You are on page 1of 21

XIX. ve XX.

YÜZYIL TÜRK
EDEBİYATI
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

1) İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI


a) Sözlü Edebiyat
b) Yazılı Edebiyat
2) İSLAMİYETİN KABULÜNDEN SONRAKİ TÜRK EDEBİYATI
a) Divan Edebiyatı
.Nazım
.Nesir
b) Halk Edebiyatı
Anonim Türk Halk Edebiyatı
Dini-Tasavvufi Türk Halk Edebiyatı
Âşık Tarzı Türk Halk Edebiyatı
3) BATI TESİRİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI
Tanzimat Edebiyatı
Servet-i Fünun Edebiyatı
Fecr-i Ati Edebiyatı
Milli Edebiyat
Beş Hececiler
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı
Yedi Meşaleciler
Garipçiler (Birinci Yeniciler)
İkinci Yeniciler
Toplumcu Gerçekçiler
Maviciler
Hisarcılar
Edebiyatımız, hiçbir yazılı belge bulamadığımız çok eski dönemlerde başlamış ve birbirinden
farklı kollar halinde gelişmek suretiyle günümüze kadar süregelmiştir.
Başlangıcından günümüze kadar aynı milli ruhun, edebiyatımızın bütün dönemlerinde hiç
değişmeyen ve amacı belirleyen bir çizgi olarak varlığını hissettirdiğini görüyoruz. Ancak bu
milli çizgiye onu zenginleştiren birbirinden farklı motiflerin de eklendiğini söylemeliyiz.
Edebiyatımızın hangi medeniyetin veya hangi edebiyatların tesirine girdiğini, hangi amaçlara
hizmet ettiğini ve toplumdaki hangi sosyal sınıflar tarafından temsil edildiğini bu farklılıklara
bakarak anlıyoruz. Ayrıca edebi eserlerde kullanılan kelimelerin yapılarına, çekimlerine ve
ses özelliklerine bakarak hangi dil coğrafyasına ait olduğunu belirtiyoruz.
Dünyada başka milletlerin edebiyatlarında da, ana çizgi değişmemekle beraber, farklı edebi
dönemler yaşandığı görülmektedir. Fakat bunların pek azı bizim edebiyatımız kadar çeşitlilik
arz etmektedir. Tabii ki bunun en önemli sebebi Türk boylarının dünya üzerinde çeşitli
coğrafi bölgelere dağılarak ayrı topluluklar halinde ve ayrı devletler kurarak yaşamalarıdır.
Bu durum, birtakım kültürel farklılıkları, farklı lehçe ve şivelerin oluşumunu, farklı
medeniyetlerden etkilenmeyi ve farklı edebiyatlara sahip olmayı beraberinde getirmiştir.
Biz de edebiyatımızı tarihi gelişimi içerisinde devirlere ayırarak her birini kendi özelliklerine
göre incelemek durumundayız.
Edebiyatımızın devirlere ayrılmasında esas aldığımız ölçüler şunlardır:
1. Dil Anlayışı

2. Kültürel Farklılaşma

3. Dinî Hayat

4. Dil Coğrafyası

Tanzimat Edebiyatı

Bir kültür ve siyasi hareketin sonucu olarak ortaya çıkmış bir edebi akımdır. 3 Kasım 1839'da
Reşit Paşa tarafından ilan edilen ve Gülhane Hattı Hümayunu da denilen yenileşme beratının
yürürlüğe konmuş olmasından doğmuştur. Bu olay daha sonraları Tanzimat Fermanı olarak
adlandırılacak, gerek siyasi alanda gerek edebi ve gerekse toplumsal hayatta batıya
yönelmenin resmi bir belgesi sayılacaktır. Edebiyat Tarihçilerimizde 1839 yılını Tanzimat
edebiyatının başlangıcı olarak kabul edeceklerdir.
Bu dönem edebiyatı üç dönemde incelenir:
a) Hazırlık dönemi (1839-1860) :Bu dönem şiirlerinde üzerinde halk edebiyatı etkileri
görülür. Batı'dan çeviriler dikkat çeker (Akif Paşa, Sadullah Paşa, Müfit Paşa, Yusuf Kamil
Paşa dönemin önemli isimleridir).
Özellikle Fransız Edebiyatı'ndan şiir, hikaye ve roman çevirilerinin yapıldığı bir geçiş
dönemidir. Divan Edebiyatı ile Tanzimat Edebiyatı arasında bir köprü gibidir.
Devlet eliyle çıkarılan ilk Türk gazetesi olan TAKVİM-İ VAKAYİ bu dönemde çıkarılır.
Bu dönemde Yusuf Kamil Paşa'nın Fenelon'dan çevirdiği Telemak ilk çeviri romanımızdır.
b) 1.Dönem Tanzimat Edebiyatı (1860-1877): 1860'ta Tercüman-ı Ahval gazetesinin
yayımlanmasıyla başlar, 1877'ye kadar sürer. 1877'de II.Abdulhamit'in Meşrutiyet Meclisi'nin
çalışmalarını durdurmasıyla sona erer.
c) 2.Dönem Tanzimat Edebiyatı (1877-1895): 1877'den başlar, 1895 yıllarına kadar sürer.

Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı İlkleri

 İlk resmi Türkçe gazete: Takvim-i Vakayi (1831)


 İlk yarı resmi gazete: Ceride-i Havadis (1840)
 İlk özel gazete: Tercüman-ı Ahval (1860) / Şinasi ile Agah Efendi
 İlk çeviri roman: Yusuf Kamil Paşa/ Fenelon’dan Telemak (1859)
 İlk yerli roman: Şemsettin Sami / Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat (1872)
 İlk tarihi roman: Namık Kemal / Cezmi (1880) ; Ahmet Mithat / Yeniçeriler (1871)
 İlk edebi Roman: Namık Kemal / İntibah (1874)
 İlk hikâye kitabı: Ahmet Mithat /Letaif-i Rivayet (1871)
 İlk tiyatro eseri: Şinasi / Şair Evlenmesi (1860)
 Sahnelenen ilk tiyatro: Namık Kemal / Vatan yahut Silistre (1872)
 İlk adaptasyon (Uyarlama) tiyatro: Ahmet Vefik Paşa
 İlk şiir çevirisi: Şinasi / Müntehabat-ı Eş’ar (1870)
 İlk makale: Şinasi /Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi (1860)
 İlk noktalama işaretlerini kullanan: Şinasi / Şair Evlenmesi (1860)
 İlk atasözleri kitabı: Şinasi /Durub-i Emsal-ı Osmaniye (1863)
 İlk çağdaş Türkçe Sözlük: Şemsettin Sami: Kamus-ı Türki (1901)
 İlk Batılı Anlamda Fabl: Eşek İle Tilki- Şinasi
 İlk köy romanı: Nabizade Nazım / Karabibik (1889)
 İlk realist roman: Recaizade Mahmut Ekrem / Araba Sevdası (1898)
 İlk natüralist roman: Nabizade Nazım / Zehra (1894)
 İlk kadın romancımız: Fatma Aliye Hanım (d.1862-ö.1936)
 Batılı anlamda başarılı ilk hikâye: Küçük Şeyler (1891) / Sami Paşazade Sezai

