Professional Documents
Culture Documents
BRYENNIOS
TARiHiNöZÜ
lAnadolu'da ve llıııııtıli'nde 1070-107!lllöneıııiniıı rl'aı·ihil
TARiHiN ÖZÜ
Nikephoros BRYENNIOS
Çeviren:
Bilge UMAR
Editör:
Nezih BAŞGELEN
ISBN: 978-605-396-094-2
Kitabevi/Satış Mağazası:
arkeopera www.arkeopera.com
5
di (ve bu yüzden, yeni imparator onu sonradan "tecrit edil
miş" bir yaşam sürmek zorunda bıraktı, Anna, çok değerli ya
pıtı Alexiad'ı bu yaşam koşullarında, ilerice yaşında yazdı); an
cak Nikephoros böyle hevesiere kapılınadı ve yeni imparatora
da ( 1118-1143) hizmet sundu, hatta 1137'de ll. ioannes'in
Antakya dolaylarına, oralarda devletçikler kurmuş haçlı Frank
lar üzerine sefere çıkması sırasında onun yanında gitti. Sefer
de hastalandı, dönüşünden pek kısa süre sonra da istanbul'da
öldü.
6
nun Türkleşmesi tarihi" üzerine yapılan araştırma ve incele
meler için de baha biçilmez değer taşır.
7
er'nin Corpus Fontium Historiae Byzantinae dizisi içinde yap
tığı basım iken, o metinden şimdiki Rumcanın halk ağzında
kullanılan türüne Despoina Tsouklidou'nun yaptığı çeviriyle
birlikte, özgün metin, Atina'daki Kanake Yayınevi tarafından
1996'da basılmıştır ("Bizans tarih yazarlarının metinleri" dizi
si içinde 6. yayın). Kitapta, çift numaralı (soldaki) sayfalarda
özgün metin, tek numaralı (sağdaki) sayfalarda çeviri yer al
maktadır.
8
ANLATIM DÜZENi
BiRiNCi KiTAP
9
6. [Konstantinos Daukas'ın ölümü. Eşi Eudokia'nın hem iki oğlu ile ortak
hükümdar, hem de bu çocukların naibesi olarak tahta geçmesi.
Onunla evlenen Romanos Diogenes'in sözde dördüncü ortak hü-
kümdar olarak fiilen yönetimi üstlenmesil .................................................... 3 6
7. [Alexios'un ağabeylerinden büyük olanın, Manouel'in, Başkomutanlığa
atanması. Türk akınlarının yoğunlaşması. Türklerin daha eski tari-
hi hakkında açıklama] . . . . . . ... . .. . . .. . . . . . .. . . . . .. ... . . .
..... .. ............ . . . .38 . ... . . . . ... . . ..... ... .. .. . ..... ... ..........
9. [Tuğrul Bey'in iran'a egemen olması] .. . . .... . . .. .......... .......... .... .. .......... ......................42
... ...
ll. [Sultan Alp Arslan'a asi olan Emir Erbasan'ın, üzerine gönderilecek or-
dudan kaçmak için Anadolu'da ilerlerken karşısına çıkan Manouel
Komnenos komutasındaki Rum ordusunu ağır yenilgiye uğratması
ve Manouel'i tutsak alması. Manouel'in Erbasan'ı Rum hizmetine
girmeye ikna etmesi] .. . .. . . . . . . . 44 ............. . ................ .. .. . ..... ... . . . .........
21. [loannes Doukas'ın, kukla edinmek için küçük yaştaki yeğeni Mikha
el'i tahta geçirdikten sonra Diogenes üzerine, oğlu Konstantinos
kamutasında ordu göndermesi. Diogenes'in yenilmesi ve Kappado-
kia'ya çekilmesi] . . . . . . .. .. . . . . . ... .. . . . 58
... ....... . .............. .... .......... .. ........ ..................... . . . ... . ....... . ... .....
lO
23. [ioannes Komnenos, Diogenes'e karşı, Malazgirt Savaşındaki baş hain
oğlu Andronikos kamutasında ikinci bir ordu gönderiyor] .............. 62
24. [Diogenes'in Daukas'lara karşı ikinci yenilgisi] .
............ ..................................... 63
iKiNCi KiTAP
14. [Rumlara asi olan Roussel, Orta Anadolu'nun bir bölümüne egemen
olunca, başkentten ona karşı ordu gönderiliyor; komutanlığa da,
ll
başına bir hal gelir umuduyla, iiıannes Doukas getiriliyor] ............ 86
ı7. [liıannes Doukas'ı tutsak alan Roussel, onunla işbirliği kuruyor ve onu
imparator ilan ediyor; güçsüz Rum imparatorluğu da, bedel öden
mesi karşılığında Roussel'i tutsak alsın diye, Selçuklu komutanı Ar-
tuk ile anlaşıyor] 93
..................................................................................................................
ı8. [Artuk Bey, Roussel ile liıannes Doukas'ı çarpışmada yenip tutsak alı
yor; kurtulmak parası ödenince her ikisini bırakıyor; Roussel ken
di adamlarına, iiıannes Doukas da yeğeni imparator Mikhael'e tes-
lim ediliyor] 95
..............................................................................................................................
2ı. [Alexios, akma gelen Selçuklu Tutuş'a, bedel ödenmesi karşılığında Ro-
ussel'i tutsak alıp kendisine teslim etmesini öneriyor] 99 ........................
22. [Tutuş öneriyi kabul edip Roussel'i tutsak alıyor ve Alexios'a teslim
ediyor] ı02
........................................................................................................................................
23. [Alexios, Tutuş'a vaad ettiği bedeli ödeyebilmek için Amasya eşrafın-
dan para toplamak istiyor; vermiyorlar] ı04 ........................................................
29. [isaakios Antakya surları önünde Türklerle savaşıyor, yine yeniJip tut-
sak oluyor, kurtulmak parası ödenerek kurtarılıyor] ıı3 ............................
12
ÜÇÜNCÜ KiTAP
13
15. [Afyon ilinde Sandıkh yöresinin mülk sahibi yeriisi ve orayı da kapsa
yan Anatalikim ilinde komutan Nikephoros Botaneiates de impara-
toru devirmek üzere baş kaldırıyor] . . . . . . . . . . .. . . . . .. .. . . .. 132 . . ..... . .......... . ... ... . . .. . . . ..... . . . . .
25. [iiıannes Daukas'ın yeni entrikası: devriimiş kocası sağ olan imparato-
riçe Maria'yı Botaneiates'in eş edinmesini sağlıyor] .. ..... . . . . . . . . . . 142 . . . . . . . . .
DÖRDÜNCÜ KiTAP
3. [Botaneiates'm asi Bryenııios'a yaptığı uzlaşma önerisi].. .. . . . . . .. . .. . . ... ... .... . . 149
14
necek bir ordu gönderiyor] ...................................................................................... 15 0
5. [Alexios komutasındaki Botaneiates ordusu ilerlerken asi Bryennios Si-
livri yakınında ordugah kuruyor]..................................... ........... 152
6. [Asi Bryennios ordusunun durumu] . . . . . . ... ........ ... .. . . . . ... .. .. . . ... ... .. .... ............ .. .. ..... .... 153
. .
7. [Alexios Komnenos'un savaş hazırlıkları].... . . .... .......... .. . . . . . . ... . .. ... ..... 154 . . . ... . . ..... . . .. . . . . .
ll. [Bryennios ordusu Türklere karşı saldırıya geçiyor] .................. ... ............. 1 59 . .
17. [Bori los, Bryennios'u kör ediyor] .................. .... .. . .......... ............. . . . ... . . . ....... 164
23. [Alexios saldırıya geçiyor].. . ... ...... ... ............. ................... .. . . .... ..... . . ... .... ..... .. . 168
. . . . . . . ... . . . . . .
25. [Basilakes'in ordusu taparlanmaya çalışıyor] . . . ... . . ..... .... ... .. .. . . . ... .... . .
. .. .. . . ... .... 169
26. [Basilakes Selanik'e doğru kaçıyor] ........... .. .. . . ....... ........ .. . . ........ .. ... . . ..... .... 170
. .. . . . ..... .. .
15
28. [imparatorun gönderdiği adamlar, asi Basilakes'i teslim alıp kör edi-
yor] 171
................................................................................................................................................
34. [Yeni komutanın iznik üzerine saldırmak niyetinin sakınca ları] ........ 177
16
ÖN S Ö Z
17
muş Konstantinos idi- yeğ tutulunca, [Botaneiates'in, "Bana or
du kom utanı olarak hizmet et" diyerek] başvurduğu Alexios
Komnenos, durumun mün asebetsizliğini gördü ; yani, gördü ki,
n e hükümdarlığın meşru varisi [Konstantinos] tahta çıkarak [hü
kümdarlığı üstlendiği duyurusunu yaparak] hak iddia etmekte
dir1 ne de [kendisinin, Alexios'un] vaktiyle hükümdarlık etmiş
amcasının, isaakios Komnenos'un çıktığı tahta geçmek hakkı nın
varlığı göz önüne alınmaktadır. Bu kişi [Botaneiates] üzerinde
herkesin tercihi çakışmaktaydı ve herkesin isteği onu imparator
lukta dümenin başına çıkarmıştı ; yönetimin onun tarafından
üstlenilmesi tercih ediliyordu ve böylece [gelecekte de] onun so
yundan gelen birisinin tahta geçmesini en uygun çözüm saymak
gerekecekti. Bu hallerden sıkıntı duydukça hoşnutsuzlandı, hak
kın h ukukun çiğnenmesini görmekle siniriendi ve olan bitenlere
katlanamadı.
Böylece, o dönem de kendi isteklerini tatmin etmek derdinin pe
şine düşerek yönetim erkinin kullanıl masına ka tılmaları kısmet
olanlar, bir yandan Rum imparatorluğunun kayıplara uğramasını
[ülke parçalannın Türkler eline geçmesini, hatta Türklerden des
tek sağlamak isteyen bazı Rum ileri gelenlerinin nice kenti kasa
bayı ödün olarak onlara bırakmasını] umursamıyorl ar, bir yandan
da kendi çıkarlarına hizmet etmeyi yeğliyorlardı. O [Alexios] ise,
tersine, yüreğinde üzüntüyle, bir yandan da ruhundaki soylulu
ğu göstererek, bu biçimde davranan nice kişinin yaptığı üzere
yan gelip yatmayı ve hükümdarlığı hak etmemişler karşısın da hak
edenlerin yenik düşmesini görmeyi içine sindiremedi. Böylece
Komnenos, [devrilmek üzere olan i mparator Vll . Mikhael] Do
ukas'ın kardeşine yanaştı ve onun ayaklarına [imparatorlara öz
gü] mor renkli sandall arı giydirdikten sonra, kendi gücüyle onu
18
taht'a oturtmakta destek vermeye seğirtti ve onu saraya götür
dü. Ama onlar [Alexios Komnenos ve eski i mparatorun kardeşi
Konstantinos Doukas] sokağa çıktıklarında, halk bir ağızdan ba
ğırarak, açıkça, onun [Konstantinos'un] yönetimi altında bulun
mayı istemediklerini haykırdılar; böyle olunca, daha önce sözü
edilen genç, şamatadan dolayı çok heyecanlandığı ve kalabalığın
sesi onun aklını fikrini dehşete düşürdüğü için, bu tasarımdan
[Alexios'un desteğiyle Botaneiates'i engelleyip tahta oturmak
tan] vazgeçti ve Komnenos'a, onun içini bayıltacak kadar yalva
rıp, onun da bu işten vazgeçmesini, kendisine daha fazla baskı
yapmamasını istedi. Bütün bu olup bitenleri herkes anlatıyor ve
söylediklerimin hepsi, bütün güvenilir insanlarca bilinmektedir;
[suyu ndan içenleri un utkan eden] Lethe [Deresi] 'nin suyunu i ç
miş olmayan herkes, bu olanları iyi anımsamaktadır.
19
kulu kişi sayılmak oldu. Bunlar, Komnenos'u mahvetmeyi ve
böylece, onunla birlikte, M or Odada Doğmuş Olan'ı, yani [Vll .
Mikhael] Daukas'ın kardeşini [genç Konstantinos Doukas] de
mahvetmeyi kendilerine amaç edindiler2 ; çünkü [Komnenos'un
hakkından gelinince] o kişi koruyucusundan yoksun bırakılacak
tl ve kendisinin koruyucusu ol mayın ca, kolaylıkla, kendisine kar
şı entrikalar tezgahlayanların avı olacaktı. Böylece, Komnen os'un
sürgü ne yolla nması nı huyuran bir ferman çıkardılar. Ancak, [yö
neticilere gönderilen] bu ferman Komnenos'un eline düştü ve o
da bu fermanı kendi eliyle imparatora götürdü. O [imparator] bu
adamın [Komnenos'un] soylul uğuna ve akıllılığına pek çok değer
veriyor ve onun çok sayıdaki, üstelik yiğitçe becerilerini anımsı
yord u ; anımsadıkları onu o kadar etkiledi ki fermanı yazanları kı
nadı ve fermanın kendisini de iptal etti. Böyle yapılınca artık o
ferman sürgüne gönderilme kon usunda geçerliliğini yitirdi.
20
karar verdi. Böylece, onu (Komnenos'u] mahvetmek için başka
çare düşündü ve hoş görünecek bahaneler aramağa başladı ; bu
yoldan, o suçsuz kişiyi felakete sürüklemek ama işin gerçeğinin
incel enmesinde dikkatleri saptırmak istedi. Gerçekten de, artık,
üstünden gelinmesi büyük azimkarlık ve yeteneği gerektiren, ay
nı zamanda da savaşmak, yiğitlik ve mertlik göstermek zorunlu
luğuna yol açan, başa çıkılması için u ğraşıldığı sırada aşırı tehli
kelere göğüs gerilecek bir durum her ne zaman ortaya çıksa, her
kesten önce Komnen os'u kullandı ve böylesine önemli, tehlikeli
işlerin tümüyle uğraşıl masını Komnenos'a bıraktı; her defasında,
düşüncesi, Komnenos'un, işi üstlenmeğe ikna edilince ona veri
len bütün komu tlara uyacağı, bu önemli ça tışma girişimlerinden
birinde, adeti olduğu üzere cesaret ve yiğitlikle meydana atılaca
ğı, çarpışmak için satların en önünde il erl eyeceği, ölümcül yara
alacağı ve savaş sırasında can vereceği idi, çünkü ona komuta
sındaki güçlerin yönetimi i çin gerekli olduğu ölçüde destek sağ
lanmamış olacaktı; ya da, ne bu davranışları göstermeye ne de
kendisine verilen komutlara uymaya ikna edilebilmiş olursa, o
zaman sözde haklı olarak, ona karşı ileri sürülen suçlama kendi
sine bildiril eeekti ve yasal cezasının verilmesi yoluna gidilecekti
(savaştan kaçtı diye idam edilecekti].
Böylece artık sözü edilenler, yani soylu ve seçkin ailelerden gelme
olan Bryennios ile Basilikes4 [Anna Komnena'da Basilakios], onlar
dahi, Botaneiates'in tahta geçmesini kabullenemediler; öyle ya,
onun ken dileriyle birlikte imparator Mikhael'e karşı baş kaldırmış
olduğunu ve sorumlulukta kendileriyle aynı durumda bulunduğu
nu biliyorlardı. Böylece, vaktiyle Mikhael'e karşı harekete geçmiş
bulunan bu kişiye baş kaldırıp, pek kalabalık askerle ve hiç de kü
çümsenemiyecek birer güçle, onun karşısında saf tu tarlar. Bunun
21
üzerine imparator [Botaneiates] hemen, o sırada Başkomutan ma
karnını işgal eden s Komnenos'u anımsar ve onu silahlandınp bu
adamlara karşı komutan olarak gönderir. Bu kişi [Komnenos] da
onların karşısına çıkar, onlara karşı pek büyük cesaretle savaş yü
rütür. Bunlarla yalnız bir tek kez çarpışmaz, tersine savaşta kendi
canını pek çok kez tehlikeye atar ve sonuçta hasımlarını yener, on
lara karşı parlak zafer[ler] kazanır ve onları tutsak ettikten sonra
her ikisini Kentlerin Kraliçesi'ne [başkent istanbul'a] gönderip im
paratora teslim eder. Bunları herkes biliyor ve bu konularla ilgili
herşey herkesin dudaklarında bulunuyor [ağzında geziyor, söyleni
yor] ve hiçbir güvenilir kişi bunları bilmezlikten gelmiyor.
22
pek çok kötülük olduğu için başına birşey gelmesin diye, güven
liği konusunda duyduğu kaygı nedeniyle, başkentten ayrıldı ve
Edirne'ye gitti. O zaman, burada toplanmış olarak bulunan or
dunun, düşman tarafta, Botaneiates'in denetimindeki impara
torluk ülkesinde bulunan orduya göre sayıca üstün olduğunu,
araştırara k, anladı ; diğer yandan da, oradaki ordunun, özellikle
kendisinin komutan olarak önderlik etmekte nice yiğitlikler gös
termiş bul unması yüzünden, kendi sa fında yer aldığını, impara
tor makamı için onu yeğlediğini saptadı. Böylece, herkes birden,
o istemediği halde tahta çıkması için ona baskı yaptığından, so
nunda, onların isteğine boyun eğer ve amcasından ken dine mi
ras kalmış tahtı, bu taht üzerindeki hakkına dayanarak, talep
eder [Şubat 1 08 1 ] . G örünüşe bakılırsa egemenliği [tek başına]
kendisi üstlenmek istememekteydi ; artık reşit kişi durumuna gel
miş ve güvenilir insan kimliğini edinmiş Mor Odada Doğmuş
Olan'ı [Vll. Mikhael'in küçük kardeşi Kostantinos Doukas'ı] hak
kından yoksun bırakmak kasdı yoktu [onunla ortak lmparator ol
mak istiyordu]. Daha önceleri bütün iplikleri kendi parmağında
oynatmaktan hiç geri durmamış olan o, böyle birşeyi nasıl yapa
raktı da berikini, [onun kendi] kardeşinin [VII . Mikhael'in] tahtı
na oturtacaktı ? işte bu amaçla h emen, kendi kızı nı [çok küçük
yaştaki Anna Komnena'yı] göndererek, onu Mor Odada Doğmuş
Olan ile nişanlar6; onunla imparatorlukta ortak olmayı, lmpara-
6 Daha önce s. ı ve 2'de olduğu gibi burada da, Botaneiates'in devirdiği eski
imparator Vll. Mikhael Doukas'ın, biri küçük kardeşi, diğeri (tahta geçen Bo
taneiates ile evlenmek zorunda kalmış eşi, dilher Gürcü Prensesi Maria'dan
doğmuş) oğlu olan iki ayrı Konstantinos Doukas, birbirine karıştırılmaktadır.
Anna Komnena'nın kitabında çok açık olarak anlatılır ki, kendisi, babasının
tahta geçmesinden ( ı o8 ı ) yıllar sonra, 2. ı 2 . 1 083 Cumartesi gününde (Türk
çe çevirimizde s. 1 9 ı d n. l 'e bkz.) istanbul'daki imparator sarayı nın "çok es
ki zamandan beri imparatoriçelerin doğum yapmasına ayrılmış olan büyük
odasında" doğdu. "Atalarımız bu büyük odaya Porphyra [Mor] adını vermiş
lerdir ve işte bu nedenle, tüm dünyaya, Porphyrogennetes [Mor Odada Doğ
muş Olan] deyimi yayılmıştır·: Anna 8 yaşına geldiğinde, demek ki ıo9ı yı
lında babası onu, taht'ın meşru varisi [Vl l. Mikhaci'in oğlu] Konstantinos ile
nişanladı. imparatorun, damat adayını veliabdlığa ataması; dolayısiyle, ge-
23
torl u ğu n işlerini onunla birlikte yönetmeyi kabul eder; gerek ge
leneksel [biat gösterisi] alkışlanma'yı ve tahtta oturmayı, gerek
belgeleri kırmızı mürekkep kullanarak imzalamak ayrıcalığını
onunla paylaşır, böylece onu hüküm darlığa sıkıca bağlantılandı
m ve uygun gel diği zaman, bu iş için halk kalabalığının gönlü
24
9. [Alexios Komnenos'un imparator olması]
Böylece, yakın zamanda [hısımları ve adamları tarafından] impa
rator ilan edilmiş olan Alexios Komnenos, başkente gelir, kendi
sinin girişimine Botaneiates'in direnmediğini ve onun kendisine
karşı çıkmadığını, tersine Komnenos'un hısımlık [eski imparator
lardan isaakios Komnenos'un yeğeni olmak] dolayısiyle hüküm
dar olmak konusundaki hakkını tanıyarak, karşı koymaksızın
egemenlikten çekildiğini; baştan beri vicdanı ona acı çektirdiği
ve ona [onun içindeki, tahtta kal mak isteğine] üstün geldiği için
ve onun [Botaneiates'in] kendisi dahi hükümdarlık makamı için
[bu makamı işgal etmek hakkını herh angi bir hükümdardan "te
varüs" etmiş bulunmayan] bir yabancı olduğundan ama Alexios
Komnenos tam tersine bu konuda meşru hak sahibi bulundu
ğundan dolayı, silaha sarılmak ve onu [hükümdarlık makamını]
savunmak üzere çarpışmak istemediğini görür. Dolayısiyle, işte
bu suretle, yoksa başka bir suretle değil [hükümdarl ı ğı gasbede
rek değil], Komnenos hükümdar egemenliğini ele geçirdi ; yani
kendisinin bir yandan kan hısımlığı bakımından, Komnenos so
yundan gelmiş olması sebebiyle, diğer taraftan da Daukas'lar so
yuna sıhriyet [kayın hısımlı ğı] yönünden [eşi Eirene o aileden ol
duğu için] hısımlığı sebebiyle, güvenceye alınmış [hukuk gözün
de varlığı kabul edilmiş] hakkına dayandı. Gerçekten, hayat eşini
Daukas'lar ailesinden almış bulun ması dolayısiyle soy yönünden
bu iki daldan her ikisini aynı ağaçta birleştirmiş oluyordu ; bu
soylar, söyl endiğine bakılırsa pek eskilere dayanıyor ol maları ne
deniyle seçkinlik gösterdikleri için, gerçekten çok saygın idil er. i ş
te bu nedenle herkes, Komnenos'l arın ve Daukas'ların pek eski
lere dayanır olmasına saygı duyduğundan, bir de ayrıca o yani
Alexios Komnenos hükümdar tahtını işgal etmek konusunda her
tak imparator oluyorum gibi sözler etmiş olmalı. Burası Anna Komnena'nın
(Türkçe çeviride s. 55 sonundaki) anlatımından da belli oluyor: "Botaneia
tes'i imparator sarayından kavalarnıştı ve [Vl l . Mikhael] Daukas'ın oğlu ...
Ki:ınstantinos'u çağırıp onu yeniden erk'e ortak etmişti". Anna, daha sonra
da (s. 1 05 başı) bu konuda bazı aynntılar anlatıyor. Ama bu sahte saltanat
ortaklığı durumu geçici kaldı hatta artık sözü bile edilmedi.
25
başka kişiden daha çok hak sahibi olduğu için, kendilerinin onun
tarafından yönetilmesini hoşnutl ukla yeğledil er. Gerçekten de bir
kimse şu veya bu türde bir geçmiş araştırması yapmak isterse gö
recektir ki Daukas'lar ailesinin kökeni Büyük Konstantinos
[Constantinus] 'un soyu na dayanır; çünkü ilk Daukas [Rum im
paratorluğun daki Daukas ailesinin bilinen ilk bireyi, a tası] , Bü
yük Kosta ntinos ile birlikte Eski Roma'dan kaçıp gelerek Yeni Ro
ma'da [istanbul ' da] yerleşenlerden biriydi ve kan hısımlığı yö
nünden Büyük Konstan tinos ile sımsıkı [en ya kından] bağlan tısı
vardı. Gerçekten, o, onunla [Konsta ntinos'la] kardeş çocuğu olu
yordu ve ondan, i stanbul Doukas'ı [Dux=Askeri vali ve kent gar
nizonu komu tanı] ünvanını almıştı [bu göreve onun tarafından
atanmıştı] ; böylece bu kişinin soyundan gelen herkes bugüne
değin Daukas adını taşırs.
26
Doukas'ın] ölümünden sonra, egemenliğin sahibi olmak konu
sunda daha üstün hak sahibi başka kim vardı ? Bu nedenle bes
belliydi ki [geçmiş] imparatorlar arasında, şimdi ölmüş, anısı kut
sal Alexios'u, yalnızca, tahta geçti diye eleştirmekten geri dur
ınakla yetinmemeli ; adalete uygun düşünen herkes ona övgüler
düzmeli ve onu sonradan yaşayacak kişiler için en seçkin bir ör
n ek alınıcı [nümune-i imtisal] olmaya değer saymal ı ; ki başkala
rı, meşru hükümdarlarının şan ve şerefine zarar verilmekte oldu
ğunu ve onların soydan gelme olarak kendilerine yakışan h akla
rından yoksun bırakıldıklarını görünce, haksızlığa karşı çıksınlar
ve bütün gayretlerini onların öcünü almaya, onları miras yoluy
la hakları iken kovulmuş olduklan mertebeye yen iden çıkarmaya
adasınlar. Ya da, belki koşu ll arın engell emesi yüzünden böyle ya
pamayacak iseler, o zaman, onlara [tahtın meşru sahiplerine] kar
şı güç kullanana karşı kendileri güç kullansınlar ve onları kendi
hakkı olan mirastan [tahttan] uzaklaştıranı def etsinler ve o kişi
nin, yaptığı kötü eylemden yararlanmasına izin vermesinler; öy
le ki, haksız işlere kalkışan insanl ar, başkalanndan gasbettikleri
servetierin sefasını süremesin. Böylece, o zaman bu görüşe katı
lan ve Komnenos'u destekleyen olma dığına göre, hiç kimse [ona,
hatta] Doukas'a dahi, miras yoluyla kalmış haklarını yeniden el
de etmek üzere harekete geçmelerini söyleyemezdi ; tersine, on
lara şu ya da bu biçimde karşı çıktılar ve onların önünde silah bı
rakmadılar, doğal [meşru] efendilerine biat etmediler, oysa ken
dileri onlardan yana savaşmak için silaha sarılmalı idiler; acaba
böyleleri için hangi cezayı belirlemek adil olurdu, sadece bütün
mallannın ve mülklerinin ellerinden alınması ve onlara h er türlü
zararın verilmesi mi yoksa ölüm cezasının hem de üstelik acı ve
ıstıraplı bir ölüm [idam biçimi] cezasının verilmesi mi ? Dahası,
Tanrı onl arı nasıl felaketlerden esirgeyecekti ve onları, kendi
sıralan gelince, nasıl kendi kullandıklan ölçüyü esas alarak ölç
meyecek [ettiklerinin değerlendirilmesin i buna göre yapmayacak]
idi? Doğal [meşru] hakkı hepten unutup, doğal [meşru] efen
dilerine karşı merhametsizce davrandıklanna göre, Tamının da
kendil erine karşı merhametsizce davranmasına ve onlara vahşke
27
cezalandırıcılık göstermesine layık olurlardı, çünkü o aynı Tan
rının düzenini çiğnemeye girişmiş idiler. Olan bitenlerin hepsi
yukarıdan gelen etkilerneyle ve Tanrının rıza göstermesiyle ger
çekleşir, Romalıların [Rumların] imparatorluğunun içinde bulun
d u ğu durum bunu apaçık biçimde cümle aleme göstermektedir;
gerçekten, o kişinin [Alexios Komnenos'un] hükümdarlığından
beri işler düzeldi ve bugüne değin her gün, düzelmeyi sürdürdü ;
Tanrının sayesin de ve onun inayetiyle işl er gerek Anadolu'da
gerek Batı'da [Rumeli'nde] yolunda gelişti . işte böylece, egemen
liğin [devlete egemen olanların] doğru yolda hareket ettiği, ger
çekleşen olumlu sonuçlarla da kanıtlandı.
28
ni özetlemek yorucu olacaktı ve yapılacak iş benim gucumu
aşacaktır; onu üstlenmeyecek idim, eğer Herakles'in gücü gibi bir
güç beni bu işe zorlamış ve beni, kısa sürecek bir çabanın kar
şılığı olarak çok büyük bir zenginliğe kavuşturma gerekçesiyle ik
na etmemiş olsaydı. Gerçekten de, o kişinin bana bahşetmiş ol
duğu servetin [Alexios'un kendi kızını ona eş olarak vermesini
kasdediyar yani kendisine verilmiş büyük servet, sevgili eşi An
na'dır] hakça karşılığını vermek konusunda ben, eğer onun
becerilerini suskunlukla es geçseydim [yazacağım kitapta onları
belirtmeseydim, tarihçi olarak kayda geçirmese idim] ve bunun
sonucunda onlar Lethe Deresinin 11 dibinde kara np çürüyecek
[anılan yok olacak] olsal ardı, başka ne yapabilirdim [ona bor
cumu nasıl ödeyebilirdim]? Yine de, benim aklım herşeyi aniat
mayı beceremiyecek olursa, kimse onu [benim akıl yönünden
yeteneğimil eleştirip kınamasın ; çünkü benim amacı m [bilinen
türdel tarih yazmak değildir, ona [Aiexios'a) övgü düzrnek de
değildir -zaten, bunun için bir Thoukydides'in yeteneği ve bir
Demosth enes'in tatlı dili dahi zor yeterdi - ; ama, bu yapıt için
benim çıkış n oktam, ileride onun yaşamını ayrıntılı bir kitap
halinde yazmayı isteyecek olanlara malzeme sağlamak isteğim
dir l 2 _ işte tam bu n edenle, benim anlatımımın başlığı [kitabımın
adı] Tarihin Ö zü ol acaktır. Haydi şimdi [anlatımımıza] başlayalım.
29
BiRiNCi KiTAP
30
biliminde incelemeler yapıp bu sayede falanks [düşmana karşı
sımsıkı saf halinde ilerleyen, h er biri mızrağını öne uzatmış as
kerler dizisi] sa flarını nasıl dizeceklerini, bölüklerin işlev dağılımı
n ı nasıl yapacakl arını, nasıl ordugah kurulacağını ve ucu sivri ka
zıklardan oluşmuş savunma palangasının nasıl oluşturulacağını,
keza taktik öğretimi el kitaplarının öğrettiği diğer h erşeyi öğren
meleri sağlanacaktı . Onl arın kalacakları yer olarak da Stou dios
Manastırı'nı2 belirledi; bunun iki ned eni vard ı : bir yandan, onlar
en erdemli insanları [kendini Tanrıya adamış keşişleri] örnek edi
nerek davranmayı öğrensinler istiyord u, bir yandan da ava git
mek, silah kullanımı idrnanları yapmak üzere kentin dışına kol ay
ca çıkabilsinler istemişti.
31
]erin baş yöneticiliğine atadığı [komutan], Kharon sanıyla bilinen
Alexios'un kızıyla evlendi ; bilge ve akıllı kişi olan bu komutan,
bedence güçlü, ruh yönünden yiğit idi ; gerçekten sanını yiğitli
ğine borçlu bulunuyordu. Gerçekten, hangi düşmanına saldırsa o
kişi cansız yere yıkılırdı, işte bu yüzden ona Kharon san ı takıl mış
tı4. işte ioannes bunun kızı Anna ile evlendi5 (bu Anna, ünlü Ad
rianos ile Theophylaktos'un da mensubol duğu Dalassenos'lar ai
l esindendi} ve ondan kusursuz çocukları oldu. Bu çocuklardan
beşi ağlandı : Manouel, isaakios, Alexios, Adrianos, Nikephoros;
üçü ise kızd ı : Maria, Eudokia ve Theodora ; çocuklar, onun [ba
balarının] ölümüne dek yaşa dılar; çünkü [=di ğer söyleyişle] ço
cuklar yaşamaktayken hayata veda etti. Ama bu konuyu daha
sonra anlatacağız ve şimdi [üzerinde durmakta olduğumuz dö
neme ilişkin] anlatımı mızı sürdüreceğiz.
32
Skholen'ler Domestikos'u denirdi , şimdi ise Büyük Domestikos
deniyor. isaakios'la ilgili anlatıma girmek, yani onun i mparator
tahtına nasıl geçtiğini, ne çeşit ve ne kadar süre ile yönetim sür
dürdüğünü anlatmamız gereksizdir; bu konuda bilgi edinmek is
teyenler o konuları anlatan tarih yazarlarının yapıtıarına başvu
rabilirler. ioannes'e gelince; daha önce söylemiş bulunduğumuz
üzere Batı [ordularının] yönetimini üstlendikten sonra, Thrak'lar
üzerinde, Makedon 'lar üzerinde, keza illyria'lılar [=Arnavutlar] ve
Bul garlar üzerinde, bu toplulukların yönetenleri ve yön etilenleri
üzerinde kazandığı anıtsal, unutul maz başarılarını [tarihe] bırak
lı ve onun soylu cömertliğinden, iyiliklerinden nasiplenmemiş in
san kalmadı ; çok sevecen ve ölçülü yapıda [aşırılıklara düşmez]
olduğundan, herkese ihsanlar sa çtı ; hayır ha sen at yapmak söz
kon usu olduğunda en hevesli ve en etkin o idi, ama cezalandır
mak söz konusu olduğunda isteksiz ve işi ağırdan alıcıydı. Onda
insanlık erdemlerinin belirtileri pek bol sayıda ken dini gösterirdi
ama, bu konuda, kendisinin tahta geçmeyi reddetmiş olması da
ha küçük bir kanıt değildir [en başta gelen kanıtlardandır]. Bu iş
nasıl oldu, onu anlatımımızın devamında [hemen şimdi] aktara
cağız.
33
çünkü akciğer zarı iltihabına tutulmuştu ve üç gün bekledikten
sonra, kendini iyi hissetmediği için, i mparatorluk dromon 'una
[savaş gemisine] bindi ve [başkente,] saraya geçti. Böylece, he
men, i mparatorlukta kendisine ardıl olacak kişi sorunu ile uğraş
tı ve herkes [akla gelebilecek tüm adaylar] içinde en çok kend i
kardeşini yeğlediğinden -çünkü, onun dürüst v e devlet işlerinin
yöne timinde yetenekli olduğunu biliyordu-, doğrudan doğruya
onu çağırıp ona ısrarlı önerilerini yapmaya koyuldu ; ona, "Ben i"
dedi, "çok sevgili kardeşim, şu hastalığım yaşamdan çekip alıyor
ve devlet işlerini senin üstlenmen, hükümdarlık makamında dü
meni kendi eline alman gerekiyor. Zira inanıyorum ki böyle olma
sı yalnız ailemize yarar sağlamakla kalmayacak, ama genell ikle
Rumların [Roma/Rum imparatorluğunun] bütün uyruklarına ya
rarlı olacak. Onun için, benim bedenim hala soluk alıyor iken, ta
cı kabullen, egemenliği üstlen. Çünkü, bildiğin gibi, Roma/Rum
imparatoru olmakta çok kişinin gözü vardır". Beriki, bu sözleri
dinleyince, egemenliği üstlenmek için hiç heves göstermed i ;
[öneriye] karşı çıktı ve yönetimi üstlenmekten ise her çeşit [baş
ka] eziyete katiarımayı yeğledi [yeğlerim dedi]. Ancak, onun bu
niyetler içinde bulunduğu sırada, eşi [çocukl arının, o arada gele
cekteki imparator Alexios Komnenos'un anası, Anna Dalassena],
tam tersine, söylenenlerden bilgi edinince, kocasının çekinme tu
tumu pek ağırına gitti ve onun yanına geldikten sonra, ona aşa
ğı yukarı şunl arı söyled i : "Niçin, efendim, kendi yakınlarına ve en
sevdiğin kişilere [çocuklarına] karşı kılıç sallıyorsun [düşmanca
davranıyorsun], onların henüz pek küçük yaşta olmalarına acımı
yorsun, benim ne olacağımı da hiç umursamıyorsun? Ru mların
hükümdarlığına bir başka kişi geçerse, böyle davranmakla kendi
iken o sıralarda gelişen ve halk arasında Neapolis diye anılan bir yazlık ma
hallesinin yakınlarında kalmakta idi. Yerleşim adı olarak Ont'ıratos adı, Ro
malılardaki Honoratus adının HellenfRum ağzına ve yazımına uyarlanmış
biçimidir (bkz. Ploutarkhos, Galba'nın Yaşamı, ı 4). Boğaz'daki Oniıratos'un
Beylerbeyi olduğunu saptayabildim: i iıannes Kalfoglous, istorike Geiıgrap
hia tes Mikrasiatikes Khersonnesou, Kentro Mikrasiatikiın Spoudiın yayını,
Atina 2002, s. 8 1 .
