Professional Documents
Culture Documents
Editör
Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü
Abdullah DEMİR
Yayın Türü
Yaygın Süreli
Reklam ve Abonelik
www.tevhiddergisi.org
tevhiddergisi@gmail.com
Adres
Kirazlı Mh. Mahmutbey Cd. No: 120
34212 Bağcılar/İSTANBUL
Abonelik
0 (545) 762 15 15
Yazışma Adresi
Abdullah DEMİR
Güneşli Merkez Postane P.K. 51
Bağcılar/İSTANBUL
Basım
Mavi Ay Ofset, Litros yolu 2. Mat. Sit.
Giriş kat 1BF2 Topkapı/İSTANBUL
0 (212) 613 47 65
İrtibat Büroları
Merkez : Kirazlı Mh. Mahmutbey Cd. No: 120 34212 Bağcılar/İSTANBUL
Avcılar : Firuzköy Mh. Kazım Karabekir Cd. Tütün Sk. No: 2 34325 Avcılar/İSTANBUL
Sultangazi: İsmetpaşa Mh. 90. Sk. No: 4 34270 Sultangazi/İSTANBUL
Diyarbakır : Mezopotamya Mh. 327. Sk. Seval Kent Sitesi A Blok No: 1/A Kayapınar/DİYARBAKIR
Konya : Mengene Mh. Büyük Kumköprü Cd. No:78/A 42020 Karatay/KONYA
Van : Bahçıvan Mh. Sıhke Cd. Karatekin Sk. Yavuz Canlı Apt. Kat: 2 65040 İpekyolu/VAN
Bursa : Bağlarbaşı Mh. Nilüfer Cd. 2. Fırın Sk. No: 4 16160 Osmangazi/BURSA
Ankara : Piyade Mh. İstasyon Cd. No: 190 Etimesgut/ANKARA
Muharrem 1441 | EYLÜL '19
Yıl: 8 | Sayı: 85 | Fiyatı: 9 ₺
ISSN: 2148-4635
İÇİNDEKİLER
MÜSLİM'İN ÇEVRE BİLİNCİ NASIL OLMALIDIR?
Halis BAYANCUK (Ebu Hanzala) 04
MÜSLÜMANLIK, EVLİYÂCILIKLA NASIL YAPILANDIRILDI?
Feriduddîn AYDIN 17
O'NDAN BİLMELİ!
Özcan YILDIRIM 22
ABDULLAH BİN CAHŞ SERİYYESİ
Enes YELGÜN 27
GENÇLERLE DİYALOĞUMUZU GÜZEL KURMALIYIZ
Emre ACAR 31
SAFEVİLİKTEN SELEFÎLİĞE İRAN
Kerem ÇAĞLAR 34
ALTIN YAŞ
Mahi 41
BERATA RIZGARBÛNÊ Û MIZGÎNA CENNETÊ: KELÎMEYA TEWHÎDÊ
Osman SADIKOĞLU 45
MAHREMİYET EĞİTİMİ
Konuk Yazar 50
HİPNO TERAPİ
Dr. Seyfullah İSLAM 55
EL-İLAH OLAN ALLAH
Ömer AKDUMAN 59
SİYASİ VE AKİDEVİ YÖNLERİYLE ŞİİLİK VE HUMEYNİCİLİK
Bedirhan EREN 62
www.tevhiddergisi.org
HASBİHÂL
Allah'ın adıyla.
Allah'a hamd, Resûlü'ne salât ve selam olsun.
Es-Selamu Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekatuhu
Değerli kardeşlerim, dava arkadaşlarım!
R abbim her birinize avf ve afiyet ihsan eylesin, sizleri rahmetiyle kuşat-
sın. Hepinizin iyi olduğunu umuyorum. Yine umuyorum ki; bayramınız
ve tatiliniz hayırla neticelenmiştir.
6
Ağustos ayı içinde aldığım en güzel haber, kardeş- ateşte kalacağını haber veren ayetleri okuyorlardı.
lerimizin tahliyesi; en üzücü haber ise bazı kardeşle- Bir örnekle konuyu delillendirelim:
rimizin tutukluluğunun devam etmesiydi.
Cabir (ra) insanlara ahiret sahnelerinden birini
Kardeşlerimizin bir kısmını çıkaran, bir kısmının da anlatır. O sırada mecliste kendi ifadesiyle haricilik
içeride kalmasını takdir eden Allah'a (cc) herhalukarda bulaşmış Yezidu'l Fakr vardır. Cabir (ra) Müslim olan
hamdolsun. Biz O'nun (cc) kullarıyız… O'na (cc) aidiz… cehennemliklerin bir müddet yandıktan sonra ce-
O'nun (cc) mülküyüz… O'ndan (cc) geldik ve tekrar hennemden çıkacağını anlatır. Yezidu'l Fakr şöyle
O'na (cc) döneceğiz… Biliyoruz ki; O (cc) bize öz an- itiraz eder: 3
nelerimizden daha merhametlidir. O (cc) kullarını zayi
"Ey Resûlullah'ın ashabı! İnsanlara neler anlatıyor-
etmez, kullarına zulmetmez. Kulları için hükmeder ve
sunuz böyle! (Sen insanların cehennemden çıkacağını
O (cc), hükmünde hikmet ve adalet sahibidir. söylüyorsun, ama) Allah şöyle buyuruyor:
Soru: Hocam! Abdullah b. Ömer (ra), Hariciler
hakkında şöyle diyor: "Onlar kâfirler hakkında
inen ayetleri müminlere uyguladılar." Selef büyüklerinin fırkalarla ilgili
Buna binaen bazıları ayet okuyarak "Ben
Müslümanım" diyenleri tekfir edene harici
sözlerini doğru anlamak için bir
diyorlar. İbni Ömer'in (ra) böyle bir sözü var usule ihtiyacımız vardır. Bu usulü
mıdır? Varsa nasıl anlamalıyız? Allah (cc) ilminizi şöyle tarif edebilirim: Söz konusu
arttırsın… fırkanın ayırıcı özelliği nedir ve bu
Sorunuza maddeler halinde cevap vermek isti- sözün söylendiği ortamda nasıl bir
yorum:
tartışma yaşanmıştır?
a. Bu söz Abdullah b. Ömer'e (ra) aittir. İmam Buhari
(rh) ondan muallak/senedsiz rivayet etmiştir. 1 Taberi
Bunları bilmek zorundayız. Aksi
(rh) Tehzibu'l Asar'da rivayeti senediyle birlikte zik- hâlde söylenen birçok söz, onu
retmiştir, sahihtir. 2 vareden bağlamdan koparıldığı için
b. Selef büyüklerinin fırkalarla ilgili sözlerini doğru yanlış anlaşılacaktır.
anlamak için bir usule ihtiyacımız vardır. Bu usulü
şöyle tarif edebilirim: Söz konusu fırkanın ayırıcı
özelliği nedir ve bu sözün söylendiği ortamda nasıl
bir tartışma yaşanmıştır? Bunları bilmek zorundayız. 'Rabbimiz! Şüphesiz ki sen, kimi ateşe sokmuşsan
Aksi hâlde söylenen birçok söz, onu vareden bağlam- onu rezil etmiş/alçaltmışsındır. Zalimlere hiçbir yar-
dan koparıldığı için yanlış anlaşılacaktır. Öyleyse bu dımcı yoktur.' 4
sözün söylenmesine sebep olan ortama ve saiklere Yine O şöyle buyuruyor:
bakalım.
'Fasık olanların barınağı ise ateştir. Oradan her çık-
Hariciler, insanları büyük günahlarla tekfir ediyor- maya çalıştıklarında geri çevrilirler. Ve onlara denir ki:
lardı. Büyük günah işleyen bir insanın, onu haram 'Tadın (bakalım) yalanladığınız azabı.' ' 5"
kabul etse dahi, sırf o günahı işlediğinden dolayı kâfir
olacağına itikad ediyor ve ebedî ateşte kalacağını Bu rivayette ne görüyoruz? Cabir (ra), Allah Resû-
iddia ediyorlardı. Onlara göre içki içen kâfirdi. Zina lü'nden (sav) duyduğu ve tamamen gaybi bir konu
yapan kâfirdi. Hırsızlık yapan kâfirdi. Bu fiilleri işle- aktarıyor. Müslim olan birinin, işlediği günahlar se-
yenler için kâfirler hakkında inen ve onların ebedî
3. Bk. Müslim, 191
1. 6930 no'lu hadis öncesinde 4. 3/Âl-i İmran, 192
2. Bk. Fethu'l Bari 5. 32/Secde, 20
7. 17/İsrâ, 79
6. 3/Âl-i İmran, 192-193 8. Müslim, 8
"Bir peygamberi karınca ısırdı. Karıncanın yuvasının doğaya karşı sorumluluklar yüklenmiştir. Bu sorum-
yakılmasını emretti. Allah (cc) ona şöyle vahyetti: 'Tek lulukları iki başlık altında toplayabiliriz:
bir karıncayı öldürseydin ya! 17 Sen, Allah'ı tesbih eden
a. Çevreyi/Doğayı güzelleştirmek:
bir ümmeti yaktın/yok ettin.' " 18
İnsan, tabiattan istifade ettiği gibi, onu güzelleştir-
Abdullah b. Ömer (ra) çocukların bir hayvanı hedef
mek, kullandıklarının yerine yenisini ikame etmekle
haline getirip, atış yaptıklarını gördü. Şöyle dedi:
mükelleftir.
"Allah Resûlü bunu yapana lanet etti." 19 Bir rivayet-
"Bir Müslim ağaç diker veya ekin ekerse, ondan
te; "Allah Resûlü hayvana musle yapanlara (işkence/
yiyen her kuş, insan ve hayvan sebebiyle sadaka ecri
organ koparma) lanet etti." 20
alır." 23
Allah Resûlü (sav) develerine binmiş yol üstünde
"Kim (ekilmemiş) bir toprak parçasını (ekerek) ihya
sohbet eden insanlar gördü. Şöyle uyardı: ederse, ondan dolayı ecir alır." 24
"Hayvanlarınıza zarar vermeden binin, zarar ver-
b. Çevreye/Doğaya zarar vermekten kaçınmak:
meden kullanın. Onları yol sohbetlerinizde kürsüy-
müş gibi kullanmayın. Nice hayvan, sahibinden daha "Asmalı ve asmasız bahçeleri, yemişleri farklı farklı
hayırlıdır. (Nice hayvan) sahibinden daha çok Allah'ı hurma ve ekinleri, birbirine benzeyen ve benzeme-
zikretmektedir." 21 yen zeytin ve narı inşa edip, var eden O'dur. Meyve
verdiğinde meyvelerini yiyin, hasat zamanı da hakkını
Allah Resûlü (sav) bir deve gördü. Deve gözyaşı (zekât, infak, sadaka) verin. İsraf etmeyin. (Çünkü) O,
döküp inledi. Allah Resûlü onu okşadıktan sonra müsrifleri sevmez." 25
sahibini sordu ve şöyle dedi:
"Yeryüzü (Allah tarafından düzenlenip) ıslah edil-
"Allah'ın sana mülk kıldığı şu deve hakkında Al- dikten sonra orada bozgunculuk yapmayın…" 26
lah'tan korkmaz mısın? O, senin onu aç bıraktığını ve
çok yorduğunu bana şikâyet etti." 22 Allah Resûlü (sav) şöyle buyurur:
Bu örneklerden açıkça anlıyoruz ki; bir şeyin in- "Kim (bir ihtiyaç olmaksızın, keyfi olarak) sedir
sana musahhar kılınması, insanı efendi, o şeyi de ağacını keserse, Allah ateşin içine onun başını diksin
dilediğince kullanacağı bir köle kılmaz. Doğa/Tabiat (veya diker)." 27
da böyledir. İnsana musahhar kılınmış, ancak insana
vahyi ağır bir söz 36, vahyin yolunu da sarp bir yokuş 37 Tüm bu zorluklara ek olarak, yapılan bazı yanlışlar
olarak isimlendirmiştir. Bununla birlikte, Müslim'in yolu iyice zorlaştırır ve yolcuyu yıpratır. Genel olarak
yöneldiği her yolun başında, onu hayırdan alıkoymak şöyle bir kaide zikredebiliriz: Allah'ın (cc) arınmamızı
için oturmuş bir şeytan vardır. istediği kötü hasletlerin her biri, arınmadığımız tak-
dirde, yolu zorlaştıran ve yıpratıcı hale getiren bir
Sebre b. Ebu Fakih'den (ra) rivayete göre, Resûlullah
unsur olur. Örneğin, insan aceleci bir tabiata sahiptir.
