You are on page 1of 89

Merhaba, İÇİNDEKİLER

Toplumsal Tarih’in eylül sayısında iki dosya


sunuyoruz. İlk dosyamız Osmanlı’da içki
Osmanlı Basınında

04
ve eğlence kültürü üzerine üç makaleden
oluşuyor. İhsan Erdinçli’nin makalesi, Yüz Yıl Önce Bu Ay
zaman zaman yasaklamalara maruz kalmış Hazırlayan: Emel Seyhan
olsalar da 16. yüzyıldan itibaren türleri,
işlevleri ve sayıları artan meyhanelerin
Evvel Zamanda Kırklareli’nde

19
Osmanlı’da eğlence kültürünün önemli
bir parçası haline geldiğini gösteriyor. Yahudi Bir Kadın Olmak:
Klasik dönemden Tanzimat’a kadar alkollü Anımsamak, Anlatmak
içeceklerin vergilendirilme politikasını
B. ECEM POLAT
değerlendiren Derviş Koyuncu ise alkol
üretimi, ticareti ve tüketiminden alınan
vergilerin belirlenmesinde, Osmanlı Mühr-ü Süleyman: Magen David
maliyesinin ihtiyaçlarının yanı sıra devletin Gölgesindeki İbadethaneler ve
meşruiyetine ve özellikle gayrimüslim
Mekanlar
tebaası ile ilişkilerine dair kaygıların da
etkili olduğunu gösteriyor. Sada Payır’ın SILVYO OVADYA
makalesi ise Osmanlı’nın son döneminin
en büyük eğlencelerinden olan Tatavla
Karnavalı’nın toplumsal ve siyasal anlamı
üzerinde duruyor. Payır, farklı etnik,
dinsel topluluklara ve sosyal sınıflara ait
insanları bir araya getiren karnavalın
yarattığı coşku ve özgürlük ortamının,
yönetici elitin düzen, güvenlik ve ahlak
kaygılarını nasıl kışkırttığını gösteriyor. Bu
16
dosyanın bir parçası olmamakla beraber,
Osmanlı İstanbul’unda
20

Gökhan Akçura’nın Cumhuriyet’in erken


dönemlerindeki sünnet düğünleri üzerine
Meyhanelerin Gelişim Serüveni
makalesini de Türkiye’de eğlence kültürünün
İHSAN ERDİNÇLİ
dönüşümüne bir örnek sunması bakımından
ilgi çekici bulacağınızı düşünüyoruz.
Hamr Mukataasından Zecrİye Muhassıllığına:
26

Tarih eğitiminin toplumsal barışa hizmet


edecek bir anlayışla yürütülmesi, gençlerin Osmanlı İmparatorluğu’nda
farklı tarih perspektifleriyle tanışmaları Alkollü İçeceklerin
ve eleştirel analiz ve yorum yeteneklerini
Vergilendirilmesi
geliştirebilecekleri ortamların oluşturulması
DERVİŞ TUĞRUL KOYUNCU
Tarih Vakfı’nın en temel gündemlerinden biri
olagelmiştir. Toplumsal Tarih’in bu sayısında
Umumda Mahremiyet:
32

sunduğumuz ikinci dosyamız, bu bakımdan


örnek teşkil edebilecek bir projenin Geç Osmanlı İstanbul’unda
sonuçlarını sizlerle paylaşıyor. 15 ortaokul
ve liseden yüzlerce öğrenci ve öğretmenin
Tatavla Karnavalı
katılımıyla yürütülen “Toplumsal Tarihe Sada Payır
Kadınların Yaşamlarından Bakmak” adlı
proje, bir dizi atölye çalışmasının ardından, Büyük Sünnet Düğünü
40

projeye katılan gençlerin Türkiye’de kadının GÖKHAN AKÇURA


TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

özgürleşme hareketinin serüvenini sözlü


tarih görüşmeleri yaparak inceledikleri
Toplumsal Tarihe
49

çalışmalarını sunmalarıyla sona erdi.


Zeynep Adıgüzel, Nalan Balcı, Fırat Güllü Kadınların Yaşamlarından
ve Erol Köroğlu’nun hazırladığı dosya, bu Bakmak
sunumlardan yapılan bir seçkiyi ve projenin
ZEYNEP ADIGÜZEL, NALAN BALCI, FIRAT GÜLLÜ,
öğrenci ve öğretmenlere katkısıyla ilgili genel
EROL KÖROĞLU
değerlendirmeleri içeriyor.
Ekim ayında görüşmek üzere…
2 Barış Alp Özden
HAZIRLAYAN: EMEL SEYHAN
OSMANLI BASININDA YÜZ YIL ÖNCE BU AY

Yunanlılar Uşak’ı İşgal Ettiler müsait şartlarla istikraz akdederek bu işe girişmek-
tedirler. Satılığa çıkarılan emval-i gayr-ı menkule
1 Eylül 1920 VAKİT
içinde en ziyade mucib-i kar olan kısım yangın arsa-
Dün sabah intişar eden Rumca gazeteler Yunan larıdır. Senelerden beri hükümetten evlerinin inşası
karargah-ı umumisinin 29 Ağustos tarihli şu tebliğini hususunda muavenet göremeyen Müslümanlar gün
neşretmişlerdir: geçtikçe artan sefaletlerini izale için ellerindeki son
Dün sabah kıtaat-ı askeriyemiz, Alaşehir şarkında arsaları da yüksek ücretlerle satmaktadırlar. […]
ilerleyerek bu gün Uşak’a taarruz ve şehr-i mezkûru
işgal eylemişlerdir. Düşman zayıf bir mukavemet İptidai Mektepleri
gösterdikten sonra askerlerimizin önünden çekilmiş-
lerdir. Sağ cenahımızı örtmek için dün sabah düşman
Henüz Açılmadı
kuvvetlerini suhuletle püskürterek Buldan’ın şar- 3 Eylül 1920 İLERİ
kında Menderes Nehri hattını işgal ettik. Zayiatımız
İstanbul Vilayeti dahilinde bulunan iptidai mektep-
ehemmiyetsizdir. Düşman elimize esir ve mitralyöz
leri, muallimleri, vilayet muhasebe-i hususiyesinden
terk etmiştir. Bir düşman tayyaresi de düşürülmüş-
maaş aldıkları cihetle bir iki seneden beri vilayete
tür.
ait vergilerin de tahsil edilememesine binaen maaş-
larını almak hususunda geçen seneden beri pek çok
Fakr u Sefaletin Elim müşkülata maruz kalmışlar, hatta bir aralık tatil-i
Tezahürleri tedrisat bile etmişlerdi. Eylülün ibtidasına açılma-
sı mukarrer olan ibtidai mektepleri, muallimlerin,
2 Eylül 1920 İLERİ
maaş meselesinden dolayı tatil-i tedrisat etmelerine
Memlekette harbin tevlit ettiği fakr u sefalet yüzün- binaen üç günden beri mesdûd (kapalı) bulunmakta-
den biçare memurin sınıfı ile erbab-ı maaşın hayatla- dır.
rını idame ettirebilmek için senelerden beri varlarını Muallimler niçin maaş alamıyorlar: Geçenlerde
yoklarını satmaya mecbur kaldıkları kimsenin mec- vilayetin para vermekte izhar-ı acz etmesi üzerine
hulu değildir. Halbuki birkaç seneden beri satacak muallimler tatil-i tedrisat ettikleri zaman hükümet
eşyası kalmayan biçareler artık emlakini ve arazi- muallimlerin maaşlarının bir daha muntazaman tes-
sini ucuz, pahallı demeyip elden çıkartmaktadırlar. viyesi esbâbını temin için maaşların nezaretçe i’tâsını
Servet-i milliyenin mahvolmakta olduğunu gösteren düşünmüş ve bu babda Tedrisat-ı İbtidaiye Kanunu-
bu satış muameleleri hakkında yaptığımız tahkikat nu n tadiline teşebbüs etmiş ise de, sabık Meclis-i Me-
pek elimdir. busanın feshine binaen buna muvaffak olamamış ve
Beş ayda satılan emlak: Defter-i Hakani’ce tutu- mesele bir neticeye iktiran etmemişti.
lan istatistiklere nazaran Kanunuevvel’den beş ay Muallimlerin acıklı vaziyeti: Esasen ekseriyetinin
zarfında İstanbul, Beyoğlu ve Üsküdar mıntıkaların- maaş-ı aslileri (600- 800) kuruşu geçmeyen zavallı ip-
da Müslümanların Hıristiyanlara sattıkları arazi ve tidai muallimleri, hayatın bu kadar pahallı olduğu şu
emlakin kıymeti 2,5 milyon lirayı metecavizdir. Buna zamanda pek ziyade müzayakaya maruz kalmışlar
mukabil zengin Müslümanlar da Hıristiyanlardan 1,5 hatta bazıları kondüktör, polis olmak suretiyle mes-
milyon liralık emval-i gayr-i menkule almışlardır ki, leklerini bile terk etmişlerdi. Muallimlerin içinde ma-
arada Müslümanların aleyhine bir milyon liralık fark alesef intihar edenler bile görülmektedir. […]
var demektir. Bu satılan emlakin içinde en fazla satı- Mekteplerin hususileştirilmesi hakkında: Maarif
lanı hanedir. Bundan sonra sırasıyla dükkan, apart- İdaresini fevkalade düşündüren meselelerden biri
man, arazi vesaire gelmektedir. de mektep binaları meselesidir. Ekserisi kiralık ko-
Yalnız Kanunuevvel’de Müslümanlar tarafından nakları işgal eden miktarı 180 e yakın bulunan iptidai
satılan hanelerin miktarı 421 adettir. Aynı ayda ek- mektepleri için Maarif İdaresi her sene pek büyük
serisi Cihangir’de olmak üzere128 parça da arazi sa- bir yekuna baliğ bir bedel-i icar vermektedir. Hatta
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

tılmıştır. Müslümanların satmak zorunda kaldıkları bazılarının sahipleri, mektepleri büsbütün tahliye
emlak ve araziyi satın almak hususunda en çok istek- ettirmiş olduklarından, açıkta kalan bu mekteplere
li olanlar Rumlar ve Ermenilerdir. Museviler üçüncü bina bulunamamakta ve mektepler senede birkaç
derecede emlak satın almaktadırlar. defa bina değiştirmekte gerek maaş gerek bedel-i icra
Bu gibi satış muamelelerine heves eden ve emlak hususunda duçar-ı müşkülat olan Maarif İdaresi bazı
alan ecnebiler arasında Bulgarlar, Ruslar, İraniler, mahallerdeki iptidai mekteplerini hususileştirmeyi
İtalyanlar en hararetli alıcılardır. İstanbul’da arazi- ve talebeden alınan ücret ile idaresini düşünmüş ve
nin gittikçe kesb-i kıymet ettiğini gören Rumlarla Er- vilayet encümeninin kararıyla Beşiktaş’ta kain Na-
meniler bilâ tereddüt sermaye-i nakdiyelerini emlake mık Kemal ve Eyüp’te kain Şah Sultan mektepleri
4 tahvil etmekte ve yahut Atina vesair bankalardan en hususileştirilmiştir.
Ayasofya’da Asar-ı Atika Saat-ı Mesai

OSMANLI BASININDA YÜZ YIL ÖNCE BU AY


5 Eylül 1920 İKDAM 12 Eylül 1920 İKDAM
Geçen bin üç yüz on bir senesinde vuku bulan Dünkü Cumartesi gününden itibaren bütün memur-
hareket-i arzda Ayasofya Cami-i şerifinin kubbele- ların kable’l- zeval (öğleden evvel) saat on ikide vazi-
rinde mozayik ve altın kaplı taşlar sıvalarla beraber felerinin başında ispat-ı vücut eylemeleri ve ba’de’z-
külliyetli miktarda düşmüş ve bunların Ayasofya zeval (öğleden sonra) saat altıya kadar vazifelerinin
Cami-i şerifi müştemilatından olan bir depoya top- başında bulunmaları bazı devaire tebliğ olunmuştur.
raklarla beraber atılmış olduğu bu kere Evkaf Ne-
zareti Heyet-i Teftişiyesince haber alınarak derhal Pontusçular
müfettişler izam kılınmış ve asar-ı atikadan olan ve
kireçlerle karışık bir halde bulunan binlerce mozayik
Atina’da
ve altın kaplı taşlar taht-ı muhafazaya alınmıştır. 16 Eylül 1920 İLERİ
Rumca gazetelerin yazdığına göre Atina’da bulunan
Tedrisata Başlanıyor Pontus heyeti oradaki İtilaf Devletleri süferasını ve
5 Eylül 1920 İKDAM Meclis-i Mebusan Reisi Sofulis’i ziyaret ederek Pon-
tus ahalisinin himayesi için tedabir-i acilenin ittiha-
Memleketin büyük bir ihtiyacını takdir ile vaktiy-
zını rica ve temenni etmişlerdir. Pontus ahalisinin
le Hanımlar Bilgi Yurdunu tesis etmiş olan Ahmet
münasip bir surette himaye edileceği Pontus heyeti-
Edip Bey tarafından bu defa Şehzadebaşında leyli
ne temin edilmiştir.
ve nehari olarak küşat edilen yeni inas sultanisinin
Diğer taraftan Ethrnos gazetesinin Londra’dan
tedrisatına Eylül’ün on beşinde başlanılacağını haber
aldığı malumata göre Kemalciler tarafından Pontus
aldık. Müesseseye muvaffakiyet temenni eder ve he-
havalisiyle Türkiye’nin aksam-ı sairesinde icra edilen
nüz kayıt olmayanların istifadeye şitab eylemelerini
mezalimden dolayı İngiltere ve Fransa’nın ciddi bir
tavsiye ederiz.
surette nazar-ı dikkati celbedilmekte olup Türkiye,
Muahede-i Sulhiyeyi tatbikten aciz olduğu tahakkuk
Mustafa Kemal’in ettiği takdirde Pontus’ta bir idare-i cumhuriyetin te-
Nutku sisi hususatı müzakere edilmektedir. Bu usul-i idare
İstanbul’un tarz-ı idare-i hazırasına müşabih olacak-
6 Eylül 1920 İKDAM
tır. Yani Hükümet-i Osmaniye tarafından idare edi-
Anadolu’dan aldığımız malumata göre Mustafa Ke- lecek ve erkan-ı hükümet mevcut anasırdan tayin
mal, Ankara Meclisinde uzun bir nutuk irad etmiş ve edilecektir.
anti Kemalistlerin propagandalarına karşı birçok te- Pontus heyeti, Meclis-i Mebusan Reisi, Hariciye
dabir tavsiye eylemiştir. ve muavenet-i içtimaiye nazırları tarafından kabul
edildikten sonra Pontus ahalisinin mevkiini izah ve
Anadolu Hareketleri Yunanlılığın mühim bir kısmının tahlisi için tedabir
ittihazını talep etmiştir. Heyetin mütalebaatı kemal-i
Ne Vakit Bitecek? dikkatle istima edilerek hükümetin mesele-i mezkûre
10 Eylül 1920 İLERİ ile iştigalden hiçbir vakit geri kalmamakta olduğuna
dair teminat verilmiştir.
Atina 8- Paris’ten vürud eden telgraflara göre ve Tan
gazetesinin Atina’dan alıp neşrettiği mektupta, Yu-
nan mehafil-i mesulesi, Yunan ordusunun temin-i
Türkiye’ye Muavenete
mevkii için muktezi mevaki-i mühime-i harbiyenin Karar Verdiler
işgalinden ve Türkiye Hükümeti dahi Sevr Muahe-
18 Eylül 1920 İKDAM
desi mucibince Anadolu’da asayiş ve sükuneti iadeye
muvaffak olduktan sonra ordunun ileri hareketi tev- İngiltere, Fransa ve İtalya cihanın imar ve ıslahı siya-
kife uğrayacağını dermeyan ediyorlar. setini takip ediyorlar.
Paris 15 Eylül- Mösyö Millerand ve Mösyö Giolit-
Mustafa Kemal’e Dair
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

ti Sevr Muahede-i Sulhiyesini tatbik edebilmesi için


Türkiye’ye muavenete karar vermişlerdir.
10 Eylül 1920 İLERİ
Glaskov’da münteşir İngiliz gazetesi “Mustafa Ke- Trakya’da Yunan
mal muktedir bir zat olsa idi belki bir şeye muvaffak
olurdu. Lakin büsbütün aciz göründü. Diğer taraftan
İdare Teşkilatı
paradan mahrum bulunuyor. Mühimmat-ı harbiyesi 20 Eylül 1920 VAKİT
tükenmekte olduğundan mevkii pek vahim bir renk
Yunan gazetelerinin verdiği malumata göre Yunan
aldığı için dayanamayacaktır” diyor.
Hükümeti Şarki Trakya’daki bütün idari memuriyet-
5
leri doldurmuştur. lebilir. Mütarekeden sonra topu 300 kuruşa alınan
OSMANLI BASININDA YÜZ YIL ÖNCE BU AY

Yalnız nahiye müdürlerinin tayini ciheti kalmıştır. kağıtlar 550 kuruştur. Sair masrafların da fazlalığı ki-
Trakya teşkilat-ı idaresine Yunan Dahiliye Nezareti tap fiyatlarının yükselmesine sebep olmuş ve bu da
erkanından Ancaris nezeret eylemektedir. […] satışların durmasına tesir etmişti.
Yunan Hükümetinin Şarki Trakya’da anasır-ı – Anadolu’nun en çok nereleri kitap alırdı?
İslam’ın kahir bir ekseriyeti haiz bulunmasına rağ- - Anadolu’da en çok kitap satılan yerler sırasıyla
men Trakya’da tayin ettiği idare memurları meya- şunlardır: İzmir, Samsun, Bursa, Konya, Ankara. Ma-
nında yalnız Edirne Mutasarrıfı Mehmet Beyzade mafih bunlardan en çok alan İzmir’e 25 taneden fazla
müstesna olmak üzere tek bir İslam yoktur. Halbuki gönderemezdik.
mumaileyhin de memuriyet-i mezkûreyi kabul edip – En çok hangi kitaplar satılıyor?
etmediği malum olmadığı ve Edirne’ye gitmediği - En çok satılan kitaplar romanlarla sıhhi kitap-
nazar-ı itibara alınır ise Trakya’da bir tek İslam me- lardır. Mamafih şimdiye kadar İncili Çavuş müstesna
muru yok demektir. olmak üzere 2500 den fazla satılmak bahtiyarlığına
nail olan kitabım yoktur. İncili Çavuş namında bir
Amerika’da Kadın hikaye vardır ki, şimdiye kadar 6000 nüsha sattım,
dersem hayret edersiniz. […]
Memurlar Bir kahveci ne diyor?
20 Eylül 1920 İKDAM Görüştüğümüz kahveci Sirkeci’de, işlek bir yerde-
dir. Dört ay evvel kalabalıktan dükkanında oturacak
Washington’dan 11 Eylül tarihi ile Times’e işar olunu-
yer bulunmazdı. Muharririmiz kendisiyle görüşmek
yor.
isteyince, kahveci suratını asmış acaba, vergi memu-
Amerika kadınlarına hakk-ı inthab bahşeden yeni
rumu dur, yoksa iane mi topluyor? Diye tereddüde
kanunun muktezası olarak Reis-i Hükümet Was-
düşmüş, malumat vermekten istinkaf etmişse de,
hington Belediyesi’nin umurunu idare eden Üçler
bilahare muharririmizin teminatı üzerine söylemeye
Meclisi azalığına bir kadını tayin eylemiştir. Malum
başlamıştır.
olduğu vechile Amerika’nın payitahtı olan Washing-
– İşleriniz nasıl gidiyor?
ton belde-i cesimesi idareten doğrudan doğruya
- Çok fena. Geçen gün hesap ettik bu son ay zar-
Hükümet-i Merkeziyeye tabi ve merbut olduğu için
fında yirmi otuz lira zararımız var.
Üçler Meclisi fevkalade mühim bir müessesedir. Bun-
– Sence bu durgunluk neden ileri geliyor?
dan böyle kadınlar Amerika siyasetinde mühim bir
- Üç dört ay evvel dükkanıma taşradan esnaf ve
rol oynayacaklardır. Şimdiki kabineye istihlâf edecek
tüccarlar gelirlerdi. Birden bire onlar gelmez oldular.
(yerine geçecek) kabineye iki üç kadın nâzıra kabu-
İşimiz yalnız, memurlara ve bazı yerli tacirlere kal-
lünden bahsediliyor. Beş kadın meclis-i mebusan için
mıştı. Bu ay zarfında memur müşterilerim de birer
ve iki kadın meclis-i ayan için namzetliklerini vaz’ ey-
birer ortadan kaybolunca tabii işimiz durdu.
lemişlerdir.
– Demin zarar ettim demiştin!
- Nasıl zarar etmem. Ayda 130 lira şu gördüğün
İki Ay İçinde dükkana kira veriyorum. Elektrik için 24, su için 3,5
Esnafın Hali lira verirsem, elbette zarar ederim.
– Hükümetle münasebetiniz nasıl?
20 Eylül 1920 İLERİ
- Ben ecnebi tebaasından olduğum için, vergi ver-
Yalnız memurlar değil, İstanbul ticaretine arız olan miyorum. Teftiş için gelen giden de olmadığından
durgunluk son zamanlarda birçok esnaf ve tücca- hükümetimizden şikayetim yok. Yalnız İstanbul ci-
rı düşündürecek derece kesb-i şiddet eyledi. Ahiren hetinde dükkanların ondan sonra kapanması işimize
maaşlar meselesi mevcut durgunluğu son dereceye sekte veriyor. Beyoğlu’nda olduğu gibi on ikiye kadar
getirmiştir. Bu husus hakkında karilerimize hakiki açık olmalıdır.
malumatı vermek üzere esnaf ve tüccarla temas ede-
rek vaziyetlerini tahkik ettik. Söylediklerini nakledi- İptidai
yoruz.
Makarna satan bir kitapçı
Mektepleri
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

Bab-ı Ali Caddesinde kitapçı Sudi Bey’e işlerinin 22 Eylül 1920 İLERİ
nasıl gittiğini sorduk. Bize dedi ki:
Evvelki gün açılmışsa de muallimlerin adem-i vüru-
- İşte görüyorsunuz işi makarna ticaretine dök-
du yüzünden tatil edilmiştir.
tük. Ben on beş senedir kitapçıyım, bu kadar işlerin
Mekatib-i iptidaiye müdürleri İstanbul Vilayeti-
durduğunu görmemiştim.
nin vermiş olduğu emre ittibaen (uyarak) mektepleri
Ahiren memurların maaş alamaması kitapçılığa
evvelki gün küşat etmişlerdi. Fakat hemen hemen
çok fena tesir etmiştir. Malum ya bizde kitap okuyan-
bütün muallimlerin adem-i devamı yüzünden çocuk-
ları çoğu memurdur.
lara nâçar yol verilmiş ve binaenaleyh iptidai mek-
– Bu buhranın başka sebepleri yok mu?
tepleri halâ açılamamıştır.
6 - Biraz buhran kitapların pahallılığına da atfedi-
Darülfünunda Hanımlar sâdedilânı fuhşiyata sevk eden aktörlerin icra-yı sa-

OSMANLI BASININDA YÜZ YIL ÖNCE BU AY


nattan men’ edilmelerini de taht-ı karara almış ve bu
22 Eylül 1920 İLERİ
husus için lazım gelen teşebbüsat-ı ciddiyede bulun-
Memleketimizin hayat-ı irfanına şiddetle taal- maya başlamıştır.
luk eden bir mesele de ahiren darülfünun meclis-i
müderrisini tarafından hal ve şimdiye kadar dar-ı Ermeni Sosyalistlerinin
mezkûr edebiyat ve fünun fakültelerine hanımların
kabulü hakkında verilmiş olan karar bu kere hukuk
Bir Hitabesi
fakültesine de teşmil edilmiş ve dünden itibaren ta- 30 Eylül 1920 VAKİT
lebelerin kaydına mübaşeret olunmuştur. Hukuk fa-
Ermenistan’ın hürriyet ve istiklali taht-ı tehlikede
kültesine yirmi kadın bilâ imtihan dahil olmuştur. Bu
bulunmaktadır.
sene erkeklerden kayıt ve kabul edilenlerin miktarı
Sivastopol 24- Ermeni Sosyal Demokrat Fırkası
on üç kişidir.
bütün cihan sosyalistlerine hitaben ber-cevh-i âti be-
yannameyi neşretmiştir. “Sovyet Rusya’sı Azerbay-
Şarki Trakya’nın Taksimi canlılarla Kemalistlerin muavenetiyle Ermenistan’ı
22 Eylül 1920 İLERİ muhasara ettiğinden mezkûr memleketin pek pa-
hallıya mal olan hürriyet ve istiklali taht-ı tehlikede
Köylerin Türkçe isimleri Rumcaya tebdil edilmiş.
bulunmaktadır. Sovyet Hükümeti bidayet-i tesisinde
Atina’dan Rumca gazetelere gelen malumata naza-
ilan etmiş olduğu desatir-i mukaddese ile istihza ey-
ran Şarki Trakya suret-i katiyyede Edirne, Kırkkilise,
lediğinden demokrat Ermenilerin cesetleri üzerin-
Gelibolu ve Tekfur Dağı olmak üzere dört mutasarrıf-
den yürüyerek şarka doğru bir geçit temin etmek
lığa taksim edilmiştir.
tasavvurundadır. Bolşevikler Tatarlarla birlikte kızıl
Vali-i umumi Sahtoris bütün köylerin Türkçe
kıtaatın Ermenistan hududuna mütemadiyen taar-
isimlerini Rumcaya tebdil ettirmiştir.
ruzlarda bulundukları bir zamanda Ermenistan’la
muahede-i sulhiyenin imzasını gayri muayyen bir
Hanımlara Bilgi Yurdu Açıldı zamana talik etmektedir. Ermeni milleti irtikap edil-
26 Eylül 1920 İKDAM mekte olan gayri mesbuk (benzeri görülmemiş) cina-
yetleri alem-i medeniyetin nazar-ı ıttılâına arz eder.
Ahmet Edip Bey tarafından vaktiyle tesis olunup
Komünistler irtikap ettikleri cinayetleri Avrupa ame-
muvakkaten tatil edilmiş olan Hanımlar Bilgi Yurdu
lesinden mahirane bir surette gizlemektedirler. Em-
Şehzadebaşında letafet apartmanı sokağında yeni
peryalizmi tecziye etmek istedikleri halde milletlerin
inas sultanisi ittisalinde açıldı. Her yaştaki hanımlar
hukukunu çiğnemekte ve mühlik darbeler indirmek-
için evvelce olduğu gibi bilcümle serbest dersler mev-
tedirler. Ermeni Sosyal Demokrat Fırkası Heyet-i
cuttur. İngilizce, Fransızca lisanlarıyla Türkçe kıraat,
Merkeziyesi Rus Sovyetleri tarafından irtikap edilen
imla, kitabet, dikiş, nakış, tamir, kitabet ve her nevi
gayrı mesbuk cinayetleri şiddetle protesto eder. De-
elişleri, piyano, keman dersleri ve darülfünuna ha-
mokratik Ermenistan istiklalinin müdafaasına ma-
zırlanmak için sultani sınıflarını takip etmek isteyen
nen muavenette bulunmalarını cihan demokrasisin-
hanımlara ulûm-ı tabiye, edebiye, riyaziye dersleri
den temenni eyler.
vardır. Fiyatlar gayet ucuz olup hiç okumak yazmak
bilmeyenlere elifbadan başlayarak meccanen ders
veriliyor.
Geyve’den Gelen Heyet-i
Mahsusa
Dârü’l- Hikmeti’l- İslamiye 30 Eylül 1920 İKDAM
28 Eylül 1920 İLERİ
Geyve ve civarındaki Kuva-yı Bagiyeyi tenkil ve ora-
Memleketimizde gittikçe tezayüt eden kumar, fuhuş larda huzur ve asayişi temin için mahalli eşraftan
ve sarhoşluk vesairenin men’ ve izalesi hakkında bir mürekkep bir heyet şehrimize gelmiştir. Müstah-
zat tarafından “Dârü’l-Hikmeti’l-İslamiye” Ahlak En- beratımıza göre heyet bu gün Dahiliye Nazırı Reşit
cümenine ita edilen layiha üzerine encümen geçen Paşa’yı ziyaretle hükümet-i merkeziyeden esliha ve
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

Perşembe günü akd-i içtima etmiş ve bu meseleleri mühimmat itasını rica eyleyeceklerdir.
uzun uza diye gözden geçirdikten sonra kumar, fu-
huş ve sarhoşluğun meni esbabına tevessül edilmesi Muallim ve Muallimeler
hususunun ehemmiyetle nazar-ı dikkate alınmasına
30 Eylül 1920 İLERİ
ve hükümetin bu bâbda nazar-ı dikkatinin celbine
dair Makam-ı Meşihat-ı Ulya’ya bir tezkere tastir et- Maaşlarının tediye edilmemesinden dolayı ay başın-
miştir (yazmıştır). da mektepleri açmayan iptidai muallim ve mualli-
Encümen aynı zamanda ahlaka mugayir- i ah- meleri birer aylıklarını daha alarak Sadrazam Paşa
lak filimlerin gösterilmesini, tiyatrolarda gayrı cid- hazretlerinin teminatına istinaden vazifeye başla-
di aşk ve gâram (sevda) piyeslerinin oynatılmasını mışlardır. 7
HAZIRLAYAN: BAŞAK EMİR
H A B E R L E R

Tarih Vakfı ülkemizde demokratik tarih lü birikimin ve arşivin dijitalleşmesine


anlayışının gelişebilmesi için çalışmalar yardımcı olabilirsiniz.
yürütmektedir. Varlığını çeşitli projeler,
araştırma fonları, yayın faaliyetleri ile Tarih Vakfı Bilgi Belge Merkezi Kütüp-
kişi ve kurumlardan gelen gönüllü kat- hane koleksiyonu, tarih, sanat tarihi,
kılar, bağış ve destekler ile sürdürmekte- siyaset bilimi, halk bilimi, felsefe, edebi-
dir. Peki, siz Tarih Vakfı ile neler yapabi- yat tarihi, eğitim tarihi gibi konularda
lirsiniz, biliyor musunuz? yoğunlaşan yaklaşık 15.000 kitap ve 900
süreli yayınla hizmet vermektedir. Siz de
Vakfımızın İstanbul’daki kütüphanesi bu servisimizi dijital ortama aktarmada
ve arşiv koleksiyonları, bulunması zor bize yardımcı olabilir ve kütüphanemi-
V A K F I ' N D A N

olan çok sayıda benzersiz birincil tarihi zin erişimine katkı sağlayabilirsiniz.
kaynağı  içermektedir. Bu koleksiyonu
dijitalleştirerek, bu materyalleri web Kurum ve sektör tarihi çalışmaları, kök-
üzerinden araştırmacılar ve akademis- lü kurumların miraslarını yaşatmak için
yenler için hazır hale getirerek arşiv- ve bu mirası doğru aktarmak için başvu-
lerimize dünyanın her yerinden erişim rulan bir yöntemdir. Sadece kurumların
sağlamayı hedefliyoruz. Bu nedenle, toplumla ilişkilerini olumlu etkilemekle rinden biri haline gelen Tarih Vakfı Yurt
zengin ve benzersiz arşivimizi dijital kalmaz ayrıca çalışanların da kurumları- Yayınları’ndan %50 indirim kazanın.
ortama aktarmak ve ardından kullanıcı na olan bağını güçlendirirler. Eğer siz de Tüm etkinliklerden %10 indirim kaza-
dostu bir arama portalı  ile  geliştirmek kurumunuzu köklendirmek ve mirasını- nın. Türkiye’nin 25 yaşını dolduran tek
istiyoruz. Bunun, verileri daha bulu- zı güçlendirmek isterseniz Tarih Vakfı tarih yayını  olan Toplumsal Tarih der-
nabilir, erişilebilir, birlikte çalışabilir, ile tarihinize yolculuk yapabilirsiniz. gimiz her ay kapınıza gelsin. Tarihe dair
yeniden kullanılabilir hale getireceğine demokratik perspektifi beraberce geliş-
ve özellikle salgın tehdidinin olduğu Etkinliklerimiz ve yeni projelerimiz için tirelim. Kurumsal Dostluklar ve daha
günümüzde giderek daha gerekli ol- Vakfımızın sosyal medya hesaplarını fazlası için tarihvakfi@tarihvakfi.org.tr
duğunu fark ettiğimiz uzak konumlar- takip edebilir, internet sitemizi ziyaret adresini ziyaret edebilirsiniz.
T A R İ H

dan  da  erişim ile  arşivlenmiş bilgilerin edebilir, ayrıca Tarih Dostu olarak siz de
daha kolay incelenmesini sağlayacağı- Vakfımıza destek olabilirsiniz. Son olarak, dergimize 300. sayısından
na inanıyoruz. itibaren e-dergi olarak da Issuu, Goog-
Tarih Dostu olduğunuz zaman Top- le Play ve Kobo platformları üzerinden
450’den fazla kitaba ulaşan Tarih Vakfı lumsal Tarih dergimiz her ay ücretsiz ulaşabileceğinizi hatırlatmak isteriz.
Yurt Yayınları, tarih ve sosyal bilimler olarak size gönderilecek. Ayrıca Tarih Issuu üzerinden abonelik seçenekleri
alanında ülkenin en önemli yayınev- Vakfı Yurt Yayınları’ndan %50 indirim de mevcut. Daha eski sayılarımızı da
lerinden birisidir.  Birlikte Görme En- kazanacaksınız. Tarih ve sosyal bilimler e-dergi olarak sizlere sunma çalışmaları-
gelliler için Toplumsal Tarih ya da Yurt alanında ülkenin en önemli yayınevle- mız ise devam ediyor.
Yayınları kitaplarının arasından belirle-
necek bazı serilerin seslendirilmesi ile
daha çok insanın yayınlarımıza erişimi-
ni birlikte sağlayabiliriz.

Tarih Vakfı 1993 yılından bu yana sözlü


tarih alanında yürüttüğü nitelikli proje-
ler, düzenlediği onlarca eğitim atölyesi,
panel ve konferans, yayın ve sergi çalış-
malarıyla hatırı sayılır bir bilgi ve dene-
yim birikimi oluşturdu. Vakıf, toplumsal
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

tarih araştırmalarının zenginleşmesi ve


sivil tarihin oluşmasına doğrudan kat-
kıda bulunan sözlü tarih araştırmacılı-
ğının Türkiye’de gelişmesi konusunda
araştırmacılara, öğrencilere, öğretmen-
lere ve tarih meraklılarına rehberlik et-
meyi sürdürüyor. Sözlü Tarih odağımız
ve bu konudaki eğitimlerimiz, 27. yılında
da Vakfın temel çalışma alanlarından
8 biri olmaya devam ediyor. Siz de bu kök-
Evvel Zamanda Kırklareli’nde
Yahudi Bir Kadın Olmak:
Anımsamak, Anlatmak
SÖZLÜ TARİH

B. ECEM POLAT

KIRKLARELİ’NDE 1935’TE GÖZLEMLENEN


YAHUDİ NÜFUSUN AZALIŞININ BAŞLICA
NEDENİ “1934 TRAKYA OLAYLARI”YDI. BU
OLAYLAR ANTİSEMİTİZMİN TÜRKİYE’YE DE
BULAŞMASINI TRAJİK BİR ŞEKİLDE ORTAYA
KOYMASI VE ŞİDDETİN HER TÜRÜNÜN
HER FIRSATTA HEDEFİNE KADINLARI
ALMASI NEDENİYLE ÇALIŞMADAKİ ÖNEMLİ
BAŞLIKLARDAN BİRİ HALİNE GELDİ.

kinci Dünya Savaşı’nın yaşandığı yıllar gerek

İ
yarattığı tahribat gerekse bilinen paradigmaları
altüst etmesi nedeniyle birçok disiplinden araş-
tırmacı tarafından çalışmalara konu edildi. 65 5 Temmuz 2019’da, sözlü tarih görüşmesi sırasında, Berta
milyonun üzerinde insanın ölümü ile sonuçlanan bu Magriso’nun Şişli’deki evinde çekilen fotoğraf
savaşın geçtiği dönemi anlamak ve anlamlandırmak
için yapılan çalışmalar; literatüre yeni terimler ka- çoğunu tahrip etti ve işgal edilmiş Avrupa’da binlerce
zandırdı ve hatta benzer trajedilerin yaşanmaması Yahudi topluluğunu tamamen ortadan kaldırdı.
için yeni uluslararası antlaşmalar doğurdu. Tüm savaşlar gibi İkinci Dünya Savaşı da sivil-
1944’e değin var olmayan bir terim olan soykırım lerin hayatını işgal etti; kamusal alan ile özel alanı
(genocide) kelimesi, Polonyalı-Yahudi bir hukukçu yekpareleştirerek yaşamın her hücresine sızdı. “Ev
olan Raphael Lemkin tarafından, Avrupalı Yahudile- ile savaş alanı, savaşın ön ve arka cepheleri gibi bu-
rin imha edilmesi de dahil, sistematik cinayet içeren lanıklaştı.”1 Savaş, yaşandığı zamanın ve coğrafyanın
Nazi politikalarını tanımlama çalışması neticesinde, sınırlarını da aşarak öncelikle kadınları hedef aldı.
ırk ya da kabile anlamında Yunanca “geno” kelimesi- Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’na fiilen katılmasa da
ni, öldürmek anlamındaki Latince “cide” kelimesiyle dünyada gerçekleşen bu yıkım ve “popülerleşen” an-
birleştirerek oluşturuldu ve Aralık 1948’de Birleşmiş tisemitizmden etkilendi.
Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen Soy- Ben de bu nedenle İkinci Dünya Savaşı sırasında
kırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Söz- Türkiye’de yaşayan Yahudi kadınlar hakkında bir
leşmesi ile soykırım terimi yasal olarak tanımlandı. çalışma yapmak istedim. Sözlü tarih, resmi tarihin
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

Nazi rejimi ve işbirlikçileri tarafından sistemli, önemsiz görüp dışarıda bıraktığı anlatıları da tarihin
bürokratik yollarla, malî açıdan da ülke eli ile destek- konusu haline getirerek, görünmez olanı görünür kıl-
lenen yaklaşık altı milyon Yahudi’nin hapsedilmesi dığı için, kadınların tarihin dışına itilmesinin ataerkil
ve öldürülmesi; Yahudi soykırımı ya da Holokost (Ha- sistemin süregelen bir refleksi olması nedeniyle de ve
Shoah) adını aldı. elbette tek bir mumun karanlığa nasıl hem meydan
1933’te Avrupa’daki Yahudi nüfusu dokuz mil- okuyup hem de karanlığı tanımlayabildiğine bakıldı-
yonun üzerindeydi. İkinci Dünya savaşı sırasında, ğında anlatılacak tek bir anının bile tarihte yarataca-
Holokost’ta iki milyondan fazlası kadın olmak üze- ğı etkiyi düşünerek, kadınlar hakkında yapacağım bu
re yaklaşık 6 milyon Yahudi katledildi. İkinci Dünya çalışma için en uygun yöntemin sözlü tarih çalışması
10 Savaşı ve Holokost, Avrupalı Yahudi topluluklarının olduğuna kanaat getirdim.
Kırklareli’nde 1935’te gözlemlenen Yahudi nüfu-
sun azalışının başlıca nedenlerinden biri elbette “1934
Trakya Olayları”ydı.5 Bu vakalar, çalışmanın odak
noktası olmasa da antisemitizmin Türkiye’ye de bu-
laşmasını trajik bir şekilde ortaya koyması ve şidde-
tin her türünün her fırsatta hedefine kadınları alma-
sı gerçeği ışığında, çalışmadaki önemli başlıklardan
biri haline geldi.

SÖZLÜ TARİH
Bayan Berta ile ön görüşmemiz 26 Haziran 2019’da
sözlü tarih görüşmemiz ise 5 Temmuz 2019’da kendi-
sinin Şişli’deki evinde, gelini Rozet Magriso ve Yazar
Tülin Tankut’un eşliğinde gerçekleşti. Kayıt altına
12 Eylül 1940 tarihli fotoğraf. En solda Berta Magriso bulunuyor alınan yaklaşık 1 saatlik görüşmemiz dışında Bayan
Berta; doyumsuz sohbeti, kırmızı ipek elbisesi, zara-
Çalışmanın ele aldığı dönem itibariyle; uygun feti, misafirperverliği, elleriyle yaptığı patlıcanlı bö-
görüşmecilerin sayısı, yaş aralığı ve sağlık durum- reği ve elbette Kırklareli’ne olan muazzam sevgisi ile
ları gibi kendine özgü çeşitli zorluklarının olduğu hafızamda silinmeyecek bir yer edindi.
aşikârdı fakat çalışmaya başlamamdan kısa bir süre
sonra Yazar Tülin Tankut sayesinde, ilk görüşmecim
olan Berta Magriso ile tanışma şansı yakaladım. Ba-
yan Berta’nın, 1927’den 1992’ye kadar yaklaşık 65 yıl
Kırklareli’nin merkezinde yaşamış olması (1992’de
İstanbul’a taşınmış), görüşme için duyduğum heyeca-
nı daha da arttırdı çünkü günümüzde bunu tahayyül
etmesi zor olsa da eskiden Kırklareli’nde tarihi 1608’e
kadar uzanan2 kayda değer sayıda bir Yahudi nüfusu
bulunmaktaydı.
Osmanlı Dönemi’nde, Kırklareli’ndeki Yahudi nü-
fusuna ait bilgilerin de içinde bulunduğu Edirne Vila-
yet Salnameleri’nin ilki 1870 (1287) ve sonuncusu 1902
(1319) yılında yayınlandı.3 1902’de yayımlanan Edirne
Vilayet Salnamesi’nde, Kırklareli’nde yaşayan Yahudi
nüfusu 883 olarak belirtildi. Genel nüfus sayımları Eylül 1941 tarihli fotoğraf. Berta Magriso (solda) ve arkadaşı
ve diğer farklı kaynaklardan edinilen bilgilere göre Hatice (sağda)
Kırklareli’nin Cumhuriyet dönemindeki Yahudi nü-
fusu ise 1927’de 662 olarak belirlenmişken, bu sayı Bayan Berta kendinizden bahsedebilir misiniz?
1935’te 414’e düştü ve süregelen dramatik bir azalışla, 23 Aralık 1927 (Kırklareli) doğumluyum ama nüfuslar
Kırklareli’ndeki Yahudi topluluğu şimdi sadece hatı- bende çok değiştiği için şimdi galiba 1 Mayıs 1927 do-
ralarda kaldı. ğumluyum. Yani şimdiki nüfusum öyle ama esas 23
Cumhuriyet Döneminde Kırklareli’ndeki Yahudi Aralık. Yıllarca onu bildim ama işte tesadüfen deği-
Nüfusu4 şen nüfuslar. İlk nüfusum kalsaydı bugün antikaydı,
çünkü devamlı İkinci Dünya Savaşı’ndan damgalar
vardı; vesika, vesika, vesika…
Annemin adı Mazalto, babamın adı Mişon
Levi’ydi. Babam manifaturacıydı. 3 kardeştik, esa-
sında dört kardeş; abim, bir abla ve öbür abim fakat
ablam 8 yaşındayken okulda o zamanlar Tifo salgını
olmuş, o Tifo salgınında ablamı kaybetmişiz. Sonra
annemler tedavilerle falan beni dünyaya getirmişler
ve kız olduğum için çok mutlu olmuşlar. Nazla niyaz-
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

la büyüdüm, çok rahattım, arkadaşlar arasında da


çok sevildim. İlkokulu Kocahıdır İlkokulu’nda (1933-
1938) okudum, 5 sene orada okudum, sonra Kırklareli
Ortaokulu’na (1938-1942) geçtim. Lisede Notre Dame
de Sion’a (1942-1943) gittim. Lisede hazırlık okuduktan
Kaynak: T.C Başbakanlık İstatistik Genel Müdürlüğü, 1949; sonra nişanlandım, lise eğitimimi tamamlamadım. 11
T.C Baş Vekalet İstatistik Umum Müdürlüğü, 1929; Ağustos 1946’da eşim ile (Samil Magriso) evlendim.
T.C İstatistik Genel Direktörlüğü, 1937; T.C. Başbakanlık İkinci Dünya Savaşı’nda öyle çok büyük antisemi-
Devlet İstatistik Enstitüsü, 1969; T.C. Başbakanlık İstatistik tizm ben görmedim diyebilirim ama tabii çok şeyler
Genel Müdürlüğü, 1961 de yaşandı. 11
geride kalan bütün Yahudi aileleri bir eve aldı. 3-4 aile
kalmıştık, Fethiye Hanım da o evde bizimle birlikte
kaldı. Bak bu jesti de gördüm, hatırlarım; bunu da
yaşadım, ben yaşadığımı söylüyorum. Ve orada yer
yatağında yattık hep beraber, iki gece o evde kaldık.
Bu olaylar yaşandıktan sonra ne zaman evinize dö-
nebildiniz?
Evlerimize hemen dönemedik çünkü ev tam takır
SÖZLÜ TARİH

kuru bakırdı yani bir şey kalmamıştı ve her taraf


camdı. Yine orada bahçe içinde bir ev vardı, bütün ka-
lan aileler oraya gitti; herkes bir odada beraber yaşa-
dı. Ne kadar süre orada kaldığımızı hatırlamıyorum
ama geçici bir süre işte belki 1 ay 2 ay kadar. Sonra
hepimiz evlerimize döndük. Döndükten sonra ben
kötü bir muamele görmedim, tabii anlatılanlar var
ama ben benim yaşadıklarımı anlatıyorum sadece.
İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması sizi nasıl etkile-
di? Çevrenizdeki insanların size yaklaşımında bir
farklılık hissettiniz mi?
1944 tarihli İkinci Dünya Savaşı döneminde dünyada antisemi-
fotoğraf. Bayan tizm vardı. O zamanlar çok şeylerden bahsedilirdi.
Berta sağda Mesela iğneli fıçıdan6. Onunla ilgili bir hatıram da
bulunuyor var. Bu arada benim arkadaşlarım beni çok severlerdi
ve hepsi Türk’tü; Yahudiler de vardı tabii ama mese-
İkinci Dünya Savaşı’ndan bahsetmeden önce, 1933 la okulda ben tek Yahudi’ydim; evimiz merkezdeydi
sonrasında hayatınızda nasıl değişiklikler olduğu- ve bütün Türk arkadaşlarım benim evime gelirdi.
nu anlatmak ister misiniz? Neler yaşadınız? Arkadaşlarımdan bir tanesi Anadolu’dan gelmişti
Harpten önceydi, 1934’te (Kırklareli’nde) bir vaka Kırklareli’ne. Şimdi bizim evler eski evlerdi tabii, kü-
oldu; çok şeyler yaşadık. Bir gece bütün Yahudilerin felerle üzüm gelir annemler şıra yapar, turşu yapar-
evleri taşlandı, camları kırıldı. Evler bomboş kaldı. lardı büyük fıçılarla. Hardaliyesi7 de meşhurdu, uzun
Ben o zaman 7 yaşındaydım, babamın dişlerini ya- zaman boyunca unutuldu ama şimdi tekrar Hardali-
pan dişçi, o bomboş eve geldi ve sen bana borçlusun ye yapılıyor, satıyor hatta dışarıda da. İşte bizim evde
diyerek babamın ağzından dişlerini almaya çalıştı. de fıçıyla olurdu bunlar ve arkadaşlarıma da ikram
Annem çok korktu, sesi kısıldı; doktor geldi baktı. Er- ederdim. O arkadaş (Anadolu’dan taşınan) bizim eve
tesi gün bir trenle İstanbul’a gitti insanlar, ama ikinci ilk geldiği zaman fıçıları görünce eve girmek isteme-
trene binmeden polisler geldi bizi döndürdüler. Ama di burada iğneli fıçı var diye. Tabii öbür (Türk) arka-
o kadar güzel bir şey de oldu ki o zaman; oranın sav- daşlar zaten doğrusunu bildikleri için ona anlattılar
cısının eşi, ismini de hatırlarım Fethiye Hanım, o gece ve eve girmesini sağladılar. Hâlbuki işte bizde bilakis
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

19 Mayıs 1944 tarihli,


Notre Dame de Sion
öğrencilerinin Erenköy
Kız Lisesi’ne yaptığı bir
ziyarette çekilmiş,
Bayan Berta’nın
12 bulunduğu fotoğraf
Görüşmede bahsi müş bir yer. Harp senesi de Bulgarlar geldiğinde, işte
geçen, arkadaşına biz kaçarken trenlere, ben nişanlıydım o zamanlar,
verdiği vesikalığın ayağımda sadece terlik vardı öyle gittim istasyona.
bir kopyası (1934’te) Gidenler de hep öyle gitmişti. Üstündekilerle,
(Arkası yazılı çoğunun çeyizi falan geride kaldı, insanlar çocuğunu
değildir) alıp gitti akrabalarının yanına. Bir hafta 10 gün sonra
hükümet (yağma yapanlara) baskı yaptı, çalınanların
bir kısmı, dere geçerdi ortadan, dereye atılmış olarak

SÖZLÜ TARİH
bulundu. Bizim de mesela uzun bir halı vardı, sandal-
yeler şimdi antika derler, onlar hep atılmışlardı.
Üvey annem büyüttü beni, tahsilli değildi ama ba-
bam gibi o da çok moderndi. Babam da o da bana ar-
kadaş gibi davranırlardı. 11-12 yaşlarındaydım, annem
bana bisiklete binmeyi öğretti ama sürmeme izin
vermezdi. Sorardım anne madem izin vermeyecektin
peki neden öğrettin diye. “Bil, ilerde mahcup olma
diye.” derdi. Sonra işte Harp zamanı Kırklareli’nden
dinen kan iyi değildir, Kaşerut’a göre hiçbir şekilde göç olurken, abilerim de askerdeydi; biri Adana’da
kan ya da kanlı yiyecek yenmez; mesela et, tavuk al- biri Çorum’da, onlar da İstanbul’a geleceklerdi. An-
dığımız zaman tuzlu suya konulur ki kanı gitsin diye. nem çocuklarla İstanbul’da kalacağım biraz dedi ba-
1942’deki Struma Olayı’na dair hatırladıklarınız var bama. İstanbul’a (tatile) geldik; pansiyon kiralamıştık.
mı? Bu olay sizi ya da ailenizi etkilemiş miydi? Teyzemin evi ise Erenköy’de bahçeli bir köşktü, tey-
Evet, Struma Gemisi biliyorum… Silivri’de bir ay kaldı zeme misafirliğe gittik. Orada kalabalık bir arkadaş
sanıyorum. Duyduğumuz kadarıyla buradaki (İstan- grubumuz vardı. Bir gün dediler ki hadi bisiklet ki-
bul) Musevi Cemaati yardım etti onlara, zannediyo- ralayacağız, ben dedim gidemem annem izin vermez,
rum oradan sadece bir kişi kurtuldu. Şimdi kitaplar- annem ise dedi ki: “İşte şimdi gidebilirsin.”
da yazıyordur belki detayları. Çok insan öldü orada. Savaş zamanında Türkiye’de hükümetin size yakla-
Tedirginlik hissettiniz mi o dönemde böyle haberle- şımında bir değişim hissettiniz mi?
ri duydukça? Kırklareli çok şirin bir yerdi. Halkı çok medeni ve
Tedirginlik değil belki ama kendini biraz yabancı kültürlüydü. İçki çok içilirdi orada ama tek bir hadise
hissediyorsun tabii. Bana bir şey olmadı diyebilirim. yoktu. Olursa işte yalnız kız kaçırma; başka hiçbir şey
Annem ve babam sevilen insanlardı cemiyette ancak yoktu. Bakın Kırklareli o kadar medeni de bir mem-
mesela küçük abim Adana’da üç buçuk sene askerlik
yaptı o zamanlar. Ona da orada farklı davranmamış-
lar ama hani top tüfek falan da vermemişler, anla-
tırdı. Savaş yıllarında başka türlü sıkıntıları herkes
çekti, ayrım olmadan. Benim babam manifaturacıydı,
o zaman Sümerbank vardı ve babam Sümerbank’tan
basma alırdı ama ben bizim dükkândan beğendiğim
basmayı alamazdım, vesika almak gerekirdi belediye-
den. Bu arada şeker 5 lira oldu, Recep Peker zamanıy-
dı zannedersem. Şeker bulmak zordu. Bulama diye
üzümden yapılan bir tatlı, tahta kutulara konurdu
onu yerdik evde şeker yerine. Bunları yaşadık ama
dediğim gibi hepimiz yaşadık.
İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan diğer geliş-
meler sizi ve çevrenizi nasıl etkiledi?
Bulgaristan Almanlarla olunca Kırklareli’nden göç
başladı; Türk’ü Yahudi’si… Adana’ya giden çok oldu,
Bursa’ya, İstanbul’a… Çok dükkânlar kapandı. Biz
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

Kırklareli’nde kaldık. Benim hem mahalle arkadaşım


hem okul arkadaşım olan (Türk) bir dostum vardı; adı
Bedia. O da göç etti o zaman, Adana’ya yerleştiler. O
giderken ona bir vesikalık vermiştim, arkasına “Be-
dia, sakın beni unutma.” yazmıştım. O da vefalı çıktı,
o vesikalığı saklamış. Yıllar sonra onun torunu ile be-
nim torunum evlendiler, tamamen tesadüf. Fotoğrafı
sakladığını da öyle öğrendim, çok mutlu oldum.
Kırklareli bildiğiniz gibi; Yunan geldi Yunan gitti,
Bulgar geldi Bulgar gitti; tarihi böyle, çok şeyler gör- 18 Temmuz 1946 tarihli, Berta Magriso’nun bulunduğu fotoğraf 13
SÖZLÜ TARİH

5 Temmuz 2019’da, Sözlü Tarih


Görüşmesi sırasında, Berta
Magriso’nun Şişli’deki evinde
çekilen fotoğraf. B.Ecem
Polat (solda) ve Berta Magriso
(sağda)

leketti ki Halk Partisi de Demokrat Parti de aslında hastaydı onun için harcadım dedim. Defter için gelen
cemiyette arkadaştı. Çocukları arkadaştı. Seçim za- kişi yok dedi ben bunu mahkemeye vereyim, biz de
manı tabii yarışırlardı sahada ancak kim kazanırsa tabii şeriatın kestiği parmak acımaz diyerek tamam
onu da tebrik ederlerdi. Yöneticileri, siyasetçileri, hal- siz mahkemeye verin dedik. Böylece mahkemeye
kı, hepimiz komşuyduk, arkadaştık. Mesela Belediye verildik. Bütün defterler yine kontrol edildi. Ben
Başkanı benim sınıf arkadaşımdı. mahkemeye İsrail’e gittiğimizin belgelerini, oradaki
Çocukluğumdan ise Atatürk›ün öldüğü zamanı hastanedeki tedaviyi, doktor raporlarını, faturaları
hatırlıyorum çok ağladım, çok ağladık. İsmet İnö- falan verdim. Mahkeme Kırklareli’nde görülmedi, o
nü geldi Başkanlığa Atatürk’ten sonra. İsmet İnönü tip davalar Edirne’de görülürmüş. Mahkemeye gittik,
zamanında çok şeyler oldu. 34’te vaka, ondan sonra kazandık ama bu sefer Maliye tekrar Ankara’ya tem-
harp yılları, 7 Eylül, Varlık Vergisi… Varlık Vergisi in- yize verdi davayı. Ben de tesadüf işte, o arada daha
sanları çok kötü etkiledi. Kimisine ödeyebileceğin- önce mahkemeye verdiğim belgeleri; faturaları, rönt-
den daha çok vergi çıktı, insanlar zor durumda kaldı. genleri, raporları atmamışım; yazlıkta duruyordu.
Soğuklarda vergi ödemek için çok çalışmaktan falan Oysa 2 sene geçmiş aradan, şans işte atmamışım. On-
insanlar hastalandı, mahvoldu. Bunlar da yaşandı ları kanıt olarak sundum yine ve tekrar mahkemeyi
tabii. Maliye ile ilgili benim başka bir hatıram var. kazandım. Kazandığımı yazan mektubu da atmadım,
İhtilalden sonrasıydı, 60’lardan sonra, 40 sene evvel durur hâlâ ama nerede bilmiyorum şimdi.
belki. Ankara Ticaret Odası bizim firmaya ödenek Geriye dönüp baktığınızda savaş yıllarında
teklif etti, bizimkiler de aile şirketimiz bu dediler is- Türkiye’de Yahudi bir kadın olmak nasıldı sizin için?
temediler. Biz kendi yağımızla kavrulmaya devam Kendimi dışta hissetmedim. Arkadaşlarım arasında
ettik. Bir zaman sonra eşimle İsrail’e bir seyahate çok sevilirdim, muhabbetliydik. Küçük Hitler dedik-
gittiğimizde eşim orada hastalandı ve tedavi gördü. leri bir genç de vardı harp zamanında mesela ama
Bir buçuk ay kaldık orada ve haliyle bir miktar para benim iyi arkadaşımdı. Gençlik işte, yaramaz diye
harcadık. Türkiye’ye döndükten sonra da eşim vefat herhalde öyle derlerdi ona. Tabii o zamanlar çok Hit-
etti. Anonim mi artık hangi şirketse o zamanki bil- ler vardı ama benim arkadaşlarım, çevrem çok iyiydi,
miyorum, şirketi kapattık eşim vefat edince. Şirket hepsi çok iyi insanlardı. Evlendiğimde de çok genç-
kapandı, bilanço yapıldı; ben kendi hesabıma düşen tim ve Kırklareli’nde kocamın çocukluk arkadaşları
Veraset Vergisi’ni verdim ama Ankara verdiğim mik- Türk’tü, benim de arkadaşlarımın içinde hem Türk
tarı küçük gördü. Çünkü bu kadar isim yapmış olan vardı hem Yahudi ve biz hep beraberdik, hepimiz
firma, sizin için bu cüzi bir miktar dediler. Defterleri birdik. Şimdi o arkadaşlardan Mersin’de yaşayan bir
gelip aldılar, hesaplamalar yaptılar. Defterlerde so- aile var, kardeşten daha yakınız; bakın kardeşten bile
run yoktu sadece tek bir açık vardı; eşimin tedavisi yakın. Hiç ayrılmamacasına 60 yıldır dostuz. Çocuk-
için İsrail’de harcadığımız para. O zamanki parayla ları bana gelirler anne diye, anne derler bana; benim
işte belki 50 bin lira 50 milyon mu artık bilemiyorum. çocuklarım gibidirler. Bugün inanın kardeşler böyle
Hesabı soruldu tabii o paranın; gösterdim, kocam değildir, öyle güzel dostluk vardı Kırklareli’nde.
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

DİPNOTLAR

1 Haleh Afshar, “Women and Wars: Some Trajectories Kırklareli’nde Yahudi Nüfusu”, 1. İstanbul maruz kalışı 1. yüzyıldan başlamış olup, günümüzde
Towards a Feminist Peace”, Development in Practice, Uluslararası Coğrafya Kongresi Bildiri Kitabı, de devam etmektedir. 2003’te Lübnan›da Hizbullah›a
Vol. 13, No. 2/3 (Mayıs 2003), s. 178-188 İstanbul University Press, 2019, s.160-166. bağlı Al-Manar isimli uydu televizyon kanalında,
2 Hrand D. Andreasyan, Polonyalı Simeon’un 5 1934 Trakya Olayları ya da La Furtuna: 21 Haziran Yahudilerin dünyayı yönetmek için komplo
Seyahatnâmesi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat ile 4 Temmuz 1934 tarihleri arasında, Trakya’da teorileri düzenlediği ve dini ayinlerde insan kanı
Fakültesi Yayınları, 1964. bulunan Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, Çanakkale, kullandıkları iftiralarını baz alan 29 bölümlük bir
3 Hasan Duman, Osmanlı Salnameleri ve Nevsalleri Uzunköprü, Silivri, Babaeski, Lüleburgaz, Çorlu ve dizi yayımlanmıştır.
Bibliyografyası ve Toplu Kataloğu, Enformasyon ve Lapseki’de eş zamanlı olarak, Yahudilere yönelik 7 Hardaliye: Kırklareli ve çevresinde, olgunlaşmış yaş
Dokümantasyon Hizmet Vakfı, 1999. gerçekleştirilen şiddet eylemleridir. üzüm, vişne ve ayva yaprağı, kırılmış siyah hardal
14 4 Cihan Aydın, Kaan Kapan, “Geçmişten Günümüze 6 İğneli fıçı gibi mitlerle Yahudilerin kan iftirasına tohumu ile yapılan alkolsüz bir içecek türüdür.
Mühr-ü Süleyman: Magen David
Gölgesindeki İbadethaneler ve
KÜLTÜREL MİRAS

Mekanlar
SILVYO OVADYA

ALTI KÖŞELİ YILDIZ SADECE YAHUDİLERİ arkeolojik kazılardan anlaşılmaktadır. Helen, Roma,
TEMSİL EDEN BİR SİMGE DEĞİLKEN; İbrânî, Asur, Sümer, Bizans gibi eski medeniyetler-
NE YAZIK Kİ YENİ CAMİ, BALAT, den günümüze ulaşan eşya ve eserler üzerinde göze
çarpan bu yıldız eski Türklerin on iki hayvanlı Türk
HASKÖY, ŞİŞHANE-KULEDİBİ GİBİ
takviminde bir sembol olarak yer almaktadır. Mito-
YAHUDİLERİN GEÇMİŞTE YOĞUN OLARAK lojik devirlerden itibaren bereket ve güç sembolü
YAŞADIĞI SEMTLERDEKİ ESKİ YAHUDİ olarak algılanmış olup putperest toplumlarda kutsal
İBADETHANELERİNİ VEYA KONUTLARINI kabul edilmiş, tarih boyunca pek çok millet ve kültür
SATIN ALANLAR BİNALARDA YILDIZI tarafından kullanılmış, üretilmiş, bulundurulmuş ve
taşınmıştır. Altı yönünün insanın yüzünü, matema-
YOK ETMEK İÇİN ELLERİNDEN GELENİ
tikte ilk mükemmel sayıyı, dünyanın altı günde yara-
YAPMIŞLARDIR. tılmasını, bereket ve bolluğu sembolize ettiği, insanı
şer güçlerden koruyan tılsım olduğu gibi fikirler de
öne sürülmüştür.

