Professional Documents
Culture Documents
"UN
Müze ve Modernlik
Müze ve
Moderni il<
TARİH SAHNELERİ - SANAT MÜZELERİ 1
-
�\'''
.,
iletişim
İletişim Yayınları 1189 • sanathayat dizisi 9
ISBN 975-05-0443-7
© 2006 İletişim Yayıncılık A. Ş.
1. BASKI 2006, İstanbul
sanathayat
Müze Kitapları
Wendy M. K. Shaw
OSMANLI MÜZECİLİGİ
Müzeler, Arkeoloji ve Tarihin Görselleştirilmesi
Hal Foster
TASARIM VE SUÇ
Müze/ Mimarlık/ Tasarım
İletişim Yayınları
srnıil'İKA Nü. 10721
Binbirdirek Meydanı Sokak, İletişim Han No. 7 Cağaloğlu 34 122 İ stanbul
Tel: 212.516 22 60 61 62 •Faks: 212.516 12 58
e-mail: iletisim@iletisim.com.tr • web: www.iletisim.com.tr
İÇİNDEKİLER
• Antik Hafıza Sanatı ve Retorik..... .. ... .. ... ..... ....... ............. ... ..75
• Ortaçağ'da Hafıza Sanatı - Hıristiyan Etiği ve İkonografisi . . ..... 78
• Rönesans'ın Hafıza Tiyatrosu ve Hermetik Gelenek.... . ...84
• Modern Müzelerin Şafağında Hafıza Sanatı
ve Evrensel Dil Tasarıları....... ..... ..... ...........92
il
Müze ve Modernlik
• Modern Müze ve Modern Özne/Birey ... . ... ....... ... ..... ..190
10
Müz
Müze müzlerin mekanı. Dokuz müzden her biri ayrı bir ya
raucı uğraşı gözeLir, ona esin kaynağı olur. Ö rneğin, Me lpo
mene zalen müz sözcüğünden türeyen müziği n, EraLo lirik
şiirin, Kalliope epik şiirin, Kleio tarihin müzlerid ir. Home
ros destanlarına, Heredotos tarihine müzleri anarak başlar.
Müzlere Zeus ile hafıza tanrıçası Mnemosyne can verir. Ana
11
Mnemosyne, müze alemindeki asıl kudrelini daha sonra,
Rönesans başlarında belli edecektir.
Antik dönemde resim ve heykelin müzleri yoklur. Sanal,
zihinden çok, el becerisi gerektiren bir uğraş olarak değer
lendirildiğinden itibar görmez ve müzler kalına kabul edil
mez. Şiirle, müzikle, felsefeyle kıyaslanmaz. Zanaal ve sa
nayi anlamlarına da gelen techne -lalince ars- sözcüğüyle
ifade edilir ve heykeltıraşlık kadar al nallamak da techne sa
yılır. Sanatın müzlerin mekanını felhelmesi, ical edildiği
18. yüzyılı bekleyecektir.
İskenderiye'nin Mirası
Roy Macleod
13
lskender gibi ArisLoteles'i n öğrencisi olan ve bir ara Ati
na'nın da başına geçen Demetrius lskenderiye'ye davet edi
lir. Demetrius'un ve onu izleyen kütüphaneci ve küratö rle
r i n yönetiminde Akdeniz' i n bütün merkezleri eser topla
mak için taranır. Zamanın bütün hükümdarlarıyla yazışıla
rak sahip o ldukları eserler kopyalanmak ve Yunanca'ya çev
rilmek üzere ödünç alınır. Kimi oriji naller iade edilir, kimi
leri ne el konur. lskenderiye limanı ndan gelip geçen bütün
gemilerdeki kitaplar yağmalanı r. Giderek Musaeum, en ün
lüsü Serapis Tapınağı olan başka yapılara yayılı r. Sadece bu
tapınaktaki elyazmalarının sayısı 40.000'i bulur. Kral iye t
sarayının uzan l!sı o lan me rkez kütüphanedeki parşö men
veya papirüs ruloların sayısının ise , MÖ 47 yılındaki büyük
yangından önce 490. 000'e ulaşL ığı kaydedilmişLir. 3 Bütün
bu ruloların (biblion) tasnif edilerek intizama sokulduğu
ra0ar (thelıe) , bilginin disiplin allına alındığı hücreleri La
n ı m lamaya başlar. Aynı tasn ife dayanan ve müzelerin en
önemli aygıtı haline gelecek katalogların ilki olan Pinalıes,
lskenderiye Kütüphanesi'ne ait 1 20 . 000 nazı m ve nesir ese
ri kay ı t altına alır. Kataloglama sayesinde her türlü eser
-sözler ve i mgeler- kendi yazdıklarından/gösterdi klerinden
başka bir metnin gramerine göre yeniden d izilip hizaya so
kulmaya başlar.
Musaeum sanat, edebiyat ve felsefe gibi alanlar dışında,
büyük olasılıkla bi tki ve hayvan türle rinin i ncelenmesiyle
de ilgilendiğinden bahçelerle çevrilidir (arbitarium) ve bir
de rasathanesi bulunur. Müzenin astro nom i , matematik ve
coğrafya alanlarındaki çalışmaları , deniz ticaretine dayalı
lskende riye ekonomisi için yaşamsaldır. Aristarchus, Ko
pernik'ten 1 600 yıl önce dünyanın güneşin etrafında dön
düğünü burada keşfeder. Kalkhedon'dan (bugünkü Kadı
köy) kalkıp gelen Herophi los tıp ekolünü burada geliştirir
ve anatom i bilgini Erasistratus'la b i rl ikte burada yaptıkları
14
leşrihler sonucunda, beynin insanın sinir sisleminin ve ze
kasının merkezi olduğunu anlarlar. Filologlar Homeros'un
metinlerini çözümleyerek, özgün ol mayan eklerinden arın
dı rırlar. Musaeum, kütüphanesi ve sanat/tabiat koleksiyon
ları sayesinde, Eukleides, Arkhi medes, Batlamyus gibi za
manlarının en kalburüslü başka bilginlerini de çeker; bün
yesinde koca bir akadem i oluşlurur.4 Her dönem yüz do la
yında seçkin bu akademide fi ki rleri ni ve sanallarını kaynaş
u rır; bununla da kal maz, festival ler, müsabakalar, konserler
ve tiyatro göslerileri düzenler.
lskenderiye Müzesi, H int, M ezopotamya ve Yunan me
deniyellerine, hana bütün yeryüzüne ail sözleri ve imgeleri
aynı mekanda biriktirme hayalinin ilk tasarımıdır; "belle
ğin merkezidir" .5 Gerçi hemen yazının icadıyla birlikle ku
rulmaya başlayan arşivler, ayrıca Asurbanipal'in (MÖ 668-
627) N i nive ve Nabukadnezar'ın (MÖ 605-562) Babil kü
lüphaneleri gibi büyük külüphaneler, bilginin güç ve ege
menlik demek olduğunu yeterince göslermişlerdir. Ancak
evrensel bir tasavvura sahip o lan ve "bir küllü rel emperya
lizm lasarısına ilk kefil olan" (Ray MacLeod) lskenderi
ye'deki Museaum'dur. Sadece Ptolemaios'ların, Sezar' ların
deği l , bizzal lskende riye kentin in de sal lanalını laçlandırır.
lskende riye dünyanın i lk melropolü olur. Bilgi üzerindeki
egemenlik uğruna Museaum, zamanın Berga ma, Antakya ,
Atina, Roma gibi 'evrensel' külüphanele riyle k ıyasıya bir
rekabele girişir; örneği n, papirüs ihracatı kesilerek Berga
ma Kütüphanesi mahvedilmek islenir. Adını Bergama'dan
alan ve hayvan derisinden imal edilen parşö men bunun
üzerine icat olur ve Bergama koleksiyonu 600. 000 cilde
ulaşır.6 Kitap ko leksiyonunu zengin bir resi m -heykel ko
leksiyo nu tamamlar. Resi m-heykel koleksiyonundaki eser
lerin birbirlerine eklem lenerek temsili bir bütün oluştur
masına büyük önem verilir; öyle ki, bütündeki eksikl ikler
15
kopyalarıyla giderilir. Bu sayede Yunan sanatı üzerindeki
i l k tarihsel a raştırmalar küt üphaneyi d e içere n Bergam a
Müzesi'nde f il izlenir. Bu araştırmaların derlendiği Bergama
Kanon'u ge lecekte klasik beğeninin k ı lavuzunu ol uştura
caktır.
lskenderiye ve Bergama müzeleri gibi muazzam bilgi ha
zinelerinin derlenip toparlanması , korunması, bir düzene
ve dolaşıma sokulması başlı başına bir işletme, bir endüstri
doğurur. Bu endüstriyi yönetenler, son derecede donanımlı
küratörler ve kütüphanecilerdir. Düşün , sanat ve edebiyatla
tabiatı, tanrılarl a hükümdarları, isyanla itaati büyük bir
d ramaturji ustalığıyla aynı sahnede sergilemeyi becerenler
onlardır. Ataları hieropoi adını alır. Hieropoi, tapınak hazine
lerinin muhafazasından, kaydından , nizam ve i ntizamı ile
teşhirinden sorumludur.7
l s ke nderiye M üzesi koleksiyonlarının büyük b ö l ü m ü ,
k e n t i ateşe vermeye kalkışanların el inde kül olup gider.
Bunların kimler olduğu hayli tartışmalıdır. Müslüman ta
rihçilere göre suçlu Sezar'dır. MÖ 47'de kenti aldı ktan son
ra denizden gelen bir saldı rıyı durdurmak üzere li mandaki
gemileri ateşe verir ve çıkan yangı n Müze'yi de kavu rur.
ltalyan tarihçiler ise Müslümanları , 64 1 'de kenti ele geçiren
Halife Ömer'in ordularını itham eder. Hı ristiyanlardır di
yenler, müzenin 4 lS'te put p e res t l i k d ü ş m a n ı Piskopos
Kyrillos'un hışmına uğrayarak yakılıp yıkıldığını ve küra
törü olan kadın matematikçi ve filozof Hypathia'nın da kat
ledildiğini öne sürerler. Alexander Stille ise Müze'nin akı
beti nin tek bir faciayla açıklanamayacağını, yukardaki gibi
olayları n hepsinin bu sonda payı olduğunu savunur. Papi
rüsün korun ması mümkün o lmadığından, zaten o zamanki
büyük kütüphanelerin hiçbi rinden geriye eser kalmad ığına
dikkat çeker.8
Efsanevi müzesinin tarihe karışmasıyla birli kte lskenderi-
16
ye kenti de iyice gözden düşer. * Eğe r lskenderiye Müzesi
ayakta kalsaydı , Avrupa'nın kaderi n i n bambaşka o lacağı,
Ortaçağ karanlığına gömülmeyeceği söylenir. Macleod'a gö
re, " her koşulda lskenderiye, Avrupa'nın geçmişinin önemli
bir parçasını o luşturur... modern Avrupa aklının habercisi
dir. "9 Modern zamanların müzeleri bu düşünceyi doğrular.
Küresel bir kültürün oluşturulmasında, bilginin ve tarihin
yapılandırılmasında, kentler arası rekabette, 'öteki' kültürle
rin yağmalanmasında , müzelerin 1 8. yüzyıldan başlayarak
halen oynamaya devam ett ikleri rol, Museaum'dan mirast ır.
Bu m irasın kökünde koleksiyon hırsı yatar.
Notlar
Parsons, "Preface", The Alexandrian Library, Glory of ıhe l lellenic World, /Is Rise,
Antiquities and Destructions; Macleod, lshenderiye Kütüphanesi: Anıilı Dün
ya'nın ôgrenim Merkezi; Sıille, "The Reıurn of ıhe Vanished Library".
2 Findlen, 'The Museum: tıs Classical Etymology and Renaissance Genealogy".
s. 25.
3 Macl.eod, s. 5, 7. lskenderiye Kiiıüphanesi'nin hacmi hakkında ayrıca bakınız:
Bloom, Kııgıda işlenen Uygarlık: Kagıdın Tarihi ve lslilm Dünyasına Etkisi, s.
307.
4 Ronan, Bilim larihi: Dünya Kültürlerinde Bilimin 1iırihi ve Gelişmesi, s. 1 18-136
ve Sıille, s. 257.
5 1 .. awrence Durrell'in bir lskenderiye ıanımı: Stille, 252.
6 Bazin, The Museum Age, s. 15, 16.
7 A.g.e. , 12.
8 Stille, s. 258-261.
9 MacLeod, s. 10
• lncil'de yer alan dilin kuruluş öyküsüne göre, "Yüce Tanrı yeryüzünün bütün
hayvanlarına ve gökyüzünün bütün kuşlarına şekil vereli. Ve onları nasıl çağı·
racağını görmek üzere Adem'e götürdü. Ve Adem her bir canlı yaratığı nasıl ça
ğırdıysa bundan böyle onun adı öyle kaldı. "
18
·::.1. ..,
Delphoi 'müzesi' (MÖ 5. yüzyıl): Antik Yunan'daki ilk müzeolojik koleksiyonlar
tapınakların hazineleridir. Bu hazineler, yöre halkının tanrılarına sunduğu
adaklardan oluşur.
21
ve gerektiğinde kolayca eritilebilecek altın , gümüş gibi ma
denlerden işlen miş olmaları makbuldür. l 458'de Türklere
karşı sürdürülen savaşın masranarı karşılanırken , Ghiber
ti'nin eseri olan , papaya ait muhteşem bir taç da eritilir. Al
tın ı ve mücevherleri 38.000 norin tutar.6
Ön ceki lere kıyasla Ortaçağ koleksiyonla rında seç icilik
daha da gelişir. Başka olanın , farklı olanın peşine düşülür.
Koleksiyonların başlıca kaynakları fetihler ve misyonerlik
faaliyetleri, mekanlarıysa saraylar ve kiliselerdir. Gotik mi
m arinin mücevheri olarak kabu l edilen Paris'teki Sain te
C hapelle, mu hteşem vi trayları, heyke l leri ve resi m leriyle
kil iseden çok müzeyi and ırır. F ransa Kralı lX. Louis'nin ,
lsa'ya ait olduğu varsayılan dikenli taç ile kutsal haç parça
sını, Konstantinapolis'i istila eden Latinlerin i mparatorun
dan satın al ması üzerine inşa edilir ( 1 242- 1 248) . Bunlar Hı
ristiyanlık aleminin en kutsal emanetleri sayılmaktadır ve
1 204 yılında Konstantinapolis'e yönelen Haçlı Seferi sonu
cunda Latin sarayının malı olm uştur. Şimdi de Fransa sara
yının şapeli olan Sainte-Chapelle'e nakledilmektedir. Şapele
harcanan paranın üç-dört m isline mal olsa ela, bu ganimet
ler Fransa'yı H ı ristiyan dünyasının başına geçi rir. Aynı za
manlarda, ltalya'daki Bologna, Ri mini ve Fiesole m isyoner
müzeleri , Fransisken misyonerlerin Çin , ,\frika ve Yeni Gi
ne'den toplad ıkları ve misyonlarının hedefi olan kül türleri
tanımaya ya rayan koleksiyonlarını sergilemeye başlar.
Ortaçağ'da bir eserin güzel sayı lması, onun hayret uyan
dırmasına ya da mucizevi görünmesine baglıdır. Umberto
Eco, bu gibi duyguların Tanrı'yla buluşma vesilesi sagladı
gını belirtir. 7 1 2 . yüzyılda Gotik m i marinin ünlü katedrali
St. Den is'in başrahibi Suger'in , hazinedeki degerl i taşları
seyre dalarak nasıl tanrısal bir aleme erip yüce ldiğin i akta
rır.8 1 7 . yüzyılın büyük koleksiyoneri ''İ mparator ll. Rudolf
da taşlara bayılır. Basit bir şan şöhret sevdasının ötesinde,
22
taşları seyrederek Tan rı'nın kusursuzluğunu tefekküre da
lar. Bütün dünyanın nefasetini ve bütün varlıkların muka
vemetini bu kadar narin bir cisimde yoğun laştı ran O'nun
tarifsiz kudretini düşünür. "9
Tabiat ve sanat harikaları Tan rı'nın aynasıdır. Harika ve
ayna sözcükle rinin Latince'de aynı kökten ge lmeleri (mir)
ikisi arasındaki bağın göstergesi sayılır. Bu yüzden de ru h
ban sınıfının inancına göre, bütün güzel eserlerin, harikala
rın evreni kiliselerdir. Bu harikaların başında, doğal olarak,
kutsal emanetler ge lir. Böylesi hazinelerin po litik ge ti risi ,
yayılmanın kapısını açmaları ve ko rundukları yerleri bir hac
merkezine dönüştürerek refah ve egemenlik sağlamalarıdır.
Kilise koleksiyonlarının başta Hıristiyanlığı yücel tmesi ,
cemaati eğitmesi , ruhban ile kil isenin egemenliğini yerleş
tirmesi beklen ir. Tab lolar, heykeller ve her türlü bezeme,
Tanrı'n ın , lsa'nın ve azizlerin mucizelerin i canlandırmalı ,
özell ikle okuma bilmeyenler için kutsal ki tabın yerini ala
bilmelidir. Sonuçta sanat kiliselerde hem gerçek, hem büyü
duygusu uyandı rır. Efsaneleri gerçek kılar, gerçeği efsane
leştiri r.
Eco'ya göre " katedral, kesin likle reklamdır, televizyon ek
ranıdır, mistik çizgi-romandır. "1° Katedralin dekoru , hem o
zamanın ekran ı gibi işlev görür, hem de ayinlerin estetik
donanı mını sağlar; bir atmosfer, aııra ol uşturur. Kil iselere
ait eserler, ilerde müzelere taşınd ıklarında , beraberlerinde
bu aura'yı da nakledeceklerdir. Ancak müzelerde daha baş
ka efsanelerin , din yerine ulus, Tan rı yerine insana dönük
efsanelerin aura'sını yayacaklardır. Önceden harikalara ba
kıp Tanrı'ya hayret eden insanlar, arkasından tab iata, sonra
dan da kendile rine hayret ederler. Batail le'a göre müze de
vasa bir aynadır. N i hayetinde, bu aynada her cephesiyle
kend ini keşfeden insan , kendinin ne kadar hayret verici ol
duğunu keşfederek de rin bir haz alemine dala r. 1 1
23
Notlar
25
Napoli'deki Ferrante lmperato müzesi, lmperato'nun Historia Naturale ( 1 599)
adlı eserinden.
Unicorn.
27
FORTUNIO LICETI, nadire kabinelerinden ucubeler (Monstrorum Cassis).
31
bu bilginler; hem arisLokratlar, hem burjuvalar."3 BüLün bu
çeşiLlilik içinde, nadire kabinelerini özel bir çağla, ülkeyle ve
ya Loplumsal çevreyle özdeşleşLirmek anlamlı olmayacakur.
ÜsLelik kabinelerin en önemli niteliği, onları izleyecek Ay
dınlanma müzelerindeki gibi genellemelere, nesneleşLirmele
re direnmeleridir. Kilise koleksiyonları gibi kamusal da değil
dirler. Özel birinin öznelliğini, hana mahremiyelini Lemsi!
ederler. Hep eşikle, din ile dünya, sanat ile Labial, bilim ile
esLeLik, akıl ile imgelem , deney ile büyü arasında bir yerde
dirler. Sahiplerinin yaradılışına göre, değişik semboller ara
sında değişik değişik simeLrileri , gerilimleri sahnelerler. Ba
ud rillard , koleksiyonerin "gösLerenleri seçLiği sürece, nihai
göslerilenin de ancak kendisi olabileceğini" söyler.4 Kabine
ler bu sözlerin koleksiyon Larihindeki en hakiki Lemsilleridir.
Meraklısının kendine kurduğu fildişi kulelerdir. Bu nedenler
le de başkalarının, özellikle de bu ilimden anlamayanların zi
yareLlerine kapalıdır. Benjamin büLün nadire düşkünlerinin
" kendilerini Loplu deneyimin soyuLluğundan koruduklarını"
yazar.5 Bu gibi özellikleriyle nadire kabineleri çağdaş ensLa
lasyonları , nadire koleksiyonerleri de akı lcı müzecilerden
çok hayalci sanatçıları hau rlau r. N i Lekim kabinelerin ruhu
20. yüzyılda müzelerde değil de, sürrealisL asemblaj larda, ha
zır nesnelerde ve enstalasyon sanaunda dirilecekLir.
• Bakınız: Tony Benneıt, The Birıh of ılır Musrum: llisıory, rlırory, Poliıics; Eilean
l looper-Greenhill, Museums and ılıe Slıaping of K n owlrdgr ; john Elsııcr ve Ro
ger Cardinal (ed.), Thr Cuiıures of Collming; Patrick Mauries, Cabinrıs of Curi
osiıirs; Oliver im pey ve Anhur Macgregor, Thr Origins of Mııseums.
32
Andre Breton, Paris'teki evinde, kendi kurduğu nadire kabinesinin önünde.
Fotoğraf: Gesela Freund. Breton kabinesi, bugün Pompidou Merkezi'nde
sergilenmektedir.
33
pa'nın belli başlı müzelerinde hala i htişamlarını sürdürür
ler. Rus Çarı Büyük Petro ( 1 672- 1 725 ) , 1 5 1 5- 1 547 arasında
h ü k ü m s ü r e n F r a n s a K r a l ı 1. F ra n c i s , D a n i m a rka'da
1 648'de tahta çıkan Kral lll. Frederick koleksiyonlarıyla da
nam salarlar. Ama o zamanların hükümdarları arasındaki
en benzersiz ve nev-i şahsına münhasır koleksiyoner kuş
kusuz Kutsal Roma-G e r m e n l mparaLOru il . Rudo l f'tur
( 1 55 2- 1 6 1 2) .
il. Rudo lf sadece rakipsiz koleksiyonuyla değil, nadire
ler alemine özgü hırs ve iptilanın, ayrıca bu alemin gizli il
m i n i n e n temsili siması ol ması dolayısıyla da bir efsane
o luştu ru r. O, dünya üzerindeki gücünü pekiştirmekten
çok, bu d ünyadan kaçmak ve gücünden soyunmak için
hazinesinden medet uman, eşine rastlanmadık bir hüküm
dardır. Koleksiyonu sayesinde, hüküm sürdüğünden bam
başka bir dünya yaratabi leceğini düşler. Ona gö re , bu ken
dine özgü m i krokozmos, tabiatı n ve sanatın e n eşsiz yara
tılarının b i raraya ge tirilmesiyle hayat bulacaktır. Çünkü
bir koleksiyon ne kadar eşsizse, canland ı rdığı dünya ve bu
dünyanı n yansıttığı kişilik de o kadar istisnai demektir.
Koleksiyo n e r nadireleri , nadireler de karş ıl ı ğı nda o n u n
nedretini belirler. Sırada n , olağan , b i rörnek h i ç b i r şeyin
hayali bir dü nyada yeri olamaz , çünkü bu dünya biricik
olmaya koşullu bir hayal gücünün ifadesidir. O nedenle
nadireler kültü, tuhaf, acayip, esrarlı , hatta ürkütücü, do
ğaüstü olanın peşine düşer. Sonuçta, birbirine benzemez,
aykırı , meçhul nesnelerin tıka basa doldurduğu kabineler,
içinden çıkılmaz bir s ırlar alemine dönüşür. Ancak, kavra
nabilir bir düzenin yokluğu, kimi zaman sanıldığı gibi, ke
sinlikle bu gizemli alemin rastgele old uğu anlamına gel
mez. Kabineler hakikatini kutuplarda, uç larda arar. Orada
nihai uyum , uyumsuzlarla kurulur. Başka deyişle, nadire
koleksiyonları eklektik olduğu ö lçüde armonikti r.
34
Kabinelerdeki olağandışı temsilleri sayesinde sanat ve ta
biat arasındaki eşik aşılır. Sanki tabiat sanatı tak lit eder.
Böylece sanatın tabiatı taklit ettiği, 'tabiatın maymunu' ol
duğu -ars scimmia natura- yolundaki antik inanışa meydan
okunur. Sanatı ve tabiatı iç içe işleyen nesneler, ö rneğin in
ci veya mercan bezemeli kaplar, taşlarla işlenmiş deniz ka
bukları, devekuşu yumurtaları, boynuzlar vb. nadire kolek
siyonlarındaki en çok hayret uyandıran parçaları oluşturur.
Bunlar sayesinde Tanrı'nın ve insanın ese rle rinin kaynaştığı
düşünülür. İ nsanın yarattığı harikalar, Tanrı'nın yeryüzün
deki yansıması olarak kutsanır. Elbeue bu tanrısallık paye
sini en fazla hak eden, merkezine kendini yerleştirdiği mü
zesinde sanatı ve tabiatı birbiriyle yoğuran koleksiyonerdir.
Ayrıca o, tabiatın çürümeye mahkum ettiği varlıklara yeni
den can vererek ölümle yaşam ilişkisi üzerindeki kudretini
de kanıtlar.
Nadirelerin gizemine dalanların zihnini ve ruhunu işgal
eden sanat/tabiat, ölüm/yaşam , gerçek/hayal çatışması nın
en hayret verici temsilleri kuşkusuz Arcimbaldo'ya ail lir.
Arcimbaldo, il. Rudolf'un en gözde ressamıdır. Ayrıca saray
çevresinin diğer ünlü sanatçıları gibi, onun adına festivaller,
karnavallar, turnuvalar da yönetir. Tabiat nadirelerinin ko
laj larıyla resmettiği portreleri arasında ll. Rudolf'u mevsim
ler tanrısı Vertum nus olarak tasvir eder. Bu portreler başlı
başına bir kunstkammer oluşturacak kadar harikad ırlar.
KeşiOer sayesinde 'Yeni Dünya'dan , uzak topraklardan
Avrupa'ya akan göz kamaştırıcı nesneler, gecikmeden nad i
relerle kurulan dünya tiyatrosundaki (theatnım mundi) yer
leri n i alırlar. Bil in meyene duyulan tutkuyu kamçı larken ,
nesnelerin birbirleriyle kurduklarına inanılan gizli iletişim i
(correspondance) zenginleştirirler; olmadık anlamlara v e yo
rumlara kapı açarlar. Bu nesnelerin kökenlerinde yatan öte
ki mekanlara, zamanlara, insanlara ilişkin hayalleri süsler-
35
ARCIMBALDO, //. Rudolf Portresi, 1590.
Evrenin vücut bulduğu, müze suretinde bir imparator. "Portre, mevsimlerle
elementleri tasvir eden ve mikrokozmos ile makrokozmos arasındaki karşılıklı
ilişkilere dayanan tablo dizisinin nihai eseridir. Betimlediği değişik nesnelerin ahenk
içinde olması gibi, dünyanın da imparatorun hükümdarlığı altında ahenk içinde
olduğunu ima eder. Her mevsimden çiçek ve meyvenin birarada resmedilmesi,
Rudolrun hükümdarlığıyla birlikte Altın Çağ'a dönüşü çağrıştırır" (E. H. Greenhill.
Museums and the Shaping of Knowledge, s. 119).
36
ler. Onları kendi dünyasına mal eden koleksiyonerin gücü
nü pekiştirirler.
İmparator Rudol f'un koleksiyonu Amerika kıtasından ol
duğu kadar, Çin , Hindistan, lran gibi doğu diyarlarından ge
len exotica bakımından da zengindir. Rudolf'un da başında
olduğu dönemlerde Habsburglar ve Osmanlılar arasında sü
ren Macaristan üzerindeki rekabet, ayrıca yoğun ticari ve
kültürel ilişkiler, Osmanlı nadirelerine en çok Habsburg top
raklarında rağbet edil mesine yol açmıştır. Özellikle sefaret
heyetlerine eşlik eden Avrupalı ressamların lstanbul'a ve ls
tanbullu kimi simalara ait tabloları, gravürleri ve desen leri
Habsburg şatolarında özel bir merak konusu haline gelmiş
tir. Bu eserler Türk kültürüne duyulan merakı temsil eden
Turquerie modasının Avrupa'da yayılmasında ve oryantalist
sanatın uyanmasında etkili olacaklardır.6 Osmanlı'ya ait na
direler sadece Habsburg soylularının değil, zamanın bü tün
d iğer n a m l ı koleksiyonlarının gözdeleri arasındadır. Ru
dolf' un kinin yan ı sıra, amcası A rşidük i l . Ferdinand'ın
( 1 5 29- 1 59 5 ) Ambras Şatosu'nda kurduğu wunderlwmmer,
Danimarka Kra l ı 111. Frederik'in kabinesi , Kopenhag Ole
Worm Müzesi, Bologna Aldrovandi Müzesi ve tabii en başta
da Medici koleksiyonlarında Osmanlı hazinele rinin örnekle
rine rastlanır. * Bunların büyük çoğunluğu ganimet veya ar
mağanlardan oluşur: kılıç, hançer, yay gibi işlemeli kakmalı
silahlar, zırhlar, koşum takımlan, tombak kaseler, fildişi ka
şıklar, akik benzeri taşlar, imik çinileri, halı, kilim ve çeşitli
dokumalar ve en makbulü "Tin-i Mahtun" markalı lerra lem
nia gibi eczalar.7 Giderek daha da çeşitlenip zengin leşecek
bu gibi nadireler, Tu rkica ya da Turkenkammer adı verilen
özel kabinelerde teşhir edilecek ve zamanla, Batı'nın oryan
talist sanat ve hayal aleminin dekorlarını oluşturacaktır.
38
39
Museo Cospiano'da Türk silahları, Lorenzo Legati'nin eserinden, Bologna, 1 677.
Bolognalı bir senatör, şövalye ve markiz olan Ferdinando Cospi, aynı zamanda
Medici ailesinin de bir temsilcisi. 1 605'te Aldrovandi müzesini satın aldıktan sonra
kendi koleksiyonunu bu müzeye ekler.
40
Rudolf sanatın da, tabiatın da sonsuz olmadığına inanır.
Bu inanca göre dünya, nihayetinde belirli bir sona ulaşacak
sayıdaki dizilerden oluşur. İ mparator bu sonu yakalayabil
menin umudu içindedir. O n edenle büyük bir saplantıya
kapılır ve ö rneğin Corregio'nun "Tan rıların Aşkları" dizi
sindeki her eserin tek tek izin i sürer.8 Zamanımıza kadar
birçok m üzeyi, arşivi ve kütüphaneyi etkisi altında tutan,
bütün bilginin aynı m ekana sığdı rılabileceğine ilişkin düşü
o da paylaşır. Aslında her nadire koleksiyoneri bu düşü kıs
men gerçekleştirdiği san ısıyla yaşar. Çünkü koleksiyonuyla
oluşturduğu mikrokozmos, bir yerde bü tün evrenin , mak
rokozmosun bir enstalasyonudur. Bireysel ölçekte bir 'dün
ya görüşü'dür. Başkaları için bir sır küpü olan kabine, tasa
rımcısı için anlam yüklüdür; semiyotik bir hazinedir. Hari
kaları arasında kurduğu gizemli ilişkiler (correspondances)
sayesinde inanılmaz bir kaos içindeki nesnelere düzen ve
rir, kendine göre bir gerçe klik, bir dünya tiyatrosu kurar.
Bu theatrum mundi ona bir semboller ve alego riler sahnesi
sunarken , hafızasını biteviye diri tutan bir m izansen oluş
turur. Kabineler tefekküre , tefsire , 'okumaya' ayarlıdır ve
bunun i ç in d e edebi d i r. Zaten " Rönesans d üşüncesinde
dünya bir dil olarak kavranır. Tabiat kendi içinde okunaklı
dır. "9 Nadire kabinelerinin oluşurduğu 'edebi' nitelikli mü
zeleri izleyen bilimsel m üzeler 'okuma' yerine görmeye ön
celik verecektir.
Rudolf efsanesinde, onun kapı ldığı şiddetli melankoli nö
betlerinin de payı vardır. Bu nöbetleri atlatma umuduyla
Viyana'dan P rag'a kaçmış ve zamanını kalabalık bir ajan şe
bekesini seferber ederek kurduğu hunsthammer'e adamıştır.
Aramak ve bulmak, seçmek ve almak, toplamak ve ayıkla
mak yolunda, d izginlenemez bir hırsla giriştiği mücadele,
gerçi büyük bir haz ve kaçış sağlar, ama için için başka tür
lü bir yalnızlığı da besler. Baudrillard "Koleksiyon Sistemi"
41
yazısında her koleksiyonerin mahkum olduğu bu yalnızlığa
değinir: "Ne için yapılıyorsa yapılsın, her koleksiyonda bu
dünyadan kaçış niyeti saklıdır. Çünkü koleksiyoner, kural
larını tam kavrayamadığı bir toplumsal söylem içinde ke n
dini yabancı hissetmesi sonucu tamam ıyla kendine cevap
veren alternatif bir söylem kurar. . . Ancak , bu uğraşında ba
şarısızlığa mahkumdur. Çünkü toplu msal bir söylem olma
dan da yapabileceğini hayal ederken, sonunda başarabild i
ği, b u söylemde açık v e nesnel olan kopukluğun ye rine ka
palı ve öznel olan bir başkasını geçirmekten ibarenir. Öyle
ki, kendi icat ettiği dil başkasına bir şey ifade etmez. Bu ne
denle her şeyi kapsayan bir nesne düzeni içine kaçış yalnız
lıkla eşanlamlıdır; başkalarıyla i letişim kurmaz."10
İ m parator Rudol f, bilgiyi fe thetmeyi um arke n , bu hırs
onun sonunu ge tirir. Hayatı boyunca derin b i r yalnızlık
çektiği doğru olabilir, ama yalnız kaldığı söylenemez. Tam
aksine, kurduğu müze birçok seçkin sanatçı ve bilginin do
luştuğu , son derecede çekici bir akademiye dönüşür. Bütün
Avrupa'dan ressamlar, aralarında Dürer ve Bruege\'lerin de
bulund uğu sekiz yüz şaheserlik resim koleksiyonunu ince
lemeye ve kopyalamaya can atarlar. Bunu başarabilenler bir
yandan kendi harikalarını yaratmaya koyu lur. Bilgi nler ke
şif ve icatlarda bulun ur. İmparato rluk matematikçisi Kep
ler, b i r yandan gezegenlerin yörüngeleri ve hareket yasala
rıyla uğraşırken, diğer yandan kadim simya ilmi ve hafıza
sanatının (mnemonics) büyü lerine dalar. 1 1
Herde daha uzun boylu üzerinde du rulacak olan mnemo
n i cs, nadi re kabineleri i ç i n hayatidi r. Adını esin perileri
müzleri doğuran hafıza tanrıçası M nemosyne'den alır. Ru
do\f'un durumunda hermetik bir vu rgu taşır, karanlık bir
atmosfe r uyandırır. Bilgin i n esrarına ve büyüsüne i l işkin,
lskenderiye'den m i ras kalan b i r inancı temsil eder. Oysa
m nemonics özünde, evrene ve insana ait b ilginin denetlene-
42
bilmesini ifade eder. O nedenle bir yüzü de ansiklopediktir
ve başvuranı aydınlaur. İ lalya'nın Rönesans müzeleri daha
çok bu ansiklopedik zihnin habercileri sayı lır.
N ot l a r
8 Mauries, s. l 66.
9 Hirst, "Foucaulı and A rchitecture", s. 54
l O llaudrillard, " T he System of Collecıing", s. 24.
l 1 Spence, Tlıe Memory Palace of Maıteo Ricci, s. 2 l
Rönesans'ın Ansiklopedik M üzeleri
45
malarına rağmen, İmparator Rudolf'unki kadar akıldışı ve
kuraldışı değil. Onun koleksiyonu , inceleme, kıyaslama, sı
nıflandırma ve belgeleme gibi ilkeler üzerine kurulu ansik
lopedik bir zihn iyeti temsil ediyor. D iğerininkiyle aynı tür
nesneleri paylaşıyor olsa da, ürettiği söylem, bilgi ve i ktidar
farklı. Çünkü nesneler arasında kurulan ilişkilerin yapısı ve
bu yapının kendin i gösterdiği teşhir sistemi, nizamı fa rklı .
Ancak yine d e bir Aydınlanma ansiklopedisin in kau , akılcı
tasnif disiplininden epeyce uzakta; daha ziyade jorge Luis
Borges'in keşfettiği Çin ansikloped isini haurlauyor. *2
Aldrovandi'n in nadire kabinelerinin oluşturduğu müze
deki kuş, böcek, balık vb. hayvan larla, bitki ve m ineral nu
m unelerinin sayısı on bir bin . Ayrıca yedi bin kuru tulmuş
bitkiyi içeren on beş ciltlik bir koleksiyonu mevcut. Henüz
ele geçiremediği tabiat harikalarının tasvirlerinden oluşan
tampera tekniğindeki çizimleri ise sekiz bin adet. Koleksi
yonlarından ve kitaplarından derlediği seksen üç ciltlik el
yazması Pandechion Epistemonicon sayısız ahşap baskı içe
riyor. Epistemonicon, "şairlerin , teologların , hukukçuların ,
filozofların ve tarihçilerin , doğal veya yapay nesneler üze
rine yazdı kları her şeyin bulunabileceği evrensel bir bilgi
orm anı" olarak tanımlanıyor.3 Aldrovandi hayalının önem
l i bir bölümün ü ancak on üç cildini yayın layab ildiği bit
mez tüken mez bir ansiklopediye adamış. Belgeleme ve sı
nıflandırma tutkusu öylesine sınırsız ki, ziyare tçilerini da
hi m e m l eketlerine ve s tatülerin e göre kataloglamaktan
46
kendini alam ıyor: Catologs virarum q ui vistarunt Museaum
nostrum.4
Akın akın ziyaret edilen Aldrovandi gibi Rönesans bilgin
lerinin müzeleri modern müzenin kamusallık vaadini tem
sil ederler; egemenlerin görkem i yerine, hümanist bir evre
ni sergileyerek entelektüel hayatın merkezlerini oluşturur
lar. Aldrovandi bu nedenle hep, tam anlamıyla kamusal bir
kütüphane kurmay ı arzu etmiş ve bunu yurttaşlık görevi
saymıştır. Dolayısıyla "Bologna'nın onuru ve yararı " için
yürüttüğü çalışmalarının kalıcı olabilmesi amacıyla müzesi
ni ve kütüphanesini "şanlı Bologna Senatosu"na emanet
eder. Senato da onun vasiyetine uyarak Aldrovandi'nin mü
zesini, kentin kamusal varl ığının -res publica- nişanesi olan
halk sarayında umuma açar.5
Zamanın en itibar sahibi ansiklopedist m üzecilerinden
bir diğeri, Cizvit papazı ve Cizvit Okulu matematik ve Do
ğu di lleri profesörü A thanasius Kircher ( 1 602- 1 684) . Ro
ma'da kurduğu müzesindeki çalışmaları sonucunda, man
yetizma , astronomi, müzik, hiyeroglif, tahtelarz (yeraltı ) ,
sayıların esrarı , Nuh Tufanı* tarihi gibi konularda otuz beş
cilt eser vermiş. Ama aslen M ısriyat alimi, hatta Eco'ya göre
"Mısriyatın babası" . K ircher'in müzesine dünyanın bütün
köşelerindeki Cizvit m isyonerlerden kitaplar, raporlar ve
sanat ürünleri yağıyor. Bunlar sayesinde bir tür Çin ansik
lopedisi sayılabilecek China Illustrata'yı yayı nlıyor ( 1 667)
ve Çin ideogramlarının Mısır hiyerogliOerinden türediğine
i lişkin iddiasını ispata girişiyor. Öyle ki , Konfüçyus'u hiye
rogl iOeri n mucidi kabul edilen Hermes'in yerine koyuyor.
Muradı, Çin dilini, hiyerogliOerin temsi l ettiğine inandığı
Adem'in ideal diliyle özdeşleştirmek. Dilin parçalandığı Ba-
47
Kircher ve efsanevi müzesi.
48
ATHANASIUS KIRCHER, Babil Kulesi.
Rönesans döneminde müze, ideal bir dil hayaliyle bütünleşir. Kircher'in Babil Kulesi,
bu hayalin bir ikonu olmalıdır.
49
bil hadisesini aşmak.* Böylece, hayranlık beslediği ve Avru
pa medeniyetinin öteki ucu saydığı büyük Çin medeniyeti
ni ve giderek bütün dünyayı Hıristiyan laştırmak.6
Milanolu bir hekim sülalesinden gelen Manfredo Setta
la'nın ( 1 600- 1 680) , dünyanın bir imgesi olarak gördüğü
müzesinde, bilinen numuneler dışında iskeletler ve automa
ta, tablolar, arkeolojik bulun tular, silahlar ve saatler de yer
alıyor. Ama asıl ayrıcalığı mikroskoplar, teleskoplar, pusula
lar, zamanı ve mekanı ölçmeye yarayan diğer karmaşık me
kanizmalar oluşturuyor. En çok hayret uyandı ran parçalar
ise kendi keşfi olan meteorlar. Senala kurduğu alemle öyle
sine özdeşleştirilmiş ki, cenaze töreninde tabutu, koleksiyo
nundaki en acayip nadireler arasında taşınmış.
Rönesans ve hümanizmin yükselişi insan bedenine duyu
lan ilgiyi körükler. Anatomi ve teşrih, bedeni bü tün uzuvla
rıyla yara yara, her bir hücresini ellemek, görmek ve resmet
mek, hekimler kadar Leonardo ve M ichelangelo gibi sanat
çıları da uğraştırır. Geçm işi antik zamanlara kadar uzanan
tıp ve sanat arasındaki bu bağı en şaşırtıcı şekilde müzeleşti
ren , doktor Fredrik Ruysch'un ( 1 638- 1 73 1 ) Amsterdam'da
kurduğu koleksiyondur. Bu koleksiyon, ilerde modernl iğin
birbirinden sökeceği bilim ve sanat, sanat ve tabiat, ö lüm ve
yaşam, gerçek ve hayal, güzel ve çirkin , iyi ve kötü gibi te-
* lncil'in nakletıiği bir efsaneye göre, Babil halkı, arş-ı alaya tırmanacak bir kule
inşa etmeye kalkışır. Tanrı kendi iradesini tanımayan bu tasarıya son vermek
ve Babilliler'in kibrini ve ihtirasını cezalandırmak amacıyla kule işçilerinin dil
lerini karışıırarak anlaşmalarına engel olur. Zaten Babil, adını, karışıırmak an
lamına gelen babel sözcüğünden almaktadır. Bu hadiseden sonra farklı farklı
diller konuşan değişik milletler bütün dünyaya dağılır. Oysa o zamana kadar,
l n cil'de anıld ığı üzere, " b ü t ü n yeryüzünün dili ve sözü birdir." H e rkes
Adem'in, Tann'nın ona yaraııklan adlandırmasını buyurduktan sonra icat ettiği
ideal evrensel dili konuşarak kardeşçe anlaşagelmektedir. Hıristiyan geleneğin
de bu dilin lbranice olduğuna inanılır. Avrupa dilleri çoğalıp çeşitlendikçe, Le
ibniz'e varıncaya kadar birçok filozo[. yeniden Babil öncesi uyumu yakalamak
hayaliyle Adem'in dilinin peşine düşer. Rönesans ertesindeki kimi müzeler bu
evrensel dil arayışını sahnelerler (Eco, Semıdipities: Language and Lunacy).
50
Büyük olasılıkla Manfredo Settala'nın kendisi tarafından yapılan bir automata:
Zincire Vurulmuş Köle. .. İçindeki mekanizma, müzeye beklenmedik ziyaretçiler
girdiğinde nadirenin otomatik olarak harekete geçerek tehditkar naralar atmasını
ve hamleler yapmasını sağlar.
51
mel kavramlar arasındaki dönem ine özgü geçişi mleri garip
bir dramaya dönüştürür. Ruysch'un koleksiyonu, tamamıyla
gizl i tultuğu sıvılar ve mumyalama teknikleriyle hazırladığı
iki bin kadar bitki ile hayvan ve insan uzuvlarına ait numu
nelerden oluşuyordu. Seçki n ziyaretçileri kadar Amsterdam
ahalisine de sergilediği eserleri arası nda en çok hayret uyan
dıran, cinsel uzuvlar, iskeletler, ceninler ve hilkat garibele
riydi. Özellikle bu parçalardan yarattığı harika asemblajlar,
uyandırdıkları hayretin de ötesinde, izleyicilerini derin bir
düşünce alemine sürüklüyordu. Ruysch'un müzesini anlam
landıran varlık fe lsefesini canland ıran bu asemblaj lardan ya
pılan gravü rler aynı zamanda müze kataloglarının bölüm
başlı klarını resiml iyordu. Asemblaj ların kem ik, bağırsak,
damar benzeri beden parçalarıyla kurduğu tabloları Latin şi
irle riyle ifade edilen kıssalar tamamlıyordu. Bu kadar dra
matik bir örneğine rastlanmasa da, zamanındaki başka ko
leksiyonların da simgelediği bu gibi tablolarda, bilimin insa
noğlunu mükemmelliğinden soyundurarak bütün bayalığı
nı, çürümüşlüğün ü , kiş iliksizliği n i ortaya sermesi temsil
ediliyordu. Ölüm gösteriyordu ki, sonunda herkes "evrensel
bir mekanizma olarak bedendi - kimlik ve kişiliğin hiçbir
öneminin kalmadığı bir mekanizma olarak beden." Gerçe
ğin yol açuğı bu kayıpları yeniden kazandırmak, insana kişi
liğini ve tikelliğini iade etmek, hayal alemine, yani sanata
kalıyordu. " Dolayısıyla, po rtreciliğin anatomik ilüstrasyonla
aynı anda rağbet görmesi hiç şaşırtıcı deği ldir. "7 Ruysch'un
koleksiyonunu 1 7 1 7'de Büyük Petro satın alacak ve St. Pe
tersburg'a taşıyacakur. Petro'nun ucube 'biriktirmeye' karşı
özel b i r me rakı v�rd ı r. Kole ksiyo nundaki kimi ucubeler
canlı canlı teşhir edilir. Bu tür 'canlı sergiler'in en zenginleri,
1 9. yüzyılda Lo ndra ve Paris'te birbiri ardına gerçekleşen ve
geçici müzelere dönüşen 'evrensel sergiler' kapsamında dü
zenlenecektir.
52
Fredik Ruysch'un müzesinden bir tablo. Thesarus anatomicus primus.
Het eerste anatomisch cabinet, 1 744, Amsterdam.
"Dört buçuk aylık bir ceninin iskeleti olan ve diz çökmüş vaziyette duran resimdeki
en büyük iskelet figürü, kurutulmuş bir damardan yapılma yayla uyluk kemiğinden
yapılma bir 'keman' çalıyor ve melankoliyle özdeşleşen bir poz veriyor. Resimde
toplam beş cenin iskeleti var. Seyircilerin dikkatini çeken şeylerin çoğu,
kadavralardan çıkarılan taşlar. Bunlardan her biri numaralandırılıyor ve ilgili metinde
ölçüleri, yüzey dokuları ve kimden alındığı açıklanıyor. Dana dalağı gibi, hayvanlardan
alınmış bazı parçalar da bulunuyor. En sağdaki iskeletin bir elinde bir koyunun sıvıyla
doldurulmuş bağırsağı, öbür elinde ise yetişkin bir erkeğin katılaştırılmış sperm
borusundan yapılma mızrak gibi bir nesne bulunmaktadır ... Tabloyla ilgili
metinlerdeki kıssalar şöyle: 'Sonuçta biz neyiz? Öldükten sonra bizden geriye ne
kalıyor? Ya, evet görüyorsunuz sadece kemikler... Hey kader! Hey acımasız kader! ..
Hayat bana bahşedildiği anda ölüm fermanım da yazılmış oluyor... Ah, insanın bu
dünyadaki hali nasıl da dehşet verici.'" (R ic hard Leppert, Sanatta Anlamın Görüntüsü,
s. 1 78- 1 80.)
53
,;;:-. .t;;·-�. ....
Donatello'nun, Cicero'nun antik büstünü model alarak yaptığı
Niccolo Nicoli büstü, 1 460- 1 480.
N ot l a r
1 Mauries, Cabincts vj Curiosities. s . 24; Kau fıııan n , " From Treasury ıo Muscuııı:
The Collections of ıhe ı\usırian 1 labsbu rgs'" , s. 1 53 .
3 Findlen, "The M useum: lıs Classical El)'mology and Rcnaissance Gcncalogy " ,
s. 3 2 .
4 Mauries, s. 1 50 ; Findlcn, s. 4 1 .
5 Findlcn, s. 4 1 .
6 Findlen, s. 34, Em, Srrcndipitirs, s . 6 1 -68
57
Medici Kütüphanesi (Biblioteca Mediceo-Laurenziana}.
Mimar: Michelangelo Buonarroti, San Lorenzo.
58
Muhtemelen Donatello'nun önerisi üzerine giriştiği koleksiyonlarıyla
Medici çığırını açan Büyük Cosimo ( 1 339-1 464). Ressam: Pontormo.
59
atin yaygınlaşmasıyla birlikte, zaman da artık ölçülebilmek
tedir ve bu sayede bir 'geçmiş', bir zamansal değişim tahay
yülü belirir. Bu tahayyül çerçevesinde, bir önceki Gotik dö
nem eskilere atılırken, an tikite ve klasizm üzerine yeni bir
geçmiş kurulur. Sonuçta klasizm sanatın da değe rinin ölçü
sü kabul edilir. Tanrısal bir geometri sayılan perspe ktif de
sanatın ölçüldüğü bir yöntemdir. PerspektiOe aynı zaman
larda icat edilen kadastronun tabiatı, haritaların da yeryü
zünü ö lç tüğü varsayılır. Seçkin bir kişilik de, sa nat eseri
misali, ölçülüdür. H esap etme, değerlendi rme ve muhake
me, adeta tanrısal bir kudretin ye ri ni alır. Çünkü hakikat
böyle tan ımlanır. Ölçüm kültürü yeni bir bakma/gö rme/bil
me rejimi bel irler.
Sanatın ve zamanın -tarihi n- hakikatinin öküld üğü en
saygın kurumlardan biri de müze olacaktır. 01<.:ınc marifeti
ve kudreti müzenin merkezindeki Medi ci'dc v ucut bul ur.
Medici'nin takd i r edip seçtiği tari hin en ckgc r l i ese rleri ,
müze mekanında onun hükmettiği zamanın geç mişini sah
nelerler. Sanat, tarihi; ta rih, sanatı meşrulaştırır. Ve Pabzzo
Medici'de beli rlenen bu normlar daha sonraki müzelerin de
düsturu olur. Batı müzelerinin en ihtişamlıları , hala, zi rve
sinde klasik çağın bulunduğu bir estetik hiyerarşi içi nde sa
naun ta rihini teşhir ederler. Muhteşem Lorenzo' nun daha
çocukken keşfederek evine ald ığı Michelangelo'nun yanı sı
ra,2 Raffaello, Leonardo gibi Medici hi mayesine giren diğer
sanatçılar müze alemindeki tahtları nı i lelebet korurlar.
Mediciler, taşradan, Apenin Dağları eteklerinden Floran
sa'ya göçen ve sonradan bankacılık ve ticareneki başarıları
sayesinde büyük servet ve güç kazanan bir aileydi. Aristok
rat deği llerdi; ne askeri zaferlerle dolu bir mazileri, ne de
görkemli ataları vardı. Güçleri babadan oğula devrolup gel
mediğinden inşa edilmek zorundaydı. Gombrich'e göre sa
nat bu amaca hizmet ediyordu. Hatta sanat alanında işle-
60
di kleri hayırlarla, tefecilikte işledikleri günahların kefareti
ni de ödüyorlardı.3 Eskiden Tanrı'yı yüceltmek için himaye
edilen sanat, Medicilerin elinde kendi hanedanlıklarını yü
celtiyordu. Mediciler ö nceden kam usal/d insel/ko lektif bir
mahiyet gösteren ve lonca örgütüne baglı olan h imaye sis
teminin yerine özel/seküler/bireysel ve aileye dayalı bir sis
temi geçi riyorlardı.4 Yen i bir servetle, me rkezi insan olan
yeni bir felsefe , bir görüş zaviyesi , geçmişi antikite olan ye
ni bir tarih birbirlerini canlandırıyorlardı. Machiavelli, mo
dern siyaset kuramının açılışını yapan Prens kitabını Muh
teşem Lorenzo'ya ithaf ediyor, Galileo keşfeuigi J üpiter'in
dört uydusuna M edici adını veriyordu. Ilu di rilişin sahnesi
olan Palazzo Medici bü tün Avrupa'yı ayagına getiriyor, Flo
ransa'yı zamanın kültü rünün merkezine ye rleşt i riyord u .
Giderek bütün Rönesans alemi müzlere adanmış b i r müze
haline geliyordu.5
Modern sanat tarihinin kurucuları ndan Burckhardt, Rö
nesans kültürü ve modernleşme üzerine kitabı nda6 (1 860)
devletin , savaşı n , diplomasinin, kısacası bütün siyasetin bu
dönemde sanatsallaşugını ifade eder. Onun bu i fadesini en
canlı olarak temsil eden, muhakkak ki M edicilerin yükseliş
öyküsüdür. Avrupa kraliyet hanedanları tarafından birer
burj uva ve 'sonradan görme' olarak horlanan Mediciler, za
manla yapukları izdivaçlarla bütün bu hanedanlara nüfuz
etm işler, Almanya, Avusturya ve ispanya saraylarına girmiş
ler, aile fertleri arasından iki Fransa kraliçesi, iki papa çı
karm ışlardır. Siyasal ağırlıkları sayesinde kendi hi maye le
rinde yeşeren modern bir kültürü giderek Avrupa seçkinle
rine aşılamışlar, karşılığında serve tlerini, egemenliklerini ve
ölümsüzlüklerini saglama almışlard ı r. Bu güç ö rgüsü nün
çekirdeğinde ticaret ve bankacılık bulunur.
