You are on page 1of 10

ORTAÇAĞ TÜRK TARİHİNİN ERMENİ VE SÜRYANİ KAYNAKLARI

Müjdat NAMDAR*
1

Öz
Türk tarihi araştırmaları için ana dilimizdeki kaynaklara ulaşmamız Türklerin tarih sahnesine
çıkmalarından çok sonra gerçekleşebilmiştir. Türkler, Orta Asya’da bulunan yazıtlar ve Karahanlı
döneminde verilmiş eserler istisna tutulursa, Selçuklu dönemine kadar tarih yazıcılığında pek etkin
olmamış ve Osmanlı dönemine kadar da ana dillerinde tarih eserleri meydana getirmemişlerdir. Bunun
en önemli nedenlerinden birisi konargöçer bir yaşam tarzı benimsemiş olmalarıdır. XI. yüzyıla
gelindiğinde Selçuklular hızlı bir şekilde teşkilatlanıp bilinen dünyanın büyük bir kısmına hâkim
olurken bürokratikleşmeleri askeri alandaki başarıları kadar hızlı gerçekleşmemiştir.
Bürokratikleşmenin uzun bir süreç alması Türklerin kendi tarihlerini yazmalarını geciktirmiş, kendi
tarihlerini yazmaya başladıkları zaman da bürokraside hâkim dil olan Farsçayı tercih etmelerine neden
olmuş, bu yüzden de yaklaşık üç asır boyunca Türk dili yazı dili olarak etkin olamamıştır. Bu
sebeplerden dolayı Türklerin Anadolu’ya sürekli ve yoğun olarak gelmeye başladıkları XI. yüzyılın ilk
yarısından itibaren yaklaşık üç asırlık süreç hakkında Türkçe yazılmış kaynak bulamayız. Türk tarihinin
en önemli kırılma noktalarının yaşandığı bu döneme ait bilgilerimizi coğrafyaya komşu milletler olan
Bizans, Arap, Fars, Gürcü, Ermeni ve Süryani dilinde yazılmış eserlerden elde etmekteyiz. Bu çalışmada
Türk tarihinin tanıkları olan Ermeni ve Süryani yazarları ile eserleri kronolojik sıraya göre tanıtılması
ve kısaca incelenmesi çabasında bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Ermeni, Süryani, Türkler, Tarih, Kaynak
Giriş
Türkler, “Ortaçağ” olarak adlandırılan zaman diliminde, Orta Asya’nın bozkırlarından Kuzey Afrika
coğrafyasına, Hindistan yarımadasından Avrupa’nın içlerine kadar birçok bölgede var olmuş, bu
bölgelerde günümüze kadar sürecek izler bırakmış bir millettir. Özellikle X. yüzyıldan itibaren kitleler
halinde İslamiyet dinini benimseyen bu millet, İslam dininin sadece bir mensubu olarak kalmamış, aynı
zamanda bayraktarlığını da üstlenerek Sünnilik mezhebinin baskı altından kurtulmasını ve gelişmesini
sağlamıştır. Türk tarihi Anadolu’yu yurt edinmelerinden yüzlerce yıl öncesine tarihlense de Türkler
benimsedikleri konargöçer yaşam tarzı sebebiyle kendi tarihlerini yazmakta epey gecikmişlerdir. Orta
Asya’da ikamet ettikleri dönemlerde diktikleri yazıtlar ve sayıları az olsa da verdikleri eserlerle
aktarımda bulunmaya gayret eden bu millet bir süre sonra çeşitli nedenlerden dolayı bu aktarımı ihmal
etmiştir. Bu eserler Türk tarihini aydınlatmada yetersiz kaldığından erken dönem çalışan tarihçilerin ilk
başvurduğu yer kadim Çin medeniyetinin yıllıkları olmuştur. Zaman içerisinde birçok nedenden dolayı
yurtlarını terketmek zorunda kalıp batı istikametine sürekli bir yöneliş gösteren Türk toplulukları, kendi
tarihlerini yazmayı ihmal etmişlerdi. Özellikle Anadolu’ya kalıcı olarak gelmeye başladıkları XI.
yüzyıldan itibaren İbn Bibi’nin Selçuklu hanedanının tarihini yazmaya başladığı XIII. yüzyılın sonlarına
kadar kendi tarihlerini yazma gereksinimi duymamışlardır. Türk tarihinin en önemli devirlerini
oluşturan, Anadolu’nun Türkleşmesinin ve yurt edinilmesinin yaşandığı bu dönem hakkında
bilgilerimizi coğrafyada yaşanan veya komşu olan milletlere mensup kronikçilerden öğrenmekteyiz. Bu
milletler içerisinde Türkleri yakından tanıma fırsatı bulmuş, bazen dost bazen de düşman olmuş iki
kadim millet olan Ermeniler ve Süryaniler dikkate değerdir.
Ermeni tarih yazıcılığının temelleri miladi takvimin ilk yüzyıllarına kadar eskiye dayanmaktadır. Köklü
bir geçmişe sahip olan Ermeni tarihçiliği, Türk tarihi açısından kıymetli eserler üretmiştir. Bu eserlerin
diğer ortaçağ Hıristiyan toplumlarda olduğu gibi kilise eksenli olduğunu görmekteyiz. Ermeni

* Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, mujdatnamdar@gmail.com.
kaynaklarının büyük çoğunluğunun din adamları tarafından yazıldığını göz önünde bulundurarak,
Ermeni tarih anlayışının kilise merkezli, dinsel ve milliyetçi dogmaların etkisiyle geliştiğini
söyleyebiliriz. Ermeni tarihinin kaynaklarını oluşturan “Ermenistan Tarihi” eserleri, V. yüzyıldan
itibaren art arda yazılmaya başlanmıştır.2 Süryaniler de Ermenilere benzer şekilde köklü bir tarih yazım
geleneğine sahiptir. Süryani tarih yazıcılığı, İslâm öncesi dönemde başlamış ve ilk eserlerini ortaya
koymuştur. İslâm’ın doğuşu ve yayılışından sonra da bir gelenek halinde gelişmeye devam etmiştir.
