You are on page 1of 107

cevapra oğn

umay umay

İthaki Yayınlan - 1846

Yayıma Hazırlayan: BurakA/hayrak


Kapak Fotoğrafı: Umay Umay
Kapak Tasarımı: Seda Kaplan
Sayfa Düzeni ve Baskıya Hazırlık: B. El!(Ballan
1. Baskı, Mart 2021, İstanbul
Bu kitap 2013 ile 2016 yıllan arasında Alnkırkbeş Yayın' da toplam dön baskı
yapmışur.

ISBN: 978-625-7650-34-2

Sertifika No: 46603

©UmayUmay,2013
© lthaki, 2021

Yayıncının yazılı izni olmaksızın alınu yapılamaz.

lthaki™ Penguen Kitap-Kaset Bas. Yay. Paz. Tic. A.Ş.'nin tescilli markasıdır.
Caferağa Mah. Neşe Sok. 1907 Apt. No: 31 Moda, Kadıköy-lstanbul
Tel: (0216) 348 36 97 Faks: (0216) 449 98 34
editor@ithaki.com.tr - www.ithaki.com.tr - www.ilknokta.com

Kapak, iç Baskı: Deniz Ofset Matbaacılık


1/6, Zeytinbumu-lstanbul
Maltepe Mah. Hastane Yolu Sok. No:
Tel: (0212) 613 30 06 denizmatbaamucellit@gmail.com
Sertifika No: 48625
umayumay

cevapsız agrı

. .

şıır

it haki
çarpışan vapur sesleri
tenin yakınlığı ve yatkınlığı şiire
çok öksürüyorum
aç bir kurt gibi külleri yiyor
sonra kusuyorum sutyenime
dışarısı
evet dışarısı fevkalade
rutubet
cin
ve aşk ayetleri
haydarpaşa garında yakalayabildiğim bir tek tren bile
olmadı
çay kaşıklarını büken

6
hiç dokunamadığım bir sevgilim vardı
onu hatırlatır bana el sallayan her kadın
raylarda taş kaydırıyorum
tren çalıyorum çocuklara
düdüklü olanlar tercihim
tanrı iskeleye yanaşan bir vapur gibi
sokulup uzaklaşıyor tenimden
ne düşünüyorsun şimdi ...şu an..
çok mu soğudu hava ...
ayağın sızlıyor
ne vardı içip içip merdivenlerden yuvarlanacak
ben vapurda mıyım?
yetişebildim mi?
iyi bir şey mi kalkıp gelmem ?

8
bordo şapkalı kadın oturdu karşıma
bana bakıyor
her kelime dipsiz kuyu
konuşacak belli ki
ne gerek var şimdi
ne çok yazıyorum ve ne konuşacağını bilmek çok sıkıcı
sanki bu vapurdaki herkes
sana geliyor

9
garip
evde bıraktığım,
gözlerinde kayıklar yüzdürdüğüm,
sözlerinde kendimi kaybettiğim homurtulu prenses
sadece hesap soruyor artık
aşkını köreltmiş olmalıyım
cesareti olsa bir kaşık suda boğabilir beni
ama kendini öldürmüş olur en çok
rezil bir durum ..

10
henüz ikimizi çeken şeyin ne olduğunu anlamış değilim.
aslında seksten de bir bok anlamam
aşk da acıklıdır, hükümdür çoğu zaman..
ne yaptığımı bilmiyorum
inan bilmiyorum.
yanına uzanmak istiyorum
yanına uzanayım ; "geçsin artık''

11
gözlerim gözlerin olmadan bir daha parlamayacak
kalbin olmadan odam ısınacak bir ev bulamayacak
ne yaptığımı görüyor musun?
nasıl acı olduğunu hissedebiliyor musun?
insanlar aç bir kurt gibi atlıyor içimdeki küllere
o gümüş tanrı,yı
sonsuza dek yanı başında bıraktığımı bilmiyor.
dışarıdayım aşkım, insanlar çok aç, çok yalnız
ne küstah bir hayat kurmuşuz
ne kadar büyükmüşüz yanılırken bile;
bu sokaklarda lanet de işe yaramıyor

12
evet biri var hayatımda
nasıl olduğunu bilmiyorum
tek bir gözyaşıyla uyanıyor; kanımı görüyor
aktığını ve akan kanla tekrar boğulduğumu
ama o sevgilim değil... ve en korkuncu
onu hiçbir zaman senin kadar
sevemeyeceğimi biliyor
belki sadece çok akıllı

iki gün çok üşüdüm ..


çok üşüdüm ve ona sarıldım
beni öpseydin eminim onun gibi öperdin

13
seni ne kadar çok özledim. bir sinema salonunda
"hayata bağlandığımız bir filmi izlerken" avucuma
bıraktığın şeffaf bir taş gibi,,

14
hep metroyu kullanıyorum.
yürüyen merdivenlerden
çıkıyor, iniyor,
sonra tekrar çıkıyorum.
rica anonsları.. ,
aynı köşeye oturuyorum.
sarı çizgiyi aşmıyorum.
birilerine çarpınıyorum,
özür dilemiyorum.
sağ cebimi kontrol ediyorum,
güneş gözlüklerim çalınmasın diye.
cep telefonuma bakıyorum,
senden hiçbir şey beklemiyorum,
hiçbir şey dilemiyorum;
ama cep telefonuma bakıyorum.
belki cesur olursun diye
ama korkaksın çok fena ..
sanki sigarayla yaktım vücudumu
şimdi kabuklarını yoluyorum tek tek
kaybedemiyorum
senin için kurtarılacak bir hayat mı var dışarıda;
çok üşümüş, çok hasta olmuş,
kalbi paramparça bir hayat.

16
sana sevgilim diyebilir miyim?
sen şimdi sevgilim ol yakın ol
şimdilik benim ol. bensiz değil ama benimle ol.
hiçbir şey beklemiyorum gibi
çünkü onlar hep doğruyu biliyor
zavallı ben. herkes bir şeyler biliyor.
sevimli küçük atom parçacıklarına ayrılan kalbim,
aslında o da biliyor
bilmeyen kalemim
o hiç bilmiyor

17
senin bu cinayetti payın;
sessiz kalmaktı tüm akşamüstleri
acıktığında karnını doyurmandı,
hiç doymamış gibi
senin bu cinayetti payın; elmanın olgun yeriydi
sıfatlarla çevrilmiş acı bir the end.
senin payın öyle büyüktü ki;
elimdeki kanla yazdığım bu şiirlerde masum kaldım
tüm ipuçları pencereye
götürüyordu kayıp bir bakışı
oradan... oraya . . .
karın altında kalmış gibi bembeyaz bir yüzle
eritemezdi hiçbir sıcak gözyaşı
cinayetteki bu payını..

