme süreci, lslamcı kadını erkek
egemen lslam yorumundan da uzaklaştıran siyasal bir direni
şi örgütlemiştir. Ne egemen modern sisteme ne de geleneksel,
erkek egemen lslam yorumuna dahil olan kadınlar 'yersiz yurt
suzluk' diye de tanımlayabileceğimiz 'ara yerde' kendi kimliği
ni inşa etmeye meyletmiştir. Zira kadınların hem modernleş
meyi hem de dini birincil elden tercüme etme ihtiyaçları onla
rı modernistlerden/seküleristlerden ve İslamcı erkeklerden eş
zamanlı uzaklaştırmıştır. Kadınlar kendi deneyimlerini keşfet
meye koyulmuşlardır. Bu melezleşme hali içinde kendini yeni
den keşfetme durumu Bhabha'nın kültürel tercümeye yükledi
ği 'dönüştürücü' potansiyeli tamamlar.
Nitekim, kadınların kendi deneyimlerini yeniden keşfetme
leri, buradan kendilerine ait bir söylem geliştirmeleri ise post
kolonyal teorinin eleştirilerinden faydalanılarak gerçekleşmiş-
11 Örtünme ve lsla.mcı kadının özneleşme süreci arasındaki ilişki üzerine bir de
ğerlendirme için bkz. Köse, E. (20 1 1 ) , "Dindar Kadınlığın Kurulumunda Te
seltiir", Birkaç Arpa Boyu: 2 1 . Yüzyıla Giraken Türkiye'de Feminist Çalışmalar
içinde, der. Serpil Sancar, lstanbul: Koç Üniversitesi Yayınlan, s. 799-823.
1 96
tir. Özellikle İslam ve modernizm/feminizm arasında kurul
maya çalışılan 'denge'de yer yer post-kolonyal teorinin tartıştı
ğı kavramlara da başvurulur. Post-kolonyal teori öncelikle, ka
dınlar için nasıl 'ötekileştirildikleri'ni anlamlandırma sürecin
de referans olarak kullanılır. İslamcı kadınlar, modemist para
digmaların kendilerini dışsallaştırılmasına karşı, Said'in (2005)
"içselleştirilmiş oryantalizm" olarak tanımladığı, ancak daha
sonra ilk bölümde tartıştığımız gibi post-kolonyal teorisyenler
tarafından geliştirilerek, sömürgeciliğin dışsal bir gücün tahak
kümü olmadan içte üretilen bir sisteme dönüşebileceği tespit
lerini bir sistem eleştirisi olarak kullanır. Bu bağlamda özellik
le l 990'lardan sonra, tahakkümün dışarıdan, doğrudan uygu
lanışına değil de yerelde nasıl yeniden üretildiğine odaklanan
kadınlar, her ne kadar sömürgecilik geçmişi olmasa da Türki
ye'deki modem ve seküler rejimi 'apartheid' ve tesettürleri ne
deniyle uğradıkları ayrımcılığı tasvir etmek için de İslamcı ka
dınlan rejimin 'zenci'leri olarak kategorize eder. Diğer bir ifa
deyle, post-kolonyal eleştiriler yardımıyla Türk modernleşme
sini yeniden okumaya tabi tutarlar. Bu kategorik ayrımı ve eleş
tiriyi göstermesi bakımından şu örnek önemlidir:
1 97
nek, mağdurların kamusallaşma taleplerinin nasıl bir öteki
leştirilmeye tabi tutulduğunu 'apartheid' ve 'zencileşme' ikili
ği üzerinden aktarır. Bu değerlendirmeye benzer olarak Mer
ve Kavakçı, aynı bağlamda tesettür ile 'zenci' olmak arasında
kurulan analojinin, sorunun küresel nitelik kazanması ve dik
kat çekmesi açısından önemini kendisiyle yaptığım görüşmede
şöyle dile getirdi:
1 98
m, yasaklarını, yurdunu her yere taşıyarak bir anlamda kendi
ne ses bulur.
Aktaş'ın değindiği gibi tesettürün bir amacı da "Müslüman
kadının tanınıp ayırt edilmesidir Kur'an'a göre. Dolayısıyla bu
tanınma kimilerine pekala provokatif gelebilir". 1 4 Nitekim bu
provokatif kimliği besleyen yurtsuzluk, diğer bir ifadeyle ka
dınların kamusal alanda kendilerine yer arama, yurt edinme
deneyimi niyet edilmemiş bir biçimde kadınlara kendilerini da
ha güçlü kılacak imkanlar sunar. Örneğin, bilinen ismiyle Tür
kiye'deki 'türban eylemleri' bir özgürleşme arayışı olarak bu
çerçevede İslamcı kadınlar için önem kazanır.
Türkiye'de, 28 Şubat 1997 muhtırasının kadınların başörtü
süyle üniversitelere girmesini yasaklaması ertesinde ortaya çı
kan 'türban eylemleri' kolektif bir direniş hareketi olarak İslam
cılar içinde oldukça büyük bir etki yaratmıştır. Önce Haziran
1998'de başörtülü öğrenciler 'beyaz yürüyüş' olarak adlandırı
lan Ankara yürüyüşünü gerçekleştirmiştir. Daha sonra da, tüm
başörtülü öğrencileri ve onlara destek verenleri bir araya getir
mek için 1 1 Ekim 1998 tarihinde Türkiye çapında 'türban zin
ciri' oluşturulmuştur. Marmara Üniversitesi llahiyat Fakültesi
ve İstanbul Üniversitesi'nin Beyazıt Kampüsü önündeki eylem
ler lslamcı kadınların, polisle mücadele ettikleri, sokaklarda
yürüyüş yaparak slogan attıkları, özetle l 980'li yıllardan fark
lı bir direniş sergiledikleri eylemler olarak kadınların mücade
le biçimlerindeki değişimi göstermiştir.
l 990'larda Türkiye'de İslamcı kadınlar için temel sorun,
kendisini tanımlamaya, biçimlendirmeye ve buna uymazsa da
yasaklamaya tabi tutan devlet merkezli modernleşmeyle müca
dele etmekti. Fakat bu eylemlerin İslamcı kadınlarda yarattığı
farkındalık, keşfettiği kendi başına hareket edebilirlik kabiliye
ti daha sonra, özellikle de 2000'lerde, kadınların İslamcı hare
ket içinde daha aktif rol almalarında etkili oldu. Ancak, gele
neksel İslamcılık anlayışını savunanlar ve cemaatler için kadın
lardaki bu değişim ve kendi başına hareket etme hali destekle-
1 99
nen bir durum değildi. Örneğin, Fethullah Gülen'in 28 Şubat'ta
başörtüsünün funıat15 olduğuna ilişkin yaptığı açıklama cema
atten kadınlann eylemlerden çekilmesine neden oldu.16 Bu da
cemaat dışından görüştüğüm birçok kadının teyit ettiği gibi ey
lemlerin gücünü önemli oranda kırdı.
Tüm bunlara rağmen, kadınlar eylemleri ve kamusal dene
yimleri sonucunda "kamusal alandaki mücahidelik görevleri
ni adlarına başlangıçta tarif edilmiş olduğu gibi değil, kendi
leri yeniden tarif ettikleri biçimde" (Alankuş, 1997: 9) tanım
lamayı başardı. Böylece kadınlar, tesettürleri nedeniyle dışlan
dıkları tüm mekanlara dahil olarak yeni bir direniş strateji
si geliştirdi. Hatta 20 1 2 seçimlerinde cemaatlerin ve gelenek
sel lslamcıların direnişlerine rağmen kadınlar mecliste, görün
mez kılınan başörtülü milletvekili temsili için mücadele baş
lattı. Bu talep kadınların artık başkaları tarafından değil, biz
zat kendileri tarafından temsil edilme isteğini açık bir biçim
de ifade etmekteydi.
200
keklerin önemli bir çoğunluğunca da istenilmeyen bir biçimde
lslamcı kadınların, 28 Şubat sürecindeki 'türban eylemleri' so
nucunda, İslamcı hareketin içinde kalarak, yaşadıkları lslami
anlayışı ve bunu kendilerine 'dayatan' erkek egemen dili eşza
manh sorgulamaya tabi tuttuklarını görürüz. Bu sorgulama ise
İslamcı erkekler ve kadınlar arasında gerilimi ve çatışmayı te
tiklemiştir. 28 Şubat 1997 tarihinden bu yana süregelen bu iç
tartışma 201 1 seçimlerinde 'Başörtülü Aday Yoksa Oy da Yok!'
kampanyasıyla açık bir biçimde ortaya çıkmıştır.
20 1 1 seçimlerinde, İslamcı kadınların başlattığı 'Başörtülü
Aday Yoksa Oy da Yok !' kampanyası, artık kadınların eleşti
rilerinin hedefinin devletin modernleşme tahayyülünü temsil
eden erkekler ve kadınlar değil İslamcı erkekler olarak değiş
tiğini ortaya koymuştur. 28 Şubat'ın reçetesinin başörtülü ka
dınlara çıkarılmasına sessiz kalan erkeklerle hesaplaşan kadın
lar, şimdi iktidara gelen erkeklerden haklarını bu kampanyay
la talep etmeye başlamışlardır. Başörtülü milletvekili konusun
da erkeklerin direnmesini ideoloji gözetmeksizin tüm erkekler
arasındaki sessiz bir ittifak olarak değerlendiren kadınlar, 2003
yılında İslamcı kadınlar arasında kurulan Buluşan Kadınlar
Platformu tarafından 'Başörtülü Aday Yoksa Oy da Yok!' kam
panyasını başlatmıştır. Ancak bu platformun içinde dahi gö
rüş birliği oluşturulamayıp, platforma üye tüm derneklerce de
desteklenmeyen kampanya Hidayet Şefkatli Tuksal, Cihan Ak
taş, Yıldız Ramazanoğlu, Ayşe Böhürler, Nihal Bengisu Karaca
ve Hilal Kaplan gibi öne çıkmış İslamcı kadınlar tarafından ve
Başkent Kadın Platformu ile AK-DER gibi birkaç dernek tara
fından desteklenmiştir. Kampanya, "henüz zamanı olmadığı" ,
"kampanya içinde 'feminist' kadınların da bulunduğu",17 "ba
şörtülü aday ısrarının, modernist diskurun yaptığı gibi başörtü-
201
lüleri totalleştirici bir etki yarattığı"18 ve "oy vermemenin diğer
partileri güçlendireceği"19 gibi gerekçelerle kadınlar içinden de
önemli bir destek al(a)mamıştır. Örneğin Ankara, ikinci bölge
adayı Aynur Bayram seçim sonucunda bölgesinden sadece 586
oy alabilmiştir.20 Ancak, kampanyanın yarattığı etki ve oluştur
duğu baskı Bayram'ın aldığı oyun ötesindedir.
Zira İslamcı kadınlann eylemlilikleri hiçbir zaman klasik top
lumsal hareketlerle benzerlik göstermemiştir. Bayat'ın da tar
tıştığı gibi kadınlar, sadece klasik toplumsal hareketlere benzer
olarak kolektif direnme yoluyla değil de, görünümleriyle kendi
lerini kamusal alana 'dayatarak' toplumsal cinsiyet ilişkilerinde
önemli değişiklikler gerçekleştirmiştir. Bu eylemsizliğin tek is
tisnası 'türban' eylemleridir. Bu istisna dışında bir direniş strate
jisi olarak kamusal görünürlük kadınlan eğitim, istihdam ve ai
le hukuku alanlannda güçlendirmiş, diğer bir ifadeyle, kadın
lann kendilerine güvenini arttırmıştır (2007: 161). Bu nedenle
kampanyayı destekleyen kadınlann etkisini Aynur Bayram'ın al
dığı oyla orantılı değerlendirmek bizim açımızdan yanıltıcı olur.
Çünkü kadınlar, 'Başörtülü Aday Yoksa Oy da Yok! ' kampanya
sıyla kendilerini, o güne kadar siyasetten dışlayan İslamcı erkek
lere karşı açık bir meydan okumayla İslamcı hareket açısından
kendine dönük bir eleştiriyi de teşvik etmiştir. Bayat İslamcı ka-
· dınlarda kendiliğinden gelişen bu tür toplumsal hareketleri "ha
reket-siz" (non-movement) oluşumlar olarak tanımlar (2007).
Bayat'ın tanımlamasından yola çıkarsak İslamcı kadın hareke
ti için "hareketsizliğin hareketi" diyebiliriz. Çünkü İslamcı ka
dınlar kamusal alandaki bu 'hareketsiz' görünürlükleriyle, tıpkı
diğer toplumsal hareketler gibi hem seküler iktidara hem de İs
lamcı erkek iktidara karşı baskı oluşturmaktadır.
202
Nitekim lslamcı erkekler de bunu böyle algıladıkları için
kampanya, AKP iktidarına zarar verebileceği düşüncesiyle İs
lamcı basın içinde kendisine yeterince yer bulamamıştır. Kam
panyaya destek veren isimlerden biri olan gazeteci Nihal Bengi
su Karaca bu çelişkiyi köşesinde şöyle dillendirir:
"Ne hazindir ki, bir grup kadının düzenlediği, ben ve bazı ya
zar arkadaşlarımın da sözcülüğünü yaptığı, 'Başörtülü vekil
yoksa oy da yok' kampanyasına ilgi gösteren ulusal medya ve
dahi mütedeyyin insanların yönettiği medyalar; hiçbiri başör
tülü milletvekili adayı Aynur Bayram'a tek satır yer vermedi,
21
beş dakika için bile ekranlarında yer açmadı. "
203
kertmek, zihinsel haritayı değiştirmeyi görev yapmışlardır. Bi
rer 'beyaz casus' gibi beşinci kol faaliyeti yürüten bu kimseler
devşirme ve zihin haritasını değiştirme işinde bir miktar başa
rılı da oldular. " 23
204
şını açmak istemediğini söyleyen dört milletvekili kadın (Sev
de Beyazıt Kaçar, Nurcan Dalbudak, Gülay Samancı ve Gönül
Bekin Şahkulu) meclise başörtülü olarak girdiler. Bu isimler
den hiçbiri 201 1 genel seçimlerinde, aktivist başörtülü kadın
ların kendi insiyatifleriyle başlattıkları, hatta bu insiyatif nede
niyle 'ajan olmakla' suçlandıkları, 'Başörtülü Aday Yoksa Oy da
Yok! ' kampanyasına destek veren isimlerden değildi. Hatta Re
cep Tayyip Erdoğan başörtülü vekil için "Daha zamana ihtiyaç
var" dediği günlerde, sessizliğini korumak ve başörtüsüz olmak
özellikleriyle, bu mücadeleyi veren kadınlar yerine aday gös
terilerek erkekler tarafından ödüllendirilmiş kadınlardı. Diğer
taraftan yine aynı isimler, o dönem Banş ve Demokrasi Partisi
(BDP) milletvekili olan Sım Süreyya Önder hükümete meclis
iç tüzüğünde kılık kıyafet yönetmeliğinde başörtülü kadınla
rın da lehine düzenleme yapılmasına ilişkin önerge verdiğinde,
Başbakan'ın bu önergeyi sert bir dille reddetmesine sessiz kal
mışlardı. Aynca aynı kadınlar, birçok dindar kadının da itiraz
etmesine rağmen Recep Tayyip Erdoğan'ın kadınların nasıl ve
kaç tane doğuracağına ilişkin 'ahlaki' dayatmalarına, daha açık
bir ifadeyle kürtajı, sezaryeni yasaklama girişimlerine ve en az
üç çocuk vurgusuna hiçbir eleştiride de bulunmamışlardı.
Çünkü meclise 3 1 Ekim'de başörtüsüyle giren kadınlar, bu
güne kadar başörtüsü için mücadele eden bu nedenle de bizati
hi dindar erkekler tarafından siyasetten, ekonomik faaliyetler
den dışlanan kadınların yerine, erkeklerin sözünü dinleyen ve
onlar uygun gördüğünde kamusal alanda, yine onların istedi
ği biçimde (20 1 1 genel seçimler öncesi başörtüsüz, 201 4 yerel
seçimler öncesi başörtülü) ortaya çıkan kadınlardır. Bu temsil
kadınlan özgürleştirmek, güçlendirmek yerine iktidarın sözü
nü dinlemeyen, onlan eleştiren ve direnen kadınları marjinal
leştirir. Diğer taraftan ise bu kadınlar, eril iktidara uyum sağla
yarak, onunla pazarlık ederek, çoğu siyasi konuda sessiz, sus
kun kalarak, ama nihayetinde yeri geldiğinde kendisine bıra
kılan neredeyse tek alan olan 'dindarlığın temsili' noktasında
kendi yararlılığını ispatlarcasına meclise başörtüsüyle gelerek
erkek iktidarını ve dindarlığın temsilini güçlendirir. Kadınların
205
bugün mecliste başörtüsüyle göıünmeleri kadın olmalarından
çok dindarlıklarını işaretlemektedir. Bu nedenle kadınların ba
şörtülü temsili, kadınların temsil edilmesi olarak değil de din
darlığın temsili olarak algılanmaktadır. Diğer taraftan meclise
başörtüleriyle girerek, yerel seçimler öncesi Recep Tayyip Er
doğan'ın, "bu sorunun ve en önemlisi mağduriyetin sahibi bi
ziz" tavrını pekiştiren kadınlar, başörtüsü mücadelesinin er
kekler tarafından siyasi bir manevra aracı olarak kullanılması
na da hizmet eder.
Özetle kadınların ne zaman, nasıl olmaları gerektiğine iliş
kin eril buyrukları sorgulamadan ele almaları, onların tercih
lerini de siyasi bir tavır olmaktan çıkarır ve konuyu ahlaki bir
tartışmaya sürükler. Aynı zamanda dün başörtüsüz, bugün ba
şörtülü meclise girmeyi gerektiren, sınırlarını erkeklerin belir
lediği 'ahlaklı' duruş, hak mücadelesi veren kadınların siyaset
yapma alanını da daraltır. Zira, İslamcı kadınların eylemlerine,
direnişlerine baktığımızda özellikle de kadın hakları konusun
da 'makbul' olanın dışına çıkmanın, daima harekete tehdit ola
rak algılandığını görürüz. Bu nedenle, 'makbul' olanın dışın
da hareket eden kadınlar bile belli bir sınıra geldiklerinde 'su
sarak' direnir. Çünkü tartışma her ne kadar bir hak talebi üze
rinden çıkıyor olsa da, büyük yasa İslamcılık temel mücadele
alanı olarak kadınlar ve erkekler için esas unsur olma özelliği
ni korumaktadır. Kadınlar ise bu büyük yasa içinde bazen su
sarak, bazen konuşarak bazen kampanyalarla ve istisnai olarak
eylemleriyle kendilerine alan açmaya çabalar.
Öyleyse, kadınların talep ettiği daha fazla görünürlüğü ls
lam'ın daha fazla görünür olması idealinden bağımsız düşü
nemeyiz. Fatma Bostan Ünsal'ın görüşmemizde tesettürlü ka
dınlar için dillendirdiği; "Görünür olduğunuzda meşru olu
yorsunuz. Böyle bir ardardalık var. Hani birisi seni görünme
yen yapıyor ya otomatik olarak diğeri de seni değersiz görü
yor zaten"27 ifadesi, lslamcı kadınların kendi görünürlükleriy
le başörtüsü üzerinde simgeleşen lslam'ın görünürlüğü ve var
lığı arasında kurulan ilişkiyi en açık biçimiyle ortaya koyuyor.
27 Fatma Bostan Ünsal'la yapılan yüz yüze görüşme, 1 7.05.2012.
206
Bugün Türkiye'de İslamcı erkekler, İslami görünürlüğü Cu
ma namazlarında, yanlarındaki başörtülü eşlerde ve dillerinde
ki İslami referanslarda silik, geride bir unsur olarak kullanıyor.
Oysa kadınlar bu silik İslam görüntüsünü, daha belirgin ha
le getirmek için 'kadın aday yoksa' değil 'başörtülü aday yoksa'
diyerek önceliklerinin kadın olmaktan öte başörtüsü olduğunu
açık bir biçimde ifade ediyor. Başörtülü milletvekili tartışma
sı talebi, daha seküler ve 'modem' bir düzen değil, daha İslami
ama kadın ve erkek arasındaki rollerde 'eşdeğerliliğe' dayalı bir
düzen talebini içeriyor. Başka bir ifadeyle kadınlar, geleneksel
erkek yorumuna dayalı İslamcılık eğilimine karşı kadınlan da
içeren yeni bir İslam yorumunu öneriyor.
Sonuç olarak, yeni dindarlığın inşasında belirleyici olan ak
tivist kadınlar, kadın tesettürü yerine kadının ve erkeğin teset
türünü tartışmayı; erkek milletvekili yerine kadın ve başörtülü
milletvekili temsilini birlikte ele almayı önermektedir. öyle gö
rünüyor ki kadın hareketi olmaktan önce, bir İslam hareketi ol
duğu için Bayat'ın tanımladığı 'hareket-siz"lik, aslında büyük ha
reketin hızıyla doğru orantılı geriye ya da ileriye doğru salınmak
tadır. Bu nedenle oldukça 'radikal başlayan' bir dil sonunda 'sus
ma orucu'yla 'büyük ideal'e alan bırakan 'sessiz' bir kitleye bü
rünebilmektedir. Ancak, bu sessizlik İslamcı hareket içinde pa
sif bir geriye çekilmeyi ifade etmemekte, direniş potansiyeli ola
rak daima cinsiyetler üzerinden bir gerilimi dillendirerek ya da
hissettirerek daha eşitlikçi bir dönüşümün itici gücü olmaktadır.
Bu direniş kamusal alanlarda geleneksel 'mevzi'lerin kadınlar ta
rafından yeniden örgütlenmesinde de kendisini gösterir.
207
ği duymaları, diğer bir ifadeyle kadınların kamusal alandaki
görünürlüklerinin artması, doğal olarak ibadet yerlerinde de
kadınları içerecek bir dönüşümü zorunlu kılmıştır. llahiyatçı
Nevin Meriç toplumsal değişim çerçevesinde değişen ve fark
lılaşan sosyal hayatta geleneksel dönemden daha farklı bir ya
şama biçimi talebinin ibadetlerde de değişime neden olduğu
nu söyler (2005: 2). Nitekim ibadetin içeriğini yer yer de bi
çimini değiştiren bu talep, en önemli ibadethane olan cami
lerde de bir dönüşüm ihtiyacını gerektirir. Bu çerçevede ye
ni hayat tarzına uygun olarak kadınlarla-erkeklerin camileri
eşit koşullarda kullanması talebinin, nasıl bir dönüşüm sonu
cu ortaya çıktığını açıklamak bizim açımızdan önemlidir. As
lında bu değişim, modernleşmeyi yapısöküme tabi tutan İs
lamcılığın, İslamcılık içinde modernleşmeyi yeniden tanımla
ma çabasıdır.
Yasin Aktay'ın da vurguladığı gibi günümüzde din varlığını,
hem modernleşmeyle birlikte hem de modernleşmeye rağmen
korumaktadır ( 1999: 65) . İslamcılar dini referansların, sembol
lerin kamusal alandan çekilmesini koşullayan modernleşmeye
karşı, bu referansların kamusal alanda korunması gereğine iliş
kin kadim savunularını hayat tarzı değişimlerine bağlı olarak
yeniden ele alır. Din, bu anlamda bir yandan devamlılık umu
du, bir yandan da değişimin nedeni olarak görülür. Bu neden
le İslamcıların önemli bir çoğunluğu gündelik hayatta karşılaş
tıkları tüm sorunların çözümünü dini referanslarda arar; ken
dilerine "davranış rehberi" (Meriç, 2005: 48) olarak dini gö
rür. Türkiye'de Diyanet işleri Başkanlığı'nın başlattığı 'Alo Fet
va Hattı' ve onlarca internet sitesi28 bu ihtiyaca binaen ortaya
çıkmıştır. Bu araçlarla gündelik hayat ile diqin karşılaşmasında
oluşan gerilimler, çelişkiler dini, günün yaşam koşullarına gö
re yeniden yorumlamak vasıtasıyla aşılmaya çalışılır. Kadınla
rın sosyal mobilizasyonunun artmasına bağlı camilerde erkek-
28 h ııp://www . islamsi lesi. neli, hl tp://www. riraset. neli,http://www. is la misi tc.
com/, http://www.islamisohbet.nell,http://www.elmuhammed.orgl,http://
www .islamilugat.com http://www .gonuldensevenler.com/, http://www.dini
sayfalar.com/, http://www.islam-tr.nellforum, http://www.tr.muslimlife.eu/,
http://tevhidgurubu.de.tl/.
208
lerle eşit koşullarda ibadet etme talebi de bu değişim ihtiyacı
nın sonucunda ortaya çıkmıştır.
Nitekim kadınlarla erkeklerin birlikte namaz kılması ve bir
kadının cemaate imamlık etmesi üzerine tartışmalar dünyada
kadınların gündemine, küreselleşmenin hız kazanmasıyla bilgi
ve insan hareketliliğinin arttığı bir dönem olan l 990'lann orta
larında girmiştir. İslamcılık, l 990'lardan sonra küreselleşmey
le, bir anlamda "yerinden çıkmış" (Göle, 20 12: 18), ulusal ve
geleneksel bağlarından uzaklaşmıştır. Ancak, bu köklerinden
uzaklaşma duygusu İslamcıları, kendilerini küresel alan içinde
köklerine daha yakın hissedeceği yeni mekan ve iktidar arayış
larına sevk etmiştir. Zamansal ve mekansal olarak içine girilen
küreselleşme sürecinde İslamcı hareket, yersiz yurtsuzlaşmayı
'ümmet' olmak/olabilmek tahayyülüyle kökensel bağları olan
kapsayıcı bir mekana yerleştirmeye meyletmiştir. Bu anlam
da bedeni işaretleyen tesettür gibi camiler de stratejik bir önem
kazanmıştır. Kimi yerde cemaatler, kimi yerlerde devlet(ler) ta
rafından kontrol edilen ve çoğunlukla erkeklerin ibadet ettiği
camilere, kadın müdahalesi geleneksel cami kullanımına iliş
kin yapısal bir değişikliği zorunlu kılmıştır.
Bu nedenle, ilk olarak 1994 yılında Güney Afrika'da Ami
na Wedud kadınların ve erkeklerin karışık olduğu bir cemaa
te kadın olarak namaz kıldırdığında bu eylem geniş bir kesim
de tepkiyle karşılanmıştır. Ancak, Wedud'un karma bir cemaa
te namaz kıldırması asıl etkisini 2004 yılında ABD'nin Virginia
eyaletinde bir camide aynı eylemi tekrarlamasıyla göstermiştir.