(sav) şöyle
demiştir:
Allah (cc) onun sabırla arınmasını ve acelecilik hasleti-
"Şeytan, Âdemoğlu'nun her yerde önüne oturur. ni terbiye etmesini istemiştir. İnsan Rabbinin çağrısı-
Müslim olma yolunda yine önüne oturur, engeller na kulak vermezse, kendi eliyle yolu uzatır. Aceleyle
çıkarmaya ve Allah yolundan saptırmaya çalışır ve yürüdüğü yol, hiç yürünmemiş gibi gelir ona. Her
yeni Müslim olan birine şöyle der: 'Sen Müslim oldun, seferinde başa döner ve yeniden başlar. Yol uzar,
babanın ve atalarının dinini terk ettin ha!' O kimse kendi yorulur ve yıpranır... Ya da şöyle düşünelim:
şeytanı dinlemez ona isyan eder ve Müslim olarak İnsan cahil bir varlıktır ve Allah (cc) ona ilimle arın-
kalmış olur. masını emretmiştir. İlimsiz bir şekilde yola koyulan,
Şeytan hicret eden kimsenin de yolunu keser, önüne zaman geçtikçe cahilliğinin ona ve çevresine verdiği
oturur ve şöyle der: 'Kendi vatanını ve yurdunu terk zararı görecek, en başa dönmek zorunda kalacaktır.
edip nasıl hicret edersin? Hicret etmek dizginlerinden Aynı kaideyi nankörlük ve şükür için de uygu-
bağlanmış at gibidir ve çok sıkıntılıdır.' der. O kimse de layabiliriz. Her ne kadar insan nankör bir tabiata
ona isyan edip onu dinlemez ve hicretini yapmış olur. sahip olsa da, yüce Allah ona şükürle arınmanın
Sonra şeytan, cihad yolu üzerine oturur ve şöyle der: yolunu göstermiştir. İnsan, bu çağrıya icabet etmez
'Cihad yorgunluk demektir, hem kendini yorarsın hem ve nankörlüğe devam ederse kimseye değil yalnızca
de malını kaybedersin. Savaşacak ve öldürüleceksin. kendine zarar verir.
Karın başkasına nikahlanacak, malların taksim edile-
Sürekli kötüye/olumsuzluğa odaklı bir insan, önce
cek...' O kimse de şeytanın bu sözlerine kulak vermez
Rabbiyle arasını bozar. Çünkü şükredemez. Hep
ve isyan ederse o da cihadını yapmış olur.
olumsuzu gördüğünden sürekli şikâyet eder. Ma-
Daha sonra Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: lumdur ki Allah, şükreden kullarını sever, onların
'Kim bunları böylece yaparsa, o kimseyi cennete amellerini mükâfatlandırır, onları seçkin kulları arasına
koymak Allah üzerine bir borçtur. Savaşta öldürülse katar. 39 Nankörleri ise sevmez ve onları nankörlükle-
de boğularak ölse de hayvanın sırtından düşüp ölse rine karşılık verdiği nimeti ellerinden alarak cezalan-
de Allah o kimseyi mutlaka cennetine koyacaktır." 38 dırır. 40 Ve yine malumdur ki Allah için çalıştığı hâlde
36. 73/Müzzemmil, 5
37. 90/Beled ,11-17 39. Bk. 3/Âl-i İmran, 144-145; 16/Nahl, 121
38. Ahmed, 15958; Nesai, 3134 40. Bk. 22/Hac, 38; 34/Sebe', 17
43. 14/İbrahîm, 7
41. 7/A'râf 58 44. 14/İbrahîm, 34
42. 93/Duhâ, 11 45. 16/Nahl, 112
46. Mufredatu'l Kur'an ş-k-r maddesi 47. Buhari, 2442; Müslim, 2580
19
Üzerinde durulması gereken önemli bir husus vardır ki o da; -"gavs",
"kutup", "veli", "evliyâ", "Allah dostu" ya da "yatır" diye ünlenmiş (daha
doğrusu ünlendirilmiş) hiç kimse hayattayken, velilik iddiasında bulunmamış
olmasına rağmen- bu rütbenin onlara insanlar tarafından verilmiş olmasıdır.
Tabiatıyla bu rütbelendirmenin de yine Kitap ve Sünnet'te herhangi bir
dayanağı bulunmamaktadır. İşte evliyâcılığın temelsizliği ve bu akımın bütün
sırları böylece -çok kısa yoldan- gözler önüne serilmektedir.
mik birikime ve geniş bir kültüre sahip olmayan ve benzediklerini" ileri sürmektedirler; öyle ise -bunun
tabiatıyla Arapça'yı çok iyi bilmeyen kimse bu dört gerçek olup olmadığını anlayabilmek için- bu iki farklı
cümleden neyin amaçlandığını kolayca keşfede- kişilik arasında şöyle kısa bir karşılaştırma yapmakta
mez. Ancak -çok özet ve nispeten girift olmasına yarar vardır:
rağmen- bu ifade, evliyâcılığın temelindeki niyetin
Meselâ, Şair Orhan Veli Kanık gibi adı (Veli) olan
ne kadar tehlikeli olduğuna işaret etmektedir. Bu
kimselerden başka birilerinin (Sûfî terminolojisindeki
sözlerin, günümüzün insanı için ağdalı ve muğlak
"veli" anlamında) "Ben veliyim." dediğine -literatür-
olması, Türkiye'deki yoğun kimlik arayışının sırrını
de- rastlanmamıştır. Muhtemelen çıkmış, aykırı fakat
öğrenmeyi büyük ölçüde engellemektedir. Ancak
cılız bazı sesler bu gerçeği gölgeleyemez. Oysa üç
Türk olduğuna inanan hemen her insanın, kökenine
peygamberin, -kavimlerine hitaben- çok açık bir
karşı beslediği aidiyet duygularını kışkırtan bütün
ifade ile "Ben size gönderilmiş Allah'ın elçisiyim"
bahanelerin arkasında, -yukarıdaki sözlerin derinlik-
dediği Kur'ân-ı Kerîm'de geçmektedir. 2 Peki neden
lerinde saklı- bir hasretin, bir hayıflanmanın varlığına
velilerden hiç kimse örneğin "Ben evliyâdan biriyim."
ihtimal vermek gerekir.
diye bir iddiada bulunmamıştır? Bu soruya birçok
Günümüzde -ne yazık ki ortam müsait olmadığı kimseler (kendilerince) bir takım cevaplar yakıştı-
için- yukarıdaki ifade üzerinde daha fazla durmanın rabilirler. Bu cevapların hiç birine Kitap ve Sünnette
doğru olmadığı takdir edilmelidir. Bu nedenle evliyâ- herhangi bir dayanak bulunamayacağı için, üzerinde
cılık akımının temelindeki niyet ve amacı bir kenara durmaya gerek yoktur. Ancak üzerinde durulması
bırakarak, bu yolda sarf edilen gayretler üzerinde gereken önemli bir husus vardır ki o da; -"gavs",
durmak daha uygun olacaktır. "kutup", "veli", "evliyâ", "Allah dostu" ya da "yatır"
diye ünlenmiş (daha doğrusu ünlendirilmiş) hiç kimse
Bilindiği üzere evliyâcılıkta tasarlanan temel sem-
hayattayken, velilik iddiasında bulunmamış olması-
bol, "veli" olarak nitelenen kişiliktir. Bu kişiliğe ka-
na rağmen- bu rütbenin onlara insanlar tarafından
zandırılan vasıflar çok mühimdir. Her şeyden önce
verilmiş olmasıdır. Tabiatıyla bu rütbelendirmenin
ona veliliğin niçin ve nasıl verildiğini bilmek gerekir.
de yine Kitap ve Sünnet'te herhangi bir dayanağı
Bunun için sadece şu soru bile bir anahtar oluştu-
bulunmamaktadır. İşte evliyâcılığın temelsizliği ve bu
rabilir: "Evliyâdan" biri olarak ünlenmiş herhangi bir
akımın bütün sırları böylece -çok kısa yoldan- gözler
kimsenin, hayatında bir kez bile: "Ben veliyim, ben
önüne serilmektedir.
evliyâdan biriyim, ben arif-i billâh'ım ya da ben keşif
ve kerâmet sahibi yüce bir şahsiyetim…" dediği veya
benzer bir ifade kullandığı acaba kanıtlanmış mıdır?
Şu hâlde Müslümanlar, madem ki peygamber- 2. Bu üç Peygamber: Muhammed (sav), Musa ve İsa'dır (as). Bkz. El-
lerle veliler arasında çok sıkça ilgi kurmaktadırlar, A'raf/158; es-Saff/5,6. Her üçünün de ifadesi aynıdır:
1. 9/Alak, 1-5
24
Allah'a hamd, Resûlü'ne salât ve selam olsun. başlı başına bir mucizedir. Nitekim bu sözler boş ve
N
anlamsız olmadığı gibi, yapmadıklarını söyleyen 7
ebi (sav) Hira Mağarası'nda bir hadise ile yüz
bir profil de karşılarında yoktu. Allah'ın (cc) ayetle-
yüze gelmiş ve o dar mekândan; önce Arap ya- rini okuyup onları cahiliyeden arındırmış, Kitab'ı ve
rımadasının, ardından da dünyanın seyrini kıyamete hikmeti öğretmiş 8 ve asırlara meydan okuyan eşsiz
değin değiştirecek vahyin nuru saçılmıştı. Nebi'nin bir medeniyet inşa etmiştir.
(sav) karşılaştığı bu olay ile ilgili bir kaç kelam daha
edeceğiz bu yazımızda. Resûl'ün (sav) ümmi olmasına karşın "Oku!" de-
nilmişti. Bundan sonraki her ilim/bilgi, Allah'ın (cc)
Allah Resûlü (sav) toplumda saygın bir pozisyonda öğretmesi ile olacaktı. Resûl'ün ortaya koyduğu her
idi. Aynı zamanda ümmi idi. Yani okuma yazma eylem, Allah'ın yardımı/nusreti ile olacaktır ve bu
bilmiyordu. öğreti, Resûl özelinde ümmete, tüm insanlığa öğ-
retilmektedir.
"Onlar ki yanlarında bulunan Tevrat ve İncil'de yazılı
olarak (sıfatlarını) buldukları ümmi olan Resûl Nebi'ye
uyarlar." 2
"De ki: 'Ey insanlar! Şüphesiz ki ben, Allah'ın tümü-
nüze (yolladığı) Resûlü'yüm. O (Allah ki) göklerin ve İnsani zafiyetlerimizden
yerin hâkimiyeti/egemenliği O'na aittir. O'ndan başka
(ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Diriltir ve öldürür. biri, başarının, ve güzelliğin
Allah'a ve Resûlü olan ümmi Nebi'ye iman edin. O kendimizden kaynaklı olduğuna
(Nebi), Allah'a ve O'nun kelimelerine iman eder. Ona
uyun ki hidayet bulasınız.' " 3
inanmaktır. Allah (cc) kulun amel
"Sen, bundan önce kitap okuyor değildin. Hem
yapmasını ister.
onu sağ elinle de yazmıyordun. (Öyle olsaydı) işte o Bu, imanın sağlaması, hatta ta
zaman batıl ehli şüpheye düşerdi." 4 kendisidir. Amelin sonucu, getirisi,
"De ki: 'Şayet Allah dileseydi onu size okumazdım. semeresi ise Allah'ın elindedir.