18
içinin gürültüsü beni dolduruyor
nefesimi tutuyorum,
boğazım ve küçük dilim arasında yakalanmış
bir söz duruyor
eriyor içilen binlerce sigaranın dumanı
erimek, yeterince iyi değilim
sırtın dümdüz
sevdiklerin önce bana ihanet ediyor, seni avlamak için
silahlarının üstünde eski fotoğrafların var
seni, seninle vuran için uzaklık nedir?

19
pencereyi açıyorum, köpek sürülerinin hırıltıları
ve
........rüzgar; 'sevişmek istiyorum:.
hala bilmiyorum; sen sevmeyi nasıl unuttun.,
çok mu rüya görüyordun,
çok mu ısırmıştın kanayan ruhunu?
zaman doldu. aynı bardaktan içilen su bitti.

20
abajurlar, kitaplar, tişörtler, satılmış hediyeler bitti
hala buradayım
ucuza kapatılmış bir düş kırıklığı
mağrur ve ıslak maskeli; susuzluğundan suçlu..
sular kilitlendi
bir önceki satırdan aklında kalan ne var?
bir acı duyuyorsun. sözün hareketleniyor içinde.
sadeliğin içindeki acı... geç kalındı.
hala kuşkulanmıyorsun kendini görememekten
aynalardan kuşkulanmıyorsun
kırılmış zaman oyalıyor seni
seni hunharca ele geçirerek oyalıyor.

21
biz yoktuk. ve sır yoktu. borges'in iki nehir için
yazdığı aşk bilmecesi yoktu. yokluktan doğdu
sessizlik,
aşkta kendini boğdu. ve zafer çığlıkla
yükseldi yan bloktan;
sen bardakları bileklerindeki kanla doldururken;
unuttum tanrı,nın verdiklerini
arzularımı unuttum.
şehir uyandığı sürece bana döneceksin; okunmuş suçlarınla

bana döneceksin; yarın sevecek olduğun sisli kalbi


toprağa gömerek.

22
tırmalanıyor boğazım, aç bir köpek gibi iniltilerim
sarıyor odaların tavanını. yeniden devirebilmek için
üst üste diziyorum kitapları.
diz kapaklarındaki fısıltılarla
buluşurken merhaba diyorum. nedense vedadır her
başlangıç, merhaba.. dünü tırnaklarımla
kazıyarak, bana ait
olmayan aşkı bulup çıkartacağım.
ikimizin arasında sevişeceğim.
işte içinin gürültüsü beni dolduruyor. hayvanlar
gibi kımıldamadan, sana
abanmadan uyumaya çalışıyorum.
uyumak, bunu çabucak yapabiliyorum.
sana sarıldığımda ölümdeki kadar
rahatım.

23
her gün biraz daha gidiyorsun, ne tuhaf..
bunu yapıyorsun, kirli bir bezle silerken yüzümü
hiç kuşkulanmıyorsun; aşkın geldiği gibi
gideceğinden
buruşmuş kağıtlar, kırıntılar bırakarak
arkana da bakarak
bense zaman geçtikçe anneme benziyorum.
anılar mezarlığına dönmeyi seviyorsun
vicdanın özü anılar olamaz
çünkü bizim anıları tekrar yaratma gücümüz var.

24
hiçbir şey olmamış gibi yarın nasıl yükselir?
uyuşmuş perdeleri gün ışığı nasıl aralayabilir?
senin sırtın uyandığımda yanımda olmayacaksa
rüyaların anlamı ne?
rüyalarında donamayan bir kadın var içimde o
kaybederse dünyanın kazanacak neyi var?
hala kuşkulanmıyorsun, birbirine dolanmış iplerden
arka odanın senden kaçan mahremiyetinden
bizi uyandıran sessiz telefonlardan.
perdelerin sessizce soluşundan

25
soluksuz öpüşmelerin uyandırdığı oda
tanıklık et bir kalbin yeniden doğabilmek
için kendini öldürüşüne
ki bilmiyoruz hiçbir şeyi; çocuklar gibi ölürken.

26
küf çığlıkları atardı martılar taksim,in gri duvarlarına
biteceğinden emin olduğumuz acıyı koyardık yere,
serpilmiş çöplerin arasına.
parasızlığın oyununu oynuyorduk.
tuhaf sevinçlerden olurdu akşam sohbetleri
hepimizde yalnız kalan ölüm dürtüleri
her şeyden çok seviyorduk arkadaşları.
ter kokularının yapıştığı dolap kapılarında;
ne donduğum giysilerin hesabını verebildim
ne de bir kadının gözyaşlarıyla hareketlenen
kötü resimlerin tozunu silebildim.

27
kendi şiirimin düştüğü asansör boşluğuna ve
birazdan fırlatıp atacağım
fotoğraflara bakıyordum.
onları sımsıkı tutuyordum.
arkadaşlarım her gün yüzlerini geri alıyordu benden
o kırılmış kalplerini bırakarak
o kırılmış kalplerle ben ancak inceliği
olan bir şeytan olabilirdim.

28
parçalamak yerine severek sonu değişmeyen
hikayeler yarattım
onları kolayca yarattım
hiçbiri yaşamıyordu çünkü

sokağın ölü kuşları pencereme kondu


ağır perdelerin arkasında şarkılar mırıldandım

parçalanmış ayakkabıların betonda cızırdayan sesi


usulca uzandı yanına. senin silahın buydu işte;
bütün uykularında çocuktun.
kızamadığım bir hayatın düşüşüyle uyanan ben, en
sıradan kelimelerle sana geri döndüm.

