You are on page 1of 187

NIKEPHOROS

BRYENNIOS

TARiHiNöZÜ
lAnadolu'da ve llıııııtıli'nde 1070-107!lllöneıııiniıı rl'aı·ihil

Çeviren: BiLGE UMAR

ARKEOLOJİ VE SANAT YAYlNLARI


ARKEOLOJİ VE SANAT YAYINiARI

TARiHiN ÖZÜ
Nikephoros BRYENNIOS

Çeviren:
Bilge UMAR

Editör:
Nezih BAŞGELEN

Kapak Tasarımı ve Düzenleme:


Sinan ŞANLlER

Baskı: Net Kırtasiye Tan. ve Matbaa Sanayi Tic. Ltd. Şti.


Taksim Caddesi, Yoğurtçu Faik Sokak,
No: 3 Taksim, Beyoğlu- iSTANBUL
Tcl:0212 249 40 60

ISBN: 978-605-396-094-2

c2oos Arkeoloji ve Sanat Yayınları


Her türlü yayın hakkı saklıdır/ All rights reserved.
Yayınevinin ve çcvirenin yazılı izni olmaksızın elektronik mekanik,
fotokopi ve benzeri araçlarla ya da diğer kaydedici cihazlarla
kopyalanamaz, aktanlamaz ve çoğaltılamaz.

Kitabevi/Satış Mağazası:

arkeopera www.arkeopera.com

Yeniçarşı Cad. 16/A, Galatasaray- Istanbul


Tel.: O 212 249 92 26 Fax: O 212 244 31 64
www.arkeolojisanat.com / info@arkeolojisanat.com
ÇEVlRENlN SUNUŞU

Bu kitap, tıpkı yazarın sevgili eşi Anna Komnena'nın (inkılap


Kitabevi eliyle ülkemizin kültür birikimine armağan edilmiş
Türkçe çevirisini benim hazırladığım) yapıtı Alexiad gibi, tarih
anlatımının en önemli yapıtlarından biridir.

Nikephoros Bryennios, 1062 yılında Edirne'de doğdu. Rum


imparatorluğuna yüksek rütbeli subaylar, yöneticiler yetiştir­
miş bir aileden geliyordu. Babası olan adaşı, Malazgirt bozgu­
nunu ve Romanos Diogenes'in tahttan uzaklaştınlmasını izle­
yen dönemde, 1070'lerin son yıllarında, lmparator (Doukas ai­
lesinden, dolayısiyle kendisinin eşi olacak Anna Komnena'nın
annesinin ailesinden) Vll. Mikhael'e, sonra da onu devirip ye­
rine geçmiş komutan Nikephoros Botaneiates'e karşı, tahtı ele
geçirmek savaşımına girmiş; o sırada çok genç yaşına rağmen
Rum ordusunun Rumeli Beylerbeyi olan (Anna Komnena 'nın
babası) Alexios Komnenos tarafından, Anadolu Selçukluları
Sultanı Süleyman Şah'ın sağladığı Türk atlılarının da yardı­
mıyla, yenilgiye uğratılmış; zamanın geleneğine uyularak kör
edilmişti. Bu gelişmeler üzerine Anna Komnena'nın yapıtında
ayrıntılı bilgi vardır.

Genç Nikephoros, çok iyi bir öğrenim gördü; imparator Alexi­


os Komnenos'a hem komutan hem mülki yönetici olarak yük­
sek rütbelerde, makamlarda hizmet etti. 1097 dolaylarında
onun kızı Anna ile evlendi ve Kaisar (Yardımcı lmparator) sa­
mm aldı. 1118'de Alexios'un ölümünden hemen önceki gün­
lerde ve hatta ölüm gününde, hırslı eşi Anna, babasının yeri­
ne veliahd kardeşi ioannes'in değil kocasının geçmesi için
(anası imparatoriçe Eirene'nin de işbirliğiyle) entrikalar çevir-

5
di (ve bu yüzden, yeni imparator onu sonradan "tecrit edil­
miş" bir yaşam sürmek zorunda bıraktı, Anna, çok değerli ya­
pıtı Alexiad'ı bu yaşam koşullarında, ilerice yaşında yazdı); an­
cak Nikephoros böyle hevesiere kapılınadı ve yeni imparatora
da ( 1118-1143) hizmet sundu, hatta 1137'de ll. ioannes'in
Antakya dolaylarına, oralarda devletçikler kurmuş haçlı Frank­
lar üzerine sefere çıkması sırasında onun yanında gitti. Sefer­
de hastalandı, dönüşünden pek kısa süre sonra da istanbul'da
öldü.

(Genç) Nikephoros Bryennios'un yapıtı, Tarihin Özü, hiçbir za­


man tamamlanamadı. Anna Komnena, eşinin bu kitabı yaz­
maya, vaktiyle, annesinin (Anna'nın imparatoriçe anası Eire­
ne'nin) isteği üzerine başlamış bulunduğunu belirtir. Kitabını
okuyunca edinilen izlenime bakılırsa, yazarımız, Psellos'un ve
Skylitzes'in yapıtlarından yararlanmıştır, hatta onların anlatı­
mını sürdürmek yani onların yapıtlarının "devamını" yazmak
istemiştir. Göreceğiniz üzere, kitabında, imparator isaakios
Komnenos dönemi ( 1057-1059) ve Konstantinos Daukas dö­
nemi (1059- 1067) üzerine pek az birşey söyleyip, lV. Roma­
nos (Diogenes, 1068-1071), Vll. Mikhael (Doukas; 1071- 1078)
ve Nikephoros Botaneiates ( 1078-1081) dönemleri üzerine ay­
rıntılı bilgi vermektedir. Bu yıllar, Malazgirt'te 1071'de uğra­
nılan ezici yenilgi üzerine savunmasız kalmış Rum ülkesine
akınlar düzenleyen, yayılan Türk atlılarının, Yörük (Yürük, yü­
rüyen , sürekli göç halindeki) Türkmenlerin Anadoluya doldu­
ğu, bazan savaşarak bazan da savaşa gerek kalmadan kentle­
ri kasabaları ele geçirmeğe başladığı yıllardır ve o yıllarda Ana­
doluda olup bitenler hakkında bize o zaman yaşamış hiçbir
Türk tarihçi bilgi vermemektedir. Bu yüzden, söz konusu dö­
nemi anlatan Psellos, Bryennios, Anna Komnena, Zonaras, At­
taleiates gibi Rum tarihçilerinin yapıtları, yalnız Bizans tarihi
üzerine değil, 1071 sonrasında onunla içiçe geçen, "Anadolu-

6
nun Türkleşmesi tarihi" üzerine yapılan araştırma ve incele­
meler için de baha biçilmez değer taşır.

Kitaptaki anlatım, 1070'in olaylarıyla başlar, 1079 olayiarına


gelip orada son bulur. Önsöz'den sonra, Birinci Kitap, ikinci
Kitap vb. başlıklarıyla, dört "Kitap" olarak bölümlenmiştir. Bi­
rinci ve ikinci kitaplar, Alexios Komnenos sağ iken; üçüncü ve
dördüncü kitaplar, onun 1018'de ölümünden sonra yazılmış­
tır. Anlatım, pek de olayların zaman içinde sıralanışına uymaz;
daha çok, ülke temelinde verilmiştir ve ilk iki kitap, Anado­
lu'da olup bitenleri, üçüncü kitap ile dördüneünün 30. Başlık
altında bulunan parçasına kadar olanlar, devlet ülkesinin batı
(Avrupa) yanında geçen olayları; son kitabın daha sonraki kıs­
mı, yine Anadolu olaylarını anlatır. Gerçekte kitap, Rum im­
paratorluğunun o dönemdeki soylu ailelerinden üçünün, yani
Alexios Komnenos'un ailesi Komnenos'ların, onun eşi (Anna
Komnena'nın anası) Eirene Doukaina'nın ailesi Daukas'ların
ve yazarın kendi ailesi Bryennios'ların şan kazandırıcı beceri­
lerini anlatmak, tarih sayfalarına geçirmek çabasındadır. Tıpkı
Anna'nın Alexias/Alexiada (iliada'dan esinlenerek, "Alexios'un
Destanı" anlamında) kitabında babasının becerilerini anlatır­
ken onu insanüstü bir destan yiğidi olarak gösterdiği gibi,
Bryennios'un yapıtında da anlatırnın baş oyuncuları, iliada'nın
yiğitlerine benzeyen insanüstü erdemlere, yeteneklere sahip
soylu kişiler olarak tanıtılıyor.

Kitabın özgün metninin günümüzde yapılan bütün basımla­


rı, ilk 54 sayfasından sonrası 17. vüzvıla ulasahilmiş bir tek el
yazmasından yararlanarak yayıncı Possinus'un 1661'de yaptı­
ğı bir hasıma dayanır. El yazması şimdi ortada yoktur; başına
ne geldiği bilinmiyor. Possinus basımının metnini 1836'da A.
Meineke, Bonn'da yayınlanan Corpus Scriptorum Historiae
Byzantinae dizisi içinde bastı. Son basım, 1975'de P. Gauti-

7
er'nin Corpus Fontium Historiae Byzantinae dizisi içinde yap­
tığı basım iken, o metinden şimdiki Rumcanın halk ağzında
kullanılan türüne Despoina Tsouklidou'nun yaptığı çeviriyle
birlikte, özgün metin, Atina'daki Kanake Yayınevi tarafından
1996'da basılmıştır ("Bizans tarih yazarlarının metinleri" dizi­
si içinde 6. yayın). Kitapta, çift numaralı (soldaki) sayfalarda
özgün metin, tek numaralı (sağdaki) sayfalarda çeviri yer al­
maktadır.

Adların Türkçe yazıma uyarlanması konusunda, Türkiyede


Herkül Millas diye tanıdığımız değerli mühendis-tarih araştır­
macısı Erakles (Herakles) Millas'ın "Yunan Ulusunun Doğuşu"
yapıtında (iletişim yayınları, lstanbul 1994) önerdiği yöntem
(yy = ng, rı = e, 8 = th, <lı = ph, X = kh, w = o) kullanılmıştır.

8
ANLATIM DÜZENi

4. [Nikephoros Botaneiates'in imparator olması] .


................................... .................... 17
5. [Komutan Alexios Komnenos'un, devrilen Mikhael Daukas'ın kardeşini
tahta geçirme girişimi]..... ........................................ ..................... 17
6. [Aiexios Komnenos'un yeni imparatora gammazlanması] . ... 19
....................... ...

7. [Yeni imparator Botaneiates'in Alexios Komnenos hakkında kötü niyet­


ler beslerneye başlamışken, bir ayaklanma girişiminde ondan yarar-
lanmak zorunda kalması] . .. 20 .................................................. ........................ .................

8. [Aiexios Komnenos'un, kendini güvenceye almak için, ayaklanma dü-


zenlemesi] . . .. . . . . ... 22
............................. ............................. ..................... ...... ..... ......... ... .................

9. [Aiexios Komnenos'un imparator olması] . .


.... .................. ... ....................................... 25
10. [Yazarın kayınbabası, Alexios'un başa geçmesiyle Rum imparatorlu-
ğunda herşeyin düzeldiği] .. . . . . . . ... . . 26 .................................. ............ .......... . ... ... . ... . ...........

ll. [Yazarın, özellikle Alexios'un becerilerini anlatan bu kitabı yazmaktaki


amacı] . . .. . . . . 28
........................................ .............. .......... . .......... .... .......... ...........................................

BiRiNCi KiTAP

ı. [Alexios Komnenos'un dedesinin, babasının ve imparator olmuş amcası


isaakios Komnenos'un tanıtılması] . . . 30 ............................................... ... ...................

2. [isaakios ve loannes Komnenos kardeşlerin gençlikleri, evlenmeleri ve


çocukları] :.....................................................................................................................31
..............

3. !Kardeşlerden, Alexios Komnenos'un babası olan, loannes'in erdemle-


ri] 32
............... .................................................................................................................................

4. isaakios Komnenos'un, hastalanınca, kardeşi loannes'i kendine ardıl ata-


mak istemesi; loannes'in kabul etmemesil . 33 .................................. .................

5. [loannes Komnenos'un tutumu dolayısiyle eşinin gücenmesi. isaakios


Komnenos'un, dostu Konstantinos Doukas'a tahtı bırakması, ma-
nastıra çekilmesi ve ölümü] . .35 . .....................................................................................

9
6. [Konstantinos Daukas'ın ölümü. Eşi Eudokia'nın hem iki oğlu ile ortak
hükümdar, hem de bu çocukların naibesi olarak tahta geçmesi.
Onunla evlenen Romanos Diogenes'in sözde dördüncü ortak hü-
kümdar olarak fiilen yönetimi üstlenmesil .................................................... 3 6
7. [Alexios'un ağabeylerinden büyük olanın, Manouel'in, Başkomutanlığa
atanması. Türk akınlarının yoğunlaşması. Türklerin daha eski tari-
hi hakkında açıklama] . . . . . . ... . .. . . .. . . . . . .. . . . . .. ... . . .
..... .. ............ . . . .38 . ... . . . . ... . . ..... ... .. .. . ..... ... ..........

8. [Tuğrul Bey komutasındaki Selçukluların iran'a egemenlik savaşının ba-


şı] 40
......................................................................................................................................................

9. [Tuğrul Bey'in iran'a egemen olması] .. . . .... . . .. .......... .......... .... .. .......... ......................42
... ...

ı O. [Selçuklu-Rum savaşının başlaması] .......................................................................... .. 43

ll. [Sultan Alp Arslan'a asi olan Emir Erbasan'ın, üzerine gönderilecek or-
dudan kaçmak için Anadolu'da ilerlerken karşısına çıkan Manouel
Komnenos komutasındaki Rum ordusunu ağır yenilgiye uğratması
ve Manouel'i tutsak alması. Manouel'in Erbasan'ı Rum hizmetine
girmeye ikna etmesi] .. . .. . . . . . . . 44 ............. . ................ .. .. . ..... ... . . . .........

12. [Romanos Diogenes'in, Malazgirt yenilgisiyle son bulan sefere çıkma-


sı. Manouel Komnenos'un hastalanıp ölmesi] 46 ..............................................

13. [Romanos Diogenes'in Malazgirt yakınına varması]........................................ 4 8


14. [Çarpışmanın ilk aşamaları].................................................................................................. 49
15. [Yazarın babası ve adaşı komutan Nikephoros Bryennios'un çarpışma-
lardaki becerisil 51
......................................................................................................................

16. [Çarpışmaların kızışması. Komutan Andronikos Daukas'ın ihanet eği-


limi] ................................................................................................................................................ 5 2
1 7. [Rumların yenilgisi ve imparator Diogenes'in tutsak düşmesi]............. 5 4 .

1 8. [Yenilgi haberinin istanbul'da duyulması. Saray entrikaları] .


..... ............55
19. Alp Arslan'ın serbest bıraktığı Diogenes'in, küçük bir ordu devşirip, is-
tanbul'a dönüş yolculuğuna çıkması] ................................................................. 5 6 .

20. [Ölmüş imparator Konstantinos Daukas'ın kardeşi Kaisar rütbeli ioan-


nes Daukas'ın çevirdiği entrikaların ikinci perdesi] .57 ...............................

21. [loannes Doukas'ın, kukla edinmek için küçük yaştaki yeğeni Mikha­
el'i tahta geçirdikten sonra Diogenes üzerine, oğlu Konstantinos
kamutasında ordu göndermesi. Diogenes'in yenilmesi ve Kappado-
kia'ya çekilmesi] . . . . . . .. .. . . . . . ... .. . . . 58
... ....... . .............. .... .......... .. ........ ..................... . . . ... . ....... . ... .....

22. [loannes Daukas'ın Komnenos ailesine karşı entrikaları] ............................ 60

lO
23. [ioannes Komnenos, Diogenes'e karşı, Malazgirt Savaşındaki baş hain
oğlu Andronikos kamutasında ikinci bir ordu gönderiyor] .............. 62
24. [Diogenes'in Daukas'lara karşı ikinci yenilgisi] .
............ ..................................... 63

25. [Doukas'ların, Adana'da kuşatıp, sana dakunulmayacak diye and içe­


rek teslim aldıkları Diogenes'i kör ettirmeleri, yaralarma sağıtım
verilmeyen Diogenes'in çok kısa süre sonrasında ölümü] 65 ..................

iKiNCi KiTAP

1. [ioannes Dnukas'ın, Nikephoritzes denen bir hadım eliyle erki kullan-


maya kalkması] 70
......................................................................................................................

2. [Nikephoritzes'in ioannes Doukas'ı devre dışı bırakması; bu kişinin Ana-


dolu'ya geçmesi] 71
....................................................................................................................

J. [Alexios Konınenos'un ağabeyi isaakios'un Anadolu Beylerbeyi olması


ve onunla birlikte, Türk akınlarını önleme seferine çıkması] 71 ..........

4. [Frank soyundan komutan Roussel'in Rum ordusundan ayrılması; bir


yöreye egemen olmak için Sivas doğrultusuna gitmesi] 73 ....................

5. [isaakios komutasındaki Rum ordusunun, Anadolu'ya girmekte olan,


Kutalınışoğlu Süleyman ordusuyla çarpışması, yenilmesi, isaaki-
os'un tutsak düşmesi. Alexios'un serüvenleri] 74 ............................................

6. [Alexios'un kurtulması; Gabadonia/Develi'ye varması] .................................... 75

7. [Alexios, Ankara'ya doğru yol alıyor] .


...................................................... .......... ........... 77

8. [Afexios Ankara'da, Türklerin kurtulmalık parası alarak bıraktığı ağabe-


yi isaakios'la karşılaşıyor] 78
..............................................................................................

9. [Komnenos kardeşler, istanbul'a dönüş yolculuğunda, izmit yakınına


geliyor] 80
........................................................................................................................................

10. [Bulundukları yeri Türk akıncıların sarması üzerine, Alexios'un düşün-


düğü "harekat planı"] . ............. 8 1
... ...................... .

11. [Alexios'un planı çerçevesinde, toplu kaçışa girişiliyor] .............................. 83

12. [Kaçış süregidiyor] ......... . .


............................. ...................................... ........... ......................... 84

13. [Komnenos'lar, istanbul'a ulaşmayı beceriyor] .................................................... 85

14. [Rumlara asi olan Roussel, Orta Anadolu'nun bir bölümüne egemen
olunca, başkentten ona karşı ordu gönderiliyor; komutanlığa da,

ll
başına bir hal gelir umuduyla, iiıannes Doukas getiriliyor] ............ 86

ı5. [Yenilen iiıannes Doukas, Roussel'e tutsak oluyor] .......................................... 89

ı 6. [iiıannes Doukas ile birlikte ve yaralı olarak tutsak düşen Andronikus


Doukas, kurtulmak parası ödeneceğinin güvencesi olarak istan-
bul'dan iki küçük çocuğu gelince, bırakılıyor]. 9ı .............................................

ı7. [liıannes Doukas'ı tutsak alan Roussel, onunla işbirliği kuruyor ve onu
imparator ilan ediyor; güçsüz Rum imparatorluğu da, bedel öden­
mesi karşılığında Roussel'i tutsak alsın diye, Selçuklu komutanı Ar-
tuk ile anlaşıyor] 93
..................................................................................................................

ı8. [Artuk Bey, Roussel ile liıannes Doukas'ı çarpışmada yenip tutsak alı­
yor; kurtulmak parası ödenince her ikisini bırakıyor; Roussel ken­
di adamlarına, iiıannes Doukas da yeğeni imparator Mikhael'e tes-
lim ediliyor] 95
..............................................................................................................................

ı9. [Roussel, Pontus bölgesinde başına buyruk oluyor] ........................................ 97

20. [imparator, Roussel'e karşı yürütülecek savaş için Alexios Komncnos'u


Başkomutanlığa atıyor; ancak ortada bir ordu yoktur] 98 ........................

2ı. [Alexios, akma gelen Selçuklu Tutuş'a, bedel ödenmesi karşılığında Ro-
ussel'i tutsak alıp kendisine teslim etmesini öneriyor] 99 ........................

22. [Tutuş öneriyi kabul edip Roussel'i tutsak alıyor ve Alexios'a teslim
ediyor] ı02
........................................................................................................................................

23. [Alexios, Tutuş'a vaad ettiği bedeli ödeyebilmek için Amasya eşrafın-
dan para toplamak istiyor; vermiyorlar] ı04 ........................................................

24. [Alexios belki Amasyalılar Roussel'i hapsedildiği yerden salıverrneğe


kalkışır korkusuyla, onu kör ettirmiş olma numarası uyguluyor] ı05
25. [Alexios, Roussel'i de götürerek istanbul'a dönerken, Tosya'ya uğru-
yor] ıo6
..............................................................................................................................................

26. [Alexios, dedesi Mikhael Daukas'ın Kastamonu'daki mülküne uğruyor,


Ereğli'ye geçiyor] ıo8
.............................................................................................................

27. [Türklerin Ereğli yöresine akını. Alexios oradan, imparatorun gönder-


diği savaş gemisiyle, başkente dönüyor] ı09 ......................................................

28. [Alexios'un ağabeyi isaakios, Antakya'ya komutan-viili olarak atanıyar


ve oradaki patrik ile ilgili sorunu çözüyor] ı 10 ..................................................

29. [isaakios Antakya surları önünde Türklerle savaşıyor, yine yeniJip tut-
sak oluyor, kurtulmak parası ödenerek kurtarılıyor] ıı3 ............................

12
ÜÇÜNCÜ KiTAP

ı. [Rum imparatorluğunun 1071 sonrasında Trakya'da karşılaştığı sorun-


lar] .................................................................................................................................................. 115

2. [Çocuk yaştaki inıparator Mikhael Doukas, yazarın babası ve adaşı Edir­


oeli Nikephoros Bryennios'u Kaisar rütbesiyle inıparator yardımcı-
lığına getirmek istiyor, fakat ürkütülerek vazgeçiyor] . . . . 116 ...... . . .. ..........

3. [Komutan Nikephoros Bryennios Draç komutan-valisi görevine atanı-


yar]...................................... .............................................................................................. 117

4. [Draç valisinin kardeşi komutan ioannes Bryennios, komutan Hasilakes


ile birlik olarak, imparator Mikhael'i devirme tasarımları geliştiri-
yor] . 119
............ ...................................................................................................................................

5. [Rum sarayında loannes Bryennios'a karşı suikast tezgahlanıyor; o da


ağabeyi Draç valisini, imparatoru devirmek üzere, baş kaldırmaya
kışkırtıyor] 120
..............................................................................................................................

6. [Bu arada, Bizans entrikaları üstadı loannes Doukas, oğlu Androni­


kos'un kızı Eirene'yi genç komutan Alexios Komnenos ile evlendir-
rneğe çabalıyor] . . 121
........... ..... ................................................................................................

7. [ioannes Bryennios, ağabeyi Draç valisini, imparatoru devirme girişi-


nıinde bulunmaya zorlamak için uğraşıyor] . . . . ... . . 123 . . .. ................... . . .......... ..

8. [inıparator Mikhael, Nikephoros Bryennios'u tutuklayıp başkente gön­


dersin ve onun görevini kendisi üstlensin buyruğuyla komutan Ba-
silakes'i Draç'a gönderiyor] . 124 ............................................... ......................................

9. [Baba Nikephoros Bryennios açıkça asi durumuna geçiyor] .................... 126

ı O. [Asi Bryennios, ordusuyla, Edirne'de üsleniyor]......................... . ..... 128

11. [Asi Bryennios, kardeşi komutan loannes'i, ordusuyla, istanbul üzeri-


ne gönderiyor] ... . . ..
.................... 129
.................................................................. ........ . ..............

12. [Bryennios askerlerinin talancılığı ve Haliç kuzey kıyısındaki evleri


yakması üzerine istanbul halkı Bryennios'a düşman kesiliyor ve
hırsla direniyor] . .. . . 130
......... ... . ...................................... .. ................................................. ..

13. [Alexios Konınenos'un, savunma savaşında başarısı ve loannes Do­


ukas'ın bunu fırsat bilip kendi tarunu ile onun evlenmesini gerçek-
leştirebilnıesi] . 131
............................................................................................ ...........................

14. [ioannes Bryennios kuşatmayı kaldırıp Edirne'ye, ağabeyinin yanma


dönüyor] 132
..................................................................................................................................

13
15. [Afyon ilinde Sandıkh yöresinin mülk sahibi yeriisi ve orayı da kapsa­
yan Anatalikim ilinde komutan Nikephoros Botaneiates de impara-
toru devirmek üzere baş kaldırıyor] . . . . . . . . . . .. . . . . .. .. . . .. 132 . . ..... . .......... . ... ... . . .. . . . ..... . . . . .

16. [Botaneiates, istanbul'a doğru ilerlemeye başlıyor; istanbul'da etkili


yandaşlar ediniyor. Emir Erbasan'ın Botaneiates'e hizmeti] .. 133 ......

17. [iznik, Botanciates yandaşlarına kucak açıyor] . . . . . . . .. . .. . ... ... . . . 136


. .. ....... . . . ... . . . . . . . .

18. [Botaneiates'in ilerlemesi, başkentteki yandaşlarına güç kazandırı-


yor] 136
........................................................................................................................................

19. [iiıannes Daukas'ın yeni entrikaları; imparatoru devirmek için Botane-


iates yandaşları harekete geçiyor] . . . . . . . . . . . .. . . .. .. . . . . ... ... ... . 138
. . . . . . . . . . .. . . ...... ....... .. . . . . . . . .

20. [Alexios Komnenos'un imparatar Mikhael'e öğüdü]. . . . . . . . . . . . . . . . 139 . . . . ... ... . . . .. . . . . .

21. [Aiexios Komnenos, devrilecek imparatorun kardeşi Kiınstantinos Do-


ukas'ı tahta geçirmeye çabalıyor] . . . . . . . . . . . ... . ... ... . . ..... . . . . . . . . ..... .139
. . . . . . . . . . . . . . . .. .. . . . . . . . ... .

22. [Botaneiates Kadıköy yakınlarına varınca, Alexios onun huzuruna çı­


kıyor, onun hükümdarlığını tanıyor ve onu Kiınstantinos Doukas'ı
yardımcı imparator edinmeye davet ediyor] . . . . . .. ... . 140 .................. ... .... .. .. .. ... .

23. [Botaneiates, yaşasın bağırmaları arasında saraya giriyor, tahta geçi-


yor] ............. ................... ...................... ... . ... ..... ... . . ... . ...................... 14 1
. . .. . . . .

24. [Devrilen imparator Mikhael, papaz oluyor] . .. . ... .. . . . . .. . . . . . . . . 142


..... ...... .. . ... . ... ... . . . . . . .

25. [iiıannes Daukas'ın yeni entrikası: devriimiş kocası sağ olan imparato-
riçe Maria'yı Botaneiates'in eş edinmesini sağlıyor] .. ..... . . . . . . . . . . 142 . . . . . . . . .

26. [Mikhael erkte iken yönetirnde ortak edilmiş Nikephoritzes'in so-


nu].. . .... .... ... . ...... .
.. .. .... ... .. ..... . ... . ...
..... ... . .... . . . .... .. . ..... . ... . 144
.. ........ .. ... .. . .. ... ........ . .... . . .... . .... ...... . .

DÖRDÜNCÜ KiTAP

1. [Botaneiates'in, herkesi hoşnut etmek için aşırı harcama yapması] _145


2. [Asi Bryennios'un, Edirne'den istanbul üzerine yürümeye başlaması;
Botaneiates'm Kutalmışoğlu Süleyman Şah ile bağlaşıkhktan yarar-
lanması] ... . . .. . .. . . . . . . . . . .. ......
. . . . . . . .. . . .. 147
. . . . . . . . ..... . . .................. ................................. .... . ........ ............ .

3. [Botaneiates'm asi Bryenııios'a yaptığı uzlaşma önerisi].. .. . . . . . .. . .. . . ... ... .... . . 149

4. [Asi Bryennios'un red cevabı imparator Botaneiates'e iletil ince, impara­


tor, asinin üzerine, Süleyman Şah'ın Türk savaşçıları ile destekle-

14
necek bir ordu gönderiyor] ...................................................................................... 15 0
5. [Alexios komutasındaki Botaneiates ordusu ilerlerken asi Bryennios Si-
livri yakınında ordugah kuruyor]..................................... ........... 152
6. [Asi Bryennios ordusunun durumu] . . . . . . ... ........ ... .. . . . . ... .. .. . . ... ... .. .... ............ .. .. ..... .... 153
. .

7. [Alexios Komnenos'un savaş hazırlıkları].... . . .... .......... .. . . . . . . ... . .. ... ..... 154 . . . ... . . ..... . . .. . . . . .

8. [Türk birlikleri Komnenos ordusuna katılmadan Bryennios çatışmayı


başlatıyor]..................................................................................................... . ... 155 .

9. [Bryennios ordusu içinde Peçeneklerin sebep olduğu kargaşa; Alexios


Komnenos'un bir savaş hilesil ..... . . . . ............... .. . . .... . .... .......................... . 156
.. .. . . . . ... . . . . .

1O. [Alexios komutasındaki ordu kaçmaya başlamışken Türkler yetişiyor ve


savaşa katılıyor] ... ................... . . . ........................ . . . . .. . .. ............... . .. .
. . .. . . . ..... 158
.. ... . . . . . . . . .. ........ . .

ll. [Bryennios ordusu Türklere karşı saldırıya geçiyor] .................. ... ............. 1 59 . .

12. [Saldıranlar, kurulmuş pusuya düşüyor ve kurtulabilenler kaçmaya


başlıyor] 159
....................................................................................................................................

13. [Asi Nikephoros Bryennios tutsak ediliyor] ........................................................ 1 60


14. [Asinin kardeşi loannes ile oğlu, yazarımız, Edirne'ye kaçıyor] ........ 162
15. [Alexios Komnenos, tutsak Bryennios'a saygı gösteriyor] ...... ...... .. ......
. . 162

16. [Alexios, Bryennios'u imparatorun gönderdiği Borilos'a teslim ediyor;


Selanik'te üslenmiş diğer bir asiye, Basilakes'e karşı yürümek em-
rini alıyor] ................................................................................................. ..162

17. [Bori los, Bryennios'u kör ediyor] .................. .... .. . .......... ............. . . . ... . . . ....... 164

18. [imparator, huzuruna getirilen Bryennios'un gönlünü alıyor].. . .. . .. 164 . . . .

19. [Basilakes üzerine giden Alexios Komnenos, onun yapabileceği baskı-


na karşı önlemler alıyor] .... . ............... .. . . . ........... . . ........ . . . . . .... . .... ..166
...... . . . . . . ... . . . . . . ... . . . .. .

20. [Alexios, baskına gelen Basilakes'e tuzak kuruyor] .. ......................166

21. [Alexios, uyanık bekleyiştel ...... ..


... . ... .. . ..... .
...... .... . . . . ........................ 167

22. [Basilakes'in baskını başarısız oluyor].................... . . .... ................. .. . ..... .. .. . . .. . . .. . . . 167

23. [Alexios saldırıya geçiyor].. . ... ...... ... ............. ................... .. . . .... ..... . . ... .... ..... .. . 168
. . . . . . . ... . . . . . .

24. [Alexios, askerlerinin arasında yiğitçe savaşıyor]................. ...168

25. [Basilakes'in ordusu taparlanmaya çalışıyor] . . . ... . . ..... .... ... .. .. . . . ... .... . .
. .. .. . . ... .... 169

26. [Basilakes Selanik'e doğru kaçıyor] ........... .. .. . . ....... ........ .. . . ........ .. ... . . ..... .... 170
. .. . . . ..... .. .

27. [Selanikliler, kenti ve Basilakes'i Alexios Komnenos'a teslim ediyor] 170

15
28. [imparatorun gönderdiği adamlar, asi Basilakes'i teslim alıp kör edi-
yor] 171
................................................................................................................................................

29. [isaakios Komnenos Antakya'dan başkente dönüyor ve yeni imparator


Botaneiates ile yakınlık kuruyor] 172 ........................................................................

30. [Alexios Komnenos, Bulgaristan'ı talan eden Peçeneklerin üzerine gi-


diyor, onları kaçırtıyor ve istanbul'a dönüyor] 172 ........................................

31. [Alexios Komnenos'uıı eniştelerinden Nikephoros Melissenos da impa­


ratora baş kaldırıyor, Anadoluda birçok kenti Süleyman Şah'a veri-
yor] 173
................................................................................................................................................

32. [Alexios, eniştesiyle savaşmak istemiyor; ordunun komutasını devre-


diyor] 174
..........................................................................................................................................

33. [Yeni komutan Hadım loannes'in yanlış tutumu] .......................................... 175

34. [Yeni komutanın iznik üzerine saldırmak niyetinin sakınca ları] ........ 177

35. [Yeni komutanın başarısızlığı; Melissenos'u destekleyen Türkler gelin-


ce çekilmek zorunda kalması] 177 ................................................................................

36. [Georgios Palaiologos'un verdiği öğüt] .................................................................. 178

37. [Türklerin saldırıya geçmesi] ............................................................................................ 178

38. [Türklerle çatışmada yeni komutan hadım loannes'in acınacak hale


düşmesi] 179
....................................................................................................................................

39. Georgios Palaiologos'un bir muzipliği] .................................................................. 180

40. Hadım loaannes'in bazı subayları imparatora gammazlaması] ............ 181

ADLAR DiZiNi ........................................................................................................................................ 183

16
ÖN S Ö Z

4. [Nikephoros B otan ei a tes'in l mparator olm ası]


[Yazarın babası ve adaşı olan Draç Valisi Nikephoros Bryen ni­
os'un baş kaldırmasından, i mparator sanını takınıp Edirn e'de üs­
lenmesinden sonra] O da [Nikephoros Botaneiates d e] Anadolu
tarafından ona [Vll . Mikhael Doukas'a] karşı ayaklandı ve üstün­
lük kazandıktan sonra imparatorluk makamını işgal etti ; böyle­
ce, dediğimiz gibi, Anadolu ord usunun Başkomutanlığını kendi­
sine bahşeden kişiye kötü ödül vermiş [minnet borcunu nankör­
lük ve ihanetle ödemiş] oldu. iyi [doğru] olan şeyler üzerine hiç
mi hiç bilgisi bulunmayan ve kendil erine yarar sağlamış kişilere
karşı gerekli bağlılık duygusunu besl erneyi öğrenmemiş bazı şe­
refsiz adaml ar, bu çeşit davranışı onayladılar ve destekl ediler; bü­
tün halk da, düşüncesizce onl arın arzusunun peşinden gitti .
Çünkü, insanlarda ilke olarak kötülüğe eğilim, iyiliğe eğilimden
baskındır; diğer yandan, halk kalabalığı bu çeşit değişimlerden
hoşnutluk duyar. Böylece, eskiden beri akıllı ve yönetim bakımın­
dan en yetenekli bir kişi olan , ama yaşının ileriliği nedeniyle düş­
küniemiş bulunduğu için hayli zamandır yetenekleri dolayısiyle
[baş köşeye oturtulup] saygın tutulmak arzusunu öne süren ve
neredeyse tüm iş görebilirliğini, hükümdarlık mevkiinin gereksin­
mel erini artık karşılayamıyacak kadar, yitirmiş bulunan Botaneia­
tes, hükümdarlık mevkiine geçti.

5. [Komuta n Alexios Kom n en os'un, devrilen M ikhael


Daukas'ın kardeşini tahta geçirme giri şimi]
Böylece, bu kişi hükümdarlık asasını elde ettikten ve doğal ola­
rak onun yanında yer alan kimse tarafından -söz konusu kimse,
[devrilen hükümdar] Mikhael Daukas'ın kardeşi Mor Odada Doğ-

17
muş Konstantinos idi- yeğ tutulunca, [Botaneiates'in, "Bana or­
du kom utanı olarak hizmet et" diyerek] başvurduğu Alexios
Komnenos, durumun mün asebetsizliğini gördü ; yani, gördü ki,
n e hükümdarlığın meşru varisi [Konstantinos] tahta çıkarak [hü­
kümdarlığı üstlendiği duyurusunu yaparak] hak iddia etmekte­
dir1 ne de [kendisinin, Alexios'un] vaktiyle hükümdarlık etmiş
amcasının, isaakios Komnenos'un çıktığı tahta geçmek hakkı nın
varlığı göz önüne alınmaktadır. Bu kişi [Botaneiates] üzerinde
herkesin tercihi çakışmaktaydı ve herkesin isteği onu imparator­
lukta dümenin başına çıkarmıştı ; yönetimin onun tarafından
üstlenilmesi tercih ediliyordu ve böylece [gelecekte de] onun so­
yundan gelen birisinin tahta geçmesini en uygun çözüm saymak
gerekecekti. Bu hallerden sıkıntı duydukça hoşnutsuzlandı, hak­
kın h ukukun çiğnenmesini görmekle siniriendi ve olan bitenlere
katlanamadı.
Böylece, o dönem de kendi isteklerini tatmin etmek derdinin pe­
şine düşerek yönetim erkinin kullanıl masına ka tılmaları kısmet
olanlar, bir yandan Rum imparatorluğunun kayıplara uğramasını
[ülke parçalannın Türkler eline geçmesini, hatta Türklerden des­
tek sağlamak isteyen bazı Rum ileri gelenlerinin nice kenti kasa­
bayı ödün olarak onlara bırakmasını] umursamıyorl ar, bir yandan
da kendi çıkarlarına hizmet etmeyi yeğliyorlardı. O [Alexios] ise,
tersine, yüreğinde üzüntüyle, bir yandan da ruhundaki soylulu­
ğu göstererek, bu biçimde davranan nice kişinin yaptığı üzere
yan gelip yatmayı ve hükümdarlığı hak etmemişler karşısın da hak
edenlerin yenik düşmesini görmeyi içine sindiremedi. Böylece
Komnenos, [devrilmek üzere olan i mparator Vll . Mikhael] Do­
ukas'ın kardeşine yanaştı ve onun ayaklarına [imparatorlara öz­
gü] mor renkli sandall arı giydirdikten sonra, kendi gücüyle onu

1 Burada, devriimiş imparator VII. Mikha(fin, kendisinden küçük kardeşi


Konstantinos ile, bir diğer Mor Odada Doğmuş Konstantinos, yani Mikha­
el'in o sırada 4 yaşında bulunan oğlu ve veliahdı birbirine karıştırılmaktadır.
Anna Komnena, birincisini Konstantios diye anıyor (çevirimizde s. 140, 145)

18
taht'a oturtmakta destek vermeye seğirtti ve onu saraya götür­
dü. Ama onlar [Alexios Komnenos ve eski i mparatorun kardeşi
Konstantinos Doukas] sokağa çıktıklarında, halk bir ağızdan ba­
ğırarak, açıkça, onun [Konstantinos'un] yönetimi altında bulun­
mayı istemediklerini haykırdılar; böyle olunca, daha önce sözü
edilen genç, şamatadan dolayı çok heyecanlandığı ve kalabalığın
sesi onun aklını fikrini dehşete düşürdüğü için, bu tasarımdan
[Alexios'un desteğiyle Botaneiates'i engelleyip tahta oturmak­
tan] vazgeçti ve Komnenos'a, onun içini bayıltacak kadar yalva­
rıp, onun da bu işten vazgeçmesini, kendisine daha fazla baskı
yapmamasını istedi. Bütün bu olup bitenleri herkes anlatıyor ve
söylediklerimin hepsi, bütün güvenilir insanlarca bilinmektedir;
[suyu ndan içenleri un utkan eden] Lethe [Deresi] 'nin suyunu i ç­
miş olmayan herkes, bu olanları iyi anımsamaktadır.

6. [Alexios Komnenos'un yeni imparatora gammazlan­


m a sı ]
O zaman da, Komnenos, başka bir yoldan gitmeyi yeğledi. Çocu­
ğu alıp Botan eiates'e götürdükten sonra, kendisi de onun önü­
ne çıktı ve ona, bu gencin miras yoluyla edinilmiş doğal hakkını
anı msatarak, şimdiki koşullarda bu çocuğa daha doğru yol da
m uamele etmesini ; [VII. Mikh ael] Daukas'ın kardeşini, şimdi ege­
men olanın ve hükümdarlık edenin [kendisinin, Botaneiates'in]
kardeşiymiş gibi kayırarak bağrına basmayı, ona da [ortak-hü­
kümdar yahut hü kümdar yardımcısı anlamında] hükümdar ünva­
nı vermeyi kabullenmesini önerdi; Botaneiates'in kendisi ise ya­
şadığı sürece hükümdar asasını elinde tutacaktı ; daha sonra ege­
menliği tahtın varisi devralmayaraktı çünkü o daha şimdiden
egemenliğin kullanılmasına ortak edilmiş [ve Botaneiates ölün ce
tek başına kalarak hükümdarlığı sürdürmektel olacaktı. Ama bu
girişimi başarısızlığa uğradı ve dürüstl üğü yüzünden kazandığı
tek şey Botaneiates ile onun çevresindeki insanl ar, özellikle de
onun rüşvet yiyici, aşağı soydan, iyi ve doğru n e varsa hepsinin
cahili olan iki hizmetkarı -Borillos ile G ermanos- tarafından kuş-

19
kulu kişi sayılmak oldu. Bunlar, Komnenos'u mahvetmeyi ve
böylece, onunla birlikte, M or Odada Doğmuş Olan'ı, yani [Vll .
Mikhael] Daukas'ın kardeşini [genç Konstantinos Doukas] de
mahvetmeyi kendilerine amaç edindiler2 ; çünkü [Komnenos'un
hakkından gelinince] o kişi koruyucusundan yoksun bırakılacak­
tl ve kendisinin koruyucusu ol mayın ca, kolaylıkla, kendisine kar­
şı entrikalar tezgahlayanların avı olacaktı. Böylece, Komnen os'un
sürgü ne yolla nması nı huyuran bir ferman çıkardılar. Ancak, [yö­
neticilere gönderilen] bu ferman Komnenos'un eline düştü ve o
da bu fermanı kendi eliyle imparatora götürdü. O [imparator] bu
adamın [Komnenos'un] soylul uğuna ve akıllılığına pek çok değer
veriyor ve onun çok sayıdaki, üstelik yiğitçe becerilerini anımsı­
yord u ; anımsadıkları onu o kadar etkiledi ki fermanı yazanları kı­
nadı ve fermanın kendisini de iptal etti. Böyle yapılınca artık o
ferman sürgüne gönderilme kon usunda geçerliliğini yitirdi.

7. [Yeni i mpara tor Botaneiates'in Al exios Kom nenos


h akkın da kötü n iyetler beslerneye başl a m ı şken, bir
ayaklanma girişi m i n d e ondan yararl a n m ak zorun d a
kalması]
Ne var ki Botaneiates, yine, sürekli olarak ona [Komnenos aley­
hinde] abuk sabuk laflar eden ve onu her biçimde kışkırtan -da­
ha önce sözü geçen- iki hizmetkarı tarafından yönlendirilerek,
Komnenos'u kör ettirmeyi kurmaya başladı. Ne var kP haktan ve
gerçekten korktuğu için, bu işi öyle paldır küldür yaptırmamağa

Borilos ve Germanos konusunda Anna Komnena'da bilgi vardır; bkz. Türk­


çe çevirimizde s. 6 1-62.
Bildiğim kadarı ile her dildeki yapıtlarda yazarlar, aynı sözcüğün bir türnce
içinde veya birbirine yakın yerlerde takrarlarımasının (örneğin, burada yapıl­
dığı üzere, "Ne var ki ... ne var ki " denmesinin), kulak tırmalayıcı olduğunu
bilerek bundan geri dururlar. Bryennios'un bunu umursamadığını daha ön­
ce görmüştük, burada görüyoruz, ileride de göreceğiz. Söz konusu tekrarla­
malar benim dikkatsizliğimin ürünü sanılmasın; tam tersine öz metni tam
yansıtmak için aynı sözcüğün aynı karşılıkla çevrilmesine özen gösterdim.

20
karar verdi. Böylece, onu (Komnenos'u] mahvetmek için başka
çare düşündü ve hoş görünecek bahaneler aramağa başladı ; bu
yoldan, o suçsuz kişiyi felakete sürüklemek ama işin gerçeğinin
incel enmesinde dikkatleri saptırmak istedi. Gerçekten de, artık,
üstünden gelinmesi büyük azimkarlık ve yeteneği gerektiren, ay­
nı zamanda da savaşmak, yiğitlik ve mertlik göstermek zorunlu­
luğuna yol açan, başa çıkılması için u ğraşıldığı sırada aşırı tehli­
kelere göğüs gerilecek bir durum her ne zaman ortaya çıksa, her­
kesten önce Komnen os'u kullandı ve böylesine önemli, tehlikeli
işlerin tümüyle uğraşıl masını Komnenos'a bıraktı; her defasında,
düşüncesi, Komnenos'un, işi üstlenmeğe ikna edilince ona veri­
len bütün komu tlara uyacağı, bu önemli ça tışma girişimlerinden
birinde, adeti olduğu üzere cesaret ve yiğitlikle meydana atılaca­
ğı, çarpışmak için satların en önünde il erl eyeceği, ölümcül yara
alacağı ve savaş sırasında can vereceği idi, çünkü ona komuta­
sındaki güçlerin yönetimi i çin gerekli olduğu ölçüde destek sağ­
lanmamış olacaktı; ya da, ne bu davranışları göstermeye ne de
kendisine verilen komutlara uymaya ikna edilebilmiş olursa, o
zaman sözde haklı olarak, ona karşı ileri sürülen suçlama kendi­
sine bildiril eeekti ve yasal cezasının verilmesi yoluna gidilecekti
(savaştan kaçtı diye idam edilecekti].
Böylece artık sözü edilenler, yani soylu ve seçkin ailelerden gelme
olan Bryennios ile Basilikes4 [Anna Komnena'da Basilakios], onlar
dahi, Botaneiates'in tahta geçmesini kabullenemediler; öyle ya,
onun ken dileriyle birlikte imparator Mikhael'e karşı baş kaldırmış
olduğunu ve sorumlulukta kendileriyle aynı durumda bulunduğu­
nu biliyorlardı. Böylece, vaktiyle Mikhael'e karşı harekete geçmiş
bulunan bu kişiye baş kaldırıp, pek kalabalık askerle ve hiç de kü­
çümsenemiyecek birer güçle, onun karşısında saf tu tarlar. Bunun

4 imparator olmak için Botaneiates'e baş kaldıran bu kişiler ve onlara karşı


gönderilen babasının bu kişilerle savaşımı hakkında Anna Komnena'nın ya­
pıtında bilgi vardır (Türkçe çevirimizde s. 23-34 ve s. 34-41). Kocası Bryen­
nios'un şimdiki yapıtında da, başta eksik olan 54 sayfa içinde onlardan söz
edildiği sanılıyor.

21
üzerine imparator [Botaneiates] hemen, o sırada Başkomutan ma­
karnını işgal eden s Komnenos'u anımsar ve onu silahlandınp bu
adamlara karşı komutan olarak gönderir. Bu kişi [Komnenos] da
onların karşısına çıkar, onlara karşı pek büyük cesaretle savaş yü­
rütür. Bunlarla yalnız bir tek kez çarpışmaz, tersine savaşta kendi
canını pek çok kez tehlikeye atar ve sonuçta hasımlarını yener, on­
lara karşı parlak zafer[ler] kazanır ve onları tutsak ettikten sonra
her ikisini Kentlerin Kraliçesi'ne [başkent istanbul'a] gönderip im­
paratora teslim eder. Bunları herkes biliyor ve bu konularla ilgili
herşey herkesin dudaklarında bulunuyor [ağzında geziyor, söyleni­
yor] ve hiçbir güvenilir kişi bunları bilmezlikten gelmiyor.

8 . [Alexios Komnenos'un, kendini güvenceye almak için,


ayaklanma düzenlemesi]
Ancak, gerek bunları gerek gerçek soylulukla ve cesaretle başka
birçok büyük işi beceren ama bunlar için hiçbir bedel ya da ödül
almayan, tersine sadece kendi üzerine haset yön eltilen ve kendi­
sine karşı kumpaslar ve entrikalar tezgahlan an; iyilikleri tanına­
cak yerde, bu kişi kör edilsin, mahvedilsin ve onunla birlikte Mor
Odada Doğmuş Olan [tahtın meşru varisi Konstantinos Doukas]
dahi felakete sürüklensin amacıyla kendisine kötü işler isnad
edilmek istenen [hakkı nda iftiralar uydurulan] Komnenos, bu
hallerin çekilmez olduğuna hükmetti. Ancak görd ü ki kendisi ba­
kımından gidişat kötü bir doğrultu tutturmaktadır; çünkü [vak­
tiyle imparator olmuş] amcası ken di yerine geçmek üzere keyfi
ol arak, bir başkasını [dostu Konstantinos Doukas'ı] belirleyip ar­
dıllığı ona bırakmıştı, hısımlarından hiçbirini kendi yerin e geçe­
cek ardıl diye göstermemişti, tersin e bir başkası, bir yabancı, bu
ardıllığı elde etmişti. Bir yandan da kendisine karşı tezgah ianan

5 Alexios Komnenos gerçekten ayaklananlara karşı tüm kara ordusunun Baş­


komutanı (megas domestikos) göreviyle gönderilmiş idiyse de, o göreve
"asaleten" atanmış değildi; henüz (kısa süre önce) atanmış bulunduğu gö­
revin resmi adı "Skholen'ler Domestikos'u" (imparatoru koruma birliğinin
komutanı) idi. Bkz. Anna Komnena, Türkçe çevirimizde s. 25.

22
pek çok kötülük olduğu için başına birşey gelmesin diye, güven­
liği konusunda duyduğu kaygı nedeniyle, başkentten ayrıldı ve
Edirne'ye gitti. O zaman, burada toplanmış olarak bulunan or­
dunun, düşman tarafta, Botaneiates'in denetimindeki impara­
torluk ülkesinde bulunan orduya göre sayıca üstün olduğunu,
araştırara k, anladı ; diğer yandan da, oradaki ordunun, özellikle
kendisinin komutan olarak önderlik etmekte nice yiğitlikler gös­
termiş bul unması yüzünden, kendi sa fında yer aldığını, impara­
tor makamı için onu yeğlediğini saptadı. Böylece, herkes birden,
o istemediği halde tahta çıkması için ona baskı yaptığından, so­
nunda, onların isteğine boyun eğer ve amcasından ken dine mi­
ras kalmış tahtı, bu taht üzerindeki hakkına dayanarak, talep
eder [Şubat 1 08 1 ] . G örünüşe bakılırsa egemenliği [tek başına]
kendisi üstlenmek istememekteydi ; artık reşit kişi durumuna gel­
miş ve güvenilir insan kimliğini edinmiş Mor Odada Doğmuş
Olan'ı [Vll. Mikhael'in küçük kardeşi Kostantinos Doukas'ı] hak­
kından yoksun bırakmak kasdı yoktu [onunla ortak lmparator ol­
mak istiyordu]. Daha önceleri bütün iplikleri kendi parmağında
oynatmaktan hiç geri durmamış olan o, böyle birşeyi nasıl yapa­
raktı da berikini, [onun kendi] kardeşinin [VII . Mikhael'in] tahtı­
na oturtacaktı ? işte bu amaçla h emen, kendi kızı nı [çok küçük
yaştaki Anna Komnena'yı] göndererek, onu Mor Odada Doğmuş
Olan ile nişanlar6; onunla imparatorlukta ortak olmayı, lmpara-

6 Daha önce s. ı ve 2'de olduğu gibi burada da, Botaneiates'in devirdiği eski
imparator Vll. Mikhael Doukas'ın, biri küçük kardeşi, diğeri (tahta geçen Bo­
taneiates ile evlenmek zorunda kalmış eşi, dilher Gürcü Prensesi Maria'dan
doğmuş) oğlu olan iki ayrı Konstantinos Doukas, birbirine karıştırılmaktadır.
Anna Komnena'nın kitabında çok açık olarak anlatılır ki, kendisi, babasının
tahta geçmesinden ( ı o8 ı ) yıllar sonra, 2. ı 2 . 1 083 Cumartesi gününde (Türk­
çe çevirimizde s. 1 9 ı d n. l 'e bkz.) istanbul'daki imparator sarayı nın "çok es­
ki zamandan beri imparatoriçelerin doğum yapmasına ayrılmış olan büyük
odasında" doğdu. "Atalarımız bu büyük odaya Porphyra [Mor] adını vermiş­
lerdir ve işte bu nedenle, tüm dünyaya, Porphyrogennetes [Mor Odada Doğ­
muş Olan] deyimi yayılmıştır·: Anna 8 yaşına geldiğinde, demek ki ıo9ı yı­
lında babası onu, taht'ın meşru varisi [Vl l. Mikhaci'in oğlu] Konstantinos ile
nişanladı. imparatorun, damat adayını veliabdlığa ataması; dolayısiyle, ge-

23
torl u ğu n işlerini onunla birlikte yönetmeyi kabul eder; gerek ge­
leneksel [biat gösterisi] alkışlanma'yı ve tahtta oturmayı, gerek
belgeleri kırmızı mürekkep kullanarak imzalamak ayrıcalığını
onunla paylaşır, böylece onu hüküm darlığa sıkıca bağlantılandı­
m ve uygun gel diği zaman, bu iş için halk kalabalığının gönlü­

nü kazandığında ve daha önceki, ona karşı gösterilen öfkeyi her­


taraf etti ğinde, onu en sonunda hükümdar tahtına oturtmak
am acını güder. Belki de bu tasarım gerçekleşecekti, eğer Mor
Odada Doğmuş Ol an'a daha önceden musallat olmuş ağır bir
hastalık onun hükümdarlığa yükselmesini engellememiş ve arka­
sından onu bu dünyadan alıp götürmüş olmasaydı7•

lecek te K6nstantinos-Anna çiftinin impara tor-imparatoriçe olması bekleni­


yordu. Bilmediğimiz bir nedenle, bu nişan bozuldu. imparator 1 092'de ve­
liahdlığa büyük oğlunu, o sıralarda henüz 4-5 yaşlarında bulunan ioannes'i
atadı. K6nstantinos, Istanbul'dan ayrıldı, kırsal yöredeki aile mülküne çekil­
di. imparator Alexios ile ilişkileri yine de düzgündü; hatta o mülkte Alexi­
os'u bir vesileyle konuk etmişti. 1 096 dolaylarında öldü; Anna, 1 097'de, ana
ve babasının isteğiyle, şimdiki kitabın yazarı (Genç) Nikephoros Bryennios ile
evlendi. Bu çok mutlu bir evlilik oldu; Nikephoros'un 1 1 3 7'de ölümüne dek,
40 yıl sürdü. Yazarımızın, Anna daha önce kiminle nişanlanmıştı konusun­
da bilgisi olmadığı veya yanı ldığı, düşünülemez. Anna'nın 40 yıllık kocası ve
bu dönemde iınparator ailesinin içinde olduğu bir yana, kendisi Rum impa­
ratorluğunun en önde gelen ailelerinin birinden idi ve sırf o durumu itiba­
riyle de, Alexios Komnenos'un büyük kızının vaktiyle kiminle nişanlı oldu­
ğunu, daha kendisinin onunla evliliği öncesinde, mutlaka öğrenmiş idi.
Bunlardan çıkan sonuç odur ki, şimdiki yapıtın metnine esas tutulan tek el
yazmasında en azından bu konuya değinen sayfalar, Bryennios'un kalemin­
den çıkmamıştır, onlarla "oynanmış"tır.
Alexios, Rum ordusunun gencecik başkomutanı olarak, yalnız Botaneiates'in
değil, onun devirdiği Vll . Mikhael'in eşi iken şimdi Botaniates ile evlenmek
zorunda kalmış imparatoriçe Maria'nın da güvenini kazanmıştı ve Maria,
Alexios'u oğul edinmişti (Anna Komnena, Türkçe çevirimizde s. 62). O ve
ağabeyi isaakios, Maria'ya "Ne yapıp ne edip, oğlu K6nstantinos'un impa­
rator olmaktan yoksun bırakılmamasını sağlayacakları" yolunda söz vermiş­
ler, and içmişlerdi (Anna Komnena, s. 65). işte bu yüzden, Alexios, askerle­
riyle kente girip Botaneiates'i tahttan çekilmek, bir manastıra keşiş olarak
kapanmak zorunda bırakır bırakmaz, ilk günlerde, küçük K6nstantinos'la or-

24
9. [Alexios Komnenos'un imparator olması]
Böylece, yakın zamanda [hısımları ve adamları tarafından] impa­
rator ilan edilmiş olan Alexios Komnenos, başkente gelir, kendi­
sinin girişimine Botaneiates'in direnmediğini ve onun kendisine
karşı çıkmadığını, tersine Komnenos'un hısımlık [eski imparator­
lardan isaakios Komnenos'un yeğeni olmak] dolayısiyle hüküm­
dar olmak konusundaki hakkını tanıyarak, karşı koymaksızın
egemenlikten çekildiğini; baştan beri vicdanı ona acı çektirdiği
ve ona [onun içindeki, tahtta kal mak isteğine] üstün geldiği için
ve onun [Botaneiates'in] kendisi dahi hükümdarlık makamı için
[bu makamı işgal etmek hakkını herh angi bir hükümdardan "te­
varüs" etmiş bulunmayan] bir yabancı olduğundan ama Alexios
Komnenos tam tersine bu konuda meşru hak sahibi bulundu­
ğundan dolayı, silaha sarılmak ve onu [hükümdarlık makamını]
savunmak üzere çarpışmak istemediğini görür. Dolayısiyle, işte
bu suretle, yoksa başka bir suretle değil [hükümdarl ı ğı gasbede­
rek değil], Komnenos hükümdar egemenliğini ele geçirdi ; yani
kendisinin bir yandan kan hısımlığı bakımından, Komnenos so­
yundan gelmiş olması sebebiyle, diğer taraftan da Daukas'lar so­
yuna sıhriyet [kayın hısımlı ğı] yönünden [eşi Eirene o aileden ol­
duğu için] hısımlığı sebebiyle, güvenceye alınmış [hukuk gözün­
de varlığı kabul edilmiş] hakkına dayandı. Gerçekten, hayat eşini
Daukas'lar ailesinden almış bulun ması dolayısiyle soy yönünden
bu iki daldan her ikisini aynı ağaçta birleştirmiş oluyordu ; bu
soylar, söyl endiğine bakılırsa pek eskilere dayanıyor ol maları ne­
deniyle seçkinlik gösterdikleri için, gerçekten çok saygın idil er. i ş­
te bu nedenle herkes, Komnenos'l arın ve Daukas'ların pek eski­
lere dayanır olmasına saygı duyduğundan, bir de ayrıca o yani
Alexios Komnenos hükümdar tahtını işgal etmek konusunda her

tak imparator oluyorum gibi sözler etmiş olmalı. Burası Anna Komnena'nın
(Türkçe çeviride s. 55 sonundaki) anlatımından da belli oluyor: "Botaneia­
tes'i imparator sarayından kavalarnıştı ve [Vl l . Mikhael] Daukas'ın oğlu ...
Ki:ınstantinos'u çağırıp onu yeniden erk'e ortak etmişti". Anna, daha sonra
da (s. 1 05 başı) bu konuda bazı aynntılar anlatıyor. Ama bu sahte saltanat
ortaklığı durumu geçici kaldı hatta artık sözü bile edilmedi.

25
başka kişiden daha çok hak sahibi olduğu için, kendilerinin onun
tarafından yönetilmesini hoşnutl ukla yeğledil er. Gerçekten de bir
kimse şu veya bu türde bir geçmiş araştırması yapmak isterse gö­
recektir ki Daukas'lar ailesinin kökeni Büyük Konstantinos
[Constantinus] 'un soyu na dayanır; çünkü ilk Daukas [Rum im­
paratorluğun daki Daukas ailesinin bilinen ilk bireyi, a tası] , Bü­
yük Kosta ntinos ile birlikte Eski Roma'dan kaçıp gelerek Yeni Ro­
ma'da [istanbul ' da] yerleşenlerden biriydi ve kan hısımlığı yö­
nünden Büyük Konstan tinos ile sımsıkı [en ya kından] bağlan tısı
vardı. Gerçekten, o, onunla [Konsta ntinos'la] kardeş çocuğu olu­
yordu ve ondan, i stanbul Doukas'ı [Dux=Askeri vali ve kent gar­
nizonu komu tanı] ünvanını almıştı [bu göreve onun tarafından
atanmıştı] ; böylece bu kişinin soyundan gelen herkes bugüne
değin Daukas adını taşırs.

1 O. [Yazarın kayın babası, Alexios'un başa geçm esiyle


R u m i mparatorluğunda h erşeyin düzeldiği]
i şte Alexios bu suretle hükümdarlık makamına çıktıktan ve o ma­
kamda saygı görür old uktan sonra -gerçi onun Anadol u 'yu ve
Batı'yı çok sayıdaki ve önemli nice becerileri dolayısiyle yengi
anıtlarıyla dol durmuş olması yüzünden gördüğü saygı, bizza t gi­
dişatın gösterdiğine bakıl ırsa, daha eksik değildi ya-, kendisinin
bu dünyadan öte yana göçmesi zamanı [ 1 1 1 8 yılında] geldiğin­
de, hükümdarlık asasını, egemenlikte ardılı olacak kişi diye daha
önceden belirlemiş olduğu ken di oğlu ioann es ' e bıraktı ; çünkü
bu ardıllığı h er iki yandan hak etmekteydi, yani hem -daha ön­
ce anlatıldığı üzere- hükümdarlık makamında meşru hakkı bulu­
nan Kom nenos' lar ailesindendi, hem de imparatorluk ailesi Do­
ukas'lara mensupluğundan dolayı ; anası bu ailenin soylu bir ev­
la dıydı. Gerçekten de, Mor Odada Doğmuş Olan'ın [Konstantinos

8 Daukas'ların soy kökeni üzerine bu anlatılanlar, tümüyle uydurmadır; ama


yazarımızın zamanından hayli önce Daukas'lar tarafindan uydurulmuş ve
yayılmış olsa gerek.