BİRİNCİ DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI VE ÖZELLİKLERİ (1860-1877)


 Divan edebiyatını eleştirmelerine rağmen onun etkisinden kurtulamamışlardır.
 Vatan millet, hak adalet, özgürlük gibi kavramlar ilk defa bu dönemde kullanılmaya
başlanmıştır.
 Batılı anlamda ilk esereler bu dönemde verilmeye başlanmıştır.
 Toplumu bilinçlendirmek için edebiyatı bir araç olarak görmüşlerdir.
 Dilin sadeleşmesi gerektiğini söylemişler ancak pek başarılı olamamışlardır bu konuda.
 Roman, modern hikâye, tiyatro, gazete, eleştiri, anı bu dönemde kullanılmaya
başlanmıştır.
 Bu dönemin sanatçıları aynı zamanda devlet adamı sıfatı da taşıyorlardı.
 Klasizim (Şinasi, Ahmet Vefik Paşa) romantizm (Namık Kemal, Ahmet Mithat) den
etkilenmişlerdir.

Tanzimat 1. Dönem (1860-1876)

 Ziya Paşa
 Namık Kemal
 İbrahim Şinasi
 Ahmet Mithat Efendi
 Ahmet Vefik Paşa
 Şemsettin Sami

BİRİNCİ DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI SANATÇILARI


ŞİNASİ (1826-1871)
 Edebiyatımıza birçok yeniliğin yerleşmesini sağlamıştır.
 Asıl adı İbrahim'dir.
 İlklerin yazarıdır: İlk tiyatro, ilk şiir çevirisi, Batılı anlamda ilk fabl, ilk özel gazete, ilk
makale, ilk noktalama işaretini kullanan kişidir.
 Halk için sanat görüşünü benimsemiştir.
 İlk tiyatro eserimizi: Şair Evlenmesi'ni yazdı.
 İlk makaleyi yazdı: Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi
 İlk özel gazetesi çıkardı: Tercüman-ı Ahval
 Eserleri: Durub u Emsalı Osmaniyye (Osmanlı Atasözleri Kitabı), Tercüme i Manzume
(Çeviriler), Müntehabat -ı Eşar(şiirleri), Divan-ı Şinasi, Tasvir-i Efkâr, Şair Evlenmesi
ŞAİR EVLENMESİ
 1859 yılında Şinasi bu eserini iki perde olarak tasarlamıştır.
 Eserin sonunda "lisân-ı avâm üzre kaleme alındı" ifadesine yer verilmiştir, bu ifade
Şinasi'nin halk dilinden yana olduğunu göstermektedir.
 Şair Evlenmesi'nde konu sosyal bir eleştiri üzerine kurulmuştur.
 Görücü usulü evlilik olgusu alaycı ve eleştirel bir üslupla işlenmiştir.
 Eser bu yönüyle bir töre komedisidir.
 Eserde yer yer orta oyunu etkisi vardır.
 Eserde sık sık atasözü ve halk söyleyişlerine yer verilmiştir.
 Şair Evlenmesi için Batı tarzı komedi ve orta oyununun sentezidir denilebilir.

NAMIK KEMAL (1840-1888)


 Vatan şairimizdir.
 Toplumcu bir sanat çizgisindedir.
 Vatan, millet, özgürlük kelimelerini edebiyatta ilk kullanan kişidir.
 Tiyatroları oldukça ses getirmiştir. Tiyatroyu bir eğlence ve halkı bilinçlendirme aracı
olarak görmüştür.
 Romantizmin etkisindedir.
 Eserleri:
ilk tarihi romanımız; Cezmi
İlk edebi romanımız; İntibah
Tiyatroları : Vatan yahut Silistre, Zavallı Çocuk, Gülnihal, Kara Bela, Celalettin
Harzermşah

 İntibah: Edebiyatımızda ilk edebi romandır. Eserin ilk adı Son Pişmanlık, sonraki adı
Sergüzeşt-i Ali Bey’dir. Zengin bir ailenin çocuğu olan Ali Bey, yirmili yaşlarda iyi
bir eğitim ve öğrenim görmüş bir gençtir. Bir gün Çamlıca’da dolaşırken Mahpeyker
adında çok güzel bir kadınla tanışır. Oysa kadının kirli bir geçmişi vardır. Durumun
farkına varan Ali Beyin annesi, oğlunu korumak için Dilaşup adlı bir cariye alır. Terk
edileceğini anlayan Mahpeyker, Dilaşup’a iftira atar, Ali Bey’i öldürtmek için
batakhaneye getirir. Orada bulunan Dilaşup, Ali Bey’i ölümden kurtarır; ama kendisi
ölür. Ali Bey de Mahpeyker’i öldürür. Daha sonra kendisi de vicdan azabından hapiste
ölür.
 Cezmi: Edebiyatımızda ilk tarihi romandır. XVII. yüzyılda yaşamış şair ve kahraman
Sipahi Cezmi, İran’la yapılan bir savaşa katılır. Orada Kırım şehzadesi Adil Giray’la
arkadaş olur. Adil Giray bir baskında yakalanır. Şah’ın karısı Şehriyar, Adil Giray’a
âşık olur. Adil Giray ise şahın kız kardeşi Perihan’a âşık olmuştur. Şehriyar’ın bir
oyunu sonunda Adil Giray ve Perihan ölür, Cezmi ise yaralanır.
 Vatan yahut Silistre: Türk edebiyatında sahnelenen ilk tiyatro yapıtıdır. Dört perdelik
bir dramdır. 1853-1856 yıllarını kapsayan Osmanlı-Rus savaşlarını anlatır. İslam Bey,
gönüllü olarak orduya gideceği için uzaktan sevdiği Zekiye ile vedalaşmak üzere onun
odasına girer. Zekiye’ye kendisi hakkında beslediği sevgiyi anlatır. Zekiye de ona
karşı kayıtsız olmadığı gibi İslam Beyin arkasından erkek elbisesi giyerek gönüllüler
takımına karışır, Silistre’ye kadar gider. Silistre’de kuşatma altında kalırlar. Bu arada
İslam Bey yaralanır. Yaralı olduğu halde İslam Bey, yanında Abdullah Çavuş ve
Zekiye ile düşman cephanesini ateşlemek üzere giderler. Dönüşlerinde düşmanın,
kuşatmayı kaldırıp çekilmiş olduklarını görürler. İslam ve Zekiye’nin düğünleri,
kazanılan savaşın mutluluğuyla birlikte yapılır.