Y
İnsanlık tarihi boyunca değişik milletler ve kül-
ıllardır ülkemizde Mühr-ü Süleyman veya türlerce kullanılan altı köşeli yıldız figürü, zamanla
Davut’un Yıldızı olarak adlandırdığımız altı bu milletlerin çoğu tarafından unutulmuş veya terk
köşeli yıldız, birinin tepesi diğerinin taba- edilmişken, Yahudiler bu figüre tarihleri boyunca sa-
nına geçirilmiş iki eşkenar üçgenin meyda- hip çıkıp onu ulusal/dinsel kimliklerinin bütünleyici-
na getirdiği bir sembol olup Müslümanlar arasında si haline getirmişlerdir.
“hâtem-i Süleyman”, Yahudi ve Hristiyanlarca “Davud Efsaneye göre “Golyat” adlı dev ile savaşırken, kü-
Yıldızı” diye anılır. Hermetik gelenekte makrokozmo- çük David’in kullandığı kalkanın üzerinde altı köşeli
su temsil eder. Kadim Hind’de yaratıcı Vişnu üçgeniy- yıldız motifi bulunuyordu. Diğer bir efsaneye göre
le yok edici Şiva üçgeninin iç içe geçmiş şekli ile yo- ise Golyat’ın kalkanını büyük bir altı köşeli yıldız
rumlanır ve maddi alemin yaradılışı ile yok oluşunu süsler. Genç David bu devi öldürdükten sonra kalka-
simgeler. Üçgenlerden birinin hayatın olumlu yönle- nına sahip olur ve yıldızı da Tanrı’ya sığınmanın bir
rini, diğerinin olumsuzlukları temsil ettiğine inanılan simgesi olarak benimser. David, tıpkı bir kalkanın
bu sembol İslam öncesi Doğu kültürlerinde madde arkasına sığınır gibi Tanrı’nın korumasına sığındığı-
ile mâna, iyi ile kötü, güzel ile çirkin, Tanrı ve kaos, nı dualarının, mezmurlarının defalarca tekrarlanan
kadın ve erkek gibi zıtlıkları temsil etmiştir. teması “Tanrı benim kalkanımdır” tümcesi olmuştur.
Altı köşeli yıldız motifinin Orta Doğu coğrafya- Yukarıda da belirttiğim gibi altı köşeli yıldız sa-
sında Tunç Devri’nden itibaren sıkça kullanıldığı dece Yahudileri temsil eden bir simge değilken, ne
yazık ki Yeni Cami, Balat, Hasköy, Şişhane-Kuledi-
bi gibi Yahudilerin geçmişte yoğun olarak yaşadığı
semtlerdeki eski Yahudi ibadethanelerini veya ko-
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

nutlarını satın alanlar ya da kullananlar, binalarda


yıldızı yok etmek için ellerinden geleni yapmışlardır.
Bunu İstanbul’daki ilk Yahudi yerleşim yeri olan Yeni
Cami’nin yan tarafındaki  tünel şeklinde olan geçitte
de görmekteyiz. Vakıflar’a ait zeytin satış merkezin-
de ne yazık ki altı köşeli yıldızı bir tabelayla kapat-
ma gereği duyulmuş. Yahudilerin İstanbul’daki ilk
yerleşim noktalarındaki sinagogun üzerinde yer alan
altı köşeli yıldız açıkta kalsa; hatta aynı noktaya bir
16 Ulu Cami, Malatya. Fotoğraf: Rubi Asa Türkçe/İngilizce bilgilendirme tabelası konulabilsey-
KÜLTÜREL MİRAS
Ali Paşa Cami, İstanbul. Fotoğraf: Alberto Modiano

di çok mu rahatsız edici olurdu? Bu turistlerin ilgiyle


ziyaret edecekleri bir nokta olmaz mıydı?
Yahudilerin geçmişinde Davut’un Yıldızı’na, en
eski tarihte İ.Ö. 10-20 yıllarında Bet-El civarındaki bir
arkeolojik kazıda rastlanmıştır. Aynı motif, Kineret
Gölü kıyısında 2. yüzyıldan kalma Kfar-Nahum Sina-
gogu’ndaki oymalar arasında da görülmektedir.
Davut Yıldızı’nın Yahudilikle özdeşleştirilmesi
Orta Çağ’da başlar. 1354 yılında Kral IV. Karel, Prag
Yahudi Cemaati’ne kendi bayrağına sahip olma imti-
yazını bahşetmiştir. Bunun üzerine Yahudilerin kır- Hacı Bektaş-ı Veli giriş tonoz taşı. Fotoğraf: Rubi Asa
mızı zemin üzerine altın yaldızla işledikleri altı köşe-
li yıldız Kral Davut’un bayrağı “Magen David” adını Süleyman / David’in Yıldızı sembolünün 20. yüzyılda
alarak Yahudi Cemaati’nin sinagoglarının sembolü tamamen ortadan kaybolmasını Yahudilerle fazla öz-
haline gelmiştir. Bu sembolün, diğer komşu Bohem- deşleşmesi ile açıklayabiliriz.
ya cemaati yoluyla Viyana’ya kadar ulaştığı varsa- Hristiyan aleminde de sıkça kullanılan bu sembo-
yılmaktadır. Viyana’nın eski Yahudi mahallesiyle lün terkedilme nedeni Yahudilikle özdeşleşmesidir.
Hristiyan mahallesi arasındaki sınırı belirleyen, 1656 Belirli bir dönemden sonra Hristiyanlar da bezemele-
tarihli, üzerinde bir David Yıldızı oyulmuş ünlü Diki- rinde beş köşeli yıldızı kullanmayı tercih etmişlerdir.
litaş hala ziyaret edilmektedir. Bu özdeşleşmeye rağmen gerek İstanbul’da, gerek
Haham edebiyatında ancak 1148 yılında Karay Anadolu’da, gerekse de Trakya’da bu sembolü taşıyan
bilgesi Yudah ben Eliyah’ın “Eşkol ha Kofer” esrinde cami, kilise ve yapıları şöyle sıralayabiliriz : (İstisna-
ortaya çıkar. 242. bölümünün mistik ve koruyucu bir sız tümünü tespit ettiğimizi iddia etmiyoruz ancak
nitelik atfettiği Davut Yıldızı çoğu zaman tılsımların bu yazının yayınlanmasının ardından elimize yeni
üzerine kazınır. bilgilerin ulaşacağından hiç şüphemiz yok)
Bu sembol, Hristiyan kiliselerinin vitraylarında • Gül Cami – Cibali, İstanbul
ve cephelerinde, evrenin ruhuna sembolik bir gön- • Ali Paşa Cami – Mercan, İstanbul
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

derme olarak sıklıkla rastlanır. Bu durumda altı kö- • Kemenkeş Karamustafapaşa Cami iç sütunları –
şeli yıldız Hazreti İsa’yı, bazı durumlarda ise Hz İsa Tophane, İstanbul
(üstteki üçgen) ve Hz . Meryem (alttaki üçgen) ikilisi- • Topkapı Sarayı Mukaddes Emanetler Dairesi gi-
ni temsil eder. Bu ikisinin iç içe geçmesi kadir-i mut- rişindeki kandil askıları - İstanbul
lak “Baba”yı temsil eder. • Yıldız Sarayı Giriş Kapısı (Askeriye’nin karşısı) -
Anadolu ve Orta Doğu’nun yerel kültürleri bu İstanbul
sembolleri bolca kullanmışlardır. 19. yüzyılın ikin- • Topkapı Sarayı Sünnet Odası Çinileri - İstanbul
ci yarısından itibaren Osmanlı binalarındaki eski • Mercan Cami Çıkmazı, Eski Bina – Beyazıt, İstan-
mimari ve bezeme üslubundan kopuş ve Avrupa bul
üsluplarının benimsenmesiyle seyrekleşen Mühr-ü • Lala Mustafa Paşa Türbesi - Eyüp, İstanbul 17
KÜLTÜREL MİRAS

Kırım Kilisesi. Fotoğraf: Emel Benbasat

• Zal Mahmut Paşa Cami - Eyüp, İstanbul • Fatih’in Türbesi – Fatih, İstanbul
• Özbekler Tekkesi’nin tüm pencereleri ve bir kı- • Sultanahmet Cami Vitrayları – İstanbul
sım vitrayları - Sultanahmet, İstanbul • Aya Yorgi Kilisesi, Hazreti İsa İkonası – Heybeli-
• Galatasaray Üniversitesi’nin parmaklıkları - Be- ada ,İstanbul
şiktaş, İstanbul • Surp Asdvadzatsin Ermeni Kilisesi girişindeki
• İstanbul Erkek Lisesi - Cağaloğlu, İstanbul mermer kabartma – Beşiktaş, İstanbul
• Atik Valide Cami, Kubbe altındaki eski lamba – • Perşembepazarı Sultan Gülnuş Emetullah Çeş-
Üsküdar, İstanbul mesi – Karaköy, İstanbul
• Emetullah Valide Sultan Cami – Üsküdar, İstan- • Defterdar Tahir Ağa Cami – Üsküdar, İstanbul
bul • Kırım Kilisesi – Galata, İstanbul
• Barbaros Hayrettin’in sandukası- Beşiktaş, İs- • Ulu Cami – Malatya
tanbul • Ulu Cami – Bursa
• Deniz Müzesi, Barbaros Hayrettin’in yelkeni - Be- • Hacı Bektaş Veli Giriş Tonoz taşı - Nevşehir
şiktaş, İstanbul • Pazaryeri Cami – Alaçatı, İzmir
• Postane Müzesi – Sirkeci, İstanbul • Selimiye Cami - Edirne

Cibali Gül Camii, İstanbul


TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

18
Osmanlı İstanbul’unda
Meyhanelerin Gelişim Serüveni
İHSAN ERDİNÇLİ
DOSYA

İSTANBUL MEYHANELERİ, 19. YÜZYILIN İstanbul, farklı medeniyetler tarafından yöne-


İKİNCİ YARISINDAN İTİBAREN BAZI tildiği tarihi boyunca çeşitli faktörlerin egemen ol-
duğu bir içki ve meyhane kültürüne sahipti.1 Doğu
DEĞİŞİMLER GEÇİRDİ. İLK OLARAK
Roma’nın başkenti İstanbul’un 29 Mayıs 1453 tarihin-
ALÇAK TABURE VE SOFRALARDAN MASA de İslamî karaktere sahip Osmanlı Devleti tarafından
VE SANDALYELERE GEÇİŞ BAŞLADI. AYNI fethedilmesi, içki tüketimini ve meyhanelerin varlı-
ZAMANDA KANDİL VE ŞAMDANLARDAN ğını sona erdirmedi. Üstelik Osmanlılar, Türk devlet-
lerinin hem İslamiyet öncesi hem de sonrasında az
GAZ LAMBALARINA GEÇİLMESİYLE
veya çok bir şekilde var olan ve farklı kaynakların et-
MEYHANELERİN AYDINLATILMASINDA DA kisiyle oluşmuş içki tüketimiyle ilgili birikimlerini de
DEĞİŞİMLER YAŞANDI. devam ettirdi. Böylece İstanbul’daki içki tüketimi ve
meyhaneler, bir yandan birbirinden farklı toplumla-
rın hem tarihî hem de sosyo-kültürel mirasının ürü-
nü, diğer yandan da hâkim unsurun kültürel birikimi

O
çerçevesinde şekillendi. Bir diğer ifadeyle Osmanlılar,
smanlı dönemi içki tüketimi, devletin ve içki ve meyhaneler ile fethin akabinde tanışmadı, et-
hakîm unsurun mensubu olduğu İslam kilendikleri İstanbul’un kültürüne kendi birikimleri-
dininin içkiye yönelik yasaklayıcı yak- ni de katarak aynı zamanda etkileyen konumunda
laşımının etkisiyle Türkiye’de hassas bir yer aldılar.
konu olageldi. Aslında Osmanlı’nın hukuk yapısına Fatih dönemi kanunnamelerinde vurgulandığı
bakıldığında içki üretimini, tüketimini, ticaretini ve üzere meyhane açmak ve işletmek, sadece Osmanlı
elbette tüketimin en görünür hali olan meyhaneleri, tebaası gayrimüslim unsurlara tanınmış bir ayrıca-
tebaası Müslümanlara yasaklarken, gayrimüslimlere lıktı.2 Gerçekten de fethi müteakip yapılan 1455 yılına
ise bir hak olarak tanıdığı hemen görülebiliyor. Do- ait ilk tahrir kayıtlarında, Galata’da meyhanecilik ya-
layısıyla içki tüketimi ve meyhanelerin İstanbul’daki pan iki kişiden biri Rum, diğeri de Ermeni olarak gö-
serüveni, yasak ve izinler bağlamının dışında şehrin rünmekteydi.3 Meyhaneler, 1476 yılındaki bir kanun
ve bireylerin hayatlarında önemli bir yere sahip olan, maddesinde ise “kâfirler”in kendi mahallesinde suci
bu nedenle sürekli vurgulanan dinî, hukukî ve idarî (şarap) satmak amacıyla açabileceği mekânlar olarak
düzenlemeleri aşan, ilgi çekici bir konu olarak karşı- düzenlenmişti.4 Üstelik dönemin kaynaklarından
mızda durmaktadır. Latîfî (ö.1582), Fatih’in meclisindeki şairlerden Tokatlı
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

1817 yılında tamamlandığı


düşünülen Tuhfet’ül-Mülk
adlı eserden bir meyhane
minyatürü
https://www.sothebys.com/en/
auctions/ecatalogue/2018/arts-
of-the-islamic-world-l18220/
lot.105.html
20 Erişim tarihi: 07.08.2020
Melihî (ö.1512) gibi kişilerin Tahtakale meyhanelerine
müdavim olduğunu haber vermektedir.5 Meyhanele-
rin içki tüketilen ve ticareti yapılan mekânlar olarak
ortaya çıkması, fethin akabinde gayrimüslimler lehi-
ne yapılan düzenlemelerle sağlanan güven ortamıyla
mümkün olmuştu. Zamanla Osmanlı Devleti meyha-
ne işletme imtiyazlarını avantaja dönüştürerek şa-
rap ve rakıdan vergi almaya da başladı.6
Osmanlı Devleti, 1555’ten itibaren aralıklarla
fermanlar yayınlayarak içki ticaretini kısıtlayan

DOSYA
veya yasaklayan, bu kapsamda meyhaneleri de ka-
patan kısa süreli müdahalelerde bulundu. Yeniçeri
Ocağı’nın kaldırıldığı 1826’dan, bilhassa da Tanzimat Galata’da Lavirentos Meyhanesi
Fermanı’nın ilan edildiği 3 Kasım 1839’dan itibaren “Gedikli Meyhaneler”, İstanbul Ansiklopedisi, C. 11, Koçu Yayınları,
ise denetimin biçimini değiştirerek meyhaneleri gö- İstanbul, 1971, s. 6067.
zetim altında tuttu. Sorun halinde ise tümden yasak Orijinal resim üzerindeki açıklama: Geride fıçılar, sağda tezgâh ve
uygulamak ve kapatmak yerine dar ölçekli müda- sofra. Soldan sağa: Barba, Aşçı, Tezgâhdar, Sâki Pedimu (Muğbeçe)
halelerde bulundu. Ama tanınan şer‘î imtiyazlardan ve Köçek: Sabiha Bozcalı’nın Kompozizyonu)
dolayı hiç bir zaman içkiyi ve meyhaneleri tümden
ve kesin bir şekilde yasaklamak şeklinde bir politika çıkarttı. Fakat hemen belirtilmelidir ki meyhanelerin
takip etmedi.7 gedikli şeklinde sınıflandırılması, ilk dönem için söz
konusu değildir. 19. yüzyılın başlarına kadar olan sü-
MEYHANE TÜRLERİ
reçte sadece “şerbethane”, meyhane veya “meygede”
İstanbul meyhaneleri, arşiv kayıtları, kronikler, se- gibi isimlerle karşılaşılmaktadır. Bu ilk dönem mey-
yahatnameler, hatıratlar ve edebî metinlerde “mey- haneler, devlet tarafından tanınmış, vergi ödemekle
gede”, “şerbethane”, “humhane” gibi isimlerle de gö- yükümlü tutulmuş ama henüz sayı bakımından sı-
rülmektedir. Kelime anlamları bakımından meyhane nırlandırılmamıştı.
ve “meygede”, şarap içilen mekânı ifade etmektedir. Gediklilerden farklı bir meyhane türünü ifa-
“Şerbethane” ise içilmesinde hukukî açıdan herhangi de eden koltuk meyhaneleriyle ilgili en eski kayıt,
bir sakınca bulunmayan içeceğin satıldığı yer için 16. yüzyıla kadar geri gitmektedir. Dönemin devlet
kullanılmaktadır. Fakat döneme dair arşiv kayıtları, adamlarından Firuz Bey, ara sıra gittiği koltuk mey-
hatıratlar ve çağdaş eserler incelendiğinde, araların- hanelerini “ehl-i ‘ırz meyhanesi” olarak nitelemişti.12
daki sınırların belirginleşmesi için devlet nazarında 17. yüzyılın ikinci yarısında Evliyâ Çelebi (ö.1684 ?),
düzenlemelerin yapıldığı 19. yüzyılın ikinci yarısı da 300 koltuk meyhanesinde 800 kişinin çalıştığını be-
dâhil olmak üzere meyhanelerin aynı zamanda “şer- lirtmektedir.13 Aynı dönemin resmî kayıtları da “kol-
bethane” şeklinde de ifade edildiği görülmektedir. tuk tabir olunur” meyhanelerle ilgili bilgiler vermek-
“Humhane” ise Farsça küp anlamına gelen hum keli- tedir.14 Artık 1774 yılına gelindiğinde koltuk meyhane
mesinden türetilerek temelde şarabın fıçıdan başka ustaları, diğer meyhanecilerle birlikte hareket ede-
büyük küpler içinde saklandığı meyhaneleri yansıt- rek şarap satışı konusunda karşılaştıkları bir kısıtla-
maktadır. Kaynaklarda karşılaşılan şaraphane keli- maya karşı haklarını aramışlardı.15 1806 yılına ait bir
mesi ise şerbet kelimesi gibi “şürb” kökünden türetil- kayda göre ise koltuk meyhaneleri, devlet tarafından
miş olup daha ziyade şarap üretilen imalathaneleri tanınarak asıl meyhaneci esnafıyla birlikte gedik
ifade etmektedir.8 statüsü altına alınmış, sayıları da sınırlandırılmıştı.16
Meyhaneler, zamanla mesleğin teşkilatlanma ya- Artık gedik statüsü elde eden koltuk meyhanecile-
pısına ve icra edilme usullerine göre gelişme göstere- ri, mekânları fizikî açıdan daha büyük olan ve fazla
rek temelde gedikli, koltuk ve ayaklı olmak üzere üç vergi veren asıl meyhaneci esnafı ile birlikte hareket
farklı türe ayrıldı. Literatürde karşılaşılan “küplü”,9 ederek haklarını aramayı sürdürmüştü.17 Bu gelişim
“han”, “kebir”, “gemici”, “kaptan”,10 “çakaloz” veya “ça- sürecine rağmen koltuk meyhaneleri, esas olarak Re-
kanoz”11 gibi isimler ise esas olarak gedikli ve koltuk şad Ekrem Koçu’ya dayanan hemen her çalışmada,
meyhanelerin hususiyetlerine göre isimlendirilmesi ruhsatnamesiz kaçak meyhane olarak ifade edilmiş-
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

olup farklı bir meyhane türü değillerdir. Diğer esnaf tir.18 Eğer koltuk meyhaneleri, kaçak ve ruhsatname-
grupları için de geçerli olduğu üzere meyhaneleri ni- siz olarak faaliyet gösteriyor olsaydı, asıl meyhane
teleyen gedikli sınıflandırması, mesleğin ve mekânın ustaları ile beraber bir hak arayışına da giremezdi.
devlet tarafından tanındığını, sayılarının bilinip sı- Çünkü bir esnafın hakkını araması için öncelikle
nırlandırıldığını, alet-edevatın yanı sıra tekel de sağ- devlet tarafından tanınması, haklarının da belirlen-
layan imtiyazlar tanındığını, yani resmî ve hukukî miş olması gerekmektedir. Üstelik kaçak ve ruhsat-
dayanağa sahip olunduğunu göstermektedir. Bu sız bir esnaf grubunun sayısının kesin olarak devlet
özellikler, İstanbul meyhaneleri arasında gediklileri, tarafından bilinmesi de pek mümkün olamazdı. Do-
devlet ve toplum ile ilişkileri, ayrıcalıkları, fizikî özel- layısıyla koltuk meyhaneleri, kaçak değil, devlet ta-
likleri ve sundukları hizmetler açısından daha öne rafından tanınan, resmî olarak faaliyette bulunan 21
Bir ayaklı/seyyar meyhaneci lık çöktüğünde kayıkların bulunduğu Galata’daki
örneği iskelelerde de dolaşırlardı.21 Bu meyhanelerin işleyiş
“Ayaklı Meyhaneler”, İstanbul biçimi ve özellikleri, eserini 19. yüzyılın sonlarında
Ansiklopedisi, C. 3, Koçu yazan Mehmet Tevfik’in kaleminde ilgi çekici bir
Yayınları, İstanbul, 1960, s. 1425. üslup kazanmıştır. Yazar, öncelikle okuyucusu için
garip karşılanabileceğini düşündüğü bu meyhane-
türünün rakı, şarap ve kadehleri de bulunan küçük
bir dükkâna dört tekerlek eklenerek istenilen yere
hareket ettirilebilecek şekilde tasarlanmış bir yapı-
da algılanabileceğini belirtir. Dolayısıyla dükkânı,
DOSYA

tezgâhı, saki gibi çalışanları, testisi ve sürahisi bulun-


mayan bir meyhane türünden bahsettiğinin altını
özellikle çizer. Genellikle Ermenilerden oluşan ayaklı
meyhaneciler, başına işlemeli uzun bir örtü örter, iç
ceplerinde kadehlerin bulunduğu bir cübbe giyer,
omzuna da yaptığı işi belli eden bir peştamal koyar-
dı. Alamet-i farikası olan eşyalarından tanınan ayaklı
meyhaneci, müşterisine sunacağı rakıyı nargile mar-
pucundan üç-dört kat daha uzun ve genişlikteki ba-
ğırsağın içinde bulundururdu. Bağırsağın bir ucunda
bulunan musluktan akıttığı rakıyı cübbesinin cebin-
den çıkardığı kadehe doldurur ve girdiği sebzevatçı
dükkânında müşterisine sunardı. Böylece ayaklı
meyhaneciler içki ticaretini, müşterileri de içki tüket-
mekânlardı. Toplum düzeninin aleyhinde herhangi me eylemini gizlice gerçekleştirmiş olurdu. Müşterisi,
bir uygunsuzlukta bulunmadıkları sürece devletin, gizlice içki içmek için girdiği mekânın kendisine sun-
faaliyet gösterdikleri bölgede ikamet eden ahalinin duğu lahana, turp ve havuç türü sebzeleri kendisine
ve gedikli meyhanecilerin olumsuz bir müdahalesine meze yapar veya yumruk mezesi denen usulle ağzını
maruz kalmazlardı. Bu bilgilerden hareketle koltuk elinin tersiyle silerdi.22
meyhanelerini, ayaküstü içki içmek için kenarda kö-
MEYHANELERİN İŞLEVİ VE FİZİKÎ ÖZELLİKLERİ
şede açılmış küçük, ucuz, alt sınıfa hitap eden, devlet
tarafından tanınan, sayıları da bilinen dükkânlar ola- Meyhaneler, içkinin kamusal alanda tüketiminin
rak tanımlayabiliriz. önemli bir parçası konumundaydı. Farsça şarap içi-
Koltuk meyhanelerinin kaçak olarak faaliyet gös- len ev demek olan meyhane (mey=şarap, hane=ev),
teren mekânlar olduğu görüşünün sebebi ve daya- İstanbul’da da ilk dönemlerde esas itibariyle gayri-
nağı, gedik düzenlemesiyle birlikte bazı imtiyazlara müslimlere şarap dağıtımı yapılan ve vergi toplama
sahip olmaları ve sayılarının sınırlandırılması ile ilgi- aracı olarak ambar işlevi gören mekânlardı. Mey-
lidir. Mevcut gedik düzeni, bir meyhanecinin gerekli hanelerin müşterilerin içki ve mezeler eşliğinde
tüm vasıfları taşımasına ve şartları yerine getirmesi- vakit geçirilebilecekleri mekânlar halini alması, 16.
ne rağmen mesleğini icra etmesini engellemekteydi. yüzyıldan itibaren gerçekleşmişti. Bununla birlikte
Dolayısıyla meyhane açmak isteyen biri, kaçak içki Galata ile İzmir Limanı ve Frenk Mahallesi’nde bu-
satışına yönelerek hem gizli içki talebini karşılamak- lunan meyhaneler, kendilerine tanınan ayrıcalıklar
ta hem de karşı karşıya kaldığı sayı engelini aşmak sayesinde döneminin istisnaî örnekleri olarak aynı
için mevcut sistemde gedik açmak zorunda kalmak- zamanda oturulup vakit geçirilen mekânlardı.23 Mey-
taydı. Gerçekten de 1807’de içki satışı, sadece sayıları haneler, 16. yüzyılın ilk yarısındaki kayıtlardan anla-
sınırlandırılmış meyhane ve koltuklarda yapılmıyor- şıldığına göre müdavimlerine şarabın yanı sıra rakı
du. Bazı han, ev, çarşı içi ve diğer mahallerde açılan (arak) da sunmaktaydı.24 Aynı yüzyılın ortalarında
bakkal dükkânına benzer “bayağı koltuk”lar aynı işle- özellikle Tahtakale meyhanelerine giderek mezeler
vi yerine getirebilmekteydi. Devlet de kayıtlı ve resmî ve sohbet eşliğinde işret eden divân şâirlerinden ör-
olarak faaliyet gösteren meyhanelerin şikâyetçi oldu- nekler görmek mümkündür.25
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

ğu bu faaliyet türünü engellemeye çalışmıştı.19 Bel- 17. yüzyıla gelindiğinde meyhaneler, artık sahip
gede vurgulanan bayağı (adî) koltuklar, diğer koltuk- olduğu alet-edevat, verilen hizmetin niteliği ve çe-
lardan ayrı olup kaçak ve ruhsatsız şekilde faaliyet şitliliği hakkında detaylı fikir edinilebilen mekânlar
gösterdiği belirtilen meyhaneleri işaret etmekteydi. olmaya başladı. Kumkapı haricinde bulunan Panbuk
Ayaklı meyhaneciler ise sabit dükkânları bulun- Meyhanesi, 1663 yılındaki bir kayda göre 70 adet fıçı,
madığı için Evliya Çelebi tarafından “piyade mey- 200 adet iskemle, 40 adet tencere, 50 adet ağaç sini,
haneciler esnafı” şeklinde tanımlanmış olup 17. yüz- 2 büyük kazan, 20 adet sacayak, 20 adet kebap sini-
yılın ortalarında 800 kişiden oluşmaktaydı.20 Ayaklı si, 300 adet kaşık, 3 adet el tavası, 100 adet toprak ve
meyhaneciler, genellikle Bahçekapı dışında ve Yemiş ağaçtan yapılmış tabağa sahipti. Meze ve yiyecek ha-
22 İskelesi civarında görülmekle birlikte akşam karan- zırlamak için kullanılan alet-edevatın ve iskemlenin
İstanbul meyhaneleri, Osmanlı Devleti’nin yakla-
şımına bağlı olarak 19. yüzyılın ikinci yarısından iti-
baren bazı değişimler geçirdi. İlk olarak seyyahların
tasvirinde dikkat çeken alçak tabure ve sofralardan
masa ve sandalyelere geçiş başladı. Aynı zamanda
kandil ve şamdanlardan gaz lambalarına geçilme-
siyle meyhanelerin aydınlatılmasında da değişimler
yaşandı.33 Son olarak diğer esnaf grubu gibi işletme-
sinin kapısına mesleğinin hususiyetini belirten bir
işaret asan meyhaneler, yine genel bir uygulama

DOSYA
İstanbul’da fıçı ile şarap taşıyanlar olarak 1915’te tabela uygulamasına tabi tutuldu.34 El-
Metin And, Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye İş bette yeni dönemin özellikleri, zorunlu olanlar hariç
Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2004, s. 18. tutulursa tüm meyhanelerde ve aynı zaman dilimin-
de benimsenmedi. Bir diğer ifadeyle değişim, bazı
sayısı, büyük bir meyhane olduğunu göstermekte- meyhanelere daha erken, bazılarına geç girerken, bir
dir.26 Androni v. Kiga isimli zimmî de özel müşterileri kısmına ise hiç uğramadı.
için “şirvan”ı, yani parmaklıklarla çevrili ahşap bal-
MEYHANELERİN SAYISI VE COĞRAFÎ DAĞILIMI
konu/galerisi bulunan farklı büyüklüklerde üç katlı
bir meyhane inşa etmişti.27 Aynı dönemde Yenikapı Başta gayrimüslimler olmak üzere Osmanlılar, boş
haricindeki Taşlık’ta bulunan diğer bir meyhane ise zamanlarını hem bir şeyler yiyip içerek hem de eğ-
2 tava, 2 şiş, 2 ocak demiri ve 2 de kapaklı tencereye lenip sohbet ederek geçirmek için hangi mekânları
sahipti.28 Belirgin bir şekilde diğer iki meyhaneden tercih edebilmekteydi? Bozahaneleri ilk sıralara ko-
küçük olan ve daha az eşyaya sahip olan bu mekân, yarak, kahvehanelerin 16. yüzyılın ortalarında açıldı-
pek muhtemel olarak koltuk meyhanesi özelliği taşı- ğını, alternatif işleve sahip mekânların da 19. yüzyılın
maktadır. ikinci yarısından itibaren kendini gösterdiğini dikka-
Mehmet Tevfik, meyhanelerin alâmeti olarak ve te alarak bu soruya cevap aradığımızda, günümüzde-
diğerlerinden ayrılmasını sağlamak amacıyla giriş ki kadar fazla seçeneğin bulunmadığını söyleyebiliriz.
kapısının üzerine bir “hasırlı eskisi”nin asıldığını be- Dolayısıyla İstanbul’un fethini takip eden yıllardan
lirtmektedir. Giriş kapısının sağında veya sol tara- itibaren var olduğunu bildiğimiz meyhaneler, bu tür
fındaki yakın bir kısmında, bazen de karşısında içki sosyalleşme mekânları içerisinde ilk sıralarda yer
sunumu için bir tezgâh yer alırdı. Tezgâhın üzerinde almaktaydı. Peki, İstanbul’un bütününde kaç tane
rakı kadehleri ve su bardakları, üst kısmında sırayla meyhane vardı? Meyhanelerin sayısı, gerçekten bü-
asılmış halde ibrikler, arkasında fıçılar, raflarda da tün İstanbul’un nüfusuna hitap edebilecek düzeyde
şarap ve rakı şişeleri yer alırdı. Dört ayaklı iskemlele- miydi yoksa sadece belli bölgelerde olup simgesel bir
rin çevirdiği tahta sofraların üzerine çeşitli meze ta- görünüme mi sahipti?
bakları ile oyma tuzluklar konurdu. Uygun bir yerde Osmanlı İstanbul’unun erken döneminde mey-
asılı halde bulunan çıngırak ise, denetimden sorumlu hane sayısı tam olarak bilinmemektedir. Arşivlerden
zabitler ile ilgili bir uyarı aracı olarak meyhane mü-
davimlerine kapanma vaktinin geldiğini haber ver-
mek için kullanılmaktaydı.29 Tezgâh ve sofralara ko-
nan şamdanlar, ortadaki büyük şamdan ve tavanlara
asılan büyük kandiller, meyhane tasvirinin diğer un-
suruydu.30 Meyhanelerin bu özellikleri, fizikî yapıya
ilişkin 17. yüzyıldan itibaren kazanmaya başladıkları
ayırt edici niteliklerinin 19. yüzyıla değin pek fazla
değişmediğini göstermesi bakımından önemlidir.
19. yüzyıl seyyahları da İstanbul’a geldiklerinde
meyhanelere girmişler ve gözlemlerde bulunmuş-
lardı. Bunlardan 1843’te Gérard de Nerval’ın Pera’da
ve 1874’te Edmondo deAmicis’in de Tatavla’da girdiği
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

meyhane, benzer şekilde tasvir edilmişti. Her ikisi


de galerisi olan büyük meyhanelerden bahsetmişti.
Buralarda mezeler ve içkiler, ayrı tezgâhlarda hazır-
lanmakta, ardından da alçak taburelerin çevirdiği
masalara getirilmekteydi.31 Acaba her iki seyyahın
büyüklüğüyle öne çıkardığı meyhanelerin boyutları
ne kadardı? Ahmed Rasim, 1882’de yazdığı Dürdane
Hanım adlı romanında, genişliği 18,75 m., uzunluğu
da 37,5 m. olan yaklaşık 700 m2 büyüklüğünde “geniş” 19. yüzyılın ortalarında Kuzguncuk’taki Yahudi meyhanelerinin
Galata meyhaneleri tasvir etmişti.32 miktarı.BOA, NFS.d. No: 275 23
elde edilen verilere göre 1545’te muhtemelen sadece birlikte büyük kısmının Galata’da olduğu söylenebilir.
Suriçi’nde 200 kadar meyhane vardı.35 Fakat Kanunî Zira Galata, Lâtifî’ye göre “işrethane-i dünyâ”,38 Evliyâ
Sultan Süleyman, 1555’te içki ticaretini kısıtlayarak Çelebi’ye göre de “meyhane” demektir.39
bu kapsamda meyhaneleri de kapattı. Oğlu II. Selim, Meyhanelerin sayısı, olumsuz etkisi olmakla
hükümdarlığının yaklaşık olarak ilk iki yılında ben- birlikte temelde yasaklar neticesinde değil, gedik
zer şekilde yasağı devam ettirse de daha sonra aşa- sisteminin uygulanmaya başlamasıyla birlikte azal-
malı bir şekilde tekrar şer’î hukukun tanımladığı im- mıştır. Artık 19. yüzyıla gelindiğinde, gedikli ve kol-
tiyazları uygulamaya başladı. Dolayısıyla II. Selim’in tuk meyhanelerin son kez karşılaşacakları yasak
ardından padişah olan III. Murad dönemine gelindi- öncesindeki sayıları 554’tür. 1829 yılında yayınlanan
ğinde, padişahın hekimlerinden Domenico Hierosoli- hatt-ı hümâyûn, konumları detaylıca belirtilen bu
DOSYA

mitano, 1580’ler İstanbul’unda 1.500 meyhane bulun- meyhanelerin ilk etapta 215’inin tekrar açılmasına
duğunu yazmaktadır.36 17. yüzyılın ikinci yarısında ise izin vermiştir.40 Bu dönemden itibaren devletin mey-
Evliya Çelebi, tüm İstanbul’daki 6.000 meyhanecinin hanelere ve içki tüketimine yaklaşımını değiştirmesi,
1.060 meyhanede çalıştığını yazmaktadır.37 Bu meyha- meyhanelerin sayısında bir artış meydana getirme-
nelerin ne kadarının nerede bulunduğu bilinmemekle miştir. Çünkü devlet, gedik sistemine geçerek diğer
meslek gruplarında olduğu gibi meyhanecilerin sayı-
sını sınırlandırmıştır. Böylelikle hem içki tüketimini
ve meyhaneleri hem de meyhanecileri daha kolay bir
şekilde denetleyebilmiştir.
1840’lı yıllarda hazırlanan kapsamlı defterlerden
anlaşıldığına göre İstanbul’un bütünündeki meyha-
nelerin sayısı 434’tür. Bunlardan 236’sı Galata, 107’si
Suriçi, 58’i Üsküdar, 33’ü de Eyüp Kadılığı’ndadır.41
%54 ile en fazla meyhanenin bulunduğu Galata
Kadılığı’nı, %25 ile Suriçi takip etmekte, %13 ile Üs-
küdar üçüncü sırayı alırken, Eyüp sonda yer almak-
tadır. Galata Kadılığı’ndaki meyhaneler, yoğunluk
bakımından sırasıyla Beyoğlu, Galata merkez, Tatav-
la, Arnavutköy, Tarabya, Ortaköy, Yeniköy, Beşiktaş,
İstinye, Büyükdere, Sarıyer, Kuruçeşme, Rumelihisa-
rı, Emirgan ve Bebek’te yer almaktadır. Suriçi’ndeki
meyhaneler ise aynı şekilde ilk sırada Balat, ardından
Fener ile Samatya olmak üzere Balıkpazarı, Kumka-
pı, Langa ve Tophane’dedir. Üsküdar Kadılığı’ndaki
meyhaneler, Kuzguncuk başta olmak üzere Yeni-
mahalle, Çengelköy, Kadıköy, Selamsız ve Beykoz’da
bulunmaktadır. Pirîpaşa’da bulunan biri hariç Eyüp
Kadılığı’ndaki tüm meyhaneler ise Hasköy’dedir.
Gedik düzenlemesinin etkin bir şekilde yürürlük-
te olduğu döneme ait olan bu sayı, 1838 Balta Limanı
Antlaşması’ndan sonra gerçekleştirilen düzenleme-
lerle değişmiş olmalıdır. Zira önce yabancı devlet
tebaasının içki satma hakkı elde etmesi, ardından
da gedik düzenlemesinin kaldırılması, içkinin mey-
hanelerin yanı sıra diğer mekânlarda da satılmasını
beraberinde getirdi.42 Bu süreçte meyhaneler, yeni
haklar elde ederek yeni düzene adapte olurken kol-
tuk meyhanelerin sayısında büyük artışlar görüldü.
İçki, meyhanelerin yanı sıra yenileşme döneminin
alafranga içki mekânları olarak İstanbul eğlence ha-
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

yatında yerini alan birahaneler, gazinolar ve barlarda


da tüketildi.43
Sonuç olarak Türklerin farklı unsurlar doğrul-
tusunda şekillenen içki tüketimine ilişkin birikimi,
önce İslâm’ın etkisiyle belli ölçüde varlığını sürdürür-
ken İstanbul’un fethiyle birlikte daha da çeşitlenip
renkli bir görünüm kazandı. İçki, İslâm hukukunun
Müslüman olmayanlara tanıdığı imtiyazlar çerçeve-
19. yüzyılın ortalarında Kumkapı’da bulunan meyhanelerin sinde yine üretilmeye ve tüketilmeye devam ederken
24 miktarı. BOA, ML.VRD.d., No: 1987 meyhaneler de açıldı. Kimi dönemlerde kuralları ih-
lal ettikleri için kısa süreli yasaklara maruz kalmış hareketi, etkisini meyhaneler üzerinde de göstererek
olsalar da zamanla türleri, işlevleri, fizikî özellikleri, önemli değişimler meydana getirdi. Bir yandan dev-
sayıları ve İstanbul’daki dağılımlarına dair pek çok letin yasak uygulamasına son vermesi diğer yandan
detayını öğrenebildiğimiz bir içki ve meyhane kül- da sanayi çağının ortaya çıkardığı teknik gelişmeler
türü ortaya çıktı. Bu süreçte Osmanlı Devleti’nin 19. ve alternatif mekânlar, meyhanelerin fizikî görünü-
yüzyılın ikinci yarısında yöneldiği sistemli yenileşme münü değiştirdi.

DİPNOTLAR

1 Bizans’ın son yüzyıllarında faaliyet gösteren 12 İbrahim Peçevî, Târîh-i Peçevî, C. I, 1281, İstanbul, Mehmet Akman, Ed. Coşkun Yılmaz, İSAM, İstanbul,
Venedik ve Ceneviz meyhaneleri için bkz. Aygül s. 448-449. 2011, s. 194-195.
Ağır, İstanbul’un Eski Venedik Yerleşimi ve 13 Evliyâ Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi 29 Mehmet Tevfik, a.g.e., s. 160-167.

DOSYA
Dönüşümü, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Seyahatnâmesi: İstanbul, C. 2, Haz. S.A. Kahraman 30 Koçu, a.g.e., s. 34, 41.
Yayınları, İstanbul, 2011, s. 69; Sula Bozis, İstanbul ve Y. Dağlı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2014, 31 Gérard de Nerval, Doğu’da Seyahat, Çev. Selahattin
Lezzeti İstanbullu Rumların Mutfak Kültürü, s. 661. Hilav, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2012, s. 561-562.
3. Baskı, Çev. Foti Benlisoy-Stefo Benlisoy, Tarih 14 İKSGM 90 Numaralı Sicil (H. 1073-1074 / M. 1663), Edmondo de Amicis, İstanbul, Çev. Beynun Akyavaş,
Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2011, s. 67. Haz. Fuat Recep ve Salih Kahriman, Arapça Metin: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1986,
2 Robert Anhegger ve Halil İnalcık, Kānūnnāme-i Mehmet Akman, Ed. Coşkun Yılmaz, İSAM, İstanbul, s. 71-73
Sultānī Ber Mūceb-i ‘Örf-i ‘Osmānī, Türk Tarih 2012, s. 406. 32 Ahmed Midhat, Dürdane Hanım, Tercümân-ı
Kurumu, Ankara, 2000, s. 45-46, 64,75. 15 BOA, TS.MA.d., 9557/1, (8 Zilkade 1187/21 Ocak 1774). Hakîkat, İstanbul, 1299, s. 2.
3 Halil İnalcık, The Survey of Istanbul, 1455: The 16 BOA, C.BLD., 57/2819, (18 Recep 1221/1 Ekim 1806). 33 Koçu, a.g.e., s. 30-34.
Text, English Translation, Analysis of the Text, 17 BOA, C.BLD., 39/1944, (1 Rebiulahir 1233/8 Şubat 1818). 34 BOA, DH.UMVM., 106/44, (30 Haziran 1331/
Documents, Ed Emre Yalçın, Türkiye İş Bankası 18 Koçu, a.g.e., s. 14. 13 Temmuz 1915).
Kültür Yayınları, İstanbul, 2010, s. 277. 19 BOA, C.BLD., 15/735, (17 Cemaziyelahir 1222/ 35 Topkapı Sarayı Arşivi H. 951-952 Tarihli ve E-12321
4 Anhegger ve İnalcık, a.g.e., s. 45-46, 64,75. 17 Ağustos 1807). Numaralı Mühimme Defteri, Haz. Halil Sahillioğlu,
5 Latîfî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n- 20 Evliyâ Çelebi, a.g.e., s.661. İstanbul, 2002, s. 215-216.
Nuzamâ(İnceleme-Metin), Haz. Rıdvan Canım, 21 Koçu, a.g.e., s. 15. 36 Domenico Hierosolimitano, Domenico’s Istanbul,
Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, Ankara, 2000, 22 Mehmet Tevfik, İstanbul’da Bir Sene, İletişim Çev. Michael Austin, Ed. Geoffrey Lewis, E.J.W.
s. 504-507. Yayınları, İstanbul, 1991, s. 158-159. Gibb Memorial Trust, Warminster, 2001, s. 11. eserin
6 Figen Taşkın, Osmanlı İmparatorluğu’nda Mültezim 23 Fikret Yılmaz, “Boş Vaktiniz Var mı? veya 16. “Commentary” başlığında yer alan kısmında verilen
Kesimi ve İstanbul Mukataaları (1550-1605), Yüzyılda Anadolu’da Şarap, Eğlence ve Suç”, Tarih 1.500 meyhane sayısı, meyhanelerin çok bol olduğu
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul ve Toplum, S. 1 (241), Bahar 2005, s. 31-33. Pera’yı kapsamadığı gerekçesiyle oldukça abartılı
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1992, s. 16. 24 İKSÜM 9 Numaralı Sicil (H. 940 - 942 / M. 1534-1536), olarak değerlendirilmiştir. Bkz. Aynı eser, s. 78.
7 Konuyla ilgili detaylı bilgi için tarafımızdan yapılmış Haz. Kenan Yıldız, Ed. Coşkun Yılmaz, İstanbul, 37 Evliya Çelebi, a.g.e., s. 659-660.
şu çalışmaya bakılabilir: İhsan Erdinçli, Yenileşme İSAM, 2010, s. 102. 38 Lâtifî, Evsâf-ı İstanbul, Haz. Nermin Suner Pekin,
Dönemi İstanbul’unda Meyhaneler ve Meyhanecilik 25 Meyhanelerdeki eğlencelere ilişkin bkz. İhsan İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul, 1977, s. 57-60.
(1826-1908), Yayınlanmamış Doktora Tezi, Karadeniz Erdinçli, “İstanbul Meyhânelerinde Sıra Dışı 39 Evliyâ Çelebi, a.g.e., s. 392-393, 408-421 ve 660-661.
Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eğlenceler: 17. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Müzik, Raks 40 BOA, D.BŞM.ZCR.d., 20469, (15 Cemaziyelevvel 1245/
Trabzon, 2019. ve Cinsellik”, Tarih İncelemeleri Dergisi, XXXV (1), 12 Aralık 1829).
8 Kelimelerin yansıttığı anlam ve uğradığı değişim 2020, s. 101-132. 41 Bir örnek için bkz. BOA, ML.VRD.d., 1929.
için bkz. Erdinçli, a.g.t., s. 34-37. 26 İKSİM 12 Numaralı Sicil (H. 1073 - 1074 / 42 Mübahat S. Kütükoğlu, Balta Limanı’na Giden Yol
9 Reşad Ekrem Koçu, Eski İstanbul’da Meyhaneler M. 1663 - 1664), Haz. Rasim Erol vd., Arapça Metin: Osmanlı-İngiliz İktisâdî Münasebetleri (1580-1850),
ve Meyhane Köçekleri, Doğan Kitap, İstanbul, 2015, Mehmet Akman, Ed. Coşkun Yılmaz, İSAM, İstanbul, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2013, s. 106-147.
s. 32 ve 105-106. 2010, s. 424. 43 İhsan Erdinçli, Tanzimat’tan I. Dünya Savaşı’na
10 Rakı Ansiklopedisi, Overteam Yayınları, İstanbul, 27 İKSGM 90 Numaralı Sicil (H. 1073-1074 / M. 1663), Kadar Osmanlı’da Birahaneler ve Birahanecilik
2014, s.313-314. s. 392-393. (İstanbul ve İzmir Örneği), Yayınlanmamış Yüksek
11 Reşad Ekrem Koçu, “Çakaloz Meyhaneler”, İstanbul 28 İKSEM 74 Numaralı Sicil (H. 1072 - 1073 / Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal
Ansiklopedisi, C.7, İstanbul, 1965, s. 3665. M. 1661 - 1662), Haz. Hüseyin Kılıç vd., Arapça Metin: Bilimler Enstitüsü, 2012.

TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

25
Hamr Mukataasından Zecrİye Muhassıllığına:

Osmanlı İmparatorluğu’nda Alkollü


İçeceklerin Vergilendirilmesi
DOSYA

DERVİŞ TUĞRUL KOYUNCU

ALKOLLÜ İÇECEKLERİN VERGİLENDİRİLME İstanbul, Galata ve Hasların vergilendirilmesi


POLİTİKASI TARİH BOYUNCA OSMANLI ise klasik dönemde dahi bağımsız bir mukataa olan
YÖNETİCİLERİ İÇİN ÇOK HASSAS BİR MESELE hamr mukataası aracılığıyla gerçekleşmekteydi. Ver-
gilendirme usulü ise taşradaki uygulamalarda da
OLMUŞTUR. BUNUN SEBEPLERİNDEN BİRİ
görülen ticarete konu olan müskiratın fıçı başına ve
OSMANLI YÖNETİCİLERİNİN GAYRİMÜSLİM müdre3 başına vergilendirilmesi şeklindeydi. Osman-
REAYANIN VERGİ YÜKÜNÜ ARTTIRMAK lı topraklarından İstanbul’a gelen müskiratın vergi
İSTEMEMESİYDİ. YAPILAN VERGİ toplama işini ise İstanbul Hamr Mukataası tarafın-
ARTIŞLARININ REAYADAN GELEN TEPKİLER dan yapılmaktaydı. Daha sonra bu mukataa İstanbul
Galata, Haslar ve Tevabii hamr ve arak mukataası
DOĞRULTUSUNDA GERİ ÇEKİLDİĞİ BİLE
olarak da adlandırılmıştır. 1688 yılı öncesi dönemde
OLUYORDU. İstanbul, Galata, Haslar ve Tevabii Hamr ve Arak Mu-
kataası zaman zaman mültezimlerin isteği doğrultu-
sunda, Bursa Hassa Harç eminliğine bağlı olan Öşr-i

K
Hamr-i Kefere-i Burusa Mukataası ile birlikte iltiza-
lasik dönemden Tanzimat’a kadar müski- ma verilmiştir. Yine İstanbul Galata ve Haslar Hamr
ratın (alkollü içeceklerin) vergilendirilme ve Arak Mukataası mültezimlerin talepleri doğrultu-
şeklindeki değişim ile mukataanın sınır- sunda İstanbul Gümrüğü ile birlikte iltizama veril-
larının genişlemesi1 suretiyle merkezi bir miştir. 8 Ağustos 1662 tarihli sicile göre İstanbul güm-
vergi kurumu haline gelme sürecinin İmparatorlu- rük emini Mahmud, İstanbul gümrüğünün iltizamını
ğun mali ve iktisat tarihinin bir minyatürü olduğu alma şartı olarak İstanbul, Galata, Haslar, kazaları-
söylenebilir. Osmanlı İmparatorluğu’nda alkollü nın kasaba ve köylerinin hamr ve arak mukataasının
içkilerin vergilendirilmesine dair ilk dönem uygula- kendisine verilmesini şart koşmuştur. Böylece her iki
malara bakıldığında taşradaki vergilerin hem tımar mukataayı da uhdesine almıştır.4
sistemi içerisinde hem de bazı mukataaların içerisin- 1688 yılı öncesi kurumsal yapı daha sonraki yüz-
de yer aldığı görülmektedir. Taşradaki alkollü içki- yıllardaki yapı ile benzerlik taşısa da vergilendirme
lerin üretim, tüketim ve ticaretinin vergilendirilme şekli açısından farklılık arz etmekteydi. 1670 yılında
usulü, klasik dönemden yenileşme dönemine kadar kapatılan hamr ve arak mukataası 18 yıl sonra yeni-
bağlı bulundukları mukataalar ya da tımar sistemi den açılmıştı. İstanbul Galata, Haslar, Edirne İznik ve
içerisinde gerçekleşmekteydi. Bununla beraber bazı Bursa’yı kapsayan hamr ve arak mukataası 1689 yılın-
dönemlerde taşradaki rüsum-ı hamr (şarap) vergileri da duhan resmi ile birleştirilip, maden mukataasına
gayrimüslimlerin cizye vergileri ile beraber toplan- kaydettirilerek iltizama verilmiştir. Bu durum hamr
maktaydı.2 ve arak rüsumatını toplayan mukataanın sınırları-
nın genişlemesine neden olmuştur. Bununla beraber
farklı oranlı vergilerin kaldırılıp ticarete konu olan
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

müskiratın miktarı ve cinsi üzerinden tek bir vergi


mukataaya tahsis edilmiştir. 1688 yılına ait mukata-
anın yükümlülüklerini anlatan belgede, İstanbul’a
Karadeniz ve Akdeniz’den gelen içkinin vergilendi-
rilmesinde zecr (zorunluluk) ve taciz kast olunarak
belirli bir kişiye ya da mekâna ait olmamak koşulu
ile kadimden beri tahsil olunan müdre hesabı ile ver-
ginin nasıl tahsil edilmesi gerektiği anlatılmıştır. 1688
yılında hamr ve arak resminin tanımlanmasında zecr
26 Bir Bizans meyhanesi kelimesi kullanılmış, yüz dört yıl sonra kurulacak
vermiş olduğu görevi yerine getirmiştir. Ebubekir
Râtib Efendi’nin layihasında anlatılan vergilerden
biri ise şarap ve biradan alınan vergilerdi.7 Yaklaşık
olarak iki yıl süren müskirat ticaret yasağı Müslü-
manların eline bir damla içki geçmemesi şartı ile
23 Mayıs 1792 yılında kaldırılmıştır.8 Yasağın akabin-
de ise Nizam-ı Cedid fikrinin eseri olarak III. Selim,
Osmanlı İmparatorluğu’ndaki müskiratın vergisini
toplama işini yapacak olan yeni bir kurum kurdur-
muştur. Zecriye Muhassıllığı adı verilen bu kurum,

DOSYA
Osmanlı topraklarındaki alkollü içkilerin üretim, ti-
caret ve tüketim aşamasındaki vergilerini toplama
işini üstlenmiştir.
Yaklaşık yedi aylık bir süre zarfında Darphane’ye
bağlı olarak çalışmış olan Zecriye Muhasıllığı, İrad-ı
Cedid Hazinesinin kurulmasının ardından gelirleri-
ni buraya aktarma görevini üstlenmiştir. 1798 yılına
gelindiğinde ise İrad-ı Cedid Hazinesinin gelirleri-
nin %33,67’si Zecriye Muhassıllığı tarafından sağ-
lanmıştır.9 İrad-ı Cedid Hazinesinin Kabakçı isyanı
sonrası lağvedilmesiyle Zecriye Muhasıllığı yeni-
den Darphane’ye bağlanmıştır. Ardından Mukataat
Hazinesi’ne, Mukataat hazinesi Mansure Hazinesi’ne
dönüştükten sonra ise Mansure Hazinesi’ne bağlan-
mıştır. Tanzimat sonrasında ise Ticaret Nezareti’ne
Sultan III. Selim. Suna ve İnan Kıraç Koleksiyonu, Albüm, lv. 28 bağlanmıştır.10
1792 yılında meyhanelerin açılması ve içki ticare-
olan Zecriye Muhassıllığının isminin doğmasına ne- tine müsaade edilmiş olması gayrimüslim reaya ve
den olmuştur. 1688 yılında yeniden ihdas edilen hamr meyhaneciler için olumlu gözükse de müskirata ko-
ve arak mukataasının, 1646 yılına ait yükümlülükleri nulan yeni vergiler gayrimüslimler arasında hoşnut-
ile karşılaştırıldığında 1688 yılında hamr ve arak mu- suzluğa neden olmuştu. “Şarap gümrüğü vermeğe
kataası bir nevi gümrük vergisi olarak konulan tek gücümüz yoktur” diyerek, Bab-ı Ali önünde protes-
bir vergiyi toplamak ile yükümlü hale getirilmiştir. tolarda bulunmuşlardır.11 Meyhanelerin yeniden açıl-
Osmanlı tarihinde birçok defa içkinin ticareti ya- mış olmasından hoşnut olmayan bir diğer kesim ise
saklanırken beraberinde de meyhaneler kapatılmış- Müslümanlar olmuştur. Nitekim meyhanelerin açıl-
tır. Ancak içki ticaretinin yasak olduğu dönemlerde masından sonra Müslümanların bu durumdan hoş-
bile içki üretebilen gayrimüslim reayanın kifaf-ı nef- nutsuzluğunun göstergesi daha önceki dönemlerde-
si (kendi tüketimleri için ayırdıkları miktar) için içki ki gibi Divan-ı Hümayuna yaptıkları şikâyetlerine
üretmesine müsaade edilirken, içki üretme imkanı yansımıştır. Hoşnutsuzluğun nedeni sadece mey-
olmayan gayrimüslim reaya ile elçilik mensuplarına hanelerin açılmış olması değil, aynı zamanda vergi
tezkere ile içki temin etmelerine müsaade edilmiş- uygulamalarında yapılan bazı yanlışlıklar olmuştur.
tir.5 18. yüzyılın son içki yasağı ise Sultan III. Selim Mesela hacca gitmekte olan Müslüman bir reayadan
tarafından iki yıl boyunca uygulanmıştır. Dönemin zecriye gümrüğü istenmesi tepki gösterilen en önem-
önemli bürokratlarından olan Ahmed Cavid, Hamr li hadiselerden biri olmuştur.12
Emanetinin kapatılması ile içki üretiminin ve tüke- Osmanlı İmparatorluğu’nun klasik döneminde
timinin kaçak yollarla yapıldığını dolayısıyla yasağın müskiratın vergilendirme şekli, müskiratı üretenler
pekte başarılı olmadığını belirtmiştir. İçki yasağını kendi tüketimleri için üretiyorlarsa öşür-i şıra ve
destekleyen Ahmed Cavid Osmanlı-Rus harbi esna- resim-i fıçı gibi düşük miktarlı vergileri ödüyorlardı.
sında yapılan yasağın zamansız olduğu eleştirisini de Eğer ürettikleri içkiler ticarete konu oluyorsa fıçı ba-
yapmaktan geri kalmamıştır. Çünkü içki yasağının şına vergi ödüyorlardı. Bu vergiler ise bölgelere göre
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

hazineyi ciddi gelir kaybına uğrattığını yazmış, hat- değişmekteydi. Bazı bölgelerde spesifik vergi şek-
ta yasağın sorumlusu olarak Turhal şeyhini görmüş, linde tahsil edilirken bazı bölgelerde ise advalorem
şeyhi her İstanbul’a geldiğinde entrika çıkarmak ile vergi şeklinde tahsil edilmiştir. Kurumsal olarak iç-
eleştirmiş ve kitabında şu dizeye yer vermiştir: kinin değeri üzerinden vergilendirilmesinin devlete
Mîzâc-ı Zemâne bilmez bir kalın Türkdür.6 maliyetinin yanında yolsuzluğa açık olması ile vergi
III. Selim’in Nizam-ı Cedid fikrinin arkasında yükünü arttırmasından dolayı kaçakçılığı da teşvik
önemli bir devlet adamı topluluğu vardı. Bu devlet etmesi sebebiyle klasik dönem sonrası vergilendirme
adamlarından birisi de Ebubekir Râtip Efendi’dir. uygulamalarında da spesifik vergi tercih edilmiştir.
Viyana’da büyükelçilik yaptığı sırada Avrupa’daki Mesela 1591-92 yılında çıkartılan bir fermana göre şa-
iktisadi ve içtimai hayatı raporlayarak Sultan’ın ona rap (rüsum-ı hamr) ve koyun (adet-i ağnam) vergileri 27
DOSYA