26
Doukas'ın] ölümünden sonra, egemenliğin sahibi olmak konu­
sunda daha üstün hak sahibi başka kim vardı ? Bu nedenle bes­
belliydi ki [geçmiş] imparatorlar arasında, şimdi ölmüş, anısı kut­
sal Alexios'u, yalnızca, tahta geçti diye eleştirmekten geri dur­
ınakla yetinmemeli ; adalete uygun düşünen herkes ona övgüler
düzmeli ve onu sonradan yaşayacak kişiler için en seçkin bir ör­
n ek alınıcı [nümune-i imtisal] olmaya değer saymal ı ; ki başkala­
rı, meşru hükümdarlarının şan ve şerefine zarar verilmekte oldu­
ğunu ve onların soydan gelme olarak kendilerine yakışan h akla­
rından yoksun bırakıldıklarını görünce, haksızlığa karşı çıksınlar
ve bütün gayretlerini onların öcünü almaya, onları miras yoluy­
la hakları iken kovulmuş olduklan mertebeye yen iden çıkarmaya
adasınlar. Ya da, belki koşu ll arın engell emesi yüzünden böyle ya­
pamayacak iseler, o zaman, onlara [tahtın meşru sahiplerine] kar­
şı güç kullanana karşı kendileri güç kullansınlar ve onları kendi
hakkı olan mirastan [tahttan] uzaklaştıranı def etsinler ve o kişi­
nin, yaptığı kötü eylemden yararlanmasına izin vermesinler; öy­
le ki, haksız işlere kalkışan insanl ar, başkalanndan gasbettikleri
servetierin sefasını süremesin. Böylece, o zaman bu görüşe katı­
lan ve Komnenos'u destekleyen olma dığına göre, hiç kimse [ona,
hatta] Doukas'a dahi, miras yoluyla kalmış haklarını yeniden el­
de etmek üzere harekete geçmelerini söyleyemezdi ; tersine, on­
lara şu ya da bu biçimde karşı çıktılar ve onların önünde silah bı­
rakmadılar, doğal [meşru] efendilerine biat etmediler, oysa ken­
dileri onlardan yana savaşmak için silaha sarılmalı idiler; acaba
böyleleri için hangi cezayı belirlemek adil olurdu, sadece bütün
mallannın ve mülklerinin ellerinden alınması ve onlara h er türlü
zararın verilmesi mi yoksa ölüm cezasının hem de üstelik acı ve
ıstıraplı bir ölüm [idam biçimi] cezasının verilmesi mi ? Dahası,
Tanrı onl arı nasıl felaketlerden esirgeyecekti ve onları, kendi
sıralan gelince, nasıl kendi kullandıklan ölçüyü esas alarak ölç­
meyecek [ettiklerinin değerlendirilmesin i buna göre yapmayacak]
idi? Doğal [meşru] hakkı hepten unutup, doğal [meşru] efen­
dilerine karşı merhametsizce davrandıklanna göre, Tamının da
kendil erine karşı merhametsizce davranmasına ve onlara vahşke

27
cezalandırıcılık göstermesine layık olurlardı, çünkü o aynı Tan ­
rının düzenini çiğnemeye girişmiş idiler. Olan bitenlerin hepsi
yukarıdan gelen etkilerneyle ve Tanrının rıza göstermesiyle ger­
çekleşir, Romalıların [Rumların] imparatorluğunun içinde bulun­
d u ğu durum bunu apaçık biçimde cümle aleme göstermektedir;
gerçekten, o kişinin [Alexios Komnenos'un] hükümdarlığından
beri işler düzeldi ve bugüne değin her gün, düzelmeyi sürdürdü ;
Tanrının sayesin de ve onun inayetiyle işl er gerek Anadolu'da
gerek Batı'da [Rumeli'nde] yolunda gelişti . işte böylece, egemen­
liğin [devlete egemen olanların] doğru yolda hareket ettiği, ger­
çekleşen olumlu sonuçlarla da kanıtlandı.

l l . [Yazarın, özellikle Alexios'un becerilerini anlatan bu


kitabı yazmaktaki amacı]
Böylece, ey bilgelikte en ileri giden aklım ve ruhum, Büyük
Alexios'un becerilerini özetlemek işini bize verirken, bildiğimiz
bütün başarılar içinde en büyük olanını [yapıtımda anlatayım
diye] önümüze koyuyorsun9; o Alexios ki, çok güç zamanda
Rumların yönetimini üstlenmesinin sonrası nda, Rumların devleti
çökmüş olmakla mahvol muş ve dağılmak tehlikesi karşısında
bulunu r iken, onu tümüyle diriltmiş ve onu en büyük şanı el de
etmiş duruma yöneltmiştir. Öyle ki, bilgelikle yiğitliği kendi
kişiliğinde bağdaştıran bu kimse hakkında söz ederken, kişi onun
1 0 elde ettiği başarıların kesintisiz dizisi içinde Rumların kaç
.•.

tane yengisini kazanmış olduğunu söyleyemez; düşmanlarının


kimini kovup kaçırttı, kimini köl e etti, kimini de Rumiara haraç
veren bağımlılar olmaya zorladı. O yüzden bu adamın becerileri-

9 Yazar, bu kitabı yazmasını isteyen kaynanası imparatoriçe Eirene Doukaina


Komnena'ya övgü düzüyor, onu "Bilgelikte en ileri giden akıl ve ruh" ile bir
tutuyor.
10 Burada, günümüze ulaşmış metnin kaynağı tek elyazması, birkaç kelimelik
bir boşluk gösteriyor; o yerde "düşmanlarına karşı" gibi bir söz olmalı.

28
ni özetlemek yorucu olacaktı ve yapılacak iş benim gucumu
aşacaktır; onu üstlenmeyecek idim, eğer Herakles'in gücü gibi bir
güç beni bu işe zorlamış ve beni, kısa sürecek bir çabanın kar­
şılığı olarak çok büyük bir zenginliğe kavuşturma gerekçesiyle ik­
na etmemiş olsaydı. Gerçekten de, o kişinin bana bahşetmiş ol­
duğu servetin [Alexios'un kendi kızını ona eş olarak vermesini
kasdediyar yani kendisine verilmiş büyük servet, sevgili eşi An­
na'dır] hakça karşılığını vermek konusunda ben, eğer onun
becerilerini suskunlukla es geçseydim [yazacağım kitapta onları
belirtmeseydim, tarihçi olarak kayda geçirmese idim] ve bunun
sonucunda onlar Lethe Deresinin 11 dibinde kara np çürüyecek
[anılan yok olacak] olsal ardı, başka ne yapabilirdim [ona bor­
cumu nasıl ödeyebilirdim]? Yine de, benim aklım herşeyi aniat­
mayı beceremiyecek olursa, kimse onu [benim akıl yönünden
yeteneğimil eleştirip kınamasın ; çünkü benim amacı m [bilinen
türdel tarih yazmak değildir, ona [Aiexios'a) övgü düzrnek de
değildir -zaten, bunun için bir Thoukydides'in yeteneği ve bir
Demosth enes'in tatlı dili dahi zor yeterdi - ; ama, bu yapıt için
benim çıkış n oktam, ileride onun yaşamını ayrıntılı bir kitap
halinde yazmayı isteyecek olanlara malzeme sağlamak isteğim­
dir l 2 _ işte tam bu n edenle, benim anlatımımın başlığı [kitabımın
adı] Tarihin Ö zü ol acaktır. Haydi şimdi [anlatımımıza] başlayalım.

ll Lethe (=Unutma) mythos öykülerine bakılırsa, suyundan içenlerin herşeyi


unuttuğu bir masal deresinin adıdır.
ı 2 Yazarın bu dileği gerçekleşecek ve onun ölümünden sonra eşi Anna, babası
Alexios'un yaşamını ve başarılarını anlatarı dev bir yapıt yazacaktır.

29
BiRiNCi KiTAP

1 . [Alexios Komnen os'un d ed esinin, babasının ve impa­


rator olmuş amcası i saakios Komnenos'un tanıtılması]
O sırada Rumların hükümdarlık asasına sahip bulunan imparator
[Bulgarkıran l l . Basileios, 976- 1 025] ile, baş kaldırma hareketi
nice yıllar boyunca süren ve az kalsın bütün Anadoluya baş eğ­
dirmek sonucuna varacak olan ünlü Bardas Skleros ı arasında an­
laşmanın sağlanması i çin elçi olarak gönderilmiş, keza Roma im­
paratorluğu ülkesinin parçalanmış bölümlerini birleştirmek için
çaba gösterip bu işin büyük beceriklilik ve çalışkanlıkla üstünden
gelen, Komnenos ailesinin eviadı şanlı Mikhad 'in iki oğl u oldu ;
bunlardan büyüğünün adı isaakios, daha küçüğünün adı ioan­
nes idi. Bu iki çocuk küçük yaştayken, hastaianmış olduğu ve
öl eceğini hissettiği için, onları imparatora emanet etmek istedi ;
zaten çocuklar anaları yönünden de öksüz idiler, çünkü onun eşi
hayli zaman önce ölmüştü. Böylece o kararı aldı, onu en iyi bi­
çimde yerine getirdi ve gerçekten de çocukları imparatora ema­
net etti. Bu kişi [imparator l l . Basileios] da, sevecen olduğu ve
soyluluğun değerini bildiği i çin, çocukları pek büyük inayete na­
il etti [=çocuklara büyük ilgi ve sevgi gösterip onları pek kayır­
dı]. Böylece onl ara eğitmenler ve öğretmenler tutunca o kişilerin
kendilerine, gençlerin karakterini geliştirmelerini, ayrıca onl ara
savaş sanatını öğretmelerini buyurd u ; yani gençl er yeterli silah
donanımı taşımayı, düşmanların atış ve vuruşl arından ken dileri­
ni kalkanla korumayı, mızrak kullanmayı, ustaca ata binmeyi, ok
atıp h ed efi vurmayı ve en önemlisini söyleyecek olursak, taktik

1 Bu kişiyi Anna Komnena da anıyor (Türkçe çevirimizde s. 326-327). Şimdi


sözü edilen, Bardas Skleros'un 989 yılında giriştiği üçüncü ayaklanmadır.
Ona elçi gönderilen Mikhael Komnenos, sonraki imparator ı. Alexios Kom­
nenos'un dedesi idi. Bu kişinin Bizans tarihçilerinde Mikhael Eriıtikos (Sev­
dalı Mikhael) diye anılan komutanla aynı kişi olduğu sanılıyor.

30
biliminde incelemeler yapıp bu sayede falanks [düşmana karşı
sımsıkı saf halinde ilerleyen, h er biri mızrağını öne uzatmış as­
kerler dizisi] sa flarını nasıl dizeceklerini, bölüklerin işlev dağılımı­
n ı nasıl yapacakl arını, nasıl ordugah kurulacağını ve ucu sivri ka­
zıklardan oluşmuş savunma palangasının nasıl oluşturulacağını,
keza taktik öğretimi el kitaplarının öğrettiği diğer h erşeyi öğren­
meleri sağlanacaktı . Onl arın kalacakları yer olarak da Stou dios
Manastırı'nı2 belirledi; bunun iki ned eni vard ı : bir yandan, onlar
en erdemli insanları [kendini Tanrıya adamış keşişleri] örnek edi­
nerek davranmayı öğrensinler istiyord u, bir yandan da ava git­
mek, silah kullanımı idrnanları yapmak üzere kentin dışına kol ay­
ca çıkabilsinler istemişti.

2 . [isaakios ve l oannes Komnenos kardeşlerin gençlikle­


ri , evlenmeleri ve çocukları]
Böylece, ikisi erginliğe ulaşma çağını aşınca, hemen, imparato­
run birliklerine [kişisel koruma birliğine] katıldılar, çünkü Rumla­
rı n imparatorları, seçkin kişilerin ve soyluların oğullarını hizmet­
l erine almak adetindeydiler. Çok geçmeden, en büyük ihsanl ara
nail oldular, yani onl ara [sırasıyla] ilçe yöneticilikleri, asker1 bir­
liklerin komutanlıklan ve yüksek rütbe gerektiren komutanlıklar
verildi. Ve böylesine şanlı soyd an gel me kişilere parlak evlilikler
yakıştığından, onlar da böyle evlilikler yaptı. Dolayısiyle, isaaki­
os, Bulgarları n Çan Sa mouel'in kızlarından en büyük alanını, Ai­
katerine adlı ol anını aldı3 ; ioannes de imparatorun italya 'daki il-

2 Stoudios Manastın, istanbul'un Theodosius surlanyla çevrili tarihsel bölümün­


de, güneybatı uç yakınında, bugünkü Yedikule ve Samatya semtleri arasında,
463 yılında yapılmış bir manastır-kilise idi. istanbul un Türklerce alınmasından
sonra imrahor ilyas Bey tara fından cami haline getirildiği için imrahor Camii
adıyla anılmıştır. 1 8. yüzyılda yangın geçirip onanlmış ise de 1 894 depremin­
de büyük zarar görmüş ve 1 91 0'da çatısı da çökünce, kullanılmaz olmuştur.
Mozayikleri ve Korinthas türü başlıklan olan sütunlanyla ilgi çekiyordu.
3 Yazarımız bir yönden yanıl gıya düşüyor; isaakios'un eşi Samoucl'in kızı
değil torunu idi, babası ivan Vladislav'dı.

31
]erin baş yöneticiliğine atadığı [komutan], Kharon sanıyla bilinen
Alexios'un kızıyla evlendi ; bilge ve akıllı kişi olan bu komutan,
bedence güçlü, ruh yönünden yiğit idi ; gerçekten sanını yiğitli­
ğine borçlu bulunuyordu. Gerçekten, hangi düşmanına saldırsa o
kişi cansız yere yıkılırdı, işte bu yüzden ona Kharon san ı takıl mış­
tı4. işte ioannes bunun kızı Anna ile evlendi5 (bu Anna, ünlü Ad ­
rianos ile Theophylaktos'un da mensubol duğu Dalassenos'lar ai­
l esindendi} ve ondan kusursuz çocukları oldu. Bu çocuklardan
beşi ağlandı : Manouel, isaakios, Alexios, Adrianos, Nikephoros;
üçü ise kızd ı : Maria, Eudokia ve Theodora ; çocuklar, onun [ba­
balarının] ölümüne dek yaşa dılar; çünkü [=di ğer söyleyişle] ço­
cuklar yaşamaktayken hayata veda etti. Ama bu konuyu daha
sonra anlatacağız ve şimdi [üzerinde durmakta olduğumuz dö­
neme ilişkin] anlatımı mızı sürdüreceğiz.

3. [Kardeşlerden, Alexios Komnenos'un babası olan, 16-


annes'in erdemleri]
i şte böylece, şan kazanmanın birin den ötekine giderken, iki er­
kek kardeş sonuna dek kendi aralarında iyi geçinmeyi sürdürdü­
ler ve daha küçük olan her işte, daha büyük olan lehine kendini
geriye çek ti ; büyüğü ise küçük olana gereken değeri verdi. isa­
akios [h ükümdarlığı : 1 057- 1 059] tahta çıkışında ise, kardeşini
Kouropalates ünvanıyla onurlan dırdı6 ve onu Batı [Rumeli] ordu­
larının komutanlığına atadı ; bu makamd aki kişiye daha eskiden

4 Kharon, ilkçağ Hellen mythos'larında, ölülerin ruhlarını yeraltı ülkesi Ha­


des'c gitmek üzere bir sınır deresinden geçiren kayıkçının adıdır.
5 Anna, ana yönünden, zamanın seçkin soylularından olan Adrian os ve The­
ophylaktos Dalassenos'un soyundan geliyordu; o nedenle yeğleyerek kul­
landığı soyadı Dalassena idi. Bu ad, ailenin Dalassa kentinden olduğunu
gösterir. imparator lX. Konstantinos (Monomakhos, 1042- 1 054) dahi aynı
kentçikten idi (Psellos, Khronographia, Vl ı 2). Kentçiğin Malatya yöresinde
olduğu biliniyor; belki Dalanda/Darende ile aynıdır.
6 Bu en yüksek soyluluk ünvanı idi ve yalnız lmparator ailesinden olan er­
keklere verilebiliyordu.

32
Skholen'ler Domestikos'u denirdi , şimdi ise Büyük Domestikos
deniyor. isaakios'la ilgili anlatıma girmek, yani onun i mparator
tahtına nasıl geçtiğini, ne çeşit ve ne kadar süre ile yönetim sür­
dürdüğünü anlatmamız gereksizdir; bu konuda bilgi edinmek is­
teyenler o konuları anlatan tarih yazarlarının yapıtıarına başvu­
rabilirler. ioannes'e gelince; daha önce söylemiş bulunduğumuz
üzere Batı [ordularının] yönetimini üstlendikten sonra, Thrak'lar
üzerinde, Makedon 'lar üzerinde, keza illyria'lılar [=Arnavutlar] ve
Bul garlar üzerinde, bu toplulukların yönetenleri ve yön etilenleri
üzerinde kazandığı anıtsal, unutul maz başarılarını [tarihe] bırak­
lı ve onun soylu cömertliğinden, iyiliklerinden nasiplenmemiş in­
san kalmadı ; çok sevecen ve ölçülü yapıda [aşırılıklara düşmez]
olduğundan, herkese ihsanlar sa çtı ; hayır ha sen at yapmak söz
kon usu olduğunda en hevesli ve en etkin o idi, ama cezalandır­
mak söz konusu olduğunda isteksiz ve işi ağırdan alıcıydı. Onda
insanlık erdemlerinin belirtileri pek bol sayıda ken dini gösterirdi
ama, bu konuda, kendisinin tahta geçmeyi reddetmiş olması da­
ha küçük bir kanıt değildir [en başta gelen kanıtlardandır]. Bu iş
nasıl oldu, onu anlatımımızın devamında [hemen şimdi] aktara­
cağız.

4. isaakios Komnenos'un, hastalanınca, kardeşi l oannes'i


kendine ardıl atamak istemesi ; loannes'in kabul etme­
mesil
Ağabeyi ve hükümdarı, hükümdarlığının üçüncü yılı henüz ta­
mamlanmış idi ki [yani, 1 059 yılının Ekim ya da Kasım ayında]
Marmara Denizi Boğazını geçti ve Onoratos adlı kentçiğin yöre­
sin d e kalıp sürekli olarak ava çıkmaya, bedenini hareketli tutacak
idrnanlar yapmaya başladı7• Ama bu idrnanlar ona yaramadı,

7 Bunun Çanakkale Boğazı değil, istanbul'un yanıbaşındaki boğaz olduğu


Atlaleiates'in yapıtında açıkça belirtiliyor fakat orada, kentçiğin adı Neapo­
lis (=Yenikent) olarak geçiyor (özgün metinde s. 68 sonu 69 başı). Belli ki
-

lsaakios, Boğaz'ın Anadolu kıyısında, Onoratos adlı önemsiz bir yerleşim

33
çünkü akciğer zarı iltihabına tutulmuştu ve üç gün bekledikten
sonra, kendini iyi hissetmediği için, i mparatorluk dromon 'una
[savaş gemisine] bindi ve [başkente,] saraya geçti. Böylece, he­
men, i mparatorlukta kendisine ardıl olacak kişi sorunu ile uğraş­
tı ve herkes [akla gelebilecek tüm adaylar] içinde en çok kend i
kardeşini yeğlediğinden -çünkü, onun dürüst v e devlet işlerinin
yöne timinde yetenekli olduğunu biliyordu-, doğrudan doğruya
onu çağırıp ona ısrarlı önerilerini yapmaya koyuldu ; ona, "Ben i"
dedi, "çok sevgili kardeşim, şu hastalığım yaşamdan çekip alıyor
ve devlet işlerini senin üstlenmen, hükümdarlık makamında dü­
meni kendi eline alman gerekiyor. Zira inanıyorum ki böyle olma­
sı yalnız ailemize yarar sağlamakla kalmayacak, ama genell ikle
Rumların [Roma/Rum imparatorluğunun] bütün uyruklarına ya­
rarlı olacak. Onun için, benim bedenim hala soluk alıyor iken, ta­
cı kabullen, egemenliği üstlen. Çünkü, bildiğin gibi, Roma/Rum
imparatoru olmakta çok kişinin gözü vardır". Beriki, bu sözleri
dinleyince, egemenliği üstlenmek için hiç heves göstermed i ;
[öneriye] karşı çıktı ve yönetimi üstlenmekten ise her çeşit [baş­
ka] eziyete katiarımayı yeğledi [yeğlerim dedi]. Ancak, onun bu
niyetler içinde bulunduğu sırada, eşi [çocukl arının, o arada gele­
cekteki imparator Alexios Komnenos'un anası, Anna Dalassena],
tam tersine, söylenenlerden bilgi edinince, kocasının çekinme tu­
tumu pek ağırına gitti ve onun yanına geldikten sonra, ona aşa­
ğı yukarı şunl arı söyled i : "Niçin, efendim, kendi yakınlarına ve en
sevdiğin kişilere [çocuklarına] karşı kılıç sallıyorsun [düşmanca
davranıyorsun], onların henüz pek küçük yaşta olmalarına acımı­
yorsun, benim ne olacağımı da hiç umursamıyorsun? Ru mların
hükümdarlığına bir başka kişi geçerse, böyle davranmakla kendi

iken o sıralarda gelişen ve halk arasında Neapolis diye anılan bir yazlık ma­
hallesinin yakınlarında kalmakta idi. Yerleşim adı olarak Ont'ıratos adı, Ro­
malılardaki Honoratus adının HellenfRum ağzına ve yazımına uyarlanmış
biçimidir (bkz. Ploutarkhos, Galba'nın Yaşamı, ı 4). Boğaz'daki Oniıratos'un
Beylerbeyi olduğunu saptayabildim: i iıannes Kalfoglous, istorike Geiıgrap­
hia tes Mikrasiatikes Khersonnesou, Kentro Mikrasiatikiın Spoudiın yayını,
Atina 2002, s. 8 1 .

34
hesabına kendi egemenliğinin güvencede olmasını sağlayacağını
düşünerek, bütün ailemizi yok etmek i çin tez davranacağını bil­
miyor musun? Öyleyse niçin kendi yakınlanmızı ve çocuklarımızı
bu besbelli olan tehlikeye atarak bu kadar budalaca birşey yapı­
yoruz ve herkesin o kadar arzu ettiği birşeyi, Rumların hükümda­
rı olmayı reddedeceğiz? Bu zararlı tutumun ve yersiz alçak gönül­
lülüğün hikmeti nedir? Bana güvenin varsa, lmparatorunun ve
kardeşinin önerilerini kabul etmekte tez davran ve taht'a geç".

5. [loannes Komnen os'un tutum u dolayısiyle eşinin gü­


cenm esi. lsaakios Komnenos'un , dostu Konstantinos
Doukas'a tahtı bırakması, m a n a stıra çekilmesi ve ölümü]
Bunl arı ve üstüne [daha başka] birçok sözü söyl edikten sonra
-çünkü söz söylemekte ve [her çeşit] işte çok yetenekliydiB- onu
ikna edemeyince gözyaşlarıyla, iç çekmelerle yalvarmaya, ricada
bulunmaya döndü. Ama kocasının yolundan dön mediğini, sap­
madığını görünce onu ikna etmek konusunda her umudunu yi­
tirdi ve ruh unda derin bir acı, kocasına karşı ağır bir kırılmışlık
duygusuyla, sessiz kaldı. işte ioannes'in tahtı reddetmesi böyle
ol du. Bunun üzerine imparator, hastalığının kötüye gittiğini gö­
rerek ve kardeşinden umudu kesmiş bulunduğu için, çok üstün
erdemiere sahip bir adam olan Konstantinos Doukas'a döndü
[onu ardıl atamaya eğilim gösterdi]. Böylece hemen onu çağırdı
ve devlet sorunları hakkında onunla müzakere yürüttükten ve hı­
sımlarını ona [korumasına] emanet ettikten sonra, lmparator ta­
cını ona giydirdi ; bu törenden önce kendisi mor rengi [impara­
torlara özgü mor renkli giysileri] keşiş cübbesiyle değiştirmişti
[keşiş olmuştu]. Ve onun kendisi Stoudios Manastırı'na çekildi.
Daukas ise, egemenliğin dümenini kendi eline aldıktan sonra,
[yönetici kadrolardakil açgözl ülüğü [mülk edinmeye, çıkar sağla­
maya düşkünlüğü] kazıyıp sil meye, alçak gönüllü ve adaletli ol-

8 Bu ilginç hanımın portresini Anna Komnena, kendi yapıtında başarı ile çiz­
miştir (Türkçe çevirimizde s. ı ı 2- ı ı 5).

35
ma ilkesini geçerli kılmaya koyuldu ve gerçekten de bunu becer­
di. Çünkü, çoğu kişinin hak çiğneme yoluna girdiğini görerek,
mahkemelerden yararlanmaya yöneldi. Peygamberin söylediği gi­
bi, "Kimseden hüküm almayın " [Hüküm verirken hiç kimsen in
etkisi altında kalmayın] dedi ve sağa yahut sola hiç sapmadan,
hükümdarlık etme yolunda dümdüz ilerledi ve hak hukuk çi ğne­
yen herkese karşı yavuz ve sert davrandı, haksız tutumların ya­
panın ya nına kar kalmasını engelled i ; oysa, haksızlık görenlere
karşı kollayıcı ve olabildiğince hayırsever oldu, kendisini hüküm­
dar yapana karşı da hiçbir zaman nankörlük etmedi. Gerçekten,
i saakios'a [isaakios Komnenos'a] onun manastır keşişliği yaşamı­
nı benimsemesi, cübbe giyip Stoudios Manastırı 'na çekilmesi
sonrasında, ölümü bekliyorken iyileşip sağlığına kavuşması üze­
rine, Daukas ona h er türlü onurlandırmayı yaptı, ona "Efendi" ve
"imparator" diye hi tab etti ve onu her ziyaret edişinde, baş kö­
şedeki oturma yerini hep ona bıraktı, ziyaret etmesi dahi sık sık
oldu. Ayrıca , yalnız onu değil , keza onun hısımlarının kadınıyla
erkeğiyle tümünü de ihsanlara boğd u : eşini de, kızını da, erkek
kardeşini de, diğerlerinin tümünü de. Böylece, [isaakios Komne­
n os] bu kişinin taht'a çıkışından bir yıl sonra yaşama veda etti.

6 . [Konstanti nos Daukas'ın ölümü. Eşi Eudokia'nın hem


iki oğlu ile ortak hükümdar, hem de bu çocukların n a ­
ibesi olarak tahta geçmesi. Onunla evlenen Romanos Di­
ogenes'in sözde dördüncü ortak hükümdar olarak fiilen
yönetimi üstlenmesil
Doukas, Rumların imparatorluğunu hak hukuk gözeterek yedi yıl
yönettikten sonra, kendisi de öldü [Mayıs, 1 067]. Hükümdarlık­
ta ardıl olarak onun yerine eşi Eudokia, çocuklan MikhaeJ ve
Konstantinos ile birlikte, geçti. Daukas'ın ölümünden az zaman
sonra Kouropalates [iüannes Komnenos ; gelecekteki imparator
Alexios'un babası] da yaşamdan ayrıldı ; ardında, söylemiş bulun­
duğumuz üzere, sekiz evlat bırakmıştı ; bunlardan beşi erkek üçü
kız idi ; hepsi de, anal arının [Anna Dalassena'nın] onları iyi yetiş-

36
tirmesi sayesinde, geldikleri soya yakışır insanlar oldul ar. Daha
babalarının sağlığında, kızlardan ikisi, en soylu ve en zengin ai­
lelerden erkeklerle evlenmişti : daha büyük olan, Maria, Mikhael
Taranites ile, ikincisi, Eudokia da, akıllı ve hayran olunacak bir
insan olan, babası yanından Bourtzios'lardan gelme, Nikephoros
Melissenos ile9. Tümünün sonuncusu [üç kızı n en küçüğü] The­
od ora'yı, babasının ölümünden sonra, anası Diogenes'in [impa­
rator oluşunu göreceğimiz Romanos Diogenes'in] oğlu Konstan­
tinos ile, iyi aileden gelme soylu bir adam olan ama sonradan
olup bi tenlerin gösterdiği üzere karakteri her yönden de övgüye
değer olmayan babası [Romanos] artık Rumların hükümdarlık
asasını eline almışken, evlen dirdi. işte kızlar bakımından, gerçek­
leşenler bunlardı . ... ıo daha sağ iken, askerlik mesleğinde ilerle­
meye başlamıştı ve kendisi de atalarına benzerneye heves ederek,
onlara layık bir ölümle ölmeye [savaşta çarpışırken yiğitçe can
vermeye] çabalamıştı . [Yaş yönünden] Ondan sonra ikinci gelen,
isaakios, adım adım ağabeyinin izinden gitti. Ü çüncüsü dahi,
Alexios, her çeşit erdeme bol bol sahip idi ; başka hiçbir yüzde
görülmemiş bir zarafet onun yüzünde çiçek açarcasına ışıldardı
ve her zaman neş'eli, içtenlikle dopdolu idi ; bir kimse onun için,
onun karakterindeki aydınlığı ve ruhundaki erdemleri yansıtacak
kadar ne söz edebilir? O, bir yandan doğasında var olan, bir yan ­
d a n da gönül isteğiyle gösterilen nezaket ve doğru tutum izleyi­
ciliği nefsin d e birleştirmişti ve birbirine ters düşen iki niteliğe sa­
hipti : Gerçekten, ruh itibariyle keskin mizaçlı, kabına sığmaz idi
ve bu yönden gördüğümüz herkesin üstün de [ilerisinde] idi ; [bir
yandan da] öylesine yumuşak yüreği vardı ki sanki n eredeyse hiç
mi hiç öfkelenmeyecekmiş gibi görünürdü . Henüz erginlik yaşını

9 Bu damat da, eşinin kardeşi Alexios ile aynı sıralarda, ı081 'de, lmparator
olduğunu ilan ederek Nikephoros Botaneiates'e karşı ayaklanacak, ancak o
Üsküdar tarafında iken kente girip tahta geçmeyi beceren, Alexios olacak­
tır. Bkz. Anna Komnena, Türkçe çevirimizde s. 8 ı -88.

10 Burada metinde bir boşluk vardır; orada şu sözlerin bulunduğu sanılıyor:


"Erkek çocuklardan, Manouel, babası".

37
aşmamış iken, anası ona a ğabeyiyle birlikte sefere gitsin diye ıs­
rar etti 1 1 • Böylece o da [henüz 1 7 yaş dolaylarında] subay olarak
a ğabeyini izledi ve henüz olgunlaşmadan, kalkan taşıyıp pek gü­
zel mızrak sallayarak, yiğitliğini gösterdi, ve hemen herkesin ağ­
zında sözü edilir oldu. Ancak bu konuya ilişkin anlatım i çin bi­
raz bekleyelim ve anlatımımızın sırasını yeniden ele alalı m ; çün­
kü, olayların sırasını izlersem, onun kendi yapıp ettiklerine de ge­
l eceğim, ama önce öteki erkek kardeşler üzerine bilgi vermenin
sonrasında. O diğerleri, Adrianos ile Nikephoros idiler; anaları,
çocukluk yaşlarının h emen ardından bunları, genel kültür· öğre­
timi versinler talimatıyla, öğretmeniere bırakmıştı.

7. [Alexios'un ağabeylerinden büyük olanın, Manouel'in,


Başkomutanlığa atanması. Türk akınlarının yoğunlaşma­
sı. Türklerin daha eski tarihi hakkında açıklama]
Hükümdarlık dümenini Romanos Diogenes'in ele almasından kı­
sa süre sonra, kardeşlerden en büyüğü, Manouel, imparatorun
yakınlığını kazandı ve onun tarafından kendisine Protostrator
rütbesi verildi 1 2 ; ardından, az zaman sonra ise doğu ordularının
[özgü n metinde: taburlarının] Strategos Autokrator'u [Beylerbe­
yi] atandı. Böylece, Marmara Denizini aştı, Türkler şimdiden
[Rumların 1 07 1 Malazgirt yenilgisinin öncesinde !] Anadoludaki
ilieri talan etmeğe başlamış iken, Galatia yöresinde ord ugah kur­
du. Türkler kimin nesi idi ve ilk olarak hangi ülkeden çıkmış gel­
miş, sonuçta Rumların yanıbaşına yerleşmişlerdi, bunu [olayların
zaman sırası açısından] geriye dönerek aniatmarn gerekiyor ı J.

ll Sözü edilen seferin, Romanos Diogenes iktidardan düşürülünce yeni hü­


kümdar Vll . Mikhael'e baş kaldıran komutan, Frank soyundan Roussel de
Bailleul'e karşı olasılıkla 1 073'de yapılan sefer olduğu sanılıyor.
1 2 Bu Selçuklu ve Osmanlıdaki imrahor (=Emir-i Ahur) ünvanı yerine kullanıl­
makla birlikte o rütbedeki kişi saray ahırlarının komutanı değil, yüksek rüt­
beli bir komutandı.
1 3 Yazarımızın buradan başlayarak lO sayılı bölüme kadar anlattıkları, neredey-

38
Bunlar Don ırmağı ile Bosporos/Kırım Boğazı ötesinde, Kafkas
Dağlarından uzak olmayan kuzey ülkelerinde yerleşik idiler. Ön ­
celeri yalnız sütle [ve süt ürünleriyle] besl enen bu ul us, bağım­
sızdı, çok kalabalıktı ve son derecede savaşçıydı ; hiçbir zaman
herhangi bir diğer ulusun egemenliği altına girmemiştir. Persle­
rin [çoktanrıcı Sasanllerin] devleti H a cer Oğulları soyu ı 4 tarafın­
dan yıkılı nca ve Sarakenos'ların egemenliği yalnız Pers Ü lkesini,
Med Ü lkesini, Babil 'i ve Asur ülkesini kapsıyor olmakla kalmayıp
bir de Mısır'ı, Libya'yı ve Avrupa'nın büyük bir bölümünü [bu­
günkü Portekiz ile ispanya'yı] dahi kapsayınca 1 5, Hacer Oğull arı
birbirine düştü. O pek büyük devleti parçaladılar ve birçok dev­
letçiğe böl düler, birileri birilerine [özgün metinde: başkası başka­
sına] egemen ol du ve ulus iç savaşlara sürüklendi. Pers Ü lkesi 'ne,
Harzemlilere ve Avritanos'lara ve Med Ü lkesine egemen olan ki­
şi -bu, o zaman, ibrail oğlu Mahmut ı 6 idi ; imparator Basileios
çağında yaşam ı ştı- Hi ntlil ere ve Babil'lil ere karşı savaşmıştı ; işle­
rin kend isi bakımından iyi gitmediğini gördüğünden, kendisiyle
bağlaşıklık andiaşması yapsınlar isteğiyle, Hun'ların [Oğuz'lar
kasdediliyor] Hanına elçi göndermek gerektiğine hükmetti. Böy­
lece, elçi göndermeye karar verdikten sonra, elçilerle birlikte çok
değerli armağanlar yol ladı. Bunun üzerine, elçiler başlarında Mi-

se sözcüğü sözcüğüne, ioanncs Skylitzes'in Khronographia/Vekayina­


me'sinden alınmadır. Rum tarihçileri, l şın Demirkent'in de Psellos çevirisin­
deki bir no tunda (s. 220 dn. 322) belirttiği üzere, kendilerinden önceki ya­
zarların veya kendi çağdaşlarının yapıtlannda anlatılanları, kendilerinin ve
daha sonraki kuşakların yapıtlarında bir yollama bile vermeksizin kullanıla­
bilecek, herkesin yararlanıp kullanmasına bırakılmış orta malı malzeme sa­
yıyorlardı.
14 Agarenos'lar/Hacer Oğullan konusunda bkz. Anna Komnena çevirimizde s.
68 d n. ı . Orada görüldüğü üzere Rumlar Türkleri de bu ulustan sanıyorlar­
dı. Bryennios ise şimdiki yerde elbette ki Arapları kasdediyor.
1 5 Sarakenos'lar konusunda bkz. Anna Komnena çevirimizde s. ı 37 dn. 4. Gö­
rüldüğü üzere burada Bryennios Sarakenos adını, Emevi devletinin Arap
ağırlıklı müslüman halkı için kullanmaktadır.
1 6 Özgün metinde: Moukhoumet. Kasdedilen Gazneli Mahmut'tur.

39
kail oğlu Tuğrul Bey'in [özgün metinde : Tangrolipekas] bulun­
duğu 3 000 bağlaşık savaşçıyı da getirerek, döndüler; bunlar ge­
liş yolculuğunda Araxes l rmağını 1 7 iki burçlu [her bir ucunda bir
burç bulunan] berkitilmiş köprüden geçtiler, Pers Ü lkesi'ne var­
dılar. Mahmut, ücretli asker olan Türkleri kendi ordusuna kattık­
tan sonra, Arapların hükümdan [Bağdat yöneticisi] El Basasirl'ye
[özgün metinde: Pisasirios'a] saldırdı ve kolayca onu ezici bir ye­
nilgiye uğra ttı. Kendi ülkesine döndükten sonra bağlaşıklarıyla
[Türklerle] birlikte, düşmanı olan Hintlilere karşı savaşmak için
tez eld en yola çıkmaya davrandı. Ama bunlar [bağlaşıkları, Türk­
ler] sefere çıkmadılar ve ülkelerine geri gönderilmelerini istediler;
çünkü Araxes üzerindeki köprünün koruyu cul u ğu onlara bırakıl­
mıştı. Ancak bu kişi israrcı ol unca ve zor kullanmaya niyetlenin­
ce, Türkler, belki de başlarına daha kötü bir hal gelmesinden
korktukları için, ona baş kaldırarak ilerlediler, Kirman Çölü 'ne va­
rınca -kendileri az sayıda oldukları için onbinlerce savaşçıyla çar­
pışmaya cesaret edemediklerinden- orada kalıp çevreyi talan
ederek ve Sarakenos'ların ülkesini yakıp yıkarak akınlar yürütrne­
ğe giriştiler.

B. [Tuğrul Bey komutasın daki Selçukluların iran'a ege­


m enlik savaşının başı]
Olan bitenlerden hoşn u tsuzluğa düşen Mahmut, yaklaşık 20 000
kişilik bir ordu topladı ve bunu, başına Sarakenos'lardan, yiğitlik­
leri ve basiretieriyle nam kazanmış on komutan atadıktan sonra,
Türklere karşı gön derdi. Bunlar da Kirman Çölü 'ne doğru yola
çıktılar; ancak, orada su kıt olduğu ve yiyecek bulunmadığı için,
çöle girmeyi yararsız sayarak onun girişi yakınında bir yerde ordu­
gah kurdular ve savaşma planl arını hazırlamaya koyuldular. Oysa
çöl ün iç bölümlerinde yerleşmiş olan Tuğrul Bey, kendisine karşı
sefere girişildiğinin haberini alınca, kendi yakınlarıyla danıştıktan

ı 7 Anadoluyla Kafkasyanın sınırındaki Aras değil, Aral Gölü'ne dökülen ve


Rumların daha çok laxartes adıyla arıdığı Sir Derya/Seyhun.

40
sonra, Hacer Oğullarına ve iranlılara karşı geceleyin saidırmanın
yararlı olacağına hükmetti. Böylece, iki gün boyunca hızla yol alıp,
üçüncü günün gecesinde, onlar hiçbir kötülük ummaksızın nöbet­
çisiz olarak çadırlı ordugahlarında bulunuyor iken, onlara saldırdı
ve kolayca, onları ezici bir yenilgiye uğrattı. Bunun üzerine, çok
bol ganimet malı kazan dığından ve çok sayıda silah, çok sayıda at
ele geçirdiğinden, artık Kirman Çölü'n d e kalmadı, hatta sanki ka­
çal< yahut eşkiya imiş gibi kaçamak saldırılar da yapmadı, tersine
apaçık kırsal arazide ilerledi ; ve herhangi bir suç işlemiş bulunduk­
lan için idam edilmek tehlikesiyle karşı karşıya olan nice kişiler ve
hiç de az sayıda olmayan [kaça k] köleler ve talan malı edinmekten
mutluluk duyan kim varsa kendisine katıldığından, kısa süre için­
de çevresine çok büyük bir güç topladı ; savaşçılarının sayısı 50
OOO'den az değildi. işte onun kendisinin durumu böyleydi. Diğer
yandan Mahmut, olan bitenler çok a ğırına gittiği için, o on komu­
tanı geriye döndükleri zaman kör ettirdi, tehlike karşısında [savaş
alanından] kaçan askerleri ise onlara kadın giysileri giydirip kent
meydanlarında h er birinin başını ve kollarını ibret tahtasına geçir­
terek hepsini utanç sergilenmesine koyacağı 1 8 tehdidini savurdu,
bir yandan da karşı saldırı için silahlandı.

18 Özgün metinde: diapompeuo edeceği. Ortaçağda uygulanan bir ceza tü­


rü, ibret tahtası diyebileceğimiz bir tahtanın kullanılmasıyle yapılıyordu.
Tah tanın üst yanında, insan başı hizasında, ortada, suçlunun başını eğe­
rek boynunu dayayabileceği yarım daire biçiminde bir oyuk; sağ ve sol
yanda da bileklerini kayacağı aynı tür bir oyuk vardı. Bunun üzerine, ona
uyacak biçimde yapılmış ikinci bir tahta parçası yerleştirilip iki parçayı sı­
kıca raptedecek sürgüler sürülünce; ayakta duran suçlunun gövdesi tahta­
nın bir yanında, başı ve elleri ise deliklerden çıkmış olarak öteki ya nda ka­
lıyor; suçlu bu utanç verici haliyle ve çoğu kez tahtaya onun suçunu be­
lirten bir yazı da iliştirilerek, halka sergileniyordu. Rumların diapompeuo
etmek dediği utandırıcı cezalandırma budur (ingilizcesi: to pillory; pill ory,
bu dilde, sözü edilen ibret tahtasının adıdır).

41
9. [Tuğrul Bey'in lran'a egemen olm a sıj
N e var ki, askerler, onun tehditlerini duyunca, Tuğrul Bey'in ya­
nına geçtiler. O da bu kadar kalabalık ve böylesine büyük bir güç
elde edince, bütün ordusunu bir araya topladı ve işleri topyekun
bir çatışmayla çözüme bağlamak için tez davranarak, Mah­
mut'un üzerine yürüdü. Ancak bu kişi 1 9, Sarakenos'ları ve Pers­
leri ve Kaveiros'ları ve Arapları silahlandırıp yaklaşık 50 000 kişi­
lik bir ordu topladıktan sonra, bir de takviye olarak üzerlerinde
burç taşıyan 1 00 savaş fili alıp, Tuğrul Bey ile karşılaşmak için
hızla yola koyuldu. Böylece onunla lsfahan denen yörede rastlaş­
tı ve yapılan olabildiği nce zorlu çarpışma sırasında her iki yan ­
d a n da pek çok ölen oldu v e Mahmu t'un [Mesu t'un] kendisi de
öldü ; bu kişi ne bir ok vuruşuyla ne d e mızrakla yaralanmış idi,
ama kendi atlılarını coşturup yüreklendirmekte [onların yanı sıra
at sürmektel iken , atı ayağı kayarak düşünce, o da atıyla birlikte
düştü ve boynunun kırılması sonucunda öldü. O düşünce [ve
ölü n ce] onu izlemiş olan iranlılar kalabalığı Tuğrul Bey'e ka tıldı
ve Tuğrul Bey hemen, herkes tarafından, Pers Ü lkesi hükümdar­
lığına getirildi [ona biat edildi] . Tahta geçmesinden sonra [Tuğ­
rul Bey], asker gönderip Araxes ırmağı üzerindeki köprüyü koru­
yan garnizonu etkisizleştirdj ve bütün Türk ulusunu Pers Ü lkesi­
ne çağırdı. Artık iran üzerine yürümek ve Araxes'i geçmek bu ki­
şi için daha kolay olacağından, vatan sevgisi nedeniyle geride ka­
lanlar dışında, onların tümünü oraya [iran 'a] gön derdi. Bundan
sonra da, iranlılarla Sarakenos'lar ona boyun eğdiğinden, bunlar
Pers Ü lkesinde [Gaznelilerin yerine] egemen oldular ve Tuğrul
Bey'i Sultan diye adlan dırdılar [Sultanlığa getirdiler] ; Sultan, on­
ların dilinde "Krallar Kralı" ya da "H erşeye egemen hükümdar"
demektir. Böylece bu kişi bütün makamları haniılardan ve Sara­
ken os'lardan çekip alarak Türklere dağıttı ve Pers Ü lkesinin bü­
tününü onl ara [Türklere] bağımlı kıldı.

19 Yazarımız bir yanılgıya düşüyor; Selçuklu ordusuyla çatışan ve yenilen Gaz­


rıeli Mahmut değil, onun oğlu Mesut idi.

42
1 O. [Selçuklu-Rum savaşı nın başlaması]
işte bu suretle Türkler, Perslerin devletini zaptetme sonrasında,
Romalılara/Rumlara sınırdaş oldular. Ancak; her ne kadar daha
önce [Rumlarla] savaşmaktan korkuyor ve geçmiş zamanın üç
[Rum] imparatorun un , yani NiH·phoros Phükas'ın, i oannes'in [1.
ioannes Tzimiskes] ve Mor Odada Doğmuş Olan Basilei os'un
şanlan ve yaptıklan yiğitçe işler onları titretiyor idiyse de -ger­
çekten, Rumlar hala bu kişilerin erdemine ve gücüne sahip bu­
lunmayı sürdürüyor sanıyorlardı-, [sonra] onl arın hangi nedenler
yüzünden Rumlarla savaşmaya başladığını da söylememiz belki
zorunlud ur. işte, Tu ğrul Bey'in daha önce söylemiş bulunduğu­
muz üzere, Persl erin hükümdarlık ülkesini zaptetmesinden ve
çok büyük zenginlik, pek çok asker edinerek Saraken os'l an dahi
yenmesinden sonra, daha önce Persl erin sınırdaşı olup da Mah­
mut'a karşı savaşan kişil er, kendi aralannda bağlaşıklık andi aş­
ması yaparak Perslere [Pers Ülkesinin şimdiki egemeni olan Tuğ­
rul Bey'e] karşı savaşma hazırlığına giriştiler. Ama heriki [Tuğrul
Bey], bunu anladı ve Babil 'in [Bağdat kasdediliyor] yöneticisi
olan El Basasirl'ye karşı döndü; ve, çeşitli çatışmalarda onu yen­
dikten sonra, onu öl dürdü, Babil yöresinin egemenli ğini de ele
geçirdi. [Ardından,] Arapların Beyi olan [Musul Em1ri] Mutamid
ed -Devle'ye [özgün metinde: Karveses] karşı, amcasının oğlu Ku­
talmış'ı [özgün metind e : Koutloumous], onun komutasına güç­
lü bir birlik vererek, gönderdi. Bu kişi, ilerledi ve Araplarla çatış­
tı, ancak yeniidi ve utarıdırıcı bir kaçışl a geriye çekildi. Ama ora­
dan geriye dönerek ve Medlerin Ülkesin den geçmeyi amaçlaya­
rak, Vaspurakan [Van Gölü ile iran Azerbaycanı arasında kalan
bölge] yakınında konaklamak istedi ; ancak, Rumlardan çekindi­
ği için, ülkenin baş yöneticisi olan kişiye -bu kişi, o zaman, Me­
dia genel yöneticisi olan, Leikhoudias [Obur, aç gözlü] l akabıyla
da anılan Konstantinos'un oğlu, Patrik Stephanos idi, yöreyi o
zamanki imparator [Konstantinos Monomakhos] adına naip sı ­
fatiyle yönetmekteydi- elçi yollayıp kendisinin ülkeden geçmesi­
ne izin verilmesini diledi ve [bu geçiş sırasında] ülkeye dokunul­
mayacağı, ülkenin zarar görmeyeceği yol unda söz verdi. O kişi de

43
elçileri kabul etti, ama kendisine yapılan ricayı korkaklık sonu­
cunda yapılmış zann etmek yanılgısına d üştü ve yerel birlikleri bir
araya topladıktan sonra kendisi savaşta acemi ve ötekiler savaş
ustası olduğu halde Türklere karşı saldırıya geçti. Böylece, sözü
edilmeğe değer hiçbir şey beceremeden, daha ilk çatışmada ye­
nildi ve Romalılardan/Rumiardan pek çoğu öldürüldü, bu kişinin
kendisi de tutsak edildi. Kutalmış da, Tebriz'e varınca, onu pa­
zarda köle olarak sattı ; Sultan'ın yanına dönüşü sonrasında, ken ­
di seferi [Musul Em1r'i üzerine yaptığı başarısız sefer] dolayısiyle
özür dileyip, söz arasında ona Media'nın d urumunu, burasının
çok bereketli bir ülke olduğunu ama halkının kadınlardan ibaret
bulunduğunu söyleyerek -bunu demekle kendisine karşı çarpışan
askerleri[n kadın gibi, korkak ol duklarını] ima ediyord u-, anlattı.
Sultan, onun sözlerinden cesaretlenerek, Rumiara karşı yaklaşık
2 0 000 kişilik bir güç gönderdi; bunun başına da yeğeni olan ko­
mutan, Sağır lakaplı, Hasan'ı geçirdi, ona hızla ilerleyip, eğer
ken disine boyun eğmezse Med Ülkesi'ni işgal etmesini buyur­
du20. işte Türkler Rumiara karşı savaşmaya böyle giriştiler ve sa­
vaşmayı bugüne d eğin sürdürmektedirler. Ama, daha önce anlat­
makta bulunduğumuz kon unun anlatırnma yeniden gelel im.

l l . [Sultan Alp Arslan'a asi olan Emir Erbasan'ın, ü zeri­


ne gönderilecek ordudan kaçmak için Anadolu'da iler­
lerken karşısına çıkan Manouel Komnenos komu ta­
sındaki Rum ordusunu ağır yenilgiye uğratması ve M a­
nouel'i tutsak alması. Manouel'in Erbasan'ı Rum hizme­
tine girmeye ikna e tmesi ]
Söylemiş bulunduğumuz üzere Diogenes [imparator lV. Roma­
nos Diogenes] tarafından Anadolu Ordularının Başkomu tanı

20 1 048 yılında yapılan bu seferde Selçuklu ordusu Gürcistan dolayiarının ve


Ani hisarının yöneticisi Katakah'ın rütbeli Kekaumenos ile Vaspurakan ili
yöneticisi Aariın komutasındaki savunucu ordu karşısında ağır yenilgiye
uğramıştır.

44
c:ıtanmış bulunan Kouropalates [ünvanlı] Manouel [Komnen os],
Kh aldia yöresinde [Trabzon-Gümüşhane dolaylarında] kalıyor ve
Türklerin akınlarını d enetim altında tutuyordu. Gözcüleri ona Er­
basan [Sultan Alp Arslan'ın eniştesi ; özgün metinde Khrysosko­
ulos] kamutasında çok kalabalık sayıda Türkün, Armeniakon
Th ema'sının [ilinin] kasabalarını kuşatıp zaptetmek üzere çıka­
gelmekte olduğunu haber verince -bu Erbasan, Sultan 'la aynı ai­
leden geliyordu, ama Persler üzerinde egemen olmaya ondan da­
ha çok hakkı bulunduğu iddiasındaydı [Sultan Alp Arslan'a baş
kal dırmıştı]- birliklerini bir araya topladı ve Türklere karşı yürü­
yüşe geçti. Ve onları, tal ana çıkmış ol duklarından dolayı dağınık
halde yakalayınca, [çevredeki Türkleri] kolayca kaçırttı [kaçmak
zoru nda bıraktı]. Onlan izlerken Türklerin ordugahına çok yak­
laştığı için, ayrı ayrı birlikler, birdenbire üzerine saldırdılar ve çok
direniş gösterip yiğitçe çarpışmasına ra ğmen, Rumların ordusu
kaçmaya başladığı ve dağıldığı için, yanında başka kimseyi tuta­
madığından kendisi de kaçmaya koyuldu. Ne var ki Türkler tara­
fından kuşatıldı ve yanında bulunan iki eniştesiyle, [kızkardeşle­
rinden ikisinin kocaları olan] Melissenos ve Taranites ile birlikte,
tutsak edildi ; bu arada, geri kalan Rumlardan da az olmayan sa­
yıda kişi öldürüldü. Böylece Erbasan'ın yanına götürüldüğünde,
ken di soyluluğuna uygun düşecek birşeyler yapmamanın çok
korkunç olacağını düşündü ve gerçekten de anılmaya değer bir
iş yaptı. Kendisini yenenin Sultana karşı baş kaldırmış bulundu­
ğunu ve Persler üzerinde egemen olmak davası güttüğünü anla­
yınca, bu kişiyi "kafa-kol'a almak" girişiminde bulunmayı kurdu.
Böylece, onunla başbaşa [yalnızken] kon uştu ve ona sorular so­
rarak, iyice anladı ki bu kişi çok büyük bir korku i çindedir, çün­
kü savaşa sürecek askerinin sayısı yön ünden Sultanın karşısında
pek azınlıktadır. O zaman ona yatıştırıcı sözler etti ve onun ruh­
sal yapısındaki sertliği yumuşattı, bunun için deva ol arak çok et­
kili bir girişimi kullandı ve bu amaçla ikinci bir deneme yaptı.
Ona söyledi ki, Perslere egemen olmak istediğine ama elindeki
asker gücünün yeterli olmamasından dolayı kendi başındaki hü­
kümdar ile b oy ölçüşemediğine göre, amacına hiç ulaşamıyacak-

45
tır, meğer ki Rumların imparatorunun yanma sığınsın ve onu
bağlaşık ve i çinde bulunulan durumda işlerinde yoldaş edinsin.
Bunun üzerine heriki [Erbasan] onu danışman ve kılavuz edine­
rek onunla birlikte hızla başkente gelir ve böylece, silahla yengi
kazanmış olan kişi, ustalıklı konuşma sayesin d e yenilmiş olur. Bu
başarısı Kouropalates'e büyük şan kazandırdı ve gerçekten de
övgülere değerdi. Böyle olunca imparator her ikisini, yakınlık
gösterileriyle, huzuruna kabul etti ve onları büyük ihsanlarla
onurlan dırdı.

1 2. [Romanos Diog en es i n , Malazgirt yenilgisiyle son


'

bulan sefere çıkm ası. Manouel Komnenos'un hastalanıp


ölmesi]
Baharın başlarında imparator, Erbasan'ı da yanına alarak, Türk­
lere karşı sefere çıktı [Mayıs, 1 0 7 1 ] . Bithynia'ya vardıklarında, Ko­
uropalates, kulak ağrısından hastalandı ve öldü2 1 ; ölümü i mpa­
ratoru çok ağır yasta bıraktı, çünkü o, bu adamı çok severd i. He­
le Erbasan, az kaldı onunla birlikte [hemen onun ardından] öle­
cekti, çünkü kederinden o kadar perişan oldu ki, kendisi de ya­
şamını yitirmek istedi. işte onların başına gelen haller bunlard ı .
Ancak, Kouropalates'in Kentlerin Sultanı'nda yaşamakta olan
anası [Anna Dalassena], oğlunun hastalandığını öğrendiği za­
man, bu hastalığın ağır ve devasız olduğunu anladığından, ça­
bucak !yola çıkıp] Bithynia'ya geçti ve onun yönetim merkezine
[N ikaia/iznik'e] vardı. Çocuğunun hastalığının daha da kötüye
gittiğini öğrenerek, yeriiierin Azalas dediği dağı22 aştı ve onu
[oğlun u], dağın eteklerinde, Tanrının anası'na adanmış bir ma­
nastırda -manastırın adı Alypos idi- son demlerinde iken buldu.
Onun gelişi ile Kouropalates'in !yatağının] çevresindeki kişilerin

2 1 Yazarıriıız, açıkça "Otalgia'dan [kulak ağrısından] hastalandı ve öldü" diyor.


Bu adla anılan bir öldürücü hastalık yoktur; Manouel, kulak ağrısına da
yol açan bir öldürücü hastalığa yakalanmış olmalı.
22 iznik ile Yenişehir arasındaki Avdan Dağı olduğu sanılıyor.

46
ettiği gürültü [çıkardığı sesler] üzerine, bu [Kouropalates Mano­
uel], anasının gel miş bulunduğunu görür görmez, [kendini zor­
layarak] çabucak yatağından kalktı, anasına sarıldı ve onu öptü,
ama ona, h er ikisi için [ileride annesi ölünce onun da gömülece­
ği] bir ortak mezarı ayarlamasını rica etmekten başka hiçbir şey
söyleyemedi. Bunun üzerine yatağa yeniden yatışı sonrasında
pek az zaman geçince öl dü. Yürekli ve yüce ruhlu anası, oğlu için
adet olan saygı belirtici işleri yaptıktan sonra, hem asker h em de
kumandan olan böyle bir oğulu yitirmiş bir ana için doğal ola­
cağı üzere, birazcık da olsa acısını bastırarak [bağrına taş basa­
rak], [ölenin kardeşi] şanlı Alexios'u imparatorun yanı sıra sefere
katılmaya yolladı. O da anasını dinledi, ama içini iki acı yani bir
yandan anasına duyduğu sevgi [ve şimdi ondan ayrılacak olma­
nın acısı] bir yan dan da savaş seferine gitmek için duyduğu öz­
lem [sanki] ikiye böldüğü için gözyaşı ırmakları akıttı. Çünkü,
gerçekten, herkesten daha çok savaşsever ve anasına düşkün idi.
Böylece oradan ayrıl dı, kendisini i mparatora ulaştıracak yola ko­
yuldu ve ona, bu kişi Dorylaion/Eskişehir'de ordugah kurup or­
dusunu orada bir araya toplamış iken , ulaştı. [imparator Roma­
nos] Onu görüp de kendi acısını [onu n ağabeyinin ölümü üzeri­
ne duyduğu acıyı] anı msayınca, ona anası hakkında sorular sor­
maya başladı ve ona şöyle diyerek, anasının yanına dönmesi için
baskı yaptı : "Onu böylesine büyük bir acı içinde tesellisiz bırak­
man ve bir bahtsızlık üzerine başka bahtsızlığı yani ağabeyinin
ölümü üzerine bir de şimdi seni n evden ayrılmışlığını ekiemen
doğru değildir". işte imparator bunl arı dedi. Beriki ise ordugahta
kalmak için ve Barbariara karşı giriştiği seferde onun ardı sıra
gelmek için ısrar etti, ama hükümdar onun sözlerinden ikna ol­
madı ve onu, kendisinin isteği yok iken, anasının yanına dönmek
zorunda bıraktı. O da böylece oradan ayrıldı, imparator ise yol­
cul uğunu sürdürerek Rum birliklerini bir araya topladı ve savaş
için hazırlandı.

47
1 3. [Romanos Diogenes'in M alazgirt yakınına varması]
Kappad okia yöresine vardığında, kendileriyle savaş hakkında da­
nışmada bulunmak üzere, komutanlarından en iyilerini çağırdı ve
onlara Pers Ü lkesi'ni istila edip orada mı Türklerle çarpışmalı yok­
sa kendi mülkünde [ülkesinde] kalıp ötekilerin gelmesini mi bek­
lemeli diye sordu. Çünkü Sultanın [Alp Arslan 'ın] Pers Ü lkesinden
çıkmış bulunduğunu ve Romalıl ar/Rumlar üzerine hızla, sefer
yürüyüşüyle ilerlemekte olduğunu şimdiden duymuş bulunuyor­
du. Bunun üzerine [komutanlardan] kimileri, tehlikeye atılmakta
ötekilere göre daha gözü kara ve yiğit taslağı olduklarından, ora­
da beklememeli, tersine ilerlemeli ve Sultarıla o kişi Media'da Ak­
batana'ya [Hemedan'a] gireceği sırada çarpışmaya tu tuşmalı ka­
nısını savundul ar. Ancak, birçok birliğe komuta eden, Magistros
rütbeli23 i oseph Tarkhan eiotes, keza bütün Batı [Rumeli] Do­
ukas'ı [komutan-vali 'si] Nikephoros Bryennios24 bu öğütlerin tü­
müyle yanlış olduğunu düşündüler ve i mparatordan, eğer olana­
ğı varsa, bekl eyip, komşu kentleri berkittikten ve düşman gerek­
sinmelerini bulamasın [karşılayamasın] diye ovaları [kırsal alanla­
rı] yakıp yıktıktan sonra düşmanı bu yöreye doğru çekmesini di­
ledil er. Eğer bu gerçekleşmezse, Theodosiopolis/Erzurum'a geç­
meliydiler ve ordugah kurduktan sonra düşmanı orada bekleme­
liyd i ; ta ki, Sultan, ord usunun gereksinmel erini karşılayamayınca
[daha fazla oyalanamıyacağından] Rumlarla çatışmaya orada,
durumu savaş için Rumiara üstünlük sağlayan o yerde, girmek
zorunda kalsındı. Ama [bu görüşü savunanl arı sanki sağırların
karşısında konuşuyorlarmış gibi bir izlenime kapıldılar [onları
din leyen olmadı]. Böylece, yaltaklanıcılarının görüşü üstünlük
kazandı ve değerlerini kanıtlamış adamların görüşü kabul edil­
mek gerekir iken o [imparator], kendisine doğru yolu öğütleyen­
I erin değil, daha önceki başarılardan dolayı kibirlenen ve bunla-

23 Bu besbelli ki Latince (yargıçlık yetkisi de bulunan yüksek rütbeli komutan­


ları anlatan) Magistra'dan bozma bir ünvandır.
24 Yazarımızın adaşı ve babası. Daha önce sözü edilmişti, bkz. s. 2 1 . Karş. s.
1 27 dn. 9.

48
rı pek fazla önemseyen yaltaklanıcıların söyl ediklerine daha çok
önem verdi . Gerçekten, kendisi, [daha önce, 1 068 ve 1 069'daki
seferlerinde, bazı başarılar kazanmış; bu arada, kuzey Suriye'de­
kil Menbiç [özgün metinde; Mempet] Kalesini zaptedip, talana
çıkmış Türk birlikleriyle karşılaşınca onl arı dahi yenmiş, bunl ar­
dan pek çok kişiyi öldürmüş, az olmayan sayıda da tutsak almış­
tı. Bütün bunlardan gururlanarak ve [üstelik bu kez] yanında es­
ki seferind ekinden daha da kalabalık sayıda bağlaşıklar ve askeri
birlikler getirmesinden dolayı gereğinden fazla cesaretlenerek,
bütün orduyu alıp Pers Ü lkesi'ne yöneldi ve düşmana karşı yü­
rüdü.

1 4. [Çarpışmarıın ilk aşamalan]


Malazgirt yakınlarına vardığında, onu, Suriye'den ve Ermenis­
tan'dan az denemeyecek sayıda askerle, güçlü ve yiğit, ama atıl­
garı ve yavuz bir adam olan Basilakios karşıladı25; imparatoru
pohpohlayıp ona yaranmak istediğinden, onun sorularına hiç de
akla uygun yanıt vermedi. Esvapçıbaşı Leon Diabatenos impara­
tora mektup gönderip de, Sultan [kendisine karşı] sefere çıkıldığı­
nı öğrenerek ve [imparatorun komutası altındaki] gücün büyük­
lüğünden korkarak Pers Ü lkesini bırakıp gitmiş ve Babil Yurduna
[Bağdat dolaylarına] kaçmıştır dediğinde, imparator, bu çeşit laf­
lara inanıp güvenerek, orduyu ikiye böldü: Bir bölümünü orada
tuttu ve diğerini Ahlat'a yolladı, bu bölümün başına da komutan
olarak, askerlik işlerinin tasarımında ve savaş yönetiminde olabil­
diğince yetenek sahibi olan ancak o sırada hevesini tümüyle yitir­
miş bulunan ve imparatora bütün ordu birliklerini kale ordugah
içinde tutalım ve orduyu bölmeyelim, çünkü düşmanlar yakınlar­
da bir yerlerde ordugah kurmuşlardır diye öğüt veren Magistros
[rütbeli] ioseph Tarkhaneiotes'i atadı. Ancak [bu kişi] onu [impa­
ratoru] bu sözlerle ikna edemeyince, [komutasına verilen] birlik-

25 Bu kişinin daha önce sözü edilmiş, ancak Anna Komnena'da da böyle Ba­
silakios diye geçen adı Basilikes diye aktanımıştı (yukarıda s. 2 ı ).