Eylemin 1 1 Eylül 200 1 saldırılarının hemen ertesinde, lslamo
fobinin kronik bir noktaya ulaştığı dönemde, ABD'de gerçek
leşmiş olması dikkatlerin bu eylemler üzerine toplanmasında
önemli bir nedendir.
Nitekim The lslamic Social Service Association (ISSA), Wo
men in lslam ve Muslim Wake Up gibi sivil toplum örgütleri
tarafından desteklenen ve ABD'li İslamcı kadınlar arasında baş
layan eylem, diğer Müslüman topluluklara da hızla yayılmış
tır. Örneğin Güney Afrika'daki ilk eylemin ertesinde, İslamcı
feminist Shamina Shaikh'in imamlık ettiği, hutbeler okuduğu
209
karma namazlar kılınmaya başlanmıştır. 2003 yılında ise Dur
ban'da kadınlann, erkeklerin ve çocukların birlikte namaz kıla
bilecekleri bir cami yapılmıştır. 2000 yılında lran'da kadınların
cemaate namaz kıldırabilmesinin önündeki yasak kalkmış;29
2004 yılında ise Bahreyn'de kadın bir imam kendisine imitas
yon sakal ve bıyık takarak, cemaatle birlikte kadın ve erkek ka
rışık namaz kılma eylemini gerçekleştirmiştir. Yine ABD'de
ki eylemden hemen sonra Fas'la, 2009 yılında kadın imamla
nn yetiştirilmeye başlandığı bir medrese açılmıştır. Mısır'da ise
müftü Sheikh Ali Guma, Wedud'un imamlık ettiği kadın ve er
keklerin birlikte kıldığı namaz sonrasında, kılınan namazın ls
lam'a uygun olduğuna, kadın imamın lslam'da yasak olmadı
ğına ilişkin bir değerlendirme yapmıştır.30 Her ne kadar, Mı
sır'daki din işleriyle ilgili kurum çok kısa bir süre sonra, müf
tünün açıklamalanna eleştirel yaklaşan ve namaz kıldıran ka
dınlan yargılayan yeni bir açıklama yapsa da,31 eylem Mısır'da
ki kadınlar arasında etki yaratmayı başarmıştır. Nitekim Arap
Baharı sürecinde Tahrir Meydanı'nda kadınlar ve erkekler bir
likte namaz kılarak 'değişim' taleplerinin sadece siyaseti değil,
buna bağlı olarak dini ve dindarlığı da içerdiğini eylemleriyle
işaret etmişlerdir.
Bu değişim talebinin arkasında lslam yorumunda belirleyici
olan erkek egemenliğini tasfiye etme çabası vardır. Kadınların
erkeklerle aynı mekanda namaz kılamayacağına dair varsayım
ların geçersiz olduğunu savunan kadınlar, karma namaza itiraz
etmenin temelinde lslam'ın erkek egemen yorumunun etkili
olduğunu iddia eder (Wedud, 2005; Meriç, 2005). Erkeklerin
kadınları camilerden uzak tutmaya dönük hadisleri, rivayetleri
yaymalarını kadınlan ikincilleştirmeye dönük politik bir tutum
olarak değerlendirir. Örneğin ABD'de ve Kanada'da kadınların
kıldığı namazlara önderlik eden bir diğer isim Pamela Taylor,
29 "Iranian Women to Lead Prayers" , http://news.bbc.eo.uk/2/hi/middle_east/
861819.stm, ( 1 0.09.2012).
30 "Woman imam Raises Mixes Emotions", http://www.emmabonino.it/press/
world/2 1 77, ( 17.09.2012).
31 Eltahawy, E. "Malaysia Conferance for Gender Equality in Muslim Families",
http://www .monaeltahawy.com/blog/?p=l 04, (07.02.2009).
210
kadınların camilerde imam olarak namaz kıldırabilmelerinin
önündeki engelin, öncelikle kadının bir topluluğa liderlik ede
bileceğiyle ilgili şüphelerle ilişkili olduğunu öne sürer.32 Bu ne
denle, camilerden kadınların dışlanmış olması İslamcı kadınlar
tarafından kadınların tüm karar mekanizmalarından dışlanma
sı politikasının devamı olarak algılanır.33 lslamcı kadınlar ara
sında önemli bir isim olan Nevin Meriç gibi kadınlar, Müslü
man kadınların daha eğitimli olduklan, erkeklerle birlikte sos
yal hayata daha etkin katıldıklan bir ortamda kadınların kaçı
nılmaz olarak daha fazla hak talep ettiklerini öne sürer. Çünkü
ona göre artık kadınlar kendi haklannın daha fazla farkındalar,
ayrıca daha fazla okuyorlar ve sorguluyorlar. 34
Dünyadaki bu gelişmeler çerçevesinde Türkiye'de Cuma,
bayram ve cenaze namazlannı aynı mekanda, kadınlann erkek
lerle birlikte kılma tartışması ilk defa l 990'lann ortalannda İs
lamcı kadınlardan Konca Kuriş önderliğinde ele alınmıştır. Bu
durumda, Türkiye'de camilerde yapılan ibadetlere kadınların
katılımı tartışması dünyadaki tartışmayla aynı dönemde gün
deme gelmiştir. Ancak, Türkiye'deki kadınlann gündemi diğer
Müslüman kadınlardan farklılıklar gösterir. Camilerde kadınla
rın ibadetine ilişkin tartışma çoğunlukla diğer Müslüman top
luluklarda, kadın ve erkeğin birlikte namaz kılabilmesinin ya
nında cemaate kadın bir imamın namaz kıldırıp kıldıramaya
cağı üzerine yürütülürken; Türkiye'deki kadınlar caminin asıl
alanına kadınların girip giremeyeceğini, kadınların bu asıl alan
da erkeklerle birlikte (erkekler önde, kadınlar arkada ya da ay
n saflarda yan yana kadın ve erkekler) namaz kılıp kılamayaca
ğını tartışır.35 Diğer bir ifadeyle, kadın imamlık ya da kadın-er-
32 http://insideislam.wisc.edu/index.phplarchives/562 1 .
3 3 Ferhana lsmail, "The Eid Prayer i n South Arrica and Muslim Women's Stru
ggle for Sacred Space", hııp://web.ucı.ac.za/depts/religion/documents/ARI
SA/2002_M5_farhana.pdf, ( 1 8.09.2012).
3 4 "in Turkey, Muslim Women Gain Expanded Religious Authority", hııp://
www.csmonitor. com/2005/0427/p04s0 1 -woeu .hıml.
35 Örneğin lsıanbul Müftülüğü 2008 yılında kadınlann da erkeklerle birlikte ca
mileri eşit şekilde kullanabilmesine ilişkin başlattığı 'cami projesi'ni destekle
mek, anlatmak maksadıyla yayınladığı fetvada, kadın imam mevzusuyla ilgi
li hiçbir açıklamada bulunmamıştır: "Kadınlar Hz. Peygamber döneminde ca-
21 1
kek karma namaz kılınabilmesi tartışması ancak küçük ve 'mar
jinal' tanımlanan bir kesimde dillendirilebilmektedir. Nitekim
Türkiye'de 2004 yılından bu yana yetiştirilen vaizelerin, bugüne
kadar bahsettiğimiz ülkelerde olduğu gibi cemaate imamlık et
me talebi de olmamıştır. Vaizelerin görevi, sadece lslami konu
lan kadınlara kadın perspektifinden değerlendirerek aktarmak
tır. Bu görev çoğu zaman gündelik hayatta kadınlann karşılaş
tıkları sorunlara ilişkin 'lslami rehberlik' şeklinde işlemektedir.
Camilerde kadınlann da imamlık yapabilmesi ya da Türki
ye'de olduğu gibi camileri kadınların da erkeklerle eşit koşul
larda kullanabilmeleri tartışmalarının başından beri iki ana ek
seni vardır. Bunlardan ilki işlevseldir; yani kadınların kamusal
laşmalanyla birlikte kamusal bir mekan olan camiye talepleri
nin artmasıyla ilgilidir. Örneğin, çoğunluğunu Müslümanların
oluşturduğu tüm ülkelerin ve Türkiye'nin ilk kadın müftü yar
dımcısı olan, aynı zamanda Türkiye'de kadınların da camide
ibadet edebilmesinin koşullannı iyileştirmeye dönük cami pro
jesini başlatan Kadriye Erdemli, kadınların kamusal görünür
lüğünün artmasının, camilerdeki dönüşümü nasıl gerekli kıldı
ğını görüşmemizde şu cümlelerle ifade etti:
212
şesinde öğlen namazım kıl, gel mesaiye devam et mi diyecek
siniz? Bu kadar mantıksızlık olmaz. Allah'ın evinde bütün kul
larına yer açmak zorundayız biz. O, onun hakkı. Eşittir kadın
erkek ibadette. " 3 6
213
likle Hazar Derneği ve Başkent Kadın Platformu gibi kadın der
nekleri kadınların camilerde erkeklerle aynı mekanda namaz
kılabilmesi, kadın müftülerin, vaizelerin yetiştirilmesi gibi ko
nularda uzun zamandır çalışmalar yapmaktadır. lslamcı kadın
örgütlerinin ya da lslamcı örgütlerin kadın temsilcilerinin bir
araya geldiği 2003 yılından bu yana on kez düzenlenen 'Ka
dın Buluşmaları'40 toplantılarından üçüncüsünde ( 1 9-21 Ara
lık 2003 ) , "Diyanet işleri Başkanlığı'nda Yeniden Yapılanma
Süreci Bağlamında Kadın Sorunları" başlığı altında camilerin
kadınların kullanımına açılmasının önündeki engellerin kal
dırılmasına yönelik tartışmalar da gündeme alınmıştır. Aslın
da bu toplantıda Türkiye'deki lslamcı kadınlar Diyanet üzerin
den toplumsal cinsiyet ilişkilerine dair daha geniş kapsamlı bir
dönüşümden söz ediyordu.41 Hem kurumsal hem de hizmet
ler açısından Diyanet'in kadın-erkek eşitliğini gözeten bir yapı
ya kavuş(turul)ması arzulanıyordu. Toplantı bu taleplerin Di
yanet'le paylaşılması maksadıyla yapılmıştı, camiler de bunun
önemli bir parçasıydı.
Bu toplantı ertesinde farklı dernek katılımcıları camilerin ka
dınların da kullanabileceği bir biçimde yeniden düzenlenmesi
için gerekli çalışmaların yapılması konusunda Diyanet'le işbir
liği yaptı. Özellikle Cuma ve Bayram namazlarına kadınların
katılımını sağlayabilmek için camilerde uygun koşulların yara
tılabilmesine ilişkin talepler, kadınlar tarafından Diyanet tem-
dan biriydi. Daha önce Hizbullah'a katılmış, sonra aynlmıştı. Konca Kuriş'in
Hizbullah'tan aynlmasına neden olan lsl.ım yorumu Hizbullah'ı rahatsız edin
ce, Kuriş 1998 yılında Hizbullah tarafından kaçınlarak öldürüldü. Cesedine
l 999'un son aylannda ulaşılabildi. 2000 yılında düzenlenen cenazesinde ka
dınlar, Kuriş'in savunduğu gibi cenaze namazını ön safta kılmak istedi, ama
buna namaz kılan cemaat izin vermedi. Konca Kuriş üzerine bir analiz için
bkz. Burçak Keskin-Kozat, "Entangled in Secular Nationalism: Feminism and
Islamism: The Life of Konca Kuriş'' , Cultural Dynamics, 1 5(2), s. 183-21 1 .
40 'Kadın Buluşmalan' toplantıları ilk olarak 2003 yılı içinde Ankara (Haziran),
Çoruh (Ekim) ve Antalya (Aralık) olmak üzere bir yıl içinde üç defa toplandı.
Daha sonra daha seyrek aralıklarla düzenlenen toplantının sonuncusu "Kadın
Emeği ve Üretkenliği Çerçevesinde Engeller, Tecrübeler, Fırsatlar ve Öneriler"
başlığıyla 2010 yılında Gaziantep'te gerçekleştirildi.
41 Toplantı katılımcıları ve gündemi için bkz. http://www.baskentkadin.org/
trl?p=84#more-84.
214
silcilerine iletildi. Kadınların bu girişimleri ve çabaları ilk başa
rısını Kadriye Erdemli'nin İstanbul müftü yardımcısı olmasıyla
kendisini gösterdi. Erdemli ise ilk iş olarak, ABD'de kadınların
başlattığı eylemlerde Asra Nomani'nin Women-Friendly Mosqu
es and Community Centers: Worhing Together To Reclaim Our
Heritage başlığıyla yaptığı çalışmaya benzer olarak, öncelik
le lstanbul'da camilerin koşullarını ortaya koyan bir rapor ha
zırlamaya girişti. Rapor sonucuna göre lstanbul'daki camilerin
yüzde 50'ye yakınının kadınların ibadet edebilmesi için uygun
koşullara sahip olmadığı ortaya çıktı.42 Yine kadınlar yüzde 86
oranında Cuma namazlarına katılmıyorlardı. Tüm bu olumsuz
görüntüye rağmen camileri kadınların kullanımına uygun ha
le getirmeye çalışan Erdemli, kadın ve erkeğin cami mekanını
ortak paylaşmasını, bu görüşü savunan diğer kadınlarda oldu
ğu gibi, kamusal alanda kadınların talep ettiği bir eşitlik müca
delesi olarak ele alıyordu. Erdemli görüşmemizde cami meka
nının tüm Müslümanların ortak mekanı olduğuyla ilgili fikirle
rini şöyle dile getirdi:
215
'kamu mekanı' görünümünde olsa da, diğer lslam toplumlann
da camiler bir sosyalleşme, örgütlenme mekanı olarak halen
kullanılmaktadır. Türkiye'deki camilerin sosyalleşme mekanı
olmaktan uzaklaşması, camilerin kontrolünün devlete ait ol
ması yani camilerin sivil özelliklerini yitirmesiyle yakından iliş
kilidir. Oysa Arap Baharı sırasındaki eylemlerde, özellikle Mı
sır'da camilerin Müslümanlar açısından bir sosyalleşme ve ör
gütlenme alanı olarak kullanıldığını gördük. Bu nedenle Tür
kiye'de kadınların camilere gelmesini sağlamak, ibadet etme
nin dışında sosyal ve siyasal olarak etkileşimde bulunulan ka
musal alan olma özelliğini camilere yeniden kazandırmak ama
cıyla yakından ilişkilidir. Bu, kaybolan mekansal bir fonksiyo
nun kadınlar aracılığıyla camilere yeniden kazandırılma çaba
sıdır. Fatma Bostan Ünsal caminin sözünü ettiğim işlevini gö
rüşmemizde şöyle açıkladı:
216
ve erkeklerle birlikte kamusal alanı paylaşan kadınlar bunun
uzantısı olarak camilerde de aynı hakkı talep ediyor. Görüşme
mizde lLK-DER Başkanı Zehra Özden Sönmez'in dile getirdiği
"Neticede beraber oturup sohbet edebiliyoruz, yemek yiyebili
yoruz, yolculuk yapabiliyoruz, namazı niye beraber kılmalıyım
ki?"45 sorusu, ibadette kadının ve erkeğin ortak mekan payla
şımını diğer sosyalleşme mekanlarıyla eşleştirerek lslam gele
neğinde hakim olan harem/selamlık uygulamasını reddediyor
du. MAZLUM-DER'den Şerife Gül Anman da benzer bir görü
şü görüşmemizde şöyle ifade etti: "Her yerde bir arada olduğu
muz erkeklerle bu kadar keskin bir ayrışmaya lüzum olmadığı
nı düşünüyorum. "46
Öte yandan, Türkiye'de kadınların camilerde ibadet etmesini
destekleyen grupların bir diğer gerekçesi ise kadınlan dini ce
maatlerin etkisinden uzaklaştırmaktır. Diyanet'in kontrolünde
olan camilere kadınları da çağırmak, ortak din yorumuna ka
dınlan da dahil etmek demektir. Bu değişim aynı zamanda, İs
lami kesimde gözlemlenen cemaatler içinde kadınların ikin
cil konumda yer alması durumuna karşı, kadınlarla erkekle
ri mekansal düzeyde eşitlemeye dönük de bir hamledir. Türki
ye Diyanet Vakfı Kadın Faaliyetleri Merkezi Koordinatörü Hic
ret Toprak görüşmemizde, cemaatlerin kadınlar üzerindeki et
kilerini şöyle açıkladı:
217
nün rengine kadar tayin edici bir anlayışın kadını nasıl edilgen
leştirebileceğini vurgulaması açısından önemlidir. Elbette Top
rak cemaatlerin geneline ilişkin bir tespitte bulundu. Ancak,
benim Gülen cemaatinde görüştüğüm hiç kimsenin gündemin
de de kadınların camilerde erkeklerle eşit mekanı paylaşması,
kadınların imamlığı gibi konular yoktu. Hatta sadece kadınlar
için düzenlenen cemaat içi bir toplantıya katıldığımda, kadın
ların camide ibadet edebilmesi tartışmaları Batılı bir gündem
olarak tanımlandı. Katılımcıların çoğunluğunun ortak görüşü
Türkiye'de kadınların geleneksel olarak evlerde ibadet ettikleri
ve kadınların camide ibadet etmeleri konusundaki ısrarın ika
meci bir anlayış taşıdığıydı. Gülen de kadınlarla ilgili "Onun
omzuna, vakit namazlarını cemaatle kılma, Cuma namazı, hut
be, ezan, kamet ve itikat gibi sorumluluklar yüklenmemiştir"
(2009: 53) ifadesiyle, kadınların camilerde namaz kılma talebi
ni desteklemediğini yazılarında ifade etmiştir.
Nitekim hiçbir cemaat bağlantısı olmayan; ama kadınların
camilerde erkeklerle birlikte ilk namaz kılma girişimlerine ka
tılan aktivist Yasemin Köycü'nün o dönem cemaatlerden nasıl
tepki aldıklarıyla ilgili ifadeleri cemaatlere ilişkin gözlemlerimi
destekler nitelikteydi:
218
dindarlık anlayışını yaygınlaştıran, vakıflarda, derneklerde faa
liyette bulunan kadınlara ya da cemaatteki hakim kadın profili
ne ve dindarlık anlayışına uygun olduğu sürece kadınların ga
zete-televizyon, iş hayatı, akademi ya da siyasette yer almasına,
görünür olmasına itiraz etmez. Bunun ötesinde cemaatlerden
bağımsız hareket eden kadınların kadın diliyle ürettikleri ye
ni dindarlık tanımına ve biçimine mesafeli yaklaşır. Çünkü bu
nu sadece erkek egemen lslam yorumuna yönelik bir başkaldı
rı olarak değil, kendi alanına bir müdahale olarak da algılar. Bu
nedenle kadınların kendi adlarına konuşmalarına ve tavır al
malarına her defasında histerik bir tepkiyle yaklaşır.
Sonuç olarak kadınların camilerde erkeklerle birlikte aynı
mekanda namaz kılabilmesi üzerinden yapılmaya başlanılan
tartışmanın ana ekseni bugün kadın-erkek eşitliği, buna bağ
lı olarak mekanın cinsiyetlere göre kullanımı, mekan üzerinde
kurulan iktidar ilişkileri çerçevesinde tartışılmaya devam edi
yor. Ancak, Türkiye'de kadın ve erkeğin aynı mekanda namaz
kılabilmesi tartışmasının, diğer ülkelerde olduğu gibi karma bir
saflaşmayı öne sürmediğini yeniden vurgulamak gerek. Sorun
şu anda erkekler önde, kadınlar arkada, çocukların ise en arka
da olduğu geleneksel lslami pratiğin yeniden tesis edilmeye ça
lışılması aşamasındadır.
Karma namaz kılınabilmesi konusunda farklı düşüncelerden
bahsetmek mümkün. Sivil toplum örgütlerinde faaliyet gös
teren, görüştüğüm kadınlar arasında keskin bir biçimde kar
ma namazın olamayacağını söyleyen olmadı. Ama gerek na
mazın kadın ve erkek karışık kılınabileceği gerekse kadının da
imam olabileceği konusunda tavır da çok net değil. Bu iki fik
re temelde bir itiraz yoksa da, bunun için mücadele edebilecek
bir inisiyatif de henüz yok. Bu arzuyu dile getirenler hala 'mar
jinal' kalıyor.
Ancak, cemaatlerin bu tartışmalara temelden itiraz etmesi ve
kadınların evlerde ibadet etmesini desteklemesi lslamcılık için
de geleneksel olarak kadın ve ev arasında kurulan ilişkinin bir
uzantısı gibi görünüyor. Kadınların menstruasyon döneminde
camilere girmelerinin günah olarak algılanması, kadınları ca-
219
milerden uzak tutmak üzere bir gerekçe olarak sunuluyor. Ge
leneksel lslam anlayışında menstruasyon kanaması bedenin sı
nırlarını bozan, kontrol edilemez bir akıntı olarak görüldü
ğü için kirletici bulunuyor (Mernissi, 199 1 : 76) . Kadın bede
ni ile dönemsel 'kirlenme' arasında kurulan bu ilişki ve 'kirlen
me' zamanının kontrol edilemezliği, belirsizliği kadını 'kutsal'
mekandan uzaklaştırıyor. Kadınların önemli bir çoğunluğu da
bunu içselleştirmiş olacak ki, cami projesi sürecinde Kadriye
Erdemli camilerde ibadete ilişkin kadınlardaki direnci çok zor
kırdığını görüşmemizde bize şöyle aktardı:
220
me hikayesini anlatmaz. Aynı zamanda belli bir mekan üzerin
den dönemin Müslüman hayat tarzını da tasvir eder. 1970'le
rin Müslüman hayat tarzını kendisine kaynak alan Huzur Soka
ğı, yoksul ve Müslüman insanların oturduğu mütevazı bir ma
halle kurgular. Mahallenin ortasına kurulan apartman ise Batılı
ve kapitalist yaşam biçimini temsil etmesi itibariyle mahallenin
huzuruna tehdit olarak görülür. Bu nedenle romanın kahrama
nı Bilal, mahallenin kadınlarını şöyle uyarır:
221
manda modernleşmeden de bir kaçıştır. Modern hayatın yurt
suzlaştırdığı lslamcılar, yeniden evlerine sığınır, evlerini ve ma
hallerini kendilerine yurt edinir. Modernleşmenin dayattığı bi
reyselleşmeye karşı da mahallelerinde cemaat ilişkilerini sürdü
rür. Hidayet romanlarıyla da aktarılan geleneksel lslamcı dü
şüncede ev, ailenin kurulduğu ve bu yolla tüm Müslümanların
istikrarının korunduğu en temel birim olarak görülür. lslaıncı
lık mahrem olarak tanımladığı ev alanını, kadınla birlikte algı
lar ve onu bir tür mabede dönüştürür. Bir mülk olan ev ve onun
uzamı olarak algılanan kadın arasında anlam olarak da geçişler
yaratılır. Kadını tanımlayan mahremiyet, onunla özdeşleştirilen
eve atfedilirken, aynı şekilde mekanı niteleyen temizlik, sıcaklık
gibi tanımlamalar da ev üzerinden kadına atfedilir.
Zira lslamcı kadınlardan Barbarosoğlu'nun "mekana ruhunu
veren kadınlardır" (2010: 2 1 ) ifadesi, bir yandan ev mekanı ve
kadın arasında manevi boyutta kurulan ilişkiyi onaylarken, di
ğer yandan da bizi, 'mekana ruhunu veren kadınsa maddi bo
yutunu sağlayan da öyleyse erkektir' gibi kaba bir çıkarsamaya
yönlendirir. Çünkü geleneksel lslamcılık, ailede kadın ve erkek
arasında 'tamamlayıcılık' ve 'görev paylaşımı' üzerinden kurdu
ğu ilişkiyi maddi ve manevi alan olmak üzere cinsiyetçi bir ay
rıma tabi tutar. Manevi alan evle özdeşleştirilirken, maddi alan
da kamusal alan olarak konumlandırılır. Bu bağlamda kadın
ve erkek ilişkileri kamusal alan/özel alan aynını üzerinden bir
karşıtlık ve hiyerarşi oluşturacak biçimde bölünür ve örgütle
nir (Çakır, 2009: 137). Bu ayrım aynı zamanda "toplumsal cin
siyet yüklü" (Alkan, 2000: 73) bir bölünmeye işaret eder. Özel
alana ait ev içi rollerin, büyük çoğunlukla kadınların öncelikli
görevleri olarak tanımlanması da bu yüzdendir.
Özel alanın 'siyaset dışı' tanımlanması ise kamusal alan kar
şısında politik bir unsur olarak özel alanı ve özel alanla özdeş
leşmiş cinsiyeti güçsüzleştirir. Siyasetin temel belirlenimi ka
musal alan olunca özel alanın mahrem konulan ve burada ya
şayanların sorunları gündemden ve gözden ırak tutularak asi
metrik iktidar ilişkilerinin sorgulanmasının önü kapatılır ( Ça
kır, 2009: 1 4 1 ) . Bu nedenle Aktaş'ın ifadesinde kendisine yer
222
bulduğu gibi kendi ailesini, çocuklarını ve eşini 'ihmal eden'
bir kadının toplumsal, lslami faaliyetlerine kuşkuyla yaklaşılır
( 1999: 73). llk elden baktığımızda kadın ve ev arasındaki iliş
kiyi sorunsallaştırmayan kadınların, kadının çalışma hayatına
katılımını bile bu görüşün uzantısı olarak ev üzerinden kurgu
ladığına tanık oluruz. Örneğin Barbarosoğlu'nun, kadının ev içi
rollerine ilişkin vurgusu bu anlamda dikkat çekicidir:
223
Kadınların ev içi rollerinin önceliğine ilişkin geleneksel İs
lamcı anlayışta yaygın olarak paylaşılan bu görüş, Gülen cema
atince de kabul görür. Fethullah Gülen kadını, maddeten za
yıf ve nahif, hadiselerden çabuk etkilenir, aynı zamanda da ince
ve zarif bulur (Gülen, 2002: 50-5 1 ) . Bu nedenle kadınlann fıt
ratına uygun işler dışında çalışmalannı tavsiye etmez. Kadınla
nn ancak kadın fizyolojisine ve psikolojine uygun işlerde çalış
ması makbul bulunur. Gülen'e göre, özellikle topluma rehber
lik edecek çocukların yetiştirilmesi ve terbiye edilmesi görevi
nin önemi nedeniyle kadınlann esas uğraş alanı evidir (Gülen,
2006: 79) . Kadınlar ancak bu görevlerini 'ihmal etmemek' koşu
luyla çalışabilirler. Kısacası cemaat, kadınlann toplumsal konu
munu öncelikle 'toplum yaranyla' ilişkilendirdiği için, kadının
özel alandaki rolüne daha çok önem verilir (Turam, 201 1 : 1 50) .