III. Selim tuğralı ferman.


23 Mayıs 1792 yılında içki
ticaret yasağının kaldırıldığı
meyhanelerin açılmasına
müsaade edilen ferman
BOA. C.ML. 655/26804
23 Mayıs 1792
(Gurre-i Şevval 1206)

cizye vergisine eklenerek tahsil edilmeye başlanmış- Osmanlı İmparatorluğu’na ithalat ile gelen müs-
tır.13 kiratın vergilendirilme işini ise İstanbul Efrenç Güm-
Osmanlı kanunnamelerindeki müskiratın vergi- rüğü yapmaktaydı. 1573 yılına dair İstanbul Hamr
lendirilmesine dair ilk dönem uygulamalarına bakıl- Mukataasına ait arşiv belgelerinde İstanbul’a gelen
dığında taşradaki vergilerin tımar sistemi içerisinde, şarap ve araktan alınan vergilerin kaydı vardır.14 1589
haslar içerisinde ya da bağlı bulundukları eyaletlerin yılında ait İstanbul Efrenç Gümrüğü kayıtlarına göre
içerisindeki ihtisap, hamr, vd. mukataaların içinde İstanbul’da mukim elçiler için ithal olarak gelen müs-
vergilendirildikleri anlaşılmaktadır. Vergi oranların- kirat kapitülasyonlar çerçevesinde vergilendirilmiş-
da ya da değerlerinde farklılık olsa da taşrada ver- tir. Belgede rüsum-u hamr ve arak tabiri kullanılmış-
gilendirme mantığına dair kanunnamelerden elde tır. Mesela Rus elçisinden şarabının müdresinden 40
ettiğimiz bilgileri üç aşamada özetleyebiliriz. Birinci- akçe, viskinin müdresinden ise 120 akçe vergi tahsil
si gayrimüslimler bağlarından ürettikleri üzüm için edilmiştir. Venedik, Fransız ve Leh elçilerinin şara-
reaya bağ rüsumu, bağ öşrü adı altında vergilendi- bından ise müdre başına 5 akçe vergi tahsil edilmiş-
rildiği için kendi tüketimleri için ürettikleri içkiye tir.15
vergiye tabii değildi. İkinci aşama ise reayanın ticaret 1688 yılında ise hamr ü arak mukataası ile resm-i
için ürettiği içkinin vergilendirme şekli olan fıçı ba- duhan mukataası birleştirilip Maden Mukataası ka-
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

çına vergilendirilmesidir. Üçüncü aşama ise tüccarla- lemine yeniden kayd ettirilerek yıllığı 6 milyon ak-
rın deniz yolu ya da kara yolu ile şehirlere getirdiği çeden 3 yıllığına iltizama verilmiştir. Mukataa İstan-
içkilerin vergilendirmesidir. Burada şehirlerin eko- bul, Galata, Üsküdar, Haslar, Bursa, Edirne, kazaların
nomik farklılıklarına göre vergi oranları ile bedelleri hamr ve arak resmi ile Rumeli ve Anadolu tarafla-
farklılaşmaktadır. Bununla beraber içkiyi şehirlere rından İstanbul’a gelen ve İsakçı ve Boğazhisarlar’da
getiren tüccarlar vergilendirilmekte içkiyi satın alan tütün satanları, Edirne ve Bursa’nın tütün resmini
alıcı satmak için alıyorsa yeniden vergi ödemesi ge- toplamak ile yükümlü hale getirilmiştir. Karadeniz
rekmekteydi. Son olarak şehirlere gelen içkilerden ve Akdeniz tarafından İstanbul’a gelen şarap ve arak
bac vergisi ile bazı bölgelerde kapı vergisi de tahsil belirli bir kişiye ya da mekâna ait olmamak üzere
28 edilmekteydi. şarabın bir müdresinden 20, arakın bir müdresinden
25 akçe vergi tahsil edilmesi gerektiği anlatılmıştır. ürettiği içkiden kifaf-ı nefis için ayırdığı miktarının
Bursa ve Edirne’de aynı koşulda ve şekilde vergilen- vergisini ödemekle mükellef değildi.
dirileceği anlatılmıştır.16 Ancak 1688 yılı ağustos ayın- Zecriye Muhassıllığı’nın 1792 yılında kurumun
daki vergi oranları kasım ayında şarabın bir müdre- vergilendirme esası kadim vergilerin üzerine ticare-
sinden 15, arakın bir müdresinden 20 akçe şeklinde te konu olan içkinin alkol oranına göre kıyye21 başı-
güncellenerek düşürülmüştür.17 na vergilendirilmesine dayanmaktaydı. Buna göre
Kasım 1689’da Köprülü Fazıl Mustafa Paşa hamr imparatorluk genelinde yapılan içki ticaretinden
emanetini tekrar lağvetmiştir. Yasağın görünürdeki şarabın 1 kıyyesinden 2 pare, arakın 1 kıyyesinden 4
gerekçesi Müslümanların içki içmesine yönelik iken pare vergi tahsil edilecekti. 1 müdre şarabın 8 ya da
sadrazamın gayrimüslimlere yönelik yapmış olduğu 9 okka gelmesi hesaba katılırsa vergi rakamları reel

DOSYA
cizye reformundan dolayı rüsum-ı hamr vergisini hale getirilmeden yenileşme döneminde alkollü iç-
kaldırmıştır. Gayrimüslimlerin bakaya kalan, cizye kilerden alınan verginin miktarının arttığı yorumu
ve harac-ı arazi gibi bazı vergileri affedilirken hamr yapılabilir. 1792 yılının Mayıs ayından 31 Ağustos
ve duhan emanetini iltizamla kendisine deruhte edi- 1810’a kadar şarabın kıyyesinden 2 pare, arakın kıy-
len Küfrî Ahmed Efendi ise reaya zulüm ettiği gerek- yesinden 4 pare zecriye vergisi alınmıştır.22 Fakat
çesiyle idam ettirilmiştir.18 Böylece bütün imparator- 1807 yılında yaklaşık 2 ay sürecek olan kıyye başına
luk sınırları içerisindeki alkollü içkilerin ticaretinden alınan vergiye %100’lük bir zam yapılmıştır. Özellikle
alınan vergilerin merkezileştirme işi yenileşme döne- kurumun eshamdan kaynaklanan artan masraflarını
mine kadar rafa kaldırılmıştır. karşılamak için şarabın kıyyesinden 4, araktan ise 8
1792 yılında kurulan Zecriye Muhassıllığı’nın pare vergi tahsil edilmeye başlanmış ancak gelen tep-
örgütlenme şekli 1646 ve 1688 yıllarına ait İstanbul kiler ve Nizam-ı Cedid’in lağvedilmesinden dolayı 14
Hamr ve Arak Mukataası nizamnamelerine ben- Ağustos 1807’de bu zam kaldırılmıştır.23 Ancak üç yıl
zemektedir. Kurum bünyesinde istimareciler, kol sonra şarabın ve arakın kıyye başına alınan vergisine
kayıkçıları, kâtib, sarraflar ve kalem memurları is- yeniden zam yapılmıştır. Buna göre 1 Eylül 1810’dan
tihdam edilmiştir.19 Ancak Zecriye Muhassıllığı’nın 18 Ekim 1822’ye kadar şarabın kıyyesinden 4 pare, ara-
kendinden önceki mukataalara göre en önemli farkı kın kıyyesinden 8 pare zecriye vergisi alınmıştır.24 18
ise bütün imparatorluğun müskirat vergilerini top- Ekim 1822’den 16 Aralık 1830’a kadar şarabın kıyyesin-
lamakla yükümlü olmasıydı. Bu yüzden 1792 yılın- den 6 pare, arakın kıyyesinden 12 pare zecriye vergisi
da Rumeli, İstanbul Marmara ve Ege Adaları, Kıbrıs, alınmıştır.25 Aralık 1830’dan sonra ise şarabın kıyye-
İzmir, Trakya ve Anadolu’da bağların tahrirleri yap- sinden 10 pare, arakın kıyyesinden 20 pare zecriye
tırılmıştır. Böylece kurumun vergi potansiyeli belir- vergisi alınmıştır. Ancak maktu vergiye tabii olan
lenmeye çalışılmıştır.20 Bunların dışında Halep, Şam, yerler İstanbul’a getirdikleri şarabın kıyyesine 6 pare,
Kudüs, Kahire, İskenderiye gibi yerleşim yerlerinin arakın kıyyesine 12 pare zecriye vergisi ödemeye de-
de müskirat üretim, ticaret ve tüketim potansiyelleri vam etmişlerdir.26 Son olarak Osmanlı toprakların-
belirlenmeye çalışılmıştır. Daha önceki yüzyıllardaki daki yabancı misyon şeflerinin içki tedariki ise ahit-
gibi 1792 yılında bağ hesabı olan gayrimüslim reaya namelerce belirlenen miktar kadarıyla vergiye tabii

TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

Üç Türk erkeği sofra başında.


Metin And, 16. Yüzyılda
İstanbul'da Kent, Saray, Günlük
Yaşam, Yapı Kredi Yayınları,
1994 29
değildi. İçki ticaretinin yasak ve meyhanelerin kapalı bir kurum haline gelmesi ancak yenileşme dönemin-
olduğu dönemlerde bile elçilik ve konsolosluk men- de gerçekleşmiştir. Çünkü müskiratın vergilendiril-
supları ahitnameler aracılığıyla müskirat temin ede- me politikası tarih boyunca Osmanlı yöneticileri için
bilmekteydiler.27 çok hassas bir mesele olmuş ve fiskosantrik (maliye-
Vergileri emanet sistemi ile toplama düşüncesi ile nin önceliklerini merkeze alan) hale getirilmemeye
kurulan Zecriye Muhassıllığı zaman içerisinde vergi çalışılmıştır. Bunun sebeplerinden ilki Osmanlı yöne-
toplamdaki güçlüklerle beraber artan maliyetleri mi- ticilerinin gayrimüslim reayanın vergi yükünü arttır-
nimize etmek için yeniden klasik dönem mukataa iş- mak istememesiydi. Özellikle yollanan hükümlerden
leyiş mantığına evrilmiştir. Özellikle zaman içerinde anlaşıldığı üzere devlet, reayanın gadre uğramaması
İstanbul’a uzak olan birçok yerleşim yerinin vergileri için müskiratı belirlediği vergi potansiyelinin altında
DOSYA

reayadan gelen talep üzerine maktu şeklinde reaya- vergilendirdiğini her defasında belgelerde anlatmış-
ya ihale edilmeye başlanmıştır.28 Vergi gelirlerinin tır. Zaman zaman yapılan vergi artışları reayadan
maktuya bağlanmasının nedenlerinden biri de kuru- gelen tepkiler doğrultusunda geri bile çekilmiştir.
mun elde edeceği geliri önceden bilmek istemesidir. Yine Yahudi reayanın Hamursuz bayramı zamanında
Bunun yanında başka mukataalardan esham çıkar- satın aldıkları şarapta vergi indirimi yapılması, bağ
mak için zecriye kurumuna bağlı olan geliri yüksek hesabı olan reayanın kifaf-ı nefis için yapmış olduğu
olan alt mukataaların geliri ocaklık olarak esham çı- içki üretiminden vergi alınmaması, devletin daha
kartılan mukataalara bağlanmıştır.29 fazla gelir elde etmek için reayaya eziyet etmediğinin
Sonuç olarak imparatorluğun müskirat üretim, önemli kanıtlarındandır.30
ticaret ve tüketiminin vergilendirilmesinin merkezi Kurumsallaşmanın gecikmesinin ikinci nedeni ise
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

Meyhanede İşret Alemi.


Hubanname, Fazıl bin Tahir
30 Enderuni
DOSYA
Sarhoş olup yatan oğlan,
Levni, 1732

sosyolojik bir mesele olarak karşımıza çıkar. İmpara- ması ve Suriçi’ne içki girişinin yasaklanması ile cuma
torluğun İslami karakterli olması, Müslümanların da namazı kılınan ve Müslümanların çoğunlukta oldu-
içki tüketmesi ve meyhanelerden rahatsız olmaları ğu yerleşim yerlerinde müskirat ticaretinin yasak-
önemli sorunlardan olmuştur. Bir diğer sorun ise lanması mukataanın ekonomik gücünü düşürmüş-
müskiratın tüketildiği meyhanelerin kamusal alan- tür. Bunun en güzel örneği 1646 yılında 80 yük akçeye
lar olmaları gerekçesiyle zaman zaman kapatılması iltizama verilen mukataa, 1688’de duhan vergisi ile
problemiydi. Özellikle 17. yüzyılın ikinci yarısından beraber 80 yük akçe talep edilmesine rağmen ancak
itibaren politik gerekçelerden dolayı müskirat tica- 60 yük akçeye iltizama verilebilmiş olmasıdır.31
retinin yasaklamasına ve meyhanelerin kapatılması-
na sıkça başvurulmuştur. Neredeyse yaklaşık 50 yıl DERVİŞ TUĞRUL KOYUNCU - Eskİşehİr Osmangazİ
süren Suriçi İstanbul’undaki meyhanelerin kapatıl- Ünİversİtesİ İ.İ.B.F İktİsat Bölümü

DİPNOTLAR

* Bu Çalışma Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler 12 Cabi Ömer Efendi, Cabir Tarihi, Tarih-i Sultan Paşa’’, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,
Enstitüsü’nde Prof. Dr. Ahmet Tabakoğlu Selim-i Salis ve Mahmud-ı Sâni Tahlil ve Metin, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
danışmanlığında 26/12/2019 tarihinde savunulan Cilt: I, (Yay. Haz: Mehmet Ali Beyhan), Ankara: Türk Cilt: 26, 2002, ss. 263, 264 ve 265; Tabakoğlu,
“Osmanlı İmparatorluğu’nda Alkollü İçeceklerin Tarih Kurumu Yayınları, 2003, s. 82. Gerileme Dönemine Girerken Osmanlı Maliyesi,
(Arak ve Şarap) Üretimi, Ticareti ve Tüketimi: 13 Darling, s. 110. s. 274; Yılmaz, Osmanlı İmparatorluğu’nda Tütün
1792-1839 İstanbul Örneği” isimli doktora 14 BOA, KK. d. 5482, 4 Şubat 1573, (Gurrei Şevval 980), Sosyal, Siyasi ve Ekonomik Tahlili (1600-1883),
çalışmasından elde edilmiştir. ss. 3: 6. s. 149, 150.
1 Mehmet Genç, “Mukataa”, Türkiye Diyanet Vakfı 15 BOA, KK. d. 5207 ss. 28: 35. 19 BOA, MAD. d. 4051, 6 Kasım 1799 7 Cemazeyilahir
İslam Ansiklopedisi, Cilt:31, İstanbul Türkiye Diyanet 16 BOA, KK. d. 5483, 14 Ekim 1689, (29 Zilhicce 1100), 1214), s. 292.
Vakfı Yayınları, 2006, s. 129, 130. ss. 1, 2, 3, 4, 5, 6; BOA, MAD. 7587 d. 9 Ağustos 1688
20 BOA, MAD. d. 10234 s. 480, 481, 482, 483, 484, 485,486,
2 Linda T. Darling, Revenue-Raising & Legitimacy (11 Şevval 1099) s. 3; Ahmet Tabakoğlu, Gerileme
487, 488; BOA, MAD. d. 4051 s. 2.
Tax Collection and Finance Administration in the Dönemine Girerken Osmanlı Maliyesi, İstanbul:
21 1 Kıyye (Okka) 1,2822945 kg’dır. Bkz. İnalcık, Osmanlı
Ottoman Empire 1566-1660, Leiden: E.J. Brill, 1996, Dergâh Yayınları, I. Baskı Kasım, 1985, İstanbul,
İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi,
s. 110. s. 274; Fehmi Yılmaz, Osmanlı İmparatorluğu’nda
s. 446.
3 1 medre (müdre) şarap 8 ya da 9 okkadır. Bkz. Halil Tütün Sosyal, Siyasi ve Ekonomik Tahlili (1600-1883),
22 BOA, D.BŞM.ZCR. d. 20262, ss. 5- 29, 1 Mayıs 1792 –
İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul: Marmara
Sosyal Tarihi, Cilt I, Çev: Halil Berktay, İstanbul: Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk 24 Ocak 1793 (9 Ramazan 1206 – 11 Cemazeyilahir
Eren Yayınları, II. Baskı, 2004 s. 445. Tarihi Anabilim Dalı Yakınçağ Bilim Dalı, 2005, 1207); BOA, MAD.d 4051 s. 10-13, 25 Ocak 1793 – 8 Ekim
4 Coşkun Yılmaz, (Editör), İstanbul Kadı Sicilleri s.149 ve 150. 1796 (12 Cemazeyilahir 1207 – 4 Rebiulahir 1211);
Eyüp 74 Numaralı Sicil (H. 1072/M. 1661-1662), Cilt 17 BOA, MAD. 7587 d. s. 4, bu belgenin dördüncü 23 BOA, MAD.6507, 29 Haziran 1807-14 Ağustos 1807,
28, (Yayına Hazırlayanlar: Hüseyin Kılıç, Salih ve beşinci sayfalarındaki nizamda tarih (9 Cemazeyievvel 1222- 22 Rebiulahir 1222), s. 121.
Kahriman, Fuat Recep, Sabri Atay, Rasim Erol ve yoktur. Ancak bir önceki sayfada Ağustos 24 BOA, DBŞM. d. 07773, ss. 2:27.
Yılmaz Karaca), İstanbul: İSAM Yayınları, 2011, 1688 yılının vergilendirme şekli anlatılmıştır. 25 BOA, KK. d. 5502, ss. 12: 16
s. 50, 51, Hüküm No: 6, (22 Zilhicce 1072). Fakat sayfa 5 de duhan’ın vergisinin 7 tüccar 26 Belgedeki 1246 Recep tarihli derkenarda ayında zam
5 Fikret Yılmaz, ‘‘Boş Vaktiniz Var Mı? Veya 16. tarafından indirilmesinin divandan talep geldiği anlatılmaktadır. Bkz. BOA, C.ML 546/22436, 21
Yüzyılda Anadolu Şarap Eğlence ve Suç’’, Tarih ve edildiği anlatılmaktadır. Benzer olay Yılmaz’ın Şubat 1835 (22 Şevval 1250).
Toplum Yeni Yaklaşımlar, Sayı:1, Bahar 2005, s. 28. çalışmasındaki başka bir belge kullanılarak 27 BOA, C. HR. 19 /945, 7 Ekim 1791 (8 Safer 1206); BOA,
Ogier Ghislain De Busbecq, Kanuni Döneminde dipnot 152’de anlatılmıştır. Bu yüzden Yılmaz’ın C. HR. 24/1180, 22 Eylül 1749 (9 Şevval 1162).
Avrupalı bir Elçini Gözlemi, Çev: Derin Türkömer, çalışmasında belirttiği tarih olan Kasım 1688 dikkate 28 BOA, C. ML. 117/5235, 26 Eylül 1793 (19 Safer 1793);
İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, I. Baskı, 2005, alınmıştır. Bkz. Yılmaz, Osmanlı İmparatorluğu’nda BOA, C. ML. 229/9579, 22 Nisan 1803 (29 Zilhicce 1271).
ss. 196-197. Tütün Sosyal, Siyasi ve Ekonomik Tahlili (1600-1883), BOA, C. ML.596/24577 4 Temmuz 1801 (22 Safer 1216).
6 Ahmed Cavid, Hadika-i Vekâyi’, Yayına Hazırlayan: s. 56. 29 Mesela Fiibe’nin zecriye geliri de Filibe Nezaretinin
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

Adnan Baycar, Ankara: 1998 Türk Tarih Kurumu 18 BOA, MAD. d 7587; Defterdar Sarı Mehmed Paşa,
esham ödemeleri için gelir olarak bağlanmıştır.
Yayınları, s. 221. Zübde-i Vekayiât Tahlil ve Metin (1066-1166/1656-
Bkz. BOA, D. BŞM. ZCR. d. 20333, ss. 24, 25, 26; D.BŞM.
7 Fatih Yeşil, Aydınlanma Çağında Bir Osmanlı Kâtibi 1704), (Yay. Haz: Abdülkadir Özcan), Ankara: Atatürk
ZCR.d 20359, ss. 30, 31; BOA, C. ML. 12/512, 30 Mart
Ebubekir Râtib Efendi (1750-1799), İstanbul: Tarih Kültür Dil ve Tarih Yüksek kurumu Yayınları, TTK
1831, (16 Şevval 1243)
Vakfı Yurt Yayınları, 2010, ss. 354-355. Basımevi, 1995, ss. 298, 299, 344 ve 345; Abdülkadir
30 Kifaf-ı Nefs için Bkz. BOA, C. ML 11/ 466, 17
8 BOA. C.ML. 655/26804 23 Mayıs 1792 (Gurre-i Şevval Özcan (Editör), Anonim Osmanlı Tarihi (1099-1116/
Cemaziyülevvel 1253 (19 Ağustos 1837); BOA, D.
1206). 1688-1704), Ankara: Atatürk Kültür ve Tarih Yüksek
9 Yavuz Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2000, BŞM. ZCR. d. 2035, 17 Ağustos 1814 -10 Ağustos 1815
Değişim Dönemi: XVIII. Yüzyıldan Tanzimat’a Mali Ankara, s 11; Reşat Çelik, 99 Numaralı Mühimme (1 Ramazan 1229 – 4 Ramazan 1230) ss, 27, 28, 29, 31,
Tarih, İstanbul: Alan Yayıncılık, 1986, s.185-186. Defteri Transkripsiyonu ve Değerlendirmesi (1-90), 32; BOA, D. BŞM. ZCR. d 20384, 29 Mart 1819 – 25
10 BOA, C. ML. 76/3489, 11 Ağustos 1840 (12 Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bitlis: Bitlis Eren Nisan 1819 (2 Cemazeyilahir 1234- 29 Cemazeyilahir
Cemazeyilahir 1256). Üniversitesi, Tarih Anabilim Dalı, Yeniçağ Tarihi 1234), belgelerin yekûn kısmında Yahudilerin
11 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “III. Sultan Selim Bilim Dalı, 2015, s. 75; Hüküm 72 (Evasıt-ı Safer 1101); Hamursuz bayramı sebebiyle hamursuz şarabı
Zamanında Yazılmış Dış Ruznamesinden 1206/1791 Ahmet Refik Altınay, Hicri On İkinci Asırda İstanbul olarak adlandırılan şaraptan vergi indirimi yapıldığı
ve 1207/1792 Senelerine Ait Vekayi, TSMA 4819”, Hayatı (1100-1200), İstanbul: Enderun Kitabevi, 1988, yazılmaktadır.
Belleten, Cilt: XXXVII, Sayı: 148, Yıl: 1973, s. 641. s. 6; Abdülkadir Özcan, ‘‘Köprülüzâde Fâzıl Mustafa 31 BOA, MAD. d. 7587 s. 2, 3. 31
Umumda Mahremiyet:
Geç Osmanlı İstanbul’unda
Tatavla Karnavalı*
DOSYA

Sada Payır

1943 SENESİNDE TÜRKİYE CUMHURİYETİ mekanlarda çeşitli eğlenceler düzenlenen önemli bir
MASKELİ BALO GELENEĞİNİ YASAKLAYANA dini kutlamaydı. Tatavla Karnavalı ise imparatorlu-
ğun Rum Ortodoks cemaatine özgü bir kutlama ol-
KADAR TATAVLA KARNAVALI İSTANBUL'DA
masına rağmen yapısı itibarıyla toplumun her türlü
AZALAN KATILIMCI SAYISI İLE KUTLANMAYA etnik, dinsel ve sosyoekonomik sınıfına ait bireyle-
DEVAM EDİLDİ. KİMİN DAHA ÇOK EĞLENDİĞİ rinde ilgi uyandırmaktaydı. Karnaval eğlencesinin
BİR TARAFA, ANLAŞILAN ODUR Kİ BU büyük bir parçası olan kostüm ve makyaj geleneği
KARNAVAL FARKLI ETNİK VE DİNİ KÖKENDEN de katılımcılarda bir nevi ‘umumda mahremiyet’ his-
İNSANLARIN BİR ARADA OLMASINA VE si uyandırarak sosyal, ahlaki ve yasal sınırların nis-
peten daha fazla zorlandığı kısmî bir özgürlük alanı
İLETİŞİM KURMASINA FIRSAT VEREN BİR
yaratmaktaydı. İçeride, dışarıda veya her iki alana da
ATMOSFERE SAHİPTİ. yayılacak şekilde gerçekleştirilen eğlence pratikleri-
nin devlet, cemaat ve birey açısından ele alabileceği-
miz en kayda değer örneklerinden birini bu karnaval

O
teşkil etmektedir. Özellikle Osmanlı arşiv belgeleri
rtodoks Hristiyan inancına göre İsa ve gazetelerin yanı sıra hatırat, günlük, roman gibi
Mesih’in dirilişinin kutlandığı Paskalya eserleri ve akademik çalışmaları kaynak alan bu yazı,
Yortusu’ndan önceki kırk günlük Büyük on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından Birinci Dün-
Perhiz (Η Μεγάλη Σαρακοστή) döneminin ya Savaşı’na kadar olan dönemde Tatavla Karnavalı
başlamasına bir gün kala Temiz Pazartesi1 (Καθαρά kapsamındaki ihlalleri ele alarak bu ihlallerin neler
Δευτέρα) günü Apukurya2 kapsamında düzenle- olduğunu ve Osmanlı devleti, Rum Ortodoks cemaati
nen Tatavla Karnavalı, diğer adıyla Baklahorani ve toplum nezdinde nasıl değerlendirildiğini anlama-
(Μπακλαχοράνι), geç Osmanlı İstanbul’unun kendine ya yöneliktir. Görünen odur ki ihlallerin nitelikleri
has eğlencelerinden birini oluşturmaktaydı. Başken- konusunda bakış açılarının aynı olduğu durumlarda
tin Hristiyan nüfusu göz önüne alındığında Paskal- dahi ihlaller farklı gruplar nezdinde farklı kaygılara
ya, şehrin ruhuna nüfuz eden ve çerçevesinde çeşitli sebep olmaktaydı.

Folklorik kıyafetleri içinde


Tatavla Karnavalı için poz veren
Rum gençler
İBB Atatürk Kitaplığı
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

32
DOSYA
Pera'nın planı, 1891. Freres Kardeşlerin Oryantal Dizini için Mühendis Godeffroy tarafından hazırlandı. SALT Araştırma

Tatavla Karnavalı’ndaki maske ve kostüm gelene- ve gerçeklere dayanarak kurgulanmış olduğunu id-
ğinin kökeni, Yunan mitolojisinde Dionysos (Roma dia ettiği Loksandra (Λωξάντρα) adlı romanında Bak-
mitolojisinde Bacchus) namındaki şarap ve ilham lahorani olarak anılan bu karnaval, şehrin her yanın-
tanrısına ibadet edilen coşkulu şenliklerde temsil dan dans etmeye ve şarkı söylemeye gelen Rumları
amacıyla maskelerin kullanıldığı teatral gösterilere toplayan eğlenceli bir ortam olarak tasvir edilir.7
dayanır.3 Klasik Yunan tiyatrosunda – zeval olmama- Rum Ortodoks cemaati için manevi önem taşıyan
sı gereken elçi konumundaki – oyuncuların giydikleri bu karnavalı diğer herkes için de eğlenceli kılan, dü-
maskeler kendilerini seyirciden ayırmaya yaramış ve zenlenen şenlik dahilinde kostüm, maske ve makyaj
tiyatro sahnesini bir ritüel performans platformuna geleneğinin katılımcılar arasında anonim olmak, ka-
çıkarmıştır.4 Maske, sahnede performans sergileyen labalık içinde kaybolmak ve bir anlamda kişilik teb-
kişinin gerçekte bir başka kişi olduğunu seyirciye dil etmek hissi uyandırmasıdır. Her ne kadar karna-
hatırlatır, yani kurgusal ve gerçek kimlik arasındaki valcılar için bu anonimlik memnuniyetle karşılansa
farkı sembolize eder.5 Tatavla Karnavalı gibi maskeli da devlet veya cemaat yetkilileri için asayiş ve ahlak
ve kostümlü eğlencelerin katılımcılara bir nevi ‘ken- açısından endişelere sebebiyet vermekteydi. II. Ab-
dinden geçme’ imkanı ve ‘kendileriyken’ sergileyeme- dülhamid döneminde dini kutlamalar konusu Os-
yecekleri kimi davranışlar için uygun bir zemin sun- manlı polisinin günlük işlerinden birini teşkil eden
duğunu söylemek mümkündür. toplanmalar konusuyla büyük ölçüde kesişmekteydi
Mevcut kaynaklardan anlaşıldığı üzere karnaval ve ayrım gözetmeden Hristiyan kutlamalarında da
kutlamaları maskeli, makyajlı, kostümlü geçit alayı- nezaret ve kontrol mekanizmasının güçlendirilmesi
nın Tatavla (günümüzde Kurtuluş) semtindeki Aya için sivil polis ve jandarma ekiplerini de içerebilen
Dimitri Kilisesi civarında kurulmuş olan karnaval birtakım önlemler alınıyordu.8 Bu ekipler için halkın
alanına varmak üzere Galata-Pera’dan yola çıkması huzur ve emniyeti ilk planda olsa da bu tip toplan-
ile başlamış olur. Geçit alayı da kendi içinde büyük malar devletin cemaatlerden malumat alıp nabzını
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

bir eğlence unsurudur: müzisyenlerin eşlik ettiği bu tutabileceği etkinlikler arasında da yer alıyordu.9
topluluk şarkı ve danslarla hareket etmektedir. Kar- Eğlence kitleler için bir rahatlama aracı olmasına
naval İstanbul Rum Ortodoks cemaatine özgü bir rağmen kontrol edilebildiği ölçüde kabul edilebilirdi
kutlama olmasına rağmen Tatavla’nın başta Rumlar çünkü “eğlence düşkünleri ile beraber bu tarz kalaba-
olmak üzere her türlü sosyal, etnik, dini kesimden lıklar daha az masum olan eğlenceyle uğraşanların
insanla dolup taştığı ama özellikle “İstanbul halkının da ilgisini çekiyordu zira karnavala çok sayıda yan-
orta ve aşağı tabaka gezici tozucu kısmı”nın karnava- kesicilik, hırsızlık ve kavga eşlik ediyordu.”10 1910’da
la yoğun ilgisi olduğu not edilir.6 1897’de İstanbul’da İstanbul’da dünyaya gelmiş bir Rum olan Kyriaki
doğan edebiyatçı Maria Yordanidou’nun on doku- Konstantinidou Theofylaktou, Lozan Anlaşması’nın
zuncu yüzyılın son dönemlerinde İstanbul’da geçen zorunlu kıldığı Türk-Yunan nüfus mübadelesinin ar- 33
Apukurya hakkında. Pera ve Galata ve başken-
tin her yerinde, bu günlerin gürültü ve kalabalı-
ğı tetikte bulunan güvenlik gücünün denetimi
sayesinde olaysız ve tartışmasız şekilde görece
sükûnet ve düzen içinde sona ermiştir. Nizam
tertibinin ve istenmeyen hadiselerin engellenme-
sinin kolay iş olmadığı Galata’da dahi kayda değer
bir olayın gerçekleşmediği gözlendi ve bu da aktif
tedbirler ve Serkomiser Voyvoda Mehmet Bey’in
idarî kabiliyeti sayesinde oldu.13
DOSYA

Osmanlıca basılan İkdam gazetesinin 8 Mart 1897 ta-


rihli sayısında ‘Karnaval’ başlığı altındaki sütunda,
yoğun katılıma rağmen jandarma ve polisin gereken
asayişi sağladığı belirtilir. Bu anonim sütunun ilk
yarısında o seneki karnavala dair gözlemler, ikinci
yarısında ise karnavalın kökenlerine dair birtakım
bilgiler aktarılır. Yazıdan anladığımız kadarıyla, iğne
atılsa yere düşmeyecek kadar dolu Cadde-i Kebir’de-
ki güruh günlük hayatlarındaki çemberin dışına çı-
karak yabancı turistlerin dahi takdirine layık olan
kostümleri ve süsleri ile müzisyenler eşliğinde dans
etmektedir. Mekanların doluluğuyla doğru orantılı
olabileceğini tahmin ettiğimiz alkol tüketiminin bu
tip kutlamalarda ‘gereğinden fazla’ olmasına, kavga
ve yaralamalara yol açmasına rağmen en küçük bir
Sermet Muhtar Alus'un Yeni Mecmua’da 1939 yılında yayımlanmış uygunsuzluğun dahi meydana gelmediğinden bah-
Tatavla Karnavalı üzerine yazısı. SALT Araştırma sedilir ve asayişten sorumlu bazı şahıslara özellikle
teşekkür edilir. Sütunun ikinci yarısında yazar için
dından 1924 senesinde İstanbul’u terk etmek zorun- her türlü ihlalin ihtimal dahilinde olduğu bu eğlen-
da kalır. Atina’da bulunan Küçük Asya Çalışmaları cenin kökenlerine inilir ve Hristiyanlara nasıl miras
Merkezi’nin mübadillerin mirasını korumak ama- kaldığına değinilir:
cıyla gerçekleştirdiği sözlü arşiv projesi dahilinde Perhizden evvel birkaç hafta ve hele son hafta
1969’da kayıtlara geçen röportajında Theofylaktou’ya, temeshurat, murakasat ve daire-i edeb haricinde
diğer birçok konunun yanı sıra toplumdaki dini iliş- tecavüzat bilcümle akvam-ı Hristiyaniye içün bir
kiler hakkında da sorular sorulur. Tatavla Karnavalı adet-i umumiye halini kesb etmişdir. Acaba Hris-
hakkında olmasa da bu tip yoğun katılımcı içeren tiyanlık ile bunlar meyanında bir münasebet var
kutlamalar hakkında bazı bilgiler verir.11 Rum Orto- mı? Daha doğrusu Hristiyanlık bunlara müsaade
doks inancının önem arz eden kutlamalarından biri eder mi? Hayır? Öyle ise nasıl oldu da bu gibi ah-
olan ve her sene 15 Ağustos günü gerçekleşen Panaya val u etvar gayr-ı memduha akvam-ı mezkurenin
(Meryem Ana) Yortusu’nda Theofylaktou, kendisi ve bilcümle sınıfı beyninde tamim eylemişdir? Ec-
ailesi dahil herkesin bir şeyini kaybettiği bir izdiham dadları İbrani, Kıbti, Yunani ve Latinlerden kendi-
yaşandığından bahseder: “Bu karnaval için o kadar lerine tevarüs etmişdir. […] Yunaniyun kadimenin
insan toplanıyordu ki insanlar sürekli ‘Ceplerinize dahi (Diyonissia) nam eyyam-ı mahsuseleri sene-
dikkat edin!’ diye bağırıyordu. Hepimiz bir şey kay- de birkaç defa birkaç gün devam eder ve hamurun
bederdik. Ben çoraplarımı kaybettim. Annem bir yü- mucidi addetdikleri (Diyonisos) yahud (Bakhüs)
züğünü kaybetti. Aşırı kalabalık olurdu.”12 nam mabudilerinin mabedlerinde müstahdem
Karnavalların amaçlarından biri de insanları belli kahineler başlarını sarmaşık yapraklar ile tezyin
bir sebeple bir araya getirmek olduğundan kalaba- etdikden sonra nim üryan yani göbeklerine kadar
lık beklenti dahilindedir fakat Rumlar dışında farklı çıplak olarak sokaklara dökülür ve ellerinde me-
etnik ve dini kimlikten olan insanların da katıldığı, şaleler ile raks ederek (Ino vakhe) deyü bağırırlar
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

kılık ve makyaj özgürlüğü ile hayli cezbedici olan Ta- ve her gün nabeca ve çirkin hal ve harekete tasad-
tavla Karnavalı’nın taciz, kavga ve ufak çaplı suçların di ederler idi. Bunların taganniyatına erkeklerin
engellenmesi ve defedilmesi için polis güvencesinde davul, zurna, bori ve ti terennümatı mukabele
düzenlenmesi gerekiyordu. İstanbul merkezli, Rum- eyler idi. Kahineleri müteakib refakat eden yeni
ca yayımlanan Tachydromos gazetesinin 22 ve 23 Şu- gelinlerin dahi saçları perişan halde omuzları üze-
bat 1900 tarihlerinde basılan nüshalarının ‘İstanbul rinde ve ön ve arka taraflarında saçılmış olarak
postası’ tarzında şehirden haberler veren köşesinde, hem taganni ve hem de raks ederler ve erkeklere
o sene düzenlenen Baklahorani’ye katılımın yüksek harfendazlıkda bulunurlar idi. […] Hepsinin yani
olduğu ve yerel polisin çabaları sayesinde hiçbir tat- erkekler ile kadınların dahi ayakda duramayacak
34 sızlığın yaşanmadığı kaydedilir: derecede mahmur ve serhoş olmaları şart idi. La-
tinlerin (Karunya) ve (Saturnalya) eyyam mahsu- Kilisesi özellikle Paskalya döneminde silah kullanı-
selerinde dahi ayn-ı rezail cereyan eder idi.14 mını önlemek amacıyla yasaklar getirmeye çalışmış-
Yazıya göre maskaralık, müzik ve dans eşliğinde ah- larsa da her zaman muvaffak olamadıkları zabıta
laka aykırı davranışları umumileştiren karnavalın kayıtlarından anlaşılmaktadır.20 11 Mart 1902 tarihli
Hristiyanlıkla bağdaşmayan pagan geleneklerine İkdam gazetesinin haberine göre bir önceki akşam
dayanması, Dionysos şenliklerinde kadınların görece Temiz Pazartesi günü Tatavlalı Şapkacı Yanko, hane-
çıplaklıklarıyla sokaklarda dans etmeleri, şarkı söy- si civarında dolaşmakta iken şapkalı meçhul bir şa-
lemeleri ve erkeklere laf atmalarının yanı sıra kendi- hıs tarafından atılan üç el silahtan çıkan kurşunun
lerinden geçercesine mest olmaları şartı, Rumlara da biri başına isabet eder.21 Mesken dışında halk bu gibi
miras kalan bu kutlamayı dolaylı olarak gayrimeşru tehditlere maruz bırakılabilirken mesken içinde de

DOSYA
kılmaktadır. Karnaval dini sebeplerle düzenlenmesi- davetsiz misafirlere karşı savunmasız kalabiliyordu.
ne rağmen aynı inanca sahip herkesin tasvip ettiği 1 Mart 1876 tarihli La Turquie gazetesi, karnaval mev-
bir eğlence sayılmazdı. Türkçe konuşan Rum Orto- siminde hırsızlara gün doğmasıyla şehrin birçok böl-
doks bir aileden gelen, Karamanlıca – Yunan alfabe- gesinde hırsızlık olaylarında artış olduğunu yazar ve
siyle yazılan Türkçe – yayınlarıyla meşhur matbaası- kimi suçluların hayret verici cüretlerine binaen poli-
nı İstanbul’da kurarak 1850’de Anatoli gazetesinin ilk si yeterli önlem almamakla itham eder.22
nüshasını yayımlayan gazeteci ve yazar Evangelinos
Misailidis,15 Seyreyle Dünyayı (Temâşâ-i Dünya ve
Cefakâr-u Cefâkeş) adıyla bastığı Karamanlıca eser-
de karnaval eğlencelerini şu şekilde tasvir eder:
Bu karnaval usulü, Atik Yunanlıların asrından
kalma bir âdet olup, evvel emirde Evropa’ya ve
hususiyle Kebir Yunanistan tabir olunan İtalya’ya
ve ondan küsur beldelere sirayet ederek, böyle bir
uyuzluk tedric tedric Anadolu’ya da ve hususiyle
İstanbul ve İzmir ve İskenderiye’ye de bulaşmış-
tır. Keşki bulaşmasaydı, zira bu haftalar zarfında
olan sefahat ve haşarılık ve terk-i edep halat hiç-
bir vakit olamaz. Hükümdaran böyle edebiyat ve
ahlâkiyeti ihlal edici sebepleri def-ü izale etseler
pek hoş olur idi, ancak medeniyetin iktizası böy-
leymiş, derler. Vay gidi medeniyet, vay!16 Tatavla’da Paskalya Kutlamaları
Kılık kıyafet, tüketim ve davranış biçimleri açısın- Guillaume Berggren koleksiyonu, 1870.
dan eleştirilen karnavalda yaygara koparmak, kav-
gaya tutuşmak, birbirini yaralamak emniyet kayıtla- Karnaval kutlamalarının İstanbul’un alt sınıfla-
rına giren ve basına yansıyan eylemler arasındadır. rıyla beraber yeraltı camiası dahil birçok kişiyi cel-
21 Şubat 1882 tarihli La Turquie gazetesi, bir önceki bettiği için farklı gruplar nezdinde dönemin ahlaki
akşam saat 10’da Büyük Cadde üzerinde Panaya sınırlarını zorlayan sahnelere meydan verebiliyordu.
Kilisesi’ne çıkan dar sokağın köşesindeki bakkalda İstanbullu gazeteci ve yazar Sermet Muhtar Alus
bütün gün iyi arkadaşlık etmiş Rum ve İtalyan iki (1887-1952), Tatavla Karnavalı’ndaki Peralı ve Galatalı
kişinin Tatavla’daki panayır dönüşü münakaşaya fahişelerin dış görünüşlerine bakarak havanın soğu-
giriştiğini, ardından elinde bıçağıyla İtalyan’ı yara- ğuyla örtüşmeyen çıplaklık derecelerine hayret eder
lamak isterken rakibinin daha hızlı davranarak re- ve aralarındaki sınıfsal farklılıkları rahatlıkla göz-
volveriyle yere serdiği Rum’un naaşının polis tara- lemlediğini söyler:
fından kiliseye teslim edildiğini, katilin ise kayıplara Gelelim kokonalara: Onlar da hadsiz hesapsız.
karıştığını yazar.17 İkdam gazetesinin 14 Mart 1899 Bunların gene en çoğu Rum, geri kalanı da Erme-
tarihli sayısında ise bir önceki gün öğleden sonra ni, Yahudi, Lehli, Romanyalı, Hırvat, Sırp, Bulgar...
Altıncı Daire-i Belediye binasının önünde iki mas- Mevsim daha kış sonu olduğu halde sırtlarında
kara alayının birbirine tesadüf etmesiyle başlayan göğüsleri, kolları açık, al, mavi, yeşil, sarı fistan-
tartışma sonucunda maskaralardan birinin karşı lar. Temizce giyimlileri Beyoğlu yan sokaklarının
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

gruptaki maskaralardan birinin kafasına büyük bir malları. Soluk, buruşuk, lekelere mülemma elbise-
taş fırlatarak yaraladığı, yapılan tüm müdahalelere lileri de Büyük Ziba, Küçük Ziba, Büyük Kırlangıç,
rağmen yaralının takip eden sabah vefat ettiği bil- Küçük Kırlangıç, Macardakiler... Galata’dan seyir-
dirilir.18 Alkol tesiri altında olsun veya olmasın kut- tenler de sürüsüyle Tophane tramvay caddesin-
lamalarda bu tip hayati sonuçlar doğurabilen kav- den arkadaki Kemeraltı Caddesi’ne ulaşan Beyza-
gaların yanı sıra ateşli silah kullanımı ve sözlü taciz de, Şeftali, Karaoğlan, Arkadi, Arapoğlanı, Zürefa
de mevcuttur. Tatavla Tarihi adlı eserinde Pamfilos sokaklarının sıska, bodur, leylek, duba, düzgün
Episkoposu Melisinos Hristodulu, ara sıra çıkan sı- kuklaları da hep orada... Karadeniz’den kopan Şu-
kıntılar arasında, küfreden ve havaya ateş açan bazı bat poyrazı ilikleri donduradursun, aldırış eden
delikanlıları sayar.19 Hem Rum Kilisesi hem Ermeni yok, hepsi açık saçık, sere serpe.23 35
Dış görünüşlerine göre nerede çalıştıklarının ipuçla- tadını çıkaranlar” ve kabadayıların yanı sıra büyük-
rını veren bu kadınlar, daha üst bir tabakaya hitap lerinin örtmece tabiriyle “iyi hanımlar”ın da katıldığı-
eden Pera ve daha çok alt sınıflara yönelik Galata nı duymuştur.28 Farklı kişilerce tasvir edilen karnaval
genelevlerinin arasındaki fiyat ve güzellik skalasının ortamında fuhuş sektöründe çalışanların eğlence ya
portesini çizmekteydi.24 Fenerli bir Rum olan Haris da ticaret amacıyla bulunduğunu anlıyoruz. Halko-
Spataris anılarında fahişeleri ve pezevenkleri de içe- usi, Spataris’in de bahsettiği amazon görünümüne
ren karnaval ortamından şu şekilde bahseder: bürünmüş karnavalcı kadınları dönemleri içinde bi-
Aya Dimitri’nin önündeki meydanda manzarayı rer öncü olarak tanımlar.29 Fahişelerin karnavalda da
gördük: Kocaman bıyıkları, gösterişli tespihleri olsa muhtemelen çağdaşlarının giymediği, giymeye
ve açık yakalarıyla, kuşakları peşlerinden sü- cesaret edemediği veya dönemin cinsiyetle sınır çek-
DOSYA

rüklenen birbirlerine yaslanmış sarhoşlar, sırtta tiği kimi kıyafetlerle umumda bulunmaları, meslek-
taşınan bir laternanın peşinden gidiyorlardı. La- leri de göz önünde tutulduğunda belki de ‘iki kat ihlal’
ternayı taşıyanın arkasından yürüyen biri later- anlamına gelmekteydi.
nanın kolunu çeviriyordu. Laternada bildiğimiz Tüm ‘kötü’ şöhretine rağmen, Spataris Rum Or-
bir parça çalınıyordu. Bugün bu tür parçalara re- todoks Kilisesi’nin panayır eğlencesine müsamaha
betiko diyoruz. Arkadan aynı şekilde sarhoşlar ge- gösterdiğini, küçük burjuva ve aristokratların da
liyordu, bir eğlenceden çok cenaze alayında yürür gerek at arabalarında gerekse perdelerinin ardında
gibiydiler! Abanoz’un kapılarında gördüğümüz bu eğlenceden mahrum kalmadığını söyler.30 Hris-
kızlar tipinde, hatta daha da arsızlarından bir todulu ise karnavalın, cemaatine düşkün dini bütün
grup, atlara binmiş amazonları taklit ediyorlardı. ve hayırsever müminlerin de örnek tavır sergilediği
Bacakları, yırtık pantolonlarından görünüyordu. mutlu ve eğlenceli bir atmosfer içinde geçtiğini ya-
(Evet, o zamanlar akla hayale sığmayan şey, erkek zar:
pantolonları giyiyorlardı.)25 Bu sayfiye yerlerinde Temiz Pazartesi günlerin-
Burada bahsi geçen dönemde lise öğrencisi olan de daima Baklahorani kutlanır. Sonsuz bir insan
Spataris’in anılarında bu karnavalın yaşça küçükle- yığını, özellikle de halk sınıfları, Tatavla’ya akın
rin zikredemeyeceği, büyüklerin ise hakkında açık- eder; öğleden sonra ise bu yığınlara Pera’dan ve
lama yapmaktan imtina ettiği, öğrencilere Galata ve başka mahallelerden gelen üst sınıflar da iştirak
Pera’nın fuhuşla nam salmış sokakları kadar yasak eder. Daha sabahtan itibaren, tükenmek bilme-
bir eğlence olduğu belirtilir.26 Öyle ki karnaval günü yen dalgalar halinde tepeyi tırmanmaya başlar,
okulu asan Spataris, okul müdürleri Yorgo Frangopu- mahalle keyifli, muzip bir ruhla dolar. Böylece
los tarafından çağırılıp önceki gün nerede olduğu so- bu güzel muhitte insanlar, baharın bu ilk panayır
rulduğunda cezalandırılacağını düşünür ama kork- gününde, şarkılar, çalgılar, danslar ve perhiz ye-
tuğu başına gelmez.27 Rum tiyatro oyuncusu Eleni mekleriyle eğlenir… Fakat bu kalabalığın arasında,
Halkousi’nin anılarında Tatavla Karnavalı yaşça kü- Tatavla kiliselerinin kutsal ve tarihsel mekanla-
çüklerin, yetişkinler arasında bahsi alçak sesle geçen rını ziyaret etme ve millettaşlarına karşı örnek
sohbetlere kulak kabartarak bilgi edinebildikleri bir alınması gereken dayanışma ve inançlarını ifade
eğlencedir. Büyüklerinden, bu kutlamaya “hayatın etme fırsatı bulan, “hayırsever kurumlarımıza”

1930 senesi karnavalında


çekilmiş bir fotoğraf
Suna ve İnan Kıraç Vakfı
Fotoğraf Koleksiyonu
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

36
DOSYA
1930 yılındaki karnavaldan
bir başka fotoğraf
Suna ve İnan Kıraç Vakfı
Fotoğraf Koleksiyonu

çok önemli katkılar sunan, imanlı ve milletini se- Karnaval cemaate aidiyeti alenen ve topluca ifade
ven müminler de bulunur…31 etmeye olanak sağlayan, Osmanlı yönetimi açısından
Buradan anlaşıldığı üzere, sosyoekonomik açıdan kıyafet kurallarının gözetilmesi, emniyet ve huzurun
üst sınıflara mensup Rum Ortodoksların ‘millet- sağlanması gereken bir kutlamaydı.36 Pratikte ne öl-
taş’larının yanında bulunmaları, arzu edilmeyen bir- çüde uygulanabildiğini tam olarak bilemesek de kar-
takım olayların gelişmesine rağmen Kilise nezdinde navalda Hristiyanların İslam dinine has kıyafetler
karnavalı meşru kılıyordu; önemli olan, aynı inanca giyip Müslümanları rencide edecek şekilde hareket
sahip Rum Ortodoksların bir arada olmasıydı. 1835 etmeleri kurallara aykırıydı fakat Müslümanların
senesinde Kayseri’de doğmuş, 1897’de İstanbul’da ve- kutlamalara katılmalarında bir sakınca bulunmu-
fat etmiş Rum edebiyatçı Teodor Kasap’ın Karnaval yordu:
Esnasında Bir Tüccarın Hali isimli kısa oyununda, İstanbul yakalı külhanbeyler, omuzdaşlar, uçarı
ardı ardına dükkanına iane toplamak amacıyla balo, kalem katipleri, eni konu efendi, bey halli kimse-
tiyatro gibi etkinliklerin davetiyelerini bırakmaya lerden hatta imam mimam, tekkede derviş merviş,
gelenleri geri çevir(e)meyen tüccarın hikayesi bize şaklaban mizaç sarıklı ve cübbelilerden de merak
cemaatin refahı için orta ve üst sınıfların maddi sevkile, zevk ve eğlence için kılık kıyafet değişti-
yardımına duyulan ihtiyacı ve karnaval mevsiminin rerek maskaralar arasına katılanlar, vur patlasın
hayır işlerini tetikleyen, cemaati manevi anlamda çal oynasınlara karışanlar eksik değil.37
yakınlaştıran bir dönem olduğunu gösterir.32 Yar- Rumi takvime göre 21 Şubat 1326 (6 Mart 1911) Temiz
dımlaşmayı barındıran bu yakınlaşmanın bireyler Pazartesi günü, “Müslüman oldukları halde Müslü-
düzeyinde ikramlaşmayı içerdiğini de okuyoruz. Ele- man kadını kıyafetinde karnavala iştirak etmeleri
ni Halkousi, doğduğu 1902 senesinden 1922’ye kadar hakikaten şayan-ı takbih” bulunan Sultan Ahmed da-
yaşadıkları Makrohori’de (Bakırköy) Sakızlı olan an- iresi mal müdüriyeti kaleminde müfredat katibi yir-
nesinin perhiz döneminde hazırladığı yiyecekleri bü- mi bir yaşındaki Osman Efendi ve refiki Hasköy vergi
yük bir özenle süslediği sepetlere koyarak semtteki kaleminde tahsildar yirmi üç yaşındaki İbrahim Nail
diğer Sakızlılara yolladığını ve kendi evlerinde hazır- Efendi polis tarafından Beyoğlu’nda derdest edilerek
lanmayan İstanbul mutfağına ait – mahlepli çörek karakola götürülür. Soruşturmadan anlaşılır ki bu
gibi – bazı yiyeceklerin de onlara diğer İstanbullu iki dost, Glavani Sokağı’ndaki Acem Mehmed’in kah-
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

Rumlar tarafından hediye gönderildiğini söyler.33 vesinde elbise mağazası sahibi Rum Hristo ile pazar-
Annesinin Sakız geleneklerine daha çok sarıldığı bu lığın ardından gittikleri Grand Aleksandr Oteli’nde,
dönem, aileyi hem semtteki Sakızlı hemşehrileri34 ile Bulgar bir görevlinin kendilerine tahsis ettiği dört
dayanışmaya hem de Osmanlı şemsiyesi altındaki numaralı odada bilahare Hristo’nun kendilerine ge-
diğer Rumlarla bütünleşmeye sevk ediyordu. İmpa- tirerek tedarik ettiği siyah entari, başlık ve maskeyi
ratorluğun çeşitli bölgelerinden başkente gelmiş – giyerek karnavala katılmışlardır.38 Gazeteci ve yazar
kimi sadece Türkçe konuşan – Rum Ortodoksları da Ahmet Rasim (1865-1932) arkadaş grubuyla Beyoğlu
göz önünde bulundurduğumuzda yemek alışkanlık- belediye binasının önünde rastladıkları karnavalcıla-
ları dahil tek tip bir cemaat kültüründen ve yapısın- rın tekerlekli bir araca gemi süsü verip tayfa kılığına
dan bahsetmek güçtür.35 girmiş olduklarını yazar. Rasim’in muzip arkadaşı 37
Perukar bu gemiye atlamaya çalışır fakat kıyafeti mesini gerektiren meseleler ahlak ile ilgili meseleler-
mizansene uygun olmadığı için içeri kabul edilmez.39 den daha endişe verici gözüküyor. Devlet, herhangi
Yine Rasim’in anlatısına göre karnaval günlerinde bir dini ve siyasi çatışma yaratmadıkları sürece kar-
Beyoğlu’ndaki meyhaneler dolup taşar, bu kalabalık- naval kutlamalarını, bir yönüyle kendi otoritesini
larda kavga da gürültü de eksik olmaz.40 de gösterebildiği için, memnuniyetle karşılıyor. 1943
Karnaval, devlet yetkililerinin hukuk ve dine yö- senesinde Türkiye Cumhuriyeti maskeli balo gelene-
nelik olası ihlaller çerçevesinde önlem almakla yü- ğini yasaklayana kadar, karnaval İstanbul’da azalan
kümlü olduğu bir eğlence olmasıyla beraber politik katılımcı sayısı ile kutlanmaya devam ediyor. Rumlar
endişeler de zaman zaman bu resme dahil oluyordu. için ise Tatavla Karnavalı cemaat varlığını gösterme-
1821 Mora İsyanı ile başlayan sürecin ardından 1830’da nin bir yoluydu ve bu, Rum Ortodoks Kilisesi’nin ara-
DOSYA

Yunan Krallığı’nın kurulmasının ve Osmanlı Rumları da sırada yaşanan sıkıntıları göz ardı etmesinin bir
ile imparatorluğun son dönemine kadar dinamik iliş- nedeniydi. Halka gelince, karnavalın sadece sosyoe-
kiler içinde bulunmasının özellikle Rum nüfusun yo- konomik açıdan alt sınıflardan insanların değil, aynı
ğun olduğu İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerde zamanda yukarıda bahsedilen kimi kaynakları bize
ideolojik yansımaları oldu. 1901 tarihli Osmanlı polis bırakan farklı etnik-dini topluluklardan gelen üst
zabıtlarına geçen bir belgede41 Tatavla Panayırı se- sınıflara ait insanların da ilgisini çektiğini okuyoruz.
bebiyle çoğu yerli Rum ve Ermeni olan sayıca yüzü Aktif veya pasif katılımcı olarak kimin daha çok eğ-
aşkın maskaranın Evzon42 kılığında asker edasıyla lendiği bir tarafa, anlaşılan odur ki bu karnaval farklı
ikişer ikişer yürüyerek Galata Köprüsü’nden İstan- etnik ve dini kökenden insanların bir arada olması-
bul cihetine geçmesinin altında başka bir maksat na ve iletişim kurmasına fırsat veren bir atmosfere
yatıp yatmadığı sorgulanır. Görünen odur ki Evzon sahiptir. Burada gösterilmeye çalışıldığı gibi, geç Os-
kıyafetleri içinde panayıra katılmakta bir sakınca ol- manlı İmparatorluğu’nun eğlence pratikleri, Osmanlı
mamasına karşın bu kılıkta – ve büyük ihtimalle Ev- sosyal tarihine büyük katkı sağlayacak bir araştırma
zonlar gibi – belli bir sıra ve ritimle yürüyenler politik alanıdır. Bu pratikler sayesinde, incelenen dönemi
bir endişeye mahal vermiştir. genelleme ve nostaljiye geçit vermeden birey, cemaat
Sonuç olarak, elde edilebilen kaynakların ışığın- ve devlet arasındaki ilişkiler üzerinden tekrar göz-
da, karnaval kutlamalarının sosyal, ahlaki ve yasal den geçirebiliriz.
limitlerin ihlaline kolayca yol açabildiği anlaşılıyor.
Osmanlı devleti için güvenlik, hukuk ve düzene yö- Sada Payır - Oxford Ünİversİtesİ,
nelik tehditleri önlemek için derhal harekete geçil- Şarkİyat Çalışmaları Fakültesİ doktor adayı