29
kötülükler yanımdan, çok yakınımdan geçiyor
acımasızlık diz boyu
dün sabah bir parçanı masanın üstünde buldum
ben uyurken kırmış olmalısın en yalnız en
güçlü yerini tek hatırladığım uzun
süredir benimle ağlamadığın.

dişlerimin arasında çiğneyip bir köşeye fırlatıyorum


kelimeleri. yalan rüyalardan, hakaretlerden,
ayrılıklardan ayrılıyorum. ortaya çıkarılan
karmaşaya bak. sessizlik birilerinin
tanrısıdır mutlaka. kaçmak gereken
şu sığınak çok uğultulu.
çok uğultulu.
çok uğultulu.

30
benim yolculuğum ama ben neredeyim
senin sesin ama sen neredesin?
otobanların tuvaletletlerinde izmarit sarısı yüzünü
çevir diğer yüzlerden. sessizliğin hücresi
beyaz klozet gibi. beyaz sabun kokusu.

yeryüzünün kuduz bir hayvan gibi insanlara


saldırdığını gördüm. ne ismimi ne de annemi
anımsadım. kaldım,

31
. bir aşk.
karton kentin aşkı. makaradan tekerlekleriyle ilaç
kutularından yapılmış arabaların aşkı.
tekinsiz olduğum çarşaflar, tekinsiz olduğum evler;
şimdi ne ben onları bulabilirim ne de onlar beni.

beni küstün mü? karanlığı koparabilirim


güvertelerin çelik halatlarını, misinaları, kazakları,

32
beyoğlu,nun arka sokaklarında bir hastalık gibi
dolaşırdım. yaşayacaklarına emin olanların
cesaretiydim. sadece onlar arkadaşlık
ederdi benimle, sadece onlar
ölümümü isterdi.
biçimi ne olursa olsun.
kapılarda edilirdi tüm vedalar.
bar kapıları, tuvalet kapıları, han kapıları,
market kapıları; bankamatik kapıları.
vedalar için yeterli
sayıda kapı vardı nasıl olsa. alıştığımız
ayrılıklardan bize kalanlar...
bizi tanıyan kapılar.
beni orda buldum su çiçeğim. içinde alkol, müzik,
balıklar yüzen bir havuzun ortasındaydım.
yakışmıyordu vedalar yüzüme aslında, hiçbir
anahtar açmıyordu kapıları. biliyordun seni asla
bırakamayacağımı. biliyordun bu yüzden
hastalığımı örten acılar giyindiğimi.
bir acı yumağı gibi sökülerek
çözülerek dolaşıyordum İstanbul sokaklarında.
yarım kalan şiiri tamamla
öp beni.

33
suyun ortasında duruyorum. güvenilir bir
uzaklıkta. burada bütün tuzaklara hazırım.
şiir ne kadar aydınlatır ustalıkla gizlenmiş hazineyi?
bulacaklarımdan kaybedeceklerimi çoktan düştüm.
sana rüzgarın süpürüp suya boşalttığı
her şeyin arasından yazmayı istiyorum.
biliyorum şiirin ayakları yok kalkıp gelsin.
yeterince uzun kolları da yok sevip okşasın.
sadece 'kayıp bir dakikanın
dedikodusudur' şiir.

34
yaşamak kadar çok sevildim tamam
haritalardaki tüm nehirlerin taştığını
sandığım kadar sevildim
öyle ki albümdeki bütün fotoğraflar yırtıldı
ama bir çiçeği koklarken kafam duvarda parçalandı,,:

masa lambasının fişi sarkıyor


karanlık tabureye oturuyorum:
pozumu alıyorum
bir daha geri gelmeyecek bakışım gülümseyebilir mi yine?
su bu kadar uzak olmasaydı keşke.

35
yıllar geçiyor
yatağımın özlediği söz gelmedi henüz
söz bitiyor çabuk ol
birkaç kibrit sakladım
çarşafları topladım balkon ipinden
en çok kırmızı mandallar eksilmiş
bu balkonda veda ve dua kalmamış
hangi kül siler üzüntümü?

36
beni sahiplenen yalnızlık ısrarlı; odanın elleri+
sis ayağa kalkacak-
camı kırıp odaya girecek­
ellerime bakacak sis-
öğreniyorum, unutmak için öğreniyorum,
bu belliydi+
su donmak üzere.
uzanan bir el görüyorum
sonra onu silen bir rüzgar
dalgalanan bir yağmurluk
kuzeye çamur sıçratan bir saat

37
orman uykusunda konuşuyor; bilemez bir başkasının
düşünde yürüyen kızı,
onun düşürdüğü gözyaşının kıymetini bilemez
sonra,
bak
bu ağacın altında kıvrılmış uyurken yakalandım
yakalandık
2 göz ve 2 söz parlayarak söndü saçlarımda
sonra,
cam kayalar esniyor arkamda ...
öleceğim yer burası değil

38
seni özlediğimde,
ya da sen beni,
durup içimize bakarız
tıpkı ölecekmiş gibi
dünyayı ve zehri ellerinde tutuyorsun
tılsımı ve rüyayı ellerimde tutuyorum
her rüya kendi ihanetinden önce uyanır ,,
annemin ölümünü elinde tutuyorsun
bana anneni anlatıyorsun
biliyor musun: hayatınla ilgili hiçbir üzüntüde bu
kadar güzel sesler duymamıştım
hipermarketlerin parfüm reyonlarında dolaşırken sarı
diyorduk
ışığın nerden geldiğini bulmuştuk
onun arkasına uzandığımız gece
sadece yalnızlık aldatıyordu kendini yalnızlıkla.
geceyi çöp arabaları yıkıyor farlarıyla

39
dizkapaklanm mesela,,
balkonda, yalınayak - uykusuz
yetiş
yetiş - bitiyor söz,
şimdi elerinde boş kağıtlarla beslenen bir yarasa mı var?

40
bana acımak sırası gelmiştir sana
acımak için sayfaları temiz tut
uzak dur keçeli kalemlerden
nasılsa, tam göğsünün ortasında
geçici bir dövme gibi duruyorum
hakiki bir dövmeye katlanacak götün hiç olmadı
düşmek zamanı geçmişse söyle düşerim
ama önce bir kasaba bulmalı!
cam bataklığı olmalı
gökyüzünden kum ve çakıl yağan bir kasaba

babalarımızın cakayla yürüdüğü bir törenin


yapıldığı kasaba
o baba kiminse? o baba benimse? o törende
karşılamalı düşüşümü;
ölü ya da diri.
yetiş acı bitiyor

41
ölürken ayağımda olacak olan botlarımla
kim bilir hangi sokağın başı belaya girecek
botlarımı seninle dolaşsınlar diye bırakacağım
yosun gölünde
ya da cam kayaların altında, ya da ,,
ölürken de sana gideceğim
asırların iğne batırdığı yorganlara
alev alev yandığım rüyalara
donduğum bir saniyelere
oradan oraya ölürken sana gideceğim
kuzeye.