Medici bankaları Venedik, Milano ve Ro ma'dan, Bruges
ve Lo ndra'ya kadar yayılıyordu. Bu finans agı aynı zamanda
61
siyasal ve sanatsal bir ağ da oluşturuyor ve Medici koleksi
yonunun gereği gibi işletilmesini sağlıyordu. Medici örneği
modern koleksiyonculuk, yavaş yavaş bir sanat piyasasının
dogmasına da yol açıyordu. 16. yüzyılda özellikle Roma'da
canlı bir çağdaş sanat piyasasının geliştiği bilinmektedir.7
Antik eserler kadar çağdaşların da koleksiyonerlerin ilgisini
çekmesi, sanatçıların siparişten kurtulacakları bir özerklik
umudu yayıyordu. O zamana kadar herhangi bir zanaatkar
muamelesi gören ressam ları şairlerin ve filozofların katına
yaklaştıran bir başka etmen, estetik muhakeme (konosör
lük) ve teşhir teknikleri nin kazandığı ö nemdi. Medici mü
zesinde, sanatın kabinelerdeki gibi tefekkür edil mesi değil,
teşhir edil mesi öncelik kazanıyordu. Medici prens leri, ken
di armaları ve portreleri kadar, tarihsel ve dinsel tasvirlerin
de, diğer nadirelerin de, kime, nasıl sergilenmesi gerektiği
nin faz lasıyla bil inc indeydiler. Karmaşık teşh ir teknikleri
sayesinde ziyaretçilerin bakışlarını teslim alarak onları iste
dikleri gibi e tkileyebileceklerini biliyorlardı. Ama bu konu
da gelip sonunda sanatçılarda düğümle niyordu. Ö rn egi n ,
Papa Giovanni Medici' nin hizmetindeki Raffae llo'nun mev
cut freskler üzerinde ge rçekleştird iği ustaca müdahaleler
sayesinde, azizler, kardinaller ve krallar, dostlar ve düşman
lar, vaziyete göre ye r degiştirebiliyorlardı.8 İ ncil'in resmedil
diği, örneğin Bouicel li'ye ait bir tabloda, Mediciler Mer
yem'in ve lsa'nın maiyetine girebiliyorlardı.9 Donatello gibi
sanatçılar ise, artık sadece hamilerinin siparişlerini imal et
mekle kalmıyorlar, alanlarında saygı gören konosörler ola
rak , hem müze koleksiyonunun kurulmasında, hem de
onarım ve röprodüksiyon işlerinde görev üstlen iyorlardı.
Bu işleyiş sanatçıların küratör olarak da sivrilmelerine yol
açtı. Ve küratörler bundan böyle, müzenin aklını temsilen,
sanat piyasasıyla himaye şebekesinin giderek karmaşıklaşan
ilişkilerinin anahtarı oldular.
62
Sanatın zanaauan farklı bir kimlik edinerek özerkleşmesi
yolundaki bu ilk adımların en etkilisi kuşkusuz akademiy
di. Academia Dell'Arte del Disegno l 563'te Medici'lerden 1.
Ga lleria
*
Kempers, Painting, Power and Patronage: The Rise of the Professional Artist in
ıhe ltalian Rmaissance, s. 287. Rönesans himaye sisteminin oluşumu ve akade
minin ortaya çtkışı konulannda Kempers'in kitabı son derecede ayrıntılı bir
kaynak oluşturur.
Tam başlığı önemli: "Cimabue'den Zamanımıza En Mükemmel ltalyan Mi
marlarının, Ressamlarının ve Heykelııraşlannın Yaşamı".
63
gibi gören manastırların münzevi anlayışı , diğer yanda ko
leksiyon yapmayı metin yazmak gibi gören hümanist anla
yış, ve bunlarla birlikte koleksiyondan beklenen i tibar ve
iktidar gibi toplumsal yararlar hep birarada bulunur. Özel
ve kamusal mekanlar arasında gider gel i r. " 10 Müzenin bu
çokanlamlılığı, yerine kullanılan terimlerin çeşitlil iğinde de
yansır: bibliotheca, thesau rus, cornucopia, cas ino, cabinet,
studiolo, guardaroba, scrittoio, tribuna, theatro, galleria . . * .
•
Museaum etimolojisi ve bunun Rönesans düşiıncesiylc bagları üzerine bakı
nız: Findlen, "The Museum: lıs Classical Etymology and Renaissancc Gcne
alogy", Musrum Studies: An Anthology of Conıexıs
i ster istemez bu gibi dekoratif projelerde eldeki resimlerin ölçüleri, renkleri
ve konuları önem taşıyor, tasarlanan düzenlemeye uyması için gereginde bu
resimler kesilip biçiliyor veya büyütülüyordu. Prenslere aıt birçok koleksi
yon, Uffizi örneğinde olduğu gibi, 1 8 . ve 1 9. yüzyıllarda kamusal müzelere
dönüşmesine rağmen, yine de kraliyet kabul salonlarına aıt karakterini ko
ruyacakıır. (Duncan ve Wallach, "The Universal Survcy M useu m " , Museum
Sıudies: An Anıhology of Conıexıs.)
64
Galleria degli Uffizi, arkada Palazzo Vecchio.
Medici koleksiyonlarının dünyaya açıldığı Uffizi Galerileri, Rönesans'ın klasik sanat
idealini sergilemeyi amaçlar. Gelenekselleştirilen bir antik kültürle çağdaş eserlerin,
klasikle modernin birbirlerini yansıttığı varsayılan müze atmosferinin ilk örneği
sayılmalıdır. Sanat Uffizi'de tarihselleşir.
65
Floransa halkına devredi lmesinden sonra tamamıyla değiş-·
tirildi. Galeri yönetimine geçen tarihçi ve küratörler kolek
siyonları tasnif ederek m üzeyi uzmanlaştırdı. Silahlara, ziy
n etlere, fenni aletlere, porselenlere ait kabineler (gabinetti)
ayrıldı. Koleksiyonlar hanedanın tarihsel temsiliyeti esası
na göre değil, sanat tarihi d isiplininin kategorilerine , dö
nemlere ve ekollere göre yeniden düzenlendi. Aynı eserler,
yeni dekorlarında artık Medici'yi değil, bizzat sanatı kutsu
yorlardı.12
U ffizi'nin modernleşti rilmesine rağmen, Mediciler'in son
temsilcileri nin yerleştiği Palazzo Pini, bugün hala prenslere
özgü bir nadire kabinesinin havasını korumaktadı r. Örne
ğin, Pitti'nin gezegenlere adanmış beş kabinesini bir p ren
sin eğitimine ait alegoriler süsler. Bu alego rilerin resmedil
diği fresklerde, aklı ve bi lgiyi temsil eden Minerva tarafın
dan Venüs'ün kucağından al ınan prense, Apollon b i l i m ,
Mars savaş, Jüpiter liderlik öğretir. Sonunda Satürn'e ulaşan
prens, Olympos Dağı'nda tanrılar katına kabul edilir. Arno
Nehri'nin iki yakasındaki Medici sarayları Vecchio ile Pit
ti'yi , p i to resk Vecchio Köprüsü'nü kat eden uzun "Vasari
Koridoru" bağlar ( 1 56 5 ) . Yine saray mimarı Vasari'ye ait
olan bu koridor da kısmen bir portre galerisi oluştururu r.
Uffizi, Palazzo Pini ve Medici hanedanına ait bütün di
ğer malikaneler, buralardaki bütün " resimler, heykeller, ga
leriler, kütüphaneler, ziynetler, azizlere ait kutsal emanet
ler ve başka değerli her şey" , son Medici, Anna M aria Lu
isa tarafından 1 743 yılında Floransa halkına vasiyet edil i r.
Vasiyete göre h içbir eser kenti terk edemeyecek ve ilelebet
"devletin şanı , kamun u n yararı ve yaba ncıların merakı"
için korunacaktır. Bu sayede Medici mirası, hırpalanmadan
ve dağı l madan, modern sanat tarihinin ve m üzec iliğinin
odağına yerleşir. Beş yüz elli yıldır, sadece Medici haneda
nının ve Floransa kentinin armaları altında dünyaya sergi-
66
Palazzo Pitti.
67
Siena Halk Sarayı (Palazzo Publico) üzerindeki Medici arması. Fotoğraf: Ali Artun.
Başta Floransa bütün Toskana'yı donatan bu arma, biri sonradan dünyayı simgeleyen
altı küreden oluşuyor. Küreler bir iddiaya göre hapları temsil ediyor çünkü Medicilere
adını veren atalarından biri tabip (Medico). Diğer bir iddiaya göreyse küreler bir ölçü:
Bisantt, Ortaçağ tüccarları ve tefecilerinin paralarını kontrol etmek için kullandıkları
Bizans icadı bir tartı. Kürelerin, iyice eskilerde, Floransa'ya göçmeden, Apennin
Dağları'nda bir devle dövüşen bir Medici kahramanının kalkanına sıçrayan kan
lekeleri olduğu da söyleniyor. Küre aynı zamanda H ıristiyan mitlerinde hem
sonsuzluğun hem de kaderin cilvesinin simgesi (Franco Cesati, The Medici: Story of a
European Oynasty).
Studiol o
[Tarotlar]. b u yağlı kağıt parçaları, birden büyük
ressam lara ait bir müze, bir trajedi tiyatrosu, bir ş i i r
v e roman kitaplığı oluverirler.
ltalo Calvi n o
Jan Comenius'un Orbis Sensualium Pictus adlı eserinden bir gravür, 1 659.
1 7. yüzyılda İ ngilizce'de 'museum' (veya 'musaeum') sözcüğü, muhakkak bir
koleksiyon anlamını taşımıyordu. Gravürün açıkça gösterdiği gibi, bir alimin
kütüphanesi ya da çalışma odası anlamına da geliyordu.
72
ve tabiatla dört cevher ( hava, su, toprak, ateş), dört salgı
(kan, balgam, safra, i rin) ve dört mevsim arasındaki bağlan
tıları gösterir. Bu bağlantılar da kaynağını tarih, edebiyat,
mi toloji ve çağdaş teknolojiden alır. 1 8 Vasari'ye ait görsel
program 1 5 70'1erde Academia del Disegno üyesi Floransalı
ve Flaman ressamlar tarafından boyanır. Aslında bu tarih
ten on yıl kadar önce yine Yasari'nin başka bir Medici pren
sine kurduğu gizli stüdyodan (scriltoio segreto) geliştirilmiş
bir örnek sayılır. Epik şiirin müzü Kal liope'nin adını alan
ve inziva hücresini andıran bu stüdyonun tavan panoları da
Vasari'nin eseridir. Bundan Vasari'nin sadece sanat tarihinin
değil, müzelerin de tasarı mında, hatta mekanlarının resim
lenmesinde etkili olduğu anlaşılmaktad ır.
Studiolo'lar, aynı zamanlara rastlayan ve bütün İtalya ile
Fransa'yı ayağa kaldıran Cami llo'nun Hafıza Tiyatrosu'yla
şaşırtıcı bir kavramsal benzerlik gösterir. 19 Bu benzerlik de,
'hafıza sanatı' olarak da tanımlanan ınneınonics ile müzele
rin evrimi arasındaki il işkiyi açığa çıkarır.
Notlar
Cesaıi, The Mrdici: Sıory of a Europcan Dynasty. s. 26
2 A.g.e., s. 4 5 .
3 l looper-Greenhill, Musrums and ıhe Slıaping of Knowledge, s. 76, 54.
4 A.g.e., s. 70, 5 4 .
5 Findlen, "The Museum: lıs Classical Eıymology and Renaissance Gcnealogy",
s. 26.
6 Burckhardı, The Civi!izaıion of Renaissance in lıaly.
7 Piıti Palace: The Official Guidr, Ali Tlır Museums, Ali The Worhs, s. 20.
8 Kempers, Painıing, Powrr and Paıronagr: Thr Rise of the Professional Arıisı in
ıhe lıalian Rrnaissancc, s. 265, 266.
9 Cesaıi, s. 31.
1 0 Findlen, s . 23.
1 1 Benneıı, The Birth of tht Museum: Hisıory, Theory, Poliıics, s. 27.
73
12 Tht Treasurts of ıhe Uffiı.i.
13 Haskell, The Ephemeral Museum: Old Masıer Painıings and ıhe Rise of ıhe Art
Exhibiıion, s. 8- 1 3.
14 Hooper-Greenhill, s. 29
15 A.g.e., s. �6.
1 6 Findlen, s. 37.
17 A.g.t . • s. 28.
1 8 Hooper-Greenhill, s. 105.
19 A.g.e., s. 105.
Hafıza Sanatı ve M üze
75
bu şeylerin doğru sırayla hatırlanabilmesi için, ilgili imgeler
zihinde birtakım yerlere -örneğin gerçek ya da hayali bir sa
rayın değişik odalarına- yerleştirilir. Böylece imgelerle, bun
ların yerleştirilmiş olduğu yerler yapay bir hafıza oluşturur.
Söylev sırasında bu yapay hafıza devreye girer ve konuşmacı
hayalindeki sarayı dolaşarak, sırayla farklı odalara yerleştir
miş olduğu imgeleri bir bir yeniden hatırına geti rir. Ve bu
yolla, sonunda bu imgeleri n temsil ettiği şeyleri de, atlama
dan, art arda dile getirmeyi başarmış olur.1
Hafıza sanatının (ars memoraliva) üç klasik kaynağı n
dan* biri, Instilulio Oratoria'dır. MS 1. yüzyılda Roma'nın
en etki li retorik hocası olan Quintilianus'a ait bu kitapta,
hafıza sanatının en açık anlatı mına rastlanır: •· t i k adım , be
lirl i bir sıra izleyen bir d izi yerin hafızaya işlenmesi dir. . .
Hafızaya bu bir dizi yeri işleyeb ilmek için önce bir yapıyı
hayal etmek gerekir. Bu yapı mümkün oldugu kadar büyük
ve farklı farklı odalara sah ip olmalıdır: gi riş , oturma, misa
fir ve yatak odaları vb. Daha sonra , ilerde konuşma yapar
ken hatırlanması gerekecek imgeler, örnegin bir çapa veya
silah, hayali yapıdaki sırası ezberden bilinen odalara yerleş
tirilir. . . Konuşma esnası nda, sırasıyla hayalinde bu odaları
dolaşan konuşmacı , imgelerini önceden yerleştirmiş oldugu
yerlerden -odalardan- gerisin geri toplar. Yön tem , konuş
madaki şeylerin düzgün bir sırayla hatırlanmasını saglar,
çünkü bu sıra yapıdaki odaların düzenini izler. Quintili
anus'un çapa ve silah imgelerini örnek vermesi , belki de,
bir noktasında denizcilik, başka bir noktasında da askerl ik
le ilgili olaylara veya düşüncelere deginecegi bir konuşma
tasarlıyor olmasıyla ilgilid ir. "2
• ôıeki ikisinden biri Cicero'nun De Oraıore kiıabı, diğeri d e yazarı belli olma
yan Ad Herennium. Onaçag'da gayeı iyi bilinen Ad lfrrennium'un da Cicero'ya
aiı oldugu sanılır. O nedenle bu kiıaba gösıerilen saygı büyıikıür. (Yaıes, Tlıe
Arı of Memory, s. 5.)
76
Hafıza sanatı konusunda en yaygın olarak başvurulan kaynaklardan biri, Johannes
Romberch'in 1520 yılında yayınladığı Congestorium Artificiose Memorie kitabıdır.
Bu kitaptan alınmış olan yukardaki çizimler, bir manastıra ait olan mekanlar ile,
kütüphane (biblioteca), şapel (cape//a) gibi bu mekanlara yerleştirilen imgeleri
tasvir etmektedir. Ouintilianus'un eserinden asırlar sonrasına ait olmalarına
rağmen, Romberch'in bu tasvirleri hala onun tekniklerini esas alır.
77
onu imgeleyen Aristoteles fiziği , yerini (locus) bir mekanda
değil bir i nsanda bulur. Hafıza sanaunda, doğal olarak, seçi
len imgeler ve bunlara ait yerler ne kadar sıradışı, olağanüs
tü, hayret uyandırıcı, acayip , kısacası ne kadar nadir olursa,
haurlanmaları ve aralarındaki ilişkilerin kurgulanması o ka
dar kolay olacakur. Bu kural, nadire kabineleri ile, mneıno
nics erbabının hayal ettiği hafıza sarayları arasında oluşacak
köklü bağın ilk belirtisi sayılabilir.
78
olduğunu anlaur: lddialı bir Lasarı, çeşit çeşit biçim ve ölçü
lerdeki bi rkaç yüz yapıya ulaşır; 'ne kadar çok olursa o ka
dar iyidir' . "4 Ricci' nin Roma'daki hafıza sanau hocası Pani
garola, her biri kendine özgü yerlerine sabiLlenmiş yüz bin
imgeyi hafızasında denetim altında tutar.
Hafıza sanau nın Larihi üze rine en 'hari ka' kitabın yazarı
olan Frances A. Yates, O naçağ'ın hafıza sanatını skolastik
öğreti kapsamında ele alır. "Albe nus Magnus ve Aquinolu
To masso'nun skolastik ars memoraliva incelemeleri , aruk
antik kaynaklardaki gibi retoriğin bir parçası değildir. Yapay
hafıza retorikten etiğe kaymışur. Albenus ve Tomasso onu
basirete bağlan ulandırı rlar. "5 Buna göre, iyiliği ve kötülüğü,
fazileti ve melaneti temsil eden imgeleri hafızalarına kazıma
yı başaran insanlar, doğru yolu haurlarından çıkartmazlar ve
bu sayede cehenneme gitmekLen kurtulabilirler.
Rasyonel ve soyUL olanı yücelten skolastizm aslı nda sa-
11atı ve edebiyatı hor görür. Diyalektiği retorikLen, felsefeyi
de sanattan çok daha üstün tutar. Ama buna rağmen, reto-
79
riğin ve sanatın anah tarı olarak kabul edilen metaphorica
(metafor sanatı) destek görür. Çünkü Cennel'e , Araf'a ve
Cehennem'e ait duyguların canlandırılmasını sağlar. Ayrıca
metaphorica, basiretin gereği olan, geçmişle şimdiki zama
n ı n ve ge l e c e ğ i n b a ğl a n t ı l a n d ı r ı l m a s ı b a k ı m ı n d a n d a
ö nemsenir. Bu nedenlerle, d insel sanat bağl amında imge
lem , Hıristiyan dogmalarının hüküm sürdüğü çağda hiç ol
madığı kadar üretken olur. İç aleme yazılan -batı ni- bir
metin sayılan i mgelemle, onun dış tezahürü sayılan -zahi
ri- ve aslında saklı kalması yeğlenen sanat önemli bir can
lanma yaşar.
llahi Komedya sadece Hıristiyanlık öğre tisinin ve dünya
edebiyatının değil, hafıza sa natını n da başyapıtıdır. Dante
( 1 265- 1 3 2 1 ) çağının astroloj i , matematik ve geometri ilim
lerinden yararlanara k , okuyucusu nu kutsal yıld ı zlar, ra
kamlar ve şekiller aracılığıyla cehennemin diplerinden Tan
rı katına çıkartır. Çizdiği imgeler sayesinde doğru yolda yü
rümeyi özendirir ve belletir; bir ilahiyat ve basiret dersi ve
rir: "Önce dünyadan geçerek Cehennem'in yirmi dört çem
berinden aşağıya; oradan Güney yıldızlarının altından dışa
rıya, Araf Dağı'nın iki terası ve yedi tepesinden yukarıya;
den izlerden bulutların üstündeki Ye ryüzü Cenneti'nin zir
ves ine; şarkılar söyleyen semaların çemberlerinden döne
döne yine yukarıya, ve yıld ızların, gezegenlerin de ötesinde
Tan rı'yı temaşaa etmeye . . "6 .
80
Yapay hafıza tabloları olarak Cehennem ve Cennet. Cosmas Rossellius'un
Thesaurus Artificiosae Memoriae adlı eserinden, 1 579, Venedik.
Cehennem'de on bir yer vardır. Hafızada canlandırılmak üzere tasarlanan her bir yer
bir melanete aittir. Ortada korkunç bir kuyu bulunur. Bu kuyuya tırmanan
basamaklar, kafirlerin, imansızların, putperestlerin, mürayilerin cezalandırılacağı
yerlerdir. Yedi ölümcül günahı işleyenler ise cezalarını basamaklar çevresindeki yedi
yerde çekeceklerdir.
Cennet, üzerindeki taşlarla parıldayan bir surla çevrilidir. Ortada İ sa'nın tahtı vardır.
Aşağı doğru, ilahi hiyerarşiye uygun olarak havariler, atalar, peygamberler, şehitler
vb. sıralanır.
81
ğin ebced ilminin* ilişkileri muhakkakllr. Bu ilişkilerin iz
leri , şanlı dönemindeki lskende riye'ye kadar sürülebi lir.
Ancak lslam muhayyilesinin ve Lemsi! sistemleri n i n antik
Yunan ve Hıristiyan hafıza sanatlarıyla ilişkileri , bu met
n i n Batı m üzeleri n i n kaynaklarıyla ilgili kapsamının çok
öLe lerine geçer.
Ars memorativa'nın dinsel edebiyaL ve sanalın canlanma
sındaki etkisi üzerine bir başka büyük örnek, Cimabue ile
b i rl i kte Rönesans resminin kurucusu sayılan Giotto'dur.
Giouo'nun Padova'daki Arena Şapeli'nin duvarlarına boya
dığı fazileL ve melanet tasvirleri, Aquinolu To masso'nun
skolaslik hafıza öğre lisinden besle nir. Bu da G i ouo'nun
" hafızadan sili nmeyecek imgeler konusundaki klasik öğü L
lere sadık olduğunu gösterir. "7
Yapay hafıza ile dönemin ikonografisi arasındaki bağ, re
sim ve heykel sanatlarından daha açık olarak m imarlı kla
temsil olur. Çünkü yapay hafızadaki imgelerin mahalli (/o
cus) zaten mimarlıktır, 'hafıza sarayları'nın m i marl ığıdır.
Ancak mekanlar dolaşılarak, tek tek sakladıkları imgeler
açığa çıkar ve hafızadaki yerlerini bulur. M imarlık, imgeleri
belirli bir sıraya soktuğu için, hatırlanma önceliklerine göre
onların zaman içindeki yerlerini, kronolojilerini de beli rler.
Zamanın da mekanını oluşLurur. Hafıza kadar, kurguladığı
tarihin de sahnesi olur. M imarlık ile müze arasındaki ilişki
nin ayrıcalığı bu bağlamda ifade bulur.
Matbaanın icadı öncesinde mi marlık, hemen hemen her
kes tarafından 'okunup' yorumlandığı ndan, imgelem ile
düşünce dünyası arasındaki ilişkilerde önemli bir m ecra
oluşturur. Bir anlamda felsefeyi cisimleşLiri r, 'yapısallaştı
rır'. " Panofsky, Gotik katedralin birbirleriyle benzeşen bö
lümlere ve bu bölümlerin alt bölümlerine göre düzenlen-
82
Giotto'nun Arena Şapeli freskleri, fazilet ve melanet dizisinden merhamet {solda)
ve haset {sağda).
84
VITRUVIUS, Döner Tiyatrolar.
85
Giulio Camillo'nun hafıza tiyatro su: Rönesans müzeolojisinin
epistemolojik mimarisi.
• Modern sanaı tarihinin kurucularından Aby Warburg'a ( 1 866- 1 929) göre, "geç
klasik lskcndcriyc, insanın hurafeye dayalı, karanlık yüzünü ıcmsıl eder." (Ro
ob, The llermelic Mııseum: Alclıemy and Mysıicism, s. ı 7.)
86
Mısırlı Horapollo'nun 5. yüzyılda kaleme aldığı, sonraki dönemlerde hiyeroglifler
konusundaki en etkili eser olacak Hieroglyphica'nın Rönesans dönemindeki
baskıları için Dürer'in tasarladığı ideogramlar: "Zamanı izleme" (sol), "imkansız"
(orta), "kalp" (sağ).
88
lııt �ı·a· Nar urr?
89
S E C T I O N 1 S I I.
P O , R T 1 O 1 1 1.
A R S M E M O R I k.:.
�o
ROBERT FLUDD, Hafıza Sanatlndan "Tiyatro".
91
M odern M üzelerin Şafağında
Hafıza S a n atı ve Evrensel D i l Ta s a r ı la rı
* Bakınız: Yaıes, "The An of Memory and ıhe Growıh of Scienıific Meıhod", The
Arı of Mcmory, s. 368-389.
92
rense) sistem kurarken , "amblem"lerin temsili gücü nün ve
"zihi nsel şeylere" kıyasla hafıza üzerindeki etkisinin far
kındadı rlar. Do layısıyla hafıza sanatının mirasını reddet
mek yerine, bu sanatı modernleştirmenin, bilimselleştir
menin yöntemlerini ararlar. Bu arayışta en cüretkar olan
Leibniz'tir ( 1 646- 1 7 1 6) . O da 13aco n gibi, görülen şeylerin
duyulanlardan daha iyi hatırlandığından söz ederek, Mısır
ve Çin hiyerogl ifleri nin hafıza imge le rinden başka bir şey
olmadığını kaydeder. B u radan hareketle, characterisl ica
projesinde düşüncesinin bütün temel ka vramlarını bire r
"karakter" le karşılamayı tasarlar. Bu karakterlerin mantık
sal kombi nasyonları sayesinde her türlü proble mi çözmek
mümkün olabilecektir. Characterislica bütün bili mleri ve
sana tları bi rleş tirecek bir "kalkü lüs" olarak tasavvur ed i l i r.
Ancak hiyerogl if türü göstergeler Leibn iz'e bu kalkülüsü
temsil edecek yeterl il ikte görünmez. t i kin, Adem'in kul
landığı ve Babil'de dillerin birbi rinden ayrılmasından beri
unutulan kökensel bir dilin, gerçeğe en yakın dil olabilece
ğini düşünür; ama bir muamma olarak kalan bu dili keş
fe tmesi müm kün o lmaz. Geriye kalan aritmetiğin ve cebi
rin dilidir. Yates'e göre bu sonuç , en başından beri hafıza
sanatının amacı olan, şeylerin (olayların, kavramların, dü
şünceleri n) imgelerle te msilinin matematik sem bo lizme
tercüme edi lmesinden ibarettir. Formel man tığın kurucusu
sayılan Leibniz, bugün hala bilgisayar program larında kul
lanılan ve "O" ile " 1 " rakamlarıyla işleyen " i ki l i kalkü
lüs"ün mucidid i r. Varlık (Tanrı) ile yokluk arasındaki gi
z e m l i d i yal e kt iği ya nsıt tığı kal külüsün, Ç i n l i a l i m lerin
"heksogram" larına benzediğini öğrendiğinde dilinin evren
sel liğine iyice kanaat getirecektir.
Leibniz ve diğer evrensel dil kuramcıları, gerçekliğin im
gelerini keşfe tmekle uğraşırken evrensel bilgiyi ele geçirebi
leceklerini u m maktadırlar. Müzeden beklenen de farklı de-
93
ğildir. N itekim l ngitere'deki dil tasarıları müzenin deneysel
o rtam ı nda şekille n i r. Müze sanki evrensel aklın, bunun
göstergelerinin laboratuvarıdır. Dil tasarıları nın önemli ör
neklerinden, john Wilkins'in Gerçelı Bir Karalıter ve Felsefi
B i r Dile Doğru başlıklı eseri ( 1 668) , bu eserden etkilenen
Robert Hooke'un 'cebir'i ve Nehe miah Grew'un Musaeum
Regalis Societatis * başlıklı kitabı Londra Kraliyet Cemiyeti
Müzesi'nin kataloglarıdır. K raliyet Cemiyeti (Royal Society)
1 660 yılında, "sanat ve tabiatın ürettiği her fenomeni açık
lamaya yarayacak eksiksiz bir felsefe sisteminin derlenmesi
ve şeylerin nedenlerinin akılcı bir kaydının yapılabilmesi"
için kapsamlı bir koleksiyon başlatmak amacıyla kuru lur. 20
Kataloglar, Musaeum olarak anılacak bu koleksiyonun tas
nif edilip adlandırılacağı bir yöntem, bir gramer, bir cebir
o luşturu r. Amaç, müzedeki tabiat ve sanat nadirelerinin ka
nıtların ı oluşturduğu gerçek bir tari hin kaleme alı nabilece
ği sembollerin keşfedi lmesi ve bu sayede evrensel bir dilin
kurulmasıdır. Eğer bu başarılırsa, he rkesin birbi riyle anlaş
tığı uyum içinde bir dünyanın kurulmasına ilişkin ütopya
gerçekleşecektir. Sanki insanlık, dil birliği ve kardeşlik için
de inşa etmeye başladığı Babil Kulesi'ni tamamlayarak so
nunda arş-ı alaya, Tanrı katına ulaşacaktır. Bu ütopya zama
nın filozofları kadar edebiyatçıla rını da meşgul eder. Örne
ğin jonathan Swift ( 1 667- 1 745) Güliver'in Seyahatleri'nde,
son derecede müzeoloj ik tasarısını açıklarken , bütün söz
cükleri kaldı rarak sadece teşhir edilen bi rtakım n esneler
-'şeyler'- aracılığıyla iletişmeyi önerir. 2 1 Cyrano de Bergerac
ise ( 1 6 1 9- 1 65 5 ) , "sözcüklere ve kavramlara, evrensel o ldu
ğu kabul edilen müzikal bir dili ikame etmeyi önerir. " 22 Üs
telik bu öneri Kraliyet Cemiyeti çevresinden tanıdığımız
john Wilkins tarafından da paylaşı lır. j o rge Luis Borges,
94
-
==-=�
-- - -
A N ESS A Y
- - -- - - -- 1
. --------
1 MVSkVM
-
.RE��L:S SOC1ETA1/S. \ 1
- -- ------� 1
TnwJrdı .ı
R E A I.: C H A R A C T E H .
And ,
1 Caraloguc & Dcicriprion 1 i
P H I L O S O l' H I C A L Of ıhc Nanınl .ınd Ani6ci.ıl
L A N G U A G E. RA ��! .! 1 E Sil1
BJ J o • N W 1 L a ı 11 .s D.D. DtJn rı{ R ıPOH,
A.J FrU.,, ıf ıbr R D TAL S O CI E T T.
R O Y A L SOCI E T Y il
--Grelham
----- - -Colledgc.
And�M
- -ı
ı - -:�:ı�=:. �:: -ı
ı.t A r>E
Comparative Anatomy i
I, ,,tomadJS o r
1
antı �uts.
/. O N f! O N,
.-:lvrHOR-.---
'R7 •"-f-
--- - --------- -- --- -
Prinrcd ror s . : r. F L L 1 a il . N D, .:1nı:I for ']) O N,
J O H N M A R TTN Princa- rnıt.: B. O T A L
S O CIE. TT, ı 6 ıSI, \
_ �nntcd byW. 'Ll(urO/t,'(.,,_ fo�ı:_"'."���---- 1
__
* 18. yüzyıl sonlannda romantikler, sanaıın evrensel bir dil olduğu düşüncesıni
işleyeceklerdir. Nitekim, hareketin kuruculanndan Novalis. Leibniz'in kombi
nasyonlarından esinlenerek "bütün bilgiyi kucaklayan evrensel bir şiir" yarat
mak amacıyla Hcinrich von Ofıcrdingm romanını kaleme alır (Neubauer, "No
valis"). Romantik ruhlu dada, sürrealizm ve letrizm gibi avangard harekeıler
içinde de dilin ve sanatın bileşıirilmesi ilgi uyandırır. Örneğin Schwiııers'in
"ilksel sesler"le besıelediği Ur Sonata ( 1922-1 932) evrensel bir dil sayılabilir.
95
çalışmaların düzene sokulması, koleksiyonların kurulması,
yönetil mesi ve sergilenmesi artık küratörlerin görevidir. Ka
talogları sayesinde evrensel bir dil yaratabileceklerine ina
nan Robert Hooke gibi küratörler, müzenin haki kati nin
muhafızları olurlar. Nadire kabi nelerinin öznel, büyüsel tef
sir alemi, yerini küratörlerin nesnel , bili msel uzmanlıgına
terk eder. Tabiatın ve sanatın kataloglanması, kabinelerdeki
gibi, nadirelerin birbirlerine yaptıkları atıflar ve aralarında
kurdukları gizemli iletişim üzerine degil, nesneler arasında
ki gözle görülebilen ve açıkça tanımlanabilen özdeşlikler ve
farklılıklar üzerine kurulur. Nesneler önceden oldugu gibi ,
bulundukları koleksiyonun kendine özgü bileşimine v e sa
hibinin öznel yorumuna göre başka başka anlam landırıla
mazlar. Maddi ni telikleriyle sınırlı tek bir tanıma indirge
nirler. Hatta giderek sadece matematigin göstergeleriyle an
lamlandırılmaya zorlanırlar. Newton Tabial Felsefesinin Ma
temati k 1/heleri'nde dünya siste m i n i matem etik yasa lara
baglar ( 1 678) ve Leibniz'inkine alternatif bir kal külüs geliş
tirir. N ihayetinde bilim büyüyü fetheder ve nadire kabinele
rin in zengin semiyo loj isi di ner. Harikaların uyandırdıgı
semboller ve alegoriler, onlar sayesi nde kurulan thealrum
mundi , dünya metaforları , yazılan metinler hep geride kalır.
Okumanın önceligini görmek alır. Nesneler müzelerde , bil
ginin tasnif edildigi cetvel ve kataloglarda tanımland ıkları
yerlere göre düzenlenmeye başlar. Ancak bu yerlerindeyken
'gerçekligi' temsil ederler, dolayısıyla bu 'gerçekligin' belir
ledigi o tori teyi ve iktidarı pekiştirecek tarzda gö rünür ve
göste rilirler. Nesnelerin 'dogal' o lan ve gelecege evrilecek
olan 'tarihsel' düzeni böyle temsil olur. Rönesans'ın " nadire
kabinelerindeki düzenin inandırıcıl ıgı , varlıkların dünyanın
başlangıcında ilk kez tasnif edilip adlandırıldıkları ve her
şeyin yerli yerinde oldugu ideal bir düzenden kaynaklanır
dı. Oysa 1 9 . yüzyılın sergileri ve müze, her şeyin yerli yeri-
96
ne oturacağı bir geleceği işaret eder. "23 Evrensel bir ütopya
yı çağrıştırır ve izleyen leri insanlığın bu ütopyaya doğru ev
rilmekte olduğuna inandıran bir nizam ı teşhir eder. Yakın
zamanlara kadar müze atmosferine egemen olan, bu ütop
yacı ve tarihselci zihniyettir.
Kraliyet Cemi ye ti' n i n kol e ksiyonu , hekim Hans S l o
ane'un koleksiyonuyla birlikte, geleceğin en kapsamlı ev
rensel müzesi British Museu m'u oluşturacaktır. Zaten Sir
Sloane, bir dönem Cemiyet'in başkanlığını da yürütmüştür.
Bu göreve önceki başkan Sir lsaac Newton'un ölümü üzeri
ne getirilmiştir ( 1 727) .24
Kraliyet Cemiyeti Müzesi tabiat tarihine hasredilmiş ol
makla birlikte, Rönesans müzesiyle modern zamanlara özgü
müzeler arasında bir dönüm noktası oluşlUrur. Nadire kabi
neleri ve hafıza sarayları -dünya ve hafıza tiyatroları- yeni
entelektüel işbölümü tarafından parçalanır: Diderot'nun Ba
con'dan alıntılıyarak Encyclopedie'nin başına koyduğu tablo
da bilgi üçe ayrılır: hafıza ( tarih), akıl (bilim) ve imgelem
(şiir) .25 Bu tabloda imgelemin altında sınıflandırı lan sanat,
diğer serbest (liberal) ve mekanik sanatlardan, başka bir de
yişle sanayiden ve zanaatten ayrılır. Şiir, resim, heykel, mü
zik ve mimarlık, önceleri 'kibar' veya 'zarif' sanatlar olarak
da anılırken, zamanla Fransızca'da beaux-arts, İngilizce'de de
fine arts tabirleri yerleşir: "Güzel sanatlar (beaux-arts), genel
'sanatlar'dan ayrılır. ikincisi yarar, ilki haz peşindedir. . . Gü
zel sanatlar, dehanın ürünüdür" U. Lacombe, 1 752) .26 Ayn ı
yıllarda Alexander Gottlieb Baumgarten'in ussal düşünceden
ayırt ettiği bir duyusal düşünce alanını tanınladığı, altı yüz
sayfalık Latince Aesthetica kitabı yayınlanır ( 1 750).27 Bunu,
sanat tarihi ve arkeolojinin bağımsız bir disiplin o larak ör
gütlenmesini başlatacak Winckelmann'ın Antik Dönem Sanat
Tarihi izler ( 1 764). Sanat icat edilmekte, tabiattan ve hayat
tan koparak kendi müzesine hapsolmaktadır.
97
Notlar
3 A.g.e., s. 373.
4 Spence, Thr Mrmory Palacr of Matıeo Ricci, s. l , 3, 9.
5 Yaıes, s. 57.
1 5 Yaıes , s. 320-367.
16 A.g.e. , s. 33 1 .
17 Ag.e., s. 352.
21 Eco, Serrndipities, s. 80
22 jean-Luc Baudras, " Evrensel Diller",Oıopyalar Sôzlügü, Micheleı Rioı-San:ey,
Thomas Boucheı, Anıoine Picon (ed.), çev. Turhan Ilgaz (lstanbul: Sel Yayıncı
lık, 2003), s. 79.
23 Bennett, The Birth of ıhe Musrum, s. 2 1 3.
24 Roben Anderson, "lntroduction", Enlighırning thc Briıish: Knowledge, Disco-
vrry and ılır Musrum in ılır I B' h Crnıury, s. 2.
25 Shiner, Thc lnvention of Arı: A Culıural lfütory, s. 83.
26 Aktaran Shiner, s. 86.
2 7 Warburg, "lmages from the Region or the Pueblo lndians or Nonh America",
s. 63-67.
98
il
M ü z e ve M o d e r n l i k
Kraliyet M irası Kabineler ve
Ulusal M üzeler
101
leyen resimlerde Rönesans sanal! ve onu yücelten Habsburg
lar birlikte kutsanır. * Viyana Kraliyet Koleksiyonu'nu barın
dıran Belvedere Müzesi ise 1 784'ten başlayarak ha[Lada üç
gün , "ayakkabısı temiz olanlara" açıkur.1 Baştan müze olarak
tasarlanan ilk yapı olarak bilinen ve 1 955'ten bu yana dünya
nın en kapsamlı ve en prestijli uluslararası sergisi sayılan Do
cumenta'yı ağırlayan Museum Fridericianum, Kassel Kontu
il. Friedrich'in eseridir. Al tes Müzesi olarak bil inen Berlin
Müzesi, Napoleon'un yağmalayıp Louvre'a götürdüğü P rusya
hükümdarlarına ait koleksiyonların savaş meydanında geri
kazanılması üzerine kurulur ( 1 828) . Modern müze kimliği
üzerine Hegel'in de katıldığı uzun tartışmaların ardından mi
mar Schinkel tara[ından tasarlanır ve Avrupa müzelerine mo
del olur. Altes'in merkezini oluşturacağı Müze Adası'nda art
arda açılan müzelerde P rusya'nın lmnstkammer'leri halka ser
gilenmeye başlar: Neue Museum ( 1 8 5 6 ) , Nationalgalerie
( 1 862) , Kaiser Friedrich Museum ( I 904) * * . 1 9. yüzyılda Al
manya'da Kassel ve I3erlin örneklerini izleyen diğerleri, Mü
nih (Glyptothek), Dresden ve Düseldorr müzeleridir. Medici
mirasının U ffizi'de se rgilenmeye başlamasının ardından, l tal
ya'da, 18. yüzyılda, Kardinal Colonna kendi hanedanına ait
harikaları , Papa XIV. Clement de Vatikan koleksiyonlarının
bir bölümünü kamuya sunarlar. İspanya krallarıyla, Habs
burglar'a ve I3ourbon hanedanına ait bazı kabineleri 18 l 9'da
açılan Prado sergiler. Hollanda ulusal koleksiyonunu barın
dıran Amsterdam'daki Rij ksmuseum'un ( 1 8 l 5) temelinde
Napoleon'un Hollanda sderi sırasında kurduğu Kraliyet Mü
zesi bulunur. Prag Müzesi ( 1 8 1 8) tarihsel kraliyet kabineleri
ni yeniden düzenleyerek Çek ve Slovak ulusal kimliğinin
canland ırıldığı önemli merkezlerden birine dönüşür. 2
1 02
St. Petersburg'daki Kunstkamera ve kütüphanenin kesiti.
Sağ kanat kütüphaneyi, sol kanat da sanat ve tabiat koleksiyonlarını içeriyor.
Ortadaki kule ise, gözlemevi.
1 03
İ stanbul Arkeoloji Müzesi. Fotoğraf: Ali Artun.
1 05
yüzyılda Paris, modernin, sanatın , hatta giderek bütün ev
renin merkezi o larak nam salmayı başarabilmiştir. Bir başka
etmen de Louvre'un bir devrimin eseri olmasıdır. 1 792'de ,
monarşiye son ve rilmesinden dokuz gün sonra halk, krali
yet sarayı ve hazinelerini kendi mül kiyetine geçirerek mü
zeleştirir. Ve bundan böyle Louvre Sarayı, Fransız ulusunun
za ferinin ve i ktidarı n ı n sonsuzluğunun sahnesi o lur.4 Bu
nedenlerle d e Louvre kamusall ı k unvanını ve önceliğini
başka müzelere teslim etmez.
Paris'in ve Devrim'in efsaneleştirdiği Louvre'un kraliyet
koleksiyonlarına gel ince, orada kamusallıktan, ulusallıktan
ve modernl ikte n eser yoktur. Bu koleksiyonlara i h tişamını
kazandıran, hükü mdarların sahip oldukları nadire lerle ken
d i merkezleri çevresinde kurdukları ve ancak kendilerinin
anlamlandırabi leceği özel dünyalardır. Nitekim Louvre'un
t e m e l i n i ata n , Cam i l l o ' n u n 'hafıza tiyatrosu'nun sırrını
emanet ettiği K ral 1. Francis'ten başkası değildi r. Zaten Dev
rim'in kurduğu ve M usee Français adını verdiği uli.ısal mü
zenin imparatorluk mazisini silmesi pek kolay olmayacak
l l r. U l usal kimliğinin ardından Louvre, ansiklopedistlerin
tasarladığı ikinci bir kiml iğe bürünür ve adı Musee Central
des Arts olarak değiştiri lir. * Ancak bu adı da uzun süre ko
ruyamaz çünkü imparatorlar eski hazinele rine yeniden el
koyarlar. Bu yüzden Louvre, Napoleon'un imparatorluğunu
ilan etmesinden sonra Musee Napoleon olarak anılır. Napo
leon düğününü kendi müzesinde düzen ler. 1824'te, Bour
bon hanedanının tahta dönmesini n ardından Louvre'un adı
yeniden değiştirilir ve Musee Charles X olur. Yüzyı llar bo-
• Diderot, daha ı 765 yılında, Encycloptdir'ye yazdığı ilgili maddede, Louvre'a ait
dev tasarısına Muste Central drs Arıs rı drs Scirnces adını verir. Diderot'nun ta
sarısı, lskenderiye Müzesi'ni örnek alan ve Aydınlanma'nın akılcı, tarihselci ve
neo-klasik ilkelerini uygulayan bir düşünce merkezi, aynı zamanda Fransız
ulusuna adanmış bir anıııır. (Prior, Museums and Modemity, Art Gallrries and
'
the Mahing of Modem Culıure, s. 34)
1 06
yunca nadire kabinelerini d oldurmuş olan aynı nesneler,
o tuz yıllık bir zaman aralığında, önce ulusu (devrim i, halkı ,
kamuyu) , bi rkaç yıl geçmeden sanatı (bireysel dehayı , ev
renselliği, modernliği), hemen ardından da yine asıl sahip
leri olan imparato rları temsil eder. Müzenin büyüsü sür
mektedir.
Louvre kuşağı m üzelerin karakteristiği olan bu kimlik
çauşması, eski mu tlakıyet rejimleri ile, bu rej i mleri tehdit
eden 'modernler' arasındaki rekabetten kaynaklanır. Aris
tokrasi ile burjuvazi arasında yoğun bir kül türel mübadele
yaşanır; ilki 'aydınlanırken', ikincisi 'soylulaşır' . 5 Bütün bu
siyasal ve kül türel karmaşa Louvre'un tavanlarında resmo
lur. "Devlete sahip çıkan tavanlara da sahip çıkar. "6 Baştan
müze tavanını süsleyen "Sanatları n Koruyucusu XV Louis",
müze Napoleon'un adını alınca, yerini "Sanatların Koruyu
cusu M inerva Olarak Fransa"ya bırakır. Böylece sanat, hü
kümdarlara o la n aidiyetinden arındı rılarak, antik Roma
tanrısı Minerva'nın temsil ettiği Batı uygarlığının malı olur
ve koruyuculuğu da Fransa'ya teslim edilir. Louvre, Musee
Charles X olunca, tavan resmi ndeki Fransa vurgusu derin
leşir: "Sanata Hayat Veren ve İnsanlığı Koruyan Fransa'nın
Dehası". 1 848 Devrimi ertesinde kurulan I I . Cumhuriyet
kendi tavanını Delacro i x'nın boyamasını ister. Delacro
ix'nın "Apo llon'un Zaferi " , Tanrı Apollon ile özdeşleştirilen
Kral X I V Lou is'ye a u fta bulunur. " G üneş Kra l " XIV Lo
uis'nin dönemi ( 1 643- 1 7 1 5) , Paris'i ilerde Avrupa'nın kül
tür merkezi haline ge ti recek ulusal bir sanat ve mimarlık
stilinin filizlendiği, edebiyatına Moliere, sanatına Poussin'in
damgasını vurduğu, Fransa tarihinin en parlak dönemi sa
yılır. Cumhuriyetin bir kral ve bir tanrının kisvesine girerek
tavanları donatması ilk bakışla son derecede çelişik görü
n ü r. Oysa " Cu m h u ri y e t , A p o l l o n' u n i mgesi ü z e r i n d e n
Fransız tari hine sahip çıkarak, ulusun ve ulusal m i rasın
1 07
bekçisi olduğunu ilan etmekte . . . aydınlık, düzen ve uygar
lık vaadinde bulunmaktadır. Prenslere ait uygarlık misyonu
anık Fransız devletinindir. "7 Bu misyon gereği, Louvre'un
açılışını izleyen on yıl kadar bir süre içinde, halkın yeni ta
b iiyetinin canlandırı ldığı , Paris'te dört, diğer il lerde yirmi
iki yeni müze daha h izmete girer.8
Müzenin 'bilinçaltı'nı tehdit eden "şizofre ni " , siyasal sem
bol lerin çok ö telerinde seyreder; geçmiş/ge lecek, yaşam/
ölüm, yenVeski , büyü/b i l i m , akıl/hayal , ası l/taklit, varlık/
yokluk vs. arasında sürekli gider gelir. Bu zıtlar arasındaki
modern l iğe özgü de ngey i Louvre'un kurduğu varsay ı l ı r.
Modern devleti n , yurttaşın , bilgin in, sanatın ve tarihin sah
nesi olarak müze fikri Louvre'da canlanır.
• Bu konuda bakınız: Dorival , Th c School of Paris i n ıhe Muste d'art Moderne; Jen
sen, Marheting Modemism in Fin-de-Sitcle Europe; Assouline, Discovering lmp
ressionism - The Lift of Paul Durand-Ruel; Şapolyo, Müzeler Tarihi.
1 09
PETER PAUL RUBENS, Maria de' Medici'nin Floransa 'da Doğuşu, 1 62 1 - 1 625.
110
Medici'nin Hayatı dizisinin de bulundugu bir grup eser sa
rayın d ogu kanad ı n d a s e rg i l e n m eye başlar. N e var ki
1 8 1 5'te, Napoleon'un yagmaladıgı Avrupa koleksiyo nlarını
Fransa'nın sahiplerine iade etmek zo runda bırakılmasın
dan sonra, Luxembourg Müzesi'ndeki eserler iadelerin açı
gını kapamak üzere Louvre'a taşı nır. lşte çagdaş müzenin
hayaleti bu anda belirir. Kral XVIII. Lo uis, boş kalan Lu
xembourg Müzesi'n<le, yaşayan sanatç ılara ait eserlerin ser
gilenmesine karar verir. Ve çagdaş sanatın sergi lend iği ilk
müze , Fransız ul usal sanatının baş tacı jacques Lo uis Da
vid'in ese rle rinin onurlandırdıgı bir sergiyle açılır. 1 0 Lu
xembourg Müzesi izleyen değişik cumhuriyet ve impara
torluk rej i mleri boyunca Fransız Akade misi'nin etkisi al
tında yönetilmiş ve hem Akademi'nin denet led iği Salon
sergilerinin, hem de popüler beğeninin şöhrete kavuştur
dugu sanatç ılara hasre d i l m iştir. Bu p o l i t i ka , kendisi <le
em presyonistlere mensup bir ressam olan varlı klı Caille
botte'un ( 1 848- 1 894) arkadaşlarına destek amacıyla o luş
turduğu empresyonist koleksiyonun Müze'ye hibe edilme
siyle istemeyerek bozulmuştur. * Akademi'ni n, eleştirmen
lerin ve kamuoyunun büyük pro testolarına rağmen Müze,
sonunda, Manet, Degas, Monet, Sisley, Pissarro ve Cezan
ne'a ait altmış yedi eserden otuz sekizini sergilemek duru
munda kalmıştır. Böylece , 1 9 . yüzyıl sonunda ilk kez mo
dernizm bir müzeye sızma o lanağı bulmuş ve Manet'nin
büyük skandallara yol açan Olympia'sı kamuya mal ol muş
tur. Caillebotte koleksiyonunun kısmen de olsa Luxembo
u rg'a kabulü, modernizmin klasizme karşı kazanacağı zafe-
• Cailleboııe'un bir şanı vardır: "Bu resimler bir ıavanarasında veya bir taşra mü
zesinde kaybolmayacaklardır. Önce Luxembourg'a, oradan da Louvrc'a gıde
ceklerdir. Bu son noktanın yerine gelmesi için, kamunun bu tür resmi kabul
etmesine kadar (anlaması demiyorum) geçecek zamana ihtiyaç vardır." (Asso
uline, Discovcring /mprcssionism Thr Lift of Paul Durand-Rutl, s . 270.)
-
111
rin en etkili hadiselerinden biri sayılır. 1 9 . yüzyılın sanat
tarihi yeni bir gözle yazılmaya başlar. 1 1
Hiç hesapta yokken başlayan ve daha ziyade "Louvre'un
bekleme odas ı " 1 2 işlevini görmesi beklenen Luxembo u rg
M üzesi'yle i lgili deneyim , başta New Yo rk M odern Sanat
Müzesi o l mak üzere , 20. yüzyılda kurulan birçok modern
müzenin küratoryal poli tikalarına esin kaynağı olmuştur.
G iderek sürekli koleksiyonlara baskın ç ıkmaya başlayan ge
çici sergilerin ve yaşayan, çağdaş sanatı n m üzeleşmesinin
yolunu açmıştır.
Luxembourg M üzesi, 1 947'de Paris'te, Palais de Tokyo'da
açılacak U lusal Modern Sanat Müzesi'nin (Musee N ational
d'Art Moderne) çekirdeğin i o l uşturaca k t ı r. 1 3 P o mpidou
M erkezi'nin açılmasının ardından Modern Müze bu merke
ze taşınacak, Palais de Tokyo ise F ransa'nın çağdaş sanat
mekanı olarak yeniden düzenlenecektir.
* Bakınız: Chartier, "The Public Sphere and Public Opinion", The Cultural Ori
gins of the Frrnch Revolution, s . 20-2.4.
115
Desteklen mesi Cemiyeti'nin ku rucusu o lan Rus göçmeni
]ohn ] ulius Angerstein, rakipsiz serveti ve koleksiyonuyla
lord lara meydan okur. Ölümü üzerine, koleksiyonundaki en
gözde o tuz sekiz eser değerlerinin çok altındaki bir tutar
o lan 5 7.000 sterline Parlamento tarafından satın alınır. Ve
böylelikle National Gallery 1824 yılında Angerstei n'in evin
de kamuya açılır. Bu girişim , aristokratların özel malikanele
rinde oluşturdukları kabinelerin kamusallaştırılması için
beklenen ortamı oluşturur ve National Gallery peş peşe ge
len bağışlarla kısa sürede zenginleşir. 18 Bunun üzerine müze
nin Kraliyet Akademisi'yle birlikte Trafalgar Meydanı'na ta
şınması kararlaştırılır. Bu arada National Gallery'yi 13ritan
ya'nın Louvre'u o larak görenler, asıl Buckingham Sarayı'nın
ve masraf kapısı saydıkları diğer bütün kraliyet saraylarının
müzeye dönüştürülmesini talep ederler. *
'Evre nsel müzeler' i n ö nderi say ılabilecek British M use
u m'un kuruluşu da, yukarda değinildiği gibi, bir kamusal
girişim o lan K ral iyet Cem iyeti sayesinde gerçekleş miştir.