HÜRRİYET KASİDESİ

Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selametten


Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten
Çağın değer yargılarını doğruluktan ve samimiyetten sapmış görerek kendi arzumuz ve
saygınlığımız ile devlet kapısından ayrıldık.

Vücudun kim hamir-i mâyesi hâk-i vatandandır


Ne gam rah-ı vatanda hak olursa cevr ü mihnetten
Vücudun mayası, vatan toprağıdır; bu vücut, acı ve sıkıntı içinde vatan yolunda toprak
olursa, en küçük bir üzüntü duyulmaz.
Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir
Köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten
Dünyada zalimin yardımcısı, aşağılık kimselerdir; insafsız avcıya hizmetten zevk alan
ancak köpektir.

Felekten intikam almak demektir ehl-i idrake


Edip tezyid-i gayret müstefid olmak nedametten
Akıllı ve bilinçli olanların, yaptıklarından pişman olup çalışmalarını artırması ve bunlardan
ders alması, felekten intikam almak demektir.

Ziya dûr ise evc-i rif'atinden iztırâridir


Hicâb etsin tabiat yerde kalmış kabiliyetten
Işık yüksekliğin doruğundan uzaksa çaresizliktendir; tabiat yerde sürünen kabiliyetten
utansın.

Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet


Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten
Zulüm ile işkence ile hürriyeti ortadan kaldırmak ne mümkün; eğer kendinde bir güç
görüyorsan insanoğlundan idraki kaldırmaya çalış.

Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet


Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten
Ey hürriyetin güzel yüzü, sen ne büyüleyici imişsin. gerçi esaretten kurtulduk derken senin
aşkının esiri olduk.

ZİYA PAŞA (1825-1880)


 İlk edebiyat tarihi taslağı sayılan "Harabat"eserini yazmıştır.
 Halk şiirinin ve dilinin gerçek edebiyatımız olduğunu belirten "Şiir ve İnşa"adlı
makalesini yazmasına rağmen kendisi böyle davranmamıştır.
 Biçimce eski içerikçe yeni olmaya gayret göstermiştir.
 Terkib-i bent, terci i bent'leri meşhurdur.
 Bir çok dizesi halk arasında atasözü gibi kullanılmıştır.
 Eserleri: Zafername, Harabat, Eş'ar-ı Ziya, Defter-i Amal, Terkib-i Bent, Terci-i Bent
Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir
(Açıklaması: Nasihat ile uslanmayanı azarlamalı, azarlama ile uslanmayanı pataklamalı.)

Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz


Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde
(Açıklaması: Kişinin aynası yaptığı işlerdir, laflarına bakılmaz; çünkü kişinin aklının seviyesi
ancak yaptığı işlerle ortaya çıkar.)

Bî-baht olanın bağına bir katresi düşmez


Bârân yerine dürr ü güher yağsa semâdan
(Açıklaması: Gökyüzünden yağmur yerine inci ve mücevher yağsa talihsiz olanın bahçesine
bir damlası bile düşmez.)

Âsûde olam dersen eğer gelme cihâna


Meydâna düşen kurtulamaz seng-i kazâdan
(Açıklaması: Eğer mutlu ve rahat olmak istersen bu dünyaya hiç gelme; çünkü şu hayat
meydanına bir defa düşen kaza taşlarından -ızdırap verici dertlerden- kurtulamaz.)

Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efraz


Birkaç kuruşu mürtekibin cây-ı kürektir
(Açıklaması: Yüksek ve şerefli mevkilerdeki güçlerine güvenip milyonları çalanlar başı dik,
alnı açık dolanırken; birkaç kuruş çalan hırsız kürek cezasına çarptırılır.)

ed-asla necâbet mi verir hiç üniforma


Zer-dûz palan vursan da eşek yine eşektir
(Açıklaması: Kötü yaradılışlı birine üniforma ya da gösterişli, pahalı giysiler soyluluk verir mi
hiç; eşeğe altın işlemeli semer vursan da eşek yine eşektir.)

Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar


Rencide olur dîde-i huffâş ziyadan
(Açıklaması: Nasıl ki yarasanın gözü güneş ışığından, aydınlıktan rahatsız olursa eksiği
olanlar, cahil olanlar da olgun ve bilgili insanlardan hoşlanmaz, onları çekemezler.)
AHMET MİTHAT EFENDİ (1844-1912)
 Halk için roman geleneğini benimsemiştir.
 Halkın anlayacağı bir dilde ve onları ilgilendiren konularda eserler vermiştir.
 İlk hikâye örneklerimizden biri sayılan :"Letaif-i Rivayet"i yazmıştır.
 Romantizmden etkilenmiştir.
 En üretken yazarımız odur. "Yazı makinesi" olarak da bilinir. 36'sı roman olmak üzere
200'e yakın eseri vardır.
 Eserlerinden bazıları: Hasan Mellah, Hüseyin Fellah, Felatun Bey ve Rakım Efendi,
Yer Yüzünde Bir Melek, Henüz On Yedi Yaşında...
ŞEMSETTİN SAMİ ( 1850-1904 )
 Devrinin en büyük dil bilgini sayılmıştır.
 İlk romanımız olan: Taaşşuk-u Talat ve Fitnat adlı eseri yazmıştır.
 Kamus u Türkî adlı sözlüğü yazmış.
 Kamus u Fransevi ve Kamus-ı Alam'ı yazmıştır.
AHMET VEFİK PAŞA (1829-1892)
 Tiyatromuzun en büyük kilometre taşı sayılır.
 Bursa'da kendi adıyla tiyatro kurmuştur.
 Halkın tiyatroyu sevmesi için özellikle Moliere'den çeviriler yapmıştır.
 Eserleri: İnfiali Aşk, Dudu Kuşlar, Zor Nikâh, Zoraki Tabip, Kadınlar Mektebi ,Şecere-
i Türk eserlerinden bazılarıdır.

