Professional Documents
Culture Documents
MOSHE SEVILLA-SHARON
lletişim Yayınları
C E P Ü NIV E R SIT E SI
Türkiye
Yahudileri ·
MOSHE SEVlLLA-SHARON
Iletişim Yayınları
CATVLLVS
ş m y a y n a r
C E P 0 N 1 V E R S 1 T E S 1
lletl!lm Yayıncılık A.Ş. adına aahbl: Murat Belge
Genel Yayın Yönetmeni: Fahri Aral
Yayın Yönetmeni: Erkan Kayılı
Yayın Dan19manı: Ahmet lnsel
Yayın Kurulu:
Fahri Aral, Murat Belge, Tan ıl Bora, Murat Gültekingil,
Ahmet lnsel, Erkan Kayılı, Ümit Kıvanç
TuQrul Paşao!)lu, Mete Tunçay
Göreel Taeerım: ümit Kıvanç
Kapak lllüatraayonu: Gürcan Özkan
Dlzgl: Maraton Dizgievi
Sayfa DÜZeni: HOsnO Abbas
Baskı: Şefık Matbaası (iç) 1 Ayhan Matbaası (kapak)
Iletişim Yayıncılık A.Ş. • Cep Üniversitesl63 •ISBN 975-470-185-7
1. Basım: Iletişim Yayınları, Şubat 1992.
©Iletişim Yayıncılık A.Ş., 1 992
Klodfarer Cad.lletişim Han No.7 34400
CegaloQiu Istanbul, Tel. 516 22 60- 61 -62
Ön söz
ILETIŞIM YAYlNLARI
CATVLLVS
Içindekiler
7
Türkiye Yahudilerine toplu bir bakış veren daha sı
nırlı bir çalışma, M. Franco'nun daha önce, 1897'de basıl
mış olan Essai Sur l'Historie des Israelites de l'Empire Ot
toman adlı eseridir. Kitap Fransızca yazılmış olup, Os
manlı imparatorluğunun kurulmasından 1874 yılına ka
dar uzanan dönemi inceler. Franco bu eserinde, tarihsel
gelişmeler dışında edebi faaliyet ve Türkiye'de basılmış
olup Yahudi kültürünü konu alan kitaplar hakkında
önemli bilgiler verir. En az yanm yüzyıldan beri tüken
miş olan bu kitabın son aylarda Paris'te Centre Don Isaac
Abravanel (Union des Sepharades Israelites de France)
tarafından yeniden basılmış olması mutlu bir gelişmedir.
Bu konuya eğilmiş olan üçünçü bir tarihçi, Bodrumlu
Prof. Avraam Galante'dir (1873-1961). Galante
kuşkusuz, bu işi Franco ile Rosanes'in yapmış olduklannı
düşünerek- Türkiye Yahudileri'nin genel tarihini yazma
ya girişmemiş, çeşitli dönem, cemaatler ve tarihsel kişiler
üzerinde ilginç ve nispeten kısa aratırmalar yapmıştır.
Ne yazık ki Galante, henüz genel tarihi bile araştınlma
mış bir cemaat topluluğunun tarihinde ikinci ya da üçün
cü derec_ede önemli konular üzerinde gerektiğinden fazla
durarak zaman ve enerji kaybetmiştir. Bununla birlikte,
arşivlerde eskimeye devam eden bazı belgeleri gün ışığı
na çıkararak Türkiye Yahudileri'nin tarihine önemli kat
kılarda bulunmuştur. Galante eserlerini, genel olarak
Fransızca, pek azım da Türkçe yazmıştır. Bu kitaplar da
bugün, ancak büyük kütüphanelerde incelenebilir.
Türkiye Yahudileri hakkıtıda diğer tarihsel kaynak
lar, Osmanlı imparatorluğunun tarihini incelemiş olan
araştırmacılann eserleridir (örneğin, Hammer). Bunun
dışında birçok Batılı yazar, seyyah ve tüccar, yazmış ol
duklan am ve seyahatnamelerde Türkiye'yi anlatırken,
buradaki Yahudi cemaatlerine de değinmişlerdir. Diplo
matlann anılan ve resmi mektuplaşmalan da önemli
kaynaklar arasındadır.
Bu kitap, Türkiye Yahudilerinin tarihine "başlangıç
tan bugün kadar" yakl�ımıyla bakan ilk Türkçe çalışma
dır. Amacı, şimdiye kadar bu konuda yayırolanmış olan
ve nispeten dağınık bulunan bilgiyi, tarihi anlatılan ce-
8
maat topluluğunun anadilinde, yani Türkçe olarak derle
yip, ''elimizde olmayan nedenlerin" dikte ettiği dar sırur
lar içinde sunmaktır. Daha önce yayırolanmış malzerneye
dayandığından dolayı "oıjinal" olmamakla birlikte, bu ça
lışmada, konuya daha önce eğilmiş olan araştırmacıların
sadece anlatmak ve nakletmekle yetindikleri, bizce tarih
sel dönüm noktalan teşkil eden olaylar vurgulanmış ve
perspektife sokulmuştur. .
Öte yandan, Yahudilerin tarihi hakkında Türkçe ola
rak yayımlanan geniş kapsamlı çalışmalann ikincisidir.
Bundan örrce yayımlamış olduğum İsrail Wlusu'nun Tari
hi (Kudüs, 1981) aynı ihtiyacın bilincinde olarak hazır
lanmıştır. Sözkonusu kitap, bütün İsrail tarihini gene,
"başlangıçtan bugüne kadar" inceler.
Türkiye Yahudileri: Tarihsel Bakış, iki bölümden olu
.şur. İlk bölümde tarihsel olaylar kronolojik sıraya göre
anlatılır, ikinci bölümde de kaynak belgeler ve makaleler
yer alır. Bibliyografik bilgi açısından da, bu önsözün ba
şında verilmiş olan bilgi ve kaynak eserlerin dipnotlarda
belirtilmesiyle yetinilmiştir.
Bu noktada, Rosita Pinhas'ın değerli yardımı olma
saydı, kitabın birkaç ciddi hatayla, çok daha düşük' dü
zeyde çıkmış olacağından'kimsenin kuşku duymaması ge
rektiğini bildirmek isterim.
9
BİRİNCİ BÖLÜM
I.Giriş
10
Yahudi cemastıerinden söz edilecektir. Bu topluluklar
Yasef N asi, Sabetay Sevi ve Yasef Karo gibi İsrail tari
hinde önemli yerleri olan isimler yetiştirmişler, Osmanlı
sarayında kilit noktalar tutmuşlar, özellikle diplomasi ve
mali alanlarda Bab-ı-ali'ye büyük hizmetlerde bulunmuŞ
lardır. N asi'ler Osmanlı devletine önemli paralar transfer
etmişler, Avrupa'nın güçlü devletleriyle İstanbul arasın
daki diplomatik teması sağlamışlar, Eşkenazi ve Aben
Yaeş dış ilişkileri geniş ölçüde etkilemişler, İzmir'de Sa
betay Sevi liderli�nde gelişen mesihi hareket de, Palon
ya'dan Yemen'e kadar bütün Yahudi dünyasım sarsacak
boyutlar kazanmıştır. Karo ve Luria'nın mistik mesajlan,
Yahudi dünyasına Safed'ten yayılmıştır. 15. ve 16. yüzyıl
larda İstanbul ve daha sonra Selanik ve İzmir, dünya İb
rani matbaacılığımn merkezleri olmuşlardır. Meam Loez
ve Şulhan Aruh gibi dev eserler Osmanlı yönetiminin
sağlamış olduğu hoşgörü ortamı içinde yazılmıştır.
Bununla birlikte, yaklaşık bugünkü Türkiye'nin bu
lunduğu bölgede Yahudi varlığı yeni, yani son birkaç yüz
yıllık bir olgu de�ldir. Anadolu'da Yahudi varlığının İ.Ö.
6. yüzyıla kadar uzandığını gösteren deliller mevcuttur.
Bu nedenle, Osmanlı dönemini incelemeden önce Anado
lu'daki Yahudi yaşamının 1492'ye kadar olan bölümünü
kısaca gözden geçireceğiz.
ll
Aristoteles'in talebesi Klearkhos'un, hocasının ağzından
anlattı� bir olayı naklederken, Anadolu'da 4. yüzyılda
Yahudilerin dolaşmış olduğuna işaret eder. Büyük İsken
der'in generalleri Önasya'da ve genel olaralı; Ortadoğu'da
çeşitli devletler kurduktan sonra, Anadolu'daki Yahudi
varlı� çeşitli belgelere yansımıştır. Josephus'a göre, He
len-Selevkos kralı Selevkos Nikator3 "Asya (Anadolu) ve
A� Suriye ile başkenti Antiokheia'da (Antakya)" (Ya
hudilere) vatandaşlık hakkı tanımıştır.4 İ.Ö. 3. yüzyılın
ortasında Selevkos kralı III. Antiokhos; Anadolu valisi
Kseoksis'e bir mektup göndererek, 2000 Yahudi ailesinin
Babil'den (bugünkü. Irak) Frigya ve Lidya'ya yollanması
nı emretrniştir.5 Antiokhos'un mektubu, bu konuya doku
nan ilginç bir belgedir.*
İ.Ö. 1. yüzyıla ait bir belge, Amasyalı coğrafyacı Stra
bon'un Pontus kralı ile ilgili olarak anlattı� bir olaydır.6
Josephus'un Strabon'un ağzından naklettiğine göre, Ya
hudilerin Büyük Tapınak için toplamış oldukları "800 ta
lent altına" el koymuştur, Yüzyılın ortasında, İsrail hü
kümdan (daha doğrusu, Yehuda'nın Roma himayesindeki
kralı) Horkanus'un Küçük Asya'nın Romalı valisi Dola
bella'ya yazmış olduğu bir mektupta, İsrail'in lideri orada
yaşayan Yahudiler için bazı haklar talep etmiştir. "Dola
bella Horkanus'tan mektubu aldıktan sonra yardımcılan
na bile danışmadan (Küçük) Asya'daki (memurlanna) ha
ber saldı ve Asya'nın en önemli kenti Efes'e bir mektup
12
yolladı"? Cicero, Küçük Asya'nın Roma'ya geri çağınlan
valisi Flaccus'u müdafaa ederken, bölgede Yahudi varlı
ğından sözetmiş8 ve Dinar, Edremit ve Bergama Yahudi
cemaatlerini zikretmiştir.* İskenderiyeli Philo da Pamp
hilia, Likya ve Bitinya'ya kadar (Karadeniz-Marmara yö
releri) "Asya'nın önemli bir bölümünde" Yahudi olduğunu
yazar.9 Josephus da, Yahuda'nın Roma tarafindan atanan
kralı Herodes'in Küçük Asya'da yaptığı bir geziye değinir
ken şöyle der: "İyonya'dayken, kentlerde yaşayan birçok
Yahudi, serbestçe konuşma fırsatını kaçırmayarak onlara
geldiler...".10 Gerçekten de, İ.Ö. 14 yılmda Küçük Asya
Yahudileri Romalı vali Marcus Vespasianus Agrippa'dan
bazı haklar talep ettiklerinde, o sıralarda Agrippa'yı ziya
ret etmekt� olan Herodes araya girmiş ve bu hakların el
de
' edilmesinde rol oynamıştır.
Küçük Asya'da yaşamış olan halklar Yahudi kültü
ründen etkilenmişlerdir. Josephus'a göre, burada yaşa
yan ve Yehudalı olma,dığı bilinen yerli halk Cuma akşam
lan mum yakar, Cumartesi ve bayram günleri Yahudile
rin sinagoglanna giderlerdi. Bu aralarda, sözkonusu böl
gede, Avraam ve Moşe'nin (Hz. İbrahim ve Hz. Musa)
ideolojisine dayanan Tek Tanrı kavramının yayıldığını
gösteren bazı deliller mevcuttur. Öte yandan Dinar halkı,
Tevrat'ta geçen Tufan Olayı'nı kendi tarihleri çerçevesin
de anlatmak ve paralanna Nuh'un gemisinin tasvirini
basınakla birlikte, Tufan'ın Tevrat'tan çok daha eski olan
Gılgamış Destanı'nda geçtiği unutulmamalıdır.
13
adını verdiği kente (bugünkü İstanbul) taşıdı ve bu şekil
de yalnız imparatorluğunu değil Hıristiyan kilisesini de
bölmüş oldu. B.izans devleti, 1453 yılına yani Osmanlılar
tarafından tamamen yıkılana kadar ayakta kaldı. Bu on
bir asırlık süre içinde imparatorluk topraklannda yaşa
yan Yahudiler acı, zor ve karanlık bir dönem yaşadılar.
Bizans döneminde Yahudi tarihi üç safhada incelenebilir.
1. Kurolu,tan lkonoklast (/kon Kıncı) Hüküm
darlara(334-730) -Konstantinos yeni başkente geçtiği
zaman, Balkanlar, Konstaqtinopolis'in kendisi, Küçük
Asya ve pek tabii, Ortadoğu'da birçok Yahudi cemaati ya
şamaktaydı. Yeni Bizans döneminde, bunlann Roma za
manından beri sahip olduklan haklar açıktan açığa iptal
edilmernekle birlikte, Hıristiyanlığın resmi imparatorluk
dini olarak kabul edilmesi sonucu (Konstantinos 313 yı
lında bu dini kabul etmiş ve Hıristiyanlığı devlet dini ilan
etmişti), hem devlet, hem Kilise, hem de -ve özellikle
halkın Yahudilere karşı tutumlan önemli ölçüde değişti.
Konstantinos'tan itibaren Bizans hükümdarlan birçok
Yahudi aleyhtan yasa çıkardılar, Yahudi yaşamını çeşitli
önlemlerle sınırlamaya, Yahudileri aşağılamaja ve ezme
ye başladılar. Konstantinos, 18 Ekim 315 tarihinde çıkar
dığı bir yasayla Hıristiyanlığa geçen Yahudilere karşı zor
kullanmaya "yeltenecek" Yahudilerin idama mahkum
edileceklerini ilan etti ve Yahudi dinine geçmenin suç ol
duğunu saptadı.* Bizans makamları Yahudilere yeni ver
giler koydular ve mevcut sinagoglann korunmasına izin
vennekle birlikte, yenilerinin inşa edilmesini yasakladı
lar.11 Konstantinos'un oğlu Konstantinos babasının yolu
nu izledi ve Yahudilerle Hıristiyanlar arasında kanşık
evlenmelere ölüm cezası koydu.12 Julianos ve Arkadios
zamanlannda (4. yüzyılın ikinci yansı) Yahudilere karşı
belli bir hoşgörü siyaseti benimsendi. Julianos Hıristi
yanlığı reddetti ve çoktannlı bir ideolojiyi benimsedi. Hı-
14
ristiyanlı�a karşı olması nedeniyle de, özellikle Yahudile
re karşı olumlu bir tutum takındı ve vergileri azalttı. Ar
kadios da, Hıristiyan olmakla birlikte Yahudi tebaasını
di�er vatandaşlarla eşit tutmaya çalıştı.
Il. Theodosios zamanında (408-450) Yahudiler aley
hinde önemli de�şiklikler meydana geldi. Theodosios, I.
Konstantinos zamanından beri yapılmakta olan yasalan
topladı (438) ve düzene koydu (Codex Theodosianus). Ya
hudilerin statüsü bu yasalarla açık şekilde tesbit edildi
ve I. Konstantinos'un tanımıyla, Yahudilerin "nefret edil
mesi gereken, sapık, günahkar ve iwenç bir kavim" ol
duklannı saptadı.13 II. Theodosios, Purim bayramının
kutlanmasına ilişkin bazı sınırlamalar koydu ve kızkar
deşi Pulcherie'nin yardımı ve teşvikiyle, Konstantinopo
lis'te en az 318 yılından beri mevcut olan bir sinagogu
450 yılında kiliseye çevirtti.14 Bu hükümdar Konstantino
polis Yahudilerini kentin dışına çıkarttı ve bu cemaati
Haliç'in kuzeyinde, bugünkü Galata semtinin bulundu�
I. Justinianos (527-565) Ya
bölgeye yerleşmeye zorladı.15
hudilere karşı yeni tedbirler getirdi.
553 yılında çıkarmış
oldu� meşhur yasada (TWvella, 146) Yahudilere Mişna
okumayı yasakladı ve Tevrat'ın yalnız Yunanca ve Latin
ce okunmasını telkin etti.16 Bundan önce, 535 yılında, no
vella 37 yasasıyla, Kuzey Afrika'da işgal etmiş oldu�u
topraklarda Musevili� tümden yasakladı. Bu arada, Ya
hudilerin Hıristiyanlara karşı şahitlik yapamayacaklan
saptandı ve Pesalı bayramının kutlanmasına sınırlama
lar koydu. Bu hükümdar, eski Roma'nın resmen tanımış
oldu� Musevi dininin (Religio Licita) sahip olduğu gele
neksel hakiann son kalıntılannı da ortadan kaldırmak
için çok çaba harcadı.
15.
İmparator Fokas (602-610), belki de Yahudilerin bir
ayaklanması sonucu, devlet sınırlan içinde yaşayan bü
tün Yahudilerin katletilmelerini emretti ve bunun üzeri
ne, bütün Küçük Asya'da geniş çapta bir katliam meyda
na geldi.17 Yahudiler buna büyük bir isyanla cevap verdi
ler; Fokas, Yahudileri yok edemeyeceğini anlayınca, bu
cemaatlerin kitle halinde Hıristiyan dinine geçirilmeleri
ni emretti. Fokas'ın bu siyaseti Heraklios tarafından,
özellikle İsrailli Yahudilerin Bizans aleyhinde Perslerle
işbirliği yapmalan üzerine, sürdürüldü. Persler Bizans
kuvvetleri önünde geri çekildikten sonra (Persler Kudüs
'ü, yerli Yahudilerin yardımıyla almışlardı; 614) Herak
lios'un emriyle birçok yerde Yahudi katliamlan meydana
geldi.
II. Justinianos (685-695) Yahudi aleyhtan tedbirlere
bir yenisini ekleyerek Yahudilerle Hıristiyanların aynı
harnarnda yıkanamayacaklannı ve Hıristiyanlann Yahu
di doktorlara gidemeyeceklerini tesbit etti.
2. İkonoklast Hükümd arlardan IV. Haçlı Seferi
ne (1204'e kadar) - İkonoklast Bizans hükümdarlan,
Hıristiyan dininde kutsal kişilerin resimlerine yani ikon
lara tapınınayı reddeden imparatorlardı. Bunlar kiliseler
den ikonlan çıkarttınp imha ettirmişler ve böylece dine
soyutluk kazandırmaya çalışmışlardır. Resim Yahudi
dininde de yasak olduğundan, halk arasında ikonoklast
(ikon kıncı) hükümdarlann, Yahudi etkisiyle bu yolu
tutmuş olduklan şeklinde bir kanı oluşmuştur. Galante,
İkonoklastlann ilki olan III.Leon'un, bu tutumu, Yahu
di etkisiyle nasıl oluşturduğuna dair bir öykü anlatır
(Byzance, s.16). Bizans folklorunda bu hükümdarlar "Ya
hudi" olarak da amhrlar.
İkonlara tapma geleneği 843 yılında yeniden ihdas
edildikten sonra, Yahudi aleyhtarı eylemler de şiddet ka
zandı. L Basileios (867-886) Yahudileri din değiştirmeye
zorladı, hatta Hıristiyanlığı kabul edenlere armağanlar,
yaşam boyu ödenekler vaadetti. 10. yüzyıla doğru Yahu
dilerin durumunda baZ1 küçük düzelmeler meydana gel-
16
di; Bizans hükümdarlan mevcut yasalara bazı maddeler
ekleyerek, Yahudi tebaamn yaşamını dengelerneye çahş
tı.lar. Buna göre, "(Yahudiler) açıkça dinlericin icaplanm
yerine getirebilirler ... Yahudi olan 'Yahudiyim' diyebilir...
Kimse yaşamlanru sımrlayamaz, engel koyamaz."18
Ne var ki, çoğunluk psikolojisiyle davranmaya devam
eden Bizans ulusunda hiçbir değişiklik meydana gelmedi
ve Yahudilerin yaşamakta olduklan bu karanhk dönemin
baskı rejiminde herhangi bir düzelme kaydedilmedi. Ni
tekim Konstantinopolis'i ll70 yılmda ziyaret etmiş olan
İspanyalı Yahudi gezgin Binyarnin mi Tudela (Tudelah
Binyamin) Hıristiyanlann Yahudileri sokaklarda döv
düklerine ve türlü eziyetlerle bu cemaati baskı altı.nda
tuttuklanna şahit olmuştur.*
3. Haçlı Seferleri'nden İstanbul'un Alınışına
( 1204-1453) - Haçh Seferleri, genel olarak Hıristiyan ol
mayanlara ve özel olarak Yahudilere karşı, İsrail Ülke
si'ndeki Kutsal Yerleri ele geçirmek için açılmış olmakla
birlikte, önceleri gerçek bir çapulcu topluluğu görünü
münde olan Haçlı kuvvetleri, Avrupa'dan İsrail'e doğru
ilerlerken, geçmiş olduklan Hıristiyan topraklanndaki
dindaşlanna da saldımuşlar ve bu topluluklan da yağma
geleneklericin dışında bırakmamışlardır. Buna en iyi ör
nek; Haçhlann Konstantinopolis'i yağma ve talan etmele
ridir.
IV. Haçh Seferi'nde Hıristiyan kuvvetleri Konstan
tinopolis'e girdiklerinde, Flaman birlikleri Yahudile
rin oturduklan Pera semtine girdiler ve mahalleyi yer
le bir ettiler, halkım da kılıçtan geçirdiler. Bu kat
liamdan pek az Yahudi kurtuldu (Ortaçağ'ın meş
hur Fransız yazarlanndan Villehardouin kenti yağma
eden kuvvetlerin komutanlanndan biriydi; yağmadan
ele geçirilen servetleri uzun uzun anlatmıştı.r). Haçlılar
1261'de kentten kovulup Bizans yönetimi otoriteyi ye
niden ihdas ettikten sonra, Yahudilerin Pera semtinde
yemden yerleşmelerine izin verildi. Bazı Yahudi grup
lanysa Pegai mahallesinde (bugünkü Kasımpaşa) yerleş-
\
17
tiler.19 Bundan sonra Pegai, uzun süre kentin Yahudi
mahallesi olarak bilinegeldi. Binyarnin mi Tudela'mn da
ha önce ima etmiş olduğu üzere, Bizans döneminde Yahu
diler özellikle deri ve ipek sanayiine hakim ve ticaretten
zengin oldular.
4. Toplumsal ve KüUürel Yaşam- Bu dönemde Ya
hudiler imparatorluk çapmda toplumsal yaşama katllrnış
lar ve çeşitli alanlarda faal olmuşlardır. Ne var ki bu ce
maat, zaman zaman toplumun dışına itilmek istenmiş, faa
liyetleri ya yasalarla ya da halkın olumsuz tutumuyla sımr
lanmıştır. II. Theodosios 425 yılında Yahudilerin "nasilik"
(başkanlık) olarak bilinen ve İsrail Ülkesi'nde devam et
mekte olan liderlik müessesesini lağvederek, İsrail tarihin
de önemli bir dönüm noktası yarattı; Tapmak'ın yılolmasın
dan sonra bu müesseseden güç alan Sürgün'deki Yahudiler
liderlik sorumluluğunu bölgesel ileri gelenlere yüklemek
durumunda kaldılar. Bunun doğal sonucu olarak Ortadoğu
ve Avrupa'ya dağılmış olan Yahudi cemaatleri arasındaki
zayıf da olsa- koordinasyon, önemli ölçüde sarsıldı.
Bizans döneminde kayda değer kültürel faaliyet, din
sel İbrani şiirinde devam etmiştir. Bunun dışında, Yahu
dilikten Hıristiyanlığa geçen Romanos adında bir papaz,
Yahudi ozanlann üslubunu Bizans'ın kilise müziğine sok
tu. 1436'da Konstantinopolis'te doğan Rabi Eli Mizrahi,
dinsel eserler dışında bilimsel yapıtlar da bıraktı. Melehet
haMispar (Sayılar Bilimi) adlı aritmetik ve geometri kita
bı daha sonra Sefer HaMispar (Sayılar Kitabı) adıyla La
tinceye çevrildi Rabi Eli Mizrahi astronomiyle de ilgilendi
ve Tsurat haArates (Dünyanın Şekli) adlı eserinde dünya
nın ve yıldızlann şekline değindi.
Sözünü ettiğimiz dönemde Bizans imparatorlu�nun
başkentinde faal olan cemaatlerden biri de Karaylardı.20
Binyarnin mi Tudela kente geldiğinde, burada 500 kişilik
18
bir Karay cemaatine rastlamış oldu�nu yazar. Galante
de, Karaylann bugünkü İstanbul'un Karaköy semtinde
toplanm1ş olduklanm işaret ederken, bu semtin genel
olarak Karayköy olarak bilindiğini ve bu ismin zamanla -
bir telaffuz hatası sonucu- Karaköy'e dönüşmüş oldu�nu
kaydeder (Byzance s.59)..
Bizanslı Karay Cemaati 12. yüzy1ldan itibaren geniş
bir kültürel faaliyetin dünya çapındaki odağı. olmuş ve bir
ara kendini, geleneksel Rabinik Yahudi çevrelerine kabul
ettirmiştir. Konstantinopolis ve daha sonra İstanbul'da
adım duyuran Karay liderlerinden Başyazİ ailesi önemli
faaliyetlerde bulunmuştur; hatta, Osmanlı döneminde
aw geçecek olan Rabi Mordehay Komtino, zamamn en
büyük Karay bilgini Eliya Başyazi'yi öıP"enci olarak kabul
etmiştir. Nikomedialı (İzmit) III. Aaron Ben Eliya, "Ka
raylann Maimonides"i sıfatıyla meşhur olmuş ve önemli
felsefe eserleri vermiştir. Aaron Ben Eliya Maimonides'in
(RaMbaM) Aristotelesci görüşlerini, kendine özgü dinsel
felsefesiyle çürütmeye çalışmıştır.*
Bizans kültürü, daha sonra gelişecek olan Ladino di
lini de etkilemiştir. M.Franco (Essai, s.23) ve Galante
(Byzance, s.23) Yunancadan Yahudi ispanyolcasına geçen
kelime ve özel isirolerin bir listesini verirler. Bizans'ın
yerli Yahudileriyle sonradan gelecek olan İberyah göç
menlerin birleşmesinden, Fatih Sultan Mehmet, Yılilinın
Bayezid, !.Selim, Kanuni Sultan Süleyman ve Il. Selim'in
hoşgörü siyasetlerinin de yarwmıyla, çok parlak bir kül
tür doğmuş ve daha önce işaret edildiği üzere, Osmanlı
Yahudiliği 15. yüzyılın sonuna kadar dünya Yahudiliği
nin merkezi olarak kalm1ştır.
Bu kültürün oluşmasında Bizans Yahudiliğinin rolü
19
büyük olmuştur. Eliya Mizrahi ve Moşe Kapsali gibi bü
yük cemaat liderlerinin yaratıcılıklan ve yetenekleri yok
tan var olmamış ya da İberya Yahudileri geldikten sonra
birdenbire ortaya çıkmamıştır. Araştırmacılann da be
lirttikleri üzere hükümdarlann ve halkın düşmanca tu
tumlanna rağmen Bizans Yahudileri zengin bir kültür bi
riktirmişler ve bu potansiyeli, olumlu bir yönetim altında
ortaya çıkarmışlardır.
20
tespit etmiş olduğu sabit, keyfi ve pek tabü çok düşük bir
fiyata satmak zorunda kaldılar. Buna ek olarak vergiler
de ağırlaştınldı.
Yüzyıllardan beri devam etmekte olan bu baskı reji
mi sonucu, belli bir evrede, Kuzey Mrika'dan İberya'ya
akınlar yapmaya başlayan Müslüman kuvvetlerinin, Ya
hudilerden yardım aldıkları şeklinde (muhtemelen doğru
olan) söylentiler yayılmaya başladı. Pani�e kapılan Egi
ca, 9 Kasım 694'te XVII. Toledo Konsili'ni topladı ve Ya
(21 ) Abba Eban, My People - The Story of the Jews, 1 968 s.1 44.
21
Emevi hükümdarlannın kurmuş olduklan yönetim
altında Yahudilerin başlıca sı�nağı haline gelen İspan
ya'da İsrail beyni ve yaratıcılık potansiyeli bir kez daha
en üst sınırlannda verimli olmaya başladı ve Arap uygar
lı�na paralel olarak Yahudi uygarlı� da en yüksek do
ruklanndan birine ulaştı (Abba Eban, İspanya-Yahudi
uygarlı�nın, İsrail tarihinde, 19. yüzyıl Orta Avrupa ve
20. yüzyılda ABD Ya..lıadi uygarlıklanna eşit olduğunu
kaydetmiştir; My People, s. 160). Bu şekilde, Cordoba
Bağdat'ın yerini alırken, Babil'deki akademik Yahudi
merkezi de yavaş yavaş İspanya'ya kaymaya başladı. Ya
hudi Öğrenciler Babil'deki akademileri bırakıp Tora ve
Talmud tahsili için Cordoba'yı tercih eder oldular.
lbn Şaprut ve lbn Nagrela Hasday (Histay) İbn Şap
-
(22) Arap döneminde Yahudiler "Ben" yerine "l bn" ekini kullanmrş
lardrr.
22
1 .
23
Müslüman. ispanya 'da Yahudi Kültürü: Halevi ve
Rambam Abba Eban, Müslüman İspanya'da Yahudi
-
24
te, entellektüel güçleri sayesinde, İspanya'nın bu yeni Hı
ristiyan döneminde de yükselmeyi başannışlar, önemli
isimler yetiştirmişler ve İsrail tarihine katkılannı getir
meye -bir ölçüde- devam etmişlerdir.
2. Hıristiyan İspanya'da Yahudi Ya,amı ve Kül
türü - Hıristiyanlar İspanya'yı yeniden ele geçirmeye
başladıklannda (Reconquista Dönemi), birçok Yahudi
topluluğu, doğal olarak, yeni yönetime girdiler. Recon
quista döneminin başında Hıristiyanlar çok geniş toprak
lar elde ettiklerinde önemli idari sorunlarla karşılaştılar
ve bu sorunlanna çözüm bulabilmek için, Yahudi uzman
lığına başvurmak durumunda kaldılar. Hıristiyan lider
ler, bu şekilde hem yerli Yahudilerden yardım istediler
hem de yurt dışından "uzman ithal etme" yoluna gittiler.
Dağılmaya yüz tutan Müslüman devletinden birçok Ya
hudi, Berberi baskısının da etkisiyle Hıristiyan kesimine
geçmeye başladılar.
İspanya'da paralel olarak gelişmeye başlayan iki Hı
ristiyan krallığı Kastilya ve Aragon'da Yahudiler, kısa
süre içinde, önemli görevlere geldiler. Bununla birlikte,
Hıristiyan krallann Yahudilere artık ihtiyaçlan kalmadı
ğı zaman, yaşam ve statülerini yasalarla sınırlama gele
neği yeniden uyandı ve Kastilya kralı X.Alfonso (1252-84)
bu yolda bazı yasalar hazırladı. Ancak Yahudiler her şeye
rağmen vazgeçilmesi zor olan bir azınlık olduklanndan,
bu yasa ffistemine bazı dengeleyici maddeler de kondu.
Las Siete Partidas adıyla bilinen bu meşhur yasalar* ge
ne de 14. yüzyıla kadar uygulanmadı, tam olarak yürür
lüğe girdikten sonra da, ancak kısmen uygulandı .25
Kastilya sarayında Yahudiler önemli memurluklara
sahip olmakla birlikte, iki İspanya krallığında Yahudi ya
şamı, zaman zaman patlayan kan iftiralan ve hem resmi
merciierin hem de halkın uygulamış olduğu keyfi zulümle
gölgelendi. Buna rağmen, kurulmuş olan status quo bir
süre dengesini korudu. Bazı Yahudiler devlet işlerinde
söz sahibi olacak kadar yükseldiler. örneğin Toledo'da
(25) Jacob R. Marcus, The Jews in the Medieva/ World, New York
1 972, s.34
25
Samuel Abulafya (1320-61) kral Gaddar Pedro'nun mali
ye bakanlığını yaptı.
Ne var ki, Yahudilerin, özellikle yüksek rnevkilere
ulaşan Yahudilerin yaşarnlan '"pamuk ipliğine'' bağlıydı.
iftiralar sonucu ya da başka nedenlerden gözden düştük
lerinde hem mallanndan hem canlanndan oluyorlardı (A
bulafya da bu kuralın dışında kalmadı ve Pedro tarafın
dan tutuklanarak, Sevill.a'ya götürüldü, orada ölene ka
dar işkence edildi; bundan sonra Pedro, Abulafya'mn bü
tün servetine ve rnallanna el koydu). Gerçekten de, Orta
çağ'da devlet katında yükselen ve zengin olan Yahudilere
küçük bir iftira atarak bunların ortadan kaldırılmasını
sağlamak, servet edinmenin en kolay yollanndan biri ol
du. Yalnız İspanya'da değil bütün Hıristiyan Avrupa'da
bu uygulama oldukça yaygınlaştı ve birçok kral , derebeyi
ve Kilise mensubu idam edilen Yahudilerin servetlerin
den zengin oldular.
Hıristiyan İspanya'da Yahudi kültürü, Müslüman dö
nemindeki gibi olmasa bile, önemli gelişmeler gösterdi.
1 3. yüzyılda Gerona kenti önemli bir Kabala merkezi ha
line geldi ve Yitzhak İbn Latif ile Rabi Moşe Ben Nah
man (Nahrnanides ya da RaMbaM) İspanya Kabala eko
lüne yön verdiler (bu ekol daha sonra, Osmanlı dönemin
de, gelişmesini Safed'de sürdürdü, Salamanca Üniversite
si'nden Avraam Zakuto (1452-1515) astronomide dünya
çapında bir otorite olarak, Vasco de Gama ve Christophe
Colombe'un keşiflerinin başanya ulaşmasında başlıca
rollerden birini oynadı. De Gama, Zakuto ile şahsen görü
şerek, ondan yön bulma metodlan hakkında bilgi aldı.
Colombe da Zakuto'nun hazırlamış olduıtu cetvel ve hari
talardan yararlandı, hatta, bir keresinde, bu cetveller sa
yesinde hem kendi hem de adamlannın canım kurtardı .
3 . Engizisyon ve İberya Yahudilerinin Kovulma·
lan - Hıristiyan döneminde kan iftiralan ve diğer zulüm
şekilleri her zaman mevcut olmakla birlikte, büyük ko
vulma olayını hazırlayan tırmanma 1391 yılında başladı.
Bu tarihte Ejica başpiskoposunun telkinleriyle başlayan
büyük Yahudi aleyhtan hareket dunnadan büyüdü ve
Yahudilerin yardıniından yararlanmaya devam eden
26
Kastilya kralı bile gelişmeleri durduramadı . Haziran
1391'de Sevilla'da geniş çapta şiddet olaylan patladı ve
Yahudi 'mahallesi yakıldı. Kanşıklıklar bütün Andalusia'
ya yayıldı ve birçok Yahudi cemaati yok edildi. Madrid,
Burgos, Barselona, Valencia, Cordoba ve Gerona cemaat
leri kısa sürede şiddetli sarsıntılara uğradı. Aynı yılın ey
lül ayında Barselona'da Crescas'ın girişimleriyle olaylar
bir süre durdu ancak kovulmayla sonuçlanacak tırman
ma tam olarak önlenemedi. Bununla birlikte, Crescas'ın
girişimlerinin muhtemel bir kovulmayı 100 yıl kadar ge
ciktirmiş olduğu söylenebilir. 1•
Bu arada İ berya'da, dinleri zorlııı- dejpştirilen Yahudi
lerden oluşan çok geniş ve etkili bir konverso (ya da mar
rano) topluluğu oluştu. İspanya'da Yahudiler, başka dö
nemlerde ve başka ülkelerde de olduğu üzere, zaman za
man Hıristiyan dinine geçmeye zorlandıklanndan, Yahu
diliklerini gizlice devam ettiren bir Yeni Hıristiyan kesi
mi meydana geldi ki, bunlar çok kısa süre içinde devletin
kilit noktalanna yerleştiler. Bu "dönmeler"i diğer Hıristi
yanlardan ayıran özellik, koşullardan dolayı dışanya doğ
·
ru Hıristiyan görünüp evlerinin içinde -gizlice- Yahudi
olarak yaşamaya devam etmeleriydi. Başka bir deyişle,
İspanyollar Yahudileri bünyelerinden kovmak isterler
ken, yalnız dışa doğru davranışlannda yaptıklan değişik
liğe istin�den, bu aynı Yahudileri bünyelerine almışlardır
(ya da Yahudiler bu bünyeye girme yolunu bulmuşlardır).
Bu, beklenenden çok uzak bir sonuçtu. Binaenaleyh, kon
verso meselesi zamanla devleti yakından meşgul etmeye
başladı, zira, belirtildiıP üzere, Yahudi sorunu çözümlen
memiş, aksine -devlet açısından- daha ciddi boyutlar ka
zanmıştı. Ülkeden atılmak ya da en azından toplumdan
kopanlmak istenen bir "kafir" grubu, devletin gayretiyle
gitmiş, yerine her bakımdan ''yasal" bir başka "kafir" gru
bu gelmişti; üstelik, gelişmeler bununla kalmamış, bu
gruba dahil kişiler, yeni kimlikleri sayesinde, devletin en
üst düzeylerinde görev almayı başarmışlardı. Tarihçilerio
yorumuyla, o dönemde İspanya'da, damarlannda Yahudi
kanı akmayan İspanyol asili kalmamıştı. Bu beklenme
dik sorunla ilgilenmek üzere, 1464 yılında Devlet ve Kili-
27
se biraraya gelerek, bu Yeni Hıristiyanlar'ın gerçek Hıris
tiyan olup olmaclıklannı ve hangilerinin samirniyetle İsa
dinini kabul ettiklerinin, hangilerinin de gizlice Yahudi
kalmaya devam ettiklerinin tahkiki için üç kişilik bir ko
misyon kurdular. Bu Engizisyon heyeti mahkemeler ih
das etti ve hemen harekete geçti. Engizisyon mahkemele
rinin görevi basitti: Yahudiliklerini gizlice devam ettiren
Yeni Hıristiyanlan yakalamak, yargılamak, suçlu bulu
nanlan idam ettirmekti.
