Professional Documents
Culture Documents
YÜZYIL TÜRK
EDEBİYATI
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ
2. Kültürel Farklılaşma
3. Dinî Hayat
4. Dil Coğrafyası
Tanzimat Edebiyatı
Bir kültür ve siyasi hareketin sonucu olarak ortaya çıkmış bir edebi akımdır. 3 Kasım 1839'da
Reşit Paşa tarafından ilan edilen ve Gülhane Hattı Hümayunu da denilen yenileşme beratının
yürürlüğe konmuş olmasından doğmuştur. Bu olay daha sonraları Tanzimat Fermanı olarak
adlandırılacak, gerek siyasi alanda gerek edebi ve gerekse toplumsal hayatta batıya
yönelmenin resmi bir belgesi sayılacaktır. Edebiyat Tarihçilerimizde 1839 yılını Tanzimat
edebiyatının başlangıcı olarak kabul edeceklerdir.
Bu dönem edebiyatı üç dönemde incelenir:
a) Hazırlık dönemi (1839-1860) :Bu dönem şiirlerinde üzerinde halk edebiyatı etkileri
görülür. Batı'dan çeviriler dikkat çeker (Akif Paşa, Sadullah Paşa, Müfit Paşa, Yusuf Kamil
Paşa dönemin önemli isimleridir).
Özellikle Fransız Edebiyatı'ndan şiir, hikaye ve roman çevirilerinin yapıldığı bir geçiş
dönemidir. Divan Edebiyatı ile Tanzimat Edebiyatı arasında bir köprü gibidir.
Devlet eliyle çıkarılan ilk Türk gazetesi olan TAKVİM-İ VAKAYİ bu dönemde çıkarılır.
Bu dönemde Yusuf Kamil Paşa'nın Fenelon'dan çevirdiği Telemak ilk çeviri romanımızdır.
b) 1.Dönem Tanzimat Edebiyatı (1860-1877): 1860'ta Tercüman-ı Ahval gazetesinin
yayımlanmasıyla başlar, 1877'ye kadar sürer. 1877'de II.Abdulhamit'in Meşrutiyet Meclisi'nin
çalışmalarını durdurmasıyla sona erer.
c) 2.Dönem Tanzimat Edebiyatı (1877-1895): 1877'den başlar, 1895 yıllarına kadar sürer.
Ziya Paşa
Namık Kemal
İbrahim Şinasi
Ahmet Mithat Efendi
Ahmet Vefik Paşa
Şemsettin Sami
İntibah: Edebiyatımızda ilk edebi romandır. Eserin ilk adı Son Pişmanlık, sonraki adı
Sergüzeşt-i Ali Bey’dir. Zengin bir ailenin çocuğu olan Ali Bey, yirmili yaşlarda iyi
bir eğitim ve öğrenim görmüş bir gençtir. Bir gün Çamlıca’da dolaşırken Mahpeyker
adında çok güzel bir kadınla tanışır. Oysa kadının kirli bir geçmişi vardır. Durumun
farkına varan Ali Beyin annesi, oğlunu korumak için Dilaşup adlı bir cariye alır. Terk
edileceğini anlayan Mahpeyker, Dilaşup’a iftira atar, Ali Bey’i öldürtmek için
batakhaneye getirir. Orada bulunan Dilaşup, Ali Bey’i ölümden kurtarır; ama kendisi
ölür. Ali Bey de Mahpeyker’i öldürür. Daha sonra kendisi de vicdan azabından hapiste
ölür.
Cezmi: Edebiyatımızda ilk tarihi romandır. XVII. yüzyılda yaşamış şair ve kahraman
Sipahi Cezmi, İran’la yapılan bir savaşa katılır. Orada Kırım şehzadesi Adil Giray’la
arkadaş olur. Adil Giray bir baskında yakalanır. Şah’ın karısı Şehriyar, Adil Giray’a
âşık olur. Adil Giray ise şahın kız kardeşi Perihan’a âşık olmuştur. Şehriyar’ın bir
oyunu sonunda Adil Giray ve Perihan ölür, Cezmi ise yaralanır.
Vatan yahut Silistre: Türk edebiyatında sahnelenen ilk tiyatro yapıtıdır. Dört perdelik
bir dramdır. 1853-1856 yıllarını kapsayan Osmanlı-Rus savaşlarını anlatır. İslam Bey,
gönüllü olarak orduya gideceği için uzaktan sevdiği Zekiye ile vedalaşmak üzere onun
odasına girer. Zekiye’ye kendisi hakkında beslediği sevgiyi anlatır. Zekiye de ona
karşı kayıtsız olmadığı gibi İslam Beyin arkasından erkek elbisesi giyerek gönüllüler
takımına karışır, Silistre’ye kadar gider. Silistre’de kuşatma altında kalırlar. Bu arada
İslam Bey yaralanır. Yaralı olduğu halde İslam Bey, yanında Abdullah Çavuş ve
Zekiye ile düşman cephanesini ateşlemek üzere giderler. Dönüşlerinde düşmanın,
kuşatmayı kaldırıp çekilmiş olduklarını görürler. İslam ve Zekiye’nin düğünleri,
kazanılan savaşın mutluluğuyla birlikte yapılır.
