Professional Documents
Culture Documents
sal1n alabileceji
demeöil�as�
area palas•
Türkçesi
Can Polat
leilr§@HM
Cl PEGASUS AJANS
Greg Palasi
KITABlN ÖZGÜN ADI
Be•l Democrocy Money Can Buy
(Pluto Pre,.)
TÜRKÇESI
Can Po/at
YAYlN YÖNETMENI
Saim Koç
EDITÖR
Seyfi Öngider
YAYINA HAZlRLAYANLAR
Gülşen Sayın - Betül Genç
KAPAK VE SAYFA DÜZENI
Uğur Alkapar
Kitap Matbaacrlrk
Tel: 02/2. 567 48 84
GÜNCEL DIZISI·6
AYKlRI YAYINCILIK
Caferağa Mah. Sakrz Sok. 617 347/0 Kadrköy-istanbul
Tel: 02/6. 449 98 05 Faks: 02/6.348 00 69
email: aykiri@aykiri.net
www.aykiri.net
Aykırı bazı insanlara güvenemeyiz.
Ray Kroc, McDonald' s ' ın müteveffa başkanı
Yıllarca önce New York ' ta Greg Palast'ı ilk kez tanıdığımda
işçi sendikalannın birleşmesi için canla başla çalışan inanılmaz
derecede becerikli bir araştırmacıydı. İşinin zor taraflanndan bi
ri de kalın kafalı gazetecilere karmaşık mali konulan açıklama
zorunluluğuydu. O tarihten sonra bir gün, kalemi eline almaya
ve dünyayı kendisine dert edinmeye karar verdi.
Bu ilginç kitap Palast' ın rehberliğinde yapılan gerçek bir
dünya turu. Ona bu gezide katılacak olanlar, uluslararası yatınm
ve yayılmacılığın çok eski şekillerinin gerçekte yeni adı olan kü
reselleşmenin gizli kapaklı kalmış sırlannı öğrenecekler.
Aldığı iktisat eğitimini araştırmacı gazetecilik tekniğiyle bir
leştiren Palast ' ın global piyasa üzerine yazdıkları, okurları ay
dınlatacak, şirket yöneticilerini ise rahatsız edecek türden. Palast
kirlenmiş kurumların bir nebze olsun temizlenmesini sağlayan
önemli bir iş yapıyor. Palast'ın kapsayıcı araştırması, hisse fi
yatlarıyla hesap tabloianna odaklanan iş raporlarına alışık özel
sektör yaratıkları için de nadide bir deneyimdir.
İşin komik tarafı, bizim ABD'de, geçen yılın -2000 yılının
tartışmalı başkanlık seçimine ilişkin en önemli hikayeler de da
hil, iş dünyamız ve kurumlarımız hakkında özgürce yazılmış bu
araştırma için İngiltere 'ye başvurmak zorunda kalışımızdır. De
mokrasiye yapılan bu saldırıya artık şaşırmayacaklannı düşünen
okurlar... Sıkı durun, çok şaşıracaksınız.
7
Palası sivri bir kişiliğe sahip, ama keşke tek örnek olmasay
dı. Keşke onun hırsı ve kavrayışıyla bu hikayeterin peşine düşe
cek daha fazla sayıda araştırmacı olsaydı, dünyanın değişmesi
ne önemli katkılar yapabilirlerdi.
8
yurttaşların mantıklı kararlar alma ve güçlüyü sorguya çekme
becerisi de vardır. Greg çok yararlı bir insan ama eğer bir düzi
ne daha Palast olsaydı dünya çok daha farklı bir yer olurdu.
9
Çalışmalanndan insafsızca yararlandığım
LİNDA LEVY
için
www.GregPalast.com'11 tıklaym.
lO
Giriş
Kimin umurunda?
12
manızı sağlayacak bir cep telefonu ve iletişim devrimi olduğu
düşüncesine kapılırsınız. V ay canına . . . Eğer karşı çıkarsanız, ge
leceğe de karşısınız demektir. Sokağa dökülen o çocuklar da bir
saftirik güruhundan başka bir şey değil. Medyada, özellikle de
ABD'de göreceğiniz tablo bu, küreselleşmenin bu şekilde kav
ranmasına karşı çıkan yok.
Friedman ' la, Giddens 'le ve Gelecek ' ten yana olanlarla tartış
maya n iyetim yok. Yapacağım şey sizlere belgeleri göstermek
olacak: Ülke lere Yardım Stratejileri, Madde l 33 diplomatik
mektubu, GATS komisyon tutanakları. Çoğunda "gizlidir",
"Kuruluş dışında kullanılmaz" gibi ibareler var -ve I MF. Dünya
B ankası, Dünya Ticaret Örgütü ve muhtemelen adını duymadı
ğınız benzeri kuruluşların kendi belgeleridir bunlar.
Bu belgelerde İnkalar için cep telefonuna ilişkin tek bir keli
me bile yok. Onun yerine, su fiyatlarını artırmak ile bir çalışanı
nın "IMF isyanı" diye adlandır�ığı, Dünya B ankas ı 'nın da bek
lediği ve planiarına dahil ettiği sosyal patlama konularında çok
şey var.
13
' Görüşme ücreti - Lo bi skandal ı ' hikayesi şu düşünceden
doğdu: "Hükümetteki yolsuzluk konularında uyguladığım araş
tırma tekniklerini neden haberciliğe de uygulamayayım?" Bu,
araştırmacı gazeteciler tarafından bile nadiren kullanılan sa
manlıkta iğne arama metodolojisinde bir sıçrama olacaktı . Bu
tür yazıları biraz farklı kılan da zaten çok sayıda gerçek olay
içermeleri; çoğu da yazarları tarafından çekmeeelerde saklanan
belgelerden , yanlış gönderilen fakslardan ve büyük başlar kimle
konuştuklarını bilmeden ağızlarını açtıklarında yapılan teyp ka
yıtlarından alınma olaylardır.
Ülkesini satan İngiliz hükümetiyken, alıcı da şirketleşmiş
olan Amerika'ydı. Beni m can alıcı vuruşum buradaydı: Şirketle
şen Amerika' nın içyüzü, Observer gazetesindeki köşemin adı da
bu. Köşe yazılanın -güncelleştirilmiş, hepsi de yeni malzeme -
Bölüm 5 ' de yer almaktadır. Bu bölümde, örneğin, Wal-Mart'ta
ki üçkağıdı (Mağaza Açma Furyasınm Bedeli Ne?) ve önemli
bir çevreci grupla çevreyi kirletenleri temsil eden bir lobicinin
bulaştığı o acayip, küçük anlaşmanın hikayesini (Kirli Ticaret
Nasıl Yeşillendi?) okuyacaksınız.
O zaman, bu olayları ya da birkaçını neden duymadınız?
2000 yıl ında yapılan ABD başkanlık seçimindeki h ırsızlık ola
yına bakalım örneğin. Amerika ' da, editörler havaya bakıp ıs lık
çaldılar -ve olayın unutulup gideceğini umdular. Yine de bu işi
kendilerine dert edinenler çıkmadı deği l . Şunun gibi çok sayıda
mektup geldi bana: "Siyasi yaşamımıza ka�·ışma, ingiliz domu
zu!" Bu konuda tartışmaktan nefret ediyorum ama, İngiliz de
ğilim.
Los Angeles ' lıyım. Aslında, Los Angeles 'ın teneke mahalle
sinden, San Femando Vadisi ' ndenim, elektrik santralıyla şehir
çöplüğü arasındaki soluk renkli evde büyüdüm. Y etiştiğim or
tam en yoksul mahallelerden b iraz halliceydi. Okulurndaki ço-
14
cukların yarısı Meksikalı-Amedkalıydı ve kahverengi ya da be
yaz, hepimize Amerika'nın zayiatı etiketi yapıştırılmıştı. Mezun
o luyordun, Bob's Big Boy Burger'da ya da Van Nuys Bulva
rı ' nda asgari ücrete çalışıyordun, sevgilini hamile bırakıyordon
ve Vietnam'da ölmedinse eğer, Chevy fabrikasındaki uzun ça
l ı şma saatleri bu görevi üstleniyordu.
Amerika bir etobur, bizler de yiyecekleriydik. Bir şekilde,
terk ettim orayı, kız kardeşim de -bu işi nasıl becerdiğimiz ne il
ginç ne de önemli bir olay.
Öfkeli biri miyim? Babaları telefon konuşmaları yapabilen,
çek yazabilen, işleri düzeltebilen, bu gezegende keyfince hare
ket eden ayrıcalıklı küçük veletlere baktığımda nasıl öfkelenmez
insan? B aba B ush, Baba Koch, B aba Bin Laden - liste uzuyor.
Şikago Üniversitesi'nde burslu olarak okurken Yeni Dünya
Küreselleşme Düzeni'nin doğuşuna tanık oldum. 70'li yıl iann
ortalanydı ve ben de Milton Friedman ' ı n mezuniyet sonrası se
minerine katılıp daha sonraları Şikago Oğlanları olarak tanına
cak garip bir grup üzerinde çalışıyordum. Bu grup, Güney Ame
rika'nın çiçeği burnunda diktatörlerinin küçük entrikacı takı
mıyla Şili'yi bir işkence ve serbest piyasa deneyimiyle karşı kar
şıya bırakan neo-liberal iktisatçılardan oluşuyordu.
Daha o zamanlar, pek kavrayamadığım büyük bir amaç için,
Unite� Electrical Warkers Union (Birleşik Elektrik İşçileri Sen
dikası) başkanı Frank Rosen ve çelik işçilerinin muhalif l ideri
Eddie Sadlawski adına gizli çalışmalar yapıyordum.
Gazeteciliği bıraktım. l 975 'ten itibaren elektrik işçileri sen
dika binasının alt katındaki bir masada ABD şirketlerinin muha
sebe kayıtlarıyla boğuşmaya başladım. Gaz şirketinin karmaşık
mali şifrelerini kullanarak faturalara itiraz ettim. Demir-çelik iş
çilerinin toplusözleşme görüşmelerine katıldım. Cebimde mete
lik yoktu ve cennetteydim. Babam mobilya satar ama mobilya
dan da nefret ederdi. Ona kalsa yerde oturarak yerdik yemekle-
IS
rimizi. Annem, McDonald 's için hipnotİst oluncaya kadar (ger
çekten - Bölüm 3 'e bkz.) okul kantİninde çalıştı. B ilirsiniz işte,
saç filesi ve kremalı komet . . . Onlardan bana kalan şey ekmek
parası kazanma korkusu oldu, derin ve kal ıcı bir korku.
İşte başarı : Bir dakika önce kafasını dosyalara, hesaplara
gömmüş, büyük şirketlerin başına bela meteliksizin biriyken, bir
dakika sonra, New York kentinde Dünya Ticaret Örgütü binası
nın ellinci katında bir bürosu olan, Sao Paolo 'da ders veren
"devletin iş!eyişi konusunda Amerika'nın bir numaralı uzmanı"
(gazetelerde böyle yazdılar) olmuştum.
Hala bumumu tozlu dosyalardan çıkarmıyordum. Şöyle bir
şeyler elime geçti : Yıllanmış elektrik şirketi, Long Isiand Light
ning of New York yöneticileri, nükleer santralın bir milyar se
kiz yüz milyon dolar değerinde olduğuna resmen yemin etmiş
lerdi. Gizli iç yazışmalarda ise santralın üç milyar iki yüz bin
dolar ettiği yazıl ıydı. Hükümeti, şirketin hukuki yolla para ka
çırdığı konusunda ikna ettim ve jüri de şirketin dört milyar sekiz
yüz bin dolar ödemesine karar verdi. Daha sonra, New York va
lisi, Mario Cuomo adındaki o kurnaz vatandaş, New York'daki
federal baş yargıca başvurdu- ve öf! - jürinin kararı geçersiz kı
lındı. İşte o an, aşk konusunda dersimi aldım ve politikacıların
para musluğunun başında duranlara duyduklan aşktan daha bü
yük bir aşk olmadığını öğrendim.
Şimdi, öfkeli biri miyim ben? İsterseniz yukarıda anlatılanla
ra bir daha göz atın.
Sonra işi bıraktım. Exxon Valdez kazasını araştırıyordum o
sıralar. (Bölüm 4'e bkz.) Alaska 'nın Chugah yerlileri adına ça
lışıyordum. Bizim takım, yağ sızıntısının kaza olmadığını he
men ortaya çıkardı: "Tankerin karaya oturmasından önce Exxon
paradan tasarruf etmek için geminin radarını kapatmıştı ve Bri
tish Petroleuro şirketi de güvenlik raporlarını uydurmuştu."
İ şte o zaman, Prens William Körfezi ' nde, çı,�lığını kim du-
16
yar sözünü işittim. B asın Exxon Valdez olayını örtbas etti. Bu
olay beş yıl önceydi. O zaman bu tür olayları kendim yazmaya
karar v erdim , Guardian gazetesinden Alex Brummer,
Observer' dan W ili Hutton ve Ben Laurence (hepsi de daha son
ra daha paralı yerlere geçtiler), sonra da BBC televizyonu
Newsnight programından Meirion Jones çeşitli zamanlarda ba
na destek olacaklardı.
O yıll arda Amerikalı gazeteci ler Monica Lewinsky 'nin külo
tuyla uğraşıyorlardı. Bense ' Rahip' Pat Robertson 'ın, Dünya Ti
caret Örgütü' nün ve George Bush ' un en sevdiği milyarderierin
dosyalarına dalına lüksünü yaşıyordum.1
Neredesin Amerika? Başkanınızın nasıl seçildiğini bilmek
istemiyor musunuz? Ya da I MF'nin sizin paranızı nasıl harcadı
ğını?
Bu sorulann yanıtianna ilişkin ipucunu Washington Post/
Newsweek grubundan gazeteci Mike Isikoff verdi. İki yıl kadar
önce, bana Başkan Clinton hakkında gerçekten rahatsız edici bir
olayı açıkladı, öyle amatör gazeteci işi değildi bu. "Mike, bunu
neden yayınlamıyorsun?" dedim. O da, "Çünkü kimsenin umu
runda değil" dedi.
Ama, siz urnurunda olanlardan biriyseniz eğer, işte kitabınız.
17
Şekil 1. Temmuz 1998'de, Londra'daydım ve İngiltere'nin en çok satan gaze
telerinden Mirror'ın ön sayfasına çıktım. Ön sayfadaki bu çirkin görünüşlü kel
adam bendim. İngiltere Başbakanı Tony Blair, bir Amerikan şirketinin bazı
kabine üyelerine parayla iş yapıırmasına ilişkin Observer' da çıkan gizli araş
tırmadan hoşnut olmamıştı. Başbakan hoşnut olmayınca basındaki kuklalan da
saldınya geçer. Atiantik'in öbür tarafındaki ülkernde ise Beyaz Saray'dan bir
yetkili yazdıklanmı "Bu adamdan nefret ediyoruz" diyerek değerlendirmişti.
18
ı
Sanal Dünyada Jim Crow:
Florida'da Oyları Nasıl
Ayarladıklarının Gizli Hikayesi
Kuzuların Sessizliği:
Amerikan Gazeteciliği Duymaz,
Görmez, Yazmaz.
20
Düzeni ' ni n çobanlarıysa eğer, bu insanl ar başarıların ı uysal bir
koyun sürüsünü - şirket yetkilileri veya halkla ilişkiler uzmanla
rının hazırladığı basın bildirilerini ve hazırlop hikayeleri yayın
lamaktan memnun, ayakta uyuyan editörler ve gazetecileri -
beslemelerine borçlular.
Al Gore ' un başkanlık seçimini kaybetmesine yol açan Hori
da'nın sahte suçlular l istesi olayına bir bakın. İngiltere'deki ya
zı i nternette yayınlandıktan kısa bir süre sonra CBS TV h aber
yapımcısı benimle temasa geçerek olayı yayınlamaya hazır ol
duklarını bildirdi. CBS ' nin istekli tavrı üzerine elimdeki tüm
bilgileri verdim; adlar, telefon numaraları, bir TV h ikayesi için
gerekli bütün bilgiler.
CBS ' ye hiçbir karşılık beklemeden şu bilgiyi de verdim:
Cumhuriyetçilerio başkan adayının kardeşi, Florida Valisi Jeb
Bush 'un özel kalemi, yasadışı bir biçimde seçmen kütüklerin
den - Florida yasasına göre oy kullanma hakkı olan - suçluların
adlarının silinmesini emretmişti . Sonuçta, hemen hepsi Demok
rat parti taraftarı olan 40 bin seçmen de (iptal l istesindeki 57 700
kişiye ek olarak) oy kullanamadı.
Bu konudaki araştırınarnı bilirmiş sayılmazdım. O nedehle
CBS'in belgeleri ve yasayı gözden geçirmek, görüş almak gibi
bazı işleri yapması gerekiyordu. Ertesi gün yapııncırlan bir tele
fon geldi, "üzgünüm, ama hikayen tutmadı" dedi. M ülti-milyar
dolarlık CBS buna nasıl karar verdi dersiniz? Yanıt: "Jeb
B ush'un özel kalemini aradık." Oh. Şimdi anlaşıldı.
Bu tür bir araştırma beni şaşırtmadı. Aslında Amerikan ga
zeteciliğinin küçük adamlarının standart çalışma şekli buydu.
Politikacıdan ya da şirket yöneticisinden alınan akla yatkın bir
açıklama ve olay kapanmıştır. araştırma bitmiştir. Hikaye yine
de televizyonda yayınlandı: BBC' nin Newsnight programında
anlattım.
Suçlamaların odağındaki kişinin beyanına bakarak hikayeyi
21
öldüren CBS TV yapımcısının üzerindeki baskıyı anlamak
mümkün. Olayı yazmak için binlerce belgeyi kısa sürede göz
den geçirmek, yüzlerce telefon konuşması ve görüşme yapmak
gerekiyordu . Bu iş Amerika'daki magazİn tarzı okul gazetecili
ğinde ödül almaya benzemezdi . İşin en güç yanı da, gazetecinin
gerçeklerde ısrar edip, büyük politikacıların , avukatlarının ve
halkla i lişkiler uzmanlarının acayip birer yalancı olduklarını
söylernesidir.
İşi Amerikan Sivil Haklar Komisyonu 'nun yapmasını bekle
mek ve sonra da Komisyonun raporuyla basın toplantısını ya
yınlamak çok daha kolay, ucuz ve risksiz olurdu. Basın bildiri
sindeki sözleri kopya etti diye şimdiye kadar kimse işinden ol
madı. Bekleyin ! Murphy Brown ya da The Front Page prog
ramlarını izlediyseni� gazeteci lerin her gün büyük bir skandalı
açığa çıkarmak için yanı p tutuştuğunu sanırsınız. Saçma. Unut
mayın, All the President' s Men (Başkanın B ütün Adamları) o
kadar sıradışı bir programdı ki bundan bir film yapmak zorun
da kaldılar.
22
Bu arada, yeniden ABD' de . . .
İnternet dergisi Salon.com, seçim sahtekarlığı hakkındaki ya
zımı yayınladı. Tam anlamıyla yayınlandı sayılmaz ama yine de
sonuçta Amerika'da yayınlanmıştı. New York Times dan Bob '
Amerika'yı korusun.
Amerika'nın uyanmasını beklerken, seçimden önce Flori
da'daki Cumhuriyetçi yetkililerin binlerce masum siyah seçme-
23
ni kütükten bilerek sildiklerini kanıtlayan belgeseli çeken BBC
film ekibimi Florida'ya getirttim. Florida valiliği ile kütükleri
silen özel ş irket arasındaki anlaşmayı içeren "gizlidir" damgalı
bir belge v ardı elimde. Belgede Florida valiliğinin çoğu siyah
binlerce masum seçmenin oy vermesini bilerek engellediğini
gösteren kesin kanı t bulunuyordu.
Şubat ayındaydık. Kamera ekibimle birlikte, çekim için an
laştığımız, Jeb Bush ' un Florida Seçim Dairesi Başkanı ile gö
rüşmeye gittik. Gizli belgeyi ortaya çıkardığımda B ush'un ada
mı mikrofonu çekip attı ve elli metrelik mesafeyi koşarak geçip
kendini bürosuna kilitledi. Bütün olay kameralarımızın önünde
geçmişti. Müthiş bir televizyonculuktu ve İngiliz halkını şaşkı
na çeviriyordu. Ş irketten bir itiraf bile yayınladık. Haber değeri
var mıydı? Görünüşe bakıl ırsa ABD için yoktu.
Programım Newsnight'ın bir tür kardeş yayın ı olan ABC
Nightline ile film değiş-tokuş anlaşması vard ı . Amerika 'da yir
mi bini aşkın internet-kolik BBC web yayınını izledi ve ABC
TV 'yi BBC 'nin filmini yayınlamak ya da en azından o konuda
haber yapmak için talep bombardımanına tuttu. Ama Nightline
talepleri yanıtlayacağına kendi ekibini birkaç günlüğüne Flori
da'ya gönderdi. Oy pusulalarının karmaşık olduğunu ve siyahla
rın da oy verme konusunda pek eğitimli olmadıklarını iddia
eden bir program yayınladılar. Programın mesaj ı şuydu; siyah
lar nasıl oy vereceklerini bilemeyecek kadar aptal insanlardır.
Ama beyazların yaşadığı Leon County 'de makineler seçmenin
düzeltme yapabilmesi için hatalı oy pusulasını otomatik olarak
geri vermeye programlanmışken siyahların yaşadığı Gadsden
County'de aynı makinelerin yanlış işaretlenmiş oy pusulalarını
yutmak için programlandığına ilişkin tek kelime yoktu. Bizim
yazımızda ise bu da vardı.
ABC seçmen silme olayını neden yayınlamadı acaba? Boş
24
yere büyük bir Cumhuriyetçi komplosu aramayın. Araştırmacı
gazeteci l iğin üç n itel iğini hatırlayı n : Risk, zaman, para.
BBC/Guardian'da yayınlanan programlarımız bu üçünü de ge
rektiriyordu ki, bunlar, ABD haberc iliğinde eksik olan şeylerdi.
Sonunda, Şubat ayında, seçim sahtekarlığı konusundaki ya-
zımın ll. Bölüm 'ü o uzak gazetecilik gezegeninde, Nation Ma
gazine'de kendine barınacak bir yer buldu. Tanrı onları korusun.
Mayıs ' ta, ABD Sivil Haklar Komisyonu Florida seçimleri
hakkındaki raporunu hazırladı. Florida' da sistemli bir şekilde
oy kullanma hakkının engellendiğine ilişkin ana bulguların da
yanak noktası BBC tarafından yayınlanmamış bilgilerdi. Bel
gelerimiz tanıkların çapraz sorgulamasında kullanılan başlıca
del i l ierdi.
Ve sonra, hayret, Washington Post gazetesi seçmen silinme
olayını, CBS ve Salon'da yer bulamayan bölüm de dahil olmak
üzere birinci sayfasında yayınladı. .. Hatta bana bir yorum köşe
si bile ayırdı. Post'un cesaretine bir alkış!
Tersini söylesem nankör biri mi olurdum? Post, aylar daha
sayı lırken, bütün bilgiye yedi ay önce sahip olmasına rağmen
yazıyı Haziran'da yayınladı. ABD S ivil Haklar Komisyonu'nun
bulgulan yayınlanıncaya kadar beklediler, böylece o güvenli,
kapı gibi Resmi Belge 'nin ardına sığınarak atış yapabilecekler
di. Diğer bir deyişle, Post sadece silahını doldurup yaralıya ateş
etme cesaretini göstermişti.
Florida' da Karartma
25
Post gazetesinden Amerika hikayeleri - ayrıca her iki kıtada da
yazılı ya da görsel medyada şimdiye kadar yayınlanmamış yeni
malzemeler. Florida valiliğinin mezhelesinden helge/er su yüzü
ne çıkmaya devam ediyor. Saygm Anıerikan gazeteleri ve tele
vizyon kanal/anyla kafa şişirmek için gerekli sabrı tükettiğim
den onları sizler için buraya sakladım.
Geren yıl Haziran ayında, Amerika' mn en büyük gazetele
rinden birinin yazı işleri müdürü bana. "Kurul, başkanlık seçi
mine ilişkin yazılan artık yayınlamama kararı aldı. Olayın ka
pandı,�ım düşünüyoruz. Tarafgir davranmak istemiyoruz" dedi.
Hangi "Kurul?" olahilece,�ini düşündüm ve bu soruyu sor
manun beklenmediğini anladım .
26
bir uzman teknik adamın bana yalan söylemek için herhangi bir
nedeni olamazdı. Listemin tepesindeki soru şuydu: "Listeden si
linen seçmenierin ne kadarı siyah ? "
İ statistikçinin cevabı : "Biliyor musunuz, birinin bana bunu
sormasını bekli_Yordum."
Yazdığım şey işte bu.
Devlet, beş ay önce altmış altı bin vatandaşını eskiden suç iş
lediler diye seçmen kütüklerinden silmemiş olsaydı, Al Gore
Florida'da ipi göğüsicmiş olacaktı. Aslında silinen seçmenierin
küçük bir bölümü eski suçluydu. Çoğunun tek suçu siyah al
maktı. Üst düzey seçim görevlilerinden biri bana, hükümetin
sessizce bir inceleme yapıp l istede istatjstiksel olarak beklenen
den daha fazla Afrikah-Amerikalının bulunduğunu -sürpriz!
saptadığını ve hatta bu farkın ABD 'deki siyahlarla beyazların
tutukianma oranları arasındaki ciddi uçurumu da izah ettiğini
söyledi.
Suçlu oldukları varsayılan sekiz bin kişilik bir liste Tek
sas ' tan gelmişti. Ama Tek Yıldızlı Eyaletten gelen listedeki suç
lular içkili araba kullanmaktan daha ciddi hatalar yapmamışlar
dı, tıpkı valileri George W. B ush gibi.
Zehir saçan bu kara listenin kaynağı: Vali Jeb Bush 'un açık
ça partizanhk yapan özel kalem müdürü Katherine Harris ' in yö
netiminde çalışan Database Technologies şirketi. ChoicePo
int ' in alt kuruluşu olan DBT'nin, Pennsylvania'da devlet bilgi
sayarlanndaki kişisel bilgileri istismar ettiği için eleştirilere ma
ruz kaldığını bana ileten araştırmacı Salomon Hughes'a teşek
kürler. ChoicePoint'in yönetim kurulu, Hillary Clinton'a karşı
senatörlük yarışını kaybeden Rudy Giulian i 'nin mali danışmanı
Ken Langone da dahil olmak üzere bunak Cumhuriyetçi zampa
ralada dolu.
27
Florida' daki Seçmen Kütüklerinde
Etnik Temizlik
28
B ay Beyaz S araylı ' nın yanıtı şöyle: "Kahretsin ! Bu heriften
nefret ediyoruz."
Arİıa bu da başka bir hikaye. Bu arada, Salon ekibi - özellik
le A l icia Montgomery, Daryl Lindsey ve Antony York (hepsine
teşekkür ederim) - bol m iktarda kanıt toparladılar ki, en sıradan
incelemede bile, Florida'nın başkanlığı Al Gore 'a vermemek
için yeteri kadar masum siyah seçmeni kütükten sildiği görül
mekteydi. "Tann Amerika'y ı korusun" dedim v e 7 Aralık
2000 'de şu haberi yazdım:
" Eğer B aşkan Yardımcısı A l Gore Florida oylarının nereye
gittiğini merak ediyorsa, Florida Valisinin özel kalem müdiresi
Katherine Harri s ' in bürosu tarafından Florida seçmen kütükle
rinden silinmesi kararlaştırılan 57 700 isimlik iptal listesine bak
malı ydı. Ayrıntıl ı bir inceleme, binlerce seçmenin Cumhuriyet
çilerle bağlantısı olan özel bir ş irket tarafından sağlanan hatalı
suçlu listesinden dolayı oy kullanma hakkını kaybetmiş olabile
ceğini göstermektedir."
Yılın ilk aylarında ChoicePoint şirketi Florida'daki yetkilile
re, seçmen kütüğünden silinmek üzere eski suçlu sekiz bin kişi
nin adını i çeren bir liste verdi.
Ama listedeki hiç kimsenin suçlu olmadığı ortaya ç ıktı, bu
insanlar sadece kusur olarak değerlendirilebilecek hafif suçlar
işlemişlerdi. Şirket yaptığı hatayı kabul etti ve sorumluluğun da
listeyi veren kaynağa ait olduğunu açıkladı, yani Teksas Valili
ğine.
Floridalı yetki l iler Teksas tarafından hatalı biçimde suçla
nanları yeniden kütüğe yazmak için harekete geçtiler. Yine de,
tek tek bölgelerde ortaya çıkartılan çok sayıdaki hata binlerce
seçmenin sandıktan geri çevrildiğini gösteriyor.
Florida, seçmen kütüklerinin temizlenmesi için özel bir şirket
kiralayan tek eyalet. Ey alet yönetimi 1 998 yılında Atlanta' dan,
artık ChoicePoint'la birleşmiş olan, DBT Online şirketi ile dört
29
m ilyon dolarlık bir anlaşma imzaladı. ' Merkezi seçmen dosya
sı ' diye adlandırılan seçmen tem izleme listesi, ölmüş insanların
oy kullanmaları yoluyla hile yapıldığı ortaya çıkınca Miami be
lediye başkanının görevden alınmasından sonra ı 998 'de çıkarı
lan eyaJet seçmen sahtekarlığı yasası tarafından zorunlu kılın
mıştı. Seçmen sahtekarlığı yasasına göre, 67 seçim bölgesinin
tümü de seçmen kütüklerinden mükerrer kayıtları, ölmüş olan
seçmen leri, hepsi olmasa da çoğu Florida 'da oy kullanamayacak
olan suçluları silmek zorundaydılar. Ancak işlem sırasında, Flo
rida'daki siyahlar li stede fazlasıyla yer aldı. Öyle ki bütün siyah
erkeklerin yüzde 3 ı 'i suçlutara getirilen yasak yüzünden oy kul
lanamıyordu.
Bu durum azınlıkları haksız yere dışarıda bıraksa bile aslın
da Gore'un elini kolunu bağladı. Florida 'da, Afrikalı-Amerika
lıların yüzde 93 'ü başkan yardımcısına oy vermişti.
Salon 'un araştırdığı 10 bölgede, merkezi seçmen dosyasının
kul lanım ının bölgelere göre çok değiştiği görüldü. Kimi yerde
liste güvenilmez bulundu ve kul lanılmadı. Ama çoğu bölgenin
seçmen kütüklerinden isimleri silmek için dosyayı kullandığı ve
hatta bazı bölgelerin silinen seçmenleri incelemek için hiçbir ça
ba göstermedikleri görüldü. Dosyayı inceleme çabası gösteren
bölgelerde ise isiınierin yanlışlıkla suçlu ol arak geçme oranının
yüzde I S' e kadar çıktığı belirlenecekti.
Oysa h aberlerde yasayı çiğneyerek, bazı suçluların oy kul
Ianmalarına yol açan kimi bölgelerin disiplinsizliğinden söz
edilmişti.
Seçimden üç hafta sonra, Miami Herald gazetesi, 12 Florida
seçim bölgesindeki -ama özellikle de, dosyayı kullanmayan
Palm Beach ve Duval 'de- seçmen kayıtlarının incelenmesinin
ardından, başkanlık seçiminde 445 suçlunun oy kullanmış oldu
ğu haberini geçti.
Ama doğru olup olmadığını inceledikten sonra listeyi çöpe
30
atan seçim bölgeleri sadece Palm Beach ve Duval değildi. Ma
dison'da seçim görevlisi olan Linda Howell merkezi seçmen
dosyasına güvenınernekte çok özel kişisel bir nedene sahipti .
Suç işlediğinden dolayı oy kullanamayacağını bildiren bir mek
tup almıştı. Ancak hiç suç i şlemediğini söyleyen Howell Mart
2000 tarihinde aldığı mektubun seçim sistemine olan güvenini
sarstığını belirtti. "Gerçekten de tam bir başıbozukluk" dedi.
"Çok şaşırdım" diyordu Howell. "Suçlu olmadığımı biliyo
rum." Bu hata düzeltilmesine ve hukuk bürosu yetkilileri özür
üstüne özür dilemelerine rağmen Howell listedeki "bilgi epeyi
hatalı" olduğundan eyalet listesini kullanmamaya karar verdi.
Howell 1 999'da listeyi ilk kez eline aldığında bölge halkına
gönderilen uyarı mektuplarının sayısını tam kestiremiyor ama
hayli sorun çıktığını hatırlıyor: "Bir gün, kütükten silinen bir va
tandaşa bir mektup yolluyorduk ve ertesi gün aynı kişiye yeni
den kütüğe yazıldığını bildiren yeni bir mektup yolluyorduk . . .
Bu iş insanı aptal durumuna düşürüyor."
Dixie ve Washington bölgeleri de seçmen silme listesini kul
lanmayı reddettiler. Dixie seçim kurulunda görevli Starlet Can
non, "listedeki bilginin çoğu doğru olmadığından kullanmaya
korkuyorum" diyordu.
Washington 'da seçim görevlisi olan Carol Grifftin, "geçmiş
te bu liste zaten doğru değildi, bu yıl doğru olduğunu düşünmek
için de herhangi bir neden yok" dedi.
Ama bazı bölgeler listeyi kullanmayı reddetse de, diğerleri
memnuniyetle karşılamışlardı. Volusia Bölge Seçim Kurulu
sözcüsü Etta Rosado "Kurulun listeyi olduğu gibi kabul ettiğini,
doğruluğunu kontrol etmek için hiçbir girişimde bulunmadığını
ve seçmen kütüklerinden silindiklerini vatandaşiara önceden
bildirmediklerini" söyledi.
"Suçlu listesi elimize geçtiğinde bilgisayardaki seçmen kü
tüklerini otomatik olarak tararnaya başlıyoruz. John Smith 'in
31
suçlu olduğunu gösteren bir ada rastladığımızda bilgisayarımız
da o adın karşısına suçlu olduğunu belirten bir ' s ' harfi koyuyo
ruz ve tarihi belirtiyoruz" dedi Rosado. "Bu kişilerin adı bilgisa
yanınızda duruyor ancak geçersiz konumda görünüyorlar." Bu
da, oy kullanma hakları olmadığı anlamına geliyor.
"Bu insanlara, hüküm giymiş olduklarını söylemenin bize
düştüğünü sanmıyorum" dedi Rosado. "Eğer ilgili vatandaş kü
tüğümüzdeyse not düşüyoruz. S andık başına geldiğinde de şöy
le diyoruz ' Bir dakika lütfen, siz hüküm giymiş bir suçlusunuz,
oy kullanamazsınız. ' Bunu söylediğimiz on kişiden dokuzu 'Te
şekkür ederim' deyip uzaklaşıyor. Tartı şmaya girmiyorlar."
Rosado suçlu olarak tanımlandıkları için Volusia'da kaç ki
şinin kütükten sil indiğini bilmiyor.
H illsborough bölgesi seçim görevlisi Pam Irio i se sistemde
ki hataların kimsenin oy kullanmasına engel olmaması için çaba
gösterdi. EyaJet tarafından gönderilen merkezi seçmen listesin
de suçlu olarak belirtilen 3258 k i şiye oy haklarının tehlikede ol
duğunu söyleyen resmi bir mektup gönderildi. Bu kişilerden
55 1 ' i durumlarına itiraz etti ve bunlardan 245 'inin başvurusu
kabul edildi.
Bazıları oy kullanmalarına engel ol uşturmayan hafif suçlar
işlemişlerdi, bazılarının oy kullanma hakları geri verilmişti ve
bazılarının da sadece kimlik bilgilerinde yanlışlık yapılmıştı.
279 kişinin kimlik bilgileri li stelerdeki bilgi lerle uyuşmuyor
du, o nedenle de bu kişilere bir uyarı gönderi lmedi. Bölge yetki
lilerinin vardığı sonuca göre, orijinal listedeki 3258 ismin yüzde
1 S' i nden fazlası hatal ıydı. Bu oran bütün eyalete yansıtıldığında
en az yedi bin seçmenin yanl ışlıkla seçmen kütüklerinden ç ıkar
tılmaya çalışıldığı ortaya ç ıkmaktaydı.
lorio, yerel yöneticilerin suç luları seçmen kütüklerinden sil
me yetkisi olmadığını belirtiyor. "Ceza hukuku ve kimin mah
kum olduğunu araştırmak gibi konulara alışık değildik" diyordu.
32
Merkezi seçmen listesin i n söz konusu araştıonayı kolaylaştınna
sı beklenirken, bu liste Iorio'nun çifte kayıtlan, ölmüş ya da suç
lu seçmenleri ayıklamak için eskiden kullandığı aylık mahkeme
kayıtlarından daha fazla dert açmıştı başına. Sonuçta, listede yer
alan vatandaşları mahkumiyeıleri konusunda bilgilendirmek için
ellerinden geleni yaptılar. "Bu kişilere taahhütlü mektup gönder
dik, yerel gazeteye ilan verdik ve halka açık toplantı düzenledik.
Bütün bu çabalarımıza yanıt vermeyeniere nonnal yolla bir mek
tup daha gönderdik" dedi lorio. "Bu iş aylarca sürdü."
"Bir kaç hesap yaptık ve listedeki siyahların sayısının bölge
nüfusu için beklenenden daha fazla olduğunu gördük" diyordu
istatistikçi Chuck Smith. Iorio, Afrikalı-Amerikalıların, Hills
borough ' u n seçmen listesindeki oranı sadece yüzde ı ı .6 iken
gönderilen suçlu listesinin yüzde 54 ' ünü oluşturdukların ı kabul
ediyordu.
Smith, DBT bilgisayar programının otomatik olarak bir ismi
değişik konumlarda kullandığım da belirtti . Örneğin, Christine
adındaki bir seçmen, aynı soyadına sahip Christopher adındaki
kişinin mahkumiyeline dayanılarak suçlu olarak belirlenmişti.
Smith, ChoicePoint'in kendi yöntemleri konusunda yapılan baş
vuruları yanıtsız bıraktığını söylüyordu. Şirket, kayıt temizleme
listesinde yer alan bazı kişiler hakkındaki kararlarını doğrulaya
cak ek verileri de vermemişti. ChoicePoint'in listesinde suçlu
olarak yer alan kişilerden biri de bölge yargıcıydı.
Listede lorio'yu rahatsız eden daha birçok şey bulunmasına
rağmen bunu kullanmaktan başka çaresi olmadığını da biliyordu.
Haklıydı da. Florida Anayasası Bölüm 98 .0975 'e göre "Liste
geldiğinde, kurul başkanı eldeki bilginin doğruluğunu teyit et
mek zorundadır. K urul başkanı , bölge tarafından sağlanan bilgi
nin yanlış olmadığı sonucuna varırsa bir sonraki seçimde, ölmüş,
bir suçtan hüküm giymiş ya da oy kullanmak açısından aklı ba
liğ olmayaniann adını seçmen kütüklerinden silmek zorundadır."
33
Ancak, bölge seçim kurulları bu yasayı farkl ı şekillerde yo
rumladılar. Leon bölgesi seçmen kütüklerinin temizlenmesinde
Ocak 2000 tarihli merkezi seçmen listesini kullanılırken Tem
muz'da gönderilen listeye bakınadı bile. Bölge seçim kurulunda
enformasyon sistemleri uzmanı olarak çal ışan Thomas James ' e
göre. liste çok geç ellerine geçtiğinden incelemeye zaman bula
mamışlardı.
Leon seçim kurulu başkanı lan Sancho 'ya göre de, listede
bazı sorunlar vardı, ocak ayında gelen bilgileri kullanan Sanc
ho normal yoldan seçmeniere iki yüz mektup yollayarak eyalet
tarafından suçlu olarak belirlendiklerini ve oy kullanamayacak
larını duyurdu. Eğer bir yanlışlık varsa otuz gün içinde itiraz
edebilecekleri de belirtildi. "ispat etmek onlara kaldı" diyordu
Sancho.
Sancho yirmi kişinin haksız yere listede yer aldıklarını ispat
ettiklerini ve seçim gününden sonra da birkaç kızgın seçmenin
telefon ettiklerini söyledi. "Bazıları bizi mahkemeye vermekle
tehdit etti ler" dedi Sancho, "ama henüz arayan avukat olmadı."
Orange bölgesinde de, yetkililer eyaJet tarafından suçlu ola
rak belirlenen kişilere mektup yolladılar ama anlaşıldığı kada
rıyla listeye gerekli özeni pek göstermemişlerdi. "Hiçbir fikrim
yok" diyordu Orange seçim kurulu başkanı June Condrun, seç
meniere kaç tane mektup gönderildiği sorulduğunda. Bir an dü
şündükten sonra Condrun "yüzlerce" mektup gönderildiğini
ama kaç kişinin itiraz ettiğini bilmediğin i söyledi. Anlattığına
göre, itiraz edenlere isterlerse başvurmaları için Florida Hukuk
Dairesi 'nin telefonu verilmiş.
Birçok Orange seçmeninin hiçbir şekilde itiraz .etme şansı ol
madı. Condrun normal yolla gönderilen mektupların üçte birinin
alıcısı bulunmadığından geri geldiğini belirtti. Yanlış adresierin
bu kadar çok olmasını da DBT tarafından gönderilen bilginin es
kiliğine bağlıyorrlu Condrun 'un dediğine göre eldeki bilgilerin
bir bölümü 20 yıllıktı.
34
Miami Dade bölgesi yetkil ileri de benzer bir sorunla boğuşu
yor gibiydiler. Seçim kurulu başkan yardımcısı M ilton Collins,
merkezi seçmen listesi tarafından kaç kişinin suçlu olarak belir
lendiğini tahminde zorlandığını belirtiyordu. Yaklaşık altı bin
kişinin 1 999'daki eski l isteye göre mektupla uyarıldığını söyle
di. Kütükten tam olarak kaç kişi silinmişti? "Dürüst olarak söy
lemek gerekirse bilmiyorum" diyordu Collins. Dediğine göre,
eyaletten gelen en son liste Ocak 2000 tarihliydi ve "iki hasa
maklı" bir sistem uygulanmıştı. Yerel seçmen kütüklerindeki
isimlerle karşılaştırıldığında eyaJet l istesindeki bilgi doğru ise
kişiler suçlu olarak belirlendiler ve kendilerine uyarı mektubu
gönderildi. Mevcut bilgileri eyaletten gönderilen bilgilerle kıs
men uyuşan kişilere ise 'geçici mahrumiyet statüsü ' verildi. Her
iki gruptaki kişilere de itiraz ya da kütükten isimlerinin silinme
si için doksan günlük süre verildi.
Ancak Collins kaç seçmenin suçlu konumuna itiraz edebildi
ği konusunda ellerinde bir rakam olmadığını söyledi.
ChoicePoint sözcüsü Martin Fagan "listenin seçimde kulla
nıldığı düşünülürse utanç verici" diyerek Teksas kaynaklı sahte
listeyi kullanmanın hata olduğunu kabul ediyor. Ancak şirketin
genel tavrın ı da küçük bir hata olarak savunuyordu; sekiz bin
isimlik hata seçmenierin binde l 'inden bile daha azdı, ama ger
çekte Teksas Valisi George W. Bush 'un Al Gore 'a attığını iddia
ettiği farkın da on beş katıydı ! Bu arada, ChoicePoint ' in sadece
ham listeyi sağlamakla sorumlu olduğunu, bu listeyi kontrol
edip düzeltmenin Florida'daki yetkililerin işi olduğunu da be
lirtmekten geri kalmıyordu.
Geçen yıl DBT Online, ChoicePoint'le birleşmeden kısa bir
süre önce, Florida Valiliği ile seçmen kütüklerini temizlemek
üzere benzeri görülmemiş bir anlaşma yaptı. Şirket Florida'nın
seçi m yetkililerinden bile gizli tuttuğu bilgi toplama ve eşleştir
me kriterlerini kullandı.
35
Kamuya ait olan ve kamu dışı kaynaklardan elde edilen dört
milyar kayıttan oluşan veri tabanına dayal ı , kişisel bilgi satış işi
yapan internet şirketi ChoicePoint, devletin bilgisayarlarından
elde ettiği özel bilgileri istismar etmekle suçlandı .
Ocak 2000 ' de, Pennsylvania Valil iği şirketin vatandaşiara ait
bilgileri uygunsuz kişilere sattığını öğrenince ChoicePoint'le
olan anlaşmayı iptal etti.
Fagan, DBT l istesindeki eski suçluların sosyal güvenlik nu
maraları i le seçmen külüklerindeki sosyal güvenlik numaraları
nın karşılaştırılmasıyla birçok hatanı n önlenebileceğini söyledi.
Ancak, Florida ilçelerinde seçmen kütüklerinin sadece bir bölü
münde sosyal güvenlik numarası yazılıydı. Bu nedenle sağlıklı
bir denetim yapmak mümkün değildi.
Şirket kendini savunurken Florida seçmen kütüklerini "te
mizlemekte gösterdiği yaratıcı başarıdan" dolayı Voter Integrity
şirketinden aldığı ödülü kanıt olarak gösteriyordu. Voter lnteg
rity, çoğu azınlık gruplarından seçmenierin oluşturduğu yedi
milyon kişinin daha kütüklere kaydalmasını sağlayan 1 993 seç
men kaydı yasasına karşı Cumhuriyetçi Parti 'yle aynı çizgide
karşı kampanya yapan muhafazakar, kar amacı gülmeyen bir da
n ışmanlık kurumudur. DBT Online, Voter Integrity ile ortaklığa
girerek küçük bölgelerin seçmen kütüklerini temizlemek üzere
kullanabilecekleri bir program oluşturdu.
Florida, oy kullanma hakkının kaldırı lmasının ilk aşamasını
özel bir şirkete ihale eden ilk eyalettir. ChoicePoint büyük oyna
maktadır. "Florida' daki çalışmamızın sonuçları da göz önüne
alındığında" der Fagan, "yeni bir başkanın da yönetime gelme
siyle beraber, hizmetlerimizin bütün ülkeye yayılacağını umu
yoruz."
Özellikle de bu başkanın adı Bush ise. ChoicePoint' in yöne
tim kurulunda ve danışma kadrosunda New York eski Emniyet
Müdürü Howard Safir' le ChoicePoint'in Washington'daki lobi-
36
cisi aşın sağcı eski senatör Vin Weber de dahil Cumhuriyetçi
Parti ' nin çok sayıda yıldızı yer almaktadır.
Hey, AI, buna bir bak. Her yeni tirnsabın midesini yardığım
da karşıma Gore seçmenlerinin kemikleri çıkıyor. Bu hafta, Va
lilik özel kalemi Katherine Harris' in bürosu denilen Florida ba
taklığına yoluro düştü ve seçmen kütüklerinden elektronik ola
rak kaybolan iki bin seçmenin adına daha rastladım. Bunlardan
yaklaşık yarısı Afrikalı-Amerikalı. Oy kullanmaya hakları vardı
ama oy sandıklarının yanına yaklaşmaya fırsat bulamadılar.
26 Kasım'da, Florida valiliği özel kalem müdürlüğünün. se
çimden önce, Teksas'ta suç işledikleri gerekçesiyle sekiz bin
Floridalı seçmenin kütükten silinmesini emrettiğini yazdık. Hiç
biri de suçlu değildi aslında.
Florida Valisi Jeb Bush ve ağabeyi için, Teksas kara listesi
cennetten çıkma bir hataydı. Seçmen kütüklerinden adları silin
mek üzere hedef alınan kişilerden çoğu, muhtemelen Başkan
Yardımcısı Gore için oy kullanacak olan Afrikalı-Amerikalılar,
Latinler ve yoksul beyaz halktı . Planlı olarak yapılmış Teksas
boyutundaki bir hataya damgasını basmış olan ChoicePoint'in
37
57 700 suçluyu kapsayan yeni Iisteyi oluşturmasından, bazı dik
katli seçim kurullannın hatayı saptamasma kadar kaç seçmenin
vatandaşlık hakkını kaybettiğini bilmiyoruz. Mayıs ' ta Katherine .
Harris seçim kurullanna yeni temizlik listelerini gönderdi .
Huyum kurusun ama yeni Iisteyi gözden geçirmenin yararlı
olacağını düşündüm. İnternet gazetesi Salon'da çalışan araştır
macı grubuyla birlikte seçim bürolannda dedektiflik yaparak,
düzeltilmiş listenin o kadar da doğru olmadığını belirledik.
On bölgede yaptığımız incelerneye göre, isimlerde yapılan
hata oranı en az yüzde 1 5 . Bu ise suç işledi denilerek başkanlık
yanşının son etabında vatandaşlık haklan ellerinden alınan, ço
ğu siyah yedi bin masum insan demektir.
Bataklığı daha derinden kanştıran bizim takım ise oy hakla
n çiğnenen üçüncü bir grup daha buldu. Valiliğin anlaşma yap
tığı özel şirket ChoicePoint, Illinois 'de ve Ohio' da eskiden suç
işlemiş olan 1 704 kişilik bir l iste daha oluşturmuştu. B irçok
Amerikan eyaleti gibi bu iki eyalet de, suçlannın cezasını çek
miş ve iyi hal gösteren kişilere vatandaşlık haklannı geri veri
yordu.
Florida ise kendi mahkemelerinde hüküm giyenieri yaşam
boyu oy kullanma hakkından mahrum etmektedir. Ancak valili
ğin özel kalemi Florida eyaJetinin bu iki eyaJetten Florida'ya
göç etmiş olanlara böyle bir ceza vermeye hakkı olmadığını ka
bul etmektedir ve bölge yetkilileri de aynı fikri paylaşmaktadır.
Sadece, çoğu eski Konfederasyon bünyesindeki on üç eyalette
eski suçlulann oy kullanması yasaktır.
Harris ' in listelerini daha da kanştırdıkça, cezasını çekmiş ki
şilere oy kullanma hakkını geri veren otuz beş eyaJetten göç et
miş yüzlerce hükümlü daha bulduk. Bu insaniann oy kullanma
haklan olmasına rağmen neden sandıklardan uzak tutulmuşlar
dı? Harris telefonlanma cevap vermedi. Ama Alan Dershowitz
verdi. Hukuk sis temi konusunda tanınmış bir uzman olan, Har-
38
FLORIDA'NIN SUÇLU TEMIZLEME LISTESI
Seçmen listesinden silinmek için fişlenen binlerce kişiyi içeren bilgi
say�rdaki temizleme l istesinin ekrana yansıyan bir sayfası.
Işin püf noktası ırk. Listedeki isim lerin yarısı s iyahiara ait. Çoğu da,
suçlu olarak belirtilm i-t milyonlarca kişiyle doğum tarihi ve ırkı uyuşan,
sık rastlanan isimler taşıyan Uackson, Butler, Roberts, Ramos, Smith) ma
sum vatandaşlar. JC Smith (Sıra 346) suçlu Smith ile aynı adı, ırkı ve do
ğum tarihini paylaşıyor. Florida'da Smith adında bi rden ç ok insa n ı n bu
lunma olası l ığına karşın, eyalet val i l iği bedelini ödediği halde çok sayı
daki doğruluğunu sınama yöntemini kullanmad ı . Sonuçta, l iste en iyi tah
min le yüzde 1 5 hatal ı (şirketin iddiası) ya da yüzde 90.2 hatalı (istatistik
sel örnekleme açısından). Her iki d u rumda da, hatalar başkanl ığı Go
re'dan Bush'a kaydı rmaya yetti.
Şekil 2. Florida suçlu temizleme listesi. Seçmen listesinden silinmek için ·rış
lenen binlerce kişiyi içeren bilgisayardaki temizleme listesinin ekrana yansıyan
bir sayfası.
39
vard hukuk profesörü Dershowitz, "Yaptıkları iş Florida'daki
toplam seçmen sayısını azaltmaktı, ki bunun da Demokratların
oyunu azahacağını biliyorlar" dedi.
Florida'nın Cumhuriyetçi yöneticileri bu insanların kime oy
vereceklerini nereden biliyorlardı? Bu soruyu Amerika'nın oy
demografisi konusundaki bir numaralı uzmanı David Bositis'e
sordum. Gülmesi sona erdikten sonra, Florida'nın özel bir şir
ketten aldığı listeleri kullanmasının "siyah seçmenleri ayıklama
ya yönelik bilinen bir yöntem" olduğunu söyledi. Washington
Politik ve Ekonomik Çalışmalar Merkezi ' nden Bositis, karam
sar bir ifadeyle, Amerika'daki hükümlülerin yüzde 46' sının Af
rikalı-Amerikalı olmasının Amerikan adaletinin hüzün verici
yüzünü gösterdiğini söyledi. Florida 'da siyah halk seçimlere re
kor düzeyde katıldı; seçmen kütüklerinde kaydı olanların yüzde
80' inden fazlası 7 Kasım 'da oy vermeye gittiler. Perdelerin ar
dında, her on siyah vatandaşın dokuzu oyunu Gore'a attı.
Washington, Sentencing Project'den Mark Mauer, temizlik
listesinin yarısını işgal eden beyazların da çoğunlukla yoksullar
dan, yani Demokrat yanl ılarından oluştuğuna dikkat çekti.
Toparlayalım. Baştan aşağı hatalı Teksas listesi, düzeltilme
miş 'düzeltilmiş' liste ve mahkumiyetleri kalkmış eski hüküm
lü ler listesi başkanlık seçiminin sonucunu tersine çevirmeye ye
ter. Bunun hem Florida' nın seçmen kütüklerinden sorumlu olan
hem de aynı zamanda George Bush 'un seçim kampanyasıyla
uğraşan Harris' in aklına gelmediğine kal ıbımı basarım.
40
Amerikan seçmenleri adına bir sonraki başkanı seçmiş görü
nen bu şirketi kafaya takmıştım.
Şirketin sicili, böyle ciddi bir i ş için fazlasıyla kabarıktı. Ş ir
ketin Florida şubesi Database Technologies (artık DBT Online
olarak biliniyor) Hank Asher tarafından kurulmuştu. ABD infaz
Kurumu bu kişinin Bahamalı uyuşturucu tacirleriyle ilişkisi ola
bileceğini açıkladığında - bu konuda herhangi bir suçlama yapıl
mamasına rağmen - şirketin FBI ile yapmış olduğu veri yönetim
anlaşması sona erdi. Hank ve arkadaşları piyasadan çekildiler ve
sonuçta Florida ' nın gözünde, geçmiş affedildi.
Perşembe, gecenin 3 ' ü, her iki telefon görüşmesinin de tara
fıından başlatıldığını belirtmeliyim. Tanımadığım, daha nazik
bir ses ChoicePoint' in iyimser masalını aktardı bana. "Bizim
yüzde 1 5 hata yaptığımızı söylediniz - biz ise yüzde 85 doğru
bilgi verdiğimizi söylemek i stiyoru z ! " Bu ise, Teksas listesinde
ki binlerce hatayı bir kenara bıraksak bile, yedi bin seçmen, ya
ni bir yığın Demokrat demektir. Gore, Beyaz Sarayı 500 oyla
kaybedebilir.
San Francisco'da yaşayan uzman Mark Swedlund ' la temasa
geçtim. "Bir Iisteyi tekrar tekrar kontrol etmedikçe bütün eyale
te vermemek temel bir sektör yaklaşımıdır" dedi. "Dershowits
haklı. Haklan gasp edilmiş olan binlerce seçmenden haberdar
olmalıydılar. B u seçmenierin etnik profilini de bilmeliydiler."
"Bilmesi, olması gereken" Florida Valiliğidir, ChoicePoint
deği l. Bu olayda kimi suçlamak gerektiği konusunda kafaları
karıştırmamak gerek. Harris ' in adamları bu veri tabanının fitili
ni ateşlediler ve patladığı zaman da şaşırmış gibi yaptılar. Swed
Iund, ChoicePoint'in eyaJet valil iğine listeyi test etmesi gerekti
ğini bildirmesi konusunda mesleki bir sorumluluğu bulunduğu
nu söylüyor, Choicepoint ise eyaletin, verdikleri "ham" veriyi
kullanmaması gerektiğini.
Florida, B üyük Birader türünden yetkilerini özelleştirinceye
41
kadar, yasalar her şeyin kamuya açık olmasını sağlıyordu. B u yıl
ise, bir bölge yönetimi ChoicePoint'e formüllerini ve kara liste
ye aldığı seçmenierin seçilme mantığını sorduğunda cevap ala
madı - ticari sırdı sorulanlar. B u nedenle, Amerikan başkanının
nasıl seçildiğini hiçbir zaman bilemeyeceğiz.
42
Dört kez aynı şeyi sordum, "Şimdi bana valinin oy verme
hakkı olan seçmenleri saf dışı bırakırken yasayı ve mahkeme ka
rarlarını bilerek çiğnediğini mi söylüyorsunuz?"
Ve dört kez aynı cevabı aldım "Mahkemeler böyle yapmamı
zı (bazı suçlulara oy kullandırmamızı) söylüyor, biz de öyle ya
pıyoruz (engel oluyoruz)."
Ama Salon, ortadaki dağ gibi kanıta rağmen sakladı bunları,
daha sonra bazı kanıtları daha hasır altı etti. Bir yabancı tarafın
dan politik bir konuya el atılmasının yarattığı çekemezlik kadro
nun sinirini bozuyordu. Onları suçlayamam. Salon'un iflasla
karşı karşıya olması da duruma yardımcı olmadı, kadro bitkindi
ve Noel vakti gelmişti. Salon'un muhabirierinin eline, bir haçın
vampiri şıp diye durdurması gibi, Amerika'daki haber kanalları
nı donduran bir mesaj geçti: Valilik yetkililerinden gelen düz ve
yumuşak bir açıklama. Jeb Bush'un adamları masum oldukları
nı, söz konusu seçmenleri engelleme hakları bulunduğunu söy
lüyordu.
Ben bu işin uzmanı hukukçulardan Bush 'un bürosunun ya
nı ldığını söyleyen hukuki görüşler alırken ve daha sonra da Va
tandaşlık Hakları Komisyonu da Bush 'un yanıldığını belirtirken
yılın geri kalan kısmı geçip gitti. Ancak politik saatin akrep ve
yelkovanı dönmeye devam ediyordu ve George W. Oval Ofise
yerleşmeye hazırlanıyordu. Bu arada, araya başka bir sorun gir
di . Yasal olmayan bir biçimde oy vermesi engellenen, Alachua
ilçesindeki siyah bir rahiple ilgili bir yazı yazmıştım. Yazıının
taslağını gören muhabirierde konuyla ilgili kuşkular doğmuştu.
Orta yaşlı siyah bir adamın, ayrıca eski bir hükümlünün, Güne
yin kırsal bölgesindeki seçim bürosuna gidip haklarını neden sa
vunmadığını anlayamadılar. Ama Palm Beach'deki seçmenierin
şikayetlerini dile getirmekte bir sorunları yoktu.
Washington Post gazetesinden E.J. Dionne bana "Bu yazıyı
yayınlamalısın Greg, hem de hemen" dedi. İlginçtir, beni
43
Post'un haber merkezine göndereceğine, Tanrıların gazabına
uğramış haberler için bir tür mülteci kampı olarak hizmet veren
Nation dergisini aramaını söyledi.
Olayların doğruluğunu iki kere değil beş kere kontrol ettik
ten sonra Nation. Temizlik Çalıya (Bush' a) Yarar adlı araştırma
mı ve hatalı biçimde kütükten silinen eski suçlulardan oluşan
üçüncü grup (şu anda sayıları 2800'ü buldu ) ve daha kütüğe ya
zılmaları hatalı biçimde engellenen dördüncü grup seçmenlerle
-bir 40 bin daha, hemen hemen hepsi de Demokrat seçmenler
ilgili yazılarımı yayınladı.
Artık tarih 5 Ş ubat 200 1 'di ve Başkan B ush Beyaz Saray 'da
Narian 'daki bu yazıyı okuyabil irdi ...
44
larını engelleyemeyeceğini · valiye defalarca anlattığı gerçeğini
medya tam anlamıyla ıskaladı.
Geçmişlerinde suç kaydı bulunup da Florida' ya diğer eyaJet
lerden gelmiş olan kişilerin sayısı Northwestem Üniversite
si ' nden suç istatistikleri uzmanı Jeffrey Manza 'ya göre "kesin
likle 50 binin üstünde ve 1 00 bini aşması da muhtemel." Man
za'ya göre, bu insanların yüzde 80' i Güneş Eyaleti ' ne dışandan
geldikleri için oy kullanma hakkına sahiptiler. Diğer bir deyişle,
Florida'da oy kullanma hakkına sahip eski hükümlü sayısı en az
40 bindi.
Ne var ki, bir yandan valilik eski suçluların vatandaşl ık hak
Iarının engellenmeyeceğine ilişkin mahkeme kararlarına bağlı
kalacağını açıkça belirtirken, diğer yanda Harris ve Bush 'un gü
dümündeki kuruluşlar seçim görevlilerine bu seçmenierin kü
tüklere kayıtlarının geçirilmemesi talimatinı veriyorlardı. Daha
sı, Harri s ' in adamları, Cumhuriyetçilerle bağlantısı olan bir ve
ri tabanı şirketinin yardımıyla, oy kullanma hakkı olan bu hü
kümlüleri aviayıp seçmen kütüklerinden silmek için geliştiril
miş bilgisayar programları kullandılar.
Washington DC 'deki Politik ve Ekonomik Araştırmalar
Merkezi ' nden deneyimli araştırmacı David Bositis'e göre, en
gelleme ve silme programının gerisinde partizanca bir art niyet
olmalıydı. "Oylann sayısında bir fark beklenmiyorduysa eğer,
dört milyar doları neden harcasıniardı ki?" Bositis, ulusal suç
oranlarına göre, hatalı biçimde oy hakkı engellenmiş eski hü
kümlülerin yüzde 46'sının Afrikah-Amerikalılardan oluştuğunu
belirtmektedir. Florida'daki siyah seçmenierin on oyundan do
kuzu Al Gore' a gitti.
Çoğu yoksul beyaz ve Latin hükümlüler, Afrikah-Amerika
lılar kadar sıkı Demokrattı lar. Yakınlarda yayınlanmış olan
Minnesota Üniversitesi ' nde gerçekleştirilmiş bir çalışmanın
bulgularına göre . .ırk ayrım ı olmaksızın, hükümlülerin yüzde
45
senin sosyalist eğilimli haberlerin/yazın
Tarih : l n/0 1 2 :20:4 1 P M G M T Standard Zaman
Hey Greg,
Florida'daki kara liste ile ilgili yazının bu ülkedeki sosyalist ah
baplarına destek olmak için yazılm ış sosyalist/demokrat bir çaba oldu
ğu o kadar bariz ki neredeyse gülünç. Seni homo İngiliz! Ortalama bir
Amerikalının ortalama bir İngiliz gibi eğitimsiz ve aptal olduğunu sa
nıyorsun galiba. Bak arkadaş, sana şunu söyleyeyim, iş senin sandığın
gibi değil. Senin ortalama İngiliz oğlan yatakhane çevresinde oğlancı
lık yapmak için sınıf arkadaşlarını kovalarken Ortalama Amerikalı
Çocuk sınıfında oturmuş dersini pür dikkat dinlemektedir. Öğrendi
ğim ilk şeylerden biri de yalancının maskesini düşürmekti ki senin
olayında bu hiç de zor olmadı. Hikayen o kadar yalan yanlış ve yarım
yamalak l:ıilgilerle dolu ki bu ülkede orta bire giden bir çocuk bile ko
laylıkla ortaya çıkarır yalanını. Düzgün basından kimsenin yapamaya
cağı şekilde ve üçüncü dünya sosyalisli kılıklı bir ülke temsilcisi için
müthiş bir mucizeymiş gibi (evet Greg, bu ülkede İngiltere bir üçün
cü dünya ülkesi ve dördüncü sınıf akademisyenlerin doldurduğu bir
yer olarak bilinir) bazı yerlerden ve konuştuğun insanlardan bahsedi
yorsun. Biz yankiler şimdiye kadar o senin değersiz denizci kıçını iki
defa tekmelemiştik zaten, bunun acısını mı çıkarıyorsun? Neyse boş
ver, sana bunları yazmarnın nedeni prens Charles'a benim selamımı
söylemen, kimden söz ettiğimi anlıyorsun değil mi? Suckingham sa
rayını işgal etmiş o çıban başı ailenin fertlerinden biri, tepeden her iki
kapısı da açık Wolswagen 'e benziyor tıpkı. Ha, nerdeyse unutuyor
dum, o kancık Kraliçeyi bir dahaki sefer becerirken söylemeyi unut
ma biraz kilo versin & Sivaselimizden de elini cek İn!!iliz domuzu.<>
Şekil 3: Fanatik bir elektronik posta daha. Bana ' Ingiliz' denmesi ne kadar
haksız bir davranış.
46
93 ' ü 1 996 'da B ill Clinton ' ı tercih etmişlerdir. Bu seçmenierin
eyalette George W. Bush 'un kazandığı kıl payı zaferin kat kat
fazlası oyu temsil ettikleri bir gerçek. Bush 'un ve Harris'in yö
netimindeki kurumların kilit noktasındaki kişiler bu konuda gö
rüş belirtmeleri için yaptığımız çağrıları yanıtsız bıraktılar.
47
te yurttaşların vatandaşlık haklarının engellenmesinde hayati bir
rolü olan bu işlem özelleştirilmemişti.
Kasım l 998'de, Cumhuriyetçiterin elinde bulunan Dış İlişki
ler B ürosu söz konusu ihaleyi, ihaleye giren tek şirkete, geçen
yıl birleşerek Atlanta'daki ChoicePoint şirketinin alt kuruluşu
haline gelen ve DBT Online adını alan Database Technologies
şirketine verdi.
Dış İlişkiler B ürosu bünyesindeki seçim birimi vakit geçir
meden, yerel seçmen bürosu yetkililerini kaygılandıracak bir
gayretkeşlik ve dikkatsizlikle hükümlü avı başlattı. Nation, "kü
tüklerden isimleri gelişigüzel silerek" oy kullanma hakkı olan
seçmenierin elinden bu hakkın hatalı biçimde alındığı konusun
da Martham ' ın bürosunu uyaran, Ağustos 1 998 tarihli, Florida
Eyaleti Seçim Göreviileri Birliği ' ne ait bir iç yazışmayı ele ge
çirdi. Ancak kamuoyunun tepkisini çekmernek için, görevliler
"kamuoyu önünde eyaJet yetkilileri ile kavgaya girişmenin za
rarlı olacağı" inancını taşıdıklarından kuşku larını bürokrasinin
sınırları içinde tutmaya karar verdiler.
Kasım ayında, Jeb Bush sürpriz bir zaferle val ilik konutuna
yerleşti. ironik bir biçimde, bu kolay zaferin arkasında partile
riyle kavgalı olan siyah Demokratların desteğinin olduğu öne
sürüldü.
Sonraki iki yıl boyunca, Cumhuriyetçilerin, hem valiliği hem
de şu an Harris'in bulunduğu Dış İlişkiler Bürosunu ellerinde
tuttuğu o dönemde, hükümlü temizleme işi hızlandı. Mayıs
2000 'de, DBT tarafından sağlanan listeyi kul lanan Harris ' in bü
rosu Teksas 'ta suç işlemiş olan sekiz bin Floridalı seçmenin kü
tüklerden silinmesini bölge seçim kurullarına emretti. Aslında,
bu kişiler çok hafif suçlardan hüküm giymişlerdi ki, bu durum
ortaya çıkmasına rağmen listeler tamamen düzeltilmedi. Cho
icePoint DBT ve Harris daha sonra, Teksas 'ta gerçekten suç iş
lemi ş olan 437 seçmeni de içeren düzeltilmiş listeyi yolladılar.
48
I 997 ' de çıkarılan Teksas yasası, cezaların ı çektikten sonra hü
kümlülere oy kullanma hakkın ı geri verdiğinden, bu liste de ha
talıydı. Bu durumda, hatayı düzeltmek için hiçbir çaba gösteril
medi .
Teksasl ı suçluların kütükten silinmeleri yapılan tek hata de
ğildi. Dış İ lişkiler Bürosu, gözaltında olan ya da şartlı tahliye
edilmiş olanlara bile oy kullanma hakkı veren lllinois eyaletin
den 7 I 4, Ohio' dan da 990 hükümlünün kütükten silinmelerini
emrettiğini kabul etmektedir. Florida ' nın kendi yasalarına göre,
Ohio ya da l llinois'den gelen tek bir kişinin bile kütüklerden si
linmemesi gerekir. Toplamda, DBT oy kullanma hakkını oto
matik olarak geri veren en az sekiz eyaJetten gelen ve bu neden
le Florida' ya bütün vatandaşlık haklarına kavuşmuş biçimde dö
nen yaklaşık üç bin hükümlüyü kütüklerden silmek üzere belir
ledi.
Florida Seçim Bürosu 'nun da teyit ettiği gibi, ChoicePoint
DBT sözcüsü, Harris'in bürosunun h üküml ü temizliği için han
gi eyaletlerden kayıtların alınacağını onaylarlığını açıkladı . Oy
lama hakkını geri veren eyaJetterin neden seçildiği sorusunu
Florida'nın ChoicePoint'la ilişkisini yürüten Janet Modrow,
Harri s ' in hukukçularına aktardı . Hukuk bölümü ise ısrarlı talep
lerimize henüz yanıt vermiş değil.
49
sinin yarattığı duyguyu şöyle ifade etti: "Bu karar beni mahvet
ti. Felaket bir şeydi."
Johnson 'ın kaydolmak için başvurduğu Alachua seçim kuru
lu başkanı Beverly Hill, Johnson gibi eski hükümlülerin oy kul
l anmasına eskiden izin verdiğini söyledi. Vali Bush yönetime
gelince durum değişti. "Son zamanlarda, Valiliğin İdari Af Bü
rosu yetkilileri farklı bir şey söylediler bize" dedi Hills. "Bu in
sanların oy kullanamayacağını belirttiler."
Hem Alachua'da Johnson ' ın oy kullanmasının reddedilmesi
hem de vaiiliğin redde yol açan genelgesinin yayınlanması za
manlama açısından ilginç - diğer eyaletlerden gelen hüküm W
lerin vatandaşlık haklarının tanınmasını valiye ve dış ilişkiler
müdürüne emreden iki mahkeme kararı nın ardınqan. Schlent
her'in Florida eyaJetine karşı açtığı davada Haziran 1 998'de
alınan söz konusu kararların ilk inde Florida Temyiz Mahkeme
si oybirliği ile "yirmi beş yıl önce Connecticut'da hüküm giy
miş olan bir kişiden vatandaşlık haklarını Florida'dan iade edil
mesini bekleyemeyeceği" belirtilmiştir. Birçok eyaJet gibi Con
necticut da cezanın sonunda suçlunun vatandaşlık hakkını oto
matik olarak geri vermektedir ve bu nedenle "Schlenther de bü
tün vatandaşlık haklarına sahip olarak, herhangi bir vatandaş
gibi gelmiştir Florida ' ya."
Schlenther kararı, I 998 yazında Orlando' da yapılan seçim
kurulu yetkililerinin toplantısında çok konuşuldu. O nedenle Or
lando toplantı sında Harris ' in seçim bürosu şefınin, DBT tarafın
dan belirlenen başka eyaJetlerden gelmiş hükümlüleri kütükler
den silmeleri için yerel yöneticilere baskı yapması, Hillsborough
sistem yöneticisi Chuck Smith ' i çok şaşırttı. Mahkeme kararına
ters görünen bu emir karşısında endişeye kapılan Hillsborough
eyaJetten bu emri yazıya dökmesini istedi -isteği yerine getirildi.
Nation, Hillsborough 'a verilen yanıtın metnini ele geçirdi.
Valiliğin İdari Af Bürosu' ndan 1 8 Eylül 2000 tarihinde çıkan
50
mektup başkanlık seçiminden sadece yedi hafta önce yerine var
dı. Yazıda bölge yönetimine, başka bir eyaletin yasasıyla vatan
daşlık hakları geri verilmiş olsa bile seçmen kütüklerine kayıt
için başvuran eski hükümlülere, "Florida eyaletinde vatandaşlık
haklarının geri verilmesi için yeniden başvurmaları gerektiğini"
bildirmeleri söyleniyordu, yani, Vali Bush ' a yalvar - ki bu mah
kemeler tarafından yasaklanmıştı. Florida bölge mahkemesi yar
gıcının, valiliğin Schlenther kararın ı görmezden gelmesine öf
kesini saklamayarak dile getirdiği Aralık l 999 tarihli ikinci
mahkeme kararı karşısında eyaletin genelgesi çok şaşırtıcıydı.
Nation için davaları inceleyen seçim hukukçularına göre,
mahkemeler kararlarını Florida yasasıyla birlikte her ey aletin di
ğer eyaletlerin yasalarını tanıması gerektiğini belirten ABD
Anayasası ' nın "tam inanç ve güven" maddesine dayandırmışlar
dır. RDUGB danışmanı Bruce Gear, "Mahkeme valinin ne ya
pamayacağını çok açıkça belirtmiştir" dedi. Vali Bush ' un yapa
mayacağı şey, Florida ' ya taşınan bir vatandaştan halihazırda sa
hip olduğu oy kul lanma hakkını geri almak için valiye yalvar
masını i stemektir.
Valiliğin bu görüşe karşı çıkmaması işin acayip bir başka yö
nü. Harris, Bush ve yarım düzine politik görevli görüşme istek
lerimize yanıt vermedilerse de valil ikte af isteklerine bakan Ta
wanna Hayes açıkça şunları söylüyordu: "Bir başka eyalet tara
fından geri verilmiş olan bir hakkı engellemek ya da yeniden ge
ri vermek gibi bir hakkımız yok." Hatta Hayes iki mahkemenin
kararlarını elinin altında tutmakta ve uzun uzadıya bu kararlar
dan alıntı yapmaktaydı. Peki o zaman, Vali ve Dış İlişkiler Mü
dürü neden bu insanların kütüklerden silinmelerinin ya da kü
tüklere kaydolmalarının engellenmesini emrettiler? Hayes bizi
Vali Bush 'un danışmanı ve af konusundaki yardımcısı Greg
Munson ' a yönlendirdi. Munson da bu konudaki açıklama talep
lerimizi geri çevirdi.
51
Florida Haberleşme Özgürlüğü Yasası ' na göre elde edilen,
1 0 Ağustos 2000 tarihli , Harris'in bürosundan Bush'un bürosu
na gönderilen yazıda Florida Eyaleti Seçim Görevlileri Birliği
başkanının da, hakları diğer eyaJetler tarafından otomatik olarak
geri veri lmiş olan eski hükümlülerin kütüklerden silinmesi ko
nusunu H arris'den sorduğu belirtilmektedir. Gözlemciler grubu
na da Hillsborough 'a verilen yanıt gönderildi; bu kişileri seçmen
kütüklerinden silmek ve buna itiraz ederlerse Bush 'dan af dile
melerini söylemek .