Bundan sonra, 1469'da, Kastilya Kraliçesi İzabella ile
Aragon krah Katolik Fernando evlendiler ve devletlerini
birleştirdiler. Bu olay, İspanya Yahudileri için sonun baş
langıcı oldu. izahella ve Fernando Engizisyon müessese
sinin yetkilerini genişlettiler ve Thomas de Toquemada'yı
Başenkizitör ataclılar. Bu fanatik papaz mahkemeleri'n
çalışmasına luz verdi ve göreve geldiği 1483 tarihinden
itibaren binlerce Yahudiyi ateşe yollaclı. Buna paralel ola
rak yeni İspanya devleti, Yahudileri ülkeden tümden kov
mak için hazırlıklara başlaclı ve bu amaç için bir Kovma
Fermanı hazırladı . Ferman iki hükümdar tarafından 3 1
Mart 1492'de ilan . edildi v� Mayıs ayında yürürlü�e
kondu.* Ferman uyannca, 100 bin kadar İspanya Yahu
disinin en son 2 Ağustos'a kadar ülkeyi terketmesi isten
di ve gerçekten de son gruplar bu tarihte İspanya'dan çık
tılar. Bunların büyük bir bölümü göçmenlere kapılarını
açan Osmanlı devletine sı�ndı (daha sonra görüleceği
, üzere, II. Bayezid bu Yahudilerin kendileriyle birlikte çok
zengin bir kültür ve sanayi bilgisi geJ;ireceklerini hesapla
mış ve hesaplarında yanılmamıştır). İspanyol Yahudileri
ne, 1496-7 yıllannda kovulan Portekiıli dindaşlan katıl
ch.
İberya Yahudilerinin kovulmalan İsrail tarihinde
önemli bir dönüm noktasıdır Bundan sonra büyük ve par
lak bir kültürün sahipleri olarak bu Yahudiler faaliyetle
rini geniş ölçüde Selanik, İstanbul, İzmir ve İsrail Ülke
si'ne "transfer" ettiler, Osmanlı topraklarında önemli sa
nayiler kurdular, özellikle top ve silah imalatında Os
manlı ordusunun bir numaralı destek sektörü haline gel
diler ve Türk devletine ilk kez matbaayı soktular.
28
V. Selçuklu Dönemi26
29
kavus ve Alaettin Keykubat zamanlannda (1204'ten
1220'1ere) Anadolu Selçuklu devleti genişledi ve güçlendi.
Il. Gıyasettin Keykavus zamanında imparatorluk Cengiz
Han'ın öncü kuvvetlerinden hhanlılann etkisiyle zayıfla
dı ve parçalandı. Bundan, Anadolu Türk beylikleri doğdu.
Anadolu Türk beyliklerinde Yahudi yaşamı hakkında
elimizdeki bilgi fazla değildir. Bu dönemde Yahudiler,
muhtemelen, Bizans zulmüyle Türklerin yumuşak siya
seti arasında bir geçiş dönemi yaşamışlar ve eylemsiz bir
yaşam sürdürmüşlerdir. Zaten Selçuklular belirli bir uy
garlık geliştirmemiş olduklarından, buradaki Yahudiler
muhtemelen kendi kültürel stoklanyla yaşamaya devam
etmişlerdir. Galante'ye göre, Karaman beyliğinin merkezi
Konya'da I. yüzyıl dan beri organize bir cemaat mevcuttu.
Karaman beylerinden birinin doktoru da Yahudiydi. Ger
miyanoğullarının başkenti Ankara'da Yahudi varlığı mi
lattan öneeye kadar uzanır. ·Hamitoğullannın sınırları
içinde bulunan Antalya'da da eski bir Yahudi cemaatı
mevcuttu. 1453'te İstanbul alındıktan sonra bu kentten
bir grup Yahudi yeni başkente gelerek yerleşmiş ve bura
da cemaatlerinin adına bir sinagog kurmuşlardır.
Ege bölgesinde Yahudi varlığı, pek tabii, çok eskidir.
Selçuklu döneminde de burada Yahudi yaşamış olduğunu
belirten deliller vardır. Galante bazı folklorik bilgiyle bu
noktayı vurgulamaya çalışırken, Menteşe beyliğinin Mi
His kentinde Ortaçağ'a ait bir mezar taşı bulunduğundan
söz eder. Taşın üzerindeki İbranice metin şöyledir:
"Şmuel Bahar Yitzhak 1356". Gene aynı araştırmacıya
göre, Gümüşlü'de bulunan Çıfıt Kalesi burada Selçuklu
döneminde Yahudi yaşadığına delildir. Aynı yerde, üze
rinde İbranice yazılar bulunan bir mezar taşı bulunmuş
tur.
Çandaroğullarının hakim oldukları Samsun, Sinop ve
çevresinde de Yahudiler yaşamışlardır. İstanbul alındık
tan sonra Sinoplu Yahudilerden de bir grup buraya yerle
şerek adianna sinagog kurmuşlardır. Aydınoğullarının
Tire kasabasından gelen Yahudiler de, İstanbul'da Antal
ya ve Sinoplu dindaşlarının örneğini izlemişlerdir.
Selçuklu !löneminde Anadolu'da Yahudi yaşamı hak-
30
landa bilinenierin kısa bir özeti yukanda verilmiştir.
1328 tarihli bir belgenin altında bulunan Yehuda Anatoli
imzası fazla aydınlatıcr de�ldir. Anadolulu Eliyau Çelebi
haKoen adlı şair, muhtemelen 15. yüzyılda yaşamıştır.
Mora asıllı Şlomo Ben Eliyau Efes'e yerleşmiş ve İstan
bul'un alınmasından önce burada yaşamıştır. Rabi Şlomo
dilbilgisiyle ilgilenmiş, şiir yazmış ve astronomi alaronda
çalışmalar yapmıştır.
31
ka bir deyişle Osmanhlar, Yahudilerin ticaret, sanayi,
'
maliye, idare ve bilim alanlannda önemli elemanlar ol
duklanm ve kurulmakta olan imparatorluğun temelleri
nin saıtlamlaştınlmasında yararlı olacaklanm anlamış
lardır (şiddetli Yahudi düşmanlığına raıtmen, Avrupalı
Hlristiyan hükümdarlar da Yahudilerin bu alanlardaki
uzmanlıklanndan yararlanmakta geri kalmamışlardır).
Nitekim Orhan Bey ve kardeşi Alaettin, komşu ülkelere
kaçan tüccar ve kalifiye elemanlan geri ç$rmışlar ve bu
çaltTI üzerine Bizans topraklanndan hatta Şam'dan Ya
hudiler Bursa'ya gelip yerleşmişlerdir.
Bu dönemden itibaren Bursa ve dilter Osmanlı kent
leri çok gelişti. Bursa Yahudi cemaati o kadar genişledj
ki, burada bir sinagog inşa etme gereıti hasıl oldu ve -
yukanda belirtildiği üzere- Orhan Bey özel bir ferman çı
kartarak kentte bir sinagogun kurulmasına izin verdi.
Kendilerine özgü yaşamlannı sürdürebilmek için Yahudi
ler kendilerine ait bir mahalleye yerleştiler (bu yer hala
"Yahudi Mahallesi" adını taşır) zamanla birçok Osmanlı
kentinde buna benzer mahalleler kuruldu.29
Bursa'yı aldıktan sonra Osmanlı kuvvetleri, İstan
bul'u tecrit etmek amacıyla Trakya'ya geçtiler ve Avrupa
yönünde ilk adımlannı attılar. Gelibolu'dan sonra Edirne
alındı ve I.Murad başkentini Bursa'dan Edirne'ye naklet
ti.
Bu sıralarda Edime'de, fakir ve Bizans zulmünden
çok çekmiş olan küçük bir Yahudi cemaati yaşamaktaydı
ki, bu topluluk, Osmanlılar kente geldiklerinde bu geliş
meyi bir kurtuluş saydı. Franco'ya göre, kent Yahudileri
Padişah'ı büyük sevinç gösterileriyle karşıladılar. Yunan
cadan başka dil bilmediklerinden, Edimeli Yahudiler
Bursalı dindaşlanndan bazılarını, Türkçeyi öğretmelen
için kentlerine getirdiler.
Bundan sonra, Roma yönetiminden bıkan Balkan Ya
hudileri Osmanlı topraklanna göçetmeye başladılar. Bu
şekilde Sofya, Niş, Larisa cemaatlerinden büyük gruplar
Trakya'ya ya da Balkanlar'ın Osmanlı yönetimine geçen
32
kısımlanna, Franco'nun deyişiyle, "hilalli bayrağın adalet
ve hoşgörüyü getirdikleri topraklara" yerleştiler. Edirne'
nin başhalıarnı bütün Osmanlı topraklanndaki Yahudiler
üzerinde otorite hakkı kazandı ve kentteki ditı akademisi
(yeşiva) imparatorluğun her yanından öğrenci çeken bir
Yahudi eğitim merkezi haline geldi . Hatta, Macaristan,
Polonya ve Rusya'dan Yahudi gençler bu yeşivada tahsil
etmek için gelmeye başladılar.
· !.Mehmet. zamanında ( 1413-2 1) İzmir de imparator
luğa. dahil oldu. Rozanes'e göre, daha sonra çok önemli
. bir merkez haline gelecek olan İzmir'de o sıralarda fazla
Yahudi yaşamıyordu. Bununla birlikte, bütün Osmanlı
kentlerinde görülenler burada da meydana geldi ve yö�
. tim değişikliğinden sonra Yahudiler buraya da yerleşme
ye başladılar.
Sözünü ettiğimiz dönemde üzerinde durulması gere
ken başlıca olaylardan biri de Şeyh Bedrettin isyanıdır.
Derviş lideri olan Şeyh Bedrettin tanınmış bir din otorite
si ve hukukçuydu. Bu sıralarda, günümüzün sosyalizmi
ne çok benzeyen bir doktrin geliştirmiş ve görüşlerini
yaymaya başlamıştı. Buna göre, ·bütün insanlar ve dinler
eşit, mallar da ortak olmalıydı ("kadınlar hariç''). İnsan
lar özgür olmalı ve istedikleri gibi yaşamalıydılar. Bed
rettin'in sağ kolu, Manisalı Samuel adında bir Yahudi idi;
Samuel din değiştirmiş Torlak Kemal adını almış, Bed
rettin'in emriyle 3000 dervişin başında, bu sosyalist dakt
rini yaymak üzere Balkanlar'da faaliyete geçmişti. Torlak
Kemal kent kent gezer, halkı sokaklarda toplar, ideoloji
sini anlatırdı : "Senin evinde benim evimmiş gibi oturu
rum, sen de benim giysilerimi, silahlanını ve arbalanını
kullanırsın, tıpkı benim seninkileri kullanabileceğim gibi ;
yalnızca kadınlar bu kurala dahil değildir".
Sultan I. Mehmet Trakya'ya yayılan Derviş kuvvetle
rine karşı Saruhan beyini çıkardıysa da, Türk kumanda
nı savaşta yeniidi ve muharebede öldü. Bundan cesaret
alan Torlak Kemal'in dervişleri faaliyetlerine hız verdi
ler, İslam dininden uzaklaşan ve Hıristiyan dininin özel
liklerini kazanmaya başlayan bir i deoloji yaymaya başla
dılar. Samhan'ın yeni beyi Aydınlı Ali Bey, Padişah tara-
33
fından derviş meselesiyle ilgilenmeye memur edildi an
cak o da yenilerek Miınisa'ya çekilmek zor.u nda kal dı . Bu
nun üzerine L Mehmet, oğlu Şehzade Murad'ı yeni bir or
dunun başına geçirdi, yanına Sadrazam Bayezid Paşa'yı
da katarak, isyarn kesin olarak bastırmak ü zere harekete
geçti. Osmanlı kuvvetleriyle derviş birlikleri İzmir cıva
nnda Karaburun'da karşı karşıya geldiler ve bu kez der
vişler bozguna uğradılar. Torlak Kemal Mani sa'da sıkıştı
nldı, burada meydana gelen muharebeyi kaybetti, ya:Ka
landı ve idam edildi . Şeyh Bedrettin de kısa süre içinde
yakalanarak Serez'de asıldı.
Şeyh Bedrettin i syanında Torlak Kemal önemli bir
rol oynamı ş olmakla birlikte, hem bu " sosyalist ideoloji
de" hem de isyan fikrinde bir Yahudi etkisinden söz
etmek zordur. Üstelik Torlak Kemal dinini bırakarak
-muhtemelen propaganda yaptı� Müslüman çevrelerine
yabancı görünmemek için- Müslümanlığa geçmiştir. Bu
nunla birlikte, Bizans zulmü altındaki eylemsizlikten
sonra, Osmanlı yönetiminin hemen ilk yıllannda biT Ya
hudinin -olumlu ya da olumsuz- bu denli ciddi ve faal bir
rol oynama durumuna gelmiş olması kayda değer bir
olaydır. Bu olay, her şeyden önce, Bazı Yahudilerin ve
belki de genel olarak Osmanlı -Yahudi cemaatlerinin kısa
süre için_de yeni kültürlerine "entegre" olduklanna işaret
tir.
1421 yılında Osmanlı tahtına II. Murad geçti ve bu
padişahın hükmü 1451 yılına kadar sürdü. Sultan II. Mu
rad imparatorluğu genişletmeye devam etti ve gayrimüs
limlerden oluşan birlikler kurdu. Bu biriikiere zamanla
birçok Yahudi de katıldı ve bunlar uzun yıllar Osmanlı
kuvvetlerinde hizmet gördüler. Rozanes'e göre, bu biriik
Iere katılmak istemeyenler bir bedel karşılı� askerlikten
muaf kılındılar. Ancak bu kaynak, Yahudilerin birçok Os
manlı seferine katılmış olduklannı kaydeder.30 Yahudi
tarihçi, Ladino dilinde çıkan Guerta de la İstoria gazete
sinde yayımlanan bir yazıya i stinaden, Yahudilerin Os
manlı ordusuna hizmetlerinin bir bilançosunu yaparken
34
şöyle der: "Her zaman ve yüzyıllardan beri Türkiye Yahu
dileri savaşa katıldılar ve Osmanlı devletinin Avrupa'da
ki savaşlannda başanya ulaşmalan için çok para harca
dılar, zira bu yönetim altında dinlerinin icaplannı rahat
lıkla yerine getirebileceklerini ve Yahudi olduklan için
maruz kalabilecekleri saldınlara karşı Türk devletinin
onlan koruyacağını bi1iyorlardı."31
16. yüzyılın sonunda Fransa Yahudileri koyuldukla
nnda, bir kısmı Türkiye'ye sığındı. Aşkenaz (Orta
Avrupa) Yahudilerinden gruplar da II. Murad zamanında
Osmanh topraklanna göç ettiler.
Sutan II. Murad Yahudilere karşı çok olumlu bir tu
tum takındı ve zamanın en büyük tıp bilginlerinden İs
hak Paşa'yı saray doktoru (Hekimbaşı) atadı. Sultan Mu
rad aynca, İshak Paşa ve ailesini bütün vergilerden muaf
kılan bir ferman çıkardı. Bundan sonra Yahudilerin sa
ray doktorluğu gelenek halini aldı ve birçok Yahudi tıp
uzmanı Babı-ali'de görev yaptı .
2. II. Mehmet (Fatih) Zamanı (1451-82) - II. Meh
met İstanbul önlerine geldi�nde, kent Yahudileri daha
çok Galata kesiminde oturmaktaydı. Bizans imparatorlu
ğu tamamen çöküp İstanbul'un alınması an meselesi ha
line geldi�nde, durumlanndan memnun olmaktan çok
uzak olan kent Yahudileri, muhtemelen, Osmanlıların
zaferini çabuklaştırmayı düşündüler. Anlaşıldığı kadany
la bu cemaat, surların içinden kenti muhasara eden Os
manlı kuvvetlerine fiilen yardım etmenin imkansızlığı
karşısında, Bizans yönetimiyle i şbirli� yapmaktan kaçın
ma yoluyla, Türklerin savaş çabasını dolaylı olarak des
teklediler. Hatta, bazı kayn,aklara göre, İstanbul Yahudi
leri Fatih'le gizli bir anlaşma yapmışlar, bu dolaylı işbir
li�ne karşılık da Fatih, kenti aldıktan sonra, Yahudilere
imtiyazlı bir statü tanımıştır. Fatih'in bu konuda çıkar
mış olduğu ferman bugüne dek yayımlanan belgeler ara
sında bulunmamakla birlikte, Osmanlı hükümdarlan ta
rafından de�şik tarihlerde en az üç kere teyit edilmiştir.
Nitekim 1 Nisan 1604 tarihinde III. Mehmet tarafından
(3 1 ) Aynı kaynak, s. 1 0- 1 1 .
35
çıkanlan bir ferman* ILMehmet'in Yahudilerle, 150 yıl
önce yapmış olduğu anlaşmayı ve verilen haklan teyit ve
tekrar etmektedir.32
Osmanlılar İstanbul'u aldıktan sonra, II. Mehmet ye
ni sinagoglann i nşasım yasak etmekle birlikte, Yahudile
re din ve vicdan özgürlüğü vaadetti. Muhasara sırasında
ki işbirliğine istinaden yapılan bu taahhüde ek olarak,
Osmanlı padişalu, mevcut sinagoglann imar edilebilece
ğini ve evlerin sinagoga dönüştürülebileceğini ilan etti .
Bu fermanla Fatih, Yahudilerin din ve inanç meselelerine
kanşılmayacağım da tesbit etti (bundan sonralri dönem
lerde, onanlması gereken sinagoglar için çıkanlan emir
lerde, her zaman, feth-i hakani yani İstanbul'un alınması
sırasında ILMehmet'in Yahudilere vermiş olduğu bu söz
zikredilir).
Fatih'in Yahudiler lehinde bir tutum taklnmış olması
nın yegane nedeni, bu cemaatin Bizans'ın muhasarası sı
rasında taklnmış olduğu Türk taraftan tutum değildir.
Ondan önceki Osmanlı hükümdarlan gibi Fatih de, Yahu
dilerin teknik yeteneklerini küçümsememiş ve yeni impa
ratorluğun kalifiye eleman ihtiyacım gözden kaçırmamış
tır. Bu nedenle kenti alır almaz33 güvenilir bir milletin
yerli Rum unsurlara karşı dengeleyici bir rol oynayacağı
düşüncesinden hareketle, Yahudileri kente yerleşmeye da
vet etmiş ve bu amaçla imparatorluk kentlerine tamimler
yollayarak, İstanbul'un Yahudilere açık olduğunu ilan et
miştir. Hatta II. Mehmet, buraya yerleşecek Yahudilere
"evler, tarlalar, bağlar ..." vaadetmiştir. Bunun üzerine de
birçok Yahudi ("binlerce aile") İstanbul'a geçmiştir.34
Evliya Çelebi'ye göre de, Edirne'den getirtilen Yahu
diler İstanbul'da, Mahalletü'l-Yahudiyyin-i Edirneuiyyin
adı verilen bir semte yerleştirilmişlerdir. Bu tarihte, İs
rail Ülkesi'nin Safed kentinden bile Yahudi gruplan gelip
İstanbul'a yerleşmişlerdir.
36
Osmanlı hükümdannın özel doktoru Yaakov admda
bir Yahudiydi. Resmi belgelerde Hekim Yakup (Maestro
Iacopo) adıyla anılan bu doktor, aynı zamanda Fatih'in
"maliye bakanı" idi (Defterdar). Osmanlı devletine diplo
matik hizmetlerde de bulunmuş ve bu hizmetlerine karşı
lık vergilerden muaf kılınmıştır. IL Mehmet 1452 yılında,
İstanbul'un alınmasından kısa bir süre önce, kent önle
rinde Boğazkesen mevkiinde imzalamış olduğu fermanda
şöyle demektedir:
"Bu fermanı yazmaının nedeni, bilginierin şam ve
doktorlan n tacı , zamanın Galenos ve Hippokrates'i, Ya
hudi doktor Yakub'u ve bütün zürriyetini. .. benden sonra
ki sultaniann koyacaklan dahil bütün vergilerden muaf
kılmaktır. Yukanda zikredilen kişilerden (Yakup ve aile
si) belirtilen (vergilerden) talep edenler, Tann'nın, melek
lerin ve insaniann gazabına uğrasın.
İşbu ferman, Boğazkesen'de Hicri 856 yılımn ( 1452)
dördüncü ayında (Rebi ü1 ahir) verilmiştir."
Bilindiği kadanyla, IL Mehmet zamanında Bab-ı
ali'deki tek Yahudi, yukanda adı geçen Hekim Yakup'tur.
Franco, IL Mehmet'in Moşe Amon'u özel doktoru tayin et
miş olduğunu yazmakla birlikte, bu bilginin yanlış oldu
ğu hemen hemen kesindir.35 Amonlann büyüğü Yitzhak,
Granada'mn Müslüman hükümdanna, Moşe Amon'un
babası Yasef, Il. Bayezıd ve I. Selim'e hizmet etmişlerdir.
Ailenin adım Osmanlı tarihine geçiren Moşe Amon,
1490'da, Fatih öldükten sonra doğmuştur.
Mehmet Zamanında İstanbul Yahudi Cemaati: Kap
sali ve Komtino İstanbul alındıktan sonra Osmanlı ce
·
(35) Revues des Etudes Juives, cilt LVI, no. 1 1 1 s. 5 (Paris, 1 905)
37
netimine geçtikten sonra, Franco'ya göre, Padişah tara
fından -bir vergi karşılıjtı- Halıarnbaşı atandı (bununla
birlikte, Encyclopaedia Judaica " İstanbul'un en önemli
hahamı" oldu�nu kaydeder. Gerçekten de, babambaşılık
müessesesi resmen 19. yüzyılda kurulmuştur). Mısırlı ta
rihçi Joseph Sambari'ye göre Kapsali, II. Mehmet tarafin
dan, İstanbul müftüsü ve Rum patriğiyle birlikte, Divan'a
üye atanmıştır. Judaica bu bilgiyi de kuşkuyla karşıla
makta ve Müftü'nün bu dönemde Divan üyesi olmadıjtını
belirterek, Yahudi liderin Divan üyesi olamayacajtını vur
gulamaktadır.
Kapsali, o zamanlar güçlü bir cemaat olan Karayla
nn Talmud okuHanna alınmalannı yasaklamış ve bu ce
maatin etkisini azaltmıştır. Bu arada, bir dinsel hukuk
meselesi nedeniyle, zamamn hukuk otoritelerinden İtal
yalı Rabi Joseph Kolon ile bir tartışmaya girmiş ve çatış
ma ancak, Kolon'un hatasını anlaması üzerine sona er
miştir. Bu tartışmada Rabi Kolon, bir aile hukuku konu
sunda Kapsali'yi Yahudi yasalanm ihlal etmekle suçla
mış ve İstanbul cemaat liderini "herem" yani "aforoz"la
tehdit etmiştir.36
Kapsali, İspanya'dan kovulan Yahudilerin yerleştiril
meleri için çalışmış, Bab-ıali ve -İberyalılar gelmeden ön
ce- II. Mehmet tarafından dürüstlüğü ve sa(tduyusu için
övülmüştür.
Rabi Mordehay Ben Eliezer Komtino ( 1420-1487'den
önce), Kapsali gbi İstdanbul'un alınmasına şahit olmuş
kent liderlerindendir. İstanbul'da doğdu, din 'dışında ast
ronomi ve matematik alanlarında etüdler yapmıştır.
Komtino, İstanbul'da gelişen İbrani kültür hareketi
nin liderlerindendi. Dinsel eğitime paralel olarak liberal
ve laik eğitimi, genel kültürün dinsel kültürden önemsiz
olmadıjtını savundu. Rabi Mordehay Komtino, hocası Ka
talonyalı Hanoh Saporta'nın etkisiyle Karayiara karşı
olumlu bir tutum takındı ve Eliya Başyazi ve Kalev Men
dopulo gibi, sonradan adlan duyulacak Karay liderlerine
(36) Herem konusunda aydınlatıcı bilgi için bkz.: /srail Ulusu 'nun Ta
rihi, s. 1 06.
38
hocalık yaptJ . Komtino, Edimeli Aşkenazi hahamı Rabi
Yitzhak Tsarfati'nin de hacası oldu.
Bu lider dinsel ve bilimsel konularda birçok eser ver
di, hem Yahudi hem Yahudi olmayan çevrelerde büyük
bir bilgin olarak tanındı. İbn Ezra gibi büyük Tevrat yo
rumculannı eleştirme ce�aretini bile gösterdi ve öğrenci
lerine, Tevrat ve Talmud tahsil ederken, bu eserlerin da
ha iyi anlaşılınasını olanaklı kılan müspet biltmleri ihmal
etmemelerini telkin etti ("bütün bilimler öğrenilmedikçe,
Talmud'u anlamaya ve öğrenmeye olanak yoktur"). İbn
Ezra'yı eleştİrmesi üzerin� maruz kaldığı sert tepkiler
karşısında, İbn Ezra gibi büyük bir bilginin dahi hata ya
pabileceğini söylemiştir.
15. Yüzyılda Osmanlı Topraklarında Yahudi Yaşamı
- Görüldüğü üzere, 15. yüzyılda, Anadolu ve Ortadoğ'u'da
yeni ve sağlam bir yönetim kurulmuş ve bu dönüm nokta
sı bölgede yaşayan Yahudi cemaatlerini önemli ölçüde et
kilemiştir. Daha da ileri gidilerek denebilir ki, bu değişik
liğin sonucu olarak, yüzyılın sonunda yerlerinden edile
cek olan İberya Yahudileri için bir kurtuluş yolu açılmış
br.
Osmanlılann bölgeye hakim olmalan yalnız yerli Ya
hudileri etkilemekle kalmamış, durum İberyalı Yahudile
rin kulağına gittiği gibi, Orta-Avrupa cemaatlerinde de
demografik değişiklikler yaratmıştJr. Gerçekten de, Edir
neli Aşkenazi hahamı Yitzhak Tsarfati'nin yazmış olduğu
bir mektup üzerine birçok Alman Yahudisi Osmanlı top
raklanna göç etmiştir.
Rabi Yitzhak Tsarfati hem Osmanlı ülkelerinin hem
de Orta-Avrupa'nın değişik yerlerinde yaşayan Aşkenazi
cemaatlerin lideriyili (ailesi, bu cemaatlerin liderliğini 17.
yüzyılın sonuna kadar korumuş ve Alman Yahudilerini
Edirne'deki merkezlerinden yönetmişlerdir). 1430 yılına
doğru iki Aşkenazi din adamı Rabi Tsarfati'yi ziyarete
geldiklerinde Türkiye'de hüküm süren koşullan yakın
dan görmüşler ve bu topraklara göçün, Orta-Avrupa'da
Hıristiyan zulmü altında ezilen Yahudiler için bir çözüm
olabileceğini düşünmüşlerdir. Bunun üzerine de lider du
rumunda olan Rabi Tsarfati'ye başvurarak bu cemaatlere
39
bir mektup yazmasını ve bu topraklara gelmeleri için bir
çağnda bulunmasını istemişlerdir. Bunun üzerine Rabi
Yitzhak Tsarfati, 1430 yılında Orta-Avrupa Yahudilerine
Türkiye'ye gelmeleri için çağnda bulunmuştur. Aşağıda
metni verilen mektup, 15. yüzyılda Osmanlı ülkelerinde
Yahudi yaşamı hakkında bilgi veren önemli bir kaynaktır:
" ...Aşkenaz [Alman] ülkesindeki kardeşlerimiz, İsrail
Ottullannın her gün çekmiş ve çekmekte olduklan ölüm
den acı ızdıraplan, bir yerden bir ye�e, bir kentten bir
kente kovulmalannı, maruz kaldıklan zulmü duydum ...
Sadık bendeniz ve mütevazi kardeşiniz Yi'tzhak Tsarfati ,
ailem Fransalı olmakla birlikte, Aşkenaz'da doğdum (ve
orada okudum), ancak doğduttum ülkeden göç etmek zo
runda kaldım ve buraya, Togarma Ülkesi'ne geldim. Bu
rada hiçbir şey eksik değildir. Tann bu ülkeyi iyiye dü
şünmüş. Togarma, Hayat Ülkesi'ne (İsrail) giden yolda
dır; Kudüs'e kadar bütün yol, deniz üzerinden altı millik
bir geçiş dışında, karayoludur. Her gün, İsmaililer (Müs
lümanlar) ve Yahudilerden oluşan büyük kervanlar çı
kar ...yol emindir... " (kaynak: Rozanes, Togarma, cilt 1
s.20)
15. yüzyılın sonlanna doğru Osmanlı devleti, kuruluş
dönemini geçti ve genişleme ve yükselme dönemine girdi .
İberyalı Yahudiler de, tarihin nadir kaydettiği bir rast
lantı sonucu, hem kendileri açısından en zor hem de Os
manlı devletinin en çok kalifiye elemana ihtiyacı olduğu
bir dönemde buraya göçettiler.
3. II. Bayezid Zamanı: İberya Yahudilerinin Gö
çü -İberya Yahudilerinin Türkiye'ye göçü kolay olmamış
tır. Bu uzun ve tehlikeli yolculukta Yahudiler bütün ser
vetlerini kaybetmişler, ya onlan taşıyan gemiciler, ya
korsanlar ya da İtalya'da konaklamış olduklan transit li
manlannda soyulmuşlardır. Bunlann bir bölümü, gide
cekleri yere varmadan çok önce açlık ya da hastalıktan
ölmüşler, yola devam edebilenler zaman zaman korsanla
no eline. düşmüşlerdir.*
40
dıilar. Eliyau Kapsali'ye göre, "Türkiye Yahudileri (Bi
zans cemaatleri) yeni gelenlere çok büyük yardımlarda
bulundular ve paralannı çakıltaşı gibi dağıtarak göçmen
dindaşlannı yerleştirdiler."
Göçmenlerin süratle yükselmelerinin bir başka ve
çok önemli nedeni de, beraberlerinde getirmiş olduklan
bilgiydi. Bunlar genel olarak meslek sahibi1 sanayi ve ti
caretten anlayan ve Türkiye'de sıkıntısı çekilen eleman
lardı. İspanya Yahudileri -örneğin- ateşli silah imalatın
da uzman kişilerdi. Osmanlı ordusu da bu sıralarda bu
yeni silahlarla teçhiz e'dilmekteydi . İberya Yahudilerinin
gelmesi, o sıralarda Osmanlı ordusunda çok hissedilen
bir eleman sıkıntısını gidermiş oldu. Öte yandan bu Ya
hudiler, Avrupa'da yepyeni bir sanayi dalı olan matbaayı
da Osmanlı ülkelerine getirdiler. Bunların dışında, teks
til boyama ve dokuma alanlannda uzman olan kişiler de
bu göç dalgasıyla Türkiye'ye geldiler.
Yahudiler Osmanlılann göstermiş olduklan iyimyet
ve hoşgörüyü karşılıksız bırakmadılar ve 15. yüzyılın so
nundan itibaren Batı uygarlığını Türkiye'ye sokmaya
başladılar. Yahudileri devletine alan ve bu kişilerin yete
neklerinin farkında olan IL Bayezid ( 148 1-1512), bu ko
nuya değinerek şunlan söylemiştir: "Böyle bir kralın (İs
panya kralı Femando) akıllı olduğunu kim söyleyebilir?
Kendi ülkesini sefalete sürerken benimkini zenginleştiri
yor" .37 ll. Bayezid Yahudilerin iyi karşı lanmaları için bü
tün illere haber gönderdi hatta bunlara zarar verenlerin
idamla cezalandınlacağı şeklinde bir emir çıkardı.
İspanyol Yahudileri İspanyolcayı klasik şekliyle bir
yüzyıl daha korudular ve beraberlerinde getirmiş olduk-·
lan kültürü Osmanlı kentlerine yaydılar. Böylelikle Sela
nik, İstanbul, İzmir, İskenderiye ve daha birçok kentte ti
caret dili İspanyolca oldu. Göçmenler, varmış olduklan
kentlerde, İspanya'dayken oturmuş oldukları kent ve böl
gelere göre gruplaştılar (Argonlular, Cordobalılar, Tole
dolular, Sevillalılar gibi) hatta bu kent,ve bölgelerin adla
nnı soyadı bellediler.
41
Göçmenler hemen hemen geldikleri andan i tibaren
yükselmeye başladılar. Aralanndan İspanya'dayken yük
sek görevlerde bulunmuş olanlar derhal saraya alındılar,
bu kişiler Osmanlı maliye ve dışişlerinde söz sahibi oldu
lar. Hatta denilebilir ki, 16. yüzyılda yani en parlak dev
rinde Osmanlı imparatorlu�unun yönü, bu danışmanla
Tin fıkrine göre de tesbit edildi.
4. 16. Yüzyıl: Altın Dönem - Bu yüzyılda Osmanlı
imparatorluğu en parlak dönemini yaşamış ve topraklan
en geniş sınırıanna erişmiştir. Bu yüzyılda imparatorluk
toprakl anna iyice yerl eşen göçmenler Yahudi Sürgün ta
rihinin en büyük isimlerinden bazılanru yetiştinnişler
dir. Yasef Nasi Osmanlı devletinin maliye ve diplomatik
faaliyetinde önemli roller oynamı ş, Tiberya'da büyük bir
Yahudi koloni si kunnaya çalışmıştır. Amon ailesi Bab
ılili'ye en büyük doktorlanm venniş, Osmanlı hükümdar
lık ailesi yalnız bu doktorlara güvenmişlerdir. Bunlann
dışında Salomon Ben · Natan Eşkenazi, Salomon Aben
Yaeş ve Ester Kira, Osmanlı padişahlanyla Batılı hü
kümdarlar arasında ili şkiyi sağlamışlar ve diplomatik
sistemde önemli roller oynamışlardır.
İstanbul imparatorluğun başkenti olduğundan, bu
faaliyetler d�al olarak burada yer almış, önemli simalar
burada yaşamışlardır. Öte yandan bu dönemde, Safed
kentinde, Cordoba'nın yerini alan bir Talmud ve özellikle
Kabala ekolünün yükselrnek'te olduğunu da görüyoruz.
Yaakov Beirav burada Sanhedrin'i diriltmek isterken,
Yosef Karo da bugünkü Yahudi hukukunun temeli sayı
lan Şulhan Aruh'u burada tamamlamıştır.
Amon (Hamon) Ailesi - Amon ya da Harnon adıyla ta
nınan İspanyalı göçmen ailesi, yetiştirmiş olduğu tıp dok
torlanyla isim yapmıştır. Yitzhak Amon 1400 yıllannın
ortalanna doğru Granada'nın Müslüman hüküm dan Ab
dullah'ın özel doktoruydu.
Yahudiler İspanya'dan kovulduktan sonra Amonlar
da Türkiye'ye geldiler ve hemen Bab-ıali'de bir mevki
edindiler. Granada'da doltmuş olan Jozef Amon önce Il.
Bayezid sonra 1. Selim'in doktoru ol du. Josef Amon, padi
şahını çıkmış olduğu seferlerde de i zledi ve 1517 yılında,
42
o zamana dek görmemiş olduğu anavatanı İsrail'in Os
manlı topraklanna katılmasına şahit oldu, 1 5 1 8 yılında
da -seferden dönerken- Şam'da öldü.
Josef Amon'un oğ'lu Moşe, Osmanlı döneininin en
parlak zamanında yaşamış olduğu için ( 1490-1554) aile
nin de en çok isim yapan üyesi olmuştur. Babasının ölü
mü üzerine Moşe Amon Hekimbaşı oldu ve I. Selim'den
sonra Kanuni Sultan Sü�eyman'a da hizmet etti (bazı
araştırmacılar Moşe Amon'un I. Selim değ'il Kanuni tara
fından saray doktoru atanmış olduğunu kaydederler).
Bilindiğ'i kadanyla Moşe Amon, saray çevrelerinde
iyi ve olumlu ilişkiler kurmuş olmakla birlikte, bir entri
kaya kurban gitti ve bunun sonucu olarak görevinden
alındı. Burada Yahudi aleyhtan bir eylemin sözkonusu
olup olmadığı açık değildir. Şurası gerçek ki, Arnonlar sa
rayda sağ'lam bir yere sahiptiler. Moşe Amon Padişahın
sempatisini kazanmış hatta -bir keresinde- Arnasya'da
patlayan bir kan iftirasının tekrannı önlemek amacıyla,
hükümdardan bir ferman almayı baş armı ştı. Bununla
birlikte, bir Yahudinin Bab-ıali'deki durumu kolay değ'il
di. Bunlar Müslüman çevreler gibi destek kaynaklanna
ve lobi olanaklanna sahip değillerdi; özellikle göçten he
men sonra bu kişiler yalnız kendi yetenek ve ileri görüş
lerinden güç alma durumundaydılar. Örneğ'in II. :Sayezid
bir keresinde Jozef Amon'dan Müslüman olmasını iste
miş ve bu konuda bir karara varması için kendisine ''üç
gün" mühlet tanımıştır. Sürenin dolmasından sonra Josef
Aıİıon Padişahın karşısına çıkarak, II. Bayezid'e bir han
çer uzatmış ve ölümü din değiştirmeye tercih ettiğini söy
lemiş, ölmeye de hazır olduğunu bildirmiştir. Padişah bu
sadakat ve inanç örneğ'i karşısında hem şaşırmış hem de
memnun olmuş, talebinden vazgeçmiştir.38
Amon Ailesi, Osmanlı sarayı tarafından Evlad-ı Mu
sa (Moşe Amon'un Evlatlan) unvanıyla bütün vergilerden
muaf kılınmışlardır. Burada hangi Musa'nın yani hangi
Moşe Arnorı'un sözkonusu olduğu belli değ'ildir. Franco
bir Moşe Amon'un hekimbaşı atandiğ'ını yazarken (Essai
43
s.31 ), Gross bunun doğru olmadığını belirtmektedir (REJ,
LVI 1908 s.5). Buna göre, Arnonlara Eviad-ı Musa payesi
Kanuni tarafından verilmiştir. Öte yandan Franco'nun
haklı olduğu ve burada Jozefin babası Moşe Amon'dan
söz edildiği düşünebilir (Jozef oıtluna Moşe adını verdiği
ne göre, babasının adının da Moşe olduğu hemen hemen
kesindir). Ancak bu noktada, Amon ailesinden bir dokto
run Yahudiler İspanya'dan kovulmadan önce Fatih'in ya
nında hizmet etmiş olduğunu düşünmek gerekir ki, bu da
ilginç bir araştırma ve tartışma konusu olabilir.