Müslüman devletlerin bir tebaası olarak Süryani yazarlar eserlerinde kendi dönemlerinin gelişmelerine
değinmişlerdir. Ermenilere benzer şekilde kiliseye bağlı olarak gelişen Süryani tarih yazıcılığı, Türkler
açısından çok önemli eserler üretmiştir.
Ermeni Kaynakları
Yegişe
V. yüzyılın ikinci yarısında Yegişe tarafından yazılmış “Vardan ve Ermeni Savaşları Hakkında” adlı
eser Türk tarihi açısından büyük önem taşır. Eser, 450-451 yıllarında Ermeni, Gürcü ve Kafkasya
toplumları hakkında bilgi vermektedir. Müellif burada tarihte ilk Türk adını taşıyan topluluk olan
Haylanturk boyu hakkında bilgiler vermektedir. Bunun dışında eserde Hunlar ve Zerdüşt inançları
hakkında hiçbir yerde rastlanılmayan kıymetli bilgiler bulunmaktadır. Bu eserde geçen bilgiler Türklerin
daha milattan önceki yıllarda Anadolu’ya ve Karadeniz’in kuzeyine geldiklerini göstermektedir.3
Symeon Metaphrastes
317’den 387 yılına kadar gerçekleşen olayların anlatıldığı bu eser, aslen Yunanca kaleme alınmış olup
daha sonra Ermeniceye çevrilmiş ve günümüze bu çevirisi ulaşmıştır. Eser, Hunlar arasında yapılan
Hıristiyanlık propagandaları ile Ermenilerin, Alanlar, Massagetler ve Hunlarla olan savaşlarına dair
bilgiler içerir.4
Favztos Buzand
Buzand, Ermenistan Tarihi adını verdiği eserini V. yüzyılda yazmış olup altı bölümden oluşan eserin
yalnızca 332-387 yıllarını kapsayan III-IV. bölümleri günümüze ulaşmıştır. Bütüncül anlamda bir
Ermenistan Tarihi konusunda ilk girişim olan bu eserde IV. yüzyılda yaşanan Türk göçleri hakkında
başka yerlerde bulunmayan bilgiler bulunmaktadır.5
Agathangelos
Yazar eserini 456 yılında kaleme almıştır. Eserde Hunların İran ile savaşları ve bunlar arasında yapılan
Hıristiyanlık propagandaları hakkında bilgiler bulunmaktadır.6
Choreneli Moses Elise
Bu müellifin yazdığı vekayinamede 449-451 yıllarındaki İran-Ermeni savaşlarıyla ilişkili olarak
Hunlardan ve Kafkasya’daki Türk topluluklarından bahsedilmektedir.7
Lastivert Aristakes
Müellif, Ardzın (Erzen) yakınlarındaki Lasdiverd köyünde doğmuş ve olgunlaşınca rahip olmuştur.
1072-1079’da kaleme aldığı Badmutyun (Tarih) adlı eseri başyapıtıdır. Çoğunlukla bizzat tanık olduğu
2
Aygün Attar, “Ermeni Tarih Yazıcılığı”, Tarih İncelemeleri Dergisi, Cilt XXII, Sayı I, 2007, s. 1-18, s. 10.
3
Telli Korkmaz, “Ermeni Tarih Kaynaklarında Türkler”, Turkish Studies-International Periodical For The
Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Cilt X, Sayı I, s. 367-382, s. 370-371.
4
Murat Keçiş, “Ermeni Kaynakları”, ed. Altan Çetin, Ortaçağ Türk Tarihi Ana Kaynakları, Kriter Yay., İstanbul,
2008, s. 146-152, s. 146.
5
Attar, agm., s. 7.
6
Keçiş, agm., s. 147.
7
Keçiş, agm., s. 147.
olayları anlatmıştır. 1000-1045 yılları arasında Ermeni-Bizans ilişkileri, Selçuklu akınları, Ani
Krallığının çöküşü, Ermenilere komşu olan halkların tarihi gibi konularda önemli bir kaynaktır.
Aristakes, Türklerin Anadolu’yu doğrudan doğruya işgal etmek üzere yaptıkları hareketlerini kaydeden
ilk Ermeni müverrihidir. Eseri ilk kez 1844’te Venedik’te basılmış, daha sonra pek çok dile çevrilmiştir.8
Urfalı Mateos ve Papaz Grigor
Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmemekle beraber XI. yüzyılın sonları ile XII. yüzyılın ilk
yarısında yaşadığı bilinen Mateos, bütün hayatını Urfa’da geçirmiş olup bu bölgede ve Suriye’de
yaşanan olayların bizzat görgü şahidi olması sıfatıyla özellikle Türklerin bölgeye gelişi ve Haçlılarla
İslam dünyası arasındaki mücadeleyi geniş bir şekilde naklettiği için çok önemli bir kaynaktır. Bu
vekayiname dönemin Ermeni, Süryani, Bizans ve Arap kaynaklarıyla karşılaştırıldığında diğer eserlerde
rastlanılmayan birçok yeni olayı içerir. Özellikle I. Haçlı Seferi sırasında Ermenilerin tutumu ile ilgili
verdiği bilgiler başka kaynaklarda mevcut değildir. Eser 952’den 1136 yılına kadar meydana gelen
olayları kapsar. Daha sonra bu esere, Urfalı Mateos’un öğrencisi olduğu anlaşılan Papaz Grigor
tarafından bir zeyl yazılarak 1136-1162 yılları arasında meydana gelen olaylar anlatılmıştır. Eserde,
Pakraduni Krallığı ve çöküşü, Selçuklu Türklerinin akınları, komşu halkların yaşantıları ayrıntılı bir
şekilde işlenir.9 Mateos, Selçuklu Türklerinin Anadolu’ya yaptığı ilk akınlarını şu sözler ile tasvir
etmektedir;
“467nci yılın (17 Mart 1018-16 Mart 1019) başlangıcında, mukaddes Haça tapınan bütün
hıristiyan halk, Allah’ın hiddetine maruz kaldı. Öldürücü nefesli ejder, kasıp kavuran
ateşle beraber ortaya çıktı ve Ekanimi Selase10’ye tapınanları vurdu. Resul ve peygamber
kitaplarının temelleri sarsıldı. Çünkü kanatlı yılanlar, bütün hıristiyan memleketlerini
ateşe vermek üzere geldiler. Kana susamış yırtıcı hayvanların ilk zuhuru böyle olmuştur.
