Professional Documents
Culture Documents
Editör
1. 48/Fetih, 7
Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü
Abdullah DEMİR
Yayın Türü
Yaygın Süreli
Reklam ve Abonelik
www.tevhiddergisi.net
tevhiddergisi@gmail.com
Adres
Kirazlı Mh. Mahmutbey Cd. No: 120
34212 Bağcılar/İSTANBUL
Abonelik İçin
0 (545) 762 15 15
Yazışma Adresi
Abdullah DEMİR
Güneşli Merkez Postane P.K. 51
Bağcılar/İSTANBUL
Basım
Mavi Ay Ofset, Litros yolu 2. Mat. Sit.
Giriş kat 1BF2 Topkapı/İSTANBUL
0 (212) 613 47 65
İrtibat Büroları
Merkez : Kirazlı Mh. Mahmutbey Cd. No: 120 34212 Bağcılar/İSTANBUL
Avcılar : Yeşilkent Mh. Balık Yolu Cd. 3/G Sk. No: 1 Kat: 2 34325 Avcılar/İSTANBUL
Sultangazi: İsmetpaşa Mh. 90. Sk. No: 4 34270 Sultangazi/İSTANBUL
Diyarbakır : Mezopotamya Mh. 327. Sk. Seval Kent Sitesi A Blok No: 1/A Kayapınar/DİYARBAKIR
Konya : Sarıyakup Mh. Karaman Cd. No: 81/A 42020 Karatay/KONYA
Van : Bahçıvan Mh. Sıhke Cd. Karatekin Sk. Yavuz Canlı Apt. Kat: 2 65040 Tuşba/VAN
Bursa : Bağlarbaşı Mh. Nilüfer Cd. 2. Fırın Sk. No: 4 16160 Osmangazi/BURSA
Ankara : Kazım Karabekir Mh. 2061. Sk. No: 18 06794 Etimesgut/ANKARA
Rebîu'l Evvel 1439 | Aralık '17
Yıl: 6 | Sayı: 66 | Fiyatı: 7 TL
ISSN: 2148-4635
İÇİNDEKİLER
Zor Günler ve Hasbunallah
Ebu HANZALA 04
Başarı
Başyazı 09
Üç Nimetin Karşılığı
Özcan YILDIRIM 16
Birinci Akabe Biatı
Enes YELGÜN 25
Ey İman Edenler! Yapamayacağınız Şeyleri Neden Söylüyorsunuz?
Emre ACAR 32
Milliyetçiliğin Anavatanı Avrupa'da Milliyetçiliğin Bumerang Hali
Kerem ÇAĞLAR 35
Veda Haccı
Mahi 41
1. Ünite: Zaman ve Mekân Açısından Kur'an'ın Nüzulü ile Alakalı Meseleler
Enes DOĞAN 43
Ebabiller Bekleyen Kalplere Şifa: Kasırgalar
İktibas Yazı 49
Antibiyotikler
Dr. Seyfullah İslam 52
Tevbe Etmek İstiyorum Ama Nasıl?
Ömer AKDUMAN 55
www.tevhiddergisi.net
VAHYİN
REHBERLİĞİNDE
Allah'ın adıyla
Allah'a hamd, Rasûlü'ne salât ve selam olsun.
Her bir kardeşimi muhabbetle kucaklıyor, af ve afiyet hâlinde olmalarını
temenni ediyorum. Yüce Allah'a subhanehu ve teâlâ hamd olsun ki ben iyiyim,
Rabbimin sayısız nimeti içerisinde, O'nun hakkımdaki hükmüne razı olmuş
olarak bekliyorum.
Siz kardeşlerimle bir araya gelmeme ve hasbihal etmeme vesile olan
bu satırlar aracılığıyla birkaç konuya temas etmek istiyorum.
Şu bir gerçektir ki tevhid ehli Müslümanlar olarak 'zor günler' geçiriyo-
ruz. Siyasilerin de günü kurtarmak için sık sık kullandığı 'Zor günlerden
geçiyoruz' ifadesi bazılarımızın yüzünü güldürmüş olabilir. Fakat ben,
mesajı kıyamete kadar geçerli olan Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem bir
hadisinden iktibas ederek bu ifadeyi kullanmış bulunuyorum. İsterseniz
önce ilgili rivayeti hatırlayıp sohbetimize öyle devam edelim:
"Ebu Umeyye eş-Şa'bani anlatıyor: Ben, (sahabiden) Ebu Sa'lebe el-Hu-
şeni'ye dedim ki:
__ 'Ey iman edenler! Siz kendinizden sorumlusunuz. Hidayet üzere olduğu-
nuz sürece sapıtanlar size zarar vermez.' ayeti hakkında ne dersin? Dedi ki:
__ Allah'a yemin olsun ki bir bilene sordun. (Çünkü) ben ayeti Rasûlullah'a
sormuştum. Demişti ki: 'Bilakis, iyiliği emredin, kötülükten alıkoyun. Ta ki
itaat edilen hırs, peşinden gidilen arzu, (ahirete) tercih edilen dünya ve her-
kesin sadece kendi görüşünü beğendiğini gördüğünde yalnızca öz nefsinin
(ıslahıyla) ilgilen, toplumun genelini (kendi hâline) bırak. Şüphesiz ki sizin
önünüzde sabır günleri/zorluk günleri vardır. (O günlerde) sabır, ateşten bir
4
kor parçasını tutmak gibidir. (Zorluk günlerinde) amel Sümeyye'yi radiyallahu anha Mekke meydanlarında teşhir
yapanlara (sizden) elli adamın alacağı ecir vardır." 1 edenlerin hesaplarıyla hareket edecekler. Onuru-
muzu, haysiyetimizi çiğneyecekler. Tehditlerin en
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, sabır ve zorluk
çirkiniyle yüzümüze sırıtacaklar. 'Çocuklarınızı İslam
günlerinin geleceğini haber veriyor. Sabrın, istikamet
üzere yetiştirmeyecek, sistemin çarkları arasında öğüt-
üzere sebatın, o günlerin hakkını vererek sağa sola
meye terk edeceksiniz.' diyecekler. Biz, 'Hasbunallah'
yalpalamadan yüzünü hanif olarak Allah'a subhanehu
diyeceğiz.
ve teâlâ dönük kalabilmenin zor olduğu günler…
Kimimizi Yakup, kimimizi Yusuf kılacaklar. Kimi-
Sabırla direnmenin ateşten bir parçayı tutmak
mizin hasreti ak olup gözüne, kimimizin ki yaş olup
gibi zor olduğu, inandığın ilkelere tutunduğunda
toprağa düşecek.
dünyada, dayanamayıp bıraktığında ahirette yana-
cağın günler… Biz yine, yeniden 'Hasbunallah' diyeceğiz.
Peki, Ne Yapacağız?
Bizler, Allah'ın subhanehu ve teâlâ yardımını umarak
ve birbirimize kenetlenerek sabredeceğiz. Evet, ta- Halkı kışkırtıp odun toplatacak ve
ğutların tüm güçlerini toplayarak saldırıya geçtiği, 'İlahlarınıza söven işte bunlardır.'
bir yaramızı sarmadan başka yerden yara açtıkları
diyecekler. Büyük ateşler yakacak,
şu günlerde elli sahabinin ecrine talip olarak sab-
redeceğiz. Ve bu sabır günlerinin parolası olarak son bir fırsat verir gibi gözlerimize
'Hasbunallah ve ni'mel vekil, ni'mel Mevla ve ni'men bakacaklar.
Nasir' diyeceğiz.
Akidemizden ve duruşumuzdan
Onlar, iftira edecekler, yalan olduğunu bile bile bizi
olmadık şeylerle itham edecekler biz duruşumuzu
taviz vermemizi isteyecekler.
bozmayacak ve 'Hasbunallah' diyeceğiz. Biz, İbrahimî duruşumuzu
Ateşten hendekler kazacak, etrafını surlarla çevi- bozmayacağız. Gerekirse idam
recekler. Biz muvahhidleri diri diri, ateşten hücrelere sehpamızı yine biz tekmeleyeceğiz.
atacaklar. Biz yine 'Hasbunallah' diyeceğiz.
Ve 'Hasbunallah' diyeceğiz.
Halkı kışkırtıp odun toplatacak ve 'İlahlarınıza söven
işte bunlardır.' diyecekler. Büyük ateşler yakacak, son
bir fırsat verir gibi gözlerimize bakacaklar. Akidemiz- Tevhidin yayılmasından, her yerde konuşulmasın-
den ve duruşumuzdan taviz vermemizi isteyecekler. dan, toplumun tüm kesimleri tarafından duyulma-
Biz, İbrahimî duruşumuzu bozmayacağız. Gerekirse sından rahatsız oluyorlar. Onlar, bizim demokratlaşıp
idam sehpamızı yine biz tekmeleyeceğiz. Ve 'Has- imanımızdan veya silahlanıp davetimizden vazgeç-
bunallah' diyeceğiz. memizi istiyorlar. Ama biz bu iki örtülü teklife de
"Bırakın beni Musa'yı öldüreyim. Sizin dininizi değiş- 'Hasbunallah' diyeceğiz. Allah subhanehu ve teâlâ bizimle
tirmesinden ve yeryüzünde bozgunculuk yapmasın- onlar arasında hükmedinceye kadar sabredeceğiz.
dan korkuyorum." 2 diyecekler. Çevremize bakacağız, Evet kardeşlerim! Zor günleri, sabırla direnerek,
belki imanını gizleyen biri çıkar da bize destek olur samimiyetle Allah'a subhanehu ve teâlâ tevekkül ederek
diye bekleyeceğiz. Hiçbir ses duymayacağız. Mev- ve birbirimize kenetlenip destek olarak atlatacağız.
lamıza, sahibimize, dostumuz ve yardımcımız olan Bu vesileyle imtihana uğrayan kardeşlerimizi selam-
Allah'a subhanehu ve teâlâ yönelip 'Hasbunallah' diyeceğiz. lıyor, onlar ve aileleri için Allah'tan esenlik ve afiyet
Haremimize el uzatacak, kadınlarımızı alacaklar. temenni ediyorum. Rabbim, bulunduğunuz ortamı
sizler için hayırlı kılsın, sizleri zindanın hayrına mu-
vaffak kılıp, şerrinden korusun.
1. Ebu Davud, 4341; Tirmizi, 3058.
• • •
2. 40/Mümin, 26
3. 10/Yunus, 105
4. Bkz. 30/Rum, 30 ve 43. ayetler. 5. 37/Saffat, 143-144
Bazı ebeveynler, fazla telaşlı oluyorlar. Çocuğun Çocuğun değişmeyecek olan sabit ahlak ve karak-
kullandığı ve hoşlarına gitmeyen bir kelime nedeniyle teri ev ortamına ve ebeveyn ahlakına uygun olarak
uykuları kaçabiliyor. gelişir.
A llah subhanehu ve teâlâ, yarattığı varlıklar arasında insana özel bir değer
vermiştir:
9
işleyenler müstesna. Onlar için kesintisiz bir mükâfat Şeriat, elde edilen güzel sonuçlar ve takdir edilen me-
vardır." 3 ziyetleri başarı/muvaffakiyet olarak isimlendirmiştir.