. Hemen hemen bütün bölge görevlileri bu yanıtı ciddiye alır
ken almayan biri vardı, Carol Griffen. Washington bölgesi se
çim kurulu başkanı olan Griffen yasal seçmenleri Jeb Bush 'un
yalvarma labirentinden geçmeye zorlamanın vatandaşlık hakla
rının uygulamasındaki engelleri ortadan kaldırmak için çıkarılan
1 993 tarihli federal yasa niteliğindeki Ulusal Seçmen Kayıt Ya
sası 'na ( USKY) aykırı olacağı sonucuna vardı. Yasa yedi mil
yon yeni seçmenin kütüklere yazılmasını sağlam ıştı. USKY ta
rafından saptanmış olan yeni kayıt formunun Florida bölümün
den şu sözleri aktardı G riffen : "Hüküm giymiş bir suçlu olmadı
ğımı ya da öyleysem oy kullanma hakkırnın geri verildiğini be
yan ederim." "Yasa budur" diyor öfkeli Griffen "ve bu sözlerin
altına dürüstçe imza atan birinin kütüğe kaydını engelleme hak
kım yok. Bu bölüme baktıktan sonra tartışmanın alemi de yok."
Gri ffen ' in bölgesi temi zleme işlemini uygulamayı reddetti ve
eyaJet de buna karşı çıkmayı göze alamadı.
Ancak Rahip Johnson, Alachua bölgesinde kütüğe kaydın ı
yaptırmaya kalkıştığında memurlar b u isteği geri çevirdiler v e
bunun yerine eline o n beş sayfalık a f talep formu sıkıştırdılar.
Bu davranışa çok bozulan rahip yapılan hareketi Form-22'nin
anlamsızlaştırılması olarak gördü. Farkında olmadan Florida
mahkemelerinin sözlerini tekrarlayarak, "Zaten sahip olduğum
bir hak için nası l valiye başvurabilirim ki?" diyordu.
52
Eğer Johnson başını öne eğip de af için koşuştursaydı, Af
Bürosu'ndan Hayes'in, "bazen bacağını k ırmaktan daha kötü"
dediği bir işlemle karşılaşacaktı. Hayes, vatandaşlık haklannın
otomatik olarak geri verildiği New York' taki yetkililerin, Hori
da' nın kişinin hakkının geri verildiğini gösteren belge - ki böy
le bir belge söz konusu değildi - istemesi karşısında kafalarının
karıştığını da belirtiyor. Hayali af belgelerinin yoktuğu nedeniy
le, başvuruyu y apan kişi. eski mahkeme kayıtları arasında ava
çıkmak zorundaydı ve sonucu Jeb B ush 'un keyfine kalmış, gay
rı resmi soruşturmalar da dahil dört ayla iki yıl arasında s ürecek
karmaşık bir sürece katlanmak zorundaydı .
Diğer eyaletlerden gelen o n binlerce hükümlüden sadece iki
yüz kadarının seçimden önce bu bürokratik engeli aşmaya çalış
ması da ilginç. (Bush 'da merhamet yok denemez; Florida'da
oturan Charles Colson ' a başkanlık seçiminde oy kullanma hak
kını vererek Watergate skandalı dolayısıyla mahkum olan Col
son ' ı affetti. )
53
düfi olamayacak şekilde, hemen tümü Demokrat olan vatandaş
ların oylarını y ürütmek amacıyla uygulamaya girer. Uzun boyl u
düşünmeye gerek yok; Florida hem partiyi hem d e ırkı seçmen
kütüklerinde belirten bir iki eyaletten biridir.
Yanlışlıkla oy kullanma hakkından mahrum bırakılan Afri
kalı-Amerikalı Rahip Johnson vali ya da niyetleri konusunda
olumsuz bir düşüneeye kapılmak istemiyor. Olayı bürokratik bir
kara komedi olarak görmeyi tercih ediyor: "Bu eyaletin maska
ralığı bize bir başkana mal oldu." Eğer bu maskaralıksa, o za
man Harris ve B ush ' lar da pişkin birer soytan demektir.
54
m ilyon üç yüz on yedi bin sekiz yüz dolara DBT'ye verir - hem
de ihalesiz. Florida'nın bu iş için ödediği kayıt başına yirmi ye
di senti veritabanı sektöründeki uzmanlara sorduğumda gözleri
yuvalarından fırladı - "Vay be!" "Aman Al/ahım!" "Skandal
bu! " - rayiç fiyatın rahatça on katı.
Beni rahatsız eden bir şey oldu; temizlik listesindeki isimte
rin yüzde l 5 ' inin yanlış olduğunu ortaya koyan yazım üzerine
ChoicePoint halkla ilişkiler elemanının gösterdiği tuhaf sevinç.
ChoicePoint için benim yazım iyi bir haberdi. "Aslında" dediler
"listelerinin y üzde 85 doğru olduğunu" göstermişim onlara. Sa
hiden öyle miydi?
Liste yüzde 85 "doğru" dedi ChoicePoint PR elemanı, çünkü
sosyal güvenlik numaraların ı kullanmışlar. İlk an mantıklı geldi
bu - hükümlü temizleme listesini kendim inceleyip de l istedeki
hemen hiçbir seçmenin sosyal güvenlik numarasının yazılmadı
ğını görüneeye kadar. Son zamanlara kadar, Florida'da yaşayan
lar seçmen kütüklerine kayıt olurken sosyal güvenlik numarala
rını bildirmek zorunda değillerdi.
İngiltere' de, 30 Kasım 2000 tarihinde ilk yazımı yayınladık
tan dört gün sonra, B loomberg ekonomi haberleri, benimle ko
nuşmuş olan ChoicePoint'in PR elemanlarından Marty Fagan'la
röportaj yaptı. Florida'daki bilgisayarla temizlik işlemindeki bü
yük başarıdan cesaretlenen ChoicePoint seçmen temizleme
operasyonunu ülkedeki bütün eyaletlere yaymayı planlıyordu.
B u ise milyarlarca dolarlık bir iş demekti.
Fagan, ChoicePoint ' in listelerinin doğruluğu konusunda
B loomberg'de atıp tuttu. Ş irketin, adreslere ve mali durumlara
ilişkin veriler de dahil "kişinin çok kesin profilini" ortaya çıkar
mak için bin iki yüz kamu veri tabanını kullandığım söyledi.
Çok etkileyiciydi bu. Aslında, konuştuğum bütün veri tabanı uz
manlan bana, asgari yüzde 85 oranında bir kesinlik tutturmak is
tiyorsak en azından şu üç şeye ihtiyacımız olacağını söylediler:
55
Sosyal güvenlik numaraları, adres bilgisi ve diğer veri taban la
rıyla bilgilerin kontrolü. Ancak, haftalar ve aylar geçtikçe şunu
öğrendim:
• ChoicePoint Florida hükümlü temizliği için hemen hiç sos
yal güvenlik numarası kullanmadı.
• ChoicePoint "verilerin doğruluğunu kontrol etmek" için
kullanılacak bin iki yüz veri tabanından hiçbirini kullanmad ı.
• ChoicePoint "potansiyel hükümlü" olarak belirlenen altmış
altı bin adresin doğruluğunu kontrol için gerekli işlemi hiç kim
se için gerçekleştirmedi.
56
Artık listenin bir işe yaramadığı konusunda kuşkum kalmadı
- böyle de olmalıydı zaten, çünkü ChoicePoint en basit kontrol
yöntemlerini bile kullanmamıştı . Ama neden kullanmadılar?
Yoksa ChoicePoint bu işi bilmiyor muydu, bir listenin nasıl
doğrulanacağından haberi yok muydu? Buna pek ihtimal verile
mez - FBI tarafından insan avı için tutulan bir şirket bu ve FBI
da yüzde 90 hataya para ödemez.
Peki o zaman ChoicePoint neden yalan söylesin? Nasıl oldu
bu iş? B irileri mi istedi bunu? Yani, birisi çıkıp da bu bozuk lis
teyle seçimin yönünü mü değiştirmek istedi? Kanıtlar giderek
yığılmaya başladı: "DBT GİZLİ VE TİCARİ SIR" notu düşül
müş belgelerden biri de bunlar arasındaydı.
"işler garipleşmeye başlayınca" der Hunter Thompson gaze
tecilere, "gariplik profesyonelleşmeye başlar." Londra'da, bu
"GİZLİ" belgeyi BBC Televizyonu ' nun Haber Gecesi yapımcı
larından en büyük profesyonel Meirion Jones 'a gösterdim. "Flo
rida uçağına en erken ne zaman binebilirsin?" diye sordu.
BBC Haber Gecesi yayınımız kiralık araba radyosundan işi
tilen folk ve westem müziği eşliğinde başladı:
57
ğırnda el irndekinin ne olduğunu kesinlikle biliyordu. Ona Vali
l iğin şirkete milyonlarca dolar ödemeden önce, DBT'nin temiz
leme listesindeki bir tek ismin doğruluğunu bile kontrol edip et
mediğini. araştırıp araştırmarlığını sordum.
Roberts "Hayır. DBT'ye sormadırn bunu" diyerek cevap ver
di. Yarım yamalak bir iki şey döküldü dudaklarından, yaka mik
rofonunu koparıp attı, ayağa fırladı ve kabloların üzerinden atla
y arak bürosunun kapısını benim ve ardından koşturan karnera
ekibinin suratma çarptı. Çok nazik ve iri yarı valilik korumala
rının eşliğinde kapıya kadar geçirildik.
Saklanıp korurnaları çağırmadan önce, Roberts etrafına bakı
nıp öfkeli bir şekilde kameraya parmağını salladı "Lütfen şu ka
rnerayı kapatın ."
Kapattık - BBC' nin kuralı böyle. Ama "şu mikrofonu da ka
patın" demedi. o nedenle avukatlarırnız bağırıp çağırmasını kul
lanabileceğimizi söyledi. "Bana bakın, bunu benim üstürne yık
mak istiyorsanız tamam." Yıkacağım tabi i . Ama yalnızca onun
üstüne değil. Roberts "bunu" derken, kaçarken ona okumaya ça
Iıştığırn belgedeki kanıtı kastediyordu.�
Curnhuriyetçiyi bu kadar panikleten şey neydi? Gün ışığına
çıkması hiç beklenmeyen "GİZLİ" sayfasına göre, DBT'ye lis
teler ve "telefonla ve istatistiksel örnekleme ile yapılacak doğ
rulama için" iki milyon üç yüz bin dolar ödenecekti. Roberts ' ın
neden kaçtığı ortada. Roberts ve Harris ABD Sivil Haklar Ko
misyon u ' nda, yemin ederek, seçmen temizleme listesinin doğ
rulanmasının tamamıyla bölge seçim kurullarına bırakıldığını,
Valiliğin ve anlaşma yaptığı şirket ChoicePoint DBT'nin bu iş
le bir ilgisi olmadığını söylemişlerdi.
Aslında, temizleme listesinin doğruluğunun teyidi, Choice-
58
(DBT Özel ve Ticari Sır Bilgisi)
Fiyatlandırma:
Şekil 4. Aorida Valiliği ile DBT Online (daha sonra Atlanta'dan ChoicePoint
tarafından alınmıştır) arasında seçmen kütüklerinden hükümlü seçmenleri sil
mek üzere yapılan - George W. Bush'a seçimi kazandıran anlaşmanın bir say
fasının kopyası.
Birinci yıl için $ 2. 1 37.800. ihalesiz olarak düzenlenen bu anlaşmada sa
dece $5.700 teklif eden şirketin yerini DBT aldı. Uzmanlara göre, kayıt başı
na 27 seni alınması rayiç bedelin on katı.
Fiyaıtaki bu büyük farkın nedeni ne olabilirdi? Buradaki kilit kelime şu;
telefon. Eğer DBT doğrulama için binlerce telefon konuşmasını yapmış olsay
dı, büyük çoğunluğu Demokrat olan seçmenierin oy sandıklarından yoksun
kalması söz konusu olmazdı. Ancak Florida Dış İlişkiler Dairesi seçim bölü
münden biri DBT'ye işin bu bölümünü atlamasını ve paranın tam olarak öde
neceğini söyler.
Hem Aorida Valisi Jeb Bush ve hem de Dış İlişkiler Müdürü Katherine
Harris'in ABD Sivil Haklar Komisyonu'na yemin ederek. bu listenin "doğru
lanması sorumluluğunun" kendilerine ve anlaşma yaptıkları DBT'ye ait olma
dığını. sorumluluğun bölge yönetimlerinde olduğunu söylediler. Bu belgeyi
ortaya çıkaran BBC televizyonunda da aynı şeyi söylediler.
59
Point'in bu iş için seçilmesinin ve insanı şaşırtan derecedeki
y üksek ücretinin de tek açıklamasıydı. "iyi akşamlar Bay Smith.
New York' ta 1 991 ' de başı helada olan Bay John Smith siz misi
niz?" B inlerce kez bu işlemin yapılması pahalı bir olay ama si
vil haklar söz konusu olduğunda akan sular durur. DBT de bu iş
lemin maliyetini düşürmenin yolunu bulmuştu; işi yapmayarak.
DBT'nin yaygın biçimde telefonla doğrulama konuşması yaptı
ğına i lişkin hiçbir kanıt yok.
Ancak doğrulama işlemi yapıldıysa eğer, Teksas hükümlü
listesindeki her kaydın yanlış olduğu gerçeği nasıl gözden kaçı
rıldı?
(Daha sonra, doğrulama konuşmaları konusunda bilgi almak
üzere DBT'nin Florida'daki merkezine gittim ama kamera eki
bimiz içeri sokulmadı. Londra 'ya döndükten sonra, bir DBT yö
neticisinden telefon geldi ve "telefonla doğrulama işleminin"
kendilerine "telefon görüşmesi yapma zorunluluğu getirmediği
ni" söyledi. Evet, anladım.)
Kanıtlardan yola çıkan BBC sahte hükümlü temizlik olayını
ve bunun Al Gore ' a Florida'da 22 bin oya mal olduğunu yayın
ladı. Bu rakam bazılarına önemsiz görünebilir, ama olayı istedi
ğiniz gibi didikleyin, bu sayı Katherine Harris tarafından teyit
edildiği gibi, Bush'a zafer kazandıran farkın da tam kırk katıy
dı. İngiliz halkı artık seçimi kimin kazandığını anlamıştı.
60
le derin bir bağı olan ve 2 milyon 300 bin dolar isteyen bir şir
ket, herkese açık bir ihale yapılmadan geçirilmişti . ChoicePoint
DBT'nin başkan yardımcısı George Bruder' in daha sonra açık
ladığı gibi, küçük bir kuş bu ihaleye girmesini söylemişti ona. O
küçük kuş daha başka neler dedi?
Kanıtlar yığılmaya başlıyordu.
Kay1p istatistikçi
Önce, kayıp bir istatistikçi olayı var ortada. Florida'da yapı
lan anlaşma şunu söylüyor:
61
Görmezden gelinmiş milyonlarca kayıt
Peki , bin iki yüz veritabanına, DBT'nin satış taktiği olarak
kul landığı milyonlarca kayda ne oldu? Aslında, valilik hayati
konumdaki bu çapraz kontrol işlem inin parasını ödedi - ya da en
azından, DBT bu okkalı ihalede, "birbiriyle bağlantılı veri ta
banların ı çaprazlama taramak ... ayn ı anda yüzlerce veri kayna
ğını araştırmak, milyonlarca veri kıyaslamasını yapmak, eşleş
tirme ve birleştirmek üzere ilgili verileri toparlamak için" yapay
zeka yöntemini önermişti. Sonuçta, ellerinde kontrol edilmesi
gerekli dört milyon kayıt birikti. "Teklif ve ihale" bölümünde
şunlar yazıyor:
62
Modrow, D BT' nin Teksas gibi bilgilerini kamuya açan bir düzi
ne eyaletin listelerini bilgisayardan yüklemekten başka bir şey
yapmadığını itiraf etti. Bir bilgisayarı ve kredi kartı olan her li
se öğrencisi isimlere internetten ulaşabilirdi. On bir eyaletin se
kizinden böyle bir bilgi alınmamasına rağmen yapılan iş valilik
için yeterliydi. Eğer valilik DBT'ye, parası ödenmiş olan çapraz
kontrol işlemini yapmasını söyleseydi, 57 700 kişilik liste az sa
yıdaki kişiyi kapsayan ilk haline dönecek ve böylece binlerce si
yah seçmen oy kullanabilecekti .J
4 . DBT'nin düzmece Teksas listesini görünürde göz ardı etmesi Florida ve se
çim bölgelerine hatayı düzeltmek için epeyi paraya mal oldu. Ancak. Harris'in
bürosundan Mudrow. valiliğin ne anlaşmada yer alan herhangi bir cezai işle
me başvurduğunu, ne de geri ödeme talebinde bulunduğunu söyledi. Aksine
valilik, DBT ile anlaşmayı yeniden uzatarak toplam ödeme miktarını 4 milyon
dolara yükseltti. Denetçiler neden patırtı koparmadılar bu durumda? (İlk ya
zımdan sonra, olay su yüzüne çıkınca ChoicePoint DBT hiç bir ücret almadan
anlaşmasını bir yıl uzattı.)
63
B u olayı n anlamı ancak şu olabi lir; Harris'in bölümü ya (a)
masum vatandaşları haklarından mahrum eden, başarısız, yeter
siz düzeyde yapılmış, maliyeti y üksek, felaket bir iş için, ya da
(b) önceden planlandığı şekilde yapılmış bir iş için avuç dolusu
para ödedi.
64
yınlamamıştık. Haber Gecesi' nden Jones, internet çığırtkanına
kükreyerek gereken cevabı verdi.�
Yayından sonra, ChoicePoint genel müdürlüğünün bulundu-
ğu Atlanta'dan Senatör Cynthia McKinney beni aradı. Senatör,
ChoicePoint yöneticilerinin Atlanta' da özel bir koroisyana ifade
vermelerini istedi. Şirket benim sorularıma cevap vermezdi ama
soruyu Senatör sorarsa bir Kongre üyesiyle dalga geçecek halle
ri de yoktu. 17 Nisan 'da, ChoicePoint'den James Lee, McKin
ney komisyonunun önünde ifade verirken, daha önce yaptığı iş
le övünen ChoicePoint 'in seçmen temizleme işinden ayrılacağı
nı söyledi. Sonra da, oldukça teknik ve dikkatli bir dille, suçu
val il iğe atarak bütün dalavereyi ayrıntılarıyla itiraf etti.
Örneğin, Lee, soyadları yüzde 90 benzeyen kişileri temizle
me listesine alması için valiliğin DBT'ye bilerek talimat verdi
ğini söyledi - yan i, eğer Anderson bir suç işlemişse Andersen de
oy hakkını kaybediyordu. Bu işlemin çok sayıdaki masumu
mağdur edeceğini bilen DBT itiraz etmişti. Val ilik de DBT'ye
benzeşme oranını yüzde 80'e çekmesini söylemişti. Program -
hatalı olarak - yazı lmıştı. İsimler tersine çevrilmişti - hükümlü
Thomas Clarens. Ciarens Thomas'ın oy hakkını engelleyebile
cekti. Jr ve Sr gibi (küçük, büyük) kısaltınalar yazılmadı. liste
yi şişirmek için takma adlar ve lakaplar eklendi. DBT itiraz et
tiği konuları - sessiz sedasız - e-postalar aracılığıyla valiliğe bil
dirdi. Bunlar, sivil hakların katiedilmesine karşı samimi itirazlar
mıydı yoksa sadece şirketi her ihtimale karşı sağlama almak için
hazırlanmış notlar mı?
65
Fark etmezdi. Lee ' nin ifadesine göre "DBT valilik yetkilile
rine, l isteyi (temizlik listesi) hazırlarken izlenecek kuralların;
halen sağ olan, sadece bir kütükte kaydı bulunan ya da hüküm
W olmayan oldukça çok sayıdaki insanın listeye dahil edilmesi
ne yol açacağını söyledi. DBT ayrıca listeye giren yasal seçmen
Ierin sayısını azaltmaya yönelik önerilerde de bulundu ."
Ama valilik, boş ver, dedi.
Örneğin, Edward ile Edwin'in eşleşmesini sağlayan, 1 4 Hazi
ran 2000 tarihli, ikinci isimlerle ' kısaltmaların ' düzeltilmiş veri
leri hakkındaki e-posta gibi resmi yazışmaların çoğu zaten elim
deydi ama yine de ChoicePoint' in ' itirafı ' işimi kolaylaştırdı.
Uzmanlar valiliğin, ' hatalı pozitif' sayısını tıbbi kayıtlarda
olduğu gibi yüzde l ' in altına indirebilecek kriterleri seçmiş ol
ması gerektiğini söylediler. Bu uzmanlardan Mark Hull , şirketin
kabul ettiği işi öğrendiğinde altüst olduğunu söyledi. Hull bir
ChoicePoint şirketi olan CDB Infotek 'te uzman programcıydı.
66
üzerine şikayet ve açıklama gönderdi . Irk bir seçim kriteri değil
di! Daha sonra, ChoicePoint DBT'nin başkan yardımcısı Bru
der ' in bütün i lçe seçim kurul başkanlarına yazdığı 9 Haziran
2000 tarihli mektubu elime geçti:
67
Temizleme listelerine yeniden bakıncaya kadar epeyi kafam
karışıktı . ChoicePoint DBT her gerçek hükümlünün ırkını helir
Iedi ve Valilik de seçmenierin ırklarını gösteren bilgiyi verdi.
Jim Crow operasyonunu tamamlamak bölge seçim kurullarına
bırakıldı; ırksal eşleşmeleri. doğru kişinin seçildiğinin bir kamfl
olarak kabul edeceklerdi. O nedenle, Will Whiting adındaki si
yah hükümlü -gerçek hükümlü- masum Will Whiting ' in (siyah)
oy hakkını elinden alırken masum Will Whiting 'e (beyaz) do
kunmuyordu.
Bu yöntem bir başka olgunun da altını ç iziyordu. Temizlen
rnek üzere hazırlanan 57 bin kişilik listenin yaklaşık yarısı si
yahlardan oluşmasına karşın, sonuçta seçmen kütüklerinden si
linen lerin en az yii:de 80' i Afrikalı -Amerikalıdtr.
Kanıt kayboluyor
Ve sonra, kanıt ortal ıktan çekilmeye başladı.
Yurttaşlık Hakları Komisyonu danışmanı en çok, oy kullan
ma hakkı olan 2834 kişinin silinmesi olayıyla ilgilendiğini söy
ledi bana (Nation 'daki yazımı okumuş olmalı) - bu olay iki mah
keme kararının bi lerek ihlaliydi. Yasal olmayan bu işlemin ka
nıtı bölge seçim kurullarına gönderilen I 8 Eylül 2000 tarihli ya
zı dır. Söz konusu yazı bana gönderilmedi ama bir bölge memu
ru bana yazıyı okudu.
O zaman, Vali Jeb Bush ' u n Af Bürosu ' ndan Janet Keels ' i
aradım v e yazının bir kopyasını istedim. A n American Coup (Bir
Amerikan Darbesi) fi lmin in ekibi görüşmeyi filme çekti ...
68
da' ya taşınmiş, affedilmiş eski hükümiii seçmenierin kayd1yla il
gili. Herhalde elinde bir kopyasi var yazınm . . . .
B u konuya aşağı yukarı değinen bir yazı var elimizde.
Tamam yazımn tarihi ne?
,
Onay hilesi
ABD Oy Kullanma Hakkı Yasası, eski Güney eyaleti Flori
da hakkında hiç de kibar sayılamayacak bir varsayıma sahiptir.
Eyalet, Afrikalı-Amerikalı seçmenleri oy vermekten alıkoymak
amacıyla hile yapabilir. Florida' nın oy venne işlemini kendi ba-
69
şma deği ştirme hakkı yoktur. Bu yüzden, I 965 Yasası 'nda belir
tilen bazı diğer eyaletlerle birlikte Florida da oy verme işlemin
deki değişiklikler için Adalet Bakanlığı 'ndan onay almak zorun
dadır. Eyalet, yeni seçmen kayıt işleminin siyah seçmenler üze
rinde herhangi ' bir olumsuz etkiye' sahip olmadığını belgele
mek zorundadır.
Florida bu ırkçı hükümlü temizleme operasyonunu nasıl ol
du da federal h ükümetin gözünden kaçırdı? Adalet Bakanlığı
1 998'de kötü bir koku alınca Florida 'nın neden özel bir şirket
kiralama gereği duyduğu dahil birkaç soru sordu. 2 I Temmuz
1 998 tarihinde, Florida eyaJet hukuk bürosu müdürü bakanlık
için, temizleme operasyonunun basit bir idari reform olduğunu
öne süren sakinleştirici bir belge hazırladı. Müdür Clayton Ro
berts, eyaJet senatörü Katherine Harris ile birlikte çal ışıyordu.
1 998 'de ektiklerini, 2000 'de biçtiler. 7
70
diniz. Çok etkileyici. Memura sordum: Oy pusulası kullanan her
bölgede bu makineden var mıydı? Hem evet, hem hayır. Komşu
Gadsden'de de oy pusulası okuyan makineden vardı ama maki
nedeki red mekanizması çalıştırılmamıştı. Oy pusulasının üzeri
ne hatalı işaret koymak inanılmaz derecede kolay. Gadsden 'de
oy pusulanıza yanlış bir işaret koyun, makine bunu kabul ediyor
-sonra da oyunuz sayılmıyor.
O zaman, Florida Sorusu dediğim soruyu sordum: "Makine
nin hatalı pusulaları kabul ettiği bölgelerin etnik profilleri konu
sunda bir bilginiz var mıydı acaba?"
Ve Florida Yanıtı 'nı aldım : "Birinin bize bunu sormasını
bekliyorduk." Memur Florida' n ın bütün seçim bölgelerinde ge
çersiz sayılan oyları gösteren büyük boy, çok renkli bir liste çı
kardı ortaya. 537 oyun sonucu belirlediği başkanlık yarışında
Florida'da 1 79 bin 855 oy geçersiz sayılmıştı. Oyunuzun geçer
li sayılıp sayılmaması derinizin rengine bağl ıydı. Beyaz bir böl
ge olan Leon 'da (Tallahassee) her beş yüz oydan sadece biri ge
çersizdi. S iyah seçmenierin yoğun olarak bulunduğu komşu
Gadsden 'de ise her sekiz oydan biri geçersizdi. Siyah ilçelerde,
bazı seçmenler pusulaya 'Al Gore' adını özellikle yazınışiardı -
buna rağmen oyları Gore'on hanesine yazılmadı.
İşte, Florida 'nın en siyah ve en beyaz bölgelerinde geçersiz
sayılan oylarıo dökümü:
Siyah ilçeler
% 25' in üzerinde
Afrikalı-Amerikalı kişi sayıst Geçersiz oy
Gadsden % 52 % 12
Madison % 42 % 7
Harnilton % 39 % 9
Jackson % 26 % 7
71
Beyaz ilçeler
% 5' in altmda
Afrikalt-Amerikalı kişi sayısı Geçersiz oy
Citrus %2 % ı lı
Pasco %2 %3
Santa Rosa % 4 % 1
Sarasota %4 %2
Olay ı anladınız mı? Tal lahassee 'de yetk il ilerin bana göster
diği gibi, bir oy pusulasının geçersiz sayılıp sayılmaması nın seç
menin eğitimi ya da bilgisiyle hiçbir ilgisi yoktu -bütün olay ma
kinenin t ipinde ve mekanizmanın nasıl ayarland ığındaydı.
Vali ya da Katherine Harris bu ırkçı teknik sorundan haber
dar mıydı? Büroları. deyim yerindeyse. deneme oy makines in
den bir ta� alımlık mesafedeydi. Teknisyen bana. "Makineyi gö
rebilsin ler diye buraya kurduk zaten -seçimden önce tabi i " dedi .
72
Post' un HÜKÜMLÜ O Y KULLANDI! başlıklı sansasyonel
haberi ABD S ivil Haklar Komisyonu'nun valil ik/DBT temizle
me listesini çöpe atmaya hazırlandığı günden tam bir hafta önce
yayınlandı. Post'un avcıları hükümlü avında hangi listeyi kul
landılar acaba? DBT listesini. Altı milyon Floridalı seçmen ara
sında ad, doğum tarihi, ırk ve cinsiyet açısından hükümiii/ere
uyan seçmenleri aradılar. Eyalet ve ilçeler tarafından yapılan ya
rım yamalak doğru lama işlemini bile yapmayı beceremediler.
Post. "oy kullanan 5643 hükümlüyü" ya da buna benzer bir
şeyi bulamadı. Buldukları şey. çok rastlanan adlar (örneğin.
John Jackson) ve doğum tarihleri ile belki de bi rkaç hafif suç iş
lemiş ya da affa uğramış hükümlüyü içeren bir listeydi. (Şunu
bir düşünün : Eğer her doğum tarihi bir kent olsaydı, Amerika
her birinde 750 bin kişi yaşayan 365 kentli bir ülke olurdu. Böy
le bir kentin telefon rehberinde kaç tane Joe White adı olurdu?)
İş sadece berbat gazetecilikle kalmıyordu, aynı zamanda in
sanı yanıltan bir kampanya kokuyordu olay. Post 'un haberinin
ardındaki neden ve kullanılan yöntem konusunda kuşkulanmak
için iyi nedenler vardı. Hatırlarsan ız, Post seçimden önce sahte
temizlik olayının kokusunu alan gazeteydi ama sonra. valilikten
DBT bünyesindeki Bruder' e gönderilen ve 'Seçim Bürosu Ha
her Progranıt Oyun P lanı adı verilen seçim öncesi döneme ait
'
73
Son kriter
DBT ile Post ' u n listelerinin gerçek olup olmadığını ortaya
çıkarmak için son bir kriter daha var: Florida Adalet Bakanı Bob
Butterworth yasadışı olarak oy kullanan ya da kaydını yaptırmış
olan birini bulursa gözünün yaşına bakmadan cezalandıracağını
söyledi bana. Bu durumda oy kullanan bir hükümlü, yeni bir suç
işlemiştİ - bu da hapse girmek demekti. 57 700 Floridalının - ya
da 5643 kiş inin- oy kullandı diye yıllarını kodeste geçireceğini
düşünmek inanılmaz bir olaydı. DBT ile Post suçluları buldular
sa eğer neden tutuklanmadı hiçbiri? Butterworth bir avuç adamı
inceleyip duruyor şu anda ve bu yazı yazılırken henüz tek bir
hükümlü seçmen dahi tutuklanmış değildi.
74
pusutasını tek tek incelemekti. Bu oy pusutatarının ilk sayımıy
dı bu. Ayrıca, UKAM şifrecilerine seçmenin tercihini belirtme
izni verilmedi, sadece her oy pusulasının fiziksel tanımını yap
tılar. Şifreli bir biçimde "Oy pusulası, Gore işaretlenmiş" notu
nu düşebilirlerdi ama bunu Gore ' un lehine geçerli bir oy olarak
sayamazlardı. Bu sefer kazananı UKAM uzmanları değil, gaze
te ve televizyon yöneticileriyle editörleri belirlediler.
Çoğu Amerikalı, Floridalıların kime oy vereceklerini bulmak
için habercilerin milyonlarca dolar harcadığını- sandı. Demokra
si deyince kastedilen huymuş gibi bir eğilim de var. Ancak ha
ber patronlarının otoritenin meşruiyetini tehdit edecek bir de
mokrasiye aldırdığı yoktu. Özellikle de Afganistan 'da savaş,
ekonomide de yavaşlama varken. Bu yüzden UKAM şifrecileri,
Floridalı seçmenierin çoğunun Gore ' u desteklediğini ortaya çı
karmış olsa da, gazeteler UKAM ' ı n bulgularını Bush 'un lehi
neymiş gibi yayınladılar. Nasıl, beğendiniz mi? UKAM, verile
rini webe koydu, dolayısıyla Gore 'un üstünlüğü gerçeği, gör
mek isteyen herkesin görebileceği bir yerde, ortada duruyor.
Medya patronlarının hilesi, oy pusutatarını geçersiz sayan deği
şik Florida kurallarını öne sürerek, Bush 'un kazandığını söyle
mekti. Bunu zaten biliyorduk. Katherine Harris � in sonuçları
Bush 'un lehine düzenlemesi zaten böyle olmuştu - oyları say
mak yerine oylarta teknik açıdan oynayarak. Bu üç kağıtçı gaze
tecilik sayesinde Cumhuriyet kurtarıldı. UKAM operasyonunu
Şubat 200 1 tarihinde Miami'de kendi gözlerimle gördüm. Olay
da bir tür Atice Harikalar Diyarında tuhaflığı vardı - "Önce ka
zananı açıklıyoruz, sonra aylan sayıyoruz." Seçmenierin kimi
istediğini anlamak zor değildi.
Saymanlardan biri "açıkça ortada" dedi. Biri "Gore"u işaret
lediyse acaba başkan olarak kimi görrnek istemiş olabilir dersi
niz? Ancak sadece yanlış yere işaret konduğu ya da yarım yama
lak işaret kondu diye - ki daha sonra bazı hataların makinenin
75
Şekil 5. Clayton Roberts programda konuşuyor. Anlaşmalannın gizli sayfasın
da yazılı olduğu şekliyle yapmalan gereken telefonla doğrularruı işlemini yap
masalar da paralannın ödeneceğini DBT'ye kim söyledi? EyaJet hazinesini
milyonlarca dolar zarara uğratan - ve çoğu Demokrat, binlerce seçmenin oy
hakkına engel olan - bu karan kim aldı? Florida Seçim Bürosu Başkanı'na bu
n u sormaya karar verdim. Şubat 2001 tarihinde, Cumhuriyetçi Clayton Ro
berts benimle Tallahassee'deki bürosunda konuşmayı kabul etti. Ancak, DBT
ile yaptığı anlaşmanın gizli darngalı sayfasını gösterir göstermez Roberts ka
meralanmızın karşısından hızla tüyüp bürosunda saklandı. Roberts'ın kaçışı
benim BBC'deki Haber Gecesi prograrnı ekibirn ve Counting on Democracy
filminin yapımcısı Danny Schechter tarafından kaydedildi, ki bu fotoğraflar da
o çekimden alındı. ( (c) 2001 Globalvision)
76
kendisi tarafından yapıldığı ortaya çıktı- bu tür oy pusulaları res
men sayılmad ı . Konsorsiyumun üyeleri, UKAM bulgularının
ortaya çıkardığı, doğru biçimde işaretlenmiş on binlerce oy pu
sulasının neden sayılmadığı - ya da bu olayın sonucu, yani yan
lış adamın başkan olması konusunda ağızlarını açmadılar.
77
n ia, Georgia, Kansas, Montana ve Washington ' da eyalet meclis
lerinden geçirilen -değişik ayrıntılar içeren- yasalarla seçmen
kütüklerinin merkezileştirilmesi, bilgisayara geçirilmesi ve te
mizlenmesinde Güneş Işığı Eyaleti 'nin açtığı yoldan gidilecek
tir. Senatör Christopher S. Bond (Cumhuriyetçi-Montana) bir
eyaletteki belirli koşulların zorunlu olarak seçmen listesi temiz
l iğini gerektireceğine i lişkin bir yasa teklifi vermiştir.
78
rüst Seçmen Projesi (DSP) tarafindan desteklendi ve bütün ül
keye yayıldı. Bush'un seçilmesinden hemen önce, DSP-DBT'nin
sponsor olduğu bir DSP konferansında -özel Dürüst Seçmen
Ödülü' nü ChoicePoint DBT'ye verdi. Post sponsor olmayı ka
bul etmedi.
Washington Post' da seçim reformu konusunda daha bir sü-
ri( yazım çıktı ama burada bunlardan söz ederek laft uzatmaya
cağım. Çünkü bu seçim hırsızlığı hikayesi - geçen seferki ya da
bir sonraki - sonuç olarak makine/er, bilgisayarlar ve veri taba
nı yönetimiyle ilgili bir olay değil aslında.
79
Ş ekil 6. Yapay zeka! Hata ayıklama işlemi! Aynı anda yüzlerce veri kaynağı
nın taranmasıl Ulusal Adres Bilgisi ile karşılaştırma! Telefonla doğru/ama!
Altmış iki milyonu aşkın kayıt!
Bu özellikler ve vaatler karşısında Aorida'nın 5700 dolar isteyen bir şir
ketin yerine DBT'nin 2 milyon 300 bin dolarlık planını satın alması mantıklı
geliyor insana. Ancak, Valiliğin Cumhuriyetçi Dış İlişkiler Müdürlüğü'ndeki
görevlilerin yönlendirmesiyle DBT hiç bir zaman ne "yüzlerce veri kaynağıy
la" ne de söz verilen sayısız önlemlerle uğraşmak zorunda kaldı. DBT'nin ve
ri tabanı listelerinden biri üzerine valilik yetkilisinin şu notu düşülmüştü: "GE
REK YOK." Aslında bunun anlamı şuydu: İstenrniyor. Sonuç; oy hakkını kay
beden, çoğu Demokrat binlerce kişi.
80
2000 yılında iki başkanlık seçiminde daha, neredeyse hırsız
lık yapılıyordu: Peru 'da ve Yugoslavya'da. İlginçtir, ABD'de
değil ama bu ülkelerde sonunda seçmenin isteği yerine geldi.
Perulular ve Yugoslavlar 'hak verilmez alınır' diyen Martin Lut
her King 'in öğüdünden cesaret aldılar. Ş unun farkındaydılar; se
çilmemiş olanlar başkanlık sarayını işgal ettiğinde demokratlar
da sokakları işgal etmelidir.
81
2
Lexus Arabayı Sat, Zeytin
Ağacını Yak: Küreselleşme ve
Yarattığı Hoşnutsuzluklar
82
Yapman gereken tek şey, dedi Friedman, belli bir kalıba girmek
üzere değişmektir. "Altından Deli Gömleği, küreselleşmenin
hatlarını tarif eden siyasi-ekonomik giysisidir." Ve ne kadar dar
giyerseniz "o kadar çok altın üretir."
Friedman elbette, Margaret Thateber tarafından dikilen son
moda ekonomiden mecazi olarak söz ediyordu. Ronald Reagan
"giysinin düğmelerin i dikti" dedi. Yaklaşık bir düzine özgün
aşamadan geçil iyor, ama en önemli olanlan şunlar: Devleti kü
çült; bütçeleri, bürokrasiyi ve kuralların ı azalt; hemen her ·şeyi
özelleştir; döviz ve para piyasaları üzerindeki sınırlamalan kal
dır; bankalan serbest bırak; ülkenin sanayisini yabancıların tica
retine gümrüksüz olarak aç ve yabancıların mülkiyetine sınır
koyma; ticaretin önündeki engelleri kaldır; piyasanın fıyatları ve
yatırımları belirlemesine izin ver; emekli ücretlerini, sosyal yar
dımları, teşvikleri azalt; siyasetin küçül mesine ve piyasaların bi
ze rehberlik etmesine izin ver.
Bunları pazartamak kolay, karşı çıkan da yok. Tamam, Sean
le ' da Cenova 'da ve başka bazı yerlerde bir takım saftirik genç
ler vardı. Tony Blair'in dediği gibi: "Protestolar ve protestolara
katılan insanlar tamamen yanlış yönlendiriliyorlar. Dünya tica
reti insanların işlerine ve yaşam standartlarına yararlı bir olay
dır. Bu protestolar tam bir rezalet."
Ancak gençleri olayı anlayamadılar diye bir kenara atma
mak gerek, affetmek lazım. Sokaktaki çocukların farkında ol
madıkları şey şu: Tarih artık bitti, tamamlandı, yok! Friedman
da bize şunu söylüyor: "Tarihsel tartışma bitti. Çözüm; serbest
piyasa kapitalizmi." İster Cumhuriyetçi olun ister Demokrat, is
ter Muhafazakar olun ister Yeni İşçi Partili, ister Sosyalist olun
ister Hıristiyan Demokrat, hepimiz aynı yolun yolcusuyuz ar
tık. Hepimiz girmişiz deli gömleğinin içine, etek boyu üzerine
tartışıyoruz.
Tam "Beni de bağlayın" diyecektim ki elime bir mesaj geç-
ti. Bolivya, Cochabamba'dan - bir e-posta. Mesaj Latin Ameri-
83
ka' daki işçi sendikalarıyla çal ı şırken tanıştığım liderlerden Os
car Olivera hakkındaydı . Şu y azılıydı mesajda:
R4
yıktığında Dünya Bankası ' nın aylarca önce hazırladığı gizli pla
nı okumaktaydım. Dünya Bankası ve I MF. ülkeyi düze çıkara
cağına inanarak evlerde kullanılan gazın fiyatının yüzde 60 artı
rılmasını sağlamışlardı. Sanki gösteriler de plan dahilinde düşü
n ülmüş gibiydi.
Gibisi fazla, en azından, adını verebileceğim içerden bir kay-
. nağa, Dünya Bankası ' nın eski baş ekonomisli Joseph Stiglitz
göre, "B unlara IMF gösterileri diyoruz." Gösterilerle birlikte.
belgenin çözüm dediği önlemler de -polis, tanklar, pataklama
düşünülmüştü.
Bu bölümün konusu bu: Dünya Bankası ve IMF tarafından
borç karşılığı öne sürülen şartlar (Ekvator için 1 67 tane) listesi
nin açıklanması, Dünya Ticaret Örgütü bünyesindeki GATS an
laşmasının Vl.4. maddesinin uygulanmasına ilişkin yayınlanma
mış şartlar önerisi, TRIPS anlaşması denilen telif hakları kural
Iarı ve bunun meme kanseri tedavisinden Dr. Dre ' nin rap müzi
ğine kadar her şeye uzanan etkisi ve uygulandığı şekliyle küre
selleşmenin diğer küçük pis yanları. Ayrıca bunları pijamanız
üzerinizdeyken okuyabilirsiniz.
Friedman, -karşılıklı tartışmayacaktı, o yüzden başka bir gün
konuşmak durumundaydık- Intel şirketinin başkanı Andy Gro
ve'un bilgeliğini keyifle onayiayıp söylediklerini aklararak soh
betini kesti: "Yeni kapitalizmin amacı düşene vurmaktır."
Oscar'ı düşünerek, Friedman ' ın yanılıyor olmasını umdum.
86
IMF başka seçenek olmadığını ileri sürecektir. Zaten Ekva
tor'un da ülkedeki ticari bankaların çöküşünden dolayı eli kolu
bağlıdır. Ama kaynak zorluğu çekmeyen bir OPEC üyesi olan
Ekvator nasıl oldu da böyle bir duruma düştü? Bunu cevapla
mak için IMF'nin Ekvator hükümetini, Ekvator'un elit tabakası
nın yabancı bankalara olan sorunlu özel borçlarını yüklenmeye
zorladığı 1 98 3 yılına dönmek zorundayız. ABD ve yerel finans
kurumlarının kefaretini ödemek için Ekvator hükümeti bir mil
yar beş yüz m ilyon dolar borç aldı.
Ekvator'un bu borcu geri ödeyebilmesi için IMF, elektrik ve
diğer bazı zorunlu tüketim kalemlerinde fiyat artışını gündeme
getirdi. Bu da yeterli olmayınca devletin 1 20 bin işçiyi işten çı
karmasını şart koşan bir diğer Yardım Planı devreye sokuldu.
Dahası, IMF'nin bir yığın şartını yerine getirmeye çalışırken
Ekvator aptalca bir şekilde, çel im siz mali piyasasını liheralleş
tirdi. Yerel bankalar üzerindeki devlet kontrolünü gevşetti, böy
lece özel sektörün borcunun ve faiz oranlarının alıp başını git
mesine izin verdi. Peki Ekvator'u serbest piyasa bankacılığının
çılgın kargaşasına kim sürükledi? İpucu vereyim: Baş harfleri I
-M-F, yeni bir Yardım Planı'nın şartı olarak, bankacılık sektö
rünün l iberalleştirilmesini şart koştu. Bu çirkin küçük hikaye de
yoluma çıkan bir başka IMF raporunda yer alıyor. Raporun üze
rinde "Lütfen alıntı yapmayın" yazıyordu. Çaktırmayın.
IMF ile sağ kolu Dünya Bankası bir dizi ülkeye yapış yapış
bir yardım eli uzatmıştır. Tanzanya'ya bakın. Bugün bu Afrika
ülkesinde, bir milyon üç yüz bin kişi AIDS 'den ölmeyi bekliyor.
IMF ile Dünya Bankası parlak bir neo-liberal çözümle insanları
kurtarmaya geldiler: Daha önce ücretsiz olan sağlık hizmetleri
ni paralı yapma şartını Tanzanya'nın önüne koydular. Bankanın
bu şartı uygulandığından beri Dar Es Salarn'daki üç büyük dev
let hastanesinde hasta sayısı yüzde 53 düştü. Demek ki Banka
nın tedavisi işe yanyor.
87
IMF/Dünya Bankası Tanzanya'ya okulları da ücretli yapma
sını emretti. Sonra da okula devam oranının yüzde 80'den yüz
de 66'ya düşmesi karşısında şaşırdığını söyledi.
Banka ile I M F Tanzanya'ya toplam 1 57 tane birbirinden ya
rarlı öneride bulundu. Nisan 2000 tarihinde, Tanzanya hüküme
ti bütün bu önerileri uygulamayı gizl ice kabul etti. Ya imzayı
basacaktı ya da açl ıktan ölecekti . Gelişmekte olan hiçbir ü lkenin
IMF'nin hayır duasını almadan borç para bu lma şansı yok.
( inatla I MF politikalarının tersini uygulayarak yılda yüzde 5 bü
yüyen Çin hariç. )
IMF ile Dünya Bankası, Tanzanya ekonomisini 1 985 ' ten be
ri etkin biçimde kontrol etmiştir. İdareyi ele aldıklarında bu sos
yalist ülkenin yoksulluk, hastalık ve borç içinde yüzdüğünü gör
düler. Bu kuruluşların neo-liberal uzmanları ticari engelleri or
tadan kaldırmakta, devlet teşv iklerini sınırlandınnakta ve devle
tin el indeki fabrikaları satmakta bir dakika bile vakit kaybetme
diler. Bankanın perde arkasındaki yöneticileri mucizeler yarattı
lar. Washington merkezli Küreselleşme Atağı inisiyatifi ' nden
banka müfettişi Nancy A lexander'a göre, sadece on beş yıl için
de, Tanzanya'nın GSMH ' sı kişi başına 309 dolardan 2 1 0 dolara
düştü. okuma yazma bilenlerin oranı azaldı ve sefaJet düzeyin
deki yoksul luk oranı yüzde 5 1 'e yükseldi.
Bu neo-l iberal atılıma rağmen Dünya Bankası, serbest piya
sa planı için Tanzanyalıların gönüllerini ve akıl larını çelemedi.
Haziran 2000 tarihinde, Banka can sıkıntısı iç inde şunları yazı
yordu: ··sosyalizmin miraslarından biri de çoğu insanın hala,
kalkınmanın desteklenmesinin ve sosyal hizmetlerin sağlanma
sının devletin temel görevi olduğuna inanmasıdır."
Dünya Bankası ve IMF 1 944 ' te basit ve an laşılabi lir bir
amaçla kuruldu - savaş sonrası yeniden yapılanınayı ve kalkın
ma projelerini maddi olarak desteklemek (Dünya Bankası) ve
geçici bütçe açığı olan ülkelere nakit borç vennek (I MF).
88
Sonra, l 980'den itibaren, bu kurumlar giderek uzay lı yara
tıklara dönüşmeye başladılar. Petrol fıyatlarındaki beş kat artış,
dolarla faiz ödemelerindeki benzer bir yükselişten sonra çok kan
kaybeden Üçüncü Dünya Ülkeleri, IMF ile Dünya B ankas ı 'na
avuç açtılar. Ancak borçtan kurtulmak yerine, önlerine sermaye
karşılığında yerine getirmeleri istenen l 1 4 şartı içeren Yapısal
Yardım Planları kondu. Ayrıntılar ülkeden ülkeye değişse de
borçların döndürülmesi; ticari engellerin kaldırılmasına, ulusal
malların yabancı yatırımcılara satılmasına, sosyal harcamaların
kırpılmasına ve işgücünün esnekleştirilmesine (siz bunu 'sendi
kaların ortadan ka/dm/ması ' diye okuyun) bağlandı .
Bazılarına göre, b u kurumlarda I 980 yılında başlayan köklü
ve acımasız değişim Ronald Reagan ' ın o yıl başkan olarak seçil
mesinden, Bayan Thatcher' ın hızla güç kazanmasından ve poli
tikalarda neo-liberal (serbest piyasa) akımın yükselen değer ola
rak yer almasından kaynaklanıyordu. (Benim edindiğim bilgile
re göre, IMF ve Dünya Bankası Larry adında bir uzaylı tarafın
dan ele geçirildi. Bir zamanlar Dünya Bankası baş ekonomisli
daha sonra da ABD Hazine Bakanı olan ' Larry ' Summers, aslın
da insan ırkının çoğunu ucuz protein kaynağına dönüştürmek
için uzaylılar tarafından buraya gönderi lmiş bir asker.)
Peki bu uzaylılar "yapısal destek" denilen serbest piyasa re
çeteleriyle ne elde ettiler? Financial Times gazetesi köşe yazarı
ve küreselleşmenin maceraperest şövalyesi Samuel Brittan. ye
ni dünya sermaye piyasalarının ve serbest ticaretin "dünyanın
yaşam standartlarında benzersiz bir yükseliş sağladığını" söylü
yor. Brittan kanıt olarak da az gelişmiş ülkelerde l 950 ile l 995
yılları arasında kişi başına gelirdeki, yaşam süresindeki ve okur
yazarlık oranındaki artışı gösteriyor.
Şimdi burada bir dakika duralım. l 980 yılına kadar, Erit
tan ' ın sözünü ettiği Üçüncü Dünya incelemesinde yer alan ülke
lerin hepsi ya sosyalistti ya da sosyal devletçiydi. Bu ülkeler İt-
89
hal ikamesi Modeli'ne göre gel işiyorlardı, yani neo-liberallerin
Ianetiediği şekilde, devlet yatırımı ve yüksek gümrük duvarla
rıyla yerli sanayi oluşturuyorlardı. Ulusal hükümetin kontrolü
nün arttığı ve yeni sosyal programların devreye girdiği 1 960-80
arası bu karanlık dönemde, kişi başına ulusal gelir Latin Ameri
ka'da yü zde 7 3 , Afrika 'da yüzde 34 arttı. K ıyaslanırsa,
1 980' den beri Reagan(fhatcher modeliyle Lati n Amerika' da
büyüme yirmi yılda yüzde 6'nın altında kalarak neredeyse dur
ma noktasına geldi ve Afrika'da ise gelirler, bırakın artmayı,
y üzde 23 aza/di.
Şimdi bir de zayiatı hesaplayal ım. ı 950'den ı 980'e kadar,
sosyalist ve sosyal destek programları gezegendeki hemen her
ülkede yaşam süresini en az on yıl artırdı. 1 980' den bugüne ka
dar, yapısal destek programıyla yaşam zorlaştı ve kısaldı.
1 985 'ten beri, on beş Afrika ülkesinde okuma yazma bilmeyen
Ierin sayısı artarken yaşam süresi kısaldı -ki Brittan bunu "ulus
lararası ekonomik sisteme değil, kötü şansa bağlıyor." IMF ve
Dünya Bankası şok programlarının sarstığı eski Sovyet devlet
lerinde, yaşam süresi uçurumdan yuvarlandı- sadece Rusya'da
yıllık ölüm rakamına bir milyon dört yüz bin kişi daha eklendi.
Büyük şansızlık Rusya!
Görünüşe bakılırsa Dünya Bankası ve I MF reform yapıyor
lar. Artık o öldürücü Yapısal Destek Planları ' nın adını " Yoksul
luğu Aza/tma Stratejileri" olarak değiştinnişler. Bu sizi rahatlat
tı değil mi?
Nisan 2000 ' de, IMF küreselleşmenin sonuçlarını gözden ge
çirdi. Yayınladığı 'Dünyanın Görünüşü' adlı raporunda Fon
"son yirmi yılda, dünya nüfusunun yaklaşık beşte birinin duru
munun kötüleştiğini" itiraf ederek devam etti: "Açıkçası bu, yir
minci yüzyılın en büyük ekonomik başarısızlıklarından biridir."
Ve bu, Sayın Profesör Giddens, bir gerçek.
90
OFFICIAL USE O!lı"LY
R200 1-0l27
IFCJR2001-0155
Juııe 27. 200 ı
l'or mutloa or
Board: nunclay, July ı9, 10oı
1. Atıkbed Lo the joint mRDIIFC Cowııry Assiswıce Sıraıegy Proa:ress Repon for the
AıJ=tine Republie, whıeh will be discusıed at the meetıııa of the Exeeuıive Directors to be held
on Tbanday, July 19, 1001.
2. Quations on thıs doeument should be referml to: Baıık - Mr. I.evy (ext. 30ı24) aııd
Mr. Haaemrom (Smlllıc: 526-9703); and IFC · Mr. Masuoka (cxL 39538).
pjmjbyrion;
Exeeutive Directors aııd Alıcmaıes
Pıuident
Bank Group Seııior Managemc:nt
Vice Presideııts, Bank, IFC aııd MIGA
Directors aııd Depanment Heods, Bank, IFC and MIGA
91
Bau kurumların ipliğini pazara çtkardtğtmda şikayet, yorum ya
da dava açmak gibi herhangi bir tepki gelmezse camm stkt!tyor.
IMF ve Dünya Rankast ' ndan Tik çtknıadt . Ancak do,�ru kttaya
hakmamtşttm; asimda Dünya Bankast bu yaztma uzun bir yana
vermişti ve bunu da bir Afrika gazetesinde yaymlatmtştt . Garip
bir yaklaştmdt bu ve işin daha da �:arihi, Ekvator' un ytkmı pla
m olan belgenin varlt,�1111 inkar ettiler. Şekil 7' de olmayan hel
gelerden birine ait bir sayfa görülmektedir.
92
Dünya Bankası 1 999 yılında Stiglitz ' i işten çıkardı. Sessiz
sedasız emekli olmasına izin verilmedi. Bana anlatılanlara bakı
lırsa, ABD Hazine Bakanı Larry Summers, Dünya Bankası tar
zı küreselleşmeye hafifçe karşı olduğunu ilk kez açığa vuran
Stiglitz ' in kamuoyu önünde aforoz edilmesini istedi.
Burada Washington 'da, Ohserver gazetesi ve Haher Gecesi
programı için IMF, Dünya Bankası ve bankanın yüzde 5 1 ' l ik
hissesini elinde tutan ABD Hazinesi 'nin genell ikle gizli kapaklı
yürüttüğü çalı şmalarına ilişkin saatler süren özel görüşmeleri
mizi tamamladık.
Adı bizde saklı (Stiglitz deği/) kaynaklardan üzerlerinde
'gizl i ' , ' tahditl i ' ve ' Dünya Bankasının izni olmadan yayınlana
maz' ibareleri yazılı bir yığın belge elde ettik.
Stigl itz bunlardan birinin. Ülke Destek Stratejisi'nin bürok
ratik dilden tercüme edilmesine yardımcı oldu. Dünya Banka
sı 'nın dediğine göre. yoksul her ülke için, o ülkede yapılan
özenli bir inceleme sonucunda oluşturulan bir Destek Stratejisi
bulunmaktad ır. Ancak içerdeki adam Stiglitz'e göre, Banka per
sonelinin yaptığı inceleme ülkenin beş yıldızlı otellerinin ziya
ret edilmesinden ibarettir. İnceleme, eli nde gönüllü olarak im
zalaması için önceden hazırlanmış bir yeniden yapılandırma
stratejisi helgesi tutarak yalvarıp yakaran bir Hazine bakanı ile
Banka personelinin toplantı yapmasının ardından sona erer. (Bu
tür bir dizi belge var elimde.)
Stigl itz 'e göre, her ülkenin ekonomisinin inceden ineeye çö
zümlenmesinden sonra, Banka her ülkenin önüne aym dört aşa
malı programı koyar.
Birinci aşama özelleştirmedir -ki Stiglitz bu kısmın aslında
"rüşvetlendirme" olarak adiandıniması gerektiğini söyledi. De
diğine göre, ulusal liderler kamu mallarının satılmasına karşı çı
kacaklarına elektrik ve su şirketlerini güle oynaya sattılar. Kamu
mallarının satış fıyatlarındaki birkaç milyar dolarlık indirim kar-
93
şılığında İsviçre bankalarındaki hesaplarına yatacak yüzde
I O' Iuk komisyon ihtimali karşısında "gözlerinin fal taşı gibi
açıldığını görebilirdiniz."
Stiglitz, ABD hükümetinin bunlardan h aberdar olduğunu id
dia ediyor. En azından, en büyük rüşvet olayı olan 1 995 Rusya
satışı biliniyordu. "Yeltsin ' in yeniden seç ilmesini istediğimiz
den ABD Hazinesi bu işin iyi bağlandığını düşünüyordu. Se
çimlere h ile karıştırı lması bizi ilgilendirmezdi, paranın" seçim
kampanyasına yapılan bağışlar yoluyla "Yeltsin 'e gitmesini isti
yorduk. ""
Stiglitz Kara Helikopterlerden bahseden çılgın bir komplo
teorisyeni değil. Adam oyunun içindeydi, Ekonomi Danışman
ları Konseyi Başkanı olarak B ill Clinton kabinesinin bir üyesiy
di.
Stiglitz ' in m idesini en çok bulandıran şey de, ABD destekli
şebekelerio Rus sanayisini talan etmesiydi . Bu yolsuzluk prog
ramı ulusal gelirin yarıya düşmesine, ekonomik bunalım ve aç
lığa neden olmuştu.
Rüşvetlendirme aşamasından sonra IMF/Dünya Bankası 'nın
ekononıinizi kurtaracak tek tip elbise planının ikinci aşaması
olan Sermaye Piyasasının Liberalleştirilmesi devreye girer. Ser
maye piyasası üzerindeki kontrolün kaldırılması teoride yatırım
sermayesinin ülkeye giriş çıkışını kolaylaştıracaktır. Ne yazık
ki. Endonezya ve Brezilya'da, para sadece çıktı ve çıkmaya de
vam etti. Stiglitz bu olaya "sıcak para döngüsü" diyor. Önce em
lak ve dövizde spekülasyon amacıyla para gelir, sonra ilk kötü
bel irtide hızla dışarı kaçar. Ülkenin döviz rezervleri birkaç gün
hatta birkaç saat içinde eriyebil ir. Bu noktadan sonra spekülatör
leri, ülkeye ait olan sermaye fonlarını geri getirmeye ikna etmek
için, IMF bu ülkelerden faiz oranlarını yüzde 20, yüzde 50 ve
yüzde 80 arttırmasını talep eder.
Stiglitz , Asya ve Latin Amerika'daki sıcak para gelgitlerinin
94
"sonucu belliydi" diyor. Yüksek faiz oranları emlak fiyatlarını
çökertti, sanayi üretimini düşürdü ve kamu hazinesini kuruttu.
Bu noktada IMF, soluğu kesilmiş olan ülkeyi üçüncü aşama
ya sürükler: Piyasanın Belirlediği Fiyatlandırma. Gıda madde
leri, su ve evde k ullanılan gazın fiyatlarının artırılması için kul
lanılan süslü bir laf. Bu durum tahmin edilebileceği üzere üç bu
çuğuncu adıma yol açar: Stiglitz'in deyimiyle "IMF isyanı."
IMF isyanının patlak vereceği önceden bellidir. Ülke "tama
men çaresiz kalıp dizlerinin üstüne çöktüğünde (IMF) durum
dan faydalanıp ülkenin kanını son damlasına kadar emer. Kazan
patlayıncaya kadar ısıyı artırırlar" - tıpkı IMF' nin, I 998 'de En
donezya 'da yoksullara verilen gıda ve yakacak yardımını kes
ınesi gibi . Endonezya ayaklanmalarla sarsılmıştı. Tek örnek de
ğildi bu. Nisan 2000 ' de su fiyatları yüzünden Bolivya 'da yaşa
nan halk hareketleri, Dünya Bankası 'nın isteği üzerine artırılan
gaz fiyatlarının Şubat 200 1 'de Ekvator'da yol açtığı ayaklanma
diğer örnekler. Olacaklar o kadar açıktır ki. sanki i syanlar da
planın yazılı bir parçasıymış hissine kapılırsınız.
Öyledir de. Stiglitz ' in, BBC televizyonu ve Observer tarafın
dan Dünya Bankası kaynaklarından elde edilen üzerlerinde 'giz
l i ' , 'dağıtılamaz' şeklinde sinir bozucu uyarıların bulunduğu
belgelerden haberi yoktu. Ekvator'la ilgili Geçici Ülke Destek
Stratejisi ' ne geri dönelim. Raporda Banka, defalarca - soğuk
kanlı bir ifadeyle - planlarının "sosyal huzursuzluğa" yol açaca
ğından söz eder.
Bunda şaşıracak bir şey yok. Gizli rapora göre, ABD doları
nı Ekvator'un para birimi yapma planı , nüfusun yüzde 5 1 ' ini
yoksulluk sınırının da altına itmiştir. Dünya Bankası'nın destek
planı, toplumsal huzursuzluğu bastırıp politik çözümü -ve daha
da yüklü fiyatları kabullenmeyi gerektirmektedir.
IMF karşıtı gösteriler (gösteri derken, kurşunlarla, tanklarla
ve göz yaşartıcı bombalarla dağıtılan barışçıl gösterileri kastedi-
95
yorum) sermayenin panik iç inde kaçışına ve hükümetin itlasına
yol açar. Bu ekonomik yangının iyi bir yanı da vardır -geride
kalmış son madeni ya da limanı kelepir fiyatına topariayan ya
bancı şirketler için tabii.
Stiglitz, I M F ve Dünya Bankası 'nın piyasa ekonomisinin
kalpsiz takipçileri olmadığını da belirtiyor. IMF Endonezya'da
gıda mallarında devletin fıyat de.çte,�ini kaldırırken, hankalann
kurranlması [Jerek/i o/du,�unda piyasaya müdahale istenir hale
gelir. N i tekim IMF Endonezyalı finansörleri ve onların borçlan
dığı Amerikalı ve Avrupalı bankerieri kurtarmak için on mi lyar
hirca doları toparlayıverdi.
Olay aydınlanmaya başladı. Sistemde çok sayıda kaybeden ve
tek kazanan var: Batı bankalarıyla ABD Hazinesi . Stiglitz, Dün
ya Bankası' ndaki karİyerinin ilk dönemlerinde, Etiyopya 'da ül
kenin ilk demokratik seçimiyle başa gelen yeni devlet başkanıy
la yaptığı sıkıntılı görüşmeden söz etti bana. Dünya Bankası ile
IMF başkana, yardım kredisini ABD Hazinesi 'n in rezerv hesabı
na aklarmasını emrelli. Hazine rezerv hesaba sadece yüzde 4 fa
iz ödüyordu. Bu sırada ülke, vatandaşlarını doyurabiirnek için
yüzde I 2 faizle Amerikan doları satın alıyordu. Yeni başkan, yar
dımı ülkesini yeniden ayağa kaldırmak için kullanmasına izin
vermesi için Stiglitz 'e yalvardı. Ama hayır, el konulan para doğ
ruca AB D Hazinesi'nin Washington 'daki kasasına gitti.
Artık IMF ile Dünya Bankası ' nın yo/.:sıtllıt.�u aza/tma strate
jisi'nin dördüncü aşamasına gelmiş bulunuyoruz: Serbest Tica
ret. Dünya Ticaret Örgütü ile Dünya Bankası 'nın kurallarına gö
re yapılan bir serbest ticaret bu. İçerdeki adam Stigl itz DTÖ ti
pi serbest ticareti Afyon Savaşları ' na benzeterek "Bu savaşlar
da pazarların aç ılmasıyla ilgiliydi" diyor. On dokuzuncu yüzyıl
da olduğu gibi, günümüzde de Avrupa ve Amerika kendi pazar
larını Üçüncü Dünya 'nın tarı mına kapatırken Asya, Latin Ame
rika ve Afrika 'ya yapılacak satışların önündeki engelleri ortadan
kald ırıyorlar.
96
Batı, Afyon Savaşları ' nda, açık veren ticaretinin gerektirdiği
yeni pazarları zorla açmak için askeri gücünü kullandı . Bugün
de Dünya Bankası aynı derecede etkil i -kimi zaman da öldürü
cü- ola� mali gücünü kullanabilmektedir.
OTO 'nün telif hakları anlaşması gündeme gelince Stiglitz ' in
tepesi atıyor. (TRIPS adıyla bilinen bu anlaşmadan ileriki sayfa
larda daha fazla söz edeceğiz.) Stiglitz'e göre, yeni dünya düze
ninin markalı ilaçlar için i laç şirketlerine inanılmaz gümrükler
ve telif hakları ödenmesini şart koşarak "insanları ölüme mah
kum ettiği" nokta da burası. Şirketler ve beraber çalıştığı B anka
ideologları hakkında uzmanlaşmış olan Stiglitz "İnsanların ya
şaması ya da ölmesi urourlarında değil" diyor.
Bu arada I MF, Dünya Bankası ve DTÖ'nün adlarının bu tar
tışmada beraber geçmesi kafalarınızı karıştırmasın. Bu örgütler
aynı yönetim sisteminin değişik maskeleridir. Bir okul yapımı
için Dünya Bankası 'ndan borç almak, hem Dünya B ankası hem
de IMF tarafından öne sürülen her şartın -ülke başına ortalama
1 I I tanedir- kabul edilmesini tetik/emektedir. Aslında diyor
Stiglitz, resmi DTÖ kurallarına kıyasla IMF, ülkeleri daha cezai
nitelikteki ticaret politikalarını kabul etmeye zorlamaktadır.
Stiglitz' i en çok rahatsız eden şey de, gizlilik içinde tasarla
nan ve mutlakıyetçi bir ideolojiyle yöntendirilen Dünya Banka
sı planlarının tartışmaya ya da eleştiriye açık olmamasıdır. Batı
bir yandan gelişmekte olan ülkeleri demokratik seçimler yapma
ya teşvik ederken Yoksulluğu Aza/tma Programı denilen prog
ramlar "demokrasiyi zayıflatıyorlar" ve bir işe yaramıyorlar. Si
yah Afrika'nın verimliliği IMF yapısal desteğinin kılavuzluğun
da tepetaktak oldu.
Bu kadere dur diyen bir ülke var mıydı? Var, dedi Stiglitz,
Botswana'yı işaret ederek. Ne yaptılar? "IMF'ye çekip gitmesi
ni söylediler."
O zaman, Stiglitz'e döndüm. Peki, Bay Sıkı Profesör, geliş-
97
mekte olan ülkelere nasıl yardımcı olabilirsiniz? Stiglitz ' toprak
ağalığının' tam kalbine yönelik bir hamle ile, dünya genelinde
toprak oligarşisinin aldığı ve tipik olarak yarıcının elde ettiği
ürünün yüzde 50'sine tekabül eden aşırı kiraya ilişkin köklü bir
toprak reformu önerdi . Bunun üzerine şunu sormak zorunda kal
dım profesöre: Dünya Bankası' n ın baş ekonomisli olmanıza
rağmen Banka neden sizin önerilerinize kulak vermedi?
"Eğer toprak mülkiyetinde değişiklik yaparsanız bu, nüfuzlu
kesime dokunur. Gündemlerinde böyle bir madde yok ." Olma
dığı belli.
Sonunda işini tehlikeye atmasının nedeni dört aşamalı, para
politikasına dayalı sürecin yol açtığı başarı sızlık, sefaJet ve kriz
ler karşı sında bu kurumların ve ABD Hazinesi ' nin politikalarını
değiştirmemesiydi. Serbest piyasa çözümlerinin başarısız oldu
ğu her durumda IMF'nin yaptığı tek şey, daha fazla serbest pi
yasa politikasının uygulanmasını istemekti
"Ortaçağ 'a benziyor" dedi bana içerdeki adam. "O zamanlar
bir hasta öldüğünde ' kanamayı erken kesti, vücudunda hala bi
raz kan vardı ' demeleri gibi ."
Profesörle yaptığım konuşmadan dünyadaki yoksulluk ve
krizin çözümünün basit olduğu sonucunu çıkardım: Kan emici
leri ortadan kaldırmak!
98
" . . . ( Palast' ın) yazısındaki söylenti ve yanlış bilgilerin derin
liği ve büyüklüğü karşısında söyleyecek söz bulamıyorum. "
99
ton ' daki gösterilere karşı yaptığı hazırlıklardan başını kaldırıp
haberc ilere şu yorumu yaptı : "Bolivya 'daki gösterilerin artık so
na erdiğini bildirmekten mutluluk duyuyorum."
Cochabamba 'daki gösterilerin lideri Oscar Olivera' yla, gös
terileri nasıl düzenlediğini sormak için temasa geçtim. Fiyat ar
tışlarına karşı yapılan ilk gösterilerden sonra 6 N isan ' da, sendi
kacı Olivera, on dört ekonomist, parlamenter, hukukçu ve toplu
luk lideriyle birlikte, I WL'nin fiyat artışını görüşmek üzere hü
kümetten gelen bir daveti kabul etmi şti. Cochabamba' daki hü
kümet konağına girdikten sonra Olivera ve arkadaşları tutuklan
dılar. Olivera'nın zincire vurulmasının ardından, binanın dışın
daki gösteriyi ancak Cochabamba Roma Katolik rahibi kontrol
edebilirdi.
Elbette, Dünya Bankası' ndan Wolfensohn ' un yanılmış ve
onun asiler dediği kişilerin de aslında vahşi bir baskının masum
kurbanları olması mümkün. Serbest bırakılan Olivera (hükümet
d iğerlerini ülke içinde sürgüne gönderdi) Wolfensohn ' la konu
şabilınek için Washington 'a uçtu. Ama başkanın başını kaşıya
cak zamanı yoktu ve Olivera da görüşerneden geri döndü.
International Waters Ltd. (IWL) şirketini h iç duymadınız
mı? B irçok İngiliz çokuluslusu gibi o da daha büyük bir Ameri
kan şirketinin kontrolünde - IWL'nin iplerini elinde bulunduran,
San Francisco ' daki dev inşaat şirketi Bechtel.
Bechtel, Amerika'daki merkezinden bir bildiri yayınlayarak
Bolivya ' daki ayaklanmanın suda yaptıkları fiyat artışıyla bir il
gisi olmadığını ifade etti. Aksine, IWL ' n in Amerikalı sahibi
sanki bir sır açıkl ıyormuş havasında, ayaklanmanın "koka yap
rağı üretimi konusunda alınan sıkı önlemlere" karşı çıkanların
bir marifeti olduğunu ima etti. Olivera ne kendisinin ne de rahi
bin uyuşturucu kaçakçılığına bulaştığını söyleyerek yanıtladı bu
iddiayı.
Su savaşını başlatan fıyat artışının nedeni IWL'nin büyük
1 00
M isicuni Barajı projesinin maliyetini karşılama ihtiyacıydı. Mi
sicuni barajından elde edilen suyun maliyeti diğer seçenekiere
kıyasla kabaca altı kez daha. fazlaydı. IWL neden bu aşırı paha
lı kaynaktan su temin etsin ki? Tahmin edin. Çünkü, IWL, Mi
sicuni B arajı projesinde pay sahibi.
Halkın, IWL 'nin baraj projesi için para toplamasına karşı
çıkmasının iyi bir nedeni daha vardı; ortada baraj filan yoktu.
Daha inşa edilmemişti baraj .
Yatırım projelerini müşterilerin değil yatırımcıların finanse
edeceği , hesap kitabın temel ·kuralıdır. Proje, satışa sunulacak
bir ürün ürettiğinde de riski yüklenenler yatırımlarının karşılığı
nı kar şeklinde geri alırlar. Kapitalizm denilen sistemin kalbi, ru
hu ve temel dayanağı budur. Olayın teorik yönü böyle. Ama te
kelci sistem kentin musluklarını e line geçirince yatırım projele
ri için (piyasa rayicinden yüzde 600 daha pahalı olanlar için bi
le) hissedarların yerine eli kolu bağlı müşterilerden para pompa
lanmaya başlanır.
Bolivya h ükümetinin su projeleri konusundaki eski danışma
nı Samuel Soria, IWL'nin operasyona para yatırıp yatırmadığı
na ilişkin herhangi bir kanıt göremedi Ş ini söyledi. Cochabamba
Ekonomistler Konseyi Başkanı olan Soria 'ya su şebekesini satın
alanların New York Citibank'taki bir hesaba on mi lyon dolar
yatırdıkları söylendi ama Soria bu paranın Bolivya' ya aktarı ldı
ğına ilişkin bir kanıt bulamadı. Soria, su fiyatlarının IWL'nin
yönetimi altında yüzde l 50 artabileceğinden endişelenmektedir.
Cochabamba'da yayınlanan Cente (Halk) gazetesi editörü
Luis B redow ' un bana anlatlığına göre, su şebekesi için "kimse
ortaya para koymamıştı." Bredow'un kendi yaptığı araştırmanın
sonucuna göre, adamlar bütün sistemi yok pahasına ele geçir
mişlerdi. Bredow, IWL'nin bu olağanüstü avantajı, başkan San
zer'le bağlantılı olan siyasi partinin lideri, eski Bolivya başkanı
Jaime Pasarnara ile ortaklık sayesinde elde ettiğini söyledi.
101
IWL 'nin Londra ' daki sözcüsüyle konuştum ama " IWL' n in
Cochabamba olayıyla ilişkisini nasıl öğrendiniz?"den daha faz
la bir şey söylemedi . Şirketin Bol ivya grubunun adı Aguas de
Tunari idi. Aslında, İngiliz ş irketinin olayla il işkisi giderek da
ha gizemli bir hal alıyordu. Yayılan gösterileri yatıştırmak ama
c ıyla B aşkan B anzer, 5 Nisan'da suyun özelleştirilmesini iptal
ettiğini açıkladı.
B ir gün sonra, IWL'nin su şirketini yeniden ele geçirdiği
söylentisi yayılınca bütün ülkede insanlar yeniden sokağa dö
küldüler. Panik içindeki hükümet 1 0 Nisan 'da, İngiliz genel mü
dür ülkeyi terk ederken yabancı konsorsiyumun anlaşmayı ' fes
hettiğin i ' açıkladı. Ancak I WL yöneticisinin izine, adamlarının
bana, B anzer hükümetiyle görüşmeye başlamakla olduğunu
söyledikleri La Paz otel inde rastladım.
Cochabamba 'ya yoksulluğu İngiliz-Amerikan şirketinin ge
tirdiğini söylemek zor. Kent zaten yeterince yoksuldu. Kırsal
kesimdeki evlerin sadece yüzde 3 I ' ine temiz su ulaşması yüzün
den, ishal hastalığına yol açan bağırsak enfeksiyonları Bol iv
ya 'nın bir numaralı hastalığı olup çocuk öl ümlerinin baş neden i
dir.
Dünya Bankası Başkanı Wolfensohn ' un su kıtlığına karşı
önerdiği bir çözüm var: Fiyatt arflrnıak. Wolfensohn 1 2 Ni
san 'da 'asi/ere ' yönelttiği şiddetli eleştiri sinde, gösteric i Bol iv
yalı abonelerden borçlarını ödemelerini istedi.