49
leri aldı ve Türklerin işgali altına düşmüş bir kent olan ve önem­
li sayıda askerin bulunduğu bir hisara sahip Ahlat'a doğru yönel­
di. Ü çüncü gün henüz geçmemişti ki Türkler [imparatorun da bu­
lunduğu ordugahta, atlar için] ot toplamağa çıkan askerlere kar­
şı saldırıya geçtiler ve içlerinden birkaçını tutsak alırken birkaçını
da öldürdüler. Bu vukuat imparatora bildirilince, o, Basilakes'i
[Basilakios'u] h emen yanına çağırttı ve bu saldırıyı yapan Türkler
hangileridir ve nereden çıkıp gelmişlerdir diye uzun uzadıya ona
sorular sordu. Bu kişi ise yine, kendisinin alışkın bulunduğu
umursamazlıkla, bunların [o Türklerin] çapul amacıyla Ahlat'tan
gelmiş bulunduklarını doğruladı [güvenle ve güvendirerek söyle­
di]. Böyle olunca imparator, ordugahın yakınında bulunan ve or­
dusunu savaş düzenine sokan Sultanın yaklaşmış olduğunu anla­
yamadı. Bu kişi [Sultan Alp Arslan], imparatoru ileriye doğru çek­
mek ve tuzağa kapa tmak [kıskaca almak] istediğinden, öne doğ­
ru, atiarını Rum ordugahına kadar koşturup [özgün metin : atları
ile Rum ordugahına kadar koşup !] birdenbire sanki kaçmaya ko­
yulmuşlar gibi geri dönen atlılar gönderdi. [O atlılar] Bunu birçok
kez tekrarlayarak, en önce Basilakes olmak üzere, birkaç komuta­
nı tutsak ettiler. Çünkü bu kişi, saldırıları yapanların Pers [Pcrs Ü l­
kesi 'ne egemen Türk] ordusundan olmadıklarına, tersine, Ahlat'ın
kendi halkı içinden geldiklerine imparatoru inan dırmak için can
attığından [acelecilik gösterdiğinden], kendisine ordugahtan çık­
ma izni verilsin dileğinde bulunm uştu . Sonra da kılıcını çekip atı­
nı mah muzladı, askerini düzene sokmadan düşmana doğru atıl­
dı, yanında olanlar da onu saflar halinde diziimiş biçimde değil
her biri rastgele her nerede bulunuyor ise orada olarak izlediler.
Düşmanlar onların bu düzensiz saldınsını görünce, kaçışa koyuı­
muş gibi yaptılar. Ancak, onların ordugahtan uzaklaşmış bulun­
duğunu güvenle anladıklarında, dizginlerini çevirdiler ve onlar
dağınık durumdayken onlara saldırdıkları için onl arı tam bir ye­
nilgiye uğrattılar. Ü stelik, söylendiğine göre, askerlerden çoğunu
öldürdüler, pek azı hariç [onlar tutsak edildi] ; öyle ki, Basilakes'in
kendisi dahi tutsak düşmüşken, bu felaketin haberini getirecek
hiçbir kimse [öldürülmekten, tutsak edilmekten] kurtulamadı.

so
ı 5. [Yazann babası ve adaşı komutan N ikephoros Bryenni-
os'un çarpışmalardaki becerisi]
Ordugahtan düzensiz olarak çıkış yapan Basilakes'in düşmana
karşı ilerlemeye geçtiği kendisine bil dirilince imparator, bütün
Batı [Rumeli] 'nin Doukas'ı [asker! valisi, ya da, Beylerbeyi] olan
ve o sırada sol kanat komutanlığını üstlenen Bryennios'u [es­
ki/büyük Bryennios'u; yazarımızın adaşı ve babası olan kişiyi ;
bkz. ileride s. 1 27 dn. 9] çağırdı ve onu, komutasındaki birlikler­
le, eğer Basilakes'in başına vahim bir iş gelmişse geri çekilebil­
mesi için ona yardım etsin diye, olabildiğince hızlı gitmesini em­
rederek, gönderdi. Çünkü artık tehlikeyi idrak etmeye başlamıştı.
Bu nun üzerine heriki [Bryenni os] yola koyuldu ve birlikleriyle or­
dugah tan çıktı. Çıktığında ne düşman ne de dost birilerini göre­
bil d i ; yin e de ileriye doğru gidişini sürdürünce daha oralarda
yükseltilerde yığmak yapmış düşmanları görmeye başladı. Biraz
daha ilerledikten sonra, ölü bedenler görmeye başladı ve Basila­
kes'e ne oldu diye meraka düştü. Son unda hala soluk alan bir as­
ker buldu, Basilakes'in nerede bulunduğunu ve ona n e olduğu­
nu öğrenmek için askere soru sordu ; asker de ona olan bitenleri
anlattı. Bu arada Türkler her yerden akın akın çıkagel diler ve
kıt'ayı kuşatmağa çalıştılar. Komutan, onların tasarımını anlaya­
rak, askerl erini, yiğit adamlar olduklarını göstermeye ve Rumla­
rın sayiuluğuna yakışmayacak ve layık olmayacak hiçbir şey yap­
mamaya teşvik etti. Böylece, kıt'asını geriye çevirdi, sal dıranlara
önem vermeksizin ordugaha doğru d üzenli biçimde ilerl edi. An­
cak, ordugaha henüz yaklaşmıştı ki, kıt'asından bir bölümünü
yanına aldı ve ötekilere beni bekleyin diye komut verdikten son­
ra birdenbire düşmana karşı saldırıya geçti ve kolayca, onları ka­
çışa koyulmak zoru nda bıraktı. Ancak, [düşmanın] geri kalan bö­
lümünün çok kalabalık sayı da olarak h er yerden akıp geldiğini
görmesi üzerine, kendi askerlerinin tümünü alıp dönüş yaparak
kıt'asının yanına geldi. Ne var ki Türkler ona saldırdılar ve onu
kuşattılar ve o iki mızrak atışı sonucunda biri göğsünden biri
omuzundan olmak üzere yaralandı. Yine de yiğitçe çarpışarak


kıt'asına döndü ve o kıt'ayla birlikte ordugaha ulaştı26. i mpara­
torun h uzuruna çıkıp olan biteni ona anl atınca, i mparator ona,
çadırına gitmesini ve yaralannın sağıtımıyla uğraşmasını buyur­
du. O da bunun üzerine çadırında kaldı.

1 6. [Çarpı şmaların kızışması. Komutan Andronikos Do­


ukas'm ihanet eğilimi]
Artık gün ışımış ve güneş göğe yükselmiş iken, i mparator onu
yeniden yanına çağırdı ve o da, yaralarını umursamayarak [impa­
ratorun yanına] gitti. O sırada danışmada bulunmak amacıyla
[imparator] savaşmamız mı gerek yoksa güçlerimizi içeride [or­
dugah ta] tu tmamız mı gerekir diye soruşturduğunda, kimileri
çok yerinde olarak ord ugahta kalınsın ve Ahlat'a gönderilen bir­
likler de geriye çağınlsın düşün cesini, yaltaklanıcılar ise tersini
savun dular27. Bu dedikl erine gerçekten inanıyorlar mıydı, arasını
söyleyemem ; ancak öyle görünüyor ki o zaman da yine en kötü
görüş, doğru olanmış gibi göründü ve üstün geldi. Böylece, bir­
likl er [ordugah tan] çıktı. Ve Türkler de yeniden sökün ettiler: da­
ha çok askerleri vardı ve daha güçlü idil er. Bunun üzerine birlik­
l er saldırıya geçti ve yapılan çarpışmada az sayıda olmayan Türk
öldürüldü, ama pek çok sayıda Rum da öl dürül dü. Özellikle,
Bryen nios'un kendisi de bedeninin birçok yerinden yaral andı ; ne

26 Tarihçi Attaleiates'in aı:ılatımı, yazarımızın babasını yücelten anlatımından


çok farklıdır. Onun verdiği bilgiye göre, Bryennios, bir Türk birliğini karşı­
layıp onunla çatışmaya girmesi göreviyle ordugahtan gönderilmiş iken zor­
luğa düşmüş, takviye istemiş, imparator da ona yardım için Nikephoros Ba­
silakes'i göndermiş, bu kişi dahi Türklerin saldırısına uğramış ve Bryen nios
kendi birliğinin başında bekleyip ona yardım etmediği halde Türkleri püs­
kürtmüş, kaçmak zorunda bırakmış idi.
27 Güçlü birliklerin başında olarak Ahlat'a gönderilmiş olan, Rum imparatorlu­
ğu hizmetindeki Frank şövalye Roussel de Bailleul ile loseph Tarkhaneiotes,
Türklerin Rum ordusuna karşı saldırıya geçtiğini öğrendikleri halde, yardıma
koşacaklarına, Rumların elindeki ülke bölümüne çekilmişlerdir. Onların böy­
lece geriye çekilmesi, savaşın sonucunu önemli ölçüde etkiledi.

52
var ki, askerlik yönün den yetenekli olduğu için kıt'asının çoğu
mevcudunu zarara u ğramamış durumda tutabil dL lmparator,
Türklerin saldırdıklarını görünce, o da, çarpışmaya girmek için
birliklerini dışarıya çıkardı ve bunl arı ordugahın önünde savaş
düzenine koydu. Sağ kanadın komutanı, Kappadokia'lı olan ve
imparatorla yakın dostluğu bulunan Alyates idi ; sol kanadın ki de
Bryennios'un kendisiydi, ordu satlarının merkezini ise lmparator
[komutası altında] tutuyordu. Kaisar'ın2B oğlu, şanlı soydan gel­
me ve her çeşit erdemle bezenmiş bir adam ol an, Arkhan 'lar [ile­
ri gelenl er] Başkanı Andronikos29, lmparatoru koruma birliğine
komuta ederek, artçıların [artçı işlevindeki, imparatoru koruma
birliğinin] başında, saf tutuyord u. Gerçekten,bu kişi, basiretlilik
yönünd en bütün yaşıtlarını ve her kim ol ursa olsun başka herke­
si geçerdi ve askerlik biliminde incelemelere kendini vermişti,
ama imparatora karşı pek de dostça eğilimler içinde değildi.

28 Ölmüş imparator Konstantinos Daukas'ın Kaisar (yani, Diocletianus'dan be­


ri süregelen o zamanki kullanımda, "imparator Yardımcısı") rütbe ve ün­
vanına sahip kardeşi i oannes Doukas kasdediliyor.
29 Yazarımızın (kendi eşi Anna Komnena 'nın anasının babası olduğu için)
böylesine övdüğü bu kişi ile babası, vicdansız, rezil entrikacının önde gide­
ni idiler. Göreceğimiz üzere, Romanos'un Malazgirt'teki yenilgisinden son­
ra, sırf iktidarı kendi ailelerinden bir çocuğun eline (sözde) vermek, gerçek­
te becerebildikleri kadar süreyle iktidara ortak olmak için (başta o çocuğun
eğitmeni Psellos olmak üzere) kendileri gibi şerefsiz birkaç kişiyle birlikte
başarıyla entrikalar çeviren ; Rum imparatorluğunun darmadağın olmasına,
ülkesinin Anadolu bölümünü hemen hemen tümüyle yitirmesine yol aça­
cak biçimde, Romanos'un Alp Arslan'la yaptığı andiaşmanın başkent tara­
Fından onaylanmamasını tezgahlayarı, Romarıos'u deviren, ona zarar veril­
meyecek diye söz vererek onun teslim alınmasını sağladıktan sonra onu kör
ettiren ve bu işlemi pek kabaca yaptırarak onun yaraları yüzünden kısa sü­
rede ölmesine yol açan kişiler olarak tarihte unutulmaz yerlerini almışlardır.
Kaisar, daha sonra, 1 08 1 'de de, torunu Eirene'nin kocası Alexios Komne­
nos'un, bağlılık andı içtiği, Başkomutanlığını yürüttüğü imparatora karşı
baş kaldırıp taht'a geçmesi olayında, Anna Komnena'nın yapıtında anlatıl­
dığı üzere, baş rolü oynamıştır.

53
1 7 . [Rum l arın yenilgisi ve lmparator Diogenes'in tutsak
düşm esi]
Türkler lmparatorun [bütün] orduyu, kıt'alara göre ya da bölük­
lere göre bölmeksizin bir arada savaş düzenine koyduğunu [ama
saldırıya geçmediğini] görünce, rahatladılar; çünkü Rumlarla çar­
pışmaya girmek istemiyorlardı3o. Ancak, biraz daha uzakta duran
Sultan, savaş için bir plan hazırladı. Böylece, çarpışmada komu­
tanlığı yürütmek görevini, kendi gözünde büyük saygınlığı bulu­
nan Taranges adlı hadım bir adama verdi ve birliklerinin çoğunu
ona bıraktı. Bunun üzerine o da, orduyu birçok parçaya böldük­
ten sonra, tuzaklar kurdu, pusular hazırladı ve Rumların sa narının
çevrilip kuşatılmasını ve üstlerine h er yandan ok atılmasını buyur­
du. Rumlar ise, Türkler onların atiarını [okla] vurduğundan,
[Türkleri kaçırtmak için] kovalamaya girişrnek zorunda kaldılar ve
onlar kaçıyar gibi yapmaktayken onları kovaladılar; tuzaklara ve
pusulara düşerek büyük kayıplara uğradılar. Bir de, topyekun bir
çarpışmaya girmek isteyen impara tor, Türk ordusunun ana göv­
desiyle karşılaşmayı bekleyerek ve bu orduyla çarpışıp savaşın so­
nucunu belirlemek isteğiyle, hızla onları [Türkleri kovalamaya ça­
lışan birlikleri] izleyince, Türkler her yöne doğru dağıldılar. Ama
sonra geriye doğru dönüşe geçtiler ve çok şiddetle ve n aralar ata­
rak Rumiara saldırdıklarından, sağ kanadı kaçışa koyulmağa zor­
ladılar. Hemen ardından, artçı birliği de [yedekteki birlik olarak,
çekilişe koyulan sağ kanada destek vermesi gerekirken] geri çekil­
di3 1 . Ve [yazarın babasının komutasındaki] sol kanat, destek sağ-

30 Gerçekten, Alp Arslan, savaş öncesinde gönderdiği elçilerle Romanos'a ba­


rış önerisinde bulunmuş; ancak Selçukluların Iran'daki başkentini dahi fet­
hetmek hayalindeki Romanos bu öneriyi reddetmişti.
31 "l-ler türlü erdemle bezenmiş" Andronikos Doukas, orduya, ulusuna, impa­
ratoruna ihanet ediyor! Gerçekte, yazarımızın, önce sağ kanat çözüldü, he­
men ardından artçılar da çekilişe koyuldu demesi dahi gerçeğe aykırıdır. Ça­
tışma süregiderken, Türklerin ilerilere kovalanmasından sonra ve akşamın
yakıniaşması üzerine, imparator Romanos, ordugaha geriye dönülmesi an­
lamında parolalı bir buyruk göndermişti; Andronikos parolayı kasden yan­
lış yorumlayıp "imparator ölmüş, ordunun geri çekilmesi emrediliyor" diye
açıkladı ve bu açıklamanın duyulması orduda panik çıkmasına yol açtı.

54
lamak üzere il eriye atıldığında, Türklerce engellendi ; çünkü Türk­
ler onun gerisine sarkmış ve onu çembere almışlard ı ; onu da ka­
ı,:ışa zorladılar. Ve imparator, hiçbir yandan yardım alamaz kal ın­
ca, kılıcını kımndan sıyırıp düşmanları i çine daldı ve onlardan bir­
çoğunu öldürdü, birçoğunu da kaçmak zorunda bıraktı. Ne var ki
çok kalabalık sayıda düşman tarafından kuşatıldı, elinden yara­
landı ve onlar kendisinin kim ol duğunu anlar anlamaz her yan­
dan üzerine üşüştüler, atını okla vurdular ve o da [at da] kayıp
düştü ve binicisini dahi kendisiyle birlikte yere düşürdü. işte bu
biçimde, Rumların imparatoru tutsak edildi ve eli kolu bağlı ola­
rak Sultana götürüldü, çünkü Tanrının Takdiri, bilinmeyen bir ne­
denle, böylesini yazgılamıştı.

1 8. [Yenilgi haberinin i stanbul'da duyulması . Saray ent­


rikaları]
Çok gün geçmemişken, çarpışmada kurtulup kaçabilenl erden bi­
ri Kent'e ["Konstantinos'un Kenti "ne, istanbul 'a] vardı ve kor­
kunç haberi bildirdi ve hemen başkası [ikinci kişinin gelip habe­
ri doğrulamasıl ve ardından üçüncüsü ve dördüncüsü [onu] izle­
di. Ve bunlar açık seçik hiçbir şey söyleyemiyorlar, sadece fel ake­
ti anlatıyorlar ve onu da her biri kendine göre bir biçimde akta­
rıyord u. Kimi imparatorun ölmüş bulunduğunu, kimi tutsak edil­
diğini, kimi onu yaralanmış olarak ve atından yere düşmüş du­
rumda gördüklerini, kimi de onu eli kolu bağlı olarak düşmanla­
rın ordugahına [düşmanların] götürmüş olduklarını söylüyordu.
i şte böyle, [başken t te] durum h akkında müzakereler yapılmak­
tayken, imparatorun gözünde kuşkul u kişi olduğu i çin Bithy­
nia'da kalan ve orada aviarımakla uğraşan Kaisar [ioannes Do­
ukas] hemen çağrıldı. Ve daha bu kişi gelmeden, imparatoriçe
[önce Konstantinos Doukas'ın, sonra da Romanos'un eşi olan
Eudokia] acaba ne yapmak gerekir diye sordu. Herkes, imparato­
ru [Romanos'u], ister tutsak edilmiş ister ölmüş olsun, kendi
bahtıyla başbaşa bırakmalı ve egemenl i ği onun [imparatoriçenin]
kendisi ile iki çocu ğunun alması sağlama bağlanmalı kanısınday­
dı. Henüz karar askıda [verilmemiş] iken, Kaisar da çıkageldi. Bu

55
kişi , imparatora özgü egemenliğin bunlardan ikisi tarafından bir­
likte kullanılması ve yürütülmesi gerekir kanısındaydı -bunu
[egemenliğe sahip olmayı] ana ile ve onun büyük oğlu [Vll . Mik­
hael] ile sınırlıyordu- ve oğul ona anası olarak saygı gösterecek,
o ise oğluyla birlikte yönetimi ele alacaktı. imparator Mikhael de
aynı kanıdaydı ve amcasının tasarımıyla görüş birliğinde oldu. Ne
var ki, kamunun içinde bulunduğu durumlardan yararlanmak is­
teyenler ve kendi çıkarları için devlet yönetimine karışmak iste­
yenler, onlardan kimi, imparatoriçeyi tek başına egemenliği üst­
lensin diye kışkırtıyorlardı ya da berikini [Mikha el 'i] anasına kar­
şı baş kald ırsın diye baskı altında tutuyorl ardı.

1 9 . Alp Arslan'ı n serbest bıraktığı Diogenes'in , küçük b i r


ordu devşirip, i stanbul'a d ö n ü ş yolculuğuna çıkması]
Ancak, bu fırtına henüz yatışmamışken, başka çılgın lıklar da
kendini gösterdi. Perslerin [Selçukluların] başı, Rumların impara­
torunu tu tsak görünce, başarısından dolayı böbürlenmedi, tersi­
ne becerisinden dolayı neredeyse mahçuboldu ve kazandığı yen­
gi üzerine hiç kimsenin beklemediği kadar al çakgönüllü davran­
dı. Tutsak alınmış olanı teselli eder, onunla birlikte yemek yer
[onu sofrasında ağırlar], onun hatırı için onun istediği tutsak
düşmüş kişileri özgür bırakır ve son olarak, onun kend isini de öz­
gür bırakır. Ve onunla, kız alıp vererek hısımlık kurmak içeriğin­
de bir anlaşma yaptıktan ve ondan yemin edilerek berki til miş,
Rumlar için küçültücü olmayan taahh ütler aldıktan sonra -çün­
kü imparator, kendi sayiuluğuna yakışmıyacak bir uzlaşma yap­
maktan ise ölmeyi yeğlerdi- onu ken di hü kümdarlık ülkesine ge­
ri yollar, onun yanına önemli sayıda refakatçiler ve koruma yol­
daşları katar; işte bu hal, pek çok felaketin temel nedeni ve kö­
tül üklerin başlangıcı oldu32. Gerçekten, imparator, hiç kimsenin

32 Sonraki gelişmeler, R6manos'un, tah ta dönmesini engellemek isteyen Do­


ukas'larca kör edilmesine; onunla Alp Arslan arasında yapılan barış andiaş­
masını egemenliğin yeni sahiplerinin tanımamasına ve Anadaluyu Rumla­
rın yitirmesine yol açtı.

56
hayal edemiyeceği acayip işler becerdikten [Türklere bir karış bi­
le toprak bırakılmadan onlarla barış andi aşması yaptıktan] son­
ra, artık Rumların hükümdarlığını geri almasının zorluk çekme­
den olacağına inanıyordu ve o en büyük felaketi [Malazgirt'teki
yenil giyil izleyen mutlu olayları bildirmek üzere kendi kendisinin
haber ileticisi olarak, başına ne geldiğini anlatan bir mektubu
kendi eliyle yazıp imparatoriçeye göndermişti . Böylece hemen
karışıklık ortaya çıktı ; sarayda herkes [öteye beriye] koşmaktaydı
ve kimileri olan bitenler karşısında [Tanrının yara ttığı mucize yo­
rumuyla] hayran kalmışlar, kimileri ise buna inanmamışlardı. An­
cak, imparatoriçe, çaresizlik içinde, ne yapacağını bilmez halde
kalmıştı ve kendi destekleyicilerini çağırdıktan sonra, plan kur­
maya giriştiler.

20. [Ölmüş imparator Konstantinos Daukas'ın kardeşi


Kaisar rütbeli ioannes Daukas'ın çevirdiği entrikaların
i ki n ci perdesi]
işte bunlar olup biterken, Kaisar, kendisi için ve iki yeğeni [Vll .
Mikhael ile küçük kardeşi Konstantinos] için, Diogenes'in yeni­
den tahta çıkması sonrasında başlarına korkunç bir iş gelir mi di­
ye endişede olduğundan, hemen, saraydaki muhafızları [Varan­
gos denen ücretli yabancı askerleri, rüşvet vererek] kendi yandaş­
lığına kazandı. Bunl ar, Okyanus yakınında bulunan Barbarlar
yurdundan [genellikle i ngiltere'den] geliyorl ardı, hepsi kalkanlar
ve omuza yerleştirilen bir balta taşıyariardı ve ezelden beri Rum­
ların imparatorlarına sadık idiler. Böylece onl arı iki bölüme ayır­
dıktan sonra, bir bölümü kendi oğullarını izlesinler ve onların
emirlerini yerine getirsinler diye ayırdı, diğerini de kendisini izle­
sinler diye ayırdı, inceden ineeye düşünülmüş harekat planının
yönetimini üstlendi. Şanlı Andronikos ile Konstantinos'un -Ka­
isar'ın iki oğlunun adları böyle idi- kamutası al tında bulunanlar,
imparatorun [Mikhael 'in] kaldığı yeri kuşatıp onun çevresin de bir
takım oluşturduktan sonra, onu h emen sarayın daha yüksek bö­
lümlerine çıkardılar; başlarında Kaisar'ın, Mikhael 'i imparatorlu-

57
ğa getiren oğulları vardı. Kaisar'ın yanında bulunanl ar, hepsi bir­
den kalkanlarını birbirine vurarak ve Barbar usulüyle haykırıp du­
rarak ve kendi aralarında [birbiriyle] kılıç tokuşturması yaparak,
imparatoriçenin dairesine doğru ilerledil er. O da, daha şamatayı
duyar duymaz, aklı başından gitti ve başörtüsünü başına çektik­
ten sonra, yeraltında mağaraya benzer bir badrum rnekanına a tı­
lıp girdi. Böylece o, bu gizlenme yerine tıkıldı ve giriş yerinin çev­
resinde haykırarak duranlar onun öylesine büyük korkuya kapıl­
masına sebep oldular ki, eğer Kaisar içeriye girip de onun korku­
sunu az çok yatıştırmasaydı az kalsın ölecekti. Böylece [Kaisar,
ipleri rahatça ken di elind e tutmak için] ona, belki muhafıziarın
elinden kötü bir iş çıkar diyerek, saraydan kaçmasını öğütledi. O
da onu dinledi ve deniz kıyısına indikten sonra, imparatora öz­
gü savaş gemisine binerek kendisine orada otur diye huyurulmuş
yere yani [Prote/Kınalıada'daki] Tamıyı Doğuran manastırına yö­
n el d i ; bu man astırı kendisi, geçitte [ada ile anakara arasın daki
geçittel denizin yakınında yaptırmıştır. Çok zaman geçmeden
ona karşı, rahibe yaşamına geçsin diye ikinci bir ferman çıkarıldı
ve hükmü hemen yerine getirildi [sen artık rahibesin denerek
saçları kesilip rahibe elbisesi giydirildi]. işte impara toriçe hakkı n­
da alınan kararlar bunlardı.

2 1 . [loannes Doukas'ın, kukla edinmek için küçük yaşta­


ki yeğeni Mikhael'i tahta geçirdikten sonra Diogenes
üzerine, oğlu Konstantinos kamutasında ordu gönder­
mesi. Diogenes'in yenilmesi ve Kappadokia'ya çekilmesi]
imparator Diogenes, tutsaklıktan salıverilince, egemenliği yeni­
d en el de edememeyi çok korkunç son uçları olacak bir iş saydı ve
bütün kentlere, yörelere ulaklar göndererek, ordu devşirdi ve pa­
ra topladı. Böylece kendi yanma kalabalık sayıda asker akın akın
gelince, bütün orduyla, adı herkesin ağzında olan kente gel d i ;
Amasya'yı kasdediyorum. i mparatorun [istanbul 'dakinin, Mikha­
el 'in] ve Kaisar'ın yanındakiler [yandaşları] bunu öğrenince, onun
karşısına hasım olarak kimi dikeceklerini düşündüler. Bun un üze-

58
rine Rum Ordusunu [lstanbul'daki i mparatorun buyruğu altında
bulunan orduyu] Kaisar'ın oğullarından daha genç olana [bu da
bir Kostantinos Doukas idi] emanet etmeye karar verdiler; bu ki­
şi yiğitti ve savaşçıydı, beyni yönünden akıllıydı ve olabildiğince
yetenekliydi. Böylece o kişi birlikleri aldı ve Diogenes'e karşı yo­
la koyuldu. Ve Amasya yakınlarına varması sonrasında, başlan­
gıçta orduyu bir ara da toplanmış ol arak tuttu, bir yandan da ça­
tışmalar yürüttü ve her türlü savaş hilesini uyguladı ; amacı Di­
ogenes'i ya tutsak etmek ya da kentten kaçırtmak idi. Beriki ise,
durum bu n oktada onun için tedirginlik verici hale vardığından,
birliklerini dışarıya çıkarmak, Doukas karşısında saf tutmak zo­
runda kaldı. Böylece iki ordu çarpışırlar ve her biri yiğitçe savaş­
tığı için her iki yandan da pek çok asker düşer [ölür]. Ancak, Di­
ogenes'in çevresinde [ordusunda] bulunanlar, Konstantinos Do­
ukas ön safta bulunanlardan en atılgan olanları ileri sürüp de
onl arın safını geriye püskürtünce, kaçmaya koyulurl ar. Böylece
Diogen es'in askerlerinden birçoğu ölür, ama o kendi yanındaki­
lerden az sayıda kişiyle kaçar ve bir kaleye kapanır33. Bu ilk ba­
şarıdan, imparator Mikhael yandaşları cesaret aldılar, ama bu­
nunla eş zamanlı olarak Diogenes'in felaketi de başlar. Başka bir
olay kendini göstermeseydi, onu hemen tutsak edeceklerdi. Ger­
çekten, Ermeni soyundan adamın biri, zeki ve yiğit bir kişi olan,
vaktiyle Diogenes'den o Rumların impara toru iken en büyük yö­
neticilik makamlarından birini [başkenti Antakya olan ilin yöne­
ticiliğinil almış bulunan Haçatur, onun bahtsızlık gününde ona
karşı olan minnet borcunu ödemek isteyerek, güçlü bir ordu dev­
şirdi ve onunla karşılaşmaya [buluşmaya] geldi. Onu cesaretlen­
nıeye teşvik ettikten ve ona birçok vaadlerde [sana şu, şu biçim-

33 Bu kalenin Kappadokia'daki Tyropoion Kalesi olduğunu Attaleiates'in ya­


pıtı (özgün el yazmasında s. ı 7 ı - ı 72) sayesinde biliyoruz. Psellos dahi,
Bryennios gibi, Diogenes'in sığındığının o kale olduğunu söylemiyor (Işın
Demirkent çevirisinde s. 233). Aynı kale, Skylitzes'in yapıtında başka bir ve­
sileyle anılmıştır (Demirkent'in Psellos çevirisinde s. 1 2'ye ekiediği dn. 26'ya
bkz.). Kalenin yeri güvenle saptanabilmiş değildir; öne sürülen görüşleri bir
sonraki notta özet!iyoruz.

59
l erde destek sağlayacağım vaadlerinde] bulunduktan sonra, onu
Kostantinos Daukas'ın ordusu karşısı nda saf dizrneğe bırakmadı,
tersin e ona rehberlik ederek ve onu Kilikia Bağazı'nda [G ülek Ge­
çidinde] koruyarak, Kilikia'lıların Ü lkesine götürdü34• Ve orada,
zamanı gelince hasımlarının karşısına ordu dizebilsin diye, onun
için ordu hazırladı ve paralar verdi ve daha önce onu sil<1hla do­
nattı.

22. [l oann es Daukas'ın Kom n en o s ailesine karşı entrika­


ları]
Bunun üzerine, i mparator Mikhael'in ve Kaisar'ın yandaşları ile
Synkletos'un [Senatus işlevindeki Ayan Kurul u'nun] seçkin üye­
leri, müzakerede bulunmak için, bir araya gel diler. içlerinden ki­
mi, Diogenes ile uzlaşmak ve egemenlikte bir payı ona bırakmak
düşüncesindeydi, kimileri ise savaşmaya devam etmek ve onun
hükümdarlığa çıkmasına hiçbir fırsat vermemek gerektiğine ina­
nıyordu. Böylece başlangıçta barış yapılması için pazarlıklar yü­
rütüldü ve ona [Romanos'a], yaptıklarından dolayı bağışlanaca­
ğı vaadiyle, imparator M ikhael tarafından elçiler eliyle mektuplar
gönderildi. Beriki ise, doğal olarak, felaketlerden dolayı hiçbir şe­
kilde kusuru yok iken ona bağışlanma ön erildiği için ken disini
hakarete uğramış saydı ve kendisinin devlete iha net etmediği yo­
lunda yanıt verdi ve en büyük bir haksızlığa kurban edilmekte
bulund uğunu öne sürdü. i şte Diogenes'le ilgili olarak olup bi ten-

34 Riımanos'un sığındığı Tyropoion Kalesi'nin yeri konusunda Tomaschek ve


özellikle ona dayanarak Seibt, "Bu kale Malatya-Kayseri yolu üzerinde Ma­
latya'nın 57 km. batısındaki Karahan Geçidi civarındadır" görüşünü; Grego­
ire ise kalenin Niğde yakınlarında aranması gerektiği görüşünü savunmuştur
(Demirkent, sözü geçen not). Düşürülmüş lmparatorun Çukurova'ya Gülek
Bağazı üzerinden inmiş olması, ikinci görüşün doğruluğundan yana çok
güçlü bir delildir. Çünkü Malatya yakınlarından Adana yöresine inmek için
Gölbaşı, Osmaniye üzerinden gitmek ya da hiç olmazsa Pınarbaşı, Sa i m bey­
li yolu üzerinden gitmek varken Kayseri, Niğde, Gülek Bağazı yolundan git­
mek yolculuğu gereksiz yere yüzlerce km. uzatmak demektir.

60
ler bunlardı. Ancak, her zaman iyilere musallat olan [Şeytan],
Komnenos'J ara karşı bir ferman çıkarttı ; özellikle kime karşı, söy­
leyeceğiz. Söyl ediği [yalan] sözler i çin hiç utanmayan bir adam
buld uktan sonra ve onun dilini yıl an dili gibi biledikten sonra,
[komployu tezgahlayan, Kaisar loannes Doukas] bu kişiyi onların
[Komnenos kardeşlerin] soylu anasına [Anna Dalassena'ya] karşı
çevirdi ; böylece o kişi yalanlarla dolu bir iftira uydurup, sözde
onun [Anna Dalassena] tarafından [Komnenos'lar ailesine çok
değer veren, üstelik An na Dalassen a 'nın kızl arından birinin ko­
casının babası ve dolayısiyle Ann a 'nın dünürü olan] Di ogenes'e
gönderilmiş mektup diye [düzmece] mektuplar üretti, bunl arı
hükümdara götürdü. O da, suçlayan kişi kimin nesiymiş araştır­
madan ve suçlanan kişiyle karşılaşmayı [ve işin gerçeğini ondan
dinlemeyi] beklemeden, hemen pek öfkelendi. Ve böylece mah­
keme oluşturuldu ve o kibar ve soyl u hanım, saraya çağınldı. Bu­
nun üzerine o da gitti ; ama l mparator bu kumpasın i çine katıl­
maktan utandı [ve ortada kendisi görün medi]. Ve mahkemenin
[yargıçlar kurulunun] üyeleri, hanımefendi hazır iken, toplandı ;
mübaşir davayı [davanın ne olduğunu ve bu davanın görülmesi­
ne başlan dığını] bağırarak duyurdu. O zaman, bu soylu ve yüce
ruhlu hanımefendi, sakin bir yüzle içeriye girdi ve birdenbire,
mantasunun altından, orada saklı tuttuğu, Herkesin Yargıcı 'nın
[isa 'nın] ikona'sını çıkardı, ve vakur bir tarzda ve vakur bakışlar­
la yargıçlan süzüp şöyle dedi: "Şimdi o [isa] bugün hem benim
hem sizin yargıcınız oluyor; ona bakın ve gizli saklı h erşeyi bilen
Yargıç'ın önünde onun gözünde yakışıksız olacak bir hükmü
açıklamayı n". Bunun üzerine onl ar, bu apaçık sözleri dinledikten
sonra, hayranlık doldular ve onların içinden kimileri, yapılan ifti­
radan tiksinerek, d avanın geçersiz sayılmasını talep ettiler; çün­
kü şimdiden, duman içinde kalmış bir meşale ışığı [nın birdenbi­
re kendini gösterivermesil gibi, gerçek ışıyarak ortaya çıkmıştı. Ve
böylece, gönüllerinde Tanrı korkusu besleyenler ve [cennete gi­
derek] selamete ulaştıracak bir ruh taşıyanlar, işte bu yolda dav­
randıl ar. Ama hep güçlülere yaranmak isteyenler, yavuz yargıçlar
ol dular. Böylece, iftirayı kanıtl amak mümkün olmadığından ve

61
[yargıçlar arasındaki] bu kişiler imparatorun daha doğrusu bu
kumpası tezgahlayanın [Kaisar ioannes Doukas'ın] hoşuna gide­
cek karar vermeyi amaçladıklanndan, [varılması gereken] karara
varamadılar, tersin e [sanığa] kasd isnad ettiler. Ne büyük ahmak­
lık ! [Behey] Çılgınl ar, sözünü esirgemez biri on lara böyle diye­
cektir, suçlayan utanmazca bir suçlama öne sürerken, ama suç­
lanan cesaretle suçlamaları cerhederken ve o [suçlayan] yalancı­
nın biriyken ve kendisinin gereksinmesi varsa adaleti bir meteli­
ğe satar biri iken ve bu [suçlanan] ise h er türlü şüphenin üstün­
d e iken ve hatta gerçeğin i fade edilmesiyle dahi onun yüzü kı­
zarıyor iken, hangi kasd ? işte böylece, bu mahkeme [kurulu,
aleyhte hüküm verip] dağıldı ; az kalsın [isa'yı ölüme mahkum
eden ; bkz. Matta ineili XXVl 57] Ka"laphas'ın mahkemesine ben­
zeyecekti ; ha nımefendi ise çocuklarıyla birlikte Prinkipo Adasına
[Büyükada'ya] sürgüne gitti.

23. [l oannes Komn enos, Diogenes'e karşı, Malazgirt Sa­


vaşındaki baş hain oğlu Andronikos kam utasın d a ikinci
bir ordu gönderiyor]
işte onların [Komnenos'ların] başına gelenler böyleydi. Ancak, im­
parator Mikhael ile, Kaisar'ın yandaşları, barış konusundaki umut­
larını yitirerek, Diogenes ile çarpışan ve onu yenen ve Kaisar'ın
ikinci oğlu olduğunu yukarıda söylediğimiz Konstantinos Do­
ukas'ın Byzantion'a35 dön mesinden sonra, Diogenes konusunu
nasıl çözümleyeceklerini düşündüler; gerçekten, [kendisine karşı]
hareket yapılmamasından yararlanarak daha öncekinden fazla sa­
yıda asker devşiriverir mi, Antakya taratlarında para toplayabilir mi
ve böylece onun savaşta yenilmesi daha zor olur mu diye korku­
yorlardı. Böylece, Kaisar hemen oğlu Konstantinos'u çağırır ve ona
yeniden birliklerini almasını ve Diogenes üzerine yürümesini buyu­
rur. Ve onun bu emre uymayı reddetmesi üzerine Kaisar'ın en bü-

35 Özgün metinde böyle. Anna Komnena da birkaç yerde Konstantinoupulis


yerine Byzantion der.

62
yük oğlu Andronikos çağnlır ve [Diogenes üzerine] gitmek emrini
alır. Bu kişi, herkesten çok baba sözü dinler olduğundan, h emen
harekat için hazırlanır. Böylece aynı gün i mparatora ve Kaisar'a ve­
da eder, Khalkedona/Kadıköy Boğazını [istanbul Boğazının Saray­
burnu-Kadıköy arasındaki güney uç parçasını] aşar ve sefer için
gerekli şeyleri devşirmek üzere Khalkedona/Kadıköy'de altı gün
kaldıktan sonra, oradan ayrılır ve Anadolu'da dolanarak ordu bir­
liklerini bir araya toplar. Ve çabucak onları bir araya henüz topla­
mıştır ki, Kilikia doğrultusunda yola koyulur. Diğer yandan, ordu­
sunun aynı inancı [Doukas'lar yandaşlığını] benimsemiş olmasını
sağlamayı kendisi için ilk hedef edinmiştir; ve bunu becerince, her
bir kişiye karşı iyilikle davranıp herkese yakınlık göstererek, ikinci
hedefini, düşmanların dikkatinden kaçmak ve Kilikia Boğazı/Gülek
Geçidi'ni, kendisinin gelişini Diogenes farketmeden geçmek diye
belirler. Bu iş de onun istediği gibi olur ve Andronikos'un ordusu
bağazı ve uçurumlu geçidi geçtikten sonra, imparatorun [Roma­
nos'un] birliklerine birden bire görünüverir.

24. [Diogenes'in Daukas'lara karşı ikinci yenilgisi]


imparator, onun gelişini öğrendikten sonra, o da ken di birlikleri­
ni [ordugahların dan] çıkardı ve ken disinden yukarıda söz ettiği­
miz Ermeni Haçatur'a, ordunun hemen hemen tümünü teslim
ederek, savaşın yürütülmesinde komutayı ona bıraktı. Bunun
üzerine o kişi, piyadenin ve atlıların başına geçip, uygun mevzi­
leri işgal etmeye seğirtti. Ama böyle birşeyi boşuna umuyordu,
çünkü Skholen 'ler Domestikos'u [Başkomutan] Andronikos o
yerleri halen işgal etmiş bulunm aktaydı. Bu yönden düş kırıklığı­
na uğrayarak, ordusunu düşmanın karşısında [savaş düzeninde]
satlar halinde dizer. Ancak Andronikos da onun karşısında ken­
disi satlarını dizer; satların merkez bölümüne kendisi komuta et­
mektedir; buna karşılık sol kanadın başında Frank [soyundan üc­
retli asker komutanı] Krispinos [Robert Crepin] vardır ve sağ ka­
nadın komutanı da Andronikos'un buyruğundaki subaylardan
biridir. Ama, henüz ara açıklıkları [saflar arasındaki mesafeler]

63
belirlenmeden ve kapışma başlamadan, Frank, Romanos'a eski
bir hı n cı bulunduğundan ve ona karşı kin besl ediğinden, hasım
tarafın atlılarını görür görmez, saldırıya geçtiğini Andronikos'a
bildirdi ve kamutası altındakilerle, hırsla il eriye atıldı. Saldırı çok
güçlüydü ve Haçatur'un yanındakiler gerilediler. O [Crepin] dahi,
onların ardından gelip yetişerek, birçoğun u öldürdü ve birçoğu­
nu tutsak aldı. [Haçatur'un] Atlı birlikleri bu biçimde darmada­
ğın olunca, piyade safları dizilişi, kuşatılıp öldürülmekten korkul­
duğu için, [düşmana] sırt döndü ve o da [hızla] kaçışa atıldı. Ve
derin dere yataklarına, yoğun çalı kümel erine sığınabilenler, kur­
tuldular; oysa diğerlerinden [sığınamıyanlardan] kimi öldüler, ki­
mi tutsak edildiler. Dolayısiyle, Diogenes'in ord u safları bu biçim­
de darmadağın oldu ve çözüldü. Andronikos zafer kazanmış ola­
rak çadırına döndüğünde ve zaferini sevin çl e kutladığırıda ise,
[onun bakımından] bir diğer mutlu olay gerçekleşti. Gerçekten,
atlının biri gel di, bu kişi aceleyle, düşmanlardan [tutsak edilmiş]
birini getirmişti ve komutanı görmek istiyordu ; heriki de [komu­
tan Andronikos da], çadırından [ça dırının giriş çıkış aralığından]
eğilerek, kendisini pek çok sevindiren birşey gördü, yani Haça­
tur'un tutsak olarak ona doğru yol gösterilerek getirildiğini gör­
dü. lşte bu kişi, söylediğine göre, kaçış sırasında atından kayıp
düşmüştü ; bir yoğun çalı kümesi içine tıkıldıktan sonra, saklan­
mağa çabalamıştı . Ama kendisini kovalayanlar onu gördüklerin­
den, onu yakalama sonrasında, kendisini öldürrneğe hazırlanır­
ken, bu kişi, kendisini yakalamış olana yalvarmıştı. Yakalayan ki­
şi de, adamın ağlamakta olduğunu görünce, onun üzerinden
giysilerini çıkarttırmış, yoğun çalı kümesi altında onu çıplak bı­
raktıktan sonra [öldürmeyerek] çekip gitmişti. Sonra bir diğer ki­
şi, onun çalı kümesi altında çıplak durumda gizlendiğini görerek,
onu öldürmek için atılmıştı. lşte bunun üzerine heriki ona kendi­
sinin kim olduğunu söylemiş ve [beni öldürme sağ götür iyi bah­
şiş alırsın diyerek] kendisini komutana götürmesi için yalvarmıştı ;
bu kişi de onu hemen atma bindirmiş ve onu Andronikos'a getir­
mişti . Bu [An dronikos] da, onun [Haçatur'un] çıplak olarak ken­
disine doğru getirilmekte olduğunu ça dırından görünce, dışarı

64
çıktı ve içtenlikli bakışlarla ona tatlı bir nazar eyledi. Sonra yiğit
bir komutana yakışan giysilerle onun çıplaklığını giderdi ve onu
nezaret altında tuttu [tutturdu]. Haçatur, Andronikos'un kendisi­
ne karşı göstermiş olduğu nezaketten dolayı teşekkür ettikten
sonra, yakalanmış bulunduğu çalı kümesi içinde çok değerli bir
mücevheri saklamış bulunduğunu ona açıkl adı ve [gördüğü ne­
zaketin bedeli olarak bunu Andronikos'a vermek istediğinden] o
mücevheri getirmek üzere kendisini birileriyle oraya göndermesi­
ni istedi. Onlan böylece yolladılar ve [gidenler] onunla [Haçatur
ile], hayranlık verici bir nesneyi getirerek geri döndüler; çünkü [bu
mücevher] büyüklüğü yönün den hemen hemen bütün değerli
taşları geçiyordu ve ışıltısı ışıldayanların hepsine baskın idi. Bu ta­
şı Andronikos daha sonra, [imparator Vll . Mikhael'in Gürcü kö­
kenli eşi] imparatoriçe Maria 'ya armağan olarak sundu.

2 5 . [Doukas'ların, Adana'da kuşatıp, sana d akunulma­


yacak diye and içerek teslim aldıkları Diogenes'i kör et­
tirmeleri, yaralarma sağıtım verilmeyen Diogenes'in çok
kısa süre sonrasında ölümü]
Ancak, Diogenes gidişatın onun bakımından pek tersyüz ol duğu­
nu idrak etmemişti ve kendi kamutası altında bulunanlara cesa­
ret veriyor, onlara bağlaşık Pers [Selçuklu] güçlerinin hemen gele­
ceği umudunu aşılıyordu. Aynı zamanda da, Crepin'e elçiler yol­
ladı ve onun Barbar kibirliliğini Andronikos'a karşı kışkırtmağa
çabaladı. Ancak, Andronikos, bunu öğrenerek, Crepin'e karşı da­
ha da çok yaltaklanıcı tutum takın dı ve onun [Diogenes'in] gön­
derisini etkisiz kıldı. Böylece o girişim başarısızlıkla sonuçlandık­
tan ve Pers Ülkesin den h ;3la bağlaşık ordu [Selçuklularca gönde­
rilmiş bir yardımcı ordu] gelmediğinden, Diogenes'in yanındakiler
düş kırıklığına uğrayıp Andronikos'a yanaştılar ve başlarına hiçbir
kötülük gelmeyeceği yolunda güvenceler aldıktan sonra, hem im­
paratorun [Diogenes'in] kendisi ni h em de kaleyi ona teslim etti­
l er. Andronikos Daukas'ın adamları onu tuttular, onun üzerinden
[imparatora özgü] m or giysileri çıkardılar, ona keşiş giysisi giydir-

65
diler ve onu bu halde kaleden çıkanp sevinçle Andronikos'a gö­
türdüler. Bunun üzerine o da, onun kaderine acıyarak gözyaşları
döktü ve ona sağ elini vererek, onu ça dırına [elele] götürdü ve bir­
likte yemek yediler. Bu insanın [Romanos'un] kadersizliği üzerine
anlatımı bu noktada durdurmamız daha doğru olacak36; ancak,
onun için kıskançlık okiarından kaçınmak artık olanaksız kaldı.
Çünkü, imparator Mikhael'in adamları, ona kendilerinin dileği
onun [Diogenes'in] iyiliği imiş gibi göründükleri halde, söylendi­
ğine bakılırsa, belki Diogenes bir düzenler tezgahlar ve yeniden
hükümdara [Mikhael'e] sorunlar yaratır diye korktukl arından, o
zamanlar güçlü olan bu kişinin [Mikh ael 'in] mektubu üzerine,
onun [Diogenes'in] gözlerini çıkarsınlar diye birilerine emir verdi­
ler. Bu iş olup bitince, Andronikos çok tedirginliğe düştü, özellik­
le şu yüzden ki eğer onu kurtarmaya çabalasaydı bunu beceremi­
yecekti, çünkü imparatorun çevresinde bulunanlar [özellikle onun
eğitmeni, bu yapılanın baş sorumlularından Psellos ve imparato­
run amcası, kendi babası Kaisar] daha güçlü bastırmakta idiler.
Aslında babasına, Kaisar'a böyle dinsizce bir işin yapılmasına izin
vermesin diye ricada bulunarak ve aksi takdirde Tanrısal Adalet

36 Yazarımız Bryennios, lmparator Alexios Komnenos'un damadıydı (kızı An­


na'nın kocasıydı). Komnenos'ların, gördüğümüz üzere, imparator Roına­
nos'la çok iyi ilişkileri ve ona bağlılıkları vardı; Romanos, ailenin büyük oğ­
lu ( 1 07 1 seferinin başında, yenilgiyi yaşamadan ölüvererı) Manouel'i Rum
ordusunun başkomutanlığına getirmiş, bir oğlunu (Konstantinos'u) Alexios
Komnenos'un kızkardeşlerinden en küçüğü olan Theodora ilc evlendirmiş;
aileyi hep el üstünde tutmuştu. Bu nedenle, Diogenes ölcne dek, Komne­
nos'ların gönlünün hep ondan yana olması doğaldır. N e var ki, onu taht­
tan düşürmek için alçakça d alaplar çeviren, ona zarar verilmeyecek diyerek
onun teslim alınmasını sağladıktan sonra onu kör ettiren, bu işi ölümcül
yaralar açacak biçimde yaptıran ve gerçekten de onun beş hafta içinde öl­
mesini sağlayan, Kaisar l oannes Daukas'ın başı çektiği bir Daukas'lar birli­
ği idi (ioan nes, yeğeni pek genç yaştaki Vll . Mikhael, ioannes'in oğulları
Konstantirıos ve Andronikos). Bu aile ise, yazarımızın eşi Anna'nın ana ta­
rafı ailesiyd i ; Anna'nın anası, sözü geçen Andronikos'un kızıydı (Eirene Do­
ukaina). O nedenle, yazarımız, bildiklerini ve söylemek istediklerini özgür­
ce yazamıyor.

66
onları kısa sürede cezalandırır diyerek, mektuplar gönderdi. işte
bu kişi [Andronikos; yazarımızın eşinin anasının babası] böyle
davrandı, ama [imparatordan] mektupları alanlar Diogenes'i kör
ettiler ve onu ken disinin Prote/Kınalıada'da kurmuş bulunduğu
manastıra gönd erdiler. O da kör edilmesi [Kütahya, 29 Haziran
1 072] sonrasında kısa zaman ömür sürerek, yaşamdan ayrıldı [4
Ağustos 1 072] ; Rumların imparatorluğunu üç yıl yönetmişti. işte
böylece Diogenes'e ilişkin olan [anlatım] son buldu37•

37 Anlatılması gerekenlerin, Bryennios'un yapıtında göremediğimiz parçaları


üzerine okurumuzu bilgilendirelim.
Romanos, Malazgirt'te özgür bırakılınca, yanındaki ordu kalırıtısı ile The­
odosiopolis/Erzurum'a geldi, orada birkaç gün kaldı. Dönüş yolculuğunu
sürdürerek Kolorıeia/Şebinkarahisar'a geldi. Bu yakınlarda, imparatoriçe Eu­
dokia'ya, kendi el yazısıyla yazdığı mektubu gönderdi. Oysa, sarayda bir ik­
tidar hırsızları çetesi hemen kurulmuştu; bu çete, imparatoriçenin eski ka­
yınbiraderi (önceki kocası lmparator Konstantinos Daukas'ın kardeşi) Kaisar
ioarınes Doukas, Patrik, bir de Konstarıtinos Doukas-Eudokia çiftinin büyük
oğlu, kukla lmparator yapılmak istenen Mikhael'in eğitmeni Psellos'dan
oluşuyordu. Bunlar, Romanos'un yaptığı barış andiaşmasının tanınmaması
ve hatta Romanos'un artık imparator olarak tanınmaması için yöneticilere
buyruk veren bir ferman hazırlayıp bunu hem imparatoriçe hem de impara­
tor naibesi durumundaki Eudokia'ya imzalattılar. Bir Theodora'nın iradesi­
ne, kişiliğine asla sahip olmayan bu ürkek kadıncağız, Kaisar'ın saray muha­
fızı Varangos'ları elde ederek, Bryennios'un anlattığı hallerle, imparatoriçeyi
korkutup kaçırtması, manastırda rahibe yaşamına geçmek zorunda bırakma­
sı üzerine, tahttan uzaklaştırıldı.
Bu sıralarda Roman os, Koloneia/Şebinkarahisar kalesinden aynlmıştı, yanın­
daki küçük orduyla Melissopetrion (Bal kayası yeri) adlı, tepe üzerindeki bir
hisara geldi, buradan Amasya'ya geçti. Alp Arslan'ın onun yanına verdiği ko­
ruyucu birlik, burada ondan ayrıldı. Romanos, imparator sıfatiyle, uğradığı
Rum hisariarında vergi toplamıştı ve Süryani tarihçi Bar Hebraeus'a (Abu'l
Farac) göre, toplayabildiği 200 000 Dinarı, Alp Arslan'la yaptığı andiaşma
gereğince ödeyeceği toplu haraç karşılığı olmak üzere, bu birliğe verip, ba­
zı armağanlarla ve bir mektupla, Sultana yollamıştı.
Amasya yakınlarına gelen Daukas'lar yanlısı ordu ile Romanos'un küçük or­
dusu arasındaki ilk çatışmalardan sonra, Romanos, kesin sonucu alacak bir
meydan savaşı vermek amacıyla Amasya hisanndan çıkıp ilerledi. O meydan
savaşı, Dokeia'da yapıldı. Dokeia, çağdaş tarihçilerin kimine göre Tosya, ki­
mine göre de Tokat'tır. Semavi Eyice, Dokeia'yı Tosya'ya eşitleyen görüş için

67
"Bu kanaatimizce mantıksız bir teşhistir. Yenik imparatorun ne için bu ka­
dar kuzeye ilerlediği, sonra neden birden bire tam tersine döndüğü sorula­
bilir. Dokeia için muhakkak ki Tokat daha inandıncıdır" diyor (Malazgirt Sa­
vaşını Kaybeden lV. Romanos Diogenes, TTK yayını Ankara 1 97 1 s. 72-73).
Savaş yeridir denen Dokeia'yı Tosya'ya (çünkü Tosya da bir Dokeia idi) eşit­
leyiverenlerin gözünü açması gereken ; Amasya yakınlarına gelip Romanos or­
dusunu sıkıştıran (Bryennios bunu açıkça belirtiyor, ayrıca Psellos'un yapıtı­
na bkz.; lşın Demirkent çevirisinde s. 233) ve sonraki meydan savaşında da
onu yenilgiye uğratan Konstantinos Daukas ordusunun, Amasya 'dan istan­
bul'a doğru (Tosya'ya kadar) 1 50 km. yolu Romanos'un almasına izin verme­
si, bu kadar mesafe boyunca onun önünde geri çekilmesi nasıl açıklanacak
sorunudur. Dokeia denen savaş yeri, asla Dokeia/Tosya yakınlarında olamaz.
Ancak, savaş yeri Dokeia'nın Tokat'ta olmadığı da hiç kuşku götüremez. Çün­
kü, yine şimdiki yapıtta (ll 27) göreceğimiz üzere Alexios Komnenos bir sa­
vaş seferinde Amasya'dan istanbul'a giderken Dokeia, Kastamonu, Ereğli yo­
lunu izlemiş ve Ereğli'den sonra yolculuğunu gemiyle sürdürmüştü. Demek,
onun uğradığı Dokeia, Amasya'nın batı ilerisindeydi, Tosya 'daki idi. Tokat ise
Amasya'nın çok gerisinde, anayol üzerinden 1 20 km. güneydoğusunda kalır.
Ancak, savas verinden söz ederken Rumlarca Dokeia biçiminde kullanılan
adın Anadalulu öz biçiminin Daka olabileceğine, TT Adlar kitabında değin­
miştim; çok güçlü olasılıkla Diogenes'in meydan savaşı verdiği Dokeia, ger­
çekte Dakcia/Tosya değil, onun adaşı, Ramsay'de adı Dakai vb. biçimlerde
anılan yerleşim idi; bu, Amasya 'dan Komana'ya (Pontos Komanası'na) yani
Almus yolu kavşağındaki Gömenek/Gümenek köyüne uzanan ilkçağ yolunda
bir köydür (Ramsay, Anadolunun Tarih\ Coğra�yası, s. 289-290 No. 1 3 ; Ram­
say, yerleşimin adının, Dakai'den başka, ona benzer çeşitli biçimlerde de söy­
lendiğini açıkça belirtiyor). Söz konusu Dakai/Dokeia, istanbul'dan gelen Do­
ukas'lar ordusunun izlediği, Tavium 'dan geçen ve dolayısiyle Çorum yöresin­
den Amasya'ya doğru uzanan yolun, Amasya güney yakınında Amasya-Ko­
ınana yoluna (bunun günümüzdeki ardılı Amasya-Tokat yoludur) bağlandığı
kavşak ile, Kappadokia yöresine gitmek için Amasya'dan çıkan Romanos or­
dusunun izlemeye başladığı aynı yolun bu kavşağı geçtiği yer yakınlarında,
dolayısiyle o kavşak ve oradaki (dikkat!) Dad ıköy yakınlarında idi (bu, Ranı­
say'in verdiği bilgiden açıkça anlaşılıyor) ; Daukas'lar ordusunun da Amasya
yakınında düşmanı beklediği yer, elbette ki işte tam orada olmak gerekir. Bu
konuya, Attaleiates çevirimizde de değindik.
Malazgirt yenilgisiyle biten seferin başında, ordunun Dorylaeion/Eskişehir'den
hareketi sırasında, Frank soyundan ücretli askerler komutanı Crepin, Roma­
nos'un yanında idi; sonra onunla bozuşmuş, yarımdan ayrılmıştı. Bu kişi, Do­
ukas'ların ordusuna katıldı, Dokeia Savaşı denen savaşta azgınca çarpıştı, hat­
ta lmparatora sonuna dek bağlı kalan, onun gibi Kappadokia'lı komutan Al­
yates'i (bu kişinin ünlü l,ydia kralıyla adaş olması Anadolunun kültür tarihi ba­
kımından çok önemlidir; bkz. TT Adlar kitabıınızda Alyattes) tutsak alıp kör

68
ettirdi. Romanos, yanındaki ordu kalıntısıyla, bu kez, yine yeri tartışmalı olan
Tyropoion (=Peynir yapımevi) kalesine sı ğın dı; burada iken, Antakya yöresi baş
yöneticisi Haçadur (bazı kaynaklara bakılırsa Romanos üzerine yürüyüp onu
tutsak etme buyruğunu almış olarak) oraya geldi, onun hizmetine girdi ve ona
yardımcı oldu, onu Kilikia Boğazı/Gülek Geçidi yoluyla Kilikia 'ya götürdü. Ro­
manos orada Adana kalesine kapandı. ihanete uğrayarak Andronikos Doukas'a
teslim edilmesi burada oldu. Kütahya'ya getirildi. Yeni imparator, Kaisar ioan­
nes Daukas ile Psellos'un kuklası durumundaki Vll. Mikhael'den, olasılıkla bu
kişilerin baskısıyla alınmış, "Romanos kör edilsin" içeriğindeki ferman, Andro­
nikos'a orada ulaştı ve oradaki buyruk, yerine getirildi. Operasyon bir yahudi
cerrah taslağı eliyle acemice yapılmış, Romanos'un yüzünde büyük bir yara
açılmış ve bu yaraya hiçbir tedavi uygulanmamıştır. Prote/Kınalı adasında ken­
di kurdurduğu manastıra gönderilen Romanos, gözlerinin çıkanlmasından an­
cak bir ayı az aşkın zaman sonra, öldü.
Romanos'un Amasya yakınındaki çarpışmada ordusu yenilince, Tyropoion
adlı bir hisara sığındığını ve yandaşı 1-laçatur'un bir orduyla gelip onu ora­
dan alarak Kilikia'ya götürdüğünü söylemiş, bu Tyropoion hisarının yeri ko­
nusundaki tartışmaya kısaca değinmiştim (bkz. dn. 34). internet'de Tyropo­
ion üzerine arama yapınca gördüm ki, John Julius Norwich, "Byzanz. Der
Aufstieg des oströmischen Reiches" adlı kitabında (Econ Verlag, Düsseldorf
Et München, 1 993, c. ll s. 266-304'de Bardas Ph okas hakkında bilgi verir­
ken) Bardas Phokas'ın, iç savaş sırasında üzerine gelen Bardas Skleros ordu­
suna yenilince, "Şimdiki Ilgın 'ın biraz dışında bulunan" Tyropoion hisan­
na sığındığını ama bunun işe yaramadığını, orada kuşatıldığını ve canının
bağışlanması karşılığında teslim olmak sorunda bırakıldığını yazmaktadır.

69
lKlN Cl KlTAP

1 . [l oa nnes Doukas'ın, N ikeph ori tzes denen bir hadım


eliyle erki kullanmaya kalkması]
impara tor Romanos Diogenes, Rumların perişan [özgün metin­
de: çürümüş] talihini düzeltmek istedi ; ama düzeltmenin gerek­
lerini zekice ve ustalıkla olmaksızın yürüttü, o zaman da kendisi
dahi ezildi ve kendisinin düşüşünde Rumların ahvalini de birlik­
te [felakete] sürükledi. Bu gelişmelerden ilki hangi biçimde olup
bi tmişti, onu daha önce anlattık; ikincisinden ise anlatımımızın
devamında söz edeceğiz.
imparator Mikhael, Diogcnes derdinden kurtul unca, daha ön ce
söylemiş bulunduğumuz üzere Komnen os'ların anası olan Ko­
uropalatissa ı An na'yı, oğullarıyla birlikte, sürgünden geriye ça­
ğırdı ve karşılıklı evlilikler yolundan bu hanımla bağlantı kurdu.
Yani, daha önce lberos'ların [Gürcülerin] başının kızı olan, Bag­
rat'lardan M aria ile evlenmiş bulunan bu kişi [Mikhael], onun
[Maria'nın] amca kızı olan, Alania [Alan Yurdu; kuzey Gürcistan]
hükümdarın ın kızı Elene'yi, Kouropalatissa'nın oğullarından bü­
yük olanına, isaakios'a, eş olarak, verdi . Kaisar [i oannes Doukas]
yeğeninin [Yil . Mikhael 'in] kamu işlerini yönetmeye yeteneği bu­
lunmadığını görerek, yönetimi daha da etkin biçimde kendisi
üstlendi ve imparatorun yanına Donanmanın Uzaklıklar Hesap­
layıcısı2 olarak, küçümsemeyle Nikephoritzes [Nikiforicis okuyu­
nuz] denen hadım Nikephoros'u yerleştirdi ; bu kişi yetenekli ve
etkindi, iyi eğitim almıştı ve çok deneyimliydi ; ne var ki sinsiydi
ve işleri, söylendiğine göre Perikl es'in Yu nanistan'ı birbirine kat-

ı Kourapalates ünvanının dişi biçimi.


2 Logothetes tou dromou. Bu kişi, Osmanlıdaki Reisülküttap gibi, aslında, Dı­
şişleri Bakanı'na yakın işievde (hatta zaman zaman Başbakan işievindel
yüksek yöneticidir.

70
mış olduğundan daha bile çok birbirine katmakta yeteneği vardı.
Ancak, Kaisar, kendisine karşı düşmanını silahiandırdığından
[kendisine düşman olan bu adamı güçlendirdiğinden] habersizdi.

2.[ Nikephoritzes'in loannes Doukas'ı d evre dışı bırak­


ması ; bu kişi n i n Anadolu'ya geçmesi]
Böyl ece, bu kişi, imparatorun [dikkat ve özen gösterme konu­
sunda] yüzeyselliğini istismar ederek, onu tümüyle kendi etkisi
altına koydu ve onu, amcası Kaisar'a olabildiğince az hesap ver­
meye [devlet işlerinin yönetiminde ona bilgi dahi vermemeye] ik­
na etti. Kaisar, başlangıçta, olan biteni anlamıyormuş gibi yaptı
ve durumu sineye çekti. Ama sonra, imparatorun ona yabancı­
laşmasının günden güne arttığını görünce ve bu kişinin h epten
Hesaplayıcı 'ya bağımlı olduğuna kanaat getirince, birşeyler yap­
ması gerektiğini düşündü. Böylece, avianmak için gemiyle Asya'ya
geçmek istiyormuş gibi davrandı ve imparatorun buna onay ver­
diğini görünce, oğlu Andronikos ile birlikte Boğaz'ı geçti ve güz
[ 1 073 olmalı] sonunda Asya 'ya geldi. Diğer oğlu Konstantinos,
kendisini -sarayda her zaman pek önem taşımış bir görev olan ve
seçkin kişilere verilen- Protostrator'luk görevin e atamış i mparato­
run yanında kaldı. işte, orada kalarak, imparatorun iki zıt nitelik,
ciddiyetsizlik ve kurnazlık etkisiyle şuraya ya da buraya yönelen,
bir kararda durmaz aklını tedavi etmeğe çabaladı.

3 . [Alexios Komnenos'un ağabeyi i saakios'un Anadolu


Beylerbeyi olması ve onunla birlikte, Türk akınları n ı ön­
leme seferine çıkması]
Böylece Kaisar Asya'ya [Anadolu'ya] geldikten sonra, ken dini ava
vermiş gibi göründü. i mparator Mikhael için işler şimdiden, ge­
rek Anadolu'da gerek Batı 'da [Rumelinde] zorlaşıyordu ; çünkü
Türkl er, Diogenes'le ilgili olarak olup bitenler hakkında bilgi edi­
nince, bunlarla [Türklerle] Rumlar arasında yapılmış bulunan an-

71
laşma ve uzlaşmaları fesh etmişlerdP ve bütün Anadolu'yu talan
ediyor, yakıp yıkıyorlardı ; beri yandan, bu işler olup biterken baş
kaldıran iskitler [Rum bağımlıl ığını kabul etmiş Peçenekler],
Trakya ve Makedonya'yı boydan boya geçiyor, böylece [Rum dev­
leti ülkesinin] bü tün Asya ve Avrupa [toprakları], bu iki düşman
tarafından zaptedilmek tehlikesine düşmüş bulunuyordu. işte
olup bitenler böylece bastırdığından, [imparator Mikhael] kendi­
siyle karşılıklı evlilikler yolundan bağlantı kurduğu isaakios Kom­
nenos'u, Anadolu'nun Skholen 'ler Domestikos'u [Beylerbeyi]
atadı ve onu, savaşı yürütecek başkomutan olarak Türklere karşı
gönderdi. Bu kişi de, birliklerini alarak, Kappadokia menziline
doğru yola çıktı . Onu, o zamanlar [çok genç yaşına rağmen]
Rumların umudu olan ve öyle olduğu da görülen ve işin sonra­
sında onlar [Rumlar] için pek büyük yararı kanı tlanan kardeşi
Alexios izlemekteydi. O sıralarda henüz sakalsız bir genç [ ı 6 yaş
dolaylarında] idi, ama yine de, erginlik yaşına gelmeden önce da­
hi, askerlik yönünden erdemiyle seçkinlik gösteriyordu ; hem de,
Roma 'lı tarihçileri n yazıl arına konu olan Scipianus'un, Makedon­
ya Kralı Perseus'a karşı savaşta [babası] Aemilius'un ardından git­
miş olduğu sırada gösterdiğinden daha bile fazla. Böylece, kar­
deşiyle işbirliği etti ve askeri savaş d üzenine koydu ve pusular
kurdu ve kıt'a komutasırıda kendini gösterdi ve her n e kadar de­
neyimi yok idiyse de, askerlik işlerinde olabildiğince yetkindi. iki­
si birlikte Kappadokia'lıların başkentine gelince -ünlü Kayseri'yi
kasdediyorum-, [ordu konaklama yerinin güvenliğini sağlayacak]
siper hendeği ve kazıklı çit yerine onun harap duvarlarından ya­
rarlanarak -çünkü bunlar hayli zaman önce hemen hemen tü­
müyle, depremden mahvolmuşlardı ve geriye, sanırım, kentin es­
ki güzel günlerinin [bayındırlığının] kanıtı olarak birkaç burçtan
başka birşey kalmamıştı- ordugah kurdul ar. Böylece o kentte or­
dugah kurduktan sonra, saldırılar yapan ve kasabaları zapteden
Türkleri nasıl kovacaklarını araştırdılar.