K raliyet Cemiyeti'nin başındaki hekim Hans Sloane'un ka
m usal etkinliği bundan ibaret değildir. Yine Isaac Newton'la
b i rl ikte, edebi ve fe lsefi çalışmalarıyla b i l i n e n Spalding
C e n t i l m e n l e r Cem iyeti' n i n d e üyes i d i r. B u cemiyet ise
Lo n d ra A n t i kacılar Ce miye ti'yle sıkı i l işkiler i ç i nd e d i r.
Hans Sloane ayrıca Paris, Bertin, St. Petersburg ve Madrid
kraliyet akademilerinin de üyesidir. Dolayısıyla özel kolek
siyonunu kamuya devretmeyi düşündüğünde seçenekleri
çoktur. Ancak öncelikle Britanya Kralı ve Parlamentosu'na
ilettiği önerisinin kabul görmesi üzerine Sloane, iki kızına
ödenecek 20.000 sterlin karşılığında ünlü koleksiyonunu
" ulusa vasiyet eder" ( 1 75 3 ) . 19 Ve British M useu m , ulusal
kütüphaneyi de bünyesine katarak, bu iş için kamulaştırı-
116
Montagu Malikanesi, 1 7 1 4 civarı. Gravür: Sutton Nicholls.
117
lan özel Montagu Malikanesi'nde izleyicilere açılır ( 1 759).
Müze, üyelerini Sloane'un atadığı bir mütevelli heyeti tara
fından yönetilir ve yine kamuya ait bir piyangonun gelirle
riyle finanse edilir. Dr. Sloane'un buluşu olan mütevelli he
yeti düzeni , zamanla Britanya kamusal yönelimine model
oluşturacaktır.
llk kataloglarının kapağında British Museum hala "Soylu
Kabine" deyimiyle anılmayı sürdürür. Geçmişindeki nadire
kabinelerinin ve hafıza sarayları nın, bu 'saray'larda şekille
nen evrensel dillerin izlerini taşır. "British Museum bir an
siklopedi veya tarihsel ilkelere dayanan bir sözlük gibi işlev
görür. Mekanların sı rası , nesnelerin dizilişi ve teşhir düzen
leri, müzede yer alan bu nesneler ve numuneler arasındaki
ilişkilerin üç boyutlu bir dünya içinde kavranabilmesine
aracı olur. "20
•
Robbcr barorıs: ı ı . ve 1 3. yüzyıllarda ıoprakları uzerındcki Ren Nelırı'ndcn ge
çen ıicareı gemilerini haraca kesen [eodal beyler. 1 9 . yüzyılın sonunda hıçbir
engel ıanımadan. haksız yollarla alanlarını ıckcl lcştırcrck büyük scrvcıler ka
zanan ı\BD'li işadamları için kullanılmaya başlıyor. Ozelliklc ı 930'lardaki Bü
yük Buhran sırasında basında yaygınlaşarak popüler bir kullanım kazanıyor.
119
"Ameri ka'nın kültürel sermayesi" . Üstelik hayır işlerine ayı
racakları rakamlar da onlar için devede kulak sayılır, top
l a m varlıklarının yanında binde üçü-beşi pek geçmez. 24
Ama bu sayede onlar Amerika'nın ilk müze çağını açarlar.
Geliş ti rdikleri yeni h imaye sistemi do layısıyla Amerikan
Rönesansı'nın yaratıcıları o lu rlar. Frick daha sonra müze
o lacak New Yo rk'taki malikanesinde, cu martesi öğleden
sonraları Rönesans'tan kalma tahtına kurulup sadece kendi
si için icra edilen ilahileri dinlerken duvarlarında asılı olan
klasiklere dalar. Böylece iş hayatının acımasızlıkları nı, suç
larını ve günahlarını hafızasından siler. * " Eski , büyük usta
lar kanatları altına alıp uzaklara götürürler Frick'i. " Medici
ler'le özdeşleşir. Bundan böyle adı , sahip olduğu Velazquez
ler, Tizianolar, Vermeerler, El G recolar ve Goyalar'la birlikte
anılır ve o nlarla birli kte ölümsüzlüğe kavuşur.25
Amerika'nın belli başlı üç müzesinden New York Metro
politan ve Bostan Güzel Sanatlar Müzesi 1 870'te, Chicago
Sanat Ensti tüsü 1 879'da açı l ı r. Onları N e w Have n , San
Francisco, Pittsburgh , Detroi t , Kansas City ve daha birçok
kentte art arda açılan müzeler, ayrıca üniversite ve kütüp
haneler izler. M üzeler yerine göre özel , yerine göre kamusal
veya karma bir statüye sahip olurlar. Ancak statüleri nasıl
olursa o lsun, baştan beri özel işletmeler gibi yönetilirler.
Amerikan Güzel Sanatlar Akademisi dahil , New York'ta ilk
açılan kültür kurumlarının çoğu birer anonim şirket olarak
işe başlar.26 1 869'da Amerika'nın sanayi oligarşisini temsi
len W L. Bryant en seçkin yüz New Yorklu'ya şöyle sesle
nir: " Kentimiz uygar dünyanın en büyük üçüncü kentidir.
Cumhu riyetimiz büyük nüfusu ve sınırları, halkın ın büyük
• Frick, acımasız işçi düşmanlığı nedeniyle zamanında köıü bir şöhrete sahiptir.
Andrew Camegie'ye aiı dev çelik şirketini yönetirken, ünlü özel hafiye Pinker
ton'un çetelerini kullanarak grevcilere karşı düzenlediği silahlı saldırılar birçok
işçinin ölümüne yol açmıştır.
1 20
çalışkanlığı ve girişimciliği sayesinde daha şimdiden dünya
nın büyük güçleri arasındaki yerini almıştır. Dünyanın en
zengin ülkesidir. Bir sanat müzesinin kurulması sayesinde,
dünyanın en büyük sanatçılarının bıraktığı eserlerden oluş
turulacak koleksiyonlar görkemli mekanlarda sergilenerek
ülkemizin onur kaynağı olacaktır. "27
Metropolitan ( MET) bu saiklerle, Amerika'nın her anlam
daki büyüklüğünü kanıtlamak üzere ku rulur. Duncan ve
Wallach'ın uzun uzun inceledikleri gibi, amaç Louvre'a mey
dan okumaktı r. O nedenle M ET, Louvre'un Helen merkezli
programına ve mimarlığına öykünür. MET'in Avrupa evren
sel müzeleriyle rekabeti, demiryolu ve çelik baronu ] . P Mor
gan'ın 1 904'te müzenin başkanlığına geçmesiyle iyice şiddet
lenir. O zamanlarda Morgan finansman dünyasının en güçlü
aktörüdür. l 90 l 'de dünyanın en büyük çelik tröstü olan Bir
leşik Devletler Çelik Şirketi'ni kurmuştur. MET'i de işletme
lerindeki aynı sevk ve idare ilkeleriyle yönetir. Yöneticilerini
ve küratörlerini, o dönem müze profesyonellerinin yetiştiği
yegane merkez olan Bostan Güzel Sanatlar Müzesi kadrola
nndan seçer. Son derecede cesur fakat bilinçli ve zeki bir sa
tın alma stratej isi izler. Birleşik Devletler kısa sürede l tal
ya'dan sonraki en zengin Rönesans ve Ortaçağ hazinesine sa
hip olur. l 920'lerde MET, hem ölçek, hem de nitelik bakı
mından artık "kuzey yarıkürenin en büyük müzesidir. "28
Amerikan müzeleşme hareketinde, evrensel tutkular ka
dar, güçlü ulusal saikler de rol oynar. Bunlar arasında en ön
celikli olanı, Yeni Dünya'ya hücum eden farklı kökenlerden
göçmenlerin Amerikanlaştırılmasıdır. Kentleri basan işçi ve
yoksul kitlelerin yurttaş olarak ıslah edilmeleri, aydınlanma
larıdı r. Onlara müzeleri bağışlayanların büyük hülyalarını,
ihtiraslı söylemlerini sindirmeleridir. Müzeler aynı zamanda
seçkinlerin kendi kültürlerini ve iç birliklerini örgütledikleri
ortamlardır. Müzeler sayesinde, "beyaz Protestan Anglo-Sak-
1 21
sonlar" (WASP) hem yönettikleri kitlelerle aralarına ayrım
koyarlar, hem de hazinelerini hiçbir aynın gözetmeden her
kesle paylaşarak eşitlik sağlarlar. Ameri kan müzelerinin kişi
liğini bu gibi i ki likler oluşturur: ayrımcı ve birleştirici, özel
ve kamusal, elitist ve popüler, hegemonik ve demokratik. .. ] .
P. Morgan'ın söylediği gibi, "insanın yaptığı şeyler için her
zaman iki nedeni vardır: iyi bir neden ve gerçek bir neden." 29
MET gibi görkemli müzelerde, büyük bağışçıların kendi
hayatları nı da m üzeleştirme h ırsı baştan pek pervasızdır.
Bağışlanan ese rler, sahiplerinin mal ikanelerindeki dekorla
rı i ç i nde, mobi lya gibi diğer eşyalarla birl i k te sergilenir.
Endüstri ve finans dehaları sanatın dehasını ve sonsuzlu
ğunu kendilerine yontma peşine düşerler. Dağılan Avrupa
aristo krasisini yağmalayan antika si msarlarından edindik
leri eşyaları sergileyerek, sahip ol madıkları birtakım soyla
rı, ait o lm adı kları h anedanları, yaşa mad ıkları geçm işleri
paylaşacaklarına inanı rlar. Ancak büyük müzelerin giderek
"Amerikan m ilyonerlerinin toplu mozoleleri"30 haline dö
nüşme tehlikesi karşısında ve kamusallık vaadini koruya
bilme kaygısıyla, müzeler içindeki özel galeri lere büyük öl
çüde son verilir. 1 9 1 0 yılına gelindiğinde M ET, artık sanat
tari h i n i esas alan çekirdeğini kurmuştur. Buna rağm e n ,
Londra'daki Victoria v e Albert Müzesi'nden d e esinlenerek
aristokratik dekorları sergilemeyi sürdürür ve öyle ya d a
böyle, soylu b i r mirası Amerikan seçkinlerine mal etmeyi
bırakmaz. Hatta 1 975 yılında Roberı Le hman'a , istisnai Rö
nesans koleksiyonunu bağışlaması karşıl ıgında M ET yöne
tim kurul unun onursal başkanlıgı takdim edilir. Üstelik o
bir Musevi , bütün yönetim kuru l u ise WASP'tır. Bununla
da yetinilmez ve Lehman'ın adına piram i t fo rmunda, gör
kemli özel bir kanat i nşa edilir. Bu kanatta Lehman mal ika
nes i n i n ye d i odası sergile n m eye başlar. Dunc an'a gö re ,
MET'in "dönem odaları" adını yakıştırdıgı bu mekan larda
1 22
temsil edilen, olsa o lsa "Geç Amerikan Haydut Baronları "
dönemidir.31
Kamusal müzelere bağışçıları değil de sanatı yücelten bir
rejim egemen oldukça, kimi koleksiyonerler kamusal şöh
rete duydukları açlığı kendi özel müzelerini anıtsallaştıra
rak gidermeye çalışırlar. Bunlar a rasında petro l zengini
Getty gibi, mezarını müze mahalline inşa ederek, ilerdeki
bölümlerd e yeniden değinilecek müze-mozole idealinde
ölümsüzleşmeyi deneyenler az değildir. "Getty açıkça mü
zesini ziyaret edenlerin efsanevi bir şahsiyetin sarayınday
m ış gibi hissetmelerini arzular: 'Getty Petrol Şirketi'ni bir
imparatorluğa, beni de Sezar'a benzetmelerinden beis duy
muyorum'. "32 Bu yüzden müzesine Sezar'ın kayınpederine
ait Vi lla dei Papi ri'yi ö rnek alır. Ge tty de yu rttaşları gibi
sahteye iman etmekte sınır tanımaz.
125
manastır ve kiliselerinden derlenen yapı parçaları ile b irta
kım değişik objelerin m ontaj ıdır. Manhattan'da Ortaçağ ru
hunu, sanatını ve mimarlığını canlandırması beklenir. Oysa
"bugünden bakınca çağrıştırdığı, kesinlikle Ortaçağ'dan
çok l 930'lardır. "35
Asemblaj müzelerin bir diğer popüler numunesi, bir çe
lik baronunun kızı olan Isabelle Stewart Gardner'ın l 903'te
Boston'da kendi adına açtığı müzedir. Bir 1 5 . yüzyıl Vene
dik sarayına özenerek inşa edilen müzedeki birtakım sanat
eserleri ve obj eleri kadar, balkon, korkuluklar ve çerçeveler
de değişik Venedik saraylarından çıkmadır. Gardner'ın bu
hayal dünyasını esinlendiren ve donatan , Floransa'da yaşa
yan danışmanı , Rönesans sanatı tarihçisi Berenson'du r. Be
renso n , Gardner'ın Rönesans'ın ünlü kad ı n sanat meseni
Mantova Markizi Isabelle d'Este'in soyundan geldiği yolun
daki yanılsamasını işleyerek, onu modern bir mesen kisve
sine büründürür. Berenson'un efsanevi galerici Duveen'in
sağ kolu olduğunu unutmamak gerekir. *
"] . Paul Getty ( 1 892- 1 976) yeniden vücut bulmuş bir Ro
ma imparatoru olduğunu düşünür ve bir ahir zaman impa
ratoruna da en çok yakışanı , kuşkusuz yoktan var edilmiş
bir villadır. " Bu villa Herculaneum'daki ünlü Villa dei Papi
ri'dir. Sezar'ın kayınpederine ait olan Papi ri, adını sahip ol
duğu kütüphanedeki Yunanca papirüslerden alır. Büyük fi
lozof ve yazarların bronz heykellerinin süslediği Villa'da sa
nat müzesi de bulunur. Getly iki bin yıl kadar sonra Vi lla
dei Papiri'yi , Malibu'da, Pasifik otoyolu üzerinde, heykelle
riyle birlikte yeniden yaratır. Vil la' nın arkeoloj ik kazı ları
henüz tamamlanmamış olduğundan , sonuçta ortaya, eksik
lerin diğer villalardan yapılan keyfi 'alıntı'larla giderildiği
bir kolaj çıkar. Getly M üzesi l 973'te ilkin bu 'tıpkıyapım'
1 26
v i l lada k u ru l u r v e s o n radan yap ı l an e k l e r i y l e b i r l i k te
2006'da yeniden hizmete girer.36
Sahtenin en 'gerçek' o lduğu müze yapısı , Tennessee Fede
ral Devleti'nin yüzüncü yıldönümü do layısıyla 1 897'de
Nashville'de inşa edilen Parthenon'dur. Bu takli t anıtın, as
lından bile daha 'gerçek' olduğu iddia edilebilir, çünkü bü
tün tarihsel belgeler taranarak, Atina'dakinde zamanın yok
ettiği saptanan parçalar da e klenmiştir. M Ö 438 yılında ye
rine konan ve MS 400 civarında o rtadan kaybolan , antik
çağın en ünlü heykeltıraşının eseri olan Athena heykelinin
ahın kaplama sureti bu parçalar arasındadı r.37
U mberto Eco Travels in Hyperreality başlıklı kitabında
Amerika'da keşfe çıktığı ve hayallerdeki Avrupa görkemini
can landıran takl i t veya 'tıpkıyapım' mekanları betimler.
Bunlar arasında en iddialısı , medya imparatoru Wi lliam
Randolph Hearst'ün -"Yurttaş Kane"- Cal ifornia San Sime-
127
on'da Palazzo Medic i'ye özenerek inşa ettiği müze, saray,
kale, şato arası hitsch anıtıdır. Anıt, Hearst'ün Avrupa'da sa
tın aldığı saray, kilise ve manastırların, ya da bunlara ait ka
lıntı ların, taş taş sökülerek gemilerle nakledildikten sonra,
gözüne kestirdiği bir tepe üzerinde yeniden birleştirilmele
ri sonucunda inşa edilmiştir. Tabii inşaat sırasında, taklitle
riyle kaynayan bu taşların da, ait oldukları m imarinin de
sah iciliğinden eser kalmamıştır. Sonuç, Eco'nun tabiriyle,
"sanatın ve tarihin hipergerçek röprodüksiyonu " , veya tıp
kıyapımıdır. Eco hipergerçek o rtam ları anlatı rken sadece
müzelerden değil , Disneyland gibi öykülerin kurgulandığı
eğlence parklarından ve Las Vegas gibi sadece işaretlerden
o luşan kentlerden de söz eder. * Zaten Birleşik Devleller,
" sanatı taklit eden mu m dan heykel müzeleri, mi marlığı
taklit eden Venedik usulü palazzo veya Pompei tipi villalar
gibi , kentleri taklit eden kentlerle doludur. " Ona göre, geç
mişin ölçekli kopyalar sayesinde korunması Ameri kan be
ğenisine yerleşmiştir. Bu olgu " taklite dayalı bir ölümsüz
lük fe lsefes i n i " i fade eder. 38 Ta k l i t/sah te/kopya kültürü
Eco'nun h i pergerçeklikte yolcul uğa ç ı ktığı 1 9 70' l e rden
sonra daha da e tkinleşecek, sadece müzelere değil doğru
dan sanata da bulaşacaktır. Postmodern zamanlarda müze
ler birer simülasyon gibi izlenecek,39 sahteler asılların yeri
ni alacaktır.
1 28
'modern' daha fazla rağbet görür. Ve 1 890'larda empresyo
nist sanatın harikaları da bir bir Atlantik'i aşmaya başlar.
Bir süre so nra Amerikan müzeleri empresyonist sanatın
temsilinde rakiplerine büyük üstünlük sağlar. Bu süreç içe
risinde 'modernler', Rönesans'tan beri estetik kanonun zir
vesini işgal eden 'büyük ressam lar'ı, 'eski ustalar'ı yerlerin
den ederler. Müzayede rekorları 'modernler'e geçer. Ameri
kan müzelerinin modernizmi kutsamasının ardında onu ele
geçirme tutkusunun yattığı kaydedilir. New York Modern
Sanat Müzesi tasarısıyla bu tutku do ruğa çıkar ve Floran
sa'dan beş yüzyıl, Paris'ten bir yüzyıl sonra, New York sana
tın tarihinin merkezi ilan edilir. *
Amerika'nın müze atılımının arkasında büyük servetler
ve büyük iradeler kadar sanatı piyasalaştırmayı ve okyanu
su aşmayı başaran öncü galeriler de vardır. Yeni toplumun
egemenleri arasında sanat sahibi olmaya karşı duyulan i hti
ras ve bu ihti rasın Paris'ten başlayarak uyandırd ığı olağa
nüstü talep, modern bir sanat piyasasının ve bu piyasayla
birlikte modern galerilerin kurulmasında önemli bir etken
oluşturur. Hemen arkasından Paris'te müzayedeciliğin de
netimi altında olan spekülatif piyasa zayıflar. llk kişisel ser
giler düzenlenmeye başlar. Çünkü galerilerin ö rgütlediği
modern piyasa, monarşik himaye sistemini kırarak sanatçı
ların bireysel özerkliğini güçlendirir. Yeni yeni açılan galeri
lerin inanılması zor bir hızla kotardıkları ul uslararası şebe
ke, modern sanatın tutulmasında ve müzeleşmesi nde bü
yük mesafe kat eder. * *
Paris'ten New York'a yelken açanların başında Goupil ge
lir. Goupil'in 1 8 29'da Paris'te açtığı galerisi önce daha ziya
de l i tografi ve gravür yayıncılığıyla uğraşır. Goupil, New
*
Serge Guilbaut'nun How New Yorh Stole ıhe idea of Modem Arı başlıklı kitabı,
bu surecin pek çok resmi tarihi karşısındaki en hakiki anlatısı sayılır.
** Bakınız: Jensen, Marketing Modemism in Fin-de-Sitde Europe.
1 29
York galerisini açma görevini sonradan galeriyi tamamen
devralacak olan yardımcısı Knoedler'e verir ve 1 846'da açı
lan galeri bugüne kadar itibarını korur. Önemli müze ko
leksiyonlarının temelini atar. * Goupil asıl Geröme'un ortağı
ve damadı olmasından sonra ünlenir. Bu sayede Geröme da
Amerikalı koleksiyonerlerin gözbebeği haline gelir; Leonar
do'yla kıyaslandığı bile olur.40 Paris'teki atölyesi de Ameri
kalı öğrencilerle dolup taşar. * * Popüler temaları klasikleşti
ren "neo-G rek" ve o ryantalist havası uzunca bir süre Ame
rikan beğenisini tatmin eder. Ancak modernizmin yükseli
şiyle birlikte adı bile anıl maz olur.
Galericiliğin piri sayılan Durand-Ruel, Geröme'un bayrak
tarlığını yaptığı egemen akademizme karşı modemist öncü
lerin kümelendiği bi r odak oluştu rur: Courbet, Manet, Mo
net, Degas, Renoir, Sis ley, Pissarro, Cezan ne . . . Paris'te baş
gösteren esteti k başkaldırı Durand-Ruel'i izleyere k başka
kültürlere de nüfuz eder. 1 870'te Londra, 1 888'de New York
galerisi açılır. Açılışından birkaç yıl sonra New York'taki ga
leri "şeker kralı" Havemayer'in sahibi olduğu binaya taşınır.
Havemayer ailesinin eşsiz empresyonist koleksiyonu bu ara
larda doğar. Durand-Ruel galeri dışında düzenlediği sergiler
le de modernist beğeninin yerleşmesine öncülük eder. New
York'u mode rnizme uyandıran, başka deyişle modernizmi
Amerika'ya nakleden en etkili aktör Durand-Ruel'dir. Ame-
*
Bakınız: The Collecıor as Patron in the Twrntieth Crntury, sergi kataloğu.
Gerôme'un Ecole Nationale des Beaux Arı s'daki atölyesine iki bin öğrenci kaıı
lır. Birleşik Devletler'den gelenler yüz elliyi bulur. lstanbul'dan öğrencileri Os
man Hamdi Bey, Halil ve Şeker Ahmet paşalardır. (Gfrôme and Goupil· Art and
Enıerprise, sergi kataloğu). Paris dönüşünde Şeker Ahmet Paşa, resme büyük
merakı olan Sultan Abdülaziz'in yaverliğine getirilir. Arkasından, Goupil Ga
lerisi'nden onun aracılığıyla satın alınan eserlerle, Dolmabahçe Sarayı'nda ara
larında Gerôme'un da bulunduğu ciddi bir koleksiyon kurulur. (Gülsen Se
vinç Kaya, "Dolmabahçe Sarayı için Goupil Galerisi'nden Alınan Resimler,"
Osmanlı Sarayı'nda Oryantalistler, sergi kataloğu . )
1 30
ABD'de modernizm pazarını kuran Fransız galerici Paul Durand-Ruel.
131
" Devri nin adamıdır. Devir teke lcilik d evridi r ve Duveen
e n ö n e m l i m ü ş t e r i l e r i aras ı nd a k i en büyük t e k e l c i l e ri
kendi tekeline almıştır. "43 Haliyle, bu gibi müşterilerinin
iş d ünya larına özgü amansız yöntemlerini sanat d ünyası
na da sokar. B u nedenle galerici l i k tarihinin en tartışmalı
şöhre tid i r.
Duveen'in sanat işletmesi, Londra, Paris ve New York'taki
galerileri, Avrupa'nın her sanat merkezinde e tkin olan ve
son derecede cömertçe ödüllendirdiği hafiyeleri ve zamanı
nın sanat tarihi otoriteleri arasından seçtiği danışmanların
dan oluşuyordu. En yetkili danışmanı , ulusal müzecilik dö
neminin ünlü küratörü, Rönesans uzmanı ve Berlin Kaiser
Friedrich M üzesi'nin yöneticisi D r. Wilhelm von Bode'du.
Ancak Almanya'nın en nadi r koleksiyonlarından biri olan
Hainauer koleksiyonunu Paris'e kaçırması nedeniyle bizzat
Kaiser, Duveen'le her türlü ilişkiyi yasakladı.44 Duveen de
bunun üzerine, Bode'un rakibi olan H arvard Ü n iversite
si'nin ünlü sanat tarihçisi Bere nso n'la çalışmaya başladı.
Floransa'ya yerleşen Berenson , sanat çevresindeki i tibarı ve
i l işkileri sayesinde Duveen'e hem son derecede değerli eser
ler buluyor, hem de tartışılmaz o toritesiyle bu eserlerin de
ğerini tasdik ediyordu. "Otuz yıl sürecek bu ilişki, Beren
son'a dünyada hiçbir bilim adamına nasip olmamış bir ser
vet getirecekti. "45 Ancak Berenson'un anılarında Duveen'in
adının bir kez olsun geçmemesi, bu ilişkiden duyduğu de
rin pişmanlığa bağlanır.46
Duveen doğal o larak müzelerle de içli dışlıdır. Bir dönem
Londra'daki N a tional G a l lery'ni n mü teve l l i heyeti üyesi
olur. Ancak bu görevini özel galerisi lehine istismar etmesi
üzerine bizzat zamanın başbakanı Chamberlain tarafından
görevinden uzaklaştırılır. İngi l iz aristokrasisinden kalma sa
nat mirasını Amerika'ya pazarlamasından do layı uğrad ığı
hürnml:m vatıştınnak amacıyla Londra müzelerine bağışlar-
1 37
da bulunur. * British Museum'a " Elgin Mermerleri"nin sergi
lenmesi için ayrı bir kanat yaptırır. * * Birçok bağışta bulun
duğu Tate Gallery'ye de Tumer koleksiyonu için özel bir ek
yapmayı üstlenir. Ve Tate'in bulunduğu semlin adıyla, Mill
bank Lordu ilan edilir. Bütün bu girişimleriyle kıyaslanınca,
Duveen'in müzelere yapuğı en çarpıcı katkı Washington'da
ki Nalional Gallery'nin kuruluşunda oynadığı roldür.
Duveen, danışmanı Berenson'dan, Ermilaj Müzesi'ndeki
Çarlık kabinelerine ait kimi Rönesans şaheserlerini Sovyel
hükümetinin satmak istediği bilgisini alır. Konu, 'baron'lar
dan banker ve Hazine Bakanı Andrew Mellon'un ilgisini çe
ker. Mellon, Duveen'in rakibi olan Knoedler Galerisi'yle ça
l ışuğı ndan , eserlerin salın alın ması Knoedler aracılığıyla
gerçekleştirilir. Ancak hemen arkasından Mellon vergi ka
çakçılığıyla suçlanır. M ahkeme salın aldığı eserlerin kağı t
üzerinde devredi ldiği vakıfların hayali olduğunu ve eserlerin
•
Sir Osbert Sitwell otobiyografisinde bu bağışlara şöyle değinir: "Lord Duve·
en'in ülkemize sunduğu değerli armağanlar onun adına dikilmiş bir anu gibi
yükseliyor. Ama bu görkemli armağanların parasının . . . l ngı lız resmınin en
seçkin yapıtlarının Al:ID'ye satılarak kazanılmış olması doğrusu çok acı. Şimdi
müzelerimize ait sanat galerilerimiz çok. ama bu galerilere koyacak resmimiz
yok. Duveen, hiç kuşkusuz zamanının en büyük taciriydi." (llchrman. Aruilıa
cılarırı Piri Duvwı. s. 1 1 3.)
lstanbul'daki l ngiliz sefiri Lord Elgin'in Osmanlı Sarayı'ndan kopardığı bir
araştırma iznini istismar ederek ( 1 804) Parthcnon'dan söktüğü ve lngilıere'ye
naklederek devlete saıtığı heykel ve kabartmalar onun adıyla anılır. Duveen,
bu "Elgin Mermerlcri"nin sergilenmesi için yapımını üstlendiği ve hala kendi
adını taşıyan özel galeri sayesinde Avrupa sanatının ikonlarıyla adını birleştir
diğini sansa da, gerçekte altından kalkamadığı bir skandala yol açar. Panhe
non heykelleri aslında kırmızı, mavi aşı boyası ve altın renklerine boyanmış
tır; ancak, ünlü sanat tarihçisi Winckelmann'ın hatası ve Avrupalı beyaz ırkı
temsil ettiklerine ilişkin bir inanç nedeniyle baştan beri beyaz oldukları varsa
yılır. Du varsayımdan hareket eden Duveen de, tahrip edici yöntemlerle hey
kellerin özgün patinalarını kazılır ve güya beyazlatarak özgüııleştırir. Zaten
müşterilerinin gözünü boyamak amacıyla, büyük ustalara ait kimi tuvalleri de
hiç sakınmadan ıadil etıiği için sicili bozuk olan Duveen'in bu skandalı müze
yönetimini de ııham altında bırakır. (Sı. Clair, "The Sculptures of ıhe Parthe
non, Quesıions of Auıhenticiıy and Sıewardship".)
1 33
kamudan saklandığını iddia etmektedir. M e l l o n büyük
skandala yol açan bu iddiadan Duveen'in tanıklığı sayesinde
kurtulur. Çünkü Duveen, mahkemeyi , eserleri satın alırken
Mellon'un asıl amacının kamusal bir müze kurmak olduğu
na inandırır. Bu hadiseden sonra artık Mellon onun avucun
dadır. Rakibi Knoedler'i devreden çıkararak, müze işini biz
zat ele alır. Müzenin yeri , mimarı , stili ve tabii koleksiyonla
rı o ndan sorulur. Onun rehberliğinde, M ellon'un vergi borç
ları karşılığında devlete armağan ettiği National Gallery, ni
hayet 1 94 1 yılında, Washington'da kamuya açılır.47
Duveen'in ABD ekonomisinin egemenlerini müze ideali
ne bağlaması, onların pragmatist zihniyetlerine büyük bir
maharetle h i tap edebil m esiyle açıklanı r. Onları gerçekten
sanatın mucizevi bir yatırım o lduğuna i nandırır. Sanata ya
tırımın sağlayacağı yararlar ve çıkarlar ona göre saymakla
bitmez: ölümsüzlük, haz, eğitim, gösteriş, i tibar, iktidar, üs
tünlük, hayır, sevap . . . Ve asıl önem lisi 'durduğu yerde' de
ğer kazanacak yeni bir servet; yani sadece kültürel bir ser
maye değil. Duveen'in bütün bu iddiaları nın kanıtı zaten
başta bizzat kendisi deği l m idir?
Duveen , mesenliğe özendirerek asalet yoksunu yeni zen
ginlerin aristokratlık heveslerini tatmin etmektedir. Edgar
Ailen Poe'ya göre kan bağıyla oluşan aristokrasinin yerini
Amerika'da "dolar aristokrasisi" almıştır; ve bu yeni cins
aristokrasi , " hanedanlara ait armalar yerine servet teşhi r"
etmekten hazzeder.48 Üstadı Poe'nun gözlemlerini Baudela
ire'in yorumları tamamlar: "Birleşik Devletler uçsuz bucak
sız ve genç bir ülkedir. Yaşlı kıtayı kıskanması doğald ı r.
Maddi gelişmesinden büyük guru r duyar. Tari hin bu yeni
misafiri, e ndüstrinin kudretine çocukça bir inanç duyar. . .
Zamana ve paraya müth iş değer verilir. Bir tür ulusal iptila
derecesinde abartılan maddi faaliyet, dünyevi olmayan şey
lere zihinde pek yer bırakmaz . Soylu Poe, ü lkesinin büyük
1 34
bir talihsizliğinin aristokrasinin eksikliği olduğunu söyler.
Ona göre aristokrasisi o lmayan halklarda güzellik kültü çü
rür, çözülür ve ölür. Yurttaşlarının pahalı ve gösterişçi lüks
lerini hatırından çıkarmayan Poe, onlardaki en ufak zevk
sizlik belirtisini gözden kaçırmaz." *49
Duveen müşterilerinin kimlik arayışlarına son derecede
duyarlıdır; nabza göre şerbet vermekte üstüne yoktur. Ko
leksiyonerlerine hazırladığı özel kataloglara, satın aldıkları
eserlerin daha önce hangi soylulara ait olduklarına ilişkin
öyküler düzerek müşterilerini aristokratik bir soykütüğüne
bağlar. Çevresinde beğeni ve görgü üstadıdır. Hatırlı müşte
rilerinin önemli davetlerini o düzenler, kimilerinin malika
nelerini o deko re e de r. Kendi sattığı resimleri yerlerine
kendisi asar ve akıbetlerini tek tek izler. Bu sayede sattığı
eserlerin tarihsel atmosferine layık bir soyluluk mizanseni
yaratır.
Duveen'in çevresinde tipik olan yapay kimlik arayışları,
soyluluğu hatırlatmaktan çok h itsch bir kültürün serpilme
sine yol açar. Ameri kan sanat yazınında fo rmalist anlayışın
fikir babası o lan Clement G reenbe rg, l 939'da yayın lanan
Avangard ve Kitsch başlıklı manifestosunda, bu oluşumu
sanata karşı büyük bir tehdi t olarak değerlendirir: "Kitsch,
üretim sistemimizin tamamlayıcı bir parçası haline gelmiş
tir. . . Muazzam bir yatırım karşı lığında sermayeleştirilmiş
t i r. Bu yatı rımın bedelini ödemesi şarttır. O nedenle de
h itsch, pazarını korumaya ve yaygın laştı rmaya mahkum
d u r. " 50 D o layısıyla " Bi rleşik Devletl er, gaye t m ü ke m m e l ,
dünyanı n gördüğü e n büyük hitsch ihracatçısı haline gele
bilir. "51 Greenberg, özünde akademizmin yattığına i nandığı
135
hitsch tehdidinin karşısında avangarda ümit bağlar. Bu ba
kımdan N ew York M odern Sanat M üzesi'nin kuruluşu ya
şamsaldı r.
1 36
\ıe gide rek, Avrupa müzelerinin modern akl ı n ı , bi reysel
l ik/ulusallık/evrensellik hayalini gölgeleyecektir.
Notl ar
Prior, Musrums and Modemiıy, Arı Galleries and ıhe Mahing of Modern Culıure,
s. 36.
2 Schubert, The Curaıor's Egg; Prior, Musrums and Modemiıy; Carbonell, Muse-
um Sıudies: An Anıhology of Conıexıs.
3 Edhem, "Müzeler", s. 563.
4 Schubert, s. 1 8 .
5 Prior, s. 23 , 32, 59.
6 Duncan ve Wallach, "The Universal Survey Museum", s. 62.
7 A.g.c. , s. 63.
8 Simmel, The Philosophy of Money, s. 37.
9 The Liııle Booh of ıhe Louvre, s. 7- 1 1 , 1 0 5
1 0 Dorival, The School of Paris in the Muste d'arı Modeme, s. 20-22
1 1 Jensen, Marheıing Modemism in fin-de-Sitclr Europe, s. 2 1 9.
12 Assouline, Discovaing /mprnsionism - The Life of Pau/ Durand-Ruel, s. 270.
13 Dorival. s. 20-28.
14 Groys, "The Struggle against the Museum; or, The Display of An in Totalitarı-
an Space", s. 1 47 , 1 48 .
1 5 Yıldızoğlu, Kôpegin Ahlalıı, s. 53.
16 Prior, s. 65.
137
28 Cohen-Solal, s. 1 49, 2 2 1 , 222.
29 Duncan, Civili:ı:ing Riıuals, s. 54.
30 Ag.e., s. 62.
31 A.g.e., s. 90.
32 Ag.e., s. 79.
33 Schubert, s. 40.
34 Vollard, Recollecıions of a Picıure Deala, s. 1 42- 1 44.
35 Schuberı, s. 4 1 .
36 Giovannini, "Malibu and a Villa".
37 Sı. Clair, "The Sculpıures of the Parthenon, Quesıions of Authenıiciıy and
Sıewardshi p" .
38 Eco, Travels in Hyperrealiıy, s. 3-58.
39 Baudrillard, "The Beaubourg-Effecı".
40 Gtrôme and Goupi l: Arı and Enterprise, s. 42.
41 Cohen-Solal, s. 74.
42 Behrman, s. 26.
43 Ag.e., s. 77.
44 Simpson, The Parınership: The Secreı Associarion of Bemard Berenson and ]o-
seph Duvem, s. 101.
4 5 Behrman, s. 95.
46 A.g.e., s. 1 02.
47 Cohen-Solal, s. 2 1 9; Behrman, s. 140- 1 47; Simpson, s. 252.
48 Poe, "Philosophy of Fumiıure", Tht Compleıt lllusırattd Stories and Pornıs of
Edgar Ellan Pot, s. 7 1 5.
1 38
Modern M üzeler ve
Yeni Bilgi Rejiminin Kurulması
* Bir dil, melin, kitap olarak dünya konusunda bakınız: Boıges, "Kitap Kültü
Üzerine" ve "Gizler Aynası", Otehi Soruşturmalar.
1 39
dığı, olaylar ve düşünceler ile imgeler arasındaki ve i mge
l e r i l e k e l i m e l e r aras ı nd a k i karş ı l ı k l ı l ı k k ı rı l ı r. Fouca
u l t'nun tabi riyle, " kelimeler ve şeyler" birbirinden ayrılır.
Hafıza tiyatrosun u n işare t l e r i , işare tl e d i k le ri şeylerd e n
-nesne, i m g e , düşünce ve olaylardan- giderek kopar ve
kendi içlerinde Leibniz'in calculus'u gibi bir işaretler arası
sistem, evrensel bir dil kurarlar. Ardından, koptukları şey
leri bu yeni dilin sentaksı içinde yeniden anlamdırı rlar. Ya
n i dil, şeylerden ve şeyler arasındaki karmaşık ve değişken
bağlantıl ardan çok, kendi işaretleri a rasındaki i l işkile ri
gösterir. * Hafıza ve tarih aruk bu evrensel dilin kelimeleri
aracıl ığıyla hakikat bulur.
Matbaacılığın gelişmesinin ve yaygınlaşmasının da katkı
sıyla, i nsan çevresini 'okumaktan' uzaklaşır ve kitaplara da
lar. "Basılı kitap kadim hafıza sanatları nı parçalar. " 1 Hafıza
nın kaynağı, kabinelerden, hafıza saraylarından ve tiyatro
larından, kelimelerin derlenip basıldığı ansikloped ilere , ki
taplara kayar. Bilginin mecrası değişir. Her okumada, nes
nelerin okuyana göre yeniden anlamlandırıldığı kabinelerin
özel ve tikel dünyasından bağımsızlaşan bilgi, hafıza (tarih)
ve dil (metin) genelleşir ve evrenselleşir.
Kabinelerde, belirli bir hiyerarşiye bağlı ol madan, düzen
siz, zamansız ve ö lçümsüz o larak sergi lenen nesne alemi ,
modern müzede hizaya girer; tasnif edilir, tariOe ndirilir, öl
çümlenir ve sıraya sokulur. Bu süreç içinde harikalar değe
rini yitirir. Önceden " heyecan ve hayranlı kla karşılanan ha
rikalar. . 1 7 . yüzyılın sonuyla birlikte artık takdir görmez.
.
1 40
Acayip, tuhaf, garip, aykırı, gizemli şeyler bilginin bölgesini
terk eder; bundan böyle, cehaletin, kör inancın, büyücülü
ğün ve falcılığın alametleri sayıl ı r. Ancak " kadınlar, çocuk
lar, ilkeller ve cahil kitleler gibi gelişmemiş, zevksiz toplu
luklar" a rasında hayret uyandırır.3
Müzeoloj ik Akıl
En genel ve temel anla mda müze epistemolojik
bir teknolojidir: tarihsel bilginin üretilmesine,
düzene sokulmasına ve meşrulaştırılmasına
yarayan bir aygıt.
Donald Preziosi
141
nom i , antipati , sempati, yakalama tarzları, yılan tarafı ndan
ısırılma ve öldürülme, zehirlenme şekill eri ve belirtileri,
tedaviler, adlar, sıfatlar, alametler ve kehanetler, canavar
lar, mitoloj i , adanmış o lduğu tanrılar, kıssalar, alegori ler
ve gizler, hiyerogliOer, amblemler ve semboller, özdeyişler,
yakışurmalar, mucizeler, bilmeceler, nişanlar, armalar, ta
rihsel olgular, düşler, hayaller ve heykeller, beslenmedeki
ve uptaki yeri , değişik kullanımları. Buffon'un bütün bun
lar üzerine diyeceği şudur: 'Gel i n , böylesine bir yazı çor
basında ne kadarlı k bir doğa tarihi bulunduguna siz karar
verin. Bunlar tasvir deği l , sadece e fsane' . . . Aldrova n d i ,
lluffon'dan n e daha i y i , n e d e daha kö tü b i r gözlemciyd i ;
ondan daha saf biri de degildi. Ayrıca, anlamak i ç i n gör
m e n i n gereğine en az o n u n kadar i n a n ı y o rd u . Sade c e ,
o n u n göz lemleri gördüğü şeylere aynı sistemle veya aynı
episteme* düzeniyle bağlı değildi. Çünkü Aldrovandi , bü-
1 42
yük bir titizlikle baştan sona yazılı o lan bir doğayı tefek
kür ediyordu."4
Aldrovandi'nin müzesinde "dünya bir dil olarak kavranır,
amblemlerden, izlerde n, işaretlerden benzerliklerden olu
şur... Bu epistemede düşüncelerle göstergeler, gösterge lerle
nesneler arasında Desca rtes ve Locke'taki gibi kes intiler
yoktur ... Rönesans'ın düşüncesi hiperreal isttir. " 5 Oysa in
sanların düşündüğü için var o lduğu (cogi ıo ergo sum) bir
sonraki çağda, dil de dünya yerine onun düşüncesi ni, bilgi
sini temsil eder.
Kabinelerde temsil edilen dünya görüşü, modern müze
nin aklıyla kıyaslanınca Leibniz'in tabiriyle fazlasıyla "bula
nık" görülür.6 Bunun başlıca nedeni, tikel, nadir, kıyas ka
bul etmeyen şeylerden hareket ediyor o lmasıdır. Oysa dü
zen ve disiplinin esas olduğu bir müzede artık bunlar ge
çerli değildi r. Müzenin gösterdiği şeylerin kabinelerdeki gi
bi sıradışı ol maları deği l , aksine sıraya sokulabilmeleri, be
lirli bir bütünlük, genel bir kategori içinde temsil edilmele
ri, yani sı nı nandırı labi lmeleri değer kazan ı r. Do layısıyla ,
şimdi nad i r olan değil, temsili o lan makbuldür. Haki kat,
karşılıklılık ve benzerlik (correspondance) yerine kıyaslama
ve fark l ı l ı k sayes inde aydınla n ı r. Desca rtes proj e lerinin
"şeylerin iç doğalarını incelemek değil, onların birbirleriyle
kıyaslanması ve böylece kimi şeylerin diğerleri temel al ına
rak kavranması" olduğunu söyler.7
Kıyaslama, ölçerek ve sıralayarak yü rütülür. Özdeşl ikler
ise farklılıkların tanım lanmasıyla kurulur. Farklılık gözle
görülür özelliklere, fo rma dayanır. Görmek ve sınınandır
mak bilginin kaynağını o luşturur.8 Görme ve sı nınandırma
deneyiminin en canlı mekanı da kuşkusuz müzedir.
Aynı zamanda, aynı çevreler içinde, simetrik olarak tasar
lanan büyük ansiklopedi ve sözlüklerle, modern üniversite ,
kütüphane ve müzeler aynı mantığın ve aynı gramerin farklı
1 43
mecralarını oluştururlar. * Bilginin ve dilin yeniden yapılan
dırıldığı bütün bu mecralar, işledikleri 'maddeleri' öncelikle
sınıflandırarak anlamlandırırlar. Modern müzede sınıflan
dırma, ilkin tabiat ve sanat, bilim ve estetik arasında gerçek
leşir. Nadire kabinelerinde iç içe sergilenen naturalia ve arti
ficialia, arkasından da scientifica koleksiyonları uzmanlaşır.
Böcekler ve mercanlar, saatler ve boynuzlar, heykeller ve ce
ninler, narlar ve zırhlar artık birbirlerini anlamlandırdıkları
bir edebiyat oluşturmazlar. Her birinin anlamı, göstereni, sı
rası, evrensel aklın tasnif disiplini ( taksonomi) altında sabit
lenir ve farklı kümeler içinde birbirinden yalıulır. Müze bir
tasnif mekanı -ve bir mekan tasnifi-, cisimleşmiş bir ansik
lopedi, bir sözlük işlevi görür. Ansiklopedizm sanat müzele
rini de kendi içinde sınıflandırır. Önce sanat ile zanaat, gü
zel sanatlar ile el sanatları ayrılır. Ardından sanat eserleri
kronolojik ve biyografik bir h izaya girer. Önceller ve ardıllar
saptanır. Eserlerin ölçü ve teknikleri kaydedilir. Formlarına
göre stillere, ekollere, akımlara, dönemlere tasnif edilir. Ni
hayet, estetik hiyerarşinin cetveli olan kanona göre nitelenir
ve sıraya sokulur. M ekana eklem lenerek kademelenir.
1 44
lü bir ayrım, romamizm çağında, sanalın bilimle çalışması so
nucu oluşur. Sanat, tabiatın yerine tabialüstünü, aklın yerine
hayali, evrensel olanın yerine likeli öne alır. Adeta nadire ka
binelerinin ruhuna sahip çıkar. Estelik bilimden; sanal hayat
lan, labialtan ve sanayiden kopar; özerkleşir. Sanalın bir din
havasına büründüğü olur, müzeler tapınak muamelesi görür.
Aydınlanma'nın müze tasavvuru ve müzeleşme hamlesi, Rö
nesans koleksiyonlarını da esir alan, bilginin sınırlarına erişe
bilme umudunu güçlendirir. N ihayet bilgi fethedilecek ve bü
tün zaman aynı mekan içinde derlenip toparlanacak ve gözler
önüne serilecektir. İnsanın sanat ve tabiat üzerindeki, bülün
evren üzerindeki iktidarını, müzeden daha inandırıcı şekilde
ne ifade edilebilir? Zamanı müzede gözahına alan insan, geç
mişini denetleyebildiği ölçüde geleceğine de egemen olacaktır.
İmparatorların kendi görkem ve güçlerini sahnelemek ama
cıyla donatukları müzelerin devri sona ermiştir. Modern müze
insanoğlunun suretindedir. Sanat ve tabiat tarihi müzelerinde,
arkeoloji, etnoloj i , j eoloj i , biyoloji müzelerinde insan kendi
hakikatini inşa eder. Bu müzelerin öznesi de nesnesi de insan
dır, bilen de bildiren de odur. Bu mekanlarda kaynağı da ken
disi olan, kendi üzerindeki iktidarını örgütler. Demokratik bir
hakikat politikasına (Foucault) gerçeklik kazandırır.
1 45
insanların , toplumların ve kültürlerin gittikçe ilerledi kleri
ve gel işti kleri bir zaman düzeni dayatır. l nsanlıgın Aydın
lan ma'ya dogru evrild igin i izleriz. Uygarl ıgın gel işmesinin
ni hayete e recegi ideal bir hedefe, bir ıelos'a ulaşı ncaya ka
dar bu evri m i n sürecegi hayal edilir. Tarihin sonundan ba
şına dogru canlandırı ldığı, geleceğin geçmişi anlamlandır
dığı teleoloj i leri , Foucault 1 9 . yüzyı lda yükselen ütopya
larla i l işkilendirir. Bu ütopyalar sadece Sai nt-Siınon , Fo
urier, Louis Blanc , Proudhon, Marx-Enge ls, Blanqui gibi
modern sosyal izmin kuru cularının degi l , Cum huriyetçile
ri n , Tocqueville gibi liberallerin geleceğe hükmedecegine
i nand ıkları tahayyüllerini de içerir. * " 1 9 . yüzyılda ütopya
lar zaman ın doguşundan çok tükenişiyle ilgilenir. Çünkü
bilgi artı k bir tablo şeklinde deği l , bir sıralamayı ve geliş
m eyi gösteren bir dizi şeklinde düze nlenmiştir. . . Tari hin
sonuna ait büyük düş, nedensel düşünme sisteminin ütop
yasıdır. " 1 0
Tarihselc i l i k i nsanlara ve kültürlere hiyerarşik bir ni
zam verir. Onları ilerleme, gel işme, uygarlaşma hattında
kat ettikleri zamana göre sını Oandı rır. i l erlemenin zamanı
tabiatın zamanına karşılık ge lir ve canlı ları n evrim süreç
lerine il işkin bi yoloj i kuramlarına dayan ı r. Sanatın zama
nı da tabiatın zamanına ayarl ı d ı r; ikisi de aynı hatta i le r
lerler.
Sanal ve tabiat müzelerinde insana ve tabiata ait ürünler
aynı zamandizimi (kronoloji) il kelerine göre birbirlerini iz
lerler: Tabiat bilim lerinde " bitki ve hayvanların cinslerine
ve tarihlerine göre sınıOandırıld ıg ı iki-terimli (binomial)
yöntem, sanatın ekollere ve zamandizim ine göre tasnifinde
karşılık bulur. Bu tasnif ta rzının yerleşmesinde en büyük
1 46
rolü, Winckel mann'ın l 764'te yayınlanan An till Sanatın 1a
rihi adlı eseri oynar. Böylece hem en geniş anlam ıyla uygar
lığa, hem de ulusal sanat ekollerine ilişkin ilerleme anlatıla
rı, i nsanoğlunun gelişim i n i gösteren kalıntıların yeniden
kodlanmasına ya rdımcı olur. " 1 1
Sanatın d a bilim gibi , sanayi gibi , zamanla ilerleyen bir
doğrultuda tarihsel leşti ril mesi , müzede mimari d isiplin ve
eserlerin teşhir düzeni sayesinde başarıl ı r. M üze planı ls
panyol , Flaman, l talyan vb. ekollerine göre birbirinden ay
rılan ve bir zamand izimini izleyen odalara bölünür. Örne
ğin, 1 7 . yüzyıl Ho llanda ekolü: Rembrandt ( 1 606- 1 669 ) ,
Ad rian van de Ye lde ( 1 636- 1 672) , Solornon van Rusideal
( 1 628- 1 682) . . . Birbiri ardına bu odaları kat eden izleyici bir
yandan da mimarinin yönlendirdiği bir zaman içi nde iler
ler. Müzenin gezildiği güzergah sanatın zaman ı nın güzerga
hıdır. Form , hacim, ışık gibi m imari öğeler, müzedeki za
man-mekan şemasını ve bu şemanın içerd i ği hi ye rarşiyi
-ile ri/ge ri , uygar/barbar, mode rn/primitif, ham/işlenmiş, ba
sit/karmaşık vb.- pekiştirir. Ö rneğin , "bir dönemin se rgi
lendiği odadan diğerine geçtikçe ışık m i ktarı artırılır ve bu
sayede insanlığın karanlıktan aydınlığa doğru ile rleyen yol
culuğu si mgeleştirilir. " 1 2
Modern müzeyi gezmenin disipliniyle, nadire kabinele
rinde hayal alemine dalmanın hazzı birbirleriyle kıyas ka
bul etmez. i kincisi kent sokaklarını d ilediğince arşınlayan
jlcineur'ün gezgi nci liğine benzeti lir. Çünkü jlcineur de, nadi
re koleksiyoneri gibi, aykı rı , düzensiz ve anlık, kopuk ko
puk görüntülerle bir sonu o l mayan veya bir bütün lüğü
amaçlamayan kendine göre kolaj lar o luşturur. Onun bilgisi
de kabinelerini tefekküre dalanlar gibi 'okumaya' dayalıdır.
Oysa modern müzenin bilgisi görme ö nceliklidir.
147
Gözün İ ktidarı ve Teş h ir Teknoloji leri
Bizim Batı kü ltürümüzde akılc ı insan görsel
insandır.
Marshall M c luhan
1 48
kendisid ir. O hem resmeden özned ir, hem resmedilen nes
ne. Heidegger "dünyanın resme dönüşmesi ile, insanın öz
neye dönüşmesinin bir ve aynı hadise" o lduğunu söy ler. 1 6
Sonuçla yaraucı Tan rı'nın eseri sayılan h e r şey arlık insan
marifetiyle varlık kazanır; onun Larafından Lemsi! edilerek
dünya resmindeki yerini bulur. Düşünen ve temsil eden öz
ne odur.
Descartes düşünce sürecini zihinde gerçekleşen bir Lemsi!
süreci olarak anlaur: Düşünceler zi hinde bi rtakım lemsiller,
imgeler şekl i nde uyanır. Aklın, ya da tabiatın ışığı tarafın
dan ayd ınlanmaları sayesinde "zihnin gözü" önüne gelirler.
"Tabialın ışığı , düşüncelerin tıpkı tablolar, resimler gibi ol
duğunu açıkça fa rk etmemizi sağlar. " 1 7 "Bali felsefesinde zi
hin gözle ve görme duyusuyla bağlan ulandırı lır. Görme dü
şüncenin, ışık aklın mecazlarıdır. . . 'Aydınlan ma' Labi ri , ışık
la akıl arasında süregelen ilişkiyi göste rir. " 18
Bilginin doğuşunu lasvir eden Descartes'a dayalı tahayyü
lün en kusursuz; en sahici biçimde canlandırıldığı o rtam
muhakkak ki modern müzedir. Felsefi söylemin görme edi
minden türettiği bütün mecazlar sanki müzede gerçek olur.
