You are on page 1of 23

TÜRK

DİLİ
AYLIK DiL VE EDEBiYAT DERG1Sl * Cilı XIX, Sayı 207,1 Aralık 1968
TÜRK HALK EDEBİYATl ÖZEL SAYISI 497

metin and

karagöz üzerindeki bilgilere yeni


• katkılar

dayandığı metnin özelliği bakımından Türk halk edebiyatı­


Karagöz,
nın ayrılmaz bir bölümü olmuştur. Halk edebiyatı üzerine incelemeler
yapmı ş olan Saussey, Kunos, Jacob çalışmalarında Türk seyirlik oyunlarına
ayrı bir kesim ayırmışlardır. Birçokları halk tiyatrosunu bu açıdan yerinde
1
bir tutumla, üçlü olarak incelemişlerdir: Meddah, Karagöz ve Ortaoyunu.
Bunlara kolaylıkl a kukiayı da katabiliriz. Çünkü gerek Türklerde, gerek
başka İslam ülkelerinde şimdiye dek yerleşmiş görüşlerin tersine zengin
1
Selim Nüzhet Gerçek, Türk Te11lll§ası, Meddah, Karagöz Orta Oyunu, İstanbul, 1942; Pertev
Boratav, "Türk Halk Temaşası", rrıcel dergisi, I Meddah (mayıs) , II Karagöz (haziran), III Orta
Oyunu (a~ustos) 1940.
TÜRK DİLİ

bir kukla geleneği vardır. 2 Kaldı ki İran gibi bir İslam ülkesinde 'gölge
oyunu olmamasına kar§ın çe§itli kukla oyunları bulunuyordu. Halk edebiya-
tımızı inceleyenlerin kukiaya değinmemiş olmaları bu konuda ellerinde
bir edebiyat incelemesi için gerekli metinlerio bulunmayışıylc açıklanabilir ; ·
ayrıca buna, incelemecilerin aşağıda göstereceğim üzere eski kaynaklarda
kukla için kullanılan deyimleri gölge oyunu sanrnLş olmaları da eklenebilir.
Bugün Karagöz üzerinde pek çok yayın yapılmış olmasına karşın,
gene de tartışılmakta olan, çözülememiş sorunlar pek çoktur. Bu yazıda
bu sorulara kesin çozümler bulabileceğimi samnamakla birlikte konunun
daha bir aydınlanabileceğine inanıyorum.
Tartışılan no ktaların başında Karagöz'ün Türkiye'ye nereden, nasıl,
ne zaman geldiği sorusu vardır. Önce bu konuyu ele alalım. Sonda söylene-
ceği başta söylemek gerekirse bir toplumsal olgunun benzerinin ve öncesi-
nin başka toplumlarda da görül müş olması , ille de bunun orala rdan alın­
mış olmasını gerektirmez. Aynı olgu değişik toplumlarda birbirlerinden
etkileroneden ve birbirlerine değinmeden de kendini gösterebilir. Nitekim
Endonezya'daki gölge oyununun Çin ya da Hindistan'dan gelmiş olacağı
tartışmaları karşısında bilim adamına yakışmayacak bu türlü dayancasız
ve çabuk verilmiş yargılardan kaçurmak yolunu tutan incclemeciler de
çıkmıştır. 3 Karagöz için de değişik çağlarda bazı öğelerin dışardan alına­
bilmiş olacağını kabul etmekle birlikte, her şeyiyle bir Türk buluşu olan
bu gösterinin özgün bir bileşimi Türkiye'de yapılmış ve gene buradan çe-
şitli ülkelere yayılmış olduğunu kolayca ileri sürebiliriz.

Şimdi gelelim incelemecilerin nerelerde yanıldıklarına. Şimdiye


dek en yerleşmiş görüş gölge oyununun Çin'den Moğollara geçtiği, bura-
dan da Türkler eliyle Uzak Doğu'dan Batıya getirilmiş olduğu yolunday-
dı.4 Moğol etkisine kanıt olarak İranlı tarihçi Cüveyni'nin Tarih-i Cihan-
güşa'sıs (ki aynı bölüm Raşidettün tarihinde de geçer) gösterilmiştir. Bura-
da Cengiz Han'ın oğlu Oktay' ın sarayında bir Çinli oyuncunun gösterisi
ele alınmaktadır . O ysa bunun gölge ya da kukla oyunu olduğu kesinlikle
belirtilmemiştir. Bunun gibi Orta Asya'da ve İ ran'da gölge oyunu olduğu
yanlış görüşünü, gölge oyunu araştırmal annın babası Profesör Jacob'dan
başlayarak birçok incelemeci körü körüne yineleyip durmuşlardır.

J acob'un yarultısı Türkçe bebek anla mına gelen ve bugün Anadolu'da


da yaşayan6 kor;ak, kudurcuk, kıtfak, kavur, ko11fak, kabarcuk, kavurcak, goğur-

ı Metin And, "Eski Türk Kuklası", Devlet Tiyatrosu, mayıs 1961.


3
Jeanne Cuisinier, Le TlıMire d'Ombres d Kelantarı, 1957, Pari~ s. 23.
• Georg J acob, CeschicJıte des Schattenlheaurs im Morgen und Abendland, 2. baskı, Hannover 1925,
s. 108.
5
Jacob, a.g.e., s. 11- 13.
6
Metin And, "Köylerde Kukla ve Kuklacılık", Türk Fo/klor Ara;tırmaları, haziran 1965.
TÜRK HALK EDEB1YATI ÖZEL SAYISI 499

cak sözleriyle gölge oyunu arasında bir ilinti kurmaya kalkışmasıdır. Böyle
bir ilintiye ise hiç bir bakımdan yer yoktur. Bundan başka kesinlikle söyle-
nebilir ki ne Orta Asya'da, ne de İran'da gölge oyunu bulunmamaktadır.
İbni Bibi'nin tarihini Almanca'ya çeviren Profesör H.W. Duda bu tarihte
geçen baziger'in karşılığını bir yerde kukla, bir yerde gölge oyunu olarak
adlandırmıştır. 7 İran tiyatrosu üzerinde incelemeler burada gölge oyununun
varlığı üzerine hiç bir kanıt gösterememiştir. İran tiyatrosu üzerine başarı­
sız bir kitap yazmış olan Mecit R ezvani8 Lubetbaz;i, Pehlevan Ke;el, Hayme-i
Şebbaz;i, (veya Şebbti<:.i1, Humbô.zi, Arı1sek gibi değişik kukla türleri yanında
birinin adı Bazı Hayal, ötekinin Hayme-i Saye Gerdun adında iki gölge oyunu
türü bulunduğunu ileri sürüyorsa da bu başlıklar altında yalnızca Türk
Karagözünü anlatıyor ama İran'da bun l arın varlığını belgeleyen hiç bir
kanıt gösteremiyor. Bu adları yazarın nereden bulup çıkarttığına gelince,
Jacob'un incelemesinde İran edebiyatındau alınmış kimi örneklerde ;ark-ı
felek, Janus-u hayal, cemal-i hayat, hayat-i fener 9 gibi deyimlerin gölge oyunu
olarak yorumlanmasından aldığı söylenebilir. Nitekim Mecit Rezvani'nin
sözünü ettiği Hayme-i saye gerdun'da ''hayme" gerek Farsça'da gerek Türk-
çe'de kukla veya gölge oyununun aynatıldığı çadır, ''saye" gölge, ''gerdun"
ise dönen, felek, dünya, veya araba anlamındadır. İşte yazar daha çok şiire
özgü anıştırmalardan, imgelerden öteye gitmeyen ;ark-ı felek,Janus-u hayiil
gibi deyimlerden esinlenerek böylece hiç yoktan terirn yaratarak İran'da
gölge oyunu olduğunu ileri sürmüştür. 10 Ne var ki İran'da gölge oyunu
olduğu üzerine hiç bir kanıt olmadığı gibi Orta Asya'da da gölge oyununun
bulunduğunu ileri sürenler de bu yerlerde rastlanan Kol Kor;ak ile Çadır
Hayal'i gölge oyunu sanmışlardır. Oysa Kol Kor;ak el kuklası, Çadır Hayô.l
ise ipli kukladır. 11
Gölge oyunu sanılıp aslında kuklanın konu edildiği pek çok Farsça me-
tin bulunmaktadır. İlk olarak Jacob'un ilgimizi çektiği Profesör Tschudi'-
nin elinde bulunan Feridüdettin Attar'ın Oştürname adlı mesnevisinin
H.82 ı tarihli yazması bunlardan biridir.12 Siyavuşgil bu metinde söz konu-
13
su edilenin gölge oyunu olduğunu ileri sürmüştür. Oysa daha sonra
1 H.W. Duda, Die Seltschulwıgeschiclıte des lbn Bibi, Copengahen 1959, s. 24 ile s. 47.

• Medjid Rczvani, Le TMatre et La Darıst en Iran, Paris 1962.


• Jacob, a.g.e., s. 39-47.
10
Bunların b~ka anlamları için bkz. Richard Ettinghausen, "Early Sha<j.ow Figures",
Bul/etin of the American Institutefor Persian Art, no. 6 (1935 ss. 10- 15;Jacob, a.g.e., s. 39-41, 159,2 10.
11
1962'de Rusya'ya gidişimde Türkistan ve Özbekistan'da eskiden oyuatılan bu iki kukla
türünün görüntülerinin tek bulundugu Leningrad Etno~afya müzesinde geçici olarak sandıklanmış
bu kuklaları incelemiştim.
12
Nachtrags-Bibliographie mit Excerpten als Atmalen des S&hallerıtheotersim Morgenlaııd, Kiel, 9.
Januar 1936 (daktilo) s. 12- 13; bundan b~ka U§türname'rıin pek çok yazmaları vardır. Örneğin
Türk ve İslam Eserler Müzesi no. 1992 (=Nuruosmaniye 3786), Halct Efendi no. 234; Ayasofya
1659; Üniversite Kitaplığı FY 214; Kahire Darül kutub 9252.
" Sabri Esat Siyavuşgil, Ifaragö;:, İstanbul 1941, s. 27- 28.
soo TORK DİLl