Wolfensohn ' un ' kes sesini, öde borcun u ' çıkışı kendi danış
manlarının görüşüyle de çel işmektedir. Temmuz I 997 ' de, Was
hington ' daki toplantıda Banka 'nın teknokratları, Misicuni bara
jı projesine karşı çıkan Bol ivyalılar olayını masaya yatırıp, fi
yatların arttırılması durumunda sosyal patlamaların olabileceği
konusunda uyarıda bulunmuşlardı . Dünya Banka' sının iç kay
naklarına göre ( işlerin i kaybetmesinler diye adlarını kullanma
yacağım) Banka'nın h idrologları ve teknisyenleri Misicuni 'nin
1 02
şişirilmiş maliyetinin küçük bir parçasına tekabül edecek bir
maliyetle Cochabamba için bir su sistemi planı hazırladılar. Bu
seçenek, mevcut aboneler için fiyatları artırmadan kendini fi
nanse edebi lecekti. Suyun s ağlanması ve dağıtımı işleri
IWL'nin Aguas de Tunari operasyonunda olduğu gibi tek elden
yapılmayıp, danışıklı dövüşü ö nlemek için iki şirket arasında
bölüştürülecekti.
O zaman Wolfensohn, Dünya Bankası ' nın kendisinin bile ol
maz dediği ve zararlı bulduğu bir projeye karşı yapılan gösteri
lere neden karşı çıktı? Bankanın alt düzey elemanlarıyla tartışıl
mayan daha büyük planlar da olmalı. Önemli politik kararlar,
Dünya Bankası'nın Nisan 2000 tarihindeki İcra Kurulu toplantı
sı için Amerikan başkentini bakanlık limuzinleri doldurmadan
çok önce, sektör toplantılarında bağlanmıştı. Su konusunda,
yaklaşık bin kadar yönetici ve bürokrat, dünyadaki su sistemle
rinin özelleştirilmesine yönelik programı gözden geçirmek ve
güneellernek için Mart 2000 tarihinde Hague 'da toplandılar.
Gezegeni pazar parçalarına bölen bu özelleştirmeciler an
cak ciddi fiyat artışları yapılması durumunda kara geçebilecek
lerdi. IWL, Bolivya hükümetinden yüzde 16 net kar garantisi al
mıştı . Kardaki bu hızlı artış, başlangıçta yapılan yüzde 3 5 ' lik fi
yat artışını açıklıyordu. Bolivya 'nın su sisteminin yağmalanma
sı Dünya Bankası' nın desteği olmadan gerçekleşemezdi.
I MF, Dünya Bankası ve Inter-American Development Bank,
Latin Amerika ülkelerinin her biri için, alçakgönüllü bir şekilde
büyük plan dedikleri, su sistemi tasfiyesini kaleme aldı lar. Bu
gözden çıkarılmış kamu mallarını ele geçirmek için de IWL gi
bi konsorsiyumlar kuruldu.
IMF ile Dünya Bankası, su sisteminin onarılınası ve yaygın
laştırılması için acil olarak ihtiyaç duyulan sermayeyi özelleştir
mecilerin sağladığını öne sürerek yağınayı haklı çıkarttılar. Ama
verilen sözler jigolonun çiçekleri gibi hızla soldu. Cochabam-
1 03
ba 'nın protestocuları sınırın öte tarafındaki B uenos Aires ' de,
bölgedeki ilk özelleştirme konsorsiyumunun 7500 işçinin işine
son verdiğini biliyorlardı, s istem bakım yokluğundan ötürü çü
rüyor ve fiyatlar hızla artıyordu. Filipinler'den Doğu Anglia'ya
kadar suyun özelleştirildiği her yerde aynı şeyler yaşanıyordu.
Arjantin ' de, Buenos Aires su şebekesinin yeni sahipleri arasın
da Dünya Bankası da yer almaktadır.
İngiltere, Amerika 'n ın kanatları altında olsa da, eski kamu
mallarını ucuza kapatıp, tekelleşmenin okkalı bir karı garanti et
tiği altyapı alanlarına yoğun laşarak pazar payını genişletmeye
çalışmaktadır. Brezilya 'da Sao Paolo ' nun gaz sisteminin British
Gas tarafından ele geçirilmesinden Manila su şirketinin United
Util ities tarafından alınışına kadar bütün işler kolay lokma ola
rak görünüyordu - ta ki And dağlarındaki birkaç susam ış, öfke
li köylü Yeni İmparatorluğu sokaklarda durdurabileceğine karar
verinceye kadar. ..
1 04
İngiliz şirketleri yer alıyordu. Olayın en önemli yanı da, Güney
Amerika'daki genel grevin ayn ı günlerde Washington 'daki pro
testolarta anlamlı bir benzerl ik gösterrnesiydi. Normal haber öl
çülerine göre, bu konu iş başında yakalanan küreselleşmenin
müthiş hikayesiydi ... Ki bu arada Washington 'da da MeDo
nald' s yakılıyordu.
Dünya Bankası Başkanı Wolfensohn taranan göstericileri
' asiler' olarak nitelendirirken basının Bolivyalılar hakkında
sempatik yazılar yazmasını önlerneyi umuyordu. Bu konuda ta
salanmasına gerek yoktu. Olay, televizyonda hiç gösterilmedi.
Post' un stil bölümündeki yazı ile New York Times gazetesinde
ki birkaç haber paragrafı bir yana bırakılırsa büyük medya kuru
luşları için Bolivyalılar gözden ıraktılar.
Ne var ki, haberin bir tutarn verilmesi hiç verilmemesinden
daha kötüydü. İngiliz gazetesi Financial Times (Ff) Bolivya'ya
bir muhabirini gönderdi. Muhabirin haberinde ilk paragrafta,
göstericilerin merkezindeki duvarda "Che Guevara ile Fidel
Castro 'nun soluk portrelerinin" asılı olduğu yazı lıydı. Altı kişi
nin öldüğüne ilişkin tek satır yoktu haberde.
İşin aslını biliyor olması gereken FT muhabiri, uyuşturucu
kaçakçılarının göstericileri desteklediği izlenimi yaratan bir ha
ber geçti . Hayali suçlama Bechtel şirketinin basın açıklamasın
da yer aldı. Ne de olsa bir şirketin basın bildirisi gerçeklerden
bile daha iyidir!
Bolivyalı ların kendileri de olayın tamamından haberdar ola
madılar. Bolivya gazetesi Cente'nin cesur editörü, Amerikalı
Avrupalı yatırımcılarla politik bağlantıları olan Bol ivyalılar ara
sındaki al gülüm-ver gÜ lüm anlaşmaları gözler önüne seren bir
araştırma d izisi yayınladı. Ni san sonunda, Cente'nin yayıncıla
rı, su si-steminin Bolivyalı ortaklarından gelen mali tehditlere
teslim olarak; editörleri Luis Bredow 'dan bir özür yayınlaması
nı istediler. Bredow ise özür yerine istifasını kaleme aldı.
1 05
Şekil 8. Şubat 2000 ' den Nisan 2000 ' e kadar bu Kuaçua kadını dahil Bolivya
lılar içme suyunun fıyatlanndaki aşın artışı protesto etmek için Cochabamba
sokaklannı doldurdu. IMF'nin baskısıyla Bolivya su sistemini özelleştiTip
Angio-Amerikan konsorsiyumu International Water System'e satlığında fiyat
da arttı. O günlerde, Washington sokaklannı da IMF ile Dünya Bankası'nın
Sonbahar İcra Kurulu Toplantısı'nı protesto eden binlerce insan doldurdu.
Amerikan basın üstatlan Amerikalı göstericileri amaçsızca gösteri yapan toy
ve ayncalıklı beyaz çocuklar olarak verdi. Bolivya'daki gösterilerin önemli
Amerikan gazetelerindeki durumu: Sıfır -Washington Post'un stil, moda ve
yaşam tarzı bölümündeki not hariç.
1 06
Cochabamba'daki gösterinin lideri Oscar Olivera'ya gelince,
uluslararası bir kampanya sonucunda serbest bırakılması sağlan
dı (üç kere tutuklanmıştı). Haberler iyiydi, sonra şu haber ulaştı.
1 07
Ayrıntılı bir inceleme bu iyi Niyet in Arjantin ' in savunmasız
'
1 08
Mart 200 l'i n sonunda "ülkenin GSMH 'si önceki döneme göre
yüzde 2. ı azaımıştı ve o günden sonra da dalışa geçti.
Arjantin , IMF'nin saçma sapan programını neden kabullen
di? B unun cevabı I MF, Dünya Bankası ve özel kuruluşların or
taklaşa sağladıkları 8 milyar dolarlık yardım paketiydi.
Ancak bu cömertliğin altında elbette bir bit yeniği vardı. İyi
Niyet' e göre Arjantin, parası pesoyu bire bir dolara eşitleyecek
ti. Dövizde yapılacak ayarlama ise ucuz sayılmazdı. Amerikan
bankaları ve spekülatörleri bu döviz programını desteklemek
için gerekli dolarların karşılığında normalin de üstünde, yüzde
I 6 gibi yüksek bir risk primi almaktaydılar.
Ş imdi olayın matematiği ne bakalım. Arjantin ' in ı 28 milyar
dolarlık borcuna, normal faize ekolarak, borç verenlerin aldık
ları yüzde 1 6 eklenince, geri ödenmesi gereken miktar yılda 27
milyar dolar etmektedir. Diğer bir deyişle, Arjantin halkı 8 mil
yar dolarlık yardım paketinden tek sent yararlanmıyor. Yardım
parası nın tek kuruşu bile New York'tan çıkmadan, borcu veren
büyük balık Citibank ve küçük kemirgen Steve Hanke gibi
Amerikalı kredi kuruluşlarına yapılacak faiz ödemesi için orada
tutuluyor.
Hanke, 1 995'deki döviz paniği sırasında Arjantin bonolarına
yüzde 100 yatırım yapan ' gelişmekte olan piyasa fon u ' Torooto
Trust Argentina'nın başkanıdır. Hanke için ağlama, Arjantin. O
yıl elde ettiği yüzde 79.25 'lik kar, yönettiği fonu spekülasyon li
ginde ilk sıraya oturttu.
Hanke IMF politikalannın başarısızlığı üzerine oynayarak
kazanç elde etmektedir. Ama akbaba usulü yatırım, Hanke için
sadece bir hobidir. Asıl işi olan Maryland John Hopkins Üniver
sitesi ' ndeki ekonomi profesörlüğünü yaparken, kendi işine gel
meyecek olsa da Arjantin ' deki felaketi sona erdirecek kesin çö
zümü de içtenlikle ifade etmektedir: "IMF'yi lağvedin."
Hanke ilk iş olarak bir pezoyu bir dolara bağlayan çengelden
1 09
vazgeçerdi. Bunun, IMF'nin Arjantin mal iyesini asmak için kul
landığı bir et çengeli olduğu ortaya çıktı.
Ancak döviz kurunda yapılan ayarlama tek başına işe yara
maz. Ayarlama olayı IMF'nin neo-liberal politikasının Dört At
lısı 'yla birleştiğinde iş görmektedir: Mali piyasaların liberalleş
tiri lmesi, serbest ticaret, özelleştirme ve bütçe fazlası.
Mali piyasaların liberalleştirilmesi sermayenin ülke sınırla
rından serbestçe geçmesine izin vermek demektir. Gerçekten de,
liberalleşmeden bu yana sermaye serbestçe dolaşmaya başladı,
hem de dörtnala. Panik halindeki Arjantin li zenginler pezoların ı
dolarla değiştirip elde avuçta ne varsa yurtdışındaki yatırım cen
netlerine gönderdiler. Sadece 200 ı Haziran ' ında Arjantinli ler
bankalardaki tüm mevduatın yüzde 6'sını çektiler.
Bir zamanlar, Arjantin'in kamuya ait ulusal ve bölgesel ban
·
kaları ülkenin borçlarına destek çıkarlardı. Ancak ı 990 ' l arın or
talarında, Carlos Menem hükümeti bu bankaları New York'taki
Citibank ' a, Bostan'daki Fleet Bank ' a ve diğer yabancı kuruluş
lara sattı.
Bu banka özelleştirmelerini "gerçekten müthiş bir olay" ola
rak nitelendiren Dünya Bankası eski danışmanı Charles Calomi
ris ile konuştum. Kimin için m üthişti? Arj antin, döviz varlıkla
rından günde 750 milyon dolara kadar çıkan miktarlarda kayıp
lar veriyordu.
i.vi Niyet Mektubu'nda, "gel ir paylaşım sistemi reformu" da
dahi l olmak üzere, kredi kuruluşları için çok sayıda iyi haber
var. Gel ir paylaşım sistemi reformu Amerikan bankalarına, eği
tim ve diğer yerel hizmetler için ayrılan fon lar sifonlanarak öde
me yapılacağının kibarca ifadesidir. iyi Niyet Mektubu, ülkenin
sağlık sigortası sisteminin reformundan da pay istiyordu.
Ancak kes babam kes yöntemi alacaklıların parasını ödeme
ye yetmeyince, gazeteci Mario del Cavri l ' in ülkenin özelleştir
me programı için kullandığı deyişle, sıra "fas joyas de mi abu
ela " yani "ninemin mücevherlerini satmaya" geliyor her zaman.
1 10
Fransızlar su şebekesinin büyük bir bölümünü ellerine geçirip
fiyatı bazı kentlerde yüzde 400 oranında artırdılar.
İyi Niyet ' in son mermisi ise "açık ticaret politikasının" uygu
lanmasıdır. Bu durum, mallarının fiyatı ABD dalarına göre
ayarlanmış olan Arj antinl i İhracatçıları, fiyatları devalüe edilmiş
parayla belirlenen Brezilya malları karşısında kaybetmeye mah
kum bir rekabete soktu.
Yine de, IMF' nin kıt akıllı adamları programlarının sonuç
alabileceğine inanıyorlar. Bunun için gerekli tek şey daha düşük
emeklilik maaşına, daha düşük ücrete ve hatta bedava çalışma
ya razı olacak esnek bir işgücüdür. Ancak işçi arılar kendi yok
sullaştırılmalarına karşı hiç de e snek davranmadılar. Arjantin 'in
kaymak tabakasını ümitsizliğe düşürecek ölçüde inatçı çıktılar.
Bu esnek olmayan işçilerden biri, beş çocuk babası 37 yaşın
daki Anibal Veron, otobüs şoförlüğü işini kaybetti . Şirketinden
dokuz aylık maaş alacağı vardı. Veron yollarda barikatlar kuran
öfkeli işsizler ordusuna (piqueros) katıldı . Sadece Ağustos
200 1 ' de 39 barikat kurulmuştu. Kasım 'da polis bir barikatı kal
dırırken, askeri polis tarafından atıldığı söylenen bir kurşunla
başından vurularak öldürüldü Veron.
Cenova'da küreselleşme karşıtı gösterici Carlo Guilliani 'nin
ölümü Amerika ve Avrupa'da gazetelerin birinci sayfasındaydı.
Veron ' un ölümü ise sıfınncı sayfada yer bulacaktı. Veron 'un
adını öğrenmek kıdemli araştırmacımız Oliver Shykles ' in iki gü
nünü aldı. Salta Province'de I M F'nin kemer sıkma planına karşı
gösteri yapanlara polisin ateş açması üzerine kilise avlusunda vu
rularak öldürülen 27 yaşındaki Carlos Santillan ile I 7 yaşındaki
Oscar Barrios'un haberlerini de okumadınız gazetelerde.
Tony B lair gibi küreselleşme yanlıları neo-liberalizme dire
nişi, tuzu kuru gençlerin eğlencesi olarak görmeyi tercih ediyor
lar. Safça hayallerin peşine takılıp gösterilere giderek can sıkın
tılarını giderecek bir uğraş arayan ş ımarık Batı gençliği. Medya
da Cenova 'da yürüyüş yapan beyaz çocuklara takılarak aynı tel-
lll
den çalarken, M ayıs 2000'de Buenos Aires sokaklarındaki 80
bin kişiyle Haziran 2000'de 7 milyon Arjanti]l işçisinin katıldı
ğı genel grevi görmezlikten gelmektedir.
Arjantin 'de, Başkan Fernando de la Rua göstericilere uygu-
lanan şiddeti kınamaktadır. Ancak, Barış ve Adalet Örgütü
(SERPAJ ) de la Rua hükümetin i açlığı ve terörü kullanarak IMF
planlarını gerçekleştirmekle suçlamaktadır. SERPAJ l ideri
Adolfo Perez Esquivel'e Buenos Aires'te ulaştım. Santillan ve
Barrios 'un öldürüldüğü kasabada pol is tarafından gösteric ilere
uygulanan şiddet olaylarını belgelernekte olduğunu söyledi.
1 980'de N obel Barış Ödülü 'nü kazanmış olan Perez Esquivel 'e
göre devlet baskısı ve IMF fiberafizasyonu aynı madalyonun iki
y üzü gibi . Perez, pol isin daha 5 yaşındaki çocukları para-militer
biriikiere almasına karşı suç duyurusunda bulunduğunu söyledi
bana. Perez bu uygulamayı Hitler'in gençlik örgütlenmesine
benzetiyordu.
Amerika kıtasının Serbest Ticaret Anlaşması 'na karşı göste
rilere önderlik eden Perez Esquivel, Arj antin 'in ölümünde
IMF'nin rolü konusundaki tespitime katılmıyor. Perez, ekono
mik açıdan ölümcül nitelikteki reformların, askeri diktatörlük
döneminde Merkez Bankası başkanı olan. Maliye Bakanı Do
mingo Cavallo tarafından coşkuyla karşılandığını belirtiyor.
Yaşlı pasifiste göre bu, ü lke ekonomisinin vakitsiz ölümünün ci
nayet değil, intihar olduğuna işaret ediyor.
1 13
planı durdurdu -Nelson Mandela 'nın yalvarmalarına, Nobel
Ödül ü ' ne ve ç içekli desenli gömleklerine rağmen.
O sıralarda başkan seçilmeye uğraşan Gore için bu h iç de iyi
olmadı. Gore ' un ' Bırakın aspirin yutsunlar' politikası. kendisi
nin Zulu 'da, M ichael Caine 'den daha çok Afrikal ı ' nın ölümüne
neden olduğunu haykıran, öfkeli Amerikalı eşcinsellerin Go
re 'un kampanyasından uzaklaşmasına yol açtı . Bu durum Al
için iyi bir v itrin sayılmazdı. Bunun üzerine kafadar Başkanı
Bill Clinton, ayaklanan vatandaşlarını yatıştırmak için birkaç
milyar dolar buldu.
Ancak söz konusu milyarların eli kolu bağl ıydı, daha doğru
su zincire vuru lup kelepçelenmişti. Güney Afrika ilaçların yüz
de I OO ' ünü ABD 'den almak ve bedel inin tamamını "rayiç faiz
hadleri'' ile ödemek zorundaydı.
ABD Ticari Ataşesi ' nin Arjantin'e yazdığı zehir zemberek
mektup. Güney Afrika' nın. ilaçla serbest ticaret üzerindeki de
.facro ambargoyu kırmaya yönelik planının arz ucuyla ilgiliydi.
Güney Afrika. TRIPS ' de olağanüstü acil durumlarda patent sa
hibinin onayını almaksızın patentli ilaçların ithaline olanak ve
ren boşluğu kullanmayı denemişti. ABD önce - Gore karşıtı gös
teri lere kadar - Güney Afrika'nın Amerika'ya ihraç ettiği bazı
mallara vergi koyarak misilierne yapmayı denedi. ABD Ticari
Ataşes i ' n i n Arjantin'i tehdit etmesine bakılırsa, Clinton yöneti
mi daha sonra Mandela imajıyla karşı karş ıya gelmekten de ka
çınarak. Güney Afrika ' nın AIDS il acı tedarik etme çabasını
kaynağında kesrnek üzere tehditlerini Arjantin 'e yöneltti.
Arjantin geri adım atmasayd ı, başına şu gelecekti : Gösterme
lik DTÖ yargılamasından sonra, Arj antin ekonomisi diğer po
tansiyel ihracatçılar olan Hindistan 'la Brezilya 'ya da ibret olsun
diye ipte sallandırılacaktı.
Belki de haksızlık ediyorum. Sonuç itibariyle TRIPS, G laxo
Wellcome ' ı n, A I DS i lacı olan AZT gibi ilaçların bulunmasında
ı 14
üreticilerin, riske ettikleri yatırımlarını ve yaratıcılıklarını koru
maya ve telafi etmeye çalışmaktadır.
Kabul, Glaxo yaratıcı bir şirket, ama AZT konusunda yaratıcı
sayılmaz. Bir profesör, Jerome Horowitz, l 964 yılında ABD Ulu
sal Sağlık Enstitüsü 'nden (NIH) aldığı maddi teşvikle ilacın sen
tezini yaptı. G laxo kedilerde kullanmak üzere formülü satın aldı.
HIV virüsünü 1 984 'de NIH 'deki bir laboratuar bulmuştu.
Devlet laboratuarı ilaç üreticilerinden ellerindeki bütün anti-ret
rovirüs ilaç numunelerini acilen kendisine göndermesini istedi.
NIH bu numunelerin test edilmesi için bir yöntem bulabilmek
amacıyla mi lyonlarca dolar harcadı. Testler sırasında AZT'nin
virüsü öldürdüğü görülünce devlet, söz konusu numunenin üre
ticisi Glaxo ' dan laboratuar çalışmaları yapmasını istedi.
Glaxo bu isteği reddetti . Bu konuda onları kınayamazsınız.
HIV laboratuarda salgına yol açabilir. hatta araştırıcıların ölü
müne neden olabilirdi; O zaman, NIH 'den Dr. Hiroaki Mitsuya
akıl, cesaret ve bir araba dolusu kamu parasını bir araya getire
rek, canlı virüs üzerinde zor deneyler gerçekleştirdi. Şubat
I 985 'de NI H, Glaxo 'ya sonuçların olumlu olduğunu bildirdi ve
şirketten klinik çalışmalara başlamasını istedi.
Glaxo bu isteği de reddetti. G laxo' nun yaratıcılığı da burada
başlıyor. Kendisine olumlu deney sonuçları ulaşır ulaşmaz şir
ket İngi ltere 'de bu maddeyi keşfettiğine ilişkin bir patent başvu
rusu yaptı. Ama dosyada Amerikan devletinin yaptığı çalışma
lardan söz etmeyi unuttu.
Bununla birlikte Glaxo' nun da kalbi vardı tabii. Amerikan
İngiliz devi, Güney Afrika'ya AZT i lacını, Amerika ve Avru
pa'daki satış fiyatının en az yüzde 75 daha azına, günlük tedavi
maliyeti iki dolar olacak şekilde satacağını açıkladı. Teşekkür
etmek için Amerika'daki Glaxo 'yu aradım ama birkaç sorudan
sonra bu iki dolarlık fiyatın üretim maliyetinin hala üç katı ve
Brezilya/Arjantin fiyatlarına eşdeğer olduğu ortaya çıktı.
1 15
Olaya bakar mısınız! Eğer iki dolar serbest piyasa fiyatı ise o
zaman Amerikalılar ve Avrupalılar dört yüz kat daha fazla ödü
yorlar. Fiyatta yapılan farklllaştırma TRIPS tarafından güvence
ye alınıyor. DTÖ 'nün, fikri mülkiyet hakları dediği şeyi yaygın
laştırm asının tuhaf yanı da bu. TRIPS ticaret engelleri Batı 'da,
o insanların -güney yarımküresinin kara deri li, tembel kabilele
rinin- bizim buluşlarımızı çalmaya çalıştığı ve buna engel olmak
gerektiği şeklinde pazarlanmaktadır. Washington 'daki Tüketici
Projesi ' nden uzman Jamie Love ' a göre aslında, bu yeni fikri
mülkiyet sistemi yüzünden Batılı hastalar da Afrikalılar kadar
zorda kalacaklar.
Love bunu yaşadığı bir olay sayesinde kavradı. I 997 yılında
30 yaşındaki Londral ı bir kadın. Maude Jones, kapısını çalıp Ta
xol ilacını alabilmesi için kendisinden yardım istedi. Söz konu
su ilaç kadının meme kanserini iyileştirebiiirdi ama Ulusal Sağ
lık Sistemi fahiş fiyatından dolayı ilacı vermiyordu.
Taxol üzerinde herhangi bir patent hakkı söz konusu değil.
İ lacı bulan Amerikan devletidir. Ancak ilaç devi Bristol-Myers
Squibb. dozların hesaplanmasında birkaç küçük çalışma gerçek
leştirdiğinden. verileri devlet toplamış olsa da, dozla ilişkili ve
riler üzerinde telif hakkına sahiptir. İngiliz veri koruma yasala
rı, ilaç üzerinde patenti olmadığı halde, Bristoi-Myers'e İngilte
re'de on yıl süreyle Taxol ' u kontrol hakkı vermektedir.
Bristol-Myers kanserdeki tekelini şansa bırakmıyor. Ta
xol 'un hammaddesi porsuk ağacından üretil iyor. Batılı ilaç şir
ketleri Asya yağmur ormanlarının beleş kullanım için kendileri
ne ait olduğunu uzun süredir tartışa dursun lar, Bristol-Myers
dünyada porsuk ağacının yelişebildiği tek yer olan Amerika'da
ki hazine arazileri üzerinde porsuk ağacı yetiştirmek üzere
Kongre 'den ayrıcalıklı bir izin koparmış. Bristol-Myers kamuya
ait bu alanları kullanmak için herhangi bir ücret de ödemiyor.
Ama Maude Jones ödedi. Sonunda şirket, eğer Jones Ameri-
ı 16
ka'ya gelirse kendisine ilacı bedava vereceğini açıklamak zo
runda kaldı. Ne var ki, doktorlar bu teklifin çok geç kaldığını
söylediler. Jones'un ailesi parasız pulsuz kaldığından, Maude
(bu gerçek adı değildir) ölümü seçtiğini söylemek için Love' ı
aradı.
Love'ın bana anlatlığına göre, genç kadın, ölümünün Güney
Afrikalılar, Amerikalılar ve Avrupalılar arasında "yararlı bir da
yanışma ya" yol açacağını umuyordu. AIDS'de ve meme kanse
rinde, mağdur durumdaki K uzeyliler ve Güneyliler, aynıncılığa
dayalı fikri m ülkiyet hakları ülkesinin yeni topraksız köylüleri
olarak dehşetengiz bir kaderi paylaşmaktalar.
ı17
yaşının ardında -müzik sanayi ne zamandan beri bu konuyu dert
edinmeye başladı ki?- kendi müzik OPEC ' lerini koruma kaygı
sı yatmaktadır.
Müzik sanayinin Altı Dev ' i yıllardır, ABD Federal Ticaret
Komisyonu tarafından küçük notlarla işaretlenmiş dosyalarda
saklanan muvafakat kararları uyarınca, Abba Hatıra CD'sini 36
dolar çarpılmadan alamayın d iye perakendecileri denetlemiş
lerdir.
Şimdi de izin verirseniz kayıt endüstrisinin arka bahçesine
bir bakalım. Bill Gates ' in bize öğrettiği gibi, tıkır tıkır işleyen
bir tekel bir taraftan müşterilerini yolarken, diğer taraftan kendi
sine ürün sağlayanları sıkıştırır. Müzik karteli söz konusu olun
ca, ham madde sağlayanlar -müzisyenler- sıkı sıkıya korunan al
tı kapının birinden geçmek zorundadırlar. (Unutmayın bu altı
şirket Batı dünyasındaki bütün CD' lerin yüzde 95 ' inin dağıtımı
nı yapmaktadır.) Sonuç olarak, bu zor geçitleri aşıp öbür tarafa,
radyo kanallarına ve büyük marketiere ulaşmayı başaranlar sa
dece B aharat Kızlar, bayatlamı ş Eric Clapton 'lar, Eminem gibi
imal edi lmiş kötü çocuklar ve orta yaşlı nüfuzlu kişilerin yete
nek yoksunu karılarıdır (yetenekli Mariah Carey 'e laf attığım
sanılmasın).
Diğer bir deyişle, Altı Büyükler sadece almak istediğinizi na
sıl alacağınızı kontrol etmezler, ne istediğinize de onlar karar
verir.
Eskiden endüstrinin temel girdisi, yani yetenek, bu kapalı
sisteme karşı sesini yükseltirdi. Dre 'nin yardımlan da burada
devreye giriyor. Time Warner'ın sizin için seçmediği müziğin
dağıtımındaki ilk ciddi alternatif olan internete karşı, şirketlerin
düzenlediği saldırıya oyuncak gangsterleri ile katılıp, şirketlere
sokağın desteğini kazandırmak.
Kartel ona ve Puff Daddy ' ye beraberce, yerlerine geçebile
cek veya "ger what' s coming to you" dizelerinin yazan Mars-
ı 18
hall Mathers (Eminem) gibi kendileriyle rekabet halindeki sa
natçıları dışarıda bırakma izni verdiği sürece sistem Dr. Dre'nin
işine geliyor. Dre aptal değil. Kendi küçük köşesini koruması
nın, patronlarının fikri mülkiyet hakkı planıasyonunu koruması
na bağlı olduğunu bilmektedir.
Dre-Napster davası, güftelerden DNA'ya kadar uzanan bir
yelpazede etkin olan fikri mülkiyet hakkı savaşının müzikal bir
gösterisidir. Önceki bölümde Clinton yönetiminin, Güney Afri
ka'nın AIDS ' in yayılmasını önlemek için düşük fiyatlı ilaçları
satın almasına nasıl engel olduğunu anlatmıştım. Clinton, AZT
ilaemın ülkeler arasında G laxo-Wellcome 'ın uygun bulmadığı
koşullarda satışına ambargo koymak için, Güney Afri ka'yı Dün
ya Ticaret Örgütü 'nün TRIPS kurallarından kaynaklanan ticari
cezatarla tehdit etti.
Amerika 'nın DTÖ diktasını kabadayıca uygulamasına karşı,
nihayet bir ülkenin sesini yükselttiğini bildirmekten memnu
num: Kongre, Amerika'nın tek tarafl ı olarak TRIPS 'den muaf
tutulmasını oyladı. Bush da bunu imzalamak durumunda kalabi
lir. Yasal patent sahipleri istedikleri kadar bağırıp çağırsınlar,
Amerikalı tüccarlar Kanada ve Meksika' dan istedikleri herhan
gi bir ucuz ilacı ithal etmekte serbest olacaklardır. Ah, impara
torluğun ayrıcalıkları. Fikri mülkiyet hakkı Amerika'nın ayrıca
lıklarını tehdit etmeye başladığında, DTÖ kuralları da birden iş
lememeye başlıyor.
Nelson Mandela, ucuz AIDS ilaçlarının Güney Afrika'da
üretimi için ' zorunlu lisan s ' verebileceğini söylediğinde, Al Go
re, Mandela' yı DTÖ sapasını saliayarak tehdit etti. Ama aynı
zamanda Amerikan Adalet Bakanlığı Al'ın Silikon Vadisi'nde
ki AOL ve Craele 'dan milyarder dostları Gore-Tech'ler adına,
Microsoft'a patent kodunu açıklaması ve Windows programının
lisansını Gore-Tech'lere hükümetin öngördüğü ucuz fiyattan
satması için baskı uyguladı. Tamam, Gates ' in fikri mülkiyet
1 19
haklarına Amerika tarafından el konulmasından yanayım ama
ikiyüzlülüğü de görmezden gelemem.
Öte yandan ikiyüzlülük, fikri mülkiyetİn yeni imparatorluk
düzeninin oksijeni. Etrafı ç itle çevrilmiş fikri mülkün sahibi
olan soyluların hepsi hayata hırsız olarak atılmıştır. Başkalarının
düşünceleri üzerine inşa edilmiş kaç ürün bu günkü DTÖ ve
Amerikan yasaları çerçevesinde piyasaya çıkamayabitirdi aca
_
ba? (Eminim "korsanlık ! " diye bağırmakta acele eden Bay Ga
tes de, büyük ölçüde diğer insanların bu luşlarından yola çıkıla
rak geliştirilen iki ürün adı verebilir: MS-DOS ve Windows.)
l saac Newton 'un burada söyleyeceği gibi , "Eğer başkalarına kı
yasla ileriyi daha fazla görebil iyorsam, bunun nedeni buluşları
na patent almayacak kadar akılsız davranan devierin omuzları
üstünde durmamdır."
Ancak herkesin de korunma ve tazminat hakkı yoktur. Cezai
koşulları da olan DTÖ hükmüne göre, her ülke 'yaşam formla
rı ' üzerinde patent hakkı tanıyan yasaları kabul etmek durumun
dadır. Amerikalıların ve Avrupalıların 'yaşam formları 'ndan
kastettiği genellikle Üçüncü Dünya ormanlarından aşırılan gele
neksel genarnların yeniden üreti lmiş hali olan, genetik olarak
değiştiritmiş Frankeştayn tohumları ya da ilaçlardır. Tayland,
kurnazlık edip, geleneksel ilaçlarını ulusun fikri mülkü olarak
kaydettirdiğinde Amerikan ticari ataşesi, Amerikalıların ironi
den anlamadıkları düşüncesini pekiştirrnek istercesine, doğanı n
zenginliklerini patentli ürünlere dönüştürmenin "tıbbi araştırma
lara zarar vereceği"ni söyledi.
DTÖ, sınırlandırılmamış piyasaların savunucusu olarak pa
zarlanmaktadır. Ancak, Ralph Narler'in başkanlığındaki Global
Trade Watch 'dan (Küresel Ticareti İzleme Grubu) Lori Wal
bek'a göre, DTÖ' nün TRIPS kuralları serbest ticareti önlemek
için konmuştur. Hiçbir ilaç şirketi ya da medya kodamanı, kont-
1 20
rolsüz ithalat nedeniyle işlerini kaybeden işçiler gibi, 'sınırların
açılmasıyla kaybedilen satıştan uzun dönemde yarar sağlaya
cakları ' masalını dinlemek durumunda değildir.
Napster davasının gösterdiği gibi, telif haklarının daha da ge
nişlemesinin, yaratıcının zararının tazmin edilmesiyle bir ilgisi
yoktur. Amaç şirketin kontrolü ele geçirmesini sağlamaktır.
Yine de, ilk yaratıcılara bir şey ödenmesi gerekmez mi? Ya
ni, Dr. Dre, acıklı şarkısı 'Bitch Mama yla ilgili duygulu sözle
'
121
Churchill, "Demokrasi, diğerleri hariç olmak üzere, en kötü
yönetim biçimidir" dediğinde Mart 200 1 'de DTÖ ' nün, demok
rasinin yerine çok daha iyi bir şey GATS Madde Vl.4 koy
- -
1 22
güvenli olacak şekilde değil de yabancı yatırımcılar ve yabancı
tüccarlar için en ucuz olacak biçimde şekillendirecekler.
Bu konudaki somut örneklere bakalım. Gereklilik Testi, böl
genin serbest ticaret anlaşması olan NAFfA bünyesine dahil
edilerek Kuzey Amerika'da da bir denemeden geçmişti. Kalifor
niya eyaleti. su kaynaklarına bulaştığı saptanan bir kimyasal ka
rışımı, benzinin katkı maddesi MBTE'yi yasaklamıştı. MBTE
içindeki M ' nin Kanadalı üretic isi, Kaliforniya'nın kimyasal
maddeyi yasaklamasının Gereklilik Testi ' nden geçmediğini be
lirterek şikayette bulundu.
Kanadalılar, Kalifomiya'nın MBTE'yi yasaklamak yerine,
bütün benzin istasyonlarına depo tankları kurdurup sıkıca kapat
tırması ve sonra da, bu işin hakkıyla yapılıp yapılmadığını kont
rol etmek için bir müfettişler ordusu kurması gerektiğini öne
sürdüler. Kanadalıların önerisi Kaliforniyalılara tonlarca dolara
mal olacaktı ve denetimi olanaklı görünmüyordu. Çok yazık.
Kanadahiara göre, önerdikleri çözüm Kaliforniya su kaynakları
nı korumaya yönelik, ticareti en az kısıtlayan yoldu. 'Ticareti en
az k1sıtlayan' kısmı, NAFfA'nın Gereklilik Testi' ne uygun an
lamına gelmektedir. Eğer Kaliforniya boyun eğmezse, Ameri
kan Hazinesi, Kanadalı kimyasal madde üreticisine 976 milyon
doları aşan bir ödeme yapmak durumunda kalabilecekti.
GATS ' ı n Gereklilik Testi, NAFfA 'nın hormonla geliştiril
miş halidir. GATS kurallarına göre, ulusal yasalar ve düzenle
meler iş dünyası için "gereğinden fazl a sıkıntı yaratıyorsa" orta
dan kaldınl acaktır. "Ticari kısıtlama" kurallarından (NAFfA)
"sıkıntı yaratan kurallara" becerikli geçişe dikkat edin. GA TS
anlaşması birden, ticaret anlaşması olmaktan çıkıyor ve iş dün
yası ile sanayi üzerindeki, yabancı ve yerel kısıtlamalan silip sü
püren marifetli bir araç konumuna geliyor.
Şirketlerin önündeki sıkıntı yaratıcı kısıtlamalar nelerdir?
Amerikan Ticari Ataşesi perakende dağıtım sistemine i lişkin
1 23
önerileri çoktan açıkladı bile. İngiltere'nin yeşil alanlarını koru
mak mı istiyorsunuz? Wai-Mart süpermarketinin yolu üzerinde
birkaç ağaç varsa- unutun gitsin. Şu anki daha munis GATS ku
rallarına göre bile, Japonya devasa perakende komplekslerinin
ülkeye girebilmesi için kendi planlama kurallarını yırtıp atmak
zorunda kaldı.
Hükümet bize, ülkenin çıkarı için yasaların uygulanmasını
hiçbir şeyin tehdit ederneyeceği güvencesini vermektedir. An
cak I 9 M art belgesine göre, böyle bir şey söz konusu değil.
DTÖ, gizli yürütülen çok tarafl ı görüşmelerde, ticaret bakanla
rının onayıyla, GATS tahkim kurulunda "kamu çıkarının güven
ce altına alınması. .. reddedildi" demektedir.
Kamu çıkarı standardı yerine, GATS Sekreteryası nefis bir
Makyavelist etkinlik prensibi önermektedir. "Ekonomik etkinli
ğe öncelik veren uluslararası kuralları ülkelerin kabul etmesi po
litik açıdan daha uygun gelebilir." İdarecilerin, demokratik par
lamentoların kabul etmeyeceklerini bildikleri koşulları, GATS
bünyesine katması için yapılan açık bir davet. Böyle bir şey,
Amerika bir gün, hava kirliliği kurallarını ortadan kaldırmak is
teyen Bush adında bir başkanı, İngiltere de, ülkesinin hava tra
fik kontrol sistemini satmak için delicesine istekli olan Blair ad
lı bir başbakanı seçtiğinde müthiş tehlikeli olmaya başlar. Köşe
ye sıkışmış şirket patronları için ballı börek; seçilmiş kongrele
rin ve parlamentoların yapmaya cesaret edemedikleri şey GATS
kuralı olacaktır.
İngi liz hükümeti GA TS-karşıtı genç protestocuyu elinin ter
siyle bir yana i lebilir ama İngiliz Tıp B irliği 'nin ( İTB)
GATS 'ın, İngiliz Ulusal Sağlık Sistemini kontrol etmesine şid
detle karşı çıkışını görmezlikten gelemez. İTB kendi yayın orga
nı Lancet' de Pascal Lamy 'nin, "kuralların yorumunun anlaş
mazlık prosedürleri yoluyla, yani GATS Kurulu ' nda yapılma
ması" konusunda verdiği güvenceyi sinirli bir ifadeyle sorgula-
1 24
maktaydı. GATS yandaşlarından biri İTB 'nin suçlamasını " iste
rik" bir tavır olarak nitelendirmektedir.
Ancak I 9 Mart belgesini okuyunca, is teri haklı bir tavır ola
rak görünmektedir. GATS Sekreteryası 'nın belgesi, kuralların
ülkenin kendi çıkarı doğrultusunda yorumlanmasına izin verme
mektedir. Post-demokrati k GATS düzeninde, bir ülkenin yasa
ya da düzenlemesinin, belgede meşru amaç denilen şeye h izmet
edip etmediğine, Tahkim Kurulu yani serbest piyasanın o Yüce
Yargıçları karar vereceklerdir.
Parlamentolar ve kongreler bir yasanın geçerliliği tartışması
nın halka açık bir biçimde, kanıtları halkın dikkatine sunarak ya
pılmasını şart koşan modası geçmiş anayasal hükümlerle donan
mıştır. GATS kuralları ise çok daha etkindir. Toplantı lar halka
kapalıdır. Sendikalar, tüketici, çevreci ve insan hakları grupları
toplantı lara sokulmazlar - hatta kurulda neler konuşulduğundan
bile haberleri olmaz.
1 9 Mart belgesi DTÖ Sekreteryası ' n ın bir hayali miydi? Pek
sayılmaz. DTÖ çalışmalarını, · Adı Açıklanamayan Kaynak' ta
rafından bana gönderilen diğer gizli bir belgede yer alan öneri
lerden hareketle yönlendiriyordu. 24 Şubat 200 1 tarihli gizli bel
ge Ülke İçi Düzenleme: Gereklilik ve Şeffaflık, Avrupa B irli
ği 'nin, İngiltere önderliğinde çalışan kendi çalışma grubu tara
fından kaleme alınmıştı.
İngiliz ticaret Bakanı Dick Cabom, milletvekilierine gönder
diği mektupta, AB çalışma grubu sayesinde, "ulusal politika
amaçlarına" uygun olarak "hükümetin, hizmetleri bir kurala
bağlamaya hakkı olduğu" konusunu GATS 'ın kabul etmesini
sağlayacağına yemin ediyordu. Ancak, İngiltere 'nin resmi (ama
gizli) önerilerini içeren 24 Şubat belgesi, hizmet sektörü anlaş
ma kapsamına girdiğinde, ülkenin kendi kurallarını GATS ' ın et
ki alanı dışına taşıma hakkını reddetmektedir. Aslında bu resmi
ve işgüzar belge, ülkelerin ' meşru amaçların ı ' ticaretin serbest-
1 25
leştirilmesi yönünde potansiyel ' gizli engeller' olarak görmekte
dir. Hatta NAFf A 'dan aktarılan, "düzenleyici kural ticari açı
dan gerekt(�inden fazla kısıtlayıcı olmamalıdır" şeklindeki bu
iğrenç karar, DTÖ Sekreteryası ' nın serbest piyasa fanatikleri ta
rafından kullanılmaya hazır şekilde, gizli bir AB belgesinde de
yer alıyordu.
Bu belgelerin elimde bulunduğundan habersiz olan İ ngiliz
Ticaret B akanlığı. sorularıma rağmen, hala, GATS 'ın ülkelere
"ulusal politika amaçlarına uygun olarak düzenleme yapma hak
kı" verdiğini ısrarla söylüyordu. Bana Dick Caborn ' la doğrudan
görÜ şme fırsatı vermediler (ve anladığım kadarıyla, post-GATS
döneminde, hiçbir ölümlünün onu görmesi mümkün olmaya
cak ). Ama, bir an için varsayal ım ki, Caborn da basın sözcüsü
nün onun adına yaptığı açıklamaya inanıyor. Yani GATS'dan
korkmaya gerek yok. Çünkü İ ngi ltere istediği maddeyi uygula
makla ya da muaf kalmayı tercih etmekte serbest.
Buna fazla güvenmeyin. Washi ngton DC 'deki Georgetown
Ü niversitesi' nden Profesör Bob Stumberg ' e göre DTÖ, yüzme
havuzundaki köpek balığı olan Gereklilik Testi' nin, "yatay ola
rak" yan i , bütün hizmetlere uygulanmasını önermektedir. İstis
na yok.
Caborn 'dan milletvekilieri ne gelen bir mektup, bakanın
GATS hakkındaki yorumunun "DTÖ tahkim bünyesinde test
edilmed iğini'' itiraf etmektedir. Diğer bir deyişle, GATS kurulu
nun. bakanın düşündüğü gibi karar verip vermeyeceği kesin ola
rak bilinmiyor. Zaten Caborn. muz satışı konusunda Avrupalı
meslektaşlarıyla birlikte Amerika 'ya 1 94 mi lyar dolar kaybeden
bakan.
(Artık Caborn 'ın bu konuda nasıl yaya kaldığını anlayabili
yorum. Avrupa muzun bir ürün olduğunu söyledi ama Ameri
ka, muzların hizmet olduklarını - bu konuda kafa yarmaya ça
lışmayın - ve o nedenle de GATS kapsam ına girdiğini kan ıtla
mayı başardı.)
1 26
Bir not: Amerika' da muz yetişmez - o zaman nasıl oldu da
Amerika bu tartışmaya karıştı? B unun, hem Demokratlara hem
de Cumhuriyetçilere bağış yapan, Chiquita Muz Şirketi Başkanı
Cari Lindner'le bir ilgisi var mıydı?
Bu olay esaslı bir sorunu ortaya koymaktadır. İngiltere ' de
hiç kimse İngiliz ticaret bakanının ne düşündüğüne kafayı tak
masın. Önemli olan George W. Bush ' un ne düşündüğüdür. Ya
da en azından, George ' un yerine düşünen insanların �düşün
düğüdür. Muhtemelen İngiliz bakan, anlaşmayı ihlal ediyor di
ye kendi ülkesini dava etmeyecektir. Ama Amerika edebilir. Et
ti de. Caborn ' ı n güvencesine boş verin. Başkan Bush 'un Wal
Mart'a, Citibank'a ya da Chevron Oil'e yardım etmek için İngil
tere 'yi ya da Kanada'yı (ya da bu arada California'yı) dize ge
tirmek üzere GATS 'ı kullanmayacağına dair vereceği güvence
ye ihtiyacımız var.
Olayın garip tarafı şu; bu muz olayında zarar görmelerine
rağmen B lair hükümeti ile Avrupa B irliği, GATS kurulunun ön
ce-ticaret kararlarını yasaklayan açık bir ifadede bulunmasını is
temediler. Aksine, 14 Şubat tarihli gizli AB belgesi, DTÖ Sek
reteryas ı ' nın, Amerika tarafından istenen Gereklilik Testi ' nin
cezai formunu kullanmasına destek olmaktadır.
Olay ortada. Şirketlerin Amerikası ' nın gezegeni kamçıladığı
kurallara saldırmak yerine, Caborn ve AB, Başkan Bush 'un eli
ne daha büyük bir kamçı vermeye kararlılar.
Gizli DTÖ belgelerine göz atmak isterseniz;
http :!www .corp·.vatch .orglissues/wto!featured/200 11gpa/ast .html
ku
Bu belgede, grup, Reuters haber ajansının başkanı Henry Manısty' nı
reselleşme yanlısı propagandayı yayınlama önerisiyle, Düny_a Kalkı = a
keti 'nin küreselleşme karşıtı tartışmaianna cevap verecek
bır kamp Y a 0:�
turmaktadır.
1 28
Pinochet' nin ortak noktası çok. Üçü de mucizevi güzel işler ba
şardı/ar. Pinochet'ye bakarsak; Santiago' dan Sun·ey'e, Valpa
raiso' dan Virginia'ya kadar bırakınız-yapsınlar tohumları ya
yılmış olan serbest pazar, özelleştirme, denetimsiz ve sendikasız
ekonomik büyüme dünyasındaki başarılı deneyimiyle Şili Muci
zesi' nin yaratıcısı olduğu bütün dünyaca kabul edilmektedir.
Savaş arabasına bulaşan kan yüzünden biraz iğrenç görüne
bilirler, ama bütün neo-liberal 'reformcu/ar' küreselleşmenin
serbest piyasa devriminin Pinochet' nin silahının namlusundan
doğduğunu kabul etmek durumundalar. Bize söyledikleri şu; ha
taları ne olursa olsun, Pinochet, Şili' nin ekonomik kurtarıcısıy
dı ve dünyanın ekonomik geleceğine giden yolu gösterdi.
1 29
pazarlık haklarını yasakladı, sosyal güvenlik si stemini özel leş
tirdi, varlık ve ticari kazançlardan alınan bütün vergileri kaldır
dı, memur sayısını epeyi azalttı, 2 1 2 kamu şirketiyle 66 banka
yı özelleştirdi ve bütçe fazlası verdi. Generalin yaptığı şey ülke
sini askeri adımlarla daha sonraları Thatcher, Reagan, Clinton,
Blair, IMF ve gezegenin de düşeceği neo-liberal yola sokmaktı.
Şili'de aslında ne oldu? Bürokrasinin uyuşuk ellerinden, ver
gilerden ve sendikal haklardan kurtulan ülke büyük bir hamle
yaparak doğruca iflasın ve ekonomik çöküntünün kucağına düş
tü. Dokuz yıllık Şikago tarzı ekonomik uygulamadan sonra, Şi
li sanayi si dizleri üstüne çöktü ve öldü. l 982 ve l 983 ' te üretim
yüzde l 9 düştü. Buna bashayağı 'ekonomik çöküntü' derler. Ser
best piyasa deneyi bozuldu, test tüpleri paramparça oldu. Labo
ratuarın döşemesi kan ve camla kaplandı.
Ama Şikago ' nun aklı evvel hocaları, görülmemiş bir pişkin
l ikle durumu başarılı i lan ettiler. ABD ' de, Başkan Ronald Re
agan 'ın Dışişleri Bakanlığı yayınladığı bir raporun sonunda şöy
le diyordu: "Şili güçlü ekonomik yönetimi açısından, kİtapiara
geçecek örnek bir olaydır." Milton Friedman, "Şili M ucizesi"
terimini icat etti. Friedman 'ın kafadan ekonomist Art Laffer, Pi
nochet ' nin Şili ' sini "liberal bir ekonominin neler başarabilece
ğinin canlı örneği'' olarak övdü.
Gerçekten de öyleydi. Daha doğrusu, Şili çılgın bir kuralsız
lığın canlı örneğiydi. Şikago 0,�/an/an ül kedeki bankalara uy
gulanan kısıtlamaların kaldı rı lmasının, yabancı sermayeyi çeke
rek sanayinin genişlemesini fi nanse edeceği konusunda cuntayı
ikna ettiler. (On yıl sonra, bu tür bir sermaye piyasası Iiberali
zasyonu küreselleşmenin de olmazsa olmaz koşulu olacaktı.)
Öneriler üzeri ne, Pinochet kamu bankalarını sattı -rayiç bedelin
yüzde 40 altında bir fiyatta- ve bankalar anında, Javier Vial ve
Manuel Cruzat gibi spekülatörterin kontrolündeki iki holding
imparatorluğunun eline düştü . Vial ve Cruzat, esir bankalarında-
1 30
ki parayı , üreticileri satın almak için hortumladılar -sonra da ka
mu mülkiyetinin satışlarından kendilerine düşen payı kapma ar
zusundaki yabancı yatırımcılardan aldıkları borçla bankaları
ayağa kaldırdılar.
Bankaların rezerv hesabı holdingiere bağlı şirketlerin içi boş
tahvilleriyle doldu. Pinochet meydanı spekülatörlere bıraktı.
Tony B lair'in yirmi yıl sonra dile getireceği "hükümetler piya
sanın mantığına engel olmamalıdır" fikrine ikna edildi.
I 982 yılına gelindiğinde Şili ' n in finansal piramit oyunu son
perdesindeydi. Vial ve Cruzat grupları borçlarının üzerine yattı
lar. Sanayi çöktü, özel emekliliğin bir değeri kalmadı , para pul
oldu. Had safhada açlık ve umutsuzluktan gözü kararmış olan
yığınların gösterileri ve grevleri karşısında Pinochet gidişatı ter
sine çevirmek zorunda kaldı. Sevgili Şikagolu deneycilerine yol
verdi.
General isteksizce asgari ücreti ve sendikaların toplu pazar
lık haklarını yeniden uygulamaya koydu. Memur kadrolarını ön
ceden kırpmış olan Pinochet 500 bin yeni kadro açacak bir prog
ram başlattı. Bunun ABD'deki karşılığı hükümetin yirmi milyon
insanı devlet kadrosuna alması demektir. Diğer bir deyişle Ş i l i
ekonomik yıkımdan eski, sıkıcı Keynesçi tedavi yöntemleriyle
kurtuldu - Franklin Roosevelt kazandı, Margaret Thatcher sıfır.
Hatta cunta, bugün Latin Amerika' nın yabancı sermayeyi sınır
Iandıran tek yasası olan bir yasayı bile yürürlüğe koydu.
Yeniden yapılanma taktikleri Şili 'yi I 983 paniğinden kurtar
dı ama ülkenin o günden beri süren uzun soluklu toparlanması
ve gelişmesi -çocukların kulaklamıı tıkayın- büyük ölçüde sos
yalizm uygulanmasının sonucudur. General, ülkenin sosyal gü
venlik sistemini kurtarmak için sosyalist Ailende 'nin bile tahay
yül ederneyeceği çapta banka ve şirket kamulaştırması yaptı.
General kamulaştırmanın karşılığını ya çok az ödedi ya da hiç
ödemedi. Bu şirketlerin çoğu sonradan yeniden özelleştirildiyse
de biri devletin elinde kaldı; bakır.
131
Yaklaşık yüzyıl boyunca, bakır demek Şili demekti, Şili de
bakır demekti. Montana Ü niversitesi' nden metal uzmanı Dr. Ja
net Finn ' e göre, "ekonominin motoru devletin elindeyken, bir
ü lkeyi serbest girişimin mucizesi olarak tanımlamak saçmadır."
(Üstelik bu herhangi bir devlet de değil, hala yürürlükte olan Pi
nochet yasası, devletin bakır gelirlerinin yüzde 1 O' unu askere
vermektedir.)
Bakır, ülkenin ihraç gelirinin yüzde 30-70'ini karşılamıştır.
Bu gelir -Allende 'nin ülkesine ölümünden sonra hediyesi olan
I 973 yılında Anaconda ve Kennecott 'daki ocaklardan çıkartıl
maya başlanan madenierden elde edilen ve bugünün Şili'sini
kurmuş olan kaynaktır.
Tarım sektörü Şili'deki ekonomik büyümenin ikinci Jokomo
tifidir. Bu da Aliendeli yıl ların bir mirasıdır. Washington
DC 'deki Georgetown Üniversitesi ' nden Profesör Arturo Vasqu
ez'e göre, toprak ağalarının büyük topraklarını bölüştüren (ki ,
Pinochet bunu tamamen geri döndüremedi) Ailende 'nin toprak
reformu bugün bakıra rakip olacak boyutta ihraç geliri sağlayan
şirket ve kooperatifierin yan ı sıra yeni bir üretici toprak sahibi .
sınıfı yarattı. "Ekonomik bir mucize yaratmak için" diyor Dr.
Vasquez, "galiba önce toprak reformu yapacak sosyalist bir hü
kümete ihtiyaç var."
Yapılan da buydu zaten. Şili 'yi Milton Friedman değil, Key
nes ve Marks kurtardı .
Ancak, neredeyse d insel bir işieve sahip olduğundan serbest
piyasa mucizesi efsanesi yaşamaya devam ediyor. Reagan ve
Thatcher taraftarlarının inancında Şili. bırakınız - yapsınlar dog
masının, içinde başarı lı bir biçimde doğup geliştiği yapay Cen
net'e, Yaratılış masalına kaynaklık etmektedir.
Bu arada Şili 'den yarım küre kadar uzaklıkta, alternatif bir
ekonomik deneyim sessizce ve kansız bir biçimde gerçekleş
mekteydi . Güney-Hint eyaleti Kerala, 1 998 Nobel Ekonomi
1 32
Ödülü sahibi olan Amartya Sen ' in insancıl kalkınma kurarnları
için bir laboratuar görevini yüklenmiştir. Gelirin yeniden dağılı
mına ve sosyal hizmetlerin evrenselliğine bağlı kalan Kerala yo
ğun kamu eğitimine dayalı bir ekonomi oluşturur. Dünyanın en
eğitimli devleti olarak, parasını Körfez ülkelerine ihraç ettiği
teknik yardım programlarından kazanır. Ekonomist Sen ve Ke
rala konusunda fazla bir şey duymadıysanız. serbest piyasa uz
laşmasına karşı sinir bozucu bir örnek oluşturmasındandır.
Sen ' in ödül kazandığı yıl, uluslararası finansın Dörtlü Çetesi
- Dünya Bankası, IMF, Inter-American Development Bank ve
International Bank for Settlements - o dönemde gırtlağına kadar
borca batmış olan Brezilya'ya 4 1 milyar 500 milyon dolarlık
kredi açarlar. Ancak bu kurumlar boğulmakta olan ülkeye can
simidi atmadan önce, Brezilya'dan Şili 'yi ölümün eşiğine geti
ren acı ilacı içmesini istemişlerdir. Listeyi biliyorsunuz zaten:
Özelleştirme, esnek işgücü piyasaları (yani sendikaların tahrip
edilmesi) ve kamu hizmetlerinde ve sosyal güvenl ikte yapılacak
acımasız kesintilerle bütçe açığının azaltılması.
Sao Paulo 'da, halk bu gaddar politikaların nihayetinde Bre
zilyalı orta direk vatandaşın yararına olacağı konusunda ikna
edildi. Mali sömürgeciliğe benzeyen reçete, Şili 'de mucizevi so
nuçlar veren her derde deva bir ilaç olarak pazarlandı.
Ancak bu mucize aslında, kimsenin sonsuza kadar mutlu ya
şamadığı sahte bir peri masalı, bir yalan ve sahtekarlıktı .
1 33
anda oradaydtm. Thatcher' dan önce Thatcherizm' in doğuşuna
tamk oldum - orada, Şikar:o Üniversitesi' nde, 1 970' li ytllann ilk
dönenılerinde, daha sonralan Şikago O,� lanlan olarak tanma
cak e/it gruhun tek Arnerikah üyesi olarak. Ço,�u Latin Amerika
ltydt , Z filminden çtknuş gibi, koyu renkli elbiseler ve beyaz ba
ltkçt yaka kazaklt, Şili'yi bir işkence ve serbest piyasa deneyine
çeviren garip bir topluluk.
1 35
3
Küçük Yerler, Küçük Akıllar
1 36
nald ' s şubesinin açılması Avrupa' nın sınıfsal bir dejenerasyona
u ğrayarak Amerikanlaşması demektir. Ama benim için, McDo
nald's daha uğursuz bir anlama sahiptir: Amerika'nın korkutucu
bir şekilde Amerikanlaşması.
Ne demek istediğimi daha iyi anlatmak için şuradan başlaya
lım: ABD çirkindir. Turizm yazarları komplo kurarak. ' Güzel
Amerika' imajını pazarlamışlardır. New Mexico platosu üzerin
deki gün batımları, Grand Canyon 'un uçsuz bucaksız manzara
sı. Ancak oralara gitmek için Canyon 'un tepesine kadar çevreye
yayılmış olan ve insanı aptallaştıran Pizza Hut' lar, Wal
M art' l ar, K-Mart'lar, The Gap, Jiffy-Lube' lar, Kentucky Fried
Chicken' lar, Starbuck' lar, McDonald ' slar girdabından geçmek
zorundasınız. Amerika'nın bütün özel tatları - New Orleans jam
balayası, Harlem domuz paçası, New England pavurya haşlama
sı - bölgeye ya da kasahaya özgü ne varsa ortadan kaldırılıp
birkaç turist noktasına hapsedilmiştir. Yapay Amerikan mono
kültürünün baskıcı yayılmacılığı her tür tehdidi yutup ortadan
kaldırmıştır. McDonald ' s eski C EO'su Ray Kroc ' un "Aykırı ba
zı insanlara güvenemeyiz" sözleri, milli marşımız sayılır artık.
Hemen hemen. New York kentinin I 50 kilometre doğusun
da Southold denilen bir çiftçi kasabası vardı. Southold, New
York eyaletinde, akıp giden yolda durup Altın Kemerlerle kesil
memiş açık m ısır tarlaları arasından çevreyi seyredebileceğiniz
son yerdi. Kasaba meclisi, "kırsal kültürümüzün bir parçası ol
madığı" gerekçesiyle McDonald ' s ' ın şube açmasına izin verme
di. İngiltere ' de bu tarz mücadeleler olağan şeyler - 1 999 'da
Shaftesbury, Harrow 'da kırk anne ile çocukları Hungry Horse
(Aç At) barının Haris Soytarı 'ya (McDonald's) çevrilmesine
karşı yürüdüler- ama ABD ' de l 990'da, Cılız Kırsal Direniş ulu
sal haber olmuştu. B aşkaldırı altı yıl sürdü. Daha sonra McDo
nald ' s öfkeyle soludu ve dava açma tehdidini savurdu ve böyle
ce Southold -benim kasabam- boyun eğdi. Artık Southold okul-
1 37
ları öğrencileri otobüslere doldurup McDonald ' s ' a eğitim gezi
sine götürüyorlar.
Annem ve McDonald ' s hikayesi, benim Büyük Balon tartış
masına katkımdır. Ekonomi basınındaki bütün tavuklar ordusu
Balon hakkında gıdaklayıp durdular. Hisse fiyatlarındaki o içi
boş spekülatif şişme patiayıp mal i ateşi, külü ve iflasları püs
kürtrnek zorundaydı.
Evet, internet şirketlerinin, arka koltukta edilen sonsuz aşk
yeminleri gibi yok oluşunu gördük. Ama sakin olun. Gökyüzü
nün, bunu bir daha tekrar etmeyece,� im, tepemize düşeceği yok.
Balon Teoremi azınlığın serveti ve çoğunluğun yoksulluğu kar
şısında can ı sıkılan iyi kalpli Solcu ruhların ürünüdür. Dünyanın
en zengin üç yüz kişisinin serveti dünyanın en yoksul üç mi lyar
kişisinin servetine eşdeğer. Borsa hiçbir şey satınayıp sadece ge
zegenin zenginliğinden büyük bir pay almayı hedefleyen inter
net şirketlerinin vaatlerine güvenerek ilelebet yükselemez. İngi
liz Guardian gazetesinden Larry El liot gibi parlak ekonomi uz
manları i le Robert Schiller gibi sabit fikirl iler Kıyamet Gününün
gelişini birlikte vaaz ettiler. Yine de, borsanın 200 1 'deki hatışı
son on yılda görülen hisse fiyatı artışlarını çok az düşürdü.
Her şeyin bir bedeli vardtr inancı, ekonomik olmaktan çok
dinsel niteliktedir, Marksist giysilere bürünmüş Kalvinizmdir.
Balon-kafaların kabul etmekte zorluk çektikleri şey şu: Bay Bla
ir ile Bay B ush ' un da anlattığı gibi, artık sınıf savaşları yok -
ama bunun nedeni ulaştığımız mutlu bir toplumsal uzlaşma de
ğil. Lafı evirip çevirmeden söylersek, işçi sı nıfı ciddi biçimde,
hiç tartışmaya yer bırakmayacak şekilde, m utlak olarak kaybet
ti mücadeleyi.
New York, Jerome Levy Enstitüsü'ndeki Gelir Araştırmala
rı Projesi Direktörü Dr. Edward Wolff 1 98 3 ile I 997 arasında,
Amerikan zenginliğindeki övünülen artışın yüzde 85.5 ' inin, en
zengin yüzde I ' i n elinde olduğunu söyledi bana. Bu dönemde,
1 38
ABD'nin geliri genel olarak roket hızıyla arttı - bu artıştan Ame
rikalı ailelerin yüzde 80' i tek kuruş almadı. Piyasa büyüyor, ama
hangi piyasa? Wolff'a göre, varlıklı yüzde 1 , ulusal gelirin 2 tril
yon 900 milyar dolarının sahibidir ve bunu da toplam 3 trilyon
500 milyar dolardan kapmaktadır.
Doğal olarak zenginin zenginliğindeki artış, üretici işçilerin
üretim pastasındaki paylarının azalmasından dolayı kaybettikle
ri zenginliğe eşdeğer. Amerikalı işçiler saat başına daha fazla
üretirlerken ( 1 983 'ten beri yüzde 1 7 artış) aldıkları pay düşmek
tedir (gerçek ücretler yüzde 3. I daha düşüktür). İşte olayın özü
de burada: Piyasa uydurma balonların şişmesiyle yükselmedi,
sınıf mücadelesinin çürümesinin kaya gibi sağlam temelleri üze
rinde yükseld i .
Neler oluyor? İ ş e bilgisayarlarla başlayalım. Robert Reich ' ın
bilgisayarların işi daha anlamlı ve değerli kıldığına ilişkin fikri
ni unutun. B uharlı makineden üretim handına kadar her sanayi
devriminin amacı meslek ve becerileri, modası geçmiş bir hale
getirmek ve böylece insanlara değiştirilebilir ve ucuz bir nitelik
kazandırmaktır. Bugün bilgisayarlaşma, hizmet sektörünün en
düstrileşmesini hızlandırmaktadır.
Bu da bizi McDonald ' s ' a getirmektedir yine. Şirketin kuru
luş şerefi Ray Kroc ' a aittir dense de, 1 948 'de ortaya çıkan lo
kanta yemeği pişirme işini küçük, daha az vasıf gerektiren işle
re bölme fikri, erkek kardeşler R ichard ve Maurice ' indi. McDo
nald's kalitesiz bol kepçe lokantasına kaba ve sistemli bir biçim
de Taylorizm tekniklerini, fabrikadaki üretim bantlarında kulla
nılan zaman-ve-hareket paradigması gibi yöntemleri uyguladı.
Artık aşçı yoktu. Herhangi bir soytan da McDonald ' s 'da haro
burger yapabilirdi. McDonald ' s ' ın makineleri sokaktan tutulan
vasıfsız birilerinin de birkaç dakika içinde işi öğrenmelerini sağ
layacak biçimde tasarlanmaktadır. Modemlik karşısında gözleri
kamaşan İngiliz başbakanı bir bilgi ekonomisi yarattığını söylü-
1 39
yor. A, tabii. McDonald's 'da bütün gününüzü makinenin belir
lediği m iktarda ketçapı burger sandviçleri üzerine sıkmak için
düğmeye basarak geçirebilirsiniz.
Observer gazetesinin gizli araştırmalarından birinde, McDo
nald ' s ' ın New York'taki, sendika düşmanı olarak ünlenen Jack
son Lewis şirketini aldığını öğrendik. Ama McDonald's bundan
niye gocunsun ki? Hazır yemek sektöründeki verilere göre işten
çıkma oranı yılda yüzde 300 dolaylarında - sektör ne söylerse
söylesin bu işe baytlıyorlar. Dört ayda kapının önüne konan iş
çilerin ne emeklilik, ne terfi , ne eğitim, ne de sendika istekleri
vardır. 1 996'da, İngiliz sulh hukuk mahkemesi, şirketin sistem
li bir biçimde genç işçileri istismar ettiğine karar verdi. Ama bu
geçici bir durum. Her yaştaki işçilerin I 7 yaşındaki acemiden
daha fazla deneyime ihtiyaç duymayacağı - ve daha fazla ücret
de almayacağı günler pek uzakta değil.
İnsan pazarı tepetaklak gittiği için borsa fırladı . Yirmi birin
ci yüzyılda, işi parçalara bölerek ucuz bir mala çevirme fabrika
sı olarak, Blake ' in Karanlık Şeytani Değirmenleri 'nin yerini
Parlak Şeytani Mutlu Lokantalar almıştır.
Her sekiz Amerikalı yetişkinden birinin McDonald ' s ' da ça
lışmış olduğu tahmin ediliyor. Artık McDonald ' s ' da çalışmak
işçi sınıfı için, hapishanenin varoş sakinleri için olduğuna ben
zer ahlaki bir eğitim haline geldi. Eski hacarn Milton Fried
man ' ın bana öğrettiği gibi işçiler daha yüksek ücret umutlarını
kaybettiklerinde işsizlik düşer.
1 40
karavanma doğru yürüdü ve silahını Cook' un karnma boşalttı.
Arkadaşı kan kaybından ölürken Kenneth, balkonunda oturup,
"artık küçük kızınızı kimse rahatstz etmeyecek" demek için ka
sobadaki bir aileyi telefonla aradt. Kenneth, Curtis' in akşamüs
tü, komşunun sekiz yaşındaki çocuğuna tecavüz ettiğini itiraf et
tiğini iddia etti.
Ertesi gün, kasabamtım sakinleri şehirden gelen meraklı ga
zetecilere "Burada böyle şeyler olmaz" demek için ortaltğa ftr
ladtlar. Gerçekten mi? Komşulanmın hiçbiri gebeliğini ailesin
den saklayan ve doğumdan sonra bebeğini boğarak öldüren
okul müdürümüzün ktzından söz etmedi. Bundan söz etmeye de
ğerdi, o yüzden bu konuyu Observer ve New York Times gazete
lerinde yazdım.
141
davranışları hakkında keyif kaçıran yazılar yazdım. Bu bakış
açısı, doğrusunu söylemek gerekirse biraz tarafgir kaldı. Olayı
dengelemek için belirteyim; Amerika ' nın tam anlamıyla dar ka
falı . öldürücü düzeyde açgözlü, haris ve sızianan küçük işadam
larına hiçbir şey işlemez. Bu haris küçükler takımının içinde,
kırsal Amerika 'nın küçük işadamları kadar ben merkezci ve if
lah olmaz başka bir grup bulmak zordur.
Başkanlık yarışı sırasında, Al Gore bu şımartılmış takımın
desteğini kazanmak, "aile çiftl iklerimizi ve işyerlerimizi kurtar
mal<" için veraset vergi lerini azaltarak ihalenin açılışını yaptı.
Başkan B ush görevi devralıncaya kadar, 2 mi lyon 600 bin dolar
değerindeki bir çiftlik ya da i şyeri miras kaldığında hiç vergi
ödemiyordunuz. Ancak bu, dalkavuk adayların 'yerel girişimci
ler' dedikleri kişiler için yeterli değildir. Gore muafiyet sınırını
4 mi lyon dolara çıkarmaya söz verdi - veraset vergisini tama
men kaldırmaya söz veren George W. Bush oynadığı kozla ipi
göğüsledi (Bush 'un tuttuğu nadir sözlerdendir).
Küçük işadamları ve çiftçilerden oluşan ve vergiden muaf
milyonları hak eden bu grup, saat başına 35 sent maliyeti olacak
şekilde bütün şirketlerin çalışanları için temel sağlık sigortası
yaptırmaları nı şart koşan Bill ve Hillary Clinton ' ı n l 993 öneri
sini reddettiren grupla aynı. Fortune 500 şirketleri, çoğu büyük
şirkette çalışanlar için bir şekilde sağlık sigortası yapıldığından,
pek mırın kırın etmediler. Amerika'daki sağlık hizmetleri ayrı
mına son vermek için Clinton 'ın yaptığı alçakgönüllü girişimi
engelleyen de Ul usal Bağımsız i şyerleri Federasyonu (UB İF)
himayesi altındaki bu girişimciler sürüsüydü.
Adını siz koyun - süt izni, asgari ücret, hatta sağlık ve gü
venlik denetimleri ve eleman almada ırkçılığın önlenmesine iliş
kin kurallar - çalışan insanların hayatlarını ve ailelerini koruma
ya yönelik en ufak bir öneride, UBİF' in küçük esnafları kı lıçla
rını çekmektedir.
1 42
Ama böyle konuşmayalım. Al Gore sigaranın ve petrolün bü
yük başlarına kafa tutabilir, Bush öğretmenlerle sendika üyele
rini yerden yere vurabilir ama kırsal kesimdeki tüccar, çiftçi ya
da UBİF'e tek bir söz söylemeye kalkan bir politikacı bitmiş de
mektir.
On yıl önce benim kasabam, aklından çok parası olan bir
vakfı, bölgemizin kırsal kimliğini nasıl korumamız gerektiği ko
nusunda bizi aydınlatmak üzere İngiltere ' den gelen uzmanların
masraflarını karşılaması için ikna etti. Toplantılar düzenledik,
referandum ve seçim yaptık. Tocqueville ve Jonathan Freedland
gibi yabancı yazarları hayranlıkla galeyana getiren de bu hare
ketli küçük Amerikan kasabası demokrasisiydi. Sonunda, kasa
ba, yeşil tarlalarımızı korumak ve çirkin şehirleşmeyi önlemek
için ' İngiliz Yönetim Plan ı ' diye tanınan planı ezici bir çoğun
lukla onayladı.
Bugün benim kasabaya gelin ve sizi bir zamanlar mısır tarla
larının bulunduğu yerlerde kurulan, Sıcak Ekmek ! Peşinatsız.
G ıcır Gıcır Arabalar! Ve Sosisli Sandviç 'e götürecek flüoresan
lı işaretleri ve yerden mantar gibi bitmiş marketleri sayın. Du
yarlı İngiliz tasarımları ve çevreci seçmenler arazilerini McDo
nald's ' a, Wal-Mart'a ve emlak spekülatörlerine satmak için çıl
gına dönmüş olan küçük esnaf, tüccar ve çiftçi güruhunun 'ön
ce ben engeli' n i aşamadılar.
Kırsal bölgedeki eli kanlı katillerle ya da çocuklara musaHat
olanlarla küçük kasaba tüccannın kırsal arazileri yağmalama tut
kusunu aynı kefeye koymadım. Ama her ikisi de aynı ödlek ses
sizlikle görmezlikten gelindi. Yerel işadamlarının kendilerini top
luma adadıklan ve hep toplumu düşündükleri masalının ipliğini
pazara çıkaracak göz ne yerel, ne de ulusal düzeyde hiçbir politi
kacıda yok. Bu folklorik icat, berberler sokağı, traktörünün üze
rindeki çiftçi bay Brown ve çilek hasadından sonra ana caddede
yapılan geçit töreni gibi hoş görüntülerin eşlik ettiği kırsal, küçük
Amerikan kasabası, kutsala yakın bir mertebe kazanmıştır.
1 43
Bu m utlu küçük Amerikan kasabası efsanesini her türlü tar
tışmanın üstünde tutan şey, Amerikan ruhunun en çirkin köşesi
için hoş şifre sözcükler sağlamasıdır. Politikacılar "küçük kasa
baların Amerikan değerleri", "aile değerleri" ve "çalışkan küçük
esnaf-tüccar"dan söz ettiğinde herkes o kasabanın, o ailenin ve
o işadamının rengini anlamaktadır - beyaz. Amerikan (Pleasant
ville) Hoş-kasaba; alt kısmını kara derili hırsızlar ve işsiz, gebe
yeni yetme kızların, üst kısmını da Hollywood pomografisinin
Yahudi finansörlerinin doldurduğu kent ormanının karşısına
sessizce rakip olarak konmaktadır.
Eğer halka. küçük kasabaların da birçok kent gibi umutsuz
luk içindeki ve tehlikeli soluk benizlilerle dolu olduğu hatırlatı
lırsa politik açıdan yararlı bu görüntü sakıncalı bir biçimde yara
alacaktır. Kendi bölgeleri için savaşan kişiler yerine, McDo
nald ' s ' ın Lincoln Anıtı ' na arabada servis şubesi açmasını umur
samayan, dolar çılgını düzenbazlar olarak görülselerdi eğer,
UBİF'in küçük tüccar, esnaf ve çiftçiler için vergi ve yönetme
lik muafiyeti elde etmesi zor olurdu.