DİPNOTLAR

* Makalede geçen bazı edebi kaynakları öneren 12 Aksi belirtilmedikçe tüm çeviriler yazara aittir. των Επτά Πύργων] (Athens: Lazarou D. Vilara, 1862).
Niki Stavridi’ye ve kendisiyle tanışmamı sağlayan 13 “O Tachydromos en Konstantinoupolei [῾Ο [Aleksandros Paspatis, Balıklı Rum Hastanesi’nin
Dr. Evangelia Balta’ya, makalenin düzeltisinde Ταχυδρόμος ἐν Κωνσταντινουπόλει]”, Tachydromos Kayıtlarına Göre İstanbul’un Ortodoks Esnafı
ve yayımlanmasında emeği geçen Dr. Ayşe [Ταχυδρόμος], 22 Şubat 1900. 1833-1860, çev. Marianna Yerasimos (İstanbul: Kitap
Ozil’e, koleksiyonlarındaki görsel kaynaklardan 14 “Karnaval,” İkdam, 8 Mart 1897. Yayınevi, 2014).]
faydalanmama olanak sağlayan, bursiyeri olduğum 15 “Evangelinos Misailidis [Εὐαγγελινὸς Μισαηλίδης],” 35 Başkente paralel olarak, geç Osmanlı döneminde
Suna ve İnan Kıraç Vakfı’na içtenlikle teşekkür Terakki [Τερακκὴ] 1, No. 4 (30 Haziran 1888): 56. Rum Ortodoks cemaat yapısıyla ilgili kapsayıcı ve
ederim. 16 Evangelinos Misailidis, Seyreyle Dünyayı en kayda değer akademik çalışmalardan biri için,
1 Bazı Yunanca kaynaklarda Temiz Pazartesi günü (Temâşâ-i Dünya ve Cefakâr-u Cefâkeş), ed. Robert bkz. Ayşe Ozil, Orthodox Christians in the Late
eğlenceleri ‘Koulouma’ (τα Κούλουμα) olarak da geçer. Anhegger & Vedat Günyol (İstanbul: Cem Yayınevi, Ottoman Empire: A Study of Communal Relations
2 Kelime olarak ‘etten uzak durma’ manasına 1986), 147-149. in Anatolia (London; New York: Routledge, 2013);
gelen ‘Apukurya’ her ne kadar karnaval günü ile 17 “Nouvelles du jour,” La Turquie, 21 Şubat 1882. Osmanlı Bankası’nın kayıtlarındaki İstanbullu
özdeşleşmişse de Temiz Pazartesi gününden önceki 18 İkdam, 14 Mart 1899. Rumların imzaları üzerinden yapılan analizler için,
üç haftalık zaman dilimini de ifade etmek için 19 Pamfilos Episkoposu Melisinos Hristodulu, Tatavla bkz. Edhem Eldem, “Signatures of Greek Clients
kullanılan bir terimdir. Bkz. Dictionary of Standard Tarihi [1913], Türkçe çev. Anna Maria Aslanoğlu of the Imperial Ottoman Bank: A Clue to Cultural
Modern Greek, “Aποκριά,” (Erişim 1 Mayıs 2020). & Stefo Benlisoy, çağdaş Yunanca çev. Haris Choices and Behaviour?” Ways to Modernity
3 Dictionary of Classical Mythology, “Dionysus,” Theodorelis Rigas (İstanbul: İstos Yayın, 2013), 65. in Greece and Turkey: Encounters with Europe
(London: Penguin Reference, 1991), 128-129. 20 Lévy-Aksu, 330-331; 334. 1850-1950, ed. Anna Frangoudaki & Çağlar Keyder
4 Florian Coulmas, “Chapter 10. Who is behind the 21 “Vuku’at-ı Zabıta,” İkdam, 11 Mart 1902. (London; New York: I. B. Tauris, 2007).
mask?: Identity in literature,” Identity: A Very Short 22 “Nouvelles du jour,” La Turquie, 1 Mart 1876. 36 Meropi Anastassiadou, “Marking Urban Identity,
Introduction (Oxford: Oxford University Press, 23 Alus, İstanbul Yazıları, 124. Dividing Up Urban Time: Festivities Among the
2019), 114. 24 Malte Fuhrmann, “‘Western Perversions’ at the Greeks of Istanbul in the Nineteenth and
5 A.g.e., 115. Threshold of Felicity: The European Prostitutes of Twentieth Centuries,” Celebration, Entertainment
6 Sermet Muhtar Alus, İstanbul Yazıları (İstanbul: Galata-Pera (1870–1915),” History and Anthropology and Theatre in the Ottoman World, ed. Suraiya
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Dairesi 21, No. 2 (Haziran, 2010), 160. Faroqhi & Arzu Öztürkmen (India: Seagull Books,
Başkanlığı, 1994), 124. 25 Haris Spataris, Biz İstanbullular Böyleyiz!: Fener’den 2014), 237-241.
7 Maria Yordanidou, Loksandra [Λωξάντρα, 1963] Anılar 1906-1922, çev. İro Kaplangı (İstanbul: Kitap 37 Alus, İstanbul Yazıları, 125. Tuttuğu günlükten
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

(Athina: Estia, 2003), 38. [Maria Yordanidu, Yayınevi, 2004), 39. anlaşıldığı üzere, Osmanlı devlet adamlarından
Loksandra: İstanbul Düşü, çev. Osman Bleda 26 A.g.e., 37. Said Bey de 16 Şubat 1901 tarihinde bu eğlenceye
(İstanbul: Belge, 1990).] 27 A.g.e., 40. katılmış ‘eni konu efendi, bey halli kimselerden’ bir
8 Noémi Lévy-Aksu, “Troubles fêtes. Les perceptions 28 Eleni Halkousi, Poli Agapi Mou [Πόλη Αγάπη Μου] zattı. Bkz. Paul Dumont, “Said Bey – The Everyday
policières de Pâques et du ramadan à Istanbul au (Athina: Kaktos, 2012), 145-146. Life of an Istanbul Townsman at the Beginning of
tournant des XIXe et XXe siècles,” Penser, agir et 29 A.g.e., 148. the Twentieth Century,” The Modern Middle East: A
vivre dans l’Empire ottoman et en Turquie: Études 30 Spataris, 38. Reader, ed. Albert Hourani (Berkeley: University of
réunies pour François Georgeon, ed. Nathalie Clayer 31 Hristodulu, 65, 73. California Press, 1993), 276. Gazeteci ve yazar Ahmet
& Erdal Kaynar (Paris, Louvain, Walpole, MA: 32 Teodor Kasap, Oyunlar, hz. Seval Şahin (İstanbul: Rasim de ‘Fuhş-i Atik’ adlı eserine binaen bu kişiler
Peeters, 2013), 325-326. İstos Yayın, 2019), 153-164. arasında zikredilebilir.
9 A.g.e., 327. 33 Halkousi, 84-85. 38 BOA, DH.EUM.KADL.9/14, 11 Mart 1911.
10 Ebru Boyar & Kate Fleet, A Social History of 34 Hemşehrilik, geç Osmanlı İstanbul’unda 39 Ahmet Rasim, Dünkü İstanbul’da Hovardalık, Fuhş-i
Ottoman Istanbul (Cambridge, UK; New York: mesleklerde gruplaşmayı da etkileyen önemli Atîk (İstanbul: Arba, 1992), 147.
Cambridge University Press, 2010), 316. bir bağlayıcı ögeydi. Bkz. Alexandros G. Paspatis, 40 A.g.e., 144-153.
11 Küçük Asya Çalışmaları Merkezi, Bythinia, Dosya Ypomnima peri tou graikikou nosokomeiou ton 41 BOA, Y.PRK.ZB 26/80, 25 Şubat 1901.
38 B.42, Konstantinoupolis, 7-8. Epta Pyrgon [Υπόμνημα περί του γραικικού νοσοκομείου 42 Yunan askerine verilen isim.
Büyük Sünnet Düğünü
GÜNDELİK HAYAT TARİHİ

GÖKHAN AKÇURA

TOPLU SÜNNET DÜĞÜNLERİNİN OLMAZSA Toplu sünnet törenleri Osmanlı İmparatorlu-


OLMAZI ZENGİN RAKI SOFRALARIDIR. ğu’nda da yapılırdı. Genellikle padişahların çocuk-
larının sünnetleri sırasında yüzlerce fakir çocuk da
SERMET MUHTAR ALUS 19. YÜZYIL
sünnet edilir, şehir halkı bu vesileyle birbirinden
SONUNDAKİ SÜNNET DÜĞÜNLERİ cazip eğlenceleri izlemek şansına kavuşurdu. Selim
ÜZERİNE KALEME ALDIĞI BİR YAZIDA, BU Nüzhet Gerçek, Osmanlı döneminde sünnet tören-
DÜĞÜNLERE KADINLAR DA KATILSA DA, lerinin en görkemlilerinden olan Kanuni’nin oğulla-
rı Mustafa, Mehmet ve Selim’in 1530 yılında yapılan
BUNLARIN “BİLHASSA BİR ERKEK DÜĞÜNÜ”
sünnet düğünlerini şöyle anlatır:
OLDUĞUNUN ALTINI ÇİZER. Bu düğünde her günün eğlencesinin o gün ağırla-
nacak davetlilerin hoşuna gidecek neviden olma-
sına da ayrıca itina edilmişti. Aynı zamanda veri-

B
len ziyafetlerin haddi hesabı yoktu. Yemeklerden
üyük Sünnet Düğünü, Türkiye Cumhuri- sonra da hokkabaz ve cambaz oyunları birbirini
yeti’nin ilk dönemlerinde çok sık karşımıza takip ediyordu. At Meydanı’ndaki sütunla dikili
çıkan bir deyimdir. Bununla kastedilen, çok taş arasına uzatılan ip üzerinde hüner gösteren
sayıda çocuğun bir arada sünnet edilmesi- bir cambaz bu düğünde çok beğenilmişti. Gece-
dir. Bu toplu sünnetler bir açıdan “hayır işi”dir. Eski leri de hayalbazlar bütün sanatlarını sarfederek,
dönemlerde olduğu gibi, varlıklı kişilerce kendi ço- saatleri kısaca geçirtip farkına bile vardırmadan,
cukları yanı sıra fakir çocukların da sünnetinin yapıl- davetlileri sabaha eriştiriyorlardı.1
masına olanak tanımak için düzenlenir. Ama aynı dö- Daha sonraki yıllarda da benzer sünnet düğünleri
nemde bu tür hayır işi düğünlerin yanında, eğlence yapılmış ve bunları aktaran kitaplar da kayda geçiril-
mekanları tarafından düzenlenen daha ticari, büyük miştir.2 Metin And, bu tür sünnet düğünlerinde çok
sünnet düğünlerinin varlığını da görmekteyiz. Bu sayıda fakir çocuğun da sünnet ettirildiğini söyler.3
tür sünnetler önceden ilan edilir, çocuğunu sünnet “1675’te IV. Mehmed Edirne’de oğlu Mustafa’nın sün-
ettirmek isteyenler mekana gelip çocuğunun adını netini yaptırırken imparatorluğun çeşitli yerlerin-
yazdırır, sonra mekan sünnet sırasında yapılacak eğ- den getirilen altı bin çocuk ile birlikte saraydan iki
lenceler için sanatçıları angaje ederdi. Bu şenlikli ola- bin içoğlanın, yani toplam sekiz bin çocuğun sünneti
yı görmek ve eğlenmek için de müşteriler gelirlerdi. yapılmıştı”4 demektedir. Bu sünnet düğünleri 19. yüz-
Müşteriler biletlerini alarak içeri girer ve eğlenirlerdi. yılda da devam etmiştir. 1836 yılında şehzade Abdül-
Sünnet düğünü müşterilerin kendileri için yapılmak- hamit ve Abdülâziz’le birlikte beş bini aşkın çocuğun
taymış gibi bir durum oluşurdu. sünneti yapılmıştır.5

Cumhuriyetin ilk
döneminden bir sünnet
hatırası (4 Eylül 1940)
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

40
HACI FİDAN İŞİNİN EHLİDİR!
Cumhuriyetin ilanından önceki yıllarda, varlık duru-
mu iyi olan aileler, konaklarında ya da köşklerinde
kendi çocuklarını sünnet ettirirken, mahallede ve

GÜNDELİK HAYAT TARİHİ


civarda bulunan fakir ailelerin çocuklarını da sün-
net ettirirlerdi. O dönemin bir tanığı, sünnetçi olarak
“Tercihan Hacı Fidan, ikinci derecede de Halepli”nin
çağırıldığını, başka sünnetçiler de bulunduğunu, ama
en gözde, en makbul olanların bu isimler olduğunu
söyler. 6 Sermet Muhtar Alus ise Halepli Mehmet
Efendi’nin daha muteber olduğunu söyler ve şöyle
anlatır:
O zaman İstanbul içinde en başını kaşıyacak vak-
ti olmayan adam bilâ- tereddüt (tereddütsüz) sün-
netçi Halepli Mehmet Efendi idi. Var mı Halepli,
yok mu Halepli. Boyuna her yerden çağırılmak, hiç
durmadan İstanbul’un dört bucağı arasında me-
kik dokumak mazhariyetine naildi. Ehemmiyetli
cemiyetlerde, işini bitirir bitirmez oğlu, yakışıklı
ve dalyan gibi doktor yüzbaşısı Talip Bey’i [eczacı
Beşir Kemal Bey’in küçük biraderidir] bırakır ve
derhal gözden nihan olur (kaybolur). Hacı Fidan
ikinci derecede kalırdı.7
1930’lu yıllarda yayınlanan bir ilanda Fatihli sünnetçi
H. Hüsnü Fidan’ın “50 senelik bir mesai ve hususi tec-
rübelerle” sünnet yaptığını öğreniriz.8 Yanılmıyorsam,
bu yukarıda söz edilen Hacı Fidan’dır. Cumhuriyetin Sünnetçi Hüsnü Fidan’ın ilanı. Her Cebin Kitabı, İstanbul t.y.
ilk yıllarında birçok sünnetçi, Osmanlı döneminin (yaklaşık 1930’lı yılların sonu)
makbul sünnetçisi Hacı Fidan’ın halefi olduğunu ile-
ri sürmekteydi. Akrabası olan Beşiktaşlı Fenni Sün- meşhur Hacı Fidan’dan ders aldım. O 84 yaşına kadar
netçi Mehmet Emin, sünnet ettiği çocuklara verdiği çalıştı ve tam 56 sene sünnetçilik etti,” demektedir.
sertifikanın üstüne “Hacı Fidan merhumun halefi” Emin Bey’in oğlu Lokman Fidan’ın da ayrı yolun yol-
ibaresini kondurmuştur. Aynı Mehmet Emin Bey’in, cusu olduğunu aynı röportajdan öğrenmekteyiz.9
Beşiktaş Tayyare Cemiyeti himayesinde Büyük Aile Hacı Fidan’ın sözde haleflerinin pek çoğaldığını
Parkı’nda 2 gün 2 gece sürecek olan muazzam sünnet ise, gerçekten onun çıraklığından yetişmiş olan Hacı
düğününün el ilanındaki fotoğrafının yanında “ame- Hüseyin anlatmaktadır. 1934 yılında yapılan bir rö-
liyatı Hacı Fidan merhumun halefi Mehmet Emin portajdan öğrendiğimize göre, Fatihli Hacı Hüseyin,
bey icra edecektir” diye yazmaktadır. Bu el ilanından, 25 yıl ustasıyla çalıştıktan sonra onun yerine geçmiş-
toplu sünnet düğünlerinin icrasıyla ilgili bazı ayrın- tir. Hacı Fidan ile ilgili şu bilgileri vermektedir; “Hacı
tıları da öğrenmemiz mümkündür. Örneğin, karyola- Fidan’la tam 25 sene beraber çalıştım. 25 sene süpür-
lar müessese tarafından, yataklar ise sünnet olacak ge gibi onunla hop orada, hop kapı arkasında… Gez-
çocukların velileri tarafından temin edilmektedir. mediğim yer, girmediğim ev kalmadı… O, benim ve-
İsteyen karyolasını da getirebilmektedir. Sünnet üc- linimetimdir. Her zaman ona karşı şükran duyarım.
retleri ise şöyledir; Birinci sınıf 8, ikinci sınıf 5 lira. Bu Hacı Fidan, bir daha memleketin yetiştiremeyeceği
sınıf farkının ayrıntılı bir açıklaması ise elimizde bu- sünnetçilerden biriydi. Cahildi. Okuması yazması
lunmamaktadır. Çocukların yemekleri de müessese yoktu. Fakat bir doktor kadar bilgili idi. Sünnet ettiği
tarafından sağlanmakta ve bunun için ayrıca para çocuklardan birçoğu yarım saatin içinde kalkar, ge-
istenmemektedir. Sünnet sonrası çocuklara hizmet zinirdi. İki gün içinde iyi eder, çıkarırdı. Yaşım şimdi
etmek için Sıhhat Yurdu’ndan 3 hemşire tayin edil- 56. 25 sene Hacı Fidan’ın yanında çalıştım. 15 sene de
miştir. Bahçeye sünnet olacak çocukların anne ve ba- yalnız başıma, 40 seneden beri bu işi yapıyorum.” Hü-
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

bası parasız olarak girebilmektedir. Diğer kişiler ise seyin Bey tahminen 52 bin çocuğun elinden geçtiğini
bilet almak zorundadır. İlanda eğlence ile ilgili kısa söylemektedir. Bunların 47 bininin sünnetini Hacı Fi-
bilgilerden sonra şöyle bir açıklama yer almaktadır. dan ile birlikte gerçekleştirmiştir.10
“Fakir çocukları meccanen [ücretsiz] sünnet edilir. H. Toplu sünnet düğünlerinin Abdülhamit dönemin-
ve B. efendiler entari ve çamaşır terliklerini sünnet de yayıldığını, birçok yerde ve okullarda yapıldığını
gününe kadar bahçe müdüriyetine makbuz mukabi- söyleyen Burhan Felek, bu durumun nedenlerini şöy-
linde teslim ederler.” 1949 yılında yayınlanan bir der- le anlatır:
gide yayınlanan röportajda karşımıza çıkan sünnetçi Çünkü halkın büyük çoğunluğu bir sünnet düğü-
Emin Fidan’ın da aynı kişi olduğunu sanıyoruz. 36 nü masrafını tek başına kaldıracak kuvvette de-
yıldır bu işi icra ettiğini söyleyen Emin Bey, “Dayım ğildi. Bir memur, iki memur, beş memur –çoğu şe- 41
şısında, davetlilerin önünde şıkır şıkır ‘çiftetelli’
oynarlar, göbek kıvırırlar ve boğazlarının yanla-
rını şişirerek uşak üzerinde gezinen zurnacıya
uyup ‘Allının allısıyım ben/ Kara kızın ablasıyım
GÜNDELİK HAYAT TARİHİ

ben!’ kantosunu okurlar, gözlerini süze süze keriz


ederlerdi. Ondan sonra meydana bir masa kuru-
lur, hokkabazla yardağı meydana çıkardı. [Bunlar]
hiç durmadan çene yarıştırırlar, el şakası, şakşak
şakası yaparlardı. Çırak toza toprağa yuvarlanır,
nefes nefese kanter içinde hoplar zıplar, bin türlü
şaklabanlıklar yapardı. Hokkabazdan sonra sıra
orta oyununa gelir, gece de Karagöz perdesi ku-
rulurdu. Ve eğlence sıra ile sabaha kadar sürerdi.12

ÇİLİNGİR SOFRASI OLMADAN DÜĞÜN OLMAZ


Birçok metinde de belirtildiği gibi, bu tür toplu sün-
net düğünlerinin olmazsa olmazı zengin rakı sofrala-
rıdır. Sermet Muhtar Alus 19. yüzyıl sonundaki sün-
net düğünleri üzerine kaleme aldığı bir yazıda, bu
düğünlere kadınlar da katılsa da, bunların “bilhassa
bir erkek düğünü” olduğunun altını çizer. “Sünnet
düğünü o devir erkeklerinin büyük bir istinadgâhı
idi. Kırk yılda bir, bir gececik olsun evden kaçmak, bi-
raz dışarılarda gezip tozmak meselelerinde tahlisiye
(cankurtaran) simidi gibi imdada hazırdı. Bir akşamı
hariçte geçirecek olan adam derhal bir sünnet
düğününe davetli olduğundan kapı açar ve bu maval
Sünnetçi Emin Fidan’ın ilanı. Herkesin Kitabı, No 2. İlkbahar 1937 sükûnetle dinlenirdi.” Sünnet evde yasaklanan içkiyi
içmek için bir vesileydi. “Ağızlarında zerre kadar ana-
hirliler de memur veya küçük esnaf da yapamazdı son kokusu duyulunca ev içinde kıyametler kopan
bu masrafı! Her şeyden önce evi müsait olmazdı. zevat, sünnet düğünü şerefine küfelik olurlar, türlü
Bir sünnet düğünü için ya büyük ve münasip bir türlü maskararalıklar yaparlar, kalkıp ortada şıkır
bahçe veya geniş odaları ve sofaları olan bir konak şıkır çiftetelli bile oynarlar, hattâ hokkabazın çen-
lâzımdı. Ondan başka genişçe bir de mutfak gere- gisi kıvırırken para yapıştırmak bahanesiyle ‘Haydi
kirdi. Çünkü ekseri ailelerde erkek aşçı olmadı- hacılaşalım gülüm’ diye hop diye boynuna sarılırlar-
ğından düğünlerde dışarıdan düğün aşçıları tutu- dı. Bu hal herkesi neşeye gark eder, kim vurduya gi-
lurdu. Bu aşçılar sünnet ve evlenme düğünlerine der, işin hiç dumanı çıkmaz, yakası açılmazdı.”13
eski tabirle Hitan ve Velime Cemiyetleri’ne gider- Yine Alus, bir başka yazısında bir sünnet düğünü-
ler, düğün yemeklerini pişirirlerdi. Çünkü düğün- nü anlatırken, “içkisiz sünnet cemiyeti olmayacağı
lerde kapılar herkese açık olurdu. Bu yemeklerin için bahçenin bir tarafında da çilingir sofraları, ak-
menüsü de değişmezdi; düğün çorbası, düğün eti, şamcılar, hususi sazende ve hanende beyler çakıştır-
pilav ve zerde. Bu aşçılar tencere ve kazanlarıyla mada,” diye eklemeyi unutmamıştır.14 Osman Cemal
beraber gelirlerdi. Her düğünde yüzlerce adama Kaygılı da, 1931 yılında Beşiktaş’ta bir evin bahçesin-
yetecek kadar pilav ve zerde pişirecek kapkacak de yapılan düğünü anlatırken, masaların üstünün
bulunmazdı. O devirde düğün evinin kapısı açık meze tabaklarıyla donatıldığını söyler. Ortada do-
durur, kapıda da mahalle bekçisi beklerdi. Her laşan saki, rakı servisi yapmaktadır. Önce kadehler,
önüne geleni sokmazsa da davetliler ve mahaleli sonra karafakiler boşalır. Bazı masalarda “kendin
serbestçe girip yemek yerdi. Hayat ne kadar ucuz doldur, kendin iç” faslına geçilir. “Artık ondan sonra
olursa olsun, buna orta sınıfın dahi kuvveti yet- da, saz cazbanda, cazband Karagöz’e, Karagöz mono-
mezdi. Onun için nisbeten ucuz bir masrafla çoğu loğa, monolog gazele. Gazel zerde pilava karışır; dü-
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

aileler çocuklarını umumi yerlerde kestirirlerdi.11 ğün tam manasile düğüne benzerdi.”15
Bir başka tanık ise sünnetlerin eğlence tarafını anlat- Cumhuriyet’in ilk döneminde yapılan büyük sün-
maktadır: net düğünlerinin bazılarını gazete ilanlarını takip
Sünnet işi tamamlanınca, eğlence faslı başlardı. ederek sıralayalım. 1931 yılı Ağustos ayında Harbi-
Evvela, koyu kırmızı renkli şalvarlı, entarili, kınalı ye’deki Belvü Bahçesi’nde büyük bir sünnet düğünü
parmaklı, kaşları rastıklı, kar gibi bembeyaz dişli, yapılır. 1932 yılında Şehzadebaşı Ferah Sineması’nda
sicim gibi örülü perçemli çingene kızları; yahut Vefa-Kumkapı İdman Yurdu tarafından, özellikle
Galata’nın allı, morlu, börümcüklü, pullu elbiseler Dümbüllü İsmail, Komik Şevki Bey gibi isimlerin
giymiş Ermeni, Rum ve Yahudi kantocu kadınla- yer aldığı tiyatro gösterilerinin ağırlıkta olduğu bir
42 rı, ellerindeki zilleri şakırdatarak çocukların kar- toplu sünnet düğünü düzenlenir. 1933 yazında döne-
GÜNDELİK HAYAT TARİHİ
1960’lı yıllarda bir toplu sünnet düğünü. Cengiz Kahraman Arşivi

min plaj modalarına uygun olarak Suadiye Plajı’nda Kızılay’ın Sarayburnu Park Gazinosu’nda düzenledi-
40 fakir çocuğun sünnet ettirileceği açıklanır. Düğü- ği bu sünnet düğünleri 1941, 1942 yıllarında da devam
nü hamiyetli zenginlerden Abdurrahman Naci Bey eder.
yaptırmaktadır. Düğünde Deniz Kızı Eftalya, Fikri- 1949 yılında Her Hafta dergisi bu tür toplu sün-
ye ve Safiye hanımlar sahneye çıkacaklardır. 1934 net düğünlerini anlattığı yazısında manzarayı umu-
yılı Temmuz ayında Berberler Cemiyeti Misakı Millî miyeyi şöyle aktarır: “Yalnız şu son üç dört ay içinde
Mektebi’nde 250 fakir yavrunun düğününü yapar, İstanbul’da 3000’den fazla çocuk sünnet olmuştur.
ama pek bir eğlenceden söz edilmediğine göre düğün Sünnet düğünlerini hakiki düğün haline getirmek
zayıf geçmiş olmalıdır. Aynı yıl 9 Ağustos günü akşa- adeti de hayli yayıldığı için şehrin park, konak otel-
mı Eyüp’te Topçular Kazıklıbağı’nda hokkabaz, ince- leri; Taksim, Liman gazinoları gibi tanınmış yerle-
saz, monolog, ortaoyunu ve orkestra içeren bir sün- rinde bile sünnet düğünleri yapılmıştır. Bilhassa
net düğünü icra edilir. Ardından Taksim Panorama Kızılay Beyoğlu İstiklal Şubesi’nin Bebek Belediye
Bahçesi’nde zengin programlı büyük sünnet düğünü Bahçesi’nde yaptığı büyük sünnet düğünü, bu yılın
yapılır. Bu gecede Süreyya Opereti, Fikriye Hanım’ın mükemmeliyet bakımından dillere destan olmuş en
iştirakiyle Ayşe Opereti’ni oynar. Aynı yıl Temmuz muvaffak düğünü sayılmaktadır.”16
ayında ise Sarayburnu Park ve Gazinosu’nda Hima-
ESKİ KIYAFETLER MÜZESİ’NDE BİR TURİST
yei Etfal Cemiyeti’nin sünnet düğünü düzenlediğini
KALABALIĞI
görürüz. 1935 yazında da benzer bir düğün bu kez Kı-
zılay tarafından gerçekleştirilir. Aynı yıl Zafer Bay- Büyük sünnet düğünleri görüldüğü gibi hemen her
ramı etkinlikleri çerçevesinde 30 Ağustos’ta Çubuk- yıl yapılmaktadır. Bu düğünlerde zaman zaman kon-
lu Bahçesi’nde; 1936 yılında Tayyare Bayramı içinde serler, gösteriler de yer almakta, çocukların hoşlana-
Kasımpaşa Geyikli Bahçe’de toplu sünnet düğünleri cağı hokkabazlar çağrılmaktadır. Refik Halit Karay,
yapılır. Panorama Bahçesi’nde 1936 ve 1937 yazları 1940’lı yılların sonlarında kaleme aldığı bir yazıda,
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

yine benzer büyük sünnet düğünleri düzenlendiği- temmuz ve ağustos aylarının İstanbul’da eskidenberi
ni görürüz. 16 Temmuz 1937 günü yapılan düğünde belli başlı iki özelliği olduğunu söyler: “Patlıcan yü-
Münir Nurettin ve Hamiyet Yüceses sahneye çıkmış- zünden sürekli yangınlar ve sünnet vesilesiyle cüm-
tır. Ağustos ayında bu kez Sarayburnu Gazinosu’nda büşlü düğünler… İtfaiyenin sayesinde neyse ki birinci
Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından bir sünnet özellik olan yangınlar artık kalmadı gibi” der üstadı-
düğünü ve kır balosu yapılır. Aynı yerde 1939 Ağus- mız. Ama “sünnet düğünleri benim çocukluğumdaki
tos’unda Kızılay’ın düzenlediği sünnet düğününde hıziyle sürüp gidiyor. Hatta arttı, genişledi bile” diye
ise Hamiyet Yüceses’in konseri yanısıra, Hâzım ve de ekler… Sünnet düğünlerinin “cümbüşlü” tarihinin
arkadaşlarının sunduğu bir komedi, Kavuklu Ali ve aslında II. Meşrutiyet’ten sonra başladığını söyleyen
İrfan grubunun hazırladığı bir orta oyunu yer alır. Karay “kurulan fırkalar ve cemiyetler yaz aylarında 43
GÜNDELİK HAYAT TARİHİ

Düğün Gecesi filminden. İpek Film 1933 yılında, “eski sünnet düğünlerine ait eğlenceli bir film” hazırlar. Filmin senaryosunu yazan ve
rejisini üstlenen Mümtaz Osman takma adıyla Nazım Hikmet’dir. Film eski sünnet düğünlerini ve bu düğünlerde oynanan orta oyunlarını
göstermektedir. Fotoğrafta ortada filmde rol alan Halide Pişkin’i görüyoruz

birbirleriyle sünnet düğünü yarışına çıkar oldular,” açısından hoş görülebileceğini söyler ve “Eğlenceye
diye ekler. Gazetelerde gördüğü “yoksul çocukları ancak bu gibi vesilelerle kavuşan ve başka günlerde
sünnet” başlıklı haberler yüzünden bu konu üzerin- ne sinema, ne plaj, ne balo, kapalı yaşayan bir cemi-
de düşünmeye başlayan Karay, sünnetin böyle ale- yete sünnet düğününü çok görmeyebiliriz” diyerek
nen, debdebeyle yapılmasına pek sıcak bakmaz. Eski ekleme yapar.
dönemlerde dümbelekli, hokkabazlı, Karagözlü, çen- Refik Halit Karay, yeni bir hayat biçimini kabul
gili, köçekli sünnetlerin yapılmasının “eski zihniyet” etmiş toplumumuzun, artık bu tür eğlenceleri ar-
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

44 1950’li yıllarda yapılan toplu sünnet düğününden bir hatıra


GÜNDELİK HAYAT TARİHİ
kada bırakmasını arzu etmektedir. “Modern kılıklı neşe, bir yanda iki büklüm nineleri bile zilli bebek
halk, entarili, takkeli sünnet çocuklarının yatağı gibi zıplatan milli oyunlar, sonra hokkabaz, kukla
başında bir eski kıyafetler müzesini seyre gelmiş ve her türlü eğlencenin her türlüsü…” Kandemir’in
turist kalabalığına benziyor! Hele o düğünde bir de anlattığına bakılırsa, yaratılan hava öylesine sıcak
hoparlör caz çalar, dans başlarsa komiklik son had- ve samimidir ki, çocuklar sünnet olurken ağlamak
dine varıyor” diyerek fikrini açıklamaktadır. Yazısını yerine gülmekte, hatta bazıları “Yaşasın Cumhuriyet”
şöyle noktalamaktadır; “Bir şeyden daha kurtuluruz. diye bağırmaktadır. Geçe geç vakitte son seferlerin-
Temmuz ve Ağustos ayları gelince kır kahvelerine den birini yapan boğaz vapuru da bu coşkun havaya
çınar diplerine, yangın yerlerine, mahalle arasında- dayanamaz, gelir sahile yanaşır, yolcular da “Kaptan
ki boş arsalara kurduğumuz derme çatma çuval bezi baba, sabaha kadar buradan bir yere kıpırdama ne
çadırlarla, zevksizce sıralanmış düzensiz karyolalar- olursun,” diye yalvarırlar.”18
dan, karyolalara uzanmış ve beti benzi kül kesilmiş
FİLME ÇEKİLEN SÜNNET DÜĞÜNLERİ
acayip takkeli yavrucuklardan… Kısacası ne göze, ne
kulağa, ne de akla bir türlü hoş gelmeyen bir manza- Yine gazete ilanlarını takip ederek, 1950 yılı 22 Tem-
radan.”17 muz gecesi Rami Gençler Kulübü yararına Eyüp Halk
Refik Halit’in bu temennisi hayata geçmez elbette. Bahçesi’nde düzenlenen sünnet düğününde Hami-
O zamandan bu zamana toplu sünnetler tüm hızıyla yet Yüceses, Suzan Güven ve Abdullah Yüce gibi ses
sürüp gelmektedir. 1950 yılında Feridun Kandemir ya- sanatçılarının sahne aldığını görmekteyiz. İlanın
zısına, “böyle giderse İstanbul her sene sünnet mevsi- sonunda şu bilgiler yer almaktadır; “Uzak yerden ge-
minde turist gelir gibi civar vilayetlerden sünnet ol- len müşterilerimize dönüş için taksi, otobüs temin
mak için gelen çocuklarla dolacak” diye başlar. Sonra edilmiş olup, bu muazzam gecenin bütün tafsilatı
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

manzarayı umumiyeyi anlatmaya koyulur. Eskiden filme çekilecektir.”19 Bir el ilanından ise Demokrat
olduğu gibi paşa konaklarında, köşklerinde, yalıla- Parti Beşiktaş İlçesi’nin “her sene yapmakta olduğu
rında sünnet düğünleri yapılmadığı için, şimdi daha ve Beşiktaşlıların sabırsızlıkla bekleyip büyük alâka
çok parti kuruluşları, hayır cemiyetleri ve özellikle gösterdiği Muazzam Programlı Sünnet Düğünü”nün
Kızılay bu işe önayak olmaktadır, diye ekler. Ardın- 13 Ağustos 1955 gecesi Beşiktaş Bahçesi’nde yapıla-
dan Bebek Belediye Bahçesi’nde Kızılay’ın düzenledi- cağını öğrenmekteyiz. Sabaha kadar süren program
ği ve 67 çocuğun sünnet edildiği düğünü anlatmaya inanılmaz derecede zengindir. “Saz/ Saime Sinan/
koyulur. “Davetlilerin yanısıra bahçenin kıyısı da Mediha Demirkıran/ Gönül Yazar/ Suzan Güven/
sandallarla dolmuş, bedavacılar gösterileri denizden Nigâr Uluerer/ Nedim Adanalı/ Sevim Şenöz/ Aynur
izlemektedirler. Bir tarafta İbrahim Özgür’ün saçtığı Akın/ Sevim Özses/ Özel Kardeşler/ Nimet Hüseyin 45
GÜNDELİK HAYAT TARİHİ

Çocuk Esirgeme Kurumu’nun düzenlediği bir sünnet düğününden toplu fotoğraf

Balkan/ Nana/ Aziz Basmacı/ Bal Arıları/ Avareci/ bu düğünler sonraki yıllarda da devam eder. Ağrı ili
Karadenizliler Ekibi/ Kafkaslılar/ Hakkı Karadayı ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun bir yazışmasından da
Melahat Civelek/ Farabi/ Hokkabaz/ Kukla/ Sürp- 1949 yılında kurumun Ağrı’da büyük bir sünnet dü-
rizler/ İlaveler.” Sonraki yıllarda da sünnet coşkusu ğünü yaptırdığını öğrenmekteyiz. Ağrı Milletvekili
aynı hızla devam etmektedir. Örneğin, 1968 yılında Halit Bayraktar’a yazılmış olan bu mektupta, kuru-
Unkapanı Haydar Sineması’nda düzenlenen şahane mun eylül ayında 52 çocuğun sünnet ettirdiği ve giy-
sünnet düğününün kadrosu da, el ilanından öğrendi- dirdiği belirtilmektedir.21
ğimize göre çok zengindir. Alaettin Şensoy, Ayla Akın Son olarak belirtmek gerekirse, toplu düğünler
gibi şarkıcılar; Şen Bahriyeliler, Antenler gibi komedi içinde sayamasak da, Naşit’in oğlu için düzenlediği
ikilileri, dans toplulukları el ilanında üç sıraya sığma- sünnet düğünü eğlence tarihinde özel bir yer taşı-
yan fotoğraflarla yer alırlar. yabilir. Çünkü bu düğün Turan Tiyatrosu’nun sah-
Toplu sünnet düğünlerinin elbette en gösterişli- nesinde gerçekleştirilmiştir. Salon misafirlerle dolu,
leri doğal olarak, sanatçıların da bu kentte olmasın- sahnedeki karyolaların birinde Naşit’in oğlu Selim
dan dolayı İstanbul’da yapılıyordu. Ama İzmir’in de Özcan, diğerinde de torunu yatmaktadır. Haksız-
sünnet mevsimi ile fuarın aynı aylara denk gelmesin- lık etmeyelim, iki karyola daha vardır. Bunlarda da
den dolayı bir ayrıcalığı vardı. Örneğin 1958 yılında emektar sanatkârların babasız kalan iki çocuğu yat-
Kızılay’ın Kültür Park’da düzenlediği sünnet düğünü- maktadır. Gazeteler düğünü şöyle anlatır; “Sabaha
nün kadrosu çok zengindir; Muzaffer Akgün, Mualla kadar devam eden düğünde, balet kızları, allı pullu
Mukadder, Dansöz Semiramis, Celal Şahin, İsmail kıyafetlerle döktürüp durdular. Meddahlar, en gü-
Dümbüllü ve arkadaşları… Ayrıca hokkabazlar, illüz- zel hikayelerini okudular. Orta oyuncuları en parlak
yonist ve Karadeniz folklor ekibi de düğünde sahne tulûatçılıklarından örnekler döktüler. Hatta Safiye
almaktadırlar. Gündüz başlayan programın sabah 5’e [Ayla] bile o meşhur naz ve istiğnasını bir yana bıra-
kadar süreceği anlaşılmaktadır. Ayrıca bu sünnetin rakarak Naşit’in hatırı için sahnede teberrüken bir-
yararına Altay ve Karşıyaka futbol takımları bir de kaç şarkı söylemeye razı oldu.”22 Eh, sünnet dediğin
maç yapacaklardır.20 Kızılay’ın Kültürpark’da yaptığı de olsa olsa bu kadar debdebeli olur!

DİPNOTLAR
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

1 Selim Nüzhet Gerçek, “Eski Eğlencelerimizden 7 Sermet Muhtar Alus, “Eski Sünnet Düğünleri,” Akşam, 21 Mayıs 1931.
Sünnet Düğünleri”, Akşam, 29 Ağustos 1942. Ayrıca Akşam, 21 Mayıs 1931. 14 Sermet Muhtar Alus, “Bir Afacan Sünnet Çocuğu,”
Bak: Özdemir Nutku, “Atmeydanı’nda Düzenlenen 8 Her Cebin Kitabı, İstanbul, t.y. Taha Toros Arşivi
Şenlikler”, Hipodrom/ Atmeydanı, İstanbul’un Tarih 9 Her Hafta, 15 Ekim 1949. 15 Osman Cemal, “Beşiktaş’ta Bir Sünnet Düğünü”, Yeni
Sahnesi içinde, Pera Müzesi Yayınları, İstanbul, 2010. 10 Son Posta, 5 Ağustos 1934. Gün, 8 Eylül 1931.
2 Nurhan Atasoy, 1582. Surname-i Hûmayûn. Düğün 11 Burhan Felek, Yaşadığımız Günler, Milliyet Yayınları, 16 Her Hafta, 15 Ekim 1949.
Kitabı, Koçbank Yayınları, İstanbul, 1997. İstanbul, 1974, s.103-104. 17 Refik Halit Karay, “Sünnet Ayları,” Aydede, No.93-116,
3 Metin And, 40 Gün 40 Gece, Toprakbank Yayınları, 12 Sohbet Sever, “Sünnet Düğünleri”, Yeni Sabah, 15 30 Temmuz 1949.
İstanbul, 2000. Mart 1942. (Bu mahlası Sermet Muhtar Alus, Münir 18 Kandemir, “Sünnet Düğünleri,” Son Saat, 6 Eylül
4 Metin And, a.g.e., s.30. Süleyman Çapanoğlu, Ahmet Cemalettin Saraçoğlu 1950.
5 Selim Nüzhet Gerçek, a.g.e. ve Ulunay değişik zamanlarda kullanmışlardır. 19 Cumhuriyet, 22 Temmuz 1950.
6 Daim Oruçlu, “Eskiden İstanbul’da Sünnet Yazının üslubu en çok Münir Süleyman 20 Yeni Asır, 8 Eylül 1958.
Düğünleri Nasıl Yapılırdı?”, Gece Postası, 31 Temmuz Çapanoğlu’na benzemektedir). 21 16 Aralık 1949 tarihli mektup
46 1949. 13 Sermet Muhtar Alus, “Eski Sünnet Düğünleri”, 22 Cumhuriyet, 5 Ekim 1938.
Toplumsal Tarihe Kadınların
Yaşamlarından Bakmak
ZEYNEP ADIGÜZEL, NALAN BALCI, FIRAT GÜLLÜ, EROL KÖROĞLU

DOSYA
T
arih Vakfı çatısı altında, 2014 yılından beri 28 Haziran günü yapılan çevrimiçi proje finali de diji-
20’den fazla ortaokul ve lise, 500’den fazla tal ortamlarda gerçekleştirilmiş oldu.
öğrenci ve 50’den fazla öğretmen ile gençle- Atölyenin yürütücüleri olarak bizler her zamanki
rin tarihi farklı perspektiflerden tartışması- gibi katılımcı öğrencilerin kafalarını netleştirmekten
nı, eleştirel okuryazarlık becerilerini geliştirmelerini ziyade karıştırmayı amaçladığımızdan, işin onların
ve yeniden yazmalarını sağlamayı hedefleyen eğitim düşündüğünden çok daha karmaşık bir nitelikte
atölyeleri gerçekleştirilmekte. Eğitim atölyelerinin olduğunu ortaya koymak bu yıl da öncelikli görev-
bu yılki konusu dünyada ve Türkiye’de kadının öz- lerimizdendi. Başlangıçtan itibaren bu atölyelerde
gürleşme hareketinin serüveniydi. Bu tema altında temalar ne kadar değişirse değişsin, vurgusunu kay-
öğrenciler ve öğretmenler, kadınlar tarafından kale- betmesini asla istemediğimiz ortak bir unsur var:
me alınan ya da bir kadını odak noktası seçen yaşam Geçmişle ilgilenirken eleştirelliği asla elden bırak-
yazını örnekleri üzerinden ilerleyerek toplumsal tari- mamak. Bu bağlamda daha en baştan, bu yılki atöl-
he farklı bir gözle bakmaya çalıştılar. yelerde ele alınacak materyalleri, Erol Köroğlu’nun
Yürütülecek atölye çalışmalarında katılımcıların önerisiyle, “Yaşam Yazını” konsepti içerisinde ele al-
temel sorunsalı şu şekilde belirlenmişti: “Kadınla- mayı ve kim anlatırsa anlatsın her türlü tarih anla-
rın özgürleşme hareketi hangi farklı bağlamlarda ve tısının kendi subjektifliği içerisinde ele alınmasının
geçmişten günümüze hangi aşamalardan geçerek önemini öğrencilere hissettirmeyi kararlaştırmıştık.
sürmektedir?” Gençler, yaşam yazını ve sözlü tarih Bu dosyada yer alan ve bir yıl süren çalışmaların bazı
atölyelerinde aldıkları eğitimin ardından sözlü ta- sonuçlarını okurlarla paylaşmak için seçtiğimiz öğ-
rih çalışmaları yürüterek projeye özgün katkılarını renci materyallerini biraz da bu mantık içerisinden
yaptılar. Bu görüşmelerden yola çıkarak birer yaşam anlamlandırmak doğru olacaktır.
anlatısı metni kaleme aldılar ve posterler, animas- Bu yılın dosyası, Dr. Öğr. Üyesi Tuba Demirci
yonlar, kısa belgeseller hazırladılar. Bu yıl dünyanın Yılmaz’ın tarihyazımında kadınsız tarihten, kadınla-
ve ülkemizin içinden geçtiği pandemi süreci proje- rın tarihine nasıl geçildiğini anlatan “Tarihyazımının
nin finalinin gerçekleştirildiği koşulları radikal bi- Cinsiyeti: Kadınsız Tarihten Kadın Tarihine” yazısı
çimde değiştirdi. Önceki yıllarda proje finalleri alan ile başlamaktadır. Ardından her okulun proje kapsa-
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

uzmanlarının, velililerin ve konuya ilgi duyan farklı mında ürettiği ve çok geniş bir yelpazeye yayılan ma-
gözlemcilerin katılımıyla gençlerin yıl boyunca al- teryallerden oluşturulmuş bir seçkiyle devam etmek-
dıkları atölye eğitimleri sonucunda ürettikleri ürün- tedir. Son olarak, projenin final oturumunda Tarih
leri sergiledikleri, tartıştıkları, eleştirdikleri bir tarih Vakfı youtube kanalından canlı olarak yayınlanan,
panayırı formunda gerçekleştirilirdi. Bu yıl pandemi moderatörlüğünü Özlem Çaykent’in yaptığı, Birsen
süreci projede de yeni bir deneyimin yaşanmasını Talay Keşoğlu, Esra Danacıoğlu ve Tuba Demirci’nin
sağladı. Gençler ve danışman öğretmenler, büyük konuşmacı olarak katıldığı panelin değerlendirmesi
bir motivasyonla çevrimiçi sözlü tarih görüşmeleri ile dosya tamamlanmaktadır. Bizler gençlerle çalışır-
yaptılar ve yaptıkları proje ürünlerini, http://gencler- ken, üretirken çok keyif aldık. Sizler de çalışmaları
tarihyaziyor.tarihvakfi.org.tr/ blogunda yayımladılar. okurken, incelerken umarız ki çok keyif alırsınız. 49
Tarİhyazımının Cİnsİyetİ:

Kadınsız Tarihten Kadın Tarihine


TUBA DEMİRCİ
DOSYA

BU YAZI TUBA DEMİRCİ’NİN 16 ŞUBAT lar tarihyazımında yoğunlaşıyor ve bunu kendilerine


2020 TARİHİNDE FMV IŞIK ORTAOKULU iş ediniyorlar ve bu durum ne türden problemlere
sebep oluyor? Toplumsal tarihe kadın yaşamların-
NİŞANTAŞI KAMPÜSÜNDE DÜZENLENEN, dan bakmayı konuşacağımız bugün öncelikle şunu
“GENÇLER TARİH YAZIYOR: TOPLUMSAL belirtelim; kadınların genel olarak erkeklere kıyasla
TARİHE KADINLARIN YAŞAMLARINDAN toplumsal, ekonomik ve hukuki açıdan “talihsizli-
BAKMAK” ADLI TARİH VAKFI PROJESİNİN ğinden” bahsetmek kadar, tarihsizliğinden de bah-
setmek mümkün. Özellikle 1960’larda cereyan eden
İKİNCİ ÖĞRENCİ ATÖLYESİNDE YAPTIĞI feminist hareketin ikinci dalgası sayesinde tarihya-
KONUŞMADAN DEŞİFRE EDİLMİŞTİR. zımında kadınlar açısından nasıl dönüşümler sağlan-
mış, biraz bundan bahsedeceğim. Öncelikle cinsiyet
ve toplumsal cinsiyetten başlayarak tarihyazımının

S
yapısından konuşmak istiyorum.
izlere tarihyazımında kadınsız tarihten, ka- Cinsiyet dediğimiz şey, biyolojik özelliklerimiz;
dınların tarihine nasıl geçtiğimizi anlataca- bunun çok tartışılacak bir yanı yok. Biz kadın ya da
ğım. Bu geçiş sürecinde anahtar niteliğinde erkek olarak dünyaya geliyoruz; fakat bir de toplum-
dönüşüm ve değişiklikler, kavramlar var: sal cinsiyet dediğimiz bir mevzu var. Bizler cinsiyet-
toplumsal cinsiyet ve toplumsal cinsiyet eşitliği gibi. li bedenler olarak yaşıyoruz, kadın ve erkek olarak
Bu kavramlar son kırk yılda, feminist hareket saye- dünyaya geliyoruz; ama kadın ve erkek olmayı as-
sinde Türkiye’de ve dünyada eğitim programlarının lında süreç içerisinde, yaşayarak öğreniyoruz. Hiçbir
ve pedagojinin temel öğeleri haline geldi. Ama yine bebek ileride bir başka bebeğe nasıl ilgi göstereceğini,
de hatırlatmakta fayda var; bizimki gibi ülkelerde bir kadın ya da erkek olarak nasıl yaşaması gerekece-
bazen gelgitler, eğitim müfredatları ve pedagojisinde ğini bilmez doğduğunda. Bunları toplumsallaşmayla,
yenilikler, bazen bu yeniliklerden vazgeçişler veya kültürlenmeyle öğreniriz. Dolayısıyla toplumsal cin-
geri dönüşler olabiliyor. Bu sebeple toplumsal cin- siyet ve cinsiyet gibi iki ayrı kavrama ihtiyaç duyarız.
siyetle tarih arasındaki bağlantı ve cinsiyetsiz tarih Bir tanesi bedenlerimizi, diğeri bizim yaşama pratik-
mümkün mü, tarih cinsiyetli olursa veya tarihin cin- lerimizi, davranışlarımızı yönlendiren ve bizi değer-
siyetini konuşmaya başlarsak biz neler kazanıyoruz, lendirmeye tabi tutan kıstasları anlatıyor.
bu konulardan bahsedeceğim sizlere. Aslında her şe- Toplumsal cinsiyetimiz, aslında bizden üstlen-
yin bir cinsiyeti var, tarihyazımı da bu durumdan ba- memiz beklenen roller bütünü. Öncelikle “cinsel
ğımsız değil. Dolayısıyla tarihyazımı nasıl yapılıyor, fark” var ve toplumsal cinsiyet farkları, bu “cinsel
tarihi kim yazıyor, hangi cinsiyet grubundan insan- fark” üzerinde geliştirilmiş. Kadın ya da erkek ola-
rak nasıl davranmamız, nasıl konuşmamız, hangi
soruları sormamız, aynı zamanda etrafımızla nasıl
ilişkiler kurmamız gerekiyor, bunları bize anlatan
beklentiler ve davranışlar bütünü toplumsal cinsi-
yet. Feminizm siyasi bir hareket, ancak kaynağını
kadınların kurtuluşu esnasında onlar ve ezilen diğer
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

gruplar hakkında eksik olan bilgiyi de üretmekten


alan bir bilgi üretim yaklaşımı. Feminizmin merke-
zinde de, feminist hareket(ler)in ve epistemolojinin
bizlere armağanı olan toplumsal cinsiyet kavramı
vardır. Feminist hareketin bizleri bilinçlendirdiği,
varlığından haberdar ettiği bir kavram. Feminist ha-
reket olmasaydı, feminist epistemoloji olmasaydı biz
Christine de Pizan’ın, Kadınlar Kenti kitabından bir gravür bugün toplumsal cinsiyetten haberdar olamayacak-
Wikimedia Commons, https://commons.wikimedia.org/wiki/ tık. Feminizm kabaca 300 yıllık siyasi-toplumsal bir
50 File:Meister_der_%27Cit%C3%A9_des_Dames%27_002.jpg hareket; ama yirminci yüzyılın yarısından itibaren
Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında
Ogosto, Bulgaristan’da harman döven
kadınları gösteren gravür
Sofya Üniversitesi Tarih Kütüphanesi
https://www.cam.ac.uk/research/features/

DOSYA
beyond-the-harem-ways-to-be-a-woman-
during-the-ottoman-empire

bilimsel bir metodoloji ve kuram halini almıştır. Top- Toplumsal cinsiyet dediğimizde bir de toplumsal
lumsal cinsiyet bizden beklenen rol ve sorumlukla- cinsiyet eşitliğinden yahut toplumsal cinsiyet eşitliği
rı, bu rol ve sorumluluklar çağdan çağa, kültürden arayışından bahsetmemiz gerekiyor. Bizler kadınlar
kültüre ve coğrafyaya, aynı toplum içinde iktisadi ve erkekler arasındaki farklılıkları kabul etmekle bir-
sınıf veya etnik-dinsel gruplara göre nasıl değişik- likte, bu farkların eşitsizlik yaratması gerekmediğine
lik gösteriyor, bize bunu anlatıyor. 19. yüzyılda Orta inanan insanlarız. Kimler olarak? Feministler yani fe-
Anadolu’da yaşayan insanların tabi oldukları top- minist hareketin bileşenleri, feminist araştırmacılar,
lumsal cinsiyet rejimi, yani insanlardan beklenen rol toplumsal cinsiyet eşitliğinin toplumdaki genel eşit-
ve tavırlarla bu konudaki kurallar bütünü, bugün lik mücadelesinin parçası olduğuna inanan insanlar
Orta Anadolu’da yaşayan kadınların ve erkeklerin olarak. Kuşkusuz bizler toplumda farklı roller üstle-
tabi oldukları toplumsal cinsiyet rejiminden olduk- niyoruz. Ama bu, üstlendiğimiz tüm rolleri sorgula-
ça farklıdır. Dolayısıyla doğduğumuz andan itibaren maksızın yerine getireceğimiz veya bu rolleri hiç sor-
kadınlar ve erkekler olmayı yaşayarak, çoğunlukla gulayamayacağımız anlamına gelmiyor. Mesela bir
norm ve beklentilere göre kendimizi şekillendirerek anne olarak anneliği, anneliğin gerektirdiği sorumlu-
öğreniyoruz, toplumsal cinsiyetten kastettiğimiz luk ve rolleri, bu kuruma ilişkin toplumsal beklentile-
şey budur. Toplumsal cinsiyet tarihseldir, cinsiyet ri sorgulayabiliriz; çocuk büyütmek sadece annelere
gruplarına atfedilen davranış kuralları, norm ve ka- özgü bir mevzu değildir. Örneğin, annelik ve babalık
lıpları öğrenmeyi ve onlarla mücadelemizi ve değişi- birbiriyle ilişkili pratikler. Ebeveynlik de devletle,
mi anlatır. kurumlarla, iş yaşamıyla, sosyal güvence sistemiyle
Şimdi, bizler kadınlar ve erkekler olarak bu norm- ilişkili; çocuklar ve ebeveynler arasında mutlaka bi-
lar, kalıplar ve beklentiler içine doğuyoruz, söz konu- yolojik bir bağ da gerekmiyor. Ancak sosyal bilimler
su norm ve yapıları kabul ettik ya da etmedik, kabul ve tarih yazımında çocuk büyütmek topyekûn an-
edersek ne oluyor, etmezsek ne oluyor? Kabul etmez- nelikle, annelikle de doğrudan kadınlarla, biyolojik
sek aslında bir şeyleri değiştirmeyi-iteklemeyi tercih annelikle ilişkilendirilerek tartışıldığından, bu role
etmiş oluyoruz. Kabul edersek de içinde bulundu- sorgulayıcı bir yaklaşımla bakabilir, bu rol dağılımını,
ğumuz bağlamın şekillendirdiği toplumsal cinsiyet annelik ve babalık arasındaki farkların nedenlerini
rollerini yerine getirerek onları yeniden üretiyor, sorgulayabilirsiniz. İşte bu sorgulamalar için bizler
devamlı kılıyor, tarihsel olarak sürekliliğini sağlamış tarihe, ekonomiye, topluma, coğrafi ve tarihi şart-
oluyoruz. Biz bir toplumda yaşayarak kültürlendiği- ların kesişimindeki bireylere, bireylerden mürekkep
mizde hem toplumsal cinsiyet farklılıklarını hem de kitlelerin hayatlarına toplumsal cinsiyet kavramıyla
bu farklılıkların belirginleştirdiği toplumsal cinsiyet bakıyoruz.
rollerini edinmiş, aynı zamanda onları var kılmış Toplumsal cinsiyet eşitliği aslında kadın ve erkek
oluyoruz. “Türk kadını” dediğimiz zaman aslında bu arasındaki eşitsiz güç, yani iktidar ilişkilerine yol
tarih dışı bir tanım; hangi çağın, hangi dönemin, han- açan yapıların değişimine, cinsiyet farklılıklarının
gi üretim biçiminin Türk kadını? Türk kadınından nasıl olup da eşitsizlikler yarattığına bakan bir kav-
kastımız ne? Etnik olarak Türk olanlar, Türkçe konu- ramdır. Mesela bugün kadınlarla erkekler arasındaki
şanlar mı? Türk Müslüman olanlar mı? Türk kadın- güç ilişkilerini düzenleyen en önemli mevzu hukuk-
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

ları, yaşadıkları tarihsel dönemden, o dönemin siyasi tur, devlettir. Devlet bugünkü halini nasıl aldı? Dev-
ekonomik süreçlerinden izole olarak mı kadınlık de- let yapısında kadının yeri nedir, devletin kadınlara
neyimliyor ve yaşıyorlar? Hayır. “Türk erkekleriyle”, bakışı nasıldır, kadınlar devlet kurumları ve siyaset-
Müslüman olan ya da “Müslüman olmayan” kadın ve te ne kadar yer alabiliyor, hukukun, devlet politika-
erkeklerle bağlantı ve ilişkiler içerisinde “Türk kadın- larının değişiminde ve dönüştürülmesinde kadınlar
ları” oluyor ve kadınlıklarını buluyorlar. Her bir Türk nasıl roller üstleniyor? Bütün bunlara tarihsel ola-
kadının deneyimi aynı mı peki, hayır, işte toplumsal rak, toplumsal cinsiyet kavramı ışığında bakmak ge-
cinsiyet hem kadın erkek deneyimlerini hem de ka- rekiyor. Bizler eşitlik derken kadınlar ve erkeklerin
dınlar arası farklılıkları açıklamakta kullandığımız aynı olmasından değil, ancak yasa karşısında eşit
anahtar kavramlardan biri. muamele görmesinden bahsediyoruz. Sonuç olarak 51
DOSYA