34
hesabına kendi egemenliğinin güvencede olmasını sağlayacağını
düşünerek, bütün ailemizi yok etmek i çin tez davranacağını bil
miyor musun? Öyleyse niçin kendi yakınlanmızı ve çocuklarımızı
bu besbelli olan tehlikeye atarak bu kadar budalaca birşey yapı
yoruz ve herkesin o kadar arzu ettiği birşeyi, Rumların hükümda
rı olmayı reddedeceğiz? Bu zararlı tutumun ve yersiz alçak gönül
lülüğün hikmeti nedir? Bana güvenin varsa, lmparatorunun ve
kardeşinin önerilerini kabul etmekte tez davran ve taht'a geç".
8 Bu ilginç hanımın portresini Anna Komnena, kendi yapıtında başarı ile çiz
miştir (Türkçe çevirimizde s. ı ı 2- ı ı 5).
35
ma ilkesini geçerli kılmaya koyuldu ve gerçekten de bunu becer
di. Çünkü, çoğu kişinin hak çiğneme yoluna girdiğini görerek,
mahkemelerden yararlanmaya yöneldi. Peygamberin söylediği gi
bi, "Kimseden hüküm almayın " [Hüküm verirken hiç kimsen in
etkisi altında kalmayın] dedi ve sağa yahut sola hiç sapmadan,
hükümdarlık etme yolunda dümdüz ilerledi ve hak hukuk çi ğne
yen herkese karşı yavuz ve sert davrandı, haksız tutumların ya
panın ya nına kar kalmasını engelled i ; oysa, haksızlık görenlere
karşı kollayıcı ve olabildiğince hayırsever oldu, kendisini hüküm
dar yapana karşı da hiçbir zaman nankörlük etmedi. Gerçekten,
i saakios'a [isaakios Komnenos'a] onun manastır keşişliği yaşamı
nı benimsemesi, cübbe giyip Stoudios Manastırı 'na çekilmesi
sonrasında, ölümü bekliyorken iyileşip sağlığına kavuşması üze
rine, Daukas ona h er türlü onurlandırmayı yaptı, ona "Efendi" ve
"imparator" diye hi tab etti ve onu her ziyaret edişinde, baş kö
şedeki oturma yerini hep ona bıraktı, ziyaret etmesi dahi sık sık
oldu. Ayrıca , yalnız onu değil , keza onun hısımlarının kadınıyla
erkeğiyle tümünü de ihsanlara boğd u : eşini de, kızını da, erkek
kardeşini de, diğerlerinin tümünü de. Böylece, [isaakios Komne
n os] bu kişinin taht'a çıkışından bir yıl sonra yaşama veda etti.
36
tirmesi sayesinde, geldikleri soya yakışır insanlar oldul ar. Daha
babalarının sağlığında, kızlardan ikisi, en soylu ve en zengin ai
lelerden erkeklerle evlenmişti : daha büyük olan, Maria, Mikhael
Taranites ile, ikincisi, Eudokia da, akıllı ve hayran olunacak bir
insan olan, babası yanından Bourtzios'lardan gelme, Nikephoros
Melissenos ile9. Tümünün sonuncusu [üç kızı n en küçüğü] The
od ora'yı, babasının ölümünden sonra, anası Diogenes'in [impa
rator oluşunu göreceğimiz Romanos Diogenes'in] oğlu Konstan
tinos ile, iyi aileden gelme soylu bir adam olan ama sonradan
olup bi tenlerin gösterdiği üzere karakteri her yönden de övgüye
değer olmayan babası [Romanos] artık Rumların hükümdarlık
asasını eline almışken, evlen dirdi. işte kızlar bakımından, gerçek
leşenler bunlardı . ... ıo daha sağ iken, askerlik mesleğinde ilerle
meye başlamıştı ve kendisi de atalarına benzerneye heves ederek,
onlara layık bir ölümle ölmeye [savaşta çarpışırken yiğitçe can
vermeye] çabalamıştı . [Yaş yönünden] Ondan sonra ikinci gelen,
isaakios, adım adım ağabeyinin izinden gitti. Ü çüncüsü dahi,
Alexios, her çeşit erdeme bol bol sahip idi ; başka hiçbir yüzde
görülmemiş bir zarafet onun yüzünde çiçek açarcasına ışıldardı
ve her zaman neş'eli, içtenlikle dopdolu idi ; bir kimse onun için,
onun karakterindeki aydınlığı ve ruhundaki erdemleri yansıtacak
kadar ne söz edebilir? O, bir yandan doğasında var olan, bir yan
d a n da gönül isteğiyle gösterilen nezaket ve doğru tutum izleyi
ciliği nefsin d e birleştirmişti ve birbirine ters düşen iki niteliğe sa
hipti : Gerçekten, ruh itibariyle keskin mizaçlı, kabına sığmaz idi
ve bu yönden gördüğümüz herkesin üstün de [ilerisinde] idi ; [bir
yandan da] öylesine yumuşak yüreği vardı ki sanki n eredeyse hiç
mi hiç öfkelenmeyecekmiş gibi görünürdü . Henüz erginlik yaşını
9 Bu damat da, eşinin kardeşi Alexios ile aynı sıralarda, ı081 'de, lmparator
olduğunu ilan ederek Nikephoros Botaneiates'e karşı ayaklanacak, ancak o
Üsküdar tarafında iken kente girip tahta geçmeyi beceren, Alexios olacak
tır. Bkz. Anna Komnena, Türkçe çevirimizde s. 8 ı -88.
37
aşmamış iken, anası ona a ğabeyiyle birlikte sefere gitsin diye ıs
rar etti 1 1 • Böylece o da [henüz 1 7 yaş dolaylarında] subay olarak
a ğabeyini izledi ve henüz olgunlaşmadan, kalkan taşıyıp pek gü
zel mızrak sallayarak, yiğitliğini gösterdi, ve hemen herkesin ağ
zında sözü edilir oldu. Ancak bu konuya ilişkin anlatım i çin bi
raz bekleyelim ve anlatımımızın sırasını yeniden ele alalı m ; çün
kü, olayların sırasını izlersem, onun kendi yapıp ettiklerine de ge
l eceğim, ama önce öteki erkek kardeşler üzerine bilgi vermenin
sonrasında. O diğerleri, Adrianos ile Nikephoros idiler; anaları,
çocukluk yaşlarının h emen ardından bunları, genel kültür· öğre
timi versinler talimatıyla, öğretmeniere bırakmıştı.
38
Bunlar Don ırmağı ile Bosporos/Kırım Boğazı ötesinde, Kafkas
Dağlarından uzak olmayan kuzey ülkelerinde yerleşik idiler. Ön
celeri yalnız sütle [ve süt ürünleriyle] besl enen bu ul us, bağım
sızdı, çok kalabalıktı ve son derecede savaşçıydı ; hiçbir zaman
herhangi bir diğer ulusun egemenliği altına girmemiştir. Persle
rin [çoktanrıcı Sasanllerin] devleti H a cer Oğulları soyu ı 4 tarafın
dan yıkılı nca ve Sarakenos'ların egemenliği yalnız Pers Ü lkesini,
Med Ü lkesini, Babil 'i ve Asur ülkesini kapsıyor olmakla kalmayıp
bir de Mısır'ı, Libya'yı ve Avrupa'nın büyük bir bölümünü [bu
günkü Portekiz ile ispanya'yı] dahi kapsayınca 1 5, Hacer Oğull arı
birbirine düştü. O pek büyük devleti parçaladılar ve birçok dev
letçiğe böl düler, birileri birilerine [özgün metinde: başkası başka
sına] egemen ol du ve ulus iç savaşlara sürüklendi. Pers Ü lkesi 'ne,
Harzemlilere ve Avritanos'lara ve Med Ü lkesine egemen olan ki
şi -bu, o zaman, ibrail oğlu Mahmut ı 6 idi ; imparator Basileios
çağında yaşam ı ştı- Hi ntlil ere ve Babil'lil ere karşı savaşmıştı ; işle
rin kend isi bakımından iyi gitmediğini gördüğünden, kendisiyle
bağlaşıklık andiaşması yapsınlar isteğiyle, Hun'ların [Oğuz'lar
kasdediliyor] Hanına elçi göndermek gerektiğine hükmetti. Böy
lece, elçi göndermeye karar verdikten sonra, elçilerle birlikte çok
değerli armağanlar yol ladı. Bunun üzerine, elçiler başlarında Mi-
39
kail oğlu Tuğrul Bey'in [özgün metinde : Tangrolipekas] bulun
duğu 3 000 bağlaşık savaşçıyı da getirerek, döndüler; bunlar ge
liş yolculuğunda Araxes l rmağını 1 7 iki burçlu [her bir ucunda bir
burç bulunan] berkitilmiş köprüden geçtiler, Pers Ü lkesi'ne var
dılar. Mahmut, ücretli asker olan Türkleri kendi ordusuna kattık
tan sonra, Arapların hükümdan [Bağdat yöneticisi] El Basasirl'ye
[özgün metinde: Pisasirios'a] saldırdı ve kolayca onu ezici bir ye
nilgiye uğra ttı. Kendi ülkesine döndükten sonra bağlaşıklarıyla
[Türklerle] birlikte, düşmanı olan Hintlilere karşı savaşmak için
tez eld en yola çıkmaya davrandı. Ama bunlar [bağlaşıkları, Türk
ler] sefere çıkmadılar ve ülkelerine geri gönderilmelerini istediler;
çünkü Araxes üzerindeki köprünün koruyu cul u ğu onlara bırakıl
mıştı. Ancak bu kişi israrcı ol unca ve zor kullanmaya niyetlenin
ce, Türkler, belki de başlarına daha kötü bir hal gelmesinden
korktukları için, ona baş kaldırarak ilerlediler, Kirman Çölü 'ne va
rınca -kendileri az sayıda oldukları için onbinlerce savaşçıyla çar
pışmaya cesaret edemediklerinden- orada kalıp çevreyi talan
ederek ve Sarakenos'ların ülkesini yakıp yıkarak akınlar yürütrne
ğe giriştiler.
40
sonra, Hacer Oğullarına ve iranlılara karşı geceleyin saidırmanın
yararlı olacağına hükmetti. Böylece, iki gün boyunca hızla yol alıp,
üçüncü günün gecesinde, onlar hiçbir kötülük ummaksızın nöbet
çisiz olarak çadırlı ordugahlarında bulunuyor iken, onlara saldırdı
ve kolayca, onları ezici bir yenilgiye uğrattı. Bunun üzerine, çok
bol ganimet malı kazan dığından ve çok sayıda silah, çok sayıda at
ele geçirdiğinden, artık Kirman Çölü'n d e kalmadı, hatta sanki ka
çal< yahut eşkiya imiş gibi kaçamak saldırılar da yapmadı, tersine
apaçık kırsal arazide ilerledi ; ve herhangi bir suç işlemiş bulunduk
lan için idam edilmek tehlikesiyle karşı karşıya olan nice kişiler ve
hiç de az sayıda olmayan [kaça k] köleler ve talan malı edinmekten
mutluluk duyan kim varsa kendisine katıldığından, kısa süre için
de çevresine çok büyük bir güç topladı ; savaşçılarının sayısı 50
OOO'den az değildi. işte onun kendisinin durumu böyleydi. Diğer
yandan Mahmut, olan bitenler çok a ğırına gittiği için, o on komu
tanı geriye döndükleri zaman kör ettirdi, tehlike karşısında [savaş
alanından] kaçan askerleri ise onlara kadın giysileri giydirip kent
meydanlarında h er birinin başını ve kollarını ibret tahtasına geçir
terek hepsini utanç sergilenmesine koyacağı 1 8 tehdidini savurdu,
bir yandan da karşı saldırı için silahlandı.
41
9. [Tuğrul Bey'in lran'a egemen olm a sıj
N e var ki, askerler, onun tehditlerini duyunca, Tuğrul Bey'in ya
nına geçtiler. O da bu kadar kalabalık ve böylesine büyük bir güç
elde edince, bütün ordusunu bir araya topladı ve işleri topyekun
bir çatışmayla çözüme bağlamak için tez davranarak, Mah
mut'un üzerine yürüdü. Ancak bu kişi 1 9, Sarakenos'ları ve Pers
leri ve Kaveiros'ları ve Arapları silahlandırıp yaklaşık 50 000 kişi
lik bir ordu topladıktan sonra, bir de takviye olarak üzerlerinde
burç taşıyan 1 00 savaş fili alıp, Tuğrul Bey ile karşılaşmak için
hızla yola koyuldu. Böylece onunla lsfahan denen yörede rastlaş
tı ve yapılan olabildiği nce zorlu çarpışma sırasında her iki yan
d a n da pek çok ölen oldu v e Mahmu t'un [Mesu t'un] kendisi de
öldü ; bu kişi ne bir ok vuruşuyla ne d e mızrakla yaralanmış idi,
ama kendi atlılarını coşturup yüreklendirmekte [onların yanı sıra
at sürmektel iken , atı ayağı kayarak düşünce, o da atıyla birlikte
düştü ve boynunun kırılması sonucunda öldü. O düşünce [ve
ölü n ce] onu izlemiş olan iranlılar kalabalığı Tuğrul Bey'e ka tıldı
ve Tuğrul Bey hemen, herkes tarafından, Pers Ü lkesi hükümdar
lığına getirildi [ona biat edildi] . Tahta geçmesinden sonra [Tuğ
rul Bey], asker gönderip Araxes ırmağı üzerindeki köprüyü koru
yan garnizonu etkisizleştirdj ve bütün Türk ulusunu Pers Ü lkesi
ne çağırdı. Artık iran üzerine yürümek ve Araxes'i geçmek bu ki
şi için daha kolay olacağından, vatan sevgisi nedeniyle geride ka
lanlar dışında, onların tümünü oraya [iran 'a] gön derdi. Bundan
sonra da, iranlılarla Sarakenos'lar ona boyun eğdiğinden, bunlar
Pers Ü lkesinde [Gaznelilerin yerine] egemen oldular ve Tuğrul
Bey'i Sultan diye adlan dırdılar [Sultanlığa getirdiler] ; Sultan, on
ların dilinde "Krallar Kralı" ya da "H erşeye egemen hükümdar"
demektir. Böylece bu kişi bütün makamları haniılardan ve Sara
ken os'lardan çekip alarak Türklere dağıttı ve Pers Ü lkesinin bü
tününü onl ara [Türklere] bağımlı kıldı.
42
1 O. [Selçuklu-Rum savaşı nın başlaması]
işte bu suretle Türkler, Perslerin devletini zaptetme sonrasında,
Romalılara/Rumlara sınırdaş oldular. Ancak; her ne kadar daha
önce [Rumlarla] savaşmaktan korkuyor ve geçmiş zamanın üç
[Rum] imparatorun un , yani NiH·phoros Phükas'ın, i oannes'in [1.
ioannes Tzimiskes] ve Mor Odada Doğmuş Olan Basilei os'un
şanlan ve yaptıklan yiğitçe işler onları titretiyor idiyse de -ger
çekten, Rumlar hala bu kişilerin erdemine ve gücüne sahip bu
lunmayı sürdürüyor sanıyorlardı-, [sonra] onl arın hangi nedenler
yüzünden Rumlarla savaşmaya başladığını da söylememiz belki
zorunlud ur. işte, Tu ğrul Bey'in daha önce söylemiş bulunduğu
muz üzere, Persl erin hükümdarlık ülkesini zaptetmesinden ve
çok büyük zenginlik, pek çok asker edinerek Saraken os'l an dahi
yenmesinden sonra, daha önce Persl erin sınırdaşı olup da Mah
mut'a karşı savaşan kişil er, kendi aralannda bağlaşıklık andi aş
ması yaparak Perslere [Pers Ülkesinin şimdiki egemeni olan Tuğ
rul Bey'e] karşı savaşma hazırlığına giriştiler. Ama heriki [Tuğrul
Bey], bunu anladı ve Babil 'in [Bağdat kasdediliyor] yöneticisi
olan El Basasirl'ye karşı döndü; ve, çeşitli çatışmalarda onu yen
dikten sonra, onu öl dürdü, Babil yöresinin egemenli ğini de ele
geçirdi. [Ardından,] Arapların Beyi olan [Musul Em1ri] Mutamid
ed -Devle'ye [özgün metinde: Karveses] karşı, amcasının oğlu Ku
talmış'ı [özgün metind e : Koutloumous], onun komutasına güç
lü bir birlik vererek, gönderdi. Bu kişi, ilerledi ve Araplarla çatış
tı, ancak yeniidi ve utarıdırıcı bir kaçışl a geriye çekildi. Ama ora
dan geriye dönerek ve Medlerin Ülkesin den geçmeyi amaçlaya
rak, Vaspurakan [Van Gölü ile iran Azerbaycanı arasında kalan
bölge] yakınında konaklamak istedi ; ancak, Rumlardan çekindi
ği için, ülkenin baş yöneticisi olan kişiye -bu kişi, o zaman, Me
dia genel yöneticisi olan, Leikhoudias [Obur, aç gözlü] l akabıyla
da anılan Konstantinos'un oğlu, Patrik Stephanos idi, yöreyi o
zamanki imparator [Konstantinos Monomakhos] adına naip sı
fatiyle yönetmekteydi- elçi yollayıp kendisinin ülkeden geçmesi
ne izin verilmesini diledi ve [bu geçiş sırasında] ülkeye dokunul
mayacağı, ülkenin zarar görmeyeceği yol unda söz verdi. O kişi de
43
elçileri kabul etti, ama kendisine yapılan ricayı korkaklık sonu
cunda yapılmış zann etmek yanılgısına d üştü ve yerel birlikleri bir
araya topladıktan sonra kendisi savaşta acemi ve ötekiler savaş
ustası olduğu halde Türklere karşı saldırıya geçti. Böylece, sözü
edilmeğe değer hiçbir şey beceremeden, daha ilk çatışmada ye
nildi ve Romalılardan/Rumiardan pek çoğu öldürüldü, bu kişinin
kendisi de tutsak edildi. Kutalmış da, Tebriz'e varınca, onu pa
zarda köle olarak sattı ; Sultan'ın yanına dönüşü sonrasında, ken
di seferi [Musul Em1r'i üzerine yaptığı başarısız sefer] dolayısiyle
özür dileyip, söz arasında ona Media'nın d urumunu, burasının
çok bereketli bir ülke olduğunu ama halkının kadınlardan ibaret
bulunduğunu söyleyerek -bunu demekle kendisine karşı çarpışan
askerleri[n kadın gibi, korkak ol duklarını] ima ediyord u-, anlattı.
Sultan, onun sözlerinden cesaretlenerek, Rumiara karşı yaklaşık
2 0 000 kişilik bir güç gönderdi; bunun başına da yeğeni olan ko
mutan, Sağır lakaplı, Hasan'ı geçirdi, ona hızla ilerleyip, eğer
ken disine boyun eğmezse Med Ülkesi'ni işgal etmesini buyur
du20. işte Türkler Rumiara karşı savaşmaya böyle giriştiler ve sa
vaşmayı bugüne d eğin sürdürmektedirler. Ama, daha önce anlat
makta bulunduğumuz kon unun anlatırnma yeniden gelel im.
44
c:ıtanmış bulunan Kouropalates [ünvanlı] Manouel [Komnen os],
Kh aldia yöresinde [Trabzon-Gümüşhane dolaylarında] kalıyor ve
Türklerin akınlarını d enetim altında tutuyordu. Gözcüleri ona Er
basan [Sultan Alp Arslan'ın eniştesi ; özgün metinde Khrysosko
ulos] kamutasında çok kalabalık sayıda Türkün, Armeniakon
Th ema'sının [ilinin] kasabalarını kuşatıp zaptetmek üzere çıka
gelmekte olduğunu haber verince -bu Erbasan, Sultan 'la aynı ai
leden geliyordu, ama Persler üzerinde egemen olmaya ondan da
ha çok hakkı bulunduğu iddiasındaydı [Sultan Alp Arslan'a baş
kal dırmıştı]- birliklerini bir araya topladı ve Türklere karşı yürü
yüşe geçti. Ve onları, tal ana çıkmış ol duklarından dolayı dağınık
halde yakalayınca, [çevredeki Türkleri] kolayca kaçırttı [kaçmak
zoru nda bıraktı]. Onlan izlerken Türklerin ordugahına çok yak
laştığı için, ayrı ayrı birlikler, birdenbire üzerine saldırdılar ve çok
direniş gösterip yiğitçe çarpışmasına ra ğmen, Rumların ordusu
kaçmaya başladığı ve dağıldığı için, yanında başka kimseyi tuta
madığından kendisi de kaçmaya koyuldu. Ne var ki Türkler tara
fından kuşatıldı ve yanında bulunan iki eniştesiyle, [kızkardeşle
rinden ikisinin kocaları olan] Melissenos ve Taranites ile birlikte,
tutsak edildi ; bu arada, geri kalan Rumlardan da az olmayan sa
yıda kişi öldürüldü. Böylece Erbasan'ın yanına götürüldüğünde,
ken di soyluluğuna uygun düşecek birşeyler yapmamanın çok
korkunç olacağını düşündü ve gerçekten de anılmaya değer bir
iş yaptı. Kendisini yenenin Sultana karşı baş kaldırmış bulundu
ğunu ve Persler üzerinde egemen olmak davası güttüğünü anla
yınca, bu kişiyi "kafa-kol'a almak" girişiminde bulunmayı kurdu.
Böylece, onunla başbaşa [yalnızken] kon uştu ve ona sorular so
rarak, iyice anladı ki bu kişi çok büyük bir korku i çindedir, çün
kü savaşa sürecek askerinin sayısı yön ünden Sultanın karşısında
pek azınlıktadır. O zaman ona yatıştırıcı sözler etti ve onun ruh
sal yapısındaki sertliği yumuşattı, bunun için deva ol arak çok et
kili bir girişimi kullandı ve bu amaçla ikinci bir deneme yaptı.
Ona söyledi ki, Perslere egemen olmak istediğine ama elindeki
asker gücünün yeterli olmamasından dolayı kendi başındaki hü
kümdar ile b oy ölçüşemediğine göre, amacına hiç ulaşamıyacak-
45
tır, meğer ki Rumların imparatorunun yanma sığınsın ve onu
bağlaşık ve i çinde bulunulan durumda işlerinde yoldaş edinsin.
Bunun üzerine heriki [Erbasan] onu danışman ve kılavuz edine
rek onunla birlikte hızla başkente gelir ve böylece, silahla yengi
kazanmış olan kişi, ustalıklı konuşma sayesin d e yenilmiş olur. Bu
başarısı Kouropalates'e büyük şan kazandırdı ve gerçekten de
övgülere değerdi. Böyle olunca imparator her ikisini, yakınlık
gösterileriyle, huzuruna kabul etti ve onları büyük ihsanlarla
onurlan dırdı.
46
ettiği gürültü [çıkardığı sesler] üzerine, bu [Kouropalates Mano
uel], anasının gel miş bulunduğunu görür görmez, [kendini zor
layarak] çabucak yatağından kalktı, anasına sarıldı ve onu öptü,
ama ona, h er ikisi için [ileride annesi ölünce onun da gömülece
ği] bir ortak mezarı ayarlamasını rica etmekten başka hiçbir şey
söyleyemedi. Bunun üzerine yatağa yeniden yatışı sonrasında
pek az zaman geçince öl dü. Yürekli ve yüce ruhlu anası, oğlu için
adet olan saygı belirtici işleri yaptıktan sonra, hem asker h em de
kumandan olan böyle bir oğulu yitirmiş bir ana için doğal ola
cağı üzere, birazcık da olsa acısını bastırarak [bağrına taş basa
rak], [ölenin kardeşi] şanlı Alexios'u imparatorun yanı sıra sefere
katılmaya yolladı. O da anasını dinledi, ama içini iki acı yani bir
yandan anasına duyduğu sevgi [ve şimdi ondan ayrılacak olma
nın acısı] bir yan dan da savaş seferine gitmek için duyduğu öz
lem [sanki] ikiye böldüğü için gözyaşı ırmakları akıttı. Çünkü,
gerçekten, herkesten daha çok savaşsever ve anasına düşkün idi.
Böylece oradan ayrıl dı, kendisini i mparatora ulaştıracak yola ko
yuldu ve ona, bu kişi Dorylaion/Eskişehir'de ordugah kurup or
dusunu orada bir araya toplamış iken , ulaştı. [imparator Roma
nos] Onu görüp de kendi acısını [onu n ağabeyinin ölümü üzeri
ne duyduğu acıyı] anı msayınca, ona anası hakkında sorular sor
maya başladı ve ona şöyle diyerek, anasının yanına dönmesi için
baskı yaptı : "Onu böylesine büyük bir acı içinde tesellisiz bırak
man ve bir bahtsızlık üzerine başka bahtsızlığı yani ağabeyinin
ölümü üzerine bir de şimdi seni n evden ayrılmışlığını ekiemen
doğru değildir". işte imparator bunl arı dedi. Beriki ise ordugahta
kalmak için ve Barbariara karşı giriştiği seferde onun ardı sıra
gelmek için ısrar etti, ama hükümdar onun sözlerinden ikna ol
madı ve onu, kendisinin isteği yok iken, anasının yanına dönmek
zorunda bıraktı. O da böylece oradan ayrıldı, imparator ise yol
cul uğunu sürdürerek Rum birliklerini bir araya topladı ve savaş
için hazırlandı.
47
1 3. [Romanos Diogenes'in M alazgirt yakınına varması]
Kappad okia yöresine vardığında, kendileriyle savaş hakkında da
nışmada bulunmak üzere, komutanlarından en iyilerini çağırdı ve
onlara Pers Ü lkesi'ni istila edip orada mı Türklerle çarpışmalı yok
sa kendi mülkünde [ülkesinde] kalıp ötekilerin gelmesini mi bek
lemeli diye sordu. Çünkü Sultanın [Alp Arslan 'ın] Pers Ü lkesinden
çıkmış bulunduğunu ve Romalıl ar/Rumlar üzerine hızla, sefer
yürüyüşüyle ilerlemekte olduğunu şimdiden duymuş bulunuyor
du. Bunun üzerine [komutanlardan] kimileri, tehlikeye atılmakta
ötekilere göre daha gözü kara ve yiğit taslağı olduklarından, ora
da beklememeli, tersine ilerlemeli ve Sultarıla o kişi Media'da Ak
batana'ya [Hemedan'a] gireceği sırada çarpışmaya tu tuşmalı ka
nısını savundul ar. Ancak, birçok birliğe komuta eden, Magistros
rütbeli23 i oseph Tarkhan eiotes, keza bütün Batı [Rumeli] Do
ukas'ı [komutan-vali 'si] Nikephoros Bryennios24 bu öğütlerin tü
müyle yanlış olduğunu düşündüler ve i mparatordan, eğer olana
ğı varsa, bekl eyip, komşu kentleri berkittikten ve düşman gerek
sinmelerini bulamasın [karşılayamasın] diye ovaları [kırsal alanla
rı] yakıp yıktıktan sonra düşmanı bu yöreye doğru çekmesini di
ledil er. Eğer bu gerçekleşmezse, Theodosiopolis/Erzurum'a geç
meliydiler ve ordugah kurduktan sonra düşmanı orada bekleme
liyd i ; ta ki, Sultan, ord usunun gereksinmel erini karşılayamayınca
[daha fazla oyalanamıyacağından] Rumlarla çatışmaya orada,
durumu savaş için Rumiara üstünlük sağlayan o yerde, girmek
zorunda kalsındı. Ama [bu görüşü savunanl arı sanki sağırların
karşısında konuşuyorlarmış gibi bir izlenime kapıldılar [onları
din leyen olmadı]. Böylece, yaltaklanıcılarının görüşü üstünlük
kazandı ve değerlerini kanıtlamış adamların görüşü kabul edil
mek gerekir iken o [imparator], kendisine doğru yolu öğütleyen
I erin değil, daha önceki başarılardan dolayı kibirlenen ve bunla-
48
rı pek fazla önemseyen yaltaklanıcıların söyl ediklerine daha çok
önem verdi . Gerçekten, kendisi, [daha önce, 1 068 ve 1 069'daki
seferlerinde, bazı başarılar kazanmış; bu arada, kuzey Suriye'de
kil Menbiç [özgün metinde; Mempet] Kalesini zaptedip, talana
çıkmış Türk birlikleriyle karşılaşınca onl arı dahi yenmiş, bunl ar
dan pek çok kişiyi öldürmüş, az olmayan sayıda da tutsak almış
tı. Bütün bunlardan gururlanarak ve [üstelik bu kez] yanında es
ki seferind ekinden daha da kalabalık sayıda bağlaşıklar ve askeri
birlikler getirmesinden dolayı gereğinden fazla cesaretlenerek,
bütün orduyu alıp Pers Ü lkesi'ne yöneldi ve düşmana karşı yü
rüdü.
25 Bu kişinin daha önce sözü edilmiş, ancak Anna Komnena'da da böyle Ba
silakios diye geçen adı Basilikes diye aktanımıştı (yukarıda s. 2 ı ).
49
leri aldı ve Türklerin işgali altına düşmüş bir kent olan ve önem
li sayıda askerin bulunduğu bir hisara sahip Ahlat'a doğru yönel
di. Ü çüncü gün henüz geçmemişti ki Türkler [imparatorun da bu
lunduğu ordugahta, atlar için] ot toplamağa çıkan askerlere kar
şı saldırıya geçtiler ve içlerinden birkaçını tutsak alırken birkaçını
da öldürdüler. Bu vukuat imparatora bildirilince, o, Basilakes'i
[Basilakios'u] h emen yanına çağırttı ve bu saldırıyı yapan Türkler
hangileridir ve nereden çıkıp gelmişlerdir diye uzun uzadıya ona
sorular sordu. Bu kişi ise yine, kendisinin alışkın bulunduğu
umursamazlıkla, bunların [o Türklerin] çapul amacıyla Ahlat'tan
gelmiş bulunduklarını doğruladı [güvenle ve güvendirerek söyle
di]. Böyle olunca imparator, ordugahın yakınında bulunan ve or
dusunu savaş düzenine sokan Sultanın yaklaşmış olduğunu anla
yamadı. Bu kişi [Sultan Alp Arslan], imparatoru ileriye doğru çek
mek ve tuzağa kapa tmak [kıskaca almak] istediğinden, öne doğ
ru, atiarını Rum ordugahına kadar koşturup [özgün metin : atları
ile Rum ordugahına kadar koşup !] birdenbire sanki kaçmaya ko
yulmuşlar gibi geri dönen atlılar gönderdi. [O atlılar] Bunu birçok
kez tekrarlayarak, en önce Basilakes olmak üzere, birkaç komuta
nı tutsak ettiler. Çünkü bu kişi, saldırıları yapanların Pers [Pcrs Ü l
kesi 'ne egemen Türk] ordusundan olmadıklarına, tersine, Ahlat'ın
kendi halkı içinden geldiklerine imparatoru inan dırmak için can
attığından [acelecilik gösterdiğinden], kendisine ordugahtan çık
ma izni verilsin dileğinde bulunm uştu . Sonra da kılıcını çekip atı
nı mah muzladı, askerini düzene sokmadan düşmana doğru atıl
dı, yanında olanlar da onu saflar halinde diziimiş biçimde değil
her biri rastgele her nerede bulunuyor ise orada olarak izlediler.
Düşmanlar onların bu düzensiz saldınsını görünce, kaçışa koyuı
muş gibi yaptılar. Ancak, onların ordugahtan uzaklaşmış bulun
duğunu güvenle anladıklarında, dizginlerini çevirdiler ve onlar
dağınık durumdayken onlara saldırdıkları için onl arı tam bir ye
nilgiye uğrattılar. Ü stelik, söylendiğine göre, askerlerden çoğunu
öldürdüler, pek azı hariç [onlar tutsak edildi] ; öyle ki, Basilakes'in
kendisi dahi tutsak düşmüşken, bu felaketin haberini getirecek
hiçbir kimse [öldürülmekten, tutsak edilmekten] kurtulamadı.
so
ı 5. [Yazann babası ve adaşı komutan N ikephoros Bryenni-
os'un çarpışmalardaki becerisi]
Ordugahtan düzensiz olarak çıkış yapan Basilakes'in düşmana
karşı ilerlemeye geçtiği kendisine bil dirilince imparator, bütün
Batı [Rumeli] 'nin Doukas'ı [asker! valisi, ya da, Beylerbeyi] olan
ve o sırada sol kanat komutanlığını üstlenen Bryennios'u [es
ki/büyük Bryennios'u; yazarımızın adaşı ve babası olan kişiyi ;
bkz. ileride s. 1 27 dn. 9] çağırdı ve onu, komutasındaki birlikler
le, eğer Basilakes'in başına vahim bir iş gelmişse geri çekilebil
mesi için ona yardım etsin diye, olabildiğince hızlı gitmesini em
rederek, gönderdi. Çünkü artık tehlikeyi idrak etmeye başlamıştı.
Bu nun üzerine heriki [Bryenni os] yola koyuldu ve birlikleriyle or
dugah tan çıktı. Çıktığında ne düşman ne de dost birilerini göre
bil d i ; yin e de ileriye doğru gidişini sürdürünce daha oralarda
yükseltilerde yığmak yapmış düşmanları görmeye başladı. Biraz
daha ilerledikten sonra, ölü bedenler görmeye başladı ve Basila
kes'e ne oldu diye meraka düştü. Son unda hala soluk alan bir as
ker buldu, Basilakes'in nerede bulunduğunu ve ona n e olduğu
nu öğrenmek için askere soru sordu ; asker de ona olan bitenleri
anlattı. Bu arada Türkler her yerden akın akın çıkagel diler ve
kıt'ayı kuşatmağa çalıştılar. Komutan, onların tasarımını anlaya
rak, askerl erini, yiğit adamlar olduklarını göstermeye ve Rumla
rın sayiuluğuna yakışmayacak ve layık olmayacak hiçbir şey yap
mamaya teşvik etti. Böylece, kıt'asını geriye çevirdi, sal dıranlara
önem vermeksizin ordugaha doğru d üzenli biçimde ilerl edi. An
cak, ordugaha henüz yaklaşmıştı ki, kıt'asından bir bölümünü
yanına aldı ve ötekilere beni bekleyin diye komut verdikten son
ra birdenbire düşmana karşı saldırıya geçti ve kolayca, onları ka
çışa koyulmak zoru nda bıraktı. Ancak, [düşmanın] geri kalan bö
lümünün çok kalabalık sayı da olarak h er yerden akıp geldiğini
görmesi üzerine, kendi askerlerinin tümünü alıp dönüş yaparak
kıt'asının yanına geldi. Ne var ki Türkler ona saldırdılar ve onu
kuşattılar ve o iki mızrak atışı sonucunda biri göğsünden biri
omuzundan olmak üzere yaralandı. Yine de yiğitçe çarpışarak
sı
kıt'asına döndü ve o kıt'ayla birlikte ordugaha ulaştı26. i mpara
torun h uzuruna çıkıp olan biteni ona anl atınca, i mparator ona,
çadırına gitmesini ve yaralannın sağıtımıyla uğraşmasını buyur
du. O da bunun üzerine çadırında kaldı.
52
var ki, askerlik yönün den yetenekli olduğu için kıt'asının çoğu
mevcudunu zarara u ğramamış durumda tutabil dL lmparator,
Türklerin saldırdıklarını görünce, o da, çarpışmaya girmek için
birliklerini dışarıya çıkardı ve bunl arı ordugahın önünde savaş
düzenine koydu. Sağ kanadın komutanı, Kappadokia'lı olan ve
imparatorla yakın dostluğu bulunan Alyates idi ; sol kanadın ki de
Bryennios'un kendisiydi, ordu satlarının merkezini ise lmparator
[komutası altında] tutuyordu. Kaisar'ın2B oğlu, şanlı soydan gel
me ve her çeşit erdemle bezenmiş bir adam ol an, Arkhan 'lar [ile
ri gelenl er] Başkanı Andronikos29, lmparatoru koruma birliğine
komuta ederek, artçıların [artçı işlevindeki, imparatoru koruma
birliğinin] başında, saf tutuyord u. Gerçekten,bu kişi, basiretlilik
yönünd en bütün yaşıtlarını ve her kim ol ursa olsun başka herke
si geçerdi ve askerlik biliminde incelemelere kendini vermişti,
ama imparatora karşı pek de dostça eğilimler içinde değildi.