İKİNCİ DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATININ ÖZELLİKLERİ (1876-1895)


 Bireysel konulara dönülmüştür.
 Sanat, sanat içindir, görüşü benimsenmiştir.
 Dil oldukça ağırlaştırılmıştır.
 Tiyatro eserleri oynanmak için değil okunmak için yazılmıştır.
 Realizm ve natüralizm baskın akımlar olarak göze çarpar.
 Gazetecilik, ilk dönemdeki toplumsal etki ve işlevini yitirir. Gazetelerdeki siyasal ve
toplumsal içerikli yazılar yerini günlük sıradan olaylara bırakır. Toplumsal makalenin
yerini de edebi makale alır.
 Birinci dönemdeki gibi hece denenmekle birlikte aruz yine egemenliğini sürdürmüştür.
Birinci dönemde de kullanılan Divan edebiyatı nazım biçimleri bırakılmaya
başlanmıştır.
 Şiirin konusu genişletilmiş; ölüm, karamsarlık, aşk, felsefi düşünceler tema olarak
seçilmiştir. Sanatçılar, "Güzel olan her şey şiirin konusu olabilir." anlayışını
savunmuşlardır. Bu dönem şiiri Servet-i Fünun şiirine de esin kaynağı olmuştur.
 Roman ve öykü tekniği daha da gelişir. Birinci dönem göre daha nitelikli ürünler
vermeye başlamıştır. Betimlemeler ilk döneme göre daha da ölçülüdür. Realizm
akımının etkisiyle gözleme önem verilmiş, olay ve kişiler daha gerçekçi anlayışla
anlatılmıştır.
 Nabizade Nazım naturalizmden, Recaizade Mahmut Ekrem ve Samipaşazade Sezai
realizmden, Abdülhak Hamit Tarhan ise romantizmden etkilenmiştir.
 Tanzimatın ikinci döneminde ürünler veren Muallim Naci Divan edebiyatının tek
savunucusudur.
 Tanzimat'ın ikinci kuşak sanatçıları: Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit
Tarhan, Samipaşazade Sezai, Nabizade Nazım, Muallim Naci, Direktör Ali Bey ve
Ahmet Cevdet Paşa'dır.

İKİNCİ DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATININ SANATÇILARI


 Recaizade Mahmut Ekrem
 Abdülhak Hamit Tarhan
 Samipaşazade Sezai
 Nabizade Nazım
 Muallim Naci
 Direktör Ali Bey

RECAİZADE MAHMUT EKREM (1847- 1914)


 İlk realist romanımız olan: Araba Sevdası'nı yazmıştır.
 Tevfik Fikret'in akıl hocasıdır.
 Muallim Naci ile uzun yıllar süren "eski-yeni" kavgasında yeniyi savunmuştur.
 "Sanat sanat içindir ve kafiye kulak içindir." görüşünü benimsemiştir.
 Oğlu Nijat Ekrem'in ve diğer iki çocuğununun ölümü onu bireysel ve hüzünlü eserler
vermeye zorlamıştır.
 "Her güzel şey şiirin konusudur." diyerek şiirin konu zenginliğine katkı yapmıştır.
 Muallim Naci'nin Demdeme'sine karşılık Zemzeme adlı kitabı yazmıştır.
 Tiyatroları: Afife Anjelik, Çok Bilen Çok Yanılır, Vuslat (Süreksiz Sevinç)
 Şiirleri: Zemzeme, Nağme-i Seher, Tefekkür, Yadigâr-ı Şebap
 Romanları: Araba Sevdası, Muhsin Bey
 İnceleme: Talim-i Edebiyat adlı eseri onun edebiyata dair görüşleri içeren en önemli
eseridir. Takdir-i Elhan
ABDÜLHAK HAMİT TARHAN ( 1852-1937)
 Edebiyatımızın en bireysel şairlerindendir.
 Batılılaşma hareketinin asıl öncüsü olarak kabul gördüğü için kendisine" şairi azam"
(büyük şair) lakabı verilmiştir.
 Gözlem ve izlenimleriyle şiir yazmıştır.
 Düşünen adamdan çok yapan adam özelliği taşımaktadır.
 Tiyatroları oynanmaya uygun değildir.(Macera-yı Aşk, Sabru Sebat, İçli Kızlar, Finten,
Nesteren, Liberte )
 Romantizmin etkisinde, metafizik konuları, ölüm, aşk gibi temalar içeren eserler
vermiştir.
 Makber, Ölü, Bunlar O'dur, Hacle, Garam, İlham-ı Vatan şiir kitaplarıdır.
MUALLİM NACİ (1850-1893)
 Recaizade Mahmut Ekrem'le eski- yeni kavgasında eski'yi savunmuştur.
 Batılı tarzda şiirler de yazmıştır.
 Dili ağırdır ;ancak başarılıdır.
 Eserleri: Ateşpare, Füruzan (bkz. Füruzan kimin eseri?), Şerare (şiir) Demdeme,
Muallim (eleştiri), Islahat-ı Edebiye (sözlük)
NABİZADE NAZIM (1862-1893)
 İlk köy romanımız kabul edilen: Karabibik'i yazmıştır.
 Realizm, natüralizm'in öncülerinden sayılır.
 İlk psikolojik roman denemesi sayılan: Zehra'yı yazmıştır.