Moşe Amon Kanuni'nin yanında Bağdat seferine ka
tılmış ve dönerken Babilli Yahudi bilginlerinden Yosef
Tavus'u yanına almıştır. Tavus Tevrat'ı, Yahudilerin kul
lanmış oldukları Farsi Yahudieeye çevirmiş ve bu eserini
1546 yılında, ' Moşe Amon'un yardımıyla İstanbul'daki
Sonsino Matbaasında, Tevrat'ın Ararnca ve Arapça çeviri
leriyle birlikte hastırmıştır (bu çok dilli Tevrat'ın Arapça
bölümü, İsrail tarihinin en büyük bilginlerinden Saadiya
Gaon'un eseridir):
Moşe Amon'un son derece deıterli elyazması kitap ko
leksiyonunda, 6. yüzyıla ait ecza kitabı Codex Discorides
de bulunmaktaydı. Yazmış olduğu tıp kitaplanndan diş
bakımıyla ilgili bir eseri bugün İstanbul Üniversitesi Kü
tüphanesindedir.39
Moşe Amon'un oğlu Jozef, babasının ölümünden son
ra Hekimbaşı oldu ve bu görevine Kanuni'den sonra Il.
Selim zamanmda devam etti. Onun oğlu Yitzhak da aile
mesleğini sürdürmüş ve Osmanlı diplomasisinde bazı rol
ler oynamıştır.
Kanuni ve Il. Selim Dönemleri: Nasiler Nasiler İs
-
44
ailesi, aslında, Mendes adında Portekiıli bir konverso ai
lesiydi . Donna Grasia N asi ( 1 510-1569) Portekiz'de Beat
rice de Luna Hıristiyan adıyla doğdu. 1528'de, kendisi gi
bi konverso olan banker Fransisco Mendes ile evlendi ve
kocasının ölümünden sonra ( 1537) bankacılık işine tek
başına devam etti. Mendes Bankası'nın Avrupa'da birçok
şubesi ve temsilcisi olup I. François ve V. Charles (Char
les Quint) gibi büyük hükümdarlar bu bankadan kredi
alırlardı. Grasia Mendes kocasının işini devraldıktan son
ra, Kutsal . Roma imparatoru, Grasia'nın gizlice Yahudili
ğin· koruduğu ithamıyla Mendes'in servetine el koymak
istedi ancak büyükçe bir "kredi" karşılığı, bankanın faali
yetine devam etmesine "izin" vermiştir (daha önce belir
tildiği üzere, Yahudileri şu ya da bu nedenden itharn edip
ortadan kaldırmak, hükümdar ve kilise ilgililerinin kolay
servet edinme yollarındandı ; görülüyor ki, Charles Quint
gibi tarihte sağlam bir yer edinmiş olan bir imparator da
hi bu şekilde davranabiliyordu).
Donna Grasia, kocasından kalan servetle ilgili bir ve
raset meselesinden kJZkardeşiyle ciddi bir anlaşmazlığa
düştü. Grasia'nın kayınbiraderiyle evli olan kızkardeşi,
kocasının payına düşen miras konusunda ablasıyla tüm
den bozuşunca Venedik makamıanna (Mendesler Porte
kiz'den kaçıp Venedik'e yerleşmişlerdi) gidip ablasını giz
li Yahudilikle suçladı ve ihbar etti. Grasia Venedik ma
kamlan tarafindan yakalanıp hapsedili nce, o sıralarda
İstanbul'a yerleşmiş olan yeğeni Joao Mikes (Don Yasef
Nasi) doktor Moşe Amon'un yardımıyla Kanuni'ye baş
vurdu ve Grasia'yı kurtarmasını rica etti. Bunun üzerine
Kanuni Venedik'e özel bir temsilci göndererek, Grasia'mn
servetiyle birlikte Osmanlı topr&kl anna göç etmek i stedi
ğini ve Osmanlı vatandaşı olmak isteyen bir kişinin tu
tuklanamayacağını bildirerek, Grasia'mn derhal serbest
bırakılınasım talep etti. Osmanlı padişahından gelen bu
nota üzerine Venedik hükümeti Grasia'yı derhal serbest
bıraktı, dondurolan serveti de kendisine iade edildi.
Avrupa'daki konversolann acı durumuyla yakından
ilgilenen Donna Grasia Engizisyonla her yerde müca�ele
etti ve 1553 yılında Osmanlı devletine göçederek serveti-
45
ni de buraya transfer etti . 1556 yılında Ankona kentinde
tutuklanan konversolan kurtarmak amacıyla Kanuni'den
yardıni istedi ve Osmanlı hükümdan Papa IV. Paul'e bir
nota yollayarak bu konversoların Osmanlı himayesine
alındı{tını ve derhal serbest bırakılmalannı talep etti. Pa
pa da, tutuklanan konversolardan Osmanlı vatandaşı
olanları serbest bıraktı ancak Osmanlı Qlmayanlann ya
kılmasına karar verdi.40 Bunun üzerine Donna Grasia,
Avrupa'daki ilişkilerini harekete geçirerek -bu i damlan
protesto amacıyla- Aneona limanına ambargo koydurdu
ancak bu tedbiİ-in etkisi büyük olmadı.
Grasia Nasi, zamanın en büyük, son İsrail devletinin
yıkılmasından sonra tarih sahnesine çıkan Yahudi kadın
lı;mn e� büyük1erindendir.41 Avrupa'da zulüm gören din
daşlanna, Enkizisyondan kaçan konversolara büyük yar
dımlarda bulunmuş, Osmanlı kentlerinde okul ve sina
goglar kurmuştur. İstanbul'da adına kurulan sinagog
uzun yıllar ayakta kalmıştır.
Donna Grasia'nın yeğeni Don Yasef Nasi de Portekiz
li bir konversoydu. Hıristiyan adı Joao Mikes (Miguez)
olan Don Joseph'in babası Lizbon Üniversitesi'nde tıp
profesörüydü. Kendisi Louvain Üniversitesi'nde okudu ve
Kutsal Roma imparatoru V. Charles· ve daha birçok Avru
palı hükümdar ve liderle ilişki kurdu (bir rivayete göre,
imparatorun yeğeni ve geleceğin pükümdan Prens Maxi
milian ile spor yapardı).
Don Joseph 1554 yılında kesin olarak İstanbul'a yer
leşti ve burada sünnet olarak Yasef Nasi adını aldı . Bir
yandan Avrupa siyasetini iyi bilmesi, birçok Batılı hü
kümdan şahsen tanıması ve ticari i şlerinden dolayı Av
rupa'nın birçok kentinde temsilcileri bulunması, öte yan
dan da Fransa ve Venedik'in Osmanlı aleyhtarı tutumla
nna karşı olması sayesinde, Don Joseph Nasi Osmanlı
sarayı içinde önemli görevlere geldi ve devletin maliye ve
dışişlerinde sözü geçen bir uzman ve danışman olarak ta-
46
nındı . Nasi'den söz eden bir Osmanlı devlet adamı, diplo
matik yeteneğini şöyle dile getirmiştir: "Keşke bu Yahudi
yirmi yıl önce saraya çatsaydı, belki hiç zorumuz olma
dan, mahza lutf-u iyanet ile alemşümfildan dağıttığımiZ O
kapitülasyon maddelerinin birkaçından olsun ·kurtulur
duk."42
Bab-ıılli 'deki yerini perçiniediği yıllarda Yasef Nasi,
Osmanlı tahtının varisi olduğu belli olan Kütahya valisi
ve Kanuni'nin küçük oğlu Selim'le tanıştı. Sultan Süley
man'dan "Franci Bey" unvanını kazanan Nasi, padişahın
oğluna yollamak istediği bir armağanı ("elli bin düka na
kit, 3000 düka değerinde kıymetli taş") şahsen Kütahya'
ya götürdü ve bu şekilde geleceğin padişahıyla ilişki kur
du.
Ne var ki Yasef Nasi'nin Osmanlı sarayındaki etkisi,
bu etkiden zarar gören Fransa ve Venedik gibi AVnıpa
devletlerini meşgul etmeye başladı . Fransa Nasi'lere olan
150.000 dükalık borcunu ödemek istemiş, Venedik hükü
meti ise Donna Grasia'yı padişahın baskısıyla serbest bı
rakırken büyük bir serveti kaçırmış olduğunu unutma
mıştı . Bu gerginlik unsurlan nedeniyle de Yasef Nasi
Bab-ıali'deki mevkiini bu devletlerin aleyhinde kullan
maktaydı.
Hal böyle iken, Fransa hükümeti Nasi aleyhinde ha
rekete geçmeye karar verdi. Fransa'nın İstanbul konsolo
su, II. Henri'ye sarayın gözde Yahudisinin statüsünü bal
talamayı önerdi. Konsolasa göre, Divan toplantılanna ka
tılan Nasi, bu toplantılarda Fransa hakkında konuşulan
konulan rakip devletlere ve özellikle İspanya'ya i lettiği
yolunda bir şikayette bulunmak yeterliydi. Ancak entri
kalar başanya ulaşamadı ve Osmanlı hükümeti Fransa'
dan Nasi'ye olan borcunu ödemesini talep etti . II. Henri
ise, bir Yahudinin Katolik bir ülkede kazandığı paraya el
koymak ger�ktiği iddiasıyla talebi geri çevirdi.
Kanuni Sultan Süleyman'ın 1566'da ölümü üzerine
II. Selim Osmanlı imparatoru oldu ve tahta geçtiği gün,
yakın dostu Yasef Nasi'ye Naksos D�kü payesini verdi ve
47
bu şekilde Nasi, Naksos, Andros, Paros, Antiparos, Milo
ve daha birçok adanın beyi oldu. Bunun1a birlikte Yasef
Nasi, olayiann merkezi olan İstanbul'da yaşamaya de
vam etti ve adalann yönetimini bir vekile bıraktı .
Bu arada Fransa ile Nasi arasındaki borç meselesi
sürüyordu. Don Joseph Nasi yeni padişahtan, Osmanlı li
manlannda bulunan bütün Fransız gemilerine ve maila
nna el koyabileceğini bildiren bir ferman aldı ve emri
derhal uygulamaya koyarak, özellikle İskenderiye'de bu
lunan Fransız bandıralı birçok gemiye ve içindeki malla
ra el koydu. Bu durum karşısında Fransa kralı IX. Char
les olayı protesto etti . N asi'nin tarafını tutan Il. Selim 18
Ekim 1 569'da IX. Charles'a bir mektup yollayarak bu ko
'
nuda "yapacak bir şey olmadığını" açıkladı .43
Nasi'nin düşüşü Kıbns meselesiyle başladı . II. Selim
tahta çıkmadan çok önce Kıbns'ı almayı tasarlamış, parli
şah olduktan sonra da, tarihçi Jouanin'e göre, Nasi'nin de
etkisiyle bu karan uygulamaya koymuştur.44 Bu tarihçi
ye göre II. Selim Nasi'ye Kıbns kralı olacağını vaadetmiş
ve Nasi fetihten önce, üzerinde "Kıbns Kralı Joseph" ya
zılı olan bir bayrak bile hazırlamıştır. Nasi'nin bu konu
daki etkisinin derecesi tam olarak bilinmemekle birlikte,
Venedik'teki ajanlan vasıtasıyla Venedik Cumhuriyeti'
nin zayıfladığını öğrendiği ve fetih tarihinin tesbitinde bu
bilgiden yararlanarak Padişahı etkilemiş olduğu sabittir.
Osmanlı donanınası 1570'te Nikosia'ya (Lefkoşe),
sonra Magosa'ya, 1571'de de bütün adaya hakim oldu. Ne
var ki bu sıralarda Bab-ıali'de, Sadrazam Sokollu· Meh
met Paşa'nın çevresinde oluşan lobi (bu gruba, Nasi'den
sonra diplomatik görevleri yüklenen Salomon Ben Natan
Eskenazi de dahildi) Nasi'nin Kıbns kralı olmasını önle
di. Türk donanınası Lepanto'da önemli bir muharebe kay
bedince de Sokollu Venedik'le ilişkilerin yönetimini eline
aldı ve Salomon Ben Natan Eskenazi'yi bu işe memur et-
(43) l l . Selim'in , Fransa ile ilişkilere zarar vermemek için çok "diplo
matik" dille yazmış olduğu mektubun metni Franco'nun eserin
de mevcuttur ( Essai, s.63-64).
(44) Jouanin-Gaver, Turquie, Paris, MDCCCLIII, s . 1 58 .
48
ti. IL Selim'in 1574'te ölmesi üzerine de Yasef N asi Bab
ıali'deki etkisini Sokollu-Ben Eskenazi grubu aleyhine
kaybetti. Aym tarihte padişah olan III. Murat, Sokollu
Mehmet Paşa'nın telkiniyle Nasi'nin servetine el koydu.
Nasi'nin eşi Reyna (Donna Grasia'nın kızı) bu servetten,
evlendiği zaman vermiş ol duğu 90.000 dükalık çeyiz pa
rasını, zorlukla kurtarabildL
Nasilerin Tiberya Projesi* Yasef N asi'nin İsrail tari
-
1 49
nist düşünceler mi yattığı yoksa Nasilerin ticari amaçları
da mı olduğu konusunda bazı tarihçiler tartışma halinde
dir. Bazılan Nasilerin, Avrupa'dan kaçan Yahudilere bir
barınak sağlamak amacında olduklarını yazarlar. Bazıla
rıysa, bu ailenin ipek, yün, tanm ve deniz ürünleri ticare
ti için bu kenti geliştirmek istemiş olduklarını savunur
lar. Bununla birlikte, Yasef Nasi'nin siyasal amaçlarla
hareket etmiş olduğunu gösteren deliller ağır basmakta
dır. Bir araştımıacı Nasi'nin padişaha ayrıntılı bir proje
sunmuş olduğunu kaydeder.45 Başka bir deyişle, Balfour
Deklarasyonu'ndan 300 yıl önce, devrin en büyük gücü
Osmanlı Devleti, Yahudilerin İsrail Ülkesi'nde yaşama
haklarını tanımıştır. Bununla birlikte, Osmanlı makam
lan bunun yerli Arapların hoşuna gitmeyeceğini de ön
görmüşler ve geniş çapta bir projeyi e' başlamaktansa, Ti
berya'nın iman gibi nispeten küçük bir projeyle işe giriş
meyi uygun görmüşlerdir.
Don Joseph Nasi'nin yaşamını özetlerken Abba Eban
şöyle der: "Şurası kabul edilmelidir ki (Tiberya Projesi)
Yahudilerin anavatanıarına yeniden yerleşmelerine dö
nük ilk projelerden biri, 19. yüzyıl Siyonİstlerinin uygula
yacakları planın öncüsüdür. Gerçekten de Joseph, birçok
yanıyla, Siyonistlerin en büyüğü Theodore Herzl'e çok
benzer."46
Ben Natan Eskenazi ve Ester Kira Adindan da anla
-
50
diplomatik bir görevle Venedik Cumhuriyeti'ne muhatap
olmasını istemediyse de, Türk tarafının karar'lı tutumu
karşısında Eskenazi'nin statüsünü onaylamak zorunda
kaldı.
Eskenazi bu görevle Venedik'e geldiğinde yerel Yahu
di cemaati tarafından büyük sevinçle karşılandı. Venedik
hükümdan Moncenigo o sıralarda Yahudilere karşı sert
tedbirler almış hatta bütün Yahudileri kovmayı tasarla
mıştı. Eskenazi ülkeye geldiğinde, Venedik'in eski İstan
bul konsoloslanndan Sorenzo'ya başvurarak kendisinden
bu konuda yardım istedi . Sorenzo senato önünde, Yahudi
leri kovmanın Venedik Cumhuriyeti'ne ne kadar pahalıya
mal olacağını izah etti: Bu cemaatin Türkiye'deki dindaş
lan top dökümü ve silah imalatında tek olduklanndan,
Osmanlı devletinde büyük itibar ve etki sahibiydiler.
Türkiye Yahudilerinin sempatisini kazanmak için Yene
dik Yahudilerine "iyi davranmak" gerekirdi. Venedik
Cumhuriyeti Türklerin dostluğunu kazanmak i stiyorsa,
İstanbul'daki bu "etkili çevreleri" de hesaba katmalıydı
zira "böyle bir devletin desteği , Papa ve İspanya'nın
vaadlerinden çok daha etkiliydi" .47
E skenazi bu şekilde kovma karannı iptal ettirdi ve
Venedik'le barış anlaşmasını hazırladı . Salomon Ben Na
tan Eskeniizi Polonya kralının seçilmesinde de etkili ol
du: II. Sigismund'un ölümü üzerine boşalan Polonya tah
tına Catherine de Medicis oğ"lu Henri'yi geçirmek i steyin- •
51
ve Osmanlı devleti adına Bab-ırui lehinde bir anlaşma ha
zırlayarak İspanyollam kabul ettirdi .48
III. Murat zamanında Türkiye Yahudileri kritik bir
an geçirdiler ve hatta sistematik katliam tehlikesiyle
karşı karşıya kal dılar. Mali açıdan zor bir dönem geçir
mekte olan Osmanlı imparatorlu�nda Yahudi servetinin
göze batmaya başlaması üzerine, III. Murat imparator
lukta yaşayan bütün Yahudilerin katiedilmelerini emret
ti (rivayete göre Sultan, Yahudi genç kızlannın kıymetli
ziynet eşyası takılmalanna kızmış ve bir Yahudi kadının
40.000 düka değ'erinde bir elmas taktığını duyması üzeri
ne bu karan almıştı). Salomon Ben Natan ile aşağıda sö
zü geçecek olan Ester Kira bu noktada tarihsel rollerini
oynayarak saraydaki ilişkilerini harekete geçirdiler ve İs
rail tarihinde nadir olmayan afetlerden birini önlerneyi
başardılar. III. Murat bir öfke anında alınmış olan bu ka
rarın ciddiyetini kavradı ve lüks eşya kullanımını sınırla
yan bir ferman çıkannakla yetindi; gayrimüslimlerin
ipek elbise giymeleri ve Müslümanlar gibi kavuk takma
lan yasaklandı .
Eskenazi'nin etkisi Sokollu'nun ölümünden sonra da
devam etti ve III. Mehmet zamanında Sadrazam Ferhat
Paşa'nın danışmanı oldu ki, bundan da Eskenazi'nin sa
ray içinde "diplomasi" kullanmadığı ve sadakatini bir ki
şiye ya da bir çepheye yöneltmemiş oldu� anlaşılmakta
dır. III. Mehmet zamanında yüksek dereceli Osmanlı yö
neticileri yanianna Yahudi danışmanı alma geleneğini
sürdürmüşlerdir. İbrahim Paşa Salomon Ben Natan'ın
kardeşini danışman tayin etmiş, Siyavuş Paşa da Benve
niste adlı bir doktorun hizmetlerinden yararlanmıştır.
Gabtiel Buonaventura olajtanüstü elçi atanmış ve Bab
ıali adına İspanya ile diplomatik görüşmeler yapmıştır.
16. yılda Osmanlı sarayı nezdinde etki ve kredi sahi
bi Yahudiler arasında kadınlar da vardı . Bu dönemde ba
zı Yahudi kadınlar Harem çevreleriyle görüşür, saray ka
dınlanna ziynet eşyası, kumaşlar ve süs eşyası getirirler-
52
di (harem kadınlan kapalı yaşadıklanndan dış dünyayla
ilişkilerini "Kira" tabir edilen bu kadınlar aracıhğıyla yü
rütürlerdi). Bununla birlikte, bu kadıniann rolü süs eşya
sı satmakta sınırlanmaz, harem çevreleriyle kurduklan
ilişkiler sayesinde devlet işlerinde de rol oynarlardı. Bun
lann bazılan, tıp alanındaki bilgileri sayesinde sarayda
bir yer edinmişler ve padişaha yakın çevrelerle ilişki kur
·
mayı başarmışlardır. örneğin Salomon Ben Natan Eske
nazi'nin eşi Bula Eksati, eşinin bırakmış olduğu özel ve
belki de gizli reçeteleri kullanarak, llLMehmet sonra I.
Ahmet adıyla padişah olacak Şehzade Ahmet'in çiçek
hastahğını tedavi etmiştir. Bununla birlikte, bu kadınlar
arasında yalnız biri Osmanlı devletinin Avrupa ile ilişki
lerinde rol oynayacak bir düzeye gelmiş ve Bab-tali'de
adını duyurmuştur. Ester Kira, 16. yüzyılın sonlanna
doıtru haremle çok sıkı ilişki kurmuş ancak yüksek ihti
raslannı kontrol edemediğinden hayatını kaybetmiştir.
Ester Kira, III. Murat'ın gözdesi Venedik asıllı ve Hı
ristiyanhktan dönme Safiye Sultan'ın yakın arkadaşı ve
sırdaşıydı.49 Saray'a serbestçe girer çıkar, ilişkileri saye
sinde devletin dış işlerinde de adı geçerdi. Yabancı dev
letler ve özellikle Venedik, Ester Kira'ya sık sık başvurur,
Venedikli Safiye Sultan'la ilişkilerini ve etkisini kendi
lehlerine kullanmasını isterlerdi. Ester Kira bu şekilde,
Osmanlı imparatorluğunun parlak döneminin sonlanna
doıtru devletin dış faaliyetine kanşmış, Safiye Sultan'ın
İtalya ve Venedik'le temaslannı yürütmüş, hatta Fransız
hükümdan II. François'nın annesi Catherine de Medicis'
nin Eflak ile ilgili bir meselesini halletmiştir. Ester Kira'
nın diplomatik faaliyeti, 1580'lerde Venedik ile yapılan
bir anlaşmada doruk noktasına ulaşmış ve bu devlete ba
. zı ticari imtiyazlann sağlanmasında rol oynamıştır. Bu
53
sinde kendine yakın olanlara imtiyazlar, asalet ünvanlan
ve çeşitli menfaatler saltlarken dosttan çok düşman edin
miştir. Anlaşıldı� kadanyla Esret Kira bu türden işlere
gerektiğinden fazla kanşmış ve işi, kendi aile mensuplan
için (özellikle oğullanna) vergi muafiyetleri elde etme
hatta sipahi beyliklerinin d�tımına kanşmaya kadar
götürmüş, büyük oğluna İstanbul gümrüğünün yönetimi
ni almıştır.
Bütün bu faaliyetleri sayesinde Ester Kira ve oğullan
(babalan İstanbul'un en meşhur tüccarlarından Eliya
Handali idi), Osmanlı imparatorluğunun mali zorluklar
içinde olduğu bir dönemde, fazlaca göze batan bir servet
topladılar. Osmanlı parasının değer kaybetmesi, bu ne
denle de sipahi maaşlarının satın alma gücünün düşmesi ,
ekonomik ve siyasal duraklamadan doğan huzursuzluk
ve ülkede hüküm süren genel bunalım havası Ester Kira'
nın yakınlarına imtiyazlar sağlama eğilimiyle birleşince,
başkentte bir sipahi ayaklanması patladı. Kurban ve suç
lu arayan sİpahiler için en elverişli hedef, pek tabii Ester
Kira idi. Mevkiini Ester'in faaliyetlerine borçlu olan Kay
makam Halil Paşa, sokaklarda başını isteyen sİpahiler
den kaçan Ester Kira'yı evinde saklamak istediyse de, is
yancılar Ester'le iki oğlunu kona�n rnerdivenlerinde ya
kaladılar ve orada paramparça ettiler. Sahneye şahit
olan üçüncü oğul anında İslfuniyeti kabul etmesiyle
ölümden kurtuldu ( 1600). Daha sonra yayınlanan bir bel
ge Ester Kira'nın sİpahiler önünde Kelime-i Şahadet ge
tirmiş olduğunu ima etmekle birlikte, bunun isyancılann
öfkesini dindirmeye yetmediği anlaşılmaktadır.5D
Salomon Aben Yaeş (Abenaes) - 16. yüzyılda Osmanlı
dışişlerinde geçen büyük isimlerden bir dilleri de Salo-
54
mon Aben Yaeş'tir (Abanaes, Ben Yaeş, İbn Yaiş adlany
la da geçer). Aben Yaeş ( 1 520-1603) Portekiz'de Alvaro
Mendes adıyla, konverso olarak doğdu. Ticari başaniann
dan dolayı Portekiz kralı III. Joao'nun güvenini ve şöval
ye unvanını kazandı. Alvaro Mendes Avrupa'nın büyük
kentlerinde yaşadı, muhtemelen Türkiye'ye gelerek akra
bası Yasef Nasi'yi ziyaret etti ve bulunduğu her yerde İs
panya'ya karşı Portekiz'in davasını savundu.
Siyasal bilgisi, zenginliği ve asaleti sayesinde Avru
pa'nın büyük hükümdarlanyla tanışan Alvaro Mendes,
İngiliz kıraliçesi I. Eli zabeth ve Fransa kralı III. Henri ile
doğrudan doğruya ilişki kurdu. Porteki z kralı öldüğünde,
anne taranndan akrabası ol an Don Antonio'nun taht id
diasını, aynı iddiada bulunan İspanya kralı IL Felipe'ye
karşı destekledi hatta İngiliz sarayındaki ilişkilerini ha
rekete geçirerek Don Antonio ile I. Elizabeth arasında
olumlu bir ilişkinin tesisini sağ"ladı.
Alvaro Mendes Avrupa'da tamnmış bir kişi olduğun
dan her hareketi izlenirdi. Örneğin Paris'teki İngiliz bü
yükelçisi 19 Eylül 1581 tarihinde Sir Francis Walshin
gam'a şunlan yazmıştır: "Geçen Cumartesi kral (III. Hen
ri) Portekiıli Alvaro Mendes, Lorraine ve Guise dükleriy
le akşam yemeği yedi . . . " 1 585'te Türkiye'ye geldiğinde de,
istanbul'daki Fransız büyükelçisi kral lll. Henri'ye bir
mektup yazarak, Alvaro Mendes'in Selanik'te saraydan
özel olarak yollanan bir "çavuş" taranndan karşılanmış
olduğunu bildinniştir.s1
İstanbul'a gelmeden önce Mendes, Selanik'te ailesiyle
birlikte Yahudiliğe döndü ve Salomon Aben Yaeş adını al
dı . Bundan sonra Aben Yaeş, bütün diplomatik yetenek
lerini kullanarak, İspanya'ya karşı bir Osmanlı-İngiliz it
tifakı kurmak üzere harekete geçti. Akrabası Rodrigo Lo
pez İngiltere kraliçesi I. Elizabeth'in özel doktoru oldu
ğundan, İngiliz sarayında olup bitenlerden haberdardı.
Lopez I. Elizabeth ile Aben Yaeş arasında doğrudan doğ
ruya ilişkiyi sağlamakta, Portekiıli diplomat da bu yol-
55
dan edindiği istihbarah Osmanlı sarayı lehinde kullan
maktaydı.
Aben Yaeş'in Elizabeth ile doğrudan doğruya mek
tuplaşması zamanla, İstanbul'daki İngiliz elçisi Edward
Barton'la arasının açılmasına sebep oldu ve Barton Aben
Yaeş'i kraliçenin gözünden düşürmek için fırsat kollama
ya başladı. Londra'da bulunan Don Antonio ile Aben
Yaeş'in arası bir para meselesinden dolayı açılınca, Don
Antonio Aben Yaeş'i, gözden düşürmek için, yasadışı iş
ler yapmakla suçladı, Barton da zaman kaybetmeden
Don Antonio'nun safinda harekete geçti. Bunun üzerine
Aben Yaeş I. Elizabeth'e bir mektup yazarak elçiyi şika
yet etti. Aben Yaeş aleyhinde oluşan entrikalan kavra
yan İngiliz hükümdan, hizmetlerinden vazgeçemediği
Portekizliyi korumak amacıyla III. Murat'a bir mektup
yolladı.* Mart 1592 tarihli mektupta kıraliçe Osmanlı pa
dişahına, Aben Yaeş hakkında söylenenlerin iftira oldu
·
ğunu bildirdi.52
İstanbul'da Aben Yaeş-Barton çekişınesi devam eder
ken, Londra'da Rodrigo Lopez kraliçeye karşı bir komplo
ya katıldığı iddiasıya tutuklanıp idam edildi ve bu şekil
de, hizmetlerinden dolayı Midilli Dükü payesini kazan
mış olan Aben Yaeş İngiliz sarayıyla doğrudan doğruya
ilişkisini kaybetti. Aben Yaeş, tasarlamış olduğu Osman
lı-İngiliz ittifakını gerçekleştirememiş olmakla birlikte,
1593'te Londra'ya özel temsilcisi Yehuda Sarfati'yi yolla
yarak, muhtemel bir Osmanlı-Macar savaşı vukuunda İn
gilizlerin tarafsız kalmalannı temin etti. Nitekim, Os
manlı-Macar savaşı patlarlığında büyükelçi Barton sefere
davetli olarak katıldı ve Haçova Zaferine şahit oldu.
Aben Yaeş, 16. yüzyılın sonlanna doğru Avrupa dev
letleri arasındaki diplomatik mektuplaşmada sık sık adı
geçen uluslararası bir sima olarak isim yaptı.* Türkiye'ye
yerleştikten sonra, belirtildijti üzere, Midilli Dükü paye
siyle taltif edildi ve Yasef Nasi'nin Tiberya üzerinde elde
etmiş olduğu imtiyazın varisi ilan edildi. Oğlu Yaakov ha-
56
basını Tiberya'da temsil etti ancak, idealistliıtine raıtmen,
projenin ilerletilmesinde herhangi bir başan kaydedeme
di. Aben Yaeş, 24 �stos 1593 tarihinde Rodrigo Lopez'e
yazmış olduğu gibi bir mektupta, bu konuya şöyle deği
nir: "Oğ"lum kutsal topraklarında deli'cesine ülkülerinde
ısrar ediyor; bana çok para harcattı ancak yerel halkı an
layamadığından hiçbir şey yapamadı ... "
' 57
daimi temsilçisi olarak kalmış, öldükten sonra yerine oğ
lu geçmiştir .55
Safed Ekolü: Beirav ve Kara İsrail'in kuzeyinde Yu
-
58
ğımsızlığım iade edecek olan Büyük Kurtancı'mn gelme
sinden önce kurulacaktı . Binaenaleyh, Beirav'a göre,
Sanhedrin'in yeniden kurulması, Büyük Kurtuluş'u yak
laştırma anlamına gelirdi .5&
Teknik açıdan, Sanhedrin'in kurulabilmesi için Mai
monides'in tesbit etmiş olduğu kurallara göre, önce bu işi
yapacak hukukuçu-din adarolarım tayin etmek gerekirdi
ki, bu da, bir " semiha" (göreve tayin etme, yetki verme)
sisteminin ihdasım gerektirirdi. Başka bir deyişle, Mai
monides'in direktiileri çizgisinde, Eretz Yisrael'de yaşa
yan din adamlan, aralanndan birine ''semiha" verecekler,
o da kendi seçecegi din adamlannı tayin edecek ve bu şe
kilde seçilenler Sanhedrin'i kuracaklardı.
Yahudiler İspanya'dan kovulup büyük din bilgini ve
hukukçulann Eretz Yi srael'de ve özellikle Safed'de top
lanmaya başlamalarım Beirav, Büyük Kurtuluş'un baş
langıcı olarak yorumladı ve yüzyıllardan beri i şlemeyen
"semiha" müessesesini diriltıneye yöneldi . Mısır'da yaşa
makla birlikte, 1 524'ten beri Safed ekolüyle ilişkide olan
Beirav, 1538 yılmda Yosef Karo ve Moşe Trani gibi büyük
isimleri ikna etmeyi başardı ve aym tarihte bu bilginler
den " semiha'' aldı. Ne var ki, bu semihayı onaylaması is
tenen, Kudüslü bilgin Rabi Levi Ben Habib, Beriav'la
başka nedenlerden anlaşmazlık halinde olduğundan tayi
ni onaylamadı ve bunun dinsel nukuka aykın olduğunu
ilan etti. Bu gelişmeler Safed ekolüyle Kudüs ekolü ara
sında üç ay süren tartışmalara yol açtı. Bu arada Beirav,
özel bir meseleden dolayı yerel Osmanlı merciierinin ta
kibatına uıtrayınca, İsrail Ülkesi'ni terketmek zorunda
kaldı ve bu şekilde Sanhedrin'i kurma projesi suya düştü.
Beirav'ın Eretz Yisrael'i terkederken "semiha" verdi
ıP dört Talmud bilgininden biri olan Yosef Karo ( 1488-
1575) bugün ortodoks Yahudilikte temel hukuk eseri sa
yılan Şulhan Aruh'un yazan dır. Toledo'da doğdu, 1497'de
59
Portekiz'den kovul�n Yahudi grubuyla Türkiye'ye geldi
ve 40 yıl kadar, İstanbul, Edirne ve Selanik'te yaşadı. Bu
arada, sahte Mesih Şlomo Molho ile tanıştı ve 1 536'da
Safed'e göç etti. 1538 yılında Beirav Safed'i terkettiği za
man Karo, buradaki ekolün lideri oldu ve kentte birçok
Talmud üstadı yetiştirdi.
Karo'nun en büyük eseri, adına ölümsüzlük kazandı
ran Şulhan Aruh de@, 1522'de Edirne'de yazmaya başla
mış olduAu Beyt Yoseftir. Bu eser, kitabın girişinde de be
lirtildiiti üzere, o zamana kadar düzensiz halde bulunan
Yahudi hukukunun çeşitli parçalannın düzenlenmiş, der
lenip toparianmış ve tek eser çerçevesinde, anlaşılır bi
çimde takdim edilmiş şeklidir. Karo bu esere 20 yılını
vermiş ancak Beyt Yosefin birinci cildi 1555'te hasdmış
tn. Şulhan Aruh ise, Beyt Yosef 'te düzenlenen kurallann
kısa, öz ve günlük kullanıma dönük şeklidir.* Bu eser gü
nümüzün Yahudi hukukunda rakipsiz bir belge duru
mundadır. Karo bu çalışmayı, bütün Yahudi dünyası ta
rafından kabul edilecek bir dinsel hukuk eseri yaratmak
amacıyla yapmış ve "hem genç hem yaşlı bilginlerce" kul
lanılacağı umudunu beslemiştir. Gerçekten de günümüz
de dindar-ortodoks Yahudiler yaşamlarını Şulhan Aruh'
ta tesbit edilen kurallara göre düzenlerler.
Kuşkusuz Karo, bu eseriyle, o zamana kadar mevcut
olan Yahudilere özgü hukuk ve davranış sistemine (hala
ha) kesin şeklini vermiştir, eser mükemmelliğiyle dikkati
çekmiş, bütün Yahudi dünyasınca kabul edilmiş ve böyle
ce Karo, Sürgün'de bulunan İsrail musu'nun yaşamına
birleştirici ve bağlayıcı bir unsur daha eklemiştir.
Sa(ed ekolünde yükselen bir başka bilgin de, gene
Beirav'ın "semiha" vermiş olduAu Moşe Ben Yosef Trani'
dir. Adım, muhtemelen, küçük bir İtalyan kentinden alan
ailesi, İtalya'dan Selanik'e göç etmiştir (ancak ailenin İs
panyol asıllı olduğu sabittir). Moşe Trani Selanik'te doğ
du ve Edirne'de büyüdü. 1535'te Kudüs'e geldi ve burada
Yahudi hukukunun tarımsal yasalanyla ilgilendi, sonra
bir süre Şam'da yaşadı. 54 yıl boyunca babamlık ve din
sel mahkeme üyeliği yaptı, Yosef Karo'nun ölümünden
sonra da Safed ekolünün lideri ilan edildi.
60
16. yüzyılın Safed kentine bağlı olarak zikredilmesi
gereken iki Kabala üstadı Şlomo Alkabes ve Yitzhak Lu
ria'dır. Alkabes ( 1505-41) Cumartesi günleri okunınası
adet olan "Leha Dodi" ilahisini ve çogu kaybolmuş olan
birçok Kabala eserinin yazandır. Yitzhak Luria ise (haA
ri; 1534-72) Kabala çalışmalanna güçlü bir mesihi boyut
kazandırmış, Sabetay Sevi hareketinin ideolojik temelle
rini atmıştır (babası Polonyalı, annesi ise Sefarad olan
Luria'mil Kabalist ideolojisi Sabetay Sevi ile ilgili bölüm
de incelenmiştir). Luria'nın talebesi Haim Vital en büyük
Kabala bilginleri arasına girmiş ve hocasının yazılı ve
sözlü doktrinini. toplayıp çlüzenlemiştir.
Selanik, lzmir, Şam ve Kudüs Cemaatleri Osmanlı
-
61
yazmış olduğu kent hakkındaki eseri daha sonra ispan
yolca olarak Extremos y Grazdesaz de Constantinopla adı
altında yayımlandı. İspanyol-Yahudi edebiyatının en na
dir eserlerinden olan bu kitap önemli bir tarih kitabıdır.
Samuel de Medina da 16. yüzyılda Selanik'in başlıca hu
kukçulanndandı. Medina'nın ailesi üzerine çöken ve bir
birlerini izleyen felaketler bu büyük din adamım hayatını
kazanmak için uzun seyahatlere çıkmak zorunda bırak
mış, ancak, buna rağmen, yaşamının sonuna doğru ken
dini dinsel çalışmalara vererek bir din akademisi kur
muştur. Samuel de Medina'nın uzmanlığı Selanik dışında
bütün Balkanlar'da duyulmuş ve Osmanlı devletinin Av
rupa kesiminde yaşayan birçok Yahudi cemaati dinsel ko
nularda Medina'ya danışmayı adet edinmiştir. Medina'
nın bu konuda yazmış olduğu mektuplar (responsa)
1000'i bulur.
Safed'in en parlak dönemlerinde Selanik de önemli
bir Kabala merkeziydi. Nitekim Safed'in büyük bilginleri
yaşamlannın önemli bir bölümünü bu kentte geçirmişler
dir. Bunun dışında kentte laik konulara eğilen bir okul
da vardı ki buracla doğal bilimler, astronomi, tıp gibi bi
limler öğretilirdi . Özetle denebilir ki, İstanbul'un önemli
bir siyasal faaliyet merkezi olduğu bir dönemde Selanik,
başlıca Yahudi kültürel merkezlerinden biri olarak tarihe
geçti.