Ancak, sözü edilen toplum yararına işler ya da cemaatteki
ifadeyle 'hizmetler' arasında da cinsiyete dayalı bir hiyerarşi ku
rulmuştur. Kadınlar için tanımlanan görevler arasında kurulan
iş silsilesi nedeniyle olsa gerek, vitrin için transfer ettiği kişiler
dışında Gülen cemaatinde, günümüze kadar hiçbir kadın ak
tör ya da sözcü ön plana çıkmamıştır (Çobanoğlu, 201 2b: 83) .
Ayrıca, kadın takipçiler yaptıkları işlerden çoğu zaman bir ka
zanç beklemezler; bunlar cemaat için karşılıksız (Turam, 201 1 :
147) ; ya da çok düşük ücretlerle yapılır. Kadınların cemaat
te en yaygın göründükleri 'hizmet' alanları ise okullarda öğret
menlik ve evlerde ablahktır.
Cemaatin kadın algısı cemaati takip eden kadınların büyük
çoğunluğunca da paylaşılır, sorgulanmaz. Örneğin cemaatte
görüştüğüm kadınlar da öncelikli görevlerinin annelik olduğu
nu onaylarken aynı zamanda 'kamusal görev' olarak gördükle
ri öğretmenliği de, anneliğin devamı olarak kadınların yapma
sı gerektiğini savundu. Görüşme yaptığım Nalan, "Evet özel
likle öğretmenlerin bayan olması gerekir. Çünkü benim ilko
kuldaki öğretmenim erkekti. Ben hiç anımsamıyorum kendisi
ni, ama bayan olsaydı belki hiç unutmazdım. Çünkü ilkokul
da annenden ayrılıyorsun, anne şefkati hissetmelisin, "52 cüm-
52 Nalan'la yapılan yüz yüze görüşme, 2 1 .09.2010.
224
leleriyle kendi deneyimi üzerinden kadınların daha iyi öğret
menler olabileceğine ilişkin inancını gerekçelendirmeye çalıştı.
Bu anlatımlardan da görüldüğü gibi, cemaatte kadın ve erkek
rollerini hizmet ve fıtrat üzerinden meşrulaştıran dil, cemaat
teki kadınlar tarafından da kabullenilmiş ve içselleştirilmiştir.
Her ne kadar cemaatte sevabın ve hizmetin büyüğünün küçü
ğünün olmadığı öne sürülse de 'büyük işler' hep erkekler tara
fından tasarlanıp, kararlaştırılır (Çobanoğlu, 20 1 2b: 83) . Hiye
rarşide yukarı çıkıldıkça, cemaate ekonomik olarak destek sağ
layan kadınlar dışında, kadınların görünürlükleri ve etkinlik
leri azalır. Nitekim Turam, Gülen cemaatinin kamusal alan
da kadınlara yer vermesinin oldukça görsel bir niteliği olduğu
nu söyler ve bunu sadece "medeni imajını tamamlama çabası"
(201 1 : 140) olarak tanımlar. Cemaati takip eden kadınlar ara
sında bu imajın dışında kalan daha çok ev faaliyetlerine katılır
ve evlerde örgütlenir.
Günümüzde evleri örgütlenmek için etkin şekilde kullanan
önemli lslami gruplardan biri Gülen cemaatidir. Gülen cema
atinde ablalık yapan bir isimle görüştüğümde, Ankara'da bel
li bir mahalleden sorumlu olarak kendisinin evlenmeden önce
300-400 kadınla, evlendikten sonra da "artık bu işler için yete
rince zamanı olmaması"53 nedeniyle en fazla 1 00- 1 50 kadınla
doğrudan temas ettiğini söyledi. Evlerinden çıkmadan, kadın
ları yerlerinde, kendi mekanlarında örgütleyen bu sistem ay
nı zamanda oldukça hiyerarşik bir yapıya sahip. Mahallelerden
sorumlu olan ablaların toplandığı, daha 'ehil' ablalar tarafından
verilen derslerin takip edildiği başka ev toplantıları da düzenle
niyor. Bu derslerde öğretici konumunda olanlar, diğer toplan
tılarda kendilerinden daha 'ehil' ablalarla bir araya geliyorlar.
Yukarıdan aşağıya doğru bilgi aktarımına dayanan bu sistem
de konuların derinliği, katılımcıların niteliğine göre değişiyor.
Gülen cemaatinde ev toplantıları, cinsiyete, lslami bilgi bi
rikimine ve ekonomik gelire göre üç şekilde örgütleniyor. Ce
maate bağlı dernekler ve vakıflar tarafından, kamuya açık yapı-
225
lan toplantılar dışındakiler (Türkçe Olimpiyatları gibi. . . ) , özel
likle de evde yapılanlar, cinsiyete göre ayrışıyor. Kadınların ya
da 'ablaların' ve erkeklerin ya da 'ağabeylerin' ayrı ayrı bir araya
geldiği toplantılar ise lslami bilgi birikimi göz önünde bulun
durularak, yukarıda da bahsettiğim gibi, 'ehil' olanlar arasında
ki hiyerarşiye göre düzenleniyor. Ekonomik gelire göre olan
lar da, çoğunlukla aynı mahallede yaşayan ya da ortak sorunla
rı paylaşan ve benzer gelirlere sahip insanlardan oluşuyor. Bu
insanların lslami bilgisi de, büyük çoğunlukla toplantılara katı
lan ablaların ve ağabeylerin Gülen'in kitaplarına dayanan bilgi
leri aktarımlarıyla sınırlı kalıyor.
Bu bilgiler hangi grupta olursa olsun standart bir nitelik taşı
yor. Cemaatte ablalık yapan kişiye "Cemaat içinde ortak bilgiyi
nasıl üretiyorsunuz?" diye sorduğumda, "Herkes aynı kaynak
lan okuyunca kendiliğinden ortak kanaat oluşuyor,"54 diye ce
vap verdi. Hem Türkiye'de hem de Türkiye dışında tüm evler
de okumalar, Kur'an, Risale-i Nur metinleri ve Fethullah Gü
len'in kitapları55 olmak üzere üç ana kaynak üzerinden şekil
leniyor. Ayrıca görüştüğüm Abla, sohbetlerde kesinlikle siyasi
konularda yorum yapmamak ve sohbet sırasında diğer kadın
larla tartışmaya girmemek konularında 'büyük' ablalardan tel
kin aldıklarının da altını çizdi. Benim katıldığım ev sohbetle
rinde de Abla sadece dini bilgiler veriyor ve ardından yardıma
ihtiyacı olan kişiler için sohbete katılanlar arasından kaynak
sağlamaya çalışıyordu.
Yaptığım görüşmede, toplantıların neden cinsiyetlere göre
ayrıştığını sorduğumda ise Abla, kadınların ve erkeklerin da
ha lslami oldukları için ayn ayrı sosyalleşmelerinin gerekli ol
duğun söyledi, "Zaten bir kadın, erkeğin yanında çok da rahat
edemez,"56 diye de ekledi. Ayrıca bir kadın olarak cinsiyete da
yalı mekan paylaşımının kendisini daha fazla özgürleştirdiğini,
54 isminin kullanılmasını istemeyen Gülen cemaatinden Abla'yla yapılan yüz yü
ze görüşme, 08. 1 1 . 201 1 .
5 5 Fethullah Gülen'in vaazlarının olduğu kasetler d e örgütlenme açısından
önemli kaynaklardır.
56 isminin kullanılmasını istemeyen Gülen cemaatinden Abla'yla yapılan yüz yü
ze görüşme, 08. 1 1 .201 1 .
226
çünkü kadınlarla birlikteyken daha rahat hareket ettiğini be
lirtti. "Hatta çoğu kadının sahip olmadığı birçok imkana sahi
bim çünkü senede bir defa yurt dışına çıkıyorum, ülke içinde
çok yerde geziyorum. Bunu kadınlarla olduğum için ve cema
atin sayesinde yapıyorum,"57 diyerek, cemaatin kendisine sağ
ladığı 'imkan'lara da değindi. Diğer bir ifadeyle, cemaatte cinsi
yetler arası karşılaşma olasılığının en düşük düzeyde olmasının
kendisini rahatsız etmediğinin altını ısrarla çizdi. 58
Öte yandan bu cinsiyetçi görev dağılımının cemaatin örgüt
lenmesinde pragmatik de bir anlamı var. Zira Turam'ın da tes
pit ettiği gibi çoğu aile, kadınlan erkeklere göre daha güven ve
rici, telkin edici ve daha az kuşku uyandıncı bulduğu için ka
dınlann bağış toplamaları ve insanlann özel alanlarına girmele
ri daha kolay oluyor (20 1 1 : 147). Bu yolla kadınlar cemaate ya
da lslam'a 'erkeklerin giremediği' alanlara girerek 'hizmet ettiği'
için önemli bir görevi yerine getirdiğini, erkeğin eksik bıraktı
ğı görevi tamamladığını düşünüyor. Böylece kadınlar Gülen'in
kadınlara biçtiği "erkeğin elinin yetişmediği yerlere uzanıp ora
daki eksiklikleri tamamlama"59 misyonunu da yerine getiriyor
ve bu kadınlara önemli bir manevi tatmin sağlıyor.
Temelde cinsiyetler arası tamamlayıcılık ilkesine dayalı bu
toplumsal tahayyül cemaatin tüm ağlarında benzer biçimde
nüksediyor. Cinsiyete, bilgisine ve ekonomik koşullarına gö
re olmak üzere üçlü bir yapılanması olan sohbetler çeşitli ülke
ve bölgelerde aynı şekilde sürdürülüyor. Oldukça esnek ama
paradoksal bir biçimde aynı oranda da disiplinli bir örgütlen
me yapısı olan Gülen cemaatine dahil olanlar, genellikle ce
maatle bağlantılarını 'gönüllülük' üzerinden tanımlıyor. Bu
227
kadar geniş bir birliği sağlayansa büyük oranda Gülen'in ka
setlerini dinleyerek başlayan, ardından topluluğa abla ve ağa
beylerle yayılan sohbetlerle devam eden bir zincirle gerçekle
şiyor. Bu çerçevede Türkiye dışındaki okullardan birinde mü
dürlük yapan bir isim cemaat içinde sohbetlerin anlamını şöy
le ifade etti:
228
den alternatif kamusal alanlar da oluşturur. Böylece ev, kadın
lar tarafından liberal formülün dayattığı kamusal-özel alan ay
rımında, özel alanı temsil etme özelliğini yitirebilir. Evler ka
dınlar için bir eğitim kurumu ya da çeşitli konularda karşılık
lı dayanışmayı yaratan, artıran sivil yapılanmalar gibi örgütle
nebilir.
Butler, evin yitirdiği ve yeniden bulduğu anlamları açıkla
mak için önemli kavramsal araçlar sağlar. iktidardan bağım
sız bir özneleşmenin mümkün olmadığını söyleyen Butler, ik
tidarı aşmanın bir yolu olarak performatiflik kavramını öne
rir. Asıl yapılması gerekenin her imkanı bir imkan olması ne
deniyle yüceltmekten ziyade halihazırda mevcut olan ama kül
türel olarak idrak edilemez ya da imkansız addedilen kültü
rel alanlardaki mevcut imkanları yeniden betimlemek gerekti
ğini söyler (20 10: 241 ) . Butler'ın bu iddiası Bhabha'nın melez
lik yoluyla iktidarın muğlaklaştırabileceği savunusunu destek
ler. Zira lslamcı kadınlar da kendilerine 'imkan' olarak sunu
lan, daha güvenilir bulunan evlerde örgütlenmeyi performatif
edimler sonucu dönüştürerek kamusal-özel alan arasındaki ay
rımı muğlaklaştırır. Kadınların cemaat hayatının ve kurdukla
rı ağların yoğunluğu kamusal-özel alan arasındaki sınırlan bu
lanıklaştırdıkça kadın kadına olmanın yarattığı güven ortamı
kadın takipçiler için güçlü bir iktidar kaynağı haline gelir (Tu
ram, 201 1 : 1 6 1 ) .
Örneğin Cihan Aktaş özellikle 1970'li ve 1980'li yıllarda et
kin olan ev toplantılarının sadece 'belirlenmiş' değil, bilgilendi
rici, dönüştürücü peiformatifbir pratik olduğuna ilişkin bize şu
bilgileri verir: " ( . . . ) 70'lerde ve SO'lerde lstanbul'da dindar genç
kadınlarca evlerde gerçekleştirilen, giderek kamusal mekanlara
kaydırılan kitap okuma ve yorumlama toplantıları . . "62 Aktaş, .
229
ve ilmihal çalışılan, bunun yanı sıra edebiyat ve sanat faaliyet
lerine de bir kapı açan ev toplantılannda. " 63
Görüldüğü gibi ev mekanı Islamcı kadınlar tarafından dai
ma kamusal alana katılımda bir tür 'ara mekan' olarak kullanı
lır. Zira kamusal ile özel alan aynını da kendiliğinden oluşmuş
mekansal bir ayrım değildir, toplumsal olarak yapılandırılmış
tır. Mekan üzerine çalışan Shick'e göre mekansal mitlerin özü
farklılıktır. Bu farklılıklar 'bura' ile 'ora' arasında var oldukla
rı hayal edilen karşıtlıklar çevresinde dönüp duran inançları
somutlaştırır. Cinsellik bu karşıtlıkları kodlamak için önemli
bir araçtır (2000: 6). Böylece karşıt mekanlar yaratılarak ben
lik, 'öteki' dolayımıyla, yaşanılan mekanda bir iktidar tezahü
rü olarak yeniden üretilir. Bu iktidar ilişkileri toplumsal olarak
inşa edilen kamusal ve özel alan aynını arasında keskin bir sı
nır oluşturur. Oysa böyle bir sınır olmadığı gibi, tam tersi, ara
lannda geçişlilikler vardır.
Bu durumda toplumsal olarak inşa edilen bu alanlar zama
na ve mekana göre değişebilir ( Çakır, 2009: 1 3 7 ) . Nitekim
özel alan ya da mahremiyet de doğal olarak gelişen bir şey ya
da politika-dışı bir olgu değildir (Alkan, 2000, 79) . Bunun
böyle olmadığını, "kişisel olan politiktir" savıyla feminizm
bize gösterir. Islamcı kadınlar ise feminist olma kaygısı taşı
madan mekansal mitleri ve kadınlar aleyhine işleyen bu ay
rışmayı çözer. Kadınlar ev toplantılarına katılarak tekrar et
tikleri edimler yoluyla, Butler'ın söylediği gibi tekrarı müm
kün kılan toplumsal cinsiyet normlarını yerinden eder (20 10:
240) . Geleneksel Islamcıhk'ta kamusal-özel alan ayrımı üze
rinden kadınları özel alana 'sıkıştıran' patriarkal sistem ka
dınların tekrarıyla çözülür. Kamusal alan ile özel alan birbiri
ne bağlanır. Bu bağ, Islamcı kadınları da daha görünür kılar.
Islamcıhğın bugünkü başarısı da zaten kamusal alan ve özel
alan arasında bir uyumlaşma sağlamış olmasıdır. Bu neden
le Islamcı kadınların 'tekrar' olarak edimi kendisine özgür
leşme imkanı tanımasının yanında Islamcıhk açısından daha
230
geniş bir iktidar ağı yaratarak lslami görünümü de arttırır ve
yaygınlaştırır.
Özetle kadın ve ev arasında kurulan ilişki lslamcı kadınlar
arasında hiçbir zaman tekdüze ve sadece erkeklerin belirledi
ği bir biçimde ilerlemez. Ev, lslamcı kadınlar tarafından sade
ce bir kapanma mekanı olarak değil, kadınların eğitim aldıkları
ve sosyalleştikleri bir tür 'dışarısı'na geçişin ara mekanı olarak
da kullanılır. Evlerde kadınlar tarafından dinsel bilgilerin edi
nilmesi, Kur'an'ın nasıl yorumlanacağım öğrenmek, ortak na
mazlara ve bağ kurucu bir pratik olarak sohbetlere katılmak bir
müminler topluluğu oluşturmak demektir (Göle, 20 1 2: 63).
Böylece ev toplantıları lslamcı kadınlara performatif edimler
yoluyla alternatif bir kamusallaşma imkanı sağlar. Genelde ev
lerinden çıkmaması beklenilen kadınlar, evlerde bir araya ge
lerek lslami konular üzerine sohbetler eder, dini kitaplar okur,
küçük çapta eğitim programları sürdürür. Bunlar arasında gün
delik sohbetlerin yapıldığı, üzerine duaların okunduğu küçük
ölçekli toplantılar olduğu kadar, bugün, çoğunluğu eğitim ko
nusuna odaklanmış kadın derneklerinin de temellerini atan yo
ğun gündemli toplantılar da vardır. Bugün kamusal alanda gö
rünür olan lslamcı kadın entelektüellerin önemli bir kısmı, ev
toplantılarında ilk kamusal alan deneyimlerini yaşamışlardır.
Bu toplantılar kadın derneklerinin oluşum sürecinde de kolay
laştırıcı bir etki yaratmıştır.
231
lan, 1995'in Nisan ayında lstanbul'da RP'ye kayıtlı üye sayısı
nın dört yüz bine ulaştığını belirtir (2002: 268). Ayrıca, aynı
yıl RP'nin İstanbul Hanımlar Komisyonu, bir yılda 3.465 eği
tim semineri, 1 .572 konferans, 326 salon toplantısı, 14.23 1 ev
sohbeti olmak üzere ziyaret, piknik gibi faaliyetler aracılığıyla
1 . 262.577 kadına ulaşmıştır (Arat, 1 999: 26) . Bu faaliyetlerin
en önemli sonucu kadınlara, daha önce keşfedilmemiş mekan
lara ve insanlara ulaşma imkanı sağlamış olmasıdır. Harem/se
lamlık aynını nedeniyle erkeklerin giremediği ev mekanına gi
ren kadınlar böylece hangi ailenin ne kadar yardıma ihtiyacı ol
duğunu tespit ederek büyük çoğunlukla erkeklerin elinde olan
kaynakların 'yardım' maksadıyla kitleye ulaştırılmasına aracılık
etmiştir. Aynı zamanda ev toplantılarında kadınlar, bir taraftan
ailelerin ihtiyaçlarını gidermek için onlarla sohbet ederken, di
ğer taraftan da birlikte ibadet edip, Kur'an okuyup, dini sohbet
ler düzenleyerek bir tür iman tazeleme olarak adlandırabilece
ğimiz dinsel güçlenmenin de temellerini atmıştır.
Aslında RP'nin kullandığı yöntem, diğer bir ifadeyle kadın
ların evleri ve mahalleleri örgütlemeleri lslamcı harekette özel
likle kadınlar tarafından, daha önceki bölümde tartıştığımız gi
bi, uzunca zamandır kullanılan bir yöntemin yeniden keşfedil
mesi, belli bir parti örgütlenmesi çerçevesinde disipline edil
mesiydi. RP'nin kadın aktivistleri, siyaseti evlerin içine götüre
rek kadınları siyasal uğraşlara katılmaya ve tesettürleri yoluy
la himayeyi simgesel düzeyde siyasal alana taşımaya özendir
mekteydi (White, 2002: 278) . Ancak, kadınları siyasal uğraşla
ra yönlendirmek doğrudan onları siyasallaştırma maksadı taşı
mıyordu. Kanımca, esas olarak çoğu zaman siyasallaşma kaygı
sı taşımayan tesettürlü kadınlar aracılığıyla lslam kamusal ala
na siyasal bir olgu olarak dayatılmak istenmekteydi. Daha açık
bir ifadeyle, lslam'ın kamusal alandaki görünürlüğü, kitle İs
lamcı iktidarı doğrudan desteklemese de iktidarı meşrulaştır
makta ve güçlendirmekteydi. Bu nedenle, özellikle tesettürlü
kadınların kamusal alandaki 'cinsiyetlendirilmiş' rolleri, görü
nürlükleri lslamcılık açısından önem kazanıyordu.
Büyük çoğunluğu kadınlar üzerinden yürütülen yardım fa-
232
aliyetleriyle toplumun en küçük hücrelerine kadar sızan ikti
dar, küçük hücreler arasında 'İslami yardımlaşma' ağlanyla ge
niş bir dayanışma bağı kurdu. Kurulan bu bağ, ortak ahlak ve
siyasi iradenin gelişmesi açısından önemli bir toplumsal altya
pı çalışmasıydı. Türkiye'de siyasal sürece biçim veren de bizati
hi İslamcı aktivistlerin RP'yle ilişkileri değil, aktivistlerin ken
di aralarında kurdukları ilişkilerdi (White, 2002: 197). Nite
kim İslamcı iktidarın RP'den AKP'ye kadar parlamento dene
yimini, 'çoğunluğun temsili'ne taşıyan başarısının esası bu iliş
ki ağlarının ne kadar sıkı örüldüğüyle yakından ilişkilidir. An
cak, sözünü ettiğim toplumsal ağın kurulmasında bir yandan
kadınlara önemli roller atfedilirken, diğer yandan siyasal tem
sil noktasına gelindiğinde kadınlara, özellikle tesettürlü kadın
lara aynı önemin ve önceliğin verilmemesi hareket içinde cin
siyetler arası gerilimlere neden oldu. Bu gerilim sadece İslamcı
kadın ve erkekler arasında değil, aynı zamanda yardım dernek
leri/vakıflarıyla hak temelli derneklerde çalışan kadınların ken
di arasında da açığa çıktı.
İslami kitleyi birbirine bağlayan dinamizmin büyük oranda
kadınlar aracılığıyla kurulması kadınların geleneksel rollerini
sürdürürken, geleneği tercüme ederek performatif edimler ara
cılığıyla kendilerine de kamusal alanda, özellikle, dernekler
de alan açmalarına imkan tanıdı. Nitekim bugün Türkiye'de
sayısı neredeyse 300'ü bulan İslamcı dernek, vakıf, grup için
de İslamcı kadınlar önemli bir siyasi baskı grubunu oluşturur
(Eraslan, 2005: 824) .64 Ancak, kadın dernekleri bu baskıya pa
ralel homojen bir yapı arz etmez. Zira İslami eğilimli dernek
ler için, tüm karakteristiklerin farklı bileşenlerinden oluşan
bir matriks kurmak mümkündür (Akşit, Serdar ve Tabakoğlu,
2005: 678) . Yine de bu 'matriks'i kabaca kendi içinde ayrıştır
maya çalıştığımızda Türkiye'de İslamcı örgütlerin, hak teme
linde çalışan ve dayanışma/yardımlaşma temelinde çalışan ör-
64 Bugün Türkiye'de bulunan 90.000 sivil toplum örgütünün içinde lslami sivil
toplum örgütleri önemli bir yer kaplamaktadır. 2005 yılında Türkiye öncülü
ğünde kurulan lslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluştan Birliği'nin 187 üyesin
den, 79'u Türkiye'dendir. http://www . theunity .org/tr/index.php ?option=com_
content&view=article&id=540&1temid=7.
233
gütlenmeler olmak üzere önce faaliyetlerine göre, daha sonra
ise sadece kadınların ya da karma -kadınlarla erkeklerin bir
likte kurdukları- örgütlenmeler olarak cinsiyetlere göre kendi
arasında ayrıştığını söyleyebiliriz. Dayanışma/yardımlaşma te
melli çalışan örgütlenmeler bahsettiğim dernekleşme sürecin
de özellikle kadınlar açısından daha geniş bir alanı kaplamak
tadır.65 Hak temelli mücadele ise kadınlar tarafından çoğu za
man zayıf bırakılmaktadır. Görüştüğüm dernek temsilcileri
nin aktarımlarına göre, kadınlar dayanışma/yardımlaşma ko
nularında gösterdikleri hevesi, hak mücadelelerinde aynı şe
kilde göstermemektedir. Kadınların daha çok dayanışma/yar
dımlaşma örgütlerinde faaliyet göstermelerini, başörtülü ka
dınların eğitim hakları için mücadele maksadıyla kurulmuş
olan AK-DER'den Neslihan Akbulut kendisiyle yaptığım gö
rüşmede şöyle dile getirdi:
65 Türkiye'de çalışma alanları baz alınarak yapılan Türkiye'de Sivil Toplum: Bir
Dônüm Noktası Uluslararası Sivil Toplum Endeksi Projesi Türkiye ülke Raponı
201 1 verilerine göre, Türkiye'de STK'ların büyük çoğunluğu sosyal dayanışma
ve hizmet odaklı çalışır. Derneklerin % 1 8 , l 'ini "dini hizmetlerin geliştirilme
sine yönelik hizmet faaliyetleri" veren cami dernekleri, % 14,3'ünü spor ku
lüpleri, % 1 3,Tsini yardımlaşma dernekleri, % 9,S'ini kalkınma ve konut der
nekleri, % lO'unu ise mesleki dayanışma örgütleri oluşturmaktadır. Buna göre,
derneklerin % 65'inin herhangi bir siyasal gündemi yoktur; çoğunluğu sosyal
hizmetler ile dayanışma faaliyetlerine odaklanmıştır (TÜSEV, 201 1 : 1 8) .
6 6 Neslihan Akbulut'la yapılan yüz yüze görüşme, 06. 12.20 1 1 .
234
Akbulut, hak temelli örgütlenmelerde kadınları görmeme
mizin temel nedenini kadınların erkeklerle yaptıkları deşifre
edilmemiş ittifakla ilişkilendirdi. Kadınların, hakları için er
keklerle mücadele etmek yerine, erkeklerin de onayladığı yar
dım kuruluşlarında faaliyet göstermelerini lslamcı hareket
içindeki erkek egemen görüşü tamamlayan bir tutum olması
nedeniyle eleştirdi. Yine karma bir örgütlenme olan, ama AK
DER gibi, 28 Şubat sonrasında başörtülü kadınların hak müca
delesi nedeniyle kurulan ÖZGÜR-DER'in on yıl başkanlığını
yapmış olan Hülya Şekerci de, bu konuda kendisiyle yaptığım
görüşmede Akbulut'a benzer eleştirileri paylaştı:
235
rine/vakıflara yönlendirdiği vurgulandı. Bu iki değerlendirme
den yola çıkarak, kadınların dayanışma/yardımlaşma dernekle
ri/vakıfları içindeki faaliyetlerinin, var olan iktidar ilişkilerini
zedelemediği gibi yardımlaşmaya eşlik eden 'lslami dil'in top
lumda dindarlığın güçlenmesine vesile olduğu için erkekler ta
rafından da desteklendiğini söyleyebiliriz. Diğer bir ifadeyle,
kadınların yardımlaşma alanında faaliyet göstermesi, patriarkal
iktidar ilişkileriyle mekansal düzeyde bir hesaplaşmadan ziya
de kamusal alanı dişil ve erkeksi alanlar olarak yeniden örgüt
leyerek cinsiyetçi kamusal alan paylaşımını kadın eliyle tesis
etmektedir. Böylece erkek egemen iktidar, kadınların 'hizmeti'
aracılığıyla yeniden üretilmektedir.