TANZİMAT EDEBİYATINDA ROMAN ve HİKÂYE


 Bütün eserler teknik açıdan zayıftırlar.
 Duygusal ve acıklı konular işlenmiştir.
 Yazarlar olaylara müdahalede bulunmuştur.
 Eserlerde karakter oluşturulamamıştır. Genellikle ya iyi ya da kötü özellik taşıyan tipler
kullanılmıştır.
 İyiler eserlerin sonunda mükâfat alırlar, kötüler de cezalarını alırlar.
 Tanzimat ikinci dönemin sanatçıları birinci döneminkilere göre daha başarılı olmuştur.
Divan edebiyatımızın Leyla ile Mecnun, Hüsrev ile Şirin, Yusuf ile Züheyla, v.b.
mesnevilerini; halk edebiyatımızın Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Arzu ile Kanber, v.b.
öyküleri; meddah öykülerini; Battal Gazi, Hayber Kalesi, v.b. gibi dinsel ve tarihsel öyküleri
bir kenara bırakırsak, Avrupa'daki anlamıyla öykü ve roman türleri Türkiye'ye Tanzimat
edebiyatı ile girmiştir. Çeviri ile başlayan bu süreç, taklitler ile devam ederek gelişmiş ve
kimliğini kazanarak günümüze gelinmiştir.
Edebiyatımızda görülen roman biçimindeki ilk eser, Yusuf Kamil Paşa'nın Fénelon'dan
çevirdiği "Telemak"tır (1859). Bu eser özetlenerek çevrilmesine rağmen uzun yıllar ("Ahlak
kitabı" olarak görüldüğünden) okullarda okutulmuştur.
Bu ilk dönemde bu tercüme eseri takip eden birçok eser daha çevrilmişti. Ancak, bu
eserlerdeki en büyük sorun "dil"di. Dil oldukça ağırdı. Alışılagelen eski dil kullanımı Batı
romanına uygun değildi. İkincisi de batı kültürü ile Osmanlı kültürü arasında ki ahlak
farkıydı. Çevrilecek eserler Müslüman ahlakına ters düşmemeliydi.
Türk edebiyatında öykü ve roman alanındaki yerli ürünler, Ahmet Mithat'ın 1870'te basılan
"Kıssadan Hisse" ve "Letaif-i Rivayat" adlı öykü kitapları ile verilmeye başladı.
Tanzimat döneminde çeviri eserler için söz konusu olan dil ve ahlak sorunları yerli eserlerin
de başlıca sorunları oldu.
Tanzimat Dönemi Edebiyatında Hikâye ve Roman Özellikleri
1 - Tanzimat edebiyatı öykü ve romanında olaylar çoğunlukla günlük yaşamdan veya tarihten
alınmıştır; olayların olmuş ya da olabilir izlenimini bırakması gerektiği konusunda bütün
Tanzimat romancıları birleşmişlerdir.
2 - İlk öykülerde topluluk önünde anlatılan meddah öykülerinin etkisi ve tekniği görülür.
3 - Daha ilk eserlerden başlayarak, Tanzimat edebiyatı öykü ve romancılarının bir kısmı halka
(Ahmet Mithat, Emin Nihat, Şemsettin Sami, Nabizade Nazım), bir kısmı aydın kişilere
(Namık Kemal, Sami Paşazade Sezai, Recaizade Mahmut Ekrem) seslenmeyi tercih
etmişlerdir.
4 - Bunun sonucu olarak da, halka seslenen yazarlar sade dille, aydın kişilere seslenen
yazarlarsa yabancı sözlük ve dil kuralları ile yüklü bir dille yazmışlardır.
5 - Eserler genel olarak, duygusal, acıklı konular üzerine kurulmuştur.
6 - Tanzimat öykü ve romanında işlenen önemli temalar: "tutsaklık"; zorla yapılan
evliliklerin doğurdu acı sonuçlar; Batı uygarlığı ile Osmanlı uygarlığı arasındaki farkların
karşılaştırılması; kadın erkek arasında ki ilişkilerde değişik ortamlarda gelişen evlilik, aşık
olma temaları ağırlıklı olarak işlenmiştir.
7 - Tanzimat edebiyatının ilk döneminde yetişen ve romantizm akımının etkisi altında kalan
yazarların eserlerinde bu akımın özelliği olarak:
 Tesadüflere çok yer verilmiştir.
 Yazarların kişiliği gizlenmemiş; ikide bir okuyucuya "Ey Kaari!" (okuyucu) diye
seslenilmiş; olaylar okuyucuyla konuşa konuşa yürütülmüştür.
 Sırası düştükçe, olayın yürüyüşü durdurulmuş, bir takım bilgiler verilmiştir.
 Roman aracılığı ile bireyi eğitme ve toplumu düzeltme amacı gözetilmiş; bunun için de
siyaset, din, ahlak, felsefe v.b. ile ilgili düşünce ve bilgiler ya olayın yürüyüşü
durdurulup ya da olayların örülüşü içinde dolaylı olarak okuyucuya aktarılmıştır.
 Kahramanlar çoğu zaman yaşamdan alınmış doğal kişilerdi. Ancak kimi zaman
olağanüstü olaylara ve insanlara da yer verilmiştir.
 Kahramanlar çoğu zaman tek yönlüdür. İyiler tamamen iyi, kötüler de tamamen
kötüdür.
 Olayların sonunda, çoğu zaman iyiler ödüllerini, kötüler ya da suçlular cezalarını
alırlar.
 Kahramanlar çoğu zaman bir görüşte aşık olurlar.
 Yer ve çevre tasvirleri çoğu zaman eseri süslemek için yapılmıştır.
 Kişi tasvirleri de çoğu zaman olay içinde eritilmemiş; tersine, olayın yürüyüşü
durdurularak, kişinin kaşı, gözü, saçı, v.b. özellikleri teker teker anlatılmıştır.
8- Tanzimat edebiyatının ikinci döneminde yetişen realizm (gerçekçilik)
ile natüralizm (doğalcılık) akımlarının etkisi altında kalmaya başlayan yazarların eserlerinde
ise, gözleme önem verilmiş, nedenlerle sonuçlar arasında bağlar aranmış, olağanüstü olaylar
ve kişiler bırakılmış, anlatılan her şeyin olabilir izlenimini bırakmasına dikkat edilmiştir.