Psikolog Narman O. Brown ' ın yazdığına göre, kurduğumuz
her peyzaj analarımızın bedenlerinin iç yapısını yeniden kur
maktır. Etrafına bakıp da yanı p sönen neonlu bir PIZZA HOT
reklamı görmediğinde ruhu sı � ılan Amerikalılar için bu ne de
mek oluyor şimdi !
B izim kasabada, İngiliz Yönetim Plan ı ' na karşı başarılı bir
ticari muhalefet gerçekleştiren kişi de kasabadaki kereste dükka
nı sahibi George ' du. Gözünde dolar işaretleri uçuşan George
yüzlerce dönüm çi lek tarlasının yerini McDonald 's 'ın ve büyük
alışveriş merkezinin alışma alkış tuttu.
Ancak küçük tüccar George ' ların unuttuğu şey, yönetmeliği
deldiklerinde. açılan kapıdan içeri zil takıp oynayarak büyük
tüccarların girdiğidir. Keresteci George 'u son gördüğümde Wal
Mart ' ın yakınlarındaki bir mısır tarlasına kendin-yap mağazala-
1 44
rından olan Home Depot'yu kuracağını duyduğu için şaşkındı.
Bu, George'un iflas etmesi demekti çünkü.
Küçük bir kasabadaki komşuluk ilişkileri gereği George 'a
üzüntülerimi bildirdim. Daha iyi bir insan olsaydım gerçekten
üzülürdüm.
1 45
Amerika' nın elbette göçmen düşmanı pol i tikacıları olmuş
tur. On dokuzuncu yüzyılda, tam adıyla Cahil Partimiz vardı ve
1 988 'de Mike Huffington ' umuz oldu. Huffıngton 'un eşi Arian
na Karun kadar zengin kocasını, ABD Senato seçimlerine göç
men karşıtı bir söylemle katılmaya ikna etti.
Beyazların azınl ığı oluşturduğu ve gerçekten göçmen olma
yan tek grubun, bir avuç Shosone Yeri i s i olduğu Califomia için
şaşırtıcı bir kampanyaydı bu. En zehir zemberek yabancı düş
manı konuşmaları da belirgin Rum aksanıyla bayan Huffing
ton 'un kendisi yaptı.
Sandıktaki hezimetten sonra, morali bozulan Huffıngton ar
tık Cumhuriyetçi ya da heteroseksüel olarak kalamayacağını
açıkladı.
Huffıngton'un yen ilgisi George W. Bush ' un 'göçmeni ku
caklama' sloganlarını benimsernesi için partisini ikna etmesini
de sağladı. Bush Altın Kapıyı göçmenlere açık tutar ancak. öz
gür hir nefes almak için yamp tutuşan yt,� mlara duyduğu şefkat
ten değil. Göç, iyi bir iş sahası olduğundan.
Aslında, büyük baş Cumhuriyetçiler tarafından kurulmuş bir
düşünce kuruluşu olan Cato Enstitüsü ' nden Dr. Stephen Mo
ore 'a göre bu iş yüzyılın olayı. "Dış yardımın tersi bir olay söz
konusu burada. Üçüncü Dünya ülkelerine doğrudan yardım ola
rak en çok 20 m ilyar dolar veriyoruz ve kıymetli mal olarak yıl
da 30 m ilyar dolar geri alıyoruz."
Moore "kıymetli mal" derken yoksul ülkeler tarafından ye
tiştirilen. beslenen, biç imlendirilen ve eğitilen, sonra da hayatla
rının üretici dönemine girdiklerinde ABD 'ye gönderilen işçi leri
kastediyor. (Göçmenlerin ortalama yaşı 28 'dir.)
Cato Enstitüsü ABD'nin yıllık insan nıalt ithalinin 25 m ilyar
dolar dolaylarında olduğunu tahmin ediyor. Bunun "Avrupalı
rakipleri karşısında Amerikan şi rketlerine büyük bir avantaj sağ
layarak kapitalist ekonomimizi kolay işler hale getirdiğini" söy-
1 46
lüyor Moore. (Charlie Chaplin ' i n dev gibi dişliler arasında ezil
diği Modern Zamanlar filmini akltından çıkannaya çalışıyor
dum bu arada.)
ABD deneyimi göz önüne alındığında, Amerikan iktisatçıla
rı İngilizlerin sahte ve yasal sığınma isteklilerine takılıp kalma
sını anlamsız bulacaklardır. Yeni gelenlerden İngiltere 'nin inşa
sına katkıda bulunmaları isteneceğine, sadece hayatlarını kurtar
mak için mi geldikleri sorulmaktadır. Yeni vatandaşların seçi
minde ne kadar garip bir standart.
Amerikan sanayi elinin altındaki, kiralanıp sonra da fırlatılıp
atı lacak olan, kalifiye olmayan, düşük ücretle çalışan yabancı iş
çiler ordusundan epeyi kazanç sağlamaktadır.
Şunu da söylemem gerekir; diğer ülkelerin iyi eğitilmiş va
tandaşlarını hortumlama alışkanlığı Amerika'nın paralı sınıfını
Amerika'nın kendi alt sınıfının masraflı eğitim yükünden kur
tannaktadır. (Bugüne kadar, bu sistem sessiz sedasız işledi: Si
likon Vadisi 'ndeki, Bangalore doğumlu programcılar, cahil
Teksaslı lar tarafından kullanılabilsin diye, fast-food restoranları
için sayısız yazar kasa tasarlamaktadır.)
Cato Enstitüsü'nün çalışmalarını daha iyi anlamak için ithal
malt bir kişiyle konuştum. Adı M ino (soyadını açıklayamam.)
M ino, Amerika'ya ilk kez on bir yıl önce, Guatemala'dan gir
meye çalıştı. Kendisini sınırdan geçinnesi için bir gusano'ya
(bir solucana) binlerce dolar ödedi . Bu para Mino'ya, yüz kadar
adamın doluştuğu bir TIR'da yer sağladı. Mino şanslı olduğunu
düşündü, ölmemişti. Ama La Migra (Göçmenlik ve Vatandaşlık
Bürosu) yakalayınca üç gün hapis yattı.
Yeniden Guatemala'ya gönderilen Mino bu sefer, JFK hava
alanına bir uçak bileti - ve sahte bir vize - aldı. Bu kez sorun çık
madı. Bir kaç gün içinde Mino, New York'un doğusunda, Long
lsland'da, benim kasabamdaki bir kafede bulaşıkçılık işi bul
muştu bile.
1 47
Bizim bölgenin planlama şefi Dr. Lee Koppelman ' a M ino gi
bi gayri meşru işçilerin yerel ekonomideki rolünü sordum. Kop
pelman gü ldü: "Gayri meşru kişiler olmadan ekonomi de olmaz
dı. " Tahminlerine göre, sadece bizim eyalette yüz bini aşkın ka
y ıt dışı işçi bulunmaktadır. Ülke genelinde, kayıt dışı işçi sayısı
7 milyonla 1 1 milyon arası ndadır.
Koppelman 'a göre, yerel işadamları çilek tarlalarımızda
kamburu çıkan ve inşaat alanlarını temizleyen işçilerin kuşkulu
konuıniarına "gözlerini kapatmaktadırlar." Bölgemizdeki bir
çiftçi bana. işçilerini hala El Salvador'dan temin ettiğini söyledi
- ama bildiğimiz kadarıyla bu konuk işçi programı yirmi yıl ön
ce sona ermişti.
İş dünyamızın körlüğü birinin sahte yeşil kartını görmezlik
ten gelmenin de ötesinde bir olaydır. Mino'nun iş bulduğu dük
kan yasal asgari ücreti ödüyordu ama yasal çalışma süresinin iki
katı çalıştırıyordu.
Bu da Amerikan tarzı göçmenl iğin bir başka avantajı. "İşgü
cü esnektir" diyor Cato'dan bir uzman. "Esnek" demek La Mig
ra 'nın gayri resmi çalışma saatlerini engellemesinden ya da sen
dikaya katılmaktan korkan. hasat mevsimi sonunda (turist sezo
nu sonunda ya da üretim dönemi sonunda) kendi lerine ortadan
kaybolmaları söylenen milyonlarca işçi demekti.
Göçmenlerin üçte biri dışarı atılma korkusu taşırken Ameri
kan işverenleri Altın Kapı ' yı sadece biraz açık tutarak, eski Gü
ney Afrika göçmen işçi sistemine benzeyen bu durumdan yarar
lanmaktadır. "İşçiler sadece maddi birer nesneye dönüşürler" di
yor Koppelman, sonra iş bitince, kendilerinin ve ailelerinin ge
çim derdinden patronları ya da toplumu sorumlu tutmadan orta
dan kaybolmaları istenir.
O yüzden, bu çok karlı, değerli işçi ithali olayından İngi ltere
neden korkuyor? Göçmenlerin ülke kaynaklarını tükettiğini dü
şünen İngiliz tavrı gülünçtür. ABD Kongresi Göç Komitesi ' nin
1 48
bana söylediğine göre, devlet, göçmenlerin verdikleri hizmet
karşılığında aldıklarının iki katını onlardan vergi olarak topla
makta ve göçmenlik üzerinden iyi kazanç sağlamaktadır. Ame
rika yılda 2 milyon 500 bin insana oturma izni vermektedir, İn
giltere' den ise sadece 1 29 bin izin çıkmaktadır.
Ama benim taksi şoförümün İngiliz kimliğini kaybetme kor
kusu ne olacak? Bakalım, Şekspir yok artık. İngiltere'nin kültü
rel ihraç malları artık Morris dansı, futbol holiganlığı ve Hugh
Grant'la sınırlı.
Benim mütevazı teklifim şu: İçişleri Bakanı David B lunkett ' i
üzerinde elbisesi, başında tacı ve elinde meşalesiyle bir Özgür
lük Anıtı gibi giydirelim, eline de "Durgunlaşmış gen havuzu
için acilen yeni materyal aranmaktadır" yazan bir pankart verip
Manş Denizi'ne salalım.
İşte mutlu Amerikan sonu: B ugün, Mino bahçe işi yapıyor,
hızlı bir cipi var, bir ev satın almayı düşünüyor, aksanını düzelt
meye çalışıyor ve muhasebe eğitimini bitirmek üzere.
Burada kimse Mino'nun başarısından rahatsız değil. Onun
hikayesi her Amerikalı ' nın hikayesi gibi. Benim de hikayem.
Anna Palast 1 920 'de sınırdan yürüyerek gizlice geçti. Şansı var
mış La Migra, Anna yüz yaşına gelinceye kadar yakalayamadı
onu.
Ve ne B lair' in ne de Muhafazakarların anladığı şey de bu.
Nereden geldiğiniz önemli değil. Önemli olan nereye gittiğiniz.
149
4
Pat Robertson, General Pinochet,
Pepsi -Cola ve Deccal:
Özel Araştırma Raporları
1 50
B ankere Duyulan Sempati:
Deccal Şirketi ve
Pat Robertson' ın Son Yoldan Çıkışı
151
merak ederken ben asıl 'Rahip ' in İskoç/arı nasıl seçtiğini düşü
nüyordum. Robertson Presbiteryen yönetimindeki finans kuru
mu hakkında epey hir şeyler yazmıştı. Robertson ' ın karanlık ev
reninde İskoçya Bankası , Deccal Ruhu 'nun yeryüzündeki ifade
siydi.
1 52
ilgilenmediğini söylüyor. Görünüşe göre Dr. Robertson da onla
rınkiyle ilgilenmiyor. Dr. Robertson, İ skoçya'nın yerleşik kili
sesinin üyeleri olan Presbiteryenleri "Deccal" olarak adlandır
mıştı.
İskoçya Bankası 'nı, muhalif bir sivil haklar kurul uşu tarafın
dan " Amerika'daki en tehlikeli adam" olarak tanımlanan bir tip
le işbirliğine iten neydi? Benden daha kuşkucu biri, İskoçya
Bankası'nın Dr. Robertson ' ın iki milyon müridi ile ' Karizmatik
Protestanlar ' ına göz dikliğinden huylanabilir. Robertson ' ı n eski
ticari ortağı , ' Rahip'in müminlerin cüzdaniarı üzerindeki h ipno
lik çekim gücünü şöyle anlatıyordu: "Bu insanlar Robertson'la
Tanrı arasında doğrudan bir bağlantı olduğuna inanıyorlar. Bü
tün birikimlerini getirip ona teslim ediyorlar." Robertson mürit
lerini diğer ticari faaliyetlerine yönlendirm işti. Bir muhbir, "in
sanlar Robertson 'ın işine para yatırmak için evlerini ipotek ettir
diler" dedi. Eğer Robertson ticari işlerini geliştirmek için "ra
hipliğini" kullandıysa çok sayıda yasayı çiğnemiş demektir.
Observer' la yaptığı özel bir görüşmede, Dr.Robertson bana,
banka işiyle Hıristiyanlığı ve Koalisyonu birbirine karıştırmadı
ğına yemin etti. Ancak Robertson ' ın eski ve şu anki iş ortakla
rıyla yaptığımız görüşmeler ve imparatorluğu hakkındaki araş
tırmamız, Tanrı, kazanç ve Cumhuriyetçilerin kampanyasının
karışımından oluşan gizli tarihini ortaya çıkartmaktadır. Her şe
yin i yi ce saklandığı söylenemez. Vergi daireleri Robertson 'ın
partizanca olmadığı söylenen işleriyle yıllarca uğraşıp durdular.
Hıristiyanlık ile paranı n birleşmesi Dr. Robertson 'ı, serveti
200 milyon dolarla bir milyar dolar arasında olduğu tahmin edi
len bir adam konumuna getirdi. Servetinin ne kadar olduğunu
belinmese de, Robertson bana, banka işindeki elli milyon dolar
lık başlangıç hissesinin belirtmeye değmeyecek kadar az oldu
ğunu söyledi.
Robertson ' ın fınans kuruluşunun başkanı ve banka ortaklığı-
1 53
nın gelecekteki genel müdürü Neil Volder. Robertson 'ın Interna
tional Family Entertainment (Uluslararası Aile Eğlencesi) şirke
tinin başkanı olarak aldığı maaşın yüzde 65-75 ' ini kilisesine gö
nülden bağışlarlığını söyledi. Şaşırdım. Bu, yı lda birkaç yüz bin
dolar eder. Robertson ayarındaki bir adam için cüzdanındaki bo
zukluk sayılır bu rakam. Volder'e göre, Robertson Ruanda'daki
soykırımdan kaçanlara yardım için düzenlenen 'Kutsama Ope
r asyo n u na yedi milyon dolar vermişti. Gerçekten verdi mi? Ro
'
bertson ' ın basın bürosu rakamın bir milyon iki yüz bin dolar ol
duğunu belirtiyor bunun bile doğruluğunu teyit etmek zor.
İşin daha da ilginç olan yönü "Kutsama Operasyonu"ndaki
paranın Afrika'da nasıl kullanı ldığıdır. Robertson kendi televiz
yonunda yayınladığı duygusal bağış kampanyası aracıl ığıyla,
vergiden muaf olan yardım vakfı için mi lyonlarca dolar topladı.
Kutsama Operasyonu. Kongo (o zamanlar Zaire) Goma'daki
mülteci kampına tıbbi yardım u laştırmak için uçaklar satın aldı.
Ne var ki, Virginia-Pilot 'dan araştırmacı gazeteci Bill Sizemore
bir tıbbi uçuşun dışında, bütün uçakların Goma dışındaki elmas
madenini işleten African Development Corporation şirketi için
ağır makinelerin taşınmasında kullanıldığını ortaya çıkardı. Bu
şirketin sahibi Pat Robertson 'dur.
Yardım uçaklarının bu amaçla kullanıldığını Robertson bili
yor muydu? Pilotların kayıtlarına göre, Robertson ' un kendisi de
madenine mal götüren uçakla uçmuştu.
Gizli kalmak şartıyla benimle konuşan Robertson ' ın eski iş
ortaklarından biri. Dr. Robertson ' la ' Rahip' in uçağında sık sık
birlikte uçmalarına rağmen Robertson ' ı hiç İncil ' i n kapağını
açarken ya da dua etmek için bir kenara çekil irken görmediğini
söyledi. "Önünde sürekli Wall Street Journal ve Jnvestor' s Da
iIy gazeteleri açık dururdu." Ancak Kongo uçuşu sırasında Ro
bertson dua etti. Pi lotun kayıt defterine göre, "Elmas için yapı
lan dua."
1 54
Volder ise bana Robertson 'ın uçakları elmas madeni için
kullanmasının aslında Tanrının işi olduğunu söyledi. Volder
uçakların ilaç taşıma işi için uygun olmadığını, o nedenle de Ro
bertson ' ın bunları, başarıl ı olması durumunda "Kongo halkını
açlık ve yoksulluktan kurtaracak" olan elmas avına aktardığını
iddia etti. Virginia Eyalet Savcısı yine de Kutsama Operasyonu
hakkında soruşturma başlattı.
Volder, Robertson ' ın "kazanç sağlamak gibi bir niyeti olma
dığını, i nsanlara yardım etmeye çalıştığını" iddia ediyor. Sonun
da her ikisini de başaramadı. Elmas seferi iflasla sonuçlandı, tıp
kı Robertson ' ın vitamin satışları ve pazarlama işi gibi. Felaket
le sonuçlanan bu yatırımlar Robertson ' ın petrol rafınerisi, Foun
ders Inn Hotel, Jet uçağı kiralama fiyaskosu ve İngiltere'nin şa
tafatlı para kaybetme yollarından olan Laura Ashley Hol
ding ' den pay almak gibi -kuruma direktör oldu- işlerden biriken
kayıplarının miktarını artırdı. Yarı milyarder bir işadamına yok
sul denemez ama kendi sivil toplum kuruluşu aracılığıyla ele ge
çirdiği medya işleri hariç girişimci Robertson işlerini doğru dü
rüst sürdürmekte zorlanıyor gibi. Medya dışında, Robertson ' ın
başarı sağladığı bir tek ticari işe rastlamadım.
Yine de Dr. Robertson ' ın iyi bir satıcı olduğu tartışma götür
mez. Virginia Beach 'deki günlük televizyon programı 700
Club ' ın canlı yayınma katıldıktan sonra ben de bu fikirdey im.
O hafta Robertson mucizeterin satışını yapıyordu. Bir miktar
gaipten haberlerden sonra, Dr. Robertson gözlerini kapadı ve
derin bir transa girdi. Gördükleri ve ilahi güç için yaptığı duadan
sonra şunları söyledi: "Bağırsak kanseri olan biri var . . . Tanrı
şimdi onu iyileştiriyor ve . . . yaşayacaksın! . . Michael adındaki
.
1 55
yaptıncıları tarafından, daha şaşırtıcı teolojik konular da ortaya
atılmaktadır. Kayda alınmış bir bölümde, bir kadının yüzündeki
yara izi, kız kardeşi (ayda y inni dolar aidat ödeyerek) 700
Club' a katıldıktan sonra iyileşti. "Kadıncağız mucizenin bağışla
nasıl yakından bağlantılı olduğunun farkına varmadı." Gösteri,
"Carol o k adar cömertti ki Tanrı onun kız kardeşini iyileştirdi,
Carol puanını 700 Club ' dan 1 000 Club ' a çıkardı" diye bitti.
Mucizelere devam. 1 997 'de , Robertson ' ın mabedi olan Hı
ristiyan Televizyon Kanalı bağışlardan aldığı 1 64 milyon dola
rın yanı sıra diğer işlerden de 34 milyon dolar kazandı .
Günlük dozlar halinde verilen b u kutsama v e lanetierne tö
renlerinden elde edilen vergiden muaf para, dini konuların ania
tılmadığı saatlerde yayınlanan eski sit-com programlarıyla bir
likte, 1 990 yılında Rupert Murdoch 'a I milyon 820 milyon do
lara satılan kabiolu telev izyon kanal ını finanse etti. Bu medya
devinin satti ışından yedi yıl önce, vergiden muaf olan grup, ço
ğunluk hisseleri Dr. Robertson ' a ait olan ticari bir şirkete devre
dilmişti. Ş anslı Pat.
Robertson, Murdoch işinden kazandığı paradan yüz milyon
larca doları hem H ıristiyan Televizyon Kanalına (CBN) hem de
CBN (şu an Regent) Üniversite si ' ne bağı şladı . Yine de Robert
son ' a, iğne deliğinden geçirmek için yeterince para kaldı .
Robertson gençliğinde New York 'un siyah varoşlarında ça
l ışmak için dünyevi zenginliğe boş vermişti. Ancak, eski bir Ko
alisyon yöneticisinin dediğine göre "Pat değişti ." B u yöneticiye
göre, Robertson 1 988 ' de Baptist Kil isesi rahipliğinden ayrıldı.
(Medyada hala yanlış bir biçimde 'Rahip' olarak adlandırılıyor.)
Diğer bir çalışma arkadaşı, eski TV yaptıncısı Danuta Sodennan
Pfeiffer'e göre de, Robertson ' ı n 1 98 8 ' deki değişimi "Tanrının
kendisine Amerika Birleşik Devletleri başkanlık yarışına katıl
masını söylediği inancına takılmasıyla" daha da hızlandı.
I 988 Oval Ofis yarışı, Robertson ' ı n İlahi Güç tarafından gö
revlendiri ldiğini söylemesiyle başladı. Donkişotvari bir macera
1 56
değildi bu. Kaybedilen seçimden sonra geriye, Robertson 'ın Hı
ristiyan Koalisyonu ile öfkesine tercüman olduğu üç m ilyon asık
suratlı Amerikalı 'dan oluşan bir adres listesi kaldı . Bazıları Ro
bertson 'ın yarışa sırf bu listeyi oluşturmak için katıldığını söy
lüyor ama Volder bunun aslında Tanrının bir manevrası olabile
ceğini ifade ediyor. CBN listeleri gibi bu adres listesinin de de
ğeri altınla ölçülüyor. Robertson bu listenin bankacılık işinde
kullanılmayacağına yemin etti. Yeni bankanın tanıtımı için oluş
turulmamış Hıristiyan listelerini bu işte kullanmak yasaları çiğ
nernek olurdu.
Ancak kendileriyle konuştuğum eski ortakların suçlamaları-
nın odak noktasında bu listelerin suiistimali bulunuyor. IRS, Ro
bertson ' ın l isteleri kullanmasına ilişkin bir soruşturma başlattı
ancak Observer ile konuşmak i steyen bazı tanıkların i fadelerini
alamadı.
Medyaya daha önce hiç konuşmamış olan, ticari işlerden so
rumlu iki eski üst düzey yönetici, Robertson ' ın vitamin ve diğer
ürünleri satan bir pazarlama şirketi olan Kalo-Vita'yı kurarken
hem vergiden muaf dini grupların listesini hem de "eğitim amaç
lı" Hıristiyan Koalisyonu' nun listelerini bizzat kendisinin kullan
dırttığını açıkladı. (Kalo-Vi ta yolsuzluk nedeniyle açılan davala
rın ortasında, iyi yönetilmediğinden 1 992 yılında iflas etti.)
Şirketin eski bir çalışanı bürolar, telefonlar ve sekreterlik
desteği dahil, bazı işlerin karşılıksız olarak Koalisyon tarafından
finanse edildiğini iddia ediyor. Şirket bünyesindekiler Robert
son ' ın, seyircilerin bağışlarını kişisel işleri için kullanmasını
sorguladıklarında, Robertson CBN 'den alınan başlangıç serma
yesinin "borç" olarak gösterildiği yönetim kurulu toplantılarının
tutanaklarını ortaya çıkardı. Şirket çalışanlarına göre, yönetim
kurulu üyelerinden bazıları bu toplantılardan, yapıldığı tarihten
aylar sonra haberdar oldular. Dr. Robertson 'ın basın sözcüsü
suçlama konusunu anlayamadıklarını açıkladı.
1 57
Şirket yöneticileri, Dr. Robertson ' ın yirmi bin kişilik güçlü
ve gelişen Kalo-Vita satış kadrosunu. "politik eylemlerini des
tekleyecek kurumsal bir yapı" olarak - partizan tutkuları için -
kullanmaya hazırlanmasından da huylandılar. (ABD federal
savcıları bu manevranın kokusunu hiç almadılar.)
1 58
Ancak en sakıncalı belgeler, hükümetin eline hiçbir zaman
geçmeyecek. Hıristiyan Koalisyonu 'nun eski Mali işler Müdürü
Judy Liebert, Kaolisyon başkanı Reed mahkemenin gönderilme
sini istediği belgeleri ortadan kaldırırken kendisinin orada oldu
ğunu söyledi bana. Liebert ayrıca, Koalisyon 'un Cumhuriyetçi
Parti kampanya malzemesinin basımını yaptığını (eğer doğruy
sa yasadışı demektir) öğrendiğinde, kendi bilgisayarında hard
diskte bulunan kanıtın silindiğini gördü. Gerçekten de. bütün
hard disk gizemli bir şekilde bilgisayanndan çekilip alınmıştı -
ama Liebert dosyaların kopyasını almıştı.
Liebert bunlardan Robertson 'a bahsettiğinde, "Pat safın teki
olduğumu söyledi bana. B ir Hıristiyan'dan bunu duymayı bek
lemezdim" diyecekti.
Koalisyon, işten ç ıkardığı L iebert'e bunalımda diyerek sal
dırdı. Liebert de resmi makaml ara gittikten - Koalisyon ve Pe
terson konusunda sesini kesmesi için önerilen 80 bin doları red
dettikten - sonra işten çıkartıldığını söyledi. Koalisyon 'un belirt
tiğine göre, Federal yetkililer L iebert ' in kanıt saklama iddiasını
hiç ciddiye almadılar.
Bu bilginin küçük bir kısmı basında yer aldı. Neden? Virgi
nia Beach'deki CBN-Robertson fınans merkezinde üç saatlik
köpek ve tay şovunu izledikten sonra, Robertson 'ın kendi deyi
şiyle "dengeli" bir bakış açısı içermeyen bir yazıyı dava etmek
ten çekinmeyeceğini söyleyen Genel Müdür Volder ile bir saat
lik şiddetli bir tartışma yaşadık. Volder İngiltere ' nin katı yasala
rını ve Robertson 'ın uçsuz bucaksız maddi zenginliğini kullan
ma tehdidini savurarak avukatlarından birinin, bir İngiliz gaze
tesinde yayınlanan ve Robertson 'dan övgüyle söz eden bir yazı
yı "bizzat" yazdığım kabaca ifade etti. Engizisyon devrinde ser
keşlere işkence etmeden önce işkence aletlerinin tek tek tanılıl
ması gibi, gazetemin benden "bekleneni" yazmaması durumun
da neler olabileceği ayrıntılı olarak tarif edildi. Robertson ekibi-
1 59
nin kahrolası bütün sözleri gibi bu da, tatlı ve yumuşak bir Vir
ginia aksanıyla söylendi .
Dr. Robertson İskoçya Bankası işini desteklemek için kendi
mürillerini kullanır mıydı? Robertson bunu şiddetle reddediyar
ama bankasının başındaki Volder müminlere ulaşmak için bir
plan yaptı. 700 Club programına çıkan banka personeli, kendi
listeleriyle çakışan listelere yapılan postalamalar ve dini yayın
lardan hemen sonra yayınlanan "bilgi verici reklamlar" bu pla
na dahildi. Bu durum, I 998 'de Hıristiyan Yayın Kuruluşu 'nun
vergiden muaf konumunu, I 986 ve I 987 yılları için geriye dö
nük olarak kaldıran Vergi Dairesi ve seç im komisyonunu zora
sokacak kadar karmaşıktı.
Tanrıyla televizyon aracılığı ile yaptığı görüşmenin sonrasın
da dinlenme odasında Dr. Robertson ile görüştüm. Spot ışıkları
altında üç saat geçirmesine rağmen Robertson 'da terden eser
yoktu. B iz uluslararası finans hakkında konuşurken Robertson
makyajını temizledi. Karşımda kaba saha bir reklamcı değil de
zenginlikten ve zevkten nasibi ni alm ış bir adam duruyordu.
Volder'in suratını ekşitip homurdanmasına rağmen, Dr. Ro
bertson sahip olduğu Çin internet şirketini ("Çin Yahoo ' su" di
yor ona) bankacılık işlemlerine bağlamayı düşlediğini söyledi
bana. Volder'in el kol hareketlerini gören Dr. Robertson sözle
rini şöyle tamamladı: " İnternet bankacılığı hakkında konuşma
rnam gerekirdi."
Çin ' in adını da ağzına almaması gerekird i. Robertson 'ın ruh
han arkadaşları, H ıristiyan rahipleri zevkle hapse atan komünist
diktatör Zhu Rongi ile dostluğundan hiç memnun değillerdi.
"Pat, acı çeken insanlara yardım etmek için gerekirse Şeytan 'la
da konuşur" diyen Volder, Dr. Robertson 'ın Zhu ile dostluğunu
(ve Kongo'nun iktidardan düşürülmüş güçlü adamı Mobutu ile
olan ilişkisini) savunmaktaydı. Pol itik bağlantılar, elmas (Kon
go) ve İ nternet imtiyazı (Çin) elde etmeye yaramıştı.
1 60
İskoçya Bankası ABD'deki faaliyetine Dr. Robertson ' ın alı
şık olduğu yol lardan başlayacak: telefon ve posta yoluyla davet
ler. Ancak Robertson internete, Çin'le birlikte ya da yalnız. el
attığında bu banka işi, Pat Robertson ' ı internet ağındaki en bü
yük mali örümcek yapacaktır. Yine de, ortak olarak İskoçya
Bankası'nı seçmesi şaşırtıcı, çünkü bu yıla kadar. Dr. Robertson
İskoç değil ingiliz kökeniyle övünmüştü. Dahası. Yeni Dünya
Düzeni'nde, Robertson özellikle bir kurumun, Şeytan ' ın dünya
yı ele geçirme planının maşası olduğunu yazm ıştı: İskoç banker
William Paterson tarafından kurulan İngiltere kökenli merkez
bankaları, İngiltere Bankası ve İskoçya Bankası.
Dr. Robertson, banker Rothschild 'in yatırımlarının Paterson
plan ını devam ettirerek bir asır önce Afrika'da elmas madenie
rini finanse ettiğini ve karşılığında Observer'ın editörü (Ah
Ha!) Lord Milner tarafından yönetilen gizli, şeytani ' English
Round Table'a mali destek sağladığını söylemektedir. Dahası.
İskoç bankerin ilkeleri, ABD Senatosu Mali Komitesi tarafından
yaratılıp beslenen şeytani bir kuruma, ABD Federal Hazine Ku
rulu'na da örnek olmuştu. Mali Komite 'nin başkanı, şeytani Pa
ra Fonu'nun sadık dostu Senatör A. Willis Robertson 'dı. Pat Ro
bertson ' ın babası.
Doğrudur. Pat, Yeni Dünya Düzeni 'nin çocuğudur. Bu düze
ni mahkum etmek için yine düzenden kaynaklanan sınırsız imti
yazlarından vazgeçmiştir.
Yoksa öyle yapmadı mı?
Deccal üzerine biraz araştırma yaptım. Nası l tanıyacaktık
onu? B üyük Sahtekar nasıl olup da Tanrıdan korkan Hıristiyan
ları aldatmıştı? Hangi adı kullanırdı? Kilise-TV -stüdyo-üniver
site-mabet-bankacılık kompleksinden ayrıldıktan sonra esas so
ruyu alladığıını fark ettim. Peder neden Pat adını kullanıyor da
vaftiz adı Marion 'u kullanmıyor? "Pat Robertson" adının Şey
tan ' ın ajanı İsk oç banker Paterson 'ın adından türetilmiş bir
161
anagram olduğunu fark ettim . Yeni Dünya Düzeni'ni bitirmek
üzere bütün gece ayakta kalmanın da ateşiediği aptalca düşünce
lerim giderek birikti. B irden , Robertson g ibi, Şeytandan Aydın
lanmaya, İskoç bankerlerine, Afrika elmaslarına, Senato Mali
Komitesine, internetİn komünist diktatörlerine uzanan o Görün
mez Bağı ben de gördüm ... B i liyorum komik bir şey ama, kapat
tığıını sanınama rağmen radyoda o kahrolası Rolling Stones şar
kısı çalmaya devam ediyordu,
Son Söz
Kadiri Mutlak yapacağını gizemli bir şekilde ve sessiz seda
sız yaptyor. Observer' tn yazıyt yaytnlamastndan sonraki hafta
içinde Rohertson , kendi deyimiyle, iskoçya' mn "karanlık topra
�ım" terk etti ve büyük bankact/ık rüyast söndü gitti! Roberison
'En Karanlık iskoçya' dan tüydü. Hatta, ingiliz modaevi Laura
Ashley' in Yönetim Kurulu' ndan da istifa etti.
1 62
ketinin başkanı olmasına rağmen, ' Rahip' bankacılık başvurusu
yapan grup şirketinin yönetim kurulu listesinde bulunmuyordu.
Görünüşe göre, ellerindeki kıymetli evrakları suiistimal ettikle
rinden dolayı haklarında soruşturma açılan kişilere banka açma
yetkisi verirken Federal yetkililerin epeyi başı ağrıyor. Robert
son ' ın başkanlığının örtbas edilmesi amaçlarına erişmelerine
pek katkıda bulunmayacaktı .
Sonra, kanıtın ortadan kaldırılması suçlaması d a vardı. Hıris
tiyan Koalisyonu'nun Mali işler Müdürü bana, bugün bile Cum
huriyetçilerin önde gelenlerinden olan Ralph Reed' in "mahke
mece istenen belgeleri eline alıp yere fırlattığını, yani alıp yere
attığını" söyledi. Bu har�ketin yasallığı (ve Hıristiyanlığı) tartı
şıldığında Reed 'in şöyle dediği de belirtildi: "Neden eline bir si
lah alıp da beyniınİ dağıtmıyorsun?"
Ancak Robertson 'ın daha iyi bir planı vardı. Garip bir biçim
de, ABD hükümetinin hem el sürmeye çekindiği hem de yetkisi
olmadığı için yasallık kazandıramadığı Hıristiyan Koalisyo
nu ' nun vergi muafiyeti on y ıldır askıdaydı . Yazımız yayınlan
dıktan sonra Robertson başvurusunu geri çekti, bu ona parasal
olarak bir şey kaybettirmedi ama Koalisyon 'un mülkiyelindeki
şeyleri kullanıp kullanmadıkları konusundaki bütün incelemele
rin de fişini çekmiş oldu.
Kendini ele vermek istemeyen Robertson birkaç gün içinde
H ıristiyan Koalisyonu'nun da kapandığını açıkladı ( l O Haziran
l 999). New York Times gazetesi, National Public Radio ve CBS
kanalının eğlence-haber 'programı 60 Dakika 'nın hepsi de Ro
bertson ve Koalisyonun tükendiğini, Robertson ' ı n politik gemi
sinin batlığını açıkladılar. B u durum Robertson 'ın bir kez daha
ve daha güçlü olarak yeniden sahneye ç ıkacağının da işaretiydi.
Düzenbaz hayal taeiri "Amerikan Hıristiyan Koalisyonu"nu
kurmak için Hıristiyan Koalisyonu'nu (bir Virginia kuruluşu)
kapattı. B ir yıl içinde Robertson 'ın çocukluk arkadaşı George H.
1 63
W. Bush, yeniden kapısını çaldı. B u kez, oğul George W . ' nun
başı dertteydi. Ocak 2000 'de, Senatör John McCain New
Hampshire'de Cumhuriyetçi partinin başkanlık adayı seçiminde
Silik Oğlanı mağlup etti. Şirketlerin kampanyalara yaptıkları pa
ra bağışının kaldırılmasını talep eden McCain gerçek bir Ame
rikalı kahraman olarak karşılandı. Virginia ve G üney Carolina
önseçimlerine kadar McCai n ' in Cumhuriyetçi partinin başkan
adayı olmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Buraları H ıristiyan
Koalisyonu'nun bölgesiydi. M üritler arasındaki fiskos vatanse
ver savaş gazisi McCain'e Şeytanın Vekili yaftasının yapıştml
masına yetti. McCain bu eyaletlerdeki önseçimleri kaybetti ve
böylece daha sonrasında Florida'daki dostlarının da biraz yardı
mıyla Dr. Pat başkanımızı seçmiş oldu.
Cola-Fındık Darbesi:
Pinochet, Nixon ve Pepsi
Yazı yayın landığında ana bilgi kaynağım, "eli kanlı katil" di
ye haykırdı - ama Pinochet için değil ben im için. Richard Nixon
zamanında Şili 'de ABD büyükelçisi olan Edward Korry oyuna
getirilerek konuşturulduğunu - altı saatl ik teybe alınmış itirafı
vardı - aldatıldığını, kandırı ldığını söyleyerek yazı işleri müdü
rüme şikayette bulundu. Eski elçi, Şili 'yi talan edip yoksullaştı-
1 64
ran (bu, benim fikrim) ya da bu Güney Amerika ülkesini kurta
ran (bu da, onun fikri) Şikago Ü n iversitesi ' nin serbest piyasa
şok ekibi Şikago Oğlanları 'nı göklere çıkartan, ateşli bir anti
komünisttir.
M ilton Friedman ve ekibinin öğrencisi olan beni de o Oğlan
lar dan biri sanmış, gazetecilere karşı duyduğu nefret ve savur
'
1 66
kazanmak üzereydi. Kennedy kendi politik seçeneğini yaratma
ya karar verdi, Eduardo Frei (Şil i ' ni n şimdiki cumhurbaşkanının
müteveffa babası) seçimi satın alarak kazanabilirdi. Başkan, pla
nın uygulanması işini kardeşi Bobby Kennedy 'ye bıraktı.
Kennedyler Amerikalı çok uluslu şirketlerin -sadece sekiz
milyon nüfuslu bir ülke olan- Şili ' ye 2 milyar dolar akıtınaları
nı sağladı. Masum bir yatırım değildi bu, aksine Amerikan hü
kümetinin garanti ve sigorta kısmını yükleneceği, çoğu tartışma
lı, Korry 'nin deyişiyle "karşılıklı çıkariara dayanan" bir ticaret
ağıydı. Yapılan yatırım karşılığında Amerikan şirketleri Frei'in
seçim kampanyasına milyonlarca dolar akıttılar. Söz konusu bu
yabancı para Frei'in başarılı kampanyasının masrafının en az
yarısını karşıladı.
Sonunda Amerikalılar Şili'nin iyi para kazanan sanayisinin
yüzde 8 5 ' inden fazlasını ellerine geçirdiler. Bu yatırımların ga
rantörü olarak yağmaya katılan Amerikan hükümeti, yatırımla
rın korunması için olağanüstü maddi, istihbarat ve politik kay
naklar tahsis etti. İş dünyasına yakın çok sayıda hükümet yetki
lisi ve kuruluşu - militan işçi sendikalarını sabote etmekle ünlü
Amerikan Serbest İşgücü Geliştirme Enstitüsü dahil - Şili ' ye
gönderildi.
Daha sonra I 970'te, Amerika'nın mali ve politik yatırımları
beklenmedik bir tehlikeyle karşı karşıya kaldılar. Şili'nin mer
kez ve sağ kanat partileri arasındaki bölünme Salvador Allen
de 'nin lideri olduğu Komünist-Sosyalist-Radikal ittifakının
cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmasına yol açtı.
O Ekim, sıkı komünist düşmanı olan Korry, Ailende 'nin ik
tidara geçmesini önleyip Frei ' in yeniden iktidara gelmesini sağ
lamak için görev dışı bir plan geliştirdi. B üyükelçi kendi kansız
entrikasına destek bulmak için "yeni bir Domuzlar Körfezi" fi
yaskosuna yol açabilecek olan askeri harekata karşı, Washing
ton ' ı uyaran bir mesaj "yolladığını" söylüyordu. (Korry halen
dosyalarda olan bu telgrafın bir kopyasını elinde tutuyor.)
1 67
Ancak Korry ' nin önceden bilinen bu mesajı, bir sonraki haf
ta uygulanması planlanan, Pepsi 'nin önayak olduğu darbe için
düğmeye basmış olan Kissinger' i kızdırdı. Kissinger, Korry ' e
fırça çekmek i ç i n o hafta sonu gizlice Washington'a gelmesini
emretti.
CIA planından hala habersiz olan Korry, Beyaz Saray kori
dorlarında Kissinger'e "sadece birkaçığın" Şili' nin aşırı sağcı
generalleriyle gizlice plan yapacağını söyledi. Kissinger ise,
sanki bir tiyatro sahnesi gibi, Nixon 'ı göstermek üzere Ova!
Ofis 'in kapısını açarak yanıtladı büyükelçiyi.
Büyükelçisi Korry ' i önce "yufka yürekl i" olarak nitelendiren
Nixon yine de, taktik olarak, bir darbenin başarısız olacağı ko
nusunda Korry ' nin fikrine katıldı. Ancak hareketi ertelernek için
son dakikada Santiago'daki CIA ajanlarına gönderilen telgraf
geç kaldı. Böylece CIA işbirlikçileri Şili ' n in demokrasi yanlısı
Genelkurmay Başkanı Rene Schneider'i kaçırıp öldürdü. Şili
halkı, generalin katillerine silahları Nixon 'ın CIA ' sinin verdi
ğinden habersizdi. Yine de bu cinayet karşısında ayağa kalkan
kamuoyu Şili Kongresi 'nin Ailende 'yi cumhurbaşkanı olarak
onaylamasını sağladı .
Nixon ' ın reel politik bakış açısı. Ailende ile geçici anlaşma
yapmasını gerektirdiyse de, kendisine destek olan ve Allen
de 'nin yatırımlarını kamulaştırma planından paniğe kapılın ış
işadamlarından gelen büyük bir baskıyla da karşı karşıya kaldı.
Başkan, özellikle Şili 'nin telefon sistem inin sahibi ITI şirke
tinin -yasadışı biçimde- Cumhuriyetçi parti kasasına para aktar
dığının farkındaydı. Nixon ITI' nin istekleri ni görmezlikten ge
lecek durumda değildi -ve ITI'nin gözünü kan bürümüştü. ITI
Yönetim Kurulu üyesi John McCone, Ailende 'nin iktidara gel
mesini önlemek için yapı lacak CIA kamplosuna destek olmak
üzere Kissinger'a bir mi lyon dolar ödeme sözü verdi. McCone
mükemmel bir iletişimciydi: Kennedy ve Johnson dönemlerinde
CIA başkanı olarak görev yapmıştı.
1 68
B unun yanında, David Rockefeller'in Latin Amerika İş Gru
bu ' nun himayesi altındaki Anaconda Cooper ve diğer çok ulus
lu şirketler Allende 'nin seçim zaferinin kabul edilmesini engel
lemek üzere Şiiili milletvekilierini satın almak için 500 bin do
lar önerdiler. Ancak büyükelçi Korry bu teklife yanaşmadı.
ITI' nin CIA'den isteklerinden haberi olmayan Korry, Anacon
da çetesinden gelecek paranın amacını hissedip reddetti.
Korry, Kuzey Carolina, Charlotte 'deki evinde günlerce süren
görüşmelerde diğer olayların yanı sıra, Ailende'ye suikast plan
layan bir albayı - albayın CIA işbirlikçisi olduğunu bilmeden -
Şiiili yetkililere teslim ettiğini de açıkladı.
Ailende iktidara geldiğinde Korry, telefon ve bakır işletme
lerinin kamulaştırılmasının (aslında bu iş Frei döneminde başla
mıştı) Şili 'nin yıllardır içine düştüğü "gayri meşru ve yıkıcı" ba
ğımlılıktan kurtulması için gerekli olduğunu düşünerek yeni hü
kümetle anlaşma yolunu aradı. Amerikalı şirketler olaya bu açı
dan bakmadılar. Bir tarafta yatırımlarının satışı konusunda Al
lende ile pazarlık yapmaya istekli görünürlerken, diğer tarafta
Şili ekonomisine ambargo koyması için Beyaz Saray 'a baskı ya
pıyorlardı.
Ancak bütün çabaların başarısızlığa uğraması durumunda
devreye girmesi için, ITI - Korry ' nin itharniarına göre - ele ge
çirilen telgraflarda Şişko denilen bir adama 500 bin dolar ödedi.
Korry, Şişko'nun kamulaştırma bedel tespit komisyonunda çalı
şan, Ailende 'nin dostu Jacobo Schaulsohn olduğunu belirledi.
Para yerine gitmedi. l 97 l 'de Allende, şirketlerin hükümeti
ne karşı giriştiği komployu öğrendiğinde kamulaştırılan malla
rın bedellerini ödemeyi reddetti. Ailende 'nin kaderini belirleyen
de işte bu olacaktı; ödeme yapmayı reddetmesiydi önemli olan,
orak-çekiçle yaptığı işbirliği değil.
Ekim I 97 I 'de, Dışişleri Bakanlığı Korry ' i Santiago 'dan aldı.
Ancak Korry 'nin Şili 'yle ilgili yapılacak küçük bir işi daha kal-
1 69
mıştı. ABD'ye döndüğünde Korry, bir kamu kuruluşu olan
Overseas Private lnvestment Corporation' a (Denizaşırı Özel
Yatırım Şirketi-DÖYF) Ailende tarafından el konulan malları
için Anaconda Cooper ve ITT şirketlerinin talep ettiği bedel i
reddetmesini önerdi.
Korry 'e göre, evini yakıp yıkan biri gibi, ITT de Şili yasala
rını çiğneyerek kendi neden olduğu bir kamulaştırma için bedel
talep etmek durumunda değildi. Korry, şirketin korsan Genel
Müdürü Harold Geneen dahil ITT'nin üst düzey yöneticileri
hakkında sigorta bildirimlerinde yanlış bi lgi verdikleri ve Kong
re ' ye yalan söyledikleri için hukuki işlem başlatmasını savcılığa
gizlice önerdi.
Şirketlere karşı güçlü kanıtların ortaya serilmesinden dolayı
DÖYF önce şirketlerin taleplerini reddetti - ve Adalet Bakanlığı
da ITI' nin iki orta düzey yöneticisini yalan yere yemin etmek
le suçladı. Ama sonunda, şirketlere ödemeleri yapıldı ve yöneti
c iler de, CIA ve daha üst düzeydekilerin bilgisi dahilinde çalış
tıkları şeklinde bir savunma yapmaları üzerine serbest bırakıldı
lar.
Eylül I 970 ' te, Büyükelçi Korry Dışişleri Bakanlığı 'na gön
derdiği gizli telgrafta Jean Genet'den şu alıntıyı yapar: "EIIerim
gerçeklerle dolu olsa bile bunu başkalarına göstermezdim." Pe
ki. elini neden şimdi açıyor? 77 yaşında tarihi düzeltmek için,
imkansız da olsa, karşı konulamayan bir istek söz konusu olabi
lir. Yaşlı diplomat sadece - biraz da iyimser bir şekilde - Ame
rikan dolar diplomasisinin son örneği üzerindeki sis perdesini
aralamanın önemli olduğunu söylüyor.
Mayıs 1 999' da, bir top belge alçaktan uçan bir uçaktan dü-
1 70
RfSTRICTED HANDLING
tUSSIFIED M(SSlGt
...,_ ., __
l<�• n ı • ı c o ı •••ı
� ·
l l ll l l z Otr ll CITE HEADQUARTERS - 8'St.
- 1{31
•Q IMMEDtA Tl: SAHTIACO (E \'ES ONLY ı 0 ll
ATTE!>InOH TO OP.
ENO OF MESS AG E
../
lO :z.. s • .t.;.�
\. .•
c.••,.. , ... , • • .. • • c • • •
..
Sdli Li
v � ı · • · .c o ... ,,
uos
171
şüp masama kondu. Kesinlikle ilginç bir yoldan geliyorlardı:
DTÖ Gıda Güvenliği Ruhsat Dairesi' ndeki dosyalarda bulunan
belgeler, Amerikalı memurlar tarafından aşırı/ıp Monsanto şir
ketine aktarılmıştı. Bu olay tehlikeli yeni bir salgının taze bir ör
neğiydi: Şirket parası tarafından bilime mikrop bulaştırılması.
1 72
ruhsatı almasına yardırncı olmaktadır. Ancak ç ıkar çatışmaları
bazı sorunlar yarattığında bir Amerikan şirketi olan Monsanto,
yetkilileri etkilemek için daha etkili araçlara başvurmaktadır.
Observer gazetesi, Monsanto'nun ürettiği BST denilen, sı
ğırları büyütmek için kullanılan tartışmalı hormonu soruşturan
önemli bir uluslararası ruhsat komitesinin gizli belgelerinin,
Monsanto ' nun eline geçtiğini gösteren rnektupların, notların ve
toplantı tutanaklannın kopyaların ı ele geçirmişti. BST uygula
ması inekte süt artışına yol açmaktadır. Ancak Avrupalı ve
Amerikalı uzmanlara göre BST'nin sütte irin miktarını artırmak,
ineğin memesinde enfeksiyonu teliklemek ve BST'li süt içen in
sanlarda meme ve prostat kanseri riskini önemli ölçüde artırmak
gibi ciddi yan etkileri vardır.
Kanada Sağlık Bakanlığı 'nın Kasım 1 997 tarihli bir yazısına
göre, BM Dünya Sağlık Örgütü ' nün Gıda Katkı Maddeleri Or
tak Uzmanlık Komitesi 'nin kapalı toplantısında görüşülmek
üzere hazırlanan üç ciltlik inceleme raporunun kopyalan Mon
santo'nun eline geçti. Değerli bir belge bu. Avrupa B irliği 'nin
genetik açıdan değiştirilmiş hormona koyduğu yasak 1 999'da
sona eriyordu. Uzmanlık Komitesi, Monsanto B ST'nin, ulusla
rarası onaylanmış gıda katkı maddeleri listesi Codex Alimenta
rius'a alınıp alınmamasına onay verecek olan uluslararası ko
misyona öneriler götürmektedir. Codex listesine girmek ülkele
rin BST destekli gıdaların ithalini engellemesini zorlaştıran bir
etrnendir.
Monsanto 'nun elindeki belgeler arasında Avrupa Birliği Ge
nel Direktörlüğü'nden gelen gıda ve tarıma ilişkin gizli belgeler
le İngiliz farmakolog John Verrall 'in analizi de bulunuyordu.
Verrall ' le, çalışmasının Monsanto ' nun eline geçtiğini öğren
mesinden hemen sonra görüştürn. Verrall ' i yalnızca, gizli oldu
ğuna inandığı - katılımcılar belgeleri açıklamama konusunda
imza atmışiardı - raporların elden ele dolaşması değil, aynı za-
1 73
manda sızıntı kaynağı da şaşırtmıştı. Yazıda, Monsanto 'ya B M
uzmanlar komitesinden belgeleri sızdıran kişi olarak, A B D Gı
da ve İlaç Kurumu'ndan (FDA) Dr. Nick Weber gösterilmekte
dir. Sonradan ortaya çıktığı üzere, Dr. Weber FDA'da, Marga
ret Miller' in bölümünde çalışmaktadır. Dr. Miller ise, devlet
memuru olmadan önce, BST üzerinde çalışan Monsanto labora
tuarının başkanıydı.
Monsanto, gizli komite belgelerini değerlendirdikten sonra,
hükümetteki dostlarına Uzmanlık Komitesi ' ndeki bir üyenin,
Dr. Michael Hansen ' in , "tamamen kendi taraflarında olmadığı"
konusunda bir faks gönderdi. Gerçekten de Hansen taraf değil
di. Washington 'daki Tüketici Politikası Enstitüsü' nde BST uz
manı olan Hansen notları şöyle yorumluyor; objektif davrandık
ları sanılan bazı Amerikalı ve Kanadalı yetkililerle, bağımsız bi
lim adamları aslında Monsanto ile ortak çalışıyordu sanki.
Diğer notlarda, Mansanto 'ya sempatik bakan Amerikalı ve
Kanadalı yetkili lerin "kendi iletişim stratejilerini endüstri ile
paylaşmak" konusundaki planları tartışılmaktadır. Söz konusu
plan, Uzmanlık Komitesi ' nin üyelerine lobi yapmaktı. Monsan
to, Şubat 1 998 tarihinde yapılacak uzmanlar kurulu oylamasın
dan epeyi önce BST eleştirilerine verilecek yanıtın hazırlanma
sına gizlice destek sağladı. içerden sızdırılan bilgilerin sonucu
etkileyip etkilemediğini bilmiyoruz. B ildiğimiz, Mansanıo ' nun
ayiamadan galip çıktığı.
Tutanaklar gizli olduğundan , itirazların çoğunluk tarafından
nasıl alt edildiğini bilmiyoruz. Ancak toplantılara daha sonradan
B ST yanlısı Dr. Len Ritter'in katılmasının Monsanto 'ya bir za
rarının dokunmadığını tahmin edebil iriz. Kanada Veteriner İlaç
ları Bürosu ' ndan elde edilen bir iç yazışmada Dr. Ritter' in adı
nın, büronun başkanına Ağustos 1 997 tarihinde telefon eden
Monsanto ruhsatlandırma bölümünden Dr. David Kowalczyk
tarafından teklif edildiği yazıyor.
1 74
Kuşkusuz, kimsenin satın almayacağı BST bulaşmış sütün
satış ruhsatını almak Monsanto için pek bir değer ifade etmeye
cektir. Monsanto'nun şansına, FDA sadece hormonlu ürünlerin
etiketlenmesini reddetmekle kalmadı, aynı zamanda 1 994'te süt
ürünlerinin üzerine "BST'siz" diye yazılmasını da yasakladı.
Amerika'nın İnsan Hakları B ildirgesi'nde bir istisna oluşturan
bu garip muafiyet, FDA Başkan Yardımcısı Michael Taylor ta
rafından' imzalandı. Taylor FDA 'ya katılmadan önce, Monsan
to'yu remsil ettiği King&Spalding şirketinde hukukçu olarak ça
lışıyordu. Artık devlet hesabına çalışmayan Taylor şu anki işye
rinde -Monsanto, Washington- telefonlarımıza cevap vermedi.
1 75
Kime: Ruth Sw1n1mer
cc: Donald L&ndry, Me.nsen Young
Konu: Monsanto görüşmesi
1 76
gal ettiğine i lişkin belirtiler görüldü. Monsanto ' nun destekledi
ği Amerikalı araştırmac ılar bu gerçekleri yayınlamadılar ve
FDA da araştırmayı, açıklanusa Monsanto'yu "onarılamaz dere
cede yaralar" diyerek rafa kaldırdı. Gerçekten de yaralardı.
Sonunda çalışmayı elde eden Kanadalı araştırmacılar, sıçan
ların üzerindeki gizemin kaldmiması için düğmeye bastılar.
B ulgular orij inal, yanıltıcı rapordan on yıl sonra, Kanadalıların
yoğun çabası sonucu açığa ç ıktı. Çıktı ama BST de zaten
FDA 'dan güvenli diye onay almıştı çoktan.
Monsanto 'yu tek başına öne çıkarmak beni üzüyor, bunun
nedeni K imya Dalında Utanç Ödülü'nün diğer adaylarını onur
landıracak yerimin kalmaması. İ ngiltere Gıda Etik Konseyi üye
si, BST uzmanı John Verrall ' a göre, Monsanto olayı "çok ulus
lu şirketlerin , öncelikler sıralamasında ahlaki değerleri alt sıra
lara attığının" göstergesiydi. Monika Lewinsky 'ye bir gönderme
yaparak sözlerini tamamlıyor Verral l, "Bilimin beyaz gömleği
lekelendi."
177
daki yasadışı bağlantı/ara ve tanıkların sistemli biçimde taciz
edilmesi olayiarına erişti. Petrol ağalannın bu eski Amerikan
sporundaki, yani Yerlileri aldatmak konusundaki parlak başarı
sını belgeledik. Kamtlarımızın özeti bile dört cilt tuttu.
Hiçbiri yayınlanmadı elbette. Resmi ağızlarda olay, "Sarhoş
Denizci Kayalığa Çarptı " şeklinde kaldı. Sakın ola inanmayın.
1 78
rekli olarak kendisine, "sudaki yağ" bulgularını ortadan kal
dırmak için test sonuçlarını değiştirmesi yönünde emir verdi
ğini söyledi. Kendisine petrole bulaşmış suyu boşaltıp, test
tüplerini "Sihirli Varil" dedikleri temiz deniz suyu dolu kova
dan alınan suyla doldurması söylendi.
B üyük sızıntıdan tam tarnma dört yıl önce, o zamanlar grubun
Valdez l imanı yöneticiliğini yapan Kaptan James Woodle, Ni
san 1 984 tarihli gizli bir mektupta, "Aygıtların eskimesi, kısıt
lı eğitim ve personel yetersizliğinden dolayı orta ya da geniş
boyuttaki bir petrol sızıntısını etkili biçimde kontrol altına alıp
temizleyebileceğimiz konusunda ciddi kuşkular bulunmakta
dır" diyerek yönetimi uyarmaktadır. Woodle bana, Exxon ka
zasından önce Valdez'de daha küçük sızıntılar görüldüğünü
söyledi. B unu devlete bildirmeye kalkıştığında müdürü, Or
well tarzı bir emirle, yazısını geri almaya zorlayıp "Yanılmış
sın, bu petrol sızıntısı değildi" dedi.
1 79
dığı iddiasını öğrendi . Eylül 1 984'te, Washington DC 'de serbest
çal ışan petrol tankeri sahibi Charles Harnet bana, Alyeska çalı
şanlarından aldığı bilgi karşısında şok olunca, Yaldez'deki dü
menleri Londra' daki BP yöneticilerine aktarmak için parasını
kendi vererek ilk bu lduğu Concord ' a atladığını söyledi. Dahası
Kaptan Woodle, kayıp aygıtlar ve "hayal i " personel listesini
bizzat B P 'nin Alaska 'daki şefi George Nelson ' a verdiğine ye
min etti.
BP ne Woodle ' ın mektubuna, ne Harne t ' i n Londra'ya gelişi
ne, ne de bozuk denetim sistemi konusundaki diğer uyanlara al
dırdı. Woodle' ın şikayetleri Alyeska' nın kulağına gittiğinde,
Woodle ' a yaptığı kaçamakların (sahte) dosyasını gösterdiler ve
sonra da eyaleti birkaç gün içinde terk edip bir daha geri dönme
ıneye söz vermesi koşuluyla para teklif ett iler.
Petrol taşıyıcısı Hamel 'e gelince, Londra 'daki BP ona teşek
kür etti. Sonra da onu sektörden dıştamak için sessiz bir kam
panya başlatıldı. Harnet 'in telefonl arını dinlemek üzere bir CIA
uzmanı tutuldu. Ev ine m ikrofon yerleştirdi ler, postasını karıştır
d ılar ve genç kadınlarla basmaya çalıştı lar. Bu sanayi casusluğu
operasyonu Alyeska'nın başkan ı, BP yöneticisi James Henniller
tarafından bizzat yönetildi. Söz konusu suçu işlerken de yaka
landılar. Ameri kalı federal bir yargıç Alyeska 'ya bunun "Nazi
Almanya'sından kalma" bir davranış olduğunu söyledi.
BP'nin Alaska petrol oyunundaki utanç verici rolü 1 969'da,
Alaska'daki en değerl i topraklar olan Valdez petrol yataklarını
Ch ugach Yerl i leri 'nden aldığında başladı. B P ve Alyeska, yerii
lere 1 dolar ödedi .
Bir zamanlar A B D Anayasa Mahkemesi 'nde çalışmış olan
Arthur Goldberg Yeriilere toprak üzerindeki hak talepleri konu
sunda yardım etmeye çalıştı. Ancak eyaletin en güçlü hukukçu
larından olan avukat. müvekkillerine para ödenmesi konusunda
ısrar etmemelerini önerdi. Bu avukat daha sonra Alyeska için
çalışmaya başlayacaktı .
1 80
Avcılıkla geçinen Yerliler, Prens William Boğazı 'nı petrol
sızıntılarından koruma konusunda petrol konsorsiyumundan ya
zılı söz aldılar. Bu el değmemiş bölgelerdeki fok avcıları ve ba
l ıkçılar, kutup bölgesinin denizini iyi tanıyorlardı. Tankerlerde
son model radarların bulunmasını ve tankeriere acil kurtarma
gemilerinin eşlik etmesini istediler. Petrol şirketleri bütün bu is
tekleri hükümetin de onayladığı I 973 Petrol Sızıntısı Müdahale
Planı 'na koydular.
Y ine de, tanker Bligh Kayalığı'na çarptığında -felaketi önle
yebilecek olan- sızıntı aygıtları yoktu meydanda. (Aiyeska pat
ronlarından biri Yertilerin bunları çalmasından korktuğunu söy
ledi.) Söz verilen eskort gemilerin tankerlerle birlikte seyrine
ancak sızıntı olayından sonra başlandı. Exxon Valdez 'in karaya
oturduğu gece, petrolü kontrol altına alacak araçlar ve pompala
rı içeren aci l sızıntı engelleme teknesi buz kaplamış olan Val
dez'de rıhtımda bekliyordu. Sızıntı olayından önce, aci l müda
hale teknesi yeniden göreve başlayıncaya kadar petrol nakletme
yeceklerine yemin eden petrol şirketlerinin, hükümete verdikle
ri mektupları da ele geçirdik.
Boru hattı I 974 yılında açıldığında Alyeska' nın her saat ba
şı devriye gezecek petrol sızıntı müdahale ekipleri kurması ya
saya bağlanmıştı. Alyeska bu işte çalıştırmak üzere Yerlileri tut
tu. Yerliler sızıntı yapan tekneleri lastik engellerle çevirmeyi
öğrenerek helikopterlerden buz gibi suya atlama taliınieri yaptı
lar. Ancak Yerliler kısa bir süre sonra, sızıntıyı temizleyecekle
rine örtbas etmek üzere görevlendirildiklerini anladılar. Yerl iie
rin ustabaşısı David Decker sekiz bin litre petrol sızdığında se
kiz litre sızdı şeklinde rapor etmesinin istendiğini söyledi bana.
Alyeska, Yeriilere iki yıl -liman işçileri sendikasının grevini
kırmak için yeterli bir süreydi- iş verdi, sonra da bütün takımı iş
ten attı. Alyeska sızıntı takımlannın peşine düşen meraklı göz
lemcileri aldatmak için, bozuk olan ya da sadece kağıt üstünde
181
varolan sızıntı müdahale aygıtlarının nasıl kullanılacağı konu
sunda en ufak bir fikri olmayan, petrol kuyusu i şçilerinin isim
lerinden oluşan sanal kurtarma ekipleri kurdu. Exxon Valdez ka
yalığa çarptığında ortalıkta sadece kaos vardı.
Yaklaşık on yıl önce, jüri Exxon ' u 5 milyar dolar ödemeye
mahkum etti. B P liderliğindeki Alyeska konsorsiyumu lazmina
tı asıl zararın yüzde 2 'sine, yani yaklaşık 50 milyon dolara in
d irmeyi başardı ki, bunu da zaten sigorta ödedi.
Sarhoş Gemici Masalı petrol endüstrisinin epeyi işine yaradı .
B u masal tarihin e n zararlı petrol sızıntısı olayını, insani zaaf ve
kırk yılda bir olan korkunç bir kaza hikayesine dönüştürdü. Bo
zuk radar, olmayan aygıtlar, hayali müdahale personeli, sahte
testler - hepsi de maliyeti düşürmek ve kazancı artırmak içindi -
sızıntı felaketini kaçınılmaz hale getirmişti.
Sızıntının onuncu yıldönümünden hemen önce Boğaz'a git
tim. Chenega 'nın sakinleri bir yazı daha kayaları temizlemekle
geçirmeye hazırlanıyorlardı. Sızıntıdan on yıl sonra, bir yaz bo
y unca, p lajlarından y irmi ton çamur topl adılar. Nanwalek kö
yünde, on yıl sonra yetkililer "kal ıcı hidrokarbonlarla" zehirlen
miş istiridyelerin yenilemeyeceğini bir kez daha açıkladı. So
man balıkları hala apseli ve tümörlü , ringa bir daha hiç görün
merli. Montague Adası ' ndaki ayıbalığı üreme yeri boş ve sessiz.
Ancak, gözlerimle görmeme rağmen ben yanlış görmüş ol
malıyım, çünkü işte burada, Exxon broşürü şöyle yazıyor: "Su
temiz. B itki, hayvan ve deniz yaşamı sağlıklı ve bol ürün var."
Bugün
Bugün Boğaz'a gidin, Chugach toprağında bir taşı kaldırın
altından benzin kokusu gelecektir. Yeriilere karşı yapılan sahte
karlıkiara ilişkin topladığım kanıtların dört ciltlik özetine gelin
ce : 1 99 1 ' de, ringalar artık görünmeyip Boğaz'da balıkçılık sona
erdiğinde, kabilenin işi de bitti ve dosyalarıının hiçbir anlamı
kalmadı.
1 82
Sonuç: Nanwalek Kayalıkları
1 83
Şekil 12. Nanwalek, Alaska. Exxon Valdez'den sızan petrol bu Chugach Yer
lilerinin bel bağladığı balıklan ve doğal yaşamı berbat etti. Köy önce Exxon
petrolünün saldınsına uğradı , sonra da Exxon parasının. Para ortadan kaybol
du, ama petrol, sızıntının üzerinden on yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen
hala kayalık koyda varlığını sürdürüyordu. B u resimde, kadın hareketinin li
derlerinden Lisa Moonan fok dansı yapıyor.
1 84
İhtimamla yapılmış bir Ortodoks mihraba bakan Şef' in mut
fağında oturduk. Bütün duvar boyunca Rus ikonaları asılıydı.
Sornon göçünün sonunda, yaz bitimine doğru nefis bir gündü,
ama Şef' in on sekiz yaşındaki yeğeni uydu televizyondaki Fred
Astair filmlerinin tekrarını seyrederek kulübede pinekliyordu.
Şef, balık durumunun mükemmel olduğu konusunda nere
deyse yemin edecekti bana. O yıl on iki fok yakalamıştı. Teker
lekli sandalyesinde oturan, bacaklarını kaybetmiş bu yaşlı adam
la tartışmadım. Banka, Şef' in ticari balıkçılık lisansına el koydu
ğunda teknesini kaybettiğini herkes biliyordu. Köyde bir zaman
lar sekiz ticari tekne vardı, şimd i ise üç. Ayrıca, bütün foklar se
kiz yıl önce, 1 989 ' da, Exxon petrolünden zehirlenmişti.
Exxon Valdez'den sızan petrolün Nanwalek 'e ulaşması için
bir ay yetti. Petrol tabakasının gaddarca ileriediği bilinmesine
rağmen sornon balıklarını n yumurtaianna yataklık yapan ve us
tura midyesini, ayıbalıklarını, salyangozları, fokları ve dünyay
la bağlantısı kesilmiş buzul üstündeki köyün sakinlerini besle
yen beş göle giden koyları korumak için Exxon basit lastik en
geller bile vermemişti . Ancak, petrol köye ulaştığında, arkasına
televizyon ekiplerini takmış olan Exxon 270 kişilik nüfusun
hepsini maaşa bağladı.
"B urası acayip bir yer oldu" dedi bana Lisa Moonan. "B ize
çaput ve kova, kayaları temizlemek ve kendi çocuklarımıza ba
kıcılık yapmamız için saatte on altı dolar gibi bir şey verdiler."
Şef' in kız kardeşi, azıcık para ve kendi ürettikleriyle yaşamını
sürdürmüş, yolu olmayan bu köye "dondurulmuş pizza ve uydu
antenieri getirdiler. Ağırbaşlı insanlar bütün gece içmeye ve ka
rılarını dövmeye başladılar. Yani, bütün iş o parada. Arkadaş,
insanlar çılgına döndü" diye anlattı.
Balık kalmayınca banka, ellerinde kalan son birkaç tekneyi
de aldı ve Şef'in kız kardeşi Sally Kvasnikoff Ash köyün alkol
ve uyuşturucu batağına dönüşünü izledi. Sally, "Sanki derim yü-
1 85
zülüyordu" dedi. Nanwalek yerlileri kendilerine "Sugestoon"
yani ' Gerçek İnsanlar' derler. "Petrol olayından sonra olanlar
oldu diye düşündüm. Bittik. Sugestoon, bir şeyler yapılmazsa
sonumuz geldi demektir."
Sally bir şeylerin yapılmasını sağladı. Ağustos 1 995 'te, kö
yün kadınları, erkeklerin unutmuş olduğu Yerli dilini kullanarak
gerçekleştirdikleri bir seçim darbesiyle tamamen erkeklerden
oluşan kabile konsey ini devirdi. S ugestoon dilinde adı 'Birinci
Kız Kardeş' anlamındaki Aqniaqnaq olan Sally eğer Vincent iki
oyu çalmasaydı . kendisinin Şef olacağını söyl üyor. Çatlaklar,
yan i Vincent ' i n oğulları, konsey dışında kaldılar - böylece içki
alemi, fast-food ve bandonun gece partileri de yeni kadınlar
konseyinin kültürel devrim kuralları gereği sona erdi . Kadınlar
okulda Yerli dilini yeniden öğretmeye başladılar ve K vasni
koff' un genellikle sarhoş kavgasıyla sona eren ve bütün gece sü
ren gürültü patırtı larının yerini de geleneksel Fok ve Katil Bali
na dansları aldı.
Köyde sağlıkl ı beslenme uygulamaya başladılar. Sızıntı ola
y ından sonra, kentteki süpermarketlerden haftada iki kez köye
gelen hazır gıdalara karşı çıkan Birinci Kız kardeş "şişkolaştık"
diyor. Alkol yasağı konusundaki kararlılıklarını göstermek için
kadınlar hastaneden dönerken altı kutu bira getirdi diye
Sally 'nin özürlü amcası Mack'ı tutuklayıp hapsettiler.
***
1 86
peye doğru kayan, direkler üzerine inşa edilmiş olan evinden
dört kızını hızla çıkardı. Suyun altında kalmadan hemen önce iki
koltuğuna birer kızını sıkıştırarak hızla ileriye doğru koştu, son
ra da diğer iki kızının Boğaz sularına karışmasını izledi.
Chenega haritadan silindi. Tek ev bile kalmadı geride, hatta
sağlam kilise bile dayanamadı. Yeriiierin üçte biri sulara kapılıp
boğuldu. B ir posta pilotu uzaktaki köyü hatırlayıncaya kadar ge
ride kalanlar iki gün boyunca beklediler.
Sonraki yirmi yıl boyunca, Chenagalılar Boğaz boyunca da
ğıldılar, bir bölümü Chugach köylerindeki geçici kulübelere
yerleştiler, bir bölümü de Anehorage şehir yaşantısına karıştılar.
Ancak her yıl Paskalyada bu aileler eski köye deniz yolundan
erişerek çürümekle olan kalıntiların üzerine haç bırakacaklar,
Nikolas Kompkoff da köyü yeniden inşa etme planlarını açıkla
yacaktı. Yıllar boyunca, Yeni Chenega düşüncesi imkansızlık
boyutuna vardıkça, Nikolas da, sırasıyla Ortodoks papazı, kötü
şöhretli bir alkolik ve başarısız bir intihar girişimeisi oldu. Ka
fasına sıktığı kurşundan sağ kurtuldu. Ama bu arada intihar gi
rişiminden dolayı papazlıktan çıkartıldı.
Nikolas, 1 982' de, yeğeni Larry Evanoff'u, biriktirdiği paray
la Boğaz ' ı geçebilecek bir tekne yapmaya ikna etti.
Evanoff'un göğsünde dört tane uzun yara izi var. Vietnam
savaşından kalan bu izler devletten Anchorage 'de hava trafik
kontrolörü olarak iş kapmasını sağladı kendisine, ancak sendi
kası greve gidince işten atıldı. Larry anne babasını depremde
kaybetti.
Larry 'nin teknesinin yapımı kutup kışı gelinceye kadar sür
dü. Yine de, karısı, dokuz ve on dört yaşlarındaki iki çocuğu ile
uzaklardaki Evans adasına yelken açtı. Orada bir kulübe yaptı
lar ve iki yıl boyunca, Yeni Chenega için yer açarken telefonsuz
ve kısa dalga radyosuz, yoldan iki yüz km. uzakta, fok, ayı ve
1 87
sornon balıklarının yanında yaşadılar. Sonraki yedi yıl boyunca,
Chenega'dan göçmüş yirmi altı aile daha Evanofflar'a katıldılar,
kendi evlerini inşa ettiler ve terk edilmiş ringa tuzlama atölye
sinden kalan tahta parçalarıyla hala "Peder" dedikleri Nikolas
için mavi çatılı küçük bir kil ise yaptılar.
24 Mart I 989 'da, köyde gelgit dalgasının yirmi beşinci yıl
dönümü kutlandı. O gece, Exxon Valdez petrol tankeri karaya
oturdu ve Cheneganlıların geçim kaynağı olan balıkları öldürdü,
istiridye yataklarını kapladı ve bütün fokları zehirledi.
Yüzyılın ortalarında Chugach Yerlilerinin ortalama yaşam
süresi 38 y ıldı . Metelikleri yok sayıl ırdı ve olanı da zaten devlet
alıyordu. I 970'Ii yıllarda, yeni yürürlüğe giren "kısıtlı giriş" ya
saları ancak birkaç ının alabileceği ruhsata sahip olmadıkça yer
Iiierin geleneksel balıkçılık alanlarında yakaladıkları deniz
ürünlerini satmasını yasakladı . Yerliler doğal hayatın, köylerin
ve kamp yerlerinin doğal sahipleriydiler. 1 969 ' da, Alaska 'nın
kuzey yamacında Amerika 'nın en büyük petrol rezervi bulundu.
Valdez limanındaki Chugach kamp bölgesinin, bütün Alaska sa
hil inde petrol tankerieri için liman kurmaya coğrafi açıdan en
uygun yer olduğu ortaya çıktı. Yeriiierin toprak parçasının değe
ri onlarca hatta yüzlerce milyon dolara fırladı. O yılın Hazira
nında, Nanwalek ' i temsil eden Şef Vincent'in babası Sarjius ile
ortalıkta olmayan Chenega 'yı temsil eden Peder Nikolas, Val
dez' i British Petroleuro ile H umble Oil'e (daha sonra "Exxon"
adını aldı) satma konusunda anlaştılar - hem de sadece I dolara.
Alaskalı Yerli leri n avukat tutacak paraları yoktu, o nedenle
Alaska'nın Cumhuriyetçi Parti lideri ve Alaska'nın en güçlü
avukatı olan Clifford Groh 'a para almadan kendilerini petrol şir
ketlerine karşı temsil ettiği için gerçekten müteşekkirdiler. Val
dez ' in I dolarlık satışının imzalanmasından birkaç ay sonra
Groh en büyük müşterisini temsil etmeye başladı, Exxon-BP
petrol boru hattı konsorsiyumu Alyeska'yı.
1 88
Ancak Groh, Chugach 'la işini bitirmeden önce bu insanları
tam anlamıyla ve ilelebet değiştirdi. Artık Chugach bir kabile sa
yılmazdı. Groh onları şirketleştirdi. Kabile Chugach Şirketi hali
ne geldi. Köyler Chenega Ş irketi ve İngi liz Körfezi (Nanwalek)
Ş irketine dönüştüler. Şefterin gücü şirket başkanlarına ve genel
müdürlerine, kabile konseyinin gücü de yönetim kurullarına geç
ti. B ir zamanlar kabile üyesi olan Boğaz Yerlileri hissedar oldu
lar - en azından hisseler satılıp, miras kalıp, dağıtılıncaya kadar
birkaç yıl boyunca. Bugün Chenega'nın 69 hissedanndan yalnız
ca l I ' i adada yaşıyor. Sakinierin çoğu, son yıllık toplantısını
adadan dört bin km uzakta Seattle 'da yapan şirketin kiracıları.