42
neden beni hep kalbi olanlar yaraladı
bir ayrılık müziği mi istiyorlardı?
çocukluğumu bir akşamüstü emanet etmemi mi
hep saati kaçmış bir treni koşarak kovalamamı mı
neden istemedi onlar vedalarımı kazanmamı
dar ve buruşmuş bir geçmişi bedenime giyip hiç
çıkarmamamı
? bir bavul dolusu günahla dolaşmamı
numaraları karıştırmamı,,

bırakın kaybettiğim şiir için yasıma devam edeyim


olmaz mı?

,,kaçmayı becerdim sanıyorum.

43
telefonda sesin titriyor
anlayacak gibiyim; sanırım milyonlarca insan böyle
yani
bir insanı deliler gibi sevebilmekten ürküyor?
bilgisayar sitelerine dönüşmüş zekaları:
doğru nokta, doğru harfler istiyorlar
aslında bir haber programı bile işe yarayabilir
tüm bedbahtlığına rağmen ne şanslıyım diyebilir
insan
küskünlüğe yol açmış cam parçalarını bir
başkasının kalbinden çekip çıkarıldığında mesela,
mesela dizkapaklarım
sevgiline sarıldın mı?
onu öptün mü?
yetiş yetiş- sorulacak korku bitiyor.

44
olanları biliyorsun
artık hiçbir şey yapmayacağımdan korkuyorlar.
daha güzel susacağımdan da
sen beni koru. yeni aşklar bulamadık.
yeni kelimeler bulduk. yığdık çamaşır sepetine. kuru
suyla yıkadık. çok içmedik, çok seks yapmadık, az
duman, yarı-otomatik kurşun. biliyorsun işte olanları.
insan kötüdür ya da sonun�a kötü olur. iyilikler
hatırlanmaz çünkü görünmez melekler. bütün olan
bitenler arasında kimseye bir şey anlatamam. işim zor;
defteri kapat
kitabı kapat
televizyonu kapat
pencereyi kapat
taşırma gözyaşını ikide bir yatak örtüsüne
gözlerini kapat.

45
yan yatmış çizgi film izliyorum. ellerim iki bacağımın
arasında. ellerimi kendimle kirlettim. karnımı
kapat, başımı kapat, sırtımı kapat. 44 ölü daha var
haberlerde. kaçını kim vurdu? hatırladığım bir
gelecek yok. istemiyorum.
hayat devam ediyor diyorlar
çok dans, çok duman vardı?
ayağımı burkuyorsun. özlemek ve özlemek
arasında uçurum düşüyor botlarıma.
annemin yüzünden mi bu? herkesle herkesi soğutan,
her şeyi birbirinden ayıran annem, sen beni koru, sen
beni koru. dolabın üstünü kapat, şiiri kapat, sefaleti
ve hemen çok çabuk sefaleti kapat. olanları biliyorsun.
ellerimi kapat.

46
senin gözlerin yok artık kaldığım hiçbir odada
kimin için yazdığımı bilmiyorum
hangi ürperti büyütüyor balkondaki susuz gülü
kim kırıyor dolaptaki buzu
hiçbir şey hissetmeyerek kurtulabilirsin
bunu çok kez yaptım, sokakta;
herhangi bir köşeden duyulan öksürük sesi gibi
öylece kalakaldı keder,
dibimde ve çooook ötede. çok
ötede ve kime ait olduğu bilinmeyen bir yüzde
belki kafka,yı öldüren keder de bu keder
konuşabilirsin arabaların
lastikleriyle; sebepsiz ve
,,,,,kırmızı utancı yer

47
battaniyesiz yatak
dudaksız şarkı
senin kederine nasıl geldim
nasıl?
botumun tekini hangi sokakta unuttum
diğer teki olmadan hiçbir işe yaramaz
kaç it oğlu it geçti yanımdan
en çok hangisi durdu?
kimse yok mu?
tenim uyuşmuyor mu güneşli havayla?

48
orospu çocukları kanı sever
sıcak kanı ve soğuk rüyaları sever
sırtımı dişliyorlar
kokuşmuş ağızlarında salya sümük aşklar
gürültüleri kokularından da beter
sarıldığım nefret halkası öyle güçlü ki
onların nefreti bitse bile benimki hiç geçmiyor.
tutuyorum onları nefeslerinden
sallıyorum nefesimin en altına
yılanların ortasında emziriyorum onları
teri bozuk orospu çocukları
kartondan yapma çiçek haritasının ortasında
tükürüyorum gözlerinin kenarlarına
babanın mezarı nerde
bilmiyorsun?
saat kaç?
tabanca ne renk?
poğaça hangi peçetenin altında?

49
bilmiyorsun?
sevmeyi kimden öğrendin?
ilaç kutuları arabada mı?
gaz lambası bir mucize miydi?
sağ kolunda annenin hüznü var mı?
soğuk rüyadaki parmakları emiyor musun?
hm?
ben yavaş gittim
sense çok hızlı
ellerini kanattığını beni yakala
melek olduğumu söyleyen şeytanı yakala
yakala ve öyle tut
bir nefes daha al. . .
orospu çocukları ve köpeklerin ulumaları
kısık müzik sesinin gölgelerini tanrının direksiyonları
kilitledi...
ağzının kenarına bulaşan rüyayı sil. pis

50
sussun diye beyaz;
onu kaybettim

51
hatırlayamıyorum
yaralandığımda gidebileceğim yer neresiydi?
çocuklar neden ağlıyordu?