Ritter'in de 14 gösterdiği
gibi bölüm dikkatlice okununca bununkukla oldu-
ğu açıkça anlaşılmaktadır. Bu parçaya göre usta, bilge bir kukla oyuncusu
Türk asıllıydı, nakkaşlıkta üstüne yoktu, nereye gitse orada sanatını gös-
terirdi. Tuhaf renklerde görüntüler yapar, bunları kendi başına oynatırdı.
Her yaptığı kukiayı zamanla bozar, yenisini yapardı. Her kukiayı alacalı
renklerle ve her birini değişik biçimde yapardı. Oyunu için yedi perde yap-
mış, her bir perde renkler ve resimieric bezenmiştir. Ritter'e göre İran _
tasavvufl şiirinde zalimlik ve kafirlik Tanrının niteliklerindendi, Türkler de
bu gözle görüldüğü için burada Türk bir tanrı simgesi olmuştur. Yedi perde,
yedi iklim veya yedi göktür. Kukla oyuncusunun yedi perdesi ve yedi yar-
dımcısı vardır. Kukiacı kendi yarattığı kuklalan kırar, perdeyi yırtar, yar-
dımcılarını da gizinin saklı kalması için dört bir yana gönderir. Bu tıpkı
Tanrının yaratıkianna son vermesi gibidir. Tanrıyı boşuna arayan mürid
sıra ilc yedi perdenin önüne geçer. 1s Eserin aslında kukiacı için perdahdarf,
görüntüler için suret sözcükleri kullanılmıştır. Burada ilgimizi çeken bir
nokta daha var, meddahlar üzerine yazdığım bir yazıda da 16 gösterdiğim
gibi İran'da Kerbela olaylarını duvara gerilmiş resimli perdeler önünde
anlatan meddahlara perdaktart deniliyordu. Belki de At tar'ın Oştürnamesi'nde
geçen perdalıtari de bir kukla oyuncusu da değildi de, perdeler önünde
olayları anlatıyordu. Zaten resimli ve yedi değişik dekor perdesi kullanıl­
dığına ve görüntülerine de suret dendiğine göre bu oyunun da gölge oyunu
olmayıp hiç değilse kukla oyunu olduğu ortadadır. Kukla yoluyle bu türlü
benzetişler yapmış başka İran şairleri vardır. Örneğin Nizarni (ı 141-1203)
Malıı:.enül Esrar adlı eserinde insanoğlunu bir perde gerisinde kukiacının
(lobetbaz) yönettiği kuklalara benzetiyor. 17 Bu türlü anıştırmalar, simgelerle
benzetişler Eflatun'dan başlayarak pek çok eski Yunan ve Latin yazar ve
düşünürlerinde rastlanmaktadır. Bu, kuklalar yoluyle düşüncelerini belirt-
me geleneği Arap ve Fars kültüründen Türkiye'ye de geçmiştir. Böyle bir
benzetiş Şair Asadt'nin oğlu genç Asacil'nin ıo66'da bitirdiği Gerşaspname
adlı destancia rastlanır. 18 Burada dünya bir sihirbaz sanatçısının oyunlanna
benzetilir. Bu sihirbaz perdede gölgeleri göstermesini bilir. Gök kübbede
biri siyah öteki san iki perdeyle birleşir. Oyunda bu iki perdeye görüntüler
biçiminde her türlü canlıyı çıkanr.

1
' Encyclopaedia of Islam (2. baskı) 'Attar' maddesi.
15
Das Meer der Seele, Leiden 1955, s. 1-2.
15
Metin And, "Meddah, Meddahlık, Mcddahlar", Türk Dili, aralık 1967, sayı 195, s. 239
11
Rezvani bunu İran kukla türlerinden Lobetbazl başlığı altında inceliyor, Jacob bundan
b~ka aynı konuda gene 1izamj'nin lskenderrıame'sini de anıyor: bkz. Jacob, lskenders Warageı:fel­
dzug, Glückstadt, 1935, s. 57.
'" Le Livre de Gerchasp, Poeme persaıı d'Asadfjımior du Toıi.s, publ, et trad. p. Cl. Huarı. PELOV
6. ser. vol 2. tomc I, Paris 1927, dize ve sonrası; bkz. Thcodor Menz.el, Meddah, Scluıltentkater und
Orta Ojunu, Prag, 1941, s. 13- 14.
TÜRK HALK EDEBiYATI ÖZEL SAYISI SOl

XVI. yüzyıla
gelinceye değin Türk kaynakJan da incclemeciler elinde
yanlış yorumlanmıştır. Bu yanlış yorumlamanın nedenini eski metinlerde
9
hayal kelimesinin hem kukla hem gölge oyunu içinı (çoğu kez bunları ayır­
mak için gölge oyununa hayal- i zıll denilmiştir) kullanılmış olmasında, bu-
nun gibi "çadır" veya "hayme" deyimlerinin de hem kukla hem gölge
oyununun oynandığı yer anlamına gelişinde aramalıdır. Türklerin bu çağ­
larda gölge oyunundan önce kukiayı tanımış olmaları ve bunu Orta Asya'-
dan ve İran'dan getirmiş olmaları akla daha yatkındır.
Nitekim XIII. yüzyı lda Diuanı Sultan Veled'de daha önceki sufilerin
düşüncelerine uygun olarak yer ve göke (çarh ü zemin) çadıra (hayme)
insanlar kuklalara (lu'bet) benzetilmektedir.20 Burada hayal sqzcüğü ye-
rine kukla anlamına lu'bet kullanılmış olması, Türklerin XVI. yüzyıldan
önce gölge oyununu bilmemesine karşın kukiayı daha Selçuklar çağından
tanıdıkları anlamı çıkarılabilir.

Bunun gibi XV. yüzyıldan Hoca Mesud ile yeğeni lzzeddin Ahmed'in
yazmış olduğu Süheyl-ü Nev-bahar'dan alınan
Kişikim hayalbaz oyunun bilür
Çadır tutübiin gice crynar olur
Çün gör ki onun misli az idi
Gönül kendüsiin ne hayalbaz idi
mısralarında2 ıhayal sözcüğü ve oyunun gece oynatılması gene incelemeci-
leri aldatmış bunu da gölge oyunu sanmalarına yol açmıştır. Ancak, yu-
karda İran'da kukla türü olan hayme-i şehbazı {veya şebbtizt)'nin gece oyuatı­
lan kukla türü olduğu düşünülürse Türkiye'de de kuklanın gece oynatılma­
sına bir engel olmayacağı ortaya çıkar. 22 Ayrıca Ahmet Kutsi Tecer, Raif
19
Bu ayrımlar için bkz. Metin And, "Eski Türklerde Kukla ve Gölge Oyunlan Çeşitleri",
Devlet Tiyatrosu, ekim 1963; "Various Species ofShadow Thcatre and Puppet Theatre in Turkey",
Atti del Secondo Congresso Itılenıatumale di Arte Turca, Napoli 1965, s. 7- 12.
20
Divam Sultan Veled (baskıya hazırlayan F.Nafiz Uzluk), 1941, s. 275, bölüm 450; bu dize-
ler üzerine ilgiyi çeken Fuat Köprülü olmuştur. bkz. Fuat Köprülü, "Anadolu Selçuklan Tarihinin
Yerli Kaynakları", Belltltll, temmuz 1943, sayı 27, s. 456 n. 1. Fuat Köprülü de bunun Özbek,lerin
çadır hayal oyunu gibi bir kukla oyununa anıştırına oldu~u görüşündedir.
21
Mesud b.Ahroed, Süheyl und Nevbahar, Hannover 1924, s. 222 dize 10.
•• İran'da hayme-i Jebbtt.ı.t'nin oynatıldı~ perdeli çadınn ve kuklaların resimleri için bkz:
R.A.Galunovs, "Hayme- i Şebbazi-Persidskij teatr marionetok", Iran, III 1929, s. 1-50 (resimler
1-4). Bu resimleri 1582'deki şenlikte kukla çadınnı gösteren minyatürle karşıla.ştırıntZ: Metin
And, Kırk Gün Kırk Gece, İstanbul 1959, s. 20. res. 4; Galuoov'un bir başka yazısında "Pehlevan
Keçcl-Persidskij teatr Petruşki", Iran, II, 1928, s. 25- 74) aslı British Museum'da bulunan (MS.
Add 22, 705) Hüseyin K3şifi'nin (ölümü 1504) Fı1tüvvel-name-i Sultant'de kukiayla ilgili bir bölüm
aslını ve Rusça çevirisini veriyor. Elimizde aslının fotokopisi bulunan bu yazınada geçen §tbbaı:,
ha)·albaı:,r uı:baj, lubelbaz gibi kelimelerden başka incelemecileri şaşırtan lıayme ve pipmııd deyimlerini
de buluyoruz. Eski kaynaklarda perde kelimesini görüp luıyal oyununun kukla da değil de gölge
oyunu olduğunu ileri sürenlerin yanıltısı işte bu kukla çadırının perdesi olınasındandır. Zaten bu
sonuç resimlerin incelenmesinden de Çıkmaktadır. Gerek bu resimler, gerek Fütüuuetname-i Sultani'de
kukla üzerine bilgi uçun bkz. Metin And, "Karagözle ilgili bir soru", Forum, 1 şubat 1968, sayı 332.
502 TÜRK DlLl

Yelkcnci'de gördüğü, yazan Musa olan 1430 tarihli II. Murat için yazıl­
mış Camasbname'den bir parçayı veriyor. 23 Bu parçadan şu mısralara ba-
kalım:

Nice ersün aki anun işleri çok


Uykuda olan görür düşleri çok
Her ki gafildür uyur ol düş görür
Uyanık oları görür dilşin yorar
Uyuru uyanığı lu' batıbaz
Oyno.dup bir bir alur üstüne u;;
Kimse bilmez hali bunun nicedür
Ha görünen uşbu gündü;; gicedür
Barigah u karigahtır kurulu
Oynadan bir hep içi Lu'ub dolu
Gördün aht ol Hayalbaz oyunu
Bir kıl ile nice oynadanı

Burada hayalba;; oyunu dendikten ve gece gündüz oyuatıldığı belirtildik-


ten sonra bunun bir kıl ile aynatıldığının söylemnesi yalnız XV. yüzyılda
hayal'in kukla anlarnma geldiğini göstermekle kalmaz bir de bu çağda ipli
kuklanın bilindiğini de gösterir.