53
1 7 . [Rum l arın yenilgisi ve lmparator Diogenes'in tutsak
düşm esi]
Türkler lmparatorun [bütün] orduyu, kıt'alara göre ya da bölük
lere göre bölmeksizin bir arada savaş düzenine koyduğunu [ama
saldırıya geçmediğini] görünce, rahatladılar; çünkü Rumlarla çar
pışmaya girmek istemiyorlardı3o. Ancak, biraz daha uzakta duran
Sultan, savaş için bir plan hazırladı. Böylece, çarpışmada komu
tanlığı yürütmek görevini, kendi gözünde büyük saygınlığı bulu
nan Taranges adlı hadım bir adama verdi ve birliklerinin çoğunu
ona bıraktı. Bunun üzerine o da, orduyu birçok parçaya böldük
ten sonra, tuzaklar kurdu, pusular hazırladı ve Rumların sa narının
çevrilip kuşatılmasını ve üstlerine h er yandan ok atılmasını buyur
du. Rumlar ise, Türkler onların atiarını [okla] vurduğundan,
[Türkleri kaçırtmak için] kovalamaya girişrnek zorunda kaldılar ve
onlar kaçıyar gibi yapmaktayken onları kovaladılar; tuzaklara ve
pusulara düşerek büyük kayıplara uğradılar. Bir de, topyekun bir
çarpışmaya girmek isteyen impara tor, Türk ordusunun ana göv
desiyle karşılaşmayı bekleyerek ve bu orduyla çarpışıp savaşın so
nucunu belirlemek isteğiyle, hızla onları [Türkleri kovalamaya ça
lışan birlikleri] izleyince, Türkler her yöne doğru dağıldılar. Ama
sonra geriye doğru dönüşe geçtiler ve çok şiddetle ve n aralar ata
rak Rumiara saldırdıklarından, sağ kanadı kaçışa koyulmağa zor
ladılar. Hemen ardından, artçı birliği de [yedekteki birlik olarak,
çekilişe koyulan sağ kanada destek vermesi gerekirken] geri çekil
di3 1 . Ve [yazarın babasının komutasındaki] sol kanat, destek sağ-
54
lamak üzere il eriye atıldığında, Türklerce engellendi ; çünkü Türk
ler onun gerisine sarkmış ve onu çembere almışlard ı ; onu da ka
ı,:ışa zorladılar. Ve imparator, hiçbir yandan yardım alamaz kal ın
ca, kılıcını kımndan sıyırıp düşmanları i çine daldı ve onlardan bir
çoğunu öldürdü, birçoğunu da kaçmak zorunda bıraktı. Ne var ki
çok kalabalık sayıda düşman tarafından kuşatıldı, elinden yara
landı ve onlar kendisinin kim ol duğunu anlar anlamaz her yan
dan üzerine üşüştüler, atını okla vurdular ve o da [at da] kayıp
düştü ve binicisini dahi kendisiyle birlikte yere düşürdü. işte bu
biçimde, Rumların imparatoru tutsak edildi ve eli kolu bağlı ola
rak Sultana götürüldü, çünkü Tanrının Takdiri, bilinmeyen bir ne
denle, böylesini yazgılamıştı.
55
kişi , imparatora özgü egemenliğin bunlardan ikisi tarafından bir
likte kullanılması ve yürütülmesi gerekir kanısındaydı -bunu
[egemenliğe sahip olmayı] ana ile ve onun büyük oğlu [Vll . Mik
hael] ile sınırlıyordu- ve oğul ona anası olarak saygı gösterecek,
o ise oğluyla birlikte yönetimi ele alacaktı. imparator Mikhael de
aynı kanıdaydı ve amcasının tasarımıyla görüş birliğinde oldu. Ne
var ki, kamunun içinde bulunduğu durumlardan yararlanmak is
teyenler ve kendi çıkarları için devlet yönetimine karışmak iste
yenler, onlardan kimi, imparatoriçeyi tek başına egemenliği üst
lensin diye kışkırtıyorlardı ya da berikini [Mikha el 'i] anasına kar
şı baş kald ırsın diye baskı altında tutuyorl ardı.
56
hayal edemiyeceği acayip işler becerdikten [Türklere bir karış bi
le toprak bırakılmadan onlarla barış andi aşması yaptıktan] son
ra, artık Rumların hükümdarlığını geri almasının zorluk çekme
den olacağına inanıyordu ve o en büyük felaketi [Malazgirt'teki
yenil giyil izleyen mutlu olayları bildirmek üzere kendi kendisinin
haber ileticisi olarak, başına ne geldiğini anlatan bir mektubu
kendi eliyle yazıp imparatoriçeye göndermişti . Böylece hemen
karışıklık ortaya çıktı ; sarayda herkes [öteye beriye] koşmaktaydı
ve kimileri olan bitenler karşısında [Tanrının yara ttığı mucize yo
rumuyla] hayran kalmışlar, kimileri ise buna inanmamışlardı. An
cak, imparatoriçe, çaresizlik içinde, ne yapacağını bilmez halde
kalmıştı ve kendi destekleyicilerini çağırdıktan sonra, plan kur
maya giriştiler.
57
ğa getiren oğulları vardı. Kaisar'ın yanında bulunanl ar, hepsi bir
den kalkanlarını birbirine vurarak ve Barbar usulüyle haykırıp du
rarak ve kendi aralarında [birbiriyle] kılıç tokuşturması yaparak,
imparatoriçenin dairesine doğru ilerledil er. O da, daha şamatayı
duyar duymaz, aklı başından gitti ve başörtüsünü başına çektik
ten sonra, yeraltında mağaraya benzer bir badrum rnekanına a tı
lıp girdi. Böylece o, bu gizlenme yerine tıkıldı ve giriş yerinin çev
resinde haykırarak duranlar onun öylesine büyük korkuya kapıl
masına sebep oldular ki, eğer Kaisar içeriye girip de onun korku
sunu az çok yatıştırmasaydı az kalsın ölecekti. Böylece [Kaisar,
ipleri rahatça ken di elind e tutmak için] ona, belki muhafıziarın
elinden kötü bir iş çıkar diyerek, saraydan kaçmasını öğütledi. O
da onu dinledi ve deniz kıyısına indikten sonra, imparatora öz
gü savaş gemisine binerek kendisine orada otur diye huyurulmuş
yere yani [Prote/Kınalıada'daki] Tamıyı Doğuran manastırına yö
n el d i ; bu man astırı kendisi, geçitte [ada ile anakara arasın daki
geçittel denizin yakınında yaptırmıştır. Çok zaman geçmeden
ona karşı, rahibe yaşamına geçsin diye ikinci bir ferman çıkarıldı
ve hükmü hemen yerine getirildi [sen artık rahibesin denerek
saçları kesilip rahibe elbisesi giydirildi]. işte impara toriçe hakkı n
da alınan kararlar bunlardı.
58
rine Rum Ordusunu [lstanbul'daki i mparatorun buyruğu altında
bulunan orduyu] Kaisar'ın oğullarından daha genç olana [bu da
bir Kostantinos Doukas idi] emanet etmeye karar verdiler; bu ki
şi yiğitti ve savaşçıydı, beyni yönünden akıllıydı ve olabildiğince
yetenekliydi. Böylece o kişi birlikleri aldı ve Diogenes'e karşı yo
la koyuldu. Ve Amasya yakınlarına varması sonrasında, başlan
gıçta orduyu bir ara da toplanmış ol arak tuttu, bir yandan da ça
tışmalar yürüttü ve her türlü savaş hilesini uyguladı ; amacı Di
ogenes'i ya tutsak etmek ya da kentten kaçırtmak idi. Beriki ise,
durum bu n oktada onun için tedirginlik verici hale vardığından,
birliklerini dışarıya çıkarmak, Doukas karşısında saf tutmak zo
runda kaldı. Böylece iki ordu çarpışırlar ve her biri yiğitçe savaş
tığı için her iki yandan da pek çok asker düşer [ölür]. Ancak, Di
ogenes'in çevresinde [ordusunda] bulunanlar, Konstantinos Do
ukas ön safta bulunanlardan en atılgan olanları ileri sürüp de
onl arın safını geriye püskürtünce, kaçmaya koyulurl ar. Böylece
Diogen es'in askerlerinden birçoğu ölür, ama o kendi yanındaki
lerden az sayıda kişiyle kaçar ve bir kaleye kapanır33. Bu ilk ba
şarıdan, imparator Mikhael yandaşları cesaret aldılar, ama bu
nunla eş zamanlı olarak Diogenes'in felaketi de başlar. Başka bir
olay kendini göstermeseydi, onu hemen tutsak edeceklerdi. Ger
çekten, Ermeni soyundan adamın biri, zeki ve yiğit bir kişi olan,
vaktiyle Diogenes'den o Rumların impara toru iken en büyük yö
neticilik makamlarından birini [başkenti Antakya olan ilin yöne
ticiliğinil almış bulunan Haçatur, onun bahtsızlık gününde ona
karşı olan minnet borcunu ödemek isteyerek, güçlü bir ordu dev
şirdi ve onunla karşılaşmaya [buluşmaya] geldi. Onu cesaretlen
nıeye teşvik ettikten ve ona birçok vaadlerde [sana şu, şu biçim-
59
l erde destek sağlayacağım vaadlerinde] bulunduktan sonra, onu
Kostantinos Daukas'ın ordusu karşısı nda saf dizrneğe bırakmadı,
tersin e ona rehberlik ederek ve onu Kilikia Bağazı'nda [G ülek Ge
çidinde] koruyarak, Kilikia'lıların Ü lkesine götürdü34• Ve orada,
zamanı gelince hasımlarının karşısına ordu dizebilsin diye, onun
için ordu hazırladı ve paralar verdi ve daha önce onu sil<1hla do
nattı.
60
ler bunlardı. Ancak, her zaman iyilere musallat olan [Şeytan],
Komnenos'J ara karşı bir ferman çıkarttı ; özellikle kime karşı, söy
leyeceğiz. Söyl ediği [yalan] sözler i çin hiç utanmayan bir adam
buld uktan sonra ve onun dilini yıl an dili gibi biledikten sonra,
[komployu tezgahlayan, Kaisar loannes Doukas] bu kişiyi onların
[Komnenos kardeşlerin] soylu anasına [Anna Dalassena'ya] karşı
çevirdi ; böylece o kişi yalanlarla dolu bir iftira uydurup, sözde
onun [Anna Dalassena] tarafından [Komnenos'lar ailesine çok
değer veren, üstelik An na Dalassen a 'nın kızl arından birinin ko
casının babası ve dolayısiyle Ann a 'nın dünürü olan] Di ogenes'e
gönderilmiş mektup diye [düzmece] mektuplar üretti, bunl arı
hükümdara götürdü. O da, suçlayan kişi kimin nesiymiş araştır
madan ve suçlanan kişiyle karşılaşmayı [ve işin gerçeğini ondan
dinlemeyi] beklemeden, hemen pek öfkelendi. Ve böylece mah
keme oluşturuldu ve o kibar ve soyl u hanım, saraya çağınldı. Bu
nun üzerine o da gitti ; ama l mparator bu kumpasın i çine katıl
maktan utandı [ve ortada kendisi görün medi]. Ve mahkemenin
[yargıçlar kurulunun] üyeleri, hanımefendi hazır iken, toplandı ;
mübaşir davayı [davanın ne olduğunu ve bu davanın görülmesi
ne başlan dığını] bağırarak duyurdu. O zaman, bu soylu ve yüce
ruhlu hanımefendi, sakin bir yüzle içeriye girdi ve birdenbire,
mantasunun altından, orada saklı tuttuğu, Herkesin Yargıcı 'nın
[isa 'nın] ikona'sını çıkardı, ve vakur bir tarzda ve vakur bakışlar
la yargıçlan süzüp şöyle dedi: "Şimdi o [isa] bugün hem benim
hem sizin yargıcınız oluyor; ona bakın ve gizli saklı h erşeyi bilen
Yargıç'ın önünde onun gözünde yakışıksız olacak bir hükmü
açıklamayı n". Bunun üzerine onl ar, bu apaçık sözleri dinledikten
sonra, hayranlık doldular ve onların içinden kimileri, yapılan ifti
radan tiksinerek, d avanın geçersiz sayılmasını talep ettiler; çün
kü şimdiden, duman içinde kalmış bir meşale ışığı [nın birdenbi
re kendini gösterivermesil gibi, gerçek ışıyarak ortaya çıkmıştı. Ve
böylece, gönüllerinde Tanrı korkusu besleyenler ve [cennete gi
derek] selamete ulaştıracak bir ruh taşıyanlar, işte bu yolda dav
randıl ar. Ama hep güçlülere yaranmak isteyenler, yavuz yargıçlar
ol dular. Böylece, iftirayı kanıtl amak mümkün olmadığından ve
61
[yargıçlar arasındaki] bu kişiler imparatorun daha doğrusu bu
kumpası tezgahlayanın [Kaisar ioannes Doukas'ın] hoşuna gide
cek karar vermeyi amaçladıklanndan, [varılması gereken] karara
varamadılar, tersin e [sanığa] kasd isnad ettiler. Ne büyük ahmak
lık ! [Behey] Çılgınl ar, sözünü esirgemez biri on lara böyle diye
cektir, suçlayan utanmazca bir suçlama öne sürerken, ama suç
lanan cesaretle suçlamaları cerhederken ve o [suçlayan] yalancı
nın biriyken ve kendisinin gereksinmesi varsa adaleti bir meteli
ğe satar biri iken ve bu [suçlanan] ise h er türlü şüphenin üstün
d e iken ve hatta gerçeğin i fade edilmesiyle dahi onun yüzü kı
zarıyor iken, hangi kasd ? işte böylece, bu mahkeme [kurulu,
aleyhte hüküm verip] dağıldı ; az kalsın [isa'yı ölüme mahkum
eden ; bkz. Matta ineili XXVl 57] Ka"laphas'ın mahkemesine ben
zeyecekti ; ha nımefendi ise çocuklarıyla birlikte Prinkipo Adasına
[Büyükada'ya] sürgüne gitti.
62
yük oğlu Andronikos çağnlır ve [Diogenes üzerine] gitmek emrini
alır. Bu kişi, herkesten çok baba sözü dinler olduğundan, h emen
harekat için hazırlanır. Böylece aynı gün i mparatora ve Kaisar'a ve
da eder, Khalkedona/Kadıköy Boğazını [istanbul Boğazının Saray
burnu-Kadıköy arasındaki güney uç parçasını] aşar ve sefer için
gerekli şeyleri devşirmek üzere Khalkedona/Kadıköy'de altı gün
kaldıktan sonra, oradan ayrılır ve Anadolu'da dolanarak ordu bir
liklerini bir araya toplar. Ve çabucak onları bir araya henüz topla
mıştır ki, Kilikia doğrultusunda yola koyulur. Diğer yandan, ordu
sunun aynı inancı [Doukas'lar yandaşlığını] benimsemiş olmasını
sağlamayı kendisi için ilk hedef edinmiştir; ve bunu becerince, her
bir kişiye karşı iyilikle davranıp herkese yakınlık göstererek, ikinci
hedefini, düşmanların dikkatinden kaçmak ve Kilikia Boğazı/Gülek
Geçidi'ni, kendisinin gelişini Diogenes farketmeden geçmek diye
belirler. Bu iş de onun istediği gibi olur ve Andronikos'un ordusu
bağazı ve uçurumlu geçidi geçtikten sonra, imparatorun [Roma
nos'un] birliklerine birden bire görünüverir.
63
belirlenmeden ve kapışma başlamadan, Frank, Romanos'a eski
bir hı n cı bulunduğundan ve ona karşı kin besl ediğinden, hasım
tarafın atlılarını görür görmez, saldırıya geçtiğini Andronikos'a
bildirdi ve kamutası altındakilerle, hırsla il eriye atıldı. Saldırı çok
güçlüydü ve Haçatur'un yanındakiler gerilediler. O [Crepin] dahi,
onların ardından gelip yetişerek, birçoğun u öldürdü ve birçoğu
nu tutsak aldı. [Haçatur'un] Atlı birlikleri bu biçimde darmada
ğın olunca, piyade safları dizilişi, kuşatılıp öldürülmekten korkul
duğu için, [düşmana] sırt döndü ve o da [hızla] kaçışa atıldı. Ve
derin dere yataklarına, yoğun çalı kümel erine sığınabilenler, kur
tuldular; oysa diğerlerinden [sığınamıyanlardan] kimi öldüler, ki
mi tutsak edildiler. Dolayısiyle, Diogenes'in ord u safları bu biçim
de darmadağın oldu ve çözüldü. Andronikos zafer kazanmış ola
rak çadırına döndüğünde ve zaferini sevin çl e kutladığırıda ise,
[onun bakımından] bir diğer mutlu olay gerçekleşti. Gerçekten,
atlının biri gel di, bu kişi aceleyle, düşmanlardan [tutsak edilmiş]
birini getirmişti ve komutanı görmek istiyordu ; heriki de [komu
tan Andronikos da], çadırından [ça dırının giriş çıkış aralığından]
eğilerek, kendisini pek çok sevindiren birşey gördü, yani Haça
tur'un tutsak olarak ona doğru yol gösterilerek getirildiğini gör
dü. lşte bu kişi, söylediğine göre, kaçış sırasında atından kayıp
düşmüştü ; bir yoğun çalı kümesi içine tıkıldıktan sonra, saklan
mağa çabalamıştı . Ama kendisini kovalayanlar onu gördüklerin
den, onu yakalama sonrasında, kendisini öldürrneğe hazırlanır
ken, bu kişi, kendisini yakalamış olana yalvarmıştı. Yakalayan ki
şi de, adamın ağlamakta olduğunu görünce, onun üzerinden
giysilerini çıkarttırmış, yoğun çalı kümesi altında onu çıplak bı
raktıktan sonra [öldürmeyerek] çekip gitmişti. Sonra bir diğer ki
şi, onun çalı kümesi altında çıplak durumda gizlendiğini görerek,
onu öldürmek için atılmıştı. lşte bunun üzerine heriki ona kendi
sinin kim olduğunu söylemiş ve [beni öldürme sağ götür iyi bah
şiş alırsın diyerek] kendisini komutana götürmesi için yalvarmıştı ;
bu kişi de onu hemen atma bindirmiş ve onu Andronikos'a getir
mişti . Bu [An dronikos] da, onun [Haçatur'un] çıplak olarak ken
disine doğru getirilmekte olduğunu ça dırından görünce, dışarı
64
çıktı ve içtenlikli bakışlarla ona tatlı bir nazar eyledi. Sonra yiğit
bir komutana yakışan giysilerle onun çıplaklığını giderdi ve onu
nezaret altında tuttu [tutturdu]. Haçatur, Andronikos'un kendisi
ne karşı göstermiş olduğu nezaketten dolayı teşekkür ettikten
sonra, yakalanmış bulunduğu çalı kümesi içinde çok değerli bir
mücevheri saklamış bulunduğunu ona açıkl adı ve [gördüğü ne
zaketin bedeli olarak bunu Andronikos'a vermek istediğinden] o
mücevheri getirmek üzere kendisini birileriyle oraya göndermesi
ni istedi. Onlan böylece yolladılar ve [gidenler] onunla [Haçatur
ile], hayranlık verici bir nesneyi getirerek geri döndüler; çünkü [bu
mücevher] büyüklüğü yönün den hemen hemen bütün değerli
taşları geçiyordu ve ışıltısı ışıldayanların hepsine baskın idi. Bu ta
şı Andronikos daha sonra, [imparator Vll . Mikhael'in Gürcü kö
kenli eşi] imparatoriçe Maria 'ya armağan olarak sundu.
65
diler ve onu bu halde kaleden çıkanp sevinçle Andronikos'a gö
türdüler. Bunun üzerine o da, onun kaderine acıyarak gözyaşları
döktü ve ona sağ elini vererek, onu ça dırına [elele] götürdü ve bir
likte yemek yediler. Bu insanın [Romanos'un] kadersizliği üzerine
anlatımı bu noktada durdurmamız daha doğru olacak36; ancak,
onun için kıskançlık okiarından kaçınmak artık olanaksız kaldı.
Çünkü, imparator Mikhael'in adamları, ona kendilerinin dileği
onun [Diogenes'in] iyiliği imiş gibi göründükleri halde, söylendi
ğine bakılırsa, belki Diogenes bir düzenler tezgahlar ve yeniden
hükümdara [Mikhael'e] sorunlar yaratır diye korktukl arından, o
zamanlar güçlü olan bu kişinin [Mikh ael 'in] mektubu üzerine,
onun [Diogenes'in] gözlerini çıkarsınlar diye birilerine emir verdi
ler. Bu iş olup bitince, Andronikos çok tedirginliğe düştü, özellik
le şu yüzden ki eğer onu kurtarmaya çabalasaydı bunu beceremi
yecekti, çünkü imparatorun çevresinde bulunanlar [özellikle onun
eğitmeni, bu yapılanın baş sorumlularından Psellos ve imparato
run amcası, kendi babası Kaisar] daha güçlü bastırmakta idiler.
Aslında babasına, Kaisar'a böyle dinsizce bir işin yapılmasına izin
vermesin diye ricada bulunarak ve aksi takdirde Tanrısal Adalet
66
onları kısa sürede cezalandırır diyerek, mektuplar gönderdi. işte
bu kişi [Andronikos; yazarımızın eşinin anasının babası] böyle
davrandı, ama [imparatordan] mektupları alanlar Diogenes'i kör
ettiler ve onu ken disinin Prote/Kınalıada'da kurmuş bulunduğu
manastıra gönd erdiler. O da kör edilmesi [Kütahya, 29 Haziran
1 072] sonrasında kısa zaman ömür sürerek, yaşamdan ayrıldı [4
Ağustos 1 072] ; Rumların imparatorluğunu üç yıl yönetmişti. işte
böylece Diogenes'e ilişkin olan [anlatım] son buldu37•
67
"Bu kanaatimizce mantıksız bir teşhistir. Yenik imparatorun ne için bu ka
dar kuzeye ilerlediği, sonra neden birden bire tam tersine döndüğü sorula
bilir. Dokeia için muhakkak ki Tokat daha inandıncıdır" diyor (Malazgirt Sa
vaşını Kaybeden lV. Romanos Diogenes, TTK yayını Ankara 1 97 1 s. 72-73).
Savaş yeridir denen Dokeia'yı Tosya'ya (çünkü Tosya da bir Dokeia idi) eşit
leyiverenlerin gözünü açması gereken ; Amasya yakınlarına gelip Romanos or
dusunu sıkıştıran (Bryennios bunu açıkça belirtiyor, ayrıca Psellos'un yapıtı
na bkz.; lşın Demirkent çevirisinde s. 233) ve sonraki meydan savaşında da
onu yenilgiye uğratan Konstantinos Daukas ordusunun, Amasya 'dan istan
bul'a doğru (Tosya'ya kadar) 1 50 km. yolu Romanos'un almasına izin verme
si, bu kadar mesafe boyunca onun önünde geri çekilmesi nasıl açıklanacak
sorunudur. Dokeia denen savaş yeri, asla Dokeia/Tosya yakınlarında olamaz.
Ancak, savaş yeri Dokeia'nın Tokat'ta olmadığı da hiç kuşku götüremez. Çün
kü, yine şimdiki yapıtta (ll 27) göreceğimiz üzere Alexios Komnenos bir sa
vaş seferinde Amasya'dan istanbul'a giderken Dokeia, Kastamonu, Ereğli yo
lunu izlemiş ve Ereğli'den sonra yolculuğunu gemiyle sürdürmüştü. Demek,
onun uğradığı Dokeia, Amasya'nın batı ilerisindeydi, Tosya 'daki idi. Tokat ise
Amasya'nın çok gerisinde, anayol üzerinden 1 20 km. güneydoğusunda kalır.
Ancak, savas verinden söz ederken Rumlarca Dokeia biçiminde kullanılan
adın Anadalulu öz biçiminin Daka olabileceğine, TT Adlar kitabında değin
miştim; çok güçlü olasılıkla Diogenes'in meydan savaşı verdiği Dokeia, ger
çekte Dakcia/Tosya değil, onun adaşı, Ramsay'de adı Dakai vb. biçimlerde
anılan yerleşim idi; bu, Amasya 'dan Komana'ya (Pontos Komanası'na) yani
Almus yolu kavşağındaki Gömenek/Gümenek köyüne uzanan ilkçağ yolunda
bir köydür (Ramsay, Anadolunun Tarih\ Coğra�yası, s. 289-290 No. 1 3 ; Ram
say, yerleşimin adının, Dakai'den başka, ona benzer çeşitli biçimlerde de söy
lendiğini açıkça belirtiyor). Söz konusu Dakai/Dokeia, istanbul'dan gelen Do
ukas'lar ordusunun izlediği, Tavium 'dan geçen ve dolayısiyle Çorum yöresin
den Amasya'ya doğru uzanan yolun, Amasya güney yakınında Amasya-Ko
ınana yoluna (bunun günümüzdeki ardılı Amasya-Tokat yoludur) bağlandığı
kavşak ile, Kappadokia yöresine gitmek için Amasya'dan çıkan Romanos or
dusunun izlemeye başladığı aynı yolun bu kavşağı geçtiği yer yakınlarında,
dolayısiyle o kavşak ve oradaki (dikkat!) Dad ıköy yakınlarında idi (bu, Ranı
say'in verdiği bilgiden açıkça anlaşılıyor) ; Daukas'lar ordusunun da Amasya
yakınında düşmanı beklediği yer, elbette ki işte tam orada olmak gerekir. Bu
konuya, Attaleiates çevirimizde de değindik.
Malazgirt yenilgisiyle biten seferin başında, ordunun Dorylaeion/Eskişehir'den
hareketi sırasında, Frank soyundan ücretli askerler komutanı Crepin, Roma
nos'un yanında idi; sonra onunla bozuşmuş, yarımdan ayrılmıştı. Bu kişi, Do
ukas'ların ordusuna katıldı, Dokeia Savaşı denen savaşta azgınca çarpıştı, hat
ta lmparatora sonuna dek bağlı kalan, onun gibi Kappadokia'lı komutan Al
yates'i (bu kişinin ünlü l,ydia kralıyla adaş olması Anadolunun kültür tarihi ba
kımından çok önemlidir; bkz. TT Adlar kitabıınızda Alyattes) tutsak alıp kör
68
ettirdi. Romanos, yanındaki ordu kalıntısıyla, bu kez, yine yeri tartışmalı olan
Tyropoion (=Peynir yapımevi) kalesine sı ğın dı; burada iken, Antakya yöresi baş
yöneticisi Haçadur (bazı kaynaklara bakılırsa Romanos üzerine yürüyüp onu
tutsak etme buyruğunu almış olarak) oraya geldi, onun hizmetine girdi ve ona
yardımcı oldu, onu Kilikia Boğazı/Gülek Geçidi yoluyla Kilikia 'ya götürdü. Ro
manos orada Adana kalesine kapandı. ihanete uğrayarak Andronikos Doukas'a
teslim edilmesi burada oldu. Kütahya'ya getirildi. Yeni imparator, Kaisar ioan
nes Daukas ile Psellos'un kuklası durumundaki Vll. Mikhael'den, olasılıkla bu
kişilerin baskısıyla alınmış, "Romanos kör edilsin" içeriğindeki ferman, Andro
nikos'a orada ulaştı ve oradaki buyruk, yerine getirildi. Operasyon bir yahudi
cerrah taslağı eliyle acemice yapılmış, Romanos'un yüzünde büyük bir yara
açılmış ve bu yaraya hiçbir tedavi uygulanmamıştır. Prote/Kınalı adasında ken
di kurdurduğu manastıra gönderilen Romanos, gözlerinin çıkanlmasından an
cak bir ayı az aşkın zaman sonra, öldü.
Romanos'un Amasya yakınındaki çarpışmada ordusu yenilince, Tyropoion
adlı bir hisara sığındığını ve yandaşı 1-laçatur'un bir orduyla gelip onu ora
dan alarak Kilikia'ya götürdüğünü söylemiş, bu Tyropoion hisarının yeri ko
nusundaki tartışmaya kısaca değinmiştim (bkz. dn. 34). internet'de Tyropo
ion üzerine arama yapınca gördüm ki, John Julius Norwich, "Byzanz. Der
Aufstieg des oströmischen Reiches" adlı kitabında (Econ Verlag, Düsseldorf
Et München, 1 993, c. ll s. 266-304'de Bardas Ph okas hakkında bilgi verir
ken) Bardas Phokas'ın, iç savaş sırasında üzerine gelen Bardas Skleros ordu
suna yenilince, "Şimdiki Ilgın 'ın biraz dışında bulunan" Tyropoion hisan
na sığındığını ama bunun işe yaramadığını, orada kuşatıldığını ve canının
bağışlanması karşılığında teslim olmak sorunda bırakıldığını yazmaktadır.
69
lKlN Cl KlTAP
70
mış olduğundan daha bile çok birbirine katmakta yeteneği vardı.
Ancak, Kaisar, kendisine karşı düşmanını silahiandırdığından
[kendisine düşman olan bu adamı güçlendirdiğinden] habersizdi.
71
laşma ve uzlaşmaları fesh etmişlerdP ve bütün Anadolu'yu talan
ediyor, yakıp yıkıyorlardı ; beri yandan, bu işler olup biterken baş
kaldıran iskitler [Rum bağımlıl ığını kabul etmiş Peçenekler],
Trakya ve Makedonya'yı boydan boya geçiyor, böylece [Rum dev
leti ülkesinin] bü tün Asya ve Avrupa [toprakları], bu iki düşman
tarafından zaptedilmek tehlikesine düşmüş bulunuyordu. işte
olup bitenler böylece bastırdığından, [imparator Mikhael] kendi
siyle karşılıklı evlilikler yolundan bağlantı kurduğu isaakios Kom
nenos'u, Anadolu'nun Skholen 'ler Domestikos'u [Beylerbeyi]
atadı ve onu, savaşı yürütecek başkomutan olarak Türklere karşı
gönderdi. Bu kişi de, birliklerini alarak, Kappadokia menziline
doğru yola çıktı . Onu, o zamanlar [çok genç yaşına rağmen]
Rumların umudu olan ve öyle olduğu da görülen ve işin sonra
sında onlar [Rumlar] için pek büyük yararı kanı tlanan kardeşi
Alexios izlemekteydi. O sıralarda henüz sakalsız bir genç [ ı 6 yaş
dolaylarında] idi, ama yine de, erginlik yaşına gelmeden önce da
hi, askerlik yönünden erdemiyle seçkinlik gösteriyordu ; hem de,
Roma 'lı tarihçileri n yazıl arına konu olan Scipianus'un, Makedon
ya Kralı Perseus'a karşı savaşta [babası] Aemilius'un ardından git
miş olduğu sırada gösterdiğinden daha bile fazla. Böylece, kar
deşiyle işbirliği etti ve askeri savaş d üzenine koydu ve pusular
kurdu ve kıt'a komutasırıda kendini gösterdi ve her n e kadar de
neyimi yok idiyse de, askerlik işlerinde olabildiğince yetkindi. iki
si birlikte Kappadokia'lıların başkentine gelince -ünlü Kayseri'yi
kasdediyorum-, [ordu konaklama yerinin güvenliğini sağlayacak]
siper hendeği ve kazıklı çit yerine onun harap duvarlarından ya
rarlanarak -çünkü bunlar hayli zaman önce hemen hemen tü
müyle, depremden mahvolmuşlardı ve geriye, sanırım, kentin es
ki güzel günlerinin [bayındırlığının] kanıtı olarak birkaç burçtan
başka birşey kalmamıştı- ordugah kurdul ar. Böylece o kentte or
dugah kurduktan sonra, saldırılar yapan ve kasabaları zapteden
Türkleri nasıl kovacaklarını araştırdılar.
72
4. [Frank soyundan komutan Roussel'in Rum ordusun
dan ayrılması ; bir yöreye egemen olmak i çin Sivas d oğ
rultusuna gitmesi]
işte onlar bu işleri yapıyorlardı. Ancak, onlarla birlikte Frank [so
yundan, Rum imparatorluğu hizmetinde ücretli askerler komu ta
nı] Roussel de Bailleul [özgün metinde: Ourselios] da bulunmak
tayd ı ; bu kişi erepin'in birliğinde [bir subay] iken onun ölümü
üzerine kıt'asının komutanlığını üstlenmişti. Bu, bir zamandan
beri gerçekleştiği aşikar olacak biçimde oluşan başkaldırmasına
haklı gösterici bir bahane bulmak peşindeydi. işte hal böyleyken,
vaki oldu ki, onun ordusundan birisi, yerlilerden birine karşı bü
yük bir suç işled i ; o kimse de komutana [isaakios Komnen os'a]
gelip kendisine haksızlık edildiğini bağırarak söyledi. Bunun üze
rine, komutan, suçu işieyenin huzuruna getirilmesini istedi ; o
zaman Roussel, baş kaldırmak için bu bahaneyi buldu. Ve ertesi
gün ordugaha döneceğini vaad ederek, ordugahın çevreleme ka
zıkları nın4 dışında kendi ordugahını kurdu, ama gecenin ortasın
da, [komutasındaki] Keltler [Franklar, Normanlar] kıt'ası nı alarak
kaçtı ve Sivas yönünde yola koyuldu. lsaaki os Komnenos gündo
ğumuna doğru bu kaçışı öğrenince, ordunun bir bölümünü kar
deşi Alexios'a emanet edip onu Roussel 'i takip etsin [ve cezal an
dırsını diye göndermek gerektiğine hükmetti. Ancak bu kararını
yerine getirrneğe zaman bulamadan ve h enüz ordusunu derleyip
toplamakta iken, gözcüler, çok kalabalık sayıda Türkün Rumiara
doğru yürümekte olduğunu ve yakın bir yerde konaklamaya geç
tiğini haber verdiler. Bunun üzerine isaakios Komnen os, Rous
sel 'in takip edilmesini erteleyerek, çatışma için hazırlanınağa
başladı ve kardeşinden, kazıklı palangayla çevrili yerde kalması
nı, ordugah alanında koruma nöbetin d e durmasını istedi. O da,
h er ne kadar [kendisini çarpışmaya katıl maktan alıkoyacak olan]
4 Biraz önce yazarım ız, Rum ordusunun Kayseri'deki depremden yıkılmış du
varları, ordugahırı güvenliğini sağlayacak böyle bir kazık dizisi yerine kul
landığım söylemişti; demek ki duvar parçaları arasırıda boşluk bulunan yer
lerde, üste gelen yeri sivri kazıklardan oluşturulmuş palanga çiti yapılmış.
73
bu emir ağırına gittiyse de, ağabeyine, kendisini daha sonra bir
çok Rum birl iğinin başında Türklere karşı göndermesi koşuluyla,
şimdi sabır gösterme sözü verdi.
74
5 kişiden ibaret kaldı, ötekilerse ya öldürüldüler ya da tutsak
edildiler. O, sağ salim ordugaha döndükten sonra, hareketsiz kal
madı ; tersine, kazıklı palanga çitinin çevresinde at koşturarak,
Rum yiğitliğine yakışmayacak hiçbir iş yapmasınlar [teslim olma
sın lar, kaçmasınlar] diye askerlerin m oralini güçl endirdi. Böylece
gün boyunca dayandılar ve delikanlının cesaretine hayran kalıp,
onu övdüler, ellerini yalvarırcasına kal dırarak, ona, haykırmayla,
"Kurtarıcı [mız]", "Velin1met" dediler. "Sağ olasın, sen genç kur
tarıcı, sen kumandan, şimdi selamete çıkan birliğin sen koruyu
cusu ! Sağ olasın, sen nasılsa etlenmiş bedensiz [melek] . i nşallah
sen in [başka] erkekçe becerilerinle [ileride de] kıvanç duyarız ve
tüm topluma yararın dokunsun diye çok yıllar boyunca bize ka
lırsın [Tanrı seni bize bağışlar] ". Genç komutanın moralini bu
sözlerle güçlendirerek, ordugahta kaldılar; bu sırada o, kazıklı
palanga çitinin dışına çıkarak, saldırmakta olan düşmanlardan
birçoğunu öldürdü ve diğer birçoğunu kovaladı. Gece geldiğin
de ise, herkesin hazırlanmakta ol duğunu görünce, sevindi, çün
k ü doğal olduğu üzere, onların çarpışmak için hazırlandıklarını
sanıyordu ; ve, tasarladığı harekat planını yanındakilere açıkladı.