Müze mekanı zihi nsel alemin modeline dönüşür. Müzede
aklın ışığı düşüncelerin temsil edildiği resimleri bir bir ay
d ı nlatır ve böylece insan l ı k kendi gözleri ö n ü n e se rilir.
Dünya resim olur.
Fantasmagoria
Ccnıu ıy.
Mar.x, Uauddaire, Adorno ve modernlik üzerine yazan daha bırçok düşunur
modern kentin üreııigi yanılsamaları fanıasınagoria mecazıyla canlandırırlar.
1 50
Nicolas-Henri Jacob'ın, bir anatomi kitabına çizdiği desen, 1 839.
Fantasmagoria.
1 51
Dolmabahçe Sarayı'ndaki il. Abdülhamit'e ait 1 870 yapımı bir stereoskop ve bu
stereoskopla seyredilen Colossium fotoğrafları. İlk kez 1 8 5 1 'de Crystal Palace'ta
sergilendikten sonra birden bütün Avrupa'yı fetheden stereoskop, genellikle cam
üzerine sabitlenen ikiz fotoğrafların mercekler aracılığıyla üç boyutlu tek bir imge
olarak algılanmasını sağlıyordu.
1 52
'dünya sergileri', 'evrensel sergiler' . . 1 9 . yüzyıla damgasını
.
1 53
Notlar
14 A.g.t., s. 1 29.
15 A.g.r., s. 1 33.
1 6 A.g.e., s. 1 33.
1 7 Aktaran Fausch, "The Knowledge of ıhe Body and ıhe Presence of 1 Iisıory -
Toward a Feminist Archiıecıure " , s. 4 1 .
I B A.g.e., s. 40, 4 1 .
1 9 A.g.r . . s. 40.
2 1 Vergo, Thc New Musrology, s. 465; Miıchell, "Orienıalism and ıhe Exhibiıi-
onary Order" , s. 460.
22 Senneıı, The fail of ıhe Public Man.
1 54
Modern M üzeler, M odern Ki m likler
1 55
M odern M üze, M odern U lus
Müzeler ulusl arın m a nevi kıymetlerini göstermek
dolayısıyla mühim bir mevki kazanmıştır. . . Medeni
seviyesi yükselmiş uluslarda müze teşkili en ileri
giden ihtiyaçlardan biri olmuştur. . . Müzeler ulusal
k ü l türün ink işafına yardım etmekte en büyük
amildir . . . Müzec ilik bizim için de ulusal bir mesele
olmuştur.
Enver Behnan Şapolyo ( 1 935)
1 56
!arın önü nde David'in boyadığı ünlü tablolar sergi lenmekte
dir. Ardından Müze Bi rliği (Societe sectionnaire du museum),
bağrındaki vatanseverliği göstermek amacıyla " Cumhuri
yet'in Anası" jakobenler tarafından "evlat edinilmeyi" diler
ve dileği kabul edilir. David zaten baştan beri Maral gibi
ateşli bir jakoben'dir. jakobenler halkın temsilcileri , "Marat
halktır". Ve David halkın huzurunda, "Halkın Dostu"* kah
raman Marat'ya eseriyle yeniden can veri r. Sanat eserleri
yüzyıllardır krala adanırken, David'in töreni nde onun yerini
halk almıştır. Halk, yeni tapınağında artık Tan rı'nın ve kra
lın deği l , kendi efsanelerini ve iktidarını ku tsar. * *
David, u l usal devrimi m üzeye v e akademiye taşımakla
kal mamış, bir devrim estetiği n i n ö rgü tlenmesine de ön
ayak olmuştur. Bu klasist estetik sayesinde devlete ait ideal
ler antik çağın ve Rönesans'ın zaferlerine eklemlenir. Napo
leon'un yüksel işiyle birlikte j akobenlik'ten Bonapartizm'e
dönen David, bu kez onun 'dramaturg'u oıarak gö rev yap
maya başlar. Bu kariyeri sayesi ndedir ki 'resmi sanat' denin
ce hep onun adı hatırlanır. Ve nerede canlanırsa canlansın
resmi sanat hep onun 'devrimci' klasizmini andırı r. 20. yüz
yılda SSCB, Al manya, İ talya ve Türkiye gibi parti devletleri
nin dirilttiği klasizm bir bakıma David ekolünü çağdaşlaştı
rı r. Lissi tski'n i n sözleriyle, "devletlerin her zaman, talebe
göre bugün bir Horatius'lan n Yemi ni, yarın da bir Napole
on'un Kutsanması tablosunu boyayacak b i r David'i bulu
nur. "2 David bu ese rleri nden ilkinde ( 1 784) cum huriyetçili
ği, ikincisinde ( 1 805- 1 807) imparatorluğu 'klasik' uygarlığa
•
Maral devrim sırasında önemli bir rolü olan //allıın Dosıu (l'.Ami du Peuple)
gazetesini yöneımekıedir.
T. J. Clark Farrwell ıo An idea kitabında, "'iki Yılında Resim'" başlığı altında
uzun uzun anlaııığı bu töreni zamanın kültürel politikasında bir dönüm nok
tası o larak değerlendirir. Öyle ki, Clark"ın "modemizmin başlangıcı'" içın öne
risi, "sanatın siyasetle başlattığı olumsal ilişki'" dolayısıyla bu hadisedır.
(Clark, Farewell ıo an idea: Episodesfrom a Hisıory of Modemism , s. 1 5-53.)
1 57
JACQUES LOUIS DAVID, Marat'nın Ölümü, 1 793.
1 58
JACQUES LOUIS DAVID, Napoleon St. Bernard'da, 1 800.
1 59
nakşeder. Ona göre "her birimiz, tabiatın bahşettiği beceri
ler için ulusa borçluyuzdur. "3
1 792'de, Louvre'un kamuya açı lışından bir yıl önce , içiş
leri Bakanı Roland, David'e yazdığı bir mektupta müzeden
ne beklediğini ona şöyle bildirir: "Yabancıları çarpmalı ve
etkilemelidir. . . Güzel sanatlarla i lgili bir beğeniyi beslemeli,
sanatçıların okulu olmalıdır. . . Bu bir ulusal anıttır ve tek bir
kişi bile ondan hazzetme hakkından mah rum kalmayacak
tır. Zihinler üzerinde öylesine iz bırakacak, ruhları yücelte
cek ve yürekleri öylesine heyecandıracaktır k i , Fransız
Cumhuriyeti'nin namının yürütüldüğü en güçlü mecralar
dan biri o lacaktır. "4 Müzeden beklenen , yurttaşlık gereği
herkesin zihnen, ruhen ve kalben devletlerini içselleştirme
sini sağlamaktır. "Dolayısıyla müzede izleyici ile devlet ara
sında bir alışveriş gerçekleşir. Devletin manevi varlığı karşı
sında birey devletle olan bağı nı güçlendirir. Müzenin hege
monik işlevi, yurttaşlığın deneyimlenmesinde oynadığı ha
yati rol buradan kaynaklanır. "5
1 61
sa" , bu müzede onu ziyaret eder. Arkası ndan yine kendi
kendisine kurduğu ağırlıklar ve ölçüler müzesi gelir. Bu
m üzeler sayesinde tarihini ve bilimi ele geçiren kahramanı
m ız tabiatın vahşe tine karşı tek kişilik uygarlığını idrak
eder. 1 2
Müze, insanlığın, uygarlık tarihinin e n seçkin , en üstü n ,
en temsili eserlerinin mekanıdır v e devlet de bunlarla öz
deşleşir. "Müzede sanat tarihi devletin tarihinin yerini al
maya başlar. " 1 3 Müzenin uygarlık sembolizmini besleyen en
önemli öğe mimarlıktır. 19. yüzyıl mimarlığındaki klasist
canlanmayla birlikte, mimarlık da müzenin sergilediği tarih
şemasına eklemlenir. Resmi yapılar kadar kültür yapı ların
da da Rönesans'ı özümseyen Palladio'nun antik Roma'dan
türeterek yalınlaştırdığı üslubu sezilir. Bu üslubun devletle
medeniyet imgelerin i bütünleştirdiği varsayılır. M üze mi
marlığında klasizmin canlandırı lmasında, antik Yunan ve
Roma'da tanrılara adanmış olan panteo nun formu ndan da
yararlanılır. Bu sayede müze, kutsal bir au ra edinmekle kal-
Roma Panteon.
1 62
Mimar Schinkel'in Berlin Altes Müzesi için tasarladığı 'panteon'u, Schinkel'in
Sammlung Architektonischer Entwürfe adlı eserinden.
1 63
Müze, 1 9 . yüzyılda hüküm süren kolonyal rekabeti n , bir
uygarlık rekabeti olarak ke ndini göstermesinde de rol oy
nar. "Fransa, İ ngiltere ve Al manya gibi , Bali kül türlerinin
büyü k varisleri , Yu nan ve Roma mirasçıları, yığdıkları ser
vetleriyle rekabete girişere k kral veya i mparato rlarının
yağmaladıkları haz i n e l e ri politik emeller için k u l lanıp
dünya üzeri ndeki güçlerini pekiştirirler. " 1 5 Uygarlık yarı
şında F ransa' n ı n öncü o l masında Louvre'un payı ölçüle
mez. Louvre "bir i lerleme fırtı nasın ın ortasında, gelenekle
u l usun , m i rasla kanon u n eklemlenebil mesi n i n orta m ı n ı
o l uşturur; h e m u l u sal , h e m evrensel anlamda k ü l t ü re l
meşruiyetin rotas ını çizer. Arşivine kattı klarıyla d a , arşi
vinden attıklarıyla da çizmiş o lduğu sınırlar aracıl ığıyla
Batı uyga r l ı ğı n ı n k i m l i ğ i n i n tanım lan masına ya rd ı m c ı
o l u r. " 1 6
Louvre, modern liği eskin i n hazineleri , ganimetleri, kut
sal emanetleri ve nadireleriyle sahneler. Bir çağa onun ala
metlerini kullanarak son verir. Ayn ı ikonlarla bir karşı-iko
nografi kurar, köhnelerini aynı i konlarla kırar. Ayn ı nesne
lerin modern teşhiri şimdi ö ncekileri " tarihe gömen" başka
bir hakikati ve başka bir hafızayı işaretlendiri r. Bunun ba
şarıl masına Devrim' i n atadığı Dav i d kadar, l mparator'u n
Louvre'u tesli m ettiği ve modern küratörlerin piri sayılması
gereken Dominique-Vivan t Denon'un da emeği geçmiştir.
Denon, U ffiz i'de takd i m edilen ve zamanı b izzat sana u n
yönlendirdiği sergil emeyi gel iş tirerek, "esas olarak krono
l oj i , sanatsal evrim ve u lusal ekol lere dayanan bir teşhir
düzeni kurgular. " 17 Bu sayede m üze sahnesinde uygarlık,
ulusal ve bireysel dehanın n ihai bir ülküye doğru ilerlediği
bir görünüm kazanır. Louvre izleyicisi bu uygarlık ülküsü
n ü Fransa'nın dehasının temsil ettiğini sezer. Bireysel deha
ya gelince, " uzun bir tarihi olan bu düşünce ancak 19. yüz
yılın burj uva toplumlarında egemen olur. Louvre'un tavan-
1 64
Louvre Müzesi, dehaların kutsandığı bir tavandan ayrıntı. Fotoğraf: Carol Duncan.
165
Louvre'un müze olarak düzenlenişi. Hubert Robert, Projet d'Amenagement de la
Grande Ga/erie du Louvre, 1 796.
* Yılda 6,6 milyon kişinin ziyaret elliği Mona Lisa, 2005 yılında Japon Nippon
televizyonunun sponsorluğuyla ve 4,8 milyon euro harcanarak yeni ve daha da
görkemli bir 'alıar'a yerleştirildı.
1 66
M odern M üzede D e h a Estetiği ve D in
Sanat zanaanen ayırt edild iği süreç içi nde i lahi bir kimlik
kazanmaya başlar. Vasari ilk sanatçının, l n ci l'de yazıldığı
üzere "yerin tozundan insana biçim veren" Tan rı olduğunu
i lan eder. Ressam da Tan rı'nın yaranlarını resmettiği içindir
ki onun dehasını ve kudretini paylaşır, ilahi estetiğin tem
silcisi olur. 1 9 Rönesans sanatında perspektif, Tan rısal haki
katin temsi linde yarattığı harikalar sayesinde i lahi bir ge
ometri sayılır ve Panofsky'nin ortaya koyduğu gibi dinle sa
natı bağlar. 20
Sanatın tinsellikle ilişkilendiril mesi ve i nsanın iç alemiyle
bağdaştırılması, estetiğin 'icadıyla' birli kte bu alanın başlıca
meselelerini oluşturu r. Adorno Estetik Kuramı 'nda insan
elinden çıkmış bir ü rünün ancak tinselliği sayesinde sanat
olarak tanımlandığını yazar.21 Hegel estetiğinde sanat "bir
tecelli ese ridir; ilahi olanın peçesinin açılmasıd ır"; dolayı
sıyla sanatçı da "Tan rı' n ı n sözcüsü , b i r peygamberd i r. " 22
Kandinski'nin " ruhun dilini" aradığı S an a tta Tinsellilı Üze
rine kitabı , zaman ında soyut sanatın kılavuzu haline gelir. 2 3
Sonuçta estetik "seküler bir i lahiyata" , 24 sanat deneyimi bir
ibadete, müze de bir ibadethaneye dönüşür.
Zaten önemli bir bölümü baştan beri kiliselere ait olan
eserler toparlanıp müzeye asıldıklarında birer kutsal emanet
muamelesi görürler. Müzeler kilisenin aura's ına bürünürken,
kiliseler müzeleşir. * Sanatın kutsallaşması en belirgin olarak
müze mi marlığında kendini gös terir. Pan teon tarzının da
vurguladığı gibi , müzeler tapınak ve mozoleden esinlenerek
tasarlanır. Örneğin, Berlin Altes Müzesi'nin mimarı Schinkel,
projesinde ( 1 824) Hegel'in "mulak tin" kavramını canlandır-
1 67
mayı amaçlarken G rek tapınaklarını model alır;25 British Mu
seum, Prado , Washington National Gallery, New York Metro
poli tan, İstanbul M üzesi ve daha birçok örnegi gibi. Yine
John Soane'un tasarladıgı ( 1 8 1 1 ) ve pek çok mimarı esinlen
dirdiği b ilinen, l ngiltere'nin ilk kamusal müzelerinden Lond
ra'daki Dulwich Pic ture Gallery, aynı zamanda bir mozoled ir.
Merkezdeki rotondun altında müzenin üç hamisine ait lahit
ler bulunur. Müze-mowle fi krine daha da erken zaman larda
Goethe * ( 1 749- 1 832) ve 1 lazlitt ( 1 778- 1 830) gibi ro man
tizm haberci lerinde rastlanır. " G oethe ve l fazl i l l , müzele ri ,
ziyare tçilerin sanaun ruh uyla bul uştukları kutsal mekanlar
olarak canlandırırlar. . . Ölümün sekülerleşligi bir ortamda sa
nat kutsal laşır. " 26 Her ikisinde de mozole mi marisi , sanatla
aynı mekanda defnedilerek sonsuzlaşacagını uman sanal ha
misini yüceltir. Ancak iki yüz yıl kadar sonra durum tersine
dönecek ve müze-mozole ilişkisi müzelerin hirer sanal me
zarlıgı olarak canlandırılmasında rol oynayacakt ı r.
Gerçi modern dünya ve hayal üç alanda akı lcılaşurılmış
llr: * * nesnel bilim; evrensel ahlak ve hukuk; özerk sanal.
Neyin dogru, neyin iyi, ve neyin güzel oldugu, bu alanlar
arasındaki toplumsal ve entelektüel işbö lümü çerçevesinde
tanımlanır. Ancak, aynı akılcı bilgi şeması baglam ı nda sanat
akılcılı ktan muaf tutulur - veya başka deyişle, 'a kıldışı', sa-
*
Goethe'nin l ıalya'daki Rönesans turları enesinde ve Schillcr'in etkisiyle kale
me aldığı Wi lhe lm Mrister'in Çıralılıh Yılları romanında ( ı 796 ) , tatmin olma
fırsatı bulamadan sona eren, sanata adanmış bir hayatı temsil e<len Mignon,
sanat eserlerinin sergilendiği "Geçmişin Salonu"na defnedilir. Goethe'nin tas
virleri Dulwich Müzesi'ni haıırlatır.
"Aydınlanma fi\ozofiarının 18. yüzyılda formüle ettikleri modernlik projesi,
kendi iç manııklarına göre bir nesnel bilim, eVTensel ahlak ve hukuk, ve özerk
sanat geliştirebilme çabalarından oluşur. Aynı zamanda bu proje, bu alanların
her birinde saklı olan bilişsel potansiyeli, içine kapalı yapılardan kurtararak
serbest bırakmayı amaçlar. Aydınlanma filozofiarı nın arzusu, uzmanlaşmış
olan kültürün bu birikimini, gündelik hayatın zenginleştirilmesi için, yani
toplumsal hayatın akılcı örgütlenmesi için seferber etmektir" (Habermas,
"Modemity - An lncomplete Project").
1 68
Berlin Altes Müzesi. Mimar: Kari Friedrich Schinkel.
1 69
özgürlük sahibi ol urlar. Sanatın aşkı nlık niteliği, dindeki
tefe kküre dalma fi ilini karşı layan bir deneyim ge rektirir.
Wal ter Benjamin'in aura kavramı bunu gösterir. Din yerine
şimdi sanat. . . ayrıcalıklı sınıfların sığınacakları bir kaçış
sağlar. Akılcı biçimde örgütlenmiş olan hayatın ötesinde bir
tür öznellik yeşerir. . . "28
Modernliği izleyen özerkleşme sürecinde sanat dinden
kopar, ama onun iyilik, doğruluk gibi birtakım temel değer
lerini terk edemez - hatta açık açık kendine mal ettiği olur.
Novalis'ten esinlenen kimi romantik düşünürler, bir 'sanat
dini' (kunstrcligion) üze rinde duru rlar. Kendisinin bir din,
"seküler bir ilahiyat" kisvesine büründüğü zamanlarda sa
nat, ahlaki yükümlülükler ahına girer.
İyilik ve doğruluk ile güzellik özdeşleşir. Sanat modern
bireyin terbiye edilmesi nin, ya da başka deyişle onun mo
derliğin kışkırttığı günahlardan esirgenebilmesinin kılavu
zu olur.
1 70
lun, ahlakı gelişlirmede kiliseni n önüne geçer. Kamu bilin
cinin imal edildiği bir alölyeye dönüşür.
lngiltere'de 1 9. yüzyıl wplumsal refo rm hareketleri nin
önderleri, müzelerin ö ncelikle işçileri ve işsiz güçsüz ayak
takım ı nı kentin mahşerinden kurtarmasını bekler. Müze
onları meyhane nin ve umumhanenin yolundan çevirebil
meli, seks ve alkol düşkünlüğünün yıkımından korumalı
dır. O nedenle de iş dışındaki zamanlarda, talil günlerinde
ve akşamları zevkle gezilecek çekici bir mekan o larak ö r
gütlenmelidir. Bu konuda başı çekenlerden Sir Henry Co
le'un dediği gibi, "eğer sarhoşluğu ve şeytanı alt etmek isti
yorsanız, Tanrı'nın günü o lan talil gününün o nu gelişti rme
sini sağlayınız; vaktini önce yatakta, sonra da içki başında
geçirmesine izin vermeyiniz . . . M üze m utlaka ona akıl ve
terbiye ihsan edecek, yolunu cennete çıkaracaktır. " 29
Baştan talan korkusuyla gayet sıkı biçimde korunan, zi
yaretçileri s ı n ı rlanan ve denetlenen British M useum gibi
müzeler, hükümet etmekteki , toplumun sevk ve idaresin
deki güçleri kavrandıkça giderek kültür refo rmlarının ta
leplerine ayak uydu rmaya başlam ışlard ı r. Devletin tutu
mundaki değişi m i n i l k uygula maya konduğu m üze ,
1 8 5 7'de açılan South Kensington Müzesi'dir. Modern mü
zenin en ö ncelikli işlevi olan eğitim işlevi burada program
lanır. Daha sonra Kraliçe Viclüria ve eşi Albert'in şanına la
yık görülecek bu m üzenin ku rucusu Sir Henry Cole'dur.
Victoria ve Albert Müzesi'nde gi riş herkese açıktır ve ücret
sizdir. Müze özellikle iş dışı zamanlarda etkindir ve işçile
rin keyiOe vakit geçirmeleri için her türlü ö nlem alınmıştır;
hatta sınırlı da olsa di nlenme salonlarında içki bile verilir.
Sonuç hiç de korku lduğu gibi olmamış, o lası birtakım aşı
rıl ıklar meydana gelmemiş, tam aksine, işçiler ö ngö rülen
edep ve terbiyeyi benimsemişlerdir. Bu başarılı uygulama
nın üzerine British Museum da elektrik donanımını bir an
171
South Kensington (Victoria ve Albert) Müzesi enteryörü,
John Watkins'in çizimi, 1 87 6.
•
Bakınız: Schuberı. The Curaıors Egg: Thc Evoluıion of ıhr Musrnm Concrpı
from ıhc Frcnch Rcvoluıion ıo ıhc Prrsenı Day.
Bakınız: l Iabermas, Tlıe Sırucıural Transformaıion of ıhc Public Sphrrr: An lnqu
iry inıo a Caıegory of Bourgeois Socieıy.
1 73
tanı mlayan önemli b i r i l işki o rtamı oluşturu r. Bu kamusal
alanda, topluca sah i p o l u na n b i r sana tsal varlıktan eşit
o larak yararlanı lması, demokrasi kültürünü geliştirir. Hat
ta daha da ileri gidere k sını fsız bir toplum hülyasını besle
diği olur.32 Ö rneğin , " 1 850'\er Britanyası'nda ve daha son
ra da Edward döneminde . . . halkın sahibi olduğu en de
m okratik ve sosyalist kuruluşun müze olduğu inancı yayı
lır. Çünkü müze, hiçbir fark gözetmeden he rkese açıktır
ve burada köylüsü d e asilzadesi d e aynı ayrıca lıklı mu
ameleyi görür. " n
"Sanatın halka götürü lmesi" zamanla bütün demokrasi
lerin e reği o l ur. Malraux'nun sanat eserlerinin fotografik
röprodüksiyonlarından o luşturdugu " hayali müze" ve beri
sindeki "sanatın insanl ıgın ortak mirası" ol duguna ilişkin
i nanç b u radan kaynaklanır. "Malrau x , 'gerçek' müzenin
soylulara özel koleksiyonları halka açmasıyla başlayan sü
rec i Hayalı Müze' n i n i l eri gö t ü receği ni düşünür. 1 9 59-
1 9 69 yı lları arasında F ransa'nın ilk kültür bakanı olarak
görev yapan Malraux'nun poli tikasının kilit ögesi , sanata
erişimin teşvik edilmesidir. Bu poli tikanın en açık ifadesi,
sanal\ halka götürmek üze re ulus çapında kurulan kültür
merkez leridir (maisons de culture) . Ancak pratikte bu poli
tika tartışmalıdır, hatta daha da kö tüsü hezi mete ugradıgı
bile söylenebilir. Temel bir soru n , Malraux'nun halkın sa
natı anlaması ve sanattan hazzetmesi için onunla temas et
mesinin yeterli olacagı yolundaki neredeyse dinsel inancı
dır. " 34 Bu inancın kaynagında john Rusk in'in öğretileri bu
lunur.
1 74
M odern M üzel er, M odern Ütopy a lar
Çalışma olmadan hayat suçtur; sanat olmadan
çalışma ise zulümdür.
John Ruskin
John Ruskin
1 75
John Ruskin.
1 76
göre müze , modern kentinki kadar, onun tohumunu atan
fabrikanın vahşetinden de bir kaçış, al ternati f bir dü nya
o luşturur. Sanal ve zanaat müzede buluşur.
Ruskin "emekçilerini" eğilirken, on lara gözlerinin ayrıntı
duyarlılığına sahip olması nı öğütler. Bu duyarlılığın kazanı
lacağı yer müzedir. Ruskin'e göre gözlerin terbiye olması
sayesinde zihin keskinleşir, ruh şifa bulur, iç dünya zengin
leşir, duygular derinleşir, beğeni incelir, haz büyür. . . Ye so
nuçta insan gelişir. Oysa insan emeğinin makinelerin ku
mandası altında parçalandığı fabrikalar bu gelişmeyi engel
ler. Bir zanaatkar, ürününün üretim süreci üzerinde baştan
sona bedeni ve zihni bir denetime sahipken, endüstriyel iş
bölümü bu denetimi yıkar. Üretici ürününe yabancı laşır.
Oysa sanal, insanın emeği üzerindeki egemenliğinin sem
bolüdür. Simmel'in de vurguladığı gibi , "Ruskin'in, insanla
rın sanatla ilgili uğraşlarını fabrika emeğinin yerine geçire
bilme idealinin temelinde bu yatar. "41
Ruskin'in felsefesini -ya da görme politikasını- uygula
maya koyanlar arasında en azim lileri, halen de Londra sa
nat hayatının merkezinde bulunan Whitechapel Galeri
si'nin kurucuları olan Barneu çiftidir.42 Barnell çifti, 1 88 1
yılında, Londra'nın varlıklı Batı yakasındaki çevrelerinden
üç yüze yakın gönüllü seçkini seferber ederek, sefil Doğu
yakasında yaşayan işçileri ve ayaktakımını ıslah edecek bir
sanat programı başlatır. Seçki nlerin ö ne m l i bir bölümü,
Camb ridge ve Oxfo rd Üniversi tesi mezun larıdır. Ruskin,
Oxfo rd Ü niversi tesi Güzel Sanatlar Bölümü'nde profesör
dür ve ayrıca bu üniversitenin Desen Okulu'nu kurmuştur.
Barnettler'in ö rgütlediği girişimcilerin idealleri, sanatın top
lumsal ve siyasal işlevini kanıtlayarak sınıflar arası barış o r
tamı yaratmak, kültürel ve ahlaki düzeyi yukarı çekmek, iş
yerlerinde itaati ve verimi güvence altına almak ve hayran
olunacak bir hayırseve rlik ö rn eği yaratmakur. Barnettler
1 77
" l nc i l' i n meselleri n i n yerine anık resi m lerin geçtigine"
i nanmaktadırlar; Tanrı'ya özgü, taraf gözetmeyen haki kati
ve şefkati şimdi sanat yansıtmaktadır.43
Barnettler'in düzenledigi sergiler baştan epeyce başarılı gö
rünür: En önce bu sergiler, derdi bir yerlere sıgınmaktan iba
ret olanlar dahil herkese, her zaman açıkur. İşçilerin birlikte
iyi vakit geçirecekleri bir o rtam oluşturur. Özenle hazırlan
mış çekici ve ucuz katalogları, röprodüksiyonları, ayrıca dü
zenlenen kurslar ve sohbetler epey ilgi toplar. Çevredeki ço
cuklar ve hevesliler arasında gerçekleştirilen sergiler Gale
ri'ye karşı daha bir yakınlık uyand ı rı r. Bu başarı üzerine,
Whitechapel Güzel Sanatlar Galerisi için, mimarlık ıarihçisi
Pevsner'in "çıgır açıcı" dedigi özel bir yapı tasarlanır. Ancak
so nuç, Whitechapel gönüllüleri için düş kırıkl ığı olur. Çün
kü Doğu yakasının yoksulları , sanatı onlara bağışlayanların
akıllarıyla değil, kendi hayatlarıyla özdeşleştirirler.
john Ruskin de kendi çabası ve olanaklarıyla 1 8 78'de,
Sheffield'de bir müze açar. Ne var ki, onun "bilginin yolu
çetin olmalıdır" deyişine rağmen, Sheffield demir işçileri,
üç mil ötedeki bir tepeyi tırmanarak müzeyi ziyaret edecek
i radeyi gösteremez.44 Ancak, kendi müzesi başarısızlıga ug
rasa da, modern müzenin öncelikli amacının eğitim old uğu
anlayışının yerleşmesini sağlayan odur. Uluslararası Müze
ler Konseyi veya Amerikan Müzeler Birligi gibi kuruluşlar
amaçlarını resmen john Ruskin'in ideali doğrultusunda ta
nımlarlar.45
Ruskin, hayali sanatsallaştırabilme arayışındaki sosyalist
ü topyalar döneminin düşünürüdür. Bu ü topyalardan hem
etkilenir, hem de onları etkiler. Çagdaşı Wi lliam Mo rris'in
( 1 834- 1 896) onun idealleri üze rine kurdugu ütopyası, ku
şaklar boyu modernist sanat ve mi marlık düşüncelerinin
esin kaynağı olur. Morris de, üstadı Ruskin ve başta Goethe
o lmak üzere diğer romantikler gibi , Gotik dönemin zanaat
1 78
1 79
etiğine ve estetiğine tapar. Sanatın ve hayatın çalışma orta
mında birbiri içine geçtiği , emeğin toplumsal yararl ıl ığı ka
dar bireysel yaratıcılığı n ı n da öne çı ktığı Ortaçağ zanaat
alemini göklere çıkarır. Yine Ruskin gibi , endüstriyel eme
ğin insanlıkdışı olduğu nu ve sanall Ortaçağ'da içkin olduğu
insan emeğinden ve hayatından yalıttığını savunur. Ve ona
gö re , müzenin bu i lleti tedavi etmesi m ü mkün değildir.
Çünkü sanat herkesin gündelik hayatına nüfuz etmedikçe
ve " hayvanların yaşadığı tarlalar ile i nsanların yaşadığı so
kaklar arasındaki fark daha az utanç verici hale gelmedik
çe" sanat bir seçkin azınlığın ayrıcalığı olmayı sürdürecek
tir. "Bencillik ve israf sanatı hasta eder; bu kadar yalıulmış
ve dışlayıcı bir durumda sanat yaşayamaz . . . Zate n ben de
bu koşullarda yaşamasını istemem. "46
William Morris 1 890'da yayınlanan ütopyası News From
Now he re'de Marx'ın geleceğe , Ruskin'in geçmişe özgü ha
,
• "Marx'ın 1 840'lara ait iyi bilinen metinlerinde ... devrim estetik paradigmanın
bir ürünüdür" (Ranciere, "The Aesthetic Revolution and its Outcomes"l.
181
h i Müzesi , Bilim Müzesi , K raliyet Konservatuva rı , Kraliyet
Sanat Akademisi ve Kraliyet Nakış Okulu'nun da bulundu
ğu devasa bir eğitim kompleksi içinde yer alır.49 Amaç sana
tın ve sanayinin aynı eğitim ortamında birbirlerine eklem
lenmes i , m o dern bir tasarım anlayışının ö rgü tlenmesidir.
Zaten Vic toria ve Albert fikrinin gerisinde 1 836 yılında ku
rulan Tasarım Okulu (School of Design) vardır.
En başta Victoria ve Albert, değişik müzeleri içeren bir
kompleksi andırır: llayvan Ürünleri Müzesi , Besin Koleksi
yo nu, İ nşaat Müzesi, l ktisat Müzesi vb. Dolayısıyla, örneğin
Turner'ın eserlerini izlemeye giderken, yolda somonlara ve
ya alabalıklara, ya da gemici düğümleri koleksiyonuna rast
lamak mümkündür.50 Sanat, tabiat ve sanayi iç içed ir. Şu an
da Yictoria ve Albert Müzesi'nde mobi lya, seramik, cam ve
me tal ürünler, moda ürünleri, dokuma ve mücevhe r dışında
resim, heykel, minyatür, desen ve foloğraf sergilen mektedir.
Müze ayrıca Ulusal Sanat Kütüphanesi'ne ev sahipl iği yap
maktadır. Üç bin yıl öncesine uzanan koleksiyonunun ama
cı, eğitmek ve çağdaş tasa rıma şekil verenleri esinlendirmek
tir. 2006 yılında, tarihsel misyonu gereği , sanal yerine tasa
rım odaklı altenatif bir modernizm parad igmasını canland ır
mayı amaçlayan son derecede iddialı bir sergi düzenler: Mo
dcm i zm - )eni B i r Düııyaıım Jcısarlaııması.51
Victo ria ve Albert öyküsü bize Ruskin'in ve M o rris' in
müzeoloj i üze rinde etkili olduğu atmosferi canlandı rır. On
ların etkisi 20. yüzyılda da sürecektir. Sanalla ü retimi bağ
daşurm ::ıya dayalı o lan A r t No uveau'da n , Corbusier ve
Oze n fant'ın pürizm ine, Rus avangardından Bauhaus mo
dernizmine kadar birçok akımda Ruskin'in ve Morris'in iz
lerine rastlamak mümkündür. Eğe r tasarım , sanat mertebe
sine urmanarak müzeleşebild iyse , halla şimdiki gibi sanatın
önüne bir tehdi t olarak dikilebiliyorsa, bu gelişmelerin se
vabı da günahı da bir ölçüde onların boynunadı r.
1 82
M odern M üze, Kültürel Sermaye
ve Top l u ms a l Ayrı m
Beğeni sı nıfla ndırır; s ı n ıflandıranı sınıflandırır.
Pierre Bourdieu
• Bourdieu ve Darbe!, Tlıe Lovc of Arı, European Art Mııseııms and Tlıeir Pııblic.
Sanat Aş/ıı'nda değerlendirilen saha araşıırmaları Fransa, ı ıollanda, Polonya,
Yunanistan ve ispanya müzelerini kapsamaktadır. Ancak, ·'dön kııada, bir dü
zine ülkede yapılan diğer araştırmalar da Bourdieu'nün müze izleyicilerinin
profili konusundaki temel bulguları nı tekrarlar" ( D iMaggio, "Sociological
Perspecıives On Museums".)
1 83
Ayrıca beğeni yararsızdır, çünkü kendisi için verilen bir
yargıdır, başkaca bir amacı yoktur. Beğeni yargısı, doğal ye
tilerimizin hiçbir dış baskıya uğramadan, özgürce ve bir ar
moni içinde etkin o lmalarıyla gerçekleşir. Ve "kavramlara
değil , sadece duygularımıza yaslanır."52 Kant'ın tanımladığı
bütün bu ni teliklerinden ö tü rü estetik yargı özerktir. Bu,
b irtakım amaçların , arzuların, kullanımların söz konusu ol
duğu ahlak ve bilim karşısında sanatı n özerkliği anlamına
gelir. Özerklik, beğeninin evrenselliğiyle eklemlenir. Evren
seldir çünkü güzel herkese görünür ve herkes güzelden
hazzeder. Güzellik yargısı ve hazzı saftır; kavramaya değil ,
görmeye ve hissetmeye dayanır. Bu bakımdan güzel olanı
seçmek, fark etmek doğa vergisidir. Sanki güzellik algısı gö
ze nakşol muştur.
Bourdieu'nün sosyolojisi, iki yüzyıldır egemenliğini koru
yan Kant'ın beğeni kuramının reddiyesidir. La distinction:
critique social du jugemcnt (Ayrım: Ya rgının Toplumsal Eleş
tirisi) başlıklı kitabı, Kant'ın l 790'da yayınlanan ve "estetik
yargı"yı çözümlediği Kritik der Urteilsh raft (Yargı Yetisi nin
E leştirisi) k i tabına bir cevaptır. Yan i Kant'ın eleştirisinin
eleştirisidir. Bourdieu'ye göre beğeni ancak tarihsel ve top
l umsal olarak temellendirilebilir. Kant'ın savunduğu gibi ev
rensel değildir. Çünkü Kant'ın söz ettiği "estetik haz -'her
insanın hissedebilmesi gereken' bu saf haz- 'saf' ve 'çıkarsız'
bir yaklaşımın kurumlaşmasına izin veren ekonomik ve top
lumsal koşullardan yararlanabilenlerin ayrıcalığıd ır. "53 "Sos
yolog, kuramsal ve deneysel olarak . . . ancak kavranabilen
şeylerin haz verebileceğini belirler. Sonuçta tamamıyla doğal
o lduğu varsayılan estetik hazzın, gerçekte alışkanlık veya
alıştırma yoluyla öğre n m eye d ayal ı olduğunu o rtaya ko
yar. "54 Bourdieu bu savlarını "Avrupa müzelerini gezenlerin
tercihlerindeki çeşitlilikle i lgili, farklı toplumsal değişkenle
re (eğitim, yaş, meslek, i kamet vb.) göre yaptığı sistematik
1 84
çözümlemelerine dayandırır. Bu çözümlemelerin amacı, ya
şadığımız toplumda bir sanat eserine uygulanan ve naifçe
evrensel ve ebedi olduğuna inanılan algı kategorilerinin as
l ında tarihsel kategoriler o lduğunu göstermektir. "55
Bourd ieu beğen inin, özünde, i nsanın doğuştan i tibaren
yetiştiği çevre içinde kazanıldığını gösterir. Dolayısıyla çekir
deği aile içindeki eğitimdir. Güzellik yargısı insana daha ço
cukluktan öylesine siner ki, sanki bir yaradılış, doğal bir ye
tenek, Bourdieu'nün tabiriyle bir habitus * gibi kabul görür.
Bu bağlamda, yetişme sırasında son derecede uzun, sürekli
ve zahmetli bir süreç sonucunda sahip olunan kültür, bir
varlık hadisesine indirgenir. Yapay bir o lgu olan kültür do
ğallaşır.56 Bir konosör, bir estet veya bir kültürel seçkin için
estetik yargıda bulunmak, bir sanat eserini değerlendirmek,
sınıOandırmak, sanki dilini kullanmak gibi, o kadar kendili
ğinden, o kadar doğaldır ki, bunun, sahip olduğu kültürün
bir sonucu olduğu ve bu kül türün de toplumsal bir mahiyeti
bulunduğu düşünülmez. Oysa bir kültürel zenginliği kendi
ne mal edebilmek için, önce onu mal edebilmenin donanı
mına, araçlarına sahip olmak gerekir; bunlar da, kurumsal
olsun olmasın, eğitim tarafından imal edilir.57 Başka deyişle,
sanatın sembolik diline hakim olmak için sembolik serma
yeye; kültürel üretimin ü rünle rinden haz duyabilmek için
kültürel sermayeye sahip olmak gerekir.
" S e mb o l i k sermaye, belirli bir i tibar, şöhre t , saygı ve
onur biri kim i ne işaret eder ve bilgi (connaissance) ile bu
bilginin gördüğü kabul (reconnaissance) arasındaki diyalek
tiğe dayanır. Kültürel sermaye , kültürel bilgi formları n ı ,
1 85
uzmanlıkları, hal ve tavırları ilgilendi ri r. " 58 Bunlar, ekono
mik ve toplumsal sermaye gibi diğe r sermaye tü rleriyle kar
maşık ilişkiler barındı rmakla birlikte, bun lardan farkl ıdır
lar. Hatta birbirlerine karşıymış gibi konumlandıkları olur.
Örneğin 'ticari değer', kültür piyasasında pek rağbet gö rme
diği için, 'sembolik değer' yönünden bir e ksikliği ifade eder.
Bu bakımdan, i l k anda ticari olarak kabul gö rmesi müm
kün olmayan avangard b i r iş, sah bu nedenle , yani ticari
değeri reddettiği için yüksek bir sembolik değer taşıyabil ir.
"Sermayaye karşı" olan bu işin i tibar kazanması ve dolaşı
ma girmesi, sembol ik sermaye sayesinde gerçekleşir.59
Bir habitus kadar, bir alışkan lık veya içgüdü kadar doğal
gö rünen beğeni , Bourdieu sosyolojisi nde bir kültürel ser
mayedir. Ve müze, bu kültürel sermayenin hem harcandığı ,
hem de bi riktirildiği bir ortam oluşturur. Beğenileri elve rişl i
olanlar, bu birikimleri sayesinde, yine kendileri gibi kültü
rel sermaye sahipleri tarafı ndan kod lanmış olan, müzedeki
sanatın kodlarını sökerek onu okuyabilirler; fo rm, stil, öz
günlük gibi evrensel estetik kategoriler içinde sınıOandıra
rak sonuçta haz duyabili rler. Böylece, bir yandan da değer
lendirme alışkanlı kları nı geliştirerek, beğenileriyle ilgili bi
rikimlerini çoğaltabili rler. Oysa aynı yetkinlik ve eğitim se
viyesinde bulunmayan ve sembolik anlamlar dü nyasıyla içli
dışlı ol mayan bir müze ziyaretçisi nin bu deneyimi yaşaması
mümkün deği ldir. Dolayısıyla müze, beğeni sahibi olan larla
ol mayanlar veya anlamları tüketebilme olanağı bulunanlar
la bulun mayanlar arasında ayrı m a (di stinction) yol açar.
Kül türel sermayesi elve rmeye nleri dışlar, seç ki nlerle öteki
leri mesafelendirir. "M üze , orta sınıf seçkinlerin kendi kül
türel ay rım göstergelerini inceden inceye işled ikle ri, diğer
toplu msal s ı n ı n arla mesafe l e n d i k l e r i , uygun gö rd ükleri
toplumsal davran ışları bel i rledikleri başlıca kamusal alanı
oluşturur. Hiçbi r koşul koymadan herkese açık olan, tam
1 86
"Güzellik koleksiyoncunun gözündedir." AAF (Affordable Art Fair) Çağdaş Sanat
Fuarı, New York, 27-30 Ekim 2005. Sergi afişi.
1 87
anlamıyla demokratik kurumlar gibi yüceltilmelerine rağ
men, sanat m üzeleri sınıOar arasındaki kültürel ayrı mı pe
kiştirir. "60
Bourd ieu'nün i nceled iği çerçevede müze, sonuçta Rus
kin'in ve günümüze kadar gelen t emsilcilerinin hayal ettiği
gibi bir toplumsal eşi tlik vahası deği l , tam aksine toplumsal
eşitsizliğin m eş ru laştırıldığı b i r 'mimari'dir. Bu eşitsizlik,
beğeninin toplumsal ve tarihsel kökle rinin perdelenere k ,
sahiden doğal bir meziyetmiş gibi sergilenmesiyle pekiştiri
l i r. Ancak bu üstün meziyete sahi p olanlar hiçbir 'yarar ve
çıkar' ummayan 'saf' beğenileri sayesinde sanalı kendilerine
mal edebilirler. Bu doğal meziyetin esi rge nmiş olduğu beğe
ni yoksunları ise , gö rdükle ri ni, ister istemez gündelik ha
yatlarına ve i h tiyaçlarına i nd i rge rler. 'Yüksek' ve seç k i n
o lan sanatı popülerleştirirler. Kant on ların beğenisini "bar
barca" bulur.61 On lar sanatta bildik, gündelik temsiller arar
lar ve o nedenle de realist eserlerle empali kurarlar, modern
sanatı kaldıramazlar. Gözleri bu sanatı 'gö rmeye', onun de
rinliğine varmaya terbiyeli değildir. Modern sanat 19. yüz
yıl sonlarında belirir ve zamanına ait modern gözlere hitap
eder. "Her ne kadar doğanın b i r armağanı gibi görülse de,
1 9. yüzyıl sanatseverinin gözü tarihin bir ürünüdür. "62 Ma
net'yle b i rli kte sanat, Rönesans'ın büyük teorisyeni A lber
ti'nin ( 1 404- 1 4 72) belirttiği gibi "dünyaya açılan bir pence
re" , veya sanat tari h i n i n babası sayılan Vasari'nin ( l S l l -
1 5 74) açıkladığı gibi "doğanın taklidi" olmaktan çıkar. Ar
lık sanat sanatı gösterir, fo rmlar fo rmları izler. Ve gözünü
gereği gibi terbiye ederek bu dönüşüm e uyarlayamayanlara
sanal gö rünmez olur. Sanat ancak sanat dünyasına görünür.
Howard Becker sanat sosyoloj isine çağdaş bir m odel öner
d iği kitabında, "sanat dünyaları" nın63 sanatın üretildiği ve
tüketildiği karmaşık ağlardan oluştuğunu yazar: Sanat dün
yası, "o dünyanın sanat olarak tanımladığı karakteristik işle-
1 88
rin üretilmesi ve tüketilmesi için faaliyetlerine ihtiyaç duyu
lan herkesi" kapsar.64 Eleştirmenleri , tarihçileri , tacirleri , sa
natçıları ve sanatseverleriyle birlikte bu dünya, modernleş
me sürecinde giderek içine döner. Müze de bu gidişe ayak
uydurur. "Gelişmelerinin ilk dönemleri nde, kamusal sanat
müzeleri . . . devletin veya ulusun tarihini veya uygarlığın iler
lemesini görünür kılıyorlardı. 1 9 . yüzyıl sonunda, sanat mü
zelerini diğer müzelerden kesin olarak ayırt eden bir tarzda
bu değişti. Sanat müzesinde teşhi rdeki eserler, sadece birbir
lerine gönderd ikleri metinlerarası bir ilişkiye göre kodlan
dıkça, gö rünenler ve görü n m eyenler arasındaki i l işkiler
kendi içine kapandı. Böylece sanat dünyası, ancak kültürel
yönden onu görmeye donanımlı olanlara görünür kılındı. "65
Sanatın kendilerine görünmez olduğu bir m üzede sanat
dünyasından olmayanların, hele hele Ruski n'in işçile rin in
gözlerini eğitmek artık büsbütün hayalcilik oluyordu.
Bourdieu, sembolik ilişkilerin, sanatın ve kültü rün bi rta
kım toplumsa\ kimlikler arasında ayrım o l uştu rarak top
lu msal eşitsizlik ve ege m en l i k l e r i o nayladığı nı göste r i r.
"Kutsal kültür çevresini oluşturan , aşağı, kaba saba, zevk
s i z , l e ke l i , yararc ı ta t m i n le r i n redd e d i l m e s i d i r. Bu d a ,
i nançsızların ilelebet mahrum kalacağı yüce, incelmiş, saf,
keyfi, ayrıcalıklı hazlarla tatmin olanların üstünlüklerinin
onaylanması demektir. O nedenle sanat ve kültürel tüke
tim . . . toplumsal farklılıkları meşrulaştıran bir toplu msal iş
lev görmeye açıktır. "66 " Müzelerin, yapılarının ve örgütlen
melerinin en ince ayrı ntılarında bile gerçek işlevlerini ele
vermeleri anlaşılır bir durumdur: Birtakım insanlarda aidi
yet, diğerlerinde dışlanma duygusunu pekiştirme işlevidir
bu. "67 "Ritüellerini icra etmeye en hazırlıklı olanlar -deği
şik işaretlerine cevap vermede en yetenekli o lanlar- ayn ı
zamanda müze ritüelinin toplumsal, cinsel, etnik vb. kim
liklerini en eksiksiz olarak onayladıklarıdır. "68
1 89
Modem müzeler sayesinde tüm yuruaşların ortak kullanı
m ı na açıldığı varsayılan aristokrasinin hazineleri, Bourdi
eu'ye göre, aslında bu hazineleri kendine mal edebilme ayrı
calığını ele geçiren başka bir 'soylu' azınlığa, kültür arisLOkra
sisine devrolmuştur. * Ve bu aristokrasiyi besleyen ona sınıf
lardır: "Aristokratik bir geçmişe ail kutsal emanetlerin , 'de
mokratikçe' paylaşıld ığı nı iddia eden b i r toplumda, sanal
nesnelerini sembolik olarak, yani yegane meşru şekilde ken
dine mal etme hakkına 'doğallıkla' ona sın ıOar" sahip olur.69
Bourdieu müzeyi ve sanalı LOplumsal ayrımın örgütlendiği
ortamlar olarak inceler. Müzen in, bilginin ve iktidarın örgüt
lendiği bir toplumsal yönetim, bir disiplin aygl l ı olarak gö
rülmeye başlaması ise , Foucault'nun arkeolojileriyle başlar.
191
Örneğin 1 9. yüzyıl müzelerini kuranlar, tarih i nşasından
ulusun ve ulusallığın temsiline, yurttaş terbiyesinden suçla
rın ıslahına, sekülarizme kadar pek çok erek tanımlarlar ve
sonunda davaları bu erekleri gerçekleştirecek bilgi ve ilişki
lerin yetkinleşti rilmesi olur. Eşsiz ve ilahi bir yetkiyle dona
tılmış değillerdir ve öyle bir yetkiliye hizmet etmezler; onla
rı yetkili kılan akli, dünyevi davalarına hizmet ederler.
Mo<lern disipliner iktidar, baskı, yasa, yasak aracılığıyla
işlemez ve hükümdarınki gibi teşhir o lmaz. Foucaul t'nun
terimleriyle, birtakım strateji ve taktikler, teknik ve tekno
lojilerle ö rgütlenir. Foucaul t'nun hastane ve hapishaneye
ait soyb i l im lerinde d is i p l i n i n başlıca tekniği göze t i m d i r
(surveillance) . * Gözeti m , bireylerin hastane , hapishane,
fabrika, okul vr müze gibi uzmanlaşmış bi rtakım kurumla
ra ait mekanlarda -çevrelerde- toplumdan tecrit edilip de
netim ve gözlem altında tutularak, hal ve hareketlerinin dö
nüştürülmesini, yapılandırılmasını içerir.
Disipliner teknoloj iler, zamanı, mekanı ve hareketleri dü
zene sokarak akılcılaştırır. Böylece bireysel davranışların sü
rekli gözlem altında tutularak, üzerlerinde çalışılabileceği,
ö lçülebileceği , tasarımlanabileceği ve yönlendi rilebileceği
bir ortam oluştururlar. Bu ortamlarda iktidar bilgiye dayanır
ve bilgi üretir; "iktidar ile bi lginin etkileri iç içe geçer. "73
Foucault, bütün toplumu kuşatan bilgi ve iktidar ağlarının
örtüşmesin i ifade etmek üzere bi rleşik "i ktidar/bilgi" (po
werlhnowledge) kavramını kullanır. Neyin 'doğru', neyin 'yan
lış' olduğu, yani hakikat, iktidar/bilgi sistemleri içinde ortaya
çıkar. "Hakikat, kendisini üreten ve destekleyen iktidar sis
temleriyle ve kendisinin meydana getirdiği ve kendini yayan
iktidar etkileriyle döngüsel bir etki içindedir: Hakikat rej i-
1 92
mi."74 "Her toplumun kendi hakikat rejimi, kendi genel haki
kat siyaseti vardır. Yani her toplumun doğru kabul ettiği ve
doğru olarak işlerliğe soktuğu söylem türleri; doğru sözceleri
yanlış sözcelerden ayırt e tmeye yarayan mekanizmalar ve
merciler i le doğru ve yanlışın teyit edilme yolları, hakikatin
elde edilmesinde tercih edilen teknikler ile prosedürler; doğ
ru kabul edilenleri söylemekle yükümlü olanların statüsü. "75
Hakikatin akılcılaşurıldığı, nesnel leştirildiği bilimsel söy
lemler disipliner kurumların bünyesinde üretilir. Hu kuk ve
up, üniversite gibi başka gözetim kuru m larının yanı sıra,
suçluların ve hastaların tecrit edilip gözlemlendiği hastane
ve hapishanenin eseridir. Müzenin Foucault'cu arkeoloj isi
ni yapan Douglas Crimp'e göre de, sanatın hakikati, tec rit
edilmiş olduğu müzede şekillenir: "Modern sana t epistemo
loj isi, sanatın sadece kendi tari hine gönderdiği müzede tec
rit edilmesinin bir fonksiyonudur. "76 Crimp, müzenin sana
lı siyasal, muhalif özelliklerinden ayıklayarak tarafsızlaştır
dığını, normalleştirdiğini beli rti r. "Sanaun topl umsal hayat
tan sökülüp alınması, sanat için 'özerk' bir ortam yaratı lma
sı müzenin misyonu olur. Modernist teori ve pratiğin radi
kal formları buna karşıdır."77 Avangard , sanatın kurumsal
laşmasına ve en başta müzelere bu nedenle isyan eder. *
Foucault'da bilgViktidar/hakikat söylemler içinde bildiri
lir. Başka deyişle, hakikat rejimleri söylem lere içkindir. Söy
lem -ya da "söylemsel formasyonlar veya aygıtlar" (discıı r
sive formations, apparatuses)- bilgi ve haki katin içerildiği
bi rtakım sözler, metinler, imgeler, düşünceler kadar, bunla
rın yapılandığı ve dolaşıma girdiği iktidar teknoloj i lerini ve
stratejilerini de kapsar: pratikler, ye tkiler, kurumlar, kural
lar, normlar ('no rm'alleşti rme) , fo rmlar ve bunların failleri
olan özneler ve nesneler. Dolayısıyla sanatç ı , eseri ve izleyi-
1 93
c ileri; müze mekanı -mimarlığı-; tarih ve estetik; küratör
lük ve eleştiri gibi yetkiler; bunlarla ilişkili yaratma, izleme,
düzenleme, yönetme gibi pratikler aynı söylem fo rmasyo
nunu oluşturur. Bu bakı mdan Foucau lt'nun gözünde bir
yazar -sanatçı, müellif- bir yaratıcı olarak geçmesine rağ
men, sonuçta "söylemin bir fo nksiyo nudur" ve "işlevi de
bir toplumdaki belirli söylem lerin varlığını, dolaşımını ve
işlerliği ni karakterize etmektir. " Yazarı n bu işl evi , "söylem
lerin alanını kuşatan, belirleyen ve düzene sokan yasal ve
kurumsal sistemlere bağlıdır. "78 Kısacası , sanatçıyı/edebi
yatçıyı yara tıcı bir özne o larak tanım laya n , modern sa
nat/edebiyat söylemidir. Dolayısıyla, "özne yaratıcı ro lün
den soyundurularak, söylemin karmaşı k ve değişken bir
fonksiyonu o larak çözümlenmelidir. "79
Foucault "araştırmalarının genel temasının iktidar degil
özne o lduğunu" yazar.80 "Ancak bireyleri özne yapan, bir
iktidar formudur. "81 Özne kendi hakikatini, söylemlere iç
kin o lan hakikat/bilgVi ktidar rej i m leri bünyesinde kurar.