Türkiye’de Osmanlı Kadınları, Tesettür, Dansçılar, Güzellik. Taş Baskı, Forbes Kütüphanesi, Northampton, Massachusetts, USA.
https://www.amazon.com/Turkey-Ottoman-Dancers-antique-lithograph/dp/B01F66FODU

tarihyazımı da siyasetin, eşit hakların ve hukukun Veya biz diye bir şey var mı? Olsa ne olur, olmasa ne
belirlendiği bu cinsiyetli süreçten bağımsız değil. Ta- olur? Tarih ve belletilecek tarihi hazırlayan tarih yaz-
rihyazımı, geçmişe dair bir bilgi üretme işidir, geçmi- ma eylemi çoğunlukla ulus devlet sürecinde bir tür
şe dair yaşantı ve bilgiyi aktarılabilir hale getirmek indoktirinasyon aracıdır; belli bir kurgu, nedensellik
ve bu yolla geçmişi anlamak, bugünkü eşitsizliklerin ilişkileri içerisinde kitleler için açıklamalar oluştur-
kökenini anlayarak, bugün için siyasi, ekonomik, kül- maktır tarihyazımı ve tarih eğitimi. Ancak biliyoruz
türel bir strateji kurabilmenin temelidir. ki ideolojik seçimlerin ve indoktrinasyonun şekil-
Tarih yazmak, geçmişin bilgisiyle bugünü kur- lendirdiği bir pratik olsa da, tarih çok önemli bir di-
mak anlamına geliyor. Tarihyazımı aynı zamanda siplin. Eylemlerimizi, tercihlerimizi gerekçelendiren
kuramsal ve felsefi bir uğraş; bir takım kavramsal bir disiplin. Neden? Çünkü değişimi anlamak, anlat-
araçlar ve perspektiflerle geçmişin bilgisini derliyo- mak, kendimizi anlamak ve anlatabilmek için tarihi
ruz. Yani tarih yazma eylemi, tarihi “nereye bakarak” anlatılara ihtiyaç duyuyoruz. Feminist tarihçiler ve
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

yazacağımıza; örneğin orduya, devlete, topluma ya- tarihi araştırmalar yapan feministler, aslında tarihin
hut işçiler ve üretim süreçlerine, dine, kültüre ya da bu devrimsel- dönüştürücü yönünün öneminin far-
sanata mı odaklanacağız, buna karar vermek ve bu kındalar, tarihi kadın erkek eşitliği ve kadınların da
alanlara ait sorular etrafında düşünmek anlamına insan olduğuna dair inançlarını topluma belletmek
geliyor. Sadece oturup tarihi kurgulamak da değil, için, tıpkı diğer tarihçiler gibi kullanıyorlar. Tarihin
kaynaklara bakmak, o kaynakları değerlendirirken devrimci ve dönüştürücü vasfından kastım, tarihin
kullanılacak perspektiflere karar vermek ve belli bir yaratıcı, gerekçelendirici ve aynı zamanda doğrudan
konudaki tarihyazımını neden yaptığımızı bilmektir. erişimimiz olmayan bir zamana dair bilgilendirici bir
Sonuç olarak tarih iki ana işe yarıyor; eğitmek ve bel- disiplin olması. Dolayısıyla da anlamak ve değiştir-
52 letmek. Biz kimiz, nereden geldik, nereye gidiyoruz? mek için tarih bize gerekli.
Tarihi kim, nasıl yazıyor? İlk çağlarda insanı geç- Kadınlar söz konusu olduğunda “uzun sürmüş
mişiyle bir araya getiren geçmişin hikâyesini kuran bir tarih dışılık” ile karşı karşıyayız; mevzu salt kadın
ozanlar, anlatıcılar, sonrasında rahipler-din görevli- tarihsizliği de değil üstelik; kavimlerin, kültürlerin,
leri var. Bu gruplar dünyanın, devletlerin, toplulukla- yasal geleneklerin ve üretim biçimleri çeşitliliğinin
rın, insanların gündeliğini -seçici biçimde- not ederek farklılaştırdığı “kadınların” tarihinden bahsetmek
tarihini tutuyorlar. Yerleşik hayatla, tarım toplumla- mecburiyetindeyiz. Kadınlar tekil deneyimlere sahip,
rı ve devlet pratiğinin geliştiği noktalarda ise, daha aynı statü ve güce sahip bir yığın değil. Dahası, kadın-
sistematik olarak tarih yazan vakanüvisler, beşe- lar tarihyazımına ve tarihi anlatılara dâhil edildikle-
ri gelişimin özelliklerini sorgulayan ve bu gelişimi rinde, kahramanların hep erkek olduğu toplumsal bir
kavramlaştıran filozoflar var. Bir de diploması olan, kurguda “tabi olan”, tabi olması arzulanan, aksi halde

DOSYA
çeşitli eğitim programlarına devam eden, insanlığın kendilerine yer bulamamış kişiler olarak yahut me-
kültür ve dil çeşitliliğine aldıkları eğitimle hâkim lek, mübarek, istisnai türden kadınlar olduklarında/
olan zamanımızın akademili tarihçileri var. Ancak olabildiklerinde sesleri işitilen varlıklar olarak tarih-
bahsettiğim ozanlar, anlatıcılar, rahipler-din görev-
lileri, filozoflar, vakanüvisler ve akademili tarihçiler
çoğunlukla erkekti, 1950’lere kadar -ki 1950’ler kadın-
ların tarih bölümlerine kurumsal engellerin tümüyle
kaldırılmasıyla girmeye başladıkları dönemdir- ta-
rih yazımı erkeklerin uğraşıydı. Eğitim olanaklarına,
kâğıt-kalem ve kitaba erişimi, tarihsel meraka ve bu
merakı giderme ayrıcalığına sahip olanlar erkekler-
di. Bu erkekler de geçmiş üzerinde bir tür eril anla-
tı tekeli kuruyorlardı. Sonuç olarak tarih hakkında
konuştuğumuzda gelecek için, geçmiş hakkında,
yine güçlü iktidar grupları tarafından üretilmiş bir
bilgiden bahsediyoruz ve bu bilgi sorgulanmaksızın
bir hakikat, gerçek haline geliyor. Mesela göçebe
toplumlarda üretim merkezi ve siyasi bir birim olan
çadır(yurt), yerleşik hayata geçince nasıl dönüştü? Pascal Sébah, Les Costumes Populaires de la Turquie en 1873:
Emek kullanımı, evlilik adetleri, akrabalık ilişkileri ouvrage publié sous le patronage de la Commission impériale
nasıl değişti? Genelde bunlara çok odaklanmaz er- ottomane pour l’Exposition universelle de Vienne, 1873.
keklerin kurduğu genel tarih anlatısı, bu dönüşümle- Soldan sağa Selanikli evli Müslüman ve evli Musevi kadın ile
ri konu edindiğinde ise bunları sadece erkek yetişkin- Pirlepeli (Prilep)-Bulgaristanlı evli kadın
leri ilgilendiriyor gibi anlatır.
Sınırları erkeklerle ilişkili olanla belirlenmiş -biz selleştirilmişlerdir. Örneğin ya Rahibe Teresa, kutsal
buna erillik diyoruz- ve bu erillikle pekiştirilmiş bi- Meryem Ana gibi rehber olabilir yahut hadsiz, çapsız,
çimde yazılan tarihî anlatılarla büyüdük. Tarih er- şirret, şaibeli kadınlar, cadılar olarak siyaseti, günde-
kekler evlerinin dışına çıktığında başladı; tarih çok lik hayatı ve toplumsal hayatı bozan varlıklar olarak
uzun bir süre bizler evlerimizi, özel alanlarımızı ve resmedilirsiniz. Kadınlar bu iyi kötü karşıtlığında
ilişkilerimizi arkada bıraktığımızda yazılmaya baş- kavramsallaştırılıyorlar ve tarihte bu şekilde kendi-
landı. Yahut tarihi ilgi neyin kamusal ve tarihi, neyin lerine yer buluyorlar. Unutmayalım ki insanlar için-
olmadığına dair seçimler yaptı. Dolayısıyla tarihyazı- de yaşadıkları şartların şekillendirdiği varlıklardır.
mı aslında hipermetrop bir bakış açısıyla gerçekleşti; Özellikle kadınlar söz konusu olduğunda tarih onları
tarih yazanlar ve tarihi bu yazından öğrenenler he- içinde yaşadıkları şartlara bakmaksızın, bağlamın-
men yanı başlarındaki, doğrudan kendilerini ilgilen- dan soyutlanmış kişiler olarak ele alıyor. Sonuç ola-
diren mevzulara odaklanara veya birtakım “önem- rak bir tarih dışılık söz konusu, aynı zamanda ciddi
siz”- güçsüz kitlelerin hayatlarını görmezden gelerek bir cinsiyetçilikle şekillenmiş bir dünya geçmişi var.
tarihle ilişkilendiler. Kimdir bu güçsüz ve önemsiz 1930’lardan itibaren, on dokuzuncu yüzyılda özel-
kitleler sorusu da çok önemli; bu gruba kadınlar da likle Leopold von Ranke’nin işaret ettiği biçimde ku-
dâhil. Madun grupların ve azınlıkların, hayatlarını rumsallaşan tarihyazımı, eğitimi ve disiplinine ilişkin
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

bilmediğimiz kalabalık kitlelerin hayatları, görmez- ilk sistematik eleştiriler başlıyor. 1930’lar öncesinde
den gelinen tarihi mevzulardır. Neden başka şeyler de eleştiriler var; ama bizim için önemli olan Annales
tarihi anlatının konusu olamıyor? Sadece yönetip, Okulu’nun eleştirileri. “Köylüler, işçiler, köleler, ka-
savaşıyor ve vergi mi topluyoruz? Kuşkusuz hayır. dınlar, çocuklar ve yaşlıların da tarihi var mıdır, bu
Dahası, sınırlı bir anlatı bu; savaşa, yönetime-yönete- tarihi nasıl araştırıp yazacağız” soruları 1930’larda
ne odaklandığı için muazzam ölçüde sınırlı olmasına sorulmaya başlanıyor. Sonuçta 1930’lar ile 1960’lar
karşın, tarih yazımının bir evrensellik iddiası var. Ne arasında kadınların tarihi konusunda eksiklikler
zamana kadar? 1930’lara kadar. Sonrasında tarih ya- hissedilse de, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini mer-
zımına ve tarihsel merakın uğraklarına ilişkin sorgu- kezine alan anlatılar maalesef yaygınlaşamıyor. Yine
lamalar ve eleştiriler başlıyor. de şundan bahsetmek mümkün; yeni bir emek, sınıf, 53
ezilme tarihi ve bu tarihin yazımı ile ilişkili yeni yak- verdiği kitabında anlatan Anna Komnene’den öğre-
laşımlar oluşacak. Annales Okulu’nun veya “aşağıdan nebiliriz. Bu taleplerle 1960’lara ve 1970’lere girilecek.
tarih” diyeceğimiz tarih yazımı akımının etkisiyle ye- 1990’lardan itibaren Türkiye tarihçiliği ve tarih yazı-
şeren sınıf ve emek çözümlemeleriyle birlikte, kadın- mı da benzer bir sorgulamaya muhatap olacak; yani
lar arasındaki farklılıklar da kavramlaştırılmaya baş- yetmişler ve doksanlar arasında kadınların tarihi açı-
lanacak. “Hangi kadınlar?” sorusuyla, köylü, zengin, sından benzer bir değişim söz konusu.
köle, özgür, hak talebinde yahut “sessiz(leştirilmiş) Feminist tarih, tarihyazımının kadınların tari-
kadın yığınlarına, farklı coğrafyalardaki çeşitli kadın hiyle, kadın kurtuluş hareketinin ortaya çıkış dina-
deneyimlerine dair cevaplar belirginleşecek ve ka- miklerini kapsaması gerektiğine ilişkin bir eleştiri
dınların tarihi meşruiyet kazanacak. ve erektir. Kadın hareketi sürüp giderken, bu siyasi
DOSYA

Feminist tarihyazımı da kadınların baskı altına hareketin de tarihini tutmak ve yazmak, gelecek ku-
alınışının bir tarihi olduğu iddiasıyla ortaya çıkacak. şaklara bu hareket ve talepleriyle ilgili bilgi, belge
Bugün bizim maruz kaldığımız toplumsal cinsiyet bırakmak gibi bir sâik de vardır. adınlar konusunda
eşitsizlikleri, seksizm yani cinsiyetçilik; tarihsel kö- telafi anlatılarıyla başlayan feminist tarih yazımı,
kenleri olan, tarihte şekillenmiş bir pratikler bütünü- 1970'lerden itibaren kadınlar açısından eksik olan
dür, ezeli ve ebedi bir durum değildir. Cinsiyetçilik ve tarihi, kadın bakış açısından tamamlamaya odakla-
cinsiyetçiliğin şekillendirdiği toplumsal cinsiyet eşit- nacaktır. Türkiye’deki tarih yazımı da bunlardan ba-
sizliklerinin kökenlerini tarihte bulabiliyoruz. Eğer ğımsız değil. 2000’lere kadar tarih yazımı konusunda
tarihten bu eşitsizliklerin sebeplerine dair bir anlatı genel anlamda çok güçlü bir eleştirel literatür yok;

Anayasa Hareketi sonrası 1876 Anayasasını-


Meşrutiyetin ilanını kutlayan taş baskısı
kartpostal – 1895
https://tr.wikipedia.org/wiki/
J%C3%B6n_T%C3%BCrk_Devrimi#/media/
Dosya:Greek_lithograph_celebrating_the_Ottoman_
Constitution.png

çıkartabilirsek, çözümünü de bulabiliriz yaklaşımı 2000’lere kadar “Niye işçi tarihi eksik, niye kadın tari-
gelişecek. Tarih bu sebepten feminist çalışmalar, ka- hi eksik, niye toplumsal tarih eksik?” soruları yoğun
dın hareketi ve diğer toplum bilimleri içerisindeki en biçimde sorulmamış; geç de olsa 2000’lerden itibaren
kritik disiplin olacak. Yani kadın hareketinin herhan- bu sorular yaygınlık kazanmıştır.
gi bir aşamasında tarihten bahsedilmemesi gibi bir Türkiye ve Osmanlı tarih yazımında kadın tem-
durum söz konusu olamaz, çünkü direngen figürler, silleri meselesine gelecek olursak, bu temsiller başta
baskı altına alınamamış ya da baskıya direnmiş ka- bahsettiğim “şirret” veya “muhteşem- melek gibi var-
dınlar veya kadınların kendi meşreplerince direnme lıklar” ikiliğinin dışına uzunca bir süre çıkamamıştır.
tarihi feminist hareketin bugünkü meşruiyeti ve var- Kadınlar ayrıca bir tür “iç” şarkiyatçılık perspektifin-
lığı için önemli bir referans kaynağı. 1960’ların ikinci den ele alınmıştır. Modernistler, milliyetçiler, İslam-
yarısından itibaren, özellikle Birleşik Devletler ve cılar, Türkiye dışından Türkiyeli kadınların tarihine
Batı Avrupa’da feminist tarih yazımın ilk örneklerini bakanlar şeytan-melek kadın ikiliğini yeniden üret-
göreceğiz. Bu ilk örnekler aslında genel olarak soylu mişlerdir. Türkiyeli kadınlar denilince akla gelen, ka-
ve seçkin kadınların hayatına odaklanacak. “Marie dın ataları saray ve konak haremlerinde sere serpe
Antoinette, gerçekten tebaasının yaşadığı problem- keyif sürmüş, nesneleştirilmiş ve cinselliği abartılmış,
lerin farkında olmayan bir zavallı mıydı?” sorusu, talep etmeksizin erkeklerce aydınlatılmış-özgürleşti-
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

feminist hareketin, feminist hareketin rehberi olan rilmiş varlıklardır. Tabii ki evde- tarlada çalışan, ço-
feminist epistemoloji yani bilme yöntemlerinin yük- cuk büyüten, türlü gadre uğrayan yahut talihli olan,
seldiği, kadınların ses çıkardığı döneme ait bir soru. bölgesel ticarete yatırım yapan, han-hamam-imaret
Keşfedilmeyi bekleyen büyükanneler, akraba kadın- inşa eden, vakıf mütevellisi olan, Osmanlı sarayına
lar, komşu kültürlerden kadınlar var; bu kadınların borç veren ve bankerlik eden, erkek yakınlarını dava
katkılarını, yaşamlarını öğrenecek, kendi hayatları- ederek hukuku kullanan, sütanne olup anneliği ye-
mızla karşılaştıracak ve sorgulayacağız bu sayede. timhane ve kreş yokluğunda ücret karşılığı icra eden,
Örneğin Anadolu’ya Türkmen- göçlerinin başladığı tarihyazımının sınırlarına dâhil olmaya çalışan ka-
dönemi bir kadının gözünden, imparator babasının dınlar akla gelmiyor ne yazık ki. Bunun dışında üc-
54 sergüzeşti yanında kendi hikâyesini Alexiad adını retsiz ev işçiliği ve tarım işçiliği, çamaşırcılık, halıcılık,
dokumacılık, nakışçılık, aşçılık, performans sanatları,
bohçacılık, ölü yıkayıcılık ve ağlayıcılık, ebelik, he-
kimlik, aşıcılık yaparak geleneksel kadın meslekleri-
ni sürdüren, evleri yaşanabilir kıldıkları için toplum-
sal hayatın devamına katkıda bulunan kadınlar yok
sayılarak toplumsal tarih yazılıyor. Dolayısıyla eksik,
fazlaca genellenmiş ve negatif, değişimden nasibini
almamış tarih dışı kadın temsilleri söz konusu tarih
yazımımızda.
Modern Türkiye’de ve Osmanlı toplumunda yaşa-

DOSYA
yan kadınlar, erkek uğraşlarına merak saldıkları ve
erkeklerin baskın olduğu alanlara girdiklerinde, ör-
neğin Kösem Sultan ve Hürrem Sultanı düşünürsek
yöneticiler olarak değil, entrikacı ve fitneciler olarak
ön plana çıkarlar veya oy hakkı mücadelesindeki
Nezihe Muhittin ve Cumhuriyetin kurucusu devlet
adamının sabık eşi olan Latife Hanım gibi siyasi ve
toplumsal talepleri nedeniyle itibarsızlaştırılırlar.
Eş, siyasetçi ve hırslı kadınlar olarak yönetici erkek
yakınlarını olağanüstü cazibeleriyle etki altına al-
makla suçlanıp, saltanat, devlet, yönetim sistemi ve
toplumu bozmakla itham edilir yahut haddini aşan
karikatürler olarak damgalanırlar. Kadınlar cinsel
objeler, süs ya da kurbanlaştırılmış, iradeden yoksun,
“havai” varlıklar olarak resmedildiğinden, kendi haya-
tı ve kadın özgürlüğü için mücadele eden bireyler de- Halide Edip (Adıvar). İpek Çalışlar, Halide Edip: Biyografisine
ğil, kurtarılma ihtiyacındaki zavallılar haline getirilir Sığmayan Kadın, Everest Yayınları, İstanbul, 1. Basım,
bu anlatılarda. Makbul anlatı, ardımdaki Osmanlı Mayıs 2010, sayfa 514
İmparatorluğu’ndaki anayasal mücadeleyle ilgili 1895
tarihli bir propaganda kartpostalında gördüğünüze kadınları var; Müslümanlığın farklı yorumları ve
benzerdir: Vatan zincirler içinde bir kadındır, kur- mezheplerinden bahsetmek mümkün. Dolayısıyla
tarılma ihtiyacındadır. Söz konusu vatan zincirlere kimden bahsettiğiniz ve o anlatıyı nasıl kurduğunuz
mahkûm kadınlardan da mürekkeptir ve burada ana- çok önemli. Kimden bahsediyoruz? Hangi kadından
yasa mücadelesi kadınların esareti, örselenmiş melek bahsediyoruz? Osmanlı kadını değil, aslında kadın
yardımıyla temsil edilmiştir. Namık Kemal’in başını larından bahsetmek gerekir. Osmanlı kadınlarının
çektiği anayasacılar genç ve güzel esirenin kurtarıcı- dâhil olduğu gruplardan bahsetmek gerekir; fakat
ları olarak resmedilmiştir; boyunduruk altında kur- geleneksel tarihyazımında kadından bahsedildiğin-
tarılması gereken kadın-millet eşleştirmesidir bu ve de, bu durum atlanarak genellemeler yapılır.
yaygındır dünya ulusları tarihinde. Kadın tarihçiler olarak birkaç öncü figürümüz var.
Diğeri ise gerçek bir fotoğraf. Osmanlı İstan- Osmanlı toplumsal düzeni konusunda kadın elinden
bul’unda doğup Birleşik Devletler’de yaşayan gaze- çıkma ilk tarihsel inceleme denebilecek türde işler
teci ve yazar Demetre Vaka’nın mütareke yıllarında yapmış ve bunları yazıya geçirmiş bir takım büyük
İstanbul’da çektiği fotoğraflardan birini görüyorsu- annelerimiz var. Fatma Aliye’nin, Nisvan-ı İslam gibi
nuz. Fotoğraf erkeklerin savaştığı Cihan Harbi ve he- çok önemli bir eseri var. Bu eser İslam kadınlarının
men sonrasında İstanbul’un cadde ve sokaklarının Batı karşısındaki savunması. Fatma Aliye bu çalışma-
temizliğinin kadınlara emanet edilmesine odaklanan yı bağlantıda olduğu Batılı feministler kendisine bu
bir tartışmada kullanılıyor. İstanbul’un temizliğin- konuda yazması salık verildiğinde hazırlıyor. Şair Ni-
den sorumlu kadın temizlik işçilerini görüyorsunuz, gar Hanım var. Onun da yazıya döktüğü anıları, yaşa-
bu kadınlar ceket- pantolondan oluşan üniformala- dığı döneme ışık tutuyor. Bu kadınlar bu arada on do-
rıyla temizlik işçileri. 1914’ün sonundan 1921’e kadar kuzuncu yüzyıl sonundan 1950’lere kadar yaşıyorlar.
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

sokakların temizliği kadınlara emanet. Pantolon Fatma Aliye Hanım daha uzun yaşıyor, Şair Nigar Ha-
giymeleri işgal dönemindeki en önemli gündem mad- nım biraz daha erken ölüyor. Şair Nigar Hanım saye-
delerinden biri olacak, erkekler geri döndüğünde de sinde Osmanlı saray hayatı, Osmanlı konak ve sokak
bu işçi kadınlara “Hadi bakalım, siz eve!” denilecek, hayatı, Osmanlı sanat hayatı gibi pek çok konuda bil-
çalışmaları mümkün olmayacaktır. Üçüncü fotoğraf gileniyoruz. Leyla Saz da bestekâr bir kadın, önemli
ise Osmanlı kadınından değil, ancak Osmanlı kadın- işler başaran, hayırseverlik yapanlara sultan tarafın-
larından bahsedebileceğimiz gerçeğini dile getiriyor; dan verilen Osmanlı Şefkat Nişanı ile ödüllendirilmiş
imparatorluk coğrafyasında kadın kimlikleri ve do- bir kadındır. Onun da yazdıklarından Osmanlı saray
layısıyla deneyimleri çeşitli ve çoklu. İmparatorluk- hayatına ve gündelik yaşama dair bilgilere ulaşmak
ta Katolik, Ortodoks, Musevi, Müslüman Osmanlı mümkün. Halide Edip var elbette. Mütareke sonra- 55
Fatma Aliye Topuz,
fotoğraf İstanbul Kadın
Müzesi fotoğraf
galerisinden alınmıştır
http://istanbulkadinmuzesi.
com/fatma-aliye-hanim-topuz)

Fatma Aliye Topuz

dınların hikâyeleri, savaş, kıtlık, yas ve kölelik bağ-


DOSYA

lamında analiz edecekler. Bu tür kaynaklar feminist


araştırmacılar tarafından sıklıkla kullanılacağından,
tarihin meşru kaynakları haline gelecek.
Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde kadınların
sını, milli mücadelede Anadolu’yu onun gözünden yaptıkları katkılardan bahsedelim. Tarihsel özneler
okuruz. Münevver Ayaşlı, belli bir dönemin tarihi ko- ve kişilikler olarak bu dönemlerde yaşayan kadın-
nusunda bizi doğrudan bilgilendirecek nitelikte anı ların direnme ve ısrar biçimleri bize Osmanlı kadın
ve roman türünde eserler yazmıştır, bu çalışmaları hareketini veriyor. Müslüman, Hristiyan yahut Mu-
tarihsel niteliği olan yazı türleri olarak değerlendi- sevi Osmanlı kadınlarının kurdukları dernekler, çı-
riyoruz. Tabii Fatma Aliye paranın üzerine çıkmayı karttıkları dergiler ve gazeteler, yazdıkları polemik
başarmış bir kadın, dolayısıyla tarih dışılığı aşmış, sütunları; annelik, eşlik, kız çocukluk, evlilik konu-
daha geniş kitlelerin tanıdığı şanslı kadınlardan bir larında yazdıkları eleştirel makaleler, bizim bugün
tanesi. Adını saydığım kadınların çocukluk, gençlik Tanzimat ve Meşrutiyet dönemi yani reform ve ana-
ve olgunluk dönemi anıları sayesinde bizler Osman- yasa hareketleri dönemini daha bütünlüklü anlaya-
lının son dönemi, savaş ve mütareke dönemini daha bilmemizin anahtarı.
kapsamlı ve canlı bir şekilde anlıyoruz. Cumhuriyet döneminde kadınların katkısını ko-
Dünyada ve Türkiye’de kadın tarihinin öncüleri- nuşmadan cumhuriyetten tam olarak bahsetmiş ola-
ne baktığımızda genelde feminist araştırmacılar, fe- mıyoruz. Kadınların Cihan Harbi ve Milli Mücadele
minist bilince sahip kişilerin yaptığı çalışmaları görü- döneminde cephe gerisi desteklerinden ve propagan-
yoruz. İlk jenerasyon feminist tarihçiler akademide da faaliyetlerine katkılarının yanı sıra savaş şartla-
ama akademinin de sınırlarındalar; yani her an aka- rında kadınların ayrı, müstakil bir direnme çabaları
demi dışında kalabilirler, çünkü varlıkları meşru bu- da var. Örneğin nasıl annelik yapıldı, nasıl çocuk
lunmuyor. Fazla siyasi, fazla talepkâr, fazla isyankâr, doğuruldu, nasıl besleyici sofralar kuruldu, bolluk
“yeterince” tarihi konulara ilgi duymayan kadınlar bereketle özdeşleştirilen Anadolu’da, İstanbul’da sa-
bunlar. Kadın tarihçilerin kendilerini o akademinin vaş şartlarında ikame ürünlerle hayat nasıl yaşandı?
bir parçası yapabilmeleri için tarihsel bir mücadele Hasta çocuklara ve yaşlılara nasıl bakıldı? Karneyle
vermeleri de gerekmiştir. Türkiyeli kadınların tari- gıda, giyecek ve yakacak dağıtılmasına, uluslararası
hini araştıran feminist tarihçiler daha çok siyaset ticaretin ve bölgesel iç ticaretin neredeyse durduğu,
bilimi ve sosyoloji alanından geliyorlar; örneğin Şirin mal kompozisyonunun kıtlaştığı hayata kadınlar na-
Tekeli ve Serpil Çakır tarihi araştırmalardaki tarihçi sıl adapte oldular, ne gibi alternatif yollar buldular,
tekelini kıranlardandır. Feminist bakış açısına sahip aynı zamanda nasıl yardım kampanyaları düzenle-
tarihçilerden evvel, erken kuşak bir kadın tarihçiler diler, nasıl ev dışında ücretli emek ve çalışan haline
grubu var dünyada, büyük anlatılarda kadınlara ba- geldiler?
kıyor bu araştırmacılar. Savaş dönemlerinde ne oldu, Diğer bir konu da savaş yıllarına özgü cinsel şid-
Roma İmparatorluğu yıkıldığında ne oldu, Bizans dö- deti kadınların nasıl deneyimlediğidir. Savaşlar bili-
neminde ne vardı? Ortaçağ, Rönesans, Fransız Devri- yorsunuz her zaman bir zafer ya da saf yenilgi hali
mi gibi zaten bilinen büyük anlatıları bir de kadınlar değildir, başka tür yükleri-sorunları da beraberinde
açısından anlatmak -eksik kalan kısmı buydu çünkü- getirir. Savaşlar şiddetini kadın ve çocuk bedenleri-
amacındalar. nin yahut yaşlıların üzerine kusar, yokluk, hastalık,
Aynı zamanda geleneksel olarak kadınların hiçbir tecavüz ve diğer pek çok farklı biçimde. Bu türden bir
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

şekilde temsilinin olmadığı konuları, savaş, ekonomi, boyutun bilinmesi de en azından barış eğitimi için fe-
aile gibi ele almak gayesindeler. İlk kadın tarihçiler ministlerin dünya ve çatışmalar tarihine yaptığı bir
ve tarihe ilgi duyan feminist araştırmacılar bu ek- katkıdır diye düşünüyorum. Kadın ve feminist tarih-
siklikleri tamamlamakla işe başlıyorlar. Sıra devlete, çiler savaş dönemi yaşanan şiddeti salt cepheye özgü
ataerkilliğe, yoksulluğa, köleliğe direnen kadınların bir durum olmaktan araştırmalarıyla çıkardılar. Bir
direniş tarihine geliyor. Kaynak, bakış açısı ve yön- başka örnek de feminist hareketin yaşadığımız coğ-
tem açısından feminist tarihçilerin oldukça eleştirel rafyadaki gelişim evreleri üzerine cumhuriyetle ka-
bir yaklaşımları var. Kaynak addedilmeyen kaynak- dınların kurduğu ilişkiye bakarak öğrendiklerimizdir.
ları kullanacak, anı, mektup, hatta kırkyama usulü “Devlet feminizminin” sınırlarını; Türkiyeli kadınların
56 yapılmış yorgan ile örtüleri, okuryazar olmayan ka- saklı kalmış oy hakkı mücadelesini öğrendik bu iliş-
kiden. Cumhuriyetin ilk siyasi partisini kuranlar ka- isimli bir karakter var, asıl ismi Loranza. Loranza İs-
dınlardır, Cumhuriyet Halk Fırkası ve Kadınlar Halk panyol asıllı ve onun sayesinde bizler 93 Harbi çer-
Fırkası mücadelesi vardır örneğin, Zafer Toprak ve çevesinden vatanperverlikle, vatan sevgisinin çoğul
Fatmagül Berktay’ın çalışmaları sayesinde bunu öğ- halleriyle tanışıyoruz. Kitap sadece Ruslara karşı
rendik. Osmanlıların hissettiği bozgun endişesini anlatmı-
Akademik ve tarihsel ilgi bize başka hangi kadın- yor, farklı vatanseverliklerden bahsediyor. Zehra
ları tanıştırdı, biraz da buna bakalım. Amasyalı Mihri Toska’nın çalışmaları sayesinde de Zafer Hanım’dan
Hatun, on beşinci yüzyıl sonlarında doğmuş, on altın- haberdar olmuş durumdayız. Birtakım dergiler var:
cı yüzyıl başlarında ölmüş bir kadın şair. Biz Sennur Terakki-i Muhadderat, Ayine, Mürebbi-i Muhadderat,
Sezer ve Didem Z. Havlioğlu’nun çalışmaları sayesin- Aile, İnsaniyet isimli… Terakki-i Muhadderat 1869-

DOSYA
de bu kadından haberdar olduk. Amasya Kadısının 1870 arasında çıkıyor. Kadın eğitimi, çok eşlilik ve
kızı, seçkin bir gruptan geliyor, II. Bayezid’in oğlu cinsiyet ayrımcılığı konusunda makalelerin basıldı-
Şehzade Ahmet’in edebiyat grubu diyebileceğimiz ğı bir dergi. Kadın yazarlar, bazen erkek yazarların
bir topluluğun parçası. Biliyorsunuz şehzadeler bazı isimlerini kullanarak yazıyorlar, erkek yazarlar da
taşra kentlerine gönderiliyorlar yönetim sistemi ve katkı sunuyorlar bu dergiye. On dokuzuncu yüzyılın
halkları-ülkeleri konusunda deneyimlensinler diye, ortasından sonlarına doğru yani özellikle bu yüzyılın
gittikleri kentlerde de kendi toplumsal ve entelek- kapandığı on yıllarda, kadın dergileri, kadın dergicili-
tüel çevrelerini oluşturuyorlar. Mihri Hatun deyince ği ve basım-yayım faaliyetleri de artacak.
hiç evlenmemiş ve iki yüzden fazla gazel yazmış bir Osmanlı kadın hareketi konusunda bence en sis-
kadından bahsediyoruz. On altıncı yüzyılda yazılmış tematik çalışmaları yapan birkaç insandan bir tanesi
en ünlü şiirlerinden bir dörtlüğün sadeleştirilmiş de Serpil Çakır’dır. Osmanlı kadın dernekleri, Osman-
hali şöyle: “Kadınlar eksik akıllı olur derler, bundan lı kadın dergi ve gazetelerine bakarak dönemin Os-
dolayı onların her sözünü boş saymak yerinde olur manlı feminizmini, aslında “birinci jenerasyon” diye-
derler, Mihri duacınızın zannı budur ki, olgun ve akıl- bileceğimiz feminist hareketi yazıyor. Bu aslında bir
lı kişiler şu sözü söylerler: Becerikli bir kadın, bece- tür direniş; kadın tarihinin kadınlar tarafından yapıl-
riksiz bin erkekten iyidir, zihni açık bir kadın, anla- ması ve sadece kadınları ilgilendiren türde bir çalış-
yışsız bin erkekten iyidir.” Zafer Hanım var örneğin, ma olmasına yönelik bir tür eleştirisi vardır Çakır’ın.
ilk kadın romancımız olarak addediliyor. 93 Harbi Çünkü bir tür gettolaşmadan yakınıyor bu çalışma,
(1877-78 Osmanlı Rus Savaşı) esnasında “Aşk-ı Vatan” yeni sorularla, yeni bir tematik kurguyla, aslında
isimli kısa bir roman yazıyor. Bu romanda Gülbeyaz olmadığına koşullandırıldığımız feminist hareketi
bize tanıtıyor. Halide Edip’ten bir alıntıyla bitirmek
istiyorum. Alıntıdan haberdar olmam Serpil Çakır’ın
çalışması Osmanlı Kadın Hareketi vasıtasıyladır. Ha-
lide Edip 1913 sonlarından itibaren çeşitli salonlarda
ve 1914’ten itibaren ise, İstanbul Darülfünunu’nda
kadınlara özel birtakım dersler başladığında, bu
derslerin hemen hemen ilk örneklerinden denebile-
cek bir tanesinde konuşuyor. O konuşmadan küçük
bir bölüm okuyacağım size; konuşmanın burada oku-
yacağım kesiti bugünlere, bizlere güçlü bir mesaj içe-
riyor. Halide Edip 1913’te yayımlanan Mektep Müzesi
Dergisi’nde basılan “Yirminci Asırda Kadınlar” başlık-
lı konuşmasında şöyle diyor:
Her yerde kadınların uyanıp, ilerlemeleri de baş-
ka hareketler gibi yavaş ve zincirleme bir hareket
olmuştur. Osmanlı kadınlarının terakki yolun-
daki mesailerinin henüz bir tarihçesi olmaması
onların da bir şey yapmamış olmalarını intaç et-
mez. Bilakis bugün büyük ve umumi bir tiyatro
salonundan kadınlığa bu kadar mahrem bir mev-
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

zudan bahsetmek ve bu mevzuu dinlemek için bu


tiyatroda Osmanlı kadınlarından mürekkep muh-
terem ve büyük bir kitle bulmak. Bunlar iftihar
edilecek şeylerdir. Bugün bu saat ben size böyle
hitap ederken, siz beni dinlerken şüphesiz biz
de tarih yapıyoruz demektir. Bu tarihçeyi torun-
larımız bir konferans dolduracak kadar uzun ve
“Türk Kadın Çöpçüler’’ Demetra Vaka, İstanbul’un Peçesiz iftiharla yaptıkları zaman elbet bizim aciz fakat
Kadınları, Kitap Yayınevi, 1. Basım Mayıs 2003, sayfa 13, hüsn-i niyet ve samimiyetle dolu bin müşkülatla
Osmanlı İstanbul’unda Çöp ve Temizlik İşçisi Kadınlar elde edilen mücadelemizden de bahsedeceklerdir. 57
ÖZEL ALEV ORTAOKULU
Evde, Okulda, STK’larda, Siyasette Bir Kadın:
Nagihan Tetik*
Nagihan Tetik 1965 yılında Sakarya’nın Ferizli ilçe-
sinde, üç çocuklu bir ailenin en büyük çocuğu olarak
dünyaya gelir. Kendisinden küçük bir erkek, bir de,
kız kardeşi vardır. Babası Adapazarı Ticaret Borsasın-
DOSYA

da çalışır, annesi ev hanımıdır. Bu nedenle okuldan


dönüşlerinde kendisini hep annesi karşılar. Annesi-
nin evde olması onun şanslı bir çocukluk geçirmesini
sağlar ancak dördüncü sınıfa geldiğinde annesi ciddi
bir kalp rahatsızlığı geçirir ve bu sebeple uzun süre
hastanede yatmak, tedavi görmek zorunda kalır. An-
nesinin hastalığı sürecinde kardeşlerinin ve evin so-
rumluluğu Nagihan Hanım’a düşer. Bu yüzden küçük
yaştan itibaren sorumluluk almaya başlar, bu durum
hayatı boyunca da devam eder. Nagihan Tetik’e göre
çocukluğunda hoşgörü, sevgi ve iyi niyet vardır. Ken-
disini şanslı bir çocuk olarak görür. Babasının yedi
erkek, tek kız kardeşi olduğundan ailesinde kız ço-
cukları değerli, özlenen ve aranan çocuklar olmuştur.
Böyle bir ailede dünyaya geldiği için her zaman çok
sevilir ve mutlu bir çocukluk geçirir.
Babası Adapazarı Ticaret Borsası’nda çalıştıktan
sonra siyasete atılır, belediye başkan adayı olur. Ka-
zanamayınca Adapazarı Büyükşehir Belediyesinde rın ücretlerinin yüksek olması nedeniyle çocuklarını
iktisat müdürlüğü yapar. Örneğin akşam yemekleri- güvenilir bir yere bırakmak konusunda zorluklar ya-
ni ailece yediklerini hiç hatırlamaz Nagihan Tetik. İş şamaktalar. Toplumun, belediyelerin ya da iş yerleri-
arayanlar, başka sorunu olanlar babasına gelirler, bu nin çalışan kadınlara çocuklarını güvenle bırakabile-
sorunlarına çözüm ararlar. Babası insanlara yardım cekleri bir yer açmaları konusunda yasalara ihtiyaç
etmeyi hem siyaset nedeniyle hem de insan olarak olduğunu, bunun zorunlu hale gelmesi gerektiğini
çok sever. Babasının bu özelliği ailesine miras kalır. düşünen Tetik, yasallaşmanın ileriki yıllarda gerçek-
Nagihan Tetik, yirmi iki yıldır bekardır, iki çocuğu, leştirilebileceği umudundadır.
iki kızı vardır. Büyük kızı Deniz felsefe öğretmenidir, Bir anne, çalışan bir kadın olan Nagihan Tetik,
küçük kızı Sahra ise Viyana Üniversitesinde altıncı sı- STK’larda da görev alır. Hemen hemen kuruluşundan
nıfa geçen bir tıp öğrencisidir. Bir anne olmak, bunun beri KODA’nın (Köy Öğretmenleri Değişim Ağı’nın)
da ötesinde bekar bir anne olmak onun iş hayatında üyesidir. KODA’daki çalışmalarını şöyle anlatır: “Bir
ve günlük hayatında bazı zorluklara neden olmuştur. sivil toplum kuruluşu olan KODA 2016 yılında kurul-
Çocuk sahibi olmak ve bu çocukları tek başına büyü- du. Kurucusu olan Mine Ekinci, oldukça genç birisi.
tüyor olmak oldukça zor bir iştir. Eşinden ilk yıllarda O yıllarda 26 yaşındaydı Mine. Harward’da doktora
ayrılmıştır, çocuklarını büyütmesi için annesi birkaç yapmıştı. Doktora konusu “kırsalda eğitim” üzeriney-
yıl kendisine destek olur. Sonrasında bu işin üstesin- di ve bir dernek kurmaya çalışıyordu. Bu dernekte
den kendi kendilerine gelmek zorunda kalırlar. Nagi- köy öğretmenleri ve kırsaldaki öğretmenlerle çalış-
han Tetik bir öğretmendir. Lise yıllarında okuduğu mak istiyordu. Yollarımız bir şekilde Mine’yle kesişti.
“Benim Küçük Dostlarım” kitabı onu çok etkiler. Bu Mine bana geldiğinde köy öğretmenleri için ne yapa-
kitap bir öğretmenin hayatını anlatmaktadır. Kita- bileceğimizi konuşup tartıştık. Türkiye’de 18.000 tane
bın etkisiyle tüm tercihlerini öğretmenlik üzerine birleştirilmiş sınıf vardı. Bu sınıflara öğretmen olarak
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

yapar. Bu tercihinden çok mutludur. Öyle ki bugün atanan öğretmenler, genellikle yeni mezun olmuş,
dünyaya yeniden gelse tekrar öğretmen olmak ister. eğitim fakültesi mezunu öğretmenlerdi. Birleştirilmiş
Ona göre çalışan kadının evdeki sorumluluklarının sınıf müfredatı maalesef yoktu ve bu sınıfların bir ki-
dışında iş hayatında da yaşadığı zorluklar vardır. Bir tabı da yoktu. Oraya görevli olarak giden öğretmenler
kadın; kendine bakmak, bakımlı olmak, kadın olarak ne yapacaklarını çok bilemiyorlardı. Mine’nin öncülü-
kendini toplumda ifade etmek zorundadır. ğü ve Sabancı Vakfı’nın sponsorluğuyla bir grup aka-
Her zaman çocuklarını güvenle emanet edeceği demisyen ve öğretmen bir araya geldik. Yaklaşık bir
bir yeri olduğu için çalışan bir kadın olarak kendi- hafta kadar nasıl yapacağımızı tartıştık, bazı kararlar
sini şanslı bulur Nagihan Hanım. Ona göre çalışan aldık. Ondan sonra bir yıl içinde birleştirilmiş sınıf-
58 kadınlar yuva ya da kreşlerin azlığı ya da var olanla- lar için bir müfredat oluşturduk. Bu müfredatı Milli
Eğitim Bakanlığına sunduk. Milli Eğitim Bakanlığı rebilmeniz gerekir. O kotaya girebilmek için kadın
müfredatımızı kabul etti, biz de onu Milli Eğitim Ba- arkadaşlarınızla da ciddi bir rekabet ve mücadele
kanlığına hediye ettik. Sonrasında bu müfredata uy- içerisine girmek zorunda kalırsınız. Bu da zorlu bir
gun olarak köy öğretmenlerine bir etkinlik kitabı bir süreci getirir.
de başucu kitabı dağıtıldı. Ben bu iki kitabın editör- Ona göre kotaran, üreten, yapan hep kadınlardır;
lüğünü yaptım. Bu kitaplar yayımlandı, Milli Eğitim ama kadınlar görünür değildir. Kadınlar toplumun
Bakanlığı da kitapları resmi kitap olarak kabul etti, ki- %50’sini oluşturur, %50’yi oluşturan kadınlar, güçle-
taplar EBA’da yayımlandı. Artık köy öğretmenlerinin rinin farkına varmalı, güçlerini birleştirmeliler, güç
hem müfredatları hem de başucu kitapları, etkinlik birliği yapmalılar. Bu güç birliğini yaparak haklarını
kitapları var. İşleri bir parça da olsa kolaylaştı diye dü- elde edebilirler.

DOSYA
şünüyorum.” KODA’nın dışında kendi mahallesindeki Kendisinin bir kadın olarak ömründen uzun ha-
komşularıyla oluşturduğu ve kurucusu olduğu Doğa yalleri vardır, bunların ne kadarını gerçekleştire-
ve Yaşam Derneğinde çalışmalarını sürdürmektedir. bileceğini bilememektedir. Eğitimdeki niteliğin ya
Ayrıca Atatürkçü Düşünce Derneğinin de üyesidir. da standartlar arasındaki uçurumun kapanması en
CHP’de Bakırköy meclis üyesi olan Nagihan Te- büyük hayalidir. Türkiye’de her çocuğun eşit, adil ve
tik, siyasete atılmasın nedenlerini şu anısıyla anlatır: özgürce aynı kalitede eğitim alabilmesi için mücade-
“Sanıyorum 2006 yılıydı, Gazi Üniversitesinin eğitim- le etmektedir. Bunun gerçekleştiği günü görmek için
le ilgili ulusal bir sempozyumuna katılmıştım. Bura- ömrünün yetip yemeyeceğini bilmez ama bu adale-
da bir üniversitenin dekanı konuşmasında, ‘Kadın öğ- tin erkekçe değil gerçekçe olmasından yanadır. Köy
retmenler, erkek öğrencilere doğru model olamazlar. çocuklarının, özellikle köy çocuklarının artık en tepe-
Kız öğrencilere kadın öğretmenler, erkek öğrencilere ye kadar çıkma fırsatının çok olmadığını düşünmek-
erkek öğretmenler öğretmenlik yapmalı.’ konuşma- tedir. Ona göre Anadolu’da, kırsalda yaşayan çocuk-
sını yaptığında benim de içinde olduğum bir grup lara; devletin ya da toplumun, kariyerlerinin en üst
öğretmen ayağa fırladık, ‘Siz de bize doğru model de- basamaklarına çıkmaları konusunda fırsat sunması
ğilsiniz.’ deyip salonu terk ettik. Ondan sonra bu tep- gerekir. Bunla ilgili kanunların ya da uygulamaların
kinin yeterli olup olmadığını, ne yapmam gerektiğini yürürlüğe girmesi gerekir. Bunun için de mücadele
düşündüm; bir siyasi partiye üye oldum ve mücade- vermektedir ve mücadele etmeye de devam edecektir.
lemi orada sürdürmeye çalıştım. Sabancı Üniversite- Nagihan Hanım’ın yaşadığımız sürece, geleceğe
sinin Eğitim Reformu Girişimi ile Anadolu’da kasa- ilişkin düşünceleri şöyledir: “Bundan üç ay öncesi-
ba kasaba, il il öğretmen eğitimleri verdik. Ben de ne baktığımızda dünyamızı hoyratça kullandığımızı,
katıldım o eğitimlere. Orada gördüğüm tablo benim sularımızın, kaynaklarımızın, havamızın kirlendiği-
okulumdaki tablodan çok uzaktı. Benim çalıştığım ni, iklimimizin değiştiğini konuşuyor, çözüm yolları
okul bizi çok iyi donatmıştı, heybemiz doluydu ama arıyorduk. Pandemi süreci birden başladı, küçücük
Türkiye’nin gerçeği böyle değildi. Aradaki uçurumu bir virüs dünyamızı altüst etmeye yetti. Virüs son-
kapatmak için bir şeyler yapmak lazımdı. Yola çıktım, rası dünya da aynı dünya olmayacak. Ülkemiz de
bu benim hayat planım oldu ve yol beni siyasete ka- aynı ülke olmayacak. Var olan duruma hepimiz ayak
dar götürdü. Bugün Bakırköy Belediyesi meclis üye- uydurmak ve adapte olmak durumundayız. Biz bile
siyim. Bakırköy’de de eğitim adına yürüttüğüm pro- bu görüşmeyi yüz yüze yapmayı planlarken şu anda
jeler var. Örneğin Bakırköy Belediyesinin iki tane kız online bir görüşme gerçekleştiriyoruz, yaşamlarımız-
öğrenci yurdu var. Burada 250 tane kız öğrenci kalı- da birçok değişiklik oldu. İnsanoğlu gelişirken, yapay
yor, bunlar Anadolu’dan gelmiş, üniversitede okuyan zekayı, teknolojiyi üretirken, kendini geliştirirken
öğrenciler. Bu öğrencilerle ‘Anadolu’dan Kızım Var’ doğayı biraz hırpaladı ve hoyratça kullandı. Biz doğa-
projesi başlattık. ‘Anadolu’dan Kızım Var’ projesiyle yı ve insanları korumazsak geleceğe, çocuklarımıza
yaşlı, yalnız yaşayan insanlarla kızları buluşturduk. nasıl bir dünya bırakacağız? Dünyayı koruma konu-
Bu projeyle kızların İstanbullu olma sürecine katkı sunda yine eğitime geliyor iş. Bireylerin eğitilmesi,
sunuyoruz. Aileler onlarla ayda bir ya da iki defa bir bilinçlendirilmesi ve farkındalıklarının artırılması
müzeye, sinemaya, tiyatroya, gösteriye gidiyorlar ya gerekiyor. Benim hayalini kurduğum dünya; doğası,
da İstanbul’un tarihi ve kültürel mekânlarına bir gezi insanı uyum içinde olan bir dünya. Bunu da gerçek-
yapıyorlar. Projemiz devam ediyor, bu proje aracılığı leştirmek çok zor değil, bu insanların eğitimiyle ger-
ile siyasetteki amacımı yavaş yavaş gerçekleştirmek çekleşecek diye düşünüyorum. Bu konuda kotaran,
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

bana da güç veriyor, bu konuda çalışma azmimi artı- yapan, üreten yine kadınlar olacak. Yeter ki kendile-
rıyor.” rini ortaya koyup ‘ben de varım’ diyebilsinler.”
Nagihan Hanım’a göre siyasette kadın olmak çok Danışman Öğretmenler: Canan Sarıkaya, Eylem
kolay değildir, kendisi hiçbir kolaylıkla karşılaşmaz. Akgüzel, Ebru Yıldız
Tam tersine çok zordur; çünkü toplumda siyaset hep Gönüllü Öğrenciler: Begüm Çepik, Demir Kande-
erkeklerin işi gibi düşünülür. Hem zaman açısından mir, Ateş Ergin, İlke Altındaş, Gökçe Tekin, Arda Kü-
hem de egemen olma açısından kendisinin partisin- çükada
de kadınlar için %30’luk bir kota vardır ama diğer
siyasi partilerde bu da yoktur. Kadın olarak partide * Sözlü tarih deşifresinden yola çıkarak gençler tarafından kolektif olarak
var olabilmeniz için %30’luk bu kotanın içerisine gi- yazılmıştır. 59
ÖZEL ALEV LİSESİ
Özlem Güveli’nin Ağzından Yazılmış Bir Mektup*

19 Ekim 1990 gördüğümde çok sarsıldım. Çocuklar çok kötü du-


Sevgili Zeliha Hocam, rumdalar, pislik içindeler ve bazıları diş fırçalamayı
En son görüşmemizin üstünden çok zaman geçti, bile bilmiyor. Bu sebeple önce hijyenden başlamaya
Umarım iyisinizdir ve sağlığınız yerindedir. En son karar verdik. Yetimhaneyi baştan sona temizledik ve
gönderdiğiniz mektubun üzerinden üç hafta geçme- çocuklara basit ama gerekli hijyen kurallarını öğret-
DOSYA

sine rağmen ancak şimdi cevap yazmaya fırsatım tik. Şimdi ise yavaştan tiyatroya geçiyoruz.
olabildi. Ne zamandır aylık görüşmelerimizi aksattı- Geldiğimizin ikinci gün olsa gerek içimi yakan
ğımın farkındayım, son mektubunuzdan da bana bu bir sahne gördüm. Bir oğlan küçük kız kardeşini dö-
konuda biraz sitemli olduğunuzu anlıyorum ve hem vüyordu. İlk başta inanamadım gördüğüme; oyun
bu yüzden hem de ben de sizin kadar görüşmeleri- oynuyorlardır herhalde, dedim ama kızın acı içinde
mizi ve konuşmalarımızı özlediğim için bu mektubu olduğunu görünce hemen ayırdım onları. Çocuğa ne-
daha da bekletmek istemedim. den böyle davrandığını sorunca normal bir olaymış
Hatırlarsanız önceki mektuplarımda size bir Ço- gibi yüzüme bakarak ailesinde hep böyle gördüğünü,
cuk Esirgeme Kurumu (ÇEK) ile çalışmak istediğim- kız çocuklarının bu şekillerde terbiye edildiğini an-
den bahsetmiştim. Bir süreliğine Diyarbakır’ı ziyaret lattı bana. Bir kere daha gördüm özellikle Doğu’da kız
edip oradaki bir ÇEK’de çocuklarla ilgilenecek ve çocuklarının değersiz objelermiş gibi görüldüğünü
onlara tiyatroyu ve oyunculuğu tanıtacaktık. İşte ve çocukların masumiyetinin büyükler tarafından
Diyarbakır’a geleli altı gün oldu. Yerleşme, çocuklar- nasıl da karartıldığını. Şimdi çocuğa kız kardeşine
la tanışma, etrafı gezme derken o kadar yoğunduk ki nasıl davranması gerektiğini, onun da en az her oğlan
neredeyse bir haftanın nasıl geçtiğini fark edemedim. çocuğu kadar değerli olduğunu öğretiyoruz.
Normalde ekiple beraber gelecektik ama erkeklerin Diyarbakır’ın, İstanbul'a göre farklı olduğunu ilk
hepsi vazgeçince sadece ben ve Aylin projeye devam günden gördük. Herkes bize kadın başımıza buralar-
etme kararı aldık. Böyle olunca da üstümüze binen da ne yaptığımızı sordu. Kadınlara farklı gözle ba-
yük de arttı elbette. Bize “Gitmeyin, kadın başınıza kılıyor bazı kesimlerde, normalde üzerinde iki kere
oralarda ne yapacaksınız ki?” diyenler çok oldu ama düşünülmeyecek bir şeyi bir kadın yapınca üzerine
üstesinden geliyoruz. Hem o çocukların gözlerindeki farklı anlamlar yükleniyor. İstanbul'da da yaşama-
ışıltıyı görmek her şeye değer. dım değil böyle şeyler. Eğer yöneticilik makamındaki
Her ne kadar buraya gelmeden önce de burada- bir kadınsan ve başarılıysan her özelliğin sorgulanı-
ki çocuklara iyi şekilde bakılmadığını bilsem de ilk yor, özellikle iş bitiriciliğin. Geçenlerde genel müdü-
rümden müdürlük teklifi alınca bana "Çok yükselme,
indirirler!" dediler. Şunu gördüm ki asıl sorun cinsi-
yette değil, birey olmakta. Eğer sonuna kadar güçlü
durabilirsen ve asla taviz vermezsen o zaman istedi-
ğin her kapıyı açabilirsin. İşte Doğu’da hedeflerim-
den biri de kızlara bunu aşılamak. En içten dileğim
bu kızların ileride kendilerini ve haklarını korumak
için savaşan kadınlara dönüşmeleri.
Zaman çok hızlı akıyor, daha dün gibi hatırlıyo-
rum konservatuardaki sıralara oturuşumuzu ve can
kulağıyla sizi dinleyişimizi. Bir saniye bile kaçırmak
istemezdik. Hâlâ hatırlarım, bize hep "Biz rakibiz, siz
mezun olduktan sonra benim rakibim olacaksınız."
derdiniz. Ben de bize mutluluk ve minnettarlıkla ba-
kan bu çocukların arasından gelecekteki rakiplerimi-
zin çıkacağını umuyorum. Sizin bizim için açtığınız
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

yolda gururla yürüyorum. En kısa zamanda sizden


gelecek güzel haberleri bekliyorum sayın hocam.
Saygılarımla,
Özlem G.
Danışman Öğretmenler: Deniz Ateş, Filiz Poyraz
Gönüllü Öğrenciler: Arek Berberoğlu , Yiğit Mezi-
reli, Nil Erdal, Ada Özbey, İdil Ceylan

* Sözlü tarih deşifresinden yola çıkarak gençler tarafından kolektif olarak


60 yazılmıştır.
ÖZEL alman LİSESİ
Fatma’nın Hayali*

Ezan sesi duyuldu. Fatma, annesiyle birlikte mutfak-


ta erkek kardeşi ve babası için yemek hazırlıyordu.
Daha on sekizindeydi. Yemek yaparken aklındaki tek