16. yüzyılda İzmir henüz kent boyutlan kazanmamış
olan küçük bir yerleşme merkeziydi . İberyalı göçmenler
Ege bölgesine dağılırlarken İzmir'e de geldiler ve burada
yaşamakta olan cemaate katıldılar. İzmir kenti diğer Os
manlı kentlerinin aksine, İberyalı Yahudiler gelir gelmez
gelişmeye başlamadı. Kent yüz yıl kadar önemsiz bir yer
leşme merkezi olarak kaldı ve ancak 1 7 . yüzyılda önemli
bir liman oldu.
Şam kenti 15. yüzyılın başında Timur tarafından
yağma edilip yıkıldıktan sonra uzun süre kendine gele
medi ve ancak yüzyılın ikinci yansında yaşam belirtileri
göstermeye başladı. 16. yüzyılın başında İspanyol Yahu
dilerinin buraya yerleşmeye başlamalanyla kent canlan
dı. Göçmenler burada ayn cemaatler kurdular ve daha
62
başından kentin İspanyol , Iraklı ve Sicilyalı Yahudileri
birbirlerinden ayn ve değişik cemaat yaşamları ihdas et
tiler. Ancak bu farklar zamanla azaldı ve İspanyol göç
menler İspanyolcayı bırakmaya başladıklannda gruplan
ayıran önemli bir unsur ortadan kalkmış oldu.
Safed ve Kudüs'teki ekoller Şam'ı önemli bir merkez
olarak gördüklerinden, zaman zaman kendi aralanndan
bazı din adamlanm bu kentte çeşitli görevlere atadılar.
Bu şekilde Safed'e paralel olarak, Şam'da da önemli bir
Kabala ekolü oluştu. Safed'de yetişmiş olan Rabi Hayim
Vital yaşamının son yıllannda Şam'a yerleşti ve burada
bir Kabala grubu kurdu. Vital'ın hocası Moşe Alşeh Sela
nik'te Taitazak ve Karo'nun yeşivalannda okudu ve Ka
ro'dan "semiha" aldı (Alşeh daha sonra Vital'e "semiha"
verdi). Alşeh İsrail Ülkesi, Suriye ve muhtemelen İran
Yahudi cemaatlerini ziyaret etti ve gene yaşamının sonla
nna doğnı Şam'a geldi .
1 6 . yüzyılda Kudüs Osmanlı yönetimine girdi . 1537
tarihinde Kanuni Sultan Süleyman kentin surlannı onar
maya karar verdi ve bu işe Mimar Sinan'ı memur etti .
Surların onarılınası Yahudi dünyasında büyük yankılar
uyandırdı , hatta Sultan Süleyman'ı İsrail kralı Hz. Süley
man'a benzatenler oldu. Bu dönemde Kudüs'ün birçok ke
siminde onanın çalışmalan yapıldı ve kentin su şebekesi
genişletildi.
1 6. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda Yahudi Ya
şamı 16. yüzyılda Yahudiler Osmanlı İmparatorluğu sı
-
63
deydiler. örneğin Yahudiler dahil bütün gayrimüslimin
giyim şekli fermanlarla düzenlenir, gayrimüslimin Müs
lüman gibi giyinmeleri önlenmeye çalışılırdı. Yahudiler
zaman zaman bu fermanl�n tartışma konusu ederler, uy
gulamasıru önleme atılımlannda bulunurlar, resmi mar
ciler de emirleri her zaman uygulamazlardı . Giyim dışın
da birçok konuda bazen Yahudiler lehinde, bazen de aley
hinde kararlar çıkanrlar, ancak, anlaşıldıW, kadanyla,
aleyhte kararlar Yahudi düşmanı bir eğilimle olmaktan
çok, i dari düzenlemeler icabı ahnırdı.57
Öte yandan, 16. yüzyılda, Türk topraklan dahilinde
kan iftiralan da görülmüştür. Hıristiyanlann Yahudilere
yöneltmiş olduklan bu iftira, Yahudilerin, Hıristiyan
inancına göre, Hıristiyan çocuklan kaçınp kurban ettik
leri ve kanlanyla çeşitli ayinler ya da Hamursuz yaptık
lan şeklindeydi. Avrupa'da yüzyıllarca yaygınlıW,nı koru
muş olan bu iftira çok nadir de olsa Osmanlı topraklann
da da görülmüş ve Osmanlı mercileri, bu türden i ddialar
la Yahudilere saldıran Hıristiyanlan cezalandınnakta ge
cikmemiş, halka bu yolda sert fennanlar çıkarmıştır.
Kanuni Sultan Süleyman zamanında, Amasya'da
patlayan Kan İftirası, Kanuni'nin oğlu Şahzade Mustafa'
nın bölge valisi oldu� zamana rastlar ( tahminen 1530-
45 yıllan arasında; kesin tarih bilinmemektedir). Bu sıra
larda, bir Ermeni kadını küçük bir Hıristiyan çocu�n
Yahudiler taraf ından kesildiğini gördüğünü iddia etti,
bunun üzerine birkaç Yahudi yakalanarak "suçlannı ifşa
edene kadar" işkence, daha sonra da idam edildi. Katle
dildiği iddia edilen kişi kısa bir süre sonra ortaya çıkınca,
yerel Osmanlı marcileri aldatıldıklannı gördüler ve kan
iftirasım yayan Hıristiyanlan idamla cezalandırdılar.
Olay bir kez daha Tokat'ta meydana gelince, Kanuni'nin
doktoru Moşe Harnon Padişah'tan Kan İftirası'na karşı
64
bir ferman aldı. Bu önemli ferman, bu gibi iddialarda bu
lunan kişilerin şikayetlerini bölge mahkemelerine değil,
padişah divanına getirmelerini öngörmüştür. Ferman
kaybolmuş olmakla birlikte, varlığı bir Osmanlı belgesin
de zikredilmektedir: "Rahmetli Gazi Sultan Süleyman,
zikredilen cemaatin saldınlara uğradığını duymuş. Sul
tan bu suçlamalann gerçek olmadığını öğrendikten son
ra, onun kesin emri ve el yazısıyla bir ferman çıkardı . Bu
fermancia şöyle denilmektedir: Bu cemaat bana vergi öde
diğinden, üyelerinin saldınya ya da herhangi bir haksı zh
(ta uğramalannı istemiyorum . . . Fermana riayet etmeyen
ler, cemaatin işine kanşanlar, bu cemaatten olanlan yar
gılayanlar, ya da bunlara saldıranlar cezalandınlacaktır.
Bu ferman düzeltilmeyecek ya da deği ştirilmeyecektir."
Padişah'ın 961 yılının Muharrem ayının son gününde (27
Aralık 1553) çıkarttığı fermancia i şte böyle denilmekte
dir.
5. Duraklama ve Sabetay Sevi Hareketi Türkiye -
65
Bütün bu zorluklara paralel olarak idareci kesimin
içinde yaşadığı zenginlik, huzursuzluğu körükleyen başh
ca nedenlerden biri oldu. Pek tabii, az sayıda da olsa, ti
cari yetenekleri sayesinde zengin olan Yahudilerin göze
batınalan kaçınılmazdı.58 Hatta, belirtildiği üzere, Sultan
III. Murat Yahudi kızlannın pahalı elbiseler giyip değerli
taşlarla süslendiklerini öğrenince bütün Yahudileri kat
letmek istemiş, bazı etkili Yahudilerin Valide sultan nez
dindeki girişimleri sonucu ferınanın uygulanması durdu
rulmuş ancak Yahudilerin giyimini düzenleyen ve kavuk
yeri ne uzun ve sivri külalı takmalanm mecburi kılan bir
emrin çıkması önlenememiştir.
Sultan'ı öfkelendirmemek ve muhtemel bir soykınmı
m önlemek için, İstanbul Yahudi cemaatinin liderleri din-
. daşlarma daha mütevazi yaşamalanm telkin etmiş, ce
maat hahamlan, kadın ve genç kızlann sokaklarda paha
lı giysiler ve ziynet eşyasıyla dolaşmamalanm emr ed en
bildiriler çıkarmışlardır. IV. Murat zamanında ( 1623-40)
devlete ödenen yıllık bir vergiyi resmi merciiere teslim et
mek üzere İstanbul'a gelen Selanik Yahudi cemaatinden
bir heyetin başkanı Rabi Yehuda Kovo, basit bir neden
den padişahın emriyle idam edildiğinde, cemaat içinden
bu karan durduracak etkiye sahip bir Yahudi bile mevcut
değildi.
Görüldü� üzere, 17. yüzyılın hemen başından itiba
ren Türkiyeli Yahudiler, kelimenin tam anlamıyla "ani
den" bir Duraklama dönemine girmişlerdir ki bunu sade
ce, imparatorluğun duraklamaya başlamasıyla i zah et
mek mümkün değildir. Gözönünde tutulması gereken
önemli bir unsur, önceki yüzyılda yaşamış olan Yahudi li
derlerin tutumudur. Nasi'yi ele alalım : Avrupa'nın en bü
yük hükümdarlanyla yakın tanışıklık hatta dostluk iliş
kileri olan Yasef Nasi, Bab-ıiili'de, bugünkü anlamda ol
masa bile önemli ölçüde, maliye ve dışişleri bakanı sevi
yesine yükselmiştir. Buna karşılık sosyal yönde hiçbir
atılımda bulunmamış, Yahudi cemaati içinde bir liderlik
66
geleneği oluşturmayı belki aklından geçirmemiştir. Geçir
miş olsa bile, bunu uygulamaya koymak amacıyla hare
kete geçmemiştir (elimizdeki belgelerden anlaşılan bu
dur). Franco'nun da vurguladığı üzere (Essai s.67) "Nasi,
Yahudilikte kalıcı bir şey bırakmamıştır." O zamanlar,
belli bir servete sahip her Yahudi gibi, Kireçburnu'ndaki
köşkünde küçük bir yeşiva kurmuş ancak burada sosyal
siyasal nitelikte olmaktan çok, salt dinsel olan bir faaliy
let türü geliştirmiştir. Nasi Tiberya'da, Naksos ve çevre
sindeki adalarda ve hatta K.ıbns'ta, Engizisyon zulmüne
maruz kalan Yahudiler için koloniler kurmak üzere faali
yette bulunmuş ve İsrail tarihine Herzl'den 4 asır önce
eylemci anlamda Siyonizmi sokmuş ancak Herzl'in aksi
ne, bir program yazmamış, başka bir deyişle, gelecek ku
şaklara bir rehber bırakmamıştır.
Bununla birlikte Nasi'yi eleştirirken tarihsel pers
pektife hakkıyla bakmak gerekir. Şurası gerçektir ki
Herzl'i eylemci Siyonizm programı "Yahudi Devleti"ni
yazmaya iten nedenler 16. yüzyılda mevcut değildi. Engi
zisyon zulmüyle 19. yüzyılın Romantik Antisemitizmi ve
Rus pogromlan arasında önemli farklar vardı . Üstelik
Türkiye Yahudileri o sıralarda, dünyanın en rahat yaşa
yan cemaatiydi. Bu nedenlerden Nasi, Siyonist eyleme
yön veren bir program bırakmadığı için tarihsel bir fırsat
kaçırmış ancak Yahudileri İsrail Ülkesi'ne geri getirmek
yolunda atmış olduğu adımlarla İsrail tarihinde önemli
bir yer edinmiştir.
Yahudi lideri durumunda olan Türkiye Yahudi ce
maatlerinin duraklamaya girmesinin nedenlerinin teme
linde demek ki, liderlik sorunu yatmaktadır. Buna en
çarpıcı örnek, Kovo'nun idamı gibi "küçük bir meselede"
İstanbul'da idamı durduracak bir cemaat lideri bile bu
lunmamış olmasıdır. Bu örnek, bize 17. yüzyılın başında
Türkiye Yahudi cemaatlerinin durumunu açıkca yansıt
maktadır. Nasi, Eskenazi ve Aben Yaeş gibi liderlerin or
tadan kalkması, Ester Kira'nın trajik sonu bu cemaati
adeta sinmeye itmiş görünmektedir. Cemaat ortaya yeni ·
bir lider çıkaracağına adeta pasif savunmayı seçmiş gibi
dir ki, bu pasiflik 1 7 . yüzyılda patlayacak olan Sabetay
1
67
Sevi olayını hazırlayan başlıca nedendir ve yalnız TürlO
ye Yahudi cemaatine özgü değildir.
Kabala Mistisizmi ve Mesihı Hareketler - Yahudi mis
tik felsefesi Kabala, Tann kavramının ve Yaradılış olayı
nın esrarianna e�ilen bir düşünce sistemidir. Antik çalt
lardan beri mevcut olmakla birlikte, Ortaçalt'da Güney
Fransa ve İspanya'da çok gelişti ve sistematik bir felsefe
şeklini kazandı.
Kabala, bir bakıma, Yahudilerin yaşamış olduklan
sürgün ve baskı koşuHanna bir neden arama ya da bu
baskıdan kurtuluşu müjdelayecek Mesih'i (Maşiah) bekle
menin ürünüdür. Bu mistik yaklaşımla Yahudi Kabalist
ler Evren'in sınırlanna eğilmişler ve bu şekilde Tannsal
olgunun esranna erişmeye çalışmışlardır.
Kabala'nın gelişmesinde başlıca etmenlerden biri,
Yahudilerin Ortaçalt'da Avrupa'da yaş�mış olduklan zu
lüm ortamıdır. Belli bir evrede zulüm ve baskı o denli art
tı ki, Yahudiler sorunun çözümünü ilahi bir eylemde ara
maya başladılar. Bu şekilde Antik Mesih fikriyatı, yani
İsrail O{tullan'nın sürgünden ancak Mesih tarafından
-kurtanlaca{tı ve Mesih'in büyük bir afetten sonra belire
ceği inancı, yeniden güç kazandı.
Belirtildiği üzere, 16. yüzyılda Kabala merkezlerinin
en güçlüsü, İspanya'dalti Yahudi kültür merkezi Cordo
ba'nın yerini alan Safed'de kuruldu. Safed'deki Kabalist
ler ve özellikle Luria'nın mistik felsefesi bütün Yahudi
dünyasını etkilediler. Bu ekol Kabala mistiğini öylesine
sindirmiş, Mesih inancını öylesine benimsemişti ki, yanı
başlannda, Tiberya'da N asi'nin başlatmış o1du{tu "kurtu
luş" sürecini görmediler, hatta - belki de - anlamadılar.
Avrupa Yahudileri arasında bu felsefeden beslenen
mistik kurtuluş umudu, İsrail tarihinde "sahte mesih''
(meşihey şeker) kavramınin do{tmasına yol açtı. Sahte
Mesihler, bu mistik felsefenin verdiği coşkuyla mesih ol
duklanna ve Tann tarafindan İsrail'i sürgünden kurtar
maya memur edildiklerine inanan ya da çeşitli eylemle
rinden dolayı toplumun Mesih olduklanna inandı{tı kişi
lerdi . 16. yüzyılda da iki sahte Mesih - David Reuveni ve
Şlomo Molho - çıkmış ve Avrupa'da Yahudi kitleleri Bü-
68
yük Kurtuluş'un çok yakın olduğuna inandırmışlar, hatta
kesin tarihler vermişlerdir. örneğin Molho Sürgün'ün ke
sin olarak, Yahudi tarihine göre 5300 yılında ( 1 540) sona
ereceğini ilan etmi ş ve tesadüfierin de yardımıyla, kitlele
ri inandırrruştır. (Reuveni, hiçbir zaman Mesih olduğunu
ilan etmemiş, askeri bir li der gibi davranmıştır).
1 7 . yüzyılda, Yahudiler bu umutlan beslerneye de
vam ederlerken, 1648-58 yıllan arası nda Doğu Avrupa'da
büyük Yahudi katliamlan m eydana geldi. 1648'de Bog
dan Kmielnitzki adında Ukraynalı bir Kazak liderliğinde
çapulcu gruplan Polanya'da geniş çapta bir Yahudi kat
liarnı yaptılar. Bundan sonra, Polanya'ya saldıran lsveç
ve Rus kuvvetleri Polonya ordusu tarafından geri püskür
tüldükten sonra, Polonyalılar bu olaylann "hıncını" Ya
. hudilerden çıkardılar. Bu olaylarda onbinlerce Yahudi
imha edildi ve binlerce Yahudi yerleşme merkezi, harita
dan silindi.
Kmielni tzki katliamıyla diğer olaylar Yahudi dünya
sım bir baştan bir başa sarstı . · Gelişmeleri, Mesih'in orta
ya çıkmasından önce meydana gelmesi gereken afet ola
rak değerlendiren ve Mesihl dönemin geldiğine karar ve
ren kişi ise, katliam sahnesinden çok uzaklarda, İzmir'de
ortaya çıktı .
Sabetay Seui Hareketi - Sevi'nin yaratmış olduğu me
sim hareket, Büyük Tapınak'ın yıkılmasnıdan ve Bar
Kohba isyamndan sonra, İsrail tarihinde kaydedilen en
büyük kurtuluş hareketi dir. Sevi'nin liderliği altında geli
şen akım ya da Sabateanizm (Sabetaycılık), iki unsurdan
güç almıştır: Bunlardan ilki, Yahudi ulusunun sürgünde
ki genel durumudur. Yahudi felsefesinin temelinde yatan
siyasal ve ruhani kurtuluş i deali de, zaten, böyle bir ha
reketin gelişmesi ' için gerekli oliin altyapıyı sürekli canlı
tutmuştur. Gerçekten de, koşullar mevcutken kitleleri
harekete geçirmek zor bir iş değildi. İkinci unsursa, o dö
neme özgü koşullardır. 1 648 Kmielnitzki katliamı, ondan
sonra Polonya-Rusya ve Polonya-İsveç savaşlan Doğu Av
rupa Yahudilerini çok sarsmış, mesihi umutlar birdenbi
re ön plana çıkmıştır.
Bununla birlikte, siyasal ve sosyal olaylar, Sabataycı -
69
lık gibi bir hareketi izah etmeye yeterli değildir. Daha ön
ce de belirtildiği üzere, Yeniçağ Yahudi dünyası, Kabala
edebiyatımn etkisi altında bulunuyordu. Bu nedenle, Sa
bataycıh�n temelinde yatan aktif unsurlardan biri, 16.
yüzyılda Safed'de gelişen Kabala ekolünde aranmalıdır.
Safed'den dünyaya yayılan Kabalist fikirler, özellikle Ka
bala üstadı Luria'mn yaklaşımı, güçlü mesihçilik duygu
lan uyandıracak cinstendi. Bu görüşe göre, dinsel icraat
la (dua, kurban vb.), mesihi mesajı kapma amacına dö
nük merlitasyon arasında sıkı ilişki vardı.Bütün yaratık
lar, Yaradılış'tan beri Sürgün'de (Cennet'ten sürgün) idi
ler. Bu Sürgün'ü sona erdirme görevi Yahudilere veril
mişti. Yahudi ulusunun tarihsel kaderi, Luria'mn yakla
şımına göre, Evren'in bulunduğu durumun gözle görülen
ifadesinden başka bir şey değildi. Günü gelecek, herkes
bu durumdan kurtulacak, bütün insanlar ve diğer yara
tıklar ait olduklan yerlere dönecekler ve dünya Sonsuz
Ahenk'e ulaşacaktı. Ne var ki bu kurtuluş olayı yalnız bir
mesihi hareketle gerçekleştirilemeycek, bunun gibi bir di
zi eylemi gerektirecekL Mesih'in kendisi son evrede beli
recek ve kesin kurtuluş saatinin gelmiş olduğunu ilan
edecekti. Luria'ya göre, siyasal �msızhk ve bu i deali
güdecek milliyetçilik süreçleri, Uzay'ın uzak köşelerinde
devam eden gizli süreçlerin sadece dışa, insan gözüne
çarpan ·belirtisiydi . Bu nedenle, Mesih kavramının dinsel,
geleneksel ya da siyasal anlamlan arasında çelişki ya da
çatışma yoktu. Öte yandan, Mesih'in gelmesi uzak bir ge
leceğe ait bir ideal değil, şimdiki zamanda gerçekleşebile
cek, gerçekleşmesi gereken olaydı. Başka bir deyişle, bu
rada sözkonusu olan umut değil, günün gerçeğiydi . Me
sih'in dünya üzerinde belirmesinden önce meydana gel
mesi gereken olaylar meydana gelmiş, son evrenin eşiği
ne gelinmişti.
1630-40 yıllan arasında yaygınlık kazanan Luria'nın
Kabala felsefesinin, Sabataycılık'ın doğmasında etkili ol
duğu açıktır. Sabetay Sevi'nin Yahudi dünyasına yönelt
miş olduğu çağnnın, bu ulusun dağılmış olduğu her yerde
-Polonya'dan Yemen'e kadar- yankılanmış olması, Luria
nist felsefenin, düşünce altyapısının muhtaç olduğu son
70
fırça darbelerini atmış olduğunu göstermektedir. Öte
yandan Sabataycılık Amsterdam ya da Selanik gibi Ya
hudilerin nispeten özgür bir yaşam sürdürdükleri yerler
de çok destek görmüştür ki bu da, Luria'mn ortaya atmış
olduğu mesihçiliğin siyasal yanlannin da anlaşılmış oldu
ğunu göstermektedir.
Sabataycılık'm lideri, gerçekten de, beklenmedik bir
ortamdan çıkmıştır. Sabetay Sevi gibi bir kişi, antisemi
tizmin en şiddetli biçimlerinde tezaht:r ettiği Doğu Avru
pa'da belireceğine Yahudilerin nispeten rahat bir yaşama
sahip olduklan Türkiye'de yeti şmiştir. Sabetay Sevi
( 1 626-76) İzmir'de doğmuştur. Sevi'nin biyografisi, tarih
te uluslann geleceği üzerinde rol oynarmş Yahudi liderle
ri arasında en iyi araştınlmış olanıdır.
İzmir o sıralarda önemli bir ticaret merkeziydi. Sevi
ler, ticaretle uğraşan, zengin bir aileydiler. Sabetay'ın ye
tenekleri daha küçük yaştayken görül düğünden, "haham"
olmak üzere, kentin meşhur teologu Jozef Eskapa'run ya
nına verildi. Sevi kısa zamanda Talmud ve Kabala'da uz
manlaştı ve 15 yaşındayken okuldan aynlıp kendi başına
tahsil etmeye devam etti .
Sabetay Sevi ruhsal düzensizlikleri olan bir kişiydi.
Uzun süre içine kapanır, insanlardan uzaklaşır, kendini
okumaya ve öğrenmeye verir, sonra birden değişir, nor
male döner, daha sonra kişiliğinin diğer ucuna kayar, bü
yük bir coşku ve derin bir mutluluk havasına girerdi . Ya
kınlan ve taraftarlan Sevi'nin bu davranışını teolojik
kavramlarla i zah etmeye çalışırlardı . Buna göre, coşku
dönemleri Tanrı'nın ona göründüğü aydınlık zamanlar,
melankolik anlarsa Tann'nın yüzünü ondan gizlediği dö
nemlerdi .
Sabataycılık akımının en büyük araştırmacısı Gers
hem Şolem, Sevi'nin kişilik yapısım şöyle anlatır: "Şurası
kuşku götürmez bir gerçektir ki Sabetay Sevi hasta bir
adamdı ... Çağdaşlan ondan deli, çılgın, kaçık olarak söz
etmişlerdir ... Sevi'ye yakın çevrelerin anlattıklanna bakı
lırsa Sabetay, gerçekten de bazen paraneyaya kaçan ına
nik-depresif psikoz denilen davranış bozukluğundan çek
miştir. Manik-depresif davranış ergenlik çagında belirir
71
ve bu davranışın özelli� olan patolojik olgular onbeş
yirmibeş yaşlan arasında gelişir. Bu dönemde patolojik
durumlar bazen düzenli aralıklarla, bazen de Sabetay'ı fl
durumunda olduğu gibi beklenmedik zaman aralıklarıyla
birbirini i zler. Bu 'iniş çıkışların' şiddeti hastalığın ciddi
yetine bağlıdır . . . Sabetay 20 yaşına yaklaşırken bu tür
den bir davranış bozukluğu göstermeye başladı. "59
Kmielnitzki katliamı ( 1 648) Sevi'nin kulağına geldi
ğinde, derin bir "'trans" durumuna girdi ve Tann'mn adı
nı sokaklarda ve sinagoglarda bağırmaya başladı. Mesih
oldujtuna belki o sıralarda inandı . İzmir'de Sevi'yi tanı
yanlar önce buna tepki göstermediler ancak Sabetay bun
dan sonra dinin temel ilkelerini ihlal edici davranı şlarda
bulundu: "Manik coşku genç Sabetay'ı başdöndürücü se
vinç zirvelerine çekip "kendini Mesih sandığı anlarda bu
durumuyla çelişkili bazı olgular da belirirdi . Haftamn al
tı günü ...bütün dünyevi şeylerden elini ete�ni çeken
genç haham, dinsel kurallan ihlal etmeye başlardı . ..
( Bunlar iki türden davranı şlardı :) dinin yasaklamadığı
ancak oldukça gari p, şaşırtıcı hatta anlamsız davranışlar
ve . . . Tora'mn emirlerini hiçe sayan ve kendi öz haysiyeti
ni düşürücü davramşlardı. "60
Bunun üzerine İzınir Yahudi cemaati, 1650'lerin ba
şında, Sabetay Sevi'yi kentten kovdu. Sevi İzmir'den çık
tıktan sonra ülkenin çeşitli yerlerinde dolaşmaya başladı,
İstanbul ve Kudüs'ü ziyaret etti ve zaman zaman, gari p
davranışlan nedeniyle, yerel merciierin takibatma uğradı .
Sevi'nin yaşamı, Gazzeli Natan'ın adını duyduktan
sonra önemil bir de�şiklik kaydetti . Kulağına gelen söy
lentilere göre, Gazze'de oturan Natan adında bir kişi, in
sanların ruhunu anndırıyor ve ona gelenleri mutluluğa
kavuşturuyordu . Sevi Gazze'ye gitti ve Natan'la görüştü.
Natan onu tedavi etmeye girişece�ne, Sevi'yi Mesih oldu
ğuna ikna etti. Bunun üzerine 31 Mayıs 1 665'te Sabetay
Sevi, Mesih olduğunu ilan etti . Olay yıldırım hızıyla bü-
72
tün Kuzey Afrika ve Avrupa'da duyul du. Natan da Sevj'
ye katılarak, dünyanın kurtuluşunun yakın olduğunu bil
dirdi .
Sabetay Sevi'nin Mesih olduğu iddiasıyla ortaya çık
ması bütün Yahudi cemaatlerinde heyecan ve kaynaşma
lara yol açb . Sevi aynı yılın sonlanna doğru İzmir'e dön
dü. Bu arada, yolda Halep'ten geçerken ifade etmiş oldu
ğu bazı kehanetlerin doğru çıkması üzerine, kitlelerin
ona gösterdikleri güven kat kat artb . Kurtuluş, Yahudi
cemaatlerinin bilincinde bir umut olmaktan çıktı ve eşik
te bekleyen bir gerçeğe dönüştü. Heyecan ve gerginliğin
artmasına paralel olarak, Sabetay Sevi de bir ruh duru
mundan diğerine geçiyor, bazen, "trans" anlannda, Yahu
diliğin en basit ilkelerini ihlal edici davranışlarda bulu
nuyor (Tann'nın adıni anmak, kuralların yasak ettiği ye
meklerden yemek gibi), onu izleyenleri de davraruşlannı
benimsemeye teşvik ediyordu.
Sevi İzmir'deyken İsrail'in mesihi olduğu artık dün
yanın her yanmda duyulmuş, taraftarlanyla muhalifleri
arasındaki cepheleşme iyiden iyiye belirginlik kazanmış
b. Arbk Sevi'ye inananlar "maamin" (mü'min, Tann
inancına sahip kişi), ona karşı koyanlar "kofer" (kafir,
Tann inancına sahip olmayan kişi) idiler.
Coşku ve gerginlik bir süre sonra olaylara yol açtı. l l
Aralık 1665'te Sabetay Sevi, taraftarlannı yanına kata
rak, m uhaliflerinin toplanmış olduğu bir sinagoga saldır
dı, burada birçok garip eylemlerde bulundu ve 15 Sivan
5426 ( 1 8 Haziran 1 666) tarihinin Kurtuluş Günü olduğu
nu ilan etti. Bundan önce Gazzeli Natan'ın bir kehaneti
üzerine, Sevi'nin İstanbul'a gideceği, burada "Büyük
Türk''ü (Padişah) tahtından indireceği, yerine de onun ge
çeceği bildirilmişti.
Bu arada İzmir kadısı Sevi'yi birkaç kez huzuruna
çağırmış ve davranışlannı izah etmesini istemişse de, Se
vi her keresinde karlıyı yatıştınnayı başannışb. Öte yan
dan Sabetay Sevi'nin taraftarlan, muhalif kesim üzerin
de terör yaratmışlardı. Birçok m uhalif zamanla, ya Sevi'
nin cephesine geçmek ya da kenti terketmek seçenekle
riyle karşı karşıya kalmışlardı (örneğin İzmir'in tamnmış
73
1
hahamlanndan Salomon Algazi Manisa'ya kaçmış, evi
Sevi'ciler tarafından yağma edilmişti).
Bundan sonra her şey Sabetay Sevi'nin lehi ne gelişti.
İstanbul'un tamnmış Kabala uzmanlanndan Avraham
Yahni ve peşinden sürüklediği birçok kişi, İzmir'e gelip
yeni aklına katıldılar. Ticari ve ekonomik faaliyet durdu,
İzmirlilere dışandan gelenler kendilerini sevinç gösterile
rine ve Natan'ın düzeniernekte olduğu "af dileme" tören
lerine verdiler. Natan Sevi'nin nebiliğini yapıyor, Kurtu
luş'un gerçekleşmesi için gerekli koşullan oluşturmak ça
basıyla, halkın ne yapması gerektiği yolunda "bildiriler
yayımlıyor", onlara yön vermeye çahşıyordu. M dilerne ve
pişmanlık duygulanru vurgulamak için uzun oruçlar tu
tuluyor, buna benzer çeşitli dinsel icraatlarda bulunulu
yordu. Bu arada İstanbul, Bursa, Halep, İsrail, Mısır gibi
yerlerden birçok taraftar İzmir'e geliyor, Sevi de en sanıi
mi taraftarianna çeşitli unvanlar veriyordu.*
Sabetay Sevi Aralık 1665'te İzmir'den İstanbul'a doğ
ru yola çıktı. Bu sıralarda mesihliğin gerektirdiği sorum
luluğu tam olarak kavramış görünüyor, davramşlanru
geniş ölçüde dengeliyordu. Ancak, havanın kötü olması
nedeniyle gecikince, İstanbul Yahudi cemaatinde gergi n
lik arttı ve cepheler oluştu. Cemaati n bir bölümü Sevi'yi
tutarken, bir bölümü şarlatan olduğunu savunmaya baş
ladı.
Osmanlı devletinin en yetenekli yöneticilerinden olan
Sadrazam Köprül ü Fazı] Ahmed Paşa, bu gelişmeler kar
şısında dikkate değer bir sükunet gösterdi . isyanlar o sı
ralarda nadi r olaylardan değildi. Osmanlı yönetimi bu gi
bi başkaldırma eylemlerini bastı rabi liyor, isyancılan sü
ratle cezalandırabiliyordu. Başka bir deyişle, Bab-ıali ,
imparatorluk topraklannda asayişi ternin etmede olduk
ça başanlıydı.
Sevi'yi getiren gemi 6 Şubat 1 666'da Marmara deni
zinde durduruldu ve Sabetay kıyıya tutuklu olarak indi
rildi. Sadrazam olaya şahsen el koydu. Köprülü Fazı} Ah
met Paşa ılımlı tutumu ve gereksiz yere kan dökmeme
siyle tamnmış, Os.manlı tarihinin en büyük devlet adam
lanndandı. Kuşkusuz, hi çbi r askeri ha�ırlık yapmadan
74
bütün bir imparatorluğu ele geçirmek gibi bir idealle ha
reket eden bir kişinin akli dengesinin yerinde olmaclığını
düşündü. Gerçekten de, Osmanlı merciierini endişeye dü
şüren bir mesihin liderliğinde gelişebilecek herhangi bir
isyan hareketi değildi: Venedik'in İstanbul'daki büyükel
çisi Ballarİno'nun 18 Mart 1666'da bakanlığa yazrruş ol
duğu bir mektuba göre, İstanbullu Yahudiler, özellikle fa
kirler, "Mesih"in belirmesi üzerine varlannı yoklannı
satmaya başlamışlar ve Mesih'in peşinde Kutsal Toprak
lar'a gitmeye hazırlanmışlarclı. Türk merciierini düşün
düren, gerçekten de, normal yaşamın durması , ticari faa
liyetin sekteye uğramasıydı. O zamanlar ticaret Yahudi
lerin elinde olduğundan, ülke ekonomisi ciddi bir bunalı
ma girebilirdi . Köprülü Fazı! Ahmed Paşa, muhtemelen,
bunlan düşünerek olaya şahsen el koydu, Sevi'yi Divan
önünde soğukkanlılık ve nezaketle dinledi ve sonunda
idama gerek .olmaclığına karar vererek, sahte mesihi tu
tuklamakla yebndi.61 ·
75
bildirdi. Bunun üzerine Nehemya haKohen Edirne'ye ge
tirildi ve burada Müslüman oldu; bu arada Sabetay Sevi'
yi bir isyan hazırlamakla suçladı . Bu itharn karşısında
Osmanlı merciieri Sevi'yi Edirne'ye getirdiler ve Padişah
huzurunda yargıladılar. Yargılama sonunda Sabetay Sevi
ya idam ya din değiştirme seçeneklerinden birinde karar
kılması istendi . Sevi, mahkeme sırasında melankoli dö
nemlerinden birinde olduğundan, suçlamalara fazla tepki
göstererneeli ve Aziz Ahmet Efendi adını alarak Müslü
man oldu. Bundan sonra da sarayda küçük bir göreve
atandı .
Dönmeler - Sabetay Sevi'nin Müslüman olması bütün
Yahudi dünyasında şok tesiri yaptı. Taraftarlan, onun
bir sahtekar olduğ'unu kabul etmektense, gizli bir görev
nedeniyle din değiştirdiğine inandılar. Sevi hayattayken,
Edirne'de toplanmış olan 200 kadar Yahudi ailesi, liderle
rini izleyip Müslüman oldular (aralannda tanınmış din
adamları ve Kabala üstadlan da vardı). İslam'ı kabul et
meyen diğ'er "maaminim", liderlerini izleyip din değişti
ren Yahudilerin ilahi bir emirle gizli görevlere bağlandık
Ianna inandılar.
Sevi'nin ölümünden ( 1676) sonra, ideolojisini i zleyen
ve din değiştirdikleri jçin "Dönme·· tabir edilen tarikatın
faaliyet merkezi Edirne'den Selanik'e geçti. Sabetay Se
vi'nin son karısı ve Selanikli meşhur haham Jozef Filozof
kızı Yoheved, burada, Yaakov "Kerido" lakabıyla bilinen
erkek kardeşi Yaakov Filozofun Sabetay Sevi'nin ruhuna
sahip olduğ'unu ilan etti. Bu gelişmeler üzerine Dönme
tarikatı bölündü ve bir bölümü Kerido'nun safına geçti.
17. yüzyılın son}anna doğTu, Türkiye'nin değişik kentle
rinden birçok dönme Selanik'e yerleşti. Dönmeler dışa
doğru gerçek Müslüman, kendi aralannda Sabataycı ola
rak yaşamaya devam ettiler. Hatta Yaakov Kerido, İs
lam'a "sadakatini" göstermek için hacca bile gitti.
17. yüzyılın sonunda tarikat içinde anlaşmazlıklar
belirdi ve iki alt-tarikat oluştu: İzmirliler ve Yaakovlar.
Ertesi yüzyılın başında, Osman Baba adını alarak Müslü
man olan Baruhia Ruso, Sevi'nin ruhunu taşıdığinı ilan
etti ve "Konyozos" ya da "Karakaşlar" adıyla anılan üçün-
76
cü bir alt-tarikat kurdu. Konyozoslar aşm eylemci bir tu
tum takınarak, yeni bir dinsel ideoloji geliştirdiklarine
inandl]ar. Görüşlerini Polanya, Almanya ve Avusturya
Yahudi cemaatleri arasında da yaymaya çalışan Konyo
zoslar ı 720-26 yıllan arasında Avrupa kentlerinde büyük
heyecan ve sarsıntılara yol açtılar.
Dönmeler kendilerine göre bir yaşam şekli benimse
yerek, Selanik'te bir mahalleye yerleştiler ve özellikle
derviş tarikatçileriyle iyi ilişkiler kurdular. Öte yandan,
dışa doğru tam Müslüman görünen bu grubun kendi için
de Sabetaycı-Yahudi olarak kaldıklan anlaşıldıı'tJnda,
Müslüman çevre bu kişilere "Dönme" lakabıru taktı (bu la
kabın Yahudilikten Müslümanbğa geçtikleri için mi, yoksa
gerçek Müslüman olmadıklan için mi takılmış olduğu açık
değildir). Dönmeler zamanla İbraniceyi unuttular ve Laru
no'yu kullanmaya başladılar 19. yüzyılın sonlanndan iti
baren de tankatın konuşma dili Türkçe oldu.
Toplumsal yapı açısından bu üç alt-tarikat arasında
bariz farklar vardı: İzmirliler grubu (İzmirim ya da İz
mirlis) zengin tüccarlar, orta sıruf ve aydınlardan meyda
na geldiğinden bunlar "aristokrat" sırufıydılar. İzmiriiiere
aynı zamanda "Kavayeros" ya da "Kapancılar" da denirdi.
İzmirliler 19. yüzyılın sonundan itibaren Türk çevreye
kanşma ve özümlenme eğilimi göstermeye başladllar.
Yaakovlar (Yaakoviyyim) daha çok alt-orta memur sınıfı
m içerir, çoğunluğu oluşturan Konyozo grubuysa küçük
77
Savaşı'nı i zleyen nüfus hareketleri sırasında Selanik
Dönmeleri'nin büyük bir bölümü İstanbul'a yerleşti.
Dönme tarikatı Sabetay Sevi'ye sadakatini ve onun
Mesih olduğuna inancını korudu. Bunlar Tora'ya ve On
Emir'e deitişik, liberal ve mistik bir yorum kazandirdılar
ve yeni bayramlar ihdas ettiler. (Dönmeler bayramlara,
eş de!Pştokuşuna dayanan ve Yahudi ahlakına aykın cin
sel faktörler de eklemişlerdir). Dönmelerin dinsel tören
lerde kullanmış olduklan bazı İbranice metinler yayım
lanmıştır.