Ve (Allah) size onu bildirmezdi. O (Kur'ân inmeden)
önce de bir ömür aranızda yaşadım. Akletmez mi-
siniz?' " 5
"Böylece sana emrimizden bir ruh/Kur'ân vahyettik.
Sen Kitab'ın ve imanın ne olduğunu bilmezdin. Fakat
biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle hidayet Burada bir şeylerin hatırımıza düşmesi, canlanması
ettiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen, dosdoğru gerekiyor. İnsani zafiyetlerimizden biri, başarının,
yola iletirsin." 6 ve güzelliğin kendimizden kaynaklı olduğuna inan-
maktır. Allah (cc) kulun amel yapmasını ister. Bu,
Kur'ân, Resûl'ün (sav) ümmi olduğunun altını çizer. imanın sağlaması, hatta ta kendisidir. Amelin sonucu,
Ümmi olan birinin kimsenin bilmediklerini bilmesi getirisi, semeresi ise Allah'ın elindedir. Bu gerçe-
ise kesinlikle hayret vericidir. Arap dilinin altın ça- ğin bilinmesine karşın unuturuz, muvaffakiyetin/
ğını yaşadığı ve şairlerin vitrin olduğu bir dönemde başarının Allah'tan oluşunu. Resûller, medeniyetler
okuma yazma bilmeyen birinin; nesirler bir tarafa, inşa etmelerine ve misyonlarını en güzel şekilde
şiirleri ve sahiplerini aciz bırakan sözler söylemesi
7. "Şairlere ise azgınlar uymaktadır. Onların her vadide şuursuzca do-
2. 7/A'râf, 157 landığını görmedin mi? Ve onlar, yapmadıkları şeyleri (yapmış gibi)
3. 7/A'râf, 158 söylüyorlar." (26/Şuarâ, 224-226)
4. 29/Ankebût, 48 8. "Andolsun ki Allah müminlerin içinde, kendilerinden olan bir Resûl
göndermekle onlara iyilikte bulunmuştur. Onlara O'nun ayetlerini okur,
5. 10/Yûnus, 16 onları arındırır ve onlara Kitab'ı ve hikmeti öğretir. Hiç şüphesiz, (Resûl
6. 42/Şûrâ, 52 gelmeden) önce apaçık bir sapıklık içindeydiler." (3/Âl-i İmran, 164)
yerine getirmelerine rağmen başarıyı Allah'a izafe "Asla! Hiç şüphesiz, insan azgınlaşır. Kendini müs-
etmişlerdir: tağni (kimseye ihtiyacı olmayan, kendisine yeten)
olarak gördüğünde." 11
"Demişti ki: 'Ey kavmim! Görüşünüz nedir? (Söy-
lesenize!) Şayet ben, Rabbimden bir belge/delil Karun da bu bağlamda verilenle şımaran, edindiği
üzereysem ve beni kendi tarafından güzel bir rızıkla serveti kendi bilgisine dayandıran bir prototip olarak
mükâfatlandırmışsa ben, size yasakladığım şeylere önümüzde durmaktadır.
(kendim uymayarak) size muhalefet etmek istemi-
"Şüphesiz ki Karun, Musa'nın kavmindendi. (Fakat)
yorum. Tek amacım, gücüm yettiğince ıslah etmektir.
onlara karşı haddi aşıp azgınlaşmıştı. Biz ona öylesine
Benim başarım, ancak Allah'ın izniyledir. Ben, O'na
(çok) hazine verdik ki onun anahtarları dahi kuvvetli/
tevekkül ettim ve yalnızca O'na yönelirim.' " 9
kalabalık bir topluluğa ağır gelirdi. Hani kavmi ona:
İnsan, takdir edilme ve beğenilme arzusu üzerine 'Şımarıp böbürlenme. Çünkü Allah şımarıp böbürle-
yaratılmıştır. Konforlu bir yerde iş yapmak, ayak işi nenleri sevmez.' demişti. 'Allah'ın sana verdikleriyle
olarak görülen işten daha sevimlidir ona. Vitrinde ahiret yurdunu kazanmaya çalış, dünyadaki nasibini
olmak, mutfak kısmından yeğdir. Nefsindeki bu gü- de unutma. Allah'ın sana ihsanda bulunduğu gibi sen
düyü dürten, besleyen ve büyüten işlerinin olmasını de iyilik yap. Yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü
ister. Yaptığı işin beğenilmesi de onu mutlu eder. Allah, bozguncuları sevmez.' (demişti.) Dedi ki: 'Bu
(servet), bende var olan bilgi/tecrübe/maharet
Ne ki asıl yer, merciyi unuttuğu anda ters yüz sebebiyle bana verilmiştir.' Bilmez mi ki Allah ondan
olur. İlmen gelişir; zekâsından ileri geldiğini düşünür. önce kendisinden daha güçlü ve yığdıkları servet çok
Kazanan bir tüccardır; başarısını ticari bilgisine, tec- daha fazla olan kimseleri helak etmiştir. Mücrimlerden
rübesine dayandırır. Doğrudur, bunlar elzemdir; fakat günahları sorulmaz." 12
başarının asıl kaynağının Allah (cc) olduğu unutulma-
malıdır. Allah tevfik vermişse muvaffaktır kişi. Allah Peki, sonu ne oldu?
ilim vermişse ilim sahibidir. "Seni tüm noksanlıktan "Onu da konağını da yerin dibine geçirdik. Allah'a
tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bir karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Hem
ilmimiz yoktur." 10 ayeti de bu ilkeyi destekler. kendi kendisine de yardım edenlerden değildi." 13
Kur'ân, insanın haddini bilmesini ister. Bir çok yer- Sadece azgınların kötü akıbeti üzerinden değil;
de. Bazen direkt bazen olaylar üzerinden mesaj verir. güzide sahabenin bir an kemmiyetlerine ve güçlerine
Nitekim bu surede de bunu görürüz. güvendiği anda Allah'ın yardımının, üzerlerinden
kalkmasından da bir örnek koyar önümüze Kur'ân.
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a, salât ve selam O'nun Resûlü'ne olsun.
A llah Resûlü (sav) Medine'ye hicret ettikten sonra Müslimlere savaş izni
verildi ve seriyyeler/gazveler başladı. Her seriyye kendi içerisinde
dersler barındırır. Geçen yazımızda umumen seriyyelerin hikmetlerini
anlatmıştık. Bu yazımızda ise önemine binaen hususi olarak bir seriyye-
den bahsetmek istiyoruz.
Allah Resûlü (sav) hicretin 2. yılının Receb ayında bir grup sahabeyi göz-
lem yapması için Nahle mıntıkasına gönderdi. Hadise siyer kitaplarında
şu şekilde nakledilmektedir:
"Allah Resûlü (sav) Abdullah b. Cahş'ı (Hicretin ikinci yılı) Receb ayında Be-
dir'den Makfele'ye gönderdi. Onunla birlikte içlerinde hiçbir Ensar olmayan,
muhacirlerden sekiz kişi gönderdi. Ona bir mektup yazdı ve şöyle emretti:
'İki gün geçinceye kadar onu açma! Sonra ona bak ve emrolunduğun şeye
devam et ve hiç kimseyi zorlama!'
Abdullah b. Cahş, iki gün yürüdükten sonra mektubu açtı ve şöyle ya-
zıldığını gördü:
'Benim bu mektubuma baktığın zaman yürü, devam et. Mekke ile Taif'in
arasında Nahle'ye in. Oradan Kureyş'i gözetle ve bize onların haberlerini
bildir.
29
Abdullah b. Cahş mektuba baktığı zaman dedi ki: Müslimler kervan hakkında istişare ettiler. Bu Receb
ayının son günü idi.
'Başımızın gözümüzün üstüne. İşittik ve itaat ettik!'
Dediler ki: 'Vallahi onları bu gece bırakırsanız Mek-
Sonra arkadaşlarına dedi ki:
ke'ye girerler, böylece kendilerini sizden korurlar ve
'Allah Resûlü (sav) bana emretmiştir ki Nahle'ye ka- eğer onları öldürürseniz elbette haram ayda onları
dar yürüyeyim. Orada Kureyş'i gözetleyeyim ve ona öldürmüş olursunuz.'
onlardan bir haber götüreyim. Beni de sizden herhangi
Böylece sahabeler tereddüt geçirdi ve onların üze-
birinize zoraki iş yaptırmaktan nehyetmiştir. Sizden
rine saldırmaktan çekindiler.
kim şehadeti ister ve ona rağbet ederse yürüsün. Kim
de bundan hoşlanmazsa geri dönsün. Bana gelince Sonra onlara karşı savaşmak için birbirlerini teşvik
Allah Resûlü'nün (sav) emrini yerine getirmeye devam ettiler. Onlardan öldürebildikleri kimseyi öldürmeye
edeceğim.' ve onlarla birlikte olan şeyleri almaya karar verdiler.
Böylece Vakid b. Abdullah Temimi, Amr b. Hadra-
mi'yi bir okla vurdu ve onu öldürdü. Osman b. Abdul-
Düşünüldüğünde iki gün boyunca lah ile Hakem b. Keysan'ı esir aldı. Nevfel b. Abdullah
ise (atlı olduğu için kaçıp) kurtuldu.
bir mektupla gezmenin anlaşılır
Abdullah b. Cahş ve arkadaşları develeri ve iki esiri
bir yanı yoktur. Abdullah bin Cahş aldılar. Medine'de Allah Resûlü'nün (sav) yanına gel-
"Hemen açıp okuyayım, iyice diler:
emirleri idrak edeyim, iki gün sonra Abdullah arkadaşlarına dedi ki: 'Ganimet olarak
uygulayayım." diyebilirdi; aldığımız şeylerin beşte biri Allah Resûlü (sav) içindir.'
ancak bunun emre itaate muhalif Bu, Allah'ın (cc) ganimetlerin beşte birini farz kılma-
sından önce idi.
bir durum olacağını ve teslimiyette
Böylece Allah Resûlü (sav) için kervanın beşte birini
bereket olduğunu bildiği için misli ayırdı ve geri kalanını da arkadaşları arasında taksim
misline itaat etti. etti.
Olayı duyan Allah Resûlü (sav) şöyle dedi: 'Ben size
haram ayda savaşmayı emretmedim.'
Böylece o yürüdü, onunla birlikte arkadaşları da
yürüdü. Onlardan hiç kimse geride kalmadı. Develeri ve iki esiri durdurdu ve bunlardan bir şey
almaktan kaçındı. Allah Resûlü (sav) bunu söylediği
Hicaz üzerine yürüdü, nihayet Maden'e vardı. Bu zaman onlar, yaptıklarına pişman oldular ve kendi-
arada Sa'd b. Ebi Vakkas ile Utbe b. Gazvan nöbetleşe lerinin helak olduklarını zannettiler. Yaptıkları şeyler
bindikleri deveyi kaybettiler. Onlar deveyi araştırmak hakkında Müslim kardeşleri onları ayıpladı ve Kureyş
üzere geri kaldılar. Abdullah b. Cahş ve öteki arka- şöyle dedi:
daşları yürüdüler ve Nahle'ye indiler. Onlara Kureyş'e
ait kuru üzüm, deri ve ticaret malları yüklü bir kervan 'Muhammed ve onun ashabı haram ayı helal gör-
rastladı ki o kervanda Amr b. El-Hadrami de vardı. müştür. Bu ayda kan dökmüşler, malları almışlar ve
adamları esir etmişlerdir.'
Müşrikler, Müslimleri görünce çok korktular. Onların
yakınlarına inmişlerdi. Bunun peşinden onlara Ukkaşe Mekke'de olan Müslimlerden, onlara karşı cevap
b. Mihsan göründü. O başını tıraş etmişti. Onlar onu veren kimseler ise 'Bunlar Şaban'da olmuş.' dediler,
gördükleri zaman emin oldular ve dediler ki: 'Onlar insanlar bu hususta çok ileri gitti. Bunun üzerine Allah
buraya umre yapmak için geldi. Size onlardan bir (cc) şu ayeti indirdi:
zarar gelmez.' 'Sana haram aylarda savaşmayı soruyorlar. De ki:
'O ayda savaşmak büyük bir günahtır. (Ancak) Allah
1. 17/İsrâ, 53
33
Çoğu zaman müşahede etmekteyiz ki insanların küsmeleri ve öfke beslemeleri,
birbirlerine karşı kullandıkları sözler sebebiyledir. Kötü söz kalbi kırar ve karşı tarafı
öfkelendirir.