DOSYA
şey gitmeyi arzuladığı üniversiteydi. Ama bu imkan-
sızdı. Köyde o ana kadar bir kızın okuduğu görülmüş
şey değildi. Acaba sorun kendisinde miydi? Gerçek-
ten de bir kız olarak ev işleri dışında bir şeyler üret-
me kabiliyetine sahip değil miydi? Emin olamıyordu.
Yemek esnasında aklında hâlâ iki hafta sonraki
üniversite imtihanları vardı. Bu imtihanlara gizli giz-
li hazırlanıyordu. Bu konunun konuşulması babası
tarafından yasaklanmıştı. Babası, kızların kocala-
rının karısı, çocuklarının annesi olması gerektiğini
düşünüyor ve eğitim alma hakkının sadece erkeklere
ait olduğunu söylüyordu. Bunun için Fatma’nın er-
kek kardeşi Hüseyin’in eğitimi çok önemseniyordu.
Fatma, üniversite hayallerini ara sıra annesine açmış;
ancak ondan da ret cevabı almıştı. Ama o imtihana
katılmayı aklına koymuştu.
İlerleyen günlerde ailesinden saklı bir biçimde
imtihana girmek için başvurdu ve başvurusu kabul
edildi. Aylardır beklediği gün gelip çattığında bir ba-
hane buldu ve yine gizlice sınava girdi. Hiç ummadığı
bir şekilde başarılı bir sınav geçirmişti.
Yaklaşık bir ay sonra evlerinin kapısını postacı becilik gibi kritik bir meslek nasıl bir kadına emanet
çaldı. Babası mektubu okudu: Havacılık okuluna ka- edilirdi? Buna ilaveten koca şehirde iş çıkışının geç
bul edilmişti. O an babasının başından aşağı kaynar olduğu saatlerde yürürken tedirgin oluyordu. Acaba
sular dökülmüş gibi oldu. Kızı hem imtihana kendin- bu mesleği gerçekten seviyor muydu? Yoksa sadece
den izinsiz girmişti hem de ‘ahlaksızlık yuvası’ olan anne babasının haksızlığını kanıtlama inadından mı
üniversiteye gitmek istiyordu… Kızın niyeti belliydi. günlerini tüketiyordu?
Okumak istiyordu. Pilot olmak istediğini söyledi. An- Bir gün şehrin meşhur bir caddesinden geçerken
nesi ve babası bu kelimeye yabancıydı. Yine karşı çık- vitrinlerin birinde bir kitap gördü: “Kurtlarla Koşan
tılar, konu kapandı. Kadınlar”. Başlığı ilgisini çekti ve bu kitabı satın aldı.
Birkaç gün sonra yemek sofrasında babası söze Birkaç gün içinde kitabı bitirdi. Çok etkilenmişti.
başladı. Anne babasının sözlerini dinlemeyen Fat- Kitap, halk hikayelerinin psikolojiye etkisini anla-
ma evlendirilecekti. Belki böyle ehlileştirilebilirdi. tıyordu. Kitabı okuduktan sonra sadece bir kadın
Evleneceği kişi, köyden şehre çiftçilerin mallarının çeşidinin olmadığını fark etti. İsterse evde oturup
ticaretini yapan bir tüccardı. Fatma’ya söz hakkı bile kocasının hizmetçiliğini yapan eş olabilirdi, isterse
doğmadan kısa süre içinde davullu zurnalı bir düğün iş hayatına atılabilirdi. Tabii bu iş istediği bir meslek
yapıldı ve Fatma, baba ocağını bırakıp umutlar şehri de olabilirdi ya da olmayabilirdi. Kendisine öğretilen
İstanbul’a, müstakbel kocasının yanına gitti. tek tip kadın modeli onun üzerinde baskı kurmuş-
Fatma, gün geçtikçe ne kadar şanslı biri olduğu- tu. Okuduğu kitapla birlikte canının istediği şekilde
nun farkına vardı. Kocası, açık görüşlü biriydi. Bu bel- yaşayabileceğini öğrendi. Evet, yıllar önceki hayalini
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

ki de İstanbul gibi bir şehirde yaşamasından kaynak- işte o an gerçekleştirmeye karar verdi: Bir pilot ol-
lanmaktaydı. Eşinin öğrenme isteğini, matematiksel, mak…
kıvrak zekasını fark etti. Kocasının teşvikiyle sahibi Danışman Öğretmenler: Uğur Yıldız
oldukları küçük ölçekteki işletmede muhasebeci ola- Gönüllü Öğrenciler: Ahmet Cem Çağatay, Alpe-
rak çalışmaya başladı. ren Gür, Eren Kurter, Ege Irmak Gülseven, Deniz İs-
Yıllar yılları kovaladı. Muhasebecilikte kendini mail Kula, Barış Akgüloğlu, Ege Oğulcan Üstün, Ke-
geliştirmekteydi. Fakat insanların ön yargılarını kır- rem Özalp
mak çok zordu. Kendisine kadın olduğu ve özellikle
Doğulu olduğu için şaşıran gözlerle bakanlar vardı. * Sözlü tarih deşifresinden yola çıkarak gençler tarafından kolektif olarak
Bir kadın nasıl iş hayatında aktif olabilir, muhase- yazılmıştır. 61
bağımsız öğrencİ grubu
Ayşe Düzkan’ın Ağzından Kızına Mektup*
tükendi. 2. sayımız da birkaç gün önce çıktı. Derginin
konusu ağırlık olarak toplumun ve özellikle kadınla-
rın sessiz kaldığı ev içindeki şiddetle alakalı. Ayrıca
eşcinsellerin ve transseksüellerin haklarını aramak
için başlattığı açlık grevine de yer veriyor. Böyle her-
kesi bir arada dayanışma içinde görmek beni o kadar
DOSYA

mutlu ediyor ki... En önemli olaylardan biri de kadın-


lar ilk defa 17 Mayıs günü yani yaklaşık üç hafta önce
bir sokak eylemi yaptılar. Bu darbe sonrası izinli ilk
eylemdi. Üniversite öğrencilerinin yaptığı çeşitli ey-
lemler olmuştu; ama onlar izin dahilinde değildi. Bu
sefer ama kadınlar sadece kendi başlarına düzenle-
dikleri ve katıldıkları “Dayağa Karşı Dayanışma Yü-
rüyüşü” düzenleyip “Haklı dayak yoktur”, “Dayak ai-
leden çıkmadır” diye haykırdılar. Yürüyüşün nedeni
bir hâkimin dayak nedeniyle boşanmak isteyen bir
kadının davasını, “Kadının sırtından sopayı, karnın-
dan sıpayı eksik etmemeli” diyerek reddetmesiydi. Bir
kadının hakkını aramak için yüzlerce aynı sorundan
mustarip insanın bir araya geldiğini ve birbirlerini
desteklediğini görmek mükemmel bir andı benim için.
Birkaç yıl önce “Feministim ben” dediğimde aldı-
ğım tepkileri düşünüyorum da… Gün geçtikçe umut-
larım ve inancım artıyor gerçekten. Kadınların bir
şeylerin yanlış olduğunun fark etmeye başladığını,
bilinçlendiğini ve seslerini duyurmaya çalıştığını his-
Sevgili kızım, sediyorum, görüyorum. Adeta bu hiç bitmeyecekmiş
6 Haziran 1987 gibi süren kıştan sonra aylardır kalan karların eri-
Doğumuna artık günler sayıyorum. Seni kucağıma mesiyle feminizmin tohumları yeşerdi bütün ülkede.
alacağım düşüncesinin verdiği mutlulukla bu mek- Umarım seni daha da güzel günler bekliyordur.
tubu yazmak için yine aldım kalemimi elime. Şu sıra- Bazen durup düşünüyorum nasıl biri olacaksın
lar ne oluyor, benim ağzımdan, annenden dinlemeni büyüyünce diye. Benim kızım nasıl bir kadın olacak?
istiyorum. Çünkü ben kendimle gurur duyuyorum, Ama sonra nasıl bir kadın olduğu ne fark eder, diyo-
umarım sen de duyarsın. Şu an benim de içinde yer rum. Ne olursan ol, nasıl olursan ol ben hep yanında
aldığım Türkiye’deki feminist hareketi açısından çok olacağım. Benim soyadımı taşıyacak olmanın guru-
önemli bir dönemden geçiyoruz. Ben de bu hareketin runu yaşıyorum. Haziran Düzkan. Seninle de gurur
bir parçası olmasam seni evlenmeden doğurmamın duyacağımı biliyorum. Kendi başına sağlam duran
mümkün olacağı aklıma bile gelmezdi. Oturduğum güçlü bir kadın… Fikir ayrılıkları yaşasak bile hiçbir
masanın üzerinde bana bu yürüdüğüm yolda en bü- zaman unutma, sen bağımsız bir bireysin. Hiçbir za-
yük ilham kaynağı olan ve adımlarımı daha emin bir man beni, aileni temsil etmek zorunda değilsin. Ken-
şekilde atmamı sağlayan Duygu Asena’nın “Kadının di yolunu çizip kendin yürüyeceksin. Bu yolda belki
Adı Yok” kitabı açık. Umarım sen de bir gün okursun. bir sürü engeller, seni geri çekmeye çalışanlar olacak;
Dışardan bir gözle baktığımda hayatıma, şu an tam ama sen pes etmeyecek, durmayacaksın. Ben de ken-
da olmak istediğim biriyim. Kendi ayakları üzerinden dim, senin ve tüm kadınlar için çalışmaya devam ede-
sağlam bir şekilde durabilen, kendi kararlarını vere- ceğim. Çünkü hepimiz adaletli bir dünyada yaşamayı
bilen bağımsız bir kadın… hak ediyoruz.
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

Liseden beri asi ve mücadeleci bir ruhum olduğu- Seni heyecanla bekleyen annen
nun farkındaydım; ama şu an gerçekten de bunu ya- Danışman Öğretmenler: M. Efe Fırat
şayarak öğrenmek, deneyimlemek ve sonuçlarını da Gönüllü Öğrenciler: Vera Adıgüzel (Kadıköy Naz-
kendi gözlerinle görmek bambaşka bir şeymiş. Tam mi Arıkan Fen Bilimleri Anadolu Lisesi), Canan Özgül
olarak 2 ay önce 8 Mart’ta ilk kez feminist bir bildiri (Güngören Anadolu Lisesi), Defne Gülmen (Cağaloğ-
dağıtıldı sokaklarda. Yine benim de bir parçası olmak- lu Anadolu Lisesi), Ela Elif Ekşi (Özel Saint Benoit
tan gurur duyduğum, genel kolektifinde yer aldığım Fransız Lisesi), Defne Elif Yamantürk (İELEV Özel
dergi olan “Feminist” dergisi çıktı. Derginin ön ve arka Anadolu Lisesi)
kapağı kadınların kendilerinin yazdığı birçok mesajla * Defne Elif Yamantürk tarafından sözlü tarih deşifrelerinden yola çıkılarak
62 dolu. İlk sayımız 2600 adet basıldı ve nerdeyse hepsi yazıldı.
ÖZEL getronagan ermenİ LİSESİ
Bir Ermeni Feminist: Melissa Bilal*
1978’de İstanbul’da doğdum. İlkokul ve ortaokulu yaş geldi. Ancak müdürümüz Digin Silva bize her
Aramyan-Uncuyan’da, liseyi Getronagan’da okudum. zaman çok büyük destektir. Bizden yaşça büyük bir
Üniversiteye Boğaziçi Genetik Bölümü’nde başladım. grup feminist kadınla aynı dönemlerde bir kadın gru-
Müzik, tiyatro, roman ile ilgilenirken eski tercihimin bu oluşturmuşlardı. Hiç unutmuyorum aralarında
yanlış olduğunu anladım ve tekrar sınava girip sos- para toplayıp sergi yapalım diye bize vermişlerdi.
yolojiye geçtim. Yüksek lisansımı ve 4 senelik asis- Beni en etkileyen dönem üniversitedir. Boğaziçi

DOSYA
tanlığımı da Boğaziçi Sosyoloji’de yaptım. 2005’te Sosyoloji’deki ilk yıllarımda kampüste feminist ha-
doktora için Chicago’ya gittim. Sekiz yıl süren dok- reket çok canlıydı. Kürt kadın hareketi de başlamıştı.
toram etnomüzikoloji alanındaydı. Sonra iki yıl New Onlar, “Kadın olduğumuz için eziliyoruz, ama aynı za-
York’ta Columbia Üniversitesi’nde postdoktora yap- manda Kürt olduğumuz için de eziliyoruz,” diyorlardı.
tım ve orada üç yıl ders verdim. Daha sonra MIT’de Siyah feministler, Amerikan yerlileri, Hindistan’daki
bir buçuk sene geçirdim. Oradan Ermenistan’a gidip feminist hareketi vs. okuduktan sonra, biz de Türki-
Amerikan Üniversitesi’nde hocalık yaptım. Şimdi de ye’deki feminist harekette böyle eleştiriler yapabili-
UCLA’deyim; burada hem ders veriyorum hem kita- riz dedik.
bımı yazıyorum. O dönemde Ermeni Kadınlar olarak çeşitli bas-
Mamam öğretmen, 39 yıl Ermeni okullarında öğ- kılar hissediyorduk. Ermeni ile evleneceksin baskısı
retmenlik yaptı. Babam makine mühendisi. İkisinin var. Ermeni halkının başına gelenleri bildiğimizden
aşkı lisedeyken başlamış. Babam Amerika’da üniver- bir şey diyemiyorduk. Bekâret en büyük tabu. Na-
siteyi bitirip döndükten sonra evlenmişler. Benden 4 mus, dedikodu gibi mekanizmalar mevcut. O yaşlar-
yaş küçük bir erkek kardeşim var. da dünyayı keşfetmek isterken, “Ermenisin, her türlü
Babamın babası İzmitli, maması Amasyalı. Getro- tehlikeye açıksın, kendini savunman lazım” gibi bir
nagan Lisesi’nde tanışıp evleniyorlar. psikolojiye çekiliyorduk. Küçük bir cemaatte yaşadı-
Mamamın tarafı Yozgatlı. Dedem, yayamı bir ğımızdan biz bunları daha fazla hissediyorduk. Türk,
düğünde görüyor, beğeniyor. Onlar biraz daha gele- Kürt arkadaşlarımız bizim gibi yaşamıyordu. Bu ne-
neksel yaşıyorlar. Yayamın çok söz hakkı olamamış. denle onlarla konuşmak çok iyi geliyordu.
Öbürleri gibi aşk evliliği yapmamışlar ama herhalde Sonra yolumuzu nasıl bulacağız dedik. Agos ve
birbirlerini sevmişler. Dedem, yaşlandığında tatlı bir Aras kurulmuştu, o bakımdan çok şanslıydık. Yer-
insandı ama gençken kıskançmış. Yayamın mayo giy- vant Gobelyan, Sarkis Seropyan, Hrant Dink gibi
mesine, denize girmesine izin vermezmiş. bilgili insanlar vardı. Aydın kadın rol model olmak
Tipik Ermeni ailesiyiz, evdeki roller geleneksel önemli; ama aydın erkek rol model olmak da çok
toplumsal cinsiyet dağılımı şeklinde. Babam okumuş, önemli. Yervant Gobelyan gibi değerli bir insan “Ken-
Amerikalar görmüş, oralarda yalnız yaşamış, kendin- dine feminist diyen Ermeni bir kadın var, alın bunu
ce ilerici bir insan; ama öyle ev işlerine geldiği zaman okuyun” deyip Hayganuş Mark’ın kitabını verdi. Öyle
her şeyi mamama bırakırdı. Mamam okula gidiyor, başladık okumaya.
sabahtan akşama kadar öğrencilere gırtlak patlatı-
yor, eve gelip yemek yapıyor. Eskiden erkek karde-
şim de her şeyini mamama yaptırırdı, şimdi işleri eşi
ile paylaşıyor, çocuklarına bakıyor.
Yozgatlı yayam sürekli ‘’Sen kızsın, senin konuş-
maman, senin dışarı çıkmaman lazım.’’ derdi. Yazları
Kınalıada‘ya gidiyorduk, erkek kuzenim dışarı çıkar-
dı. Yayam bana ‘’O erkek o çıkar, sen çıkamazsın.’’ der-
di.
Ancak eğitimle ilgili bir sıkıntı yaşamadım. Yani
kimse bana üniversiteye gidemezsin demedi. Tam
tersine teşvik edildim. Master yaparken tek başı-
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

ma eve çıktım. İstanbul’daki Ermeniler arasında kız


olarak tek başına eve çıkma öyle pek görülmüş şey
değildi. Orada büyük bir kriz patladı tabii. Sonra ya-
vaş yavaş alıştılar. Ayrı yaşadığımı İstanbullu yayam
biliyordu, Yozgatlı yayam bilmiyordu. Mamam bana
“Sakın söyleme.” dedi.
Getronagan Lisesi’ndeyken çok kıymetli öğret-
menlerimiz vardı; ancak o zaman toplumsal cinsiyet,
feminizm gibi konular çalışılmazdı. Şimdi okulda
Hayganuş Mark’ların panolarını görünce gözümden 63
DOSYA

1998 yılında Boğaziçili dört Ermeni kadın öğrenci kadını anlatan “Feminism in Armenia” adlı bir kitap
olarak, Ermeni feminist kadın grubunu kurduk. İsmi- yazıyoruz.
miz Hayuhiner oldu, “Ermeni kadınlar” demek. Ertesi Bu kitaplarda, Osmanlı kadın hareketi denince
yıl yedi kişi olduk. 2001’de grubumuz yeni katılımcı- sadece Türk Müslüman kadınları gösteren anlayışı
larla Hay Gin Kadın Platformuna dönüştü. eleştirdik. Ermeni, Rum ve diğer milletlerden femi-
İlk etkinliğimiz 99 yılında Getronagan Lisesi’nde- nist kadınların da var olduğunu dile getirdik. Bun-
ki 8 Mart kutlamasıydı. Üç güne yayılan tiyatro, söy- ların yanı sıra 19. yüzyılda Ermeni feminizminin çok
leşi, seminer ve sergi yaptık. Cinsel özgürlüğümüzü güçlü olduğunu ve küresel feminist hareket düzle-
istiyoruz diye broşür dağıttık. Sonraki yıllarda da minde, Osmanlı Ermeni kadınlarının da feminist ha-
Ermeni kadın şairleri, feministleri tanıtıcı etkinlikler rekete başladığını ispatlamayı denedik.
gerçekleştirdik. Bu çalışmaları yaparken gördük ki Ermeni fe-
2002 yılında Zabel ile Hrant Asadur’un minist kadınlar bu topraklarda Ermeni varlığının
Kınalıada’da yaşadığı eve plaket koymaya gittik. Pla- devamı bakımından da çok önemli rol üstlenmişler.
keti koyduk, sonra baktık plaket indirilmiş. Kadın Anadolu’nun her yerinde okullar açıp dernekler ku-
gruplarının desteği ile gidip tekrar koyduk, tekrar rarken, dayanışmayı ve organize olmayı öğrenen bu
indirildi. Daha sonra da ev yandı. Yani bir Türkiye kadınlar, bu becerilerini 1915 sonrası hayatta kalanları
klasiği oldu. kurtarmakta kullanıyorlar. Ermeni yetimler için vor-
İşte o dönemde, Savaşa Karşı Kadınlar Platformu, pahavak (öksüz toplama) ve vorpanots (yetimhane)
İstanbul Kadın Platformu gibi platformlarda çalış- hareketini başlatıyorlar. İstanbul’da Kızıl Haç Has-
maya başladım. Bir Ermeni grubu olarak birkaç sene tanesini kuruyorlar. Yani şiddete maruz kalan bütün
de olsa savaş karşıtı eylemler yaptık. Bu, Cumhuri- bir Ermeni halkının yaralarını sarmaya çalışıyorlar.
yet döneminde herhalde ilktir. Yavaş yavaş Ermeni Ermenilere, sizin feminist dediğiniz şey öcü değil, si-
olmayan gruplar arasında da Ermeni kadın hareke- zin yayanızı, dedenizi kurtaran insan demek isterim.
ti bilinir oldu. Feminist Kadın Çevresi ve Boğaziçi İkinci olarak Türkiye feminist hareketine, 1915 ol-
Üniversitesi’nin Feminist Kadın Kolektifi ile ortak masaydı, Ermeni feministlerin Anadolu’nun en ücra
pek çok iş yaptık. köşelerinde kurmuş olduğu 50 kız okulu kapatılma-
Sosyoloji Bölümünde bütün hocalarımız femi- saydı, bugün Türkiye’de feminist hareket bambaşka
nistti. En büyük şansımız da Nükhet Sirman hoca- bir yerde olurdu, diyeceğim. Türkiye’deki kadın hare-
mızdı. Cemaatimize Hayganuş Mark ve Zabel Asa- ketinin bunlarla yüzleşmesi çok önemli.
dur ile ilgili bir sunum yapacaktık; ben de Nükhet Benim için feminizm kadın özgürleşme hareketi;
Hanım’ı çağırdım. Hocamız feminist tarihi iyi bilen ama aynı zamanda bütün ezme-ezilme ilişkilerine
bir kadın olarak bunları nasıl bilmediğini birden fark karşı çıkan bir hareket. Sınıfsal ve ırksal eşitsizlikle-
etti. Bizi çok cesaretlendirdi. Ermeni feminist hareke- re, her türlü ayrımcılığa, şiddete karşı durmak, bun-
tin akademik bir çalışma alanı olabileceği konusunda larla mücadele etmek, sesini yükseltmek demek.
yönlendirmeler yaptı. Feminizm, hayat felsefesi gibi, okul gibi bir şey.
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

Ben feminist etiğe çok inanıyorum. Türkiye’deki Pusula benim için, yön gösterici. Nefes aldıran bir şey.
kadın hareketinin bence ciddi bir ahlakı var. Çoğu Danışman Öğretmenler: Ani Paylan, Arden Akbı-
kişiden önce, Türkiye’de feministler Ermeni kadın yık, Muraz Sarangil
tarihini, kendi tarihlerinin içine almayı başardılar. Gönüllü Öğrenciler: Dença Değirmenci, Meri Pi-
Mesela Ermeni sosyalistlerini öğrenmek, sol tarihte rumyan, Alen Zinzal, İsabella Ekmekçi, Arlen Azar-
ciddi bir sarsılmaya neden olmadı. yan, Yeraz Beşiktaşlıyan, Zaven Manavyan, Cloudya
2006 yılında Lerna Ekmekçioğlu ile birlikte Aras Papazyan, Kayane Haçikoğlu, Emanuel Haçikoğlu
Yayıncılık’tan “Bir Adalet Feryadı” adlı kitabı çıkart-
tık. Kitap, beş Ermeni feminist kadının hayatları ve * Sözlü tarih deşifresinden yola çıkarak gençler tarafından kolektif olarak
64 yazdıkları üzerineydi. Şimdi on iki Ermeni feminist yazılmıştır.
FMV ÖZEL özel ISPARTAKULE IŞIK ORTAOKULU
Gaziantep’in Saklı Hazinesi: Akten Köylüoğlu*
Kurtuluş Savaşı’nın yaralarını yeni yeni sarmaya baş-
layan Gaziantep’te 1938 yılında o dönemin en büyük
ve güzel konaklarından birinde doğdu Akten. Soluk
ve beyaz tenli olması nedeniyle halası ona “Akten” adı-
nı verdi. Babası İkinci Dünya Savaşı sebebiyle ikinci
kez ve üç yıl süreyle silah altına alınınca, bir dönem

DOSYA
anneannesinin evinde yaşamak zorunda kaldı. Bu-
rada geniş aile olarak diğer torunlarla yani kuzenler
ve yeğenlerle birlikte çok güzel bir çocukluk geçirdi.
Kendi oyuncaklarını yaratıp bir sürü oyunlar ürete-
rek zamanını mutlulukla eğlenerek geçirdi. Mesela
hortumdan mikrofon yaptı, bu mikrofonla şiirler oku-
du, şarkılar söyledi. Süpürge değneğinden atlar yaptı
ve atlarıyla sokakların altını üstüne getirdi. Büyük su
kazanlarında annesiyle birlikte yemekler de pişirdi.
Büyük dedesi bir Osmanlı Paşası Mısrizade Arif
Bey’di. Paşa dedesi yedi çocuğuna arazileri ile birlikte
birer köy bıraktı. Beyler şehirli olan toprak sahiple-
riydi. Köylü toprak sahiplerine toprak ağası denirdi.
Akten’in babası da bir bey olduğundan, küçüklüğün-
de babasına “Bey Baba” derdi. Aile içinde büyüklere
saygı göstermek önemliydi. Yaz mevsiminde ailece
köyde olurlardı. Kardeşleri ile birlikte annesinin, köy-
lü kadınları çocuk bakımı ve beslenmesi konusunda
nasıl eğittiğini izler, ata biner, traktör kullanırdı.
Babası daha sonraları belediyede bir süre memur söylenmezdi. Yakışıklı, boylu poslu, çalışkan, akıllı ve
olarak da görev yaptı. Ailesi Cumhuriyet değerlerine iyi bir ailenin çocuğuydu Ömer. Kendisini çok şanslı
çok bağlı idi, öyle ki kıyafet devriminde anneannesi hissediyordu Akten çünkü mahallesindeki çoğu yaşıtı
Gaziantep’te peçeyi, çarşafı atıp şapka, pardösü giyen genç kız gibi hiç tanımadığı, görmediği biri ile görücü
ilk kadındı. usulüyle değil de birbirlerine zaman vererek tanıdığı
Annesi çok becerikli, bin bir türlü mahareti bulu- ve sevdiği biri ile görüşüyordu ve ileride de onunla ev-
nan bir ev hanımıydı. Dönemin ünlü hocalarından lenecekti. Bu düşünce onu çok mutlu ediyordu.
ders aldı ve çok güzel ud çalardı annesi. Ailesinin pek Aradan aylar geçti. Akten’in okulu bitti. O gün Ak-
çok bireyi müzik, edebiyat, resim, el becerileri açısın- tenlerin evinde büyük bir heyecan ve hazırlık vardı.
dan yetenekli insanlardı. Evlerine hayırlı bir görüşme için gelecek olan davetli
Eğitim hayatına mahalledeki diğer yaşıtı çocuklar misafirlerine hazırlıklar son hızla devam ediyordu.
ile birlikte İstiklal Mektebi’nde başladı. Cumhuriyet Birbirinden güzel ikramlıklar hazırlandı, temizlikler
Döneminde tekke ve zaviyeler kapatılınca caminin yapıldı, en güzel ve şık giysiler giyildi. Artık hazır bir
içinde yer alan Mevlevihane, İstiklal İlkokulu’na şekilde kapının çalınmasını bekliyorlardı ve bekle-
çevrilmişti. Çalışkan bir öğrenciydi Akten. Daha dikleri o ses, kapının zili, duyuldu. Ömer ve ailesi elle-
sonra Kız Enstitüsü’ne devam eden Akten, Kız rinde çok güzel görünen ve kokusu her yere yayılan
Enstitüsü’nde okumakla hep gurur duydu. Bu okul kırmızı gül buketi ve çikolata dolu çok şık bir tepsi
sayesinde hayatınca gurur duyacağı bir kişiyi de ta- ile karşılarındaydı. Uzun uzun konuşuldu, ikramlık-
nıdı. Enstitünün müdürlüğünü üstlenen kişiyi. Ulu lar tadıldı, isteme oldu. Babası önce Akten’in fikrini
Önder Mustafa Kemal’in yetiştirdiği çocuklardan biri sordu. Akten olur deyince bu evlilik teklifi kabul edil-
olan Rafet Argın’ı. Rafet Argın’ı hep örnek aldı kendi- di ve Akten ile Ömer böylece birbirlerine ilk sözlerini
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

sine, ona çok özendi, onun yerinde olmayı arzu etti. vererek nişan yüzüklerini taktılar.
Kız Enstitüsü ona çok şey öğretti hayatında. Kravat 1954’te evlendiği iş adamı Ömer Köylüoğlu ile üç
bağlamaktan ev işlerine, yemek yapmaktan el beceri- çocuk sahibi olan Akten bu çocuklarından da yedi to-
lerine, tamirat işlerinden tutun da daha birçok bece- run sahibi oldu. Akten’in eşi Ömer Köylüoğlu’nun sa-
riyi burada öğrendi Akten. hip olduğu bir felsefesi vardı: “Alıp satmak yok, yapıp
Okul yolu üzerinde işyeri olan bir delikanlı onu satmak var.” İşte bu felsefeyle işlerini çok geliştirmiş-
uzaktan görerek çok beğenmişti. Akten’i yakından ti Ömer. Bu yaşam felsefesini Akten de ilke edinmişti
görmek istedi. Amcasının evinde gerçekleşen bir kar- kendisine. Eşi öldükten sonra onun bu fikirlerini, fel-
şılaşmada bu delikanlı Akten’e âşık oldu. Akten de sefesini ve konuşmalarını kaleme aldığı “Alıp Satmak
onu beğenmişti ama o dönemde böyle şeyler açıkça Yok, Yapıp Satmak Var” kitabında ayrıntısıyla anlattı. 65
DOSYA

Geçmiş zamanları hatırladığında ya da konusu lar ve ebru kartları gibi hediyelik eşyalar tasarlayıp
geçtiğinde Akten çok kederlenirdi çünkü o dönem- üretti ve Gaziantep’teki turizm sektörüne önemli
lerde kadının adı yoktu. Kız çocuklarına ya da kadın- katkılarda bulundu.
lara: “Senin aklın ermez”, “Kocanın önüne geçilmez”, Bugün 82 yaşında dev bir çınar olan Akten
“Elinin hamuruyla erkek işine karışılmaz” gibi sözler Köylüoğlu’nun biz okurlarına ve gençlere verebilece-
söylenir ve kadınlar adeta toplumda ikinci sınıf bir ği en büyük öğüt okumaktır. Ona göre her işin başı,
insan yerine konurdu. Kendi çocukluğunda da çok ortası ve sonu okumakla başlar, okumakla devam
tanık olurdu bu sözlere; ama yine büyük bir şanstır eder ve okumakla tamamlanır.
ki gençlik yıllarında kendi ailesinde ve eşinin aile- BEN BİR TÜRK KADINIYIM
sinde böyle sözlerle hiç karşılamamıştı. Akten o eski Göğsüm kabararak gezerim
zamanlar bir daha tekerrür etmesin diye kadın hak- Gururla parlayarak gözlerim
larını koruyan birçok çalışmanın içinde bulundu ve Kadın olduğumu söylerim
sivil toplum kuruluşunda çalıştı. Kadının önemini Ben bir Türk kadınıyım
anlattığı, “Ben Bir Türk Kadınıyım” adlı şiirini yaşadı-
ğı, duyduğu ve tanık olduğu tüm deneyimleri doğrul- Alnım açık yüzüm onun aynası
tusunda kaleme aldı. Ayşelerin Fatmaların anası
Kente ilişkin kültürel araştırmalar yapmayı “me- Ahmetlerin Mehmetlerin anası
suliyet” olarak gören, gerçek bir Gaziantepli olarak Ben bir Türk kadınıyım
hayatını şehrinin tarihine adadı. Yaşantısı ve dün-
ya görüşüyle tam bir cumhuriyet kadını olan Akten Anavatan benim adaşım
Köylüoğlu, yaşadıklarını, öğrendiklerini, deneyimle- Sevgi, azimdir yoldaşım
rini kaleme aldığı birçok kitap yazdı. Yazdığı kitaplar Özgürlük içindir uğraşım
hem memleketinde hem de 81 ilde okundu. Yazdığı Ben bir Türk kadınıyım
kitaplarda okuyucularına özellikle ilgi alanı olan di-
kişin, motiflerin kültürünü anlattı. Vatan için al kanını akıtan
1980’de Gaziantep Galeri Müdürlüğü’nün açtı- Kızlarını çile ile okutan
ğı kurslara önce hobi olarak katıldı, kumaş boyama Emek ile ulusuna güç katan
teknikleri ve özgün motif çalışmalarına ağırlık verdi. Ben bir Türk kadınıyım
Ardından Gaziantep’te kültürü araştıran Köylüoğlu,
“Gaziantep’in el sanatları sandıklara gömülüyordu, Kadın olmak sabır ister
nineden toruna geçerek sandıklarda çürüyordu. El Sevgi dolu yürek ister
sanatlarını sandıklardan çıkardım ve ’Sandıktaki Ser- Uluslara örnek göster
vet’ dedim.” İlerleyen zamanlarda da bu kitabı “San- Ben bir Türk kadınıyım
dıktaki Servet 2” ve “Sandıktaki Servet 3” takip etti.
Gaziantep’teki genel kültür üzerine olan “Kadim Alnım açık yüzüm aktır
Şehir Gaziantep” kitabını yayınladı. Yazıları yıllarca Hür yaşamak doğal haktır
Gaziantep Tarih ve Kültür dergisinde yayımlandı. Esarete dayanamam
Akten, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı dahil birçok Ben bir Türk kadınıyım
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

dernek ve kurum çalışmalarına katıldı ve çeşitli ödül-


lere layık görüldü. 2001 yılında İstanbul Bayrampaşa Danışman Öğretmenler: Eylem Sarıkaya, Nihal
Belediyesi tarafından “Türkiye’de başarılı 100 kadın- Çabuk, Nergis Kutay, Burcu Ergut
dan biri” olarak seçildi. Gönüllü Öğrenciler: Zeynep Arslan, Dilan Aslan,
Çok güzel resim yapan babası Osman Sakıp Yiğit Levent Çiftgümüş, Oktay Günaydı, Nisanur
Kutlar›dan nasıl resim yapılacağını öğrenen Akten, Çalışkan, Özüm Karcı, Gülsu Nazlı Şenol, Yağız Kaan
1989 yılında Mizyal Karabiber Nacaroğlu Atölyesi’nde Şen, Kerem Darçın, Doruk Satıcı, Ömer Yener
resim çalışmalarına devam etti. Birçok kişisel sergi
açtı ve kırktan fazla karma sergiye katıldı. Ayrıca * Sözlü tarih deşifresinden yola çıkarak gençler tarafından kolektif olarak
66 geleneksel halk bebekleri, peçiç oyun setleri, çanta- yazılmıştır.
FMV ÖZEL IŞIK ORTAOKULU nİşantaşı kampüsü
Beyaz Pelerinli Kadınlar
üniversiteyi okumasına izin vermiş ama çevre ne der
düşüncesiyle baskıcı ve sıkı davranmış. Üniversite-
deyken arkadaşları ile bir yere gidip gezemezmiş. Gi-
yimine ve hareketlerine hep dikkat etmesi gerekmiş.
Birgül Hanım kadın doktora verilen değerin böl-
geye göre, hastaneye göre ve hatta hastanenin yöne-

DOSYA
ticisine göre bile değişebildiğini düşünüyor. Bu an-
lamda kendisini şanslı hissediyor.
Birgül Hanım, Enfeksiyon Hastalıkları doktoru
olarak bulaşıcı hastalıklara aşina biri ama son 4 aydır
yaşadığımız pandemi sürecinin başında “hastane ve
hekimler olarak şaşkındık ne yapacağımızı bileme-
dik” diyor. Kimsenin deneyiminin olmadığı bir hasta-
lıkla ilgili el yordamı ile yolunu bulup hastane olarak
bir yapılanmaya gitmişler ve çok yoğun çalışmışlar.
Evde 80 yaşında babası ile yaşadığı için ondan izole
olarak evi kullanmak zorunda kalmış. İş arkadaşla-
rıyla birlikte geç saatlere kadar hastanede çalışıp
eve döndükten sonra da saatlerce telefonda konu-
şuyorlarmış. Bu süreçte hastaların iyileştiğine şahit
olmanın işin tek olumlu tarafı olduğunu gören Birgül
Hanım, üç hafta sonra bir akşam yine çok yorgun ola-
rak eve gelir ve ertesi gün öğlene kadar uyur ve kalk-
tığında tat ve koku duygusunun tamamen gittiğini
fark eder. Enfeksiyon doktoru olarak hemen anlar
ki kendisi de Covid-19’a yakalanmıştır. Test yapılır ve
Doç. Dr. Bİrgül Mete
pozitif çıkar. Bir hafta hastanede bir hafta da kendi
1973 İstanbul doğumlu. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi En- evi dışında başka bir evde kalır ve iyileşir. Doktor-
feksiyon Hastalıkları Bölümünde çalışıyor. Bekâr ve ken hasta durumuna düşen Birgül Hanım “hastalığın
80 yaşındaki babasıyla yaşıyor. Hiç tanımadığı biriy- seyrini bilmek ve bunu yaşayarak görmek çok farklı
le 13 yaşında evlendirilen anneannesine göre kendi- bir tecrübeydi” diyor. Üstelik karantina odasında tek
sini çok daha şanslı gören, geçmişe göre daha iyi du- başına kimseyle görüşemeden, temas etmeden izole
rumda olsak da hala gideceğimiz çok yol olduğunu bir hayatın da çok zor olduğunu düşünüyor. O bu
düşünen Birgül Hanım, çocukluğunda pek çok kız ar- haldeyken bile yoğun çalışan arkadaşlarını ve hasta-
kadaşının ortaokula dahi gönderilmediğini görmüş. larını yalnız bıraktığı için üzülmüş. Karantina bölü-
Hatta “eğer bir kız okula gönderiliyorsa ona çok iyi münde yoğun çalışırken hafta sonları eve gelip evde
gözle bakılmazdı, hele hele bir genç kız bir işte çalış- dinlenmek onlar için adeta bir lüksmüş ve bunun
mak istiyorsa ve bunda diretiyorsa arkasında mutla- değerini bilerek bu süreci yaşamışlar. Akşam 21’de
ka bir art niyet aranırdı” diyor. Birgül Hanımın ailesi halkın onları alkışlaması büyük motivasyon kaynağı
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

67
DOSYA

olmuş. Birgül Hanım her zaman pozitif düşünen biri rini söylüyor. Ama hastaların yaşadığı anksiyete ile
olduğunu söyleyerek “Bir süre sonra normale döne- mücadelede çok zorlandıklarını da belirtiyor. Bu sü-
ceğiz ama bu günler hiçbirimizin hafızalarından si- reçte kadın sağlıkçıların anaç duygularla hastalara
linmeyecek “ diyor. yaklaştıklarını ve daha fazla sorumluluk aldıklarını
gözlemleyen Yasemin Hanım işlerinin bu nedenle ka-
Yoğun bakım hemşİresİ Yasemİn Sakızcı
dınlar için daha da zorlaştığını düşünüyor.
1975 Trabzon doğumlu. “Gençliğimde bırakın bir Karantinada günlerce evine gelememiş ve kızı-
kızın okuması sokağa çıkması bile kolay değildi” di- nı görememiş. Pandemide ikiye bölünen Yasemin
yen Yasemin Hanım babasının böyle düşünmemesi Hanım hastanede hastalara, evde kızına psikolojik
nedeniyle genelden farklı olarak şanslı olduğunu dü- destek vererek kendisi dinlenmeden günler geçirmiş.
şünüyor. Yasemin Hanım İstanbul’da özel bir hasta- Kızının ve eşinin desteği ile ayakta kalmış. Yasemin
nede yoğun bakım hemşiresi olarak 24 yıldır çalışıyor. Hanım ev işlerinin ve çocuğun sorumluluğunun ço-
Bu sene LGS sınavına girecek olan bir kızı var. ğunu alırken kendisi de sağlıkçı olan eşinin de des-
O da çalışmaya başladığı zaman “kadınlar çalışır tekçi olduğunu düşünüyor. Ayrıca işinin ne kadar zor
mı hiç” engeliyle karşılaşmış ama güçlü ve kararlı olduğunu düşünen komşuları da ona destek olmuş-
durarak bunun üstesinden gelmiş. Mesleğinde güçlü lar. “Biz evden çıkmaya korkarken sen Covid’li has-
olmanın iki çeşidi olduğunu, hem fiziksel hem psiko- talarla uğraşıyorsun” diyen komşuların saygısının
lojik güç gerektiğini düşünüyor. Bazen erkek hasta- daha da arttığını düşünüyor.
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

ların kadın hemşire tarafından bakımının yapılma- Kendisi şiddete maruz kalmasa da sağlıkçılara
sından hoşlanılmadığını fark ediyor ve buna saygı şiddeti kınıyor ve kendisi şiddete uğrayan kişilerin
duyuyor. Mesleğini yaparken yaşadığı en önemli sı- şiddet uyguladığını düşünüyor.
kıntı ise bir çocuğu olduğu için gece nöbetlerine kal- Danışman Öğretmenler: Melda Erdoğan Övet,
manın yarattığı vicdani yük. Çocuğuna yeterli zaman Melek D. Güngör
ayıramadığı için hep kendini suçlamış. Gönüllü Öğrenciler: Deniz İpek Zeynioğlu, Zey-
Yasemin Hanım Covid-19 ile karşı karşıya kaldıkla- nep Eşkinat, Deniz Kocasoy, Pelin Tezel, Ela Durgu-
rında hakkında hiç tecrübeleri olmadığı ve semptom- noğlu, Deniz Gürsoy, Melisa Özkan, Mehveş Hatemi,
ları sürekli değiştiği için başlangıçta bocaladıklarını Yaprak Kişioğlu, Naime Duru Sarıgül, Ceren Kork-
68 ama sonra iyi bir ekip lideri ile durumu yönettikle- maz, Ali Kıvanç Erdoğan
İELEV ÖZEL 125. YIL ORTAOKULU
Özgürlüğünü Barışa Armağan Etmiş Bir Kadının
Hikayesi: Esra Mungan*
24 Ekim 1968 yılında Ankara Hacettepe’de dünyaya yerine 1996’dan itibaren Boğaziçi Üniversitesi’nde de-
geldi. Doğum yeri olarak Ankara yerine Hacettepe vam ediyor. Eylemsel bellekteki engelleyici süreçler,
yazdı nüfus memuru, sanki ömrünün büyük bölü- müzik belleği, bellek yargıları, evrim ve davranış ile
münü üniversitede geçireceğini bilirmiş gibi. Ço- bilinç konularında çalışıyor.

DOSYA
cukluğunu geçirdiği Alman eğitim sisteminin üze- Çocukluğunu geçirdiği Almanya’ya dair en çok sı-
rindeki en büyük etkisi itaat etmemek ve her şeyi nav odaklı değil bilgi edinme ve okuldan zevk alma
sorgulamaktı. Okulda anlatılan Nazi Almanya’sında, odaklı bir eğitim sistemi olduğunu hatırlıyor. Çocuk-
Hitlerin Yahudiler ve diğer ezilen toplumsal gruplara ken kendisinin bir meslek hedefi yoktu, en önemli
uyguladığı vahşete nasıl olup da halkın sessiz kala- hedefi mutlu bir çocuk olmaktı. Okulu çok sevdi.
bildiğini hayatı boyunca sorguladı. İki buçuk yaşın- Türkiye’ye geldiği zamanlarda kuzenlerinin sürekli
da gittiği Almanya’dan lise ikide geri döndü ve Alman test çözüp sınavlara hazırlandığını hatırlıyor. Böy-
Lisesi’nde eğitimini sürdürdü. Ardından tamamen lesi bir yarış içinde olmak zorunda kalmadığı için
sezgisel olarak tercih ettiği Boğaziçi Psikoloji Bölümü, kendini şanslı görüyor. Tamamen sezgisel olarak seç-
hayat boyu taşıyacağı öğrenme heyecanına kapı ara- tiği psikoloji biliminin özellikle deneysel tarafını çok
ladı. 1990’da Boğaziçi Üniversitesi Fen Edebiyat Fa- heyecan verici buluyor. Öğrendiği her yeni bilgiyi
kültesi Psikoloji Bölümü’nden bölüm birincisi olarak öğrencileri başta olmak üzere etrafındaki insanlarla
mezun oldu. Yüksek lisansını Washington DC’deki paylaşmayı çok seviyor. Öğrencileriyle ve tüm insan-
American University’de Davranış, Bilim ve Nörobilim larla güvene dayalı bir ilişki kurmayı çok önemsiyor.
alanında yaptı. Doktorasını da aynı üniversitede, ha- İnsanlara potansiyel sahtekâr gözüyle bakılmazsa
fıza çalışmalarıyla ilgili teziyle tamamladı. American kişiler arası güven inşa edilebileceğini düşünüyor.
University’de asistan olarak başladığı akademik kari- Üniversitede bu kadar sevilmesinin sırrı belki de öğ-

TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

69
rencilerine duyduğu bu samimi güvendir. Bir insana Süreci”nden vazgeçti. Ve ülkenin doğu illerindeki ça-
değer vermesi için en önemli kriteri dürüstlük, yaptı- tışmalar artarak devam etti. Aralık 2015’e gelindiğin-
ğı işi adanmışlıkla, hakkını vererek yapmak. de aralarında Esra Mungan’ın da bulunduğu bir grup
Kendi hayatındaki en önemli motivasyon kayna- akademisyen, yaşanan bu sivil ölümlerine daha fazla
ğı her ne yapıyorsa onu tutkuyla yapmak, yaptığına sessiz kalmamaya karar vererek “Bu suça ortak olma-
inanmak, yaşamının sonuna kadar öğrenmek, öğren- yacağız!” bildirisini imzaladılar.
diğini paylaşmak… Barışı da insanlığın tutkuyla pay- Esra Mungan bu bildiriye imza attığı için 2015’in
laşması gereken en önemli değerlerden biri olarak sonunda “Terör örgütü propagandası yapmak”la suç-
görüyor. Barış denildiğinde hemen çocukluğuna geri lanan akademisyenlerden biri oldu. Bu bildiri top-
dönüyor. Çünkü çocukluğuna dair unutamadığı şey- lumda büyük ses getirdi. Onaylayanlar ve çoğalan
DOSYA

lerden biri de okulda anlatılan Nazi Almanyası. Nasıl imzalarla toplumun pek çok kesiminden destek ve-
olmuş da halkın yüzde doksanı, bir kişinin peşinden renler olduğu gibi hükümet cephesinde karşı çıkan-
hiçbir şeyi sorgulamadan, adeta hipnotize olmuş gibi lar, hedef gösterenler de oldu. Binlerce akademisyen
onun yaptığı her şeye onay vermiş? Bunu asla ka- Kanun Hükmünde Kararnamelerle üniversitelerden
bullenememiş. İşte orada anlamış itaat etmemenin uzaklaştırılmaya başladılar. Ardından 89 üniversi-
ne kadar önemli olduğunu. Belki tam da bu yüzden, teden, 1128 akademisyenin imza attığı bildiriyi imza-
hayatı boyunca her şeyi sorgulamış… Tıpkı 7 Haziran cılar adına kamuoyuyla paylaşan Yrd. Doç. Dr. Esra
2015 sonrası ülkesinde yaşanan olayları sorguladığı Mungan, Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya ve Doç. Dr. Kı-
gibi. vanç Ersoy 15 Mart 2016’da tutuklandılar. 22 Nisan
Ne mi oldu? 2016’da serbest bırakıldılar. 30 Eylül 2019’da hakların-
7 Haziran 2015 seçimlerinde halkın pek çok kesi- da açılan davadan beraat ettiler.
minin temsiliyeti açısından umut verici bir seçim so- Hayatında hiç mahkeme yüzü görmemiş olan
nucu elde edildi. Ancak hemen ardından Türkiye’nin Esra Mungan bir aydan fazla bir süre cezaevinde
Kürt nüfusunun yaşadığı bölgelerde katliamlar kaldı. Tutuklanacağını duyduğunda sadece annesi-
başladı, sivil insanlar, çocuklar öldü. Sokağa çık- nin bu haberle nasıl baş edebileceğini düşündü ve
ma yasakları nedeniyle insanlar ölen yakınlarının sevgili eşinden koparılmasının acısını hissetti. Ceza-
cesetlerini bile gömemediler. Cesetler sokaklarda evine götürülürken inanılmaz bir merak duygusuy-
kaldı. Türkiye ordusu ve terör örgütü arasında ya- la doluydu. Cezaevi sürecini okumak, gözlemlemek,
şanan çatışmaların bedelini bölgedeki sivil insanlar yeni bir şeyler öğrenmek için fırsat olarak gördü. İlk
ödemeye başladı. Bu arada seçimler 1 Kasım 2015’te şaşkınlığı atınca akademisyen tarafı ağır bastı ve ha-
yenilendi. Bu kez bambaşka bir seçim sonucu ortaya pishane koşullarını iyileştirmek için neler yapılabile-
çıktı. Hükümet, seçimler öncesinde bölgede yürüttü- ceğini düşünmeye başladı. Zihninde projeler oluştu.
ğü Kürt halkının hak ve özgürlüklerini içeren “Barış Hapishanedeki infaz koruma memurlarının filmler-
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

70
ni düşünüyor. Ve kadınlara sesleniyor: “Dünyadaki
bütün kadınlar kardeştir. Milli kimlikler içinde sıkı-
şıp birbirimize düşman olmamalıyız. Bütün kadınlar
birleşmeli bu iktidardaki erkekleri zapt etmeli! Barış
ve iyilik hali için mücadele etmeli, pes etmemeliyiz!”
Tüm yaşananlara rağmen bu ülkeye dair hayal-
leri ve umutları var. İnsanların her geçen gün daha
demokratik ve barışçıl bir dünyada yaşayacağına
inanıyor. Fikir özgürlüğünün var olduğu; Kürt -Türk,
Alevi- Sünni, Laz, Çingene, Yahudi kim olursa olsun

DOSYA
insanların ırk, din, cinsiyet vb. hiçbir ayrıma uğra-
madığı barış, refah ve mutluluğun hüküm sürdüğü,
savaşların ömür boyu son bulunduğu bir ülke ve
dünya hayal ediyor, kolay olmadığını da ekleyerek.
de gösterildiği kadar kaba kişiler olmadığını, iyi bir Şimdi en büyük umudu gençler. Yeni kuşak ve ondan
psikoloji formasyonuna sahip olduklarını gözlemle- sonraki tüm kuşaklarda her defasında barış isteyen-
di. Ancak bu durum cezaevinde her şeyin dürüstçe lerin artması ve barış isteyip de söyleyemeyenlerin
işlediğini göstermiyordu. Çok şaşırdığı durumlar da azalması.
tecrübe etti. Kendisine durumuyla ilgili çok az bilgi Esra Mungan’ın bedeli ne olursa olsun doğru bildi-
verildi, yazdığı dilekçeler cevaplanmadı. Dilekçeleri ği şeyi kararlılıkla savunması bizi çok etkiledi. Yaşa-
kayboldu. Bir süre tek başına bir hücrede kaldı. Ba- dığı her şeyi deneyim olarak görmesi ve olaylara hep
zen kendisine yanlış bilgi verildi. Buna rağmen yaşa- bir yaşam tecrübesi olarak bakması çok ilham veri-
dığı hiçbir olumsuzluk onu pes ettirmedi. ciydi. Türkiye’de bugün pek çok insan çeşitli baskılar-
Kendisi yaşadığı bu sürece dair hiçbir pişmanlık dan ve korkulardan dolayı savunduğu fikri özgürce
duymuyor, tersine yaptığının çok doğru olduğunu ifade edemezken, Esra Hoca’nın doğru olduğuna
zaman geçtikçe daha iyi anlıyor. Üç buçuk yıl sü- inandığı şeyi ne olursa olsun savunması, insanlık için
ren dava sürecinde umudunu ve inancını hiç yitir- mücadele etmenin ne kadar değerli olduğunu göster-
medi, doğru bildiği konularda sözünü söylemeye di bize. Bu yeryüzünde, iyi bir insan olabilmenin ne
devam etti. İktidarın sevmediği düşüncelerini ifade kadar kıymetli olduğunu gördük. O gün konuştuğu-
etmeye, inandığı her şeye imza atmaya, konuşmaya muz kişi evet Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden
devam etti. “Hiç kimse sözümü benden geri alamaz. birinde akademisyendi; ama bizim konuşmamızdaki
Bu benim kutsalım. Özgür olmak istiyorsam sözü- neden bu değildi. Biz o gün toplumda düşünceleriyle,
mü sakınmamalıydım. Başka türlü kendimle barışık mücadelesiyle ve umuduyla var olmuş hayata sımsı-
kalamazdım!” diyor. İnsanın yitirdiği şeylerin yerine kı bağlı, çok güçlü bir kadınla konuştuk.
mutlaka yenisini bulabileceğini düşünüyor, yeter ki Büyük cesaret sözlerinin söylenmesinin kolay;
onurlu davransın! Bu kararlılığında ve cesaretinde ama yaşanmasının hiç kolay olmadığını gördük. Kar-
Almanya’da gördüğü eğitimin de katkısı olduğunu şıt bir düşünceyi savunmanın risk olduğu bir dönem-
düşünüyor. Nazi Dönemi’nin zihninde ve yüreğinde de insanlık için doğru olan sözü hem de özgürlüğün
yer eden ağırlığı onu toplumda ters giden olayları pahasına cesaretle söyleyebilmek o kadar kolay değil.
sorgulamaya yönlendirmiş. Çalıştığı Boğaziçi Üni- Bu riski herkes almaz. Sadece barışı dile getirmenin
versitesi de bu süreçte Esra Mungan’ın arkasında değil, onu hakkıyla savunmanın ve yaptığımız iş her
durmuş ve başka birçok üniversitenin yaptığı gibi neyse onu tutkuyla yapmanın ne kadar yüce bir mo-
onu okuldan uzaklaştırmayı tercih etmemiş. Özgür- tivasyon olduğunu gördük.
lüğe verdiği destek anlamında üniversitesini dünya- Anladık! Değerli ve zor olan herkesin kaçtığı yer-
daki sayılı özgür akademiden biri olarak görüyor. de kalmak, barışa ve insanlığa inanmak, insanlığın er-
Türkiye’de kendi özel yaşam hikayesinde kadın demlerini savunmak. Bugün hala insan onuruna ya-
olduğu için herhangi bir ayrımcılığa uğramadı ta ki raşır bir dünyayı yaşatmaya çalışanlar varsa demek
mahkemeye çıktığında hâkim duruşma süresince ki içimizde hala mücadele etmeye değer fikirler var.
kasıtlı olarak onun yüzüne bakmayana dek! Mah- Ve iyi ki onları yaşatabilmek için direnen korkusuz
kemelerin ne kadar da erkek egemen, eril bir dünya kadınlar… Esra Mungan’ın dediği gibi: “Kadın duyar-
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

olduğunu da böylece tecrübe etmiş oldu. Ancak ya- lılığı, yüzyılın kurtuluşu olacak! Buna her zamankin-
şamı boyunca, farklı sınıfsal ortamlarda kadına dair den daha fazla inanıyoruz.
eşitsizliklerin olduğunu gördü. Bu eşitsizliklere du- Danışman Öğretmenler: Mine Gür Atalay, Esin
yarlılık gösterdi. Özgül Zorlular
Kadınların siyasette ve kamuda daha fazla temsil Gönüllü Öğrenciler: Naz Nisa Özdemir, İda Sa-
edilmesi gerektiğini söylüyor. Erkek egemen dünya- naktekin, Hüseyin Çınar Aktuna, Turgut Bora Çakar,
da kadınların söz sahibi olmasını çok değerli buluyor. Beril Baransel, Duru Karali
Kendisini dünyanın her yerindeki kadın mücadelesi-
ne ait hissediyor. Birbirinin acısını gören, duyan, his- * Sözlü tarih deşifresinden yola çıkarak gençler tarafından kolektif olarak
seden kadınların, anaların dünyaya barışı getireceği- yazılmıştır. 71
İELEV ÖZEL ORTAOKULU
Engeller Kadın Haklarına Engel Mi?
Şule Sepİn İçlİ ilke ise bağımsızlık. Hem bireylerin hem de kadınla-
1964 Gaziantep doğumludur. Körlüğü 3 aylıkken rın bağımsız olarak yaşamını sürdürmesi. Bu bağım-
komşusu sayesinde fark edilmiş ve doktora götürül- sızlığı sadece maddi bir bağımsızlık olarak değil aynı
müştür. Doğuştan görme engelli olan psikolog Şule zamanda psikolojik bir bağımsızlık olarak da tanım-
Sepin, ilkokulu Körler Okulu’nda okudu. Ortaokulu lıyor. Hayatında her daim mücadele olan bir kadın
kaynaştırma öğrencisi olarak okudu ve başarılı bir olarak dezavantajlı olan insanların eşit ve adil bir
DOSYA

öğrenci olduğu fark edilince Erenköy Kız Lisesi’ne dünyada yaşaması için mücadele ruhunu korumak
girdi ve oradan mezun oldu. Liseden sonra dershane gerektiğini düşünüyor.
desteği olmadan kendi çabalarıyla Orta Doğu Teknik Türkiye’de kadın olmanın muhafazakarlaşmayla
Üniversitesi Psikoloji Bölümünü kazandı. Okulunu birlikte giderek daha da zorlaştığını düşünen Şule
bitirdikten sonra yarı özel yarı resmi bir kurum olan Sepin, ev işi ve çocuk bakma yükünün sadece kadın-
BOTAŞ’ta beş yıl santral memurluğu yaptı. Daha son- lara yüklenmesinin toplumsal eşitsizliğin sebeplerin-
ra bugünkü adıyla Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler den biri olduğunu belirtiyor. Türkiye’de kadın hakla-
Bakanlığı, o günkü adıyla Çocuk Esirgeme ve Sosyal rının korunması alanında çokça yasa bulunduğunu
Hizmetler Genel Müdürlüğüne bağlı Sincan Çocuk ancak bunlara uyma noktasında sıkıntılı bir toplum
Yuvasında, Kız Yetiştirme Yurdunda ve toplum mer- olduğumuzu düşünüyor. İstanbul Sözleşmesi’nin uy-
kezlerinde psikolog olarak çalıştı. 2002 yılında “Kadı- gulanmamasından, uluslararası sözleşmelere uyul-
nın İnsan Hakları” eğitimini aldı. Bu konuda eğitmen mamasından yana rahatsız. Türkiye’de kadın olmayı
olan Şule Sepin, kadınları bilinçlendirmek adına ye- mücadele olarak tanımlıyor.
rel gruplara, engelli kadınlara gönüllü olarak eğitim Başarıyı, kişinin inandığı değerleri içselleştirmesi
vermektedir. Altı Nokta Körler Derneğinde, Türkiye ve bunu hayatına uygulaması olarak tanımladığını
Körler Federasyonunda yöneticilik yaptı. Mesleği- söylüyor. Çocuklarını da bu doğrultuda toplumsal
ni ve yazmayı çok seven Şule Sepin, çeşitli dergi ve cinsiyet eşitliği temelinde yetiştirdiğini belirtiyor.
proje çalışmaları da yürütmektedir. Şu an emeklidir. Türkiye’de engelli bir birey olarak eğitimde, gün-
Evlidir, yakınlarının ve toplumun “bakamazsın” ön lük yaşamda, çalışma hayatında, ekonomik yaşamda
yargılarına rağmen iki çocuk sahibi olmuş ve onlara birçok zorlukla karşılaşmış Şule Sepin, ancak bunlar
ışık olmayı başarmıştır. onu yıldırmamış. İnsanların yaşadığı zorlukların on-
Hayata bakışını “umut” olarak tanımlayan Şule ları hayata daha da bağladığını, daha azimli ve başarı-
Sepin, Türk toplumunun karamsar bakış açısına kar- lı kıldığını belirten Şule Sepin, zorlukların bu yönüne
şı çıktığını belirtiyor. Hayatta önemsediği bir diğer odaklanmayı tercih ediyor. Aynı zamanda insanların
farklılıklarından ziyade ortak yönlerine vurgu yapıl-
ması kanaatinde. Toplumun engelli bireyleri, eksik
bireyler olarak değil, farklı bireyler olarak değerlen-
dirmesi yönünde bir değişikliğe ihtiyaç olduğunu
düşünüyor. Bu durumu “Ben vanilya ile kabartma to-
zunu karıştırmamak adına komşumdan yardım iste-
yebilirim, komşum da psikolojik olarak kendini kötü
hissettiğinde benim rehberliğimden yararlanabilir.”
şeklinde örneklendiriyor.
Türkiye’de kadınların en büyük sorununun
toplumsal yaşama yeterince katılamamak olduğu
görüşünde. Bunu sadece çalışma yaşamıyla sınırlı
tutmuyor. Kadınların çalışma yaşamına yeterince
katılmasının yanı sıra günlük hayatlarında sanata,
spora, kültürel etkinliklere de ayrıca daha çok mesai
harcaması gerektiğini söylüyor. Hayatın kadınlar
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

için ev, iş ve çocuklardan ibaret olmaması gerektiğini


belirtiyor.
Kadının insan haklarının geliştirilmesi konusunda
en büyük itici gücün kadınlar olduğuna inanıyor Şule
Sepin. Toplumda bu değişimi kadınların yapabilece-
ğini ifade ediyor. Erkeklerin de eğitilmesi gerektiğini
söylüyor ancak erkeklerin kendi erkekliklerini yeni-
den tanımlamalarına ihtiyaç olduğunu düşünüyor.
Özellikle dili kullanma noktasında toplumun önemli
72 bir değişime uğraması gerektiğini belirtiyor.
DOSYA
Toplumun kadın hakları konusunda bilinçlenme- kadına yönelik şiddetin önlenmesi için toplumun
si için okulların erkek egemen zihniyetten de arındı- eğitimli-eğitimsiz tüm kesimlerine inilmesi gerektiği
rılması gerektiğini dile getiren Şule Sepin, kitaplarda, görüşünde. Türkiye’de ve dünyada kadınların çok da
şarkılarda cinsiyet eşitliğinin sağlanması gerektiği- yüksek yerlere gelemediğinin, yöneticilik yapsalar
nin altını çiziyor. Şule Sepin İçli, Türk toplumunda bile orta düzey yöneticiliklere getirildiklerinin ve
birçok kadın gibi, özellikle görme engelli bir kadın bunun bir sorun olduğu görüşünde. Kadınların ülke
olarak mücadele etmenin ve bu mücadele sonucu ge- yönetimi, şirket yönetimi gibi üst düzey yöneticilik-
len başarının bir örneğidir. lerde daha fazla yer alması gerektiğini savunuyor. Bu
noktada toplumu uyandırmak gerektiğini ve bunu
Emİne Ortakaya
da sorgulayarak yapabileceğimizi söylüyor. Ailenin
1966 İstanbul doğumludur. İzmir’de yaşıyor. İngi- toplumun en küçük birimi olarak ele alınması gerek-
lizce öğretmeni, evli ve çocuğu yok. Çocuk yapma- tiğini, bu sebeple özellikle şiddet gibi olayların kapalı
yı düşünmediklerini çünkü bir öğretmen olarak, kalmaması gerektiğini düşünüyor.
dünyaya gelmiş çocukların elinden tutmayı, onları Kendisi Türkiye’de engelli bir kadın olmanın çok
hayata hazırlama noktasında kendisinde bir sorum- zor olduğunu söyleyip bu durumu “Bir kadın olarak
luluk hissetmeyi önemsediğini söylüyor Emine Öğ- size sormadan yardım edilip karşılığında tacize açık
retmen. Ankara’da 1974 yılında Aydınlık Evler Kör- hale gelebiliyorsunuz.” şeklinde detaylandırıyor. Gör-
ler Okulu’nda eğitim hayatına başladı ve ardından me engelliler okuluna bile engeli sebebiyle ancak 9 ya-
Erenköy Kız Lisesi’nde okudu. Yüksek öğrenimini şında başlayabildiğini söylüyor. Erenköy Kız Lisesi’ne
ise Boğaziçi Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık alınırken bile karşısına çeşitli bahanelerle zorluklar
bölümünde tamamladı. Ancak gönlünde yatan hep çıkarılmış. Lisede okurken öğretmenlerinin onun
öğretmenlikti. Onun döneminde görme engellilere öğrenemeyeceği yönündeki ön yargıları ile de ayrıca
öğretmenlik bölümleri yasak olduğu için böyle do- mücadele etmiş. Üniversitede son sene yazılı ve sözlü
lambaçlı bir yol tercih etmek zorunda kaldı. İstanbul çeviri tercihi yapılacağı zaman simültane çeviri seçi-
Üniversitesi’nden pedagojik formasyon eğitimini ta- minin engellendiğini söylüyor. Üniversitenin bunu
mamlayınca öğretmenlik mesleğine başladı. Ancak yaparken öne sürdüğü bahane ise görme engelli bir
öğretmenliğe başlamadan önce de çeşitli çeviri faa- kadının yeterince prezantabl olamayacağı düşünce-
liyetlerinde bulunarak geçimini sağladı. Öğretmen- si… Emine öğretmen bunu insan haklarına aykırı bir
lik mesleğine İzmir’de Aşık Veysel Görme Engelliler durum olarak nitelendiriyor. Ona göre bu yaşadıkları,
İlköğretim Okulu’nda başladı. Ardından Karabağlar görme engelli bir kadın olarak maruz kaldığı ayrımcı-
Cumhuriyet Lisesi’nde görev yaptı. Özellikle görme lıkların ve engellemelerin sadece bir kısmı.
engeli bulunmayan öğrencilere öğretmenlik yapma- Başarıyı elinden geleni yapmak olarak tanım-
nın kendisi için ayrıca bir tecrübe olduğunun altını layan Emine öğretmen, bir insana bile yardımının
çiziyor. Bunu deneyimlemeyi hep arzuladığını belirti- dokunabilmesini bir başarı olarak nitelendiriyor.
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

yor. Şu an emekli olarak yaşamını sürdürüyor. İl Halk Türkiye’de engelli bir kadın olarak var olabilmenin,
Kütüphanesine devam ediyor ve boş zamanlarında önüne çıkarılan tüm zorluklara rağmen hedeflediği
öğrencilerini İngilizce ve Almanca alanında destekle- mesleğe ulaşmanın hatta bunun yanı sıra bu mes-
meyi sürdürüyor. İzmir’de “Emine Öğretmen” olarak lekte ün salmanın en güzel örneklerinden biri Emine
öğrencilerine verdiği sevgi ve destekle ünlenmiştir. öğretmen.
Türkiye’de engelli hakları ve kadın hakları ko- Danışman Öğretmenler: Tuğba Toköz, Göksu Ak-
nusunda başarılı bir insan olan Emine öğretmen, daş, Nergiz Gülseven
yasaların kadın hakları konusunda fena olmadığını Gönüllü Öğrenciler: Mehmet Biçer, Şinasi Reha
düşünüyor. Ancak uygulanmasında sıkıntılar oldu- Arıcıoğlu, Melis Pala, Defne İnci Ulus, Ekin Sönmez-
ğunu düşünüyor. Kadın haklarının geliştirilmesi için, ler, Ela Gökmen 73
TERAKKİ VAKFI ÖZEL ŞİŞLİ TERAKKİ LİSESİ
Futbolda “Lale” Devri
Lale Orta, 1 Nisan 1960 yılında İstanbul’da dünyaya
geldi. Orta, çocukluğunu sokaklarda koşup oynaya-
rak, defalarca düşe kalka yaşadı. O, hiçbir zaman çev-
resinin ondan beklediği ‘cici kız’ rolüne bürünmedi.
O, hep kendi olmayı savundu. Orta’nın çocukken pek
kız arkadaşı olmadı. O genelde erkek arkadaşlarıy-
DOSYA

la ‘erkek oyunları’ oynuyordu. O, futbol oynuyordu.