"Andolsun ki, cinlerin ve insanların birçoğunu cehen- Allah subhanehu ve teâlâ, müminlerin cenneti ve rızai
nem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onunla ilahiyi elde etme çabalarını Kur'an'da 'fevz'/başarı
anlamazlar; gözleri vardır, onunla görmezler, kulakları kelimesiyle ifade etmiştir. 7
vardır, onunla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta
daha sapkındırlar. Bunlar gafillerin ta kendileridir." 4 Müminin, nefis ve şeytanın ayartmalarına, dün-
yanın oyalayıcı ve aldatıcılığına rağmen; Allah'a ve
Bu ilahî ölçüye binaen her muvahhid mümin, de- Rasûlü'ne itaat edip, nefis mücadelesini kazanmasına
ğerli, şerefli ve üstündür. Bir bütün olarak müminlerin 'fevz'/başarı denmiştir. 8
sahip olduğu bu üstünlük, ortaya koydukları çaba,
irade ve salih amelin farklılığı ve yoğunluğuna oranla Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:
farklılık arzetmekte, mertebe ve derece farkını ortaya " 'Beni cennete yakınlaştırıp, ateşten uzaklaştıracak
çıkarmaktadır. Allah subhanehu ve teâlâ bir ayette şöyle şey nedir?' diye soran bir adama: 'Andolsun ki bu
buyurmaktadır: adam muvaffak kılınmıştır/başarılı bir soru sormuştur.'
diyerek karşılık vermiştir." 9
"Sonra kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık.
Onlardan kimi nefsine zulmeder, kimisi orta yolludur. "Talha b. Ubeydullah, Hadramevt mıntıkasında yaptığı
Kimisi de Allah'ın izniyle hayırlarda yarışıp öne geçer. ticaret sebebiyle yüklü bir kazanç elde etmişti. O gece
Bu, büyük lütuf ve ihsanın ta kendisidir." 5 bir türlü uyuyamadı. Hanımı Ümmü Gülsüm binti Ebu
Bekir rahatsızlığının sebebini sordu: 'Evinde bu kadar
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu hakikate şöyle
çok parası olan bir adamın Rabbi hakkındaki zannı ne
işaret eder:
ola ki?' diye cevapladı. Hanımı: 'Neden üzülüyorsun ki,
"Her ikisinde hayır olmakla (birlikte) kuvvetli mü- sabah insanları çağırır seni rahatsız eden bu malı onlar
min, zayıf müminden daha hayırlı ve Allah'a daha arasında taksim edersin.' dedi. Talha b. Ubeydullah:
sevimlidir…" 6 'Şüphesiz ki sen muvaffak kılınmış adamın, muvaffak/
başarılı kılınmış kızısın.' diyerek hanımını takdir etti." 10
İslam'ın genel öğreti ve ilkelerinden öğrendiğimiz
hakikat, güçlü, öncü, başarılı, örnek olan müminlerin Bu örneklerin yeterli olduğunu düşünerek diye-
Allah ve Rasûlü tarafından daha fazla sevildiği ve biliriz ki: Başarı/muvaffakiyet yaşamın ve kulluğun
takdir edildiği/edileceğidir. her alanında kendini gösteren, Allah'ın subhanehu ve teâlâ
sevip razı olduğu olumlu hasletlerdendir.
Bu olumlu sıfatlar arasından başarının tanımı, hangi
alanları kapsadığı ve başarıyı kolaylaştıran etkenler Başarı Nedir?
başyazımızın içeriğini oluşturacaktır.
Dinî veya meşru olan dünyevi alanlarda ortaya
Kur'an ve Sünnet ıstılahında muvaffak olmak/ koyduğumuz çaba ve elde ettiğimiz neticenin bizi
tevfik olarak yer etmiş olan başarı, bir alanla sınırlı mutmain etmesi, çabamızın muhatabı olan insanlar
olmayan kulluğun ve hayatın her alanını kapsayan tarafından memnuniyet ve takdirle karşılanmasıdır.
övülmüş bir sıfattır.
Meşru Olmayan Başarı Anlayışı!
Başarılı öğretmen, başarılı tüccar, başarılı ebeveyn,
başarılı bilim adamı, başarılı evlat, başarılı davetçi, Biz müminler başarıya bir nimet olarak bakar, her
başarılı dava adamı, başarılı komutan, başarılı lider… nimet ve güzellikte olduğu gibi onu elde etmeye
çalışırız. Fakat, Allah'a ve ahiret gününe iman ger- önemli sebebi, gönülden ve yalvararak Allah'a dua
çeğinden uzak dünya ehli insanların yaptığı gibi etmektir.
başarıyı put hâline getirmez, hayatın merkezine
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Ali'ye radıyallahu anh
yerleştirmeyiz. Şöyle ki:
şu duayı öğretmişti:
Mümin, ortaya çaba koyduktan sonra neticeyi Rab-
bine bırakır. Sonuç istediği gibi muvaffakiyet/başarı اللهم اهدين وسددين
olursa Allah'a hamdeder. İstemediği ve beklemediği
"Allah'ım beni hidayet et ve (her işimde) isabet ve
bir sonuç karşısında öfkelenmek, yıkılmak, ümitsiz-
başarı ihsan eyle!" 12 13
liğe kapılmak gibi cahiliye insanının davranışlarını
sergilemez. 'Keşke şöyle olsaydı!' tarzında gizliden O sallallahu aleyhi ve sellem başarının önündeki engeller-
gizliye kadere itiraz ve rızasızlık içeren yaklaşımlar- den Allah'a subhanehu ve teâlâ sığınırdı:
la şeytana kapı aralamaz. 'Allah'ın kaderi ve Allah "Allah'ım! Acziyet ve tembellikten, korkaklık ve yaşlı-
dilediğini yaptı.' diyerek Allah'ın subhanehu ve teâlâ ilim lıktan, kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden
ve hikmetine iman ve teslimiyetin gereğini ortaya sana sığınırım." 14
koymuş olur.
Başarıya talip olan kardeşimiz böylesi umumi
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: dualarla dilini ıslak tuttuğu gibi, yöneldiği hususi
"Her ikisinde de hayır olmakla (birlikte) kuvvetli alanla ilgili Rabbinden başarı talep etmeyi ihmal
mümin, zayıf müminden daha hayırlı ve Allah'a daha etmemelidir.
sevimlidir. Sana faydalı olan şey hususunda hırslı/
Belirli bir sahada çalışma yapan birçok kardeşimi-
istekli ol, Allah'tan yardım iste ve acziyete düşme.
zin tecrübesiyle sabittir ki, kişi başlayacağı işe dair
Başına (istemediğin) bir şey gelirse de (sakın) 'Şöyle
özel dualarla Rabbine yöneldiğinde işler suhulet
şöyle yapmış olsaydım, böyle böyle olurdu.' deme.
içerisinde yürümekte, iş, sahibine lezzet vermekte ve
Fakat şöyle de: 'Allah'ın kaderi ve Allah dilediğini yaptı.
sonuçları itibariyle göz aydınlığı olmaktadır. Duanın
Çünkü, 'şayet/keşke' şeytana kapı aralar." 11
unutulduğu veya şeytan tarafından unutturulduğu
Başarıyı Kolaylaştıran Etkenler durumlardaysa çalışma çileye dönüşmekte, engeller,
çalışanların gözünde büyümekte, netice olarak geriye
Başarı, Allah'tandır! stres ve yorgunluk kalmaktadır.
Müminin arzuladığı tüm dünyevi nimetler gibi
başarı nimeti de Allah'tandır. Onu elde etmenin en 12. Müslim
13. 'Sedad' her işin en güzel, isabetli ve başarılı bir şekilde ifa edilmesini
ifade eder.
11. Müslim 14. Muttefekun Aleyh
Her alanın bazı teknik yönleri bulunmaktadır. Ba- Belirlenen hedeflerin gerçekçi, ulaşılabilir, somut
şarılı olmak isteyen mümin, yeteneği teknikle bü- ve ölçülebilir olması gerekir.
tünleştirip yoluna öyle devam etmelidir. Çalıştığımız Örnek verecek olursak, ilim talebesi bir kardeşimi-
alana dair kitaplar okumak, görsel materyallerden zin 'Günlük üç kitap okuyacağım.' demesi gerçekçi
faydalanmak, kurs vb. eğitim faaliyetlerine iştirak olmayan ve ulaşılması imkânsız bir hedeftir. 'Çok
etmek, uzman denetiminde pratik yapabilecek saha kitap okuyacağım.' hedefiyse somut olmayan ve
çalışmalarına katılmak, teknik donanım elde etmek ölçülmesi zor bir hedeftir. Fakat 'Günde yüz sayfa
için yapılacak faydalı çalışmalardandır. kitap okuyacağım.' gerçekçi, ulaşılabilir, somut ve
ölçülebilir bir hedeftir.
Programlı Çalışmak
Başarı, yetenek, teknik donanım ve programlı çalış-
manın ürünüdür. Yapılan birçok araştırma göstermiş-
15. Hadis-i şerifte: "Ümmetimin bereketi erken vakitlerde kılınmıştır."
(Müsned) buyrulmaktadır.
Sonuç Olarak
İşlerimizde başarılı olma isteği -başarı putlaştırıl-
madığı müddetçe- Allah'ın subhanehu ve teâlâ her daim
bizi gördüğü ve yaptığımız amelin Allah'a takdim
edileceğini bilmenin yani ihsan ve takvanın amelle-
16. "İyi arkadaşla kötü arkadaş misk taşıyan kimse ile körük üfüren kimse
gibidir. Misk taşıyan ya sana onu ikram eder yahut sen ondan (miski)
satın alırsın ya da ondan güzel bir koku duyarsın. Körük üfüren kimse
ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü bir koku duyarsın!" (Müslim)
16
Allah'a hamd, Rasûlü'ne salât ve selam olsun… sullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki
arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduk-
Geçtiğimiz ay Duha suresinin 6, 7 ve 8. ayetleri
larına güzellikle davranın. Çünkü Allah, her büyüklük
üzerinde durmuş ve burada Allah'ın, Rasûlü'ne ha-
taslayıp böbürleneni sevmez." 3
tırlattığı üç nimetinin altını çizmiştik. Bu ay da su-
renin kalan kısmı üzerindeki notlarımızı paylaşmaya "Bir vakit İsrailoğullarından: 'Allah'tan başkasına
çalışacağız inşallah. kulluk etmeyin. Anne babaya, yakınlara, yetimlere
ve yoksullara da iyilikte bulunun.' diye kesin bir söz
فَأَ َّما الْيَ ِتي َم ف ََل تَ ْق َه ْر almıştık." 4
"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayeti biz kitapta in- Ebu Hureyre'nin, şöyle dediği rivayet edilmiş-
sanlara açıkça belirttikten sonra gizleyenler var ya, işte tir: "Eğer Allah'ın kitabındaki bir ayet olmasaydı, size
onlara hem Allah lanet eder hem de bütün lanet ede- hiçbir hadis rivayet etmezdim." Ebu Hureyre ilmi
bilenler lanet eder. Ancak tevbe edip, durumlarını gizleyenlerle ilgili olan ayeti okumuştur. 19
düzeltenler ve gerçeği açıklayanlar başkadır. Onları
"Yüzünü asıp çevirdi, Kendisine âmâ geldi diye. Ne
bağışlarım. Çünkü ben, tevbeyi çok kabul edenim,
bilirsin? Belki de o temizlenecekti. Yahut öğüt alacaktı
çok esirgeyenim." 13
da bu, kendisine fayda verecekti." 20
"Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az
bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yiyip de
İbni Ümmü Mektum Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem
karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. gelip: "Beni irşad et, diyordu. Aişe'nin bildirdiğine
Kıyamet günü Allah, ne kendileriyle konuşur ve ne de göre Rasûlullah'ın yanında müşriklerin ulularından
onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap bir kişi bulunuyordu. Rasûlullah ond an yüz çevirip
vardır. Onlar doğru yol karşılığında sapıklığı, mağfiret öbürüne doğru dönüyordu ve: 'Benim söylediğimde
bedeli olarak da azabı satın almış kimselerdir. Onlar, bir şey görüyor musun?' diyordu. O da: 'Hayır', diyor-
ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar! O azabın sebebi, du. İşte: "Yüzünü asıp çevirdi..." ayeti bunun hakkında
Allah'ın, kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır. (Buna nazil olmuştur."
rağmen farklı yorum yapıp) kitapta ayrılığa düşenler, Allah subhanehu ve teâlâ ilim isteyene yüz çeviren Pey-
elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir." 14 gambere kızmış ve bunu Kur'an'a konu edinmiştir.