1 7. Yüzyılda Selanik ve /zmir - Bu yüzyılda da Sela
nik'te veba salgınlan ve yangın afetleri kaydedildi ( 1604-
20) ve bu olaylar kent Yahudilerinin başka yerleşme mer
kezlerine göç etmelerine yol açtı. Doğal afetler, impara
torluğun duraklaması ve Yeniçeri isyanlan iç ve dış tica
reti önemli ölçüde etkiledi ve bu yüzyılda Selanik bir li
man-kent olarak önemini kaybetmeye başladl . Buna kar
şılık kent, Yahudi kültür merkezi olarak edindiği statüyü
korumaya devam etti ve bu dönemde Selanik okullann
da, dinsel hukuk alanında meşhur olan önemli kişiler ye
tişti. Rabi Haim Sabetay ( 1 555-1647) kentte halıarnbaşı
lık yaptı, cemaat işleriyle yakından ilgilendi, Yahudi hu
kuk sistemini geli ştirdi. Rabi Sabetay'ın ünü Selanik'in
sınırlannı da aştı; birçok Yahudi cemaati, hukuksal so
runlannda Rabi Sabetay'a damşmayı adet edindiler ve
bu şekilde bu alandaki otoritesini güçlendirdiler.
Rabi Haim Sabetay'ın ekolünden Perahya ve Konfor
te gibi tanınmış kişiler çıktı. Rabi David Konforte
( 16 1 7/8-90) edebiyat tarihçisi olarak da ün yaptı . Konfor
te Selanik ve Kudüs'de Kabala ve İbrani dilbilgisi tahsil
etti ve bir süre Kahire'de halıarnlık yaptı. Başlıca eseri
Kore haDorot, Talmud'un yazılmasını i zleyen yüzyıllarda
yaşaıru ş olan İbrani edebiyatçılannın ve eserlerinin tari
hidir. Yaklaşık 1000 yıllık bir dönemin İbrani edebiyatını
inceleyen bu eser ilk kez 1 746'da Venedik'te basıldı; Kore
haDorot 1846 ve 1945 yıllannda yeniden yayırolandı ve
son baskısı 1969 yılında yapıldı ki bu da, eserin tarihsel
değeri hakkında bir fikir vermeye yeterlidir.
Rabi Hasday Perahya ( 1 605-78) Haim Sabetay'ın ta-
78
lebelerindendi . Perahya, cemaatini güçlendirme yolunda
çeşitli faaliyetlerde bulunmuş ve yüzyılın son çeyreğine
doğru Selanik'te hahambaşı olmuştur.
Selanik Yahudi cemaati Osmanlı merciierine, bu
kentte oturmalanna karşılık yıllık bir vergi öderlerdi . Za
man zaman nakit para bulma konusunda güçlükler belir
diğinde, Osmanlı merciierinin onayıyla vergi, Selanikli
dokumacıların imal ettikleri kumaşların satılmasından
elde edilen parayla ödenirdi . Selanik Yahudilerinden bir
heyet her yıl İstanbul'a büyük miktarlarda kumaş getirir
ler, malı kent pazarlarında satarlar, elde edilen geliri
devlete teslim ederlerdi .
Ne var ki, 1636 yılında, Rabi Yehuda Kovo'nun baş
kanhğında İstanbul'a gelen Yahudi heyetinin getirdilti
kumaşlar Osmanh memurları tarafından beğenilmeyince,
trajik sonuçlara varan bir bunalım başgösterdi. Osmanlı
memurları getirilen kumaşların gereken meblağı ödeme
ye yetmeyeceltine karar verdiler ve durumu Bab-ııili'ye
aksettirdiler. Devletin başına zor bir dönemde gelen ve
sert kararlarıyla tanınan IV. Murat olaya şahsen el koy
du ve meseleyi tahkik etmeye lüzum bile görmeden Rabi
Kovo'yu hemen idam ettirdi .
17. yüzyılda Selanik Yahudi cemaatini en fazla sar
san olay, pek tabii, Sabataycılık hareketidir. Sabetay Se
vi İzmir'den qzaklaştınldıktan sonra 1657'de Selanik'e
geldi ve kent büyüklerinin yetişmiş olduğu Şalom sinago
gunda birçok söylev verdi . Sevi'nin mesihçilik i ddialan
karşısında cemaatte beliren kaynaşmanın nasıl sonuçla
nabileceltini önceden gören kentin ruhani liderleri, belli
bir evrede araya girerek Sevi'yi buradan da uzaklaştırdı
lar. Selanik Sevi'nin din deltiştirmesinden sonra "Dönme"
/
tarikatının merkezlerinden biri oldu.
1680'de Selanik Yahudilerinin oluşturduğu 30 kadar
değişik cemaat bir çatı altında toplanch ve cemaatın başı
na üç büyük halıarndan oluşan bir "triumvirlik" getirildi
(ilk üçlü, Rabi Haim Sabetay, Avraam di Boton ve Rabi
Eliya Kovo idi).
İzmir ise, İspanyalı göçmenlerin gelmelerinden sonra
dahi uzun süre önemli bir gelişme göstermedi. Bu kent
79
ancak ı 7. yüzyıldan itibaren Akdeniz-Ege ticaretinde
önemli bir liman olmaya başladı. Bu yüzyılda İzmir Ya
hudi cemaati Osmanlı imparatorluğunun en önemli Ya
hudi topluluklanndan biri haline geldi ve Ege bölgesinde
dağınık yaşayan birçok Yahudi grubu bu kente göç etme
ye başladılar. Hatta Selanik ve İstanbul gibi büyük mer
kezlerinden Yahudi aileler İzmir'de oturmayı seçtiler.
İzmir Yahudi cemaatinin bu yüzyıldaki başlıca lideri,
çıkarmış olduğu cemaat yasaları bugün bile geçerli olan
Rabi Yosef Ben Şaul Eskapa'dır ( ı570-ı622). Kastilya kö
kenli Selanikli bir aileden gelen Eskapa, Rabi Haim Sa
betay ile birlikte çalışmış ve ı620'de İzmir'e yerleşmiştir.
Bundan sonra Selanik'ten gelen Rabi Azarya Yeoşua Aş
kenazi ile Eskapa arasında bir anlaşmazlık başgösterdiy
se de,62 Rabi Azaeya'nın ölmesi üzerine Eskapa kent ce
maatinin lideri olarak tanındı. Onun zamanında İzmir Ya
hudi cemaati i dari açıdan da imparatorluğun önde gelen
cemaatlerinden biri haline geldi. Rabi Eskapa vergi topla
ma ve diğ"er idari alanlarda güçlü yasalar çıkardı ve bu sa
yede adını bütün Osmanlı topraklannda duyurdu .63
ı 7 . yüzyıl İzmir'in en parlak dönemidir. Bu dönemde
kentte ilk İbrani matbaası açılmış ve kentin yeşivalann
da Rabi Aaron Lapapa, Rabi Salomon Algazi ve Rabi
Haim Benveniste gibi din adamlan yetişmiştir. Kentin
nüfusu da çoğ"almış ve Yahudi tüccar, sanayici ve özellik
le tıp doktorlannın sayısı artmıştır. İzmirli Yahudi tüc
carlar Balkanlar'dan Uzakdoğu'ya kadar birçok ülkeyle
ticari ilişkiler kurmuşlar ve imparatorluk ekonomisine
ciddi katkılarda bulunmuşlardır.
Sabetay Sevi olayı İzmir'de şiddetli sarsıntılara yo
laçtı. Yüzyılın ortasında patlayan bu olay imparatorluğun
ticari candamarlanndan birini tıkayacak oldu. Gerçekten
de Sevi'nin en coşkulu günlerinde İzmir'de her türlü eko-
(62) Avram Galante, Histoire des Juifs d'Anatolie: Les Juifs d'lzmir,
(cilt 1 ) Istanbul 1 937, s. SO.
,
80
nomik-sosyal faaliyet durdu ve Yahudi cemaati derin bir
kararsızlık hissi içinde gelişmelerin sonucunu beklerneye
koyuldu. Sevi İzmir'den uzaklaştınldıktan sonra cemaat
yaşamı bir ölçüde normale döndü ve akım tamamen sona
erdikten sonra ekonomi tam olarak işlemeye başladı .
1 7. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda Yahudi Ya
şamı - Görülüyor ki bu dönemde imparatorluğun de�şik
köşelerinden cemaatler değişik koşullar altında yaşamış
tır. Selanik ve İstanbul genel duraklama havasına ayak
uydurmaya çalışırken, İzmir bir "sanayi ve ticaret patla
ması" yaşamıştır. Nitekim iki büyük merkezden birçok
Yahudi ailesi, daha verimli bir yaşam aramak için İzmir'e
göçetmişlerdir. Bu arada Bağdat Yahudi cemaati gergin
bir dönem yaşamış, İran i şgali altına girmiş ve kente Os
manlı idaresinin iadesinde faal bir rol oynamışlardır.64
Prof. Galante'nin yayımlamış olduğu bazı belgeler, bu
dönemde Osmanlı imparatorluğunda Yahudi yaşamı hak
kında zamammıza ilginç bilgiler aktarmaktadır. örneğin,
1694 . yılında Il. Ahmet'in çıkarmış olduğu bir ferman,
Hacı İsa yani Hasköy'de bir yangından zarar gören üç si
nagogun, İstanbul'un alınması sırasında Yahudilerin Os
manlılarla işbirliği yapmalanna karşılık Fatih'in çıkar
mış olduğu bir fermana istinaden, imar edilmelerine izin
vermiş olduğunu göstermektedir. Bundan da, iki buçuk
asır önce Fatih Sultan Mehmet'in çıkarmış olduğu bir fer
manı n gücü ve Osmanlı idaresinin, Yahudilerin İstanbul
'un alınmasında oynamış olduklan rolü um.ıtmamış. oldu
ğu çıkmaktadır (Galante, Byzance, s.31, Documents, s.50).
Bir başka ilginç ferman, Yahudilerin esir satın ala
mayacaklanyla ilgilidir. 1605 yılında I. Ahmet tarafından
çıkanlan bir emirde ''Klzılbaşlar, yabancı elçiler ve Yahu
dilerin" esir satın alamayacaklan belirtilmekte (Encore
un Nouveau Recueil de Documents, s.43) ve bu şekilde
1559'da Kanuni Sultan Süleyman'ın çıkarmış olduğu bir
ferman (Documents, s . 1 2 1 ) teyit edilmiş olmaktadır.* Bu-
81
rada sadece Yahudilerin esir satın alamayacaklan sözko
nusu olmamakla birlikte, Yahudilerin evlerine köle alma
lannın 16. yüzyılda, bu kölelerin zorla Yahudiliğe geçiril
miş olduklan i ddiasıyla yasaklanmış olduğunu hatırla
mak gerekir.
Bu dönemle ilgili olarak elimizde bulunan en ilginç
belgelerden biri, IV. Mehmet'in (Avcı ; 1648-87) bir Yahu
di hammala "arkalık" takma izni(! ) vermiş olduğunu gös
teren belgedir. O zamanlar Yahudi hammallar ağır ·eşya
lan çıplak sırtlannda taşırlardı; "arkalık" (semer) kullan
mak "Müslüman hammallann" imtiyazıydı. Fransız sey
yahı Thevenot'nun 1 655'te Doğuya yapmış olduğu seya
hatten sonra yazdığı arulara göre, IV.Mehmet, Edirne cı
vannda avlamrken bir Yahudi hammaldan yardım gör
müş ve bu yardıma karşılık, gayrimüslim hammallara
yasak olan arkalığı takınasma izin vermiştir.*
Türkiye'de uzun seyahatler yapmış olan Hıristiyan
misyoneri Michel Febvre (Febure), 1682 yılında yayımla
nan arnlannda Osmanlı imparatorluğunda yaşayan Ya
hudiler hakkında ayrıntılı bilgi vermiştir. Febvre Türki
ye'de iki tür Yahudi yaşadığını yazmıştır: Yerliler (Bizans
lı Yahudiler) ve yabancılar (İberyalı göçmenler). Hıristiyan
misyonere göre bu iki kesim arasında hem giyim hem de
dinsel icraat bakımından farklar vardı. Bundan da anlaşı
lan, İberyah göçmenlerin gelmesinden 200 yıl sonra iki ce
maat arasında farklann korunmuş olduğudur* 65 .
82
ne de bir edebiyat geliştirecek ortam yaratılabilmişti. İle
ride incelenecek olan Meam Loez edebiyatı da bu ihtiyaç
tan doğmuştur.
Sözünü ettiğimiz dönemde, bir önceki yüzyılın Yahu
di liderlerine benzer güçlü kişiler yetişmemiş olduğun
dan, cemaat ile Bab-ıali arasında ilişkiler hemen hemen
kesildi. Bazı Yahudilerin sarayla ilişkilerini korumuş ol
duklan sabit olmakla birlikte66 cemaatin saray nezdinde
ki etki ve kredisi önemli ölçüde azaldı ve bu durum, Os
manlı yönetiminin bazı Yahudi aleyhtan fermanlan yeni
den yürürlü�e koymasında yansıdı.
Örneğin, ı 702'de Sadrazam Daltaban lMustafa] Paşa
Yahudilerin (ve Hıristiyanlann) san ayakkabı .ve kırmızı
kalpak giymelerini yasakladı ve bu azınlıklann yalnız si
yah renkte şapka ve ayakkabı giyebileceklerini tespit et
ti. III. Ahmet'in ı 728'de çıkardı� bir fermana göre, İstan
bul'da Yeni Cami yakınlannda Balıkpazan çevresinde
oturan Yahudilerin, evlerini boşaltıp başka bir mahalleye
taşınmalan emredildi (ancak, emir kısmen uygulanabildi;
Hammer, c. ı4, s.ıBı). III. Osman zamanında da, Yahudi
lerin 6 metreden yüksek ev inşa edemeyecekleri yolunda
ki eski bir ferman yeniden yürürlü�e kondu (Müslüman
lar 8 metre). ı 730'da III. Ahmet, kavukçulara bir emir
göndererek, kavuklan Yahudilerin giydikleri başlığa ben
zer şekilde dikmemeleri için uyardı ( ""İstanbul kavukçula
n ... Allah korusun, Yahudilerin giydiklerine benzeyen
başlıklar dikiyorlarmış")*. Bu dönemde, anlaşıldı� kada
nyla,. Osmanlı idaresinin Yahudilere karşı tutumunda,
azınlık yaşamını düzenlemeye dönük idari tedbirlerin
ötesinde bir sertlik belirdi. Hatta, Osmanlı tarihinde ilk
kez, Müslüman merciler Yahudilere bir kan iftirası yö
nelttiler (genel olarak kan iftirası Hıristiyanlar tarafın
dan başlatılırdı). ı 7 15'te Sadrazam Damat İbrahim Paşa,
üç Yahudiyi, bir Müslümanın CKahya bey) küçük o�lunu
şekerleme verme yoluyla kandırarak evlerine çektikleri
83
ve amaçlannın çocuğun kanını alıp "hamursuz" yapmak
oldujtu iddiasını -d<>ıtrulujtunu araştırmadan- kabul etti
ve bu üç Yahudiyi derhal idam ettirdi.67
Daniel de Forıseca Bununla birlikte, Osmanlı sara
-
84
turya'ya karşı Fransa'yı tutmuştur, Macar isyancılarla giz
lice mektuplaşt!nştu (Hammer, c. H, s.24). ı 727'de İstan
bul'daki Fransız elçisi öldüğünde, Fransız dışişleri bakanı
Maurepas, de Fonseca'ya gizli bir mektup yazmıştır. Bu-
. nun üzerine de Fransa, Osmanlı başkentine, Büyükelçi
olarak bir marki yollamıştır (Hammer, c. ı4, s. ı59).
De Fonseca Fransa'ya geçti, Paris'e yerleşti ve son
yıllap nı, orada yazar ve düşünürler arasında geçirdi.
Kenliisini şahsen tamyan Voltaire, Fonseca'nın XII.
Charles olayındaki rolünü yazarken, Portekizli doktordan
''belki de ulusunun tek filozofu'' olarak söz eder."
Viyana Cemaati - ıs. yüzyıhn hemen başmda, İspan
ya ve Portekiz kökenli bir grup Türkiye Yahudi cemaatin
den aynlarak Viyana'ya yerleşti . Burada yeni bir yaşam
arayan bu küçük cemaatin başına, daha çok Diego
de Aguilar konverso adıyla tanınan Moiz Lopez Pereyra
getirildi .7°
Osmanlı devletinin Avusturya ile yapmış olduğu Pa
sarofça (2ı Temmuz ı 7 18) ve Belgrad (ı8 Eylül ı 739) an
laşmalanna göre, iki devletin vatandaşlanmn iliğer dev
letin topraklannda oturabilecekleri ve ser_bestçe ticaret
yapabilecekleri tespit edilince, Viyana Türk-Sefarad ce
maati rahat bir döneme girdi ve bu anlaşmaların himaye
sinde yaşamını sürdürdü. Hatta, sınırlayıcı ve antisemi
tik yasalar altında ezilen Avusturya Yahuroleri Viyana'
ya girmek için özel bir izin çıkarırlarken, Türk vatandaşı
olmalarından dolayı himaye gören bu Yahudiler, Avus
turya'da ve özellikle Viyana'da serbest yaşadılar. Bu du
rumda meydana gelen kayda değer ilginç olaylardan biri
de, birçok Avusturya Yahudisinin, bu imtiyazlardan ya-
85
tarlanmak ve Yahudi düşmanı baskı havasından kurtul
mak için Türk vatandaşlı!Pna geçmeleri olmuştur.71
Bununla birlikte Viyana'daki Türk-Sefarad cemaati
nin yaşamı her zaman sorunsuz olmadı. Tarihe büyük bir
Yahudi düşmanı olarak geçmiş olan imparatoriçe Marie
Therese bu cemaati kovmak istedi. Bu gelişme üzerine
cemaat lideri Diego de Aguilar, Temeşvar Yahudi cemaa
tinin başkanı Rabi Meir Amigo'yu gizlice İstanbul'a yolla
yarak padişahın yardımını istedi. Rabi Amigo İstanbul'
da, Bab-ı Ali'de Sarrafbaşı olan Yuda Baruh aracılı�Pyla
padişahla temas kurdu ve Türk makamlannı durumdan
haberdar etti. Osmanlı padişahın bunun üzerine Marie
Therese'e özel bir temsilci yollayarak, ülkesinden kovaca
IP Yahudileri Osmanlı topraklanna kabul etmeye hazır
olduğ-unu bildirdi. Bu jest karşısından Marie Therese bir
"yanlış anlama" olduğunu bildirerek padişah temsilcisin
den özür diledi . Buna rağ-men Viyana Sefarad cemaatinin
başkanı Diego de Aguilar kaçınayı tercih ederek Londra'
ya yerleşti.
Diğer Cemaatler ve Kültürel Uyanış 18. yüzyılın ge
-
86
eylemleriyle uğraştılar ve yüzyılın sonunda Napoleon'un
Mısır'ı alıp birdenbire Kudüs ve Akka kapılanna dayan
ması karşısında zor anlar geçirdiler. Bununla birlikte,
yüzyılın sonuna doğru yükselen Haim .Farhi Akka ve
Şam valilerine büyük hizmetlerde bulundu ve yerel Ya
hudi cemaatini himayesi altında tuttu. Farhi, Napoleon
kuvvetlerine karşı verilen mücadelede faal bir rol oynadı
(Farhi'nin kariyeri 19. yüzyılda incelenecekti).
Sabataycılık, zaten kültürel açıdan oldukça zayıfla
yan Yahudi cemaatleri ni, kısa bir süre için de olsa hepten
eylemsizliğe itti . Sabetay SPvi'nin, yaratmış olduğu mesi
hi sarboşluğun doruğundayken birdenbire ortadan kay
bolup sahneden çekilmesi, Yahudi kitleleri bir anda yön
süz, amaçsı z, şaşkın ve derin bir hayal kınklığı içinde bı
raktı. Ancak, İsrail Oğullannın tarihinde sık sık görüldü
ğü üzere, Yahudilere özgü savunma mekanizması bu nok
tada da işledi: Kitleler kendi içlerine kapandılar ve var
lıklannı korumak için pasif ve kültürel savunmaya geçti
ler. Bunun sonucu, Yaakov Kuli'nin İstanbul'da başlattığı
Meam Loez edebiyatı oldu. İbraniceyi ve okuma zevkini
kaybeden Yahudi cemaatleri bu eserde kendilerini ve kül
türlerini bir kez daha keşfetmeye başladılar ve Sürgün
koşullannda yaşamlannı devam ettirmek için gerekli ru
hani yakıtı kazandılar. Meam Loez'in ilk cildi 1 732'de İs
tanbul'da yayımlandı; Kuli öldükten sonra başka yazar
lar bu büyük eseri devam ettirdiler (Meam Loez "Kültür
ve Medeniyet" bölümünde incelenecektir).
7. 19. Yüzyıl: Lobi Faaliyetleri, Tanzimat ve Ay
dınlanma 18. yüzyılın durgunluğundan sonra, genel
-
87
Bu unsurlann başlıcası eylemci ve siyasal Siyonizm
'in doğmasıdır. Theodore Herzl'in başlatmış olduğu bu
hareket İsrail Ülkesi'ni hedef ve amaç edindiğinden, bu
ülkenin hakimi Osmanlı hanedanının başkentinde, 19.
yüzyılın sonlanna doğru, yoğun bir diplomatik faaliyet
yer almıştır. Bu arada Osmanlı devleti büyük savaşlara
ve ittifakıara da girmiş, İstanbul'un önemi bu nedenler
den oldukça yükselmiş, buna paralel olarak Kutsal Yerler
Meselesi uluslararası sorun boyutlan kazanmıştır. Pek
tabii, Osmanlı topraklannda yaşayan Yahudi cemaatleri
bütün bu gelişmeleri yakından izlemiş ve hissetmiştir.
Bunlann dışında, özellikle İstanbul cemaati eğitimde
Batılılaşmaya yönelmeye çalışırken, cemaatin tutucu ve
ilerici kanatlan arasındaki sert tartışmalara şahit olmuş
tur. Öte yandan 1 840'ta Şam'da Kan İftirası patladı!tJn
da, Montefıore ve Cremieux gibi Batılı Yahudi liderler İs
tanbul'u ziyaret etmişler ve cemaat liderleriyle ilişki kur
muşlardır.
IV. Mustafa ve Il. Mahmut Dönemleri (1807-39) - Bu
dönemde Osmanlı İmparatorluğu çok şiddetli bunalım
yıllan yaşadı ve Yeniçeri isyanlan Bab-ıali'de tahtın el
de�ştirmesini etkileyecek kadar gelişti.
IV. Mustafa zamanında kayda değer olay, Fransa ile
İngiltere'nin İstanbul salımisinde kuvvet gösterisidir.
1 807'de Napoleon İstanbul'a bir elçi yollayıp padişahı
Rusya'ya karşı kendi tarafına çekmek istediğinde, İngil
tere Ege sulannda seyreden gemilerine Çanakkale Boğa
zını geçmelerini emretti; İngiliz gemileri 20 · Şubat
1807'de İstanbul önünde belirdiler. Hükümet, bu durum
karşısında, bütün İstanbul sakinlerini kentin savunma
tesislerini güçlendirmeye ça!tırdı . Günün Cumartesi ol
masına rağmen İstanbul Yahudi cemaati bu işte payına
düşeni yapmakta geri kalmadı.73
Bu arada Yeniçeri kaynaşmalannda tırmanmalar
meydana geldi. III. Selim (1 789-1807) isyancı lideri Ka
bakçı Mustafa tarafından hapsedildi, yerine IV. Mustafa
getirildi. Bu noktada Alemdar (ya da Bayraktar) Mustafa
88
Paşa araya girerek isyanı freniedi ve III. Selim'in katle
dilmesi üzere Il. Mahmud'u tahta geçirdi.
Yeniçeri isyanlan ve genel olarak bu askerlerin kent
içinde davranışlan Yahudi cemaatini çok etkilemiştir.
Yeniçeriler maksatlı olarak Yahudi mahallelerine girer
ler, mahalle sakinlerinden kendileriyle arkadaş olmaya,
birlikte içmeye zorlarlardı . En küçük bir mazerette Yeni
çeriler Yahudi mahallelerine dolarlar, yangınlar çıkanr
lardı. Gerçekten de, üç yüzyıl boyunca İstanbul'da mey
dana gelen büyük yangınlar hep Yahudi mahallelerinde,
Yeniçeri ya da başka zararlı unsurlann kundaklamala
nyla başlamıştır.
Yahudiler hemen her gün saldınya uğradıklanndan
Yeniçerilerle "iyi geçinmek" zorundaydılar. Devlet olayla
n kontrol edemediğinden, can ve mal güvenliğini sağla
manın tek yolu bu askerlerle işbirliğine girmek, gerekti
ğinde, maddi ihtiyaçlanm karşılamaktı . Gerçekten de,
Yeniçerilerin Ocak sarraflan (para işlerini yöneten kişi
ler) Yahudi i diler. Bunlann en büyükleri, aym zamanda
cemaat liderleri durumunda olan Çelebi Behor Kannona,
Yeşaya Aciman ve Yehezkel Gabay'dı. Bunlardan önce
Deli Çelebon, sonra yukanda sözleri edilen liderler Yeni
çerilerle kurmuş olduklan zoraki ilişkiler nedeniyle ha
yatlannı kaybettiler.
Karmona, Aciman, Gabay: Yahudi-Ermeni Rekabeti -
19. yüzyılın ilk yansında Yahudilerin Osmanlı impara
torluğu içindeki statüsünde çok büyük bir düşüş kayde
dildi. Ticaret, sanayi, kültür ve siyaset alanlannda Tür
kiye Yahudi cemaatleri adeta felce uıtradılar. Buna karşı
lık Ermeniler bu dönemde önemli ilerlemeler kaydettiler
ve özellikle ticaret alanında ve Bab-ılili'de Yahudilerin
yerlerine yerleşmeye başladılar. Bu rekabet ortamı, doğal
olarak, büyük gerginliklere, gerginlikler de suçlam alara
hatta kan dökülmesine kadar gitti.
Yahudi-Ermeni rekabeti 1820'lerde en yoğun dönemi
ne girdi. Bu sıralarda sarayda Sarrafbaşı, Bağdat asıllı
Yehezkel Gabay'dı (-1826). Gabay, Bağdat valisi Küçük
Süleyman Paşa'nın isyanı sırasinda Padişah'ın ajanıan
na yardım etmiş ve lstanbul'a getirtilerek maliye kesi-
89
minde yüksek bir göreve atanmıştı. Saray nezdinde yük
sek krediye sahip bir başka kişi de, Allahverdioğlu adın
da bir Ermeni idi.
O sıralarda, Yahudilerle Ermeniler arasındaki sür
tüşme yoğunlaştığından, belli bir evrede, Yehezkel Gabay
Allahverdioğlu'nu vatanına hıyanet etmekle suçladı. Olay
Bıllı -ıali'de duyulduğunda, Allahverdioğlu ve iki kardeşi
Gabay'ın i thamma i stinaden idam edildi. Bundan sonra
Gabay, Darphane müdürü olan Kazaz Artin'in de göre
vinden alınmasım ve Rodos'a sürdürülmesini sağladı.74
Sözkonusu yıllarda İstanbul cemaat lideri, Çelebi Be
hor Karmona idi. Çelebi Behor, şap ticaretinden zengin
olduğundan Şapçıbaşı olarak da amlırdı. Yehezkel Gabay
gibi Çelebi Behor da devletin maliyesini ve özellikle Yeni
çeri Ocağı'nın para işlerini yönetirdi (kendisine Ocak sar
rafı ya da Ocak Bezirgfuu da denirdi). Çelebi Behor, Yeni
çerileri Yahudilere karşı frenlamek için, Ocak ağalarına
maaşlar üzerinden "avanslar" verir, ağalar da bu avans
lan askerlerine dağıtn·dı. Bir i ddiaya göre, Karmona bu
kredilerden kazandığı faizi Yeniçeri ağalanyla bölüşürdü.
Yahudi-Ermeni rekabetine rağmen, Karmona Kazaz
Artin'in arkadaşıydı. Gabay'ın Kazaz'ı sürdürdüğünü öğ
renince hemen araya girip hükümet çevrelerindeki dost
lanyla temasa geçti ve Kazaz'ın geri getirtilip görevine
iade edilmesini sağladı.75 Bu gelişme, İstanbul Yahudileri
için büyük düşüşün başlangıcı oldu: O sıralarda İsrail'de,
Akka kentinde Haim Farhi, vali Abdullah Paşa tarafın
dan haksız yere ve keyfi bir kararla idam edilince, kar
deşleri Çelebi Karmona'dan yardım i stediler. Karmona
Padişaha haber vermeden, Abdullah Paşa'ya karşı Şey
hülislamdan fetva aldı ve valinin i dam edilmesini sağla-
90
dı . Olay Bab-ıali'de duyulunca Sultan Mahmut büyük bir
öfkeye kapıldı ve Çelebi Behor'u sertçe azarladı.
Bu olay, Kazaz Artin'in beklediği andı: Kazaz Karmo
na'nın yaptığı iyiliği düşünmeden Padişahm huzuruna
çıktı ve Rozanes'e göre, aralarında şöyle bir konuşma geç
ti: "Padişah efendimiz, İmparatorluğun yönetimini, gücü
ve yetkileri sınır tanımayan başka bir kişiyle paylaştığını
biliyor mu?'' Padişah sorar: "Kim bu cüretli ve arsız kişi?"
Kazaz cevap verir: "Bu kişi Şapçıbaşıdır." Padişah öfkeyle
bağırdı : "Öyleyse, ölmelidir!"76
Bir Cuma akşamı, Karınona ailesi "şabat" sofrasına
otururken, Padişah'm cellatlan Çelebi Behor'un evine ge
lip, Yahudi maliyeciyi ailesinin gözleri önünde idam etti
ler ve cesedini evinin kapısında bıraktılar ( 1 826). Olay
bütün Yahudi cemaati için büyük bir darbe oldu ve ce
maat yıllarca Karınona'nın yasını tuttu.
Karınona hem Kazaz'ın itharnlan sonucu hem de, ay
nı yıl la�edilen Yeniçeri Ocağının para işlerine baktığı,
Yeniçerileri de desteklediği için i dam edildi . Aynı yıl, Ye
hezkel Gabay da Kazaz'ın çabasıyla sürülmüş olduğu An
talya'da idam edildi (çok zengin olan Gabay, Kazaz'ın it
hamlanna istinaden, servetini yasadışı yollardan edinmiş
olmakla suçlandı ve Antalya'ya sürüldü; zaten Yeniçeri
Ocağının la� sırasında, o da, bu birliklere para yardı
mında bulunduğu i ddiasıyla "kara listeye" alınmıştı).
Karınona'dan (anlaşıldığı kadanyla) kısa bir süre ön
ce idam edilen Yeşaya Aciman , da maliyede yüksek me
murdu. Yeşaya Aciman, 1 7 . yüzyılda Osmanlı devletine
hizmette bulunmuş' meşhur ailedendi . Dedesi Yeşaya Aci
man 1 730'dan 1 773'e üç padişaha hizmet etmiş ancak if
tiralara kurban giderek idam edilmişti (kardeşi Eliya da
1807'de bir Yeniçeri tarafından öldüı:ülmüştü).
Torun Yeşaya Aciman da ailenin geleneğini sürdürdü
ve Ocak sarrafı oldu. Yeniçeri Ocağının la� sırasında o
da Gabay ve Karınona gibi itharn ve idam edildi.
Görüldüğü üzere 19. yüzyılın ikinci çeyrejpnde İstan
bul ve Türkiye Yahudi cemaatleri, Bab-ıali'yle doıP-udan
91
doğruya ilişkileri olan liderlerini bir anda kaybettiler. Bu
gelişmeler kısmen Ermeni entrikalanndan dolayı meyda
na geldi ve iki cemaat arasındaki çatışmamn bu evresin
de, Ermeni lobisi Yahudi lobisine karşı çok önemli bir
"zafer" kazandı. Gerçekten de 1826'dan sonra Türkiye
Yahudi cemaatleri iyiden iyiye gözden düştüler, ticari ve
siyasi mevkilerini Ermeniler lehinde kaybettiler.
Bununla birlikte, II. Mahmut devrinde meydana ge
len bu olayların, Yeniçeri isyam ve Oca�n lağvı ile sonuç
lanan tırmanmamn etkisinde trajik boyutlar kazanmış
olduğu düşünülebilir zira, II. Mahmut temelde liberal ve
açık fikirli bir insandı. II. Mahmut Tanzimat'tan önce
azınlıkların Müsl ümanlarla eşit haklara sahip olmaları
gerektiğini düşünmüş, özellikle Yahudilerin layık olduk.1
ları toplumsal statüye yükseltilmelen gerekti� fikrini
savunmuştur.n
Tanzimat: Kamondo Dönemi 1 839 Osmanlı İmpara
-
92
runan haklar bir kez daha tekrarlandı ve bu arada hem
harac kaldınldı hem de azınlıklann orduya ve devlet me
murluklanna alınacaklan ilan edildi.
Yeniçerilerle ilişkileri nedeniyle görevlerinden ve ha
yatlanndan olan Karmona, Gabay ve Aciman gibi liderle
rin ortadan kalkması üzerine, İstanbul ve genel olarak
Türkiye Yahudi cemaatleri 1826'da lidersiz kalmışlardı.
Bu durum birkaç yıl devam etti ve 1830'lann başmdan
itibaren, Avraham de Kamondo cemaatin başına geçerek
yönetim işlerini eline aldı .
Avraham de Kamondo ( 1 785-1873) zengin bir banka
cı ve önemli bir maliye danışmaruydı. Hayırseverliği ve
büyük servetinden dolayı "Doğu'nun Rothschild'i", "Ban
kacılann Kralı" gibi lakaplarla anılırdı. Kamondo İtalya
ve Avusturya krallıklarırun mali danışmanlığını da yap
mış ve hizmetlerinden dolayı İtalya kralından önce şöval
ye sonra da kont payelerini almıştır. İstanbul'da karde
şiyle birlikte kurduğu ve 1877'ye kadar ayakta kalan
banka, Kınm Savaşı sırasında Osmanlı devletinin savun
ma ihtiyaçlanru finanse etmiştir. Kamondo Yeniçeri Oca
ğı'nın kaldınlması sırasında çok aşın düzeylere erişen ve
Yahudi liderlerin idamıyla doruk noktasına erişen Erme
ni lobisinin faaliyetlerine karşı durmuş ve cemaatini bu
çok nazik dönemde ayakta tutmaya çalışmıştır.
Karnondolar Avrupa'da kolları bulunan Portekiz kö
kenli bir aileydi . İngiltere başbakanı Binyarnin Disraeli
bu ailenin İngiltere kolundandı . Ailenin İstanbul kolu Av
rupa çapında üne sahipti. Yahudi liderler İs.tanbul'a gel
diklerinde Kamondo tarafından karşılanır ve misafir edi
lirlerdi. Herzl öncesi Siyonİstlerden Moşe Montefiori,
1840'ta Şam'da patlayan kan iftirasına karşı Padişah'tan
yardım isternek üzere İstanbul'a geldiğinde Kamondo'nun
hazırlattığı bir eve yerleştirilmiştir.
Kamondo-Akriş Olayı Avraham de Kamondo Avru
-
93
reformlanndan da güç alan Kamondo burada Türkçe dı
şında Fransızca, İbranice ve Talmud'un okutuldu� Peri
Paşa'daki Yahudi okulunu destekledi. Kamondo bu okulu
Batı anlamında bir eğitim merkezi haline getirmek için
çaba harcadı ve bu çalışmasında İstanbul'un aydın ve Ya
hudi çevrelerinden destek gördü.
Kamondo bu faaliyetlerini sürdürürken, 1862 yılının
sonlarına doğru, cemaatin fanatik dindar kesimlerinden
saldınlara uğramaya başladı. Tutucu cepheden Haham
lzak Akriş ve Salomon Kimhi (Kamhi) cemaatin fakir alt
tabakaları önünde verdikleri söylevlerde Kamondo'un bu
okulda Hıristiyan propagandası yaptırdııtını ve Yahudi
çocuklarını "'din ve iman"' yolundan ayırdııtını iddia etti
ler. Akriş, Kamondo'nun "'herem"' yani aforozu gerektiren
bir suç işiernekte olduğunu söyleyerek fakir halkı galeya
na getirdi; Akriş'in aforoz tehdidi karşısında aileler ço
cuklarını okuldan çekmeye başladılar. Bundan sonra Ak
riş, Kont'a şahsen giderek kendisine Yahudi ulusundan
aforoz edildiğini bildirdi. Kamondo bunun üzerine resmi
merciler nezdinde harekete geçip Akriş'i tutuklayıp hap
settirdi ; Akriş Eyüp'te İplikhane Hapisanesi'ne kapatıldı.
Fanatik çevreler Akriş gibi "'kutsal bir kişinin"' hapisane
de adi mahkumlarla birarada tutuldu�nu ve onlarla ça
lıştınldııtını kitlelere duyurdular. Olayı izleyen Cuma gü
nü, Sultan Alıdülaziz Eyüp Camii'ne doğru gelirken, bin
lerce Yahudi Hasköy-Sütlüce arasında Padişah'ın geçece
ği yolda toplandı . Sultan Alıdülaziz bunu önce bir isyan
sandı . Yahudilerden temsilciler yanına yaklaşıp Akriş'i
serbest bırakması için kendisinden ricada bulundular. Bu
durum karşısında iyiden iyiye şaşıran Padişah, Akriş'in
derhal serbest bırakılınasım emretti. Bundan sonra
cemaat Kamondo'ya karşı aforoz kararım iptal etti. Kont
de Kamondo 1870'te Paris'e göç etti ve orada öldü. Cena
zesi daha sonra İstanbul'a getirtilip Hasköy Mezarlııtına
gömüldü.78
94
Akriş serbest bırakıldıktan sonra, halıarnbaşı Yaakov
Avigdor'u görevinden attınnak için Sadrazam Fuad Pa
şa'ya başvurdu. Akriş'in bütün cemaatin fikrini temsil et
mediğini bilen Sadrazam, üç büyük cemaatin başbabam
lanndan oluşan bir konsey topladı (İzmir'den Palaçi,
Edirne'den Yakir Geron, Serez'den Menahem Kohen).