52
yalnızım, uyan
uyan ayaklarımdaki dikenleri çıkart
yağmur aksatıyor yürüyüşümü
baştan beri kendim için bir mezar mı arıyordum?
tırnaklarımın arasında her parçam
kemirsem içime girecekti inilti
ısırsam güneş yanığı
tükürsem dua korkusu

53
uyan
bacağımı iyileştir
alnımda unutulmuş yazıyı sil
uzayan ve genişleyen yazıyı
yıkıntıları kenara topla
neden hala buradayım? sesine ne oldu?
ağlayamıyor musun artık? gidemiyor musun?
sadece gözyaşlarında titriyordun, ne oldu

kendimi yırtıp attığım yerde uyanıyorum her gün


her gün aynı; eteklerimin içine düşüyorsun
gitmeyecek misin?
balıklar ve kuşlar için gülümseyen bir avcı mısın?
bende 3 gizli anahtar var
ve yollar, yollar, yollar ve kayıp uykularım.
sayfalara yemin dikiyorum

54
yemin diktiğim gölgeleri hançerliyorum
kim sürdü saplanan oklara bu zehri
yine neden kırmızı?
bir dilek daha tutamıyorum erken ayrılıklardan
yağmur mu başladı sevgilim
yok edemediğin hediyeye mi çarptın,
yüreğin sular altında mı kaldı?
sarktığım düş uçurumu muydu
gerisi nefret bulantısı
bazen öyle çırpınıyorum ki bütün ninniler ürküyor
ne olur sen uyan,
deniz kokusu süreceğim gözkapaklarına
her kırılmış bakışına biraz daha fazla
uyan seni gözlerim, uyan seni
dansımın bacağı çalışmıyor
bulutlara baktım; beyazlardan bir parça düşürdüm
saçlarıma;
kuşlar izlerini sildi odamdan;
hangi gece suçluydum? hangisini sen yaptın?
gıcır gıcır bir kurşun tam solumda
affet, alçak gönüllü biri olamadım.
gözlerimi siliyorum yağmur başlıyor
yağmuru siliyorum ellerim paslanıyor
çölü içinden geçirenleri anımsıyorum,
geçerken denizleri emanet alanları hani
ölümün bile inanacak kimsesi kalmadı
hiç ağlamayacak mısın?

56
öteki sırtını dön
hala inanmak istediğim bir ölüm var
hala hiç ölmediğim...
su ve kırbaç;
sessizliğime çan çiçekleri dikin ,
telefon kaç kez çalacak?

57
ay kırıldı
acı kırıldı
cam kırıldı
yalnızlığını koklayarak sor
kuruyan göğsünü unutarak sor
ağlamayacaksın?
şşşş baksana
onu kaybettim.

58
orada
kırmızı kadifenin üzerinde oturuyorsun
elini tutmak için sağır bir kol buldum
anlaşılmaz tabii,, kuşlar da anlaşılmazdır
mucize bir ağıt gibi hep yanımda
gözlerine yakıştırdığım

59
ağladığını duydum;
sürekli su bulanıyordu.
yağmur kuşkusu denilen bir hastalığa sahibim,
kente yayılmasından korkuyorum.
kirpiklerimin arasında dinamitler patlıyor,
fısıldıyor gürültü; şiirler korkaktır.
kendim için yemin ettiğim sır neydi?
topuk sesim
odaya girişim
avcumun göğsümün üzerine yerleşmesi
bir önceki anın kayboluşu
gümüş bir kız;
ince gümüş
ucuz gümüş
gri gümüş
kokusuz gümüş;
ben de sana gül takacağım...

60
orada öyle uyuduğunu duydum
kumral,
sırtına kelepçelenmiş bir omuz gibi
kıpırtısız
son söz neydi?
bu kör, sağır ve duasız iblis;
iç cebimde taşıdığım ruhsatlı ölüm makinemle,
tanrı kıpırtısız
tanrım son söz neydi ha?

61
kentlerin parçaları eksik çıkıyormuş
haksızlığın deliliği birinin kapalı avucundaymış
onu bulup kanıtıyla öldürmek zorundalar
orada öyle saçını tarakla taradığını duydum
başka kelime kalmamış;
aşk bu mu?

62
saçını gümüş tarakla tarasaydın bir prens olacaktın
gri duvarlı prens
lambayı söndürmediler; utanmışsın
pijamalarını çıkarmamışsın
nasılsa sevişmeyeceğimi bildiğin için
nasılsa susacağımı
tanrının unutulan sesiyle istiyormuşsun beni
her gece sıra bana geliyor
her gece sıra bana geliyor
her gece sıra bana geliyor
ve her gece sıra bana geliyor
beni özlemişsin
oysa bütün erkek çocuklar annelerini özler...
başka dinamit kalmamış, aşk bu mu?

63
sağır bir kol,
kelepçeli omuz,
yağmur kuşkusu
aşk bu mu?
1O kelimeyle kelimesiz kalan hayat,
başka dinamit kalmamış
aşk bu mu?

64
beni ilk gördüğünde bütün vücuduna dikenler battığını
hissettim. olacakların habercisi olan yalnızlığını
gördüm. bu imkansızdı. beni yazmak istedin o an,
hemen, orada. filmimi yapmak istedin. beni kargaşanın
içinde kalbiyle durabilen bir kahraman yapmak. şimdi
birilerinin bizim alınyazımıza kadar değiştirdiğini
görüyorum. üstelik bunu seninle beraber yapıyorlar.
hayat güçsüzlüğümüzü nerede yitirdik. sahip
olduklarımız bize nasıl sahip çıkamadı. tam birbirimize
sarılmışken bu nasıl oldu. kimsesiz kalmanın
gururundan nasıl vazgeçtik. camlar avuçlarımızda
parçalanırken kanımızı sakin sakin izlerdik, kırılışların
zaferiydi bizi avutan, bu yüzden ağlarken dünyanın en
güzel kadınıydım.