Bu bağlamda lslamcı kadınların bugün Islamcılık içinde ka
larak İslamcılığın geleneksel kalıplarını ve ataerkil sınırları
nı aşmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Sancar'ın (2012: 201 ) Türk
ulusunun inşasında kadınların dahil oldukları cemaatlerin
kimliğini taşıyarak, ayrılık/farklılık kodlarını kullanarak ken
dilerini güçlendirmeye çalıştıkları ve bu durumun kadınların
yerel patriarkilerle ilişkilerini çoğu zaman bir karşıtlık olmak
tan öte işbirliği ya da 'patriarkal pazarlık' olarak şekillendirdiği
yönündeki tespitini Islamcı kadınlar için de kullanabiliriz. Zi
ra kadınları ve aileyi toplumu düzenleme aracı olarak görme,
hem Türk milliyetçiliğinde/ulusçuluğunda hem de lslamcılı
ğında yaygın ve benzer bir kanıdır. Ancak, kadınların çoğu za
man kullandığı bu pazarlık bir yandan kadınları güçlendirirken
bir yandan da, kadın hareketinin zayıf yanlarını üretir. Patriar
kal sistemle büyük yasa (lslamcılık ya da Milliyetçilik/Ulusçu
luk) sınırları içinde pazarlık etmek, kadınlara geleneksel rolle
ri üzerinden kamusal alanda çoğu zaman dişilleştirilmiş alan
lar açarken, feminizmin ise önünü tıkar. iktidar ilişkilerine ek
lemlenmiş kadın mücadelesi, feminizmin savlarının tersine bü
yük yasaya hizmet ettiği oranda meşrulaşır ve güçlenir. Kadın
güçlenmesine feminizme yol açmadığı ve sözünü ettiğim top
lumsal bağı tehdit etmediği oranda kamusal alanda yer açılır.
Öyleyse, kadınların bugün 'dişil mekanlar' olarak tanımladı
ğım derneklerdeki/vakıflardaki faaliyetleri İslamcılık ya da din-
236
darlaşmayla birlikte düşünülmelidir. Görüşmelerde de teyit et
tiğim gibi kadınlar tüm bu yardımları öncelikle 'sevap kazan
mak' için yaparlar. Burada, kadınları mobilize eden temel mo
tivasyon dindir. Din, kadınlar tarafından kullanılan bu yeni si
yasette yalnızca kitleleri seferber edici bir ideoloji olarak değil,
çatışan çıkarların, en azından geçici olarak, maskelenmesinde
önemli bir rol oynar (White, 2002: 4 1 3 ) . Kadınların yardım
laşma derneklerindeki/vakıflarındaki rolü de, zenginden faki
re kaynak aktarımı iddiasıyla ya da "kendi yararlılıklarını ispat
lama" (Sancar, 201 2: 99) çabasıyla dindarlığı sınıfsal ayrışmayı
aşan bütünleştirici bir unsur olarak yeniden kurar. Kadın eliy
le inşa edilen bu yeni dindarlık ise yatay ilişkiler ya da Bayat'ın
deyişiyle "pasif ağlar" (2007, 20 10) sayesinde İslamcılığın top
lumsal olarak gücünü arttırır.
Ancak, Islamcı kadınlar arasında yardım derneklerinde/va
kıflarında erkeklerle "patriarkal pazarlık" (Kandiyoti, 1988)
içinde olan kadınlar ile bunun dışında kalan kadın hakları üze
rinden mücadele veren Islamcı kadınlar arasında önemli bir ay
rışma da ortaya çıkar. Yardım dernekleri/vakıfları içinde kadın
ların erkeklerle yaptığı pazarlık, hak mücadelesi veren kadınla
rın faaliyetlerini de dolaylı olarak zayıflatır. Çünkü yardımlaş
ma ve kadın arasında kurulan doğrusal ilişki hak mücadelesi
veren kadınları 'makbul olan'ın dışında kalan söylemleri nede
niyle hareketin bütünü içinde marjinalleştirir. Başka bir anla
tımla, kadın eylemliliğini siyaset dışı bir alanda tanımlayan İs
lamcıların, siyaseti besleyen ama siyasetin merkezinde tanım
lanmayan dindarlığı, kültürel bir kod olarak kadınlara devret
mesine yardımlaşma derneklerindeki/vakıflarındaki rolleriyle
kadınlar da hizmet eder. Öyleyse, siyasal bir proje olarak İslam
cılık iktidarla toplumu birbirine bağlayan, bütünleştiren 'kül
türel' bir araç olarak dindarlığı kadınlar üzerinden sürdürür
ken, kadınların önemli bir çoğunluğu da kendilerine atfedilen
bu kültürel rolü içselleştirir. Bu kültürel tanımlanış kadınları
başta itiraz ettikleri yere tekrar döndürür. Zira Islamcı kadınla
rın güçlenmesini bir hak mücadelesi olmanın ötesinde, kültü
rel bir sorun olarak ele alan görüşlerin asıl üreticileri oryanta-
237
list çalışmalardır. Bu durum, yardımlaşma derneklerinde/vakıf
lannda aktif olan kadınlarla, hak mücadelesi veren örgütlerde
ki kadınlar arasında ciddi bir gerilim yaratır. Örneğin, yardım
laşma derneklerVvakıfları içinde hareket eden kadınlara daha
mesafeli yaklaşan AK-DER'de uzun yıllar yöneticilik yapmış
olan Fatma Benli, İslamcı kadınlar arasında yaygın olan yar
dımlaşma ile sevap kazanmak arasında kurulan ilişkiyi eleştirel
bir dille göıüşmemizde şöyle aktardı:
"Hidayet Abla'nın68 bununla ilgili çok güzel bir sözü var, 'on
lar direkt cennete gider' der. Onlar mesela kömür yardımı ya
pıyor, direkt onlann, o anki mutluluğunu göıiiyorsunuz. Ben
başörtüyle alakalı binlerce kişiyle görüştüm, bir şekilde sa
vunma yazdım , dilekçeler yazdım, ama hiçbir şey yok. Ne
den? Çünkü bir faydam olmadı ki ! Belki geçen yıldan beri bi
raz gündeme girmeye başladı. O yüzden bu alanda böyle uzun
süreli olmak, hak temelli mücadele yapmak kolay değil. " 69
238
de sadece % l ,28'i demokrasi-hukuk-insan haklan alanlarında
çalışmaktadır (Tüsev, 201 1 : 63) .
İstatistiklerin de ortaya koyduğu gibi, görüştüğüm yardım
temelli çalışan demek ve vakıflar da, sivil toplum faaliyetlerini
muhalif, eleştirel bir mücadele aracı olarak görmeyip daha çok
topluma hizmet temelinde örgütlenmiş 'aracı' mekanizmalar
olarak tanımladı. Bu tür örgütlenmelerde kadınların erkeklere
nazaran daha fazla olması da kadının fıtraten erkeklerden daha
yardımsever olması, kadının zamanının daha çok olması (kadı
nın büyük çoğunlukla çalışmadığı kabul edildiği için) ve 28 Şu
bat nedeniyle kadınlara dernekler/vakıflar dışında kamusal ala
na dahil olma imkanının bırakılmamasıyla ilişkilendirildi.
Öte yanda, yardım kuruluşlarında kadınların sayıca fazla ol
duğuna ilişkin yaptığım tespite karşı, Esra Elönü, "kadınlar gö
rünürler, ama etkin değiller. ldari kısmında, işi yürüten kısım
larda erkekler vardır,"71 değerlendirmesiyle, kadınların der
neklerde/vakıflarda sayıca fazla olmalarından öte derneklerde/
vakıflarda hangi görevlerde yoğunlaştıklarına bakmanın öne
mine dikkat çekti. Bu çerçevede erkek başkanlar ve erkek yöne
tim kurullarına sahip olan gerek IHH gerekse de Kimse Yok Mu
Demeği'nde yaptığım görüşmelerde, bu kurumlarda çalışan ka
dın sayısının dönemsel olarak farklılık gösterdiğine yönelik
bilgi aktarıldı. Kadınlardan, ihtiyaca göre 'gönüllülük' esasıy
la hizmet alınması örgütlerdeki kadın sayısının değişkenliğinin
ana nedeniydi. Bu da Elönü'nün tespitini destekler nitelikteydi.
Diğer bir ifadeyle, derneklerde/vakıflarda erkekler kaynak bu
lan, kaynağı yönetenlerdi; kadınlar ise ihtiyacı tespit edip, ye
rine ulaştıranlardı.
Öyle görünüyor ki lslami sermaye alanından dışlanan kadın
lar, 72 kadınlar tarafından kurulmayan derneklerin/vakıfların
parasal kaynaklarına da uzaktır. Zira dernekler/vakıflar üzerin-
239
den kitleye yardım ulaştırma stratejisi İslamcı erkeklerin ser
mayelerini büyütmeleri, kapitalistleşmeleriyle yakından ilişki
lidir. Sermayelerini büyüten lslamcı erkekler, kadınlara serma
yenin asıl kaynağına ilişkin inisiyatif vermezken, hayır işleri
ni kadınlar aracılığıyla yürütür. Neoliberal ekonomik koşulla
ra bağlı Türkiye'de yardımlaşma derneklerinin/vakıflarının ar
tışı, tüm dünyada olduğu gibi refah devletinin tasfiye edilmesi
sürecinde devletin sosyal destek misyonunu ikame edebilmesi
için yardımlaşma derneklerini/vakıflarını öne çıkardığı planlı
bir süreçtir. Ancak Türkiye'deki değişikliğin ayırt edici özelliği,
refah devletinin tasfiyesine paralel olarak ülkede lslami muha
fazakarlığın da yükselmesidir (Buğra, 20 12: 50) . Bu bağlamda
çoğu, kadınların gönüllü hizmetlerine dayanan örgütlerin sayı
sı artmış ve hayırseverlik toplumsal alanda çok önemli hale gel
miştir. Ama yapılan hayrın niteliği yani kimlere yapılacağı ka
dınlar tarafından belirlense de, niceliği yani yardımın ne kadar
yapılacağı erkekler tarafından belirlenmektedir.
Bu cinsiyetçi görev dağılımı özellikle din temelli örgütlenme
lerin, aile ve cemaat ilişkilerinin yeniden canlandırılarak 'hayır
severlik' misyonunun devletin boşalttığı alanı doldurduğu yeni
dönemi desteklemektedir. Ailenin, toplumun temel birimi ola
rak yeniden öne çıkarılması da, devletin sorumluluk alanında
olan birçok sosyal desteğin aile içinde dayanışma çerçevesinde
çözülebilmesi bağlamında gündeme alınmıştır. Zira işsizlik si
gortası ya da sosyal destek araçlarının iptidai niteliği, güçlü bir
refah rejiminin eksikliğini ikame etmek için önce aile dayanış
masını gerekli kılar (Buğra, 20 12: 48) . Diğer bir ifadeyle, Tür
kiye'de de yardım derneklerinin yaygınlaşması ve siyasi bir dü
zenleme aracı olarak ailenin yeniden gündeme alınması refah
devletinin çözülmesiyle doğrudan ilişkilidir.
Aslında dini dayanışma mekanizmalarını devreye sokarak,
refah devletinin toplumda oluşturduğu yaraları telafi etme ça
bası literatürde uzunca bir zamandır tartışma konusudur (Har
vey, 2006; Haenni, 201 1 ; Doğan, 201 1 ; Kesgin, 20 1 1 ). Bu çer
çevede doktora çalışmasını yardımlaşma dernekleri üzerine ya
pan lpek Göçmen de, sosyal devletin çözülmesiyle sosyal yar-
240
dım organizasyonlarının faaliyetlerindeki artış arasındaki iliş
kiyi din temelli örgütlenmeler üzerinden açıklar ( 20 1 1 ) . 73
Göçmen 20'den fazla yardımlaşma örgütüyle yaptığı görüşme
ler sonucunda, neoliberal politikalarla dindarlığın birbirini ta
mamladığını ve bunun sonucunda da sosyal devlet alanının ha
yırseverlik ve gönüllülük ilişkilerine terk edildiğini, bu ortam
da din temelli organizasyonların ise en yoksul kesimlerin muh
taç bırakıldığı kurumlar olarak ortaya çıktığını söyler (201 1 :
1 2 1 ) . Fakat tüm bu tartışmaya ek olarak, konuyu Türkiye öze
linde inceleyen Göçmen, din temelli örgütlenmelerin yardım
laşmanın yanı sıra "ahlaki ve dini eğitim yoluyla toplumu dö
nüştürmek" (20 1 1 : 1 3 1 ) maksadı da taşıdığını iddia eder.
Bugün lslamcı kadınların yardım yapmak için evlere gitme
leri, insanlarla sohbet etmeleri, ibadet etmeleri sadece kadınlar
arası dayanışma ağı sağlamamaktadır. Aynı zamanda lslami ah
lak temeline dayalı gündelik hayat tarzı dönüşümün de temel
leri, toplumun hücrelerinde gerçekleşen bu toplantılarda atıl
maktadır. Bu nedenle, özellikle kadınların yoğunlukta olduğu
örgütlerde, yardımlaşmayla eşgüdümlü bir eğitim süreci de de
vam etmektedir. Gerek ev toplantılarındaki sohbetlerde, gerek
se örgütler çerçevesinde verilen eğitimlerde kadınlar arasında
temas güçlendirilerek bir anlamda bir denetim mekanizması da
sağlanır. Yani gündelik yaşamı yardımlaşma ağlarıyla kadınlar
üzerinden örgütleyen İslamcılar, öncelikle mikro düzeyde İs
lamlaşmayla toplumsal bir dönüşümün temellerini atar.
Örneğin Kadından Topluma Eğitim Grubu'nun Başkanı Nec
la Koytak, örgütlerde yardımlaşma ile eğitimin nasıl eşgüdüm
lü sürdürüldüğünü görüşmemizde şöyle aktardı:
241
Onun dışında daha sürekli olan eğitimleri oluyor. Mesela diye
lim bir derneğin yaptığı çeyizinizi hazırladınız mı başlığıyla bir
eğitim. Ama neymiş çeyiz, bilgilenmek. Anlatabildim mi? El işi
değil. Başlığı o ama böyle bir hoşluk olsun diye. Onlar da me
sela bu eğitimi yapıyorlar. O eğitimin içinde her şey var. Yaşa
dığımız dünyayı tanımaya ilişkin, kendisini, daha doğru bir İs
lam anlayışıyla ilişkili. Yani bu da var. lslam'ı daha doğru anla
maya ilişkin dersler de yapıyorlar bu topluluklar içerisinde. "74
242
eğitim kurumları haline dönüştüğünü görüşmemizde şu cüm
lelerle aktardı:
243
manda bu hayat tarzının ihracına da vesile oluyor. Örneğin sa
dece yerel değil, uluslararası yardımları da organize eden lHH
ve Kimse Yok Mu dernekleri gibi örgütler yardımlarla ulusla
rarası düzeyde siyasi sonuçlar da elde etmeye çalışıyor. Örne
ğin, görüşmemizde lHH'da kadın örgütlenmesinden sorumlu
Fatma Kutay yurt dışında yaptıkları yardımlardaki tutumlarına
ilişkin şu bilgileri verdi:
244
sinde önemli bir gerekçe olmuştur. Haenni, insanlann desteği
ni almanın en iyi yolunun onlara eğitim ve sosyal hizmetler gö
türmekten geçtiğini lsl:lmcılann çok iyi anladığını söyler (20 1 1 :
1 24). Toplumla iktidan birbirine bağlayan bir mekanizma ola
rak demeklerin/vakıflann 'aracı kurum' yönüyle işlevselleştiril
diğini söyler. Bu yeni perspektif Tuğal tarafından derinlemesi
ne tartışılır. Tuğal, insanlann desteğini almak ve iktidann hege
monyasını sağlamlaştırmak açısından sivil toplumculuğun öne
mini Gramsci'nin 'pasif devrim' teorisini yorumlayarak açıklar
(20 10). Tuğal'a göre, lsl:lmcılar son yirmi-otuz yılda milyon
larca insanı harekete geçirip siyasallaştırmak üzere siyasal par
tiyle bağlantılı cemaatler, kayıt dışı gruplar ve dernekler kurdu
lar. Başka bir ifadeyle, 'sivil toplum'u (günlük yaşamı, toplum
sal uzamı ve insanlann ekonomiyle ilişkisini) 'siyasal toplum'la
(otoriteyi ve birliği oluşturan liderlikle) birleştirmeyi başardılar
(20 10: 18) . Böylece, Haenni'nin de tespit ettiği gibi lsl:lmcılar
tabanda destek sağlayabildi ve hegemonyalarını güçlendirdiler.
Tuğal'ın referans aldığı Gramsci'nin ( 19 7 1 ) 'pasif devrim'
adını verdiği süreç, devrimci hareketlerin mevcut düzene so
ğurulmasıdır. Tuğal ise Gramsci'yi revize ederek 'hegemon
ya'yı " l ) tahakküm ve eşitsizlik için rızanın, 2) günlük yaşa
mın, uzanım ve ekonominin belli otorite örüntüleriyle özgül
şekilde eklemlenmesi yoluyla, 3) belli bir önderlik tarafından,
4) farklılıklardan birlik yaratmak suretiyle örgütlenmesi" ola
rak tanımlar (20 10: 37). Tuğal, sivil toplumla devleti birbirine
bağlayan alanı da 'siyasal toplum' olarak ele alır ve kitap boyun
ca asıl buraya odaklanır. Siyasal topluma odaklanmanın nede
nini "kapitalist devletlerde rızanın yalnızca sivil toplumda ku
rulmaması, yönetenlerle yönetilenlerin sözde, hayali eşitliği ve
dolayısıyla yurttaşların devletle bağının hegemonyanın asli bir
bileşeni olması" (Tuğal, 20 1 0: 37) olarak açıklar. Tuğal, bura
dan yola çıkarak mühim olanın dinin, ekonomik dinamiklerin,
siyasal kurumlann, devletin ve sivil toplumun birbirleriyle bağ
lantılı hareket ettiklerini görmek olduğunu söyler (20 10: 36) .
Bu bölümde ben de Tuğal'ın tespitlerinden yola çıkarak, der
neklerin/vakıfların Tuğal'ın odaklandığı siyasal toplumun ana
245
unsuru olduğunu savundum. Kanımca, dernekler/vakıflar İs
lamcı hareket için çözülen mahallenin, cemaatin yerini almış,
ama yerini aldığı bağları yok eden değil, onları daha da de
rinleştirip büyüten 'ara yerde' bir kurum olarak İslamcı hare
ket açısından araçsallaştırılmıştır. Kısacası, İslamcılar hem si
vil toplum kavramının demokratikleşme sürecindeki çekicili
ğinden yararlanmaya, hem de yeniden adlandırma ve yeniden
tanımlama yoluyla ona özgün, İslami bir nitelik kazandırmaya
çalışmışlardır (lbrahim ve Wedel, 2007: 23). Bu nedenle der
neklerin/vakıfların özellikle de yardımlaşma/dayanışma der
neklerVvakıfları olarak faaliyet gösterenlerin, kendilerini ikti
dara muhalif bir örgütlenme olarak tanımlamamaları ve asıl he
definin topluma 'hizmet' olduğunu vurgulamaları, derneklerin/
vakıfların 'aracı' kurum misyonunu tamamlamaktadır. Toplum
ile iktidar arasında yer alan dernekler/vakıflar, iktidar lehine
toplumu 'ehlileştiren' araç konumu kazanmaktadır.
Sonuç olarak, derneklerin/vakıfların yeniden tanımlanan bu
aracı konumu, iktidarın aynı zamanda gündelik yaşamı denet
lemesi ve onu kontrol altında tutması bakımından da temel bir
önemi haizdir. Gündelik yaşam tam da Tuğal'ın tespit ettiği gi
bi "farklı hegemonyacı projeler arasındaki başlıca rekabet alan
larından biri" (20 1 0: 44) olduğu için, tüm ideolojiler gibi İs
lamcılık da hegemonyasını insanların gündelik yaşamını geçir
diği mekanlar üzerinden sınar. Kendisini evlere, camilere, ma
hallelere, derneklere/vakıflara bir iktidar deneyimi olarak kazı
maya çalışır. Tüm bu mekanları İslami bir yorumla yeniden ör
gütler. Ancak, başından beri tartıştığım gibi söz konusu örgüt
lenme daima cinsiyetçi bir ayrımı içinde taşır ve var olan ayrış
mayı yeniden üretir. Kamusal alan üzerinden yapılan yeni ay
rışma da kadını yeniden din bağlamında kültür alanına, erke
ği ise ekonominin ve siyasetin alanına yerleştirir. Böylece, top
lumsal cinsiyet ilişkilerine ilişkin içsel gerilim ve çıkmaz daima
İslamcı hareketin gündeminde esas yerini korur.
246
SONUÇ
247
Ancak bu sorulara cevap ararken, lslamcı kadın hareketini
bütünlüklü bir hareketmiş gibi ele almak yerine hareket için
deki farklılıkları da gözetmek gerektiğini düşünüyordum. Zira
Türkiye'de bile olsa bütünlüklü bir lslamcı kadın hareketinden
söz etmek mümkün değil. Hareket kendi içinde oldukça parça
lı bir yapı gösteriyor. Her ne kadar 'kadın bedeni' ve 'aile' konu
sundaki muhafazakar tavırlarıyla ortaklaşıyor olsalar da, top
lumsal sorunları açıklama biçimleri, beslendikleri kaynaklar,
hatta örgütlenme deneyimleri açısından kadınlar birbirlerin
den oldukça farklı özelliklere sahipler. Farklı kadın profilleri
arasındaki geçişlerden, ortaklıklardan, farklılıklardan lslamcı
lığın nasıl beslendiğini, kadınların lslamcı hareket içinde han
gi bağlamlarda güçlendiğini/güçsüzleştiğini anlamaya çalıştım.
lslamcı hareketin yükselişiyle lslamcı kadın hareketinin yükse
lişini daima birlikte ele aldım. Ancak tüm bu değerlendirmele
ri sadece yerel değişimler üzerinden değil küreselleşme ile ye
relleşme arasındaki ilişkiyi göz önünde bulundurarak yaptım.
Bugün İslamcılığa ilişkin bir analizin neoliberal küreselleşme
nin yarattığı etkiler ele alınmaksızın anlaşılamayacağının altını
ısrarla çizdim. Neoliberal küreselleşmenin yerel hareketlere et
kisini yereli odağa alarak çalıştım.
Bu nedenle, çalışmam çerçevesinde öncelikle lslamcı hare
ketin neoliberal küreselleşme bağlamında dönüşümüne odak
landım . Elbette günümüzde lslamcı hareketin dönüşümü açı
sından birçok değişkeni bir arada düşünebiliriz. Bu değişken
ler içinde İslamcılığın kendine özgü geleneğinin, lslam'ı yaşa
yan toplulukların yerel, kültürel özelliklerinin etkisi olduğu
kadar küresel dengeler, değişimler de etkili olmuştur. Özellikle
l 990'lardan sonra demokratikleşme ve bu bağlamda sivilleşme,
geleneğin yeniden icadı gibi tartışmalar küresel gündeme dahil
olunca kaçınılmaz olarak bundan lslamcı hareketler de etki
lenmiş ve tüm bu tartışmalara lslam içinden yanıt aramaya kal
kışmıştır. Küreselleşme süreci Batı/Batıcılık karşısında kendisi
ni yenik, mağdur hisseden İslamcılar için rövanşın alınabilece
ği yeni imkanlar yaratmıştır. Bu rövanşist süreç, El-Kaide, IŞlD
ya da Iran gibi radikal başkaldınları içermesine rağmen çoğun-
248
lukla Batıcılıkla, modernizmle müzakere eden 'melez' lslam yo
rumlan arayan lslamcı hareketlerin (genellikle parlamenter de
mokrasiyi savunurlar) hegemonik üstünlüğüyle sonuçlanmış
tır. Bu aşamada, İslamcılar açısından 'mağduriyet' söylemi se
küler küreseVyerel iktidarla hesaplaşmada ya da iktidardan pay
talep etmede lshlmcıları toplum ve iktidar nezdinde sürekli
güçlendiren stratejik bir araç olarak kullanılmıştır.
Türkiye'deki AKP hükümeti ve Mısır'da Arap Baharı ertesin
de Müslüman Kardeşler aracılığıyla tesis edilmeye çalışılan ama
başarısızlığa uğrayan yeni sistem bu çerçevede anlamlı örnek
lerdir. Türkiye ve Mısır arasındaki temel farklılık Türkiye'de İs
lamcı hareketlerin -küçük gruplar dışında- hiçbir zaman doğ
rudan sistem karşıtı ya da alternatif bir sistem önerisinin olma
ması hatta hep sisteme dahil olma çabasında olması iken, Mı
sır'da Müslüman Kardeşler'in Türkiye'nin tersine tüm Ortado
ğu'daki lslam toplumlarını etkileyen alternatif bir sistem öne
risinin olmasıdır. Bu nedenle Arap Bahan sonrası Müslüman
Kardeşler'in Batıcılıkla müzakeresi ve parlamenter demokra
si deneyimi hızla çökmüştür. Ancak Mısır'da da toplumun de
mokratikleşme ve özgürleşme talepleri baki kalmıştır.
Tüm dünyadaki demokratikleşme talepleri, özellikle Müslü
man çoğunluğun yaşadığı ülkelerde toplumun dokusunda sak
lı lslami değerleri yeniden açığa çıkarmıştır. Müslümanlar küre
selleşme-yerelleşme, bireyselleşme-kolektif hareket etme, kültü
rü yeniden icat etme ya da kültürsüzleşme arasında toplumda/bi
reyde oluşan yarıkları lslam'ın ürettiği verili cevaplar üzerinden
telafi etmeye çalışmıştır. Bu cevapların yetmediği yerlerde bir ta
raftan ilahi metinler 'modern' paradigmalara göre yeniden yo
rumlanmış, diğer taraftan, paradoksal bir biçimde, yine ilahi me
tinler modern paradigmalarla mücadele etmede bir sığınak ola
rak kullanılmıştır. llahi metinlerin 'sığınak' olarak kullanıldığı
bağlamlar çoğunlukla kadın meselesine ilişkin konular olmuş
tur. lslamcı kadınlar ise lslamcı hareket içinde bu paradoksa iti
razlarıyla lslamcılığın dönüşümü sürecine dahil olmuş, ataerkiy
le 'pazarlık' ederek geleneksel rolü olan dindarlığı sürdürmek
karşılığında kendilerine bazı güçlenme alanlan yaratmışlardır.