Chenega şirketinin başkanı Charles "Chuck" Toternoff ile ilk
kez, sızıntıdan hemen sonra, Exxon 'la yapacağımız görüşmeyi
kaçırdığında tanıştım. Yirmili yaşlarındaki adam, kirli kotuyla,
köyün pis sokaklarında akşamdan kalma, kafası dumani t bir hal
de dolanıyor, balıkçı limanının yanındaki kabinde bulunan şir
ket bürosundan uzak durmaya çalışıyordu.
Yıllar sonra, Chuck'la Chenega Şirketinin Anchorage 'in
merkezindeki cam ve çelikten yapılma gökdelen ofisinde buluş
tum. Sert görünüşlü, çok ciddi ve soğukkanl ı yönetici . maun
masasında, yeni bir diz üstü bilgisayarın önünde oturuyordu.
Duvarda köyün fotoğrafları yerine, ağaç kesiminin renklerle
kodlandığı, arazinin paylaşımını ve gezinti yerlerinin gösterildi
ği kocaman bir Chenaga haritası asılıydı. Exxon-BP konsorsiyu
mu ile multi-milyon dolarlık bir liman hizmetleri anlaşması im
zalamıştı. Chenega adasında 46 odalı bir otel yapılıyordu.
I 997 ' de Chenega 'ya bir daha gittim. Ziyaret için en kötü gün
sayılırdı. Larry, Exxon Valdez'in karaya oturuşundan sekiz yıl
sonra Sleepy Körfezi 'nden hala sızmakta olan tonlarca zehirli
ham petrolü temizleyen bir Yerl i ekibinin başında "yayan devri
ye" işine çıkmıştı. Alkollüyken ninesiyle kavga ettikten sonra
1 89
intihar eden I 8 yaşındaki Frankie Gursky ' nin cenaze töreninden
dolayı bir iş gününü zaten kaybetmişlerdi .
Larry v e takımı ailesinin eski bal ıkçılık sahası olan sahilde
petrol temizleme işini sürdürdüler, ama sahil artık onların değil
di. Bir gün önce, şirket bu yeri de Chenega topraklarının yüzde
90' ıyla birlikte Exxon-BP ortaklığına 23 milyon dolara satmıştı.
Alışverişi anlattığımda Larry "Şirket burayı satamaz" dedi.
"İnsanların toprak üzerinde mülkiyet hakları yoktur." Sahildeki
çakılın altına hidrolik bir enjektör yerleştirdi ve içeri biyolojik
arıtıcıyı pompaladı. "Toprak hep buradaydı. Biz ise gelip geçiyo
ruz. Toprağı kullanıyoruz sonra da arkadan gelene veriyoruz."
Nanwalek de satıldı. Şef Yincent 'in rock bandasunun lideri
ve şirket yönetim kurulunun başkanı olan oğlu, AIDS 'den ölme
den hemen önce, köy arazisinin yüzde 50' sinin Exxon ortaklığı
na satışını ayarladı.
Exxon 'un 23 milyon doları gönderdiği gün şirket başkanı
Totemoff' un bürosundaydım. Toternoff köyden taşındığında
"umarım burayı bir daha görmek zorunda kalmam" demişti. Ar
tık görmek zorunda deği l. Chuck 'a, şehirde oturan bazı Yerliler
de olduğu gibi akrabalarının geleneksel yiyecekler gönderip
göndermediğini sordum. "Fok eti mi?" Sırıttı. "Bu pisl iği hiç
kokladın mı? Her zaman Big Mac ' i tercih ederim."
191
lunmaktadır. B u hikaye on yıl kadar önce Jake Horton ile başla
dı ve Pakistan' daki askeri darbe ile Enron denilen şirketin ifla
sıyla devam etti.�
1 92
ri de gerçeği izlemek üzere şirketin tepesindeki oğlanlar için.
Olayın tekni k boyut kazandığı nokta da burası. Kayıtlarda par
çalar ' sermaye ' olarak gösterilmeliydi. ' Hesap 1 54 ' te yatınm
olarak belirtilmeliydiler. Aslında - muhasebe diliyle söylersek
bu parçalar 'harcanmıştı ' ve sanki kullanılmış gibi muamele
görmüşlerdi. Sermayeleştirme ile harcama arasındaki fark bir
kek sahibi olmakla (yatınm) onu yemek (kullanmak) arasındaki
fark gibidir. Rakamlan bir hesaptan diğerine aktarmak Vergi
Dairesi ' nden ve tüketicilerden milyonlarca dolar çalmak de
mekti.
Horton' un ölümünden hemen sonra, Southem Company'nin
Georgia şubesini yedek parça hesaplannda yaptığı oynamalar
nedeniyle suçlamak üzere Atlanta'da büyük jüri devreye girdi.
Ancak federal haraç yasalannda görülmeyen bir uygulamayla
Baba Bush ' un Adalet Bakanlığı soruşturmayı engellemek üzere
bölge savcılannın önüne geçti. Neden? Gizli dosyalarda gizli
hesaplan tutmak ve yanlış hesaplarda muhasebe masraflannı
göstermek pek görülmeyen bir uygulama olsa ·da ve halka paha
lıya patiasa da işlemin her adımı saygıdeğer danışmanlık şirketi
Arthur Andersen tarafından onaylanmıştı.
IOitOU POWII COMPAifT
OWII GllfiiATIOA MATlll AU
lfUIAftl fALUI AS OF IICIMIII 1 115
caaaaa
161 , 1 1 1 . 1 2 6 , 17 1 1 7 1 1 . Tl 3 , 2 1 1 , 11 1 . 18 J O , ll3, l4 5 . 10 1 , 14 1 , 51) . 12
J . 1 ! 2 . 119. 2 3
(lll IOTI 2) 1 . 00 0 . 10 0 . 00 1 . 01
nce
AU&.ar ( l l l .... l ) :1 , 411 , 11 1 . 1 2 7. 225, 867. 85 . . ..
1 , 1 4 t , Ot1 . 2 1 :1 , 1 1 2 , 1'7 4 . 4 2 . , ,27 , 1 27 . 2:1 I T , 4 1 9 , 111. tl ,, . .
··"'"
ATli 1 , 014 , 05-8. 4 1 7 , 12 5 , 1 1 1. 11 1 , 1 1 2 , 5 18 . 1 2 1 1 , 11 2 , 4 17 . 41 1.00
CIOIIO.OI
195,042 . 4 7 1 , 1 4 1 , 7 71 . 4 1 4 U , 2 1 1 , 1 1 '7 . e e ) I , I :U: , O I 0 . 5 1 . . ..
1 , &1 5 , 4 1 0 . 2 0 1 , 4 1!t , 781 . 67 1 , 11 2 , 14 1 . 35 1 , ? 21 , 1 11 . 2Z 1.00
ltCII LL 323 . 112 . 4 2 ' · 131,724 . • •
517, Oti .Ot
1 , , . 1 , 14 1 . JO · I , Ut , tl3 . 4e . . ..
CfiAIOI
1 0 3 , 01 1 . 29
) 0 . 104 . •, 1 17 , U I . tl
....... , ll0, 1 1 1 . 5 1 1 , 030 , 1 1 2 . 11 . 117 ,102 . Ol
ıuo•
tU, 321 . ? l
1 3 2 , •••. ••
101, 141. T5 I II , J25. 7 1
2 4 , 1 41 . 09 14 , 1 1 4 . 1 \ 24 1 , 4 70 . 19 1 3 1 , 10 1 . 1 1
YIIO'I 4 8 , 67 1 . 12 217 , 1% 1 . 1 1 no , n ı . Ts 4 11 , 17 1 . 2 1 217' 721. l l
OtA U · · · ·· · · ···· u
------- ----- ------------- -------- ---- ------- ------- - - - - ------- ---
I I , Oil , l95 . 12 l t , et 2 , 42 1 . 14 1 1 7 , 10 3 , 0 1 4 . 51 2. 3 , 482 , 113 . 2 1
. .. . . . . . . . . . .. . ............. . . . . . . . . . .. . . ·············· .............
193
Gerçekten de onaylanmıştı. Elektrik şirketi yöneticilerine s<;>
runu örtbas etmek üzere yedek parça kayıtlarını muhasebenin
gizemli bandıyla nasıl kapatacakları konusunda akıl veren bir
Andersen mektubu el ime geçti.
O zamanlar "Neden Andersen suçlanmasın?" demiştim ve bu
muhasebe dev ini Southern ' i n işbirlikçisi ilan ederek şirkete sah
tekarlık davası açılmasını önerdim . Önerim, beklenildiği gibi,
siyasetin yasadan üstün olduğunu kavramış olan avukatlar tara
fından alaycı bir ifadeyle gözardı edildi. B ush yönetiminden ge
len işaret yeteri kadar açıktı: An dersen 'le çalış, muhasebe kayıt
larını pasta hamuru g ibi yoğur ve ' Kodesten Kurtul ' kartını al.
1 94
yici sistemi, dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayan bir biçimde,
demokratik bir niteliğe sahipti. Bu sistem, ı 900 'den ı 930'Jara
kadar süren, Amerikalılara dünyanın hemen hemen en düşük
elektrik fiyatını en güvenilir h izmetle sağlayan - ki bu iş kuşku
suz, elektrik şirketinin hissedarianna lanet okutuyordu - silahlı
ve öfkeli bir çiftçi hareketi olan Popülistlerin mirasıydı.
Başkan Franklin Roosevelt 1 933 'te, enerj i korsanlarının so
nuncusu olduğuna inandığı, sahibi olduğu elektrik tröstü aracılı
ğıyla fiyatları yasaya aykırı biçimde artıran, uyduruk muhasebe
kayıtları tutan, karşılıksız hisse çıkartan sahtekar tüccar Samuel
Insull 'ı kodese tıktı. Roosevelt Insull 'ı ve benzerlerini elektrik,
gaz, telefon ve su şir]ç:etlerine ne zaman oturup, ne zaman kalka
caklarını söyleyen Kamu Hizmetleri Şirket Yasası, Federal
Enerji Yasası ve Federal İletişim Yasası ile vurdu. Fiyatlarla
karlar düşürüldü. En küçük bir varlık bile kayıtlara geçirilecek
ti; h isse senedi ve tahvil çıkarmak hükümetin onayını gerektiri
yordu; kardeş şirketler arasındaki alışverişler sıkıca kontrol altı
na alındı; 'denizaşırı ' ve ' kayıt dışı ' şirketler yasaklandı ve
elektriklerin kesilmesine engel olundu; fiyatlan artırmak için
kesme şantajına izin verilmedi. Dahası, Roosevelt bu şirketler
den yapılacak politik bağışları da yasakladı - artık sıcak para, so
ğuk para, hatta bashayağı para, yani rüşvet devri sona ermişti.
Roosevelt'in kurallan elli yıl yürürlükte kaldı. Şirketler hak
lı olarak nefret ettiler bundan. Southern Company bu açıdan ör
nek bir şirketti. ı 980 ' li yıllarda, Southern binlerce mali kesinti
den dolayı ölmekte oian önemsiz bir bölgesel elektrik şirketiy
di. Tüketici grupları Southern şirketini, maliyeti aşırı şişirilmiş
nükleer santrallerde heba ettiği yatırımlan telafiye zorlamak için
yasaya başvurdular. Sonuçta, Southern yıllarca para kaybetmek
ten başka bir şey yapmadı.
Daha sonra, Horton ' un ölümünden sonra göreve gelen Genel
Müdür Dahlberg, Southern ' i içine düştüğü yasal ve mali sorun-
1 95
lardan kurtarmak için alışılmadık bir yola başvurdu. Şirket daha
önce çaktırmadan yasayı delmeyi denemişti (Şirket, ağır suç
kapsamına giren politik bağış suçunu işlediğini kabul etti ve mu
hasebe kayıtlarındaki sahtekarl ıklar için de anlaşma yaparak be
del ödedi.) Ş imdi de yasaya uyarak değil de, Dahlberg 'in planı
na göre, yasayı değiştirerek yoluna devam edecekti. Bu plan öy
le ufak bir plan sayı lmazdı: İflasın eşiğindeki şirket, dünyanın
bütün elektrik sistemini eline geçirecek ve aynı zamanda şirke
tin tekerleğine çomak sokan o sinir bozucu kuralları ortadan kal
dıracaktı. California kesintileri bu şaşırtıcı programın şaşırtıcı
başarısına giden yolda bir hıçkırıktır. B ugün 2003 'te, Southern,
Amerika'nın en büyük enerj i şirketidir. (Enron 'un çöküşünden
beri böyle.)
200 1 'in i lk dönemlerinde, Amerikan gazeteleri Califor
nia'daki iki elektrik şirketinin elektrik üretimi için harcadıkları
1 2 milyar doların yol açtığı zorlukların masallarıyla dolup taşı
yordu. Parsayı toplayan şirketlerden hiç söz edilmemekteydi :
Southern ve kendisine eşlik eden yarım düzine yoldaşı - Little
Rock'dan Entegry International. K uzey Carol ina 'dan Duke Po
wer. Teksaslı şirketler Rel iant, TXU. Dynegy, El Paso Corp ve
Enron. Amerika Kasım 200 1 'de, eskiden Enron 'un bulunduğu
Houston' da artık koca bir delik olduğunu fark edene kadar, ba
sın bu şirketlerin nasılıyla, nedeniyle, kim olduklarıyla ilgilen
medi. Doğru , Enron ' un başkanı Ken Lay hakkında bazı yazılar
çıktı ama bunlar Enron 'un başkanını Einstein ile Elvis karışımı
bir tip olarak gösteren yağcı iğrenç meti nlerdi.
Ancak bu kitabın ilk baskısından bu yana ABD 'de de bazı
değişiklikler oldu . Amerikan medyası nihayet, birçok Amerikan
şirketinin Harry Potter türü muhasebe yöntem lerinin farkına
varmaya başladı. Ancak, daha gerçeğin tümünü anlatmış deği
lim: Bu hesap-kitap işi Baba Bush ' un, Roosevelt' in sinir bozu
cu kurallarını ve özellikle de şirket muhasebesi kurallar kitabı
1 96
olan Tek Düzen Hesap S istemi'ni ortadan kaldırmaya yönelik
harekatıyla başladı. Baba Bush Beyaz Saray 'ı terk etmeden ön
ce, Bush yandaşlarına sağlanan büyük kıyakların sonuncusu
olan ve I 992' de yasalaşan elektrikteki kuralsızlık, Roosevelt' in
Kamu Hizmetleri Şirket Yasası 'nın özünü yerle bir etti. Aynı
dönemde, B ush 'un Federal İ letişim Komisyonu kendi gözetim
sistemini budadı.
Sonuçta, Tek Düzen Hesap Sistemi müzelik oldu. S istemin
etkisinden kurtulan enerji ve telekomünikasyon şirketleri bilan
çoları uçurabileceklerdi artık. Son iki yıl içinde iflas eden yirmi
büyük şirketin onunun hizmet sektöründe olması tesadüf değil
dir. Özellikle iki şirket - WorldCom ve Global Crossing - kural
sızlık öncesi günlerde Southem ' in başını belaya sokan numara
da ustalaştı; yani, sermaye ile harcama kalemlerinin yerini de
ğiştirmek. Global Crossing I 998 'de Bush 'a tek bir konuşma için
I 3 milyon dolarlık hisse senedi verdiğinde, bunu Bush 'un nadi
de sözleri için mi yoksa bir zamanlar Global Crossing 'in teker
leğine çomak sokan dur işaretlerini ve güvenlik hatlarını ortadan
kaldırdığı için mi yaptı?
I 980'de suç olan bir eylem 2000 'de ' girişimcilik' oldu. Re
form denilen bu olaylar kolay gerçekleşmedi. Elektrik şirketi
son başkanlık seçim kampanyasına 1 8 milyon 900 bin dolar
akıttı ama Gore 'un enerji şirketlerinden kopardığı her dolara
karşılık Bush yedi dolar kaptı.
Bununla birlikte bağışların resmi kayıtları olayın yalnızca ya
rısını anlatıyorlar. GreenMountain.com, Sam Wyly tarafından
kurulan, Büyük Bush ' un kuralsıziaştırma laboratuarında yaratı
lan enerji satıcısı yaratıklardan biridir. Teksaslı Wyly kabilesi
Federal Seçim Komisyonu tarafından, toplam 250 milyon dolar
lık bağışla George W. Bush'un kampanyasına en çok bağışta bu
lunanlar arasında on birinci sırada yer alan milyarderler olarak
gösterilmektedir. Ancak bu, para aysberginin yalnızca görünen
1 97
ucu. Wyly, hiçbir kampanya raporunda bulmanız mümkün olma
yan 2 milyon 500 bin dolarlık bir parayı Bush 'un emrine verdi.
Bu mi lyonlar, Cumhuriyetçilerin aday seçiminde Küçük Bush ile
seçim yarışına kalkışan Senatör John McCain'i karalayan ve
Mart 2000 'de yayınlanan nefret dolu ilanlar için harcandı.
Büyük Bush'un 1 992'de federal düzenlemeleri ortadan kal
dırması Sam Wyly ' i gücün odağına oturttu. Ancak yine de eya
Jetlerde kısıtlamalar sürüyordu. Wyly ' nin şirketinin yazımına
yardım ettiği, küçük Bush ' un kuralsıziaştırma yasası Wyly 'e
büyük Batı pazarında oynama hakkını verdi. George W.'nun
Teksas yasasını imzaladığı gün Sam Wyly "Vali Bush ' un karar
lı çalışması ve liderliği meyvesini verdi" dedi. Görünüşe göre
Mart 2000'de Wyly de bu çabanın karşılığını verecekti .
1 98
M argaret Thatcher' ı bu planı uygulamaktan alıkoymadı. Thatc
her ' ı ikna eden yalnızca serbest piyasa teorileri olmadı. B ir za
manlar sadece 'John' Wakeham olan, Thacher' ın Enerji Bakanı
Lord Wakeham kadının ensesinde boza pişirdi. Wakeham ilk
özel santrale onay verdi. B u santralİn sahibi 1 985 ' te kurulan bir
şirketti - Enron. Lord Wakeham'ın kararı şu anlama geliyordu:
Dünya üzerinde ilk kez, elektrik santralİ sahibi şirket, yani En
ron, piyasanın kaldırabileceği ... ya da doğrusunu söylemek ge
rekirse, kaldıramayacağı düzeye kadar fiyatı artırabilecekti.
Enron 'u kuralsızlaştırılmış u luslararası enerji tüccarı konu
muna getiren de I 990' daki bu yasaydı. Yasadan hemen sonra
Enron, Wakeham ' ı yönetim kuruluna yerleştirdi ve şirketin mu
hasebe yöntemlerini gözetmesi için Enron 'un Teftiş ve Uyum
Komitesi'ne aldı. Yönetim kurulu Wakeham 'a ayda 1 0 bin do
ların yanı sıra şirket danışmanlık hizmeti için de ödeme yaptı.
Eğer bu olay size çıkar çatışması gibi göründüyse, merak etme
yin, çatışma Wakeham ' ın güç kaynağıdır. Lord hazretleri Parla
mento üyeliğini sürdürürken Enron' daki işlerini de bırakmadı.
İngiltere'de bu gayet yasal bir olaydır.
Enron işinden sonra, Wakeham İngil iz hükümetine, santral
lerden evlere giden bütün hatların yanı sıra ülkenin bütün enerji
santrallerini satması için baskı yaptı. Bunun üzerine Thatcher,
Profesör Littlechild 'ın rüyasını, İngiltere-Galler Enerji Havu
zu 'nu - serbest piyasa prensiplerine göre, ülkedeki elektrik fiyat
larını belirleyecek olan enerji pazarın ı - gündeme getirdi. Kağıt
üstünde, ' Enerji Havuzu' seyrine doyum olmayan akademik bir
güzell iktir. Özel sektörün eline geçen enerji santrallerinin yeni
sahipleri, piyasa rekabetinin sonucu olarak, satış hakkını elde et
mek için fiyatları acımasızca kırarak her gün birbirlerine karşı
açık eksittmeye gireceklerdi.
Lafta bu böyle. Piyasa planının ne kadar sürede çöktüğünü
söyleyemem ama Enerj i Havuzu, endüstrinin kendi deyişiyle,
1 99
hemencecik kuralsızlaştırılmış şirketlerin, tüketicilerin ceplerini
ustaca hortumlamalarına olanak sağlayan, ihaleye fesat karıştır
ma tekniklerinden oluşan bir 'oyun ' bahçesi haline geldi. Elekt
rik fiyatları füze gibi fırladı ve elektrik santrallerinin sahipleri
kelimenin tam anlamıyla, bir gecede yatırımlarının yüzde 300
ve yüzde 400 arttığına şahit oldular.
Thatcher çatlak profesör Littlechild ' a enerj i sektörünü dü
zenleme görevini verdi. Littlechild ' ın görevi l 998'de sona erdi
ğinde arkasında, düzenli bir gazina gibi çalışan bir serbest piya
sa bıraktı. Littlechild da Enron ' un garip, ufak şirketlerinden bi
rinin yönetim kuruluna girdi.
Southern ' ın bütün ganimeti Enron ' la İngilizlere yedireceği
düşünü lemezdi . I 995 'te kendi ülkesinde tüketiciler ve yetkililer
tarafından kuşatma altına alı nan Atlanta şirketi, İngiltere'de So
uth Westem Electricity Board 'ı satın aldı. Southern İngiltere'de,
Georgia'dakinin iki katı fiyata elektrik satabilecek ve Amerikan
yasalarınca izin verilen karın beş katını kazanabilecekti. Bu olay
bir Amerikan enerji şirketinin Amerika dışında gerçekleştirdiği
ilk alımdı. Bu satış yeni ve yasadışı bir olaydı.
Ya da en azından yasaya göre böyleydi. Büyük Bush, Roose
velt ' in kural larını yerle bir etmişti ama açık ve mantıklı bir dil
le yazılan ve Amerikan elektrik şirketleri nin yabancı ülkelerde
(hatta kendi eyaJetleri dışında) at oynatmalarını yasaklayan ya
sa da dahil bazıları hala ayaktayd ı. Ancak Enron 'un gösterdiği
gibi, yasalar del inmek - ya da 'değiştirilmek' - üzere yazılırlar.
Gün görmüş Roosel'eltçi Demokratik Parti senatörlerinin resmi
uyarılarına rağmen, Tahvil ve Döviz Komisyonu Southem
Company ' nin al ışverişini onayladı. Komisyonu bu işe razı et
mek kolay olmadı ama o dönemde Southern 'ın arkasında politik
bir güç bulunuyordu: Arkansas Little Rock'da faaliyet gösteren
Entergy International. Bill Clinton başkandı ve karısının eski
müşterisi Entergy de İ ngiliz pastasından pay almak istiyordu.
200
Kötü yapılmış nükleer santrallerin, Louisiana ve Arkansas ' ı
dolanan hatların sahibi, iflası n eşiğine gelmiş Entergy, kısa sü
rede London Electricity ' nin gururlu sahibi oluverdi. On sekiz ay
içinde Entergy, London'ı 1 milyar doların üstünde bir fiyatta
Fransız hükümetine ' aktaracaktı . ' Kazanç muazzam dı. Entergy,
London ' ı tek kuruş harcamadan satın almıştı.
Southern ve Entergy'nin ardından olaya, üç yıl içinde ceple
rinden tek kuruş çıkmadan İngiliz elektrik dağıtımının yüzde
70' ini ellerine geçiren Dallas 'lı TXU ve diğer Amerikan şirket
leri karıştı. Southem, İngiltere ' n in en büyük enerji şirketini ne
redeyse tamamen eline geçiriyordu ama Horton ' un ölüm haberi
ile muhasebe sahtekarlıklarına ilişkin tatsız hikayeler, o dönem
de kaybettiği seçim dolayısıyla başı dertte olan Muhafazakar hü
kümetin satışı iptal etmesine yol açtı.
Tony Blair'in yeni hükümeti Amerikan kolonicilerine karşı
düşmanca davranıyordu. Ama 1 998'de, Ohserver gazetesi için
çal ışırken, Houston 'da faaliyet gösteren Reliant şirketinin İngil
tere ' nin en büyük ikinci şirketini satın almasına il işkin olarak
İngiliz bakantarla şirket yönetici leri arasında yapılan gizli ka
paklı görüşmenin kayıtları elime geçti. Bu arada, Clinton 'ın özel
isteği üzerine - Blair' in yasaları hiçe sayarak, Enron ve En
tergy'ye hiçbir kurala bağlı olmayan yeni enerji santralleri kur
ma izni verdiğini de öğrendim.10
20 1
Ancak Amerika hariç. En azından ilk teslim olan değildi.
Amerikalılar serbest girişime inanırlar ama devlet mülkiyetiyle
sıkı kuralların sonucu olan ucuz elektriği ve neredeyse beleşe
gelen suyu tercih ederiz. Amerika, dünyada neredeyse tek örnek
olacak şekilde, Dünya Bankası ' nın neo-liheral reform dediği
olaydan uzak durdu - ve bu durum Amerika'daki serbest piyasa
cılarla kol kala çalışmayı düşleyen uluslararası yeni oyuncuları
düş kırıklığına uğrattı . Lobiciler, yeteri kadar büyük elektrik şe
bekesinin yanı sıra yeteri kadar Cumhuriyetçiye de sahip olan
iki eyaleti, Teksas ve California ' y ı serbest pazara dönüştürmek
Üzere bu eyaletlere çıkartma yaptılar.
Elektrikte kuralsızlık uçurumundan ilk düşen California idi
ama zıplayarak öne geçen Teksas oldu - genç, yeni vali George
W. Bush 'un desteği ile. Dünyaya yayılmış Teksas şirketleri göz
önüne alındığında kuralsızlık girişiminin Tek Yı ldızlı EyaJet'te
başlaması şaşırtıcı değil.
Ancak Teksas 'ta kuralların geçersizleştirilmesini geciktiren
teknik bir sorun söz konusuydu. Olayı anlamak biraz mühendis
lik bilgisi gerektiriyor. Teksas ' tak i elektrik santralleri üç şey
üretiyorlar: Elektrik, hava kirliliği ve politik bağışlar. Her za
man olduğu gibi, Teksas hepsinde de başı çekiyor. Örneğin
TX U 'ya ait. hayran olunacak bir açık yüreklil ikle ' İri Brown '
diye adlandırılan devasa elektrik santraline bakalım. Kirlilik söz
konusu olduğunda İri Brow n ' ı n eline su döken yok. Waco ya
kınlarındaki bir kömür madeni iri Brown ' ı n ocaklarını yanabi
len bir tür atık olan linyitle dolduruyor. TXU her yıl havaya 389
bin ton kirletici madde bırakıyor ki, bu durum onu Amerika 'nın
hava kirliliğinde birinci sırada bulunan eyaletinde en büyük kir
letici konumuna getirmektedir.
Bush, fosi l yakıt yakan bu dinazariara hava temizleyiciyi şart
koşan yasadan, bazı TXU santrallerini muaf tutmak üzere kolla
yıcı yönetmeliğini çıkardığında Dallas sakinlerinin (kelimenin
202
tam anlamıyla) nefesini de kesmiş oldu. Olaydan yararlanan di
ğer şirket ise ikinci sıradaki kirletici Reliant. TXU ve Reliant,
Bush ' un ikinci valilik seçim kampanyasına yarım milyon dolar
dan fazla bağışta bulundular.
l 995 'te Clinton ' ın Adalet B akanlığı, Teksas elektrik şebeke
sinde tekel oluşturmak üzere işbirliği yaptıkları gerekçesiyle
TXU ve Reliant hakkında soruşturma başlattı. Kuralsıziaştırma
sayesinde yaratılacağına söz verilen rekabet Federal yetkilileri
yatıştırırken aynı zamanda Enron'dan Ken Lay ' i de çok mutlu
edebilecekti. Ama şöyle bir sorun vardı: TXU ve Reliant'ın eli
kolu, masraflı , verimsiz çalışan, tehlikeli ve etrafı kirleten iri
Brown ve diğer santrallerle bağlı olduğundan, şirketler gerçek
bir rekabetçi piyasada milyarlarca dolar kaybederlerdi .
Vali Bush çıkar çatışmaların ı önleme konusuna daima özen
gösterirdi - bu olayda çıkar çatışması, kendisinin önde gelen ba
ğışçıları Enron, El Paso Company ve Dynegy elektrik dağıtım
şirketleri ile TXU ve Reliant elektrik üreticileri arasındaydı. En
ron için eskiden lobicilik yapan Terry Thom bana bu durumun,
Bush 'un parayı ödeyecek üçüncü bir grup - Teksaslı elektrik tü
keticileri - buluncaya kadar Teksas 'da kuralsızlık uygulaması
nın iki yasa dönemi ertelenmesine yol açtığını anlattı.
1 999 'da vali, elektrik dağıtıcıları ve elektrik üreticileri Tek
saslıların elektrik faturalarına 9 milyar dolarlık bir harcama ek
lenmesi konusunda anlaşıp el sıkıştılar.
Ken Lay 'in aklına bir şey takılmıştı. Bush ' un ek harcaması,
oyunun başlamasını sağlayacaktı ama kuralsızlık kartları bir ke
re karılmaya görsün fıyatlar jet hızıyla artacaktı, çünkü bir kural
hala yerli yerindeydi: Sulh ceza yasası, bizi soyup soğana çevi
ren namussuzları dava etmek için Amerikalıların elinde kalan
tek araçtı. 1 994 'te, Bush 'un valilik seçimine katıldığı yıl Lay,
Teksaslılar için bir Hukuk Reformu hazırladı. Lay boşa kürek
sallamazdı: Teksas Hukuk Reformu'na arka çıkan şirketler Tek
203
Yıldız'ın politikacılarına her yıl milyonlarca dolar ödüyorlardı.
1 995 'te, Bush ' un vali olarak yaptığı ilk iş Reform yasası konu
sunda EyaJet Kongresi 'ni acilen toplantıya çağırmak oldu. ' Sulh
ceza reformu ' Bush 'un ve Lay ' in elinde reform olmaktan çıktı .
Vali, hissedarların, çalışanların ve emeki iierin sahtekar yöneti
ci leri dava etmesini zorlaştıran maddeler ekietti yasaya. Görü
nüşe göre Ken Lay her şeyi düşünmüştü.
204
de 379 arttı. Ancak yüklü faturalar San Diego'yu vurmadan ön
ce, para, güç ve Amerikalıların California'yı izleme merakından
yararlanan yeni enerji tüccarları, 23 eyaletin daha kuralsıziaştır
ma yasasını kabul etmesini sağladılar.
Her iktisatçı satılık değildi. Y ozlaşmamış uzman Dr. Eugene
Coyle 'un hesabına göre, Californialı hemşehrileri milyarlarca
dolarlık bir soygunun içindeydi. l 998 'de, mezbahanın rampa
sında kuzuların olağanüstü ayaklanması yaşandı. Dr. Coyle ve
bir grup sivil haklar savunucusu kuralsıziaştırma kararını geçer
siz kılmak için California'da referandum yapılmasını sağladılar.
Enerji tüccarları sonucu öğrenmek için ayların sayılmasını bek
lemek zorunda değillerdi: Sonucu satın almışlardı. Southern Ca
lifornia Edison, Pacific Gas-Electric ve yandaşları, profesör
Coyle'un kuralsıziaştırma işlemini yavaştatma önerisini yenmek
için 53 milyon dolar harcadılar.
Cal ifornia'nın yeni, bilgisayar kontrollü seçim sistemi bir fe
laketti. Akış diyagramı duvara çarpılan makarna çanağına ben
ziyordu. Kafaların karışması işe yarıyordu, işin karmaşık olma
sı daha karlıydı. Teksasl ıların kokusu geldi burnuma. Elektrik
kesintisi felaketinden sonra göreve getirilen komisyon üyesi
Cari Wood, Enron ' un kuralsıziaştırma için başlangıçta devreye
girmediğini ama bu garip, karışık ayrıntıların yazılmasına katkı
da bulunduğunu söyledi bana.
2000'de, Beth Emory çok şaşırtıcı bir şey anlattı. Emory, Ca
lifornia 'nın elektrik şebekesine bakan gözetim kurumunun baş
kan yardımcısı ve genel danışmanıydı. İngiliz sisteminin fıyat
patlamasına ve elektrik kesintilerine yol açacağını Coyle ile ben
bilebiliyorsak eğer, sisteme onay veren Cumhuriyetçi Parti men
subu kamu görevlilerinin de kuşkusuz bilmesi gerekirdi diye dü
şündüm. Politikacılar 2002 'de, Enron 'un piyasayı yönlendir
mekte kullandığı numaraları - K ısa Yoldan, Ölü Yıldız ve Seke
rekten gibi film isimlerini andıran isimlerle - anlattığı belgeyi
205
ele geçirdiklerinde şaşırıp kaldılar. Ama enerji çetesinin Califor
nia 'da kullandığı bu numaraların her birinin denemesi İngilte
re ' de yapılmıştı. Hatta oyuncular bile aynıydı: Enron, TXU, Du
ke, Southern California Edison (İngiltere'n in barajlarının sahibi)
ve Atiantalı Southern.
O yüzden Emory 'ye şunu sordum; eyaJet yetkilileri ellerinde
patiayacağını bile bile kuralsıziaştırma planını uyguladı mı?
"Oh, evet, bundan haberimiz vardı" dedi Emory 2000 yılında.
Şu an Washington'da sanayi avukatı olarak çalışan Emory söz
lerine şunları da ekledi "Olanlar (kesintiler ve fiyat patlaması)
beklenen şeylerdi. Geçen yıl önemli sorunlarla karşılaşacağımı
zı biliyorduk." Dediğine göre, kurals ızlaştırmanın ertelenmesi
konusu tartışıldı ama politik baskıdan dolayı, felaketin geleceği
ni bile bile yürürlüğe koydular.
Haber kaynağı Emory 'ye göre, kuralsızlaşmanın devreye gir
mesinden sonraki ilk sıcak yaz günü, California'nın tek damla
suya bile muhtaç olduğu sırada, santral patronlarından oluşan
ufak bir grubun California ' nın enerji sistemini rehin alması eya
Jet yetkili lerini şaşırtmadı. Elektriğin fiyatını kendileri belirleye
ceklerdi ve belirlediler de: Elektriğin birim fiyatı 9 999 dolar ol
du - eski fiyatı olan 30 doların 30 bin katından fazla. "Californi
alılar şanslıydı" diyor Emory, "Enerji korsanları otomatik he
saplamalarda eyaJet idaresindeki bilgisayarların sadece dört ba
samaklı rakamları gösterdiğini sandılar. Asl ında, bilgisayarlar,
bir günde Los Angeles 'daki ailelerin yarısını iflasa sürükleyecek
şekilde, yedi basamak lı rakamları gösterebiliyor) ardı."
Ancak birinin felaketi diğeri için fırsat demektir. Ve diğeri
Ken Lay ya da Reliant'dan Steve Letbetter gibi biriyse, ortaya
çıkan fırsatlardan bazılarının Cumhuriyetçi Parti ' nin kasasına
gireceğini tahmin etmek zor değil. Kuralsıziaştırma hastalığının
bulaştırıcısı, sanayiinin desteği ile İngiltere ' ye yaptığı geziden
sonra bu ekonomik virüsü California'ya taşıyan, Califomia Ka-
206
mu Hizmetleri Komisyonu Başkanı Daniel Fesler'di. Vali Wil
son tarafından Eyalet Enerji Dairesi'nin başına getirildiğinde
Fesler, elektrik konusunda tam bir cahildi ama Cumhuriyetçi
Parti 'nin memuru olarak, partinin ekmeğine nasıl yağ sürülece
ğini kesinlikle biliyordu.
Nasıl Başardılar?
207
lina'daki Duke Santralİ kesinti sırasında dağıtıcı şirketten sant
rali kapatmasını istemiş - ama Califomial ı şirket bu isteği geri
çevırmış.
Enerji tüccarları tek bir sanıralde üretilen enerjiyi sadece azal
tarak. diğer santrallerinden üretilen elektriğin değerini altından
kıymetli hale getirebilirlerdi. Dr. Anjali Sheffrin ' in elinde, Cali
fomialı bir müşteri adına yazdığı raporda, Cal ifomialı enerji şir
ketlerinin yapay kıtlık yaratmak üzere, Californ ia 'da Mayıs ve
Kasım 2000 tarihleri arasındaki sürenin yüzde 98' inde fiziksel ve
ekonomik kesinti yaptıklarına ilişkin kanıt bulunmaktaydı. Üç
devasa şirket de -elimde sadece A 1 , A4 ve AS şeklinde kod isim
leri var ne yazık ki- bu aylarda tek bir dürüst iş yapmadılar. So
nuçta, sahte şişirmeler. sahte tarifeler. megavat bindirmesi ve aşı
rı fiyatlar bir araya geldiğinde tek bir yıl içinde, kaba bir hesap
la, 6 milyar 200 milyon dolarlık bir gelir elde edildi.
Dr. Coyle ' un önayak olduğu 1 998 kuralsıziaştırma karşıtı
kampanyasını bastırmak için harcad ıkları 39 milyon dolara ek
olarak. Californialı üç büyük enerji şirketi. PG&E, Edison ve
Sempra. o yıl lobiciliğe ve kampanya bağışiarına 34 milyon 800
bin dolar daha harcadılar. Yüklü bir ödeme sayılırdı bu ama ge
ri aldıkları milyarlarca dolar, politikacılara yatırım yapmanın sa
dece santral iere ya da ürünlere yatırım yapmaktan daha fazla ka
zanç getirdiğini göstermektedir. ·
208
nimsediler. California'da politik bağışlarla desteklenmesine
rağmen, kuraisızlaşma zaferi esas olarak, maliyetli lobicilik ve
propaganda kampanyaları sayesinde kazanıldı. Güney yarım
kürenin daha yoksul ülkelerinde, özelleştirme ve kuralsıziaştır
ma eski usulle yayılıyor: tehditler, baskı ve offshore banka he
saplarındaki paralar.
Direnmek boşunaydı. IMF ile Dünya Bankası gelişmekte
olan her ülkeye vereceği borç için elektrik, su, telefon ve gaz
sistemlerinin satışını koşul olarak öne sürüyordu. Borç alama
mak ekonomik ölüm demek olduğundan, ya satacaktınız ya da
ölecek.
Dünya Bankası 'nın eski baş ekonomistinin bana anlatlığına
göre, Banka 'nın dikte ettiği satış programı özelleştirme sayıl
mazdı, bu tam anlamıyla rüşvetçilikti. Her ihaleye fesat karışı
yordu. (Ancak Dünya Bankası 'nın da bu açıdan bir sınırı oldu
ğunu itiraf etmeliyim. Banka, Afrika ülkesi Gana 'ya, yolsuzluk
olayı, sıkıntı yaratacak düzeyde kamuya yansıdığı için, Enron ' la
yaptığı anlaşmayı iptal etmesi için baskı uyguladı . ) Balışişler or
talıkta uçuşmaya başladı ve Brezilya'dan Pakistan 'a kadar olan
geniş bir coğrafyada enerj i sistemleri satıldı.
Pasta müthiş büyük: Satışa sunulan 4 trilyon dolarlık kamu
malı. Satılan sadece elektrik sistemleri olmadı. Gaz şirketleri. te
lefon şirketleri ve en trajik sonuçlarıyla su şirketleri Amerikan,
Fransız ve İngiliz şirket eşkıyalarına satıldı. Elektriğin serbest pa
zarında yer kapmak son derece zor bir olay olmasına rağmen. su
sistemini ele geçirmek güvenli bir işti. Devlet zaten boruları dö
şemişti, pazar suya muhtaç ve müşteriler yeterli hizmet görmü
yorlar. Bu konuda da, Thacher' in ingilteresi ilk özelleştirmeyi ya
parak başı çekti. İngiltere'de su faturalan Amerika'daki faturala
rın yüzde 250'si düzeyine kadar çıktı, su şirketlerinin hisseleri be
şe katlandı ve I 995 'te sistem paramparça oldu: İngiltere ' nin bazı
bölgelerinde balıçenizi suladınız diye tutuklanabilirsiniz. Bu
209
alanda en büyük kazancı kapan ve en büyük politik bağışı yapan
ş irket, tamamı Enron ' a ait olan Wessex Water şirketiydi.
Arjantin I 988 'de And Dağlarını aşan gaz hattını satarak ilk
ganimeti sundu. O zamanlar kamu i şletmelerinden sorumlu ba
kan Senatör Rodalfa Terragno'nun l 988 sonbaharında bana an
lattığına göre, Buenos Aires ' teyken kendisini "Başkan yardım
cısının oğlu" olarak tanıtan biri Amerika'dan telefon etti. Ama
hangi B ush? Terragno bu şahsın Arjantin ' de tanınan ve büyük
yatırımlar yapan Neil Bush olmadığına emin, o kişi George W.
(Terragno' nun tahmin ine göre) ya da kendi kaynaklarıma göre
kardeşi Jeb olmalıydı. Her kimse B ush 'un oğlu bakana, projeni n
yeni bir şirket olan Enron ' a verilmesinin "Amerika ile Arjantin
arasındaki bağları kuvvetlendireceğini" söyledi.
Beyaz Saray ' a adım atmakta olan bir adamın oğlundan gelen
bu istek öyle kolayca halledilecek bir iş değildi.
O zamanlar Bush kardeşler işadamıydılar. O yüzden babala
rının adını kullanmaları biraz garipti ama gayet yasaldı. O ne
denle B ush kardeşlerin Terragno'ya ettikleri telefonu neden ka
bullenmediklerini anlayabilmiş değilim. George W. 'nun sözcü
sü Terragno ile görüşüldüğünü inkar etti ve genellikle söyleye
cek çok şeyi olan Jeb ise anlaşılmaz bir şekilde bu konuda ko
11
nuşmaktan kaçındı.
2002'de Arjantin'de görüştüğümde Terragno, Bushların insa
na küçük dilini yutturacak yanıtiarına ilişkin bir ipucu verdi ba
na. Dediğine göre, Enron avanta peşindeydi - Teksaslılar Arjan
tin ' in doğal gazı için, diğer teklifierin yanında gülünç kalacak şe-
l l . George Bush ' un sözcüsü ve iş ortağı Karl Rove, Bush ' u n Terragno ile gö
rüştüğünü inkar etti ve gazeteci Louis Dubose'ye ba�kanın günl üğünden bö
lümler göstererek Bush'un Arjanti n 'de değil de Teksas'ta olduğunu kanıtla
maya çalıŞtı. Ancak Terragno telefondan bahsediyordu, bir görü�meden değil.
Jeb"in Florida 'daki bürosu da BBC Gece Haberleri tarafından istenen bilgiyi
vermemekle direndi .
210
kilde, rayiç bedelin beşte birini ödemeyi teklif ettiler. Terragno,
Enron' un Arjantin 'deki lobicisinin, Arjantinli bakan Enron 'un
teklif ettiği düşük fiyatı kabul ederse şirketin de karşılığını haydi
haydi vereceğini belirttiğini de söyledi. "Eğer evet deseydim bu
paranın en azından bir kısmının cebime gireceğinden kuşkum
yoktu. Bunu aÇ ıkça söylemediler ama ima ettiler." Terragno, En
ron ' un teklifini gülerek geri çevirdi - iki yıl sonra, Bush ailesinin
yakın dostu, Arjantin Başkanı Carlos Menem, Enron 'a bir diğer
doğal gaz hattını neredeyse beleşe vermeye çalıştığında Terrag
no soruşturma istedi. (Hükümet soruşturma açtı, ama Menem baş
müfettişi görevden alınca soruşturma da bitti.)
Enron Arjantin 'deki alışveriş macerasını Buenos Aires yöre
sinin su şebekesini satın alarak kapattı . Enron 'un tavrı olayın
her yönünde kendini gösterdi: Verdiği yatırım sözüne aykırı ola
rak, ücretlerini ödemeden kitlesel işçi çıkarmaları yapıldı. Ba
kım işçileri olmadığından su boruları kırık dökük kaldı. En
ron ' un sistemi para için gözden çıkarması suyun kirlenmesine
yol açtı.
Ancak sırtlarında ekonomik yük olmasına rağmen Arjantin
liler Enron'a epeyi para kaptırmışlardı ve daha fazlasın ı artık
kaptırmak istemiyorlardı. Eylül 200 1 'de, bölge yönetimi En
ron 'la yapılan otuz yıllık anlaşmayı bozarak şirketin kentten çık
masını istedi. Enron 'un başına gelenler hoşunuza gidebilir ama
unutmayın, Houstonlular kendi paralarını değil Amerikalıların
parasını ateşe atmıştı. Enron 'un yurtdışında aldığı şirketlerin ço
ğu Amerikan vergi mükellefleri tarafından parasal olarak des
teklenmiştir. Bu olayda desteği veren, yarısı Amerikan Hazine
si ' ne ait olan Dünya Bankas ı ' na bağlı Inter-American Develop
12
ment Bank'dı.
21 ı
İyi, Sorumluluk Sahibi Bir Diktatör
212
)endi - ya da daha doğrusu, işi yüzüne gözüne bulaştırdı. Olum
suz güvenlik raporlarının sayısını düşürmek için güvenl ik hata
larını bildiren işçileri işten atıyorlardı: John Rex ' i sahte güven
lik kontrolü belgelerini bildirdi diye, Thomas Saporito 'yu gü
venlik hatalarını ortaya çıkardı diye, Ron Goldstein 'ı da sahte
kaynak kayıtlarını sergiledi diye işten attılar. Houston Power' a
ihanet edenleri yakalamak için, inşaat işini yüklenmiş olan, bu
gün Halliburton şirketi olarak tanınan Brown and Root, federal
müşterilere ihbarda bulunan i şçileri belirlemek amacıyla, işçile
rin soyunma odalarının tavanlarında ince delikler açıp on san
timlik casus tipi kameralar bile yerleştirmekten çekinmedi.1�
Yanlış anlamayın, Reliant gerektiğinde dürüst davranabilen
bir şirket. 2002 sonbaharında Enron, Global Crossing ve World
Com olayları patlak verdikten sonra, Tahvil-Döviz Komisyonu
büyük şirketlerin genel müdürlerinden şirket kayıtlarının doğru
olduğuna dair bir yemin belgesi imzalamalarmı istedi. Garip
olan şu: Adamların kayıtlannın doğruluğuna inandığını kabul
ediyorsunuz. İ mzadan önceki son günlerde, Reliant 'dürüstlük
öncesi ' kayıtlarından 2 milyar dolarlık bir geliri sildi. Buna da
' yeniden düzenleme ' dediler.
***
213
ton 'la olan bağlantılarını kullandı. Peru ' nun mallarının peşine
düşen Lupberger şunları söylüyordu: "Artık dengeye kavuştular,
iyi, sorumlu liderlik sergileyen bir tür iyi kalpli diktatör."
1 992 'de Benezir B utto h ükümeti, garip bir biçimde, Entegry
(yüzde l O) ve İngiliz National Power'ın (yüzde 40) sahibi oldu
ğu santrallerden elde edilen elektriğe Pakistan Enerji Kuru
lu'nun yaptığı ödemeleri artırma kararın ı alınca bu ülke de En
tegry için para kaynağı durumuna geldi. Ancak 1 998 'de Butto
seçimi kaybetti ve Pakistan ' ın yeni hükümeti B utto'nun Lond
ra' daki lüks mülklerinin gizli kalmış varlığını öğrendi. B ut
to'nun kaynağı açıklanamayan zenginlikleriyle birlikte, ABD
İngiliz enerji şirketlerine yaptığı cömert ödemeleri göz önüne
alan hükümet Ekim 1 988 'de Butto 'yu ve Batı lı konsorsiyumu
rüşvetle suçladı. Daha sonra, Pakistan ' ın yeni hükümeti rüşvet
yoluyla yapılan ticari anlaşmaların hukuken geçersiz olduğu ko
nusundaki uluslararası yasayı öne sürerek İ ngiliz-Amerikan
konsorsiyumuna yapılan yüksek ödemeleri kesti.
IMF ile Dünya Bankası rüşvete resmen karşıdırlar. Ama yi
ne de, Pakistan rüşvet suçlamasıyla mahkemeye gidip suçlanan
İngiliz-Amerikan enerji ortaklığına yapılan ödemeyi kırptığında
Clinton ve B lair'in ricası üzerine IMF Pakistan 'a yapılan ulus
lararası mali yardımın kesileceği tehdidini savurdu.
Ekonomik ambargo tehdidinden paniğe kapılan Pakistan, İn
giliz-Amerikan konsorsiyumuna ödemek için para toplamaya
başladı. 22 Aralık 1 998 'de Pakistan ordusu ülkenin elektrik
santrallerine 30 bin asker gönderdi. National Power'ın Uluslara
rası Faaliyetler Başkanı Peter Windsor bana şöyle diyecekti:
"Ordunun işi ele almasından beri çok şey değişti. Artık paramız
ödeniyor, sokaktaki adamdan para toplamanın yolunu buldular."
"Doğru, silahı doğrultup buldular" dedi bana toplu gösterilerden
sonra tutuklanı� ·serbest bırakılan işçi sendikası avukatı Abdul
Latif Nizamani. (Windsor rüşvet suçlamasını şiddetle reddetti.)
214
Pakistan ordusunun ülkenin altyapısını kontrol etmesinin ve
çokuluslu şirketlere yapılacak ödemeleri garanti altına alması
nın yanı sıra, General Müşerref' in dokuz ay sonra iktidarı eline
geçirmesi - Batı medyası için ' sürpriz darbe ' - enerji santralleri
ne ilişkin tartışmaya son noktayı koydu.
Başkanlığı bırakmasından aylarca önce, Başkan Clinton Pa
kistan ' a gitti. Bu kararla şoka giren senatörler Amerikan Dışişle
ri Bakanlığı ' nın tanımadığı bir askeri diktatörle Clinton ' ın neden
görüşeceğini anlayamadılar. Bunun cevabı gündemdeki önemli
bir konuydu: İngiliz-Amerikan enerji grubuyla yapılan tartışma
lı anlaşmaya göre ödenecek daha yüksek elektrik ücretleri.
Bu arada sınırın diğer tarafında, Hindistan 'da, Enron ' un
Dabhol 'daki elektrik santrali projesine karşı yürüyüş yapan pro
testocuları polis güpe gündüz dövüyordu. Bu proje Hindistan ' a
o kadar pahalıya malolmaya başladı k i 1 998 'de Maharashtra
eyaJet hükümeti rüşvet nedeniyle anlaşmayı feshetti. Clinton
Hindistan'ın sıkıntısını anladı . . . ve tahsilat takımını yolladı ül
keye: Dışişleri B�kanı Madeleine Albright ve enerji sektörünün
eski yöneticilerinden, Clinton 'ın enerji bakanı Hazel O'Leary.
Bayanlar eğer Enron 'a hakkı olan para verilmezse ülkeyi ekono
mik olarak boğacakları tehdidini savurarak diplomatik yoldan
Hindistanlı yetkililere olacaklan gösterdiler. Daha saldırgan
olan B ush, bir erkeğin işini yapsın diye bir kadını göndermezdi
hiçbir zaman. 200 1 'de, aynı tehditler Hindistan hükümetine
Başkan Yardımcısı Dick Cheney tarafından savruldu. 14
215
Hepsini Yuvaya Geri Getirmek
Enron 'un Kasım 200 l 'de iflasını ilan etmesinden sonra çalı
şanları, kredi kuruluşları ve dolandırılan müşterileri, şirketin
mallarının ve bulabildikleri yöneticilerinin peşine düştü. Bush
lar da kendi usulleriyle Enron malı avına katıldılar. İflastan iki
ay sonra, Florida Valisi Jeb Bush enerji yağmacıları tarafından
düzenlenen ve adam başı 500 dolara yapılan yemekte toplanan
2 milyon dolarlık çeki almak için Enron 'un eski başkanı Rich
Kinder'in Teksas ' tak i evine gitti. Florida' da bu tabakları yala
maya can atan çok işçi vardır, çünkü Enron ' a yatırılan Florida
eyaJet emeklilik fonundaki yaklaşık 300 mi lyon dolardan geriye
kalan buydu - elli eyaJet içinde bu işe yatırılan ortalama paranın
üç katı.
Aralık 2000 kesinti lerinden ve Enron 'un yatırdığı yarım mil
yar doların Pacific Gas&Electric şirketinde batmasından sonra,
yetkililerin çoğu Enron 'Ju Ken Lay 'e yakın durmaktan çekindi.
Ama Jeb ' in böyl e bir kaygısı yoktu. Florida valisi Lay ile buluş
maktan ''mutluluk" duyacağını belirten özel bir mesaj yolladı.
Bu sevgi mesajına rağmen Jeb, Ken Lay ile konuştuğunu hatır
lamarlığını söylüyor, ama günlüğü öyle demiyor: Kuralsızlığı
tartışmak için 1 7 Nisan 200 1 ' de Enron ' un şefiyle vali arasında
yapılan yarım saatlik bir telefon konuşması var.
Başkan babası ve kardeşi gibi, Jeb de Lay 'in kuralsıziaştırma
ilaemın bağımlılarından. Ancak Florida valisinde, Lay 'in ilgisi
ni çeken başka şeyler de var. Şeker fabrikaları Güney Flori
da' daki bataklık sahaya fosfor akıtırlar ki bu olay diğer tarım iş
letmelerinin de yardımıyla yılda 867 milyon dolarlık bir zarara
yol açmaktadır. Basit düşünen kafalar çözümün kolay olduğunu
sanabilirler: Fabrikalara atıkların ı bataklığa atmamalarını söyle
mek. Ancak fabrika sahipleri bir yandan suya fosfor akıtırken
216
bir yandan da siyasi partilerin kasalarma para akıtırlar. Sadece
Fanjul ailesinden yaklaşık ı milyon dolar geldi. Şeker kodama
nı Pepe Fanjul, Baba Bush 'un 'Takim 100' üyesiydi. Takımın
oyuncularının her biri yaşlı başkan için 1 00 bin dolar verdi.
Val i B ush şeker babalarına bataklığı kirletmemelerini söyle-
yeceğine, Güney Florida su sistemini yeni rezervuarlara bağla
yarak bataklığa temiz su basma planına ve Azurix adlı şirkete
destek verdi. Uzman hidrologların görüşüne göre, böylesine bü
yük bir proje ancak saçmalayan bir beynin eseri olabilir ve epe
yi de maliyetli bir iştir. İ şin bir parçası olarak. Azurix, rezervu
arın suyunu altı milyon Floridalı tüketiciye satma hakkını baş
kasına satacaktı. Azurix, Buenos Aires'den daha yeni atılan En
ran ' a ait bir şirketti.
217
"'
ue
t�
nt
sıo tl V} �
_L _/Y
1\�.t'ı
... y
. Teks8ii:Louslana Fiyatı
Sil
'Öt
.�z ı ş $
z İ i l <� <�
� lT
� � ş �
z.
ş � � ş ş q
ı;1 � :! � � � li � ç � 9 �
� ı: 1
t: 'lı !- �.� � � ::: J.
c
�
-
� ]'
� :! � ± � - 'iı s �. � � � ·-
.., ! �
s
Şekil 14. Doğal gaz fiyatları. Büyük sıçramanın bedeli - ünite başına 50 dola
nn üstünde - Califomialılar tarafından karşılandı. Aynı dönemde Teksas
Henry Hub'dan 10 dolardan ucuza gaz sağlıyordu. (Kaynak: Califomi a bağım
sız Sistem Operatörü)
218
rede 1 2 m ilyar dolarlık bir kayba dönüştü - ve PG&E 2000 yılı
nın sonunda iflasını istedi.
Ancak PG&E'nin başına gelenlere fazla sevinemedik. Cali
fornia Valisi Gray Davis şirketleri kurtarmak için harekete geç
ti. Davis, PG&E ve Edison 'dan, eski tarifeli fiyatın on katından
fazla bir fiyata, kilovat saati 500 dolara elektrik satın almak için
uzun süreli bir anlaşma imzaladı. EyaJet bu pahalı anlaşmaların
maliyetini karşılamak için milyarlarca dolarlık devlet tahvili çı
kardı. Sam Wyly'nin dediği gibi, Bushların sıkı çalışması işe ya
radı - Califomia bunun karşılığını otuz yıl boyunca, yılda 2 mil
yar dolarla ödeyecek.
219
5
Amerikan Ş irketlerinin İçyüzü
220
Altın Kafes: Wackenhut'ın
İnsan Sefaletindeki Serbest Pazan
22 1
Kaynaklarıma göre, Garcia 'nın bıçaklanmasından tam iki
hafta önce, şirketin tecrübeli elemanlarından biri, tek gardiyanlı
sistemin ölümcül bir kumar olduğu konusunda patronları uyar
dı. Yöneticinin yapılan şikayete verdiği cevap şuydu: "İki yeri
ne bir adam kaybetmek daha i y idir."
Wachenhut nasıl oluyor da bu işi böyle götürebiliyor? EyaJet
kongresinden Demokrat Parti lideri Manny Aragon 'u lobici ola
rak bordroya yazmanın ve hapishanenin yapımında betonu Ara
gon ' un şirketinden satın almanın bir sakıncası veya zararı olma
yabilir. Ama yasalara ters değil midir bu durum? EyaJet Senatö
rü Cisco McSorley'e sordum bunu. Demokrat Parti senatörü,
hukukçu ve Adalet Komisyonu Başkanı olan McSorley, "Elbet
te ters" dedi ve omuz silkereesine ekledi, "New Mexico ' ya hoş
geldiniz."
Wackenhut günde 43 dolara mahkumları barındırmayı, bes
lemeyi, gözetmeyi ve eğitmeyi kabul etti . Ama bu, mümkün de
ğildi. Politik açıdan yozlaşmış eyaJet yönetimi bile, Wacken
hut'ın kendileriyle dalga geçtiğini anladı. New Mexico yöneti
mi, Wackenhut ' ı n tecrübesiz "yeşil botlularının" kontrolü kay
bettikleri her defasında içeri girip mahkumları hücrelere kapata
cak tecrübeli polislerden oluşan maliyeti yüksek bir gücü hazır
tutmak zorunda olduğunu anladı. Nisan 'daki ayaklanmada iki
yüz mahkumu gözyaşartıcı bombayla yatıştırmak - ve saldırgan
laşan bir Wackenhut gardiyanını tutuklamak için 1 00 eyaJet po
lisine ihtiyaç duyuldu. Özelleştirmeyle elde edileceği varsayılan
tasarruf, kel imenin tam anlam ıyla, uçup gitmişti.
Bu durum karşısinda eyaJet yönetimi şirket hapishanesini ye
niden kurtarmak zorunda kalırlarsa bunu fatura edecekleri konu
sunda Wackenhut'ı tehdit etti. Piyasa şartları açısından, bu du
rum, özel bir şirketin yardım istemesinin felaket derecede mali
yetli olacağı anlamına geliyordu. 3 I Ağustos'ta, eyaJet yönetimi
tarafından hapishaneye telefonla yapılan kontrol sırasında geri-
222
den kavga gürültü sesleri duyuldu. Wackenhut her şeyin yolun
da olduğunu söyledi eyalete. Ş irket iki saat sonra acil yardım
çağrısı yaptığında gardiyan Garcia kan kaybından ölmüştü.
Wackenhut hapishanelerinde neden bu kadar çok ölüm, bu
kadar çok ayaklanma oluyordu? Ş irketin sözcüsünün bana anlat
tığına göre, "New Mexico'daki suçlular sert adamlardır." Aynen
böyle dedi.
Acil çağrı düğmesi olan telsizler gibi hayat kurtarıcı cihazia
rın alınması için adeta yalvaran güvenlik görevl ilerinden gelen
dahili şirket notlarının kopyalarını elde ettik. Notta daha fazla
eleman talep ediyorlardı. Notlar Garcia'nın ölümünden haftalar
ca önce yazılmıştı.
Ayaklanmalardan önce politikacılarla müfettişl�r tam kadro
lu gibi görünen hapishanede resmi geçit yapmışlardı. Ancak ya
pılan gözlemler teftiş fırçası niteliğindeydi çünkü, gardiyanların
söylediğine göre, teftiş için gardiyanlar 1 6 ve 20 saatlik vardiya
lar şeklinde çalışma emri almışlardı.
Bir mahkeme yetkilisi de tehlikeli bir iş için ödenen paranın
düşük olduğunu söyledi bana. Wackenhut açığını kimi zaman,
bazısı ehliyet alacak yaşta bile olmayan yeni yetme gardiyanlar
la kapattı. Gevşek kontrollerden dolayı bazı eski mahkumlar da
bordroda yerlerini aldılar.
Bazı genç gardiyanlarla, kendini güvende hissetmeyen yeni
elemanlar tecrübesizliklerini mahkumlara sert davranarak, onla
rı duvarlara çarparak kapattılar. B ir tanığın gizlice bana anlattı
ğına göre, "Olay gerçekten çok iğrençti." Hapishanenin açı lışın
dan hemen sonra, bir grup gardiyan kelepçeli bir mahkumun ka
fasını uzun süre tekmelemişti. Gardiyanların başında bir adamın
bulunması gerektiği aklınıza gelebil ir, ama zaten vardı böyle bi
ri. Hapishane müdür yardımcısı kollarını kavuştunnuş yanların
da duruyordu. Dayağa tanık olan birine göre, müdür yardımcısı
gardiyanlara, "Vurdun mu ses gelmeli" diyordu. Şirket bu gar-
223
di yanları işten attı ve m üdür yardımcısını da o hapishaneden alıp
bir başka Wackenhut hapishanesine verdi.
Bilinçli gardiyanlar bir noktadan sonra isyan ediyorlardı .
Bunlardan dört tanesi telsiz - v e sendika hakkı - talep ederek ha
pishanenin önünde gösteri yaptılar. Bol şans. AFL-CIO (Ameri
kan İşçi Sendikaları), Wackenhut ' ı ülkeni n sendika düşmanı şir
ketler listesinde üst sıralara koydu. isyancı gardiyanlar da işten
atıldı.
Senatör McSorley hapishanenin özelleştirilmesine kafayı tak
mış durumda. Senatöre göre, New Mexico yönetimi Wacken
hut 'ın ilk birkaç aylık faaliyetinin Hazine 'de açtığı gediğin bü
yüklüğünü henüz ölçmüş değil. Ayaklanmalardan sonra şirket,
sorunlu 1 09 mahkumu devlete iade etti ki, devlet bu adamları
başka hapishanelere nakletmek için milyon larca dolar harcadı.
Yine de, sertlik yanl ı ları Wackenhut 'ı övgüyle karşıladı; rad
yolar için fiş vermemek. dar metal hücreler, hücre zamanının
artması gibi uygulamalar eleınandan tasarruf sağlıyordu. Devlet
hapishanelerinden farklı olarak, Wackenh ut 'a rehabil itasyon
hizmetleri için para ödenmesine rağmen, okul, meslek kursu, ki
taplık için ya yer yoktu hapishanelerde ya da küçücük bir yere
sıkışmışlard ı. Şirket övünerek, hapishane içinde bilgisayar çal ı ş
masına olanak verdiğini aç ıkladı ama üniforma dikerek saatte
otuz sent alan birkaç mahkumdan başka çalışan yoktu. Mah
kumların çoğu metal kafeslerinde tutuluyordu. Gaddarlık ucuz
dur. insanlık ise pahalı - kısa dönemde tabii . EyaJet gardiyan
sendikasının başkan ı . Wackenhut'ı, mahkumlara köpek muame
lesi yapmasının onları kurt gibi saldırganlaştıracağı konusunda
uyarıyordu.
Wackenhut şirketi yalnızca adli işleriyle tanınmak istemiyor.
Haki ıl ar. Al aska' daki Exxon Va/dez felaketinden sonra, Exxon
BP ortaklığı ABD Kongresi 'y le çalı şan gammazın evine gizlice
224
dinleme cihazı yerleştirdi. Bu karanlık işi tasariayıp gerçekleş
tirrnek üzere anlaşma imzalayan da Wackenhut takımıydı.
Wackenhut l 999'da çok da güneşli bir yaz geçirrnedi. B irçok
elemanının mahkumları cinsel açıdan istismar ettiği suçlaması
nedeniyle Teksas şirketle olan anlaşmasını iptal etti. Ş irketin
kendi eyaleti Florida'da da hapishane işletmesine engel olundu.
Haziran, Temmuz ve Ağustos'taki toplu firarlar Avustralya an
laşmalarını da tehlikeye attı. New Mexico:da, daha bir yıl önce
açılmış olan Wackenhut' ı n iki hapishanesinde, Santa Rosa 'daki
Garcia olayı da dahil, sayısız ayaklanma, dokuz bıçaklama ve
beş cinayet görüldü. Bu arada Wackenhut'ın hisse senetleri de
tepetaktak oldu.
Ancak şirket için hala bir umut ışığı vardı. Wackenhut ' ın ge
çirdiği bulutlu yazın ardından, New Mexico 'daki dördüncü ve
beşinci cinayetler arasındaki dönemde, İngiliz İçişleri Bakanlı
ğı, Marchington 'da bir hapishane yapılması ve işletilmesi de da
hil şirketle yeni anlaşmalar yapılacağını açıkladı. Wackenhut
ABD 'deki parlak deneyimi sayesinde, özelleştirilmiş cezalan
dırma sisteminin küreselleşmesinde ilk akla gelen isim oldu.
EyaJetler birbiri ardına Wackenhut'a kapıyı gösterirken, Ma
jestelerinin Hapishane İdaresi ' nin bir İngiliz hapishanesini işlet
sin diye bu şirketi davet etmek nereden aklına geldi acaba?
İçişleri Bakanlığı önce öfkeli bir biçimde, İngiltere'nin şir
ketle Coldingley Hapishanesi işletmesi anlaşmasını "karşılıklı
olarak feshederek" Wackenhut'la olan işbirliğini sona erdirdiği
ni belirtti ve şirkete yeni bir anlaşma teklif ettiğini inkar etti.
(Aslında "karşılıklı" sayılmazdı bu fesih. Önce bir hapishane
uzmanına, sonra da bana ulaşan gizli bir teftiş raporu Wacken
hut'ı, kuşkulu muhasebe işlemlerinden ve "Hapishane İdare
si 'nin mali politikasına uymamak"tan ötürü suçluyordu.)
İçişleri Bakanlığı sözcüsü Wackenhut'la yeni bir anlaşma
yapmadıklarını söyleyince, ben de "Premier" denilen şirket or-
225
taklığına bir bakmasını önerdim. Ertesi sabah nefes nefese ko
nuşan sözcüden telefon geldi : "Doğru Doncaster Hapishane
si 'nin ( Doncatraz diye de anılır) ve yapımı planlanan Marching
ton Hapishanesi'nin işletilmesi dahil Premier ile çok sayıda an
laşma yaptık." Rapora göre, Wackenhut, "Premier konsorsiyu
munun ortağıdır." Bu da bir bakış açısı. Wackenhut, Premier'in
yüzde 50'sine sahiptir ve Premier İngiltere 'deki hapishane işle
rini elinde tu tmaktadır.
Hapishane İ daresi kendi gardiyanlarının geçmişini kontrol
etmektedir ancak bu kiralanan şirketlerde kontrolü kim yapmak
tadır? İngiliz Hapishane İdaresi ABD yetkilileri ile temasa geç
mişler midir? Hayır. Amerika'daki ölümler, ayaklanmalar, ken
d ilerine karşı açılan ceza davaları ve anlaşma fesibieri konusun
da Wackenhut'a tek bir soru bile sormuşlar mıdır? "Wacken
hut ' la teması gerektiren bir durum yoktu ortada." İnsanın gözle
rini fal taşı gibi açtıran bu kayıtsızlığın bir nedeni vardı: Blair
hükümetinin hapishanderin özelleştirilmesi konusu ile yeniden
gündeme gelen serbest piyasa inancı.
İçişleri Bakanlığı Durham ilçesinde yeni bir Çocuk Hapisha
nesi açması için Wackenhut'a ödeme yaptı. Amerikalı savcıla
rın; Wackenhut yöneticilerini ve Teksas ı slahevindeki gardiyan
ları "Cinsel suç işlenmiştir. Aykırı cinsel il işki ve tecavüz art
mıştır, ıslahevi sakinleri fiziksel travmaya uğramışlar ve kemik
kırığı nedeniyle hastaneye kaldırılmışlardır" diyerek suçlama
sından bir ay sonra söz konusu hapishane açılır.
Bir hapishane çalışanının, di kkat edin bir mahkumun değil,
bana anlatlığına bakın : "Hapishanede geçirdiğim on beş yıl tam
bir cehennemdi. Bir daha Wackenhut'a adımımı atmam ." Bu
duygular, insan sefaletinde at oynatan serbest piyasa düşünce
siyle büyülenmiş hükümetler tarafından paylaşılmadıkça, şirke
tin başına dert olmayacaktır.
226
Wackenhut konusundaki ilk yazımdan sonra, beni belgelere
boğan, hapishane "sektöründe" çalışan muhbirlerin, gammaz
ların ve profesyonellerin ardı arkası kesilmedi. Üç kıtadan ge
len ve adlarının saklı tutu/masını isteyen kişiler tarafindan gön
derilmiş şirket ve devlet belgeleriydi bunlar.
Doğrusunu söylemek gerekirse bundan nefret ettim. Kendimi
felaket derecede yıkılmış, sorumlu ve suçlu hissediyordum çün
kü elimdekini yayınlayamayacaktım. Louisiana' daki Wackenhut
ıslahevinde geçen, gardiyanların on yedi yaşındaki bir ağlam
çok kötü dövüp bağırsaklarını dışarı döktükleri bir olaydan söz
ediliyordu. Ancak televizyon için yeteri kadar çekici değildi ko
nu. Bütün editör/erin söylediği şuydu, "Satmaz bu. "
Yine de, teknik belgeleri geeemi gündüzüme katarak incele
dim. Majestelerinin Hapishane İdaresi' nden bana ulaşan gizli
belgeler yığınını incelediğimde bir şey apaçık ortaya çıktı : Don
caster Hapishanesini işletmek için Wackenhut' ın ihalede verdi
ği fiyat, hapishaneyi işietmekte olan memurların ve sendika ça
lışanlarının önerdiğifiyata kıyasla devlete daha pahalıya pat/a
mışlı. Ancak, hükümet bir şekilde daha pahalı olanın daha ucuz,
daha niteliksizin daha nitelikli göründüğü sonucuna varmak
için ihale analiziyle oynadı. Blair hükümeti özelleştirmeye aşık
rı ve aşkın gözü de kör olduğundan, iş Wackenhut' a verildi.
Bu arada, Teksas ve Louisiana' da ıslahevi içinde şiddet uy
guladıkları ve gaz bombası kullandıkları için Wackenhut gardi
yanları hakkında yeni davalar açıldı. İngiliz İçişleri Bakanlığı
yine de şirkete Bristol yakınlarında bir ıslahevi açma yetkisi
verdi. New Mexico eya/et senatörü McSor/ey' e bundan söz etti
ğimde şunu söyledi: "İş/er garipleşti."
Hayır senatör, ödül kazandıracak bir hareket bu. İngiliz İçiş
leri Bakanı Jack Straw benden; çiğnenmiş, kelepçefenmiş ve çü
rük içinde kalıncaya kadar dövülmüş bir Altın Akbaba ödülü ka
zandı.
227
Mağaza Çılgınlığı Kaça?
228
Wu'nun ekibine referans olarak başka bir müşterinin, Wat
Mart ' ın adını vermişti.
Wai-Mart'a, Amerikan yasalanna aykırı bir biçimde, tişört
diktirrnek için Guandong'daki mahkumları kullanıp kullanma
dıklannı sordum. Ş irket anlaşılması güç bir biçimde, yaptıkları
anlaşmaların köleleri, mahkumlan ya da küçük çocukları üre
timde kullanmayı yasakladığını söyledi. Eğer şirketin anlaşma
yaptığı kişiler Çin 'de hapishanelerdeki fabrikalarda mahkum iş
çileri kullanırlarsa Wal-Mart' ın bundan nasıl haberi olacaktı?
Olamazdı. Wu'nun arkadaşına Çinli yetkililerin hapishanedeki
üretimin izlenmesini yasakladığı söylendi.
Kuşkusuz, Wal-Mart'a gömleklerin, kelepçeli mi yoksa öz
gür işçiler tarafından mı dikildiğini sormak Çin oyunu oynamak
demektir. Dikenli telierin içinde ya da dışında olsun, işçiler için
Çin ' in kendisi bir hapishane ekonomisidir. Rakip hapishane fab
rikaları işçileri bedava çalıştınrken - ve sistemden şikayet edil
diğinde insanın başına neler gelebileceği açıkça gösteril irken
bir işçinin alabileceği ücret ne olabilir ki?
Yeniden Amerika'ya dönen Wu sadece etiketleri kontrol et
mek için Wal-Mart'a alışverişe gitmeyi sürdürüyor. Wu, Yeni
Düzen markasıyla satılan ve Halkın Özgürlüğü Ordusu tarafın
dan üretilen bisikletleri, prezervatifleri ve diğer ürünleri ortaya
çıkardı.
Çin dışında, sudan ucuz giysileri kim diker ki? Bunun yanıtı
çocukları nasıl tanımladığımza bağlı. Gazeteciler, Genel Müdür
David Glass'a Wat-Mart'ın Bangladeş'teki fabrikasında çalışan
on dört yaşındaki çocukların fotoğrafların ı gösterdiğinde Glass,
"Sizin çocuk tanımınız benimkinden farkl ı olabilir" dedi. Ayrı
ca bütün bunlar, I 992'de ortaklarının istismarlarını sona erdiren
Davranış Etiği ' n in yayınlanmasından önceki eski kötü günlerdi.
Ama belki de kazın ayağı öyle değildir. Çok güvenilir New
York Ulusal İşçi Komitesi ' ne göre, Wat-Mart'ın ortağı Bexim-
229
co haftanın yedi günü toplam seksen saat çalışan yeniyetme ütü
cülere B angladeş'te saat ücreti olarak on sekiz sent, yardımcıia
rına da on dört sent ödemektedir. Bu ücret yasal asgari ücretin
yarısı demekti. çalışma süresi de yasal süre olan altmış saatin üs
tündedir.
Wai-Mart böyle bir şey olamayacağını söyledi bana. Ancak
şirketin gazeteci leri aldatmak gibi kötü bir huyu vardı. 1 994 'te
Wall Street Journal gazetesinin eski muhabiri, In Sam We Trust
(Sam'e Güveniyoruz) adlı o zehir zemberek, yolsuzlukları konu
edinen kitabın yazarı Bob Ortega, Wai-Mart'ın Guatemala'daki
ortak fabrikalarının birinde bir köpek ve tay şovuna davet edil
di. Fabrika sırıtan genç işçilerle doluydu. Ancak Ortega, resmi
gezi sırasında ortada görünmeyen ütücü çocuklarla görüşmek
üzere. iki hafta önce gizlice ülkeye gelmişti. Daha sonra insan
hakları savunucuları, Guatemalalı Wendy Diaz ' ı Amerika 'ya
getirdiler. Diaz burada. 1 3 yaşındayken Wai-Mart markalı giy
silerin d ikim i şinde saati otuz sentten çal ıştığına ilişkin tanıklık
yaptı.