75
dek içinde kapalı tutmak istiyordu. Böylece o da dışarı çıktı ; be
ri yandan Türkler şimdiden Rumların kaçışını fa rketmişlerdi ve
büyük aceleyle ve güçlü birliklerle kaçaklara yetişrnek için seğirt
mişlerdi. Ve [Alexios] tutsak alınacaktı, eğer kendisinden daha
önce söz etmiş bulunduğumuz Theodatas atların ayak seslerini
dinleyerek ve kalabalık sayıda Türkün kendil erin e doğru gelmek
te olduğunu aniayarak onu yoldan bir biçimde sapmaya zorlamış
olmasaydı. Böylece yoldan ayrıldıktan ve gölgeli bir yere vardık
tan sonra, Türklerin bütün kalabalığı geçineeye kadar [orada giz
lenmiş durumda] beklediler. Sonra, oradan ayrılarak Didymon
Dağına doğru aceleyle ilerlediler; ancak, Türklerle karşılaştıktan,
onlara saldırıp [onları] dağıttıktan sonra, gece çökmüş olduğu
i çin, yeniden bul uşamadılar. Böylece herkes ayrı olarak çekti git
ti. Ve şanlı Alexios, yalnız kalmış olarak, Didymon'un eteklerine
vardı6• Katın yorgunluktan harap halde olduğundan ve daha faz-
76
la ilerleyemediğinden , inip yaya olarak dağa çıktı ; zırhını hala
üzerinde taşıyordu , çünkü delikanlı atılganlığı onu çıkarmasına
izin vermiyordu, ama ayrıca belleğine gelen [anımsadığı] bazı
sözler de onu, kendisinin söylediğine göre, bundan alıkoyuyor
du. Gerçekten [bana] demişti ki, bir zamanlar babasından, "Si
lahlarını silkip atmış bir asker gülün ecek şeydir" diye duymuştu
ve işte bu yüzden bizimki, zırhını taşıyarak yaya gidiyordu. Aca
yip olan da şuydu ki, yaya gitrneğe başlamasından beri ve bütün
gece boyunca çok kanaması ol duğu halde, ne savaş donanımını
atıp bırakmıştı, n e de Gabadonia'da bulunan kentçiğe varıncaya
dek7 ilerlemeyi durdurdu [yürümekten geri kaldı].
burada iken Roussel kendi birlikleriyle ordudan ayrılıp Sivas'a gitmiş, isa
akios Türklere karşı yürümüş ve "Kappadokia sınırları yakınında" onlarla
çarpışmıştı. Alexios işte oradan dön mekteydi. Orası, anlaşılıyor ki, Kappa
dokia'nın güneydoğu sınırının yani Kommagene'ye bitişik olan sınırının ya
kınlarıdır; Tufanbeyli dolaylarıdır. Tam orada, Ana Tanrıça tapkısmın en
önemli ve binlerce yıllık merkezlerinden biri vardır: Kappadokia Komana'sı!
(kalıntıları şimdiki Şar köyü ile içiçedir). Dolayısiyle Kappadokia'da bir
Dindymon Dağı, en çok bu yöreye yakışırdı; yukarıda sözünü ettiğimiz ay
rıntılar da bizi, bu dağın Tufanbeyli yöresinden Develi'ye doğru Gezbeli Ge
çidi yolundan, Hitit kabartma anıtlarının sıralandığı tarihsel yolu izleyerek
giderken, Develi 'den yarım günlük yürüyüş uzaklığında aşılan bir dağ ol
duğu sonucuna götürüyor ( ı 953 m. yüksekliğe ulaşan Sövagen Dağı).
Gabadania, Ara m/Süryani dilinde Develi demektir (Honigmann, Bizans
Devletinin Doğu Sınırı, s. ı 7ı ve orada d n. 5). Oradaki kentçik (şimdiki De
veli değil onun atası ve komşusu Everek köyü) de Gabadania/Gabadonia di
ye anılıyordu, herhalde bir yıkıntıya dönüş olayı sonrasında yörede o za
manlar egemen olan Ermeni kültürünün dilinde adı Averag (=Harabe, vi
ran ; Siverek adının aslı da aynı dilden Sev-Averag, Kara-Viran'dır) oldu.
77
ve ona içtenlikle hoşgeldin karşılaması yaptıktan sonra, pek çok
saygı gösterileriyle onu bir eve götürdüler. Ona, böyle bir adama ya
kışacak asker giysileri getirdiler ve delikanlıya her çeşit hizmette bu
lunmak için can attılar, ta kendi adetlerine göre ona ayna da geti
resiye dek; ve onu, aynada kendine bakmağa teşvik ettiler. Onun
gülümsediğini görerek, diğeri [Alexios'la konuşan yerel Bey] , bunun
nedenini sordu. [O da] Yanıt olarak dedi ki, erkekler, özellikle de as
kerler, aynaya bakmaya alışkın değillerdir, "Çünkü bu kadınlara ya
kışır ve yalnız erkeklerinin hoşuna gitmek için özen gösterenlere;
asker için ise, süs, silahlarıdır, sadeliktir ve azla yetinirliktir': Öteki,
bu sözleri dinleyince, gencin bilgeliğine ve ağırbaşlılığına hayran
kaldı. Böylece orada üç gün konuk edildi ve artık yoldaşları da ora
ya erişmiş bulundukları için, Ankara'ya doğru yola koyuldu, çünkü
[Türklerden] kurtulup gelenlerin içinden birine ağabeyi hakkında
soru sormuştu ve bu kişi de ona bir kentçikten söz etmişti; ağabe
yinin, peşinden kovalayanların elinden kaçmış, sağ salim orada ol
duğunu doğrulamıştı. Böylece o da bu kişinin dediklerinin gerçek
olduğunu sanarak, ağabeyiyle buluşmak için hızla yol aldı. Oysa,
bilgi veren kişi ona yalanlar söylemişti ve Alexios, daha yolda iken,
ağabeyinin tutsak edilmiş bulunduğunu öğrendi. Umutları yalan
çıktığından [düş kırıklığına dönüştüğünden], acı çekti ve yaslanıp
inledi, gözyaşı döktü, ama ilerlemesini durdurmadı.
78
günün tümünü at koşturmakla geçirdi. Akşamın erkeninde An
kara 'ya vararak ve kentin sur kapılarını kapalı bularak, ona bu ka
pıları açsınlar istedi. Ama kentin içinde bulunanl ar, Türkler çok
yakın bir yerde ordugah kurmayı sürdürdüklerinden, belki düş
manların [Türklerin] bir tuzağı karşısındayız diye korktukları için,
onlardan, kim olduklarını söylemelerini talep ettiler. Ve Alexi
os'un yoldaşlan h emen onun kim olduğunu söyl edi ve bunun ar
dından öyle bir hal oldu ki öykü dinlemeyi sevenler, hem de yal
n ı z o zamanınkiler değil keza bu zamanınkiler, bundan çok hoş
lanacaktır. Yani şöyle oldu. Alexios Komnenos ağabeyini kurtar
mak üzere kurtul malık parası getirrneğe gitmişken, isaakios
Komnenos, [ken disini tutsak eden Türkler orada burada dolan
mayı sürdürerek Rum ülkesi dışına çıkar da] kendisi Rum ülke
sinden uzakta bulun ursa tutsaklıktan kurtulma parası karşılığın
da bırakılması belki zorlaşır korkusuyla, çevredeki kentlere adam
gönderip tutsak düştüğü ve Barbarların onu kurtulmalık parası
karşılığında özgür bırakmak niyetinde olduğu hakkında bilgi ver
mişti. Bu parayı [Rum devletinin kentleri] , her biri yapabildiği ka
darını üstlenerek, Barbarlar Rum sınırlarından uzağa gitmeden
ödesinler diye talepte bulunmuş ve her birinin ödediğini faiziyle
geri ödemeye söz vermişti. Böylece, hali vakti yerinde kişilerden
birçoğu ona para göndermişti. Ve bedelin bir bölümünü ödedik
ten ve geri kalan bölüm için de rehineler bıraktıktan sonra, salı
verilmiş ve Galat'ların başkentine, Ankara 'ya gelmişti8. Dol ayısiy-
79
le, iki kardeşin kente gelmeleri aynı güne denk düşmüştü ; ama
bu [isaakios] oraya ilk olarak varmış ve kent kapılarının yukarı
sındaki bir konutta, kapıl arı [Başkomutan sıfatiyle] kilitleyip
anahtarları yanına aldıktan sonra, dinlenmekteydi. Kardeşinin dı
şarıdan bağırmakta olduğunu duyar duymaz, yatağından kalktı
ve anahtarları alarak, kapılara koştu, onları açtı ve gelenlerin
hepsini içeriye koydu. Ve o hayran olunası Alexios, hiç beklemez
ken onu görünce -çünkü henüz bundan [ağabeyinin Ankara'ya
gelmiş bulunduğundan] haberdar edilmemişti- atından atladı ve
onu kucakladıktan sonra, öptü de öptü. içieri sevinçle dopdolu
olarak, odaya [isaakios'un odasına] çıktılar ve pek aç olan Alexi
os'un kendisi de karnını doyurd u ; isaakios ise tutsaklığında ne
ler çektiğini ona anlattı ; bu yemek faslı h er ikisi içi n hem gül me
l erle hem de gözyaşı akıtmakla geçti.
80
evin e gelmeleri, ora da biraz dinlenmeleri dil eğinde bulundu. Bu
nun üzerine adamın ısrarlı ricasına uyarak [evine doğru] gi ttiler
ve attan inerek [üst kattaki] odaya çıktılar; ve orada dinlendikle
ri sırada ev sahibi büyük mutlulukla yemek hazırlığı yaptı, çün
kü böylesine so fra konukl arını ağırlamaktaydı. Böylece bu haller
olup biterken, va ki oldu ki, bir 200 kadar Türk, çapula çıktı ; bun
lar il erleyerek hızla yolu [yoldan] geçtiler ve karşılaştıkları Rum
ları hiç önemsemediler. lşte bu sıra da, çift sürmekte olan rençbe
rin biri onları gördü ve bunlar da yemeğe çağrılı olanlarla birlik
teydi [onların askerleriydi] zannederek, onl ara bağırıp seslendi ve
onları, Başkomutana ken dilerini göstermeye [biz de varız biz de
yemek yiyelim demeye] çağırdı. Türkler bu adama yaklaştılar ve
berikinin [Başkomutanın, lsaakios'un] yanında az sayıda yol daş
la evin birinde ağırlanmakta ol duğunu öğrenince, saldırıya geç
tiler ve evi kuşattılar ve çıkışları tu ttular, ama evi işgal etmek gi
rişiminde bulunmadılar, çünkü içerideki kişilerden korkuyorlardı .
içeridekiler olan ları öğrenince, kimi, çok yiğit ve atak olanlar, he
men silahiara sarıldılar; kimi, karışık bir güruh olanlar ve çoğun
lukla hizmetkarlardan oluşanlar, savuşmak istediler; kimi, beden
yapıları yönünden di ğerlerinden farklı [iri cüsseli] olup da kendi
l erin in askerlik bakımından yetenekleri sebebine pek şişin enler,
düşmanla çarpışmaya girmemek, tersine silahları atıp, kendileri
nin öldürülmeyeceği yolunda yeminle berkitilmiş söz aldıktan
sonra Barbariara [birlikte çapulculuk etmek üzere] katıl mak da
ha iyi olur diye düşündüler. Bu sözler [bu konuda tartışmaya gi
rilmesi] pek gürültü yarattı ve [oradakilerin] kimi öneriyi uygun
buldu, kimi ise [söz veril diği halde bizi öldürürler mi korkusuyla]
kuşkuda kaldı. işte o zaman o hayran olunası Alexios, şamata
edenleri susturduktan sonra, oradakilere şu sözleri etti :
81
korkaklık gösterme suçunu işlernektir ve pek büyük ahmaklıktır.
inanıyorum ki, bunu sadece yiğit Rum erkekler değil, yiğit ve ak
lı başında kadınlar dahi asla yapmaz. Çünkü, çilelere katlanaca
ğımızdan başka, insanların bize acımasını da engelleyeceğiz
[korkak sayılarak bize karşı küçümseme ve tiksinme duyulmasına
yol açacağız] ve soylarının asilliğine yakışır bir yiğitlikle çarpışan
lar i çin düzülen övgülerden gelecekte yoksun kalacağız . ı o [Sa . . .
vaşta] can verenlere sıradan kişil er, acırlar; bilge kişiler, onl arı
över ve herkes onlara imrenir. Ama kendi netisierini köleliğe ya
da tehlikeye teslim edenler [tehlike karşısında direnmeyenler]
için, bağışlanır sayılmak söz konusu değildir ve herkes onları za
vallı [küçümsenecek insan] sayar. Söylendiği üzere, "ya iyi yaşa
yalım diye karar vermemiz ya da iyi [şanla şere fle] ölelim diye ka
rar vermemiz gerekir" ı ı . Şimdi, eğer beni dinlerseniz, savaşacak
ne kadar sil ahımız varsa onl arı alaca ğız ve çıkış yerini tutacağız ;
yayları ve okiarı olanlar çatılara çıkacaklar; bu sırada hizmetkar
lar ve savaşacak kişi olmayanlar ve kendileri dahi savaşabilecek
olup da atları olmayıp katırları olanlar, bizim arkamızda duracak.
Sonra, yukarıdakiler d üşman üzerine okiarı atacaklar ve biz, ka
pıları açtıktan sonra, atlar[ımız]la onlara karşı atılacağız. Ve on
lar kaçışa koyulup da çıkış yerinden uzaklaşınca, yukarıda olan
lar aşağıya inecek ve atları aldıktan sonra, çıkacaklar ve geri ka
lan kalabalığımız da arkadan izleyerek. Ve [bizim takım] yolu tu
tacaklar, falanks biçiminde ı 2 düzen alacaklar, ve herkesin amacı
saflarını bozmamak ve dağılmamak olacak. Biz [atlılar] düşmana
saldıracağımız zaman, bunlar [falanks kıt'ası biçiminde dizilen
ler] yürüyüş hızıyla [bizi] izleyecekler ve d üşman bize karşı saldı
rıya geçerse [oldukları yerde] duracaklar. Dar geçitler, yakını mız
dadır ve oraya vardığımızda, atlardan ineceğiz. Ve eminim ki o
82
zaman düşmanlar [asker değil çapu l cu takımı oldukları i çin] bi
ze yaklaşmaya cesaret edemeyecek.
83
seğirtmeselerdi ; kaçışa koyulanl arı geri çağırdılar ve onl ara, ken
dilerinin yardımından yoksun kalmak istemiyariarsa durmalarını
emrettiler.
1 2. [Kaçış süregidiyor]
işte bu sırada hayranlık verici [mucize türün den] birşey oldu. Sa
ray hadımlarınd an olan uzun boylu ve güçlü bir adam, onu gö
ren herkesin hayranlığını çekmekteydi. Onu görünce insa nlar bir
birine şöyle derd i : "Acaba düşmanl ardan han gisi böyle bir ada
mın yi ğitliğine karşı koyabilir?" Sırf onun görün üşüyle bile hep
si kaçmaya koyulacaktır, ayrıca onun gürleyen sesinden [nara at
masından] ı 5. O zaman va ki ol du ki, savaş düzeninde dizilenlerle
birlikte olarak bu kişi d e, Türkler onlara karşı saldırırken, bulun
maktaydı. i şte herkes kaçışa atılmışken, bu kişi, iri cüsseli oldu
ğu ve zırh giymiş bulund uğu için, atı üzerinde diğerlerinden
farklı görüntü veriyordu ve [kaçan yahut kaçış manevrası yapan]
diğerlerinin arkasında idi. Türkler yeniden saldırıya geçtiğinde ve
i saakios ile şanlı Alexios'un yanındakil er [saldırılanlara] yardım
etmeğe çabaladığında, bu kişi, Alexios'a adıyla seslenerek bağır
dı ve ondan, yardımına gelmesini rica etti. Böylece beriki, geriye
dönüşü ve saldıranları püskürtmesi üzerine, onu tehlikeden kur
tardı ve hem ona hem de bu kişiye hayranlık duyanlara gösterdi
ki, ne bedenin boyutları, ne doğadan gelme güçlül ük, ne sesin
haşin olması ve gürlemesi, adamı askerin iyisi eder; kişiyi böyle
eden, ruhun yiğitliği ve zorluklara katlanıcılıktır. işte böylece o,
berikini kurtardı. Ancak, yiğit isaakios'un Alan ["Gürcü" kasdedi
liyor] ücretli askerlerinden Arabates adlı biri, Barbarların sal dırı
sının pek büyük [şiddetle] yapıldığını, azgınca saldırdıklarını ve
iki kardeşin yanlarında sadece az sayıda yoldaşla yalnız buluna
rak tehlikede olduğunu görünce, belki bunların başına sonradan
84
telafi edilemeyecek bir hal geliverir korkusuyla, Khaskares d enen
ve Alexios Komnenos'un hizmetkarı olan yol daşını kendisinin ya
nına gelsin ve bu ikisi, attan inerek, düşmaniara karşı ok atsınlar
diye, çağırdı. "Çünkü " dedi, "Buradaki [Rum hizmetinde ücretli
asker] Alanlar [Gürcüler] için, böylesine seçkin ve soylu adamla
rın tehlikeye düşmesi, züldür. Böyle bir hal bütün Alan [Gürcü]
soyuna utanç getirir". i şte bu kişi böyle dedi; heriki ise ön eriyi,
düşüncesizce ve pek fazla cüretkar saydığı için, reddetti ; çünkü,
böyle davranmakla o ikisi hem kendilerini tehlikeye atmış olacak
lardı, hem de onlar [Komnenos'lar] bundan hiçbir kazanç sağla
mayacaklardı, çü nkü arazi düzdü ve ovalıktı. "Ama sen beni din
lersen" dedi, "artık dar geçitiere yaklaşmış bulunduğumuza gö
re, oraya varınca, atlardan ineJim ve yiğitçe çarpışmaya seğirte
lim. işte böylece soyumuzu onurlandıracağız ve efendilerimize
yarar sağlayacağız".
85
rakıp, olabildiğince şiddetle, bunların üzerine döndüler. Ve Alexi
os Komnenos, adamlarından az sayıda kişi ile geri gelerek, onlar
dan, önce birincisini hakiadı ve kendisinden daha önce söz ettiği
miz Khaskares, bir diğerini omuzundan yaraladı. Türkler, dehşete
düşerek, onları bıraktılar ve kaçtılar. Onlar, biraz yürüdükten son
ra, atlardan indiler ve berkitilmiş durumu olan bir yerde çadır kur
dular; gece bastırdığırıda ise, daha önce atını salıvermiş olan Alan
[Gürcü ; Arabates adlı olan] da onlarla buluştu ve içlerinden hiçbi
ri tutsak edilmiş ya da öldürülmüş olmaksızın, hep birlikte selame
te çıktılar. Ve kurtulanların tümü, yiğit Alexios'u kurtarıcı ve yar
dıma koşan diye alkışladı. işte sonra, oradan, dört gün sonra baş
kente vardılar [ 1 073, sonbahar] ; olan bitenleri herkese anlattılar,
h epsinin kurtarıcısının o altın gibi genç, Alexios olduğunu söyle
diler ve bu kişi de yürüyerek gezmeye çıktığında herkes erdemle
rinden dolayı duygulanmış olarak, onun yanına koştu.
86
bucak def etmek i çin her biçimde kumpaslar tezgahiadı ve bü
tün ipleri [kukla oynatıcı gibi] o oyn attı. Ancak, dileğini gerçek
leştirmek kolay olmadığı için, dostlarıyla birlik olup entrika dü
zenledi ve yine de zamanın geçip gittiğini görünce deliye dön
dü, çünkü bu kişinin [Kaisar'ın] onda yarattığı korkudan kurtul
mak ve böylece hiç çekinmeksizin lmparatordaki duyarsızlığı sö
mürmek [işleri kendisi yönetmek] istiyordu. Başka çıkış yolu bu
lamadığından, pek de aklı başında insan işi denemeyecek ama
kurnazca ve hı nzırca bir plan tasarlar; yine imparatorun saflığını
kullanarak, onu, amcası Kaisar'dan kurtul maya [Kaisar'ı baştan
def edecek bir düzeni uygulamaya] ikna eder ve bunun yolunu
da, yani onu [Kaisar'ı] Roussel üzerine sefere çıkmaya razı etme
sini de, ön erir. Bundan sonra ne olur? Onun sözlerine aklı yatan
imparator, am cası nı çağırır ve kısık sesiyle kesintili konuşarak
-çünkü, kekeme olduğundan, böyle konuşmaya alışkındı- kara
rın ı ona [tebliğ edercesine] bildirir. Bunun üzerine o, tezgahla
nan oyunun farkına vararak ve bu işi öğütleyenin nice kötü ol
duğunu ve ona kananın [imparatorun] saflığını iyi bilerek, önce,
asin in üzerine [komutan olarak kendisinin değil] o ğl u Androni
kos'un gönderilmesini önerir. Ama imparatorun ısrar ettiğini ve
sonunda "Onun üzerine ya benim ya da senin sefer edip gitme
miz gerekir" dediğini görünce, boyun eğer ve sefere çıkmanın
hazırlıklarına girişir. Yeterince hazırlandıktan sonra, Asya'ya [ls
tanbul Boğazın dan, Anadolu yakasına] geçer ve kuwetl erini bir
araya getirerek, düşmana doğru yürüyüşe koyulur. Böylece
Bithynia sınırını [Bithynia 'nın Phrygia sınırını ; Bilecik d olaylarını]
geçtikten ve onun [Roussel 'in] Sakarya kaynakları yöresind e [de
mek ki, Polatlı-Sivrihisar arası yöre dolaylarında] ordugah kurmuş
bulunduğunu öğrendikten sonra , Dorylaion/Eskişehir'i de geçe
rek, il eriye yürümesini sürdürür. Barbar [Roussel] onun saldırısını
öğrenerek, kendisi de birliklerini harekete geçirdi. Böylece h er iki
si Zompos Köprüsü den en köprü yakınında karşılaştılar 1 7 ve or-
87
dugah kurduktan sonra, savaş için hazırlandıl ar. Böylece, mevzi
kazdırırken, kuwetlerini [ord ugahtan] çıkardı ve şu biçimde sa f
düzenine koydu : Kaisar, Rum ordusu satlar düzeninin orta bölü
münü işgal etti [orada komutayı üstlendi] ; çok eski zamanlardan
beri sarayda koruma birliği işlevinde bulunmak görevini üstlene
gelen, kalkan taşıyan ve balta taşıyan Barbarları [kuzey Avru
pa'dan, özellikle i n giltere'den gelme ücretli asker Varangos'ları]
kendi yanında tuttu ; sağ kanatta Papas adlı bir Kelt'in [Frank ya
da Norma n'ın] kamutası altındaki Kelt ücretli askerler yer alıyor
d u ; sol kanada Skh olen 'ler Domestikos'u [asıl anlamın d a : impa
ratoru koruma birliğinin komutanı] Andronikos [Kaisar isaaki
os'un oğlu] komuta etmekteydi, artçı koruma birliği ise Rumla
rın gelecekteki imparatoru Nikephoros Botaneiates'e [onun ko
mutasına] bırakılmıştı, bu kişinin yanında Phrygia 'lılar ve Lyka
onia'lılar kıt'ası, keza Asia 'lılar kıt'ası vardı ı s . Roussel, Rum kuv
vetlerinin bu dizilişini görünce, kendi kuwetlerini de ikiye ayırdı
ve bölümlerden birinin komu tasını kendisi üstlenerek, yavaştan,
[birinci bölümü] izlemeye [onun ardından ilerlemeye] koyu ldu,
diğer bölüme ise dosdoğru [Rumların] Kelt ücretli askerleri üze
rin e yürüme komutunu verdi. işte böylece, ara daki mesa fe azal
mışken, [Rum hizmetin dekil ücretli askerler [ve onlar gibi Fran-
88
sa'dan gelme] hasımları kendi aralannda [birbirine ses duyuracak
kadar yakl aşınca] konuşmaya başladılar ve birdenbire Papas ko
mutasın daki bütün ücretli askerler düşmanıara katıldı. Ve bunlar
birleştiklerinde, ikisi bir olup Kaisar'ın yanında bulunanları kuşat
maya çabaladılar ; bu sırada Roussel , yanında ordunun en seçkin
lerinden ... ı 9 Barbarlar [Rum hizmetindeki Varangos'lar, kaçma
yıp] saldırıya dayandıklarından, azgın bir çatışma oldu ve her iki
taraf çok kayba uğradı ; bu sırada ucundaki temrenin iki yanı kes
kin mızraklar [dan nicesil kırıldı, kılıçlar kından sıyrıldı ve göğüs
göğüse çarpışıldı.
89
m oralini güçlendirdi. Böylece, güçleri olduğu sürece, direndiler.
Ama içlerinden bir bölümü yorgunluktan bitkin düşünce ve sal
dıranl arı püskürtebilecek durumda olmaktan çıkınca ; içlerinden
çoğu öldürüldü ve Kaisar, kaçmayı düşünmediği için tutsak edil
di; o zaman Andronikos'un kuwetleri de, düşmanın üstün gücü
karşı sında, kaçışa koyuldular. Ama o [Andronikos], yaralarla de
lik d eşik olduğu halde -gerçekten ağır yaralar almıştı-, babasını
bulmak için aranarak dolandı. Tutsak edildiğini öğrenince, artık
ok atışı menzilinin ve çatışma alanının dışında bulunduğu için
kendini kurtarması olanaklı olduğu halde2 ı , babasının selamete
çıkması için kendini tehlikeye atmayı yeğledi ve arkasına doğru
dönerek [kaçmayı bırakıp savaş alanına dönerek] düşmanların or
ta yerin e atıldı ve kılı cıyla birçoğunu yere serdi. Kaisar'ın yakı nı
na vardığı sırada, zaptedilmez haldeydi ve fani bir insana değil
ölümsüz ve maddesiz bir varlığa benziyordu. Çünkü, düşmanlar
ca mızraklar atıldığı halde hiç ürküntüye düşmeden kaldı ve mız
rakların kimini kırarak kimini geri fırlatarak babasının tutsak ola
rak bulunduğu yere ulaşmaya çabaladı. Düşmanlar, onun zapte
dilmez şiddetini görünce, hepsi birden üzerine üşüştü ve kimi
hafif-kısa mızraklarla, kimi uzun mızraklarla ona, ona ve atma,
ta atı yaralarma yenik düşerek binicisiyle birlikte yere yıkılıncaya
kadar vurdular. O zaman Barbarlar [Roussel'in askerleri], çevresi
ni sarıp tolgasını çıkarmaya ve yiğit adamın kafasını kesrneğe ça
baladılar. Ne var ki Kaisar, başındaki nöbetçileri yana i terek, fır
ladı ve artık çok sayıdaki yaraları yüzünden yere serilmiş durum
daki yiğit oğluna doğru atıldı ve onun kim olduğunu [oradaki
düşmanlara] açıkladı [öldürmeyin kurtul malık parası alırsınız de
di] . Böylece çocuğunu pek yakın daki tehlikeden kurtardı.
90
1 6. [loannes Daukas ile birlikte ve yaralı olarak tutsak
düşen Andronikos Doukas, kurtul m ak parası ödeneceği
n i n güvencesi olarak i stanbul'dan iki küçük çocuğu ge
lince, bırakılıyor]
işte Rumlarla asi Keltler arasında, Sakarya üzerindeki köprü ya
kınında yapılan savaş böyle sonuçlandı [bahar, 1 07 4] . Bunun
üzerine, Barbar [Roussel] kazandığı zaferden dolayı kibirlenerek,
Sakarya boyundaki kentleri dalandı ve hepsin e boyun eğdirdi.
Bithynia 'ya vardığında, [izmit yakınında] Kaisar'ın konağının bu
lund uğu ve yeterince yüksek, berkitilmiş bir kale yaptırmış bu
lunduğu yerde, Sophün Dağının22 eteği yakı nında ovada ordu
gah kurdu ve Rumların imparatorluğunu hangi biçimde ele ge
çirebilirim diye düşün meye koyuldu. Böyl ece [bu hesap içinde]
Kaisar'a saygılı davrandı23 ve onun oğlunun, yiğit Androni
kos'un, yaraları nedeniyle kötü durumda bulunduğunu görerek,
ona her türlü özeni gösterdi. Kaisar, oğlunun böylesine acı çek
tiğini görmekle, tedirgin ol du ve içi daraldı, ve Roussel 'den onu
[oğl unu] Kentlerin Sultanı 'na geri göndermesini istedi. Beriki bu
na razı oldu ve rehin e olarak onun [Andronikos'un, küçük yaşta
ki] iki oğlunu rehine olarak isteyip aldıktan sonra24 onu memle
ketine gönderdi. O [Andronikos] böylece, gerekli tedavinin yapıl
ması olanağına kavuştu ; bu sırada heriki [Roussel], onun oğulla
rını nezaret altına koydurduktan sonra, onl arı kalenin içinde
tuttu . O zaman, çocukların eğitmenleri, anımsa nmaya değer bir
iş yaptılar. Onları, yerel rençberlerden biri sık sık ziyaret ediyor
du ve bunlar [eğitmenler], onun gönlünü kazandıktan sonra,
91
Nikomedeia/izmit'e gi den yolları biliyor musun diye ona sordu
lar. Böylece onun bu yolları çok iyi bildiğini öğrenmeleri üzerine,
gece vakti ve yollar dışından yürüyerek tepeleri geçmek ve iz
mit'e varmak için, akıll ı ca ama cüretkar bir karar alarak, gecele
yin nöbetçiler tavşan uykusundayken [yarı uyur yarı uyanık iken]
iki çocuğu berkitilmiş yerin [kalenin] kapısından gizlice çıkarma
yı ve onl arın kaçm alarını sağlayarak onl arı selamete ulaştırmayı
kararlaştırdılar. Böylece, rençberden, yol gösterici olarak yolculu
ğa kendileriyle birlikte çıkmasını istediler ve para vaadiyle onu
razı ettil er. Böylece karanlık, ay ışığı olmayan bir geceyi bekleye
rek ve kapının anahtarlarını çaldıktan sonra, rençberi surların dı
şında bıraktılar ve ona kapıdan uzaklaşmamasını tembih ettiler;
bu sırada kendileri, içeriden, nöbetçileri kolladılar [izleyip gözle
diler] . Artık hepsi uykuya da lınca, çocuklardan büyük olanın, er
demlilerin en erdemiisi Mikhael'in eğitmeni, cin gibi bir hadım
-adı Leontakios idi-, çocuğu uyan dırdı ve önce kapıyı açıp, ona
neyin olup biteceğini söyledi. Böylece onu hemen dışarıya çıkar
dı ve öteki eğitmene, diğer çocuğu uyandırmakta ve dışarıya çı
karmakta acele etmesini söyledi. Bu kişi de hemen seğirtti, ama
şanssızlığa uğradı. Çünkü inerken, merdivenden bir ses çıktı ve
sesi farkeden nöbetçiler sıçradılar ve kim oralarda dolanıyorsa
bulmak için araştırmaya koyuldular. Bu kişi onl ardan önce dav
randı ve çocuğu çişini etmeğe çıkardığını söyledi ; ne var ki beri
kiler daha büyük bir tecessüsle araştırma yaptılar ve Mikhael'e
[büyük oğlana] n e olduğunu öğrenmek istedil er. Bunu kendisi de
bilmediğinden, içeride bulunan eğitmen, halen kaçmış olanı
[Mikhael 'i] yakal ayıverirler korkusuyla, pek yüksek sesle konuşa
rak onl ara yanıtlar verdi. Dışarıda bulunanl ar, [Mikhael ile] eği t
men ve yol gösterici, karışıklığı anladılar ve h epsi tüm güçlerini
tabaniarına verdiler, çocu ğu nöbetieşe omuzlarında taşıdılar,
çünkü [büyük oğlan dahi] gerçekten çok küçüktü. Böylece kaç
tıkları sırada, nöbetçiler ışık istediler [meşal e getirttiler] ve çocuk
ların yataklarının bulunduğu odaya çıktılar. Ve kaçanın yatağını
boş görünce, hemen h er biri eğitmene vurmaya başladı ve ona,
çocukla eğitmenine ne olduğunu öğrenmek i çin soru sordul ar.
92
Bu kişi ise dayağa yiğitlikle katlandı ve h i çbir şey a çıklamadı.
Barbarlar o derecede vahşete vardılar ki , sopalarla onun ayakla
rını kırdılar. Ve bedeni yönünden güçsüz olsa da, gösterdiği üze
re, ruh yönünden yiğit olan hadım bir adamın sabırlılığı [dayağa
katlanışı] hayranlığa değerdi, her sözün ötesin d e övgüye layıktı.
Barbarlar umutsuzl uğa düşerek ati arına eyer vurdular ve onl arı
[kaçanları] takip etmek üzere adamlar gönderdiler. işte onl ar
böyle yaptılar. Am a o aslan [özgün m eti n d e : iyi] yol gösterici,
görünüşe bakılırsa i oseph 'in [Hazreti Yusufun] koyunları gütme
sini kendine örnek edinerek, genç [çocuk] i oseph 'i [Mikhael 'i de
meliydi], akıllılar akıllısı eğitmeni ile, aldı, yoldan uzaklaştı ve yo
ğun bitki örtüsüyle kaplı bir tepeye tırman d ıha n sonra, kendile
rini takip edenleri [uzaktan] gözetl edi ; onl arı görüyordu ama on
lar bunları göremiyorlardı. işte böylece onlar [takip edenler],
Sophon'u [Sapan ca/Sabanca Gölü güneyindeki dağı] geçip de
i zmit vadisinin yakınına gelince, geriye döndülar; kaçaklar, onla
rın geriye dönüşünü görerek, !yin e d e ihtiyatlı davranmak i çin
gece kararılığına dek bekleyip] gece vakti d a ğdan [oradaki yoğun
bitki örtüsü içinden] çıktılar ve artık şafak sökmüşken i zmit'e
vardılar. işte Kaisar'ın rehine tutulmuş iki torunundan birinin
kurtulması böyle gerçekleşti. Ama bunlar hakkı nda daha sonra
bilgi vereceğiz25.
93
önce sözünü ettiğimiz cesaretli ve yiğit adam Konstantinos Do
ukas'ı çağırttı ve ona, Marmara Denizini geçerek savaşta kurtu
lahilmiş ordu böl ümünü[n kom utasını] üstlenmesi emrini verdi.
Beriki, babasının ve ağabeyinin başına gelenlere katla namıyarak,
aslan gibi kükredi ve besbelli bir isteklilikle işi üstlendi. Akşama
doğru i mparatorla vedalaştıktan sonra, hazırlığını yapmak niye
tiyle evine gitti, ama geceyarısı onun ... 26 ağrı girdi ve ka tlanıl
maz raha tsızlık [acılar] çekti. Hemen en iyi hekimleri çağırdılar,
ama onların sanatı hastaya yardımcı olamadı27 ve hasta gündo
ğumunda öldü. Bununla, Kaisar'ın başındaki felaketler daha da
artmış ol du. Duru mdan yararl anan Barbar [Roussel], zekice bir
plan tasarladı ; eğer bu tasarım Tanrıdan çıkmadıysa [tasarım için
Tanrı onu esinlendirmediyse, kendisi bunu zekice tasarladı].
Plan, Kaisar'ı Rumların imparatoru ilan etmek ve böylece [onun
la birli kte] kentleri dolanıp onl arı da bu kişiye [Kaisar'a, onu im
parator tanıyarakl bağlamaktı2B. inanıyordu ki bu yöntemle baş
kentteki güçlü kişilerin yandaşlığını da kazanacaktı. Şanlı Kaisar
başlangıçta [bu girişimden] hoşnutsuzlandı ve sıkıldı ve söylen
diğine göre, kaçmak için elinden ne geliyorsa yaptı. Ancak Bar
bar, onun istememesine rağmen onu olaya tümüyle bulaştırınca,
etkin biçimde işlere karışmaya başladı ve başkentte bulunanl arla
[yandaşlarıyla] gizlice birlik kurdu ; bu sırada kısa süre içind e
94
herkesin yan daşlığı bu kişiye yöneldi29 . Gerçekten de bu adam
herkesin yeğlediği kişiydi, çünkü her çeşit erdeme sahipti ve iyi
likten yana çağdaşlarının hepsini geçiyordu. Ve eğer Tanrının
takdiri ters doğrultuyu göstermeseydi, hükümdar asasını kolayca
el de etmiş olacaktı . Ama Tanrının takdiri, hadım Nikephoros'u
olan bitenle daha etkin biçimde uğraşmaya itti ve onların [Rous
sel ile Kaisar'ın] tasarımlarını başarısız kıldı. Böylece, Nikephoros,
Rum ordusunun ona yardım edeceğinden umudu kesince3o,
Türklerle pazarlıklar yürütrneğe girişti ve o sırada Anadolunun o
bölümlerinde [Roussel ile aynı yörede, kuzeybatı Anadoluda] bu
lunan Artuk'u onlara karşı savaşa girişrnek için, para armağanla
rıyla ve vaadlerle teşvik ederek, razı etti. O da -ki gerçekten ya
man bir komutandı- onlara karşı önemli güçlerle sefere çıktı.