249
Özellikle l 990'lar sonrasında, kadınların kamusal alandaki
görünürlüklerinin artması, kadınlar arası dayanışmayı göste
ren derneklerin, İnternet ağlarının, sanal blokların oluşturul
ması ve ulusal/uluslararası konferansların düzenlenmesi bu gö
rünürlüğün somutlaştığı alanlar olarak ortaya çıkmıştır. Mo
dernizmden, feminizmden, oryantalizm eleştirilerinden ve ta
bii ki en temelde dinden beslenen kadınlar eklektik bir dil üze
rinden, 'lslam ve kadın' ilişkisini sorgulamış, kadın ve erkek
arasındaki eşitsiz, lslamcı kadınların ifadesiyle adaletsiz ilişki
leri yeniden çözümlemiştir. Ancak benim bu çalışmada iddiam
odur ki, kadınların bu çözümlemeleri dini kadın bedeni üze
rinden kamusal alana taşıdığı için kamusal alanın lslamlaşması
yoluyla yeni bir dindarlığı bu defa da kadın eliyle inşa etmekte
dir. Kadınların dindarlığı görünür kılanlar ya da dindarlığı yay
gınlaştıranlar, meşrulaştıranlar olarak kamusal alanı lslamcılık
lehine dönüştürmeleri, bunu çoğunlukla 'başörtüsü mağduri
yeti' üzerinden yapmaları lslamcı erkekler nezdinde kadınların
toplumsal konumlarını güçlendirmiştir. Dindarlığın sınırları
içinde kaldığı sürece kadınların erkek alanı olarak tanımlanan
ve seküler dünyayla daha çok temas edilen 'yüksek siyaset' ala
nında değil de 'aşağı/taban siyaseti' olarak tabir edilen yerde ya
ni toplumla ilişkileri dini referanslarla sürdürme düzeyinde fa
aliyet göstermesi erkeklerce de olumlanmıştır. Bunun dışında
ki talepler ise yine erkekler ve bununla ittifak halindeki kadın
lar tarafından marjinalleştirmiştir.
Böylece geleneksel lslamcılık'ta özel ve kamusal alan ayrı
mında belirleyici olan cinsiyetçi tutum bu defa da kamusal
alanda eril ve dişil alanlar yaratılarak yeniden üretilmiştir. Dev
letle toplumu birbirine bağlayan 'dişil' alanlar olarak kadınların
dernek ve vakıf faaliyetlerinde bulunmaları ya da kadının 'fıt
ratına uygun' işlerde çalışması kadının kamusal görünürlüğü
nü arttırmış ama cinsiyetçi görev dağılımında yapısal bir deği
şiklik yaratmamıştır. Bugün AKP'nin tabanındaki kadın sayısı
nın yüksekliğine ve etkisine rağmen bu kadınların sınırlı oran
da partinin üst kademelerinde ve mecliste temsil edilmemeleri
nin arkasında bu anlayış yatmaktadır. Bu anlayışa göre, kadın-
250
lar vakıflarda/derneklerde ya da partilerde hizmet üreterek, er
kekler ise ekonomide ve siyasette etkin konumlarda yer alarak
kamusal alanda yerlerini yeniden edinmişlerdir.
Elbette kadınların kamusal alanda var olmaları onlara ye
ni güçlenme alanlan da açmıştır. Ancak, bu güçlenme lslamcı
erkek ve kadınların ortak bir iradeyle toplumun temeli olarak
gördükleri ailenin devamlılığını tehdit etmediği sürece meş
ru görülmüştür. Kadınların konumunu annelik ve aile dışı
na çıkar(a)mayan bu anlayış, neoliberal küreselleşme karşısın
da dönüşen lslamcılığın/dindarlığın korunmasını aile bağı üze
rinden kadına yüklemiştir. Kadınlar bir yandan kamusal alan
da hak taleplerini arttırırken diğer yandan 'aile'yi sorgulamaya
rak bir anlamda geleneksel rollerini olumlamışlardır. Başka bir
anlatımla, aile üzerinden kazanılan saygınlığı kaybetmek iste
meyen kadınlar, bu bağı kamusal haklarla güçlendirerek ken
dilerine kamusal alanda yeni roller edinmek için de çabalamış
tır. Geleneksel rollerin kabulü (aile ve dindarlığın sürdürülme
si) ile geleneksel din anlayışı üzerinden kadınlara yönelik ay
rımcılığı reddetme (camilerde kadınların da namaz kılabilmesi,
kadınların da milletvekili olabilmeleri, çalışabilmeleri. . . ) ara
sında kadınlar, İslamcılık içinde toplumsal cinsiyet ilişkilerin
de bir gerilim yaratmak yoluyla kendilerini güçlendirecek im
kanları yaratmışlardır. lşte bu imkanlar aracılığıyla lslamcı ka
dınlar, kadın hakları söylemine dahil olmuştur.
Fakat kadınların kamusal alanda temsili açısından kadın
haklan tartışmalarına başvuran lslamcı kadınlar, konu ailenin
korunması, kadın bedeninin denetimine ilişkin meselelere gel
diğinde dini referanslarını kadın hakları tartışmalarının önü
ne koymuştur. Bu da kaçınılmaz olarak kadın meselesini hak
mücadelesi alanından çekerek, kadın bedenini yeniden kamu
sal ahlakın inşa edildiği bir mekana dönüştürmüştür. Kadın
meselesi, haklar değil değerler üzerinden tartışılmaya başlan
mıştır. lslamcılığın ekonomik ve siyasal olarak neoliberalleş
meye eklemlenerek yaşadığı dönüşüme karşı, yine kadınlar ta
rafından aile ve kadın ilişkisi muhafaza edilesi bir 'değer' ola
rak yeniden inşa edimiştir. Kadın haklarının değerler üzerin-
251
den tartışılması neticede oryantalist yazının lslam'ı bütünlük
lü bir kültür olarak ele almasına benzer olarak, lslam'ı bir kül
tür olarak yeniden üretmiş; ayrıca kültürün göstereni olarak
kadınlar bu defa kendi elleriyle kendilerini yeniden oryanta
lize etmişlerdir.
Küreselleşme ise bu süreçte kadınlara dünyadaki diğer ka
dınlarla iletişim kurma, karşılıklı deneyim paylaşma ve fikir
alışverişinde bulunma imkanı tanıyor görünse de, kadınlar ara
sında kurulan bu küresel bağın gündemi büyük oranda ABD'de
ya da Avrupa'da yaşayan lslamcı kadınlar tarafından belirlen
mekte ve yönlendirilmektedir. Bu nedenle özellikle Türkiye gi
bi İslamcılık üzerine kendine özgü bir geçmişi ve kadın hakla
rı bağlamında zengin bir mücadele deneyimi olan ülkeler bu
toplantılara karşı oldukça dirençli davranır. Zira cumhuriye
tin verili haklarından faydalanan Türkiye'deki lslamcı kadın
lann gündemiyle, oluşturulmaya çalışılan 'küresel lslamcı ka
dın' gündemi çoğu zaman kesişmez. Diğer bir ifadeyle sorunla
rı, lslam üzerinden bütünselleştirmenin, tüm lslamcı kadınlar
ortak sorunları paylaşıyor(muş) gibi yapmanın kendisi bizatihi
lslamcı kadınlar tarafından dirençle karşılanır.
Özetle hem küresel alanda hem de yerelde lslamcılığın de
mokratikleşmesi, sivilleşmesi bağlamında tartışmalara katılan
kadınlar, lslamcı hareketin bütününde yarattıkları etkiyi aynı
biçimde kendi hayatlarına döndüklerinde gerçekleştiremiyor
lar diyebilirim. Onlar da kadın meselesini Batıcılık/modernleş
me karşısında savunulması gereken bir tür ahlaki/kültürel de
ğer olarak gördükleri için kadınlar açısından aile hala en gü
venli sığınak olarak öne sürülüyor. Bu da lslamcı kadınlan ka
dın haklan bağlamında bir çıkmaza sürüklüyor. Kadınlann İs
lamcılık içinde performatif olarak öğrendikleri güçlenme pra
tikleri kadınları güçlendiriyor fakat özgürleştirmiyor, bunun
ötesinde büyük ideal olarak İslamcılığı yeniden üretiyor. Ka
dınlar kendilerini bu idealden aynştırmadıkları sürece İslam
cı hareket içindeki edimlerinin 'güçlenme'den 'özgürleşme'ye
doğru dönüşmesinin imkanları oldukça sınırlı görünüyor. Bu
bağlamda şunu not etmekte yarar var; elbette sözettiğim kadın-
252
ların lslam'dan uzaklaşmaları değil, lslamcı hareketin başarısı
nı kadın hareketinin başarısının önünde görmeleridir.
Son olarak, çalışmamın bir eksikliği üzerine okuyucuyu
uyarmadan sözü bitirmeyeyim. Dikkat çektiği üzere çalışmam,
Türkiye'de İslamcıların önemli bir çoğunluğu tarafından des
teklenen AKP'nin ve Diyanet işleri Başkanlığı'nın kadın politi
kası üzerine geniş bir analizi içermemektedir. Sadece sözünü
ettiğim bağlamın tarafı olduğu zamanlarda AKP'nin ve Diya
net'in kadın politikasını gündemime aldım. Oysa çalışmam sü
recinde fark ettim ki, İslamcı kadınlarla devletlhükümet ara
sında yer yer açıktan yer yer de kapalı yürüyen girift bir ilişki
var. Örneğin görüşme yapmak üzere bir Vakfı aradığımda, ka
dınlarla görüşme yapmak istiyorsam kadınlara mahsus Kur'an
kurslarını aramam gerektiğini söylediler. Vakıftan aldığım te
lefon numarasıyla kursu aradığımda ise kursun cemaate de
ğil, Diyanet'e ait olduğu ifade edildi. 28 Şubat l 997'den bu ya
na cemaat ve tarikatların Kur'an kursu kurmasının yasaklandı
ğını da bir bilgi olarak görüşmeye eklediler. "Peki neden vak
fı aradığımda sizin numaranızı verdiler?" diye sorduğumda ise
"cemaati bize destek veren bir çatı örgüt, şemsiye örgüt gibi
düşünelim" yanıtını verdiler. Diyanet'e ait bir Kur'an kursu
nun bizzat bir cemaate ait vakıf tarafından desteklenmesinin
ne anlama geldiğini daha sonraki görüşmelerimde de sorgula
dım. Bugün Türkiye'de Kur'an kurslarının önemli bir çoğun
luğunun Diyanet ve cemaatlerce ortak yönetildiğini, resmi ola
rak kurslar Diyanet'e ait olsa da işleyişinde cemaatin hakim ol
duğunu gördüm.
Bu deneyim bana gösterdi ki, Türkiye'de lslam konusu çok
boyutlu bir yapı gösteriyor. lslamcılık ile devletin, sivil toplu
mun, cemaatin, tarikatların ilişkisinin nerede başlayıp nerede
bittiğinin anlaşılması oldukça zor. İslamcılığın her biriyle iliş
kisi üzerine ama özellikle cemaat ve tarikatlarda kadınlar üze
rine çalışmalar yapılması halen önemli bir ihtiyaç. Her ne ka
dar çok geniş bir demek profili üzerinden kadınlarla görüşme
ler yapmış olsam da, burada bahsettiğim kadınlar bir temsil ye
teneği kazanmış ve küreselleşmeyle, siyasi iktidarla öyle ya da
253
böyle bir ilişki geliştirmiş olanlardır. Oysa bunun daha ötesi ve
fazlası, sözünü ettiğim cemaatte ve tarikat yapılanması içinde
yer alan kadınlardır. Diyanet gözetiminde Kur'an kurslarında
inşa edilen kadınlık ve bu inşa sürecinin siyasi iktidarın kuru
luşuyla ilişkisi aynca çalışılması gereken ve oldukça zengin bir
alan olarak halen durmaktadır. Dilerim benim çalışmam daha
yeni sorulara ve çalışma alanlarına vesile olur . . .
254
KAYNAKÇA
255
-, "Küresel Akışkanlık ve Sivil Toplum", 2007, hup://docs.google.com/viewer, 5
Nisan 201 1 , s. 1 - 1 6.
Akşit, B., Ayşe Serdar, Bahar Tabakoğlu, "lslamı Eğilimli Sivil Toplum Kuruluşta
n", Modem Türkiye'de Siyasi Düşünce: Isldmcılık, Cilt 6, iletişim Yayınlan, lstan
bul, 2005, s. 664-681 .
Akşit, E.E., Kızlann Sessizliği: Kız Enstitülerinin Uzun Tarihi, iletişim Yayınlan, İs
tanbul, 2005.
Aktaş, C., Bir Hayat Tarzı Eleştirisi: lslilmcılık, Kapı Yayınlan, lstanbul, 2007.
-, "Cemaatten Kamusal Alana lslamcı Kadınlar", Modem Türkiye'de Siyasi Dıişün-
ce: lslilmcılık, Cilt 6, lletişim Yayınlan, lstanbul, 2005, s. 826-836.
-, Modemivnin Evsizliği ve Ailenin Gerekliliği, Beyan Yayınları, lstanbul, 1999.
-, Mahremiyetin Tükenişi, Nehir Yayınlan, lstanbul, 1995.
Aktay, Y., Türk Dininin Sosyolojik lmkilnı, lletişim Yayınlan, lstanbul, 1999.
Alankuş, S., "Yerellik(ler), Yerelliğin imkanları ve Yerel Medya", Global-Yerel Ek-
sende Türkiye, Der. Fuat Keyman, Ali Yaşar Sarıbay, Alfa Yayınları, lstanbul,
2000, s. 295-330.
-, "Türkiye'de Alternatif Kamular/Cemaatler ve lslamcı Kadın Kimliği", Toplum
ve Bilim, S. 72, 1997, s. 5-42.
Al-Azmeh, A., lslilm'lar ve Modemiteler, lletişim Yayınlan, lstanbul, 2003.
Alemdar, Z., Rana Birden Çorbacıoğlu, CNICUS Uluslararası Sivil Toplum Endeksi
Projesi (STEP) il Türkiye Yan Raporu, Tüsev Yayınlan, lstanhul, 201 l .
Ali, Z . , Isldmf Feminizmler, iletişim Yayınlan, İstanbul, 2014.
Alkan, A., "Şehircilik Çalışmalarının Zayıf Halkası: Cinsiyet", Birkaç Arpa Boyu: 2 1 .
Yüzyıla Girerken Türkiye'de Feminist Çalışmalar, Der. Serpil Sancar, Koç Üniver
sitesi Yayınlan, lstanbul, 201 1 , s. 343-414.
-, '"Ôzel Alan-Kamusal Alan' Aynmının Feminist Eleştirisi Çerçevesinde Kentsel
Mekan", Kültür ve iletişim, 3 ( 1 ) , 2000, s. 71-95.
Amin, S. (20 1 1 ) , "Demokrasi Sahtekarlığı ve Evrenselci Alternatir', Monıhly Revi
ew, Sayı 28, 201 1, s. 37-56.
-, "Political Islam in the Service of Imperialism'' , Monthly Review, December
2007, http://www.monthlyreview.org/1207amin.htm (27.04.201 l).
- , Avrupa-Merkezcilik: B i r ideolojinin Eleştirisi, Çiviyazıları Yayınevi, lstanbul,
2006a.
-, Modemile, Demokrasi ve Din, Ôzgür Üniversite, Ankara, 2006b.
Amin-Khan, T., "Geleneksel, Tarihselci Maddeci Çözümlemeye Dair Bir Değerlen
dirme", Praksis, S. 26, 201 l .
Anderson, P., Hayali Cemaaıler, Metis Yayınlan, lstanbul, 201 1 .
Appiah, K.A., "The Postcolonial and Postmodem", The Posıcolonial Studies Rea
der içinde, Der. Bili Ashcrofı, Gareıh Griffiths, Helen Tiffin, Routledge, Londra
New York, 1995, s. 1 19-124.
Arat, Y., Political lslam in Tu rkey and Women's Organizations, TESEV, lstanbul,
1999.
-, Rethinking Islam and Liberal Democracy: Islamist Women in Turkish Politics, Sta
te Universiıy of New York Press, New York, 2005.
256
Arslan, A., Modern Dünyada Müslümanlar, lletişim Yayınlan, lstanbul, 2010.
Ashcrofı, B., Gareth Griffiths, Helen Tiffin, "Postmodemism and Post-colonialism
lntroduction" , The Postcolonial Studies Reader içinde, Der. Bili Ashcroft, Gareth
Griffiths, Helen Tiffin, Rouıledge, Londra-New York, 1995, s. 1 17-1 18.
Atasoy, Y., Turkey, Islamist and Democracy: Transition and Globalisation in a Muslim
State, l.B. Tauris, Londra, New York, 2005.
Avcı, O., iki Dünya Arasında: lstanbul'da Dindar Üniversite Gençliği, lletişim Yayın
lan, lstanbul, 201 2.
Badiou, A., Etik: Kôtülük Kavrayışı üzerine, Metis Yayınlan, lstanbul, 2006.
Badran, M., Feminism in lslam: Secular and Religious Convergences, Oxford Press,
lngiltere, 2009.
-, "'Eşitliğin' Matemi " , 2008, http://tr.qantara.de/E%C5%9Fitli%C4%9Fin
matemi/15 105c380/index.html, ( 17.03.2013).
-. Feminism Beyond East and West: New Gender Talk and Practice in Global lslam,
Global Media Publications, New Delhi, 2007.
-, "Islamic Feminism: What's in a Name", El Ahram Weekly, Ocak 2002, S. 569,
http://weekly.ahramorg.eg/2002/569/cul.htm.
Barbarosoğlu, F.K., Hiçbiryer, Timaş Yayınlan, lstanbul, 2010.
-, Cumhuriyet'in Dindar Kadınlan, Profil Yayınlan, lstanbul, 2009.
-, Şov ve Mahrem, Timaş Yayınlan, lstanbul, 2006a.
-, imaj ve Takva, Timaş Yayınlan, lstanbul, 2006b.
-, Moda ve Zihniyet, iz Yayınlan, lstanbul, 2002.
Barber, B., Jihad vs.McWorld, Balentine Books, New York, 1995.
Barlas, A., Believing Women in Islam: Unreading Patriarchal lnterpretations of the
Qur'an, University of Texas Press, USA, 2002.
Bauman, Z., Küreselleşme, Aynntı Yayınlan, lstanbul, 2010.
Bayat, A., Life As Politics: How Ordinary People Change the Middle East, Stanford
University, Califomia, 2010.
-, Making Islam Democraıic: Social Movements and the Post Islamisı Tunı, Stanford
University, Califomia, 2007.
-, Ortadoğu'da Maduniyet: Toplumsal Hareketler ve Siyaset, lletişim Yayınlan, ls
tanbul, 2006.
Bhabha, H.K, W.J.T. Mitchell, Edward Said ile Konuşmaya Devam, Koç Üniversite
si Yayınlan, lstanbul, 2010.
Bhabha, H. K., "Signs Taken for Wonders", The Postcolonial Studies Reader içinde,
Ed. Bili Ashcrofı, Gareth Griffiths, Helen Tiffin, Rouıledge, Londra-New York,
1995a, s. 29-36.
-, "Culıural Diversity and Cultural Differences", The Postcolonial Studies Reader
içinde, Ed. Bili Ashcroft, Gareth Griffiths, Helen Tiffin, Rouıledge, Londra-New
York, 1995b, s. 206-2 1 2.
-, The Location of Culture, Routledge, New York, l 994a.
-, " Remembering Fanon: Self, Psyche and Colonial Conditions", Colonial Dis-
course and Postcolonial Theory, Der. P. Williams ve L. Chrisman, Colombia Uni
versity Press, New York, 1994b, s. 1 1 2- 1 23.
257
-, "Freedom's Basis in the Indeterminate", October, S. 6 1 , 1992, s. 46-58.
-, "The Other Question: Difference, Discrimination and the Discourse of Coloni-
alism", Out There: Marginalizaıion and Contemporary Culıures, Der. Russell Fer
guson, New Museum of Contemporary Art, New York, 1990, s. 71-87.
-, "Of Mimicry and Man: The Ambivalence of Colonial Discourse," Scrun, S. 28,
1984, s. 1 24-133.
-, "Difference, Discrimination and the Discourse of Colonialism", The Poliıics of
Theory içinde, Der. Francis Barker, Peter Hulme, Margaret Iverson, Dianna lox
ley, University of Essex, Colchester, 1983, s. 194-21 1 .
Bilgin, B �!<!m'� ��ını!J_ l'.er!ı_ Sinemis Yayınlan, Ankara, 2005.
. •
Black, A., Siyasal lslam Düşüncesi Tarihi, Dost Yayınlan, Ankara, 200 1 .
Bora, A., "Kamusal Alan/Özel Alan: Mahrumiyet-Ôzgürleşme_İkile minin Ötesi",
_ ._
!oplum ve Bilirrı, S. }_5, 1997, s. 85-92.
-, "Hatırlananlar ve Unutulanlar: lslam Coğrafyasında Modernleşme ve Kadın Ha-
-- . ..
258
Cindoğlu, D., Başôrtüsü Yasağı ve Ayrımcılık: Uzman Mesleklerde Başôrtülü Kadın-
lar, Tesev Yayınlan, İstanbul, 2010.
Connell, R. W., Toplumsal Cinsiyet ve iktidar, Ayrıntı Yayınlan, İstanbul, 1987.
Connor, S., Postmodernist Kültür, Yapı Kredi Yayınlan, İstanbul, 2005.
Cooke, M., "Reviewing Beginnings", Women and lslam, Routledge, Londra ve New
York, 2006, s. 375-395.
Cooke, M., Bruce Lawrence, Muslim Networks from Hajj to Hip Hop, The University
of North Carolina Press, Chapel Hill and Londra, 2005.
Cooper, F., "Confiict and Connection: Rethinking Colonial African History", The
American Historical Rrwirv, S.99(5), 1994, s. 1 5 1 6- 1545.
Coşar, S., "The AKP's Hold on Power: Neoliberalism Meets the Turkish-Islamic Sy
nthesis", Silent Violence: Neoliberalism, Islamist Politics and the AKP Years in Tur
key, Der. Simten Coşar, Gamze Yücesan Ozdemir, Quill Books, Kanada, 201 2,
s. 67-92.
Coşar, S., Gamze Yücesan-Ôzdemir, "An Attempt to Unravel the Articulation of
Neoliberalism with Islamisl Politics During lhe AKP Years in Turkey", Sileni Vi
olence: Neoliberalism, Islamist Politics and the AKP Years in Turkey, Der. Simten
Coşar, Gamze Yücesan Ozdemir, Quill Books, Kanada, 2012, s. 9-20.
Coşar, S., Metin Yeğenoğlu, "New Grounds for Patriarchy in Turkey?, Gender Po
licy in the Age of AKP", South European Society and Politics, S. 16 (4), 201 1 , s.
555-573.
Coşar, S., Funda Gencoğlu Onbaşı, "Women's Movement in Turkey al a Cross
roads: From Women's Rights Advocacy to Feminism " , South European
Society&Politics, S. 13/3, 2008, s. 325-344.
Coşar, S., Aylin Ôzman, "Siyaset, Demokrasi ve Kimlik-Fark-Tanıma Politikalan",
Doğu-Batı, S. 23, 2003, s. 99- 1 1 1 .
Coşkun, M.K., Demokrasi Teorileri ve Toplumsal Hareketler, Dipnot Yayınlan, An
kara, 2007,
Çaha, O., Sivil Kadın: Türkiye'de Kadın ve Sivil Toplum, Savaş Yayınevi, Ankara,
2010.
-, "Ana Temalanyla 1980 Sonrası lslilmt Uyanış", Modern Türkiye'de Siyasi Düşün
ce: lslllmcılık, Cilt 6, lletişim Yayınlan, İstanbul, 2005, s. 476-492.
Çakır, R. , Ayet ve Slogan: Türkiye'de lslllml Oluşumlar, Metis Yayınları, İstanbul,
2012.
-, Direniş ve itaat, Metis Yayınlan, İstanbul, 2000.
-, "Mekanın Kadınlar Tarafından Kurgulanışına Kuramsal ve Tarihsel Süreç için-
de Bakmak", Kadın ve Mekdn, Turkuaz Yayınlan, İstanbul, 2009, s. 133- 1 50.
Çakır, S., Osmanlı Kadın Hareketi, Metis Yayınlan, lstanbul, 1996.
Çalışlar, O., lsldm'da Kadın ve Cinsellik, Afa Yayınlan, lstanbul, 199 1 .
Çayır, K . , Türkiye'de lsldmcılık ve lslllml Edebiyat: Toplu Hidayet Soy/eminden Yeni
Bireysel Müslümanlıklara, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınlan, İstanbul, 2008.
-, "lslilmcı Bir Sivil Toplum Örgütü", lsldm'ın Yeni Kamusal Yüzleri içinde, Der.
Nilüfer Göle, Metis Yayınlan, İstanbul, 2000, s. 41-67.
Çınar, M., "Dağıtıcı iktidar Kardeşliği", AKP Kitabı: Bir Donemin Bilançosu, Phoe
nix Yayınlan, Ankara, 2009, s. 307-316.
259
-. Siyasal Bir Sorun Olarak lsldmcılık, Dipnot Yayınlan, Ankara, 2005.
Çiğdem, A., "Cemaat" , Birikim, S. 282, 2012, s. 40-43.
Çobanoğlu, Y., "Gülen, Cemaat ve AKP Deneyiminin Muhasebesi: Aşil'in Topuğu
Olarak lslam ve lslamcılık", Birikim, S. 3031304, 2014, s. 55-68.
-. Altın Nesil"in Peşinde: Fethullah Gülen'de Toplum, Devlet, Ahldk, Otorite, iletişim
Yayınlan, İstanbul, 2012a.
-. "Asenası Eksik Bir Hareket: Gülen Cemaati", Birikim, S. 282, 2012b, s. 77-86.
Davies, M . , Üçüncü Dünyada ikinci Cins, Pencere Yayınlan, lstanbul, 1982.
Dirlik, A., �11.xgJ_l\�Küresel Kapitalivn Çağında Üçüncü Dünya Eleştirisi,
Boğaziçi Üniversitesi Yayınlan, İstanbul, 2005.
-. "Avrupa Merkezcilikten Sonra Tarih Var mı?", Cogito, S. 1 5 , 1998, s. 251 -274.