Çocuk işçilerin istismarına gelince, W al-Mart' ın eski avuka
tı Senatör Hil lary Cl inton. Sam ' ın Yönetim Kurulu'na atadığı
bu "küçük bayan" telefonlarıma cevap vermedi.
Guatemalalı birkaç sıska çocuğun üzücü sızianmasına rağ
men, Wai-Mart, Sam Walton'ın dostane görünümünden dolayı
samimi bir imaja sahiptir. Şirketin dediğine göre, mutlu çalışan
lar, sonunda "Bana yardmı et Sam!" diye bağırdıkları "müşteri
ye hizmet marşı"nı güle oynaya söylerler. Dolar milyarderi Sam
mağazalarını ve depolarını ziyaret fırsatı yaratır kendine, yaka
sına isimliğini asıp çal ışanlarla börek yiyip sohbet eder. Çalışan
lardan biri bana bu samimi sohbetten söz etti. 1 982 'de, Sam
Amerika'nın en zengi n adamı olma yolundayken, Arkansas 'da
bir depoya uğruyor ve yükleme yapanlara, dostane bir tavırla,
bir sonraki temsilci seçiminde eğer sendikaya katılma kararı
alırlarsa hepsini işten atıp merkezi de kapatacağını söylüyor.
230
Sekiz kişinin tanık olduğu bu sözler Amerikan çalışma yasa
sının ihlali anlamına geliyordu ancak etkisini de gösterdi. İşçiler
Sam ' ın sicilinin bozulmasına izin vermeden sendikaya karşı oy
kullandılar. Bugün Amerika'daki 2450 mağazanın hiçbirinde
sendika yok.
Zaten sendikaya kimin ihtiyacı var ki? Arkansas 'daki şirket
merkezi Observer'a şirketin işçilere verdiği ücreti söylemeye
cekti. O yüzden gönüllü arkadaşlarımız Amerika 'nın her tarafın
daki Wal-Mart'a kasiyerlik için başvurdu. Başlangıç ücreti saat
te ortalama altı dolar on sentti ( İngiltere 'deki asgari ücretin bi
raz üstünde) ama eski bir Amerikan geleneğine uyarak Wat
Mart Yerli bölgelerine yakın yerlerde saatine sadece dört dolar
elli sent veriyordu.
Bu ücretler, Wat-Mart'ın sağlık sigortası "katkı payını" düş
mesinden önceki ücretlerdir. Katkı payı bütün ücreti silip süpü
rebileceğinden işçilerin çoğu sağlık yardımı almıyorlar.
Emeklilik planı ve karın paylaşılması da söz konusudur. An
cak Sam Walton milyarlarını karlarını payiaşarak edinmedi.
Wal-Mart "kullan-at" işçi kavramını yarattı. İşçilerin yaklaşık
üçte biri geçici işçidir ve çalışma saatleri de keyfi olarak uza
makta, değişmekte veya kısalmaktadır. İşçiler sürekli değiştiği
için emekliliğe hak kazanan ya da kara ortak olabilen çalışan sa
yısı da son derece azdır.
Ancak Wal-Mart yemeği bedava verir. Çoğu işçinin ücreti
Amerika' da resmen kabul edilen yoksulluk sınırının altında ya
da ancak o kadardır, o nedenle ikinci bir işi olmayanlar devlet
ten gıda karnesi almaya hak kazanırlar. Wal-Mart 780 bin işçi
siyle ülkenin en büyük ücret bordrosuna sahip işverenidir, tabii
buna ücret denirse. Wal-Mart mağdurlarına .bakıp beslemek bü
yük bir sosyal yardım programıdır. Daha da kötüsü olabilirdi,
ancak mahkeme Walton 'ın Amerikan asgari ücret sisteminden
muaf olmak için yaptığı başvuruyu reddetti.
23 1
Wal-Mart bir kase daha çorba isteyen işçileri yanıtsız bırak
mıyor. W al-Mart çalışanı Kathleen Baker maaşlarının artırılma
sı için 80 çalışan adına mağaza müdürüne di lekçe verince, dilek
çeyi yazmak için şirketin daktilosunu kullandığından hırsızlık
suçundan hemen işten atıldı. Bu suçlama başka bir işe girme
şansını da ortadan kaldırdı.
I 994 'te, Li nda Regalado eğer meslektaşlarıyla sendikaya ka
tılma konusunu konuşmaya devam ederse işten kovulmakla teh
dit edildi. Linda ısrarla faaliyetini sürdürdü ve Wai-Mart yasa
dışı tehdidini yerine getirdi. Bu olaydan kısa bir süre sonra, Lin
da'nın aynı mağazada çalışan kocası Gilbert ciddi biçimde yara
landı ve Wal-Mart da ameliyat masrafını ödemeyi reddetti. Dev
let şirketi mahkemeye verdi ancak Linda'nın davasını destekle
yen Birleşik Gıda ve Ticaret Çalışanları Sendikası havlu attı.
Sendika yöneticisinin bana anlattığına göre, "Korku o kadar
yaygındı ki" sendikanın Watton 'un öne sürdüğü her anlaşmayı
imzalamaktan başka seçeneği yoktu.
232
ğazalarından biri bu. Ama yine de, kapladığı alan İngiltere ' deki
Tesco süpermarketlerinin üçüyle birlikte bir futbol sahasını da
içine alacak kadar geniş. Ucuz ve Bol olana duyulan insani tut
kuyu uyaran flüoresan ışıklarının altında "İste beni, al beni, sa
hip ol bana" diye feryat eden 70 bin Standard Ticari Ürün Re
yonu 'na dayanmak zor.
Ancak alışveriş zevkimin de bir bedeli var. Dükkan iri
si'nden çıkıp binlerce seçeneğe karşın, Wal-Mart' ın araba parkı
yapmak için kesmekte ısrar ettiği, Long Isiand kırsalındaki son
ağaçlıklı bölge olan Çamlık Kumsala ayak basıyorum.
Küçük çiftçi kasabarnın 20 km. doğusunda ve Wal-Mart'a
daha yakın olan kasabanın ana caddesindeki her dört dükkandan
birinin camında kiralık yazısı var. Bir zamanlar "Amerikan kö
yü" adıyla bilinen Hudson Çağlayanı 'na benzeyecek sonumuz
herhalde. Planlama teorisyeni James Howard Kunstler'in bana
anlattığı gibi, "Bu kasabanın ana caddesi artık yıkılınakla olan
on dokuzuncu yüzyıl binalarıyla dolu." Sam Walton 'ın Dükkan
İrisi gelip kasabanın dışına yerieşlikten sonra Hudson Çağlaya
nı "yok olmaya doğru gitti ."
Artık ucuz reklamlar beni sarmıyor. Dükkan ' a adım atmıyo
rum, o yüzden yardım et bana Sam!
233
Mayıs 1 992'de Tennessee Vadisi Yönetimi, Wisconsin'deki
bir santralden para vererek. tonlarca sülfür dioksiti atmosfere
püskürtme hakkı satın aldı. Böy lece yasanın koyduğu kirlilik sı
nırlarını geçebilecekti. Wisconsin. Tennessee ' ninkini denkleş
tirrnek iÇin kendi hava kirliliğini azaltmaktadır. Bu olay, kirlilik
konusunda yapılan ilk alışveri ş, ülke genelinde kirliliği genel
olarak azaltmak için piyasa mekanizmalarının kullanılması ko
nusundaki ilk deneyimdi.
Eğer B illy Hill, is solumak için iyi para ödüyorsa �ize ne?
Havayı kirletme hakkını satın almak (ilk kez Tennessee 'de de
nen di bu) önümüzdeki otuz yıl boyunca dünyanın her tarafında
ki sanayi üretimine il işkin kural lar öneren küresel ısınma anlaş
ması 'Kyoto Protoko/ü nün uygulanması için mihenk taşıydı .
'
234
temiz hava anlaşmasını durduramayacaklarını anlayınca çevreci
hareketi rayından çıkarmak için yeni bir yol bulduklarını düşün
mektedir. Bükemerliğin eli satın alacaksın. Saygın çevreci kuru
luşun kuzu postunu üstüne atan kirleticiler, kirlilik yaratan uy
gulamalarını değiştirmek zorunda kalmayacak şekilde anlaşma
görüşmelerini etkileyebileceklerdir.
Tennessee modeli de tam bu noktada devreye giriyor. Proto
kolün içine bir şirketin kirlilik hedeflerini tutturmak için, kulla
nılmayan kirlilik payı satın alma hakkını ekleyerek Amerikan
sanayisi anlaşmayı içten yıkabilirdi. Pislik ticaretinin başını çe
ken de Çevreci Savunma Fonu. Kullanılmayan kirletme hakkını
satın alma fikri lobicilik piyasasındaki İş Dünyası Yuvarlak Ma
sa toplantısından kaynaklanıyordu. Bunu da şuradan biliyoruz;
Yuvarlak Masa grubu Buenos Aires'te yapılan Kyoto sonrası iz
leme toplantısında fotokopi makinesinde bu düşünceyi içeren
bir kağıt unutmuştu.
Kirletme hakkını satma gibi işin insanı ürperten yönü bir ya
na bırakılırsa, genelde kirlilik oranını düşürecekse eğer, böyle
bir ticaretin ne zararı olabilir ki? Gözünüzü bu eğer sözcüğünün
üzerinden ayırmayın. Atmosferden bir gıdım' kirliliği bile geri
almış bir ticarete henüz rastlamış değilim. Kirli havaya il işkin
serbest piyasa düzeni en başından beri çürüktü. 1 992 'de, Wis
consin 'in Tennessee 'ye çevre kirliliğini satması işinde, Wiscon
sin şirketinin sülfür dioksit satma hakkı başka bir santral yapma
mak üzere yaptıkları anlaşmadan ötürü gerçekleşmişti. Ancak
Wisconsin 'deki yetkililer zaten h içbir zaman yeni bir santral ya
pılmasına izin vermeyeceklerdi. O nedenle, satıcının çevre kirli
liğinde azaltmaya gitmesi olayı bir aldatmacaydı, ancak Tennes
see dağlarından gelecek ek zehir gerçek ve ölümcüldü.
Bu olay bilinmesine rağmen, Amerikalı delegeler kirlilik ti
caretini, küresel ısınma anlaşmasına Amerika 'nın katılma koşu
lu olarak dayattılar. B iyosferin kurtarılmasına yönelik piyasa
235
mekanizması olarak adlandırılan kirl ilik ticareti Üçüncü Yol ' un
gurur ve eğlencesidir. Yeni Demokratlar herhalde bu yöntemle
eski - "ÇEVREYi KİRLETME ! " - türü emirlerin yerine, pislik
ticaretini köşe başındaki dükkanınızda kolayca yapabileceğiniz
bir perakende alışverişi düşündüler herhalde. (Amerika'da hali
hazırda, her yıl on beş m ilyon ton sülfür dioksit alışverişinin ya
pıldığı bir borsa var.)
Amerika'nın anlaşma için yaptığı önerilere göre, yeryüzünü
pişirecek atıklarını ortalığa salm ak isteyen herhangi bir Ameri
kan ya da Avrupa şirketi , atıklarını azaltmış olan çevreci bir şir
ketten kirletme hakkı satın almak zorunda kalacaktır. Peki ama,
kirletme hakkı n ı satmaya gönül lü çevre dostu şirketler
dünyanın neresinde var? Kırk yıl düşünseniz aklınıza gelmez:
Rusya ve Ukrayna ' da.
Rusya bir eko-cennete dönüştüğü sırada tatilde olabileceğini
zi düşünerek olayı özetleyeyim. Anlaşmadaki kirlilik hakkı
I 990' da havaya püskürtülen atık miktarı esas alınarak hesaplan
maktadır. Hatırlarsanız, o yıla kadar Ruslar komünist rej im al
tında. her yeri dökülen eski fabrikalarda çal ışmak zorundaydı lar.
Artık çalışmak zorunda bile değiller. Komünizm sonrasında Rus
sanayisinde ortaya çıkan çöküntü ülkenin çevreye yayılan atık
oranını yüzde 30 azalttı . Böylece açlığın kol gezdiği yüksek
yaylaların faydalı yanı ortaya çıktı: Amerikan endüstrisinin çev
re kirliliğinde yapmak zorunda olduğu azaltınanın yüzde 90 ' ını
karşılamaya yetecek kadar kirlilik kredisi.
Burada aldatılan biri mi var? Bu yöntem öneri ldiğinde Baş
kan Yardımcısı olan ağaç delisi Al Gore ortaya atılıp "Sahtekar
lık bu ! " diye haykırdı mı? Gıkı bile çıkmadı. Şirketlerin alkışia
rı arasında Başkan Yardımcısı, sahtekarlık kokan pislik kredile
ri ticaretini kutsadı. Hatta Gore, kirlilik ticareti dalaveresini çev
recilerin desteğini kazanmak için kullandı . Bunun için, en say
gın çevre kuruluşu olan Çevreci Savunma Fonu 'nun üyeleriyle
fotoğraf çektirdi.
236
Daha da kötüsü var. Clinton-Gore yönetimi anlaşma yürürlü
ğe girmeden önce atık madde m iktarını düşüren Amerikalı şir
ketlere "geçmişe dönük kredi" sağlayacak bir program açıkladı.
Örneğin, bir kimya şirketi sendikadan kurtulmak için bir fabri
kasını kapattığında kredi kazanmış olacaktır. Bir düzine çevreci
grup, çevre kirliliğinde hayali azalmaya yol açacak olan bu pla
na karşı çıktı - tasarının ayrıntıl annı hazırlamakla övünen ÇSF
hariç.
ÇSF' nin aklına bu garip fikir nereden geldi? Görünüşe göre,
Amerika'nın en ünlü çevre kirleticilerinin bunda payı var. En
azından Boyden Gray ' in başkanlığını yaptığı ÇSF'ye bağlı Çev
reci Kaynak Vakfı 'ndaki (adı bende saklı) kaynaktan gazeleme
fakslanan bir belgeye göre böyle.
2 1 Ekim l 997 tarihli belgede şunlar yazılı: "Şu anda, büyük
şirketlerin çoğu bu kavramı tartışmak için ÇSF yetkilileriyle dü
zenli olarak görüşüyorlar." Bir başka belgeye göre de grup, çev
re kirliliği hakkını _satarak kazanç sağlayan çevreci bir kuruluşa
kapıyı açarak bu kredi işinden para kazanabilirdi. B ir ÇSF yetki
lisi planın, çevreyi kirletme konusunda ün salmış olan Southem
ile American Electric Power tarafından yazıldığını itiraf etti.
Neden bazı çevreciler bir zamanlar topa tuttukları Boyden
Gray ' ler ve şirketler adına 'Kiralık Yeşiller' gibi davranıyorlar?
Neden sadece para değil. Sanayi ile efendice bir anlaşma yap
mak, karar verme mekanizmasındaki Gore ya da Bush ' la ve sa
nayiinin ' Büyük Başlan' ile bir arada olmalarını sağlayacak bir
giriş kartıydı onlar için. İşin içine girip piyasanın diliyle konuş
tuklarında politikayı değiştirebileceklerine inanıyor bu çevreci
ler. Kendilerini önemli hissetmelerine fırsat tanındığı kesin.
Pislik ticareti, kuralları piyasa çözümleri denilen planlarla
değiştirme çılgınlığının çirkin üvey çocuğudur. Pislik ticaretinin
hangi partiden olursa olsun politikacılara cazip geldiğinin de
farkındayız. Bu durum bir yanda kamuda bir şeyler yapıl ıyor
237
imaj ını yaratırken, diğer yanda mevcut durumun bozulmayaca
ğı konusunda endüstriye de göz kırpma fırsatı veriyor.
Çöp hakkının satışı Amerika'nın çevre k irliliği karşıtı yasa
larının elini kolunu bağlamaktır ve yeni bir küresel ısınma anlaş
masını sabote etmekte kullanılacaktır.
Yönetme-yerine-pazarlama tarzı reklamcılık hileleri Tennes
see çalısı gibi yayılmaktadır. Sadece çevre kirliliği ticaretiyle de
sınırlı kalmıyor. General Pinochet, Pol Pot 'dan kullanılmayan
kemik-kırma hakkı satın aldığını söylerse şaşırmayın.
Ne Tekmelenecek Bedenler
Ne de Lanetlenecek Ruhlar
238
ları ranzanın üst katına yatırdı. On dakika sonra, kendi oğlunun
çığlıkları üzerine çocukların odasına koştuğunda Nicholas ' ı
asılmış olarak buldu. Çocuk kendisini kurtarmak için çabalarken
parmaklık çocuğun başını yatağa doğru itmişti. Kurallara göre
olması gerekenden iki - üç santim daha geniş ölan parmaklıkla
yatak arasındaki mesafe çocuğun vücudunun kaymasına izin ve
rirken başının geçmesine yetmemişti. Nicholas boğu larak öldü,
hükümetin olaya el koymasından önce yatak parmaklığına takı
larak ölen elli dördüncü çocuktu.
Ş imdi, hangi şekil hoşunuza gitti? Şekil A 'ya göre Ameri
ka' da gayretkeş avukatlar ve gazeteciler nadir görülen ya da ol
mayan tehlikelerin peşine düşerek kazançlı bir panik endüstrisi
yaratmışlardır. A şeklinin savunucuları olan kuralsıziaştırma ta
raftarlarına göre, bütün bu yanlış yöntendirilmiş h isteri nedeniy
le, tek etkisi iş dünyasına kırtasi yecilikle ayak bağı olmak ve ku
ralların açığını yakalayıp insanı çıldırtmak olan bürokrasi man
tar gibi sarmaktadır etrafı. Kendisini serbest girişimci kovboy la
rın, John Wayne bireysekiliğinin ve başı boş bırakılmış kapita
lizmin ülkesi olarak gören Amerika dünyadaki en kapsamlı, en
ayrıntılı, en kuralcı özel sektör kontrol sistemine sahip ü lkedir
de. Tüketici Ürünleri Güvenlik Komisyonu - yatak polisi - gibi
devlet kurumları bu işi Avrupa' da akla bile getirilemeyecek öl
.çüde abartmışlardır. Örneğin, 1 999'da, İngiltere'de 265 nükleer
santral müfettişi vardı. İngiltere ' den daha az nükleer santrale sa
hip olan Amerika' da ise müfettiş sayısı 4 bindi.
Haksız da sayılmaz ama. Amerika diğer yolu da denedi, ya
ni piyasanın kendisi dürüst üreticilerini ödüllendirip düzenbaz
ları ortadan kaldıracak sandı. Mayemiks ' lerin yeğenierinin bo
ğulmasına yol açan yatak, yatak üreticilerinin yatak tasarımına
yönelik ' gönüllü standartları ' açıklamasından çok sonra Tennes
see, Lutts'daki El Rancho Fumiture tarafından yapılmıştı.
Amerika nasıl oldu da aynı anda, hem şirket kapitalizminin
239
merkezi, hem de özel sektöre yönelik dünyanın en sıkı önlemle
rini alan bir ülke konumuna geldi? Olayın kökeni Andrew Jack
son ' ın, Şirketler adı verilen yeni ve tehlikeli yasal oluşumu ya
saklamayı savunarak başkanlık seçimine katıldığı, 1 9. yüzyılın
başlarına kadar gitmektedir.
Jackson i le dostu Thomas Jefferson, hisse senetlerinden olu
şan bu kimliksiz. duygusuz yaratıktan ürktüler. Hisse seneti i şir
ketlerin gelişiminden önce işadamlarının isimleri de vardı, kim
likleri de. Yaptıkları yanlışın hesabını mahkemelerde, halkın ve
ya Tanrının huzurunda ya da dernek toplantılarında verirlerdi.
Ancak Jackson ' ın seçim bildiri sinde yazdığı gibi, "Şirketlerin
ne tekmelenecek bedenleri, ne de lanettenecek ruhları vardı."
Başkan Jackson şirket akım ını önleyecek durumda değildi.
Tarihçi Arthur Schleisinger' in dediği gibi, J ackson bunun yeri
ne, demokrasinin bu gayri ahlaki kuruluşlar üzerinde bir tür ah
laki kontrol sağlamak üzere kullanacağı araç olarak devlet dene
tim sistemini kurdu.
Denetim sisteminde reformu savunan çete de, 20. yüzyılda
artık kurallar yığınına ve müfettiş ordusuna ihtiyacımız olmadı
ğını ileri sürüyor. Akıllanmış şirketler artık gönüllü olarak kamu
güvenliğini gözetmenin uzun dönemdeki yararını anlamış du
rumdadır. Oh, lütfen. Califomia 'daki Catalina Mobilyacı lık,
Mayemick ' in yeğenine olduğu gibi, yatakta pannaklıklar ile ya
tak arasında sıkışan üç yaşındaki bir çocuğun başına gelenlere
rağmen, devletin beş bin ranzay ı piyasadan toplaması için ver
diği emre uymadı. Ş irket, kazaya uğrayan ilk çocuğun hayatının
kurtulduğunu söyleyerek toplama emrini protesto etti.
Geçenlerde, Mobil Oil (kısa süre sonra Exxon-Mobil olacak)
tarafından "Şimdiye Kadar Yapılmış En Güvenli Gemilerin İki
si" başlığıyla yayınlanan tam sayfa ilanı görünce midem bulan
dı. İ landa Mobil bağıra çağıra, "geçmişteki çarpışmaya bağlı
petrol sızıntılarının ÇQğunu önleyebilecek nitelikteki" çift-çe-
240
perli yeni bir petrol tankerinin denize indirilişini duyuruyordu.
Gerçekten de geçmişteki sızıntıl an önleyebilirdi. Ancak çift çe
perli tekneleriyle övünüp caka satan, kendi kendilerini tebrik
eden Exxon-Mobil'in halkla ilişkiler uzmanlan; 1 970'li yıllarda
petrol devleTinin, Valdez limanından petrol taşırken çift çeperli
tanker kullanılmasını şart koşan yasayı engelleyerek, Alaska hü
kümetini dava ettiğini ve davayı kazandığını söylemeyi unuttu
lar. Bunun sonucunda, tek çeperli Exxon Valdez, Alaska 'nın al
tı yüz kilometrelik sahil şeridini mahvetti. Mobil-Exxon artık
olayın farkında - ama ancak büyük sızıntıdan sonra kamuoyu
nun baskısıyla Kongre ' nin, çift çeper kuralını büyük petrol şir
ketine zorla benimsetmesiyle anladı bunu.
Bugün 'Jackson Sözleşmesi ' saldırı altında, ama saldırı sade
ce - iş dünyasının çıkarlannı cansiperane savunmalarını bekledi
ğimiz - Cumhuriyetçiler'den değil Demokrat olması beklenen
Al Gore ' dan da geliyor. Başkan Yardımcısı olarak Gore, Rush
more Dağ ı ' ndaki Jefferson Mozolesi 'ni dinamitleyerek tarihe
gömen 'Devletin Yeniden Yapılanması' adlı bir programa destek
verdi.
Gore ' un Devletin Yeniden Yapılanması programı bir zaman
lar örümcek kafalı Cumhuriyetçilerio kustuğu 'devletten nefret'
saçmalıklarının tümünü Demokratlık kuzusunun postuna bürün
dürüyordu. Gore ' un kırtasiyecilik ve saçma kurallar konusunda
anlattığı hoş şakalar, endüstrinin devletten gelecek her yeni ku
ralı önceden gözden geçirme önerisini gizlemektedir. Bu durum
bürokrasinin artmasına, işlemlerin gecikmesine ve kırtasiyecili
ğe yol açacaktır. Ancak aynı zamanda daha sıkı güvenlik ve
çevre kurallarının önünü kesrnek üzere Gore için planı tasarla
yan, iş dünyasının lobicileri General Motors ile All iance
USA'nın amac ına uygundur.
Eli cetvelli küçük memurlardan biriyle, Tüketici Ürün Gü
venl iği Komisyonu müfettişi Robin Ross ile görüştüm. Dediği-
24 1
ne göre, yatak parmaklıklarını ölçmek işin "en sevdiği tarafla
rından biri." Asıl işi olan asılmış, kesilmiş, boğulmuş ve yanmış
çocukların ailelerinden kanıt toplama işine ara verip biraz nefes
alabiliyor böylece. Bazen, günün sonunda, "Arabamda öylece
oturup ağlıyorum."
Robin ' e The Death of Common Sense: How Law is Suffoca
ting America (Sağduyunun Ölümü : Yasalar Amerika'yı Nasıl
Boğuyor) adlı çok satan kitap hakkındaki düşüncesini sordum.
Kitabın yazarı, Gore ' un kuralsıziaştırma gurusu, Philip K. Ho
ward, özellikle "parmaklıkların çevresini bile ölçen" devlet me
murları hakkında şakalar yapmaktan hoşlanıyor. Robin de yasa
Iarın gözden geçirilmesine ihtiyaç olduğuna inanıyor ancak Nic
holas Mayemick' in boğulmasına yasanın neden olmadığını da
söylüyor.
Kalp Kıran
242
!adı ama görünüşleri düzeldi ve kaliteli gibi durdular. Sonra da
Pfizer bu kapakçıkları dünyanın her tarafında sattı.
Kapakçığın İstinadı kınldığında ve kalp kasıldığında kapak
çık patlıyordu. Hastaların üçte ikisi genellikle birkaç dakika
içinde ölüyorlardı. 1 980'de, adıyla ürünün satılmasına katkı ya
pan Dr.Viking Bjork, Pfızer' e başvurarak hatanın düzeltilmesi
ni istedi ve kapakçık istinat hatalarının görüldüğü olguları ya
yınlama tehdidinde bulundu.
Panikleyen bir Pfızer yöneticisi telekse sarıldı. "PROFESÖR
BJORK ' U N DİKKATİNE. İSTiNAT KIRIKLARIYLA İLGİLİ
VERİLERİ YAYlNLAMAMANIZI TERCiH EDERiZ." Şirket
yöneticisi, ölümcül kapakçık kırıklarının kamuoyuna açıklan
mamasının nedenini de şöyle belirtiyordu : "BİR KAÇ ÖLÜ M
DAHA BEKLiYORUZ." Beklentileri gerçekleşti. Kırık sayısı
sekiz yüze, ölüm sayısı beş yüze çıktı - şimdilik. Dr. Bjork bu
durumu c inayet olarak adlandırdı, ama kamuoyuna açıklamadı
bunu.
"Yayınlamayın" mektubundan sekiz ay sonra, Bayan Leven
son 'a kapakçık takıldı.
l 994 'te, ABD Adalet B akanlığı Pfızer' i enseledi. Cezai iş
lemleri önlemek için şirket tazminat ödedi - mağdurlara ödenen
tazminat yaklaşık 200 mi lyon dolar. Avukat takımı Pfizer' den
lanet olası kanıtları taparlamasaydı Adalet Bakanlığı bu konuya
hiç eğilmeyecekti.
Pfizer avukatların hala bazı taleplerde bulunmalarından şika
yetçi. Ama bunun nedeni kısmen, Pfizer'in sadece kul lanılma
mış kapakçıkları geri çekmesidir. Şirket korkuyla bekleyen has
taların kapakçıklarının değişim masrafını karşılamayı ise red
detti.
LA Law dizisinden öğrendiğiniz gibi, Amerikan mahkemele
rinde zengin olan cinayet bile işlese elini kolunu saliayarak çı
kar gider. Yine de, sade vatandaşın karşılaşacağı zorluklar ne
olursa olsun, yargı hakkına kolaylıkla erişebilmek, yeni başka-
243
nın kim olacağına karar vermek için oy kullanma ayrıcalığından
daha değerli bir haktır. Mağdur Davud, şirket Golyat' a karşı çık
maya karar verdiğinde bu azıcı k adalet, Amerika'nın kendisini
demokrat hissetmesini sağlıyor.
Bazı İngilizler Amerikan sistemine bayılıyorlar. Çok sayıda
ki İngiliz kalp kapakçığı mağduru Pfızer'i Amerikan mahkeme
lerinde dava ettiler.
İngiltere ' de Pfizer için korkulacak bir durum yok. İlaç sana
yi için çalışan Londralı bir avukatın bana anlatlığına göre " Ame
rika'daki yasal aşırılıklar burada davalı için söz konusu değil."
İlaç şirketleri de bunun böyle devam etmesini istiyorlar.
1 998'de Blackpool'da, İ şçi Partisi Kongresi ' nde olsaydınız Pfı
zer standını ziyaret etme şansınız olurdu. (Başbakanlığa daha
farklı bir yaklaşım tarzını seçen Pfızer Derek, Draper'ın eski lo
bi şirketi GPC Access ' i kullandı.) Pfizer iki nedenden dolayı
Yeni İ şçi Partisi ' ne yamandı. Öncelikle, Pfızer, aşk ilacı Viag
ra 'nın bedelinin ödenmesi için U lusal Sağlık H izmetleri 'ne bas
kı yapıyordu. İkincisi, Viagra'nın müthiş karlarını korumak için
Pfizer, Avrupa Birliği 'nin İngiliz Ürün Sorumluluk Yasası 'nın
sertleştirilmesi talebini önlemek zorundaydı.
ABD 'de ise kalp kapakçığı mağdurlarının hakları hudanmak
üzereydi. Tüccar Amerika elinde "Sulh Hukuku Reformu" bay
rağını sallayarak, girişimcileri saçma davaların tutsağı olarak
gösteren bir reklam kampanyas ına destek olmuştu. Ancak öne
rilen iyi leştirmeler yargıdan muafiyeti sağlayan özel ayrıcalık
tarla doluydu. Ölümcül sonuca yol açsa da, vücuda yerleştirilen
parçaları yapan üreticilere karşı açılacak davalara yasak getiril
mesi. Cumhuriyetçi Parti 'nin Senato' daki grup başkanı tarafın
dan Hasta Hakları ·Yasası içine yerleştirili verdi. Sakıncaları gös
terilerek engelleneo söz konusu madde için - tahmin ettiğiniz gi
bi - Pfızer tarafından desteklenen Sağlık Endüstri si Üreticileri
Birliği kulis yapıyordu.
Sulh hukuk avukatları, nihayetinde, sulh hukuku çerçevesin-
244
deki suçlan takip eden insanlar. Nasıl ki h ırsızlık arttığında po
lis sayısını arttırmak gerekiyorsa, hukuk davalarındaki kitlesel
artışın da tek bir nedeni var; ş irketlerden kaynaklanan sulh hu
kuk suçlarının artması .
Altı y ı l önce, Şikago'da on sekiz bina çöküp dört kişinin ölü-
müne neden olduktan sonra, olaydan sağ kurtulanlar adına, böl
gede faaliyet gösteren gaz şirketinin kayıtlarını inceledirn. B ul
duğum şey tepenizi attıracak. Bir kaç yıl önce, mühendisler ·ta
rafından yazılan ve olası patlarnaların yerlerini gösteren harita
ları da içeren raporları gördüm. People ' s Gas (Halk Gaz) adın
daki şirket tabutları daha o günden sipariş etmeliydi. Şirket yö
netimi, "stratejik plan içinde bulunmadığı için" masraflı onarım
işlemine yanaşrnadı. Bu, planlanmış bir cinayet değil, sadece
şirketler öylesine büyük ki, mali politikaların insani sonuçları
görülmüyor bile.
Şunu itiraf etmeliyim ki, Amerika'daki yaklaşık bir milyon
avukatın yüzde 90'ını öldürseniz analanndan başka kimse üzül
mez. Ancak Bayan Levenson ' ın bana anlatlığına göre, lazminat
tan pay almak üzere anlaştığı avukatı olmasaydı Pfizer ona tek
kuruş para ödernezdi.
Sulh hukukunda reform yapmak isteyenlere göre, rüyaların
da bile dolar gören aç gözlü avukatlar, sahte korkuları körükle
yerek, Amerika'nın iş dünyasının hasiretine olan inancını zehir
l İyor, bizi birbirine güvenmeyen insanlardan oluşan bir ulus ha
line getiriyorlar. Ama kimin suçu bu? Avukatların mı? Etaine
Levenson, Pfizer'a güvendi. Onlar da onun kalbini kırdılar.
Yolsuzlukla mücadele?
Pek değil, Sayın Bakanımı
246
Şekil 1 5 . Volkswagen 'den emir alan Hitle r Bu
belgede F''h u rer• ın,
� . top 1ama
·
247
ton ' ı satın aldığımız gerçeğine" rağmen şirket, ödemenin danış
manlık ücreti olarak faturalandırılmasını önerdi.
Dava sırasında insanı en çok şaşırtması gereken - ama hiç söz
edilmeyen - şey ise Mobil ' in avukatının yöneticisine verdiği şu
bilgiydi: "Para isteyen bazı milletvekilleriyle normalde yapılan
işlem budur. "
Gerçekten mi? Hangi milletvekilleri bunlar? Ne ödemesi?
Parlamenterler dükkanından fatura alan diğer şirketler hangileri?
İşin en önemli yanı ise şu: "Normalde yapılan işlem" normal
de hala kullanılıyor mu? İlk bakışta, oyun sona ermiş gibiydi.
Sıkı adam, İçişleri Bakanı Jack Straw 'Dürüstlüğün Tarafında
Olmak: Yolsuzluğun Önlenmesi' adlı raporu yayınladı. Görevini
kötüye kullananlar ve rüşvetçiler ayağınızı denk alın. Artık iş
bağlamak için Hamiltonvari ödemelere son.
O kadar da değil, diye açıkladı bir İçişleri Bakanlığı sözcü
sü . İçişleri B akanlığı, parlamento üyesine ödenen parayı, verdi
ği bir hizmetin "karşılığı" ise rüşvet olarak görmeyecektir. Da
hası , hükümetin önerisine göre, ödenen para memurun eylemi
nin "öncelikli nedeni" değilse "rüşvet teklif etmek" suç olmak
tan çıkacaktır. Eğer gelecekte bir Hamilton, petrol şirketlerinden
vergi alınmasını içine sindiremiyorsa ve petrol şirketinin maddi
desteği sadece kararını pekiştiriyorsa para onun demektir.
O zaman rüşvet yasal mı? Dalga geçmenize gerek yok. İçiş
leri Bakanlığı 'na göre, on bin sterlin hediye kapsamında olacak
tır, ama bir milyon sterlin rüşvet demektir. Rüşvet, kanun koyu
cunun, bir politikacının kararını etkileyecek miktar konusunda
ki düşüncesine bağlıdır. On bin sterline ne dersiniz? Uyarı olsun
diye ya da olaya dikkati çekmek için, bir memur şunları söyledi
bana: "On bin sterlin beni etkiler, ama zengin parlamenterleri
mizden bazılarını etkilemeyebilir." (Ancak İçişleri Bakanlığı
hükümetin her üyesinin yasal fiyatını gösterir Iisteyi yayınla
maktan kaçınıyor.)
248
Hiçbir şeyin değişmeyeceği konusundaki kanım güçlendi.
"Yasayı değiştirmeye çalışmıyoruz, sadece daha anlaşılır k ılı
yoruz." İçişleri B akanlığı, Yeni İşçi Partisi 'nin sadece mevcut
yasanın ambalajını değiştirip eski üç yasayı tek bir yasa şekline
getirdiği konusunda güvence verdi.
Öyleyse, Bay Straw bu yasal düzenlemeyi neden aklına tak
tı? Çünkü tek bir değişikliğe ihtiyaç vardı . İlk kez, yolsuzlukla
mücadele kuralları, bu halleriyle, artık yabancı memurlara rüş
vet veren İngiliz şirketleri için de geçerli olacaktı. Bu, ahlaki
bir dış politikaya doğru atılmış cesur bir adım sayılmazdı. B aş
bakan Tony B lair, İngiltere 'nin Rüşvetle Mücadele Anlaşma
sı 'na aykın davrandığını açıklayan OECD tarafından harekete
geçmeye zorlanmıştı.
Böylece hükümetin uluslararası kurallara uymak için yaptığı
bu gecikmiş ve isteksiz hareketin sonucunda, Fanatistan' lı Al
bay Mustafa Harnilton ' un rüşvet isteğini yerine getiren İngiliz
şirketleri ü lke içindeki Bay Harnilton 'la yaptıkları işte olduğu
gibi aynı hukuksuzluğa bağlı olacaklardı artık.
Blair'in dünya genelinde rüşveti önlemeye ne denli bağlı ol
duğunun gerçek göstergesi İçişleri Bakanlığı 'nın, İngiliz yöneti
cileri prangaya vurmak yerine daha munis bir cezaya - yolsuz
luk yaptığı belirlenen şirketlere kamu yardımını kesrnek - maruz
bırakıp bırakmayacağıdır. Dünya Bankası şu basit kuralı benim
semiştir: Rüşvet öderseniz (ve yakalanırsanız) kredi garantileri
nizi ve kamu ihalelerinizi kaybedersiniz.
Lesotho hükümeti, inşaat devi Balfour Beatty de dahil (çok
sayıdaki Avrupalı ve Amerikalı şirketle birlikte) bir konsorsiyu
mu Highland Barajı 'nın yapımında avantajlı anlaşma maddele
rinin onaylanması için ilgili devlet kuruluşlarına en azından 22
milyon dolar rüşvet ödemekle suçladı. Balfour Beatty'yi zor
günler bekliyor gibi. İsviçre hükümeti savcılara, suçlanan bazı
şirketlerle bağlantılı banka hesaplarının aynntılarını verdi.
249
Balfour Beatty konsorsiyumu Lesotho 'da köşeye sıkışmış
ken, şirket Türkiye' deki I l ı su B araj ı işi için İngiliz vergi mükel
leflerinin parasını İhracat Kredisi Garanti Kuruluşu (ECGD)
aracılığıyla cebe indirmektedir - ve Tony B lair de Londra Met
rosu 'nu Balfour Beatty 'ye satmak istemektedir.
ECGD, Lesotho olayını ineelediğini söy lüyor. İngiliz hükü
metine kanıt verip vermediğini öğrenmek için Lesotho Başsav
cısı 'nı aradım. Ne İçişleri Bakanlığı 'ndan, ne Tarım ve Sanayi
Bakanlı ğ ı ' ndan (TSB) ne de İngiliz hükümetinden hiç kimsenin
kendisini aramadığını söyledi bana. Bu, İngitere ' de soruşturma
yapılınıyor anlamına gelmez tabii ki. TSB 'nin bir gözetmen şir
kete söylediğine göre, yetkililer Balfour Beatty 'ye, suçlamaların
aslı astarı olup olmadığını sordu ve şirket da "yok" dedi. Daha
ne olsun, dosya kapandı böylece.
Clifford Chance şirketinde uluslararası hukuk bölümü başka
nı Jeremy Carver "Hükümet o kadar ikiyüzlü ki" diyor. Yolsuz
luk karşıtı Uluslararası Şeffaflık kampanyası danışmanı Carver,
hükümetin etkili basın bildirisi ve etkisiz eylemi tercih ettiğini
belirtti. Balfour Beatty yöneticisinin Malezya'da "Pergau Bara
jı rüşvetinde bakana çeki bizzat verd iğini" övünerek .anlattığı ki
şi Carver'dı. Carver'ın söylediğine göre, rüşvetten haberdar olan
Muhafazakar Parti 'nin ticaret bakanı açıkça Balfour Beatty 'yi
vatansever çabalarından dolayı tebrik etti.
Carver, ABD Adalet Bakanlığı 'nın Kazakistan 'a el atarken
çıkış noktası olarak kullandığı, bu alandaki en eski ve en sıkı ya
sa olan ABD Yabancı Ülkelerle İlgili Yolsuzluk Yasası 'na öz
lemle bakıyor. Ancak Amerikan deneyimine o kadar da yakın
dan bakmak istemeyebi l ir.
Hem, bu Kazaklar cumhurbaşkanına rüşvet ödeme fikrine
nereden kapıldılar dersiniz? 1 995 ve l 996'da, Kazakistan ' da
petrol boru hattına Amerika'nın arka çıkmasını destekleyen ya
tırımcı Roger Tamraz, ABD Seçim Yasası'nı ihlal ederek De-
250
makrat Parti ' ye üç yüz bin dolar verdi. K ızıl Çin ' in askeri sana
yisinden Clinton ' ın kampanyasına para aktartmaktan suçlu bu
lunan Johnny Chung ' ı şaşırtmadı bu. Başkanla birçok kez buluş
ma şansına kavuşan Chung şunları söyledi: "Beyaz Saray bir
,
metro gibi; kapıların açılması için para vermeniz gerek. ;
Bu ve benzeri olaylar şunu akla getiriyor; Amerikalı politika
cıların yurtdışındaki rüşveti önleme gayretlerinin asıl nedeni bü
tün bahşişi ülke içinde tutma istekleridir.
25 1
adarnma yapıldı, evet mi hayır mı?
B alfour B: ZAMANINDA B AZI GAZETECİLERLE ÇA
LIŞTIGIMI B i LMENiZi İSTERiM !
Soru: Rüşvet verdiniz mi?
B alfour B: TAVRINIZI BEGENDİM.
Soru: S adece, Malezyalılara rüşvet verip vermediğİnizi öğ
renmek istiyorum.
Balfour B: BÜTÜN ÖGLEDEN SONRA YI KONUŞARAK
GEÇiREBiLiRiZ!
(Nerdeyse geçirdik. Bu konuşma yaklaşık bir saat sürdü.)
Soru: Beni ilgilendiren rüşvet ve yolsuzluk konusu.
Balfour B: HANGİMiZi iLGiLENDiRMEZ Kİ? ...
Soru: Şunu seve seve yazarım, "Balfour Beatty Malezyah
yetkiliye herhangi bir ödeme yapılmadığını açıkça söylü
yor."
Balfour B: İNSANLARI Y ANLlŞ YÖNLENDİREBİLECE
GİNİZİ SiZE SÖYLEMiŞTiM.
(Okuyucularımı nasıl yanlış yöne saptırmış olabilirim ki?)
Balfour B: YAZDlKLARlNIZ S İZİN KAYNAGINIZ TA
RAFINDAN TAMAMEN REDDEDiLDi !
(Garip olan şu: Konuşmaları kaydettim, Balfour Beatty bah-
. settiğim avukattan bir mektup aldığını ileri sürdü. Görüşme
miz sırasında iki kez Sharp ' tan bu mektubu okumasını iste
dim. Sadece ikinci okumada şu sözleri atlamadı):
Balfour B : (mektubu okuyor) "YAZlDA BANA ATFEDi
LEN SÖZLERiN DOGRULUGUNU REDDETMİYO
RUM."
Ohh ...
252
Balfour Beatty' nin yolsuzluk konusunda böbürlendiğine iliş
kin iddialar üzerine yapılan açıklamaları, bu konudaki yazı
mız tamamen doğru olduğundan tekzip ediyoruz.
A lın size bir fikir: Neden on bin ton yüksek oran/ı uranyum
atığını Rusya'ya göndermeye/im? Göndermezsiniz, değil mi?
Kurşun giysinizi üzerinize giymeden göndermezsiniz en azından,
değil mi?
253
Bu grup sizin için tipik bir "dünyayı kurtaran takım" olma
yabilir, ama düşüncelerini öğrenmeye değer. Rusya' nın, adları
bile - Chilyabinsk- 1 4 gibi - radyoaktif maddeleri andıran boğa
zına kadar kirliliğe batmış Sibirya kentlerinde çok m iktarda "ay
rışım maddesi" - bomba parçaları ve eski nükleer santral çekir
dekleri - y ığınları vardır. NPT ' n in fikrine göre, eğer Ruslara da
ha çok radyoaktif çöp, artı para gönderirsek hem kendilerinkini
hem de bizimkileri güvenli bir şekilde depolamak zorunda kala
caklardı.
Temmuz'da, Putin ' in baskısıyla Duma'nın yabancı nükleer
atıkların ithal ini yasaklayan Rus yasasını iptal etmesiyle plan ih
tiyacı olan desteğe kavuştu.
NPT'nin eski casustardan ve askerlerden oluşan takımı (ve
tek çevreci yoldaşlarıyla birlikte) kar amacı gütmeyen üç vakıf
aracılığıyla işi yürütmektedir. Ancak kar amacı gütmemek de
mek hiç kimse bir şey kazanmayacak demek değildir.
Arkadaşım Oliver Shykles ' ın hiç de küçümsenmeyecek bo
yuttaki uğraşından ve çok sayıdaki ısrarcı sorusundan sonra, ken
disine yardım kuruluşu diyen bu kuruluş, işin açıklanmayan bir
yüzdesini İngiliz-Amerikan komisyoncusu Alex Copson ' a öde
yeceğini itiraf etti. NPT kendi katardığı işten Copson 'ın kazancı
konusunda ayrıntı vermekte isteksizdi. Marshall adası yerlileri
bir keresinde Copson ' ı n nükleer çöp planına engel olunca Cop
son bu insanları "şişko, tembel, rezi l " insanlar olarak nitelendir
mişti. Bilgi kaynaklarıının bana anlattığına göre, Copson nükle
er atıkları Kuzey Denizi ' nin dibine depolamayı da önermiş.
Alman enerji konsorsiyumu Gell schaft für Nuklear-Behaltg
mbH (GNB) dahil, taraflar bu plan sayesinde birkaç milyar do
ları paylaşacaklar. Bu arada, GNB ' den Dr. Klaus Janberg kar
amacı gütmeyen N PT International ' ın da başkanıdır.
Ancak, eğer NPT işi kotarırsa, asıl kazançlı çıkacak olan,
George Bush 'un diriitmeyi umduğu, uzun süredir canlılık bel ir-
254
tisi göstermeyen nükleer sanayi olacaktır. Bush 'un radyoaktif
hayalinin önünde büyük bir engel bulunmaktadır: Nükleer atık
ların yok edilmesi sorunu. Şöyle bir düşünün; mutfakla bağlan
tılı olan vazgeçilmez mekan tuvaJettir (mutfağın dışında bir yer
de tabii) o nedenle, atıkların ne yapılacağı planlanmadan nükle
er santral kurulamaz.
On beş milyar dolara atıkların Rusya'ya gönderilmesi pazar
lık konusu. Rusya zaten bir nükleer tuvalet olduğundan birkaç
atığın daha konmasını kim fark edecek ki?
Rusya'nın kendi çevrecileri işin farkına vardı ama Ekolojik
Birliğin itirazları, Amerika 'nın en zengin çevreci kuruluşların
dan olan Doğal Kaynaklar Savunma Konseyi (DKSK) başkanı
nın desteği nedeniyle etkisini kaybetti. DKSK ' dan Dr. Thomas
Cochrane NPT ' nin MinAtom Vakfı yönetim kurulu üyesi olup
projeyi kat kat yeşile boyarnakla meşgul.
DKSK elemanının NPT için ön saflarda çarpışmasına yol
açan ne vardı? Washington 'da faaliyet gösteren Sivil Sorumlu
luk Projesi başkanı Bernardo Isse), Ohserver gazetesine NPT ta
rafından hazırlanan "Ayrışım Maddelerinin Uzun Süreli Korun
ması ve Güvenliği Projesi" adlı taslak metnin bir kopyasını gön
derdi. Belgenin on sekizinci sayfasında DKSK ' nın 200 milyon
dolarlık Rusya çevre tanıtım fonu için düzenlemeler yaptığı ve
çevreci grubun masrafların yüzde l O'unu, yani 20 milyon dolar
alacağı yazılıdır.
DKSK 'dan Cochrane kendi grubunun böyle bir role soyun
madığı konusunda ısrarl ı. NPT sözcüsüne göre de, anlaşmanın
yeni taslağından bu madde çıkarılmış durumda, ancak taslağı
görme talebimizi kabul etmediler.
Yoksa bu da yeşilin parayla satılması olaylarından biri mi?
Olay bu kadar basit değil gibi. DKSK 'dan Dr. Cochrane tam bir
cambaz. Burada sorun rüşvet değil işin felsefesi. DKSK piyasa
mekanizmaların ı kullanmaktan haz duyan yeni akım çevreci ku-
255
ruluşu temsil etmektedir. Saçma sapan bir kirlilik ticareti planı
na sahip Çevre Savunma Fonu gibi , bu grupların da büyük ser
maye sahipleri tarafından gözleri boyanmış durumda. Kazanç
hırsı kamu yararına dönüştürülebilir tarzındaki saf düşüncenin
de yardımıyla güle oynaya satışa gelmekteler.
DKSK ve diğer piyasacı çevreci/er. peygamberleri Amory
Lovins ' in "herkes kazansın" dediği türden, şirketlere büyük pa
ralar kazandırırken çevrecilere de katkıda bulunan işlerin peşin
dedirler her zaman. Tüketici haklarını savunan birçok kişiyi deh
şete düşürecek şekilde, DKSK kirlenme kredisi ticaretini gerçek
leştirmek ve Califomia 'da elektriğin kuralsızlaştırılmasını des
teklemek için iş dünyasının lobicileriyle omuz omuza verdi.
NPT planı piyasacı �·evreci/erin karşı koyamayacağı özlü bir
kamu-özel sektör işbirliğidir. Dr. Cochrane açısından, uranyum
depolama planının cazip yönü, NPT ' nin Rusya'nın radyoaktif
cehenneme dönüşmüş çukurlarını temizlemek için milyarlarca
dolar harcayacağına söz vermesidir. NPT ayrıca Rusya Kimse
sizler Fonuna da 250 milyon dolar bağışlama sözü verdi.
Çevre temizliği. silahianmanın sınıriandıniması ve kimsesiz
ler... Rusya'nın yeşil eylemcileri ne oldu da herkesin kazandığı
bu olaya sırt çevirdiler? Cevap, tek kelimeyle "MinAtom." Rus
ya'nın nükleer sanayi bakanlığı olan MinAtom, elbette nükleer
atık üretmede başı çeken bir kuruluş. Acaba MinAtom ' a, kimse
sizleri bir tarafa bırakırsak. hem nükleer atığı güvenli biçimde
saklamak. hem de milyarlarca doları çevreyi temizlemek üzere
kullanmak işinde güvenilebilir mi?
MinAtom adını duyar duymaz, Dünya Bankası eski ekono
misli ve bir zamanlar Clinton 'ın Ekonom ik Danışma Konseyi
Başkanı olan Joseph Stiglitz ' le yaptığım görüşmenin notlarına
baktım. Ekonomist, M inAtom'la ilgili kendisini rahatsız eden
bir olaydan bahsetmişti.
256
Temmuz l 998 ' de, Clinton ABD Maden Zenginleştirme Şir
keti, MZF'yi özelleştirdi. Stiglitz'e göre, özeneştirilen MZF
uranyumu zenginleştirmekte beceri gösteremedi ama çok sayı
daki Clinton dostunu zenginleştirmekte inanılmaz derecede be
cerikli çıktı. Hillary'nin arkadaşı Susan Thomases MZF ' nin lo
bicisiydi. Başkanı sarkıntılık davalarından birinde savunan hu
kuk bürosu, sonradan MZF'nin sermayesini oluşturacak olan on
beş milyon dolara işi yaptı. MZF'nin saklamaya çalıştığı belge
leri inceleyen federal yargıç, özelleştirme kararının "tarafgirlik,
kişisel çıkar ve kişisel bağlantı" faktörlerince etkilendiği sonu
cuna vardı.
Clinton 'ın MZF'deki dostları özelleştirmeyi benimsetebil
mek için, MinAtom'dan Rusya' nın eski savaş başlıklanndan çı
kan uranyumu satın almaya söz verdi. NPT olayında olduğu gi
bi satışın ana taktiği, özel sektörün devletin işini üstlenerek,
Amerikan Hazinesi'ne yük olmadan Rusya'nın elindeki bomba
parçalarının miktarını azahabileceği fikriydi. Bu da bir ka
mu/özel sektör ortak kazanç olayı.
Ancak cin gibi bir ekonomist olan Stiglitz, MZF'nin Ruslara
uranyum için piyasa fiyatının üzerindeki parayı nasıl ödeyebile
ceğini anlayamadı .
MZF ödeyemezdi. l 996' da, isimsiz bazı kuşlar Stiglitz' i n
Beyaz Saray ' daki masasına bir belge bıraktılar. Belgede MinA
tom 'un MZF'den konuşulanı n iki katı miktarda uranyum alma
sını talep ettiği yazılıydı. Masraflı nakliyat işlemine girişeceği
ne MZF sessiz sedasız MinAtom'a elli milyon dolar ödedi. Stig
litz bu ödemeyi "sus payı" olarak nitelendirdi. MZF ise bunun
atık maddeler için yapılan yasal bir ön ödeme olduğunu söylü
yor. Kim nasıl yorumlarsa yorumlasın, MinAtom fiyat karşısın
da zil çalıp oynuyordu.
Yine de NPT bize, önümüzdeki birkaç bin yıl boyunca nük-
257
leer maddenin güvenli biçimde korunması için MinAtom 'la
Amerikalı özel girişimciler arasında artık güvene dayalı bir or
taklık kurulabileceğini söylüyor. Önce biraz kafam karıştı : N PT
yönetim kurulu, Rusya 'nın adı belirtilmeyen sahtkali ülkelerin
eline nükleer madde geçmesine izin verdiği gerekçesiyle, Yıldız
Savaşları projesini destekleyen CIA üyeleri ve askerlerden oluş
maktadır.
Ancak bu karışık bilmeceyi çözdüm sanıyorum. İşte nihai ve
çok çevreci bir döngü: NPT Amerika 'nın uranyumunu Ruslara
satıyor. .. bu uranyum sabıkalı ülkenin eline geçiyor ... sonra
Amerika ' ya kıtalararası balistik bir füzenin tepesinde geri dönü
yor. .. füze de trilyon dolarlık Yıldız Savaşları savunma sistemi
tarafından vuruluyor. Herkes kazanıyor yani.
1 1 Eylül 2001
Tanımanız gereken iki kişi var: Greg O ' Neill ve Clinton Da
vis. Bun lar çok önemli insanlar çünkü, Guardian 'a göre bu iki
si "Amerikan Hegemonyasının İki Sembolü"dür. Gazetedeki
yazıda Dünya Ticaret Merkezi ' nin iki kulesine atıfta bulunul
maktadır. Ancak. elli kat aşağıya düşerek küle dönüşen Ameri
kan hegemonyası değildi. Bir Fransız gazetecinin çoşkuyla yaz
dığı gibi, Amerikan dış politikasının hak ettiği act bir ders de
ğildi olay.
Dört yıl boyunca - Asyaltiarı dolandırmak üzere yapılan fi
yat ayarlama komplosundan Rio' da elektrik kesintisine yol açan
Teksas enerji korsaniarına kadar - Amerikan şirketleri hakkında
yazılar yazdım. Kar h ırsı iğrençlikten gaddarlığa dönüşünce,
258
ben de Arjantin ' den Tanzanya 'ya kadar her yerdeki mağdurların
adlarını açıkladım. Bu seferki mağdurlar ise, Amerika' nın ken
di içinden, insanları logolara indirgemekten hoşlanan Amerikan
televizyoncusu Tom Brokaw ' ı n dediği gibi "Amerikan kapita
lizminin sembolleri"nden.
Davis, Ticaret Merkezi'nin badrum katında çalıştı. O'Neill
de Kule B ir'de. (Kısa bir süre önce ben de Kule İki, ellinci kat
ta Çalışıyordum . )
O'Neill'in e l l i ikinci katta yaptığı iş şuydu: Exxon Valdez
batlığında petrol şirketinin Alaska Yerlileri 'ne tazminat ödeme
si için şirkete karşı savaşmak. Elektrik şirketinin nükleer sant
raile ilgili sahte güvenlik raporları hazırladığını öğrenince, avu
kat olan O ' Neill şirketi mahkemeye verdi ve bu kişilerin iş dün
yasından dışlanmasını sağladı.
Davis de ey aletin Liman Dairesi 'nin güvenlik bölümünde ça
lışıyordu. Mankafa bir İngiliz yarumcunun deyişiyle "Yahudi
gruplar tarafından gerçekleştirilen teröre" karşı misilierne yap
mak için hedef gösterilecekse, Amerikan emperyalist gücünün
sembolü olarak ne Davis ne de O ' Neill ilk tercihim olurdu.
Eğer bir şeyin sembolü alacaksa, Ticaret Merkezi Amerikan
sosyalizminin sembolüydü. Bu kuleler I 970'Ii yıl larda, Thatcher
İngiltere ' sinde devlet malının epey i gözden düştüğü bir dönem
de, New York eyaJet yönetimi tarafından yaptırıldı. Kulelerio
sahibi olan New York Liman İdaresi, şehrin altyapısını - metro,
tüneller, köprüler ve diğerlerini - özel sektörün elinden kurtaran
geliri buradan elde etmektedir. Kamu yatırımlarının General
Motors kadar iyi bir yatırım aracı olduğuna kapitalistleri ikna et
mek, devlet tahvili pazarlayan Cantor-Fitzgerald ' a düştü. (Yü
züncü kat, yedi yüz çalışan, sağ kalan yok.)
Bu konuyu biraz daha aydınlatmak için vereceğimiz istatis
tiksel bilgiyi biraz garip bulabilirsiniz. ABD federal hükümeti-
259
nin sahip olduğu şirketlerin sermayeleri 2 trilyon 850 milyar do
ları aşmaktadır. Buna, ABD'yi bu mahzun gezegendeki en sos
yalist ülke konumuna getiren, su sistemleri gibi eyalet ve yerel
yönetime ait kurumlarla kamu hisse senetlerine yatırılmış top
lam yatırımı da ekleyin. Eğer Amerikalı değilseniz bilmeniz
mümkün değil bunu. Eğer Amerikalıysanız, yine de bilmeniz
mümkün değil. Amerika hakkında hem sizi hem de bizi şaşırtan,
bilmediğiniz daha çok şey var.
Ben bu yazıyı yazarken, George W. Bush, bizzat başkanımı-
zın kendi Soğuk Savaş Frankenştayn fabrikasında imal edilmiş
olan katil U same Bin Laden 'e karşı savaş tamtam larını çalıyar
du. Vietnam savaşı sırasında, savaşa karşı çıktıkları için binler
ce kişi (ben de dahil) hapse atıldı. Eğer Avrupalılar ukalaca söy
lemlerini keserlerse, ölüm makinesini durdurmaya çalışan biz
Amerikalılara yardım etmiş olurlar. Guardian 'dan Seamus Mil
ne hala ceset toplayan Amerikal ılara parmağını sallıyordu: "Ne
den kendilerinden nefret edildiğini anlayamıyorlar." O'Neill ile
Davis ' in kana susamış katiliere neden hedef olduklarını Ameri
kalıların "anlaması" gerektiğini söylüyordu. "Hey, eğer hükü
metiniz İsrail' e arka Çlk1yorsa hu tür şeylere alışman gerek. "
("Nefret ediliyorlar" derken ne kastediyorsun Seamuss? İslam
dünyası ne zaman. lrak ' ı , Filistin ' i ve Hayher Geçidi'ni işgal
eden İngilizlere aşık oldu ki?)
IRA Londra 'da Canary Wharf' ı bombaladıktan sonra, Ame
rikal ıların, Kuzey İrlanda 'nın İ ngilizler tarafından işgaline karşı
bir misilierne olay ı olduğu için bomhacı kahramanları kucakla
ma zamanının geldiğini söylediklerini sanmıyorum.
Mi Ine gibi yarumcuların bana karşı büyük bir avantajları var.
Bin Laden telefonlarıma cevap vermezken Milne katilin davası
nı ayrıntısına kadar bil iyor gibi . Teröristlerin Amerika 'nın dış
politikasını beğenmediğini "anl amamız" gerekiyor. Ben de be
ğenmiyorum. Ancak bomhacıların Amerika'daki dini özgürlük
260
ve yasalar karşısında kadınların eşitliği konularını da pek beğen
mediğini görmek durumundayım. Ve tele-rahiplerin bütün yal
varmalarına rağmen, eşcinsellerin ellerini kesme konusunda
gösterdiğimiz isteksizlikten de hiç memnun değiller.
Ş irketlerin Amerika' sını inceleyen gazeteciliğim sırasında
önüme çıkan gaddarlık ve şiddet konusunda daima bir gerekçe
buluyorlardı: "Devletin koyduğu bütün güvenlik standartlarına
uyduk" , "Askerden hiçbir zaman bizim yerimize güç kullanma
sını istemedik." Gerekçeler ve cesetler yığın halinde. Belki de
şunu kabul etmem gerekir: Öldürmek yeniden moda oldu. Ka
zanç sağlamak için, devrim için, Amerika'nın çıkarlarını koru
mak ya da Amerikan çıkarlarına karşı öç almak için.
Barones Thatcher, Pinochet 'yi anlamamız gerektiğini düşü
nüyor. B ush ailesi komünizme karşı benden anlayış bekledikle
ri kendi küçük cihatlarını sürdürdüler. Şimdi de bazı Avrupalı
lar türbanlı Pinochetçiklerden oluşan yeni bir ekibi anlamamızı
istiyorlar. Seçilmemiş bir ABD başkanının karşı mezal imi em
retmesini önlemek için, yas içindeki Amerikalıların, ister haklı
ister haksız olsun, katillerimizin davaları konusunda sıkıcı öğüt
lere ihtiyacı yoktur.
O korkunç Salı akşamı, O ' Neill ' in evini aramak zorunda kal
dım. Telefonumu açtı. "Tanrım. iyisin ! "
O ' Neill'in cevabı "Pek sayılmaz." Umarı m b u durum
Guardian 'ı hayal kırıklığına uğratmaz.
Davis'e de bir şey olmamıştı kulenin bodrumundayken. Ama
diğerlerini kurtarmak için kulenin üst katiarına çıktı. Bugün,
Amerikan kapitalist hegemonyasının bu sembolü de kayıplar
listesinde.
26 1
6
Paranın Satın Alabileceği
En İyi Demokrasi
262
Mayıs 200 1 'de, Başkan George Bush ' un Califomia'daki
enerji krizini sona erdirmek üzere yaptığı önerilere ilişkin resmi
bildiriyi dinlemek için Houston ' a uçtum. Altın Eyalet sık sık ya
şanan elektrik kesintilerinden muzdaripti. Eyaletin aylık elektrik
faturaları yüzde I 000 artmıştı.
Başkanın önerilerini görür görmez planının Gore 'a oy veren
Sol Yaka sörfçülerinin derdine derman olmayacağını anladım.
Bush 'un 'enerji krizi' planı, Tek Yıldızlı Eyalet'e özgü politik
güç, rüşvet ve sülfürlü çevre kirliliğinin karışımından oluşan saf
'Teksas suyu' kokuyordu.
Bush Californialı tüketicileri kurtaracak komitenin başına
başkan yardımcısı Dick Cheney'i oturttu. Birinci öneri: Bir kaç
tane nükleer santral kurmak. Deprem kuşağındaki California
için olmasa da Teksas'ta faaliyet gösteren en büyük nükleer
santral inşaat şirketi, Hal liburton grubuna bağlı Brown and Ro
ot şirketi için iyi bir teklif. Halliburton 'un son Genel Müdürü
kim? Başkan yardımcısı Dick.
İkinci öneri: Alaska'nın Kutup bölgesindeki Vahşi Doğa Ko
ruma Alanı 'nda petrol aramak. Califomia'da elektrik santralle
rinde petrol kullanılmaz, ama o da ne, komite üyesi ve ticaret
sekreteri Don Evans Kutup bölgesi planı için onay verdi.
Evans ' ı n en son işi neydi; milyar dolarlık petrol ve gaz şirketi
Tom Brow n ' ın Genel Müdürlüğü.
Böyle devam ediyor. Teksas eski Tarım Bakanı Jim Highto
wer ' ın bana anlattığına göre, "Aracıyı ortadan kaldırdılar. Şir
ketler artık hükümete lobi yapmak zorunda değiller. Kendileri
hükümette." Hightower, Monsanto'nun tarım bakanlığına baskı
yapmasından şikayetçiydi. Artık Monsanto 'nun yöneticisi Ann
Yenamin kendisi tarım bakanıdır.
Yine enerjiye dönelim. Califomia'nın elektrik izleme kurulu
şuna göre, spekülatörlerle küçük bir enerji tüccarları grubu tekel
263
oluşturarak geçen yıl eyaletteki tüketicilere pahalı elektrik sattı
lar ve 6 milyar 200 milyon dolarlık fatura gönderdiler. Bill Clin
ton iktidarı bırakmadan önce, 1'4 Aralık 'ta, elektrik piyasasında
kontrolsüz spekülasyonu engelleyen bir genelge yayınladı. Ener
ji oyununda büyük kazanç elde eden - Enron, TXU, Reliant,
Dynegy ve El Paso - şirketlerin koparttığı yaygarayı merkezleri
nin olduğu Teksas'a kadar bütün yol boyunca duyabilirdiniz.
Washington ' daki Politika Merkezi'ne göre bu beş enerji şir
keti, yöneticileri ve çalışanları aracı lığıyla, Cumhuriyetçi Par
ti 'nin başkanlık seçimi kampanyasına 4 milyon tOO bin dolar
verdi. Yaptıkları yatırımın - pardon, verdikleri bağışın - karşılı
ğını almak için fazla beklemek zorunda kalmadılar. Bush baş
kanlığa seçilmesinden üç gün sonra Clinton'ın California'da
enerji satışını kontrol altına alan genelgesini iptal etti.
Gemi kanalına dönersek: LaNeli bir keresinde havada zehir
kokusu alınca, Lexus marka arabasından inip büyük beyaz bir
kova aldı. Bir valfı açıp üç dakikalık bir örnek alarak ABD Çev
re Koruma Kurumu ' na (ÇKK) yolladı. ÇKK ' nın havadaki zehri
yayanları bulup cezalandıracağına inanıyor.
Öldürücü dumanın peşine düşmek i tlah olmaz bir hobidir.
LaNeli bu işe, kimyasal kirii likle bağlantılı nadir görülen bir
bağışıklık sistemi hastalığı olduğunu öğrendikten sonra başladı.
Annesiyle babası genç yaşta akciğer hastalığından ve kanser
den ölmüşlerdi. LaNeli kanal ın yakınında büyüdü ve hala ora
da yaşıyor.
Ona kovalarını çöpe atsan da olur diyemedim. Başkan
Bush'un yeni bütçesinde ÇK K ' nın sivil denetim ekibine ayrılan
miktar kocaman bir s1fird1. B unun petro-kimya endüstrisinin,
Cumhuriyetçiterin kampanyasına verdikleri 48 m ilyon dolarla
hiçbir ilgisi yoktur.
LaNeli eski bir bovling topuyla futbol oynayan bazı Chica-
264
nolu çocuklarla konuşmak için durdu. Çocuklar Exxon-Mo
bil ' in deyişiyle "savunmasız bölgede" yaşıyorlardı. Rafineri
2000 yılında, burada sekiz yüz ton zehirli kimyasal maddeyi
kazara havaya ve suya boşalttı. Exxon-Mobil'in kayıtlarına gö
re, sahadaki pentan buharlaşıp kıvılcım alsa bir kilometre için
de bulunan herkesin derisini yakar. Bölgede yedi bin üç yüz ki
şi yaşıyor.
Bush soruna el attı. Öldürücü bölgeyle ilgili raporların kamu
ya açıklanmasını yasakladı.
B irden dev bir alev kanalın diğer tarafını aydınlattı - LaNeli
hemen araştırmaya koyuldu. LaNell, kimya fabrikasında bir hid
rojen tankının patlarlığını keşfetti - işçiler işe yaramaz durumda
ki etileni depolayacaklarına yakmaya karar vermişlerdi. Kongre
binası büyüklüğündeki zehiri i alev topu Houston' ın üstünü kara
bir bulutla kapiayarak saatlerce yandı .
LaNell, b u hastalık yayan gökyüzüne boşaltma işleminin
Teksas eyalet yetkilileri için sorun olmadığını söyledi. Bush
şimdi de hava kalitesi kontrol işlemini ciddi federal adamlardan
alıp gevşek eyalet kurumlarına vermeyi öneriyor. Bush ' un ener
ji planı ayrıca kimya endüstrisi üzerindeki ÇKK kurallarının da
ha da gevşetilmesini önermektedir.
Teksas, Winona'da bir grup acılı annenin oluşturduğu bir ör
gütlenmenin kurucusu olan Phyllis Glazer ile görüştüm. Anne
ler çocuklarını, bölgedeki tehlikeli atıkların depolandığı büyük
bir yeraltı kimyasal çöp enjeksiyon kuyusuyla bağlantısı olduğu
na inandıkları, nadir görülen bir hastalık yüzünden kaybetmiş
lerdi. Cynthia'nın üstünde metal halkalar ve saçaklada süslü
kovboy gömleklerinden vardı. Teksas çift-adım dansından hoş
lanıp hoşlanmadığını sordum samimi bir şekilde. "Bu sıralar
fazla dans etmiyorum. Kemiklerim bozuluyor."
Phyllis ile anneler bir otobüs tutup Washington DC 'ye gitti-
265
ler. Ancak resmi kapılar yüzlerine kapandı . "İki yüz bin ya da ya
da iki milyon dolar verirsen kapılar açılır" diyorlar.
Bush 'un enerji programından yararlanan elektrik spekülatö
rü. Enron ' un başkanı Ken Lay, kapıları açtıran Teksaslılar'dan
biridir. Lay bir öncü, ancak bir kır kulübesinde yaşayıp toprağı
işleyen türden değil. Öncü Bay Bush için adam başı yüz bin do
lar taahhüt eden biri demektir. Dört yüz öncü - kampanya gani
meti olarak kırk milyon dolar eder.
Lay benimle konuşmadı ama öncü bir arkadaşı, Teksasl ı
kovboy Senatör Teel Bevins sıcak bir insandı. Austin, Capi
tal 'deki bürosunun duvarlarını bir çift kovboy tulumu, bir öncü
madalyonu ve müteveffa Uzun-Boynuz'un kesik başı süslemek
teydi. Bana hayvanın geri kalanının Senatör'ün mangalında pi
şirildiği söylendi.
Kovboy-pol itikacı için Bush 'a verecek bir yüz bin dolar to
parlamak sorun değildi. Bush dostlarını hiç unutmaz. Bush'un
ilk yüz gününün açıklanmamış kilometre taşlarından biri de, et
paketleyicilerine salmonella mikrobunu öldürmek için radyoak
tif olmayan yöntemlerden daha ucuz bir dezenfektan olan rad
yasyonla etleri ışınlama izni vermesidir. (Bush 'un okul yemek
lerindeki etierde bir miktar salmonella bulunmasına izin veril
mesi yönündeki önerisi ise halkın tepkisi nedeniyle geri çekildi.)
Senatöre kanser mağduru ve kiriil ikle savaşan Phyllis Gla
zer'den ve Washington ' a ulaşabilmek için bağış istenmesi hak
kındaki şikayetinden bahsettim .
"Yani, basın için bir kadını mağdur olarak seçip manşetiere çı
karmak kolay bir iştir. Gerçek şu ki, üç yüz milyonluk bir ülkede
insanların Amerikan Başkanı ile konuşma şansı çok düşüktür."
Peki ama, Enron 'dan öncü Lay 'e ne demeli? Amerika'nın bir
numaralı enerji spekü latörü olan Enron aynı zamanda Başkana
en çok bağış yapan şirket. Seçim sonrası geçiş döneminde Lay,
266
Bush 'un kişisel danışmanıydı. Enron, Enerji Planını hazırlayan
larla gizli toplantılar yaptı. B ush'un elektrikte kuralsızlığa ver
diği destek Enron 'a büyük kazanç sağladı. Clinton genelgeleri
nin iptal edilmesi sayesinde Bush iktidarının ilk üç ayında şirket
karı 87 milyon dolara yükseldi.
Senatör hiç değilse dürüst. " Yüz binlerce dolar toplayarak
bu adamı başkan seçtirmek için varını yoğunu ortaya koyup ha
yatının iki yılını harcayacaksın ve sonra da başkanla görüşeme
yeceksin, olur mu öyle şey?"
Belki anlamadım diye konuyu bir de Teksascaya tercüme et
ti. "Parrayı verren düdüğü çalarr!"
Buna söyleyecek bir şeyim yok. Eğer Başkan Bush, Phyllis
Glazer yerine Enron 'la dans etmeyi seçmişse, yani dürüst olmak
gerekirse, Phyllis ' in bu günlerde dans edecek hali yok zaten.
267
lül'den sonra, CIA. FBI ve ellerinde her türlü olanak bulunan di
ğer istihbarat kurumlarının, Pearl Harbor' dan bu yana Ameri
ka' ya yapılan en ölümcül saldırıyı nasıl olup da haber alamadık
larını ve önleyemediklerini araştırmaya başladılar. Kurumların
içinden bize gelen bilgilere göre, hükümetteki adamlar, Suudi
Krallığı ' nın önde gelen üyelerinin ve sadece Usame değil Bin
Ladin ailesinin diğer bazı üyelerinin de El Kaide ve diğer terö
rist örgütlere sağladıkları maddi katkılar konusundaki soruştur
mayı durdurmuşlardı. İlginçtir, üst düzey bir yetkil inin bana an
lattığına göre, Clinton zamanında bile Suudi lerle ilişkili soruş
turmalara kısıtlama getiriliyordu. Bush döneminde istihbarat ku
rumlarına, ailenin yaramaz çocuğu Usame hariç, Suudİ kraliyet
ya da Bin Ladin ailesi hakkındaki soruşturmalardan geri çekil
me emri verildi.
Bir ajan ise bana şöyle dedi: "Örtbas edilen önemli araştırma
lar söz konusu." Bush yönetim inin bu yaklaşımıyla, Pakistan ' ın
islami atom bombasını başarıyla üretmesi konusunda, muhteme
len Suudi Arabistan 'dan gelen maddi katkıların gizlice araştırıl
masını durdurduğunu öğrendik. Bu bilgiyi veren kişi, yorumun
daki mizahi yanın farkında olmadan, soruşturmalar üzerindeki
kısıtlamaların 1 ı Eylül 'de kaıktığını da ekledi sözlerine.
Soruşturulacak çok şey -ya da Bush döneminde CIA ve FBI
söz konusu olduğunda, bi lerek göz ardı edilecek çok şey- vardı.
Uluslararası piyasada faaliyet gösteren bir si lah tüccarı (özür di
lerim ama bu işte, günahkarlar azizlerden daha iyi bilgi veriyor
lar) Mayıs 1 996 ' da, Suudi milyarderterin Usame Bin Larlin ' i n
eylemlerine kimin n e kadar katkıda bulunacağını görüşmek için
Paris ' te Hotel Monceau 'da toplandıklarını anlattı. (Bize gelen
bilgi, bu desteğin Usame'ye doğrudan yapılan bir destek olma
yıp çılgın bomhacının Suudi Arabistan'dan uzak tutulması için
verilecek para olduğu şeklindeydi.) FBI ajanları 1 ı Eylül
268
1 996 'da, FBI ' ın - U same ile değil de - Bin Ladin ailesi ve onla
rın terörist kuruluşlarla bağlantıları konusundaki soruşturmayı
kapattığını gösteren bir belgeyi sızdırdılar. FBI ajanları bu so
ruşturmaların beş yıl boyunca - ı ı Eylül'de malum nedenden
ötürü yeniden açı lıncaya kadar - durdurolmasına son derece öf
keliydiler.