XVI. yüzyıldan önce Türk metinlerinde hayal sözcüğü geçmektedir.


Örneğin Il. Murat çağında Farsça'dan çevrilmiş Kamil üt Tabir 24 adlı yaz-
mada:
Eğer görürse düşünde hayalbaz
Oynardı ol kişiye taalluktur ki
'Yalancı ve batıl iş işleyendir
Bu diişü dören sadaka vere.
Bunun gibi ilk kez Jacob'un ilgimizi çektiği 25 XV. yüzyılda şairi Hamdullah
Harndi'nin 'Yusuf ü Züleyha'sından şu dizeleri gösterebiliriz:
Beni bir lu' b iLe şikar etti
Çün hayal'unu aşikar etti 26
Burada da hayat veya lu' b-u hayal deyimleri gölge oyunu değildir. Hayal
kukla yerine kullanıldığı gibi ayrıca taklit, güldürü anlamına da kullanıl-
., Abmel Kutsi Tecer, "Karagöz ve Kukiaya Ait Kısa Notlar" , Türk Folklor Araftırmala rı,
baziran 1959.
" Sayfa 21 7; önce Raif Yelkcnci'nin elinde bulunan H.824/825 tarihli bu yazınanın şimdi
Deniz Müzesine geçtiğini öğrenmiş bulunuyoru.z.
" Ceschiclıte des Scluıtfentluaters ... s. 232.
'" Gibb, A History of Ouoman Poetry, VI London 1909 s. 78; II, London 1902, s. 209.
TÜRK HALK EDEBİYATI ÖZEL SAYISI 503

mıştır. Nitekim XV. yüzyılda yaşayan İspanyol misyoneri Pedro de Aleala


Granada 1505 basımlı Vocabulista arabigo adını taşıyan sözlüğünde lu'b el
hayiil veya el hayal-ü lu' b karşılığını başkalarını taklit etme oyunu ( =momos
contrahazedor) olarak göstermiştirY
. Böyle olunca XVI. yüzyıl dan önce kuklanın bilindiğini ama kanıtların
yokluğu karşısında gölge oyununun bilinmediğini kolayca ileri sürebiliriz.

Gölge oyununun Türkiye'ye ı6. yüzyılda Mısır'dan gelmiş olduğu


ü1.erinc kesin bir kanıt vardır. İlk kez Profesör J acob'un ilgimizi çektiği 28
bu kanıt Arap tarihçisi Mehmet bin Ahmet bin İlyas ül-Hanefi'nin Bedai
üz- zuhur ji vekai üddühur adlı Mısır tarihindedir. 29 Bu eserin birkaç yerinde
gölge oyunuyle ilinrili yer vardır. Konumuzia ilgili olan yere geçmeden
önce bunları gösterdim. Bu eserin bir yerinde Memluk Sultanı Çakmak'ın
H. 8ss / ı451 'de bütün gölge oyunu görüntülerini (şuhıls hayal ez;-ı:.ıll) yasak
edilip yakıl masını buyurmuştur. 30 Bir başka yerde Sultan Melikü'n-Nas!r
Nasırüddin Muhammed'in gölge oyuncusu Ebul Şer'in gösterisiyle eğlen­
diği bclirtilmektedir. 31 Bir başka yerde de yalnız Ramazanda olmayıp
bütün yıl boyunca oynatılan gölge oyunu 9 zilhicce 924'de yasak edil~tir,
bunun gerekçesi olarak Osmanlı askerlerinin bu temsillerden dönmektc
olan seyircileri soydukları, aralarındaki kadın ve erkek çocuklarını kaçır­
dıkları gösterilmiştir. 32 Bu kaynağın konumuzlailintili yerine gelince 1517'de
Mısır'ı ele geçiren Yavuz Sultan Selim Memluk Sultanı II. Tumanbay'ı
ıs nisan r5ı7'de astırmıştır. Cize'de Nil üzerinde Roda adasındaki sarayda
bir gölge oyuncusu Tumanbay'ın Züveyle kapısında asılışını ve iki kez ipin
kopuşunu canlandırmış, sultan bu gösteriyi çok beğenmiş, oyuncuya 8o
altın ve bir de altın işlemeli kaftan armağan ettikten sonra İstanbul'a dÖ-
nerken "Sen de bizimle gel bu oyunu oğlum da görsün cğlensin" demiştir. 33
O sırada oğlu Kanuni Sultan Süleyman 2 ı yaşındaydı. Nitekim bu olaydan
üç yıl sonra onlarla İstanbul'a gelen altı yüz Mısırlı İstanbul'dan yurtlarına
geri dönmüşlerdir. 34 20 haziran ı6ı2 ' de Öküz Mehmet Paşanın Padişahın
kardeşi Gevherhan ile düğünü için Mısır'dan gölge oyuncusu getirtildiği
ve I. Ahmet'in Edirne'de de Mısır'dan gelen Davud el Attar ve arkadaşlan ­
nın gösterisini seyrettiği Davut el At tar (cl Menavl) 'ın anlatısındandır. ss

" R. Dcny, SuppUment aııx Dictionııaires Arabes, 1877 Parsi /Leyden, I s. 418.
"G. Jacob, Türküche Vo/kslitteratur, Berlin 1901, s. 31- 32.
29
Kahire, Bulak 1311.
30
a.e. II, s. 33.
" a.e. II, s. 347.
,. a.e. lll, s. 183; bkz. Menzel, a.g.e., s. 58.
)) a.e. Ili, s. 125 ve 134.
•• Hammer, Ctst:h. des Osman. ReicJıes, ıli, s. 7.
" P.E. Kahle, "The Arabic Shadow Play in Medieval Egypt", Journal Pakistan Hist. Soc. 2
( 1954), s. 95.
504 TÜRK DİLI

Yavuz Sultan Selim çağının güvenilir kaynaklanndan biri olan· İbn


İlyas'ın verdiği bilgi kesin olarak gölge oyununun Türkiye'ye XVI. yüzyılda
Mısır'dan geldiğini gösteriyor. Bunu destekleyen başka kanıtlar vardır.
On üçüncü yüzyıldan Mehmed bin Danyal bin Yusuf'un manzum ve uyaklı
ncsirle yazdığt ve elimizde bulunan üç gölge oyunu metninin36 Türk gölge
oyunları metinlerine benzerlikler göstermesi; Kalıle'nin bu çağlarda bulduğu
eski Mısır gölge oyunu görüntülerinin Türk gölge oyunları görüntülerine
benzerliği; şair Ömer ibnül Ferid'in Tafyyet el Kübra adlı eserinin içinde ·
anlatılan37 Mısır gölge oyununun konularının aşağıda sözünü edeceğimiz
XVI. yüzyılda Türkiye'deki gölge oyunu üzerine kaynaklardaki konulara
benzerliği gibi. Ayrıca XVI. yüzyılda birden Türkiye'de gölge oyunu üzerine
bilgi veren kaynaklar sayıca artıyor, gölge oyunu üzerine Ebussüt'un fet-
valan38 kukiayı belirten hayal sözcüğünün gölge oyunuyle ayrımı belirt-
mek için gene bu çağda lıayatı ;:;ıll denilmesinin, gölge oyunu oyuatanların
adlanın veren listeye bu çağda rastlamamız gölge oyununun Türkiye'ye
XVI. yüzyılda girmiş olduğunu kesin olarak ortaya koyuyor.
~itekim XVI. yüzyılda kukla ile gölge oyununu kesin olarak ayırmaya
yarayan kaynaklan da bulabiliyoruz. ı582'deki sünnet şenliğini anlatan
Surname-i Hümayun'un birçok yerinde hayal oynatı ldığt belirlilıni§. Ama
herkesin iyi bildiği düşünülerek anlatılınayıp yalnız adı belirtilmekle yeti-
nilm.iş, buna karşın bir yerde yeni bir gösteri gibi gölge oyununun uzun
uzun anlatılmış olması, gölge oyununun XVI. yüzyıl için gerçekten bir yenilik
olduğunu gösterir. 39 Gene aynı yüzyılda Gelibolu'lu Ali aşağıdaki satırlarda
görüleceği gibi lıayal oyununu hayal-ı ;:;ıll'dan ayırır, bunun tasavvuf
anlamını da ayrıca belirtir: 40
Ve ;:;ıll-ı. hayal oynadan taklid-i takrirde m·z-ı iktidar iden yani ki verai'l
hicabda yalınız söylf:)len kendüsi iken eşhas-ı mütenevviayı ;:;uhura getürüp söy-
leden ustad-ı mahirlerdir. Yani ki Şf:Jh Şüşt'eri hazretleri vahdet-i vücut sırrım hicab-ı
şu!ıud verasından gösterdiği gibi bu eşhasııı ne;:;ayiri şuver-i muhtelifeden izhar f:)l-
lf:JüP mukallidin bu te;:;ahürleridir.
Gene bu yüzyılda kukla ve gölge oyunu türleri olan suretba;:;an, hayal-i ~ılci-

•• Bu üç oyun Tayf-üt hayal, Aclb ve Carib ve el-lvfutayyam'dır. lstanbul'daki yazma H. 828/1424


tarihli olup Millet Kütüphanesi no. 648'dedir. 364 yapraktır. Ayrıca Escorial ve Kahire yazmaJan
vardır.
37
!ngilizce çevirisi için bkz. R.A.Nicholson, Studies in Islamic Mysticism, Cambridge 1921, s.
189; Almanca çevirisi için bkz. J. Horovitz, " lbn al Farid über das Schattenspiel", Der Islam, 8,
19 18, s. 298-299. .
•• Bunların metinleri için bkz. Metin And, "İslam, Din Adamları ve Tiyatro", Türk Dili,
sayı 189, haziran 1967.
·~ And, Kırk Cüıı Kırk Gece, !stanbul 1959, s. 79 (tam metin).
•• Gelibolu'lu Mustafa Mustafa Ali, Mevliidiilı-Nejfi'is Ft Kavfiidi'l-Mecıflis, Istanbul 1958
(tıpkı basım), s. 94-95.
TÜRK HALK EDEBİYATI ÖZEL SAYISI 505

yan, hayal-i lıas, cemaat-i piyade ;adırları, ayak kuklası gibi çeşitli deyimiere
rastl ıyoruz. 41
Mısır görüntüleri tek renktir, hareket olanakları smu·Jıdır. Türkler
olsa olsa yalnız perde gerisinden gölge yansıtma tekniğini Mısır'dan al-
mış ama buna Türk yaratıcılığını da katıp çok renkli, hareketli, özgün bir
biçim vermişlerdir. Böylece kesin biçimini aldıktan sonra Osmanlı Impa-
ratorluğunun etki alanı ve çevresinde yayılmıştır. Bundan sonra da, Mı­
sır'a yani geldiği yere gölge oyunu bu yeni, gelişmiş biçimiyle yeniden
dönüp yerleşmiştir. Nitekim birçok gezginler on dokuzuncu yüzyılda
Mısır'daki gölge oyununu anlatırken bunun Karagöz olduğunu ve Mı­
sır'a Türklerin soktuğunu, bunun çoğunlukla Türkçe oyuatıldığını bclirt-
mi§lerdir.42 Ayrıca Mısır'ın Türk etkisinden görüntülerini de Hamburg'taki
müzede Türk görüntüleriyle karşılaştırırsak benzerlik açıkça ortaya çıkar.
Yalnız gene bu müzede elinde ziller bulunan bir çengi görüntüsü gölge
oyunlarında rastlanan görüntülerin tersine yandan değil öndendir. Türk
etkisi kendini Mısır'da yalnız gölge oyununda değil, kukla oyunlannda da
gösterir. Şöyle ki, Mısır'daki kuklanın adı Karagöz'den bozma Aragoz'dur.43
Bu sözcük ister istemez ses çağrışı:m:ı yoluyle yukarda adını andığım Artısek'i
düşündürüyor. AdJSek Farsça "küçük gelin" demektir. Bunun Anadolu'da
yağmur duasında kullanılan ve kimi bölgelerde '<çömçe gelin" adlı kukiayla
bu bakımdan bir ilintisi olduğu ileri sürülebilir.44 Suriye45 , Kuzey Afrika~,
dışmda Yugoslavya 47 , Yunanistan«, Romanya'da 49 Karagöz adı bu yer-
lerin dil özelliklerine göre ufak tefek değişikliklere uğrayarak yerleşmiş
ve yayılmış tır . Yunanistan, üstelik buna sahip de çıkmıştır. 50
" bkz. yukarda n. 19.
42 Örneğin bkz. Edward William Lane, The Manııers and Customs of the Modem EgyPtiarıs,

London 1954 s. 397.