3 Romanos ile Alp Arslan arasında yapılan andlaşmayı, lstanbulda hemen


egemenliğe el koyan Daukas'lar yönetimi zaten tanımamıştı.

72
4. [Frank soyundan komutan Roussel'in Rum ordusun­
dan ayrılması ; bir yöreye egemen olmak i çin Sivas d oğ ­
rultusuna gitmesi]
işte onlar bu işleri yapıyorlardı. Ancak, onlarla birlikte Frank [so­
yundan, Rum imparatorluğu hizmetinde ücretli askerler komu ta­
nı] Roussel de Bailleul [özgün metinde: Ourselios] da bulunmak­
tayd ı ; bu kişi erepin'in birliğinde [bir subay] iken onun ölümü
üzerine kıt'asının komutanlığını üstlenmişti. Bu, bir zamandan
beri gerçekleştiği aşikar olacak biçimde oluşan başkaldırmasına
haklı gösterici bir bahane bulmak peşindeydi. işte hal böyleyken,
vaki oldu ki, onun ordusundan birisi, yerlilerden birine karşı bü­
yük bir suç işled i ; o kimse de komutana [isaakios Komnen os'a]
gelip kendisine haksızlık edildiğini bağırarak söyledi. Bunun üze­
rine, komutan, suçu işieyenin huzuruna getirilmesini istedi ; o
zaman Roussel, baş kaldırmak için bu bahaneyi buldu. Ve ertesi
gün ordugaha döneceğini vaad ederek, ordugahın çevreleme ka­
zıkları nın4 dışında kendi ordugahını kurdu, ama gecenin ortasın­
da, [komutasındaki] Keltler [Franklar, Normanlar] kıt'ası nı alarak
kaçtı ve Sivas yönünde yola koyuldu. lsaaki os Komnenos gündo­
ğumuna doğru bu kaçışı öğrenince, ordunun bir bölümünü kar­
deşi Alexios'a emanet edip onu Roussel 'i takip etsin [ve cezal an­
dırsını diye göndermek gerektiğine hükmetti. Ancak bu kararını
yerine getirrneğe zaman bulamadan ve h enüz ordusunu derleyip
toplamakta iken, gözcüler, çok kalabalık sayıda Türkün Rumiara
doğru yürümekte olduğunu ve yakın bir yerde konaklamaya geç­
tiğini haber verdiler. Bunun üzerine isaakios Komnen os, Rous­
sel 'in takip edilmesini erteleyerek, çatışma için hazırlanınağa
başladı ve kardeşinden, kazıklı palangayla çevrili yerde kalması­
nı, ordugah alanında koruma nöbetin d e durmasını istedi. O da,
h er ne kadar [kendisini çarpışmaya katıl maktan alıkoyacak olan]

4 Biraz önce yazarım ız, Rum ordusunun Kayseri'deki depremden yıkılmış du­
varları, ordugahırı güvenliğini sağlayacak böyle bir kazık dizisi yerine kul­
landığım söylemişti; demek ki duvar parçaları arasırıda boşluk bulunan yer­
lerde, üste gelen yeri sivri kazıklardan oluşturulmuş palanga çiti yapılmış.

73
bu emir ağırına gittiyse de, ağabeyine, kendisini daha sonra bir­
çok Rum birl iğinin başında Türklere karşı göndermesi koşuluyla,
şimdi sabır gösterme sözü verdi.

5. [isaakios kom utasındaki Rum ordusunun, Anadolu'ya


girmekte olan, Kutalm ı şoğlu Süleyman ordusuyla çar­
pışması, yenilmesi, isaaki os'un tutsak düşmesi. Alexi­
os'un serüvenleri]
Böylece o, ordugahta kalmaya razı old u ve heriki [ağabeyi isa­
akios], birliklerini aldıktan sonra, Türklere karşı yürüdü. Bunun
üzerine onlarla Kappa dokia sınırları yakınında karşılaştı ve bunu
izleyen çarpışmada, onun kendisi yiğitçe çarpışmakta iken, Rum­
lar kaçmaya koyuldu, onu düşmanlar kuşattı ve atı yaralanıp dü­
şerek onu da yere yıktığında, tutsak alındı. Rum ordusunun da­
ğılmasından sonra, Türkler ord ugaha karşı yöneldiler. Türklerin
saldırılarının devamı süresince Alexios, yanında bulunan az sayı­
da kişiyle, yardım etmeğe çabaladıs. Gerçekten de yardımı do­
kund u ve neredeyse onların [tutsak düşenlerin] tümünü kurtara­
caktı, ne var ki o en büyük tehlikeyi göze alarak, az kalsın tut­
sak edilecek hale düştü. Gerçekten de, düşmanların orta yerine
atıldı ve ilk olarak kendisine saldırana mızrağıyla vurarak onu he­
men, cansız, yere yıktı ; ancak, düşmanlarca kuşatılıp da kendisi­
ne karşı h er yandan ok yağdırılır olunca, Tanrının Gücü onu za­
rar görmekten esirgedi, ancak bindiği ata daha çok sayıda ok isa­
bet ettiğinden [ve Tanrının Gücü atla ilgilenmediğinden !] at bi­
nicisiyle birlikte yere düştü. Bunun üzerin e yoldaşları, onu çok
sevdiklerinden dolayı, çünkü gerçekten de sevilmeye layıktı, at­
larından sıçradılar [atlayarak indiler] ve onunla birlikte yiğitçe
çarpışarak, onu tehlikeden kurtardılar. Başladıklarında 1 5 kişiydi­
ler, ama onunla birlikte ordugaha dönmeyi becerebilenler yalnız

5 Özgün metinde burada bir belirsizlik vardır. Anlaşılıyor ki Alexios, ordunun


yenilgisini öğrenince küçük bir birliği yanına alarak ordugahtan çıktı, ağa­
beyine yardım etmeğe gitti.

74
5 kişiden ibaret kaldı, ötekilerse ya öldürüldüler ya da tutsak
edildiler. O, sağ salim ordugaha döndükten sonra, hareketsiz kal­
madı ; tersine, kazıklı palanga çitinin çevresinde at koşturarak,
Rum yiğitliğine yakışmayacak hiçbir iş yapmasınlar [teslim olma­
sın lar, kaçmasınlar] diye askerlerin m oralini güçl endirdi. Böylece
gün boyunca dayandılar ve delikanlının cesaretine hayran kalıp,
onu övdüler, ellerini yalvarırcasına kal dırarak, ona, haykırmayla,
"Kurtarıcı [mız]", "Velin1met" dediler. "Sağ olasın, sen genç kur­
tarıcı, sen kumandan, şimdi selamete çıkan birliğin sen koruyu­
cusu ! Sağ olasın, sen nasılsa etlenmiş bedensiz [melek] . i nşallah
sen in [başka] erkekçe becerilerinle [ileride de] kıvanç duyarız ve
tüm topluma yararın dokunsun diye çok yıllar boyunca bize ka­
lırsın [Tanrı seni bize bağışlar] ". Genç komutanın moralini bu
sözlerle güçlendirerek, ordugahta kaldılar; bu sırada o, kazıklı
palanga çitinin dışına çıkarak, saldırmakta olan düşmanlardan
birçoğunu öldürdü ve diğer birçoğunu kovaladı. Gece geldiğin­
de ise, herkesin hazırlanmakta ol duğunu görünce, sevindi, çün ­
k ü doğal olduğu üzere, onların çarpışmak için hazırlandıklarını
sanıyordu ; ve, tasarladığı harekat planını yanındakilere açıkladı.

6. [Alexios'un kurtul ması ; Gabadonia/Develi'ye varması]


içl erin den çoğu suskun kaldı, ne var ki onlardan biri, yiğit ve öte­
kilerden daha deneyimli olan, Th eodotos denen, olup bitenlerin
hiç de hayra alarnet olmadığını, bu n edenle gece gelir gelmez
kaçacaklarını söyledi. Bu sözler delikanlının içini yasla doldurdu,
çünkü herkes on un kadar yiğittir sanıyordu. Yine de, yemek için
çadırına gitti, çünkü hepten aç kalmıştı . Ve o, zırhı hala üzerin­
de olarak yemek yerken, askerler, gizlice hendeği aşarak, savuş­
tular. Bütün ordunun kaçtığı ve sadece kendisinin az sayıda yol­
daşla kalmış bulunduğu ona bildirilir bildirilmez, [tehlikeye atı­
lan kaçakları korumak için] yardıma koşmak ve onları zaptürap­
ta almak üzere bir at istedi. Zorlukla bir katır bulunabildiğin den,
ona bindi ve çıkış yerine doğru fı rladı, onu [orayı] kapamak [ora­
da n öbete geçmek] ve çıkmaya vakit bulamamış olanları da hen-

75
dek içinde kapalı tutmak istiyordu. Böylece o da dışarı çıktı ; be­
ri yandan Türkler şimdiden Rumların kaçışını fa rketmişlerdi ve
büyük aceleyle ve güçlü birliklerle kaçaklara yetişrnek için seğirt­
mişlerdi. Ve [Alexios] tutsak alınacaktı, eğer kendisinden daha
önce söz etmiş bulunduğumuz Theodatas atların ayak seslerini
dinleyerek ve kalabalık sayıda Türkün kendil erin e doğru gelmek­
te olduğunu aniayarak onu yoldan bir biçimde sapmaya zorlamış
olmasaydı. Böylece yoldan ayrıldıktan ve gölgeli bir yere vardık­
tan sonra, Türklerin bütün kalabalığı geçineeye kadar [orada giz­
lenmiş durumda] beklediler. Sonra, oradan ayrılarak Didymon
Dağına doğru aceleyle ilerlediler; ancak, Türklerle karşılaştıktan,
onlara saldırıp [onları] dağıttıktan sonra, gece çökmüş olduğu
i çin, yeniden bul uşamadılar. Böylece herkes ayrı olarak çekti git­
ti. Ve şanlı Alexios, yalnız kalmış olarak, Didymon'un eteklerine
vardı6• Katın yorgunluktan harap halde olduğundan ve daha faz-

6 Dinda/Dida, Anadoludaki tarihsel yer adlarının incelenmesinden anlıyoruz


ki, Ana Tanrıça'nın adlarından biridir; bunun öz anlamında "Emziren, bes­
leyen" demek olduğunu sanıyorum. Ana Tanrıça'nın ardıllarından Aphrodi­
te'nin dite'si budur. Anadoluda bir Didyma yani Did(a)-uma, Dida-halkı
(nın yeri, tapınağı) ile üçü de Ana Tanrıçanın kutsal yeri olarak bilinen üç
Dindymon dağı biliyoruz: Dind(a)-uma-wana, Dida-halkı-sal, Dida halkının
yurdu. Bu konularda TT Adlar kitabımızda oldukça ayrıntılı bilgi vardır.
Didymon'u, yazarımızın dahi, 6 ile gösterdiğim omega harfini kullanarak
yazdığına dikkat edelim; ilkçağda bu harf w değerindeydı ve zaten w har­
fi omega harfinin ortaçağdaki bir "istihale"sinden ibarettir; Didymon'un
Anadalulu aslının Didumawana olduğu bundan da anlaşılır.
Kappadokia'da bir Didymon Dağı bilmiyoruz. Ancak, bazı ipuçları yazarımı­
zın söz ettiği dağın lokalizasyonu için bize yardım edecektir. Hemen şimdi
göreceğiz ki Alexios gecenin ilk saatlerinde bu dağın eteğine varıp yürü­
mekle dağa tırmarıdıktan sonra gece boyunca yürümeyi sürdürecek ve er­
tesi sabah, Gabadonia'ya yani Develi yöresine ulaşacaktır. Demek bu dağ,
Develi'nin çok yakınında idi.
Ayrıca, yukarıda görmüştük ki, Rum ordusunun başkomutanlığına a tanan
isaakios ve onurıla birlikte giden kardeşi Alexios, istanbul'dan yola çıkıp
Kappadokia'ya yönelmişler; Kappadokia başkenti Kayseri'de konaklamışlar;

76
la ilerleyemediğinden , inip yaya olarak dağa çıktı ; zırhını hala
üzerinde taşıyordu , çünkü delikanlı atılganlığı onu çıkarmasına
izin vermiyordu, ama ayrıca belleğine gelen [anımsadığı] bazı
sözler de onu, kendisinin söylediğine göre, bundan alıkoyuyor­
du. Gerçekten [bana] demişti ki, bir zamanlar babasından, "Si­
lahlarını silkip atmış bir asker gülün ecek şeydir" diye duymuştu
ve işte bu yüzden bizimki, zırhını taşıyarak yaya gidiyordu. Aca­
yip olan da şuydu ki, yaya gitrneğe başlamasından beri ve bütün
gece boyunca çok kanaması ol duğu halde, ne savaş donanımını
atıp bırakmıştı, n e de Gabadonia'da bulunan kentçiğe varıncaya
dek7 ilerlemeyi durdurdu [yürümekten geri kaldı].

7. [Aiexios, Ankara'ya doğru yol alıyor]


Bu kişi oraya varınca, yerliler yanına koştular ve zırhının üzerine
giydiği gömleğin hep kan lekelerine bulaşmış olduğunu görerek,
doğal olduğu üzere, ağlayıp inlediler. Bu varışın haberini yörenin
Beyleri öğrenir öğrenmez onlar bunun [Alexios'un] yanına geldiler

burada iken Roussel kendi birlikleriyle ordudan ayrılıp Sivas'a gitmiş, isa­
akios Türklere karşı yürümüş ve "Kappadokia sınırları yakınında" onlarla
çarpışmıştı. Alexios işte oradan dön mekteydi. Orası, anlaşılıyor ki, Kappa­
dokia'nın güneydoğu sınırının yani Kommagene'ye bitişik olan sınırının ya­
kınlarıdır; Tufanbeyli dolaylarıdır. Tam orada, Ana Tanrıça tapkısmın en
önemli ve binlerce yıllık merkezlerinden biri vardır: Kappadokia Komana'sı!
(kalıntıları şimdiki Şar köyü ile içiçedir). Dolayısiyle Kappadokia'da bir
Dindymon Dağı, en çok bu yöreye yakışırdı; yukarıda sözünü ettiğimiz ay­
rıntılar da bizi, bu dağın Tufanbeyli yöresinden Develi'ye doğru Gezbeli Ge­
çidi yolundan, Hitit kabartma anıtlarının sıralandığı tarihsel yolu izleyerek
giderken, Develi 'den yarım günlük yürüyüş uzaklığında aşılan bir dağ ol­
duğu sonucuna götürüyor ( ı 953 m. yüksekliğe ulaşan Sövagen Dağı).
Gabadania, Ara m/Süryani dilinde Develi demektir (Honigmann, Bizans
Devletinin Doğu Sınırı, s. ı 7ı ve orada d n. 5). Oradaki kentçik (şimdiki De­
veli değil onun atası ve komşusu Everek köyü) de Gabadania/Gabadonia di­
ye anılıyordu, herhalde bir yıkıntıya dönüş olayı sonrasında yörede o za­
manlar egemen olan Ermeni kültürünün dilinde adı Averag (=Harabe, vi­
ran ; Siverek adının aslı da aynı dilden Sev-Averag, Kara-Viran'dır) oldu.

77
ve ona içtenlikle hoşgeldin karşılaması yaptıktan sonra, pek çok
saygı gösterileriyle onu bir eve götürdüler. Ona, böyle bir adama ya­
kışacak asker giysileri getirdiler ve delikanlıya her çeşit hizmette bu­
lunmak için can attılar, ta kendi adetlerine göre ona ayna da geti­
resiye dek; ve onu, aynada kendine bakmağa teşvik ettiler. Onun
gülümsediğini görerek, diğeri [Alexios'la konuşan yerel Bey] , bunun
nedenini sordu. [O da] Yanıt olarak dedi ki, erkekler, özellikle de as­
kerler, aynaya bakmaya alışkın değillerdir, "Çünkü bu kadınlara ya­
kışır ve yalnız erkeklerinin hoşuna gitmek için özen gösterenlere;
asker için ise, süs, silahlarıdır, sadeliktir ve azla yetinirliktir': Öteki,
bu sözleri dinleyince, gencin bilgeliğine ve ağırbaşlılığına hayran
kaldı. Böylece orada üç gün konuk edildi ve artık yoldaşları da ora­
ya erişmiş bulundukları için, Ankara'ya doğru yola koyuldu, çünkü
[Türklerden] kurtulup gelenlerin içinden birine ağabeyi hakkında
soru sormuştu ve bu kişi de ona bir kentçikten söz etmişti; ağabe­
yinin, peşinden kovalayanların elinden kaçmış, sağ salim orada ol­
duğunu doğrulamıştı. Böylece o da bu kişinin dediklerinin gerçek
olduğunu sanarak, ağabeyiyle buluşmak için hızla yol aldı. Oysa,
bilgi veren kişi ona yalanlar söylemişti ve Alexios, daha yolda iken,
ağabeyinin tutsak edilmiş bulunduğunu öğrendi. Umutları yalan
çıktığından [düş kırıklığına dönüştüğünden], acı çekti ve yaslanıp
inledi, gözyaşı döktü, ama ilerlemesini durdurmadı.

8. [Alexios Ankara'da, Türklerin kurtulmalık parası ala­


rak bıraktığı ağabeyi lsaakios'la karşılaşıyor]
Ankara 'ya varınca, daha ayrıntılı birşeyler öğrenmek için her ya­
na adamlar gönderdi ve ağabeyini tutsak edenlerin, binlerce al­
tın kurtul malık parası karşılığında onu özgür bırakmak için [ağa­
beyi ile] anlaşmaya vardıkları yolunda bilgi edindi. Bu söylenen­
leri duyunca içindeki büyük sıkıntıdan kurtulup ferahladı. Kent­
lerin Sultanı'na [istanbul 'a] dönmek, orada parayı devşirmek ve
ağabeyinin kurtulmalık bedelini ödemek için acele etti. Böylece
o parayı birkaç gün içinde toplayıp Ankara 'ya doğru yola çıktı ve
çabuk ulaşmak i çin acele ettiğinden, gecenin çoğu bölümünü ve

78
günün tümünü at koşturmakla geçirdi. Akşamın erkeninde An­
kara 'ya vararak ve kentin sur kapılarını kapalı bularak, ona bu ka­
pıları açsınlar istedi. Ama kentin içinde bulunanl ar, Türkler çok
yakın bir yerde ordugah kurmayı sürdürdüklerinden, belki düş­
manların [Türklerin] bir tuzağı karşısındayız diye korktukları için,
onlardan, kim olduklarını söylemelerini talep ettiler. Ve Alexi­
os'un yoldaşlan h emen onun kim olduğunu söyl edi ve bunun ar­
dından öyle bir hal oldu ki öykü dinlemeyi sevenler, hem de yal ­
n ı z o zamanınkiler değil keza bu zamanınkiler, bundan çok hoş­
lanacaktır. Yani şöyle oldu. Alexios Komnenos ağabeyini kurtar­
mak üzere kurtul malık parası getirrneğe gitmişken, isaakios
Komnenos, [ken disini tutsak eden Türkler orada burada dolan­
mayı sürdürerek Rum ülkesi dışına çıkar da] kendisi Rum ülke­
sinden uzakta bulun ursa tutsaklıktan kurtulma parası karşılığın­
da bırakılması belki zorlaşır korkusuyla, çevredeki kentlere adam
gönderip tutsak düştüğü ve Barbarların onu kurtulmalık parası
karşılığında özgür bırakmak niyetinde olduğu hakkında bilgi ver­
mişti. Bu parayı [Rum devletinin kentleri] , her biri yapabildiği ka­
darını üstlenerek, Barbarlar Rum sınırlarından uzağa gitmeden
ödesinler diye talepte bulunmuş ve her birinin ödediğini faiziyle
geri ödemeye söz vermişti. Böylece, hali vakti yerinde kişilerden
birçoğu ona para göndermişti. Ve bedelin bir bölümünü ödedik­
ten ve geri kalan bölüm için de rehineler bıraktıktan sonra, salı­
verilmiş ve Galat'ların başkentine, Ankara 'ya gelmişti8. Dol ayısiy-

8 Bu anla tılanlardan, Kutalmış/Kutulmuş oğlu Süleyman Şah'ın lznik mer­


kezli Rum Selçukluları devletini kurması öncesinde, o sırada Suriye'de bu­
lunan Süleyman Şah 'ın ordusunun, Alp Arslan 'ın ölümünü ve oğlu Melik
Şah'ın tahta geçmesini izleyen ilk yılda ( ı 073) Anadoluda giriştiği, ancak
fetih değil talan amaçlı olan ilk harekat üzerine bilgi kırıntıları edinmekte­
yiz. Bu orduya karşı gönderilen isaakios Komnenos komutasındaki Rum or­
dusu, Tufanbeyli yakınlarında bir yerde meydan savaşı vermiş ama yeniJip
dağılmış, Başkomutan isaakios dahi tutsak düşmüş; Selçuklu ordusu, sur­
ları daha önce depremde yıkılmış Kayseri'yi de "ziyaret ederek" o yörede bir
zaman dalanmış ve Rum ordusu kalıntıları ile, örneğin Alexios Komne­
nos'un birliğiyle çarpışmış, sonra (Alexios'un istanbul'a gidip oradan Anka-

79
le, iki kardeşin kente gelmeleri aynı güne denk düşmüştü ; ama
bu [isaakios] oraya ilk olarak varmış ve kent kapılarının yukarı­
sındaki bir konutta, kapıl arı [Başkomutan sıfatiyle] kilitleyip
anahtarları yanına aldıktan sonra, dinlenmekteydi. Kardeşinin dı­
şarıdan bağırmakta olduğunu duyar duymaz, yatağından kalktı
ve anahtarları alarak, kapılara koştu, onları açtı ve gelenlerin
hepsini içeriye koydu. Ve o hayran olunası Alexios, hiç beklemez­
ken onu görünce -çünkü henüz bundan [ağabeyinin Ankara'ya
gelmiş bulunduğundan] haberdar edilmemişti- atından atladı ve
onu kucakladıktan sonra, öptü de öptü. içieri sevinçle dopdolu
olarak, odaya [isaakios'un odasına] çıktılar ve pek aç olan Alexi­
os'un kendisi de karnını doyurd u ; isaakios ise tutsaklığında ne­
ler çektiğini ona anlattı ; bu yemek faslı h er ikisi içi n hem gül me­
l erle hem de gözyaşı akıtmakla geçti.

9. [Komn enos kardeşler, istanbul'a dönüş yolculuğunda,


\zmit yakınına geliyor]
Böylece gerek kendileri gerek beygirleri üç gün boyu nca dinlen­
dikten sonra, Türklerin Rum topraklanndan çıkıp uzaklaştığını
öğrenmiş bulunduklan için, oradan [Ankara 'dan] ayrılıp Kentle­
rin Sultanı'na doğru yola koyuldular ve Sakarya'yı geçtikten son­
ra Nikomedeia/izmit'e varmak için acele ettiler. Dekte adın daki
köyün içinden geçtikleri sırada9 bir dost kişi onl ara yanaştı ve

ra'ya geçişi sırasında) Ankara yakınlarına sokulmuş ve orada uzunca süre


ordugah kurmuş (yazarımız bunu biraz önce açıkladı); ordu burada iken,
kurtulmalık parasının bir bölümünü ödeyen isaakios salıverilmiş ve hemen
Ankara'ya gelmişti. Aynı günlerde Türk ordusunun dönüşe geçerek Rum ül­
kesi dışına çıktı�ını hemen şimdi görece�iz.
9 ilkçağda ve ortaçağda, lzmit ile Ankara arasında kullanılması ye�lenen gi­
diş geliş yolu, Nallıhan ve Göynük üzerinden geçen yol idi; hatta lmpara­
tor lovianus, orduyla bu yol üzerinden izmit'e do�ru ilerlerken, Göynük ya­
kınlarında Dadastana'da ölmüştü ( 1 6 Şubat 364). Alexios, Sakaıya'yı Ada­
pazarı yanıbaşında lustinianus'un yaptırdığı görkemli köprüden (Beşköprü;
hala sağla md ır) geçmiş ve i zmit' e hayli yaklaşmış olmalı.

80
evin e gelmeleri, ora da biraz dinlenmeleri dil eğinde bulundu. Bu­
nun üzerine adamın ısrarlı ricasına uyarak [evine doğru] gi ttiler
ve attan inerek [üst kattaki] odaya çıktılar; ve orada dinlendikle­
ri sırada ev sahibi büyük mutlulukla yemek hazırlığı yaptı, çün­
kü böylesine so fra konukl arını ağırlamaktaydı. Böylece bu haller
olup biterken, va ki oldu ki, bir 200 kadar Türk, çapula çıktı ; bun­
lar il erleyerek hızla yolu [yoldan] geçtiler ve karşılaştıkları Rum­
ları hiç önemsemediler. lşte bu sıra da, çift sürmekte olan rençbe­
rin biri onları gördü ve bunlar da yemeğe çağrılı olanlarla birlik­
teydi [onların askerleriydi] zannederek, onl ara bağırıp seslendi ve
onları, Başkomutana ken dilerini göstermeye [biz de varız biz de
yemek yiyelim demeye] çağırdı. Türkler bu adama yaklaştılar ve
berikinin [Başkomutanın, lsaakios'un] yanında az sayıda yol daş­
la evin birinde ağırlanmakta ol duğunu öğrenince, saldırıya geç­
tiler ve evi kuşattılar ve çıkışları tu ttular, ama evi işgal etmek gi­
rişiminde bulunmadılar, çünkü içerideki kişilerden korkuyorlardı .
içeridekiler olan ları öğrenince, kimi, çok yiğit ve atak olanlar, he­
men silahiara sarıldılar; kimi, karışık bir güruh olanlar ve çoğun­
lukla hizmetkarlardan oluşanlar, savuşmak istediler; kimi, beden
yapıları yönünden di ğerlerinden farklı [iri cüsseli] olup da kendi­
l erin in askerlik bakımından yetenekleri sebebine pek şişin enler,
düşmanla çarpışmaya girmemek, tersine silahları atıp, kendileri­
nin öldürülmeyeceği yolunda yeminle berkitilmiş söz aldıktan
sonra Barbariara [birlikte çapulculuk etmek üzere] katıl mak da­
ha iyi olur diye düşündüler. Bu sözler [bu konuda tartışmaya gi­
rilmesi] pek gürültü yarattı ve [oradakilerin] kimi öneriyi uygun
buldu, kimi ise [söz veril diği halde bizi öldürürler mi korkusuyla]
kuşkuda kaldı. işte o zaman o hayran olunası Alexios, şamata
edenleri susturduktan sonra, oradakilere şu sözleri etti :

1 0 . [Bulundukları yeri Türk akıncıların sarması üzerine,


Alexios'un d ü şündüğü "harekat planı"]
Şimdi Beyler, benim görüşümce, düşmaniara saldırmayıp da ken­
dimizi köleliğe ve h emen gerçekleşecek tehlikeye teslim etmemiz,

81
korkaklık gösterme suçunu işlernektir ve pek büyük ahmaklıktır.
inanıyorum ki, bunu sadece yiğit Rum erkekler değil, yiğit ve ak­
lı başında kadınlar dahi asla yapmaz. Çünkü, çilelere katlanaca­
ğımızdan başka, insanların bize acımasını da engelleyeceğiz
[korkak sayılarak bize karşı küçümseme ve tiksinme duyulmasına
yol açacağız] ve soylarının asilliğine yakışır bir yiğitlikle çarpışan­
lar i çin düzülen övgülerden gelecekte yoksun kalacağız . ı o [Sa­ . . .

vaşta] can verenlere sıradan kişil er, acırlar; bilge kişiler, onl arı
över ve herkes onlara imrenir. Ama kendi netisierini köleliğe ya
da tehlikeye teslim edenler [tehlike karşısında direnmeyenler]
için, bağışlanır sayılmak söz konusu değildir ve herkes onları za­
vallı [küçümsenecek insan] sayar. Söylendiği üzere, "ya iyi yaşa­
yalım diye karar vermemiz ya da iyi [şanla şere fle] ölelim diye ka­
rar vermemiz gerekir" ı ı . Şimdi, eğer beni dinlerseniz, savaşacak
ne kadar sil ahımız varsa onl arı alaca ğız ve çıkış yerini tutacağız ;
yayları ve okiarı olanlar çatılara çıkacaklar; bu sırada hizmetkar­
lar ve savaşacak kişi olmayanlar ve kendileri dahi savaşabilecek
olup da atları olmayıp katırları olanlar, bizim arkamızda duracak.
Sonra, yukarıdakiler d üşman üzerine okiarı atacaklar ve biz, ka­
pıları açtıktan sonra, atlar[ımız]la onlara karşı atılacağız. Ve on­
lar kaçışa koyulup da çıkış yerinden uzaklaşınca, yukarıda olan­
lar aşağıya inecek ve atları aldıktan sonra, çıkacaklar ve geri ka­
lan kalabalığımız da arkadan izleyerek. Ve [bizim takım] yolu tu­
tacaklar, falanks biçiminde ı 2 düzen alacaklar, ve herkesin amacı
saflarını bozmamak ve dağılmamak olacak. Biz [atlılar] düşmana
saldıracağımız zaman, bunlar [falanks kıt'ası biçiminde dizilen­
ler] yürüyüş hızıyla [bizi] izleyecekler ve d üşman bize karşı saldı­
rıya geçerse [oldukları yerde] duracaklar. Dar geçitler, yakını mız­
dadır ve oraya vardığımızda, atlardan ineceğiz. Ve eminim ki o

1 0 Burada özgün metinde bir boşluk vardır.


ı ı Sophokles, Aias, dize 479. Sinanoğlu çevirisinde: "Asil insan ya şeretle ya­
şamalı, ya şeretle ölmeli".
1 2 Falanks konusunda bkz. yukarıda s. 3 1 başı.

82
zaman düşmanlar [asker değil çapu l cu takımı oldukları i çin] bi­
ze yaklaşmaya cesaret edemeyecek.

l l . [Ai exios'un planı çerçevesinde, toplu kaçışa girişili­


yor]
Bunları dedi ve hepsi onu dinledi [dediğine uydu] ; ve kimi çatı­
lara çıktı ve aklar attı, kimi ise kapıları açtı ve atılarak düşman­
Iara saldırdı. Apansız saldırıdan şaşkınlığa düşen düşmanlar, ce­
saretl erini yitirdiler ve kaçışa koyu l d ul ar. Fırsattan yararlanarak,
içeride bulunanlar, hep birden dışarıya çıktılar ve gerekli oldu­
ğundan bile hızlı yürüyerek, düzenli biçimde [darmadağınık ol­
mayarak] yola vardılar. Ne var ki, Barbarlar, tehlikeden uzaklaşın­
ca, cesaretlerini anımsadılar ve h emen, birbirini, geriye dönüp
kendilerini kovalayan lara saldırmak için, özel likle bunl arın 20 ki­
şiden fazla olmadığını görünce, teşvik ettiler. Böylece geriye dö­
nerek, onları kuşatmak için atıldılar. Bunlar [başlarında isaakios
ile Alexios'un bulund uğu 20 atlı] ise, çabucak kaçtılar ve çekil­
diler, ama daha kendi insanlarının yanına gelir gelmez yeniden
atılganlıkla saldırıya geçtilerl3 ve Barbarlar geriye çekildiler; ve
tekrar geriye döndüler ve hayli zaman boyunca böylece bir yan­
dakilerin diğerlerine saldırması süregitti. Ancak, Türkler, onların
toplam olarak pek az kişiden ibaret bulunduğunu, oysa kendile­
rinin kat kat fazla sayıda olduğunu görünce -çünkü savaş düze­
nine girmiş durumdaki süvariler 50 kişi bile değildi 1 4- bunları [20
atlıyı] bıraktılar ve diğerlerinin üzerin e döndüler ve Barbarca
haykırmalarla onlara saldırdılar ve onl ara yaylarıyla atış yaptılar
[aklar attılar] . Bunun üzerine berikiler [saldırılanlar] korktular,
saflarını bozmaya başl adılar ve artık kaçmaya atıldıl ar. Ve hepsi
mahvolacaktı, eğer yanların da az sayı da yoldaşla iki kardeş bü­
tün güçleriyle onlara yardımcı olmak için koşarak [at koşturarak]

ı 3 Selçuklu atlılarından öğrendikleri savaş tekniğini uyguluyorlar.


ı 4 Atı olmadığı için katır bulup ona binen ve ata binenierin arkasından gelen­
leri de "süvari" sayınca.

83
seğirtmeselerdi ; kaçışa koyulanl arı geri çağırdılar ve onl ara, ken­
dilerinin yardımından yoksun kalmak istemiyariarsa durmalarını
emrettiler.

1 2. [Kaçış süregidiyor]
işte bu sırada hayranlık verici [mucize türün den] birşey oldu. Sa­
ray hadımlarınd an olan uzun boylu ve güçlü bir adam, onu gö­
ren herkesin hayranlığını çekmekteydi. Onu görünce insa nlar bir­
birine şöyle derd i : "Acaba düşmanl ardan han gisi böyle bir ada­
mın yi ğitliğine karşı koyabilir?" Sırf onun görün üşüyle bile hep­
si kaçmaya koyulacaktır, ayrıca onun gürleyen sesinden [nara at­
masından] ı 5. O zaman va ki ol du ki, savaş düzeninde dizilenlerle
birlikte olarak bu kişi d e, Türkler onlara karşı saldırırken, bulun­
maktaydı. i şte herkes kaçışa atılmışken, bu kişi, iri cüsseli oldu­
ğu ve zırh giymiş bulund uğu için, atı üzerinde diğerlerinden
farklı görüntü veriyordu ve [kaçan yahut kaçış manevrası yapan]
diğerlerinin arkasında idi. Türkler yeniden saldırıya geçtiğinde ve
i saakios ile şanlı Alexios'un yanındakil er [saldırılanlara] yardım
etmeğe çabaladığında, bu kişi, Alexios'a adıyla seslenerek bağır­
dı ve ondan, yardımına gelmesini rica etti. Böylece beriki, geriye
dönüşü ve saldıranları püskürtmesi üzerine, onu tehlikeden kur­
tardı ve hem ona hem de bu kişiye hayranlık duyanlara gösterdi
ki, ne bedenin boyutları, ne doğadan gelme güçlül ük, ne sesin
haşin olması ve gürlemesi, adamı askerin iyisi eder; kişiyi böyle
eden, ruhun yiğitliği ve zorluklara katlanıcılıktır. işte böylece o,
berikini kurtardı. Ancak, yiğit isaakios'un Alan ["Gürcü" kasdedi­
liyor] ücretli askerlerinden Arabates adlı biri, Barbarların sal dırı­
sının pek büyük [şiddetle] yapıldığını, azgınca saldırdıklarını ve
iki kardeşin yanlarında sadece az sayıda yoldaşla yalnız buluna­
rak tehlikede olduğunu görünce, belki bunların başına sonradan

15 Yapıtın özgün metnini çağdaş Hellen diline çeviren Despoina Tsoukli­


dou' nun notu: Bir hadımın gürleyen sesi olması insana acayip geliyor.

84
telafi edilemeyecek bir hal geliverir korkusuyla, Khaskares d enen
ve Alexios Komnenos'un hizmetkarı olan yol daşını kendisinin ya­
nına gelsin ve bu ikisi, attan inerek, düşmaniara karşı ok atsınlar
diye, çağırdı. "Çünkü " dedi, "Buradaki [Rum hizmetinde ücretli
asker] Alanlar [Gürcüler] için, böylesine seçkin ve soylu adamla­
rın tehlikeye düşmesi, züldür. Böyle bir hal bütün Alan [Gürcü]
soyuna utanç getirir". i şte bu kişi böyle dedi; heriki ise ön eriyi,
düşüncesizce ve pek fazla cüretkar saydığı için, reddetti ; çünkü,
böyle davranmakla o ikisi hem kendilerini tehlikeye atmış olacak­
lardı, hem de onlar [Komnenos'lar] bundan hiçbir kazanç sağla­
mayacaklardı, çü nkü arazi düzdü ve ovalıktı. "Ama sen beni din­
lersen" dedi, "artık dar geçitiere yaklaşmış bulunduğumuza gö­
re, oraya varınca, atlardan ineJim ve yiğitçe çarpışmaya seğirte­
lim. işte böylece soyumuzu onurlandıracağız ve efendilerimize
yarar sağlayacağız".

1 3. [Komnenos'lar, lstanbul'a ulaşmayı beceriyor]


Khaskares bunları dedi. Arabates ise, kendisinin Barbar diliyle kü­
fürler ederek onu güzelce bir yıkadıktan sonra, hemen atından in­
di ve ayrılıp gidenleri izlesin diye onu kamçıladıktan sonra, ovalık
yerde kendini savundu. Türkler, acayip görüntüden şaşakaldılar;
ne olup bittiğini anlamakta hayrete düştüler, çünkü o elinde sade­
ce bir ok tutuyordu. Böylece, kendisine ilk saldıranı [mızrak gibi
kullandığı o okla] göğsünden vurdu ve onu hemen atından yere
attı [devirdi]. Birisi, bir ok fırlatarak, onu sağ elinden vurdu. Ve bu
kişi [Arabates], onu oradan çekip çıkararak, bu aynı okla Barbarı
kaçırtır, tam vaktiyle Brasidas'ın yapmış bulunduğu gibi 1 6. Barbar­
lar, onun cesaretinden dehşete kapılarak, ondan biraz uzaklaştılar,
ve o da fırsattan yararlanarak evin birine [bir çatıya] çıktı ve ora­
dan onlara yayıyla atışlar yaptı ; bu sırada geriye kalan yol daşla­
rı artık o yörenin dar geçitlerine varmışlardı. Barbarlar, onu bı-

1 6 Brasidas, Spartalı bir komutandır; iö 422'de Amphipolis çarpışmasında yi­


ğitçe savaşırken ölmüştür (Th oukydides, V ıo).

85
rakıp, olabildiğince şiddetle, bunların üzerine döndüler. Ve Alexi­
os Komnenos, adamlarından az sayıda kişi ile geri gelerek, onlar­
dan, önce birincisini hakiadı ve kendisinden daha önce söz ettiği­
miz Khaskares, bir diğerini omuzundan yaraladı. Türkler, dehşete
düşerek, onları bıraktılar ve kaçtılar. Onlar, biraz yürüdükten son­
ra, atlardan indiler ve berkitilmiş durumu olan bir yerde çadır kur­
dular; gece bastırdığırıda ise, daha önce atını salıvermiş olan Alan
[Gürcü ; Arabates adlı olan] da onlarla buluştu ve içlerinden hiçbi­
ri tutsak edilmiş ya da öldürülmüş olmaksızın, hep birlikte selame­
te çıktılar. Ve kurtulanların tümü, yiğit Alexios'u kurtarıcı ve yar­
dıma koşan diye alkışladı. işte sonra, oradan, dört gün sonra baş­
kente vardılar [ 1 073, sonbahar] ; olan bitenleri herkese anlattılar,
h epsinin kurtarıcısının o altın gibi genç, Alexios olduğunu söyle­
diler ve bu kişi de yürüyerek gezmeye çıktığında herkes erdemle­
rinden dolayı duygulanmış olarak, onun yanına koştu.

1 4. [Rumlara asi olan Roussel, Orta Anadolu'nun bir bö­


lümüne egemen olunca, başkentten ona karşı ordu gön ­
deriliyor; komutanlığa da, başına bir hal gelir umuduy­
la, ioannes Doukas getiriliyor]
işte bunlar böyle olup bitti. Roussel ise, fırsatı kullanarak, Gala­
tia ile Lykaonia arasındaki [demek, bugünkü Konya ilinin kuzey
parçasındakil köyleri ve kentleri dolanarak kimini zaptetti, kimi­
ni ikna yoluyla yandaş edindi, kiminden ise para devşird i ; artık
güçlüydü ve zaptedilmez saldırganlık gösteriyordu. Kış geçer
geçmez [ 1 074 baharında], Kaisar Asia'dan [Anadolu 'dan ; Niko­
medeia/izmit yakının daki mülkün den, i stanbul 'a,] saraya geldi ve
imparatorla müzakere toplan maları yaparak, münasip biçimde
davranış gösterdi ve onunla ortaklaşa yönetim yürüttü ve o
[Mikhael, imparator sıfatiyle en yüksek yetkili yargıç olarak] yar­
gılama yaptığında, imparatorun deneyim eksikli ğini tamamlaya­
rak, kararı o veriverdi. Ama bu [haller] Hesaplayıcı'nın [imparator
Mikhael'i kendi kuklası edinmiş, Logothetes/Hesaplayıcı görevin­
deki Nikephoritzes'in] hoşuna gitmed i ; bu kişi, onu [Kaisar'ı] ça -

86
bucak def etmek i çin her biçimde kumpaslar tezgahiadı ve bü­
tün ipleri [kukla oynatıcı gibi] o oyn attı. Ancak, dileğini gerçek­
leştirmek kolay olmadığı için, dostlarıyla birlik olup entrika dü­
zenledi ve yine de zamanın geçip gittiğini görünce deliye dön­
dü, çünkü bu kişinin [Kaisar'ın] onda yarattığı korkudan kurtul­
mak ve böylece hiç çekinmeksizin lmparatordaki duyarsızlığı sö­
mürmek [işleri kendisi yönetmek] istiyordu. Başka çıkış yolu bu­
lamadığından, pek de aklı başında insan işi denemeyecek ama
kurnazca ve hı nzırca bir plan tasarlar; yine imparatorun saflığını
kullanarak, onu, amcası Kaisar'dan kurtul maya [Kaisar'ı baştan
def edecek bir düzeni uygulamaya] ikna eder ve bunun yolunu
da, yani onu [Kaisar'ı] Roussel üzerine sefere çıkmaya razı etme­
sini de, ön erir. Bundan sonra ne olur? Onun sözlerine aklı yatan
imparator, am cası nı çağırır ve kısık sesiyle kesintili konuşarak
-çünkü, kekeme olduğundan, böyle konuşmaya alışkındı- kara­
rın ı ona [tebliğ edercesine] bildirir. Bunun üzerine o, tezgahla­
nan oyunun farkına vararak ve bu işi öğütleyenin nice kötü ol­
duğunu ve ona kananın [imparatorun] saflığını iyi bilerek, önce,
asin in üzerine [komutan olarak kendisinin değil] o ğl u Androni­
kos'un gönderilmesini önerir. Ama imparatorun ısrar ettiğini ve
sonunda "Onun üzerine ya benim ya da senin sefer edip gitme­
miz gerekir" dediğini görünce, boyun eğer ve sefere çıkmanın
hazırlıklarına girişir. Yeterince hazırlandıktan sonra, Asya'ya [ls­
tanbul Boğazın dan, Anadolu yakasına] geçer ve kuwetl erini bir
araya getirerek, düşmana doğru yürüyüşe koyulur. Böylece
Bithynia sınırını [Bithynia 'nın Phrygia sınırını ; Bilecik d olaylarını]
geçtikten ve onun [Roussel 'in] Sakarya kaynakları yöresind e [de­
mek ki, Polatlı-Sivrihisar arası yöre dolaylarında] ordugah kurmuş
bulunduğunu öğrendikten sonra , Dorylaion/Eskişehir'i de geçe­
rek, il eriye yürümesini sürdürür. Barbar [Roussel] onun saldırısını
öğrenerek, kendisi de birliklerini harekete geçirdi. Böylece h er iki­
si Zompos Köprüsü den en köprü yakınında karşılaştılar 1 7 ve or-

ı7 Sakarya üzerindeki tarihsel köprülerden, lustinianus'un 560 yılında (Adapa­


zarı batı yanıbaşında) yaptırmış olduğu muhteşem köprünün (şimdi: Beş-

87
dugah kurduktan sonra, savaş için hazırlandıl ar. Böylece, mevzi
kazdırırken, kuwetlerini [ord ugahtan] çıkardı ve şu biçimde sa f
düzenine koydu : Kaisar, Rum ordusu satlar düzeninin orta bölü­
münü işgal etti [orada komutayı üstlendi] ; çok eski zamanlardan
beri sarayda koruma birliği işlevinde bulunmak görevini üstlene­
gelen, kalkan taşıyan ve balta taşıyan Barbarları [kuzey Avru­
pa'dan, özellikle i n giltere'den gelme ücretli asker Varangos'ları]
kendi yanında tuttu ; sağ kanatta Papas adlı bir Kelt'in [Frank ya
da Norma n'ın] kamutası altındaki Kelt ücretli askerler yer alıyor­
d u ; sol kanada Skh olen 'ler Domestikos'u [asıl anlamın d a : impa­
ratoru koruma birliğinin komutanı] Andronikos [Kaisar isaaki­
os'un oğlu] komuta etmekteydi, artçı koruma birliği ise Rumla­
rın gelecekteki imparatoru Nikephoros Botaneiates'e [onun ko­
mutasına] bırakılmıştı, bu kişinin yanında Phrygia 'lılar ve Lyka­
onia'lılar kıt'ası, keza Asia 'lılar kıt'ası vardı ı s . Roussel, Rum kuv­
vetlerinin bu dizilişini görünce, kendi kuwetlerini de ikiye ayırdı
ve bölümlerden birinin komu tasını kendisi üstlenerek, yavaştan,
[birinci bölümü] izlemeye [onun ardından ilerlemeye] koyu ldu,
diğer bölüme ise dosdoğru [Rumların] Kelt ücretli askerleri üze­
rin e yürüme komutunu verdi. işte böylece, ara daki mesa fe azal­
mışken, [Rum hizmetin dekil ücretli askerler [ve onlar gibi Fran-

köprü; b u adın nedeni için bkz. lT Adlar kitabımızda "Pontogephyra")


sağlam durumda (ama artık Sakarya üzerinde değildir, altından su geçmi­
yor, ırmak orada yatak değiştirmiştir) günümüze ulaşmasına karşın, yine
l ustinianus dönemi yapıtı olan ve adı yalnız ı 2. yüzyıl Bizans tarihçilerin­
de (örneğin Anna Komnena, Türkçe çevirimizde s. 490) geçen Zom­
pos/Zompi Köprüsü'nün yeri bile kesin güvenle saptanabilmiş değildir.
Ramsay'c göre (Anadolunun Tarihi Coğrafyası, s. 2 ı 8 No. 6, s. 235 No. 33,
s. 294-295 No. 23, s. 498 No. 3) Haymana dolayiarından gelen Ilıca Su­
yu'nun Sakarya'ya karıştığı yer yakınında, bugünkü Kavuncu Köprüsü gü­
ney yanında idi. Tam oradaki Beşköprü köyünün adı belki bu tarihsel köp­
rüyle bağlantılı idi.
ı8 Yazarımız, o çağdaki Rum illerinin adları yerine, ilkçağdaki adları kullanı­
yor. Örneğin, Batı Anadolu'daki il o çağda Thrakesion Thema'sı adını taşı­
dığı halde, Roma imparatorluğu zamanında Provincia Asia diye anıldığın­
dan, oradan gelme askerlerin oluşturduğu birliğe Asia'lılar kıt'ası diyor.

88
sa'dan gelme] hasımları kendi aralannda [birbirine ses duyuracak
kadar yakl aşınca] konuşmaya başladılar ve birdenbire Papas ko­
mutasın daki bütün ücretli askerler düşmanıara katıldı. Ve bunlar
birleştiklerinde, ikisi bir olup Kaisar'ın yanında bulunanları kuşat­
maya çabaladılar ; bu sırada Roussel , yanında ordunun en seçkin­
lerinden ... ı 9 Barbarlar [Rum hizmetindeki Varangos'lar, kaçma­
yıp] saldırıya dayandıklarından, azgın bir çatışma oldu ve her iki
taraf çok kayba uğradı ; bu sırada ucundaki temrenin iki yanı kes­
kin mızraklar [dan nicesil kırıldı, kılıçlar kından sıyrıldı ve göğüs
göğüse çarpışıldı.

1 5 . [Yenilen loannes Doukas, Roussel'e tutsak oluyor]

Ancak, bunlar olup bitmekteyken, artçı birliğinin komutanı [Ni­


kephoros Botaniates], ücretli askerlerin düşmana katılmış bulun­
duğunu ve başı nda Kaisar'ın olduğu safları kuşatmaya giriştiğini
görünce, yardıma davranmalı idi. Oysa bu kişi, nice vesileyle gös­
termiş bulunduğu üzere yiğit adam olmasına rağmen, kuwetle­
rini alarak, geriye çekildi20. Barbarlar [Roussel ordusu] fırsattan
yararlanarak, Kaisar'ın kuwetlerini rahatça kuşatılar. Onun kendi
Barbar'ları [Varangos'lar] bir süre, ok atarak ve kendilerine ok
atılarak, dayandılar; ama düşmanlardan kiminin onlara önden
saldırdığını kiminin arkalarma dalanmış bulunduğunu gördükle­
rinde, tedirginliğe düştüler; oysa Kaisar yiğitçe durdu ve onl arın

19 Burada özgün metinde bir boşluk vardır.


20 Göreceğimiz üzere Botaneiates, vıı. Mikhael Doukas'ı devirerek onun yeri­
ne imparator olmuş, onun dilher eşi Gürcü Prensesi Maria ile evlenmiştır.
imparator olunca da R6manos Diogenes'e yakınlıkları yüzünden kendileri­
ne çileler çektirilen Komnenos'ları el üstünde tu tmuştur (ama sonra Alt>xi­
os Komnenos onu devirip onun yerine geçmiştir). Burada yazarımız, Bota­
neiates'in, Daukas'ları tasfiye etmek için ailenin en güçlü adamı Kaisar i6-
annes Daukas'ın yeniJip tutsak düşmesine "çanak tuttuğunu" ima ediyor.
Daha önce de Kaisar'ın "her türlü erdenıle bezenmiş" (!) oğlu Andronikos,
Malazgirt Savaşı'nda imparator R6manos'a aynı şeyi hatta çok daha kötü­
sünü yapmıştı (bkz. s. 54 d n. 31 ).

89
m oralini güçlendirdi. Böylece, güçleri olduğu sürece, direndiler.
Ama içlerinden bir bölümü yorgunluktan bitkin düşünce ve sal­
dıranl arı püskürtebilecek durumda olmaktan çıkınca ; içlerinden
çoğu öldürüldü ve Kaisar, kaçmayı düşünmediği için tutsak edil­
di; o zaman Andronikos'un kuwetleri de, düşmanın üstün gücü
karşı sında, kaçışa koyuldular. Ama o [Andronikos], yaralarla de­
lik d eşik olduğu halde -gerçekten ağır yaralar almıştı-, babasını
bulmak için aranarak dolandı. Tutsak edildiğini öğrenince, artık
ok atışı menzilinin ve çatışma alanının dışında bulunduğu için
kendini kurtarması olanaklı olduğu halde2 ı , babasının selamete
çıkması için kendini tehlikeye atmayı yeğledi ve arkasına doğru
dönerek [kaçmayı bırakıp savaş alanına dönerek] düşmanların or­
ta yerin e atıldı ve kılı cıyla birçoğunu yere serdi. Kaisar'ın yakı nı­
na vardığı sırada, zaptedilmez haldeydi ve fani bir insana değil
ölümsüz ve maddesiz bir varlığa benziyordu. Çünkü, düşmanlar­
ca mızraklar atıldığı halde hiç ürküntüye düşmeden kaldı ve mız­
rakların kimini kırarak kimini geri fırlatarak babasının tutsak ola­
rak bulunduğu yere ulaşmaya çabaladı. Düşmanlar, onun zapte­
dilmez şiddetini görünce, hepsi birden üzerine üşüştü ve kimi
hafif-kısa mızraklarla, kimi uzun mızraklarla ona, ona ve atma,
ta atı yaralarma yenik düşerek binicisiyle birlikte yere yıkılıncaya
kadar vurdular. O zaman Barbarlar [Roussel'in askerleri], çevresi­
ni sarıp tolgasını çıkarmaya ve yiğit adamın kafasını kesrneğe ça­
baladılar. Ne var ki Kaisar, başındaki nöbetçileri yana i terek, fır­
ladı ve artık çok sayıdaki yaraları yüzünden yere serilmiş durum­
daki yiğit oğluna doğru atıldı ve onun kim olduğunu [oradaki
düşmanlara] açıkladı [öldürmeyin kurtul malık parası alırsınız de­
di] . Böylece çocuğunu pek yakın daki tehlikeden kurtardı.

2ı Yazarımızın (eşi Ann a'nın anne-babası) b u kişi hakkındaki övgülerinin düz­


meceliği bu sözünden açıkça belli oluyor. Ok atımı menzilinin ve savaş ala­
nının dışında, ordunun sol kanat komutanının ne işi vardır? Savaşta tutsak
düşen baba, orada aranır mı?

90
1 6. [loannes Daukas ile birlikte ve yaralı olarak tutsak
düşen Andronikos Doukas, kurtul m ak parası ödeneceği­
n i n güvencesi olarak i stanbul'dan iki küçük çocuğu ge­
lince, bırakılıyor]
işte Rumlarla asi Keltler arasında, Sakarya üzerindeki köprü ya­
kınında yapılan savaş böyle sonuçlandı [bahar, 1 07 4] . Bunun
üzerine, Barbar [Roussel] kazandığı zaferden dolayı kibirlenerek,
Sakarya boyundaki kentleri dalandı ve hepsin e boyun eğdirdi.
Bithynia 'ya vardığında, [izmit yakınında] Kaisar'ın konağının bu­
lund uğu ve yeterince yüksek, berkitilmiş bir kale yaptırmış bu­
lunduğu yerde, Sophün Dağının22 eteği yakı nında ovada ordu­
gah kurdu ve Rumların imparatorluğunu hangi biçimde ele ge­
çirebilirim diye düşün meye koyuldu. Böyl ece [bu hesap içinde]
Kaisar'a saygılı davrandı23 ve onun oğlunun, yiğit Androni­
kos'un, yaraları nedeniyle kötü durumda bulunduğunu görerek,
ona her türlü özeni gösterdi. Kaisar, oğlunun böylesine acı çek­
tiğini görmekle, tedirgin ol du ve içi daraldı, ve Roussel 'den onu
[oğl unu] Kentlerin Sultanı 'na geri göndermesini istedi. Beriki bu­
na razı oldu ve rehin e olarak onun [Andronikos'un, küçük yaşta­
ki] iki oğlunu rehine olarak isteyip aldıktan sonra24 onu memle­
ketine gönderdi. O [Andronikos] böylece, gerekli tedavinin yapıl­
ması olanağına kavuştu ; bu sırada heriki [Roussel], onun oğulla­
rını nezaret altına koydurduktan sonra, onl arı kalenin içinde
tuttu . O zaman, çocukların eğitmenleri, anımsa nmaya değer bir
iş yaptılar. Onları, yerel rençberlerden biri sık sık ziyaret ediyor­
du ve bunlar [eğitmenler], onun gönlünü kazandıktan sonra,

22 Sophon, Sahanca/Sapanca Gölü'nün ve onun güney yanındaki dağın Ana­


dalulu adının l-lellen ağzında çarpıtılmış ve l-lellen dilinde "Akıllı, aklı ba­
şında" anlamındaki sözcükle özdeşleştirilmiş biçimidir.
23 Göreceğimiz üzere, yeğeni Mikhael yerine onun tahta geçmesi için arala­
nnda birlik kurmuşlardır.
24 Bu çocukların babalanyla birlikte sefere katılmış, ordu içinde bulunmuş ol­
duğu düşünülemez; demek istanbul'a haber salındı ve oradan getirildiler.
Adları Mikhael ve loseph imiş, birazdan belirtilecek.

91
Nikomedeia/izmit'e gi den yolları biliyor musun diye ona sordu­
lar. Böylece onun bu yolları çok iyi bildiğini öğrenmeleri üzerine,
gece vakti ve yollar dışından yürüyerek tepeleri geçmek ve iz­
mit'e varmak için, akıll ı ca ama cüretkar bir karar alarak, gecele­
yin nöbetçiler tavşan uykusundayken [yarı uyur yarı uyanık iken]
iki çocuğu berkitilmiş yerin [kalenin] kapısından gizlice çıkarma­
yı ve onl arın kaçm alarını sağlayarak onl arı selamete ulaştırmayı
kararlaştırdılar. Böylece, rençberden, yol gösterici olarak yolculu­
ğa kendileriyle birlikte çıkmasını istediler ve para vaadiyle onu
razı ettil er. Böylece karanlık, ay ışığı olmayan bir geceyi bekleye­
rek ve kapının anahtarlarını çaldıktan sonra, rençberi surların dı­
şında bıraktılar ve ona kapıdan uzaklaşmamasını tembih ettiler;
bu sırada kendileri, içeriden, nöbetçileri kolladılar [izleyip gözle­
diler] . Artık hepsi uykuya da lınca, çocuklardan büyük olanın, er­
demlilerin en erdemiisi Mikhael'in eğitmeni, cin gibi bir hadım
-adı Leontakios idi-, çocuğu uyan dırdı ve önce kapıyı açıp, ona
neyin olup biteceğini söyledi. Böylece onu hemen dışarıya çıkar­
dı ve öteki eğitmene, diğer çocuğu uyandırmakta ve dışarıya çı­
karmakta acele etmesini söyledi. Bu kişi de hemen seğirtti, ama
şanssızlığa uğradı. Çünkü inerken, merdivenden bir ses çıktı ve
sesi farkeden nöbetçiler sıçradılar ve kim oralarda dolanıyorsa
bulmak için araştırmaya koyuldular. Bu kişi onl ardan önce dav­
randı ve çocuğu çişini etmeğe çıkardığını söyledi ; ne var ki beri­
kiler daha büyük bir tecessüsle araştırma yaptılar ve Mikhael'e
[büyük oğlana] n e olduğunu öğrenmek istedil er. Bunu kendisi de
bilmediğinden, içeride bulunan eğitmen, halen kaçmış olanı
[Mikhael 'i] yakal ayıverirler korkusuyla, pek yüksek sesle konuşa­
rak onl ara yanıtlar verdi. Dışarıda bulunanl ar, [Mikhael ile] eği t­
men ve yol gösterici, karışıklığı anladılar ve h epsi tüm güçlerini
tabaniarına verdiler, çocu ğu nöbetieşe omuzlarında taşıdılar,
çünkü [büyük oğlan dahi] gerçekten çok küçüktü. Böylece kaç­
tıkları sırada, nöbetçiler ışık istediler [meşal e getirttiler] ve çocuk­
ların yataklarının bulunduğu odaya çıktılar. Ve kaçanın yatağını
boş görünce, hemen h er biri eğitmene vurmaya başladı ve ona,
çocukla eğitmenine ne olduğunu öğrenmek i çin soru sordul ar.

92
Bu kişi ise dayağa yiğitlikle katlandı ve h i çbir şey a çıklamadı.
Barbarlar o derecede vahşete vardılar ki , sopalarla onun ayakla­
rını kırdılar. Ve bedeni yönünden güçsüz olsa da, gösterdiği üze­
re, ruh yönünden yiğit olan hadım bir adamın sabırlılığı [dayağa
katlanışı] hayranlığa değerdi, her sözün ötesin d e övgüye layıktı.
Barbarlar umutsuzl uğa düşerek ati arına eyer vurdular ve onl arı
[kaçanları] takip etmek üzere adamlar gönderdiler. işte onl ar
böyle yaptılar. Am a o aslan [özgün m eti n d e : iyi] yol gösterici,
görünüşe bakılırsa i oseph 'in [Hazreti Yusufun] koyunları gütme­
sini kendine örnek edinerek, genç [çocuk] i oseph 'i [Mikhael 'i de­
meliydi], akıllılar akıllısı eğitmeni ile, aldı, yoldan uzaklaştı ve yo­
ğun bitki örtüsüyle kaplı bir tepeye tırman d ıha n sonra, kendile­
rini takip edenleri [uzaktan] gözetl edi ; onl arı görüyordu ama on­
lar bunları göremiyorlardı. işte böylece onlar [takip edenler],
Sophon'u [Sapan ca/Sabanca Gölü güneyindeki dağı] geçip de
i zmit vadisinin yakınına gelince, geriye döndülar; kaçaklar, onla­
rın geriye dönüşünü görerek, !yin e d e ihtiyatlı davranmak i çin
gece kararılığına dek bekleyip] gece vakti d a ğdan [oradaki yoğun
bitki örtüsü içinden] çıktılar ve artık şafak sökmüşken i zmit'e
vardılar. işte Kaisar'ın rehine tutulmuş iki torunundan birinin
kurtulması böyle gerçekleşti. Ama bunlar hakkı nda daha sonra
bilgi vereceğiz25.

1 7 . [loannes Doukas'ı tutsak alan Roussel, onunla işbir­


l i ği kuruyor ve onu imparator ilan ediyor; güçsüz Rum
imparatorluğu da, bedel ödenmesi karşılığında Roussel'i
tutsak alsın diye, Selçuklu komutanı Artuk ile anlaşıyor]
Bunun üzerine, imparator Mikhael, Rum ordusunun yenilgisini
ve her ikisinin, h em amcası Kaisar'ın hem de onun oğlunun, or­
dular komu tanı Andronikos'un tutsak edildiğini öğrenince, bü­
yük tedirginl iğe düştü. O zaman, Kaisar'ın sonun cu oğlu, daha

2 5 Yazarımız, bu çocukların sonraki yılları hakkında bilgi verecek bölümü ya­


zamamış, kitabını tamamlayamamıştır.

93
önce sözünü ettiğimiz cesaretli ve yiğit adam Konstantinos Do­
ukas'ı çağırttı ve ona, Marmara Denizini geçerek savaşta kurtu­
lahilmiş ordu böl ümünü[n kom utasını] üstlenmesi emrini verdi.
Beriki, babasının ve ağabeyinin başına gelenlere katla namıyarak,
aslan gibi kükredi ve besbelli bir isteklilikle işi üstlendi. Akşama
doğru i mparatorla vedalaştıktan sonra, hazırlığını yapmak niye­
tiyle evine gitti, ama geceyarısı onun ... 26 ağrı girdi ve ka tlanıl­
maz raha tsızlık [acılar] çekti. Hemen en iyi hekimleri çağırdılar,
ama onların sanatı hastaya yardımcı olamadı27 ve hasta gündo­
ğumunda öldü. Bununla, Kaisar'ın başındaki felaketler daha da
artmış ol du. Duru mdan yararl anan Barbar [Roussel], zekice bir
plan tasarladı ; eğer bu tasarım Tanrıdan çıkmadıysa [tasarım için
Tanrı onu esinlendirmediyse, kendisi bunu zekice tasarladı].
Plan, Kaisar'ı Rumların imparatoru ilan etmek ve böylece [onun­
la birli kte] kentleri dolanıp onl arı da bu kişiye [Kaisar'a, onu im­
parator tanıyarakl bağlamaktı2B. inanıyordu ki bu yöntemle baş­
kentteki güçlü kişilerin yandaşlığını da kazanacaktı. Şanlı Kaisar
başlangıçta [bu girişimden] hoşnutsuzlandı ve sıkıldı ve söylen­
diğine göre, kaçmak için elinden ne geliyorsa yaptı. Ancak Bar­
bar, onun istememesine rağmen onu olaya tümüyle bulaştırınca,
etkin biçimde işlere karışmaya başladı ve başkentte bulunanl arla
[yandaşlarıyla] gizlice birlik kurdu ; bu sırada kısa süre içind e

26 Özgün e l yazmasında burada boşluk vardır. Olması gereken sözcük belki


"barsaklarına" idi ve Kiınstantinos Daukas akut apandisit krizi geçirmişti.
27 O zamanki tıp biliminin inanılmaz geriliği ve en ünlü hekimlerin dahi bil­
gisizliği, yazarımızın eşi Anna Komnena'nın yapıtında, onun babasının (iın­
parator Alexios Koınnenos'un) hastalığını anlatan sayfalarda görülmekte dir.
28 Kaisar'ın lınparator olmak hevesini genç yeğeni VII. Mikhael daha önce far­
ketmiş ve onun ınalvarlığına el koydurmuştu. Yazarımız, bütün kitabı bo­
yunca yaptığı üzere, eşi Anna Komnena'nın anasının ailesi olan Daukas'la­
rı ve özellikle de, belki tüm Bizans tarihinde en tiksinilecek kişi olan (An­
na'nın anasının babası Andronikos'un babası) Kaisar iiıannes Daukas'ın
marifetlerini (o arada, üzerine gönderildiği asi Roussel ile birlik olup yeğe­
nini devirmeye, onun yerine geçmeye kalktığını) ortaya dökmekten burada
da kaçınınaktadır.