HÜRRİYET KASİDESİ
Şiir: Hüseyin Siyret, Hüseyin Suad, Ali Ekrem, Süleyman Nazif, Süleyman Nesib, Faik Ali,
Celal Sahir
Hikaye ve Roman: Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet
Eleştiri: Ahmet Şuayb.
MEHMET AKİF ERSOY (1873-1936): “Ümmetçi” bir şair olarak tanınan Mehmet
Akif aynı zamanda “halkçı” ve “milliyetçi” kişiliğiyle tamamen toplumcu bir şair olarak çıkar
karşımıza. Türk şiirine gerçek realizmin Akif ile girmiş olduğundan şüphe edilemez. Onun
kuvvetli gözlemciliğine büyük bir tasvir ev hikaye etme kabiliyetini ve konuşma dilinin bitin
canlılığını taşıyan bir üslubu da eklemek gerekir. Ancak Akif’in dili bir bütün değildir.
Tasvirlerinin dışında kalan birçok şiirinde dil, konuşma dilinden ayrılır, Osmanlıcanın
sınırları içine girer.
Ölçü olarak sadece “aruz”u kullanan şair hece ölçüsünü hiç kullanmadı. Nazım şekilleri
konusunda ise Divan nazmının şekillerini tercih eder ve bunlar arasında en çok mesnevi
şeklini kullanır. Çoğu zaman nazmı, nesre yaklaştıran şair, Türkçeyi aruza ustalıkla
uydurmuştur.
Mehemt Akif’in ilk kitabı “Safahat”tır. Dah sonra yazdığı “Süleymaniye Kürüsüsünde”
“Hakkın Seleri”, “Fatih Kürsüsünde”, “Hatıralar”, “Âsım”, “Gölgeler” bir araya getirilerek
“Safahat” adı ile yayımlanmıştır.
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR (1861-1944): Servet-i Fünun romanının gözde olduğu
devirde Hüseyin Rahmi, Ahmet Mithat’ın popüler roman çığırını tek başına ve büyük bir
kudretle devam ettiren tek şahsiyettir.
Hüseyin Rahmi, Türk romanındaki ilk izlerinde 1885’ten sonra rastlanan Fransız
natüralizminin ilk büyük temsilcisidir. Romanlarındaki kahramanları daima karakterlerinin ve
sosyal çevrelerinin birer ortak ürünü olarak ele alan, onların psikolojik kişiliklerini irsiyete ve
sosyolojik kişiliklerini de içinde yetiştikleri cemiyetin şatlarına göre değerlendiren romancı,
bu yöntemi ile olduğu kadad, realiteyi hem iyi hem de kötü yönleriyle olduğu gibi vermek
konusundaki titizliği ile de tam bir “NATÜRALİST” tir.
Onu natüralistlerden ayıran nokta, eserlerinde sosyal eleştiriye olabildiğince çok yer
vermesidir. Halbuki natüralizmin sosyal eleştiriye yönelik hiçbir kaygısı yoktur.
Hüseyin Rahmi’deki sosyal eleştiri ise daha çok mizah yoluyla yapılır. Bunun için de
genellikle anormal durumda olan karakterler ele alınır. Karakterlerdeki anormallikler ise huy
(aptallık, cinsi sapıklık, şöhret düşkünlüğü), ahlak (menfaat düşkünlüğü, haksız kazanç
peşinde koşma), kültürel (dini tutuculuk, batıl inançlara bağlılık, Batı taklitçiliği) yönleriyle
gülünçtür.
Bu yaklaşım doğal olarak romana çeşitli karakterlerin dünyayı ve yaşamı görüş açısını, dini
inançlarını, yaşayış ve giyiniş şekillerini, adetlerini, görgülerini …….. de getirir ve böylece
roman bir “TÖRE” romanı olarak ortaya çıkar. Özetle, büyük ve sabırlı bir gözlemci olan
Hüseyin Rahmi’nin, olayları hep İstanbul’da geçen romanları , gerçek değerlerini, daha çok
yazıldıkları devrin sosyal yapısını bütün canlılığı, bütün incelikleri ve tam bir objektif
doğruluğu ile verebilmiş olmalarına borçludur.
Yazarın kırktan fazla romanı ve pek çok öyküsü vardır. En önemli romanları
olarak, Şık, Mürebbiye, Tesadüf, Şıpsevdi, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Gulyabani,
Hakka Sığındık’ı sayabiliriz.