95
ordugah kurdular. Belki de az sayıda oldukları için çok sayıdaki
düşman tarafından kuşatılacaklarından ve mahvedileceklerinden
korkarak, dar bir arazi bölümünü seçtiler ve siper tümseği yerine
Sophon/Sabanca Gölü'nden inen dereyi kullandılar [düşmanla
aralarına güvenlik sağlayıcı engel olarak bu dereyi aldılar] . Artuk,
Sakarya'yı geçince, Metabale'ye vardı; ama ne Kaisar'ı ne de Ro
ussel'i bulunca, kendisi de orada uzanan dar bağaza girdi ve Ma
zoxos denen tepenin doruğuna ul aştı. Orada ordugah kurdu ve
oradan, Trisea adlı köy yakınında ordugah kurmuş bulunan ha
sımlarını gözlemledi. Böylece, hemen saldırıya başladı ; başlan
gıçta yüksek bölümlerden çatışmalar yaptı ; ardından ordusunu
üç bölüme ayırarak, Roussel 'ın ve Kaisar'ın kuwetlerini çembere
almaya çalıştı. Ama düşmanlar [Rum imparatorluğuna hizmet
eden, asilerle savaşan Türkler!]33 onların arkasına gelemediler,
çünkü dağ onları engelledi. Böylece, üç gün boyunca, Latinlerin
satlarındaki bütünlüğü bölmeye çalışarak, güçlü saldırılar yaptı
lar. Böylece, çok sayıda olanların baskısı altında bulunan ve at
ları her taraftan atılan oklarla vurulan az sayıdakiler, düşmanı at
lılann güçlü saldırısıyla korkutmak için34 düşmana saldırmayı ge
rekli gördüler. Bunun üzerine her biri ötekini teşvik etti ve sıkı
şık saf biçiminde dizilerek, şiddetle atıldı lar. Çatışmada düşman
lardan çok kişi öldürül dü, ama bu sıra da kendileri kalabalık sayı
dakiler tarafından çembere alındılar ve birçoğu öldü, çoğunluk
ise tutsak edildi. Bunl arla [tutsak düşenlerle] birlikte Kaisar ve
Roussel de bulunuyordu. Artuk, zaferinden hoşnut kalarak, kur
tulmalık parası aldıktan sonra, Roussel'i [kaçabilen] kendi adam-
96
larının yanına gitmek üzere, bıraktı ve Kaisar kendisinin yanında
bulunarak, Yukarı Phıygia'ya gitmek üzere yola çıktı. imparator
Mikhael 'in yanındakiler olup biteni öğrenince, Kaisar'ı para kar
şılığında satın almak için adam gönderdiler3s ve Barbar [Artuk]
onu, pek çok para aldıktan sonra, özgür bıraktı. Kaisar Kentlerin
Sultanı 'nın yakınına vardığında, belki başına gelecek daha da
korkunç birşeyin [imparator olma davasına kalkışıp da başarama
yanların ortak yazgısının, kör edilmenin] acısını çekmek zorunda
kalır diye korktuğundan, Tekeadacığı'na36 geçti ve [din adamla
rı kör edilemiyeceği için] keşiş giysisi giyip saçlarını keşiş traşıyla
kestirdikten sonra bu haliyle i mparator Mikhael'in karşısına çık
tı. Ve bu kişi de, onu görünce, üzülmüş gibi yaptı37.
97
Bu kişi, gidip oradan yanına yaklaşık 6 000 asker aldıktan sonra,
Pontos'a vardı ve Roussel'in saldırılarını önlemeye çabaladı. Ne
var ki, Alan 'lar [Gürcüler], üzerinde anlaşılmış bulunan ücretin
ödenmesini istediler ve herikinde para olmadığı için, [hemen,]
Alan'lar ülkelerine geri dönmeden, Roussel'in üzerine sald ırmak
zorunlulu ğu karşısında kaldı. Ama bunlar [Alan/Gürcü paralı as
kerler] ücretl erinin ödenmesini istemekte direndiler ve herikinde
onlara ödeyecek para olma dığı için, geride kal an az sayıda kişi
dışında hepsi [yurtlarına] döndüler. Roussel, kalanlara saldırdı,
onları kaçırttı, bazılarını öldürdü, diğerleri ise Pontos ken tlerin e
kaçıp sığındı lar. Bunlar lmpara tor Mikhael'e bildirildiğinde, adam
gönderip değerli genci, Alexios'u çağırdı, çünkü artık Tanrının
Takdiri şimdiden onun erdemlerinin açığa çıkmasını istemişti.
Böylece onu çağırttı, Roussel 'e karşı yürütülecek savaşta Strato
pedarkhes [Ordugah Komutanı] ve Strategos Autokrator [Başko
mutan] atadı.
98
nın her defasında onlara üstün gelerek, !yaptıkları işlerden] alı
koydu. Artık saldırılarını sınırlayınca da, onların hücuma geçme
sini beklemedi ; tersine, onların işgalindeki kalelere gelerek pusu
lar kurdu ve kale yöresinde ta lan yürütmek üzere birlikler gönder
di. Böylece düşmanlar talana gelenleri kovmak için dışarı çıktık
larında, onlar [Alexios'un birlikleri] gözetleyip bekleme yerinden
çıktılar, kaleye giden yolları tuttular ve kova layıcıların yeniden içe
riye girmesini engellediler. Neredeyse onların [Roussel'in kaleden
çıkan adamlarının] hepsini yakalayacaklardı, çünkü daha önceden
kalelere giden yolların tümünü işgal etmiş bulunuyorlardı. Bu hal
sık sık gerçekleştiği için Barbar'ın [Roussel'in] çaresizliğe düşme
sine neden oldu. Çünkü bu kişi, savaş için yeterli gücü bulundu
ğundan, sürdürülen savaşı bir çatışma ile sonuca bağlamak isti
yord u ; oysa Başkomutan [Aiexios], birli kleri olmadığından, düzen
kurmakla onları altetmek çabasındaydı. H er ne zaman öteki, bir
liklerini toplayarak harekete geçse, bu, hareketsizmiş gibi yapıyor
[bir yerlere siniyor] ve birkaç gün sonra gizlice ortaya çıkıp öteki
lere yaklaşarak, pusular kuruyor, pek çok tuzak hazırlıyor, orduya
levazım malzemesi getiren kişileri [bu pusular, tuzaklar sayesinde]
yakalıyordu. Barbar bunu öğrendiğinde [levazım getirenlere] yar
dımcı olsunlar diye ad amlar gönderiyor ama bunlar da pusulara
ve tuzaklara düşüyor, hemen hemen hepsi tutsak alınıyordu, çün
kü Ordugah Komutanı onların öldürülmesini dinsizce bir iş sayı
yord u ; öyle ya, ne de olsa hristiyan idiler.
99
mayan bir düzen tasarladı. Tutuş [özgün metinde: Toutakh] iran
ülkesinden çok sayıda Türkle, Rumları n arazisini talan etmek için
[o yöreye] henüz inmiş olduğundan, onunla karşılıklı ilişki kur
mak ve onu Ordugah Kom utanı'na [Rumların ordusuz Başkomu
tanı Alexios'a] karşı bağlaşık edinmek gerektiğini düşündü. Böy
lece, önceden elçiler göndererek, arka dan kendisi, Türklerin ordu
gahına gitti ve Tutuş'la bir araya gelip ondan [böyle bir işbirliği
ne razı olduğu yolunda] doğrulama açıklamaları aldıktan sonra,
bir kez daha geleceğini vaad ederek kaleye [üs edindiği kalesine]
döndü. Ordugah Komutanı, Roussel'in Tutuş'a gitmiş bulundu
ğunu öğrenince, kendisi de Tutuş'a elçiler ve değerli armağanlar
gönderd i ; ona, Rum imparatorluğu ile iranlıların Hükümdan [Sel
çuklu Sultanı] arasında dostluk bulunduğunu anımsattı4D ve on-
100
dan, kendisine onun [Tutuş'un] en yakın adamlarından elçiler
göndermesini istedi, çünkü ona, onun için çok yararlı olacak giz
li bir mesaj gönderecekti. Beriki [Tutuş) armağanlardan hoşnut
kaldı ve onun kim olduğunu öğrenince hemen en güvendiği ada
mını ona gönderdi. Bu kişi Amasya'ya vardığında, Ord u gah Ko
mutanı onu dostça karşıladı ve ona armağanlar vererek ve onun-
101
la uzun uzadıya konuşarak -çünkü o herkesten daha tatlı dilli idi
onun öylesine yakınlığını kazandı ki, Barbar [gelen Türk elçi]
onun hakkında son derecede olumlu bir kanıya vardı. Bu hal
olunca, [Alexios] elçiye şöyle dedi : "Dostu m ; Rumların imparato
ru ile Sultan arasında dostluk vardır; oysa Roussel her ikisinin
düşmanıdır, çünkü Rumların ülkesini talan ettiği gibi Türklere de
saldırıp duruyor4 ı . Şimdi senin Emlr'inin geldiğini görünce, belki
ikisi [Rum imparatorunun, aslında var olmayan, ordusu ; bir de,
Tutuş] birlik olup ona saldımlar diye korktu ve dostmuş gibi bir
surat takınıp, zaman kazanmak amacıyla onu ziyaret etti. O [Tu
tuş] gittiğinde, eskiden olduğu üzere, yeniden Türklere düşman
olacak. Eğer beni dinlemek [benim verdi ğim akla uymak] isterse,
Roussel oraya vardığında, pek çok para karşılığında onu [tutukla
yıp] bana teslim etsin. Böylece üç önemli şey kazanacak : pek çok
para ; Rumların imparatorunun dostluğu, ki bu yapılan iş onun
büyük ihsanlarda bulunmasına vesile olacaktır; üçüncüsü de, Sul
tan, düşmanından kurtulmuş olduğu için hoşnutluk duyacaktır·:
102
onu yemeğe alıkoyar, yemeğin sonunda da onu tutukl atır ve onu
eli kolu bağlı olarak Ordugah Kom utanı'na gönderir, ama kendi
sine vaad edilen paranın ödenmesi için rehineler alır. Ord ugah
Komutanı, olan bitenlerden hoşnut kalır; ama, parası olmadığın
dan, ne yapacağım diye çaresizlik içine düşer. Böylece hemen bir
danışma topluluğu düzenler ve kentin [Amasya 'nın] güçlülerini
[eşrafını, zenginl erini], onlarla müzakerede bulunmak için, davet
eder; hepsi toplandıktan sonra şu sözleri söyleyerek onl arla ko
nu şmaya başlar: "Bugün danışmak için çağırdığım siz kişiler, si
ze söyleyeceklerimi dinleyin. Barbar'ın [Roussel'in] Armeni
akon 'da42 bütün kentlere karşı nasıl davrandığını ve sizlerden ne
kadar para devşirdiğini, keza nice kasahada egemenlik kurduğu
nu ve önemsiz bahanelerle [sakat etmek gibi] katlanılmaz ceza
lar verip ne kadar çok kişiye kö tülük ettiğini iyi biliyorsunuz.
Şimdi bu beladan kurtulmak i çin elimize fırsat geçtiğine göre, o
fırsatın kaybolmasına göz yummamamız gerek; ne d e, duman
dan kaçalım derken ocağa [yanan ateşe] düşmeliyiz. Şimdi, Tan
rı nın yardımıyla ve benim kendi gayretl erimle, Barbar'ı tutsak
olarak görüyorsun u z ; ama onu tutuklayan [ve bana teslim eden,
Tutuş] bedel ödenmesini istiyor. Paramız olmadığından, i çiniz
den her birinin kendi gücü ölçüsünde katkıda bulunması gereki
yor. imparatordan çok uzakta bulunmasaydım ya da Barbar [Tu
tuş] daha uzun bir bekleme süresine razı olsaydı, oradan [baş
kent i stanbul'dan] ödeme için gerekli parayı getirrneğe seğirtir
dim. Ancak, gördüğünüz üzere, bunlardan hiçbiri olanaklı bu
lunmadığına göre ve Türkler kalabalı ğı, Emir bedel öden mesini
bekleyerek burada oyalandığı için, ülkeye büyük felaketler getir
mekte olduğuna [burada kaldıkça yöreyi talan edip d urdu ğunal
göre, dediğim gibi, sizlerin hepinizin, eşrafa hitab ediyorum, kat
kıda bulunmanız gerekiyor; ayrı ca, ne kadar para verirseniz,
onun hepsi imparator tarafından size geri ödenecektir".
103
2 3 . [Alexios, Tutuş'a vaad ettiği bedeli ödeyebilmek i çi n
Amasya eşrafı n dan para toplamak istiyor; vermiyorlar]
O kişiler [Ai exios'un para istediği zenginler] bunl arı dinleyince,
kalabalık arasında kargaşa çıkarmaya başladılar. Büyük şamata ve
gürültü oldu ve kimi abuk sabuk bağırmaya başladı, kimi ise
"Ondan biz hiçbir kötülük görmedik" diye haykırarak Roussel 'i
kurtarmak istediler ve onu [tutuklu bulunduğu] evden zorla alıp
özgür bırakmaya kalkıştılar. Orada [Ai exios'un yerinde] başka bi
risi olsaydı karşısında o azgın kalabalığı ve bu kadar büyük bir
kentteki böylesine kargaşayı görerek ürküntüye düşerd i ; ama yi
ğit genç, Ordugah Komutanı [Aiexios] demek istiyorum, hiç kim
seden korkmaksızın, elleriyle, şamata kesilsin diye işaret etti. Güç
bela sessizlik olunca, şu sözlerle kalabalığa hitab etti: "Amasyalı
efendil er, sizi aldatanların ve sizin kanınızia kendi çıkarlarını sa
tın alanların [Roussel 'e yaltaklanıp onun koruyuculuğuyla halkı
sömüren eşraf takı mının], bu kişiler size büyük zarar vermektey
ken, sizi yanlış yola sürüklernelerine nasıl da kolayca ken dinizi
bırakıveriyorsunuz, şaşıyorum. isyan [asi durumundaki Roussel'in
egemenliği] süregiderken sadece kıyımlar, tutsak etmeler ve kör
etmeler ve beden parçalarını kesmeler gerçekleşmiyar muydu ve
hangi yarar sağlanıyordu? Siz bütün bunların kahrını çektiniz,
oysa şim di sizi [bana karşı] hınçlanmaya, kargaşaya kışkırla nlar
Barbar'a [Roussel'e] yaltaklanarak kendi refah hallerini korudular
ama beri yan dan imparatordan da kendileri Barbar'a teslim ol
madılar ve kenti de ona teslim etmediler diye ihsanlar aldılar; oy
sa hiçbir zaman sizin için hiçbir şey yapmadılar. işte bu yüzden
şimdi aynı durumu güçlendirmek istiyorl ar; refah hall eri ol duğu
gibi süregitsin diye zalim'e hoş umutlar bağlamışlardır ve diğer
yandan da imparatordan yine ünvanlar, ihsanlar isteyeceklerdir.
Ve bir kargaşa kendini gösterirse bunl ar, imparatorun öfkesini si
zin üzerinize yöneltmeye çalışarak kendilerini olan bi tenlerin dı
şında tutmaya çabalayacaklardır. Ama siz beni dinl erseniz, sizi
kargaşa doğrultusunda kışkırtanlar var ya, bırakın onlar lanetle
nip defolsunlar, sizlerin de h er biri kendi evin e gitsin, bu dinle-
104
dikleriniz üzerinde düşünsün ; işte o zaman kim sizin iyiliğini is
tiyormuş anlayacaksınız". Kalabalık bunl arı duyunca, söylenen
sözleri beğenip övdü ve herkes çekilip gitti.
43 Burada özgün metinde küçük bir boşluk vardır. Orada belki "Roussel'in bel
li kaleleri işgal etmiş durumdaki adamlarını da tutsak etmenin ve başkente
götürmenin çaresine bakmalıyız" gibi bir söz bulunuyordu.
105
Bunu dedikten sonra, işe koyuldu. Ve ilk olarak kalelere hiçbir le
vazım malzemesi sokulmasına izin verilmesin diye yollara nöbet
çil er yerleştirdi ve [kalelerden, hisar yerleşimlerinden] buğday
devşirmek, diğer gereksinim maddel erini sağlamak için dışarıya
çıkanlara büyük zarar verdird i. Ardından pusular kurdurd u ve [o
hisariarın çevresini] talan etsinler diye takımlar gön derdi. Ve ken
dileri talan yürütmek için kalelerden çıkan askerler pusulara düş
tüler ve tutsak edildiler. Çeşitli biçimlerde tekrarlanan bu taktik,
Frankları çaresizliğe düşürdü, çünkü kalelere karşı bazan dört ya
da beş günde bir, bazan ise sadece bir ya da iki günde bir böyle
takımlar gönderiyord u. Bunun üzerine kalelerde bulunanlar güç
süzleştiler ve kimi teslim oldu ve kalenin kendisini de Ordugah
Komutanı'na teslim etti, kimi ise bulunduğu yeri terketti ve kaç
tı. Böylece o da kalelerin hepsini işgal etti. işte Amasya'da birkaç
gün kaldıktan ve bütün kentlerde düzeni yeniden kurduktan
sonra, o kentleri güvenli bir barış içinde bıraktı ve herkesin sev
gisini kazandı; oradan pek çok alkış ve yaşasın bağırmaları
arasında ayrılarak Roussel 'i de yanında aldı götürdü.
106
cak bakışlarını Roussel 'e çevirip de onun gözleri ü zerinde taşıdığı
bağı görünce, i çine yas doldu ve ken dini tutamadı, tersin e Or
dugah Komutanı'nı, Rumları n devletine pek çok hizmeti ol abile
cek bu kadar yiğit bir adamı gözlerin d en yoksun etti diye
kınadı45. Bunun üzerine, çekişmeye girmeyip uyum sağlar yapıda
olan ve olan biteni gizlemekte, hemen a çığa vurmamakta pek
yeteneği bulunan beriki, ona yumuşaklıkla ve sakinlikle, şöyle
diyerek yanıt verdi : "Halaoğlu, sana bu adamın niçin gözlerin den
yoksun edildiğini açıklamanın zamanı d eğil . Ama senin evin e
varıp yalnız kalmamız sonrasında, bu nedenleri öğrenereksin ve
çabucak beni kınamalarından beri kılacaksın". Böylece, eve varıp
da atlardan in dikleri ve üstlerindeki tozu silkeleyip attıkları
zaman, yemeğe oturdular, çünkü ev sahibi pek şahane bir sofra
hazırlamıştı . Yemek bitince Ordugah Komutanı, Dokeianos'un
elini tutup, onunla birlikte, hapsedilmiş d urumdaki Roussel 'in
bulunduğu odaya girdi ve ona [Roussel 'e] bandı çıkarmasını
buyurdu. O da hemen sıçradı, bandı kal dırdı ve böylece onun
görür kişi olduğu ortaya çıktı ve Dokeianos'u kucakladı. Bu kişi
de, birdenbire yapılan bu açığa vurmadan dolayı şaşkın , içine
sevin ç doldu ve şanlı Alexios'u ku cakl ayarak onu duda ğın dan46,
ya nağından ve güzel gözlerin den öptü ; akıl ettiği bu iş dedeler-
107
ine layıktır diye ba ğırdı47, onun davranışını övdü ve cinliğine
hayran kaldı.
108
diğer hizmetkarı vardı51 ; askerlik işlerinde yetenekliydi ve pek
görkemli bir konak edinmişti. Böylece, Alexios, onunla karşılaş
tıktan sonra, ondan, kendisini a ğırlamasını istedi ve heriki de
bunu kabul etti. Ereğli'ye vardıklarında Tanrı Anası 'nı n elle yapıl
mamış [insan eseri denemeyecek kadar güzel] tapınağına önce
Ordugah Komutanı girdi ve orada Herkesin Kurtarıcısı 'na [isa 'ya]
ve anasına şükür dualarını sundu ve ardın dan Maurex tara f ından
ağırlan dı.
109
istiyordu. Ama imparatorun bir mektup ve kürekçileriyle bir hafif
[hızlı] savaş gemisi göndermesi onun atıl ganlığını zaptürapta al
dı. Çünkü mektup onun Roussel ile birlikte gemiye binmesini ve
çabu cak Kentlerin Sultanı'n a gel mesini buyuruyordu ; zira,
rivayete göre Türkler geçitlerde pusular kurmuş imişl er. O da
bunun üzerine buyruğa uydu ve Marmara Denizi doğrultusunda
yelken açtı. Ancak birdenbire Trakya 'dan [ !] güçlü bir poyraz es
ti ve gemi az kalsın kıyıya vurup parçalanacaktı, eğer besbelli
biçimde Ta nrının Anası onu kurtarmasaydı. Çünkü ondan yardım
diler dilemez, deniz hemen sakinleşti ve böylece fırtınadan kur
tulabildi.
no
ların Birincisi] i oseph Tarkhaneiotes yakın zamanda [ 1 074] öl
müştü ve kentte durum öylesine bir karışıklık noktasın a vardı ki
bunun oğl u , Magistros [rütbeli] Katakalon, hayli zorl uktan son
ra, patlak vermiş isyancı hareketleri bastırm ayı becerdi ; oysa bu
sırada [aynı yörede] Philaretos'un durumu güçlen meye başl a mış
tı54; imparator Mikhael, isaakios'u An takya komutan-vali 'si
olarak atadı. [Mikhael, kentteki] Başkaldırıların nedeninin Patrik
Aimilianosss olduğunu düşündüğünden, ona [isaakios'a] bu
kişiyi [Aimilianos'u] olabildiğince tez zamanda geriye, istanbul'a
gön dermesini buyurdu. Patrik'e karşı eskiden beri has1mca
eğilimi olan Hesaplayıcı [daha önce sözü edilen, i mparatorun
gözde adamı, yüksek yönetici Nikephori tzes] de, sırf Patrik'i
kentten sürmesi halinde imparatorun onu ödüllendireceği
vaadinde bulundu. Bunun üzerine [isaakios] Komnenos Antak
ya'ya gel di ve gerek yöneticiler taraf ından gerek Patrik tahtı nı iş
gal eden kişi [Aimilianos] tarafından büyük onurlandırmalarla
karşılandı. Kente yerleştikten sonra, elbette ki, Pa trik'e gereken
saygıyı gösterdi ve ona dostça davrandı, çünkü halk kitlesi n i n bu
kişiye gösterdiği yandaşlıktan [onu tutmasından] çekin m ekteydi.
Aslında kent [halkı] ikiye bölünmüştü ve kimi Patrik'e b a ğl ı olup
onu destekliyordu, kimi de [Rum başkentiyle bağlantılı ve ona
sadık] eşraf takımını tutuyordu. Komutan-vali, [kentte gizlice
lll
süregiden] isyanı farkederek, ne Patrik'in sürgüne gönderilmesini
huyuran imparator mektubunu ortaya çıkardı ne de imparatorun
kendisine vermiş bulunduğu buyruklardan herhangi birini açık
ladı. Buna karşılık, ne düzen kurdu? Bir hastalık uydurur, iki ko
luna sargı bezleri bağlar; hastaymış gibi yapar ve hekimleri çağı
rır. O zaman kendisini Patrik de ziyaret eder ve bu kişi ona [Pat
rik'e] hastalık hakkında bilgi verir ve bu konuda onunla konuşur.
Böylece, onun hastalığının nedeni, düz anadamarların tıkan
masıdır diye düşünülür. Ve hekimler kentten ayrılmayı tavsiye
edip, hastalık için [şifa bulmaya] uygun bir yöre, iklimi iyi olan
ve hastaya iyi gelecek olan bir yöre araştırdıklarında, Patrik, ken
disinin [mülkü olan] böyle bir yeri bulunduğunu bildirdi ve
komutan-vali'ye, hemen gidip orada kalmaya başlamasını öner
di. Beriki de gerçekten, yanında Patrik olduğu halde, kentten ay
rıldı ve Patrik ona yoldaşlık ettikten [isaakios'u o mülke kadar
götürdükten] sonra geriye döndü. Peki bunun devamında ne ol
du ? iki gün sonra, Patrik, onu ziyaret etmeye geldi. O da, Pat
rik'i görünce ve onun, kendi sağlığıyla ilgili sorularını duyunca,
onun [Patrik'in] dual arı sayesinde daha iyi olduğunu ve yörenin
iyi havasından yarari anmış bulunduğunu söyl edi. Beriki de bu
haberlerden hoşn u t kaldı. Sohbeti daha sürdürmekteyken, birisi
oraya gelip, yörenin çok yakı nında bir tavşan görmüş olduğunu
haber verdi. O zaman hekimler onu [isaakios'u, artık yeterince
iyileştin diyerek] dışarıya çıkmaya teşvik ettiler, ama o istemiyor
muş gibi yaptı. Patrik, tezgah ianan oyun u hiç bilmeyerek, ona,
ata binmesi ve tavşan avına çıkması için ricada bulundu ve o da
Patrik'in isteğine uyuyormuş gibi yaptı. Böylece [sözde] is
temediği halde atma bin dikten sonra Antakya'ya giden yolda
ilerlemeye başladı ve kente girip sur kapılarını kapattıktan sonra
[geride kent dışın daki mülkünde kalan] Patrik'e, ken disinin Kent
lerin Sultanı'na dönmesini huyuran imparator mektubunu gön
derdi ve olabildiğince tez zamanda deniz kıyısına [gemiye bin
rnek i çin] inmesini buyurdu. Beriki öfkelendi ve dağa çıkacağı
tehdidini savurdu. Ama bunu yapacak gücü yoktu ; ister istemez
112
Laodikeia'ya [Lazkiye'ye] vardı ve Antakya 'dan oraya eşyasının
gelmesini bekleyerek birkaç gün ora da kaldıktan sonra Byzan
tion'a56 doğru yelkenliyle yola çıktı.
113
Antakya] ü zeri n e yürümekte o l d u ğu haber veri l d i . Beriki
[isaakios] birliklerini aldı ve yanında kızkardeşinin [kızkardeş
lerinden birinin, Theod ora Komn ena'nın] kocası, i mparator
Diogenes'in oğlu Konstantinos da olduğu halde, çıkış yaptı.
Türklerle karşılaştıktan ve onlarla çarpıştıktan sonra, yenildiler.
Ve yiğitçe savaştıktan ve birçok yerinden yaralandıktan sonra,
kendisi tutsak düştü, Diogenes ise öldürüldü. Antakya lılar hemen
20 000 altın para gönderip [kurtulmalık bedeli ödeyerek] onu
satın al dılar, bir yandan da onun savaşta aldı ğı yaraların tedavi
edil mesine özen gösterdiler. O da daha sonra bu kişileri hoş
tutarak yönetti ve yapabildiğince onlara karşı minnet borcunu
ödemeye özen gösterdi. işte Antakya 'da olan bitenler bakımın
dan hal böyl eyd i. Öykümüzün d evamında, Batı [Rumeli]
konusunda olan bi tenleri söyleyeceğiz.
114
ÜÇÜNCÜ KlTAP
115
dünya yaşamını k eşi ş yaşamıyla d eğiştirdikten sonra, ı imparator
Mikhael, kendini, sayısız sorunun işkencesini çeker bul d u : iskit
ler [Peçenekl er] Trakya ve Makedonya'yı boydan boya geçiyorlar
dı ; Slav ulusu [Bulgarlar] Rumiara bağımlılığın boyund uruğunu
savurup atarak, Bul garistan'ı talan ediyor, yakıp yıkıyordu ; Ü sküp
ve Niş'i zaptetmişlerdi, hatta Sirmion'un2 kendisini bile; Sava lr
mağına yakın yöreler ve Vidin'e ka dar Tuna boyu kentleri acılar
çekti, bir yandan da üstelik Hırvatlar ve Diokleia/Zeta halkı baş
kaldırmıştı ve bütün illyria ülkesine eza etmekteydiler.
116
güvendiği kişilerle, deneyimde, zeka da ve erdemde diğerlerinin
hepsini geçen kimdir diye araştırma yaptı. Gerek kendi yakınları
gerek Hesaplayıcı 'nın [en yüksek yönetici yaptığı Nikephorit
zes'in] kendisi, daha önce sözünü etmiş bulunduğumuz [Malaz
girt Savaşı sırasında artçı birlik komutanı] dindar adam, sadık
dost, geleceği görmekte ve önlemlerini almakta en yetenekli,
düşman karşısında en başarılı komutan, Nikephoros Bryennios'uJ
böyle kişi saydıkl arından, onu hemen Odrys'ler Ü lkesinden [Edir
ne dolaylarından] , bir i mparator mektubu ile, çağırdı. Ancak bu
kişi Kentlerin Sultanı'na gelmeden önce, imparator, tasarımını
kendisinin ana yanından kan hısımı olan, Synkletos [Ayan Mec
lisi] üyelerinden birine açtı. Bu, Donanma Komutanı ol an, [im
parator] Mikhael'in yeğeni, Keroulariou lakaplı Konstan tinos idi;
eskiden Patrik tahtına çıkmıştı. O kişi, bunu dinleyince pek hoş
nutsuzlandı, çünkü hayli zamandır kendisi hükümdarlığı düşle
mekte idi. Böylece, kendisine kanısı nedir diye sorul duğunda, bu
kişiyi [komutan Bryennios'u] tanıdığını ve ona saygısı olduğunu,
ancak onunla ilgili tasarımın ve kararın uygulan masını tavsiye
etmediğini söyledi ; dedi ki, "Ya bu yiğit, etkin ve cesur adamın
h a tırı için imparatorluk erkini gönüllü olarak, başkasına satarca
sına [ona] devretmelisi n ; ya da senin başına istemediğin halde
böyle bir hal gelmesini [hükümdar erkine o kişinin ileride tek ba
şına sahip çıkmasını] arzu etmiyorsan, onu ortak imparator edin
mekten kaçınmalısın". Bu sözleriyle, sadece ürkek olmakla kal
mayıp, söyl endiğine göre, kendi gölgesinden bile korkan impa
ratorda büyük bir korku uyandırdı.
117
onun vasıtasıyla zaptürapta almak üzere, onu bütün Bulgaris
tan'ın komutan-vali 'si yapmak istedi. Gerçekten de Bryennios
Bulgaristan 'a gitti ve kısa süre içinde Slavlar ul usunun bumunu
o derecede sürttü ki, onlar yeniden Rum egemenliğinin boyun
duruğuna girmeye ve bu kişinin Bul garistan işlerinde yönetici ol
masını kabule razı oldular. Ancak, Hırvatlar ve Diokleia/Zeta 'lı lar
illyria yöresini tal an etmekte olduğundan ve italya ile Sicilya'yı
zapteden Franklar [doğrusu : Norma nlar] ulusu Rumiara karşı çi
leler çektirmeyi kurmakta olduğundan, [imparator] Mikhael onu
Bulgaristan 'dan illyria ilinin başkenti [Arnavutluk'taki] Draç'a
göndermeyi düşündü. Böylece ona hemen mektuplar yazıp, ona,
emretmekten çok ricada bulunarak illyria 'ya geçmesini istedi.
Böylece o da [oraya] gitti ve bütün yerliler onu hoşnutlukla kar
şıladılar, çünkü gerçekten son derecede meziyetli adamdı ve pek
cömertti. Orada savaşa hazırlanmak için kısa bir süre kaldık tan
sonra Diokleia/Zeta 'lılar ve Hırvatlar üzerine sefere çıktı. Ancak
bunlar berkitilmiş mevzilere asker yığınağı yapmış bulunduğun
dan, sefere, geçilmesi güç boğazları temizlerneye başlayacağı
yandan girişti. Böylece, askerini silahlandırdıktan sonra, boğaz
lardan geçmeye başladı. Ancak askerleri bu zor geçitlerden yarar
lanarak geriye dönebilecekleri konusunda korkuda olduğundan,
yerlilere, pek çok baltayla donanmış olarak askerleri izlemelerini
ve [gereken yerlerde askerin önüne geçerek, yoğun maki vb. ör
tüsü içinden] o geçilmez boğazları temizlemelerini, yolları açma
larını buyurdu. Bu yapıldıktan sonra askerler düşmana karşı is
tekle yürüdüler. O da, düşman ordusunun bulunduğu yere böy
lece vardıktan sonra, düşmana saldırdı ve yaman bir çatışmadan
sonra onları tam bir yenilgiye uğrattı. Böylece, kentlerin tümünü
eskiden olduğu gibi Rumiara bağımlı hale getirdikten sonra, ve
rehineler aldıktan ve her yörede yeterince nöbetçi birlikleri bırak
tıktan sonra, Draç'a geri döndü. Ancak, italya'dan gönderilen sa
vaş gemileri limana [Draç ]imanına] tüccar malı getiren ul aştırma
gemilerine saldırdıkları için, bu hale kendisinin karşı saldırıları ile
engel olmayı amaç edindi ve gerçekten de onlara karşı üç dizi
kürekli savaş gemileri donatarak [düşman gemilerinin saldırıları-
118
nı] zaptürapta aldı. Ayrıca korsan gemilerinden birçoğunu batır
dı ve bazılarını tutsak etti ; öyle ki, i talya'da bulunan b ü tün filo
[düşman Normarı 'ların donanmasıl korku tuldu ve sindiril di.
4 Yollama yapılan, Kutsal Kitap'ta (Türkçe yeni çeviri, Kitabı Mukaddes Şirketi
yayını, Olıan Matbaacılık, lstanbul 200 1 ) yer alan, Tevrat'ın Mezmurlar (Zebur)
bölümündeki 62. Mezmur olan, Davut'un şu mezmurudur sanırım: " ...yalan
dan zevk alırlar; ağızlanyla hayırdua ederken içlerinden lanet okurlar".
119
rıya [imparatorun kendisine] başvurmalısın denerek, eli boş, baş
tan savıldığını görünce çok sabırsıziandı ve sıkı ldı. O sırada Paph
lagonia'dan Phloros oğlu [Malazgirt savaşına katılan komutan
lardan] Hasilakes gel d i ; o da imparatordan birtakım ihsanlar ala
cağını sanıyordu, çünkü gerçekten savaş işlerinde değerli bir
adamdı. Ama o da amaçlarında başarısız kaldı ve bu yüzden düş
kırıklığına u ğrayıp sıkıldı. Bu kişilerin ikisi bir araya geldiğinde,
kendi aralarında konuşmaya başladılar ve imparatorun eli sıkılı
ğını ve Hesaplayıcı 'nın katılığını eleştirdiler. Ve aralarında öyle
çok ortak yan buldular ki, karşılıklı and vererek birbirine bağlan
dılar; gerek kendilerinin çıkarı için gerek Rumların d evletinin çı
karı için birlikte hareket edeceklerdi ve elbette ki tasarımlarını
gizli tutacaklardı. Yani, bu kadar para düşkünü [nekes] ve fasa
fiso olan yönetimi devirip Rumların hükümdarlığına pek çok üs
tünl üklerle bezen miş bir adam geçireceklerdi ve böylece Rumla
rın devleti bir hadım kişinin [Hesaplayı cı 'nın, Nikephoritzes'in]
oyuncağı olmayacaktı. Böylece illyria'dan Bryennios'u olabildi
ğince tez zamanda getirmeye ve onu komplocular birliğinin ba
şı yapmaya karar verdiler.
120
olduğunu itiraf etti. Bunun üzerine ioannes Bryennios, onun
burnu kesilsin diye buyruk verdikten sonra, hemen ağabeyine
mektup gönd erdi ve onu [kendini imparator ilan ederek] başkal
dırmaya kışkırttı. M ektup Draç'a ul aştığında, bu kişi n e yapaca
ğını bilemiyerek büyük bir çaresizlik içinde kal dı. Çünkü başkal
dırıya girişrnek ona korkunç birşey olarak görünüyordu ve bu bü
yük felaketierin nedeni olur diye düşünüyordu ; diğer yandan da,
bütün bunları bilmez gibi davranarak kendini çok yakındaki teh
like ile başbaşa bırakmak hiç de namusl u ca, basiretiice ve yiğit
çe olmaz hükmüne varıyordu . Böylece, kardeşinin sürekli olarak
mektuplarla onu kışkırtmasına rağmen çok zaman bu düşün ce
lerle boğuşur durumda kaldı.
121
yük] kızı ile birleştirmeyi [nişanlayıp evl endirmeyil önerdi. Ger
çekten, üç kızı olmuştu ; bunlardan en küçüğünü, Theodora 'yı,
daha bebek iken Tanrı'ya teslim etmişti, onu sanki kusursuz ve
acılardan uzak [münezzeh] bir damada vermişti ; öteki ikisini,
özellikle daha ön ceden sözünü ettiğimiz, pek latif ve hem bede
ninin güzelliğiyle hem de huyunun iyiliğiyle ışıldayan Eirene'yi
ise, özenle yetiştirdi. Böylece, Eirene'nin anası bu kanısını açığa
vurun ca, Kaisar onun görüşünü uygun buldu ve Esvapçıbaşı, ya
ni şanlı Andronikos demek istiyorum, o kadar sevindi ki neredey
se hastalığını unuttu. Ve zaman gelip de Alexios Komnenos on
ları ziyaret ettiğinde, onu kenara çekti ve ona, sözlüsü, -soylu,
çok zengin ve muazzam arazilerin sahibi olan- ünlü Argyros'un
[küçük] kızı yakın zamanda ölmüş bulunduğuna göre, kendine
eş almak isteyip istemediğini sordu. Böylece, onun evlenmeye ra
zı olduğunu görünce, ona hemen, evlilik yolundan hısımlık kur
malarını önerdi. Aklı başında olmakta bütün gençlerden üstün
olan beriki, yapı lan öneriye sevindi, ancak konuyu anasının [An
na Dalassena 'nın] da razı olmasına bağladı. Bunun üzerine he
men , Kaisar'ın bütü n ev halkı büyük azaplar içine düştü ve ka
dınlar içinde en iyisi olan [An dronikos'un eşi Maria] evin bütün
hizmetkar takımını ve erkeklerini heyecanla ndırdı [ayılıp bayıldı] .