65
duyulmayan bir ses mi girdi odama?
bugünü de yaşamanın ıstırabı her türlü yetenekten
üstün
yeryüzünün en vasat soluğuyla ölmediğimi kabul
ediyorum
bir şeyler oluyor evet
mesela gök 5 kez gürledi, şimşekler çaktı
bir de yalan konuşulmuş yara,,,,
yetişemeyeceksin of, borçlu çıkacağın bir ağrı bile yok,
tenini göğsüne topla; aşk nefesindi çünkü,,
eteğimden sarkan ipi koparmadım
cebimde hiç taş yok

66
gaz kaçağı yapan bir mutfak yok
bir kasaba da bulamadık
çakmak hala elimde ama benden önce patlayan ve
tutuşan kasaba olmadan nasıl hatırlanır hikayenin
sonu?
böyle veda edilmez ki
karşılaştığın kurt iyi mi?
kendini fırlatıp atmak istedin
dışarıda kimse yok,
cesaretin kimliği yok.
ölü yılanların merhameti için kusacağım zehri:
vücudumda hiçbir ipucuna rastlanmayacak

67
gülüyorum ağlayanın karşısında,
bir sürüngenin uçmayı öğrenmeye çalışması gibi.

bizi birleştirecek bir gözyaşı yok


ıslanıyorum kumlar gibi
belki uyku: kabusu umudundan çok olan bir uyku
bırak kurtlar seni hayatına inandırsın
yıldızların yeryüzüne yanaştığına
beni artık sevmediğine
yüzünden kazıyıp atamadığın, duyulmayan ses odaya
girer mi?
kurumadığı için kanepeye ve perdelere bulaştı oje

68
gel kalbimin sözlerini dinle
ben bu bulunamayan ağacın altında, kendi gecesinde
yırtılan bir haritayım
kanatları olan bir kasabaydım
sesim istediğim kadar uzağa gidebiliyordu
mucize sesi saç gibi örmektir
bazen abajura gerilmiş aydınlıktır
ampuller patladıkça saçlarıma dağılan mucize
hem ormanı yakmayan ateş böcekleri de var
ışığın içine sızan ağaçlar da

69
hiç var olmamış kitapların içinde
üstü açılmamış sözcüklerin ve dipnotların kenarında
duruyorsun
rüyanın gözleri sarı bir çıyan gibi yatak örtüsünün
üstüne uzandı kaldı
ne fena okunmaz oluşu ayrılığın

70
yenilenen vicdansızlık ,, şeyler gibi,, şeyler işte,,
bilemiyorum şey. düşük bir telaş gibi, ölümlerle
yaşamak mümkün değilmiş gibi, kendiliğinden
patlayarak kırılan 2 küçük kırmızı balığın akvaryumu
gibi; kuzey ve gece, batı ve rüzgar; biz ayrıldık.
ölümden çok korkuyordun. terden ve tozdan
karmakarışık olmuşsun. dudakları olmayan kelimeler
dökülüyor ağzından, hakikat uyuşuyor

alkış tutma
tanrı,nın sesine sakınnnnnnn; tanrı o kadar
aşağıda değil.

71
inançsız sesimi yakaladım koltuk altlarımda
3 kez
sarı, korkan bir pul parlıyor yakamda
o halde biri beni sevmişti diyorum..
o halde bu yastıkta dağ lekeleri de vardı, söz lekeleri de
otur yanıma
sarsma mezarımı
artık dilendiğim bir şey yok
kovuldu şehirden bütün melek kanatları
elimi elime sardım
acım haddini biliyor

72
çıkmayan sesim için yazıyorum
kış hiç gelmeyebilir
bu beni görememen demek
kes şaşkın şaşkın bakmayı, bedenimin yarısını
yazıyorum
toprağın altında bir ses var?
lanetin de bir tadı olmalıydı
filtresi ağzındayken yanan sigara gibi
gece bile atına binip gidebilmeliydi
üstü bir türlü örtülmeyen annem için

73
taze bir bilek dolaşıyor yatak odamda
jiletler kekik kokuyor
ön sevişmeden artan kuru bir parça kenarda duruyor

74
tabut yıkanmaz sevgilim ölü yıkanır
çürümüş kalbin atışı yıkanır

tanrı,nın kucağına sığmayan gölgeleri görüyor musun?


bir ödül olduğunda ceza, deliler gibi sevişeceğim..
insan kendini nasıl düzer hıçkırırken?
söyle başka nasıl seveyim seni?
sürekli kendi sesime ateş etmeden nasıl?

kırılmış taze bir bilek sesi daha mı istiyor hayat


kimdi orospu çocukları
göstersene hangisiydi?
delirmek zorundaydık
çünkü
şiirin tanrıya sadakat yemini vardır .

76
ölüm, fotoğraflarda neden böyle genç çıkıyor

77
kesiyorsun ortasından hırıltıyı, ölü buluyorlar hırıltıyı,

78
yazılmaması gereken sözüz
bir bıçakla geçiyorsun sokaklardan
sarıldığım her şeyi bıçaklıyorsun.,
hiçbir ana ve acıya ihtiyacı olmayan insanlarla
sevişiyorsun
ağır, ekşi, kusmuk kokuyorsun
bir gülün duvardan eğilip sana
dokunduğunu duymuştum
bu muydu beni bir şiir defterine dönüştüren
o rüzgarı arıyor hırıltının kesik olan tarafı

doğruydu bir gece bütün bardakların kırıldığı


sendeki bir sevinci ararken devrilip kırıldılar
bulabilseydim o sevinçle silinecekti üstüme yığılıp
kalan ağrılar

79
savaşıyordu kırmızıyla
uzun topuklu ayakkabılar giyiyordu
siyah topuklu ayakkabılar, cam topuklu ayakkabılar
kimisi erkek diyordu ona kimisi kadın
sadece bir çocuktu;
'belki şurada ağlayabilirim' diye caddeler boyu koşan
kimisi korkar diyordu onun için kimisi cesur
deri montu akıyordu delik deşik bir çatı gibi;
sırılsıklamdı içi
bir iz taşıyordu sırtında
her sevişme için bir
çarpı atıyordu dirseğiyle kağıtlara,
__ ,meselesi, ölü kuşlara şiir okumaktı güpegündüz
saçlarını karıştırıp duruyordu fotoğrafların uğultusunda
yavaş,
sessiz nefretinden sorumlu tutmuyordu kimseyi
geçemiyordu uğultuyu
bilmiyordu, bilmedikçe büyüyordu
bir tür kırık oyuncaklar gibiydi
sen sadece tanrıçalar mı savaşabilir sanıyordun?

80
kimisi deli diyordu kimisi,,
kırılmış yumurta kabuklarıyla fallar açan birinin
arkadaşıydı
her yalancı erkekle sevgili olurdu
gerçek hiçbir şeyi değiştirmedi derken ve
dudağının kenarına dağılan sosu dudaklarıyla silerken;
bütün serseriler onu öpmek isterdi
hep af mı ederdi?