Doğan, A.E., " 1 994'ten Bugüne Neoliberal lslamcı Belediyecilikte Süreklilik ve De
ğişimler", Praksis, S. 26, 201 1 .
During, S . , "Postmodenism or Post-colonialism Today" , The Posıcolonial Studi
es Reader içinde, Der. Bili Ashcroft, Gareth Griffiths, Helen Tiffin, Routledge,
Londra-New York, 1995, s. 1 25 - 1 29.
Ebaugh, H. R. . Gülen Hareketi, Doğan Kitap, lstanbul, 20 1 1 .
;
Edis, T., "Biol gy and 'Created Nature': Gender and the Body in Popular Islamic
Literature from Modem Turkey and the West", Arab Studiesjournal, 12:2/1 3 : 1 ,
2005, s. 140-158.
Eisenstein, z . . Global Obsceniıies: Patriarchy, Capitalism and Lure of Cyberfantasy,
Newyork University Press, New York-Londra, 1 998.
Kadının Cennette Yeri Yok, Everest Yayınlan, lstanbul, 2003.
El-Sadawi, N . ,
a
Eraslan, S .• "lsl mcı Kadının Siyasette Zaman Algısı Üzerine", Modern Türkiye'de
Siyasi Düşünce: lsldmcılık, Cilt 6, iletişim Yayınlan, İstanbul, 2005, s. 818-825.
-. "Uğultular. . . Siluetler". 90'larda Türkiye'de Feminizm içinde, Der. Aksu Bora,
Asena Günal, iletişim, lstanbul, 2002, s. 239-278.
Ergi!, D., 1 00 Soruda Fethullah Gülen ve Hareketi, Timaş Yayınlan, lstanbul, 2010.
Ergilsoy, F.G .. "Kırsal Kesimin Küreselleşen Erkekleri ve Cemaatleşerek Yerelleşen
Kadınlan'', Toplum ve Bilim, S. 75, 1997, s. 94- 1 1 7 .
The Future of lslam, Oxford University Press, New York, 2010.
Esposito, j . L . ,
Esposito, j.L., Dalia Mogahed, D., Who Speaks for lslam?, Gallup Press, ABD, 2008.
Esposito, J .L., John Voli, lslam and Democracy, Oxford University Press, ABD,
1996.
Esposito, j.L., Yvonne Yazbeck Haddad, lslam, Gender and Social Change, Oxford
University Press, ABD, 1997.
Fincanoğlu, Y., "Liberal lslamcı Söylemde Demokrasi Kavramı", lsldm ve Demokra-
si, Tüses Yayınlan, İstanbul, 2001, s. 59-88.
Fidan, H . ,Kur'an'da Kadın imgesi, Vadi Yayınlan, lstanbul, 2006.
Foucault, M . ,Kelimeler ve Şeyler, imge Yayınevi, lstanbul, 200 1 .
-, "Yönetimsellik", Entelektüelin Siyasi işlevi içinde, Ayrıntı Yayınlan, lstanbul,
2000, s. 264-287.
Fraser, N .. "Feminizm, Kapitalizm ve Tarihin Oyunu", Feminist Yaklaşımlar, Top
lumsal Cinsiyet-3, Bgst Yayınlan, lstanbul, 2010.
260
Friedman, j., "Küresel Sistem, Küreselleşme ve Modernliğin Parametreleri", Post
modemizm ve lslam: Küreselleşme ve Oryantalizm içinde, Der. Abdullah Toçuoğ
lu, Yasin Aktay, Vadi Yayınlan, İstanbul, 1 999, s. 82- 1 14.
Göçmen, l., "Muhafazakarlık, Neoliberalizm ve Sosyal Politika: Türkiye'de Din Te
melli Sosyal Yardım Organizasyonlan", Dogu Batı, S. 58, 201 1 , s. 1 15-146.
Gökanksel, B., Ellen Mcl..amey, "Muslim Women, Consumer, Capitalism and the
lslamic Culture Industry" , ]oumal of Middle East Womrn Studies, S. 6 (3), 2010,
s. 1 -18.
Gökanksel, B.; Anna Secor, "Between Fashion and Tesettür: Marketing and Con
suming Women's Islamic Dress", ]oumal of Middle East Women's Studies, S. 6
(3), 2010, s. 1 18- 148.
Göle, N., Seküler ve Dinsel: Aşınan Sınırlar, Metis Yayınlan, İstanbul, 2012.
-, Mahremin Gôçü, Hayy Kitap, İstanbul, 201 1.
-, lç içe Geçişler: lsldm ve Avrupa, Metis Yayınlan, İstanbul, 2009.
-, Modern Mahrem, Metis Yayınlan, İstanbul, 2001 .
-, Melez Desenler, Metis Yayınlan, lstanbul, 2000.
Gramsci, A., "History of the Subaltem Classes: Methological Criteria", Selections
From The Prison Notebooks of Antonia Gramsci içinde, Der. Quention Hoare ve
Geoffrey Nowell Smith, Intemational Publishers, New York, 1971, s. 52-55.
Guha, R., Dominance Without Hegemony: History and Power in Colonial lndia, Har
vard University Press, Cambridge, 1998.
Guha, R., Gayatri Chakrabarty Spivak, Selected Subaltem Studies, Oxford Univer
sity Press, NewYork-Oxford, 1988.
Guidry, ]. A, Michael D. Kennedy, Mayer Zaid, Globalizations and Social Move
ments: Culıure, Power and the Transnational Public Sphere, University of Michi
gan Press, Ann Arbor, 2000.
Gülalp, H., Kimlikler Siyaseti: Türkiye'de Siyasal lsldm'ın Temelleri, Metis Yayınla-
n, lstanbul, 2002.
Gülen, F., Kınk Testi 7, Nil Yayınlan, İstanbul, 2009.
-, Fasıldan Fasıla 5 (Fikir Atlası), Nil Yayınlan, İstanbul, 2006.
-, Çekirdekten Çınara: Bir Başka Açıdan Ailede Egitim, Nil Yayınları, İstanbul,
2002.
-, "Cihangirleri Anneler Yetiştirir", 200 l a , http://tr. fgulen.com/content/vi
ew/224/5/, (08.04.201 1 ) .
- , "Bir Kalkınma Modeli'', Prizma 2, 200lb, http://www . inancingolgesinde.net/,
(05.04. 201 1).
Gürhan, N., "Toplumsal Cinsiyet ve lslamt Feminist Söylem", Dipnot, S. 7, 201 1 ,
s . 61-78.
Haenni, P., Piyasa lsldmı: lslam Suretinde Neoliberalizm, Ôzgür Üniversite Yayın
lan, lstanbul, 201 1 .
Hanrcnz, U., "Stockholm: Double Creo\izing", To Ma ke The World Safe for Diver
sity: Towards an Understanding of Multicultural Societies içinde, Der. A. Daun, B.
Ehn ve B. Klein, Swedish Imigration Institute and Museum&:Ethnology Institu
te, Stockholm University, Stockholm, 1992.
261
Hashim, l., "Reconciling Islam and Feminism", Goıder and Developmenı, cilt 7 ( 1 ) ,
1999, s . 7-14.
Harvey, D., Posımodernliğin Durumu, Metis Yayınlan, lstanbul, 1997.
Hulme, P., "Including America", Ariel, S. 2 1 ( 1), 1995, s. 1 17-123.
Huntington, S., The Clash of Civilization, Touchstone, New York 1997.
lbrahim, F., Heidi Wedel, Ortadogu'da Sivil Toplumun Sorunları, tletişim Yayınla
n, lstanbul, 2007.
tlyasoğlu, A., Ôrtülü Kimlik, Metis Yayınlan, lstanbul, 2000.
jaggar, A. M . , "Globalizing Feminist Ethics", Decentering the Center içinde, Der.
Uma Narayan, Sandra Harding, Indiana University Press, Bloomington ve lndi
anapolis, 2000, s. 1-25.
lsmail, F., "The Eid Prayer in South Africa and Muslim Women's Struggle for Sac
red Space", 2012, http://web.uct.ac.za/depts/religion/documents/ARISN2002_
M5_farhana.pdf, ( 18.09.2012).
jayawardena, K., Feminism and Nationalism in the Thirld World, Institute of Social
Studies, The Hague, 1982.
Kadayıfçı, A., "Muslim Women Peacemakers as Agents of Change", Crescent and
Dove: Peace and Conjlict Resolution in Islam içinde, Der: Q. Huda, United States
lnstitute of Peace Press, Washington, 2010, s. 1 79-203.
Kandiyoti, D., "Türkiye'de Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmalan: Gelecek için
Geçmişe Bakış", Birkaç Arpa Boyu: 2 1 . Yüzyıla Girerken Türkiye'de Feminist Ça
lışmalar içinde, Der. Serpil Sancar, Koç Üniversitesi Yayınları, lstanbul, 201 1 ,
s. 41 -60.
-, Cariyeler, Bacılar, Yurttaşlar: Kimlikler ve Toplumsal Dônüşümler, Metis Yayın
lan, lstanbul, 1997.
-, "Reflections on the Politics of Gender in Muslim Societies: Form Nairobi to Be
ijing", Faiıh and Freedom: Women's Human Rights in the Muslim Wold içinde, Ed.
Mahnaz Afkhami, U.S: Syracuse University Press, U.S., 1995, s. 19-32.
-, "Bargaining with Patriarchy", Gender and Society, S. 2(3), 1988, s. 274-290.
Kara, !., Cumhuriyet Türkiyesinde Bir Mesele Olarak lslcım, Derg<lh Yayınlan, lstan
bul, 2010.
Karam, A., Women, Jslamism and the State: Contemporary Feminism in Egypt, Mac
millan Press, Great Britain, 1998.
Karpat, K . , lslcım'ın Siyasallaşması, lsıanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, lstanbul,
2004.
Keane , J . , Sivil Toplum ve Devlet, Yedikıta Yayınları, lstanbul, 2004.
Keyder, Ç., "Whither the Project of Modemity?", Turkey in the 1 990s, Rethinking
Moderniıy and Naıional Idenıity in Turkey, Der. Sibel Bozadoğan, Reşat Kasaba,
University Of Washington Press, Seaıle ve Londra, 1997.
Keyman, F., Küreselleşme, Devlet, Kimlik/Farklılık: Uluslararası ilişkiler Kuramını
Yeniden Düşünmek, Alfa Yayınları, lsıanbul, 2000.
-, "Farklılığa Direnmek: Uluslararası tlişkiler Kuramında 'Öteki' Sorunu?", Or
yantalizm, Hegemonya ve Külıürel Fark içinde, Der. Fuat Keyman, Mutman,
Meyda Yeğenoğlu, tletişim Yayınlan, lstanbul, 1 999, s. 7 1 - 1 06.
262
Keyman, F., Mahmut Mutman, Meyda Yegenoğlu, "Giriş: Dünya Nasıl 'Dünya' Ol
du?", Oryantalizm, Hegemonya ve Kiıltiırel Fark içinde, Der. Fuat Keyman, Mah
mut Mutman, Meyda Yeğenoglu, iletişim Yayınlan, lstanbul, 1999, s. 7-24.
Kılıçbay, M.A., Mutlu Binark, " Consumer Culture, Islam and Politics of Lifestyle",
Europeanjournal of Communication, cilt 17(4), 2002, s. 495-5 1 1 .
Kozat, B.K., "Entangled i n Secular Nationalism: Feminism and Islamism: The Life
of Konca Kuriş", Cultural Dynamics, 1 5(2), s. 183-21 1 .
Köse, E., Sessizliği Söylemek: Dindar Kadın Edebiyatı, Cinsiyet ve Beden, iletişim Ya
yınlan, lstanbul, 2014.
- "Dindar Kadınlığın Kurulumunda T�H!r", Birkaç Arpa Boyu: 2 1 . Yiızyıla Gi
rerhen TÜrnrye'de Feminist Çalışmalar içinde, der. Serpil Sancar, lstanbul: Koç
Üniversitesi Yayınlan, s. 799-823, 201 1 .
Kur'an'ı Kerim ve Türkçe Meali, (Elmalılı Hamdi Yazır), Sefa Yayınlan, Ankara.
Küçük, M . , Modernite Versus Postmodernite, Vadi Yayınlan, lstanbul, 2000.
Laçiner, ô., "Cemaat-Siyaset", Birikim, S. 282, 201 2 , s. 19-26.
Larrain, j., ldeoloji ve Kültürel Kimlik, Sarmal Yayınevi, lstanbul, 1995.
Lewis, B., Demokrasinin Tiırkiye Serüveni , YKY Yayınlan, lstanbul, 2007.
lewis, R. , "Marketing Muslim Lifestyle , joumal of Middle East Women's Studies, S.
"
263
Memissi, F., Kadınlann isyanı ve lsldmf Hafıza, Epos Yayınlan, İstanbul, 1998.
-, The Veil and Male Elite: A Feminist lnterpretations of Women Rights in Islam,
USA, Canada: Adison-Wesley Publication, ABD, Kanada, 199 1 .
Mir-Hosseini, Z., "Understanding lslamic Feminism: lnterview with Ziba Mir
Hosseini", Yoginder Sikand görüşmesi, 201 2a, http://mrzine.monthlyreview.
org/2010/ (05.09.2012).
-, "Feminist Voices in lslam: Promise and Potential", 201 2b, http://www .mu
sawah.org/feminist-voices-in-islam, ( 17.03.20 1 3).
-, "Beyond 'lslam' vs 'Feminism", IDS Bulletin, S.42( 1 ) , 201 1 , s. 67-77.
-, "Criminalizing Sexuality: Zina l.aws as Violence Against Women in Muslim Con-
texıs", 20 l Oa, http://www . violenceisnotourculıure.orglcontenı/criminalizing
sexuality-zina-laws-violence-against-women-muslim-contexıs (05.09. 2012).
-, "Understanding lslamic Feminism", Yoginder Sikand tarafından yapılan görüş
me, 2010b, http://mrzine.monthlyreview.org/2010/ (05.09.20 1 2)
-, "Muslim Women's Quest for Equality: Between lslamic l.aw and Feminism",
Critical Inquiry, S. 32 (4), 2006, s. 629-645.
Mohanty, C.T. , Sınır Tanım!!}'an Feminizm: Teoriyi Sômürgdeştirilmektcn Kurtar
mak, Dayanışmayı 6nn�k. Boğll°iÇi Üni�ersitesi Yayınevi, lstanbul, 2008.
-, "Feminist Encounters: Locating the Poliıics of Experience", Destabilizing The
ory: Contemporary Feminist Debates, Der. Michele Barreıı ve Anne Phillips, Stan
ford University, Stanford, 1992.
Moghadam, V.M., Globalization and Social Movemcnts: Islamism, Feminism and The
Global]ustice Movemcnt, Rowman&:Liıılefield Publisher, UK, 2009.
-, Globalizing Womcn: Transnational Feminist Net works ]onh Hopkins University,
,
264
Ôzdalga, E., "Islamism and Nationalism as Sister ldeologies: Reflections on the Po
liticization of lslam in a Longue Duree Perspective", Middle Eastem Studies, S. 45
(3), 2009, s. 407-23.
-, lsldmcılığın Türkiye Seyri: Sosyolojik Bir Perspektif, lletişim Yayınlan, İstan-
bul, 2007.
Ôzkan, F., Yemenimde Hare Var, Elest Yayınlan, İstanbul, 2005.
Parla,]., Efendilik, Şarkiyatçılık, Kôlelik, lletişim Yayınlan, İstanbul, 2005.
Parry, B., Postcolonial Studies: A Materialist Critique, Routledge, Londra-NewYork,
2005.
Parry, B., "Problems in Current Theories of Colonial Discourse", The Postcolonial
Studies Reader içinde, Der. Bili Ashcroft, Gareth Griffiths, Helen Tiffin, Routle
dge, Londra-New York, 1995, s. 36-44.
Polat, N., "Çokluk, Herhangi Bir Tekillik, Koşulsuz Demokrasi ve Madun'un Du
rumu", Toplumbilim, S. 25, 2010, s. 141-145.
Rahman, A., Women and Microcredit in Rural Bangladesh: Anthropological Study of
the Rhetoric and Realities of Grameen Bank Lending, Westview Press, Boulder,
CO, Oxford, 1999.
Rahman, F., lsldm, Ankara Okulu, Ankara, 2009.
-, Islam and Modemity, University of Chicago Press, Chicago, 1982.
Ramadan, T., The Quest for Meaning: Developing a Philosophy of Pluralism, Pengu
in Global, 2010.
-, Radical Refonn: lslamic Ethics and Liberation, Oxford University Press, Oxford,
New York, 2009.
Ramazanoğlu, Y., "Cumhuriyet'in Dindar Kadınlan", Modem Türkiye'de Siyasi Dü
şünce: ls_lılmcılık; Cilt 6, lletişim Yayınlan, İstanbul, 2005, s. 804-812.
Robertson, R., "Zaman-Mekan ve Homojenlik-Heterojenlik", Postmodemizm ve ls
lam, Küreselleşme ve Oryantalizm içinde, Der. Abdullah Topçuoğlu, Yasin Aktay,
Vadi Yayınlan, İstanbul, 1999, s. 1 1 5- 142.
-, Globalization: Social Theory and Global Culture, Sage, Londra, 1992.
Ritzer, G., Küresel Dünya, Aynntı Yayınlan, İstanbul, 2010.
Roy, O., Siyasal lslam'ın iflası, Metis Yayınlan, İstanbul, 2005.
-, Küreselleşen lsldm, Metis Yayınlan, İstanbul, 2003.
Ryfman, P., Sivil Toplum Kuruluşlan, lletişim Yayınlan, lstanbul, 2006.
Said, E. W., Kış Ruhu, Metis Yayınlan, lstanbul, 2006.
-, Şarkiyatçılık, lletişim Yayınlan, lstanbul, 2005.
Saktanber, A., "Gündelik Yaşamda Dinin 'Yeniden' Keşfinin Bir Aracı Olarak �a
dınlar", Mod�;.,. Turkiye'de Siyasi Düşünce: 1siıımcılık, Cilt 6, lletişim Yayınlıı"n,
'
fstanbul, 2005, s. 8 1 3-817.
-, Living lslam: Women, Religion and the Politicization of Culıure in Turhey, l. B. Ta
uris, Londra, New York, 2002.
Sancar, S., Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti, iletişim Yayınları, lstanbul, 2012.
-, " �ürkiye'de Kadın Hareketi'nin Pol�tigi:_l"�rihsel Bağlam, Politik Gündem ve
Özgünlükler", Birkaç Arpa Boyu: 2 1 . Yüzyıla Girerken Türkiye'de Feminist Ça
lışmalar içinde, Der. Serpil Sancar, Koç Üniversitesi Yayınlan, lstanbul, 201 1 ,
s. 6 1 - 1 17.
265
Sangari, K., "The Politics of the Possible", The Postcolonial Studies Reader içinde,
Der. Bill Ashcroft, Gareth Griffiths, Helen Tiffin, Routledge, Londra-New York,
1995, s. 143- 1 50.
Sanbay, A.Y., Postmodernite, Sivil Toplum ve lsldm, Alfa Yayınlan, lsıanbul, Bur
sa, 200 1 .
Sayyid, S . , "lslamcılık ve Postkolonyal Durum", Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce:
lsldmcılıh,_Ç ��§ UeiiŞim Ya}rınlari,- lsıaii"bul, 2005, s. 936-948.
Schutte, O., "Cultural Alterity: Cross-Cultural Communication and Feminist The
ory in North-South Context", Decentering the Center içinde, Der: Narayan, U.;
Harding, Indiana University Press, Bloomington, 2000, s. 47-66.
Schick, l.C., Bedeni, Toplumu, Kdinatı Yazmak: lsldm, Cinsiyet ve Kültür üzerine,
iletişim Yayınlan, lstanbul, 201 1 .
Schick, l.C., Batının Cinsel Kıyısı: Başkalıkçı Sôylemde Cinsellik v e Mekansallık, Ta
rih Vakfı Yun Yayınlan, lstanbul, 201 1 .
Sharabi, H . , Neopatriarchy: A Theory of Distorted Changc i n Arab Socicty, Oxford
University Press, New York ve Oxford, 1988.
Soğuk, N., Globalization&Islamism: Beyond Fundamentalism, Rowman&:Liıılefield,
ine . , Lanham, Boulder, New York, Toronto, Plyrnouth, UK, 201 1 .
Spivak, G.C., "Yeni Madun: Sessiz bir Mülakat", Toplumbilim, S . 25, 2010a, s. 55-66.
-, "Akademik Özgürlüğü Cins-Kimlikli Postkolonyallik içinde Düşünmek", Top
lumbilim, S. 25, 2010b, s. 67-74.
-, "Madun Konuşabilir mi?", Methodos: Kuram ve Yôntcm Kenarından içinde, Der.
··- ···
Taşkın, Y., AKP Devri: Türkiye Siyaseti, lsldmcılık, Arap Bahan, Birikim Yayınla
n, lsıanbul, 2013.
Tilly, C., Toplumsal Hareketler, Babil Yayınlan, lstanbul, 2008.
266
Timur, T., Küreselleşme ve Demohrasi Krizi, İmge Yayınlan, İstanbul, 2000.
Tourine, A., Modernliğin Eleştirisi, YKY Yayınlan, İstanbul, 2007.
Tsing, A., "Yoksul Olma Ôzgürlüğü Ya da Küresel Kapitalizme Dair: Feminist Bir
Teoriye Neden İhtiyacımız Var?", Feminist Yahlaşımlar, Toplumsal Cinsiyet 3,
Bgst Yayınlan, İstanbul, 2010.
Treacher, A., "Reading The Other: Women, Feminism and lslam", Studies in Gen
der and Sexuality, 4 ( 1 ) , 2003, s. 59-7 1 .
Tuğal, C . , Pasif Devrim: lsldml Muhalefetin Düzenle Bütünleşmesi, Koç Üniversitesi
Yayınlan, lstanbul, 2010.
Tuksal, Ş.H., Kadın Karşıtı Söylemin lsldm Geleneğindehi izdüşümleri, Kitabiyet Ya
yınlan, Ankara, 2000.
Turam, B.,, Türhiye'de lsldm ve Devlet: Dcmohrasi, Ethileşim ve Dönüşüm, Bilgi Üni
versitesi Yayınları, lstanbul, 201 1 .
Türk, B., Muhtedir: Türh Sag Geleneği ve Recep Tayyip Erdoğan, lletişim Yayınla
n, lstanbul, 2014.
Tüsev, Türhiye'de Sivil Toplum: Bir Dönüm Nohtası, Uluslararası Sivil Toplum En
dehsi Projesi Türhiye Olhe Raporu, Tüsev Yayınlan, İstanbul, 201 1 .
Urry, j., Mehdnlan Tühetmeh, Aynntı Yayınlan, İstanbul, 1 999.
Uzgel, !., "AKP: Neoliberal Dönüşümün Yeni Aktörü", AKP Kitabı: Bir Dönüşümün
Bilançosu, Phonix Yayınlar, Ankara, 2010. s. 1 1 -39.
Vergin, N., Din, Toplum ve Siyasal Sistem, Bağlam Yayınlan, İstanbul, 1998.
Voll , j . , lslam, Continuity and Change in the Modern World, Syracuse, Syracuse Uni
versity Press, N.Y., 1994.
Wan Daud, W.M.N., The Conccpt of Knowledge in lslam and Its lmplicationsfor Edu
cation in a Developing Country, Mansell Publisher Limited, Londra, 1989.
Wedud-Muhsin, A . , "Kur'an Kimsenin Tekelinde Değildir", Martina Sabra görüş
mesi, 2008, http://tr.qantara.de/wcsite.php?wc_c= l 5 1 72, ( 14.03.20 1 2).
-, inside the Gender ]ihad: Women's Reform in Islam, Oxfor University Press, Ox-
ford, 2006.
-, Kur'an ve Kadın, İz Yayıncılık, lstanbul, 2005.
White,j.B., Müslüman Milliyetçiliği ve Yeni Türkler, iletişim Yayınlan, lstanbul, 2013.
-, "State Feminism, Modemization and the Turkish Republican Woman", NWSA
]oumal, cilt 1 5 (3), 2003, s. 145- 1 59.
-, �!:hiye'de lsldmcı J<itle Seferbe!:l!ği, C?glak )':ayıl!_la.n. İstanbul, 2002.
_ _
Wiktorowicz, Q . , Islamic Activism: A Social Movemenı Theory Approach, Indiana
University Press, Indiana, 2004.
Woodsmall, R.F., Moslem Women Enter A New World, Round Table Press, New
York, 1975.
Yamani, M., Feminism and lslam, NYU Press, NY, 1996.
Yavuz, H., Modernleşen Müslümanlar: Nurcular, Nahşiler, Milli Görüş ve Ah Parti,
Kitap Yayınevi, lstanbul, 2005.
-, "Opportunity Spaces, Identity, and Islamic Meaning in Turkey", Islamic Acti
vism: A Social Movement Theory Approach içinde, Der. Q.Wictorowicz, Indiana
University Press, Bloomington&Indianapolis, 2004, s. 270-288.
267
Yeğenoğlu, M., Sômürgeci Fantaziler: Oryantalist Sôylemde Kültürel ve Cinsel Fark,
:-·· •
lntemet Adresleri/Haberleri
lslamı internet sitesi: http://www.islamsitesi.neı/ ( 13. 02.20 1 1 ) .
lslamt İnternet sitesi: http://www.firaset.neı/ ( 1 1 . 02.20 1 1 ) .
lslamı İnternet sitesi: http://www.islamisite.com/ ( 13. 02.201 1 ) .
lslamt İnternet sitesi: http://www.islamisohbet.neı/ (1 4. 02.20 1 1 ) .
lslamı İnternet sitesi: http://www.elmuhammed.org/ ( 14. 02. 20 1 1 ) .
lslamı İnternet sitesi: http://www .islamilugat.com/ ( 13. 02.201 1 ) .
lslami İnternet sitesi: http://www .gonuldensevenler.com/ ( 1 1 . 02.20 1 1 ) .
lslamı İnternet sitesi: http://www.dinisayfalar.com/ ( 1 3 . 02.20 1 1 ) .
lslamı İnternet sitesi: http://www.islam-tr.neı/forum ( 1 2. 02.20 1 1 ) .
lslamı İnternet sitesi: http://www.tr.muslimlife.eu/ ( 13. 02.201 1 ) .
lslamı İnternet sitesi: http://tevhidgurubu.de.tV ( 14. 02.201 1 ) .
lslamı İnternet sitesi: http://insideislam.wisc.edu/index.php/archives/562 1 , (28.09.