Çünkü ne [genç yaşına rağmen Daukas ailesi içinde doğal olarak
sözü en çok geçecek kişi olan] imparator, Komnenos'u evlilik yo
lundan kendi ail esiyle bağlantılandırmayı arzu ediyordu, ne de
bunu, Alexios'un -eskiden beri Kaisar'ın kendisine ve onun aile
sine karşı düşmanlık besleyen- ann esi istiyordus. Dahası, impa-
122
ratorun erkek kardeşi, Mor Odada Doğmuş Konstantinos, yiğit
Alexios'u çok seviyor ol masına rağmen, yeğeniyle [amca tarunu
denecekti] Alexios'un evlenmesine izin vermiyordu çünkü kendi
sinin Zoe adlı bir abiası vardı ve bu kızı ona vermek istiyordu6.
Engeller böylesine büyük olduğu halde, hanımların en akıllısı,
umudunu yitirmedi ama delikanlıl arın en iyisini genç kızların en
iyisiyle nişanlamayı becerin eeye kadar n e uyuyabildi ne gözünü
yumabildi, hep bir çıkış yolu düşündü durdu. Kızın babası [And
ronikos Doukas] söz kesilmesinden sonra kısa süre yaşadı ve sev
gili kızını en iyi umutlar içinde bırakarak öldü. Ama öyle görü
nüyordu ki yine kötülük isteyenler üstün gelmişlerdi ve nikah ol
muyordu, çünkü bu işe başından beri karşı olanlar imparatorun
saflığını kötüye kullanıyorlardı -onun aklı bir karış havada olmak
huyundan böyle söz ediyorum-. Ne var ki yine Tanrının Takdiri
üstün geldi ve haset edenlerin tasarım ları, duman bulutu gibi çe
kilip dağıldı ve o canım nişanlılar kısa süre sonra en güzel yeni
evliler oldular. Bu nasıl gerçekleşti, olayları sırasıyla yeniden ele
alma sonrasında onu da diyeceğim.
Diogcncs, Kaisar loannes Doukas'ın başını çektiği bir komplo ile imparator
l uktan düşürülmüş, yerine Vll . Mikhael Doukas geçirilmiş, üstüne üstlük Riı
manos Diogenes Doukas'larca kör edilerek. vahşice öldürülmüştü. Üçüncü
olarak, Vll . Mikhael Doukas, Anna Dalassena'nın (Riımanos ölmeden önce,
ama tahttan düşürülmüş iken) onunla mektuplaştığı suçlamasıyla hem bu
hanımı hem de oğulları Komnenos'ları Adalara sürgüne göndermişti.
6 Bu Ziıe sonradan Alexios'un küçük kardeşi Adrianos ile evlenmiştir.
123
dirrnek gerektiğini düşündü. Böylece, kentin bütün önde gelen
lerini kendisinin tasarımı için işbirliği yapmaya ikna etti ve bütün
Edirne onun yanında yer al d ı ; ağabeyine mesajlar gönderip onu
çağırdılar. Ancak onun [ioannes Bryennios'un] işlerine, hala genç
ama herkesten daha aklı başında ve zeki olan Tarkhaneio tes7,
karşı idi ; bu kişi imparatorla [devleti n o sırada imparatordan
sonra en yüksek yöneticisi] Hesaplayıcı 'yı olanlardan bilgilendir
di ve onların, şimdiden ateşi tutuşmuş olan isyanı bastırabilsin
diye, kendisine yardımcı olacak ordu birlikleri göndermelerini is
tedi. Onlar ise, ya ellerinde yeterince asker birliği bulunmadığın
dan dolayı ya da olayı ciddiye almadıklarından, ona hiç mi hiç
yardım göndermediler. Böylece bu kişi birkaç gün boyunca
[Bryennios'çulara karşı] direnişte kaldı, oysa bu sırada bütün di
ğerlerinin ken di aralarında anlaşmaya vardığını ve ken disinin çok
yakın bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığını gördü; [Bryennios'çu
lara] muhalefetini bir bakıma sınıriadı ve Bryennios kardeşlerin
anası, Kouropalatissa ünvanlı Anna, oğullarına, evlilik yolundan
onunla hısımlık kurmaları için haber gönderince, bu kişi rıza
gösterdi ve kendisinin kızkardeşi, ışıldayan güzelliğe sahip ve er
demlerle bezenmişlikte bütün yaşıtlarını geçen Elene, Nikepho
ros'un erkek kardeşinin [ioannes'in] oğluyla nişanlandı. Böylece
o dahi bunların yanına geçmiş ol du.
124
ros Bryennios yerin e] komutan-vali olarak gönderdi ve ona, eğer
olanak varsa, [Nikephoros] Bryennios'u yakalayıp eli kolu bağlı
olarak istanbul'a yollamak görevini verdi. Bryennios bunu öğre
nince, artık orada [Draç'ta] kalmamak, tersine, yurduna [Edir
ne'ye] dön mek i çin yola çıkmak gerektiğine hükmetti. Böylece,
yanında pek küçük bir birlik bulunduğu halde yola çıktı. Ancak,
Basilakes de Draç doğrultusunda hızla ilerlemekte ve ora da
Bryennios'a yetişrnek için acele etmekte olduğundan, vaki oldu
ki, Selanik'te karşılaştılar; oraya ilk olarak Basilakes varmıştı. Bu
nun üzerine o kişi Bryennios'un yanında sadece sınırlı sayıda as
ker gücü bulunduğunu görünce, onun kardeşiyle karşılıklı and
lar vermiş bulu nduklarını, yaptıkları anlaşmayı unuttu ve ona
karşı saldırıya geçti. Ancak Bryennios saldırıya yiğitçe karşı koy
du ve onun adamların dan birçoğunu öldürd ü, bunun üzerine
heriki kaçmaya koyuldu ve kentin içine girip kapandı. Bunun
üzerine oradan el çiler gönderdi ve onun erkek kardeşiyle yapmış
bulunduğu eski anlaşmalar ve <ınd içmeler [bu kez doğrudan
doğruya ikisi tara f olarak] aralarında yenilensin istedi. Bryennios
bunu büyük hoşnutlukla kabul etti ve anlaşmal arı onayladı. Böy
lece o Edirne yolunu tuttu ; aynı sıra da kardeşi de onunla bul uş
mak için yanında büyük bir kuwetle, hızla gelmekteydi. Gerçek
ten, yanında Makedonya'nın ve Trakya 'nın bütün asker birlikle
ri, yüzbaşılarıyla ve takım komutanlarıyla ve üstelik komutanları
ile birlikte, bulunm aktaydı. Ayrıca, kentlerin ileri gelenleri de
onunla birlikte gelmekteydi ; heriki [Nikephoros Bryennios] bun
ların hepsini dostlukla karşıladı, çünkü herkesten daha çok seve
cen tabiatlı ve tatlı konuşur kişiydi. Böylece ordugah kurmaların
dan ve yemek için hazırlanmalarından sonra, ioannes Bryennios
yin e de, hareketsiz kalmamaları ve zaman yitirmemeleri kanısına
vardı. Böylece, daha ön ceden yanına imparator simgelerini [mor
giysi, incilerle bezenmiş mor sandallar] almış bulunduğundan,
ağabeyine, bunl arı giysin diye baskı yaptı ve o bundan kaçınıp
düşünmek için kendisine zaman verilmesini istediğinden, herke
se, ellerinden geldiğince ona baskı yapmalarını istedi. Ancak, be
rikinin sehatkar kararlılığı üstün geldi. Yani [Nikephoros Bryen-
125
nios] , önlerindeki yıl [önlerindeki yılbaşının, o zamanki Rum tak
vimine göre 1 Eylül 1 077'nin, h em en sonrasında] kent ileri ge
lenlerinin, komutanların ve yüzbaşıların katılacağı bir kurultay
düzenleyeceğini, tasarladıklarını anlatacağını ve herkese yararlı
olan tutum hangisidir diye topluluğa soracağını açıkladı. Böyle
ce o gün bu biçimde kardeşinin ve kent ileri gelenlerinin ataklı
ğını zaptürapta almayı başard ı ; ancak ertesi gün gerçekleşen bir
olay onu, yin e istemeyerek, kendi gönlündeki gibi davra nmaktan
vazgeçmeye razı etti.
126
ra, belki de içeridekilerden birileri de geceleyin dışarıya çıkar ve
orduda kargaşa çıkarırlar diye, kent surlarının çok yakınında ye
terince nöbetçi bırakılması yararlı olacak sayıldı.
işte bunlar olup biterken, artık hükümdarlık iddiacısı durumun
da olan N ikephoros'un oğlu, henüz çocu kluk yaşl arını ancak
geçmiş ve d elikanlı ve yiği t görünüşünde olan Patrikios [Roma
lılard a : Patrici] rütbeli Bryennios [yazarımızın kendisi9], yanına
yaşıtlarını alarak -bunlar Koutzomites ile, kendisine i oannikios
da denilen Basileos Kourtikes idiler- eğlence olsun diye kentin
dış bölümlerinde nöbeti üstlenmiş olan askerlerin yakınına gitti.
Bunl arın tümünü de uyanık bulduklarından, onl arı övdü ve [son
ra] bunları ga fıl aviayarak [engell emelerine fırsat vermeden] ken
te yaklaştı ve surların çevresinde dolandı, nöbetçileri gözlemledi.
Onların hepsinin uykuya dalmış bulunduğunu anlayın ca, geriye
döndü ve önlerinde şipşak yapım merdivenleri [hazır] bulunca,
yol daşlarına, bunları almalarını emretti, merdiverıleri kent surla
rına dayattırdı ve ilk olarak kendisi buradan mevzilere [surların
üstünde mazgal çıkıntıları ardındaki seğirdim yoluna] tırmandı,
geri kalanlar da ardından gelmekteydi. Nöbetçileri d erin uykuda
bulunca ve hiç kimse olup bitenlerin farkına varmayınca, kılıçla
rı nı çektiler, nöbetçileri kuşattıl ar, uyandırd ılar ve onl ara, Nikep
horos'u Rumların imparatoru tanıyarak biat bağırışı yapmayı
127
["Yaşasın imparator Nikephoros" diye bağırmal arını] emrettiler.
Bunlar uğradıkları ani baskın karşısında aptallaşmış kaldılar ve
başlarına gelen belayı aniayarak kimi kendi başına surlardan aşa
ğıya atladı, kimi verilen buyruğu, bitkin ve korkudan titreyen ses
leriyle, yerine getirdi. Olan biteni öğrenince ken tin, her taraf zap
tedil di zann eden halkı hep birlikte koşuşmaya başladı, ama silah
Iara sarılmak için değil -çünkü şimdiden bütün umutlarını yitir
mişlerdi-, ama kendileri için tek selamet yolunun Bryennios'u
Rumların imparatoru olarak tanımak olduğu düşüncesiyle [top
lanıp "Yaşasın Ruml arın imparatoru Bryennios" diye bağırmak
için]. Böylece hemen bu hal gerçekleşti ve hepsi birden yaşasın
bağırmasını yapmaya koyul dular ve ellerini duvarlar üzerinde bu
lunanlara doğru uzatarak, kente acısınlar [yakıp yıkmasınlar, ta
lan etmesinl er] diye yalvardılar. Bağırmalar pek güçlü olmaya
başladı ve bunun üzerine bütün askerler kente doğru koştular,
merdivenlerden surlara tırmanmaya çabaladılar. Ama Bryenni
os'un oğlu onl arın saldırganlığını zaptürapta aldı ve onlara aşa
ğıda kalmal arını, kentin içinde bulunanla rın yaşasın bağırmaları
na oradan katılmalarını buyurdu.
128
kent ileri gelenlerini toplantıya çağırdı ve onlara, başkent üzerine
saldırıya geçmek gerekir mi diye sordu. Bunun üzerine h ep birlik
te, hemen bütün orduyla Byzantion üzerine yürümemek, ama
önce komutanlardan birini yeterli kuwetle [öncü olarak] gönder
mek ve aynı zamanda hükümdara da arada barış kurulması ve hu
kuksal işlemlerin yapılması [onun tahttan çekilmesinin sağlanma
sı] için elçiler yollamak, aynı sırada bu işlere paralel olarak bütün
yüksek makam sahiplerine [imparatorlara özgü] altın yaldızlı mü
rekkeple mühürlenmiş, çok büyük ünvanlar ve ihsanlar verilmesi
vaadleriyle dolu mektuplar göndermek, böylece onların yandaşlı
ğını sağlama bağlamaya çabalamak kararı verildi.
129
1 2 . [Bryennios askerlerinin talancılığı ve Haliç kuzey kı
yısındaki evleri yakması üzerine istanbul halkı Bryenni
os'a düşman kesiliyor ve hırsla direniyor]
Başkomutan, Bl akherna 'lılar Sarayının [istanbul tarihsel bölümü
nün kuzeybatı u cundaki Ayvansaray'ın] karşısında, Kosmidion di
ye adlandırılan semtte ı o ordugah kurmuştu. Burada mucizeler ya
ratan Paraalmayıcılar'ın adını taşıyan büyük ve güzel bir kilise ı ı
vardır ki orada bir de burç yapılmıştır. Yardımcı birliklerden, ama
ayrıca ordunun askerlerinden de bazı kişiler, ordugahtan gizlice
kaçıp, oradaki köprüyü 1 2 geçerek, kentin karşısındaki Boğaz kıyı
sı böl gesine ulaştılar; amaçları, önlerinden rastgele kim geçerse
onl arı, güya ordu için gerekli levazımı sağl ıyorlarmış bahanesiyle,
soymak idi. Ne var ki yöre sakinleri bütün eşyalarını ken tin içine
taşıyacak zamanı bulabiimiş ol duklarından, talan akınına çıkan
lar, evlerin ganimet niyetine alın acak her türlü maldan yoksun,
boş bul unduğunu görünce, öfkelenerek, bunları ateşe vermeye
başladılar. Başkomutan bunu öğrenerek hemen zorbaları engelle
mek ve yangını söndürmek üzere birlikler gönderdi, ama onun
çabucak harekete geçmesi başarı sağlayamadı, çünkü yangın bü
yük boyu tlara ulaşmıştı ve karşısına çıkan herşeyi yakmıştı. işte bu
yangın sebebine, o zaman, kentin dışındaki en güzel kır köşkle
rinden birçoğu yandı. Bu yapılan iş kent halkını çok kızdırdı ve
onl arın yandaşlık duygularını tersine çevirdi ; böyle olun ca da ta
burların [ordunun] yöneticisi [Nikephoros'un Başkomutan atadı
ğı kardeşi ioann es] , halkın rızası ile ken ti ele geçirmek umudunu
yitirdiğinden, ken ti kuşatmaya girişti.
130
1 3. [Aiexios Komnenos'un, savunma savaşında başansı
ve l oannes Doukas'ın bunu fırsat bilip kendi torunu ile
onun evlenınesin i gerçekleştirebilmesil
imparator [Vll . Mikhael] kara surlarındaki koruyucu komutanlı
ğına, kardeşi Mor Odada Doğmuş Konstantinos'un kendisini ve
Alexios Komnenos'u atamıştı ; bunl ar, askerleri olmadığından, ki
me rastladıl arsa onu surların üstüne çıkardılar ve kendi hizmet
karlarını da sil ahlandırdıktan sonra, kenti korumak üzere devriye
dolaşmak görevini kendileri yaptılar n. Öyle bir an oldu ki, Alexi
os Komnenos, Bryennios'un ordugahından adamların talan yü
rütmek üzere ayrılarak kıyıya indiklerini ve sonra döndüklerini,
geride [ordugah ta] o sırada pek az kimsenin kaldığını farketti.
Bunun üzerine kent kapılarını açtı, kendi adamlarıyla dışarıya
çıktı, onlara [ordugahta kalan az sayıda askere] saldırdı, bir 20
kadarını tutsak aldı ve ötekiler olup bitenleri anlamak için zaman
bulamadan, bu nlarla [tutsaklarla] birlikte kente döndü. Gerçek
ten, onun yiği tliği hemen herkesin ağzında ün kazandı. Ama kıs
kançlık Konstantinos'un [imparatorun küçük kardeşinin] içini o
kadar çok kemirdi ki, kendisini neden bu girişim sırasında yanı
na almadı diye onun yüzüne karş ı kınarnada bulunmaya kadar
işi vardırdı. Ancak, hükümdar, bu beceriden hoşnut kaldı ve onu
herkesin önünde övdü. Kaisar [imparatorun amcası i oannes Do
ukas] Komnenos'un yaptığı bu işi onun [Alexios Komnenos'un]
kendisinin torunuyla [yakın zamanda ölen oğl u Andronikos'un
kızı Eirene ile] nikah töreni yapılsın diye istekte bulunmak için
fırsa t saydı ve gerçekten de bu tören, kent kuşatması kaldırılır
kald ırılmaz, çabucak yapıldı [olasılıkla, 1 078 Ocak ayında]. işte
bu işler böyle oldu bitti.
ı 3 Daha birkaç yıl önce, ı07 ı 'de Romanos Diogenes yönetiminde muazzam
bir orduyla Büyük Selçuklu Sultanlığını yok etmek üzere bu Sultanlığın
iran'daki başkentini zaptetme seferine çıkabilmiş Rum imparatorluğunun,
kendi çıkarlarından başka hiçbir şeyi düşünmeyen Daukas'lar ailesinin yö
netiminde yalnızca 6 yıl sonra 1 077'de ne hale düştüğünü, bu anlatılanlar
pek açıkça ortaya koyuyor.
131
1 4. [loannes Bryenn ios kuşatmayı kaldırıp Edirne'ye,
ağabeyinin yanına dönüyor]
Bryennios'un kıt'alarının komutanı [olan kardeşi], kentin kuşatıl
masının çok zaman aldığını görerek ve orduya artık daha fazla çile
çektirrnek istemiyerek, kuşatmayı kaldırmak istedi, ama bunu yap
maya utandı ve belki de geri çekilirken bir terslik çıkar diye çekin
di. Bunun üzerine, kuşatmayı kaldırsın ve zararlı bir hal de ortaya
çıkmasın diye bir bahane aradı. Kendisi bu düşünceler içindeyken,
ona, kalabalık sayıda iskit'in [Peçeneğin] Rodop Dağlarını geçmiş ve
Balkan Yarımadasını, yakıp yıkarak, istila etmiş bulunduğu haber
verildi. Bu olayı bahane bularak, komutan kuşatmayı kaldırdı ve is
kitler üzerine atıldı. Onlarla geri dönüşleri sırasında karşılaşarak, on
ları tam bir yenilgiye uğrattı, pek çoğunu öldürdü ve kalabalık sa
yıda tutsakla ağabeyinin yanına döndü ı 4• Bu tutsaklar iskitlerle
[Peçeneklerle] o barış anlaşmasının yapılmasına ve bağlaşıklık ku
rulmasına vesile oldular. Çünkü [Peçenekler] bazı seçkin kişileri re
hine diye vererek kendilerinden tutsak edilmiş olanları geriye aldı
lar ve onun [Nikephoros Bryen nios'un] bağlaşıkları oldular.
132
biri olan [Afyon dolaylarında o zaman Pentapolis/Beşkent denen
Sandıklı yöresinin yerlisi] , hayli zaman önce imparator tarafından
Anadolud aki Anatalikon ilinin ı s sil ahlı kuwetler komutanlığına
atanmış bulunan Nikephoros Botaneiates, daha önceden hazır
landığı başkaidırıyı gerçekleştirdi. Gerçekten Batı 'da [Rumeli'nde]
karışıklığın hüküm sürdüğünü, bütün kentlerin Bryennios'un
egemenliğine düşmüş bulunduğunu öğrenince, o da Anado
lu'daki asker birliklerini bir araya topladı. O sırada Rumeli 'ndeki
illerd e bulunan, Em1r Erbasan'ı da -bu kişi, daha yukarıda anlat
tığımız üzere, çok ewelden, devletin dizginleri Romanos Dioge
nes'in elinde iken, Rumiara katıl mıştı- ken di yanına aldı ve kent
lere gelerek bunl arı kendisinin egemenliği altına koydu. Böylece
hepsi ona katılmış iken, soyu Bourtzios'lardan ve Melissenos'lar
dan gelen [Alexios Komnenos'un kızkardeşlerinden Eudokia 'nın
kocası], o zaman hüküm sürmekte olan imparatora [Mikhael Do
ukas'a] sadık kal mış Nikephoros Melissenos, Botaneiates'e karşı
saf tuttu. Onun yanına [Alexios Kornnenos'un eşi Eirene'nin kız
kardeşi Anna Doukaina ile evli, dolayısiyle Daukas'lar ailesinin
adamı] Georgios Palaiologos da geçti ; bu kişi, meşru hükümda
ra sadakatini sarsılmaz tutmak isteyen, yiğit ve savaş işlerinde en
beceri kli bir adamdı ; orada yönetici olan babasının bulunduğu
Mesopotami a'dan [Mesopotamia 'nın Rum imparatorluğu yön e
timindeki kuzey yanından ; Urfa, Mardin, Diyarbakır dolayların
dan] henüz gelmiş idi.
ı 5 Yaklaşık olarak, bugünkü Afyon, ısparta, Konya illerinin kapladığı alana ya
yılıyordu.
133
başkentte bulunanl arla, ileri gelen kişilere eğer kendisinin Rum
imparatorluğunun efendisi olmasına yardım edecek olurlarsa bü
yük ünvanlar ve ihsanlar vermeyi vaad ederek, gizlice iletişim kur
du. Gerek [imparatorun soylul ardan, ileri gelenlerden oluşan da
nışma meclisi, Senatus işlevindeki] Synkletos'un üyelerinden ge
rek yüksek rütbeli papazlar takımından pek çok kişi, imparatora
ve Hesaplayıcı'ya karşıt eğilimde bulun duklarından, bunlar ve
hepsinden de çok -kendisinden daha önce söz ettiğimiz- Antak
ya Patrik'i Aimilianos, kendi çıkarlarına hizmet etmek için fırsat
arıyorlardı. Buna karşılık imparator ve Hesaplayıcı, kent içinde on
lara karşı hüküm süren hoşnutsuzl u ğun farkında olmayarak, dı
şarıdaki düşmana [Anadolu daki Botaneiates'e] karşı yürütülecek
savaşla uğraşıyariardı ve Türklerin başına elçiler yollamaktaydılar;
o sırada onların [Türklerin] başı, Kutalmış'ın [özgün metinde: Ko
utloumous] oğlu Süleyman idi, bu kişinin Botaneia tes'e karşı sa
vaşmasını önerdiler [elbette ki bu yardım karşılığında ona Anado
ludan kentler, yöreler bağışlayacaklardı] . Bu kişi, onlarla bağlaşık
lık anlaşması yaptıktan sonra, ötekine karşı savaşı üstlendi ve o
andan başlayarak yolları nöbetçilendirdi, geçitleri tuttu ve Bota
neiates'in kuwetlerini ve ilerlemesini gözetim altına aldı. Beriki
[Botaneia tes] ise, Kü tahya'ya varıp da Süleyman hakkında haber
leri alınca, düşmanlarının [ordusunun] büyük sayısına karşılık kı
yas götürür oranda askeri ve gücü bulunmadığından, cingözce bir
plan tasarladı. Onların [düşmanlarının] kendisi geçecek diye bek
lediği doğru [kısa, ana] yolları bırakıp kullanmayarak, gece vakti
oradan [Kütahya'dan] ayrıldı ı 6, gözetleyicilerden sıynldı, Sakar
ya 'nın çok yakınında olan ve Nikaia/iznik ile arasında yaklaşık 200
mil bulunan, Atzoula adlı bir kaleye geldi ı 7, ardından hemen ora
dan ayrıldı ve Türkler onun harekete geçtiğini anlayamadan, Ni-
134
kaia/iznik doğrultusuna atıldı. Buna rağmen onlar kendisinin giz
lice geçişini ve yanındaki gücün ne kadar olduğunu öğrendiler ve
önce onu oyalamak ve ilerlemesini geciktirmek için az sayıda atlı
gönderdikten sonra, düzenli satlar halinde ona saldırdılar. Ama
tasarladıklarında başarısızlığa uğradılar. Ö nden gönderdikleri atlı
lar ona [Botaneiates'e] Nikaia/iznik'e varmasından az önce yetiş
tiler ı s ve naralar atarak, aklar fırlatarak onun ilerlemesini engel
l emeye çalıştılar. Ne var ki onun yanındakiler, az sayıda [birazdan
göreceğimiz üzere sadece 300 kişi kadar idiler] ama çok yiğit olan
savaşçılard ı ; Türklere doğru saldırdılar ve onların saldırısını bastır
dı lar. Ancak bun dan sonra yoldaşları belki Türklerin asıl ordusu
çıkagelir, bizi kuşatır ve tutsak alır diye çekindiklerin den, onlara
elçi olarak Emir Erbasan'ı gönderdiler; bu kişi, onl arla görüştük
ten sonra, onları para alıp çekilmeye razı etti ı 9; böylece bunlar
Rumların iznik'e varmasına izin verdiler.
135
1 7. [İznik, Bota n ei ates yan d a şlarına kucak açıyor]
işte onun ön semtlerine varmışlardı ki kıt'al ar halinde saf saf di
zilmiş büyük bir kalabalık gördüler ve onl arı ken dilerin e saldıra
cak düşmanlar sanarak, neredeyse korkudan donup kaldılar ve
sel amete çıkabilmek için tüm umutlarını yitirdiler. Çünkü, pek az
sayıda olduklarından, bu kadar büyük bir kalabalıkla çarpışmak
onl ara olanaksız görünmüştü ; beri yandan, geriye dönmek de
çok tehlikeli idi. Bu yüzden o kişilere kim olduklarını ve ne iste
diklerini sormak üzere ulaklar gönderdiler ve karşıdakiler bir
ağızdan Botaneiates'i "Yaşasın Rumların imparatoru !" diye bi at
bağırmasıyla alkışlamaya koyuldular. Bunun kendisine haber ve
rilmesiyle o da korkusundan kurtu l d u ; işte bu tuhaf biçimde,
tehlikeyi atiatarak iznik'e girdi. Çünkü işin başında kendisiyle
birlikte olarak başkaldırıya girişenler 300 kişiden fazla değildi ve
onlarla birlikte pek çok pusudan geçerek -çünkü kendisine düş
man olanlar çok idi- Tanrının Takdiri sayesinde selamete çıkma
yı becermişlerdi. Böylece, bir kez daha Tanrı göstermişti ki, ken
disi izin verdiğinde, haset [imparatoru devirip onun yerine geç
mek hırsı] üstünlük sağlar. Ama buna izin vermezse [ki yazarımı
zın babası için Tanrı bu izni vermemiştir], hırs boşunadır, tıpkı
askerler yönünden, bölükler yönünden kalabalığın ve kıt'aların
kusursuz biçimde saf saf dizilişinin boşuna olması gibi; ve en
akıllıca strateji tasarımları ve plan ları nafiledir, hepten işe yara
mazdır.
136
ha önceden onunla gizlice iletişim kurmuş ve ondan [imparato
ra özgü] altın yal dızlı mürekkeple mühürlenmiş mektuplar almış
lardı. Böylece, nam lı "Tanrının Soph ia 'sı/Bil geliği" kilisesinde
[Ayia Sophia/Kutsal Bilgelik kilisesin del toplanmaya ; kendi söz
lerinin geçtiği kişileri silahlandırmaya, zincire vurul muş kişileri
zindandan çıkartmaya ve sonra da komploya katılmamış olan
yüksek makam sahiplerine başvurup onl arı da ortak eylemde bu
lunmak için davet etmeye karar verdil er. Komplonun esinlendiri
cileri, kurnaz ve eylemci bir adam olan, halkı tahrik etmek için
herkesten daha çok güce ve isteğe sahip [Antakya Patriği] Aimi
lianos ile, onun yanı sıra, Ayan Meclisi 'nin bazı üyeleri idiler.
Böylece bunlar, eyleme geçmeden önce Kaisar'ı [ioannes Do
ukas'ı] da yanlarına çekmeyi amaca uygun olur sayarak, bu iş için
zeka ve deneyim yönünden çok kişiyi geçen bir adam olan Mik
hael Barys'i gönderdiler. O dönemde Kaisar Blakherna'lılar [sem
tin in; şimdiki Ayvan Saray semtinin] kilisesinde kalmakta idi ve
denk gelme sonucunda imparatorun ken disi de o sırada orada
bulunuyordu. Böylece Barys akşamın geç vaktinde onunla [Ka
isar ile] karşılaştığında, olan bitenleri ona anla ttı ve Botaneiates
tarafından gönderilmiş olan, altın yaldızlı mürekkeple mühürlen
miş mektubu gizlice gösterdi ; Botaneiates [bu mektupta] Kaisar'a
pek çok ünvanlar ve ihsanlar vaad ediyordu. Kaisar bunu duyar
duymaz, hiç mi hiç vakit geçirmeden, ona ya nıt verdi ve kendi
sinin hiçbir biçimde yeğeninin ve imparatorun [yeğeni olan im
paratorun] çıkarlarına ihanet etmeyeceği ve gerekenin ... z o oldu
ğunu söyledi. Barys gitmeye hazırlanırken, onu Hesaplayıcı'ya
gönderdi ve bu kişinin [Hesaplayıcı Nikephoros'un] onu dinleme
sini, sonra da duyduklarını imparatora aktarmasını ve alı nacak
önlemleri düşünmesini rica etti.
137
1 9 . [1 oannes Doukas'm yeni entrikaları ; i mparatoru de
virmek için B otaneiates yandaşları harekete geçiyor]
Baıys ayrılmadan önce, [Kaisar] kendi adamlarından birini çağır
dı ve komploculara gönderip kendil erine şu haberi iletti ki, eğer
[Baıys] yakalanırsa, kırbaçlanmalara ve sorgulama işkencesine
katlanması olanaksız bulunduğundan, bildiği herşeyi h emen açı
ğa vuracaktır. "Düşünün" dedi, "kendi çıkarlarınızın doğrultu
su nda çabucak karar vermeye çabalayın"2 ı . Bu sözleri dedikten
sonra kendisi [Kaisar] Hesaplayıcı'nın yanına götürüldü ve bildi
ği her ne varsa söyledi, heriki de bunların hepsini hükümdara ak
tardı. Rastlantı sonucu o sırada Alexios Komnenos da orada bu
lunuyordu ve kendisine kanısının n e olduğu sorulup konuşması
istendiğinde, çok yerinde öğütler verdi, çabucak asker gönderip
komplocuların elebaşılarını tutuklamayı önerdi. Bu öneri gerek
Kaisar'a gerek Hesaplayıcı'ya çok yerinde göründü, ama impara
torun hoşuna gitmedi ; çünkü o, artık vakit çok geç olduğundan,
herhangi bir kimsenin tutuklanması halinde kentte şamata ve
kargaşanın patlak verebileceğine inanıyordu. Tanrının Takdiri bir
kez daha hükümdarı o kararını şaşırtıp gerekli doğrultudan sap
tırmıştı ve onu, berikilerin [komplocul arın] tu tuklanmasını ertesi
güne ertelemeye yöneltmişti ; bunların hepsi gündoğumu önce
sinin erken saa tinde Ayia Sophia kilisesinde toplandılar ve ken
tin zindanlarını açıp gerek mahkumları gerek her birinin ne ka
dar hizmetkarı ve kölesi varsa onları silahlandırdıktan sonra,
komploya katılmamış ileri gelenleri [olanlardan] bilgilendirdiler
ve onları, eğer kendi yanlarında yer almazlarsa ve bunlara ka tıl
mazlarsa evlerini yakacaklarını söyleyerek tehdid ettiler. Gönder
dikleri ulakların ellerinde şunları söyleyen mektuplar vard ı : "Kut
sallar Kutsalı Patrikler LYani, i stanbul Patriği Konsta ntinos Kos-
138
mas ile Antakya Patriği Aimilianos], Patrikhane Metropolitler Ku
rulu ve Synkletos/Ayan Meclisi, sizi ünlü Ayia Sophia kilisesin e
davet etmektedirler". Ve bunun üzerine oraya kimileri ken di iste
ğiyle, kimileri kendi isteği yokken [mecburen], akın akın doluştu.
139
ol masın gerçekleşecek d iye yazgılamış ise, hoşnutlukla kabul
ederim. Ama sen, eğer istiyorsan benim yerime kardeşim Kons
tantinos'u hükümdar yap". Sözleri bunlardı ; ama Alexios söyle
nenlerin yazıya geçirilmesini istedi. Ferman hemen düzenlendi ve
mühürlendi ve imparatorun kendisi hemen Blakherna'lılar sem
tindeki [Ayvan Saray'dakil Tanrının Anası [Meryem Ana] kilisesi
ne geçti [25 ya da 3 1 Mart, ı 078] ; Komnenos ise, fermanı ala
rak, Konstantinos'un ya nına gitmek üzere ayrıldı ve ona, kendi
sinin ardı sıra saraya gelmesi, hükümdarlığı üstlenmesi ricası nda
bulundu. Ama bu kişi, genç işi düşüncelerle yanlış yola saparak
ve kendisi için herşeyin Botaneiates imparator olursa !yine de]
yolunda gideceğin e inanarak, hükümdarlığı kabul etmedi22 ve
Boğaz'ı geçip [ Ü sküdar'da ordugah kurmuş] Bota neiates'in yanı
na gitmeyi istedi. Bunun üzerine onlar [Aiexios ile bu Konstan
tinos] böyle yaptılar.
22 Yazarımız, buradaki anlatımında eksiklik bırakıyor. Daha önce ania tmıştı ki,
Alexios Komnenos bu Konstantinos'u peşine takıp lmparator yapmak üze
re saraya götürmüştü, ama yolda (herhalde, Alexios'un ve adamlarının, "Ye
ni imparatora biat edin, yaşasın Rumiann imparatoru Konstantinos diye
bağırın" demeleri üzerine) halk büyük h oşnutsuzluk gösterip biz bunu is
temeyiz diye bağırmış çağırmış, Konstantinos çok korkmuş ve Alexios'a,
özetle, "Artık benim üzerimde baskı yapma, ben hükümdar olmak istemi
yorum" demişti (yukarıda s. ı 9).
140
[Kadıköy yakınlarında idi] vardı ve orada kalıp, imparatora özgü
hızlı savaş gemisinin gelmesi ve geri kalan hazırlıkların yapılma
sı için beklerneye başladı. i şte o zaman iki genç, Mor Odada
Doğmuş Konstantinos ile Alexios Komnenos da onun yanına
ulaştılar; biri [Konstantin os] kendi başına n e haller geleceğini,
deneyimle öğrenmeden önce, bilemiyordu ; öteki [Alexios] ise
herşeyi, daha olup bitmeden, görebilmiş ve önceden açıklamıştı.
Böylece Komnenos, h ükümdarın [Botaneiates'in] ona [Konstan
tinos'a] elini vermediği gibi onu kucaklamadığını da görünce,
şimdi den devlet başı olmuş durumdaki kişiye şu sözlerle h itab
etti : "Ey kusursuz hükümdar; bilirsin ki bu Mor Odada Doğmuş
kişi, kendi ağabeyi hükümdar tahtı na çıkınca, onun hiçbir lutfu
nu elde etmedi, tersin e tüm yaşamını sanki karanlık bir zindan
da hapsedilmiş gibi geçirdi. Bu yüzden şimdi, eğer sen şah ane
hükümdarın şefkatin e ve kendisin e babaca özen göstermesine
nail olursa senin bu karanlığı dağıtaeağın ve en berrak bir ışığın
pırıldayacağı yolunda altın umutlar besliyor".
141
beklediği yere, Ü sküdar'daki çıkıntıya] vardığında, imparator hiz
metindeki hızlı savaş gemisi onu aldı ve hemen, yaşasın bağır
malarıyla alkışlar arasında, saraya doğru yelken açtı [3 Nisan
1 078, Büyük 1-lafta denen Paskalya yortusu haftası içindeki Salı
gününün sabahında].