94
herkesin yan daşlığı bu kişiye yöneldi29 . Gerçekten de bu adam
herkesin yeğlediği kişiydi, çünkü her çeşit erdeme sahipti ve iyi­
likten yana çağdaşlarının hepsini geçiyordu. Ve eğer Tanrının
takdiri ters doğrultuyu göstermeseydi, hükümdar asasını kolayca
el de etmiş olacaktı . Ama Tanrının takdiri, hadım Nikephoros'u
olan bitenle daha etkin biçimde uğraşmaya itti ve onların [Rous­
sel ile Kaisar'ın] tasarımlarını başarısız kıldı. Böylece, Nikephoros,
Rum ordusunun ona yardım edeceğinden umudu kesince3o,
Türklerle pazarlıklar yürütrneğe girişti ve o sırada Anadolunun o
bölümlerinde [Roussel ile aynı yörede, kuzeybatı Anadoluda] bu­
lunan Artuk'u onlara karşı savaşa girişrnek için, para armağanla­
rıyla ve vaadlerle teşvik ederek, razı etti. O da -ki gerçekten ya­
man bir komutandı- onlara karşı önemli güçlerle sefere çıktı.

1 8 . [Artuk Bey, Roussel ile l oannes Doukas'ı çarpışmada


yenip tutsak alıyor; kurtulmak parası ödenince her iki­
sini bırakıyor; Roussel kendi ad amlarına, ioannes Do­
ukas da yeğeni lmparator Mikhael 'e teslim ediliyor]
Kaisar'ın ve Roussel 'in kuwetleri31 , Türklerin gelmekte olduğu­
nu ve Artuk'un onl ara karşı sayısız kalabalık Türkle yürüd üğü ­
nü öğrenince, Kaisar'ın konağı yakınındaki kalenin -bunun adı
Metabole32 idi- bulund uğu tepeye geçtiler ve Sophon Dağının
eteklerinde uzunlamasına bir ovanın yayıldığını görerek, orada

29 Vurguyu ben koydum. Arada Roussel Khrysopolis/Üsküdar'ı ele geçirip yak­


mış ve sonra yine izmit yöresine çekilmişti.
3 0 Çünkü artık ortada Rumiann öz ordusu diye bir ordu yoktu; savaşlara üc­
retli asker yabancılar sürülüyordu ve eldekiler de Roussel'e karşı yapılan sa­
vaşta dağılmış idiler.
3 ı Rum tarihçilerine göre bunların toplam savaşçı sayısı 2700 kadar; Artuk'un­
kiler 5000 veya 6000 kadardı.
32 Metavoli okuyunuz. Değişim; isa'nın bedeninin ölümsüz varlığa dönüşme­
si kasdediliyor.

95
ordugah kurdular. Belki de az sayıda oldukları için çok sayıdaki
düşman tarafından kuşatılacaklarından ve mahvedileceklerinden
korkarak, dar bir arazi bölümünü seçtiler ve siper tümseği yerine
Sophon/Sabanca Gölü'nden inen dereyi kullandılar [düşmanla
aralarına güvenlik sağlayıcı engel olarak bu dereyi aldılar] . Artuk,
Sakarya'yı geçince, Metabale'ye vardı; ama ne Kaisar'ı ne de Ro­
ussel'i bulunca, kendisi de orada uzanan dar bağaza girdi ve Ma­
zoxos denen tepenin doruğuna ul aştı. Orada ordugah kurdu ve
oradan, Trisea adlı köy yakınında ordugah kurmuş bulunan ha­
sımlarını gözlemledi. Böylece, hemen saldırıya başladı ; başlan­
gıçta yüksek bölümlerden çatışmalar yaptı ; ardından ordusunu
üç bölüme ayırarak, Roussel 'ın ve Kaisar'ın kuwetlerini çembere
almaya çalıştı. Ama düşmanlar [Rum imparatorluğuna hizmet
eden, asilerle savaşan Türkler!]33 onların arkasına gelemediler,
çünkü dağ onları engelledi. Böylece, üç gün boyunca, Latinlerin
satlarındaki bütünlüğü bölmeye çalışarak, güçlü saldırılar yaptı­
lar. Böylece, çok sayıda olanların baskısı altında bulunan ve at­
ları her taraftan atılan oklarla vurulan az sayıdakiler, düşmanı at­
lılann güçlü saldırısıyla korkutmak için34 düşmana saldırmayı ge­
rekli gördüler. Bunun üzerine her biri ötekini teşvik etti ve sıkı­
şık saf biçiminde dizilerek, şiddetle atıldı lar. Çatışmada düşman­
lardan çok kişi öldürül dü, ama bu sıra da kendileri kalabalık sayı­
dakiler tarafından çembere alındılar ve birçoğu öldü, çoğunluk
ise tutsak edildi. Bunl arla [tutsak düşenlerle] birlikte Kaisar ve
Roussel de bulunuyordu. Artuk, zaferinden hoşnut kalarak, kur­
tulmalık parası aldıktan sonra, Roussel'i [kaçabilen] kendi adam-

33 Okuduğumuz şu satırlarda, 1 0 7 ı sonrasında Rum imparatorluğu ülkesi


Anadolu bölümünün içine düştüğü karışıklık ve curcuna pek güzel görül­
mektedir.
34 Latin atlıları zırhlıydı ve şövalye filmlerinde gördüğünüz uzun mızrakları
vardı, ok kullanmazlardı. Türkler ise olsa olsa bel yukarısında hafif zırh ta­
şırdı ve başlıca silahları, oklarıydı. Bu nedenle, onların üzerine a tlı Latinle­
rin saldırısı, tüfekli piyade üzerine tankların saldırıya geçmesi türünden bir
olay idi.

96
larının yanına gitmek üzere, bıraktı ve Kaisar kendisinin yanında
bulunarak, Yukarı Phıygia'ya gitmek üzere yola çıktı. imparator
Mikhael 'in yanındakiler olup biteni öğrenince, Kaisar'ı para kar­
şılığında satın almak için adam gönderdiler3s ve Barbar [Artuk]
onu, pek çok para aldıktan sonra, özgür bıraktı. Kaisar Kentlerin
Sultanı 'nın yakınına vardığında, belki başına gelecek daha da
korkunç birşeyin [imparator olma davasına kalkışıp da başarama­
yanların ortak yazgısının, kör edilmenin] acısını çekmek zorunda
kalır diye korktuğundan, Tekeadacığı'na36 geçti ve [din adamla­
rı kör edilemiyeceği için] keşiş giysisi giyip saçlarını keşiş traşıyla
kestirdikten sonra bu haliyle i mparator Mikhael'in karşısına çık­
tı. Ve bu kişi de, onu görünce, üzülmüş gibi yaptı37.

1 9. [Roussel, Pontos bölgesinde başına buyruk oluyor]


i şte hayran olunası Kaisar'ın öyküsü böyle sona erdPB. Ancak,
Roussel, tutsaklıktan salıverilince, hemen Pontos'a [Amasya do­
layları kasdediliyor] çekip gitti. Ve bazı hisariarı işgal ettikten
sonra, oradan, Pontos kentlerine, Amasya'ya ve N eokaisare­
ia/Niksar'a bela ol d u ; yöreyi ta lan etti ve halkı kendisine h araç
ödemek zorunda bıraktı. imparator Mikhael bunu öğrenince, Ni­
kephoros Palaiologos'u Alania [Gürcistan kastediliyor] halkının
başına39, oralardan paralı asker birlikleri getirsin diye, gönderdi.

35 Bu hazret şimdi d e Rum devletinin hazinelerini o n a bırakmak gibi b i r vaad­


le Artuk'un desteğini sağlar ve imparator olmak kavgasını sürdürür diye
korktukları açıktır.
36 Tragonesio. Adaların en küçüklerinden biri olmalı ; hangisiydi, belirleyeme­
dim.
37 Ama ona ceza vermedi, çünkü R6manos'u kör ettirip kendisini başa geçir­
ten çetenin elebaşısı o idi.
38 Pek de sona ermedi ; hazretin yeni marifetlerini bu kitapta göreceğiz, daha
sonrakiler de Anna Komnena'nın yapıtında anlatılmıştır.
39 O dönemde Gürcistan ve Abhazya 'nın kralı olan, kendi eşi Maria'nın erkek
kardeşi, l l . Georgi'ye.

97
Bu kişi, gidip oradan yanına yaklaşık 6 000 asker aldıktan sonra,
Pontos'a vardı ve Roussel'in saldırılarını önlemeye çabaladı. Ne
var ki, Alan 'lar [Gürcüler], üzerinde anlaşılmış bulunan ücretin
ödenmesini istediler ve herikinde para olmadığı için, [hemen,]
Alan'lar ülkelerine geri dönmeden, Roussel'in üzerine sald ırmak
zorunlulu ğu karşısında kaldı. Ama bunlar [Alan/Gürcü paralı as­
kerler] ücretl erinin ödenmesini istemekte direndiler ve herikinde
onlara ödeyecek para olma dığı için, geride kal an az sayıda kişi
dışında hepsi [yurtlarına] döndüler. Roussel, kalanlara saldırdı,
onları kaçırttı, bazılarını öldürdü, diğerleri ise Pontos ken tlerin e
kaçıp sığındı lar. Bunlar lmpara tor Mikhael'e bildirildiğinde, adam
gönderip değerli genci, Alexios'u çağırdı, çünkü artık Tanrının
Takdiri şimdiden onun erdemlerinin açığa çıkmasını istemişti.
Böylece onu çağırttı, Roussel 'e karşı yürütülecek savaşta Strato­
pedarkhes [Ordugah Komutanı] ve Strategos Autokrator [Başko­
mutan] atadı.

20. [imparator, Roussel'e karşı yürütülecek savaş için


Alexios Komn en os'u Başkomutanlığa atıyor; ancak orta­
da bir ordu yoktur]
Bunun üzerine o da lmparatorun kararını mutlulukla kabul etti ;
ne var ki anası [Anna Dalassena] bunları öğrenince, "Roussel'e
karşı yapılacak seferin gerektirdiği, bir delikanlının akl ı ve gücü
değildir, tersine bilgi birikimi çok olan, büyük deneyime sahip yi­
ğit bir adamdır" diyerek, o makamdan çekilsin diye ona baskı yap­
tı. işte onun anasının kanısı böyleydi. Seriki ise, yalvarıp yakara­
rak anasını razı ettikten sonra, onun dualarıyla donanmış olarak
yola koyuldu, ama lmparatordan ne savaş giderleri için para al­
mıştı ne de savaşta işe yarayacak bir birlik ona verilmişti [bir kup­
kuru "Başkomutan" ünvanıyla ken di başına sefere gidiyordu].
Böylece, Paphlagonia Pontos'unu [Anadolunun Batı Karadeniz
bölgesini] geçtikten sonra, Amasya'ya vardı ve sayıları 1 50'yi geç­
meyen, kurtulahilmiş Al an'ları [Gürcüleri] bulma sonrasında, düş­
manları [Roussel 'in talancı kuwetlerini] , yapılan birçok çatışma-

98
nın her defasında onlara üstün gelerek, !yaptıkları işlerden] alı­
koydu. Artık saldırılarını sınırlayınca da, onların hücuma geçme­
sini beklemedi ; tersine, onların işgalindeki kalelere gelerek pusu­
lar kurdu ve kale yöresinde ta lan yürütmek üzere birlikler gönder­
di. Böylece düşmanlar talana gelenleri kovmak için dışarı çıktık­
larında, onlar [Alexios'un birlikleri] gözetleyip bekleme yerinden
çıktılar, kaleye giden yolları tuttular ve kova layıcıların yeniden içe­
riye girmesini engellediler. Neredeyse onların [Roussel'in kaleden
çıkan adamlarının] hepsini yakalayacaklardı, çünkü daha önceden
kalelere giden yolların tümünü işgal etmiş bulunuyorlardı. Bu hal
sık sık gerçekleştiği için Barbar'ın [Roussel'in] çaresizliğe düşme­
sine neden oldu. Çünkü bu kişi, savaş için yeterli gücü bulundu­
ğundan, sürdürülen savaşı bir çatışma ile sonuca bağlamak isti­
yord u ; oysa Başkomutan [Aiexios], birli kleri olmadığından, düzen
kurmakla onları altetmek çabasındaydı. H er ne zaman öteki, bir­
liklerini toplayarak harekete geçse, bu, hareketsizmiş gibi yapıyor
[bir yerlere siniyor] ve birkaç gün sonra gizlice ortaya çıkıp öteki­
lere yaklaşarak, pusular kuruyor, pek çok tuzak hazırlıyor, orduya
levazım malzemesi getiren kişileri [bu pusular, tuzaklar sayesinde]
yakalıyordu. Barbar bunu öğrendiğinde [levazım getirenlere] yar­
dımcı olsunlar diye ad amlar gönderiyor ama bunlar da pusulara
ve tuzaklara düşüyor, hemen hemen hepsi tutsak alınıyordu, çün­
kü Ordugah Komutanı onların öldürülmesini dinsizce bir iş sayı­
yord u ; öyle ya, ne de olsa hristiyan idiler.

2 1 . [Aiexi os, akma gelen Selçuklu Tutuş'a, bedel öden­


m esi karşılığında Roussel'i tutsak alıp kendisine tesli m
etmesin i ö neriyor]
Bu haller tekrarlandığı için, Barbar [Roussel] çok rahatsız old u ;
çünkü d a h a önce o n a yandaş ol maktan çok korku sebebiyle ken­
disine haraç ödeyerek boyun eğmiş d urumda bulunan kentler,
onun durumu[nun sağlamlığı hakkında] kuşku duymaya başla­
yınca, hepsi, ona hiçbir şey vermez oldular. Bu yüzden parasız
kalarak, cingözce olan ama sonuçta kanıtlandığı üzere akıllıca ol-

99
mayan bir düzen tasarladı. Tutuş [özgün metinde: Toutakh] iran
ülkesinden çok sayıda Türkle, Rumları n arazisini talan etmek için
[o yöreye] henüz inmiş olduğundan, onunla karşılıklı ilişki kur­
mak ve onu Ordugah Kom utanı'na [Rumların ordusuz Başkomu­
tanı Alexios'a] karşı bağlaşık edinmek gerektiğini düşündü. Böy­
lece, önceden elçiler göndererek, arka dan kendisi, Türklerin ordu­
gahına gitti ve Tutuş'la bir araya gelip ondan [böyle bir işbirliği­
ne razı olduğu yolunda] doğrulama açıklamaları aldıktan sonra,
bir kez daha geleceğini vaad ederek kaleye [üs edindiği kalesine]
döndü. Ordugah Komutanı, Roussel'in Tutuş'a gitmiş bulundu­
ğunu öğrenince, kendisi de Tutuş'a elçiler ve değerli armağanlar
gönderd i ; ona, Rum imparatorluğu ile iranlıların Hükümdan [Sel­
çuklu Sultanı] arasında dostluk bulunduğunu anımsattı4D ve on-

40 Bu ifade, ı o7 ı "de Rum i mparatoru Riımanos Diogenes'in Büyük Selçuklu


devletini yıkmak amacıyla bu devletin iran'daki başkenti üzerine sefere çık­
mışken Malazgirt'te yenilgiye uğramasından ; islam dünyasının Diyar-ı Rum
(Roma ülkesi) diye tanıdığı Anadolu'da Kutalmış Oğlu Süleyman Şah'ın Bü­
yük Selçuklu Sultanlığına rakip ve hatta onunla zaman zaman savaşan ye­
ni bir devlet olmak üzere Rum (=Anadolu) Selçuklu Devletini kurmasına,
artık Rumiara Büyük Selçukluların değil bu yeni devletin ve hemen o sıra­
larda Anadolu'da oluşan Danişmend Oğulları Beyliği gibi birtakım küçük
devletlerin komşu olmasına kadar geçen, on yıldan biraz daha kısa, ama
Anadolunun Türkleşmesi sürecinde en belirleyici olmuş dönem boyunca
Rum imparatorluğu-Büyük Selçuklu Sultanlığı ilişkilerinin aydınlanması
bakımından son derecede öneml i bir belgedir.
Bıyennios'un yapıtını çağdaş Yunan diline çeviren Dcspoina Tsouklidou, hem
özgün metni hem de kendi çevirisini içeren kitaba ekiediği bir açıklama no­
tunda (s. 1 73 dn. ı 48), Alexios'un bu sözünü "Besbelli ki bir güzel söz söy­
leme ifadesi ya da Alexios'un diplomatça bir deyişi" olarak nitclemiş. ı liç de
öyle değil. Büyük Selçuklu devletinin gerek ı 07 ı öncesinde gerek 1071 son­
rasında, Anadolu'ya yayılmak niyeti asla olmadı ; ı 07 ı sonrasında Kutalınış
oğlu Süleyman'ın ve Artuk gibi bazı komutanların Anadaluyu fcthetmck gö­
reviyle Büyük Selçuklular tarafından gönderildiği yolunda bazı tarih kitapla­
rında görülen yorumların yanlış olduğunu Osman Turan vurgulamıştır (Anna
Komnena çevirimizde s. 1 8 d n. ı , şimdiki konuya ilişkindir; oraya bkz.)
Sözünü ettiğimiz dönemdeki Rum imparatorluğu-Büyük Selçuklu Sultan­
lığı ilişkisini şöyle tahlil edebiliriz:

100
dan, kendisine onun [Tutuş'un] en yakın adamlarından elçiler
göndermesini istedi, çünkü ona, onun için çok yararlı olacak giz­
li bir mesaj gönderecekti. Beriki [Tutuş) armağanlardan hoşnut
kaldı ve onun kim olduğunu öğrenince hemen en güvendiği ada­
mını ona gönderdi. Bu kişi Amasya'ya vardığında, Ord u gah Ko­
mutanı onu dostça karşıladı ve ona armağanlar vererek ve onun-

O çağda devletler kurumlaşmış değildi; dış politikayı, hükümdann tercih ve


kararlarına göre yürütürlerdi. 1 07 ı 'deki Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan,
kendini (dolayısiyle devletini) Rum imparatorluğuna karşı savaş açmış say­
mıyordu. Gerçekten o, başkentini dahi zaptederek devletini yıkmak üzere se­
fere çıkan Rum ordusuna karşı ister istemez bir savunma çatışmasına girip,
düşmanı, düşmanının kendi içinde uğradığı ihanetierin geniş ölçüde yardı­
mıyla, yenmek dışında hiçbir şey yapmadı; büyük zaferinden sonra tutsak
Rum lmparatoruna yalnız insanca ve uygarca değil dostça tutum gösterdi;
ondan sadece Rum devleti olarak kendisine yıllık haraç ödenmesi ve bir de
adet olduğu üzere tutsaklıktan kurtulmalık parası ödenmesi sözünü aldı, bi­
rinin kızını ötekinin oğluyla evlendirerek hısımlık kurma kararını bile verdi­
ler ve Rum devleti ülkesinden tek karış toprak istemedi, almadı. Daha son­
raki ilişkilerde de, devlet düzeyindeki ilişkiler açısından, hiçbir pürüz çıkma­
dı çünkü istanbul'daki saray darbesiyle Riımanos Diogenes'in hükümdarlık­
lan düşürülmesi sonrasında, bu açıdan tam ve kesin bir temassızlık yaşandı.
Riımanos'un kabullendiği yıllık haracı Rum devletinin ödememesini dahi
Büyük Selçuklu Sultanlığı, Rum devletine savaş açmak sebebi saymış değil­
dir; böyle bir savaş asla açılmamıştır. Ancak, o zamanın tüm hükümdarları­
nın, Emirlerinin, Beylerinin, komutanlarının, çevrede gücü yettiğine saldırıp
ülkesini talan etmek, haracını almak uygulaması yürüttüğü unutulmasın;
batının en "soylu" (!) hükümdar ailelerinden Prusya kral ailesi ve sonra Al­
manya imparatorları ailesi Hohenzollern'lerin soyadı bu açıdan çok anlam­
lıdır: "Yüce Ba ç Alıcılar" ; yani bunlar derbentlerde yolcu kervanlarından zor­
la haraç alagelen zorbabaşı aile idiler. Böyle olunca, Büyük Selçuklulardan,
Sultan ailesine mensup Kutalmış oğullarının, Tutuş'un vesairenin ya da Ar­
tuk gibi komutanların öteye beriye, o arada Anadoluya talan akınına çıkma­
sı pek doğal idi; Riımanos'un Alp Arslan'la yaptığı barış andiaşmasını da
Rum imparatorluğunun yeni yöneticileri tanıyıp gereğini yerine getirmedik­
lerine göre, Büyük Selçuklu devletinin, bir barış andlaşmasına saygı göste­
rerek kendi Bey'lerini vesaireyi Rum ülkesine saldırmaktan yasaklaması için
neden de bulunmuyordu; Artuk'un, Tutuş'un, çeşitli Türk topluluklarının
Bryennios'da anlatılan talan akınlan, birbirini izleyip duruyordu. Ama dev­
letten devlete ilişkilerde, düşmanlık yoktu, barışıklık vardı.

101
la uzun uzadıya konuşarak -çünkü o herkesten daha tatlı dilli idi­
onun öylesine yakınlığını kazandı ki, Barbar [gelen Türk elçi]
onun hakkında son derecede olumlu bir kanıya vardı. Bu hal
olunca, [Alexios] elçiye şöyle dedi : "Dostu m ; Rumların imparato­
ru ile Sultan arasında dostluk vardır; oysa Roussel her ikisinin
düşmanıdır, çünkü Rumların ülkesini talan ettiği gibi Türklere de
saldırıp duruyor4 ı . Şimdi senin Emlr'inin geldiğini görünce, belki
ikisi [Rum imparatorunun, aslında var olmayan, ordusu ; bir de,
Tutuş] birlik olup ona saldımlar diye korktu ve dostmuş gibi bir
surat takınıp, zaman kazanmak amacıyla onu ziyaret etti. O [Tu­
tuş] gittiğinde, eskiden olduğu üzere, yeniden Türklere düşman
olacak. Eğer beni dinlemek [benim verdi ğim akla uymak] isterse,
Roussel oraya vardığında, pek çok para karşılığında onu [tutukla­
yıp] bana teslim etsin. Böylece üç önemli şey kazanacak : pek çok
para ; Rumların imparatorunun dostluğu, ki bu yapılan iş onun
büyük ihsanlarda bulunmasına vesile olacaktır; üçüncüsü de, Sul­
tan, düşmanından kurtulmuş olduğu için hoşnutluk duyacaktır·:

22. [Tutuş öneriyi kabul edip Roussel'i tutsak alıyor ve


Alexios'a tesli m ediyor]
Elçi, Ord ugah Komutanı'nın sözlerinden ikna oldu ve bu tasarı­
mı uygulaması için Emlr'e baskı yapacağına söz verdi. Böylece
onu pek çok armağanla geriye yollarlar ve o da bütün bunları
Tutuş'a aktarır; hem Ordugah Komuta nı 'nın tasarımını hem ·

onun tatlılar tathsı sözlerini ve hem de onun cömertli ğini anla­


tır; ve Barbar [Tutuş] söylenenlerden ikna olur ve Ordugah Ko­
mutanı'nın görüşlerini ve tasarımını tıpatıp benimser. Böylece,
Roussel geldiğinde, onu dostça kabul ediyormuş gibi yapar ve

4 ı Roussel'in daha önce Türklerle savaşları olmuştu; örneğin, yakın zamanda,


gördüğümüz üzere, Artuk'l a ; keza, Kayseri 'de isaakios Komnenos komu ta­
smdaki Rum ordusundan ayrılıp kendi başına bir yerlere egemen olmak se­
rüvenine başladığı dönemde, Malatya dolaylarında Türklerle savaşmış ve
çatışmayı kazanmıştı.

102
onu yemeğe alıkoyar, yemeğin sonunda da onu tutukl atır ve onu
eli kolu bağlı olarak Ordugah Kom utanı'na gönderir, ama kendi­
sine vaad edilen paranın ödenmesi için rehineler alır. Ord ugah
Komutanı, olan bitenlerden hoşnut kalır; ama, parası olmadığın­
dan, ne yapacağım diye çaresizlik içine düşer. Böylece hemen bir
danışma topluluğu düzenler ve kentin [Amasya 'nın] güçlülerini
[eşrafını, zenginl erini], onlarla müzakerede bulunmak için, davet
eder; hepsi toplandıktan sonra şu sözleri söyleyerek onl arla ko­
nu şmaya başlar: "Bugün danışmak için çağırdığım siz kişiler, si­
ze söyleyeceklerimi dinleyin. Barbar'ın [Roussel'in] Armeni­
akon 'da42 bütün kentlere karşı nasıl davrandığını ve sizlerden ne
kadar para devşirdiğini, keza nice kasahada egemenlik kurduğu­
nu ve önemsiz bahanelerle [sakat etmek gibi] katlanılmaz ceza­
lar verip ne kadar çok kişiye kö tülük ettiğini iyi biliyorsunuz.
Şimdi bu beladan kurtulmak i çin elimize fırsat geçtiğine göre, o
fırsatın kaybolmasına göz yummamamız gerek; ne d e, duman­
dan kaçalım derken ocağa [yanan ateşe] düşmeliyiz. Şimdi, Tan ­
rı nın yardımıyla ve benim kendi gayretl erimle, Barbar'ı tutsak
olarak görüyorsun u z ; ama onu tutuklayan [ve bana teslim eden,
Tutuş] bedel ödenmesini istiyor. Paramız olmadığından, i çiniz­
den her birinin kendi gücü ölçüsünde katkıda bulunması gereki­
yor. imparatordan çok uzakta bulunmasaydım ya da Barbar [Tu­
tuş] daha uzun bir bekleme süresine razı olsaydı, oradan [baş­
kent i stanbul'dan] ödeme için gerekli parayı getirrneğe seğirtir­
dim. Ancak, gördüğünüz üzere, bunlardan hiçbiri olanaklı bu­
lunmadığına göre ve Türkler kalabalı ğı, Emir bedel öden mesini
bekleyerek burada oyalandığı için, ülkeye büyük felaketler getir­
mekte olduğuna [burada kaldıkça yöreyi talan edip d urdu ğunal
göre, dediğim gibi, sizlerin hepinizin, eşrafa hitab ediyorum, kat­
kıda bulunmanız gerekiyor; ayrı ca, ne kadar para verirseniz,
onun hepsi imparator tarafından size geri ödenecektir".

42 Rum imparatorluğunun o zamanki yönetim birimlerinden, o yöredeki ilde,


Armeniakon ilinde. Osmanlı ise aynı yöreyi Rumiye-i Suğra [Küçük Rum­
yurdu] Sancağı saymıştır; ll. Murat şehzade iken orada vali idi.

103
2 3 . [Alexios, Tutuş'a vaad ettiği bedeli ödeyebilmek i çi n
Amasya eşrafı n dan para toplamak istiyor; vermiyorlar]
O kişiler [Ai exios'un para istediği zenginler] bunl arı dinleyince,
kalabalık arasında kargaşa çıkarmaya başladılar. Büyük şamata ve
gürültü oldu ve kimi abuk sabuk bağırmaya başladı, kimi ise
"Ondan biz hiçbir kötülük görmedik" diye haykırarak Roussel 'i
kurtarmak istediler ve onu [tutuklu bulunduğu] evden zorla alıp
özgür bırakmaya kalkıştılar. Orada [Ai exios'un yerinde] başka bi­
risi olsaydı karşısında o azgın kalabalığı ve bu kadar büyük bir
kentteki böylesine kargaşayı görerek ürküntüye düşerd i ; ama yi­
ğit genç, Ordugah Komutanı [Aiexios] demek istiyorum, hiç kim­
seden korkmaksızın, elleriyle, şamata kesilsin diye işaret etti. Güç
bela sessizlik olunca, şu sözlerle kalabalığa hitab etti: "Amasyalı
efendil er, sizi aldatanların ve sizin kanınızia kendi çıkarlarını sa­
tın alanların [Roussel 'e yaltaklanıp onun koruyuculuğuyla halkı
sömüren eşraf takı mının], bu kişiler size büyük zarar vermektey­
ken, sizi yanlış yola sürüklernelerine nasıl da kolayca ken dinizi
bırakıveriyorsunuz, şaşıyorum. isyan [asi durumundaki Roussel'in
egemenliği] süregiderken sadece kıyımlar, tutsak etmeler ve kör
etmeler ve beden parçalarını kesmeler gerçekleşmiyar muydu ve
hangi yarar sağlanıyordu? Siz bütün bunların kahrını çektiniz,
oysa şim di sizi [bana karşı] hınçlanmaya, kargaşaya kışkırla nlar
Barbar'a [Roussel'e] yaltaklanarak kendi refah hallerini korudular
ama beri yan dan imparatordan da kendileri Barbar'a teslim ol­
madılar ve kenti de ona teslim etmediler diye ihsanlar aldılar; oy­
sa hiçbir zaman sizin için hiçbir şey yapmadılar. işte bu yüzden
şimdi aynı durumu güçlendirmek istiyorl ar; refah hall eri ol duğu
gibi süregitsin diye zalim'e hoş umutlar bağlamışlardır ve diğer
yandan da imparatordan yine ünvanlar, ihsanlar isteyeceklerdir.
Ve bir kargaşa kendini gösterirse bunl ar, imparatorun öfkesini si­
zin üzerinize yöneltmeye çalışarak kendilerini olan bi tenlerin dı­
şında tutmaya çabalayacaklardır. Ama siz beni dinl erseniz, sizi
kargaşa doğrultusunda kışkırtanlar var ya, bırakın onlar lanetle­
nip defolsunlar, sizlerin de h er biri kendi evin e gitsin, bu dinle-

104
dikleriniz üzerinde düşünsün ; işte o zaman kim sizin iyiliğini is­
tiyormuş anlayacaksınız". Kalabalık bunl arı duyunca, söylenen
sözleri beğenip övdü ve herkes çekilip gitti.

24. [Alexios belki Amasya h lar R oussel'i hapsed i l d i ği yer­


den salıverrneğe kalkışır korkusuyla, onu kör ettirmi ş
olm a numarası uyguluyor]
Böylece, Ordugah Komutanı, belki eşra f takımı halk kalabalığını
yeniden kışkırtır ve Roussel 'i bulunduğu yerden zorla çıkarırlar
diye çekindiğinden, çok zekice ama keza çok insanca bir düzen
tasarladı. Neydi bu ? Cellat çağırılır, ateş yakar, [kör etmekte kul ­
lanılacak] demiri akkor hale gelen e dek kızdım, Roussel'i yere yı­
kar ve ona gözlerini çıkarıyorlarmış da büyük acı çekiyormuş gi­
bi böğürmesini tembih eder. Beriki bu söyl en eni dinler ve ev ses­
lerle, hıçkırıklarla dolar. Ardından, gözkapakları üzerine acılan
tedavi edecek ilaç konur ve onun da üstüne ilaçlı band bağlanır.
Gündoğumunda onu kalabalığın önüne götürürler ve herkes,
onu görerek, artık kör olduğunu sanır. Bu girişim kargaşayı tü­
müyle yatıştırdı. Böylece, Ordugah Komutanı, fırsattan yararla­
narak, Roussel'in [küçük] ordusunu dağı tmayı ve bu kişinin al­
mış bulunduğu kaleleri işgal etmeyi düşündü. Ne var ki, i mpara­
torun güven duydu ğu yakınlan olan, onun [imparatorun] gön­
derdiği kişiler, Roussel 'i yanına alarak Kentlerin Sultanı'na geri
dönsün diye Alexios'u zorladılar. Bunun üzerine o [Alexios) şöy­
le dedi: " Asi'nin buyruğu altında çok kişi olsun da biz yalnız asi­
nin kendisini tutuklayıp ötekileri bırakarak çekip gidelim, bu uta­
nılacak bir hal olur. Kaçınılmaz olarak şu sonuçla karşılaşırız: ge­
ri kalanlardan biri çıkar onun yerini alır ve kentlerde yeniden kar­
gaşaya yol açar. Bu yüzden ben, şöyle düşünüyoru m : .. 43 Ama .

ben, kaleleri işgal etmek için olabildiğince gayret göstereceğim".

43 Burada özgün metinde küçük bir boşluk vardır. Orada belki "Roussel'in bel­
li kaleleri işgal etmiş durumdaki adamlarını da tutsak etmenin ve başkente
götürmenin çaresine bakmalıyız" gibi bir söz bulunuyordu.

105
Bunu dedikten sonra, işe koyuldu. Ve ilk olarak kalelere hiçbir le­
vazım malzemesi sokulmasına izin verilmesin diye yollara nöbet­
çil er yerleştirdi ve [kalelerden, hisar yerleşimlerinden] buğday
devşirmek, diğer gereksinim maddel erini sağlamak için dışarıya
çıkanlara büyük zarar verdird i. Ardından pusular kurdurd u ve [o
hisariarın çevresini] talan etsinler diye takımlar gön derdi. Ve ken­
dileri talan yürütmek için kalelerden çıkan askerler pusulara düş­
tüler ve tutsak edildiler. Çeşitli biçimlerde tekrarlanan bu taktik,
Frankları çaresizliğe düşürdü, çünkü kalelere karşı bazan dört ya
da beş günde bir, bazan ise sadece bir ya da iki günde bir böyle
takımlar gönderiyord u. Bunun üzerine kalelerde bulunanlar güç­
süzleştiler ve kimi teslim oldu ve kalenin kendisini de Ordugah
Komutanı'na teslim etti, kimi ise bulunduğu yeri terketti ve kaç­
tı. Böylece o da kalelerin hepsini işgal etti. işte Amasya'da birkaç
gün kaldıktan ve bütün kentlerde düzeni yeniden kurduktan
sonra, o kentleri güvenli bir barış içinde bıraktı ve herkesin sev­
gisini kazandı; oradan pek çok alkış ve yaşasın bağırmaları
arasında ayrılarak Roussel 'i de yanında aldı götürdü.

25. [Alexios, Roussel'i de götürerek i stanbul'a dönerken,


Tosya'ya uğruyor]
Paphlagonia 'dan geçerek, [Dokeia/Tosya'da44] soylu bir yiğitl i ğe
sahip ve zengin kişi olup Ordugah Komutanı'na akrabalık bağı
bulunan -onun halası oğluydu- Theodoros Dokeianos'un evinin
çok yakınına vardı. Dokeianos, onun geldiğini öğrenince, onu
karşılamaya çıkarak uzağa kadar gelmişti ; onu öptü de öptü. An-

44 Burada Amasya yakınında Romanos Diogenes'in Konstantinos Daukas ko­


mutasındaki orduyla çatıştığı, bazı Rum tarihçilerinin yapıtında yanılgıya
düşülerek (Bryennios bu yanılgıya düşmemiştir; yukarıda s. 59'a bkz.; Di­
ogenes ordusunun Amasya 'dan çıkma sonrasında savaştığı yerin adını ver­
mez) Dokeia diye söz ettiği, Dokeia ile aynı kökenden gelme benzer bir ad
taşıyan hisar değil (bu konuda s. 67-69'daki dipnotumuza bkz.), şimdi sö­
zü edilecek kişinin Dokeianos/Dokeia'lı soyadını taşımasından belli olduğu
üzere, gerçek Dokeia/Tosya kasdediliyor.

106
cak bakışlarını Roussel 'e çevirip de onun gözleri ü zerinde taşıdığı
bağı görünce, i çine yas doldu ve ken dini tutamadı, tersin e Or­
dugah Komutanı'nı, Rumları n devletine pek çok hizmeti ol abile­
cek bu kadar yiğit bir adamı gözlerin d en yoksun etti diye
kınadı45. Bunun üzerine, çekişmeye girmeyip uyum sağlar yapıda
olan ve olan biteni gizlemekte, hemen a çığa vurmamakta pek
yeteneği bulunan beriki, ona yumuşaklıkla ve sakinlikle, şöyle
diyerek yanıt verdi : "Halaoğlu, sana bu adamın niçin gözlerin den
yoksun edildiğini açıklamanın zamanı d eğil . Ama senin evin e
varıp yalnız kalmamız sonrasında, bu nedenleri öğrenereksin ve
çabucak beni kınamalarından beri kılacaksın". Böylece, eve varıp
da atlardan in dikleri ve üstlerindeki tozu silkeleyip attıkları
zaman, yemeğe oturdular, çünkü ev sahibi pek şahane bir sofra
hazırlamıştı . Yemek bitince Ordugah Komutanı, Dokeianos'un
elini tutup, onunla birlikte, hapsedilmiş d urumdaki Roussel 'in
bulunduğu odaya girdi ve ona [Roussel 'e] bandı çıkarmasını
buyurdu. O da hemen sıçradı, bandı kal dırdı ve böylece onun
görür kişi olduğu ortaya çıktı ve Dokeianos'u kucakladı. Bu kişi
de, birdenbire yapılan bu açığa vurmadan dolayı şaşkın , içine
sevin ç doldu ve şanlı Alexios'u ku cakl ayarak onu duda ğın dan46,
ya nağından ve güzel gözlerin den öptü ; akıl ettiği bu iş dedeler-

45 Roussel, Riımanos Diogenes'in hizmetindeydi ve o imparator ile Komne­


nos'ların çok iyi ilişkileri vardı; dolayısiyle Alexios'un hala oğlu Theodiıros
da aslında Riımanos'çu idi. Riımanos, Daukas'ların komplosuyla tahttan
uzaklaştırılıp kör edilince ve tedavi edilmeyen yaraları yüzünden ölünce,
Roussel'in Daukas'lar hizmetinde bulunması kısa sürdü ve onların ordusu
içinde Kayseri'ye gelmişken, gördüğümüz üzere, ayrılıp "dağa çıktı". The­
odiıros bu nedenle ona sempati duyuyor. Alexios'un dahi onu öldürtmeyip,
kör ettirmeyip, birazdan göreceğimiz üzere, başkente getirmesi ve orada
imparatorun onu bağışlamasını, Roussel'in yeniden devlet hizmetine gir­
mesini sağlaması aynı nedene bağlanabilir.
46 O çağda ortodoks dünyasında bir erkeğin dostluk ve özellikle kutlama gös­
terisi olarak başka erkeği dudaktan öpmesi yakışıksız sayılmıyordu; Ruslar­
da bu gelenek çağımızda da yaşıyor.

107
ine layıktır diye ba ğırdı47, onun davranışını övdü ve cinliğine
hayran kaldı.

26. [Alexios, dedesi M ikhael Daukas'ın Kastamonu'daki


mülkü n e uğruyor, Ereğli'ye geçiyor]
Böylece Ordugah Komutanı onun tarafından üç gün konuk edil­
dikten sonra yola çıktı ve Pontos'un denizine [Karadeniz kıyısına]
doğru indi. Kastamonu'ya vardığında, dedesinin [kent dışında,
ailenin tarım arazisi içindeki] evini görmek istedi. Böylece h er­
kesten ken disini bırakmal arını rica etti ve yanında az sayıda yol­
daşla, yoldan ayrıldı. Ve içeriye girip de evin, orada yaşayarılar­
dan yoksun ıssız halini görünce, içi n e hüzün dolarak ve babasını
d edesini anı msayarak gözleri yaşardı. Yoldaşları onu oradan zor­
la uzaklaştırdığında, yola çıktı ve az kalsın Türklerin pususuna
düşüyordu, neyse ki çevresindekiler onu çabucak kaçırarak ö tek­
ilerin yanına getirdiler4s. Böylece boğazı49 geçtikten ve Ereğli
yakınında denize in dikten sonra onu, sa dece soylu yiğitliğine
sahip bir kişi olmakla kalmayıp ayrıca yetenekli olan ve denize
ilişkin konul arda büyük deneyimi bulunan Maurex karşıladıso.
Bu sebepten dolayı Rumların imparatorları da onu, hizmetinden
vazgeçilmez kişi sayariardı ve ona pek çok ihsanlarda bulunurlar­
dı ; öyle ki artık çok büyük servet edinmişti, sürüleri e kölesi ve

47 Kendisinin ana tarafından dedeleri Alexios'un baba tarafından dedeleri ile


aynı olduğu için kendine de pay çıkarıyor.
48 O sırada, Amasya Rum egemenliğinde olduğu halde çok daha batıda, Kas­
tamonu yöresinde talana çıkmış Türk akıncıların dolandığını böylece öğre­
niyoruz.
49 Kastamon u-Ereğli arasında en kısa yol olan Karabük, Devrek yolunu izli­
yor olmalı.
50 Mikhael Ma urex Rum imparatorluğunun Amirallerinden idi ve Alexios'un
imparator olmasından sonra Norman'larla yapıları savaş sırasında Güney
italya'da büyük başarılar kazanmıştır.

108
diğer hizmetkarı vardı51 ; askerlik işlerinde yetenekliydi ve pek
görkemli bir konak edinmişti. Böylece, Alexios, onunla karşılaş­
tıktan sonra, ondan, kendisini a ğırlamasını istedi ve heriki de
bunu kabul etti. Ereğli'ye vardıklarında Tanrı Anası 'nı n elle yapıl­
mamış [insan eseri denemeyecek kadar güzel] tapınağına önce
Ordugah Komutanı girdi ve orada Herkesin Kurtarıcısı 'na [isa 'ya]
ve anasına şükür dualarını sundu ve ardın dan Maurex tara f ından
ağırlan dı.

2 7 . [Türklerin Ereğli yöresine akını. Alexios oradan, im­


paratorun gön d erd iği savaş gemisiyle, başkente dönü­
yor]
Böylece oradan ayrılmak için hazırlanmaktayken, kendisine bil­
dirildi ki Türkler, ortalığı talan etmek için oralara inm işlerdir. Bu
haberi almak onun, söylendiğine göre vaktiyle Alexandros/lsken­
der'in [tlüt çalıcı] Timotheos'un [insandaki yiğitlik duygularını
coşturucu] tlüt çalışını duyar duymaz silaha sarılmasından 52
daha büyük hızla silaha sarılmasına yol açtı . Böylece silahını alıp
atma bindikten sonra, adamlarıyla çıktı ; bu sırada M aurex'in
savaş deneyimine sahip ve yiğit adamları da, Homeros'un söy­
lediği üzere boybos yön ünden küçük ama savaşçı kişi olan Mik­
hael Boutoumites'in komutasında, onu izlemekte idiler. Ne var ki
Türkler, onları silahları pırıldar halde ve düzgün satlarda olarak
uzaktan görünce [yine de çarpışmaya girmekle birlikte] onların
zaptedilmez saldırısına dayanama dılar ve koşa koşa kaçtılar.
Berikiler, onları yörenin sınırı ötesine kadar kovaladıktan, içlerin­
den birkaçı nı öld ürdükten sonra, geriye döndü ler. Ordugah
Komutanı, bir de fazladan kazanılmış bu yengiden dolayı hoş­
n u t, Ereğli sınırlan içinde kalmak isted i ; belki de talana çıkmış
Türklerle karşılaşabileceğini düşündüğünden, dikeceği yengi
anıtlannın sayısını çağaltmak ve böylece pentathlon [beşli yarış­
ma] kazanan atletler gibi onur tacı takın arak başkente dönmek

5 ı Yani bunlarla neredeyse özel bir orducuk oluşturmuştu.

109
istiyordu. Ama imparatorun bir mektup ve kürekçileriyle bir hafif
[hızlı] savaş gemisi göndermesi onun atıl ganlığını zaptürapta al­
dı. Çünkü mektup onun Roussel ile birlikte gemiye binmesini ve
çabu cak Kentlerin Sultanı'n a gel mesini buyuruyordu ; zira,
rivayete göre Türkler geçitlerde pusular kurmuş imişl er. O da
bunun üzerine buyruğa uydu ve Marmara Denizi doğrultusunda
yelken açtı. Ancak birdenbire Trakya 'dan [ !] güçlü bir poyraz es­
ti ve gemi az kalsın kıyıya vurup parçalanacaktı, eğer besbelli
biçimde Ta nrının Anası onu kurtarmasaydı. Çünkü ondan yardım
diler dilemez, deniz hemen sakinleşti ve böylece fırtınadan kur­
tulabildi.

28. [Alexios'un ağabeyi i saakios, Antakya'ya komutan­


vali olarak atanıyar ve oradaki patrik i l e ilgili sorunu çö­
züyor]
Kentlerin Sultanı'na varınca, imparator onu dostlukla kabul etti,
onu sevgiyle kucakladı ve onun kendi sözlerini kullanacak ol ur­
sak, "H oşgelmiş olsun" dedi, "Tanrıdan sonra benim sağ kolum
olan kişi !" Zahmetleri için imparatordan aldığı ilk ödül, önce şu
oldu ki, önce onun teşekkürlerine nail oldu, ardından da [i m­
parator, onu] rütbelerle onurlandırdı. Roussel'e gelince, onu zin­
dana koydul ar, sımsıkı nezaret altında tuttular, ama herkese kar­
şı iyi olan Alexios ona her çeşit özeni gösterdi, kendiliğinden
[kendi kesesinden] onun pek çok gereksinmesini sağladı ve im­
paratorun ona karşı ö fkesini yatıştırdı5J. i şte şanlı Alexios'a iliş­
kin olarak olup bitenler bunlardı.
[Yine isaakios Komnenos ile ilgili olaylara dönelim :] Antiok­
heia/Antakya Doukas'ı [komutan-vali 'si] Protoproedros [Başkan-

52 Bu konuda bkz. Anna Komnena çevirimizde s. 13 sonu ve s. 273.


53 Roussel kısa süre sonra Alexios'un kamutasında olarak asi (yazarımızın ba­
bası ) Nikephoros Bryennios'a karşı gönderilen ordunun içinde yer almıştır.

no
ların Birincisi] i oseph Tarkhaneiotes yakın zamanda [ 1 074] öl­
müştü ve kentte durum öylesine bir karışıklık noktasın a vardı ki
bunun oğl u , Magistros [rütbeli] Katakalon, hayli zorl uktan son­
ra, patlak vermiş isyancı hareketleri bastırm ayı becerdi ; oysa bu
sırada [aynı yörede] Philaretos'un durumu güçlen meye başl a mış­
tı54; imparator Mikhael, isaakios'u An takya komutan-vali 'si
olarak atadı. [Mikhael, kentteki] Başkaldırıların nedeninin Patrik
Aimilianosss olduğunu düşündüğünden, ona [isaakios'a] bu
kişiyi [Aimilianos'u] olabildiğince tez zamanda geriye, istanbul'a
gön dermesini buyurdu. Patrik'e karşı eskiden beri has1mca
eğilimi olan Hesaplayıcı [daha önce sözü edilen, i mparatorun
gözde adamı, yüksek yönetici Nikephori tzes] de, sırf Patrik'i
kentten sürmesi halinde imparatorun onu ödüllendireceği
vaadinde bulundu. Bunun üzerine [isaakios] Komnenos Antak­
ya'ya gel di ve gerek yöneticiler taraf ından gerek Patrik tahtı nı iş­
gal eden kişi [Aimilianos] tarafından büyük onurlandırmalarla
karşılandı. Kente yerleştikten sonra, elbette ki, Pa trik'e gereken
saygıyı gösterdi ve ona dostça davrandı, çünkü halk kitlesi n i n bu
kişiye gösterdiği yandaşlıktan [onu tutmasından] çekin m ekteydi.
Aslında kent [halkı] ikiye bölünmüştü ve kimi Patrik'e b a ğl ı olup
onu destekliyordu, kimi de [Rum başkentiyle bağlantılı ve ona
sadık] eşraf takımını tutuyordu. Komutan-vali, [kentte gizlice

54 Ermeni soyundan yönetici Philaretos Brakhamios, Romanos Diogenes impa­


rator iken yüksek yöneticiliklere getirilmişti. Onun imparatorluktan düşürül­
mesi sonrasında lstanbul'daki yöneticilere karşı başkaldırma tutumu takındı
ve Çukurova ile Malatya arasındaki bütün ülke bölümünde egemenlik kur­
du. Birazdan okuyacağımız gelişmelerle Nikephoros Botaneiates 1 078'de is­
tanbul'da tahta geçtiğinde, Antakya'yı da işgal etti, ancak yeni lmparator
onu kentin Doukas'ı (komutan-vali'si) olarak tanıdı. Philaretos'un Antak­
ya'ya bu türden egemenliği Alexios Komnenos'un 1081 'de Botaneiates'i de­
virip tahta geçmesine hatta daha sonrasına, 1 084'e kadar sürmüştür.
55 istanbul'daki Evrensel Patrik değil, Antakya Patriği. Bu kişi Antakya 'da Er­
meni soyundan ileri gelenlerin öncülüğündeki bir hizbi destekliyordu ve
kentin Philaretos Brakhamios yönetimine bırakılınasını istemekteydi.

lll
süregiden] isyanı farkederek, ne Patrik'in sürgüne gönderilmesini
huyuran imparator mektubunu ortaya çıkardı ne de imparatorun
kendisine vermiş bulunduğu buyruklardan herhangi birini açık­
ladı. Buna karşılık, ne düzen kurdu? Bir hastalık uydurur, iki ko­
luna sargı bezleri bağlar; hastaymış gibi yapar ve hekimleri çağı­
rır. O zaman kendisini Patrik de ziyaret eder ve bu kişi ona [Pat­
rik'e] hastalık hakkında bilgi verir ve bu konuda onunla konuşur.
Böylece, onun hastalığının nedeni, düz anadamarların tıkan­
masıdır diye düşünülür. Ve hekimler kentten ayrılmayı tavsiye
edip, hastalık için [şifa bulmaya] uygun bir yöre, iklimi iyi olan
ve hastaya iyi gelecek olan bir yöre araştırdıklarında, Patrik, ken­
disinin [mülkü olan] böyle bir yeri bulunduğunu bildirdi ve
komutan-vali'ye, hemen gidip orada kalmaya başlamasını öner­
di. Beriki de gerçekten, yanında Patrik olduğu halde, kentten ay­
rıldı ve Patrik ona yoldaşlık ettikten [isaakios'u o mülke kadar
götürdükten] sonra geriye döndü. Peki bunun devamında ne ol­
du ? iki gün sonra, Patrik, onu ziyaret etmeye geldi. O da, Pat­
rik'i görünce ve onun, kendi sağlığıyla ilgili sorularını duyunca,
onun [Patrik'in] dual arı sayesinde daha iyi olduğunu ve yörenin
iyi havasından yarari anmış bulunduğunu söyl edi. Beriki de bu
haberlerden hoşn u t kaldı. Sohbeti daha sürdürmekteyken, birisi
oraya gelip, yörenin çok yakı nında bir tavşan görmüş olduğunu
haber verdi. O zaman hekimler onu [isaakios'u, artık yeterince
iyileştin diyerek] dışarıya çıkmaya teşvik ettiler, ama o istemiyor­
muş gibi yaptı. Patrik, tezgah ianan oyun u hiç bilmeyerek, ona,
ata binmesi ve tavşan avına çıkması için ricada bulundu ve o da
Patrik'in isteğine uyuyormuş gibi yaptı. Böylece [sözde] is­
temediği halde atma bin dikten sonra Antakya'ya giden yolda
ilerlemeye başladı ve kente girip sur kapılarını kapattıktan sonra
[geride kent dışın daki mülkünde kalan] Patrik'e, ken disinin Kent­
lerin Sultanı'na dönmesini huyuran imparator mektubunu gön­
derdi ve olabildiğince tez zamanda deniz kıyısına [gemiye bin­
rnek i çin] inmesini buyurdu. Beriki öfkelendi ve dağa çıkacağı
tehdidini savurdu. Ama bunu yapacak gücü yoktu ; ister istemez

112
Laodikeia'ya [Lazkiye'ye] vardı ve Antakya 'dan oraya eşyasının
gelmesini bekleyerek birkaç gün ora da kaldıktan sonra Byzan­
tion'a56 doğru yelkenliyle yola çıktı.

29. [lsaakios Antakya surları önünde Türklerle savaşıyor,


yine yeniJip tutsak oluyor, kurtulmak parası ödenerek
kurtarı l ıyor]
Komutan-vali lsaakios, Patrik korkusunu başından def etme son­
rasında, yönetimle uğraştı ve kentlerd e patlak veren isyankar
eğilimleri çözüp yok etmeye çabaladı. Ancak hristiyanların
kadimden kalma düşmanının [hep hristiyanların başına dertler
çıkaran Şeytanın] usl u durması ol anaklı değildi. Bu yüzd en, hem
de önemsiz bir n edenle, [Şeytan] asileri yeniden kışkırttı. Bunlar­
dan, yakın zamanda zenginleşmeye başlayan bazıl arı, hasetlerin­
den ya nıp tutuştular ve halk güruhunu eşraf ile komutan-vali'ye
karşı silahlandırdılar. Beriki [komutan-vali isaakios] ise yukarı
hisara kapandı ve girişlere nöbetçi koydu, bunl ara karşı saldırdı
ve bazılarını öldürdü ; geri kalanl arıysa dönüp, eşrafın evlerini
yakıp yıkarak ve onların malvarlığını talan ederek, yukarı hisara
doğru saldırdılar. Bunun üzerine vali-komu tan, çok yakın tehlike
karşısında bulunur durumda, çevredeki kentlere adam gönderip
on lardan asker istedi ve kısa sürede yeterli gücü bir araya getire­
rek, bir cinlikle asiler üzerine döndü. Orduyu birçok bölüme ayır­
dı ve bunlara, dar geçitiere gitmelerini ve kime rastlariarsa tutuk­
lamalarını buyurdu ; öyle ki, [asi toplul ukları] birleşemiyecekler ve
birbirine yardım edemiyeceklerdi. Bundan sonra Antakya 'lı asi­
l erin büyük bir kıyımdan geçirilmesi gerçekleşti ve böylece baş­
ka ld ırı büyük güçl ükle bastırılmış old u . Hemen ardından
[isaakios] Antakyalılarla barışmaya can attı. Ardından, birkaç
günün geçmesi sonrasında, önemli Türk birliklerinin57 Suriye [ve

56 Bkz. yukarıda s. 62 dn. 35.


57 Bunlar, ileride Anadolu'ya yerleşecek olan, Kutalmış oğlu Süleyman Şah,
kardeşi Mansur ve komu taları al tındaki izleyicileri idi.

113
Antakya] ü zeri n e yürümekte o l d u ğu haber veri l d i . Beriki
[isaakios] birliklerini aldı ve yanında kızkardeşinin [kızkardeş­
lerinden birinin, Theod ora Komn ena'nın] kocası, i mparator
Diogenes'in oğlu Konstantinos da olduğu halde, çıkış yaptı.
Türklerle karşılaştıktan ve onlarla çarpıştıktan sonra, yenildiler.
Ve yiğitçe savaştıktan ve birçok yerinden yaralandıktan sonra,
kendisi tutsak düştü, Diogenes ise öldürüldü. Antakya lılar hemen
20 000 altın para gönderip [kurtulmalık bedeli ödeyerek] onu
satın al dılar, bir yandan da onun savaşta aldı ğı yaraların tedavi
edil mesine özen gösterdiler. O da daha sonra bu kişileri hoş
tutarak yönetti ve yapabildiğince onlara karşı minnet borcunu
ödemeye özen gösterdi. işte Antakya 'da olan bitenler bakımın­
dan hal böyl eyd i. Öykümüzün d evamında, Batı [Rumeli]
konusunda olan bi tenleri söyleyeceğiz.

114
ÜÇÜNCÜ KlTAP

ı . [Rum lmparatorluğunun ı 07ı sonrasında Trakya'da


karşıl aştığı sorunlar]
Daha önce, imparator Diogenes'in düşürülmesin den sonra Ana­
dol u 'da neler olup bittiğinden ve bunca kargaşa ve tutuşup ye­
niden sö n en ayakl anmalar ve baş kaldırma l arda n, keza bütün
ayaklanmaların en büyüğünden , yani Roussel 'inkinden, söz et­
miştik. Bu ayaklanma, büyük kapsam edindikten ve Rumların
devletine büyük felaketler getirdikten sonra, o sırada çok genç
olan ve Anadolu'da Ordugah Kom u tanlığına atanmış bulunan
Alexios Komnenos tarafından bastırılmıştı. Ancak, şimdi Anado­
lu olaylarından Batı 'ya [Rumeli'ne] dönm emiz ve orada olup bi­
tenler hakkın da biraz birşeyler anlatmamız gerekiyor ki, sırasıyla
ve düzen içinde yin e Alexios Komnen os'un yaptığı işlerin anlatı­
rnma tekrar gelelim. Saygıdeğer Kaisar'ın oğullarından küçük
olanı, sözünü etmeğe değer i nsan, Konstantinos, birdenbire öl­
müştü. Daha büyük olan, Andronikos [yazarımızın eşi Anna
Komnena'nın anası imparatoriçe Eirene'nin babası], Roussel 'e
karşı yürütülen savaş sırasında ruh u ndaki yiğitliği kanıtladıktan
ve ken di canını babasının selamete çı kması için tehlikeye attık­
tan, en a ğır biçimde yaratandıktan -öyle ki, n eredeyse bedenin­
deki bütün kanını yitirmişti- sonra, Byzanti on'a yeniden geldi.
Orada, dönüşü sonrasında, özel bakım gördü ve yaralarının acı­
s ı ndan kurtuldu ise de, iç organlarına arız olan bir hastalığa ve
bedene su birikmesi derdine (hydropikia] yakalandı ve hekimler
ondan umudu kestiler, çünkü onl arın sanatı h astaya yardımcı ol­
maktan aciz bulunuyordu. B u h aller olup bittikten ve Kaisar

115
dünya yaşamını k eşi ş yaşamıyla d eğiştirdikten sonra, ı imparator
Mikhael, kendini, sayısız sorunun işkencesini çeker bul d u : iskit­
ler [Peçenekl er] Trakya ve Makedonya'yı boydan boya geçiyorlar­
dı ; Slav ulusu [Bulgarlar] Rumiara bağımlılığın boyund uruğunu
savurup atarak, Bul garistan'ı talan ediyor, yakıp yıkıyordu ; Ü sküp
ve Niş'i zaptetmişlerdi, hatta Sirmion'un2 kendisini bile; Sava lr­
mağına yakın yöreler ve Vidin'e ka dar Tuna boyu kentleri acılar
çekti, bir yandan da üstelik Hırvatlar ve Diokleia/Zeta halkı baş
kaldırmıştı ve bütün illyria ülkesine eza etmekteydiler.

2. [Çocuk yaştaki imparator Mikhael Doukas, yazarın


babası ve adaşı Edirneli Nikephoros Bryennios'u Kaisar
rütbesiyle imparator yardımcılığına getirmek istiyor, fa ­
kat ürkütülerek vazgeçiyor]
Bütün bu olup bitenler sebebine imparator Mikhael büyük bir
korkuya kapıldı ve kendisin e yardımcı olacak birini kullanmayı ve
ona büyüklük sırasında ikinci gelen ünvanı, yani Kaisar ünvanını
vermeyi düşündü. Ama kendisinin hemen hemen bütün hısımla­
rı ortadan yok olmuş bulunduğundan yüksek makam sahipleri­
ne, ordudaki en yetenekli kişilere döndü ve kendi başına, bir de

Yapıtı çağdaş Yunancaya çeviren Despoina Tsouklidou burada verdiği açık­


lama notunda, ioannes Daukas'ın keşiş olunca Antonios adını aldığını söy­
ledikten sonra, çok büyük bir çam deviriyor, "ve 1 077'de öldü" diyor. Oysa
kendisinin çevirdiği bu kitapta, Botaneiates'i ( 1 078'de tahta geçmesinden
sonra) devirdiği imparator Mikhael'in genç ve dilher eşi Maria ile evlenıne­
ye yönlendirenin o kişi olduğu belirlilmektedir (bkz. ileride s. 1 43). Hazret
keşiş alına numarasını daha o dönemde bırakmış ve Meriç ırmağı batı öte­
sinde Moroboundos denen yerdeki çiftliğinde yaşamaya başlamıştı (Anna
Komnena, Türkçe çeviride s. 76). Anna Komnena'nın yapıtında uzun uza­
dıya anlatıldığı üzere, Kaisar ioannes Doukas, tarunu Eirene'nin kocası Ale­
xios Komnenos'un 1081 'de giriştiği baş kaldırmaya destek olmuş ve onun
Botaniates'i devirmesinde pek etkin rol oynamıştır.
Diocletianus döneminde Romalıların Pannonia ilinin merkezi olan Sirmium ;
Sava ırmağının sol kıyısında, şimdi Sremska Mitrovica.

116
güvendiği kişilerle, deneyimde, zeka da ve erdemde diğerlerinin
hepsini geçen kimdir diye araştırma yaptı. Gerek kendi yakınları
gerek Hesaplayıcı 'nın [en yüksek yönetici yaptığı Nikephorit­
zes'in] kendisi, daha önce sözünü etmiş bulunduğumuz [Malaz­
girt Savaşı sırasında artçı birlik komutanı] dindar adam, sadık
dost, geleceği görmekte ve önlemlerini almakta en yetenekli,
düşman karşısında en başarılı komutan, Nikephoros Bryennios'uJ
böyle kişi saydıkl arından, onu hemen Odrys'ler Ü lkesinden [Edir­
ne dolaylarından] , bir i mparator mektubu ile, çağırdı. Ancak bu
kişi Kentlerin Sultanı'na gelmeden önce, imparator, tasarımını
kendisinin ana yanından kan hısımı olan, Synkletos [Ayan Mec­
lisi] üyelerinden birine açtı. Bu, Donanma Komutanı ol an, [im­
parator] Mikhael'in yeğeni, Keroulariou lakaplı Konstan tinos idi;
eskiden Patrik tahtına çıkmıştı. O kişi, bunu dinleyince pek hoş­
nutsuzlandı, çünkü hayli zamandır kendisi hükümdarlığı düşle­
mekte idi. Böylece, kendisine kanısı nedir diye sorul duğunda, bu
kişiyi [komutan Bryennios'u] tanıdığını ve ona saygısı olduğunu,
ancak onunla ilgili tasarımın ve kararın uygulan masını tavsiye
etmediğini söyledi ; dedi ki, "Ya bu yiğit, etkin ve cesur adamın
h a tırı için imparatorluk erkini gönüllü olarak, başkasına satarca­
sına [ona] devretmelisi n ; ya da senin başına istemediğin halde
böyle bir hal gelmesini [hükümdar erkine o kişinin ileride tek ba­
şına sahip çıkmasını] arzu etmiyorsan, onu ortak imparator edin­
mekten kaçınmalısın". Bu sözleriyle, sadece ürkek olmakla kal ­
mayıp, söyl endiğine göre, kendi gölgesinden bile korkan impa­
ratorda büyük bir korku uyandırdı.