"Rabbinden sana indirilen gerçekleri insanlara bil- Yukarıda zikredilen naslardan anlaşılan Allah'ın
dir." 15 indirdiği hükümlerin istisnasız her durumda anla-
"Onlar ki, Allah'ın gönderdiği emirleri duyururlar, tılması gerektiğidir. Ki dinin asılları konusunda bu
Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden kork- durum böyledir. Tevhid ve şirk, kişinin kendisiyle
mazlar. Hesap görücü olarak Allah (herkese) yeter." 16 dinini muhafaza edeceği farzlar ve haramlar, apaçık
hidayet kapsamında olup gizlenmemesi gereken
"Kendisine bir ilim sorulup da bunu gizleyen kimseye
hususlardır. Bunlara insanlar her ihtiyaç duyduğunda
kıyamet gününde ateşten bir gem vurulacaktır." 17
açıklanması gerekir.
"Kim ilmi gizlerse Allah ona kıyamet gününde ateşten
İlmin Gizleneceği Haller Var Mıdır?
gem vurur." 18
Yukarıda sayılanların dışında kalan nafile ve fazi-
let babından olan meseleler bazı özel durumlarda
anlaşılmayabilir.
13. 2/Bakara, 159-160
14. 2/Bakara, 174-176 İmam Buhari Sahih'inde bu konuya dair: 'Anla-
15. 5/Maide, 67
16. 33/Ahzab, 39
17. İbni Mace, Tirmizi 19. Ebu Hayyân, el-Bahru'l Muhit, I, 454
18. Tirmizi 20. 80/Abese, 1-4
Ali'nin radıyallahu anh söylediği hususta kastettiği ise Bu ayet, muhatabımızın hacetini karşılayama-
insanların anladığı dilden ve kavramlardan konuş- dığımız zamanki tavrımızı da bize öğretmektedir.
maktır. Buna benzer sözleri selef de söylemiştir. Karşımızdaki kişiye kızılması, alay edilmesi, kaba,
çirkin davranılması haramdır. Bunun en çirkini de
İmam Malik sıfat ile ilgili hadislerin aktarılması- kişinin kendisine bahşedilen rızkı kendi kesbi ile elde
nın doğru olmadığını söylemiştir. Böylece ister Ehli etmişçesine diğer insanlara tepeden bakmasıdır.
Sünnet olsun ister olmasın bu hadisler her ne zaman
tartışılmaya başlansa ̇nsanların akıllarında farklı Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem kendisine soru
düşünceler canlanabiliyor. Çünkü bu mesele yanlış soran veya hacetini söyleyen kişilere karşı muame-
zeminde tartışılmaktadır. İnsanlara bu tip sıfatları lesine birkaç örnek verelim:
okumak yerine mücmel olarak imana davet edilmesi "Bedevinin birisi mescide girdi. Rasûlullah oturu-
gerekir. Sahabenin zihinlerinde yanlış düşünce olma- yordu. Bedevi iki rekât namaz kıldı ve şöyle dua etti:
yıp bu meseleyi de Allah Rasûlü'ne arz etmemelerinin 'Ey Allah'ım! Bana ve Muhammed'e rahmet et, başka
sebebi, sorgusuz bir şekilde iman etmeleri idi. kimseye merhamet etme!' Bunun üzerine Efendimiz:
Örneğin, İslami bir devletin varlığı içerisinde yöne- 'Ey Arap kardeş! Geniş olanı daralttın.' buyurdu. Bir
tim tabakasının yanlışını görüp ayaklanmaya hazır müddet sonra aynı bedevi mescidin bir tarafına bev-
bir topluluğa "Kim bir münkeri görürse onu eliyle letti. İnsanlar, üzerine hücum edince Efendimiz onları
engelledi ve: 'Bırakın işini bitirsin.' dedi. Bedevi işini
değiştirsin…" hadisinin okunmaması gerekir. Hat-
bitirince de şöyle buyurdu: 'Sizler zorlaştırıcı olarak
ta bunun okunması hikmetsizlik ve basiretsizliğin
bir sonucu olarak devlet içerisindeki kaos ve istik-
21. 51/Zariyat, 19
rarsızlığı beraberinde getirecektir. Bilakis böyle bir
22. 17/İsra, 28
Ailesi çocuğun moralinin çok kötü olduğunu görünce, ona bir karate
hocası tuttu. Hoca ilk dersinde çocuğa karşısındakini sağ koluyla tutup
üstünden savurmayı gösterdi. Hatta ikinci, üçüncü ve sonraki bütün ders-
lerde hep aynı hareketi yapıyorlardı.
Çocuk bir gün hocasına: 'Hocam ben çok sıkıldım, artık başka hareket-
lere geçsek.' dedi. Hoca ise bunu kabul etmeyerek dünyada bu işi en hızlı
yapan kişi olmadıkça bitirmeyeceğini söyledi. Çocuk o kadar hızlanmıştı
ki, hocasını bile göz açıp kapayıncaya kadar yerden yere vuruyordu. Bir
gün hocası elinde bir kağıtla geldi. Kağıtta çocuğun gençler karate şam-
piyonasına katılabileceği yazıyordu.
Çocuk çok şaşırdı. Ertesi gün salonda ilk rakibinin karşısına çıkacakken
heyecanla hocasına sordu: 'Hocam bu iş nasıl olur? Ben sadece tek hare-
ket biliyorum, kesin kaybederim.' Hocası ise: 'Sen sadece hareketi yap.'
cevabını verdi.
Çocuk ringe çıktı ve hareketiyle rakibini eledi. Hatta tek hareketle finale
kadar çıktı. Finalde karşısında kendisinin iki katı birisi vardı. Önce çok korktu,
ama gene bildiği hareketi yaparak son rakibini de yendi ve şampiyon oldu.
Sevinçle hocasının yanına koştu ve sordu:
'Hocam, nasıl olur anlamıyorum. Sadece bir hareket biliyorum, tek kolluyum
ve şampiyon oldum.' Hocası çocuğa baktı ve cevap verdi:
'Senin yaptığın hareket, karatedeki en zor hareketlerden biridir, ve bir tek
savunması vardır: o da, rakibin sol kolunu tutmak.'
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Mekke'de sıkışan daveti yeni alanlara
taşıma amacıyla panayırlarda kabilelere davet yapmayı sürdürüyordu.
Onları İslam'a çağırıyor, olumsuz yanıt alırsa onlardan himaye talep
ediyordu. Allah Rasûlü bu çabalarını risaletin ilk yıllarından beri zaten
devam ettiriyordu. Ancak hüzün yılı ile beraber Mekke'deki desteklerini
kaybedince kabilelere yaptığı daveti sıklaştırdı.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem haram aylarda Kâbe'yi ziyarete gelen
birçok kabileyle görüştü. Ancak olumlu bir yanıt alamadı. En sonunda
Allah subhanehu ve teâlâ onun karşısına Evs ve Hazrec kabilelerinden bir grup
çıkarttı. Bu topluluğa 'ensar' dendi. Siyerin bundan sonrasında merkezine
yerleşecek ve 'ensar' adı ile tarihe altın harflerle geçecek bu topluluğu
tanıyalım. Daha sonrasında da Peygamber ile ilk buluşmalarını dinlemek
için siyer kitaplarına müracaat edelim.
25
'M.S. 450 ya da 451'de Marib Seddi'nin yıkılmasıyla Ben-i Nadir yer almışlardı. Karşı tarafta ise Hazrec ve
Yemen'in maruz kaldığı sel felaketinden kurtulan Sebe Yahudilerden Ben-i Kaynuka.
kavmine mensup Amr b. Amr, çocuklarını alıp ülkenin
Bu çatışma ve savaşlara rağmen Medine'de Yahudile-
kuzeyine yerleşmişti. Onun bir oğlu olan Cüfne'nin
rin dinî etkisi o kadar kuvvetliydi ki, çocuk doğurmayan
evlatları Suriye'ye yerleşti ve Gassan ismiyle şöhret
veya çocukları sık sık ölen bir kadın, gelecek defa
kazandı. İkinci oğlu Harise ise Hicaz'ın dağlık bölge-
çocuğunun doğması hâlinde bunu Yahudi yapacağına
leri ve Kızıldeniz kıyısı arasında uzanan Tihame adlı
dair adakta bulunuyordu.' 1
düzlüğe yerleşti. Onun evlatları Huza'a ismiyle meşhur
oldu. Üçüncü oğlu Salebe'nin evlatları arasında Harise Evs ve Hazrec kabilelerin tarihini bu şekilde özetle-
adında bir kişi vardı. Onun iki oğlu, eşlerinden birisi yebiliriz. İşte bu topluluktan bir grup ile Allah Rasûlü
olan Kayle'den doğmuşlardı. Bunlardan birinin adı Evs, sallallahu aleyhi ve sellem Mekke'de karşılaştı ve Medine
diğerinin ise Hazrec idi. Bu iki kardeşin evlatları gidip İslam Devleti'ne giden yolun ilk adımı atılmış oldu.
Yesrib'e (Medine'ye) yerleştiler.
"Allah, dininin yayılmasını ve Nebi'sini aziz kılmayı ve
Bu şehre daha önceden Yahudiler hakimdi. Yahudi- ona verdiği vaadini yerine getirmeyi dilediği zaman,
ler uzun bir müddet Evs ile Hazrec'e şehrin en güzel Rasûlullah panayırda ensardan bir toplulukla karşılaştı.
yerlerine girme izni vermediler. Bu sebeple Evs ve
Rasûlullah onlarla karşılaştığı zaman:
Hazrecliler çaresizlik içinde şehrin dışında verimsiz,
kurak ve çorak arazilerde kalmaya mecbur oldular. __ Kimlersiniz, dedi. Onlar dediler ki:
Geçimlerini zor sağlayabiliyorlardı ve daima sıkıntı __ Hazrec'den bir topluluğuz. Rasûlullah dedi ki:
içinde idiler. Nihayet bunlar, akrabaları olan Suriyeli
Gassanlılardan yardım istediler. Gassanlılar kuvvetli __ Yahudilerin anlaşmalıları mısınız? Dediler ki:
bir orduyla gelip Yahudileri Medine'nin dışına çıkarıp __ Evet. Rasûlullah dedi ki:
Evs ile Hazrec'i buranın hakimi yaptılar. Yahudilerin
__ Acaba oturur musunuz sizinle konuşayım? De-
Ben-i Kureyza ve Ben-i Nadir adlı iki kabilesi şehrin
çevresinde oturmaya mecbur oldular. Yahudilerin bir diler ki:
başka kabilesi, Ben-i Kaynuka ise Hazrec'in himayesine __ Evet, otururuz.
girip şehrin bir mahallesine yerleşmeyi başardı.