" l~r. Kcrıı, "Das egyptische Schattentheater", Horovitz'in Spurerı griec}ıischer Mimen im
Orient, Berlin 1905, s. 104'de; "A glance at the origins of the Aı·ab Tlıcatre", Le Tlıeatre dans le Monde,
kasım-aralı k 1965, s. 609.
" bkz. n. 6.
•• Jacob M. Landau, Srudies in The Arab 77ıeatre and Cinema, Philadelpbia, 1958, s. 33-38.
•• Wilhelm Hoencrbach, Das ıun-dafrikanisdıe Sclıattentheater, Mainz 1959.
•• Jacob, a.g.e., s. 154.
•• Yunanistan'da K aragöz üzerinde pek çok yayın vardır. Bir iki yeni tarihli örnek verelim:
Yunanistan'da çıkan Thealro dergisinin 10. sayısı {temmuz-ağustos 1963) Karagöz özel sayısıdır.
Bu dergide Sabri Esat Siyavuşgil'irı de Yunanca bir yazısı bulunmaktadır. Ayrıca, Demetrios Louca-
tos, "La Tradition et la vie populaire grecque dans lcs represenıations de Karaghiozis", Ofland les
lVIariomıetles du Monde sc donnet la Main.~. Li ege 1958, s. 232-244; Dr. Hans J ensen, Vülgargriechische
Schattencpiellexte, Berlin 1954; ilginç bir kitabı dostum Mario R.involucri Yunancadan İngilizceye
çevirdi. Bu ünlü Yunan gölge oyuncusu Soliris Spatharis'in anılarıdır: Setiris Spatharis, Behind the
white screen, London 1967.
•• Lazare Sainean, "Les Marionnettcs en Roumanie et en Turquie", Reuue des Traditilıns
Popularies, no. 8-9, A~ustos-Eylül 1901.
50
Yunanlılar Paris'te Theatre des Nations'a kendi ulusal tiyatroları olarak Karagöz'ü gö-
türdüler.
506 TÜRK DİLİ

Karagöz'ün Türkiye'ye gelişi üzerine üçüncü bir görü§ daha vardır.


Bu görüşe ilk önce Profesör J acob, bir olasılık olarak değinmiş tir. sı Tahir
Alangu daha sonra yayınlanan bir konferansında 52 , Karagöz'de rastlanan ·
bazı çingene özelliklerini göz önünde tutarak ve Karagöz'ün kendini Türki-
ye'de gösterdiği çağla çingenelerin ·Türkiye'ye yayılma tarihlerinin rast-
laşmasına dayanarak gölge oyununun Cava ve Hindistan'dan Türkiye'ye
çingene oynatıcılar eliyle geçtiğini ileri sürüyor. Ancak çingene öğelerinin.
Karagöz'de bulunmasıyle bunların çingeneler eliyle Türkiye'ye getirilmesi
ayrı ayrı şeylerdir. Bu görüşü destekleyc;:cek elde biç bir kanıt bulunmayı­
şından Alangu'nun görüşü bir yakıştırmacadan ileri gitmiyor.

Hintiiierin Çayanatak denilen gölge oyunlan üzerine bilgimiz pek az-


dır.53 Buna kaqın. Hindistan'da köylerde gösterilen ve adına Bommalat-
tams denilen54 güderiden, alacalı renklerde boyalı görüntüler, bizim Kara-
göz'e daha yakındır. Bunlar dikey çubuklada tabana saptanır, kol v~ ha-
cakları iplerle oynatılır. 55 Bunların Karagöz'e bir ben~erliği de tanrıların,
efsanelerin yanı sıra günlük olaylara, fıkralara da değinmiş olmalarıdır.
Alangu, ayrıca İslam ülkelerinde kukla bulunmadığı gibisinden yaniışiara
da düşmüştür.
Bir tartışma konusu da Karagöz ve arkada§ı Hacivat'ın yaşamış ger-
çek kişiler olup olmadığıdır. Gölge oyununun bu iki kahramanı halkın gön-
lünde yüzyıllarca öyle yerlqmiştir ki halk onları gerçekten yaşamış kişiler
olarak görmek istemiştir. Bu bakımdan birtakım söylentilerde onların yaşa­
dıkları ileri sürü lmüştür. Bu söylentilerden birisine göre Sultan Orhan ça-
ğında Hacivat'ın duvarcı, Karagöz'ün demirci o lduğu, Bursa'da yapılan
bir camide çalıştıkları, söyleşmeleriyle öteki işçileri oyaladıkları, bu yüzden
de caminin yapımmın gecikmesi üzerine Sultanın bunların ölümlerini
buyurduğu yolun.dadır. Bu söylentinin dört değişik çeşitlernesi bulunmak-
tadır.56 İkinci söylentiyi Evliya Çelebi'de buluyoruz. Ona göre Efelioğlu
Hacı Eyvad Selçuklular çağında Mekke'den Bursa'ya gidip gelen Yorkça
Halil adıyle tanınmış, daha sonra kendisini eşkiyalar öldürmüştü. Karagöz
ise İstanbul Tekfuru Konstantin'in seyisi olup Edirne dolaylarında Kırk
Kilise'den kıpt1 Sofyozlu Karagöz Bali Çelebiydi, yılda bir kez Tekfur ken-
disini Alaeddin Selçuki'ye gönderdiğinde Hacivat ile buluşur, onların söy-
leşmelerini gölge oyunu olarak oynatırlardı. 57

~· Jacob, a.g.e., s. ~09.


» Tahir Alangı.ı, "Gölge Tiyatrosundan Karagöz'e", Oyun dergisi, 30 eylül 1965.
" Jacob, a.g.e., s. 25--28.
•• J.C. Mathur, D!mna in Rural lndia, Dclhi, 1964, s. 120-121.
•• Hindistan'dan böyle bir gölge oyunu görüntüsü getirmiştim. Gövdesi insan, başı hayvan
olan bu görüntünün yalnız kollan ve hacakları değil kuyruğu da oynamaktadır .
.. Bu söylenti ve çeşitiemeleri için bkz. Siyavuşgil, a.g.e., s. 32-34.
s· Bu metnin tümü için bkz. And, Kırk gün ... , s. 81.
TÜRK HALK EDEBİYATI ÖZEL SAYISI 507

Evliya'nın kendi çağından ~öyle bir dört yüzyıl öncesinin olaylan üze-
rine vereceği bilgi ne denli doğru olabilirse bu söylentiye de o denli güveni-
lebilir. Kimi incelemeciler bu söylentinin tarih yanlı~larına karşın doğrulu­
ğunu benimsemişler, öyle ki bundan Selçuklularda gölge oyunu bulunduğu
uydurma sonucunu da çıkarabilmi~lerdir. Elde güvenilir bir kaynak olma-
clıkça Karagöz ve Hacivat'ın ne yaşadığı ne de yaşamadığı yolunda bir so-
nuca ul~abiliriz. Nitekim 1932 yılında Bursa'da Çekirge yoJunda Karagöz
için yaptırılan mezarın onarılınası söz konusu olunca bu olayla ilgili olarak
Karagöz'ün gerçek ya da yapıntı bir ki~i olup olmadığı üzerinde basında
uzunca süren bir tartışma olmuş, bu tartışmalarda türlü görüşler ileri sürül-
müştür. Bu arada Fuat Köprülü bir demecinde Karagöz'ün yapıntı bir
kişi olduğunu belirtİniştir. 58 Gene bu tartışmalarda Filibeli Mithat beyin
Bursa Belediye b~kanı Muhittin beye bir mektubu yayınlanmıştır. Mek- 59

tup sahibi 1333 yılında Hisar'daki Orta Pazar medresesi kitaplığında (veya
yine oradaki Mısri Tekkesi kitaplığında) Hayat ue menakibi Kara Uğu<. ve
Hacı Euhat adında bir kitabın bulunduğunu, sonra bunun bir yangında
yandığım söylüyor. Mektup yazan Bursa'da Sahaflar çarşısında oturan
kahveci Şeyh Hakkı Efendi'den Karagöz'ün Orhaneli ilçesinde Karakeçili
aşiretinden Oğuz adını taşıyan, esmer olduğu için kara denilen bir köylü
olduğunu, ama bu adın daha sonra iri yarı olduğu için Kara Öküz yapıldı­
ğını, bunun arkad~ı Hacı Ahvat ile birlikte düzenledikleri oyunlar Şeyh
Kuşteri'nin ilgisini çektiğini ve Kara Öküz'ü Karagöz'e çevirdiğini öğren­
miştir. Bir de Karagöz'le Mısırlı vezir Karakuş arasında bir ilişki kurulmak
istenmiş, ayrıca yargıç Karakuş'un bir alacaklının para verdiği borçlusunun
parası olunca alacaklısını aramaması üzerine alacaklıyı hapse attırarak
borçlunun böylece kendisini arayacağı üzerine karar verdiği üzerine bir
fıkra anlatılıyor. 60
Her Karagöz oyunu üç kesimden meydana gelir: Mukaddime (öndeyiş
ve giriş),
muhavere (söyle~me), fasıl (oyunun kendisi). Boratav buna bir de
bitişi dördüncü bir kesim olarak katıyor. 61

Oyunun mukaddime bölümünde de çeşitli kesimler bulunmaktadır.