Bu zamanda Türk tesmiye edilen barbar millet toplanıp Ermenistan’ın Vaspurakan
eyaletine geldi ve hıristiyanları merhametsizce kılıçtan geçirdi.”11
Mateos’un bahsettiği bu akın Çağrı Bey’in önderliğinde yapılan ve keşif harekâtı olarak adlandırılan
akındır. Mateos’un benzer bir şekilde naklettiği bir bilgi de Alparslan’ın 1064-1065 yılında yaptığı
sefere dairdir;
“Korkunç dalgalarla çalkalanan bir denizi ve taşkın sularını ileriye atan azgın bir nehri
andıran bu muazzam ordu, kana susamış vahşi bir hayvan gibi şiddetle yürüyerek
Ermenistan’a doğru geldi. Alpaslan, sayısız askerle Ağuvan memleketine girdi, halkı
kılıçtan geçirdi ve esir etti... Bütün ovalar Sultanın sayısız askeriyle kamilen kaplandı ve
bütün kaçacak yollar kapandı.”12
Mateos Türklerin Anadolu’ya yaptığı ilk akınlardan Anadolu’ya yurt edinişine kadar olan süreç için
mühim bir kaynaktır. Sadece akınlar hakkında bilgi vermeyip ordu düzeni ve hareket biçimlerini de
anlatır. Bu bilgiler sonucunda Türk akınlarının yüksek sayıda katılımcı ile gerçekleştiği sonucuna
varmaktayız. Bu eser ilk olarak Ed. Dulaurier tarafından 1850 yılında Fransızcaya tercüme edilmiştir.
Bu ilk tercüme eserin Haçlı Seferleri ile ilgili olan kısmıdır. Dulaurier eserin tamamını 1858’de
Fransızcaya çevirmiştir. Eserin Türkçe tercümesi ise Ermenice metin ile Fransızca tercüme
karşılaştırılarak Hrant D. Andreasyan tarafından yapılmıştır.13

8
Keçiş, agm., s. 149.
9
Keçiş, agm., s. 149.
10
Teslis inancı anlamına gelmektedir.
11
Urfalı Mateos Vekayi-namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), (çev. Hrant D. Andreasyan),
TTK Yay., Ankara, 2000, s. 48, Fasıl XXXVII.
12
Urfalı Mateos, age., s. 118, Fasıl LXXXVIII.
13
Eserin künyesi için bkz. dipnot 11.
Vardan Vardapet
Doğum yeri ve tarihi bilinmeyen Vardan, aslen bir rahip olsa da devlet idaresi ve kilise yönetiminde de
nüfuzuyla etkin olmuş bir kişidir. Onun sahip olduğu nüfuzu gösteren birkaç olay mevcuttur. Bunlara
örnek olarak Hülagu’nun onu huzuruna davet ederek tavsiyelerini dinlemek istemesi ve Kudüs’e Hacca
gitmek üzere Sis (Kozan) şehrinden geçtiği zaman Kilikya Ermeni Kralı I. Hetum’un devlet idaresi ve
kilise işlerini tanzim etmesi için onu zorla beş yıllığına alıkoyması gösterilebilir.14 Vardan 1271-72
tarihinde ölmüş ve Hağbat Manastırı’na defnedilmiştir.
Toplamda altı eser kaleme alan müellifin en meşhur çalışması Cihan Tarihi adlı eseridir. Yaratılış ile
eserini başlatıp yaşadığı döneme kadar Ermenilerin tarihini yazmak isteyen Vardan, Hunlar, Hazarlar
ve Kuzey Kafkasya’daki Türk kavimleri hakkında önemli bilgiler kaydeder. Özellikle Arap fetihleri ve
Selçuklu hakimiyetiyle ilgili bize geniş bilgi veren Vardan, eserinin son kısmında 889-1269 tarihleri
arasındaki dönemi ele alıp bu bölümde Arap yayılmacılığının etkisini yitirmesi, Anadolu’nun Türk
yurdu oluşu, Türk beyliklerinin oluşum süreci, Haçlılar ve Bizans’a karşı girişilen mücadeleler ve kendi
aralarındaki savaşları anlatır.15 Eserin sadece bu kısmı Hrant D. Andreasyan tarafından Türkçeye
kazandırılmıştır.16
Simbat
Aslen bir komutan ve devlet adamı olan Simbat, Ermeni müellifleri içerisinde ruhani sıfatlar taşımayan
nadir kişilerdendir. Yazar, Kral I. Leon’un ölümünden (1219) sonra devlet naibi olan Babaron Senyöru
Konstantin'in oğludur. Müellif, kendi ifadesine göre, 1203 senesinde doğmuş ve on yaşındayken, I. Leon
tarafından saraya alınmıştır. Simbat, 1226 ve 1246’da Anadolu Selçuklularına ve birçok kez
Memlüklülere karşı yapılan savaşlara bizzat katılmış ve askeri birliklere komuta etmiş, Güyük Han’ın
cülusunu tebrik etmek ve Selçukluların ele geçirdiği bazı şehirleri geri istemek üzere elçi olarak Moğol
Hanının huzuruna çıkmış önemli bir kişiliktir. Simbat, 1275 yılında Memlüklülere karşı yapılan bir
savaşta bir kaza geçirerek yaralanmış ve ölmüştür.