Böylece onunla beraber oturdular. O da onları Allah'a
Bu kabile yukarıda bahsedilen iki Yahudi kabilenin davet edip İslam'ı anlattı ve Kur'an okudu. Onları hida-
rakiplerinden biriydi. Bu iki kabile bu gelişmeye karşı yete getiren ilahî bir sebep de şu idi: Yahudiler onlarla
harekete geçtiler ve Evs kabilesiyle anlaşma imzala- beraber onların memleketlerinde oturuyorlardı. Ehli
yarak bunun müttefiki oldular. Bundan sonra Evs ile kitap ve ilim sahibi idiler. Onlar ise ehli şirk ve putlara
Hazrec 15 yıl Yahudilerle beraber aynı şehrin içinde tapıyorlardı. Yahudilerle savaşmışlardı. Aralarında bir
ve çevresinde iç içe yaşadılar. Bu arada, bu iki Arap şey olduğu zaman Yahudiler onlara şöyle derlerdi:
kabilesi aynı soydan gelmelerine ve aralarında evlilik
__ Şüphesiz bir Nebi yakında gönderilecektir. Onun
bağları bulunmasına rağmen cehaletleri yüzünden
hem birbirleriyle sık sık çatışmaya giriyorlardı hem de zamanı yakındır. Biz ona tâbi olup onunla birlikte sizinle
kendi müttefikleri arasında çatışma çıkarıyorlardı. Zira, harp edeceğiz. Ad ve İrem'in öldürülmesi gibi onun
bunlar kendi müttefiklerinin birleşmelerini istemiyor- yardımıyla sizi öldüreceğiz.
lardı ve çarpışarak güçlerini kaybetmelerinden yana Rasûlullah o toplulukla konuştuğu zaman ve onları
idiler. Ayrıca, Yahudiler de bu iki kabilenin birbiriyle Allah'a davet ettiği zaman birbirlerine şöyle dediler:
daima çatışma durumunda olmalarını kendileri için
__ Ey kavmimiz! Biliniz ki vallahi bu Yahudilerin sizi
hayırlı sayıyorlardı. Böylece, Evs ile Hazrec arasında
yüz yetmiş beş yılda ufak tefek çatışmalar hariç, on korkuttuğu Nebi'dir. Dikkat edin bizden önce ona uy-
bir büyük kanlı muharebe oldu. Bu muharebelerin masınlar.
sonuncusu hicretten sadece beş yıl önce meydana
geldi. Bu muharebede her iki kabilenin ileri gelenleri
öldü. Muharebede Evs'in yanında Ben-i Kurayza ile
1. Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Peygamberin Hayatı, Mevdudi.
Böylece onlar Rasûlullah'ın çağrısını kabul ettiler. Ben-i Avf'dan: Ubade b. Samit ve Yezid b. Ammar
Onu tasdik ettiler. Onun getirdiği prensipleri yaşamaya
Ben-i Salim'den: Abbas b. Aclan
başladılar ve dediler ki:
__ Artık kavmimizi terk ediyoruz. Zaten onların ara- Ben-i Selime'den: Ukbe b. Amir b. Haram
sındaki düşmanlıktan dolayı bir kavmiyet de yoktur. Ben-i Sevad'dan: Kutbe b. Sevad
Umulur ki Allah onları seninle bir araya toplar ve biz
Evs Kabilesi'nden: Ebu Haysem b. Teyyihan
onlara yakında gider senin emrine davet edip kabul
ettiğimiz bu dini onlara arz ederiz. Eğer Allah bu din Ben-i Amr'den: Uveym b. Saide'dir.'
üzerinde onları birleştirirse senden daha aziz hiç kimse Ubade b. Samit şöyle demiştir:
olamaz.
'Ben, birinci Akabe'de hazır bulunanlar içindeydim.
Sonra Rasûlullah'tan ayrılıp beldelerine iman etmiş Biz on iki kişi idik. Rasûlullah'a kadınların biati gibi biat
ve tasdik etmiş olarak gittiler. Akabe'de Rasûlullah ile ettik. Bu bize harbin farz kılınmasından önce idi. Şunun
karşılaşan Hazrecliler altı kişiydi. Bunlar: üzerine biat ettik: 'Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayalım,
Ben-i Neccar'dan Esad b. Zürare, Avf b. Haris, Rafi hırsızlık etmeyelim, zina yapmayalım, çocuklarımızı
b. Malik ez-Zureyki, Ukbe b. Amir b. Haram, Beni Se- öldürmeyelim, iftira atmayalım, herhangi bir iyilik hu-
lim'den Kutbe b. Sevad ve Cabir b. Abdullah'tır. susunda Rasûlullah'a itaatsizlik yapmayalım.'
Medine'ye döndüklerinde onlara Rasûlullah'ı anlat- Rasûlullah buyurdu ki: 'Eğer ahdinizde durursanız
tılar. Onları İslam'a davet ettiler. İslam onların içinde sizin için cennet vardır. Eğer onlardan bir şeyi örtbas
yayıldı. Böylece bütün evlerde Rasûlullah'tan bahse- ederseniz sizin işiniz Allah'a aittir. Dilerse azap eder,
dilmeye başlandı. dilerse affeder.' 2
Nihayet ikinci sene geldiğinde ensardan on iki kişi Medineliler ayrılıp gittiği zaman, Rasûlullah onlarla
panayırda hazır bulundu. Rasûlullah ile Akabe'de bu- birlikte Musab b. Umeyr'i ve Ümmü Mektum'u gönderdi
luştular. Bu birinci Akabe idi. Kadınların beyatı gibi ve onlara Kur'an okumalarını, İslam'ı öğretmelerini ve
Rasûlullah'a biat ettiler. Bu biat onlara savaş farz kı- onları dinde fakih kılmalarını emretti.
lınmadan önce idi. Musab Medine'de 'okuyucu' ismiyle isimlenmişti.
Bunlar: Onun evi Esad b. Zürare b. Udes Ebu Umame'nin
'Ben-i Neccar'dan: Avf b. Haris, Muaz b. Nec- evi idi." 3
car ve Esad b. Zürare.
Ben-i Züreyk'den: Rafi b. Malik b. Züreyk ve Zekvan
b. Abdi Kays b. Züreyk
2. Buhari
3. Siyeri İbni Hişam
veya sistemin başaramadığını başarmış ve insanın ca kavmiyetçilik hastalığını bir kenara bırakmaları idi.
fıtratı ile uyumlu bir hayatı onun önüne sermiştir. Da- Dikkat edilirse Hazrec kabilesindeki fertler Akabe
vetçi ilk önce bu gerçeğe kendisi inanmalı, sonrasında Biatı için geldiklerinde Evs'ten de birilerini yanla-
da dilleri ile zikretmeseler de cahiliye toplumunun rında getirmişlerdi. Yani onlar İslam'ın içeriğini çok
her ferdinin aradığı bu alternatifi en yüksek sesle iyi anlamışlar ve cahilî ahlaklarından en büyüğünü,
onlara haber vermelidir. bin bir zorlukla arkalarına atıp düşman oldukları bir
kavme de davet yapmışlar, onları Peygamber ile
3. Sünnetullahta karşımıza çıkan kaidelerden birisi
yapacakları görüşmeye dahil etmişlerdir.
de şudur:
İslam davasına hizmet etmek istediğini söyleyen
'Allah'ın yardımı için ilk önce kulun adım atması ve
ama bunda muvaffak olamayan her Müslüman, bir
üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekir.'
türlü terk edemediği cahilî ahlak ve amellerini gözü-
Bu kaideye işaret eden birçok nas mevcuttur: nün önüne getirmelidir. Onlardan bir karış uzaklaştı-
"Onun önünde ve arkasında Allah'ın emriyle onu ğında sahip olacağı nimetleri hayal etmelidir. Rabbi
koruyan takipçiler (melekler) vardır. Bir toplum kendi- için terk ettiği şey ne kadar büyük olursa açılacak
lerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda hayır kapısı da o kadar geniş olacaktır. Eğer bir kula
bulunanı değiştirmez. Allah bir topluma kötülük diledi bu dine hizmet etmek gibi bir şeref bahşedilmiş ise
mi, artık onun için geri çevrilme diye bir şey yoktur. de zaten hayrın tüm kapıları ardına kadar açılmış
Onların Allah'tan başka yardımcıları da yoktur." 7 demektir.
"Allah şöyle buyurdu: 'Ben, kulumun benim hakkım- Birinci Akabe Biatı hadisesinde dikkatimizi çeken
da yaptığı zanna göreyim. O beni zikretti mi onunla başka bir husus ise, Allah Rasûlü'nün kabilelere yap-
beraberim. Eğer o beni nefsinde zikrederse ben de tığı himaye içerikli taleplerini bu görüşmeden sonra
onu onunkinden daha hayırlı bir cemaat içerisinde azaltmasıdır. Daha doğru bir ifade ile Birinci Akabe
zikrederim. O bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir Biatı ile hicret arasında herhangi bir kabileye himaye
zira yaklaşırım. O bana bir zira yaklaşırsa ben ona bir talebinde bulunulduğunu gösteren bir rivayet mevcut
kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona değildir. Bunun sebebi ise, İslam davasını kâfirlerin
koşarak giderim." 8 himayesinden daha çok Müslümanların omuzlarında
yükselmesinin tercih edilmesidir. Çünkü, kâfirlerin
Evs ve Hazrec kabilelerinin de ensar olabilmek,
himayesi çeşitli nedenlerle sekteye uğrayabilir. Ancak
bu hususta Rabblerinden yardım görebilmek için bir
bir İslam toplumu son ferdine kadar kazanımlarını
adım atmaları gerekiyordu. İşte o adım, aralarındaki
korumak için mücadele eder. Bunu yaparkenki bek-
sonu gelmeyen savaşlara rağmen mevzu İslam olun-
lentisi uhrevi olduğu için, himaye vadeden kâfirden
daha fazla emek sarf eder.
7. 13/Rad, 11
8. Buhari, Müslim
1. 61/Saff, 2-3
32
Enes b. Nadr, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile etmemesi gerekiyordu. Bunun üzerine münafıklar,
beraber, Bedir Savaşına katılamamıştı. Savaşa ka- bir bahane buldular. Ayette belirtildiği gibi "İnfak
tılamamak kendisine çok ağır gelmiş ve içine dert edecek paramız, malımız yoktur. Eğer bize de Allah
olmuştu. Bunun üzerine: 'Bundan sonra bir savaş olur- lütfundan verirse biz de vereceğiz." dediler.
sa Müslümanlar benim nasıl savaştığımı görecekler.
Peki, münafıklar gerçekten sözünün adamı mıdır-
Bedir'e katılamamamı bu savaş'ta telafi edeceğim.'
lar? İşte bu soruya Allah şöyle cevap veriyor:
diye söz verdi.