3 . [Komutan Nikephoros Bryenn i os Draç komutan-vali­


si görevine atanıyor]
Böylece, Bryennios geldiğinde, imparator Mikhael, düşüncesini
değiştirmiş olarak, yöreyi işgal etmiş bulunan Slavlar ulusunu

3 Yazanmızın adaşı ve babası. Bkz. s. 1 27 dn. 9.

117
onun vasıtasıyla zaptürapta almak üzere, onu bütün Bulgaris­
tan'ın komutan-vali 'si yapmak istedi. Gerçekten de Bryennios
Bulgaristan 'a gitti ve kısa süre içinde Slavlar ul usunun bumunu
o derecede sürttü ki, onlar yeniden Rum egemenliğinin boyun­
duruğuna girmeye ve bu kişinin Bul garistan işlerinde yönetici ol­
masını kabule razı oldular. Ancak, Hırvatlar ve Diokleia/Zeta 'lı lar
illyria yöresini tal an etmekte olduğundan ve italya ile Sicilya'yı
zapteden Franklar [doğrusu : Norma nlar] ulusu Rumiara karşı çi­
leler çektirmeyi kurmakta olduğundan, [imparator] Mikhael onu
Bulgaristan 'dan illyria ilinin başkenti [Arnavutluk'taki] Draç'a
göndermeyi düşündü. Böylece ona hemen mektuplar yazıp, ona,
emretmekten çok ricada bulunarak illyria 'ya geçmesini istedi.
Böylece o da [oraya] gitti ve bütün yerliler onu hoşnutlukla kar­
şıladılar, çünkü gerçekten son derecede meziyetli adamdı ve pek
cömertti. Orada savaşa hazırlanmak için kısa bir süre kaldık tan
sonra Diokleia/Zeta 'lılar ve Hırvatlar üzerine sefere çıktı. Ancak
bunlar berkitilmiş mevzilere asker yığınağı yapmış bulunduğun­
dan, sefere, geçilmesi güç boğazları temizlerneye başlayacağı
yandan girişti. Böylece, askerini silahlandırdıktan sonra, boğaz­
lardan geçmeye başladı. Ancak askerleri bu zor geçitlerden yarar­
lanarak geriye dönebilecekleri konusunda korkuda olduğundan,
yerlilere, pek çok baltayla donanmış olarak askerleri izlemelerini
ve [gereken yerlerde askerin önüne geçerek, yoğun maki vb. ör­
tüsü içinden] o geçilmez boğazları temizlemelerini, yolları açma­
larını buyurdu. Bu yapıldıktan sonra askerler düşmana karşı is­
tekle yürüdüler. O da, düşman ordusunun bulunduğu yere böy­
lece vardıktan sonra, düşmana saldırdı ve yaman bir çatışmadan
sonra onları tam bir yenilgiye uğrattı. Böylece, kentlerin tümünü
eskiden olduğu gibi Rumiara bağımlı hale getirdikten sonra, ve
rehineler aldıktan ve her yörede yeterince nöbetçi birlikleri bırak­
tıktan sonra, Draç'a geri döndü. Ancak, italya'dan gönderilen sa­
vaş gemileri limana [Draç ]imanına] tüccar malı getiren ul aştırma
gemilerine saldırdıkları için, bu hale kendisinin karşı saldırıları ile
engel olmayı amaç edindi ve gerçekten de onlara karşı üç dizi
kürekli savaş gemileri donatarak [düşman gemilerinin saldırıları-

118
nı] zaptürapta aldı. Ayrıca korsan gemilerinden birçoğunu batır­
dı ve bazılarını tutsak etti ; öyle ki, i talya'da bulunan b ü tün filo
[düşman Normarı 'ların donanmasıl korku tuldu ve sindiril di.

4. [Draç valisinin kardeşi komutan loannes Bryennios,


kom u tan Basilakes i l e birlik olarak, lmparator M ikhael'i
d evirme tasarımları gel i ştiriyor]
işte bunl ar, onun yaptığı, onur kazandırıcı ve ödüllendirilmeye
değer işler idi. Ne var ki, kıskanç kişi, böyle mükemmel bir adam
tarafından böylesine becerilerin gerçekleştirilmesine dayanarnaz­
dı ve Hazret-i Davud'un "insanın yanında barıştan söz ederler,
oysa yüreklerinde kötülük vardır" diye andığı4 iftiracıların dilleri­
ni kızıştırdı [tahrik etti] . Böylece, [bu iftiracılar] imparatorun ak­
lı havada olmasını istismar ederek, bu kişiyi [Bryennios'u] başkal­
dırı hazırlıyor diye gizlice suçladılar. Seriki [imparator] bunların
sözleriyle kışkırtılarak, kendisinin çok güvendiği birini -bu kişi
Eusthatios Kappadokes idi- suçlamaların gerçek olup olmadığını
gizlice araştırmak göreviyle illyria 'ya gönderdi. Bunun üzerine o
kişi yola çıktı, Bryennios ise onu büyük sevinçle karşıladı ve onu
öylesine kendisine yakın etti ki o da görevinin konusunu ve im­
paratorun kendisini gön deriş n edenlerini buna açıkladı. Bryenni­
os bunları dinleyince içinde acı duydu ve ürküntüye düştü, ama
gücenikliği yüzünden yanlış yola gitmedi ve tersine sabretme tu­
tumunu sürdürdü ve ne yapıl ması gerektiğini düşündü. Tam bu
sıra da kardeşi [Magistros rütbeli ioannes Bryennios] yakın za­
manda iskitlere [Peçeneklere] karşı yen giler kazanmış ol arak, is­
tanbul'a geldi. Bu hal [kazandığı yengiler] nedeniyle imparator
tarafından başanlarının ödüllendirilmesini, [en yüksek sivil yö­
netici] 1-lesaplayıcı'yı sıkboğaz ederek, istedi ; ancak daha yuka-

4 Yollama yapılan, Kutsal Kitap'ta (Türkçe yeni çeviri, Kitabı Mukaddes Şirketi
yayını, Olıan Matbaacılık, lstanbul 200 1 ) yer alan, Tevrat'ın Mezmurlar (Zebur)
bölümündeki 62. Mezmur olan, Davut'un şu mezmurudur sanırım: " ...yalan­
dan zevk alırlar; ağızlanyla hayırdua ederken içlerinden lanet okurlar".

119
rıya [imparatorun kendisine] başvurmalısın denerek, eli boş, baş­
tan savıldığını görünce çok sabırsıziandı ve sıkı ldı. O sırada Paph­
lagonia'dan Phloros oğlu [Malazgirt savaşına katılan komutan­
lardan] Hasilakes gel d i ; o da imparatordan birtakım ihsanlar ala­
cağını sanıyordu, çünkü gerçekten savaş işlerinde değerli bir
adamdı. Ama o da amaçlarında başarısız kaldı ve bu yüzden düş
kırıklığına u ğrayıp sıkıldı. Bu kişilerin ikisi bir araya geldiğinde,
kendi aralarında konuşmaya başladılar ve imparatorun eli sıkılı­
ğını ve Hesaplayıcı 'nın katılığını eleştirdiler. Ve aralarında öyle
çok ortak yan buldular ki, karşılıklı and vererek birbirine bağlan­
dılar; gerek kendilerinin çıkarı için gerek Rumların d evletinin çı­
karı için birlikte hareket edeceklerdi ve elbette ki tasarımlarını
gizli tutacaklardı. Yani, bu kadar para düşkünü [nekes] ve fasa
fiso olan yönetimi devirip Rumların hükümdarlığına pek çok üs­
tünl üklerle bezen miş bir adam geçireceklerdi ve böylece Rumla­
rın devleti bir hadım kişinin [Hesaplayı cı 'nın, Nikephoritzes'in]
oyuncağı olmayacaktı. Böylece illyria'dan Bryennios'u olabildi­
ğince tez zamanda getirmeye ve onu komplocular birliğinin ba­
şı yapmaya karar verdiler.

5. [Ru m sarayında loannes Bryennios'a karşı suikast


tezgahlanıyor ; o d a ağabeyi Draç valisin i , i mparatoru
devirmek üzere, baş kaldırmaya kıştırtıyor]
işte bu kararlar alımnca ioannes Bryennios evine [Edirne'ye]
döndü, Hasilakes ise Byza ntion'da kaldı. Az süre sonra, sarayın
koruyucu birliği olma işlevinin kendilerine verildiği balta taşıyan
Barbarlardan [Varan gos'lardan] biri, Odrys'ler Yurdundaki, eski­
den Orestiada ve şimdi Adrianoupolis [Edirne] denen kenti ziya­
ret etti. Bu kişi orada bir handa kalıyordu ve çok şarap için ce,
kendisinin buraya gön derilişinin gizli nedenini açıkladı, yani H e­
saplayıcı'nın onu buraya sinsice Bryennios'a yaklaşsın ve onu öl­
dürsün diye göndermiş bulunduğunu açığa vurdu. Bunlar Bryen­
nios'a bildirilir bildirilmez, Barbar hemen tutuklandı, sorgulama­
ya götürüldü ve ya isteyerek ya da istemeyerek, gerçeğin böyle

120
olduğunu itiraf etti. Bunun üzerine ioannes Bryennios, onun
burnu kesilsin diye buyruk verdikten sonra, hemen ağabeyine
mektup gönd erdi ve onu [kendini imparator ilan ederek] başkal­
dırmaya kışkırttı. M ektup Draç'a ul aştığında, bu kişi n e yapaca­
ğını bilemiyerek büyük bir çaresizlik içinde kal dı. Çünkü başkal­
dırıya girişrnek ona korkunç birşey olarak görünüyordu ve bu bü­
yük felaketierin nedeni olur diye düşünüyordu ; diğer yandan da,
bütün bunları bilmez gibi davranarak kendini çok yakındaki teh ­
like ile başbaşa bırakmak hiç de namusl u ca, basiretiice ve yiğit­
çe olmaz hükmüne varıyordu . Böylece, kardeşinin sürekli olarak
mektuplarla onu kışkırtmasına rağmen çok zaman bu düşün ce­
lerle boğuşur durumda kaldı.

6 . [Bu arada, Bizans entrikaları ü stadı l oannes Doukas,


oğlu Andronikos'un kızı Eirene'yi genç komutan Alexi­
os Komnenos i l e evlendirrneğe çabalıyor]
i şte bu kişiyle ilgili olarak olup bitenler bunlardı. [Keşiş olmak
numarasını sürdüren] Kaisar ise, oğlunun [Andronikos Doukas'ın,
Roussel ile çatışma sırasında aldığı yaralardan dolayı] öleceğini
ve onun çocuklarının çok küçük yaşta olduklarını görerek, doğal
olduğu üzere bu eve bir koruyucu almak için can attı . Bu işte
onu hem oğl u [Andronikos] hem de bütün kadınların en iyisi,
içindeki iyilik gibi dış güzel liği de ışıldayan ve kendisinde aynı
zama nda soyunun asaleti, parlak erdemleri ve huylarındaki iffet­
lilik pırıl pırıl belli olan eşi [Andronikos'un eşi, Bulgar Prensesi
Maria] teşvik ettiler. Bu hanımın baba tarafından soyu, Bu lgar­
ların Krallığından, [orada hükümdar olan] Samouel'den geliyor­
d u ; kendisi onun oğlu Troiannos'un kızı idi ; ana tara fından ise
Kontostephanos'lardan ve Aballantes'lerden ve Ph ükas'lardan,
eskiden beri ünlüler ünl üsü ve pek zengin ailel erden idi. işte,
akıllılıkta bütün diğerlerini geçen bu hanım, çocukları için eve
[aileye] bir koruyucu alınsın diye kocasını teşvik etmekten hiç ge­
ri durmadı ve doğrusu pek çok yerinde ve yararlı bir öneride bu­
lundu, yan i Alexios Komnenos'u kendilerinin ilk doğmuş [en bü-

121
yük] kızı ile birleştirmeyi [nişanlayıp evl endirmeyil önerdi. Ger­
çekten, üç kızı olmuştu ; bunlardan en küçüğünü, Theodora 'yı,
daha bebek iken Tanrı'ya teslim etmişti, onu sanki kusursuz ve
acılardan uzak [münezzeh] bir damada vermişti ; öteki ikisini,
özellikle daha ön ceden sözünü ettiğimiz, pek latif ve hem bede­
ninin güzelliğiyle hem de huyunun iyiliğiyle ışıldayan Eirene'yi
ise, özenle yetiştirdi. Böylece, Eirene'nin anası bu kanısını açığa
vurun ca, Kaisar onun görüşünü uygun buldu ve Esvapçıbaşı, ya­
ni şanlı Andronikos demek istiyorum, o kadar sevindi ki neredey­
se hastalığını unuttu. Ve zaman gelip de Alexios Komnenos on­
ları ziyaret ettiğinde, onu kenara çekti ve ona, sözlüsü, -soylu,
çok zengin ve muazzam arazilerin sahibi olan- ünlü Argyros'un
[küçük] kızı yakın zamanda ölmüş bulunduğuna göre, kendine
eş almak isteyip istemediğini sordu. Böylece, onun evlenmeye ra­
zı olduğunu görünce, ona hemen, evlilik yolundan hısımlık kur­
malarını önerdi. Aklı başında olmakta bütün gençlerden üstün
olan beriki, yapı lan öneriye sevindi, ancak konuyu anasının [An­
na Dalassena 'nın] da razı olmasına bağladı. Bunun üzerine he­
men , Kaisar'ın bütü n ev halkı büyük azaplar içine düştü ve ka­
dınlar içinde en iyisi olan [An dronikos'un eşi Maria] evin bütün
hizmetkar takımını ve erkeklerini heyecanla ndırdı [ayılıp bayıldı] .
Çünkü ne [genç yaşına rağmen Daukas ailesi içinde doğal olarak
sözü en çok geçecek kişi olan] imparator, Komnenos'u evlilik yo­
lundan kendi ail esiyle bağlantılandırmayı arzu ediyordu, ne de
bunu, Alexios'un -eskiden beri Kaisar'ın kendisine ve onun aile­
sine karşı düşmanlık besleyen- ann esi istiyordus. Dahası, impa-

5 Anna Dalassena 'nın Daukas'lara düşmanlığının başta gelen üç nedeni şun­


lardı: Birinci olarak, lsaakios Komnenos tahttan çekilmek istediğinde, karde­
şinin (An ııa'nın kocası i6annes'in) onun yerini almakla, eşinin ısrarına rağ­
men, isteksizliği üzerine K6nstantinos Daukas imparator olmuştu ve Anna
Dalassena'nın Daukas'lara öfkesi böylece başlamıştı. ikinci olarak, Koınne­
nos'larla büyük yakınlığı olan ve Komnenos kardeşlerin en büyüğünü Baş­
komutan atayan (bu Başkomutanın 1 071 seferine imparatorla birlikte çık­
mışken seferin başında iznik yakınında ölüverdiğini görmüştük), üstelik
Komnenos'ların kızkardeşlerinden birini kendi oğluyla evlendirmiş R6manos

122
ratorun erkek kardeşi, Mor Odada Doğmuş Konstantinos, yiğit
Alexios'u çok seviyor ol masına rağmen, yeğeniyle [amca tarunu
denecekti] Alexios'un evlenmesine izin vermiyordu çünkü kendi­
sinin Zoe adlı bir abiası vardı ve bu kızı ona vermek istiyordu6.
Engeller böylesine büyük olduğu halde, hanımların en akıllısı,
umudunu yitirmedi ama delikanlıl arın en iyisini genç kızların en
iyisiyle nişanlamayı becerin eeye kadar n e uyuyabildi ne gözünü
yumabildi, hep bir çıkış yolu düşündü durdu. Kızın babası [And­
ronikos Doukas] söz kesilmesinden sonra kısa süre yaşadı ve sev­
gili kızını en iyi umutlar içinde bırakarak öldü. Ama öyle görü­
nüyordu ki yine kötülük isteyenler üstün gelmişlerdi ve nikah ol­
muyordu, çünkü bu işe başından beri karşı olanlar imparatorun
saflığını kötüye kullanıyorlardı -onun aklı bir karış havada olmak
huyundan böyle söz ediyorum-. Ne var ki yine Tanrının Takdiri
üstün geldi ve haset edenlerin tasarım ları, duman bulutu gibi çe­
kilip dağıldı ve o canım nişanlılar kısa süre sonra en güzel yeni
evliler oldular. Bu nasıl gerçekleşti, olayları sırasıyla yeniden ele
alma sonrasında onu da diyeceğim.

7. [ioannes Bryennios, ağabeyi Draç valisin i, im paratoru


d evirme girişiminde bulunmaya zorlamak için uğraşı­
yor]
Az önce sözünü ettiğimiz ioannes Bryennios, ağabeyinin hala
duraksamakta ve oyalanmakta olduğunu ve üstelik kendisi nin
kışkırtmalarına rağmen başkaldırıdan kaçınmaya çabalamakta ol­
duğunu görünce ona bu işi hatta kendi iradesine rağmen üstlen-

Diogcncs, Kaisar loannes Doukas'ın başını çektiği bir komplo ile imparator­
l uktan düşürülmüş, yerine Vll . Mikhael Doukas geçirilmiş, üstüne üstlük Riı­
manos Diogenes Doukas'larca kör edilerek. vahşice öldürülmüştü. Üçüncü
olarak, Vll . Mikhael Doukas, Anna Dalassena'nın (Riımanos ölmeden önce,
ama tahttan düşürülmüş iken) onunla mektuplaştığı suçlamasıyla hem bu
hanımı hem de oğulları Komnenos'ları Adalara sürgüne göndermişti.
6 Bu Ziıe sonradan Alexios'un küçük kardeşi Adrianos ile evlenmiştir.

123
dirrnek gerektiğini düşündü. Böylece, kentin bütün önde gelen­
lerini kendisinin tasarımı için işbirliği yapmaya ikna etti ve bütün
Edirne onun yanında yer al d ı ; ağabeyine mesajlar gönderip onu
çağırdılar. Ancak onun [ioannes Bryennios'un] işlerine, hala genç
ama herkesten daha aklı başında ve zeki olan Tarkhaneio tes7,
karşı idi ; bu kişi imparatorla [devleti n o sırada imparatordan
sonra en yüksek yöneticisi] Hesaplayıcı 'yı olanlardan bilgilendir­
di ve onların, şimdiden ateşi tutuşmuş olan isyanı bastırabilsin
diye, kendisine yardımcı olacak ordu birlikleri göndermelerini is­
tedi. Onlar ise, ya ellerinde yeterince asker birliği bulunmadığın­
dan dolayı ya da olayı ciddiye almadıklarından, ona hiç mi hiç
yardım göndermediler. Böylece bu kişi birkaç gün boyunca
[Bryennios'çulara karşı] direnişte kaldı, oysa bu sırada bütün di­
ğerlerinin ken di aralarında anlaşmaya vardığını ve ken disinin çok
yakın bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığını gördü; [Bryennios'çu­
lara] muhalefetini bir bakıma sınıriadı ve Bryennios kardeşlerin
anası, Kouropalatissa ünvanlı Anna, oğullarına, evlilik yolundan
onunla hısımlık kurmaları için haber gönderince, bu kişi rıza
gösterdi ve kendisinin kızkardeşi, ışıldayan güzelliğe sahip ve er­
demlerle bezenmişlikte bütün yaşıtlarını geçen Elene, Nikepho­
ros'un erkek kardeşinin [ioannes'in] oğluyla nişanlandı. Böylece
o dahi bunların yanına geçmiş ol du.

8 . [imparator M ikhael, Nikephoros Bryenni os'u tutukla­


yıp başkent� göndersin ve onun görevini kendisi üstlen­
sin buyruğuyl a komutan Basılakes'i Draç'a gönderiyor]
i mparator Mikhael, sanırım ki [ioann es] Bryennios ile Hasilakes
arasındaki anlaşmaları ve birbirine and vererek bağlanmaları bil­
mediğinden, Basilakes'i illyria 'ya [ilin başkenti Draç'a, Nikepho-

7 Edirne'nin Katepano (=Herkesin üstünde) denen baş yöneticiliğinde bulu­


nan, hem Magistros (Latince Magistra'dan bozma ünvan) hem de Kataka­
lan rütbeli kişi (Katakalon ünvanının anlamı ve bu kişi hakkında bkz. An­
na Komnena, s. 28 dn. 3).

124
ros Bryennios yerin e] komutan-vali olarak gönderdi ve ona, eğer
olanak varsa, [Nikephoros] Bryennios'u yakalayıp eli kolu bağlı
olarak istanbul'a yollamak görevini verdi. Bryennios bunu öğre­
nince, artık orada [Draç'ta] kalmamak, tersine, yurduna [Edir­
ne'ye] dön mek i çin yola çıkmak gerektiğine hükmetti. Böylece,
yanında pek küçük bir birlik bulunduğu halde yola çıktı. Ancak,
Basilakes de Draç doğrultusunda hızla ilerlemekte ve ora da
Bryennios'a yetişrnek için acele etmekte olduğundan, vaki oldu
ki, Selanik'te karşılaştılar; oraya ilk olarak Basilakes varmıştı. Bu­
nun üzerine o kişi Bryennios'un yanında sadece sınırlı sayıda as­
ker gücü bulunduğunu görünce, onun kardeşiyle karşılıklı and­
lar vermiş bulu nduklarını, yaptıkları anlaşmayı unuttu ve ona
karşı saldırıya geçti. Ancak Bryennios saldırıya yiğitçe karşı koy­
du ve onun adamların dan birçoğunu öldürd ü, bunun üzerine
heriki kaçmaya koyuldu ve kentin içine girip kapandı. Bunun
üzerine oradan el çiler gönderdi ve onun erkek kardeşiyle yapmış
bulunduğu eski anlaşmalar ve <ınd içmeler [bu kez doğrudan
doğruya ikisi tara f olarak] aralarında yenilensin istedi. Bryennios
bunu büyük hoşnutlukla kabul etti ve anlaşmal arı onayladı. Böy­
lece o Edirne yolunu tuttu ; aynı sıra da kardeşi de onunla bul uş­
mak için yanında büyük bir kuwetle, hızla gelmekteydi. Gerçek­
ten, yanında Makedonya'nın ve Trakya 'nın bütün asker birlikle­
ri, yüzbaşılarıyla ve takım komutanlarıyla ve üstelik komutanları
ile birlikte, bulunm aktaydı. Ayrıca, kentlerin ileri gelenleri de
onunla birlikte gelmekteydi ; heriki [Nikephoros Bryennios] bun­
ların hepsini dostlukla karşıladı, çünkü herkesten daha çok seve­
cen tabiatlı ve tatlı konuşur kişiydi. Böylece ordugah kurmaların­
dan ve yemek için hazırlanmalarından sonra, ioannes Bryennios
yin e de, hareketsiz kalmamaları ve zaman yitirmemeleri kanısına
vardı. Böylece, daha ön ceden yanına imparator simgelerini [mor
giysi, incilerle bezenmiş mor sandallar] almış bulunduğundan,
ağabeyine, bunl arı giysin diye baskı yaptı ve o bundan kaçınıp
düşünmek için kendisine zaman verilmesini istediğinden, herke­
se, ellerinden geldiğince ona baskı yapmalarını istedi. Ancak, be­
rikinin sehatkar kararlılığı üstün geldi. Yani [Nikephoros Bryen-

125
nios] , önlerindeki yıl [önlerindeki yılbaşının, o zamanki Rum tak­
vimine göre 1 Eylül 1 077'nin, h em en sonrasında] kent ileri ge­
lenlerinin, komutanların ve yüzbaşıların katılacağı bir kurultay
düzenleyeceğini, tasarladıklarını anlatacağını ve herkese yararlı
olan tutum hangisidir diye topluluğa soracağını açıkladı. Böyle­
ce o gün bu biçimde kardeşinin ve kent ileri gelenlerinin ataklı­
ğını zaptürapta almayı başard ı ; ancak ertesi gün gerçekleşen bir
olay onu, yin e istemeyerek, kendi gönlündeki gibi davra nmaktan
vazgeçmeye razı etti.

9. [Baba Nikephoros Bryennios açıkça a si durumuna ge­


çiyor]
Traianopolis'inB yakınında ordugah kurmuş bulundukları sırada,
imparatora sadık kal mak isteyen kent halkı, kentin sur kapılarını
kapadılar ve mevzilere tırmandı lar, güya oralarda nöbet tutacak­
lardı. Bunu öğrenince [Bryennios'un ordusundakil askerlerden
birçoğu, silahsız olarak, görüntüyü seyretmeye çıktılar ve kentin
içindekiler de yaklaşanların tümüne küfürler ettiler ve onları [im­
paratora karşı] sadakatsizliklerinden dolayı suçladılar; berikiler
ise küfürlere küfürle karşılık verdi. Daha sonra [ufak tefek] çatış­
malar başladı ; bunlarda taş fırlatıcılar kullanılıyordu. Bu haller
ordugahta öğrenilince, birçok kişi oraya koştu ve bazılan şipşak
merdivenler yaparak böylece, kenti, hemen zaptetmekle tehdid
ettiler. Bryennios, bundan bilgilenince, kendisi başkaldırıya giriş­
meyi hala ertelemektc ve başkaldırdığını inkar etmekteyken as­
kerlerin isyan uygulamalarına girişmeleri ve hele hele saygıdeğer
insanları bulunan bir kentte bunu yapmaları ve hani derler ya,
daha işin başında ellerini kardeş kanıyla kirletmeleri korkunç bir­
şey olur saydı. Böylece, hemen askerlerin ataklığını yatıştırsınlar
diye adamlar gönderdi ve bunlar, çarpışma daha yayılmadan ora­
ya vararak, askerlerin saldırılarını zaptürapta aldılar. Bundan son-

8 Bu kent, Meriç ırmağı ağzının batı yakınındaydı; ana yol üzerindedir ve


şimdi köy durumundadır.

126
ra, belki de içeridekilerden birileri de geceleyin dışarıya çıkar ve
orduda kargaşa çıkarırlar diye, kent surlarının çok yakınında ye­
terince nöbetçi bırakılması yararlı olacak sayıldı.
işte bunlar olup biterken, artık hükümdarlık iddiacısı durumun­
da olan N ikephoros'un oğlu, henüz çocu kluk yaşl arını ancak
geçmiş ve d elikanlı ve yiği t görünüşünde olan Patrikios [Roma­
lılard a : Patrici] rütbeli Bryennios [yazarımızın kendisi9], yanına
yaşıtlarını alarak -bunlar Koutzomites ile, kendisine i oannikios
da denilen Basileos Kourtikes idiler- eğlence olsun diye kentin
dış bölümlerinde nöbeti üstlenmiş olan askerlerin yakınına gitti.
Bunl arın tümünü de uyanık bulduklarından, onl arı övdü ve [son­
ra] bunları ga fıl aviayarak [engell emelerine fırsat vermeden] ken­
te yaklaştı ve surların çevresinde dolandı, nöbetçileri gözlemledi.
Onların hepsinin uykuya dalmış bulunduğunu anlayın ca, geriye
döndü ve önlerinde şipşak yapım merdivenleri [hazır] bulunca,
yol daşlarına, bunları almalarını emretti, merdiverıleri kent surla­
rına dayattırdı ve ilk olarak kendisi buradan mevzilere [surların
üstünde mazgal çıkıntıları ardındaki seğirdim yoluna] tırmandı,
geri kalanlar da ardından gelmekteydi. Nöbetçileri d erin uykuda
bulunca ve hiç kimse olup bitenlerin farkına varmayınca, kılıçla­
rı nı çektiler, nöbetçileri kuşattıl ar, uyandırd ılar ve onl ara, Nikep­
horos'u Rumların imparatoru tanıyarak biat bağırışı yapmayı

9 Buradaki ifade, "Yazarımız, adaşı asi (büyük) Nikephoros Bryerırıios'un oğlu


mu, yeğeni mi, torun u mu idi?" sorununa ışık tutuyor. Gerçekten, yazarımı­
zırı ı 062'de doğduğu biliniyor. Öyleyse, şimdi anlattığı, ı 077'deki ayaklan­
ma sırasırıda ı5 yaşındaydı ve "henüz çocukluk yaşlarını geçmiş ve delikan­
lı ve yiğit görünüşündeki Patrikios rütbeli Bryennios" ancak kendisi olabilir.
B<ıbası olamaz, yani 1 077'de ı 5 yaşmda olan yazanmızırı, kendi babasınırı
1 077 'deki halinden "henüz çocukluk yaşlarını geçmiş" ( ı 5 yaş dolaylarında)
diye söz etmesi ola naksızdır. Diğer yandan, asi Nikephoros Bryennios'un
kardeşi i6annes Bryennios'un herhangi bir oğlundan da söz edilmediği ke­
sindir; yazar açıkça "hükümdarlık iddiacısı durumunda olan Nikephoros'un
oğlu" diyor. Zaten, Z6naras'ırı yapıtı okununca, söz konusu tartışmaya hiç
gerek olmadığı görülür. O yapıtta (XVlll 22'de), Anna Komnena'rıın eşinin,
asi Nikephoros'un oğullarından en büyüğü olduğu açıkça belirtilir.

127
["Yaşasın imparator Nikephoros" diye bağırmal arını] emrettiler.
Bunlar uğradıkları ani baskın karşısında aptallaşmış kaldılar ve
başlarına gelen belayı aniayarak kimi kendi başına surlardan aşa­
ğıya atladı, kimi verilen buyruğu, bitkin ve korkudan titreyen ses­
leriyle, yerine getirdi. Olan biteni öğrenince ken tin, her taraf zap­
tedil di zann eden halkı hep birlikte koşuşmaya başladı, ama silah­
Iara sarılmak için değil -çünkü şimdiden bütün umutlarını yitir­
mişlerdi-, ama kendileri için tek selamet yolunun Bryennios'u
Rumların imparatoru olarak tanımak olduğu düşüncesiyle [top­
lanıp "Yaşasın Ruml arın imparatoru Bryennios" diye bağırmak
için]. Böylece hemen bu hal gerçekleşti ve hepsi birden yaşasın
bağırmasını yapmaya koyul dular ve ellerini duvarlar üzerinde bu­
lunanlara doğru uzatarak, kente acısınlar [yakıp yıkmasınlar, ta­
lan etmesinl er] diye yalvardılar. Bağırmalar pek güçlü olmaya
başladı ve bunun üzerine bütün askerler kente doğru koştular,
merdivenlerden surlara tırmanmaya çabaladılar. Ama Bryenni­
os'un oğlu onl arın saldırganlığını zaptürapta aldı ve onlara aşa­
ğıda kalmal arını, kentin içinde bulunanla rın yaşasın bağırmaları­
na oradan katılmalarını buyurdu.

1 0. [Asi Bryennios, ordusuyla, Edirne'de ü sleniyor]


işte böylece Traianopolis, Bryennios'u Rumların i mparatoru ilan
eden ilk kent oldu. Sabahtan başlayarak bütün ordu, komutan­
larla ve yüzbaşılarla, onun çadırı çevresinde toplandı ve ona ala­
urgida'yı [mor renkli, imparatora özgü giysiyi] ve mor sandalları
giymesi için baskı yaptı. O da, bir zaman sonra ve onların baskı­
sının zoruyla, bunları giydi ve böylece kendini Rumların impara­
toru diye ilan etmiş oldu. Sonra o yöreden aynldı ve Edirne'ye
doğru ilerledi. Geçişi sırasında onu bütün kentler ve köyler "Yaşa­
sın imparator" diye alkışladılar ve Edirne'ye vardığında kentin bü­
tün halkı büyük bir sevinçle onu karşılamaya çıktı. O da, önce
Tamıyı Doğuran'ın kilisesini ziyaret ettikten ve Tanrının Anası'na
şükranlarını sund uktan sonra, kendi evine döndü ve gelişmeler
konusunda düşünmeye başladı. H emen bütün komutanl arı ve

128
kent ileri gelenlerini toplantıya çağırdı ve onlara, başkent üzerine
saldırıya geçmek gerekir mi diye sordu. Bunun üzerine h ep birlik­
te, hemen bütün orduyla Byzantion üzerine yürümemek, ama
önce komutanlardan birini yeterli kuwetle [öncü olarak] gönder­
mek ve aynı zamanda hükümdara da arada barış kurulması ve hu­
kuksal işlemlerin yapılması [onun tahttan çekilmesinin sağlanma­
sı] için elçiler yollamak, aynı sırada bu işlere paralel olarak bütün
yüksek makam sahiplerine [imparatorlara özgü] altın yaldızlı mü­
rekkeple mühürlenmiş, çok büyük ünvanlar ve ihsanlar verilmesi
vaadleriyle dolu mektuplar göndermek, böylece onların yandaşlı­
ğını sağlama bağlamaya çabalamak kararı verildi.

l l . [ Asi Bryennios, kardeşi komutan l oannes'i, ordusuy­


la, i stanbul üzerine gönderiyor]
Bu kararların verilmesinin ardından, Bryennios, kardeşi Magistros
rütbeli ioannes'i Kouropalates ünvanıyla onurlandırdıktan ve
Skholen 'Jer Domestikos'u [=Başkomutan] atadıktan sonra, onu
yeterli kuwetlerle ve yanında kent ileri gelenlerinden birçoğu
bulunduğu halde, gönderdi. Bu kişi, kuwetlerini aldı ve istanbul
doğrultusunda yola çıktı ; yanında çok sayıda iskit [Peçenek] var­
dı ama bunlar yabancılardan [Rum devletinin uyruğu olmayan,
onun sınırları dışında yaşayanlardan] ve ücretli asker olanlardan
değildi, tersine çok zamandan beri Rumların imparatorl u ğunun
hizmetinde bulunm akta olanlardandı. Böylece istanbul yakınla­
rına vardıkları nda, Başkomutan ordugah kurdu ve durumu ince­
ledi. Ve kentin halkı, hükümdara kızgın olduklarından ve Bryen­
nios'un yiğitliğini ve sağlamlığını bildiklerinden, daha şimdiden
bu kişi hakkında besleyip gizli tuttukları yandaşlıklarını açığa
vurmuşlarken, Şeytan, herkesin beslediği sempatiyi tersine çevi­
rerek onu çabucak, anlatımımızın devamında bulunan beklen­
medik olay yüzünden, gözden düşmeye dönüştürdü.

129
1 2 . [Bryennios askerlerinin talancılığı ve Haliç kuzey kı­
yısındaki evleri yakması üzerine istanbul halkı Bryenni­
os'a düşman kesiliyor ve hırsla direniyor]
Başkomutan, Bl akherna 'lılar Sarayının [istanbul tarihsel bölümü­
nün kuzeybatı u cundaki Ayvansaray'ın] karşısında, Kosmidion di­
ye adlandırılan semtte ı o ordugah kurmuştu. Burada mucizeler ya­
ratan Paraalmayıcılar'ın adını taşıyan büyük ve güzel bir kilise ı ı
vardır ki orada bir de burç yapılmıştır. Yardımcı birliklerden, ama
ayrıca ordunun askerlerinden de bazı kişiler, ordugahtan gizlice
kaçıp, oradaki köprüyü 1 2 geçerek, kentin karşısındaki Boğaz kıyı­
sı böl gesine ulaştılar; amaçları, önlerinden rastgele kim geçerse
onl arı, güya ordu için gerekli levazımı sağl ıyorlarmış bahanesiyle,
soymak idi. Ne var ki yöre sakinleri bütün eşyalarını ken tin içine
taşıyacak zamanı bulabiimiş ol duklarından, talan akınına çıkan­
lar, evlerin ganimet niyetine alın acak her türlü maldan yoksun,
boş bul unduğunu görünce, öfkelenerek, bunları ateşe vermeye
başladılar. Başkomutan bunu öğrenerek hemen zorbaları engelle­
mek ve yangını söndürmek üzere birlikler gönderdi, ama onun
çabucak harekete geçmesi başarı sağlayamadı, çünkü yangın bü­
yük boyu tlara ulaşmıştı ve karşısına çıkan herşeyi yakmıştı. işte bu
yangın sebebine, o zaman, kentin dışındaki en güzel kır köşkle­
rinden birçoğu yandı. Bu yapılan iş kent halkını çok kızdırdı ve
onl arın yandaşlık duygularını tersine çevirdi ; böyle olun ca da ta­
burların [ordunun] yöneticisi [Nikephoros'un Başkomutan atadı­
ğı kardeşi ioann es] , halkın rızası ile ken ti ele geçirmek umudunu
yitirdiğinden, ken ti kuşatmaya girişti.

ı o Eyüp Camiinin güneybatı yakınında. Bkz. Anna Komnena çevirimizde s. 75


dn. 1 .
l l Bu konuda da aynı dipnotunda bilgi verilmiştir. Kilise Haliç kıyısında imiş.
1 2 Haliç üzerinde değil Haliç'e dökülen Barbyses Deresi/ Kağıthane Deresi üze­
rinde bulunan k öprüyü.

130
1 3. [Aiexios Komnenos'un, savunma savaşında başansı
ve l oannes Doukas'ın bunu fırsat bilip kendi torunu ile
onun evlenınesin i gerçekleştirebilmesil
imparator [Vll . Mikhael] kara surlarındaki koruyucu komutanlı­
ğına, kardeşi Mor Odada Doğmuş Konstantinos'un kendisini ve
Alexios Komnenos'u atamıştı ; bunl ar, askerleri olmadığından, ki­
me rastladıl arsa onu surların üstüne çıkardılar ve kendi hizmet­
karlarını da sil ahlandırdıktan sonra, kenti korumak üzere devriye
dolaşmak görevini kendileri yaptılar n. Öyle bir an oldu ki, Alexi­
os Komnenos, Bryennios'un ordugahından adamların talan yü­
rütmek üzere ayrılarak kıyıya indiklerini ve sonra döndüklerini,
geride [ordugah ta] o sırada pek az kimsenin kaldığını farketti.
Bunun üzerine kent kapılarını açtı, kendi adamlarıyla dışarıya
çıktı, onlara [ordugahta kalan az sayıda askere] saldırdı, bir 20
kadarını tutsak aldı ve ötekiler olup bitenleri anlamak için zaman
bulamadan, bu nlarla [tutsaklarla] birlikte kente döndü. Gerçek­
ten, onun yiği tliği hemen herkesin ağzında ün kazandı. Ama kıs­
kançlık Konstantinos'un [imparatorun küçük kardeşinin] içini o
kadar çok kemirdi ki, kendisini neden bu girişim sırasında yanı­
na almadı diye onun yüzüne karş ı kınarnada bulunmaya kadar
işi vardırdı. Ancak, hükümdar, bu beceriden hoşnut kaldı ve onu
herkesin önünde övdü. Kaisar [imparatorun amcası i oannes Do­
ukas] Komnenos'un yaptığı bu işi onun [Alexios Komnenos'un]
kendisinin torunuyla [yakın zamanda ölen oğl u Andronikos'un
kızı Eirene ile] nikah töreni yapılsın diye istekte bulunmak için
fırsa t saydı ve gerçekten de bu tören, kent kuşatması kaldırılır
kald ırılmaz, çabucak yapıldı [olasılıkla, 1 078 Ocak ayında]. işte
bu işler böyle oldu bitti.

ı 3 Daha birkaç yıl önce, ı07 ı 'de Romanos Diogenes yönetiminde muazzam
bir orduyla Büyük Selçuklu Sultanlığını yok etmek üzere bu Sultanlığın
iran'daki başkentini zaptetme seferine çıkabilmiş Rum imparatorluğunun,
kendi çıkarlarından başka hiçbir şeyi düşünmeyen Daukas'lar ailesinin yö­
netiminde yalnızca 6 yıl sonra 1 077'de ne hale düştüğünü, bu anlatılanlar
pek açıkça ortaya koyuyor.

131
1 4. [loannes Bryenn ios kuşatmayı kaldırıp Edirne'ye,
ağabeyinin yanına dönüyor]
Bryennios'un kıt'alarının komutanı [olan kardeşi], kentin kuşatıl­
masının çok zaman aldığını görerek ve orduya artık daha fazla çile
çektirrnek istemiyerek, kuşatmayı kaldırmak istedi, ama bunu yap­
maya utandı ve belki de geri çekilirken bir terslik çıkar diye çekin­
di. Bunun üzerine, kuşatmayı kaldırsın ve zararlı bir hal de ortaya
çıkmasın diye bir bahane aradı. Kendisi bu düşünceler içindeyken,
ona, kalabalık sayıda iskit'in [Peçeneğin] Rodop Dağlarını geçmiş ve
Balkan Yarımadasını, yakıp yıkarak, istila etmiş bulunduğu haber
verildi. Bu olayı bahane bularak, komutan kuşatmayı kaldırdı ve is­
kitler üzerine atıldı. Onlarla geri dönüşleri sırasında karşılaşarak, on­
ları tam bir yenilgiye uğrattı, pek çoğunu öldürdü ve kalabalık sa­
yıda tutsakla ağabeyinin yanına döndü ı 4• Bu tutsaklar iskitlerle
[Peçeneklerle] o barış anlaşmasının yapılmasına ve bağlaşıklık ku­
rulmasına vesile oldular. Çünkü [Peçenekler] bazı seçkin kişileri re­
hine diye vererek kendilerinden tutsak edilmiş olanları geriye aldı­
lar ve onun [Nikephoros Bryen nios'un] bağlaşıkları oldular.

1 5 . [Afyon ilinde Sandıklı yöresinin m ülk sahibi yeriisi ve


orayı da kapsayan Anatalikon ilinde komutan Nikephoros
Botanciates de imparatoru devirmek üzere baş kaldırıyor]
Bu haller olup biterken, An adoludaki eşrafın en önemlil erinden

1 4 Yazarımız burada da amcası ioannes'i yüceltmek amacıyla tarihsel olayları


çarpıtarak anlatmaktadır. Bir kez, loannes'in kuşatmayı Peçenekler üzerine
yürümek için kaldırması diye bir hal olmamıştı ; 1 078'in başlarında kışın ya­
man koşullarından dolayı kuşatmacılar istanbul önünden ayrılıp Athy­
ra/Büyükçekmece kasabasına sığırırnak zorunda kalmışlar ve orada iken
üzerlerine gelen Alexios Komnenos ile Roussel komutasında, imparator VII .
Mikhael Daukas'ın hizmetindeki orduya yenilmişler, Rhaidesto/Tekird ağ'a
kaçmışlardı. ikinci olarak, kuzeyden gelip Balkan Yarımadasını talaıı eden
Peçenekler, Nikcphoros Bıyennios orada iken Edirne'yi dahi kuşatmışlar ve
çekilmelerini sağlamak için kendilerine pek çok paralar, armağanlar veril­
mişti. i oannes Bıyennios'un onlara karşı büyük yengi kazanması içeriğin­
deki anlatım, güçlü olasılıkla, yazarımızın uydurmasıdır.

132
biri olan [Afyon dolaylarında o zaman Pentapolis/Beşkent denen
Sandıklı yöresinin yerlisi] , hayli zaman önce imparator tarafından
Anadolud aki Anatalikon ilinin ı s sil ahlı kuwetler komutanlığına
atanmış bulunan Nikephoros Botaneiates, daha önceden hazır­
landığı başkaidırıyı gerçekleştirdi. Gerçekten Batı 'da [Rumeli'nde]
karışıklığın hüküm sürdüğünü, bütün kentlerin Bryennios'un
egemenliğine düşmüş bulunduğunu öğrenince, o da Anado­
lu'daki asker birliklerini bir araya topladı. O sırada Rumeli 'ndeki
illerd e bulunan, Em1r Erbasan'ı da -bu kişi, daha yukarıda anlat­
tığımız üzere, çok ewelden, devletin dizginleri Romanos Dioge­
nes'in elinde iken, Rumiara katıl mıştı- ken di yanına aldı ve kent­
lere gelerek bunl arı kendisinin egemenliği altına koydu. Böylece
hepsi ona katılmış iken, soyu Bourtzios'lardan ve Melissenos'lar­
dan gelen [Alexios Komnenos'un kızkardeşlerinden Eudokia 'nın
kocası], o zaman hüküm sürmekte olan imparatora [Mikhael Do­
ukas'a] sadık kal mış Nikephoros Melissenos, Botaneiates'e karşı
saf tuttu. Onun yanına [Alexios Kornnenos'un eşi Eirene'nin kız­
kardeşi Anna Doukaina ile evli, dolayısiyle Daukas'lar ailesinin
adamı] Georgios Palaiologos da geçti ; bu kişi, meşru hükümda­
ra sadakatini sarsılmaz tutmak isteyen, yiğit ve savaş işlerinde en
beceri kli bir adamdı ; orada yönetici olan babasının bulunduğu
Mesopotami a'dan [Mesopotamia 'nın Rum imparatorluğu yön e­
timindeki kuzey yanından ; Urfa, Mardin, Diyarbakır dolayların­
dan] henüz gelmiş idi.

1 6 . [Botaneiates, i stanbul 'a doğru i l erlemeye başlıyor;


i stanbul'da etkili yandaşlar ediniyor. Emir Erbasan'ın
Botaneiates'e hizmeti]
[Az sayı daki ya ndaşlarından] Bütün diğerlerinin de katılmasıyla,
Botaneiates, Phrygia'dan [yerlisi olduğu Afyon dolaylarından]
ayrıldı ve Bithynia doğrultusunda hızla ilerledi. Bir yandan da

ı 5 Yaklaşık olarak, bugünkü Afyon, ısparta, Konya illerinin kapladığı alana ya­
yılıyordu.

133
başkentte bulunanl arla, ileri gelen kişilere eğer kendisinin Rum
imparatorluğunun efendisi olmasına yardım edecek olurlarsa bü­
yük ünvanlar ve ihsanlar vermeyi vaad ederek, gizlice iletişim kur­
du. Gerek [imparatorun soylul ardan, ileri gelenlerden oluşan da­
nışma meclisi, Senatus işlevindeki] Synkletos'un üyelerinden ge­
rek yüksek rütbeli papazlar takımından pek çok kişi, imparatora
ve Hesaplayıcı'ya karşıt eğilimde bulun duklarından, bunlar ve
hepsinden de çok -kendisinden daha önce söz ettiğimiz- Antak­
ya Patrik'i Aimilianos, kendi çıkarlarına hizmet etmek için fırsat
arıyorlardı. Buna karşılık imparator ve Hesaplayıcı, kent içinde on­
lara karşı hüküm süren hoşnutsuzl u ğun farkında olmayarak, dı­
şarıdaki düşmana [Anadolu daki Botaneiates'e] karşı yürütülecek
savaşla uğraşıyariardı ve Türklerin başına elçiler yollamaktaydılar;
o sırada onların [Türklerin] başı, Kutalmış'ın [özgün metinde: Ko­
utloumous] oğlu Süleyman idi, bu kişinin Botaneia tes'e karşı sa­
vaşmasını önerdiler [elbette ki bu yardım karşılığında ona Anado­
ludan kentler, yöreler bağışlayacaklardı] . Bu kişi, onlarla bağlaşık­
lık anlaşması yaptıktan sonra, ötekine karşı savaşı üstlendi ve o
andan başlayarak yolları nöbetçilendirdi, geçitleri tuttu ve Bota­
neiates'in kuwetlerini ve ilerlemesini gözetim altına aldı. Beriki
[Botaneia tes] ise, Kü tahya'ya varıp da Süleyman hakkında haber­
leri alınca, düşmanlarının [ordusunun] büyük sayısına karşılık kı­
yas götürür oranda askeri ve gücü bulunmadığından, cingözce bir
plan tasarladı. Onların [düşmanlarının] kendisi geçecek diye bek­
lediği doğru [kısa, ana] yolları bırakıp kullanmayarak, gece vakti
oradan [Kütahya'dan] ayrıldı ı 6, gözetleyicilerden sıynldı, Sakar­
ya 'nın çok yakınında olan ve Nikaia/iznik ile arasında yaklaşık 200
mil bulunan, Atzoula adlı bir kaleye geldi ı 7, ardından hemen ora­
dan ayrıldı ve Türkler onun harekete geçtiğini anlayamadan, Ni-

ı6 Dikkat edelim: bu olaylar 1 078'in ilk aylarında gerçekleşmektedir; Afyon,


Isparta, Konya dalaylarını kapsayan Anatalikon ili ve Kütahya dalayları he­
nüz Türklerin elinde değildir.
1 7 Kale, iznik ile Kütahya arasında ulaşım sağlayan yol üzerinde ve iznik'in
öncesindedir. Bu yolu Romanos Diogenes ordusu da Malazgirt Savaşıyla

134
kaia/iznik doğrultusuna atıldı. Buna rağmen onlar kendisinin giz­
lice geçişini ve yanındaki gücün ne kadar olduğunu öğrendiler ve
önce onu oyalamak ve ilerlemesini geciktirmek için az sayıda atlı
gönderdikten sonra, düzenli satlar halinde ona saldırdılar. Ama
tasarladıklarında başarısızlığa uğradılar. Ö nden gönderdikleri atlı­
lar ona [Botaneiates'e] Nikaia/iznik'e varmasından az önce yetiş­
tiler ı s ve naralar atarak, aklar fırlatarak onun ilerlemesini engel­
l emeye çalıştılar. Ne var ki onun yanındakiler, az sayıda [birazdan
göreceğimiz üzere sadece 300 kişi kadar idiler] ama çok yiğit olan
savaşçılard ı ; Türklere doğru saldırdılar ve onların saldırısını bastır­
dı lar. Ancak bun dan sonra yoldaşları belki Türklerin asıl ordusu
çıkagelir, bizi kuşatır ve tutsak alır diye çekindiklerin den, onlara
elçi olarak Emir Erbasan'ı gönderdiler; bu kişi, onl arla görüştük­
ten sonra, onları para alıp çekilmeye razı etti ı 9; böylece bunlar
Rumların iznik'e varmasına izin verdiler.

sonuçlanacak seferi sırasında ters yönde, iznik'den Dorylaeion/Eskişehir'e


giderken geçmişti ve lznik'in az sonrasında Başkomutan Manouel Komne­
nos hastalanıp orada Azalas Dağı eteğinde Alypos Manastırında bırakılmış,
kısa süre sonra ölmüştü (bkz. yukarıda s. 46). Azalas ve Atzoula adlarının
yakınlığına Ramsay dikkat etmiş ve Atzoula Kalesini bu dağa (Avdan Dağı
olduğu sanılıyor) lokalize etmiştir. Kale, Leukai/Osmaneli yakınlarında olsa
gerek. Ancak, kalenin iznik'ten 200 mil kadar uzaklıkta bulunduğu yolun­
daki i faden in doğru olması imk�ınsızdır çünkü Botaneiates'in yola çıkış ye­
ri olan Kütahya bile iznik'ten o kadar uzaklıkta değildir.
ı a Yine görülüyor ki, l 078'de, Botaneiates başkaldırısının başlangıcında, iznik
dahi hen üz Türklerin elinde bulunmamaktadır.
1 9 Bundan sonra Süleym an, Botaneiates'in destekleyicisi olmuştur. Güçlü ola­
sılıkla (tıpkı Büyük Selçuklu Sultanlığına geçmek üzere baş kaldırıp öldürü­
len bir babanın, Kutalmış'ın oğlu Süleyman Şah gibi, Büyük Selçuklu'larla
arası iyi olmayan, onlara isyan edip Rumiara sığınmış) Emir Erbasan, "VII.
Mikhaci'in önerdiklerinden çok daha fa zlasını biz size veririz; daha çok
kent, daha çok arazi savaşmadan sizin olur" diyerek Süleyman 'ın artık Bo­
taneiates'i desteklemesini sağlamıştır. Botaneiates lmparator olduktan son­
ra Süleyman Şah Üsküdar'a gelip onun konuğu olmuş, saygıyla ağırlanmış­
tır ve göreceğimiz üzere, isyanını Botaneiates'e karşı da sürdüren Nikepho­
ros Bryennios'a karşı (Alexios Komnenos komutasında) gönderilen orduda
ağırlıklı öğeyi Süleyman Şah'ın sağladığı 2 000 Türk atiısı oluşturmuştur.

135
1 7. [İznik, Bota n ei ates yan d a şlarına kucak açıyor]
işte onun ön semtlerine varmışlardı ki kıt'al ar halinde saf saf di­
zilmiş büyük bir kalabalık gördüler ve onl arı ken dilerin e saldıra­
cak düşmanlar sanarak, neredeyse korkudan donup kaldılar ve
sel amete çıkabilmek için tüm umutlarını yitirdiler. Çünkü, pek az
sayıda olduklarından, bu kadar büyük bir kalabalıkla çarpışmak
onl ara olanaksız görünmüştü ; beri yandan, geriye dönmek de
çok tehlikeli idi. Bu yüzden o kişilere kim olduklarını ve ne iste­
diklerini sormak üzere ulaklar gönderdiler ve karşıdakiler bir
ağızdan Botaneiates'i "Yaşasın Rumların imparatoru !" diye bi at
bağırmasıyla alkışlamaya koyuldular. Bunun kendisine haber ve­
rilmesiyle o da korkusundan kurtu l d u ; işte bu tuhaf biçimde,
tehlikeyi atiatarak iznik'e girdi. Çünkü işin başında kendisiyle
birlikte olarak başkaldırıya girişenler 300 kişiden fazla değildi ve
onlarla birlikte pek çok pusudan geçerek -çünkü kendisine düş­
man olanlar çok idi- Tanrının Takdiri sayesinde selamete çıkma­
yı becermişlerdi. Böylece, bir kez daha Tanrı göstermişti ki, ken­
disi izin verdiğinde, haset [imparatoru devirip onun yerine geç­
mek hırsı] üstünlük sağlar. Ama buna izin vermezse [ki yazarımı­
zın babası için Tanrı bu izni vermemiştir], hırs boşunadır, tıpkı
askerler yönünden, bölükler yönünden kalabalığın ve kıt'aların
kusursuz biçimde saf saf dizilişinin boşuna olması gibi; ve en
akıllıca strateji tasarımları ve plan ları nafiledir, hepten işe yara­
mazdır.

1 8 . [Botaneiates'in ilerlemesi, başkentteki yandaşlarına


güç kazand ırıyor]
Botaneiates'in [yakınlarda] olduğu ve keza iznik'in onu açık ku­
caklarla karşıladığı haberi i stanbul halkı arasında yayılınca,
Synkletos'un [Ayan M eclisi'nin] bütün üyeleri ve yüksek rütbeli
papazların da yeterince sayıda olanı, nasıl imparatoru devirecek­
leri ve Botaneiates'i kendilerinin hükümdarlığına geçirecekleri
konusunu müzakere edip planlamaya giriştiler. Çünkü çoğu da-

136
ha önceden onunla gizlice iletişim kurmuş ve ondan [imparato­
ra özgü] altın yal dızlı mürekkeple mühürlenmiş mektuplar almış­
lardı. Böylece, nam lı "Tanrının Soph ia 'sı/Bil geliği" kilisesinde
[Ayia Sophia/Kutsal Bilgelik kilisesin del toplanmaya ; kendi söz­
lerinin geçtiği kişileri silahlandırmaya, zincire vurul muş kişileri
zindandan çıkartmaya ve sonra da komploya katılmamış olan
yüksek makam sahiplerine başvurup onl arı da ortak eylemde bu­
lunmak için davet etmeye karar verdil er. Komplonun esinlendiri­
cileri, kurnaz ve eylemci bir adam olan, halkı tahrik etmek için
herkesten daha çok güce ve isteğe sahip [Antakya Patriği] Aimi­
lianos ile, onun yanı sıra, Ayan Meclisi 'nin bazı üyeleri idiler.
Böylece bunlar, eyleme geçmeden önce Kaisar'ı [ioannes Do­
ukas'ı] da yanlarına çekmeyi amaca uygun olur sayarak, bu iş için
zeka ve deneyim yönünden çok kişiyi geçen bir adam olan Mik­
hael Barys'i gönderdiler. O dönemde Kaisar Blakherna'lılar [sem­
tin in; şimdiki Ayvan Saray semtinin] kilisesinde kalmakta idi ve
denk gelme sonucunda imparatorun ken disi de o sırada orada
bulunuyordu. Böylece Barys akşamın geç vaktinde onunla [Ka­
isar ile] karşılaştığında, olan bitenleri ona anla ttı ve Botaneiates
tarafından gönderilmiş olan, altın yaldızlı mürekkeple mühürlen­
miş mektubu gizlice gösterdi ; Botaneiates [bu mektupta] Kaisar'a
pek çok ünvanlar ve ihsanlar vaad ediyordu. Kaisar bunu duyar
duymaz, hiç mi hiç vakit geçirmeden, ona ya nıt verdi ve kendi­
sinin hiçbir biçimde yeğeninin ve imparatorun [yeğeni olan im­
paratorun] çıkarlarına ihanet etmeyeceği ve gerekenin ... z o oldu­
ğunu söyledi. Barys gitmeye hazırlanırken, onu Hesaplayıcı'ya
gönderdi ve bu kişinin [Hesaplayıcı Nikephoros'un] onu dinleme­
sini, sonra da duyduklarını imparatora aktarmasını ve alı nacak
önlemleri düşünmesini rica etti.

20 Burada özgün metinde boşluk vardır.

137
1 9 . [1 oannes Doukas'm yeni entrikaları ; i mparatoru de­
virmek için B otaneiates yandaşları harekete geçiyor]
Baıys ayrılmadan önce, [Kaisar] kendi adamlarından birini çağır­
dı ve komploculara gönderip kendil erine şu haberi iletti ki, eğer
[Baıys] yakalanırsa, kırbaçlanmalara ve sorgulama işkencesine
katlanması olanaksız bulunduğundan, bildiği herşeyi h emen açı­
ğa vuracaktır. "Düşünün" dedi, "kendi çıkarlarınızın doğrultu­
su nda çabucak karar vermeye çabalayın"2 ı . Bu sözleri dedikten
sonra kendisi [Kaisar] Hesaplayıcı'nın yanına götürüldü ve bildi­
ği her ne varsa söyledi, heriki de bunların hepsini hükümdara ak­
tardı. Rastlantı sonucu o sırada Alexios Komnenos da orada bu­
lunuyordu ve kendisine kanısının n e olduğu sorulup konuşması
istendiğinde, çok yerinde öğütler verdi, çabucak asker gönderip
komplocuların elebaşılarını tutuklamayı önerdi. Bu öneri gerek
Kaisar'a gerek Hesaplayıcı'ya çok yerinde göründü, ama impara­
torun hoşuna gitmedi ; çünkü o, artık vakit çok geç olduğundan,
herhangi bir kimsenin tutuklanması halinde kentte şamata ve
kargaşanın patlak verebileceğine inanıyordu. Tanrının Takdiri bir
kez daha hükümdarı o kararını şaşırtıp gerekli doğrultudan sap­
tırmıştı ve onu, berikilerin [komplocul arın] tu tuklanmasını ertesi
güne ertelemeye yöneltmişti ; bunların hepsi gündoğumu önce­
sinin erken saa tinde Ayia Sophia kilisesinde toplandılar ve ken­
tin zindanlarını açıp gerek mahkumları gerek her birinin ne ka­
dar hizmetkarı ve kölesi varsa onları silahlandırdıktan sonra,
komploya katılmamış ileri gelenleri [olanlardan] bilgilendirdiler
ve onları, eğer kendi yanlarında yer almazlarsa ve bunlara ka tıl­
mazlarsa evlerini yakacaklarını söyleyerek tehdid ettiler. Gönder­
dikleri ulakların ellerinde şunları söyleyen mektuplar vard ı : "Kut­
sallar Kutsalı Patrikler LYani, i stanbul Patriği Konsta ntinos Kos-

2ı Yeğeninin, dolayısiyle kendi ailesinin tahttan düşürülmemesi için manevra­


lar çeviriyar ve komplocuların içine korku salıp onları bölmeye, yollarından
döndürmeye çabalıyor. "Vatanın milletin yararı, meşruiyet" gibi düşüncele­
ri aklına bile getirmediğini güvenle varsayabiliriz.

138
mas ile Antakya Patriği Aimilianos], Patrikhane Metropolitler Ku­
rulu ve Synkletos/Ayan Meclisi, sizi ünlü Ayia Sophia kilisesin e
davet etmektedirler". Ve bunun üzerine oraya kimileri ken di iste­
ğiyle, kimileri kendi isteği yokken [mecburen], akın akın doluştu.

20. [Alexios Komnenos'un l mparator M ikhael'e öğüdü]


imparator bunu öğrenince adam gönderip Alexios Komnenos'u
çağırttı ve olanlar karşısında ne yapmak gerektiğini sord u. Bunun
üzerine o da, aynı zamanda hem çok iyi h em de çok sonuç al ıcı
olan bir düşünceyi dile getirdi. Yani dedi ki, [Ayia Sophia'da]
toplanmış kalabalık içinde çoğunluk, savaşçı olmayan kişilerdir
ve el emeğiyle geçinenlerdir; bunlar silahlanmış ve çarpışmaya
hazır adamları görünce, dayanıp direnemezler; "Bu n edenle im­
parator Sarayının balta taşıyan muhafıziarını [kuzey ülkelerinden
gelme ücretli askerleri, Varan gos'ları] silahlandırmamız ve onları
bir komutanın yönetimi altında bunlara [toplananlara] karşı
gön dermemiz gerek". imparator bu söylenenl eri dinledi, ama ya­
pılan öneriyi reddetti ve bunu korkaklığından dolayı mı yaptı
yoksa aşırı derecede erdemli olduğundan dolayı mı yaptı bilmi­
yorum, şimdiden başına gelmiş olanlardan başka çileleri de ken­
di üstüne koydu [al dı]. Oysa, her hal ü karda, ayaklanmayı bas­
tırmak ve ateşi büyük yangın haline gelmeden önce söndürmek
olanağı vardı, ama o bunu istemedi.

[Alexios Komnenos, devrilecek i mparatorun kardeşi


21 .
Konstantinos Doukas'ı tahta geçirmeye çabalıyor]
Ancak Komnenos onu eyleme geçmek için yeniden teşvik etti ve
ona her yol d a baskı yaptı ; o kadar ki beriki [nin tepkisi], onu za­
lim olduğunu söyleyerek kınarnaya vardı. Son unda, imparator
ona şunu dedi : "Ben ne zamandır hükümdarlığı bırakmak için
uygun zaman gözetiyordum. Benim zaten istemekte olduğuma
uygun düşen birşeyi, eğer Tanrının Takdiri benim isteğim olsun

139
ol masın gerçekleşecek d iye yazgılamış ise, hoşnutlukla kabul
ederim. Ama sen, eğer istiyorsan benim yerime kardeşim Kons­
tantinos'u hükümdar yap". Sözleri bunlardı ; ama Alexios söyle­
nenlerin yazıya geçirilmesini istedi. Ferman hemen düzenlendi ve
mühürlendi ve imparatorun kendisi hemen Blakherna'lılar sem­
tindeki [Ayvan Saray'dakil Tanrının Anası [Meryem Ana] kilisesi­
ne geçti [25 ya da 3 1 Mart, ı 078] ; Komnenos ise, fermanı ala­
rak, Konstantinos'un ya nına gitmek üzere ayrıldı ve ona, kendi­
sinin ardı sıra saraya gelmesi, hükümdarlığı üstlenmesi ricası nda
bulundu. Ama bu kişi, genç işi düşüncelerle yanlış yola saparak
ve kendisi için herşeyin Botaneiates imparator olursa !yine de]
yolunda gideceğin e inanarak, hükümdarlığı kabul etmedi22 ve
Boğaz'ı geçip [ Ü sküdar'da ordugah kurmuş] Bota neiates'in yanı­
na gitmeyi istedi. Bunun üzerine onlar [Aiexios ile bu Konstan­
tinos] böyle yaptılar.

2 2 . [Botaneiates Kadıköy yakınlarına varınca, Alexios


onun huzuruna çıkıyor, onun h ükümdarlığını tanıyor ve
onu Konstantinos Ooukas'ı yardımcı imparator edinme­
ye davet ediyor]
Botaneiates ise, başkentte patlak veren ayaklanmayı öğrenerek
iznik'ten ayrılmıştı ve istanbul'a varmak i çin acele ediyordu. Pra­
iııetos/Karamürsel'e vardığında, başlarına kendisinin en güvendi­
ği hizmetkarlarından Borillos adlı birini koyarak, sarayı işgal et­
sinler diye adamlar [askerler] gönd erdi. Çok geçmeden kendisi de
istanbul'a doğru yola çıktı. Böylece, Roufınianos'lar Sarayına

22 Yazarımız, buradaki anlatımında eksiklik bırakıyor. Daha önce ania tmıştı ki,
Alexios Komnenos bu Konstantinos'u peşine takıp lmparator yapmak üze­
re saraya götürmüştü, ama yolda (herhalde, Alexios'un ve adamlarının, "Ye­
ni imparatora biat edin, yaşasın Rumiann imparatoru Konstantinos diye
bağırın" demeleri üzerine) halk büyük h oşnutsuzluk gösterip biz bunu is­
temeyiz diye bağırmış çağırmış, Konstantinos çok korkmuş ve Alexios'a,
özetle, "Artık benim üzerimde baskı yapma, ben hükümdar olmak istemi­
yorum" demişti (yukarıda s. ı 9).

140
[Kadıköy yakınlarında idi] vardı ve orada kalıp, imparatora özgü
hızlı savaş gemisinin gelmesi ve geri kalan hazırlıkların yapılma­
sı için beklerneye başladı. i şte o zaman iki genç, Mor Odada
Doğmuş Konstantinos ile Alexios Komnenos da onun yanına
ulaştılar; biri [Konstantin os] kendi başına n e haller geleceğini,
deneyimle öğrenmeden önce, bilemiyordu ; öteki [Alexios] ise
herşeyi, daha olup bitmeden, görebilmiş ve önceden açıklamıştı.
Böylece Komnenos, h ükümdarın [Botaneiates'in] ona [Konstan­
tinos'a] elini vermediği gibi onu kucaklamadığını da görünce,
şimdi den devlet başı olmuş durumdaki kişiye şu sözlerle h itab
etti : "Ey kusursuz hükümdar; bilirsin ki bu Mor Odada Doğmuş
kişi, kendi ağabeyi hükümdar tahtı na çıkınca, onun hiçbir lutfu­
nu elde etmedi, tersin e tüm yaşamını sanki karanlık bir zindan­
da hapsedilmiş gibi geçirdi. Bu yüzden şimdi, eğer sen şah ane
hükümdarın şefkatin e ve kendisin e babaca özen göstermesine
nail olursa senin bu karanlığı dağıtaeağın ve en berrak bir ışığın
pırıldayacağı yolunda altın umutlar besliyor".