Ailesi onu düğünlere giderken hep pembe elbiseler
giydirir, saçını kıvırıp omuzlarından salarlardı. Fakat
o bu görüntüyü hiçbir zaman benimsemedi. Orta’nın
mücadelesi çocukluğundan itibaren başladı. O, önce
çevresiyle sonra koca bir camiayla mücadele etti ileri
yaşlarında.
Ailesi onun sokakta hep erkeklerle futbol oynama-
sından sıkıldı bir süre sonra. Onun ‘kız sporu’ yapma-
sını istediler. O zamanlarda, Lale Orta 11 yaşındayken,
kızların da yapabileceği bir spor olarak kabul edilen
basketbola yazdırıldı ailesi tarafından. Orta, orada
mutsuzdu. Yapmak istediği spordan, tutkusundan,
ailesi istemediği için vazgeçmemeyi kafaya koymuş-
tu. Ailesine çok ısrar etti. Yılmadı. Sonunda istediğini
aldı. Ailesi onun yoğun ısrarlarına dayanamayıp onu
ablalarıyla beraber Dostluk Kız Spor Kulübü’nde fut-
bola yazdırdılar. İşte Lale Orta’nın sonrasında büyük
başarılar sergilediği camiaya ilk giriş anıydı o an. Fut-
bol camiasıyla ilk orada tanıştı Orta. Orta bu tür zorluklara asla boyun eğmedi ve her daim
Dostluk Kız Spor Kulübü; kadın futbolunu yay- mücadelesini aynı tutkuyla sürdürmeye devam etti.
gınlaştırmayı amaçlayan, idealist bir kız futbol kulü- Tribünlerde Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü ta-
büydü. Ayrıca Türkiye’de bu amaçla kurulan ilk kız rafından açılan spor okullarında ve İstanbul Bölge
futbol kulübüydü. Orta, bu kulübün aracılığıyla ka- Karması’nda Futbol Antrenörü olarak görev alan
dın futbolunu ülkeye göstermek amacıyla neredeyse Orta, Türkiye liglerinde, Orhan Ayhan’la birlikte sun-
tüm Anadolu’yu turladı. duğu maçlarla, ilk kadın futbol spikeri de oldu.
1976 yılında futbola, Türkiye’nin ilk kadın futbol 1995 yılında FIFA hakem listesine 27 ülkeden 54
takımı olan Dostlukspor‘da kaleci ve kaptan olarak kadın hakemle birlikte giren ilk Türk kadın hakemi
başlayan Orta, daha sonra Futbol Federasyonu’nun unvanını aldı ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi
açtığı kurslara katıldı. 1986 yılında Marmara Üni- (IOC) tarafından beş kıtada, kadınların spora katılım-
versitesi İşletme bölümünü kazandı ve üniver- ları konusunda öncülük eden ve örnek olan kişi ve
site eğitimini bu şekilde sürdürdü. Fakat son kurumlara verilen ”Kadın ve Spor 2002 Avrupa Kıtası
sınıftayken okuduğu bölümün hayalleriyle uyuşma- Büyük Ödülü”nü kazandı.
dığını fark etti. Mezun olduktan sonra yine Marma- 5 Kasım 2005 tarihinde, İspanya ve Belçika takım-
ra Üniversitesi’nde Beden Eğitimi ve Spor Yönetimi ları arasında oynanan Bayanlar Dünya Kupası Grup
üzerine yüksek lisans ve doktora yaptı. Orta, kendi Eleme maçında sahaya son kez hakem olarak çıktı
hayallerinin peşinden giderek başarılı olabileceğine Orta. Artık yaşının ilerlemiş olması nedeniyle hakem-
inandığı alana yöneldi. Lale Orta, eğitiminin sonunda liği bıraktığını açıkladı. Orta, hakemliği bırakmasına
ilk kadın futbol doktoru unvanını kazandı. Eğitimi rağmen Türk sporuna hizmet etmeyi sürdüreceğinin
sırasında nişanlandı, evlendi. Fakat hiçbir şeyin onu teminatını vererek kariyerine devam etti.
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

hayallerinden uzaklaştırmasına izin vermedi. Orta, şu anda Okan Üniversitesi’nde Spor Yöne-
1986 yılında başladığı hakemliği, futbolculukla ticiliği Bölüm Başkanı ve aynı zamanda Uygulamalı
1989 yılına kadar sürdüren Orta, Türkiye profesyonel Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı olarak kariyerini
liglerinde antrenörlük ve teknik direktörlük yapabil- sürdürmekte.
mesi için gereken diplomaya sahip ilk kadın futbol Danışman Öğretmenler: Mine Koçak Yalaz, Meh-
antrenörü oldu. met Ali Yapıcı
Orta, kariyerinin bazı bölümlerinde kadın olu- Gönüllü Öğrenciler: Ceyda Kırdar, Sefa Memiş, Efe
şundan dolayı haksızlıklara uğradı. Örneğin Futbol Karaca, E. Berçemsu Hasdemir, Zeynep Kapıcıoğlu
Federasyonu Lale Orta gerekli tüm koşulları sağlıyor
* Ceyda Kırdar tarafından sözlü tarih deşifresinden yola çıkılarak yazılmıştır.
74 olmasına rağmen kendisine delegelik vermedi. Fakat
TERAKKİ VAKFI ÖZEL ŞİŞLİ TERAKKİ ORTAOKULU
Hayallerine Yürüyen Kadın: Sevil Görücü Peker*
Ayşe Sevil Görücü Peker, 50’li yıllarda bir kasım ayın- disiplindeki çalışmalarını dalgıçlıkla birleştirmiş ve
da üç kardeşin ilki olarak Konya’da dünyaya gelmiş. sualtı arkeolojisi alanında ilerlemeye başlamış. Sualtı
Sonradan iki erkek kardeşi olmuş. Annesi, enstitü me- arkeolojisi fotoğrafçılığında çalışan çok az insan ol-
zunu; çok iyi yemek yapan ve dikiş diken bir kadın- duğu için kadın olarak iş hayatında hiç zorluk yaşa-
mış. Babası da İstanbul Fen Fakültesi mezunuymuş, mamış; hatta kadın olarak bu işi yaptığı için ilgi gör-
Jeoloji, Biyoloji, Zooloji okumuş ve biyoloji öğretmen- müş. Bu alandaki zorlukları ona yardım eden kişilerle

DOSYA
liği yapmış. Çocukluğu büyük bir ailede geçmiş. Ba- çalıştığı için çok hissetmemiş. Peker, dalış yapmanın
basının öğretmen olarak İstanbul’daki Kuleli Askeri hem fiziksel hem de ruhsal yönden onu güçlendirdi-
Lisesi’ne tayini çıktığı için Peker, bir yaşına gelmeden ğini ve kendini iyi hissettirdiğini deneyimlemiş.
ailesiyle Vaniköy’e taşınmış. İki katlı, küçük bir evde Hayatında hiç pes etmemiş ya da pes etmeyi dü-
büyümüş. Çocukluk günleri daha çok evlerinin arka- şünmemiş. Sorunlar karşısında en kolay çözümü bul-
sındaki koruda oynayarak geçmiş. Bebeklerle oyna- maya çalışmış ve meditasyon yapmış. Kendini bilme-
mak yerine toprağı kazıp böcekleri incelermiş. Bu dö- ye ve tanımaya çok önem vermiş, hâlâ da veriyor.
nemde babaannesi onu özellikle şımartırmış. Yemek Sevil Görücü Peker hayatı boyunca annesi, babası
aralarında ona çörek verirmiş. Babası aynı zamanda ve eniştesinden ilham almış. Köyden çıkıp aldığı eği-
balıkçılığa da çok meraklıymış, onunla sık sık balığa tim sayesinde NATO’da çalışabilen eniştesinin ken-
çıkarlarmış. 5 yaşındayken babasının tayini nedeniyle disine çalışmanın önemini gösterdiğini vurguluyor.
Mersin’e taşınmışlar. İlkokula da Mersin’de başlamış. Üniversiteyi geç yaşta bitirmiş olsa da hayata dair
Ortaokulda ve lisede de hayatını etkileyen öğ- hiçbir pişmanlığı olmadığını söyleyen Peker; kendi
retmenler olmuş. Tarih öğretmeni sayesinde dünya yaşamında hiçbir şeyi değiştirmek istemediğini, ya-
klasiklerini okumaya; edebiyat öğretmeni sayesin- şadıklarının kendisine çok şey öğrettiğini söylüyor.
de film yorumlamaya ve münazaralarda yer almaya Son olarak bir toplumun gelişmesinde kadının önem-
başlamış. li rolü olduğunu vurgulayan Peker; eğitim hakkına
Üniversitede Arkeoloji bölümünde eğitim gör- ulaşamamayı, kadınların özgürleşmesi yolundaki en
meye başlayan Sevil Görücü Peker, ilk yılı bitmeden büyük engel olarak görüyor.
evlenmeye karar vermiş. Babasının itirazlarıyla kar- Danışman Öğretmenler: Sezer Demir, Işıl Acar,
şılaşmış; fakat buna rağmen bu seçiminden vazgeç- Derya İlhan, B. Aslı P. Şener, Suzan Ö. Akdeniz
memiş. Evliliğini kendi eğitim yaşamına koyduğu en Gönüllü Öğrenciler: Deniz Sena Güreli, Eda Mı-
büyük engel olarak gören Peker, bir süre üniversite sırlı, Elvin Kahveci, Maya Acar, Kaan Yılmaz, Damla
eğitimine devam edememiş. Yarım kalan üniversite Demirdağ
eğitimini yıllar sonra Doğu Akdeniz Üniversitesi Ar- * Sözlü tarih deşifresinden yola çıkarak gençler tarafından kolektif olarak
keoloji Bölümünden mezun olarak tamamlamış. yazılmıştır.

Okuldan sonra birçok kazıda görev alan Sevil Gö-


rücü Peker, yer aldığı projeleri şu sözlerle anlatıyor:
“Kazılarda birtakım projelerde bulundum. En önemli-
si Karpaz Bölgesi’nde Kıbrıs’taki bir kurtarma kazısıy-
dı. Kaymakta olan kalıntıları kurtarmaktı görevimiz,
Tüpingen Üniversitesi ve Doğu Akdeniz Üniversitesi-
nin ortak bir çalışmasıydı. Sonra bizim Anadolu kıyı-
larındaki arkeolojik kazılarda çalıştım. En önemli pro-
jelerden bir tanesi “Kaş Sanal Müze” projesiydi. O da
uzun soluklu bir projeydi, yedi sene falan sürdü. Ora-
da da fotoğraflama ve çizim işlerine katıldım. Gördü-
ğümüz kalıntıların fotoğraflarını çekiyorduk. Onları
bir bilgisayar programı ile üç boyutlu hale getirip sa-
nal müze haline getirdik. Bu çalışmanın son dokunuş-
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

ları Kaliforniya’da tamamlandı. Yani şimdi dalamayan


herhangi biri ya da Kaş Kalkan’a gidemeyen biri o sa-
nal müzeye girerek o kalıntıları müze gezermiş gibi
görebiliyor. O benim için çok önemli bir projeydi.”
Sevil Görücü Peker, Sualtı Arkeolojisine ise önce
dalgıçlığa adım atarak başlamış. Çocukları büyüyün-
ce oluşan boşluğu doldurmak için sualtıyla ilgilen-
meye başlamış ve dalgıç olmuş. Bu hobiden çok hoş-
lanınca da devam etmiş. Eğitimini tamamlamak için
tekrar üniversiteye, Arkeoloji bölümüne girince bu 75
ODTÜ LİSESİ
Bir Maço ki Kim Takar, Bir Kadın ki Binlercesi
İçimde Yatar*
Benim için bu yazıyı yazmanın duygusal zorluğu, gibi sözler; ama bu cümleler beni hiçbir zaman tanım-
fiziksel zorluğundan çok daha fazla. Fikirlerimi ve lamadı. Kadınlığın erkek çocuk doğurmakla ölçüldü-
duygularımı sözcüklerle somutlaştıracağıma inanı- ğünü hiçbir zaman düşünmedim. Ama o zamanlar
yorum ki benim somut diye bildiğim şeyler sadece senin arkanda koca bir Gaziantep vardı: Gaziantep’in
DOSYA

dokunabildiklerimden ve duyabildiklerimden ibaret. çapkın, keyfe, eğlenmeye düşkün erkekleri, “öyle her
Bu nedenle imgelemin başladığı ve bittiği yer ikimiz şeye karışmayan kızları” ve “dışarı hayatı olan koca-
için hep çok farklıydı; ama benim engelimin benim ları” vardı. En çok pavyonun olduğu illerden birinde
için güçleştirdiği tek durum, dünyayı senin gözlerin- büyürken erkeklerin kadınlara bakışından çok ra-
den görebilmem oldu; senin zihnindeki adalet, eşitlik, hatsız olmaya başlamıştım; ama kadınlığın ölçütü bu
insanlık ve erkeklik tanımlarının benim hayatıma ve bakışlara sahip zihinler tarafından belirleniyordu.
düşüncelerime yansıması hiç de tahmin ettiğin gibi Tabii bunda kadınların payını da es geçmemek lazım:
olmadı. Geleneklerle ve şiddetle evcilleştirilmedim. Gaziantep’in geleneksel kadınları, her “Erkektir ya-
Doğduğumda ve sonrasında istenmemiş olmak, o par” dediklerinde kendi değerlerini düşürüyorlardı.
eve, sana ve senin düşüncelerine ait değilmişim gibi Çocukluğumu arkada bıraktıktan sonra da uzun yıl-
hissetmemi sağladı. Sizin bana dayatmaya çalıştı- lar benim ölçütüm (bana öğretildiği, dayatıldığı şek-
ğınız o “ötekilik”, “eziklik” ve “suçluluk” duygusuna liyle) namusum oldu. Gençliğimde bir tane erkek ar-
belki o nedenle bu kadar yabancıydım hep. İlkokul ve kadaşım oldu ve onunla evlendim, çünkü “Gördüğün
ortaokuldan sonra başka şehirdeki bir liseyi ve daha erkekle evleneceksin.” “Namusun kirlenir.” “Erkekler
sonra üniversiteyi kazanmak, yatılı okullarda büyü- güvenilmez.” gibi yargılarla yetiştirildim.
mek bana hep dayanaksız bir şekilde, kendi hayatımı Liseyi okumak için İstanbul’a gittiğimde de kız li-
kendim yaratıyormuşum gibi hissettirdi; nasıl bir ka- sesinde kadınlığın bin bir haliyle karşılaştım ve tabii
dın olacağımı da kendim belirleyebileceğimi gösterdi. bin bir kısıtlamayla. Okulda Fahriye adında bir bula-
Ben liseye geçtiğimde iletişimimiz oldukça azalmıştı, şıkçı vardı, erkek Fahriye derdik ona; çünkü erkek gi-
ben üniversiteyi bitirip psikolog olduktan sonra da biydi. Büyük cüssesinden, kabadayı yürüyüşünden ve
hiç konuşmadık. Şimdi sana hayatımı, nasıl kadın gür sesinden dolayı herkes ondan korkardı. 18 yıldır
olunabileceğini anlatmak istiyorum. aynı maaşla çalışırmış, müdür Necdet beyi de bu yüz-
Ben doğduktan sonra anneme çokça söylediğin den sevmezmiş, derlerdi. Biz yemekhanede karnımızı
şeylerdendi; “Bak işte senin kızın böyle oldu”, “Zaten doyururken arkada bulaşıkları yıkar ve söylenirdi,
sen gerçek bir kadın olsaydın eğer oğlan doğururdun” işini de sevmezdi; ama çalışmak zorundaydı. Biz der-
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

76
se girdikten sonra öğretmenler ve diğer çalışanlar ye- eleştirildim. Yapmak istediğim, sünnete bir protesto
mekhaneye inerdi, erkek Fahriye de aşçıları, bulaşık- bile değildi; ayrımcılığa dikkat çekmekti. Sünnet dü-
çıları ve hademeleri müdür gelmeden yemekhaneye ğünlerinde oğlan çocukları tahtlarda taşınıyor, insan-
toplarmış, onlara ve öğretmenlere yemekleri bol bol lara yemekler dağıtılıyor ve fotoğraflar çektiriliyor
ve hızlıca verip müdür gelmeden yemekleri bitirmeye ama biz anneler kızımızın ilk âdetini öğrendiğimizde
çalışırmış, Necdet Bey yemek yiyemesin diye. ona tokat atıyoruz. Bunun gizlenmesi gereken bir şey
Müdür yemekhaneye geldiğinde bütün kadınlar olduğunu kızımıza öğretiyoruz ve tabularımız 12-13
sigaralarını söndürürmüş; ama erkek Fahriye içmeye yaşlarımızdan itibaren belirlenmiş oluyor.
devam edermiş. Müdür her sigara yaktığında o ina- Doğurganlığımızın başlangıcı bu, utanmamız ge-
dına bir tane daha yakarmış. Bütün bunlar da onun reken bir şey değil, kutlamamız gereken bir şey! Üste-

DOSYA
direnişiymiş anlaşılan. Bir gün okulun arka tarafında lik, “Kendim hakkımda kabul ettiğim hiçbir şey, bana
harçlığımı çıkarmak için tarak ve kalem satıyordum, karşı, beni azaltmak için kullanılamaz.” (Audre Lorde)
bir iki saatlik dışarı çıkma iznimiz bitmişti ve erkek Ben Altı Nokta Körler Derneğine de üyeyim, ora-
Fahriye gür sesiyle herkesi içeri çağırıyordu. Dışarı- da bir dönem başkan adaylığım olmuştu. Tek kadın
da biri kaldı mı diye okulun etrafını dolaşırken beni aday olarak ve en az oyu alan olarak seçimlerden
gördü ve neden içeri girmediğimi sordu, ona bu ta- çıktım. O dönemde kadınlar daha çok sosyal işlerde
rakların ve kalemlerin hepsini satmadan içeri girme- çalışıyorlardı. O yüzden bir kadının yönetimde bu-
yeceğimi söyledim, o da cebindeki bütün parayı ve- lunmasını hiç hoş karşılamadılar, kadınlığımla, özel
rip bütün kalemleri ve tarakları satın aldı. Sonra da hayatımla ilgili birçok şey gündeme geldi. Kol kırıldı
kolumdan tutup beni içeri götürdü. Fahriye abla beni yen içinde kaldı; ama bu hep böyle olmamalı. Eğer
kadın dayanışmasıyla tanıştıran kişiydi. Sonradan sefer kazanılmış haklarımızı kaybetmemek için mü-
anladım neden “erkek gibi” olduğunu; içindeki kadın cadele etmemiz gerekiyorsa, onlar için direneceğiz.
çok yaralıydı çünkü, kadınlığı ile birlikte ezildiği ka- Çünkü biz birbirimizi anlamazsak devletimiz mi an-
dar erkekleşmişti. layacak bizi? Babamız mı? Polisimiz mi? Kocamız mı?
Ben lisedeyken dershaneler çok pahalı olduğu için Sen önce insansın dediler
dershaneye gidemedim; ama ilk tercihim olan ODTÜ Yahu ben kadın olmaktan
Psikoloji bölümünü kazandım, üniversiteyi bitirdik- Başka hal bilmem efendiler
ten sonra kendi alanımda iş bulamadığım için sant- (Ayşe Sektanber)
ral memuru olarak çalıştım. Görmediğim için kimse Düşündüğünün aksine biz kadınlar olarak erkekleri
beni işe almak istemiyordu, sonra eylemlerle hakkı- de anlıyoruz. Benim ailemde tek çalışan kişi sendin
mı aramaya başladım. Sadece kendi adıma değil bir ve 9 kişilik bir aileyi sadece şoförlük maaşıyla ge-
topluluk adına konuşmak, benim gibi binlerce insan- çindirmeye çalışıyordun; ama annemin çalışmasına
la sokaklara sahip olmak, bazı yollarda hiçbir zaman da izin vermiyordun. Bunun için sürekli öfkeliydin.
Bu eylemler sayesinde mesleğimi yapmaya başla- Bütün sorumlulukların sana da bir giysi niyetine giy-
dım. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumun- dirilmişti, hiçbirini sen isteyerek kabul etmemiştin
da, toplum merkezlerinde, yetiştirme yurtlarında aslında, erkekliğin sana da bir pranga olduğunun far-
çalıştım, çeşitli projelerde yer aldım. Toplum merkez- kında değildin ve bundan kurtulamıyordun çünkü
lerinde çalışırken, kadının insan hakları eğitimini al- ne kadar özgürlük istediğini bilmiyordun. Senin ak-
dıktan sonra bana terapiye gelen kadınların kendile- sine ben erkekliğin benim ayağıma bir pranga oldu-
rini çok rahat ifade edebildiklerini fark ettim ve aynı ğunu biliyorum ve hak ettiğim özgürlüğü almak için
eğitimi ben de almaya başladım. Bu eğitimlerden savaşıyorum.
sonra boşanmaya ve kadın aktivisti olmaya karar Ne zaman ağzımı açsam
verdim. Eşimle olan ilişkimde eşit konumda olmadı- Sözümü kapatıp yutan
ğımızı, benim daha çok mücadele verdiğimi, aslında Bir bakış fırlatırdı babam.
ekonomik şiddet gördüğümü fark ettim ve bu durum
benim hayatımdaki dönüm noktalarından biri oldu. Biz ne kadar biziz ne kadar onlar?
Eşim kazandığı paraları benimle paylaşmıyordu ve Ne kadar kendimiz olabildik ki?
borsaya yatırıyordu ve ben onu denetleme görevini (Suna Aras)
üstlenebilecek kapasitede bir insan olmadığım için Sevgi ve Özlemle…
hepsini üzerime kalan borç, harç ve kredilerle birlik- Kızın Şule
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

te öğrendim.
Daha sonra, kadının insan hakları eğitimini ken- Danışman Öğretmenler: Öykü Oben Şumnulu,
dim vermeye başladım ve bu eğitimi verdiğim bir Gülsüm Hekimhan
grup, Engelli Kadın Derneği’ni kurdu, onun dışında Gönüllü Öğrenciler: Eylül Kaya, Ecem Ötkür, Gül-
İl Engelli Meclislerinin kurulmasıyla ilgili çalışmalar ce Aksoy, Faruk Alp Tayfur, Tuğçe İstem Uğurlu, Aral
yaptım, Balkan Ülkeleri Arası Görme Engelliler Müzik Çağan Yurtseven, Elif Sude Arslan, Hasan Meriç Kale-
Festivali Türkiye Konserleri’ni düzenledim… Ama bü- li, Ilgaz Akcengiz, Beril Koç, Zeynep Çınar, Bilge Yerli
tün bunların yanında ben en çok kızım için verdiğim
regl partisiyle ön plana çıktım. “Regl rezaleti” başlığıy- * Sözlü tarih deşifresinden yola çıkarak gençler tarafından kolektif olarak
yazılmıştır.
la haberler, köşe yazıları çıktı, medyatik olmakla çok 77
TEPEÖREN TERAKKİ ORTAOKULU
Güçlü Bir Kadının İzinden: Nur Deriş*
öğretmenlerle, onu dünyaya açacak insanlarla tanış-
tı. Peki, kimdi bu insanlar? Mina Urgan, Cevat Capan,
Akşit Göktürk, Berna Moran, Tatyana Moran ve Mu-
rat Belge’ydi. Bu kişiler onun hayatını birçok yönden
değiştirdi. Bundan çok daha sonra Cenevre Üniver-
sitesinde Fransızca Bölümüne girdi en sonunda ise
DOSYA

İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümüne geri döndü. Tüm


bunların yanında on altı yaşında iş hayatına çok-
tan başlamıştı bile. İlk başta Yeni Dergi’de çeviriler,
devamında ise konferans tercümanlığı yaptı. O ileri
görüşlere açık, özgürlük ve demokrasiye önem veren
düşüncelerin yaygın olduğu bir dönemin genciydi.
Öyle bir dönemde o da birçok kişi gibi sola yönelmiş-
ti. Kendini yakın hissettiği “Güler Yüzlü Sosyalizm”
adlı görüşü savunmaya başladı ve bunu destekleyen
hareketin bir parçası oldu. 1971 yılında, 12 Mart aske-
ri darbesi yaşandı. Darbe sonrasında tutuklamalar
gerçekleşmeye başladı. O da bu hareketin bir parçası
olduğu için, o zaman evli olduğu Celal Üster ile bir-
likte tutuklandı. O şartlar altında zor şeyler yaşasa
da inandıkları için mücadele etmeye devam etti, pes
etmedi. Hapishaneden çıktığındaysa tüm bu yaşa-
dıkları hayat karşısında onun daha dirençli olmasını
sağladı. Sonuçlarının neler olabileceğini bilerek Celal
Üster ile birlikte Karl Marx ve Friedrich Engels tara-
fından yazılan “Komünist Manifesto”yu çevirdi 1978
Hepimiz, başkalarının hayat hikâyelerini dinleyerek yılında. Bu kitabı çevirmelerinin nedeni ise ifade öz-
büyüyoruz. O insanların başarılarını dinlemek bizi gürlüklerinin kısıtlanmasıydı, yani hakları için tüm
cesaretlendiriyor, kendimize inanmamızı sağlıyor. bu zorlukları karşılarına aldılar. Çünkü açılan davayı
Ben de beni etkileyen, eğer pes etmezsem başara- karşı bir davaya çevirebileceklerine ve her türlü gö-
bileceğimi düşünmemi sağlayan bir kadının hayat rüşü özgürce ifade edebileceklerine inanıyorlardı. Fa-
hikâyesini paylaşmak istiyorum. O, birçok zorlu- kat 12 Eylül darbesinden sonra yaşananlar (davanın
ğa göğüs germiş ve istedikleri için mücadele etmiş askeri mahkemeye devredilmesi, basına uygulanan
biri. Fakat onu gerçekten anlatabilmem için onun sansürler vb.) işin renginin değişmesine neden oldu.
hikâyesinin başına gitmem, her şeyi geri sarmam ve Tüm bunların sonunda kendi isteğiyle yurt dışına çı-
yazmaya 4 Mart 1949’dan başlamam gerekiyor. karak Cenevre’ye gitti, böylece Nur Deriş için tam on
Nur Deriş, İstanbul’da üç çocuklu bir ailenin en yıl sürecek bir sürgün yaşamı başlamış oldu.
büyüğü olarak doğdu. Kardeşleri ile beraber Şişli Ancak o, ailesinde kendi istekleri için savaşan tek
Terakki Mektebi’nde okudu. Bu okulda okumasının kadın değildi. “Sen yapamazsın!” ön yargısını kırarak
nedeni ise dedesinin, yani Celal Derviş Deriş’in, oku- erkek egemen bir toplumda, gözü pek bir kadın gaze-
lun kurucusu olmasıydı. İlk, orta ve lise eğitimini teci olan Sabiha Sertel’i -dedesinin kız kardeşini- ne
Terakki’de aldıktan sonra 1966’da mezun oldu. Onun yazık ki sonradan öğrendi. Sertel’in hayatının çağdaş
tüm hayatını etkileyen ve yeniliklere açık olmasını ve adaletli bir Türkiye mücadelesiyle geçtiğini, önüne
sağlayan bir dönemi arkasında bıraktı. Bu dönemde çıkan engellere rağmen yılmayan, doğru bildiği yol-
Nur’un edebiyat öğretmeni olan İzgen Hanım; onun dan sapmayan bir aktivist ve hak savunucusu oldu-
edebiyata ilgisini, dil becerisini gördü ve onu bu ko- ğunu daha sonra gururla anlatacaktı Deriş. Sabiha’yı
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

nuda destekledi. İzgen Hanım’ın kocası Mehmet tanımadı ama onun yaşadıklarına benzer kesitler ya-
Fuat, Nazım Hikmet’in üvey oğlu, yayıncılık hayatına şadı hayatında. Sabiha gibi Nur da genç yaşında ya-
başlayıp DE yayınlarını kurmuştu. “Yeni Dergi” adın- zıları nedeniyle yargılandı, mahkemelere çıktı, hapse
da bir dergi yayımlıyorlardı ve İzgen Hanım’ın deste- girdi ve sonra sürgün olmak zorunda kaldı.
ği sayesinde genç yaşta Nur Deriş’in çevirileri de der- İşte ben bu yazdıklarımla, kendime inanırsam
gide yayımlanmaya başladı. Mehmet Fuat’ın öğütleri istediklerimi gerçekleştirebileceğimi öğreten bir ka-
onun hayatına yön verdi. Aslında psikoloji okumak dından bahsettim. Ben size, geleceğime yön verip ışık
istese de aralarında geçen konuşmadan sonra İstan- tutacak bir kadını, Nur Deriş’i, anlattım.
bul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümüne
* Elif Salimoğlu tarafından sözlü tarih deşifresinden yola çıkılarak yazılmıştır.
78 girdi ve Mehmet Fuat’ın da dediği gibi orada gerçek
TERAKKİ VAKFI ÖZEL ŞİŞLİ TERAKKİ TEPEÖREN ORTAOKULU
Bir Gün ve Yüzyıllık Serüven!*
5 Mart 2020  sabahına uyandığımda, dün duydukla- Hepimiz onu büyülenmiş olarak can kulağıyla din-
rım, yaşadıklarım rüya gibi geliyordu. Öğretmenle- liyorduk. Can kulağıyla dinlediğim önemli bir konu
rim, sonunda beklediğimiz haberi bize vermişlerdi: ise dedesi Celal Derviş Deriş’in kurucusu ve kendisi-
“Evet çocuklar, yarın konuğumuz geliyor.” Kim ne nin de mezunu olduğu okulumuz ile ilgili paylaştık-
hissetti bilemem; ancak ben heyecanımı sanırım larıydı. Terakki mezunu olarak Terakkili olmanın ne
kelimelerle anlatamayacağım. Siz şimdi beni bu ka- demek olduğunu anlattığı bölümlerde okulumuzun

DOSYA
dar heyecanlandıran konuğu merak ediyorsunuz- tarihiyle de yakından tanışıyorduk. Nişantaşı’nda
dur: Sabiha Sertel’in ikinci kuşak yeğeni, Komünist başlayan ve Tepeören’e kadar uzanan tarihle... Biz
Manifesto’nun çevirmeni Nur Deriş!  Nur Deriş ile aynı masada oturuyor ve birlikte hem
Nur Deriş’in okulumuza geleceği kesinleştiği an- geçmişi hem de geçmişin bugüne yansımalarını sor-
dan itibaren kafamda onlarca soru ve şüpheyle bo- guluyorduk. Kendisi Terakkili olarak “sorgulama”nın
ğuştum. Aslında öğretmenlerimizle sözlü tarih görüş- ne kadar önemli olduğunu ifade ederken bizim de
mesi için prova yapmıştık ve bu önemli konuğumuz hala sorgulayarak öğrendiğimizi gördüğünde çok
için hazırlanmıştık. Buna rağmen hazır olmadığıma mutlu oluyor ve mutluluğunu bize yansıtıyordu. On
dair korkularım beni bırakmıyordu; derste, tenef- altı yaşında lisedeyken çevirmenliğe başlayan Nur
füste hep o anı düşünüyor ve arkadaşlarıma sürekli Deriş, Edebiyat Öğretmeni İzgen Hanım’ın hayatına
gelecek konuğu anlatıyordum. Bu panik halimden ve olan etkisini anlatırken bir kez daha Terakkili olma-
hep aynı şeyleri anlatmamdan arkadaşlarım sıkılmış nın ne demek olduğunu anlıyorduk. Sohbetimizin
olmalılar ki kendimi öğle yemeklerinde yalnız bulu- sonunda Nur Deriş’in anlattıklarını somutlaştıran
yordum. En sonunda o gün gelmişti. Günlerdir geli- fotoğraflar, yıllıklar, aile tarihine ait belgeler içinde
şine heyecanla hazırlandığımız konuğumuzla kar- zaman yolculuğumuzu tamamlıyorduk. Yazımda o
şılaşacağımız görüşme odasına gittik. Hayata bakış sohbete dair her detayı aktaramasam da şunu ak-
açınızı ve hayatı algılayışınızı farklılaştıracak birini tarmayı başardığımı umuyorum: İçinde olmaktan
beklemek gerçekten zormuş. İşte ben Nur Deriş’i o keyif aldığım ve hiç bitmesini istemediğim bir andı.
odada bu duygular içerisinde bekledim. Tarihi hem yazan hem yaşayan hem de anlatan birini
Nur Deriş bizimle sohbete başladığında kendi- bulmuştuk ve bu bağlamda çok şanslıydık. Böyle bir
mi tarihsel bir hikâyenin içerisinde hissettim. Bu isimle buluştuktan sonra şunu düşünmeden edemi-
hikâyenin kahramanı, Sabiha Sertel’i geç tanıyan ve yorum: Daha çok soru sormalı, daha çok dinlemeli ve
tanıdıktan sonra onu kendine ilham kaynağı olarak öğrenmeliydik. Böyle düşünmekten kendimi alamı-
seçen Nur Deriş’ti. “68 kuşağı” olmanın ne demek ol- yorum çünkü Nur Deriş; sesiyle, anlatımıyla bizi alıp
duğunu, dayanışma ruhunu, Türkiye’den geçen kızıl bambaşka bir zaman dilimine götürmüş ve daha faz-
dalganın etkilerini, itaat etmediği ve hayatı boyun- la merak içine salmıştı.
ca sorguladığı için yargılandığını, hayatta kalmak Danışman Öğretmenler: Yeşim Er Özcan, Burçin
için sürgün olmayı kabul ettiğini, çalışmaktan ve Türkoğlu, Yeşim Acar, Emel Önder Güllü Nalan Balcı
üretmekten hiç vazgeçmediğini anlatan bir kadının, Gönüllü Öğrenciler: Berkan Erdener, Sakina İma-
bir insanın hikâyesini dinlerken kendimi bir zaman nova, Ayhan Pehlivanoğlu, Muhammed Ali Seyme-
yolculuğunda gibi hissediyordum. Serüveni üzerine noğlu, Defne Ada Kınaş, Yunus Duçe, Nehir Kale, Cem
kafa yorduğum 20. yüzyıl tarihi o dönemi içinde var Öner, Mehmet Ali Kantarcı, Elif Salimoğlu
olarak yaşayan Nur Deriş ile aydınlanıyor, bambaşka
* Mehmet Ali Kantarcı tarafından sözlü tarih deşifresinden yola çıkılarak
bir anlam kazanıyordu. yazılmıştır.
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

79
ULUS ÖZEL MUSEVİ ORTAOKULU
Futbol Tutkusu*
lenmişti. “Peki amca, aç bakalım şu elindeki telefo-
nu. Aç youtube’u yaz bakalım Yağmur Uraz diye, bak
bakalım nasıl bir futbolcuymuşum, kadınların fut-
bol oynayıp oynayamayacağını da görmüş olursun
böylece.” Adam telefonunu açtı, baktı, şaşkın göz-
lerle Yağmur Uraz‘ın attığı golleri izlemeye başladı.
DOSYA

Yağmur: “Antrenmana geç kalıyorum ben, hoşça kal


amca.” diyerek adamı şaşkınlığıyla baş başa bıraktı
ve antrenman sahasına doğu yola çıktı.
Yol boyunca adamı ve şaşkınlığını düşündü. Bu
zamanda bile futbol deyince insanların aklına hep
erkeklerin gelmesi, futbolun erkeklerin oynadığı,
sevdiği, izlediği, “erkeklerin sporu” olarak görülmesi
canını sıkıyordu. Hayatı bu önyargıyla mücadele et-
mekle geçmişti. 14 yıldır Beşiktaş Kadın Futbol Takı-
mında oynuyordu. 16 yaşında milli futbolcu olmuştu.
Spor yaşamı boyunca onlarca maça çıkmış, onlarca
gol atmıştı. Ama hala sokaktaki yaşlı bir amcaya bile
kadınların da futbol oynayabileceğine inandırmak
için gol videolarını izletmek zorunda kalıyordu. “Boş
ver kızım” dedi kendi kendine “senin buralara kadar
gelme sebebin insanların önyargılarına ve küçümse-
melerine önem vermemen.”
Yol çok uzun değildi, yirmi dakikada sahaya var-
mıştı. Takım arkadaşlarıyla giyinme odasında 8
Mart’ta yapılacak Dünya Kadınlar Günü özel maçı
Soğuk bir kış günüydü. Yağmur birkaç yakın arka- hakkında konuşuyorlardı. “Düşünebiliyor musunuz?
daşıyla bir kafede öğlen yemeği için buluşacaktı. Öğ- Otuz üç bin seyirci izleyecek bu maçı” diye konuşu-
leden sonra antrenmanı olduğundan, iki saat sonra yordu arkadaşı. Yağmur’un aklına o an bir fikir geldi.
çıkacak, sahaya gidip formasını giyecekti. Büyük bir Arkadaşlarının hala kafede olabileceği düşüncesiyle
spor çantasına antrenman için gereken malzeme- onları aradı. Haklı çıkmıştı. Arkadaşlarına kapının
leri aldıktan sonra yola çıktı. Arkadaşlarıyla kafede yanında oturan yaşlı amcayı tarif edip hala orada
buluştu. Sporcu olduğu için yediğine dikkat etmesi, oturup oturmadığını sordu. Amca hala oturuyor-
diyetine uygun beslenmesi gerekiyordu. Arkadaşla- du. Arkadaşından, o amcayı 8 Mart Dünya Kadınlar
rıyla neşe içinde yemek yiyip sohbet ettiler. Günü özel maçına davet ettiğini, yanında istediği ki-
Yağmur saatini kontrol etti ve artık gitmesi ge- şileri de getirebileceğini iletmesini istedi. Adam şaşır-
rektiğini hatırladı. Montunu giydi. Kafeden dışarı çı- mıştı; ama daveti kabul ettiğini söyledi.
karken ayağı takıldı, sendeledi ve çantasıyla kapının Neşeyle antrenmanını yaptı. Evine gitti. Ertesi
yakınındaki masada oturan yaşlıca bir adama çarp- gün ayağında bir ağrıyla uyandı. Ağrının sebebi üze-
tı. Özür diledi ve adama iyi olup olmadığını sordu. rinde düşündü. Aklına dünkü antrenmandaki dü-
Adam: “İyiyim.” dedi çantayı kendinden uzaklaştı- şüşü geldi. Futbolda tüm oyuncular, her hava koşu-
rırken. “Bu kadar büyük bir çantayla ne taşıyorsun? lunda oynarlardı. Kar veya yağmur, ıslak veya kuru
Tatile filan mı gideceksin?” diye sordu. zemin hiç fark etmezdi. Dün de sahadaki çimenler
Yağmur böyle bir soru beklemiyordu. ‘‘Futbolcu- sabah yağan yağmur dolayasıyla ıslaktı, zemin ça-
yum ben amca” dedi. “Antrenmana gidiyorum. Çan- murluydu. Yağmur gol atarken kayıp düşmüştü ve
tada da antrenman için gerekli eşyalarım var.” Adam büyük ihtimalle ayağını burkmuştu. Düştüğünde
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

şaşırmıştı. “Futbolcu mu, sen mi? Şu ayakla oynan hiçbir acı hissetmemişti; ama sonrasında böyle bir
futboldan mı bahsediyorsun?” ağrıyla karşılaşabileceğini de hiç düşünmemişti. Her
Yağmur derin derin iç çekti. Kadın olduğu için in- gün antrenmanı vardı. Ama antrenmanlar öğleden
sanların bu tepkisine artık alışmıştı; ama yine de bu sonra olduğu için bileğindeki acıyı hafifletmek için
tepkiler kızdırıyordu onu. Sakin kalmaya çalışarak zamanı vardı. Biraz buz koydu, sonra bandajladı. Ağ-
soruyu yanıtladı: “Evet amcacığım, futbol. Şu herke- rısı geçmediği için hastaneye gidip doktora görünme-
sin bildiği var ya, seksen milyonun bildiği spor, ayakla si gerektiğinin bilincindeydi; ama bu ziyarette olum-
oynanıyor, işte o spordan bahsediyorum. Futboldan.” suz bir şey duyarsa bununla yüzleşmeye hazır mıydı,
Adam: “Hadi canım, kadınlar futbol mu oynarmış.” orası kesin değildi işte. Yine de içindeki sesi dinleyip
80 dedi küçümseyerek. Yağmur bu kez gerçekten sinir- evine en yakın hastaneye başvurdu.
Hastaneye ulaştığında bileğindeki ağrı ile bera- leyiciyle oynanacaktı. Birbirlerine, eğer çok fazla kişi
ber Yağmur’un endişeleri de iyice artmıştı. Danışma- izlediği için stres yaparlarsa derin nefesler almaları-
nın onu yönlendirdiği muayene odasına girdiği an nı, birbirlerini desteklemelerini öğütlüyorlardı.
şaşkınlıkla küçük bir çığlık attı. Kendisini muayene Maça birkaç saat vardı. Kapıdaki güvenlik
edecek olan doktor, Yağmur’un kafede gördüğü ve Yağmur’u çağırdı, onu bekleyen birileri olduğunu
maçını izlemesi için davet ettiği yaşlı amcaydı. “Dün- söyledi. Yağmur arka kapıdan çıktı, daha sonradan
ya ne kadar küçükmüş” diye içinden geçirdi. Doktor, doktor olduğunu öğrendiği kafedeki yaşlı amca ya-
Yağmur’un antrenmanlara gitmesi, en önemlisi de nında beş arkadaşıyla onu bekliyordu. Adam heye-
haftaya büyük maçının olduğunu bilmese, belki de canla arkadaşlarına dönerek “İste size izlettiğim o
bir haftadan fazla dinlenmesi gerektiğini söyleyecek- nefis golleri atan futbolcu bu, Yağmur Uraz” dedi.

DOSYA
ti. Doktora durumunu anlattı. Onu davet ettiği ma- Yağmur’a; “Bu arkadaşlar da benim gibi kadınların
çın kendisi için öneminden ve düzenli olarak antren- futboldan anlamayacağına, futbol oynayamayacağı-
manlara katılması gerektiğinden bahsetti. Doktor, na inanıyorlardı. Senin videolarını izlettim onlara da.
Yağmur’u iyice muayene etti. Bileğinde önemli bir Şimdi hepimiz buradayız, maçı izlemeye geldik” dedi.
sorun yoktu. Genel sağlığı da oldukça yerindeydi. Bir Yağmur birkaç kişiyi daha kadın futbolcularla ilgili
krem ve iki gün dinlenme süreci verip bıraktı. 8 Mart önyargıdan kurtardığı için sevinmişti. Onlara iyi se-
özel maçına geleceğini söylemeyi de unutmadı. Yağ- yirler dileyerek yanlarından ayrıldı.
mur teşekkür etti, eczaneden kremi alıp evine gitti. Maç başladı. Yağmur sahada oynarken hiçbir za-
Durumu haber vermek için antrenörünü aradı ve iki man amacı sadece kazanmak olmamıştı. Bugün de
gün antrenmana katılamayacağını söyledi, ama ant- böyle oynayacaktı. O, futbolu sevdiği için ve ona gö-
renmanı izlemeye geleceğini de eklemeyi unutmadı. nül verdiği için oynuyordu. Futbol, onun için bir tut-
İki gün boyunca bol bol dinlendi. Antrenmanları kuydu. Maçı Beşiktaş kazanamadı. Ama Yağmur ve
sadece izlemekle yetindi. Bu arada işine yarayacak takımı bunu önemsemiyordu. Onlar futbolu sevdik-
yeni taktikler geliştirdi. Kimse topunu çalmasın diye leri için oynuyordu. Hem rekor da kırılmıştı. Türkiye
köşeden gelip kaleye zikzak yaparak yanaşacaktı. Bu kadın futbolu tarihinde bu kadar fazla seyirci ile ilk
şekilde karşı takımın kafası karışacak, gol onun ola- defa oynamışlardı. Bu kadın futbolunun ülke çapın-
caktı. İki gün sonunda kendini çok daha iyi hissedi- da tanınması ve daha fazla kişiye ulaşması için çok
yordu. Neredeyse tamamıyla iyileşmişti. Ertesi gün- büyük bir adımdı. Hepsi hem kendileriyle, hem de ta-
kü antrenmanda sadece ısınma hareketlerini yaptı kımlarıyla çok gurur duyuyorlardı.
ve birkaç tur top sürdü, kendini çok zorlamadı çünkü Danışman Öğretmenler: Esra Yanıkoğlu, Nuray
zorlarsa daha kötü olabileceğini biliyordu. Bir sonra- Altan, Zeynep Adıgüzel
ki gün çok sağlamdı. Her şey geçmişti. Birkaç günlük Gönüllü Öğrenciler: Suzi Rodikli, Maya Özgür, Ela
dinlenme sürecinde biraz paslanmış olabileceğini dü- Stamati, Edlin Bahar, Selin Romano, Tanel Kohen, İb-
şünerek sahaya birkaç saat erken gitti, çalıştı. rahim Kan, Aksel Yıldız, Rakel Saveryego, Erez Levi,
Nihayet büyük gün gelmişti. 8 Mart günü, Yağmur Serim Koen, Can Gümüşgerdan
da takım arkadaşları da çok heyecanlıydı. Türkiye’de
* Selin Romano tarafından sözlü tarih deşifresinden yola çıkılarak yazılmıştır.
ilk kez bir kadın futbolu maçı bu kadar büyük bir iz-

TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

81
ULUS ÖZEL MUSEVİ LİSESİ
Müge İplikçi’nin Ağzından Yazılmış Mektup*
Sevgili dostum Serap, çizgiyi kaçırmadan kitabı takip etmen gerekiyordu.
Ah 18 Temmuz 1997’deyiz. Tam 4 yıl olmuş bugün ben Nebiye’nin duygusal iniş çıkışları, çocukluğu, sorgu-
Ohio’dan ayrılalı. Senle geçen günleri, dertleşip, eğ- suz sualsiz yaşadığı silik yaşantısı, geçmişi ve şimdi-
lendiğimiz zamanları öyle özledim ki... Çok duygulu si... Ankara’ya gittiği ve dönüş yapacağı tarih olan 10
konuştum. Seni de üzmek istemem, en iyisi durayım. Ekim 2015’de Ankara Gar’ında yaşanan katliamda son
Biliyorsun birkaç öykü yazıyorum bu aralar. Hat- bulan Nebiye’nin hayatını öykü tadında anlattım. Se-
DOSYA

ta ödül de kazandım, Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödü- nin de beğendiğini umuyorum.
lü. Ama fark ettin mi ne kadar az kadın var dünyada Sonraki kitabımı da zaten biliyorsun: “Colom-
benim gibi bu tarz ödüllere layık görülen? Haksızlık bus’un Kadınları”. Öykülerimi, kadınlar arasındaki
mı bu sence? ilişkileri, kadınlar için güçlenmenin önemli bir alanı
Birkaç projede çalıştım. Bu projelerden biri 1999 olarak öne çıkardım. Kitaplarımda yer alan öykülerin
yılındaki Gölcük Depremi ile ilgiliydi. Oradaki in- ortak teması kadınlar...
sanlara yardım ettim, üzüntülerini paylaştım. Ora- En son da “Arkası Yarın” adlı kitabımı yayınla-
ya gidince gerçekleri fark ettim. Ne kadar üzgün ve dım. Çeşitli etkileşimlerin baskısı altındaki karmaşık
çaresiz olduklarını o zaman anladım. Hayatın sadece dünyasını anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan in-
tencere tabaktan, evi çekip çevirmekten ibaret olma- sanların öykülerini dile getirdim. Öncelikle kadının
dığının farkında olduklarını o zaman anladım. Eğitim dünyadaki yerini sorguladım. İnsanın genel portre-
almanın önemli olduğunu bildiklerini ve bunu dile- sini çizerken dünyanın her türlü eşitsizliğine karşı
diklerini o zaman anladım. Bu karşılaştığım olaylar duyarlılığını korumaya özen göstererek, ayrıntıların
sonrasında gördüklerimi ve fark ettiklerimi yazıya değerini bilerek, hakkını vererek kurdum öykümü.
aktarmam gerektiğini biliyordum. Ancak bunu sade- Şu an da bir kitap üzerinde çalışıyorum. Aklımda
ce benim okumam yetmezdi, bunu insanların da gör- yazacak bir sürü şey var. Ama kitabımın ortaların-
mesini istedim. Bu sayede insanların da bu konuda dayım. Seni kendime yakın hissediyorum diye sana
daha duyarlı olmasını sağlayabilecektim. Bunun üze- biraz konusunu anlatayım. Hayatın içindeki gidip
rine “Yıkık Kentli Kadınlar” adlı kitabımı yayımladım. gelmelerimizi, geçip gitmelerimizi iç içe geçen bir kur-
Kitabın ana konularından birisi 1999 depremi sonu- guyla anlatıyorum bu kitabımda.. Özellikle kadın ka-
cunda ailesini ve eşlerini kaybeden kadınların kendi rakterlerin ağır bastığı öykülerimde, hep öteki olarak
ayakları üzerinde durmalarını da ele alıyor. kalmaya bırakılan kadının bu yazgının içinden taşır-
O günden bu güne birçok kitap yazdım. İlk kita- maya çalıştığı dirençlerinin de altını çiziyorum. Adını
bım “Perende” Ankara’da doğup İstanbul’da büyüyen “Transit Yolcular” koymayı planlıyorum. Eminim bu
Nebiye’nin yaşamını anlatıyor. Okuması kolay bir kitabım yayınlandıktan sonra da kötü yorumlarla
kitap değildi. Geçmiş ve gelecek arasındaki o ince karşı karşıya kalacağım. Herhalde bu tarz yorumlar-
la nasıl baş ettiğimi veya nasıl tepki verdiğimi merak
ediyorsundur. İlk başlarda çok sinirleniyordum, her-
kese bir cevap yetiştirmeye çalışıyordum. Sonra bak-
tım ki bunun arkası gelmeyecek. Vazgeçtim bundan.
Bunun yanında neyin farkına vardım biliyor musun?
Belki de bu yazdıklarımla okurların bir yarasına do-
kunuyorum. Tabi ki hâlâ sinirleniyorum, üzülüyo-
rum hakkımdaki olumsuz yorumlara; ama en azın-
dan düşmeden ayakta kalabiliyorum ya da ayakta
kalmayı öğrendim diyelim, sorunun ben olmadığımı
anladım. Sana da öneririm bunu.
İşte böyle sevgili dostum. Benim içimdekiler bun-
lar, sana içimi dökünce o kadar rahatlıyorum ki… Şim-
di de üstümden kocaman bir yük kalktı.
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

Kendine iyi bak.