"Allah onlara lütfundan verince de, onda cimrilik
Allah insanları 'Sözlerinde sadıklar mı yoksa değiller
ettiler, yüz çevirenler olarak gerisin geriye döndüler.
mi?' diye imtihan etmektedir. Enes b. Nadr, sözü
Allah'a vadettiklerini tutmamaları ve yalan söylemeleri
ile imtihan edilecekti. Bir sene sonra Uhud Savaşı
oldu. Enes b. Nadr, Uhud Savaşına katıldı. Savaş
esnasında Peygamberimizin öldüğüne dair yalan
haber yayıldı. Bunun üzerine bazı sahabiler savaşı
bırakıp oturmuşlardı. Müslümanlar, Allah yolunda
Enes b. Nadr, bunların oturduğunu görünce neden mallarını, paralarını infak
oturduklarını sordu. Onlar: 'Rasûlullah vefat etmiş.
Rasûlullah vefat ettikten sonra savaşmanın anlamı
ediyorlardı. Münafıklar ise, Allah
yoktur.' dediler. Bunun üzerine Enes b. Nadr: 'Hayır, yolunda infak yapmıyorlardı.
bilakis Rasûlullah vefat ettikten sonra yaşamanın Sahabilerin infak edişi, münafıkların
anlamı yoktur. Kalkın. Siz de onun gibi savaşın ve
şehit olun.' dedi. Bu sözünden sonra Enes b. Nadr, infak etmemelerini günyüzüne
düşman saflarına daldı ve şehit oldu. Yetmişten fazla çıkarmıştı. Münafıkların bu
kılıç darbesi aldı. Hiç kimse onu tanıyamadı. Sadece
eksiklerini, toplumun görmemesi ve
kız kardeşi, onu parmağından tanıyabildi.
fark etmemesi gerekiyordu.
Bunun üzerine Enes b. Nadr'ın ahdini yerine getir-
diğini doğrulayan şu ayet-i kerime nazil oldu:
"Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice
erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o
yolda canını vermiştir, kimi de (şehitliği) beklemektedir. sebebiyle, Allah'la karşılaşacakları güne kadar onların
Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir." 2 kalplerine nifakı yerleştirdi." 4
Münafıklar ise hem düşünmeden söz verirler hem Evet değerli kardeşim! İki örnek verdim. Birinde,
de söz verdiklerinde sözlerini yerine getirmezler. yapabileceği konularda düşünerek söz veren ve
sözünü yerine getiren sadık insanı; diğerinde ise,
"Onlardan (münafıklardan) öyle kimse de vardır ki, düşünmeden konuşan ve yapamayacağı konuda söz
'Yemin olsun, eğer Allah lütfundan bize verirse, mut- verip sözünü yerine getirmeyen yalancıları örnek
laka sadaka veririz ve mutlaka salihlerden oluruz.' diye verdim.
Allah'a söz verdiler." 3
İşte şimdi kendimizi muhasebe etme zamanıdır.
Müslümanlar, Allah yolunda mallarını, paralarını Ben bu örneklerden hangisine dahilim? Sadıklardan
infak ediyorlardı. Münafıklar ise, Allah yolunda infak mıyım? Yoksa yalancılardan mıyım?
yapmıyorlardı. Sahabilerin infak edişi, münafıkların
infak etmemelerini günyüzüne çıkarmıştı. Münafık- Birçoğumuz 'Hele şu borçlarımı bir bitireyim, işlerimi
ların bu eksiklerini, toplumun görmemesi ve fark düzene koyayım. İşte o zaman derslerimi, program-
larımı aksatmayacağım.' diyoruz.
2. 33/Ahzab, 23
3. 9/Tevbe, 75 4. 9/Tevbe, 76-77
Değerli kardeşim! Yapamayacağız şeyler hakkında Rabbim bizleri bundan muhafaza etsin. Rabbim
söz vermek ve ahdi yerine getirmemek bizlere ne bizleri başkalarının hakkına girmekten korusun. Bizle-
tür zarar verir? Bu sorunun cevabı olarak şunları ri hidayete ulaştırdığı gibi hidayet üzere şehit olarak
söyleyebiliriz: ölmeyi nasip etsin. (Allahumme amin.)
• Yapamayacağımız şeyleri söylemek, yalandır. Ki- Davamızın sonu, âlemlerin Rabbine hamd etmektir.
şinin Allah katında yalancılardan olarak muamele Bir sonraki yazımızda görüşme ümidi ile…
görmesine neden olur.
"Kendinde olmayan sıfatlarla tezahür eden, iki yalan
elbisesini giymiş gibidir." 5
6. 9/Tevbe, 75-77
5. Buhari, Müslim 7. 61/Saff, 2-3
1. Akasya ve okaliptüs gibi sert ağaçların geniş çatallı dallarından yontulup kılıç keskinliği verilmiş, kıvrık
bir sopa biçiminde ve atıldığı yere geri dönebilen bir av aracı, bir tür silah.
35
bununla beraber başlarına gelen tüm kötülüklerin Bundan sonra adına demokratik milliyetçilik denilen
sebebi ve suçlusu olarak görülmesi amaçlanmıştır. yeni bir ideoloji neşvünema bulup hakim olmaya
başlamıştır. Halkın egemenliğine dayalı demokratik
İslam'ın yeniden yükselişi ve 20. yüzyılın son ve en
milliyetçilik ideolojisinin Avrupa'da etnik milliyetçilik
parlak zaferlerinden birine imza atarak devrin süper
olarak ortaya çıkması, Avrupa ülkelerinin katlanmak
gücü komünist Sovyetler Birliği'nin Afganistan'da
zorunda kaldıkları bir durumdur. Bazı Avrupa ül-
imparatorluklar mezarlığına gömülmesi sonrasında
kelerinde etnik milliyetçilik istikametine yönelmek
Sovyetlerin dağılması ve Berlin Duvarı'nın yıkılma-
demek bir anlamda intihar etmek demektir. Mesela
sıyla beraber Almanya'nın birleşmesi vb. nedenler
tarihsel olarak Bask, Viking ve Katalan gibi birçok
Avrupa'da milliyetçiliği tekrar yükseliş eğilimine
etnik topluluğu barındıran Fransa, Almanların yaptığı
sokmuştur.
gibi etnik milliyetçilik yapamamıştır. Alman milliyet-
Avrupa'da milliyetçiliğin temelinde 1789 Fransız çiliği gibi bir milliyetçilik yapamamasının asıl sebebi
Devrimi vardır. Fransız Devriminden sonra ulus-dev- faziletten yahut Fransız ulus devletinin alicenaplı-
let kavramı ortaya çıkmış ve bu akım giderek güçlen- ğından değil, basbayağı etnik temelde parçalanma
miştir. Öyle ki 20. yüzyılda Avrupa'da Habsburglar, korkusudur. Bu korkuya da etnik milliyetçilik yerine
Rusya'da Romanoflar ve Anadolu'da Osmanlı, ha- ürettikleri 'Vatandaşlık Milliyetçiliği' gibi ucube bir
nedanlıklar yönetiminin düşmesine sebep olmuştur. tanımlamayla ifade ederek buna anayasal bir hüviyet
Fransa'da gerçekleşen devrim eski rejimi (krallık kazandırmıştır. Bu tanıma göre Fransa topraklarında
rejimini) yıkmış ve daha önce krala ait olan her şey yaşayan Bask, Katalan, Viking, Arap vs. tüm etnik
halkın kabul edilmiştir. grupların her bir ferdi Fransızdır. Fransa'da başlayıp
Bu çerçevede denilebilir ki: Avrupa'da ideolojik an- Avrupa'nın değişik ülkelerine yayılan vatandaşlık mil-
lamda milliyetçiliğin ilk tohumları Fransa'da, Fransız liyetçiliği ve yurtseverlik duyguları ile gerçekleştirilen
İhtilali'yle beraber atılmıştır. Fransız İhtilali ideolojik devrimci(!) savaşlar başlamış ve bu motivasyonla ilk
anlamda sadece milliyetçiliğin ürediği bir bataklığın olarak Avusturya'ya karşı savaşa girişilmiştir.
oluşmasına sebep olmamıştır. Bununla beraber dev- Fransa imparatoru (Diktatör) Napolyon'un tüm
rimin fikrî önderleri daha da ileri giderek egemenlik/ Avrupa'yı fethetme hareketi diğer Avrupa milletle-
hakimiyet meselesinde de bilahare İslam ümmetinin rinde de milliyetçiliği uyandıran önemli sebeplerden
içerisinde güç ve taraftar bulan yeni ideolojilerini biridir. İstila girişimlerine karşı bir reaksiyon olarak
ilan etmişlerdir: Egemenlik/hakimiyet doğrudan ortaya çıkan tepki milliyetçiliği, Almanya ve İtal-
halka aittir. 2 ya'dan başlayarak Orta Avrupa'dan Doğuya doğru
Egemenliğin halka ait olduğu veya olması gerek- yayılmaya başlamıştır. Avrupa'nın büyük bir kısmının
tiği söyleminin temelinde, Avrupa'da siyasi iktidarı Fransızlarca işgali sonucu ortaya çıkan nefret, aynı
ellerinde bulunduran krallar ile dinî iktidarı tekeline zamanda Alman milliyetçiliğine de şekil veren önemli
almış olan Kilise'nin (Papa'nın) işbirliği ile bu mutlak etkenlerdendir. Fransızların işgal süreci başladığı
iktidarla kendi halklarını zayıf düşürüp sömürme- zamana kadar, birçok prensliklere bölünmüş olan
leri vardır. Tahrif edilmiş olduğu hâlde bütünüyle Almanya ise ancak bu işgalden sonra ulusal birliğini
'Tanrı'dan gelen öğretilermiş gibi sunulan birtakım tesisi etme aşamasına girmiştir. Öyle ki yüz yıl süren
heva ve akıl ürünü sözde kutsal metinlere dayanı- Almanya'nın toparlanma sürecinden sonra etnik mil-
larak sürdürülmeye çalışılan bu iktidar birlikteliğinin liyetçiliğe dayalı Alman imparatorluğu kurulmuştur.
gayriinsani uygulamalarının tetiklediği Fransız İhtilali Birinci Dünya (paylaşım) Savaşı çıktığında Al-
sonrasında temel alınan kıstas da akıl ve heva olunca, manya'da milliyetçi bir hava hakimdi. Ancak savaş
devrim kadroları kendilerine iktidar yolu açan vahim kaybedilmiş ve Almanya savaşın suçunu üstlenmek
bir yanlıştan bir başka vahim yanlışa yönelmiş oldular. zorunda kalmıştı. Bu mağlubiyeti kabullenemeyen
Alman milliyetçileri olanların sorumlusu olarak ken-
2. TBMM Genel Kurul Salonunda, Başkanlık Divanı'nın hemen arkasında dilerine sırt dönen Yahudileri göstermekteydiler.
kocaman harflerle yazılı olan 'Egemenlik, Kayıtsız Şartsız Milletindir.' Özellikle de 1929 yılındaki ağır ekonomik krizin ar-
sözünün aslında kimlere ait olduğu da anlaşılmış oluyor.
dından Alman halkı maddi ve manevi olarak çökme kârlı olması ve fazla yeşermeye imkân bulamayışıdır.
noktasına gelmişti. Alman halkı (Alman ırkının üs- Küresel kapitalist sistem bilhassa İslam coğrafya-
tünlüğüne inanan) Nasyonalist Sosyalistlerin umut sındaki ülkelerde milliyetçilik akımlarını yayma ve
verici sözlerinin cazibesine kapıldılar. Ülkedeki zor destekleme adına büyük çaba sarf etmiştir ki, aynı
şartları kendi lehlerine çeviren milliyetçiler yönetimi anda bu menhus ideolojinin Avrupa'da engellenmesi
ele almış ve 1939 yılında İkinci Dünya (paylaşım) için de elinden geleni yapmıştır.