İlk önce müzikle boş perdeye göstermelik (ya da gösterme) denilen ve çoğu
kez oyunun konusuyle ilintisi olmayan bir görüntü konulur. Bu konuyla
ilintili olabilir, örneğin Tahmis oyununda göstermeklik kahve dövücüleri
gösterilir. Çoğu kez hiç bir ilgisi de olmaz. Söz gelimi, bir dalyan, bir saksı-
•• "Karagöz muhayycl bir şahıs mıdır?", Cumhuriyet gazetesi, 25 ağustos 1932.
" Valcit gazetesi, 13 kasım 1932. (Bir rivayete göre, Karagöz Kara Öküz ismiyle yaşamış!..)
GO P.Casanova, "Qaraqouch, salegende et son histoire", Communicationfaite a l'Instituı egyp-

tien, Le Caire 1892 ve Qaraqouch, M!moires pııbties par les membrtı tk la Mission archeologique française
au Caire, VI, Paris, 1893; Georg Jacob, Tiirk~che Lilleraturgeschichte in Ein.ı:eldarstellungen Berlin 1900,
s. 79.
81
Boratav, a.g.e.
508 TÜRK DİLİ

da limon ağacı, vakvak ağacı, gemi, deniz kızı, çalgıcılar, kediler, Burak,
ev, ya da Metin And koleksiyonunda bulunan göstermelikler arasın~a yer
alan Zaloğlu Rüstem'in dev ile savaşı gibi.
Göstermelik'lerin görevi, henüz oyunu seyretmeye hazırlanmamış se- ·
yirciyi, oyunun yapıntı gerçeğine hazırlamak, yanılsama havasına sokmak,
onda geciktirim ve ilgi uyandırmaktadır. Belki de bunda uzak Doğu
golge oyunlarının bir etkisi bulunabilir. Giislermelik bir ucuna sigara kağıdı
gerilcrek yapılmış nareke adında bir karnı~ düdüğün cırlak sesiyle kaldırılır.
Bundan sorira perdeye defin tartırnma uygun Hacivat gelir, bir semai okur.
Bunu kimi kez bir ara semaisinin izl ediği olur. Bu semailer Dügah, Ferah-
nak, İsfahan, Tahir Puselik, Yegah, Rast, Nihavent, Beyati, Uşşak, Segah,
Eviç gibi makamlarda olur. Bu şarkıların çoğu Haşim Mecmuası, Hanende,
Şarkı Mecmuası, Gülzar-ı Musiki, Nevzad-ı Musiki gibi şarkı derlemelerinden
alınmıştır. Burada Hacivat müziğin tartırnma uydurarak başını hafifçe
sallar. Semai bitince Hacivat "O.ff. .. hay Hak" diyerek perde gazeline baş­
lar.
Perde gazelleri çoğu kez oyunun bir öğrenek oyunu olduğunu ve
tasavvuf anlamım belirtir. Bunların içinde Sadık, Mukbil, Latif, Raşit
Ali Efendi, Kemteri, Hayali, Ibn-i İsa Akhisari, Bektaşi Ali Hilmi Dede,
Birri gibi şair ve şair mahlaslarına rastlanır. Bu perde gazellerinden Ritter 62,
Şapolyo 63 , Gerçek'te 64 rastlanmayanlardan bir iki örnek verelim: 65

Seyreden ahbaplara işve nümadır perdemiz


· Hem verir ruha gıda cana sofadır perdemiz
Arifane hep hayalatı cıhanı gösterir
Güya ayinei ibretnümadır perdemiz
Kim gô'rürse ne acep miftundur e canü dil
Var ise bir dilberi mahz likadzr perdemiz
Gösterir çeşmi siyah ile Hacı Evlıad' a şekil
Verir dikkatle bakana hoş edadır perdemiz
Eylemiş bu lzayme-i dünyaya Şeyh Küşteri
Hem ;:.atıl hem hatıl-i ibret nümddır perdemiz.

*
Hep metanet üzredir eldi kemalin perdesi
Hal olursa lağvolur sahip cemalin perdesi
Bulmaz alıimk eğer vermezse mıtrdp guşmal
Nayt tanbur keman şaTkı mavalın perdesi
62
Helmut Rittef, Karagös türkisclıe SC/ıallenspiele, 3 ci lt, I (Hannover, 1924), II (İstanbul
1941), III (Wiesbaden 1953) .
G$ Enver Belınan Şapolyo, Karagö;;'ürı Tekniği, İstanbul 1947.
•• Gerçek, a.g.e.
a; Bunlar sayın Raif Yclkenci'den sağlanmıştır.
TÜRK HALK EDEBlYATI ÖZEL SAYISI 509

Cem olunca aş-ıkı maşuk bezmi luısda


Ol vakit mani değil kalsa visôiin perdesi
Hacı Ehvatla Karagöz bulamaz;dı iştilıar
Olmasaydı bezmi irfanda hayatin perdesi

*
Tegafol eyleme safiyy bakma böyle çeşmi gafletle
Temaşe kıl. haymeye 4Yan eyle basiretle
Mukaddem·Şeyh Küşteri bu perdeyi ey/emiş icat
Ki aleme ibret olsun seyrettikçe dikkatle
On iki bend ile bağlu bir çarköşe haymedir
Verasında nice esrar olur sırrı hakikat/e
Görüp z;ehirde tasviri sen baziçe z;annetme
Bunu tefbihi dünya etmiş e/ıli dil bu suretle
Huda ömrün efzun eylesün şehinşahı cikanın
Tahtında daim eyle Yarab safa ü piir mesmetle

*
T emaşayı hayal erbabına öz;ge temaşadır
Maarif ehline malum olur ise muammadır
Ne anlar cahil ii nadan olan sırrı muamtnadan
Bakar z;alıir göz ile sanki miratı mücelladır
Verasın fehm ü idrak eyleyen yarana aşkolsun
Değildir ehli irfan hakktn zılli lıüveydadır
Misal etmiş bunu Şeyh Küşteri gülz;arı düny4)1a
Anın çiin SAD/K'a zıllı hayal ile müsemmadır.

*
N azar kıl perdei zıll ı hayale ehli ibret ol
Ne suret gösterir alemi aynı basiret ol
On iki bent ile dört köşeden hayretle bakdıkça
Verayı perdeyi fehmeyleyüp erbabı himmet ol
H az:reti Şeyh küşterinin yadigarıdır bu
Buyur ikbal ile temaşa kıl pürmeserret ol
HulUs-u kalb ile herdem dua eyle ey LA TİF
Edüp arz;ı hulusun.bendei hası devlet ol
Kuruldukça hemfşe perdemiz salıayı güi'istana
Şehinşalıı cikanın luifuna şükranı nimet ol

Bundan sonra Hacivat seeili bir biçimde yakarır:


Huzur-u hazıran fcemiyet-i irfan fvakt-i sefa-yı yaran! Uindir, dinsizdir,
münafıktır, biedeptir şeytan! Şeytan lanetjRahmanın birliğine hamd- i bi-
sı o TORK DİLİ

gayet 1 Ol cebaıı-ı rabüZenam şevketlu, kudretlt1, kemal-i mehabetlı1 Padişalıımı;:;


Efendimiz; Hazretlerini ila yövmilkıyam erikepira-yı ihtişam bıryursun!
Ardından biı· bcyit okur. Bu beyilin bazen Hafız'dan Ziya Paşa'nın Terki-
bibent'inden, Fuzuli, Nedim, Nefl divanlarından alındığı görülür. Bundan
sonra a§ağıdaki satırlarda görüleceği gibi kendine kafa dengi bir arkadaş
arar, bu arkadaş ta istediği özellikleri sayar:
Efendim! Demem o demek değil!

Bu bendinize, bu hakir duacınıza eli yüzü yunmuş, elfazı düzgün, sözü sohbeti
tatlı bir fasihüllisan yar-i vefaşiar olsa, geliverse şu meydan-ı pür sefaya, amM
bilse, fari-St bilse, bir az fenn-i şiir ü musikiye aşina olsa o söylese bendeniz
dinlesem, bendeniz söylesem o dinlese, oturan zevkpervan-ı kimm da sefayab olsa!
Diyelim: Bu gece işimi;:;i Mevlam rasgetire!
1
Tar bana bir eğlence, aman bana bir eğlence!
Tar, bana bir eğlence!

Kimi kez gene bir beyit okuduktan sonra Karagöz gelir, ikisi dövüşürler.
Dövüşte Hacivat kaçar, Karagöz yerde boylu boyunca uzanmış, burada seeili
bir deyişle Hacivat'a veriştirir. Bu kimi kez' 'tekerleme" denilen bir biçim alır.
Örneğin:
Aman aman! Oldüm, bZmecal oldum! Çıngarın sonunda kendimi yerde buldum!
Amanın aseldirlerim! Darbe-i tekmeviyenin tesirinden eşek gibi zırtarım ! Ama-
nın omıızbaflarım! Gereyan-ı tokattan tüysiiz kalan kiliii kaşlarım! Vücudu
darbalı1dum allfı kevgiri gibi delikdeşik oldu! Ey sağ cenalıım ! Adeta temayülen
meyl- i inhidam etmiş de habtıı·im yok!
Bunu ortaoyunundaki tekerterne ile karıştırmamak gerekir. 66 Boratav
masallarda da iki çeşit tekerterne olduğunu söylüyor. 67 Bunların birincisi
masal başında giriş klişcleri olduğu gibi masalın ortasında, sonunda söyle-
nen masal okuyucusunu gerçek dışı havaya sokmak için söz oyunları.
İkincisi ise ortaoyununda ve kimi Karagöz muhavere'lerinde olduğu gibi
masalcının kendi başından geçmiş gibi anlattığı (kimi kez de üçüncü kişide
anlatı lan) ve çoğu kez "yalan masalları" diye adlandırılan olağan dışı
scrüvenlerdir. Hayali Memduh'un İstanbul Belediye Kitaplığında bulu-
nan yazma defterleri arasında birisi (K. 62 /2) Semailer, Tekerlerneler başlığı
altında on beş tekerierne örneği vermektedir. Hacivat birkaç kez çıkarsa da
Karagöz'ün vuruşuyle kaçar, Karagöz yatıştıktan sonra muhavere bölümü

Bkz. Metin i\nd, "Ortaoyununda Tckerleme", Türk Dili, şubat 1962:


66
ayrıca Metin And,
"Karagöz'de Tekerleıne ve Perde Gazeli", forum, sayı 325, 15 ekim 1967.
" Pertev Boratav, Zaman Içinde Zaman, İstanbul 1958, s. 32-49. Ayrıca yazarın u Ttkerierne
başlıklı Fransızca bir incelemesi vardır.
TÜRK HALK EDEJ31YATI ÖZEL SAYISI Sll

gelir. 65 Mukaddime'nin eski oynanışı değişikti. Eldeki kaynaklara göre daha


eskiden Karagöz oyunlannda asıl ]asıl' dan önce hayvanlarla kısa bir söz-
süz oyun oynatılmaktaydı; tıpkı günümüzde asıl filim başlamadan önce
canlı resimfilmi gösterilmesi gibi. XIX. yüzyılda Türkiye'ye gelip bir de kitap
yazmış olan Richar9. Dewey gördüğü bir Karagöz gösterisini uzun boylu
anlatırken şunları yazıyor: "Bir iki dakika saydam perde boş kaldı. Derken
deve sırtında güldürücü bir görüntü acele koşarak geçti, onun arkasından
fareyi kovalayan bir kedi. K edi uzunca bir süre fareyle acımasızca oynadı
ve sonunda onu yutuverdi. Bu sırada çalgıcı takımı yıldırıcı sesler, patırtı­
lada karışık, titrek, çığlımsı bir ses çıkarttı; anlaşılan bu ses mutsuz kedinin
karnındaki işkence odasında bulunan mutsuz farenin can çekişmesini anlat-
mak içindi. Sonra garip biçimli davuldan çıkan kul akları sağır edici sesler
gitgide kesildi. Kedinin yemeği sona ermişti. Kedi ile fare olayı seyircinin
öylesine hoşuna gitrnişti ki odanın içi beğenmekten gelen fısıltı dalgalarıyle
çalkalandı." 69
ı 582 şenliğini
anlatan Surname- i Hümayuıı yukarıda adı geçen yerinde
fareyle kedi, leylek ilc yılan ve büyük ejderin insanlan yutması gibi kısa
oyunların gösterildiğini şu satıdadan öğreniyoruz:

Muşla gürbenin sryrin haddan aşurdu ve leylek ile marın nezaketin yerine düşür­
dü. Andan sonra bir t!_jder-i mehinpeykeri meydan yerine getirüh ademler
yutdurdu. 70
Nitekim aynı şenliği anlatan bir yabancı tanık ise gölge oyunuyle bir kedi-
nin bir fareyi, bir lcyleğin bir yılanı yuttuğunu söyleyerek olayı doğrulu­
yor.71 Eskiden bu ç~it hayvan sözsüz ön oyunlar oyuatılmış olduğuna kiini
Karagöz koleksiyonlarında rastladığımız hayvan görüntüleri de kanıttır.
Kiel'deki, Hamburg'taki, Topkapı Sarayındaki koleksiyonların kedi, fare
görüntüleri bulunmaktadır. Böylece anlaşılıyor ki hayvanlarla gösterilen bu
kısa sözsüz oyunlar geleneği XVI. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar sürdürül-
müştür. Bunları ortaoyunun eski biçiminde de buluyoruz. lvfukaddime ve
muhavere'den sona fasıl gelir. Muhavere'den fasıl'a geçerken önce Hacivat
gider, Karagöz çıkmadan:
Sen gidersitı de beni pamuk ipliğiyle mi bağlıyorlar? Ben de gideyim idgaha,
dolaba, dilber seyrinet Bakalım, ayine-yi devran ne suret gösterir!
68
bkz. Metin And, "Karagöz'de Muhavere", Türk Folkwr Ara§tırmaları, mart 1965. Hayali
Memduh'un İstanbul Belediye Kitaph~, Muallim Cevdet yazmalan arasında bir. iki muhavere
derleıncsi vardır: K.63j2 ("Akıl", "Nasihat", "Gelgeç", "Babam öldü", "Bekçi") 48 yaprak;
K.62/5 ("Külbastı", "Gül", "Hasta") 39 yaprak.
•• Bunun tümü için bkz. Metin And, A History of Tlıeaur and Popu/ar Enterüıinment in Turkey,
Ankara 1963-64, s. 36-38.
70
bkz. n. 39.
71
[Nicolaus Haunolıh), Partucular Verzeichnuzs mit was Ceremonien... Lewenklaw,
Neııwe Chronica Yürekiseher nalioıı, Franckfurt am Mayn, 1590, s. 489.
512 TUTIK DİLİ

dedikten sonrafasıl başlar. Belli başlı fası/'ların konularını ve kaynaklarını


72
bir yazı dizisinde göstermiştiın. Bu kaynaklar dışında kimi özel ellerde,
kimi kitaplıklarda, yazma veya ses şeritlerinde pek çok fasıl bulunmakta-
dır.73 Kimi/asıl'ların konuları benzer olmakla birlikte adları değişmektedir.
Örneğin Yorgi'nin Mecmua-yi Hayal dizisinden çıkan Karagöz fasılları
arasında Kanlı Nigô.r oyunu 5'nolu cüzde Karagöz'ün Soyulup Dayak Yemesi
iken aynı oyunun 6. cüzdeki ikinci yarısının adı Karagöz'ün Karaman Koyunu
Olması'dır. Kimi aynıfasıl'ın bir çeşitlernesinde olaylar dizisi değişik biçim-
de gelişir. Bu yolda değiştirmelerc yabancı gezginlerin kitaplarındaki özet-
lerde rastlıyoruz. Örneğin Bahfe oyununa benzer oyunu bir yabancı gezgin
özetle şöyle anlatır: Bir bahçede bir güzel (huri) bulunmakta, nöbetçiler,
74

askerler, harem ağaları, köpekler beklemektedir. Karagöz, Hacivat ve çeşitli


kişiler bahçeye girmek isterler. Hacivat'ın bütün foyasını Karagöz bozar.
Bahçeye girmek isteyenler hep güzele tutulmuşlardır. Bir Accm gelir dö-
ğüşür. Bir elçinin oğlu elinde bir tılsun ile gelir ve bu tılsımm yardımıyle
bahçeye girmeyi başarır.
Karagöz'ün teknik gereçleri ve aynatma tekniğine gelince, tasvir deni-
len görüntülerin hazırlanması ilk aşamadır. Karagöz oyununun kendisi
gibi, tasvircilik de can çekişmektedir. Eski tasvir'ler de bizden çok dışarda
yabancı müzelerde ve özel ellerde bulurunaktadır.
75
Tasvir yapan tasvireiler

" Metin And, "Karagöz ve Orta Oyunu Fasıl Dağarcığı", Türk Dili, I (aralık 1965), ll
(ocak 1966), III (şubat 1966).
" Küçük Ali'den Dr. İlhan Başgöz'ün derlediği ses şeridinden Karagöz fasıllan M illi Kütüp·
hane ve Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Kürsüsü kitaplığındadır.
Hayali Memduh'un İstanbul Beleeliye Kitaplığında MuaUim Cevdet yazmaları arasında şu yazma
fasılları bulunmaktadır: K.62/4 ("Aptal Bekçi") 42 yaprak; K.64/l ("Aptal Bekçi") 32 yaprak;
K.65 / 1 ("A~alık Faslı") , 45 yaprak; K.63/3 ("Enver Ağa") 47 yaprak; K.65 fl ("Yazıcı") 10 yap·
rak; K.62 /1 ("Denyolar" =Tımarhane faslı) 25 yaprak; K.65/2 ( "Şarhoşa hile"), 27 yaprak;
K.62 / l ("Talıir ile Zühre") 42 yaprak; K.64f4 ("Tahir ile Zühre") 41 yaprak; K.62{6 ("Ferhat ile
Şirin"). 43 yaprak; K.62f3 ("Karagöz'ün Doktor!~"), 44 yaprak; K.63f4 ("Kavak faslı" ve
"Nasihat") 24 + 8 yaprak; K.63 f5 ("Kayık faslı") 25 yaprak; K.64/4 ("Korkak Yazıcı") 27
yaprak; K.65/2 ("Nigar faslı") 34 yaprak. Bu yazmaların tümünün mikrofilmi Medn And Kitap-
lığı ve Bclgeliğinde bulunmaktadır.
74
E. Parmenticr, Vayage dans la Tıırquie d'Europe, Paris 1890, s. 166-169.
,. Avrupa'da şu milzelerde Karagöz koleksiyonları bulunmaktadır: Oxford Üniversitesi
Pitt Rivers Museum, Londra'da Forest Hill'de The Horniman Museum, Hamburg'ta Museum für
Volkerkunde, Munich'te Volkerkunde l\tiuseum, Offenbach-am Main'da Deutsches Lcdennuseum,
Köln'de Institut für Theaterwissenchafi, Kiel'de Theatermuseum, Lyon'da Musee International
de la Marionette, Paris'te Musee de I'Homme. Türkiye'de ise şu kurumlarda bulunmaktadır:
Topkapı Sarayı Müzesi, Istanbul Belediye Müzesi, lnkılap Müzesi, Ankara Etnoğrafya Müzesi,
Milli Kütüphane, TRT., Güzel Sanatlar Akademisi. Bu son üç kuruında bulunan görüntüleri
Küçük Ali yapmıştır. Özel ellerde de Karagöz koleksiyonları bulunur: Behzat Butak koleksiyonu,
TURK HALK EDEBİYATT ÖZEL SAYISI 513