Bu sebeple, kullanacağımız sözleri ağzımızdan çıkmadan önce kendimizi
hesaba çekmeli ve "Acaba karşı tarafa zarar verir mi?" diye düşünmeliyiz. Bunun
neticesine göre o cümleyi kullanmalıyız.
"(Hatırlayın) Hani biz İsrailoğullarından '… İnsanlara de onlarla olan hitaplarının doğru ve güzel olma-
güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın, zekâtı masıdır. Keza gençlerimiz, "Büyüklerim bana karşı
verin.' diye söz almıştık…" 2 güzel cümleler kullanmıyorlar. Ya kalbi kıracak sert
cümle kullanıyorlar ya da sürekli suçlayıcı cümleler
Rabbimiz, "İnsanlara güzel söz söyleyin" diye hem
kullanıyorlar." diye dert yanmaktadır.
emretmiş hem de insanoğlundan söz almıştır. Rab-
bimizin emretmesi yeterli iken neden insanoğlundan Değerli Kardeşim!
tekrar söz almıştır?
Gençlere hitap ederken kendimizi gençlerin yerine
Bunun hikmeti ayet-i kerimenin içerisinde Rabbi- koyarak hitap edelim. Kendimize kullanıldığı zaman
miz tarafından zikredilmiştir. "Çünkü şeytan (kullan- hoşumuza gitmeyen cümleleri gençlerimize kullan-
dıkları sözleri ile) aralarını bozmaya çalışır. Şüphesiz mayalım. Adalet, kendimiz için istediğimiz her şeyi
ki şeytan, insan için apaçık bir düşmandır." kardeşimiz için de istemektir.
Şeytan peşimizi bırakmayan, zayıf noktalarımızı Gençlere hitap ederken sadece kendi hoşumuza
gözlemleyen en büyük düşmanımızdır. Düşmanlığının giden şekliyle hitap etmek, her zaman eksik ola-
gereği olarak bizi birbirimize düşürecek ve aramızı caktır. Aynı zamanda gencimizin neden hoşlanıp
ayıracaktır. Bunu da en kolay hâliyle, yani birbirimize hoşlanmadığını öğrenmek ve o şekilde hitap etmek
olan hitabımızla yapacaktır. de gerekir. Bu şekilde olması daha tamamlayıcı ve
daha etkileyici olacaktır. Örneğin, senin hoşuna giden
Çoğu zaman müşahede etmekteyiz ki insanların
bir espri vardır; ancak bu espri o gencimizin hoşu-
küsmeleri ve öfke beslemeleri, birbirlerine karşı kul-
na gitmiyordur. Bizim üzerimize düşen, gencimizin
landıkları sözler sebebiyledir. Kötü söz kalbi kırar ve
hoşuna gitmeyen espriden kaçınıp hoşuna giden
karşı tarafı öfkelendirir. Bu sebeple, kullanacağımız
espriyi yapmaktır.
sözleri ağzımızdan çıkmadan önce kendimizi hesa-
ba çekmeli ve "Acaba karşı tarafa zarar verir mi?" Gençlere karşı hitap ederken gururunu inciten ve
diye düşünmeliyiz. Bunun neticesine göre o cümleyi kalbini kıran cümlelerden kaçınmalıyız. İnsan olma-
kullanmalıyız. mız hasebiyle eksiklerimiz fazla olacaktır. Hayat tec-
rübesi olmayan ve hayata yeni tutunmaya başlayan
Konumuzun gençler olması nedeniyle şunu söy-
gençlerimizde eksikler, elbette daha fazla olacaktır.
lemek isterim ki gençlere karşı kullandığımız kötü
Eksikleri ve hataları yüzünden gençlerimize gururunu
hitap, dayak atmaktan daha büyük zarar vermektedir.
incitecek ve kalp kıracak cümleler kurmak, gençle-
Çünkü dayak acısı on dakika sonra geçecektir; ancak
rimizi ıslah etmediği gibi daha fazla kendimizden
söylenen söz, kalpte acısını sürekli hissettirecek,
uzaklaştırmamıza sebep olacaktır.
zihinde hep canlı kalacaktır.
Örneğin, "Senden adam olmaz.", "Hep aynısın, hiç
Maalesef bugün gençlerimizin en çok şikâyet ettik-
değişmiyorsun!", "Senin gibi evladım olmaz olaydı!",
leri nokta veya abileri ile anlaşamamalarının sebebi
"Sana baktığımda utanıyorum!" gibi kırıcı ve incitici
cümleler kurduğumuzda gençlerimiz bizleri nasıl
2. 2/Bakara, 83
Değerli Kardeşim!
Dilimizi ıslah etmek için çaba gösterelim. Yukarıda
muhabbetini yaptığımız konunun ana sorunu dilimizi
ıslah etmememizden kaynaklanmaktadır.
Oysa ki Kur'ân ve sünnet, bizleri dilimize karşı
uyarmaktadır. İnsanları yüz üstü cehenneme götü-
ren ve vücudumuzun her sabah "Bizim hakkımızda
Allah'tan kork!" 3 diye yalvardıkları organ, dilimizdir.
Dilini ıslah eden ve diline sahip çıkana Allah Resûlü
(sav) cennet vadetmiştir.
3. Tirmizi, Zühd, 60
36
tıkları detaylı okumalardan ve saha çalışmalarından çerçevesi çizilen dinî, mezhebî ve kavmiyetlerle ilgili
net bir sonuca varamadıklarını; kendi tahminlerinin haklar özellikle siyasal ve kurumsal anlamda karşılık
ise sonradan Sünnileşenler hariç, Ehl-i Sünnet'in bulmamıştır. Ehl-i Sünnet'i de doğrudan veya dolaylı
sayısının 11 ila 12 milyon civarında olduğunu ifade olarak ilgilendiren İran anayasasının din ve mezheple
etmektedir. İran'daki Ehl-i Sünnet nüfusu konusun- ilgili 4, 6, 9, 11, 12, 19, 20, 22, 23, 26 ve 56. maddeleri
da resmî veya gayriresmî net bir rakam olmamakla bulunmaktadır. Bu maddelerden bazıları şunlardır:
birlikte konuyla ilgili az çok bilgisi ve araştırması olan
İran Anayasası Madde 4: "Bütün medeni, cezai,
hemen hemen herkes tarafından bu sayının en az
mali, iktisadi, idari, kültürel, askerî, siyasi vd. kanunlar
11-12 milyon civarında olduğu şeklindeki tahminler
ve hükümler İslami ölçülere uygun olmalı. Bu hüküm,
genel kabul görmektedir. diğer bütün anayasa, yasa ve kuralların temelidir ve
İran'da yaşayan Sünniler; Kürt, Belucî, Fars, Türk- bu hükmü icra etmek Şura-i Nigehban (Koruyucular
men, Arap ve Türk gibi muhtelif kavimlere mensuptur. Konseyi) fakihleri sorumluluğundadır."
Belucîler, Horasan Farsları ve Türkmen Sünniler ara- İran Anayasası Madde 11: " 'İşte bu sizin ümmetiniz,
sında yaygın olan fıkhi mezhep, Hanefiliktir. Kürtler, bir tek ümmettir. Rabbiniz de benim. Yalnız bana kul-
Talişler, Türkler ve güneydeki Fars Sünniler arasında luk edin.' ayet-i kerimesi gereği bütün Müslümanlar
ise Şafii mezhebi yaygındır. Hürmüzgan'ın güney bir ümmettir ve İran İslam Cumhuriyeti devleti; İslam
köylerinden bazıları Hanbeli mezhebine bağlıdır. dünyasında siyasi, iktisadi ve kültürel birliğin sağlan-
İran'da daha çok Batı Azerbaycan, Kürdistan ve ması için bütün siyasetini İslam milletlerinin birliği ve
Kirmanşah eyaletleri ile Tahran, Zencan, Gülistan, vahdeti temelinde yürütmek ve sürekli bunun için
Hamedan, İsfahan bölgelerinde ikamet eden Sünni çaba göstermekle mükelleftir."
Kürtlerin nüfusu yaklaşık 4,5 milyondur. Sistan ve
Belucistan, Hürmüzgan, Gülistan, Horasan-ı Rezevi, İran Anayasası Madde 12: "İran'ın resmî dini İslam,
Güney Horasan, Mazenderan ve Tahran eyaletlerinde mezhebi ise Caferi İsnaaşerî (On iki imam) mezhebi-
yaşamlarını sürdüren Sünni Belucîlerin sayısı yaklaşık dir ve bu kanun ilelebet değiştirilemez. Hanefi, Şafii,
2,5 milyondur. Horasan eyaletleri ile Hürmüzgan, Maliki, Hanbeli ve Zeydi dahil olmak üzere diğer İslam
mezhepleri tam bir saygınlığa sahiptir ve bu mez-
Fars, Tahran, Belucistan, Buşehr ve Mazenderan
heplerin mensupları dinî merasimlerini eda ederken
eyaletlerinde ikamet eden Sünni Farsların nüfusu
kendi fıkıhlarına göre amel etmekte özgürdür. Yine
yaklaşık 1,7 milyondur. Gülistan, Horasan, Mazenderan
dinî eğitim öğretim işlerinde ve şahsi işlerde (evlilik,
ve Tahran eyaletlerinde yaşayan Sünni Türkmenle-
boşanma, miras ve vasiyet gibi) ve bunlarla ilgili yar-
rin sayısı 1 milyon civarındadır. 250.000 civarında
gılamalarda kendi mezheplerince amel etmek kanuni
nüfusa sahip Sünni Talişler Gilan, Erdebil ve Tahran
haklarıdır. Bu mezheplerin her birinin çoğunlukta
eyaletlerinde ikamet etmektedir. 120.000 nüfusa
olduğu bölgelerde danışma meclislerinin yetkisinde
sahip Sünni Araplar; Buşehr, Huzistan, Hürmüzgan, bulunan mahalli kanunlar/kurallar, diğer mezheple-
Fars ve Horasan eyaletlerinde yaşamaktadır. Sayı- rin müntesiplerinin haklarını korumak kaydıyla yerel
ları 50.000'i bulan Sünni Türkler ise Erdebil, Gilan, mezhebe göre düzenlenecektir."
Tahran, Horasan-ı Rezevi ve Batı Azerbaycan eya-
letlerinde yaşamlarını sürdürmektedir. İran Anayasası Madde 19: "Hangi kavimden ve ka-
bileden olursa olsun İran halkı, eşit haklara sahiptir ve
İran'da ve İran Anayasasında renk, soy, dil gibi özellikler imtiyaz gerekçesi olamaz."