201 2) .
lslamcı kadınlara yönelik İnternet sitesi: www . mumine.com (23.07.20 1 1 ) .
lslamcı kadınlara yönelik internet sitesi: www . kadinhaberleri.com (24.07.201 1 ) .
lslamcı kadınlara yönelik internet sitesi: www.kadinnews.com (23.07.201 1).
lslamcı kadınlara yönelik İnternet sitesi: www.kadinpenceresi.com (23.07.20 1 1 ) .
lslamcı kadınlara yönelik İnternet sitesi: www .kadıncakararinca.com (24.07. 20 J 1 ) .
lslamcı kadınlara yönelik internet sitesi: www . kurandakadin.com (22.07.20 1 1 ) .
lslamcı kadınlara yönelik İnternet sitesi: www.müslümakadin.com (24.07.20 1 1 ) .
lslamcı kadınlara yönelik İnternet sitesi: www .kadinveaile.com (22.07.201 1 ) .
268
lslamcı kadınlara yönelik İnternet sitesi: www .bimıya.com (23.07.20 1 1 ) .
MÜSlAD internet sitesi: www .müsiad.org.tr, (25.01 .2012).
lŞHAD İnternet sitesi: http://www.ishad.org.tr/, ( 1 2.01 .2012).
HÜRSlAD İnternet sitesi: http://www .hursiad.org.trffR/lndex.aspx, ( 1 2.01 .2012).
Gallup Araştırma Merkezi İnternet sitesi: http://www.gallup.com/home.aspx.
(23. 1 1.201 2).
G 77 internet sitesi: http://www.g77.org/dod (03.01 . 2013).
Musawah İnternet sitesi: http://www .musawah.org/home/2009-global-meeting,
( 10.04.20 1 1 ) .
lslamcı Feminizm Konferansı ana sayfası: http://feminismeislamic.org/home/,
( 16.02.2013).
Birinci lslamcı Feminizm Konferansı İnternet sitesi: http://feminismeislamic.
org/lcongres/conclusions/ ( 16.02. 2013).
ikinci lslamcı Feminizm Konferansı İnternet sitesi: http://feminismeislamic.
org/2congres/ ( 1 6.02.2013).
Üçüncü lslamcı Feminizm Konferansı internet sitesi: http://feminismeislamic.
org/3congres/ ( 16.02.2013).
Dördüncü lsh'lmcı Feminizm Konferansı İnternet sitesi: http://feminismeislamic.
org/4congres/ ( 16.02.2013).
Aband Platformu İnternet sitesi: http://www .abantplatform.org ( 1 7 . 12.2012).
Aband Platformu Etkinlik Sayfası: http://www .abantplatform.org/Etkinlikler/ln
dex/3 (07.01 .2013).
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Kadın Platformu internetsitesi: http://www.gyvkadinp
latformu.org/Hakkimizda/Detay/35/0nursal%20Ba%C5%9Fkan%C4%Bln%20
Konu%C5%9Fmas%C4%B 1 , ( 1 8.o3.2013).
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı İnternet sitesi: http://www .gyv.org.tr/ (04.03.201 2) .
Women's Learning Partnership's fo r Rights Development and Peace İnternet sitesi:
http://www .learningpartnership.org/ (02.02.2013).
Women Living Under Muslim Law İnternet sitesi: http://www.wluml.org/ ( 1 1 . 12.
201 1 ) .
Sisterhood is Global lnstitue İnternet sitesi: httpJ/sigi.org/, ( 1 1 . 1 2.20 1 1 ) .
Sisters i n Islam İnternet sitesi: http://www.sistersinislam.org.my/, ( 12. 1 2.20 1 1 ) .
Associations o f Nigeria İnternet sitesi: http://www .fomwan.org/, ( 12. 1 2.201 1 )
Rahima Foundation İnternet sitesi: http://www .rahima.org/, ( 1 3 . 1 2.201 1 )
Women's Islamic lnitiative i n Spirituality İnternet sitesi: http://www.wisemus-
limwomen.org/, ( 13 . 1 2.20 1 1 ) .
Coalition for Sexual and Bodily Rights i n Muslim Societies İnternet sitesi: http://
www .csbronline.org/, ( 1 1 . 12.20 1 1 ) .
269
Hazar Derneği İnternet sitesi: httpJ/www .hazargrubu.org/ ( 1 2. 10.201 1 ) .
Kadından Topluma Eğitim Grubu facebook sayfası: httpJ/www . facebook.com/pa
ges/Kad%C4%Bl ndan-Topluma-E%C4%9Fitim-Seminerleri/24454285 135 7.
(05.04.20 1 2 ) .
lLK-DER İnternet sitesi: httpJ/www .ilkder.org.tr/ (08.09.20 1 1 ) .
lHH İnternet sitesi: http://www.ihh.org.tr/ (05.06.20 1 1 ) .
MAZLUM-DER internet sitesi: httpJ/www.mazlumder.org/ (07.02.20 1 1 ) .
ÖZGÜR-DER İnternet sitesi: http://www .ozgurder.org/ (07.02.20 1 1 ) .
AKODER İnternet sitesi: http://akoder.net/ (28.06.2012).
GlKAP İnternet sitesi: http://www .gikap.org/ (24.04.20 1 1 ) .
HlK-DE İnternet sitesi: http://www. hikde.org/TR/ ( 19.04.20 1 1 ).
Kimse Yok M u Derneği internet sites i : http://www . kimseyokmu.org . tr/
(04. 1 1 .201 1 ) .
Yardımeli Derneği İnternet sitesi: hııp://www.yardimeli.org.tr/ ( 1 4.03.20 1 1 ) .
Akabe Eğitim ve Kültür Derneği: httpJ/www .yardimeli.org.tr/ ( 1 4.05.2100 1 ) .
HicabSyle lnternetSitesi: www.hicabsytle.com (05.03.20 1 2 ) .
Firuze Style Blogu: http://firuzestyle. blogspot.corn/2010/03/chanel-esarplarda-yaz
esintisi.html, (05.04.20 1 1 ) .
Azizah Magazin Dergisi İnternet sitesi: http://www.azizahmagazine.com/,
( 1 2.04.20 1 1 ) .
Noor Muslim Family Magazine Sayılan: http://www .noorulislam.eo.uk/noor-mag
issue-36-FINAL.pdf (Aralık 201 2), http://www .noorulislam.eo.uk/noor-mag-is
sue-37-FINAL.pdf (Mart 2013).
Muslim Gir! Magazin Facebook Sayfası: httpJ/www .facebook.com/pages/Muslim-
Girl-Magazine/107594625936948, (05 . 1 2.201 2).
Alef Magazine İnternet sitesi: http://www.alefmagazine.me/, (04. 1 2.2012).
Ala Dergisi İnternet sitesi: http://aladergi.com/, ( 1 3 . 1 1 .201 2).
"Ala Dergisi Sosyal Medyayı Karıştırdı", http://www .sosyalmedyahaber.com/ala
dergisi-sosyal-medyayi-karistirdi/, (06.04.20 1 1 ) .
"Tesettür Spora Engel Değil", Elif Kavakçı ile görüşme, http://www .on5yirmi5.com/
genc/haber.25269/elif-kavakci-tesettur-spora-engel-degil.html, (08. 1 1.201 1 ).
"lsl4mi Muhafazakar Moda Patlama Yaptı", http://www.netpano.com/haber/5 1 56/
%C4%BOslami/Muhafazakar/Moda/Patlama/Yapt%C4%Bl ) (05.03.20 1 1 ) .
"Kur'an Kimsenin Tekelinde Değildir", Amina Wedud ile söyleşi, httpJ/tr.qantara.
de/wcsite.php?wc_c=l 5 1 72, (01 .09.2008).
"Woman imam Raises Mixes Emotions" , http://www.emmabonino.it/press/
world/21 77, ( 1 7.09.2012).
"lranian Women ıo Lead Prayers", hup://news.bbc.co.uk/2/hi/middle_east/86 1819.
stm
"in Turkey, Muslim Women Gain Expanded Religious Authoriıy", htıp://www .cs
monitor.com/2005/0427/p04s01-woeu.html, ( 1 0.09.20 1 2 ) .
"First Women t o Lead Friday Prayers i n UK", http://www.independent.eo.uk/
news/uk/home-news/first-woman-to-lead-friday-prayers-in-uk- 1 996228. html,
(06.09.20 1 2 ) .
270
http://www . ıheuniıy.orgltr/index.php?option=com_content&view=article&id=54
O&lıemid=7, ( 1 4.04.20 1 1 ) .
"Müslüman Kadınlar Pekin'de d e Eleleydi", http://www .zaman.eom.tr/aile-saglik_
musluman-kadinlar-pekin-de-de-eleleydi_346043.html (23.09.1995).
"Camilerin Kadınlar Bölümünün Güzelleştirme Projesi Değerlendirme Raporu".
http://istanbulmufıulugu .gov. ır/arsiv/haber-arsivi/1 262-camilerin-kadinlar-bo
lumunun-guzellestirme-projesi-degerlendirme-raporu. hım!, (21 .09. 201 2).
"in Turkey, Muslim Women Gain Expanded Religious Authority" http://www .cs
monitor.com/2005/0427/p04s01 -woeu.hıml, (18.03.201 l ) .
"3. Kadın Buluşmalan Gündemi" , http://www .baskentkadin.org/trl?p=84#more-84,
(22.09.201 2).
Ataseven, G. "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Sivil ToplumKuruluşlan" http://www.
gikap.org/Copy%20of%20t5.html ( 15. 10.201 1).
Ataseven, G., "Çağımızda Değişen Değerler ve Aile", http://www .gikap.org/t l.html,
( 15. 10.20 1 1 ) .
Aynur Bayram'ın aldığı o y oranı: http://www .ismailpala.com/secim/aynur-bayram_
kac_oy_aldi_ankara-bolge-2_bagimsiz_aday. php (22.02. 2013).
Ankara Müftülüğünün Hutbesi, "Eşimiz, Evladımız, Annemiz: Kadın" , http://www .
ankaramufıulugu.gov.tr/yenVicerikler.php?id=257&tipi=icerik, (25. 1 1 .201 l ) .
"Dini Yayınlar Kongresi Sonuç Bildirgesi", http://www .diyanet.gov.tr/turkish/ha
ber/5.dini_yayinlar_kongresi_04l 220 l l .pdf,(2-4 . l 2.20 1 1 ) .
"Din-Devlet ve Toplum Başlıklı 2. Aband Toplantısının Sonuç Bildirisi" http://gyv.
org.tr/content/userfıles/pdf/2._ABANT_SONU_B_LD_R_S_.pdf, (27.02.20 1 2) .
"Onursal Başkanın Konuşması" , http://www.gyvkadinplatformu.org/Hakki
mizda/Detay/3 5/0nu rsal%20Ba%C5%9Fkan%C4%B 1 n%20Konu%C5%9
Fmas%C4%Bl , ( 1 8.03.2013).
Fethullah Gülen'in Türban Yasaklanna ve Eylemlerine ilişkin Açıklaması: "Başör
tüsü Meselesi", http://tr.fgulen.com/content/view/2475/12/ ( 1 3.03.2012).
Recep Tayyip Erdoğan'ın kürtaj hakkı ve yasasıyla ilgili açıklaması: http://si
yaset. milliyet. com. tr/her-ku rıaj-bi r-u luderedir/siyaset/siyasetde tay/2 7. 05.
201211545559/default.htm ve http://www .radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=ra
dikaldetayv 3&articleid= 1 089484&'.caıegoryid= 78, ( 16.04. 2013).
"Diyanet işleri Başkanı Mehmet Görmez'in Kürtajla ilgili Açıklamaları", http://
www.hurriyet.com.tr/gundem/20687889.asp, (04.06.201 2).
Kadına Yönelik Aile içi Şiddetle Mücadele Eylem Planı", http://www .kadininstatu
su.gov.tr/upload/kadininstatusu.gov.tr/mce/eski_site/Pdf/kadinayonelikaileici
siddetlemucadeleulusaleylemplani. pdf, ( 16.04.201 1).
MAZLUM-DER Açıklaması:http://www .bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/
1 20894-mazlumder-de-insan-haklari escinsel-deyince-bitiyor, ( 1 2.03.2014 ).
271
-, "lslamcı Entelektüelin iktidar Mesafesi", http://www .taraf.com.tr/cihan-aktas/
makale-islamci-entelektuelin-iktidar-mesafesi.htm, (29.08.201 1).
-, "Söz Dinlemeyen Çocuklar", http://www.taraf.com.tr/cihan-aktas/makale-soz
dinlemeyen-cocuklar.htm, (25. 1 0.2010).
-, "CHP ve lran Tarzı Başörtüsü", http://www . taraf.com.tr/cihan-aktas/makale
chp-ve-iran-tarzi-basortusu.htm, (30.08.2010).
-, "Konuşan Başörtülü Olunca . . .", http://www . taraf.com. tr/cihan-aktas/makale
konusan-basortulu-olunca.htm, (30. 10.2008).
-, "lslamcılık-Müslümancılık", http://www.taraf.com. tr/cihan-aktas/makale-is
lamcilik-muslumancilik.htm, (18.09.2008).
-, "Başörtülü yazar olmak", http://www.taraf.com.tr/cihan-aktas/makale-basortu
lu-yazar-olmak.htm, (05.06.2008).
-"Ayşe Böhürler'e Siyaseti Yasaklamak", http://www .taraf.com.tr/cihan-aktas/ma
kale-ayse-bohurlere-siyaseti-yasaklamak. htm, ( 19 .03.2008).
Atlas, M . I . , " Kürtaja da Karşıyım, Yasağa da" , http://www.radikal .com. ır/Ra
dikal.aspx ?a Type=RadikalDetayV3&:ArticlelD= 1 0900 l 6&:CategorylD= 77,
(04.06.20 1 2),
-, "Müslüman Kadınlar Kürtaj Hakkında Ne Düşünüyor?", http://bianet.org/bi
anet/toplumsal-cinsiyet/138699-musluman-kadinlar-kurtaj-hakkinda-ne-dusu
nuyor, (29.05.2012).
Barbarasoğlu, F.K., "Evde Huzur", 201 1 , http://yenisafak.com.tr/yazarlarl?i=30082
&:y=fatmaKBarbarosoglu, ( 12.09.2012).
-, "Kraliçe Viktoria'nın Doğum Sancılan", http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Defa
ult.aspx?i=32712&:y=FatmaKBarbarosoglu (06.06.2012).
-, ""Başörtülü Kadının Çalışma Serüveni/ Anneler Eve Dönsün! " , http://yenisa
fak.eom.tr/Yazarlarl?i=31768&:y=faımaKBarbarosoglu, (02.04. 2012).
Bostan, F.Ü., "Kürtaja Karşıyım", görüşme, http://www. taraf.com.tr/haber/kurtaj
yasagina-karsiyim.htm, (09.06.2012).
Bostancı, N. "lslllm, lslamcılık, Siyaset" , Zaman, 1 2.09.2012.
Böhürler, A., "Ayşe Böhürler Susma Orucunu Anlattı", görüşme, http://www.
gazeteciler .com/tv-haber/bohurler-susma-orucu nu-anlaıti-5 73 7 4h. html,
( 10. 10.20 1 2).
-, "Darbeleri Araştırma Komisyonu"nun Başında iyi ki Bir Kadın Var", http://ye-
nisafak.com. tr/Yazarlar/Default.aspx ?i=3275 l &:y=AyseBohurler, (09.06. 2012).
Bulaç, A., "Başörtlü Aday Yoksa Oy da Yok", Zaman, (04.01 . 2013).
-, "Modem Yanılgı", Zaman, 1 1 .09.2012.
-, "lslamcılık ve ideoloji", Zaman, 09.09.2012.
-, "lslamcılık Bir Teoloji mi?", Zaman, 06.09.2012.
-, "lslamcıların 'Din'i, Muhafazakarların 'Diyanet'i", Zaman, 30.07.2012.
-, ''Tutarlılık Sorunu", Zaman, 28.07.2012.
-, "Üçüncü Nesil lslamcılar", Zaman, 26.07.201 2.
-, "lslllmcıların Üç Nesli", Zaman, 23.07.2012.
-, "lslllmcılık Nedir?", Zaman, 21 .07.2012.
-. "lslamcılığın Seyri", Zaman, 19.07.2012.
272
-, "Sistem içinde Din Eğitiminin Yeri", Zaman, 09.07.2012.
-, "Sivil Medrese" , Zaman, 07.07.2012.
-, "imam Hatipler Miadını Doldurdu mu?", Zaman, 05.07.2012.
-, "Eleştiri Adil Değil", Zaman, 02.07.2012.
-, "ihvan ve Türkiye Modeli", Zaman, 3 1 .05.2012.
-, "Başka Etkiler", Zaman, 28.05.2012.
-, "Seyyid Kutub ve Türkiye lsldmı", Zaman, 26.06.2012.
-, "Bağımsız lsldmt Gruplar", Zaman, 24.05.2012.
-, "Sosyal lsldm", Zaman, 2 1 .05.2012.
-, "'Türkiye lslamı'nın Üç Versiyonu", Zaman, 19.05.2012.
-, "ihvan ve Hasan El-Benna", Zaman, 07.05.2012.
-, "Bediüzzaman Said Nursi", Zaman, 24.03.201 2.
-, "Sunni-Şii, Llıik", Zaman, 30.01 .2012.
-, "Din Savaştan", Zaman, 28.01 .2012.
-, "Başörtülü Aday", Zaman 02.04.20 1 1 .
- , "Feminist Bayanlann Aklı Kısa", Zaman, 1 7.09. 1987.
Elliott, A., "Women Leads Muslim Prayer Leders in NewYork", http://www .nyti
mes.com/2005/03/l9/nyregion/l9muslim. html?_r=O, 19 .09. 2012.
Eltahawy, E. "Malaysia Conferance for Gender Equality in Muslim Families",
httpJ/www.monaeltahawy.com/blog/?p=l04, 07.02.2009.
Eraslan, S., "Kadınlar Oy Verecek mi? " , http://www.stargazete.com/yazar/sibel-
eraslan/kadinlar-oy-verecek-mi-haber-338789.htm, 23.03. 201 1 .
Gülnaz, M., "Biz Kimiz", Zaman, 1 5 .09. 1987.
-, "Ali Bulaç'ın Düşündürdükleri", Zaman, O l .09. 1987.
Kaplan, H., "insan Nerede Başlar?", http://yenisafak.com.tr/yazarlar/Default.aspx?t
=08.06.2012&-y=HilalKaplan, 09.06.2012.
-. "Muhafazakdr Erkek Tipolojisi", Yeni Şafalı, 19. 10.20 1 1 .
Kara, 1., "Prof. Dr. lsmail Kara ile Söyleşi: lslamcıhğın Dünü Bugünü, Yannı Üzeri
ne Söyleşi", görüşme, Vatan, 28.05.2013.
-, "Cemaat ve Tarikatlar Sivil Toplum Hareketi Değildir", görüşme, Vatan, 24.06.
2008.
-, "Demokratikleşme lsldm'ı One Çıkanr", görüşme, Vatan, 14.05. 1994.
Karaca, N. B., "Aynur Bayram'a haddini bildirmeyin, oy verin .. . " , http://www .ha
berturk.com/yazarlar/nihal-bengisu-karaca/63 7920-aynur-bayrama-haddini
bildirmeyin-oy-verin, 08.06.201 l .
Kavuncu, Y., "lslam'da Kadın ya da lpekböceği", Zaman, 29.09. 1987.
Mardin, Ş., "Mahalle Baskısı: Ne Demek istedim?", Vatan, 29.03.2013.
Ramazanoğlu, R. "Değişen Dünyada lsldmcıhk", Halısöz Haber, 27.06.2012.
Ramazanoğlu, Y . , "lslamcılığın Yeniden Yazılımı ve Garaudy" , Halısôz Haber,
20.06.2012.
-, "Uludere Kınlma Noktamız" , görüşme, http://www. radikal.eom.tr/Radikal.asp
x?aType=RadikalDetayV3&'ArticlelD=l089937&'CategorylD=77, 03-06.2012.
273
-, "Apartheid: Türkiye'nin Örtülü Gerçeği", http://www .haksozhaber.net/apart
heid-ıurkiyenin-orıulu-gercegi-5016yy.htm, 20.03.2008.
-, "işgalleri Aklayan Zemin: Emperyalist Kadın Dili", http://www .haksozhaber.
net/isgalleri-aklayan-zemin-emperyalist-kadin-dili-76 75yy. htm, 14 . 10.2008.
Subaşı, N . , "Türkiye'de lslamcılığın Seyr-ü Seferi", Star, 05.09.2012.
Topal, S., "Başörtüsü ve Temsil Meselesi" http://www .zaman.eom.tr/yorum_yo
rum-semiha-topal-basorıusu-ve-temsil-meselesi_l 1 3 1 1 27.html 07.05.20 1 1 .
Toros, E . H . , "Feminist Kime Derler?", Zaman, 1 5.09. 1 987.
Tuksal, H. Ş., "imam Hatipler ve Sivil Toplum", 2012, http://www .taraf.com.ır/ya
zilar/hidayet-selkatli-tuksal/imam-hatipler-ve-sivil-toplurn/22207/, 12.07. 2012.
-, "Uluderere'de Kürtaj Yok, Çocuk Cesetleri Var", görüşme, http://haber.gazete-
vatan.com/Haber/455878/l/Gundem, 06.06.201 2.
Tuncer, T., "Kadın, Yine Kadındır", Zaman, 1 5.09. 1987.
-, "Kimin Aklı Kısa?", Zaman, 1 .09. 1987.
Yılmaz, Z., "Diyanet ve Kadın", Radikal iki, 1 1 . 1 2.201 1 .