Konsey Kamondo-Akriş çatışmasını ve Kamondo ve Hez
kiyau Karmona'ya yöneltilen saldmlan kınadı ve halıam
başı Avigdor'un görevine devam etmeye l ayık olduğuna
karar verdi .
Şam ve Rodos İftiraları - 1 840 yılında, Osmanlı İm
paratorluğu'nun Ortadoğu'daki başlıca merkezlerinden
Şam kentinde, bütün dünyada yankılar uyandıran bir
kan iftirası patladı . O sıralarda Suriye-İsrail bölgesinin
kazanmakta olduğu stratRjik ön�m ve Batılı güçlerin Os
manlı İmparatorluğu'na k arşı yürüttükleri ..hasta adam ..
kampanyasının çi zgisi ndı> olay, olağan boyutlannın çok
ötesine sıçradı ve büyük d�vletler bunu, bölgede hakimi
yet yaratmak için fırsat saydılar (Suriye o sırada geçici
olarak Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın kontro
lündeydi).
Kan iftirası kentte bir papazın, karanlık işlere kanş
tığı için muhtemelen rakipleri tarafından öldürülmesiyle
başladı. Hıristiyanlar Yahudileri, papazı öldürüp kanıyla
ayin yapmakla suçladılar. Suriyeli Katalik Hıristiyanlar
Fransa'nın himayesinde bulunduklanndan, olaya Fransız
konsolosu el koydu. Hıristiyanlann başlatmış olduklan
bu harekete, belki de kişisel çıkarlardan dolayı, ve Kanu
ni'nin çıkarmış olduğu fermanın birkaç kez teyit edilmiş
'
olmasına rağmen, Şam valisi Şerif Paşa da katıldı . Kon
solasun telkiniyle Vali, Salomon Negrin adında bir Yahu
cliyi tutuklattırdı. Negrin, Ortaçağ'dan kalma geleneğe
göre .. suçunu ifşa edene dek .. işkence edildi ve işkence sı
rasında yedi Yahudinin de adını ..ifşa etti ... Bunlar da ya
kalanıp işkence edildi ;' ikisi işkence sırasıda öldü, biri ise,
cinayetle suçlanmasına rağmEln, Müslümanlığı kabul ede
rek, canım kurtardı. Bundan sonra olay iyiden iyiye sar
pa sardı: yerel Müslüman mercileri Yahudilerin, .. öldür
müş olduklan papazın kanını nereye sakladıklanm öğ-
95 .
renrnek için" altımşüç Yahudi çocuğunu kaçınp ailelerine
baskı ve şantaj yaptılar.
19. yüzyılın ortasında, bilim, sanayi ve felsefenin dev
adımlar attığı aydınlık ortamda meydana gelen bu olay
lar bütün Yahudi dünyasında derin bir şaşkınlık uyandır
dı. Avrupa'da çoğunluk uluslara kanşıp özümlenmek is
teyen, kendilerini aydın uygarlığın parçası saymaya çalı
şan, antisemitizmin eskilere gömülmüş olduğunu sanan
Yahudiler, Şam'da dış görünüşleri parçalayıp tekrar tarih
sahnesine çıkan bu karanlık iftira karşısında ayağa kalk
tılar. Bu arada, Fransa'nın, Suriye'de Mehmet Ali Paşa'
nın hakimiyetini desteklemesine karşı, İngiltere ve Avus
turya bölgenin Osmanlılara iadesini istediklerinden, me
seleye bu iki devletin temsilcileri de kanştılar. Kan iftira
sı belli bir noktada bir yandan Fransa, diğer yandan
Avusturya, İngiltere ve daha sonra Amerika Birleşik
Devletleri arasında bir rekabet ve güç gösterisine dönüş·
tü. Ne var ki, işkenceler ve olaya adlan kanştınlan Ya
hudilere karşı alınan tedbirler durmadı. Mısır'daki Avus
turya konsolosu, bunun üzerine, Kavalalı'ya başvurarak
işkencelerin durdurulmasını talep etti. Mısır valisi olaya
şahsen el koydu ve 25 Nisan 1840'ta Yahudilere uygula
nan vahşet metodlan frenlendi. Bu arada Rothschildler
. aracılığıyla Avusturya başbakanı Metternich Mısır'daki
konsolasun olayla ilgilenmesine rağmen izin verdi ve Av
rupa çapındaki bu diplomatik faaliyet sonucu, Mayıs
ayında Şam Yahudilerinin Hıristiyan ve Müslüman ça·
pulculara karşı himayeleri temin edildi.
Avrupalı özürolenmiş Yahudiler ilk şaşkınlık darbesi
ni geçiştirdikten sonra, Mısır'a bir heyet yolladılar. Mon
tefiore ve Cremieux gibi büyük isirolerin katıldığı heyet,
hapiste kalan Yahudileri kurtardı ve daha sonra İstan
bul'a geçerek, Osmanlı padişahı I. Abdülmecit'le birkaç
görüşme yaptılar ve kan ittiralanna karşı yeni bir ferman
aldılar.*
Bununla birlikte Şam iftirası, yerli Katoliklerce uzun
yıllar Yahudilerin aleyhinde kullanıldı. Hıristiyanlar
kente gelen turistlere, bir azizin Yahudiler tarafından na
sıl katiedildiğini ve yakalanan suçlulann yurt dışındaki
96
dindaşlan tarafından naSJ) kurtanımış olduklannı yıllar
ca anlattılar.
Şam'da patlayan bu olaylan n etkisiyle aynı yıl Ro
dos'ta da bir kan iftirası olayı meydana geldi. İzmir'den
sünger almak için Rodos'a gelen Eliya Kalomiti adındaki
Yahudiyi rakip gören yerli tüccarlar, kanşıklık yaratmak
için ortaya bir kan iftirası attılar ve hedef olarak da, yan
deli bir hammal olan Elyakim de Leon Stamboli'yi seçti
ler. Elyakim, Hıristiyanlar tarafından para vaadleriyle
aldatılarak, bir çocujtu kaçmp kentin ileri gelen Yahudi
lerinden birine teslim ettiğini ifşa etti . Bunun üzerine ge
nel merciler birçok Yahudiyi tutukladılar ve işkence etti
ler. Ada valisi Yusuf Paşa'nın emriyle Yahudi mahalleleri
aramalara hedef oldu. Olay dış dünyaya, İzrnir'e kaçınayı
başaran bir Yahudi tarafından duyurul du ve bir süre son
ra Bab-ıiili'ye aksettirildi. Bunun üzerine, İstanbul'dan
gelen bir emirle Yusuf Paşa görevden alındı. Rodos iftira
Sl da, daha sonra Montefiore ve Cremieux tarafından elde
97
deki Hıristiyan ve Müslüman topluluklara da önemli yar
rumlar yaptı. İsrail'i ele geçirmeye çalıştığı sıralarda Na
poleon, Yahudileri kendi tarafına çekmek ve Osmanlı
cephesini zayıftatmak amacıyla Farhi ile temasa geçmiş
ve cemaat liderine türlü vaadlerde bulunmuştur. Hayim
Farhi bütün önerileri tereddütsüz geri çevirmiş ve Akka'
nın savunmasını düzenlerken [Cezzar] Ahmet Paşa'ya
yardım etmiştir.
Cezzar Ahmet Paşa, yüzyılın başında, 1 790'dan beri
yardımlanndan yararlandığı Hayim Farhi'ye artık ihtiya
cı ol madığına karar vererek, Yahudi danışmanı görevden
aldı ve "sudan nedenlerden" hapsettirdi. Gaddarlığıyla
tanınan Cezzar Ahmet Paşa, Farhi'yi hapiste işkence et- ·
98
manlı hükümdanyla görüşmedL Siyonist lider bundan
sonra, 190l'de yeniden İstanbul'a geldi ve 17 Mayıs'ta
Padişah tarafından kabul edildi. Bu görüşmede -gene an
laşıldığı kadanyla- siyasal konular açılmadı ve görüşme
sonunda II. Abdülhamit Herzl'e "mecidiye" unvanını ver
di ve pırlantalı bir kravat iğnesi hediye etti. Siyonist lider
Şubat 1902'de İstanbul'a yeniden geldiyse de somut so
nuçlar alamadı.
Herzl İstanbul'a Temmuz 1902'de bir kez daha geldi
ve Hahambaşılık aracılığıyla Il. Abdülhamit'le göryşmeyi
başardı.* Bu görüşmede Herzl Osman1ı hükümdanndan
İsrail Ülkesi'ni Yahudi göçüne açmasını ve ülkede, Girit'
te oldugu gibi, özerk bir idare kurulmasına izin vermesini
rica etti. Padişah teklifi diplomatik bir dille (Galante'nin
deyimiyle "en un oui negatif" - olumsuz bir dille) ve neza
ketle reddetti. Bununla birlikte, Galante'ye göre, dünya
basını IL Abdülhamit'in Herzl'e bazı vaadlerde bulundu
gu yolunda haberler yayımladı.
Herzl'in İstanbul ziyaretleri yerel cemaati etkilemiş,
hatta II. Abdülhamit son ziyarete Hahambaşılıktan Moşe
Levi'nin de kanşmış olmasını sert bir tepkiyle karşıla
mıştır. Galante'ye göre II. Abdülhamit Moşe Levi'yi sara
ya davet etmiş, bütün bir gün beklettikten sonra huzuru
na kabul etmiş ve bu görüşmede Levi'yi çok sert şekilde
azarlamıştır. Levi Padişah'ın ayaklanna kapanarak
Herzl'in amaçlannı bilmediğini söylemiş ve ancak bu şe
kilde Hükümdar'ı yatıştırmıştır.
* * *
99
Ruhani liderlik rekabeti Kudüs ile Safed arasında de
vam ederken, 1 837'de Safed'de meydana gelen büyük bir
zelzele sonucu, Kudüs ön plana geçti (açıklamakta yarar
var: Burada sözkonusu olan ruhani faaliyet, geçen yüzyıl
laııdaki gibi geniş, görkemli ve verimli değildi). 1831'de
Safed'de kurulan ilk İbrani Matbaası da Kudüs'e taşındı.
1 839'da ilan edilen ve azınlıklara eşitlik vaadeden
Gülhane Hatt-ı Şerifi İsrail'deki Yahudi toplumunun du
rumunda önemli düzelmeler sag-ladı. öte yandan, Ortado
Au'daki etki alanlanm genişletmeye çalışan Batılı devlet
'l er de Yahudilere ilgi göstermeye başladılar.
Bu yüzyılda İsrail'de yaşayan Yahudilerin ekonomik
' durumunda önemli bir değişiklik olmadı. 1839'da Moses
Montefiore, Parisli Rothschildlerin işbirliğiyle, ülkede'ba
zı küçük sanayi tesisleri kurdu. 186 1'de Yahudiler, yüz
yıllardan sonra ilk kez, tanm yapmak amacıyla toprak
satın almaya başladılar. 1870'te de, Fransız Yahudileri
tarafından kurulmuş olan Alliance İsraıHite Universelle
(Evrensel İsrailliler Birliği) örgütü, İsrail'de ilk tarım
okulunu, Mikve İsrael'i kurdu.
VII. CumhuriyetDönemi
100
beri kendilerine nispeten rahat bir yaşam veren yönetim
le dayanışma içinde kaldılar.
Kurtuluş Savaşı sona erdikten sonra yeni Türkiye
Cumhuriyeti'nin uluslararası statüsü ve sınırlan Lozan'
da tanındı�nda, Yahudiler Türk devletine önemli bir iyi
niyet gösterisinde bulundular. Türk sınırlan içinde kalan
azınlıklara hak ve imtiyazlar tanıyan Lozan anlaşması,
Yahudilerin haklannı da tespit ederken, yeni devletin yö
netiminde bulunan Yahudi cemaatleri bu haklardan res
men vazgeçtiklerini ilan ettiler. Hatta önemli imtiyazıara
sahip olan yabancı uyruklu birçok Yahudi Türk vatan
daşlı�na geçerek, dayanışma ve kader birli�nin en güzel
örneklerinden birini verdiler.
Daha I. Dünya Savaşı'nın sonlanna doWu, işgal altı
na giren İstanbul'un Amerikan mandasına verilmesi söz
konusuyken, kent Yahudileri buna karşı olduklannı ve
İstanbul'un Türk yönetiminde kalması gerekti�ni bildir
diler.
Gerçekten de, konuyu incelemek üzere İstanbul'a ge
len Amerikan heyeti azınlık temsilcileriyle görüşmüş ve
di�er azınlıklardan olumlu cevap aldıklan halde Yahudi
heyetinin kesin muhalefetiyle karşılaşmışlardır.80 Keza,
1920'de mütarekeden sonra yapılan seçimlere azınlıklar
katıimamayı seçerlerken, Galante ve Ventura'nın kur
muş olduklan komite, bu konuda da Türklerle dayanış
roayı körükleyerek Türklere, Yahudilerin "kötü gün dos
tu" da olduklannı ispat etmişlerdir.81 Lozan anlaşması
imzalanıp azınlıklara bazı haklar tanınınca, belirtildi�
üzere, Yahudi cemaatleri bu gibi hakiann Türk devleti
nin hakkaniyetine aykın olac�na karar vermişler ve
haklardan vazgeçmişlerdir. Profesör Mişon Ventura ve
Avukat Kalev Gabay meselenin hukuki yanlannı incele
yip bu karan aldıktan sonra, Yahudilerin bu tutumunu
101
İsmet Paşa'ya duyurmuşlar, İsmet Paşa da bundan duy
du� memnuniyeti ifade etmiştir.82
Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlet olarak ilan edil
dikten sonra yeni yönetim din aleyhtan tedbirler aldı .
Devlete yeni bir görünüm kazandırmak, İslamın devlet
işleri üzerindeki etkisinin son izlerini hatta sembolik var
lııP-nı bile silmek amacıyla alınan bu tedbirler, bazen aşı
n uçlara kaçarak "din düşmanı" bir ortam yarattı. Pek
tabii bu arada, İbranice öğretiminin de yasaklanması Ya
hudi cemaati için ciddi bir darbe oldu. Atatürk'ün ölü
mündet( sonra bu tedbirler biraz yumuşatıldı. Ezan'ın
yalnız Türkçe okunması uygulamasına son verildi ve İb
ranicE! öjtrenimi, Milli Eğitim Bakanlı,P.'nın denetiminde
yeniden ihdas edildi.
C\ımhıiriyet dönemi, dijter azınlıklar için oldu� gibi,
Yahudiler için de önemli değişiklikler getirdi . Osmanlı
yönetiminde devletin en yüksek katlannda görev alan,
yüzyıllarca padişahlann güvenini suiistimal etmeyen ve
imparatorlu�n yönetimine tarihsel katkılarda bulunan
Yahudiler, bu dönemde devlet işlerinden uzaklaştınldı
lar. Yeni Cumhuriyehn getirmiş oldu� milliyetçi ideolo
ji, sadakat ve uzmanlıklanyla tanınan Yahudileri diğ'er
azınlıklarla aynı düze� indirdi .
Bununla birlikte Yahudiler, kendilerine açık kalan
diğ'er bütün faaliyet dallannda ilerle_diler ve Batı'daki
dindaşlanna nazaran çok daha rahat bir yaşam sürdür
düler. Ne var ki, Osmanlı devletinin kuruldu� 1299 tari
hinden beri devam ede'n bu olumlu ortam, Avrupa'ya ya
yılan Naz:i atmosferinin Türkiye'yi de etkilernesiyle son
buldu. Türk hükümeti, savaşta tarafsız kalmakla birlik
te, Nazilerin ilerlemeleri karşısında, belki de savaşın dı
şında kalmayı kolaylaştıracağ'ı umuduyla, Yahudilere
karşı Osman Bey'den beri Türk tarihinde görülmemiş
olan bazı acı tedbirler aldı.
1942 yılında hükümet bütün vergi mükelleflerine bir
vergi koydu. Ne var ki, Varlık Vergisi adıyla tarihe geçen
102
bu vergi, özellikle Yahudilere uygulandı. Bu amaç için
hazırlanan vergi listelerinde mükellefler, din ve inançla
nna göre sınıflandınldılar: M (Müslüman) rumuzuyla
işaretli isimlere yüzde 5, D (Dönme) işaretli isimlere yüz
de 10 vergi kondu. G harfiyle işaretli isirolerin (Gayri
müslim) ödeyecekleri vergi miktannın takdiri özel bir ko
misyona verildi. Bu komisyon özellikle Yahudi mükellef
lere bütün mali ve maddi varlıklannın çok ötesinde vergi
miktarlan tespit ettiler. Bütün Yahudiler bu vergiyi öde
yebilmek için varlanm yoklannı yok pahasına sattılar;
vergiyi ödeyebilecek durumda olanlar, nakit para bulma
vakti verilmediğinden iflas ettiler. Nazi taraftan Türk
basım bu önlemleri olumlu karşıladı ve "yabancı kan"a
sahip azınlıklann yalnız "sözde" Türk olduklannı vurgu
layarak hükümetin tutumunu destekledi.
Varlık Vergisi'nin tarihsel bir değ-erlendirmesini ya
parken birkaç unsuru gözönünde tutmak gerekir. Her
şeyden önce yüzyıllarca sadakatle devletlerine hizmette
bulunan ve hiçbir separabst akıma katılmamaya dikkat
eden Yahudiler, Lausanne'dan sonra kaderlerini Türk
devletinin kaderine bağ-ladıklan halde ikinci sınıf vatan
daş muamelesi görmüşler ve böylelikle devlete olan sanri
mi bağ"lılıklan önemli bir darbe yemiştir. Varlık Vergisi,
öte yandan, yeni bir buluş değildir. Ortaçağ"da bu tedbir
Yahudilere karşı geniş ölçüde uygulanmıştır; Yahudilerin
ekonomik güçlerini azaltmak Ortaçağ-'da, devletin hazine
sini desteklemek ve ekonomik potansiyeli çoğ"unluk ulusa
aktarmak için tutulan başlıca yollardandı.83 1942'de yeni
den uygulanan bu metod, kuşkusuz, yukanda zikredilen
amaçlan güderken, savaşa girmernek ve ülkeyi yıkımdan
uzak tutmak için Mihver taraftan bir tutum takınması
gereken devletin siyasetine de uygun düşmüştür. Nite
kim Mihver Devletleri ve öze11ikle Nazi Almanyası Avru
pa içlerine dogru .çekilmeye başladıktan ve Türkiye'ye yö
nelik tehdit ortadan kalktıktan sonra, 1944 yılında çıka
nlan bir yasayla Türk hükümeti, Vergiyi ödeyemedikleri
103
için sürülenleri serbest bıraktı ve ödenmeyen vergi borç
lanın iptal etti. Daha sonra iktidara gelen Demokrat Par
ti de, bu vergiden hem maddi hem manevi zarar görenle
re, sürgünde sağlık durumu bozulanlara tazminat vaa.
detti. Gerçekten de Yahudiler kısa süre içinde yeniden
ekonomik yaşama dahil oldular.
Varlık Vergisi ve henüz ciddi şekilde araştınlmadııP
için rivayet düzeyinde kalan bazı dijter olaylar tarihsel
perspektifi bozmamalıdır. Yahudiler Türk yönetimi altın
da, bütün dijter Yahudi cemantierinden çok daha rahat ve
örnek bir yaşam sürdürmüşlerdir. Gerçekten de, Türk
Yahudi cemaatlerinin tarihi, genel İsrail tarihinde nadir
bir parçadır. Pogrom, yajtma, kültürel baskı, keyfi idam
ve katliamlar gibi Yahudi tarihinde sık sık rastlanan
olaylar, Türk Yahudi tarihine yabancı kalmıştır. Osmanlı
devletinden Cumhuriyet'e geçişin yarattı!P kaçınılmaz
gelişmeler ve meydana gelen Qıızı "tatsız" olaylar da, dev
rim yaşayan her ulusun içinde oluşan geçici bunalımlar
gözönünde tutularak dejterlendirilmelidir.
104
Türkiye, mesihi hareketlerin en büyüğüne sahne ol
muştur. Bu hareketin mirnan Sabetay Sevi İzmir'de doğ
muş, ilk adımlannı İstanbul'da atmış, tutuklanrnadan
önce Selanik'ten Kudüs'e imparatorluğun birçok kentinde
dolaşmıştı.
Türk-Yahudi cernaati rnatbaacılık, gazetecilik ve La
dino edebiyatında da çok ileri gitmiştir. Bunlara paralel
olarak, Amonlardan itibaren Osrnanh sarayına birçok
doktor vermiş, ülkede top ve barut sanayiine damgasını
basmıştır.
ı. Matbaacılık - 16. yüzyılın başından 18. yüzyılın
sonuna kadar İstanbul, dünya İbrani rnatbaacılığının
merkeziydi. 15. yüzyılın sonunda Osmanlı devleti İberya
Yahudilerine tarihsel sığınma şansını tamrken, Avrupa'
da yepyeni bir sanat olan matbaacılıkta ustalaşmış bir
çok değerli elernam da ülkesine çekmiş ve bu ustalar yan
lannda sayısız elyazması eserler getinnişlerdir. Ertesi
yüzjıl İspanya, Portekiz ve İtalya'dan kaçan konversalar
da Türkiye'de matbaacılığın gelişmesinde rol oynamıştır.
Osmanlı devleti, Kilise'nin diktası altında yaşayan
Avrupa'nın aksine, o dönemin en liberal yönetimine sa
hipti. Burada İbranice ve başka dillerde kitaplar serbest
çe basılıp satılabiliyordu. Avrupa'da böyle bir şeyi düşün
mek bile olanaksızdı. İstanbul'da İbranice harflerle is
panyolca kitaplar da basılıyor, eski elyazmalanyla tercü
me eserler kitap haline getiriliyordu. İbrani matbaacıhitl
run merkezi İstanbul olduğundan, Avrupa'da yaşayan İs
panyol-Yahudiler kitaplarını buradan ithal ediyorlardı.
Osmanlı İmparatorluğunda kurulan ilk matbaa, İb
rani matbaasıdır. Bu matbaa, 1493 yılında David ve Sa
muel ibn Nahmias kardeşler tarafından tesis edilmiştir.
İstanbul'da basrnış olduklan ilk kitap da 13 Aralık 1493'
te çıkmıştır. Bu kitap, Yaakov Aşer'in Arbaa Turim adlı
eseridir. Nahmiaslar 1505-06 yıllannda bir de Tevrat
basrnışlardır. Daha sonra bu matbaadan Alfasi, Rambam
ve Ahravanel'in eserleri çıkrnıştır.84 Gezgin Binyarnin de-
105
Tudela'nın seyahatnamesi de ilk kez 1 543'te İstanbul'da
basılmıştır.
Nahrnias ailesi 1518'e kadar bu işle uğraştı. İbrani
matbaacıhğının İstanbul'daki bu ilk dönemlerinde ( 1493-
1530) teknik açıdan çok kaliteli eserler basıldı. Nahrnias
lardan sonra kentte Sonsinolar isim yaptılar (bu aile İtal
ya'nın Sonsino kentinden İstanbul'a gelmiştir; bugün İn
giltere'de meşhur Sonsino Yayınevi mevcuttur). Gerşon
Sonsino ile o�lu Eliezer, 1530-4 7 yıllan arasında, Tevrat
'ın Yunanca ve ispanyolca tercümeleri dahil, kırktan faz
la kitap basmışlardır.
Salomon Jabez İstanbullu matbaacılann en tanın
mışlan arasındadır. Bu yayıncının tesislerinden oldukça
önemli eserler çıkmış ve Jabez bir ara, kardeşiyle birlik
te, Talmud'u basma işine girmiştir. Jabezlerin rnatbaası
Salomon Aben Yaeş gibi zenginlerce finanse edilmiştir.
Aynı dönemde, Don Joseph N asi'nin dul eşi Reyna, Kuru
çeşme'deki evinde bir matbaa kurmuş (Ortaköy'deki e vi n
de de bir matbaa vardı) ve burada 15 eser hastırmıştır
( 1 592-99).
1 7 . yüzyılda İstanbul'da İbrani rnatbaacıhğına Salo
mon Ben David hakim oldu ve 1639'da Tevrat'ın ilk beş
kitabmı bastı. Ertesi yüzyıl İstanbul'da kitap basma işi
ne, Polonya'da patlak veren Yahudi aleyhtan eylemler
den kaçan Yona Ben Yaakov devarn etmiştir. Yona Ben
Yaakov Eskenazi İstanbul'da, Ortadoğu'nun en büyük
matbaa tesislerini kurmuş ve bu tesisler 68 yıl faaliyette
kalmıştır ( 17 10-78). Bu süre içinde Yona Ben Yaakov Es
kenazi'nin matbaasından 188 eser çıkmıştır. Eskenazi za
manla izmir'e de bir şube açmış ve bütün Ortadoğu'ya ya
yılmıştır. İsrail, Rodos, Mısır ve Irak cemaatleri elyazma
lanru, bastırtmak üzere, İstanbul ve İzmir'e yollar olmuş
lardır. Yona Ben Yaakov bir de hurufat dökümhanesi aç-
106
mış ve 1 728'de ilk Türk matbaası kurulduğunda, harfler
bu dökümhanade hazırlanmıştır.
Yona Ben Yaakov, elyazmaları bulmak için impara
torluğun değişik merkezlerine gitmiş, kentten kente se
yahat etmiştir. Onun matbaasından çıkan önemli eserler
arasından şunlar sayılabilir: Zohar (Kabala'mn başlıca
kitabı; İstanbul, 1 736-87), Hemdat Yamim (İzmir 1 731-
32, İstanbul 1 7 35, 1 7 72), Teurat ve Ladino tercümesi.
Ben Yaakov birçok Ladino eser de basmış ve İspanyol Ya
hudilerinin konuştuklan, İspanyolcanın Ortaçalt'da kul
lanılan ve İbraniceleşmiş bir şekli olan bu dilin dirilme
sinde önemli rol oynamıştır.
19. yüzyılın başında Eliya Pardo, Ben Yaakov'un da
�lan matbaasını yeniden canlandırdı ve 1 799-1808 yıllan
arasında altı kitap bastı. 1808'den 1848'e kadar, İzak Av
raham Ben Kastro ve çocuklan birçok Ladino eser bastı
lar. İstanbullu Yahudi matbaacılar bu yüzyılda gazete
basma işine de girdiler.
İstanbul ve Selanik'le birlikte İzmir de İbrani mat
baacılı�nın büyük merkezlerindendi . İzmir'in ilk basım
cısı Avraham Ben Yedidya Gabay'dır. Gabay İbranice ki
taplar dışında, Latin harfleriyle iki ispanyolca eser de
basmıştır (Menaşe Ben İsrael'in Mikue İsrael adlı eseri ve
Eduardo Nicholas'm Apologia por la Noble Nacion de los
. Judios adlı kitabı). Gabay'ın matbaası 1657-75 yıllan
arasında faaliyette kalmıştır. İzmir'de basılan son İbrani
ce kitap, 1922 yılında Ben Senim-'un matbaasından çık
mıştır. Bu kentte 300 yılda, 12 basımevi, Tevrat ve Tal
mud edebiyatından Kabala'ya kadar, 400'den çok eser ba
sılmıştır. 1838'den itibaren de Ladino dilinde 1 1 7 eser ya
yımlanmıştır.
2. Edebiyat, E/itim, Tarih Türkiye Yahudi ce
-
107
�nda ve özellikle Türkiye'de yaşamış olan Yahudi ce
maatlerinin kültürel faaliyetleri tam olarak araştınlma
mıştır. Bu cemaatlerle ilgili de�erli bilgiler hala arşivler
de ve nadir elyazmal� nda bulunmaktadır. Bu yönden
yapılacak araştırmalar, kuşkusuz, yalnız Do�'da de�il,
bütün dünyada Yahudi yaşarnının çeşitli yanlarına ışık
tutacaktır.
Bu kısımda, de�şik bilim dallarında eser vermiş bir
kaç isim kısaca gözden geçirilecektir.
Şlomo Ben Yaakou Almoli Almoli'nin (1485'ten önce
-
108
lan ve buna benzer folklorik malzeme içeren büyük eseri
Meam Loez'i burada yazmaya başlamıştır. Meam Loez La
dino okuyan ve anlayan kitleler için özel olarak planlan
mıştır. Kuli'nin bu eseri yazmaktaki amacı, sokaktaki ada
ma, en iyi anladığı dille okuma malzemesi sa�lamaktı.
Meam Loez planlandığı düzeyde kalmadı ve zamanla,
Ladino dilinin en büyük eseri ve Tavrat'ın geniş çapta bir
yorumu haline geldi. Kuli bu şekilde, Sabetay Sevi'nin se
bep olduğu fırtınayı dindirmek, halkı din ve ahlak yoluna
getirmek istemiştir. Eserinin ilk cildi olan Tekvin bölü
müne yazmış olduğu önsöz, bu amacını açıkca yansıtmak
tadır.
Meam Loezll5 basit, i ddiasız ve halkın anlayabilecejti
bir dil ve üslup kullanılarak yazılmıştır. Birinci cildi
1730'da İstanbul'da yayımianmış ve ilk andan büyük ilgi
görmüştür. Kuli, Tekvin (Yaradılış) bölümünü yayımla
dıktan sonra Çıkış (Exodus) bölümünü de bitinniş ancak
yayımlayamadan ölmüştür (1732). Kuli buna ek olarak
kitapla ilgili çeşitli müsveddeler de bırakmıştır.
Bundan sonra Yaakov Magriso esere, Kuli'nin bırak
tığı yerden devam etti ve Çıkış'ı gözden geçirip yayırnladı
(İstanbul, 1733, 17 46). Magriso esere Levililer ve Sayılar
kitaplannı ekledi ve bundan sonra Meam Loez'in sorum
luğu Bahar Argüeti ve Jozef di Trani'yi geçti. Bunlan bir
kaç yazar daha izledi.
Eserin bitirilebilen ciltleri defalarca basılmış, bir kıs
mı İbraniceye çevrilmiş, İspanya'da ibn Tibbon �nstitüsü
birinci cildini Latin harfleriyle yayımlamıştır.
Meam Loez'in Ladino konuşan kitleler üzerinde etki
si, Yidiş dilinde yazılan Tsena uRena'nınkini çok aşmış
tır. Bu eser, belli bir dönemde, Ladino konuşan kitlelerin
başlıca, belki de tek okuma malzemesi olmuştur. Zaten
yazılmasının başlıca nedenlerinden biri, kültürel bakım
dan önemli bir gerileme sürecine girmiş olan topluma
okuma malzemesi s�lamak olmuştur. Koli'nin bu atılımı
Ladino eserlerin çoğalmasına yol açmıştır.
109
Avraham Asa Kuli ile birlikte Ladino edebiyatının
-
* * *
* * *
1 10
Avrupa'da gelişen Aydınlanma Hareketi'ni Türkiye'
ye yansıtanlar arasında adı kaydedilmeye değer olanlar
dan biri de, Edirneli Avraham Danon'dur (1857-1925).
Danon bu kente, Revrat Şomrey Tuşiya ya da Dorşey
Haskala (Aydınlığı Arayanlar) adıyla bilinen cemiyeti ve
El Progreso [Derleme) gazetesini kurdu. Daha çok tarihi
yazılara ağırlık veren ve amacı Doğulu Yahudiler hakkın
da bilgi toplayıp yayımlamak olan bu gazetenin ilk sayısı
1888 yılında, İbranice ve Ladino olarak çıktı . Danon bir
çok tarih dergisinde Yahudilerin geçmişi, gelenekleri ve
edebi faaliyetleri hakkında yazılar yazd1 . Bu arada İbra
niceye bilimsel makale ve şiirler çevirdi. Danon daha son
ra Fransa'ya gitti ve orada İbranice okuttu .
* * *
lll
Rozanes ve Galante Türkiye Yahudilerinin tarihini
-
* * *
1 12
adında bir gazete çıkardı ve başka gazetelerde makaleler
yayımladı. Galante, bir yandan Türkiye Yahudilerine
Türk kültürünü benimsernelerini ve Türkçe konuşmalan
m telkin ederken, diğer yandan cemaatinin haklan için
mücadele etti. Jön Türkler iktidara geldikten sonra İs
tanbul'a döndü ve İstanbul Üniversitesi'ne, önce Sami
Dilleri daha sonra da Doğu Kültürleri kürsüsüne profesör
atandı. Avraham Galante, I. Dünya Savaşı'ndan sonra
Millet Meclisi'ne girdi ve 1943'te yeniden milletvekili se
çildi. Bu arada Yahudi Cemaati Konseyi'nde (Meclis-i
Umumi) faal oldu.
Prof. Avraham Galante altmış kadar bilimsel eser ya
yımlamıştır. Başlıcalan şunlardır: Don Joseph Nasi, Duc
de Naxos (1913); Esther Kyra (1926); Documents Officiels
Turcs Concernant les Juifs de Turquie (1931-54); Histoire
des Juifs d'Anatolie (1937-38; ek, 1948); Nouueaux Docu
ments sur Sabbetai Sevi ( 1935); Histoire des Juifs d'lstan
boul (1941-42).
3. Gazetecilik - Türkiye cemaati, Yahudi gazetecilik
tarihinde ihmal edilmeyecek bir yere sahiptir.86 Türkiye'
de Yahudi gazeteciliği daha çok Ladino yönünde gelişmiş
ve yükselmesi bu cemaatin sadece bir dil konuştuğu dö
neme rastlamıştır. Türkçenin Yahudiler arasında yaygın
lık kazanmasıyla (20. yüzyılın ortalan) ülkedeki Ladino
basını iyice gerilemiştir.
Dünyanın ilk Yahudi gazetesi, Gazeta de Amsterdam,
1675'te Hollanda'da, Ladino dilinde yayımlanmıştır. Bu
dil bundan sonra çok gerilemiş ve ancak 19. yüzyılda, La
dino edebiyatının merkezleri olan İstanbul, Selanik ve İz
mir'de yeniden dirilmiştir.
Bu yüzyılda Ladino dilinde ilk sürekli yayın, İzmir'de
1842'de çıkan La Buena Esperansa adlı dergi oldu. Rafael
Uziel tarafından yayımlanan bu dergi ancak birkaç sayı
dayanabildi. 1846'da Uziel bir atılımda daha bulundu ve
bu kez La Puerta del Oriente gazetesini çıkardı. Bu gaze
tenin yaşamı da altı ayı aşmadı. Bu arada İstanbul'da Ye-
1 13
hezkel Gabay Journal İsraelite'i yayımiadı ( 1 841-60).
İzak Karınona'nın 1871'de İstanbul'da yayımlamaya baş
ladığı El Tiempo, 1930'a kadar yaşadı . Gazetenin son ya
yımcısı İstanbullu David Fresko, bundan önce, 1879'dan
itibaren El Sol (iki ayda bir çıkan, bilimsel-edebi dergi)
ve 1889'dan itibaren El Amigo de la Famelia dergilerini
yayımladı . Bu yıllarda Türkiye ve Balkanlar'da, 40'ı aş
kın Yahudi mizalı gazetesi çıktı. Bunlar arasında en çok
isim yapanlan, Nisim Behar'ın El Burlon ( İstanbul), Eli
ya Karınona'nın da El Jugeton gazeteleri oldu.
Türkiye Yahudi cemaati, dünya Yahudi gazeteciliğin
de yerleri olan isimler yetiştirmiştir. Bunlann başlıcalan
arasında David Fresko, yukanda zikredilenlerin dışında,
El Nacional ve El Telegrafo gazetelerinin de yayımcısıydı .
Avraham Benaraya ( 1889-1955) Türkçe steno sisteminin
mucidi, l'Etoile de l'Orient gazetesinin kurucusuydu. Al
bert Kohen ( 1885-1949) La Boz de Türkiye'yi yayırolarnı ş,
ölümünden sonra dergiyi o�lu Sami Kohen (1929- ) yönet
miştir (şimdi Milliyet gazetesinde Dış Haberler editörü
dür). İsim yapan gazetelerden Le Journal d'Orient Sela
nikli Albert Karasu, La Vera Luz (La Luz) da Edirneli
Eliezer Menda tarafından kurulmuştur.
* * *
1 14
İKİNCİ BÖLÜM
BELGELER VE KAYNAK YAZlLAR
115
III. Antiokhos Yahudi aleyhtan politikasıyla da tanın
mıştır. Ölümü de, Kudüs'teki Büyük Tapınak'a ait hazi
nelerden birine el attı� bir sırada gelmiştir. Belli bir dö
nemde III. Antiokhos Babil'den Küçük Asya'ya birçok Ya
hudinin sevkedilmesini emretmiş ve bu şekilde, Roma'ya
karşı Manisa önlerinde yeniidikum sonra ayaklanan Kü
çük Asya halkıanna karşı dengeleyici bir unsur yarat
mak istemiştir.
1 16
PRO L. FLACCO ORATlO XXVIII
117
sında evlenıneler tümden yasaklanmıştır (338). Konstan
tinos Yahudilerin köle kullanmalarını yasaklarken, köle
ticareti ve kullammımn yaygın ve ola�an oldu� bir dö
nemde, Yahudilerin ekonomik gücüne de darbe vurmak
i stemiştir.
118
Eğer Yahudiler arasında biri başka bir mezhep ya da
ulustan köle alırsa, köle hemen imparatorluk hazinesinin
zirnınetine geçirilecektir.
Eğer (Yahudi) satın aldığı köleyi sünnet ettirirse, sa
dece köleye vermiş olduğu zararı tazmi n etmekle kalma
yacak, aynı zamanda ölümle cezalandırılacaktır.
Eğer bir Yahudi, saygıdeğer mezhepten (Hıristiyan
lık) olan bir köle almaya kalklşırsa, sahibi olduıtu bütün
köleler elinden alınacaktır( . . .)
1 19
Ben Yona miTudela, ya da Tudelalı Binyarnin en tanın
mış Yahudi gezginlerinden olup, 12. yüzyılın ikinci yan
sında, Tudela'dan Basra'ya kadar, Akdeniz'in kuzey kıyıla
nnı takip ederek uzun bir gezi yapmış ve Seyahatnamesi
ilk kez 1543 yılında İstanbul'da basılmıştır. Aşağıdaki
parça seyahatnamenin beşinci bölümüdür ve Amster
dam'da 1734 yılında basılan bir nüshadan alınmıştır (Vo
yages de Rabbi Benjamin Fils de Jona de Tudele en Euro
pe, en Asie et en Afrique, depuis l'Espagne jusqu'iı la Chi
ne, Tome Premier, Amsterdam MDCCXXXIV. s.44-52).