"Ehl-i Sünnet" İran Anayasası Madde 20: "Kadın erkek milletin
İran anayasasında dinî/İslami referanslı vurgular- bütün fertleri, kanun önünde eşittir ve İslami ölçüler
dan dolayı kâğıt üzerinde de olsa Ehl-i Sünnet'in çerçevesinde bütün insani, siyasi, iktisadi, toplumsal
birçok hakkının zahiren metne yansıdığı görülmek- ve kültürel haklara sahiptir."
tedir. Anayasada "İslami"lik vurgusu kadar, ülkenin İran Anayasası Madde 23: "İnançları soruşturmak
hakiki anlamda "din" olarak benimsediği Şiilik/Ca- yasaktır ve hiç kimse sırf herhangi bir inanca sahip
ferilik, Anayasada resmî mezhep (gerçekte resmî olduğu için taciz edilemez ve azarlanamaz."
din) olarak yer almaktadır. Bunun dışında anayasada
43
hâline getirilmelidir. Zira çocuklarımıza öğretmemiz • Bazı rakamları yazabilir ve okuyabilirler.
gereken üç önemli esastan biri de zaman kavramıdır. • Nesnelerle toplama yapabilirler. Her fırsatta top-
• Karmaşık neden sonuç ilişkileri kurabilirler. Bu lama işlemini eğlence aracı hâline getirebilir ve ona
özellik göz önünde bulundurularak çocuklarımıza basit sorular sorabiliriz.
her zaman, muhatabı olduğu her olayın nedenini Ayrıca zihinsel gelişimini desteklemek için kitap
ve sonucunu anlatmalıyız. Yaptığımız her davranışın okuma zamanlarına drama ekleyebilir, kitapta yer
veya sözün bir nedeni olduğunu ve bunların da bazen alan farklı karakterlerin konuşmalarını ses tonunuzu
olumlu bazen de olumsuz sonuçlar doğurabileceğini değiştirerek seslendirebilirsiniz. Bildik bir hikâyeyi
kavramasını sağlamalıyız. Böylelikle yaptıklarından okurken belli bir yerde kesip çocuğumuzun tamam-
da söylediklerinden de sorumlu olduğunu öğrenmiş lamasını beklemek de önemli bir çalışmadır. Hatta
olacaktır. çocuğumuzun bize bir hikâye anlatmasını istemeli
• Bazı durumlar karşısında ne yapması gerektiğini ve anlattıklarını kağıda yazıp kendi hikâye kitabını
değerlendirebilir: Yağmurda dışarı çıkmak isterse ne oluşturmasına yardımcı olunmalıdır.
yapması gerektiğini bilir veya yanan evi gördüğünde • Yazı/harf kavramını öğrenmeleri için oyuncakla-
ne yapması gerektiğini bilir. Bu çok önemli bir farkın- rının ve malzemelerinin üzerine ne olduğunu yazan
etiketler yapıştırılabilir; fakat dediğimiz gibi bunda
hedef okumayı öğretmek değil, farkındalık kazan-
Zihinsel gelişimini desteklemek masını sağlamak olmalıdır.
için kitap okuma zamanlarına • Problem çözme becerisini arttırmaya ve neden
drama ekleyebilir, kitapta yer alan sonuç ilişkisi kurmaya yönelik oyunlara ağırlık ve-
rilmelidir. Örneğin, "Kırmızı ışıkta karşıdan karşıya
farklı karakterlerin konuşmalarını geçersek ne olabilir? Evdekilere haber vermeden
ses tonunuzu değiştirerek arkadaşla oynamaya gidersek neler olabilir?" gibi
sorularla onu düşündürtmeye çalışabilirsiniz. Bunun
seslendirebilirsiniz. için tasarlanmış "Sen olsaydın ne yapardın?" etkin-
Bildik bir hikâyeyi okurken belli liklerini Pinteres'te bulmak mümkündür. Bir başka
bir yerde kesip çocuğumuzun etkinlik ise Aybino Yayıncılık'ın çıkardığı "Bu Senin
Seçimin" oyunlarıdır.
tamamlamasını beklemek de
• Canlandırma oyunları oynamalarını sağlayın. Ör-
önemli bir çalışmadır. neğin, mescid ortamı veya alışveriş merkezi, tren
istasyonu gibi mekânlar canlandırılabilir.
• Teşekkür notu veya bayram kartı yazması için
dalıktır. Bunu bilen ebeveyn; çocuğuna sorumluluk örnek olabilirsiniz.
alması için fırsat tanıyacak, olaylar karşısında ne
yapması gerektiğini söylemeyecektir/söylememelidir. • Bu dönemde kelimelerin anlamlarını sorarlar.
Beş yaşındaki çocuk yağmurda ıslanacağını biliyor Bildiklerinizi cevaplayıp bilmedikleriniz için de edin-
ise ona, "Dışarı çıkma, ıslanacaksın!" demek hakaret diğiniz sözlüğe birlikte bakabilirsiniz. Kelimelerin eş
gibidir. Bunun yerine seçim hakkı sunulup "Yağmurda anlamlarını söylemeyi de unutmayın.
ıslanmak mı istersin yoksa yağmurluğunu mu giymeyi • Doğum gününü, telefon numarasını, anne baba-
tercih edersin?" diye sormak onun iradesini gelişti- sının adını söyleyebilirler. Bunları öğrenmesine yar-
recektir. Islanmayı seçmesi sizi korkutmasın. Adem dımcı olun. Öğrenene kadar tekrar etmesini sağlayın.
Güneş'e göre bu da duyularını harekete geçirir. • "Ve, fakat, çünkü" kelimelerini kullanabilirler. Siz
• Bazı harfleri yazabilirler. de konuşmalarınızda "ve, fakat, çünkü" gibi kelimeleri
• Çoğu büyük harfleri okuyabilir; ancak küçük harf- kullanın.
lerin hepsini okuyamazlar. • Kelime dağarcığı önceki yaşlara oranla artmıştır.
Çocuklar, kullandıklarından daha fazla kelimeyi an-
Gömleğimi arkadan lime lime ettiler Evlat candır, gözüne, aydınlıktır yerleşir
Sus ve gizle, dünyadan nasibin al dediler Yar canandır, kalbine, bir kör düğüm işlenir
Allah’a sığınırım davama ihanetten Bir ömre sığmayan büyük sevdalar
Zindan daha sevimli, beni çağırdıkları şeyden Bir zarfa ve kabine sığar mı gaddar zindan
Zindan balığın karnı, bizler tutsaklarıyız Buruk tekbirleri bir bayram sabahında
Zinnunca konuşur dil, sahile çok yakınız Sevincin dibeğinde hüzünle döver zindan
İbrahim ateşidir, Nemrutlar odun taşır İşte böyle birgünde, bir volta esnasında
Rahmet-i ilahiyle serin selamet zindan Kendinle söyleşirsin bir yürek sızısıyla;
Şimdi seher vaktidir, zindanda direniş var Vuslat kokulu bir yel eser mi dersin zindan
İstiğfar pınarında, arınmaktadır zindan Hazanımız bahara döner mi dersin zindan
Gecenin kıyamından cepheye kıyam taşır Şerha şerha yarılmış kurak toprağımızda
Sabır ve namaz ile direnmektedir zindan Bir kardelen çiçeği çatlar mı dersin zindan
Zaman içinde zaman, mekan içinde mekan Alnımıza yazılan şu ayrılık yazısı
Bir hayalin sırtında, uzağı yakın zindan İlah-i bir lutufla uçar mı dersin zindan
Öyle bir dipsiz kuyu yalnızlığı zindanın Dua ile takdirin şu garip çekişmesi
Tek çıkışı var; Allah’ın ipi Kur’an Semaya dua evvel varır mı dersin zindan
Hikmet ehli der ki; diriler kabri zindan Suya açılır gibi O’na açılan eller
Bir sağanak misali, belalar yurdu zindan Kana kana rahmetten içer mi dersin zindan
Dostlarını tanıtır, düşmanın sevindirir Secdelerden arşa uzanan nurlu yollar
Özünde olan neyse dışa taşırır zindan Rıza-î ilahiye çıkar mı dersin zindan
Bu şiirin tamamlanmasına vesile olan ve bizleri de ailesi kabul eden kardeşimize hediyemdir.
21/8/2019
BERATA
Armanca/meqseda xuliqandina RIZGARBÛNÊ Û
însan û maneya kelîmeya tewhîdê MIZGÎNA CENNETÊ:
eynî ye, wekehev in. Navend û eslê
herduyan jî îbadet e KELÎMEYA
TEWHÎDÊ
Osman SADIKOĞLU
َوإِ َل ُه ُك ْم إِ َل ٌه َوا ِح ٌد الَّ إِ َل َه إِالَّ ه َُو الرَّ حْ َمنُ الرَّ حِي ُم
"Îlahê we îlahekî tenê ye. Ji wî pê ve tu îlah tune ye. Ew, rahman û rahîm
e.'' 2
1. Zarîyat: 56
2. Baqara:163
47
Têgeha (Qewrama) "Îlah" ê ev her sê îmam wiha tenê ji ew Allahê wahid û ehed re îbadetê bikin) û
diyar dikin. maneya peyva tewhîdê wekehev in. Navend û eslê
herduyan jî îbadet e. Ji ber vê yekê hewceye ku em
Îmam Taberî:
pir ehemmîyetê bidin mane û fêmkirina vê peyvê,
"Ew ê ku herî zêde layîqê îbadetê ye û îteat lê tê peyva tewhîdê. 5
kirin e."
3- Ferqa Di Navbera Me û Yên Ku
Îmam Razî:
Vê Kelîmeyê Cara Yekem Anîne Ser
"Îlah ew e ku îbadet lê tê kirin e.'' Ziman De
Qadî Beydawî: Ew însanên ku vê kelîmeyê cara ewwil dianîn ser
"Îlah ew e ku layîqê îbadetên we ye." ziman û digotin hema wê gavê de rewşa wan digu-
heriya. Ji her cûrên cahilîye xwe paqij dikirin, bi zelalî
للا ٰالِ َه ًة لِ َي ُكو ُنوا َل ُه ْم عِ ًّز ۙا َك َّ ۜلٰ
ِ َوا َّت َخ ُذوا مِنْ ُد
ِ ّ ون û bi dilsozî teslîmê Allah -azze we celle- dibun. Kesên ku
vê peyvê fêmdikir û digot, li hemberî taxutên dewra
xwe serî hildida û vê peyvê diqîrîya. Bi coşeke bê
hedan di qelbê wî de bikurahî bicih dibû.
Kî ev peyv bianîna ser ziman, nêrîna wan a heyatê
jî diguherîya û bingehîya fikr û ramanên nipînû biwan
Ma ne ev kelîme bû; li gor dida bikaranîn. Di têkiliya dostanî û neyartîyê de
şehinşahîtîyên hawîr erebên qaîdeya bingehî ev kelîme bû. Di navbera wan de
ku bindest û zelil bûn, ji çolên pîvana biratîyê jî ev peyv bû.
3. Meryem: 81,82
4. Li tefsîra sûreya Araf ayeta 128. binêrin. 5. Emê mijara îbadetê di rûpelên pêş de berdewam bikin.
َقا َل فِرْ َع ْونُ ٰا َم ْن ُت ْم ِب ۪ه َق ْب َل اَنْ ٰا َذ َن َل ُك ۚ ْم اِنَّ ٰه َذا َل َم ْك ٌر Xelk jî bi qelebalixeke helehêlî û bi elalet hatin
meydanê. Hatina wan berê de ji bo temaşeya kuştina
فَ َم َكرْ ُتمُوهُ فِي ْال َم ۪دي َن ِة لِ ُت ْخ ِرجُوا ِم ْن َٓها اَهْ َل َه ۚا َف َس ْو zarokekî bû. Ji bo viya jî qral re têr çepikan dabûn
ٍ ُون َل ُ َق ِّط َعنَّ اَ ْي ِد َي ُك ْم َواَرْ ُج َل ُك ْم مِنْ خ َِل
ف ُث َّم َ َتعْ َلم û reqereqê jî kiribûn. Ew qelebalix ji nîşka ve wisan
ين ُ َّ
َ صل َبنك ْم اَجْ َم ۪عِّ َ لُ َ qîrandîn: "Me îman bi Rebbê vî zarokî anî!"
"Firewn (ji wan re) got: 'Berî ku ez izna we bidim Bi behaya şewata di nav kortik û çalên agir de ji
we îman pê anî? Qet guman tune ku ev dafikeke ku wan yek kitek jî ji îmana xwe ne vegerîyan.
we li vê walatê (Mîsrê) çêkîrîye da ku hûn gelê xwe Lê, ew zahmetkêşîya piştî ziman anîna vê peyvê
(qibtîyan) jê bixin der. ku eshabê kîram kişandine?