" Modern i ktidar yapıları aynı zamanda hem bireysel leştirir,
hem bütünselleştirir."82 "Bireysel leşmenin yöneti mi" birey
leri birtakım topluluklarla hem özdeşleştirir, hem de onları
birbirinden farklılaştırır; onların kiml iklerinin tanımlandığı
söylem leri üretir. "Karmaşık konu mu içinde insan hem bil
ginin nesnesi, hem de bilen özne olarak belirir: izlenen izle
yici , hükmedilen hüküm ran. "83
Müze izleyicisi , sanat, etnoloj i , b i l i m vb. müzelerinde
kendisini nesneleştiren bir insanlık anlatısı izler. İzleme edi
m i esnasında kendisine özgü , tikel ve öznel bir estetik/biliş
sel ilişki içindedir; yargıları, hazları ve davranışları üzerinde
hükümrandır ve bütün bunlar onu bireyleştirir, özneleştirir.
Ama aynı zamanda, begeni , sanat tarihi, müze adabı -disip
lini-, eleştiri vb. söylemler tarafından hükmed i l mektedi r.
Gözü, bu söylemlerin yüklü oldugu iktidarın gözüdür. 1 9.
1 94
yüzyılla birlikte bakılandan bakana , nesnesinden öznesine
o daklanan b ireyselleşmiş, öznelleşmiş, liberalleşmiş olan
modern görüş tarzının gözüdür. * Ve modern gö rme biçimle
ri, bakma/görme/bil me/denetleme etki nliklerini şekillendi
ren skopik rejimler, önemli ölçüde müzenin eseridir.
Müzeler tasnif ve teşhir teknikleri, dayattıkları gezi gü
zergahları ve bunları tatbik eden mi marlıklarıyla zamanı ve
mekanı disipline sokarlar. Bu zaman, hem izleyicinin mü
zede harcadığı zaman, hem de müze nin temsil ettiği tarihin
zamanıdır: dönemler, ekoller, stiller, kronoloj i ler, biyografi
ler. izleyicinin zamanı ku llan ı m ı ve kavrayışı, tarih bilgisi
nin akılcı zamanına tabi olur. Bunun uygulanmasında, izle
yicilerin müzen in zaman programına göre disipline sokul
masında mimarlık etkin olur. Müze mimarlığı , görünürlüğü
ve estetiği sayesinde kültürel bir kimliği teşhir ettiği kadar,
m üze söyleminin b i r bi leşeni ol ması dolayısıyla bireysel
kimliklerin inşa edilmesinde ro l oynar.84 Carol Duncan' ın
müzeleri " uygarlık ritüelleri" o larak incelediği kitabında
mimarlık ön plandadır. Mimarlığın başat olduğu bir aura'ya
sinmiş o lan müze ritüelleri , " toplumsal, c i nsel ve politik
kimlik hakkında, canlı ve d olaysız olarak deneyimlenen de
ğerler ve inançlar sunarlar. "85
Foucault'da söylem formasyonlarına ancak sanat ve ede
biyat direnir. Sanat ve sanatçı akla meydan okuyan delice
eğilim leriyle, i nsan bili mlerinin normalleştirici akılcılığın
dan, norm lara karşıt, 'anormal' bir sapma yaratı r. Bilimlerin
hakikatini sorgular. Homojen kimliklerin hedeOendiği " ha
kikat rejimlerini " , i taatkar öznelerin oluştuğu "bireyselleş
me yöneti mlerini" açığa çıkarır. Foucault, Madness and Ci
vilization adlı kitabında, Marquis de Sade'ın edebiyatı ve
Francisco Goya'nı n sanatı sayesinde "Batı dünyasının şid-
195
det bağlamında aklını aşabilme o lanağını edindiğini" öne
sürer. Ona göre, "sanat eseri, bir boşluk, bir suskunluk anı
o l uşturarak, cevapsız bir so ru so rarak, dünya nın kendini
sorgulamaya mecbur kaldığı uzlaşmaz bir çatışmaya yol
açar. "86 Edebiyat, insan bilimlerinin bireyleri normalleştiril
miş özneler olarak homoj enleştirdiği söylemini bozar. So
nuçta sanat ve edebiyat, bilgi ve hakikat ile iktidar arasın
daki bağı tehdi t eder. Ne var ki , nihayetinde sanat da, su
nulduğu, anlam land ırıldığı, değerlendi rildiği , tarihselleşti
rildiği ve yaratıldığı karmaşık işbö lü müne hükmeden söy
lemlere eklemlenir. Roman tiklerden be ri sanatın ayrıcalığı
sayılan 'delilik' de böylelikle ıslah olur.
1 9 . yüzyılda endüstrileşmenin kentlere yığdığı nürusun de
netim altına alınmasında ve yönetilmesinde, yurttaş kimliğini
sindirmesinde ve bir insan kaynağı olarak örgütlenmesinde
"disipliner müze" hayatidir. foucault'da modernlik, "bir grup
i nsanı uysal ve yararlı hale getirecek belirli bir yol, bedene ait
belirli bir politika" gerektirir. "Bu poli tika, kesin hatlarıyla ta
nımlanmış iktidar ilişkilerinin devreye sokulmasını öngörür;
öznelleşme ve nesnelleşmenin örtüştüğü bir teknik ister; be
raberinde bireyselleşmenin yeni yöntemlerini sunar."87 Ulu
sallık/evrensellik, tarihsel lik, uygarlık, akılcılık, bilimsellik,
kamusallık, demokrasi, ilerleme, evrim gibi modernliğin harcı
olan söylemlerin üretilmesinde --Oznelleştirilmesinde ve nes
nelleşıirilmesinde- geliştirdiği gayet incelikli teknolojiler sa
yesinde müze, bireylerin kendi ke ndilerini yönetmelerinde,
nizama sokmalarında son derecede başarılı olur. Gramsci'nin
diliyle söyleyecek olursak, müzeler, modern kimliklerin eğiti
ci devletin i ktidar rej i mine yedirildiği "kül türel hegemon
ya"nın en etkili ortamlarıdır. Adorno da müzelerin "nüfuzları
ve kaçınılmazlıkları sayesinde belirli görüş alanlarını istila et
tiğini ve böylece hegemonik kapitalizme kaynayan bir iktidar
stratejisi oluşturduklarını söyler. "88 Hepsi toparlanı rsa, " mo-
1 96
dem çağda müzeler hem bilgiyi, hem de bedenleri şekillendi
rir"89 ve bunu iktidarı güzelleştirerek gerçekleştirirler.*
Notlar
1 97
26 Duncan, Civili;::ing Riıuals, s. Si.
27 Adomo, Aesıheıic Theory, s. 93.
28 Bürger, The Dedine of Modemisrn, s. 1 7, 189.
29 Benneıı, s. 2 1 .
30 A.g.e., s. 70-72.
3 1 Fisher, "Arı and ıhe Fuıure's Pası", s. 439.
32 Duncan ve Wallach, s. 59.
33 Canclini, " Remaking Passpons: Visual Thoughı in ıhe Debaıe on Mulıiculıu-
ralism s. 499.
·,
1 98
59 A.g.c., s. 75, 76.
60 Prior, s. 52.
61 Bourdieu ve Darbe!, The Lovc of Art, s. l 1 O.
74 Ag.c., s. 84.
75 Ag.c., s. 82.
76 Crimp, On ıhc Museum� Ruins, s. 13.
77 A.g. c. , s . 308.
78 Foucauh, Laııguage, Counıer-Memory, Pracıiu, s. 1 24, 1 30.
79 A.g.t. , s. 1 38.
80 Foucauh, "The Subjecı and Power" , s. 4 1 7.
81 A.g.e., s. 42 1 .
82 A.g.e., s . 424.
83 Foucauh, Thc Order of Things. s. 3 1 2.
84 Ahınyıldız, "Space, Design and ldentiıy".
85 Duncan, Civilizing Riıuals, s. 2.
86 Foucauh, Madncss and Civilizaıion, s. 27 1 , 273.
87 Foucauh, Disciplinc and Punish, s. 305.
88 Sherman, "Quaremere/Benjamin/Marx: An Museums, Aura, and Commodity
Fetishism", s. 1 23.
89 Hooper-Greenhill, Muscums and ıhe Shapiııg of Knowdlcdgc, s. 1 89.
1 99
M odern M üze ve Evrensel lik Hayali
200
"Evrensel bir fenomen olarak sanal fikri, 1 9 . yüzyılın ant
ropolojiyle ve etnolojiyle uğraşan teorisyenlerine, kültür ta
rihçilerine, milliyetçilik ve halkçılık taraftarlarına standart
bir ölçü sağlar. Bu ölçü, bireysel zihniyet ve grup zihniyeti,
bilişsel kapasile gibi konulara uygulanabildiği kadar, etik,
teknolojik, felsefi veya medeni i lerlemeyi de derecelendi
rir. " 1 Müzeler i nsanları doğaları ve kültürle ri bakı mından
evrimsel bir hiyerarşi içine sokar. Buna göre, fizyolojik ola
rak gel iştikçe, insan soyunun maddi ve zihni ü rünle ri de,
yaratılan da gelişir. Uygarlık basamakların ı tırmandıkça, ı rk
ların hayatları ve sanatları üst evrelere doğru yükselir. 1 9 .
yüzyılda doğal v e toplumsal bilimlere damgasını vuran ve
Darwin'in ( 1 809- 1 882) evrim kuramından kaynaklanan bu
anlatılar uyarı nca, yeryüzündeki fa rklı kültürler ileri/geri ,
ge lişmiş/azgelişmiş, basit/karmaşık, barbar/uygar, primi
tif/modern gibi sınıOandırmalara sokulurlar. Doga tari h i ,
antropoloj i , eLnografya, endüsLri vb. alan larda uzmanlaşmış
büLün müzeler bu sın ı Oandırman ı n farklı gö rünümlerini
gözler önüne sererek birbi rlerini doğrularlar. Aynı uygarlık
hakikatini bütünlerler. " 1 9. yüzyıl boyunca, evrimci düşün
cenin birbirleriyle rekabet eden oku lları arasındaki önemli
farkl ılıklar var olmayı sürdürmüştür; ancak, egemen eği lim,
jeoloj i , biyoloj i , antropoloji ve tarihe ait değişik zamanların ,
evrensel zamanı oluşLurmak üze re birbi rleriyle bi rleşti rilme
si yolundadı r. Böyle bir zamansallık, yeryüzünün oluşumu
na, canlıların gelişmesine ve insan hayatı nın hayvanların ha
yatından evri lerek i l kel biçimlerinden uygar biçimleri ne
doğru ilerlemesine ait bütün öyküleri tek bir anlauya bağlar.
Bu anlauya göre, bütün bu süreçlerin ulaştığı sonuç, hatta
bazen telos, modern insandır. "2 Kuşkusuz, modern insanın
kat ettiği mesafenin, gösterdiği ilerlemenin en görkemli sah
nesi de, uygarlığın zirvesini belgeleyen sanat müzeleridir.
Paris'te, Musee de l'homme'daki O nsan Müzesi) Biyoloji
201
ve Antropoloji Galerisi'nde, homo sapiens'in yüz bin yıllık
evrimini gösteren kafatasları sergilenir. Evrim tablosu, in
san ların düşündükleri için var olduklarını önere n " mode rn
çağın kurucusu" Descartes'ın resmiyle noktalanır. Neyse ki
sonradan bu resmin ilerisine her izleyicinin kendini gördü
ğü bir ekran yerl eşli rilmişli r. Amaç, herkesin aynı yerde
durduğu, ı rkların , ulusları n , ci nsiyetlerin ötesinde bir ev
rensel eşitlik duygusu uyandırmaktır. Oysa 19. yüzyılda
düzenlenen kafatası sergilerinde gelişimin zirvesini Avrupa
lı erkek işgal eder. Kadınlar birkaç adım geriden, " ilkel" sö
mürge halkları ise en arkalardan gelişmeyi izler. Londra ve
Paris müzelerindeki antropolojik teşh irlerde erkeği beyni,
kadını üreme o rganı temsil eder. Avrupalı erkek iskeletle
rinde beynin ne kadar gelişmiş olduğunu göstermek ama
cıyla kafatasının biçimi ve ölçüleri vurgulanır. Avrupalı ka
dın iskeletlerinde kalça kemiklerinin büyüklüğü göze çar
par. Çünkü gelişmiş, "düşünen", büyük beyinli bir erkeğin
dünyaya gelmesini sağlayan kalça yapısı başka türlü o la
maz. Oysa, "Hotanto Venüsü" olarak anılan Saartjie Baart
man'ın lnsan M üzesi'ndeki üreme organı, aksi ne, Afrikalı
Hotanto kabilesinin, kafasının , beyninin, zihninin, düşün
cesinin ve kültürünün ne kadar geri olduğunu sergiler.3
1 9 . yüzyıl sanat sergileri de tabiat müzelerini düzene so
kan , ırk ve cinsiyet ayrımcılığı üzerine inşa edilmiş kolonya
list zihniyeti teşhir eder. Sanal izleyicileri, insan zihninin bu
en üstün ü rünlerinin de, insan bedenini şekle sokan aynı ta
bii hiyerarşinin ve kronolojinin eseri olduklarını kavrarlar.
Bu kavrayışa göre, evrim geçirmediği için uygarlaşamamış
ilkellere ait basit araç ge reçler ve e l sanatları henüz tabii
ürünlerden pek farklı sayı lmazlar. Akıldışı, bilinçdışı, za
mandışı, ve daha ziyade hayvansı içgüdülerin eseri gibi de
recelendirirler. Bir ilerleme göstermedikleri , dolayısıyla ev
rimsel ve tarihsel bir temsilleri olmadığı için modem müze-
202
de yerleri yoktur. O nedenle, Afrika sanatının şaheserleri,
Picasso, Giacometti, Kirchner gibi büyük modernistlerin es
tetiğini kışkırtmış olsalar da, kendileri bir türlü 'güzel sanat'
mertebesine erişememişler ve güzel sanat müzeleri dışındaki
kimi öze l müzelerde, genellikle de tabiat tarihine ait müze
lerde bitki ve hayvan kalıntıları arasında kalakalmışlardır.
Harvard Üniversitesi'nin Afrika sanatını takdis etmesi 1 996
yılını bul ur. Afrika sanatına ait eserler ilk kez bu yıl , üniver
sitenin arkeoloji ve etnoloj i müzesinde değil de sanat müze
sinde sergilenmeye layık görülmüşlerdir. Bir üniversiteye ait
ilk sanat müzesi olarak kabul edilen Fogg Sanat Müzesi'nde
düzenlenen bu sergi, kataloğuna bakılırsa sanki müzeolojide
bir devrim başlatıyor gibidir: Bu sergi için "Harvard'da tarih
sel olarak Afrika sanatının toplanıp teşhir edildiği Peabody
Arkeoloji ve Etnoloji Müzesi yerine Fogg Sanat Müzesi'ni
tercih ederek sergi kültürünü değiştiriyoruz. Böylece Fogg,
bu eserlerin sanat sayı labi leceği n i ve ö n e m l i o ld uğunu
onayl ıyor. Aynı zamanda bu sergi , M üze'nin Afrika'ya ait
kültürel nesneleri sanat kabul etmesiyle birlikte Afrika sana
tının sanat tarihi kanonundaki yerini meşru kılıyor."4
Primitif kültürleri n modernlik bağlamında nasıl temsil
edileceği, zamanımızda küratörlük disiplininin başlıca so
runlarından birini oluşturmaktadır. 1 984'te New York Mo
dern Sanat Müzesi'nde düzenlenen 20. Yüzyıl Sanatında 'P ri
mitivizm sergisi ve l 989'da Paris'te Centre Pompidou'da dü
zenlenen Dünya Büyücüleri (Magiciens de la Terre) sergisi
gibi, 1 9 . yüzyıl ayrımcılığına alternatif oluşturma iddiasın
daki gösteriler, sonuçta Avrupa-merkezci yaklaşımın çağdaş
yorumlarından öteye geçmeyi başaramamıştır. *
206
Bütün Ulusların Endüstriye/ Eserlerinin Büyük Sergisi, Crystal Palace.
_\ \ � 1 lf
l\
1 1
� _\
207
sa'nın sanattaki evrensel üstünlüğünü gözler önüne sererek,
sadece heykellerin yer aldığı Lond ra sergisine baskın çıkmak
amacıyla bir de Exposition U niverselle des Beaux-Arts dü
zenlenir ve bunun için de ayrıca bir Palais des Bea ux-A rts ta
sarlanır. Fransa, sanayisini sanatsallaştırarak lngiltere'ye ve
dünyaya meydan okumaktadı r. 1 2 Patricia Mainardi'ye göre,
sanatın 1 8 5 5 ve 1 867 yı llarında düzenlenen Expositions
Universelle kapsamına alınmasının bir başka nedeni, sanatın
popülerleştirilmesidir. Expositions Universelle, yöneticileri
nin bilinçli politikaları sonucu, hem Akademi'nin, hem de
Akademi h imayesinde düzenlenen Salon sergi lerinin otorite
sini kırarak sanatın popülerleşmesini tahrik etmekle kalma
m ış, ayrıca mcşrulaşurmıştır. Ne var ki bu gelişmenin öngö
rülemeyen bir sonucu olur. O da Akademi kadar, popülerli
ğe de başkaldı ran modernizmin yükselmesidir. 1 3
1 8 5 5 Paris sergisinden son ra emperyal iddiası olan her
merkezde peş peşe "Dünya Sergil eri " , "Evrensel Sergil er"
açılmaya başlar. " 1 855 ve 1 9 1 4 yılları arasında, ortalama her
iki yılda bir, yirmiden fazla ulusun katıldığı dünya sergileri
düzenlenm iştir. 1 9 l 4'ten sonra sergiler seyrelmekle birlikte
çapları muazzamlaşmıştır. Evrensel sergi geleneğinin zirvesi
sayılan 1 937 Paris Exposition Un iverselle için bin dönüm
kapalı alan inşa edil miştir. iki yıl sonra düzenlenen New
York Dünya Fuarı ise dört bin sekiz yüz dönüme yayılır. " 1 4
Bu sergilerin topladığı ilgi başka gösterilerle kıyas kabul et
mez: 1 889 Paris sergis i n i 32 m i lyon , Chicago sergisini
1 893'te 27,5, 1 933-1 934\e 49 mi lyon izleyici ziyaret cder. 1 5
Günümüzde bu sergilerin sanayi ayagını ul uslararası EX
PO'lar, sanat ayağını da ul uslararası bienaller oluşturur.
Emperyal sergiler kervanına Osmanlı da katılır. İstanbul,
1 863'te Sergi-i U mumi-i Osman i'yi, 1 893'te Dersaadet Zira
at ve Sanayi Sergi-i U m umisi'ni düzenler. 16 Saray, dışardaki
sergilere de mazisine yaraşır mizansen lerle katılmaya önem
208
veri r. 185 1 ve 1862'de Londra; 1855, 1 867 ve 1 900'de Pa
ris; 1 873 ve 1 9 1 8'de Viyana; 1 893'te Chicago sergilerine gi
der.17 Sultan Abdülaziz'in 1867 Paris sergisini izlemek üzere
Avrupa'yı ziyaret etmesi büyük heyecan yaratır. Bir Osmanlı
padişahı ilk defa felih amacı gütmeden Avrupa'ya ayak bas
maktadı r. Memalik-i Osmani, Batı sahnelerinde o ryantal,
emperyal bir emel, kendi sahnesinde ise onlara rakip bir
imparatorluğun haşmetidir. *
Daha Crystal Palace'tan başlayarak emperyal sergilerdeki
yerini alan sömürge ahalisi giderek bu gösterilerin gözdesi
olur. 1 867 Paris sergisinde hayatları da se rgilenmeye başlar,
pavyonları birer canlı dekor (tableaux-vivant) tarzında sunu
lur: Tunus berber dükkanı , Cezayir kahvehanesi, Türk çarşısı
vb. Sonraki sergilerde iş iyice büyür ve giderek eşekleriyle,
develeriyle köyler, sokaklar canlandırılmaya başlar. 1877'den
beri Paris'in botanik ve zooloj i bahçesi jardin d'Acclimatati
on'da teşhir edilen 'ilkeller', 1 889 sergisinde nesneler arasına
katılarak 'nesnelleşirler'. Böylece emperyalizmin bilimsel ge
reğinin canlı kanıtları olurlar. * * Fransız Devri mi'nin yüzün
cü yılını kutlayan bu serginin hedefi, "dünyanın bütün bilgi
sinin temsil edilebileceğine ilişkin inancın yerleştirilmesi ve
dünya görüşünün bütünüyle kavranabileceği bir fiziki ansik
lopedinin yaraulmasıdır. Bu hedef uyarınca imparatorluğun
her cephesinin en gerçekçi görünümüyle resmed ilmesi ge
rektiğinden, ele geçirilen halkların teşhiri zorunlu hale gelir.
*
Osmanlı'nın ı 9. yüzyıl sergilerindeki temsili için bakınız: Çelik, Displaying
ılır Orirnı: Anhiıecıure of lslam at ı lı e Ninetecntlı Crntury Worlds Fain.
Antropoloji, et noloji gibi "yeni bilimler"in 1 8 50'den sonraki ırk sınıOandır
malarında Avustralya yerlileri (aboriginals) en alı. en vahşi basamağı oluştu
rur. Bu 'bilimsel hakikat'i sergileme merakı Avustralya yerlilerinin sisıcınaıik
olarak öldürülmesine }'Ol açar. Avlanarak öldürülen 'vahşiler', Londra'daki Ta
biat Tarihi Müzesi'nin yanı sıra, Almanya, Hollanda ve l ıalya'daki müze ve
özel koleksiyonlara otuz sterline satılır. Avustralyalı arkeologlar bu ·numune'
cesetlerin sayısının üç bin ile altı bin arasında değiştiğini ileri sürmektedirler.
(Cumhuriyet, "Avrupa'da Avustralyalı yerli koleksiyonları", ı B.03. 1 998.)
209
1 9 . yüzyıl, yeryüzü üzerindeki her şeyin ölçülebileceği ve bi
linebileceği düşüncesini bilimselleştirerek Encyclopedie ras
yonalizmine maddi bir boyut katar. Sonlu bir dünya düşün
cesine duyulan iman gereği sergi, mutlak hakikati canlandı
racağına inanılan ampirik bir bütünlüğün peşine düşer. Yerli
kabileler sadece Fransız toprakları n ı n sınırsızlığını göster
mek için değil, insanın evriminin bütün aşamalarıyla bir ba
kışta kavranabilmesi amacıyla da sergiye dahil edilir. Bu ne
denle yerli köyleri, emperyal, bilimsel, felsefi ve ahlaki söy
lemlerin hepsini bir anda cevaplar. " 1 8*
Timothy M i tchel l , "Oryantalizm ve Sergi leme Düze n i "
başlıklı makales i n i , 1 9 Stockhol m'de toplanan Şarkiyatçılar
Kongresi'ne giderken Paris'teki 1 889 sergisine uğrayan Mı
sır delegasyonunun gözlem leri çevresinde kurar. M ısır'dan
getirilen dervişler, dansözler ve elli kadar eşek eşliğinde, ca
misi , kahv ehanes i , evleri ve dükkanlarıyla takl i t edilmiş
olan Kahire So kağı sergiyi ziyaret eden delegasyonu şaşkına
çevirir. * * Bu göste ri lerin dünyayı sergi lemekten çok, dün-
210
Kahire Sokağı, Paris 1 889 Evrensel Sergisi.
21 1
Kahire Sokağı'ndaki Mısır kahvehanesinde Alma Aicha'nin dansı.
212
yaya bir sergi düzeni verdiğini fark ederler. Dünya bir sergi
ye dö nüşm üştür; bir sergiymişçesine kav ranır ve düzene
sokulur. Batı'nın gözünde dünya, bir seyir, bir manzara ha
lini almıştır. Ve bu manzaranın intizamı, ya da Mısırlı yazar
Mubarek'in tabiriyle "intizamü'l-manzar" bir saplantı oluş
turur.20 Gerçek, 'öteki', ancak serginin onu bir düzene sok
ması sayesinde anlam bulur; nesnelleşir ve kesinleşir. Sergi
dışındaki dünyanın, ya da gerçekliğin okunabilmesi, anlaşı
labilmesi, ancak serginin verdiği "nizam ve intizam" içinde
mümkün olur. Mitchell'e göre " temsil dünyası ile d ış ger
çeklik arasındaki bu farazi ayrı m , o ryantalizm tarafından
dünyan ın Batı ile 'öteki' arasında bölünmesine karşılık ge
lir. " Dünyanın bir sergi olarak kavrandığı modelde, sergi
lenme öncesinde gerçeklik, henüz anlam kazanmamış, saf
varoluştan ibaret bir dış alemi ifade eder. Şark da böyle an
lamı ol mayan bir gerçekliğe benzetilir. Yoksun olduğu an la
mı ve düzeni Batı tarafından temsil edil mesiyle -sergilen
mesiyle-, kolonyalizm sayesinde kazanacaktır. " Dolayısıyla
o ryantalizm, sadece bir kültürün diğer bir kültürü nasıl res
mettiğine ilişkin genel bir tarihsel sorunun 1 9 . yüzyıla özgü
bir vakası , veya sadece kolonyal egemenliğin bir cephesi
değil, modern dünyanın temeli ndeki düzenleme ve hakikat
yönteminin bir parçasıdır. "21
M i tchell'ın i rdelediği sergi leme düzeninin veya teşhir
'teknolojileri'nin beşiği modern müzedir. Dünyayı temsil
leri sayesinde anlamlandıran ve gerçe kliği , düzene soktuğu
nesneler aracı lığıyla okuyan Avrupa-me rkezci 'dünya görü
şü'nün en çarpıcı ve en hakiki sahnesi, kuşkusuz 1 9 . yüz
yıl müzeleridir. "Ci nsiye tinden veya coğrafyası ndan ötürü
yok sayılan , ya da ayrıma uğrayanların gözünde müze , ata
erkilliğin ve Batı l ı lı k'ın hegemonyasına adanmış bir zafer
anıtıdır. "22
213
Evrenin Zirves i
Kimse Eiffel'den kaçına maz; o bilgiye geçişi
işaret eden bir Geçit'tir.
Roland Barthes
214
simleşlirir. Zamanının en yüksek yapısıdır. Modern dünya
manzarasına en hakim olan noktadır. Kuleden bakınca ser
giyi , Paris'i ve dünyayı birarada seyredersiniz. Onlar da sizi ,
merkezlerindeki insanı seyreder.
Eiffel müzeleşlirilmiş dünyanın gözlem kulesidir. Bau uy
garlığının merkezi ve zirvesi sayılır. Yüzünüzü Eiffel'e dö
nerseniz Baulılaşırsınız, aydınlanırsınız, modern leşirsiniz,
ulusallaşırsınız. Böylece tarihe geçer ve müzeleşirsiniz. Çün
kü Hegel'in sözleriyle Doğu "esas olarak tari hten yoksun
dur. . . hiçbir ilerleme kaydetmez. "24 Dolayısıyla sanatsal bir
gelişme de göstermez, "sanat-öncesi "dir ( vorkunst ) .25 Do
ğu'da durağan olan zaman, Batı'nın müdahalesiyle devreye
gi rer. Evrim yasaları çalışmaya başlar ve 'geri' toplumlar iler
ler. Bu anlamda Eiffe l, Bau'nın zaman ayarıdır. 'Öteki'nin za
man içindeki yerini göste ri r. Zamanın ne kadar ilerisinde ,
ne kadar gerisinde oldugunu, evrenin gözlemlendiği, insan
ların ve nesnelerin hizaya sokuldugu zirveden o bildirir.
218
Girardet'nin bir çiziminden Pierre Gabriel Berthault'nun yaptığı gravür.
"Napoleon'un seferlerinde saray kabinelerinde ve kiliselerde bulunan koleksiyonlar
yağmalanarak Fransa'ya getirildi. Bu gravür, ganimetlerin Paris'e getirilişini tasvir
ediyor. Ortada, Venedik'teki St Marco Bazilikası'ndan yağmalanan dört bronz at
görülüyor" (Eilean Hooper-Greenhill, Museums and the Shaping of Knowledge, s.
1 77.) Bu atlar, 1 3. yüzyılda iV. Haçlı Seferi sırasında yağmalanan
Konstantinopolis'ten Vedenik'e götürülmüştü.
220
Arkasından, 1 8 70'1erde Almanya'nın da bu kolonyal çekiş
meye kalılmasıyla birlikle , Berlin Müzesi de onlara kau lır. "40
Üç müzenin küratörleri, diplomalların da yardımıyla, or
du lar ve donanmalar eşliğinde uygarlık hazinelerinin peşi
ne düşerler. Osmanlı lOprakları bu bakımdan en gözde böl
geyi oluşturur. Alina'daki Panhenon kabartmaları lslan
bul'daki İ ngiliz sefiri Lord Elgin'in dalavereleri sonucu
1 804'te Brilish Museum'a nakledilir.41 Fransa' nın bu kabart
maları Louvre'a kaçırmak için girişliği korsanlık manevra
ları boşa çıkar. Buna karşılık B ri lanya , Napoleon'un Louv
re'a nakle lmek üzere olduğu Mısır anlikalarını laşıyan san
dıkları British M useum'a kaçı rmayı başa rır. Mezopolam
ya'nın N inova kenti hazinelerini ele geçirmek için Fransız
lar, İ ngilizler ve Almanlar arasında başlayan mücadele Lo
uvre'da son bulu r. Milo Venüsü'nde de öncelik Louvre' un
olur. Dünyanın yedi hari kası arasında sayılan Karya K ralı
Mausolos'a ail Bod rum'daki mozole ve E fes'leki A nemis Ta
pınağı'na ait eserler Bri lish Museum'un malı olur. Bergama
Zeus sunağı ise 13erlin Müzesi'ni onurlandı rır. Amerika'nın
da rekabele dahil ol masıyla yağmacılık iyice kızışır. General
Cesnola tarafından yönetildiği dönemde New York Melro
politan Sanat Müzesi'ne, sadece Kıbrıs'lan, savaş gemileriyle
otuz beş bin eser kaçırılır. Boslon M üzesi'ndeki Mısır eser
lerinin sayısı ise General Loring'in yönetimi ndeyken kırk
bine u rmanır. Osmanlı topraklarından emperyal müzelere
kaçırılan 'dünya harikaları' saymakla bilmez.* Ne zaman ki
M üze-i Hü mayun kurulur ( 1 846) ve arkeoloj i k yağmayı
engellemeye yönelik Asar-ı Alika Nizam namesi yürü rlüğe
girer ( 1 87 4) , o zaman İs lan bul da Bali mirasında hak iddia
eden emperyal bir güç olarak müze aleminde beliri r.
222
Kültürel yağmacılık 20. yüzyıla da damgasını vurur. İ kin
ci Dünya Savaşı sırasında Batı koleksiyonları arasında hangi
eserlerin nasıl el değiştirdiği ve savaşın yol açtığı yağmanın
ölçeği hala karanlıktadır. Nazilerin Yahudilerden, Nazi Al
manyası'nı istila eden mü tte fik o rdularının da Bertin ve Vi
yana koleksiyonlarından gaspettiği sayısız esere i lişkin kav
galar sürüp gitmektedir. Moskova bu konudaki suçu Kızıl
Ordu'ya yükleyerek Al manya'yla görüşmeleri yokuşa sür
mektedir. Bu arada 1 873'te Almanya'ya kaçı rılan ve lkinci
Dünya Savaşı'na kadar Bert i n Müzesi'nde sergi lenen Troya
hazinesinin yıllardır Rusya'da gizlendiği ancak 1 991 'de or
taya çıkmıştır. Yine savaş esnasında Viyana Akademisi'nden
yok olan kimi şaheserler, yenilerde tek tük Moskova ga leri
lerinde boy göste rmekted ir.42 Nazilerin Avustu rya'yı il hak
et tiği sıralar yağına korkusuyla Viyana'dan kaçırı lan b i r
başka koleks iyo n , L i e c h t e n s t e i n P re n s i , banke r Hans
Adam'a aittir. Aralarında Raffello'ların , Rembrant'ların da
bulunduğu 1 600 parçalık bu koleksiyon altmış altı yıl saklı
kalmış ve daha ye ni gün ışığına çıkm ıştır.43 British Museum
ise baştan beri sürdürdüğü tutumunu korumakta ve gani
metlerini sergile meyi meşru saymaktad ı r. Gerek Naziler
den, gerekse başkalarından alıp el koyduğu eserlerin iade
siyle ilgili bir mecburiyeti ol mad ığı , 1 963 yıl ında yasaya
bağlanm ıştır.44
lskenderiye'den beri müzeler sanat yağmalarıyla gönenip
donanır. Bu, çoğu kez başka m üzele rin relaketi pahasına
gerçekleşir. Felaketlerin en ağı r olanları herhalde zamanı
mızda yaşanan lardır. Bugünlerde neredeyse her savaş bir
yağmanın bahanesi olmaktadır. En pahalı bedeli ödeyen ise
Afrika'dır. Biafra, Liberya ve Mozambik'teki gibi çatışmalar,
'primitir' sanatın talan edilerek Avrupa piyasasına sürü l me
sine bahane o l m uştur. A fganistan savaşları Kabil Müze
si'nin, Kamboçya savaşı da Angkor tapınaklarının yağma-
223
!anmasına yol açmıştır. As ur antikaları da 1 99 1 Körfez Sa
vaşı'ndan sonra piyasaya düşmüştür.45 Eğer bugün Hong
Kong küresel sanat merkezlerinden biri durumuna geldiy
se, bu, ait olduğu Çin'in arkeolojik mirasının tahribi saye
sinde gerçekleşmiştir.
Yağma tarihinin en son ve en aleni örneği Bağdat Müze
si'nde yaşanmıştır. Bağdat Müzesi'ndeki Sümer, Asur ve Ba
bil uygarlıklarına ait 1 5 .000 eser, lrak'ı işgal eden ABD ve
İ ngiliz güçlerinin başını çektiği Koalisyon orduları gözeti
minde, 1 0- 1 3 Nisan 2003 günleri arasında, gayet planlı bir
şekilde müzeden soyulup kaç ırılmıştır. Bu faciayla aynı za
manlarda, I rak U lusal Kütüphanesi ve Basra Ü nive rsi tesi
ateşe verilmiş, M usul Müzesi, El Evkaf, BeyL El-Hikma kü
tüphaneleri ve birçok üniversite kütüphanesi de Lalan edil
m işti r. Sayısı beş yüz bin i le bir m i lyon arasında tahmin
edilen arkeolojik sinen resmen onaylanan on bini mahve
dilmiş, Nippur, Umma, N i m rud gibi Asur ve Sümer kentle
ri ve Babi l'e ait kal ı n tılar tah ri p edil m işti r. . 2004 Hazi
.
224
Gertrude Bell.
• Gerırude Beli Bağdat Müzesi'ni kurarken oldü. llunun üzerine Kral Faysal"ın
emriyle, müzenin en görünür yerine onun anısına aşağıdaki levha asıldı: '"Anısı
Araplarca her zaman saygı ve sevgiyle anılacak olan Gertrude Beli, bu müzeyı
1 923 yılında kurdu. lrak'ın fahri eski eserler direktörü olarak mükemmel bir
bilgi birikimi ve adanmışlıkla en değerli objeleri orada biraraya getirdi ve 1 2
Temmuz ı 926'da öldüğü güne kadar kavurucu sıcaklarda dahı onlar üzerinde
çalışmaya devam eni. Kral Faysal ve Irak hükümeti onun bu ülke içın yaptığı
büyük hizmetlere ithafen müzenin ana salonuna onun adını verdiler ve onlann
izniyle arkadaşlan bu levhayı astılar." (Ahun, "Gertrude Bell'e Çifte Darbe").
225
leceğine hükmedenler onu yeniden Lari hsizleştirmektedir
ler. Bell'in çalışmalarını adadığı ulus, sahnelediği müzeyle
birlikte, Bell'in temsil ettiği uygarlığın kurbanı olmaktadı r.
Şimdilik, I rak müzelerinin gösterdiği 'Larih'in, büyük ölçü
de ABD ve B ritanya'daki koleksiyonerler ile, o nların işbirli
ği yapllğı simsarlar arasında dağıldığı bildirilmekLedir.47 Ta
rih' yeniden inşa edildiği merkezlere nakledilmektedir. Kül
Lürel mirası kendi müzelerine ve anlatılarına mal e Lmekle
birlikle, bu m i rası yağmalardan korumayı amaçlayan ve
I rak'ın da Laraf o l duğu U luslararası Lahey Anliaşması'nı
hiçbir zaman imzalamamış olan ABD ve BriLanya için her
şey meşru görünmektedir. lsLanbul Sempozyumu'na kaulan
Columbia Ü n iversitesi M ezapolamya Arkeolojisi P ro fesörü
Zeynep Bahrani'nin sözleriyle, "eski eserleri ülkelerine i thal
eden, Licaretini yapan Batı , evrensel ya da ortak miras dedi
ğimiz kavramın arkasına sığınmaktadır. Küresel bakış, yağ
maya bir kılıf o larak karşımıza çıkmaktad ı r. "48
M üzeye M u h alefet
Bütün bu an ıtları önce yerlerinden edip döküntülerini
toparla mak, arkasından onlara metodik bir nizam
vermek, sonra da bundan bir modern kronoloj i dersi
çıka rmak, kendimizi ölü bir ulus olarak inşa etmek
demektir. Daha canlıyken cenaze törenimize
katılmak, tarihini yazmak için sanatı öldürmek
demektir. Sanatı öldürerek yazılan tarih de olsa olsa
onun mezar taşıdır.
Quatremere ( 1 79 1 )
Goethe
227
zaman d ü nyanı n , bu kadi m ve m uazzam kütlenin parça
parça e d i l m e s i y l e ş i m d i ne kaybettiği n i göstere b i l m e k
m ümkün olurdu. Bu parçaların yerlerinden sökülmesiyle
nelerin tahrip o lduğu ilelebet bir giz olarak kalacaktır. Pa
ris'te şekillenen şu sanat varlığının kavranabilmesi için da
ha birkaç yıl geçmesi gerekmektedir. "49 Louvre'un kurduğu
Sanat Tarih i , Goethe'nin l talya ded iği sanatsal varlığı yok
etmiştir. Müze icat edilmeden var olan sanat artık yoktur.
Ve ne olduğu da hiçbir zaman bilinmeyecektir.50
Ouatremere
232
delemek abestir. Çünkü ticareti tanı mlayan değişim ilişki
si, müzenin doğası ndadır. Müze sanatın değişim değe rini
ortaya çıkarır; mağaza vitrinindeki mallar gibi teşhir edi len
sanat eserleri meta kisvesi ne bürünürler. Metalar gibi ü re
tildikleri koşullardan, ge rçek hayatlarından yal ıtılarak bi
rer fetişe dönüşürler. Yani her ü rünün metalaştığı bir top
lumda, bir sanat ese rinin m üzede teşhirinin onun ticari de
ğerini etkilememesi mümkün değildir. Bütün bu nedenler
le Quatremere özgünlüğü dert etmez. Eği timde kullanıl
mak kaydıyla sanat ese rle rinin kopyalarının do laşıma gir
mesi onu kaygılandırmaz.
Daniel Sherman "Quatremere/Benjam in/M arx" başlıklı
makalesinde, kralcı bir muhafazakar olan Quatremere ile
Marx'ın düşünceleri arasında bağlantılar kurar. Quatreme
re'in müzeyle piyasayı karşılaşt ı rdığı yazılarının Marx'tan
çok önce Marksist iktisadın kimi meselelerini gündeme ge
tirdiğini belirti r. Aşırı birikimin -i fratın- yol açllğı kriz,
kullanım ve değişim değerleri ilişkisi ve meta fetişiz mi bun
lar arasındadı r.
Quatremere'in kavgasını verdiği müzecilik ve korumacı
lık ahlakının, onun ardından tı rmanacak müzeleşme reka
betinin ateşlediği ve bütün antik uyga rlıkları ' fethedecek'
yağma akınları sırasında pek bir etkisi olmadığı ortadadır.
Onun hikmeti daha ziyade bu kültürel fethin bilançosu or
taya çıktıkça kavranacaktır. Örneğin , 1 932 yılında verdiği
bir konferansta Halil Edhem, başlangıcından beri yöneltiği
müzecilik ve arkeoloj i k kazı çalışmalarına rağmen, " müze
aleyhtarlarının" hakkını teslim etmekten de geri du rmaya
cakur: "Bazı kişilerin kavline göre de asar-ı atikayı, bahusus
gayri menkul olanları, mahalli aslilerinden kaldı rıp bir bina
içine sokmak katiyen caiz değildir. Onları vatanı aslilerin
den ayı rıp başka bir memlekete götürmek ise, o nları b i r
gurbete duçar etmek demek olacağından, bir cinayet sayılır.
233
Onları biraraya yığmak ise kıymellerini lakdir elmemeklir.
Menşelerinde pek güzel , enfes şeyler iken Müze salonları
nın karanl ığı içinde ehem miyellerini kaybederler ve adi bir
takım eşya hükmüne girerler ve bir tazyik allında ezilmiş
fikrini verirler. İşle asar-ı alika için bu yolda lelakkilerde
b ulunanlar M üzelere 'Nefis san'allar hapishanesi' ve 'Asar-ı
·
234
reci sonunda o rtaya çıkar ve aynı zamanda bu sürecin en
etki li ortamını oluşturur.
Sanat üretimi dinsel törenlerle ve büyüyle iç içe başlar.
Sanat eseri ilkin ritüellerin aracıdır. Ve daha baştan o nu bi
ricik kılan, bütünleştiği bu tapınma eylemidir. Sanat kendi
ne özgü atmosferini, aura'sını ritüelin temsil alemi içinde
kazanır. Ritüel yoluyla geleneğe siner ve bu gelenekle bir
l ikte dönüşür. Venüs, onu ilk tasarlayan G rekler için tapın
dıkları bir tanrı, Ortaçağ H ı ristiyan geleneğinde lanetli bir
put, modern müze o rtamında ise antik bir sanat eseri, bir
heykeldir.67 M üzede sanat ese rinin, 'sanat eseri' ol maktan
başka işlev i kalmaz. ikonalar, portreler resme dö nüşür, res
medilenler ise hiçliğe intikal eder.68
Rönesans'la başlayan güzellik fi krinin sekülerleşmesi nin
ardından, burjuva toplumunda sanat, hayat pratiğinden ta
mamen uzaklaşır. Önceden, bir kült nesnesiyken kolektif
olarak ü retilen ve 'tüketilen' sanat, modern zaman larda
burj uvazinin kendine ilişkin kavrayışını nesneleştiri r; üreti
mi ve tüketimi bireyselleşir.69 Müzede kült değe rinin yerini
giderek teşhir değeri al maya başlar ve sonuçta sanat ancak
teşhir edilerek işlevselleşir.
Her şeyi eşitleyen metalaşma ve özellikle fotoğrafın icadı
ertesinde her imgenin röprodü ksiyo nu arac ılığıyla taklit
edilebilir hale gelmesi, sanatı ayırt eden aura'yı dağıtır, bi ri
ciklik kaybolur.70 Benjamin'e ait olan bu görüş Quatreme
re'i yankı lar. Ne var ki Benjamin'in tasası mu hafazakar Qu
atremh� gibi sanatın aura'sının muhafazası değildir. Tam
aksine, o bu aura'nın dağılmasına yol açan sanatın kitlese l
leşmesinde devrimci bir olanak görür. Sanatın politikleşe
rek tekrar hayata bağlanabileceğini ve böylece yeni bir ha
yatın kapısı nı aralayabileceğini hayal eder.
20. yüzyılda, "müze/mezarlık" , "sanat/ölüm" gibi temaları
işleyen geniş sanatçı, edebiyatçı, düşünür yelpazesi içinde
235
Valery dikkat çeker. Sembolist şaire göre, sanatın ne Quatre
mere'in atfettiği gibi ahlaki, ne de Benjamin'in umut ettiği
gibi siyasi bir işlevi o labilir; "sanat sanat içindir. " Müzeye
gelince . . . m üze ölümcüldür. Adorno, "Valery, Proust ve Mü
ze" adını verdiği makalesinde Fransız edebiyatının aynı za
manlarda yaşamış o lan bu iki edebi şahsiyetinin müze ko
nusundaki birbirlerine taban tabana zil olan görüşlerini in
celerken , modernl iğin temel çıkmazlarından birine işaret
eder. G e lenek y ı kılacak m ı d ı r, yoksa koru nacak m ıd ı r ?
Adorno'ya göre sanatın özgün o rtamlarında canlandırılabile
ceğini beklemek ümitsizcedir. "Geçm işin modernleştirilmesi
ona hayır değil zarar ge Lirir. " Geleneği reddetmek ise bar
barlığa tesl im ol makur. Kısacası, "dünya çivisinden çıkmış
u r, bu problem nasıl çözülürse çözülsün çözüm yanlışur. "
Valery'nin ( 1 8 7 1 - 1 945) gözünde müze bir keşmekeştir.
B i r düzensizlik düzenidir. "Ancak beğeniden ve hazdan
yoksun bir medeniyet böylesine tut arsız bir mekan tahay
yül edeb ilir. Kend ilerine haya t verecek bakışı çekebilmek
için birbirleriyle kıskançça yarışan ölü görüntülerin üst üs
te b i n d i ri l mesinde m a razi bir şeyler va rd ı r. " 71 M ü zenin
oluşturduğu ifra t ve değişik eserler arasında uyandırdığı
düşmanlık, müze kültürünün taptığı, her eseri n biricik ol
duğu inancını parçalar. Quatremere gibi Valery için de aşırı
birikim değerleri yıkar. Çü nkü degerlend irilmesi mümkün
olmayan bir fazla yaratır ve yoksullukla sonuçlanır. Modern
i nsan bu kaderinden kaçamaz çünkü "mirasım ız bizi ezer.
M odern i nsanı bizzat serveti nin aşırı lığı yoksul laş tırır. . .
Müze, insan yapısı her şeyi kendine çeker. Yaratan insan ile
ölen insan tarafından beslenir. Her şey sonunda kendini ya
duvarda ya da vitrinde bulur. "72
Valery, Louvre'da metropolün mahşeri ni hisseder ve ser
semler. Bu "muhteşem kaos" içinde ne aradığını bilemez. Ve
nüs'ün sanki bir belgeymiş gibi sunulmasına hiç katlanamaz.
236
Sanatın eğitim amacıyla feda edilmesi , onun saflığını ve yü
celiğini hiçe saymaktadı r. Zaten onun felsefesinde sanatın
kendisinde n başka amacı o lamaz. Valery sanatın müzede
ölüme terk edildiğini hisseder. İşte tam da bu nedenle Proust
( 1 87 1 - 1 922) müzeyi sanatın ahreti gibi görür ve kutsar.
Valery gibi P roust da müzeye kendi edebi görüşü açısın
dan bakar. M üzede de ünlü romanında olduğu gibi " kayıp
zamanın izindedir". Ona göre hayat gerçek anlamını ve i fa
desini insanın hafızasında kazanır. Yi tirilmiş zaman anılarla
geri gelir. O nedenle sanat eserleri için asıl öne m lisi , kendi
devirlerini kapattıktan sonraki anılara yansıyan -tarihe ge
çen- hayatlarıd ı r. Bu yeniden d i riliş mekanı müzelerd i r.
Adorno'nun dediği gibi, Proust'un gözünde "sanal eserini
hayata döndüren, onun müzedeki ölümüdür. " 73 Sanat eser
leri ancak ait o ldu kları hayata ve bütün beşeri işlevlerine
yabancılaştıktan sonra, izleyicilerinin öznell iğinde yeniden
hayat bulu rlar. "Bir anlamda izleyicinin öznel bilinç akışı
içinde kendi lerine gel irler. " 74 Dolayısıyla Proust da Hazliu
ve yazılarını Fransızca'ya çevirmeyi üstlendiği gözdesi Rus
kin gibi teşhi rdeki nesne yerine , izleyicinin izlenimine ön
celik verir. Ve bu izlenim uğruna müzedeki eserlerin birbir
leriyle çekişmelerini yadırgamaz. Ona gö re böyle bir reka
bet bir " hakikat sınavıdır. . . Ekol lerin m i kro-organizmalar
gibi birbirlerini yemeleri sayesinde hayat devam eder. "75
238
32 Hooper-Greenhill, Muscums and ıht Shaping of Knowledgr, 5. 1 78.
33 Duncan ve Wallach, "The Universal Survey Mu5eum", 5. 52.
34 Hooper-Greenhill, s. 1 80.
35 Schubert, Tht CuraLors Egg, s. 20.
36 Hooper-Greenhill, 5. 1 74.
37 A g.t. , 5. 1 74.
38 A.g.e., 5. 1 79.
39 Crimp, On thc Museum'.1 Ruins, s. 295.
40 Schuberı, s. 23.
4 1 Edhem, "Müzeler", s. 540.
42 Thr Arı Newspapcr, Mayıs 2004.
43 A.g.r.
44 Cumlıuriyrı, 3 1 .05.2005.
45 Smiers, Arıs ımdrr Prtssurr, s. 223.
46 lrah'ta Kııltıırd Talanın Bilançosu, BIA Bülteni, 1 7 Şubaı 2005.
47 Geçmişimiz için Bir Gelecek: Kültürel Miras Kavramının Yeniden Tanımlan
ması ve Korunması için Uluslararası Sempozyum, lstanbul Bilgi Ü niversitesi,
24-26 Haziran 2004.
48 Cumhuriyrı Pa;::a r, 4 Temmuz 2004.
49 Aktaran Crimp, s. 97.
50 Crimp, 5. 97, 98.
5 1 Siegel, Dnirc and Exuss, 5. 1 71 .
52 A.g.r. , 5. 1 7 1 .
5 3 A.g.c., 5 . 76.
54 Ruskin, On Arı and Life, s. 92.
55 Siegel, s. 1 80.
56 Edward.s, Art and its Histories - A Rcader, 5. 63-69.
57 A.g.t., s. 67.
58 Siegel, s. 1 26- 1 29.
59 Sherman, "Quaremere/Benjamin/Marx", 5. 1 27.
60 Nochlin, "Museums and Radicals", s. 1 O.
61 Sherman, "Quaremere/Benjamin/Marx", s. 1 34.
62 A.g.c., s. 1 32.
63 A.g.r., s. 1 30.
64 Edhem, "Müzeler, s. 540.
65 Heidegger, "The Origin of the Work of Art", s. 41.
239
66 Hauser, The Sociology of Arı, s. 500.
67 Benjamin, /lluminaıions, s. 223-225.
68 Malraux, "Museum Wiıhouı Walls", s. 1 3 - 1 5 .
6 9 Bürger, Avangard Kuramı, s . 102, 1 03.
70 Benjamin, llluminaıions, s. 222, 223, 225.
71 Siegel, s. 1 79.
72 Aktaran Siegel, s. 1 79.
73 Adorno, Prisms, s. 182.
74 A.g.c., s. 184.
75 Akıaran Adorno, a.g.c., s. 1 79.
M üzede Sanat Tarihi Sanatı
241
Fotoğraf Öncesinde Winckelma n n ,
Hegel Tarih leri ve U lu s a l M üzeler
242
Louvre Müzesi'nin zirvesindeki özgün İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndeki
Kanatlı Zafer. kırık kanatlı Zafer kopyası.
Fotoğraf: Ali Artun.
• Gerek Schinkel"in, gerekse Münih Glyptotek'in (18 ı 5-1 830) mimarı Leo von
Klenze'nin esin kaynağının, jean-Nicolas-Louis Durand'ın değişik yapı tiplerini
sistemleştirdiği kitabı Prtcis des Leçons olduğu öne sürülür. Durand'ın bu kita
bındaki tasarımların kaynağı ise hocası Etienne-Louis Boullee'dir. Boullee, me
kansal uıopyaları ve dersleri sayesinde 18. yüzyıl sonlarında Paris�e büyük bir
eıki yaratmışıır. (Giebelhausen, "The Archiıccıure is ıhc Museum", New Muse
um Theory and Pracıice.)
244
si, mi marlıkla sanatın ilişkisini -ya da Hegelci diyalekLiği
ni- simgeleşti rir. Bir ö rnek vermek gereki rse , alLında klasik
heykel lerin teşhi r edildiği müzenin girişindeki muhteşem
kubbe, klasiğin ve romantiğin ötesinde, sanatın aşıldığı bir
tinsell iğin mekan ıdır. Berlin Müzesi so nraki müzeler için
bir model oluşluru r. l 982'de açılan, jaıncs Stirling'in SLUll
gart'daki ünlü postmodern müzesi Neue SLaaLsgalerie bile
Schinkel'in planı üzerine otu rur.9
245
Fotoğraf Sonrası Forma list Tarih ler
ve Modern Sanat M üzeleri
Sanat tarihi fark l ı fa rklı birçok nesneyi ayn ı stil
sistemi içinde soyutlayabilmek için röprodüksiyon
tekniklerine yaslandı.
Hal Foster
246
Aby Warburg.