Müellifin birçok eseri olmakla beraber bizi en çok ilgilendiren eseri onun vekayinamesidir. Bu eser,
951-1331 yılları arasındaki olayları kaydeder. Eserin 1152 yılına kadar olan ilk kısmı Urfalı Mateos ile
ona zeyl yazan Papaz Grigor'un yazılarının bir özeti niteliğindedir. 1152-1274 yıllarını kapsayan ikinci
kısım Simbat'ın kendi asıl eseri sayılabilir. 1274’den 1331'e kadar olan son kısım ise kimliği belirsiz bir
kişi tarafından ilâve edilmiştir. Yazarın kendi yaşadığı dönemi anlattığı eserin en önemli kısmında Türk
tarihi açısından son derece önemli bilgiler bulunmaktadır. Bu kısımda, Selçuklu Sultanları Mesud,
İzzeddin Keykâvus Alaeddin Keykubat ile Memluk hükümdarları Baybars, Melik Eşref ve Melik Nasır
tarafından Anadolu ve Kilikya bölgesine yapılan akınlar ile Türkmen ve Karaman beylerinin belirli
zamanlarda Kilikya bölgesine gerçekleştirdikleri akınlar anlatılmıştır.17 Eser Hrant Andreasyan
tarafından Türkçeye çevrilmiştir.18
Urfalı Vahram
Aslen rahip olan Vahram, 770 satırdan oluşan vekayinamesinde kendi yaşadığı dönemi ve tanık olduğu
olayları kaydetmiştir. Müellif, kendi ifadesine göre bu eseri Ermeni Kralı II. Leon’un emri üzerine
kaleme almıştır. Vahram, eserinin ilk kısmında Rubenyan hanedanının hakimiyetinin başlangıcına
kısaca değindikten sonra, kendi yaşadığı dönemi ve Kral II. Leon’un dönemini ilgilendiren olayları

14
Hrant D. Andreasyan, “Türk Tarihine Aid Ermeni Kaynakları”, Tarih Dergisi, Cilt I, Sayı II, s. 402-438, s. 402.
15
Andreasyan, agm., s. 405.
16
Bkz. Cihan Tarihi (889-1269), (Çev. Hrant D. Andreasyan), “Türk Fütuhatı Tarihi”, Tarih Semineri Dergisi,
İstanbul 1937, Cilt I, Sayı: II, s. 154-244.
17
Andreasyan, agm., s. 411-412.
18
Bkz. Başkumandan Simbat Vekayinamesi (951-1334), (çev Hrant D. Andreasyan), TTK Yayımlanmamış çeviri.
Bu çeviride Andreasyan, Simbat’ın 1276 tarihinde sona eren eserine ilave olarak, aynı sene içerisinde yazılmış
olan bilinmeyen bir müellif tarafından yazılmış bir eserin tercümesini de ilave etmiştir. (Keçiş s. 150)
anlatmıştır. Yazar eserini Abaka Hanın Anadolu’ya yapmış olduğu sefere kadar getirmiş, Kral II. Leon
hakkında eleştirel bir bölüm yazmış ve Ermeni halkına hitaben yazdığı bir nasihat ile eserini
tamamlamıştır. Vahram’ın eseri 1810’da Madras’da, 1832’de Kalkata’da ve 1859’da Paris’te olmak
üzere üç kez neşredilmiştir. Eserin batı dillerine tercümesi ilk olarak Frederic Neumann tarafından
1831’de yapılmıştır. Fransızca tercümesi 1869’da Ed. Dulaurier tarafından yapılmıştır.19 Vekayinameyi
Türkçeye çeviren ise Hrant D. Andreasyan’dır.20
Stepanos Orbelyan
Bugünkü Karabağ bölgesine doğup 1280 yılında papaz olan Stepanos, piskopos olarak takdis edilmek
üzere Kilikya’ya gönderilmiş, burada bir süre kaldıktan sonra geri dönerek mensup olduğu Orbelyan
hanedanının tarihini yazmaya başlamıştır. Stepanos’un eserinin Türk tarihini ilgilendiren kısmı son
bölümüdür. Bu bölümde Prens Liparit'in kahramanlıkları, 1048 yılında Pasinler Ovası’nda Selçuklularla
Bizans orduları arasında gerçekleşen savaş, Liparit'in bu savaşa katılışı, Bizans ordusunun hezimete
uğraması ve Liparit'in öldürülmesini anlatılır.21
Mıkhitar Ayrivanetsi
Şair, ilahiyatçı ve eğitimci olan Mıkhitar, Nor Badmutyun (Yeni Tarih) adlı eserinde (Badmutyun
Hayots [Ermenilerin Tarihi], Badmutyun Jamangakragan [Kronolojik Tarih] adlarıyla da bilinir)
Ermenilerin tarihini 1289 yılına kadar özetlemiştir. Ermeni, Gürcü, Kudüs, Antakya, Roma, İskenderiye,
Efes, İstanbul patrik, piskopos ve krallarının, Bizans imparatorlarının, Müslüman hükümdarlarının
kronolojik sıralarını vermesi bakımdan önem arzeden eser, Ermenilere komşu olan Hunlar hakkında da
değerli bilgiler içerir. Yüksek okullarda öğrenim gören öğrencilerin yararlanması için dönemin önemli
eserlerini yorumladığı Carındir (Derleme) adlı eseri de eğitim tarihi bakımından önemlidir. Nor
Badmutyun ilk kez 1860’da basılmıştır.22
Gorigos Senyörü Hetum
Hetum’un doğum ve ölüm tarihleri net olarak bilinmese de XIII. yüzyılın ikinci yarısı ile XIV. yüzyılın
başlarında Kilikya Ermeni Krallığının sınırları içerisinde yaşadığı kesin olarak bilinmektedir. Avrupa’da
Rahip Haython adıyla tanınan yazar, diğer Ermeni kronikçilere göre Avrupalılarca çok erken
keşfedilmiş, Vekayinamesi 1535 yılında İtalyancaya, 1664 yılında da Flemenkçeye çevrilmiştir. 1295
yılında Kral II. Hetum ile Kilikya beyleri arasında çıkan mücadelede Hetum’a karşı gelenleri
desteklemiş ve mücadele karşılıklı anlaşma ile sona erince mareşallik rütbesi alarak devletin yüksek
kademelerinde görev yapmıştır.23 Kral Hetum ile beraber Memluklular ile yapılan karşı savaşlara
katılmış, 1305-1306 yıllarında inzivaya çekilerek Kıbrıs’a yerleşmiştir. 1306 yılında Avignon’a giderek
Papa V. Clement’in huzuruna çıkmış ve büyük saygı görmüştür. Vekayinamesi 1006’dan başlayıp
1307’de sona ermektedir. Eserin 1006-1076 yıllarını kapsayan bölümü günümüze ulaşmamıştır. Eser,
Haçlılar zamanında Kilikya ve Suriye’de geçen olayların kısa kayıtlarından oluşmaktadır.24
Vekayinamenin Türkçe tercümesi Ed. Dulaurier’in Fransızca tercümesini Ermenice metin ile
karşılaştırma suretiyle Hrant D. Andreasyan tarafından yapılmıştır.25

19
Keçiş, agm., s. 150.