Karagöz aynataniardan ayrı olmakla birlikte kimi Karagözcülerin kendi


tasvirlerini yapmı~ olduklarını biliyoruz. Karagöz görüntüleri kalın deriler-
den özellikle deve derisinden yapılır. Bunun daha önceleri düğe derisi ol-
duğu ileri sürülmektedir. Dana, sığır, manda derisinden de yapıldığı olur.
Bir deriden kol, boyun, yağlı olan karın altı çıktıktan sonra go -40 tasvir
kesilebilir. Deride aranan özellikler saydamla~tırmaya yatkın olması, bir de
stcağa dayanıklı olması, eğilip bükülmemcsidir. Deriyi ݧlemek için çeşitli iş­
lemler vardır. Derinin kurutulması için temmuz ve ağustos ayları seçilir.
Deri kepekli suda birakıhr, hamlatılır, güne~te tüyleri çıkar, gerilir. Tüy
yerlerindeki delikierin yok edilmesine çalışılır. Camla derinin üzeri kazınır.
Derinin koyu olanından çok, açık olanı seçilir. Bundan sonra derinin
üzerine kalıp konularak kalemle görüntürrün resmi çizilir, neuı·ekan denilen
tığcı ların yaptığı sivri uçlu bıçakla deri bu çizgilerden bir ılılarnur kütüğü
üzerinde derinin ters yüzünden yani hayvanm etine bitişik olan yüzünden
kcsilir, delikler ise öteki yüzden yapılır, bıçakla kararan yerler temizlenir,
düz tahta üzerinde sıfır numara zımpara ile iki yanlı temizlenir.
Rcnklendirme için eskiden kök boyalar kullanılırken günümüzde renk-
li çini mürekkepleri kullanılmaktadır. Oynak, eklemli parçalar birbirine
kursak, tel kiriş veya naylon iple bağlanır. Deynekler elli, altmış santim
boyunda gürgen ağacından yapılır. Bunların geçeceği delik yuvarlak ikinci
bir deri parçası dikilerek kalınca bir yuva yapılır.
Perdeye gelince eskiden boyutlar 2 m. x 2,5 m. iken daha sonra
ı. ı o m. x o,8o m. olmuştur. Kıyıları çiçekli bezden, ayna denilen beyazı mer-
merşahı patiskadandır. 76 Perdenin arkasında ve tabanında perdenin çerçeve-
sine iplerie tutturulmuş peş tahtası denilen bir rafbulunur. Buraya perdeyi ve
görüntüleri aydınlatan meşale konulur. Meşale çeşitli biçimlerde hazırlanır.
Bir çanak içinde pamuk ipliğinden yapılmış dört parmak kalınlığında fitil
(ki bu halat da olabilir) zeytin, susam veya bcziryağı ile yakılırdı. Bunun
fazla kızıp parlamasını önlemek için arada bir yağın içine bir zincir daldı­
nlır.

Meşale mumlarla da yapılırdı. Peş tahtası üzerinde sıra sıra delikler


bulunurdu. Bu delikiere gerekince !ıayal ağacı denilen çatal sopalar sokulur.
Bu çoğu kez perdede ikiden fazla görüntü bulunduğu zamanlarda, bunları
oyuatanın iki eli yetmeyeceği için kımıltısız duran görüntülere destek olması

Cemalettin Saraçoğlu koleksiyonu, Melin And koleksiyonu (bu koleksiyonda 200'ü aşkın Karagöz
görüntüsü yanında üç Türk kuklası, iki çok eski Ca va gölge oyunu görüntüsü, bir yeni Cava göl-
ge oyunu görünti.lsü, bir yeni Hint gölge oyunu görüntüsü, iki yeni Çin gölge oyunu görüntüsü
bulunmaktadır.) ,
,. Eskiden perdenin beyazı çerçeveye dikilmeyip kJyılan ilik dü~ne ile iliştiriliyor, buna
oniki ben/. deniliyordu. Nitekim yukarda verilen perde gazellerindeki Oniki beııt ile dlirt köşeden hayret/c
baktıkfa, veya Oniki bttıt ik batlı bir kö;e haymedir, Oniki bent ik dört köşe resmi Ktifteridir bu gibi mısralar
Bektaşi simgeleri oldukları kadar bu eski perdeyi de tammlıyorlar.
514 TORK DİLİ

içindir. Görüntünün ayakları perdenin çerçevesinin tabanına değer, sopası


da bu hayal ağacı'nın çatalı içinde yerleştirilirdi. Göğüs düzeyinde bulunan
bu sopaya Karagözcü göğsünü öne doğru bastırarak görüntünün perdeye
yapışmasını sağlardı. Bunları oyuatmak da ayrı bir hüner ister. Değnekleri
kullanmaya Karagözcüler el peş-revi adı ve rmişlerdir. Kimileri öyle ustaydı
ki, örneğin Seraskerkapılı Yoklamacı Tecelli bey sol eli parmaklan arasın­
da 4 görüntü tutar, konuşanları da sağ eliyle hareket ettirirmiş. 77

Karagöz tek sanatçının gösterisidir. Bununla birlikte Karagözeünün


yardımcılan yok değildir. Hayatı veya hayalbaz denilen ustadan başka bir
çırak vardır. Perdenin hazırlanmasını, oyuanacak fasıl'ın görüntülerini
çekip sıraya koymaktan b~ka ayrıca ustarun yanında bu sanatın öğrencisi­
dir. Çırağın da yardımcısı sandıkkar adını alır, o da çırağa yardımcı olur.
Tam bir fasıl dağarcığı için gerekli bütün görüntülerin tümüne hayal sandığı
denildiği için onun bakımıyle görevli olanın adı da sandıkkar'dır. Oyunlar-
da şarkıları, türküleri okuyaniara yardak denilir. Bu gene eski bir geleneksel
Türk seyirlik oyunu olan Hakkabaz'ın yardağından ayrıdır. Def çalan yar-
dımcıya da dayrezen denilirdi. Bunlar şarkı da söylerlcrdi. Karagöz dilinde
tefe dayre, zile hatem denilirdi. Bunun1a birlikte on altıncı yüzyıldan daha
aşağıda sözünü edeceğim çeşitli oyuncu takunlarını gösteren bir belgede
gölge oyunculan "bir nefer" diye tek kişi olarak gösterilmiştir. Belki de XVI.
yüzyılda gölge oyuatanların hiç yardımcıları yoktu.
Orta oyununda olduğu gibi Karagöz'de de sanatçıların kendi araların­
da bir sözlüğü vardı. Bunlardan bazı örnekler verelim: Karagöz fsamamiko,
Rumfbalama, oyunda çengi oynatmak fhatem kerizi, ErmenifHay, şarkı söy-
leyenfkerizci, YahudifCut, Karagöz oyuatılan kahveftatu, kahveciftatucu,
sarhoş fmatiz, sigara fsipsi, şem' a, m um /yıldız, iş sahibi, bay/haro, yemek,
ekm.ek fhabe, güzel, iyifaynalı, kötüfaynasız, zennefgaco, İçkifpiyiz, kaçmak
fcızlam, çalgı, eğlence ftarryer, para fpapel, altın foski, konuşma jpeniz, çalmak,
hırsızlık etmek ftufalamak, çingene /todi, zenci / kayarto, bıçak ffori, güzel f delif,
çoeuk!forolo, gizli fhaspi, Türk fhırbo, saVU§mak fzamkinos vb ...
Karagöz üzerine incelemeler yapmış olanların hemen hepsi daha çok
Karagöz'ün tarihçesi, kişileri ve oyunlarırun konuları üzerinde durmuşlar,
bunun nasıl bir tiyatro tüı·ü olduğunu ele almamışlardır. Karagöz'ün gül-
dürü yöntemleri üzerine yazılarımda durmuştum. 78
Bu açıdan üzerinde durulması gereken bir sorun da Karagöz'ün siyasal
yönü ve açık saçıklığıdır. Şimdiye dek Karagöz'ün siyasal bir taşlama ol-
duğu üzerinde incelemeciler ya susmuşlar ya da bu yönünün olamayacağını
kestirip atmışi ardır. Yeterli kanıtlarla tersine siyasal taşlamanın Karagöz'ün
17 Sayın Ragıp Tuğtekin'in verdiği bilgiye göre.

" Metin And, "Karagöz ve Orta Oyununun güldürücülüğü", Türk Dili, ocak 1962; "Ka-
ragöz ve Orta Oyununda Dilin Güldürücülüğü", Dost, ekim 1963.
TtlRK HALK EDEBİYATI ÖZEL SAYISI sıs
79
en önemli yanı olduğunu göstermiştiın. Şimdi bu görüşü pekiştirrnek
için daha başka kanıtlar ortaya koyalım.
Gösterilen kanıtların daha önceki yazılanmda da belirttiğiın gibi siya-
sal taşlamanın yasak edildiği Abdülaziz çağından önce olması ve yabancı­
ların tanıklığına dayanması bu görüşü doğrulamaktadır. Bize geçmeden
önce Türkiye dışında iki incelemecillin kitabında Karagöz'ün siyasal yönünü
doğrulayan iki örnek vermek yerinde olur. Profesör Jacob~VIII. yüzyılda
Haleb tahibi üzerine bir kitap yazmış olan Alexander Russell'in kaynak
göstererek 80 ı768'de 'Rusya ile savaşın başında gözden düşen Halep Yeni-
çerilerini, Karagöz alaya almış. Hükümet, halkın büyük alkışla destekledi-
ği bu davranışı yasaklıyor. Bir de Kuzey Afrika'yı örnek vcrelim. Kuzey
81

Afrika'da Fransız askerleri pcrdeye çıkarılıyor, . oyunlar Fransız asker ve


polisinin dövülmesiyle sona eriyordu. Siyasal olaylar yerildiği için ı 843'te
gölge tiyatrosu yasaklandı. ı gıo'da Trablus'u İtalyanlar almadan önce
iki olay geçmişti. Bunlardan birincisinde Karagöz ı87o Fransız-Alman
savaşında Paris'teki durum gösteriyor, farelerin bir altına satıldığını ele ala-
rak, kuşatılmış Paris'teki Fransız askerleriyle alay ediyordu. İkinci olayda
ise Karagöz ıgog'da II. Abdülhamit'in tahttan indirilmesini, halk ayaklan-
masını ele alıyor, oyunda büyük şenlik yapılıyordu. ı gı ı'de Karagöz'le
siyasal taşlama yasaklanıyor.
Türkiye'ye dönersek, çeşitli yabancı tanıklar Karagöz'ün siyasal yö-
nüne dokunuyorlar. Bir tanık82 Karagöz'ün hoşnutsuz kişilerin sözcüğü
olduğu için yasaklandığını, kimi yerlerde sınırlı olarak oyuatıldığını
söylüyor. Bir başkası83 Karagöz'de söyleşmelerin yer yer mizahlı, nükteli,
yer yer fitneci, ortalığı kanştıncı olduğunu, sultana, vezirlere bile sataştığını
belirtiyor. Daha sonraki yıllardan bir yabancı tanık isc84 bu konu üzerinde
uzun boylu duruyor. Karagöz'ün sansürü hiçe saydığım, sınırsız bir özgür-
lüğe sahip olduğunu, öyle ki Avrupa ülkelerindeki gazetelerin bu denli
saldırgan olmadığını, Amerika, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin bile siyasal
sataşmalar bakımından daha sınırlı olduklarını, buna karşın Karagöz'ün
mutlakiyetic yönetilen Türkiye'de denetsiz, başı boş bir günlük gazcteyc
benzediğini, üstelik yazılı olmayıp sözlü olduğu için daha da ürkütücü
olduğunu, kutsal tanıdığı Sultan Abdülmecit dışında herkese saldırdığını
belirtiyor. Ayrıca ı854 yılının ağııstosunda Karagöz'ün İngiliz ve Fransız
Amirallerine göz açtırmayan iğnelemelerİe onların ağırdan alışlarını eleş-
?t Metin And, "Karagöz bir siyasal taşlamaydı da ..." Forum, 1 mart 1964.
•• Alexander Russell, The Natural History of Aleppo; Naturgeschichte von Auppo, çeviri Gmelin,
I, Göttingen 1797 s. 198; jacob, Gesschichte ... , s. 122.
81
Heonerbach, a.g.e., s. 43-44.
82
Michaud et Poujoulat, Correspondaru;e d'Ornnt, Paris 1834, II s. 197.
83
Adolphus Slade, Records of Travels in Turkey, Greece.... in 1829, London 1833, ll s. 201.
•• Uoseph) Mery, Ccnstantinople et La Mer Noire, Paris, [1855], s. 358.
516 TÜRK DİLİ