249
nı zamanlarda, Flaube rt' in k i taplarında beliri r. " K i taplara
hasredilmiş ilk edebi eseri ortaya çıkaran , La Tentalion de Sa
inl Antoine yazarı Flaubert'dir: Flaubert'i izleyerek Mallarme
Le Livre'i yazabilmiş ve böylece modern edebiyat yola koyul
muştur - J oyce , Roussel , Kafka, Pound, Borges . . . Kırda Ye
melı (Dejeuner Sur l'I-Ierbe) ve Olympia belki de ilk müze-re
simleridir. Giorgione , Raffello, Velazquez' in başarılarına tep
ki vermekten çok, Avrupa sanatında resm in kendi kendisiy
le kurdugu yeni ve tözsel ilişkiyi kaydeden ilk tablolard ır.
Bu il işki müzelerin varlıgının ve resimlerin müzede kazan
dıkları tikel gerçekligin ve karşı lıklı bagı mlılıgın bir tezahü
rüdür. Aynı dönemde, kitapların kümelendigi, sessiz ve sa
bırla çalışmanın meyvelerini verdigi kurumları kuşatan ilk
edebi eser de La 1cntali on 'dır. Manet'nin müzeyle bagı ney
se, Flaubert'in kütüphaneyle bagı da odur. lkisi de eserlerini
önceki resimlerle veya metinlerle bilinçli bir i l işki içinde
üretirler. . . Şimdi her resim, resmin o çe rçevelenmiş, devasa
yüzeyine aittir; her edebi eser sözcüklerin o di nmek bilme
yen mırıl tısına mahkumdur. Kitapların ve resimlerin sanat
eserlerine girmesinden Flaubert ile Manet sorumludur. " 1 8
251
hasredilmişLir. Ayrıca müze koleksiyonlarına her an başvu
rulamayacağı için, Laşıdıkları bilgiler görsel hafızanın sınır
ları ve yanılgılarıyla kısıtlanır. Üstelik yerlerinden sökülme
si m ümkün olmayan birçok eseri, örneğin m i mari eserleri,
b u eserlere ail fresk, vitray gibi parçaları kapsamazlar. Oysa
M a l raux'nun " fo toğrafi k röprodüksiyon " lardan kurdu ğu
hayali müze bu kısnları aşar. Fotoğrafın görüntüyü çevre
sinden yalıtarak ikiboyutlu bir zeminde çoğaltabilmesi, bü
yütüp küçültebilmesi, ayrıntılara odaklanabil mesi gibi tek
nik o lanakları sayesinde, önceden kaydedilmeyen dönemle
re, diyarlara ve sanat dallarına ait sayısız form arasındaki
akrabalıklar okunabilir. Bu o kuma, stil kaLegorisi sayesinde
mümkün olur. Farklı farklı insanların ve zamanların ü rünü
o lan muazzam birikimi oluşturan başka başka yaraular bir
birlerine ancak stil sayesi nde tercüme edilir. "Hayali m üze
m izde resim, fresk, m inyatür, vilray, hepsi tek ve aynı aile
dendir. . . Çünkü hepsi birörnek fo toğraOara dönüşmüştür.
Ge rçi bi rer nesne olarak özel liklerini kaybetmem işlerdir;
ancak sahip oldu kları stil bakımından sonsuz önem kazan
m ışlardır. . . İ nsa nlığın akıbe tini şekillendiren mukadderat
fikrini hiçbir şey büyük stiller kadar baskın ve canlı olarak
ifade edemez. Stiller, Kader'in gelip geçerken yeryüzünde
bı rakuğı uzun , derin izlerdir. " 2 1
Malraux' nun kurduğu " hayali müze" , başından beri mo
<le rnizmi koşullandırmış olan bir diyalektiği açığa çı karır.
Bu, fo toğrafın devreye girmesiyle baş gösteren ve giderek
birbirlerini tehdit eden , röprodüksiyon ile sanat ve m üze
arasındaki d i yal ektiktirY Bu özelliğinden ötürü, " hayali
m üze" kimi postmodern stratej i lerin habercisi sayılır. Ne
deni, başta kanonu çiğniyor olmasıdır. Malraux, seçkin/po
püler, yüksek/aşağı ay rı mlarını siler. Çokkültürlü bir sanat
panorama sunar. Sonra, sanau bi rtakım fo toğrafik imgelere
indirger. Mal raux'ya göre, fotoğrafik röprodüksiyon özgün-
252
Malraux'nun "hayali müze"sinden Yunan ve Hint nüleri.
• Malraux'nun Hayali Müze kitabı, lngilizce'yc The Museum Without Walls (Du
varları Olmayan Müze) başlığıyla çevrilmiş ve bu dildeki metinlere bu şekliyle
yerleşmiştir.
254
nin amacı sanatı tari hsel leştirmekse , sanatın herhangi bir
imge, bir enformasyon halin i aldığı CORBIS'in amacı onu
tari hsizleştirmek tir.
CORBIS'in başına gelenler son derecede alego riktir, özel
likle sanatın ve sanat tarihinin kaderi açısından. Bili Gates'in
CORBIS Şirketi'ne satın aldığı ve Manhatttan'da korunan l 7
m ilyon fotoğraftan bir zaman sonra keskin kokular yayılma
ya başlar. Bunun üzerine arşiv Pennsylvania'da, eskiden bir
kireç taşı madeni olan bir bomba sığınağına taşınır ve ilele
bet karanlığa gömülür. Aradaki altı yılda ancak 225.000 im
ge dijital olarak taranabil ir, yani eldeki fotoğraOarın yüzde
ikisi bile değil. Bu hızla, 1 7 milyon imajın ta mamının taran
ması, 453 yıl daha gerektirecektir. Gates halen dünyadaki
birçok müzede bulunan eserlerin dijital reprodüksiyon hak
larına sah iptir. Gösterme -ya da göm me- hakkı bulunan
imaj ların sayısı 76 milyona ulaşmıştır.27 Bunların tel if hakla
rından 2002 yılında kaza ndığı para 1 50 milyon dol ardır.
Petrol devi ] . Paul Getty'nin torunu olan Mark Getty' nin de
netimindeki, 75 milyon imajlık bir arşive sahip olan Ge tty
Images Şirketi'nin telif haklarından aynı yılda kazandığı ise
480 milyon dolarla Gates'in hayli ilerisindedir.28
257
Barr'ın kendi tarihine değil de Atlantik'in ö teki yakasına
ait olan b i r çağdaş sanatı m üzeleştirme hayali, MOMA açıl
madan hemen önceki yıllarda Avrupa sanat merkezlerine
yaptığı seyahat sırasında uyanır. Birinci D ünya Savaşı'nın
ard ı ndan, sanatın kendileri nden önceki bütün fo rmlarına
ve kurumlarına karşı saldı rıya geçen avangardın, durmadan
ve özgürce yenilediği onca deneyi nasıl disiplin altına alabi
leceği, bu seyahatle olgunlaşır. Ancak Barr'ın tasarısını sah
n elemesi 1 93 6 yılını bulur. Bu yıl MOMA'nın her zaman
tartışmalar yaratacak paradigmatik sergilerinden ilki açılır:
Kübizm ve Soyut Sanat. Sergi kataloğu nun kapağında Barr'ın
m o d e r n i z m re h b e r i yer a l m a ktad ı r. M o d e r n i s t s a n a t ı n
1 890- 1 9 3 5 a rası karmaşası n ı n b i r s t i l l e r şeması şeklinde
düzene sokulduğu rehberde, empresyonizm modernizmi n
doğuş noktasını , kübizm dönüşüm, soyut d a doruk nokta-
258
.IJJIJ
l l d •ft
,,,,,
G 11K
...,._,,
:'tffl J
l
• .-
� --,-- .. ,.,,.,,,
,..,.,
.... .,
: H H r mrRN ART
1
1
!!f.5 \
\ i,:ı;
\
\
\"
ım
The D E Y E LD P l ! N T ot ! B U R ! C T A R T
'------ -----
--- --- -- · - ·-
ALFRED BARR, Soyut Sanatın Gelişimi.
Alfred Barr'ın 1 936 yılında MOMA'da düzenlediği Kübizm ve Soyut Sanat sergi si
ka taloğunun kapağında ye r alan stil şeması.
259
sını oluşturu r. Cezanne'la başlayarak paramparça o lan bir
tarih, en iri harnerle vurgulanan kübizm aksında soyut sa
nata doğru evrilen menziline gi rer. Her türlü fo rma, bizzat
sanata , sa natın tari hine, kurum ları na d i renen avangard ,
Barr'ın şemasında direndiği her şeyin esiri olur. Müzeye gi
rip stil kimliği edinerek sanat tari hi ne eklemlenir; cınli-art
manifesto ların aksi ni imle meye başlar. M odern uygarlığın
barbarlığını teşhir edecekke n, kendisi modern müzede teş
hir olur.
MOMA'da sanat, onu var eden büyüsünden, gizinden, is
yanından , düşlerinden ve sapkınl ıklarından , kısacası akla
karşı ge lmekle işlediği bütün günah larından arınır. Ve bir
fo rma özgü safiye tle MOMA kültünün ikonlarına dönüşür.
Bu ikonların başında Picasso'nun Avignonlıı Kadı nlar'ı (Les
IJemoissel les d'Av igıı oıı ) gel i r. Barr'a göre bu, " i lk kübist
eser"dir. Cezanne, Matisse ve El G reco etkisi taşıyan "sa[
b i r form kompoz isyo nudu r" , " i nsan ı n va roluşu ndan so
yutlan m ıştır" . Leo Steinberg gibi tarihçiler, zamanla Ba rr' ın
savlarını çü rüterek, beş fahişeyi resmeden ve baştan Felsefi
K e rhane o larak anılan bu tab l o n u n c i nsel l i k ve ö l ü m l e
yüklü olduğunu, ayrıca Afrika sanatından esinlendiğini or
taya koyarlar.3 2 Ama bu teşhis, Av ignonlıı Kadı nlar'ın MO
MA'nın ta nımladığı fo rmalist kanonun zi rvesindeki yerini
değiş tirmez.
MOMA'nın küratörlük stratej isi, Barr' ın tarihsel vektörle
ri doğrultusunda yürür. Bütün modernizm sonw,;ta soyuta
tercüme olacağına göre , m üze de bu yazgıya tan ıklık ede
cektir. Dolayısıyla sanatın yazgısını temsil eden ve nihayet
Avrupa'ya meydan okuyacak bir modernizmin doğuşunda
seferber olması gerekir. "Amerikan Soyut Sanatçıları " n ı n ,
Barr'ın kendi sanatları nı i hmal ettiği yolundaki pro testoları
na rağmen ,33 MOMA 1 94 l'de daha dillerini yeni yeni keşfe
den Gorky, Calder, Stella, Motherwell ve Pollock'un işlerini
260
PABLO PICASSO, Avignonlu Kadınlar, 1 907.
261
lıkları bakımından hem "anonim topluluk" , hem de "ano
nim şirket" anlamlarına gelir. Buna bir de "ine." eklenince
" Anonim Şirket A.Ş." gibi oyunlar çıkar ortaya. Sanatta da
teosofiye i nandığı için, ruhların dünyasını maddi çıkarların
dünyasıyla bi rleşti ren bu addaki ironi D reier'in hoşuna gi
der. Kendisi de ressam olan D reier, kiraladığı değişik me
kanlar arasında gezdirdiği müzesinde hiç görül memiş sek
senden fazla sergi açar, konferanslar, sempozyum lar düzen
ler, yayınlar yapar. Deneysel yaklaşımıyla zamanına kadar
gelen bütün küratoryal standartları alt üst eder: ulusa, tari
he, fo rma, kanona, hana sanatçıya dayalı her türden tasnifi
reddeder. llerki yıllarda onursal başkanı olacak Kandins
ki'nin yanı sıra Leger ve Schwitters'in de desteğini alan So
ciete Anonyme, avangard ve soyut sanata hasred ilmiş ilk
"Ameri kan modern sanal müzesi" sayı lır. 1 94 1 yılında D re
i er, müzenin koleksiyonunu Yale Ü niversitesi'ne bağışlar.
l 95 2'de öldüğünde, Duchamp, M ondrian, Brancusi, Male
viç, Lissitski gibi daha birçok önderin önemli işlerini de
içeren koleksiyonundaki eser sayısı bine ulaşmıştır. Elli yıl
dan fazladır MOMA'nın gölgesinde kalan bu koleksiyon ve
Societe Anonyme'in kahramanca serüve n i , n ihayet 2006
N isan'ında Los Angeles'ta Cal i fornia Ü n iversitesi Müze
si'nde açılan bir sergiyle yeniden hak ettiği itibara kavuşa
caktır. 35
Soyutun y ü ksel işiyle New Yo rk'ta d o ruğuna e rişecek
b i r m odernizm tari h i n i n sah nelenmesi, M O M A' n ı n peşi
sıra, kültüre yön veren ve koleksiyonerliğe m erak salan
Rockefellerlar dışındaki diğer hanedanları da devreye so
kacak t ı r. Daha 1 9 3 l ' d e G e rtrude Van derbi l t W h i t ney,
W h i tney Amerikan Sanat Müzesi'ni açacaktır. Whi tney
M üzesi' n i n ö nc e l i ğ i , yaşayan A m e r i ka n sa n a t ç ı l a r ı d ı r.
Amaç çağdaş Ameri kan sanatını kurumsal laştırmakl!r. 36
Müzenin düzenlediği i l k büyük serg i , Ameri ka'da Soyut
262
Katherine Dreier, Societe Anonyme Koleksiyonu'nun 1 942'de Yale Üniversitesi
Sanat Galerisi'nde düzenlenen sergisinde.
263
Peggy Guggenheim, 1 948 Venedik Bienali'nde bir Calder mobilinin önünde sanat
tarihçisi Lionello Venturi'yle konuşurken.
264
Hilla Rebay'in Solomon Guggenheim portresi, 1 928.
266
işlevi ön plana ç ı kar. Vata nseverl i k temalarıyla birlikte,
halkç ı , u lusçu bir estetik ege men olur. Başka olanaklar i f
las ettiği için sanat büyük ölçüde devletin denetiminde ic
ra edilir ve sonuçta sosyal realizm resmileşir. Kozmopoli
tizme, modernizme ve avangarda karşı Armory Show saye
sinde uyanan merak diner. Sanat ken di topraklarına yöne
lir, yerel kökler araştırıl maya başlar. 1 932- 1 933 yı llarında
MOMA, Aztek, Maya ve lnka sanatı nı ön plana çı karan Sa
nalın Amerikan Kaynalıları, arkası ndan da Amerikan Folk
lor Sanalı sergilerini düzenler. Amerikan bir damarı oldu
ğuna , dava resm i olduğuna ve sanatı halka götürdüğüne
duyulan inanç do layısıyla o sıralar M eks ika'da yükse len
duvar resm i göze girer. Bunun üze rine, "aristokratik" tuval
resmini reddederek bir siyasal mücadele sanatı başlattıkla
rını i lan eden M eksikalı komünistler Rivera , Orozco ve Si
queros, Amerikan sanat çevre lerinde birer kahraman olur
lar. MOMA' n ı n , il kinde Mat isse'i sergilediği re trospe k t i f
s e rgi l e rd e n i k i n c is i 1 9 3 l ' d e R i v e ra i ç i n d ü z e n l e n i r. 39
57.000'e ulaşan izleyici sayısı bir rekor oluştu rur. Sanatçı
lar arası ndaki yoğun işsizlikle baş edebi lmek amacıyla ku
rulan ve beş bin sanatçının istihdam edi ldiği Federa l Sanat
P rojesi'nin yön eticileri, M eks ik\lı sanatçıların devrimci
gö rüşleri ne saygı göstererek duvar resminin ilk kez "canlı
b i r u l u s a l i fa d e " yarata b i l e c e ğ i n e i n a n ı r l a r.40 A rs h i l e
Gorky, Willem d e Kooning ve jackson Pollock, federal hü
kümetin bordrosunda yer alan duvar resm i sanatçıları ara
sındadır. Pollock hem O rozco'yl a , hem de New Yo rk'ta
epik freskler boyayan Siqueros'la birli kte çalışmaktadı r. Si
queros'un boya akıtma, fırlatma ve püskürtme gibi teknik
lerini ve kullandığı malzemeleri tan ı ttığı atölyesinin mü
d av i m l e r i n d e n d i r. 4 1 D ünya i ş ç i l e r i E n te rnasy o n a l i ' n i n
Amerika şubesinde aktiftir, Rusya'daki Bolşevik Devri m i'ni
destekleme kte ve solcu Nalion dergisini okumaktad ı r. 42
267
Nasıl boyarsa boyas ı n , o , resimle rini sonuna kadar hep
devrimci d uvar resmine adamıştır.
l 930'1arda Amerika'da sanat, son derecede poli tikleşmiş
bir alan oluşturur. Etkin sanatçıların üye olduğu Amerikan
Sanatçıları Kongresi, Komünist Parti'nin (AKP) elindedir. O
zamanlarda dünyada adı geçen hemen hemen her sanatçı
gibi Amerikan sanatçıları da Sovyet çizgisindeki Enternas
yonal'in (Komintern) kültürel politikası nın çekimi al tında
dır. l 935 yılında toplanan Moskova Kongresi'nde ilan edi
len Halk Cephesi politikası uyarınca Komintern, faşizm
karşısında burjuva siyasetlerle iuifak yapılmasını öngörür
ve topyekun bir D ü nya Devrimi idealinden uzakl aşarak
ulusal aidiyete önem vermeye başlar. AKP "yegane gerçek
Amerikalılar'ın" kendileri olduğunu duyurur. Sanat çevre
sinde de m i lliyetçi arayışlar 'komün ist' bir meşruiyet kaza
nır. Amerikan siyasetinde büyük bir güç elde eden komü
n istler yer yer liberallerle işbirliğine girişir. Bu arada, San
F rancisco ve Detroit sanat akademilerinin duvarlarını boya
yan Rive ra , Cal i fornia Borsası' nın salonlarını da 'süsl er'.
Nelson Rockefeller da Rivera'nın büyük hayranlarındandır.
Ancak ne zaman ki Rivera, New Yo rk'taki anıtsal Rockefel
ler Merkezi'nin duvarlarına Lenin çizmekte diretir, o zaman
sanatçıyla iş ilişkisini keser ve resimlerinin üstünü ö rttürür.
Ancak i le rd e , ailesinin sahibi olduğu Chase Manh auan
Bankası'nı soyut ekspresyonist tablolarla donatacaktır.
Aralarında Troçki'nin de bulunduğu Stalin muhaliOerinin
ihanetle yargı landı kları düzmece Moskova Du ruşmaları
( 1 936- 1 938) , ardından gPlen 1 939 Hitler-Stalin paktı ve ni
hayet Sovyetler'in Finlandiya'yı işgali, Amerika'nın politik
sanatını Stalin'e ve Halk Cephesi estetiğine tamamıyla so
ğutur. O sıralarda Diego Rivera-Frida Kahlo çiftinin Meksi
ka'daki evlerine sığın mış olan Troçki'nin, kendisini ziyarete
gelen Andre Breton'la birli kte kaleme ald ığı ve Rivera'nın
268
Andre Breton, Diego Rivera ve Leon Troçki, Meksika, 1 938.
269
G reenberg'in çığır açan "Avangard ve Ki tsc h" makalesi
1 939 yılında yine Partisan Review dergisinde yayınlanır. Al
manca'da burjuva zevksizliğini ifade eden hitsch teri mini
sanat yazınına sunan G reenberg'dir. Onun makalesinde bu
terim kapitalist metalaşmanın ürünü olarak gördüğü popü
ler sanata karşılık gelir. Avangard ise hitsch'e karşı direne
cek bir hareket olarak kavramlaştırıl ır. Kitsch sanatı 'aşa
ğı'ya çekerken , avanga rd 'yükseğe' çıkarır. "Yüksek sa
nat/aşağı sanat" (high and low) , seçkin/popüler d iyalektiği
böyle kurulur ve ilerde bu terimler klişeleşir. Zamanla Gre
enberg, tamamıyla kendi kendine gönderen , varlığını kendi
mecrası ve malzemeleriyle tanımlayan "sar' ve "soyut" bir
modernizm idealine yönelir: "şiir, bundan böyle , sözcükler
le anlamlar arasındaki ilişkilerde deği l , sadece sözcükler
arasındaki ilişkilerde var ol malıdır. "46 G reenberg avangar
dın eleştirel rolünü savunmayı sürdürü r ama bu artık form
ların formları e leştirisidir: " Modernizm in özü, bir d isiplinin
karakteristik yöntemleri nin bizzat bu disiplini eleştirmek
için kullanılmasında yatar."47 Sonuç, Alfred Barr doktrinin
den daha da ortodoks bir fo rmalizmd i r. Öyle ki, G reen
berg'in şemasında dada ve sürrealizme dahi yer yoktur. Kü
bizm doğrudan soyut ekspresyonizme bağlanır; G reenberg,
"edebi" dürtülerle saptı rılmış olduklarını düşündüğünden
ikisi arasındaki akımları atlar. Alfred Barr l 95 1 'de, G reen
berg'in "son kırk yıla ait bütün soyut akımları" kübizm ke
fesine koyma alışkanlığından yakınır.48
G reenberg, on yıldan bile daha kısa bir zaman zarfında
sanatın düşünsel yapısını Marksizm'den, siyasetten ve e leş
ti ride n arındırmayı başarmıştır; üste l i k b izzat siyasal ve
eleştirel bir reto rik sayesinde. " Kendi mazisine bile bile
gözlerini kapayan katı ve kaprisli bir estetizm uğruna Ame
rikan toplumsal eleştiri geleneğini suiistimal eder. Bu gele
neği onu harcamak için kullanır. Böylece sonraki kuşakları
270
gerçek entelektüel miraslarından koparır. "49 Bu durumu ne
sonra, 1 96 l 'de, bir anlamda kendisi de itiraf eder ve "bir
gün Troçkizm olarak baş gösteren anli-Stal inizm'in nasıl
'sanat- içi n-sanat'a dönüştüğünün anlatılması " gerektiğin
den dem vurur. 50
Greenberg sanat eleştirisinin "diktatör papası"dır.51 Mo
dernizmin Amerika tarafından ele geçirilmesinin düşünsel
önderi odur. Elli yıl boyunca modernizmin geçmişi ve gele
ceği ondan sorulur.52 Dolayısıyla postmodernizmin zihnine
de nüfuz eder.
• Bakınız: Maıy Lubl in, "American Galleries in t h c Twenıieıh Cenıuıy: From Sıi
eglitsz ıo Castelli", Americaıı Arı in ıhe 20th Cenıury, sergi kataloğu.
272
dem hayata karşı başkaldırısı modern fo rm lara tercüme
edilecektir.
New Yo rk'ta dadaist ve sürrealistlere kucak açan galerile
rin başı nda, l 930'lardan beri o nları sergi leyen, Hemi Matis
se'in oğlu Pierre Matisse ve julien Lcvy ge lir. Peggy Gug
genhe i m on ların yolunu i zleyecektir. Yüzü Paris'e dönük
olan galerilerin arasında en avangard olanı kuşkusuz ju lien
Levy'ninkidir. Kendisi de deneysel sinema ve fo toğrana uğ
raşan bir sürreal isttir. Salvador Dal i , M ax E rnst, Alberto Gi
acometti, Frida Kahlo , Rene Magri tte gibi sanatçıları New
273
Marcel Duchamp, Alfred Barr ve galerici Sydney Janis, Albert Lewin adına verilen
ödülün jüri toplantısında, 1 946. Ödülü, Max Ernst'in La Tentation de Saint
Antoine adlı tablosu alacaktır.
274
rense! gösteriler, sadece sergiledikleri sanatı değil, belli et
meden galerilerin müzelere rehberliğini de tescil ederler.
277
gisine yazar. l 942'den sonra ise Ernst ve Duchamp'la birlik
te , savaşa yenik düşmeyen sürrealizmin zafe rini simgeleyen
VW dergisini yayınlar. Diğer arkadaşları da desenleri ve ta
sarım larıyla bu çabalara destek olurlar. Hans Hofmann ve
Amedee Ozenfant New Yo rk'ta açtıkları akademilerde mo
dernist estetik öğretirler. "Hofmann soyut ekspresyonizmin
gönüllü teorisyeni olur. . . Al man ekspresyonizminin esasları
onun kanalıyla iletilir. "61 "Hofmann'ın konuşmaları Green
be rg'e boya değerleri ve mekaniği konusunda daha sonraki
tezleri ni geliştireceği temeli kazandırı r. " * 62 Leger de, Ko
oning'le birl ikte büyük bir duvar resmi üzerinde çalışır ve
kübizmle soyutu bağdaştırmaya çalışan New Yo rk sanatçıla
rı üzerinde etkili olur. MOMA l 935'te Leger'nin retrospek
tif bir sergisini düzenler. Ama bütün bunlarla kıyaslandı
ğında sürrealistlerin kışkırtmayı başardıkları asıl bir devrim
vardır ki, o da hayal gücünün ve bilinçaltının kapılarını
açarak, yerli sanatçılarda gerçekliğe ve bilince olan bağlıl ığı
sarsmala rıdı r. Onları düşle , oyunla, büyüyle, hazla, heze
yanla tanıştı rmaları , i fadelerini özgürlüğe kavuşturmaları
dır. Bunda Andre Masso n'u n ve özelli kle Matta'nı n , Pol
lock, Gorky, Baziotes ve Motherwell gibi öncülere benim
settiği otomatizm deneylerinin büyü k e tkisi vardır. Pol
lock'un " duygularını resmetm ektense i fade e ttiği" aclion
painting, sürrealistlerin bilinçaltını harekete geçirerek yarat
tıkları otomatik resmin ü rünüdür.
• llans l lofmann ( 1 880- 1 966) 1 920'lerde daha Münih'ıeyken, oraya giden kimi
Türk ressamların da hocası olur. Bu ressamlardan ı 92 Tde lsıanbul'a dönen
Ahmet Zeki Kocamemi ve Ali Avni Çelebi, "aynı yıl Galaıasaray Scrgisi'nc ve
Güzel Sanatlar Birliği Ankara Scrgisi'ne kaıılır ve Türkiye için tamamen yeni
bir anlayışın ürünü olan eserler sergilerler. Kuşkusuz bu eserler, ışıklı kent gö
rünümlerine ve çiçek resimlerine alışmış olan beğeniye ters düşer ve tepki alır.
Ancak ıüm tepkilere rağmen modern anlamdaki Türk resminin temeli aıılmı�.
ya da Adnan Çoker'in her fırsaııa dile getirdiği gibi, Türk resminde 20. yüzyıla
girilmiştir" (Burcu Pelvanoğlu, Hale /Salih} Asaf'ın Yaşamı ve Sanatı, Mimar Si
nan Ü niversitesi Sanat Tarihi Bölümü, yayınlanmamış lisans tezi, s. 24) .
278
Jackson Pollock, Navajo yerlilerinin kum üzerine resim çizerken yaptıkları dansın
hareketlerini taklit ederek Sonbahar Ritmi adlı tablosu üzerinde çalışıyor, 1 950.
280
ler. Sanatlarının formalist bir akademizme tercüme edilme
sine , m üzeleşmesine, reklam ve sinema endüstrisine sindi
rilerek popüler kültüre teslim olmasına seyirci kalırlar. Ora
da hayat verdi klerini sandıkları sanal sonunda kendi sanat
larının hayatiyetine mal olur. MOMA tarafından imal edilen
tarihte dada ve sürrealizm , soyut ekspresyonizmin evveliya
una indirgenir. Ve nihayet savaş sona erip de avangardın
önderleri Paris'e kavuştukların da, geride bırakuk ları ve
MOMA'.ya emanet ettikleri miras, Paris'i yerinden eder.
• "Willcm de Koonig 'bu Amerikanlığı belli bir yük' olarak görüyordu ve şöyle
demişti: 'Küçük bir ulusun insanları için böyle bir şey söz konusu değildir. Ben
akademiye giıtiğim zaman çıplak modelden çalışıyordum, resim yapıyordum;
Hollanda'yı çizmiyordum. Bazen Amerikalı bir ressamın kendini bir beyzbol
oyuncusu falan gibi hissettiği düşüncesine kapılıyorum - Amerikan tarihini
yazan bir takımın üyesi gibi" (Saunders, Parayı Vrrdi Düdüğü Çaldı: CIA ve Kül
lürrl Soguh Savaş, s. 293-294).
282
sinde başarılır. Bu ağ, müzelerle piyasayı, medyayı , sermaye
ve siyaset aygıtını birbirlerine düğümler. Bu konunun ince
lendiği kaynakların başında, Diana Crane'in "bir sosyal fe
nomen" olarak soyut ekspresyonizm ile onu izleyen stillerin
İkinci Dünya Savaşı dönemindeki örgütlenmesini incelediği
ve bir sanat sosyoloj isi klasiği o lan Avangardın Döniişümü
gelir.70 Stillerin örgü tlenm esi, tarih kadar toplumu da disip
line sokan kurum olması bakım ı ndan öncelikle bir müze
seferberliğini gerekli kı lar. ABD'de de " l 980'e kadarki otuz
yılda , hafta hesabıyla 1 566 haftada, 2500 yeni müze aç ılır.
Yan i, haftada bir müzeden daha yüksek bir oran. "71 Çağdaş
Amerikan sanatı başta bu çağdaş müzelerde hükmünü sür
dürür. Nitekim , 1 983 yılına gelindiğinde, "soyut ekspresyo
nist" katego risindeki ressamlardan MOMA tamamını, Whit
ney %95'ini, MET ise %90'ını temsil etmektedir.7 2
MOMA'.nın kurulmasının ardından , ABD'nin gerek içinde
gerek dışında müzeyi üs alan bir sanatsal fe Lih başlar. Müze
bünyesinde önce bir Gezici Sergiler Bölümü, savaş sonrasın
da da Rockefeller Biraderler Fonu ve Birleşik Devletler En
formasyon Ajansı'nın (USIA) ortak finansmanıyla bir Ulus
lararası Program ve ona bağlı U luslararası Sanat Ko nseyi
oluşturulur ( 1 953) . * "Müzenin ilk on yılında, otuz dokuz
MOMA sergisi Amerika'daki 1 400 ayrı merkezi turlar. "73 Ay
rıca, Nelson Rockefel ler'ın petrol yatırımlarının bulunduğu
Latin Amerika ülkelerine sevk edilmek üzere, kendisinin ba
şında bulunduğu Amerika Kıtaları Arası llişkiler Koordinas
yon Merkezi aracılığıyla MOMA on dokuz sergi düzenler.74
Paris, Berlin, Düseldorf, Frankfurt, Viyana, Londra, Stock
holm, Oslo, Helsinki , Züri h, Barcelona, Belgrad , Brükse l ,
Roma gibi Avrupa merkezlerindeki bütün itibarlı müzelerde,
hatta Maeght gibi istinai galerilerde Çağdaş Amerikan Sanatı
• Bakınız: Menand, "Unpopular Fronı: ı\merican ı\rı and ıhe Cold War", The
Nrw Yorhrr.
283
sergileri düzenlenir. Sadece 1 956 yıl ında, Uluslararası prog
ram çerçevesinde Av rupa'ya otuz üç sergi yollanır. MO
MA:dan önemli Avrupa koleksiyonlarına ödünç eserler dağı
tılı r.75 Bütün bu çıkartma, MOMA ile başta CIA, Amerikan
Enfo rmasyon Me rkezi (USl S ) , Savaş Enformasyo n Dairesi
(OWA) , Stratejik H izmetler Dairesi (OSS) , Marshall Planı
Yönetimi gibi dışişleri ö rgütleri ile, özel vakıf ve şirketler
arasında kurulan sıkı işbirliğiyle düzenlenir. MOMA tari hini
yazan Russell Lynes'in sözleriyle, "m üze kendi dinine dön
dürmek için artık bütün dünyaya sahiptir. "76
Yeni b i r beğeninin inşa edilmesinde sanat piyasası son
d erecede d uyarlı davranı r. Savaş başında kırk olan New
York galerilerinin sayısı l 946'da yüz elliye fırlar. 1 944- 1 945
arasındaki bir yılda, özel galeri satışlarındaki artış %300'ü
bulur.77 1 949- 1 9 50 sezo nunda 800 kişisel se rgi açılırken,
bu rakam 1 984- 1 985 sezonunda l 900 ol ur. Çagdaş sanat,
müzayedelerin gözdesi haline ge lir ve bir grup soyut eksp
r e s y o n i s t i n e s e r l e r i n i n ri y a t l a r ı l 9 6 0 - 1 9 8 2 a r a s ı n d a
%500'den fazla artış gösterir. Büyük şirket koleksiyonları
nın %93'ü 1 940 yılından sonra kurulur. 1 960'ları iz leyen
yirmi yılda şirketlerin sanat harcamaları 22 m ilyon dolar
dan 436 milyon dolara çıkar. . 78 .
285
nesnesi, zirvedeki bir tüketim metası olarak teşhir edilir. . .
Mankenler de, tuvaller de ero tikleşir. . . birbirlerine kaynar. . .
Haute couture ve haute peintu re özdeşleşir. "84 Tüketim kül
türüne massedilen avangard sonunda adeta h i tsch 'leşir.
Avangard, karşıtına dö nüşürken, bu terime anlamını veren
'öncülük' de anlam değiştirir; toplumsal ve ulusal üstünlü
ğün simgesine dönüşür.
287
Soğuk Savaş'ın söylemine eklemlenen " ululararası mo
dernizm"in en e Lkili sahnelerinden biri, 1 955 yıl ında Kas
s e l ' d e kurulan Documenta'dı r. Documen ta, A l m anya'da
1 93 7'de Nazilerin düzenlediği anLi-modemisL Yoz Sanat
(Entartele Kunst) sergisine bir cevapur. Ama daha da önem
lisi, Almanya'nın cephesini oluşLurduğu Soguk Savaş'ta, Av
rupa'nın ayaga kaldırılması için Amerika'nın kurdugu itLi
fakların bir temsilidir; Doğu Almanya'ya ve Av rupa'daki
Sovyet nüfuzuna karşı düzenlenmiş bir gösLerid ir.90 MO
MA'nın rehberliğindeki bir modernizmin ul uslararası ç ı
karLmasıdır. Bu yeni "uluslararası mode rni zm"de , Avrupa
modernizmini koşul landı ran po liLik güdü lerden eser kal
mamışur. Yoz Sanat sergisinin mahkum e lliği Alman mo
dernizm inin son derecede radikal olan politik hayali , bu
sergiye meydan okuyan Documenta'da körelti lmişLir. Grass
kamp'ın sözleriyle, " formların özgürlüğünü" kULsayan "ilk
Documenta'nın yapugı pol itik kaLkı, özünde tam da sanatın
poliLikadan arındırılmasıdır. "91
New Yo rk' un sanat yaza rlarından Coco Fusco'ya göre,
" İ kinci Dünya Savaşı arifesinde Amerikan soyuL akı m ı , ulu
sal kültürümüzün en yüksek ifadesi olarak her yerde gökle
re çıkarı lmıştı. Çok uygun bir şekilde, tam da kazanılan sa
vaşların zafer havasında onaya çıkan bu sanat, başta sosyal
realizm olmak üzere, diger hepsinden daha üstün bir görsel
temsil formu olarak teşvik gördü. Bu şovenisL iddianın ar
kasında Soguk Savaş'ın ideoloj i k sai kleri bulunur: 'bizim'
soyu tumuz. bizim modernizmimiz, bizim fo rmalizmimiz,
dünyanın tepesinde ABD'nin bulundugunu ifade eden işa
retler halini alır. "92 Hal Foste r da " modernizmin 'Amerikan
Resminin Zaferi' formunda yeniden canlandırılmasından"
söz eder ve bunun "Avrupa'nın yaşadığı yoksunluğa bir te
lafi olarak sunuldugunu" öne sü rer.93
'Soyut', kültürel hegemonyanın başlıca propaganda aracı
288
olarak devreye girmiştir. * Avrupa'da yaşanan yoksulluğun
ve yıkımın uyandırdığı sol tehdide karşı ABD'nin 1 948 yı
l ında başlattığı yoğun e konomik destek programını içeren
M a rshall P l a n ı ' n ı n k ü l t ü re l pake t i d i r artık. M O M A' n ı n
l 9 53 'te kurd uğu U l uslara rası S a n a t Konseyi'nin amac ı ,
Marshall Planı'na koşut, Avrupa sanatının içerlerine doğru
bir istila hareketi başlatmaktır. "Bu konseyin çalışmalarının
yoğunlaşması, sonuçta Marshall Planı'na eşlik eden emper
yal kül tü rel modernizm fikrinin geliştiril mesine yarar. "94 Bu
tür gö revleri nedeniyle MOMA kadroları, Soğuk Savaş'ın
p ropaganda çarkı n ı işleten kalabal ı k bir konsorsiyumun
gözbebeği haline gelir. Alfred Barr 1 943 yılında görevinden
alınır ve yerine müzenin hem dışişleri ve istihbarat örgütle
riyle , hem de özel vakıflar ve kültür seçkinleriyle koord i
nasyonunu sağlayacak Rene d'Harnoncourt atanır. l 956'da
müzenin başkanl ığına getirilen William Burden ise, daha
önce MOMA'nın hem Danışma Kurulu başkanı, hem de ko
leksiyonlardan sorumlu komisyonunun başkanı olarak gö
rev yapmıştır. Bir dönemin havacılıktan sorumlu devlet ba
kanı ve CIA'in Farfield Vakfı başkanıdır. Müzen in yönetim
kurulu başkanlığını da üstlenmiş olan mütevelli heyeti üye
si john Hay Whitney ise , ayrıca Stratejik Hizmetler Dairesi
ve Psikoloj ik Strateji Kurulu'nda da çalışmaktad ır. Her üçü
nün de önceden Nelson Rockefe l ler'ın başı nda o l duğu
Amerikan Kıtaları Arası l lişki ler Koord i nasyon Merkezi'nde
• John Berger, Pollock'la ilgili denemesinde, onun ve Gorky, Roıhko gibi inti harı
buhranlardan hayatlarını kurtaramayan arkadaşlarının, nasıl Amerika'nın "Oz
gür Dünya" kampanyasına aleı edildiğine değinir: "Bu yolla baştan Amerikan
kamuoyunu şok eden en umutsuz sanat hadisesi, çeşitli konuşmalar, yazılar ve
teşhir edildiği ortamlar sayesinde, bireyciliğin ve ifade özgürlüğünün savunul
ması için bir ideolojik silaha dönüştürülür. Eminim çok erken ölen Pollock'un
bu programdan haberi yoktur. Ölümünün ertesinde sanatını çevreleyen tanış
maların yaraıılmasında propaganda aygııı yardımcı olmuştur. Bir umutsuzluk
çığlığı, bir demokrasi beyannamesine çevrilmiştir" (Bcrger, Kreping a Rrndezvo
us, s. 105- 1 1 6 1
28!!
yönetici olmaları muhakkak ki tesadüf değildir. BüLün bu
çetre fil yönelim ilişkilerine rağmen sonunda MOMA'da bo
rusunu ö tLü ren yine Nelson Rocke fell er'dır. Rockefeller,
banka ve şirkeLlerinin paLronluğunun; ardı ardına yürüllü
ğü New Yo rk valiliğini n; her iki pani ikLidarında da Dışişle
ri Bakanlığı'nda sahip olduğu olağanüsLü yeLkilerin ve baş
kan yardı mcılığının yan ı sıra, Rockefeller Bi raderler fonu
aracılığıyla Amerikan dış politikasına yön veren beyin takı
mını da yönetiyor, Soğuk Savaş straLejil eri nde Eisenhower'a
danışmanlık yapıyor ve CIA'yi de kapsayan bütün ulusal
güve n l i k kararlarını deneLleyen Planlama Koordi nasyon
G rubu'nun başkanlığını yürütüyordu.95 Soğuk Savaş döne
minde MOMA'yı kuşatan istihbarat etkinliklerine ilişkin
kadrolar ve adlar uzar gider; kimi ayd ı nlara ve sanatçılara
kadar dayanır. Bir örnek vermek gerekirse, G reenberg, Pol
lock, Motherwell ve Calder, CIA'in büyük bir gizlilik içinde
ö rgütlediği Berlin merkezli Kül türel Özgürlük Kongresi'nin
üyeleri arasındadır.96 Avrupa'da yürütülen kültüre l propa
ganda programının parçası olan Kongre'nin amac ı , Mark
sizm'e yatkın olan aydı nları geri kazanmaktır. *
290
söylenebilirse, 1 984'te düzenlenen 20. Yüzyıl Sanatında Pri
mitivizm ve 1 990'da düzenlenen Yüksek-Aşağı: Modem Sa
nal ve Popüler Kültür gibi MOMA sergileri de postmodernist
söyleme kaynaklık etm iştir. M OM A 2005 yılında, "soyu t
bir sarayı" andıran ek yapısının açılışıyla birlikte se rgi ala
nını %40 artı rarak yaklaşık 1 2.000 metre kareye çıkarmış ve
baştan ayaga yenilenmiştir. Böylece, kuru luş yı llarında ol
dugu gibi , yine modernle çagdaşı bagdaşuracak taptaze bir
çehre edinm iş tir. A ncak eleştirel, isyankar veya pürüzlü
olan her şeyi e leyen küratörlük gelenegi hala yerli yerinde
dir. MOMA hala fo rmalizmin sarayıdır.98
Notlar
291
2 1 A.g.e., s. 46.
22 Artun, "Hayali Müze ve Müzekiıap", s. 1 6- 1 7.
23 Foster, Tasarım ve Suç, s. 1 03.
24 P rez iosi , Rethinhing Art History, s. 72, 73.
25 Bili Gates, The Road Ahead (New York: Penguin, 1 995).
26 Fosıer, "The An:hive Wiıhouı Museums", s. 1 1 2.
27 Art in America, Eylül 2002, s. 86; Cumhuriyet 1 7 Nisan 200 1 .
2 8 Smiers, Aris under Pressure, s . 43.
29 The Museum of Modem Art, New Yorh - The History and the Collecıion.
30 Saunders, Parayı Verdi Düdüğü Çaldı, 5. 275.
31 A.g.e., s. 275.
32 Fo5ter et. al, 5. 79, 80.
33 McShine, The Musrum as Mııse, s. 209.
34 Saunders, s. 28 1 .
35 Cohen-Solal, Painting American, 5. 275, 278, 290, 320; Art in America, llazi-
ran!Temmuz, 2006 5. 93-97.
36 Wlıitney Museum ofAmerican Art - Selected Worhs from the Pemıanent Collection.
37 Fo5ter et. al, 5. 301 .
38 Guggenheim Museum - A ı o Z ; Art in America, Leffingwell, "Rehabiliıaıing Re-
bay", 5. 1 20, 1 2 1 .
39 Fosıer et. al, s . 255-259.
40 Cohen-Solal, s. 295.
41 fo5ter et. al, 5. 258; Cohen-Solal, 5. 3 3 1 .
4 2 Cohen-Solal, s . 328.
43 Guilbauı, How New Yorh Srole the idea of Modenı A rt , s. 32.
++ Harrison ve Wood, Art in Theory 1 900- 1 990, s. 526-529.
45 Tashjian , A Boatload of Madmen, Surrealism and the American Avant-Garde
1 920- 1 950, 5. 168.
46 Melville, "Clemenı Greenberg", s. 335.
47 A.g.e., 5. 335.
48 Storr, "No Joy in Mudville: Greenberg'5 Moderni5m Then and Now", 5. 1 72.
49 A.g.e., 5. 1 6 1 .
50 Fra5cina ve Harri5, Art in Modem Culture - An Anthology of Critical Texts, 5. 239.
51 Saunder5, 5. 295.
52 Storr, 5. 1 6 1 .
5 3 Jen5en, Marlıeting Modemism i n Fin-de-Sitcle Europe.
292
54 Gtrômt and Goupil: Art and Enterprise, s. 34.
55 Cohen-Solal, s. 73.
56 Fosıer eı. al, s. 1 43; Cohen-Solal, s. 264.
57 Amcrican A rı in tlıe 20'h Ccnıury - Painıing and Sculpıure / 9 / J- 1 993, s. 1 57.
58 Schaffer ve jacobs, Jıılien lrvy: Porıraiı of an An Gallery, s. 85.
59 Tashjian, A Bocııload of Modmen, s. 185.
60 Cohcn-Solal, s. 3 1 9.
61 Crane, Thc Transfomıation of tlıe Avant·Gardı', Tlıl' Nnv föı lı An \Vorld, 1 940·
1 985, s. 46.
62 Storr, s. l 7 1 .
63 Tashjian, s. 26 1 -30 l .
64 A.g.e. . s . H 1 .
65 Fostcr eı. al, s . 296.
66 G u il bau ı , s. 1 27.
67 l larrison ve Wood , s. 54 1 .
68 Guilbaut, s. 69.
69 A.g.r .. s. 1 72.
70 C rane, Tlıe Jransformation of ılıe Avant-Gnrdr.
71 ı\ rt u n , "Sanat Tarihleri ve Saııaıın Çagdaşlaşması " , s. 39.
72 Cranc, s. l 23.
73 Sch uhe rı s. 46.
,
293
89 Amei Wallach, "Cold War lcons Revisiıed", s. 8 1 -84.
90 Fosıer eı. al., Art Sirıce 1 900, s. 424.
91 G rasskamp, "'Degeneraıe Arı' and Documenıa 1: Modernism Osıracized and
Disarmed", s. 1 78.
92 Said, "Arı and National ldentiıy: A Criıics' Syposium", s. 92.
93 Fosıer, "lt's Modem Buı is it Conıemporary?".
94 Foster eı. al. , s. 328.
95 Saunders, s. 277-280.
96 Fosıer eı. al., s. 404.
97 Fosıer, "lt's Modem But is it Conıemporary?".
98 A.g.e.
M üze- M a ğaza
295
benin, modanın, lüksün dünyaya sunulduğu sahneler. Vitrin
ler, barlar, bistrolar, panoramalar, balmumu heykel müzeleri,
resim sergileri, tabelalar. . . Opera ve tiyatro yıldızlan , muha
birler, muhbirler, piyasaya çıkmış yosmalar, akrobatlar, sihir
bazlar, hokkabazlar. . . Sanatın ve edebiyatın kahramanları ,
dandy ve bohemler. Ve çeşit çeşit Parisli . . . Narin, dökme de
mir profillerle, bu profillerin çerçevelediği camların ve ayna
ların kuşattığı Gotik özentisi mekanlar: Pasajlar." 2 Pasajlarda
her şey, herkes birer görüntü; yepyeni, modern, evrensel. Pa
sajlarla müzelerin karşıl ıklı öykündükleri özellikleri az değil.
Pasaj vi trinlerinde de Louvre ayarı tablolar se rgi lenebiliyor.3
Müze dekorunu hatırlatan sfenks kabartmaları arasından giri
len ilk pasajlardan Passage du Caire ( 1 799) li tografi sanatın
da uzman; Passage de ('Opera tarihsel sahnelerin canlandırıl
dığı balmumu müzesiyle ünlü. Paris' in ilk özel akademisi
Acade mie j u lian , Passages des Panoramas içi nde açılıyor
( 1 868) .4 "Gerek mimarlıkla rı , gerek iç deko rasyonları bakı
mından ilk müzeler butik modelini benimsiyor."5 Müzelerin
etiket ve aydınlatma sistemleri de mağazaları örnek alıyor.
Müze ile mağaza arasındaki bu gibi daha birçok benzerliğin
temelinde her ikisinin de zamanın teşhir kültüründen besle
niyor olmaları yatıyor. Her ikisinde de birtakım nesneler, teş
hir edilmeleri sayesinde , üretilmiş oldukları ortamlardan yalı
tılarak, bambaşka anlamlar ve değerler yüklendikleri imgele
re dönüşüyorlar: fetişleşiyorlar. Öyle ki, seyre dalanlar bu im
gelerde kendilerine özgü duygulara, hayallere kapılıyorlar; bi
reyselliklerini yaşıyorlar; Marx'ın sözleriyle "kişiliklerini i fade
ediyorlar" .6 Sonuçta gerek müze, gerekse pasaj lar "kitlelerin
tarih sahnesine çıktığını haber veren"7 düşsel alemler. *
* Benjamin'in Pasajlar kitabı, " 1 9. yüzyıl dünya başkenti" Paris'in hayatını canlan
dıran bir kaleydoskoptur. Pasajlar, müzeler, büyük mağaza ve sergiler metropo
lün "düş evleri"ni oluşturur. Özellikle bakınız: "Arcades, Magasins de Nouveau
tes, Sales Clerks" ve "Dream House, Museum, Spa", The Arcades Projeci.
296
Passage Choiseul, 1 908.
297
sık sık birbirlerinin yerine geçer. Birçok dergi ve gazete ma
gazin ya da müze olarak anılmaya başlar. Chantal Georgel
" 19 . Yüzyıl Fransası'nda Metafor Olarak Müze" adlı makale
sinde,8 13. yüzyıl sonu ile 1 9 1 4 arasında yetmiş derginin
başlığında 'müze', en az yetmiş dördünün başlığında da ma
gazin sözcüklerinin geçtiğini kaydeder. Kimileri ise başlıkla
rında ikisini eşleştirir: Magasin Charivari que: Komik Yergi ve
Karikatür Koleksiyonu Müzesi (Paris, 1 834) , Evrensel Mağa
za: Aylık Edebiyat, Sanat ve Bilim Müzesi (Paris, 1 860- 1 86 1 ) .
Zamanın gazete ve dergileri bire r "basıl ı müze", haber ve
bilgi magazinidir - haber ve bilgi birikimi, ambarı , mahze
ni.* Metropolleşmeyle birlikte çığ gibi büyüyen basın haya
tı, 'müze' ve 'magazin' metaforları sayesinde zengin bir an
lam silsilesiyle eklemlenir: bilgi, ahlak, güzellik, zenginlik,
yenilik, çekicilik, stil, görsellik. Yeni bulunan litografi tekni
ğiyle bastıkları röprodüksiyonlar sayesinde her sayılarını ye
ni bir sergiye dönüştüren süreli yayınlar, 'basılı müze' unva
n ı n ı edinirler. Ayrıca okurlarını da biriktirecekleri röpro
düksiyonlarla kendi müzelerini kurmaya özendirirler. * * Öz
gün eserlerin sergilenmesi müzelerin işi olduğundan onlar
ister istemez yayınladıkları ilüstrasyonlarla övünürler. Ve gi
derek "ilüstrasyon konusunda 'basılı müzeler' arasında ciddi
bir rekabet doğar: Musee comique ( 1 85 1 ) , 'her cinsten ilüst-
•
Fransızca magasin sözcüğünün kökü Arapça ·mahizen', 'mahzen'in çoğulu.
'Mahzen' de biriktirmek, depolamak anlamlarına gelen "hazn'den türüyor;
'hazne' ve 'hazine· gibi.
Örnekler: Mum� de l'histoire, de la nature et des arts ( 1830), Muset des dames et
des demoiselles ( 1 852) , Muset des enfants ( 1 864) , Muset des deux-mondes
( 1873), Muset pour tous, album hebdomadaire de l 'art contemporairı ( 1 877),
Muset des ıaillrurs, modes de Paris pour hommes, dammes, et enfants; Muset arc
htologique (1874), Muset des familles; Muset du peuple; Muste chrttien ( 1 849) .
Örneğin sonuncusu Hırisıiyan sanatının şaheserlerinden bir koleksiyon kur
mayı önerir. Bu koleksiyon, "Guido Reni, Tiziano, Velazquez, Murillo, Raffello
gibi, ne yazık ki eser'.eri diasporada olan sanatçıları biraraya getirerek bir deha
pınarı oluşturacaktır" (Chanıal, "The Museum as Meıaphor in Nineteenth
Cenıury France", Museum Culıure).
298
rasyon' sunarken , Musee Philipon ( 1 843) 'az söz çok resim'le
iftihar eder, Musee parisien ( 1 848) ise daha da ileri gider ve
'sadece resim' vaat eder. "9 Basılı müzelerin en ünlülerinden
Musee des familles ise "muazzam tasarısını" şöyle ilan eder:
"Küçük büyük her gazeteyi, her cins gravürü tek bir yayın
içinde bira raya getirerek. .. yararlı veya yararsız, budalaca ve
ya bilgince . . . her şeyi kapsayan, eşsiz, devasa bir koleksiyon
sunmayı hedefliyoruz . . . Her türden aklı, adabı, ilgiyi , çıkarı ,
ihtiyacı, makamı temsil eden kim varsa, hepsi , sevinciyle ve
kederiyle, birbirleriyle çatışan düşünce ve duygularıyla, bu
koleksiyondan, bu dergiden, bu kitaptan, bu ambardan, bu
ansiklopediden, bu defterden ve bu müzeden tatmin olacak
tır. "10 Daha ötesi o labilir mi?