274
DiZiN
1 1 Eylül 14, 35, 57, 1 15, 148, 149, 28, 68, 70, 162
209 Akabe Eğitim ve Kültür Vakfı 27
24 Ocak kararlan 6 1 Akay 41, 5 1
2 8 Şubat 2 1 , 70, 190, 195, 199-201 , Akbulut, Neslihan 104, 1 20, 144, 234,
235, 242, 243, 253 235
Akçay, Ahmet Sait 194
Aband Toplanıılan 77, 9 1 Akşit 233
Abduh, Muhammed 88 Aktaş, Cihan 1 7 , 20, 1 3 1 , 144, 1 5 1 ,
Açıkel 97, 99, 255 1 59, 167-169, 1 7 1 , 1 72, 1 76, 177,
Adalet 72, 1 1 2, 120, 1 28, 143, 145, 189, 190, 192, 194, 199, 222, 229
1 60, 250 Aktay, Yasin 208
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 14, Akyıl, Atiye 21
28, 36, 67, 70-73, 75, 76, 99, 107, Akyol, Funda Ozan 26, 1 1 6
185, 203, 204, 233, 249, 250, 253 Al-Azmeh, Aziz 6 1 , 79, 80, 88, 89,
Adil Düzen 72 90, 101
Adomo 46 Al-Baraka Türk 72
Argani, Cemaleddin 88 al-Ghazali, Zaynab 1 5 1
Afganistan 148, 149 Alankuş 154, 182, 185, 200
Afkhami, Mahnaz 1 32, 262 Albayrak, Ôzlem 24
Afshar, Haleh 1 34 Ald Dergisi 194
Ahmed, Leila 1 26 Ali, �ahra 145, 152
Aile 2 1 , 26, 28, 67, 77, 100, 1 0 1 , 103, Alkan 222, 230
104, 124, 1 25, 1 29, 1 3 1 , 143, 147, Alternatif modernleşme 6 1 , 62
152, 157, 1 58, 162, 164, 1 68-1 74, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) 14,
1 77, 1 78, 189,, 222, 223, 227, 232, 35, 56, 73, 79, 80, 8 1 , 84, 88, 95,
234-236, 240, 242, 248, 25 1 , 252 1 13, 1 17, 1 22, 1 24, 1 27, 129, 1 32,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 100 137, 149, 157, 194, 209, 2 10, 215,
Aileyi Koruma Derneği (AKODER) 223, 235, 252
275
Amin-Khan 91 1 13, 1 19, 1 2 1 , 128, 1 3 1 , 133, 1 70,
Amin, Samir 68 188, 248
Amin, Shahid 34, 1 5 1 Batıcı 20, 58, 59, 98, 101, 109, 1 1 2,
Amina Wedud 88, 1 14, 1 18, 1 5 1 1 13, 1 14, 1 25, 130, 146, 148, 195
Anadolu aslanlan 99 Batıcılık 35, 59, 67, 80, 109, 146, 167,
Anavatan Partisi (ANAP) 70, 72, 262, 248, 249, 252
267 Batılı 42, 48, 49, 59, 6 1 , 62, 66, 91, 96,
Ankara Ekolü 92, 93, 156 103, 107-109, 1 13, 1 16, 1 17, 126,
Arab Women's Solidarity 123 128, 1 3 1 , 140, 145, 147-149, 1 5 1 ,
Arap Bahan 210, 216, 249 1 52, 164, 1 70, 195, 218, 221
Arat 232 Bauman, Zygmunt 60, 65, 66, 90
Ara yerde 196, 246 Bayat, Asd 57, 63-65, 80, 82, 1 52,
Anman, Şerire Gül 175, 190, 2 1 7 1 53, 202, 207, 237
Arslan 243 Bayram, Aynur 202, 203
Asımgil, Sevim 21 Beden 2 1 , 78, 100, 108, 160, 1 6 1 , 164,
Asya Finans 76 169, 1 75, 183-188, 191-193, 196,
Ataerkil 2 1 , 39, 4 1 , 88, 109, l l5, 143, 209, 220, 223, 248, 250, 251
1 55, 163, 236 Benli, Fatma 160, 1 6 1 , 238
Ataseven, Gülsen 26, 1 22, 170 Bhabha, Homi K. 34, 37
Atasoy, Yıldız 6 1 , 62, 68, 69, 72 Bhadra, Gautam 34
Atlas, Meryem llayda 1 76 Bilgen, Ayşe 26, 82, 83, 99, 163
Avcı, Ôzlem 86 Binark 195
Avrupa 42, 5 1 , 79, 80, 95, 1 13, 1 17, Bireyselcilik 102
1 20, 1 24, 127, 137, 1 5 1 , 252 Bireyselleşme 64, 65, 83, 94, 102, 103,
Avrupa Birliği (AB) 14, 99 192, 249
Aydın, Mehmet Akif 1 7 1 Blair, Cherie 149
Aynmcılığa Karşı Kadın Hakları Bora, Aksu 136, 1 78, 183
Derneği (AK-DER) 25 Bostancı, Ayşe 68, 69, 162
Azizah 194 Bostancı, Naci 167
Bouhdiba 168
Badran, Margot 133, 134, 147 Böhürler, Ayşe 20, 1 1 2, 142, 159, 160,
Bahreyn 210 1 76, 1 77, 201 , 204
Balkanlar 76 Buğra 240
Barbarosoğlu, Fatma Karabıyık 20, Bulaç, Ali 1 58, 166, 203, 204
133, 193, 195, 223 Buluşan Kadınlar Platformu 23, 201
Barber, Benjamin 6 1 Bush, Laura 149
Bardakoğlu, Ali 142 Bushlar 73
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) 205 Buıler, Judith 5 1 , 185-187, 200, 229,
Barlas, Asma 1 17, 1 5 1 230
Başkent Kadın Platformu 25, 26, 1 1 1 ,
1 24, 130, 1 53, 1 56, 1 59, 163, 1 7 1 , Cami 7 1 , 96, 97, 1 1 7, 136, 182, 184-
1 73, 201 , 203, 2 14 188, 207, 208-220, 234, 246, 251
Başörtüsü 22, 27, 36, 7 1 , 78, 101, 102, Casanova 79, 1 13
129, 182, 187, 192, 194, 195, 198, Castels, Manuel 80
200, 202, 203, 205-207, 217, 235, CEDAW 123, 1 24, 146, 148
242, 243, 250, 259 Cemaat 2 1 -23, 29-3 1 , 36, 67, 70, 73-
Batı 33-35, 38, 40, 52, 53, 59, 65, 100, 78, 83-86, 91-96, 102- 104, 107,
276
1 13, 125, 1 28, 143, 156-159, 161- Demokrasi 14, 15, 35, 50, 53, 54,
163, 198-200, 209-214, 2 1 7-219, 57, 77, 79, 90, 1 1 8- 1 20, 1 58,
222, 224-229, 236, 240, 244-246, 205, 239
253, 254 Demokratikleşme 14, 56, 57, 63, 65,
Cevheri, Tantavi 88 99, 1 14, 1 25, 246, 248, 249
Cezayir 80, 126, 127 Demek 9, 22-24, 26- 28, 30, 73, 83,
Chakrabarty, Dipesh 34 86, 94, 103, 130, 143, 1 53, 156,
Chaıterjee, Partha 34, 100 168, 170-172, 184, 185, 188, 201 ,
Cihad 54, 1 1 5 214, 219, 225, 231 , 233-240, 242-
Cinsiyet 16-19, 22, 26, 28, 29, 4 1 , 42, 246, 250, 25 1 , 253
56, 90, 96, 99, 102, 105, 109, 1 15, Dershane 74, 75
123, 124, 1 26, 130, 1 39, 142, 145, Devrimci Müslümanlar 7 1 , 141
150, 152, 1 55-157, 1 59, 167, 1 68, Diaspora 81, 1 1 3
1 70, 1 72, 1 73, 1 78, 183, 184, 190, Dirlik, Arif 43, 5 1-53
202, 207, 214, 2 19, 222, 224-228, Diyalog 29, 30, 48, 78, 91, 109, 1 10,
230-232, 234, 236, 240, 242, 246, 134
250, 251 Diyaneı işleri Başkanlığı 28, 63, 1 1 1 ,
Coalition for Sexual and Bodily Rights 142, 163, 1 77, 208, 214, 253
in Muslim Societies 1 29 Diyanet Vakfı Kadın Faaliyetleri
Connell 1 72 Merkezi 28, 2 1 7
Connor 5 1 , 52 Doğu 59, 1 2 1 , 1 3 3 , 139, 188
Cooke, Miriam 8 1 , 1 20 Doğulu 34, 49, 52, 90, 1 16, 1 29, 148,
Coşan, Mahmut Esad 70 150
Coşar 9, 58, 69 Dünya Bankası (DB) 18
Cuma namazı 214, 215, 218 Dünya Kadın Konferansı 1 22
Dünya Ticaret Örgütü (DTÔ) 148
Çağlar Keyder 69
Çakır, Elif 24 Ebadi, Shrin 132
Çakır, R. 222, 230 Ebaugh 75
Çakmak, Nuriye 2 1 Edis 169
Çahkkava, Fatma 21 El-Cisr, Hüseyin 88
Çalışlar 159 El-Kaide 148, 248
Çayır, Kenan 22, 193 El-Kasimi, Cemaleddin 88
Çınar 72, 85, 89 Eliaçık, Ihsan 7 1
Çiçek, lbrahim 244 Ellioıt, Andrea 2 1 3
Çiğdem 84 Elönü, Es ra 24, 1 16, 239
Çoban, Yasemen 70, 76 Emek ve Adalet Platformu 7 1
75, 96, 158, 224, 225 Emel Dergisi 194
Çoğulculuk 63, 64, 80 Emperyalist feminizm 139, 140
Çokkültürcülük 34, 37, 44-46, 5 1-53, Emperyalizm 45, 48, 90, 100, 149,
57, 59, 247 164, 165, 178
Çonkar, Leyla 21 Endonezya 13, 130, 1 3 1 , 194
Episteme 40, 44
Dalbudak, Nurcan 205 Epistemik şiddet 40, 4 1 , 45
Davutoğlu, Sare 176 Eraslan, Sibel 20, 202, 233
de Pizan, Christine 152 Erdemli, Kadriye 28, 93, 212, 2 1 3,
Deleuze 40 215, 220
277
Erdoğan, Recep Tayyip 67, 1 76, 1 77, 168, 178, 179, 181, 182, 184, 186-
204, 205 188, 191, 192, 196, 207-209, 218-
Ergil 77 222, 224, 228, 230, 233, 236, 249,
Esposito, John 66, 79, 1 13, 1 19 250, 251
Eşcinsellik 122, 1 74, 175 Gezi eylemleri 67
Eşitlik 71, 77, 90, 1 18, 125, 1 29, 145, GlA (Groupe Islamique Arme- Silahlı
147, 1 57, 162, 164, 207, 213, 215 lslamt Grup) 126
Evrensel 24, 44, 56, 57, 69, 77, 79, 80, Gilroy, Paul 34
89, 1 14, 1 19, 122, 123, 134, 139, Göçmen, ipek 240, 241
142, 149 Gökanksel 196
Evrenselci 79 Gökkuşağı Kadın Platformu (GIKAP)
Evrensellik 24, 69, 80, 89, 149 122
Göle, Nilüfer 6 1 , 62, 96, 182, 184,
Fail 34, 41, 47, 48, 97, 98, 185 190, 209, 231
Farklılık 15, 29, 33, 38, 47, 48, 50, 56, Görmez, Mehmet 34, 45, 52, 63, 1 2 1 ,
58, 66, 67, 79, 82, 1 13, 1 2 1 , 146, 149, 163, 1 77, 187
149, 150, 1 5 1 , 1 53, 165, 1 70, 182, Gramsci, Antonia 38, 43, 245
2 1 1 , 230, 239, 245, 248, 249 Grup 77 1 22
Fas 210 Guha, Ranajit 34, 38, 57, 138
Feminist 19-21 , 23, 25, 41-43, 54, Guma, Sheikh Ali 210
102, 1 13, 1 14, 1 1 7, 125, 1 26, 129, Güleç, Fakihe 21
132, 134, 136, 137, 139, 140, 142, Gülen cemaati 29, 31, 36, 73-78, 84,
144, 145, 147, 149-164, 1 70, 176, 86, 91-94, 102, 107, 156-158, 161,
196, 201 , 209, 223, 230, 239 218, 224-228, 244
Feminizm 19-21 , 23, 25, 41, 42, 53, Gülen, Fethullah 29, 73-78, 92, 93,
109, 1 13, 1 1 5, 120, 123, 1 26, 128, 107, 1 58, 200, 224, 226
129, 1 3 1 -137, 139- 1 4 1 , 144- 164, Güler, Hatice 93, 142, 143, 153, 154,
169, 1 70, 1 75, 1 77, 178, 181, 197, 1 56, 1 75
201 , 203, 230, 236, 250 Gülnaz, Mualla 20, 1 58
Fıkıh 66, 88, 89, 1 14, 1 15, 142, 143, Güney 34, 1 2 1 , 1 22
145, 1 52 Güney Afrika 1 17, 209, 213
FIS (Front Islamique du Salut-lslamt Güneyli 34
Selamet Cephesi) 126 Gürhan 132, 147
Fıtrat 1 56, 1 58, 164, 169, 170, 225,
239 Haddad 79
Fidan, Hafsa 93, 137 Haenni, Patrick 77, 240, 245
Filipinler 131 Hali, Stuart 34
Filistin 241 Hanımlar ilim ve Kültür Derneği
Firuze 194 (HIK-DE) 27
Foucauh, Michel 40, 57 Hanrenz 53
Friedman 52 Hayat Sağlık ve Sosyal Hizmetleri
Vakfı 1 75, 1 76
Gazeteci ve Yazarlar Vakfı 77, 78, 86, Hazar Eğitim, Kültür ve Dayanışma
157 Derneği (Hazar Derneği} 25, 26,
Geleneksel 14, 16, 17, 2 1 , 24, 25, 30, 1 7 1 , 242
53, 58, 59, 62, 73, 86, 87, 98, 104, Hegemonik 15, 40, 45, 52, 60, 1 50,
107, 108, 1 1 1 , 133, 138, 144, 155, 182, 249
278
Hegemonya 40, S2, S6, S7, 60, 24S, lslamcı Feminisl ı l3, 1 14, l l7, l 2S,
246 136, 139, ı42, ı44, l4S, 147, ı s ı
Helie-Lucas, Merieme ı 26, ı n ı s6, 1 S8, ı s9. ı 6 ı
Hınç 34, 99 lslllmcı Feminizm 1 26, 133-137, 139,
Hidayel romanları ı93, ı94, 222 l44-ı49, ı s3, 203
Hizbullah 2ı4 lslllmcı hareket 13, ı6-2 ı , 26, 29, 30,
Hizmel 74, 7S, 77, 83, 224, 22S, 227, 34-36, 38, 44, 4S, 47, S3-S6, 62,
234, 236 67, 69, 80, 89, 9S, 96, ıoo. ıo7,
Homo-lslamicus 72 ı2S, ı33, ı67, ı 78, ı8s- ı88, ı90,
Homojen ilke ıs, 79, 9ı, ı 13, 1 19, ı93, 2oı , 207, 209, 232, 23S, 248,
120 249, 2S2, 2S3
Huminglon, Samuel P. 6 ı lslamcılık ı4-ı6, ı8, 22, 3S, 36, S4,
Huzur Sokağı 22ı S6, S9, 62-6S, 69, 79, 83, 88, 89,
Hür Sanayici ve lşadamlan Derneği 9 ı , 9S, 98- ıoo. ıo2, ı04, lOS, ı09,
(HÜRSIAD) 76 ı 1 8. ı46, ı s3, ı6S-168, ı 73, ı 78,
ı83, ı84, ı93, ı99, 200, 206-209,
lnlemalional Union of Muslim 2 ı9, 220, 222, 230, 232, 236, 247,
Women ı 23 2S0-2S3
Irak 3S, 88, 148, ı 49, 23S, 24 ı lslami feminizm l 3 ı , l3S-l37
Irk 37, 4 ı , 43 lslllmt moda 63
Işık evleri 7S, 228 lslamofobi S7
IŞID/ID (Irak Şam lslam Devleti/lslam iş Hayatı Dayanışma Derneği (IŞHAD)
Devleli) 3S, 36, 66, 88, l l S, 248 76
279
Kandiyoti 18, 19, 1 2 1 , 1 25, 127, 149, 139, 150, 1 5 1 , 153, 164-166, 167,
163, 164, 1 70, 237 1 8 1 , 185, 186, 196, 237, 248
Kapitalizm 27, 33, 35, 44, 48, 5 1 , 52, Kültürel akışkanlık 48, 53, 60, 61
58, 59, 6 1 , 62, 68-74, 77, 85, 86, Kültürel tercüme 53
90, 98, 99, 138, 149, 150, 166 Kültürelci 90, 91, 101, 108, 1 5 1 , 167,
Kaplan, Hilal 23, 176, 189, 190, 201 181
Kar, Mihrangez 132 Küresel feminizm 136, 148, 150, 181
Kara, lsmail 87 Küresel lslam 15, 33, 34, 47, 53, 54,
Karaca, Nihal Bengisu 24, 197, 201 , 59, 66-68, 1 0 1 , 102
203 Küresel kadın hareketi 18, 1 2 1 - 1 23,
Karam, Azize 1 34 1 8 1 , 252
Kasımi, Muhammed Şükri 88 Küresel kız kardeşlik 148, 149
Kavakçı, Merve 1 55, 166, 198 Küreselleşme 13-20, 23, 27, 29, 3 1 ,
Kavuncu, Yıldız 1 58 33-36, 44, 53-63, 65-69, 78-80, 83,
Kemalist l9, 25, 182 87, 89-9 1 , 95, 97-99, 1 22, 107-109,
Kerimoğlu, Ayla 25, 1 16, 155 146, 209, 247, 248, 251, 253
Keskin-Kozat, Burçak 214 Kürtaj 100, 1 22, 1 6 1 , 164, 1 75-177,
Kılıçbay 195 205
Kimlik 13, 2 1 , 33, 34, 37, 38, 43-
46, 48-50, 52, 58, 59, 8 1 , 98, 1 2 1 , Laçiner, Ömer 9 1
138, 146, 150, 1 5 2 , 1 5 5 , 1 59, 164, Laik 6 5 , 98, 124, 1 27, 129, 166
165, 185 Laikleşme 65
Kimse Yok Mu Derneği 27, 30, 238, Lawrence, Bruce 81
239, 244 Levent, Lamia 1 1 1
Koç, lrem Şeyma 86 Lewis, R. l 94
Kor, Mevhibe 2 1 Liberal 39, 48, 66, 70, 77, 97, 99, 108,
Koytak, Necla 2 5 , 168, 241, 242 109, 1 12-1 14, 1 25, 229
Köksüz 63 Liberalizm 63, 100
Köksüzleşme 80, 89, 101 Loomba, Ania 37, 49
Köycü, Yasemin 64, 195, 218, 242,
243 Maddi alan 100, 104, 184, 222
Kur'an 69, 7 1 , 80, 87-90, 92-94, 97, Madun 35-48, 57, 60, 6 1 , 91, 93, 95,
101, 108, 1 13-1 15, 1 17-1 19, 124- 165
126, 129, 130, 134, 135, 137-139, Madun çalışmaları 37-39, 41, 43, 44,
141-144, 1 52, 1 55, 166, 1 77, 199, 46, 47, 138
226, 228, 231, 232, 244, 253, 254 Madunluk 20, 34, 36, 54, 55, 97, 98,
Kuriş, Konca 2 1 1 , 213, 214 107, 146
Kutay, Fatma 166, 244 Mağdur 34-36, 38, 48, 53, 65, 78, 98,
Kuzey Afrika 76 1 10, 146, 198, 248
Kültür 3 1 , 33, 35, 37, 40, 43, 47, 49, Mağdurluk 20, 34, 38, 46, 53, 98, 198
5 1 , 52, 55, 58-6 1, 65, 67, 75, 84, Mahmood, Saba 96, 97, 186, 187
85, 89, 100, 1 0 1 , 103, 104, 108, Malezya 13, 1 29, 130, 131
1 10, 1 14- 1 16, 1 22, 123, 136, 144, Mandavilla, Peter 66
149, 1 5 1 , 152, 1 54, 1 78, 1 79, 190, Manevi alan 100, 104, 167, 168, 184,
2 1 2, 238, 246, 252 222
Kültürel 44-5 1 , 58-6 1 , 66, 67, 8 1 , 98, Marangoz, Bakiye 2 1
101, 107, l l l , 1 14, 1 19, 1 28, 133, Marksist 3 7 , 38, 43, 48
280
Marksizm 37, 38, 43, 48 Muslim Women's Associations of
Marshall ı s ı Nigeria (FOMWAN) 132
Mazlum 3 S , 36, 44 , 46, S 3 , 98, 149 Mutman 39, sı
McDonald 134 MÜSlAD (Müstakil lşadamlan
Mclarney ı96 Derneği) 63, 72, 73, 76, 122
Medine Vesikası 90 Müzakere 29, 3S, 47, SO, S2, 78, 80,
Melez 46, SO, S2, S3, S8, S9, 62, 6S, 86, 9 ı , 99, 108, 1 10, ı ı4, 249
66, 9S, 98, 99, ı ıo, ı 2 ı , ı 33, ı6s,
ı96, 249 Najmabadi, Afsaneh 134, 147
Melezleşme 3S, 37, S2, S9-6ı , 98, 107, Nakşt 29
146, ı82, ı96 Narayan, Uma ı66, ı 79
Melezlik 20, 33-38, 46-SS, S9, 62, 6S- Nelson, Cary 39
67, 87, 9ı, 98, ıo7, ı46, ı86, ı87, Neoliberal 13, 14, ı6, ı8-20, 27, 29,
ı94, 229 3 ı , 34, 36, 44, SS, S9, 6ı , 66-70,
Meriç, Nevin 208, 210, 21 1 73, 79, 100, 1 0 1 , ıo7, 12S, 136,
Mernissi, Fatima 102, ı 10, 1 2 ı , 220 167, 240, 247, 248, 2Sl
Mısır 88, 1 16, 129, 1 3 ı , ı s2, ı86, Neoliberalizm ı4, ı8, 20, 24, 36, 44,
210, 249 66, 69, 73, ıoo, 136, 241
Mısıroğlu, Aynur 1 22 Nisa Meydaab (Kadın Alanı) 132
Mısıroğlu, Mehlika 122 Nisan Derneği 27, 238
Millt Görüş 72, 73 Nogarola, lsotta ıs2
Milliyetçi 19, 24, 2S, ı67 Nokta dergisi ı s9
Milliyetçilik ıoo, ı67, 236 Nomani, Asra 2 ı s
Mir-Hosseini, Ziba ı 13- l l S , 123, 1 26, Noor dergisi ı 94
ı3o, ı 34, ı42, ı46, ı48, ı s ı Normatif lslam 88
Moda 63, 103, ı82, 193-ı 96 Noyan, Sevda 238
Modernist 6S, 102, 109, 196, ı97, Nur cemaati 70
2oı Nurcu 29, 70, 107
Modernist kapitalist 6ı
Modernizm ı6, 1 7, 2ı, 33-3S, 38, S6, Orta Asya 76
6 ı , 62, 6S, 87, 9 ı , ıoo, ı09, ı 3 1 , Orta sınıf 22, 74, 80, 82, ı 49, ı 92
133, 146, 148, l SS, ı69, ı 1 1 , 190, Ortadoğu ı 7, ı8, S7, 1 16, 12S, 1 3 1 ,
ı92, ı93, 249 1S2
Moghadam 67, 123, 12S, 1 26, 132, Oryantalist ı s , 4S, 78, 8 ı , 9S, ıo8,
134, ı47, ı 78 ı29, ı33, 134, ı88, 2S2
Moghissi, Haideh ı s ı , ı64 Otantik 47, 6 1 , 77, 89, ıoo, ıo1, 104,
Mohanty S4, 149, ı so 120, ı46
Mojab, Shahrzab ı s ı Otantizm 100, 103
Morgan, Robin 132, ı 49
Morton 44 Ökten, Humeyra 2 ı , 36, 79, 90, 126,
Muhafazakar 19, 27, 30, 99, ı04, ıs8, 182
1 70, ı73, 17S, 189, 203, 24 1 , 248 Önal, lmran Müberra 2ı
Muktedir 20, 36, 46 Önder, Sım Süreyya 20S
Mumtaz, Khawar ı 26, 1 27 Ôteki 4 1 , 42, 49, SO, S2, S3, S7, S8,
Musawah 1 29 60, 61, 78, 1 39, l SO, 16S, 194, 197,
Muslim Gir! ı 94 198, 230
Muslim Women's Netwok 1 23 Özal, Turgut 6 ı , 72
281
Ôzco 37, 38, 44, 5 1 , 101, 159, 165, Sancar, Selime 1 22, 1 23
203, 224 Sancar, Serpil 9, 1 2 1 , 169, 183, 236,
ÔzgOr Düşünce ve Eğitim Haklan 237
Derneği (ÔZGÜR-DER ) 26 Schumıan, Anna Maria Von 152
ôzkul, Torkan 2 1 Sekoler 17, 21, 62, 65, 67, 70, 92, 95,
Ôzman 58, 59 1 18, 122, 124, 1 26-128, 132, 134,
136, 138, 1 52, 166, 1 70, 182, 183,
Pakistan 80, 88, 1 17, 1 27, 130 184, 188, 189, 196, 197, 202, 203,
Pandey, Gyanendra 34 207, 243, 250
Parry, Benita 45, 48, 50-52, 101 SekOler feminist 147, 1 5 1
Pekin Konferansı 122, 123, 148 Sekoler feminizm 1 9 , 20, 134, 140,
Performatifiik 185, 229 152
Pınar 92 SekOlerist 65, 196
Polat 48 Semiz, Nesrin 1 1 1 , 203
Post-cemaatçilik 96 Serbest piyasa 14, 68, 70, 72, 74, 78,
Post-lslamcı 63, 64 79
Post-islamcı feminist 152, 153 Serdar 233
Post-lslamcı feminizm 152 Sezaryen 67, 100, 205
Post-kolonyal feminist 20, 140, 149, Shaheed, Farida 126, 1 27
153 Shahidian, Hammed 1 5 1
Post-kolonyal feminizm 20, 150, 153 Shaikh, Shamina 209
Post-kolonyal teori 20, 33, 34, 37-39, Sharabi, Hisham 1 74
47, 5 1 , 55-57, 60, 96, 107, 141, Sherkat, Shahla 147
165, 197 Shick 230
Postmodem 56, 96 SiS (Seattle's lslamic Sisterhood) 123,
Post-pozitivist 89, 96 1 29
Post-yapısalcı 56, 97 Sikand, Yoginder 1 1 3
Sisterhood is Global lnstitue (SIGI)
Rahman, Fazlur 88, 1 18 131
Ramazanoğlu, Yıldız 20, 139, 140, Sisters Arabic 132
1 59, 167, 192, 197, 201 Sisters dergisi 194
Rauf, Heba 1 5 1 , 152 Sisters in Islam (SiS) 1 23, 129
Raza, Raheel 213 Sivil lslam 65
Reagan, Ronald 73 Sivil toplum 14, 26, 30, 31, 35, 53, 54,
Refah devleti 77, 240 63, 79, 80, 85, 87, 94, 99, 100, 1 10,
Refah Partisi (RP) 231 1 25, 1 3 1 , 166, 167, 172, 186, 209,
Reform 64, 82, 109, 1 13, 147 219, 233, 239, 243, 245, 253
Revolutionary Association of the Sivil Toplum Kuruluşu (STK) 28
Women of Afganistan (RAWA) 123 Sivilleşme 13, 14, 1 25, 248, 252
Ritzer, George 61 Sosyal devlet 240, 241
Roy, Oliver 62, 63 Sosyal hizmet 27, 245
Sosyal politika 27
Sahih 81, 87, 89, 90 Sovyetler Birliği 63
Sahihlik 79, 81, 90, 101 Sömürge 18, 37, 40, 42, 43, 47-52, 89,
Said, Edward 34 101, 1 28, 150, 166, 167, 188, 197
Saktanber 96 Sömürgeci 40, 42, 43, 47, 49-5 1 , 57,
Samancı, Gülay 205 166
282
Sömürgecilik 43, 50, 100, , 1 28, 166, Toplumsal cinsiyet 16-19, 22, 26, 28,
167, 188, 197 29, 4 1 , 42, 56, 90, 96, 102, 105,
Sönmez, Zehra Özden 1 9 1 , 2 1 7 1 23, 124, 130, 145, 1 52, 155, 156,
Spivak, Gayatri C . 37-49, 5 1 , 52, 98, 168, 170, 172, 1 73, 202, 214, 222,
149 224, 227, 230, 240, 250, 251, 258
Subaltern 38, 39 Toprak, Hicret 130, 1 3 1 , 2 1 7
Subaşı, Necdet 167 Toros, Elif H. 1 58
Suriye 35, 88, 1 16 Toros, Halime 20
Sustam 41 Tuğal 72, 85, 245, 246
Syed, Fareena 132 Tuksal, Hidayet Şefkatli 20, 93, 94,
1 16, 1 17, 124, 1 28, 1 29, 1 3 1 , 137,
Şahkulu, Gönül Bekin 205 138, 140- 143, 161, 162, 201 , 238
Şekerci, Hülya 1-3, 235 Tuncer, Tuba 1 58
Şenal, Zeynep 130 Turam, Berna 74, 224, 225, 227
Şenler, Şule Yüksel 2 1 , 182, 220, 233 Türban eylemleri 2 1 , 199, 201 , 202
Şenlikoğlu, Emine 1 59 Türbanlı feminist 1 59
Şeriat l l4, 1 15, 1 30, 1 3 1 , 142, 143 Türk lslamı 77
Şişman, Nazife 20, 1 22, 1 23, 1 70 Türk-lslam sentezi 6 1 , 247
283
Women's lslamic lnitiative in Yeniden yorum 13, 14, 24, 67, 79-82,
Spirituality and Equality (WISE) 87-90, 95, 98, 104, 1 13, 1 2 1 , 125,
1 23 129, 135, 142, 145, 191, 208, 246
Women's Leaming Partnership 1 29, Yerel 13, 1 5 , 18-20, 24, 3 1 , 44, 52, 55-
132 6 1 , 65, 67-80, 99, 103, 1 2 1 , 125-
127, 130, 140, 152, 155, 183, 197,
Yacoobi, Sakena 1 10 203, 205, 206, 23 1 , 236, 244, 248,
Yamani, Mai 134 249, 252
Yapısöküm 144, 145, 208 Yersiz yurtsuz 63, 89, 155, 198, 209
Yarar, Erol 122 Yetişkin 4 1 , 45, 56
Yarar, Münire 21, 122 Yimpaş Holding 72
Yardım/laşma 16, 27, 28, 30, 73, 75, Yönetimsellik 57
76, 104, 149, 218, 226, 232-244, Yücesan-Özdemir 69
246
Yardımeli Derneği 27, 270 Zaman gazetesi 158, 166
Yavuz, Hakan 63, 70, 72, 74, 76, 85 Zanan 147, 152
Yeni-patriarka 1 73, 1 74 Zaptçıoglu 194
284
indarlığın " ölçüleri" , epeydir, kadın k i m l i ı� i
D
v e bedeni üzerinden tartışılıyor. lslamc ı l ı l vr
karşıtları arasındaki mücadele, kadının stat ll
sünü, kılığını kıyafetini tayin etmek etrafı 11da
dönüyor. Bu durum, dinin anlaşılma ve ya
şanına biçimini nasıl etkiliyor? Dindar kadınlar bu mücad
lenin içinde bir özne olarak neredeler, " neyliyorlar" ?
-
�,, ,,
•f
iletişim