20
Bkz. Kilikya Krallıkları Tarihi, Vahram Vekayinamesi, (çev. Hrant D. Andreasyan), TTK Yayımlanmamış
çeviri.
21
Andreasyan, agm., s. 421.
22
Keçiş, agm., s. 150.
23
Gorigos Senyörü Hetum Vekayinamesi, (çev. Hrant D. Andreasyan), Türk Tarih Kurumu Basılmamış Çeviri,
Ankara, 1946, s. 1.
24
Hetum, age., s. 3.
25
Eserin künyesi için bkz. dipnot 23.
Aknerli Grigor
Grigor, Moğolların Anadolu'daki askeri faaliyetlerini aktardıktan sonra Kilikya krallarının Moğolların
hareketlerinden zarar görmemek amacıyla dostluk ilişkileri kurmaya çalıştığını nakletmektedir. Ayrıca
Memluk Sultanı Baybars'ın I. Hetum zamanında (1266) Kilikya'ya yaptığı seferi ve bu seferde ele
geçirdiği şehirleri anlatır. Bunların dışında o dönemde Kilikya Krallığının başkenti olan Sis şehrinin
yakılmasını, Hetum’un oğlu Toros’un Memlüklülere esir düşüşünü, Hetum'un ölümünü ve esaretten
dönen Leon'un tahta çıkmasını anlatarak eserini bitirir.26 Eser Hrant D. Andreasyan tarafından Türkçeye
çevrilmiştir.27
Genceli Kirakos
Gence doğumlu olan müellifin Ermenilerin Tarihi adlı eseri yaklaşık bin yıllık bir süreyi kapsar. İlk
bölümde özellikle Krikor Lusavoriç dönemini ve Moğol akınlarını, ikinci bölümde ise Moğol akınlarıyla
beraber bağımsız Ermenistan’ın tarihini anlatmaktadır. Ermeni halkının ve komşu halkların siyasi,
ekonomik, dini, kültürel ve sosyal yaşantısını başarıyla aktarmıştır. Eserin ilk baskısı 1858’de
Moskova’da yapılmıştır. Eser ilk olarak Mahmut Kemal Bey (Ayas) tarafından tercüme edilip Türkiyat
mecmuasında yayımlanmış,28 daha sonra Hrant D. Andreasyan tarafından bir kez daha tercüme edilerek
Türk Tarih Kurumu’na teslim edilmiş fakat henüz yayımlanmamıştır.29 Mahmut Kemal Bey’in çevirisi
sadeleştirilip ve notlandırılarak derlenmiş ve yeniden basılmıştır.30
Tovmas Medzopetsi
Öğrenimine 1386’da Medzovpavank’ta başlayan yazar daha sonra Datev manastırındaki yüksekokulda
Krikor Datevatsi’nin öğrencisi olmuştur. 1430’da başlayıp 1440’da bitirdiği ve 1386-1440 döneminin
gelişmelerini aktardığı Badmutyun Lang-Tamura yev Haçortats Ürots (Timurlenk’in ve Haleflerinin
Tarihi) en önemli eseridir. Bu eserde Moğol, Akkoyunlu ve Karakoyunlu akınları döneminde
Ermenistan’ın ve Ortadoğu’nun içinde bulunduğu durum ayrıntılı bir şekilde anlatılır. Daha sonra
kaleme aldığı Hişadagaran (Muhtıra) adlı eseri ilk eserin tamamlayıcısı niteliğindedir ve Katolikosluk
makamının Kilikya’dan Vağarşabad’a (Eçmidyadzin) taşınması hakkında değerli bilgiler içerir. Eser ilk
kez Paris’te 1860’da basılmıştır.31
Süryani Kaynakları
Süryani tarih yazıcılığına dair eserleri üç kategoride sınıflandırmak mümkündür; Yerel tarih yazımı,
evrensel tarih yazımı ve dini tarih yazımı. Yerel tarih yazımına kaynaklık eden Süryanice ilk kayıtların,
milattan sonra ilk yüzyıllarda çeşitli bölgelerde belli dönem varlık göstermiş olan yerel kraliyet
arşivlerine kadar gittiği düşünülmektedir. Bunun dışında yazarlar, daha çok mensubu oldukları kilise
kurumunun arşivinden, kütüphanesinden ve yerel rivayetlerden derleme yaparak eserlerini kaleme
almışlardır. Bu kaynaklarda belli bir bölgenin siyasi, dini ve ekonomik şartları hakkında bilgiler
toplanmaktadır. Yine de bunların içinde genel tarihe dair bilgiler bulmak mümkündür. Evrensel tarih
(dünya tarihi, seküler tarih) yazımı ise Hippolytus ve Eusebius gibi yazarların Yunanca kronolojik
eserlerinden yapılan çeviriler sonucunda gelişme göstermiştir. Süryani yazarlar, Kutsal Kitap’a göre
yaratılıştan başlayıp kendi zamanlarına kadar tarihi hadiseleri içeren eserler vermişlerdir. Dini tarih
yazımı da yine Eusebius’un, Kronolojisinden ayrı olarak kaleme aldığı Kilise Tarihi’nin Süryaniceye
çevirisi (V. yüzyıl) temelinde gelişme göstermiştir. Bu üç türün yazarlarının din adamı sınıfından

26
Andreasyan, agm., s. 419
27
Bkz. Moğol Tarihi (Okçu Milletlerin Tarihi), (çev. Hrant D. Andreasyan), İstanbul 1954.