142
ra gitmiş ve orada kalmıştı23. Ancak Botaneiates, Kaisar'ın öneri
sinin uygunluğuna kanaat getirerek, daha sonraki anlatımımızın
en açık biçimde kanıtiayacağı üzere, eşi olmak üzere onu yeğle
yince24, Kaisar onu çağırttı ve saraya getirtti. Bunun üzerine ni
kah ayini için herşey hazır edilmişken ve artık i mparator ile im
paratoriçe damat-gelin olarak kilisenin kapıları önünde ayakta
durmakta iken, nikahı kıyacak papazın aklı başına gel di ve [bu
nikahı kıydı diye] görevden atılmaktan korktu, çünkü gelinin ko
cası [eski] imparator Daukas olsun Botaneiates'in ikinci karısı ol
sun hala yaşamakta idiler. Bunları akıl ed erek ve yapacağı işin ay
nı zamanda hem [ka dın için] zinayı hem de [erkek için] üçün cü
evli liği ku tsa ma içeriğinde olmakla nasıl bir günaha dönüşeceği
ni görerek, kilisenin basamaklarından daha il eriye gitmekte du
raksadı. Kaisar bunu görüp papazı h angi düşüncenin sıkıntıya
sokmakta ol duğunu anlayarak, belki de Patrik bütün bu halleri
öğrenir de nikah kıyılacak sözl eşmesini iptal ediverir ve impara
tor da yeniden Eudokia ile evl enme tasarımına dön er diye içinde
eza duydu25. Ancak, orada hazır bulunan kişiler nedeniyle aklın
dan geçeni [herkesin önünde] söylemek istemediğinden, gözleri
ni larunu [yakın zamanda ölmüş oğlu Andronikos'un oğlu, ya
zarımızın eşi Anna Komnena'nın dayısı] Mikhael Doukas'a diker
ve bakışlarıyla ona, söylemek istediklerini anlatmak ister. Bunun
üzerine o delikanlı, papazın duraksamada olduğunu, Kaisar'ın
bakışlarının da kendi üzeri ne olduğunu farkederek, ne yapmak
gerektiğini çabucak anladı ve hemen nikahı kıyacak başka bir
papaz buldu, ama bunu belli etmedi ve kendisi nikahı kıymak
ta duraksayan papaza yaklaşıp ona seslendi. Bu kişi, ken disi ni
çin çağınlıyor diye öğrenmek istedi ; M ikhael onu cübbesin den
143
tutup çekerek, sakin sakin oradan uzaklaştırdı ve yerine öteki pa
pazı geçirdi, bu kişi de nikahı kıydı. Bu olay sebebiyle Kaisar, im
paratoriçenin gözünde büyük etkinlik [ve minnet] kazandı.
144
DÖRDÜNCÜ KlTAP
145
askerlere ve Ayan M eclisi üyelerinin oğullarına ya da bunların
yanı sıra kendini bir hizmete vakfetmişlik göstereniere da ğıtılmı
yor, tersine bunları isteyen herkese veriliyordu. Bu hal, Rumlar
ca ophphiki o 'lar [makam sahibi yapma buyrultuları] d enenler
bakımından da gerçekleşiyordu ; öyle ki giderler gelirleri aşar ol
du. Sonunda, bu nedenle sonradan, çok geçmeden, [devlet ha
zinesi için] para kıtlığı çıktığından, devletin [darpha nede] kestir
diği madeni para içine ka tkı maddeleri katılması -eldeki al tın
konusunda sıkın tıya düşül mesi yüzünden, imparatorun ünvan
ve makam sahibi kişilere bağışladığı araziler yüzünden-, kendi
ni gösterdi2. Asia'nın [Anadolunun] hazineye sağladığı paraların
akışı, bütün Asia'n ı n Türklerce zaptedil mesi sonucunda kuru
yun ca ve Avrupa'dan [imparatorl uğun Rumeli'ndeki toprakla
rın dan] eld e edilen gelir dahi tümüyle yok olunca ve daha ön
ceden [hazinede] var olan birikimler tümüyl e harcanınca, impa
ra torluk hazinesi n d e olağanüstü para kıtlığı ortaya çıktı . işte
böylece o [Bota neiates], cömert görünmek isterken, daha önce
söylemiş bul unduğumuz gibi, kentin [başkentin, başkent halkı-
2 Alexios Komnenos ü ç yıl sonra, ı oaı 'de, Botaneiates'i devirip onun yerine
geçince, bu ünvan ve makam sahiplerine hazineden para ödenmesine son
vermiştir. Çaka Bey'in de geliri böylece kesildi ve artık yüzüne bakan olma
dı; bunun kızgınlığıyla saraydan ayrıldı ve sırf Rumların eski bir saray ada
mı olarak (yanında hiçbir savaşçı topluluğu, Türk aşireti vb. ol madan) izmir
yöresine gelip oradaki hoşnutsuz yerli Rum halkın kendini önder tanıması
nı sağlayarak orada bir korsan dona n ması oluşturdu, bir korsan beyliği kur
du (ve sonra Türklerden de onun yanına gelen çok oldu). Bunları, Çaka,
üzerine Alexios Komnenos tarafından gönderilen komutana kendisi anlat
mıştır (Anna Komnena, Türkçe çeviride s. 23 2-233). Anadoluda akına çık
mışken tutsak edilmesinden sonra başına gelenleri Çaka şöyle özetliyor:
"Nikephoros Botaneiates'e armağan edilir edilmez bana Protoııobilissimos
sanının verilmesiyle onurlandırıldım, en değerli armağanlara boğuldum
[bana çok yüksek aylıklar bağlandı] ve ona bağımlılık sözü verdim. Ne var
ki, Alexios Komnenos'un devlet dizginlerini eline geçirmesinden bu yana
her işim bozuldu. işte şimdi benim giriştiğim düşmanca tutumun nedeni
ni sana açıklamaya geldim. Bunu lmparator da öğrensin ve eğer ortaya çı
kan düşmanlığa bir son vermek istiyorsa, benim hak etmiş olup da sonra
yoksun bırakıldıklarımın tümünü bana geri versin."
146
nın] gönlünü kazanmak isteyerek, cömertliğin aşırı ölçüde kö
tüye kullanımını yaptı.
147
Masour] ve Süleyman [özgün meti n d e : Solyman] idiler; bunlar,
hemen 2000 kadar adam gönderdil er ve derhal, daha başkaları
nı da hazırladılar. Dol ayısiyle h enüz [bu] bağlaşıkl ar gel meden,
[Botaneiates] elçiler göndermeye karar verdi ve o sıra da Başkan
ünvanına sahip bulunan, aklı başında ve eğitimli kişi , bir devlet
adamını bezeyen h er türlü erdeml e nasiplenmiş Konstantinos
Khoirosphaktes ile soy kökeni Phrygia'nın Beşkentler'inden [Af
yon 'daki San dıklı yöresinden] olan, yetenekli ve eylemci adam,
... soyun dan4 ve imparator N ikephoros'un hısımı Straboroma
nos, [Bryennios'a] gittiler. Böylece yola çıktılar ve ordusunu
kıt'alar halinde sa f saf d ü zene sokmuş, [piyadenin geri d e kalma
ması için, hepsini] yürüyüş hızında ilerietmekte olan Bryen nios
ile, Theod osiopolis [d aha çok bilinen adı Apros/Apri olan kent]
yakınında [i necik dolayların da] karşılaştılars. Ve daha h enüz
uzakta bulundukları sırada, satlar halinde dizilişleri ve ordunun
kusursuz düzenini görerek hem ordunun kalabalık sayısı na hem
de düzenliliğine hayran kal dılar ve onun başı [Bryenni os] hak
kında beğeniyle konuştular. Yaklaştıkları sırada, koru ma birliği
erlerinin başı, on ların varışını, imparator olma iddiacısı na haber
verdi. Bunun üzerin e o da ordunun durdurulmasını emretti ve
yanına en yüksek rütbeli subayları, Makedonyalılar birlikleri nin
ve Trakyalılar birlikl erinin komutanlarını, atlı birlikler yüzbaşıla
rını ve ayandan olanları alarak, satlar halinde diziimiş kıt'a lar
dan biraz uzağa gitti. Ve herkesin atlardan inmesi ve birbirinin
yanında olarak dizilmesi sonrasın da, yalnız o at üzerinde, kır
donlu [ak] bir at'a binmiş olarak kal dı ; sil ah taşımıyordu ama
kendisini daha da yakışıklı gösteren -biçim yönünden ihtişamlı
bir adamdı ve konuşmad a son derecede yetenekliydi- imparato-
148
ra özgü [mor] giysi, üzerindeydi. Böylece, elçiler yaklaşınca ve
ona, elçil erin a d et edinilmiş sel amlama sözl eriyle hitab ettikten
ve kend isi de yumuşak davranışla onl ara karşılık verdikten son
ra, kendisi n e h a n gi nedenle gelmiş bulund uklarını söylemeleri
ni diledi. Bu kişiler, imparator tarafından barış, çatışmaya son
verilmesi ve b ağlaşıklık kurulması amacıyla müzakere yürütmek
için gönderil miş bulundukl arı yolunda yanıt verince, kend isi ye
niden söz yöneltip, anlaşma önerisinde hangi ilkelerle barış kur
mak istediklerini sordu. Bu kişiler de ona, imparatorun dilekle
ri ni ayrıntılı olarak aktardıl ar. Asıl gerekli müzakereyi Straboro
manos yürüttü, çünkü bu kişi elçiler kurulunun başıydı, impa
ratorun hısımı olan biriydi ; oysa öteki i mpara tor olma iddiacısı
nı ikna etmek için gön derilmişti, çünkü onunla aralarında kayın
hısımlığı [evlenme ile oluşmuş hısıml ık] bulunmaktaydı.
149
verdiği ünvanı kabul ettiğini söyledi. Ancak, barışın getireceği
gönençten tek başına kendisi yararlanmayıp, bu girişime kendi
siyle birlikte ka tıl an herkesin, gerek komutanların ve askerlerin
gerek ayan-eşraf takımının da, nasiplenmesini istiyordu ; çünkü
onların yararına ihanet etmeyi dinsizce bir iş sayıyordu. Böylesi
gerçekten de sırf kendi kendine hi zmet etmekle bencilliğin, ya
h ut daha doğrusu insaniyetsizliğin, doruğa çıkması olurdu. i şte
bu yüzden, eğer daha önce bu kişilerin durumu güvenceye bağ
lanmazsa, oğul edinilmeyi ve ünvan verilmesini kabul etmiye
cekti. Dolayısiyle, imparatorun öncelikle ken disinin bu kişilere
yaptığı vaatleri [sen şu makamda yönetici olacaksın, şu arazi sa
na arpalık verilecek gibi vaatlerinil onaylamasını ve böylece
[bundan sonra] Kent'ten Patrik ile birlikte çıkıp, göksel güçlerin
serdan [Başmelek] Mikhael 'e adanmış olan ve Trakya 'daki Da
mokrania köyü nde [Büyükçekmece yakının da] bulunan kiliseye
gelmesini ve Kaisar'ın [Kaisar rütbesi verilmekte olan kendisinin]
oğul edinme ayini töreninin ve taç giydirme töreninin, adet ol
muş biçimde yürü tül mek üzere, orada yapıl masını istiyordu. El
çiler kendisine törenin Ken tlerin Sultanı'nda [böyle törenierin
yapılageldiği Ayia Sophia kilisesindel yapılmasını niçin isteme
diğini sorduklarında, kendisinin Tan rıdan başka hiçkimseden
korkusu olmadığı [tu tumunun korku eseri diye yorumlanmama
sı gerektiği], ancak imparatorun çevresinde bulunan kişil erin
çağuna güven duymadığı yanıtını verdi.
ıso
Komnenos'u] orduyla [Bryennios üzerine] göndermeye karar ve
rildi ; çünkü Bryennios olmayacak şeyler talep ediyor göründü
ğün den, anlaşmaya vanlabileceğind en umut kesilmişti. Böylece
Komnenos yanında bağlaşık Türkler [Süleyman Şah 'ın ilk gön
derdiği atlılar] ve imparator Botaneiates'in yanı sıra [onun baş
kaldırısını başlattığı sırada kendisiyle birlikte yola çıkan ilk 300
asker içinde] gelen Khüma/Gümüşsu 'lular denen askerler6, ayrı
ca italya 'dan gelmiş Frank'ların kıt'alarından biri, ve Öl ümsüzler
denen özel birliğin bir bölümü bulunduğu halde, [başkentten]
çıktı. Ö lü msüzler kimlerdi, bunu açıklamamız gerek. [Devrilmiş]
imparator Mikhael, daha doğrusu [onun baş adamı, en büyük
sivil yöneti cilik makamına getirdiği] Hesaplayıcı hadım Nikep
horos, bütün Doğu ordusunun [Anadolu Türklerin eline geçtiği
için] yok'a dönüştüğünü görerek, elinden gel diğin ce, yeni bir
ordu ol uşturmaya çabaladı. Asia 'ya [Anadolu'da h;ll a başkentle
bağlantısı bulunan yerlere] dağılmış adamları toplayarak ve bun
ları ücretli asker hizmetinde kullanarak, onlara zırhlar giydirdi,
kalkanlar, tolgalar ve mızraklar verdi. Bunların başına komutan
lardan birini geçirdikten sonra -becerisiyle ve yeteneğiyle onları
eğitmek işine uygun bulunan bu kişi, imparator Mikhael'in hısı
mı, yakın dostu ve yoldaşı, Kappadokia'lı Konstantinos idi- o ki
şi aracılığıyla onl ara idrnanlar yaptırdı ve onları askerlik konusun
da eğitti. Bunlar ata güvenle binmeyi becerebilecek ve silahları
yeterince kullanabilecek h a l e gelir gelmez, kendisi n i n
[Hesaplayıcının] kanısınca beden yönünden de iyi düzeyde eği
tim gördükten sonra, onl arı moral yönünden de idrnandan ge
çirmek istedi. Böylece onl arı idrnan için hazırlarken, mızrakların
ucundaki temrenleri çıkarttı ve onları takımlar halinde ayırdıktan
ve birbirinin karşısında dizdikten sonra, onl ara, at üzerine binmiş
olarak birbirine şiddetle saldırmalarını ve [hasım durumunda
6 Khiıma/Gümüşsu, Uşak ile Dinar arasında orta yer yakınındadır. Bu yer hal
kının o sıralarda henüz tam Rumlaşmayıp eski Anadalulu kültüre geniş öl
çüde bağlı kaldığı Anna Komnena'nın yapıtında "Rumlar ve Khiıma'lılar"
denmesinden anlaşılıyor (Türkçe çeviride s. 1 24 ve orada d n . 6).
151
olan karşısındakilerel mızraklarla güçleri yettiğince vurmalarını
emretti ve en büyük atılganlığı gösterenleri en ön sıraya koydu
[çavuş yaptı]. Böylece pek çok çatışmada kendilerini seçkinlikle
göstermiş olanl ara Ö lü msüzler dedi ; bu yolda, onların hepsi,
kendisinin kurd u ğu bir kıt'ayı oluşturur h al e geldiler7.
7 Ölü msüzler, aslında, Iran'da Pers Imparatorluğu zamanında Şah'ın özel ko
ruma birliğinin adıydı; bunlardan biri ölünce yerine hemen başkası geçiril
diği için tüm olarak birliğin adı böyle "Ölümsüzler" imiş (Herodotos, Vll
83).
8 Adı verilen ova vb. yerlerin hiçbirinin lokalizasyonu güvenle yapılabilmiş de
ğildir. Ben Almyros adının, Herodotos'a "naz1re" olarak, Çanakkale Boğazı
152
6. [Asi Bryennios ordusunun d urum u ]
Bryennios, akşam vakti, orada bulunan Tanrı nın Anası 'na a d a n
m ı ş kiliseye gittikten v e adeti olduğu üzere ayine katıld ıktan
sonra, düşmanlannın Kalobrye'de ordugah kurduğunu öğren in
ce (gerçekten, Komnenos ordusund aki Türklerden bazılan gece
Bryennios ordusunu gözetlerneye gitmişler ama nö betçilerin üs
tüne düşmüşler, tutsak alınmışlar ve [ordugaha] getirilince her
şeyi itiraf etmişlerdi) gündoğumunda kalkıp yola çıktı , bütün
orduya silaha sarılmalarını emretti ve orduyu takımiara ayırarak
dizdi. Seçtiği diziliş şöyleydi : sağ kanadın başında kardeşi Ko
uropalates ün vanlı ioannes bulunuyordu ; onu Başkomutan ata
mıştı. Bu kıt'a [sağ kanadı oluşturan kıt'alar birliği] içinde şu
153
ünlü Maniakes'in9 halya 'dan getirmiş bulunduğu [ücretli asker,
zırhlı atlı] Frank'lar ve Thessalia'dan gelme bazı atlılar, bir d e
M uhafız Birliği askeri denenlerden önemli bir bölüm vardı ; bun
ların h epsi 5 000 kişiden az değildi. işte sağ kanadın düzeni
böyleydi . Sol kanatta komutan, karakteri, iyi yetiştirilmişliği ve
askerlik yönün den yetenekleri bakımından seçkin kişi olan Ka
takalon ü nvanlı Tarkhaniotes idi ve bu ordu bölümü Makedon
yalıları n ve Trakyalıların birliklerinden o l uşuyordu , bunların sa
yısı 3 000 adama varıyordu. Son olarak, merkezdeki ordu bölü
müne Bryennios'un kendisi komuta ediyordu ve burada hem
Makedonya 'nın hem de Trakya 'nın bütün ayan -eşrafı [a damla
rı, köleleriyle birlikte] toplanmış bulunuyordu, ayrıca Tesalya 'lı
atlıl ardan seçkin olanlar vardı. Sol kanadın dışında [ötesinde]
bağlaşık [ücretli asker] iskit'ler [Peçenekler] dizilmişlerdi ve bun
ların dizisi nin uzunluğu iki stadian kadar bir mesafeyi aşkındı.
i şte ordu böyle dizilmişti ; uzunlamasına falanks [askerler aralık
sız yanyana, mızrakları ileriye uzatılmış] düzenindeydi ; d üşman
görünüp d e borazan saldırı işareti havasını çalınca iskit'ler [Pe
çenekler] kıt'asının n ara lar atarak, bağırıp çağırarak düşmanın
arkası na doğru [çevirme yapmak amacıyla] saldırıya geçmesi
emredilmişti. i şte onların başlarına [takım komutanları du ru
munda olan Beyl erine] verilen emirler böyleydi lD.
154
peye tırmandı ve hasımlarını gözetledi. Böylece gördü ki düşman
kalabalıktır; askerlerinin daha düşmana saldırmadan kaçmaya
koyulacaklarından ürkerek, çok yerinde ve aynı zamanda pek
akıllıca bir karar aldı, yani ordusunun düşmanı hiç mi hiç görme
mesini ayarlamayı düşündü. O gün çatışmaya girmek kendisini
özellikle şu yönden korkutuyordu ki, imparatorun düşün cesine
karşıt davranmış olacaktı ; gerçekten bir önceki akşam lmparator
dan ona ça tışmaya girmemesini, Türklerin henüz göndermiş bu
lunduğu (yeni] bağlaşık birliklerin oraya varışını beklemesini em
reden mektuplar yollan mıştı. Ancak, savaşa girmeden beklemek,
ola naksızdı, çünkü düşmanlar şimdiden oraya varmışlardı, oysa
savaşa tutuşmadan geriye çekilmeyi kendisi onursuzluk sayıyor
du. Bu yüzden, imparatordan çekinip de böylece korkakça ve er
kekliğe sığmaz biçimde geriye dönüp kaçmaktansa, ya savaşı ka
zanmaya ya da çarpışarak can vermeye karar verdi . Bunun üze
rine araziyi inceledi ve gördü ki arazi bir yandan [denize yakın
güney yanından] açıktır, oysa diğer [kuzey] yanda tepeler ve dar
vadiler vardır; öyle ki kıt'alarının bir bölü münün Bryennios'dan
saklan ması ve [sadece] diğer bölümünün görünmesi olanağı var
dır; ordusunu silahlandırdı [savaşa hazır ol komutu verdi] ve onu
ikiye ayırd ı ; Ö lü msüzler'le Frankların komutasını kendi aldı, Kho
ma/ Gümüşsu'luların ve [ilk gönderilip kendi yanına gelmiş bu
lunan] Türklerin komutasını Konsta ntinos Katakalon'a bıraktı ;
bu Türkleri i skit'ler [Peçenekler] kıt'asının karşısına dizdi.
155
dı ve kendisine d oğru saldıran Ölümsüzler ile diğerleri içinde en
önde olanı yere serdi ve bütün kıt'ayı yeniden toparlayarak ha
sımlarını durdurdu. Böylece, Ö lü msüzler'in hepsi gerilediler. Ale
xios Komnenos düşmanın ardında bulunuyordu ve kendi kıt'ası
nın da arkasından geldiğini sanarak kendisi yiğitçe çarpışıyor ve
üzerine saldıranları hakiayıp duruyordu. Ancak, kıt'asının kaçışa
koyulmuş bulunduğunu görünce, kendi yakınlarını bir araya top
ladı -gerçekten, kendi yakınlarından olan birkaç tane, sayısı 6
kadar, iyi asker yanında bulunuyordu- ve gözüpek bir karara var
dı: Bryennios'un arkasına dolanacaktı ve kendi adamlarıyla bir
leşerek, ona yaklaşıncaya kadar sakin sakin [düşman olduklarını
belli etmeden] ilerleyecekler ve onun [Bryenni os'un] yakınına
geldiklerinde hepsi kılıçlarını çekecekler, onu öldüreceklerdi. Ve
eğer yakınları ölür, kendi de onlarla birlikte can verirse, böyle bir
hal [yeni gelecek Türkler de oraya varmadan savaşa girme diyen]
imparatorun buyruğunun dinlenmemesi n edeniyle kendisini
bekleyen cezaya maruz kalmaktan, ona göre, daha çok yeğlene
cek şey idi. Ancak onu bu girişimden, daha önce sözünü ettiği
miz Theodotos vazgeçirdi; dedi ki, bu tasarım aşın ölçüde gözü
kara bir tasarımdır ve aynı zamanda akılsızca dır, ve şimdi düşman
ordusunun içinden ayrılıp kendilerinin ordusu içine dönmek ge
rekmektedir. Ve kendi ordusuyla birleştiği zaman da, isterse, ora
dan kendisine yardımcı olacak dilediği kadar kişiyi yanına alıp
gözükara atılıma girişebilir. işte böylece sağ kanattaki [düşmanın
sağ kanadı içindeki] girişim son buldu.
156
nun artçı birliğinin ön koruyucui anna karşı atılıp saldırdılar ve
hizmetkarlan soyup a tları ve ganimetieri al dıktan sonra, kendi
memleketlerine döndüler ı ı. lşte bu yüzden ordu satlannda kar
gaşa ortaya çıktı, çünkü Rumlarca touldo [başıbozuklar] diye
adlandırılanları 1 2 koruya n lar, lski tlerin korkusundan bunların
[başıbozukların] arasına sığındılar, alay sancakları da birbirine
karıştı. Hala Bryennios'un ordugahında [onun ordusunun ana
kitlesi içinde] bulunan Alexios Komnen os, durum u görerek, tol
gasının [alın dan aşağıya indirilen] siperlik bölümü ile yüzünü
örttü ve Bryen nios'un, [imparatora özgü] mor eğerle ve altın
renkli haşa örtüsüyle bezenmiş imparator atlarından birini gö
türmekte olan, seyislerinden birini öldürdükten sonra o atı, ke
za adet üzere [atın yanına takılmış olarak] imparatorun yolcu
luğunda onunla birlikte giden kıl ıçları aldı ve h er türlü tehlike
d en uzaklaşınca, bu atı bir bağırıcıyla birlikte [kendi askerlerinin
bulund uğu arazi bölümüne] yolladı ; bu bağırı cı, yapabildiğince
yüksek sesle, Bryennios'un öldürülmüş [ve işte atının, kılıçları
nın da ele geçirilmiş] bulunduğunu haykırıyordu . Bu haber, kaç
maya koyulmuş olanlardan birçoğunun yerinde kalması ve kimi
nin d e geriye dönmesi sonucunu d oğurdu. Çünkü gerçekten de,
[Bryen nios tarafından] kovalama [ve çevirme] yapmakla görev
lendirilen lskitler Bryennios'un adamlarına saldırınca, Alexios
Komnenos'un askerleri, kimse onları kavalayıp izlem ediğinden,
artık daha fazla uzağa gitmemişl erdi, tersine yakın larda dolanı
yarıardı ve kendi kendilerine, n e yapmalı diye soruyorlard ı ; bu
kişiler [atlarından inerek] yere ayak bastıkları sırada, bağıncı on
lara atı ve kıl ı çl arı gösterd i ; haykırarak, Bryennios'un öldüğünü
açık açık ilan etti ve herkes onun çevresinde toplandı.
157
1 0. [Aiexios komutasındaki ordu kaçmaya başlamışken
Türkler yetişiyor ve savaşa katılıyor]
Hal böyleyken bir olay daha gerçekleşti ; i mparator tarafından
takviye gücü olarak önemli bir Türk birliği gönderildi ve bunla
rın [savaş alanına] varışı, tam çarpışmanın yapılmakta olduğu ve
[Alexios Komnenos komutasın daki] ordunun kaçmaya başlama
sı anına denk düştü. i şte bunlar [Türkler] kaçanları gördüler ve
Başkomutanın n erede olduğunu sorup araştırdılar, onunla bu
luştular, onu cesaretlenmeye teşvik ettilern ve ondan, düşmanı
ken dilerine göstermesini istediler. O da, bunların başını kendi
yanına alarak, bir tepeye tırmandı ; buradan düşman görünüyor
du ve o yerden onl arı [d üşmanları] bu kişiye gösterdi. Böylece
ikisi, düşman birlikleri topl umunun karışıklığa düşmüş halini,
sanki manevra yapmıyormuş gibi hiçbir düzeni olmadan manev
ra yaptığını ve çözülmüş göründüğünü gözlemledil er. Gerçekten
de [Bryennios ordusunda] herkes kaygısızdı, artık çatışmayı ka
zanmış ve düşmanı kaçırtmış olduklarını sanıyorlardı, çünkü
gerçekten d e Botaneiates'in Franklarının tümü Bryennios'unki
lere katılmışlardı ve atlarından in erek kendilerin in ulusal adeti
olduğu üzere karşısındakine güvenini gösterme davranışı ol arak
[sağ] ellerini konuştuğu kişinin eline koyuyarl ardı [birbirinin sa ğ
elini sıkıyorlardı, tokalaşıyorlardı] ve ordunun bütün askerleri de
olan biteni [imparator Botaneiates'in Alexios Komn enos komu
tasın daki ordusundan ayrılıp düşman ord usundaki soydaşlarına
katılan Frank'ları ; bu katılma olayı nı] görmek için oraya doğru
koşuyorl ardı. i şte Türklerin başl arı bu halleri görerek, attan in
diler ve kendi kıt'alarını üç bölüme ayırıp iki bölümü pusu ol uş
turmaya gönderdiler, ü çüncü bölüme de düşmana doğru ilerle
mek ama düzenli saflar halinde değil küçük takımlar halinde ve
dağınık olarak gitmek ve atl arıyla saldırıya geçmek ve yayl arını
kulla narak onlara [düşmana] yoğun biçimde ok fırlatmak emri
ni verdiler.
158
11. [Bryennios ordusu Türklere karşı saldırıya geçiyor]
Bunlar [Türk savaşçılar] onların buyruklarına uydular ve Alexios
Komnenos dahi, kaçanlardan mümkün olabildiğince kişiyi top
lamış ol arak, olup bitenlerin hızlılığı izin verdiği kadar, uydu .
Bunlar olup biterken, Ö lü msüzlerden bazıları, Türklerin önün
den giderek, Bryennios ordusunun içine daldılar ve bunlardan
biri, mızrağıyla onu [Bryenn ios'u] göğsünden vurd u . Bunun
üzerine o, kılıcını kımndan çekti, ve mızrağı ikiye kırdı 1 4 ve has
mına [kılıcıyla] köprücük kemiğinden vurarak omuzunu bir yan
dan ötekine, üzerindeki zırhla, kesip kopard ı ; bu sırada Türkler
hemen n aralar atarak aklar fırl a tmaya başladılar ve [Bryenni
os'un] takım komutanları beklenmeyen olaydan [Türklerin sal
dırısın dan] dolayı şaşkın kalakaldılar. Hal böyleyken, [komutan
lar] savaş işlerinde yetenekli adamlar olduklarından orduyu ye
niden düzene sokmaya çaba ladılar ve askerl erini, yiğit adamlar
olarak ken dilerini göstermeye teşvik ettiler... ı s ve [askerler] ye
niden düzene girdikten sonra, zamanın darlığı olanak verdiği
ölçüde, Türklere karşı yiğitçe saldırıya geçtiler.
159
ol duklarından, Bryennios ordusunun başkomutanı, yukarı da
söylediğimiz üzere onun kardeşi olan [yazarımızın amcası] Ko
uropalates [rütbeli] i oannes [Bryennios], mümkün olabildiğince
hızlı, onların yardımına koştu ; ve Bryennios'un askerleri onu gö
rerek Türklere karşı daha bir cesaretle yürüdüler. Bunun üzerine
onlar [Türkler] yeniden geriye döndüler ve ancak kendilerini ko
valayanl arı, kendilerinden olanların kurd u ğu pusuya kadar geti
rince kaçmaya son verdiler. Ve bu hal olunca, [kovalayanların]
h epsi hemen kaçmaya başl adılar ve Bryen nios'un adamları bü
yük kayıplar verdiler. [Bryenn ios] Bunu görerek onlara yardım
etmek için hızla seğirtti ve onl arı kovalayanların karşısına çıkıp,
birçoğunu öldürd ü ve kaçmakta olanl arın [bul undukları yerde]
kalmal arını yalvardı. Hal böyleyken gayretleri boşa gitti, çünkü
[adamlarının] h epsi gerilediler, onu oğlu [yazarımız] ve kardeşiy
le bıraktılar. Böylece, bunlar da, Türklere karşı parlak biçimde
dövüştükten ve onların birçoğun u öldürdükten sonra, kıt'anın
d a ğılmış bulunduğunu görerek, kaçma sırası artık kendilerin d e
olduğundan, Türkler hemen arkal arından kovalarken, kaçmaya
koyuldular; olabil diğince sık sık arkalarma dönerek onların sal
dırısını kesintiye uğra ttı lar, ta Bryennios'un bindiği at bitkin dü
şerek artık daha ileriye gidemez hale gelesiye dek. Bundan son
ra o kişi ilerlemesini [kaçışını, yin e d e at sırtında olarak] yaya
[hızıyla] sürdürd ü ; kardeşi ve oğlu ise, sık sık geriye dönerek,
Türkleri durdurdular.
160
rarlanarak d a oradan uzaklaştılar. Ama [aynı] Türkler, yanların
da birçok başkaları ile, yeniden döndü ve onlara şiddetle sald ır
dı. Bunlar da yin e daha ön ceki gibi aynı şeyi yaptılar ve onların
üzerine büyük bir cesaretle ilerledil er. Ne var ki on ların atılgan
lıkları geçen defa ki sonu cu vermedi ; i oannes, Türklerden birini
yere serdikten sonra, bir diğerine çarptı ve her ikisinin atları, bi
nicileriyle birlikte, yere d üştü. i mparatorluk iddiacısının oğlu,
kavalanıyor olmanın süregittiği zaman boyunca Türklerden bir
hayli uzaklaşmış ve onlardan birini öldürmüş iken, [şimdi] Türk
lerin arasında yalnız başına kaldı ve Türkleri püskürtrnek için
birçok kez girişimde bulunmasına rağmen artık yen iden baba
sıyla birleşemedi. Böylece Türkler bu fırsattan yararlanarak, da
ha şiddetli saldırıyla, Bryennios üzerine döndüler. Onlardan
[Türklerden] biri kılıcını çekti ve ona doğru büyük cesaretle atıl
dı; ama o, arkasına dönerek, kılıçla bu kişiye vurdu ve onun eli
ni kopardı ; el, tuttuğu kılıçla yere düştü ı 6. Diğerleri de onu ku
şatmaya almak i çin çabaladılar, ama o ken dini yiğitçe savundu.
Böylece [saldıran Türklerden] öne gelmiş olanlar ona doğru sal
dırıya geçerek onu mızrakla yaraladıl ar. Ve o, mızrağın sap bö
lümünü kırmağa uğraşırken, ilk Türk, elini koparmış olduğu,
atından sıçra dı ve Bryennios'un sırtına çıktı. O da, her ne kadar
kılıcını kendi çevresinde döndürerek sallıyor idiyse de, buna [sır
tın dakine] erişemedi, çünkü o kişi kendisinin omuzları arkasına
siniyordu. Böylece öteki Türkler, atlarından i nerek, ona [Bryen
nios'a] yalvardılar ve ölmenin peşinde koşmamasını, durumu
kabullenmesini istediler. O ise kolu yoruluncaya kadar, teslim ol
madı, vurmayı ve vurulmayı sürdürdü. Ama artık dermanı tüke
nince, istemiyerek, düşmanlarının [tesl i m ol uver diye] yalvarma
larına boyun eğdi ve böylece tutsak edildi.
161
1 4 . [A sinin kardeşi l oannes i l e oğlu, yazarımız, Edir
ne'ye kaçıyor]
Barbarlar onu yakalayınca, büyük saygılar göstererek, önceden
bağın cılar gön d erip onun yakalandığını duyurma sonrasında,
Alexios Komnenos'a götürdüler. i şte bu haller böyle olup bitti.
Onun kardeşin e gelince ; ona atından düşmesinden sonra rastla
ya n bir Frank, yaya kaldığını görerek, onu kendi atma [atın ter
kisin e] bi ndirdi ve onu Edirne'ye götürerek kurtardı. [Asi Bryen
nios'un] Oğlu dahi, kendini kuşatmış olanlardan sıyrılıp da böy
l ece onların okiarından uzağa [menzil dışına] varınca, kurtuldu.
Babası bu kişiye, kaçışları sırasında, emir verip, gerek babaanne
sine [asinin anasınal gerek kendi anasına [asinin eşine], eğer
kardeşi [asinin kardeşi i oannes] kaçamamış ise, savaştan canını
kurtaran herkesi bir araya [onların] toplamalarını ve imparator
[Bo taneiates] hiç kimsenin önceden kazanmış bulunduğu rü tbe
ve makamlardan yoksun bırakılmaya cağını ve maliarına el ko
nulmayacağını yazılı olarak taahhüt etmedikçe i mparatora bo
yun eğme açıklaması yapma maları i çin onları ikna etmelerini
söyleyecekli. Ancak bu durum daha sonra gerçekleşti [ve Bota
n eiates o istenen yolda davrandı].
162
rini aktarmak olsaydı, iliada gibi bir diğer yapıtın yazılmasına ge
reksi nme olurdu. işte, güç zamanda çözüm bulmaya yetenekli,
orduyu düzene sokmakta ve düşmanları yenmekte yetenekli
olan, daha sakalı çıkmamış ve sakal yeri nde yumuşak tüyler bu
lunan ve altın renkli -çünkü bu kişi... ı L olan Alexios Komnen os,
bu çarpışmadan ve yiğitçe savaşmalardan ve onu [Bryennios'u]
sayısal üstünlükle değil, cesaretle ve inceden in eeye düşünülmüş
stratejiyle, seferin mutlu bir sonu çla bitmesine yol açan Tanrının
Takdiri 'nin ona yardımcı olmasından da yararlanarak, yenilgiye
uğratmasından sonra [işi yüz akıyla bitirmiş oldu].
163
ve bu sırada [Basilakes] Thessalia ilinin başkenti Selanik'i işgal et
miş bulunuyordu. N e var ki bu buyruk Komnenos'un ağırına git
ti ; çünkü kendisi sadece [sıradan] bir ayaklanmaemın başkaldırı
sı nı bastırmış olmayıp böylesine ünlü bir komutan [Nikephoros
Bryenn ios] tarafından oluşturulan çok kalabalık sayıda ve güçlü
orduya sahip ve böylesine geniş bir ülkenin ödediği vergilerle güç
lenmiş olan büyük bir hükümdarlığı yenmiş ve tehlikeyi bastırmış
bulunduğuna göre becerisine layık ünvanlar ve ihsanlar bahşedil
mesiyle imparatorun onu ödüllendireceğini sanıyordu. Ancak,
buyruk ağırına gittiği halde, kendisine huyurulanı yaptı.
164
ten dolayı onunla birlikte duyduğu acıyı ifade etti , ona bütün
malını geri verdi ve ona ünvanlar vererek ve başka [yeni] mülk
ler ihsan ederek onun gönlünü yeniden kazandı. Ve bu kişiye
katıl an ayan-eşraf takımı sık sık [saraya] davet edildiler ve hep
si Kentlerin Sultanı'na geldiler ve imparator onları hoşnutl ukla
kabul etti ; çünkü Alexios Komnenos çoktan [Edirn e 'ye] varmış
ve bu kişilere altın müh ürl e mühürlenmiş mektupları vermiş idi .