2 3 . [Botaneiates, yaşasın bağırmaları arasında saraya gi­


riyor, tahta geçiyor]
Onun da bunları uygun görmesi üzerine, Alexios, kendisi hakkın­
da da konuşmaya başladı : "Hükümdar[ım], bilirsin ki ben seni n
öncülün olan hükü mdara sonuna kadar sadık kaldım ; herkes sen
şah<1ne hükümdarın yandaşlığına dönmüşken ben bugüne dek o
kişiye sa dık kalmayı sürdürdüm, sana ne elçi ne de mektuplar
gönderdim. Böylece, tıpkı ona karşı sadakatimi hilesiz hud 'asız
tuttuğum gibi, aynı biçimde sana karşı sadakatimi de sarsılmaz
tutacağım". i mparator onu bu tutumundan dolayı övdü ve Ale­
xios [izin alıp] çekildi. Bunun üzerine Botaneiates, daha önce
göndermiş bulund uğu kişilerin sarayı işgal etmiş bulunduğunu
öğrenerek, gemiyle saraya [Topkapı Sarayı yerindeki imparator
sar<�yına gitmek üzere Sarayburnu dolayi arınal geçmek için, ha­
reket etti. i stanbul 'un karşısında olan ve sütun üzerinde taştan
bir danacığın bulunduğu yerdeki kıyıya [bineceği savaş gemisinin

141
beklediği yere, Ü sküdar'daki çıkıntıya] vardığında, imparator hiz­
metindeki hızlı savaş gemisi onu aldı ve hemen, yaşasın bağır­
malarıyla alkışlar arasında, saraya doğru yelken açtı [3 Nisan
1 078, Büyük 1-lafta denen Paskalya yortusu haftası içindeki Salı
gününün sabahında].

24. [Devrilen i mparator M ikhael, papaz ol uyor]


imparator Mikhael hemen saçını [keşişlere özgü biçimde] kestir­
di ve keşiş giysisine bürün d ü ; o sıra da amcası Kaisar da yanında
bulunuyordu. Bu kişi, düşük h ükümdarın kaygısızlığını ve onun
çevresindeki kişinin [1-l esaplayıcı N ikephoros'un] burnu büyüklü­
ğünü iyi bildiğinden, artık onun egemenliği eski kullarının eline
düştü diye [gerçeği] görerek belki de yeğeninin başına daha da
kötü haller gelir diye korktuğu için, ona, kendisini Tan rıya ada­
masını öğütledi. Bunun üzerine, o sırada Patrik tahtını işgal et­
mekte bulunan kişi -büyük ve ünlü Kosmas idi- bu adamın içi­
nin temizliğini iyi bildiğinden [kendisi de onu devirenler arasına
katılmış ve Botaneiates yandaşlığı gütmüş olmasına rağmen]
onu yüksek rütbeli papazlar arasına kattı ve az sonra onu Ephe­
sos Metropoliti olmak üzere törenle ku tsadı.

2 5. [ioannes Daukas'ın yeni entrikası : devriimiş kocası


sağ olan i mparatoriçe M aria'yı Botaneiates'in eş edin­
mesini sağlıyor]
Botaneiates, imparator egemenliğinin sa hibi ol unca, her ne ka­
dar ihtiyarlık yaşlarının eşiğine yaklaşmış yahut daha da doğru­
su bu eşiği geçmiş idiyse de, ayrıca daha önce iki kez evlenmiş
bulu nmasına rağmen, üçün cü eşi olmak üzere imparatoriçe
[devrik imparator Mikhael 'in eşi olağanüstü güzel Gürcü Prense­
si] Maria'yı aldı. Çünkü daha Botaneiates tahta geçer geçmez
imparatoriçe Maria, Sidera [Demir; kasdedilen, surların Demir
Kapı denen kapısıdır] semti yakınındaki, Petrion denen manastı-

142
ra gitmiş ve orada kalmıştı23. Ancak Botaneiates, Kaisar'ın öneri­
sinin uygunluğuna kanaat getirerek, daha sonraki anlatımımızın
en açık biçimde kanıtiayacağı üzere, eşi olmak üzere onu yeğle­
yince24, Kaisar onu çağırttı ve saraya getirtti. Bunun üzerine ni­
kah ayini için herşey hazır edilmişken ve artık i mparator ile im­
paratoriçe damat-gelin olarak kilisenin kapıları önünde ayakta
durmakta iken, nikahı kıyacak papazın aklı başına gel di ve [bu
nikahı kıydı diye] görevden atılmaktan korktu, çünkü gelinin ko­
cası [eski] imparator Daukas olsun Botaneiates'in ikinci karısı ol­
sun hala yaşamakta idiler. Bunları akıl ed erek ve yapacağı işin ay­
nı zamanda hem [ka dın için] zinayı hem de [erkek için] üçün cü
evli liği ku tsa ma içeriğinde olmakla nasıl bir günaha dönüşeceği­
ni görerek, kilisenin basamaklarından daha il eriye gitmekte du­
raksadı. Kaisar bunu görüp papazı h angi düşüncenin sıkıntıya
sokmakta ol duğunu anlayarak, belki de Patrik bütün bu halleri
öğrenir de nikah kıyılacak sözl eşmesini iptal ediverir ve impara­
tor da yeniden Eudokia ile evl enme tasarımına dön er diye içinde
eza duydu25. Ancak, orada hazır bulunan kişiler nedeniyle aklın­
dan geçeni [herkesin önünde] söylemek istemediğinden, gözleri­
ni larunu [yakın zamanda ölmüş oğlu Andronikos'un oğlu, ya­
zarımızın eşi Anna Komnena'nın dayısı] Mikhael Doukas'a diker
ve bakışlarıyla ona, söylemek istediklerini anlatmak ister. Bunun
üzerine o delikanlı, papazın duraksamada olduğunu, Kaisar'ın
bakışlarının da kendi üzeri ne olduğunu farkederek, ne yapmak
gerektiğini çabucak anladı ve hemen nikahı kıyacak başka bir
papaz buldu, ama bunu belli etmedi ve kendisi nikahı kıymak­
ta duraksayan papaza yaklaşıp ona seslendi. Bu kişi, ken disi ni­
çin çağınlıyor diye öğrenmek istedi ; M ikhael onu cübbesin den

23 Bu manastırın yeri konusunda bkz. Anna Komnena çevirimizde s. 74 dn. ı.


24 Daha önce devrik imparatorun anası Eudokia ile evlenmeyi düşünmekteydi.
25 Yine kendi çıkarının hesabını güdüyor. Çünkü Botaneiates'in aklına soktu-
ğu bu evlilik gerçekleşirse, ömrünü manastırda geçirmekten kurtulup yeni­
den imparaloriçe konumuna gelecek olan Maria'nın sonsuz minnetini
kazanacaktır.

143
tutup çekerek, sakin sakin oradan uzaklaştırdı ve yerine öteki pa­
pazı geçirdi, bu kişi de nikahı kıydı. Bu olay sebebiyle Kaisar, im­
paratoriçenin gözünde büyük etkinlik [ve minnet] kazandı.

2 6 . [Mikhael erkte iken yönetirnde ortak edilm iş Nikep­


horitzes'in sonu]
Bunun üzerine Hesaplayıcı, durumdan ve imparatordan [kendi­
sini bu en yüksek yöneticilik görevine getiren Mikhael 'den] umu­
dunu keserek, Bryennios'un yanına sığınmaya kalkıştı. Sil ivri'ye
varıp da orada, i mparator Mikhael'in kendisinin bir ordu birliğiy­
le [Bryennios'a karşı] göndermiş bulunduğu Roussel ile karşıla­
şınca, Bryennios'a onunla birlikte gitmek istedi. Ama Roussel
onu tutukladı ve eli kolu bağlı olarak Botaneiates'e götürdü. Bu­
nun üzerine Oxeia Adasında [Sivriada'da] zindana kon d u ; insa­
niyetsizce ve acımasız biçimde işkenceye uğrama sonrasında, çok
geçmeden orada öl dü. işte Mikhael Daukas'ın hükümdarlığına
ilişkin anlatım böylece son bul du.

144
DÖRDÜNCÜ KlTAP

1 . [Botaneiates'in, herkesi hoşn u t etmek için aşırı har­


cama yapması]
Böylece, Nikephoros Botaneiates, bu biçimde hükümdarlık erki­
nin sahibi old uktan sonra, hele Bryennios ve onun ya nında top­
l<ınan güçler konusunda duru mu öğrenince, kendisi için olan ak­
lı bulunduğu ölçüde, yurtd aşlann gönlünü kaza nmaya çabala­
dı. Çünkü onun [Bryennios'un] en yetenekli bir komutan ve ay­
nı zamanda cömert ve özel likle eylemci olduğunu biliyordu. Bu
nedenle, güya halkın gön lünü kazanmayı amaçlayarak, an cak
yersiz yöntemle, başlıca da kendini en cömert h ükümdar gibi
göstermekle, halkı el de etti . işte bu, Ru mların devletinde büyük
kargaşanın nedeni de olmuştur. Çünkü, Rum devletinin ileri ge­
lenl ere ve hayır hasenat yapma düşkünü kişilere ödül vermesini
sağlayarak gurur d uymasını olanaklı kılan iki gel ir kaynağını
halka alabildiğine açtı ve herkesin onlardan bol bol nasiplenme­
sine izin verdi ı . Gerçekten, en yüce ü nvanlar ileri gelenl ere ve

Rum imparatorluğunda, devlete ve topluma hizmeti geçmiş kişilere verilen


rütbe ünvaniarı (time; onur, onurlandırma) ve makamlar (ophphikio, Latin­
ce officio=makam'dan) onun zamanında gerçekten pek "bol bulamat" da­
ğıtılmıştı. Anna Komnena'dan öğrendiğimize göre Rumiara tutsak düşmüş
Türk Bcyi Çaka da yeteneğini gören Botanciates tarafından saray adamları
arasına alınıp kendisine Protonobilissimos (En soylu olanların birincisi) ün­
vanı verilmişti. Oysa bu ünvaniara bağlı olarak gelir getiren araziler de ve­
riliyor yah u t devlet hazinesinden gelir bağlanıyordu. Böylece, pek cömert­
çe yapılan ünvan dağıtımı, devlet hazinesinin gelir kaynaklarını ve hazine­
yi kurulmuştu. Birazdan, çok az sayıda yabancı ücretli asker dışında Bota­
neiatcs'in, Bryennios üzerine gönderecek asker bulamıyacağını ve Süley­
man Şah'a başvurup ondan (elbette, ödün yani bazı arazilerin, kentlerin
ona bırakılması karşılığında) asker isteyip getirteceğini, Bryennios'un bun­
lar sayesinde yenileceğini göreceğiz.

145
askerlere ve Ayan M eclisi üyelerinin oğullarına ya da bunların
yanı sıra kendini bir hizmete vakfetmişlik göstereniere da ğıtılmı­
yor, tersine bunları isteyen herkese veriliyordu. Bu hal, Rumlar­
ca ophphiki o 'lar [makam sahibi yapma buyrultuları] d enenler
bakımından da gerçekleşiyordu ; öyle ki giderler gelirleri aşar ol­
du. Sonunda, bu nedenle sonradan, çok geçmeden, [devlet ha­
zinesi için] para kıtlığı çıktığından, devletin [darpha nede] kestir­
diği madeni para içine ka tkı maddeleri katılması -eldeki al tın
konusunda sıkın tıya düşül mesi yüzünden, imparatorun ünvan
ve makam sahibi kişilere bağışladığı araziler yüzünden-, kendi­
ni gösterdi2. Asia'nın [Anadolunun] hazineye sağladığı paraların
akışı, bütün Asia'n ı n Türklerce zaptedil mesi sonucunda kuru­
yun ca ve Avrupa'dan [imparatorl uğun Rumeli'ndeki toprakla­
rın dan] eld e edilen gelir dahi tümüyle yok olunca ve daha ön­
ceden [hazinede] var olan birikimler tümüyl e harcanınca, impa­
ra torluk hazinesi n d e olağanüstü para kıtlığı ortaya çıktı . işte
böylece o [Bota neiates], cömert görünmek isterken, daha önce
söylemiş bul unduğumuz gibi, kentin [başkentin, başkent halkı-

2 Alexios Komnenos ü ç yıl sonra, ı oaı 'de, Botaneiates'i devirip onun yerine
geçince, bu ünvan ve makam sahiplerine hazineden para ödenmesine son
vermiştir. Çaka Bey'in de geliri böylece kesildi ve artık yüzüne bakan olma­
dı; bunun kızgınlığıyla saraydan ayrıldı ve sırf Rumların eski bir saray ada­
mı olarak (yanında hiçbir savaşçı topluluğu, Türk aşireti vb. ol madan) izmir
yöresine gelip oradaki hoşnutsuz yerli Rum halkın kendini önder tanıması­
nı sağlayarak orada bir korsan dona n ması oluşturdu, bir korsan beyliği kur­
du (ve sonra Türklerden de onun yanına gelen çok oldu). Bunları, Çaka,
üzerine Alexios Komnenos tarafından gönderilen komutana kendisi anlat­
mıştır (Anna Komnena, Türkçe çeviride s. 23 2-233). Anadoluda akına çık­
mışken tutsak edilmesinden sonra başına gelenleri Çaka şöyle özetliyor:
"Nikephoros Botaneiates'e armağan edilir edilmez bana Protoııobilissimos
sanının verilmesiyle onurlandırıldım, en değerli armağanlara boğuldum
[bana çok yüksek aylıklar bağlandı] ve ona bağımlılık sözü verdim. Ne var
ki, Alexios Komnenos'un devlet dizginlerini eline geçirmesinden bu yana
her işim bozuldu. işte şimdi benim giriştiğim düşmanca tutumun nedeni­
ni sana açıklamaya geldim. Bunu lmparator da öğrensin ve eğer ortaya çı­
kan düşmanlığa bir son vermek istiyorsa, benim hak etmiş olup da sonra
yoksun bırakıldıklarımın tümünü bana geri versin."

146
nın] gönlünü kazanmak isteyerek, cömertliğin aşırı ölçüde kö­
tüye kullanımını yaptı.

2 . [A si Bryennios'un, Edirne'den istanbul ü zerine yürü­


meye başlaması ; Botaneiates'ın Kutalm ı şoğlu Süleyman
Şah ile bağlaşıklıktan yararlanması ]
Odrysler Ü lkesi'nde [Edirne'de] kalmakta olan Bryennios, impa­
rator Mikhael 'e ilişkin olarak olup bitenleri ve Kent'te [Konstan­
tinos Kenti 'nde, i stanbul'da] ona karşı patlak veren ayaklanma­
yı öğrenince ordunun Makedonya 'dan ve Trakya'dan gelen bü­
tün birliklerini topladı, yanına [ücretli asker olarak Peçenekler­
den ve N arman'lardan gelme birlikleri alıp] bağlaşıklar da ekle­
di ve Byzantion üzerine yürüdü. Botanciates bunu öğrenince,
belki de bu kişi böylesine büyük bir güçle Kent'e ya klaşır da da­
ha kendisi yerine yerleşm eden onu hükümdarlıktan kovar diye
korkarak, önce, ona elçiler göndermeyi düşünd ü ; amacı, barış­
mak ve uzlaşmak için müzakere yürütülmesi idi. Daha sonra,
(eşi, yakın zamanda evlendiği] imparatoriçe Maria'nın oğul
edinmiş bulunduğu Alexios Komnenos'u, Batı Orduları Başko­
mutanı atadı ve onu, herikiyle [Bryennios ile] çarpışmak üzere
göndermeye hazırlandı. Ama kendisinin ordusu bulunmadığın ­
dan, Bithynia 'daki iznik'de kalmakta olan, Türklerin önderlerine
başvurdu3. Bunlar Kutalmış'ın oğulları M ansur [özgün metinde:

3 Burada i k i şey öğreniyoruz: ı . ı 07!l baharında Botaneiates lstanbul'a ulaş­


mak üzere oradan geçerken Türklerin elinde bulunmayan lznik, aynı yıl,
birkaç ay sonra, artık Süleyman Şah'ın elindedir (veren Melissenos'tur; bkz.
ileride s. ı 74 dn. 24) ; 2. Süleyman Şah Botaneiates ile iyi ilişkiler içinde bu­
lunduğu halde, Sultan ünvanı şöyle dursun kral, hükümdar gibi bir sözcük
dahi kullanılmayarak onun hakkında ve kardeşi Mansur hakkında yalnızca
"arkhigoi ton Tourkon" (=Türklerin başları, önderleri) diye söz edildiğine
göre, Süleyman'ın kendisi dahi, fiilen Büyük Selçuklu devletinden bağımsız
bir hareketin başında ve Anadolu'da geniş bir ülke bölümüne, pek çok ken­
te artık egemen bulunduğu halde, kendini şu veya bu ünvanla bir devlet
başkanı diye ilan etmemiş (adına hutbe okutmamış, sikke bastırmamış) idi.

147
Masour] ve Süleyman [özgün meti n d e : Solyman] idiler; bunlar,
hemen 2000 kadar adam gönderdil er ve derhal, daha başkaları­
nı da hazırladılar. Dol ayısiyle h enüz [bu] bağlaşıkl ar gel meden,
[Botaneiates] elçiler göndermeye karar verdi ve o sıra da Başkan
ünvanına sahip bulunan, aklı başında ve eğitimli kişi , bir devlet
adamını bezeyen h er türlü erdeml e nasiplenmiş Konstantinos
Khoirosphaktes ile soy kökeni Phrygia'nın Beşkentler'inden [Af­
yon 'daki San dıklı yöresinden] olan, yetenekli ve eylemci adam,
... soyun dan4 ve imparator N ikephoros'un hısımı Straboroma­
nos, [Bryennios'a] gittiler. Böylece yola çıktılar ve ordusunu
kıt'alar halinde sa f saf d ü zene sokmuş, [piyadenin geri d e kalma­
ması için, hepsini] yürüyüş hızında ilerietmekte olan Bryen nios
ile, Theod osiopolis [d aha çok bilinen adı Apros/Apri olan kent]
yakınında [i necik dolayların da] karşılaştılars. Ve daha h enüz
uzakta bulundukları sırada, satlar halinde dizilişleri ve ordunun
kusursuz düzenini görerek hem ordunun kalabalık sayısı na hem
de düzenliliğine hayran kal dılar ve onun başı [Bryenni os] hak­
kında beğeniyle konuştular. Yaklaştıkları sırada, koru ma birliği
erlerinin başı, on ların varışını, imparator olma iddiacısı na haber
verdi. Bunun üzerin e o da ordunun durdurulmasını emretti ve
yanına en yüksek rütbeli subayları, Makedonyalılar birlikleri nin
ve Trakyalılar birlikl erinin komutanlarını, atlı birlikler yüzbaşıla­
rını ve ayandan olanları alarak, satlar halinde diziimiş kıt'a lar­
dan biraz uzağa gitti. Ve herkesin atlardan inmesi ve birbirinin
yanında olarak dizilmesi sonrasın da, yalnız o at üzerinde, kır
donlu [ak] bir at'a binmiş olarak kal dı ; sil ah taşımıyordu ama
kendisini daha da yakışıklı gösteren -biçim yönünden ihtişamlı
bir adamdı ve konuşmad a son derecede yetenekliydi- imparato-

4 Burada özgün metinde boşluk vardır. Anna Komnena'nın zaman zaman


yaptığı gibi Bryennios da yazacağı adı anımsayamamış ve sonra belirleyip
yazarım diye yerini boş bırakmış olabilir.
5 Yazarımızın Arkadioupolis/Lüleburgaz diyecekken yanlışlıkla Theodosiopo­
lis yazdığım sanıyorum. Konuya Attaleiates çevirimizde bir dipnotunda de­
ğindik.

148
ra özgü [mor] giysi, üzerindeydi. Böylece, elçiler yaklaşınca ve
ona, elçil erin a d et edinilmiş sel amlama sözl eriyle hitab ettikten
ve kend isi de yumuşak davranışla onl ara karşılık verdikten son­
ra, kendisi n e h a n gi nedenle gelmiş bulund uklarını söylemeleri­
ni diledi. Bu kişiler, imparator tarafından barış, çatışmaya son
verilmesi ve b ağlaşıklık kurulması amacıyla müzakere yürütmek
için gönderil miş bulundukl arı yolunda yanıt verince, kend isi ye­
niden söz yöneltip, anlaşma önerisinde hangi ilkelerle barış kur­
mak istediklerini sordu. Bu kişiler de ona, imparatorun dilekle­
ri ni ayrıntılı olarak aktardıl ar. Asıl gerekli müzakereyi Straboro­
manos yürüttü, çünkü bu kişi elçiler kurulunun başıydı, impa­
ratorun hısımı olan biriydi ; oysa öteki i mpara tor olma iddiacısı­
nı ikna etmek için gön derilmişti, çünkü onunla aralarında kayın
hısımlığı [evlenme ile oluşmuş hısıml ık] bulunmaktaydı.

3 . [Botaneia tes'ın a si Bryennios'a yaptığı uzlaşma


öneris i ]
Elçilerin aktardığı iletiye gelince, bunun içeriği şöyleyd i : i mpa­
rator, "Ben" diyordu, "Yetenekli bir komutan ve iskitlere [Peçe­
neklere] karşı tekrar tekrar yengiler kazanmış olan babanı vak­
tiyle ta nımıştım, onunla birlikte sefere çıkmış ve ona imparato­
ru k oruma birliği askerleri arasında yoldaşlık etmişti m ; kuşkum
yok ki sen d e böyle bir babanın, onun kadar değerli oğlusu n . Bu
neden l e, Tanrı beni imparator makamına yükseltmiş olduğuna
göre, isterim ki senin için şefkatli bir baba ol ayım. Böylece sen
de benim i çin, nankör değil minnet duyan [kadirbilir] bir oğul,
benim kaçınılmaz olarak gelecek ihtiyarlık nedeniyle güçsüzleş­
me zamanımda destekleyicim olasın ve şimdi de i mparatordan
sonra ikinci gelen rütbeyi yani Kaisar rü tbesini alasın ve az son­
ra d a [ben öldüğümde] Ruml arın imparatoru olmakta benim ar­
dılım olası n ". Elçiler bunları söyleyince, heriki hiç duraksamadan
-çünkü herkesten çok daha fazla canıtez bir adamdı- hemen ya ­
nıt verdi ve koşulların hepsini uygun bulduğunu, barışı ve iç sa­
vaşın sonuca bağlanmasını istediğini ve imparatoru n kendisine

149
verdiği ünvanı kabul ettiğini söyledi. Ancak, barışın getireceği
gönençten tek başına kendisi yararlanmayıp, bu girişime kendi­
siyle birlikte ka tıl an herkesin, gerek komutanların ve askerlerin
gerek ayan-eşraf takımının da, nasiplenmesini istiyordu ; çünkü
onların yararına ihanet etmeyi dinsizce bir iş sayıyordu. Böylesi
gerçekten de sırf kendi kendine hi zmet etmekle bencilliğin, ya ­
h ut daha doğrusu insaniyetsizliğin, doruğa çıkması olurdu. i şte
bu yüzden, eğer daha önce bu kişilerin durumu güvenceye bağ­
lanmazsa, oğul edinilmeyi ve ünvan verilmesini kabul etmiye­
cekti. Dolayısiyle, imparatorun öncelikle ken disinin bu kişilere
yaptığı vaatleri [sen şu makamda yönetici olacaksın, şu arazi sa ­
na arpalık verilecek gibi vaatlerinil onaylamasını ve böylece
[bundan sonra] Kent'ten Patrik ile birlikte çıkıp, göksel güçlerin
serdan [Başmelek] Mikhael 'e adanmış olan ve Trakya 'daki Da­
mokrania köyü nde [Büyükçekmece yakının da] bulunan kiliseye
gelmesini ve Kaisar'ın [Kaisar rütbesi verilmekte olan kendisinin]
oğul edinme ayini töreninin ve taç giydirme töreninin, adet ol­
muş biçimde yürü tül mek üzere, orada yapıl masını istiyordu. El ­
çiler kendisine törenin Ken tlerin Sultanı'nda [böyle törenierin
yapılageldiği Ayia Sophia kilisesindel yapılmasını niçin isteme­
diğini sorduklarında, kendisinin Tan rıdan başka hiçkimseden
korkusu olmadığı [tu tumunun korku eseri diye yorumlanmama­
sı gerektiği], ancak imparatorun çevresinde bulunan kişil erin
çağuna güven duymadığı yanıtını verdi.

4. [A si Bryennios'un red cevabı i mparator Botaneiates'e


iletilince, i m parator, asinin üzeri ne, Süleyman Şah'ın
Türk savaşçıları i l e d esteklenecek bir ordu gönderiyor]
Bunlardan sonra elçiler çekildiler ve yola çıktılar. Ne var ki dev­
riyelerle karşılaştıklarında az kalsın başlarına bir kötülük gele­
cekti, neyse ki nöbetçilerin başı n daki kişinin basireti onları kur­
tardı. Böylece onlar çekip gidince ve anlaşma tasarımlarıyla ilgi­
li ol arak [söyl en enler hakkın da] imparatora bilgi sununca, artık
daha fazla oyalanılmamasına, tersine Başkomutanı [Alexios

ıso
Komnenos'u] orduyla [Bryennios üzerine] göndermeye karar ve­
rildi ; çünkü Bryennios olmayacak şeyler talep ediyor göründü­
ğün den, anlaşmaya vanlabileceğind en umut kesilmişti. Böylece
Komnenos yanında bağlaşık Türkler [Süleyman Şah 'ın ilk gön­
derdiği atlılar] ve imparator Botaneiates'in yanı sıra [onun baş­
kaldırısını başlattığı sırada kendisiyle birlikte yola çıkan ilk 300
asker içinde] gelen Khüma/Gümüşsu 'lular denen askerler6, ayrı­
ca italya 'dan gelmiş Frank'ların kıt'alarından biri, ve Öl ümsüzler
denen özel birliğin bir bölümü bulunduğu halde, [başkentten]
çıktı. Ö lü msüzler kimlerdi, bunu açıklamamız gerek. [Devrilmiş]
imparator Mikhael, daha doğrusu [onun baş adamı, en büyük
sivil yöneti cilik makamına getirdiği] Hesaplayıcı hadım Nikep­
horos, bütün Doğu ordusunun [Anadolu Türklerin eline geçtiği
için] yok'a dönüştüğünü görerek, elinden gel diğin ce, yeni bir
ordu ol uşturmaya çabaladı. Asia 'ya [Anadolu'da h;ll a başkentle
bağlantısı bulunan yerlere] dağılmış adamları toplayarak ve bun­
ları ücretli asker hizmetinde kullanarak, onlara zırhlar giydirdi,
kalkanlar, tolgalar ve mızraklar verdi. Bunların başına komutan­
lardan birini geçirdikten sonra -becerisiyle ve yeteneğiyle onları
eğitmek işine uygun bulunan bu kişi, imparator Mikhael'in hısı­
mı, yakın dostu ve yoldaşı, Kappadokia'lı Konstantinos idi- o ki­
şi aracılığıyla onl ara idrnanlar yaptırdı ve onları askerlik konusun­
da eğitti. Bunlar ata güvenle binmeyi becerebilecek ve silahları
yeterince kullanabilecek h a l e gelir gelmez, kendisi n i n
[Hesaplayıcının] kanısınca beden yönünden de iyi düzeyde eği­
tim gördükten sonra, onl arı moral yönünden de idrnandan ge­
çirmek istedi. Böylece onl arı idrnan için hazırlarken, mızrakların
ucundaki temrenleri çıkarttı ve onları takımlar halinde ayırdıktan
ve birbirinin karşısında dizdikten sonra, onl ara, at üzerine binmiş
olarak birbirine şiddetle saldırmalarını ve [hasım durumunda

6 Khiıma/Gümüşsu, Uşak ile Dinar arasında orta yer yakınındadır. Bu yer hal­
kının o sıralarda henüz tam Rumlaşmayıp eski Anadalulu kültüre geniş öl­
çüde bağlı kaldığı Anna Komnena'nın yapıtında "Rumlar ve Khiıma'lılar"
denmesinden anlaşılıyor (Türkçe çeviride s. 1 24 ve orada d n . 6).

151
olan karşısındakilerel mızraklarla güçleri yettiğince vurmalarını
emretti ve en büyük atılganlığı gösterenleri en ön sıraya koydu
[çavuş yaptı]. Böylece pek çok çatışmada kendilerini seçkinlikle
göstermiş olanl ara Ö lü msüzler dedi ; bu yolda, onların hepsi,
kendisinin kurd u ğu bir kıt'ayı oluşturur h al e geldiler7.

5. [Alexios komutasındaki Botaneiates ordusu i lerlerken


asi Bryennios Silivri yakınında ordugah kuruyor]
Bunlar kendisine katılın ca, ötekileri de yan ına alarak, Alexios
Komnenos yola çıktı ve bir akarsuyun yanında ord ugah kurdu ;
adların büyük çoğunluğu değişip durduğu için buna ilk olarak
ne deniyordu bilmiyorum, ama bu akarsu Trakya dağlarından
iner ve yerliler ona Almyros derler. Yörede, tepe üstünde, Ka ­
l obrye d enen bir kale de vardır. Burada konakladıktan sonra, ne
siper kazdırdı n e d e [berkitme amaçlı] kazıklı çit yaptırd ı ; çün­
kü burada düşmana baskı n vermek üzere [orada varlığı farkedil­
meden apansız saldırıya geçmesini sağlayacak] pusu kurmak ve
eğer olabilirse zaferi on ların elinden çekip almak istiyordu. Çün­
kü, gerçekten, kendisinin yanında az sayıda askerle pek çok yi­
ğit ve özellikle deneyimli askerlere karşı çarpışması söz konu­
suyd u ; karşı taraf içinde hükümdarlık iddi acısı yıldızlar arasında
bir güneş gibi ken dini göstermekte idi. Bu nedenle, Başkomu­
tan, sayı ve güç yönünden daha küçük bir ordusu bulunduğun­
dan, düşmanlarını sadece yiğitlikle değil ama bir yandan da yol
yöntem izleyerek ve zeka ile yenmek istiyordu . Böylece, gözcü­
ler gönd erdikten sonra, Bryennios'un ordusunun Ked oktos Ova­
sında ordugah kurmuş bulunduğunu öğrendiB.

7 Ölü msüzler, aslında, Iran'da Pers Imparatorluğu zamanında Şah'ın özel ko­
ruma birliğinin adıydı; bunlardan biri ölünce yerine hemen başkası geçiril­
diği için tüm olarak birliğin adı böyle "Ölümsüzler" imiş (Herodotos, Vll
83).
8 Adı verilen ova vb. yerlerin hiçbirinin lokalizasyonu güvenle yapılabilmiş de­
ğildir. Ben Almyros adının, Herodotos'a "naz1re" olarak, Çanakkale Boğazı

152
6. [Asi Bryennios ordusunun d urum u ]
Bryennios, akşam vakti, orada bulunan Tanrı nın Anası 'na a d a n ­
m ı ş kiliseye gittikten v e adeti olduğu üzere ayine katıld ıktan
sonra, düşmanlannın Kalobrye'de ordugah kurduğunu öğren in­
ce (gerçekten, Komnenos ordusund aki Türklerden bazılan gece
Bryennios ordusunu gözetlerneye gitmişler ama nö betçilerin üs­
tüne düşmüşler, tutsak alınmışlar ve [ordugaha] getirilince her­
şeyi itiraf etmişlerdi) gündoğumunda kalkıp yola çıktı , bütün
orduya silaha sarılmalarını emretti ve orduyu takımiara ayırarak
dizdi. Seçtiği diziliş şöyleydi : sağ kanadın başında kardeşi Ko­
uropalates ün vanlı ioannes bulunuyordu ; onu Başkomutan ata­
mıştı. Bu kıt'a [sağ kanadı oluşturan kıt'alar birliği] içinde şu

için kullanıldığını düşünmüştüm (Anna Komnena çevirimizde s . 26 dn. 5).


Bryennios'un yapıtını şimdiki Yunancaya çeviren Despoina Tsouklidou, o
çcviride verdiği dipnotlarında (s. 267 dn. 244 ve 245) Alexios'un konakla­
dığı yerin Silivri'den 10 km. uzaklıkta olduğunu ve burada şimdi Kalabre
(Kalavri) adlı bir köyün bulunduğunu (yani Bryennios'un andığı Kalobrye
hisarı yerinin orası olduğunu) ; Kedoktos Ovası'nın da Silivri ile Ereğli ara­
sında bulunduğunu söylüyor, ancak hiçbir dayanak göstermiyor. Onun an­
dığı Kalavri köyünün adı, Türk ağzına Gelrvri biçiminde uydurulmuştu. Kö­
yün şimdiki adı Yolçatı'dır (Istanbul 1 973 il Yıllığı, s. ı n). Bu köy, Siliv­
ri'den kuş uçuşu 6 km. kadar kuzeybatı ileride, denizden 4 km. içeridedir.
Yeni adından anlaşılacağı gibi, bir yol kavşağının hem de çok önemli bir yol
kavşağının yakınındadır. Batıdan, Theodosiopolis/Apri ve Rhaidesto/Tckir­
dağ üzerinden gelen yol; kuzeybatıdan, yani Edirne, Çorlu üzerinden gelen
yol ; kuzey-kuzeybatıdan y5ni Vize dolayiarından gelen yol bu yörede bir­
lcşir. Demek, savaş yeri bu yöredir; Almyros Dcresi de kuzeyden gelip ünlü
Silivri Köprüsü altından geçerek denize dökülen dere olmalı.
Bryennios ordusunun Edirne'den sonraki ilcrleyişi üzerine şimdiki yazarımız
(Genç) Nikephoros Bryennios'un verdiği bilgiyi gözönünde tutunca, savaş
yerinin Çanakkale Boğazı alamıyacağını ve gerçekten de Silivri yakınların­
da olması gerektiğini anlıyoruz. Çünkü Bryennios ordusu, Edirne'den istan­
bul üzerine yola çıkma, bir hayli ilerleme ve o arada Botaneiates'in elçile­
riyle karşılaşma sonrasında, yine Edirne-lstanbul gidişinin olağan ve en kı­
sa yolu yani Edirne, Lüleburgaz, Silivri, istanbul güzergahı üzerinde bir yer­
de Botanciates ordusuyla savaşa tutuşmuş olmalıdır; Çanakkale Boğazı do­
layları pek ilgisiz derecede ters tarafta kalır.

153
ünlü Maniakes'in9 halya 'dan getirmiş bulunduğu [ücretli asker,
zırhlı atlı] Frank'lar ve Thessalia'dan gelme bazı atlılar, bir d e
M uhafız Birliği askeri denenlerden önemli bir bölüm vardı ; bun­
ların h epsi 5 000 kişiden az değildi. işte sağ kanadın düzeni
böyleydi . Sol kanatta komutan, karakteri, iyi yetiştirilmişliği ve
askerlik yönün den yetenekleri bakımından seçkin kişi olan Ka­
takalon ü nvanlı Tarkhaniotes idi ve bu ordu bölümü Makedon­
yalıları n ve Trakyalıların birliklerinden o l uşuyordu , bunların sa­
yısı 3 000 adama varıyordu. Son olarak, merkezdeki ordu bölü­
müne Bryennios'un kendisi komuta ediyordu ve burada hem
Makedonya 'nın hem de Trakya 'nın bütün ayan -eşrafı [a damla­
rı, köleleriyle birlikte] toplanmış bulunuyordu, ayrıca Tesalya 'lı
atlıl ardan seçkin olanlar vardı. Sol kanadın dışında [ötesinde]
bağlaşık [ücretli asker] iskit'ler [Peçenekler] dizilmişlerdi ve bun­
ların dizisi nin uzunluğu iki stadian kadar bir mesafeyi aşkındı.
i şte ordu böyle dizilmişti ; uzunlamasına falanks [askerler aralık­
sız yanyana, mızrakları ileriye uzatılmış] düzenindeydi ; d üşman
görünüp d e borazan saldırı işareti havasını çalınca iskit'ler [Pe­
çenekler] kıt'asının n ara lar atarak, bağırıp çağırarak düşmanın
arkası na doğru [çevirme yapmak amacıyla] saldırıya geçmesi
emredilmişti. i şte onların başlarına [takım komutanları du ru­
munda olan Beyl erine] verilen emirler böyleydi lD.

7. [Aiexios Komnenos'un savaş hazırlıkları]


Alexios Komnenos, gözcülerden düşmanın yaklaştığını öğrenerek
bütün orduyu dar vadi geçitleri içine sakladı, kendisi ise bir te-

9 Georgios Maniakes imparatorluğun Güney i talya'daki topraklarında görevli ko­


mutan iken 1 042 yılında imparator Konstantinos Monomakhos'a isyan etmiş,
imparatorun ordusuyla savaşa tutuşmuş ve düşmanı yendiği halde kaçanları iz­
lerken okla vurulup öldürülmüş idi. Bu konuda Attaleiates'de bilgi vardır.
l O Talancı Peçeneklerin bu emre uymaması ve birazdan görüleceği üzere Bıyen­
nios ordusu artçıları içinde soygunculuğa, talana girişmeleri, ordunun felake­
tine yol açacaktır; o nedenle yazanmız Peçeneklere verilen emri vurguluyor.

154
peye tırmandı ve hasımlarını gözetledi. Böylece gördü ki düşman
kalabalıktır; askerlerinin daha düşmana saldırmadan kaçmaya
koyulacaklarından ürkerek, çok yerinde ve aynı zamanda pek
akıllıca bir karar aldı, yani ordusunun düşmanı hiç mi hiç görme­
mesini ayarlamayı düşündü. O gün çatışmaya girmek kendisini
özellikle şu yönden korkutuyordu ki, imparatorun düşün cesine
karşıt davranmış olacaktı ; gerçekten bir önceki akşam lmparator­
dan ona ça tışmaya girmemesini, Türklerin henüz göndermiş bu­
lunduğu (yeni] bağlaşık birliklerin oraya varışını beklemesini em­
reden mektuplar yollan mıştı. Ancak, savaşa girmeden beklemek,
ola naksızdı, çünkü düşmanlar şimdiden oraya varmışlardı, oysa
savaşa tutuşmadan geriye çekilmeyi kendisi onursuzluk sayıyor­
du. Bu yüzden, imparatordan çekinip de böylece korkakça ve er­
kekliğe sığmaz biçimde geriye dönüp kaçmaktansa, ya savaşı ka­
zanmaya ya da çarpışarak can vermeye karar verdi . Bunun üze­
rine araziyi inceledi ve gördü ki arazi bir yandan [denize yakın
güney yanından] açıktır, oysa diğer [kuzey] yanda tepeler ve dar
vadiler vardır; öyle ki kıt'alarının bir bölü münün Bryennios'dan
saklan ması ve [sadece] diğer bölümünün görünmesi olanağı var­
dır; ordusunu silahlandırdı [savaşa hazır ol komutu verdi] ve onu
ikiye ayırd ı ; Ö lü msüzler'le Frankların komutasını kendi aldı, Kho­
ma/ Gümüşsu'luların ve [ilk gönderilip kendi yanına gelmiş bu­
lunan] Türklerin komutasını Konsta ntinos Katakalon'a bıraktı ;
bu Türkleri i skit'ler [Peçenekler] kıt'asının karşısına dizdi.

8. [Türk birlikleri Komnenos ordusu n a katı lmadan


Bryennios çatışmayı başlatıyor]
Bryennios'un ordusu dar vadi geçitlerinin bulund uğu yöreye gi­
rince, Alexios sağ kanadın askerlerini [pusu kurmuş durumda
sinmiş iken] ortaya çıkardı ve düşmana karşı şiddetle saldırmak
emrini verd i. Böylece sanki pusudan fırlarcasına atılıp düşmanda
beklenmeyen gelişmenin şaşkınlığını yaratarak, [düşmanı] nere­
deyse kaçışa koyacaklardı ki, düşmanın [sağ kanadının] komuta­
nı i oan nes Bryennios, kılıcını çekerek, az sayıda askerle ileri atıl-

155
dı ve kendisine d oğru saldıran Ölümsüzler ile diğerleri içinde en
önde olanı yere serdi ve bütün kıt'ayı yeniden toparlayarak ha­
sımlarını durdurdu. Böylece, Ö lü msüzler'in hepsi gerilediler. Ale­
xios Komnenos düşmanın ardında bulunuyordu ve kendi kıt'ası­
nın da arkasından geldiğini sanarak kendisi yiğitçe çarpışıyor ve
üzerine saldıranları hakiayıp duruyordu. Ancak, kıt'asının kaçışa
koyulmuş bulunduğunu görünce, kendi yakınlarını bir araya top­
ladı -gerçekten, kendi yakınlarından olan birkaç tane, sayısı 6
kadar, iyi asker yanında bulunuyordu- ve gözüpek bir karara var­
dı: Bryennios'un arkasına dolanacaktı ve kendi adamlarıyla bir­
leşerek, ona yaklaşıncaya kadar sakin sakin [düşman olduklarını
belli etmeden] ilerleyecekler ve onun [Bryenni os'un] yakınına
geldiklerinde hepsi kılıçlarını çekecekler, onu öldüreceklerdi. Ve
eğer yakınları ölür, kendi de onlarla birlikte can verirse, böyle bir
hal [yeni gelecek Türkler de oraya varmadan savaşa girme diyen]
imparatorun buyruğunun dinlenmemesi n edeniyle kendisini
bekleyen cezaya maruz kalmaktan, ona göre, daha çok yeğlene­
cek şey idi. Ancak onu bu girişimden, daha önce sözünü ettiği­
miz Theodotos vazgeçirdi; dedi ki, bu tasarım aşın ölçüde gözü­
kara bir tasarımdır ve aynı zamanda akılsızca dır, ve şimdi düşman
ordusunun içinden ayrılıp kendilerinin ordusu içine dönmek ge­
rekmektedir. Ve kendi ordusuyla birleştiği zaman da, isterse, ora­
dan kendisine yardımcı olacak dilediği kadar kişiyi yanına alıp
gözükara atılıma girişebilir. işte böylece sağ kanattaki [düşmanın
sağ kanadı içindeki] girişim son buldu.

9 . [Bryennios ordusu içi n d e Peçeneklerin sebep olduğu


kargaşa ; Alexios Komn en os'un bir savaş hilesi]
Sol kanada gelince ; Katakalan [rütbeli] Tarkhaniotes'in yakının­
da bulunan i skitler [Peçenekler] daha Khüma/Gümüşsu'dan gel­
me savaşçıları [karşılarında] görür görmez çok gürültüyle ve na­
ralar atarak onlara karşı saldırıya geçtiler ve onları hemen püs­
kürtüp kaçırttılar. Ve onl arı kovalamaya son verip düzenli satlar
halinde geriye dönünce, büyük bir h evesle, Bryennios ord usu-

156
nun artçı birliğinin ön koruyucui anna karşı atılıp saldırdılar ve
hizmetkarlan soyup a tları ve ganimetieri al dıktan sonra, kendi
memleketlerine döndüler ı ı. lşte bu yüzden ordu satlannda kar­
gaşa ortaya çıktı, çünkü Rumlarca touldo [başıbozuklar] diye
adlandırılanları 1 2 koruya n lar, lski tlerin korkusundan bunların
[başıbozukların] arasına sığındılar, alay sancakları da birbirine
karıştı. Hala Bryennios'un ordugahında [onun ordusunun ana
kitlesi içinde] bulunan Alexios Komnen os, durum u görerek, tol­
gasının [alın dan aşağıya indirilen] siperlik bölümü ile yüzünü
örttü ve Bryen nios'un, [imparatora özgü] mor eğerle ve altın
renkli haşa örtüsüyle bezenmiş imparator atlarından birini gö­
türmekte olan, seyislerinden birini öldürdükten sonra o atı, ke­
za adet üzere [atın yanına takılmış olarak] imparatorun yolcu­
luğunda onunla birlikte giden kıl ıçları aldı ve h er türlü tehlike­
d en uzaklaşınca, bu atı bir bağırıcıyla birlikte [kendi askerlerinin
bulund uğu arazi bölümüne] yolladı ; bu bağırı cı, yapabildiğince
yüksek sesle, Bryennios'un öldürülmüş [ve işte atının, kılıçları­
nın da ele geçirilmiş] bulunduğunu haykırıyordu . Bu haber, kaç­
maya koyulmuş olanlardan birçoğunun yerinde kalması ve kimi­
nin d e geriye dönmesi sonucunu d oğurdu. Çünkü gerçekten de,
[Bryen nios tarafından] kovalama [ve çevirme] yapmakla görev­
lendirilen lskitler Bryennios'un adamlarına saldırınca, Alexios
Komnenos'un askerleri, kimse onları kavalayıp izlem ediğinden,
artık daha fazla uzağa gitmemişl erdi, tersine yakın larda dolanı­
yarıardı ve kendi kendilerine, n e yapmalı diye soruyorlard ı ; bu
kişiler [atlarından inerek] yere ayak bastıkları sırada, bağıncı on­
lara atı ve kıl ı çl arı gösterd i ; haykırarak, Bryennios'un öldüğünü
açık açık ilan etti ve herkes onun çevresinde toplandı.

ll Ücretli asker olarak Bıyennios ordusuna alınan Peçenek birlikleri, verilen


emir gere!)ince çatışmada düşmanın gerisine sarkıp orada çevirme hareketi
yapacak iken, düşman ordusundan karşıianna denk gelen birliğe saldırıp
onu bozuyorlar, sonra geriye dönüp Bryennios ordusunun artçılarından bir
bölümünü soyuyarlar ve savaş alanından ayrılıp gidiyorlar.
1 2 Ordunun yanında veya içinde bulunan aşçı, aşçı yamağı, seyis, arahacı gi­
bi, savaşçı olmayan kişileri.

157
1 0. [Aiexios komutasındaki ordu kaçmaya başlamışken
Türkler yetişiyor ve savaşa katılıyor]
Hal böyleyken bir olay daha gerçekleşti ; i mparator tarafından
takviye gücü olarak önemli bir Türk birliği gönderildi ve bunla­
rın [savaş alanına] varışı, tam çarpışmanın yapılmakta olduğu ve
[Alexios Komnenos komutasın daki] ordunun kaçmaya başlama­
sı anına denk düştü. i şte bunlar [Türkler] kaçanları gördüler ve
Başkomutanın n erede olduğunu sorup araştırdılar, onunla bu­
luştular, onu cesaretlenmeye teşvik ettilern ve ondan, düşmanı
ken dilerine göstermesini istediler. O da, bunların başını kendi
yanına alarak, bir tepeye tırmandı ; buradan düşman görünüyor­
du ve o yerden onl arı [d üşmanları] bu kişiye gösterdi. Böylece
ikisi, düşman birlikleri topl umunun karışıklığa düşmüş halini,
sanki manevra yapmıyormuş gibi hiçbir düzeni olmadan manev­
ra yaptığını ve çözülmüş göründüğünü gözlemledil er. Gerçekten
de [Bryennios ordusunda] herkes kaygısızdı, artık çatışmayı ka­
zanmış ve düşmanı kaçırtmış olduklarını sanıyorlardı, çünkü
gerçekten d e Botaneiates'in Franklarının tümü Bryennios'unki­
lere katılmışlardı ve atlarından in erek kendilerin in ulusal adeti
olduğu üzere karşısındakine güvenini gösterme davranışı ol arak
[sağ] ellerini konuştuğu kişinin eline koyuyarl ardı [birbirinin sa ğ
elini sıkıyorlardı, tokalaşıyorlardı] ve ordunun bütün askerleri de
olan biteni [imparator Botaneiates'in Alexios Komn enos komu ­
tasın daki ordusundan ayrılıp düşman ord usundaki soydaşlarına
katılan Frank'ları ; bu katılma olayı nı] görmek için oraya doğru
koşuyorl ardı. i şte Türklerin başl arı bu halleri görerek, attan in­
diler ve kendi kıt'alarını üç bölüme ayırıp iki bölümü pusu ol uş­
turmaya gönderdiler, ü çüncü bölüme de düşmana doğru ilerle­
mek ama düzenli saflar halinde değil küçük takımlar halinde ve
dağınık olarak gitmek ve atl arıyla saldırıya geçmek ve yayl arını
kulla narak onlara [düşmana] yoğun biçimde ok fırlatmak emri­
ni verdiler.

ı 3 Herhalde Alexios pek ağlamaklı halde imiş.

158
11. [Bryennios ordusu Türklere karşı saldırıya geçiyor]
Bunlar [Türk savaşçılar] onların buyruklarına uydular ve Alexios
Komnenos dahi, kaçanlardan mümkün olabildiğince kişiyi top­
lamış ol arak, olup bitenlerin hızlılığı izin verdiği kadar, uydu .
Bunlar olup biterken, Ö lü msüzlerden bazıları, Türklerin önün­
den giderek, Bryennios ordusunun içine daldılar ve bunlardan
biri, mızrağıyla onu [Bryenn ios'u] göğsünden vurd u . Bunun
üzerine o, kılıcını kımndan çekti, ve mızrağı ikiye kırdı 1 4 ve has­
mına [kılıcıyla] köprücük kemiğinden vurarak omuzunu bir yan­
dan ötekine, üzerindeki zırhla, kesip kopard ı ; bu sırada Türkler
hemen n aralar atarak aklar fırl a tmaya başladılar ve [Bryenni­
os'un] takım komutanları beklenmeyen olaydan [Türklerin sal­
dırısın dan] dolayı şaşkın kalakaldılar. Hal böyleyken, [komutan­
lar] savaş işlerinde yetenekli adamlar olduklarından orduyu ye­
niden düzene sokmaya çaba ladılar ve askerl erini, yiğit adamlar
olarak ken dilerini göstermeye teşvik ettiler... ı s ve [askerler] ye­
niden düzene girdikten sonra, zamanın darlığı olanak verdiği
ölçüde, Türklere karşı yiğitçe saldırıya geçtiler.

1 2 . [Saldıranlar, kurul muş pusuya d ü şüyor ve kurtulabi­


lenler kaçmaya başlıyor]
Onların ön üsıra kaçanlar ise, onları pusu yerlerine doğru çekti­
ler, ta bu yerlerden birincisinin yakınına varıncaya kadar. Oraya
yaklaştıkları zaman, bunlar geriye dönüverdiler, bu sırada pusu­
da bekleyenler de hemen dışanya fırladılar ve her yan dan onla­
ra [saldırıya geçmiş Bryennios askerlerine] ok fırlatıp atl arı ve
adamları vurdul ar. Oysa berikiler zaten kaçışa koyulmaya h azır

ı4 Anna Komnena'nın yapıtında da görüldüğü üzere burada, anısı tarihte say­


gın yere oturtulmak istenen atayı olağanüstü becerilerle destanlaştırmak
amacı güden bir süsleme ve uydurma karşısında bulunduğumuz açıktır. Hiç
kimse, göğsüne mızrak dalmışken kılıcını kımndan çekip sonra da mızrağı
daldığı göğüsten tek elle çıkararak sapını orta yerinden kıramaz.
ıs Burada metinde boşluk vardır.

159
ol duklarından, Bryennios ordusunun başkomutanı, yukarı da
söylediğimiz üzere onun kardeşi olan [yazarımızın amcası] Ko­
uropalates [rütbeli] i oannes [Bryennios], mümkün olabildiğince
hızlı, onların yardımına koştu ; ve Bryennios'un askerleri onu gö­
rerek Türklere karşı daha bir cesaretle yürüdüler. Bunun üzerine
onlar [Türkler] yeniden geriye döndüler ve ancak kendilerini ko­
valayanl arı, kendilerinden olanların kurd u ğu pusuya kadar geti­
rince kaçmaya son verdiler. Ve bu hal olunca, [kovalayanların]
h epsi hemen kaçmaya başl adılar ve Bryen nios'un adamları bü­
yük kayıplar verdiler. [Bryenn ios] Bunu görerek onlara yardım
etmek için hızla seğirtti ve onl arı kovalayanların karşısına çıkıp,
birçoğunu öldürd ü ve kaçmakta olanl arın [bul undukları yerde]
kalmal arını yalvardı. Hal böyleyken gayretleri boşa gitti, çünkü
[adamlarının] h epsi gerilediler, onu oğlu [yazarımız] ve kardeşiy­
le bıraktılar. Böylece, bunlar da, Türklere karşı parlak biçimde
dövüştükten ve onların birçoğun u öldürdükten sonra, kıt'anın
d a ğılmış bulunduğunu görerek, kaçma sırası artık kendilerin d e
olduğundan, Türkler hemen arkal arından kovalarken, kaçmaya
koyuldular; olabil diğince sık sık arkalarma dönerek onların sal­
dırısını kesintiye uğra ttı lar, ta Bryennios'un bindiği at bitkin dü­
şerek artık daha ileriye gidemez hale gelesiye dek. Bundan son­
ra o kişi ilerlemesini [kaçışını, yin e d e at sırtında olarak] yaya
[hızıyla] sürdürd ü ; kardeşi ve oğlu ise, sık sık geriye dönerek,
Türkleri durdurdular.

1 3. [Asi N ikephoros Bryenn ios tutsak ediliyor]


Arkalarından kovalaya nların çok sayıda olmadığı sürece, onl arın
geriye çekilişi kolaydı. Ancak, pek çok kişi oradakilere doğru at
koşturunca ve [baba Nikephoros'un] atı da yorgunl uktan bitki n
düşmüş, koşturarak sürmeye yaramaz halde olunca, düşmanlar
onları önden çevirmek için saldırıya geçti. Böylece o ikisi [asi N i ­
kephoros'un kardeşiyle, oğl u yazarımız] güçlü naral arla düşma­
na karşı sal dırdıktan sonra, onl ardan ikisi ni yere serdiler ve öte­
kileri de uzağa kaçmak zorunda bıraktılar; bu kısa fasıladan ya-

160
rarlanarak d a oradan uzaklaştılar. Ama [aynı] Türkler, yanların­
da birçok başkaları ile, yeniden döndü ve onlara şiddetle sald ır­
dı. Bunlar da yin e daha ön ceki gibi aynı şeyi yaptılar ve onların
üzerine büyük bir cesaretle ilerledil er. Ne var ki on ların atılgan­
lıkları geçen defa ki sonu cu vermedi ; i oannes, Türklerden birini
yere serdikten sonra, bir diğerine çarptı ve her ikisinin atları, bi­
nicileriyle birlikte, yere d üştü. i mparatorluk iddiacısının oğlu,
kavalanıyor olmanın süregittiği zaman boyunca Türklerden bir
hayli uzaklaşmış ve onlardan birini öldürmüş iken, [şimdi] Türk­
lerin arasında yalnız başına kaldı ve Türkleri püskürtrnek için
birçok kez girişimde bulunmasına rağmen artık yen iden baba­
sıyla birleşemedi. Böylece Türkler bu fırsattan yararlanarak, da­
ha şiddetli saldırıyla, Bryennios üzerine döndüler. Onlardan
[Türklerden] biri kılıcını çekti ve ona doğru büyük cesaretle atıl­
dı; ama o, arkasına dönerek, kılıçla bu kişiye vurdu ve onun eli­
ni kopardı ; el, tuttuğu kılıçla yere düştü ı 6. Diğerleri de onu ku­
şatmaya almak i çin çabaladılar, ama o ken dini yiğitçe savundu.
Böylece [saldıran Türklerden] öne gelmiş olanlar ona doğru sal­
dırıya geçerek onu mızrakla yaraladıl ar. Ve o, mızrağın sap bö­
lümünü kırmağa uğraşırken, ilk Türk, elini koparmış olduğu,
atından sıçra dı ve Bryennios'un sırtına çıktı. O da, her ne kadar
kılıcını kendi çevresinde döndürerek sallıyor idiyse de, buna [sır­
tın dakine] erişemedi, çünkü o kişi kendisinin omuzları arkasına
siniyordu. Böylece öteki Türkler, atlarından i nerek, ona [Bryen­
nios'a] yalvardılar ve ölmenin peşinde koşmamasını, durumu
kabullenmesini istediler. O ise kolu yoruluncaya kadar, teslim ol­
madı, vurmayı ve vurulmayı sürdürdü. Ama artık dermanı tüke­
nince, istemiyerek, düşmanlarının [tesl i m ol uver diye] yalvarma­
larına boyun eğdi ve böylece tutsak edildi.

ı6 Yine bir uydurma karşısında bulunduğumuz birazdan yazarımızın anlatı­


mında aynı kişinin zıplayıp Bryennios'un sırtına çıkmasıyla belli olacak.

161
1 4 . [A sinin kardeşi l oannes i l e oğlu, yazarımız, Edir­
ne'ye kaçıyor]
Barbarlar onu yakalayınca, büyük saygılar göstererek, önceden
bağın cılar gön d erip onun yakalandığını duyurma sonrasında,
Alexios Komnenos'a götürdüler. i şte bu haller böyle olup bitti.
Onun kardeşin e gelince ; ona atından düşmesinden sonra rastla­
ya n bir Frank, yaya kaldığını görerek, onu kendi atma [atın ter­
kisin e] bi ndirdi ve onu Edirne'ye götürerek kurtardı. [Asi Bryen­
nios'un] Oğlu dahi, kendini kuşatmış olanlardan sıyrılıp da böy­
l ece onların okiarından uzağa [menzil dışına] varınca, kurtuldu.
Babası bu kişiye, kaçışları sırasında, emir verip, gerek babaanne­
sine [asinin anasınal gerek kendi anasına [asinin eşine], eğer
kardeşi [asinin kardeşi i oannes] kaçamamış ise, savaştan canını
kurtaran herkesi bir araya [onların] toplamalarını ve imparator
[Bo taneiates] hiç kimsenin önceden kazanmış bulunduğu rü tbe
ve makamlardan yoksun bırakılmaya cağını ve maliarına el ko­
nulmayacağını yazılı olarak taahhüt etmedikçe i mparatora bo­
yun eğme açıklaması yapma maları i çin onları ikna etmelerini
söyleyecekli. Ancak bu durum daha sonra gerçekleşti [ve Bota­
n eiates o istenen yolda davrandı].

1 5. [Alexios Komnen os, tutsak Bryennios'a saygı göste­


riyor]
Bryennios Alexios Komnenos'un yanına götürüldü ğü zaman ise,
bu kişi onu görünce, gerçekten de saygı duyulacak bir ayaklan­
macı olan adamın bedenine ve boyuna bosuna hayran kaldı ve
nasıl da bileği güçlü, cesur ruhlu ve sarsılmaz karakterli bir ko­
mutanı yenmiş bulunduğunu görerek sevindi. Gerçekten de
onun içinde bir kahraman ruhu vardı ; hiç kimse bunları söyleye­
rek ve yazarak övündüğümü sanmasın ; ama herkes her övgünün
üzerinde olan bu adamın becerilerini, erdemlerini ve şanını bil­
sin. Gerçekten de, eğer anlatımımızın amacı başka [Alexios Kom­
nenos'un yaşamını anlatmak] olmasa idi de bu kişinin becerile-

162
rini aktarmak olsaydı, iliada gibi bir diğer yapıtın yazılmasına ge­
reksi nme olurdu. işte, güç zamanda çözüm bulmaya yetenekli,
orduyu düzene sokmakta ve düşmanları yenmekte yetenekli
olan, daha sakalı çıkmamış ve sakal yeri nde yumuşak tüyler bu­
lunan ve altın renkli -çünkü bu kişi... ı L olan Alexios Komnen os,
bu çarpışmadan ve yiğitçe savaşmalardan ve onu [Bryennios'u]
sayısal üstünlükle değil, cesaretle ve inceden in eeye düşünülmüş
stratejiyle, seferin mutlu bir sonu çla bitmesine yol açan Tanrının
Takdiri 'nin ona yardımcı olmasından da yararlanarak, yenilgiye
uğratmasından sonra [işi yüz akıyla bitirmiş oldu].

1 6 . [Aiexios, Bryennios'u imparatorun gönderdiği Bori ­


l os'a tesli m ediyor; SeHinik'te üslen m i ş d iğer bir asiye,
Basi lakes'e karşı yürü m ek emrini alıyor]
Bryennios'u aldıktan sonra, istanbul'a doğru yola çıktı . Bunu
önemseyerek, imparatora, incilerle ve değerli taşlarla bezenmiş
mor renkli, imparator olma iddiacısının giydiği [aslında i mpara­
tora özgü türde] sandalları gönderip, bu kişinin yakalandığını
bildirmişti. imparator, gelen haberden sevinerek, kendisinin en
güvendiği adamım, Birinci Başkan ve Ulusbaşı ünvaniarını ver­
miş bulund uğu bir i skit [Peçenek] ya da Moesia'lı [Bul garistan­
lı] olan kişiyi -bunun adı Borilos id i- Bryennios'u teslim almak
üzere gönd erdi. Ayrıca, Başkomutan Komnenos'a, i stanbul'a
girmemesini ; tersine, Edirne'ye gidip orada işleri düzene koy­
duktan sonra [bir diğer imparator olma iddiacısı ve ayaklanma­
cıya,] Basilakes'e karşı yürümesini buyurdu. Gerçekten de [Vll .
Mikhael 'in Bryennios yerine komutan-vali atayarak illyrikon ili
merkezi Draç'a göndermiş bulunduğu] bu kişi güçlenmeye baş­
lamıştı, çünkü il lyrikon ilinin [Arnavutluk dolaylannın] bütün
ordusu ve Bulgaristan ilininki, ona katılmıştı. Üstelik imparator
Mikhael 'in Draç'a Basilakes'in yanı sıra gönderdiği [kuzey ülke­
lerin den gelme ücretli asker] Varangos'lar da onun yanında idi

17 Özgün metnin burasında boşluk vardır.

163
ve bu sırada [Basilakes] Thessalia ilinin başkenti Selanik'i işgal et­
miş bulunuyordu. N e var ki bu buyruk Komnenos'un ağırına git­
ti ; çünkü kendisi sadece [sıradan] bir ayaklanmaemın başkaldırı­
sı nı bastırmış olmayıp böylesine ünlü bir komutan [Nikephoros
Bryenn ios] tarafından oluşturulan çok kalabalık sayıda ve güçlü
orduya sahip ve böylesine geniş bir ülkenin ödediği vergilerle güç­
lenmiş olan büyük bir hükümdarlığı yenmiş ve tehlikeyi bastırmış
bulunduğuna göre becerisine layık ünvanlar ve ihsanlar bahşedil­
mesiyle imparatorun onu ödüllendireceğini sanıyordu. Ancak,
buyruk ağırına gittiği halde, kendisine huyurulanı yaptı.

1 7. [Borilos, Bryennios'u kör e diyor]


Borilos ise, Bryen nios'u teslim alıp onu Philopatio denen yere ı s
götürdü, kör etti ve böylece Rumların tahtını ve devletini, h i ç
benzeri -kendisini yenmiş olan kişi [Alexios Komnen os] dışında­
bulunmayan böyle bir adamdan yoksun bıraktı. Komnenos ise,
başkentin dışı nda üç gün geçirdikten ve onu ziyaret etmek üze­
re kentten çıkıp yanı na gelen yakınlarını görüp onl arla vedalaş­
tıktan sonra, Edirne'ye doğru yola çıktı ; mor mürekkeple yazı l­
mış ve altın [yal dızlı] müh ürle mühürlenmiş olan, impara torun
verdiği ba ğışlama belgelerini ya nına almıştı ; bu belgeler ayan­
eşraf takımından h er birinin üzerindeki ünvan ve makamların ve
daha önceden sahip bulund uğu bütün malının mülkünün yine
kendisinde kalacağını güven ceye bağlıyordu.

1 8 . [im parator, huzuruna getirilen Bryenn i os'un gönlü­


nü alıyor]
imparator, birkaç gün sonra, Bryennios kendisine getirilsin diye
adam yolladı, [bu kişi huzuruna getirilince de] u ğradığı felaket-

18 istanbul'un batı yani kara yanındaki surlarının dışında ve yakınında imiş;


burada imparatorların kullandığı bir saraycık ya da köşk varmış. Tam yeri­
ni saptayamadım.