Basının tutkusu, m üze ve mağaza üzerinden metropolün
fan tasmagoriasını kendi fo rmatına kopyalamaktır; kentin
göst� ri dünyasına katılarak onu medyalaştırmaktır. Sanatın
yüceliğini ve itibarını istismar ederek, kendi mecrası üze
rinden sanat dünyasıyla, reklamın/tanıtımın (publiciıy) ba
şat o lduğu para dünyasını birbirlerine baglamakur. 1 1
Büyük mağazalar içinde müzenin görkemine e n yaraşanı
Ban M arche'dir. * K e n t yaşamına grand magasi n 'i sokan
odur. Gerçi dünyada ilk olduğu tartışmalıdır ama en bü
yüktür. Emile Zola " modern hayatın şiirini" Bon Marche'de
keşfetmiştir. Au Bonheur Des Dames romanı, büyük bir titiz
likle incelediği bu mağazanın gösteri dünyasını ve bunun
arkasındaki "makine"yi anla u r. Bon Marche'nin müzeyle
bağı çok ortadadı r çünkü basbayağı müzeyi mağazaya taşır:
Mağazanı n bir departmanı Louvre'un ünlü Apollon Galerisi
tarzında düzenlenir. Galerinin tavan resimleri Pantheon'un
ressamı Hemi Levy'ye ısmarlanır. Levy'nin teması büyük
müzelere nakşedilen alegorileri haurlatır: Sanayi ve Ticare-
• Bon Marche'nin tarihi üzerine bakınız: Miller, Tlı.: Bon Marcht, Bouıgeois Culıu
re and the Departmanı Store, 1 869- 1 920.
299
Gustave Eiffel tarafından tasarlanan Bon Marche kalabalıkların kuşatması
altında, 1 887 ajanda kapağı.
" .\ H C l 1 I�
l'!ll: lı ti IAC 11 \'l' i'. 01: S t \' ll t S
S O L" V F. A U T E: �
E \ P O � ! TI O \
ı · ı · ı ı ı . ı ı_ı t ı:
ı ; ıt \ 'i ll l·:
ll 1 s J·: J-: \ \T \ n:
il o ı : ı : .\ s l 1 1 \ ..;,
__...........
..
Bon Marche reklamı, 1 875. Bon Marche'nin sanat, meta ve insan galerileri.
300
tin Güzelligi Taçlandırmak için Rekabeti. Bu tema mağazan ın
müzeyle rekabeti olarak da yorumlanabilir. Mağazadaki sı
nai ve ticari her ürünün bir müze sergisi atmosferinde su
nulması, birer nadireymişçesine algılanması tahayyül edil
mektedi r. Metalar estetikleşecek, estetik metalaşacaktır.
Bir başka grand magasin, Louvre al ışveriş merkezi, gör
keml i müzenin bir eklen tisi gibi tanıtılır. Kurucusu Chauc
hard, namlı bir koleksiyonerdir ve Louvre Müzesi'ne Barbi
zon Okulu'na ait önemli bir koleksiyon bağışlamıştır. 1 855
yılında yayınlanan bir broşürde sahip olduğu mağaza şöyle
canlandırılır: " Vaktiyle F ransız monarşisini temsil eden
ama artık dünyanın en varlıklı sanat tapı nağı olan bu saray
[ Louvre M üzesi ) ancak F ransa ticari ve sınai i h tişam ının
zirvesine eriştiğinde ... ve yine kendisi de Fransa'nın büyü
yen sanayisinin bir simgesi olan bu mağazaya [ hôtel de Lo
uvre ] mahallinde yer verdiğinde tamamına ermiştir. " 1 2
Müze ile mağazanın en acayip karışı m ı kuşkusuz 1 84 1
yılında New York'ta açılan "Barnum Amerikan Müzesi "dir.
Bu macera, özel piyangolar düzenleyerek büyük bir serve t
yapan Phineas Taylor Barnum'un ( 1 8 1 0- 1 89 1 ) daha genç
yaşlarında, her şeyiyle birlikte Scudder'in beş katlı Ameri
kan Müzesi'ni satın almasıyla başlar. Daha sonra buna Pe
ale'in sahip olduğu, tablolardan ve doldurulmuş hayvanlar
dan oluşan koleksiyonu da eklenir. Peale nadirelerini sergi
leyerek para kazanmayı başaran belki de ilk koleksiyoner
dir. Barnum da, müze-mağazanın ticari potansiyeliyle key
fince oynayacağı bir hayal alemi yaratmanın peşindedir. Sa
tın aldığı koleksiyonlardaki parçaların sayısını, dünyanın
dört bir yanından topladığı en tuhaf nadi relerle beş yüz bi
ne çıkarır. Bunlar arasında en çok ilgi çekenler: yüz altmış
bir yaşındaki George Wash ington'un hemşiresi joice Heath;
yirmi i ki çocuğun babaları olan Siyam i k i z le r i E n g ve
Chang; ünlü cüce General Tom Thumb; maymunla insan
301
arasındaki kayıp halkayı ol uşturan Borneo vahşileri ; Fij i
denizkızı; unicorn olarak ilan edilen gergedan ve "jumbo"
tabirini bütün dünyada dolaşıma sokan dev fildir. Sergi le
nen her şeyin özel bir öyküsü vardır ve Barnum'un asıl pa
zarladığı bu öykülerdir; tıpkı çağdaş markalar gibi. " Rekla
mın tam anlamıyla ilmine vardığı nı" söyler. Onun müzesini
bir tuhaflıklar mağazasına çeviren işin bu yanıdır. "Büyük,
resimli bir magazin" olarak tanımladığı müzesi kısa zaman
da kalabalı klarda n , kuyruklardan geçi lmez olur. B u n u n
üzerine Barnum Amerikan Müzesi'ni büyük b i r sirkle bir
leştirir ve "Yeryüzünün En Büyük Gösterisi" n i kurar. 1 3
302
Ressam Charles Willson Peale, kendi boyadığı tablosunda Amerikan flora ve
faunasıyla ilgili müzesinin perdesini aralıyor, 1 822.
303
nın aynı çatı altında birleşmesi , özerkliğin aşındığı postmo
dern zamanlarda yeniden gündeme gelecektir. Kaldı k i
Chin-tao Wu, Tokyo'da Batılılaşma'nın vitrini sayılan alış
veriş merkezlerinde müze ile mağazanın 20. yüzyılın başın
dan beri iç içe tasarlandıklarından bahseder. Bu merkezler
de tıpkı Bon Marche gibi birer "gösteri dünyasıdır" : " mağa
zaya gitmenin bir olay, bir macera halini aldığı sürekli birer
fuar, birer fantezi dünyasıdır. " 14
Moda ve Müze-Mağaza
304
cuuur. " Örneğin 'klasik' o larak tanımlanabilecek her şey
nispeten modadan soyunmuş ve ona yabancıdır. " 1 7 Bu gö
rüşler nefes nefese manifestolarıyla yenilik soluyan moder
nist sanatın çıkmazını aydınlatır: Yenilikte 'yeni' biteviyedir.
'Yeni'yi eskite eskite yenilenen bir sanat ölümsüzlük ümidini
ancak bu biteviyelikte yakalar. Oysa yakaladığında zaten tü
kenmiş demektir. Çünkü 'yeni' eskidir, moda ölümdür.18
Valery'ye göre modanın sanatın kaderine el koyması ro
mantik çağın "zaaf içindeki avare kişiliğinin" sonucudur.
Romantizmin "anlık tahrikler ve bireysel duyarl ılıklar uğ
runa" geleneği reddetmesi "çocukçad ır ve ö l ü mcüldür. . .
Değerini yitirmeyen eserler yaratma fikri yerini şaşırtma ar
zusuna terk etmiştir. Sanat ardı ardına geçmişinden kopar
tılmaya mahküm olmuş, lanetlenmiştir. Sonuçta moda, ka
mu beğe nisin i n sürekli değişip durması, ağır ağır oluşan
stillerin, ekollerin ve itibarların yerini alır. Modanın güzel
sanatların kaderini devralması ticari çıkarların içerlere doğ
ru sızdığını gösterir" .19 Başka deyişle , moda aracılığıyla mü
ze, mağazaya teslim olur.
307
nolojilerdir. Tafuri'nin Mimarlık ve Ütopy a da degindigi gi '
Notlar
308
M üze-Ev
309
yi, sanat üzerinde, bir makine estetiği doğuracak kadar etki
l i olabiliyor. Örneğin , makineyi hem toplumun, hem de sa
natın kurtuluşunun aracı, bir " kurtuluş stili" olarak gören
De Stijl üyesi Van Doesburg "mekanik bir estetik" öneriyor.1
Rus konstrüktivistler de "makine este tiğini" kutsuyorlar
çünkü onlara da kalırsa sanat ölmüştür.2 Sonunda makine
estetik bir fetişe dönüşüyor. Fütürist Manifesto, " makineli
tüfek gibi takırdayan , kükreyen bir yarış arabası nın Semen
direk'in Kanatlı Zaferi nden daha güzel" olduğunu ilan edi
'
31 1
Notlar
• Kanon G rek dilinde kamış, dolayısıyla ölçü çubuğu anlamında. ilk meıaforik
kullanımlan estetikten çok önce teolojik: lncil'e, f l ırisıiyanlık doktrinine, kili
seye sadakat anlamına geliyor; başka deyişle bir onodoksluk ölçüsü. Kanon ay
nı zamanda, Arapça'dan gelen, dilimizdeki 'kanun' sözcüğünün kökü.
31 5
!eri kadar sanayi ü rünlerinin, büyük şirketlerin, ken Lleri n,
hatta ülkelerin 'pazarlanması' için ideal birer 'i lelişim' sah
nesine dönüşmüştür. Kendileri de zamanla büyük şirkelle
rin -korporasyonların- sevk ve idare disiplinini beni mseye
rek küresel müze ve gösleri piyasasında birbirleriyle aman
sız bir rekabete tutuşmuştur.
Tarihçi Leo Steinberg, 1968 yılında MOMA'.da verdiği bir
kon feransında "son zamanlarda Ameri kanlaştırı lan avan
gard sanatın ilk kez parasal serveli çağrıştırdığını" söyler:
"Sanat artık bildiğimiz sanat değildir; en gen iş anlamda na
kit paradır. G ittikçe büyüyen keskin ucu dahil, bütün sanat
bildik değerlere sindirilmiştir. Bir on yıl daha geçsin, banka
kasalarında korunan resimler senet işlemi görecek ve bun
lar üzerinden fonlar piyasaya çıkacaktır. "7 Steinberg yanıl
mamıştır. Gerçekten de bugü n müzeyi piyasaya teslim iyele
sürükleyen bir diğer gel işme, sanat piyasasının giderek fi
nans piyasasına kaynamasıdır. Sanat piyasasına öleden beri
müzeler ve galeriler damgasını vurmuştur. Oysa şu sıralar
da ardı ardına kurulan sanal yalının fonları * bu geleneği
kırmaktadır. Böylece sanal fonu sahipleri, aynen şirket his
seleri gibi birer menkul deger olarak dolaşıma giren ve bel
ki de hiç görmeyecekleri sanat eserlerinin hissedarı olmak
tadırlar. İ frattan depoları laşan, ellerindeki eserleri sergile
yemeyen ve kamusal desteklen mahrum edilen müzeler de,
adım adım , sanatın finans piyasasının türevi olarak yükseli
şine kapılarak stoklarını eritip finans saglamaya çabalamak
tadırlar. Sonuçta diger markalarla birarada, piyasada hisse
dar arayan imzalar, bu kez mecburen piyasanın dehasına
boyun egerek batmakta veya çık mak tad ırlar. l k i yüz yıl
sonra Quatremere'in kehaneli tutmuş, sanal senete tahvil
olmuşlu r.
• Başlıcaları: The Fine An Fund, American An Fund, Collecıors' Art Fund, China
lnvesıment Fund, AllN Amro (Daniel KuniLZ, "Greaı Expecıaıions", Art Review).
316
Sanatın ve müzenin, modernlikle başlayan ö m rü doluyor
mu? Özel likle 1 980'lerden sonra, kültürün özelleştirilmesi
süreciyle birlikte, müzelerin de korporasyonlara özgü yöne
tim kültürünün etkisi altına girdiği o rtadadır. Bir yandan da
sanat , günde lik hayatla mesafesi n i kapatarak popülerleş
mekte ve özerkliğini yitire re k sanat yönetimine tesli m ol
maktadır. Bu olgular, Paul Vi rilio, jean Baudrillard, Arthur
Danto, Donald Kuspit, j ulian Stallabrass ve daha birçokları
tarafından sanatın ve müzenin sonu gibi yorum lan makta
dır. Oysa sanat hayauadır. Sanat ve müzecilik kendi popü
ler göste rilerinden ibaret değildir. Ayrıca bu postmodern şa
tafat, bu glamorama, sanatın ve müzenin modern çağı nın
mutlak alternatifi de sayılmaz. Bir de alanı bu göste rilere
terk etmemekte d i renen, onları inceleye n , teşhir eden ve
dönüştürmeye çalışan, son derecede canlı eleşti rel bir biri
kim oluşmaktadır. Sanat kadar kuramın ve tarihin de sonu
na inanmayanların modernliği sorguladığı çağdaş kuramlar
ve tarihler ası l bu birikim içinde yeşermektedir. Şimdiden
güçlü bir damar oluşturan "yeni müzeoloj i" bu eleştirel dü
şüncenin eseridir.
Notlar
1 Shennan. '"Quaremere/Benjamin/Marx", s. 1 3 1 .
ı A.g.e., s. 1 34.
3 Simmel, The Philosophy of Money.
4 Edwards, Arı And ils Hisıories, s. ı O.
5 Benjamin, One Way Sırceı and Oıher Wriıings, s. 384.
6 Fosıer, Tasanm ve Suç, s. 1 07.
7 Aktaran Stallabrass, Arı lncorporated, s. 1 00.
317
KAYNAKÇA
319
- "Sunuş: Kuramda Avangardlar ve Bürger'in Avangard Kuramı", Peter Bürger,
Avangard Kuramı içinde, çev. Erol Özbek Ostanbul: iletişim Yayınları, 2003).
Artun, Ali (ed), Sanatçı Müzeleri, çev. Elçin Gen, Ali Berktay, Engin Yılmaz Ostan
bul: iletişim Yayınlan, 2005).
Artun, Ali ve Balcıoğlu, Tevfik, "Mimarlığın Makinesi - Makinenin Mimarlığı'',
Mimarlık, 1 0. sayı, 1 982.
Anun, Deniz, Poliıiques de Modemisaıion/Praıiques d'Art: Une Approche Anıhropologi
que des Artistes Boursiers de l.'.Etaı lmptrial et Rtpublicain de Turquie a l'Academie ]u
lian, Ecole Des Hautes Etudes En Sciences Sociales, yayınlanmamış doktora tezi.
Assouline, Pierre, Discovering lmpressionism - The Life of Paul Durand-Ruel, çev.
Willard Wood ve Anıhony Roberts (New York: Vendome Press, 2004).
Atasoy, Sümer ve Çakmakoğlu-Barut, Nevin, Müzeler ve Müzecilik Bibliyografyası
(1 977-1 995) Osıanbul: Yıldız Teknik Üniversitesi Yayınları , 1996).
Bal, Mieke, "The Discourse of the Museum", Thinhing abouı Exhibiıions, ed. Reesa
Greenberg, Bruce W. Ferguson, Sandy Naime (Londra: Routledge, 1 996).
Banham, Reyner, Theory and Design in the firsı Machine Agr (Londra: The Archi
tectural Press, 1 960).
Barker, Emma, "lnıroduction: The Changing Museum", Contemporary Cultures of
Display, ed. Emma Barker (New Haven: Yale University Press, 1 999). !Tükçesi:
"Teşhir Kültürleri", Müze ve Eleştirel Düşünce, ed. Ali Anun (lstanbul: iletişim
Yayınları, 2006) ! .
- "The Museum in the Postmodem Era: the Musee d'Orsay", Conıemporary Cul
ıures of Display, ed. Emma Barker (New Havcn: Yale University Press, 1 999).
(Tükçesi: "Postmodem Çağda Müze: Orsay Müzesi", Müze ve Eleştirel Düşünce,
ed. Ali Artun (lsıanbul: iletişim Yayınlan, 2006) 1 .
- "Exhibiting the Canon: the Blockbuster Show", Conıemporary Culıures of Disp
lay, ed. Emma Barker (New Haven: Yale University Press, 1 999).
- "The Museum in the Community: the New Taıes" , Contemporary Culıures of
Display, ed. Emma Barker (New Haven: Yale University Press, 1 999). (Tükçesi:
"Müzenin Toplumdaki Yeri: Yeni Tate Galerileri'', Müze ve Eleştirel Düşünce, ed.
Ali An un (lsıanbul: iletişim Yayınları, 2006) 1 .
Barker, Emma ve Anabel Thomas, "The Sainsbury Wing and Beyond: the National
Gallery Today", Contemporary Culıures of Display, ed. Emma Barker (New l la
ven: Yale University Press, 1 999).
Barıhes, Roland, "From Work to Text'', çev. Stephen Heath, Arı afıer Modemism:
Reıhinhing Represenıaıion, ed. Brian Wallis (New York: The New Museum of
Contemporary Arı, 1 992).
- Camera Lucida, çev. Richard Howard (Lonfra: Vintage, 2000).
- The Ei.ffel Tower and Oıher Mythologies (New York: Hill and Wang, 1979).
Baıaille, Georges, "Museum", çev. Annene Michelson, Mumım Sıudies: An Antho
logy of Conıcxıs, ed. Beuina Messias Carbonell (Massachuseııes: Blackwell Pub
lishing, 2004).
320
Baudelaire, Charles, Modem Hayatın Ressamı, çev. A. Berktay (lstanbul: iletişim
Yayınları, 2004).
- Selected Writitıgs 011 art Atıd Artists, çev. P. E. Charvet (Cambridge: Cambridge
Universiıy Press, 1 98 1 ).
Baudrillard, Jean, "The Sysıem of Collecıing", çev. Roger Cardinal, The Cultures of
Collecıi11g, ed. John Elsner ve Roger Cardinal (Londra: Reaktion 13ooks , 1 994).
- America (Londra: Verso, 1 990).
- Cool Mrnıories il (1 987-90) ( Londra: Verso, 1997).
- "The Beaubourg-Effect: lmplosion and Deıerrence", Reıhinhing Archiıecture, ed.
N. Leach (Londra: Routledge, 1 997), s. 2 1 0- 2 1 8.
- The Conspiracy of Arı - Manifesıos, lnıervicws, Essays, çev. Ames Hodges (New
York: Semiotexte, 2005).
Baxandall; Michael, Painıing and Experience in Fifıeenıh Century lıaly (Oxford: Ox
ford University Press, 1 988).
Bazin, Germain, The Musrum Age, çev. Jane van Nuis Cahili (New York: Universe
Books, 1967).
Becker, l loward 5., Arı Worlds (Berkeley: Universiıy of California Press, 1 984 ).
- "Arı World'', Encyclopedia of Aesıheıics (New York: Oxford Universiıy Press,
1 998) 1 . cilı.
Behrman, S. N., Anıihacıların Piri Duveen, çev. Celal Üster (lstanbul: P Kitaplığı,
1 999).
Benjamin, Walıer, One Way Sıreeı and Oıher Writings, çev. E. Jephcoıı ve K. Shor
ıer (Londra: Verso, 1 992).
- The Arcades Projeli, çev. H. Eiland ve K. Mclaughlin (Cambridgc, Ma.: Belknap
Press, 1 999).
- llluminaıions: Essays and Rejlecıions, ed. Hannah Arendı, çev. 1 larry Zohn (New
York: Schoken Books, 1 969).
Bennett, Tony, The Birıh of ıhe Musrum: History. Theory, Poliıics (Londra: Routled
ge, 1 995).
- 'The Exhibiıonary Complex", Thinhing abouı Exhibiıions, ed. Reesa Greenberg,
Bruce W. Ferguson , Sandy Naime (Londra: Rouıledge, 1 996).
Berger, John, Kerping a Rendezvous (New York: Random House, 1 992).
Berlin, lsaiah, Romantikliğin Kôhleri, ed. Henry lfardy, çev. Mete Tunçay (lsıanbul:
Yapı Kredi Yayınları, 2004).
Bhabha, Homi K. "Arı and National ldenıiıy: A Critics' Syposium", Art in America,
Eylül 1 99 1 , s. 82.
Bloom, Jonaıhan M., Kagıda işlenen Vygarlıh: Kagıdın Tarihi ve /slarn Dünyasına
Ethisi, çev. Zilal Kılıç ( lsıanbul: Kitap Yayınevi, 2003).
Borges, Jorge Luis, Ôlfhi Soruştunnalar, çev. Peral Beyaz Charum ve Türker Arma
ner (lsıanbul: iletişim Yayınlan, 2005).
321
Breu, Guy, "An and Naıional ldenıiıy: A Criıics' 5yposium", Arı in America, Eylül
1 99 1 , s. 8 1 .
Burke, Peıer, Bilginin Toplumsal Tarihi, çev. Mete Tunçay (lsıanbul: Tarih Vakfı
Yun Yayınları, 200 1 ).
Bourdieu, Pierre, Disıincıion, A Social Critique of ıhe judgemmı of Tasıe, çev. R. Ni
ce (Cambridge, Ma.: l larvard Universiıy Press, 1 996).
- The Fidd of Culıural Producıion, Essays on Arı and Liıeraıure, ed. R. Johnson
(Cambridge: Poliıy Press, 1 993).
- The Rules of Arı, Genesis and Sırucıure of The Literary F i r ld , çev. 5. Emanuel
(5ıanford, Ca.: 5ıanford Universiıy Press, 1 995).
- • Arıisıic Tasıe and Culıural Capiıal", Culıure and Society, Conıemporary Deba
ıes, ed. J. C. Alexander ve 5. 5eidman (Cambridge: Cambridge Universiıy
Press, 1 990) 205-2 1 5.
Bourdieu, Pierre ve Darbel, Alain, The Love of Arı, European Arı Musrums and The
ir Public, çev. C. Beaııie ve N. Merriman (5ıanford, Ca.: 5ıanford Universiıy
Press, 1 990).
Burckhardt, jacob, The Civilizaıion of ıhe Renaissance in ltaly, ed. lrene Gordon
(New York: The New American Library, 1 960).
Bürger, Peıer, Avangard Kııramı, çev. Erol Özbek Ostanbul: lleıişim Yayınları, 2003).
- The Decline of Modemism, çev. N icholas Walker (Cambridge: Polity Press,
1 992).
Calvino, lıalo, The Casıle of Crossed Desıinies, çev. William Weaver ( Londra: Ran
dom House, 1 997).
Canclini, Nestor Garcia, " Remaking Passporıs: Visual Thought in ıhe Debaıe on
Mulıiculıuralism'', The Arı of Arı Hisıory: A Critical Anıhology, ed. Donald Prc
ziosi (Oxford: Oxford University Press, 1 998).
Canıay, Gönül , "M üzeciliğimiz ve Eğitimi", /. Müzecilih Srnıpozyumıı Bildirileri,
1 4- 1 5 Ehim 1 993 (lsıanbul: Deniz Müzesi, 1 994).
Carbonell, Beıtina Messias, " l nıroduction: Museum 5tudies and the 'Eccenıric
5pace' of an Anıhology", Musrum Sıudies: An Anıhology of Conıexıs, ed. Bettina
Messias Carbonell (Massachusettes: Blackwell Publishing, 2004).
Carbonell, Beıtina Messias (ed.), Museum Sıudirs: An Anıhology of Conıexıs, (Mas
sachuseııes: Blackwell Publishing, 2004).
Caws, Mary A n n , Manifesto - A Cenıury of /sms (Lincoln: University of Nebraska
Press, 200 1 ) .
Caygill, Marjorie L. , "From l'rivate Collection t o Public Museum: the 5loane Col
lection at Chelsea and the British Museum", Enlighıming ıhe Briıish: Knowled
ge, Discovery and ılır Muscum in ıhe I B'h Cenıury, ed. R. G. W Anderson, M. L.
Caygill, A. G. Macgregor ve L. 5yson (Londra: British Museum Press, 2003).
Cesati, Franco, The Mcdici. Sıory of a European Dynasıy (floransa: Mandragora,
1 999).
322
Cezar, Mustafa, Sanalla Baıı'ya Açılış ve Osman Hamdi (lsıanbul: Erol Kerim Ak
soy Vakfı Yayınları, 1 995).
Chartier, Roger, The Culıural Originı of the French Revolution, çev. Lydia G . Coch
rane (Durham: Duke Universiıy Press, 1 99 1 ).
Clark, T. J . , Farewell to an idea: Episodeı from a History of Modernism (New Ha ven:
Yale Universiıy Press, 200 1 ) .
Clark, Toby, Sanat v e Propaganda: Kitle Kültürü Çagında Politik imge, çev. Esin
l loşsucu (lsıanbul, Ayrıntı, 2004).
Cohen-Solal, Annie, Painıing American: The Riıe of American Artiııı, Pariı 1 867 -
New Yorh 1 948 (New York: Alfred A. Knopf, 200 1 ) .
Coombes, Annie E., "Inventing ıhe 'Postcolonial': Hybridity and Constiıuency in
Conıemporary Curaıing", The Arı of Art lliıtory: A Critical Anthology, ed. Do
nald Preziosi (Oxford: Oxford Universiıy Press, 1 998).
Conrad, Peter, Modern Timeı Modern Placeı - Life and Art in ıhe zoı h Cenıury,
(Londra: Thames and Hudson, 1 998).
Conrads, Ulrich, Programmeı and Manifestoeı on ıo• h Cenıury Architecıure, çev.
Michael Bullock (Londra: Lund Humphries, 1970).
Crane, Diana, rhe Tranıformation of the Avant-Garde, The New Yorh Art World,
1 940-1 985 (Chicago: The University of Chicago Press, 1 987).
Crary, Jonaıhan, Techniqueı of ıhe Obıerver: On Viıion and Modenıity in the Ninetr
rnth Century (Cambridge: MiT Press, 1 992).
- "Eclipse of ıhe Spectacle". Art after Modernism: Rethinhing Repreıentation, ed.
Brian Wallis (New York: The New Museum of Conıemporary Arı, 1 992).
Crimp, Douglas, On ıhe Muıeums Ruinı (Cambridge Mass: MiT Press, 1 993).
Çelik, Zeynep, Diıplaying tlıe Orienı: Architrcture of lılam at tlıc Nineırrnth Century
Worlds fairı (Berkeley: University of California Press).
Çoruhlu; Tülin, "Askert Müze Resim Koleksiyo nunun Oluşumu", il. Müzrcililı
Semineri Bildirileri, 1 9-23 Eylül 1 994 (lsıanbul: Askeri Müze, 1 995).
Çoruhlu, Yaşar, "Türkiye'de 'Asya Türk Sanaı ve Arkeolojisi'ne Dair Bir Müzenin
Kurulması Hakkında Bazı Görüşler, /. Müzecililı Sempozyumu Bildirileri, 1 4- 1 5
Ekim 1 993 Ostanbul: Deniz Müzesi, 1 994).
Danıe ı\lighieri, The Divine Comedy, Heli, çev. Dorothy 1 .. Sayers (Middlesex: Pen
guin Books, 1 984)
Danıo, Arıhur C . , Beyond ılır Brillo Box: The Viıual Artı in Post-hiıtoıical Perıprcıi
ve (New York: Farrar, Sıraus, Giroux, 1 992).
Davis, Murray S . , "Georg Simmel and the Aesıheıics of Social Realiıy'', Georg
Simmel-Critical Aııeıımentı, ed. D. Frisby (Londra: Rouıledge, 1 994) cilt I l l ,
46-60.
Davis, Whitney, "Winckelmann Devided: Mourning ıhe Deaıh of Arı l lisıory" ,
The Art of Art History: A Critical Anthology, ed. Donald Preziosi (Oxford: Ox
ford University Press, 1 998).
323
DiMaggio, Paul, "Sociological Perspectives on Museums", Encyclopedia of Aesthe
ıics (New York: Oxford Universiıy Press, 1 998) 3. cilı.
Dorival, Bemard, The School of Paris in ıhe Muste d'art Modeme, çev. Comelia Bro
okfield ve Ellen Harı (londra: Thames and Hudson, 1 962).
Duncan, Carol, "Art M useums and ıhe Riıual of Citizenship", Exhibiting Culıures,
The Poeıics and Politics of Mumım Display, ed. 1. Karp ve S. D. L.avine (Was
hington: Smiıhsonian lnsıiıuıion Press, 1 99 1 ) 88- 1 03.
- Civilizing Rituals: inside Public Arı Museums (Londra: Rouıledge, 1 995).
- "The Art Museum as Riıual", The Arı of Arı Hisıory: A Criıical Anıhology, ed.
Donald Preziosi (Oxford: Oxford Universiıy Press, 1 998).
Duncan, Cara! ve Wallach, Allan, "The Universal Survey Museum'', Museum Stu
dies: An Arııhology of Conıexıs, cd. Beııina Messias Carbonell (Massachuseııes:
Blackwell Publishing, 2004). !Türkçesi: "Evrensel Müze", Müze ve Eleıtirel Dü
ııınce, ed. Ali Arıun (lsıanbul: iletişim Yayınları, 2006) ) .
Duncan, james, "Siıes o f Represenıaıion: Place, Time and ıhe Discourse o f ıhe Oı
her", Placr, Culıure, Represenıaıion, ed. james Duncan ve David Ley (Londra:
Routledge, 1 993).
Eco, Umberıo, Serrndipities: Language and Lunacy, çev. William Weaver (Florida:
Harvesı Books, 1 999).
- Travels in ltyper-realiıy, çev. William Weaver (San Diego: l larvesı/l IBJ Books,
1986).
- On Beauıy: A Hisıory of a Wesıem idea, çev. Alasıair McEwen (londra: Secker
and Warburg, 2004).
- Günlülı Yaıamdan Sanata, çev. Kemal Aıakay (lsıanbul: Adam, 1991 ).
Edhem, l lalil, Elvah-ı Nalııiye Kolelısiyonu, günümüz diline aktaran Gültekin Eli
bal (lsıanbul, Milliyet Yayınları, 1 970).
- "Müzeler", TC Maarif Vekaleti, Birinci Türk Tarih Kongresi, Konferanslar, mü
zakere zabıtları, 1932.
- "Le rang eı l'imporıance de nos musees des anıiquiıes parmi lcs m usees euro
peens, La Turquie Kemaliste, 5. sayı, 4 Ocak 1935.
Edwards, Sıeve (ed.), Arı And irs Hisıories - A Reader (New Haven: Yale Universiıy
Press, 1999).
Elias, Norberı, The Civilizing Process: The tlistory of Manners and Sıate Formaıi
o n and Civilizaıion, çev. Edmund Jephcoıt (Oxford: Blackwell Publishing,
1 995).
El-Muıawalli, Nawala, "Tanıklıklar". Geçmişimiz için Bir Gelecek: Kültürel Miras
Kavramının Yeniden Tanımlanması ve Korunması için Uluslararası Sempoz
yum'da sunulan bildiri, lsıanbul Bilgi Üniversitesi, 24-26 Haziran 2004.
Elsner, john ve Cardinal, Roger, "lnıroducıion", The Cultures of Collecting, ed.
john Elsner ve Roger Cardinal (londra: Reaktion Books, 1994) .
Erder, Cevaı , Tarihi Çevre Kaygısı (Ankara: ODTÜ, 1 9 7 1 ) .
324
Estin, Coleııe ve Laporıe Helene, Yunan ve Roma Mitolojisi, çev. Musa Eran (Anka
ra: Tübitak, Ekim 2002)
Fausch, Deborah, "The Knowledge of the Body and the Presence of History - To
ward a Feminist Arc:hiıecıure", Architecture and frminism, ed. Debra Coleman,
Elizabeth Danze, Carol Henderson (New York, Princeıon Arc:hitecturel Press,
1 996).
Fernie, Eric (ed.), Arı Hisıory and iıs Meıhods - A Critical Anthology (Londra: Pha
idon Press, 1 995).
Findlen, Paula, "The Museum: lts Classical Etymology and Renaissance Gene
alogy", Museum Sıudies: An Anıhology of Conıexıs, ed. Beııina Messias Carbo
nell (Massachusettes: Blackwell Publishing, 2004).
Fisher, Philip, "An and the Future's Pası'', Musrum Studies: An Anıhology of Con
ıexıs , ed. Beııina Messias Carbonell (Massac huseııes: Blackwdl Publishing,
2004).
Focillon, 1 lenri, The Life of Forms in A rı (New York: Zene Books, 1 992).
Foster, ! lal, Recodings. Arı, Spectacle, Culıural Poliıics (Seaııle: Bay Press, 1 985).
- Tasarım ve Suç, Müze-Mimarlılı- Tasarım, çev. Elçin Gen (lstanbul: iletişim Ya-
yınları, 2004).
- "Re: Post " , Arı after Modemism: Reıhinlıing Represenıaıion, ed. Brian Wallis
(New York: The New Museuın of Conıemporary An, 1 992).
- "The Artist as Eıhnographer", Global Visions: Towards a New /ntemaıionalism in
ıhe Visual Aris (Londra: Kala Press, 1 994).
- "lı's Modern But is it Conıemporary ?", Landon Review of Boolıs, 16 Aralık
2004.
- "The Archive Wiıhouı Museums", October, Yaz 1 996.
Foster, Hal ve Krauss, Rosalind; Beis, Yves-Alain; Buchloh, Benjamin 11. D., Arı
Since 1 900 - Modemism, Anıimodemism, Postmodernism (Londra: Thames and
l ludson, 2004).
Foucaulı, Michel, Tiır Birth of ıhe Clinic, An A rclıaeology of Medical Percepıion, çev.
A. M. Sheridan (Londra: Tavisıock, 1 973).
- Aesıhetics, Essenıial Worlıs of Foucaulı 1 954- 1 984, cilt 2 , ed. J. D. Faubion, çev.
R. l lurley (Londra: Penguin, 1 998).
- Madness and Civilizaıion, a Hisıory of lnsanity in ıhe Age of Reason, çcv. R. 1 lo
ward (Londra: Rouıledge, 2004).
- Entelektüelin Siyasi işlevi, çev. 1. Ergüden, O. Akınhay, F. Keskin (lstanbul: Ay
rınt ı , 2005).
- 1..anguage, Counıer-Memory, Pracıice - Selecıed Essays and lnıerviews, ed. Donald
E Bouchard, çev. Donald r: Bouchard ve Sherry Simon (New York: Cornell Uni
versity Press, 1 977).
- The Order of Things: An Arclırology of ılıe Human Sciences (Ncw York: Random
House, 1 994).
325
- "The Subject and Power", Arı after Modemism: Reıhinlıing Represenıation, ed.
Brian Wallis (New York: The New Museum of Contemporary Art, 1 992).
- "What is an Author?", The Arı of Arı History: A Criıical Anthology, ed. Donald
Preziosi (Ox[ord: Oxford University Press, 1 998).
- Disciplin and Punish: The Birıh of The Prison (londra: Penguin, 199 l ).
Frascina, Francis ve Harris, Jonathan (ed. ) , Arı in Modem Culıııre - An Anıhology
of Critical Texıs (Londra: Phaidon Press, 1 992).
Fraser, Andrea, Museum Highlighıs - The Wriıings of Andrea Fraser, ed. Alcxander
Alberro (Cambridge MA: MiT Press, 2005).
Friedman, Milrred (ed.), Gehry Talhs - Archiıecıure and Proccss (Londra: Thames
and Hudson, 200 3).
Frisby, David, Sociological /mprcssionism, A Rcasscssmmı of Gcorg Simmels Social
Thcory (londra: Routledge, 1 992) .
- "Georg Simmel: First Sociologist o[ Modernity" , Gcorg Simmel-Critica! Asscss
mcnıs, cilt il, ed. D. Frisby (Londra: Routledge, 1 994) 325-349.
- "The Aesthetics o [ Modern life: Simmel's lnterpreıation", Georg Simmel-Criıi
cal Asscssmenıs, cilt i l , ed. D. Frisby ( Londra: Routledge, 1 994).
Fry, Edward F, "The Dilemmas o f ıhe Curaıor", Museums in Crisis, ed. B. O'Do
herty (New York: George Braziller, 1 972) 1 03- 1 1 6.
Fusco, Coco, "Art and National ldentiıy: A Critics' Syposium", Arı in Amcrica, Ey
lül 199 1 , s. 82.
Georgel, Chantal, "The Museum as Meıaphor in Nineıeenıh-Century France",
çev. Marc Roudebush, Mııseum Culıure: l /isıories, Discourses, Specıacles, ed. Da
niel J. Sherman ve lrit RogoIT (londra: Routledge, 1 994).
G iebelhausen, Michaela, "The Architecı ure is ıhe Museum", New Museum Theory
arıd Pracıice - An lntroduction, cd. Janeı Marsıine (Massachuseııs: Blackwell
Publishing, 2006).
Giovannini, Joseph, "Malibu and a Villa " , Art in America, Mayıs 2006, s. 93.
Gombrich, Ernst, "Style", The Art of Art Hisıoıy: A Critical Anthology, ed. Donald
Preziosi (Ox[ord: Oxford University Press, 1 998).
- "l legel and Art History", A rchircctural Dcsign, 5 1 . sayı, Haziran-Temmuz l 981 .
G rasskamp, Waher, '"Degeneraıe Art' and Documenta 1 : Modernism Ostracized
and Disarmed", çev. Michael Shae, Muscum Culıure: l /istories, Discourses, Spcc
ıaclcs, ed. Daniel J . Sherman ve l riı Rogoff (londra: Rouıledge, 1 994).
Greenhalgh, Paul, Ephrnıcral Visıas: Thc Expositions Universelles, Grraı Exhibiıions
and Worlds Fairs, 1851 - 1 939 (Manchesıer: Manchesıer Universiıy Press, 1 988).
G roys, Boris, "The Struggle against the Museum; or, The Display of Art in Totali
ıarian Space" , Muscum Culıure: Hisıories, Discourscs, Specıacles, ed. Daniel J.
Sherman ve lrit Rogoff (londra: Rouıledge, 1 994 ).
Gucht, Daniel Vander, "Art at Risk in ıhe Hands of ıhe Museum: From ıhe Museum
ıo ıhe Privaıe Collecıion?", lntcmational Sociology, 6. cilt, 3. sayı, Eylül 1 99 1 .
326
Guilbauı, Serge, How New Yorh Stole the idea of Modem Art: Abstracı Expressi
onism, Freedom, and the Cold War, çev. Arthur Goldhammer (Ch icago: The
Universiıy of Chicago Press).
Grunenberg, Chrisıoph, "The Modern Art Museum", Contemporary Cultures of
Display, ed. Emma Barker (New Haven: Yale Universiıy Press, 1 999).
Haacke, Hans, l lans Haache, il. cilı (Londra: Tate Gallery, 1 984).
Haberınas, Jürgen, The Strucıural Transformaıion of the Public Sphere: An lnquiry into a
Caıcgory of Bouıxeois Society, çev. Thomas Burger ve Frederick Lawrence (Camb
ridge: Polity Press ve Blackwell Publishing, 1 996). ( Türkçesi: Kamusallıgın Yapısal
Dônüşümü, çev. Tanı! Bora ve Miıhaı Sancar (lsıanbul: iletişim Ya)'lnları, 2005) 1 .
- "Moderniıy - A n lncompleıe Projecı", The Anıi-Aesılıetic: Essays on Postmodem
Culıure içinde. ed. Hal Foster (Washington: Bay Press, 1 983).
Hail, Stuart, "M useums of Modem Arı and the End of History " . Modemity and
Differmce, S. Hail ve S. Maharaj ( Londra: ini VA , 2001 ). ( Türkçesi: "Modem Sa
naı Müzeleri ve Tari hin Sonu", Müze ve Eleştirel Düşünce, ed. Ali Art un (lsıan
bul: iletişim Yayınları, 2006) 1 .
Hail, Stuart ve Sarat Maharaj, "Modemity and Difference". Modemity and Differen
ce, S. Hail ve S. Maharaj (Londra: ini VA , 200 1 ) .
Harding, Anna, Curaıing: The Conıemporary Arı Museum and Beyond (1.ondra:
Academy Ediıions.)
l-Jarrison, Charles ve Wood, Paul (ed.), Art in Theory 1 900- 1 990 An Anthology of
-
327
Hutton, Paırick H . , Hisıory as an Arı of Memory (Hanover: Universiıy Press of
New England, 1 993).
Huyssen, Andreas, Twilighı Memories: Marhing Time in a Culıurr of Amnnia (Ncw
York: Rouıledge, 1 995). [Türkçesi: Alacaharanlıh Anıları: Brllrh Yitimi Kültü
ründe Zamanı Belirlrmeh, çev. Kemal Atakay (lsıanbul: Meıis, 1 999). [
- "Mapping ıhe Posımodem", Thr Arı of Arı Hisıory: A Criıical Anıhology, ed.
Donald Preziosi (Oxford: Oxford Universiıy Press, 1998).
- Aftrr ıhe Greaı Dividr: Modemism, Mass Culıure, Posımodrmism (Londra: Mac
millan Press, 1 988).
ICOM Türkiye Milli Komitesi Yayınları, Müzelerin Trşhilaılanması: Praıih Oguılrr
(Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi , 1 963) .
iğdemir, Uluğ (ed.), Halil Edhem f/aııra Kitabı , 2. cilı (Ankara: Türk Tarih Kuru
mu, 1 948)
lmpey, Oliver ve Macgregor, Anhur (ed . ) , The Origins of Museums: The Cabinrı of
Curiosiıies in Sixırenıh- and Srvenıeenıh-cenıury Europe (Oxford: Clarendon
Press, 1 985).
lrving, Mark, "Sami Azar's Lası Stand", www.annewspaper.com, 13 Eylül 2005.
iversen, Margaret, "Reırieving Warburg's Tradilion". Thr Arı of Arı l lisıory.· A Cri
ıical Anıhology, ed. Donald Preziosi (Oxford: Oxford Universiıy Press, 1 998).
Jensen, Roberı , Marhrıing Modemism in Fin-dr-Sitclr Europr (New Jersey: Prince
ıon University Press, 1 994).
Kant, lmmanuel, Thr Criıique ofjudgemenı, çev. J . C. Meredi ıh (New York: Oxford
Universiıy Press, 1 952).
Kaplan, Flora E.S. (ed)., Museums and ıhe Mahing of "Ourselves": The Role of Ob
jecıs in Naıional ldenıiıy ( Londra: Leicesıer Universily Press, 1 996).
Kaufmann, Thomas Dacosta, "From Treasury ıo Museum: The Collecıions of ıhe
Austrian Habsburgs", The Culıurrs of Collecıing, ed. John Elsner ve Roger Car
dinal ( Londra: Reakıion Books, 1 994).
Kapur, Geeta, "A New lnter Nationalism: The M issing llyphen", Global Visions:
Towards a New lnıemaıionalism in the Visual Arıs (Londra: Kala Press, 1 994).
Kempers, Bram, Painıing, Power and Paıronage: Thr Risr of ıhe Profnsional Arıisı in
ıhr ııalian Renaissancr, çev. Bcverly Jackson (Londra: Ailen Lane Penguin
Press, 1 992).
Kibiroğlu, Enver, "Asker! Müze ve Mevzuaıı", 1. Müzrcilih Sempozyumu Bildirileri,
1 4 - 1 5 Elıim 1 993 (lstanbul: Deniz Müzesi, 1 994).
King, Lyndel ve Marstine, Janeı, "The Universiıy Museum and Gallery: A Site far
lnstiıutional Critique and a Focus of ıhe Curriculum" , New Museum Throry
and Practice - An lnıroducıion, ed. Janet Marstine (Massachusetts: Blackwell
Publishing, 2006).
Koç, Pınar Bolel, " lstanbul Resim ve 1 leykel Müzesi'nin Türk Müzeciliğindeki Yeri",
il. Müzecilik Semineri Bildirileri, 1 9-23 Eylül 1 994 (lstanbul: Askeri Müze, 1995).
328
Koven, Seth, "The Whitechapel Picture Exhibitions and the Politics of Seeing",
Museum Culture: Histories, Discourses, Sptctacles, ed. Daniel J. Sherman ve lrit
Rogoff (Londra: Routledge, 1 994).
Krauss, Rosalind E., "Posımodemism's Museum Withouı Walls", Thinhing abouı
F..xhibitions, ed. Reesa G reenberg, Bruce W Ferguson, Sandy Naime (Londra:
Rouıledge, 1 996).
- "The Culıural Logic of ıhe Laıe Capiıalist Museum", October, 54. cilı, Bahar
1 990.
Kuniız, Daniel, "Greaı Expectaıiorıs", Ari Revicw, Ocak 2006.
Kuspiı, Donald, The End of Arı (Cambridge: Cambridge Universiıy Press, 2004).
[Türkçesi: Sanatın Sonu , çev. Yasemin Tezgiden ( l sıanbul: Metis Yayınları ,
2006) 1 .
Le Corbusier, "Oıher lcons: The Museums", çev. James l . Dunneı, Museum Studi
es: An Anıhology of Contexıs, ed. Beııina Messias Carbonell (Massachuseııes:
Blackwell Publishing, 2004).
Leffingwell, Edward, "Rehabiliıaıing Rebay", Art in America, Aralık 2005. ,
Leppen, Richard, Sanatta Anlamın Gôrüntüsü: imgelerin Toplumsal işlevi, çev. Is
mail Türkmen (lsıanbul: Ayrınıı, 2002).
Luke, Timothy, Shows of Force: Power, Poliıics, and ldwlogy in A rı Exhibiıions
(Durham: Duke Universiıy Press, 1 992).
MacLeod, Roy (ed.), lshmderiye Kütüphanesi: Anıilı Dünya'nın ôgrenim Merlıezi .
çev. Elif Böke (Ankara: Dosı, 2004 ).
Macdonald, Sharon, "Exhibitions of Power and Powers of Exhibition: An lnıro
ducıion ıo ıhe Poliıics of Display", The Politics of Display - Museums, Science,
Culture, ed. Sharon Macdonald (Londra; Rouıledge, 1 998).
Madran, Burçak, Kent, Toplum, Müze - Deneyimler, Kathılar, Toplumsal Tarih Mü
zesi Kuruluş Sorunları Sempozyumu 27/29 Mayıs 1 993, Kem ve Toplumsal Ta
rih Müzeleri Atölyeleri 28-30 Haziran 1 995 (lsıanbul: Tarih Vakfı, 2001 ).
Mainardi, Patricia, The End of the Salon, Arı and ıhe Stalf in the Early Third Repub
lic (Cambridge: Cambridge Universiıy Press, 1 993).
- Art and Politics of ıhe Second Empire: The Univmal Exposiıions of 1 855 and 1 867
(New l laven: Yale Universiıy Press, 1 989)
Malraux, Andre, "Museum wiıhouı Walls", The Psychology of Art, ı . cilı, çev. Sıu-
an Gilben (Londra: Panıheon Books, ı.y.).
- The Voices of Silence, çev. Sıuart Gilben (Londra: Secker and Warburg, 1 956).
- Le Muste lmaginaire (Paris: Gallimard, 1 965).
Marx, Kari, The Rcvolutions of 1848, Political Wriıings, 1. cilı, ed. David Fembach
(Londra: Penguin Books ve New Lefı Review, 1 973).
Mauries, Paırick, Cabintıs of Curiosiıies (Londra: Thames and Hudson, 2002).
McEvilley, Thomas, Arı and Oıhemess: Crisis in Cultural ldenıity ( N ew York:
McPherson and Company, 1 992).
329
McEvilley, Thomas, "Exhibition Strategies in Posıcolonial Era", Conıemporary Arı
in Asia içinde (New York: Asia Socieıy Galleries).
McShine, Kynasıon (ed . ) , The Museum as Muse: Artisıs Rejlect (New York: The
Museum or Modem Arı, 1 999).
Meijers, Debora J., "Sir Hans Sloane and ıhe European Proıo-Museum", fnliglııe
ning ıhe Briıish: Knowledge, Discovery and ıhe Museum in ıhe 1 81 h Century, ed. R.
G. W Anderson, M. L. Caygill, A. G. Macgregor ve L. Syson (Londra: Briıish
Museum Press, 2003).
- "The Museum and ıhe 'Ahisıorical' Exhibition" , Thinking abouı Exhihiıions, ed.
Reesa Greenberg, Bruce W. ferguso n , Sandy Naime ( Londra: Rouıledge,
1 996).
Melville, Stephen, "Clement Greenberg" , Encyclopedia of Aesıhetics (New York:
Oxford University Pres, 1 998), 2. cilt.
Menand, Louis, "Unpopular fronı: American Arı and ıhe Cold War" , The New
Yorker, 1 7 Ekim 2005.
Miller, Michael B . , The Bon Marcht, Bourgeois Culıure and ıhe Departmanı Sıore,
1 869-1 920 (Princeıon, N . J.: Princeıon University Press, 1 98 1 ) .
Miıchell, Timothy, "Orienıalism and ıhe Exhibiıionary Order" , The Art of Art His
ıory: A Critica1 Anthology, ed. Donald Preziosi (Oxford: Oxford University
Press, 1 998).
- Mısır'ın 5ômürgdqtiri1mesi, çev. Zeynep Alıok (lsıanbul: i letişim Yayınları,
200 1 ) .
Monıaner, Josep M . , New Museums (Londra: Archiıecıure Design and Technology
Press, 1 990).
Naime, Sandy, Staıe of ıhe Arı: ldeas and lmages in ıhe l 980s (Londra: Chaııo and
Windus, 1 990).
- "Exhibiıions o[ Conıemporary Arı", Conıemporary Culıures of Display, ed. Em
ma Barker (New Haven: Yale Universiıy Press, 1999) .
Neubauer, John, "Novalis", Encyclopedia of Aesıhetics (New York: Oxford Univer
sity Pres, 1 998) 3. cilt.
Newhouse, Victoria, Towards a New Museum (New York: Monacelli Press, 1 998).
Nochlin, Unda, "Museums and Radicals: A Hisıory or Emergencies", Museums in
Crisis, ed. B. O'Doherıy (New York: George Braziller, 1 972). ! Türkçesi: "M üze
ler ve Radikaller: Bir Olaganüstıi Durumlar Tarihi", Müze ve Elqıirel Düşünce,
ed. Ali Arıun (lsıanbul: lletişim Yayınlan, 2006) 1 .
O'Doheny, Brian, inside The White Cube: The ldeology of ıhe Gallery Space (Santa
Monica: Lapis Press, 1 986).
Oguibe, Olu, "A Brid Noıe on Inıemationalism", Global Visions: Towards a New
lnıemationalism in ıhe Visual Aris (Londra: Kala Press, 1 994).
Panorsky, Erwin, Perspective as Symbolic Form, çev. Chrisıopher 5. Wood (New
York: Zone Books, 1 997).
330
Papadakis, Andreas C . , New Museology ( Londra: Academy Group, 1 9 9 1 ) .
Parsons, Edward Alexander, "Prdace", Thc Alcxandrian Library, Glory of ıhe llelle
nic World, /Is Rise, Anıiquilies and Desırucıions (Londra: Cleaver-Hume Press,
1 952).
Poe, Edgar Ellan, The Compkıc lllustrated Stories and Poems of Edgar Ellan Pot
(Londra: Chancellor Press, l 988).
Pouloı, Dominique, "Idenıiey as Self-Discovery: The Ecomuseum in France", çev.
Marc Roudebush, Mumım Culıure: Hisıories, Discoursn, Specıacles, ed. Daniel
J. Sherman ve lrit Rogoff ( Londra: Roucledge, 1 994).
- Une Hisıoire des Mustes de France, XVl/1-XX Siecle (Paris: La Decouvene, 2005).
Preziosi, Donald, Reıhinhing Art Hisıory: Mediıaıions on a Coy Science (New Ha
ven: Yale Universiey Press, l 989).
- "Brain of the Earth's Body: Museums and ehe Framing of Modemity", Museum
Studics: An Anıhology of Conıcxıs, ed. Beııina Messias Carbonell (Massachu
seııs: Blackwell Publishing, 2004).
- "Ineroduceion: Art l l iseory - Making ıhe Visible Legible", The Art of Arı Hisıory:
A Critical Anıhology, ed. Donald Preziosi (Oxford: Oxford Un iversiey Press,
1 998).
- "Art as History: Inıroduction", Thc Art of Art /fisıory: A Criıical Anthology, ed.
Donald Preziosi (Oxford: Oxford University Press, 1 998).
- "The Art of Art History " , The Art of Arı llisıory: A Criıical Anthology, ed. Do
nald Preziosi (Oxford: Oxford Universiıy Press, 1 998) .
- "Museology", Encyclopedia of Aesıheıics (New York: Oxford University Press,
l 998), 3. cilt.
Prior, Nick, Museums and Modemiıy, Arı Galleries and ıhe Malıing of Modem Cultu
re (Oxford: Berg, 2002) .
Puınam, James, Arı and Artifact: The Museum as Medium (Londra: Thames and
Hudson, 200 1 ) .
Ranciere, jacques, "The Aestheıic Revoluıion and its Ouecomes" , New Lefı Reviı:w,
Mart/Nisan 2002, s. 1 33.
Riegl, Alois, "Leading Characıerislics of ehe Laee Roman Kunsıwollen", The Art of
Arı lfüıory: A Criıical Anıhology, ed. Donald Preziosi (Oxford: Oxford Univer
siıy Press, l 998).
Robertson, Bruce, "The Souıh Kensingıon Museum in Conıexı: An Alıemaıive
Hisıory", Musfllm And Socieıy. Mart 2004.
Roberıson , Bryan, "The Museum and ıhe Democraeic Fallacy", Musfll ms in Crisis,
ed. B. O'Doherty (New York: George Braziller, l 972) 75-89.
Ronan, Collin A., Bilim Tarihi: Dünya Kültürlerinde Bilimin Tarihi ve Gelişmesi, çev.
Ekmeleddin l hsanoğlu ve Feza Günergun (Ankara: TÜBITAK, Kasım 2003).
Roob, Alexander, The Hermeıic MusfUm: Alchrnıy and Mysıicism, çev. Shaun Whi
ıeside (Köln: Taschen, 1 997).