Lê belê hûnê di nêz de bibînin ku wê çi bê serê we. Mus'ab û Hebbab û Bîlal û Ammar û malbata wî…
Sond be ku ez ê dest û pîyên we bi çeprastî jê bikim, Hin mirovên heta duh kole bûn, piştî bi vê kelîmeyê
piştre jî ez ê we hemûyan bi daran ve daleqînim." 8 îman anîn serê xwe li hemberî zadeganên zordest
Pîşti îman anînê li hember tehdîdê Firewn wiha rakirin. Ma ne ev kelîme bû bi gor şehinşahîtîyên
dibêjîn: hawîr erebên ku bindest û zelil bûn, ji çolên tune-
bûnê xelas kir û wan gihiştande zîrveya hemû xweşî
ُون َو َما َت ْن ِق ُم ِم َّٓنا ا َِّٓل اَنْ ٰا َم َّنا
َ َقالُٓوا ِا َّٓنا ا ِٰلى َر ِّب َنا ُم ْن َقلِب û izzet û serdestîyê!
صبْرً ا َو َت َو َّف َنا ِ ِب ٰا َيا
َ ت َر ِّب َنا َلمَّا َٓجا َء ْت َن ۜا َر َّب َٓنا اَ ْف ِر ْغ َع َل ْي َنا Belê, em jî îro vê kelîmeyê tînin ser ziman. Heta
َ ۟ مُسْ ل ِ۪م
ين ne tenê anîna ser ziman weke ku me vê peyvê ji
xwe re kiriye wird û herûdaîm li ser zimanê xwe em
"(Sêhrbazan) Gotin: (Ne xema me ye) Bêguman
dubare dikin. 11
em ê bi bal Rebbê xwe ve vegerin. Ji bo ku ayetên
Rebbê me ji me re hatin û me îman bi wan anîye tu Lê mixabin di heyata me de tiştek neguheriye. Ew
heyfê ji me distînî. Rebbê me! Tu di ser me de sebrê coşa ku muwahhidên dewrên borî hes dikirin, li serme
bibarîne û me wek muslîm bimirîne!" 9 tu berhem jê nemaye. Serhildana li hemberê taxûtan
deynin alîyekî, îteat û situxwarîya wan taxûtan ew qas
zêde buye heta ku situyên gelek însanan qurimîye.
6. Araf: 113,114
7. Araf:120,122 10. Tâ-Hâ: 72
8. Araf: 123,124 11. Îmam Muslîm vê qisetê bi rîwayeta Suheyb -radiyallahanh- bi me dide
9. Araf: 125,126 zanîn. Ji xeynî vê, ev qiset di tefsîra sûreya Burûc de derbas dibe.
ٓ ٰ
Dilê kesekî di jîyaneke nipînû û sazûmanîyekî li ser ِ اِل َه ا َِّل اَ َن ۬ا َفاعْ ُب ُد
ون
bingeha tewhîdê tune. Îzzet û medeniyet li alîyekî,
her roj ji hêla Amerika û hevkarên wî yên sîyonîst "Allah ji evdên xwe ji kîjanî re bixwaze, bi emrê wxe
ve xwîna me dirije û namûsa mumînan talan dibe. 12 melaîketan bi wehîyê jê re dişîne û dibêje: Ji min pê
ve îlah tune, ji ber vê yekê ji min bitirsin." 13
Di navbera me û wê nesila ewil ku vê kelîmeyê di-
anin ser ziman û pêwistên wê jî bi cih dianin ferqeke Ev peyv mîna qulpeke zexîm e ku ew ne zeng
herî mezin heye, çima gelo? digire û ne ji diqete.
ٰ َّ َف َمنْ َي ْكفُرْ ِب
Ferqa di navbera me de ev e: Wan, piştî vê peyvê مْس َك ِب ْالعُرْ َو ِة
َ الل َف َق ِد اسْ َتِ ّ ت َوي ُْؤمِنْ ِب
ِ الطا ُغو
ٰ
anîn ser ziman bêkêmasî xistin jîyana xwe. للاُ َس ۪مي ٌع َع ۪لي ٌم َ ْالوُ ْث ٰق ۗى َل ا ْنف
ّ ِصا َم َل َه ۜا َو
Em çi dikin? Em jî vê peyvê bi şev û bi roj dibêjin lê "…Her kî taxut înkar bike û bi Allah îman bîne; wî
jî ve gotinê qet tiştekî fêm nakin. Em nizanin maneya xwe bi qulpeke herî zexm ku qetandin jê re tune ve
vê peyvê çiye û em bi gotina vê kelîmeyê çi qabûl girtî ye. Allah, Semî' û Alîm e." 14
dikin, dipejirînin.
Ev, di heman demê de kelîmeya teqwayê ye:
Wê gavê pêwiste ku ev peyva tewhîdê ew nesi-
la ewwil çawan fêm kiribin; ji bo ku weke wan bê وب ِه ُم ْال َح ِم َّي َة َح ِم َّي َة ْال َجا ِهلِ َّي ِة
ِ ُين َك َفرُوا ۪في قُل َ ا ِْذ َج َع َل الَّ ۪ذ
fêm kirin em tevde lêgerînekî bikin. Maneyên wê ya
َ للاُ َس ۪كي َن َت ُه َع ٰلى َرسُول ِ۪ه َو َع َلى ْالم ُْؤم ِ۪ن
ين ّ ٰ َفا َ ْن َز َل
windabûyî û şertên wê yên jibîr bûyî ger dubare/
tekrar bikevin rojeva me/gundema me. Heta ku ferq ان َ َواَ ْل َز َم ُه ْم َكلِ َم َة ال َّت ْق ٰوى َو َكا ُٓنوا اَ َح َّق ِب َها َواَهْ َل َه ۜا َو َك
û mesafeya di navber de ji holê rabe û bi awayê wê ّٰ
للاُ ِب ُك ِّل َشيْ ٍء َع ۪ليم ً۟ا
nesila ewil ku em bi ittibaa wan hatine fermankirin
"Ew ên kafir, dema di dilê xwe de agirê esabîyeta
bes wan çawa fêm kiribe em jî wisan fêm bikin û di
dewra cahiltîyê pêxistin; Allah, ji pêxemberê xwe û
jîyana xwe de bi cih bikin.
mumînan re hizûr û sikûnet daxist û ew li ser peyva
4- LI SER EHEMMÎYETA VÊ KELÎMEYÊ teqwayê qayîm kirin. Jixwe ew her tiştî bi heqî di-
zane." 15
Allah -azze we celle- vê peyvê bi navgîna melaîketan
ragihandiye abdên xwe yên hilbijartî -aleyhîmûsselâm- Ev peyv wê mumînan li dinyayê û li axîretê herû-
daîm sabit bigire:
وحي ِا َل ْي ِه اَ َّن ُه َٓل ٍ َو َٓما اَرْ َس ْل َنا مِنْ َق ْبل َِك مِنْ َرس
۪ٓ ُول ا َِّل ُن َّ ين ٰا َم ُنوا ِب ْال َق ْو ِل ّ ٰ ِّت
ت فِي ْال َح ٰيو ِة ال ُّد ْن َيا
ِ الث ِاب َ للاُ الَّ ۪ذ ُ ُي َثب
12. Hewceye ku em hinek istîsnayan diyar bikin. Bi meqseda hakimîyeta 13. Enbiya: 25
îslâmê û parastina namûsa mumînan li çar alîyê cîhanê kesên ku ceng
û cihadê dikin ger neyên jibîr kirin. Yên ku ji "Firqetu'n Nacîye û ji 14. Baqara: 256
Taîfetu'l Mansura" ha ew mucahîdên bijare ne, înşaallah. 15. Fetih:26
ّٰ ب
للاُ َم َث ًل َكلِ َم ًة َط ِّي َب ًة َك َش َج َر ٍة َط ِّي َب ٍة َ ض َرَ ْف َ اَ َل ْم َت َر َكي
Di hedîsekê meşhûr de Buxarî û Muslîm ji gelek
eshabîyan -radiyallahanhûm- rîwayet kirine ku Rasûlullah
ت َو َفرْ ُع َها فِي ال َّس َٓما ۙ ِء َ ُ
ٌ اَصْ ل َها ث ِاب -aleyhîssalâtuwesselâm- wiha ferman kiriye:
"Ma tu nabînî Allah mîsaleke çawa dide: Gotine- "Ez bi şer û cenga bi însanan re hatim emirkirin
ke xweşik (lâîlaheîllalah) weke dareke bedew e ku heta ku kelîmeya şahdêhîyê bêjin û pênc ferz nimêj
qurmê (koka) wê (di erdê de) payîdar e û şaxên wê bikin û zekâtê bidîn. Eger van pêkbînin can û malên
li asîmana ye." 17 wan ji min parastî ne."
Ev peyv, berat û belgeya rizgarbûna ji agirê ye. Ev peyv di îmanê de şaxa herî bifezîlet e.
Muslîm di Sehîha xwe de ji Rasûlullah -aleyhîssalâtuwes-
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- wiha ferman dike:
selâm- vê rîwayetê kiriye:
"Şêst kisûr an heftê kisûr şaxê îmanê hene. Yê herî
"Dema mûezzin bang/ezan dida û dihat qisima
bi fezîlet Lâîlâheîllallah e. Yê daketîyê wan jî rakirina
"Eşhedûenlâîlaheîllallah" (Ez şahdeyî didim ku ji Allah
tiştekî ji rê ku ezîyetê dide însanan e. Heyâ jî ji îmanê
pê ve tu îlah tune) Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- wiha
ye.'' 23
digot: "Ew (Muezzin) ji agir rizgar bû." 18
Dîsa ev peyv sedema şer û cihadê ye.
"Her kî bejê 'Laîlaheillalah Muhammedu'n Rasûlul-
lah' Allah -azze we celle- agir jê re heram kiriye." 19 Ev peyve ku kur û bav anî hemberê hev du. Ev peyv
bû sedema neyartîya dê û zarokên wê. Ew peyv e
Ev peyv roja qiyametê di mîzanê de wê ji her tiştî
ku Rasûlullah -aleyhîssalâtuwesselâm- di serde û gelek ji
herî girantir bikişe.
wan pêxemberan di oxira wê de pir zor û zehmetîyê
Dema ku Nuh -aleyhîsselâm- wefat dikir ji zaroyên xwe kişandin. Ev peyveke wiha ye ku qet tu zaruret ji
re wisan wesîyet kir: rûvegera naverok û teblîxa wê re destur tune ye.
"Ez Lâ îlâhe îllallahê li we emir dikim. Ger ev peyv Cîhad, ku zîrveya îslamê ye di oxira vê peyvê de
bikeve şikevîkekî mîzanê û heft tebeqê asîman û erd jî tê kirin.
bikevin şikevîka dîn wê dîsa ev şikevîka Lâîlâheîllallahê
girantir bikişe.'' 20 Ev peyvê ku Nuh -aleyhîsselâm- bê gazin û bêzarbûn
neh sed û pêncî sal gazî vê kelîmeyê kiribû. Fezîlet
Di hedîsekê Rasûlullah -aleyhîssalâtuwesselâm- de (hadî- û ehemmîyeta vê peyvê zehfî mezine ku bi vegotinê
su'l bîtaqa de) qiseta zilamekî ku not û neh dosyeyên nayê hejmartin.
gunehên wî hene diyar dibe. Digel vê yekê li ser wî,
pelekî ku li serê "Lâîlâheîllallah" nivîsîye derdikeve. Herê, madem ev peyv pir muhîm û bifezîlet e,
bextîyarîya dînyayê û axîretê girêdayîyê vê peyvê
ye; wê demê berê pêşî divê ku destpêk bi vê peyvê
be û ev peyv bê vegotin û nivîsandin.