28
Bkz. Mahmut Kemal Bey, “Ermeni Müverrihlerine Nazaran Moğollar”, Türkiyat Mecmuası, 1926, c. II, s. 139-
217.
29
Bkz. Moğol İstilası Tarihi (1220-1265) Genceli Kirakos; (çev. Hrant D. Andreasyan), TTK Kurumunda
Basılmamış Nüsha.
30
Bkz. Genceli Kiragos, Moğol İstilası (1220-1265), (çev. Mahmut Kemal Bey), Post Yay., 2018 Ankara.
31
Keçiş, agm., s. 151, Andreasyan, agm., s. 424-425.
olmaları dikkat çekmektedir. Yerel kroniklerin temel bir karakteristiği de yıllık şeklinde düzenlenmiş
olmalarıydı. Bu sisteme göre her bir bilgi parçasında önce yıl, sonra o yılda gerçekleşen olaya yer
verilmektedir ve bu şekilde aktarılan bilgilere Lemmata denmektedir. Bunlar çoğunlukla kısa bilgiler
olmakla birlikte, uzun anlatımlar şeklinde de olabilmektedir. Lemmata sistemi, Süryani tarih
yazıcılığının son dönemine kadar varlığını korumuştur.32
Patrik Mihail
Süryani Mihail Vakayinamesi olarak da bilinen bu eser, yaratılıştan başlayıp 1194/5 yılına kadar gelir.
Bu yönüyle günümüze ulaşmış en geniş Süryani kroniği olma özelliği taşıyan vakayinamenin yazılışı
esnasında birçok kaynaktan faydalanılmıştır. Mihâil eserini hem kilise tarihi hem de genel tarih tarzında
tasarlamıştır. Bu amaçla eserini, her sayfayı üç sütuna bölerek yazmış; birinci sütunda kilise tarihine,
ikinci sütunda siyasi tarihe, üçüncü sütunda ise diğer olaylara yer vermiştir. Özellikle kendi dönemi ile
ilgili konularda bilgi bakımından donanımlı ve çağdaşlarına nazaran objektif bir bakış açısına sahip
olduğu görülür. Mihail Selçukluların kuruluşunu şu şekilde anlatıyor;
“Türklerin İran taraflarındaki imparatorluğu da bu zamanda başlamıştır. Tuğrul-bek adlı
bir sultan, Arap imparatorluğunun 430uncu yılında Horasanda, hükümdarlık tahtını işgal
etti.”33
Müellifin Türklerin adetleri hakkında verdiği bilgiler onun Türklere bakış açısını yansıtması açısından
önemlidir. O, sıklıkla Türklerin bazı özelliklerini yerse de bazen Türkleri övmekten kaçınmaz;
“Kaçakçılıkta bile nisbeten dürüst ve samimidirler. Hayatlarının tanziminde akıllı ve
mahirdirler. Fuhuştan sakınıyorlar ve aralarında zina hadiselerine nadiren tesadüf edilir.
Çünkü ikinci ve üçüncü defa evlenmeyi ve fazla karı almayı men’eden kanunları yoktur.”34
Kaynak tenkidi ve evrensel bakış açısı ile Süryani Mihail Vakayinamesi, Süryanî Ortodoks tarih
yazıcılığının zirve noktası kabul edilir. Mihâil, Haçlılarla Müslümanlar arasındaki mücadelenin en
yoğun olduğu dönemde yaşamıştır. Haçlı Seferlerinden ve bölgedeki Müslüman idarecilerden ayrıntılı
şekilde söz eder. Tapınak Şövalyeleri’nin cesaretlerini överken onların zulümlerini de yerer. Atabey
Nureddin Zengi’den olumsuz bir şekilde bahsederken Danişmend Gazi ve Anadolu Selçuklu Sultanı II.
Kılıç Arslan’dan ise övgüyle söz eder.
Vakayinamenin eldeki tek nüshası 1889’da Urfa’da bulunmuştur. Bu nüsha 1598’de tamamlanmış bir
kopyadır. Chabot 1899’da bu nüshanın yeni bir kopyasını edinmiş ve bu kopyayı tıpkıbasım şeklinde,
Fransızca çevirisiyle birlikte, bazı notlar ve indeks ekleyerek dört cilt halinde yayımlamıştır. Yine de
bu, vakayinamenin tam hali olmayıp Urfa nüshasında bazı boşluklar bulunmaktadır. Bunun dışında
eserin günümüze ulaşmış Ermenice ve Arapça çevirileri de vardır. 1248’de Papaz İshok tarafından
yapılmış olan Ermenice çeviri, bir özet niteliğindedir ve uyarlamalarla kaleme alınmıştır. Eser Dulaurier
tarafından kısmen, Langlois tarafından bütünüyle Fransızcaya çevrilmiştir. Ermenice nüshanın Türk
tarihiyle ilgili olan kısımları Hrant D. Andreasyan tarafından Türkçeye çevrilmiştir.35 Yakın zamanda,
günümüze ulaşmış olan Urfa nüshası ve farklı çevirileriyle birlikte eser Gorgias Press tarafından 10 cilt
halinde basılmıştır.36

32
Ahmet Yasin Tomakin, “Ortaçağ İslam Dünyasında Süryani Tarih Yazıcılığı”, Şırnak Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, Cilt VIII, Sayı XVIII, 2017, s. 233-254, s. 234-235.
33
Süryani Mihail Vekayinamesi, (çev. Hrant Andreasyan), TTK Basılmamış Nüsha, Ankara, 1944, s. 16.
34
Süryani Mihail, age., s. 5-6.
35
Adnan Çevik, “Süryani Kaynakları”, ed. Altan Çetin, Ortaçağ Türk Tarihi Ana Kaynakları, Kriter Yay.,
İstanbul, 2008, s. 153-155, s. 155; Eserin künyesi için bkz. dipnot 33.
36
Tomakin, agm., s. 242-243.