Müge.
Danışman Öğretmenler: Ömer Topalömer, Fulya
Karahan
Gönüllü Öğrenciler: İris Levi, Mia De Bayar, Eliz
Yakar, Selin Andiç, Beri Kalvo, Yusuf Kan, Talya Ser-
yano, Eren Zavaro, Yael Kan, Mark Can Işıkçı, Mert
Nahmias, Lal Roso
* Sözlü tarih deşifresinden yola çıkarak gençler tarafından kolektif olarak
82 yazılmıştır.
“Toplumsal Tarihe Kadınların
Yaşamından Bakmak” Projesi
Kapanış Paneli
DOSYA

TARİH VAKFI YÜRÜTÜCÜLÜĞÜNDE ufuk açıcı olduğunu; yapılan bu çalışmalar üzerin-


DÜZENLENEN “GENÇLER TARİH YAZIYOR- den çok iyi tanıdığını ve bildiğini düşündüğü siyasi,
ekonomik, toplumsal süreçlere başka bir açıdan bak-
TOPLUMSAL TARİHE KADINLARIN
ma şansı bulduğunu belirterek konuşmasına başladı.
YAŞAMLARINDAN BAKMAK” ADLI PROJENİN Özellikle ortaokul gruplarının yaptığı çalışmaların
FİNAL OTURUMU 28 HAZİRAN PAZAR GÜNÜ kendisini çok şaşırttığını ve onların çalışmalarına
GERÇEKLEŞTİ. PANDEMİ NEDENİYLE TARİH bakarak ne kadar doğru bir proje yapıldığını bir kez
daha fark ettiğini söyleyen Demirci; tarih ve tarihya-
VAKFI YOUTUBE KANALINDAN CANLI OLARAK
zımı konusunda ne kadar çok pratik yapılırsa hem
YAYINLANAN VE MODERATÖRLÜĞÜNÜ ÖZLEM bu alanın o kadar çok sevdirileceğini hem de bu ala-
ÇAYKENT’İN YAPTIĞI FİNAL PANELİNE nı ciddi anlamda o kadar çok yaratıcı hale getirilece-
BİRSEN TALAY KEŞOĞLU, ESRA DANACIOĞLU ğini dile getirdi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Genel olarak tarih erkeklerin tarihi. Tarih, er-
VE TUBA DEMİRCİ PANELİST OLARAK
kekler evin kapısını çekip çıktıktan sonra başlıyor.
KATILDI. Kadınlar maalesef bu anlatıların dışında kalıyorlar.
Bu tarih anlatılarının bir parçası olan kadınlar da ge-
nelde seçkin kadınlar. Birinin annesi, birinin kardeşi,

P
bir sultan, bir kraliçe vs. olduğunuzda merkezi tarih
anelin moderatörlüğünü üstlenen Özlem anlatısına girebiliyorsunuz. O merkezi tarih anlatısı-
Çaykent, öğrencilerin gerçekten çok büyük nın bir parçası olduğunuzda da duygularınız, çocuk
çaba göstererek ve olağanüstü koşullarda büyütmeniz, belki annelik deneyiminiz ve belki siya-
bu projelerini bitirmeyi başardıklarını dile si deneyimleriniz de maalesef o erkek bakış açısına
getirerek başladığı konuşmasında Tarih Vakfı’nın göre şekilleniyor. Dolayısıyla hem sözlü tarih yönte-
2014’ten beri eğitim projelerini sürdürdüğünü, şim- mi hem böyle amatör bir ruhla girişilen bu tarzdan
diye dek 20’nin üstünde okulla çalışıldığını, 500’den tarih araştırmaları tarihin kurgusunu çok değiştiri-
fazla öğrencinin projelerden faydalandığını, 50’nin yor. Dolayısıyla o hiyerarşileri yıkan bir anlatı yapısı
üstünde öğretmenin bu projelere dahil olarak destek kurmamıza neden oluyor.
verdiğini belirtti. Bu projenin, özellikle sözlü tarih yönteminin,
Tarih Vakfı’nın bu projelerle gençlerde eleştirel araştırıcı ile araştırılan arasındaki o hiyerarşik ya-
okuryazarlık becerilerini geliştirmeyi hedefleyerek pıyı değiştirmesi açısından büyük katkısı olduğunu
onlara tarihin farklı perspektiflerden, farklı şekil- düşünüyorum. Bizim genç araştırmacılarımız muha-
lerde anlaşılabileceğinin ve yazılabileceğinin de gös- tabı olduğu konunun etrafında dolaşmaksızın bire
terildiğinin altını çizen Çaykent, projelerde her sene bir muhataplarıyla bir araya geldiler. Bu güzel tecrü-
başka bir konunun ele alındığını, nitekim bu sene benin bu genç insanlar açısından ufuk açıcı olmasını
de “Toplumsal Tarihe Kadınların Gözüyle Bakmak” ve bizim zaman zaman çok sıkıcı bulunan kariyeri-
temasının seçildiğini, yapılan tüm çalışmaların mem- mize de en azından birkaç arkadaşı kazandırmasını
nuniyet verici olduğunu dile getirdi. Özlem Çaykent, ümit ediyorum. Tarihin tanımlanması, tamamlanma-
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

genelde bu projelerin sonunda hep birlikte bir okul- sı gerekiyor. Erkeklerin kapıyı açıp dışarı çıktıkları
da toplanıldığını, öğrencilerin kendi projelerini tanıt- anda başlayan bir tarih yapısı var; ama karanlıklarda
tığı, akademisyenlerin de onların sergilerini gezdiği kalmış, geri planda kalmış veya bugünle bağlantısı
final oturumlarının çok da şenlikli geçtiğini; ancak kurulmamış bir ev hayatı, ev hayatı olmasa da kadın-
bu sene Covid 19’un herkese yepyeni yöntemlerle ların ve başka grupların mücadele anlatılarının da
çalışma ve sunma olanakları tanıdığını söyledi ve öğ- tarihi zenginleştirip bize bütünlükçü bir sorgulama
renci ürünlerini değerlendirmek üzere ilk sözü Tuba alanı açacağını düşünüyorum. Tarih bize sorgulama
Demirci’ye verdi. şansı veriyor.”
Tuba Demirci, titizlikle çalışılmış ve üzerinde dü- Tuba Demirci’nin ardından söz alan Esra Dana-
84 şünülmüş tüm bu çalışmaların kendisi için oldukça cıoğlu, öğrenci çalışmalarının oldukça ufuk açıcı
teması bu. Hepsi bir direnişin, ben de varım demenin
hikayesini anlatıyor bize. Dinledikleri hikayelerden,
yazdıkları öyküler, anılar, günlüklerden geriye böyle
bir ana fikir kalmıştır belki. Kendi öykülerini düşün-
dükleri zaman ileride bu yaptıkları görüşmeleri ve
buradan aldıkları ışığı belki hatırlarlar.”
Panelde son sözü alan Birsen Talay Keşoğlu, söz-
lü tarihte sadece görüşme yapmanın yeterli olmadı-
ğını, onu değerlendirmenin, doğru yere koymanın
ve yorumlamanın da önemli olduğunu, sözlü tarih

DOSYA
görüşmesini röportajdan ayıran şeyin bu olduğu-
nu, bu nedenle proje ürünlerini çok kıymetli buldu-
ğunu söyledi. Keşoğlu, sözlü tarih görüşmelerinde
öğrencilerin, sorunları ortaya koyan doğru soruları
sorduklarını, bunun da ortak bir bilinçlenme dene-
olduğunu, projede çalışan gençlerin Nobel Edebiyat yimini ortaya koyduğunu belirtti. Kadınların tari-
Ödülünü alan Svetlana Aleksiyeviç gibi sözlü tarih he yansımasının bir şekilde hep olumsuz olduğunu;
görüşmelerinden yola çıkarak anılar, mektuplar, kadınların tarih boyunca hep kaosun, yok olmanın,
otobiyografiler ve biyografiler yazarak afiş, kısa film, savaşların ya da işin kötüye gitmesinin sebebi olarak
animasyon gibi görsel malzemeler hazırlayarak sözlü görüldüğünü dile getiren Birsen Talay Keşoğlu, bu
tarih görüşmelerini çok yaratıcı ürünlere dönüştür- projedeki çalışmalar gibi çalışmalarla bunun değişe-
düklerini söyledi ve projede gönüllü emek veren tüm bileceğini söyledi. Keşoğlu, sözlerini söyle sürdürdü:
proje paydaşlarına teşekkür etti. Öğrenci ürünleri- “Her ideoloji ışığında toplumsal çalışma için fel-
nin sözlü tarihten edebi ürünlere doğru bir yelpaze- sefi temel çok önemli. Burada yapılan şeylerden
nin içine yerleştiğini bunun da tarihi aşağıdan, ka- biri o aslında, o felsefi temeli oluşturmak. O açıdan
ranlıkta kalanın üzerinden ve tarihte sesi olmayana çok önemsiyorum çünkü felsefe olmazsa olmuyor.
ses vermeyi sağlamaktan başka eğitim süreci içinde Sözlü tarihin bize geçmişi hatırlatması çok önemli.
öğrencilerin yaratıcılığını, bilme ve inisiyatif alma Unuttuğumuz şeyleri hatırlatması önemli. Bu yaşı
arzusunu ve becerisini geliştiren bir şey olduğunu daha ileri olan insanlar için bir hafıza tazeleme ya
belirten Danacıoğlu, bu projenin sözlü tarih yöntemi- da yenileme olarak düşünülebilir; ama sadece onun
nin de temel eğitimde nasıl kullanılabileceğinin çok için değil, hepimizin hafızalarının tazelenmesi ve ye-
değerli bir örneği olduğunu belirtti ve sözlerini şöyle niden olay üzerine düşünmek önemli. O açıdan evde,
sürdürdü. okulda, iş yerinde, her yerde kadınlar bu çalışmada
“Şimdi bu görüşmelere baktığım zaman şunu dü- yer almış. O açıdan da bu proje çok kıymetli. Her
şündüm. Hepimiz bu mavi gezegende bir hayat yaşı- kesimden kadınlar, nerde kim varsa her alandan iyi
yoruz. Hepimiz bir ses bırakıyoruz, aslında bir öykü örnekler seçilmiş. Salt kadın bilgisine ulaşmak için
bırakıyoruz geride. Herkes yaşamöyküsünü bir gün- yapılmamış belli ki bu, sorunlar ortaya konmuş ve o
lük gibi tutuyor, sürekli temize çekiyor. Özeti var, sorunlar üzerinden son derece de iyi sorular sorula-
sildiği yerler var, yandan ok çıkararak yazdığı şeyler rak arkasından da değerlendirmesi yapılmış. Gerçek-
var. Sonuç olarak hepimizin bir öyküsü var. Biz söz- ten çok mutlu oldum.”
lü tarihçiler herkesin hikayesinin biricik olduğunu Projeye katılan tüm panelistler;
ve bazılarının hikayesinin hiç duyulmadığını düşü- • öğrencilerin yaptıkları sözlü tarih görüşmelerini
nüyoruz. Kadınlar bunun başında geliyor, tarihyazı- işleyip “kendilerinin kılarak” kendi ürünlerine dö-
mında yoklar. Bu görülmeyen, yazılı belgelerde yer nüştürmelerini,
almayan kadınlara yer açma meselesi var ki bu proje • hem sözlü tarih görüşmelerinde hem de ortaya
bunu sağlıyor. Tekrar bu öykü meselesine dönersem çıkan ürünlerde tek bir kadın tipinin olmadığının
herkes bir öykü bırakıyor tarihte. Bazılarınınki kay- altının çiziliyor olmasını ve proje ürünlerinin bu-
boluyor, bilmiyoruz, bilmek istiyoruz. Sözlü tarih nun farkındalığıyla yazılmış metinler olmasını,
açısından bazı öyküleri bilinir, görünür, fark edilir • proje ürünlerinin gündelik hayattaki kadınların
kılıyor bu çalışmalar bir yandan. Bir yandan da ne deneyimleri, hayatları ve tarihleriyle ve direnme
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

kadar insan varsa o kadar öykü var. Kimse okumasa pratikleriyle ilgili çok değerli bir kaynak niteliği
da herkesin sürekli temize çektiği bir kendilik anla- taşımasını,
tısı var. Ama o kadar çeşitlilik içinde bazı temalar • resmi, yazılı evraklarda görülmeyen ve gündelik
var. Yani kırk elli tema etrafında insanlığın duygu hayatta ortaya çıkan hiyerarşik yapının öğren-
ve kendilik öyküsünü toplayabiliriz. Bu yitirme öy- cilerin yaptığı sözlü tarih görüşmeleriyle ortaya
küsü olabilir, suçluluk duygusu olabilir, başarı hırsı çıkmasını; öğrencilerin bu hiyerarşiyi görerek
olabilir. Bütün bu görüşmelerden şunu çıkarttım: ürünlerinde yansıtmalarını ve böylece toplumsal
Çocukların da belki öğrenmesi gereken; vazgeçme- cinsiyetle ilgili farkındalıklarının gelişmesini,
mek, direnmek, inanmak, mücadele etmek. Bütün bu bu projeyi özel ve değerli kılan etmenler olarak
kadınların öyküsünün aşağı yukarı hepsinin ortak ortaya koydular. 85
Bir Phrygia Kenti: Hierapolis
GRAZIA SEMERARO
ARKEOLOJİ

HELLENİSTİK DÖNEM’DE BÜYÜK OLASILIKLA Franz Winter2 tarafından 1898 yılında yayınlanan Al-
SELEUKOSLAR TARAFINDAN KURULAN ESKİ tertümer von Hierapolis kitabı sayesinde zengin epig-
rafik belgeleri araştırmacılar tarafından kısmen bili-
YUNAN KOLONİSİ HIERAPOLIS, ANTİK
nen geniş ve etkileyici nekropolislerde de çalışmalar
ÇAĞ’DAN İTİBAREN BİLİNEN VE METİNLERDE yürütüldü.
SÖZ EDİLEN YOĞUN SİSMİK FAALİYETLERİN Hierapolis Heyeti 62 yıl gibi uzun bir dönemde,
VE JEOTERMAL OLAYLARIN ŞEKİLLENDİRDİĞİ bilimsel araştırmalarının geliştirilmesinde, Türk yet-
kililerle ve Türkiye’deki İtalya diplomatik temsilcile-
ÖZEL BİR JEOLOJİK ÇEVREDE YER
riyle güçlü bir iş birliği çerçevesinde kültürel mirasın
ALMAKTADIR. geliştirilmesi ve değerlendirilmesine yönelik çalış-
maların teşvik edilmesinde çok önemli bir rol oyna-
mıştır.
1988 yılından itibaren UNESCO Dünya Mirası lis-
ARAŞTIRMALARIN TARİHÇESİ tesinde yer alan Phrygia Hierapolisi yılda yaklaşık 1,5

K
milyon ziyaretçisiyle Akdeniz’de en çok ziyaret edi-
üçük Asya’nın en önemli Hellenistik-Ro- len arkeolojik ve doğal sit alanları arasındadır. 
ma Dönemi kentlerinden biri olan Phrygia Hierapolis Heyeti; Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın
Hierapolisi’nde, İtalyan Arkeoloji Heyeti izniyle Denizli Müzesi ve Pamukkale Üniversitesi ile
(MAIER) kesintisiz olarak 60 yıldan fazla devamlı işbirliği ve Denizli Valiliği’nin de desteğiyle
çalışmaktadır. Araştırması ve restorasyonu büyük çalışmalarını yürütmektedir. Güçlü bir bilimlerarası
bir ilgiyle başlatılan Bizans Dönemi eserleri arasında yaklaşıma sahip olan heyetin çalışmalarına, çeşitli
görkemli Aziz Philippus Martyrionu kompleksi öne İtalyan (Salento Üniversitesi ve Torino Politeknik
çıkmaktadır. Heyet çalışmalarının ilk yıllarından dışında, Roma ‘La Sapienza’, Milano Katolik, Venedik
itibaren,1 Roma İmparatorluk Dönemi’ne tarihle- ‘Ca Foscari’, Padova, Floransa, Messina üniversiteleri)
nen Tiyatro, Apollon Kutsal Alanı gibi önemli anıt- ve yabancı üniversitelerden (Oslo Üniversitesi, Bor-
sal komplekslerin kazılarına başladı. Aynı zamanda, deaux Üniversitesi) CNR’dan (Arkeolojik Varlıklar
Carl Humann, Conrad Cichorius, Walther Judeich ve ve Anıtlar Enstitüsü) gelen araştırma grupları katıl-

Phrygia Hierapolisi.
Kentin havadan görünümü
Phrygia Hierapolisi İtalyan
Arkeoloji Heyeti Arşivi
(MAIER)
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

86
ARKEOLOJİ
Phrygia Hierapolisi. Tiyatro. Restorasyonlar sırasında sahnenin görünümü (2013)
Phrygia Hierapolisi İtalyan Arkeoloji Heyeti Arşivi (MAIER)

maktadır. Heyet, Dışişleri Bakanlığı (MAECI), Salento miş olağanüstü bir doğal çevrenin oluşumuna neden
Üniversitesi ile Üniversiteler ve Bilimsel Araştırma- olmuştur.
lar Bakanlığı’nın (MIUR) desteği sayesinde faaliyet Hellenistik Dönem’de olasılıkla Seleukoslar tara-
göstermektedir. fından kurulan eski Yunan kolonisi Hierapolis, Antik
Çağ’dan itibaren bilinen ve metinlerde söz edilen yo-
ARAŞTIRMA VE DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI
ğun sismik faaliyetlerin ve jeotermal olayların şekil-
Hierapolis antik kentinin kalıntıları, Denizli ilin- lendirdiği özel bir jeolojik çevrede yer almaktadır.3
de, yeraltı kaynaklarından suyun yüksek sıcaklıkta Termal su kaynaklarının ve beyaz kalker oluşumla-
çıktığı (yaklaşık 30 derece), doğal özellikleriyle ünlü rının Hierapolis’in yaşamında meydana getirdiği çe-
bir turistik merkez olan Pamukkale’nin (Pamuk Kale- şitli ekonomik (tarım, tekstil) ve kültürel tezahürler
si) yakınındadır. Suların akışı antik kentin yer aldığı Strabon, Vitruvius ve çok sayıda başka yazar tara-
düzlükte, kalkerden ‘traverten şelalelerle’ şekillen- fından anlatılmıştır. Aslında, fay ve su kaynaklarıyla

TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

Phrygia Hierapolisi.
Tiyatro. Sahne binasının
bezeme detayı
Phrygia Hierapolisi
İtalyan Arkeoloji Heyeti
Arşivi (MAIER) 87
Phrygia Hierapolisi.
Triton Nymphaeumu.
Av sahnesi bezemeli
mimari blok
Phrygia Hierapolisi
İtalyan Arkeoloji
Heyeti Arşivi (MAIER)
ARKEOLOJİ

bağlantılı olarak, yakın zamanda gün ışığına çıkar- İmparatorluk erkiyle olan ilişkilerindeki rolün yansı-
tılan ünlü Ploutonion’dan başlayarak, kentin kutsal ması büyük önem taşımaktadır.
alanları, daha önce hiç belgelenmemiş olan Arkaik İmparatorluk Dönemi boyunca kentin etrafında-
Dönem’e kadar uzanan karmaşık ve kendine özgü bir ki topraklarda yer alan yapı malzemesi olarak kulla-
dizi olay ortaya çıkartılmaktadır.4 nılan mermer ve travertenin çıkartıldığı taş ocakları
“Kutsal kent” Hierapolis’in, 2001 yılında yeniden gibi zengin kaynaklardan faydalanılarak inşa edilen
ele alınan Apollon Kutsal Alanı’nın stratigrafik araş- görkemli anıtlar kentin refahının en önemli ifadesi-
tırmaları5 sayesinde kült boyutu daha iyi bilinmek- dir.7
tedir; yerel dini geleneklerle Makedon kurucuların Kentin yapılaşma projeleri arasında kentin mer-
getirdiği özelliklerin karmaşık bir şekilde birbiriyle kezinde yer alan ve yaklaşık 12.000 kişi kapasiteli ti-
etkileşiminin incelenmesi mümkün olmuştur. Bu yatro önemli bir role sahiptir. Severuslar Dönemi’ne
yeni araştırmalar sayesinde bir dizi keşif yapıldı.6 tarihlenen muhteşem sahne binası, kent kimliğini
Bunların arasında kentin anıtsallaştırıldığı Augustus ortaya çıkartan, kültlerden yerel geleneklere, impa-
ve Iulius Claudius Dönemleri’nin öneminin altı çizil- ratorluk erkiyle olan ilişkisine kadar en önemli tema-
melidir. Kentlerin, uzun yaşamları boyunca, Roma ve larla süslenmiştir.8
Önemli figürlü betimlemeler (sikluslar), ken-
tin kuzey girişinin yakınlarında bulunan Triton
Nymphaeumu’ndan, Severuslar Dönemi’nde inşa
edilen Apollon Kutsal Alanı Nymphaeumu’na kadar
su dağıtımını sağlayan anıtsal çeşmeleri de süsle-
mektedir. Triton Nymphaeumu’nun arkasında antik
dünyanın en büyük meydanlarından biri olan, doğu
tarafı anıtsal Stoa-Bazilika ile kapalı ticari agora yer
almaktadır.9
Figürlü siklusların ve Roma Dönemi mimarisinin
incelenmesi klasik arkeolojinin temel öneme sahip
bir bölümünü temsil ediyorsa da Bizans Dönemi’ne
ait veriler de son derece önemlidir.
Hıristiyanlığın kabul edilmesi sırasında kentin
oynadığı rol ve antik kaynakların günümüze aktar-
dığı gibi Hierapolis’te yaşayan ve havarilik mertebe-
sine ulaşan Havari Philippus’un vesayetiyle bağlan-
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

tılı olarak adının geçmesi büyük önem taşımaktadır.


Aziz Philippus Martyrionu etrafında yapılan arkeo-
lojik araştırmalarda 2011 yılında Aziz’in mezarının
ve etrafında gelişen kült merkezinin keşfedilmesi10
edebi geleneğin olağanüstü bir teyidi olmuştur. Aziz
Philippus’un mezarını çevreleyen bazilikanın kazısı
ve restorasyonu son yılların en yoğun araştırma ko-
Phrygia Hierapolisi. Restorasyonlardan sonra Ploutonion’un nularından biri olmuştur.11
görünümü, 2018 yılında yerleştirilen Hades heykelinin kopyası Ayrıca, konut yapıları üzerine yapılan araştır-
88 Phrygia Hierapolisi İtalyan Arkeoloji Heyeti Arşivi (MAIER) malar, kentin en seçkin sınıflarının yaşadığı bir dizi
ARKEOLOJİ
Phrygia Hierapolisi.
104. Insula, Evler.
Manasse Duası Yazıtlı Mekan.
Sanal rekonstrüksiyon
(Hazırlayan M. Limoncelli)
Phrygia Hierapolisi İtalyan
Arkeoloji Heyeti Arşivi
(MAIER)

konutun incelenmesi yoluyla özel yaşamla ilgili bilgi- yaklaşımla ve yenilikçi yöntemlerle şekillenen çeşitli
lerimize önemli katkılar sağlamıştır.12 Bu kompleks- araştırma kolları geliştirilmiştir. Tiyatronunki gibi
lerden birinde hristiyanlığın ilk yüzyıllarının dinsel- büyük restorasyon projelerinin gerçekleştirilmesi,
liğine dair nadir ve önemli bir belge bulundu: Küçük arkeolojik alanın daha geniş kitlelerin dikkatini çek-
bir odanın duvarlarına boya ile yazılmış Manasse mesini ve Türkiye’nin en önemli ilk on açık hava mü-
duasının metni.13 zesi arasında yer almasını sağladı.
Büyük ölçüde yeni keşiflerle sayısı artmış olan Antik kentten halkın yararlanmasının iyileştiril-
epigrafik belgelerin zenginliği Hierapolis’teki en mesi için yapılan değerlendirme çalışmaları heyet
önemli araştırma alanlarından birine katkıda bulun- tarafından hazırlanan çok sayıdaki projeyi şekil-
maktadır. Çok sayıdaki yazıt, Roma ve Bizans dünya- lendirmektedir. En son çalışmalar arasında, Kaplan
sıyla ilgili bilgi birikimimizi önemli ölçüde zenginleş- Vakfı’nın desteğiyle gerçekleştirilen Aziz Philippus
tirmiştir.14 Kilisesi’nin templonunun rekonstrüksiyonu sayıla-
Arkeolojik araştırmaların sistematikliği ve de- bilir. Vehbi Koç Vakfı ve Fiat – Tofaş Türk Otomobil
vamlılığı sayesinde Hierapolis bugün, kentsel peyzaj- Fabrikası’nın desteğiyle yapılan Ploutonion restoras-
ların eklemlenmesi ve Roma ile imparatorluk tarafın- yon projesi devam etmektedir ve bu önemli anıtın
dan harekete geçirilen politik ve ekonomik sistemle daha iyi değerlendirilmesini sağlayacaktır. Koruma-
ilişkili olarak, Hellenistik-Roma ve Bizans dünyasın- nın sağlanması için gerek duyulan devamlılık, uygun
daki yerleşim dinamiklerini anlamaya yönelik en müdahale protokollerinin geliştirilmesini zorunlu kı-
önemli örnek araştırmalardan biridir. lan en hassas konulardan biridir. Hierapolis’in kazı ve
Son yirmi yılda Francesco D’Andria yönetiminde, restorasyon çalışmalarında, İtalya’da ve Türkiye’de
özel jeotermal olaylardan etkilenmiş kentin çevresel Kültür Mirası ile ilgili çeşitli kurumlarda çalışan çok
özelliklerinin değerlendirilmesi için bilimlerarası bir sayıda profesyonel ve araştırmacı eğitilmiştir.

DİPNOTLAR

1 Hierapolis 1957-1987: AA.VV., Hierapolis di Frigia restauro 2000-2003, İstanbul; D’Andria F., Caggia 2018, Il Ninfeo dei Tritoni. Hierapolis di Frigia XI.
1957-1987, Catalogo della mostra, Milano 1987. İtalyan M.P., Ismaelli T. 2012 (eds.), Hierapolis di Frigia Istanbul. D’Andria F., Rossignani M.P. 2012,
heyeti ilk olarak kurucusu Mühendis Paolo Verzone V. Le attività delle campagne di scavo e restauro La stoa-basilique de Hiérapolis de Phrygie.
tarafından, 1982 yılından itibaren ise yine Torino 2004-2006, İstanbul; D’Andria F., Caggia M.P., Ismaelli Architecture et contexte urbain, şurada: Cavalier L.,
Politeknik’ten Mimar Daria De Bernardi Ferrero T. 2016 (eds.), Hierapolis di Frigia VIII, 1-2. Le attività Descat R., Des Courtils J. (eds.), Basiliques et agoras
tarafından yönetildi. Prof. Dr. Francesco D’Andria delle campagne di scavo e restauro 2007-2011, de Grèce et d’Asie Mineure (Ausonius Éditions,
(Salento Üniversitesi, Lecce) heyeti 2000-2016 yılları İstanbul. Mémoires, 27), Bordeaux, 127-152.
arasında yönetti, 2017 yılında Grazia Semeraro 7 Son düzeltmeler için bkz. Ismaelli T., Scardozzi 10 D’Andria 2016.
tarafından yönetim devralındı. G. 2016 (eds.), Ancient quarries and building sites in 11 D’Andria F. 2017, “The Sanctuary of St Philip in
2 Humann C., Cichorius C., Judeich W., Winter F. 1898, Asia Minor. Research on Hierapolis in Phrygia and Hierapolis and the tombs of saints in Anatolian
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

Altertümer von Hierapolis (JdI Ergänzungshefte, 4), other cities in south-western Anatolia: archaeology, cities”, şurada: J.R. Brandt, H. Hagelberg ,
Berlin. archaeometry, conservation, Bibliotheca G.Bjørnstad, S. Ahrens (eds), Life and death in
3 Ritti T. 1985, Hierapolis. Scavi e Ricerche I. Fonti Archaeologica, 45, Edipuglia, Bari. Asia minor in Hellenistic, Roman, and Byzantine
letterarie ed epigrafiche (Archaeologica, 53), Roma. 8 Bu önemli anıtla ilgili kaynakça çok geniştir: times. Studies in archaeology and bioarchaeology­­­­­,
4 D’Andria F. 2013, “Il Ploutonion a Hierapolis di Frigia”, Bkz. D’Andria F., Ritti T. 1985, Hierapolis II. Scavi e Studies in Funerary Archaeology Cilt. 10, Oxford,
IstMitt 63, 157-217. ricerche. Le sculture del teatro. I rilievi con i cicli di 3-18.
5 Semeraro G. 2016a, Ricerche nel Santuario di Apollo Apollo e Artemide (Archaeologica, 54), Roma; Masino 12 Zaccaria Ruggiu A. 2012, Un quartiere residenziale:
(2007-2011), şurada: D’Andria, Caggia, Ismaelli F., Mighetto P., Sobrà G. 2012 (eds.), Restoration and l’insula 104, şurada: D’Andria, Caggia, Ismaelli 2012,
2016; Semeraro G. 2016b, The Sanctuary of Apollo management of ancient theatres in Turkey. Methods, 419-442.
in Hierapolis: building activities and ritual paths, research, results, (Archeologia e storia, 11), Galatina; 13 D’Andria F., Zaccaria Ruggiu A., Ritti T., Bazzana
şurada: T. Ismaelli - G. Scardozzi 2016 kaynakça ile Son restorasyonlar için D’Andria F. 2016, “Le attivtà G.B., Cacitti R. 2005-2006, L’iscrizione dipinta con
birlikte. della MAIER – Missione Archeologica Italiana la preghiera di Manasse a Hierapolis di Frigia
6 Heyet faaliyetleri raporlarında sunulmuştur: aHierapolis”, 2007-2011, şurada: D’Andria, Caggia, (Turchia), şurada: RendPontAcc 78, 349-449.
Bkz. D’Andria F., Caggia M.P. 2007 (eds.) Hierapolis Ismaelli 2016, 1-19. 14 Ritti T. 2017, Storia e Istituzioni di Hierapolis,
di Frigia I. Le attività delle campagne di scavo e 9 Hierapolis nymphaeumları için bkz. L. Campagna Hierapolis di Frigia IX, Istanbul. 89
İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin
CUMHURİYET DÖNEMİ TARİHİ

Trakya’yı Savunma Tasarıları: İngiliz


Raporlarında Çakmak ve Çatalca Hatları
H. CENK ÇELİK

TÜRKİYE’NİN İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI vaşa katılan ülkelere kıyasla Türk ordusu motorize
SIRASINDA İNŞA ETTİĞİ SAVUNMA HATLARI olmaktan uzak, silah bakımından piyade tüfeklerin-
de dahi bir standardı oluşmamış, tank gibi zırhlı bir-
FAZLA İNCELENMEMİŞ BİR KONUDUR. BU
likleri kısıtlı bir durumdaydı; ayrıca, eldeki sınırlı tek-
MAKALE ÇAKMAK VE ÇATALCA HATLARI nolojiyi etkili bir şekilde kullanacak yeterli personeli
FİKRİNİN NASIL ORTAYA ÇIKTIĞI, BU bulunmamaktaydı.
HATLARIN NASIL TASARLANDIĞI VE BU Bununla birlikte, ekonomisi ve hatta nüfusu açı-
sından savaşan başat ülkelerin gerisinde olan Türkiye,
SAVUNMA SİSTEMİNDEN NELER BEKLENDİĞİ
yürüttüğü savaş dışı kalma politikasının işlemez hale
GİBİ SORULARA CEVAP ARAMAKTADIR. gelme olasılığına karşı savunma tedbirleri almaktan
geri kalmamış, Trakya’da Çakmak ve Çatalca-Bolayır

2
hatlarının inşasına başlamıştı. Bu hatlar, ne Magi-
not Hattı gibi sınıra örülmüş bir duvar biçimindeydi
0. yüzyılda askeri teknolojideki gelişme- ne de Siegfried Hattı gibi derinliğin verdiği avantajla
ler neticesinde devletler, etkili bir hücum düşmanı emebilecek bir kapasitesiye sahipti. Bu ma-
gücü oluşturmak adına zırhlı birliklere kale, muhtemelen sıcak bir savaşta hiç test edilmemiş
yatırımlarını arttırmaya yöneldiler. Tank, olmalarından ötürü şimdiye değin derinlemesine bir
kökeni oldukça geriye gitmekle birlikte, modern tarih araştırmasının konusu olmamış bu savunma
haliyle savaş tarihine Birinci Dünya Savaşı’nın son hatlarına odaklanmaktadır. Makalede Çakmak ve
döneminde dahil olmuş ve özellikle Batı cephesinde Çatalca hatları fikrinin nasıl ortaya çıktığı, bu hatla-
potansiyelini göstermişti. İkinci Dünya Savaşı’na ka- rın nasıl tasarlandığı ve bu savunma sisteminden ne-
dar olan süreçte de oldukça geliştirilmişti. Tankın ha- ler beklendiği gibi sorulara cevap aranmaktadır.1
reket kapasitesi ve saldırı gücü karşısında bir askerin
ÇAKMAK HATTI’NIN YAPIMI VE
veya topun eski usul siperler içerisinde pek verimli
SINIRDAN GERİ ÇEKİLME
olması düşünülemezdi. Bu nedenle ülkeler siperle-
rini havadan, karadan ya da denizden atılabilecek Trakya’nın savunma manzarasına genel olarak ba-
hasar gücü yüksek bombalara karşı korumak adına kıldığında, Balkan Harbi’nden ve Birinci Dünya
savunma sistemleri üzerine kafa yordular. Yaklaşan Savaşı’ndan kalma siperler bulunduğu görülmekte-
savaşın, gelişen üretim kapasiteleriyle ve silahlanma dir. Ayrıca Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nden son-
yarışıyla oldukça ağır geçeceği aşikârdı. 20. yüzyılda ra Boğazlar, silahsız bölge olmaktan çıkmış ve savun-
ülkeler şehir duvarları ve kaleler gibi eski savunma maya yönelik belli hazırlıklar yapılmaya başlanmıştı.
tarzlarını yeterli görmeyip, sınır tahkimatına girişti- İkinci Dünya Savaşı’nın başlarında ise Türkiye, Bul-
ler. Koruganlarla desteklenen savunma hatları, beton garistan sınırında bir hat inşa etmeye başladı. Milli
manialar, mayınlı araziler, hendekler veya betondan Müdafaa Vekilliği’nin 23.09.1939 tarihli teklifini, İcra
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

yapılmış surlar İkinci Dünya Savaşı boyunca ülkele- Vekili Heyeti’nin 3 Ekim 1939 tarihinde kabul etme-
rin kendilerini savunmak için aldıkları önlemlerdi. siyle Bulgar sınırında yapılan bu tahkimatlara “Çak-
İkinci Dünya Savaşı Türkiye için de kritik bir dö- mak Hattı” ismi verilmiştir.2 İsim, dönemin meşhur
nemdi. Türkiye, izlediği aktif tarafsızlık politikasıyla genelkurmay başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’tan gel-
bir yandan savaşın olabildiğince dışında kalmaya mekteydi ve bu tür isimlendirmeler savunma hatları
çalışırken, bir yandan da ordusunu geliştirme ça- inşa eden diğer devletlerde de görülmekteydi. Ma-
basındaydı. Türkiye ordusunu bu dönemde, İstiklal ginot (Fransa), Mannerheim (Finlandiya), Metaksas
Harbi’ni kazandığı dönemden biraz daha donanımlı (Yunanistan) ve Stalin (Sovyet Rusya) hatları da isim-
hale getirmeye çabalamış ama beklenen sıçramayı lerini ülkelerin devlet adamlarından veya önde gelen
90 çeşitli sebeplerden dolayı gerçekleştirememişti. Sa- askerlerinden almaktaydı.
CUMHURİYET DÖNEMİ TARİHİ
Yassıören ve Nakkaş köylerinin arasında bulunan bir korugan. Önünde hendeği desteklemek için yapılmış duvar görülebilmekte
Kasım 2019 tarihinde yazar tarafından fotoğraflanmıştır

1939 yılında yapımına başlanan bu hat, devlet zilerdeki şahıslara ait mülklerin değerleri hesaplanıp,
arazilerinin yanı sıra şahıs arazilerinden veya bina- bedelinin bölgede varsa Ziraat Bankası’na yoksa da
larından da geçeceği için ertesi yıl, Milli Müdafaa en yakın mal sandığına ödenmesinden sonra Milli
Vekâleti’nin ihtiyacı doğrultusunda kullanılacak ara- Müdafaa Vekâleti tarafından söz konusu arazinin
zilerde bulunan gayrimenkullerin istimlakine İcra hemen kullanılmasına karar verilebilecekti.3
Vekilleri Heyeti tarafından karar verilmesi ve bu ka- Savunma hattının yapımına karar verilmesin-
rarların aleyhine iptal davası açılamamasına ilişkin den sonra, Bulgar sınırına yakın bazı noktalara çok
bir kanun çıkarıldı. Böylece gerekli görüldüğünde sayıda olmasa da koruganlar ve küçük tahkimatlar
hattın yapımı için ilgili mülke bir değer biçilerek dev- yapılmaya başlandı. Eylül 1939 tarihinde, mevsim
redilebilmesinin önü açıldı. Fakat taşınmaz sahibi- şartlarının kışa dönmek üzere olması nedeniyle inşa
nin 15 gün içerisinde belirlenmiş olan değere, cinsine faaliyetlerine yoğun bir şekilde girilememiş olması
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

veya miktarına itiraz edebilme hakkı bulunmaktaydı. kuvvetle muhtemeldir. Tahkimatların inşasına an-
İtiraz durumunda taraflar hâkim gözetiminde kendi- cak 1940 yılında başlanabilmiş ama inşaat çok uzun
sini temsil edecek hakemleri 15 gün içerisinde belirle- sürmemiştir. Zira kısa bir süre sonra daha geriye çe-
yecekti. Hakem heyetinin de üç ay içerisinde mahke- kilerek, Çatalca-Bolayır mevziine bir hat yapılmasına
meye görüş bildirmeleri gerekmekteydi. Devlete ait karar verilir. Askerliğini Bulgar sınırında yedek su-
gayrimenkuller ise İcra Vekilleri kararı ile bedelsiz bay olarak yapan Reşat Tesal’ın anılarında anlattığı-
olarak Milli Müdafaa Vekâlet’ine tahsis olunacaktı. na göre, birliklerin sınırdan çekilme emri neticesinde
Öte yandan harp tehlikesi olan fevkalade durum- bölgedeki köylüler endişelenmiş ve çekilmekte olan
larda ise, tüm bu maddelerin formaliteden ibaret birliklerin arkasından değerli eşyalarını ve hayvanla-
olduğu kabul edilip; vekâletin ihtiyaç duyduğu ara- rını alarak onlar da köylerini terk etmişlerdi. Sınırda 91
CUMHURİYET DÖNEMİ TARİHİ

Çatalca hattı haritası. National Archives, Pub.Rec.Off. WO.208/1983/038.

ise Tesal’ın da mensubu olduğu birlik kalmıştır ve sı- ÇATALCA HATTI, SİLAHLARIN
nırda kalan komutan, bölgede bir devriye ekibi kura- MEVZİLENDİRİLMESİ VE HATTA YÖNELİK
rak güvenliği sağlamaya çalışmıştır.4
ELEŞTİRİLER
Türkiye’nin sınırdan biraz daha içeri çekilerek Yapımına karar verilen Çatalca Hattı, Terkos
yeni bir hat yapmaya yönelmesinde, Polonya’nın Gölü’nün doğusu ile Büyükçekmece koyunun batısı
birliklerini sınırlarına yığarak yaptığı savunmanın arasında hazırlanmış bir savunma hattıdır. Hattın
Almanya’nın savaşta uyguladığı Yıldırım Harbi takti- dikey olarak uzanan kısmı yaklaşık 43 kilometredir.
ği karşısında yetersiz kalması etkili olmuş olabilir. Di- Bu uzunluğun yaklaşık 25 kilometrelik kısmı kara-
ğer taraftan Nisan 1941’de Almanya’nın Yunanistan’ı dan, kalan 18 kilometrelik kısım ise su önünden uzan-
işgaliyle savaş ihtimali de sınıra somut bir şekilde maktadır.5 Hattın bu stratejik konumunun Balkan
dayanmıştı. Hitler, İnönü’ye iyi niyet dolu bir mek- Harbi’nden tecrübe ile seçilmiş olma ihtimali oldukça
tup yollamış olsa da tutarlı bir siyaset gütmediği açık yüksektir. Trakya haritasına bakıldığında İstanbul’u
olan bu lidere Türkiye güvenemezdi. Bunların netice- ve boğazları gözden çıkarmamak adına seçilebilecek
sinde, Çakmak Hattı’nda örtme birlikler bırakılarak en dar nokta bu kısımdır. Bu darlık aynı zamanda
Çatalca-Bolayır mevzilerine geri çekilme kararı ve- sarf edilecek emek ve maliyetin en uygun noktası
rildi. Bu kararın alınmasında tüm bunların yanı sıra olma anlamına geldiği için de önemlidir. Ayrıca arazi
hattın maliyetinin karşılanamayacağının kısa süre- eğimi de –her ne kadar İngiliz raporlarında yeterince
de anlaşılması da etkili olmuştur. istifade edilmediği yönünde eleştiriler olsa da- uygun
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

Çakmak Hattı, tamamlanmamış olmasına rağ- kullanıldığı takdirde Türkiye’nin lehine olabilirdi.6
men, bugün Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’nda 1942 yılında hattın yoğun olduğu bölgeler güney
inşa ettiği savunma hattı denildiğinde akla gelen ve kuzeyde kalan uçlardı. Merkezde ise konumlandır-
isimdir. Bu genel kanı, hattın ismini Mareşal Fevzi ma sık bir şekilde değildi. Bu haliyle şekli yarım bir
Çakmak’tan almasından ve diğer ülkelerdeki gibi ge- fincan tabağına benzetilmiştir. Bölge, olası bir saldırı
nel ve kapsayıcı bir isimle anılıyor olmasından dola- sırasında düşman tarafında kalan yüksek tepelerden
yı anlaşılabilir bir durumdur. Oysa Çatalca-Bolayır görülebilmekteydi. Bu durumun Türkler tarafından
mevkiine Türkiye, daha fazla emek harcamış ve sal- da bir zayıflık olarak kabul edildiğinden raporda
dırı olması durumunda savunma planlarını bu nok- bahsedilmektedir. Fakat asıl niyet, Çatalca Köyü’nün
92 talarda oluşturmuştur. batısından yüksek bir noktaya ilerleyip orada yeni
bir hat daha yapılmasıdır. Böylece bahsi geçen bu lapları da çelik kapılarla kapatılabilmekteydi. Hava
hendekler de tamamlandığında hâlihazırda yapılmış sirkülasyonu ise motorlu bir sistemle sağlanabilse

CUMHURİYET DÖNEMİ TARİHİ


olan hendek, ikinci bir hat konumuna gelmiş olacak- de ihtiyaç halinde elle pompalanıyordu.12 Garnizon-
tı.7 Türkiye’nin hazırladığı bu savunma hattı Magi- daki askerlerin uyuyabilmeleri için hamaklar bulun-
not Hattı gibi beton duvarlardan değil; koruganlar, maktaydı. Ana tedarik depoları Hadımköy’ün çev-
makineli tüfek noktaları, arama ışıkları, mayınlar resindeydi. Fakat buna rağmen koruganların kendi
gibi desteklerle tanklara karşı hazırlanmış hendek- tedarik sistemi de bulunmaktaydı. Koruganlarda
lerden oluşmaktaydı. 1942’deki Trakya Manevrala- ve bölgede su tedariki: kuyu açarak, döşenen boru
rını Orgeneral Asım Gündüz ile birlikte takip eden hatlarıyla bahar sularından faydalanılarak ve kuzey
İngiliz Amiral Howard Kelly’nin hazırladığı raporda kesimdeki 500’er ton kapasitesi bulunan Terkos Gölü
belirttiğine göre, Eylül ayında Türkiye ikinci hattı da kullanarak doldurulan iki adet büyük su deposuyla
tamamlamış ve üçüncüsünün yapımına geçmiştir.8 sağlanmaktaydı. Depolardaki bu sular, kurulan boru
1943 yılındaki bir başka İngiliz raporu da üç hattın sistemiyle hattın farklı kısımlarına gönderilebilir du-
tamamlandığını bildirmektedir. Fakat aynı raporda rumdaydı.13
ikinci ve üçüncü hatların yeterli olup olmadığıyla İngiliz Tümgeneral James Cornwall’ın Çatalca
ilgili şüpheler bulunduğu aktarılmaktadır. Bu tarih- Hattı ziyaretinden sonra hazırladığı raporunda, 3
lerde Türkiye’nin yapımına başladığı dördüncü ve Ağustos 1942 sabahı arabayla Büyükçekmece’ye
beşinci hatlar ile ilgili ise hala yapım aşamasında ol- Tümgeneral Yümnü Üresin’le buluşmaya gittiğini,
duğu için detaylı bir bilgilendirme mevcut değildir.9 Büyükçekmece’de oldukça zeki bir şekilde gizlenmiş
Görünüşe göre, Türkiye hatlarını tek tek değil aynı birkaç korugan gezildikten sonra, Hadımköy’e de-
anda yapmaya girişmiş; ancak öncelik olarak sınır ta- vam edildiğini anlatmaktadır. Yollarda orta menzilli
rafındaki hatlara daha fazla önem vermiştir. silahlar için koruganlar görüldüğü ve iyi kamufle
Sahra silahları tanksavar hendeklerinin 3000 edilmiş iletişim kablolarının vadinin arkasında kalan
yarda gerisine (yaklaşık 2,7 kilometre), üçüncü ve kışlaya kadar gittiği aktarılmaktadır. Tümgeneral İz-
dördüncü hatların arkasına yerleştirilmişti.10 Orta zet Aksolur’un belirttiğine göre, ziyaret ettikleri dört
ve ağır toplar ise dördüncü hattın arkasında konum- topçu alayının orta boy topları yeni yerleştirilmişti
landırılmıştı. Birçok beton koruganda da makineli tü- ve bu topların ortalama menzili 7,3 ila 8,2 kilometrey-
fekler ve arama ışıkları bulunmaktaydı. Koruganlar, di.14 Raporun geneline bakıldığında İngiliz gözlemci-
piyade veya muharebe mühendislerine (assault engi- lerin hattın durumuna dair olumlu değerlendirmeler
neers) karşı birçok küçük makineli tüfek noktaları ta- yaptığı söylenebilir, fakat gezi sırasında onlara hat-
rafından korunmaktaydı.11 Koruganların birçoğunda tın sadece hazır kısımlarının gösterilmiş olması da
iki tanksavar silahı ve iki makineli tüfek konuşlandı- muhtemeldir. 1942 yılında Çatalca Hattı için rapor
rılmıştı. Mazgallar çelik pencerelerle, mühimmat do- hazırlayan bir İngiliz albay (adı G. S. olarak verilmiş)

TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

Yassıören Köyü’nün hemen doğusunda bulunan koruganın


içindeki bu tünel sistemi birçok ayrı noktada da bulunmaktadır.
Askerlerin tüneller aracılığıyla koruganlar arası geçişini
Koruganların atış noktaları için hazırlanmış noktalar çelik mümkün kılan bu sistem, kuşkusuz savaşta önemli bir rol
pencerelerle kapanabilmekteydi oynayacaktı
Yazar tarafından Kasım 2019 tarihinde fotoğraflanmıştır Kasım 2019 tarihinde yazar tarafından fotoğraflanmıştır 93
kısmını Trakya bölgesinde yapmaktaydı ve asıl tehli-
kenin buradan geleceğini düşünmekteydi.
CUMHURİYET DÖNEMİ TARİHİ

Hava savunması konusunda ise Çatalca Hattı,


savaşın hiçbir döneminde ciddi bir gelişme göstere-
memiştir. İngiliz Tümgeneral A. C. Arnold 1943 yılın-
da hazırladığı raporda, uçaksavar konusunda Türk
ordusunun politikasını belirleyenlerin düşünce ya-
pısında radikal değişiklik olmadığı sürece birkaç yıl
boyunca uçaksavar ekipmanlarının bakımının ve
kullanımının büyük bir kısmını üstlenmek zorunda
kalacaklarını belirtiyor. Bundan dolayı bu silahla-
rın her zaman kullanabilir durumda olduklarından
emin olabilmek için Hardihood Planı18 kapsamında
verilmesi planlanan alay sayılarının artırılması ge-
rektiğini de ekliyor.19 Hatlara dair İngilizlerce hazır-
lanmış olan raporlarda Türk Ordusunun hiyerarşik
düzeninin katılığından, iş çözme konusunda yaşa-
nan yavaşlıklardan ve gelişmelerin yeterince takip
edilmemesinden ciddi bir şikâyet durumunun oldu-
ğu görülmektedir.
Yarbay Winberg ve bir binbaşıdan (Adı J.P.J. ola-
rak geçiyor) oluşan başka İngiliz heyeti 1945 yılında,
Çatalca’da hazırlanmış olan hendekleri incelemek
Nakkaş ile Yassıören köyleri arasında kalan bölgede betonla için bir ziyarette bulunmuştur. Rapora göre, hendek-
desteklenmiş bir hendek lerin derinlikleri çeşitlilik göstermektedir. Fakat en
Kasım 2019 tarihinde yazar tarafından fotoğraflanmıştır etkili şekilde hazırlanmış hendeğin şeklini aşağıdaki
gibi göstermişlerdir:

Betonla desteklenmiş hendek çizimi. Pub.Rec.Off. WO.208/1983/013, “Report on Catalca Anti-Tank Defences”, 31 Temmuz 1945 tarihli yazı

raporunun sonunda, savunma hattının yarım bir fin- Şekilde görüldüğü gibi tamamı betonla destekle-
can tabağını andıran bu görüntüsüyle kanatlardan nen hendek, sınır tarafından ikinci sırada olandır. Ça-
çevrilmesinin kolay olmayacağını, fakat Almanla- talca Köyü’nün batısına yapılarak ilk hat konumuna
rın sis, havan ve pike bombardımanlarıyla yaklaşık gelen hendeğin ise bazı kısımları betonla desteklen-
3.6 kilometre bu hattı aşabileceklerini ve İstanbul’a miştir. Ayrıca bu hendeğin kuzey ucunun bir kısmı
ulaşmalarının ise 7 gün süreceğini tahmin etmektey- su ile doldurulabilecek şekilde hazırlanarak etkili bir
di.15 Oysa 27 Ocak 1942 tarihinde İsmet İnönü, İngiliz savunmaya imkân vereceği düşünülmüştür.
askerî ataşesiyle görüşmüş, alınacak savaş malzeme- Üçüncü ve dördüncü hendekler ise tamamlanmış
leri üzerinde durmuştu. İnönü listeyi beğense de Ça- fakat betonla kuvvetlendirilmemiştir. Bu maddenin
talca bölgesinde yapılacak direnişin ardından, Alman yan tarafına el yazısıyla 1942’den beri değişiklik yok
saldırısının hızı kesildiğinde karşı saldırıyı planladık- notu düşülmüştür.20 “Bu tür hendeklerin ana zayıf-
larını söylemiş ve bu nedenle daha fazla tank, silah lıkları, yüksek hızlı düşük eğimli bombardımanlara
ve uçak istemiştir.16 Türkiye savaş boyunca mütte- karşı savunmasız olmalarıydı. Bu bombardımanları
fiklerinden savaş malzemeleri talep etmiş ve hepsi da orta ve ağır bombardımanlar takip eder; ardından
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

teslim edilmeden savaşa girmeyeceğini hemen her da hava bombardımanı izlerdi. Bu tür saldırılar her
görüşmede belirtmişti. Bu nedenle İnönü bu karşı zaman hendeklerin eğimlerini bozar ve gedik açılma-
saldırı planını açıklarken asıl hazırlanan planın bu sına neden olurdu.” görüşünde bulunan binbaşının
olup olmadığını tahmin etmek güçtür. 1942 yılının so- isim vermeden belirttiği Türk heyetinden konuştuğu
nunda yazılan bir İngiliz raporuna göre: Almanların bazı askerler, bu gediklerin açılma ihtimalini kabul
Kırım’ı işgal etmesinden önce ordunun %50’si Trak- etse de beton siperlerde konuşlandırılmış silahlarla
ya ve Marmara kıyılarında bulunmaktaydı. Kırım’ın açılan gediklerden tank veya piyade taarruz saldırı-
işgaliyle Karadeniz kıyılarına kaydırmalar olmuştu.17 larını durdurabileceklerini belirtmişler. Binbaşıya
Türkiye, İnönü’nün belirttiği gibi karşı saldırı yapma göre, eğimden yeterince faydalanılmamış olmasına
94 niyetinde olsa da olmasa da hazırlıklarının büyük bir rağmen, bu konuşlanmaların derinliği 20 kilometreyi
bulabilmektedir ve saldırı yapacak tarafa maksimum mevzilendirilmelerinin iyi hazırlanmış olduğu, fakat
ateş gücüyle karşılık verildiğinde ciddi kayıplar ya- birçok siper ve iletişim kanallarının durumunun pek

CUMHURİYET DÖNEMİ TARİHİ


şatabilecek durumdadır.21 Yukarıda görülen şekilde de iyi olmadığı yönündedir.23
betonlanmış hendek yüksekliği 2,4 m olarak göste- İngilizlerin hazırladığı raporlarda Çatalca Hattı-
rilse de bir başka raporda hazırlanan hendeklerin de- na yönelik birçok eleştiri de yapılmıştır. 1945 yılında
rinlikleri 6m ile 9m ve 3m ile 6m olarak belirtiliyor.22 hendekleri gezen Binbaşı J.P.J., raporunun sonunda
Kısacası arazi şartları gereği hendek derinliklerinde eleştirilerini madde madde sıralamıştır:
bir standart sağlanamadığı görülmektedir. • Çatalca hattının temel zayıf noktası derinlik ek-
İngilizlerin yukarıda zikredilen 1942 ve 1945 yıl- sikliğidir.
larındaki raporları karşılaştırıldığında, hattın derin- • Modern silahlarla donatılmış bir ordu karşısın-
liğinin 3,6 kilometreden yaklaşık 20 kilometreye çık- da bu siperlerin dayanamayacağı üst kademeler
tığı görülmektedir. Bu farka bakılarak denilebilir ki, tarafından bilinmektedir. Bu nedenle ilk saldırı
Türkiye savunma hattını hazırlamaya hızla başlamış, anında kontrol ve lokalize işlemleri için kurula-
savaşın ilerleyen safhalarında bu hazırlıkların iler- cak sistemlerin üzerinde durulmalıdır.
lemesi yavaşlamıştır. 1942 yılında hattı ziyaret etmiş • Düşmanla eşit bir yükseklikte savaşmanın doğu-
olan tümgeneral 1945’te tekrar gezdiğinde, birkaç de- racağı kayıplardan dolayı eğimli arazilerde güçlü
ğişiklik olduğunu belirtse de gezisinin bir gün sürdü- noktalar oluşturmak önemlidir.
ğünü, dolayısıyla da gördüklerinin sınırlı olduğunu • Alternatif tanksavar silah noktaları derin olacak
da eklemektedir. Genel görüşü ise, silah noktaları ve şekilde kazılıp hazırlanmalı, yerleri iyi belirlen-

TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

Kestanelik ile Yassıören Köyleri arasında bulunan bir makineli tüfek noktası. Özellikle piyade sızmalarına karşı alınan bir önlemlerde
kritik bir rol üstlenecekti. Yazar tarafından Kasım 2019 tarihinde fotoğraflanmıştır 95
meli ve kamufle edilip gece gündüz talimleri sü- olması ve hava savunmasının geri planda bırakılmış
rekli yaptırılmalıdır. olması nedeniyle, tehdit ister Alman ister Rus ordu-
CUMHURİYET DÖNEMİ TARİHİ

• Mayın tarlalarının planı tekrar gözden geçiril- sundan gelsin hava saldırısı ciddi bir dezavantaj ya-
melidir. En azından mayın tarlalarının işaretlen- ratacaktı. Hava savunması için yeterince silah olsa
mesi yapılmalıdır. dahi bunları kullanacak eğitime sahip personel sayısı
• Zırhlı tankların saldırılarına karşı koymak için da azdı. Birliklerin büyük kısmı Trakya’da konuşlan-
ağır tanksavar toplarının bir kısmı ön hatlara yer- dığından Anadolu’nun bir bölgesine olası bir paraşüt
leştirilmelidir.24 indirmesi de bu hatların önemini zayıflatabilecek bir
İngiliz Tümgeneral James Cornwall’in 1945 tarihli etkendi. Hattın bir başka ciddi sorunu ise ağır tank-
raporunda Türk tarafının genel olarak modern bom- savar silahlarının iyi hazırlanmış olan birinci ve ikin-
bardımanlar ve hava indirmeleri hakkında tecrü- ci hendeklerin gerisinde konuşlandırılmış olmasıydı.
be eksikliğinin farkında olmadığını belirtmektedir. Bundan dolayı durumları beğenilmeyen üçüncü, dör-
“Türkler bir hayal aleminde yaşıyor ve bir delik içe- düncü ve beşinci hatlara geçiş kolay olabilirdi.
risinde karada ve havada ağır silahlarla donatılmış Her ne kadar bu hatların gücü test edilmemiş olsa
bir orduyu durdurabileceklerini sanıyorlar” diye de da Türkiye içinde bulunduğu durumu kullanarak
eklemektedir. Aynı rapora, Türkiye’nin Çatalca’dan ordusunu gerek içerden gerek dışardan aldığı mal-
İstanbul Boğazına kadar yapılması gereken tahkimat zemelerle güçlendirmişti. Bu nedenle Trakya sınırın-
noktalarını karşılayacak iş gücü ya da maliyetinin za- dan gelen düşmana karşı siperlerle, beton mania ve
ten olmadığı da not düşülmüştür.25 tel örgüleriyle, koruganlarla ve mayınlarla destek-
lenmiş hendeklerde düşmana zayiat vereceği kuş-
SONUÇ
kusuzdu. Diğer taraftan hattın derinliğinin yeterli
İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye aktif ve pasif sa- olmadığı bilinen bir durumdu. Derinlik, motorize Al-
vunma tedbirleri almak durumunda kalmanın be- man birliklerinin uyguladığı Yıldırım Harbi’ne karşı
delini ağır bir savaş ekonomisine geçerek ödemiştir. hayati bir durum işgal etmekteydi. Çünkü, Yıldırım
Almanya’nın, Maginot Hattı’na rağmen Fransa’yı çok Harbi’yle Almanya birliklerini havadan ve karadan
kısa bir sürede işgal etmesi elbette benzer bir savun- çok hızlı bir şekilde ilerletiyor, savunma yapan ülke-
ma hattı yapan devletler için ciddi bir uyarıydı. Fakat lere uzun siper savaşları şansı tanımıyordu. Bu ne-
bu dönemde ülkeler etkili atış gücüne sahip tanklara denle raporlardaki olumsuz görüşleri dikkate almak-
ve uçaklara karşı başka bir önlem de geliştirememiş- ta fayda vardır. Eğer Almanya, Rusya saldırısından
ti. Açık alanda kalan askerin ve silahın etkili olması önce Türkiye’ye bir saldırı gerçekleştirmiş olsa belki
oldukça düşük bir ihtimaldi. Bu tür hatların savun- de Rusya’da Kafkaslardan Türkiye üzerine gelecek
ma direncini arttırdığı örnekler de vardı. Finlandi- ve Polonya’da yaşananların bir benzeri de Türkiye’de
ya, Sovyet Rusya saldırısı sonucunda teslim olsa yaşanacaktı. Fakat tarih anakronizme yer veren bir
da Ruslara karşı Mannerheim Hattı’nı etkili şekilde bilim değildir. Bu tahkimatlar savaşta kullanılmasa
kullanmıştı. Bu nedenle Türkiye, her ne kadar diğer da 1950-1960 arasında nükleer silahlara karşı savun-
devletlerin savunma hatları aşılıp Alman ilerlemesi ma eğitiminde koruganların atom bombasına karşı
devam etse de savaş boyunca Trakya’da, Kars’ta ve korumasız olduğu kanıtlandı.26 Günümüzde ise bu
Anadolu’nun çeşitli yerlerinde tahkimatlar yapmaya koruganların bazıları bölge sakinleri tarafından ahır
devam etti. veya depo olarak kullanılmaktadır.
Çakmak ve Çatalca hatlarının bir saldırı karşısın-
da ne kadar verimli olacağını kestirmek güçtür. Fakat H. CENK ÇELİK - Yıldız Teknİk Ünİversİtesİ, AİİT,
önceliğin tanklara karşı alınan önlemlere verilmiş Yüksek Lİsans Öğrencİsİ

DİPNOTLAR

1 Bu makale, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilgiler 7 TNA. WO.208/1983, The “Çatalca Lines” Reference göre İngiltere, Trakya ile Doğu Avrupa’yı elde
Enstitüsü bünyesinde, Doç. Dr. Mehmet Beşikçi Map Turkish 1/200000 Istanbul Sheet. tutmak için Türkiye’ye dört aşamadan oluşan asker,
danışmanlığında yürütülmekte olan “İkinci Dünya 8 TNA. WO.208/1983, 1942 Manevraları hakkında rapor, silah, uçak ve zırhlı birlikler göndermeyi içeren bir
Savaşında Türkiye’nin Savunma Planlarında 8 Ekim 1942. yardım planı hazırlamıştı. Bkz. İlhan Tekeli, Selim
Çakmak ve Çatalca Hatları” başlıklı yüksek 9 TNA. WO.208/1983, 3 Haziran 1943 tarihli şifreli İlkin, Dış Siyaseti ve Askeri Stratejileriyle İkinci
lisans tezinden üretilmiştir. Makalenin dayandığı telgraf. Dünya Savaşı Türkiyesi, (İstanbul: İletişim Yayınları,
kaynaklar, İngiltere Ulusal 10 TNA. WO.208/1983, 3 Eylül 1942 tarihli rapor. 2018), c 1, 3.bs, s.496-497.
TOPLUMSAL TARİH EYLÜL 2020

Arşivleri’ndeki ilgili belgeler, Cumhurbaşkanlığı 11 TNA. WO.208/1983, The “Çatalca Lines” Reference 19 TNA. WO.208/1983, “Catalca Defences”, 19 Haziran
Arşivi ve döneme şahitlik etmiş kişilerin hatıralarını MAp Turkish 1/200000 Istanbul Sheet. 1943 tarihli telgraf.
içermektedir. 12 TNA WO.208/1983, “Catalca Defences-Turkey”, 24 20 TNA. WO.208/1983, “Catalca Defences-Turkey”, 24
2 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 03.10.1940, Ağustos 1945 tarihli telgraf. Ağustos 1945 tarihli telgraf.
030.18.01.02.88.97.6. 13 TNA. WO.208/1983, The “Çatalca Lines” Reference 21 TNA. WO.208/1983, “Report on Catalca Anti-Tank
3 “Milli Müdafaa İhtiyaçları İçin Yapılacak İstimlakler Map Turkish 1/200000 Istanbul Sheet. Defences”, 31 Temmuz 1945 tarihli yazı.
Hakkında Kanun”, Resmî Gazete, 29.06.1940, Sayı: 14 TNA. WO.208/1983, Visit to Catalca Lines, 12 Ağustos 22 TNA. WO.208/1983, The “Çatalca Lines” Reference
4548. 1942 tarihli yazı. Map Turkish 1/200000 Istanbul Sheet.
4 Reşat D. Tesal, Selanik’ten İstanbul’a Bir Ömrün 15 TNA. WO.208/1983, 3 Eylül 1942 tarihli rapor. 23 TNA. WO.208/1983, “Catalca Defences-Turkey”, 24
Hikayesi, (İstanbul: İletişim Yayınları, 1998), 16 İlhan Tekeli, Selim İlkin, Dış Siyaseti ve Askeri Ağustos 1945 tarihli telgraf.
s. 154-155. Stratejileriyle İkinci Dünya Savaşı Türkiyesi, 24 TNA. WO.208/1983, “Report on Catalca Anti-Tank
5 The National Archives. WO.208/1983, The “Çatalca (İstanbul: İletişim Yayınları, 2018), c 1, 3.bs, s. 473. Defences”, 31 Temmuz 1945 tarihli yazı.
Lines” Reference Map Turkish 1/200000 Istanbul 17 TNA, Pub.Rec.Off. WO.208/1983, “Evolution of 25 TNA. WO.208/1983, “Catalca Defences-Turkey”, 2
Sheet. Turkish Troop Dispositions, 1939 to Date”. Ağustos 1945 tarihli telgraf.
6 TNA. WO.208/1983, “Catalca Defences”, 19 Haziran 18 İngiltere savaşın gidişatına göre hazırladığı 26 Nurettin Türsan, Anılar, Arma Yayınları, İstanbul,
96 1943 tarihli telgraf. planlardan bir tanesi de Hardihood Planıdır. Buna s. 174.

You might also like