FBI dosyası, bu grupları ve Bin Larlinleri izlemeyi gerektiren
bir şey olmadığından mı kapatıldı? FBI ajanlarının konudan
uzaklaştınldığı tarihte Dünya M üslüman Gençlik Birliği
(DMGB) Hindistan ve Filipinler'deki terörle bağlantı kurmakla
suçlanıyordu. Belki de suçsuzdular. (FB I çok sayıda, hem de
epeyi çok masum insanı da hedef almaktadır.) Ancak sorun şu;
FBI soruşturmayı neden kesti ve 1 ı Eylül'den sonra neden ye
niden başlattı? Bunu sorduğumuzda, birkaç kaynaktan cevap
geldi: Arbusto ve Carlyle. Genç George W. Bush ilk milyonunu
Teksas ' ta Arbusto Oil ' in başkanıyken kazanmıştı. Hemen he
men değersiz olan bu şirket, S uudİ bağlantılı işadamları ve Kör
fez ' deki Arapların sağladığı finansman ve anlaşmalar sayesinde
küçük Bush için bir altın madenine dönüştü (ispanyolca 'da Ar
busto, çalı demektir, [bush, çalı anlamına da gelir]).
Carlyle, sahibi olduğu U nited Technologies ve diğer silah
üreticileriyle beraber Amerika'nın en büyük savunma sanayi şir
ketlerinden biri ve bir yatırım bankasıdır. Ayrıca hem baba
Bush'u hem de oğul Bush ' u ücretli personel olarak bünyesinde
bulundurma onuruna sahiptir. 1 999 ' da baba Bush, Cariyle tem
silcisi olarak S uudi Arabistan'a gitti.
Birinci Bush ' un Suudi yanlısı Dışişleri Bakanı James Baker,
Cariyle için çalışmaktadır. Ş irketin yönetim kurulu başkanı da
büyük Bush'un savunma eski bakanı Frank Carlucci'dir. Bin
Ladin ailesi 1 1 Eylül saldırısı sonrasına kadar, bu şirkette hisse
sahibiydi. Başkan Bush 'un tomarla para karşılığında S uudHer
269
sE CR
wro coMMAN
6ı;; n 13, 2001/6:00 m�:OOpm
Newnun, 6:00pm
SEPTE:� -• b1 OtS Suu• ı..
rrırP,�
��poNTOCAN/ıDA
ARA D St'EKIN!:L S" Oriın McCouley O>C< ..,tb a ..,...cc wbo !wl
9/IVOl,
At approıamatel)' I:OC" � oa � wu rcquestcd lO anuce unmcıdı&Ce u-atUpOtUtton fat an
ıQ(QC"'DooUOD about ..,. .�e c:oataacd lhc sıouroe on Scptember 4, 1W&Q& that he ..
Anb out of che un· "c coonttyoa Scpc.c:r:nbc:r ll or 12. The JOW'Ce said
nccdol ı.djl ,. sm ....acd Ipin oo Sqıccmbcr 5 ...ı Septaııbc:t l l
ao, aı c:hiC was r 9/ı.9/o Tbc .oucce was ia c:.onuct \oloith A&eot
by the UIOClatl 8:}6: $,2'} r., ı.bt: Arab lı ..,U leanacıd that Ibe
McCauky aDf ''"'' tbrouı;h and wu ıo DeCd
... rctum 10 OC &nd he
l- to OC, ıt wııı
Şekil 1 6. FB I Gizli. 1 99 numaras ı ulusal güvenlik konusu anl amına geli yor.
FBI'ın ABL ( Abdullah Bin Ladin) soruş tu �ası ndan l l Eylül 1 996 tari hin
_ de
ç�kildiği ni gösteren ve BBC ile Ulusal ? u. :enlık Haberler Serv isi ' ni n (Was
hıngton) eline geçen otuz sayfalık belgenın ılk sayfası -soru şturma tanı tanı
. . Ie konu an a ·aru ına
beş yıl sonra yeniden başlatıldı. Bızım J ara ve CIA' deki ü
.� st dü -
z ey _
kaynaklara göre, Dünya Tıcaret Merkezı ne yapılan saldından
önce b
soru ş tunnalar pol i tik nedenlerle kapatıldı. Başkan Clinton terör
ağına ve sla İ �
mı atom bom basının yapımına Suudian n yaptı kl an maddi katkıl
ara ili şki n �
ruştu a
nn lan kısularken küçük Bush soruştunnaları tam anl amıyl a ö d " "
-Eylü l 200 1 'e l ur.du
kadar.
270
tarafından maddi destek verilen teröristler hakkındaki soruştur
maları kestiğini söylemek saçma olur. Sistem bu kadar vahşi de
ğildir. Ancak bağlantıları sayesinde ailenizin servetine servet
katan bu milyarderierin Amerikalıların kitlesel ölümüne maddi
destek sağlayacakları doğal olarak - ortadaki kanıta rağmen - ak
la gelmez.
27 1
Baba Bush 'un, eviadının kampanya kumbarasım dolduran,
kendilerine çeşitli avaotalar sağladığı birçok dostu vardır.
1 998'de, Baba Bush yakın politik dostu Başkan Carlos Me
nem 'e M irage Casino şirketine kumarhane lisansı vermesi için
ricada bulunurken Arjantin ' de bir fırtınaya yol açtı.
Bush bu konuyla kişisel hiçbir ilgisinin olmadığını yazdı.
Doğru. Ama oğul Bush için hiç de fena olmadı . Gazino olayın
dan sonra M irage, Cumhuriyetçi Parti 'nin cephaneliğine 449 bin
dolar ekledi.
· Eski başkanla Çöl Fırtınası ' nın ünlü komutanı birlikte Chev
ron Petrol şirketi adına Kuveyt petrol bakanına mektup yazdılar.
Bush, dürüstçe "Chevron işinde herhangi bir çıkarı olmadığını"
söylüyor. Bush gücünü karşılık beklemeden kullandıktan sonra
petrol şirketi, Cumhuriyetçi Parti 'nin kesesine 657 bin dolar at
tı. Politika Merkezi 'ne göre, ganimetin çoğu "yumuşak para"
şeklinde geldi. Bu yöntem, başkanlık seçim kampanyaianna ba
ğış yapılmasını yasaklayan Amerikan yasasını atiatabilmek için
şirketlerin bulduğu dolambaçlı bir yol.
Büyük Bush bütün işlerini gönüllü olarak yapmıyor elbette.
Telekom şirketi Global Crossing yönetim kuruluna yaptığı tek
konuşma kendisine 1 3 milyon dolarlık h isse kazandırdı. Şirket
ayrıca oğlunun kampanyasına da bir milyon dolar verdi.
Bush ailesi eski mahkumların başkanlık seçiminde oy kul
lanmaması gerektiğine inatla inanıyorsa da eski dolandırıcıla
rın Amerikan başkanlarını bordroya almasına karşı değiller.
Baba Bush l 996'da, Amerikan kilise liderlerinin itirazlarına
rağmen, tarikat l ideri, vergi kaçakç ısı - ve eskiden de Ameri
kan federal hapishane sisteminin misafiri olan Rah ip Sun
Myung Moon tarafından yönetilen bir kuruluşun düzenlediği
çok sayıdaki toplantıda konuşma yaptı ve her konuşma için
yüz bin dolar aldı .
272
.... ' den Cumhuriyetçi Parti 'ye iki tomar para.
15. B u bölüm büyük Bush'un başkanlıktan ayrıldıktan sonra çalıştığı altın ma
deni şirketiyle ilgili. Yazının gerçek konusu: Baba Bush, diktatör Suharto. Ad
nan Kaşıkçı (büyük Bush tarafından affedilen silah kaçakçısı) ve Nevada'daki
şu altın madeni.
Şimdi, bu konuyu bu kitapta okuma şansınız olmayacak. Ancak birileri İn
giltere 'deyken bu kitabı okuyabilir. Altın şirketinin avukatları Guardian gaze
tesinden bu yazıyı bir daha hiç yayınlamama konusunda söz aldılar. Bu yazıyı
burada yayınlamarn demek şirket avukatlarının yazımı mahzene kapatmak ve
banka hesaplarımı kuruırnak için hakaret davası başlatması demektir. Joe Co
nason ' u n Salon 'da yayınlanan ve http:/www.salon.com/news/col/co
na/200 1 /07/20/ gold/index.html. sitesinde bulunan Şirket Denet imini ihraç Et
mek (Exporting Corporate Control ) adlı yazısını okuyun.
O yüzden bana makası uzatın. işte kesildi bitti. Konunun şakası yok. yeni
den yazmak yok. Eğer İngilizler özgür basını okumak istiyorlarsa bu yazını n
yayınlandığı Moskova'ya ya da Tanıanya'ya ya da Bolivya'ya gitmek zorun
dalar - ya da, bir seçenek olarak, Kraliçenizi verip yerine basın özgürlüğünü
garanti altına alan yazılı bir anayasa alın. Aslında, Amerika'nınkini ödünç ala
bilirsiniz - Nasılsa bizimkini kullanmıyoruz.
273
1 968 ' de, Tek Y ı ldızlı Ey ale t ' in vali yardımcısı Ben Bar
nes 'in bir danışmanı Hava Generali James Rose 'a, Senatör Ge
orge H. Bush ' un oğlu için Hava Nöbetçileri ' nde güvenl i bir yer
ayarlamasını söyledi. Her iki Bush başkanımız da böyle bir iyi
lik istendiğini hatırlamıyorlar. B arnes ' in kudretli Bush ailesin
den bir talep gelmeden bu işi nasıl ayarladığı da gizemini koru
yor hala, bu da Teksas politikasında sık görülen telepati ve tesa
düf karışımlarından biri işte.
1 997 'ye hızla bir göz atalım. Teksas 'ta piyango GTech adın
daki şirketin el indeydi. O yıl. GTech ' i n işinde beklenmedik bir
sorun çıktı. Eyaletin piyango müdürü rüşvetle suçlanırken
GTech'in müdürün erkek arkadaşını maaşa bağladığı ortaya çı
kınca, müdür işinden at ıldı. Sicili temiz yeni müdür Lawrence
Littwin olay konusunda inceleme başlatt ı .
GTech ' in sözleşmesi ni iptal etti v e yeniden ihale açtı. Litt
win ayrıca, GTech ' in politik bağışları konusunda soruşturma
başlattı.
Sonra garip bir şey oldu. Teksas Piyango Komisyonu Litt
win ' i işten attı. Hemen ardından, Bush'un atadığı komisyon
üyeleri. GTech ' in yerine daha düşük fiyat veren biri ilan edilmiş
olmasına rağmen yeni ihaleyi iptal etti. Komisyon üyeleri mali
incelerneyi de durdurdu. politik rüşvet soruşturmasını sonlandır
dı - ve yeniden GTech ile anlaşt ı. GTech ' in li sansını kurtarmak
için Teksas eyaJet yöneti mi neden böyle canla başla çal ıştı?
ABD Adalet Bakan lığı'na gelen imzasız bir mektupta GTech ' i n
2 3 milyon dolar ödediği bir lobicinin adı yazı lıydı: Ben Barnes.
Mektupta Barnes, GTech'in eyaletle an laşmasını sağlamak için
Vali Bush'un askerden sıvışma bilgisini kullanmakta suçlanı
yordu. İşten uzaklaştırılan müdür Litwinn ' in açtığı şantaj dava
sının tutanaklarında Barnes. Bush 'u Hava Nöbetçileri ' ne aldığı
nı ve GTech 'in kendi sine milyonlarca dolar ödediğini itiraf etti.
Litwinn diğer tanıkların da GTech 'in lisansını kurtarmak için
valinin nüfuzunun satın al ındığını kanıtiayacağını beyan etti.
274
GTech verdiği cevapta, açıkça, Barnes ' le olan anlaşmasını
1 997 ' de piyango müdürünün işine son verilmesinden önce -
ama isimsiz mektupta belirtilen şantaj suçlamasından sonra - ip
tal ettiğini açıkladı. Ş irket Bames ile mali ilişkisini sürdürdüğü
nü inkar etmesine rağmen, GTech başkanı Guy Snowden1" B ar
nes ' ın karısıyla büyük bir emlak işinde ortaktı.
GTech, George 'u savaştan (büyük Bush'un diğer insanların
çocuklarını güle oynaya gönderdiği savaştan) kurtaran adam
Barnes'e verdiği 23 milyon dolar karşılığında ne aldı? B ilinmez;
Ekim l 999 ' da, GTech Litwinn ' e üç yüz bin dolar ödedi. Karşı
lığında. yetkililer Bames'in, Bush ailesinin piyango ve askerl ik
konularında kullandığı nüfuzuyla ilgili olarak verdiği beş saatlik
ifade kayıtlarını ilelebet açıklanmamak üzere mühürleyip rafa
kaldırdı.
Bu durumdan şikayetçi olduğumu sanmayın. Nihayetinde.
Bush ailesi bize paranın satın alabileceği en iyi demokrasiyi verdi.
275
Arkansaslı Hillary-Billiler' in tuhaf hikayesine bakacağım. Özel
Savcı Ken Starr' ın kanılına bakmanın doğru olacağını düşün
düm. Savcının elinde işe yarar bir şey yoktu. Aklı, kötü olduğu
kadar kıt da olan Starr, Clintonlar' ın soruşturması için 40 mil
yon dolar harcadı ve elinde bir kova kirli "Beyaz su" , lekeli bir
elbise ve fazla tekrarlanmış erotik bir metinle geri döndü. "Son
ra Başkan ' ın pantolonunu indirdim ve . . . " Nasıl bir şey bu/ama
dt/ar? Sorunun bir kısmı şundan kaynaklamyordu ; Starr ve eki
hi Sam Spades sayılmazdı. Araştırma bilgisinin yerine sınırsız
adiliği ikame edebileceklerini düşünen, hukuk şirketlerinde ça
lışan bir avuç beyaz pahuçlu işe yaramaz sa,�cı adamdı/ar.
Ancak Starr, Clinton ' ın zampara/ık/annın içinde kaybolmuş
Iten Senato' da Hükümet işleri Komitesi ciddi konulara e,�iliyor
du: Endonezyalı Riady ailesi ve Hillary' nin eski müşterisi Ar
kansas, Little Rock' dan Entergy International tarafından Hil
lary' nin eski ortaklanna ödenen altı haneli para. (Entrgy' nin
işine gelen dış politika söz konusu oldu,�wıda, Clinton yönetimi
bundan daha lütufkar olamazdı . ) Daha sonra, / 998' de, tam da
Senato Komitesi' ndeki Cunılıuriyetçiler, e,�er açığa çıksaydı
Clinton ' tn devrilmesine yol açabilecek olan kanıra yaklaşmış
ken . . . Komite soruşturmayı kapatti .
Neden? / 998' de cevabi buldum: 'Triad. '
276
okunuyor) Amerika' nın en büyük ikinci şirketi olan özel bir ku
ruluştur. Ş irketin hemen hemen tümüne sahip olan David ve
Charles Koch'un toplam 4 milyar dolarlık servete sahip olduk
ları söylenmektedir.
Koch aşiretinin zenginliğinin kaynağı baba Fred Koch 'un
Rusya'da, Stal i n döneminde kurduğu petrol rafineleridir.
1 946'da, Koch Sovyetler Birliği ' nden Kansas, Wichita'ya geri
döndü ve aşırı sağcı John B irch Derneği ' n i kurdu. David ve
Charles daha da aşırı sağcı davaları destekleyerek babalarının si
yasi görüşünü reddettiler. David 1 980 ' de, Hürriyetçi Parti 'nin
adayı olarak, Ronald Reagan ' a karşı başkanlık yarışına bile ka
tıldı .
G izlilik Koch ' un ticari markasıdır. Wichita'daki merkezle
rinden asıl işleri olan, Amerika'daki en büyük müşteri olarak
küçük çiftçilerden ve Yerli bölgelerinden petrol ve gaz satın al
ma işini kontrol etmek için, ülkede CIA kontrolü dışında kalan
tek güvenli ve özel telefon ağını işletmektedirler.
Özel bir şirket olarak Koch' lar harcamaları hakkında kimse
ye hesap vermiyorlar. Hissedar toplantılarında onları sorguya
çeken yaşlı bayantarla uğraşmıyorlar. Hiçbir sınırlamaya tabi ol
mayan Koch kardeşler kendilerini tek rüyalarına adayabil iyor
lar. Diğer Amerikan şirketleri birkaç kolaylık umuduyla politik
alana birkaç milyon dolar yatırırken, Koch 'lar Amerika' daki po
litik söylemin yapısını bütünüyle değiştirmek için yüz milyon
dolara yakın para sarf ettiler.
Başardılar da. Washington DC ' de Cato Enstitüsü'nü kurmak
için 2 1 milyon dolar, Güçlü Ekonomi Konseyi ' ni kurmak için
30 milyon dolar, bilgi ticareti ve danışmanlık kuruluşları, poli
tik eylem komiteleri ve benzeri faaliyetler için onlarca milyon
dolar harcayarak, hükümet karşıtı hareketi yeni bir düşünsel
meşruiyeıle canlandıran benzersiz bir politik aygıt oluşturdular.
Cato ve Koch aygıtından, Newt Gingrich ' in Amerika Mukavele-
277
si ve Gingrich'in 1 994 seçimlerini kazanması için gerekli fonlar
doğdu .
Koch' ların özel avantajlar peşinde koşmadıkları söylenemez.
I 989'da, ABD Senato Soruşturmalar Özel Komitesi "Koch Gru
bu'nun bünyesinde bulunan Koch Petrol'ün maksatlı ölçüm
yanlışlıkları ve sahte raporlarla hırsızlık yaptığını" açıkladı. FBI
ajanları Koch Ş irketi tankerlerinin Yeri iierin bölgelerindeki kü
çük toplama tanklarından ödeme yapmadan petrol doldurdukla
. rı nı ,görmüştü. Yerli kabileler konusundaki bir uzmanın hesabı
na göre, Koch Industries'in zenginliğinin I mi lyar 500 milyon
doları çalınm ış petrolden kaynaklanıyor. Koch ise bütün bu suç
lamaları reddediyar elbette.
Koc h' a karşı yürütülen soruşturma, Senato soruşturmasında
çalışan FB I ajanı Richard Elroy ' un 1 995 'te Adalet Bakanlığı 'na
bir mektup göndererek savcılık soruşturmasının birinci Bush
döneminde politik nedenlerle askıya alındığı suçlamasında bu
lunmasına kadar durmuştu. Clinton döneminde Adalet Bakanlı
ğı FB I " ın kanıtından yola çıkarak. Koch lndustries'e karşı, 3 1 5
defa bilerek çevreyi kirletti diye dava açtı. Clinton ayrıca kamu
ya karşı işlenen suçun soruşturulması için iki büyük jürinin ku
rulmasını sağladı.
Eğer American Contract maddelerinden Düzenleyici Kural
lar Reform Tasarısı yasalaşmış olsaydı açılan kamu davası dü
şerdi.
Maddenin yasalaşması Kongre 'de çoğunluğu elinde tutan
Cumhuriyetçi lere bağlıydı. 1 996 seçim döneminde Cumhuriyet
çilerio çoğunluğu koruması tehlikeye girdi. Seçim kampanyası
nın sonunda burun farkıyla kazandı lar. Cumhuriyetçilerio kritik
malzemelerinden biri, bir hayır kurumu olan Ç�cuklarımızın
Geleceği Koalisyonu (ÇGK) tarafından parası ödenen ve kilit
bölgelerde yoğun biçimde yayınlanan mülti-milyon dolarlık
reklam kampanyasıydı. Çocukları koruma kurumu için oldu1<ça
278
garip bir işti bu - tıpkı destek verdikleri adaylar gibi. ÇGK ' nın
kampanyaya para vermesinden haftalar önce, destekledikleri tü
mü Cumhuriyet Partili senatörler, yoksul çocuklara verilen yiye
cek karnelerinin iptali için oy kullandılar.
Çocuklan koruma fonu tarafından desteklenen politikacıla
rın, ufaklıklara bedava yemek verilmesine duydukları antipati
nin dışında da ortak bir yönleri vardı. Hepsi Koch ' un faaliyet
gösterdiği bölgelerden adaydılar.
Amerikan yasası politik kampanyalara parasal desteği yasak
lamaktadır. Senato Hükümet İşleri Komitesi üyeleri, hayır kuru
mu ile diğer politik cephe grupları ve Koch tarafından finanse
ed ilen Triad Yönetim adl ı bir operasyon arasında bağlantı oldu
ğunu gösteren banka kayıtları buldular. Demokrat Partili sena
törler Koch lndustries yöneticilerini Triad 'ın finansmanı ve bağ
lantılı diğer grupları yönlendirip yönlendirmedikleri konuların
da sorguya çekmek üzere mahkemeye çağırtınakla tehdit ettiler.
Demokratlar Kochlar'ı, Clinton ' ı kampanyasının finansmanı
konusunda sıkıştıran aynı mahkemenin önüne çektirebilirlerdi.
Adı saklı bir Senato üyesi, bunun üzerine Cumhuriyetçilerio
açık bir alışveriş teklif ettiklerini söylüyor: "Ateşkes teklifi, siz
Triad 'a dokunmayın biz de Clinton 'a." Komite içindeki diğer
kaynaklar da, Trent Lott ve Don Nickels önderliğindeki Cumhu
riyetçi senatörlerin Koch ' ların faaliyet ağlarının açığa çıkmasını
riske atmaktansa Clinton 'ı İpten döndürmeyi kabul ettiklerini
doğruladılar.
Clinton 'ın o ana kadar karşılaştığı en ciddi soruşturmanın -
kendisini başkanlıktan edebilecek nitelikteki Endonezya para
zinciri soruşturmasının - örtbas edilmesinin gerçek nedeni buy
du. Bu durum Kochlar'ın gücünün boyutlarını ortaya koymakta
dır. Öyle ki, CumhuriyetÇiler gizli destekçiteri üstündeki örtü
nün kalkmaması için başkana yönelik davalanndan vazgeçtiler.
Her iki parti de karşılıklı koruma anlaşmasından memnun-
279
dular. Kampanyaya parasal destek sağlama konusundaki önem
li suçlamaların geri alınmasıyla Cumhuriyetçi soruşturmacıla
rın da yapacak bir işi kalmamıştı - Monica Lewinsky 'nin kirli
çamaşırlarını karıştırmak ve başkanın fermuarını koklamak dı
şında.
280
ufak miktarlar. Ama Williams'a, teybe kaydettiğim bir görüş
mede, Charles Koch 'un "ortalama ne kadar ve kaç dolarlık pet
rol toplandığını gösteren" belgeyi görünce ne yaptığını sordum.
William&'ın dediğine göre, milyarder Koch ve o an yanında bu
lunan bir yönetici "kıkırdayıp birbirlerini dirsekle dürttüler, bi
lirsiniz, eğlendiler."
Amerika'nın en zengin şirket sahiplerinin bazılarının başarı
sını tam olarak açıklayan bir ifadeyle burada karşılaştım. Willi
ams milyarderin bu küçük hırsızlığa gösterdiği ilgiye şaşırdı,
ama Charles Koch ,Williams 'a şöyle dedi: "Payıma düşeni isti
yorum, o da hepsidir. "
28 1
7
Görüşme Ücreti ' Lobi Skandalı':
-
Blair' in ve İngiltere'nin
. Satışının Gerçek Hikayesi
282
rına ilişkin ayrıntılı kanıtlar içeren yazımı birinci sayfadan ya
yınlanmıştı. Observer ekibi Downing Street I O numaradan yapı
lacak kıyakların piyasasını düzenleyen ve işleten bakantarla lo
bicilerin özel, gizli bağlantılarını anlatıyordu. Tek bir kantt bile
yok muydu? Gazelem Tesco süpermarketleri, Amerikan enerj i
şirketleri, Clinton 'ın dostları, Bush'un dostları, Blair'in dostları
ve Rupert Murdoch için - lobicilerin ne zaman. kiminle, nasıl
bağlantı kurduklarını anlattıkları teyp kayıtlarının elimde oldu
ğunu ilan etmişti.
Blair'in uzmanları, radyo ve TV istasyonlarının talepleri üze
rine kasetleri yayınladım. Teyp kayıtlarının sahte olduğunu söy
lediler, kayıt mayıt yok, Palast bir yalancı. Ve şimdi de Obser
ver ın iş dünyası haberleri editörü, başarılı gazeteci Ben Lauran
'
283
The MOiön
284
ların birkaçını arayıp biraz yardıma ihtiyacımız olduğunu ima
edebileeeğimi düşünmüşlerdi.
Önce hayır, dedim. Resmi soruşturmalarımda kullandığım
bütün yöntemleri gazeteciliğe aktarmak istiyordum. Artık hızlı
ve ucuz yöntemlere paydos. Kafamdaki plan hem zaman, hem
de binlerce sterlin gerektiriyordu.
Bu işi doğru dürüst yapabilmek için bir paravan kurmak zo
rundaydık. Bunun için sokağın kumazlığı ile yönetim mekaniz
masının anlayışını birleştiren ve eskiden Booz Alien Hamil
ton 'da çalışan Amerikan yöneticilerinin en iyisi olan Mark
Swedlund 'un yardımını istedik. Buna Morgan Stanley ' in eski
yöneticisini (özür dilerim, isim veremiyorum) eklerlik ve Majes
teleri 'nin çok iyi tanıdığı bir Amerikan hukuk bürosuyla (özür
dilerim, yine isim veremiyorum) bağlantı kurarak kendimize
inandırıcı bir meşruiyet kazandırdık.
İşin en zor tarafı beni yeniden yaratmaktı. Bu lobicilerin
heps i de beni tanıyordu: tanı mak onların işiydi zaten .
Guardian ' a yazdığıını biliyorlardı ama daha da önemlisi, se
çimden önce B lair' in en çok sözü edilen Amerikan politik da
nışmanlarından biriydim. Blair ' in Ticaret ve Sanayi i le Enerj i
bakanlarıyla yakındım, önemli b i r İngiliz sanayicisinin dediği
gibi "şu nüfuzlu Amerik;ı.lı"ydım. Yalandı ama şimdi işimize
yarayacak bir yalan.
Takma bıyık takamaz ya da ses değiştirici kullanamazdım -
o yüzden politik danışman ve gazeteci Greg Palası'tan düzenbaz
iş takipçisi 'danışman' Greg Palast' a dönüştüm . . . yani 'tıpkı on
lar gibi' oldum. Plaja bakan evimi ve at ahırımı Guardian 'a hü
kümetle ilgili yazılar yazarak kazanmadığıını söyledim onlara.
İş bitirici, başarılı bir danışmanlık şirketim vardı.
Hiçbir zaman nüfuz, görüşme ya da kayırma için para teklif
etmedik, oysa bize edildi. Aradığım başka bir şeydi: bu lobicile
rin dij?erleri için neler yapmış olduğunu öğrenmeye çal ışıyor-
285
dum. Hattım şuydu: "Çaltştığım Teksaslılar bir dolu böbürlen
me duymak istemiyor/ar, bu adamların ihtiyacı olan şey kimin
için. ne yaptı,�ınıza ilişkin sa,� lam kanıt. Eğer bizden iş istiyor
sanı::. isimleri, tarihleri. faaliyetleri, sağlam kanıtları getirin. "
V e getirdiler de . . . Londra Tower Otel'deki odamıza kadar.
286
M ilner'ı aradım. Belki de belgeleri devlet dairesinden alma
mış, bir gazeteciye önceden gönderilen bir kopyasını yürütmüş
tü. M ilner öyle olmadığını anlattı. Milner'ın müşterileri için po
litikayla ilgili belgelere özel olarak ulaşması standart bir işlem
di. "Devlette çok dostumuz var. Görüşümüzü almak. kaygılana
cak herhangi bir şey olup olmadığını öğrenmek. belki de birkaç
değişiklik önerisi için birkaç gün önceden belgeleri bize gönder
meyi seviyorlar." Raporda Milner' ın kendisi için araştırma yap
tığı potansiyel bir müşteri tarafından istenilen önemli öneriler
bulunuyordu.17
Milner'ın şirketinin müdürü. Profesyonel Politik Danışman
lar Birliği başkanı olan Andrew Gifford 'dur. İngiltere ' nin etik
gözetmeni, Davranış Standartları-Nolan Komitesi. B irliğin gö
nüllü Davranış Kuralları 'nı övmüştü. Hükümete göre bu sektör.
hükümetin kural koymasına gerek olmadan kendini denetleyebi
liyordu.
"Çok heyecanlandam"
I I Haziran: Maliye Bakanı Gordon Brown hükümetin yeni
harcama planını açıkladı. GPC Piyasa Erişimi 'nin önemli lobi
cilerinden Derek Draper ile yaptığım üçüncü konuşmayı kesme
ye çalışıyordum. Draper, Peter Mandelson ' ın, yetkisiz Bakan ' ı n
baş danışmanıydı. "Çok heyecanlandım" dedi Draper. "Çok he
yecanlandım."
Bay Draper'i bu kadar heyecaniandıran neydi?
"Gordon Brown toplam harcamayı herkesin beklediği gibi
yüzde 2.5 olarak değil yüzde 2.75 olarak belirled i ! Bunu söyle
miştik ! Geçen hafta söylemiştik bunu ! "
Bu yüzde 0.25 ' 1ik fark çok küçük görünebilir ama tahvil tüc-
1 7. Bu şirketin Bush ailesiyle bağlantısı olan, Teksas'tan enerj i 'devi Enron ol
duğunu söyleyebilirim artık. Sabah Sabah Teksas Havası. Bölüm 6 ' ya bkz.
287
cariarının ve borsaetiarın elinde bu fark umulmadık kazançlara
dönüştürülebilir. Gerçekten de bir hafta önce, Draper müşterisi
olan Amerikan yatırım bankacılık devi Solamon B rothers ' a dü
zeltilmiş rakamları verm işti. Draper' i olağanüstü öngörü yetene
ğinden dolayı tebrik ettim. Şu cevabı verdi: "Estağfurullah, içer
den aldığımız bir bilgiydi." Okul öğrencisi g ibi neşel i bir ses to
nuyla şunu da ekledi sözlerine: "Eğer Solamon Brothers bu bil
giyi kullansalardı bir servet kazanırlardı ! "
Gerçekten d e kazanırlardı. Ama b u arada Amerikan yasaları
na .göre hapse girmeyi de göze almaları gerekiyordu.
Observer hiçbir zaman herhangi bir lobiciden gizli devlet
belgelerin i ya da bilgi sini açıklamasını istemedi . İstemek zorun
da kalmadık. Milner, Draper ve diğerleri Tony Blair'in Yeni İ ş
çi Partisi hükümetinden haber sızdırabileceklerine bizi ikna et
mek ister gibi, biz daha sormadan kanıtı ortaya ç ıkarıyorlardı
zaten.
Draper de benim Guardian ve Observer'da yazdığıını anla
dı hemen. Ancak New York - Londra arası i l k telefon konuşma
mızda, Draper biraz dedikodu yaptı. coşkulu bir biçimde konuş
tu ve sonunda da Hazine Bakanlığı 'na ve Başbakanlığa kolay
lıkla ulaşabildiğini açıklamaktan kendini alamadı.
Eğer Draper' ın şirketine iş verseydik, param ızın karşılığını
nasıl alacaktık? Hükümetin oluşturduğu bir çal ışma grubunda
bize de bir yer bulabi lir miydi? Olmuş bil ! "Daha yeni , British
Gas 'ın Genel M üdürü 'nü İş Sağlığı Çalışma Grubuna aldırdık."
Draper, başbakanın burnunun dibinde böyle imrenilen bir mev
ki kazanmanın, bir zamanlar İşçi Partisi çevresinde 'Cedric Do
muzu' nun yönettiği Şişko Kedi/er' diye anılan (Pek de nazik ol
mayan bir şekilde. British Gas ' ın eski başkanı Cedric Brown
kastediliyor burada) bir şirket için müthiş bir başarı olduğunu
vurguladı.
Peki, ya ben i m müşterilerim BG ' den daha az nüfuza sahipse
288
ne olacaktı? Sorun değil. Aslında, Draper tam da böyle bir "sı
kı" müşteriyle, Teksas piyangosunun işletmecİsİ GTech şirke
tiyle (Bushlar'a yakın olan şirketlerden biri daha) anlaşma imza
lamak üzereydi. Ş irketin başı beladaydı. Jüri, şirketi İngiliz mil
yarder Richard Bra11son 'a rüşvet vermeye teşebbüsten suçlu bul
muştu (B ranson ' ın İngiliz piyango ihalesinden çekilmesini isti
yorlardı). B l air, GTech ' i İngiliz piyangosunun işletme hakkına
sahip olan ve bu işten iyi para kazanan Camelot konsorsiyumu
nun dışında bırakmaya kararlıydı. Draper, GTech ' i resmi izleme
makamlarıyla içli dışlı kılmak ve bu yeni müşteriyle sıkı anlaş
malar yaptırmak üzere İşçi Partili bakaniann önüne yem atma
planını anlattı.
"Eski patronumun gerçekleştirdiği o komik M ilenyum Kub
besi 'nin biletlerini satmak için devlet birilerini bulmak duru
mundaydı. Ancak GTech bu satışı ulusal piyango araçlarıyla
yapmayı teklif ediyordu. Şimdi, eğer hükümet GTech 'in Kubbe
biletlerini satabileceğine karar verirse, GTech 'in piyango için de
bilet satmaya yetkili olabilecek bir şirket konumuna gelebilece
ğini anlamak için alim olmaya gerek yok. Dediğimi anlıyor mu
sunuz? Hünerimiz, hayal edebilme gücümüzdür."
Draper' in "eski patronu", yetkisiz bakan, Yeni Sol 'un sağa
kaymasının mimarı Peter Mandelson 'dur. Draper ile Mandy 'yi
yakın arkadaş saymak ilişkiyi anlamamak olur. Mandy, kitabı
'Blair Devrimi' kitabını genç adama ithaf etmişti.
Business on Sunday gazetesinde yayınlanan son röportajında,
Draper, İşçi Partili üst düzey yetkililerle olan dostluğunun, eski
çalışma arkadaşlarının "hepsi etik konusunda hassas oldukların
dan", lobicilik işinde bir "engel" oluşturduğunu söylüyordu. Yi
ne de, Draper, eğer yasayı istediğimiz şekilde değiştirmek İster
sek "Geoffrey Robinson ile çay içebileceğime, Ed Bals ile görü
şebileceğime" ilişkin güvence verdi bana. Draper, Robinson ve
başbakanın baş danışmanı BaH s ' la görüşme konusunu açınca,
289
sesindeki coşkuyu hissedebiliyordunuz. Ş unu da ekledi Draper,
"Hele bir ödemeyi alalım."
290
Örneğin, Lucas l l Haziran 'da Gordon Brown ' ın yeni iskan ku
rumunun kuruluşunu açıklayacağını bildi. "Bunu önceden bil
memin nedeni bakanın konuşmasını yazan kişilerle tanışıyor ol
mamdı." Lucas bu bilgiyi bir LLM müşterisine aktardı ve saba
hın ilk saatlerinde bu durumdan nasıl yararlanacağı konusunda
önerilerde bulundu.
Rakibi Draper gibi Lucas ' ın elinde de bakanın kamu harca
malarına ilişkin açıklamalarıyla i lgili ayrıntılı bilgiler bulunu
yordu. Lucas, "piyasa dilinde epeyi yüklü kazanç anlamına ge
len başka bilgileri de" teklif etmişti.
Karar mekanizmasını içerden izlemek olayın bir yanıysa di
ğer yanı da kararı etkilemektir. Etki yapmak ilgili kişiyle görüş
meye bağlıdır. Aylık ödeyeceğimiz ücretin karşılığında bizim
kazancımız ne olacaktı? LLM ' den Lawson, GPC ' nin Geoffrey
Robinson ' la çay kozuna karşı, eğer gerekirse, "herkesle görüş
meyi" teklif etti, "Gerekirse Gordon Brown ' la da görüşebiliriz."
Ortağı Lucas ekledi: "İlişkilerimizi ustaca kullanırız."
Nasıl oluyor da bu ilişkiler ustaca kullanılabiliyordu? LLM,
Tesco adına, maliye bakanının otoparkların vergilendirilmesi
konusundaki planını etkilemek üzereydi. LLM o hafta, bu konu
dan sorumlu olan Başbakan yardımcısı John Prescott 'a vergiyi
ne zaman ve ne oranda koyması gerektiğini söyleyen, Blair'in
Politika B irimi danışmanlarıyla gizli toplantılar yapıyordu. Aşı
rı düzeyde araba kullanımını engelleyecek diye çevrecilerin des
teklediği vergi, süpermarket devleri için yılda 20 milyon sterli
ni aşan bir masraf demekti.
Lawson ayrıca, su dağıtım şirketi Angiian Water' ın, karşılaş
tığı yasal zorlukları aşmasını da sağlamıştı. Şirket su sızıntısını
azaltmak için yapacağı yatırımlar konusunda verdiği sözü tuta
mamış ve kanalizasyon şebekesinde de sorunla karşılaşmıştı.
LLM, işçi sendikalarının işveren tarafından tanınmalarının ko
laylaştırılması isteklerine karşı başarılı bir biçimde kulis yaptı.
29 1
GTech gibi daha sıradan müşterilerle çalışmadıkları için
eleştirildiklerinde, Lawson, aslında, skandata bulaşmış piyango
i şletmecisi için de lobi yaptıklarını söyleyerek karşı çıktı . LLM,
"GTech hakkında hükümete güven vermek için" İ şçi Partililerin
kendilerine olan güvenini kullanmıştı. GTech, LLM'nin yayın
lanan müşteri listesinde yer almamaktadır.
Lawson ve Lucas lobiciliğin Hazine 'ye telefon etmekten iba
ret olmadığını belirtmekten geri kalmıyorlardı. Bazen LLM do
laylı yolu önermektedir, yani, "Bakanın okuduğunu bildiğimiz
köşe yazılarına konuları serpiştirmek." Bu yönteme "ortam ya
ratmak" diyorlar. Ayrıca, LLM , görüşlerine (ya da müşterileri
nin görüşlerine) akademik bir hava katmak için kendileri�e bağ
lı bir düşünce kuruluşu olan Nexus 'u işletmektedir. Bazen de,
hizmet verilen kişiler için satın alınmış bir paravan olduğu ko
nusunda Lucas ' ın bana güvence verdiği Sosyalist Çevre Araştır
ma Vakfı ' nı kullanıyorlar.
Lawson LLM 'nin, "lidersiz politika" dedikleri şeyi nasıl ida
re ettiğini de açıkladı. Yerleşik bir inancın olmayışının politik
bir erdem sayıldığı, yönetirnde herhangi bir kuralın gözetilmerli
ği bir ortamda pol itikanın alacağı yön de son dakika golüne kal
maktadır. "İşçi Partisi hükümetinin daima iki aklı vardır. Bu iki
li akı l bir tür şizofreni içinde çalışır. Özellikle ciddi sorunlarda
ne düşüneceklerini bilemezler. Blair'in kendisi de her zaman ne
düşüneceğini bilmez."
292
Sadece bakantarla aynı tencereye kaşık sallamanın beni etki
lemediğini hisseden Draper beni etkileyeceğinden emin olduğu
bir olayı anlattı. Draper' in müşterisi olan PowerGen PLC, yerel
bir elektrik şirketini satın almak için uzun süredir kıvranıp duru
yordu ancak Muhafazakar Ticaret Bakanı Ian Lang bile. İngilte
re' nin üçte birini kontrol edecek bir elektrik tekeli oluşturmaya
yönelik açı k bir girişim olarak nitelendirdiği bu satışa izin ver
memişti. Lang 'ın ardından Ticaret ve Sanayi Bakanı olan, Bla
ir' in atadığı Margaret Beckett rekabeti öldüren bu tür girişimle
ri çoktan reddetmişti. PowerGen 'in işi kapanmış görünüyordu.
Sonra Draper' in bana anlatlığına göre, Draper PowerGen 'in
başkanı Ed Wallis'i, Beckett' in çevresinde dolandırıp Bakan
Brown 'ın baş danışmanı ile gizli bir toplantı yapmak üzere Ha
zine 'ye götürmüş. PowerGen işi şu an bağlanmış durumda. Hü
kümet tarafından reddedilmesi "bir daha söz konusu değil."
Draper olağanüstü bir iş mi becermi şti yoksa bu ısrarlı bir satış
saçmalığı mıydı?
Draper'e Amerikan petrol arınatörlerini ve santral üreticileri
ni temsil eden müşterilerimin çevre kurallarından muafiyete ih
tiyaçları olduğunu anlattım, aslında İngiltere 'yi kirletme hakkı
nı istiyorlardı. Draper bana, "ben dostlarımı satmam" dedi ama
bu olay için onları tutarsak Draper doğrudan doğruya, Blair'in
Başbakanlıktaki Kamu Politikası Birimi 'nde çevre sorunlarının
sorumluluğuna getirdiği "Başbakanlıktaki en iyi arkadaşım Liz
Lloyd"a gidecekti.
Bizi neden çevre bakanına götürmüyordu? Yanıt olarak, Dra
per kendinden emin bir şekilde bana "Siyaset Dünyası. gerçek
yetkiyi elinde tutan işadamları ve politikacıların küçük dünya
sı"nı anlattı . İyi bir iş takipçisi yalnızca kapıları açınakla kal
maz, müşterisini bu güçlü gezegende ayağı kayıp tepe taklak ol
muş kişi lerden de uzak tutar. "Bir çevre bakanı var, Michael
Meacher. Çok güçsüz biri ve aslında konuyla hiçbir ilgisi yok,
293
hiç kimse onu dikkate almıyor. Dürüst konuşmak gerekirse,
kimseye bir yararı yok bu adamın, o nedenle özellikle programa
almadım bu adamı. Görevde çok fazla kalacağını da sanmıyo
rum. Sonra, Ticaret ve Sanayi Bakanlığı kuşkusuz işin içinde,
ama çok silikler, insanlar Margaret Beckett'i yetersiz bulurken
Enerji B akanı John Battle 'ı ise iyice bir işe yaramaz olarak nite
lendiriyorlar. O yüzden, hükümetin yaklaşımını değiştirmek is
tediğinizde, açık söylemek gerekirse, Ticaret Bakanlığı ' ndaki
birine sırtınızı dayamak istemezsin iz."
İlginçtir, Draper İşçi Partisi ' nden politik bağış yoluyla iş is
tenmesine şiddetle karşı çıktı, ama İşçi Partisi 'nin bir faaliyeti
ne spansor olunması işini ayarlayabilecekti ki, böyle bir durum
da müşterilerimin adı saklı kalabilecekti.
Nijerya bağlantısı
Shandwick Public Affairs ' in yıllık 2 milyon 600 bin sterlin
tutarındaki geliri şirketi iş bağlama oyununda en büyük oyuncu
yapmaktadır. Eskiden B lair'in basın danışmanı olan, Shand
wick'in baŞkanı Colin Byrne dinamik rakiplerinden daha yaşlı,
daha ketum ve iş bağlayınca daha az böbürlenen biridir. Byrne
aşırılmış hiçbir belge sunmadı, başbakanl ıkta öğle yemeği sat
maya da çalışmadı.
Byme ' nin yeni ortağı, eskiden sendikada çalışan Chris Sava
ge ' dır. Şirket kendisini "sanayi inin politikasını gerçekten anla
yan, Sol 'daki birkaç kişiden biri" olarak tanıtmaktadır. Bu gru
ba, özgeçmişinde 1 989 ' dan 1 996'ya kadar " Kraliyetin çevre ko
nusundaki bütün konuşmaları ve yazılarını yazdığım" söyleyen
Richard Ayiard katıldı. Prens Charles parmağını bile kıpırdat
mak zorunda değildi.
Shandwick neden bu ilerici ve çevreci vatandaşları bünyesi
ne kattı? Byme 'ye göre en parlak başarıları. Shell International
için gerçekleştirdikleri ve "şirket itibarı yönetimi" dediği etkin-
294
I ikti. Bu olaydaki ana görevleri N ijerya'nın diktatörlük yönetimi
tarafından Ken Saro-Wira ' nın idam edildiği dönemde petrol şir
keti Shell 'in faaliyetlerine politik kalkan oluşturmaktı. Saro-Wi
ra petrol şirketine karşı YerliIerin protestolarını düzenlem işti.
Sandwick' in Nijerya' da Shell ' i savunması Başbakanlıkta her
hangi birinin canını sıkmış mıydı? "Hayır, hiç sıkmadı" diyerek
bu konuda güvence verdi bana Byme. Aslında Shandwick'in
yönetimi altında "Shell artık yeniden ' İyi Çocuklar'dan biri ol
muştu."
Lobici dükkaniarında yaptığımız tur sırasında, bu eski çevre
ciler arasında Shell ya da GTech'e itibar kazandırmaktan şika
yet eden tek kişi çıkmadı - biri hariç. Büyük bir şirket için çalı
şan İşçi Partisi 'yle bağlantıl ı bir lobici, "O zaman bu domuzlara
çalışmak durumunda kalmam" diyerek, kar amacı gütmeyen bir
kuruluşu müşteri olarak bağlamak için benden yardım i stedi.
295
Draper bu heriflere sert bir tav ırla yaklaşılmaması gerektiği
konusunda bize ders veriyordu. Hükümetteki yetki l ilerden avan
ta koparmaya çalışırken, "Yeni Sol ' un zihniyetine atıfta bulu
nup fikirlerinin yeni bir yaklaşım olduğu konusunda yağ çek
mek önemlidir. Örneğin, Geoffrey Robinson 'a çok önemli bir
insan olduğunu söylüyorsunuz."
"İş ortağım" Mark Swedlund, Draper' le görüştü. Biz Ameri
kalılar İşçi Partisi tarzında konuşma dersi almaya değil, adam
larla görüşmeye gelmiştik. Draper' i n içeriyle ilişkisinin gerçek
kanıtını görmek istiyorduk.
Draper, blöfümüzü gördü. Koltuktan kalktı, kemerinde asıl ı
duran çağrı cihazını aldı eline v e cihazı alnının hİzasında tutarak
yetkili pozisyonda yaklaşık bir düzine kişiden gelen çağrıları
okudu. "Ed Miliband - ara beni, Dave Mil iband - lütfen arar mı
sın, (Başbakan Yardımcısı) Prescott ' un bürosundan ... Andrew
Hackett." Ezberden okuma faslı sürdü. Başbakanlık Politika Bi
rim i ' nde çalışan Liz Lloyd' dan, Hazine ' de çalışan BaHs' dan ve
diğerlerinden çok sayıda mesaj gelmi şti, hepsi de i ş bitiriciyi ça
ya çağırıyorlar, akıl danışıyorlar ya da bilinmeyen bir şey rica
ediyorlardı.
Aracı neşelenmişti . Geçen hafta inşaaıçılar Federasyonu
Başkanını Başbakanl ığa götürmesinin karşıl ığını alıyordu. Bla
ir'in danışmanı Geoff Norris, inşaaıçıların geniş bir yeşil alanı
konut yapımına açma planını kabul etmişti. Yerel komisyonla
rın karşı iddialarına rağmen, Draper söz konusu alanları "Kentin
dibinde bir çamur deryası" şekl inde tanımlıyordu.
Bu tür avantaJarın bir karşılığı olmalıdır. Hükümetin çevreci
imajını desteklemek üzere yayınlanacak basın bildiri s i için
"Tony ' nin on tane çevreci sürprize ihtiyacı vardı." Draper he
men listeyi hazırladı, "elektrikle çalışan arabalar, bunun gibi ap
talca şeyler." Draper' i n gözleri kaydı. "Bayıldılar buna."
296
Murdoch'a mesaj
B ir sonraki durağımız, Soho. LT4M Iobicileri Ben Lucas ' la
Joh n . Mendelsohn 'ın çatı katındaki m odaya uygun büroları nda,
Yeni Sol ' un ağzından düşürmediği "analitik düşünceyle besle
nen, kanıta dayalı karar verme mekanizması" ve Üçüncü Yol
hakkında beynimizi uyuşturan iki saatlik bir konferans dinlemek
zorunda kaldık.
Ancak ilk bakışta amaçsız g ibi görünen serninerin bir amacı
vardı. Lucas ve Mendelson' ın yapmaya çalıştığı şey, bildirile
rinde de anlatıldığı gibi, bizi mesajın içerikten daha önemli ol
duğu bir dünya ile tanıştırma,kt(. Ayda aldıkları beş binle yirmi
bin sterlin arasındaki ücretin karşılığında bu iki Allame Profe
sör, bizi Tony Blair' in Yeni Dünyası 'nın politik dili konusunda
eğiteceklerdi.
Amacımızı şöyle açıkladık: Angiian Water için yaptıkları gi
bi, çevresel kısıtlamaları kaldırma konusunda LLM 'nin yardı
mına ihtiyacımız vardı. Mendelsohn gürültülü ve çevreyi kirle
ten elektrik santralleri yerine çevre dostu görünenleri inşa etme
planımızı yeniden gündeme getirmemizi önerdi. "Tony çevreci
görünmek için can atıyor. Her şey çevrecilerin dil inde söyleo
meli - biraz iç karartıcı olsa da."
Ancak LLM 'nin yeni halkla ilişkiler tavrını benimsemekten
daha fazlasını istiyorlar müşterilerden. LLM müşteri lerinin,
Tesco 'nun otopark vergisinden kurtulmak için yaptığı gibi, Ye
ni Sol 'un vizyonuyla uyuşabilmek 'için "şirket kültürlerinin özü
nü yeniden biçimlendirmeleri" bekleniyor. Tesco 'nun kül türel
biçimlenmesinin bir bölümü, M andelson 'un M iilenyum Kubbe
si projesine l l mi lyon sterlin aktarıtm._sını içermekteydi.
Kültürümüzü değiştirdikten s6nra, LLM 'nin yasayı değiştir
mekle bize nasıl yardım edeceğini sorduk. Lucas, "Bu hükümet
ticareti sever" dedi.
Bir örnek de verdi. İşçi Partililerin anti-tekel rekabet yasa
297
taslağı LLM 'nin müşterisi Rupert Murdoch 'un medya impara
torluğunu tehdit ediyordu. Fiyatiandırma serbestisiyle ilgili kü
çük bir sorun vardı. LLM, Başbakanlıktan Murdoch 'un News
International kanalına şöyle bir haber uçurdu; eğer Murdoch'un
gazeteleri yasa taslağı ile ilgili eleştirilerini biraz yumuşatırlarsa
hükümet bunu takdir edecek ve yasanın son şekli bunu dikkate
alarak hazırlanacaktı. Diğer yandan, M urdoch ' un gazetelerinde
ki sert üslup, Parlamentodaki sendikaların tanınması tartışmala
rında medya grubu için sorun yaratabil irdi. Lucas ' a göre, gaze
tecilerin ağzını kapatmak "kendi kültürlerinde kolay bir iş değil
di." Yine de, sonuç herkesi memnun etti.
Kurnaz ortaklarının aksine, mesafeli ve zeki John Mendel
sohn görünüşte bariz bir iş bitiriciliği olmayan bir insan. Men
delsohn aralarında, Blair'in şirketlerle ve medya ile uyum için
de olma tutkusunu en iyi anlayan Fikir Adamı . "İşçi Partisi ' nin
Parlamentoda sağladığı muhteşem çoğunluk, tek muhalefetin
medya ve iş dünyası olduğu anlamına gelir. O yüzden, ekonomi
yavaşladığında, ki bu kaçınılmazdır, medya ve iş dünyasının bi
zimle aynı çizgide olmalarını sağlarız . Medya ve iş dünyasını
kazanırsak halk onları takip edecektir."
Bu büyük plan çerçevesinde, müşterilerini resmi çalışma
gruplarında sağlam pozisyonlara yerleştirmesi LLM için güç ol
madı. Sorun tam tersine, İşçi Partisi 'nin sanayi ile ilişki kurmak
taki iştahını beslemek için sürekli yeni yöneticiler bulmaktaydı.
Müşteriler, İşçi Partisi 'nin düzenlediği ve kendilerinin katılma
larını istediği çalışma grubu, panel ve toplantıların fazlalığından
şikayet ediyorlardı .
Mendelsohn sözlerini şöyle tamam ladı; "Lobicilik yanlış bir
terim . Birini tanımanızın bir önemi yok. Dostluk bir işe yara
maz."
Ancak Lucas her ihtimale karşı yakın dostlarını ve her biri
nin borçlu olduğu yardımların listesini sıraladı: "İçişleri Bakanı
298
Jack Straw bizden .... istedi ... Gordon Brown ... konuk etmemizi
istedi . " Ve saire.
Lucas okkalı fiyat tarifelerini gözden geçirdikten sonra yola
koyulduk.
299
kanlık yetkilisi, i ş dünyasının önde gelenleriyle sohbet ettiler.
Derek Draper' in çağrı c ihazı hayat bulmuştu sanki.
Draper bu girdabın ortasında çevresiyle meşguldü. Y ine de
bize bedava ilişki numuneleri sunmak için zaman ayırdı. Bizi
başbakanlığın Politika B irimi ' nde çalışanların yarısı dahil, çok
sayıda yararlı şah ısla tanıştırd ı . Ticaret ve S anayi Özel Komite
si başkan ından, parlamentonun enerj i konusuna el atışının h ika
yesini dinledik (GJW 'den M ilner' in başkanın komite raporunu
önceden aldığını da teyit etm i ş olduk).
· Draper'den bizi, hükümet düzeyindeki etkisini teyit edecek
biriyle tanıştırmasını i stedik. Kalabalıktan �asgele birini seçe
rek. en yakındakinin yanına gitti. Alnından şıpır şıpır ter dökü
len kısa boylu. kel bir adama yapıştı. Derek yetkil iye bizim po
tansiyel GPC müşterileri olduğumuzu söyledi , sonra da yürüdü
gitti.
Blair ' i n Kamu Politikası B i rim i ' nde Avrupa işlerinden so
rumlu olan, bürosu başbakanl ıkta bulunan Roger Liddle hükü
metteki önemli adamlardan biriydi. Elektrik santrallerimiz ko
nusunda biraz I afladıktan sonra Liddle 'a, Draper' in, dediği gibi
etkili biri olup olmadığını sorduk. Liddle öne doğru eğildi. "Bir
çete söz konusu." Liddle artık fısıldayarak konuşuyordu. "Bir
çete söz konusu ve Derek de bu çetenin bir parçası. Kim hayır
diyorsa, bil ki , o düşmandır." Liddle bize, "Derek 'in bütün doğ
ru i nsanları tanıdığı" konusunda güvence verdi.
Draper bizi politikayı belirleyen insanlarla tanıştırabilir miy
di? Liddle sorumuza cevap olarak, üzerinde başbakanlıktaki bü
rosunun ve ev telefonunun olduğu kartı verdi ve şu olağanüstü
teklifi yaptı. "Hazır olduğunuzda, sadece bana ne i stediğinizi,
kimin/e görüşmek istediğinizi söyleyin,' Derek 'le ben ayarlarız."
Derek ve hen. Garip bir terimdi. S wedlund, Liddle'ın "devlet
memurundan çok Derek 'in takımından biri gibi" konuştuğuna
300
dikkat çekti. Swedlund' un haksız olmadığını ertesi gün öğren
dik. Liddle, genel seçimlere kadar Draper'in şirketinde müdür
dü. Başbakanlıkta çalışmaya başladığında GPC Access'teki
yüzde 25 '1ik hissesini paravan bir vakıfa devretmişti. Liddle' ın
Draper için kotardığı her işin karşıl ığı doğrudan Liddle ' ı n para
van kumbarasma gidiyordu.
Kodes
Ertesi sabah Groucho'da görüştüğüm yapışkan bir lobici ara
dı. Rakiplerinin teklifleriyle rekabet etmeyi hala reddediyordu.
"Eğer Draper ve Lawson söz verdikleri şeylerin yarısını yapmış
Iarsa kodese girmeleri gerekirdi! Başbakanlığın yarısı da kodes
te olurdu ! "
301
yondan geçiriliyordu. " Köşe yazımı Peter Mandelson 'la gözden
geçirmeden yazmıyorum. Gordon, Derek'e kızacak diyorlar
ama kızamaz, çünkü yazıyı Gordon ' u n basın sekreteriyle birlik
te gözden geçirmiş oluyoruz."
Tarih 25 Haziran 'ı gösteriyordu . Draper için, kehanette bu
lunduğu mucizeterin gerçekleşme günüydü . Daha iki saat önce,
hükümet enerji raporunu açıklamıştı. PowerGen birkaç elektrik
santralini satınayı kabul etseydi kömür sanayi kurtulacaktı. Ay
nı anda, gazetelerde eğer hükümetten izin çıkarsa, PowerGen 'in
ikj milyar sterline Midlands Electricity ' i satın alacağı yazıyor
du. İki haberin de şüpheli biçimde aynı anda ortaya çıkması, Ti
caret Bakanı Beckett ' i gizli bir anlaşma yapılmadığı konusunda
açıklama yapmak zorunda bıraktı. "Hiç kimseye hiçbir şekilde
i şaret verilmemiştir." Zaten Beckett 'in bu olaydan haberi olabi
lir miydi? Wal l i s ' i n H azine ' deki toplantısı sessiz sedasız yapıl
mıştı, hiçbir tutanak tutulmamıştı ve Neal Lawson 'un bana an
Iattığına göre, Beckett "halkanın dışındaydı."
Draper elde ettiği başarıdan mutlu olmalıydı. Ancak felsefi
takılıyordu. "Danışman olmaya niyetim yok" dedi. "Bütün iste
diğim banka hesabıma saatte iki yüz elli sterlin koymak."
Draper' in bana anlattıkları arasında beni en çok şaşırtan, he
nüz 33 yaşında olmasıydı.
302
Yoksulluk karşıtı grubun LLM ya da diğer profesyonel da
nışmanları tutmak için ayda sekiz bin sterlin verecek durumları
yok, o nedenle Baker ve arkadaşları dar gelirli müşterileri adına
lobi faaliyeti yapmak zorundaydılar.
Yemek masasında Budweiser biraları yudumlarken Baker.
hükümetin elektrik ve gaz şirketlerini değerlendirme işlemi sıra
sında ilgili tek bir bakanla, hatta alt kadrodaki memurlarla bile
görüşemediklerini söyledi. "Kapılarına ulaşamadık. Fikirlerimi
zi yazılı olarak bildirmemiz istendi. Tamamen dışlandık." Baker
bir Çalışma Grubu 'nda görev almak için davet edilebileceğini
hayal bile edemiyordu. 1 9
Perde Kapanıyor
Draper' ı, M ilner'ı ve Lawson ' ı sevmemek elde değil. Hep
sinde o Bart Simpson cazibesi var: Haşarı, biraz toy ama sevim
li. Yeni İngiltere konusunda Yeni Sol ' un coşkusunu yansıtıyor
lar. Bu genç adamiann herhangi biri yaptıklarının olumsuz yan
larını düşünüyor mu? Onlar olumsuz bir şey görmüyorlar. So
nuçta bu, onlann dünyası. Yeni Solu biçimlendirdiklerine ve
şimdi de GPC, GJW ve LLM aracılığıyla, ayarladıkları gösteri
ye giriş bileti kestiklerine inanıyorlar.
Ancak en iyi oyuncular bile gelecek kaygısı taşıyorlar. Derek
Draper, olağandışı düşüneeli bir anında, "kamu-özel sektör or
taklığı" altında süregelen hükümete sızma konusunda kaygıları
olduğunu söyledi. Draper "Sonunda bir skandaim patlayacağına
eminim. Perde kapanacak. Eminim bir şeyler patlayacak" dedi.
Sonra da, ücretler ve yemekler hakkındaki sohbetine geri döndü.
19. Hükümet, seçim kampanyası sırasında verdiği sözlere rağmen, özel elekt
rik, gaz ve su şirketlerinin yoksul müşterilerin bağlantılarını kesmesine izin
vererek sistemin devamından yana tutum aldı - Baker'ın rah iplerle yoksullar
dan oluşan grubuna karşı Draper'in ve GJW'nin müşterilerinin kazandığı bü
yük bir zaferdi bu. Özel görüşmelerin kurbanları da vardır.
303
Haber Mfrkezinde...
Yazı yayınianmadan hemen önce, Observer görüşünü almak
için Roger Liddle ' a başvurdu.
Liddle, başbakanlıkta "ne i stersen , kiminle görüşmek ister
sen" teklifini ·yapan o tıknaz adamdı. Büyük başlardandı. Lidd
le ile Mandelson 'Blair Devrimi' adlı kitabı birlikte yazmışlar
dı. Bunların üçü de tersine-devrimin, yani İ şçi Partisi'ni ele ge
çirip sağa çevirme ve bu işe ' Yeni' Sol adını takma programının
başlıca mi!flarlarıydı. Bu ilk adımdı, ikinci adım projeydi - Ye
ni Sol ' u Liddle ' ı n politik uzmanlık alanı olan Liberal Demokrat
tarla birleştirme projesi. Liddle ile Draper'in birlikte kurdukları
lobi şirketi GPC tarafından yöntendirilen büyük sanayi de bu
işin tutkatı olacaktı.
Blair, Liddle ' ı hemeri başbakanlığa aldı ve Avrupa ilişkileri
konusunda büyük yetkiler verdi. Liddle'ın, Draper' in lobi dük
kanındaki payı paravan vakfa aktan ldı . Liddle' ın eşi, yazı işleri
müdürüm Will Hutton 'ın eşinin yakın arkadaşıydı. Liddle yazı
nın yayınlanacağını duyduğunda, bir kalem oynatışıyla kariyeri
ni çöpe atacağının farkında olarak Hutton 'u evinden aradı. Lidd
le yalvardı durdu. Sarhoş olduğunu ve sarhoş olduğunda aptalca
davrandığını. bunu herkesin bi ldiğini ve çenesini kapadığını,
onu demek istemediğini, ne söylediğini bilmediğini iddia etti.
Hutton, pazar sabahı Belsize Parkı ' ndaki küçük büfede olur
muş ay çöreklerimizi yerkert anlattı bana b u olayı. ' Lobi skanda
l ı ' sokağa düşmüştü ama biz genellikle, ki isteğimiz de buydu za
ten, sanayiinin kontrol altına alınmasını ve Brezilya ekonomisini
konuştuk. Hutton o öğleden sonra Başkan Cardoso ile görüşmek
üzere Sao Paolo'ya gidiyordu - Başkan, iş bağlama ticareti konu
sundaki yazıinızdan dolayı biraz isteksizdi. "Git. Brezilya 'nın
geleceği aynen İngiltere ' nin geçmişine benziyor" dedim. ,
Will 'e göre, Liddle acınacak durumdaydı ve samimi olarak
pişmanlık duyuyordu. O yüzden Will kuşku payını onun lehine
304
kullandı ve başyazısında Liddle ' ın istifasını gündeme getirmedi.
Ayrıca Liddle'ın anlattığına göre, Draper' la ortaklığı ona hiçbir
şey kazandırmıyordu; paravan vakıf Liddle' ın hisselerini Dra
per'in lobicilik şirketine satmıştı.
305
lacaklar, sonra da notlardaki her şeyi inkar ederek bizim uydur
duğumuzu söyleyeceklerdir." Ama adam kendi bindiği dalı kes
mekte kararlıydı.
Londra saatiyle sabaha karşı saat 4 'te, Rio'da bulunan Hut
ton 'ı aradım. "Yarın Sao Paolo'dan bir Concorde kalkıyor. Al
lah aşkına Will, atla gel ."
İş işten geçmişti. Ohserver kartlarımızı Campbell ' e gösterdi
ve hemen ardından hükümetin fedaileri kasetlerdeki kayıtlardan
söz etmeye başladılar - Draper'le yaptığımız toplantılarda ve
Liddle ile çene çalarken yanımda olan - Swedlund'un verdiği
yeminli ifadeye rağmen, notlarda yazılanları ve tanıkların söyle
diklerini inkar ettiler.
Liddle artık yolsuzluk teklifinden pişmanlık duyan acınası
bir sarhoş değildi. Önce, benimle görüşmesini ve neler konuşul
duğunu kesinlikle hatırlamarlığını açıkladı. Elimizde ' sadece '
bir tanığın yeminli i fadesinin bulunduğunu öğrenince daha da
küstahlaştı ve olayla i lgili olarak üçüncü kez konuştuğunda bir
den her şeyi hatırladı. Hatırladığı şey de benim bir yalancı oldu
ğumdu, sözlerini uydurmuştum.
Ertesi sabah, Observer' ın faksına imzasız, elle yazılmış bir
not geldi. "Kasetin bende. Ne kadar eder dersin?" Linda rezil ol
duğunu düşündü.
Lobici Ben Lucas kendini beğenmiş bir havada, elimde kaset
filan bulunmadığını söyledi, Hazine Bakanlığı ' ndan, müşterisi
olan Government Association'a bilgi aktardığını bana etraflıca
anlattığını Haber Gecesi kameraları karşısında inkar etti. Çok
sıkı bir yapımcı olan Merion Jones önce Lucas 'ın bombayı yut
masına izin verdikten sonra Lucas 'ın inkar ettiği sözlerin bulun
duğu kasetimi yayınladı.
Sonra, mayına basma sırası Draper' a geldi. Konuşmamızı
kaydetmediğimi düşünerek, kendisine atfedilen sözleri inkar et
ti ancak aynı gün Linda kaseti telefon aracılığıyla yayınladı ve
306
Draper' ın başbakanlıktaki dostları hakkındaki suçlayıcı sözleri
ni, isteyen herkes Guardian 'ın web sitesinden dinleyebilirdi.
Draper işini kaybetti, ama bir on yıl daha kaliteli marka şampan
ya içmesine yetecek kadar tazminat aldı.
O ilk hafta, ben "Yalancı" ilan edilip Blair'in de elleri titrer
ken, Liddle ' ın ipliğini pazara çıkardığıma emindim. Yalancı,
bodur çapkın ! Sarhoştu, değil mi? Beni hatırlamadı, değil mi?
Beni başbakanlığa sokmayı hiç teklif etmedi, özel telefon numa
rasını vermedi ! Aslında, teklifinin ertesi günü Liddle gayet ayık
bir halde, buluşup anlaşma yapmamız için başbakanlıktan beni
aramıştı. Liddle bunu da inkar etti, şaşırdım. Şimdi elime düş
müştü! Yapmam gereken tek şey başbakanlığın telefon kayıtla
rına ulaşıp, cep telefonumun numarasını göstermekti ... Ama öğ
rendim ki, İngiltere'de bir memurun devlete ait bir telefondan
yaptığı konuşma özeidi ya da gizliydi ya da bir tür devlet sırrıy
dı. Aldatılmıştım. Liddle sütten çıkmış ak kaşık gibi sıyrıldı işin
içinden ve Blair onu devlette verilebilecek en yüksek maaş artı
şıyla ödüllendirdi.
Mandelson - beni tanıyan ve beni lanetlernesi için yapılan ri
calan geri çeviren - Margaret Beckett 'in yerine ticaret ve sana
yi bakanı oldu. (Başbakan Yardımcısı John Prescott ise garip bir
şekilde, beni tanıdığını inkar etti ve benimle tanışmış olsa bile
benimle hiçbir şey payiaşmadığını söyledi. Ama bu da bir başka
hikaye.) Mandelson, yeni makamında, Beckett'in direndiği ama
Bill Clinton 'la George Bush 'un dostlarının bayılacağı çok sayı
da anlaşmayı gerçekleştirecekti. Bu konuya geri döneceğiz.
Boşluk Politikası
New Statesman Dergisi 'nden
307
aptalca bir hamle olmuştu. Hikayenin özü, yani Hazine' nin ve
Ticaret Bakanlığı' nın Murdoch ' la, Tesco' yla, GTech' le, En
ron' la bağladığı işler - şirketlerin devletin içine sızması- hepsi
güme gitti. Hikaye birden lobici yalancı oğlanların hikayesine
dönüştü. Omuz silkip ülkeme döndüm. İki ay sonra, New States
man' a şu sert eleştiriyi gönderdim.
Önemsizin açıklanması
Önemsiz konulardaki merakımı hoş görün. Ohserver diğer
bulguların yanı sıra lobicilerin şu ifşaatiarını sergiledi:
308
. . . Tony'yi öven gazete haberlerinin karşılığında, hükümet
Rupert Murdoch'un News lnternational'ı için rekabet ve sendi
ka yasalarında önemli değişiklikler yaptı .
. . . Milenyum Kubbesi için yapılan l l m ilyon sterlin tutann
daki bağıştan sonra başbakan yardımcısıyla yapılan gizli toplan
tılarda, Tesco otopark vergisinden muafiyet elde etti. Kazanç;
yıllık 20 milyon sterlin.
... Gizli devlet belgelerine erişen ve başbakanlığa özel bir
yolla ulaşan Amerikan enerji şirketi Enron hükümetin yeni gaz
yakıllı elektrik santrali yapımını engelleyen planını tersine çe
v irdi.
. . . Bir Amerikan yatınm bankası ile ayrıcalıklı İngiliz şirket
leri Gordon Brown'ın harcama planını önceden öğrendiler. (Lo
bici Ben Lucas ' ın bana anlatlığına göre "Piyasaya ilişkin değer
li bilgiler." Draper "Bir servet eder" diye teyid etti.)
... PowerGen Başkanı Ed Wallis, Muhafazakar Parti hükü
meti tarafından daha önce reddedilmiş olan bir birleşme planı
nın onayı için sessiz sedasız bir anlaşma yapmak için Hazine
Bakanlığı' nın önemli bir danışmanıyla görüştü. Bu işlerin değe
ri milyarlarca sterlindi.
Liste devam edip gidiyor. Ucuz bir iki küçük iş bağlama ola
yına takılmadık. S istemli bir işti karşımızdaki. Yeni İşçi Partisi,
seçkin şirket patronlarının hükümetin önemli kararlarını pazar
lık konusu yapmaları, değiştirmeleri ya da veto etmelerini sağ
layan gizli, özel görüşme yollannın kapılarını açmıştı. Derek
Draper konunun merkezinde değildi, o sadece farkında olmadan
bana bilgi sağlayan bir kaynaktı. Sanayici müşterilerini başba
kanlığın arka kapısından geçirme işine bakan Draper da, diğer
genç Yeni İşçi Partisi lobicileri gibi, bir getir-götür oğlanından,
bir satıcıdan, kendisini dev aynasında gören aşırı meraklı bir
memurdan başka bir şey değildi .
309
Yeni İşçi Partisi Düzeninin 'Üstün İnsanı'
Tower Hotel' deki odamda şarap kadehlerini daldururken -
bu paravan operasyon Observer'a biraz paraya mal olmaktaydı
- Draper'in rakiplerinden Rory Chisholm'e, PowerGen 'le Hazi
ne arasında birleşme konusu için toplantı ayarlayan Derek' in
yaptığı işi yapıp yapamayacağını sordum. "Burada durun baka
lım ! " Eski tüfek bir lobici olan GJW başkanı Chisholm bardağı
nı masaya koydu. "Bu iş biraz yasadışı kokuyor. Mahkemelik iş.
Bir yargıcı ayarlamaya benziyor."
Yeni İ şçi Partisi neden etiğİn sınır çizgilerinde dolaşırdı? Bu
sorunun cevabını, yeni danışmanlık şirketi Lawson Lucas Men
delsohn ' ın sadece müşteri adaylarına verdiği 'Günümüz Dünya
sını Anlamak' adlı gizli kitapçıkta buldum . Blair'in Gordon
Brown ' ı n ve Jack Straw 'ın seçi m kampanyasının ana danışmanı
olarak seçilen LLM, cebinde parası olan herkesin tutabiieceği
bir nüfuz satın alma şirketi deği ldir. Şirketin gözde hizmetlerin
den yararlanmak için, Lucas 'ın bana anlattığına göre, şirketler
LLM ' ni n pazarlama broşürü-manifesto karışımı kitapçığında
yer alan ilkeleri ve yöntemleri benimseyerek "kültürlerini değiş
tirmek" zorundalar. Broşürün 3. sayfasında, LLM kıyamet günü
tarzında değişimler kehanet etmektedir: "ESKi DÜNYA S İLi
NiP GiDiYOR VE YENİ BİR D Ü NYA ORTAYA ÇlKlYOR."
B unun ardından LLM, bütün i nsani düşünceleri ve duyguları
pratik bir biçimde iki uzun sütuna ayırmaktadır. B iri "Maziye
Karışan Dünya" diğeri "Yeni Dünya." İDEOLOJİ ve KANA
AT. Maziye Karışan Dünya ile birlikte geçmişte kalmalıdır. Ye
ni Dünya'da ise ideallerin yerin i FA YDACILIK, kanaatierin ye
rini TÜKETİM alacaktır -İNANCIN yerine SATlN ALMA ge
çecektir. LLM yeni müşterilerine öğüt vermektedir. "Bu yeni
dünyanın ortaya çıkışı, önemli olanı kökten değiştirmiştir. " Lis
te, imajın başarıdan daha önemli olduğunu göstermektedir. Hü
kümetle iş bağlamak Maziye Karışan Dünya'nın tek derdiydi ,
3 10
artık bunun yerine ün salmak geçti. Stil her şey demektir. "NE
Y APTIN"ın yerini "NASIL Y APTIN" almaktadır.
Bu noktada araştırmalarım beni Yeni İşçi Partisi 'nin tam kal
bine götürdü. Ve orada hiçbir şey bulamadım. İdeolojiden ve
inançtan arınıldığında geride hırstan başka bir şey kalmıyor. Ye
ni İşçi Partisi düzeninin mükemmel ' Üstün insanı ' zeki, ciddi,
ruhsuz, Jonny Mendelsohn, bana partinin tutkulu ihtiyaçlarını
anlattı: "Parlamentodaki muhteşem çoğunluğumuz, muhalefetin
yalnızca medya ve iş dünyasından gelmesi demektir. O yüzden
ekonomi yavaşladığında - ki bu kaçınılmazdır - bizim yanımız
da kalmalarını sağlamalıyız."
Saatlerce süren ciddi tartışmalar sırasında, bir bilgi kaynağı
nın bana anlattığı şeyi kavradım: "LLM bir lobi şirketi değil, hü
kümetin bir parçasıdır." Yeni İşçi Partisi, LLM aracılığıyla, et
kili işadamiarını ve medyayı ele geçirip bir dizi ticari bağlantıy
la onları Sol 'un içinde tutmak için adamlarını ortalığa salıver
mişti. Tipik lobici şirketler müşterilerinin istek listelerini hükü
mete ulaştırırlar. LLM işlemi tersine çevirmektedir. Lucas ' ın bi
ze verdiği bilgiye göre, hükümetin sendika ve rekabet yasaları
nı budama teklifiyle Murdoch grubuna doğru ilk adımı Blair'in
çetesi attı - Murdoch ' un gazetelerinin çenesini kapatması karşı
lığında.
ideallerin ve inançlann şüphe altında olduğu boşluk politika
sını Yeni İşçi Partisi'nin icadı sanmak hata olur. Blair, Brezil
ya'dan Cardoso, Şili 'den Frei; bunların tümü de B il l Clinton ' ı
üreten fabrikanın mamulüdür. Hepsi de Mendelsohn ' ı n deyi
miyle "ideolojiyle sınırlandınlmamış" biyonik seçim makinele
ridir. LLM 'nin bildirisi "liderlik eden )iderleri" Maziye Karışan
Dünya'nın antik yaratıklan olarak nitelendirmektedir. Günü
müzde l ider piyasanın kendisidir. Şirket genel müdürleri liderdir
artık. Yeni Dünya'da, başbakanlar ve başkanlar DİNLERLER.