Anonim Süryani Kroniği
Bu kronik, XIII. yüzyılın başlarında kaleme alınmış büyük bir dünya tarihidir. Yazarın adı belli
olmamakla birlikte Urfalı olduğu tahmin edilmektedir. Eserin birinci cildini oluşturan seküler tarih,
yaratılıştan başlayıp 1234 yılına kadar gelirken, ikinci cildi oluşturan kilise tarihi İmparator Konstantin
dönemi ile 1207 yılı arasında gerçekleşen kiliseyle ilgili olayları ele alır. Her iki bölümünde sonunda
eksiklik bulunmaktadır. Yine de Selahaddin Eyyubi Kudüs’ü aldığı sırada yazarın şehirde olduğu
bilindiğinden, eserin 1234’ten çok da fazla ileriye gitmediği tahmin edilmektedir. Bu eseri kıymetli
yapan şey ise Patrik Mihail’in Vakayinamesinden hem içerik hem de metot olarak tamamen bağımsız
olmasıdır. Zira yazarın, yakın bir dönemde yazılmış olan bu esere dair herhangi bir bilgisi yoktu. Yazar
yaşadığı dönemde Selçuklular, Zengiler, Eyyubiler, Haçlılar ve Moğolların durumları hakkında bilgi
verir. Esere ait bir nüsha XX. yüzyılın başlarında, İstanbul’da bulunmuş ve Chabot tarafından iki cilt
halinde yayımlanmıştır.37
Ebu’l Ferec (Bar Hebraeus/Bar Ebroyo/İbnü’l-İbri)
Malatya’da 1225 civarında Yahudi bir ailede dünyaya gelen müellif, Yahudi olmasından dolayı İbnü’l
İbri lakabıyla tanınmıştır. Süryaniler kendisine Bar Ebroyo, batılılar Bar Hebraeus, Müslümanlar ise
Ebu’l Ferec demişlerdir.38 Küçük yaşlardan itibaren İbranice, Süryanice ve Arapça eğitimi aldı.
Kronoloji adını verdiği eser onun en bilinen eseridir. Bu eser, seküler tarih ve kilise tarihi olmak üzere
iki parçadan oluşmaktadır. Bar Hebraeus bu iki konuyu sütunlar halinde aynı sayfada ele almak yerine,
aynı Anonim Süryani Kroniğinde olduğu gibi, ayrı ciltlerde ele almayı tercih etmiştir. Eserini yazarken
farklı eserlerden faydalanmış olan yazar, geniş ölçüde Patrik Mihail’i referans almıştır. Eserin seküler
tarihe dair olan kısmı yaratılıştan başlar ve kendi zamanına kadar gelir. Vakayiname, daha çok
hanedanlıklar esas alınarak on bir bölüme ayrılmıştır. Onuncu bölüm “Arap Krallar” (1258’e kadar), on
birinci bölüm “Hun Krallar” üzerinedir. İslâm tarihini konu edinen bu kısım, bütün eserin üçte ikisinden
fazlasını teşkil etmektedir. Selçukluların kuruluşu hakkında verdiği malumat şöyledir;
“Hazarlar hakanının hareketi sırasında kendisine Tukak adı verilen bir muharip, yanında
idi. Bu adama kuvveti yüzünden Temüryalıg, yani Demiryay adı verilmişti. Bu adamın bir
oğlu oldu ve ona Selçuk adı verildi. Kısa bir zaman sonra Emir Tukak öldü, hakanda
Selçuk’u aldı sarayında yetiştirdi ve onu çok sevdi. Bir gün bu çocuk her zaman yaptığı
gibi hakanın huzuruna çıktı. Kraliçe ona bakarak: “bu genç henüz çocuk olduğu halde bize
karşı bu derece serbest söz söylerse büyüdüğü zaman bize karşı nasıl hareket edecek?”
dedi. Bu sözler Emir Selçuk’a gizlice bildirilmiş olduğu için o da kabilesinin adamlarını
gizlice topladı ve yanına birçok atlar, develer, koyunlar ve inekler alarak hareket etti ve
Turan yani Türk diyarından İran diyarına çobanlık etmek bahanesi ile geçtiler.”39
Müellifin verdiği bu bilgiler Selçukluların erken dönemleri için altın değerindedir. İbnü’l İbri aynı
zamanda Selçukluların pragmatist nedenlerden dolayı İslamiyeti tercih ettiğini ima ederek bu
düşüncesini şu sözlerle dile getirir;
“Bunlar İranlıların müslüman olduklarını görerek birbirleri ile konuştular ve, “biz içinde
yaşamak istediğimiz bu memleket halkının dinini kabul etmez ve onların türelerine
uymazsak bir kimse bize iltifat etmez ve biz tek başımıza yaşamağa mahkum bir azlık
halinde kalırız” dediler. Bunlar bu nokta üzerinde anlaştıktan sonra Harezm diyarında
olan Zandak şehrine adam gönderdiler...Bunlar validen bir bilgili adam istediler ve bu
adamın kendilerine Allaha tapmağı öğretmesini dilediler.”40

37
Tomakin, agm., s. 243-44.
38
Abdülkerim Özaydın, “İbnü’l İbri”, TDV İslam Ansiklopedisi (DİA), Cilt XXI, İstanbul, 2000, s. 92-94, s. 92.
39
Abu’l-Farac Tarihi, (çev. Ömer Rıza Doğrul), Cilt I, TTK Yayınları, Ankara, 1999, s. 292.
40
Abu’l-Farac Tarihi, s. 293.