Savaşı başlatmışlardı. Hitler önderliğinde Almanlar,
Küreselleşme denen şey, milletlerin aralarındaki
temeli Darwinizm'e dayanan saf Aryan ırkının üs-
hürmet sınırlarını/bağlarını kaldırıp insanları ade-
tünlüğü fikrini benimseyerek bunu devlet politikası
ta tek tipleştirme yolunda mesafe katetmekle bir
haline getirdiler. Netice itibariyle Alman ırkının diğer
anlamda geri tepti denilebilir. Bunun bir sebebi de
ırklara olan üstünlüğü ve kendi teorilerine göre ırklar
halklar/uluslar arasındaki farklılıkların daha görünür
sıralamasında en aşağı tabakada olan Yahudilere
ve karşılıklı etkileşimle daha arzulanır bir hâle gel-
düşmanlık ile Alman yaşam sahası gibi söylemler,
miş olmasıdır. Küreselleşme bu anlamda halklara/
tüm Avrupa'yı altı sene (1939-1945 İkinci Dünya
milletlere ait kültürel öğeleri öne çıkarmış ve ulusal
Savaşı) boyunca kasıp kavurmuştur.
kimliğin tekrar önem kazanmasını sağlayarak milli-
İkinci Dünya (paylaşım) Savaşı'ndan sonra dünya yetçilik akımlarının yeniden ortaya çıkmasına uygun
en güçlüler etrafında kümelenmelerle iki kutuplu bir bir zemin oluşmasına katkı sağlamıştır. Bu yeni or-
hâle gelmiş ve artık soğuk savaş denilen bir süreç tamda Avrupa'da milliyetçilik önemli bir güç olarak
başlamıştır. Soğuk savaşın iki kutuplu dünya düze- tekrar ortaya çıkmıştır. Bunu tetikleyen unsurların
ni, iki kutuplu ideoloji üzerine kurulmuştu. Soğuk başında artan ekonomik sınırsızlık, göçlerin artması,
savaşın da bitmesi üzerine sınıf ve etnisiteye dayalı tüketimin uluslararası bir hâle gelmesi ve itikadi/
farklılıkların küreselleşmenin etkisiyle kaybolması ideolojik boşluk gelmektedir.
beklenmekteydi.
Özü itibariyle saldırgan olan ve yayılmacılık amacı
Amerikan-Yahudi sermayesi önderliğindeki küresel taşıyan milliyetçilik, bu yeni ortamda Avrupa'da
kapitalizm dünyayı tek bir ekonomik sistem altında önemli bir güç olarak tekrar ortaya çıktı. ABD ön-
birleştirmede oldukça başarılı oldu. Doğulu-Batılı derliğindeki Yenidünya düzeninde, eski Sovyet ül-
tüm ülkeler tarafından çok kolay bir şekilde kabul kelerinde ulus-devlet kurmak yönünde bir yeniden
ediliyordu kapitalist sistem. Soğuk savaş sırasında yapılanma süreci yaşanırken, bu durum, özellikle
Avrupa'da milliyetçiliğin görünürlüğü ve belirleyici Batı Avrupa'da azınlık ve göçmen (daha doğrusu
etkisi pek kalmamış idi. Bunun başlıca sebebi, Avru- İslam ve Müslüman) düşmanlığı yönünde ivme ka-
pa'nın kendi ürettiği milliyetçilik hastalığından bizzat zanmıştır. Düşman, Hitler Almanyası'nda olduğu gibi
kendi canlarının çok yanması ve iki kutuplu (iki farklı artık Yahudiler değildir. Yahudilerden bile çok daha
ideolojinin yarıştığı) dünyada, milliyetçiliğin daha az tehlikeli olarak görülen Müslümanlar hedef alınmaya
rolde olanların kimlikleri pek tanıdıktır. Bunlardan tarafından Kürtlerle ilgili çalışmaların en yoğun ol-
Petros Baslani ve Nazif el-Yezci, Suriye Protestan duğu dönemdir. Bu konuda araştırma yapan mis-
Koleji olarak da bilinen Beyrut Amerikan Üniversite- yonerlere ve müsteşriklere baktığımızda tıpkı diğer
si'nde yetişmiş iki Hristiyan bilgindi. Bunların dışında milliyetçilerin eline verdikleri argümanlara benzer
İbrahim el-Yezci, Nafel Nafel, Selim Nafel, Şemon Kel- argümanları Kürt milliyetçilerinin de eline vererek bu
hun, Circis, Arslan Dımaşki ve Batılı emperyalistlere akımı benzer temellere dayandırma çabası içerisinde
bağımlı birçok kimseyi sayabiliriz. Avrupalılar kendi olduklarını görürüz. Bu misyoner ve müsteşriklerin
aralarında büyük kırımlara ve yıkımlara sebep olan ileri sürdükleri argümanlar doğal olarak Kürt milli-
nasyonalizmi/milliyetçiliği Avrupa'da kontrol altına yetçiliği yapanları gazlayıp iştahlandırmaktadır: 'Beş
almak için tedbirler alırken, bu menhus ve meşum bin yıllık tarihî geçmişe sahip Kürtler... Birçok devlet
ideolojiyi İslam ümmetinin arasında yaymak mak- ve uygarlığın kurucusu Kürtler... Guti Devleti, Qassit,
sadıyla hiçbir gayret ve masraftan kaçınmamıştır. Mervani, Sasani ve Sümer Uygarlığı Kürtlerindir...' 4
Türk milliyetçilğinin önderleri arasında Yusuf Akçu- Avrupalıların, kendileri dışındaki milletler için, özel-
ra, Hamdullah Suphi ve Ömer Seyfettin gibi isimler likle de İslam coğrafyasındaki milletler için üretip
dışında Kürt Zaza asıllı Ziya Gökalp ile Yahudi ve asıl yaygınlaştırdığı milliyetçilik belası İslam âlemine çok
adı Moiz Kohen olan Tekin Alp isimli kaltabanlar da büyük pahaya mal oldu. Bilhassa Osmanlı Devleti'nin
bulunmaktadır parçalanması ve hilafetin yıkılması sonrasında Mekke,
Medine ve Kudüs'ün işgal edilmesi bu ağır faturanın
Fars milliyetçiliğinin oluşması, olgunlaşması ve
en önemli kalemlerindendir. Yarım yüzyıldan uzun
gelişiminde de diğer milliyetçi akımlarda Batılılar ile
bir süre kendi aralarındaki milliyetçilik akımlarını
Batıcıların izlediği yöntemlerin hemen hemen aynısı
zapturapt altında tutmaya muvaffak olabilen Avrupa,
izlenmiştir. Farslar da her daim İslam öncesi tarih-
işte şu sıralar bilhassa İslam coğrafyasındaki milletler
lerini yad edip canlı tutmaya ve bu kültürü sonraki
arasına ektiği zehirli tohumların öldürücü meyvesini
nesillere aktarmaya azami önem vermektedirler.
kendi bahçesinde de tatmak mecburiyetinde kalmış-
İslami sembol ve değerleri yok sayma pahasına da
tır. Onlar, bizim topraklarımızda fırtına ekmişlerdi.
olsa Perslerin İslam öncesi uygarlıklarını yücelterek,
Bugünden sonra ise ektikleri fırtınanın mahsulü olan
sistemli bir şekilde Farsi milliyetçilik politikasını icra
kırım ve yıkım sebebi milliyetçilik ve parçalanmışlık
etme çabasında olmuşlardır.
kasırgasıyla karşı karşıya kalmaya adaydırlar.
Batılılar ve Batıcı sözde aydınlar tarafından, İs-
Varşova Paktı'nın/Doğu Bloku'nun temelini oluştu-
lam ümmetinin asli unsurlarından Kürtlerin arasına
ran Sovyetler Birliği'nin dağılması Avrupa'nın doğu-
sokuşturulmuş olan bu iğrenç ideolojinin Kürtlerin
sunda birçok yeni devletin ortaya çıkmasına neden
yaşadığı bölgelerdeki versiyonu da Kürt milliyet-
çiliğidir. On dukuzuncu yüzyılın ilk yarısı, Batılılar
4. Basil Nikitin, Kürtler.
41
Eliyle gözyaşlarını sildi, ilerledi. Acaba Canım Peygamberimin çadırı nereye
kurulmuştu? Çadırlar arasında dolaşmaya başladı.
Tüm çadırlar belli bir düzene göre yerleştirilmiştir. Her şehre bir alan
belirlenmişti. Neredeyse bir saattir dolaşıyordu fakat hâlâ bulamamıştı.
Eliyle gözyaşlarını sildi, ilerledi. Acaba Canım __ Üzülme... O şimdi yanımızda. Şayet Allah onu
Peygamberimin çadırı nereye kurulmuştu? Çadır- bizden ayırır ise elbette buna sabredecek gücü de
lar arasında dolaşmaya başladı. Tüm çadırlar belli verecektir. Haydi çadırına dön. Yarın önemli bir gün.
bir düzene göre yerleştirilmiştir. Her şehre bir alan
Rafi gözyaşlarını sildi ve geldiği yöne doğru ilerle-
belirlenmişti. Neredeyse bir saattir dolaşıyordu fa-
meye başladı. Sık sık arkasına dönerek Canım Pey-
kat hâlâ bulamamıştı. Kırk bin kişilik bir kafile ile
gamberimin çadırına bakıyordu. Yatmış olacaklardı
gelmişlerdi Medine'den. Kolay olmayacaktı elbet.
ki dışarıya yansıyan ışık sönmüştü.
Tüm çadırlardan daha büyükçe bir çadırın önünden
geçiyordu ki durdu. İçeriden hafif bir ışık yansıyordu Hızlı adımlarla çadıra dönen Rafi üstünü ince bir
dışarı. Ve bir ses... pike ile örterek uyudu.
__ Ey Aişe, sırtıma bir hırka verebilir misin? Devam edecek inşallah...
Rafi durakladı. Allah'ım, bu Rasûl'ün sesi idi. He-
yecanlanmıştı. İçeride konuşmalar devam ediyordu.
Duymamak için biraz uzaklaştı ki kulağından tuttu
biri:
__ Hey ufaklık! Rasûl'ün çadırının etrafında ne
arıyorsun?
__ Kötü bir niyetim yok. Benim adım Rafi. Rasûl'ü
arıyordum ki sesini duyunca durdum.
__ Ne güzel bir tevafuk. Benim adım da Ebu Rafi.
Rasûl'ün azatlı kölesiyim. Ne yapacaksın onu?
__ Ona sarılmak, onun mis kokulu elini öpmek
istiyorum. Başımı okşamasını, bana bir kez gülüm-
semesini...
Rafi cümlelerini tamamlayamadı. Ağlamaya baş-
ladı.
__ Neden ağlıyorsun?
__ Siz büyükleri bir türlü anlayamıyorum. Onu kay-
betmekten, aramızdan ayrılmasından korkuyorum...
1. Ünite: Zaman ve
Bazı âlimler ise, bu konunun önemli
bir konu olmadığını söylemiştir.