81
ölmesinden korktuğun geceler yanına uzanıp
gözkapaklarının hareketini seyrederdin. oh derdin, işte
rüya görüyor, demek hala yanımda. sonra sana doğru
dönmesi için içinden sayardın.

aşkın hiç doğurmayan karnında gizlenmiş yatıyor


gibiydiniz. şimdi koskoca bir ne? girdi aranıza.
ağaçlar ve balıklar mı? yani orman ve su mu? aslında
düşlediğiniz tek şey veda mıydı? olabilir mi? o
çocuk, sen yaşlı mıydın? kekeme iştahınla ezberlediğin
kolları neden kırıldı? sokak taşlarının üstünde
sallandığını neden yüksek sesle haber verdin?
müzikle müziğin yan yana gelmesi gibi mi?
bağışlanmayı da diler miydi?

82
doğduğu tarihe bile uzak bir yere gitti
gardan geri dönmeyeceğini ikimiz de biliyoruz
bu ne kadar yetim bir şaka
sanırım sadece ihtimalleri sevdi ve hiçbiri olmadı?
saçlarını sarıya çevirmek ona hiç yakışmadı
yine de giderken ışıltılı vitrinlerde kendini seyretti
ona sarılamadın. o sana sarılmadı. uzun bir ayrılık mı?
hepten mi ayrıldınız?
2005 miydi? 201 O mu oldu?
o kadar hıçkırığı geldiği yere nasıl geri gönderdin?

83
o şimdi ay ışığının altında, notalı bir virgüle
tutunmuş yağmuru dinliyor
şimşek çakmazsa, uzuuuun bir
şimşek çakmazsa kimseyle öpüşmeyecek
ışıklar patladığında çocuklar gibi gülecek
ışıkların altında ıslak mendillerle üşüyecek
sevişmek aklına gelmiyor ama sevişecek
onu uğurlarken karanlığa dikkat et dedin mi?
ağzının içinde yara mı çıktı?
sürekli değişiyor öykü,
seni bir seviyor bir sevmiyor

84
biri ona ne zaman öleceğini bildiğini söyledi
sormadı, müziği açtı, güldü,
defterini açtı defterinin sayfasına şunu yazdı;
çığlığıyla beni sağırlaştıracak bir erkek var mı?
duvarın cam tarafında beni utandıracak
ve
sağır edecek biri var mı?

85
ilk önce bağıracak tamam mı;
çünkü ses de yaralıdır...
veda saatte kaç kilometre hızla gider?

adını yazamıyor, oysa güzel bir adı var


karanlıkları yazacakmış
aşkın utandığı sevişmeyi bulacakmış
ölemeyecek kadar gömülüp duvarın cam tarafına

86
mum ve balon kokuyor elleri, saçları tozdan çürüyor.
her sokak ona biraz daha uzak. çıkmak istemiyor
evinden. atkı örmüş öylesine. bilmediklerini yazıyor
bacaklarına., öğrenmeye çalışıyor. görüş günüm
kalmadı, diye inlemiş bir ara. sonra hayatta mıyım,
diye..
sonra silahına tutunup doğrulmuş duvara
doğru,, betonu hissssssssssss sedene kadar- bakmış
bakmış bakmış- sonra;
çıkış yok artık,
arkadaşlarımın ölümleri bunlar,. demiş;
adımı tekrarla, yüzlerce kez tekrarla,
günlerce yağmur yağdı ama bir çölün içindeyim,
aşkın utandığı yeri bulamadım,
yazın unutulan şarkıyı söyledim,
silahım benden çok kimin yanındaydı da beni vurmadı?
kuşların nereye gittiğini unuttum,
acının şiiri karalanıp duruyor,
ucuza gidiyor bir şey,
çok ucuza

87
güdüyorum. bir bulut daha istiyorum küfrederek
bir bulut daha, daha büyük bir bulut, bir buluttan
daha bulut, damarlarımda bulut gezinsin istiyorum.
dilindeki pası sırtıma sürüyorsun. yanıyorum acıdan.
acıdan hiçbir şey göremiyorum. ağır utanç ortasında
duruyorum, her odaya aynı uzaklıkta duruyorum.
o yıkık alınlı duvarlardan çıkamıyorum
saçlarımı düzelten karganın eli,
yalan yerine artık güzel olan gülüşüm.
kendi pisliğimi yiyorum, iştahım açık.
kabul ettim eminim kötülüğümden.
bana aşık olan ihaneti ,

88
biliyor musun,
biri damarlarına kurşun sıkar başına değil
kalbine değil, en eziyetli yerine.
yürür durur o kurşun her saat, her saniye
iki dünyada da yerin yoktur artık. damarlarında
yürüyen kurşundan kimin haberi olsun,,
,, ıslak bir öpücükle birini durdurabilirsin aslında;
ağzındaki kanla birinin sonu olabilirsin.

isa,nın heykeline bakıyorum. uçuyor mu yoksa düşüyor


mu?

dün gece üstümde bir ruh gezindi. emin olmak istedi


benden. dokunmadı. şefkatli miydi bilmiyorum.
kıvrılıp uyuduk, tenimizdeki sıcaklık duvara dayandı.
kilitli odadaki hediye olduk.

89
iki gündür neden vuruyorum boynumdaki güvercini ,

90
bir dilek dile tanrının evinde
ve sessizliği yak ortasında
ahşabın en büyülü yanı yaşayanların ruhunu
çalmasıdır
o yüzden ses çıkarır her ayak sesi
o yüzden senin perdelerden bile kısa o odada

91
kim bırakabilir ayak izlerindeki tanrıyı
hayatı hep ilk adım diye yürüyen kim
başımı kendi göğsüme eğiyorum; biraz ılık-biraz tatlı
kimsenin ele geçiremediği yerlerimi tutuyorum
uygunsuz bir rüyadan kaçırmak isterdim kendimi
her şey sağır bir yalan olmadan önce çığlık çığlığa
sarıldım duvara
olmadı -yapamadım- yatak uykusunu kaybetti
yarım aya çevirdim pencereyi

92
kayıp uykuyu dans ettim
korku, ay ışıklı camların yaralarını kokluyor;
iyilik ilacını sürdüm camlara
ağlama: bana ihtiyacın yok- hayata ihtiyacın var
ağrıyan elinle açacağın kapıya

silindi gölgeler, acıyacak bir şey yok;


sana tatlı aldım, sana yalan aldım,
sana güzel bir adam aldım
ama ertesi gün uyanacak gözleri yok.