331
Rose, MargareL A., Marxs Losı Aesıheıic: Kari Marx and ıhe Visual Arıs (Cambrid
ge: Cambridge Universiıy Press, 1988).
Roy, Arundhaıi, " l nsıanı-Mix lmperial Democracy (Buy üne Geı üne Free) " ,
commondreams.org, 1 8 Mayıs 2003.
Rubin, William (ed), "Primiıivism" in ıhe 20'h Cenıury Arı: Affiniıy of ıhe Tribal and
ıhe Modem, 2 cilt (New York, The Museum of Modern Arı: 1 984).
Ruskin , John, On Arı and Life (Londra: Penguin Books, 2004).
Said, Edward, "Arı and Naıional ldenıity: A Criıics' Syposium", Arı in America,
Eylül 1 99 1 , s. 80-8 1 .
Sakai, Tadayasu , "An and Naıional ldenıiıy: A Criıics' Syposium", Arı in America,
Eylül 1 99 1 , s. 83.
Salzburg Seminar Lecıures: Museums in ıhe 21" Cenıury, 1 6-23 Mayıs 2001 'de Salz
burg'da düzenlenen sempozyumda sunulan bildiriler.
Saunders, Francis Sıonor, Parayı Verdi Düdüğü Çaldı: CIA ve Külıürel Soğuh Savt4 ,
çev. Ü. ince (lsıanbul: Doğan Kitap, 2004).
Schaffer, l ngrid ve jacobs, 1.isa, julien Levy: Porıraiı of an Arı Gallery (Cambridge,
Ma.: MiT Press. 1 998).
Schapiro, Meyer, "Sıyle", The Arı of Arı /lisıory: A Crilical Anıhology, ed. Donald
Preziosi (üxford: üxford Universiıy Press, 1 998).
Schjeldahl, Peıer, "An and National ldentiıy: A Critics' Syposium", Arı in America,
Eylül 1 99 1 , s. 80.
Schorske, Cari E., Fin-de-Sitcle Vienna: Poliıics and Culıure (New York: Random
House, 1 98 1 ) .
Schuben, Karsten, The Curators Egg: The Evoluıion of ıhe Museum Concepı from ıhe
Frrnch Revoluıion ıo !he Presrnı Day (Londra: üne-üff Press, 2000).
Seigel, jerrold, Bohemian Paris (New York: Elizabeth Sifton Books, 1 986).
Senneıı, Richard, The Fail of ıhe Public Man (New York: Alfred A. Knopf, 1 977).
! Türkçesi: Kamusal insanın Çôhü�ü. çev. Serpil Durak, Abdullah Yılmaz (lsıan
bul: Aynnıı Yayınlan, 1 996) 1 .
Serota, Nicholas, Experience o r Inıerpreıaıiorı: The Dilemma of Museums of Modem
Arı (Londra: Thames and Hudson, 2006)
Shaw, M. K. Wendy, Osmarı/ı Müzeciligi: Müzeler, A rheoloji ve liırilıin Gôrsellqme
si, çev. Esin Soğancılar (lsıanbul: iletişim Yayınları, 2004).
Shaman, Sanford SivilZ, "Education, Sunflowers and ıhe New Vulgariıy in Arı Mu
seums", Museum Media Message, ed. Eilean llooper-Greenhill (Londra: Rouı
ledge, 1 995).
Shelıon, Anıhony Alan, "Cabineıs o[ Transgression: Renaissance Collecıions and
ıhe lncorporaıion of ıhe New World", The Culıures of Collecıing, ed. John Els
ner ve Roger Cardinal (Londra: Reakıion Books , 1 994 ) .
Sherman, Daniel ] . v e Rogoff, lriı, "lnıroducıion: Frameworks for Criıical Analy
ses", Museum Culıure: Hisıories, Discourses, Specıacles, ed. Daniel ] . Sherrnan ve
lriı Rogoff (Londra: Rouıledge, 1 994).
332
Sherman, Daniel J., "Quaremere/Benjamin/Marx: Arı Museums, Aura, and Com
modiıy Fetishism", Museum Culıure: lfüıories, Discourses, Spectacles, ed. Daniel
J. Sherman ve l riı Rogoff ( Londra: Rouıledge, 1 994).
Shiner, Larry, The lnvenlion of Arı: A Culıural Hisıory (Chicago: Universiıy of Chi
cago Press, 200 1 ) .
Siegel, Jonah, Desire and Exuss: The Nineternth Century Culıure of Arı (New Jer
sey: Princeıon Universiıy Press, 2000).
Simmel, Georg, The Philosophy of Money, ed. D. Frisby, çev. T. Boııomore ve D.
Frisby (Londra: Rouıledge, 1 990).
- Modem Kültürde Çatışma, çev. T. Bora, N. Kalaycı ve E. Gen (lsıanbul: lleıişim
Yayınları, 2003).
- Simmel on Culıure, ed. David Frisby ve Mike Feaıhersıone, (Londra: Sage ,
1997).
Simpson, Calin, The Pannership: The Secreı Association of Bernard Berrnson andjo
seph Duveen ( Londra: The Bodley Head, 1 987).
Smiers, Joosı, Arıs under Pressure: Promoting Culıural Diversiıy in ıhe Age of Globa
lization (New York: Zed Books, 2003).
Smiıh, David, "Taıe Loses out ıo Galleries Abroad in Cash Squeze", Tlıc Observer,
31 Ekim, 2004.
Snowman, Margo Rouard, Museum Graphics, çev. Alison 1 lollingswonh, Elizabeth
Pendleıon ve Paul Collins (Londra: Thames and 1 ludson, 1 992).
Sontag, Susan, "Edebiyaı Özgürlükıür", Alman Yayıncılar Birliği Barış Ödülü ko
nuşması, çev. Çiğdem Dalay, Posı-Express, Kasım-Aralık 2004.
Soussloff, Caıherine, "Hisıoricism in An History", Encyclopedia of Aesıhrtics (Ncw
York: Oxford Universiıy Press, 1 998), 2. cilı.
Spence, Jonaıhan D., The Memory Palace of Matıeo Ricci (New York: Penguin Bo
oks, 1 985).
Spencer, John R., 'The University Museum: Accidental Pası, Purposcful Fuıure? " ,
Muscums in Crisis, ed. B . O'Doheny (New York: George Braziller, 1972) 1 3 1 - 1 43.
Stallabrass, Julian, Art lncorporated: The Story of Contemporary Arı (Oxfo rd: Ox
fo rd Universiıy Press, 2004).
Sı. Clair, William, "The Sculptures of ıhe Panhenon, Quesıions of Auıhenticity
and Sıewardship", 5 Aralık 2000'de Kıbns'ıa düzenlenen sempozyumda sunu
lan bildiri.
Stille, Alexander, "The Reıum of ıhe Vanished Library", Thr fuıurr of the Pası, 9.
bölüm (New York, Farrar, Sırauss and Giroux, 2002).
Sıorr, Roberı, "An and Naıional ldenıiıy: A Criıics' Syposium", Arı in America,
Eylül 1 99 1 , s. 83.
- " No Joy in Mudville: Greenberg's Modemism Then and Now", Modern Art and
Popular Culıure: Readings in High and Low, ed. Kirk Varnedoe ve Adam Gopnik
(New York: The Museum of Modem An, 1 990).
333
Summers, David, "History o[ Aisıhesis", Encyclopedia of Aesthetics (New York: Ox
ford Universiıy Press, 1 998), 3. cilt.
Şapolyo, Enver Behnan, Müzeler Tarihi (lsıanbul: Remzi Kitabevi, 1 936).
Tafuri, Manfredo, A rchiıecıure and Uıopia, Design and Capiıalisı Developmenı, çev.
Barbara Luigia La Penıa (Cambridge: MiT Press, 1 9 77) .
Tashjian, Dickran, A Boaıload of Madmen, Surrealism and ıhe American Avanı-Gar
de 1 920-1 950 (New York: Thames and l Iudson, 1 995) .
Tournier, Michel, Cuma, ya da Pasifilı Arafı , çev. Melis Ece (lsıanbul: Ayrınıı,
1 994).
Twitchell, James B., Brarıded Naıion, Tlıe Marketing of Megachıırch, College ine,
and Musrumworld (New York: Simon & Schusıer, 2004) .
Van den Haag, Ernesı, "Arı and ıhe Mass Audience", Museums in Crisis, ed. il.
O'Doherıy (New York: George Braziller, 1 9 72) 65-74.
Vergo, Peıer (ed.), The New Museology (Londra: Reakıion llooks, 2000).
Virilio, Paul, Art and l'ear, çev. Julie Rose (Londra: Conıinuuın, 2003).
Virilio, Paul ve Loıringer, Sylvere, The Accident of Arı, çev. Michael Taormina
(New York: Semiotexıe, 2005).
Vollard, Ambroise, Recollecıions of a Picture Dealer, çev. Violeı M . Macdonald
(New York: Dover Publicaıions, 1 978).
Wallach, Amei, " Cold War lcons Revisiıed", Arı in America, Haziran-Temmuz
2004, s. 8 1 -89.
Wallis, Brian, "Selling Naıions: I nıernaıional Exhibiıions and Culı ural Diplo
macy", Musrum Culıure: l lislories, Discourses, Spectacles, ed. Daniel J. Sherman
ve lrit Rogoff (Londra: Rouı ledge, 1 994).
Walsh, Kevin, The Representation of ıhe Pası: Museums and / leritage in ıhe Post-mo
dem World (Londra: Rouıledge, 2003).
Warburg, Aby, "lmages [rom ıhe Region of ıhe Pueblo Indians of Norıh Aınerica",
The Art of Arı tlistory: A Critical Anıhology, ed. Donald Preziosi (Oxford: Ox
ford Universiıy Press, 1 998).
Waıerfield, Giles, "Anıicipaıing ıhe Enlighıenmenı: Museums and Gallcries in
Briıain before ıhe British Museum", Enlightening the British: Know!edge, Disco
very and ılıe Musrum in ıhe JB' h Century, ed. R.G .W Anderson, M. L. Caygill,
A.G. Macgregor ve L. Syson (Londra: 13riıish Museum Press, 2003).
Weil, Sıephen, Reıhinlıing ılıe Museum, and Oıher Mediıaıions (Washington: Smiıh
sonian lnsıitution Press, 1 990).
Wilde, Oscar, The Worhs of Oscar Wilde (Londra: Spring Books. 1 965).
Wölfnin, l leinrich, "Principles of Arı l lisıory", The Art of Arı Hislory. A Critical
Antlıology, ed. Donald Preziosi (Oxford: Oxford Universiıy Press. 1 998).
Wu, Chin-Tao, Kültürün Ozellqtirilmesi: 1 980'1er Sonrasında Şirheılerin Sanata
Müdahalesi, çev. Esin Soğancılar (lsıanbul: iletişim Yayınları, 2005).
334
- 'Tokyo's High-An emporia", New Lefı Review, Mayıs-Haziran 2004, 24. sayı.
Yaraş, Ahmet, "Anadolu'daki ilk Koleksiyonculuk ve Müzecilik Faaliyetleri" , il
Mü:ı:ecilih Semineri Bildirileri, 1 9-23 Eylül J 994 (lsıanbul: Asken Müze, 1 995).
Yardımcı, Sibel, Kentsel Değişim ve Fnlivali:ı:m: Küreselleşen lsıanbul'da Bimal (ls
ıanbul: iletişim Yayınları, 2005).
Yaıes, Frances A., The Arı of Memory ( Chicago: Universiıy o [ Chicago Press,
1 984).
Yavuz , Hilmi , "Cumhuriyet Dönemi Kültür Tarihine Genel Bir Bakış" , Cumhuriye
tin Yetmişbeş Yılında Kültür ve Sanat, Sempozyum Bildirileri 1 8- 1 9 Mart 1 999
(lsıanbul: Sanat Tarihi Derneği Yayınları, 2000).
Yıldızoğlu, Ergin , Kôpegin Ahlakı: Esıeıih, Otonomi ve Siyaset O:ı:erine (lsıanbul:
Gri, 2005).
Zolberg, Vera L., '"An Elite Experience for Everyone': Arı Museums, ıhe Public,
and Cuhural Liıeracy " , Museum Culıure: Hisıories, Discourses, Specıacles, ed.
Daniel J. Sherman ve lriı Rogoff (Londra: Rouıledge, 1 994).
KATALOGLAR
1 7. Yü:ı:yıl Avrupası 'nda Türk imajı, lsıanbul, Sakıp Sabancı Müzesi, 12 Temmuz -
9 Ekim 2005, sergi kataloğu.
A Brief Tour of ıhe lsabella Sıewarı Gardner Museum, Isabella Sıewan Gardner Mu
seum.
American Arı in ıhe ıoı h Cenıury - Painıing and Sculpıure 1 91 3 - 1 993, ed. Chrisıos
M. joachimides ve Norman Rosenıhal; Berlin Marıin-Gropius-Bau, 8 Mayıs -
25 Haziran 1 993, Londra Royal Academy o[ Arıs ve Saaıchi Gallery, 16 Eylül -
1 2 Aralık 1 993, sergi kataloğu.
Gtrôme and Goupil: Arı and Enıerprise, Reunion des Musees Naıionaux, The Frick
Arı and Historical Center, Dahesh Museum o[ Arı, 200 1 , sergi kataloğu. 7
Guggmheim Museum - A ıo Z (New York: Guggenheim Museum, 1 992).
Kunsıhisıorisches Museum: Guide ıo ıhe Collecıions (Viyana: Kunsıhisıorisches Mu
seum, 1 976).
Medicilerdm Savoylara: Floransa Saraylarında Osmanlı Görkemi, lsıanbul, Sakıp
Sabancı Müzesi, 2 1 Aralık 2003 - 2 1 Man 2004, sergi kataloğu.
Modemism - Designing a New World, 1 91 4- 1 939, ed. Chrisıopher Wilk; Londra,
Vicıoria ve Alberı Müzesi, 6 Nisan - 23 Haziran 2006, sergi kataloğu.
Osmanlı Sarayı'nda Oryantalistler, ed. Ömer Taşdelen ve Hona Baytar, 7 Temmuz -
1 O Eylül 2006, Dolma bahçe Sarayı Sanat Galerisi, sergi kataloğu.
Pilli Palace: The Official Guide, Al! The Museums, Al! The Worlıs, ed. Marco Chiari
ni, çev. Anıhony Cafazzo ve Richard Fowler (Livomo: Sillabe, 2001 ).
Resimli Rehber - lsıanbul Arkeoloji Mu:ı:eleri, Yunan, Roma Bi:ı:ans, Heyhelııraşlıh ve
Mimarlık Eserleri Kolelısiyonları (lstanbul. Milli Eğilim 13asımevi, 1 953).
335
Resimli Rehber - lsıanbul Arheoloji Müzeleri, Sümer, Ahaı, Asur, Habil, Hiliı, Eshi Mı
sır ve Arabistan Eserleri Kolehsiyonlan (lsıanbul: Maarif Basımevi, 1 955).
Taıe Modem: The Handbooh, ed. lwona Blazwick ve Simon Wilson (Londra: Taıe
Galery Publishing, 200 1 ) .
The A r ı of ldentity: African Sculpture from ı h e Teel Collection, ed. Evelyn Rosenıhal,
Boston, Fog An Museum 30 Kasım 1 996, sergi kataloğu.
The Cloisters, Metropolitan Museum of Art.
The Collector as Patron in the Twentieıh Crnıury, New York , Knoedler and Com
pany, 2 Mayıs - 3 1 Haziran 2000, sergi kataloğu.
The Litıle Booh of ıhe Louvre, 13rigitte Govignon (Paris: Reuniondes Musees Nati
onaux).
The Louvre: European Painıings, Michel Laclotte ve Jean-Pierre Cuzin (Paris: Editi
ons Scala, 1 993).
The Mımum of Modem Arı, New Yorh - The Hisıory and ıhe Collecıion (New York,
The Museum of Modern Art, 1 985).
The Prado, ed. Jose Anıonio de Urbina ( Londra: Scala Books, 1 998).
The Ireasures of ıhe Uffizi, Luisa Hecherucci, çev. Paola 13oomsliter (Floransa: Gi
unıi, 2004).
Uıopia - The Search for ıhe ideal Society in ıhe Wesıem World, ed. Roland Schaer,
Gregory Claeys ve Lyman Tower Sargent; Paris 4 Nisan - 9 Haziran 2000, New
York 1 4 Ekim 2000 - 27 Ocak 200 1 , sergi kataloğu.
Whitney Museum of American Art - Selecıed Worhs Jrom ıhe Permanrnı Collecıion,
Paııerson Sims (New York, Whitney Museum of American An, 1 998).
DİZİN
337
267, 269-273, 275, 276, 280, 28 1 , beyaz küp 230
286, 287, 309, 3 16 Beyt El-Hikma kütüphanesi 224
Avrupa-merkezcilik 203, 2 1 3 biblion 1 4
Aya irini Kilisesi 1 04 biblioıheca 29, 64
Aydınlanma 32, 46, 63, 1 39, 1 45, 146, Bibliotheque Nationale 2 1 8
1 49 Bilderaılas 246
aynm (distincıion) 1 22, 1 83 , 1 86, 188- bilgi rejimi 60, 1 45
1 90 Bilim Müzesi 1 82
Aziz lgnatius 78 bireysel deha 1 07, 1 63, 1 64, 1 66
Birinci Dünya Savaşı 225, 258, 285
Baanman, Saanjie 202, 205 Birleşik Krallık'ta Güzel Sanatlann
Babil hadisesi 50 Desteklenmesi Cemiyeti 1 1 5, 1 1 6
Bacan, Francis 77, 88, 92, 93, 97 Blanc, Louis 1 46
Baez, femando 224 Blanqui, Louis Auguste 1 46
Dagdat Müzesi 224, 225 Bliss, Lilly 256
llahrani, Zeynep 226 Bede, Wilhelm ven 1 32, 1 73
Balla, Giacomo 263 Bohcmya 264, 266, 2 7 1
Balzac, l lonorc de 1 53 Bolşevik Devrimi 267
Barbizon Okulu 301 Hen Marche 1 50, 297, 299, 304
Barneııler 1 77 , 1 78 llonaparıizm 1 57
Darnum Amerikan Müzesi 30 1 , 302 Borel, Pierre 30
Uarnum, l'hineas Taylar 30 1 Borges, Jorge Luis 46, 84, 94, 250
Barok 30, 250 Bosch, 1 lieronymus 86
Barr, Alfred 256, 258, 260, 270, 2 7 1 , Baston Güzel Sanatlar Müzesi 1 20,
274, 275, 285, 286, 289, 290 121
Bataille, George 23 Bostan Müzesi 22 1
llaıılılaşma 304 Boııicelli 62
Batınilik 80 Bourbonlar 1 02, 1 06
Batlamyus 1 5 Bourdieu, l'ierre 1 83 - 1 86, 1 88- 1 90
Baudelaire, Charles 1 34, 249, 285, Brancusi, Constantin 262, 263
304, 305, 309 Uraque, Georges 263, 282
Uaudrillard, Jean 32, 4 1 , 3 1 7 llrccht, Benolı 2 75
Dauhaus 1 82 , 256, 275 Ureton, Andre 264, 268, 269, 274-276,
llaumgarıen, Alexander Gottlieb 97 279
!laziotes 264, 278 Breuer, Marcel 2 75
beaux-arıs 97 Uritish Museum 97, 1 1 6, 1 1 8, 1 33,
Decker, Howard 1 88 1 68, 1 7 1 . 220, 221, 223, 230
Beli, Gerırude 225, 226 Bruegel, Pietcr 42
Bellini 86 Bryant . w. L. ı 20
Belvedere Müzesi 1 02 Buckingham Sarayı 1 1 6
llenjamin, Waher 32, 1 70, 235, 236, Buffon, Georges 1 4 1 , 1 4 2
295, 304, 3 1 0, 3 1 5 Burckhardt, Jacob 1 6 1
Bennett, Tony 1 45, 295 Burden, William 289
Berenson, Bernard 1 26, 1 32, 1 33 burjuva toplumu 1 69, 235
Bergama Kütüphanesi 1 5 burjuvazi 1 07, 1 1 4, 1 1 5 , 1 73, 235, 3 1 1
Bergama Müzesi 1 6 Bürger, Peter 169, 234
Berlin, lsaiah 1 53 büyü 23, 32, 88, 1 4 1 . 204
338
Büyük Buhran 266 Danto, Arthur 3 1 7
Büyük lskender 1 3 Darbe!, Alain 1 83
Büyük Petro 34, 52, 1 0 1 Dani'l-Esliha 1 04
Büyük Proje 1 08 David, Jacques Louis 1 1 1 , 1 56, 1 57,
1 60, 1 64, 206, 232
cabinet 64 de Bergerac, Cyrano 94
cabineı de curiosite 30 de Chirico, Giorgio 263
Cailleboııe 1 1 1 De Stijl 3 1 0
calculus 1 40 Degas 1 1 1 , 1 30
Calder, Alexander 260, 290 Delaunay, Roberı 265
Calvinizm 1 1 9 Delphoi 1 3
Camillo, Giuilo 73, 83, 84, 86-88, 1 06 Demetrius 1 4
Camegie, Andrew 1 1 9 deneycilik 92
casino 64 Denon, Dominique-Yivanı 1 64 , 1 73 ,
Casıelli, Leo 272 2 1 8, 2 1 9
Caıerina 1 08 Dersaadet Ziraat v e Sanayi Sergi-i
Cezanne, Paul i l i , 1 30, 260, 272 Umumisi 208
characıerisıica 93 Descarıes, Rene 88. 92, 1 43, 148, 1 49,
Chauchard 301 202
Chirac, Jacques 204 dev sergiler (blodıbusıers) 69
Cicero 20, 55, 84 devşirme (spoglia) 1 24
Cimabue 82 Dideroı, Denis 97
Cloisıers 1 24 dinsel edebiyat 82
Cole, Sir Henry 1 7 1 , 1 8 1 dinsel sanat 80, 82
Coleridge, Samuel Taylor 1 1 4, 228 Disneyland 1 28
conchology 28 Documenıa 1 02, 288
CORBIS 254, 255 Donaıello 55, 62
Cornell, joseph 279 Donato, Eugenio 200
cornucopia 64 Dreier, Katherine 261 , 262
Corregio 4 1 Duc de Berry 30
Courbet, Gustave 1 30 Duchamp, Marcel 261 -264, 274, 275.
Crane, Diana 283 278, 279
Crary, Jonaıhan 1 50 Dulwich Picture Gallcry 1 68
Crimp, Douglas 1 90, 1 93 , 244, 3 1 1 Duncan, Carol 1 1 8, 1 2 1 , 1 22, 1 55 ,
Crysıal Palace 1 8 1 , 206, 209, 2 1 4 1 95, 2 1 7
Durand-Ruel, Paul 1 30, 1 3 1 , 2 72
Çallı, lbrahim 1 63 Duveen, Paul 1 26, 1 3 1 - 1 35
Çin ansiklopedisi 46, 47, 95 Dünya işçileri Enıemasyonali 267
Çin ideogramları 47, 78, 92 Dürer, Albrechı 42, 86
d'Harnoncourı, Rene 289 Eco, Umbeno 22, 23, 27, 47, 92, 1 2 7 ,
da Vinci, Leonardo 50, 60, 1 30 1 28
dada 247, 270, 2 7 1 , 273, 275, 28 1 , Ecole de Paris 28 1
290 Edhem, Halil 233
Dali, Salvador 263, 273, 285 Edwards, Steve 3 1 5
dandy 296 Eiffel Kulesi 2 1 4, 2 1 5
Danıe (Alighieri) 80, 92 Eisenhower 286, 290
339
ekspresyonizm 278. 287 Fourrier, Charles 1 80
El G reco 1 20, 260 Fransız Akademisi 1 1 1
Elgin Mermerleri 1 33 Fransız Devrimi 1 56, 164, 206, 209
Elias, Norbert 1 6 1 Frick, Henry Clay 1 1 9, 1 20
emperyalizm 1 5 , 209, 220 Fusco, Coco 288
empresyonizm i l 1 , 1 29- 1 3 1 , 258, 272 fütürizm 3 1 O
Engels 1 46
enstalasyon 32, 4 1 gabinetıi 66
episteme 1 42, 1 43 Galileo 6 1
Erasistratus 1 4 galleria 64
Erasmus 84 Galleria degli U ffizi 64
Erato 1 1 Gambart, Emest 272
Ermitaj 1 0 1 , 1 33 Gardner, lsabelle Stewan 1 26
Ernst, Max 263, 264, 273, 275, 278 Gates, Bili 254, 255
estetik yargı 1 84 , 185 geçici sergiler 1 1 2, 2 1 8, 256
estetizm 3 1 0 Gerôme, Jean-Leon 1 30
esıudes 30 gesamıhunstwerh 309. 31 O
Eukleides 1 5 Geıty lmages Şirketi 255
evrensel akıl 94, 1 44 Geı ty, J . Paul 1 23 , 1 26, 255
evrensel bilgi 93, 144 Geıty, Mark 255
evrensel dil 92, 93, 96, 1 40 Geııy Müzesi 1 26, 254
evrensel müze 97, 1 1 5, 1 1 6, 1 1 9, 1 2 1 , Ghiberıi, Lorenzo 22
1 3 1 , 1 56, 2 1 6, 2 1 7 Giacomeıti, Alberto 203, 263, 273
evrensel sergiler 1 53, 1 8 1 , 205, 206, G iganıi 87
208, 305, 306 G iorgione 86, 250
evrim 73, 1 46, 1 60, 164, 1 96, 20 1 , Gioıto 82
202. 2 1 0. 2 1 5 , 248, 249 glamorama 3 1 7
evrimci 201 Globe Tiyatrosu 88
cxotica 29, 37 Goethe, Johann Wolfgang von 1 68,
Exposition Universelle 206, 208 1 78, 227, 228
Goltzins, Hubert 30
fanıasmagoria 1 49, 1 50, 295, 299, 3 1 1 Gombrich, Emst l lans 60, 70, 213, 248
fanıazma 1 50, 295 Gorky, Arshile 260, 267, 278-280, 282
faşizm 268, 287 Gotik 22, 44, 60, 82, 83, 1 78, 229,
Ficino, Marsilio 88 250, 296
fine arts 97 Goupil, Jules-Adolphe 1 29 , 1 30
Jldnrur 1 47 Goya, Francisco 1 20, 1 9 5
Flaubert, Gustave 250 gösteri ıoplumu 1 50, 2 5 4
Fludd, Robert 88 gözetim (surveillance) 1 9 2 , 193
Focillon, Henri 248 Gramsci, Antonio 1 96
Fogg Sanat Müzesi 203, 254, 256 grarıd magasin 1 50, 295, 299, 30 1
formalizm 1 3 5 , 246-249, 253, 255, Grasskamp , Walter 78, 288
260, 270, 28 1 , 287, 288, 291 G reenberg, Clement 1 35 , 266, 269-
Foster, Hal 246, 254, 255, 288, 290, 2 7 1 , 278, 282, 285, 287, 290
315 G rew, Nehemiah 94
Foucault, Michel 75, 1 40, 1 4 1 , 1 4 5 , Gris, Juan 263
1 46, 1 90- 1 96, 241 , 249 Gropius, Walter 275
340
guardaroba 64 llofmann, Hans 275, 278
Guggenheim, Peggy 263-265, 273 Homeros 1 1 , 1 5
Guggenheim, Solomon 1 1 9, 265 homo sapiens 202
Hooke, Robert 94, 96
Habennas, Jürgen 1 1 5, 1 73 l lorkheimer, Max 1 39, 275
habiıus 185, 1 86 lfotanto Venüsü 202
Habsburglar 37, 1 0 1 , 102 Hurafilik 80
Haçlı Seferleri 2 1 , 22 l l uxley, Aldous 275
hafıza sanatı (ars memoraıiva, hümanizm 30, 47, 50, 54, 64, 88, 148
mnemonics) 42, 73, 75-80, 83, 88, Hypathia 16
92, 93
hafıza sarayları 78, 82, 83, 97, 1 1 8, Irak Ulusal Kütüphanesi 224
1 39, 1 40 lsabelle d'Este (Manıova Markizi) 1 26
hakikat rejimi 1 90, 1 93, 195
Halife Ömer 16 lbn Rüşd 224
Halk Cephesi 268 lbn Sina 224
Haskell, l'rancis 68, 69 ikinci Dünya Savaşı 1 1 3, 223, 275,
Hauser, Arnold 248 283, 285, 288
lfaussmann, (Baron) Geoıges-Eugene iktidar/bilgi 1 9 2
297 imalatçılar Müzesi 1 8 1
hauıe couıure 286 Isa 22, 23, 6 2
haulf ptinıurt 286 lskenderiye Kütüphanesi 1 4
Havemayer 1 30 lskenderiye Müzesi 1 3 , 1 5- 1 7, 84
hayali müze 1 74, 250, 252-254 lslam 80, 82
haydut baronlar (robbtr barons) 1 19, lsıanbul Müzesi 1 04, 105, 168
1 23 işbölümü 97, 168, 1 77, 180, 1 96
Hayyam, Ömer 224 işçi sınıfı 1 12, 1 1 3
hazır nesne 32, 279
Hazliıı, William 168, 228, 229, 2 3 1 , Jakobenler 1 5 7
237 Janis, Sidney 2 7 2
Hearst, William Randolph 1 27, 1 28 Jdanov, Andrei 287
lieaıh, Joice 301 Jensen, Roben 2 7 1
Hegel, Georg Wilhelm Friedrich 102, Johnson, Philip 1 83
1 67, 2 1 5 , 242-245, 247 Joyce,james 250
hegemonya 55, 1 1 9, 196, 2 1 3, 226, J ugendsıil 3 1 0
28 1 , 288
Heidegger, Martin 1 48, 1 49, 234 Kabala 86
Hera Tapınağı 1 9 Kabalizm 88
Heredoıos 1 1 Kabil Müzesi 223
Hennes 4 7 Kafka, Franz 250
henneıizm 4 2 , 84, 86-88 Kahlo, Frida 268, 273
Herophilos 1 4 Kahnweiler, Henry 272
hitropoi 1 6 Kaiser Friedrich Müzesi (Kaiser
hipergerçek 1 28 Friedrich Museum) 1 02, 1 32
hiperrealizm 14 3 kaleydoskop 1 50
Hitler, Adolf 268, 27 1 , 275 Kalliope 1 1 , 73
hiyeroglif 47, 86, 92, 93, 1 42 Kamboçya Savaşı 223
kamusal alan 1 15, 1 36, 1 73, 1 74, 1 86 kübizm 258, 260, 270, 274, 278, 282,
kamusal müze 1 09, 1 23, 1 68, 1 72, 290
1 73, 295 kült değeri 235
kamusallık 47, 1 06, 1 22, 1 55 , 1 96 kültürel eleştiri 227
Kandinski, Vasili 1 67, 262, 263, 265 kültürel kuram 22 7
Kanı, lmmanuel 1 83, 184, 188, 247 Kültürel Özgürlük Kongresi 290
kapitalist soyut 287 kültürel sermaye 1 20, 1 83, 185, 186
kapitalizm 58, 1 96, 206, 270, 3 1 1 kültürün özelleştirilmesi 31 7
Kardinal Colonna 102 küratör 14, 16, 62, 66, 96, 1 2 1 , 1 32,
Katolik kültürü 1 1 4 1 64, 1 73, 1 94, 203, 204, 2 18, 2 2 1 ,
Keats, John 228 225, 230, 23 1 , 248, 260, 265, 286,
Kızıl Ordu 223 291
Kilise koleksiyonlan 23, 25, 32
Kircher, Athanasius 4 7, 87 La Belle Jardiniere 297
Kirchner, Ernst Ludwig 203 Lahey Anılaşması 226
hiısch 1 28, 1 35, 1 36, 270, 286 Lawrence, D. H. 1 1 8, l 1 9
klasizm 1 28, 1 57, 162, 242, 282 L e Corbusier 3 1 O
Klee, Paul 263 Le Peletier 1 56
Kleio 1 1 Leger, Femand 275, 278, 282, 285
Knoedler, Michael 1 30, 1 33, 1 34 Lehman, Roben 1 22
Knoedler Galerisi 133 Leibniz, Gottfried Wilhelm 88, 92, 93,
koloni müzeleri 2 1 6 96, 140, 1 43, 1 75
kolonyalizm 202, 204, 2 1 3 Levy,Julien 273, 274
Kominıern 268 Levi-Strauss, Claude 275
komünist realizm 287 Levy, Henri 299
komünizm 267, 268, 285, 287 liberalizm 287
Konfüçyus 47 Lissitski 1 5 7, 262
konosörlük 62, 185 Locke, John 1 43
konstrüktivizm 3 1 O locus 78, 82
Kooning, Willem de 267, 278 Londra Anıikacılar Cemiyeti 1 1 6
Kopernik 1 4 Londra Kraliyet Cemiyeti 94, 95
fıouros 242 Lord Curzon 2 1 6
kozmopolitizm 267 Louvre 86, 1 02, 1 05-109, i l i , 1 1 2,
Körfez Savaşı O rak Savaşı) 224 1 1 6, 1 1 8, 1 2 1 , 1 56, 1 60, 164, 1 66,
Kral Faysal 225 1 73 , 204, 205. 2 1 7, 2 1 8, 220, 22 1 ,
Kraliyet Konservatuvarı 182 226-229, 232, 236, 242, 255, 296,
Kraliyet Nakış Okulu 182 299, 30 1 , 306
Kraliyet Sanat Akademisi 182 Luce, 1 lenry 285
kriptoloji 70 Luxembourg Müzesi (Musee du
Kunsthistoriches Museum 1 0 1 Luxembourg) 1 1 1 , 1 1 2, 256
lıunsılıammrr 30, 35, 4 1 , 8 7 , 1 0 1 , 1 02 Luxembourg Sarayı 1 08, 1 09
lıunstreligion 1 70 Lynes, Russell 284
Kunstverein 256
kurmaca 1 55, 160, 200 Machiavcllı, Niccolo 6 1 , 70, 1 9 1
Kuspit, Donald 3 1 7 MacLeod, Roy 1 3, 1 5 , 1 7
kutsal emanetler 2 1 -23, 66, 104, 1 64, nı agasin 297
1 90 Magriıte, Rene 273
342
Mainardi, Patricia 206, 208 Piero de Medici 69
maisons dt cultu� 1 74 Mellon, Andrew 1 19, 1 33, 1 34
makine estetiği 3 1 0 Melpomene 1 1
makrokozmos 4 1 , 87 memenıo mori 234
Maleviç, Kazimir 1 1 2, 262 Meryem 62
Mallarmt, Sttphane 250 meta ekonomisi 1 39
Malraux, Andrt 1 74, 250-252, 254 meta fetişizmi 233
Manet, Edouard 1 1 1 , 1 30, 1 88, 249, metalaşma 235, 270, 301
250 mctaphorica (metafor sanatı) 80
Manila Metropolitan Müzesi 2 1 7 meıropol 1 5, 1 50, 153, 216, 236, 275,
Mann, Thomas 275 295, 299, 305, 3 1 1
Manyerizm 30 metropol devletleri 2 1 6
Marat, Jean Paul 1 56, 1 57 metropol müzeleri 2 1 6
Man:o Polo 27 metropolleşme 298
Man:os, Ferdinand 2 1 7 M ısriyat 47, 86
Man:us Fulvius Nobilior 20 Michelangelo (Buonarroti) 50, 60, 63
Marie-Anıoineııe 1 56 Mies, Ludwig van der Rohe 275
Marineııi, Filippo Tomasso 3 1 0 mikrokozmos 34, 4 1 , 7 1 , 87
Marksizm 233, 270, 287, 290 Minerva 66, 1 07
Marshall Planı 284, 289 mirablia 29
Marx, Kari 1 46, 180, 1 8 1 , 233, 296 Miraç 80
Masson, Andrt 275, 278 Mirô, joan 263
Matisse, l lenri 260, 267, 272, 273 Miıchell, Timoıhy 2 1 0, 2 1 3
Matisse, Pierre 273 mnemonics 42, 73, 75, 77, 78
Matta, Roberıo 275, 278, 280 Mnemosyne 1 1 , 1 2 , 42, 246
Maııeo Ricci 78 mnemoıechnics 75
Mausolos 221 moda 182, 275, 285, 296, 304, 305
Mcluhan, Marshall 1 48 modern koleksiyonculuk 62
Mediciler 60-64, 69, 7 1 , 108, 1 20 modem müze 2 1 , 47, 69, 86, 92, 1 0 1 ,
1. Francesco 7 1 1 02, 1 1 2, 1 39, 1 40, 143- 1 45, 1 47,
vıı. element 108 1 49, 1 55, 1 56, 1 63, 1 67, 1 70- 1 72,
Anna Maria 66 1 75, 1 78, 183, 1 90, 200, 202, 204,
Cosiıno de Medici 55, 56, 58, 63, 88 2 1 3 , 234, 235, 244, 245, 247, 260,
Galerie Medicis 109 274, 275, 295
Maria de'Medici 1 08, 1 09 moderniıe 1 50, 228, 304
Medici bankalan 6 1 modernizm 1 1 1 , 1 1 3 , 1 29- 1 3 1 , l 69,
Medici galerileri 68 1 78, 1 82, 1 93 , 203, 208, 227, 23-f,
Medici hanedanı 26, 64, 66 249, 250-253 , 255, 256, 258, 260-
Medici koleksiyonları 3 7 263, 267, 270-272, 274, 278, 28 1 ,
Medici kütüphaneleri 56 282, 284, 285, 287-290, 302, 304,
Medici müzeleri 56 305, 309-3 1 1
Medici Müzesi 62, 63, 88 modernleşme 6 1 , I0-1, 1 1 4, 1 75, 1 89,
Medici prensleri 62 266
Medici sarayları 66, 7 1 Moholy-Nagy 265, 275
Medicilcr'den Ferdinand 69 Moliere 1 07
Palazzo Medici 56, 58, 60, 6 1 , 1 28 MOMA (New York Modern Sanat
Papa Giovanni Medici 62 Müzesi) 255, 256, 258, 260, 262,
343
266, 267, 274, 275, 278, 281 -284, nadire koleksiyonerleri 32
286-291 , 3 1 6 nadire koleksiyonlan 25, 28, 32, 34, 35
monarşi 1 06, 1 1 3, 1 1 5, 1 29, 1 6 1 , nadireler kültü 34
1 9 1 , 301 Napoleon Bonapane 102, 106, 107,
Mondrian, Piet 262, 263, 265, 275, 285 1 1 1 , 1 57, 217, 2 1 8-22 1 , 227, 231
Monet, Claude 1 l l , 1 30 Naıional Gallery, Londra (Britanya
Montagu Malikanesi 1 18 Ulusal Müzesi) i l 5, 1 16, 1 32, 1 75,
Morgan,j. P. l l 9, 1 2 1 , 1 22 1 76, 230
Morris, William 1 78, 1 80-183, 3 l l National Gallery, Washingıon 1 3 1 ,
Moskova Duruşmaları 268 1 33, 1 34, 1 68
Moskova Kongresi 268 Naıionalgalerie l 02
Moıherwell, Roben 260, 278, 290 naıuralia 26, 28, 1 44
mozole 56, 122, 1 23, 1 67, 168, 22 1 , 234 Naziler 223, 266, 275, 288
Muhammed 80 neo-klasizm 231
Muhteşem Lorenzo 58, 60, 6 1 neo-Plaıonizm 86
Mullaney, Sıeven 205 Nesnel Olmayan Resim Müzesi 265
Musaeum 13-15, 44, 94 Neue Museum 1 02
Must'e Cenıral des Ans 1 06 Neue Staaısgalerie 245
Must'e Charles X 1 06, 1 07 New York Madison Galerisi 272
Must'e de l'homme (insan Müzesi) New York Meıropoliıan (MET) 1 20-
201 , 204 1 22, 1 24, 1 3 1 , 1 68, 22 1 , 282, 283
M ust'e des Arts d'Arrique et New York Okulu 285
d'Oceanie 204 New Yorh School 281
Must'e du Quai Branly 204 Newman, Bameıı 28 1
Must'e Français 1 06 Newıon, lsaac 96, 97, l 1 6
Must'e Napolt'on 1 06 Nicoli, Niccolo 54, 55
Museum Fridericianum 1 02 Nixon, Richard 286
Musul Müzesi 224 Nuh Tufanı 47
mutlakıyet 1 73
mutlakıyeıçilik 1 14 objeı de prix 232
müze arkeolojisi 190 Ole Worm Müzesi 37
Müze Birliği (Societt secıionnaire du Olympos Dağı 66
mustum) 1 57 Orozco, jose Clemenıe 267
müzeCobi 231 oryantalizm 37, 1 30, 210, 2 1 3
Müze-i Hümayun 221 Osmanlı 37, 1 04, 208, 209, 2 2 1 , 224
müze-mağaza 295, 301 , 304, 305 oıomaıik resim 278
müzeografi 25, 1 55, 200, 204-206 oıomaıizm 278
müzler 1 1- 1 3 , 42, 6 1 Ozenfant, Amedee 182, 275, 278
344
Palais de Tuileries 1 08 Proust, Marcel 234, 236, 237
Palais des Beaux-Ans 208, 306 publiciıy 299
Palazzo Pitti 66 piıritenizm l l4
Palazzo Vecchio 7 1 piırizm 182, 3 1 0
Palladio 1 62
Panorsky, Erwin 82, 83, 167 Quaıremere d e Quincy 226, 231 -233,
panteon 1 62, 1 63, 1 67 235, 236, 314, 3 1 6
Papa XIV. Clement 102 Quiccheberg, Samuel 25
Panhenon 19, 127, 221, 3 1 0 Quintilianus 76
pasajlar 1 50, 295-297
Passage de l'Opera 296 Raffello 1 76, 204, 223, 250
Passage du Caire 296 Raffello-Ôncesi Kardeşlik 181
Passages des Panoramas 296 rasyonalizm 21 O
Paıer Paıriae 58 Ray, Man 261 , 275
Peale, Charles Wilson 301 Read, Herberı 263
perspektir 60, 167 realizm 1 1 3
Pevsner, Nikolaus 1 78 komiınisı realizm 287
phcnahisıiscope 1 50 sosyal realizm 267, 271 , 287, 288
Picabia, Francis 263, 275 sosyalist realizm 1 1 3, 287
Picasso, Pablo 203, 260, 264, 272,
275, 282 Rebay, Hilla 265
pina 1 9 rdormizm 23 1 , 3 1 1
pinahe 1 9 Rembrandı 1 1 3, 1 47, 285, 3 1 5
Pinahes 14 Renoir 1 30
pinakotek 20 res publica 4 7
Piskopos Kyrillos 1 6 Riegl, Alois 247, 248
Pissarro, Camile 1 i l , 1 30 Rijksmuseum 102
Platon 1 3 , 87 Rivera, Diego 267-269
Platon Akademisi 88 Rockdeller, Abby Aldrich 256
Platonizm 86 Rockdeller hanedanı 262
Poe, Edgar Ailen 1 34, 1 35 Rockdeller,John D. i l 9, 1 24
Pollock, Jackson 260, 264, 267, 278, Rockdeller Merkezi 268
282, 285, 290 Rockdeller, Nelson 256, 268, 283,
Pompidou Merkezi (Centre 286, 289, 290
Pompidou) 1 1 2, 203, 204 romantizm 1 1 4, 1 36, 1 45, 1 53, 168-
postmodemizm 27 1 , 29 1 1 70, 1 76, 1 78, 1 8 1 , 183, 1 96, 227-
Poulanızas, Nicos 1 6 1 229, 244, 305
Pound, Ezra 250 Rosenberg, Harold 281
Poussin, Nicolas 107 Rothko, Mark 264
Prado 1 02, 1 68 Roussel, Raymond 250
Prag Müzesi 102 Royal Socieıy for Arts 206
Preziosi, Donald 101, 1 39, 1 4 1 , 1 55, Rönesans 12, 30, 4 1 , 43, 44, 47, 50,
1 70, 241 , 254 58, 61 , 63, 68, 70, 82, 84, 86, 96,
Printemps 297 97, 1 0 1 , 1 02, 1 20- 1 22, 1 26, 1 29,
Private Galerie i l 4 1 32, 1 33, 1 4 1 , 143, 1 45, 1 57, 1 6 1 ,
propyltia 1 9 162, 167, 181 , 188, 1 90, 205, 235,
Proudhon, Pierre joseph 1 46 250, 254, 256, 263
345
röproduksiyon 62, 1 28, 1 50, 1 74 , 1 78, skolasıizm 79, 82, 83
235, 246, 252, 254, 298 Sloane, Hans (Sir Sloane) 97, 1 1 6,
Ru�ns. Pcıer Paul 1 08, 1 09, l 1 3, 220, 1 18
285 Smith, David 282
Ruskin, john 1 74- 1 78 , 180- 183, 188, Soane,john 1 68
189, 228-23 1 , 237, 3 1 1 Socicıc Anonyme, ine 26 1 , 262
Ruysch, Fredrik 50-52 Soğuk SavAŞ 286-290
Solomon R. Guggenheim Müzesi 265
Sachs, Paul 256, 274 Souıh Kensingıon Müzesi 1 7 1 , 1 8 1
Sade, Marquis de l 95 Sovyeıler Birliği Komünist Pan isi 1 1 3
Sainı-Simon 146, 180 soyuı ekspresyonizm 264, 266, 268,
Salon sergileri 1 1 l, 208 270, 2 7 1 , 275, 278, 280-287
San Lorenzo bazilikası 56 soyuı sanaı 1 67 , 258, 260, 262, 265,
sanat sosyolojisi 183, 188, 283 274, 285, 286 , 290
sanaı-için-sanaı 2 7 1 sömürgecilik 92
sanatsal deha 1 69 Spalding Ce n t i l menle r Cemiyeti 1 1 6
Sanayi-i Nefise-i Şahane 104 sıadion 1 9
Sant'Elia 3 1 0 S tal i n jose ph
. 268, 287
Saussure, Ferdinand d e 249 Sıalinisı esıeıik 269
Schapiro, Meyer 269, 280 Sıalinizm 269, 285
Schinkel, Kari Fried ri ch 102, 1 67, Stallabrass, J u l ian 3 1 7
244-246 Sıein, Gerırude 27 1 , 272, 2 7 5
Schlosser, julius von 44 Sıeinberg , Leo 3 1 6 , 260
schuı;:hammcm 30 Sıella, Frank 260
Schwillers, Kun 262 stereoskop 1 50
scicntifica 29, 144 Sıieglitsz , A 1 fred 2 7 2
scriııoio 64 Sıill, ClylTord 264
scriuoio ugrcıo 73 Stille, Alexander 1 6
sekülarizm 1 9 , 1 92 S t ir li ng , James 245
Selçuklular 20 Sıravinski, lgor 275
sembolik değer 186 sıudiolo 64, 69, 70, 7 1 . 73
sembolik sermaye 185, 186 Sıu diol o di Francesco 7 1
sembolizm 93, 1 62 Sullivan. Mary Q u i nn 256
Serap is Tapınağı 1 4 Sulıanahmeı Camii 1 6 3
Sergi-i Umumi-i Osmani 208 sürrealizm 3 2 , 264, 270-276, 278, 28 1 .
Seuala, Manfredo 50, 87 290
Severi n i , Gine 263 Swifı, Jonaıhan 94
Sezar 1 5 , 1 6 , 1 23 , 1 26
Shakespeare, William 88 şizofreni 1 08
Sherman, Daniel j. 233, 3 1 3
slıow-lıusintss 286 ıabltaux-vivanı 209
Simmel, Georg 1 77 , 304, 305, 3 1 0, Tafuri, Manfredo 308
314 Tahran Çağdaş Sanaı Müzesi 2 1 7
simülasyon 1 28 Tanguy. Yvcs 263, 2 75
simya 42, 86 ıarihselcilik 9 7 , 1 4 5 , 1 -16, 243
Siqueros, David Al fara 26 7 ıaroı 69, 70
Sisley, Al fred 1 1 1 , 1 30 Tasarım O k u l u 1 82
346
Tate Gallery 1 33, 256 Vasari, Giorgio 63, 64, 66, 73, 1 67,
ltchne 1 2 1 88, 229, 242
ıtlos 146, 201 Vasari Koridoru 66
ıerra lcmnia 37 Vecchio Köprüsü 66
teşhir değeri 235, 3 1 5 Vel<lzquez 1 20, 250
teşhir kültürü 56, 296 Venedik Bienali 264, 306
ıhaumaırope 1 50 Venneer 1 20
The Ten 1 3 1 Vertumnus 35
ıheaıro 64 Victoria ve Alben Müzesi 1 2 2 , 1 7 1 ,
ıheaırum mundi 3 5, 4 1 , 87, 96 1 8 1 , 1 82
ıhchc 1 4 Villa dei Papiri 123, 1 26
ıhesaurus 1 9, 64 Virilio, Paul 3 1 7
Thumb, Tom (General) 301 Vitruvius 84, 88
ııpkıyapım 1 26- 1 28 Viyana Akademisi 223
Tiziano 1 20 Viyana Kongresi 220
Tocqueville, Alexis de 1 1 8, 1 46 Viyana Kraliyet Koleksiyonu 1 02
Topkapı Sarayı 1 05 vollısgcisı 243
toplumsal eşitsizlik 1 83, 1 88, 1 89 Vollard, Ambroise 1 24, 272
Tournier, M ichel 1 6 1 vorhunsı 2 1 5
ıribuna 64 voyörizm 1 53
Troçki, Leon 268, 269
Troçkizm 2 7 1 Wallach, Alan 1 55
Troya 223 Warburg, Aby 246, 247
Turhrnhammcr 37 Warhol , Andy 295
Turhica 37 Washington, George 301
Turner, William 1 33, 182 Weber, Max 1 60, 169
Tu rqueri f 3 7 Whitechapel Güzel Sanatlar Galerisi
Türk Ulusal Müzesi 105 1 77 , 1 78
Whitehall Sarayı 1 1 4
ucube 29, 52 Whiıney Amerikan Sanat Müzesi 262,
Uffizi 64, 66, 1 0 2 , 1 64 274, 282, 283
Ulusal Modern Sanat Müzesi (Musee Whitney, Gerırude Vanderbilı 1 1 9 ,
National d'An Moderne) 1 1 2 262
Ulusal Rus Müzesi 1 0 1 Whitney, John Hay 1 1 9 , 289
ulus-devlet 1 1 8, 160, 2 1 7 , 225 Wilde, Oscar 248
Uluslararası Müzeler Konseyi 1 78 Wilhelm, Leopol<l 1 0 1
unicorn 26, 27, 302 Wilkins, john 94, 95
Winckelmann, johann joachim 97,
ütopya 94, 97, 1 46, 1 75, 1 78, 1 80, 1 4 7 , 242, 243, 247
2 14 , 249, 287, 308, 3 1 1 Wordswonh. William 1 1 4, 228
ütopyacılık 1 80, 1 83 Wölfflin, Heinrich 247, 248
Wright, Frank Lloyd 265
Valery, Paul 234, 236, 23 7. 305 Wu, Chin-tao 304
Van de Yelde, Adrian 147 wundahammcr 30, 37
Van Doesburg 3 1 0
Van Dyck, Anıhony 220 yabancılaşma 180
Van Rusi<leal, Solomon 1 47 yağma 1 4, 1 7 , 20, 102, l l l , 1 2 2, 1 64,
347
2 1 7-219, 221 , 223, 224, 226, 227, :ı:eiıgeisı 243
233 Zeus sunağı 221
yapay harıza 76, 79, 82, 92 Zola, Emile 229
yapısalcılık 249 :ı:ooı rope 1 50
Yeni Dünya 25, 35, 1 2 1 , 1 23, 1 36
tarih • e l eşti ri • k ü ltü r politika
d i z i e d i tö r ü : a l i a r t u n
CHARLES BAUDELAIRE
GEORG SIMMEL
PETER B Ü RGER
Avangard Kura m ı
ÇEViREN Erol Özbek
HAL FOSTER
Tasarım ve Suç
m üze • mimarlık • tasarım
ÇEVİREN Elçin Gen
Hal Foster Tasarım ve Suç'ta mimarlık ile tasarımın, sanat ile eleştirinin
çağdaş kültür içindeki yerini irdeliyor. İlk bölümde, piyasa ile kültürün
birbirlerine kaynaşmasını inceliyor. Gündelik hayatın her anına sızan
tasarım kültürünün, kimlikleri markalara endekslemesi üzerinde duruyor.
İkinci bölümde, Baudelaire, Valery gibi kimi modernlik sözcülerinin
yargılarına değinerek, modern sanat ile modern müzenin tarihsel bağını
inceliyor.
Osmanlı Müzeciliği
Müzeler, Arkeoloji ve Tarihin Görselleştirilmesi
ÇEViREN Esin Soğancılar
Editör: AL İ ARTUN
Sunuş: JAMES PUTNAM
Sanatçı Müzeleri
ÇEVİRENLER Elç in Gen, Ali Berktay, Engin Yılmaz
CHIN-TAO WU
Kültürün Özelleştirilmesi
1 980'1er Sonrasında Şirketlerin Sanata Müdahalesi
ÇEVİREN Esin Soğancılar
SİBEL YARDIMCI
Kentsel Değişim ve Festivalizm:
A L İ ARTUN
Tarih Sahneleri
Sanat Müzeleri 1 • M üze ve Modernlik
�\' lı
-
ileti�im
.,
9
11 1 1 1 1 1 1 1 11 1 1 1
789750 504433