Tanzimat Edebiyatında Roman


Türk edebiyatında roman 1860'tan sonra başlar, Edebiyatımızdaki ilk roman, François
Fenelon'dan Yusuf Kâmil Paşa tarafından Telemak (1862) adı ile çevrilen romandır. O
dönemde çevrilen diğer romanlar: Sefiller, Monte Kristo Kontu, Atala, Paul ve Virginie...
Fransız romanlarından çevrilen örneklerin ardından Ahmet Mithat, Namık Kemal, Şemsettin
Sami gibi yazarlar roman yazmaya başlamışlardır. Türkçede roman niteliğini taşıyan yerli ilk
roman Şemsettin Sami'nin Taaşşuk-u Talat ve Fıtnat adlı eseridir.
Batılı anlayışta yazılan ve çevrilen romanları tanıyana kadar Türk okuyucusu, çeşitli
kaynaklardan gelen hikâyeleri okuyordu: Halk hikâyeleri ve mesneviler. Hacim bakımından
bazen bir roman büyüklüğünde de olabilen mesneviler, Divan edebiyatı nazım şekillerinden
biriydi. Pek çok karakteri ortak olan mesnevilerde Leylâ ile Mecnun, Yusuf ile Zeliha, Hüsrev
ve Şirin hikâyeleri değişik şairlerce işlenmişti. Gözleme ve gerçekçiliğe yer verilmeyen
mesnevilerde dil çok ağırdı ve psikolojik analizlere yer verilmezdi. Mesneviler bu özellikleri
ile romandan çok, gelişmiş bir masal olarak kabul edilebilir. Halk hikâyeleri de mesnevilerle
benzer hikâyeleri anlatmıştır. Halk hikâyeleri dil ve üslûp bakımından halkın konuşma diline
ve üslûbuna çok yakındır.
Batıdan gelen roman, Tanzimat döneminde iki yoldan gelişmiştir. Birinci yol, Ahmet
Mithat'ın, Batılı hikâye ve romanla Türk halk hikâyelerini uzlaştırmaya çalıştığı yoldur.
Yazar, romanlarını yazarken Halk hikâyeciliğinden yararlanmıştır. Sanatçının bu tarz ile
yaptığı, halk hikâyelerinin modernleştirilmesi çalışmasıdır.
Tanzimat romancılığındaki ikinci yol ise Namık Kemal'in Batılı hikâye ve roman tekniğini
uygulamaya çalıştığı yoldur. Tanzimat edebiyatının diğer romancıları Ahmet Mithat'ın değil,
Namık Kemal'in yolunu seçmişlerdir. Tanzimat romancıları, hem kendilerinin hem de Türk
okuyucusunun asırlardan beri romantizme olan büyük yakınlığından dolayı romantizmi
izlemeyi tercih etmişlerdir.
Tanzimat edebiyatında Ahmet Mithat popüler romanın, Namık Kemal edebî (sanatkârane)
romanın öncüsü olarak ortaya çıkmış, bu iki romancı roman kurgusunda, tekniğinde, dil ve
üslûpta ayrılarak iki ayrı damar oluşturmuşlardır.
Tanzimat Romanının Genel Özelliği
Kişi: Tanzimat romanlarının birinci dönem sanatçıları tarafından yazılanlarında (İntibah,
Felatun Bey'le Rakım Efendi, Cezmi) idealize edilmiş kişiler vardır. Namık Kemal, Cezmi'de
kendi gençliğini ve kişiliğini anlatır âdeta. Ahmet Mithat'ın Felatun Bey'le Rakım
Efendi'sinde Felatun Bey batılılaşmayı yanlış anlayan bir tiptir; Rakım Efendi ise batılılaşma
konusunda idealize edilmiş bir tiptir ve doğru batılılaşmanın nasıl olacağını gösterir.
İkinci dönem sanatçılarının eserlerinde ise (Sergüzeşt, Karabibik, Araba Sevdası) gerçekçi
kişiler vardır: Dilber (cariye), Karabibik (köylü), Bihruz Bey (Batılılaşma sevdalısı cahil bir
adam)... Tanzimat sanatçıları, her kesimden kişiyi kendi sosyal ve ekonomik konumlarına
uygun olarak konuşturmuşlardır.
Olay: Tanzimat romanında anlatılan olayların ya gerçek ya da gerçeğe benzer olması
gerektiği düşüncesi hâkimdir. Şemsettin Sami, Taaşşuk-ı Tal'at ve Fıtnat'taki olayların
gerçekten yaşanmış olduğunu söylemiştir. Tanzimat romanlarında olayların merkezinde aşk
ve entrikalar vardır. Tanzimat sanatçıları romanları sürükleyici hâle getirmek için aşkı ve
entrikayı olayların gelişmesinde tesadüflere çok yer vererek başarılı bir şekilde kullanmıştır.
İntibah, Sergüzeşt, Araba Sevdası, Müşahedât, Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat, Zehra adlı
romanlarda bunun uygulamasını görebiliyoruz. Tanzimat romanında yaşanmış veya
yaşanması mümkün olan olaylar anlatılmıştır.
Zaman: Tanzimat romanlarında zaman, Cezmi dışında, sanatçıların yaşadığı zaman,
genellikle Osmanlı toplumunun Batı ile tanışmaya başladığı dönemdir. Bazı romanlarda
Batıya dönük kişilerin yaşamı ve zamanı (Araba Sevdası, Felatun Bey'le Rakım Efendi) bazı
romanlarda ise Osmanlı'nın içe kapanık dönemi yansıtılır. (Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat,
Sergüzeşt) Genel olarak zaman, Osmanlı toplumunun Batı medeniyeti ile tanışmaya başladığı
zamandır.
Mekân: Tanzimat romanlarında olayların geçtiği mekân genellikle İstandul'dur. İstanbul'da
Çamlıca ve Beyoğlu gibi eğlence mekânları öne çıkar, (İntibah, Araba Sevdası) Bu romanlar
aile merkezli olduğu için mekân da aile çevresidir. (Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat, İntibah, Zehra,
Felatun Bey'le Rakım Efendi, Müşahedât). Ahmet Mithat olayları, hakkında bilgi vermek
istediği mekânlarda geçirmiştir. Bu mekânlar, genellikle Anadolu, Suriye, Kuzey Afrika,
Balkanlar ve Batı Avrupa'dır. Karabibik'te ise mekân Antalya'nın bir köyüdür. Cezmi'de
olaylar, İran'da ve Kırım'da geçer. Sergüzeşt'in son bölümünde ise mekân Mısır'dır. Tanzimat
romanlarında mekân, fon olarak kullanılsa da ağırlıklı olarak o dönemin sosyal yaşamını
yansıtacak yerlerdir.
Tema: Tanzimat romanlarında şu konulara ağırlık verilmiştir:
 Araba Sevdası: Yanlış batılaşmanın yol açtığı komik durumlar. (R. Mahmut Ekrem)
 Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat: Görmeden evlilik, erkek baskısı ve zulmüne dayalı aile
şartları, kadınların esareti. (Şemsettin Sami)
 İntibah, Araba Sevdası: Yanlış kadınları sevmenin doğurduğu yıkımlar.
 Sergüzeşt: Kölelik ve cariyelik. (Şemsettin Sami)
 Karabibik: Bir köy yaşamı. (Nabizade Nazım)
 Zehra: Kıskançlık ve kıskançlığın yol açtığı olumsuzluklar. (Nabizade Nazım)
 Cezmi: Tarihi bir olay. (Namık Kemal)
 Felatun Bey'le Rakım Efendi: Batılılaşmanın hangi yoldan ve ne şekilde olması
gerektiği. (Ahmet Mithat Efendi)
Dil ve Üslûp: Tanzimat'ın birinci döneminde halkın anlayacağı bir dil kullanılmış, ikinci
dönemde ise bu sade dilden uzaklaşılmıştır.
Ahmet Mithat, olayları heyecanlı bir şekilde anlatmıştır.
Sıfatlara, benzetmelere, abartmalara sıkça yer veren Namık Kemal, romanda anlatılan olaya
göre üslûbunu değiştirmiştir. Savaş betimlemelerinde coşkuludur. Diyaloglarda ise sakindir.
Şemsettin Sami, dili kullanmada başarısızdır. Romanında yer yer dil bilgisi bozukluklarına
rastlanmaktadır. Yazar, kişilerin kendi ağızlarına göre konuşturulmasında başarılıdır.
Samipaşazâde Sezai, Sergüzeşt'teki betimleme ve analizlerde, Türkçeden uzaklaşmıştır.
Eserde özensiz bir üslûp görülür.
Recaizâde Mahmut Ekrem, Araba Sevdası'nda, çoğunlukla Osmanlıca terkip ve tamlamalar
kullanmıştır. Romanın dili bu yüzden sade değildir.
Nabizade Nazım ise Farsça ve Arapça kelimelerden ve tamlamalardan mümkün olduğu kadar