93
kelimelerle sevişenler mahcup çocuklar doğururlar ,

94
sabaha çok yakındı seslerimiz
sayısını
hatırlayamayacağım kadar çok ölmüştüm
sadece bir tane de olsa oyun arıyordum.
bulamadım. oyun oynamayı sevmeyen çocuklarla
gökkuşağını arıyorum.
sesimin aşkını bırakıyorum dar sokaklarda,
dar elbiselerde, daracık çatı katlarında
ve kuşlu yatak örtülerinde.
hep cam bataklığı.
hangi tuzağı böyle,
yine ölürcesine sevebileceğim.

95
sen benim son hayatım mıydın?
en ağır cesaret parmak uçlarında aşkı taşımaktır.
yalnızlık suçludur,
öfke haklı. çok seven kadın haksızdır..

96
sadece onun yanına gitmek istiyorum.
sırtına uyumayan harfler yazmak.
giyinik bir ses var çantamda. giyinik ve onu inleyen.

gururu kaybedilmiş kederin izlerini dualıyorum.

97
daha da yakınımda dondurucu soğuk var
soğuğa kırık büyüteç camından bakıyorum
ısıtabileceğim hiçbir şey yok
aynalardan cereyanda kalmış bir omzun
tutuk itirafı görünüyor

98
annem fotoğraflarını görebilseydi boynundaki kolyenin
çalınmış olduğunu söylerdi. onun fotoğraflarla
hatırladıklarını anlardım. çok yakın ve çok uzaktık
birbirimize. bütün anneler aynıymış. aynı perdenin
arkasından seyrederlermiş bizi. o aynı, başımızı
koyduğumuz yer. insan annesinden çok bahsetmemeli.
annesinin gürültüsünden korumalı kendini. fotoğraflar
atmaca yavruları gibi saldırabilir eve.

99
beni bilmek istiyor musun?
seni daha bu soruyu sorar sormaz bağışladım. bu
yüzden bütün balıkları, bütün camları,
bütün erkekleri dudaklarımda görmeden
bitiremiyorum.
kördüğüm örülüyor bakışımın en yakın köşesine.

yerine getirilmedi hiçbir söz.

100
dünya insanı böyle yakalar işte
fotoğraftan görmek istedikçe ayrılırız
siyah beyaz gördükçe ayrılırız
olanların sarhoşluğunda saat gece yarısını çoktan
geçmiştir
ne yapayım, bütün filmler dolu, sinema salonları boş,,
her satırda başka bir yüze atlasam da
filmde çekilecek tek kare şansım yok
bir tek sana sarılarak iyileşiyordum
arka odada yenik düşüyor bütün itirazlar
hangi parmağım şiir için kini saklı tutar?
seç .

101
kördüğüm boğulmamak için dönüp duruyor.
kördüğüm yakalarımızın üstüne iğne iplikle dikilmiş
duruyor. kördüğüm alay ediyor. kördüğüm aç aç
dolaştığın midene iniyor. ağlamak için saat mekan
uygun değilse gülemezsin. rüzgarda göğsünü
mü üşüttün. yüzün acıyarak içine mi kapandı. aşık
olduğun adamın sesi unuttuğun baban olmasın sakın?
anlatılamayanın peşindeyim. rastlanamayanın ve ne
olduğunu bile bilemediğim soruların. uyuz olduğuna
emin bir köpeği sever gibi izinliyim.

1 02
bu hep olur. ne zaman bir yere gidecek olsam evdeki
tüm saatler durur. öleceğimden korkup yeniden
kurarım onları. bu kez öyle olmayacak. korkmuyorum
artık. hiçbir ölüm bana ait olmayacak. tarot kağıtlarına
basarak bir siyah bir de beyaz köpek geçiyor sokaktan.
kendiyle kalbi arasında aşk
olmadan karşılaşanları düşünüyorum. onların nasıl
öldüklerini. hangi ölüm onlara ait olacak. gittikleri
köprüyle döndüğüm köprü aynı mı? zaaflarıyla hangi
çıkışta vedalaştılar. belirlenmiş kesin talihi nereden
çağırdılar,,,

hangi peygamberin önünde yeminlerle çivilendiler?

gözlerimden başka yumacağım başka bir şey yok.

103
bu takside,
parazitli bir aşk şarkısının çaldığı
radyonun sesini açtırıyorum
dışarıya
beni yeniden bana fırlatacak kadar büyük bir salıncağı
aramaya çıktım
nabzım hızlanıyor kayboluyor, hızlanıyor kayboluyor
şehir tıka basa dolu ama içine yuvarlanıp
çıkamayacağım derinlikte kuyular açılmış gibi
yaşamak ustalık isteyen bir şey mi hala,,
yaşamak
kaderdeki suyu duadan ayırmak gibi bir şey mi?
ellerin bu kuyunun en altında mı?
yerdeki çıplak ayak seslerine
bassam geri dönebilir miyim?
bu taksiden inebilecek miyim?

104
etraf ucuz penye ve ter kokuyor.
onlarla yeniden başlayamam.
berlin metrosundaki güzel kadın değilim bu gece.
çok uğraştım, o değil, olmadı.
bir bıçakla rüzgar sokacağım içim de yok.
ellerin senin, ellerin benim.
nabzım kayboluyor hızlanıyor, kayboluyor hızlanıyor.
öyle ağır ki bakışlarım,
biriyle göz göze gelmem imkansız.
bir düşe sarılamayacak kadar ağırım.
bu kolları nereye götürüyorum sebepsiz sebepsiz?
son defa haklı çıkıyor bu küskün yalnızlık.

105
çoook kötü erkeğe sarıldım
beraber el çırptık şarkılarda
3 kere gök gürledi
4 öpücük eksik kaldı aramızda
5 kez uyandırdım yastığını
6 kez küfrettin ama içinden
7 kez affettin arkana bile bakmadan.

siyah gözlükler de üşür, kötü erkekler de üşür..

106

You might also like