·
İnançla sınırlandırılmamış olan bu insanlar, halkın ruh haline
31 1
göre medyadaki imajlarını değiştirirken, güçlü olanın isteklerini
karşılama konusunda özgürdürler.
Observer'ın yazıyı yayınlamasından sonraki hafta içinde -
devletin üst katmanlarından - yığınla destek ve tebrik telefonu
geldi. "Bu adi piçleri enselediniz. Kurcalamaya devam." Ancak
başbakanın kendi kabinesi dışından iki önemli destekçisi bulu
nuyordu, muhalefet partisinin eski liderleri William Hague ile
Paddy Ashdown. Altı ay önce, Muhafazakar bir liderin Blair'e
şunları söyleyeceği kimsenin aklına gelmezdi: "inancı olmayan
bir hükümet satışa çıkmış bir hükümet demektir." Ancak ilk sal
dırılarının heyecanı geçtikten sonra Hague, yolsuzluğun bütün
yönleriyle araştırılmasının kendisine bir yarar sağlamayacağını
anladı. Ashdown sessizliğin, sorularla sıkıntı yaratmaktan daha
fazla kazanç sağlayacağını hesaplamış olmalıydı. Bir parlamen
to komitesinin beni çağırmasını bekledim. Kimse aramadı. Kim
se araştırrnadı. Kimse araştırmak da istemedi. Muhalefet, Lidd
Je 'ın günlük notların ın, telefon kayıtlarının ya da toplantı notla
rının açıklanmasını ya da PowerGen 'le yapılan ticari bağlantıla
rı sorgulamak için Gordon B rown ' ın danışmanlarının davet
edilmesini gündeme getirmernek için büyük çaba harcamış ol
malı. Tesco ile Prescott, Liddle 'ın müşterisi Rio Tinto şirketi ile
Blair arasındaki - kuşkulu toplantıları da kimse sorgulamadı.
İngiliz yorumcular hemen Lobi Skandalı 'nın bir Watergate
olmadığını bel irttiler. Nerden biliyorlar? Watergate de başlan
gıçta "üçüncü dereceden bir soygun" olarak alay konusu oldu.
"Başkan ne biliyor ve bu bi lgiyi ne zaman elde etti?" diye yüz
lerce kez soran , Başkan Richard Nixon 'ın kendi partisinin sena
törleriyd i. Telev izyonda, Amerikan Kongresi'nin Beyaz Sa
ray 'daki her çal ışanı sorgulayışını, dosyaların açılışını, kasetie
rin dinienişini seyrettim. Ama bu Parlamentodan tık yok. İngil
tere 'nin nüfuz sahiplerinin bir tür gizli komitesinin oylama ya
pıp, aşağıdakiler huzursuzlanmasın diye iktidardakilerin iç işle-
312
rinin açığa çıkarıimamasım kararlaştırdıklarını kurguluyorum.
Ya gazeteci dostlarım neredeydi? Bu zavallı kuklalar Obser
ver' ın ortaya çıkardığı olaya bağırıp çağırdılar ama hiçbiri dev
letten kayıtlarını açmasını istemedi. Financial Times gazetesi
Draper' ın gizli Hazine kayıtlarını New York bankasına verdiği
ni teyid etti - ama Gordon Brown' ın bürosundan Draper'a sürek
li bilgi akışını kimin sağladığını hiç kimse sormadı. Bunun yeri
ne, bütün medya gözünü Draper'in soytarılıkianna dikti. Kralın
bütün adamları tüyerken Draper başına çıngıraklı kukuletasını
geçirip soylarılığını yaptı ve i nsanların dikkatini başka yöne
çekti.
İşçi Partisi ' nin Kongresi için sallana sallana Blackpool ' a gi
derken, parti mürltierinin bağırtısını işitebiliyordum: "En azın
dan Muhafazakarlar kadar kötü değiller." Durmadan tekrarla
nınca bu sözler, doğru olmasa bile, inançlıların sıkıntılı yürekle
rini rahatlatıyor gibiydi.
313
raz yasadışı kokuyor" diye nitelendirdiği, gizli birleşmeye onay
sağlamak üzere PowerGen Başkanı Ed Wallis ile görüşen "Ha
zine yardımcısı" olarak B akan Brown ' ın yardımcısı Ed Balls'ı
göstermiştim. Wilby, PowerGen ' in hiçbir temsilcisiyle görüş
mediğini söyleyen B aHs ' ı n sözlerini doğru kabul ederek bir özür
yayınladı.
Wilby'yi suçlaınıyorum ama tekzip olayı mantıksızdı, en
azından yarısı; BaH s ' la PowerGen 'in lobicisi Draper'in birlikte
yedikleri yemeğİn faturasını görmüştüm. Ancak Balls bir nokta
da haklıydı, Wallis ile hiç görüşmedi. İ sim yanlıştı, ama olay
doğruydu. Bu karmaşık işi kim saklamış olabilirdi? Kömür an
laşmaları birleşme işi için W allis ' le kim buluşmuştu? Çalışma
arkadaşım Barnett bir saat içinde bana bunun cevabını yetiştir
di: Bakan Gordon Brown 'ın baş muhasebecİsİ Geoffrey Robin
son. Robinson New Stateslman' ın sahibiydi.2"
Bu adamları takdir etmek gerekir. Hiç utanmalan yok. Teş
hir, biraz s1k1nt1 yaratiyordu ama engel oluşturmuyordu.
LLM'nin Tesco 'ya yilda 20 milyon sterlin avanta sağlayacak
otopark vergi muafiyeti olayim, ortaya ç1karmam1zdan üç hafta
sonra Ohserver' da yaymlad1m.
Kent dışındaki alışveriş merkezleri, çevreci kampanyacıları
hayrete düşürecek şekilde, otopark vergisinden muaf tutulacak
lar. Görüşme ücreti skandalının göbeğindeki şirketin lobicileri
Neal Lawson, Ben Lucas ve Jon Mendelsohn ' a tebrikler.
Başbakanlık Ohserver' ın yazdıklarım, politik bağlantıları
olan lobicilerin "böbürlenmeleri" olarak kabul etti. Ancak bu
olayda, işler tam tamına, LLM 'den lobici Lucas ile Ohserver
arasında l l Haziran 'da yapılan ve kaydedilen telefon konuşma
sında söylendiği gibi sonuçlandı.
20. Wilby vahşi bir kedidir - Robinson 'ın Wallis'le görüştüğünü v e b u iş in
merkezinde onun olduğunu yazmaya hazırdı. Gerçi "Bu, patronumuzun kendi
yayınını dava etmesi gibi garip bir durum ortaya çıkartacaktı." Onu bu sorun
dan kurtardım.
3 14
7 Temmuz 1 998 'de, ilk "görüşme ücreti" yazısının yayınlan
masından sonra, B lair'in sözcüsü, Tesco 'nun Milenyum Kubbe
si ' ne 1 2 milyon sterlinlik bağışının zamanlamasının, hükümetin
vergiler hakkındaki kararını etkilemek üzere ayarlandığı iddiası
nı yalanlayan bir bildiri yayınladı. Hükümet sözcüsü bağışın Şu
bat ' ta yapıldığını "Nisan ayına gelinceye kadar otopark vergile
ri hakkında tek söz bile edilmediğini" söyledi. Observer tarafın
dan ele geçirilen yeni bilgilerle lobici Lucas 'la yapılan görüşme
nin daha önce yayınlanmamış bölümleri, hükümetin sözlerini
yalan hyordu.
Hükümet tarafından hazırlanan "Ulaşımın Beyaz Kitabı"nın
(Hükümet Raporu) yazılmasına katılan kişilere göre, otopark
vergisi teklifi ilk kez 1 7 Kasım ' da, sanayi temsilcilerinin de ka
tıldığı bir toplantıda çevreci grup Ulaşım 2000 tarafından, Baş
bakan Yardımcısı Prescott'un makamına iletildi.
Lobici Lucas, Tesco'yu bu tarihten önce bilgilendirdiğini
söylüyor. Lucas bize -kimliğimizi daha bilmiyordu- "Piyasa açı
sından epeyi değerli bilgi" elde edebileceğini söyledikten sonra
"birkaç örnek" de verdi, örneklerden biri de buydu: "Yeniden
otopark vergisi konusuna dönersek, Tesco için sağladığımız
avantaj şimdi bu konuda çalışmaya başlamamız değil, onları da
ha bir yıl önce bu konuda uyannamızdı."
Lucas, Observer'da yayınlanmamış olan l l Haziran tarihli
telefon konuşmasının bir bölümünde, İşçi Partisi hükümetiyle
yapmış olduğunu iddia ettiği pazarlığı ayrıntılarıyla anlatmıştı.
"Hükümetin gelecek ay açıklayacağı planı farklı bir yöne çevir
mek ve Tesco tarafından kamu ulaşırnma yapılan katkıyı bu ver
ginin alternatifi olarak görüp, anlaşma yapmalarını sağlamak
için bir strateji hazırlıyoruz." (Lucas Observer'ı bu bilginin
"epeyi hassas" olduğu konusunda uyardı.)
Kaydedilen telefon konuşmasından iki ay sonra yayınlanan
Beyaz Kitap lobicinin planını aynen içeriyordu. Tesco ve diğer
315
a
t remendous resumes and you know bios , but
bit about h o w you ' ve b e e n a b l e to ope r a te o r what
you ' ve been abl e t o accomp l ish would be real
he l p fu l .
r e f a s hioned the
to government and as
that the mor n i ng o f
h e elec ion h i s
wou l d l i ke to
Şekil 1 8 . Amerikalı işadamı' (ben) ve lob ici Ben Lucas arasında 1 1 Hazi
•
316
süper marketler vergiden muaf tutulacaklardı. Bunun karşılığın
da yerel yetkililer, müşterileri alışveriş merkezlerine götürecek
otobüs güzergahlanna destek olmak için, bazı büyük marketie
rin daha şimdiden katıldığı fonlar oluşturacaklardı. Beyaz Ki
tap 'ta yazılanlara göre, büyük marketler katkılarını "şimdiden
yapmışlardı." Tesco için, lobicisinin planı sayesinde, yeni katkı
lar küçük olacaktı ya da hiç olmayacaktı.
Hükümetin hazırladığı raporun 23 Haziran ( Observer muha
birierinin Lucas ile buluştuğu gün) olan yayın tarihi ertelendi ve
ertelemeden kısa bir süre sonra süper market vergi muafiyeti
Beyaz Kitap 'a eklendi.
Vergi muafiyetini haklı göstermek için Beyaz Kitap 'ta kulla
nılan dil LLM tarafından kullanılan ve sekiz hafta önce Ameri
·
317
Öpüldü Ama Sevilmedi:
Tony Blair, Küreselleşmenin Odalığı
Proje İlkeleri
Tony B lair kalben İngiltere'den nefret ediyor. Başbakan
"Vadim O Kadar Yeşildi ki"nin içinde kaybolan, kapatılan pis
kömür çukurları için sızlanan, yeni fabrikalar kuracaklarına işçi
leri ölü fabrikalara zincirleyen fosilleşmiş sendikalarla dolu bir
ülkeyi küçümsüyor. Köy eczac ısının kapısında duran antika, işe
yaramaz küçük çan, kurak bir toprak parçası ve iki domuzla sız
lanıp duran çiftçiler, Kraliçe 'nin gaga burnunun bozuk paraların
üstünde durmasını talep eden asiller onu irkiltiyor. Dört yıl bo
yunca, Amerikan Ş irketi 'nin Yönetim Kurulu Başkanı Bill Cl in-
3 18
ton ' a neredeyse erotik bir kıskançlıkla baktı. Başbakan, Giri
şimci Ülke ' yi yaratmayı düşlerken kendisini, bol sosyal yardım
ve h ırs yokluğundan uyurgezer hale gelmiş, bir on dokuzuncu
yüzyıl müzesinin bekçisi gibi görüyor.
B lair'in sıkıntısı, ülkesinin kendisini anlamamasıdır. Sol,
başbakanı ikiyüzlü, seçim kampanyasına bağış yapan şirketlere
dalkavukluk eden, İşçi Partisi ' nin ideallerine ihanet eden biri
olarak görmektedir. Bay Bob Spooner, yürekli gazete Left Labo
ur Briefıng'de şöyle yazıyor: "Tony B lair eski sosyalistlerin
inandığı her şeye ihanet etmiştir!" Başbakan sahip olmadığı ide
alleri nasıl kaybedecekse . . . Yeni İşçi Partisi 'ne koşarak oy ve
renler bile Blair diye gerçek bir kişiliğin bulunmadığı, ortada sa
dece şirket gruplan tarafından oraya-buraya çekiştirilen boş bir
kukla olduğu kuşkusunu taşıyorlar. Safın teki şöyle yazıyordu
"Blair biyonik bir seçim makinesidir. Ön tarafina gülümseyen
bir yüz çizilmiş bir koputtur o. Aynı anda hem gülümseyip hem
de su içebilir. Ülkeyi, seçilmeyi meslek haline getirmiş insanlar
yönetiyor -onlarda felsefe filan aramayın."
Bunu yazan saf bendim. Ancak biri var k i olayı özünden kav
ramış durumda, bakan Peter Mandelson. Bir krediyi Geoff Ro
binson 'dan bilerek sakladığı için görevi bırakmasından günlerce
önce şöyle demişti:
" Yeni işçi Partisi gaddar bir seçim makinesinin ötesinde bir
nitelik taşımalıdır. Değerlere ve ideallere sahip bir siyasi
parti olmalıdır. "
319
ve Washington'daki kaynağından aldığı Prometheus ateşını
Bristol ve Bournemouth ' a getirdi. Tony Blair Müslüman olma
yan dünyanın en idealist, ufku en geni ş lideri olabil ir. Bunun si
zi ürkütmesi gerekir.
320
Ama Beckett 'in defteri dürülmüştü. PowerGen 'in lobicisi
(Derek Draper) Beckett'in kısa bir süre sonra rekabet politikası
nın dümeninden alınıp alakasız bir makamda atiarnaya gönderi
leceğini öğrendi ve 1 998'de farkında olmadan bana bu bilgiyi
aktardı.
Bundan sonra sıra PowerGen 'in isteklerini, İngiltere 'nin
enerji sistemi üzerinde son sözü söyleme hakkına sahip olan
adamın - Başkan Clinton ' ın - istek ve arzularını tatmin edecek
şekilde karşılamaya gelmişti.
Bill Cinton ' ın istekleri de bitmek tükeornek bilmezdi. Ame
rikan Elçiliği 'nin kendi dosyalarındaki bilgilere göre Clinton
daha şimdiden İngiliz elektrik sisteminin yarısına sahip olan
Amerikan şirketlerine yönelik umulmadık düzeydeki kazanç
vergisini kontrol altına almak, çok sayıdaki Amerikan şirket bir
leşmelerinin önündeki şu Bayan Beckett engelini kaldırmak ve
en sevdiği dostları Enron ve Entergy şirketlerinin gazla çalışan
santraller kurmalarını istiyordu.
Özellikle bu sonuncusu sorunlu bir işti. Gaz kullanan elekt
rik santralleri kömür madeninde çalışanları işsiz bırakıyordu, o
yüzden Beckett yeni santralierin yapımını engelleyen bir moni
toryumu yürürlüğe koymuştu. Clinton 'ın has adamı - Şikagolu
Patron Daley 'in oğlu - Ticaret Bakanı Bill Daley, Amerikan hü
kümetinin alışveriş listesini konusunu görüşmek üzere Bec
kett'e telefon açtı. Daley görüşmeden tatmin olmadı. Amerika
lılar sinirlenmeye başlıyorlardı, Amerikan Elçiliği bile kritik 4
Haziran I 998 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısı yaklaşırken,
Beckett' in kapısının altından sinir bozucu notlar atarak olaya
karışmıştı.
Robinson için, kriz fırsat demekti. Bir hamleyle hem Power
Gen 'in ihtiyaçlarını hem de Bill Clinton 'ın isteklerini nasıl karşı
layacağını iyi biliyordu. Eğer hükümet ticaret bakanının politika
sını değiştirip PowerGen/East Midlands birleşmesini onaylama-
32 1
sını sağlayabilir ve aynı zamanda PowerGen de, değerinin üstün
de biçilen fiyata rağmen. İngiliz kömür şirketiyle anlaşma yapar
sa, o zaman Ticaret Bakanlığı da kömür çukurlarındaki sefil işle
ri yapanların işlerini kaybetmelerine yol açmadan Amerikalı şir
ketlerin gazla çalışan yeni elektrik santralleri yapmasını engelle
yen moratoryumu geçersiz kılabilirdi. Haziran ' ın başında, Ro
binson, gizlice PowerGen Genel Müdürü Wallis ' le buluştu.
322
ayaklarını başbakanlığın altından kapı paspasına sürdüler. Ar
kansaslı mağaza devi Wal-Mart 'ın uluslararası müdürü, Başha
kanla yaptığı özel ve benzeri görülmemiş toplantının ardından
Asda mağazalarını yuttu. İngiltere, Wackenhut hapishane şirke
tini, Columbia özel sağlık şirketini, GTech piyangocularını,
muhterem din adamı Pat Robertson ' la internet bankasını, ve İn
giliz tarlalarındaki garip hasadıyla Monsanto ' yu - B lair'in ülke
deki uyuz inekler için damızlık olarak gördüğü bu Truva atları
nı- bağrına bastı.
Yeniden elektrik anlaşmasına dönersek. Amerikan Elçili
ği 'nin zamanlaması, elç iliğin, kendi notuna göre " Kabinenin ko
nuyu 4 Haziran toplantısında ele alabileceğini" bildiği göz önü
ne alındığında, tam. yerindeydi. Bu bilgiyi nerden elde ettiler?
Bakanlar Kurulu'nun gündeminden haberdar olan parlamento
üyeleri bulunmaktadır. Ancak Enron 'un adamları enerj iyle i lgi
li Özel Komite'ye sızmışlardı. "Hükümetteki birçok dostumuz
konuları önceden bize ulaştırmaktan hoşlanıyorlar." Gizlice
kaydedilen bu konuşmada lobicilerin belirttiğine göre, Enron,
"enerji politikasını etkilemek için bizi kullanıyor ve özellikle
moratoryum konusunda epeyi etkimiz oluyor."
323
itirazlarına rağmen İngilizler'le Amerikal ıların kendi hakları ol
duğuna inandıkları /00 milyar dolar değerindeki diğer kamu şir
ketleri.
Brezilyalılar için bir İngiliz ' in hovardalıkları itici olsa da
skandal sayılmaz. Ortalığı karıştıran şey M andelson ' ın, bir ya
bancının televizyona çıkıp Cardoso ' nun yeniden seçilmesine
destek vermesiydi. Eski İ şçi Partisi, bu projeyi, parti kongresin
de K ızıl Bayrak Marşı 'nın söylenmesine dudak büken hizip ta
rafından gerçekleştirilen bir askeri darbe olarak düşünmekten
kendini alamasa da, bu yaklaşım güdük ve dar bir görüş sayılır.
Blaircilik, ABD'den Clinton, Meksika'dan Fox, Hindistan'dan
Manmohan Singh, Gana' dan Jerry Rawlings ve geniş bir mo
demleşmeciler grubunu içeren kuşağın İngiltere ayağıdır. Bu
grubun altın çocuğu Cardoso'ydu. Nasıl ki, Şili, Thatcher'ın ser
best piyasa kozmolojisinde yaratı lış efsanesi olduysa, Cardo
so'nun Brezilyası da Üçüncü Yol dininin M ucizesi olacaktı.
Ne var ki 1 998 'de, Cardoso 'nun yeniden başkan seçilmesi
pamuk ipl iğine, Brezilya parası realin şaşırtıcı ölçüde yüksek
değerini koruma becerisine bağl ıydı.
Dünya Bankası ile Uluslararası Para Fonu real in çöküşünü
önlemek için borç vereceklerin i açıkladılar (toplam 4 1 milyar
dolar) ama seçimler yapılıncaya kadar tek kuruş koklatılmaya
caktı. Mandelson 'ın manevrası , Avrupalı-Amerikalı liderlerin
kurtuluş parasını teslim edecekleri güvenilir kişinin sadece Car
doso olduğu konusunda Brezilyal ılara verilen açık bir işaretli.
Cardoso Ekim 'de zar zor yeniden başkan oldu. Cardoso ' nun
seçilmesi garanti altına alındıktan 1 3 gün sonra Amerikan Hazi
nesi onay verdi, tuzağın kapısı açıldı ve Brezilya parasının de
ğeri yüzde 40 düştü, canlanma başladı.
Krizin de bedeli vardır. Yeni multi-milyar dolarlık borcunu
ödeyebilmek için Brezi lya kelepir satışiara başladı. British Gas,
Sao Paolo Gaz şirketini yok pahasına satın aldı. Brezilya batar-
324
:en, Teksaslılarımız, Enron ile Houston lndustries, Rio ve Sao
>aolo'nun elektrik şirketlerini ve boru hatların ı bünyelerine kat
:ılar.
23 Kasım'da, artık Ticaret Bakanı olan Mandelson ' ın Cardo
so i le yapacağı zafer sambası için Brezilya'yı ziyaretinden önce
Dünya Bankası patronu 'Brezilya Çerçeve Plan ı ' n ı anlatmak
için Londra'ya uçtu. Planın odak noktasında 'esnek kamu işgü
cü' için bankanın beş önlemini içeren l iste bulunuyordu:
Transatıantik İş Diyalogu
1 3 Kasım 1 998'de, New York Times çok garip bir mektup ya
yınladı, ' AMERİKA'YA GERi ÖDEME ZAMANI.' Mektup
Tony B lair'den geliyordu. İngi ltere 'nin başbakanı, kendisini se
çilmiş diktatörleri bombalama zevkiyle ve Amerikan Tarzı li-
325
derlikle tanıştırdığı için Bill Cl inton ' l a bütün Amerika 'ya (ge
nellikle her ikisini bir tutarak) teşekkür ediyor ve deyim yerin
deyse göbek atıyordu. "Hükümetler piyasanı n mantığına engel
olmamalıdırlar . . . teoloj i değil sonuç almak . . . önyargılardan ve
bürokratik sınırlardan arınmak . . . " Modası geçmiş bir Sevgililer
Günü kartını andırıyorrlu ve hafifçe utandırıcı bir olaydı. Tony
aşıktı, Cl inton içinse bu il işki sadece bir iş il işkisiydi.
Ancak bu ikili düşündüğümden de öteyd i . Mayıs 1 998'de,
Blair ve Clinton aşk çocukların ı n doğuşunu açıkladılar, Transat
Iantik Ekonomik Ortaklık. Bu bir basın açıklaması değil, Tran
satiantik İş Diyalogu (TABD) programına bağlılık bildirgesiydi.
Gezegenin şirket serkinleriyle hükümet yetkililerinin, bağtnı
sız ülkelerin yasalarım yeniden yazmak iç-in toplantı yaptıklan
nı düşünen bütün konıplocu çı/gm/ar ve paronoyak küreselleşme
karşıtlan , TABD ' nin yılda iki kez yaptı,� ı toplantıların gündemi
ni internette bulabilir/er. Ancak daı•etli de,�ilsiniz.
Kim bu adamlar? Transatiantik İş Diyalogu, Bat ı ' nın en güç
lü yüz CEO 'sunun oluşturduğu bir çalı şma grubudur. Başkan lar,
başbakanlar ve diğer geçici devlet başkanları Dünya Ticaret Ör
gütü ' nde bir araya gelmeden önce, varlığı daha bir sürekli olan
bu grup, gündemin ayrıntıları n ı belirler.
Amerikan Ticaret Bakanlığı ' n ın bir iç yazışmasına göre, Ey
lül 1 987 tarihli toplantılarında Amerikalı Bakan, İngiliz meslek
taşı Bayan Beckett'i TAB D konusunda aydınlatıyordu. "TABD,
ABD - Avrupa B irliği ticari il işkileri konusunda hükümetlere
öneriler sunan en etki li ticari gruptur. Bu konudaki desteğiniz"
diyerek yön gösteriyordu Beckett 'e Amerikalı Bakan, "yararlı
olacaktır."
TABD'nin yapısı usta işi bir çalışma düzeneği göstermekte
dir. Üç düzine ' sektörel' ya da ' sektörler arası konu ' gruplarının
her birinde, bir Amerikalı şirket patronuyla, Avrupalı bir genel
müdür eşleştirilmekted ir. Örneğin Monsanto'dan Robert Hames
326
i le Unilever'den Vigeveno, Tarım-Biyoteknoloji grubunu yöne
tiyorlar. Hem Amerikan hükümeti hem de Avrupa Birliği her bir
sanayici ikilisinin emrine birer görevli tayin etmektedir. TABD
ikilisinin elinin altındaki bu yetkililer öyle sıradan kişiler değil,
Avrupa Ticaret Komisyonu'ndan Pascal Lamy ile Girişim ve
Bilgi Toplumu (senin, benim "Telekomünikasyon" dediğimiz)
Komisyonu ' ndan Erkki Liikanen gibi ağır toplardır.
Mayıs 2000 'de, hükümetlerin görevlendirdiği kişiler sorum
lu oldukları şirket ikilisine 'TABD Uygulama Tablosu'ndaki
her madde konusunda yapmış oldukları ilerleme hakkında bilgi
vermek durumundaydılar. Tabloda, belirli ülkelerdeki otuz üç
adet çevre, tüketici ve işçi koruma yasası yer alıyordu ki. bunlar
daha sonra TAB D tarafından ortadan kaldırılacak ya da etkisiz
Ieştiri leceklerdi. Şirket patronları, daha sonra her bakanın kay
dettiği gelişmeyi değerlendirerek TABD'nin ' puan cetveline ·
327
hatalı kalp kapakçıkları üretmişti. Bu olay, sadece Amerikan Gı
da ve İlaç İdaresi (Gİ İ ) tarafından onandı diye bir ürünü kabul
etmek konusunda Avrupa'yı kaygılandırdı. KTA - tıbbi cihaz
üretim tesislerinin ruhsatlandırılması dahil - ülkelerin kendi sağ
lık ve güvenlik ruhsatlandırma mekanizmalarını elinin tersiyle
bir kenara itmektedir.
Avrupa'nın genetik modifikasyona olumlu bakmadığı göz
önüne alındığında, KTA 'nın GM ürünlerine il işkin kuralları, sa
dece gelişmekte olan ülkelere uygulanan oldukça karmaşık ku
rallardır. Brezilya'nın Monsanto'nun sığır büyütme hormonu ile
.
bi r sorunu mu var? Özür dileriz, bir ürünün DTÖ ' nün Gıda Ko
deksi Komitesi tarafından kabul edilmesi demek B rezilya'nın ya
bunu kabul etmesi ya da DTÖ'nün ticari cezasına katlanması an
lamına geliyor.
Amerika da TABD ' nin tüketicinin korunmasına karşı nefre
tinin hedefi konumundadır. TABD 'nin Ürün Sorumlulukları
Grubu ' g ümrük dışı ' ticari engellerin kaldırılması kisvesi altın
da, Amerikan vatandaşlarının şirketlerin kötü adamlarını dava
etme hakkına göz dikmiş durumda. TAB D ' nin bir teklifi kabul
edilmiş olsaydı, Exxon Valdez petrol sızıntısı olayında Exxon 5
m ilyar dolarlık tazminat ödemek zorunda kalmayacaktı.
İşadamlarının lobi yaparak hükümet içine el atmaları eski bir
hikayedir, ama Clinton ' ın ilk Ticaret Bakanı Ron Brown 'ın ica
dı olan, süper yetkilerle donanmış TABD'nin davetiye ile sızma
yöntemi, I 995 'te uygulanmaya başladı. 1 996 yıl ında Bosna'da
ki bir satış turu sırasında uçak kazasında ölen Brown, Clinton 'ın
Mandelson 'u sayıl ırdı. Demokratları iş dünyasının partisine,
Yeni Demokratlara dönüştürme planının mimarıydı. Brown öl
düğünde Clinton ' ın iş dünyasıyla el ele tutuşma tutkusu da geç
ti. 1 994 Kongre seçimlerinde. Yeni Demokratların hezimete uğ
raması da bunda etkili oldu. Clinton ' ın zayıflığını hisseden sa
nayici dostları doğal yuvaları olan Cumhuriyetçi Parti 'ye geri
328
döndüklerinde Clinton da "Yeni" etiketini bir kenara attı - bunu
aklından çıkanna Tony.
İş dünyasının büyük isimlerinin 2000 yılında Budapeşte 'de,
Uluslararası Af Örgütü gibi sivil toplum kurutuşlarıyla 'diyalo
gu ' reddettikleri sıkıcı bir toplantıya katılan ekonomist Jagdish
Bhagwati, başbakanın küreselleşme tutkusu için "Ama B lair bu
na gerçekten inanıyor!" diyor. İngiliz yatırım bankacılığı devi
Goldman Sach'ın başkanı Peter Sutherland "Seattle'dekilerin
yasal bir niteliği olan herhangi bir kurumu temsil ettiklerine
inanmıyorum" diyerek ateş püskürüyordu. DTÖ başkanl ığından
Goldman 'a geçen Sutherland kendi gibilerle beraber olmayı ter
cih ediyor. "Bu sivil toplum örgütlerinin hükümet üzerinde söz
sahibi olmaması gerekir, bu yüzden tartışmaya girerken çok dik
katli olmalıyız!" İlginçtir, Sutherland DTÖ'nün başındayken
TAB D 'yi Goldman bankası yönetiyordu.
329
sinekierin tezeğe konması gibi, sanayiciler de M uhafazakar
öbeklerine geri dönecekler. İşte o zaman Blair, bir Arkansas de
yişiyle, öpüldüğünü ama sevilmediğini anlayacak ...
330
8
Bükemerliğin Eli Öpmek
Sürgündeki Bir Amerikalı ' nın Düşünceleri
33 1
niz; hep ensesi kalınlar, zorbalar, gaddarlar kazanıyorlar. Eğer
babanız başkansa, Florida Valisi olan kardeşiniz de oyları sayı
yorsa, başkan olmak için seçimi kazanmak zorunda kalmazsı
nız. Boşuna "ayrıcalıklı" sınıf demiyorlar. Şirket parası demok
rasiyi her defasında tuş eder. Öyle görünüyor.
Ama her zaman değil. Tavşantarla ayılar arasındaki kavgaya
benziyor. Ama biz küçük mahluklar bazen arka ayaklarımız
üzerine dikilip savaşıyoruz ve kazanıyoruz. Amerika'da, ' Şir
ket ' denilen yaratıkların ortaya çıkışına meydan okuyan Andrew
Jackson ' dan tekellerin fiyat hilesini sınırlandırmak için kamu
hizmetleri idarelerinin harekete geçmesini isteyen Popülist Ha
reket'e kadar uzun bir mücadele tarihi vardır. ABD'de sendika
lar gözden düşebilir ama kredi kooperatifleri yükselir.
Bu bölümün amacı, Amerika' nın dünyaya McB urgerler'den,
cruise füzelerinden ve Madonna'dan başka şeyler de sunabilece
ğini göstermektir. itiraf etmek gerekirse, kısa bir bölüm olacak.
Kanlı Volvo
332
lı adam kendini en kötüsüne hazırlayarak önlemini almak duru
mundaydı.
Yine de, Amerika sağ salim ortada. Aşıklar hala ağlaşmakta,
şairler hala hayal kuruyor ve McDonald ' s çalışanları hala sağlık
sigortasından yoksun.
Mahkeme tarafından ümüğü sıkılan ve kıçına tekmeyi yiyen
bir mü Iti-mi lyarderi seyretmenin verdiği hazza dalmışken, Jack
son 'ın kararının İngiliz halkı için taşıdığı değer, gazetemin yar
gıca önerisiyle uyanıncaya kadar gözümden kaçtı. Başyazımız,
Windows programlarını Joe ve Josephine Bloggs'a vicdansızca
yüksek fiyata satan Microsoft ' u yüksek tazminatla cezalandır
ması için Amerikan mahkemesine akıl veriyordu.
Londra ' da çıkan bir gazete için garip bir tutum. Bu önerinin,
daha bir ay önce tekelcileri cezalandırma yetkisini kazanmış
olan, burnumuzun dibindeki Kraliyel Adil Ticaret Bürosu'na
(ATB) yöneltilmesi daha iyi olurdu. Yargıç Jackson, Micro
soft'un 'dünya çapında' şeytani işler peşinde olduğunu belirtti.
ATB 'nin işini kolaylaştırmak için, Avrupa'daki gizli kapaklı te
kel soruşturmalarının aksine, Amerikan Adalet Bakanlığı bütün
kanıtları internete taşıdı. İngiliz yetkililer ve meraklıları, Bill
Gates ve dostları tarafından yazılan isterik, sinirli ve suçlayıcı
nitelikte yüzlerce e-postayı www.usdoj.gov sitesinden indirebi
lirler.
ATB, Microsoft hakkında "herhangi bir araştırma yapmadık
larını ve bir araştırma planlarının da olmadığını" açıkladı bana.
Devletin verdiği cezaları v urgulayan Guardian, önerisini
yanlış ülkeye yapması bir yana, Amerikan rekabet yasasının - en
azından Avrupa'daki zavallı yasalarla kıyaslandığında - neden
iyi işlediği üzerine yaygın bir yanlış anlamayı yansıtıyordu.
Amerikan anti-tröst yasasının iyi tarafı fiyat ayarlayanları ceza
landırması değil -ki, bunu da yapar, para cezası ya da hapis yo
luyla- mağdurları tazmin etmesidir. Eğer Gates kabadayı taktik-
333
leriyle Windows 'ün fiyatına yirmi dolarlık fazladan bir zam ya
parsa, o zaman Amerika'daki her PC kullanıcısı, fazladan fiya
tın üç misli, yani altmış dolarl ık birer çek alacak demP-ktir.
Amerikancı köşe yazarı Jonathan Freedland 'e göre, Ameri
ka' daki daha sert, yurttaş dostu anti-tröst yasaları, yüzyılın başın
da piyasanın özgürlüğü ve adaletini korumak isteyen aydınlan
mış kapitalistlerin ilerici teorilerinden besleniyor. Washingtonlu
anti-tröst avukatı Kenneth Adams olaya daha yakından bakıyor.
"Amerikalıların elinde 200 m ilyon tabanca var. Biz hep silahlıy
dık zaten. Eğer sade vatandaşın parasını geri alacak bir yolu ol
masaydı, kan gövdeyi götürürdü." 1 890 Sherman Anti-Tröst Ya
sası. Amerikalı zengin sınıfın, demiryolu baraniarına karşı isya
nın eşiğine gelen bir milyon s i lahlı çiftçiden oluşan Popülist Ha
rekete karşı umutsuzca kendini savunmasının ürünüydü.
Dahası, Amerika 'da, hiçbir mağdurun, kötü adamların ense
lenınesi için devletin harekete geçmesini beklemesine gerek
yoktur. Kendisinden fazla para alınan her tüketicinin, devlet her
hangi bir tekelleşmen in olmadığı sonucuna varsa da Sherman
Yasası ' na göre dava açma hakkı bulunmaktadır. S i stemin teme
l i nde bu yatıyor. Amerikan Adalet Bakanlığı tekeleilikle müca
dele birimi başkanı Joel Klein, Gates'e diz çöktüren kişi olarak
anılmayı hak ettiyse de. kamu davası. Microsoft'un yaralı rakip
leri Netscape ve Sun M icroSystems'in açtıkları davalar sayesin
de açılan yoldan ilerledi .
Klei n ' ın bölümü son o n yıl içinde tekelcilere yaklaşık ü ç mil
yar dolar ceza kesti. Ancak bu rakam, dava açan milyonlarca
mağdurun aldığı ve devletin kestiği cezaların kat kat fazlasına
tekabül eden paranın yanında hiç kalır. İngiltere 'de, dolandırıl
mış tüketiciler ATB gibi utangaç, şaşkın, kıt bütçeli ve politik
etkilere açık kuruluşlar harekete geçineeye kadar beklemek zo
rundalar. Bu kuruluşların hedefleri çok dar, nadiren eyleme kal
kışıyarlar ve tazminat diye bir şeyin l afı bile edilmiyor.
334
M icrosoft kararından bir ay önce, İngiliz ATB kuruluşu, ara
larında gizlice fiyat anlaşması yapan on dört Volvo bayiinden
oluşan bir çeteyi ortaya çıkardı. Ancak, insanların güvenini yer
le bir eden ATB , bayilere, fazladan alınan dört bin sterlini tüke
ticilere geri vermesini söylemedi. İngiltere'de fiyat anlaşması
yapmak yasalara aykırıdır, ancak son yüz yılda fiyat anlaşma
sından mağdur olan tüketicilerin aldığı tazminat sıfırdır.
Böyle bir şey Amerika'da olsa, mağazanın kurşunlada delik
deşik olması ve kanın gövdeyi gölürmesi kesindir.
335
bu değildi . Aslında, şirketin herhangi bir tazminat programının
olduğunu fark etmemiştim. Bir Volvo ' sah ibine' (aslında bir
Ohserver gönüllüsüne) geri ödeme konusunda ' herhangi bir
programdan ' haberi olmadığını söyleyen Volvo'nun Müşteri
Hizmetleri yetkilisi de aynı kanıyı paylaşmaktaydı.
Görünüşe göre, bazı Volvo müşterileri de tazminat progra
mından bihaberler. Volvo üç yıl içinde yüz bin araba sattı, ki bu
dönemde şirket fiyat düşüren bayilerini cezalandırrnıştı, ama sa
dece elli kadar müşteri paraların ı geri almaya çalıştı. Yazıma ya
pılan itirazda, bunun şirketin fazl a para ödeyen müşterileri haber
dar etmekte yetersiz kalmasından kaynaklanmadığı, aksine müş
teri memnuniyelinin bir diğer işareti olduğu söylenmektedir.
Dolandırılan müşterilere soğuk bir mektup gönderrnek yeri
ne. V olvo daha heyecan verici bir sistem geliştirdi. Önce müşte
ri , şirketin müşteri hizmetleri yetkil ilerinin itirazlarını atlatmalı
dır. Sonra, 'tek tük ' bayilerin hangi üç ay boyunca entrikaya kal
kışlığını doğru olarak tahmin etmelidir. Daha sonra, müşteri,
entrikacı bayiinin adını doğru ol arak vermelid ir. Volvo' nun söz
cüsü bütün bilginin, isiınierin ve tarihierin hükümetle şirket ara
sında imzalanan anlaşmada açıkça yer aldığı konusunda bize ga
ranti verdi - gizli olmasaydı taahhütnarneyi bize seve seve gön
dereceğini de belirtti.
Volvo acaba, en azından, entrikacı bayilerio listesini açıkla
yarak tüketicilere bir şans verebilir miydi?
"Geriye dönüp de tek tük vakalarla uğraşmak doğru olmaz."
Bu bayilere karşı herhangi bir işlem yaptınız mı? Böyle bir
işe kalkıştıkları için Volvo'dan alacakları primiere el kondu mu?
"Geriye dönük i şlem bu şirketin tarzı değildir."
Dönem ve bayii eşieşliren şanslı bir bayan lazminatın eşiği
ne kadar geldi. Ancak Volvo kadının eski arabasına haddinden
fazla değer biçi ldiğini ileri sürdü bu sefer de. Size para filan yok
bayan !
336
Dört bin sterlinlik rakamı n doğru olmadığını kabul ediyo
rum. Peki, o zaman, ödenen lazminatın miktarı nedir?
"Henüz kimseye tazminat ödemedik."
Y aa. Programdaki bu tür ufak tefek aksakhklara rağmen, bu
Amerikan şirketinin (Volvo ' nu n sahibi Ford Motor'dur) gönül
lü olarak müşterilerini tazmin edeceğine yürekten inanıyorum.
Bu durum izlenen yaygın politikaya ilişkin bir fikri doğruluyor:
Hükümetlerin, Amerikan yasasında bulunan türden "geriye dö
nük" fiyat entrikası cezaları, para cezaları, mağdurlara üç kat
tazminat ödenmesi, işbirlikçilere hapis cezası verilmesi gibi uy
gulamalan gündeme getirmesine gerek yoktur.
İ lginçtir, Tüketiciler B irliği, V olvo ' nun rekabet yetkilileriyle
işbirliğinin Amerikalıların yönetimine geçmesinden sonra baş
ladığını söylüyorlar. Ford/Volvo'nun ATB ile işbirliği yapmaya
can atmasının Sherman Anti-Tröst Yasası 'nın ' Uzun Kol 'lu
maddelerini etkisiz kılma isteğinden kaynaklanmadığına emi
nim. Uzun Kol ' l u maddeler Amerikan mahkemelerine -
ATB 'nin yaptığı gibi, ilgili hükümet aşağı yukan aynı tarzda
önlemler almadığı takdirde - dünyanın herhangi bir yerinde fiyat
entrikasına karışan Amerikan şirketlerine gaddar Sherman Ya
sası 'nın cezaların ı uygulama hakkını vermektedir.
Tüketiciler B irliği ' ni n otomotiv uzman ı, Phil E vans,
Ford/Volvo tazminat paketini övmeme karşı çıkıyor. "Bir kay
bınız olduğunda size ödeme yapacaklar, ancak sizin için herhan
gi bir kaybın söz konusu olmadığına çoktan karar vermiş du
rumdalar, o nedenle size hakkınızı vereceklerdir ama elinize
hiçbir şey geçmeyecektir. Alis Harikalar Diyarı ' ndan fırlamış
gibi."
Volvo' nun tazminata olan ilgisini tehlikeli biçimde alaya al
mak üzere olduğunu Bay Evans'a hatırlatmak zorundaydım ve
bu köşeyi ona bu amaçla kullandıramazdım.
337
Ford!Volvo' ya kuşkuları dağttmasi için bir şans vermek iste
diğimden, Bay Claire' i Sun·ey, Cohham ' daki yerel Volvo hayi
ine götürdüm. Adama ka21k att!nuştı , hayi ve şirket de bunu ka
bul etmişlerdi, o nedenle fazladan aldıkları parayı geri verip
vermeyecekleri sordum sadece. Beninıle konuşmak istemediler.
Ya şapkamdan ya da BBC kamera ekibinden çekindiler. Sonuç
ta, Bay Claire avucunu ya/adı . O nedenle, Swindon ' daki Volvo
merkezine. daha sonra da Washinton DC'ye, Brüksel' e ve New
York'a gittik . . . ve nihayet, Bay Clait·e 1 73 sterlinlik bir çek al
dı . Adalet olmadı,�ım kim söylüyor?
New York . . . New York. garip bir kent. Sadece on beş yıl ön
ce. Lower East Side' da Üçüncü Cadde boyunca yürürken yirmi
üç terkedilmiş binayla karşılaşırd1111Z ve sadece yedi binada otu
rulmaktaydı. Bulvar B ' nin köşesindeki yerel bankanın önü, her
türiii uyuşturucuyu alahilece,�iniz açık hai'O pazarına ev salıip
liği yapmaktaydt. 1 984 ' te, bu satıcılardan biri, şu an işi bırak
mış durumda. bankayı satlll aldı - ı•e Anıerikan finans dünyasm
da bir devrim gerçekleştirdi.
33R
Merkez Bankası'nın zarif döşenmiş Wall Street konferans
salonunda, Lower East S ide takımı, 80 milyar dolarlık bankadan
şubesini, bölgede kredi kooperatifi kuran gruba bırakmasını is
tedi. Ayrıca, kredi kooperatifinin işe başiayabilmesi için yüz
binlerce dolar talep ettiler bankadan. Yöneticiler yan çizdiler
ama Merkez Bankası, Piyasanın Görünmez Eli'nin (örneğin.
Alan Greenspan ' ın demir yumruğu) gücünü - ve o zamanlar ye
ni kurulmuş olan, bankalara şubelerinin bulunduğu bölgelerdeki
insanların kredi ihtiyaçlarını karşılama zorunluluğu getiren Ye
rel Yatırım Yasası 'nı (YYY) - hatırlattı yöneticilere. Manufac
turers' Hannover yelkenleri suya indirdi. YYY 'nin daha ilk kez
uygulanan şekliyle, Lower East Side Federal Halk Kredi Koope
ratifi 'nin çalışmaya başlaması, politik gücün yönetim kurulu
odalarından halka geçişinin de göstergesiydi. Sloganları şuydu:
Ni Tuya, Ni Mia, De todos - "Benim değil, Senin değil, Ama bi
zim ."
Bugün, Citicorp{fravelers Group birleşimi gibi, devasa bo
yuttaki mali devierin birleşmesi, fillerin çiftleşmesine benzer.
Bu öylesine göz alıcı bir gösteridir ki, olayın aşağıdaki karınca
lar üzerindeki etkilerini unutturur. Yoksul ve işçi sınıfından
müşteriler için bankanın birleşmesi, genellikle bankanın kapan
ması demektir.
Ancak, günümüzde, Amerika 'da, karıncalar direniyorlar ve
bu mücadele için seçtikleri silah da Yerel Yatırım Yasası.
YYY ' yi kuşanan, Amerika 'nın yoksullukla mücadele militanla
rı, birleşen büyük şirketleri, dar gelirli müşteriler için oluşturu
lacak kredi fonlarına milyonlarca ve bazen de milyarlarca dolar
koyana kadar rehin tutmaktadır! ar. Mart 1 998 'de, 1 30 kızgın va
tandaş, Philadelphia'daki CoreStates'in First Union Corporation
tarafından satın alınmasına karşı Merkez Bankası soruşturma
sında ifade verdiler. YYY çerçevesinde daha fazla soruşturmay
la karşılaşmamak için bankalar yerel gruplarla, dar ve orta gelir-
339
li vatandaşlar için beş yıl vadeli beş milyar dolarlık bir fon oluş
turmak konusunda anlaştılar. Daha sonraları , Bank of America
da, NationsBank ' ı bünyesine katmasının karşılığı olarak, on yıl
vadeli 350 m ilyar dolarl ık devasa bir kredi fonu oluşturdu. Bir
leşme işine kalkışan bankalar, kredi hizmetlerinden yeterince
yararlanamayan topluluklara yönelik olarak, toplam da bir tril
yon dört m ilyar dolarlık 360 anlaşma yaptılar.
Ancak, Matthew Lee bu durumdan tatm in olmuş değil. Ha
len New York Eylem Topluluğu 'nun liderliğini yapan Lee, yok
sul bölgelerde dar gelirli müşteriler ve küçük esnaf için on yıl
vadeli, 1 1 5 milyar dolarl ık bir kredi programı karşılığında, Cili
bank ve Travelers 'ın birleşme işlemine İtirazından vazgeçmesi
için yaptıkları teklifi reddetti. Lower East Side Halk Kredi Ko
operatifi eski üyesi olan Lee, yoksul halkın bankacılık hakkını
savunan bir Che Guevara'dır. Che gibi, Lee ' n in de sakalı var.
Che 'nin aksine, Lee, Amerikan kapital istlerinin yüreklerine kor
ku salmaktadır. Bankaların borç para verme yöntemleri konu
sunda yaptığı inandırıcı , ayrıntı lı analiz, zor durumdaki bölgele
re kredi vermeyi kesme uygulamasının ırkçı yönünü ortaya koy
muştur. Lee, kred iye uygunluk açısından aralarında pek bir fark
olmasa da, Ohio'daki Charter Bank'ın zencilerden ve Latin asıl
lılardan gelen kred i başvuruların ı , beyazlara kıyasla, üç kez da
ha fazla reddettiğini gösteren veri leri sergileyerek, bankanın dar
gelirli müşteriler için bir mi lyar dolarlık kredi fonu oluşturması
na çal ıştı.
Citicorp 'dan gelen I 1 5 milyar dolarlık teklifi geri çeviren
Lee, YYY 'yi uygulamanın devasa kredi fonları oluşturmak an
lam ına gelmediğini, kredi açısından yoksula adalet sağlanması
nın söz konusu olduğunu vurguluyordu. Citicorp ' un Ticari Kre
di Birimi tarafından vicdansız bir muameleye tabi tutulan siyah
Amerikan ailesi Harriseler'i örnek olarak gösterir Lee. Beyazla
rın oturduğu mahal lede ev sahipleri yüzde 7 kredi faizi öderken,
340
Harriseler, sahip olduklan kredi puaniarına rağmen yüzde 1 2
ödediler. Harriseler, dünyanın en büyük finans kuruluşunun dü
rüstlüğüne güvenerek boş kredi formlarına imza atmışlardı. Ha
taydı bu ama Lee, Citicorp birleşme işine imza koymayarak bu
hataya düşmedi. Lee, Harriseler'in başına gelen bu belanın tek
bir vaka olmadığında, Citicorp işlemlerinde yoksul ve azınlık
gruplarına aşırı masraf çıkartılıp, daha düşük kredi verildiğinde
ısrarlı.
YYY'nin zayıf noktalanndan söz etmek kolay - sermayeye
ulaşınada görülen tarafgirlik olayı Amerikan hayatının bir ger
çeği - yine de YYY, ilk dört yıl içinde, siyah Amerikalılar tara
fından alınan ev kredisinin yüzde 72 artmasına katkıda bulun
muştur. Cumhuriyetçi Parti 'nin bankacılık konusundaki sözcü
sü, kredi fonlarının eylemcilere verilen bir şantaj parası olduğu
nu iddia etmektedir. Ancak YYY'nin devamına itiraz eden tek
bir bankacı bile bulunmuyor. Bunda anlaşılmayacak bir şey yok;
bankalar dar gelirli kişilere verilen bu zorunlu kredilerden para
kazanıyorlar.
YYY 'nin yoksul bölgeler için epeyi nakit sağlaması İngilte
re 'de Yeni İşçi Partisi 'nin 'sosyal dışlama' programının uzman
lannın gözünden kaçmadı. İngiliz Hazinesi ekiplerini, ' Che'
Lee, bölge kredi kooperatifi uzmanları ve eylemcilerle görüş
mek üzere Amerika 'ya gönderdi - ve bu finans sektörü vahşile
rinin bazılarını hükümetin çalışma gruplarında yaptıklarını an
latmalan için Londra 'ya getirdiler. O zamanlar Ekonomi Baka
nı olan Patricia Hewitt, Amerikalıları kendi çalışma grubuna ta
nıtırken, "Bu hükümet - bankacılık sektörünün atacağı olumlu
adımlarla - finans hizmetlerinden daha çok insanın yararlanma
sının hayati bir konu olduğuna bütün kalbiyle inanmaktadır" de
di. Kuşkusuz, İngiliz bankalarına yerel yatırım zorunluluğu ge
tirmek kredi sisteminde devrim yaratabilirdi.
Ama boşuna heyecanlanmayın. Hewitt, bankacılar toplulu-
34 1
ğuna -İskoçya Kraliyet Bankası Genel Müdür Yardımcısı baş
kanlığındaki çalışma grubuna- Yeni İşçi Partisi 'nin yeni kredi
lendirme koşulları getirmek gibi bir niyetinin olmadığını açıkla
dı hemen. "Amerikan yasasını kopyalamayı düşünmediğimizi
açıklamak i sterim." Hewitt, daha çok Amerika'da dar geliriilere
verilen kredilerden elde edilen kazançlara il işkin hikayelerin,
İngiliz bankerlerin i "yoksul bölgeleri m izde kazançl ı bankacılık"
yapmaya cesaretlendireceğini umuyordu.
Lower East Side ' ın artık toparianmış olan sokaklarına geri
dönersek, eski torbacı yeni bankacı Mary Spink (bugün Yerel
Gel işme Kredi Kooperatifleri Ul usal Federasyonu'nun mali yö
neticisidir) bankacıları doğru yöne sevk etmek açısından kandı
rabilecekleri, paralarını uluslararası fonlara yatıracaklarına Li
verpool ' a gönüllü olarak akıtınalarını sağlayacakları hayaline
kapılmaması için Blair hükümetini uyarmaktadır. Blairciler
yoksul işçilere kredi açarak kazanç sağlayacaklarını tatlı bir dil
le anlatarak bankacılık topluluğunun gönül lerini ve zihinlerini
fethedebileceklerine inanıyorlar. Ama Spink'e göre, YYY 'nin
Amerika 'da başarıl ı olmasının nedeni , General Westmore
land' in şu deyişini izlemesi dir: " Taşaklarından yakalarsanız,
kalpleri ve zihinleri de peşinden gelir."
343
Amerika. Devlet Sırrı Yasamız olmayahi/ir ama şirket sırları ya
sasının eli kulağında - Bölüm 1 ' de Kuzuların Sessizliği' ne bakı
nız.) Bu notu Sansür İndeksi' ne ekliyorum.
344
Özel hayata saygı çerçevesinde, Başbakan Tony Blair hükü
meti, B lair' in çocuklannın dadılarının günlüğünün yayınlanma
sını engelleyen bir mahkeme kararı çıkarttı. Özel hayat kisvesi
aynı zamanda, bakanların maaşlarının gizlenmesi için de kulla
nılan bir araçtı. B lair'in danışmanının bana devlet belgelerini
pazarladığı başbakanlıktan yapılan telefon konuşmasının kayıt
ları da özel hayata giriyordu.
Genel müdür Rusbridger'in, gazeteci Bright'ın ve gazeteleri
nin mahkemeye çıkarıimalanna karşı basın dünyası hemen tep
ki vermedi . Tepkilerin dikkatli verildiği, savunmaların ölçülü
yapıldığı bir ülkede, Observer' ın kendisi bile, gazetelerine yö
neltilen baskının okuyucu gözünde bir haber değeri olup olma
dığından kuşku duyduğundan, kendine verilen cezayı yayınla
mayı bir hafta geciktirdi.
Haftalar geçti. Sonunda, Tom Paine'den bu yana ' özgürlük'
kelimesinin anlamını bilen ilk İ ngiliz olan Stuart Weir medya
nın ileri gelenleri tarafından imzalanan bir dilekçe yazdı. Ancak
dilekçeciler hükümetten davaların düşürülmesini talep ederler
ken teslim bayrağını da çekiyorlardı: "Ulusal güvenliği koruma
nın gerekli olduğunu kabul ediyoruz." Amerikan kulaklarımı ra
hatsız eden, devletin basın dünyası üzerindeki mutlak otoritesin
den çekinen bir tarz. Gazetecilerin bir talebi de şuydu: "Devlet
S ırrı Yasası kamu yararının savunulmasına olanak verecek şe
kilde değiştirilmelidir." Değiştirmek? Devlet S ırrı Yasası, M I5
tarafından işlenen suçlardan eğitim istatistiklerine kadar, hükü
metin saklamak istediği hemen her belge ve bilginin yayınlan
masını yasaklamaktadır. Kibar protestocular devlete gazetecile
ri tutuklama hakkı vereceklerdi ancak epeyi muafiyet rica edi
yorlardı. Dilekçeye öncülük eden Weir, baskıcı yasanın lağve
dilmesini talep etmenin, dilekçeye imza koyan önemli kişilerin
imzalarını geri çekmelerine neden olacağının farkındaydı.
Guardian kendi savunmasını haber yaptı ama burada da, şi-
345
kayeti dikkatle dile getirmişlerdi. Gazete, soruşturmanın elle tu
tulur yanı olmadığını dil ine dolamıştı. Guardian 'ın suçu sadece,
eski MIS ajanı David Shayler'ın yazı işleri müdürüne yazdığı
mektubu yayınlamaktı. Yetkililer - Dav id Shayler' ın kendisinin
mektubun bir kopyasını doğrudan yetkili lere göndermesine rağ
men - gazeteden. ajanın mektubunun bir kopyasını istediler.
Sonradan anlaşıldı ki. mektup denilen şey disketle korunan bir
e-posta mesajıydı.
Benzer biçimde, Ohsen•er' ın yazısında, bir Amerikan inter
net sitesinde söz konusu bilginin bulunduğu belirtiliyordu. Gö
rünüşte. Shayler halka açıkladığı bu bilginin varlığından Ohser
v er ı haberdar etm işti. Eski bir ajanın herhangi bir bilgiyi dışarı
'
sızdırması Devlet Sırrı Yasası ' nın i hlali demektir. Polisin iddia
ettiği gibi Shayler' in yasayı ihlal ettiğine ilişkin tek kanıt olarak,
gazetenin dosyasına ihtiyaç yoktu - Shayler ' in bizzat kendisi,
gazeteye gönderdiği mesajın kopyasını yetk ili lere göndermişti.
Yine de, devletin zaten elinde bulunan belgeleri talep etme
saçmalığı daha fesat bir amacın kanıtıdır. Devlet, gizlilik yasa
larının en ufak bir ihlal inin bile cezalandırılacağını göstererek,
gizli çalışan kuruluşların elleri ndeki daha tehlikeli gerçekleri
gün yüzüne çıkarmaya çalışan herhangi bir gazetecinin de elini
kolunu bağlamayı başarmaktadı r. İşin daha da kötüsü, küçük ih
lallerini savunan gazeteciler daha büyük boyuttaki sansürü hak
lı görme tuzağına düşmektedirler. "Bir gazete olarak" diye yazı
yordu Ohserver, "gerekt iğinde gizliliğin yasayla korunması il
kesiyle ya da gizli belgelerin gizli kalması konusunda herhangi
bir sorunumuz yoktur."
Gazeteci lerin verdiği dilekçenin ürkek dil iyle söylersek, ken
dilerini "yasal" sınırlarla sınırlayarak, gazeteler devletin "yasa
dışını" temizleme politikasına kapıyı açmaktadırlar.
İngiltere'yi hala demokrasin in beşiği olarak gören çok sayı
daki Amerikan okuru, İngi ltere ' nin, ifade özgürlüğün ün ve bası-
346
nın yazılı bir anayasa ile korunmadığı dünyanın nadir ülkelerin
den biri olduğunu öğrenince şaşıracaklardır. Bu durum Ekim
ayında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ' nin 1 0. maddesi İngi
liz yasası haline gelince sona erdi. Sözleşme İngilizlerin tarihle
rinde ilk defa "devletin müdahalesi olmadan bilgi ve düşüncele
re ulaşmalarını, bilgi ve düşüncelerini açıklamalarını sağlaya
caktır."
Mahkeme ile hükümet, gazeteci Bright ve gazetelerin sür
mekte olan soruşturmaları nda, yeni İnsan Hakları Yasası ' nın
uygulanması konusunda hemen anlaştılar. İyi haber sayılmazdı
bu. Amerikan Anayasası - eğer' ler, ve' ler, ancak'lar olmadan -
"Kongre, ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayamaz" derken, Av
rupa Sözleşmesi 'ne ufak bir bölüm eklenmişti: Bölüm 2. I 7
Mart'taki duruşmada yargıç, "bilgi alma ve yayma hakkının"
basın özgürlüğünün - Bölüm 2'deki "ulusal güvenlik açısından
getirilecek kısıtlamalar ve cezalar" maddesine bağlı olduğu ka
rarını verdi. George Orwell'in ü lkesine ne de güzel uyuyor. Bu
yasa devletin basını sınırlandırmasına - devlet istemedikçe - en
gel oluyor. Başbakan Tony Blair'in dalkavukları Guardian Gru
bu davasını, Yasa ' nın yürürlüğe girmesiyle, bu hakkın aslında
hak olmadığını göstermek için kul lanmak istediler.
S-Dikkat Kuralları
1 5 Nisan 'da, sansür/oto sansür tiyatrosu yeni bir sahneyle
açıldı. O gün gazeteci Bright, i stihbarat teşkilatının Libyalı bir
ajanı angaje etmek için başarısız girişimi sonucunda Londra' da
yaşayan Libyalı bir muhalifin öldürülmesine yol açan olayın de
taylarını açıklayan, dört yıl önce yazılmış bir MI5 belgesinin
kopyasını gördü. "ÇOK GİZLİ, HASSAS KAYNAK B İRLE
ŞİK KRALLIK GÖZLERi" adl ı belgeyi zamanı ve bilgisayarı
olan herkes www.cryptome.org sitesinde okuyabilir. Observer
muhabiri Bright, internet sitesindeki bilgiden yararlanarak (An
tony Bamett ile birlikte) bir yazı hazırladı.
347
S ite herkese açık olmasına rağmen, bu bilgiyi kullanmak ce
zai ve hukuki işlemlere davetiye çıkardı. (Aslında, sitedeki bil
giyi okumak İngiltere 'de suçtur). Ve eğer bunun şaka olduğunu
sanıyorsanız, Blair' in Gestaposu ' nun, ajan Shayler'in Fransızca
internet sitesinde yayınlanan mektuplarını okudu diye kolej öğ
rencisi Julie-Ann Davies 'i tutuklarlığını unutmayın. Observer
bir suçlamayla daha karşılaşmamak için, gazetecilerin, henüz
yayınlanmamış düşüncelerini ve ellerindeki bilgileri fısıldayıp
gizlice "eğer bunu yayınlarsak devlete karşı bir suç işlemiş olur
muyuz?" sorusunu yöneltebilecekleri, devletin bir tür günah çı
kartına kuruluşu olan Savunma Danışma Komitesi, "S-Dikkat"
komitesine başvurdu. Korniteye göre, eğer gazetemiz yayınladı
ğı yazıda yeni bir haber bulunmadığını kanıtlayabi lirse - bir ga
zete için ilginç bir kısıtlama - soruşturma olmayabilirdi.
Ne var ki, aşılması gereken bir sansürcü daha vardı. Eski
ajanlardan elde ettikleri bilgileri yayıniayan herhangi bir İngiliz
gazetesine karşı iki yıllık uyarı cezası veren Hazine avukatı.
Baskıya girmeden tam beş dakika önce Hazine avukatı aradı.
Yetkililer yazı işleri müdürleriyle tartışırken dört saat geçti (ya
zının çıkacağı ön sayfadaki yeri dolduran kısa bir yazıyla birlik
te dört baskı yapıldı) ve çok ağır para cezalarının tehdidi altın
daki gazete avukatları yazının henüz yayınlanmamış halini
MIS 'e fakslamaktan başka çare bulamadılar.
Gazete iki basit soru sordu: Yazının yayınlanması yasayı ih
lal eder mi? Ve bu yazıyı yayıniayabi lir miyiz? Yetkililer yayı
na engel olmayacaklarını söylediler ama yazıyı yayınlariarsa ga
zeteciler ve yazı işleri müdürü hakkında hukuki işlem başlatma
yacaklarına da söz vermediler. M I S ' in tavrı ise yılan kumazlı
ğındaydı; yazıyı engellemeleri onlara "OBSERVER YENİDEN
SUSTURULDU" manşetine malolurdu. Yetkililer soruşturma
tehdidini değil ama imasını gündemde tutarak gazetenin yazıyı
geri çekmesini sağlarken, hükümet de hiç sansür uygulanmadı
ğını göğsünü gere gere söyleyebilirdi.
348
Övünölecek bir şekilde, gazete yazıyı son haliyle yayınladı
ama internet sitesinin adresi gönüllü olarak yazıdan çıkarılmış
tı. Gazeteci Bright söz konusu i şlemi habereilik etiğine indiril
miş ölümcül bir darbe olarak görmekteydi. "İnanılacak gibi de
ğil ama yasa, gazetecilerin her zaman yapmakla yükümlü olduk
ları şeyi yapamayacaklannı söylüyor: Kaynaklarını kontrol et,
önemli belgeleri gözden geçir. Haberi geçmek için yasayı ç iğne
rnek zorundayız."
349
Şaşırtıcı şekilde, bazı İngiliz gazetecileri diğerlerine sansür
uygulamak için devletin bu g addar silahını ödünç almaktan
utanmıyorlar. Guardian' a gönderilen soruşturma emirleri LM
dergisinin kapanmasının hemen ardından gönderilmişti. Sol eği
limli dergi. İngi ltere'nin Sırbistan ' a karşı savaş propagandası
olarak kullandığı etkili bir fotoğrafın, dikenli telierin ardında bir
deri bir kemik kalmış Bosnalı esirlerin fotoğrafının danış1klt dö
ı·iiş olduğunu ortaya çıkarmıştı. Şirketlerin parasal desteğini ar
kalarına alan hükümet yanlısı gazetec iler, İ ngiliz mahkemesi
nin, LM' nin Sırp fanatikterin savaş suçlarını rezil ve inanılmaz
bir şekilde inkar ettiği yönündeki fi kirlerini sonuna kadar kul
landılar. Yayınını kesrnek zorunda kalan dergiyi yıkan, karardan
çok mahkeme masrafları oldu.
Bu kişilik haklarına il işkin yasalar araştırmacı gazetecilerin
çal ışmasını sekteye uğratırken ( Guardian ' ın bilgisayarı, gazete
ci, mak inenin sorduğu şu soruya cevap vermedikçe yazıyı kabul
etmeyecektir: "AVUKATIN ELiNDE N GEÇTi Mİ?") halkı
pek korumuyorlar. Daily Mirror gibi İngiliz bulvar gazeteleri
karakter karalaması, ded ikodu ve kısır uydurmaların kötü şöh
retli mezbelesidir.
Basının ayak bağlarından kurtarı lınasına karşı diğer faktörler
işe yaraınadığında, sansüre takmış olan yetkililerin son olarak
öne sürdüğü ve gazetec ilerin de kabul etmeye hazır oldukları sa
vunma şudur: eleştiriye açık bir hükümet ' İ ngiliz' sayılmaz. Ba
zı özgürlükler, bazı İngi lizlerin "kültürümüz" dediği şeye saldı
rı sayılır.
Oysa bu "kültür' uzun süred ir yerleşik olan boyun eğme alış
kanl ığı ile güçlüterin tercihleri nin uygun bir karışımından başka
bir şey değildir.
350
si' nin müdürü Frank Fisher, üstleri Londra dışmdayken yayının
sorumluluğunu taşıyordu. Frank yazıya M/5 ve M/6 helgelerini
isteyen herkesin okuyabileceği sitenin adresini de sokuşturuver
di. Okur/ara hatırlatınm, gizli damga/ı istihbarat belgesini kul
landı.
35 1
Anayasasının görevi kötüye kullanmaya ilişkin maddelerini
anlamıyorsa. İngilizlere temel haklarından mahrumlar diye
uka la/ık etmeye de hakkı yoktur.
Sayın bayım,
352
za el konulursa, editörler ve ben tutuklanırsak ne yapacağı
mız üzerine uzun uzun konuşmakla meşguldük. itiraf ediyo
rum, devlet baskısı ile karşı karşıyayken sizin kişisel duygu
lanmza gereken hassasiyeti gösteremedim.
Haklı olarak benim "cehaletim ve ufakçılığım" olarak ad
landırdığınız şeyler karşısında dehşete düştüm. Kenneth
Starr'ın başkan Clinton ' a karşı yürüttüğü soruşturmada ta
nıklık etmeniz istendiğinde bu isteğe "boyun eğdiğinizi"
yazmışım. Bunu yapmış olsanız gerçekten de Amerikan ga
zetecilik ahlakını çiğnemiş olurdunuz: gazeteciler devlet so
ruşturmasına yardımcı olmak için asla kaynaklan hakkında
bilgi vermemelidir. Ş imdi memnuniyetle düzeltiyorum. Ta
nıklık etmeye 'boyun eğmed iniz' sadece dediğiniz gibi ' ken
di isteğinizle' Kenneth Starr'ın resmi cadı avında yer almaya
karar verdiniz.
Şekil 19. Khalifa Ahmad Bazelya adlı Libya'lı bir casusun İngiltere'de kalma
sına izin vererek angaje etme girişimine ilişkin b ir MI5 belgesi. Plan felaketle
sonuçlandı. Bazelya, Londra'da yaşayan Libyalı bir muhalifin gizemli bir bi
çimde öldürülmesinden sonra sınır dışı edildi.
353
Bu nedenle İndeks' ten aşağıdaki özrü yayınlamasını i ste
dim:
İçten/ik/e . . . .
354
9
Pasifik 'teki Zafer - Sonuç
I 995 'te, S ilver Post No. 282 'nin gazileri eski askerlik keple
rini giyip, rozetlerini, madalyonlarını takıp yemek salonunun
çevresinde dolanarak, Japonlara karşı kazandıkları zaferin ellin
ci yılını kutladılar. Babam sessizce masasında oturdu. Madal
yonlarını takmamıştı.
Madalyonu bana otuz yıl önce vermişti. O günü hiç unutmu
yorum: 8 Mart 1 965 . O gün, diğer günler gibi, ucuz mallar satan
mağazanın yanındaki gazeteciye kadar babamla yürüdüm. LA
Times okuyucusuydu. Hiç Examiner okumadı. Manşetiere göz
attı: Amerikan deniz piyadeleri Vietnam, Danang plaj ına çıktı
lar.
Çocukken babamın madalyonlanndan çok hoşlanırdım. Üze
rinde karta) ve palmiye altındaki askerlerin kabartmasının bu
lunduğu madalyonda 'Asya-Pasifik Harekatı ' yazılıydı. Üç
bronz yıldız ve bir ok başı vardı üzerinde.
Babam fanatik milliyetçilere biraz kuşkuyla bakardı hep.
Ama kendisi de, derin ve zeki bir milliyetç iliğin beslediği vatan
sever duygulara sahipti. Onun gözünde Amerika. Franklin D.
355
Roosevelt ve Dört Özgürlük demekti. B abamın ordusu Hitler' in
toplama kamplarını dağıttı ve daha sonra da Martin Luther
King 'in taraftarlarını Birrningham yürüyüşünde korudu. Onun
Amerikası , güçlü kolunu dünyanın omuzuna atarak dünyayı ko
rumuştu. Madalyonun arkasında şunlar yazı lıydı : "istek ve Kor
kudan Kurtulmak."
Japonya'ya karşı kazandığı zafer imparatorl uk gücüne karşı
ilkelerin, diktatörl üğe karşı özgürlüğün, Japonya'nın saf askeri
gücüne karşı hakkı n zaferiydi. J aponların silaha, bizim de ideal
lere sahip olduğumuz, savaşın ilk günlerinde bana bir şarkı öğ
retti babam : Elimizde saidıracak hombm·dınıan uçaklarımız yok
. . . ama Karta/lar, Amerikan Kartalları tapflltımız haklar uğru
na savaşır/ar.'
I 965 ' teki o gün, "İşte bu kadar" dedi ve gazeteyi katladı. Po
litikacılar onun ordusuna, savaş sonrasının güçlü sanayisinin
ölüm makineleri yle, Asya ' n ın yoksul ülkesinin tepesine binme
sini emretmişlerdi. Tarih konusunda çok okuyan ve savaş konu
sunda çok tecrübeli olan babam olacakları biliyordu. Daha o za
mandan, diğer Amerikal ıların Vietnam 'da on yıl savaştıktan
sonra göreceklerini tam tamına gönnüştü: Saman kulübelerin
üzerine napalm bombaları atan, Hirohito 'nun işgalcilerinin 20
yıl önce yaktıkları aynı köyleri yakan Amerikan bombardıman
uçakları.
Lyndon Johnson ve politikacılar onun Japonya karşısındaki
zaferini sıfıra indirdiler. Diktatörlüğe karşı kazandığı zaferi yok
ettiler.
Eve döndüğümüzde, madalyalarını onlarla oynayıp oyuncak
larım arasında kaybedeyim diye on iki yaşındaki ellerime koydu.
Bir kaç yıl önce, karım Linda ile birlikte, domuz ve tavuk
satın alabilsinler diye çiftçilere birkaç dolar borç veren kırsal
kesimdeki kredi kooperatiflerine yardım etmek için Vietnam 'a
gittik.
356
8 Mayıs 1 995'te, Danang'da iken, plajdan Vietnamlıların
ebeveynlerini ve atalarını onurlandırdıkları mabede doğru giden
uzun, taş bir merdivenden indim.
Yarı yolda, benim yaşlarda bir adam, koltuk değneği ve tek
hacakla ilerlemenin yarattığı zorluktan dolayı dinlenmek için
durmuştu. Yanına oturdu m ama eski, kirli bir üniforma artığı
olan yırtık pırtık elbisesinden utanarak başını öbür taraf çevirdi.
İkimiz de aşağıda, teknelerinde çalışan balıkçıları seyrettik.
B abamın madalyalarından birini yanına koydum. Bu davranışım
karşısında ne düşündü bilmiyorum. Ben de bilmiyorum zaten
neden yaptığımı.
1 945 'te, Missouri savaş gemisinde, Douglas MacArthur
Japon İmparatorluğu ' nun teslim oluşunu kabul etti. General
MacArthur'la pek işim olmadı ama beni etkileyen bir sözü var:
' B izim bu yüksek onura erişmemiz bile, hizmet etmek üzere ol
duğumuz kutsal amaçları yüceltir."
357
En derin korkumuz yetersizlik korkusu değil, ölçü/emeyecek
büyüklükte bir güce sahip olmakttr.
Nelson Mandela
Ç l KAN KİT APLAR
TARili BiYooBAri
· EÖER OY!E OLSAYOI • clı.T 1 • PEÇEYE OFKE
ALTI!RNATIF DÜNYA TARIHI
• EÖER Onı; OLSAYDI · clLT l • KANARYA
ALTI!RNATIF DÜNYA TARIHI • KAYATIM HARBIDEN
BAŞKA TOıudYE •
ANSİKLOPEDisl l·Z.3
· TARIHIN BOYCıK YALANLARI
• KOSTEBEK INsANLAR
· MASKEUI\,
S0VARILER, OACII.AR
BOl'liLAN
· ANTIK ÇA(lDAN
• BAUÖIN Blslıo.ETE GÜNÜMÜZE YAŞllLlK
IHTIYACI NE ICADARSA DOÖANIN YARATl1ÖI OIBt
ICADININ
•
E:IUCJ:ÖE
IHTIYACI O ICADARDlR Fıy Weldaıı O"ÖNCEL
• A11lXARlNCA J IIDbert ;. KIRMIZl b..E YEŞIL
Shm &lm.n
•
• ELBisENİN KIRAcısı YEŞIL b..E KlllMlZI
· APTAL INciR AÖACI Eudora Wclıy
• KONGO ATEŞ! IIDbert
• MIIUAM'IN ŞARKISI M.arlc Mmvbone
• AZizE KATIIERINE1N
•
}oluı &n.m. PARANIN SA11N AU.Biı..ı:a:öl
EN IYI DEMOKRASI
·
Hepsi bu!
Ayl<ın Yl)'ıncılık
AJ...,d.ır Mah. Ç.ulçoım• Sok. �ırat Han Ho: 30 Kat: 2 Ca(lal�lıı/15TAN8UL
T.� 0.212.513 81 57 Fak.: 0.212.511 62 52
l}'k1rlel}'klriJiot www.l)'klrt.not