Dawîya Beşa (3.) Sêyemîn
16. Îbrahîm:27
17. Îbrahîm:24 Dê Berdewam Bibe Înşaallah…
18. Muslîm, 382 Kîtabu's Salât
19. Muslîm, 29 Kîtabu'l Îman
21. Tîrmizî, 2639 – Ibnî Mace 4300
20. 37 Musned, Îmam Ahmed, 2-225 Di vê maneyê de rîwayetek ji Musa
-aleyhîsselâm- tê neqil kirin. Heysemî, ji bo vê rîwayetê gotîye ku senedê 22. Muslîm, Kîtabu'l Îman. Bab Emru bi qîtalin Nas
wê rîwayetê zeîf e. 23. Muslîm; 152 Kîtabu'l Îman
52
bölgelerin başkalarından gizlenmesi, anne baba ve çocuk oturak (lazımlık) kullanıyorsa bu oturak, evin
doktorlar (anne babamız yanımızdayken) dışında bu ortak kullanım alanlarına konmamalı, tuvalet ya da
bölgeye kimsenin dokunmaması gerektiği çocuğa banyoda kullanılmalıdır.
öğretilmelidir.
4. Adım: Çocuğun Özel Alanlarına
Çocuk için tanımlanan özel alan aynı zamanda anne
Saygılı Olmak
babanın da özel alanıdır. Çocuk, anne babasının özel
alanını görmek istediğinde aile izin vermemeli, bu Küçük yaştan itibaren çocukları başkalarının yanın-
alanların kişiye özel olduğunu belirtmeli ve kimse- da giydirmemek, altlarını değiştirirken bile bir başka
ye gösterilemeyeceğini anlatmalıdır. Çocuğa cinsel odaya götürmek çocuğun mahremiyetine saygıyı
organlar, ancak o sorduğunda onun anlayacağı dille gösterir. "Daha küçük" diye düşünerek çocuğu iç ça-
ve yumuşakça anlatılmalıdır. Cinsel organlar, çocuk maşırına varıncaya kadar başkalarının önünde soyup
sorduğunda anne baba üzerinden değil; çocuğun giydirmek doğru değildir. Özellikle dört-beş yaşından
kendi cinsel organları, cinsiyeti olan oyuncak be- sonra çocuğu iç çamaşırı ile yıkamak, iç çamaşırını
bekler ya da kitaplar üzerinden öğretilmelidir. Bu çıkarırken ve temizlerken gözleri kısarak ya da başı
öğretim, onun doğal merak duygusunun bizim gö- hafif yana çevirerek o alana saygı gösterdiğimizi
zetimimizde giderilmesini sağlayacaktır. Böylelikle hissettirmek, çocuklarda mahremiyet duygusunun
arkadaşları ile başbaşa kaldığında yanlış bir yolla
merakını giderme gereği hissetmeyecektir. Bu şekil-
de yapıldığında çocuk, kendi özel alanını korumayı,
başkalarının da özel alanlarına dokunmamayı ve
bakmamayı öğrenecektir. Küçük yaştan itibaren çocukları
2. Adım: Odanıza İzin Alarak Girmesi başkalarının yanında giydirmemek,
Gerektiğini Öğretmek altlarını değiştirirken bile bir
Çocuklara dört-beş yaştan itibaren anne babanın
başka odaya götürmek çocuğun
odası kapalı ise odaya kapıyı çalarak ve izin alarak mahremiyetine saygıyı gösterir.
girmesi gerektiği öğretilmelidir; çünkü bu oda anne "Daha küçük" diye düşünerek
babanın özel alanıdır ve özel alanlara girişte izin
alınır. Çocuğun odasına girerken kapısının çalınması çocuğu iç çamaşırına varıncaya
çocuğa iyi bir model oluşturacaktır. Alanına saygı kadar başkalarının önünde soyup
duyulması konunun önemini ona öğretecektir. Odaya giydirmek doğru değildir.
izinsiz girdiğinde çocuğa "Odamızda giyiniyor olabi-
liriz, bu yüzden kapı kapalı ise tıklatıp izin alarak içeri
girmelisin." şeklinde açıklama yapılabilir.
babanın da çocuğun görmeyeceği bir alanda giyinip dönemi ile birlikte gençler, kilidi olan daha güvenli
soyunması da çocuğun bütüncül bir mahremiyet özel alanlar talep edebilir. Ergenler yalnız kalmak
duygusu geliştirmesi açısından önemlidir. isteyebilirler, çocukluk dönemine göre daha utangaç
olabilir ve vücutlarını anne babasından gizlemek
5. Adım: Çocuğun Cinsel Organlarını isteyebilirler. Onların bu taleplerini normal karşıla-
Sevgi Objesi Yapmamak mak, özel alanlarına izinsiz girmemek, telefonlarını
Küçük çocukları cinsel organlarına dokunarak, karıştırmamak, günlüklerini okumamak vb. daha
onları konu yaparak sevmek doğru değildir; çünkü doğru bir davranıştır.
bu durum, onların özel alanlarının ihlalidir. Çocuk, 7. Adım: Ebeveynle ve Kardeşle
bu şekilde hem mahremiyet ihlaline uğramış olur
hem de başkalarının özel alanlarının kullanılarak
Yatakları Ayırmak
onlara şaka yapılabileceği inancını edinir. Ayrıca Bebeğin yatağının anne baba yatağından ne za-
çocukları cinsel organlarını konu ederek sevmek, man ayrılacağı tartışmalı bir konudur. Kimi ebeveynlik
onları kendilerini kötü niyetli yabancılardan korumak ekolleri çocuğa dilediği kadar müsaade ederken kimi
konusunda etkisiz kılabilir. Çocuk, bir başkası özel yaklaşımlar ise daha katı bir yaklaşımla çocuğun
alanına dokunmak istediğinde bunun iyi mi yoksa odasının ve yatağının ayrılmasını savunmaktadır. Bu
kötü mü olduğunun ayrımını yapamayabilir. Bu se- konuda genel yaklaşım şu şekildedir: Altı aya kadar
beple bezlemek, pişik kremi sürmek ve temizlemek çocuk annesi ile yatabilir. Altı aydan sonra ise annesi
durumlarında bile abartıya kaçmamak, aşırı baskı ile aynı odada yer yatağında ya da beşikte yatabilir.
uygulayarak silmemek, çocuğun cinsel organlarıyla İki yaşla birlikte çocuk yavaş yavaş bağımsızlığını
oynamamak daha doğrudur. Çocuğun cinsel organ- kazanır ve kendi başına yemek yemeye, yolda kendi
larını şaka konusu yapmak, göstermesini istemek ve başına yürümek istemeye başlar. Bu dönem gelişim
onlara dokunmaya çalışmak çocuğun cinsel kimlik olarak da çocuğun odasının ayrılabileceği bir zaman-
gelişimi açısından oldukça sakıncalıdır. dır; ancak yalnızlık, anneden ayrılma, karanlık gibi
konularda aşırı duyarlı ve kaygılı olan çocukların zorla
6. Adım: İlkokulla Birlikte Özel Mekân yataklarını ayırmak doğru değildir. Öncesinde, var
Tanımlamak olan kaygılar uzman yardımı ile giderilmeli; sonrasın-
İlkokul dönemi ile birlikte çocuklar için evde bir da yatak ayrımına gidilmelidir. Birlikte aynı yatakta
çekmece ya da sepet belirlenip çocuğa özel eşya- yatan kardeşlerin yatakları ise dört-beş yaşından
larını buraya koyabileceği söylenebilir. İlk başlarda itibaren ayrılabilir.
çocuklar buraya gerekli gereksiz birçok şeyi koyabilir;
ancak zamanla daha seçici davranacaklardır. Onun
bu özel alanını anne babanın izin alarak kullanması
çocuğun özel alan düşüncesini pekiştirir. Ergenlik
İngiliz Tıp Birliği 1955 yılında, Amerikan Tıp Birliği ise 1958 yılında
hipnozun tıpta kullanılabilecek bir yöntem olduğunu kabul etmiştir. Tür-
kiye'deki tıp camiasında hipnoz, hâlâ tam bir kabul görmemiş olup Sağlık
Bakanlığı tarafından 2015'te Getat kapsamına alınmıştır.
Hipnozun tarihinden kısaca bahsettikten sonra ne olduğunu/ne olmadı-
ğını hangi hastalıklarda ve ne şekillerde kullanıldığını ele alacağız inşallah.
57
Geleneksel hipnoz yönteminin bilinen kökeni 18. yüzyılın sonlarına dayanır.
Dr. Anton Mesmer, 1778'de Viyana'dan, halk arasında bir devrim yaratacak
yeni bir tedavi yöntemiyle dönmüştü.
Dr. Mesmer, hipnozu "mesmerizm" adını verdiği hayvansal manyetizmayla
ilişkilendirmişti.
birbirine benzeyen iyileştirme teknikleri bulunuyordu. gördükçe tedavilerini toplu yapmaya başladı. Tabi
İyileştirme aracı olarak, olağanüstü güçleri olduğuna bu toplu çalışmalar da daha çok tepki ve dikkat çekti
inanılan büyücü ya da din adamları kontrolünde ve Mesmer bazı taleplerden sonra çok ilginç dene-
hipnoz yapılırdı. Hipnoz, uzun yıllar bu şekillerde meler yaptı. Bir süre sonra da bahçesindeki ağacı
kullanılmış ve değişik merhalelerden geçerek gü- "Mesmerize" ettiğini söyleyerek, yani kendisindeki
nümüze kadar ulaşmıştır. güçleri o ağaca aktardığını ve hastaların sadece
ağaca dokunarak şifa bulacağını iddia etti. 1
Günümüzdeki son hâlini tanımlamadan önce hip-
nozun geçtiği merhalelere de kısmen değinmek Zamanla hastaların da iyileştiklerini iddia etmeleri
istiyorum. üzerine bu durum, dönemin Fransa kralının kulağına
gider ve Mesmer'in olayını soruşturmak için bir heyet
Geleneksel hipnoz yönteminin bilinen kökeni 18.
kurulur. Heyetin sonuç olarak yazdıkları raporda; Mes-
yüzyılın sonlarına dayanır. Dr. Anton Mesmer, 1778'de
mer'in hayale dayanan ve hiçbir gerçekliği olmayan
Viyana'dan, halk arasında bir devrim yaratacak yeni
güçleri kullanma yöntemiyle insanları dolandırdığı ve
bir tedavi yöntemiyle dönmüştü. Dr. Mesmer, hipnozu
kandırdığı iddia edilir. Hastaların iyileşmelerine bir
"mesmerizm" adını verdiği hayvansal manyetizmayla
açıklama yapamayan heyet, aslında Mesmer'in orada
ilişkilendirmişti. Kişiler arasında görünmez man-
bulunmadığı hâlde iyileşenlerin kendi inançları doğ-
yetik bir sıvıdan bahsetmiş ve bu manyetik sıvının
rultusunda iyileştiklerini kabul etmek zorunda kalır.
dengesinin bozulmasına bağlı olarak hastalıkların
oluştuğunu öne sürmüştü. Bu ve bazı sebeplerle de Bugünkü hipnoz tanımının dayandığı temel nokta
meslektaşları tarafından dışlanmış, özellikle bazı uy- budur, diyebiliriz. Aslında o heyet, bugün de kabul
gulamalarından dolayı şarlatanlıkla suçlanmış, hatta edilen hipnozun temel tanımını yapmıştır. Hipnoz
birkaç ülkeyi dahi terk etmek durumunda kalmıştır. uygulayıcısının kişi üstünde doğaüstü bir etkisi yok-
tur. Kişi, var olan inançlarının yönlendirilmesi sonrası
Mesmer'e kadar (1700'lerin sonlarına kadar) hip-
verilen telkinler sonucunda iyileşir. Tedaviye ne ka-
nozla ilgili hiçbir yazılı kaynağa rastlanmaz. Bu ta-
dar çok inanırsa iyileşmelerin de o derece olacağı
rihten önceki tüm çıkarımlar tamamen varsayımlara
gözlemlenmiştir. Hipnozda asıl olan; telkinlerle, var
dayanır.
olan inançlara değinmesi ve sonrasında iyileşmenin
Mesmer'den sonra da tıp camiasında hipnoza olmasıdır.
bakış, manyetizm ve Mesmer'in ekolüne yakın bir
Manyetik akım olmadan da hipnotik durumun
çizgide devam etmiştir; ancak itibarı yitirilmiş ve
oluşturulabileceğini, özellikle başta İngiltere olmak
tıp camiası tarafından kabul edilmez bir şekilde…
üzere hipnozun daha saygın hâle gelmesini ve Mes-
Mesmer'in bu kadar sert tepki görmesi aslında merizm'den etkilenmeden, hipnozun ilk kez hipnoz
gayet tabii bir durumdur; çünkü manyetizmden bah-
seden Mesmer, başlarda mıknatısla manyetik alanı 1. Bu durum bize, günümüzde iple, bastonla günah çıkarma seansları
düzeltiyordu. Daha sonra ise elleriyle. Halktan ilgi yapan cenahı hatırlatıyor.