120
Kralın eglendigi bir yer de vardır ki, adı Hipodrom'
dur. Bu yer, saray surlannın yanında bulunur ... Rumlar
çok bilgin ve okuyan kişilerdir; her biri kendi bagında,
kendi "incir agacı"nın altında yer, içer (kimsenin işine ka
nşmaz).
Bunlar, bütün milletlerden topladıklan askerlerle,
Türk adıyla arnlan Togarma milletlerinin kralına karşı
savaşırlar. Rumiann kendileri, savaşmaya ne isteklidir
ler ne de buna cesaretleri vardır. Bu nedenle, savaşmaya
güçleri olmayan kadınlara benzetilirler.
Kentte, Rumiann arasında hiçbir Yahudi oturmaz.
Yahudiler, deniz kolunun (Haliç) ötesine atılmışlardır.
Ayasofya deniz kolu oturduklan yeri sınırladıgından,
kent sakinleri ticaret yapabilmek için suyu aşmak zorun-
. dadırlar.
Konstantinopolis'te 2000 geleneksel-Rabiriİk Yahudi,
500 de Karay yaşar. Bilginierin öğrencileri olan gelenek
sel-Rabimk Yahudiler (Karaylardan) bir surla aynlmış
lardır. Kent Yahudilerinin başında halıarnbaşı Ahtalion,
Rabi Ovadya, Rabi Aaron Şuspo, Rabi Yosef Sargino ve
sinagogun yöneticisi Rabi Elyakim bulunurlar.
Bu Yahudiler arasında ipek dokumacılan, birçok tüc
car ve fevkalade zengin kişiler bulunur. Bununla birlikte,
Yahudilerin ata binmelen yasaktır; kentte ata binen tek
Yahudi, kralın doktoru Mısırlı Salomon'dur (Şlomo ha
Mitsri). Bu kişi sayesinde Yahudiler, burada çok sert olan
sürgün koşullanndan daha az çekmekteydiler. Yahudiler
den en çok dericiler nefret ederler; bunlar kirli sulannı
Yahudilerin kapılan önüne dökerler. Genel olarak Rum
lar, iyisine, kötüsüne bakmadan, bütün Yahudilerden
nefret ederler ve bunlan durmadan ezerler. Sokakta rast
ladıklan Yahudileri döverler, zalimce davranırlar ve sert
esaret koşullan altında tutarlar. Bununla birlikte, bura
daki Yahudiler zengin, iyiliksever kişiler olup, Sürgün'ü
sabırla çekmektedirler. Oturduklan yere Pera adı verilir.
12 1
Karaylar
122
Anan Ben David Talmudik yorumlan reddetme siya
setinin çizgisinde Yahudilere ya da mezhebinin üyelerine,
gerçeği yalnız Tevrat'ta aramalan ve diğer din adamlan
nın yorum ve sözlerini yasa bilmemelerini telicin etmiştir.
Bu noktada da Karayi zme önemli bir darbe vurmuştur zi
ra zamanla Tevrat'ı değişik biçimde yorumlayan birçok
Karayist grup belirmiştir. Hatta, Anan Ben David'in ölü
münden sonra, anlatıldığı üzere, "Tevrat'ta belirtilen bir
konu hakkında aynı fikre sahip iki Karay bulmak imkan
sız olmuştur". Bu nedenle, Karayizm kendi içinde de bir
çok mezhebe bölünmüş ve bir ara bu hareket dağılır gibi
olmuştur.
Günümüzde Karayizm adıyla bilinen mezhep 9. yüz
yılda Binyarnin Nihavendi ( İran'ın Nihavend kentinden)
tarafından sağlam bir temele oturduldu ve belirgin bir
ideoloji haline geldi . Nihavendi, doktrinini açık ilkelerle
sağlamlaştırdJ ve ilk kez Karay terimini kullandı. 10.
yüzyılda Karaylar daha atılgan bir tutum takındılar ve
doktrinlerini yaymaya başladılar. Bu dönemde, çoğu
Arapça olmak üzere, Karay bilginler birçok eser verdiler.
İran ve yakın çevresinde doğan ve gelişen bu hareketin
merkezi 12. yüzyıla doğru Anadolu ve Avrupa'ya kaydı.
. 123
13. yüzyılda Bizans dünya Karayizminin merkezi ol
du. Hareketin en büyük Tevrat uzmanı Joseph ha-Rofe
bu dönemde burada yaşadı. Joseph ha-Rofe Karayizmin
klasik eserlerini yarattı, mezhebe bugüne kadar geçerli
kalan bir lituıji (ayin, komünyon) düzeni getirdi. İzmitli
Aaron Ben Eliya, Karayist felsefeye getirmiş old$ büyük
katkılarla "Karayizmin Maimonides'i" sıfatını kazandı.
Bizans döneminde, anlaşıldıltı kadanyla, Rabinik Ya
hudilikle Karayist Yahudilik belirli bir denge içinde yaşa
dılar, hatta Karay bilginleri, ustalıklan ve Tevrat hak
kında parlak eserleriyle kendilerini Rabinik çevrelere ka
bul ettirdiler ve bu kesimin saygısını kazandılar. Durum,
İstanbul 1453'te Osmanlılar tarafından alındıktan sonra
de�şti. İspanya'dan kovulan Yahudiler Türk topraklann
da çok iyi karşılandılar ve 16. yüzyıldan itibaren Yahudi
kültürel yaşamı burada yeni doruklara ulaştı. İmparator
lu�n büyük kentlerinde Yahudi okullan, sinagoglar ve
İbrani matbaalan kuruldu ve Yahudi bilginler Tevrat ve
Talmud dışında da araştırma konulanna ve özellikle fi
zik, astronomi, matematik, tıp gibi bilim daUanna ilgi
göstermeye başladılar ve bu alanlarda çok ileri gittiler.
Osmanlılann yükselme devrinde Rabinik Yahudiler
Karaylarla bir ölçüde işbirli� yaptılar ve Komtino ve
Mizrahi gibi büyük bilginler Karay ö�encileri okuHanna
kabul ettiler. Komtino'nun talebesi olan Eliya Ben Moşe
Başyazi'nin eserleri, Karay edebiyatını ve doktrinini
önemli ölçüde etkiledi. Onun öı'trencisi Kalev Ben Eliya
Afendopolo hem dinsel hem laik alanda isim yaptı. Afen
dopolo matematik, astronomi, hukuk ve felsefe alanlann
da çalıştı, şiir yazdı. Başyazi'nin torunu 16. yüzyılda Bi
zans-Osmanlı döneminin son büyük Karay bilgini oldu.
Onun ölümünden sonra bu Karaylar da, Mezopotamya,
İran ve Mısır'daki benzerleri gibi ruhani açıdan eylemsiz
bir safhaya girdiler.
Bundan sonra Karayizmin merkezi Kınm, Litvanya
ve Rusya'ya geçti. Günümüzde Karayizm Güneydo� Av
rupa ve Ortado� bölgelerine özgü bir mezhep özelli�ni
korumaya devam etmektedir.
124
Karay Doktrini
125
1. Tann bütün maddi ve manevi dünyayı yoktan ya
ratmıştır.
2. Yaratan'ın kendisi yaratılmamıştır.
3. Tann şekilsizdir, her bakımdan Bir'dir, hiçbir şey
le mukayese edilemez, cisimsizdir, kesinlikle tektir ve bö
lümsüzdür.
4. Hocamız Moşe'yi yollamıştır.
5. Eksiksiz gerçeği içeren Tora'yı Moşe aracılııtıyla
yollamıştır (başka bir deyişle Tora, başka bir yasayla -
özellikle Rabinik yasalarla- tamamlanamaz ya da değişti
rilemez).
6. Her inanan kişi Tora'yı ve gerçek anlamını kaynak
dilinde bilmelidir.
7. Tann kendini, başka peygamberlere de malum et
miştir.
B. Malışer gününde bütün ölüler dirilecektir.
9.Tann her insanı, yaşama şekline ve davranışına gö
re mükafatlandınr.
10. Tann Sürgün'de yaşayanlan hor görmez; aksine
çektikleri acılarla onlan anndırmaya çalışır. Sürgün'de
yaşayanlar O'ndan her gün yardım görmeyi ve David'in
torunlanndan çıkacak olan Mesih aracılığıyla kurtulmayı
ümit edebilirler (daha eski Karay doktrinlerinin bazıla
nnda, Mesih inancı mevcut değildir).
126
ve -duyduklarının doğru olması halinde bir Yahudi kralı
mn hizmetine girmeyi tercih edeceği düşüncesiyle- 960
yılı civarında Hazar kralı Jozefe bir mektup yazar ve bir
süre sonra, mektubuna cevap alır. İbranice yazılmış olan
mektuplardan bazı bölümler aşağıda verilmiştir.
127
tın adı El-Hazar'dır. Konstantinopol'den oraya denizyolu
onbeş gün çeker ama karayolu üzerinde aramızda birkaç
ulus vardır; şimdi başında bulunan kralın adı Joseph'tir;
bazen onların ülkesinden bizimkine gemiler gelir, balık,
deri ve her türden mal getirir (ticarette çok ileri olan lja
zarlar bu mallan, kuzeyde Ruslardan alırlardı). Bu
adamlar bizle müttefiktirler ve onlara saygı duyanz.
Temsilciler aracılıgJyla aramızda ilişki mevcuttur ve bir
birimize arm&g-anlar yollanz; çok güçlüdürler; birçok or
duları vardır ve bu ordularla zaman zaman sefere çıkar
lar". Bu sözler bana güç verdi ve umutlanını teyit etti.
Bunun üzerine yerlere e�·ilip göklerdeki Tann'ya şükran
larımı bildirdim (Hasday memnundu: Artık, Hıristiyanlar
Yahudilere, lsa'yı reddettiklerinden yurtsuz kaldıklannı
söyleyemeyeceklerdi) ...
128
zi ci vannda yaşayan aşiretlerin mitolojik adlandır). Ben,
yedinci oğul Hazar'ın torunlanndanım .
Elimdeki bir belgeye göre, atalanm sayıca a z olmakla
birlikte, Kutsal Tann onlara büyük güç vermiş ve bu sa
yede kendilerinden daha çok kalabalık olan birçok ulusa
karşı arka arkaya savaşlar vermişler.Tann'nın yardımıy
la bu uluslan geri püskürtüp topraklanna hakim olmuş
lar ... Bugün yaşadığım ülkede (Volga boyunca uzanan
topraklar), daha önce Bulgarlar yaşardı. Atalanmız Ha
zarlar bunlarla savaşmışlar ve Bulgarlar deniz kıyısında
ki kumlar kadar çok olmakla birlikte, Hazariara karşı
duramadılar. Bunun üzerine, ülkelerinden çekildiler ve
kaçtılar; Hazarlar da onlan Tu na nehrine kadar takip etti
ler. Bugüne kadar Bulgarlar Tuna nehri boyunca konakla
maya devam ederler, Konstantinopol'e de yakındırlar.
Bundan sonra birkaç kuşak geçti, ta ki, Bulan adında
bir kral (Hazar tahtına) geçene kadar. . . Akıllı, Tann'dan
korkan, Yaratıcı'sına bütün kalbiyle inanan bir kişiydi .
Büyücü ve putperestleri ülkesinden kovup O'nun kanat
lanna sığındı . . . (Bulan muhtemelen 740 yıllannda hü
küm sürdü; Hazariann ilk Yahudi kralıydı). Bizans ve
Arap hükümdarlan ona temsilciler ve elçiler, çok değerli
hediyeler ve bu arada -kralı kendi dinlerine çekmek için
bilgin kişiler yolladılar.
Ne var ki kral, akıllı olduğundan, bilgin bir İsrailliyi
huzuruna çağırdı . Kral büyük dikkatle aradı, sordu ve
araştırdı ve . .. "İsrail'in yani Hz. İbrahim'in dinini seviyo
rum" dedi (mektupta, kralın üç büyük dinin temsilcisini
çağırdığı ve aralanndaki tartışmalan dinledikten sonra
Museviliği seçtiği anlatılmaktadır. Efsanevi karakterde
olan bu bilginin doğruluğu tartışılabilir; buna karşıhk Bi
zans'tan kaçan Yahudilerin Hazaristan'da dinlerini yay
dıklan bilinir) .
... Mektubunda yüzümü görmeyi arzularlığını söylü
yorsun. Ben de senin hoş görüntünü, aklının ve büyüklü
ğünün nadir güzelliğini görmeyi çok isterim . .. Senle bir
likte olmak nasip olursa ... sen babam olursun ben oğlun.
Bütün ulusuro senin sözüne göre yönetilir, ben de işleri
mi senin fikrine göre yürütürüm . Hoşçakal .
129
ispanya'da Yahudi Aleyhtarı Yasalar
Kısım XXIV
Yahudiler Hakkında
130
2. Yasa: Yahudiler Hıristiyanlar arasmda nasıl yaşa
malıdırlar; neleri yapmamalı ve yasak olan şeyleri yapan
lar hangi cezaya çarptınlmalıdır.
Yahudiler Hıristiyanlar arasmda sükunet ve düzen
içinde (yani "fazla gürültü yapmadan") yaşamalı, kendi
gelenek ve göreneklerini uygulamalı ancak Efendimiz İsa
aleyhinde konuşmamahdırlar ... Yahudiler bir Hıristiyanı
kendi dinlerine çekmemeye çok dikkat etmelidirler. Bu
yasayı ihlal edenler ölüme mahkum edilecek, malianna
da el korıacaktır ... çocuk kaçınp çarmıha germeleri, cocuk
bulamadıklan zaman balmumundan heykelcikler yapıp
çarmıha germeleri halinde ... olay sırasında olay yerinde
bulunan herkes yakalanıp tutuklanacak ve kralın huzu
runa getirilecektir; kralın yakalananlann suçlu oldukla
nna karar vermesi halinde, suçlular onur kıncı koşullar
da -idam edileceklerdir (Kan İftirası denilen olguda, Hıris
tiyanlar, Yahudilerin ayin yapmak amacıyla Hıristiyan
çocuklan kaçırdıklanna i nanır! ardı).
3. Yasa: Hiçbir Yahudi, Hıristiyanlan azebileceği bir
mevki ya da göreve getirilemez.
Yahudiler eskiden büyük saygı görürler ve bütün di
lter ırklann üstünde imtiyazlardan yararlarurlardı, zira
Tann'nın Ulusu addedilirlerdi . Ne var ki ... O'na saygı
göstereceklerine O'nu küçültmüşler ve utandıncı biçimde
çarmıha gerdirmişlerdir ... bu nedenle bütün imtiyaz ve
üstünlüklerini kaybedecekler, bundan böyle ebediyen hiç
bir onurlu ya da bir Hıristiyanı herhangi bir şekilde eza
bileceği bir mevkiye gelemeyeceklerdir.
4. Yasa: Yahudilerin Hıristiyanlar arasında sinagog
inşa etmeleri hakkında.
Sinagog Yahudilerin dua ettikleri yerdir ve bu gibi
yeni bir bina ülkemizin hiçbir yerinde iznimiz olmadan
inşa edilemez. Bir sinagogun yıkılınası halinde, aynı yer
de yeniden inşa edilebilir... Sinagog Tann'nın adının anıl
dıltı bir mekan olduıtundan Hıristiyanlann bu yerlere za
rar vermeleri ... yasaklanmıştır (İspanya'da Kuzey Afrika
kökenli Müslümaniann bir camiye sahip olmalan tama
men yasaktı; başka bir deyişle, Yahudiler toplumsal sınıf
lar hiyerarşisinde en sonuncu değildi).
131
(.. .) 6. Yasa: Hıristiyan olan Yahudilere baskı yapıl
mayacaktır; bir Yahudinin Hıristiyan1ığı seçmedeki ya
rarlan, Hıristiyan olanlara zarar veren Yahudilere verile
cek ceza.
Bir Yahudinin Hıristiyan olması için kendisine baskı
yapılmayacaktır (bu kural nadiren uygulanmıştır). Bir
Yahudi erkek ya da kadın Hıristiyan olmayı seçerse, baş
ka Yahudiler bu olaya kanşmayacaklardır. E!ter, bunlar
Hıristiyanlııtı seçen (Yahudileri) taşlarlarsa ya da yara
larıarsa ya da öldürürlerse ... ateşe atılma yoluyla idam
edileceklerdir.
(...) 9. Yasa: Bir Hıristiyan kadınla cinsi ilişkisi olan
Yahudiye verilecek ceza.
Bir Hıristiyan kadınla yaşayan Yahudinin ... cezası
ölümdür. Zira, evli kadınlarla cinsel ilişkide bulunan bir
Hıristiyanın cezası nasıl ölümse ... bir Hıristiyan kadınla
cinsi ilişkide bulunan Yahudinin de cezası, pek tabii,
ölümdür çünkü Hıristiyan kadınlar Efendimiz Hazreti
İsa'nın manevi eşleridir.
Kovma Fermanı
ı Mayıs ı492
132
Krallığımızda, kutsal Katolik dinimizi Yahudileştiren
kötü Hıristiyanların bulunduğunu i şittik; pek tabii, Hı
ristiyanların Yahudilerle bu türden bir ilişki içinde olma
lannın çok zararlı olduğuna karar verdik. Geçen sene To
ledo'da toplanan mecliste Yahudilere, her kentte, günah
lan içinde yaşayabilmeleri için Yahudi mahalleleri .veril
mesi yolunda emir verdik. Bunun dışında, krallığıınııda
Engizisyon'un kurulmasını emrettik; bu kurum on iki yıl
dan beri faaliyette olup birçok suçlu yakalamıştır.
... Bunlar (Yahudiler ya da konversolar) birçok inançlı
kişiyi kutsal Katolik dinimizden ayırmak için birçok yola
başvurmakta ve kendi tehlikeli dinlerine çekmek iste
mektedirler. ..
Bu duruma ve Katolik dinine yöneltilen bu harekete
son vermek için, din adamları, şövalyeler, bilim adamlan
ve ileri gelen kişilerle görüştük
Uzun görüşme ve tartışmalardan sonra, Yahudilerin,
bir daha dönmernek üzere bütün ülkeden kovulmalanna
karar verdik.
Bu nedenle ve i�bu fermanla, yaşlan ne olursa olsun
ve ülkenin her yanı nda yaşayan Yahudi erkek ve kadın
larına, erkek ve kız çocukları , hizmetçileri, büyük küçük,
yaşlan ne olursa olsun, Yahudi yak.ınlanyla, en geç bu yı
lın Temmuz ayının sonuna kadar ülkeden çıkmalarını
emrediyoruz. Bunlara hiçbir şekilde ülkeye dönmelerine
izin verilmeyecektir. Bu fermana riayet etmemeleri ha
linde, ülkemizde Yahudi bulunması vukuunda ya da her
hangi bir şekilde geri dönmeleri halinde, yakalananlar
idam edilecek, mailanna da el konacaktır.
Ülkemizin her yanında, hiç kimse mevkii ve asalet
derecesi ne olursa olsun, Temmuz ayının sonundan sonra
ve ebediyete kadar, bir Yahudi erkek ya da kadını sakla
maya, himaye etmeye yeltenmesin ... bu emre itaat etme
yenlerin bütün mallarına, gemilerine, kalelerine ve mi
raslanna el konacaktır . .
Yahudilere ülkemizde altın, gümüş ve para hariç . ..
bütün mallarını denizden ve karadan çıkarmalanna izin
veriyoruz. İhracatı yasak olan ürünleri de çıkarmalan
menedilmiştir.
133
... Efendimiz Hazreti İsa'nın bin dört yüz doksan ikin
ci yılının mart ayının otuz birinde, Granada kentinde ya
zılmıştır.
Ben Kral Ferdinand - Ben Kraliçe İzabella
134
kişilere hiçbir zarar gelmeyeceği, sinagoglann olduklan
gibi kalacağı, kimselerin onlann aleyhinde İcraatta bu
lunmayacağı ve sinagoglara kanşamayacağı, içlerinde
tasvir ve mihrap bulunmadığı. sürece evlerinde Tora oku
yabilecekleri ve gelenekleri uyannca dua edebilecekleri
yolunda taahhütte bulunmuştur. Bütün bunlar fetih-i ha
kani sırasında vaadedilmiş ve fetihten sonra da devam
etmiş olmakla birlikte, hicri 940 yılından önce ... bu taah
hüde aykırı davranılmıştır. Meseleyi incelemek üzere ta
yin edilen müfettişler, bunun üzerine, l l 7 ve 130 yaşla
nnda olup o dönemi yaşamış ve ... taahhüde şahit olmuş
iki Müslümanın şahadetini dinlediler. Bütün bu durum,
tesbit edilen (siyaset çizgisinde) ve yukanda adı zikredi
len rahmetli atarnın verdiği vaade uygun olarak ve ( daha
sonra) rahmetli atalanm Sultan Selim Han (Yavuz) ve
Süleyman Han'ın (Kanuni) bu yolda çıkarmış olduklan
fermanlara ve Şeyhülislam rahmetli Molla Fenari, Ebus
suud ve Çivizade'nin fetvaianna göre devam ederken. . .
bir yangın çıkmış v e b u eski sinagoglar yanmıştır. Bun
dan sonra bazı kişiler bu sinagoglann imar edilip eski ha
line getirilmalerini önlemişler, (Yahudiler de) bu sinagog
lann eski olduklannı i spat etmek için şahit aramışlardır
( Osmanlılar yeni sinagog inşaatını yasak etmişler ancak
eski sinagoglann tamir ve imar edilmesine izin vermiş
lerdir). Ne var ki, aradan uzun zaman geçmiş oldu�n
dan ve bu konuda şahitlik yapabilecekler artık hayatta
olmadıklanndan, sinagog imarının yasak oldu�na dair
karar Şeyhülislam Çivizade ve Bostanizade'nin fetvala
rından da anlaşıldığı üzere, şahit dinlenmeden alınmış
tır. Bu fetvalara dayanılarak, Yahudiler (huzuruma bir
istida ile gelerek) bazı kimselerin yangından sonra iman
ve tasvir ve mihrap bulunmayan evlerde hile Tora'nın
okunmasını önlerliklerini bildirroişler, fetvalan ve dedele
rimin çıkartmış olduklan fermanlan göstermişlerdir.
İtaat edilmesi gereken bu emrü hümayun elinize geçti
ğinde, her gün bu fermana uygun davranılması gerektiği
ni emrederim. Tann esirgesin bu eski sinagoglar bir yan
gında yanariarsa ve (Yahudiler) bu yerleri yeniden inşa
etmek isterlerse, bilinsin ki bunu yapabilirler; kimse on-
135
lara bu nedenden saldıramaz ve kimse bu işleri önleye
mez ve (Yahudiler) bütün bunlan fetvalara ve atalanrom
çıkarmış olduklan fermanıara uygun olarak yapabilirler
ve tasvir ve mihrap bulunmayan evlerde Tora okuyabilir
ler. Kim olursa olsun, bu fennan ve fetvalara aykın dav
ranmasına i zin vermeyin ve bu uyanyı tekrar edin. Bu (e
m irden sonra) yapılan uyanyı dinlememeye, Şeri'at ve
fennaruma aykın davrarulmaya devam edilirse, suçlula
nn adlannı (doğrudan doğruya saraya) bildirin . Bu kişi
ler, emirlerime riayet etmemelerinden dolayı cezalandı
nlmalıdırlar. Bununla birlikte, mevcut duruma yeni ya
da eski birtakım unsurlar katmaktan da kaçınımz. Bu
fermam inceledikten sonra belgeyi kayda geçirin ve Ya
hudilere teslim edin. Sizden sonra göreve gelecek saygı
delter hakimler de bu fermana uysunlar ve aykırı davra
nışlara i zin vermesinler ( . .. )
Şevval ayının son günü, hicri 1 0 1 1 senesi ( 1 Nisan 1304)
(Kaynak: Galante, Documents, s. 163-66)
136
na geliyordu (Tişa beAv; Yahudi tarihinde geleneksel ma
tem günüdür. Büyük Tapınak bu tarihte yıkılmıştır). Sa
yılan hakkında tartışma olmakla birlikte, birçok araştır
madan sonra en yaygın kanının 50 bin ila 53 bin aile oi
duğunu tesbit ettim (bu, 250.000 kişi eder. İspanya'dan
kovulan Yahudilerin sayısı hakkında ileri sürülen tah
minler 100 bin ile 800 bin arasında değişir). Yahudilerin
evleri, bağları, arsalan ve sığırlan vardı; çoğu da meslek
sahibi zanaatçılardı. O zamanlar İspanya'da birçok (din
sel) akademi vardı ki bunların en büyükleri Guadalaja
ra'da Rabi Yaakov Habib'in okullarıydı . Zikredilen bu son
kentte (Salamana) büyük bir matematik uzmanı vardı ;
Hıristiyan bilginler arasında matematik konusunda bir
problem olduğunda, ona damşılırdı. Adı, Avraham Zaku
to idi (Vasco de Gama ve Kristof Kolomb'un keşiflerine
katkıta bulunan astronom) .
. . . Zaman kısalmakta ve İspanya'dan çıkma işini hız
landırmak gerekmekteydi . Evlerini, topraklarını ve sığır
lanm çok düşük fiyatlara sattılar ... Kral onlara, ülke dışı
na al tın ve gümüş çıkarma izni vermedi ve bu nedenle al
tın ve gümüşleriyle kumaş, deri ve başka şeyler aldılar.
120 bin kişi Portekiz'e gitti ve Don Vidal bar Benve-.
niste del Cavalleria adlı ileri gelen bir kişinin Portekiz
kralıyla yaptığı bir anlaşma uyannca, (ülkeye girmek
için) adam başı bir düka, mallannın da dörtte birini ver
diler. Kral bunlara, ülkesinde altı ay kalmalanna i zin
verdi. Bu kral Yahudilere karşı, İspanya kralından çok
daha kötü davrandı ve altı ay süre dolduktan sonra ülke
de kalanlan köle yaptı. 700 çocuğu da ıssız bir adaya sür
dü. 1493 yılında Portekiz'de yaşamakta olan Yahudilerin
tümü, kral Joan (1481-95) tarafından köle yapıldılar. Liz
bon Yahudi cemaatinin de, Tann'nın onlara yapılan bu
zulmün şikayetlerini duymaması için, yüksek sesle dua
etmesi yasak edildi.
Sürülen İspanyahlann birçoğu Müslüman ülkelere,
Fes, Tlemsen ve Barberilerin oturduklan beldelere gitti
ler. Sayılan çok olduğundan Kuzey Afrikalı Müslümanlar
bunlann kentlere girmelerine i zin vermediler ve birçoğu
açlıktan, susuzluktan ve her şeyin eksikliğinden öldüler.
137
Bu ülkede bol olan aslan ve ayılar, kentlerin dışında aç-
lıktan kı vrananlan yediler ... Kuzey Afrika Yahudileri
bunlara çok yardım ettiler ... hiçbir yerde bannak bula-
mayanlar İspanya'ya dönüp din değiştirdiler.
Kovma Fermaru başka ülkelerde de duyuldu�nda,
Cenova'dan birçok gemi İspanya limanıanna geldi . Bu
gemilerin tayfalan da Yahudilere karşı zalimce davran
dılar, mallanru çaldılar ve bazılanru o zaman çok bili
nen Cenova Korsanı'na teslim ettiler. Kaçıp Cenova'ya
kadar gelebilenler yerel halk tarafından zalimce ezildi
ler ve soyuldular. Bu kent halkırun zulmü o kadar ileri
gitti ki, küçük bebekleri analanrun memesinden çekip
aldılar.
İspanya'dan sürgüne çıkaniann bir bölümü denizyo
luyla Türkiye'ye geldiler. Bazılan denize atılmakla birlik
te, ülkeye varabilenlerin Osmanlı Padişahı tarafından,
zanaatçı olduklanndan çok iyi karşılandılar. Padişah
bunlara krediler verdi, birço�nu bir adaya yerleştirdi,
kendilerine tarlalar ve topraklar verdi (Marcus'un bir no
tuna göre, o sıralarda Osmanlı devletinin, Hıristiyan Av
rupa'ya karşı savaşlannda maden işlemeciliğinden ve
cephane imalatından anlayan zanaatçılara ihtiyacı varclı;
Yahudiler bu meslekte uzmanlaşmış elerrianlardı).
138
lımının öyküsü, zamarun Yahudi tarihçilerinden Yasef
haKohen tarafından (1496-1578) anlatJ.lmaktadır:
139
kinleri Sultan'ın emnnı yerine getinnek i stemiyorlar".
Derin bir korku ve endişeye kapılan Paşa adamlanru yol
layıp elebaşlardan ikisini yakalattı ve diğerlerine ders ol
sun diye ... idam ettirdi .
Kentin surlannı inşa etmek üzere kazma işine yeni
den koyuldular ve büyük bir kayanın altında toprağın altı
na inen bir merdiven keşfettiler. Burada, menner heykel
ler ve mihraplarla bezenmiş, Hıristiyan uslubuna uygun
yeni bir kilise buldular (muhtemelen bir Haçlı kilisesi).
Don Joseph'in dört uşağı ...kilisede bulduklannı param
parça ettiler ve her yeri kirlettiler. Bu arada, ülkede son
kral olan Guy zamanında Hıristiyanlann saklamış olduk
lan üç tane de çan buldular. Bunlardan top yaptılar (Haç
lılann elinde bulunan Tiberya Salahattİn Eyyubi tarafın
dan muhasara edilmişti; Kudüs Latin-Haçh kralhğınm son
kralı Guy, bu kent civannda bozguna uğratılmıştı).
Tiberya kentinin çevr�si 15 bin kübid (7 .5 km kadar)
idi; yeniden inşa çalışmalan 5325 yılının Kislev ayında
(Kasım-Aralık 1564) bitirildi. Don Joseph bundan çok
memnun oldu ve Tann'ya şükretti.
Onun emriyle, ipekböceği beslemek için birçok dut
ağacı dikildi. Venedik'te yapılan elbiseler imal etmek için
İspanya'dan yün sipariş ettirdi ...
(Kaynak: Marcus, s.320)
140
1585'te Türkiye'ye göç etti. Burada Aben Yaeş adıyla bi
linmekle birlikte, diplomatik çevreler Alvaro Mendes adı
m kullanmaya devam ettiler. Aben Yaeş İstanbul'da, ya
141
manlannın yaymış olduklan yalan ve iftiralardan dolayı,
haksız yere acı çekmekte olduğunu bildirmiştir. Biz de,
lehinde tutumumuzu bildirerek ona yardım etmek istiyo
ruz. Binaenaleyh, çok önemli bir kişi olduğunu, yıllardan
beri de çeşitli işlerin ve kendi işlerimizin hallinde gayret
le çalıştığını bilerek, Majestelerine bu kişi hakkındaki ki
şisel fikrimizi bildirmek isteriz. Şimdi, gerçekten beyan
edebiliriz ki, yalnız biz değil, birçok başka Hıristiyan hü
kümdar, erdemi, dürüstlüğü ve çalışkanlığıyla tanıdıklan
bu kişinin kendi ülkelerinde kalmasını istemişlerdir; kuş
kusuz, kalması halinde, kendisine tehditten uzak, bolluk
içinde bir yaşam sağlanırdı. Ama o, İstanbul'da, sizin top
raklannızda yaşamayı dünyadaki her yere tercih etmiş
tir. Bununla birlikte, İspanya kralının taraftarlannın if
tira ve yalanlan, orada bile güvenliğini tehdit etmekte
dir. Fikrimizce, bu iftiralar, onu Majestelerinin gözünden
düşürmek, Majestelerinin ona güvenini baltalamak için
icat edilmiştir... Eğer, bu şekilde, İstanbul'daki elçimiz
(Barton), bu kişinin adını lekeleyecek nitelikte hareket
lerde bulunmuşsa, bunun da nedeni, fikrimizce, orada
(İstanbul'da) İspanya kralının casusu olan İtalyan Paolo
Mariani'nin, elçiliğimizin desteğini kazanmak için yap
mış olduğu entrikalarda aranmalıdır.
142
önünde saygı ve teslimiyetle eğiliyorum . Faaliyetim Ma
jestelerine hizmet edenlere düşman olanların cezalandı
rılmasına dönük olduğundan, Tanrı'nın yardımından me
det umuyorum. Maliye Bakanınızın da bana yazması üze
rine, ona meseleyi uzun uzun anlattım ve bu mektupla
kıymetli vaktinizi almaktan korktuğumdan, ondan size
ayrıntılı bilgiyi vermesini rica ettim. Rayatım boyunca si
ze tam bir sadakatle hizmet edecek, asil eylemlerinizi
herkes önünde öven, durup dinlenmeden Majestelerinin
muhafazası ve düşmanlannın ezilmesi için dua eder.
Don Sallomo Abenjaex
İstanbul'da, Yaradılış'ın 5352 yılında Temmuz
ayının 28'inde yazılmıştır. (28 Temmuz 1592).
(Kaynak: Galante, Don Salomon Aben Yaeche
Duc de Metelin, İstanbul, 1936)
143
Aben Yaeş İstanbul'da Fransız elçisini ziyaret eder,
elçi de bu ziyaretleri Paris'e bildirirdi . Elçi Lancosme'un
2 Nisan 1 586'da III.Henri'ye yazdığı mektup bunu göster
mektedir:
144
9 Ekim 1588'de İstanbul'daki Yenedik elçisi Giovanni
Moro, Yenedik cumhurbaşkanına şunlan yazmıştır:
145
geçmişler ve İspanya elçiliğinde iki gün kalmışlar. Ora
dan Milana'ya gitmişler, Cenova'da da kadırgayı dört gün
beklemişler. Efendilerinin (Yuda Serfatim) nerede oldu
ğunu sordum. Aranjuz'e gittiğini ve orada kralla görüşe
ceğim söyledi"'.
146
iddia eden hizmetkarlarından birinin anlattığına bakılır
sa Mendes Serfatim'i Patras'ta esir edilen Yahudi kölele
rin değiştokuşunu görüşmek için göndermiş, ama aslında
Milano Yahudilerinin hizmetinde olduğu biliniyor. Son
günlerde edindiğim bilgiye göre bu Yahudinin (Serfatim)
dedikleri birbirini tutmuyormuş."
147
Şulhcm Aruh
148
Orah Hayim: Purim Bayramına İlişkin Kurallar
149
dan muaftırlar).
İsserles'in Notu: Ama günümüzde, bir kimseyi evlen
ıneye mecbur etme geleneği mevcut değildir.
Hırsızlık Yasaları
150
ha çok hırslZlık yapmaya iter, çünkü satın alan olmasay
dı hırsız da olmazdı.
İsserles'in Notu : Bir hırsıza hiçbir ş2kilde yardım edi
lemez.
(Kaynak: Marcus, s.200)
151
Dernschwam 1553-55 yıllan arasında Balkanlar, Trakya
ve Anadolu'da dolaşmış ve ilgisini çeken şeyleri yazmış
tır. Zamanının diğer entellektüelleıi gibi Yahudi sevme
diği halde; Yahudiler hakkında önemli miktarlarda bilgi
toplamıştır. Yazann Yahudi nefreti aşağıdaki yazıda
açıkça yansımaktadır.
152
hudi ve Rum, Eııneni, Karamanh gibi 6785 Hıristiyan
vardır; bunlann tümü Sultana haraç vergisini öderler
(bir başka tahmine göre, 1574 yılında kentte 30 bin kadar
Yahuili yaşamaktaydı). Diğer ülkelerde olduğu gibi Tür
kiye'de de Yahudileri sevmezler; birçoğu oturduğu evin
sahibi olmakla birlikte, geniş çapta gayrimenkul sahibi
·
değildirler.
SııPnacak bir yer bulduklan ve bir eve sahip oldukla
n ya da bir geçinme kaynaıP bulduklarında, bunlar baş
kalannın evinde oturup kira ödemeyi tercih ederler. Söz
konusu evlerin çoğu camilere ya da din adamianna aittir.
Ev yanarsa Müslüman din adamı evi yeniden inşa etmek
zorundadır. Bu evler sefil ve pis yerlerdir ve sakinleri bir
birlerinin üzerinde otururlar; bu nedenle buralarda her
yıl bir salgınm meydana gelmesi şaşırtıcı karşılanmama
lıdır. Bunlar kentin aşa!P kesiminde, denize yalan otu
rurlar.
Edirne'den pek uzak olmayan bir mesafede, Ege De
nizinin kıyısında Selanik adıyla bilinen bir kent vardır.
Burada Konstantinopol'de yaşayandan daha çok Yahudi
bulunduğu söyleniyor; tahminlere göre kentin Yahudi nü
fusu 20.000 civanndadır (Il. Dünya Savaşı'nın sonuna
kadar Selanik'te Yahudiler çoğunluktaydı). Buradaki Ya
hudiler kumaş dokurlar ve mallannı Türkiye'nin her ya
nına satarlar.
İskenderiye, Mısır, yani Kahire, Halep, Antakya'da,
Kudüs'te ve daha birçok yerde çok sayıda Yahudi yaşar.
Yaşlı ve fakir Yahudiler Kutsal Topraklar'a, Kudüs'e ge
lirler ve günün birinde bütün ülkelerden bütün Yahuilile
rin bir gün biraraya gelecekleri ve kendi anavatanlannda
baıPmsız bir devlet kuracaklan ümidiyle yaşarlar ( 16.
yüzyılda Yahuili milliyetçiliği çok kuvvetliyili). Zengin
Yahuililer Kudüs'e para yollayıp buradaki cemaati des
teklerler zira bu kentte bir insanın hayatını kazanmasına
olanak yoktur...
Konstantinopol'de 42 ya da daha fazla sinagog mev
cuttur. Her Yahuili cemaati kendi sinagoguna gider.
Yahuililer Türkiye, Mısr -yani Kahire-, Mısır, İsken
deriye Halep, Eıınenistan, Tataristan, Babil, İran, Beyaz
153
Rusya, Polonya ve Macaristan'ın her yanına (bu toprakla
nn Osmanlı yönetimi altında bulunan klsımlannda) se
yahat edebilirler ve ticaret yapabilirler. Dünyada, Kons
tantinopol'de yaşayan Yahudilerle teması olmayan yer
yoktur; Yahudilerin de ticaretini yapmadıklan mal mev
cut değildir. İskenderiye'den, Kaffa'dan (Kınm'da Feodo
sia kenti), Venedik'ten ve başka yerlerden bir gemi gelir
gelmez, güverteden tırmanan ilk tüccarlar Yahudilerdir.