tirdiğini, onların manevraların ı doğru bulmayarak öfkeyle onlara gernilerini


daha iyi çalışbrmalarını öğütlediğini söylüyor.
Gene bu tanığa göre Sadrazam da perdeye çıkarılıyor, bu yüksek dev-
let adamı nı sanki bir "gavur"muşçasına yargılıyor. Kendini bu yargıç kar-
şısında iyi savunamayan Sadrazam Yedi Kule zindanlarını boy luyor. Tanık
Karagöz'ün bir Boccacio, bir Rabelais, bir Petrone, bir Marforio ve Arle-
quin karışımı olduğuna değindikten sonra başka yerde olsa Karagöz'ün
bu söylediklerinin bir tek satırını yazanın ya tutuklanacağını, ya da sürülc-
ceğini, oysa Karagöz'e bir şeycikler olmadığım söylüyor.
85
Gene aynı yıl bir başka yabancı tanık Karagöz'ün taşlamasını, is-
ter paşa olsun, ister ulema olsun, derviş, bankacı, tacir olsun herkese yö-
neltiğini, kimseyi esirgemediğini, her sınıftan, her uğraştan kişiyi perdeden
geçirttiğini, her birini kendine özgü çizgilerle vurguladığını belirttikten
sonra, gösterilere kimliğini gizleyip gelen vezirin bile bunlarda kimi kez
çok sert gerçekleri işitmek zorunda kaldığını söylüyor. Türkiye'ye bu say-
dığım gezginlerden daha sonra gelen Gerard de Nerval 86 de Karagöz'ün
halkın sözcüsü olarak yetkisi olan kişilerin işlerini elcştirdiğini, bunu yapar-
ken kazığa, satıra ve ipe meydan okuduğunu bildiriyor.
Bu bizi Karagöz'ün bir başka özgürlüğüne, onun açık saçıklığına getir-
mektedir. Karagöz'ü yüzlerce yıl her türlü baskıdan, yasaklamadan koru-
mak için yerli kaynaklar bu konuda susmuşlar. Yerli incelemecilerimiz de
gerçek Karagöz'de açıklık saçıklık olamayacağını, bunun yalnız köşebaşı
hayalcilerini seyretmiş yabancı gezginlerin uydurması olduğunu söyleyerek
Karagöz'e toz kondurmak istemiyorlar. Gene aynı gerekçeyle phallus (er-
keklik aygıtı)'un Karagöz'ün ayrılmaz bir öğcsi olacağını da benimsemezlcr.
Mimus, ve commedia dell'arte başta olmak üzere phallus bolluk törenleri-
nin bir kalıntısı olarak bütün halk tiyatrolarının en ayrılmaz bir özelliği­
dir. Böyle olunca gene bir halk tiyatrosu olan Karagöz bundan niye yoksun
kalsın. Torama:nlı Karagöz (ya da zekerli Karagöz) denilen böyle phallus'lu
Karagöz oyunlarının çok oynandığını bildiğimiz gibi sevicilik gibisinden
türlü cinsel sapıklıklara değinen oyunlar da vardır. Kaldı ki birçok Karagöz
görüntülerinde bu türlü plıallus'lu Karagözler bulunmaktadır. Örneğin
Topkapı Sarayı Müzcsindeki Karagöz Koleksiyonunda Karagöz'ün kendisi
olmamakla birlikte bir iki görüntü phallus'ludur. Geçen yüzyılın ba§larına
dek yabancı tamklar Karagöz'ün açık saçıkbğını yazılannda belirtmişler­
88
dir.87 Bir tanık Karagöz'de hiç sansür olmadığını, p!ıallus'lu Karagöz'ü,

•$ Ubicini, La Turquie Actuelle, Paris 1855, s. 317- 318.

•• Gerard de Nerval, Voyage en Orient, II Paris 1861, s. 201.


87 Orne~in bkz. Charles White, Three ~ars in Consuıntiıwple or Donustic M anners of the Turks

in 1814, London 1845, I, s. 121.


81 Ivan de Woestyne, Voyage aıı Pays des Bachi-Bouı:oucks, Paris 1876, s. 308.
TÜRK HALK EDEBİY ATI ÖZEL SAYJSI 517

bu açık saçıkbğı çocuklarla kadınların nasıl olup seyrettiğinde şaşıyor. Git-


gide buna sınırlamalar konulmuştur. Nitekim bir başka yabancı 89 polisin
Karagöz'e çeki düzen vermiş olmasına karşın gene de açık saçık olduğunu
belirtiyor. Sınırlamalar ise çeşitliydi. Daha sonraki yıllarda bir yazar90
Karagöz'e ancak Ramazan'ın on beşinden sonra izin verildiğini belirttikten
sonra "Ramazan eğlencelerinden olan hayal -muvafıkı adab olmayan bazı
şeyleri kaldırılarak- hala eski hamam eski tas baki" olduğunu belirttikten
sonra bir başka ycrde91 "Hayallcr çocuklar içindir" diyor.
Yakın çağlarda karagözcü iki yönden kısıtlanmıştı. İlkin sanat bakı­
mından: Karagözcülerin bir kahyası, kethüdası ve onun yardımcısı bulu-
nurdu. Bu kahya'yı Belediye onaylardı. Çıraklıktan ustalığa geçmiş olan
Karagözcüler buradan bir "esnaf tczkeresi." almak zorundaydılar. Çeşitli
vesileler için bu tezkerenin parası da değişirdi.
Sanat bakımından bu denetlemenin yanısıra polis ve halkın güvenliği
yönünden de birtakım sınırlamalar konulmuştu. Küçük Ali Birinci Dünya
Savaşı başlamadan az önce bu işlemleri sırasıyle anlatıyor. 92 Önce Zaptiye
Nezareti'ne bir dilekçe veriliyor, bu dilekçe polis müdürlüklerine ve oradan
karakoliara gönderiliyor. Zaptiycnin aradığı koşullar oyun yerinin cami,
tekke ve okullardan kırk metre uzaklıkta olması, bu oyun yerini tutanın
namuslu olması ve hiç bir suçu bulunmaması, ayrıca elinde Karagözcü
belgesi olmasıdır.
Bir soruşturma sonunda verilen bu belgede özellikle Karagözcü'yü
bağlayan şu sözler ilginçtir: "edep ve terbiye dairesinde hikaye söylemek,
meddalılık etmek ve hayal oynatmak." Bir dilekçe de Belediyeye veriliyor.
Burada aranan koşullar da şunlar: Karagöz oynatılan yerlerin genel sağ­
lık bakıinından sakıncalı olmaması, yangın için iki kapı bulunması, yangın
söndürme aygıtlarının sağlanmış olması. İşte bunlardan sonra para kar-
şılığında bir "ruhsat tezkeresi" alınırdı. Ayrıca Karagözcü Darülacezeye
de bir para ödemek zorundaydı.
En eski Karagözcülere gelince yazıının başında açıkl adığım nedenlerden
ötürü gene bunları XVI. yüzyıldan başlatmak zorundayız. Gerçi bu arada
Kör Hasan adlı bir hayaleinin Yıldırım Beyazıt çağında yaşadığı ileri sijrül-
müşse de bu hayalcİ XVI. yüzyılda yaşamıştır. XVI. yüzyıla gelince oyuncu
93

takımlarının adlarını veren ve takımların kaçar kişi olduklarını gösteren


bir belgede94 Cemaat-i hayal-i zılciyan başlığı altında şu sanatçıların adlarını
89 Odys~eus, Turkey in Europe, London 1900, s. 114; ayrıca, Afioun Efendi, Paradoxu sur la
Tıırquie, Paris 1908, s. 179/80.
90 Mehmet Tevfik, lstaııbul'da bir sene, İstanbul, 1881, s. 18.

•• ,a.g.e., s. 31-32.
82
Hayali Küçük Ali, "Eskiden Nasıl Karagöz Oynatılırdı", Türk Fo/klor Araştırmaları .
mart 1961. ·
" Ayrıca bkz. Tecer, a.g.e.
94 Topkapı Sarayı Arşivi, D . 10022.
518 TORK DİLİ

buluyoruz: Pelılevan Şah Kolu, Pelılevan Sekoğlu, Pelılevan Kör Hasan,


Pelılevan Yeni Kapulu Ahmet, Pehlevan Çalık Ali Bal i, Pehlevan Mehmed
Bursav:i', Pelılevan Ahvel Mehmed, Pelılevan Yeni K apulu Hasan, Halebii
Arab Mehmel, Pelılevan Yakoğlu Mehmet, Osman, Parpul Mehmet,
Çalık Osman, (okunamadı) Süleyman, Hüseyin, Muslu, Sefer Bali, Baba
Antepli Yucuk (?), Uzun Ali.95 Daha önce de belirttiğim gibi bu belgede
lwkkabaı;, tasbaz, suretbaz gibi çe§itli oyuncu kolları birden çok ki§iylc göste-
rilmesine karşın Cemat-i Piyade Çadırları, Hayal-i Has, Hayal-i Zılciyan gibi
kukla ve gölge oyuncu takımları hep birer kişi olarak gösterilmişlerdir.
Hayal-i lıas'ın ne olduğu pek belirli değildir. Olabilir ki sarayda oynatılan
kukla ya da gölge oyunuydu. Nitekim daha sonraki çağlarda halka oyna-
yan Karagözcülerin yanısıra Padişahın önünde aynayaniara Huzur Karagözü
deniliyordu. 96

You might also like