164
ten dolayı onunla birlikte duyduğu acıyı ifade etti , ona bütün
malını geri verdi ve ona ünvanlar vererek ve başka [yeni] mülk­
ler ihsan ederek onun gönlünü yeniden kazandı. Ve bu kişiye
katıl an ayan-eşraf takımı sık sık [saraya] davet edildiler ve hep­
si Kentlerin Sultanı'na geldiler ve imparator onları hoşnutl ukla
kabul etti ; çünkü Alexios Komnenos çoktan [Edirn e 'ye] varmış
ve bu kişilere altın müh ürl e mühürlenmiş mektupları vermiş idi .
Böylece o [Alexios] diğerlerinin h epsini [ayan v e eşraftan, istan­
bul'a gitmiş olanl arın dışındakil eri] kendi yanına alarak, impa­
ra torun buyru ğunu yerine getirmek için, Basilakes üzerine yü­
rüdü. Ve bu kişiler [ayan ve eşraftan, i stanbul'a gidenler] çoluk
çocuklarıyla birlikte, yukarıda söylediğimiz üzere, [davet edildik­
l eri] başkente vardıkları sırada, Komnenos, Makedonya'yı ve Bo­
leros ili ni ı 9 bir yandan diğerine [doğudan batıya] geçerek
Strymon/Stru m a l rmağına vardı ve onu aşıp Strumica/Ustrumca
ile Mauro Oros/Kara Dağ denen dağ arasındaki bağazı geçtikten
sonra yeriiierin Vardar diye adlandırdığı ırmak yakınında bir ye­
re ulaştı. Vardar Yeni Moesia 'nın da ğlarından iner ve Ü sküp için­
den geçerek, Strumica/Ustrumca ile i ştip arasına, dağları aşarak,
inip akar; biraz daha aşağıda Beroia ve Selanik yöresinden, bu
ikisinin arasından akarak, geçer ve denize ulaşır. Yakın bir geç­
mişte, yatağından biraz saparak yeni bir yatağa girmişti ve bu
yeni yatak eskisinden iki ya da üç sta dian uzaktaydı, daha çok
değil ; böylece, eski yatak doğal bir kana]a2o dönm üştü. Böylece
Alexi os Komnenos bu ikisi [eski yatak, yeni yatak] arasında or­
dugah kurdu ve herkese, yemekl erini yemeleri ve gü nün geri ka­
lanı boyunca dinlenmeleri [mümkünse uyumal arı] emrini verdi,
çünkü geceleyin uyanık kalacaklardı ya da tüm silah donanım­
ları üzerl erinde olarak uyuyacaklardı.

ı9 Bu il Nestos/Mesta ırmağının doğu yanında, E g e Denizinden Rodop Dağ­


lan'na kadar uzanan bölgeyi kapsıyordu.
20 içinde çok az su bulunan veya hiç su bulunmayan bir hendeğe.

165
1 9 . [Basilakes üzeri n e giden Alexios Komnenos, onun
yapabileceği baskın a karşı önlemler alıyor]
Gerçekten de uzak görüşlü olduğundan ve daha önce yaptığı
bun ca iş dolayısiyle yeteri nce deneyimi bulunduğundan, düş­
man gözetleyicil erinin kokusun u almıştı ve kendisine geceleyin
saldırı yapıl acağına inanıyord u ; öyle de oldu. Bu nedenle h er
yana yerleştirilecek gözcüler ayariadı ve bunları gönderdi. i şte
onun yaptıkları böyleydi. Basilakes'e gelince, Komnenos'un
ada mlarından biri bu kişiye kaçıp sığınmış ve ona eğer Komne­
nos'a saldırmak istiyorsa kendisinin Komnenos'u çadırında uyur
haldeyken ona teslim edeceğini [tutsak edilmesini sağlayacağı­
nı] söylemişti. O da hiç gecikmeden, herkesin silahına sarılması­
nı emretti ve hemen o anda herkes silahlandı. Güneş battıktan
so nra ise, borazan çaldırıp ilerleme emrini verdirdi ve ken tten
[Selanik'ten] dışarıya çık tı. Ama kestirme yoldan ayrıl mıştı, çün­
kü böyle yapmakla aslında kendisinden hiçbir şey kaçmayan ki­
şiyi [farkedilmeden baskın vererek] alay konusu durumuna dü­
şürmek istiyord u ; Lite denen yöreden geçti ve yeriiierin Ga liko
dediği dereye varın ca, bu dereyi Aetos [=Karta!] adlı kale yakı­
nında aştı ve ora da bulunan hendeği de geçip ovanın orta ye­
rinden ilerlemeye başladı.

20. [Alex i os, baskma gelen Basilakes'e tuzak kuruyor]


Ama gözetleyicilerin dikka tinden [onu görmesinden] kurtula­
madı ; çünkü daha kent ten henüz çıkmıştı ki gözcü ler toz bulu­
tundan onun [ordusuyla] çıkışını anladılar ve haberi Başkomu­
tana ile ttiler. O da bunun üzerine herkesin silaha sarılmasını, at­
ları ha zırla masını ve parolayla verilecek komutu beklemesini bu­
yurd u ; ayrıca düşmanın ilerleyiş güzergahını öğrenmek için ar­
darda adamlar görevlendirip gönderdi. Bu sırada yanına kendi
adamlarından biri, kendisiyle yaşıt olan güvenilir bir yol d aşı, Ta ­
tikios geldi ; düşm anın yaklaşmakta olduğunu haber verdi ve
Alexios ona, gel enin Basilakes olduğundan emin misin diye sor-

166
du. O da evet dedi ve Basil akes'in kendi kıt'asını düzene sakmuş
ve kıt'aya beni izleyin diye buyruk vermiş olduğunu duyduğunu
ve yayından ona ok atmış bulunduğunu söyledi. Bunun üzeri­
ne [Komnenos] b orazanl arı n ordugah dışına çıkma komutu ha­
vası çalmaları buyruğunu verdi ve kendi ordugahında bulunan­
lara [ordugahtan ayrılma öncesinde] çadırlarında hemen [orada
insan varmış görüntüsü vererek düşmanı yanıltmak için] ya ğ
kandilleri ve mumlar yakmalarını buyurdu.

21 . [Alexios, uyanık bekleyiştel


Yolcul uklarında yanında gelen keşişi -bu adam bir hadımdı ve
[Alexios'un] anası, onun bakımını zeki ve cingöz olduğu için bu
kişiye emanet etmişti- ken di çadırında bıraktı ve ona, bütün ge­
ce boyunca lambaya, sönmesin diye, göz kulak olmasını tembih
etti. Ve bütün diğerlerine de kendi çadırlarında aynı şeyi yap­
malarını ve çadırlarında gündoğumuna kadar yan acak kandiller
ve çıralar bulundu rmalarını emretti. Sonra, bütün silahlı kişileri
alarak [yalnız hizmetkarları ord ugahta bırakarak] ordugahtan
çıktı ve ormanlık bir arazi bölümünde [bekleyişte] kaldı.

22. [Basilakes'in baskını başarısız oluyor]


Hasilakes ise, ordugahın yakınına gelip de orasının şimdiden
kendi askerlerince talan edilmekte bulunduğunu görünce, Baş­
kom u tanın çadırını zaptetti ; artık herşeyin sona erdiği ve az
sonra onu bulacağı, yakalayacağı ve tutsak ol arak götüreceği
hayaline kapıldı. Ama bütün çadırı arayıp durduğu halde, ora da
keşişten ve yanmakta olan lambadan başka birşey bulamadı ve
şişi n me havaları takınarak ona sord u : "Kekeme nerede ?" -ger­
çekten, beriki [Al exios] , r sesini yeterince açık seçik söyleyemez­
di- "Onu buraya, bana getirin". Sözün ü ettiğimiz keşiş ise ona
[Alexios'a] ne ol duğunu bilmediğine yemin edince, Basil akes,
ken disine yalan söyl endiğini sanarak, aynı anda bir yandan öf­
keye bir yandan sevince boğul d u ; atasözünün dediği gibi, yü-

167
zünde alaycı bir sıntma belirdi ve kendi adamlarına, çadırı par­
ça parça etmelerini buyurdu. Bu yapıldıktan sonra, onl ara, Baş­
komutanın yatağı altına eğilip, acaba orada mı sakl anıyor diye
baksınlar buyruğunu verdi . Ama onlar orada kimseyi bula mayın­
ca, oradaki bütün sandıkları tersine çevirmelerini emretti ; kibir­
liliği aklına bu kadar zarar vermişti [abuk sabuk işler yapıyordu].
Umudunu yitirdikten sonra, bir başka aşırılığa vardı -çünkü se­
vinci artık yasa d önmüştü - ; sık sık hacağının üst yanına eliyle
vurarak [yani, "dizini döverek"] "Va h bana ! Kekeme beni tonga­
ya düşürdü" dedi. Çünkü, böyle bir adamla [Aiexios ile] alay
edecek başka şey bulamayınca, üstüste, bu ön emsiz ve istenme­
den gerçekleşen r söyleyişi kusuruna sarılıyordu .

23. [Aiexios saldırıya geçiyor]


Bunun üzerine h emen, gök gürültüsü gibi bir sesle, "Beyler, or­
dugahın dışına çıkın, çatışma dışarıda yapılacak" dedi. Gerçek­
ten de, sesi o kadar güçlüydü ki bir tek bağırmayla bütün
kı t'aları harekete geçirdi. Böylece, askerler talan yürü tmekle uğ­
raşırken onun ordugahtan çıktığı sırada, yiğit Alexios, az sayıda
yakınıyla birlikte kıt'asının önünde [öncesinde] saldırıya geçti ve
orada düşman askerlerinin başında duran birinin bu askerleri sa­
vaş için düzene koymaya çabaladığını görünce, o kişinin Basila­
kes olduğunu sanarak, hemen onun üzerine saldırdı, kıl ı cıyla
onun mızrak sapını tutmakta olan sağ eline vurdu ve onun üç
parmağını kesti , mızrak sapını bu parmaklarla birlikte yere dü­
şürdü. Bu olay kıt'ayı [düşman kıt'asını] darmadağın etti ve her­
kes kaçmak için diğerini ittirdi ; ama [kargaşa nedeniyle] hepsi,
biri diğerine karışarak, oraya buraya koştular, dönüp durdular.

24. [Aiexios, askerlerinin arasında yiğitçe savaşıyor]


Alexios'un adamlarından biri, Goules l akaplı bir Kappadokia'lı,
Basilakes'i tanıyıp, kılıcıyla onun tolgasına vurdu. Ama kılıç,
kabzaya yakın bir yerden kırıldı ve yere düştü ; Komnenos da

168
onu, kılıcını doğru dürüst tutmayıp elinden düşürdü diye "fır­
çaladı". Ama bu kişi hemen, [elinde tutmakta olduğu] kabzayı
gösterdi ve suçlamadan beri oldu. Bir başkası, Petros Tornikios
adlı bir Makedonyalı, düşmanl arın ortasına atıldı ve birçoğunu
öldürd ü . Kıt'adaki askerlerin safları arasına, tuzağa düşeceğini
bilmeyerek, ilerledi ; çünkü savaş [hayli] karanlıkta yapılıyordu ve
herkes olan bitenleri göremiyord u. Bu yüzden Komnenos yi ne,
hala sa flar halinde dizilmiş d urumdaki düşmanların üzerine, vu­
rarak, rastgeldiklerini öldürerek, atıldı ve sonra yeniden kendi
adamlarının ya nına döndü. Kendi saflarındaki Franklardan biri
onun düşmanların içinden çıkageldiğini görünce onu da düş­
man sanarak, üzerine atıldı ve ona mızrağıyla vurdu ve az ka l­
sın, eğer Alexios öylesin e sağlam tutunur binici olmasaydı, o n u
yere serecekti. Bunun üzeri ne Komnenos dönerek kılıcıyla o n a
saldırd ı ; ama bu kişi, kendisini hemen tanıyarak, bana acı, b a ­
ğışla diye ona yalvardı ve onu tanımayarak saldırmış buluııdıı­
ğuna, bilerek saldırmadığına yemin billah etti. Soylu Akxios ıb
onun hatasını bağışladı.

2 5. [Basilakes'in ordusu taparlanmaya çalı şıyor]


Düşman hala az çok birliktelik [dağılmamışlık] göstermekte iken,
el inden geldiğince, onu dağıtmak için kendini zorlayarak çabala­
dı ve kendi ordusuna, gecikmesinler, tersine kendisini daha hızlı
takip etsinler diye haber yolladı. işte bunlar, onun, yanında az sa­
yıda kişiyle gece vakti becerdiği işlerdi. Ama güneş yeniden görü­
nünce, Basilakes'in çevresindekiler [onun komutanları] ken di
adamlarını toparlamak için çabaladılar ve ellerinden geldiğince
onları yüreklendirdiler. Bunlar olup biterken, onun [Basilakes'in]
adamlarından talana daldıkları için geride kalmış birileri, kıt'anın
geri kalanıyla bir araya gelmek için koşarak oraya vardılar. Başko­
mutanın [Alexios'un] ordusundakilerden bazıları onları görerek,
geriye döndüler ve üzerlerine saldırıp, diğerlerinin arasına henüz
karışmamış iken onları kolayca adamakıllı tepeleyip içlerinden bir­
çoğunu tutsak ettiler, geriye döndüler.

169
26. [Basilakes Selanik'e doğru kaçıyor]
Basilakes'in kardeşi Manouel ise, bir tepeye tırmanarak, ordu ­
nun h a l a satlar halinde düzenli kalmış bölümünü, yüksek sesle
"Zafer Basil akes'indir, gün onun gün ü dür" diye bağırarak, yü­
reklendirdi. Bryennios'un çevresindekilerd en [yüksek rütbeli su­
bayl arından, şimdi Alexios ordusunda bulu nan] biri olan Make­
donyalı Basileios Kourtikes, onu görerek, atıyla fırl adı ve tepeye
tırmanıp, bu kişi kendisine karşı kılıcını çekmekte iken, topu­
zuyla onun tolgasına vurdu, onu hemen atından yere devirdi ve
onu tutsak olarak Başkomutanın, soylu Alexios'un yanına gö­
türdü. Bu hal gerçekleştikten ve Komnenos'un ordusu oraya va­
rıp da hala Basilakes'in çevresinde satlar halinde diziimiş du­
rumda kalan ları kaçışa sürdükten sonra, bu kişinin kendisi de
kente [Sel anik'e] ulaşmak için can atarak, oradan kaçtı ; Komne­
nos da onu izledi. işte bu durumda bir kimse, Homeros'un, Ak­
hilleus ve Hektar için söylemiş bulunduğu dizeyi [iliada, X 1 58],
övgü makamında, kullanabilir: "Kaçan yüce kişiydi, daha da yü­
ce kişiydi peşin deki usta avcı" ; çünkü gerçekten bu kişi [Basila­
kes] el açıklığı ve ruhu yönünden yiğitti, soylu aileden gelen bir
adamdı, kahramanlıklarıyla büyük şan kazanmıştı.

27. [Selanikliler, kenti ve Basilakes'i Alexios Komnenos'a


teslim ediyor]
işte bu kişi kentin içine girip oraya kapanınca, onun [kentin] dı­
şında ordugah kuran ve onu [Basi lakes'i] kurtarmak isteyen Kom­
nen os, bu kişiye elçi gönderip kendisi teslim olsun, kenti de tes­
lim etsin dedirtti ; bu halde hiçbir kötülüğün başına gelmeyeceği­
ne kefil ol du. Gönderilen elçi, son derecede erdemli bir kişi olan
Symeon, varlıklı ve soylu biriydi, dünyadan el etek çekmişlik ya­
şamındaki becerisiyle tanınıyordu, Athos [Aynaroz] Dağındaki Xe­
nophün Manastırı keşişlerinin başı idi. Ancak, yalvarıp yakarmala­
rına rağmen, Basilakes'i ikna edemedi. Basilakes'in askerleri artık
Komnenos ordusuna katılmaya başlayınca ve kentliler de Selanik'i

170
ona teslim edince, bu kişi kentin yukarı hisar bölümünü elinde
tutmayı sürdürdü, sonunda ken di adamları onu zorla yakaladılar
ve Komnenos'a teslim ettiler. Bu kişi kente girince, ötekine ait bu­
lunan birçok hazineyi elde etti. Böylece, imparatora -onu Hasila­
kes'in yakalanmasından bilgilen dirmek için- haberciler gönderme
sonrasında, birkaç gün kentte kaldı ve orada düzen yeniden ku­
rulunca, parlak zafer kazançlarıyla geri geldi.

2 8 . [lmparatorun gönd erdi ği adamlar, asi Basilakes'i


tesli m alıp kör ediyor]
işte böylece onun işleri gösterdi ki hiç kimse talihe ve özellikle
başanlara aşırı derecede güvenmemelidir; keza, bana öyle görü­
nüyor ki, Euripides'in söylediği [Antiope, bölüm 3 1 ] "Akıllıca
karar, çok kişinin koluna üstün gelir" sözünü tekrarlamak uygun
düşer; bu söz, o zaman, Alexios'un yaptıklarıyla doğrulandı.
Çünkü bir tek adam ve bir tek irade, kısa süre içinde, en yete­
nekli ve en şanlı Rum komutanıarına ve onların askerlerinin de­
neyimsiz kalabalığına üstün gel d i ; bir yan dan da o sıralarda be­
lirgin biçimde düşkün lemiş haldeki devleti ve i mparatorun elin­
deki güçlerin düşük moralini güçlendirip yükseltti. [Anl atımımı­
za dönelim:] imparatorun gönderdiği adamlardan bazıları, [Ale­
xios ve yanındaki] Basilakes ile Philippoi ve Amphipolis arasın­
da karşılaştılar ve imparatordan gelen mektubu Komn enos'a
göstererek, b u kişiyi [Basilakes'i] teslim aldılar ve onu, duru bir
kaynak suyunun çıktığı [Kaval a'nın birkaç km. kuzeybatısında]
Khlembina adlı bir köyün yakınına götürdüler ve ora da onun
gözlerini çıkardılar; o günden beri kaynağa "Basilakios Kuyusu"
denir. Komnenos'a gelince, istanbul'a vardığında, imparator
onu saygın tutmalarla karşıladı, ona Sebastos ünvanını verdi ve
birçok mülkl er ihsan ederek kendisine karşı dostl uk gösterdi.

171
2 9 . [lsaakios Komnenos Antakya 'dan başkente dönüy­
or ve yeni l mparator Botaneiates ile yakı nlık kuruyor]
[ 1 078 ortal arında] bu haller olup biterken, ağabeyi isaakios
Komnenos, [yönetici ol arak gitmiş bulunduğu] Antakya'dan ge­
riye döndü ; bu kişi, imparatorun saf yürekli bir adam olduğunu
ve Suriye kumaşiarına düşkünlüğünü bildiğinden, ona bu çeşit
kumaşları sık sık armağan ederdi ; kendini ona o kadar sevdir­
mişti ki, ondan pek çok mülkl eri ihsan ol arak almıştı, kısa süre­
de Sebastos ünvanı kendisine verilmişti ve saraylarda, kendisi
gelince kalacağı kon utlar edinmişti. Ö zellikle yargıç sı fatıyla hü­
küm vermekte ve kararlarını almasında ona danışmanlık ediyor­
d u ; çünkü gerçekten de işin doğrusunun ne olduğunu çabucak
farkedebilirdi ve form alite konularında büyük yeteneği vardı.
Böylece, sarayda kalarak, imparatorun sa flığını kullandı ve onu
kendisinin iki du dağına [ağzından çıkacak söze] bağımlı hale
getirdi.

30. [Alexios Komnenos, Bul garistan'ı talan eden


Peçeneklerin üzerine gidiyor, onları kaçırtıyor ve l stan­
bul'a dönüyor]
Alexios Komnenos'a gelince ; yeniden, görevinin yetki alanı kap­
samında bulunan işlerle uğraşmak içi n ayrılıp gitti. Birkaç gün
kaldığı Edirne'de bulunduğu sırada, i skit [Peçenek] soyu nun
Bulgarların ülkesini talan etmek üzere siHlhlandığını öğrendi.
Bunun üzerine ordusunun tümünü ve elinden geldiğince çok
sayıda makam sahibini ve ayan-eşraf takımını bir araya topladı,
Philippopolis/ Filibe'ye geldi ve oradan, iskitlerin seferberliğe gi­
riştiğini ve Niş ile Ü sküp arası bölgeyi yakıp yıkmakta olduğunu
öğrenince, hızla onların üzerine yürü dü. Sardika/So fya 'yı geçer­
ken, onun gelişini haber alan iskitler, devşirdikleri talan malını
bıraktılar ve ellerinden geldiğince hızla, kaçtılar. Onları [bir sü­
re] kovaladıktan sonra, oradan tekrar Filibe'ye dönd ü ; kırsal

172
alanda olsun kentlerde olsun işleri düzene koyarak, kısa süre
i çinde herkesin gönlünü kazandı ; çünkü gerçekten de cömert
kişiydi, sevecen karakteri vardı ve son derecede h erkese dost idi.
Bu başarılanndan sonra Byzantion'a döndü ve imparator onu
hoşça karşıladı.

3 1 . [Alexios Komnenos'un eniştelerinden Nikephoros


Melissenos da imparatora baş kaldırıyor, Anadoluda
birçok kenti Süleyman Şah 'a veriyor]
Bunlar olup biterken2 ı , yukarıda belirttiğimiz üzere, soylu kişi
olan ve evlilik nedeniyle Kom nenos'larla -çünkü kendisi daha
önce onların kızkardeşi Eudokia ile evlenmiş bulunuyordu - hı­
sımlığı olan ve Kos adasında [istanköy'de; belki d e oraya sürgün
edilmiş olarak] yaşayan N ikephoros Mel issenos, kendi çevresine
Türklerden savaşçı güçleri ile Türk Beylerini topladı ve [impara­
tora özgü] mor renkli sandallan giymiş ol arak [dolayısiyle, "Ben
im parator ol d u m " diyerek ve öyle tanınm asını isteyerek],
Asia'nın [Batı Anadol u'nun] kentlerini dolaşmaya başladı. Bu­
nun üzerine ken tlerin sakinleri kendil erini ve kentlerini ona,
sanki Rumların imparatoru o imiş gibi teslim ettiler ve bu kişi de
onl arı, kendisinin isteği böyle ol madığı halde Türklere teslim et­
ti22. İşte b u yoldan, Türkler k ısa sürede Asia 'nın [Batı Ana­
dolu 'nun], Phrygia 'nı n ve Galatia 'nın bü tün kentlerinin sahi­
b i oldular23. Çok askerle Bithynia 'daki Nikaia/iznik'e indi ve

2 1 Bu ifadeyi, şimdi anlatılacak olayın, Melissenos başkaldırısının gerçekleşme


zamanı bakımından pek de ciddiye almamalı; o ayaklanma aylar önce baş­
lamış olmalı.
22 "Kendisinin isteği böyle olmadığı halde" eklemesi yazarımızın uydurması­
dır; Melissenos, onun kapılandığı Komnenos'ların damadı olduğu için söz­
de onu temize çıkarmaya çabalıyor.
23 Altını ben çizdim. Yazarımızın bu kısacık ifadesinin, çağdaş Türkiye'de ha­
la yeterince bilinmeyen "Anadolunun Türkleşmesi tarihi" konusunda ne ka­
dar önemli ve açıklayıcı olduğuna dikkat edilsin.

173
oradan Rumların hükümdarlık ülkesini yönetti.24 Botaneiates
bunu öğrenince, Alexios Komnenos'u yanına çağırdı ve ona, bir­
likl eriyle, Ka dıköy Boğazını geçip M el issenos'a karşı sefer etme­
sini buyurdu. Ama beriki, çok basiretli davranarak, sefer görevi­
ni üstlenmeyi reddetti [belki, "Aramızda hısımlık vardır, başka bi­
rini görevlendirmeniz daha uygun olur" dedi]. Çünkü aslında im­
paratorun kofiuğundan ve çevresindeki kişilerin [çok güvendiği,
her işte kull andığı Borilos ile, Germanos da denen i oannes'in]
hı nzırlığından ve hasetinden çekiniyordu ; bunlar belki de kendi­
si uzağa gidince, onun kuwetleri [Melissenos'u destekleyen]
Türklerinkinden çok daha az sayıda old uğundan [ve bu yüzden,
girişeceği çatışmada yenik çıkacağından] başarısız kalırsa bu kö­
tü kişiler onu i mparatorun gözü nde kötülemek için, kendi hısı­
mına karşı çatışmayı güya kasden kaybettiğini söyl eme bahane­
sini bulurlardı. Bunun üzerine imparator, ısrarlı ricalarına rağmen
onu yine de razı edememesi üzerine, onun kanaatinin sarsılmaz­
lığından etkilenerek, birliklerin komutasının Esvapçıbaşı 'na bıra­
kılmasını buyurd u ; bu kişi, çok eskiden, onun tahta çıkması ön­
cesinden beri kendisinin hizmetinde bulunan hadım ioannes i d i ;
aşırı ölçüde makam hırsı olan ve karakteri de oynak biriydi.

3 2 . [Alexios, eniştesiyle savaşmak istemiyor; ord u n u n


komutası n ı devrediyor]
Böylece, Komnenos, Ü sküdar'a geçip orduyu ve subayların için­
den çoğunu bu kişiye teslim etti . Bunlar [i oannes komutasına
bırakıl an subaylar], sinirlenerek, öteden beri [komutasına] alışık
oldukl arı Komnenos'un yine başta ol masını istediler; ama Kom-

24 iznik, ıo78 baharında Botaneiates oradan geçerken bu kişiyi imparator ta­


nımış ve ona teslim olmuştu (bkz. lll ı 7, 1 8; çevirimizde s. ı J6). Aynı yılın
yazında ise Süleyman Şah ile kardeşi Mansur bu kentte "kalmakta" idi (bkz.
lV 2; çevirimizde s. ı 47). Demek Melisserı os'un lznik'teki kısa egemenliği
bu arada gerçekleşmiş ve kenti Süleyman Şah'a, Batı Anadolu'nun diğer
kentleri bakımından yaptığı gibi, o devretmişti.

174
nenos onları ses çıkarmamaya zorladı, çünkü belirtmiş bulundu­
ğumuz nedenlerle bu işi üstl enmek istemiyordu. Bunun üzerine
orduyu daha önce sözü edilen hadıma teslim etti, onu u ğurladı
ve ordunun harekete geçmesi zamanı geldiğinde, için deki deli­
kanlıca bir itiye uyarak, askerlere u ğurlama amacıyla yapılan bir
atlı gösterisi sunmak istedi. Böylece, atını çok büyük hızla koş­
turarak, bu gibi atlı gösterilerinde adet olan mesafeyi gitti ve
durdu. O sırada hadım ioannes, sanki kendisini de çekip oraya
sürükleyen varmış gibi dizginl eri koyuverip herkesin üzerine
doğru atını dörtnal sürmeğe girişti . Hemen herkes kahkahalarla
gül meye ve onunla alay etmek için, hadımiara seslenmenin ge­
leneksel biçimi olan "Kiu klu" sesini çıkararak, bağırmaya başla­
dı. Yine de, Komnenos'un adamları onları durdurmaya seğirtti­
Jer ["Yapmayın, böyle bağırmayı n " dediler] .

3 3 . [Yeni komutan Hadım l oannes'in yanlış tutumu]


Alexios Komnen os ise saraya, i mparatorun yanına döndü ; bu sı­
rada hadım bütün birlikleriyle Melissenos üzerine yürüdü. Bithy­
nia sınırını geçtiğinde, Basileia denen ve iznik'le arasındaki uzak­
lık 40 stadion'u geçen bir kalenin yakınında durdu25. Oraya va-

25 O çağda, Üsküdar ya da Kadıköy dalaylarından sefere çıkan ordular, Pele­


kanon/Eski Hisar'a gelip (işte bunun için Alexios Komnenos, imparator ol­
duktan sonra, orada, şimdi de ayakta duran kaleyi yaplırmıştı) yürüyüşü kı­
saltmak için gemilerle tam karşıdaki Dil çıkıntısının ucuna, kalın tısı günü­
müze ulaşmamış Helenapolis kenti yakınına (onun iskelesi Kibotos'a) ge­
çerler, Prainclos/ Karamürscl'e yürüyüp orada güneye doğru lur, aradaki da­
ğı aşıp iznik Gölü kuzey kıyısına çıkarlar ve sonra iznik'den geçerlerdi. iz­
nik dalaylarından istanbul'a gidiş de aynı yolu tersine almakla olurdu (An­
na Komni:na çevirimizde s. ı 97-ı 98'de, Alexios'un komutanlarından
Tatikios'un iznik'den yola çıkıp Basileia'dan da geçerek Istanbul doğrul­
tusunda ilerlemesini anlatan bölüme bkz.). Basileia bu yol üzerindeydi ve
iznik'k arasındaki uzaklık, stadian deyimini km.'yle eş anlamlı kullandığım
(Türkçe çeviride s. 28 dn. S'e bkz.) bildiğimiz Anna Komnena'ya göre ı 2
stadian idi (Türkçe çevirid e s. 1 97). Anna 'nın stadian terimini ilkçağ Hel­
lcnleri gibi yaklaşık 1 80 m. uzunluğunda bir uzaklık ölçüsü olarak kullan-

175
rınca, kendisine, gerek [komutasındaki subaylardan] Palaiologos
gerek bunun kuzeni Kourtikes, iznik'e kadar bütün yöreyi talan­
dan geçirmesini, göl [kuzey] kıyısınd aki yolu izleyerek geriye
dön mesini ve efen dimiz Georgi os'un Kal esini26 kuşatmasını
öğütledil er; gerçekten de, daha oraya varır varmaz bu kaleyi zap­
te ttiler. Ardından, durum tehlikeli olduğundan ve düşünmeyi ge­
rektirdiğinden, yüksek rütbeli subayların hepsi, iznik'i kuşatma­
ya girişmeli mi yoksa Dorylaion/Eskişehir'e gidip Sultan'la çarpış­
malı mı konusunu incelemek için, hadımın çadırına geldiler27.
Georgios Palaiologos ve kuzeni Kourtikes i znik'e karşı savaşa gi­
rişilmesini yararsız saydıklarından, sessiz kaldılar ve hadım ioan­
nes'in yakınlarından bazıları bunu farkederek onların aleyhinde
fıskos etmeye ve onlar hakkında çeşi t çeşit suçlamalarda bulun­
maya başladılar; hadım hemen herkesin önünde şu duyuruyu ya­
pıvcrdi : "imparator kı t'aların yönetimini bana emanet etti ve ben
neye karar verirsem onun yapılması gerekir".

m ış olmadığı pek açıktır çünkü bu hesapla ı 2 stadian yalnızca 2 km. kadar


ederdi. Ama Bryennios'da stadion, ilkçağ Hellenlerinin kullanımında olduğu
gibi, 1 80 m:dir; bunun için o, Basileia-iznik mesaresini "40 stadeion'dan
fazla" diye veriyor. Iki yazarda bulduğumuz bilgiyi bu ayrılığı açıklayarak
değerlendirdiğimizde, Basileia kalesinin, lznik'den, söylediğimiz yolu iz­
leyerek Karamürsel'e giderken, 1 0- 1 2 km. kadar ileride bulunduğunu an­
lıyoruz. Demek ki bu kale, Karamürsel yakınından gelip aradaki dağı aşan
yolun iznik Gölü kuzey kıyısına geldiği, gölün kuzey kıyısındaki yolla bir­
leştiği yerden (orada şimdi Boyalıca köyü vardır ve orası iznik'ten lam 1 8
km. uzaklıktadır) biraz doğu ileride, yani iznik-Boyalıca arasında yaklaşık
orta yerde olan Çakırca köyü ile Boyalıca arasında idi.
26 iznik surlarının dışında ve biraz ilerisindeki bu küçük kale konusunda bkz.
Anna Komnena, Türkçe çevirimizde s. 202, 3 28, 329, 480.
27 Yine dikkat edilsin, Süleyman Şah için ilk kez Sultan deyimi kullanılıyor.
Ama onunla çarpışma, Eskişehir dolayiarına inilirse yapılacak imiş; demek
ki iznik henüz onun tarafından başkent edinilmemiştir.

176
3 4. [Yeni komutanın lznik üzerine sal dırmak niyetinin
sakıncal arı]
Böylece Palaiologos, iznik üzerine saldırılması görüşünün ağır
bastığım ve daha şimdiden herkesin silah kuşan dığını görünce,
kendisinin askerlik işlerindeki büyük deneyimi n edeniyle, olacak­
ları önceden anladı ve cesaretle, Kourtikes ile birlikte, şöyle ded i :
"Biz d e , imparatorun kıt'alar komutanlığını s<ına emanet ettiği­
ni bilmiyor değiliz ve işte bu yüzden yeteri kadar süre boyun ca
sesimizi çıkarmadık. Ama şimdi, tehdit edici tehlikeyi görerek ve
işin sonunda bize karşı patlak verecek olan, imparatorun öfke­
sinden çekinerek, artık sessiz kala mıyoruz. Bu yüzden, bilesin ki,
iznik'e yaklaştığımız ve ona saldırıya giriştiğimiz takdirde asker­
lerimizin en cesur olanları yaralanacaklardır, ötekiler ise ölecek­
lerdir, çünkü surlar ve burçlar üzerindekilerle savaş, saldırıda
olanlar için, ölümcüldür. Ayrıca, dışarı da bulunan Türkler, kuşat­
mayı haber alınca, hemen bize saldıracaklardır. Bu nedenle biz­
ler, hem surların üzerinden bize [ok, mızrak, taş vb.] atanlara ve
[zaman zaman] kapılardan çıkış yapacak olanlara hem de dışarı­
dan üzerimize saidıracak ola nl ara aynı anda karşı koyamıyacağı­
mızdan [ikisiyle birlikte savaşmak zorunda kalırsak yenme umu­
dumuz olamıyacağından], zorunlu olarak geri çekileceğiz. Ve ki­
mi, ken di yaralılarını alıp götürerek her birinin istediği [gereksin­
me duyd uğu] yol da onların sağıtım görmelerini sağlayacaklardır;

kalanlar ise, yoldaşlarının ölümünden dolayı yasa bürünerek, hiç­


bir konuda bizim işimize yaramıyacaklardır.

3 5. [Yeni komutanın başarısızl ı ğ ı ; M el issen os'u


d estekleyen Türkler gelince çekilmek zorunda kalması]
Ama öyle görünüyordu ki sanki sağırların karşısında konuşuyor­
lard ı ; çünkü, hadım onların sözlerine hiç önem vermeyerek kuv­
vetlerini alıp i znik üzerine yürüdü ve hatta, surlara varınca, h er­
kesten kendisine teslim olmalarını istedi. Oysa kentin içinde bu­
lunanl ar, dışarıdan yardım gelmesini bekleyerek, onu kandırıcı
sözlerl e oyaladılar ve teslim olmayı bir günden ötekin e ertel edi-

177
l er. Bunun ü zeri n e G eorgios Palaiologos kend isinin büyük dene­
yimi ned eniyle, seferin böylesin e aptal ca yürütülmesine artık
dayanamıyarak, ve yakındaki tehlikeyi şimdiden ön görerek, ona,
geri çekilmeyi öğütledi. Ama beriki bu öğüdü akılsızca bir öğüt
sayarak, cesaretinden çok cahilliği n d en dolayı, orada kalmaya
karar verdi ; ta Türklerin gelmekte olduğunu haber alarak utanç
içinde geri çekilmek zorunda kalıncaya kadar.

36. [Georgios Palaiologos'un verdiği öğüt]


Böylece, son derecede deneyimli bir komutan ve hem bileği hem
de morali yönün d en yiğit kişi olan G eorgios Palaiologos2B ona
[hadım Başkomutana], sakın düzensizl ik içinde geri çekilinme­
sin, tersine çekilme düzenle ve yolu yöntemiyle yapılsın tavsiye­
sinde bulunmak cesaretini gösterdi. Ve o bunları söyleyin ce, be­
riki, Başkomutanlığı buna bıraktı. Bunun üzerine [Georgios] or­
duyu düzene soktu ve orduyu, pusu oluşturul an birkaç yer dı­
şı nda atlılarla çevreiemek komutunu verdi ve yaya giden ağır
donanımlı erieri en arkaya yerleştirerek, dizi halinde ilerlemele­
rini buyurd u ; bu sırada kendisi az sayıda askerle, kimi zaman ·
artçı birliğinin kimi zaman sağ kanadın -çünkü sol yanda göl
vardı, güvenlikteydil er ve korunmalı idiler- çevresinde dolanarak
kendilerini sıkıştıran Türklerden uzaklaştılar; Basileia [kalesi] ya­
kınına varınca da ordugah kurup konakladılar29.

37. [Türklerin sald ırıya geçmesi]


[Konaklama sonrasında yola çıkı nca, başlarına şöyle bir hal gel­
di.] Bu yörede açık bir arazi vardır; az sayıda giriş çıkış yeri olan
bir tuğla duvarla çevrelenmiştir. Daha atlılar buraya varmak için

28 Yazarımızın övüp durduğu bu kişi de elbette ki Komnenos'lar ve Daukas'lar


ailelerinin yakınıdır; yazarın eşi Anna Komnena'nın (Doukas'lardan olan)
teyzesinin kocasıdır.
29 Basileia'nın iznik'in burnu dibinde, ondan yalnızca 2 km. mesafede ol­
madıgı bu anlatımdan da açıkça anlaşılıyor.

178
at koşturmaya h enüz koyul m uş iken, onların arkasından gelmek­
te olan Türkler, durumu görerek, yüksek sesle nara atmakla, [art­
çı] piyadeye karşı saldırıya geçtiler ve her yandan yayl arıyla on­
lara ok atmaya başladılar, böylece on ları kaçışa sürdüler. Bu ka­
çış esnasında hadım arkada tek başına kal dı ve korkunun pençe­
sine düşerek, kaçamadı. Şans eseri olarak Kourtikes onunla kar­
şı laştı, onun yüzüne bakmaya bile tenezzül etm edi ve Palaiolo­
gos'un dahi böyle yapmasını [h adımla ilgilenmesini] engelledi.
Ne var ki Palaiologos bu kişinin [hadımın] yanına gidip ona şöy­
le ded i : "işte bizi böyle perişan etti n ; sana söylememiş miydik?"
O da yalvararak, "Bana acı ve beni Hacer Oğulları nın3o eline düş­
ıneye bırakma" dedi. Bunun üzerine beriki, onu yatıştırarak, şu­
nu söyledi : "Haydi arkarndan gel ". Ancak Türkler daha da şidd et­
le onlara saldırdığında, hadım neredeyse aklını kaçıracaktı. O za­
man Palaiologos, dizginlerini çevirerek, [geriye, saldıranlara doğ­
ru] döndü ve saldıranlardan birini vurdu ve onu h emen cansız
yere devirdi ; ötekiler bunu görerek, biraz uzaklaştı lar. [Georgios]
Dönüp de hadım'ın aklı başından gitmiş ve konuşamaz olmuş
halini görünce ona bir tokat attı ve "Korkm a ! " dedi.

3 8 . [Türklerle çatışmada yeni komutan hadım


ıCıannes'in acınacak h a l e düşm esi]
Türkler onların yanma varınca, Palaiologos, parmakla sayılacak
kadar az sayıda atlıyla birlikte geriye döndü -çünkü arazi [geçit]
dardı-; ağır donanımlı [artçı] erleri yüreklendirdi ve ken disi, at­
lılarla birlikte, Türklere karşı saldırdı ; ve Barbarlar hemen kaç­
maya koyuldular. Böylece birçok Türk öldürüldükten sonra, öte­
kiler artık saf halinde saldırı yapamadı lar, tersine uzakta durdu­
lar. O zaman heriki [Georgios] ağır donanımlı erlere, ordugaha
kaçın komutunu verdi, kendisi ise atlılarl a orada sonuncu ol arak
kaldı, ta herkes duvarı[n içine] geçineeye ve ordugah kuruncaya
ka dar. i şte yiğitçe savaşmakta olduğu sırada, tolgasını çıkarınca,

30 Türklerden niçin Hacer Oğulları diye söz ettiği konusunda bkz. Anna Kom­
nena çevirimizde s. 68 dn. ı .

179
bir ok onu yüzünden vurdu. Ama o yarasına hiç önem vermedi
ve hadımın dilini döndüremeyecek kadar susamış bulunduğunu
ve ona, bana yardım et diye yalvararak işaretler yapmakta oldu­
ğunu gördüğünde, bu kişiye, bulunduğu yerde kalmasını ve hiz­
metkarlarından dört kişiyi, kendisi tolganın içine daldurarak ona
su getirmek üzere yamaçlara tırmandığı sırada yan ında bulun­
mak için ona emanet vermesini istedi. Böylece kendisi bir biçim­
de suya varıp da [dönerek] onun yanına gelince, beriki, sen bir
di ğer Tanrı 'sın dedi ve ona, eğer kurtulursa, onu oğul edin ece­
ğine söz verdi ve bu söylediklerinin boş l a f olmadığını, onu ger­
çekten de bütün malvarlığının mirasçısı edineceğini ve onu ken­
di çocuğuymuş gibi görüp gözeteceğini doğruladı. O za man Pa­
laiologos ona şu yanıtı verdi : "Ben kendi yönümden, seni kur­
tarmak için elimden geleni yaptım ; sen de kendi yönünden ge­
lecekte, nasıl istiyorsan öyle ya p".

39. Georgios Palaiol ogos'un bir m u zipliği]


Bu sıra da isaakios Kontostephanos adlı birinin, atından kayıp
düşmesi hali gerçekleşti ; bu kişi Palaiologos'a bağırıp onu yar­
dımına çağırdı. Beriki de bunu birisinden duyunca, hadımı hiz­
metkarlarının bakırnma bıraktı ve kendisi, kendi hizmetkarların­
dan biriyle, Kontostephanos'un bul u n d u ğu yerdir denen yere
gitmek i çin ayrıldı. Böylece o kişinin hayli uzaktan seslenmekte
olduğunu görünce, başını kapadı [tol ganın, yüzü koruyan ay­
nak ön bölüm kapağını aşağıya indirerek yüzünü örttü] ve san­
ki onu denemek istermişçesine, onu görmemiş gibi yaptı. Ama
bu kişi kendisini tanıyarak, kendisi n e daha da çok bağırınca, o
da, Türklerin yaklaşmakta ol duğunu görerek, artık şakayı daha
fazla sürdürmemeye [biraz daha uzatıp kısa kesmeye] karar ver­
d i ; ona yaklaşıp öteki yana [adamın bulunduğu yana değil ters
yana] bakarak, bağırdı : "Kontostephanos ' u kim görmüştü ?" Ve
o da, daha bile fazla, kendisine bağırdı . Böylece onun yanına
gitti ve onu, getirdiği ata binmeye çağırdı, [o da ata binince]
onunla birlikte geriye döndü. Palaiol ogos, hadımı hizmetkarl a-

180
rının eline bırakmış bulunduğu yere varıp, onu [Kontostepha­
nos'u] bunl arla birlikte aldı, h epsi birlikte l-l elenopolis'e3 ı indi­
l er ve buradan, ordunun geri kalanıyla, i stanbul'a döndüler.

40.Hadım loaannes'in bazı subayları imparatora gam­


mazlaması]
Ama, hilebazın önde gideni hadım, herşeyi u nutarak hemen
[daha yoldayken] imparatora [mektup gönderip, ona] Palaiolo­
gos'tan ve Kourtikes'ten en ayıp biçimde davranış görmüş imiş
gibi şeyler yazdı. Başkente girdikleri anda Kourtikes, Pal aiolo­
gos'a şunu dedi : "Hiç kuşkun olmasın ki şu hadımın bize bulaş­
tıracağı kötülükler göreceğiz". Böylece, sarayın kapıları na var­
dıklarında, hadım öne çıktı ve onların içeriye girmesini engelle­
mek için kapıcıbaşına birşeyler fısıldadı. O kişi de hemen aldığı
buyruğu yerine getirdi ve Palaiol ogos'u ittirerek kapıyı onların
yüzüne kapadı. işte o zamandan beri, [Pal aiologos'un] ona gös­
terdiği insaniyetin karşılığı olarak, ona karşı kumpas kurmaktan
ve onun mahvı için her biçimde çalışmaktan hiç geri kalmadı.

3ı Bkz. Yukarıda s. 1 7 5 dn. 25.

181
ADLAR G ÖSTERGESi

Araxes Irma ğı (Sir Derya/Seyhuıı) 40,


A
Aaron, Vaspurakan ili yöneticisi 44 42
(dn. 20 ) Arnıeniakan Thema'sı 45, 103
Abailantes ailesi 1 21 Artuk (Selçuklu komutanı) 95-97
Adrianos Dalassenos. Bkz. Dalasse­ Attaleiates, Mikhael (tarihçi) 33(dn.7)
nos, Adrianos Atzoulas/Azalas Dağı 1 34
Adrianos Komnenos. Bkz. Komnenos, Ayasofya/Ayia Sophia Kilisesi 1 37,
Adrianos 1 38
Adrianoupulis. Bkz. Edirne Azalas/Atzoula 46
Aenıilius (Romalı komutan) 72 Aziz Georgios Burcu/Kalesi 1 76
Aetos Kalesi 1 66 B
Ahlat 49, 50, 52 Bardas Skleros 30
Aikaterine (inıparator isaakios Kom- Barys, Mikhael 1 37, 1 38
nenos'un eşi, Bulgar Prensesi) 31 Basila kios/Basilikes 2 1 , 49, 50, 51 ,
Aimilianos (Antakya Patriği) 1 11- 1 20, 1 24, 1 25, 1 63, ı 64, ı 66-
1 1 3, 1 34, 1 37 171
Alexios Komnenos. Bkz. Komnenos, Basileia Kalesi {iznik yakınlarında,
Alexios gölün kuzey kıyısında) 1 75, 1 78
Alexios, Komutan, Kharon denen 32 Basileios ll, imparator, Bulgarkıran
Almyros Deresi 1 52 30, 39, 43
Alourgida (imparatora özgü giysi) 1 28 Beroia 1 65
Alp Arslan, Sultan 45, 48, 50, 54- Blakhernalılar Sa rayı (Ayvan-saray)
56 1 30
Alyates (Kappadokia 'lı; Malazgirt Sa­ Blakhernalılar Semtinin (Ayvansaray)
vaşında Rum ordusunun sağ ka­ Meryem Ana Kilisesi 1 37, 1 38
nat komutanı) 53 Boleros ili 1 65
Alypos Manastırı (iznik yakınlarında) Borillos/Borilos 1 9, 20, 1 40, 1 63,
46 1 64, 1 74
Amasya 58, 59, 97, 98, 1 03- 106 Botaneiates, Nikeplıoros (impara-
Amplıipolis 171 tor) 1 7-23, 25, 88, 89, 1 33 - 1 36,
Anatalikon ili 1 33 1 40, 1 41 - 1 51 , 1 55, 1 63, 1 64,
Ankara 78, 79, 80 1 71 , 1 74, 1 81
Anna Dalassena. Bkz Dalassena, Anna Bourtzios'lar ailesi 1 33
Anna Komnena. Bkz. Komnena, Anna Boutoumites, Miklıael 109
Antakya (Antiokheia) 62, l l 0- 1 1 4, Brasidas (Sparta'lı komutan) 85
1 34, 1 72 Bryenııios, loannes (asi komutan Ni-
Arabates (Gürcü kökenli bir asker) kephoros Bryennios'un kardeşi,
84, 85, 86 kendisi de komutan) 1 1 9, 1 20,

183
1 2 1 , 1 23- 1 25, 1 29- 1 32, 1 53, nenos'un halaoğlu) 106- 1 08
1 55, 1 60-1 62 Dorylaeion/Dorylaion (Eskişehir'in
Bryennios, Nikephoros (ilk; yazarımı- atası) 47, 87, 1 76
zın dedesi) 1 49 Daukas'lar ailesinin kökeni 26
Bryennios, Nikephoros (yazarımızın Doukaina, Eirene (imparator Alexi­
babası, asi komutan) 2 1 48, 51 os'un eşi) 25, 26, 28 (dn. 9), 1 22,
'
52, 53, 1 1 7, 1 1 9, 1 20, 1 25- 1 29,' 131
1 32, 1 33, 1 44, 1 45, 1 47-i 65, Doukaina, Zoe 1 23
1 70 Doukas, Andronikos (imparator Ale­
Bryennios, Nikephoros (yazarımız, xios'un kayın-babası; Kaisar lo­
Kaisar; asinin oğlu, Anna Kom­ annes Daukas'ın büyük oğlu)
nena'nın kocası) 1 27- 1 28, 1 60- 53, 5� 63-66, 7 1 , 87, 88, 9 1 , 93,
1 62 1 1 5, 1 2 1 ' 1 22, 1 23
Büyükada (Prinkipo) 62 Doukas, liıannes (Kaisar rütbel i ; im­
Byzantion 62, 1 1 3, 1 1 5, 1 20, 1 47, parator Kiınstantinos Daukas'ın
1 73 kardeşi, imparator Mikhael Do­
c ukas'ın amcası) 53, 55, 56-63,
Constanti nus/Kiınstantinos, Büyük 70-7 1 , 86-9 1 , 93-97, 1 1 5, 1 2 1 -
26 1 22, 1 3 1 , 1 37, 1 38, 142- 1 44
Cn':pin, Robert (Krispinos) 63, 64, 65, Doukas, Kiınsta ntinos (lmparator)
73 22, 35-36
D Doukas, Kiınstantinos (VI I. Mikha­
Dalassena, Anna (imparator Alexi­ el'in kardeşi; Anna Komnena'da
os'un annesi) 32, 34, 35, 36, 46, Konstantios; "mor odada doğ­
47, 6 1 , 62, 70, 98, 1 22, 1 24 muş olan ") 1 8, 1 9, 20, 22, 23,
Dalassenos, Adrianos 32 36, 57, 1 23, 1 3 1 , 1 40, 1 42
Dalassenos, Theophylaktos 32 Doukas, Kiınstantinos (VII. Mikha­
Damokrania (Büyükçekmece yakının- el'in oğlu; keza "mor odada doğ­
da köy) 1 50 muş olan") 23, 24, 26
Dekte (izmit yakınlarında köy) 80 Doukas, Kiınstantinos (Kaisar loan­
Demosthcnes 29 nes Daukas'un küçük oğlu) 57,
Develi (Gabadonia, Everek) 77 59, 60, 62, 7 1 , 94, 1 1 5
Diabatcnos, Leiın (Esvapçıbaşı) 49 Doukas, VII. Mikhael 1 7, 1 8, 2 1 , 23,
Didymon Dağı 76 36, 56, 57, 58, 59, 60, 62, 66-
Diogenes, l<onstantinos (lmparator 69, 70-72, 8 6-87, 93-94,
Riımanos Diogenes'in oğlu; Im­ 97, 1 02, 1 10- 1 1 1 , 1 1 6- 1 1 7- 1 20,
paratar Alexios'un eniştelerin­ 1 22, 1 24, 1 31 , 1 34, 1 36- 1 39,
den) 37, 1 1 4 1 42, 1 44, 1 51 , 1 63
Diogenes, Riımanos (imparator) 37, Doukas, M ikhael (Kaisar l oannes
38, 44, 46-69, 70, 1 1 4, 1 1 5, 1 33 Daukas'ın büyük oğlu Androni­
Dokeia/Tosya 106 kos'un büyük oğlu) 9 1 -93, 1 43
Dokeianos, Theodiıros (Aiexios l<om-

184
Daukas, iiıseph (yukarıdakinin kar- Hemedan (Akbatana) 48
d eşi) 9 1 -93 Herakles 29
Draç 1 1 8, 1 2 1 , 1 24, 1 25, 1 63 Hesaplayıcı Bkz. Nikepharitzes
E Hunlar (Oğuzlar kasdediliyor) 39
Edirne (Adrianaupalis) 23, 1 20, 1 24, I
1 2 5, 1 28, 1 62, 1 63, 1 64, 1 65, lsfahan 42
1 72 i
Eirene Daukaina Kamnena. Bkz. Da­ ibrail (Gazneli Mahmu t'un babası) 34
ukaina, Eirene iiıannes. Bkz. Germanos
El Basasiri 40, 43 iiıannes Komnenas. Bkz. Komnenas,
Elene (Gürcü Kralının kızı, isaakias i iıannes
Kamnenas'un eşi) 70 iiıannes Tzimiskes. Bkz. Tzimiskes,
Elene, iiıannes Bıyennias'un eşi 1 24 iiıannes
Erbasan, Emir (özgün metinde iiıseph Tarkhaneiiıtes. Bkz. Tarkha­
Khıysaskaulas) 45-46, 1 3 3, 1 3 5 neiiıtes, iiıseph
Ereğli (Herakleia ; Karadeniz kıyısın- isaakias Komnenos. Bkz. Kamnenas,
dakil 1 08, 1 09 isaakias
Erzurum. Bkz. Theadasiapalis iskender (Alexandros), Büyük 1 09
Eskişehir. Bkz. Daıylaeian iskitl er. Bkz. Peçenekler
Eudakia, imparatariçe (impara t ar izmit (Nikamedeia) 80, 92
Kiınstantinos Daukas'ın ve sonra iznik (Nikaia)46, 1 34- 1 36, 1 40, 1 47,
imparatar Riımanas Diogenes'in 1 73, 1 7 5, 1 76, 1 7 7
eşi) 36, 55, 57-58 K
Eudakia Kamnena. Bkz. Kamnena, Kadıköy. Bkz. Khalkedana
Eudakia Kaiaphas 62
Evcrek. Bkz. Develi Kalobıye Kalesi 1 52, 1 53
G Karamürsel (Prainetas) 1 40
Gabadania. Bkz. Develi Kastamonu 1 08
Georgi ll, Gürcü Kralı 97 Katakalan ı ı ı , 1 54, 1 55, 1 56
Geiırgios'un Kalesi (Burcu) 1 76 Kayseri (Kaisareia) 72
Germanas (diğer adı iiıannes) 1 9, Kedoktas Ovası ı 52
20, 1 74- 1 8 1 Khaldia yöresi (Trabzon-Gümüşhane
Gaules (Alexios'un askerlerinden biri) dalayları) 45
1 68 Khalkedona (Kadıköy) 63
Gülek Geçidi. Bkz. Kilikia Bağazı Khalkedana Bağazı 63
Gümüşsu. Bkz. Khiıma/ Gümüşsu'lular Khariın 32
H Khaskares (Gürcü kökenli bir asker)
Hacer Oğulları Soyu (Agaren as'lar) 85, 86
39, 41 , 1 79 Khiıma/Gümüşsu'lular 1 51 , 1 55, 1 56
Haçatur (Antakya Valisi) 59, 63-65 Khıysaskaulas. Bkz. Erbasan, Emir
Hasan, Sağır, Selçuklu Prensi 44 Kınalıada (Prote) 67
Helenapolis 181 Kilikia 60, 63

185
Kilikia Bağazı (Gülek Geçidi) 60, 63 Konstantinos Keroulariou 117
Kirman Çölü 40, 41 Konstantinos Khoirosphaktes 1 48
Komnena, Anna 23, 29 Konstantinos Kosmas (istanbul Patri-
Komnena, Eudokia (imparator Alexi- ği) 1 42
os'un kızkardeşlerinden) 32, 37, Konstantinos Leikhoudias 43
1 73 Konstantinos Monomakhas 43
Komncna, Maria (imparator Alexi­ Kontostephanos'lar ailesi 1 21
os'un kızkardeşlerinden) 3 2, 37 Kontostephanos, isaakios 1 80- 1 8 1
Komnena, Theodora (imparator Ale­ Kosmas (Patrik). Bkz. Konstantinos
xios'un kızkardeşlerinden)32, 37, Kosmas
114 Kosmidion Semti 1 30
Komnenos, Adrianos (imparator Ale- Kotiaeion. Bkz. Kütahya
xios'un küçük kardeşi) 32, 38 Kourtikes, Basileios (önce Bryenni­
Komnenos, ı. Alexios, i mparator os'un, sonra Botaneiates'in or­
1 8-29, 32, 37-38, 47, 72-86, dusunda çarpışan bir subay) 1 27,
98- 1 1 0, 1 1 5, 1 2 1 - 1 22 , 1 38- 1 4 1 , 1 70, 1 76- 1 77, 1 79, ı 8 1
1 47, 1 5 1 - 1 59 , 1 62- 1 72 , 1 74- Koutzoumites 1 27
1 75 Krispinos. Bkz. Crepin
Komnenos, ioannes (imparator) 26 Kulalmış (Kutlumuş/Kululmuş) 43,
Komnenos, loannes (lmparator Ale- 44, 1 34
xios'un babası) 30-36 Kütahya (Kotiaeion) ı 34
Komnenos, lsaakios (lmparator) 1 8, L
22, 23, 30-36 Laodikeia/Lazkiye ıı3
Komnenos, lsaakios (lmparator Ale­ Lethe Deresi (mythos'lardaki) ı 9, 29
xios'un ağabeyi) 32, 37, 70, 72- Leikhoudias. Bkz. Konstantinos Leik-
74, 78-86, 1 1 1 - 1 1 4, 1 7 2 h oudias
Komncnos, Manouel (lmparator Ale­ Leontakios 92
xios'un en büyük ağabeyi) 32, M
37, 38, 45-47 Mahmut, Gazneli 3 9 , 40, 4 1 , 42, 43
Komnenos, Mikhael (lmparator Ale- Malazgirt 49
xios'un baba-babası) 30 Maniakes, Georgios (komutan) ı 54
Komnenos, Nikephoros (imparator Manouel (asi komutan Basilakes'in
Alexios'un en küçük erkek karde­ kardeşi) 1 70
şi) l l , 1 5, 38 Manouel Komnenos. Bkz. Komne­
Konstantinos, Büyük. Bkz. Constan­ nos, Manouel
tinus Mansur (Süleyman Şah'ın ağabeyi) 1 47
Konstantinos Diogenes. Bkz. Dioge­ Maria (lmparatoriçe; Gürcü Prensesi ;
nes, Konstantinos önce Vll . Mikhaci'in sonra Ni­
Konstantinos Doukas. Bkz. Doukas, kephoros Botaneiates'in eşi) 65,
Konsta ntinos. 70, 1 42, 1 47
Konstantinos Kappadokes 1 51 Maria (Bulgar Prensesi, Andronikos
Konstantinos Katakalon 1 55 Daukas'ın eşi, Anna Komne-

186
ııa'nın a n ne-annesi) 1 21 - ı 22 o
Maria Komnena. Bkz. Komnena, Ma­ Odrys'ler Ülkesi (Edirne dolayları)
ria 1 1 7, 1 20, 1 47
Maurex, Mikhael 1 08, ı o9 Oğuzlar 39
Mazoxos Tepesi (Sapanca Gölü ya- Onoratos (istanbul Bağazı güney gi­
kınlarında) 96 rişine yakın bir Anadolu kentçiği)
Melissenos, Nikephoros (imparator 33
Alexios'un eniştelerinden) 37, Orestiada (Edirne'nin eski adlarından
45, ı 33 , ı 73 , 1 74, 1 75 biri) 1 20
Menbiç Kalesi (Mempet) 49 Ourselios. Bkz. Roussel de Bailleul
Mesut (Gazneli M ahmut'un oğlu) Oxeia. Bkz. Sivriada
42 (dn. 1 9) ö
Metabole Kalesi (Sapanca Gölü ya- Ölümsüzler 1 5 1 , ı 52, ı 55, ı 56, 1 59
kınlarında) 95, 96 p
M ikail (Selçuklu Sultanı Tuğrul Palaiologos, Georgios 1 33 , ı 76- 1 8 1
Bey'in babası) 40 Palaiologos, Nikephoros 97
Mikhael Doukas. Bkz. Doukas, Mik­ Papas (Kelt kökenli komutan) 88
hael Peçenekler (bu kitapta: iskitler) 1 1 6,
Mikhael Komnenos. Bkz. Komnenos, ı 29, 1 49, 1 54, 1 55, 1 56, ı 72
Mikhael PetTion M anastırı 1 42
Mikhacı Taronites. Bkz. Taronites, Philaretos Brakhamios (Antakya Vali-
MikhaCI si) ııı
M u tamid ed-Devle (Karbeses) 43 Phokas'lar ailesi 1 2ı
N Phokas, Nikephoros (imparator) 43
Nikaia (iznik). Bkz. iznik Prainetos. Bkz. Karamürsel
Nikephoros/Nikephoritzes (Donan- Prinkipo. Bkz. Büyükada
manın Uzaklıklar Hesaplayıcısı) Prote. Bkz. Kınalıada
70-7 1 , 86, 95, 1 1 1 , 1 1 7, 1 1 9, R
ı 24, 1 34, 1 37, ı 38, 1 42, ı 44, Rhaidesto. Bkz. Tekirdağ
1 51 Romanos Diogenes (imparator). Bkz.
Nikephoros Botaneiates. Bkz. Bota­ Diogenes, Romanos
neiates, Nikephoros Roufianos'lar Sarayı ı 40
Nikephoros Bryennios. Bkz. Bryenni­ Roussel de Bailleul (bu kitapta: Our­
os, Nikephoros selios) 73, 86- 1 07, 1 1 0, l l 5, 1 44
Nikephoros Komnenos. Bkz. Komne­ s
nos, Nikephoros Sakarya 87, 9 1
Nikephoros Melissenos. Bkz. Melisse­ Samouel (Bulgar Çan) 1 21
nos, Nikephoros Sapanca Gölü. Bkz. Sophon
Nikephoros Phokas. Bkz. Phokas, Ni­ Sarakenos1ar 3� 4� 4� 43
kephoros Sel:'ınik 1 64, 1 65, 1 70- 1 7 1
Nikomedeia. Bkz. izmit Silivri (Selymbria) ı 44
Niksar (Neokaisareia) 97 Sivas (Sebasteia) 73

187
Sivriada (Oxeia) 1 44 Timotheos (tlüt çalıcı) 1 09
Skleros, Bardas. Bkz. Bardas Skleros Tornikios, Petros (Alexios' un asker-
Sophiın Dağı, Gölü (=Sapaııca Gölü) lerinden biri) 1 69
9 1 ' 93, 95, 96 Tosya. Bkz. Dokeia
Stoudios M a ııastırı (imrahor ilyas Tragonesio ( Tekeadacığı)
= 97
Bey Camii) 35, 36 Tra ianopolis (Meriç lrmağı ağzının
Straboriımanos 1 48, 1 49 batı yakınında kentçik) 1 26, 1 28
Süleyman Şah, Kutalmışoğlu 1 34, Triıiannos 121
1 47 Tuğrul (Selçuklu Sultanı) 40, 42, 43 ,
ş 44
Şebinkarahisar. Bkz. Koloneia Tutuş (Selçuklu komutanı ; bu kitap-
T ta : Toutakh) 1 00- 1 03
Taranges, hadım, Selçuklu komutanı54 Türkler 38, 40, 42, 43, 44, 45, 46,
Tarkhaneiiıtes, liıseph (Antakya 48, 5 1 ' 52, 53, 54, 55, 56, 65,
Valisi) 48, 49, 1 1 1 7 1 , 74, 76, 79, 80, 8 1 , 83, 84,
Tarkhaneiiıtes, Katakaliın (yukarıda- 86, 95, 1 00- 1 03 , 1 08, 1 09, 1 1 3 ,
kinin oğlu) 1 24, 1 54 1 1 4, 1 34, ı 3 5, 1 47, 1 5 1 , 1 53 ,
Tariınites, Mikhael (imparator Alexi- 1 55, 1 58- 1 62, 1 73, 1 77- 1 80
os'un eniştelerinden) 37, 45 Tzimiskes, iiıannes (imparator) 43
Tatikios (Alexios Komnenos' un ü
subaylarından) 1 66 Üsküp ı ı 6, ı 65, 1 72
Theadiıra Komnena. Bkz. Komnena, V
Theadiıra Varangos'lar ı 63
Theodosiopolis (Erzurum) 48 Vardar 1 65
Theodosiopolis (Apros/ Apri) 1 48 Vaspurakan Bölgesi 43
Theodatas (Alexios'un askerlerinden z
biri) 75, 76, 1 56 Zompos Köprüsü 87
Theophylaktos, Dalassenos. Bkz.
Dalassenos, Theophylaktos

You might also like