Yazar bu çalışmasını hazırlarken, uzun yıllar kaldığı Moğol başkenti Meraga ve çevresindeki
kütüphanelerde bulunan Süryanice, Arapça ve Farsça kaynakları kullanmıştır. Eser Ömer Rıza Doğrul
tarafından Türkçeye çevrilmiştir.41 Müellif ömrünün sonlarına doğru, bazı Müslüman dostlarının isteği
üzerine eserin kısa bir versiyonunu da Arapça olarak kaleme almıştır. Yazar bu çalışmasında; Müslüman
okurun ilgisini çekmeyeceğini düşündüğü bazı bölümleri metinden çıkarırken, Süryanicesinde olmayan
bazı bilgileri de metne eklemiştir. Tarihi Muhtasarüddüvel olarak bilinen eserin Moğollarla ilgili kısmı
Şerafettin Yaltkaya tarafından Türkçeye çevrilmiştir.42
Katolikos III. Yahbalaha’nın Seyahatleri
Bu eser; Türk asıllı olduğu bilinen, 1281-1317 yılları arasında Katolikosluk yapmış olan Yahbalaha ile
manevi hocası ve dostu Raban Savma’nın seyahatlerinde, Savma tarafından tutulmuş olan günlüğe
dayanmaktadır. Moğol İmparatoru Kubilay Han’ın izni ile hareket eden ikili Meraga, Tebriz, Erbil gibi
dönemin büyük şehirlerinde ilişkiler kurmuşlar ve Bağdat’ı ziyaret etmişlerdir. Ayrıca eserde Raban
Savma’nın Avrupa yolculuğu da yer almaktadır. XIII. yüzyılın ikinci yarısının birbirinden uzak farklı
bölgeleri hakkında, doğrudan gözleme dayalı olarak kaleme alınmış olan eser; Moğol istilası sonrası
dönemin İslâm dünyasında Müslüman-Hıristiyan ilişkileri bakımından önemli bilgiler içermektedir.43
Sonuç
Ermeni ve Süryani kaynakları, yazıldıkları coğrafyalar ve dönemler itibariyle Ortaçağ Türk tarihinin
hemen her safhası için zengin bilgiler sunarlar. Türkler hakkında bilgi veren ilk Ermeni kaynakları henüz
İslamlaşmamış Türk topluluklarına atıf yaparken özellikle Urfalı Mateos’tan itibaren Anadolu merkezli
olmak üzere İslamiyeti kabul etmiş ve bunun bayraktarlığını üstlenmiş topluluklar anlatıların konusu
olmaya başlamıştır. Aristakes’e kadar Ermeni vakanüvislerin ağırlık merkezi Ermenistan bölgesi
olmuşken Aristakes ile beraber hem Bizans’ın iç politikaları hem de Türklerin bölgede hakimiyet
kurmalarının bir sonucu olarak bu merkez Kilikya bölgesine kaymıştır. Burada bulunan Kilikya Ermeni
İmparatorluğu bağımsız siyasi yapısıyla tüm Ermenilere kucak açmış, buraya gelen vakanüvislerin
eserlerinin ağırlık merkezini de doğal olarak Anadolu ve Suriye coğrafyası oluşturmuştur. Süryani
kaynaklarında Ermeni kaynaklarına benzer bir coğrafi eksen değişikliliği olmamıştır. Bunun nedeni
onların yüzyıllar boyunca ufak değişiklikler haricinde pek yer değiştirmemiş olmalarıdır. Bu yüzden
Süryanilerin eserlerindeki Türklere ait anlatılar genellikle Suriye, İran, Mısır ve Anadolu coğrafyasıyla
ilişkilidir. Ermeni kaynaklarında mevcut olan Karadeniz’in kuzeyindeki Türk toplulukları ve Orta
Asya’da bulunan kavimlerle ilgili kayıtlara Süryani kaynaklarında pek rastlanılmaz. Her iki millete
mensup kronikçilerin kimlikleri, Simbat istisna tutulmakla beraber dini niteliktedir. Bu yüzden genelde
yazarların Türklere karşı bakış açıları dini temelli olduğu için taraflıdır. Yaşadıkları dönem ve şartlar
itibariyle bu kişilerden tarafsızlık beklemek büyük bir haksızlık olurdu doğrusu. Ermeni ve Süryani
kaynakları her ne kadar karşıt bakış açılarıyla yazılsalar da göz ardı edilmemelidir. Bu eserler, sıkı bir
tenkit süzgecinden geçirilmek kaydıyla Türk tarihinin yeterince aydınlatılmamış Orta Zamanlar dönemi
için gayet zengin bilgi depolarıdır.

41
Eserin künyesi için bkz. dipnot 39.
42
Bkz. Tarihi Muhtasarüddüvel, (çev. M. Şerafettin Yaltkaya), Maarif Vekaleti, Ankara, 1941.
43
Tomakin, agm., s. 250.
Kaynakça
Abu’l-Farac Tarihi, (çev. Ömer Rıza Doğrul), Cilt I, TTK Yayınları, Ankara, 1999.
Andreasyan, Hrant D., “Türk Tarihine Aid Ermeni Kaynakları”, Tarih Dergisi, Cilt I, Sayı II, s. 402-
438.
Attar, Aygün, “Ermeni Tarih Yazıcılığı”, Tarih İncelemeleri Dergisi, Cilt XXII, Sayı I, 2007, s. 1-18.
Çevik, Adnan, “Süryani Kaynakları”, ed. Altan Çetin, Ortaçağ Türk Tarihi Ana Kaynakları, Kriter Yay.,
İstanbul, 2008, s. 153-155.
Gorigos Senyörü Hetum Vekayinamesi, (çev. Hrant D. Andreasyan), Türk Tarih Kurumu Basılmamış
Çeviri, Ankara, 1946.
Keçiş, Murat, “Ermeni Kaynakları”, ed. Altan Çetin, Ortaçağ Türk Tarihi Ana Kaynakları, Kriter Yay.,
İstanbul, 2008, s. 146-152.
Korkmaz, Telli, “Ermeni Tarih Kaynaklarında Türkler”, Turkish Studies-International Periodical For
The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Cilt X, Sayı I, s. 367-382.
Özaydın, Abdülkerim, “İbnü’l İbri”, TDV İslam Ansiklopedisi (DİA), Cilt XXI, İstanbul, 2000, s. 92-94.
Tomakin, Ahmet Yasin, “Ortaçağ İslam Dünyasında Süryani Tarih Yazıcılığı”, Şırnak Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt VIII, Sayı XVIII, 2017, s. 233-254.
Urfalı Mateos Vekayi-namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), (çev. Hrant D.
Andreasyan), TTK Yay., Ankara, 2000.

You might also like