uzaklaşarak, ortalama bir dil kurmuştur.
Servet-i Fünun Edebiyatı
Servet-i Fünun veya Edebiyat-ı Cedide devri, Türk edebiyatında 1860’tan beri devam eden
Doğu-Batı mücadelesinin kesin sonucunu (Batı edebiyatının lehine) belirleyen aşamadır.
Gerçekten yoğun ve dinamik çalışmalarla geçen bu kısa dönem sonunda Türk edebiyatı, gerek
anlayış, gerek içerik, gerekse teknik bakımdan tamamıyla Batılı bir nitelik kazanmıştır.
Bu döneme Servet-i Fünun adının verilmesi bu edebi hareketin Servet-i Fünun dergisinde
gerçekleşmesindendir.Adından da anlaşılacağı gibi önceleri “fen” konularını ele alan bu
derginin yazı işleri müdürlüğüne Tevfik Fikret’in getirilmesiyle dergi, bütünüyle bir edebiyat
dergisi haline gelir (7 Şubat 1896).
Divan edebiyatına karşı kurulmasına çalışılan Avrupai Türk edebiyatını ifade için kullanılan
“Edebiyat-ı Cedide” (yenilikçi edebiyatçıları) teriminin bu harekete ad olması ise, hareketin
bu terimi bütünüyle benimseyip, kendi hakkında da sıkça kullanmasındandır.
Bu hareketin 1901 yılında, Hüseyin Cahit Yalçın’ın Fransızcadan çevirdiği “Edebiyat ve
Hukuk” adlı makalesinin II:Abdülhamit yönetimince kışkırtıcı bulunarak, derginin
kapatılmasıyla son bulduğu kabul edilir.
GENEL ÖZELLİKLERi
1) “Sanat için sanat” ilkesine bağlıdırlar.
2) Cümlenin dize ya da beyitte tamamlanması kuralını yıkmışlar ve cümleyi özgürlüğüne
kavuşturmuşlardır. Beyitin cümle üzerindeki egemenliğine son verirler. Cümle istediği yerde
bitebilir.
3) Servet-i Fünuncular aruz ölçüsünü kullanırlar. Ancak aruzun dizeler üzerindeki
egemenliğini de yıkarak, bir şiirde birden çok kalıba yer vermişlerdir.
4) Onlar “her şey şiirin konusu olabilir” görüşünü benimsemişler; fakat dönemin siyasal
baskıları nedeniyle aşk, doğa, aile hayatı ve gündelik yaşamın basit konularına eğilmişlerdir.
5) Şiirde ilk defa bu dönemde konu bütünlüğü sağlanmıştır.
6) “Sanatkârâne üslup” ve yeni bir “vokabüler” (sözvarlığı) yaratma kaygısıyla oldukça ağır
bir dil kullanmışlardır.
7) “Kafiye kulak içindir” görüşünü benimserler.
8) Şiirde üç değişik biçim kullanmışlardır.
a) Batı’dan aldıkları “sone” ve “terza-rima”
b) Divan edebiyatından alıp, türlü değişikliklerle kullandıkları müstezat (serbest
müstezat)
c) Bütünüyle kendi yarattıkları biçimler
9) Şiirde olduğu gibi romanda da (devrin siyasal baskıları nedeniyle) sosyal konulardan uzak
dururlar.
10) Romanda, romantizmin kimi izleri bulunmakla birlikte genel olarak realizme bağlıdırlar.
11) Romanda da dil ağır, üslup sanatkârânedir.
12) Roman tekniği sağlamdır.
13) Yazarlar daha çok yaşadıkları ortamı anlatma yoluna gittikleri için konular, İstanbul’un
çeşitli kesimlerinden alınmalıdır.
14) Betimlemeler gözleme dayalıdır ve nesneldir.
15) Bu dönem sanatçıları, devrin siyasal baskıları nedeniyle gazetecilik, tiyatro gibi alanlara
pek fazla eğilmemişlerdir.
SERVET-İ FÜNUN DÖNEMİNİN ÖNEMLİ SANATÇILARI
TEVFİK FİKRET (1867-1915): Şairin, Batılı sanat anlayışını benimsemesindeki en önemli
neden lisede edebiyat öğretmeni olan Recaizade Mahmut Ekrem’den etkilenmesidir.
Sanat yaşamı iki ayrı dönem içerisinde incelenebilir. Birinci dönem Servet-i Fünun
hareketinin içinde bulunduğu dönemdir. Bu dönemde “sanat sanat içindir” anlayışıyla ürünler
vermesine karşın, yine de toplumsal konuların sınırını (dönemin siyasal yapısına rağmen)
zorlamıştır.
İkinci dönemde ise (1901’den sonra) toplumsal konulara yönelmiş, “toplum için sanat”
anlayışıyla ürünler vermiştir.
Türk edebiyatının Batılılaşmasında en büyük pay Tevfik Fikret’indir. Şiirleri hem biçim hem
de içerik olarak yenidir. Parnasizmden etkilendiğiaçıkça görülür. Müstezadı, serbest müstezat
yapan, nazmı düzyazıya yaklaştıran, beyitin, aruzun egemenliğine son veren hep Fikret’tir.
En büyük özlemi, Osmanlı İmparatorluğu’nun çağdaş medeniyet düzeyine yükselmesidir.
Bunu da Batı’dakifen ve teknolojinin ülkeye kazandırılmasıyla gerçekleşeceğine inanır. Ona
göre en öenmli varlık insandır. Onların özgürlüklerini ve haklarını savunur. Dinlerin,
savaşlara kaynaklık etmesi nedeniyle dinleri bu yönüyle eleştirir. Ülkenin geleceğini gençlikte
görür, onlara ve çocuklara büyük bir sevgi ve içtenlikle yönelir. Çocuklar için ilk kez şiirler
yazan sanatçıdır.
Ayrıca şair, aruz ölçüsünü Türkçeye başarıyla uygulayan üç büyük sanatçıdan biridir (Diğer
şairler Yahya Kemal ve Mehmet Akif’tir)
Eserleri:
Rubab-ı Şikeste, Haluk’un Defteri; Şermin (Çocuklar için hece ölçüsüyle yazdığı şiirler).
HALİT ZİYA UŞAKLIGİL (1866-1945): Gerek sağlam roman tekniğinin öncülüğü,
gerekse realizmin ilk olgun ürünler vermesi bakımından Türk edebiyatına roman ve hikaye
alanında büyük katkısı olan sanatçıdır. Anlatımının söz oyunlarıyla yüklü, dilinin oldukça ağır
olmasına rağmen yazar, ilginç tipler bulmakta, başarılı ruhsal çözümlemeler yapmakta ve
nesnel kişi, çevre betimlemelerinde oldukça ustadır. Konularını İstanbul’un çeşitli
kesimlerinden seçer, ancak sosyal sorunları ele almak gibi bir amacı yoktur. Gözleme çok
önem verir. Romanlarının konularını genellikle aydı tabakanın hayatından alan Halit
Ziya, hikayelerinin önemli bir kısmında halk tabakasının insanlarını, onların yaşayış, adet ve
inançlarını anlatmıştır.
Eserleri:
Romanları: Nemide, Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekâsı, Mai ve Siyah, Aşk-ı
Memnu, Kırık Hayatlar
Öyküleri: Bir Yazın Tarihi, Solgun Demet, Hepsinden Acı, Aşka Dair, Kadın Pençesi, İzmir
Hikayeleri…..
Oyunları: Kâbus, Füruzan (adapte), Fare (adapte)
Anıları:Kırk Yıl, Saray ve Ötesi, Bir Acı Hikaye
Sanat ve Edebiyat Üzerine Yazdıkları: Sanata Dair
CENAP ŞAHABETTİN (1870-1934): Tıp öğrenimi için gittiği Fransa’da edebiyatla
ilgilenmiş ve sembolizmden etkilenmiştir.Ancak sembolizmi kavramakta yetersiz
kalmış, şiirlerinde bol bol istiare kullanmış ve ses uyumuna dikkat etmiştir. Ağır bir dil ve
süslü anlatım en belirgin özellikleridir.Şiirlerinde aruzun birden fazla kalıbına, genellikle de
karışık kalıplarına yer vermiştir. Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkan şari Milli Edebiyat’la
başlayan dilde sadeleşme çabalarına karşı çıkar. Aşk ve doğa en çok işlediği konulardır.
Eserleri:
Gezi: Hac Yolunda, Suriye Mektupları, Avrupa Mektupları
Makale ve Denemeleri: Evrak-ı Eyyâm, Nesr-i Harb, Nesr-i Sulh, Tiryaki Sözleri
Oyun: Körebe, Yalan
MEHMET RAUF (1875-1931): Yapıtlarında ruhsal çözümlemelerde yoğunlaşan sanatçı
sosyal çevreyle ilgilenmez. İlk başarılı psikolojik roman kabul edilen “Eylül” ile tanınmıştır.
Eserleri:
Eylül, Ferda-yı Garam, Genç Kız Kalbi…..
Pençe (tiyatro)
Ayrıca bir çok hikayesi de vardır.
SERVET-İ FÜNUN DÖNEMİNİN DİĞER SANATÇILARI:

Şiir: Hüseyin Siyret, Hüseyin Suad, Ali Ekrem, Süleyman Nazif, Süleyman Nesib, Faik Ali,
Celal Sahir
Hikaye ve Roman: Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet
Eleştiri: Ahmet Şuayb.

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI DIŞINDA KALANLAR (BAĞIMSIZ SANATÇILAR)

MEHEMT EMİN YURDAKUL (1869-1944): Servet-i Fünun şiirinde yalnız nazım


şekillerini ve halk şiirinden de yalnız ölçüyü (hece) alan ve dili Türkçeleştirmek iddiasıyla
yapay bir dil yaratan Mehmet Emin, Türk edebiyatında “Milliyetçilik” akımının ilk temsilcisi
sayılır.Şiirlerinin tamamında sosyal sorunlara eğilen şairde, bu nedenle didaktizm lirizme ağır
basar.
Hece sayısı bakımından uzun olan ölçüleri kullanan şair, söyleyişte nesre yaklaşmıştır.
Servet-i Fünun, Çocuk Bahçesi, Türk Yurdu dergilerinde yayımlanan şiirleri,
“Türkçe Şiirler”, “Türk Sesi”, “Ey Türk Uyan” gibi kitaplarda toplanmıştır.

MEHMET AKİF ERSOY (1873-1936): “Ümmetçi” bir şair olarak tanınan Mehmet
Akif aynı zamanda “halkçı” ve “milliyetçi” kişiliğiyle tamamen toplumcu bir şair olarak çıkar
karşımıza. Türk şiirine gerçek realizmin Akif ile girmiş olduğundan şüphe edilemez. Onun
kuvvetli gözlemciliğine büyük bir tasvir ev hikaye etme kabiliyetini ve konuşma dilinin bitin
canlılığını taşıyan bir üslubu da eklemek gerekir. Ancak Akif’in dili bir bütün değildir.
Tasvirlerinin dışında kalan birçok şiirinde dil, konuşma dilinden ayrılır, Osmanlıcanın
sınırları içine girer.
Ölçü olarak sadece “aruz”u kullanan şair hece ölçüsünü hiç kullanmadı. Nazım şekilleri
konusunda ise Divan nazmının şekillerini tercih eder ve bunlar arasında en çok mesnevi
şeklini kullanır. Çoğu zaman nazmı, nesre yaklaştıran şair, Türkçeyi aruza ustalıkla
uydurmuştur.
Mehemt Akif’in ilk kitabı “Safahat”tır. Dah sonra yazdığı “Süleymaniye Kürüsüsünde”
“Hakkın Seleri”, “Fatih Kürsüsünde”, “Hatıralar”, “Âsım”, “Gölgeler” bir araya getirilerek
“Safahat” adı ile yayımlanmıştır.
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR (1861-1944): Servet-i Fünun romanının gözde olduğu
devirde Hüseyin Rahmi, Ahmet Mithat’ın popüler roman çığırını tek başına ve büyük bir
kudretle devam ettiren tek şahsiyettir.
Hüseyin Rahmi, Türk romanındaki ilk izlerinde 1885’ten sonra rastlanan Fransız
natüralizminin ilk büyük temsilcisidir. Romanlarındaki kahramanları daima karakterlerinin ve
sosyal çevrelerinin birer ortak ürünü olarak ele alan, onların psikolojik kişiliklerini irsiyete ve
sosyolojik kişiliklerini de içinde yetiştikleri cemiyetin şatlarına göre değerlendiren romancı,
bu yöntemi ile olduğu kadad, realiteyi hem iyi hem de kötü yönleriyle olduğu gibi vermek
konusundaki titizliği ile de tam bir “NATÜRALİST” tir.
Onu natüralistlerden ayıran nokta, eserlerinde sosyal eleştiriye olabildiğince çok yer
vermesidir. Halbuki natüralizmin sosyal eleştiriye yönelik hiçbir kaygısı yoktur.
Hüseyin Rahmi’deki sosyal eleştiri ise daha çok mizah yoluyla yapılır. Bunun için de
genellikle anormal durumda olan karakterler ele alınır. Karakterlerdeki anormallikler ise huy
(aptallık, cinsi sapıklık, şöhret düşkünlüğü), ahlak (menfaat düşkünlüğü, haksız kazanç
peşinde koşma), kültürel (dini tutuculuk, batıl inançlara bağlılık, Batı taklitçiliği) yönleriyle
gülünçtür.
Bu yaklaşım doğal olarak romana çeşitli karakterlerin dünyayı ve yaşamı görüş açısını, dini
inançlarını, yaşayış ve giyiniş şekillerini, adetlerini, görgülerini …….. de getirir ve böylece
roman bir “TÖRE” romanı olarak ortaya çıkar. Özetle, büyük ve sabırlı bir gözlemci olan
Hüseyin Rahmi’nin, olayları hep İstanbul’da geçen romanları , gerçek değerlerini, daha çok
yazıldıkları devrin sosyal yapısını bütün canlılığı, bütün incelikleri ve tam bir objektif
doğruluğu ile verebilmiş olmalarına borçludur.
Yazarın kırktan fazla romanı ve pek çok öyküsü vardır. En önemli romanları
olarak, Şık, Mürebbiye, Tesadüf, Şıpsevdi, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Gulyabani,
Hakka Sığındık’ı sayabiliriz.

You might also like