İran yoluyla Hindistan'dan Konstantinopol'e gelen
bütün klymetli taşlan Yahudiler ithal ederler, bir kuruş
bile etmeyen bir taş için 200 florin fiyat isterler ...
Birçok Marrano -yani İspanya'dan zorla Hıristiyanlı
ğa geçirilen Yahudilerle başka yerlerde kendi istekleriyle
bu dini kabul eden Yahudiler- yurt dışında namuslanyla
hayatlannı kazanamayıp iflas ettiklerinde, idamdan kur
tulmak için Türkiye'ye gelirler ve yeniden dinlerine dö
nerler ... Bunlar her türlü kötülüğü yapmaktan utanmai
lar.
Ülkeden ülkeye dolaşan, biraz para kazanıp bir mes
lek öğrenmek için iki üç kere din değiştirmeyi kabul eden
Yahudilerin tümü Türkiye'de Konstantinopo1'de yaşarlar.
Yahudiler Hıristiyanlan bu ülkeye gelmeye ve Muse
vi dinini kabul etmeye teşvik ediyorlar. Bu arada, biz da
ha kentteyken, birkaç Yahudi Türk oldu (Müslüman dini
ni kabul etti) ...
Yahudiler arasında birçok zanatkar var; bunlar mal
lannı açıkça satarak hayatlannı kazanırlar zira Türkiye'
de evinde, dükkanında ya da sokakta serbestçe ticaret
yapılabilir. Sultana vergisini, dükkanın da kirasını ödedi
ği sürece, meslek sahibi ya da mesleksiz olsun, çok ya da
az bilsin, herkes i stediğini yapabilir, kimse de bir şey söy
lemez (yazann bu noktayı vurgulamasının nedeni, Hıris
tiyan ülkelerde Yahudilerin ticari hayatının sınırlanmış
olmasıdır) .
... Konstantinopol Yahudilerinin bir de matbaalan
var; burada nadir kitaplar basıyorlar. Bunlar sarraflık,
kuyumculuk, boyacılık, terzilik, kasaplık, eczacı1ık, dok
torluk, cerrahhk, kumaş boyacıhğı, hastabaklcılık, ber
berlik, aynacılık, tekstil boyacılığı . . .ipekçilik ... yaparlar.
154
... Sultan bir Yahudi doktorundan başkasına güven
memiştir (Moşe. Hamon). Anlaşıldığı kadanyla bu doktor
hem padişaha hem de saraya değerli hizmetlerde bulun
muş. Yahudi mahallesinde üç katlı bir taş bina inşa et
mesine izin verilmiş. Biz Konstantinopol'deyken vefat et
ti. Oğlunun (Jozef) da doktor olduğu söyleniyor; kann ağ
nsına karşı da bir ilacı varmış .
... 1553'te, yaşlı Portekizli bir kadın (Dona Grasia N asi)
Venedik'ten Konstantinopol'e, kızlan ve uşaklanyla gel
miş. Yahudiler arasında, kadı nın kocasının kim olduğu ko
nusunda tartışma var. Bazılanna göre (kocasırun) adı Die
go Medes (sic) imiş; kardeşinin adı da Anversli Fransisco
imiş (Dernschwam bu noktada yarulmıştır; Dona Grasia'
nın kocası Fransisco, kocasının kardeşi de Diego idi).
Kocasının ölümünden sonra Portekiz'den Venedik'e
kaçmı ş ve muazzam bir servet getirmiş.
Yahudiler ' bu kadınla büyük gurur duyuyor, ona se
niora diyorlar. Büyük lüks içinde yaşıyor; birçok uşağı ve
hizmetçisi var. Uşaklanndan ikisi Hollandalı.
Söylenenlere bakılırsa buraya gelmeden önce marra
no imiş, buraya geldiğinde de yeniden Yahudi olmuş.
Konstantinopol'de Yahudiler arasında değil de, Galata'da
bahçeli bir köşkte oturuyor ve anlatılanlara göre, günde
bir düka kira ödüyor.
Venedikliler onu tutuklamışlar ve bu ülkeden çıkma
sım yasaklamışlar. Gene anlatılanlara bakılırsa, Sulta
mn doktoru (Moşe Hamon) ile birtakım planlar yapmış;
Sultamn doktorunun bir oğlu varmı ş ve (Dona Grasia'
mn) kızım oğluna alacağı umuduyla hareket etmiş. Sul
tan senioranın tarafim tutmuş ve bunun üzerine (Vene
dikliler kadının) ülkeden çıkmasına izin vermişler.
Kocası (Fransisco Mendes) da Marrano imiş ve ölüm
döşeğinde cenazesinin Hıristiyan ülkesinden çıkanlarak
Kudüs'e götürülmesini ve orada gömülmesini vasiyet et
miş. Kadın kocasının cenazesini 1554'te Kudüs'e getirt
miş. Kocasının kemikleri, oraya götürülmüş ve (Kudüs'te)
Yahudiler tarafindan gömülmüş. (Grasiş. Mendes) bu işi
yaparken, (K�düs Yahudi cemaatine) büyük bir para yar
dımı p. da da bulunmuş.
155
Kolonyalı Barbara gibi (burada galiba, Alman impa
ratoriçesi Cilli'den sözedilmektedir) çok tehlikeli bir ka
dın. Venedik ve İtalya ile, geniş çapta ve denizaşın yün,
biber ve tahıl ticareti yapıyor. Kızını, Portekiıli ya da İs
panyol oldu� sanılan bir adama vermeye karar vermiş.
Bu adam Kutsal Roma imparatoru'nun yanında bulun
muş. Hıristiyan esirleri adamı görüşten tanıyorlar. Gali
ba (Grasia Mendes'in) kızkardeşinin oğlu (sözkonusu kişi,
Don Joseph Nasi, aslında Grasia'run kocasının yeğenie
rinden biriydi). Onunla her gün ilişkide bulunan Yahudi
ler adımn ne oldu� konusunda hemfikir değiller. Böyle
bir alçağın adını işte bu şekilde saklıyorlar. Bir zamanlar
adının Zuan Mykas (Juan Miguez) ya da Sixs oldu� söy
leniyor; babası Samuel adında bir doktormuş (bilindiği
üzere Juan Miguez Nasi'nin Marrano iken almış olduğu
isimdi. Don Joseph .Grasia'nın kızı Reyna ile evlenmiştir).
Adını zikrettiğim bu alçak 1 554'te, 20 tane iyi giyimli
İspanyol uşağıyla Konstantinopol'e gelmiş. Uşaklan ona
bir prensmiş gibi davranırlarmış. Kendisi kürklü ve ipek
li giysiler giyermiş. Önünde, onu koruyan... iki Yeniçeri
gidermiş. Nisan 1554'te sünnet olmuş.
Bundan hemen sonra halası ona kızını (Reyna) ver
miş ve düğünden hem önce hem sonra aylarca çok lüks
eğlenceler tertip edilmiş. Fransız büyükelçisi ( Condignac)
St. Berthelemy gününde Konstantinopol'den Galata'ya
gelip onları ziyaret etmiş (24 �stos). Birbirlerine bü
yük "seremoni" ile davranmışlar. Yahudiler, bunlann her
gün kimlerle görüştüklerini anlattılar. Aynı cinsten kuş
lar nasıl birlikte uçarlarsa, alçaklar ve Hıristiyanlığın
düşmanı hainler de işte böyle birbirlerine yapışırlar.
Adam yapılı ve kara sakallıymış (Joseph).
Onunla ve halasıyla gelmiş olan uşaklar da sünnet
olup Yahudiliği kabul etmişler; bunlar da, bir yerlerden
kovulmuş hırsızlar ve Marranolar olsa gerek. Yahudilerin
burada nasıl sevilmediklerini ve Türkiye'nin nasıl fakir
bir ülke oldu�nu gördükten sonra atmış oldukları adım
dan pişman olmuşlar... Bu türden alçaklar günün birinde
Hıristiyanlann arasına dönerler ve gene alçaklıklarına
devam ederler.
156
Adını zikretmiş olduğum seniora ve damadı prensiere
layık bir hayat yaşıyorlar. Günde seksen kişi besliyorlar;
bir yerlerde birilerini dolandırmış olsalar gerek. Pek sağ
lam ayakkabı değil bunlar ... Türkiye'deki hayat pahalılı
ğına bakılırsa, servetleri çok dayanmaz ... buradaki fakir
Yahudilere ve hastahanelerine birkaç bin düka bağışla�
mışlar.
Yukanda adı geçen Portekizli, diğer İspanyollar gibi,
şövalye dövüşlerine ve yarışmalanna katılmış olsa gerek
zira buraya birçok miğfer, zırh, tabanca, uzun ve kısa
mızraklar ... getirmiş. Galata'daki bahçesi nde de bu mas
karahklanna devam ediyor ve uşaklanna düellolar yaptı
nyormuş.
Yahudiler, kendilerinden olanıann dilencilik yapma
larına izin vermiyorlar. Adamlan var, evden eve dolaşıp
ortak bir fon için para topluyorlar ve fakirlerine bakıyor
lar. Bu paralarla hem fakirierin ihtiyaçlan gideriliyar
hem de hastanelerine bakılıyor.
(Not: Hans Dernschwam'ın gizlemediği Türk ve Ya
hudi nefreti, bazı gerçekleri yansıtmasını önleyememiş
tir. Bu yazıdan anlaşıldığı üzere, 16. yüzyılda Osmanlı
devleti Avrupa'nm ve belki de dünyanın en liberal ülke
siydi . Yahudiler burada rahat yaşamakta, kendi kurum
larım ayakta tutmakta ve -en 'önemlisi- Hıristiyan ülkele
rinde hükmeden zulmün uzağında özgür bir yaşam sür-
dürmekteydiler).
.
(Kaynak: Marcus, s.4 1 1 ; kısaltılarak alınmıştır)
157
da hizmet görmüş olan İngiliz diplomatı Sir Paul Rycaut
'un yazmış olduğu History af the Turkish Empire adlı ese
rinden alınmıştır. Sir Paul Rycaut ( 1 628-1 700) 'Osmanl �
devletinde bu dönemde meydana gelen gelişmeleri yakın
dan izlemiş ve olaylan dengeli bir biçimde yansitmaya
çalışmıştır. Yazar, Sevi'nin bir sahtekar olduğunu düşün
müş olmakla birlikte, sahte Mesih'in bilinçli bir yalancı
olduğu tartışma konusudur:
ANNO 1666
Bu yıla, Yahudiler arasında dolaşan ve Mesih'leri ..ol
duğunu iddia eden Sabetay Sevi ile garip söylentiler ve
kaynaşmalarla başlıyoruz ( . )
..
158
çim m ücadelesini bırakmıştı. Herkes, günlük ihtiyaçla
rın, zenginliklerin, unvan ve yüksek görevlerin üstlerine
bilinmeyen ve .mucizevi bir şekilde ineceğine inanıyordu.
Krallıklannın yeniden kurulacağı ve Mesihi dönemin
başlamak üzere olduğuna inançlan sonsuz olan Selanik
Yahudileri bu duruma verilebilecek en anlamlı örnektir. . .
bunlar hemen oruç tutmaya başladılar; bazılaiı, doğa ya
salanna karşı çıkarak yedi gün ağızlarına bir şey koyma
dılar ve açlıktan ölme noktasına geldiler (Yahudiler Me
sih'in gelmesini çabuklaştınnak için kendilerine eziyet
ederlerdi). Bazılan kendilerini bahçelerine gömdüler, yal
mz başlanm dışanda bırakarak çıplak vücutlanmn üzeri-
ne toprak örttüler ve bu pisliğin içinde vücutları soğuk ve
rutubetten kaskatı kesilene kadar durdular. Bazılan
omuzlarına sıcak balmumu döktürdüler; kimilevi karlann
içinde yuvarlandılar ve kış mevsiminde kendilerini denize
ya da buz gibi sulara attılar. Ama nefse. eza çektirme yolla
nnın en yaygın olam, sırtını ve yanlannı dikenlerle yanp
otuz dokuz kırbaç vurdurmaktı . Bütün işler bir yana bıra- '
kıldı; kimse çalışmıyor, dükkamru açmıyor ancak elindeki
malı verilen her fiyata satmak için gidiyordu. Evinde fazla
malı olan ne karşılığında olursa olsun satıyordu ...
Bu söylenti ve beklentilerin doruğunda Sabetay Sevi
(!665'te) doğduğu yer olan İzmir'e geldi (daha önce kent
ten kovulmuştu) ve basit Yahudi halk tarafından büyük
coşkuyla karşılandı. Buna karşılık Hahamlan yani Yahu�
ılilerin hukuk ustalan (onun söylediklerine) hiç inanma
dılar ( ..,). Sabetay her gün yeni taraftarlar kazanırken
Büyük Haham (Aaron Lapapa), çevresindeki kişilerle bir
likte cemaatin sevgi ve itaatini kaybetti ve görevinden
alınarak yerine başka biri geçirildi (Hayim Benveniste).
Bu şekilde İzmir'de sağlam bir yer edinen Sabetay
Sevi, Tanrı tarafından Konstantinopol'e gitmekle görev
lendirilıliğini ( ... ) ilan etti.
159
. .. Sayısız Yahudi, (Mesih'in) hapsedilmiş olduğu kale
nin önünde toplandı; bunların arasında yalnız yerli ce
maat1erden değil, Polonya, Almanya; Leghorn, Venedik,
Amsterdam gibi Yahudilerin yaşamakta olduklan yerler
den de gelenler vardı. Sabetay Sevi de, buraya kadar onu
i zleme zahmetine ve zorluklanna katlanmış olan bu Ya
hudilere hayır duası ediyor, zenginlikler ve Kutsal Ülke'
de daha geniş topraklar vaadediyordu.
Yahudiler Sabetay Sevi'nin bulunduğu yere öyle bü
yük sayılarda geldiler ki, Osmanlılar bundan yararlanıl
ması gerektiğini düşündüler; yiyecek ve barınakların fi
yatları arttı, Sabetay Sevi'yi ziyaret etme, adama ve öde
me olanaklanna göre, bazen beş bazen on dolan bulan
ücretiere ba�landı . (Bundan dolayı Osmanlı memurların
Sabetay Sevi'ye hoşgörüyle davranmaları sonucu, Sevi'
nin Mesih olduğu fikri daha da güçlendi).
Esir Ticareti
İstanbul Kadısı'na,
Başkentte yaşayan Yahudiler, başka inançsızlar ve
Hıristiyanların erkek ve kadın kölelere sahip olduklarını
160
duymam ü�rine, bu konuda tahkikat yaptırdım ve söz
konusu kölelerin listesini istedim. Subaşı Mehmet sana
geldiğinde, şahsen ve en iyi şekilde bu meseleyi tahkik et; .
Yahudiler, diğer Hıristiyanlar ve başkalannın elinde bu
lunan erkek ve kadın kölelerin sayısını ve satın alındıkla
n tarihi tespit edip bildir. Ama tahkikat sırasında yasala
ra uygun davranılmasına, kimsenin kayınlmamasına ve
bu şekilde hem kayıtlann eksik kalınamasına ve tahki
kat memurlanrun keyfi davranmamalanna dikkat et...
Yahudiler ve diğer inançsızlar tarafindan fermanıma ay
kın olarak tutulan kölelerin bir listesini çıkar ... bu köle
lerin adlannı ve oturduklan sokaklann adlannı bildir ...
Sefer ayının 25'i, hicri 967
(26 Kasım 1559)
Istanbul Kadısı'na,
Emrime uygun olarak yaptııPn tahkikatta İstanbul'
da oturan Yahudi ve Hıristiyanlann elinde 32 tane güç
süz erkek ve yaşlı kadın olduğunu tespit ettin. Yahudi ve
Hıristiyanların da köle tutmalanna izin vermemiş oldu
ğum için, azat edilmiş olanların Müslümanlara verilmesi
ni, hala köle olanların Müslümanlara satılınasını emredi
yorum ... Bundan böyle ne Yahudiler ne Hıristiyanlar köle
satın almasınlar ya da hizmetlerinde tutahilrnek için kö
leleri azat etmesinler. Bil ki, bu uyandan sonra birinin
evinde köle ya da azat edilmiş köle bulunursa hiçbir ma
zeret kabul edilmeyecek ve en sert cezalar uygulanacak
tır; binaenaleyh, "duymadım, bilmedim" denmemesi için
her türlü tedbiri al...
Cemazi ul-evvel ayının 2'si, hicri 967 (30 Ocak 1560)
İstanbul Kadısı'na,
Esir tüccarlannın hala Yahudi ve fhristiyanlara köle
sattıklannı ve bunlann arasında, sahipleri tarafından
Yahudilik ya da Hıristiyanlığa geçirilen Müslümanlar da
161
bulunduğunu ve bunlann Şeri'at yasalanna aykın dav
randıklanm duydum. Bu emir eline geçtiğinde esir tüc
carlanna, Yahudi ve Hıristiyanlara esir satmalannı ya
sak edeceksin ... Bu emirden sorira Yahudi ve Hıristiyan
lara esir satıldığı tesbit edilirse, alan da satan da küreğe
mahküm edileceklerdir ... Yahudi ve Hıristiyan tayifelere
(cemaatlere) haber ver, bundan sonra esir alıp satmasın
lar.
Ramazan ayının 27'si, hicri 983 (30 Aralık 1575)
(Kaynak: Galante, Documents, s.1210124)
162
uyur. Tanyeri al!armaya başladığında da av hazırlıkları
na başlar.
Bir gün, adamları tarafından takip edilip edilmedil!i
ne dikkat etmeden, dörtnala bir geyil!i izlerken yolunu
kaybetti ve iki saat boyunca nerede olduı!unu bilmeden
dolandı. Akşam saati yaklaşıp, geceyi, büyük bir padişah
olmakla birlikte, ormanıla geçirme durumuyla kaldığı bir
sırada, tesadüfen bir Yahudi hammala rastladı ve Edir
ne'nin yolunu sordu. İbrani adamı tanımış ve zor durum
da olduı!unu anlamıştı. Padişahına yardım etmeyi görev
bilerek derhal yola koyuldu ve IV. Mehmet'i Edirne'nin
kapılarına kadar getirdi. Kente vardıklarında Yahudi
yerlere kapanıp padişahtan. .. bir ricada bulundu: 'Müslü
man meslekdaşlarım gibi, arkalık takmama izin vermeni
zi diliyorum'. Padişah, bu kadar basit bir talebi derhal
kabul etti. O zamandan beri bu Yahudi, deri arkalığı, se
faletine daha iyi bir çare olabilecek bir çuval altınmış gibi
kullanmaktadır."
(Kaynak: Galante, Encore un Nouveau Recueil,
s. 58-60).
(92) Nadir bir antika kitap olmakla birlikte, ilgilenenler kitabı !srail
Milli Kütüphanesi'nde inceleyebilirler.
163
kabılannı n renginden anlaşılıyor; yerli Yahudiler siyah
ya da mor, Hıristiyanlar kırmızı ya da sarı ayakkabı giyi
yorlar. Di�erleri (İberyalılar) kenarsız İspanyol şapkası
na benzeyen gülünç bir başlık takarlar; bunlann mezar
lan difterlerinden ayncbr ve bazı dinsel konularda birbir
lerinden farklı İcraatta bulunurlar.
Büyük Efendi'nin (padişah) kentlerinde, özellikle İz
mir, Halep, Kahire, Selanik gibi merkezlerde, bu iki tür
den çok sayıda Yahudi yaşar. Genel olarak bankacılık,
sarraflık (para "kambiyosu"' anlamında), kalpazanlık, te
fecilik, sırmalı ipek dokumacılıitJ, eski şeyleri satın alıp
tamir ettikten sonra yeni gibi satmak, gümrük komisyon
culuitu, simsarlık ya da aracılık, doktorluk, eczacılık, ter
cümanlık gibi işlerle ujtraşırlar. Bunlardan başka meslek
lere girmezler zira bunlar en iyi para getireni, en az yora
nıcbrlar. Üstelik dilter mesleklere nazaran, bu mesleklerde
başkalannı aldatıp sahtekarlık yapmak daha kolaydır.
O kadar akıllı, becerikli ve işlerini bilen kişilerdir ki,
kendilerini herkese gerekli kılarlar: hizmetlerinde bir Ya
hudi bulundurmayan saygıdefter bir Türk ailesi ya da ya
bancı tüccar bulamazsımz burada; bunlar mailann de�e
rini biçerler, kalitesine bakarlar, ya da tercüman ve da
nışman olarak hizmet görürler. Kentte olan her malı
adıyla ve her türlü aynntısıyla, hangi malın kimde bu
lunduftunu, fiyatını, kalitesini, miktannı, satılık mı yok
sa trampalık mı oldu�nu bilirler, şöyle ki , ticaretle ilgili
bu aydınlatıcı bilgi yalnız onlardan alınabilir.
Rumlar, Ermeniler gibi dilter Doıtulu uluslar bu yete
neklere sahip olmadıklanndan, onlann becerikliliklerine
erişemezler. Bu nedenle, nefretlerine r�en tüccarlar
bunlann hizmetlerinden yararlanmak zorundadırlar.
Okuyuculanm, İzmir'de güvenilir tüccarlann bana anlat
tıklannı duyunca şaşıracaklar: Yahudiler bu hizmetleri
verdikleri şirketlere öylesine yerleşmişlerdir ki , ne dü
zenbazlıklar yaparlarsa yapsınlar, hatta defalarca hırsız
lık yaparken yakalansalar, sayısız ahlaksızlıklar yapsa
lar dahi, bunlan kovmaya olanak yoktur zira yerine baş
ka bir Yahudi almaktan başka çare mevcut deftildir. Üs
telik, aralarında, birbirlerine "'çelme"' takınama konusun-
164
1
Kan iftiralan
165
Bölgesel Osmanlı merciieri Şam ve Rodos'ta da Hıris
tiyanlara alet olmuşlardır. Ancak bu yüzyılda da parli
şahlar kan iftirasına karşı bir tutum takımınşlar ve bu
karanlık iddialan yasadışı ilan etmişlerdir. Şam ve Rodos
olaylanndan sonra Sultan Abdülmecit, Montefiore ve
Cremieux'nün ricalan üzerine ve kuşkusuz Kamondo'nun
da etkisiyle kan iftirasına karşı bir ferman çıkartmıştır.
iftira, çeyrek yüzyıl kadar sonra, 1865'te İstanbul'da
Kuzguncuk semtinde patladı�ndan, Sultan Abdülaziz
vakit kaybetmeden Abdülmecit'in fermanını teyit eden
bir emir yayınlamıştır.83 Bu fermanların metni aşağıda
verilmiştir.
166
Yahudilerin maruz kalmakta oldukları şiddet eylemleri
nin salt iftira sonucu olduğu açıktır. Tebamıza karşı duy
duğumuz sevgi, masumiyeti ispat edilmiş olan Yahudi
ulusunu da içerdiğinden, bunların yukarıda zikredilen
beyhude şeylerle rahatsız edilip ba-skı görmelerine izin
veremeyiz; üstelik, bunların Gülhane Hatt-ı Şerifi ile te
bamıza tanıdığımız hak ve imtiyazlardan da yararlanma
larını istiyoruz. Gelecekte, imparatorluıtun her noktasın
da Yahudilerin, devletimizin diğer tebasına eşit şekilde
himaye edilmelerini, kutsal dinlerinin İcraatında kimse
nin bunları rahatsı z etmemesini, güven ve sükunetlerinin
ihlal edilmemesini emrediyorum. Bunun için, padişahlık
Divanı'ndan çıkarılan ve tuğramızı taşıyan işbu emr-i şeri
fi Yahudilere verdik. Sen, sayın Kadı, bu emri okuduktan
sonra içeriğini uygulamaya koyacak ve bugünden itibaren
burada belirtilenlere aykırı davranışlan önleyeceksin .
... Bunu böyle bil ve alarnet-i şerife güven kat.
Ramazan .1256 (Ekim 1841).
167
güvenilir bilgiye göre, Yahudilerin yasası, insan kanı şöy
le dursun, hayvan kanı kullammını bile kat'iyen yasaklar
ve bu gibi davranışlan sert cezalarla cezalandınr; hinae
naleyh, bu konuda sık sık ortaya atılan suçlamalar salt
iftiradır. Bu milletin, mesnetsiz bir suçlamadan dolayı ra
hatsız olması ve ızdırap çekmesi hükmümüz altında ya
şayan di�er milletlerden farklı olmadıklanndan ve aynı
hak ve imtiyazlardan yararlanmalan gerekti�nden, ihti
yaç hasıl oldu�nda onlan korumamız lazımdır. Binaena
leyh kimse, dinlerini serbestçe icra etmelerine kanşamaz
ve güvenliklerini ihlal edemez.
Hükmümüz altında yaşayan bütün milletler aynı hi
mayeye haklan oldu�ndan, Hahambaşılıktan bir dilekçe
alan adalet bakanlı�nın i ste� üzerine, bu eski fermanı
teyi t ederiz. Bu fermana göre hareket edilmesini emrede
riz. Sizleri, yukanda adlan zikredilen müşir ve kadı, işbu
emri derhal uygulayacak ve gelecekte kimsenin hiçbir şe
kilde iTademize aykln daVTanmaması için, devlet siciline
kaydedecek, belgenin aslını da, gerekti�nde kullanabil
mesi için, Yahudi milletinin şefine teslim edeceksiniz. İş
bu fermanı, hiçbir maddesini gözden kaçırmadan uygula-
yım z .
Sefer ayının 27'si, hicri 1283 senesi
(24 Haziran 1866)
Giyim
168
pit edip, kimliklerini sürekli olarak açık tutma uygula
ması Avrupa'da da -özellikle Ortaçağ'da- yaygındı. Çajt
daş dönemlerde Nazi yönetimi bu "son derece pratik"
kimlik belirleme metodunu yeniden ve bütün Avrupa'da
uygulamıştır.
Osmanlı dönemi de, azınlık siyasetine zamanının öte
sinde bir yumuşaklık getirmiş olmakla birlikte, muhte
melen o devirde "olajtan" sayılan ve azınlıklann statüsü
ne sınırlamalar getirmekten geri kalmamıştır. Bununla
birlikte, Yahudiler kendilerine özgü giyim kullanmak is
tediklerinde, Müslümanlannkine benzemesi koşuluyla,
buna karşı çıkılmamıştır. Belirtildi!ti üzere, giyim fer
manlan çoktur. Aşağıda ilginç bulunan dört belge veril
miştir:
İstanbul Kadısı'na,
Geçmişte Yahudi, Hıristiyan ve dijter inançsızıann
ince işli ve süslü elbiseler giymelerine ilişkin bir ferman
yayımlarnam üzerine, bazı Yahudiler, bundan dolayı eski
gelenek ve göreneklerine göre giyinemediklerinden ya
kınmışlardır. Bu meselenin i ncelenmesini emretmem
üzerine sundujtun raporda Yahudi ve diger i nançsızıann
giydikleri feracelerin siyah kumaştan olması gerekti!tini
bildirdim ... İçte ise astar kullamlmalıdır. Kuşaklan yan
pamuk yan ipek, başa takılan türhan deniz mavisi olma
lı, pek büyük de olmamalıdır. Ayakkabılan siyah olmalı,
içlerinde astar bulunmamalıdır. Kadınlar ferace giyme
melidirler. Kendi eski yasalanna göre fahirden ya da
Bursa pamuklasundan etekler giyebilirler. İç çamaşırlan
yalnız gök mavisi olabilir, başka renk olamaz. Kadınlar
ayakkabı giymemeli, kendi eski yasalanna göre ''kundu
ra" ya da "şirvani" giymelidirler. Müslüman kadınlar gibi
sırmalı pelerin giymemelidirler. Pelerin giyrnek istiyor
larsa, kumaşı atlas ya da pamuklu olmalıdır. Ferace Er
meni kadınlatma da yasaktır; bunlar ya fahir ya da terlik
giyebilirler. Çoraplan mavi, ayakkaplan da şirvani olma-
169
lıdır. Yahudi kadınlar ve dilter inançsızlar, kenarlan as
tarh siyah ferace giymelidirler. Karakfıfirler aynı şekilde
giyinecekler, büyük olmayan bir türhan takacaklardır.
Bunlar ya Selanik ya da kurziye kumaşı kullanacaklar
dır.
Sefer ayının 7'si, hicri 976 ( 1 Ağustos 1568)
İstanbul Kadısı'na,
Kadın olsun, erkek olsun, İstanbul'da yaşayan inanç
sız Yahudi ve Hlristiyanlann ince kumaşlar kull �ndıkla
nnı, ince tülbent giydikleri, sipahiler gibi başlık taktıkla
n, dilter tayifelerin (cemaatlerin) de atlas ve pamukludan
kaftanlar diktirdiklerini, tülbent, kumaş ve ayakkabı fi
yatlannın çok yükselmiş olduıtunu bildiren ve bu nedenle
inançsıziann Müslümanlar gibi giyinmemelerini ·emret
mem için bana bir mektup yolladm. Zamanmda inançsız
Iann giyimiyle ilgili aynntılı bir emir yollamış olduıtumu
hatırlatınm.
Sefer ayının 21'i, hicri 976 ( 1 5 Ağustos 1568)
170
izle. Bundan böyl�, bu türden bir kavukla gezen bir Müs
lüman görürsen, kavuğunu al, yırt ve uygun bir ceza ver.
İşbu fermanı, bu küstahça davranışa son vermek amacıy
la yayınladım.
Ramazan ayının 15'i, hicri 1 141 (3 Nisan 1 730)
Hahambaşı,
Emrü hümaymı.a uygun olarak fes takmaya hakkı
olan Yahudilerin diğer Müslümanlardan ayınlahilmesi
için feslerine özel bir i şaret takmalıdırlar. Avrupa'yla ti
caret yapanlar, devlet hizmetinde olanlar ve bu kategori
lerin dı şındakiler feslerine siyah bir şerit takmalı, Yahu
diler ise mavi bir şerit dikmeli, fes giymeye hakkı olma
yanlar hiç fes takmamalıdırlar.
Ne var ki sen, (ve Ermeni, Rum ve Katolik patrikleri)
görevlerin çerçevesinde, bu noktaya çok dikkat etmen ve
emrin uygulamasına bakman gerekirken, sokaklarda fes
takan reayalann (azınlıkların) sayısının çoğaldığı görül
müştür; üstelik yukanda zikredilen şeridi ya yanlış yere
dikiyorlar ya hiç dikmiyorlar ki, bu da, ayının sağlamaya
dönük emrü hümayuna aykındı.r. Reayarun feslerine sa
dece bir şerit dikmeleri istenmiş olmakla birlikte, herkes
istediği işareti takmakta, üstelik kalpak giyen bazı azın
lıklar hizmetkarlanna fes giydirip kayıklarda önlerine
oturtarak, fese hakaret etmektedirler. Bu durum karşı
sında bu iradeyi yayımlayı.p feslerin dış görünüşünün de
ğiştirilmesi, kalpak giyenierin hizmetkarlanna fes giydir
memeleri, kalpak giydirmelen gerektiğini bildiriyoruz.
Bu açıklamalara aykın davranmaya yeltenenler yakala
nıp cezalandınlacaklardır.
Cemazi-ul evvel ayının 8'i, hicri 1252 ( 1 0 Ağustos 1837)
171
maslannı halıarnbaşı vekili Moşe Levi aracılıftıyla yürüt
müştür. Galante'nin bu temaslarla ilgili olarak yayımla
miŞ olduğu mektuplaşma ve Temmuz 1902 görüşmesinin
aynntılan (Abdul Hamid II et le Sionisme, İstanbul,
1933) aşaitıda verilmiştir. Mektuplar sadeleştirilip kısal
tılmıştır.
No. 559
Başınabeyinci Hacı Ali PaŞa hazretlerine
Dev]etlu Efendi Hazretleri
Viyana'da çıkan Neue Freie Presse gazetesinin müdü
rü ve başyazan Dr. Theodore Herzl, benim refakatimde,
padişah önünde ayakta durmak istediginden, bu konuda
hükümdann emrini bildirmenizi rica ederim. Her zaman
olduğ'u gibi bu durumda da emirler, emir vermeye haklı
olan tarafından verilir.114
8 Haziran 1 3 1 8 (1902)
Hahambaşılık kaymakamı
Moşe Levi
No. 1495
Hahambaşıhk kaymakamlıftına
Rütbetlu Efendim
8 Haziran 1318 tarihli ve 559 sayılı tezkereniz üzeri- .
ne, sözkonusu Avusturyalı Dr. Theodore Herzl'in huzur-ı
hümayuna (padişah huzuruna) çıkma istegini sizin aracı
lıftınızla bildirmesinin ve bu konuda neden Avusturya
Büyükelçisi Baron de Calice'e başvurmamış olmasının
nedenini bildirmenizi rica ederim.
1 0 Haziran 1318
Başınabeyinci Hacı Ali
1 72
duğu Yahudi milleti hakionda efendimizin ne düşündü
ğünü öğrenme arzusunda olmasından ileri gelmektedir.
Yoksa, Huzur-ı Şahane'ye ancak büyükelçi aracılıg-ıyla çı
kabileceği emredilirse kendisi derhal bunu yapacag-ıru
bildirmektedir. (Dr. Herzl'in) işbu cevabını arzederim.
12 Haziran 1318
Hahambaşılık kaymakamı
Moşe Levi
173
başbaşa bir görüşme yapma}'l diledi!Pni . . . söyler. Sultan,
Halıarnbaşı tarafından tanıştınldı� için misafirin talep
ettiği görüşmeye onun da katılması gerektiğini söyleye
rek Herzl'in ortaya atmak istedi!P konuyu görüşmeye ha
zır olduğunu bildirir.
Herzl Sultan'ın arzusuna cevap vererek "Majesteleri
ni iki nedenden görmek istedim" dedi. "Birincisi, Majeste
lerine, kendi tebasından Yahudilere gösterdi�P sevgi ve
yakınlıktan dola}'l teşekkür etmek istedim. Bu sevgi ve
yakınlı� dilter dünya Yahudilerine de gösterece!P inan
cındayım" . "Yahudi tebamı gerçek Osmanlılanm (Türk
ler) kadar severim" dedi Sultan. "İkincisi, Majestelerine,
Siyonist Teşkilat adıyla kurmuş olduğum büyük bir teş
kilat adına bir tekiifte bulunmak istiyorum ... Bu teşkilat,
bazı ülkelerde ızdırap ve zulüm çekmekte olan Yahudile
re rahat bir yaşam sağlama amacındadır. Ricam, Majes
telerinin, Yahudilerin İsrail Ülkesi'ne göç etmelerine izin
venneleridir. Bu Yahudiler hem Majestelerine hem ülke
sine yararlı olacaklardır ... Mısır'da olduğu gibi özerklik
ya da Samos Adasında olduğu gibi bayrak değişikliği ta
lep etmiyorum. Teklifim, İsrail Ülkesi'ne Girit'inkine
benzer bir statü tanımanızdır. Bu teklitim kabul edilirse,
teşkilatım imparatorluk hazinesine istedi!P mebl$ ya
tınnaya hazırdır." Abdülhamit iki dakika sessiz kaldık
tan sonra şu cevabı verir: "Yahudi milletine olan büyük
güvenim, tek1ifınizi geri çevinnemi önlememektedir. Bu
nunla birlikte, hükümetirole görüştüğümde, belki teklifi
kabul edecek, pratik uygulaması için gereken hazırlıklan
yapacaktır. Cevabım sizi tatmin ediyor mu?"" "Çok ediyor
Majesteleri," diyerek cevap verir Herzl, "Bu görüşmenin
sonucunu iş arkadaşlarıma telgrafla bildirabilir miyim?"
"Pek tabü," dedi Sultan ve ekledi: "Viyana'ya dönmeden
önce gene buyurun, sarayın kapılan size açıktır".
1 74
olması sıfatıyla bütün Arap dünyasının gözleri üzerinde
olması nedeniyle, Abdülhamit'in yan-olumlu bir cevap
vermek i stemiş olduğunu düşünmek yanlış olabilir. Za
ten, Herzl gittikten sonra Hahambaşılık Kaymakamı Mo
şe Levi'ye karşı takımnış olduğu tutum Sultan'ın Herzl'in
teklifine ne kadar öfkelenmiş olduğunu göstermektedir.
Galante Abdülhamit'in Moşe Levi'yi nasıl azarlamış oldu
ğunu şöyle anlatır:
175
birini kabul etsem başıma ve hükümetin başına ne gelir!•
Söyleyin, ziyaretinin sebebini size bildirdi mi?! Burada
olacaklan bilmiyor muydunuz? Konuşun, konuşun!"
Ne diyeceğini bilemeyecek halde olan hahambaşılık
vekili şöyle cevap· verdi: "Majestelerinin sadakati mle ilgili
düşünceleri doğrudur. Size her zaman sadık kaldım ve
daima kalacağım. Size yemin ederim Majeste, burada Si
yoniznı'den sözedileceğini bilmiyordum; bana bir şey söy
lemedi. Benden şüphelenmeyiniz, onunla işbirliği yapma
dım. Ben masumuro ve milletim (Türkiye Yahudileri) ma
sumdur." Bunlan söylerken Moşe Levi yerinden kalktı ve
&g-layarak Sultan'ın ayaklanna atıldı, kendisini ve mille
tini affetmesini rica etti.
Öfke içinde olan Sultan yerinden kalktı : "Bu adamın
ziyaret nedenini bilmediğinizi söylüyorsunuz ama mektu
bunuıda Yahudi milletini ilgilendiren bir koı"\uyu görüş
mek üzere gelmiş oldu�nu bildirdiniz. Bunun anlamı ne
dir?!" "Sultanım", dedi Moşe Levi, ağlayarak, "bu adam
gazetecidir. Genel olarak Yahudi meselesi hakkında Sul
tanımın fikrini ög'renmek istediğini sandım," Yetmiş ya
şında bir ihtiyann &g-lamasından heyecanlanan Sultan
şöyle dedi: "Şimdi masum oldu�nuzu anladım." Sultan
Hacı Ali Paşa'yı çağırdı ve "Hahambaşı Efendi''yi İstira
hat ettinnesini söyledi.
Moşe Levi yanm saat kadar Başmabeyincinin odasın
da dinlendi Ye gecenin geç saatlerinde evine döndü. Bu
gerginlikler Moşe Levi'yi hasta etti ve onbeş gün yatakta
kaldı. Bu süre içinde s&g-lık durumu saraya iletiidi ve
Sultan'a bu konuda bilgi verildi. Abdülhamit de, "Haham
başı Efendi"ye 100 lira içeren bir kese yolladı.
1 76