Böylece o [Alexios] diğerlerinin h epsini [ayan v e eşraftan, istan
bul'a gitmiş olanl arın dışındakil eri] kendi yanına alarak, impa
ra torun buyru ğunu yerine getirmek için, Basilakes üzerine yü
rüdü. Ve bu kişiler [ayan ve eşraftan, i stanbul'a gidenler] çoluk
çocuklarıyla birlikte, yukarıda söylediğimiz üzere, [davet edildik
l eri] başkente vardıkları sırada, Komnenos, Makedonya'yı ve Bo
leros ili ni ı 9 bir yandan diğerine [doğudan batıya] geçerek
Strymon/Stru m a l rmağına vardı ve onu aşıp Strumica/Ustrumca
ile Mauro Oros/Kara Dağ denen dağ arasındaki bağazı geçtikten
sonra yeriiierin Vardar diye adlandırdığı ırmak yakınında bir ye
re ulaştı. Vardar Yeni Moesia 'nın da ğlarından iner ve Ü sküp için
den geçerek, Strumica/Ustrumca ile i ştip arasına, dağları aşarak,
inip akar; biraz daha aşağıda Beroia ve Selanik yöresinden, bu
ikisinin arasından akarak, geçer ve denize ulaşır. Yakın bir geç
mişte, yatağından biraz saparak yeni bir yatağa girmişti ve bu
yeni yatak eskisinden iki ya da üç sta dian uzaktaydı, daha çok
değil ; böylece, eski yatak doğal bir kana]a2o dönm üştü. Böylece
Alexi os Komnenos bu ikisi [eski yatak, yeni yatak] arasında or
dugah kurdu ve herkese, yemekl erini yemeleri ve gü nün geri ka
lanı boyunca dinlenmeleri [mümkünse uyumal arı] emrini verdi,
çünkü geceleyin uyanık kalacaklardı ya da tüm silah donanım
ları üzerl erinde olarak uyuyacaklardı.
165
1 9 . [Basilakes üzeri n e giden Alexios Komnenos, onun
yapabileceği baskın a karşı önlemler alıyor]
Gerçekten de uzak görüşlü olduğundan ve daha önce yaptığı
bun ca iş dolayısiyle yeteri nce deneyimi bulunduğundan, düş
man gözetleyicil erinin kokusun u almıştı ve kendisine geceleyin
saldırı yapıl acağına inanıyord u ; öyle de oldu. Bu nedenle h er
yana yerleştirilecek gözcüler ayariadı ve bunları gönderdi. i şte
onun yaptıkları böyleydi. Basilakes'e gelince, Komnenos'un
ada mlarından biri bu kişiye kaçıp sığınmış ve ona eğer Komne
nos'a saldırmak istiyorsa kendisinin Komnenos'u çadırında uyur
haldeyken ona teslim edeceğini [tutsak edilmesini sağlayacağı
nı] söylemişti. O da hiç gecikmeden, herkesin silahına sarılması
nı emretti ve hemen o anda herkes silahlandı. Güneş battıktan
so nra ise, borazan çaldırıp ilerleme emrini verdirdi ve ken tten
[Selanik'ten] dışarıya çık tı. Ama kestirme yoldan ayrıl mıştı, çün
kü böyle yapmakla aslında kendisinden hiçbir şey kaçmayan ki
şiyi [farkedilmeden baskın vererek] alay konusu durumuna dü
şürmek istiyord u ; Lite denen yöreden geçti ve yeriiierin Ga liko
dediği dereye varın ca, bu dereyi Aetos [=Karta!] adlı kale yakı
nında aştı ve ora da bulunan hendeği de geçip ovanın orta ye
rinden ilerlemeye başladı.
166
du. O da evet dedi ve Basil akes'in kendi kıt'asını düzene sakmuş
ve kıt'aya beni izleyin diye buyruk vermiş olduğunu duyduğunu
ve yayından ona ok atmış bulunduğunu söyledi. Bunun üzeri
ne [Komnenos] b orazanl arı n ordugah dışına çıkma komutu ha
vası çalmaları buyruğunu verdi ve kendi ordugahında bulunan
lara [ordugahtan ayrılma öncesinde] çadırlarında hemen [orada
insan varmış görüntüsü vererek düşmanı yanıltmak için] ya ğ
kandilleri ve mumlar yakmalarını buyurdu.
167
zünde alaycı bir sıntma belirdi ve kendi adamlarına, çadırı par
ça parça etmelerini buyurdu. Bu yapıldıktan sonra, onl ara, Baş
komutanın yatağı altına eğilip, acaba orada mı sakl anıyor diye
baksınlar buyruğunu verdi . Ama onlar orada kimseyi bula mayın
ca, oradaki bütün sandıkları tersine çevirmelerini emretti ; kibir
liliği aklına bu kadar zarar vermişti [abuk sabuk işler yapıyordu].
Umudunu yitirdikten sonra, bir başka aşırılığa vardı -çünkü se
vinci artık yasa d önmüştü - ; sık sık hacağının üst yanına eliyle
vurarak [yani, "dizini döverek"] "Va h bana ! Kekeme beni tonga
ya düşürdü" dedi. Çünkü, böyle bir adamla [Aiexios ile] alay
edecek başka şey bulamayınca, üstüste, bu ön emsiz ve istenme
den gerçekleşen r söyleyişi kusuruna sarılıyordu .
168
onu, kılıcını doğru dürüst tutmayıp elinden düşürdü diye "fır
çaladı". Ama bu kişi hemen, [elinde tutmakta olduğu] kabzayı
gösterdi ve suçlamadan beri oldu. Bir başkası, Petros Tornikios
adlı bir Makedonyalı, düşmanl arın ortasına atıldı ve birçoğunu
öldürd ü . Kıt'adaki askerlerin safları arasına, tuzağa düşeceğini
bilmeyerek, ilerledi ; çünkü savaş [hayli] karanlıkta yapılıyordu ve
herkes olan bitenleri göremiyord u. Bu yüzden Komnenos yi ne,
hala sa flar halinde dizilmiş d urumdaki düşmanların üzerine, vu
rarak, rastgeldiklerini öldürerek, atıldı ve sonra yeniden kendi
adamlarının ya nına döndü. Kendi saflarındaki Franklardan biri
onun düşmanların içinden çıkageldiğini görünce onu da düş
man sanarak, üzerine atıldı ve ona mızrağıyla vurdu ve az ka l
sın, eğer Alexios öylesin e sağlam tutunur binici olmasaydı, o n u
yere serecekti. Bunun üzeri ne Komnenos dönerek kılıcıyla o n a
saldırd ı ; ama bu kişi, kendisini hemen tanıyarak, bana acı, b a
ğışla diye ona yalvardı ve onu tanımayarak saldırmış buluııdıı
ğuna, bilerek saldırmadığına yemin billah etti. Soylu Akxios ıb
onun hatasını bağışladı.
169
26. [Basilakes Selanik'e doğru kaçıyor]
Basilakes'in kardeşi Manouel ise, bir tepeye tırmanarak, ordu
nun h a l a satlar halinde düzenli kalmış bölümünü, yüksek sesle
"Zafer Basil akes'indir, gün onun gün ü dür" diye bağırarak, yü
reklendirdi. Bryennios'un çevresindekilerd en [yüksek rütbeli su
bayl arından, şimdi Alexios ordusunda bulu nan] biri olan Make
donyalı Basileios Kourtikes, onu görerek, atıyla fırl adı ve tepeye
tırmanıp, bu kişi kendisine karşı kılıcını çekmekte iken, topu
zuyla onun tolgasına vurdu, onu hemen atından yere devirdi ve
onu tutsak olarak Başkomutanın, soylu Alexios'un yanına gö
türdü. Bu hal gerçekleştikten ve Komnenos'un ordusu oraya va
rıp da hala Basilakes'in çevresinde satlar halinde diziimiş du
rumda kalan ları kaçışa sürdükten sonra, bu kişinin kendisi de
kente [Sel anik'e] ulaşmak için can atarak, oradan kaçtı ; Komne
nos da onu izledi. işte bu durumda bir kimse, Homeros'un, Ak
hilleus ve Hektar için söylemiş bulunduğu dizeyi [iliada, X 1 58],
övgü makamında, kullanabilir: "Kaçan yüce kişiydi, daha da yü
ce kişiydi peşin deki usta avcı" ; çünkü gerçekten bu kişi [Basila
kes] el açıklığı ve ruhu yönünden yiğitti, soylu aileden gelen bir
adamdı, kahramanlıklarıyla büyük şan kazanmıştı.
170
ona teslim edince, bu kişi kentin yukarı hisar bölümünü elinde
tutmayı sürdürdü, sonunda ken di adamları onu zorla yakaladılar
ve Komnenos'a teslim ettiler. Bu kişi kente girince, ötekine ait bu
lunan birçok hazineyi elde etti. Böylece, imparatora -onu Hasila
kes'in yakalanmasından bilgilen dirmek için- haberciler gönderme
sonrasında, birkaç gün kentte kaldı ve orada düzen yeniden ku
rulunca, parlak zafer kazançlarıyla geri geldi.
171
2 9 . [lsaakios Komnenos Antakya 'dan başkente dönüy
or ve yeni l mparator Botaneiates ile yakı nlık kuruyor]
[ 1 078 ortal arında] bu haller olup biterken, ağabeyi isaakios
Komnenos, [yönetici ol arak gitmiş bulunduğu] Antakya'dan ge
riye döndü ; bu kişi, imparatorun saf yürekli bir adam olduğunu
ve Suriye kumaşiarına düşkünlüğünü bildiğinden, ona bu çeşit
kumaşları sık sık armağan ederdi ; kendini ona o kadar sevdir
mişti ki, ondan pek çok mülkl eri ihsan ol arak almıştı, kısa süre
de Sebastos ünvanı kendisine verilmişti ve saraylarda, kendisi
gelince kalacağı kon utlar edinmişti. Ö zellikle yargıç sı fatıyla hü
küm vermekte ve kararlarını almasında ona danışmanlık ediyor
d u ; çünkü gerçekten de işin doğrusunun ne olduğunu çabucak
farkedebilirdi ve form alite konularında büyük yeteneği vardı.
Böylece, sarayda kalarak, imparatorun sa flığını kullandı ve onu
kendisinin iki du dağına [ağzından çıkacak söze] bağımlı hale
getirdi.
172
alanda olsun kentlerde olsun işleri düzene koyarak, kısa süre
i çinde herkesin gönlünü kazandı ; çünkü gerçekten de cömert
kişiydi, sevecen karakteri vardı ve son derecede h erkese dost idi.
Bu başarılanndan sonra Byzantion'a döndü ve imparator onu
hoşça karşıladı.
173
oradan Rumların hükümdarlık ülkesini yönetti.24 Botaneiates
bunu öğrenince, Alexios Komnenos'u yanına çağırdı ve ona, bir
likl eriyle, Ka dıköy Boğazını geçip M el issenos'a karşı sefer etme
sini buyurdu. Ama beriki, çok basiretli davranarak, sefer görevi
ni üstlenmeyi reddetti [belki, "Aramızda hısımlık vardır, başka bi
rini görevlendirmeniz daha uygun olur" dedi]. Çünkü aslında im
paratorun kofiuğundan ve çevresindeki kişilerin [çok güvendiği,
her işte kull andığı Borilos ile, Germanos da denen i oannes'in]
hı nzırlığından ve hasetinden çekiniyordu ; bunlar belki de kendi
si uzağa gidince, onun kuwetleri [Melissenos'u destekleyen]
Türklerinkinden çok daha az sayıda old uğundan [ve bu yüzden,
girişeceği çatışmada yenik çıkacağından] başarısız kalırsa bu kö
tü kişiler onu i mparatorun gözü nde kötülemek için, kendi hısı
mına karşı çatışmayı güya kasden kaybettiğini söyl eme bahane
sini bulurlardı. Bunun üzerine imparator, ısrarlı ricalarına rağmen
onu yine de razı edememesi üzerine, onun kanaatinin sarsılmaz
lığından etkilenerek, birliklerin komutasının Esvapçıbaşı 'na bıra
kılmasını buyurd u ; bu kişi, çok eskiden, onun tahta çıkması ön
cesinden beri kendisinin hizmetinde bulunan hadım ioannes i d i ;
aşırı ölçüde makam hırsı olan ve karakteri de oynak biriydi.
174
nenos onları ses çıkarmamaya zorladı, çünkü belirtmiş bulundu
ğumuz nedenlerle bu işi üstl enmek istemiyordu. Bunun üzerine
orduyu daha önce sözü edilen hadıma teslim etti, onu u ğurladı
ve ordunun harekete geçmesi zamanı geldiğinde, için deki deli
kanlıca bir itiye uyarak, askerlere u ğurlama amacıyla yapılan bir
atlı gösterisi sunmak istedi. Böylece, atını çok büyük hızla koş
turarak, bu gibi atlı gösterilerinde adet olan mesafeyi gitti ve
durdu. O sırada hadım ioannes, sanki kendisini de çekip oraya
sürükleyen varmış gibi dizginl eri koyuverip herkesin üzerine
doğru atını dörtnal sürmeğe girişti . Hemen herkes kahkahalarla
gül meye ve onunla alay etmek için, hadımiara seslenmenin ge
leneksel biçimi olan "Kiu klu" sesini çıkararak, bağırmaya başla
dı. Yine de, Komnenos'un adamları onları durdurmaya seğirtti
Jer ["Yapmayın, böyle bağırmayı n " dediler] .
175
rınca, kendisine, gerek [komutasındaki subaylardan] Palaiologos
gerek bunun kuzeni Kourtikes, iznik'e kadar bütün yöreyi talan
dan geçirmesini, göl [kuzey] kıyısınd aki yolu izleyerek geriye
dön mesini ve efen dimiz Georgi os'un Kal esini26 kuşatmasını
öğütledil er; gerçekten de, daha oraya varır varmaz bu kaleyi zap
te ttiler. Ardından, durum tehlikeli olduğundan ve düşünmeyi ge
rektirdiğinden, yüksek rütbeli subayların hepsi, iznik'i kuşatma
ya girişmeli mi yoksa Dorylaion/Eskişehir'e gidip Sultan'la çarpış
malı mı konusunu incelemek için, hadımın çadırına geldiler27.
Georgios Palaiologos ve kuzeni Kourtikes i znik'e karşı savaşa gi
rişilmesini yararsız saydıklarından, sessiz kaldılar ve hadım ioan
nes'in yakınlarından bazıları bunu farkederek onların aleyhinde
fıskos etmeye ve onlar hakkında çeşi t çeşit suçlamalarda bulun
maya başladılar; hadım hemen herkesin önünde şu duyuruyu ya
pıvcrdi : "imparator kı t'aların yönetimini bana emanet etti ve ben
neye karar verirsem onun yapılması gerekir".
176
3 4. [Yeni komutanın lznik üzerine sal dırmak niyetinin
sakıncal arı]
Böylece Palaiologos, iznik üzerine saldırılması görüşünün ağır
bastığım ve daha şimdiden herkesin silah kuşan dığını görünce,
kendisinin askerlik işlerindeki büyük deneyimi n edeniyle, olacak
ları önceden anladı ve cesaretle, Kourtikes ile birlikte, şöyle ded i :
"Biz d e , imparatorun kıt'alar komutanlığını s<ına emanet ettiği
ni bilmiyor değiliz ve işte bu yüzden yeteri kadar süre boyun ca
sesimizi çıkarmadık. Ama şimdi, tehdit edici tehlikeyi görerek ve
işin sonunda bize karşı patlak verecek olan, imparatorun öfke
sinden çekinerek, artık sessiz kala mıyoruz. Bu yüzden, bilesin ki,
iznik'e yaklaştığımız ve ona saldırıya giriştiğimiz takdirde asker
lerimizin en cesur olanları yaralanacaklardır, ötekiler ise ölecek
lerdir, çünkü surlar ve burçlar üzerindekilerle savaş, saldırıda
olanlar için, ölümcüldür. Ayrıca, dışarı da bulunan Türkler, kuşat
mayı haber alınca, hemen bize saldıracaklardır. Bu nedenle biz
ler, hem surların üzerinden bize [ok, mızrak, taş vb.] atanlara ve
[zaman zaman] kapılardan çıkış yapacak olanlara hem de dışarı
dan üzerimize saidıracak ola nl ara aynı anda karşı koyamıyacağı
mızdan [ikisiyle birlikte savaşmak zorunda kalırsak yenme umu
dumuz olamıyacağından], zorunlu olarak geri çekileceğiz. Ve ki
mi, ken di yaralılarını alıp götürerek her birinin istediği [gereksin
me duyd uğu] yol da onların sağıtım görmelerini sağlayacaklardır;
177
l er. Bunun ü zeri n e G eorgios Palaiologos kend isinin büyük dene
yimi ned eniyle, seferin böylesin e aptal ca yürütülmesine artık
dayanamıyarak, ve yakındaki tehlikeyi şimdiden ön görerek, ona,
geri çekilmeyi öğütledi. Ama beriki bu öğüdü akılsızca bir öğüt
sayarak, cesaretinden çok cahilliği n d en dolayı, orada kalmaya
karar verdi ; ta Türklerin gelmekte olduğunu haber alarak utanç
içinde geri çekilmek zorunda kalıncaya kadar.
178
at koşturmaya h enüz koyul m uş iken, onların arkasından gelmek
te olan Türkler, durumu görerek, yüksek sesle nara atmakla, [art
çı] piyadeye karşı saldırıya geçtiler ve her yandan yayl arıyla on
lara ok atmaya başladılar, böylece on ları kaçışa sürdüler. Bu ka
çış esnasında hadım arkada tek başına kal dı ve korkunun pençe
sine düşerek, kaçamadı. Şans eseri olarak Kourtikes onunla kar
şı laştı, onun yüzüne bakmaya bile tenezzül etm edi ve Palaiolo
gos'un dahi böyle yapmasını [h adımla ilgilenmesini] engelledi.
Ne var ki Palaiologos bu kişinin [hadımın] yanına gidip ona şöy
le ded i : "işte bizi böyle perişan etti n ; sana söylememiş miydik?"
O da yalvararak, "Bana acı ve beni Hacer Oğulları nın3o eline düş
ıneye bırakma" dedi. Bunun üzerine beriki, onu yatıştırarak, şu
nu söyledi : "Haydi arkarndan gel ". Ancak Türkler daha da şidd et
le onlara saldırdığında, hadım neredeyse aklını kaçıracaktı. O za
man Palaiologos, dizginlerini çevirerek, [geriye, saldıranlara doğ
ru] döndü ve saldıranlardan birini vurdu ve onu h emen cansız
yere devirdi ; ötekiler bunu görerek, biraz uzaklaştı lar. [Georgios]
Dönüp de hadım'ın aklı başından gitmiş ve konuşamaz olmuş
halini görünce ona bir tokat attı ve "Korkm a ! " dedi.
30 Türklerden niçin Hacer Oğulları diye söz ettiği konusunda bkz. Anna Kom
nena çevirimizde s. 68 dn. ı .
179
bir ok onu yüzünden vurdu. Ama o yarasına hiç önem vermedi
ve hadımın dilini döndüremeyecek kadar susamış bulunduğunu
ve ona, bana yardım et diye yalvararak işaretler yapmakta oldu
ğunu gördüğünde, bu kişiye, bulunduğu yerde kalmasını ve hiz
metkarlarından dört kişiyi, kendisi tolganın içine daldurarak ona
su getirmek üzere yamaçlara tırmandığı sırada yan ında bulun
mak için ona emanet vermesini istedi. Böylece kendisi bir biçim
de suya varıp da [dönerek] onun yanına gelince, beriki, sen bir
di ğer Tanrı 'sın dedi ve ona, eğer kurtulursa, onu oğul edin ece
ğine söz verdi ve bu söylediklerinin boş l a f olmadığını, onu ger
çekten de bütün malvarlığının mirasçısı edineceğini ve onu ken
di çocuğuymuş gibi görüp gözeteceğini doğruladı. O za man Pa
laiologos ona şu yanıtı verdi : "Ben kendi yönümden, seni kur
tarmak için elimden geleni yaptım ; sen de kendi yönünden ge
lecekte, nasıl istiyorsan öyle ya p".
180
rının eline bırakmış bulunduğu yere varıp, onu [Kontostepha
nos'u] bunl arla birlikte aldı, h epsi birlikte l-l elenopolis'e3 ı indi
l er ve buradan, ordunun geri kalanıyla, i stanbul'a döndüler.
181
ADLAR G ÖSTERGESi
183
1 2 1 , 1 23- 1 25, 1 29- 1 32, 1 53, nenos'un halaoğlu) 106- 1 08
1 55, 1 60-1 62 Dorylaeion/Dorylaion (Eskişehir'in
Bryennios, Nikephoros (ilk; yazarımı- atası) 47, 87, 1 76
zın dedesi) 1 49 Daukas'lar ailesinin kökeni 26
Bryennios, Nikephoros (yazarımızın Doukaina, Eirene (imparator Alexi
babası, asi komutan) 2 1 48, 51 os'un eşi) 25, 26, 28 (dn. 9), 1 22,
'
52, 53, 1 1 7, 1 1 9, 1 20, 1 25- 1 29,' 131
1 32, 1 33, 1 44, 1 45, 1 47-i 65, Doukaina, Zoe 1 23
1 70 Doukas, Andronikos (imparator Ale
Bryennios, Nikephoros (yazarımız, xios'un kayın-babası; Kaisar lo
Kaisar; asinin oğlu, Anna Kom annes Daukas'ın büyük oğlu)
nena'nın kocası) 1 27- 1 28, 1 60- 53, 5� 63-66, 7 1 , 87, 88, 9 1 , 93,
1 62 1 1 5, 1 2 1 ' 1 22, 1 23
Büyükada (Prinkipo) 62 Doukas, liıannes (Kaisar rütbel i ; im
Byzantion 62, 1 1 3, 1 1 5, 1 20, 1 47, parator Kiınstantinos Daukas'ın
1 73 kardeşi, imparator Mikhael Do
c ukas'ın amcası) 53, 55, 56-63,
Constanti nus/Kiınstantinos, Büyük 70-7 1 , 86-9 1 , 93-97, 1 1 5, 1 2 1 -
26 1 22, 1 3 1 , 1 37, 1 38, 142- 1 44
Cn':pin, Robert (Krispinos) 63, 64, 65, Doukas, Kiınsta ntinos (lmparator)
73 22, 35-36
D Doukas, Kiınstantinos (VI I. Mikha
Dalassena, Anna (imparator Alexi el'in kardeşi; Anna Komnena'da
os'un annesi) 32, 34, 35, 36, 46, Konstantios; "mor odada doğ
47, 6 1 , 62, 70, 98, 1 22, 1 24 muş olan ") 1 8, 1 9, 20, 22, 23,
Dalassenos, Adrianos 32 36, 57, 1 23, 1 3 1 , 1 40, 1 42
Dalassenos, Theophylaktos 32 Doukas, Kiınstantinos (VII. Mikha
Damokrania (Büyükçekmece yakının- el'in oğlu; keza "mor odada doğ
da köy) 1 50 muş olan") 23, 24, 26
Dekte (izmit yakınlarında köy) 80 Doukas, Kiınstantinos (Kaisar loan
Demosthcnes 29 nes Daukas'un küçük oğlu) 57,
Develi (Gabadonia, Everek) 77 59, 60, 62, 7 1 , 94, 1 1 5
Diabatcnos, Leiın (Esvapçıbaşı) 49 Doukas, VII. Mikhael 1 7, 1 8, 2 1 , 23,
Didymon Dağı 76 36, 56, 57, 58, 59, 60, 62, 66-
Diogenes, l<onstantinos (lmparator 69, 70-72, 8 6-87, 93-94,
Riımanos Diogenes'in oğlu; Im 97, 1 02, 1 10- 1 1 1 , 1 1 6- 1 1 7- 1 20,
paratar Alexios'un eniştelerin 1 22, 1 24, 1 31 , 1 34, 1 36- 1 39,
den) 37, 1 1 4 1 42, 1 44, 1 51 , 1 63
Diogenes, Riımanos (imparator) 37, Doukas, M ikhael (Kaisar l oannes
38, 44, 46-69, 70, 1 1 4, 1 1 5, 1 33 Daukas'ın büyük oğlu Androni
Dokeia/Tosya 106 kos'un büyük oğlu) 9 1 -93, 1 43
Dokeianos, Theodiıros (Aiexios l<om-
184
Daukas, iiıseph (yukarıdakinin kar- Hemedan (Akbatana) 48
d eşi) 9 1 -93 Herakles 29
Draç 1 1 8, 1 2 1 , 1 24, 1 25, 1 63 Hesaplayıcı Bkz. Nikepharitzes
E Hunlar (Oğuzlar kasdediliyor) 39
Edirne (Adrianaupalis) 23, 1 20, 1 24, I
1 2 5, 1 28, 1 62, 1 63, 1 64, 1 65, lsfahan 42
1 72 i
Eirene Daukaina Kamnena. Bkz. Da ibrail (Gazneli Mahmu t'un babası) 34
ukaina, Eirene iiıannes. Bkz. Germanos
El Basasiri 40, 43 iiıannes Komnenas. Bkz. Komnenas,
Elene (Gürcü Kralının kızı, isaakias i iıannes
Kamnenas'un eşi) 70 iiıannes Tzimiskes. Bkz. Tzimiskes,
Elene, iiıannes Bıyennias'un eşi 1 24 iiıannes
Erbasan, Emir (özgün metinde iiıseph Tarkhaneiiıtes. Bkz. Tarkha
Khıysaskaulas) 45-46, 1 3 3, 1 3 5 neiiıtes, iiıseph
Ereğli (Herakleia ; Karadeniz kıyısın- isaakias Komnenos. Bkz. Kamnenas,
dakil 1 08, 1 09 isaakias
Erzurum. Bkz. Theadasiapalis iskender (Alexandros), Büyük 1 09
Eskişehir. Bkz. Daıylaeian iskitl er. Bkz. Peçenekler
Eudakia, imparatariçe (impara t ar izmit (Nikamedeia) 80, 92
Kiınstantinos Daukas'ın ve sonra iznik (Nikaia)46, 1 34- 1 36, 1 40, 1 47,
imparatar Riımanas Diogenes'in 1 73, 1 7 5, 1 76, 1 7 7
eşi) 36, 55, 57-58 K
Eudakia Kamnena. Bkz. Kamnena, Kadıköy. Bkz. Khalkedana
Eudakia Kaiaphas 62
Evcrek. Bkz. Develi Kalobıye Kalesi 1 52, 1 53
G Karamürsel (Prainetas) 1 40
Gabadania. Bkz. Develi Kastamonu 1 08
Georgi ll, Gürcü Kralı 97 Katakalan ı ı ı , 1 54, 1 55, 1 56
Geiırgios'un Kalesi (Burcu) 1 76 Kayseri (Kaisareia) 72
Germanas (diğer adı iiıannes) 1 9, Kedoktas Ovası ı 52
20, 1 74- 1 8 1 Khaldia yöresi (Trabzon-Gümüşhane
Gaules (Alexios'un askerlerinden biri) dalayları) 45
1 68 Khalkedona (Kadıköy) 63
Gülek Geçidi. Bkz. Kilikia Bağazı Khalkedana Bağazı 63
Gümüşsu. Bkz. Khiıma/ Gümüşsu'lular Khariın 32
H Khaskares (Gürcü kökenli bir asker)
Hacer Oğulları Soyu (Agaren as'lar) 85, 86
39, 41 , 1 79 Khiıma/Gümüşsu'lular 1 51 , 1 55, 1 56
Haçatur (Antakya Valisi) 59, 63-65 Khıysaskaulas. Bkz. Erbasan, Emir
Hasan, Sağır, Selçuklu Prensi 44 Kınalıada (Prote) 67
Helenapolis 181 Kilikia 60, 63
185
Kilikia Bağazı (Gülek Geçidi) 60, 63 Konstantinos Keroulariou 117
Kirman Çölü 40, 41 Konstantinos Khoirosphaktes 1 48
Komnena, Anna 23, 29 Konstantinos Kosmas (istanbul Patri-
Komnena, Eudokia (imparator Alexi- ği) 1 42
os'un kızkardeşlerinden) 32, 37, Konstantinos Leikhoudias 43
1 73 Konstantinos Monomakhas 43
Komncna, Maria (imparator Alexi Kontostephanos'lar ailesi 1 21
os'un kızkardeşlerinden) 3 2, 37 Kontostephanos, isaakios 1 80- 1 8 1
Komnena, Theodora (imparator Ale Kosmas (Patrik). Bkz. Konstantinos
xios'un kızkardeşlerinden)32, 37, Kosmas
114 Kosmidion Semti 1 30
Komnenos, Adrianos (imparator Ale- Kotiaeion. Bkz. Kütahya
xios'un küçük kardeşi) 32, 38 Kourtikes, Basileios (önce Bryenni
Komnenos, ı. Alexios, i mparator os'un, sonra Botaneiates'in or
1 8-29, 32, 37-38, 47, 72-86, dusunda çarpışan bir subay) 1 27,
98- 1 1 0, 1 1 5, 1 2 1 - 1 22 , 1 38- 1 4 1 , 1 70, 1 76- 1 77, 1 79, ı 8 1
1 47, 1 5 1 - 1 59 , 1 62- 1 72 , 1 74- Koutzoumites 1 27
1 75 Krispinos. Bkz. Crepin
Komnenos, ioannes (imparator) 26 Kulalmış (Kutlumuş/Kululmuş) 43,
Komnenos, loannes (lmparator Ale- 44, 1 34
xios'un babası) 30-36 Kütahya (Kotiaeion) ı 34
Komnenos, lsaakios (lmparator) 1 8, L
22, 23, 30-36 Laodikeia/Lazkiye ıı3
Komnenos, lsaakios (lmparator Ale Lethe Deresi (mythos'lardaki) ı 9, 29
xios'un ağabeyi) 32, 37, 70, 72- Leikhoudias. Bkz. Konstantinos Leik-
74, 78-86, 1 1 1 - 1 1 4, 1 7 2 h oudias
Komncnos, Manouel (lmparator Ale Leontakios 92
xios'un en büyük ağabeyi) 32, M
37, 38, 45-47 Mahmut, Gazneli 3 9 , 40, 4 1 , 42, 43
Komnenos, Mikhael (lmparator Ale- Malazgirt 49
xios'un baba-babası) 30 Maniakes, Georgios (komutan) ı 54
Komnenos, Nikephoros (imparator Manouel (asi komutan Basilakes'in
Alexios'un en küçük erkek karde kardeşi) 1 70
şi) l l , 1 5, 38 Manouel Komnenos. Bkz. Komne
Konstantinos, Büyük. Bkz. Constan nos, Manouel
tinus Mansur (Süleyman Şah'ın ağabeyi) 1 47
Konstantinos Diogenes. Bkz. Dioge Maria (lmparatoriçe; Gürcü Prensesi ;
nes, Konstantinos önce Vll . Mikhaci'in sonra Ni
Konstantinos Doukas. Bkz. Doukas, kephoros Botaneiates'in eşi) 65,
Konsta ntinos. 70, 1 42, 1 47
Konstantinos Kappadokes 1 51 Maria (Bulgar Prensesi, Andronikos
Konstantinos Katakalon 1 55 Daukas'ın eşi, Anna Komne-
186
ııa'nın a n ne-annesi) 1 21 - ı 22 o
Maria Komnena. Bkz. Komnena, Ma Odrys'ler Ülkesi (Edirne dolayları)
ria 1 1 7, 1 20, 1 47
Maurex, Mikhael 1 08, ı o9 Oğuzlar 39
Mazoxos Tepesi (Sapanca Gölü ya- Onoratos (istanbul Bağazı güney gi
kınlarında) 96 rişine yakın bir Anadolu kentçiği)
Melissenos, Nikephoros (imparator 33
Alexios'un eniştelerinden) 37, Orestiada (Edirne'nin eski adlarından
45, ı 33 , ı 73 , 1 74, 1 75 biri) 1 20
Menbiç Kalesi (Mempet) 49 Ourselios. Bkz. Roussel de Bailleul
Mesut (Gazneli M ahmut'un oğlu) Oxeia. Bkz. Sivriada
42 (dn. 1 9) ö
Metabole Kalesi (Sapanca Gölü ya- Ölümsüzler 1 5 1 , ı 52, ı 55, ı 56, 1 59
kınlarında) 95, 96 p
M ikail (Selçuklu Sultanı Tuğrul Palaiologos, Georgios 1 33 , ı 76- 1 8 1
Bey'in babası) 40 Palaiologos, Nikephoros 97
Mikhael Doukas. Bkz. Doukas, Mik Papas (Kelt kökenli komutan) 88
hael Peçenekler (bu kitapta: iskitler) 1 1 6,
Mikhael Komnenos. Bkz. Komnenos, ı 29, 1 49, 1 54, 1 55, 1 56, ı 72
Mikhael PetTion M anastırı 1 42
Mikhacı Taronites. Bkz. Taronites, Philaretos Brakhamios (Antakya Vali-
MikhaCI si) ııı
M u tamid ed-Devle (Karbeses) 43 Phokas'lar ailesi 1 2ı
N Phokas, Nikephoros (imparator) 43
Nikaia (iznik). Bkz. iznik Prainetos. Bkz. Karamürsel
Nikephoros/Nikephoritzes (Donan- Prinkipo. Bkz. Büyükada
manın Uzaklıklar Hesaplayıcısı) Prote. Bkz. Kınalıada
70-7 1 , 86, 95, 1 1 1 , 1 1 7, 1 1 9, R
ı 24, 1 34, 1 37, ı 38, 1 42, ı 44, Rhaidesto. Bkz. Tekirdağ
1 51 Romanos Diogenes (imparator). Bkz.
Nikephoros Botaneiates. Bkz. Bota Diogenes, Romanos
neiates, Nikephoros Roufianos'lar Sarayı ı 40
Nikephoros Bryennios. Bkz. Bryenni Roussel de Bailleul (bu kitapta: Our
os, Nikephoros selios) 73, 86- 1 07, 1 1 0, l l 5, 1 44
Nikephoros Komnenos. Bkz. Komne s
nos, Nikephoros Sakarya 87, 9 1
Nikephoros Melissenos. Bkz. Melisse Samouel (Bulgar Çan) 1 21
nos, Nikephoros Sapanca Gölü. Bkz. Sophon
Nikephoros Phokas. Bkz. Phokas, Ni Sarakenos1ar 3� 4� 4� 43
kephoros Sel:'ınik 1 64, 1 65, 1 70- 1 7 1
Nikomedeia. Bkz. izmit Silivri (Selymbria) ı 44
Niksar (Neokaisareia) 97 Sivas (Sebasteia) 73
187
Sivriada (Oxeia) 1 44 Timotheos (tlüt çalıcı) 1 09
Skleros, Bardas. Bkz. Bardas Skleros Tornikios, Petros (Alexios' un asker-
Sophiın Dağı, Gölü (=Sapaııca Gölü) lerinden biri) 1 69
9 1 ' 93, 95, 96 Tosya. Bkz. Dokeia
Stoudios M a ııastırı (imrahor ilyas Tragonesio ( Tekeadacığı)
= 97
Bey Camii) 35, 36 Tra ianopolis (Meriç lrmağı ağzının
Straboriımanos 1 48, 1 49 batı yakınında kentçik) 1 26, 1 28
Süleyman Şah, Kutalmışoğlu 1 34, Triıiannos 121
1 47 Tuğrul (Selçuklu Sultanı) 40, 42, 43 ,
ş 44
Şebinkarahisar. Bkz. Koloneia Tutuş (Selçuklu komutanı ; bu kitap-
T ta : Toutakh) 1 00- 1 03
Taranges, hadım, Selçuklu komutanı54 Türkler 38, 40, 42, 43, 44, 45, 46,
Tarkhaneiiıtes, liıseph (Antakya 48, 5 1 ' 52, 53, 54, 55, 56, 65,
Valisi) 48, 49, 1 1 1 7 1 , 74, 76, 79, 80, 8 1 , 83, 84,
Tarkhaneiiıtes, Katakaliın (yukarıda- 86, 95, 1 00- 1 03 , 1 08, 1 09, 1 1 3 ,
kinin oğlu) 1 24, 1 54 1 1 4, 1 34, ı 3 5, 1 47, 1 5 1 , 1 53 ,
Tariınites, Mikhael (imparator Alexi- 1 55, 1 58- 1 62, 1 73, 1 77- 1 80
os'un eniştelerinden) 37, 45 Tzimiskes, iiıannes (imparator) 43
Tatikios (Alexios Komnenos' un ü
subaylarından) 1 66 Üsküp ı ı 6, ı 65, 1 72
Theadiıra Komnena. Bkz. Komnena, V
Theadiıra Varangos'lar ı 63
Theodosiopolis (Erzurum) 48 Vardar 1 65
Theodosiopolis (Apros/ Apri) 1 48 Vaspurakan Bölgesi 43
Theodatas (Alexios'un askerlerinden z
biri) 75, 76, 1 56 Zompos Köprüsü 87
Theophylaktos, Dalassenos. Bkz.
Dalassenos, Theophylaktos