Mekân Açısından
Çünkü en son indirilen ayeti bilmek Kur'an'ın Nüzulü
kendisine faidenin bina edildiği bir
şey değildir. Bilinse de bilinmese de
ile Alakalı
Kur'an Fatiha suresiyle okunmaya Meseleler
başlanır. Nas suresiyle sona erer.
Enes DOĞAN
Bir önceki yazımızda Esbabu'n Nüzul ile alakalı 'Bir Ayetin Birden Fazla
Nüzul Sebebinin Olması' ve 'Bir Sebep İçin Birden Fazla Ayetin İnmesi'
konularını incelemiş ve Esbabu'n Nüzul konusunu tamamlamıştık. Bu
yazımızda ise, Allah izniyle birinci ünitenin son konuları olan 'İlk Olarak
Nazil Olan' ve 'Son Olarak Nazil Olan' bölümlerini inceleyerek konumuza
devam edeceğiz.
43
Şerh Alak suresinin ilk beş ayeti olduğunu söylemiştir.
Bunun delili Buhari'nin Aişe annemizden aktardığı
Ulumu'l Kur'an âlimleri 'İlk nazil olan' kavramı ile
şu rivayettir:
iki şeyi kastederler:
- Mekke'de ilk nazil olan. ول اللَّ ِه َص َّل الل ُه َعلَ ْي ِه َو َسلَّ َم ال ُّر ْؤيَا ُ كَا َن أَ َّو َل َما بُ ِدئَ ِب ِه َر ُس
- Medine'de ilk nazil olan. ِ فَكَا َن الَ يَ َرى ُر ْؤيَا إِ َّل َجا َءتْ ِمث َْل فَلَق،الصا ِدقَ ُة ِف ال َّن ْو ِم َّ
1. Mekke'de İlk Nazil Olan ٍ ِ ِ ِ
ُ فَكَا َن يَلْ َح ُق ِبغَا ِر ح َراء فَيَتَ َح َّنث، ث ُ َّم ُحبِّ َب إلَيْه ال َخالَ ُء،الصبْ ِح ُّ
َ قَبْ َل أ ْن،ات ال َع َد ِد ِ ال َذ َوَ ِ َ اللَّي- التَّ َعبُّ ُد: ُ َوالتَّ َح ُّنث: ق ََال- ِفي ِه
Zemzemi 43. beyitte, Mekke'de ilk indirilen ayetlere
ث ُ َّم يَ ْر ِج ُع إِ َل خ َِدي َج َة فَ َيتَ َز َّو ُد،يَ ْر ِج َع إِ َل أَ ْهلِ ِه َويَتَ َز َّو ُد لِ َذلِ َك
: فَق ََال، َو ُه َو ِف غَا ِر ِح َرا ٍء فَ َجا َء ُه ا َلمل َُك،بِ ِثْلِ َها َحتَّى فَ ِجئَ ُه ال َح ُّق
،» ٍ « َما أَنَا ِبقَارِئ:ول اللَّ ِه َص َّل الل ُه َعلَ ْي ِه َو َسلَّ َم ُ فَق ََال َر ُس،ْاقْ َرأ
، ث ُ َّم أَ ْر َسلَ ِني، « فَأَ َخذ َِن فَ َغطَّ ِني َحتَّى بَلَ َغ ِم ِّني ال ُج ْه َد:ق ََال
فَأَ َخذ َِن فَ َغطَّ ِني الثَّانِيَ َة َحتَّى، ٍ َما أَنَا ِبقَارِئ: قُل ُْت،ْ اقْ َرأ:فَق ََال
، ٍ َما أَنَا ِبقَارِئ: قُل ُْت،ْ اقْ َرأ: ث ُ َّم أَ ْر َسلَ ِني فَق ََال،بَلَ َغ ِم ِّني ال ُج ْه َد
Genel olarak çoğu âlim ilk inen ، ث ُ َّم أَ ْر َسلَ ِني،فَأَ َخذ َِن فَ َغطَّ ِني الثَّالِثَ َة َحتَّى بَلَ َغ ِم ِّني ال ُج ْه َد
ayetlerin Alak suresinin ilk beş ayeti ، ٍ َخل ََق ا ِإلن َْسا َن ِم ْن َعلَق، {اقْ َرأْ ب ِْاسمِ َربِّ َك ال َِّذي َخل ََق:فَق ََال
olduğunu söylemiştir. { َعلَّ َم- ات إِ َل قَ ْولِ ِه ِ َ اآلي- } ِاقْ َرأْ َو َربُّ َك األَكْ َر ُم ال َِّذي َعلَّ َم بِال َقلَم
}ا ِإلن َْسا َن َما لَ ْم يَ ْعلَ ْم
"Allah Rasûlü'ne vahyin başlaması sadık rüyalar gör-
mekle olmuştur. Gördüğü her rüya sabahın aydınlığı
gibi aynen çıkardı. Sonra ona yalnızlık sevdirildi. Artık
Hira mağarasında yalnızlığa çekilir, oradan ailesinin
yanına gelinceye kadar sayısı belirli gecelerde ibadet
eder ve (ailesinin yanına döndükten bir süre sonra) yine
azık alıp mağaraya geri giderdi. Sonra yine Hatice'nin
değinmiş ve bu konudaki iki görüşe yer vermiştir.
yanına dönüp, bir o kadar zaman için azık tedarik
Bu konu hakkında genel olarak dört görüş vardır:
ederdi. Sonunda Allah Rasûlü bir gün Hira mağarasında
1. Görüş: Bazı âlimler ilk inen ayetin Fatiha suresi bulunduğu sırada Hak (vahiy) kendisine geldi. Melek
olduğunu söylemişlerdir. Bu âlimlerin dayanmış ol- geldi ve ona: 'Oku!' dedi. O da: 'Ben okuma bilmem.'
dukları delil, Beyhaki'nin Delail en-Nubuvve isimli cevabını verdi. Peygamber buyurdu ki: 'Melek beni
eserinde zikrettiği bir rivayettir. 2 Ancak bu rivayet alıp takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bırakıp yine
zayıftır. 'Oku!' dedi. Ben de Ona: 'Ben okuma bilmem.' dedim.
Yine beni alıp ikinci defa takatim kesilinceye kadar
2. Görüş: Bazı âlimler ilk inen ayetin besmele ol- sıktı. Sonra beni bırakıp yine: 'Oku!' dedi. Ben de: 'Ben
duğunu söylemişlerdir. Bu görüş İbni Abbas 3 radıyal- okuma bilmem.' dedim. Beni alıp üçüncü defa sıktı.
lahu anh ve Hasan el-Basri'den 4 gelen bazı eserlere
Sonra beni bırakıp: 'Yaratan Rabbinin adıyla oku. O
dayandırılmıştır. Ancak bu eserler zayıftır. insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku, Rabbin kerem
3. Görüş: Genel olarak çoğu âlim ilk inen ayetlerin sahibidir. O, kalemle (yazı yazmayı) öğretendir, insana
bilmediğini O öğretti.' 5 dedi…' " 6
2. Delailu'n Nubuvve, 2/158; Beyhaki, Daru'l Kutub el-İlmiyye; İbni Ebi
Şeybe, 36555.
3. Esbabu'n Nüzul, El-Vahidi, S. 20. 5. 96/Alak, 1-5
4. Esbabu'n Nüzul, El-Vahidi, S. 14. 6. Buhari, 3, 4953; Müslim, 160
Racih olan görüş ikinci görüştür. Mutaffifin suresi 2. Görüş: Bera b. Azib der ki:
ise, racih olan görüşe göre Mekki bir suredir.
ِ َو،َآخ ُر ُسو َر ٍة نَ َزل َْت بَ َرا َءة
اللَّ ُه: {يَ ْستَ ْفتُون ََك ق ُْل:آخ ُر آيَ ٍة نَ َزل َْت ِ
12. Bölüm: Son Olarak Nazil Olan 11
}يُ ْف ِتي ُك ْم ِف ال َكالَلَ ِة
آخر ما نَزل:الثاين عرش En son inen sure, berae/Tevbe suresidir. En son
inen ayet ise, 'Sana kelale hakkında sorarlar. De ki: 'Al-
غ ْ ََي ْه: و ِق ْي َل، ً ال ِّربا أَيضا: و َآيَ ُة الكاللَ ِة األَ ِخ ْ َي ْة … ِق ْي َل٥٤ lah size kelale hakkında fetva verecektir…' 15 ayetidir.' 16
'Kelale ayetidir en son (nazil olan) 3. Görüş: Ubeyy b. Kab der ki:
Faizle ilgili ayettir denildi ve yine denildi ki, başka-
sıdır.' ول ِم ْن أَنْف ُِس ُك ْم َعزِي ٌز ِ
ٌ آخ ُر َما نَ َز َل ِم َن الْ ُق ْرآنِ {لَ َق ْد َجا َءكُ ْم َر ُس
Şerh
}وف َر ِحي ٌمٌ ِيص َعلَ ْي ُك ْم بِالْ ُم ْؤ ِم ِن َني َر ُء
ٌ َعلَ ْي ِه َما َع ِنتُّ ْم َحر
En son indirilen ayetin hangisi olduğu konusunda 'Kur'an'dan indirilen en son şey, 'Şüphesiz size kendi
birçok görüş vardır. Bu görüşlerden bazıları şunlardır: nefislerinizden bir Rasûl gelmiştir. Sizin sıkıntıya düş-
meniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere
1. Görüş: İbni Abbas der ki: karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.' 17 ayetidir.' 18
ِ
آخ ُر آيَ ٍة نَ َزل َْت َع َل ال َّنب ِِّي َص َّل الل ُه َعلَيْ ِه َو َسلَّ َم آيَ ُة ال ِّربَا 4. Görüş: İbni Abbas der ki:
'Peygambere indirilen en son ayet riba/faiz ayeti- } { َواتَّقُوا يَ ْو ًما تُ ْر َج ُعو َن ِفي ِه إِ َل الل ِه: ِش ٍء نَ َز َل ِم َن الْ ُق ْرآن ِ
ْ َ آخ ُر
dir. 12' 13
'Kur'an'dan inen en son şey, 'Kendisinde Allah'a dön-
İbni Şihab ez-Zühri der ki: dürüleceğiniz günden sakının…' 19' 20
ِ
ِآخ ُر الْ ُق ْرآنِ َع ْه ًدا بِالْ َع ْر ِش آيَ ُة ال ِّربَا َوآيَ ُة ال َّديْن
'Arş'a en yakın olan (yani) Kur'an'ın son ayeti, faiz ve
borçla ilgili ayettir.' 14 15. 4/Nisa, 176
16. Buhari, 4605; Müslim, 1618; Ebu Davud, 2888; Tirmizi, 3041.
17. 9/Tevbe, 128
11. Bu konuda şu kaynaklara müracaat edebilirsiniz: El-İtkan S. 80; Me- 18. Ahmed, 21113; Hakim, Müstedrek, 3296. İbni Abbas'tan da bu konuda
nahilu'l İrfan 1/96. bir görüş gelmiştir.
12. 2/Bakara, 275 19. 2/Bakara, 281
13. Buhari, 4544. Bu konuda Ömer'den de bir rivayet aktarılmıştır. Bkz. 20. İmam Buhari, 2086. Hadisten önce muallak olarak, Nesai, es-Sünen
Ahmed, 246; İbn Mace, 2276. el-Kubra, 10991; Taberani, Mu'cemu'l Kebir, 12040. Bu görüş Ata b.