5. Cinsel sorunlar: Erkeklerde psikojen empotans 21. Ağrısız, narkozsuz doğum yaptırma
(peniste sertleşme olmaması), erken boşalma, cin- Hipnozun kullanıldığı alanlar çok geniş bir yel-
sel istek azlığı veya aşırı cinsel istek vb. Kadınlarda pazeye sahip olsa da öyle her durumda tek başına
vajinismus (cinsel birleşmenin olamaması), ağrılı kullanılabilecek bir tedavi yöntemi değildir. Genellikle
birleşme, cinsel istek azlığı vb. tek başına kullanılabilecek bir tedavi yöntemi olmayıp
6. Tüm ağrılı durumlar; romatizmalı ağrılar, gerilim, yapılan tedavilere destekleyici olarak kullanılmasında
migren, sinüzit, stres kaynaklı baş ağrıları, kansere fayda vardır, yani diğer tedavi yöntemleriyle kombine
bağlı ağrılar vb. uygulanması daha isabetli olacaktır.
7. Okuma, hafıza ve öğrenme kapasitelerinin ar- Bir sonraki yazımızda hipnozun çeşitlerinden, bilinç
tırılması ve öğrencilerde ders çalışmanın teşviki, ve bilinçaltından ve hipnozun birtakım istenmeyen
yabancı dil eğitiminde ve çeşitli kurslarda başarının durumlarından söz edeceğiz inşallah.
artırılması vb. alanlar Dualarımızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
8. Yanıkların tedavisi (ağrısız ve hızlı iyileşmeye hamdetmektir.
yardımcı)
9. Psikiyatrik bozuklukların tedavisi: Kekemelik, tik
bozuklukları, tırnak yeme, gece ve gündüz alt ıslatma
problemleri ve psikonevrotik bozukluklar; temizlik
vb. takıntılar, agresiflik, depresyon, fobiler, panik
bozukluk vb. çeşitli ruhsal bozuklukların tedavisi
10. Uyku bozuklukları
11. Uyum bozuklukları
12. Nefes darlığı; bronşiyal astım, koah vb.
13. Çocukların çeşitli ruhsal bozuklukları; gece
işemeleri, eğitim sorunları, davranış bozuklukları
vb. ve ders çalışmalarının teşviki
14. Kanser tedavisi; gerek tümörün iyileşmesine
katkıda bulunarak gerek de kansere bağlı ruhsal
bozukluklar ve ağrıların kontrolü
Allah'ın Adıyla…
b. Allah'ın İlahlığı
"İlah" kelimesinin kökü konusunda farklı kaviller zikredilmiştir. Bu kök-
lerde de farklı anlamlar barınmaktadır. Bunları inceleyelim:
• Hayret etti: Allah (cc) kendisinde hayret edilendir. Kul, Allah'ın isimleri
ve sıfatlarını düşündüğü zaman akıl tefekkürünün sonucunda hayret eder.
61
• Gizlendi: Allah (cc), dünyada mümin ve kâfir tüm olacaktır: "Efendim, namazını kıl, zekâtını ver, Allah
kullarından, ahirette ise kâfir kullarından perdelen- imkân verdiğinde hacca git, fakirlere yardım et. Ha,
miştir. 1 bi de oruç tuttun mu yeter."
• Şefkat duydu: Allah (cc), kullarına karşı şefkatli Bu mudur Allah'a (cc) kulluk?! Bu mudur Allah'ın
olan Er-Raûf'tur. yeryüzüne halife olarak gönderdiği insanın özellikle-
ri?! Ya da bu insanlar mıdır Allah'ın tek ilah olduğuna
• Sevgi ile yöneldi: Rabbimiz (cc) kendisine sevgi
şahitlik eden ümmet?!
ile yöneldiğimiz, sevginin kaynağı olan El-Vedûd'tur.
Hayır! Allah'a (cc) kulluk ve halifelik bu değildir.
• İbadet edilen: Allah (cc), kendisine ibadet edilen,
Allah'a kulluk, kulluğu/ibadeti hayatın bir parçasına
ibadeti hak eden tek varlıktır.
münhasır kılıp diğer parçalarından müstakil kılmak
Bunlar ilah kelimesinin lügat anlamlarıdır. Kur'ân ve değildir. Allah'a kulluk, caminin içinde Allah'ı tanıyıp
sünnet ıstılahında ise bu anlamlardan "İbadet edilen" da dışında özgürlük putuna ibadet etmek değildir.
anlamı ön plana çıkarılmıştır. 2 Dolayısıyla "Allah'tan Allah'a kulluk, mescidinde ibadet ettiği bir kurumun
başka ilah yoktur." dediğimizde "Allah'tan başka başka bir bölümünde Allah'a şirk koşmak değildir.
ibadeti hak eden hiçbir varlık yoktur." demiş oluyoruz.
Kulluk/İbadet, Allah için yapmamız istenen ve
Allah'ın sevip razı olduğu her şeydir. Bunları Allah'a
yaparsan O'na (cc) kul, başkalarına yaparsan zelil
olursun. Allah'a kulluk edip O'nun karşısında zelil
Allah'a kulluk, kulluğu/ibadeti olmak izzettir. İnsana kulluk ise zillet ve sefalettir.
hayatın bir parçasına münhasır kılıp Hem de insanı köpekten, merkepten, herhangi bir
diğer parçalarından müstakil kılmak hayvandan daha aşağılara çeken bir sefalet!
SİYASİ VE AKİDEVİ
YÖNLERİYLE Bu risale iki bölümden ve son sözden
ŞİİLİK VE oluşmaktadır. Birinci bölümde
Humeyni'nin benimsediği sapık
HUMEYNİCİLİK inançlar ele alınmaktadır. İkinci
bölümde ise Humeyniciliğin aykırı
Bedirhan EREN
(şaz) tavırları anlatılmaktadır.
Kitabın Künyesi
Kitabın Adı: Siyasi ve Akidevi Yönleriyle Şiilik ve Humeynicilik
Kitabın Yazarı: Said Havva
Yayınevi: Anlatı Yayınları
Yayın Tarihi: 2017 (Türkçe İlk Baskı 1987)
Basım Yeri: İstanbul
Sayfa Sayısı: 80 Sayfa
Cilt/Kâğıt: Karton Kapak, İthal Kâğıt
Ebat: 12 x 19
2 7 Eylül 1935 yılında Suriye'nin Hama şehrinde fakir bir ailenin çocuğu
olarak geldi dünyaya. Babası ve bir erkek kardeşi, İslam düşmanı Baas
rejimi tarafından katledilen Said Havva, fakruzaruret içerisinde büyüdü.
İlköğrenimini Hama'da gördü ve buradaki camilerde dönemin meşhur
âlimlerinden dersler aldı. Lise yıllarında hocası Şeyh Muhammed El-Ha-
mid vasıtasıyla İhvan üyeleriyle tanıştı ve 1952 yılında 17 yaşındayken
İhvan Hareketi'ne katıldı.
64
va'nın hayatında ve düşüncesinde önemli rol oynar.
Said Havva, tasavvufu şöyle tarif ediyor:
"Tasavvuf İslam dininde ihsan hakikatini temsil
eden ve Resûlullah'ın (sav) 'Allah'ı görüyormuşçasına
O'na ibadet etmendir. Şayet sen onu görmüyorsan
da O seni görüyor.' sözünde ifadesini bulan rükündür.
Gerçek tasavvuf, tevhid akidesinin zevkine ermektir.
Bunu aşarsa tasavvuf, tasavvuf olmaktan çıkar; zın-
dıklık olur." Çarpışmaların başladığı ilk
Said Havva defalarca tutuklanmış ve yıllarca Suriye günlerde Hama'nın mücahid
Baas rejiminin dehşetengiz zindanlarında işkenceli halkı, şehri kontrolleri altına
mahpus hayatı yaşamıştır.
almıştı. Bunun akabinde havadan
Said Havva, Suriye İhvanı'nın Adnan Sadeddin ve
diğer liderleriyle beraber, sosyalist milliyetçi laik ve helikopterler, (bugün olduğu gibi
İslam (yani Ehl-i Sünnet) düşmanı Baas rejiminin yine) Rusların ve sonradan ortaya
zulümlerine ve baskılarına, ancak iyi organize edil- çıkıp anlaşıldığına göre Rafızi
miş bir şekilde cihad yoluyla son verilebileceğine
kanaat getirerek 1970'lerin başlarında silahlanmaya İran hükümetinin de desteğiyle
ve müşrik Nusayrî rejimiyle nihai bir hesaplaşma için Hama'da büyük bir katliam
hazırlanmaya karar verdiler. Altı ayda yüz kişilik bir
ulema heyeti tarafından M. Ebu Nasr el-Beyanunî
gerçekleştirildi.
liderliğinde Suriye İslam Cephesi kuruldu. Ulema,
mektuplarla yek vücud bir "Hendek Cemaati" oluş-
turmaya çağrılmıştı. Said Havva ve Adnan Sadeddin,
cephenin oluşumu için büyük bir gayret gösterdiler.
İslam Cephesi Misakı yayınlandı. Bu süreç içerisinde hayatının son yıllarını Ürdün'de sürgünde ve sürekli
rejim de boş durmuyor ve kıyamın merkezi olarak tedavi altında geçirdi. Hayatını İslam'a vakfetmiş;
değerlendirdiği Hama'yı ağır silahlar ve on iki bin as- itikadi, ahlaki, siyasi, hukuki ve iktisadi boyutlarıyla
kerle kuşatma altına alıyordu. Rejim ajanlarının Hama İslam'ın bir bütün olarak anlaşılmasına büyük katkıda
kuşatması sürerken dışarıya hiçbir bilgi sızmaması bulunmuş ve İslam coğrafyasında diriliş ruhunun ye-
için yabancı gazetecilerin Şam'ı terkedip Hama'ya niden canlanmasına azımsanmayacak katkısı olmuş,
yönelmeleri engellenmişti. Günümüz Suriye'sinin ilmiyle amil Said Havva 9 Mart 1989'da Ürdün'ün
Firavun'u Beşşar Esed'in öz amcası ve o dönemki başkenti Amman'da henüz 54 yaşında iken vefat
Suriye Tağutu Hafız Esed'in kardeşi Rıfat Esed em- etti. Said Havva'nın geride bıraktığı eserlerinden
rindeki 12.000 kişilik ordu 2 Şubat'ta Hama'yı kuşattı. bazıları şunlardır:
Bu, 1980'den beri yapılan 3. kuşatmaydı.
"El Esas Fi't-Tefsir (16 Cilt), Er Resul, İslâm, Cihad
Çarpışmaların başladığı ilk günlerde Hama halkı, Yolunda Bir Adım Daha İleri, İslâmî Eğitim Modeli, Cün-
şehri kontrolleri altına almıştı. Bunun akabinde hava- dullah (Allah Eri'nin Ahlâk ve Kültürü), Ruh Terbiyemiz,
dan helikopterler, (bugün olduğu gibi yine) Rusların Hadislerle İslâm Tarihi (7 Cilt), El Esas Fi's-Sunne (5
ve sonradan ortaya çıkıp anlaşıldığına göre Rafızi Cilt), Şehadet/İmanın İlkeleri" vd.
İran hükümetinin de desteğiyle Hama'da büyük bir
katliam gerçekleştirildi.
1982 yılında azgın Suriye yönetiminin yerle bir
ederek 30.000 mazlumu katlettiği Hama'daki toplu
kıyımdan derin bir şekilde etkilenen Said Havva,