14. Fedail el-Kur'an, S. 369 (Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam, Daru İbni Kesir) Rebah, Süddi ve Said b. Cubeyr'den de aktarılmıştır.
• • •
Batının bin bir entrika ve zulüm ile ülkelerin başına getirdiği diktatörler,
yine sahipleri tarafından değişen ekonomik ve siyasi dengeler sonrası
rejim değişikliği bahanesi ile alaşağı edildiler.
Küresel-yerel tağutların arasındaki bu ironik ilişki kağıt üzerinde ve
ekranlarda 'basit ve sıradan' gibi dursa da İslam coğrafyasının güzide
beldeleri; tarihi, kültürü ve yaşayanları ile birlikte bir daha asla telafisi
olmayacak şekilde tarumar ediliyor.
Mevcut tuğyan sistemlerini gerektiği gibi reddetmeyen halklar her
seferinde daha büyük zulüm ve acılarla karşılaşmanın acı tecrübesini
yaşarken, beldelerindeki işgali ve yıkımı biçare izeleyenler ise intikam
duygularını her batan güneşle birlikte bir başka şafağın sabahına erte-
lemek zorunda kalıyorlar.
49
"Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah, üstün raporlara yansıyor. Buna karşılık sadece günler süren
ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir." 1 Irma kasırgası sırasında Amerikalı yetkililer Florida
nüfusunun 3'te birinin yani 6,5 milyon Amerikalı için
Özellikle son aylarda barbar haçlı ordularının ön-
zorunlu tahliye kararı alındığını açıkladı.
cüsü ABD'yi vuran kasırgaların kalplere şifa yıkımlara
sebep olması, intikam ve Celal sahibi yüce Allah'a Harvey kasırgasında 450 bin kişinin federal yar-
fazlasıyla hamdetmeyi gerektiren bir durum olarak dıma, 30 bin kişinin ise geçici barınmaya ihtiyaç
karşımızda duruyor. duyduğu raporlara yansımıştı.
6 yıldır Suriye konulu haberleri sürekli gördüğü- Kısa bir zaman dilimi içinde yüce Allah'ın hak vaadi
müz: '5 Milyondan Fazla İnsan Farklı Ülkelere Sığınmak olarak başlarına gelecek elem verici azabın provasını
Zorunda Kaldı' başlıklı haberlerin karşısında; kasır- yapmış olan Amerikalılar geçen 2,5 aya rağmen hala
galar ülkelerine yaklaşırken şehirlerini terk ederek kasırganın yaralarını sarmaya çalışırken, 30 Kasım'da
kaçan milyonlarca Amerikalının görüntüleri, Allah'ın sona eren 3 aylık kasırga sezonunu şimdilik kapatmış
hesap görücü oluşunu bizlere bir kez daha hatırlattı. bulunuyorlar.
Eylül ayında, ülkenin fuhuş ve kumar sektörünün Hamd, beldelerimizi yakıp yıkan düşmanlarımızı
merkezlerinden olan Florida eyaletini vuran Irma gökten indirdiği azap ile helak eden yüce Allah'adır.
kasırgası öncesi, eyaletteki 6,5 milyon Amerikalının
ölüm korkusu ile yollara dökülerek şehirleri tahliye
etmesi, zihinlerde hoş bir izlenim bıraktı.
1. 48/Fetih, 7
52
Peki, hekimin bakteriyel enfeksiyon dediği her durumda antibiyotik
kullanalım mı?
Bunu cevabı, koca bir 'HAYIR'dır. 'Hayır' daha hayırlıdır buna emin
olabilirsiniz. Çünkü, bedenin mukavemetini güçlendirmenin en ilkel ve
doğru olan yolu, bırak bedenin biraz uğraşsın, mikrobu tanısın, tanısın ki,
bir sonraki gelişinde ne yapacağını kendi bilsin. Yoksa bir kutu antibiyotikle
savuşturduğun mikroba karşı sonraki gelişinde iki kutuya ihtiyaç
duyabilirsin.
Her geçen gün daha güçlü ve daha geniş etkili gereksiz yere kullanılmış olur. Antibiyotikler sadece
antibiyotiklerin keşfine ihtiyaç duyma meselesi gü- bakterilerin sebep olduğu enfeksiyonlarda kullanı-
nümüze kadar devam etmektedir. labilir. Bunu da klinisyen olarak hekim müşahede
edebilir veya durumu tahlillerle destekleyebilir. Bu,
Bunun tek musebbibi ve tek suçlusu sağlık sek-
beraberinde akla şu soruyu getirmekte:
törünün kendisidir. Çünkü, reçete edilirken ciddi bir
disiplinin olmaması, genel olarak hekimlerin konuyu Peki, hekimin bakteriyel enfeksiyon dediği her
önemsememeleri, hastaların eczanelerden bilinçsizce durumda antibiyotik kullanalım mı?
temin etmeleri, adeta bakkaldan ekmek alır gibi si-
Bunu cevabı, koca bir 'HAYIR'dır. 'Hayır' daha ha-
parişle almaları engellenmemiş, buna karşı herhangi
yırlıdır buna emin olabilirsiniz. Çünkü, bedenin mu-
bir önlem alınmamıştır. Antibiyotiklere karşı bakte-
kavemetini güçlendirmenin en ilkel ve doğru olan
riyel direncin artık ciddi bir safhaya ulaşmasından
yolu, bırak bedenin biraz uğraşsın, mikrobu tanısın,
sonra, Sağlık Bakanlığı'nın kamu spotu oluşturarak
tanısın ki, bir sonraki gelişinde ne yapacağını kendi
halkı bilinçlendirme çalışmaları, eczanelerde reçe-
bilsin. Yoksa bir kutu antibiyotikle savuşturduğun
tesiz antibiyotik verilmemesi ve hekimleri daha az
mikroba karşı sonraki gelişinde iki kutuya ihtiyaç
antibiyotik reçete etmeye yönlendirmesi istenen
duyabilirsin. Eee ne anladım ben bu işten! Eğer en
etkide olmasa da son zamanlarda buna karşı atılan
ufak bir sarsıntı ile hemen antibiyotiğe sarılırsam,
olumlu adımlardır.
(karşılaş-tanı-savaş mekanizması ile çalışan) be-
Kelime anlamı 'hayata karşı' olan antibiyotik, has- denin savunma sisteminin gelişmesine nasıl imkân
talığa sebep olan bakterilere karşı verilmektedir. tanıyacağım?
Ancak, hiçbir antibiyotik sadece hedef mikroplara
Antibiyotik kullanımını mutlaka gerekli olduğu
karşı savaşmaz. Antibiyotikler aynı zamanda be-
durumlar elbette vardır. Özellikle bağışıklık sistemi
dende işe yarayan ve olmazsa olmaz nitelikte olan
çökmüş olan yoğun bakım hastalarında dirençli bak-
bakterileri de yok eder. Bundan dolayı antibiyotik
teri enfeksiyonlarına bağlı çok güçlü hatta kombine
kullanımı çok hassasiyet gerektiren bir durumdur ve
olarak aynı anda birkaç antibiyotik bile kullanılmalıdır.
kâr-zarar oranı hesap edilerek kullanılmalıdır. Burada
Buna rağmen dirençli enfeksiyonlara bağlı yoğun
şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, Türkiye'de antibiyo-
bakımlarda ölümler çok sık olmaktadır. İnatçı ve
tikler %95'in üzerinde gereksiz yere kullanılmakta.
yüksek ateşin (39°C üstü) eşlik ettiği enfeksiyonlar-
Antibiyotiğin başlanmasına, hastanın kendisini çok
da veya hastanın bağışıklık sisteminin enfeksiyonu
kötü hissetmesi veya klinik durumunun ağır olmasına
kaldıramayacağı kanaatine vardığında hekim uygun
göre karar verilemez. Çünkü virüs, mantar, parazit
antibiyotiğe başlamalıdır.
gibi mikropların çoğunlukla sebep olduğu hastalıklar
da kötü hissettirir, bunlarda antibiyotik tamamen
Öneriler
Asıl olan vücudun mikropla karşılaşmadan önce
bağışıklığının yeterince savunabilecek durumda ol-
55
başka günahları kim bağışlar- ve bile bile işledikleri "Derken Adem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı.
(günah) üzerinde ısrar etmeyenlerdir." 1 Bunun üzerine (Allah da) tevbesini kabul etti. Şüphesiz
O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir." 2
En az işlediğimiz günahlarımız oranınca tevbeye
ihtiyacımız var. O hâlde tevbe ve hükümlerini bil- Allah'ım, senden affını, mağfiretini istiyoruz ve
memiz ve tevbeye dair meseleler ile alakalı bir ma- sana tevbe ediyoruz. Babamız Âdem'in aleyhisselam
lumatımızın olması gerekir. En azından hayatımızda tevbesini kabul ettiğin gibi bizim tevbelerimizi
mutad olan durumlara dair. de katından bir rahmet ile kabul et. Çünkü sen,
Et-Tevvab olansın. Allahumme amin.
Muhammmed Salih el-Müneccid, özellikle nefsi
terbiye edip arındırma, İslam ahlakı ile ahlaklanma
alanlarında kitaplar yazan Mısırlı bir davetçi. 'Tevbe
Etmek İstiyorum Ama Nasıl?' kitabı da aynı yazara ait.
Bu eser -2015 baskısı için söylüyorum- 96 sayfadan
müteşekkil. Ancak tevbeye dair merak ettiğiniz tüm
konuları bulabilirsiniz. Tevbenin şartlarından, fazi-
letinden, tevbeyi gerektiren unsurlardan… Kısacası
tevbeye dair bir çok konudan bahsetmiştir yazar.
Bazen bir konu öğreniriz ve o konuyu anlamış olmak
ile beraber yaşamdaki karşılığını anlayamayabiliriz.
Kitabın son on beş sayfası da tevbe etmek isteyen-
lerin sorularına verilen cevaplardan oluşmaktadır. Bu
bölümde, yaşamda tevbenin karşılığı nasılmış veya
nasıl olmalıymış merak edenlere önemli konular
izah edilmiştir.
Kitabı okuduğunuz zaman kitabın öz ama kapsayıcı
ve açıklayıcı olduğuna sizler de şahit olacaksınız.
'Hatta günah işleyen arkadaşlarına karşı tavır nasıl
olmalı? Onların bizi masiyetin karanlık dehlizlerine
tekrar itme çabasına nasıl karşı koymalı? Cahiliye-
mizde işlediğimiz günahlarımız ile tehdit edildiğimiz
ve aleyhimizde kullanılmaya çalışıldığı zamanlarda
tavrımız ne olmalı?' sorularının cevabını da yine Al-
lah'ın izni ile bu kitapta bulacaksınız.
Kitabı okuduktan sonra Allah'a hamd edip, O'nu
yüce sıfatları ile tazim etmek gerekir zannediyorum.
Çünkü, tevbenin ne kadar büyük bir kapı olduğunu,
bunun ile beraber ulaşılmasının da bir o kadar basit
olduğunu göreceğiz. Varsın bazıları başka kapılarda
günah çıkarma merasimleri ile temizlendiklerini zan-
netsinler miskince. Bize Rabbimiz tevbeyi yazmış,
kolaylaştırmış ve öğretmiştir. Günahtan tevbe ede-
bilmek Âdem'den aleyhisselam bize kalmış bir mirastır
ve Allah tarafından öğretilmiştir: